tavır
merhaba
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni: Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi: ‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: tavir@grupyorum.net Ankara: ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset Haz›rl›k: TAVIR YAYINLARI Bask›: ASPAfi Da¤›t›m: D-B-R
tavır
yerel süreli yay›n
Kas›m ve Aral›k ay› gündemiyle haz›rlad›¤›m›z bir say›m›zda yine birlikteyiz. Bir y›l› geride b›rakt›k. 31 Aral›k gecesi nereye baksak, karfl›m›za ç›kt› o iki kelime; holdinglerin gazete, TV reklamlar›nda yine ayn› kelimeler vard›. Gözümüze sokarcas›na s›r›t›yordu o iki kelime: Mutlu Y›llar! Düzen, her senenin bafl›nda bu ezber tekrar›n› dayat›r zaten. Neonlar›, reklamlar›, gazete ve TV’lerinden emreder: Mutlu y›llar! Mutluluk nedir sahiden? 118 kez ölmüfl bir anaya, bir babaya sordunuz mu hiç mutluluk nedir diye? Babas›yla birlikte öldürülen U¤ur Kaymaz’›n anas›na “mutlu y›llar”, öyle mi? Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da emperyalizmin bombalar›yla ölen halklara “mutlu y›llar”, öyle mi? Kapitalizmin ucuz ifl gücü ve seks turizmi batakl›¤›na çevirdi¤i; önlenebilir bir do¤al afeti, katliam olarak yaflayanlara “mutlu y›llar”, öyle mi? Burjuvalar›n tuvalet ka¤›d› paras›na bile yetmeyen asgari ücretle yaflamaya mahkum edilenlere de “mutlu y›llar”, öyle mi? ‹nanc›n›n gere¤i olarak bafl›n› örttü¤ü için süründürülen k›zlara da “mutlu y›llar”, öyle mi? Naz›m’›n mutlulu¤u orada burada de¤il, Havana’da bulmas› bofluna de¤il elbette. Peki ya mutluluk nedir? Yoksa bu sözcü¤ün anlam›n› m› unuttuk? De¤il elbette ve unutan varsa sözlü¤e bakabilir. Ya da Edip Cansever’in dedi¤i gibi “Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir”. Ne de olsa, yeni bir y›la girerken ”mutlu y›llar” yavflakl›¤›ndan dahi iyi gelir zulam›zdaki fliirler. Sonra da ustam›z›n o sözünü hat›rlayal›m birlikte; “... Halk›m›z özgür olana dek, kendimizi özgür saymayaca¤›z...” Mutluluk bu cümleyi kurarak, düzenden firar etmek ve düzene isyan etmektir belki de... Mutluluk, halk›n bütün özlemlerine eksiksiz ve sürekli olarak ulafl›lana kadar sürdürülen kavga durumudur... Mutlulu¤u hak edenlere, mutluluk u¤runa Sergül gibi zaferlerle gidenlere; halk›m›za, bütün okurlar›m›za “mutlu y›llar...” öyleyse…
Dostlukla...
tavır Ayl›k Sanat Dergisi
4
ISSN 1303-9113
3
hukuksuzlu¤un
ad›...
felluce’den
selam var...
5
deniz ve hayat
8
filistin’de çocuk olunmaz
15
geliyor musun?
6
zafere kadar devrim!
11
“mevdiven” de¤il merdiven...
felluce’den selam var...
levent karakaya
deneme
k›larak katledilmesini... Yüzlerce tutsa¤›n; ›fl›ks›zl›¤›n içine, beyaz›n körüne gömülmesini. Bir de çocuk elleriyle f›nd›k kadar tafl› atmaya çal›flan Filistinli çocu¤u. Vatan›n›n etraf›na bedenleriyle duvar ören Vietnaml›lar’›. Che’nin gül bahçeleri Latin ülkelerinin, dört bir yandan emperyalizme “Non Pasaran” deyiflini. Kör, beyaz, so¤uk ölüm hücrelerinde beden beden açl›klar›yla ve de onurlar›yla direnenleri. Kuflak kuflak, toprak toprak tafl›nan direnifli.
tefller içinde Felluce: Yan›yor ci¤erim… Felluce’nin yan›klar› ço¤ald›kça direnifl de büyüyecek biliyorum. Bu yüzden atefli içimde tafl›r›m her gün. Teksasl› Çavufl’un oldu¤u her yerde zulüm boy verir. Bazen sansür, bazen yalan ve tecrit olur zulüm. Ölümler ›rmak olur akar sokaklarda… Çocuk sesleri duyulmaz mahallelerde. Analar›n memelerinden süt akar; bulamaz, emziremez çocu¤unu… Felluce, yavrusunu yitirmifl bir anad›r bugün. Bu yüzden z›lg›t› susmaz, susturulamaz. ‹flgalcinin tecavüzüne u¤ram›fl bir kad›n›n gözleriyle bakar Felluce. Sonra çocuk olur; öfke olur, kabar›r, kab›na s›¤maz art›k. Sanmay›n ki Felluce yan›p kül olacak, soluksuz kalacak. Hay›r! Felluce’nin külleri direnifl tohumu olup, çölün ortas›nda boy verecek. Kim demifl, kim görmüfl, kim duymufl ve bilmifl, tan›k olmufl; bu ac›lar›n bitmeyece¤i-
A
ne! Tek bir dil bile konuflamaz, “Burada kal›r.” diye. Yaflad›klar›m›z, deneyimlerimiz, ileriyi görüflümüz, umudumuz, direncimiz, direniflimiz bu ah›n yerde kalmayaca¤›n› gösterir. Irak’›m›z, Filistin’imiz ve tabi ki ana diye, yar diye sar›ld›¤›m›z topraklar›m›z Anadolu… On y›l da geçse, yüz y›l da geçse bu sevda bitmez, bu atefl sönmez. Harland›kça alev alev coflar; cofltukça sevdaya koflar, sevdal›ya… Yaflamak sadece Coni’lere vaat edilmifl san›lmas›n. Onlar en kirli hayatlar› yaflar, en pis havalar› solur ve öylece ölürler. Biz ise en temiz ölümleri saf, onurlu ölümleri katar›z önümüze. Onunla birlikte yürürüz. *** Kollar› tafllarla vurula vurula k›r›lan Filistinli’yi hat›rlay›n. Vietnam’da vahfletten kaçan, ç›r›lç›plak, yanm›fl, yal›nayak çocuklar›; Arjantin’de insanlara at eti yedirten yoksullu¤u, açl›¤›... Çeçenistan’daki toplu mezarlar›; Anadolu’da bir flafak vakti onlarca insan›n ya-
‹flte Felluce de böyle bir fley… ‹flgal içinde direniflin ad›d›r Felluce. Kuflatman›n ortas›nda gülen bir flehir... Bedeni buram buram, alev alev yanan bir kent; havada uçuflan füzelere ba¤r›n› açan bir direnifl oda¤›. Felluce’ye, bafl e¤medi¤i için ad›na “Hayalet Öfke” dedikleri bir “operasyon”la sald›rd›lar. Hastaneleri, ambulanslar› bombalad›lar. Yaralar asla sar›lmas›n istediler. Savafl kurallar›n›n, uluslararas› hukukun gözünün içine baka baka Felluce’nin bedenine bombalar ya¤d›r›yorlar. Sokaklar; kimyasal silahlar, misket bombalar›, cans›z bedenlerden geçilmez oldu. Köpekler, karn›n› insan etiyle doyuruyor. Açl›ktan ot yiyen, susuzluktan damaklar› patlayan, dudaklar› çatlayan insanlar… Sokaklarda kalmas›n diye evlerin bahçelerine y›kanmadan kefensiz gömülen ölüler. Düflman; aciz, yalanc›, riyakar. Düflman, yüreksiz. Ölümler ekiyorlar topraklar›m›za, direnifl biçecekler. Felluce’den selam var… Bitmedi direnifl, bitmedi diyor selam›nda. Tükenmeyece¤iz, ço¤alaca¤›z. Yok edilsek de var olaca¤›z. Ac› bizde, öfke bizde. Zulüm bizeyse isyan bizde. Sömürü bizeyse, umut bizde. Ölüm bizeyse direnifl ve zafer de bizim ellerimizde. fiimdi Felluce’den selam var. Gazam›z mübarek olsun. Direniflimiz kutlu olsun!.❏
3
hukuksuzlu¤un ad›: celp gelmedi
Tam dokuz ayd›r tutukluyum. Son alt› ayd›r hukuksuzlu¤un ad› "Celp gelmedi." oldu. Mahkemeye ç›kar›lmamam›n nedenini hala ö¤renmifl de¤ilim. San›r›m devletin büyük s›rlar›ndan biri olsa gerek. Çünkü alt› ayd›r bu hukuksuzlu¤un ad› konulmam›flt›r. Ad›n› biz koyal›m, madem devlet bu hukuksuzlu¤u aç›klayam›yor öyleyse ad›n› koymak bize düfler. Bafll› bafl›na tutuklanmam bile bir komedi. 3 Mart 2004'te yeminli tan›k olarak gitti¤im 6 No'lu DGM taraf›ndan dinlendikten sonra gözalt›na al›n›p tutukland›m. Tan›kt›m; san›k oldum, mahpus oldum! O dönem DGM diye bildi¤imiz mahkemeler, flimdi bir tabela de¤iflikli¤iyle ACM oldu. fiu anda yarg›land›¤›m 11. ACM de bu yenilerini ekleyerek hukuksuzlu¤a devam ediyor. Filmin senaryosu önceden haz›rlanm›fl olmal› ki ilk mahkemeye oyunun bir parças› olarak getirilmem gerekiyordu. Öyle de oldu, mahkemeye getirildim ve daha ilk mahkememde tahliye olmam gerekirken bilinçli olarak tahliyem engellendi. Böylece oyunun birinci bölümü tamamlanm›fl oldu.
4
Mahkemeye gidifl ve gelifllerin tam bir iflkenceye dönüfltürülmesi ise bafll› bafl›na ayr› bir tecrit politikas› F tiplerinde. Bu arada bir sonraki duruflma 24 A¤ustos 2004'e ertelendi. Yani F tiplerinde, tecrit alt›nda bir üç ay daha kalmama karar verilmiflti ‹nsan›n insan yüzüne hasret kald›¤› hücrelerde yan› bafl›n›zdaki insanlarla iletiflimi sa¤lamak için bile var gücümüzle ba¤›rd›¤›m›z tecrit koflullar›nda tam alt› ay geride b›rakm›flt›m. Bu alt› ay san›ld›¤› kadar kolay geçmedi. F tiplerinde her fleyin yasak olmas›, bir çok hakk›m›z›n engellenmesi de cabas›d›r. Ad›n›za gönderilen dergiler, kitaplar verilmez. Çünkü üç kitaptan fazlas› yasakt›r. D›flar›yla tek ba¤lant›m›z› sa¤layan mektuplar didik didik edilir, e¤er idarenin hofluna gitmiyorsa birçok mektubunuz imha edilir. Bu koflullar alt›nda insanlar y›llarca tecrit ediliyor. Duruflma günü nihayet geldi. Duruflman›z›n oldu¤u, bir gün öncesinde hapishane idaresi taraf›ndan haber verilir. Ben de mahkemeye ç›kaca¤›m için bir gün önceden haz›rl›¤›m› yapm›flt›m. Akflam say›m› geldi¤inde hücrede bulundu¤um arkadafllarla gardiyanlar›n gelmesini bekliyoruz. O arada hem sohbet ediyoruz hem de hücrenin alt kenar›nda volta at›yoruz. Hücre kap›s›n› açan gardiyanlar say›m› al›p ç›kt›klar› s›rada ayn› davada yarg›land›¤›m arkadafl›ma "Yar›n duruflman var biliyorsun de¤il mi?" dediler. O esnada birbirimize bak›yoruz, ayn› davadan yarg›land›¤›m›z halde benim es geçilip ona celp gelmifl olmas› bizi flafl›rt›yor. Gardiyanlar "Oras›n› biz bilmeyiz, burada senin mahkeme celbin gözükmüyor. Biz bu durumu bir fley yapamay›z, ‹stanbul’dan ça¤r›n gelmemifl." deyip gidiyorlar. Aç›klama?... F tiplerinde hiçbir fleyin aç›klamas› yoktur. Zaten sordu¤unuz hiçbir soruya cevap alamazs›n›z. Bu da keyfiyetin ayr› bir ad›d›r ama as›l keyfili¤i ve hukuksuz-
muharrem cengiz
mektup
lu¤u ise 11. ACM'nin hakimleri ve savc›lar› yap›yor. Çünkü duruflmaya neden götürülmedi¤imin cevab› onlarda… Anlafl›lan o ki, yatt›¤›m›z alt› ay yetmemifl olacak. Neden mi? ‘Neden yok’ dedim ya. ‹lk duruflmada tahliye olmam gereken bu davada, tutuklanmamdaki uygulanan hukuksuzluk böylece devam ettirilmifl oluyor. Avukat›m›n; benim neden mahkemeye getirilmedi¤ime iliflkin sorular›; celbin baflka bir hapishaneye gönderildi¤i fleklinde cevaplanm›flt›r. Düflünün bu ülkede hakimler, savc›lar böylesine komik cevapla hukuksuzluklar›n› pekifltirme keyfiyeti uyguluyorlar. Evet iflte böylece hak, hukuk, adalet arayanlara böyle komik gerekçeler sunarak oynad›klar› oyunu ne kadar ustaca sürdürdüklerini ortaya koymufl oluyorlar. Asl›nda bütün bu sorular›n cevab›n› biraz düflündü¤ümüzde, neden bu komplolar›n sürdü¤ünü görürüz. As›l amac›n, Grup Yorum’u susturmak, elemanlar›n› tutuklayarak Grup Yorum’u bitirmek oldu¤unu görürüz. Y›llard›r yaflad›¤›m›z bask›lar, iflkenceler, say›s›zca konser yasaklar›n›n olmas›, kasetlerimizin toplat›lmas›, halka ulaflmam›z› engellemek için uygulanan her türlü bask›, hukuksuzluk mubah görülüyor. Kald› ki benim d›fl›mda grup arkadafllar›m ‹hsan Cibelik ve Ali Arac›’n›n tutuklanmas› bir tesadüf de¤ildir. Grup Yorum üzerinde oynanan oyunun bir parças› da son süreçte pefl pefle gelen tutuklamalard›r. Bunun tek aç›klamas›, Grup Yorum’un susturulmak istenmesidir. Bu ülkede devletin hakimleri, savc›lar› bu yaz›n›n önünde halka adalet da¤›t›yor. ‹flte hak ve adalet. Dokuz ay boyunca ‘F tipinde ne kadar tutarsak kard›r’ diyen devlet bakal›m 25 fiubat 2005'te hangi bahaneyi bulacak? Ben de sizin gibi bekleyecek ve görece¤im. Tekirda¤ F Tipi Hapsihanesi’nden hepinize kucak dolusu sevgiler...❏
seval alp
deniz ve
Denizin üstünde sal›na sal›na dolaflan ve ecnebi adlar tafl›yan yelkenliler, tekneler, yollar batmaya yazg›l›d›r. Onlara de¤il, denize bak. Baki olan odur. Bak, bu deniz hep buradayd› ki derinliklerinde Roma, Bizans ve Osmanl› bat›klar› vard›r. fiimdi hepsi arkeolojinin konusudur. Ama deniz ayn› denizdir. Ve sömürünün atlas yelkenleriyle, zulüm rotas›nda ilerleyen gemilerin diplerini çürütüyor hala. O gemilerin sahipleri, yar›n›n bat›klar›d›r. Sen, sen ol; o gemilerin miçosu olma. Deniz ol. Dalgalar›n ça¤r›s›na kulak ver. B›rak kendini denize. O an, deniz ve insan baflbaflad›r art›k. B›rak dalgalar denize çarps›n, kirden ar›n›rs›n. Korkma bo¤ulurum diye. Deniz, kimseyi bo¤maz. Bo¤ulanlar, kendi panik ve korkular›n›n mahkumudur. Onlar, hiçbir zaman denize ait olamam›fllard›r. Oysa b›rakacaks›n her fleyinle kendini denize; deryada damla olmay› becereceksin. Ki berhudar olas›n. O zaman dalgalarla flaha kalkars›n.
Deniz, diyorum; hayata benziyor. Ve o denizde, bo¤ulmas› gereken sen de¤ilsin. Yeter ki, damlas› ol deryan›n. Hayat›n ve halk›n durdurulmaz ak›fl›na kar›fl. Teni ve yüre¤i yan›k bir Adal› olursun o zaman. Ki damla da sensin, derya da sen. Ve dalgalar›nla flahlan›p, flu hayat›n üzerinde sal›nanlar› bo¤ars›n... F›rt›na vaktidir. Hava rüzgar topluyor usul usul ve derinlerde dalgalar ço¤al›yor. Büyüyor bir kas›rga bu deryada. Damlaya damlaya büyüyor bu denizi öfkesi... "Hayat›m›z", diyorum; en çok denize benziyor. Ve bu macerada Hayyam hakl›d›r: "... Gönlüm dedi ki; ben sadece bir damlay›m deryada Ben neredeyim, derya nerede diye sordu daima Böyle derken, bir gün deryaya kavuflunca gönlüm Gördü ki, kendinden baflka bir fley yoktu orada..."
5
zafere kadar devrim!
Ba¤›ms›zl›k mücadelesi denince akla ilk gelen isimlerden biridir Filistin. Filistin deyince de akl›m›za çocuk generaller, feda eylemcileri, direnen bir halk, bir de Filistin poflusu içerisinde Yaser Arafat gelir. Yaser Arafat... Filistinliler’in Ebu Ammar’›. Yar›m as›rd›r, dünya halklar›n›n emperyalizmle olan kavgas›n›n komutanlar›ndan biri; dünya halklar›n›n, ba¤›ms›zl›k ve sosyalizm düflüncesinin dostu...
6
Yaln›z Filistin’e de¤il, bütün dünya halklar›na ba¤›ms›zl›k düflüncesini tafl›yan önder. Son an›na kadar ba¤›ms›zl›k savaflç›s› olarak yaflayan bir ç›nar. Dünya halklar› büyük, çok büyük bir de¤erini kaybetti. Böyle ölmek, böyle yüzbinlerce insan taraf›ndan omuzlarda tafl›nmak her insana nasip olmaz. Çok az insan›n cenaze töreninde yüzbinlerce insan ellerinde silahlarla ba¤›ms›zl›k yeminleri eder. Arafat, bir ömre neler s›¤d›rmad› ki! O, bir halk›n davas›n› dünyan›n gündemine tafl›d›. Arap ordular›n›n gelip kendilerini kurtarmas›n› bekleyen bir halktan; ba¤›ms›zl›¤› için dö¤üflen, dünyan›n en direniflçi halk›n› yaratt›. Halk›n›n ilk örgütlenmelerini yaratan kifliydi. Arap halklar›nca bilinen ismi olan Ebu Ammar, “Kurucu”, davas› ile özdeflleflmiflti. Hayat› boyunca onlarca kez suikaste maruz kald›, ony›llarca ayn› yatakta iki gece yatmadan yaflad›. Dava arka-
yusuf aziz
makale
dafllar›ndan, ailesinden uzak kald›. ‹srail tanklar›n›n, helikopterlerinin kuflatmas›nda yaflad›; çal›flt›, mücadelesini sürdürdü. S›rt›ndan hiç ç›karmad›¤› üniformas›; ba¤›ms›zl›¤a, özgürlü¤e duydu¤u özlemin bir ifadesiydi. Castro gibi onun da üniformas›ndan hiç hofllanmad›lar. Hofllanmayanlar›n anlamaktan kaç›nd›klar› bir fley de vard›: Arafat’lar, Castro’lar “bir dönemin son temsilcileri” de¤il, kendilerinden sonraki dönemlere örnek olan önderleriydi halklar›n. Ebu Ammar, 55 y›l boyunca suikastlere, katliamlara, ihanetlere boyun e¤medi. Üniformas›n› s›rt›ndan ç›karmad›. Arafat demek; bir ömür boyu, son nefesine kadar kavga adam› olmak anlam›na geliyor. Bütün dünya halklar›n›n sayg› duydu¤u bu kahraman›n kiflili¤ine yap›lan sald›r›lar›n hedefi, kendi de¤erlerimizdir. Arafat; yok edilmesi, yok edilemiyorsa y›prat›lmas› gereken bir isimdir kimilerine göre. Oysa Arafat’›n yaflam›n› yitirdi¤i saatlerde, onlarca Filistinli genç kad›n, do¤an çocuklar›na Yaser Arafat ismini koydu. “Direnen Filistin”, “ba¤›ms›zl›k” hedefine ulaflmakta kararl› Filistin; binlerce komutan, binlerce Arafat yetifltirmekte gecikmeyecektir. Dünyan›n dört bir yan›nda; emperyalizme ve iflbirlikçilerine karfl› ba¤›ms›zl›k için savaflanlar, direnenler var oldukça Arafat da yaflayacakt›r. Yar›m as›rd›r süren Arafat’› yok etme çabalar›, sonuç vermedi; bundan sonra da onun düflüncelerini yok etme çabalar› sonuç vermeyecektir. Arafat, dünya halklar›n›n ba¤›ms›zl›k savafl›n›n meflrulu¤unun sembollerinden biri olarak yaflamaya devam edecektir. Filistin halk› ba¤›ms›zl›¤›na ve özgürlü¤üne kavuflacak, Arafat da bu savafl›n önderlerinden biri olarak tarihteki yerini alacakt›r.
HAYATINDAN KES‹TLER: Yaser Arafat, 24 A¤ustos 1929’da orta halli bir tüccar›n çocu¤u olarak Kahire’de do¤du. 1948 y›l›ndaki Arap-‹srail Savafl›’n›n ard›ndan, ailesiyle birlikte Gazze’ye göç etti. Ortaö¤renimini Gazze’de tamamlayan Arafat, Kahire Üniversitesi’nde inflaat mühendisli¤i e¤itimi gördü. Burada Müslüman Kardefller örgütüyle tan›flt›. M›s›r’da Filistin Ö¤renci Birli¤i’ni kuran Arafat, 1952-1956 y›llar› aras›nda bu örgütün baflkanl›¤›n› yürüttü. Ö¤rencili¤i s›ras›nda askeri e¤itim ald› ve M›s›r Ordusu saflar›ndaki Filistin Birli¤i’nde yer alarak 1956 Arap-‹srail Savafl›na kat›ld›. M›s›r’da bir süre inflaat mühendisli¤i yapt›ktan sonra, Kuveyt’e giderek kendi iflini kuran Arafat, 10 Ekim 1959'da Filistin Kurtulufl Örgütü’nün (FKÖ) belkemi¤i El Fetih’i kurdu. Arafat, 1964'te düzenlenen gizli bir konferansta, silahl› mücadelenin bafllat›lmas›n› savunan kanad›n içinde yer ald›. 1 Ocak 1965'te, ‹srail hedeflerine karfl› ilk askeri harekât› gerçeklefltiren birli¤i komuta etti. ‹flgal alt›ndaki Bat› fieria'da direnifl hareketini örgütleyen Arafat, fieria Irma¤› boyunca üsler oluflturarak gerilla savafl›n› yönetti. El Fetih sözcüsü olarak uluslararas› kamuoyunun önüne de ç›kan Arafat; 1969'da Filistin Ulusal Konseyi'nin beflinci toplant›s›nda, bütün Filistin gruplar›n› bir çat› alt›nda toplayan Filistin Kurtulufl Örgütü'nün kurulufluna öncülük etti ve yürütme kurulu baflkanl›¤›n› üstlendi. Arafat, Filistinli gerillalar›n Ürdün'ü terk etmeye zorland›¤› ve yaklafl›k 40 bin kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i iç savaflta (1970-71) Filistin kuvvetlerinin bafl›nda çarp›flt›. Ürdün'den ayr›ld›ktan sonra da siyasal ve askeri merkezini Beyrut'a tafl›d›. FKÖ'nün bütün Arap devletlerince Filistin halk›n›n tek yasal temsilcisi say›ld›¤› 1974'te, BM Genel Kurulu'na gözlemci olarak kat›lan ve burada bir konuflma yapan Yaser Arafat; baflta sosyalist ülkeler olmak üzere birçok ülkeyi ziyaret etti. Arafat, bu y›llarda, Filistin'deki silahl› mücadelenin uluslararas› düzeydeki görüntüsünü de¤ifltiren ve Filistin sorununa bar›flç› çözüm arayan usta bir diplomat olarak sivrildi. 1975-76 Lübnan ‹ç Savafl›'nda, Lübnan'a giren Suriye ordusunun sald›r›lar›na karfl› koyan Arafat; Lübnan'›n fiilen bölünmesi üzerine, Filistinlilerin denetiminde kalan bölgelerde, FKÖ'nün gitgide devlet yap›s› kazanmas› için çaba har-
cad›. Bu dönemde gittikçe artan siyasi a¤›rl›¤› sayesinde, devletleraras› sorunlarda arabuluculuk yapt›. Haziran 1982'de Güney Lübnan'a giren ‹srail'in Beyrut'u kuflatmas› s›ras›nda, yaklafl›k iki ay süren çetin bir direnifl gösteren Arafat; Filistinli gerillalar›n kenti boflaltmas›n› sa¤lad›. Ard›ndan Beyrut'tan ayr›ld› ve Tunus'ta FKÖ'nün yeni merkezini kurdu. Arafat, özellikle iflgal alt›nda yaflayan Filistin halk› içindeki sayg›nl›¤›n› gittikçe artt›rd›. 15 Kas›m 1988’de Filistin Ba¤›ms›zl›k Bildirisi'ni yay›mlad› ve ba¤›ms›z Filistin Devleti'nin kuruluflunu ilan etti. BM'nin Cenevre Genel Kurulu'nda konufltu. Esas BM karargâh› New York'taki Genel Kurul'da konuflmas›na, ABD taraf›ndan izin verilmedi. K›sa bir süre sonra FKÖ Merkez Komitesi, Arafat'› do¤rudan ''ba¤›ms›z Filistin Devleti'nin Baflkan›'' ilan etme karar› ald›. Arafat, 1990 y›l›n›n fiubat ve May›s aylar›nda yine ABD'nin vetosu yüzünden ‹sviçre-Cenevre'de toplanmak zorunda kalan BM Güvenlik Konseyi toplant›s›na kat›ld› ve burada kurula hitap etti. Gazze fieridi ve Bat› fieria'n›n baz› bölgelerinde Filistin'e özerklik tan›yan ilk genifl kapsaml› bar›fl anlaflmas›n› 13 Eylül 1993'te Norveç'in baflkenti Oslo'da imzalad›. Birçok yerleflim biriminin Filistin Özerk Yönetimi'ne (FÖY) devredildi¤i ikinci kapsaml› özerklik anlaflmas›n› ABD'nin baflkenti Washington'da, Rabin ile imzalad›. ABD ile Rusya, anlaflman›n resmi tan›¤› oldu. Arafat, yap›lan ilk genel seçimle halkoyuyla
da Filistin Özerk Yönetimi Baflkan› oldu. 1999 y›l›nda, dönemin ‹srail Baflbakan› Ehud Barak ile Arafat, bar›fl müzakerelerini yeniden bafllatt›. 13 Eylül'e kadar tam kapsaml› nihai bar›fl anlaflmas›n›n haz›rlanmas› ve bir y›la kadar bu anlaflman›n imzalanmas› ilkesi kabul edildi. ‹srail askerlerinin çekilme takvimi belirlendi, Filistin'e liman yapma hakk› tan›nd›. 2000 y›l›nda, ‹srail muhalefetinin ''asker ve siyaset flahini'', bugünün Baflbakan›, Likud (Birleflik) Parti Genel Baflkan› Ariel fiaron'un Kudüs'te Haremmüflflerif'i ziyaret etmesiyle ikinci Filistin ‹ntifadas› patlak verdi. Arafat ve Barak, ABD Baflkan› Bill Clinton'›n arabuluculu¤unda M›s›r'da yap›lan fiarm El fieyh zirvesinde ateflkes karar› ald›lar, ancak karar uygulanamad›. 29 Mart 2002’de ‹srail, Arafat’a en fliddetli sald›r›s›n› düzenleyerek, Filistin liderinin karargâh›n›n da bulundu¤u Ramallah'a girdi ve Filistin yönetim birimlerini kuflatt›. Arafat'›n karargâh›na bombal› sald›r› düzenledi. ‹srail askerleri, Arafat'›n muhaf›zlar›yla 'oda oda' çat›flt›. ‹srail Kabinesi, Arafat'› ''düflman'' ilan etti. Arafat, ‹srail Baflbakan› Ariel fiaron'un ''daimi sürgün'' önerisini, ''Bat› fieria'y› terk etmektense ölürüm.'' yan›t›yla reddetti. 2002 y›l›nda fiaron'la yan yana oturan ABD Baflkan› George Bush; Filistinlilere, Arafat'›n yerine yeni bir lider getirmeleri ça¤r›s›nda bulundu. Arafat, 29 Mart 2002'den, tedavi görmek için Fransa'ya gitti¤i 29 Ekim 2004'e kadar Ramallah'taki karargâh›nda tecrit halinde yafl›yordu.
7
filistinde çocuk olunmaz... Sizin eviniz hiç y›k›ld› m›? Bizim evlerimiz her gün y›k›l›r. Evsiz kalmak çok kötü bir fley, insan›n içinden çok fleyi al›p götürür. Havada yürüyormufl gibi bir boflluk hissi dolar içimize. Ayaklar› dönüp dolafl›p habire evine tafl›r insan›. Okul dönüflü kendimi kaç defa y›k›lan evimizin önünde buldum. Evimiz flimdiye kadar defalarca y›k›lm›flt›. Yenisini yapana kadar akrabalarda kal›rd›k. Gün do¤madan ter içinde kalkt›¤›m bir sabaht› yine. Gözlerimin önünde o gece hep rüyalar›m›n içinde. Evimizin son kez y›k›ld›¤› gece... Unutmam mümkün de¤il. Nas›l unutulur ki? Annem, bafl›m› usulca gö¤süne al›p, "Sen daha çocuksun, ileride unutursun, rüyalar›na girmez. Ama sak›n ola ki yüre¤in unutmas›n, hep yans›n öfkeyle." demiflti. Unutmak da çok uzak bize. Unutmay› unuttuk biz. Abim; "Yaflad›klar›n› unutan, in-
8
sanl›¤›n› da yitirir. ‹srailliler'in yapt›klar›n› unutmayaca¤›z." derdi biz küçükleri etraf›na toplay›p. ‹srailliler, tanklar›yla, helikopterleriyle gelmiflti o gece. Tüm gece bombalar›n, dozer g›c›rt›lar›n›n sesine kar›flm›fl 盤l›klar duymufltum. Çocuklara bir fley olmas›n diye hepimizi en güvenli gördükleri odaya koyarlar her akflam. Ninni gibi gelen silah sesleri aras›nda uykuya dalard›k. Patlamayla gözümü açt›¤›mda kundakta yatan bebek ölmüfltü. Ölü yüzler, gözler görürdüm kafam› çevirdi¤im her yerde. Kimi çocu¤un gözleri iki yafl›nda, kiminin befl yafl›nda donard›. Kanayan yaralar› vard› hala. Hepsi kapand›, biri kald›; ad› ölüm olan. Mezarl›k hiç uzak olmad› bize. Annem, "Yüre¤imin yar›s› de¤il, hepsi burada." derdi, abimin mezar›n› okflarken. Ben hiç kork-
nesrin taflc›
öykü
muyordum bu mezarl›ktan. Burada flehit olan yak›nlar›m yat›yordu. fiehitlikten korkulmaz... Toprak hala uzakt› hepimize. Çünkü yafl›yor ve savafl›yorduk. Annemin gözyafllar› daha kurumam›flt›. Dualar okunduktan sonra bir süre konufltum abimle. En büyük emelimin flehit olup yan›na gelmek oldu¤unu söyledim. Abim flehit olal› fazla olmad›. O benim hem abim, hem ö¤retmenimdi. Çok güzel, tart›l› sapanlar yapard› bize. Ancak kendisi sapan kullanmazd›. Çünkü silah› vard›. Sapan kullanmay›, askerlerin neresinden vurup, kendimizi nas›l koruyaca¤›m›z› anlat›rd›. Asl›nda en güzel sapan, zeytin a¤ac›ndan olurmufl. A¤açlar›m›z azald›... Biz zaten çatals›z sapanlar› kullan›yoruz. Taze mezarlar›n oldu¤u yerde hep onurlu insanlar olur derler. Ölülerimizi gömmemize bile izin vermezler ço¤u zaman. Hatta mezar yapt›rmam›za bile. Hele de kahramanca ve düflmana çok kay›p verdirerek flehitlik mertebesine eriflmifl olanlara... Abime de böyle yapt›lar. O da bir feda eylemcisiydi. Aylarca tünel kazm›fllar duvar›n alt›ndan. Tünelden geçip feda eylemi yapt›. Kaç tane asker öldü¤ünü hiç söylemediler. Abimin cenazesini çok zor verdiler. Bugün annemin, üzerindeki çiçekleri gözyafllar›yla sulad›¤› mezar› bile çok görüyorlar bize. Mezar› olmasa ne olacak ki? Art›k abimin yerine ben büyüyorum. Bana da hep "Sen de abin gibi yüreklisin." diyor büyüklerim. Can›m o gün hiç okula gitmek istemiyordu. Üstelik okul, duvar›n di¤er taraf›nda. ‹srailli askerlerin bize kurflun s›kan kanl› ellerinin bedenime de¤mesi ürpertiyordu beni. Onlara olan nefretimi anlatmaya kelimeler yetmiyor... Ancak gitmem de gerekiyor okula. Onlar zaten okumam›z› istemiyorlar. Babam o nedenle her zaman söyler: "Okuyun, ö¤renin, bilin ki ülkemizi kural›m, topraklar›m›z› ala-
l›m. Bu kamplarda yaflamaktan kurtulal›m. Bizim de bir devletimiz olsun ki mazlumluktan kurtulal›m" Kontrol noktas›na do¤ru bakarken Hams’› gördüm. S›rt›nda çantas›yla okula gidiyordu. ‹srailli subay›n ba¤›rmas›yla korkup kaçmaya bafllad›. Benden bir yafl büyüktü Hams. On üç yafl›ndayd›. Hayat›, ‹srailli subay›n namlusunun ucundayd›. Kaç›yordu... Hams, daha h›zl›, daha h›zl›... Hadi kofl kurtulman gerek... Silahlar›n› her zaman do¤rulturlar biz çocuklara. Sonra gözlerimize bakarlar. Ellerinde uzun namlulu silahlar, her taraflar› z›rhla kapl› askerler gözlerimizde korku ararlar. Bilmezler ki göbe¤imiz süngüyle kesilip gözyafllar›yla y›kanm›fl›z. Pis pis gülerler sonra yere tükürüp. Gülmemize ise hiç dayanamazlar. Hele de yüzlerine bak›p gülmemize. ‹srailli subay ba¤›rd›¤›nda gülüyordu Hams. Gamzeleri öyle güzel ç›km›flt› ki tombul yanaklar›n›n ortas›nda... Bir el silah sesiyle irkildim. Bir an ne yapaca¤›m› flafl›rd›m. Kanlar içinde yere y›¤›lm›flt›. S›rt›n› s›cakl›k kaplam›flt›r flimdi. Il›k ›l›k akan kan bedenine yay›l›yordu. Ac›s› yüzüne vuruyor, ba¤›ram›yordu. Çekti¤i ›zd›rap gözlerinden okunuyordu. Yüzükoyun uzanm›flt› yere. Gözleriyle etraf›ndakilerden yard›m bekliyordu. Bildi¤i tek fley hareket etmemesi gerekti¤iydi. Subay, silah›n› tekrar ona çevirdi. Bense bir duvar›n arkas›ndan olanlar› izliyordum. Buldu¤um tafllar› elime ald›m. Bir anda gidip yard›m ça¤›rmay› düflündüysem de, çaresizce ortada vurulmufl yatan k›z çocu¤una bak›p kald›m. Öyle can› ac›yordu. Subay, Hams’›n bedenine arka arkaya s›kt› kurflunlar›. Ölü bedeni her kurflun yiyiflte kan gölünün üstünde sars›l›yordu. Bir flarjörü boflaltt›¤›nda durabildi subay. Çevrede toplananlar›n yüzünden okunan nefret ifadesine flafl›rm›fl gibi bakt› burnundan soluyarak. Da¤›lmalar›n› söyledi ba¤›rarak. Koflarak uzaklaflt›m oradan. Bu nas›l bir öfke ki, on üç yafl›ndaki Hams’›n bedenine bir flarjörü boflalt›p vücudunu lime lime etmiflti? Kofluyordum... Sokaklar› h›zl› h›zl› dolafl›yordum ama kaçam›yordum. Nas›l ve nereye gidebilirdim ki? Her evde bir ac› gizliydi. Filistin'de, Filistinli olmak suçtur. Hele çocuk olmak... Analar›m›z, zaten savaflal›m diye do¤urur bizi. Hiç gören oldu mu parkta oyun oynayan Filistinli bir çocuk? Filistinde çocuk olunmaz. Biz hiç çocuk olmad›k, olamad›k. Hep
sorarlar bize: "Büyüyünce ne olacaks›n?" diye. "fiehit olaca¤›m" deriz. Filistinli çocuklar flehit olmak için do¤ar. Yürümeye bafllad›¤› zaman savaflç› olur, tafl att›¤› zaman general... ‹srailliler de biliyor bunu. Bu yüzden vuruyorlar bizi çocuk yaflta. Benim babam da çocuk olmam›fl. Hem ben, çocuk oldum diyen kimseyi görmedim. Nas›l bir fley çocuk olmak? Bizi öldürüyorlar ve evlerimizi y›k›yorlar. Bir Filistinli'ye ana avrat söv, "öl, geber" de veya ne dersen de ama "yehdin beytak" deme. Yahudiler hep böyle der. "Yehdin beytak” yani, "eviniz y›k›ls›n”. Dedem anlat›rd›: ‹ngilizler buradayken hep Yahudilerin evlerini y›karm›fl. fiimdi, onlar›n iflini devralan ‹srailliler, evleri y›k›lan, yak›lansa biz Filistinliler. Y›kmak, yakmak için o kadar çok bahaneleri var ki... ‹ntifadadan önce, sadece direniflçilerin evlerine gelirlerdi. fiimdi hepimiz direniflçiyiz. O sabah habersiz geldiler. Uyurken dumanla uyand›k. Kendimizi d›flar›ya zor att›k. Saniyelere s›¤an patlaman›n ard›ndan toz bulutu kalkt›¤›nda evimizden geriye moloz ve beton y›¤›n› kalm›flt›. Elimdeki tafl› s›karak zeytinli¤e do¤ru yürüdüm. A¤açlar›m›z da yoktu ki art›k... Nesilden nesile geçen, tek geçim kayna¤›m›z olan zeytin a¤açlar›m›z... Duvara yak›n diye dozerlerle kökünden sökmüfllerdi, gözümüzden sak›nd›¤›m›z zeytin a¤açlar›m›z›. Toz bulutunun ard›ndan devasa bir duvar görülüyordu. Nefret ediyordum bu duvardan. elimdeki tafl› öfkeyle f›rlatt›m. Bir daha... bir daha... bir daha... Silah sesleri geliyordu yine. Operasyon var. Her an her yerde bir çat›flman›n içine düflerdik. H›zla geçtim sokaklar›. Yüzlerce arkadafl›m karfl›lam›flt› ‹srailliler'i. Gaz bom-
balar›n› at›p tar›yorlard› bizi. Biz de sapanlar›m›zla tafl f›rlat›yorduk tanklara. Z›rhl› araçlar›yla geliyorlard›. Tepemizde helikopterleriyle üstümüze mermi ya¤d›r›yorlard›. Ad›m ad›m çekiliyoruz... Elim kan›yor. Tafl› nas›l tutuyorum? Tepemizde v›z›r v›z›r dönen helikopterin gölgesinde, bize atefl açan ‹srailli askerlere do¤ru kofltum. Tank›n üstüne at›ld›m. Tafllarla vurmaya bafllad›m. Çelik z›rha, halk›m›z›n öfkesiyle vurdum elimdeki tafllar›. Tafl› toz edercesine... Ne bir ac›, ne bir s›z›... Hiç bir fley hissetmeden sars›ld› bedenim. Tank›n üstünde de¤ildim art›k. Toz bulutu karard› gözlerimin önünde. Akflam olmufltu sanki. Annemin kuca¤›nda, son ninnisiyle uykuya dal›yordum. Hiç uyuyamad›¤›m›z tatl› çocuk uykular›na. Göz kapaklar›ma çökmüfltü y›k›lan evimiz. Vücudum atefl gibi yan›yordu. Dost, s›cak eller hissettim avuçlar›mda. Telafll› eller, telafll› sesler... Çevreden gelen sesler içimdeki bofllukta yank›lan›yor, da¤›l›yordu ben anlamadan. Elinden tuttum Hams’›n. Kofltuk k›rlara do¤ru. Kofltuk... Filistinde çocuk olunmaz...❏
9
“Böyle bir düzende insana dair hiçbir fley yokken, tam aksine emperyalizm insan› yok etmek için elinden gelen her fleyi yap›yorken, sa¤l›¤›m›z›, çevremizi (do¤am›z›), insan özelliklerimizi yok etmeye çal›fl›yorken... ‘Devrimcilikten baflka hayat yoktur’ demifl ya CHE. Gerçekten mümkün de¤il. Ben bu düzenin ‘tüm nimetlerinden’ yararlanm›fl biri olarak, e¤er devrimci olmasayd›m, bugün ya kolumda bir i¤ne ile Almanya’n›n bir istasyonunda ‘uyuflturucu bir can daha ald›’ resmi çizerdim, ya da Allah bilir hangi batakhanede nefes al›p veren umutsuz, geleceksiz, yar›ns›z olurdum. Evet, yaflamay› ben devrimcilikle tatt›m. Kavgayla tatt›m. ‘Yar›n’ umuduyla... Nedeni, niçini, tüm yaflad›klar›m›, yaflat›lanlar› çözerek tatt›m yaflam›. Yaflam›n anlam›n› buldum büyük ailemizde. Evet, bence büyük ailemiz yaflam›n anlam›... O olmad›¤›nda yaflamak niye? Bugün düflünüyorum, niye bu kadar rahat ‘can feda’ diyebiliyorum diye. Niye demeyeyim ki? Her fley bir kenara; bugün oligarfli pervas›zca sald›r›yor hücrelerde bize...19 Aral›k’› yaflad›k biz. Ve oligarfli bizi, yaflam›n anlam› büyük ailemizi yok etmek için bugün bu kadar pervas›z. Ettirmeyece¤iz. Etten, kemikten barikat olacak, ölecek, ölecek, ölece¤iz. Ama buna izin vermeyece¤iz. Çünkü büyük ailemiz halk›n gelece¤i, umudu. Benim gibi milyonlar var, benim gibi umutsuz, çaresiz genç insanlar var. Ve bugün ben tüm gerçekleri biliyorsam bu büyük ailem sayesindedir. ‹flte bunun için.
10
Ölmek bu kadar kolay m›? Ölmeyi seviyor muyuz? Sorular›na da cevab›md›r ayn› zamanda. Hay›r, yaflamay› çok sevdi¤im için bugün ölüme yürüyorum. Gün gün, hücre hücre... Ve ölece¤im de. Benden önceki 116 flehidimiz gibi. Ölece¤im çünkü yoldafllar›m ölsün istemiyorum. Çünkü halk›m ölsün istemiyorum. ¯ünkü umut ölsün istemiyorum. Evet, bugün yaflam›n anlam›; Ölüm Orucu’nda ölmek... Feda ile ölmek... Ve ben ölece¤im, çünkü yaflamak istiyorum.” (Sergül Albayrak, A¤ustos 2004 ) Yar›n›n umudunu feda ile ölmekte buldu Sergül. Fidan’la bir ilke tan›k olurken yaflam›n anlam›na bir keskin çizgi de O koydu. 19 Aral›k katliam›nda en büyük gücü Fidan’d›. Gaz bombalar›ndan zorland›, nefes alamad›. Gözlerinin önünde Fidan belirdi. Nefesini düzenledi. Aya¤a kalkt›. Fidan’›n bafl›nda bir kez daha yemin etti; “Sana lay›k olaca¤›m.” “Fidan’›n kocaman gülüflünü seçtim.” Siz hiç ölümüne bir gülüfle tan›kl›k ettiniz mi? Ya da kaç insan görüp tan›kl›k etmifltir acaba? Bilemiyoruz ama Sergül duydu, tan›k oldu o kahkahalara. Duydu¤u, gördü¤ü Fidan’›n gülüflüydü. O dolu dolu, o kocaman güzel gülüflüydü Ser-
deniz engin
fidan’ın kocaman gülüşünü seçtim...
gül’ün seçti¤i gülüfl... Fidan o can›ndan çok sevdi¤i vatan›, o “Ben size kurban olam.” dedi¤i halk› için atefllerde yanmaya giderken, yüzünde hep o gülüflü vard›... Hani denir ya, ‘“A¤z› kulaklar›na var›yordu.” diye, iflte öyleydi. Fidan için mutluluktu fedan›n ad›... Bu mutlulukla çakma¤› çakt›, o kocaman gülüflüyle sonsuzlu¤a ulaflt›. Yapmac›ks›z, hesaps›z; sevginin, coflkunun cisimleflmifl haliydi o gülüfl... Sergül’ün seçti¤i gülüfl... Sergül al›p o sevgi gülüflünü koydu yüre¤inin tam ortas›na. Koydu ve büyüttü durmadan. Kimi zaman sab›rs›zl›kla, kimi zaman sab›rla bekledi. Bekledi yükü omuzlayarak. Bekledi güçlenerek. Bekledikçe kahkahas›n› ço¤altarak. Ve o an geldi¤inde gözünün önünde Fidan vard›. Gözyafllar› mutluluktan akt›. ‹çine ak›tmad›, sald› yaflam›n anlam›na bir damla gözyafl›n›... Ve zaman› gelince ç›kar›p yüre¤inden sald› Taksim Meydan›’na kahkahas›n›. “Fidan’›n kocaman gülüflünü seçtim.” Fidan, Aral›k’›n 19’unda Sergül’e b›rak›p gülüflünü tutuflturdu bedenini... Sergül, Aral›k’›n 26’s›nda Fidan’dan ald›¤› o gülüflle ateflledi bedenini. O gülüfl buluflturdu iki yi¤it Anadolu kad›n›n› sonsuzlukta. Rahat uyuyun yi¤it kad›nlar›m›z. fiimdi ikinizin gülüflünü yüzlerce insan seçti, koydu yüreklerine. Zaman› gelince ç›kar›p ateflleyecekler bir bir...❏
ahmet tunç
tart›flma
tribünlere dair bizim de sözümüz var:
“MEVD‹VEN” DE⁄‹L, MERD‹VEN TARAFTAR DE⁄‹L DÜZEN! efliktafl ve Çaykur Rize futbol tak›mlar› aras›ndaki maçta yaflanan bir cinayet, sadece medyan›n spor kanad›n› de¤il; hemen her kesimini ilgilendirir oldu. ‹flin ikiyüzlülü¤üne dair s›ralama yapmak istedi¤imizde, o kadar çok fley birikti ki önümüzde, buraya hangi birini s›¤d›raca¤›m›z› flafl›rd›k. Olay›n geliflimini anlatmayaca¤›z; bunu bilmeyen kalmad›. Biz tart›flmalar çerçevesinden, ne isteniyor ve ne bekleniyor meselesine biraz de¤inmekten yanay›z. En s›cak tepki; Sabah Gazetesi’nde köfle yazar› Savafl Ay’dan geldi. Olay› balland›ra balland›ra anlat›yordu ertesi gün. Gece gelen telefonu, birinci sayfan›n yeniden düzenlenece¤ini ve nas›l görev bafl›na kofltuklar›n›. O pazartesi sabah›n›n, Sabah’›nda bafll›k tam olarak fluydu: “Ölüm Stad›!” K›rk y›ll›k ‹nönü Stad›, art›k bu isimle an›l›yordu. Tabi sebepler de s›ralan›yordu. Yönetimin, aylard›r hakem hatalar› ve Befliktafl’›n ald›¤› kötü sonuçlar sebebiyle ortam› germesi, faciaya çanak tutacak bir tribün dizayn›yla sezona bafllamas›, bedava biletler. ‹flte bunlar bu cinayete sebep olmufltu. Ancak bir madde eksikti. Sabah’a simsiyah bir fon üzerine bu bafll›¤› att›ran sebep. Befliktafl yönetimi ve futbolcular›n›n Sabah Grubu’na yönelik boykot karar›. Sabah Gazetesi, sanki böyle bir olay› pusuda bekler gibi bal›klama dalm›fl ve bu bafll›¤› uygun görmüfltü. Oysa yaflanan cinayet olay›n›n, tüm bunlarla hiçbir alakas› yoktu. Evet, Befliktafl Kulübü kötü yönetiliyordu, kötü sonuçlar al›yordu, yönetim her sezon durumu kötüye giden büyük kulüp yöneticileri gibi hakeme ve federasyona veryans›n ediyordu, taraftar gruplar›na bedava biletler de da¤›t›l›yordu ama yaflanan
B
olay bunlardan bambaflka bir sebebe dayan›yordu. Bu daha ilk akflam bilinen bir fley olmas›na ra¤men, bas›n bunun üzerinden atlay›p, baflka mecralara akmay› daha uygun görüyordu. Bu, sadece Sabah Grubu’na ait bir yaklafl›m de¤ildi. Bu, bütün medyadaki hakim bak›fl tarz›yd›. Ortam› gerenler hakk›nda yaz›l›p çizilirken geçmifle döndük ve haf›zam›z› yoklad›k. Sabah’›n birkaç bafll›¤› kalm›flt› akl›m›zda. 1989 y›l›nda Galatasaray-Steau Bükrefl yar› final maç›ndan sonra hakem ve Romenler için “O... Çocuklar›” bafll›¤›n› atm›fl. Bir Çek tak›m›yla, Fenerbahçe’nin yapaca¤› rövanfl maç›ndan önce de koca bir “Oyuna Gelmeyin!” bafll›¤› at›lm›flt›. Ancak bu bafll›¤›n alt› flöyle doldurulmufltu. “Evet, onlar bize sald›rd›, dövdü, flu oldu bu oldu ama biz bunlar› yapmayal›m”. fiöyle der gibiydi yaz›: “Ara-
dan 15 gün geçti, belki unutulmufltur dur biz bir hat›rlatal›m da ortal›k biraz flenlensin”. ‹flte bu Sabah Gazetesi, flimdi Türkiye’ye ahlak dersi veriyor. Geçelim! ‹nsanca Maç Seyretme Hakk› Bafl›n› H›ncal Uluç’un çekti¤i ve kendine taraftar bulan bu slogan, maçlara giden taraftar›n insanca maç seyredemedi¤inden yak›n›p, bu hakk›n sa¤lanmas› için tribünlere gitmeme ça¤r›s› yap›yor bir süredir. Yaflanan cinayet olay›n›n öncesinde bafllayan bu kampanya ilk bak›flta gayet olumlu bir altyap› tafl›yor. Ancak gerçeklerden ve gerçeklikten de bir o kadar uzak ve ütopik. H›ncal Uluç, konufltu¤unda kula¤a güzel bir melodi gibi üflenen cümleleri f›s›ld›yor. Nesine itiraz edilebilir ki? Neredeyse
11
hepsine? ‹nsanca maç seyretmek gayet güzel bir talep. Ancak, insanca yaflaman›n mümkün olmad›¤› bir ülkede, bu talep hiç gerçekçi de¤il. En az›ndan büyük kalabal›klar için de¤il. Bu talebin gerçekleflebilece¤i koflullar da var. Ancak o da futbolun ve tribünlerin elitleflmesi bir avuç zengin az›nl›¤›n e¤lencesi haline gelmesi durumudur. Uluç ve onun benzerleri, ‹ngiltere’yi sürekli örnek gösteriyorlar. Modernlik ve uygarl›¤›n merkezi olarak sunuyorlar. Bir Allah’›n kulu da onlara sormuyor. Burjuva yönetim mekanizmas› anlam›nda bile sormuyor. “Benim ülkemin insanlar›n›n cebine giren para ile ‹ngiltere’deki insan›n cebine giren paray› hiç düflünmüyor musun?” diye. Biliyorlar ve görüyorlar ama dile getirmek baflka meselelere yol açar. Bundan dolay› susuyorlar. Uluç’a kat›l›yoruz. Tribünlere ailece gidilmeli ve e¤lenilmeli. Fakat, Uluç bize e¤lenmenin tan›m›n› yapabilir mi? Tan›mlarsa nas›l? H›ncal Uluç’un köflesinde çeflitli günlerde kaleme ald›¤› ve “nas›l güzel anlatamam” deyip balland›ra balland›ra anlatt›¤› e¤lence mekanlar›na stadyumlar›n localar›n› kapatanlar d›fl›nda kimler gidebilir? Tabi Uluç’un çeliflkisi midir, ikiyüzlülü¤ü müdür bilinmez ama insanca maç seyretme hakk›nda sundu¤u fikirlerin d›fl›nda her olaya düflünce sistemati¤iyle çeliflecek yaklafl›mlar› var. Befliktafl Çarfl› Grubu’nun, kapal› tribünden aç›k tribüne sürgün edilmesi ile ilgili karar› geçen y›l onaylarken, dünyan›n her yerinde fanatik gruplar›n kale arkalar›nda oldu¤unu, Çarfl›’n›n ise kapal› tribünün en güzel bölümünde oturdu¤unu ileri sürüyordu. Sa¤ olsun Çarfl› Grubu da buna cevap olarak, Almanya’dan, Fransa’dan örnekler veriyordu. Kimse, “buras› bizim geleneksel yerimizdir, art›k bu tribünler de bir de¤erdir” demeyi akl›na bile
12
getirmedi. Her fleyimizi Avrupa futbolu belirliyor. Gerçi memleketin di¤er ifllerine bak›nca buna niye flafl›r›yoruz o da ayr› bir konu ama... Kale arkas› sürgünü, hangi insanca hakka s›¤›yor? Bu niye hiç konuflulmuyor. Paras› çok olanlar en güzel yeri parsellesin, bu fanatik çulsuz tayfa da paras› kadar bir yere konumlans›n anlay›fl› bu kampanyan›n neresine denk düflüyor? Bu insanca maç seyretme talebi içine, neden hep en çok difl geçirilenler s›¤d›r›l›yor? Neden statlarda polisin yaflatt›¤› eziyet dile getirilmiyor? Bu ülkede bir maç seyrederken, kimse taraftarla bir sorun yaflayaca¤›n› akl›na getirmez. Yaflanabilir olma ihtimaline karfl› bu pek akla gelir bir ihtimal de¤ildir. Fakat polisle yaflanacak olanlar herkesin akl›n›n bir köflesindedir ve herkes polisin bulundu¤u uzak noktalarda maç seyretmeye özen gösterir. Polis bask›s› alt›nda maç seyretme hali de ayr› bir yaz› konusu olacak kadar genifl bir alan kaplar. ‹nönü’de Yaflanan Cinayet Yukar›da, insanca maç seyretme hakk›na giden yolun, insanca yaflama yolundan geçti¤ini söylemifltik. ‹flte tam da ‹nönü’deki cinayeti yaratan budur. Eflitsiz, adaletsiz bir düzenin, yönetti¤i kesimi yozlaflt›rmas›d›r. Gözleri ve ak›llar› sadece stadyum ve yeflil sahalar› görenler, bu durumu vahametle karfl›lad›. Do¤rudur. Onca polis aramas›ndan geçilip, bozuk paralar› dahi kap›da b›rakt›¤›n›z stadyumlara b›çak sokulmas› vahim bir durumdur. Ancak, stadyumlar›n müdavimlerinin, çakmaklar›n› aramadan geçirmek için buldu¤u en temiz yol ayakkab› içidir. Demek ki b›çak da geçebiliyormufl. Ancak, böyle bir omuz atma tipi cinayetle sonuçlanan kavga modeli sokaklarda günde kaç kere yaflan›yor? Cevab› herkesçe malumdur. Kimse nedense bu cinayete götüren yolu tart›flm›yor? Belki k›smen tart›fl›l›yor ama en az›ndan bu olayda hiç gündeme gelmiyor. Bunu da bir fliddete e¤imli toplum olma haliyle aç›klamak çok yeterli de¤ildir. Oysa bu olayla ilgili tüm kalem oynatanlar, görüfl belirtenler, bir tribün terörü laf›n› dillerine dolam›fllard›r.
Tamam, tribünde gruplar ve bunlar›n menfaatleri vard›r. Bu bilinmeyen bir fley de¤il. Peki, nas›l oluyor bu durumlar? Kim besliyor? Çok klasik bir “yöneticiler eliyle besleniyor” yaklafl›m› her fleyi aç›klamaya yeter mi? Beylik cümlelere kaçmadan tan›mlamaya çal›flmak güç olacak belki ama taraftarlar, tuttuklar› kulübü ellerinde tutanlar için hiçbir fleydir. Onlar›n her fley olmas› koca bir yaland›r! Onlar, yöneticiler için de futbolcular için de iflleri oldu¤u müddetçe dile getirilecek bir kalabal›ktan baflka bir fley de¤ildir. Yöneticilerin ellerindeki koz, pazarl›k gücüdür. Medya için ipsiz saps›z tak›m›d›r. Futbolcular için bofl tribünlere oynamaktansa kuru bir kalabal›kt›r. Hiçbir maç onlar için kazan›lmaz. Tribünleri dolduranlar bu yalana kanmamal›d›r. Taraftar›n futboldan rant elde etmesi meselesine gelince. Dünyan›n savunma sanayiinden sonra en büyük sektörü oldu¤u iddia edilen sektöründen söz ediyoruz. Kimlerin gözü yok ki bu rantta. Bir grup taraftar›n da gözünün olmas› gayet normal de¤il mi? Hakl›l›¤› de¤il, normalli¤ini belirtiyoruz. Köfle yazarlar›ndan kulüp baflkanlar›na kadar koca bir sektörden söz ediyoruz. Peki, bu paray› kim bas›yor? Bugün linç edilen taraftarlar. Onlar olmazsa bu sektör de olmaz. fiimdi, birileri ç›k›p flu ekme¤in ucundan biz de yiyelim demifl çok mu? Tabi tabakan›n en alt›ndakiler, en alt seviyede oynayacaklard›r oyunlar›n›. Ve en alttakilerin en az kazanc› bile göze batar. Rant meselesinden daha vahimi fludur. Statlardaki düzenin sa¤lanmas›na yönelik bütün önerilere bak›n. Taraftar› ortak söyledikleri flark›lar d›fl›nda moleküllere ay›rma planlar› vard›r. Bir halk› örgütsüz b›rakt›lar. Örgütsüzlük, hep birey olarak kal›p parçalanmay› yaflatmaz. Birileri ç›kar örgütler. Bunlar, hak ve özgürlükleri örgütleme derdinde olanlar de¤ilse, ç›karlar› için örgütleyen mafyac›lard›r. Görüntü bu mafyöz örgütlenmeyi da¤›tmaya yöneliktir ama esas hesap, insanca haklar› için ç›t bile ç›karamayanlard›r. Hep söylenir ya “taraftar istiyor diye gitmem, yapmam, etmem”... O taraftar›n cebindeki son parayla, lükse lüks katar ama... Mesele uzun bir mesele. S›ralasak tribünlere s›¤maz. Merdivenlere taflar. Gözlemciler maç› bafllatmaz. Bafllat›r m› yoksa? Bafllat›rsa gözü aç›k bir baflkan ç›k›p, kendini sütten ç›km›fl ak kafl›k olarak tan›t›r m› bizlere? Görüyoruz ya sorular kesilmiyor. Sahi hangisi do¤ru? Mevdiven mi, merdiven mi? ❏
kayhan demir
elefltiri
ruhi su’dan grup yorum’a türkiye’de sol-devrimci müzik-III
Ba¤lama ve gitar›n birlikte çal›n›fl› sihirli bir bulufl olsa gerek. 1960’larla birlikte yan yana gelen bu iki enstrüman gizemli bir köprünün iki aya¤› olmufltu. Ba¤lama do¤u mistizmiyle birlikte Anadolu gelene¤ini, gitar da bat›y› temsil ediyordu. O günlerde Türkiye gençli¤i bat› ile tan›fl›yor, sosyal-kültürel pek çok alanda bat›yla ayn› havay› solumaya bafll›yordu. Müzikte de Mahzuni fierif, Ali ‹zzet Özkan gibi gelenekçiler d›fl›nda yeni bir kuflak ortaya ç›k›yor ve iflte bu ba¤lama-gitar birlikteli¤iyle ifade edilen yeni tarz albümlere, konser salonlar›na tafl›n›yordu. Önceki say›da iflledi¤imiz “devrimci afl›klar”›n aksine daha flehirli olan bu yeni kuflak, o y›llarda bugünkü popüler müzi¤in temellerini att›klar›n›n belki fark›nda de¤illerdi. Fark›nda olduklar› bu yeni tarz kula¤a çok hofl geliyordu, k›smen milli, k›smen baflka halklar›n müzi¤iydi. Bat› sazlar›yla yerli motiflerin iç içe örgüsünden ortaya ç›kan bu müzik türünün ç›k›fl noktas› olan bu dönem,asl›nda birçok ayr›flman›n yafland›¤› bir dönem-
di. Sadece bat› enstrümanlar›n› kullanarak ‹ngilizce ya da Frans›zca flark› söyleyenler bafll› bafl›na bir grubu ifade ediyordu. Ço¤unlukla asl› Frans›zca olan flark›lara Türkçe sözler yazarak “aranjman” kültürünü yaratanlar bir baflka grubu. Arabesk yeni filiz vermifl, halk müzi¤i de TRT’nin boyunduru¤undan kurtulma çabalar› veriyordu. ‹flte tam bu dönemde ortaya ç›kan bu flehirli gençler yeni bir tarz›n ilk habercileriydi. Fikret K›z›lok, Mo¤ollar, Cem Karaca, Edip Akbayram, Selda, Bar›fl Manço iflte bu yeni dönemin ba¤lamal›-gitarl› sanatç›lar›yd›. Bu ak›ma araflt›rmac›lar “Anadolu Pop” demeyi uygun buluyorlar. Ayn› ba¤lama-gitarda oldu¤u gibi gelene¤i ve dönemin popüler müzi¤i “rock”u birlefltiren bu gençler, ayn› zamanda politik tercihlerini de ortaya koymaya bafllam›fllard›. Özellikle Selda ve Edip Akbayram “flehirli” müziklerinin kayna¤›n› Mahzuni fierif’in “geleneksel” müzi¤ine yaslad›lar. “‹nce ‹nce Bir Kar Ya¤ar Fakirlerin Üstüne” gibi onlarca türkü, art›k gençler taraf›ndan tek bafl›na ba¤lama ile de¤il bir rock orkestras›n›n temelini oluflturan gitar, bas ve davul ile birlikte çal›n›p söylenmeye bafllam›flt›. Daha çok, grup olarak çalan bu gençlere flehirli ozanlar olarak Zülfü Livaneli, Sad›k Gürbüz ve Rahmi Saltuk gibi isimler de eklendi. Kökeni tam anlam›yla Anadolu halk müzi¤i
gelene¤ine yaslanan ama müzikal aç›dan kendine özgü bir çokseslilik tarz›n› süreç içerisinde gelifltiren bu isimler genifl bir sol gençli¤i etkilemeyi baflarm›fllard›. fiehirlerde, k›rlarda vurulan, hapishanelerde katledilen devrimcilerin yafl›tlar› olan bu gençler onlar›n öykülerini iflte bu genifl müzik yelpazesi içerisinde anlatmaya bafllad›lar. Özellikle Zülfü Livaneli, bu isimler içerisinde üzerinde özenle durulmas› gereken bir kiflili¤i oluflturur. 12 Mart’la birlikte yurtd›fl›na ç›kmak zorunda kalan Livaneli, yurtd›fl›nda yay›nlad›¤› albümlerle ülkedeki sol gençli¤in ilgisini çekmifl, baflta Naz›m Hikmet’in olmak üzere devrimci-demokrat flairlerin fliirlerinden besteledi¤i flark›lar›yla dünya çap›nda tan›nan bir sanatç› durumuna gelmiflti. Farkl› ve ciddi bir müzikal aray›fl›n sonucunda ortaya ç›kan Livaneli albümleri dönemin etkisini bugünlere kadar sürdüren en baflar›l› çal›flmalar›d›r. Grup Yorum’u etkileyen sanatç›lar›n bafl›nda gelen Livaneli, geleneksel türküleri do¤rudan söyleyerek bir yorumcu olmak yerine dönemin güncel ruhunu yans›tan, po-
13
litik hassasiyeti öne ç›karan sözler de yazd›. Yurtd›fl›nda olmas›n›n getirdi¤i baz› avantajlar› da kullanan Livaneli bat›l› müzisyenlerle birlikte bambaflka bir müzikal tarz› ülkemize soktu. Ülkemizdeki sol-devrimci müzik denildi¤inde Ruhi Su’dan sonra say›lacak isimlerin bafl›nda yer alan sanatç›, 12 Eylül’le birlikte ciddi bir savrulma yaflam›fl, bütün sola bask›lar artarken kendisine önce TRT’nin kap›lar› aç›lm›fl, bugün burjuvazinin ak›l hocal›¤›n› yapan bir liberal durumuna gelmifltir. 70’li y›llar›n devrimcilerini “Parka”s›yla, emekçilerini “Tamirci Ç›ra¤›”yla anlatan Cem Karaca örne¤inde oldu¤u gibi Livaneli de bir dönem sonra yapt›klar›n› art›k savunamayacak duruma gelmifltir. Sad›k Gürbüz ve Rahmi Saltuk ise bütün samimi ç›k›fllar›na ra¤men 12 Eylül’ün ard›ndan kimliklerini koruyamam›fl, üretememifl, kendilerini yenileyememifl, yaln›zca belirli bir kesimin ilgilendi¤i bir marjinalli¤in ortas›na düflmüfllerdir. Rahmi Saltuk her fleye ra¤men 1980 sonras› ilk Kürtçe albüm olma özelli¤i tafl›yan “Hoy Nare” ile birlikte olumlu bir tav›r çizmeyi baflarabilmifl ender sanatç›lardand›r. Bu ç›k›fl› da k›sa sürmüfl ve bugün pek çoklar› gibi gündemin çok uza¤›nda bir yaflam içerisinde kalm›flt›r. 12 Mart’›n sola ve ayd›nlara do¤rudan dayatt›¤› maddi ve manevi bask›dan kurtulan genifl halk kesimleri, 70’li y›llar›n ortalar›nda tekrar meydanlar› doldurmaya, devrimciler örgütlenme alanlar›n› geniflletmeye bafllam›flt›. Toplumsal duyarl›l›kla bafllayan ciddi bir “muhalif” güç ortaya ç›km›fl, bu muhalefet k›sa süre içerisinde dönemin müzisyenlerini de içine alm›flt›. Devrimci gecelerde
14
sahneye ç›kan gelenekçi “devrimci afl›klar” ve bu yeni genç flehirli ozanlar say›s›z baflar›l› çal›flmaya imza atm›fllard›. Mesajlar›yla, toplumsal gerçekçili¤in önemli ürünlerinin verildi¤i bu dönem bugün bile etkisini sürdürmektedir. Fakat dönemin bütün bu sanatç›lar› siyasi yap›lardan uzak durmufl, örgütlenme, örgütlü olma kavram›na so¤uk yaklaflm›fllard›r. Bat›da da bolca örne¤ini gördü¤ümüz “protest” bir muhalefetin ötesine gidememifl, bu örgütsüzlük de güçsüzlü¤ü beraberinde getirmifltir. 12 Eylül’le birlikte devrimci muhalefet içerisinde yer alan isimlerle yaflad›klar› siyasal dinamizm, b›çak gibi birbirinden ayr›ld›. Bu sanatç›lar›n bir k›sm› yurtd›fl›na ç›karak geri dönmedi, bir k›sm› tutukland›, bir k›sm› korkup albüm yapmaktan vazgeçti, albüm yapmak için daha az ya da hiç bedel ödemeyece¤i günlerin gelmesini beklemeye bafllad›. Birkaç y›l içerisinde bir hareketlilik neredeyse tamam›yla ortadan silindi. Örgütsüz bu tip sanatç›lar› motive eden; genifl halk y›¤›nlar› ve onlar›n örgütlenmeleriydi. 12 Eylül iflte bu halk y›¤›nlar›n› bask›yla kontrol alt›na al›nca ve bütün örgütlenmeleri, devrimcileri infazla, iflkenceyle, idamla, tutsakl›kla ›slah etmeye bafllay›nca zaten örgütsüz olan bu sanatç›lar da kabuklar›na çekilmekten baflka bir yol bulamad›lar. Öyle ki faflizme hapishanelerde direnen devrimcileri duyamayacak kadar çok korkmufllard›. Ruhi Su usta, say›s›z bask›ya maruz kald›, sindirilmeye çal›fl›ld› ve kansere yakalanmas›n›n ard›ndan tedavi için yurtd›fl›na ç›kmas› bilinçli olarak engellenerek ölüme terk edildi. Ruhi Su’nun ölümü asl›nda bir dönemin bitti¤inin bir iflareti olarak alg›lanmal›d›r. Devrimci gecelerde binlerce kifliyle birlikte sloganlar eflli¤inde marfllar, a¤›tlar söyleyen, etkileyen ve etkilenen bu sanatç›lar 12 Eylül’le birlikte ya derin bir suskunlu¤un içerisine girdiler ya da olabildi¤ince “hümanist” bir çizgiye çekilerek “bar›fl”, “kardefllik” ve “hoflgörü” perdesinin arkas›na sakland›lar. Yasall›k izin verdi¤i sürece devrimci gecelere kat›lmaya devam ettiler. Birer a¤abey, abla olarak faflizmi aç›ktan lanetlemediler ve art›k eskisi gibi marfllar okumad›lar. Televizyonlarda, radyolarda bar›fl mesajlar› verdiler. Y›lbafl› programlar›nda “yeni y›l›n bar›fl ve mutluluk içinde geçmesini” dilediler ama yaln›zca dilediler, her yeni y›l›n emekçiler için çok daha a¤›r ko-
flullarda yoksullukla geçece¤ini, bask›n›n azalmay›p artaca¤›n› bildikleri halde daha fazlas›n› yapamad›lar. Küçük farkl›l›klar tafl›sa da bu dönemin flehirli müzisyen ve gruplar›n›n temel özelliklerini flu flekilde s›ralayabiliriz: 1-Dönemin bütün sanatç›lar› geleneksel, ulusal enstrümanlar›n yan› s›ra bat› sazlar›n› kullanm›fllard›r. Dönemin popüler müzi¤i olan “rock”tan etkilenmifller, müzikal yap›lar›n› geleneksel müzik ve bat› müzi¤ini buluflturma üzerine kurmufllard›r. 2- Mahzuni fierif ve Pir Sultan Abdal baflta olmak üzere pek çok gelenekçi halk ozanlar›n›n eserlerini yeni bir müzikal düzenlemeyle seslendirmifllerdir. 3- Konular› toplumcudur, yoksulluk ve haks›zl›k eserlerinin en belirleyici yanlar›n› oluflturur. 4- Naz›m Hikmet, Ahmed Arif baflta olmak üzere pek çok toplumcu flairin fliirlerini bestelemifller, sözlerini kendi yazd›klar› besteler de yapm›fllard›r. 5- Eserlerinde ve kat›ld›klar› etkinliklerde sosyalist bir dünya propagandas› yapm›fllard›r. 6- Bask› ve yasaklamalar karfl›s›nda genel olarak pasifize olan bir tutum sergilemifllerdir. Örgütlülük düflüncesinden uzak durmufllard›r. 7- “Devrimci marfl” kavram›n› ülkemize sokmufl, albümlerinde ve kat›ld›klar› etkinliklerde marfllar seslendirmifllerdir. 8- “Devrimci afl›klar” gibi kendilerinden sonra gelecek gençleri etkilemifl, onlara esin kayna¤› olmufllard›r. - devam edecek –
ümit zafer
deneme
geliyor musun? 31 Aral›kta gözlerini kapatanlar, 1 Ocak'ta ayn› kanl› dünyaya uyan›yorlarsa; Noel Baba, bizim ellere u¤ray›p dertlere derman, hasrete vuslat ç›kartm›yorsa torbas›ndan; ac› ayn› ac›ysa, ve açl›k daha da katmerliyse, ve zulüm hala ayn› zulümse... de¤iflen bir fley yok demektir. Zaman ayn› zamand›r. De¤iflen sadece rakamlard›r. Kötümser sözler mi bunlar? Öyle mi dersin? Oysa ben sana hakikatlerden bahsediyorum. Hakikatlerden ve baflka bir zaman› yaratman›n mümkünlü¤ünden. Biliyorum, "Böyle gelmifl böyle gider." diyenler de var sana. Çünkü böyle devam etmesini istiyorlar. Ve bu devaml›l›k, onlar›n zulmünden çok senin bu yalanlara inanmandan geçiyor. Zaman, her fleyin ilac›d›r, diyorlar; yalan! ‹nanma sak›n. Zaman denilen fley, zulme ve sömürüye boyun e¤dikçe, kendisinin tekrar›ndan baflka bir fley de¤ildir. Zaman, tek bafl›na hangi kanayan yaraya merhem olmufl ki, seninkine olsun? Hangi yoklu¤u gidermifl, hangi açl›¤› doyurmufl ki bu güne kadar? Biliyorsan bana da söyle. Bak nas›l birbirine benziyor günler, aylar ve y›llar. Devran dönüyor, içindeki herkesin ve her fleyin posas›n› ç›kartarak. Ve çocuklar büyüyor, ana-babalar› ne denli didinirse didinsin, ayn› kadersizlikle. Belki de kader denilen fley, bu kadersizliktir. Ve iflte sen, bu bahts›zl›¤a "Kaderimse çekerim." dedi¤in müddetçe, zaman hep ayn› kalacak. Ve senin cefalar›n›n üzerinde yükselmeye devam edecek onlar›n sefas›. Oysa "Art›k yeter!" demek mümkün. ‹flte o zaman, yeni bir zaman bafllar.
15
Kavga zaman›d›r bu! Karanfilden y›llarla büyüyen ve umutlu bir do¤rultuda süren bir zamand›r ki ad›na "tarih" deniyor zaten. Noel Baba de¤ildir zaman› de¤ifltiren. Onun gücü yetmez böyle bir fleye. Ve geyikli arabas› dolaflmaz bizim semalar›m›zda. Ki onun cübbesinin alt›nda gizlenen emperyalizmin gücü yetse, zaman› durdurmak ister. Bu saltanat böyle kals›n, bu devran böyle dönsün diye. Ve lakin zaman durmaz, çünkü zaman› gelece¤e tafl›yanlar vard›r. Zulme, sömürüye, iflgale eyvallah demeyen; onurlu ve umutlu insanlard›r onlar. Haks›zl›¤a bafl e¤meyen, adaletsizli¤e kuyruk sallamayan... Adal› denir adlar›na. Ma¤rur ve mazlumdurlar. Ve onca ac›n›n mahzunlu¤unu kimselere göstermezler, türkülerden baflka. Yaflamaya ve yaflatmaya de¤er bir zaman›n emekçisidirler.
Belki de bu nedenle çok ölürler, öldürürler ve asla ölmezler. Irak'ta ve Anadolu'da, Filistin'de ve her kavga meydan›nda zalim zamanlar› bitirmeye and içip, yeni bir zaman yaratanlard›r onlar. fiimdi seçim senin. Ya Noel Baba’n›n peflinden gidip hep ayn› zaman› tekrar tekrar yaflayacaks›n ya da yeni bir zaman yaratacaks›n. Ama unutma, ilkinde "yeni" bir fley yoktur. Dolay›s›yla gelen de yeni bir y›l say›lmaz. ‹kincisi kavga zaman›d›r ki yeni ad›mlarla gelece¤e do¤ru gidilecektir. Hadi gidelim. Geliyor musun, kal›yor musun? "... Hadi gidelim dostum Asi y›ld›zlar parlas›n aln›m›zda Yenemezsek Ölürüz Ne ç›kar..." ( Che)
alevler anlat›yordu ömrünün öyküsünü... Yan›yordu Muharrem... Yan›yor, konufluyor ve soruyordu. "Peki ama..." diyordu; "Senin bedel ödemeni, mesela ölümü göze alman› sa¤layacak hiçbir de¤erin, gerekçen, nedenin yok mu yani? Bunu kendine hiç sordun mu?" Soru o kadar netti ki; ç›plak bir cevap istiyordu. Keflke bu kadar sade olmasayd› soru. O zaman, bir yalan› gizleyecek denli süslü ve bir riyakarl›¤› giydirecek kadar çok cevap verebilirdi. Ama iflte soru gayet netti ve en az kendisi kadar da aç›k bir cevap istiyordu. Soru yak›c›yd›. Çünkü soruyu soran da yan›yordu. Hem de öyle bir yan›yordu ki, bütün yalanlar› yak›yordu. “Onur.” dedi Muharrem; “Mühim bir fleydir”. “Bir öykü vard›r, ben severim” dedi sonra. “Evvel zaman içinde...” diyerek bafllarken gülümsedi; oysa anlataca¤› masal de¤ildi. “Evvel zaman içinde, onursuzlu¤a düflürülmek istenen birisi, art›k yapaca¤› baflka bir fley kalmay›nca, onurunu kurtarmak için yüre¤ini hançerlermifl. Bu bir gelenekmifl o zamanlar. Bu davran›fl› gösterenin, dayat›lan onursuzlu¤a mahkum olmad›¤›n›n da göstergesiymifl. Böyle davranmayan›n yaflam hakk› varm›fl ama art›k onu bekleyen onursuz bir yaflamm›fl. Herneyse; vaktin birinde bir adam, böyle bir durumla karfl›laflm›fl. Gelenek oldu¤u üzere flehrin meydan›na gelmifl ve herkes etraf›na toplanm›fl. Ama bir türlü eli belindeki hançere gitmiyormufl. Zaman geçiyor ama adam davranm›yormufl. Kafas› önde, öylece bekliyor, bekliyor, bekliyormufl. Meydandaki kalabal›k durumu anlam›fl. Adam› tercih etti¤i onursuzlu¤uyla baflbafla b›rak›p da¤›lacakken, adam›n kar›s› öne f›rlam›fl. O ana kadar, kocas›n›n ölecek olmas›na üzülen kad›n; onun bu davran›-
16
fl›ndan sonra, kabullendi¤i onursuzlu¤a üzülmeye bafllam›fl. Ve kocas›n›n yan›na giderek, adam›n belinden hançeri çekip alm›fl. Adam›n bir türlü çekemedi¤i hançer, art›k kad›n›n elindeymifl.” “Sence ne yapacak kad›n?” diye sordu Muharrem. Sanki, sen olsan ne yapard›n, gibi bir soruydu bu. Belki de de¤ildi. Ama art›k bütün sorular, cevaplar, masallar, türküler, fliirler ona ayna tutu-
yordu adeta. Öyle geliyordu... Bir fley demedi, diyemedi yine. Bafl› önde ve suskun öylece durdu. Ayn› öyküdeki adam gibi... Elbette, bir fley söyleyebilirdi ama o zaman olmas›n› istedi¤i durum ve olmas› gereken çat›fl›rd›. Adam ‘flunu yaps›n,’ ‘kad›n böyle davrans›n’ demek kolayd›, hem de en kolay›. Ama bir fley derse, sanki adam ve kad›n, kendisine dönüp “peki sen ne yap›yorsun?” diyecek gibi geliyordu. Ki bu soru için onlara gerek yoktu zaten. Muharrem’in alevleri soruyordu. ‹ki çocuk anas› fienay, 19’unda Canan ve 117 can... Soruyorlard› iflte: Sen ne yapt›n? Sen ne yap›yorsun? Sen ne yapacaks›n? Verilecek her karfl›l›k, kim olundu¤unun da ceva-
ahmet dinç
öykü
b›yd› asl›nda. Muharrem, birer soruya dönüflen alevlerin içinde anlatmaya devam ediyordu: “Evet, adam›n bir türlü belinden çekemedi¤i hançeri, kad›n çekip alm›fl ve adam›n karfl›s›na geçip “Bak.” demifl. Adam kafas›n› kald›rm›fl ve gözgöze gelmifller. “Bak.” demifl yine kad›n. Saniyeler kadar k›sa, as›rlar kadar uzun bir an yaflanm›fl. Ki onur denilen fley, o as›rlardan süzülüp gelmifl o saniyeler. Meydan k›p›rt›s›z, adam suskunmufl ve kad›n konufluyormufl. “Bak.” diyerek, meydandaki kalabal›¤a dönmüfl kad›n ve bu kez “Bak›n.” demifl. Davranm›fl hançere, saplanm›fl kendi gö¤süne ve yere düflmeden önce “Bak›n, ac›tm›yor.” demifl: “Bak›n ac›tm›yor!” Muharrem yan›yordu ac›dan azade ve “Bak›n.” diyordu, “Ac›tm›yor. Ac›tm›yor, çünkü onur her türden bedelin üstündedir ve as›l ac›tan ve ac›tmas› gereken, bafl› öne düflüren onursuzluktur.” ve alevler anlat›yor öykünün kalan k›sm›n›. “Kad›n›n bembeyaz giysisi, gö¤sünden süzülen kanla k›pk›rm›z› olmufl. K›z›l bir gelinlik giymifl adeta. Sonra meydandakiler kad›n› kucaklayarak omuzlar›na alm›fl. Meydan›n ortas›nda sadece o adam kalm›fl; onursuzlu¤uyla birlikte ve tek bafl›na. Yafl›yor iflte. Art›k saplayacak bir hançeri bile yok. Kalakalm›fl öylece, yaln›z ve yabanc› art›k... Sonra, kalabal›¤›n ters istikametine do¤ru yürümüfl, yerdeki kanlara basarak...” Kocaman ve alevli bir soluk ald› Muharrem. "Çi¤netmemek için, her fleyi göze alabilece¤in bir de¤erin var m›?", dedi yeniden. “Birey” soruyu duymazdan geldi. Arkas›n› döndü Muharrem’e ve halka ve tarihe ve insanl›¤a; ters istikamete do¤ru, yerdeki kanlara basarak...
deneme
›lg›n atefl
umudun rüzgar çocukları... "Da¤lar ayd›nlan›yor Bir yerlerde bir fleyler yan›yor Gün a¤ard› a¤aracak Kokusu tütmeye bafllad›! Anadolu topra¤› uyan›yor Ve bu anda, kalbi bir flahan gibi göklere sal›p Ve p›r›lt›lar görüp Ve çok uzak Çok uzaklara ça¤›ran sesler duyarak Bir müthifl ve mukaddes macerada Ön safta, en ön s›rada fiahlan›p ölesi geliyor insan›n..." (Kuva-i Milliye Destan›’ndan)
Bir nehrin kendine yol açmas› gibi, katre katre geliyor da¤lar. Ve e¤ilip öpüyor flehirlerin aln›ndan; ki, bu ülkede flehirlerin aln›, tepelerdeki kondulard›r. Ve kentin kula¤›na f›s›ld›yor da¤: "Ey flehir, bir gün gelece¤im. Sokaklar›n› aya¤a, meydanlar›n› dansa kald›raca¤›m. Bizim vuslat›m›z olacak insanlar›n bayram›. fiimdi, adresi aln›na yaz›lm›fl buseler gönderiyorum ve aln›n› Devrim'lerle öpüyorum, Songül ve Sabahattin'lerle. Yüre¤imdeki umudun, en güzel insanlar›n› yolluyorum sana. Mustafa Salih'leri yani... Al onlar›, yadigar›md›r sana. Al kan içindelerse bil ki senin bahtiyarl›¤›n içindir... Ey flehir; onlarda gördü¤ün yaralar, binlerce mermi s›k›lsa da yokedilemeyen sevdam›zd›r. Ve en hayas›z biçimde parçalanm›flsa da¤l›lar; bil ki, da¤lar dimdik ayaktad›r hala... Ey flehir, da¤l›lar› gönderiyorum sana. ‹yi bak onlara. ‹yi bak, paramparça vücutlar›na. ‹rademizi k›ramad›klar› için, k›r›kt›r parmaklar›. Kulaklar› kesiktir, ba¤l›l›¤›m›z› kesemedikleri için ve etleri parçalanm›flt›r, ideallerimizi parça parça edemediklerinden. Ki yaralar›n›n derinli¤inde boy atar halk›n gazab›... Ey flehir, yüre¤in darald›¤›nda gözlerini bana çevir. Ne yana baksan, beni göreceksin. Da¤lar› yani ve da¤l›lar›. Bazen all› yeflilli olurum, bazen karl› boranl›. Ama hep dik dururum... Ey flehir, zirvelerinde halaya duran umudun rüzgar çocuklar›n› yolluyorum sana. Sen de sokaklar›n› de¤dir onlar›n aln›na. Göreceksin, nas›l da da¤›t›r bu üstündeki kirli keder bulutlar›n›. Ve sana bir kez daha da¤lar›n yolunu gösterirler... Bir gün meydanlar›na inece¤im ey flehir, Devrimler’le. Ki o gün gelecek! fiimdi gelen o kara gözlü Devrim, o günün müjdecisidir. Ve da¤lar›n inad›, inanc› ve rüzgar›... Ve k›z›d›r...❏
17
zindandan hücrelere hapishane türküleri Türkülerimiz... Yaflam› etkileyen; iz b›rakan, yo¤un duygular yaratan... Kuflaktan kufla¤a tafl›nan... Türkülerimiz… Ana sütü gibi candan, ana sütü gibi helal… Bir de hapishane türküleri… Hapishaneler… Halk›m›z›n ba¤r›nda yüzy›llard›r kanayan bir yara. Bundand›r türkülerimizin de¤iflmeyen konular›ndan birinin hapishaneler olmas›. Osmanl› zindanlar›nda kald› "ah"›m›z. Prangalar, zincirler, kürek mahkumlu¤u… Osmanl› saltanat›n›n hüküm sürdü¤ü dönemlerde yaz›lan türküler, a¤›rl›kl› olarak o dönem yaflayan eflkiyalar, isyanc›lar ve külhanbeylerini ifller ve de do¤all›¤›nda zindenleri (ya da zindan olarak kullan›lan kaleleri.) Kimi ‘Sepetçio¤lu’ türküsündeki gibi firar› anlat›r. Çok zamanlar çektim kahr› zindan Bize de mesken oldu Sinop’un han› Firar etme ile buldum umman› Eflk›ya dünyaya hükümdar olmaz. Sinop Kalesi’nden uçtum denize Tam üç gün üç gece göründü Rize Ald›m mavzerim yöneldim düze Eflk›ya dünyaya hükümdar olmaz Kimi ‘Yedikule’ türküsünde oldu¤u gibi zindanda çekilen çilenin zorlu¤unu anlatman›n yan›nda, her fleye ra¤men uslanmaz dikbafll› külhanbeyi kültürünü yans›t›r: Haber uçtu devlete de Befl y›l yatt›m hapiste Yedi düvel zindan›ndan Beterdir Yedikule Nargilemin marpucu da Gümüfltendir gümüflten Befl de¤il onbefl y›l olsa Ben vazgeçmem bu iflten Kimi hapishane türküleri, ‘Drama Köp-
18
rüsü’nde oldu¤u gibi d›flar›dan içeriye yollanan sözsüz selam› anlat›r. Mezar tafllar›n› Hasan koyun mu sand›n Adam öldürmeyi Hasan oyun mu sand›n
can y›ld›r›m
hapishaneden
Seni bu sesler oyalar Ald›rma gönül ald›rma Dertlerin kalk›nca flaha Bir sitem yolla Allah’a Görecek günler var daha Ald›rma gönül ald›rma
Drama mapusunu Hasan evin mi sand›n At martini Debreli Hasan da¤lar inlesin Drama mapusunda Hasan dostlar dinlesin Ve elbette ac›lar› anlat›r zindan türküleri. Kürek mahkumlu¤u, prangalar, zincirler… Hepsi Osmanl› zaman›ndan -yer yer biçim de¤ifltirerek de olsa- bugüne tafl›nan zulüm ve eziyet uygulamalar›d›r. Bunlar da türkülerde dile gelir. Mapusun içinde üç a¤aç incir Elimde kelepçe boynumda zincir Oy zulum zulum bafl›mda zulum uzak git ölüm Zincir salland›kça her yan›m sanc›r Yatar›m yatar›m gün belli de¤il Oy zulum zulum bafl›mda zulum uzak git ölüm Kimimiz onbefllik kimimiz kürek ‹dam cezas›na dayanmaz yürek Zindanlar Hapishaneye Dönüflüyor Cumhuriyetin kurulmas›ndan sonra zindanlar, günümüzde devam eden flekliyle “kapatarak cezaland›rma” temelinde kurulan hapishanelere b›rak›r yerini. ‹lk zamanlar ortaya ç›kan türküler, a¤›rl›kl› olarak sosyal nedenlerle tutuklanan yada hapse konulan kiflileri, onlar›n özgürlük sevdalar›n›, kederlerini, ac›lar›n› ve sevinçlerini ifller. Tutsa¤a sab›rla dayanmas› ö¤ütlenir. Sabahattin Ali’nin dizeleri türkü olur: D›flarda deli dalgalar Gelir duvarlar› yalar
Kurflun ata ata biter Yollar gide gide biter Mapus yata yata biter Ald›rma gönül ald›rma Bazen mapusta biriken öfkeyi anlat›r: Ç›kar ç›kar parmakl›ktan bakar›m Konya seni atafllara yakar›m Birgün olur ben buradan ç›kar›m Yand›m mapushane yand›m senin elinden Hapishaneler, duygular›n-de¤erlerin s›nand›¤› bir deney tahtas›d›r di¤er yan›yla. Seven-sevmeyen ayr›fl›r; dost-kardefl belli olur. Mapus dam› kara tafltan Gözüm kurumuyor yafltan Göklerdeki uçan kufltan Haber sald›m almad›n m›? Zor günlerde belli olur Seven ile sevmeyenin Dertlerine derman olur Kardafl nedir bilmedin mi? Ozanlar›n Tutsakl›¤› Hapishaneler üzerine yak›lan türküler çokçad›r.Yüzlerce y›ld›r ne ac›lar yaflanm›fl ne çileler çekilmiflse flu ya da bu ölçüde türkülere dökülmüfltür. Hapishane türkülerinin çok olmas›n›n bir nedeni de budur. Cumhuriyetin kuruldu¤u günden bu yana geçen y›llarda de¤iflmeyen tek fley, hapishanelerde uygulanan zulmün süreklili¤idir. Efli, dostu, tan›d›¤› hapishaneye girme-
yen; bu zulmü tan›mayan kifli say›s› yok denecek kadar azd›r. Hapishane türkülerinin çoklu¤unun bir nedeni de zulüm sisteminin, halk ozanlar›na-flairlerine duydu¤u kin ve onlar›n s›rt›ndan eksik etmedi¤i zulümdür. Naz›m Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ruhi Su, Abdullah Papur, Mahzuni fierif, Afl›k ‹hsani… Hangi halk ozan›m›z-flairimiz hapishaneye girmekten ya da sürekli bununla tehdit edilmekten kurtulabilmifltir ki? Bir yandan hapishane kendi ozanlar›n› yarat›rken, öte yandan onlar için de esin kayna¤› olur. Mahzuni fierif vurur saz›n teline: Dar›ld›m dar›ld›m ben sana can›m böyle mi olacakt› Vuruldum vuruldum baksana kan›m yerde mi kalacat› Mapushane içinde minderim kana batt› Yahu bu ne hald›r öldüm yedi y›ld›r Gardiyan çekti gitti Da¤ gibi ömrüm benim ne çabuk geçti bitti. Ruhi Su da bir hapishane sevkini anlat›r ‘Hasan Da¤›’ türküsünde: Gidiyor kalkt› göçümüz Gülmez a¤lamaz içimiz ‹nsan olmak m› suçumuz Hasan Da¤› insan olmak Tutsak Olunur Kul Olunmaz Hapishane türküleri kimi zaman toplumsal bir yakar›fla dönüflmüfl, kimi zamansa tutsak olana ya da onun yolunu gözleyen anaya, efle, kardefle, sevdal›ya direnç afl›layan bir ifllev yüklenmifltir. Türkülerimiz tutsak edilip dört duvar aras›na konulsa da isyanc›d›r yine. Türküde anlat›ld›¤› gibi tutsak olunmufl, kul olunmam›flt›r. Tutsak oldum kul olmad›m Bir yan›m rüzgarda benim Ölünceye insan›m benim ‹nsanad›r emeklerim Elbette tutsak olunup kul olunmad›¤›nda, kazanan, insan iradesi olur. Duvarlar çaresiz kal›r, demir kap›lar parmakl›klar tutamaz “kul olmayan”›. Karanl›ks›n zulüm yatar ba¤r›nda Korkuyorsun hücrem bu düzen gibi As›rlar›n izi tafl›nda durur Eskimiflsin hücrem bu düzen gibi
Bazen Saz Bazen Söz Olur Neyi anlat›r hapishane türküleri? Hapishane türküleri ayr›l›¤›-hasreti anlat›r. En zor gelen, insan› en çok saran duygu budur hapishanede. Ayr›l›k, hasretlik… Bu; sevgiliye, memlekete, mücadeleye, s›cak kavgaya duyulan hasretlik de olabilir; do¤aya duyulan özlem de… Anaya, babaya, kardefle, yoldafla duyulan özlem de, her gün ad›mlad›¤› sokaklara duydu¤u özlem de... Hepsi içinde, yüre¤inde durur insan›n, mapusluk boyunca... Sevdal›n›z hapistir On y›ldan beridir yatar Yüre¤inde hasret yüre¤inde coflku Yatar Bursa Kalesi'nde Yüre¤i delinip gitmeden fiark›s› tükenip bitmeden Cennetini kaybetmeden Yatar Bursa Kalesi'nde Bazen bir eziklik kaplar insan›n içini. Bu da dökülür türküye... D›flarda mevsim baharm›fl Gezip dolaflanlar varm›fl Günler su gibi akarm›fl Geçmiyor günler geçmiyor Ahmed Arif "Akflam erken iner mapushaneye/ejderha olsan kar etmez" der ya, öyledir. O’nun fliirle anlatt›¤›n›, bir Neflet Ertafl türküsü derinden hissederek ve hissettirerek anlat›r: Hapishanelere günefl do¤muyor Geçiyor bu ömrüm, günüm dolmuyor Eflim dostum hiç yan›ma gelmiyor Yok mu hapishane beni arayan Bu zindanda ölece¤im can›m gardiyan Birer birer yoklamay› yaparlar Akflam olur kap›lar› kaparlar Bitmiyor geceler olmaz sabahlar Tutsakl›klar böyle eziklikleri fazla kald›rmaz ama… Zaten dört duvarla çevrilmifl, yoksunluklarla dolu bir yaflam›n içinde olan tutsak; direncini korumak-art›rmak için umuda sar›l›r inatla. Sevdaya sar›l›r…
leri al›r götürür onu gidece¤i yere. Köyümde açm›flt›r flimdi Nar çiçekleri özlem özlem Yüre¤imde sevda sevda Türküler söylesem sana Tel örgüler arkas›nda ulafl›r m’ola O en güzel yar›nlara eriflir m’ola Kör bask›lar karanl›klar Demir kap›lar tafl duvarlar Olsa da dört bir yan›mda Söylerim türkümü sana Kufl sesinden da¤ yelinden ulafl›r sana O en güzel yar›nlarda eriflir sana Mektuplar Hapishanede yatan›n d›flar›yla ba¤› hiç kesilmez. Bunun en temel iki yolu görüfl günleri ve mektuplard›r. Ama sadece bu de¤il elbette. Tutsak olan, hep d›flar›y› tafl›r yüre¤inde; d›flar›dakilerle birlikte atar kalbi. GÖRÜLMÜfiTÜR damgal› mektuplar uzat›l›r mazgaldan. Tutsa¤›n yüre¤inde bir kufl havalan›r. Ellerinle bana baharlar getir C›v›l c›v›l bir görüfl gününde olsun Bir mektup gönder bana bahar tad›nda Bayg›n bayg›n ülkem koksun Gelen mektup bir yan›yla "içeriye ulaflan d›flar›n›n solu¤u"dur. Bir de beklenen mektubun gelmeyece¤i tutar… Bir of çeksem karfl›ki da¤lar y›k›l›r Bugün posta günü can›m s›k›l›r Ellerin mektubu gelmifl okunur Benim yüre¤ime hançer sokulur Görüfl Günleri: Hüzün ve Coflku Bir arada Görüfl günleri iki duyguyu da tafl›r içinde. Tutsak olana ziyaretçiler gelir. Sevinçlidir ya, daha özlemini gideremeden biter ziyaret saati. Coflku yerini hüzne b›rak›r. Hapishane türkülerinde görüfl günü ifllenirken, kiminde “Bugün görüflme günüdür, çift camlardan ses gelmiyor” diye s›k›nt›lar dile gelirken, kiminde ise coflku ve hüzün bir arada ifllenir:
Hapishane türküleri sevday› anlat›r. Sevda; araya mesafeler, duvarlar ve demir parmakl›klar girse de, her fleye inat büyür ha büyür. Büyüdükçe s›¤maz bir mapusa. Ne tel örgüler zaptedebilir onu, ne de duvarlar, parmakl›klar. Kufl kanad›nda gider, rüzgar›n omuzlar›na biner, da¤ yel-
Bugün görüfl günümüz dost kardefl bir arada Camdan cama mendil salla el salla merhaba Bizim olsun mapushane duvar› Seni senden sormalara doyamam ben Yar›m kal›r c›garam›n atefli
19
Gitme dayanamam Ahmed Arif’in dizeleri vurur saz›n teline, hücre hücre dolan›r demir kap› kör pencere de;
Mahsus mahal derler kald›m zindanda Kal›r›m, kal›r›m dostlar yandad›r ‹k'elleri k›z›l kandad›r kanda Ölürüm ölürüm kardefl akl›m sendedir
Görüflmecim yeflil so¤an göndermifl Karanfil kokuyor c›garam Da¤lar›na bahar gelmifl memleketimin Haberin var m› demir kap› kör pencere Yast›¤›m ranzam zincirim U¤runa ölümlere gidip geldi¤im Zulamdaki mahsun resim haberin var m›?
Artar eksilmeyiz zindanlar›nda Kolay de¤il derdin ucu derinde Kumhan Irma¤›’nda Karaburun’da Bulurum bulurum kardefl öfkem k›nda-
Türküler, görüfl gününü, sadece tutsa¤›n dilinden de¤il, gelen ziyaretçinin dilinden de anlat›r elbet: Gö¤ü kucaklay›p getirdim sana Kokla sevgili yar, kokla aç›l›rs›n Solmufl benzin sararm›fl Yorgun bir iflçinin yüzüne benziyor yüzün Oy mapusluk mapusluk Sen içerde ben d›flarda Dur ak›tma gönlün yafl›n› Oy bana en uzak Oy bana en yak›n sevgili yar Hasretine vur beni Nas›l beklenen mektup gelmedi¤i zaman bir a¤›rl›k çökerse tutsa¤›n yüre¤ine, beklenen ziyaretçi gelmedi¤inde de benzeri duygular yaflat›r. Kayg›yla dolu bir bekleyifltir bu. Gelmesi beklenen ziyaretçinin gelmemesi üzerine yorumlar yap›l›r kendince. Hasta m›d›r, paras› m› yoktur?... Haber alana dek az ya da çok bu kayg›lar yaflar tutsa¤›n içinde. Yarim salm›fl efkar›n› mapusa Kendisi gelmez acep yollar k›fl m›d›r Hasret bafl›n› e¤ermifl adam›n Mapustan kalkan uzun bir havay›m flimdi Mapuslar ‹çinde Dayan›flma Ve Kader Birli¤i Kayg› duyulan sadece ziyaretten gelen haberlerle s›n›rl› de¤ildir. Yan›nda yöresinde sevdikleri, dostlar›, yoldafllar› yatar. Onlar›n da ac›lar›na ortak olur, sevinçlerini paylafl›r. Kar›nca karar›nca, elde olanlar› paylafl›r, bölüflürler. Gün olur birbirlerini bile göremezler. Kopar›p ayr› ayr› hücrelere atm›fllard›r onlar›. Bir ses, bir haberle birbirlerine duyduklar› özlem daha da büyür. Akl›n›n bir yan› hep orada kal›r.
20
d›r Devrimciler ve Direnifl Türküleri Devrimci mücadelenin bafllamas› ile tutsak devrimcilere yaz›lan ve onlar›n yazd›¤› türküler söylenir diyar diyar. Bu dönemle birlikte hapishane türküleri daha çok mücadeleye ba¤l› olarak ortaya ç›kar. Türkülerin beslendi¤i muhalif damar, devrimci özüyle birlikte gerçek yerini, sahibini bulur bu anlamda. Devrimcilerin hapishanede yaflad›¤› birçok fley tafl›n›r türkülere. Bu kimi zaman açl›k grevi olur: Metris'in içindeyim Küçük bir hücredeyim Anam beni sorarsa Açl›k grevindeyim Bayraklar elden ele Türküler dilden dile Aram›zda yer yoktur Gözyafl› dökenlere Yasaklar ve yokluklar diyar›d›r hapishane. "Günefl bile yasak” olur. Sadece bir köflesine günefl vuran havaland›rmada ›s›nmaya çal›flan tutsaklara, k›yas›ya dövülürken yasak edilir günefl de. M›zrap olup isyan vurur saz›n teline… Günefl bile yasak ‹çim sar› s›cak Duvarlar› deler Sevdan›n közü Hapishane direniflleri anlat›l›r türkülerde, kahramanl›klar ifllenir. Elbette yine sevdalar, ayr›l›klar, özlemler… Mapushane çeflmesi gülüm yandan ak›yor Hasretlik ince s›z› yüre¤imi yak›yor Mapushane duvar›nda bir çift güvercin Bugün efkarl›y›m yarime haber verin Hüzün ifllenir ille de…
Hapishanenin türküleri Hüzünlüdür biraz Her dinleyiflinde belki Yüre¤in burkulur için s›zlar Hapishanenin türküleri hüzünlüdür biraz ama bu kez türkülerin hamuruna daha çok direnç, daha çok umut ve yenilgiyi reddeden bir kavgan›n mayas› kat›lm›flt›r. Katliamlarla birlikte, kazan›lan zaferleri, ölüm orucunda bayraklaflan tutsaklar› da anlat›r: Ölümlere yatar›m da Bafle¤mem zindanlara Duvarlar› kale olsa Esir olur yine bana Bazen, bir tutsak anas›n›n açl›¤a yatan evlad› için, yürek dilinden dökülen a¤›d›d›r; görüfl kabinleri tan›kt›r. Ne kadar da ufalm›fl bedenin Gözyafl›ma s›¤d›n sen Açl›k m› yemifl ömrünü yavrum Al sütümü iç k›z›m Açl›¤a yatan tutsak cevaplar onu: Eriyen bedenimi düflünme Gö¤ü giydim üstüme Yüzünü asma keder ile anam Yi¤itler bitmez bizde Yi¤it duldas›nda yi¤itler nas›l bitmezse, türküler de yi¤itleri ve yi¤itlikleri yazmaya devam eder elbet. Gün olur namlulara gö¤üsleriyle karfl› koyar tutsaklar. Kanlar›yla dolar hapishane maltalar›. Kitaplar›nda teslimiyet yoktur; hücre hücre örülür direnifl. Ve elde avuçta ne varsa onunla direnilir. Kapatm›fllar seni beyaz hücreye Konuflmak gülüflmek yasakt›r sana Bir bedenin kalm›fl bir de inanc›n Demir bir dolap silaht›r sana Karl› da¤lar gibi dik tut bafl›n› Gösterme yaran› çat kafllar›n› K›z›lc›k flerbeti içti¤in söyle Kan kussan bile diren zalime Ne Hapishaneler Olsun, Ne De Türküsü Yak›ls›n! Hapishanelerin, bask› ve zulüm arac› olmaktan ç›kaca¤› o güne dek belki daha pek çok hapishane türküleri yak›lacak. Bizler de hapishaneler var oldukça y›lmadan, inatla söyleyece¤iz türkülerimizi.❏
topra¤a umut ya¤muru düfltü¤ünde... sonra ç›kan ikinci kitab› “Umut Ya¤muru”... Kitab› okumaya bafllad›¤›n›zda bir anda sonunu getiriverdi¤iniz ve zaman zaman duygular›n yo¤unlafl›p o günlerin tan›¤› olanlar› tekrar o günlere götüren dizeler; s›cak, öfkeli, ma¤rur ve asi... 19 Aral›k katliam›nda Ümraniye Hapishanesi’nde bulunan Ümit ‹lter; yaflad›¤› yo¤un duygular› bütün netli¤iyle dökmüfl dizelere.
“‹mparatorlar›n kitaps›z ve kutupsuz dünyas›nda Biat etmiflken herkes dolar tanr›s›na Borsas›na, piyasas›na Bir sen kafir kald›n ey karanfil Bir sen kald›n kökü hala toprakta Ve kavgada...”
Duvarlar›n ard›ndan kopup gelen dizeler bir kitapta toplanm›fl. Ümit ‹lter’e ait bu kitap, 19 Aral›k 2000’de hapishanelerde yap›lan büyük katliam sonras› destan türünde kaleme al›nm›fl. Bir öyküyü anlat›rken yer yer dünya devrimcilerinin, düflünürlerin, flairlerin devlet adamlar›n›n sözlerine de yer verilmifl. Yaflanan gerçekleri somutlayan anlaml› sözler, destan›n belli bölümlerine yerlefltirilmifl. Bir yanda zulme karfl› bir direnifl, bir yanda ise egemenlerin zulüm dolu sözleri... Ümit ‹lter’in Tav›r Yay›nlar›’ndan ç›kan birinci kitab› “Karanfil Halay›”ndan
Emperyalizme secde edilen bir ça¤da bir tek karanfiller vard›r, dolar ve zulüm tanr›s›na itaat etmeyen. ‹syana durur karanfiller ve karanfil k›r›m› bafllar 19 Aral›k’ta .. O günden bu güne birer birer, befler onar düfler karanfiller topra¤a. Umut Ya¤muru’nun birer damlas›d›r her biri...
“ ‹syan›n, ›srar›nda bir bedeli vard›r can›m Yakarlar adam› gözünün yafl›na bakmadan Zaten komünar gözlerinde yafl ne arar ki
tav›r
kitap
Gözlerinde bir umut, bir öfke, bir isyan var” Karanfiller; Zeus’tan atefli çalan Promete’dir, Paris’te komünar. Komünü savunurlar canlar›yla ve birer birer düflerler. Moskova önlerinde çarp›fl›rlar gö¤üs gö¤üse düflmanla. K›r›l›rlar. Antep’te, Elmal› Köprüsü’nü tutan fiahin Beydir on lar; Sierra Maestra’da Ernesto; Roma’da Spartaküs...
“Biz ne zaman düfltük bu günaha can›m, Kimin haddine bizi Roma’dan kovmak Biz ç›kt›k Spartaküs’le Sivas Da¤lar›‘na Sakal›m›zda Ernestolu bir tütün kokusuyla” Bedreddin’dir, Bruno’dur, Pir Sultan’d›rlar dara¤ac›nda. Ve Kerbela’da Hüseyin, K›z›ldere’ de Mahir’dir... Tarihin, ucu buca¤› bilinmeyen yollar›n› ad›mlayanlar; her yerde rastlarlar karanfillerin ayak izlerine. Sevdi mi Ferhat gibi severler, öldüler mi hepsi birer Mahirdir... 19 Aral›k’ta Fidand›r adlar›. ‹bili’dir... Hepsinin öyküsü birer birer dökülmüfl Ümit ‹lter’in kaleminden. Hepsinin k›sac›k ama onurlu hayat›... Övgüsüz, yal›n sade... Adal›lar› anlatm›fl Ümit ‹lter. Ba¤›ms›z bir ülke, özgür bir dünya, yaflanas› bir hayat için yola ç›kanlar› ve düflenleri. Kendisi de F Tipi’nin tecrit hücrelerinde tutulan Ümit ‹lter’in gördü¤ü, tan›k oldu¤u, yaflad›¤› direnifl Umut Ya¤muru’nun damlalar› gibi dökülmüfl kaleminden.❏
21
kanl› ekmek Kaç ayd›r ortal›k durulacak diye bekliyordu. Durulmad›¤› gibi her geçen gün daha bir kar›flm›flt› Irak. Tek ekmek kap›s›yd›. Borçla, harçla, taksitle ald›¤› kamyonuyla Irak’a tafl›mac›l›k yap›yordu Abdullah. Tek geçimli¤i, kamyonuyla tafl›d›¤› mallard›. Az buçuk oradan ç›kard›¤› parayla tenceresinde birfleyler kaynatabiliyordu. Tenceresi tam dolmasa da, bu iflsizlikte, bu yoksullukta yapacak bir fleyi yoktu. Türkiye’den kuru g›da götürüyor, dönüflte mazot al›p benzin istasyonlar›na sat›yordu. Bölgede binlerce insan böyle geçiniyordu. Kendi kaderlerine terk edilmifllerdi adeta. 15 y›l önce köyünden askerlerce zorla göç ettirilmiflti. Mersin’e yerleflip, kendisine bir hayat kurmaya çal›flm›flt› Abdullah. Birkaç y›l day›s›n›n o¤lunun kamyonuyla mal tafl›m›fl; hem yollar› ö¤renmifl, hem de flöförlü¤ü iyice bellemiflti. Day›o¤lunun yard›m›yla da elden düflme eski model bir kamyon uydurmufl, biraz bak›m ve tamirden sonra bir nakliyat firmas›na yaz›l›p savafl sonras› çöken Irak’a kuru g›da tafl›maya bafllam›flt›. Bir taraftan kamyonun taksitlerini ödüyor, di¤er taraftan da çolu¤unun-çocu¤unun nafakas›n› ç›kar›yordu. Kolay de¤ildi, saatlerce direksiyon sallamak. Ne uyku, ne dinlenme, ne de sosyal bir güvencesi vard›. Günü birlik ifl ç›karsa günübirlik yafl›yordu Abdullah. ‹fller durursa o da duruyordu. Zaten krizden dolay› ülkede ifl yoktu. ‹hracat firmalar›na gitse; istedikleri evrak›n haddi hesab› olmad›¤› gibi, son model t›rlardan, uzun flasili çekicilerden istiyorlard›. Abdullah için uzaktan öte, hayalden baflka bir fley de¤ildi bunlar. Onun içindir ki, o bölgede yaflayan bir çok insan gibi o da ekme¤ini Ortado¤u’da, Irak’ta ar›yordu. Oralar için, çal›flan bir motor, üstünde de mal› koyacak bir kasa olsun yeterdi. Çölün yoksullu¤una, terkedilmiflli¤ine yetiyordu. Geçen y›l›n Newroz’una kadar da iyikötü çal›fl›yordu. Befl çocuklu gecekon-
22
dunun tenceresi bir flekilde kayn›yordu. Hatta ilk bombard›man›n ard›ndan o ilk günlerde Ba¤dat’›n yak›nlar›ndayd›. Savafl›n fliddetini görmüfl, yükünü boflalt›r boflaltmaz geri dönmüfltü. ‹fller kötüye gidiyordu. Asl›nda bu bombard›man da bir bilinmezin bafllang›c›yd› kamyoncular için. Neredeyse bir buçuk y›l olacakt›; iflgalin ilk günlerinde dönmüfl, bir daha konta¤› aç›p Irak’a yönelmemiflti Abdullah. ‹fller her geçen gün daha kötüye gidiyordu. Yoksulluk hain bir kaderdi. ‹ki göz odada s›k›nt›dan duramayan Abdullah, günlerini kahvede geçiriyordu. Ne yap›p ettiyse düzenli bir ifl bulamad›, memlekette kriz en alas›n› yafl›yordu. Bir nakliye ifli ç›k›yorsa da ya bir günlüktü ya da bilemedin en fazla üç gün. Irak’a gidemedi¤i bu zaman içinde de elindeki-avucundakini tüketmifl, hatta çevreye, efle-dosta elden borçlanm›flt›. Art›k esnaf›n kap›s›ndan geçmemek için yolunu bile de¤ifltirdi¤i oluyordu. fiartlar a¤›rlafl›yordu. Yak›nda okullar da aç›lacakt›. Üstte yoktu, baflta yoktu. Ne yapacak, ne edecek flafl›rm›flt›. Çaresizli¤in gel-gitiyle ç›rp›n›yordu. ‹çten içe huzursuzlu¤u kemiriyordu onu. Art›k televizyon bile izlemek istemiyordu. Televizyonu her aç›fl›nda Irak’ta ölümler vard›. Irak Abullah’›n yolu, ekme¤in adresiydi. Son günlerde kamyoncular kaç›r›lmaya, al›konulmaya, iflgalcilere mal tafl›yorlar diye vurulmaya bafllanm›flt›. Kaç›r›lanlar›n baz›lar›n› tan›yordu. Hatta öldürülen bir kamyoncuyla bundan üç y›l önce beraber mal tafl›m›fllard›; o da Tarsus’ta oturuyordu. Zaman zaman gurbet yolunda birbirlerinin arabalar›n› gördü mü korna çalarlard›. Bu, kamyoncular›n selam›yd›. Efli de, çocuklar› da o evdeyken teyevizyonu açmamaya özen gösteriyorlard›. Efli, aç da olsa kocas›n›n yan›ndan ayr›lmas›n›, çocuklar›n›n yetim kalmas›n› istemiyordu. Çocuklardan en büyü¤ü Hacer babas›n›n yolunu gözlüyor, pencereden
asl› karaduman
öykü
onu gördü¤ü anda televizyonu kapat›yordu. O da babas›n›n gitmesini istemiyordu. Fakat bu böyle gitmezdi, daha nereye kadar dayan›labilirdi. Yoksulluk, açl›k, borç-harç s›kt›kça s›k›yordu stres kemerini. Koca kamyon kap›da yat›yordu, modeli de eskiydi ve durdu¤u yerde masraf aç›yordu. Bir ç›k›fl olmal›yd›, bir fley yap›lmal›yd›. Borç birikmiflti. “Kerbela Vergisi” dedi¤i Hüseyin de okula bafllayacakt›. Hüseyin’in do¤umunu Irak’a mal götürdü¤ünde Kerbela'dayken haber alm›flt›. Taa telefondan koymufltu ad›n›. “Kerbela vergisi bu çocuk, ad› Hüseyin olsun” demiflti. Hatta telefonu kapat›r kapatmaz Hz. Hüseyin’in türbesine gidip bir de kurban kesmiflti. Çocuklara önlük, ayakkab›, pantolon, ceket, kitap, defter, çanta al›nacakt›; daha kay›t paras› vard›... Nereden bulup, nas›l denklefltirecekti? Günlerdir uyku girmiyordu gözüne. Geceleri hep huzursuzdu, gündüzleri ise flehrin yoksul kalabal›¤›nda eriyip gidiyordu. Zaman sadece çözümsüzlük üretiyordu. Her geçen gün daha bir beter yaflan›yor, saplama hançer gibi k›n›ndan ç›k›p yoksullu¤un ortas›na çörekleniveriyordu. Art›k beklemenin bir faydas› yoktu. Onun durumundaki kimi arkadafllar› Irak'a do¤ru direksiyon sallamaya bafllam›flt›. Kelle koltuktayd›, ama ç›kmaz-açmaz labirentin tam ortas›ndayd›lar. Aylard›r Abdullah’› da ikna etmeye çal›fl›yorlard›. Fakat Abdullah “bir umuttur” diyerek bekliyordu. Belki de Irak’ta ateflkes olur, ortal›k yeniden durulur, diye düflünüyordu. Belki de ülke içinde bir ifl ç›kard›. Günler günleri kovalad›... Hangi kap›y› çald›ysa “‹fl yok.”, “Kriz var.”, “Irak’a gideceksen ifl verelim.” diyorlard›. Kimi ifl alanlar›na yöneldiyse de, kendi kamyonuna göre bir ifl ç›kmad›. Umutlar tükeniyordu onun için. Çaresizlik iyiden iyiye boynunu büküyordu. Hele de Irak’ta ipin ucu hepten kaçm›flt›. Ölenlerin, yarala-
nanlar›n, y›k›lanlar›n, ya¤an kurflun ve bombalar›n haddi hesab› yoktu. Son günlerde direniflçiler silahlar›n› iflgalcilerin yerli iflbirlikçilerine ve onlara destek sa¤layanlara çevirmifllerdi. Biliyorlard› ki bu deste¤i kesebilirlerse iflgalci de fazla kalamazd› Irak topraklar›nda... Son üç ayda Türkiye plakal› kamyonlara sald›r›lar›n, eylemlerin artmas› da bu yüzdendi. Herkes bunu biliyor, ama kimse bir fley söyleyemiyordu... Geceyar›s›na kadar efliyle konufltular, tart›flt›lar. Çocuklar da erkenden uyumufltu. Herkesten geç yat›p, erken kalkt› Abdullah. ‹çine düflen s›k›nt›, y›llar›n ezilmiflli¤i ve Temmuz s›ca¤›n›n a¤›rl›¤›yla yata¤›nda do¤ruldu. Temmuz s›ca¤› kas›p kavuruyordu do¤ay›. Sanki günefl, yoksul gecekondu evini daha bir yak›yordu. Gecekondusunun bahçesine yönelip elini yüzünü y›kad›. Çocuklar›n› uyand›rmamak için içerideki banyoyu kullanmad›. Varendas›na oturup bir sigara yakt›. Asl›nda pek adeti de¤ildi; kahvalt›s›n› yap›p, çay›n› içtikten sonra bahçede, varendas›na uzan›p yakard› sigaras›n›. Bugün s›radan bir gün de¤ildi, befl çocuklu Demir ailesi için. Sabah, tüm s›k›lganl›¤›yla çökmüfltü iki göz odal› gecekondunun üzerine. Oysa d›flar›da her zamanki günlerden farkl› olmayan, s›radan, bir gün yaflan›yordu. Belediyeniniçöp kamyonu çöpleri topluyor, karfl›k› ekmek f›r›n›n›n ç›ra¤› tafl f›r›nda piflen ekmekleri bakkallara da¤›t›lacak kasalara istifliyordu. Yoksul suratlar; ifllerine, flehre do¤ru ak›yordu sessizce. De¤iflmeyen hüzün ifadesiyle birazdan dolacak, kalabal›klaflacakt› flehir. ‹lk sigaran›n atefliyle, ikincisini de yakt›. Derin derin çekti duman› içine. Sigaray› m› çekiyordu, ac›s›n› m› bilmiyordu. Han›m› telafll›, biraz da ürkekçe sesiyle çocuklar›n› da kald›rd› içerde. Oca¤a çay koymufltu, bugün gecekondunun bahçesinde yapacaklard› kahvalt›lar›n›. ‹lk önce Hacer f›rlam›flt› yataktan. ‹ki yer yata¤› seriliyor, bütün çocuklar bu iki yata¤a yat›yorlard›. Odan›n perdesi bile sarar›p solmufltu, sabah›n ilk ›fl›klar› perdeyi delip geçiyordu adeta.
Hacer babas›n›n yan›na sokuldu. Biraz da yalvaran gözlerle bak›yordu, keskin bir his kaplam›flt› yüre¤ini. Sanki babas›n›n sigara içifli ona bir fley anlat›yordu. Sonunda dayanamayarak patlad›; -Baba n’olursun gitme. Televizyonda gördüm, orada herkesi öldürüyorlarm›fl, n’olursun gitme... Küçük kardefli de yanaflt› babas›na, Hacer’i onaylar tav›rla. Hacer bir ç›rp›da eve girdi, girip de ç›kmas› bir oldu. Elinde okul önlü¤ü oldu¤u halde babas›na döndü:
- Bak, geçen y›lki önlü¤üm iyi, sadece bir yakal›k al›r›z, bunla idare ederim. Kardeflleriminki de ayn›, hem temiz, hem yeniler... Aç de¤iliz, aç›kta de¤iliz. Baba n’olur gitme... Annesi de yatmadan evvel bu laflar› etmiflti. "Uyumay›p da bizi mi dinledi?" diye içinden geçirdi Abdullah. Baflka yol kalmam›flt›. Han›m›n›n çocuklar›n› kullanmas› da para etmemifl; tüm yalvarmalar, yakarmalar bofla ç›k-
m›flt›. Yapacak bir fley yoktu, gidecekti Irak’a; daha kaç gün dayanabilinirdi ki... “Akflama kadar evle kahve aras›nda mekik dokumaktansa; giderim. Her iflte bir hay›r vard›r.” diyordu. Çocuklar›n› rahatlatmak ad›na: -Meraklanmay›n, yollar› biliyorum. Su gibi gidip, su gibi döneriz inflallah. ‹stedi¤iniz bir fley var m›, onu söyleyin bakal›m. Ne eflinden, ne de çocuklardan ses gelmedi. Sofra haz›rlanm›flt›. Çaylar koyulmufl, Halil de karfl›ki f›r›ndan ekmekleri s›ca¤›ndan al›p gelmiflti. Barda¤› her yudumlay›fl›nda g›rtla¤›nda top oluyordu. O da biliyordu savafl›n çaresizli¤ini. ‹flgalin, düflman postal›n›n ne oldu¤unu, kendi topra¤›ndan sürülürken görmüfltü. Savafl adaletsizdi ama sürüyordu yine de. Daha bombard›man›n ilk günlerinde Ba¤dat yak›nlar›ndayd›, kamyonuyla yaral›lar› tafl›mak zorunda kalm›flt›. ‹nsanl›¤› onu gerektiriyordu. Uçaklardan at›lan bombalardan ve sa¤anak gibi ya¤an kurflunlardan parçalanm›fl bedenleri, cesetleri görmüfltü. Ülkeye döndü¤ünde kamyonunu üç dört sefer y›kam›flt›. Fakat ac›n›n, kan›n kokusunu yine de silememiflti. Son bir kez daha tembihledi eflini: “Merak etmeyin, varsa yazg›m›zda ölüm, çaresi yok, kaç›n›lmaz.” dedi. Ve efline, befl çocu¤una sar›l›p bir bir öptü. Art›k haz›rd›. Kap›ya kadar u¤urlad›lar onu. Kamyonuna binip çal›flt›r›rken, dikiz aynas›ndan boynu bükük çocuklar›na, efline bakt›. Birbirlerine sar›lm›fl, sessizce a¤l›yorlard›... Daha fazla oyalanmadan sürdü kamyonunu bilinmezli¤e do¤ru... Yol boyu karmakar›fl›k düflünceleri b›rakmad› peflini. Sonunda, yükünü alaca¤› Adana’daki deponun oldu¤u semte ulaflt›. Yorgundu. Depodaki iflçiler, gidecek
23
olan inflaat malzemelerini yüklerken; o da az ötedeki çay oca¤›na gidip bir iskemle çekti alt›na. Daha önceleri de yük ald›¤› için art›k herkesi tan›yordu burada. Defalarca gitmiflti Irak’a, Suriye’ye; ama bu defa farkl›yd›. Çünkü art›k direniflçiler kamyon flöförlerinin gelmesine izin vermiyor, "Geleni vururuz." diyorlard›... Malzemeler yüklenmifl, yolculuk vakti gelip çatm›flt›. ‹ki kamyon vard› bu sefer. Di¤eri de kendi gibi Mardinli olan, öteden beri tan›flt›¤› arkadafl› R›za’yd›. Nice zorlu yolculu¤a ç›km›fllard› iki arkadafl y›llarca. "Gidelim R›za, durman›n faydas› yok." dedi Abdullah. "Gidelim." dedi öteki ve atlad›lar kamyonlar›na... Yol uzun ve tehlikelerle doluydu. S›n›ra yaklaflmadan evvel mola verip ihtiyaçlar›n› karfl›lad›lar. Daha gidecek alt› saatlik yollar› vard›. Gide gide Habur s›n›r kap›s›na ulaflm›fllard›. Belgeleri uzatt›klar› orta yafll› memur bir yandan belgeleri incelerken, di¤er yandan da Abdullah’a dönüp; “Dikkatli olun, siz buralar›n adam›s›n›z, kuzeyi rahat geçersiniz ama ötesi tehlikelidir. Daha dün yeni bir konvoya sald›rm›fllar.” deyip elindekileri uzatt›. Gerçekten de kuzeyden sorunsuz geçmifllerdi. Yol boyunca peflmergelerle karfl›laflm›fl, iki defa yemek molas› vermifllerdi. On iki saat süren yolculu¤un ard›ndan, yükü boflaltacaklar› Balad’a vard›lar. ‹fllerini bir an evvel bitirip geri dönmeliydiler, öyle söylemifllerdi çal›flt›klar› flirket yetkilileri. Ve nihayet son parçalar da indirilmifl, kamyonlar boflalm›flt›. Beraberlerinde getirdikleri irsaliyeleri imzalat›p tekrar kamyonlar›na atlad›lar. Elleri-
24
ni çabuk tutarlarsa kimbilir belki de sabah varabilirlerdi Türkiye’ye... Daha bir kaç kilometre yol alm›fllard› ki cep telefonu çald› Abdullah’›n. Arayan flirketin sekreteriydi. Sekreter; “Zaho’ya gidin; orada yatak, battaniye yükü var. Onlar› da teslim edin.” deyip adresi ve irtibat kuracaklar› adam›n ad›n› verdi. - Ne güzel dönüyorduk, nereden ç›kt› bu ifl abi, dedi R›za. - Takma kafana R›za, kötü mü oldu? Üç yüz dolar daha alaca¤›z. Haz›r gelmiflken zarar› olmaz bu yükün! Cevaplamad› onu R›za... Geldikleri yolu tekrar dönüp Zaho’ya gittiler. Saat ilerlemifl, gece yar›s›n› çoktan geçmiflti. Yer yer uzaktan gelen silah sesleri bozuyordu gecenin sessizli¤ini. Sabah›n ilk ›fl›klar›yla birlikte, verilen adrese ulaflm›fllard›. Yatak ve battaniyeden oluflan yeni yüklerini yüklenmifl, tekrar yola koyulmufllard›. Kar›nlar› açt›. Yola ç›kmadan önce kararlaflt›rd›klar› gibi yolu biraz de¤ifltirip birfleyler yiyeceklerdi. Saat 10:00’a do¤ru, flehrin merkezine yak›n olan bir yolüstü lokantas›n›n önünde mola verip içeriye girdiler. Birer çorba söyleyip oturdular. O anda yükselen 盤l›klarla irkildiler. Lokantan›n kap›s›na yanafl›p ne oldu¤unu anlamaya çal›flt›lar. D›flar›da, 盤l›klar›n geldi¤i yerde küçük bir grup ba¤›ra ça¤›ra yürüyor, askerlere birfleyler anlatmaya çal›flordu. Birkaç dakika süren bir itifl kak›fl›n ard›ndan bir el silah sesi duyuldu. Onu di¤eri izledi. Askerler bir anda grubun üzerine atefl açm›fl, iki kifliyi yere sermifllerdi... Vurulanlar› an›nda kald›rd›lar yerden. Bir yandan askerlere tafl at›yor, di¤er yandan yaral›lar› tafl›yorlard›. - Ne oldu, ne istediler halktan, diye sordu bozuk Arapças›yla Abdullah. Bunlar siviller, askerler her gün evleri bas›yor. Sözde direniflçi ar›yoruz diyerek talan ediyorlar her yan›, dedi lokantan›n sahibi. - Bak abi,
flunlar›n yapt›¤›na bak! Hani özgürlük getireceklerdi. Öyleyse niye vuruyorlar halk›? - Bilmiyorum R›za bilmiyorum. Aylard›r gelmemifltim buraya. Onun için görmedim, duymad›m böyle zulüm yapt›klar›n›. Sadece televizyonda gördüklerimiz vard›. Demek ki daha kar›fl›km›fl buralar. Lanet olsun, hemen gidelim, diyerek çorbas›ndan iki kafl›k ald› Abdullah. Gördükleri manzara çok etkilemiflti ikisini de. Gidebilecekleri son h›zla devam ettiler yollar›na. Az ileride konvoya kat›lacak, sonra da yüklerini boflalt›p geri döneceklerdi. Korku ve ac›ma hissi ile kapl›yd› yürekleri. Bir yandan vurulanlar› düflünüyor, di¤er yandan da "Biz de kalk›p bu katillere mal tafl›yoruz, ifl mi bu yapt›¤›m›z." diye düflünüyor, kendilerini suçluyorlard›. Vicdan azab› benliklerini kaplam›flt› art›k. Sanki teti¤i kendileri çekmiflti. Nihayet konvoyun oldu¤u yere ulaflt›lar. Ama mallar› Zaho’dan yükledikleri için konvoya al›nmad›lar. Tüm çabalar›na ra¤men kabul etmemifllerdi konvoya. Çaresiz tek bafllar›na devam ettiler. On iki saate yak›n durdurak bilmeden ilerlediler. Ne yapt›larsa da sabah gördükleri manzara gözlerinin önünden gitmiyordu. Bakt›klar› her tabelada ölen Irakl›lar›n kanlar› daml›yordu, geçtikleri her kasabada o yüzü gördüler, unutmad›lar... Hele bir de kendilerinin de iflgalcilere mal tafl›yor olmalar› daha bir artt›r›yordu üzüntülerini... Gece yar›s›ndan hemen sonra Ba¤dat’a girip verilen adresi buldular. Kendilerinden önce gelen kamyonlar boflalt›l›rken onlar da bulduklar› kumanyay› yiyip kamyonlar›n›n arkas›nda uyudular, ad› pek uyku olmasa da. Yollar› uzundu, bir parça uyumak zorundayd›lar. Saat 00:04’e geldi¤inde kendilerinin yükleri de boflalm›flt›. Kar›nlar›n› doyurmufl, uykular›n› alm›fllard›. fiirket sekreteri yeniden aram›fl, Ba¤dat’›n ç›k›fl›nda ABD konvoyunun oldu¤unu ve kendilerinin de onlara kat›lmalar›n› söylemiflti. “ABD’liler mi?” dedi Abdullah, “Tehlikenin büyü¤ü onlar de¤il mi ki zaten.” diye söylendi kendi kendine. Yine de çaresiz kabul ettiler söyleneni. Gerçekten de dedikleri gibi az ileride ABD konvoyu vard›. Ama daha yanlar›na yaklaflmadan üzerlerini silahlar› do¤rultup durdurdular onlar›. ‹kiflerli gruplar halinde etraflar›n› sar›p yaka paça afla¤›ya indirildiler. Kimliklerini, flirket belgelerini inceleyip ‘tamam’ anlam›nda kafas›n› sallad› komutanlar›.
Neyse ki belgeleri tamamd›. Her fleye ra¤men burada da almam›fllard› onlar› konvoya. “Buraya kadar konvoysuz geldiniz, buradan sonra da alamay›z bunlar›.” diyen komutan›n sözlerini, orada bulunan bir çevirmen iletmiflti kendilerine. “Nankörler!” diye geçirdi içinden Abdullah, küfürleri bir bir s›ral›yordu flimdi. Konvoyu arkalar›nda b›rakarak devam edeceklerdi yola. Tiktit’ten ç›kt›lar m› gerisi kolayd› art›k. Yaln›z bafllad›klar› bu yolculu¤a yine yaln›z devam edeceklerdi. Çaresizli¤in yolu yeni bafll›yordu. Bir kaç kilometre ileride elleri silahl›, yüzleri maskeli on-on iki kiflilik bir grup ç›km›flt› önlerine. Önce R›za’y› indirdiler kamyondan. Titriyordu. Anlafl›lmaz bir kaç fley geveleyip durdu. Hemen ard›ndan elleri bafl›n›n üzerinde oldu¤u halde Abdullah’› çekip ald›lar afla¤›ya. Korktuklar› fley bafllar›na gelmiflti iflte. Kesmifllerdi yollar›n› direniflçiler. Abdullah direniflçilerden birine dönüp; -Biz müslüman›z, ülkemize dönüyoruz, dedi. Ne konuflmaya çal›flt›¤› adam, ne di¤erleri dinlemediler onu. Kaleflnikoflar› vücutlar›na dayayarak ite kaka kendi arabalar›n›n yan›na götürdüler. O s›rada yoldan bir çok araba geçmesine ra¤men bir teki bile dönüp bakm›yordu onlara. Araban›n arka kap›s›n› aç›p her ikisini de bindirdiklerinde R›za; - Neden, abi neden? diye sordu. Abdullah; - Neden mi? Nedeni biziz R›za. Biz de¤il miyiz bildi¤imiz halde mal tafl›yan. Bir düflün, bizim ne fark›m›z var Amerikal› askerlerden. Bunlar vatanlar›n› koruyorlar. fiurac›kta çekip vurmalar› en iyisidir ya çoluk çocu¤uma yaz›k olur. Abdullah bunlar› dedi¤inde araba çoktan yol alm›flt› bile. Çok zaman geçmeden durdu araba. ‹kisini de indirip gözlerini kapatarak tekrar yola ç›kt›lar. Bir kaç dakika sonra yeniden durdurduklar›nda art›k gelmifllerdi gelecekleri yere. Nereye götürüldüklerini, kendilerine ne yapacaklar›n› bilememenin vermifl oldu¤u korku ve heyecanla ayaklar› titreye titreye yürüdüler, ikifler kiflinin kollar› aras›nda. “Hangisi daha kötü acaba?” dedi Abdullah. “Böyle bir pisli¤e alet olmak m›, yoksa çoluk çocu¤umun yetim kalmas› m›?” fiimdi tek düflündü¤ü çocuklar›yd›... Ifl›ks›z bir tünelde bilinmeze do¤ru süren yolculuklar› son bulmufltu art›k. Gözlerini aç›p köfledeki minderlere oturmalar›n› iflaret etti koluna girenlerden biri.
Denileni yaparak ilifltiler minderlere. Az sonra baflka biri, elindeki yemek dolu bir tepsiyle girerek tepsiyi önlerine b›rak›p geri çekildi. Kar›nlar› aç olmas›na ra¤men birer kafl›ktan fazlas›n› yiyemediler. Lokmalar bo¤azlar›ndan afla¤› inmiyordu bir türlü. Birkaç gün önce sabah çocuklar›yla içti¤i çay geldi Abdullah’›n akl›na. Hacer’in sözleri kulaklar›nda ç›nl›yordu; “Gitme baba, televizyonda gördüm, orada herkesi vuruyorlarm›fl. N’olursun gitme!” demiflti... Bir kaç saat baflka gelen olmad›. Korku, telafl, suçluluk, tüm duygular› birbirine kar›flm›fl, içten içe büyümüfltü; piflmanl›¤a dönüflmüfltü. Zaman durmufltu sanki. Ne kadar zamand›r orada olduklar›, nerede olduklar› gibi sorular anlam›n› yitirmiflti. Art›k onlar için tek bir fley önemliydi; kendilerine ne yapacaklar›... Kimbilir, belki ac›r b›rak›rlard›. Belki de... Ölüm korkusu muydu onlar› böyle sessiz k›lan, yoksa çaresizlikleri, yoksa piflmanl›klar› m›? Savafl›n ortas›nda ölmek hem çok kolayd›, hem de çok zor. Olduklar› yerde uyuyup kalm›fllard›. Aç›lan kap›n›n gürültüsüyle uyand›lar. Maskeli iki adam içeriye girerek birfleyler konufltular aralar›nda. Abdullah da R›za da Mardinli olduklar› için biraz da olsa Arapça biliyorlard› ve adamlar›n kimi konuflmalar›n› anlam›fl, yüzleri k›zarm›flt›. O esnada bir kifli daha girip; - Siz yapt›¤›n›z›n neye hizmet etti¤ini bilmiyor musunuz? Uyar›lar›m›z› hiç mi duymad›n›z? Biz vatan›m›z›n ba¤›ms›zl›¤› için savafl›rken, siz müslüman kardefllerimiz, düflman›m›za hizmet ediyorsunuz. Neden yap›yorsunuz bunu, can›n›za m› susad›n›z? Sizi uyard›k, gelmeyin dedik, ama geldiniz... Saatlerdir düflünüyoruz, flimdi sizi b›rak›yoruz. Ama gidince anlat›n buray›. Gelmesinler, yard›m etmesinler iflgalciye. Vatan›m›z, onurumuz için sonuna kadar savaflaca¤›m›z› anlat›n, dedi. Arapças› bozuk da olsa konuflulanlar›n bir ço¤unu anlam›fl, serbest b›rak›lacaklar›n› duyar duymaz sevinçle gözleri ›fl›ldam›flt›. Hemen birbirlerine sar›ld›lar. Utançlar›n› ise sadece kendileri biliyordu. Dedikleri gibi ayn› saat içinde gözleri ba¤lanarak kald›klar› yerden ç›kar›ld›lar. Tekrardan ayn› arabaya bindirildiklerinde ise gözleri aç›lm›flt›. Yol boyu s›k› s›k› tembihlediler bir daha gelmemelerini. Gelirler miydi hiç? Ta ilk andan, lokantan›n önünde Amerikal›la-
r›n yapt›¤›n› gördükleri andan itibaren piflman de¤iller miydi zaten? Irak halk›na uygulanan zulmü görmüfllerdi. Üstelik kendilerinin de her an öldürülme riskleri vard›, bir daha gelirler miydi? Araba, kamyonlar›n›n oldu¤u yerde durdu. Buras› al›nd›klar› yer de¤ildi. Demek ki kamyonlar›n› baflka bir yere çekmifllerdi. ‹ki flöför tekrar atlad›lar kamyonlar›na. Yol boyu iki defa mola verip yemek yediler. Korku, heyecan, piflmanl›k, özlem... Tüm duygular iç içe yaflanm›flt› flu bir kaç günde. Sabaha karfl› Habur s›n›r kap›s›na gelmifllerdi. Orta yafll› memur yine oradayd›. S›n›r›n her iki yan›nda da, gelen giden kamyonlar, t›rlar vard›. Geçifl ifllemleri yap›l›rken onlar da afla¤›ya indiler. Bunu gören otuzlu yafllar›nda bir flöför koflturarak geldi yanlar›na ve; - Abi merhaba! Irak’tan m› geliyorsunuz, dedi. Evet anlam›nda bafllar›n› sallad›lar. Otuzlu yafllar›ndaki flöför yeniden sordu; -Benim ilk seferim olacak bu. Merak ediyorum, acaba oralar nas›l, tehlikeli mi? -Hemflerim, varsa imkan›n geri dön. Yol yak›nken dön!... Abdullah da bafl›yla onaylad› R›za’y›. - Dönmek mi? Ne diyorsunuz abi, ya ekmek param› nas›l ç›karaca¤›m, çoluk çocu¤umun nafakas› ne olacak? diye sordu otuzlu yafllardaki flöför. - Ekmek paras› m› dedin hemflerim, diye yineledi soruyu Abdullah, bak biz de ekmek paras› için gitmifltik oraya. Ama anlad›k ki kanl› ekmek yenilmezmifl!..❏
25
gördük ki, karpuz kabu¤undan gemiler de yüzebilirmifl
Onunla sadece bir kez karfl›laflt›k. Y›llar önce, bir dostumuzun evinde, tesadüfen bir araya gelmifltik. ‹çeri girdi¤inde ilk göze çarpan yan› alabildi¤ine mütevaz›; haliydi. Bizim de eme¤imizin geçti¤i bir k›sa film izlemifltik. Ard›ndan, çantas›ndan utana s›k›la ç›kard›¤› kaseti izlememizi istemiflti bizden. Çekti¤i filmi bitirip de birilerine izletmenin heyecan› o mütevaz› görüntünün ard›ndayd›. Film bafllad› ve bitti. Ad› üstünde, k›sa film iflte. Ne kadar olacak ki? Ancak durum bu de¤ildi. Bizim için de su gibi ak›p giden bir filmdi. Kelimenin tam anlam›yla hayran kalm›flt›k. “K›sa Metraj›n Resmi” isimli k›sac›k bir filmdi. Biz, dostumuzun evinde oturmaya devam ederken o sessizce vedalafl›p gitti. Kimdir sorumuzun ard›ndan ö¤rendik, Kütahya’n›n bir köyünde yaflad›¤›n›. O zaman sayg›m›z biraz daha artt›. Sözünü etti¤imiz, Ahmet Uluçay’la sadece bir kez karfl›laflmam›z›n bizde kalan an›s›d›r. Bugüne dek çeflitli sohbetlerde, üzerimizde b›rakt›¤› etkiyle dile getirdi¤imiz bu tesadüfü Tav›r’›n sayfalar›na tafl›mam›z›n sebebi, Uluçay’›n hayalini gerçekleflti-
26
rip, ilk uzun metraj›na imza atmas›ndan dolay›. Çeflitli festivallerde izleyicinin karfl›s›na ç›kan ve neredeyse hepsinden ödülle dönen “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yap-
ibrahim köro¤lu
sinema
mak” isimli filmi, biz de gösterime girdi¤inde izleme flans›na erifltik. Üzerimizde kalan kiflilik etkisi, samimiyet ve mütevaz›l›k, metraj› gibi ad› da upuzun olan filmin her an›na sinmifl. Takip edebildi¤imiz kadar›yla, neredeyse her k›sa metraj›n›, sinema tutkusu üzerine kuran Uluçay, uzun metrajda da bu tutkuyu gönlünden geçti¤ince ifllemifl. ‹zleyenlerin her f›rsatta, y›llar önce izledi¤imiz “Cennet Sinemas›” ile benzefltirdi¤i film aç›kças› bizde ayn› intiba› b›rakmad›. Belki tema benziyor ama burada daha baflka bir hikayeyle muhatab›z gibi geliyor bize. Ayr›ca bir eseri övmek ad›na, referans›n› baflka bir övgü de¤er eserle sunmak ne derece do¤ru olabilir ki? Belki bu da bir tarz olsa gerek. Biz böyle tan›mlamaktan yana de¤iliz. “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak” bu topraklara hatta Ege’ye özgü bir hayat›, görsellefltirip sunuyor izleyenine. Hayat gibi bir öykü sunuyor bize. Güldürerek, hüzünlendirerek ve ufak ufak, alttan
alttan s›n›fsal çat›flmalara göndermeler yaparak, hayat›n kendisi gibi bir öykü izletiyor. ‹zletiyor dedik ama nas›l bir öykü var karfl›m›zda? Recep ve Mehmet yazlar›, köylerinin k›y›s›ndaki Tavflanl›’da ç›rakl›k yapan iki köylü çocu¤udur. Recep bir karpuz sat›c›s›n›n, Mehmet ise bir berberin yan›nda çal›fl›r. Her ikisi de sinemaya delicesine tutkundur. Geceleri, köydeki evlerinin terkedilmifl ah›r›nda bir yandan derme-çatma bir film projeksiyon makinas› yapmaya çal›fl›rken, di¤er yandan da hayatlar›n› tümden de¤ifltirecek olan rejisörlük hayalleri kurmaktad›rlar. Köyün delisi Ömer de bu sevdan›n tek tan›¤› ve destekçisidir. Tektir; çünkü geleneksel yap›s›n› koruyan bu köyde sinema, cinlerin, fleytan›n iflidir. En insafl›s›ndan aylaklar›n... Onun için gizliden gizliye yürür projeksiyonun yap›m aflamas›. Bir Deli Ömer bilir. Köyde, yeni yetiflen bir çocuk olur da ilk aflk olmaz m›? Kasabada oturan ve ineklerine yedirmek için ham karpuzlar› toplamaya gelen Nezihe adl›, iki k›z çocu¤u olan dul bir kad›nla tan›flan Recep, Nezihe’nin büyük k›z› Nihal’e “vurulur”. Yafl› Recep’ten büyük olan Nihal ise bu köylü çocu¤un eve girip ç›kmas›ndan bile rahats›z olmakta, ona elinden geldi¤ince ters davranmaktad›r. Nezihe’nin küçük k›z› Güler ise ablas›n›n aksine Recep'e ilgi duymakta, ancak o da bu ilgisine karfl›l›k bulamamaktad›r. ‹flte böyle s›radan yaflay›p, büyük hayalleri içlerinde tafl›yan Recep ve Mehmet’in öyküsünü izliyoruz 98 dakika boyunca. Söylenene göre film, yönetmenin otobiyografisinden izler tafl›yormufl; do¤rudur. Ancak, filmi izleyip de çocuklu¤u anlat›lan
dönemin bir yerine denk düflen kim kendi hayat›ndan izler yakalamayacak merak ediyoruz. Gerçek Olamayacak Kadar Gerçek Bir Öykü Sinema seyircisinin ilgi gösterdi¤i filmlere bakt›¤›m›zda önümüze ç›kan tablo, salonlar›n, hayat›n gerçekli¤inden ve ac›mas›zl›¤›ndan birkaç saatli¤ine de olsa kaç›ld›¤› bir mekan oldu¤unu verisini koyuyor önümüze. Bu bütünü kapsamasa da en çok izlenen filmlerin ve en çok çekilen filmlerin türü baflka neyi aç›klar ki? Baflka bir gerçeklikle avunulan ve motive olunan birkaç saat. Buna tümden karfl› de¤iliz ama yeni bir gerçeklik yaratman›n tümden buna hapsolmas›na itiraz›m›z var. Film dilinin, öykünün yaratt›¤› ve ördü¤ü yeni bafltan sunulan gerçekli¤i tart›flm›yoruz ama hayat›n süper kahramanlara indirgendi¤i bir ak›ma
karfl› Ahmet Uluçay’›n öyküsü bir yol daha gösteriyor. Bize, bir zamanlar varolan ve art›k k›r›nt›lardan ötesini bulamad›¤›m›z bir gerçekli¤i yeniden yarat›p sunuyor. Gerçeklerden ve hayat›n ac›mas›zl›¤›ndan kaçmak için bize ait, içimizde geçmiflimizde varolan bir gerçe¤i sunuyor. Gerçekten yaflanmad›¤›na yemin edilebilecek kadar eski görünse de bizim gerçekli¤imiz sunuyor. Ve maalesef gerçek olamayacak kadar gerçekten yaflanm›fll›¤›yla. Ve gerçekten inan›lmayacak kadar az insana anlatabiliyor bunu. Tutundu¤u tek dal ald›¤› ödüller kal›yor. Ödüller nedir ki? Be¤eninin somutlanmas›, belki de be¤eninin ard›ndaki gizemin kaybolmas›. Bir yandan da elle tutulur bir motivasyon. Fakat, tüm bunlardan öte bir sinemac› önce neyi ister? Hissettiklerini herkese anlatabilmek de¤il midir? Yüzbinlerce gözün izlemesi bazen ödüllere tercih edilmez mi? Uluçay’›n filmi maalesef sinemam›zdaki bu ikilemin kurban›. Bol ödüllü ama az izleyicili. Oysa film, bir elin parmaklar›ndan az, bir oturma odas›ndan küçük salonlarda da gösterilse, orada izleyicisini bekliyor. Gerçeklikten kaçmak isteyenlere de açm›fl kap›s›n›. “Gerçeklerden kaçmak m› istiyorsunuz, ben de size gerçekli¤ini kaybetmifl bir s›cakl›¤› sunuyorum, al›n gülün, derin bir iç çekin” diyor; “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak”. Dile¤imiz; sinemam›z›n gerçek anlamda ufkunu açacak bu insanlar›n ve filmlerinin seyirciye ulaflabilmesi, bunun için emek verilmesi. Bu oldu¤unda, haketti¤i ilgiyi gösterecek kadar çok oldu¤umuza inan›yoruz. Yaz›m›z› bitirirken, Ahmet Uluçay’a geçirdi¤i hastal›ktan ötürü geçmifl olsun diyoruz. Geçsin ki tekrar s›ms›cak öykülerle, kald›¤›m›z yerden devam edelim.❏
27
zafere kadar
28
grup yorum
nota
haber-yorum AB Enformasyon Bürosu Önünde Protesto! ‹stanbul Haklar ve Özgürlükler Cephesi, 20 Aral›k 2004’te Taksim’de bulunan Avrupa Birli¤i Enformasyon Bürosu önünde oturma eylemi yapt›. “19-22 Aral›k katliamc›lar› yarg›lans›n, tecride son” yaz›l› döviz ve pankartlar eflli¤inde AB Enformasyon Bürosu önünde toplanan kitlenin yapt›¤› aç›klamada 19 Aral›k 2000 tarihinde hapishanelere yönelik “Hayata Dönüfl” ad›yla düzenlenen operasyonun demokratikleflme ve AB standartlar› ad›na yap›ld›¤› ifade edildi ve operasyonun sorumlular›n›n yarg›lanmas› istendi. “19-22 Aral›k hapishaneler operasyonu ve devam›ndaki F tipi uygulamalar›ndaki tecrit ve imha politikas›n›n sorumlusu AB'dir” aç›klamas› yap›ld›. Aç›klaman›n ard›ndan oturma eylemi yapan HÖC kitlesi, toplad›klar› imzalar› AB Enformasyon Bürosu'na teslim etmek istedi. Ancak büroda yetkili kimsenin bulunmad›¤› gerekçesiyle imzalar teslim al›nmad›.❏
Fikret Baflkaya 3 Y›l Hapisle Yarg›lan›yor... Yazar Doç. Dr. Fikret Baflkaya’n›n, “Ak›nt›ya Karfl› Yaz›lar” kitab›nda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hükümetinin, Silahl› Kuvvetler’in manevi flahsiyetine hakaret etti¤i gerekçesiyle, TCK’n›n 159/1. maddesi uyar›nca 6 aydan 3 y›la kadar hapsi istendi. Kitap, Gündem Gazetesi’nde 10 y›l önce yay›mlanan ve hiçbir adli iflleme konu olmayan yaz›lardan olufluyor.❏
Brecht’in Oyunu Sahneleniyor! Bertolt Brecht’in y a z d › ¤ › “Sezuan’›n ‹yi ‹nsan›” adl› oyun, 7 Ocak 2004 tarihinde ‹stanbul Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenmeye bafll›yor. Daha önceleri 1963 y›l›nda sahnelenmifl olan oyun; özet olarak, kapitalist sistemde ortaya ç›kan sosyal çeliflkileri konu al›yor. Çin’in Sezuan eyaletinde geçiyor ve Tanr›lar’la insanlar aras›ndaki diyaloglardan olufluyor. Müziklerini Tolga Çebi’nin yapt›¤› oyunda; Defne fiener Günay, Meral Çetinkaya, Gül Onat, Munis Düflenkalkar, Edip Saner, Levent Tülek, Durul Bazan ve Didem Germen Ayd›n rol al›yor.❏
Abdi ‹pekçi Park›’nda TAYAD’l›lara Sald›r›! Abdi ‹pekçi Park›’nda oturma eylemi yapan TAYAD’l›lara 31 Aral›k 2004 günü müdahale eden polis, çad›ra ve TAYAD’l›lara ait her fleye el koyarken, 2 kifliyi de gözalt›na ald›. Abdi ‹pekçi Park›’nda 473 gündür oturma eyleminde olan TAYAD’l› Aileler, 473 gündür çad›r açmalar›na izin vermeyen Valilik ve Büyükflehir Belediyesi’nin bu tavr›na karfl›n, so¤uk-s›cak, kar, ya¤mur demeden oturma eylemlerini sürdürüyorlar. Aileler “Tecrit iflkencesine karfl› tutuklu evlatlar›m›z›n, yak›nlar›m›z›n, arkadafllar›m›z›n yan›nday›z. Tecrit son bulana kadar da burada onlar›n sesi, solu¤u olmaya devam edece¤iz” dediler.❏
29
nokta haber Grup Yorum 7 Kasım 2004 Maltepe’de Pir Sultan Abdal Derne¤i’nin aç›l›fl flenli¤inde yaklafl›k 500 kifliye seslendi..
9 Kasım 2004 ‹TÜ’de Ö¤renci Meclisi Kulübü’nün düzenledi¤i konserde yaklafl›k 250 kifliye seslendik.
13 Kasım 2004 Armutlu’da “Tecrite Karfl› Büyük Direnifl 5.Y›l›nda Hücreleri Y›kal›m” kampanyas› çerçevesinde ve ayn› zamanda Armutlu katliam›n›n y›ldönümüne ithafen yap›lan üç günlük açl›k grevine destek için ziyarette bulundu, dinleti gerçeklefltirdi.
Grup Yorum Elemanlar›na Bask›lar Devam Ediyor! Muharrem Cengiz Yine Yarg›lanamad› 3 Mart 2004 tarihinde yeminli tan›k olarak dinlenildi¤i mahkemede gözalt›na al›nan ve ard›ndan tutuklanarak Tekirda¤ F Tipi Cezaevi'ne konulan Grup Yorum üyesi Muharrem Cengiz yine mahkemeye getirilmedi. Böylece Muharrem Cengiz, alt› ay boyunca yap›lan iki duruflmaya gelmemifl oldu. Avukat Taylan Tanay, Muharrem Cengiz'in hiç bir gerekçe gösterilmeden iki celse boyunca duruflmaya getirilmedi¤ine dikkat çekti. San›klar›n da tek tek dinlenilmesinin ard›ndan, mahkeme heyeti, Muharrem Cengiz'in di¤er celsede haz›r bulunmas› ve eksikliklerin giderilmesi için duruflmay› 25 fiubat 2005 tarihine erteledi. Grup Yorum eleman› ‹nan Alt›n ise 29 Kas›m 2004 tarihinde sabaha karfl› 05:00 s›ralar›nda Sar›yer’de bulunan evi Zekeriyaköy Jandarma karakolu ekipleri taraf›ndan bas›larak hiçbir gerekçe gösterilmeden ve evi talan edilerek gözalt›na al›nd› ve Ümraniye Jandarma Karakolu’na götürüldü. Dört gün boyunca gözalt›nda kötü muameleye maruz kalan ‹nan Alt›n, ç›kar›ld›¤› mahkemece serbest b›rak›ld›. ❏
15 Kasım 2004 ‹stanbul Taksim’de bulunan AB bilgi merkezi önünde sahte belgelerle tutuklanan arkadafllar›n›n b›rak›lmas› talebiyle Haklar ve Özgürlükler Cephesi olarak bir bas›n aç›klamas› gerçeklefltirdi.
21 Kasım 2004 Okmeydan› Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda “Tecrite Karfl› Büyük Direnifl 5. Y›l›nda Hücreleri Y›kal›m” kampanyas›n›n finalinde HÖC’ün Ankara’ya gidifli öncesi düzenlenen u¤urlama etkinli¤ine kat›ld›.
25 Kasım 2004 Tuncay Akdo¤an’›n Okmeydan›’ndaki cenazesine kat›ld›.
27 Kasım 2004 Adana’da fiakirpafla Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin düzenledi¤i gecede yaklafl›k 1200 kifliye seslendi.
3 Aralık 2004 ‹stanbul TAYAD’›n aç›l›fl flenli¤ine kat›ld›, gecede yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
30
fiükran Kurdakul Vefat Etti! 1927 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an fiükran Kurdakul’un fliirleri daha genç yafllarda ‘Tomurcuk’ (1943) ile ‘Zevklerin ve Hülyalar›n fiiirleri’ (1944) bafll›kl› kitaplar›nda toplanm›flt›. Kurdakul, lisede okurken, “Türk Ceza Yasas›’n›n 142. maddesine ayk›r› eylemde bulundu¤u” iddias›yla birkaç ay tutuklu kald›¤› için okuldan uzaklaflt›r›ld›. Daha sonra yine ”siyasal nedenlerle” tutukland› ve 2 y›l cezaevinde kald›. Kurdakul, Tan Gazetesi, Yeni Gazete ve Varl›k Yay›nevi’nde çal›flt›. Yelken Dergisi’ni yönetti. Kitapç› dükkan› olarak kurdu¤u Ataç Kitabevi’ni zamanla yay›nevine dönüfltürdü. 1969’dan sonra edebiyat alan›ndaki çal›flmalar›na a¤›rl›k verdi, bir yandan da yazar örgütlerinde yönetici olarak çal›flt›. Kurdakul, 1961’de Türk Edebiyatç›lar Birli¤i’nin yönetim kuruluna seçildi, sonras›nda iki dönem birli¤in genel sekreterli¤ini üstlendi. 1977 y›l›nda Türkiye Yazarlar Sendikas›’n›n (TYS) yönetim kuruluna giren, ard›ndan da ikinci baflkanl›¤a getirilen Kurdakul, 1980 sonras›nda aç›lan TYS davas›nda arkadafllar›yla birlikte yarg›land› ve akland›. 1988’de PEN Yazarlar Derne¤i’nin kurucular› aras›nda yer ald› ve 1989-1991 y›llar› aras›nda derne¤in ikinci baflkanl›¤›n›, 1991-1997 y›llar› aras›nda da baflkanl›¤›n› yapt›. fiiirin yan› s›ra deneme, öykü ve edebiyat tarihi üzerine çok say›da kitab› bulunan Kurdakul, yurtiçinde ve d›fl›nda pek çok ödül alm›flt›.❏
Tuncay Akdo¤an Hayat›n› Kaybetti Tuncay Akdo¤an, Cihangir’deki evinde elektriklerin kesik olmas› nedeniyle yakt›¤› mumun alevinden ç›kan yang›nda yaflam›n› yitirdi. Grup Yorum’un ilk üç albümü olan, S›yr›l›p Gelen, Berivan ve Türkülerle albümlerinde yer alan Akdo¤an, Grup Yorum’dan ayr›ld›ktan sonra bir süre Grup K›z›l›rmak’la çal›flm›flt›. K›z›l›rmak’tan ayr›ld›ktan sonra ise, k›sa bir süre de Grup Serüvenciler’de çal›flt›. Son olarak müzikal yaflam›na tek bafl›na devam ediyordu. Kendi haz›rlad›¤› bir albümü ve kitab› yay›nlanma aflamas›ndayd›.❏
nokta haber 5 Aralık 2004 ‹stanbul Kitap Kafe’nin Kad›rga Kültür Merkezi’nde düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 600 kifliye seslendi.
19 Aralık 2004 Bayrampafla Hapishanesi önünde 19 Aral›k 2000 katliam›n›n y›ldönümünde HÖC taraf›ndan düzenlenen anmaya kat›ld›.
19 Aralık 2004
fiark›lar Irak Halk› ‹çin Söylendi! 26 Aral›k Pazar günü Ba¤c›lar Olimpik Kapal› Spor Salonunda Anadolu’nun Sesi Radyosunun düzenledi¤i geceye; Grup Yorum, Kaz›m Koyuncu, Nurettin Güleç, Hilmi Yaray›c›, Grup Patika, Bilgesu ve Ali Erenus kat›ld›. Gecede 5000 kifli hep bir a¤›zdan ABD’nin Irak iflgalini protesto eden sloganlar att›. fiair Mehmet Özer’ in sunuculu¤unu yapt›¤› “fiark›lar›m›z Irak ‹çin” isimli gecede, sanatç›lar›n söyledi¤i türkülerle coflku içinde halay çeken kitle, “Kahrolsun ABD iflbirlikçi AKP” ve “Irak halkt›r, halk yenilmez”, “Irak halk› yaln›z de¤ildir” sloganlar›n› att›. Geceye kat›lan sanatç›lar, ABD’nin Irak iflgalini dile getirdiler. Son olarak sahne alan Grup Yorum “Bu akflam burada sesimizi Irak halk› duyuyor ve bu Irak halk›n›n direnifline güç oluyor” dedi. ❏
Almanya’n›n Berlin flehrinde 19 Aral›k katliam›n›n y›ldönümü nedeniyle düzenlenen “Umudu Büyütüyoruz” gecesine kat›ld›.
21 Aralık 2004 Kocaeli Gençlik Derne¤i’nin soruflturmalarla ilgili düzenledi¤i etkinlikte bir dinleti gerçeklefltirdi.
26 Aralık 2004 Ba¤c›lar Olimpik Spor Salonu’nda “fiark›lar›m›z Irak ‹çin” gecesinde yaklafl›k 5000 kifliye seslendi. Geceye ayr›ca; Kaz›m Koyuncu, Hilmi Yaray›c›, Bilgesu-Ali Erenus, Nurettin Güleç ve Grup Patika kat›ld›.
28 Aralık 2004 Sakarya Gençlik Derne¤i’nin düzenledi¤i söylefli ve dinleti program›na kat›ld›. Söylefliyi yaklafl›k 70 kifli izledi.
2 Ocak 2005 ‹stanbul Gençlik Derne¤i Lise Komisyonu’nun düzenledi¤i panele kat›larak dinleti gerçeklefltirdi.
31
kitap “Tutsak Mektuplar” Kahraman Tazeo¤lu Yediharf Yay›nlar›
Kahraman Tazeo¤lu’nun “Tutsak Mektuplar” isimli kitab›, yapt›¤› radyo program›na hapishanelerden gelen mektuplar› içeriyor. Radyo 7’de hala “Mavi Ada” isimli program› sunan Kahraman Tazeo¤lu flöyle diyor: “Bu kitap; Türkiye’nin de¤iflik cezaevlerinde yatan onlarca düflünce suçlusunun bir radyo program›na yazd›¤› mektuplar›n derlemesinden olufltu. Radyo 7’de 2000 y›l›ndan bu yana yay›nda olan ‘Mavi Ada’ adl› program›ma ilk bafllad›¤›mda, prensiplerim gere¤i sadece mektup kabul ediyordum. Programa kat›lmak isteyen insanlar›n aras›nda vuku bulacak iletiflim haks›zl›¤›n› ortadan kald›rmak amac› ile al›nm›fl olan bu karar, özellikle cezaevlerinde yatan ve iletiflim özgürlü¤ü sadece mektup olan ‘özgür tutsaklar’ taraf›ndan sevinçle karfl›lanm›flt›. ... onlar hiç de yaln›z de¤ildiler. D›flar›dakiler onlara, mektuplar›na, haklar›na, yaln›zl›klar›na sahip ç›kt›lar. Mavi Ada dinleyen herkes onlar› sevdi ve ba¤r›na bast›. Her hafta onlardan gelecek mektuplar›n yolunu gözlediler. Baflta, 2003 y›l›nda kurmufl oldu¤um Üniversiteler Aras› Kültür Edebiyat Platformu (ÜNKEP) üyesi ö¤renciler olmak üzere, maviye gönül vermifl herkes onlara mektup yazd›. Yaln›zl›klar›n› paylaflt›. Bu paylafl›m hala devam etmekte... “ Türkiye’nin de¤iflik flehirlerindeki F tipi hapishanelerden ve di¤er hapishanelerden gelen mektuplardan oluflan kitapta, mektuplar üzerinden ayn› zamanda tutsaklar›n yaflad›klar› ve içerideki koflullar, kafalardaki umut ve coflku da yans›yor sat›rlara. “içeridekiler hala mektup yazmaya devam ediyorlar ve onlar yazd›kça ‘tutsak mektuplar’ sürecek” diyor Kahraman Tazeo¤lu. ❏
dvd... vcd... albüm...
Efkan Şeşen Karadeniz Seyhan Müzik
32
Gülay Adı Yok Kalan Müzik
Mesut Cemil Arşiv Serisi Kalan Müzik
Seza Kırgız Kavuşmalarımız Anadolu Müzik