2004 32 ekim

Page 1



tavır

tavır

kültür sanat yaflam›nda

Sahibi: ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni: Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi: ‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: tavir@grupyorum.net Ankara: ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset Haz›rl›k: TAVIR YAYINLARI Bask›: ASPAfi Da¤›t›m: D-B-R

merhaba

Adalet istedik mahallelerinde, sokaklar›nnda ve caddelerinde ülkenin. Befl yüz kifli ad›mlad› Ankara yollar›n›; ellerinde “Adalet ‹stiyoruz” pankartlar›yla... Sahte belgelerle tutuklananlar›n özgürlü¤üne kavuflmas›n› istedi binlerce kifli meydanlarda sokaklarda... 30 bin kifli özgürlük türküleri söyledi meydanlarda Grup Yorum’la birlikte. Grup Yorum’a özgürlük istiyoruz! ‹hsan Cibelik’e, Muharrem Cengiz’e, Ali Arac›’ya özgürlük istiyoruz... Dumanl› da¤lar seslendi Karadeniz’den. Sesleri geldi da¤lar›n doru¤unda kanat ç›rpan flahanlar›n. Bu da¤lar›n bir sahibi vard›. Gökkufla¤›yla sararak bedenlerini, topra¤a verdik all› gelinleri, yi¤itleri... Analar›n gözyafl›nda h›nç vard›. Öfkeyi resimledi objektifimiz. Kas›m say›m›zda buluflmak dile¤iyle...

Dostlukla...


tavır Ayl›k Sanat Dergisi ISSN 1303-9113 yerel süreli yay›n

5

bir gün görüflece¤iz

7

deniz gözlü sar› çocu¤a

3

“guu-rup yoru- ma özz-gür-

9

kirletilen futbol

11

ruhi su’dan grup yoruma...

18

röportaj

19

24

dumanl› da¤lar

sel...

2 2 gazap atefli

bir belge-


güncel

Geçti¤imiz fiubat ay›nda kar›n, ‹stanbul’da hayat›n felç oldu¤u bir günde, kültür merkezimizde mahsur kalm›flt›k. Dilimize yerleflen tan›m›yla “‹dil’de...” Elektriksiz ve so¤uk bir ortamda çal›p söylediklerimizde, sohbetlerde ar›yorduk s›cakl›¤›. Geç bir saatte telefon çald›. K›sa bir görüflme sonunda ald›¤›m›z haber fluydu: “‹hsan gözalt›nda!” Bir sonraki gün ise ‹hsan’›n tutukland›¤›n› ö¤renecektik. Devam eden günlerde ise “Grup Yorum’a Özgürlük” kampanyas›n›n ilk ad›mlar›n› at›yorduk. Adli T›p Kurumu önünde duyurduk ‹hsan’›n tutukland›¤›n› ilk olarak. Sonra AKP il binas› önünde, meydanlarda ve sokaklarda... ‹hsan’›n kilit vurulmufl ba¤lamas›n› tafl›d›k sokak sokak. ‹hsan F tipi hapishanedeydi. Muharrem ise bir mahkeme s›ras›nda al›nd› gözalt›na. Adalet da¤›t›lan bir mekanda adalet ve hukuk kurallar› çi¤nenerek götürüldü aram›zdan. Grup Yorum eleman›yd›, tutsakt›… Hatta bu yüzden tutsakt›. 1 Nisan’da kültür merkezimizi talan

edenler bu kez de Ali’yi al›p götürdüler. Bir sahte belge de Ali için haz›rland›. 82 kifliye haz›rland›¤› gibi. Kampanyam›za hiç ara vermeden devam ederken, tutsak bulunan arkadafllar›m›z›n özgürlü¤ü için sokaklardayd›k bu kez. Sokaklarda söyleyecektik türkülerimizi. ‹hsan’›n ba¤lamas›, Muharrem’in gitar›, Ali’nin kaval› özgürlü¤ü hayk›racakt›. Özgürlük… Bir insan›n sahip olabilece¤i yüce bir de¤er. Özgürlük… U¤runa öldü¤ümüz… Özgürlük… Onsuz olmayan... Grup Yorum’a “G

özgür flen

“guu-rup yo-ru-ma ÖÖZ-GÜÜR-LÜK!”

Özgürlük” Alk›fllar, z›lg›tlar, ›sl›klar… Bayram yerine dönüyor ortal›k. Havada uçufluyor kufllar… “Sahte Belgelerle Tutuklananlar Serbest B›rak›ls›n!” yaz›yor havada uçan kufllar›n üzerinde! 1997’de y›k›mlara karfl› mücadelede 12 kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i mahalle. Mahalle halk› ilkini geçti¤imiz y›l 1-2-3 Eylül tarihlerinde gerçeklefltirdi¤i “1 May›s Mahallesi Kurulufl Festivali”nin ikincisini bu y›l yine ayn› tarihlerde gerçeklefltiriyor. Festivalin son günü olan 3 Eylül'de 1 May›s Mahallesi’ndeyiz. 4000 dinleyicimiz ile birlikte özgürlük istiyoruz Grup Yorum’a. “Koflun, Grup Yorum burada!” 4000 Grup Yorum dinleyicisi... Hepsi de adalet istiyor. Güçlü bir ses duyuluyor bofllukta: “Türküler susmaz, halaylar sürer!” Ses ço¤al›yor, sar›yor her yan›, duy-

3


mayan kulaklar› sa¤›r edercesine... Grup Yorum’u tutsak etmek isteyenlere kadar ulafl›yor bu ses. Özgür insanlar›n sesi... Tutsak yaflayamayanlar›n sesi... Grup Yorum dinleyicilerinin sesi bu. Anadolu’yu dolafl›yor bu ses, köyleri… ‹stanbul’un sokaklar›n› dolafl›yor. Yay›l›yor dalga dalga... Ali’ye var›yor, Muharrem’e. ‹hsan’a. ‹hsan biraz mahcup gülümsüyor yine… Onlar özgür zaten. Tutsakl›¤a boyun e¤medikleri için o duvarlar›n ard›ndalar. Halk için türkü söyledikleri için oradalar… Program ç›kar›yoruz. Her mahalleye gidece¤iz. Kar›fl kar›fl dolaflaca¤›z ‹stanbul’u. Ali’nin, Muharrem’in, 82 kiflinin sahte belgelerle tutukland›¤›n› herkese anlataca¤›z. Yola ç›k›yoruz. Esenyurt’tay›z, Ba¤c›lar’da, Pendik’te , Alt›nflehir’ de Gülsuyu’nda, Nurtepe’de, Gazi’de, Yenibosna’da, Bahçelievler’de, Ba¤c›lar’da, Okmeydan›’nda… Ba¤lama, gitar, davul elimizde, “Adalet ‹çin Türkü Söylüyoruz” yaz›l› pankart›m›z›n alt›nda bas›n aç›klamam›z› okuyoruz ilk önce.. Bir arkadafl›m›z sürekli foto¤rafl›yor bu anlar›. Her foto¤raf bir belge çünkü. Konser verdi¤imiz alan kimi zaman bir park, kimi zaman bilinen merkezi bir meydan, kimi zaman bir sokak bafl›... Konser 20:00'de bafllayacak. Bekliyoruz. Etrafta konser için gelenler var. Kimi geçerken sadece gülümsüyor. Kimisi gelip selam veriyor. Konserin gecikmesinden endifle ediyorlar: "Geç bafllamaz de¤il mi?" Kimisi ise f›rsattan istifade: "Foto¤raf çektirebilir miyiz?" diye yaklafl›yor yan›m›za. Ama hepsin-

4

den, herkesten önce çocuklar dolduruyor alan›. Daha ortada bir fley yokken ›sl›klar, ba¤r›flmalar... Ve hep öndeler. Hep yan› bafl›m›zda... Konser için haz›rlanan platformlar eldeki imkanlarla, özenle haz›rlan›yor. Öncelikli aranan özellik kaymaya, devrilmeye karfl› dayan›kl› olmas›. Yine de arkadafllar uyar›yor: "Dikkat edin!" Üstelik tahtalar›n üzerine hal› ve kilimler serilmifl. Yan› bafl›m›zda yetersiz ama basit, pratik bir ses düzeni var. Biz; iki solist, bir ba¤lama, bir gitar bir de davul çalan arkadafl›m›zla birlikte befl kifliyiz. Pazar tezgahlar›ndan yap›lm›fl platform üzerindeyiz. "Adalet ‹çin Türkü Söylüyoruz!" Platforma bir ana yaklafl›yor: "Kurban›n olam yavrum, nass›n?" Elimizde mikrofon, türküye ara veremiyoruz. Bizde cevap yok. Ana bizi kendine do¤ru çekip yanaklar›m›zdan öpüyor. "Konserden sonra bize gideriz" diye ekliyor ard›ndan. Türkü söylemeye devam ederken gülümsüyoruz... Yalanlar›, komplolar› teflhir etmeye devam edece¤imizi anlat›yoruz. Adalet Bakanl›¤›’na, hükümete soruyoruz: Sizin adalet anlay›fl›n›z bu mu? Uygulamalar›n›z› kabul etmeyenlere, muhalefet

edenlere komplolar haz›rlamak m›? Sahte belgelerle, yalanlarla insanlar› tutuklamak m›? “Bu saatte türkü söyleyemezsiniz.” Gebze’deyiz… “Aç›klama yapamazs›n›z. Bu yapt›¤›n›z 2911’e ayk›r›d›r. ‹zin vermiyoruz!” diyerek engelliyor polisler konserimizi. Kampanyam›z›n Adalet Bakanl›¤› önünde bafllayarak her akflam bir mahallede sürdü¤ünü söylüyoruz ve bunun için yasalar›n her bölgeye göre de¤iflemeyece¤ini de ekliyoruz sözlerimize. “Bu saatte türkü söylenmez!”, “Yasak!” Türkülerimizi o saatte söyleyece¤iz. Herhangi bir saatte de söyleriz. Her yerde söyleriz. Sormad›k, izin istemedik. ‹stemeyiz de. Buna engel olamayacaklar›n› söylüyoruz. Konuflmam›z alk›fllarla ›sl›klarla ve türkülerle kesiliyor. Gebze halk› Grup Yorum’un türkülerini söylüyor. Polisler tedirgin... Konser verdi¤imiz her mahalleden güzel an›larla ayr›l›yoruz. Coflkulu kalabal›k, öfkeyle hayk›ran yüzler, ille de gelece¤imiz olan çocuklar… Güzel yüzleri hat›ralar›m›zda yerini al›yor. Bu kampanya boyunca 22 yerde, 30 binden fazla kifliye seslendik. 30 bin kifliyle daha da güçlendik. Sesimize katt›ld› 30 bin kiflinin sesini. Kampanyam›zda son kez yine Adalet Bakanl›¤›’n›n önünde olaca¤›z. 30 bin kiflinin gücü ve sesiyle hayk›raca¤›z. Grup Yorum’a Özgürlük! Türküler Susmaz Halaylar Sürer! Adalet istiyoruz! ❏


grup yorum

an›

bir gün görüflece¤iz...

Hayat›n baz› anlar› vard›r ki; kelimeler, bu an› ifade etmekte yetersiz kal›r. Yaflad›¤›m›z böylesi bir an› paylaflmak, yüre¤imizden kopup gelen bir istektir. Her ne kadar ifade etmekte zorlansak da, bu derginin okurlar› eminiz ki yaflad›¤›m›z duygular› anlayacaklard›r. Tav›r’›n Eylül say›s›nda, ‹hsan’›n kaleminden dökülen bir yaz› vard›; Grup Yorum imzas›yla yay›nlanan. “Bir Yan›m›z Yine Tutsak” diyordu ‹hsan, yaz›s›n›n ilk cümlesinde. ‹flte; 7 Eylül günü Çapa T›p Fakültesi Hastanesi’nin Nöroloji Klini¤i’nin merdivenlerinde otururken bunu düflünüyorduk: “Bir Yan›m›z Yine Tutsak”. “Tutsak olan yan›m›z”; ‹hsan’›m›z; gözlerimizi dikti¤imiz ve hiç kaç›rmadan saatlerce seyretti¤imiz ring denilen demirden, mavi renkli hapishane arac›n›n içinde, elleri kelepçeli tutuluyordu. Birazdan o araçtan indirilecek, A‹HM’den gelen ba¤›ms›z doktorlar heyeti taraf›ndan muayene edilecekti. Ölüm Orucu’nun son günlerinde Wernicke Korsakoff hastas› oldu¤una dair verilen raporla hapis-

haneden tahliye edilmifl, daha sonra Adli T›p Kurumu’nun alt›flar ay arayla yapt›¤› kontrollerde iyileflti¤ine dair rapor düzenlenmifl ve tekrar tutuklanm›flt›. Daha sonra ‹stanbul Tabip Odas›’na yap›lan baflvuruyla raporlar tekrar incelendi¤inde baz› çeliflkiler tespit edilmifl bu dosya ile birlikte Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’ne baflvurulmufltu. A‹HM baflvurular› incelemek üzere, üç tabip ve üç yarg›çtan oluflan heyeti ülkemize gönderip tekrar muayenesini istemiflti. ‹hsan’la ayn› durumda olan tutuklu hastalar da o gün muayene edilecekti. Biz de bunu duyar duymaz solu¤u hastanede ald›k. Hastanenin koridorlar›nda, bahçesinde defalarca turlayarak ring araçlar›n›n yerini ve o gün muayene edilecek olan tutuklu Wernicke Korsakoff hastalar›n›n ko¤uflunu tespit ettik! Tecrit her yerde oldu¤u gibi orada da devam ediyordu. Ring arac›n›n kap›s› hastane girifline dayanm›fl, içeriden inecek olanlar› görmek imkâns›z hale getirilmiflti. Halktan tecrit edilmifllerdi. Bir damla gökyüzünden, bir dal yeflilden... Ancak azmin elinden ne kurtulur? Bizim sevgimizin, hasretimizin önüne ne geçebilir? “Hasreti çeken bilir.” diyelim ve sonra bu konuya tekrar dönmek üzere devam edelim. ‹stedikleri kadar tecrit etmeye çal›fls›nlar, biz sesimizi bir flekilde ‹hsan’a duyurmay› “Biz geldik.” demeyi kafaya koymufltuk. Öyle bir yer bulduk ki ring kap›s› aç›lacak, oradan inecek, seslendi¤imizde bizi görecekti... Yaklafl›k üç saat boyunca orada k›p›rdanmadan durabilmemizi sa¤layan duygunun ad› “özlem”di. Orada olsayd›n›z e¤er; bu duyguyu, konuflan, ba¤›ran, nefes al›p veren en canl› ve en somut haliyle görebilirdiniz. Hasretti o duygunun ad›, yoldafl sevgisiydi, aflkt›, ba¤l›l›kt›, vefayd›, sadakatti... ‹flte bu duygular› yafl›yorduk en yo¤un haliyle. “Hasreti tarif edebilir misin?” dese biri,

edemeyiz belki herhangi bir anda. Ancak o anda en yal›n haliyle gösterebilirdik hasreti sizlere. Büyük bir hasretti yaflad›¤›m›z. Tam sekiz ay olmufltu yüzünü görmeyeli. Sesini duymayal› sekiz ay. Oturup havadan sudan konuflmayal›, çal›p söylemeyeli, dertleflmeyeli... Tam sekiz ay! Öylece k›p›rdamadan duruyorduk. Birileri fark edip ‹hsan’› görmemizi engellemeye kalkmas›n diye de kendimizi iyice kamufle etmeliydik! Dikkat çekmeden saatlerce ayn› yerde beklemeliydik. Hastanelerde saatlerce beklemek... Ülkemiz hastanelerinin de¤iflmeyen yüzüdür bu. Belki de bundan dolay› saatler boyu bekleyiflimiz, kendilerince “güvenlik” önlemleri alanlar›n dikkatinden kaçmay› baflar›yordu! Beklemek... Uzaktan gelenin yolunu gözlemek... Gözleri yat›r›p ›raklara, gelecek olan› hasretle, sab›rla beklemek... “Belki gelir.” diye beklemek... Hatta gelmeyece¤ini bile bile beklemek... “Bir kere olsun görsem, sonra ölmeye raz›y›m” diyerek beklemek... Beklemek sab›rla, inatla... Beklemek... Bekledik. Saatler boyu bekleyiflimiz boyunca an›lara dald›k. Geceler boyu derin derin sohbetlerimizi, ‹hsan’la yaflad›¤›m›z an›lar›, konserlerimizi, gezdi¤imiz gördü¤ümüz yerleri düflündük. Ac›lar›m›z, dertlerimiz, a¤›z dolusu gülüfllerimiz... Hepsi birer resim gibi gelip geçti gözlerimizin önünde. 39 kiloluk ‹hsan’› düflündük. Kol bile¤i kal›nl›¤›na gelmifl bacaklar›n›, solgun yüzünü... Ölüm orucunun son günlerinde d›flar› ç›kar›lan ve iki çift laftan sonra dal›p dal›p giden ‹hsan’›. Yumru¤unu ve difllerini s›karak konufltu¤u anlar›, iflaret parma¤›n› dikip kafllar›n› çatarak etti¤i sözleri. Belle¤i, an›lar›,

5


sa¤l›¤› yok edilen ‹hsan’›. Belle¤inin pek çok karelerini hat›rlamasa da unutmad›¤› ve asla unutmayaca¤› fleyler vard›. Asla unutmad›klar›ndand›k biz de. “Tahliye edildi.” haberini al›r almaz telefona sar›l›fl›m›z ve ilk anda duydu¤umuz telefondaki k›s›k sesi geldi akl›m›za dün gibi. “Ben size kurban olurum.” diyen sesi. Özlemifltik. Özlem neydi peki? Özlem; ad›n› and›¤›nda burnunuzun dire¤inin s›zlamas›d›r. Hasret ise akla düfltü¤ünde derin bir iç çekifltir. Bo¤az›n dü¤ümlenmesidir. Dilin dama¤›n kurumas›d›r. Ona benzer birini gördü¤ünüzde kalbinizin küt küt çarpmas›d›r. Ellerinizin titremesidir... Ring arac›n›n kap›s› aç›ld›... Bir çift ayak gözüktü ilkin. Sonra yavafl yavafl bedeni belirmeye bafllad›. Tam bafl hizas›na gelen yerdeki tavan duvar› görüfl aç›m›za göre henüz onu tam olarak görmemizi engelliyordu. Tam olarak seçebilmemiz i ç i n ilerlemesi gerekiyordu. Ellerimiz titremeye, kalbimiz çarpmaya bafllad›. Bir kaç saniye önceki halimizden eser yoktu flimdi. Yüzünü göremedi¤imiz için birbirimize sorduk “O mu?”, “O ‹hsan m›?”, “O mu acaba?” Sonra yavafl yavafl yüzü belirmeye bafllad›. Yüzünü görür görmez “Yok o de¤il!” dedi birimiz. “Yok, tabii ki de¤il. Bu ‹hsan olamaz! Hiç benzemiyor”. “Hay›r ‹hsan bu, ‹hsaaan!” diye ba¤›rd› birimiz. “Nas›l tan›mazs›n›z baksana ‹hsan bu!”. “‹hsan Abi bu!..” Sakall›yd› yüzü. Beyazlar düflmüfltü sakallar›na. Sakallar› yüzünü daha bir yuvarlak hale getirmiflti. Yüzü solgundu hafiften. Üzerine krem renk bir gömlek ve koyu renk kumafl bir pantolon giymiflti. Çok a¤›r hareket ediyordu. Üç taraf› bina ile çevrili hapishane avlusuna benzer yerde yavafl yavafl ilerlemeye bafllad› koluna giren askerlerin aras›nda. ‹lerledi. Günefl yüzüne vurunca,

6

bafl›n› kald›rd› hafiften. ‹flte tam o anda tam bafl›n› kald›rd›¤› anda ilk bizi gördü... Tam o anda gözlerimiz gözleriyle bulufltu. Birisi, hiç baflka bir yere bakmadan, kafas›n› kald›r›r kald›rmaz ilk olarak bize do¤ru bakaca¤›n› söylemifl olsa inanmazd›k. Zaman›n durdu¤u and› desek yeridir. Gözlerini k›st› ilk önce. Gördü¤ünden emin olmak istiyordu. Bizi gördü¤üne bir türlü inanamayan bir ifade vard› gözlerinde. Ancak bu çok k›sa sürdü. Yüzünden ne çok fley okuyorduk. fiaflk›nl›k, sevinç, hüzün, özlem, hasret... Ayn› yüz ifadesini onun da bizim yüzümüzde gördü¤üne eminiz. Zaman durdu bir anda. Yüz y›l konufltuk o anda. Yüzlerce y›l›n hasretiyle gözlerimize doldurduk o an›. Bir, iki, üç... Bitti. Toplam

üç saniyeye saatler, y›llar, belki bir ömür nas›l s›¤d›r›l›r? Ne o, ne de biz bir kelime söyleyemeden öylece bakakald›k birbirimize. Asl›nda söylefltik, sar›ld›k kucaklaflt›k, türküler söyledik, halaya durduk, horon teptik, kol kola verip da¤lar aflt›k... Ne çok fley yapt›k o üç saniyede bir bilseniz... Bunlar›n hiç birinin fark›nda de¤illerdi kuflkusuz. Onlar sadece birbirimize bak›p sustu¤umuzu gördüler. Biz yürek gözüyle konufluyorduk. Susmak bazen ba¤›ra ba¤›ra konuflmakt›r. Ba¤›ra ba¤›ra konufltuk. ‹hsan’›n gözleri çok fley anlatt› bize. “Ben ne yapt›msa halk›m için yapt›m.” dedi mesela, duyduk. “Hal-

k›m için türkü söyledim.” “Halk›m için ölümlere yatt›m, bir daha yatar›m.” dedi sonra. “Kazanaca¤›z!” dedi hemen ard›ndan. Ba¤›ra ba¤›ra konufltu bizimle. Biz de konufltuk onunla. Ne söylemek istediysek söyledik o anda. Susarak saatlerce konufltuk üç saniyede. Hastanenin penceresindeki suretimizin biz oldu¤una emin olduktan sonra gözlerinin içi gülmeye bafllad›. Bütün gözleriyle gülüyordu. Bütün yüre¤iyle sar›p sarmal›yordu bizi. Unutmam›flt›, unutmazd› da. ‹nsan sevmeyi unutur mu hiç? Niye yaflad›¤›n›? Hangi amaç u¤runa ölüme gitti¤ini unutur mu? Sevda çekmeyi unutur mu? Unutmam›flt›. Belle¤inden ve yüre¤inden silemedikleri bunlard› iflte. Biliyorduk. Ama dilimizden dökülüverdi yine de bütün gücümüzle hayk›rd›k ard›ndan: “‹hsaaan! Seni çok seviyoruz unutma!” Unutmam›flt› ki hiç... Yine unutmayacakt›. Biliyordu. Bir fleyler m›r›l-

dand› ama duyamad›k. Oysa gönül gözüyle ne çok fley duyduk... Anlad›k ‹hsan... Ne söylediysen bir bir anlad›k. Bir hesap var görülmesi gereken. Bile¤ini s›kan kelepçenin, çal›nan y›llar›n, 117 insan›n, diri diri yak›lanlar›n, süte, ekme¤e hasret bebelerimizin, dövülen analar›m›z›n... hesab›. Bunca dökülen kan›n, bunca gözyafl›n›n hesab›... Seni bize, bizi sana, analar› o¤ula hasret koyanlardan sorulacak bir hesap günü vard›. ‹flte o gün görüflece¤iz ‹hsan... Bir gün görüflece¤iz. Bir gün s›ms›k› kucaklaflaca¤›z da¤lar kadar hasretin sel olup akt›¤› anda... Güzün bitti¤i, dallar›n çiçeklendi¤i zamanda... Bir gün ‹hsan... Bir gün...❏


burhan öztürk

mektup

deniz gözlü sar› çocu¤a

Gün boyu deli gibi gezdim sokaklarda. En son karfl›laflt›¤›m›z kahvenin önünde oturup çay içtim. Darald›m, darland›m. Ne çok kalabal›k vard› yollarda, ne çok yabanc›... Üç saat boyunca bofl k⤛da bakt›ktan sonra ilk cümleyi kurabilmenin sevincindeyim. Merhaba dostum, merhaba Selami! Bir türlü sana ulaflmayan mektuplardan birini daha yazmaya çal›fl›yorum. Arada bir ulafl›nca ne çok sevindi¤ini minicik harflerle bezedi¤in cümlelerle anlat›rd›n çocuk coflkusuyla. Ocak ay›n›n alt›nc› günü yazm›fls›n bana son mektubunu. Bana yapt›¤›n takvimle birlikte göndermiflsin. Günleri sayay›m diye mi? Acelen neydi? Komflu evlerden süzülüp balkonuma gelen kahkahalar ve gittikçe s›klaflan iç çekifllerimden baflka ç›t ç›kmayan bir gecenin içindeyim. Lanet bir s›cak ama ya¤mura gebe bir hava, biraz evvel göz k›rpan

tek tük y›ld›zlar da bulutlar›n ard›nda kald›. Ve tam flimdi bir vapur düdü¤ünün sesi geldi afla¤›lardan. Belki bo¤az› geçip Karadeniz’e dümen k›rar. Düfl bu ya belki üç gün sonra Trabzon Liman›’nda demirler; merdivenden sar› saçl›, yumuk gözlü bir uflak iner. Taflbafl› Yokuflu’nu t›rman›r atmaca çabuklu¤uyla. Meydan Park›’nda bir çay içimi soluklan›r; uzun soka¤› yandan boya geçer, tabakhane, Ortahisar, Zagnos Köprüsü ver elini Erdo¤du Bay›r›, oradan da K›fllaönü’ne… Çocuklar top oynuyordur kan ter içinde. Kahvenin önünde s›caktan içi geçmifl bir ihtiyar uyur, bafl›n› cama yaslam›fl. Nizamiye önünde tezkereye giden bir askerin sevinci taflar bay›r afla¤›. fiükraniye Camii’nde okunan ikindi ezan› bast›r›r karpuz sergisindeki kesmece naras›n›. Mevsim yazd›r. Aylardan A¤ustos. F›nd›k yar› dalda, yar› harmandad›r. Ve bilmem neden, gönlüm hep dardad›r. Kitap aras›nda kurutulmufl papatya gibi mahzun ve gerilmifl yaydaki ok kadar deliyim. Nereye saplansam delip geçesim gelir, boynum bükük… ‹çerdeki adama böyle mektup yazmak belki hofl de¤il, belki beni k›nars›n. K›zars›n hatta. Gel gör ki, ölümden a¤›r bir de ayr›l›k var. A¤›rd›r evet, ama ölümden daha so¤uk de¤ildir. Her kim ki “Öldü!” der, yaland›r! Yaland›r, yaland›r…

Bu mektubum sansürlere, çiziklere, yasaklara tak›lmayacak. “Görüldü” damgas›n› vuramayacak hiç kimse bu mektuba ve biliyor musun, bundan böyle dar›lmayaca¤›m sana “Bu uflak gene ihmal edip yazmad› bana.” diye. Biliyorum ki meflgulsün ve yapacak çok fleyin var. Memleket’te olmak kolay de¤il. Sorumlulu¤un a¤›r. Rastlarsan e¤er Recep’e, Fethi’ye selam. Az bu tarafta Sinan Kukul var ve yetmifl üç kilometre ötede iki prenses yatar yan yana. Canan’›ma, Zehra’ma selam... Ne mutlu Selami bir bir dönüyoruz memlekete. Hiç bitmeyecek sand›¤›m›z gurbet bitiyor. Topra¤›m›z, sokaklar›m›z ki; çocuklu¤umuz da terimizle, gençli¤imiz de sloganlar›m›zla ve kanlar›m›zla doldurduk. Sevinçlerimiz, coflkular›m›z yar›m kald› hep, talana u¤rad›k, haramilerin sald›r›s›na. Bir ad›m geri basmad›k ya ne mutlu. Topra¤›ndas›n iflte. Denizden gelen rüzgâra katars›n sesini. Ta Zigana’da patlar 盤l›¤›n, zulmün yüzüne bir tokat gibi. Sar› saçl› bir çocuk geçti buralardan diye anlat›r flehrin. Bütün mahalle aralar›, yaz›lad›¤›m›z bütün duvarlar f›s›ldafl›r. Bu flehir nice evlatlar›n› alm›flt›r ya ba¤r›na, kimbilir, bir sendin eksik, kavufltu iflte. “Oy gidi Karadeniz Sandallar dolaflmaz m›? Gemiler yanaflmaz m›? Sil gözünün yafl›n› da aman Ayr›lan kavuflmaz m›?” Kavufltun iflte kardeflim. Gün olur biz de kavufluruz. Ganita’da bir çay, Kayal›klar’da bir flarap içebilmenin özlemiyle; mutlu bir flehir, mutlu bir ülkenin heyecan›yla ve ac›lar›m›z›n hesab›n› sorman›n atefliyle kavufluruz. Baflka ne diyeyim? Ölüm nedir ki? Hani ne derdik? Yel kayadan ne al›r ki? Hoflçakal Kardeflim. Hoflçakal deniz gözlü, sar› saçl› çocuk Hoflçakal!…❏

7


denef demiray

öykü

u¤ultu

Bir u¤ultu var duyuyor musunuz? Sürekli, hep ve daima... Bir tarlan›n ortas›nda, bir dere kenar›nda, gecenin en sessiz yerinde durun dinleyin. U¤ultular, f›s›lt›lar... Kapat›n kap›lar›n›z›, pencerelerinizi; susturun her fleyi ve dinleyin. Duydunuz mu? Kaval sesi gibi bir u¤ultu ve küçük f›s›lt›lar. En çok da sabaha karfl› tan yeri a¤ar›rken... Hay›r, ben de¤ilim o. Rüzgar da de¤il, su da. Ben daha çok harlayan ateflin sesine benzetiyorum asl›nda. Bir gün ö¤le vaktiydi san›r›m. Yada akflama eviriliyordu da gün, ben yan›yordum ö¤le günefli gibi... Unuttum ki unutulmayacak bir and›. Zaten ben de ayr›nt›lar› unuttum. O an bö¤rüme bir sanc› sapland› desem size, sivri bir hançerin ucunu can› yakmakta en tecrübeli bir kimyasala bat›rm›fllar, yavafl yavafl kaz›yorlar beni. Sivri t›rnakl› bir flahin oyun oynar gibi delmekte ba¤r›m› ki ve daha çok hançer sahibiyle bo¤ufluyor gibi k›vranan, yönsüz etimin içinde... Yok. Tarifi imkans›z. Ancak ölüm döfle¤inde en gerçek haliyle say›klar›m Can›m ac›yor de¤il, can›m a¤r›yor iflte. Tüm do¤an›n damarlar›na iflleyecek kadar ki bir deprem bile böyle k›rmam›flt› belimi. A¤lay›fllar yakar›fllar duymuyorum hiç. Öfkeli bir sessizlik var sadece. Ya¤mur ya-

8

¤›yor. Evet, s›ca¤a ra¤men ya¤mur ya¤›yor. Gölleri mi sarst›m nedir, yükselsinler diye gö¤e? Sonra bir ana e¤ildi kula¤›ma; “Toprak ana, bilirim senin de yüre¤in var ki hiçbir anan›n yüre¤i tafl de¤il. Evlatlar›n yüre¤i tafl derler, o da yalan anam. Tafllaflt›ran insan› zulümdür, açl›kt›r, ac›d›r. Zulüm iyi bir heykelt›rafl ana! Ben de anay›m, anlars›n beni. Evlad›m› gömüyorum ba¤r›na, iyi bak ona.” Hiç böyle öfkeli direngen ve umutlu bir ses duymam›flt›m ben. Ölülerini gömenlerin ne umudu olabilirdi ki zaten, kendi yaflamlar›ndan baflka. Ama baflkayd› bu. S›cakt› yan›yordu ba¤r›m. S›cakt› ölümsüz ölü. S›cakt›, yan›yordu; kordu ba¤r›ma gömdükleri. Ben ana olal› milyarl›k tarihim var. Hayat suda bafllay›p evrilir bana. Ateflten k›z da demifl “Hayat suda bafllar, suya gömün beni!” diye. Yok! Öldükten sonra da hukuku var insano¤lunun: Suya gömülmek yasak. “Hey deniz! Gel de su bas ba¤r›ma, yan›yor! Al bu alevli hayat›, yeniden bafllat. Emanetimdir, bir anaya sözüm var.” Bafll›yor hayat yeniden daha güzele do¤ru. Çünkü sessiz kalabal›k hayk›r›yor flimdi; “fiehitlerimiz ölümsüzdür!” Analar, ateflten yeni k›zlar, o¤ullar do¤uruyorlar bana. Evet, bana do¤urur asl›nda tüm analar. Kimisi kor gibi girer koynuma, tohum saçar... Kimisi sönmüfl volkan a¤z› gibi sessiz ve yaln›z. Analar, babalar, insanlar, canl›lar benim ba¤r›ma do¤ar asl›nda. “‹nsan öldü mü yakmal› bizi.” deriz biz do¤aca. Ateflten tohum ol-

mal›. Ama dedim ya tarifi imkans›z ben böyle yanmad›m. “‹nsan öldü mü, yazmal› kendi tarihini.” deriz. Bazen a¤lar›z f›rt›nalar boyu; katledilen, sahipsiz, parçalanm›fl, gözleri donakalm›fl çocuklara... Ben böyle yanmad›m yine de. Baz›lar› gelir. Öyle ölmüfller ki, haberleri yoktur öldüklerinden. Ölmemifl gibi dinç yak›fl›kl› ve gençtirler. Bir de çocuklar gelir açl›ktan ölen, panzer alt›ndan, göçük alt›ndan, bir bomban›n içinde kalm›fl. Küçüktür çünkü, bomba onu içine alm›flt›r. Dedim ya ben böyle yanmad›m diye, di¤erleri için yanmad›¤›mdan de¤il... Koynumdaki ateflten k›z›n, bir daha öyle ölü çocuklara, öyle donuk gözlere yanmayal›m diye yand›¤›ndan ben böyle yanmad›m. Koynuma giren k›z di¤erleri için hala ateflten türküler m›r›ldand›¤› için ben böyle yanmad›m. Her yan›ma tohumlar saçt›¤› için ben böyle yanmad›m. Kardefl topraklar›n, kardefl analar›n ba¤r›ndaki genç k›zlarla, o¤ullarla sohbeti tükenmedi¤i için ben böyle yanmad›m. Duymuyor musunuz? ‹nce bir kaval çal›yor, sabahlar› uyand›rmak için yoldafllar›n›, ensesinden kurflunlanan Filistinli ölü bir müzisyen. Ateflten k›z f›s›ld›yor sabah mahmurlu¤uyla, “Zaferi flehitlerimizle kazanaca¤›z.” Irakl› bir ana tilili çekiyor do¤an güne. Tek kollu ölü çeçen çocuk barabana vuruyor h›zl›ca. “Kalkal›m art›k, savafl daha bitmedi.” Parçalanm›fl vücuduyla geriliyor ölü enkaz kurban› amca, f›s›ld›yor “Katiller halka hesap verecek.” 30 kiloluk bir ölü ana gülümsüyor yine “Biz halk›m›zla ekme¤imizi bölüflemeyiz belki ama can›m›z› bölüflürüz.” Elleri kesilmifl fiilili bir gitaristle bafll›yorlar bir ezgi söylemeye. Yanan köyünden ç›kamam›fl bir delikanl›, Kürtçe efllik ediyor onlara. Kapat›n kap›lar›n›z›, pencerelerinizi. Susturun her fleyi ve dinleyin. Duydunuz mu? Kaval sesi gibi bir u¤ultu ve küçük f›s›lt›lar. En çok sabaha karfl› tan yeri a¤ar›rken...❏


sinan gümüfl

makale

kirletilen futbol ve tribün terörü

Medya’n›n kullanmay› pek sevdi¤i baz› kavramlar vard›r. Bu kavramlar›n ço¤u halis muhlis kendi üretimleridir. Bir olay› abart›l› göstermek, ‘haber de¤eri tafl›ma’s›n› sa¤lamak ve suni gündemler yaratmak için birebirdir bu kavramlar. ‘Tribün terörü’ kavram› bunlardan biri. Zaten ‘terör’ kelimesini diline öylesine pelesenk etmifl, o kadar çok kullanm›flt›r ki bir fleyi lanetlemek, karalamak için kullanmak için neredeyse ikinci bir kelimesi yoktur. ‘Trafik terörü’, ‘kör terör’, ‘‹slami terör’, ‘uluslararas› terör’... Bir fleyden nefret ettirmek, ürpertmek, korku salmak, büyütmek, anlam›n› sapt›rmak için olur olmad›k her yerde her fleyde bu kelimeyi kullanm›fl ve beyinlere kaz›m›flt›r. ‘Tribün terörü’ de ilk duyuldu¤unda insan›n içini ürpertir. Stadlarda, tribünlerde öylesine büyük bir tehdit öylesine büyük bir tehlike vard›r ki; kan gövdeyi götürmektedir! San›rs›n›z ki sürekli çok büyük olaylar yaflanmakta, kit-

lesel ölümler, yaralanmalar olmaktad›r. Tribünleri dolduranlar tak›m taraftarlar› de¤il de katiller sürüsüdür. Her biri kana susam›fl birer canidir. Birer ‘tribün teröristi’!... Medya, herhangi bir maçta ç›kan küçük ya da büyük bir tart›flmay› ya da tribünün belki de çok küçük bir k›sm›n› kapsayan ufac›k bir olay› ‘anarfli’, ‘terör’ diye abart›l› ifadelerle vere vere büyük olaylar›n ç›kaca¤› bir ortam yaratt›, böylece ‘haber ve gündem sorununa’ dahiyane(!) bir çözüm daha getirdi. ‘Terör’ ve ‘tribün’ kelimeleri yan yana o kadar çok kullan›ld› ki; maçlara stadlara gitmeyen, geliflmeleri bas›ndan takip eden birisi stadlar› her an olaylar›n ç›kabilecek, psikopat tiplerle dolu yerler olarak düflünmeye bafllad›. Ve bu tür insanlarda da bu kiflilere karfl› bir tepki geliflti. Onlar› durdurmak için kullan›lacak her yol denenmeliydi. Medya bir yandan ‘Kim durduracak bu terörü?’, ‘Müdahale edilmezse kan gövdeyi götürecek’ edebiyat› yaparak tribünleri hedef gösterirken, di¤er yandan oynanacak maçlarla ilgili gerilimi artt›ran, manfletlerinde ‘Ölmeye, ölmeye geldik!’ diyen, köfle yaz›lar›nda her iki tak›m›n taraftar›n› birbirine karfl› k›flk›rtan ifadeler kullanarak gerçekten de büyük olaylar›n ç›kaca¤› zemini bizzat kendisi haz›rlad›. Galatasarayl›’y› Fenerbahçeli’ye, Trabzonsporlu’yu Befliktafll›’ya düflman etti. Medya’n›n bu doldurufllar›, iki rakip

tak›m taraftar›n› karfl› karfl›ya getirdi. Bunun özellikle de futbol tarihinde say›s›z örne¤i var. Tüm bunlara ra¤men; söylendi¤i, istendi¤i çapta bir olay, birkaç istisna d›fl›nda yarat›lamad›. Kimi küçük gruplar d›fl›nda tribünlerdeki as›l ço¤unluk maç›n kendisiyle ilgilenmeyi tercih etti. Buna ra¤men medya bu abart›l› dili, üslubu hiç de¤ifltirmedi. Stadlarda her an bir olay ç›kabilece¤i düflüncesini tüm beyinlere kaz›d›. Buna karfl› al›nacak önlemlerin rahatça al›nabilmesinin önünü açt›. Medya’n›n bu tavr›yla; stadlara maç seyretmek için giden taraftarlar, tel örgülerle çevrildi, bir kafese kapat›l›r gibi hapsedildi. Tel örgüler, hem iki tak›m taraftar›n›, hem saha ile tribünü birbirinden ay›rd›. Taraftarlar maç› tel örgü arkas›ndan seyretmeye mahkûm edildi. Aras›ndan tel örgü geçen iki tak›m›n taraftar› birbirinden koptu, düflmanlaflt›. Arada böyle bir tel örgü duvar› olmas› iki taraftar grubunu birbirine karfl› k›flk›rtan bir ifllev gördü. Ona zararl› muamelesi yap›l›yordu, bu muamele ›srarla yap›l›yordu, etraf› ‘onun gazab›ndan korunmak için kapat›l›yordu!’ Bu durum kaç›n›lmaz olarak, daha sald›rgan, gücünden korkuldu¤unu düflünen bir kitle ya-

9


ratt›. Medya, futbolun güzelli¤ini kirleten, lekeleyen olarak hep taraftar› gördü, O’nu hedef ald›. Futbolu bir oyun olmaktan ç›kar›p; rant hesaplar›n›n, ç›kar savafllar›n›n döndü¤ü bir alana çeviren kulüp baflkanlar›na, yöneticilerine, kulüplerde yuvalanan mafya çetelerine hiç dokunmad›. Kulübün sa¤lad›¤› nimetler sayesinde cebini dolduran, ihaleden ihaleye koflan, kulübü tam bir tekkeye çevirenlere ses ç›karmad›. Tersine hep onlara hizmet etti, kendisini kim sat›n al›yorsa onun sesi oldu. Kulüp içi dengelerde, çeliflkilerde kim onu besliyorsa onun yan›nda oldu. Güzel, kaliteli, centilmence, sportmence bir futbol de¤il, kazan›lacak paralar önemliydi. Futbolun bir spor dal› olarak de¤il, böyle ç›kar çevrelerinin oyunca¤› olarak var olmas›; yöneticilerin tak›mlar›ndan beklentilerini, kazanma stratejilerini ve kullan›lan yöntemleri kökünden de¤ifltirdi. Büyük paralar›n döndü¤ü, kara paralar›n akland›¤›, her türlü pis iflin bu sayede perdelendi¤i bir ortamda ölüm kal›m meselesi haline geldi kazanmak. Maçlar, sahada mücadele ederek de¤il; sat›n almalarla, hilelerle, flantajlarla, tehditlerle kazan›lmaya baflland›. Sahada de¤il masada güçlü olan›n kazanmas› profesyonel futbolun geldi¤i son aflama oldu. Bu aflamada herkes birbirine saha d›fl›nda difl geçirmeye bafllad›. Gerek görülen yerlerde zor kullan›ld›. Kulüp yöneticileri, mafya liderleri, tribünlerde paral› adamlar yetifltirmeye bafllad›. Gerekti¤inde köpeklefltirdikleri bu adamlar› arac›l›¤›yla kavgalar ç›kartt›rarak, kimilerine sald›rtarak, kimilerine küfür ettirerek güçlerini geçirmeye çal›flt›lar. ‘Tribün terörü’ denen fliddeti de as›l olarak

10

baflkanlar›n, yöneticilerin himayesindeki kifliler bizzat organize ettiler. Yani çokça yak›nd›klar› bu ‘terör’ meselesi de kendilerinin bilerek besledi¤i, birbirine karfl› koz olarak kulland›¤› mafladan baflka bir fley de¤ildi. Sa¤›r Sultan bunun böyle oldu¤unu duymufltu. Ama ne hikmetse sadece medya bilmiyordu bunu. O ›srarla sorunu bu kesimlerden ayr› tutmay›, bunu bütün tribüne, bütün taraftarlara mal etmeyi uygun buldu. Onlara karfl› öyle bir tepki oluflturdu ki, kafeslere kapat›lmalar›, aralar›na tel örgüler çekilmesi, hatta daha da ileri gidilerek aralarda ‘tampon bölgeler’ olarak adland›r›lan genifl boflluklar b›rak›lmas›, bu tampon bölgelerin polisle doldurulmas› herkes taraf›ndan normal karfl›lan›r oldu. Stadlar›n içi d›fl› polisle dolduruldu. Polisin tribünlerdeki binlerce kifliye coplarla vahflice sald›rmas›, a¤›zlardan salya ak›t›larak teflvik edildi. Futbolda tek suçlu, tek müdahale edilmesi gereken yer vard›: Tribünler. Sürü gözüyle bak›ld› onlara. Linç edilmesi gereken bir sürü... Polisin her türlü sald›r›s› ayakta alk›flland›; hatta kimi durumlarda yeteri kadar sert müdahale etmemekle suçland›. Kan akmas›ndan korktu¤unu söyleyenler, polise; “Neden daha çok kan ak›tmad›n!” diye tepki gösterdi. Öyle ki bu tribünleri makineli tüfekle tarasalar azd›! Kimi stadlarda tel örgülerin kald›r›lmas›, ç›kacak büyük olaylar›n habercisi gibi lanse edil-

di.Onlar insanl›ktan ç›km›fl canilerdi, bu flekilde bafl›bofl b›rak›lamazlard›. Bunu hak etmiyorlard›. Hapsedilmeliydiler; yoksa, kan gövdeyi götürecekti. Komplo teorileri yap›ld›. Ama hiçbiri tutmad›. Tel örgülerin kald›r›ld›¤› hiçbir yerde en küçük bir olay yaflanmad›. Öfkeden deliye dönen medya, k›flk›rt›c› üslubunu daha da artt›rd›. ‹flte böyle bir ortamda, hükümet de bofl durmad›. ‘Siz misiniz futbolu kirleten?’ diyerek, ‘sporda fliddet yasas›’n› haz›rlad›. Bu yasaya göre; stadtaki herkes kamerayla fifllenecek, bir olaya kar›flt›¤› belirlenenlere büyük cezalar verilecek. Hükümet böylesi bir ‘toplumsal sorun’ karfl›s›nda sessiz kalmayaca¤›n› göstermifl oldu! Kulüplerdeki mafyac›lar›n, çetecilerin, hilecilerin, flantajc›lar›n; firari durumdaki mafya art›klar›n› sahte belgelerle yurtd›fl›na kaç›ran kulüp yöneticilerinin hiçbir suçu yoktu. Futbolu kirleten, lekeleyen bir spor olmaktan ç›kar›p ç›kar savafl›na çeviren tek sorumlu tribündeki taraftard›. Bu yasay› ç›kararak ‘gereken uyar›y›’ ona da yapm›fl oldu. Bu yönetimin her türlü fliddet eylemini, halka düflman politikas›n›, mafyac›lar›, doland›r›c›lar›, ç›kar çevrelerini aklamaya, meflrulaflt›rmaya , teflvik etmeye, halk› birbirine düflman etmeye, k›rd›rmaya yeminli bir medya var. Bu iki kesimi kafeslere hapsetmedikçe ve onlarla aram›za de¤il tel örgüler, kal›n, yüksek duvarlar çekmedikçe; tribünlerde huzur içinde, efliyle, çocu¤uyla, annesiyle maç seyreden, rakip tak›m›n taraftar› da olsa dostça, iç içe oturan bir taraftar kitlesi beklemek güzel bir hayalden baflka bir fley olamaz.❏


kayhan demir

elefltiri

ruhi su’dan grup yorum’a türkiye’de sol-devrimci müzik-I 12 Eylül’ün kültürel etkileri 1990’dan bafllayarak 2000’li y›llara do¤ru kendisini çok daha fliddetli bir flekilde göstermeye bafllad›. Y›llar içerisinde “ayd›n”›n, “sanatç›”n›n tan›mlanmas›nda çok tehlikeli de¤ifliklikler ortaya ç›kt›. Edebiyattan sinemaya, tiyatrodan müzi¤e sanat alan›nda kimsenin y›llar önce tahmin bile edemeyece¤i çok fley de¤iflti. Korkak, sinik, liberal bir ayd›n-sanatç› kufla¤› yarat›l›rken sanatlar›ndan etkilendi¤imiz, esinlendi¤imiz a¤abeylerimiz, ablalar›m›z direnerek üretmek yerine orta bir yolu ya da daha aç›kças› teslim olmay› seçtiler. Bugün “sol” kimliklerini koruduklar›n› söyleseler de kime hizmet ettikleri, eserlerinde neyi anlatt›klar› bulan›klaflt› ve geldi¤imiz noktadan bak›ld›¤›nda onlar›n nerede durdu¤u apaç›k ortaya ç›kt›. Bu “eski” kufla¤›n de¤erlendirilmesi bir yana 1990’lar›n ortalar›na do¤ru, Grup Yorum’un flekillendirdi¤i, kolektif üretime dayanan devrimci sanatç› anlay›fl›ndan etkilenerek ortaya ç›kan ve di¤erlerine göre daha “yeni” olan ama bütün söyleyeceklerini bir anda

Ali ‹zzet Özkan

söyleyip tekrar ortadan kaybolan müzisyenler, gruplar da ç›kt› bu ülkede.

Grup Yorum’u “marjinal” olarak görmeye flartlanan ama kendilerinin esamesi bile okunmayan, eskisiyle yenisiyle her kesimden bu tür sanatç›lar›n yaflad›klar› k›s›rl›kt›r bizi bu de¤erlendirmeyi yapmaya iten. Nereden nereye geldik? Ülkemizde muhalif ve daha sonra giderek politize olan müzisyen tipi 1950’lerin sonlar›nda belirmeye bafllad›. Ruhi Su ile ortaya ç›kan bu yeni müzisyen-sanatç› tipi; yaflad›¤› dönemin politik geliflmelerine s›rt›n› dönmüyor, üretimlerini gittikçe geliflen devrimci yaflam›n içerisinde oluflturuyordu. “Afl›k” tarz› o y›llar›n en önemli muhalif müzikal çizgisini oluflturuyordu. Alevi kökenli “afl›k” müzi¤i en büyük ç›k›fl›n› 1960’l› y›llarda yapt›. Ali ‹zzet Özkan, Afl›k ‹hsani, Afl›k Mahzuni fierif, Afl›k Nesimi Çimen gibi müzisyenlerin Alevilik temelinde ve dil olarak Pir Sultan Abdal’a dayanan müzikal ç›k›fllar› ülkemizdeki devrimci geliflmelerle birlikte ele al›nmal›d›r. 1970’lerle birlikte silahl› mücadelenin ülkemizin topraklar›nda ve halk›n ba¤r›nda yer bulmas›yla yeni bir dönem bafllad›. Savafl, sanatç›lar› da etkilemiflti. “Ulafl’a A¤›t”, “fiark›flla”, “K›z›ldere”, “Amerika Katil”, “Erim Erim Eriyesin” devrimcileri, savafl› anlatmak için ozanlar›n gönüllerinden dökülüverdi. Savafl ülkemizde pek çok düflünceyi, al›flkanl›¤› sarst›¤› gibi müzikte de eskimifl anlay›fllar› k›rarak yerine yeni bir anlay›fl› yerlefltirdi. Keza faflizmin kitle katliamlar›na bafllamas› ile birlikte bu kesimlerde -toplumcu duyarl›l›k ad›na- bir “gerileme”yi de¤il faflizmin sal-

d›r›lar›na cevap veren, devrimcileri öven ve muhalif kimli¤ini kaybetmeyen bir tarz› gördük. Faflizme karfl› devrimci muhalefet, kendisiyle birlikte müzi¤ini ve sanat›n› da gelifltirmenin en güzel örneklerini verdi. Ruhi Su, söylediklerinin, yapt›klar›n›n ar-

Ruhi Su

kas›nda durdu ve tedavisi engellenerek bu tavr›n›n bedelini yaflam›yla ödedi. Afl›k ‹hsani; y›llar boyu ülkenin dört bir yan›nda say›s›z gözalt›, tutuklama yaflad›. Afl›k Mahzuni fierif, cunta taraf›ndan yarg›land› ve toplumcu, devrimci tavr›n› say›s›z müzisyeni etkileyerek korudu. Bu y›llarda afl›klar devrimci mücadele içerisinde az›msanmayacak bir görev üstlenmifllerdi. Dönemin “flehirli” afl›klar› da vard›. Rahmi Saltuk, Zülfü Livaneli, Mehmet Koç ve Sad›k Gürbüz do¤rudan bir örgütlü sanatç› tavr›n› benimsemeseler de dönemi ifade eden birçok devrimci esere imza att›lar. Yine bat› formlar›na daha yak›n çal›flmalar yapan Cem Karaca, Edip Akbayram, Selda Ba¤can gibi sanatç›lar› da bu gruba dahil edebiliriz. Peki, son gruba giren sanatç›lar›n politik olarak tercihleri gerçekten bu muydu? Bugünden bakt›¤›m›zda bu soruya cevap vermek gerçekten ama gerçekten çok zor görünüyor. En basit deyimiyle etkilendiklerini ve etkilediklerini söyleyebili-

11


riz. Bilim bize o dönemi kendi koflullar› içerisinde de¤erlendirmeyi ö¤retiyor ve biz bundan yola ç›karak sorunun temel noktas›n› “örgütsüz olmak”ta görüyoruz. Kendisini örgütler üstü, s›n›flar üstü görme al›flkanl›¤›ndan olsa gerek, 12 Eylül’le birlikte kolayca savrulan bu sanatç›lardan bugün pek az› ayn› çizgide durabiliyor. Dönemin “saz› silaha, sözü mermiye” dönüfltürmeyi baflarabilen pek çok saMahzuni fierif natç›s› 12 Eylül’le birlikte karanl›k dehlizlerde epey yol ald›. Yaz› dizisinin temelini oluflturan ve belki de en sonunda sormam›z gereken soruyu biz bafltan soral›m: Peki ülkemizdeki devrimci ve toplumsal muhalefetçok söylenegeldi¤i üzere seksen öncesine nazaran- düflmüflse ne yapmak gerekir? Öyle ya, sokaklarda yüzbinler yürürken devrimci marfllar söylemek pek zor olmasa gerek. Peki, sokaklarda yüzbinlerin yürümedi¤i anlarda bir sanatç› ne yapmal›d›r? Bugün kim ne yap›yor? Görevi devralmak ve miras› devralmak aras›nda çok fark oldu¤unu düflünüyoruz. Bugün yaflad›klar›m›z bu görevi bizimle birlikte, parmakla say›lacak kadar az sanatç›n›n devrald›¤›n› ve miras› da bunun d›fl›nda kalanlar›n har vurup harman savurdu¤unu do¤ruluyor. Afl›klar birer birer ölüyor. Yerlerine yetifltikleri düflünülenler ise dar bir Alevilik temelinde müzik yapmay› sürdürüyor, hatta devlet sanatç›s› unvanlar›yla sahnelerde boy gösteriyorlar. Her konserlerinde mutlaka bir Mahzuni fierif türküsü söylüyor, ona övgüler düzüyorlar. Var›n› yo¤unu ba¤laman›n tekni¤ini gelifltirmeye harcay›p politik görevlerini hiç mi hiç önemsemiyorlar. Bugün hepsi teknik olarak Mahzuni fierif’ten çok daha iyi ba¤lama çald›klar›n› düflünüyorlar, onun basit ama güçlü ezgileri üzerinden prim yap›yorlar. “Eskiler” nedense hep “eski” türkülerini söylüyorlar ve bu flark›lar konserlerde çakmaklar yak›larak, meyhanelerde bardaklar tokuflturularak baya¤› bir “ro-

12

mantizm”e meze ediliyor. Yeniye iliflkin söyledikleri ise 1993 Sivas Katliam›’ndan öteye gitmemektedir. Kald› ki bu katliam›n üzerinden de tam 11 y›l geçmifltir ve sanki bu 11 y›l boyunca üzerine flark› yak›labilecek hiçbir geliflme yaflanmam›flt›r. Sanki art›k kimse öldürülmüyor ve art›k hiçbir garibin üzerine “ince ince bir kar” ya¤m›yor, her yer güllük gülistanl›k. Tekni¤inbiçimin sorunlar› içeri¤in çok ötesinde baflat bir sorun olarak karfl›m›za ç›kar›l›yor. En devrimci olan›, alttan alta ve hatta aç›kça y›lg›nl›¤› anlatt›¤› için bilinçsizce en iyi olarak kabul ediliyor. Tükenmekten, bitmekten, yenilmekten, sahipsiz kalmaktan, ac›larla koyun koyuna yatmaktan bahseden onlarca “devrimci” flark› var ortada. ‹nan›lmaz bir özgüvensizlik, halkla kucaklaflamaman›n getirdi¤i bir “adam sende”cili¤in, vurdumduymazl›¤›n gelece¤i nokta; bireyi yüceltmek ve halk›, devrimi küçümsemekten baflka bir fley olmayacakt›r. Direnifl kendi sanat›n› yarat›r ve kural olarak yenilgi de böyle bir hakka sahiptir. 12 Eylül iflte bu kural› do¤rularcas›na ortaya, yenilen bir kufla¤› ve onun pespaye ürünlerini dökmekten geri durmad›. “Mahpuslarda duruldum ben” diyen sanatç›lar›n çoklu¤una bakarak mahpus bile olmayanlar için konuflmak art›k bir fley ifade etmiyor. Peki, nerede kald› halk festivalleri, devrimci geceler? Neden kimse marfl söylemiyor? Marfl› kaba sloganc›l›kla suçlayanlar›n marfl›n yerine konmas› gerekeni hala söylemediklerini düflünüyoruz. Bunu en çok biz bilmek istiyoruz. Yerine ye-

nisi koyulsa ya da önerilse söyleyecek bir fleyimiz olmayacak ama bütün bunlar›n yerine türkü bar, kokteyl, yemekli-içkili geceler koyuldu¤unda bizim de söyleyeceklerimiz olacakt›r. Kendi örgütlülü¤ü-örgütsüzlü¤ü bir tarafa, devrimcisine a¤›t bile yakamayan bir sanatç› tipi günümüzün gerçe¤idir. B›rak›n devrimcisini, günlük yaflam içerisinde depremle, selle, trafikle, açl›kla ölen bir halk için bile yapt›klar› hala bir muammad›r. An›larla yaflayamazs›n›z. “Ald›rma Gönül” otuz y›l› aflk›n bir süredir söylenen ve çok sevdi¤imiz bir flark›d›r. Anlaml›d›r, her m›sras› pek çok insan› sarsacak kadar güçlüdür. “Ald›rma Gönül”, “Vur Ulan Köpek Dölü”, “1 May›s” birer nostalji de¤ildir. Bu flark›lardan hareketle pek çok flark›m›z, marfl›m›z hala güncelli¤ini koruyor ve bunlara yenilerin eklemek zorunlulu¤u ile karfl› karfl›yay›z. Bu yaz› dizisi, yak›n tarihimizin müzik temelinde bir de¤erlendirmesini yapmak amac›yla haz›rlan›yor. Olaylar› ve kiflileri de¤erlendirmenin ötesinde bir “görev” zorunlulu¤udur bizi bunu yazmaya iten. Kimse kendisini kand›rmamal›. S›radan bir bak›flla her fleyin yolunda gitti¤ini düflünebilirsiniz ama yolunda gitmeyen bir fleyler var. Bu “bir fleyler” çok ciddi.❏ -Devam Edecek-

Nesimi Çimen


beni ele geçirmeye çal›flt›¤›n› biliyorum!

Beni ele geçirmeye çal›flt›¤›n› biliyorum! Bunu reddetti¤in için, bizimkisi sadece nefret üzerine kurulu bir iliflki. Beni avucunun içine almak istiyorsun, baflkalar›na yapt›¤›n gibi. Kabul etmiyorum. Bu seni hiddetlendiriyor. “Nas›l olur?” diye hay›flan›yorsun. Bu iliflkide her fley senin lehineyken, ruhuma elini sürememen, seni çaresizlefltiriyor. Boyun e¤mezli¤im ürpertiyor seni. Gözlerinde korkuyu görüyorum. Kaybedecek olman›n korkusu bu. Gücünü korumak istiyorsun üzerimde. Kar etmedi¤ini görünce daha da ürküyorsun. Beni durduramad›¤›n›n fark›ndas›n. Her gece ç›k›p gitti¤imi biliyorsun. Ve bunun çaresizli¤i ile k›vran›yorsun. Evet, beyaz yüzüne gecenin si-

13

lueti düfltü¤ünde kaç›p gidiyorum buralardan. Her sabah karfl›nda bulsan da, her gece kayboluflumu biliyor ve kahroluyorsun. Çünkü yok edemedi¤in aflk›m içimde büyürken, sana olan nefretim de büyüyor. Ve sana her bakt›¤›mda, dudaklar›mdaki müstehzi tebessümle seni afla¤›lad›¤›m› görüyorsun. Oysa flefaat dilememi, ayaklar›na kapan›p ete¤ine yüz sürmemi bekliyordun. Baflkalar› gibi. Her fleyi bunun için yapm›flt›n de¤il mi? Ama iflte baflaramad›n. Sana her istedi¤ini yapamayaca¤›n› daha bafltan söylemifltim. Malum ya, zorla güzellik olmaz. Ki, sen kirli ve çirkinsin. Aflk senin lugat›nda yok ve sevgisizlik yaz›yor kitab›nda.

ümit zafer

deneme

Bütün iliflkilerini teslimiyet üzerine kurmuflsun sen. Onursuzsun. Senden daha güçlü olanlar›n karfl›s›nda teslim olup, kuyruk sall›yorsun. Güçlü oldu¤unu sand›¤›n iliflkilerde ise zalimsin. Her türden adilik beklenir senden. Ki kimseyi bekletmeyip yap›yorsun zaten. Varl›¤›n asalakl›k ve alçakl›k üzerine kurulu. Ancak tüm bu azametin karfl›mda beyhudelefliyor. Rüzgâr›mla da¤›l›yor hiddetin, fliddetin ve tehditin. Ki… ta içine bak›yorum, gözlerini kaç›r›yorsun. Haks›z oldu¤unun bilincindesin. Ve duda¤›ndan dökülen her fley yalan. Ne kadar parlat›p yayarsan o kadar inand›r›c› olaca¤›n› san›yorsun. Ama hakikatim karfl›s›nda acizsin. Ve el süremiyorsun yüre¤ime. Oysa ayakta kalman buna ba¤l›. Sen, sana teslim olmufl yüreksizlerle besleniyorsun. Bunu biliyorum. Bunu bildi¤imi biliyorsun. Nefretim baki, kinim sonsuz, öfkem zapt edilemez. Tüm bunlar›n fark›ndas›n. Daha önemlisi ben de fark›nday›m kendi gücümün. B›çk›nl›¤›m ve eyvallahs›zl›¤›m bundan. Sustu¤um anlarda bile konufltu¤umu duyuyor olmak, seni ifrit ediyor. Bende kendi Azrail’ini gördükçe panikliyorsun. Hakl›s›n, amans›z›m sana karfl›. Öyle amans›z›m ki, bu yüre¤i ve bu yürekteki aflk› sana ezdirmemek için, ç›kar›p gö¤sümden, sokaklara f›rlat›yorum. Da¤lara sonra, meydanlara ve topra¤a. Beni ele geçiremedin, izolasyonun beyaz duvar›. Teslim alamad›n beni. Her sabah karfl›nda görsen de, her gece ve her an aflk›ma koflmam› engelleyemedin. Ve iflte ç›k›p gidiyorum bir kez daha bir yang›n›n kanatlar›nda. Seni sonsuz acizli¤inle bafl bafla b›rak›yorum bir kez daha, beyaz ve alçak duvar. Beni tutamazs›n, ben umudum çünkü…❏


ruhan mavruk

fliir

(Mustafa Kemal Eren’e)

albatros

bugün ne bar kavim ne barbar kavim ne kap›mda uluyan gece bugün Kand›ra’dan mektup var çavlanlar, ovalar da¤ köyleri doluyor odama iki kere iki befl edebilir okçular ve ozanlar için: ince bir ezgiden süzülüp titrerken yüzlerde ay ›fl›¤› bir fliir yak›p geziyoruz sokak sokak zindanlar› bunlar bonzailer uçurumlarda bunlar albatros yeflim kanatl› destanlar boyam›fllar taç yapraklar›ndan müfrezelerle kanat›lm›fl patikalar›n, toprak olup kuflatm›fllar tafl avlular›

14

silmifller y›lg›n telafl›n› y›lk›ya b›rak›lm›fl kentlerin bir kalem, bir ka¤›t, Demirci Kawa’n›n örsü ve saatin yelkovan› temize çekiyorlar yalan dille yaz›lm›fl tüm kitaplar› kim demifl yaln›z›z diye nehir bizden yana rüzgarlar bize ayarl› kökleri en derin ülke benim y›ld›z topluyorum kurfluni bulutlar büyütüyorum koynumda sabaha karfl› ya¤mur bekliyorum.


cezmi ersöz

deneme

bizi gördükleri her yerde damgalad›lar Eskiden mahalle aralar›nda dalg›n ve hülyal› arsalar olurdu. Akflamlar› karanl›k ve serin gölgeler örtünce, suskun adamlar atefller yakard› üzerinde... Bu ateflin kokusu, kimi çocuklara çok uzaklardaki bir hayat› hat›rlat›rd›. ‹nsan kafas›n›n arkas›nda derin bir göl tafl›r da onu bir türlü dünya gözüyle göremedi¤inde nas›l üzülürse iflte bu atefl kokusu çocuklar› öyle üzerdi... Karard›kça mahalle, karard›kça sokaklar, karard›kça o suskun adamlar›n yakt›klar› üzgün atefller; gökyüzü daha da k›z›llafl›rd›, iyileflirken terleyen bebekler gibi... K›z›ll›¤›n etraf›nda meleksi beyazl›klar, meleksi bulutlar olurdu... Buluttan kufllar olurdu. Sevgilerini kucaklar›nda tafl›d›¤› için itilmifl, h›rpalanm›fl ve bu hayat› terk etmifl ne kadar insan varsa gökyüzünde; buluttan kufl olup ça¤›r›rd› bu çocuklar› yukar›ya, k›z›ll›¤a, bu meleksi beyazl›¤a... Bu sesi sadece anneler hissederdi ve bu dünyada daha fazla yapayaln›z kalmamak için kanayan sesleriyle çocuklar›n› eve ça¤›r›rlard›... Akflamlar› üzerinde üzgün atefller yak›lan arsalardan gökyüzünün k›z›ll›¤›na bakt›¤›mda; orada, o meleksi beyazl›klar›n üzerinde uçan buluttan kufllar›n, “yukar›, yan›m›za gel” ça¤r›s›n› duyan çocuklardan biri de bendim... Annemin sesi gökyüzündeki k›z›ll›¤a kar›fl›rken anlad›m ki benim bir ailem yoktu. Akrabalar›m yoktu. Bu dünyada bir kayd›m, bir hüviyetim yoktu... Anneme çok ac›rd›m, ama bilirdim ki benim annem yoktu. Yaflar gibi yapard›m ben, bu beni çok yaralasa da... ‹flim gücüm kendime yapt›¤›n ihanetin boyutlar›n› anlamakt›. Zaman›m› buna harcard›m. Yar›s› bendeydi yaram›n, yar›s› da¤›lm›flt› her yere, herkese... Bir yerden zorla kopart›lm›flt›m, ama nereden? Bunu anlamak için herkesin öyküsünü dinlerdim. Sanki hayat, sanki bu koca ve eksik var olufl; benden, bu yar›m b›rak›lm›fl yaram-

dan kanard›. Bir s›rra, bir kaybolufla kanard›. Bu yüzden en çok benim kaybolmamdan korkard› evdekiler. Bir odaya toplan›r beni konuflurlard›. Kaybolursam gidebilece¤im yerleri... Sonra hep birden garip bir sessizli¤e bürünüp gökyüzüne bakarlard›... Severdim onlar›n sessizlik içinde gökyüzüne bakmalar›n›. Özlerdim böyle anlarda onlar›. Çok özlerdim. Çünkü ne kadar istesem de bu hayat›n bilgileriyle, bu hayat›n sözcükleriyle onlara duydu¤um sevgiyi anlatamam›flt›m ben. Bu yüzden hiçbir teoriye inanm›yordum art›k. Çünkü hiçbir teoride kimsesiz misafirlere bir yer ayr›ld›¤›na rastlamam›flt›m... Günlerini kendisine yapt›¤› ihanetin boyutlar›n› anlamak için geçirenleri konu eden bir teoriyi hiç okumam›flt›m... Kimsesizdik, yaband›k, yabanc›yd›k. ‹liflirdik hayat›n kenar›na, ama yine de bizi merak ederlerdi bu dünyan›n gerçek sahipleri. Hayatlar›n› de¤ifltirmek için de¤il, kendilerini bir kez daha do¤rulama flans› için ya¤malamak isterlerdi düfllerimizi, s›rlar›m›z›... Bu dünyaya ait olmayan kimsesiz misafirlerden bile bu dünya için gizli bir ç›kar umarlard› onlar... Çünkü genç yafllar›nda sonsuz gücenik, sonsuz al›ngan ve doyumsuz yafll›lar oluvermifllerdi. Çünkü sevgileri kucaklar›nda tafl›rlarsa yar›fltan geri kalacaklar› ö¤retilmiflti onlara. Sevgilerini yola ç›kt›klar› yere b›rak›rken geri dönüp onu alacaklar›n› san›yorlard›. Ama yar›fllar› bir türlü bitmedi, bir türlü bitmedi savafl oyunlar›... Dinmedi h›rslar›, dinmedi kötücül arzular›... Ya sevgilerini b›rakt›klar› yerde unuttular, ya da yollar›n› tamamen kaybettiler... Sonsuz gücenik, sonsuz al›ngan ve doyumsuz bir yafll› oldu yola ç›karken b›rakt›klar› sevgileri... Unutulman›n ac›s›n› kötü kalpli bir yafll› olarak ç›kartt› onlardan. Demek insan, kuca¤›nda tafl›mas› gereken sevgisi kötü kalpli bir yafll› olursa, o da bunun

ac›s›n› hep çocuk kalan kimsesiz misafirlerden ç›kar›yormufl... Bu hayata iliflerek ve hep kalbine bakarak yaflayan kimsesiz misafirlerden... Sevgimizi kuca¤›m›zda tafl›d›¤›m›z ve hep çocuk kald›¤›m›z için bize etmedik kötülük b›rakmad›lar. Zaten bural› de¤ildik. Zaten misafirdik. Hiçbir iddiam›z yoktu, hiç bir yar›fl›m›z. Onlara rakip olacak kötücül bir arzumuz... Yine de yapmad›klar›n› b›rakmad›lar... Zaten bizim olmayan bu hayatta bize soluklanacak bir pencerelik zaman› bile çok gördüler... Ve bizi, gördükleri her yerde damgalad›lar. Ve üzerimize eflyalara yap›flt›r›lan etiketler gibi: Verimsiz... Uyumsuz... Sorunlu, diye yaz›lar yap›flt›rd›lar. Üzerimize daha fazla gelmesinler, bizi hep uzaklara, ötelere ça¤›ran gökyüzündeki k›z›ll›¤› seyretmemize engel olmas›nlar, yaram›z›n kaybolan yar›s›n› aram›za kar›flt›rmas›nlar diye, güç de olsa bu damgalara katland›k... Ait olmad›¤›m›z bu dünyan›n sorunlar›n› hep bize yüklediler. Sebebi sayd›lar bizi; ›fl›ks›z, yaflamas›z, müjdesiz hayatlar›n›n. Berrak bir sevgileri olmad› hiç. Bunu bile bizden bildiler. fiimdi art›k terk ediyoruz bu hayat›. Ama terk etmeden önce bir karar ald›k: Yok olufla giderken büyük ve sonsuz bir 盤l›k b›rakaca¤›z arkam›zda. Öyle bir 盤l›k ki kendilerini bu dünyan›n as›l sahipleri san›p bizi damgalamaya kalkanlar art›k bu 盤l›ktan baflka bir fley duymayacaklar. Öyle bir 盤l›k ki bast›r›ld›kça ço¤alacak...❏

15


gökyüzü dör t köfle de¤ildir

“Dünyadan, hayattan, insandan kopar›lmak” üzerine infla edilmifl, bin bir akla ziyan kurallarla örülmüfl bir avuç mekand›r hapsedildi¤imiz. Yaln›z, insans›z, yar›ns›z k›lmakt›r amaçlanan. Yüksek duvarlar›n ötesinde dört köfledir görünen gökyüzü ve boyun e¤mek yok olmakt›r buralarda; insan kalmak ise bu bir avuç mekana dünyalar› s›¤d›rmakt›r… Koridorlar›n ve hücrelerin üzerini örten kiremitli çat› saçaklar›nda, b›rak›lm›fl boflluklara yuva kuran serçeler, izinsizce ve pervas›zca yaflam›m›za ortak olup yaflamlar›na ortak ediyorlar bizi. Y›llar›n birlikteli¤iyle, özel olarak ilgilenmedi¤imiz halde ne çok fley ö¤rendik onlar hakk›nda. Kaç farkl› ses ç›karabildiklerini, hangi sesin hangi duruma denk düfltü¤ünü art›k hepimiz biliyoruz. Yuvalar›na tafl›d›klar› kurumufl ot parçalar›ndan havaland›rmaya düflenleri iki günde bir süpürmek birlikte yaflam›n bir gere¤i oldu. Havaland›rmada saçak hizalar›nda oturman›n riskini onlarca kez yaflayarak iyice belledik art›k. Bafl›m›za, omzumuza, neremize denk gelirse, b›rak›verdikleri d›flk›lar›n›n “talih” olarak yorumlanamayacak kadar s›k ve kesin oldu¤unu da… Pencere aç›kken içeriye dald›klar› da çok oldu. Hadi, gelmelerine itiraz›m›z yok diyelim, bizi gördüklerinde pa-

16

nik içinde camlara çarpmalar›na, kalorifer pete¤inin arkas›na saklanmalar›na ne demeli? ‹fli gücü b›rak›p, zat-› muhteremlerin rahatça ç›kabilmeleri için bütün pencereleri açarak kendimizi bir köfleye çekip öylece beklemek zorunda m›y›z? Baharla birlikte havalar ›s›nd›kça çok daha gürültücü oldular. Güneflin ilk ›fl›nlar›nda ötüflmeye ve uçuflmaya bafll›yorlar. Uyanma vaktinin geldi¤ini

can y›ld›r›m

hapishaneden

hat›rlat›yorlar, hatta dayat›yorlar. Kavgalar›na da çok tan›k olduk. Ayn› anda var güçleriyle ba¤›ra ça¤›ra keskin virajlarla uçuflarak, pike yaparak... O anda, ne yap›yorsan yap; hiç umursamazlar, dikkatini da¤›t›p gündem oluverirler. Velhas›l, bu bir avuç mekânda bir dünya var ve onlar bu dünyan›n zorunlu unsuru olarak kendilerini dayat›yorlar… Bir sabah, her sabah oldu¤undan


çok farkl›yd›lar. Daha önce duyduklar›m›za hiç benzemeyen canh›rafl 盤l›klar›na apar topar uyan›p bakmak imkans›zd›. Kara, kapkara s›¤›rc›klar… Serçe yuvalar›na dal›p dal›p ç›k›yorlard›. Her dal›fllar›nda yuvan›n sahibi serçeler içeriden, çevredeki serçeler kendi yuvalar›n›n bafl›ndan canh›rafl 盤l›klarla karfl› koymaya çal›fl›yorlard›. Yuvan›n sahibi serçeler, s›¤›rc›klar› öte çat›ya kadar kovalay›p geri dönüyorlard›. Vazgeçmiyordu s›¤›rc›klar. Biri gidiyorsa, di¤eri sald›r›yordu. Yuvaya giren s›¤›rc›klar epeyce kal›yor, gagas›, tüyleri yap›fl yap›fl, da¤›lm›fl bir flekilde ç›k›yordu. ‹flgal edilmekte, talan edilmekteydi serçelerin yuvas›. S›¤›rc›klar büyüktüler, serçelerin iki kat›. Gagalar› uzun, pençeleri genifl. “Güçlü”ydüler… Yuvalara sald›rmalar›n›n nedeni neydi? Serçelerin üreme mevsimiydi ve taze yumurtalar›n› kuluçkaya haz›rl›yorlard›. Yumurtalar besin kayna¤›yd› s›¤›rc›klar için ve onlar›n sakland›¤› yerlerdi serçe yuvalar›. Serçeler için yuvalar› yurttu. Aylarca aray›p bulmufllard› bu boflluklar›. Aylarca ot tafl›m›fllard› tahkim etmek, gelece¤i haz›rlamak için. Gelecek, yavru serçelerin do¤aca¤› kuluçkaya haz›rlanan yumurtalard›. Sald›rd› s›¤›rc›klar. Önce yuva sahibi serçeler direniyor, di¤erleri 盤l›k

盤l›¤a izliyorlard›. Sonra birlikte direnmeye ve kavgaya bafllad›lar. Günler sonra kovuldu s›¤›rc›klar, u¤ramaz oldular. Serçeler talan edilmifl yuvalar›n› yeniden haz›rlamak, düzenlemek için u¤raflt›lar günlerce. Havaland›rmadan ot süpürdüler yine iki günde bir... Bahar ortas›yd› ama havada ya¤mur, rüzgâr, f›rt›na... ‹kifler üçer ç›plak ölü serçe yavrular› ya¤d› havaland›rmaya. S›¤›rc›klar›n iflgal sald›r›lar›n›n ve talan›n sonuçlar›yd› belli ki bu. Hastal›kl› ve ölü yavrular... Gagalar›nda koca koca kurumufl otlar› acele acele tafl›yorlard› serçeler. Daha h›zl›, daha çal›flkan, daha sab›rs›z bir u¤rafl içindeydiler... ‹lk sa¤l›kl› yavrularda ç›kt›lar yumurtalar›ndan. Ana babalar›n›n gagalar›ndaki yemle beslendiler. Tüylendiler; kanatlar› aç›lmaya baflland›, onlar da acele etmeliydiler. Gecikmifl gelece¤i yakalamak için sab›rs›z olmal›yd›lar... Henüz yuvalar›ndan hiç ç›kmam›fl, gökyüzünü hiç görmemifllerdi. Kanatlar›n› çarpmay› ö¤rendiklerinde f›rlad›lar ileriye ikisi. Ve havaland›rma denilen 7 metrelik dipsiz kuyunun dibinde buldular kendilerini. fiaflk›n ve telafll›yd›lar önce. Bafllar›n› her kald›r›fllar›nda dört köfle gördüler gökyüzünü.

Onlara ad m› koymal›yd›k: "Boncuk", "P›rp›r", "Gümüfl"? Kafese mi koymal›yd›k "korunsun" diye? Gagalar›n› zorla aç›p insan eliyle yedirmeli miydik? Onlar› do¤alar›na ayk›r› olarak insana mecbur ve insan›n kölesi-oyunca¤› m› yapmal›yd›k? Oysa onlar serçeli¤iyle serçe, biz insanl›¤›m›zla insand›k. Her f›rsatta kapatt›k kendimizi içeriye, havaland›rmay› onlara b›rakarak. Anne babalar› geldiler, insans›z havaland›rmada kendi bildiklerince beslediler yavrular›n›. Kanat ç›rpmay› ö¤retmek için u¤raflt›lar serçece. Önce yerden bir kar›fl havalan›p iki kulaç uçtu biri. Sonra daha yükselmeyi ö¤rendi. Ard›ndan di¤eri... Günler geçti, bize yavrular› al›c› kufllardan korumak düfltü sadece... Ve bir ö¤le sonras› önce alt kat penceresine, sonra... Bir hafta sonra di¤eri... Coflkulu türküler söyledik onlar›n ard›ndan; insanca... Yavru serçeler bir biri ard›na kanatland›lar, uçsuz bucaks›z gökyüzüne kanat ç›rpt›lar. Y›llarca dört köfle gördük, görüyoruz ve daha da görece¤iz. Dipsiz kuyuda bir avuç mekânda dünyadan, hayattan, insandan kopar›lmaya çal›fl›lsak da, asla yaln›z, insans›z ve yar›ns›z olmay› kabul etmedik. Çok iyi biliyoruz. Bilmeyene, anlamak istemeyene, ille de boyun e¤erek, kabul etmemizi isteyene tam 117 kez kanatlan›p uçarak kan›tlad›k. Dayatma sürdükçe sonuncumuza kadar kanatlan›p uçmaya ve kan›tlamaya devam edece¤iz ki “gökyüzü dört köfle de¤ildir.”❏

17


röportaj

“muazzam bir idealin, hayalin, özlemin insanlar›y›z...” imge yakalamak sorunu yok. Ancak öyle muazzam bir idealin, hayalin, özlemin insanlar›y›z ki; her türlü imgenin do¤du¤u ve do¤aca¤› toprak bu zaten. fiu hayatta devrim idealinden daha müthifl baflka bir fley var m›?

Bize biraz kendini tan›t›r m›s›n›z? Günün modas›yla kendimizi tarif edemeyiz. Çünkü ne ‘68’ li ne de 78’ liyiz. Biz devrimciyiz. Hem de kesintisiz devrimcili¤in oca¤› olan gelene¤in bir insan›y›z. 91’den bu yana duvarlar›n ard›nday›m. Dört y›ll›k destan›m›z içinde de s›ras›n› bekleyen özgür tutsaklardan biriyim. Baflka arkadafllar gibi ben de dört y›ld›r tek tutuluyorum. Ama Ahmed Arif’in dedi¤i gibi “öyle bir ufka vard›k ki…” Yaln›z de¤iliz elbette. Velhas›l, hayat›n sürdü¤ü her yerde oldu¤u gibi burada da kavga sürüyor ve biz de içindeyiz iflte… fiiirlerinizi, yaz›lar›n› okuyoruz. Zaman zaman dergimizde de yer veriyoruz. Nas›l böyle imgeler yakal›yorsunuz? Devrimcili¤in; bir ruh, bir coflku, bir ideal velhas›l Ferhat misali bir aflk hali oldu¤u malum. Hal böyle olunca, yerin yedi kat alt›na da koysalar, devrimci o büyük sevdas›na dair hayaller kurar. Siz buna “imgeler yakalamak” diyorsunuz belki. Sonuçta tutsak da olsa, kendini var eden ve bir parças› oldu¤u halk›n›n kavgas›n›, umudunu, hayat›n›, ac› ve özlemlerini hisseder, yaflar ve yaflat›r devrimci. Vakit ve kalem bulursa ka¤›da döker bunlar›, bulamazsa da yüre¤inin sayfalar›na fliirler düzer, türküler yakar, yaz›lar yazar. Hani Günay Ö¤rener diyor ya, “Üretmek direnmektir.” diye, o misal yani. Anlatmak istedi¤imi anlad›n›z umar›m. Öyle çok özel bir u¤rafl olarak

Hapishanede, özellikle de tek kiflilik bir mekânda nas›l üretebiliyorsunuz? Yaz› konusu bulmak zor olmuyor mu? Zor olmuyor. Evet, burada tek bafl›ma tutuluyorum. Elbette bunun getirdi¤i birçok mahrumiyet var. Dahas› bu cendereyi k›rmak için yüzlerce kez öldük, ölüyoruz zaten. Ancak yaz› konusu bulmak diye bir sorunumuz yok. Kimi örneklerini derginize göndermifltik, biliyor olmal›s›n›z, biz burada biri mizah dergisi olmak üzere üç dergi ç›kar›yoruz. (‹leri, Feda, Masala) Gözlerimiz fiziki olarak yaln›zca duvarlar› görüyor. Ancak yüre¤imizdeki göz s›n›r tan›m›yor. Hani Mahir diyor ya, “Cigaram› her çekiflte duman olur/ Uçar giderim uzaklara... ” Yani Mahir’in Selimiye hücresindeki hali, ruhsal rehberimizdir. Hal böyle olunca Necef’ten Filistin’e, Kolombiya’dan Anadolu da¤lar›na, sokaklar›na… Ernesto’nun bahsetti¤i o haks›z tokat›n at›ld›¤› her yere gidiyoruz. Depremlerde, sellerde, ad›na “kaza” denilen cinayetlerde ölen de biz oluyoruz, açl›k yoksulluk çeken de biz. Biz halk›z yani. Temel olan bu. Hangi tarafta olundu¤un, hayata hangi aç›dan bak›ld›¤›n›n önemli. Velhas›l, hayata ve halka dair her fley bizim konumuz zaten. Kavga konular›m›z, haliyle yaz› konular›m›z da oluyor. Ki o kavgan›n sesi, sözü, fliiri, türküsü sürüyor zaten. Bu noktada ba¤lamay› ya da kalemi kimin tuttu¤u ayr›nt›d›r. ‹çimizde bu ifli daha iyi yapanlar var elbette. Ancak yans›t›lan kolektif ruh halimizdir sonuçta. Peki, bu Allah vergisi bir yetenek midir yoksa birikim ifli mi? “Yüre¤im çarp›yor, Ummu Kasr düflmedi!” diyen bir tane piyasa flairi var m› bu ülkede? Yoktur! ‹flte bu nedenle Muharrem Karademir flairlerin has›d›r. Yani demek istiyo-

tav›r

hapishanede bir yazar, flair, devrimci tutsak: ümit ilter:

rum ki, da¤lardan sokaklara hayat›n her alan›nda mücadele eden, bedel ödeyen devrimciler, her gün fliir yaz›yor, beste yap›yor. O kadar do¤al yani. fiiirin has›n› okumak isteyen açs›n Mahir okusun. Ernesto, Lenin, Marks okusun. Onlar flair de¤iller elbette. Ama sanat-fliir her fleyden önce bir ruh, bir coflku, bir duygu meselesiyse, onlar›n her sat›r›ndan taflar bunlar. ‹flte böylesi bir ruhu tafl›mayanlar yetenek küpü, birikim sahibi olsalar ne anlam› var? Ki üretilenleri görüyoruz zaten. O kadar ruhsuz, o kadar dar ve ufuksuzlar ki, dillerine dolad›klar› aflk›n bile içine ediyorlar. Sonuçta pornografi, karamsarl›k ve çürüme… Bizim aç›m›zdan bakarsak yetenekler; gelifltirilmesi, birikim kazanmas› gereken olgular. Ki devrimcili¤in do¤as› ve ihtiyaçlar› bunlar› sa¤lar zaten. Bundan sonras› yo¤unlaflma ve ›srar iflidir. Devrimciler çok yönlü ve üretken insanlard›r. ‹flte bizim gerilla Erkan. Dersim da¤lar›nda beste yapm›fl. Yani bu çok “özel” insanlara has de¤il gibi geliyor bana. ‹flte Anadolu, hangi köyüne gitseniz bir saz afl›¤› bulursunuz. Üretilen, ihtiyaca cevap oluyorsa yafl›yor zaten. Velhas›l, hayat›n her alan›nda ihtiyaca cevap verecek tarzda üretim içinde olmak flart. Ki bu sayede yetenekler geliflir, birikim kazan›l›r zaten. Bizimki de o hesap. “Bu konuda yeterli misiniz?” derseniz de¤iliz derim. fiimdi, “Bütün Yaz›lar”›n ilk cümlesini hat›rlar›z. ‹lk cümle fludur, “Devrimcinin görevi, devrim için çarp›flmakt›r, hem de tüm olanaklar› ile”. Sanat da bu çarp›flma alanlar›ndan birisi. Bu alanda da kavga sürüyor. Burjuvazi, Oya Baydar’lar gibi devflirdi¤i asalaklarla sald›r›s›n› büyütüyor. O halde biz de bu alandaki çarp›flmada bu alan›n silahlar›n› daha yayg›n, daha güçlü kullanmak zorunday›z. Bizim y›lg›n, dönek, asalak yazar tayfas› gibi bir lüksümüz yok. Ancak bizim, kavgan›n içinde büyüttü¤ümüz dilimiz, sesimiz, sözümüz daha güçlü. Hayat›n her alan›nda oldu¤u gibi bu alanda da ürettikçe güçleniyoruz...❏

18


nisrin taflç›

öykü

dumanl› da¤lar›n türküsü Tokat da¤lar›n›, Sivas da¤lar›na ba¤layan dumanl› da¤larda, günefl al k›nal› bir poflu gibi büküle k›vr›la flekillenirken, çise düflmüfl kuru otlar›n aras›ndan getirirdi seher yelleri, o tan›d›k bildik türküyü bize. Dumanl› da¤lar›n türküsüydü bu, kara k›fl› yenip de gelen dumanl› da¤lar› vatan bilen, o da¤larda do¤up o da¤larda büyüyüp ve gene o da¤larda ölen befl kardelenin türküsüydü bu. Eriflken da¤lar bö¤ründe, sarp kayalar›n, engebeli dolambaçl›, yamaçlar›n, koyaklar›n, vadilerin, patikalar›n afl›lmaz, ulafl›lmaz zirvelerin diyar›yd› dumanl› da¤lar. Karl› çamlar›n, çarflaf yaprakl› k›z›la¤açlar›n, meflelerin, gürgenlerin, köknarlar›n, ladinlerin, kay›nlar›n diyar›yd› dumanl› da¤lar. Sanki duman› de¤ildi bafl›ndaki dönüveren, kara sevdas›yd›. Yel üfürmüfl su götürmüfl derdiydi buhar olup gö¤e a¤an. Kanatlanm›fl bir köpük parças›yd›. Ürkütülmüfl güvercin sürüsüydü sanki insan›n hayalinden bile yükse¤ine ç›kan duman›… Dünya üzerinde binbir efsanenin bar›nd›¤›, türlü güzelliklerin s›¤d›¤› nice afl›lmaz ulafl›lmaz da¤lar da yok de¤ildi hani, ama dumanl› da¤lar› gören, bir avuç suyundan içen kopam›yordu bu da¤lardan. Ilg›t ›lg›t esen yelleri, ça¤›l ça¤›l akan ›rmaklar›, burcu burcu kokan k›r çiçekleriyle bir cennetti dumanl› da¤lar. Dumanl› da¤lar en çok kardelenlerini severdi. Baharda binbir çiçek selama dururken da¤lar›, onlar selam› ilk veren olurdu. Bahar›n müjdecisiydiler, müjdenin ad›yd›lar kardelenler. Bu yüzden da¤lar en çok kardelenlerini severdi. Do¤ufllar›na, büyüyüfllerine, ölümlerine tan›kt›. Bilirdi, gene gelirlerdi bahar arifesinde, onlar olmazsa çiçekler açmaz, dumanl› da¤, da¤ olmazd›. Hasretle sab›rla beklerdi yaylas›na renk, atefline denk getirecek kardelenlerini… Dumanl› da¤lar kara tipili k›fl›na ald›r-

madan, kar ve buz alt›ndan s›cak bir gülüfl b›rakmak için hayata “merhaba” diyen kardelenlerini selaml›yordu gene o y›l. Vatan bilmifllerdi kardelenler dumanl› da¤lar› “sende do¤duk, sende büyüdük, da¤lar›n›n her bir köflesi çiçe¤e kesmedi¤i sürece bu da¤lardan gitmeyece¤iz direnece¤iz, sonsuz uykuya sende dalaca¤›z” demifllerdi. Çok kara k›fl görmüfllerdi, ayazlarda s›nanm›fl, yüreklerinin buzunu k›rm›fl da gelmifllerdi dumanl› da¤lara. ‹lle de dumanl› da¤lar, ille de Tokat da¤lar› demifllerdi. Yi¤itli¤ine yi¤itlik katm›fllard› dumanl› da¤lar›n. Çok az olurdu kardelenlerin ömrü. Bir mevsimi yaflayanlar da olurdu, on mevsimi yaflayanlar da ama ölüm onlar› hep zamans›z yakalard›. Bütün k›r çiçekleri uyand›r›lsa da ala flafakta, daha görülecek çok iflleri olurdu. Ölüm erkenden gelip bulunca kardelenleri, selamlafl›p dumanl› da¤larla, yeniden do¤mak için süzülüverirlerdi topra¤a. Kardelenler söz verdi, K›z›ldere’nin coflkun akan sular›n›n bafl›nda. Bir mevsim de¤il, bin mevsim de olsa, bu da¤larda çiçekler özgür aç›ncaya dek kalaca¤›z. Vatan bilmifllerdi dumanl› da¤lar›. Vatan› korumak, çiçeklendirmek gerekir. Bu u¤urda ç›km›fllard› ya yola, bu u¤urda can› da canan› da vermemifller miydi topra¤a . K›z›ldere’nin coflkun sular›n›n k›y›lar›na ektiler sözlerini, sözler yundu ar›nd›, sözler ovup parlat›ld›. Al bayraklar kald›r›l›p toy dü¤ünler görülecek güne kadar silah olup kuflan›ld› sözler. Türkü söylüyordu dumanl› da¤lar, yaral› a¤aç, çotuk diplerinde yetiflen kuzukulaklar›, dere kenar›ndaki yarpuzlar, sudaki nilüferlerde tan›¤›yd› dumanl› da¤lar›n türkü söyleyifline, kardelenlerin türküsüydü bu. Kara k›fllar› yenip de gelmifllerdi ya dumanl› da¤lar› bahar eylemeye. Tanyeri a¤ar›rken bafllard› dumanl› da¤lar türküsüne. Gün batarken, bulutlar

k›zarmaya dururken susard›. Kardelenler yüreklerinden umut boflalt›rd› nöbet de¤ifltiren gün ve geceye. Say›s›z yürek, göz, kulak, dumanl› da¤lara çevirirdi sol yan›n›. Kardelenlerin vatan›, dumanl› da¤lar›n eteklerinde yoksul köyler vard›, dumanl› da¤lar›n duman› kadar derdi arfla ç›km›fl köylüleri vard›. Çamurlu sokaklar›, kerpiç damlar›, çavdar ekme¤ini da¤lar›n billur suyuna kat›k edenleri vard›. Hasretini, özlemini, bereketini dumanl› da¤lar›n türküsüne banan köylüleri vard›. Boz bulan›k ninnilerle tahta befliklerde uyutulan bebeler vard›. Ne vakit kardelenler dumanl› da¤lar› nak›fl nak›fl çiçeklendirdikçe, iflte bu yoksul köylerin tarlalar›nda destanlar göverirdi, Zülfikar keskinli¤inde bileyip oraklar›n› öfkeleriyle vururlard› tarlalar›n› saran yaban otlar›na, çak›rdikenlere. O vakit alt›n baflakl› bu¤daylar boy verirdi. Ne vakit dumanl› da¤lar türkü söylemeye durdu¤unda, ar›lar en güzel bal› bu da¤lar›n çiçeklerinden al›rd›, en güzel alabal›klar bu da¤lar›n suyunda yaflard›. Kerpiç peynirler, ball› kaymakl› sütler bu da¤larda otlayan koyunlarda bulunurdu. Postal ezmezdi menekfleyi, çi¤dem solmazd› mataradan ald›ysa suyunu. Bozulmazd› kekli¤in yuvas›, vurulmazd› yurduna uçan göçmen kufl. Atmacan›n bir avuç kan›na göz dikilmezdi dumanl› da¤lar kardelenleriyle var oldukça… O y›l en çetin k›fl›n› görüyordu dumanl› da¤lar. Beyaz gelinli¤ini giymifl, duva¤› olmufltu flimdi bafl›nda döneni. En ac› poyraz gelip haber verdi dumanl› da¤lara, haz›rd› kardelenler. A¤r› Da¤›’ndan büyük, Van gölünden derindi flimdi inançlar›. Murat’ta da bir, Tuna’da da birdi sevdalar›n›n rengi. Buzullar›n so¤u¤u da olsa yeneceklerdi kara k›fl›, önderlerinden ö¤renmiflti kardelenler diz k›rmamay›, merhamet dilenmemeyi, cesareti oymufllard› yüreklerine, çeli¤e su verir gibi mertli¤i.

19


F›rt›na kallefl ç›km›flt› bu kez. Kas›rgalar dönüyor, f›rt›nalar esiyordu. Savuruyordu kardelenleri dumanl› da¤lar›n ötelerine. Direniyordu kardelenler, onlar öncüydü bahar› müjdeleyendi. Kaç kardelen görülmüfltü kara k›fl›n ayaz›nda eriyen? Kaç kardelen kopart›n beni diye sar›lm›flt› rüzgâr›n yelesine? Görmemiflti dumanl› da¤lar yenilen kardelenleri… Direniyordu kardelenler, baharda bin bir çiçek özgür açs›n diye düflmemifller miydi yola? Onlar olmasa bahar gelir miydi? Dumanl› da¤ da¤ olur muydu? Kardelenler direndikçe dumanl› da¤lar türkü söylüyordu. F›rt›nalar; bombalar ya¤d›r›yor, kas›rgalar; tüfek çat›yordu kardelenlerin üzerine. Köyleri bas›yordu f›rt›nalar, evlerin bacalar›n› uçuruyor, yolcuyu yolda e¤liyordu. Köylüler dumanl› da¤lara bakarak sordular birbirlerine. F›rt›na kallefltir, dayan›r m› kardelenler? Dayan›r dedi Elif ana, dayanacaklar dedi Bektafl emmi, hep direndiler dedi Mad›mak gelin, boncuk gözlü Mahir bebe gülümsedi befli¤inde… Direniyordu kardelenler, çokta büyük de¤ildi f›rt›nan›n namlusu. Hain bir pusuda çevrildi yollar›. Her patika düzü, her mefle kütü¤ü, yayla düzü gördü kavgalar›n›. Ölüm bir yudum su olmufltu, elden ele dolafl›yordu flimdi. So¤uklar öldürmezdi onlar›, kallefllik kol geziyordu. Önce bir bir vedalaflt›lar, sökün etmeden ayr›l›k, ince bir sö¤üt dal›n› k›rar gibi k›r›l›rken belleri, vatan bildikleri dumanl› da¤lar›n k›nal› topraklar›na bir bir düfltü befl kardelen… ‹natlar›yla, sab›rlar›yla karlar› geçip topra¤a sa¤›ld›lar, destanlar kadar gür, özgür bir öykü b›rakarak dumanl› da¤lara, kofltular tomurcuk yüklü yar›nlara… Yas tutmad› dumanl› da¤lar, yedi kardeleninin ard›ndan. Biliyorlard› k›fltan sonra tekrar bahar gelecekti, kardelenler yeniden do¤acakt›. Çiçekler özgür açacakt›, çünkü topraklar›na ekili binlerce tohumu vard›. Dumanl› da¤lar gö¤sünü bir yelken gibi gererek, rüzgâr›n ellerine tutuflturdu kardelenin türküsünü. Rüzgâr götürdü bu türküyü, gâvura karfl› o¤ullar k›zlar büyüten yoksul köylerin üzerinden geçti, Karadeniz da¤lar›ndan geçti. Kaçkarlar’a, Toroslar’a, Nurhaklar’a, Canikler’e götürdü. Rüzgâr dolaflt›r›rken kardelenlerin türküsünü da¤larda, bir bir patl›yordu kardelen goncalar› dumanl› da¤larda… Yenilmedikleriydi flimdi toprakta tohum olup yürüyen.❏

20

DA⁄LAR...SEVDAMA Günlerden perflembe Ve k›rkokusu mevsimindeyiz... Bir kez düflmeyiversin da¤ sevdas› içine Tutsak eder düfllerini, koyvermez... Doludizgin koflarken içerdeömür O d›flarda Ucu ateflte ›s›t›lm›fl b›ça¤›n koru Ve k›rm›z›s› köpüren deliflmen bir karanfilin kahredici 盤l›¤› olur. Bir bebe¤in yumuk ellerinde görürsün da¤lar› Gecekondulu bir çocu¤un bin y›ll›k bilge adamlar gibi bak›fl›nda (Yafll› analar›m›z›n ak-pak saçlar› nas›l da benzer heybetli da¤lar›m›z›n karl› doruklar›na) Yüre¤in sevdadan yana körelse Bu kez usunda demlenir iki tafl aras› yak›lm›fl dumans›z ateflüstünde gerillan›n çay›... Sanr›lar içinde döner durursun Her rüzgar bir parça da¤lardand›r Bu güzel türküler orada söylenir Bir koku çakar seni havaland›rman›n ortas›na kekik mi acep, çöre¤otu, kat›rt›rna¤› m›? Bir gün yeniden görece¤imülkemi Ülkemin dost ve ma¤rur da¤lar›ndan Günefl, en güzel do¤umlar›n› kurban edecek da¤l› göz süzüfllerime Rüzgar, koyaklarda s›cak sohbetlere dalacak benimle Ve buz gibi ayazlarda Çeli¤i ç›plak tenime yap›fl›rken silah›n Bir kez ad›mlam›flsam vadilerin uçurum k›y›lar›n›n ak›l almaz yeflilini Yanyana dünyalar› Birer mermi aras› zamanla atlayaca¤›m ..... Bu tutsakl›k da bitecek elbet Tarihinçetelesini tutmufluz bir kere Ve bilimin yasalar› Zalimi vur emriyle aratm›fl bize


seval alp

öykü

ölü çocuklar cenneti Ölü Çeçen çocuklar vard›r cennette. Ölü Çeçen çocuklar, cennetteki di¤er çocuklarla oynar. Çocuk her yerde çocuktur. Cennette bile onlara huriler ve g›lmanlar de¤il, uçsuz bucaks›z oyun alanlar› tahsis edilmifltir. Cennete ve belki... Yani ve adeta… Keflke! Ölü Çeçen çocuklar orada, ölü Filistinli çocuklarla top oynar mesela. Ve toplar› iflgalcilerin cam›n› k›rmaz. Ve hiç kimse toplar›n› ve kendilerini kesmez bu nedenle. Ki cennette ölüm yoktur zaten… Ölü Çeçen çocuklar›n k›z olanlar›, mesela Irakl› k›z çocuklar›yla evcilik oynar. Ve bezden bebeklerini s›k› s›k›ya gö¤üslerine bast›r›r. Sanki bir bombadan korumak ister gibi. Belki annelerinden görmüfllerdir böyle davranmay›. Oysa cennete bomba düflmez. Ölü Çeçen çocuklar, en çok doktorculuk oynar ve açl›ktan ölen Afrikal› çocuklar› besler. Ancak bir türlü kilo almaz ölü Afrikal› çocuklar. Herkes nas›l geldiyse öyle kal›r, cennette bile. Ki hurilerden ve g›lmanlardan bahseden kitaplar, ölü çocuklar için tasvir etmemifltir cenneti. Ölü Çeçen çocuklar›n erkek olanlar›, çocukça afl›k olur Taylandl› k›z çocuklar›na. Hayatta iken fahifleli¤e itilen k›z çocuklar›d›r bunlar. Bat›l›, beyaz ve fliflman bir adam›n alt›nda soluksuz kal›p ölmüfllerdir. Ölü Çeçen çocuklar, hayatta gördükleri en komik fleyleri anlat›r. Kölece çal›flt›r›ld›klar› için ölen çocuk iflçileri bir parça güldürmek için. Oysa çocuk iflçiler hayattayken gül-

meyi hiç bilmemifllerdir. Toklu¤u hiç bilmedikleri gibi... Cennette bile gülememeleri ondand›r. Ölü Çeçen çocuklar kendilerinden arta kalan kol ve bacaklar› toplar ve Afgan arkadafllar›n›n art›k olmayan kol ve bacak yerlerine takmaya çal›fl›r. Ölü çocuklar böyledir. Her fleyi ve hayat› paylafl›rlar. Ancak cennette hayat yoktur… Ölü çocuklar aralar›nda çok iyi anlafl›r. Dünyan›n en yayg›n, en sade, en zengin, en anlaml› diliyle konuflurlar, “çocukça”yla. Ki a¤laman›n ve gülmenin dili yoktur, anlam› vard›r anlayana… Ölü Çeçen çocuklar, cennetin kap›s›nda karfl›lad›lar ölü Oset çocuklar›. “Hofl geldiniz.” dediler, ölü Çeçen çocuklar, ölü Oset çocuklara. Ve yaralar›ndan öptüler. Ve yaralar› iyileflti, ölü Oset çocuklar›n. Ölü Çeçen çocuklar Müslüman’d›. Ölü

Oset çocuklar da H›ristiyan. Ama ne fark eder ki, Taylandl› çocuklar da Budist’ti zaten. Onlar›n cenneti, kendileri gibi saf ve ayr›ms›zd›, çocukçayd› yani. Çocuk, her yerde çocuktur iflte. Cennette bile… Ölü Çeçen çocuklar ve di¤er çocuklar yeni gelen ölü Oset çocuklara neden orada olduklar›n› anlatt› bir güzel. Dediler ki; “Zulüm, sömürü, açl›k, yoksulluk, iflgal, talan ve ya¤mayla yeryüzünü cehenneme çevirenlerdir buna sebep. Ki pay›m›za düflen, ölü çocuklar cennetidir…” Ölü Çeçen çocuklar ve di¤erleri, o kadar çoktu ki, ölü Oset çocuklar onlar›n yan›nda hiç yokmufl gibi azd›. Ve ölü Oset çocuklar, ölü Çeçen çocuklar›n ve Irakl› ve Filistinli çocuklar›n ve di¤erlerinin bu kadar çok oldu¤unu görünce, öldüklerine bile yanamad›. Oysa yana yana ölmüfllerdi. Ayn› ölü Çeçen çocuklar gibi…❏

21


afla¤›lanan bir sinema dili klip esteti¤i ve gazap atefli

“Meksika son zamanlarda çocuk kaç›r›lma olaylar› ile sars›lmaktad›r. Tüm anne ve babalar, özellikle de varl›kl› olanlar› bu konuda büyük endifle duymaktad›r. John Creasy, hayattan ve yaflamaktan vazgeçmifl eski bir CIA ajan›d›r. En yak›n arkadafllar›ndan biri olan Rayburn onu, Meksika'ya, zengin bir sanayici Samuel Ramos' un dokuz yafl›ndaki k›z› Pita ve kar›s› Lisa'› korumas› için getirir. Creasy ilk günler; bu büyümüfl de küçülmüfl çocu¤un, hayat› ve kendisi hakk›ndaki sorular›na zor tahammül etmektedir. Fakat yavafl yavafl küçük k›z bu iri yar› adam›n etraf›na ördü¤ü duvar› geçerek ona yak›nlafl›r. Creasy'nin hayat›n›n amac› olan bu küçük k›z›n korunmas› Pita'n›n kaç›r›lmas› ile darmada¤›n olur. Kaç›r›lma olay› s›ras›nda ölümcül yaralar alan Creasy çocu¤a giden yolda önüne kim ç›karsa yok etmeye kararl›d›r. Ve hiç kimse onu durdura-

22

maz.” Geçti¤imiz ay vizyona giren, Tonny Scott’un yönetti¤i Gazap Atefli (Man on Fire) isimli film, sinema elefltirmenlerinin çok da gündeme almad›¤›, muhtemelen s›radan bir Hollywood yap›m› olarak de¤erlendirdi¤i bir film oldu. Daha çok, çocuk oyuncusu ile Denzel Washington’›n ismi ile dikkat çeken bu filmin, dergimizde ele al›nmas›n›n sebebi, sinema esteti¤i içerisinde daha çok küçümseyici bir bak›flla ele al›nan klip esteti¤ini neredeyse radikal bir biçimde ele almas›. Sinemada k›sa planlar ve h›zl› kesmelerle kendini ifade eden bu dil, özellikle MTV isimli müzik kanal›n›n yayg›nlaflt›rd›¤› bir görsel dilin kodlamas›yla, MTV esteti¤i ve klip esteti¤i ile ele al›n›yor. Özellikle entelektüel çevrelerin burun k›v›rarak görmez-

ibrahim köro¤lu

sinema

den geldi¤i ya da reddetti¤i bu ak›m, ortaya ç›kan kimi eli yüzü düzgün örneklerinden de haketti¤i övgüyü alamadan gündemden çekilmesine neden oluyor. Tonny Scot’›n yönetti¤i “Gazap Atefli” de sözünü etti¤imiz türe bir örnek. Daha çok a¤abeyi Ridley Scott’un gölgesinde kalan kardefl Tonny Scott, Top Gun gibi döneminin hayli popüler filmlerinden birini çekmesine ra¤men makus talihini de¤ifltirememifltir. Oysa son birkaç y›ld›r çekti¤i filmler, bu filmlerde ele ald›¤› öyküler ve bu öykülerle birlikte iflledi¤i Amerikan liberal bak›fl aç›s›; ele al›nmas›, ifllenmesi gereken fleylerdir. Bizim yaz›m›z, politik altmetne ayr›nt›l› girmeden, görsel dilin bu altmetni nas›l bir silah haline getirdi¤inden hareketle kaleme al›n›yor. Devlet Düflman›, Casus Oyunu gibi filmlerden sonra Scott, Gazap Atefliyle Amerikan politikalar›na tar-


t›flmal› bir liberal bak›fl sunuyor. Görünen yüzde alabildi¤ine demokrat bu bak›fl, alttan alta Amerikan devlet politikalar›n› kutsamaktan geri durmuyor. Yüzeydeki muhalif ve elefltirel bak›fl› kaz›y›nca altta birebir keskin bir Amerikanizm kal›yor. Scott’›n, sinema dilini nas›l bir estetik üzerine kurdu¤u meselesine gelecek olursak; kendi içinde giderek radikalleflen, sineman›n bilinen görsel kodlar›n› öyle ya da böyle bozan bir hat üzerinde ilerledi¤ini söyleyebiliriz. Bir Amerikal› yönetmenin, s›radan bir öyküsündeki bu dil, niye bu kadar yer iflgal ediyor, denebilir. Tam da neyi nas›l anlataca¤›m›z, en basit sözümüzü nas›l etkili hale getirece¤imiz meselesine dü¤ümleniyor tart›flma. Gazap Atefli, s›radan bir macera filmi gibi ele al›nabilecek bir öyküye; çekilen planlar›, renkleri ve kurgu masas›nda kazand›r›lan ritmi ile heyecan verici bir hal kat›yor. Sineman›n üvey evlad› muamelesi gören (Bu de¤erlendirmenin, entelektüel kesim taraf›ndan ifllendi¤i ›srarla vurgulanmal›d›r.) klip veya MTV esteti¤i, maharetli bir elde, ince bir görüntü ustal›¤› ve heyecan verici bir film haline geliyor. Heyecan verici ve izleyicisini bir silah gibi çekip vurabilen bir hal al›yor.

Sineman›n ritmi, hayat›n ritminden gelir. Hayat› nas›l yafl›yorsa, o ritmi sindirir yönetmen filmine. Anlat›lan hikayenin ritmi esast›r asl›nda gerisi koca bir safsatad›r. Yönetmen, anlatt›¤› hikayeyi içte yaflar ve ritmini verir. Hissetti¤i ve yaflad›¤› hayat, filminin ritmindedir. Avrupal› sinemac›lar›n –kimilerince sanat filmi olarak ele ald›¤›- filmlerinde ritmin yavafll›¤›n› kavraman›n en basit yolu, Avrupa insan›n›n ritminde gizlidir. Düzenin, topluluklar› atomlar›na kadar parçalamas›n›n bir sonucu olan birey bunal›mlar›; Avrupa sinema endüstrisinin ana konular›ndan biri olmufltur bu. Ger-

çi son dönemlerde gözde konu, mültecilerin problemleridir ki bunlar›n en gifle yapan› da Kürt olanlar›d›r. Bu da zaman içinde incelenip ele al›nmas› gereken bir olgunlu¤a eriflecektir. ‹flte bu dil ülkemizin seçkinci çevreleri taraf›ndan karfl›m›za en süslü tan›mlamalarla “saf sinema” olarak sunulmaktad›r. Kendi ülkesinin halk kesimlerinden ruhen kopmufl olan bir elit tabaka, meseleyi kendi sorunlar›yla s›n›rland›r›p sinemay› da böyle ele al›yor. Bundan memnun olal›m veya olmayal›m, yaflad›¤›m›z ülkenin ritmi çok h›zl›. Bu süratli hayat içinde bir fley anlatabilmenin yolu da koflarak o ritme efllik etmekten geçiyor. Koflamazsan geri kal›rs›n. ‹flte bu noktada afla¤›lanan klip esteti¤i de bir anlam içeriyor. fiu anda her ne kadar sanatsal bir anlam yüklenmese de bu dil anlat›lacak öyküyü ele almada önemli bir iflleve sahip olabiliyor. Tabi ki sanat›n her alan›nda oldu¤u gibi anlatmas›n› bilenin ellerinde bu niteli¤e dönüflebilir. Unutulmamal› ki geçmifl dönemlerde, dönemin ayd›nlar›, sineman›n bir sanat olup olmad›¤›n› tart›fl›yorlard›. Gelecek dönemdeki anlat›m olanaklar›n›n ne olaca¤› ve nas›l flekillenece¤i konusunda hangimiz ne diyebiliriz ki?❏

23


bir belgesel deneyimi: cehennemde üç gün

fosem

de¤erlendirme

hennem’de Üç Gün. Türkiye’de, alternatif sinema diye de tabir edilen alan›n, üretim aç›s›ndan en zengin bölümünü belgeseller oluflturmaktad›r. Bunun geçerli iki sebebi var. Hayat›n çok h›zl› yafland›¤› ülkemiz; politikada, günlük yaflamda hemen her gün yeni bir döneme gebe kalmaktad›r. Bununla birlikte, geçmiflin de¤erleri bir ç›rp›da gözden kaybedilmektedir. Belki de tam da bu noktada kay›ts›zl›¤a ve kay›t tutmamaya bir tepkidir belgesel. ‹kinci sebep, son derece zor koflullarda yap›lan sineman›n görece ucuz alan›d›r. Yap›l›fl koflullar› daha uygun olarak da ele al›nabilir. Bunun için de bu alanda üretim vermek, bilinçli bir tercihle birlikte kimi zaman sinema yapma iste15 y›ll›k deneyimlerimizde irili ufakl›

pan bu belgesellerin temel özellikleri,

¤i tafl›yanlar›n kerhen de yöneldikleri

belgesel projeler ürettik. Bu projeler,

estetik yap›lar›ndan ziyade, mücadele-

bir aland›r.

üretim anlam›nda profesyonel olmak-

nin günlük ihtiyaçlar›na verdi¤i cevap-

Özellikle belirtelim, “Cehennem’de

tan uzak olsalar da daha çok politik bir

lard›. FOSEM’in bu deneyimleri bugüne

Üç Gün”e emek veren ekip, belgesel

mücadelenin sesini halka tafl›maya dö-

kadar çok da ifllenmemifl, ele al›nma-

ekolünden gelmeyen ama anlataca¤›

nük, kendi özgünlükleriyle ele al›nd›kla-

m›fl ama önümüzdeki dönemde ele al›n-

konuya bir belgesel format›n› uygun bu-

r›nda önemli deneyimleri içeren yanlar

mas› gerekti¤ini düflündü¤ümüz dene-

lan kiflilerden oluflmaktad›r. Bu yan›yla

tafl›yordu. Bir bölümü, devrimci hare-

yimlerdir. Devrimci Mücadelede Sanat-

da bu belgesel konusunda baz› teknik

ket içerisinde örgütlenen kampanyala-

ç›lar, sinema alan›ndaki emekleriyle,

aksakl›klar› beraberinde getirecek ol-

r›n bir parças› olarak ele al›nan bu bel-

baflard›klar›yla ve belki de bunca za-

man›n riskini tafl›sa da Türkiye’de bel-

geseller; üretimiyle birlikte yap›m› ve

man içerisinde baflarmas› gerekip de

gesele biçilen misyona mesafeli yakla-

da¤›t›m›yla da ele al›n›yordu. Özgünlük-

baflaramad›klar›yla,

bu

flabilecek yabanc›laflmay› da tafl›d›¤›

leri de as›l olarak insanlara ulaflma bi-

dergi arac›l›¤›yla aktarmaya bafllamal›-

için önemli yanlar tafl›maktad›r. Kuflku-

çiminde kendini gösteriyordu.

d›r. FOSEM’in, neredeyse 15 y›ll›k tari-

suz, henüz haz›rl›klar› süren bir film

hi, önemli ve yeri geldikçe dile getirile-

hakk›nda flu anda olumlu veya olumsuz

cek örneklerle doludur.

yarg›lar› belirtmek yersizdir ama yürü-

Daha çok kurgu masas› içinde flekil verilen bu projeler, k›smen tasarlanm›fl

birikimlerini

çekimlerin bir araya gelmesiyle oluflu-

fiimdi ise geçmiflten beslendikleri-

nen yol hakk›ndaki düflünceleri de bu

yordu. Bunlara flekil veren genellikle,

miz ve önümüze koydu¤umuz hedefler

derginin okurlar›yla paylaflma ihtiyac›

ele al›nan politik meselenin görsel kar-

itibariyle yeni bir projeyi hayata geçiri-

bu yaz›y› do¤urmufltur.

fl›l›klar›yd›.

yoruz.

Son dönemlerde özellikle Michael

Bugünden dönüp bak›ld›¤›nda çok

Tav›r’da, daha önce de çekimlerine

Moore ve Erol Morris’in yapt›¤› belge-

yetersiz koflullarda üretildi¤i göze çar-

baflland›¤› duyurulan bir belgesel: Ce-

seller ve bunlar›n özellikle de sinema

24


salonlar›nda da kendilerine yer bulmas›; Türkiye’de de belgesele yönelik ifltah› kabartm›flt›r. Elimizde somut veriler olmamas›na karfl›n bu alandaki üretme iste¤i ç›plak gözle dahi tespit edilebilecek düzeydedir. Ancak, bu belgesellerle birlikte belgesel filmin formatlar›na yönelik tart›flmalar bu ifltah düzeyinde zenginleflememifltir. Çok s›n›rl› say›da incelemeler çok s›n›rl› say›daki sinema dergilerinde ele al›nmaktad›r. Bir belgeseli daha izlenebilir hale getirme kayg›s›yla birlikte, biçime yönelik as›l tart›flmalar, belgesel ve kurmaca aras›ndaki mesafenin ne düzeyde ele al›nabilece¤ine dair olmal›d›r. Yaz›m›z›n bafl›na dönecek olursak; FOSEM’in geçmiflte

Özellikle Türkiye’de belgesel çek-

tikleri anlam›nda bir elefltiriyi de içeri-

üretti¤i yap›mlar, döneminde bir belge-

mek, röportaj kültürüne dayand›¤› ve

yor olacakt›r. Bunca belgesel aras›nda,

sel olarak çeflitli çevrelerde ele al›nabi-

böyle bir kolayc›l›k olufltu¤u için sunu-

bir filme ilgiyi canl› tutacak bulufllar› da

lecek düzeyde ciddiye al›nmam›flt›r; an-

lan yeni fleyler büyük hayretlerle karfl›-

içeren kurgu-belge ya da docu-drama

cak, bugün geliflen tart›flmalara bakt›-

lan›yor. Ve yine malesef bunu Ameri-

diyebilece¤imiz tarzda örnekler nerdey-

¤›m›zda 15 y›l önce son derece müte-

ka’dan örnekler bize söyletiyor. Soru-

se yok denecek kadar azd›r. Belirtti¤i-

vazi flekilde de olsa bugünkü tart›fl›lan-

muz ve sorunumuz fludur: Neden bir

miz gibi belgesel bir röportaj kolayl›¤›na

lar› hayata geçirdi¤imizi görebiliyoruz.

belgesel film kurmaca kadar yarat›c›

hapsedilmifltir.

Bugün, özellikle Fahrenheit 9/11 üze-

olamas›n?

rinde yürütülen tart›flmalar, bir belge-

Cehennemde Üç Gün, haddini bilen bir yap›m olarak haz›rlan›yor ancak,

selin dili, sözü ve k›flk›rt›c›l›¤› üzerinden

Biz Neyi, Nas›l Anlat›yoruz?

bunlarla birlikte “en kötü yeni, en iyi es-

de yürüyor ve Moore’un bu konuya ye-

“Cehennemde Üç Gün”, bu tart›fl-

kiden ye¤dir” düsturundan hareket edi-

ni bir aç›l›m getirdi¤i söyleniyor. Mo-

malar üzerinden flekillenen bir filmdir.

yor. Bir hikaye anlatman›n koflullar› ne

ore’un ne ölçüde radikal ve bilinmeyen

Baflar›l› bulunup bulunmayaca¤› ise

kadar, nereye kadar zorlanabilir soru-

aç›l›mlar getirdi¤i bizim aç›m›zdan kufl-

onu yapanlara de¤il, izleyenlere ba¤l›

lar›n› da soruyor. ‹zlenirken sadece NA-

kuludur. Çünkü bu filmde uygulanan

olacakt›r. Ancak, üzerinde çal›flt›¤›m›z

TO meselesi olarak ele al›nmak istemi-

tarz bizim sanatsal düzlemde öteden

film, türe çok büyük yenilikler getirecek

yor. Umuyoruz ki filmimiz seyirciyle bu-

beri hayata geçirdi¤imiz (müzikte, sine-

olmasa da özellikle muhalif sinema ya-

lufltu¤unda, özellikle bu alana kafa yo-

mada) bir tarzd›r.

panlar›n belgesele bak›fl› ve üretim pra-

ran izleyicilerimiz taraf›ndan belirtti¤imiz yanlar›yla da ele al›n›r, de¤erlendirilir, tart›fl›l›r. Sinemam›z› gelifltirmenin bir yolu da buradan geçiyor. Sinema sadece parayla ve ekipmanla yap›lm›yor. Gözle, bilinçle ve üzerinde harcanan emekle, hakk›nda yürütülen gelifltirici ya da hiçbir fley katmayan tart›flmalarla da ilerliyor. FOSEM, emek verdi¤i filmlerde bir meseleyi bir bilinç yaratma noktas›nda ele al›yor. Ancak, gelecekte de devrimci mücadelede sanatç›lar›n daha iyi örneklerle izleyicisine ulaflman›n tart›flmas›n› da yürütüyor. “Cehennem’de Üç Gün” bu tart›flmalar›n bir yans›mas›d›r.❏

25


kabahat kimde?

Armutlu tepelerine kurulmufl yoksul kondular›n aras›nda; uzun boylu, endaml› bir kad›n a¤›r ad›mlarla yürürdü. Uzun elbiseler giyerdi ekseriya.

Uzun k›v›rc›k saçlar›, uzun etekli elbiseleri, otantik tak›lar›yla; Armutlu’nun s›k s›k gördü¤ü, yak›ndan tan›d›¤›, sevip ba¤r›na bast›¤› bir kad›nd›; oyun yazar›, müzisyen Bilgesu Erenus… S›k s›k karfl›lafl›rd›k Armutlu’da ve o ço¤u kez, evlad›n› ölüm orucu direniflinde yitirmifl bir annenin, baban›n omzuna dokunan bir eldi. Kimi zaman gecekondu mahallesinin kad›nlar›yla derince bir sohbete dalarken, kimi zaman direniflçilerin baflucunda gülümseyen gözleriyle otururken görürdük onu. Bir bardak su uzat›rken... Büyük küçük herkesin “Bilgesu Abla”s› olmufltu. “‹nsanl›k Okulu” ad›n› verdi¤i Ar-

tav›r

tan›t›m

mutlu’ya; aksatmadan, gün afl›r› gelirdi. D›flar›da sürdürülen Ölüm Orucu Direnifli önce onun evinde bafllam›fl, sonra Armutlu’ya tafl›nm›flt›. “Gözlerimin önünde eriyip gitmelerine dayanamam.” dedi¤i direniflçilerden bir türlü ayr›lam›yor, s›k s›k ziyaretlerine gidiyordu. Halka s›rt›n› dönmeyen bir sanatç›y›, ayd›n› görüyorduk onda. Bu tarihsel sürecin her an›n› izliyor, yüre¤ine beynine notlar al›yordu. Kimi zaman gözlerinden süzülen bir iki damla yafla engel olamasa da yüre¤indeki tüm kudreti paylaflarak herkese moral veriyordu. Gözlerinin önünde eriyip gitti Gülsüman, fienay. Bunu gördü, “Dayanamam.” dedi¤i fleye dayand›. Umut vard› yüre¤inde bunu hep sakl› tuttu. O umudu ç›kar›p paylaflt› yeri geldi¤inde. Armutlu Direnifli sona erdikten sonra bir süre evine kapand›¤›n› ve bir kitap haz›rl›¤›nda oldu¤unu duymufltuk. Aylar sonra bir kitapla ç›kageldi: Samur Kürk. Kitab› elimize al›p okumaya bafllad›¤›m›zda heyecanland›k, duyguland›k. O günlere gidip gidip geldik. Oyun-roman tarz›nda haz›rlanm›fl kitap bir hayat hikayesini anlat›yor. O¤lu F tipi hapishanede feda eylemi

26


yapm›fl bir anan›n çeliflkileri üzerinden kurgulanm›fl öykü. Oyun (roman), ölüm orucu gazisi olan ve zorla müdahaleyle bilincini yitirmifl olan Ferhat, ölüm orucuna d›flar›da süresiz açl›k greviyle devam eden ve Nail’in feda eyleminde yan›nda bulunan ‹hsan, Armutlu halk›ndan Yayla, iki ölüm orucu flehidinin babas› Ahmet, 19 Aral›k operasyonu tan›klar›ndan Gülizar, Armutlu’da bulunan “örgütçü” Jale olmak üzere befl kiflinin anay› ziyaret etmesiyle bafll›yor. Tutuklu anas›, ziyaretine gelen o¤lunun arkadafllar›na tepkilidir. Bir türlü cevab›n› bulamad›¤› bir sorusu vard›r: Kabahat kimde? O¤lunun kendini yakmas›n›n, onlarca insan›n ölümünün, sakat kalmas›n›n eriyip gitmesinin sorumlusu kimdir? ‹ki k›z›n› da ölüm orucunda kaybeden Ahmet Kulaks›z’da m›d›r kaba-

27

hat? Yoksa 19 Aral›k operasyonundan yaral›, yan›k halde sa¤ kurtulmay› baflaran devrimci tutsaklarda m›d›r? Acaba son nefeslerine kadar direniflçilerin yan›nda olan refakatçilerde midir? Yoksa bu büyük direnifle kap›lar›n› açan Armutlu halk› m›d›r suçlu olan? Ölüm orucunda sakat b›rak›lan Wernicke Korsakoff hastas› Ferhat ve di¤erleri midir? Direniflçilerin yoldafllar› m›d›r kabahatli olan? Kabahat kimdedir? Ana bu soruyu, ziyarete gelenlere sorar. Hepsini teker teker sorgular. Hepsine ayr› ayr› öfkelidir. Hepsi birer birer üstlenirler kabahati. Oyun boyunca bütün yaflanm›fll›klar› tart›fl›rlar sorgularlar. Oyun karakterleri bu sorgulamalar› bizzat kendileri yapar. Ana ile olan diyaloglar› da bir elefltiri-özelefltiri tarz›nda geçer. Oyun karakterleri sorgulan›r; ayd›nlar, sanatç›lar, direnifle gözlerini kapayan kulaklar›n› t›kayan, objektif olmayan gerçeklerden kaçan herkes masaya yat›r›l›r. Oyunun bütün karakterleri tutuklu ailesinin karfl›s›nda bir bir üstlenirler “kabahati”. Ana yine de ikna olmaz. Kabahat samur kürk olsa kimse üstüne almak istemezmifl, oyun boyunca herkes bir defa giyer o samur kürkü… Tutuklu anas› oyunun finalinde, disko müziklerinin havai fifleklerin

patlad›¤› Etiler s›rtlar›na dönerek samur kürkü giyenlere, burjuvaziye flöyle seslenir: “Samur kürkü s›rtlar›nda paralanas›calar! Hüseyin’in Kerbela’da dedi¤idir bu, size biat etmeyece¤iz!” Yüre¤i yanan ana, oyunun finalinde önlü¤ünü giyerek derne¤e do¤ru yola ç›kar, ac›s›n› içine gömerek mücadeleye döner. Peki, en son kimde kal›r samur kürk? Bu sorunun cevab›n› kitab›n okurlar›na b›rakal›m. Tan›kl›k etmek önemlidir. Tan›k, gördü¤ü her fleyi objektif olarak aktarmak zorundad›r. Bir davada hakl›y› haks›z› ay›rt etmede tan›¤›n misyonu önem tafl›r. Kitap; yazar›n usta kalemiyle bize bütün süreci sorgulat›yor, bütün ayr›nt›lar› gözler önüne seriyor. Bilgesu Erenus; ülkesine karfl› duydu¤u sorumlulu¤uyla, ayd›n tavr›yla gördü¤ü gerçekleri belgeleyip direnifl ad›na de¤erli bir eser ç›kard›. Direnifl sürecinden, ülke gerçeklerinden, bu hesaplaflmadan kaçanlar›n karfl›s›nda ald›¤› bir tav›rd›r Samur Kürk... Tarih sordu, Bilgesu Erenus cevaplad›. Gördüklerini aktard› bütün objektifli¤iyle. Kitab› okuyan herkesi bir kez de yazar sorguluyor. Kitab› okuyan herkesi samur kürkü giymeye davet ediyor Bilgesu Erenus. fiimdi bu soruyu tarih soruyor bir kez daha “kabahat kimde?” Kitab›n sonunda ayr›ca e¤lenceli k›sa bir oyun bulunuyor. Oyunun kahramanlar› Ronald Reagan, Nancy Davis Reagan ve Roninie’nin Afrikal› bak›c›s›. Komünizm karfl›t›, SSCB düflman› Roninie’nin yakaland›¤› Alzheimer hastal›¤› sonucu kar›s›yla kurdu¤u diyaloglar üzerinden kurgulanm›fl bir oyun. Oyun boyunca komünizme övgüler ya¤d›ran, Amerika’y› lanetleyen bir Ronald Reagan var karfl›n›zda... Bilgesu Erenus’un Yar Yay›nlar›’ndan ç›kan bu kitab›n› mutlaka okuman›z› tavsiye ediyoruz…❏


haber-yorum

Abdi ‹pekçi’deki Aileler Ziyaret Edildi A n k a ra’da, Adalet Bakanl›¤›’n›n hemen yan› bafl›nda, Abdi ‹pekçi Park›’nda bir y›ld›r seslerini duyurmak için, gecesini gündüzünü orada geçiren ailelere; Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Grup Yorum ve baz› flairler taraf›ndan bir ziyaret gerçeklefltirildi. Ailelerin direnifline destek için okunan bas›n aç›klamas›n›n ve yap›lan konuflmalar›n ard›ndan; fiair Ruhan Mavruk, Mehmet Özer, Abdullah Oral taraf›ndan fliirler okundu. Ard›ndan Grup Yorum, bir müzik dinletisi verdi. Türkülere, halaylarla efllik eden ziyaretçiler, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez”, “Yaflas›n Ölüm Orucu Direniflimiz”, “Tecridi Kald›r›n Ölümleri Durdurun” sloganlar›n› att›. Açl›k grevi ve oturma eylemleri 1. y›l›na giren TAYAD’l› aileler, sab›r ve kararl›l›kla eylemlerini sürdürüyorlar

1. Armutlu Güz fienli¤i Yap›ld›! Pir Sultan Abdal Gençlik Komisyonu taraf›ndan bu y›l ilki düzenlenen ve geleneksel hale getirilmesi hedeflenen 1. Geleneksel Armutlu Güz fienli¤i, 19 Eylül 2004 tarihinde Armutlu Cemevi bahçesinde yap›ld›. fienli¤e; Mazlum Çimen, P›nar ve Tolga Sa¤, Bilgesu Erenus, Ahmet Yakup, K›smet Y›ld›z, Ümit Y›lmaz, Beyhan Aksoy, Sevcan Orhan, Grup Yorum, K›v›rc›k Ali, Hozat ve Tokat Semah Ekibi kat›ld›. Ölüm orucunda flehit düflen Canan ve Zehra’n›n babas› Ahmet Kulaks›z ise “Gençlik ve Yozlaflma” konulu bir konuflma ile programa kat›ld›. Armutlu Cemevi’nin bahçesinde düzenlenen etkinli¤e Armutlu halk›, ölüm orucu gazileri, ölüm orucunda hayat›n› kaybedenlerin aileleri, flehit ve tutsak yak›nlar› kat›ld›. “Dünden Bugüne Armutlu” isimli foto¤raf sergisinde, gecekondu direnifllerine, Armutlu’da flehit düflen devrimcilere ve ölüm orucu eyleminde Armutlu’da yaflanan an›lara ait foto¤raflar sergilendi. Halk taraf›ndan ilgiyle karfl›lanan sergi dünden bugüne Armutlu tarihinden kareleri bir kez daha an›msat›yordu. Program›n bitiminde Grup Yorum bir dinleti verdi. fienli¤e Yaklafl›k 2000 kifli kat›ld›.

Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Ankara’da Adalet ‹stedi 3 Ekim Pazar akflam› Okmeydan› Sibel Yalç›n Direnifl Park›'ndan kalabal›k bir grup taraf›ndan u¤urlanan Haklar ve Özgürlükler Cephesi üyeleri, toplam 6 otobüs olarak Ankara'ya yola ç›kt›. Akflam 17.00 gibi toplanmaya bafllayan HÖC kitlesine; Mihri Belli, Nurettin Güleç, fiair Ruhan Mavruk ve Grup Munzur elemanlar› da destek verdi. Demokratik Haklar Platformu'nun da destek verdi¤i u¤urlama etkinli¤inde, HÖC ad›na bir bas›n aç›klamas› okundu. ‹stanbul Gençlik Derne¤i taraf›ndan haz›rlanan ve tutuklamalar› anlatan skecin ard›ndan Mihri Belli de bir konuflma yapt›. Sahte belgelerle tutuklanan 82 kiflinin serbest b›rak›lmas› için, Ankara'ya, Adalet Bakanl›¤› ile görüflmeye giden Haklar ve Özgürlükler Cephesi, 4 Ekim Pazartesi günü, sabah 08.00 civar›nda Ankara Abdi ‹pekçi Park›'na geldi. Burada bir y›ldan fazla bir zamand›r dönüflümlü açl›k grevi yapan TAYAD'l› Aileleri ziyaret etti. Anadolu'nun di¤er flehirlerinden gelenlerle birlikte yaklafl›k 500 kifli olan kalabal›k ad›na burada bir bas›n aç›klamas› okundu, Haklar ve Özgürlükler Cephesi ad›na okunan aç›klaman›n ard›ndan, Grup Yorum da ayn› komplo sonucu tutuklanan elemanlar› için haz›rlad›klar› bas›n aç›klamas›n› okudu. Okunan aç›klamalar›n ard›ndan Grup Yorum ve Nurettin Güleç müzik dinletisi sundu, hep birlikte halaylar çekildi. Saat: 09.30 s›ralar›nda yürüyüfle geçen HÖC kitlesi buradan Yüksel Caddesi'ne gitti. Yüksel Caddesi'nde oluflturulan heyet, Adalet Bakanl›¤› ile görüflmeye giderken, geriye kalanlar da burada bir etkinlik program› gerçeklefltirdi. Programda, Grup Yorum flark›lar› eflli¤inde halaylar çekilirken, fiair Hasan Biber de bir fliir dinletisi sundu. BES, ‹stanbul Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i, TAYAD, ‹dil Kültür Merkezi, Grup Yorum, Halk›n Hukuk Bürosu ve Gençlik Derneklerii Federasyonu temsilcilerinden oluflan heyet Adalet Bakanl›¤› Müsteflar Yard›mc›s› Osman Bölükbafl› ile görüfltü. Sahte belgeler haz›rlanarak gerçeklefltirilen tutuklamalara iliflkin daha önce haz›rlanm›fl olan dosya teslim edildi.❏

28


haber-yorum

nokta

haber Grup Yorum 1 Eylül 2004;

Adalet Bakanl›¤› önünde, “Adalet ‹stiyoruz” isimli kampanyalar› çerçevesinde ilk sokak konserini gerçeklefltirdi.

3 Eylül 2004; Ümraniye 1 May›s Mahallesi’nin kurulufl y›ldönümü nedeniyle düzenlenen flenliklerde yaklafl›k 4000 kifliye seslendi

Yunan Yazar Dido Sotiriu Hayat›n› Kaybetti Ça¤dafl Yunan edebiyat› temsilcilerinden Dido Sotiriu, 95 yafl›nda hayat›n› kaybetti. Anadolu’yu iyi tan›m›fl bir yazar olan Sotiriu, Yunanistan’daki kad›n haklar› mücadelesinde de önde gelenlerdendi. Yunanistan’a geldikten sonra 40 y›l boyunca hamall›k, sendikac›l›k yapm›fl, ‹kinci Dünya Savafl›’nda Yunan milli hareketine kat›lm›flt›. Sotiriu, “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” isimli kitab›yla, Yunanistan’da birçok dostluk ve dayan›flma kuruluflundan ödül ald›. Bu kitap Türkiye’de de Abdi ‹pekçi Bar›fl ve Dostluk Ödülü’nü ald›. Yazar›n; ‘Buyruk: Beloyannis’in Öyküsü’ ve ‘Ölüler Bekler’ isimli kitaplar› da Türkiye’de bilinen kitaplar› aras›nda yer al›yor.❏

4 Eylül 2004; Pendik-Aydos Mahallesi’nde gerçeklefltirilen “Adalet ‹stiyoruz” bafll›kl› küçük dinletide yaklafl›k 50 kifliye seslendi.

Hak Gasplar›na Karfl› Acil Hat Kuruldu!

7 Eylül 2004; Esenyurt’ta gerçeklefltirilen sokak konserinde yaklafl›k 800 kifliye seslendi. Konsere, müzisyen Arzu da gelerek destek verdi.

8 Eylül 2004; Bahçelievler’de polisin engeliyle karfl›lafl›lan dinletide yaklafl›k 60 kifliye seslendi.

9 Eylül 2004; Yenibosna’da yine polisin engeliyle karfl›lafl›rken, yaklafl›k 60 kifliye seslenebildi.

10 Eylül 2004; Esenler’deki konserde yaklafl›k 300 kifliye seslendi.

Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu, “Acil Hat” kurdu¤unu aç›klad›. Devrimciler, hak ve özgürlük mücadelesi veren kifli ve kurumlar üzerindeki bask›lara karfl›, müdahale etmek, bir arada olmak, dayan›flmak ad›na kurulan acil hat, hangi saatte olursa olsun, günün 24 saati aç›k olacak, aranabilecek. Herhangi bir dernek, kurum bask›n›nda, yaflanan bir hak gasp›nda, gözalt›na al›nma durumunda, her türlü hak ihlallerinde aranabilencek bir hat olma hedefini tafl›yor. Acil Hat’t›n telefon numaralar›: 0 212 244 57 47 0 536 319 82 22

11 Eylül 2004; Ba¤c›lar’daki konserde yaklafl›k 650 kifliye seslendi.

13 Eylül 2004; Alt›nflehir’deki konserde yaklafl›k 400 kifliye seslendi.

14 Eylül 2004; ‹kitelli’deki konserde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.

16 Eylül 2004; Gazi Mahallesi’nde gerçeklefltirdi¤i konserde yaklafl›k 3500 kifliye seslendi.

20 Eylül 2004; Kartal Meydan›’ndaki konserde yaklafl›k 500 kifliye seslendi.

29

Uluslararas› Komedi Filmleri Festivali Yap›ld› TÜRSAK taraf›ndan her y›l düzenlenen “Uluslararas› Komedi Filmleri Festivali”nde bu sene; Charlie Chaplin, Peter Sellers, Woody Allen, Jiri Menzel, Stanley Kubrick, Norman Wisdom, Vittorio De Sica, Clive Donner, George Roy Hill gibi oyuncu ve yönetmenlerin filmleri kat›ld›. Ayr›ca, ‹ngiliz komedi tarz› olan ‘Ealing Komedileri’ de Türkiye’de ilk kez bu festival arac›l›¤›yla sinemaseverlerle buluflmufl oldu❏


Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nden “Adalet ‹stiyoruz” Paneli 18 Eylül 2004 tarihinde ‹stanbul Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin düzenledi¤i “ Adalet ‹stiyoruz” bafll›kl›, 1 Nisan hukuksuzlu¤unu ve polisin komploculu¤unu ele alan panel Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde yaklafl›k 270 kiflinin kat›l›m›yla gerçekleflti. Genel-‹fl Örgütlenme Daire Baflkan› Erol Ekici, Düflünce Suçlar›na Karfl› Giriflim Sözcüsü olarak Müzisyen fianar Yurdatapan, ÇHD Baflkan› Hakan Karada¤, Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i ad›na Erdal Y›ld›r›m ve TAYAD’l› Aileler ad›na Naime Kara kat›ld›. ‹stanbul Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i Baflkan› Nazmiye Kaya’n›n yapt›¤› k›sa bir konuflmayla aç›lan panele kat›l›mc› olarak davet edilen ancak ifllerinin yo¤unlu¤undan kaynakl› gelemeyen Mihri Belli’nin gönderdi¤i bir mesaj›n okunmas›yla panele devam edildi. Panelistlerin program›n›n bitmesinin ard›ndan, Grup Yorum da bir dinleti sundu.❏

Karanfiller Kültür Merkezi’nde fiiir Dinletisi Karanfiller Kültür Merkezi, 26 Eylül 2004 tarihinde Ba¤c›lar Yenimahalle’deki yerinde bir etkinlik gerçeklefltirdi. fiair Hasan Biber’in fliirleriyle kat›ld›¤› etkinlikte, Karanfiller Müzik Toplulu¤u da bir dinleti gerçeklefltirdi. Yaklafl›k 60 kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte, sahte belgelerle tutuklanan 82 kifliyle ilgili de konuflmalar yap›ld›. Bu konuda herkese duyarl›l›k ça¤r›s› yap›ld›. ❏

Halk Sofras›’nda 8000 Kifli Bulufltu

nokta haber Grup Yorum 21 Eylül 2004; Alibeyköy’deki konserde 400 kifliye seslendi.

22 Eylül 2004; Gebze Meydan›’nda yap›lmak istenen konserde, polisin tüm engelleme çabalar›na ra¤men, 300 kifliyle birlikte Çav Bella’y› söyledi.

23 Eylül 2004; Okmeydan›, Sibel Yalç›n Direnifl Park›’ndaki anfi tiyatroda gerçeklefltirdi¤i konserde 2000 kifliye seslendi.

25 Eylül 2004; Anadolu Federasyonu’nun Viyana’da düzenledi¤i gecede yaklafl›k 900 kifliye seslendi.

25 Eylül 2004; Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu’nun 2.Filistin ‹ntifadas›’n›n y›ldönümünde, ‹srail Konsoloslu¤u önünde gerçeklefltirdi¤i protesto eyleminde Grup Vardiya ve Özgür-Der’in müzik grubu Yürüyüfl’le birlikte dinleti verdi.

26 Eylül 2004; ‹dil Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i “2. Halk Sofras› Pikni¤i” halk›n genifl kat›l›m›yla 5 Eylül’de Kemerburgaz – Fatih Çeflmesi piknik alan›nda gerçekleflti. ‹stanbul’un dört bir taraf›ndan kalkan otobüslerin ve özel araçlar›n alana gelmesiyle bafllayan piknik, konserler ve çeflitli etkinliklerle akflam saatlerine kadar sürdü. Yaklafl›k 8000 kiflinin kat›ld›¤› piknikte sahneye ilk olarak Tokat Almus Cihet Derne¤i Semah Ekibi ç›kt›. Semah ekibiyle birlikte izleyiciler de semah döndü. Semah gösterisinin ard›ndan TAYAD temsilcisi Naime Kara ve Temel Haklar Derne¤i üyesi Ozan Ayd›n birer konuflma yapt›. Konuflmalar›nda F Tiplerine, ölüm orucuna ve sahte belgelerle tutuklanan arkadafllar›na de¤indiler. Dinleyenlerin coflkuyla karfl›lad›¤› konuflmalar s›ras›nda ve sonras›nda “Yaflas›n Ölüm Orucu Direniflimiz”, “Sahte Belgelerle Tutuklananlar Serbest B›rak›ls›n” sloganlar› at›ld›. Daha sonra Leyla’n›n türkülerini söylemesinin ard›ndan, ‹stanbul Gençlik Derne¤i Tiyatro Grubu da sahte belgeleri, Sacco’yu, Vanzetti’yi, Rossenbergler’in davalar›n› sahneye tafl›d›. Ö¤leden sonra, yemek için verilen aran›n ard›ndan, sahneye kendisine özgü tarz›yla Bilgesu Erenus ç›kt›. fiark›lar›n›n aras›nda konuflmalar da yapan Bilgesu Erenus’tan sonra s›ray› Nurettin Güleç ald›. Nurettin Güleç’in flark›lar›n› söyledi¤i s›rada bafllayan ya¤mur, kitlenin coflkusunu engelleyemedi. ‹zleyenler, Kaz›m Koyuncu’nun sahne almas›yla ya¤mur alt›nda horon teptiler. Mahalleler aras›nda oynanan halat çekme yar›flmas›n›n finalinde birinci gelen mahalleye ödülleri verildi. Son olarak Grup Yorum sahneye ç›kt›. Piknik alan›nda binlerce ses hep bir a¤›zdan Yorum flark›lar›n› söyledi, halaylarda omuz omuza durdu. Akflam 20.00 saatlerinde piknik sona erdi.❏

Anadolu Kültür Merkezi’nin Avusturya’n›n Innsburck flehrinde düzenledi¤i gecede yaklafl›k 800 kifliye seslendi. Geceye ayr›ca; Arzu, Özlem Özdil ve Mehmet Özer de kat›ld›. Yenibosna’da yine polisin engeliyle karfl›lafl›rken, yaklafl›k 60 kifliye seslenebildi.

26 Eylül 2004; Gülsuyu Gülensu park› yan›nda gerçekleflen sokak konserinde yaklafl›k 4000 kifliye seslendi.

29 Eylül 2004; Sar›gazi Naz›m Hikmet Park›’nda gerçeklefltirdi¤i konserde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.

30 Eylül 2004; Sefaköy ‹nönü Mahallesi’nde gerçeklefltirdi¤i konserde yaklafl›k 1200 kifliye seslendi.

4 Ekim 2004; “Adalet ‹stiyoruz” kampanyas›n›n son konserini, yine Ankara’da gerçeklefltirdi.

30


‹dil Kültür Merkezi Sapt›r›lan Adalet Konulu Panel Düzenledi ‹dil Kültür Merkezi; 25 Eylül 2004 tarihinde, Tar›k Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde “Sapt›ralan Adalet” konulu bir panel düzenledi. Geçmiflten bugüne yaflanan komplolar›n ifllendi¤i panelde, dünya tarihindeki önemli örnekleri olan Sacco ile Vanzetti, Dreyfus ve Rosenbergler davalar›na da de¤inildi. Avukat Ali R›za Dizdar’›n baflkanl›k etti¤i panelde; Bilgesu Erenus, Cezmi Ersöz, Hakan Alak, Hasan Biber, Gülçin Çayl›gil ve Ruhan Mavruk konuflmac› olarak yer ald›. Panelde ayr›ca tiyatrocu Murat fien, sinevizyon gösterimi eflli¤inde komplolar, bask›lar tarihini, haz›rlad›¤› metinden uyarlad›. “Sahte Belgelerle Tutuklananlar Serbest B›rak›ls›n” yaz›l› pankart›n as›ld›¤› salonda, Grup Yorum’a yönelik bask› ve sald›r›n›n y›llard›r devam etti¤i belirtilerek, emperyalizmle bar›fl›k olmayanlar sisteme karfl› mücadeleye ça¤r›ld›. Grup Yorum eleman› Hakan Alak kurulufllar›n›n 20. y›l›n› kutlamaya haz›rland›klar›n›, ancak hiçbir kurulufl y›ldönümlerinde flenliklerden söz edemediklerini, bask›lardan, gözalt›lardan konuflmak zorunda kald›klar›n› ifade etti. Yazar Cezmi Ersöz de bask›c› sistemin dünyan›n her yerinde ayn› oldu¤unu belirtti. Avukat Gülçin Çayl›gil ise, Türkiye’nin 40 y›la yak›n bir süredir s›k›yönetim ve ola¤anüstü hal kanunlar›yla yönetilmifl olmas›n›n adaletin sapt›r›lmas›n›n en önemli sebeplerinden biri oldu¤unu ifade etti.❏

Anadolunun Sesi’ne RTÜK Cezas›! Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 24 Eylül tarihinde yay›nlad›¤› bir bas›n bildirisiyle “cezal›lar” listesini aç›klad›. Bildiriye göre en a¤›r ceza Anadolu’nun Sesi Radyosu’na verildi. 30 gün yay›n durdurma cezas› alan Anadolu’nun Sesi Radyosu’nun yan› s›ra, ATV, Show TV gibi özel kanallara da “uyar›” ve “bir kez program durdurma” gibi cezalar verildi. Anadolu’nun Sesi Radyosu’na getirilen ceza flöyle aç›kland›; “Üst Kurul, 3984 Say›l› Yasan›n 4756 Say›l› Yasayla de¤iflik 4. maddesinin; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varl›k ve ba¤›ms›zl›¤›na, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlü¤üne, Atatürk ilke ve ink›lâplar›na ayk›r› yay›n yap›lmamas›’na iliflkin (a) bendi kapsam›nda 7 Ekim 2003, 9, 14, 15, 19, 25 Aral›k 2003 tarihlerinde yay›nlad›¤› “Müzik-fiiir”, “Objektif”, “Halk›n Sesi”, “Haber Bülteni” ve “Gün ‹zi” adl› programlar nedeniyle Anadolu’nun Sesi Radyo’nun (‹stanbul) yay›n›n›n 30 gün süre ile durdurulmas›na…” Anadolu’nun Sesi Radyosu, Anadolu kültürünü yaflatmaya çal›flan ilerici bir radyo. Bu nedenle RTÜK görevlilerinin “yak›ndan ilgisini” çeken radyolardan biri ve yine bu nedenle en a¤›r cezalar› alanlardan biri.❏

BEM-SEN’in Kurucusu Elmas Yalç›n An›ld› 1994 y›l›nda Befliktafl Arzum Kafe’de Fuat ve ‹smet Erdo¤an’la birlikte katledilen sendikac› Elmas Yalç›n, ölümünün 10. y›ldönümünde Feriköy Helvac›dede’deki mezar› bafl›nda an›ld›. Saat 12:30’da bafllayan ve yaklafl›k 80 kiflinin kat›ld›¤› anma program›nda; ilk önce ailesi ad›na yap›lan konuflman›n ve okunan fliirin ard›ndan ‹stanbul Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i ad›na bir aç›klama okundu. Aç›klamada, Elmas Yalç›n’›n mücadelesinin devam ettirilece¤i vurguland›. Tüm-Bel Sen Baflkan›’n›n Elmas Yalç›n’›n mücadelesi üzerine yapt›¤› konuflmadan sonra, eski Tüm-Belsen temsilcisi de bir konuflma gerçeklefltirdi. Daha sonra Grup Yorum, k›sa bir konuflma yaparak, “Düflenlere” ve “Bize Ölüm Yok” flark›lar›n› seslendirdi.❏

“En ‹yi On Türk Filmi” Avrupa Festivalleri’nde Gösteriliyor Ankara Sinema Derne¤i taraf›ndan yap›lan anket sonucu belirlenen “En ‹yi On Türk Filmi”, Avrupa’daki çeflitli festivallerde seyirciyle bulufltu. Belirlenen filmler flunlar: fierif Gören’in “Yol”, Metin Erksan’›n “Susuz Yaz”, At›f Y›lmaz’›n “Selvi Boylum, Al Yazmal›m”, Zeki Ökten’in “Sürü”, Ömer Kavur’un “Anayurt Oteli”, Lütfi Akad’›n “Gelin”, Y›lmaz Güney’in “Umut”, Yavuz Turgul’un “Muhsin Bey”, Nuri Bilge Ceylan’›n “Uzak” ve Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet”. Filmlerin yeni kopyalar› bast›r›larak, ‹ngilizce altyaz›lar› yenilendi. Filmler, ayn› zamanda Aral›k ay› içerisinde yap›lacak olan Uluslararas› Kahire Film Festivali’nde de seyirciyle buluflacak.❏

31


Grup Yorum’la Dayan›flma Etkinlikleri Gerçeklefltirildi Adana’da müzik faaliyetlerini yürüten Grup Nisan Günefli, 18 Eylül 2004 tarihinde Adana ‹nönü Park›’nda gerçeklefltirdikleri bas›n aç›klamas›yla, Grup Yorum üzerindeki bask›lar› k›nad›. “Adalet ‹çin Türkü Söylüyoruz” pankart› açarak; “Grup Yorum’a Özgürlük”, “Komplolar› Bofla Ç›karaca¤›z”, “Adalet ‹stiyoruz” sloganlar›n› atan Grup Nisan Günefli elemanlar› ve di¤er kat›l›mc›lar, yapt›klar› aç›klamada; “Grup Yorum’un iki eleman›yla birlikte toplam 82 kiflinin, hiçbir gerekçe gösterilmeden tutuklanmas›na de¤inildi. Yaflananlar›n, AB sürecinde AKP Hükümeti’nin adalet ve demokratikleflme anlay›fl›n› aç›kça ortaya koydu¤u vurguland›. Ard›ndan “Grup Yorum’a Özgürlük” için türküler söylendi. 24 ve 27 Eylül 2004 tarihlerinde ‹zmir’in de¤iflik yerlerinde “Adalet ‹çin Türkü Söylüyoruz” kampanyas› çerçevesinde Grup Harmanyeli sokak dinletileri gerçeklefltirdi. ‹zmir’in Buca ve Yamanlar semtlerinde dinletiler veren Grup Harmanyeli, sahte belgelerle gerçeklefltirilen tutuklamalar› ve Grup Yorum üzerindeki bask›lar› protesto etti. Grup Yorum’un kampanyas›na bir ses de Avustralya’dan kat›ld›. Sydney’de her sene geleneksel olarak düzenlenen Auburn Festivali’nde Grup ‹dil ‘adalet için’ türkü söyledi. Grup ‹dil, yapt›¤› konuflmada, Türkiye’de 1 Nisan operasyonunda 82 insan›n polisin bire bir haz›rlad›¤› sahte belgelerle tutuklan›p F tiplerinde tecrit edildiklerini ve bu komplolar› bofla ç›karacaklar›n› vurgulad›. Yap›lan konuflma ve müzik dinletisi ayn› zamanda Avustralya genelinde yay›n yapan SBS radyosunda canl› olarak verildi.❏

dvd... vcd... albüm...

Muhabbet Türküleri Akkiraz Müzik

Suzanna Barmani Le Le Anadolu Müzik

Kısmet Yıldız Ax Kure Mın Aydın Müzik

Vardiya Ellerinde Pankartlar Kolektif

32




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.