tavır yerel süreli yay›n
tavır
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: tavir@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: ASPAŞ Dağıtım: D-B-R
merhaba
fiubat say›m›zla bir kez daha “merhaba” diyoruz sizlere. 34. say›m›z› haz›rlad›¤›m›z s›rada Asya’da gerçekleflen deprem ve tsunami felaketi yüz binlerce insan›n hayat›n› kaybetmesine neden oldu. Tsunami felaketi vicdan›m›z› bir kez daha sorgulat›yor. Ac›n›n co¤rafyas› yoktur. Ac› ayn› dili konuflur nereye gitseniz. Asya’n›n ac›s›n› paylafl›yoruz. De¤iflik yönleriyle inceledi¤imiz tsunami felaketine genifl yer ay›rd›k. Bu say›m›zda hapishanelerden gelen fliirlere ve öykülere yine yer ay›rd›k. Direnerek üretenlerin yaz›lar›n› ve fliirlerini yay›nlamaya devam edece¤iz. Grup Yorum bizimle SEKA’da direnen iflçilerle yaflad›¤› an›lar› paylaflt›. Nerede bir haks›zl›k varsa orada söylenir dilden dile Grup Yorum’un türküleri. Emekçiler halaya durdu Grup Yorum’un türküleriyle bir kez daha. Grup Yorum elemanlar› bir kez daha yarg›lanacaklar fiubat ay›nda. 20. Y›l›n› tutsakl›klarla, bask›larla yasaklarla kutluyor Grup Yorum. 11. fiubat’ta ‹stanbul A¤›r Ceza Mahkemesi’nde yarg›lanacak olan Grup Yorum Eleman› Ali Arac›’y› ve dergimizin sahibi, ayn› zamanda Grup Yorum eleman› Muharrem Cengiz’i 25 fiubat’ta ‹stanbul A¤›r Ceza Mahkemesinde görülecek olan duruflmas›nda yaln›z b›rakmayaca¤›z. Özgürlük, en çok u¤runa dövüflenlere yak›fl›r. Muharrem ve Ali için hayk›raca¤›z özgürlük talebimizi. Dergimizin okurlar›n›n da o gün duruflma salonunda olaca¤›na Grup Yorum’u ve Tav›r’› bir kez daha sahiplenece¤ine eminiz. Mart ay›nda buluflmak dile¤iyle...
Dostlukla...
tavır Aylık Sanat Dergisi ISSN 1303-9113
3
ölü soyucular
5
kaos, kelebek ve
tsunami
çetesi güney asya’da
10
bir “sanatç›”n›n ölümü
7 a¤lama çocuk...
9
flükran kurdakul
20
grup patika ile dünden bugüne...
16
kurban olunas› hayaller
ölü soyucular çetesi güney asya’da
kyanusun ortas›nda, saniyede 2 km h›zla k›r›lan bir fay kuzeye do¤ru ilerliyordu. Ve bu k›r›lma yaklafl›k 800 km boyunca devam edecekti. K›r›lman›n kendisi karadan çok uzaktayd›. ‹nsanlar›n yaflam›na bir zarar verebilme ihtimali yoktu. Ancak bu k›r›lman›n oluflturdu¤u dalgalar büyük bir h›zla karaya do¤ru yol almaya bafllad›. Bu yolculuk tam iki saat boyunca sürdü ve bu iki saat boyunca dalgalar›n h›zla büyüyerek karaya yaklaflt›¤›ndan kimsenin haberi olmad›. Biri d›fl›nda... Dünya’n›n ‘süper gücü’ ABD, okyanusa kurdu¤u üssünden bu depremi tespit etmifl, dev tsunami dalgalar›n›n olufltu¤unu ö¤renmiflti. ABD, ne var ki kendi ‘can telafl›na’ düflecek ve k›y›daki ülkeleri uyarmayacakt›. Zaten onlar ABD’nin kurdu¤u bu sisteme üye de¤ildi ve para ödemiyordu! Para ödemiyorlarsa yüzbinlerce
O
kiflinin ölecek olmas› umurunda olmazd›! Dalgalar›n bu fliddetle karaya çarpmas›, tüm k›y› fleridinin alt üst olmas›, Asya’n›n güney sahillerindeki flehirlerin kilometrelerce içlerinin sular alt›nda kalmas› anlam›na geliyordu. ‹nsanlar habersizdi. Kimisi kumsalda güneflin tad›n› ç›kar›yordu. Ama as›l önemli kalabal›k, her zamanki günlük kofluflturmaca içerisindeydi. Dalgalar›n h›zla karaya do¤ru geldi¤ini duysa, tüm k›y› fleridindekiler uzaklaflabilirlerdi. Ama yaflam›n› bu flerit üzerinde kurmufl olan halk için yapabilecek çok fazla da bir fley yoktu. Zaten üstün körü yap›lm›fl barakalarda bin bir güçlükle yafl›yorlard›. Varlar› yoklar› bu barakalar ve etraf›ndaki tarlalar›, ba¤ bahçeleri, küçük dükkânlar›yd›. Ne evleri dayanabilirdi bir su istilas›na, ne dükkânlar›, ne de bahçeleri.
sinan gümüfl
makale
Dev tsunami dalgalar› büyük bir fliddetle çarpt› karaya. fiehirleri, kilometrelerce içlerine kadar altüst etti. K›y›da olanlar, yüzenler, tatilciler, iflleri gere¤i sahilde olanlar, dalgalar›n ilk yuttuklar› oldu. Daha sonra evlerindekiler, dükkânlar›ndakiler, tarlalar›ndakiler... Ac›mas›zca yuttu dalgalar. Yutamad›klar›n› devirdiler. Ve dalgalar geriye çekildi¤inde y›k›lm›fl, harabeye dönmüfl flehirlerden baflka bir fley kalmam›flt›. Ölü say›s› korkunç derecelerdeydi. Her geçen gün artt›, artt›, en son aç›klanan resmi rakamlar 230 binlere ulaflt›. Yine yüz binlerce yaral›. Evsiz barks›z kalm›fl, salg›n hastal›k tehdidiyle yüz yüze milyonlarca kifli. Rakamlar anlam›n› yitirmiflti. Akl›n hayalin alabilece¤inin çok ötesinde bir felaketti yaflanan. Ortadaki bu korkunç tablonun faturas› k›r›lan fay hatt›na ve oluflan dev dalgalara ç›kar›ld›. Fay hatt› k›r›ld›¤› için dev dalgalar oluflmufl ve k›y›lar› dövmüfltü. Ama bunun gibi felaketler biny›llard›r süregeliyor ve insano¤lu do¤a olaylar› karfl›s›nda korunabilmenin tecrübesini de fazlas›yla edinmiflti. Daha önce dünyan›n herhangi bir yerinde yaflanan depremlerde, f›rt›nalarda, hortumlarda, sel bask›nlar›nda oldu¤u gibi burada da ölenlerin as›l ço¤unlu¤unu yoksul halk›n oluflturuyor olmas› bir tesadüf müydü? Yoksa onlar› en ilkel flartlarda yaflamaya mecbur b›rakarak, korunmas›z, savunmas›z b›rakarak, her gün karn›n› doyurabilmenin telafl› içine düflürüp tüm bu tehlikelerle iç içe yaflamay› göze almas›n› sa¤layarak, yaflamlar›na en küçük de¤er vermeyerek bu afetlerin ortas›na atan devletler miydi suçlu olan? Halk›n kendi zenginliklerini kullanabilmesinin, refah içinde yaflayabilmesinin, tüm do¤al afetlere karfl› haz›rl›kl› olmas›n› sa¤layacak teknolojik imkânlar› kullanabilmesinin önüne geçen, tüm bu haklar›n›
3
elinden alan, gasp eden emperyalist haydutlar›n hiç mi kabahati yoktu? Emperyalizm’in ‹ki Yüzü Baflta ABD olmak üzere hiçbir emperyalist gücün insan yaflam›na flu kadar olsun de¤er vermedi¤i, çocuk olsun yafll› olsun ay›rt etmeden ya¤d›rd›¤› bombalardan, füzelerden anlafl›l›yor. Milyarlarca kifliyi açl›k s›n›r›nda yaflamaya mahkûm eden, hastal›klardan ölmesini seyreden kim? Bu felakette de ölenlerin yoksul halktan insanlar›n olmas›n›n bafl sorumlusu olarak nas›l olur da bunlar olmaz? Ne kadar korunmas›z, ilkel flartlarda yaflamaya mahkûm edildiklerini sadece televizyon görüntülerini izleyen biri bile aç›kça görebilir. Böyle bir yaflam, bu felakete elbette ki büyük bir davetiye ç›kar›r. Emperyalizmin doyumsuzlu¤u, ikiyüzlülü¤ü bu felaketin ard›ndan da kendini gösteriyor. ABD’si, Japonya’s›, BM’si, ‹MF’si, AB’si her biri bir yard›m flovu bafllatm›fl durumdalar. Sanki bunca ölümün sorumlusu kendileri de¤ilmifl gibi, bu tabloyu kendi doyumsuzluklar› yaratmam›fl gibi, dahas› üzerinde yükseldikleri serveti buralardan çald›klar›yla oluflturmam›fllar gibi, tamamen ‘hay›rsever’ bir havayla birbirleriyle yar›fl›rcas›na yard›m flovlar› yap›yorlar. Ne kadar ‘büyük’ ne kadar ‘kudretli’ olduklar›n› gösteriyorlar. Elbette bu ülkelerle h›zl› bir yard›mlaflma örgütlenmeli ve elbette var olan sorunlar biran önce çözülmelidir. Bu her fleyin üstünde, en acil görevdir herkes için. Ancak bunlar h›zla ihtiyac› karfl›lamaya dönük, hesaps›z
4
kitaps›z bir biçimde yürütülmelidir. Salg›n hastal›k tehdidi vard›r ve biran önce önlem al›nmal›d›r, aksi halde çok çok daha büyük bir felaket kap›dad›r. fiu an görünen herkesin birbirine hava att›¤›, büyük vaatlerle göz boyad›¤› bir tablodur. fiu ana kadar tüm bu söylenenlere karfl›n gözle görülür somut ad›mlar hala ortada yoktur. Özellikle ABD’nin ortaya koydu¤u pratik gerçekten de her fleyi özetlemektedir. ABD, bir yard›m helikopteri kaza ile düfltü¤ü için yard›m uçufllar›n› durdurdu¤unu aç›klam›flt›r. Niye? Irak’ta her gün helikopteri düflüyor bir gün havadan bombalamaya helikopteri düfltü¤ü için ara verdi mi? Yine ABD’nin, tsunami felaketinin ard›ndan ‘gönlünden kopan’ yard›m miktar› 1 milyon dolard›. Daha sonra dalga geçer gibi bir rakam söylemesinin tepki çekmesi üzerine önce 15 milyon dolara yükseltti, hemen ertesi gün 35 milyon dolar verece¤i vaadinde bulundu! Daha sonra rakamlar aç›klan›nca, örne¤in Japonya 500 milyon dolar verece¤ini aç›klay›nca, kendisi çok afla¤›larda kald›¤›ndan ve bunun prestijini büyük oranda sarsaca¤›ndan olsa gerek bir anda 350 milyon dolara yükseltti¤ini ilan etti! Derdinin biran önce felaket bölgelerindeki yaralar›n sar›lmas›ndan çok sidik yar›fl› oldu¤u ne kadar aç›k! Ayn› ABD’nin, sadece kendisine ait bir eyalet olan Florida’ya f›rt›nadan etkilendi¤i için 13 milyar dolar ay›rd›¤› hat›rland›¤›nda, buradaki insan sa¤l›¤›na verdi¤i önemde ortaya ç›k›yor. Yine ABD ve kimi emperyalist güçler,
bir baflka ‘katk›’ olarak felaketten etkilenen ülkelerin borçlar›n› ‘bir süreli¤ine ertelemeyi’ tart›fl›yormufl. Böyle bir dönemde bu ülkelerin u¤rad›¤› ekonomik y›k›m›n bu borçlar›n› ödemelerini imkâns›z k›ld›¤›n›, yap›lacak en iyi yard›m›n bu ülkelerin borcunu silmek oldu¤unu ak›llar›ndan bile geçirmiyorlar. Yoksa nas›l ipleri ellerinde tutup soygunlar›na devam edebilirler? Zaten ertelemeyi de ‘tart›fl›yorlarm›fl’, bu konuda da henüz ‘karar verememifller’. Bu ülkelerin ‘yard›m’ diye verdikleri paralar› daha sonra faiziyle geri istemeleri ihtimal dahilindedir, tarih bunun da say›s›z örnekleriyle doludur. Tabi ‘lütfedip’ bu paralar› da verirlerse. Ölü soyucudurlar. Mezarl›klarda geceleri alt›n difl arayan h›rs›zlardan bir farklar› yoktur. Böyle bir dönemde bile kendi ç›karlar›n›n peflindedirler. “Nas›l daha fazla ba¤›ml› hale getirebilirim”, “nas›l daha kazançl› ç›kabilirim”in hesab›n› yaparlar. Bir yandan da televizyonlar›ndan, gazetelerinden, düzenledikleri kampanyalarla ne kadar güçlü, her fleye kadir, her yerde insanlar›n yaflam›n› nas›l düflündüklerinin propagandas›n› yaparlar. ‹lerleyen günlerde ABD bayraklar›yla uçaklardan at›lan yard›m paketlerini, ç›karmalar yapan Amerikan Deniz Piyadelerini görürse kimse flafl›rmas›n. ‹fl flova geldi mi üstlerine yoktur. Ne diyelim? Baflkalar›na bu flekilde felaketlerde sürünen bir dünya yaratan, u¤rad›¤› felaketlerle dalga geçen, bunu kullanarak prim yapmaya çal›flanlar›n her gün bir baflka f›rt›nayla, hortumla, selle, depremle y›k›mlara u¤ruyor olmas› takdiri ilahi midir yoksa? ❏
levent karakaya
güncel
kaos, kelebek ve tsunami sla ö¤renemeyece¤imiz ve asla k›yaslama yapamayaca¤›m›z sonlanm›fl hayatlar›n say›s›. Resmi kaynaklara göre çeyrek milyon insan›n hayat›n› kaybetti¤i bir felaket sonras› yine ayn› kaynaklar bize gerçek ölü say›s›n›n asla hesaplanamayaca¤›n› bildiriyor. Yaflanmadan asla tahayyül edilemeyecek bir felaket... Televizyonlar, dalgalar›n vurdu¤u an› dramatize ederek önümüze sermeye çal›fl›yor. Oysa ki Amerikan sinemas› o görüntülerin kat be kat fazlas›n› resmetmiflti haf›zalar›m›za. ‹zledi¤imiz görüntüler; B tipi, düflük bütçeli filmlerin bir sahnesinden farks›z. Öyleyse alg›m›zda beliren bu imajlar ne? Felaketi felaket yapan, gözlerimizin önünden ak›p giden görüntülerdeki darbenin görkemi midir? Beynimiz üzerinde y›llard›r oynanan bir oyun de¤il midir bu? Gerçe¤i her zaman bildi¤imizi zannedip, alg›lar›m›z›n bambaflka flekillendirilmesi hali de¤il midir içine düfltü¤ümüz girdap? Felaketi felaket yapan, onun görkemi de¤ildir. Felaketin -alg›m›zda yarat›lan boyuttan öte- yaratt›¤› ac›n›n büyüklü¤üdür. Her bir ac›, büyük bir felakettir. Ancak, hala k›s›tl› bir flekilde iflleyen akl›m›z, felaketi görsel görkemle ölçer hale geldikçe; yaflad›¤›m›z, her bir ac›ya yabanc›laflma halinden baflka bir fley de¤ildir. ‹flte böyle bir felaketten sonra, Güney Asya’ya bakt›¤›m›zda; gözümüzün önüne serilen tabloda neyi, ne kadar görebiliyoruz? Güney Asya’da yaflanan deprem felaketinin etkilerini düflünürken, bir kelime oyunuyla birlikte akl›m›za Kaos Teoremi düfltü. Bilimcilerin üzerinde uzun uzad›ya tart›flt›¤› bu teorinin, bizim akl›m›za düflmesi, belki medyatik bir kelime oyununun beynimizde yaratt›¤› flekillenmeydi. Bir ac›y›, bir teorinin ard›nda hesaplayabilme çabas›n›n bize oynad›¤› küçük bir oyun; belki de çocukça nanik yapma hali. Bizim ülkemizin halk›n›n neden bir ac›ya bu kadar yabanc›laflt›¤› sorusundan esinlenerek oluflturulmufl karalama ka¤›tlar› da olabilir yazd›klar›m›z; ne denebilir ki? Dünyan›n s›rr›-
A
n› gözler önüne serme iddias› olmasa da buna dair cevaplar arama iste¤i diyelim öyleyse. Kaos Teoremi ve Kelebek Etkisi Bilimcilerin üzerinde uzun uzad›ya tart›flt›¤›, J. Gleick ve D. Ruelle’in öncülü¤ünü yürüttü¤ü “Kaos Teoremi”nde; evrenin, do¤rusal olmayan bir temelde bir düzeni oldu¤u fikrinden hareketle bir tak›m görüfller öne sürülür. Bu teoremi örnekleyen ve herkesin bir flekilde duyup geçti¤i “kelebek etkisi”, tüm evrenin ve canl›lar›n birbiriyle temel etkileflim içinde oldu¤u sonucuna var›r. Hat›rlayal›m; bu örne¤e göre, bir kelebe¤in ç›rpt›¤› kanatlar›n yaratt›¤› türbülans›n sönümlenmeyip binlerce kilometre uzakta kas›rgaya dönüflebilmesi ihtimali söz konusudur. Yüzy›llarca do¤rusal bir sistemde ele al›nan fizik için bu tart›flma çok çarp›c› bir deneyimdir. Eski fizikteki girdiler ve ç›kt›lar aras›ndaki uygunluk zorunlulu¤u, kaos fizi¤i ile bir bak›ma tarihe kar›flm›flt›r. Çok küçük girdiler, kendi üstüne katlan›p birikerek beklenmeyen
büyük sonuçlara sebep olabilir. Ancak, bu görüflü tart›flanlar, gariptir ki ayn› dönemde marksizmin sundu¤u bilimsel verilerden ya bihaber olmufllar ya da bunu tamamen reddetmifllerdir. Marksizmin e¤ildi¤i uygulama alan›; tam da bu do¤rusal olmayan (nonlineer) sistemlerin belki de en karmafl›¤› olan, insan toplumudur. Milyarlarca insan›n etkileflimi, politika, ekonomi öylesine karmafl›k bir sistem oluflturur ki; bununla k›yasland›¤›nda, fizi¤in kafa yordu¤u konulardaki düzensizlik hali, neredeyse kurulu bir saat gibi ele al›nabilir. Ancak y›llar›n bugüne getirdi¤i bir baflka birikim bize gösteriyor ki, toplumlar›n flekillenmeleri de bilimsel olarak ele al›nabilir. Engels, Anti-Dühring’de, “Matemati¤in ve do¤al bilimlerin bu özetini ç›karmamda, tarihteki olaylar›n görünürdeki tesadüfîli¤ine egemen olan diyalektik hareket yasalar›yla ayn› diyalektik hareket yasalar›n›n do¤ada, say›s›z de¤iflimin karmaflas› içinde kendilerini kabul ettirdiklerinden ayr›nt›da emin olmak söz ko-
5
nusuydu.” der. Kaos teorisinin yola ç›k›fl noktalar›ndan da ele al›nabilecek birçok vurgu, sosyalizmin hayat› ele al›rken sundu¤u bilimsel dayanaklar hakk›nda bilgilendirici bir misyona sahiptir. Tanr› zar atar m›? Albert Einstein; kuantum fizi¤i, kaos teoremi derken, determinist olmayan bir evren iflleyifline imkan olmad›¤›n› ifade etmek için Neil Bohr’a gönderdi¤i mektupta; “Tanr› evrenle zar atmaz.”diyordu. Buna karfl›l›k Bohr, Einstein’a gönderdi¤i cevab›n bir yerlerine nüktedan bir not ilifltirmiflti. “Albert, Tanr›’n›n ifline kar›flma!” Onca karmafl›k bilimsel tart›flman›n özetini ç›karmaya çal›fl›rken, yaflad›¤›m›z karmaflay› bir kenara b›rakacak olursak; yaflad›¤›m›z günlere biraz da böyle nüktedan bir flekilde yaklaflmam›z mümkün müdür? Gerçekten, Tanr› evrenle zar m› at›yor? Baksan›za, bilimciler dünyan›n ekseninden bilmem kaç milim sapt›¤›n›, bunun da günleri saniyenin bilmem kaçta kaç› kadar k›saltt›¤›n› söylüyordu. Bir yerlerde, birileri bunun kutsal kitaplardaki k›yametin habercisi oldu¤una hükmediyor. Belki de en çok içe yönelecekleri günleri haber veriyorlar. ‹çine bak göreceksin! Acaba görülecek olan ne? Ne kadar kirlendi¤imiz gerçe¤i olabilir mi? Çeyrek milyon insan›n hayat›… Çeyrek ve milyon yan yana ne kadar büyük bir tezat oluflturuyor. ‹flte insan alg›s›n› çarp›tabilecek küçük bir sapma. ‹flte bu sapma dünyan›n öte taraf›nda açl›¤› ve evsizli¤i tetikliyor. Ac›y› yüzy›llard›r dam›t›p içmifl bir halk, ac› hakk›nda zerrece fikir yürütemez hale getiriliyor. Ülkenin egemenleri bas bas ba¤›r›yor. Bütün dünya Güney Asya’ya yard›m ya¤d›r›rken bizim ülkemizin insanlar› neden uyuyor?
6
Çeyrek milyon sonlanm›fl hayata eklenen milyonlarca aç, evsiz ve yoksul… fiimdi, kravatl› ve limuzinli iktidar sahiplerinin gösterisinin bir parças› haline getiriliyor. fiimdi bu oyunda yer almak nas›l bir kaos? Nas›l bir çeliflki? Bu oyunun kenar›ndan sevab›na sunulan bir yard›m, vicdan› ikiye bölüyor. Bir yan› rahatlarken, di¤er yan› oyunun piyonu olmaktan yana daral›yor. Acaba usta yan›l›yor mu? Tanr›, evrenle zar atmaz m› acaba? Bohr’un dedi¤i gibi Tanr›’n›n ifline kar›flmasak m›? Frank Herbert’in el eme¤i göz nuru eseri Dune’da, bir yerlerde geçerdi; “hile içindeki hile içinde hile” alg›lanmas› ne kadar zorsa, uygulanmas› daha da zor bir oyun. Ancak, bir o kadar da baflar›yla sahneleniyor iflte. Y›llarca, kendi derdinden baflka derdi gütmemeye yönlendirilmifl bir halk ac›y› en derinden yaflasa da onun yaflad›¤› temel de¤iflim temizlik ve de¤er kayb›ndad›r. K›saca yozlaflmas›ndad›r. Bunun için baflkas›n›n ac›s›n› hissetmekte zorlan›yor. Bunun için kendi ac›s› bile en derinde yo¤un bir bencillik tafl›yor. Sadece kendisinin çekti¤i ac›ya yard›m bekliyor. Suçun kimde oldu¤u parma¤›m›z›n hep gösterdi¤i yerden anlafl›lm›yor mu? Öyle ama bu var›lan noktaya hay›flanmak da de¤ifltirmeyi tetikleyecek kadar do¤al de¤il mi? Yönetenler sadece
yönetmez; kirletir de. O büyük tepki kirlenmiflli¤e de¤il midir? Ac›y› anlaman›n yolu ac›y› yaflamaktan geçmez. Ac›y› hissetmekten geçer. Ac›y› hissedenler tükeniyor. Zannedilmesin ki bu azalma, yerine sevincin konmas›ndand›r. Yerine mutluluk geldi¤i için ac› bitiyor san›lmas›n. Ac›n›n s›z› kadar derinde ve keskin hissedildi¤i hallerde onu hissedenler ne kadar da azalm›flt›r. Ölümün ve yoksullu¤un dünyan›n küçücük bir parças›nda milyonlarla an›ld›¤› yerde, ac›, s›radan bir sözcük halini alsa da hissedilmesi ve anlafl›lmas› bu kadar zor bir duygu mudur? Yaz›n›n -ya da karalama k⤛d›n›n m› deseydik- sonunda baflka baflka onlarca soru geliyor akl›m›za. Bir yerlerde kanat ç›rpan bir kufl f›rt›na yaratabiliyorsa, böyle büyük bir dalga neler yapmaz ki? Sorular sorular› aç›yor. O koca koca yard›mlar da asl›nda yeni yeni ba¤›ml›l›klar›n temelini at›yor olmas›n sak›n, diyoruz. Öyle topraklar› ba¤›ml›laflt›rman›n yan›nda yüzbinlerin ve milyonlar›n ne önemi var ki? Hemen yan› bafl›m›zda Irak, bunu bize kelime kelime anlatm›yor mu? ‹flte böyle! Bir yerlerde kanat ç›rpan bir kufl, koca bir f›rt›nay› yarat›rken kaos teoremine de bir aç›l›m gerekmez mi? Koskoca dalgalar dinginli¤i örgütlüyorsa biz neye yar›yoruz?❏
gülflen ifleri
öykü
a¤lama çocuk n son ne zaman görmüfltün, o dev dalgalar›… Ya da hiç dokunmufl muydun o mavi okyanusa? Kaç yafl›ndayd›n, kaç yafl›n› b›rakt›n imrendi¤in ve hep uzaktan bakt›¤›n o maviye… fiafl›rma çocuk; ad›n› koyamad›¤›n ve hiç bir zaman da koyamayaca¤›n bir felaketi yaflad›n. Daha önce açl›kt›, savaflt›… fiimdi ise anlamland›ramad›¤›n bir felaket. A¤lama çocuk; çeliflkidir yaflam›n›n ad›mlar›, küçük küçük at o ad›mlar› çünkü anlamland›ramad›¤›n çok fley var; açl›k, savafl… Bedenine yafl› kadar kurflun s›k›lan çocuklar var. Üzerinde bomba patlayan da, sokakta terk edilen de sensin çocuk; bunlar›n hepsi sensin. Bunlar›n hiçbiri, kitaplarda yazmaz… Ö¤retmezler sana savafl›… Ö¤retmedikleri fleyle vururlar seni. Ama bilirsin yüre¤inin sars›nt›lar›n›, s›¤maz kab›na korkun. S›¤mad›¤›n o kaptan kaç kez taflt›n çocuk? Bu kaç›nc› sayabildin mi? Korkular›n›n bir ad›m önünde yürürken, bu kez yendim, dedin mi? Bu kez hepimiz yenildik çocuk. Yenen ise, güvendi¤imiz maviydi. Bak sen bunu da hiç bilmedin. Önce oyun gibi geldi sana; görkemine flafl›rd›n dalgalar›n, hiç böylesini görmemifltin. Yaflamam›flt›n o heyecan›. Önce derinden bir u¤ultu, sonra o çok sevdi¤in mavinin korkunç dalgalar›… Neden kaçmad›n çocuk, sevdi¤in fleylerin ihanet etmeyece¤ini mi düflündün? Neden kaçmad›n çocuk? Ne düflündün? Açl›ktan kurtulaca¤›n› m›? Yoksa sevgiden yoksun büyüdü¤ün için seni okflayacak m› sand›n? Bak yan›ld›n çocuk, hayat›n görkemine aldand›n… Aldat›ld›n, hep seni vurdu savafl, yoksulluk, so¤uk ve tsunami…
E
Sen hiç duymufl muydun tsunamiyi? Okyanusta olurmufl, o aç›k denizlerde… O gezdi¤in k›y›lar› yutarm›fl önce, sonra insanlar›… Tarifi yok; ben sana anlatamam. Sen Aceh’li Mirwanda, nas›l kaçt›n o dev dalgalardan… O kayal›klara s›¤›n›rken ne geçti akl›ndan, tan›m›n› arad›n m›? O sular›n bu kadar korkunç olaca¤›n›, düflündün mü hiç? Kardeflin var m›yd› Mirwanda? Annen, baban… Düflünemezsin flimdi sen, düflünme… Sri Lanka’da sular alt›nda kalan bin befl yüz kifli, onlar› yutan dev dalgalar… Kimi hayalini kimi s›rlar›n›, ad›n› bile bilmedi¤i felakete vermiflti. Orda sen de var m›yd›n çocuk? Annen seni de b›rak›p gitti mi? Banda Aceh’li misin? Flug Adas›’nda dolaflm›fl m›yd›n? fiimdi yok. Ac›n›n sana sundu¤u ödül bu; an›lar›n yok, geçmiflin izleri silinmifl. Donuklaflm›fl
gözlerin, suskunsun ve hakl›s›n… ‹nsan korkuya al›flmaz, sen al›flamazs›n. Al›flma… Bak flu görüntüye; Hindistanl› bir kad›n Cuddalor kentinde dalgalara sesleniyor, ‘Orda kimse var m›?’ Bu söz bir
7
kurflundan a¤›r… Kimi ar›yor, seni mi ar›yor dersin? Bu çaresizli¤in ad› ne? Koyabilir misin ad›n›? Ya sen Hintli k›z Meghan Rajshekhar, sen kaçamad›n de¤il mi? Seni alan o dalgalara karfl› koyuflun konufluluyor, mavide gördü¤ün bir kap›ya tutunup günlerce kald›¤›n… Sahi nas›l direndin Meghan. Dalgalar›n dilini biliyor muydun? Yoksa sen al›flm›fl m›yd›n bu felaketlere… Bize de ö¤ret… Sen Taylandl› k›z… Ö¤rendim, henüz 6 yafl›ndaym›fls›n. Hiçbir fleyi bilemeyecek kadar küçük ama o dalgalara karfl› koyacak kadar da cesur… Bir a¤ac›n dal›na tutunup seni almak isteyen dalgalara inat etmiflsin. Hiç düflünmüfl müydün o sular›n can›n› yakaca¤›n›. Hep sen oynard›n onlarla, flakalafl›rd›n… Karl Nilsson, ne kadar küçüksün. Neden öyle yaln›zs›n? Binlerce ölümün ortas›nda sessiz öylece bak›yorsun… Anlad›m konuflam›yorsun; seni derinden sarsm›fl, dilin lal olmufl ama sen birilerini ar›yorsun. Elinde tutturdu¤un ka¤›tta öyle yaz›yor. “Annemi babam› ve iki kardeflimi ar›yorum.” Hala tedirginsin çocuk. Günlerce ayakta aç ve çaresiz... Yerde yatanlardan, tan›d›k bir yüz umut ediyorsun, korkuyorsun. “Dalgalar bir daha gelir mi?” diye soruyorsun. A¤lama çocuk, hayat serttir; bazen neyin nerden geldi¤i anlafl›lmaz. Anlayamazs›n, anlamaya çal›flma ölüm anlat›lmaz… Seni de düflündüm Ayfle; sen k›yamet alameti dedin ad›na, okudu¤un ya da sana anlat›lan kutsal kitaplardan ö¤renmifltin. En çok çocuklar ölürdü… Öyle tan›ml›yordun. Sonra çocuklar›n› terk eden anneler… Bu da bir alametti. Ad›n› çoktan koymufltun sen… Kaybetmek nedir bilir misin? Çaresizlik, bir fley yapamama, anneni al›p götüren dalgalar› durduramama… Seni vahflice alan, “Beni kurtar!” 盤l›klar›na yan›t bulamama… Bunlar›n ad›n› koyabiliyor musun? Bunlar Ayfle’nin dedi¤i mi yoksa; ‘k›yamet alameti’ olabilir mi? A¤lama çocuk, yüzünü kedere bo¤ma; siyah iri gözlerinle “Ya bundan sonras›?” diyorsun ya, her fley iyi olacak… “Bir çocuk a¤l›yordu.” diyece¤iz yine, yan› bafl›m›zdakine dokunamaman›n hüznüyle eriyece¤iz. A¤lama çocuk, yine de unutma gülmeyi. Yaflam devam ediyor. Nelerin neresindeyiz? A¤lama çocuk, hadi biraz gül, “Bu kez yendim.” de…❏
ATEfi fiARKISI Dizeler dile dökmez O¤ullar› öldürülmüfl analar›n yas›n› Cellat çizmeleri alt›nda fiafak gül gibi sökmez Ay paklamaz zulümden gecenin karas›n› Irz›na geçilen çocuklar›n Yak›lm›fl cesetlerin yüzüne Akflam düfl gibi çökmez Hangi söz anlatabilir Kollar› kopmufl askerin Yürek yaras›n› Ve tam vardiya ölüm fabrikalar› Silah simsarlar› hayk›rd› ‹nsan haklar›! hayvan haklar› ! Vay anas›n› be ! Vay anas›n› !. . Ey Bosna Yaflam›n anlam› kalmayan zaman zaman Zaman zaman Yaln›zca ölüm anlaml› olan Bosna Bo¤azland›n bir da¤ gibi Dünyan›n tam ortas›nda Ve bar›fl tellallar› -uygarl›k vampirleri Bu insan k›y›m›na utançs›zca bakt› da Görmedi be ! Görmedi! Akflamlar›n coflkuyla karfl›land›¤› Evleri yakt›lar Evlerin ne suçu vard› Kahvalt› masalar›n› Duvardaki resimleri Oyuncak bebekleri yakt›lar Oyuncak bebeklerin ne suçu vard› Analar› çocuklar›na hasret Genç k›zlar› düfllerinde yakt›lar Onlar›n da analar› yok muydu Bebekleri yok muydu -ba¤›rlar›na bas›p Ad›na mutluluk dedikleri Ve a¤›tlar yükseldi Tüm yoksul sokaklar›ndan yer yüzünün Ruhuna kadar sömürülmüfl milyonlar Su ve ekmek sundular gözyafllar›ndan Bosna yaflas›n -diye Ba¤daki üzümü gözleyen Toprakta petrolü izleyen uydular Ne ayyuka ç›kan ceset kokular›n› Ne dünyay› sarsan k›y›m 盤l›klar›n› Bir onlar Duymad› be! Duymad› be! Duymad›!.. Mostar Köprüsünün üstünde Aflklar dolafl›rd› akflamlar› Gök lacivert bir flark›yd› Bir peri masal›nda ay akard› Tüller içinde Masmavi bir coflkuydu aflk Y›ld›zlar bir pembe-bir sar› Akard› Mostar Suyu güller içinde Mostar Köprüsü’nün üstünde
Kaç›nc› yak›l›fl›d›r Roma'n›n Kudüs'ün kaç›nc› iflgali Sen kaç›nc› hitlersin Slobodan Miloseviç ‹nsan kasab›... Piç o¤lu piç!.. Orada ›rz›na geçildi Gözyafllar›n›n bile Yeniden çarm›hland› Spartaküs Nesimi'nin derisini yüzdüler Bedreddin'im bir a¤aca as›ld› Kaç›nc› kez kirlendi Bar›fl simsarlar›n›n Kof sözleri orada. . . Anneleri kan›yor masallardaki iyiler Y›ld›zl› gö¤ün s›rlar› Yorulmufl yaflamlar›n çiçeklenen k›rlar› Yamaçlarda dinlenen Katledildi orada... Annelerin parçalanm›fl memelerinden Sütleri topra¤a daml›yor Öldürülmüfl çocuklar›n Oyulmufl gözlerinden Art›k ellerimi tutamazs›n anne Ellerim yok Bir daha sevinci koflamam sokaklarda Bacaklar›m kopuk Sokaklar y›k›k Bir sesim vard› Gülüflüme flarapneller düfltü¤ü anda Bütün çocuk sesleriyle birlikte ‹nsanl›¤›n surat›na hayk›rd› Misketime benziyordu öldü¤üm kurflun Ya¤arken gökyüzünden yan›k et-kopuk bacak ‹nsanl›k kördü anne ‹nsanl›k sa¤›rd› Bir 盤l›¤›m kald› benden Tarihin vicdan›nda yank›lanacak Gayri gözyafllar›n› biriktirsin Dünyan›n dört yan›nda yaln›zca a¤layanlar Sonra da oturup içsin Senin yazd›¤›n yald›zl› dizeler Öfkeye-k›namaya-yasa dair Art›k durdurmaya yetmez Bitmifl bir soyk›r›m› ey flair ‹syana kesmedikçe kederin Kalemin yüre¤ine saplan›p Ateflle yaz›lmad›kça dizelerin Daha çok Vampirler sokaklarda uluyacak Baflka Bosnalar kanayacak ‹nsanl›k zulüm soluyacak Çocuklar soracak ey insanl›k Çocuklar sizden soracak Sevinçler ne kadar az Azrail ne kadar çok Art›k ellerimi tutamazs›n anne Ellerim yok !.. l995- Balçova /Adnan Durmaz
8
biyografi
can y›ld›r›m
vatansever bir flair ; flükran kurdakul ‹zmir’in içinde Amerikan neferi Yi¤it olan evinde durmaz gayr›”
Geçti¤imiz günlerde toplumcu fliirin usta ismi diye an›lan, edebiyat alan›nda önemli yap›tlara imza atan flair ve yazar fiükran Kurdakul’u kaybettik. ‹stanbul K›z›ltoprak’taki evinde 77 yafl›nda yaflam›n› yitiren fiükran Kurdakul bu uzun ömrüne an›lmaya de¤er çok fley s›¤d›rd›. 1927’de do¤an Kurdakul, fliire çocuk denecek yaflta bafllad›. ‹lkokul ça¤lar›nda yazd›¤› fliirlerini “Tomurcuk”, “Zevklerin ve Hülyalar›n fiiirleri (1944)” adl› kitaplar›nda toplad›. Çok fazla geçmeden, lise ça¤lar›ndayken komünist faaliyette bulundu¤u gerekçesiyle, ceza kanununun 141. maddesine ayk›r›l›k suçlamas›yla tutukland›. Dört buçuk ay tutuklu kald›¤› için okuldan da uzaklaflt›r›ld›... Kurdakul’a art›k ‹stanbul yolu gözükmüfltü ve “Beyaz Yakal›lar” isimli hikaye kitab›nda da anlataca¤› gibi küçük memurluklar yapmaya bafllad›. Yaflam›n› depo memurlu¤u yaparak ve belli bafll› dergilerin yönetimlerinde yer alarak sürdürdü. 1951’de Yeryüzü Dergisi’nde ç›kan “Milli Kurtulufl fiark›s›” isimli fliirinden ötürü yarg›land›. Kurdakul bu y›llarda Naz›m Hikmet’in etkisindeydi. Naz›m Hikmet’in Kurdakul üzerindeki en büyük etkisi; fliirlerindeki ustal›¤› kadar, anti-emperyalist olufludur. Bu, Kurdakul üzerinde büyük etki yarat›yordu. Daha sonraki y›llarda bu duygusunu; “‹zmir’in içinde Amerikan neferi Nereye baksam Cemseler mi, cipler mi, arabalar m›... Bu mu benim Güzelyal›’m, Bu mu benim Karfl›yaka’m Bre dostlar gönlünüze s›¤ar m›
dizeleriyle dillendirip vatan›na olan sevgisini ifllemifltir fliirlerinde... Amerikan emperyalizminin cirit att›¤› memleketinde “Yi¤it olan evinde durmaz gayr›” diyerek, vatan sevgisiyle yan›p tutuflan insanl›¤a sesleniyordu. Amerikan emperyalizmine karfl›, kavgaya ça¤›r›yordu “Elleri yukar›, bafllar› yukar› / Yaprak m› dökülürmüfl ‹zmir’in kava¤›nda” diyerek... 1953 y›l›nda bir kez daha tutukland›. 68 günü hücrede olmak üzere toplam 2 y›l tutuklu kald›. Sonuç: Yine aklanma... Sonraki y›llarda, ç›kard›¤› kitaplar› toplat›ld›. Fakat coflkusunu ve direncini kaybetmeden inanc›n flairli¤ini yapmaya devam etti. fiiirlerinin yan› s›ra deneme, öykü, edebiyat tarihi üzerine de kitaplar› bulunan Kurdakul çok say›da ödüle de lay›k görüldü. T‹P’te aktif çal›flma yürüttü. 60’lar›n ikinci yar›s›nda toplumsal muhalefetin yo¤unlaflt›¤› dönemde “‹zmir’in ‹çinde Amerikan Neferi (1966)” ve “Halkoyunlar› (1969)” isimli kitaplar› yay›nland›. Kavgas›n› fliirlerine yans›t›yordu. O dönemde alanlarda okunup, kitleleri coflturan fliirlerin aras›nda onun fliirleri de bulunuyordu. Sonraki y›llarda edebiyat alan›nda araflt›rmalar yapt›. “Ça¤dafl Türk Edebiyat› - Meflrutiyet Dönemi” adl› kitab›n›n yan› s›ra birçok fliir kitab› da yay›nland›. 77 yafl›nda hayat›n› kaybeden flair, yaflam› boyunca bilinç ve duygu egemenli¤ini, dirençle, tutkuyla ayakta tuttu. Bu kadar ürünü baflka türlü ç›karamazd› zaten. “Ayd›n sendromu”nun bir hastal›k oldu¤u günümüz dünyas›nda, bu ve benzeri etkilenme rüzgâr›n›n esintisinde, tarihsel ifllev ve yükümlülü¤ünü bir flekilde korumak için çaba harcayan flairlerdendi. Böylesi dirençli ve inançl› hareket etmesindeki en büyük irade, fliirlerinde toplumcu bir yan tak›nmas› ve ba¤›ms›zl›k bilincinin kendisinde yaratt›¤› sorumluluk bilincidir, bak›fl›ndaki samimiyetidir. Sosyalist, anti-emperyalist düflünceleri besleyip fliirlerine yans›tan flair, yaflam›n› onurlu sürdürüp y›llar› devirmifltir. Hapis yatm›fl, egemenlerin gazab›na u¤ram›fl ve buna ra¤men, fliirden ve onurlu yaflamdan vazgeçmemifltir❏
A⁄IT DE⁄‹L
Gücünüz varsa sizin Sözcü€ü tutuklay›n. Ö€renci, kitap, türkçe En güzel kavram› dilimin Özgürlü€ü tutuklay›n. Ben ki düflünüyorum Var oldu€umdan beri Silahlar bana dönük Savafllar sizin için Gücünüz varsa art›k Usumu tutuklay›n. Açt› kendini, bir bayrak gibi iflte Ölümün üzerinde Hasan Tahsin... Bu silah baflka silah Bu ölüm baflka ölüm Gücünüz varsa sizin Ölümü tutuklay›n.
9
bir “sanatç›”n›n ölümü
azetelerde, televizyon kanallar›nda Grup Yorum’un kurucular›ndan Tuncay Akdo¤an’›n ölümüne iliflkin haberler ç›kt› geçti¤imiz ay. “Sanatç›n›n ac› ölümü” bafll›¤›yla verilen haberlerde özet olarak; “Grup Yorum, K›z›l›rmak ve Serüvenciler’in kurucular›ndan Tuncay Akdo¤an, arkadafllar›yla Beyo¤lu’na e¤lendikten sonra alkollü olarak gitti¤i evinde, paras›n› ödemedi¤i için kesilen elektrik yerine kulland›¤› mumlar›n devrilmesi sonras›nda, ac›lar içerisinde can verdi” deniyordu. Tav›r’da üç say›d›r yay›nlanmakta olan bir yaz› dizisi var. “Ruhi Su’dan Grup Yorum’a Devrimci Müzik” bafll›¤›yla devam eden yaz› dizisi henüz 12 Eylül ve sonras›na de¤inmemiflti ama yaz› dizisinde bafl›ndan bu yana ›srarla alt› çizilen bir konu vard›: Sanatç›l›k ve Örgütlülük. Arzu edenler dergideki diziyi bir kez daha gözden geçirebilir. Tuncay’›n ölümü iflte tam bu noktada daha bir önem arz ediyor. Tuncay, ölümüyle, pratik içerisinde “Sanatç› nas›l yaflar, nelerden beslenir, nas›l üretir ve nas›l ölür?” sorular›n›n bir cevab› oldu. 12 Eylül’ün hemen ard›ndan kurulan Grup Yorum’un tarihini bir kez daha bafl-
G
10
tan anlatmak anlams›z olacakt›r ama Grup Yorum’u kitleler nezdinde sayg›n bir yere oturtan “politik kimli¤i ve duruflu” konusunda baz› hat›rlatmalar› tekrar yapmak gerekir. 1980’lerin sonuna yaklafl›ld›¤›nda, öne ç›kan Grup Yorum’un gecekondularda, fabrikalarda, grev çad›rlar›nda, üniversite amfilerinde, iflkencehanelerde yapt›klar› çok konufluldu. Kitleler üzerinde derin bir etki yaratan bu tav›r, Yorum’u dinlemeyen kesimlerde bile bir sayg›nl›k oluflturdu. Yorum’un bunu nas›l baflard›¤›, nas›l bu kadar dik durabildi¤i gerçe¤i ise bizce çok iyi bilinen nedenlerle tart›fl›lmaktan kaç›n›ld›. Yorum’un örgütlü kimli¤i, sosyalizm inanc› pek çoklar›n›n üzerinde durmaktan kaçt›¤› bir olgu haline geldi. Çokça söylenen “inançl› gençler” övgüsünün alt›nda ise “inanç” k›sm›ndan çok “gençler” k›sm›na vurgu yap›larak Yorum’un as›l var olufl nedenleri hafife al›nd›, küçümsendi. Yorum’un ç›k›fl›, 12 Eylül’ün yaratt›¤› çarp›k ayd›n anlay›fl›na bir tav›r al›flt› ki bu tav›r hala sürdürülüyor. Yorum, 12 Eylül’ün yaratt›¤› “Beyo¤lu Entelleri” çarp›kl›¤›na bir tav›r al›flt›. Ne üretti¤i, nereden beslendi¤i belli olmayan bu çarp›k kifliliklerin dilinde “heyecanl› gençler” olmaktan öteye gidemeyen Yorum, bir süre sonra bu örgütlü kimli¤e ayak uyduramayan, bencil bir yaflam› seçerek gruptan ayr›lan kimi Yorumcular’la birlikte “Beyo¤lu” gerçe¤i ile kendi içerisinde de yüz yüze geldi. Yorum’dan ayr›lanlar›, çokça söylendi¤i gibi “bir bayrak yar›fl›”na öykünerek yüceltmek samimi bir tutum olamaz. Yorum, herkesin gücü yetti¤ince kat›ld›¤›, bir hobi olarak gördü¤ü, heyecan› bitince b›rakt›¤› bir amatör tiyatro de¤ildir, olmam›flt›r. Yorum, Beyo¤lu’nun alkolle tütsülenmifl beyinlerine bir tav›r al›flt›r, depolitizasyona ciddi bir karfl› ç›kmad›r. Dikkat edin, yüz-
kayhan demir
makale
binler Yorum’u tart›fl›rken, “Beyo¤lu” Yorum’u a¤z›na almaktan ›srarla kaç›n›yor. Yorum, gruptan ayr›lanlarla dostluk da içinde her türlü iliflkisini y›llard›r bu çerçevede de¤erlendirmifltir. Dostlu¤u da bir emek, çaba olarak alg›lam›flt›r. Tuncay’dan “ac›yarak” bahsetti gazeteler. Soldan sahiplenenler ise onun ne kadar büyük bir devrimci oldu¤unu, tüm sanat yaflam› boyunca “emek ve özgürlük” güçlerinin yan›nda yer ald›¤›n› yazd›lar. Ne yaz›k ki gerçekle “dilekler” her zaman ayn› olmuyor. Tuncay, içimizden biriydi, ezilenlerin saf›n› seçmiflti, bunlar do¤rudur ama ayn› Tuncay, y›llar önce örgütlü sanatç›l›k ve örgütsüzlük üzerine ciddi bir tercih yapm›flt›r. Tuncay, elektrik paras›n› bile ödeyemeyece¤i, bir-iki arkadafl d›fl›nda yaln›z kalaca¤›, günlük sorunlar›n çözümlerinin ise alkolde arand›¤› bir dünyay› seçmifltir. Bu flekilde “ac›” ölümü de yapt›¤› bu tercihin sonucudur. Tuncay ve onun gibi düflünen pek çoklar› emeklerinin karfl›l›¤› olarak bekledikleri sayg›y› halk içerisinde de¤il Beyo¤lu barlar›nda, alkolle dolu bardaklar›n içerisinde aram›flt›r. ‹flte bu yüzden Tuncay’› saran kitleler olmam›flt›r, cenazesinde halk olmam›flt›r. “Ac›” bir ölüm! Bizce de Tuncay’›n ölümü “ac›”d›r ama “ac›” tek bafl›na yetersiz bir ifade olman›n ötesine geçemiyor. Zorunlu olarak kullan›lan mumun devirdi¤i alevlerle ölmek üstelik “sanat” çal›flmalar› yapan bir kifli için “ac›”n›n ötesinde bir fley olmal›. Tuncay’›n öyküsü, nereden nereye geldi¤inin öyküsüdür. Tuncay’›n öyküsü, Tuncay ve Tuncay gibi on binlerce kiflinin dikkatle incelemesi gereken bir öyküdür. Tuncay, tercihini “alk›fllarla, yürüyoruz, alk›fllarla yürüyoruz / suskunlu¤a yenilmemifl ellerin 盤l›¤›yla” diyenlerin taraf›na yapmam›flt›r. Ac› olan budur❏
grup yorum
an›
“EY SEKA’LI EY SEKA’LI SENS‹N ‹fiÇ‹LER‹N fiAHI!” Bu sözler, müzi¤i Mehter Marfl›’ndan al›nan, sözleri direniflin içinde iflçiler taraf›ndan yaz›lan 'SEKA Marfl›'na ait. Kendilerini ziyarete gelen herkesi bu marflla karfl›l›yorlar direniflin bafl›ndan beri. SEKA iflçileri ve ailelerinden oluflan yaklafl›k bin kifli, fabrikay› iflgal etmifl durumda. Bakanlar Kurulu’nun SEKA’y› kapatma karar› almas›n›n hemen ard›ndan "SEKA’y› Kapatt›rmay›z" diyerek yerleflmifller fabrikaya. Üzerine basa basa vurguluyorlar "Bizim buradan ancak ölümüz ç›kar" diye. Büyük bir öfke ve kararl›l›kla kendi direniflini, direniflinin sloganlar›n›, flark›lar›n› üretiyor SEKA iflçisi. “Böyle bir direnifli görüp de sessiz kalmak, uzaktan seyretmek olmaz...” diyerek saz›m›z› gitar›m›z› s›rtlay›p, SEKA’ya do¤ru yola ç›k›yoruz. Ne fabrika iflçilerinden bir ça¤r› var, ne de direniflin içinden tan›d›¤›m›z, iletiflime geçebilece¤imiz birileri... Nas›l karfl›lanaca¤›m›za, nas›l bir tepki alaca¤›m›za iliflkin do¤rudan bir bilgi yok elimizde. Ancak büyük güvencelerimiz var. Orada haklar› için direnen onurlu iflçiler var. Baflka hiçbir güvenceye gerek yok. Hep hakl›n›n, direnenlerin yan›nda olduk. fiark›lar›m›z, kampanyalar›m›z, eylemlerimiz hep onlar içindi. Bu nedenle, direniflçilerin bizimle bütünleflece¤inden, bunun onlar için de büyük bir moral olaca¤›ndan kuflkumuz yok. Akflam saatlerinde SEKA’day›z. Gündüz büyük bir dayan›flmaya sahne olmufl buras›. Çeflitli sendikalar ve kitle örgütleri ziyaret etmifl. Binlerce kifliyi a¤›rlam›fl direniflçiler. fiimdi ise herkes gitmifl, sadece iflçiler ve aileleri var. Direniflin sürdürüldü¤ü yemekhanenin içine giriyoruz. Buradaki ortam bizi büyülüyor. As›l olarak ‹slamc› bir yap›s› oldu¤unu görüyoruz SEKA iflçilerinin.
Kendileri sakall›, eflleri türbanl›. Haremlikselaml›k bir düzen kurulmufl. Kad›nlar ayr› bir yerde, erkekler ayr› bir yerde oturuyor. ‹flçilerin hemen tamam› seçimlerde AKP'ye oy vermifl. Ama flimdi herkes aldat›lm›fll›¤›n verdi¤i öfkeyle sloganlar›n› hayk›rarak nefretini dile getiriyor. 'Tayyip Bu fiark› Burada Bitti', 'Gün Gelecek, Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek', 'Katil ABD ‹flbirlikçi AKP' sloganlar›yla inliyor tüm yemekhane. Yemekhaneye bir ses düzeni kurulmufl. Buradan konuflmalar ve müzik yay›n› yap›l›yor. Bir yetkili bulabilme umuduyla oraya gidiyoruz. Ancak baflar›l› olam›yoruz. Hatta yemekhanede saz›m›zla gitar›m›zla görenler “bunlar da kim?” dercesine bak›yorlar bize. Sonunda yetkilileri bulabilecek, bizi tan›flt›rabilecek birilerini buluyoruz. ‹flçilere destek için fabrikada bulunan Kocaeli Üniver-
sitesi'nde okuyan ö¤rencilere ulafl›yoruz. ‹lk geldiklerinde, sahneye ç›kmam›z›n pek parlak bir fikir olmayabilece¤ini, buradaki iflçilerin farkl› bir yap›s› oldu¤unu ve Grup Yorum'u kald›ramayabilece¤ini dile getiriyorlar. Sahneye ç›kmam›z› kabul etmeme ihtimalleri oldu¤unu, etseler de gerginlik yaflanabilece¤ini ekliyorlar. Gündüz çeflitli sol gruplarla tart›flmalar yaflad›klar›n› ve kimseye pankart açt›rmad›klar›n› söylüyorlar. Bu konuda özel bir tav›rlar›n›n oldu¤unu da ayr›ca belirtiyorlar. Onlarla ayn› fikirde de¤iliz. Bunu ›srarla söylüyoruz. Aksine iflçilerin dayan›flmaya ihtiyac› oldu¤unu belirtiyoruz. Bizim burada olmam›z›n da onlar› mutlu edece¤ini savunuyoruz. Gidip yetkili birilerini buluyorlar. Biz kap›day›z. Bir süre sonra yan›m›za baz› kiflilerin koflarcas›na ve büyük bir sevinçle yaklaflt›¤›n› görüyoruz. Yan›m›za gelip 'Bunlar m›' diye soruyorlar bizi
11
göstererek. 'Evet' cevab›n› al›nca 'Siz gerçek Grup Yorum musunuz? Hani flu bildi¤imiz Grup Yorum' diye soruyorlar. 'Evet, biz gerçek Yorum'uz' cevab›n› veriyoruz gülerek. Sar›l›yoruz birbirimize. Bizi burada gördüklerine inanamad›klar›n› söylüyorlar. Hepimiz büyük bir sevinç içindeyiz. Program›n konuflmalar, canl› yay›n ba¤lant›lar›, havai fiflek gösterisi gibi etkinliklerle dolu oldu¤unu ve bu ak›fl›n gece saat ona kadar sürece¤ini söylüyorlar. Ayr›ca burada canl› müzik gibi bir düflüncelerinin olmad›¤›n› söylüyorlar. 'Ama siz geldiyseniz tüm program› de¤ifltirebiliriz' diye ekliyorlar. Biri hemen sahneye kofluyor. 'Size bu akflam bir sürprizimiz var' diye anons ediyor mikrofondan. 'Bu akflam Grup Yorum bizimle. Bizi ziyarete gelmifller' diye ba¤›r›yor. Salonda büyük bir alk›fl tufan› kopuyor. Sloganlar birbirine kar›fl›yor. Tempolu bir flekilde “Hofl Geldiniz!” slogan›yla karfl›lan›yoruz. 'SEKA Marfl›' okunuyor hep bir a¤›zdan. Sahneye davet ediliyoruz. Hepimiz çok heyecanl›y›z. Yapt›¤›m›z konuflmada, buraya ad›m›m›z› ilk att›¤›m›z andan itibaren bizi sar›p sarmalayan direniflin coflkusundan bahsediyoruz. Sloganlar at›l›yor ard› ard›na. Coflku büyüdükçe büyüyor. “Bizim SEKA'dan Ölümüz Ç›kar'”, “Y›lg›nl›k Yok, Direnifl Var...” SEKA'y› kapatmak isteyenlerin böylesine büyük bir direnifle çarpt›¤›n›, bu direniflin herkese ö¤retti¤ini söylüyoruz. 'SEKA'y› Kapat›n Görelim Sizi’, ‘Siyasetçi Katili Yapmay›n Bizi Korkutmaz Bizleri Cezaevleri’, ‘Ölümüne Direnir SEKA ‹flçisi’ sloganlar›yla cevapl›yorlar konuflmam›z›. 'Grev Halay›' flark›s›yla bafll›yoruz program›m›za.
12
“Hakk›n› ara sor da gel Çad›rlar› kur da gel Dü¤ün olsun grevler Davullara vur da gel...” Herkes alk›fllar›yla tempo tutuyor flark›m›za. Sözleri pür dikkat dinleyip anlamaya çal›fl›yorlar. Daha sonra “‹nsan Pazar›”yla devam ediyoruz. “Açl›¤›n dili olmaz Yoksullu¤un vatan› Kör olas›n kahpe devran...” “‹nsan Pazar›”ndan sonra “Gel ki fiafaklar Tutuflsun” isimli flark›m›z› söylüyoruz. Bu flark›larda kat›l›m›n daha da artt›¤›n› görüyoruz. Birçok kifli sözlerini bizimle söyleyerek efllik ediyor. Son olarak “U¤urlama”y› söylüyoruz. fiark›ya girdi¤imiz ilk anda büyük bir alk›fl kopuyor ve hemen herkes sözlerine
efllik ediyor. Bu kadar çok kiflinin ezbere biliyor olmas› flafl›rt›yor bizi. Bu flark›m›z›n gücüne bir kez daha tan›k oluyoruz. “U¤urlama”yla birlikte konserimiz sona eriyor. Daha sonra yeniden buluflma sözü vererek sahneden ayr›l›yoruz. Sahneden iniflimiz, yemek saatine denk geliyor. ‹flçilerin haz›rlad›¤› yemekler da¤›t›l›yor. Bizi de yemek yedirmeden göndermek istemiyorlar. Oturup iflçilerle birlikte yeme¤imizi yiyoruz. Ve SEKA’y› ilk ziyaretimiz sona eriyor. Direniflin hala ayn› kararl›l›kla sürdürülüyor olmas› çeflitli ayd›n ve sanatç›lar› da harekete geçiriyor. ‹lk ziyaretimizden yaklafl›k bir hafta sonra aralar›nda Edip Akbayram, Cezmi Ersöz, fianar Yurdatapan, Mahir Günfliray ve Ataol Behramo¤lu'nun da oldu¤u bir grup yazar ve sanatç›yla yeniden ziyaret ediyoruz SEKA'l› direniflçileri, bu defa daha organize bir flekilde. Önceden randevu al›narak, bas›nla birlikte gerçeklefliyor ziyaret. Burada da herkes ç›k›p konuflmalar yap›yor, dayan›flma duygular›n›, heyecanlar›n› dile getiriyor. Geçen ziyaretimiz çok ani geliflti¤i için bu ziyarette olamayan Yorum'cular, bu kez kaç›rmamak için özen gösteriyor. Yorum sunuldu¤unda tan›d›¤›n› belli ederek büyük bir coflkuyla alk›fll›yor kitle. ‹flçilerin özellikle aralar›nda görmek istedi¤i Edip Akbayram, iflçilerin sevincine sevinç kat›yor. Edip Akbayram 'Ald›rma Gönül' flark›s›n› tüm kitleye söyletiyor. Y›llard›r efli benzeri görülmemifl böyle bir direniflin parças› olmak, oradaki atmosferi, havay› solumak büyük bir moral kayna¤› oluyor hepimiz için. Program sona erdi¤inde herkesin içinde yeniden görüflme iste¤inden baflka bir fley yok. Bu duygularla yeniden ‹stanbul'a do¤ru hareket ediyoruz...❏
deniz engin
an›
yine geleceğiz sergül, elimizde karanfillerle...
Yorucu bir günün sonras›nda, kendimi zorlayarak kalkabildim yatt›¤›m yerden. Kalkar kalkmaz hemen toparlan›p, yola düfltüm. Saat 09.00 gibi Adli T›p’›n önünde olmal›y›m. Koflar ad›mlarla dura¤a gidip, hemen bir otobüse biniyorum. Etraf oldukça sakin ve hava çok so¤uk. Birçok fley geçiyor akl›mdan. Ayn› anda o kadar çok fleyi düflünüyorum ki; film fleridi gibi geçiyor gözümün önünden her fley. Otobüsteki insanlara bak›yorum tek tek. “Sergül”, diyorum. “Daha birkaç gün önce, burada Taksim’in orta yerinde, F Tipi hapishanelerdeki tecritin kalkmas› için üzerine benzin dökerek kendini yakt›! Söylemek ne kadar kolay de¤il mi? Düflünsenize hangi insan ne için yapar bunu? Akl›n›z›n hiçbir köflesine s›¤m›yor de¤il mi? Kimse cevap vermiyor soruma. Herkes bir fleylerin, bir yerlere yetiflmenin telafl›n-
da. Kimileri daha gözlerini bile açmakta zorlan›rken, kimileri de Adli T›p’›n önünde gecenin o öldürücü so¤u¤unda bekliyor. Kim bu insanlar? Neden burada bekliyorlar? Evleri, iflleri, eflleri, çocuklar› yok mu bu insanlar›n? Bunun için mi buradalar? Hay›r! Öyle olsa neden bir Adli T›p morgunun önü olsun ki tercih ettikleri mekân. Bunlar› düflünerek iniyorum otobüsten. Arkadafllar›m›n yan›na do¤ru yürüyorum. Hepsiyle görüflüp cenazeye iliflkin bilgiler al›yorum. Yaln›z biz de¤iliz orada bekleyen, polisler de her zamanki yerini alm›fl. Göz göze geliyoruz bazen, bofl bak›fllarla bak›yorlar bize. Biz onlar› çok iyi tan›yoruz, onlar da bizi... Yüzlerine her bakt›¤›m›zda gözlerini kaç›r›yorlar bizden. Çevreden gelip geçenler de flaflk›n flaflk›n bak›yorlar bize. Hatta yafll› bir teyze, yakamda-
ki foto¤rafa dikkatlice bakarak, yan›ndaki kad›na gösteriyor ve a¤lamakl› bir ifadeyle bir fleyler m›r›ldan›yor: “Vah! vah! Yavrum! Ah güzel k›z›m!..” Etraftan gelip geçenler sürekli bize bak›yor. Bir taksi tam önümüzde duruyor; içindeki kad›n cam› aç›p: “Burada neden bekliyorsunuz? Bu foto¤raftaki k›z kim?” diye sorular soruyor bize. Arkadafllar da hemen cevapl›yor sorular›. “Bafl›n›z sa¤olsun...” deyip gidiyorlar onlar da... Polisler art›k dayanamay›p yan›m›za geliyorlar, “Cenazeniz burada de¤il. Ailesi gece götürdü, burada neden bekliyorsunuz hala?” Avukatlar›m›z konufluyor onlarla. Daha önce defalarca yalan söylediniz bize ve böyle kaç›r›p götürdünüz cenazelerimizi. fiehitlerimizi sahiplenmemize tahammülleri yok. Uzaklaflt›rmak istiyorlar bizi buradan. Sergül’ün cenazesinin, önceki gece saat 04.00 gibi ailesi taraf›ndan kaç›r›ld›¤›na emin oluyoruz. Adli T›p’›n arka bahçesinden kaç›rm›fllar Sergül’ü. Hemen haz›rl›klar›m›z› yap›p, bir otobüs ayarlayarak, yola ç›k›yoruz. Cenazenin Sakarya’ya götürüldü¤ünü ö¤reniyoruz. Oysa can yoldafl› Gülnihal’in yan›nda olmay› istiyordu O. Ailesine de öfkeleniyoruz bir yandan. Nas›l böyle bir fley yapabilirler, hangi vicdan buna izin verir? Ölmüfl bir insan›n, k›zlar›n›n son iste¤ini nas›l yerine getirmez bir aile, diyoruz. Sergül’ün foto¤raflar›n› otobüsün camlar›na yap›flt›r›yoruz; görün, duyun, ö¤renin; Sergül, 118. ölüm! Yola ç›kt›k ama nereye gidece¤imizi, kime, ne soraca¤›m›z› bilmiyoruz. Tek bildi¤imiz, Sergül’ü bulana kadar arayaca¤›z... Yol boyunca cenaze törenine iliflkin program ç›kar›yoruz.
13
Bir ara bafl›m›n yan›nda duran foto¤rafa tak›l›yor gözüm. Dal›p gidiyorum yine, Sergül’ü düflünüyorum; gülen gözlerle bak›yor bize. Yolumuz uzun... Gece boyunca cenazeyi bekleyen arkadafllar uykusuz, yorgun, aç. Bir sessizlik çöküyor otobüsün içine, herkes uyumufl; bir ara ben de uyumuflum. Yüksek bir sesle uyan›yoruz; “Arkadafllar Sakarya’ya geldik!” Adresi bulmal›y›z flimdi. Mahalle muhtarl›¤›na u¤ruyoruz önce. Bilse bilse muhtar bilir arad›¤›m›z adresi... Akrabalar›ndan birinin adresini ö¤renip, uzunca bir yokuflu t›rman›yoruz. Söyledikleri adreste kimse yok. Ya da kimse görüflmek istemiyor bizimle. Yoldan geçen çocuklara mahalle mezarl›¤›n›n nerde oldu¤unu soruyoruz. Yeri ö¤rendikten sonra buluyoruz mezarl›¤› ama kimse bir fley bilmiyor. fiafl›r›yoruz ve flüpheleniyoruz: Acaba bizden sakl›yorlar m›? Oradan da ayr›l›p, bildi¤imiz di¤er adrese gidiyoruz. Bu arada bizi uzun zamand›r takip eden bir taksi yan›m›za yaklafl›p, tam arkam›zda duruyor. Polis olduklar›na ad›m›z gibi eminiz. Tam bunlar› konuflurken arabadan inen birisi yan›m›za yaklafl›yor, merakla bekliyoruz... - Biz Do¤an Haber Ajans›’ndan geliyoruz. San›r›m siz de Taksim’de kendini yakan bayan›n mezar›n› ar›yorsunuz. Polis olmad›klar›na inanm›yoruz. - Neden bizi takip ediyorsunuz o zaman? -Biz de emin olmak istedik, sizi muhtarl›¤›n önünde görünce emin olduk. Cenaze sabah sekiz gibi gömülmüfl. Ailesi gömmüfl.
14
‹nanmak istemiyoruz ama, yine de gidip bakaca¤›z. Önemli olan Sergül’ü bulmak, ona son sözlerimizi söylemek, vasiyetini yerine getirmek... Tekrar yola ç›k›yoruz. Bahsettikleri yer uzak. Mezarl›¤›n önünde polis y›¤›n› var. “Tamam, buras› iflte! Do¤ru söylemifller, yoksa neden polisler beklesinler ki mezarl›¤›n önünde, hadi inelim!” Arabadan inip, mezarl›kta görev yapan iflçilere soruyoruz. “Sergül Albayrak ad›nda bir k›z›n cenazesi gömüldü mü buraya?” “Hay›r, öyle bir cenaze gelmedi.” diyor iflçiler. ‹nanmay›p, tuttuklar› kay›tlara bak›yoruz, yok yok yok! Ç›ld›raca¤›z, bu kadar da olmaz ki, ne yapmaya çal›fl›yorlar? “Arkadafllar, Sergül’ü bulmadan hiçbir yere gitmeyece¤iz! Di¤er mezarl›klara da bakmal›y›z.” Tekrar yola ç›k›yoruz, biraz ötede birkaç mezarl›k daha var, onlara da bak›yoruz. Sormad›¤›m›z kifli, bakmad›¤›m›z yer kalmad›: camiiler, mezarl›klar... Hatta yoldan geçenlere bile soruyoruz. Sonra, bize söyledikleri mezarl›¤a geri dönüyoruz. Çünkü çok garip geliyor bize; neden polis di¤er mezarl›klar da de¤il de orada bekliyor? Hay›r, bizi kand›r›yorlar. Sergül’ü bulmadan ayr›lamay›z! Gerekirse, tek tek bakaca¤›z mezarlara... Sergül’ü bulaca¤›z. Polisler hala oradalar, hepimiz bulundu¤umuz arabadan inip, mezarl›¤a giriyoruz. Tek tek bakaca¤›z mezarlara, ta ki Sergül’ü bulana dek. “Hadi arkadafllar aramaya bafllayal›m!” Üçer üçer mezarl›¤›n içine da¤›l›yoruz. “Abla bak! Bu mezar yeni, topra¤› daha çok ›slak, hem çiçekler de var üzerinde!” Heyecanla yaklafl›yorum söyledikleri mezara. “Yok, bu de¤il, baksana etraf›ndaki tahtalar eski. Hadi arkadafllar! Bütün mezarlara bakmal›y›z, Sergül mutlaka bu mezarl›kta mutlaka.” Bir taraftan mezarlara bak›yor, bir taraftan da düflüncelere dal›yorum. Sergül’ün son sözleri, vasiyeti geliyor akl›ma: “Cenazemin arkadafllar›m›n haz›rlad›¤› flekilde kald›r›lmas›n›, mezar›m›n Gülnihal Y›lmaz’›n Bursa’daki flehir mezarl›¤›nda, yan› bafl›nda olmas›n›, gömülürken geleneklerimize uygun olarak bayra¤›ma sar›lmak istiyorum...” Etraf›mda kimse yok, koskoca mezarl›kta tek bafl›may›m. Öyle h›zl› ad›mlam›fl›m ki yolu, arkadafllardan uzaklaflm›fl›m. Küçükken çok korkard›m mezarl›klardan
oysa ki. Akl›mdan bile geçmezdi böyle tek bafl›ma bir mezarl›kta birini arayaca¤›m. Birden bana do¤ru yaklaflan Toros marka otomobile çarp›yor gözüm. Hemen ayr›l›yorum bulundu¤um yerden, Sergül’ü bulmama engel olamazlar. Arkadafllar›m›n oldu¤u yere do¤ru ilerliyor, bir taraftan da mezarlara bak›yorum tek tek. 1996 y›l›nda gözalt›nda kaybedilen Düzgün Tekin’in annesi geliyor gözlerimin önüne; Edirne’de bir çöplükte, o¤lunun cesedini ar›yordu Elif Ana. A¤›tlar yak›yordu kollar›n› iki yana açarak. Bunlar› düflünürken bir mezar ilifliyor gözüme, koflup hemen bak›yorum. Ne isim, ne tarih, hiçbir kan›t yok Sergül’ün mezar› oldu¤una dair. ‹çimden sesleniyorum “Sergül! Sergüüüüüül!.” Sanki beni, bizi duyacak ve “Buraday›››››››m!” diyecekti. Evet, hiçbir gerçekli¤i yok belki bu düflüncelerimin, öyle bir duygu ki bu; tarif etmek imkâns›z... “Yok yok iflte!” Mezarl›kta dolaflmaya bafllayal› üç saatten fazla olmufl, hava da yavafl yavafl kararmaya bafll›yor. Toplan›yoruz hemen. “Arkadafllar iki yeni mezar bulduk ama ne tarih ne de isim var üzerinde, bir de Albayrak soyad›nda eski bir mezarl›k var. Mutlaka bulmal›y›z Sergül’ü.” Bir de yolun karfl›s›ndaki mezarl›¤a bak›yoruz, tek tek dolafl›yoruz o mezarl›¤› da. Tekrar toplan›p konufluyoruz. “Ne yapaca¤›z!” Bir arkadafl, “Hava art›k karard›. ‹stanbul’a geri dönüp, yar›n tekrar gelelim.” diyor. “Hay›r, olmaz! Sergül’ü bulamasak ta onun için temsili tören yapmal›y›z. O, böyle olmas›n› istemezdi.” Biz bunlar› konuflurken, mezarl›kta bulunan polisler de etraf›m›zda merakla bekliyor, ne yapaca¤›m›z› ö¤renmeye çal›fl›yorlar ama soram›yorlar. Tek kelime etseler, tüm kinimizle üstlerine yürüyece¤iz çünkü... “Olmaz, Sergül’e söyleyecek sözümüz var. Duysun istiyoruz.” Hemen mezarl›¤›n önüne geçip “Sergül Albayrak Ölümsüzdür!” pankart›n› aç›yoruz. Ellerimizde de Sergül’ün foto¤raflar› var. Konuflmalar yap›p, onun en çok sevdi¤i türküleri, marfllar› söylüyoruz. “Suya düflen bir karanfilse yüre¤in, b›rak kendini ›rma¤›n türküsüne gülüm...” En çok bu flark›y› severmifl Sergül. Onun için söyledi¤imiz bir marflta geçen cümle o kadar dikkatimizi çekiyor ki, o k›tay› söylerken hepimiz göz göze geliyoruz: “Türküm bitmedi, sesim daha yitmedi, ben hala türkü yak›yorum kavgada. “ boflunu aramay›n mezerda beni.” Mezarl›¤›n kap›s›na resimlerini b›rak›yoruz Sergül’ün, bir de karanfilleri... Vedalafl›p, söz veriyoruz. “Hesab›n›, hesab›n›z› soraca¤›z. Seni bizden koparamayacaklar, yine gelece¤iz Sergül. Bu kez mezar›n›n bafl›nda söyleyece¤iz sevdi¤in türküleri. Bekle bizi...” ❏
insan kendinde neyi sever?
Ne önemi var ki? Havaland›rman›n boyutu gerçekten önemli de¤il. ‹ster metrelerce olsun. ‹sterse kilometrelerce. Ne fark› var? Yok! “‹çerisi” dedi¤in nedir, “d›flar›s›” ne? Zulüm duvarlar›, sömürünün alçakl›¤›, yozlu¤un çukurlar›, bencilli¤in körlü¤ü her yerde, her zaman ve hep ayn› de¤il mi? Boflver, bu bir soru de¤il. Cevab›, hayat veriyor zaten. Birileri lal olsa da, cevaplar yaflam›n gerçekli¤indedir. Havaland›rmalar›n boyutuna, biçimine dair bir ayr›nt›d›r. Ve onur, her zaman, her yerde, hep ayn›d›r. Zaman ve mekanla ölçülmez. Elbette kimileri için “d›flar›s›” düzenin ta içidir zaten. Onlar umutsuz vakad›r. Ve onlar için umut yoktur. Y›lg›nl›¤›n karas›yla lekelenmifltir al›nlar›. Düzene secde ederken bulaflm›flt›r o karal›k. Ama bir de gökyüzü kadar engin al›nlar›nda y›ld›z kayd›ranlar var. Sevgi’nin k›z› Sergül’ler var yani… Yar›m kalmaz hiçbir fley… Ve zaten baz› fleyler yar›m olmaz. Onur gibi mesela. Ya tamd›r ya yoktur. Ama hiçbir fleyi yar›m b›rakmayanlar da var elbette. Hiçbir fleyi elbette. Hiçbir fleyi hem de. Onlar, onurlar› gibi ömürlerini de yar›m b›rakmazlar. Tamamlarlar daima.
Tam ve tamam anlam›yla hem de. Sergül bir kez daha hakl›d›r o halde; “do¤ru olandan ‘yaflamak’ ad›na kaç›l›yorsa iflte orada, tam orada bir ikiyüzlülükten söz etmek kaç›n›lmaz olur. Yani biz hakl› oldu¤umuzu bile bile, zulme boyun e¤sek, buna ne ad verilir? Ben ‘ölüm’ demek istiyorum k›saca. Ve ben ölmek istemedi¤im için, ‘vars›n beden gitsin’, diyorum…” “Bu meydanda cengimiz var.” Taksim’de yani ve Sergül’ce. Halk›n kurtulufl cenginin meflalesi yan›yor o meydanda. Baflka bir meydanda, mesela K›z›lay’da, AB’ye teslim olman›n bayram›(!) yap›l›rken, halk›n teslim al›namayaca¤› Taksim’de hayk›r›l›yor. Elbette K›z›lay’a kuru kalabal›¤›n ve her türlü yalanlarla onlar› oraya toplayanlar›n kalabal›¤› hakimdi. Ama halk›n iradesi, umudu ve gelece¤i Taksim Meydan›’ndaki Sergül’ün dara¤ac›nda tek bafl›na ama ma¤rur sal›n›rken, Serez Çarfl›s›’n›n kalabal›¤› o kahrolas› suskunlu¤u içinde “yaflad›”. Oysa giden bedendi, yaflayan Bedreddin. ‹nsan kendisini sever mi? Ya da insan kendisinde neyi sever? Uzad›kça kesti¤i t›rnak ve saçlar›n› m› mesela? Ya da böbre¤i, dala¤›, midesini mi? ‹ç ve d›fl organlar-
y›lmaz do¤an
hapishaneden
dan oluflan etini mi sever insan? Belki de sorunun cevab› insan›n ne ve nas›l oldu¤unda yat›yor. ‹nsan bir et y›¤›n› m›d›r yoksa de¤erler bütünü mü? ‹nsan kendisini sever elbette. Ama neyini? Etini, sinirini, kolunu, baca¤›n›, yüzünü, gözünü mü? ‹nsan kendisini onurlu bir insan yapan duygu ve düflüncülerini sever. Ve bunlardan asla vazgeçmez. Vazgeçmedi¤i kendisidir. Onuru, inançlar›, idealleridir. Ve Sergül bir kez daha hakl›d›r; “Ben ölmek istemedi¤im için, vars›n beden gitsin, diyorum” “Sizi çok seviyorum!” Sergül’ün mektuplar›n›n klasik son cümlesidir bu. Hiç de¤iflmez ve mutlaka kocaman harflerle yazar. Oraya kadar yazd›¤› her sat›r›n bir özetidir bu. Böyle çoooook sevmek, tam sevmektir zaten. Sevgi de onun gibidir, yar›m› olmaz. Ve sevgi ancak bilincimizden süzülüp yüre¤imizde böyle çoklafl›r zaten. Biz de seni sevdik ve seviyoruz Sergül, ateflinde yanacak kadar hem de… fiimdi bir ad›m daha at›yoruz Sergül’ce. Zafere bir ad›m daha. Ve geride kalanlar›n y›lg›n ve sevgisiz suratlar›na tükürüp, ezip geçiyoruz zulmü. Yüzümüz Sergül’ce gelece¤e dönük, yürüyoruz.❏
15
sinema
kurban olunas› hayaller Arabesk ve melodram, bu ülkenin sanat hayat›na dapmgas›n› vurmufl iki ana ak›md›r. Her ikisi de yükseliflleri ve çöküflleriyle ortak kaderi paylaflt›klar› gibi, paylar›na düflen elefltiri süreçleri de el üstünde tutulufllar› da benzer temalar› içerir. Arabesk ve melodram ayr› ayr› on y›l›n krallar›d›r. Ancak, sevenleri ayn›d›r. Elefltiriye u¤rad›klar› katmanlar bile ayn›d›r ve ne gariptir, cilal› bir moda devrinde üstünde tutulduklar› ellerin sahipleri de y›llar öncesinin elefltiren katmanlar›na aittir. Bu iki ana ak›m› elefltiren hatta yerden yere vuranlar aras›nda geçmiflin devrimcileri de vard›r. Ancak, onlar› bugünün el üstünde tutan kesimi içinde de saymak mümkün de¤ildir. fiöyle ki geçmifl dönemin elefltirileri dikkatle de¤erlendirildi¤inde görülecektir ki gerek arabesk gerekse de melodram bu ülke gerçekli¤inden uzak olmakla elefltirilmemifl, aksine bu ülke gerçeklerine dayand›¤› kabul edilmifltir. Devrimcilerin elefltirileri de tam bu noktada bafllar. Bu iki ana ak›m ve özellikle de arabesk bu gerçekli¤i kabul eden ve daha önemlisi buna boyun e¤en bir özü tafl›r. ‹flte temel elefltiri noktas› budur. Var olan gerçekli¤i içsellefltirmeyi dayatmalar›, kabul edilemez oland›r. Oysa bu iki ak›ma temel elefltiriyi getiren seçkin çevreler, bu yanlar›yla zerrece ilgilenmemektedir. Onlar; seçkin, burjuva kültürün izini sürüp bu avam anlay›fl› reddetmifllerdir. Ancak ‘90’l› y›llara damgas›n› vuran ideolojik t›kanma hali, kast›n en tepesindeki bu seçkincileri deforme etmifltir. Kültüre ait üç fley, bit pazar›na nur misali bafl tac› edilmifltir. Futbol, arabesk ve melodram... Kuflkusuz bunlara eklenecek bir dizi bafll›k daha s›ralanabilir. Ancak, bu üç bafll›k ve özellikle ikisi yaz›m›z› daha çok ilgilendirmektedir. ‹deolojik t›kanma, durumu belirleme aç›s›ndan en tepede dururken, bunun do¤al sonuçlar›ndan biri de fikir hayat›n›n ve do¤al olarak kültürel ve sanatsal faaliyetlerinin k›s›rlaflmas›n› getirecektir. Sadece
16
k›s›rlaflma da dememek laz›md›r. Üretimde de ciddi bir s›k›nt› yaflanmaktad›r. Bu gayet do¤al sonuçtur. Eskinin yeniden cilalan›p önümüze konmas› nicedir al›flt›¤›m›z bir durumdur. Sinema söz konusu oldu¤unda, Amerikan sinemas›n›n son dönem sa¤anak haline gelen, yeniden çevrim anlay›fl›na baflka ne buyrulabilir ki? Bizim sanat hayat›m›z da bundan daha farkl› bir özellik içermez. Evet, bu süreçten öyle ya da böyle bu ülkenin kaderini de¤ifltirece¤ini iddia edenler de nasiplenmifltir. Mevzuyu, kendimizi d›fl›nda tutarak de¤erlendirmek gibi bir megalomaniye de gerek yok; ne kadar çabalarsak çabalayal›m bu süreç bizim gibi düflünenleri, hayat› sanat yoluyla da yeniden üretmeye çal›flanlar› bile etkilemifltir. Bu do¤al oland›r. Neticede ayn› havay› soluyoruz. Onlar›n karbondioksitinden oksijen yaratma durumu yani. ‹flte bu noktada, nur ya¤m›fl bit pazarlar›na, mal bulmufl ma¤ribi gibi dalma hali olufluyor. Köksüz bir geçmifle özlem hali, buram buram kokuyor. Brecht’in dedi¤i
gibi dura¤an bir geçmifle özlem hali umutsuzlu¤un do¤ru tan›m›d›r. Bizden de bir ekleme yapacaksak umutsuzluk en büyük çürümedir; varoluflçu düzlemde günah olarak da ele al›nd›¤› görülmüfltür. Yavuz Turgul Sinemas›’nda Melodram lar-De¤iflimin Alt›nda Ezilenler Türkiye sinemas›nda oldukça önemli ve hakk›nda önemli incelemeler yap›labilecek bir isimdir Yavuz Turgul. Özellikle sinemaya ad›m att›¤› Arzu Film ekolüyle birlikte düflünüldü¤ünde bugüne kalan önemli bir figürdür. Özellikle, Ertem E¤ilmez’in o¤lu Ferdi E¤ilmez’in bile Arzu Film ekolünü ne derecede anlad›¤› “Hababam S›n›f›”n›n yeniden çevrimlerinde görülebilirken, Yavuz Turgul’un sinemas›n›n dönemin Arzu Film ekolüne yatk›nl›¤› daha iyi karfl›laflt›r›labilir. Arzu Film ekolü bizim kafa sallay›p onaylad›¤›m›z bir ekol de¤ildir ancak, Türkiye’de sinema birikimi üzerine bir fleyler yazma iddias›nda olanlar bu ekolü görmezden gele-
mezler. Zaten böyle oldu¤unu da iddia edemeyiz. Bazen hak etti¤inden fazlas› bile olabilecek flekilde bu konu üzerine e¤ilinmektedir. Arzu Film ekolü, Türkiye’de melodram›n ve popüler sinema anlay›fl›n›n en yetkin halidir. Yavuz Turgul sinemas›, iflte bu anlay›fl› özümseyen bir içerik tafl›maktad›r. Günahlar› ve sevaplar›n› bu yaz›ya malzeme yapmayaca¤›z. Ancak gönül rahatl›¤›yla söyleyebiliriz ki; Yavuz Turgul, pefline düfltü¤ü sineman›n gereklerini gayet iyi yerine getirmektedir. Gerek senaryosunu yazd›¤› gerekse de yaz›p yönetti¤i filmlerde melodram›n gereklerini ölçülü bir biçimde kullan›p seyirciyi etkilese de Yavuz Turgul eskiden beri baz› meseleleri kendine dert edinmifltir. Zü¤ürt A¤a (Bu filmde sadece senaryo Yavuz Turgul’a aittir), Muhsin Bey, Gölge Oyunu, Eflk›ya, Gönül Yaras› hep bu derdin izini sürer. Bunlardan biri göç etme haliyken di¤eri ve as›l önemlisi de¤iflen de¤erlere ayak uyduramayan ve ezilip giden, kaybolan karakterler... Gölge Oyunu d›fl›nda hepsi döneminin popüler filmleri olan bu sayd›klar›m›z› san›r›z sinemay› sevenler hat›rlayacaklard›r. Yerlerinden yurtlar›ndan kopan karakterler tan›r›z. Ve bu karakterlerin etraf›nda, özellikle ‘80’li y›llar›n de¤iflen de¤er yarg›s›na, yaflay›fl›na yani dejenerasyona odaklan›r yönetmenin merce¤i. Her savafl›n zengini vard›r. ’80 sonras›n›n kazananlar› varsa, kaybedenleri de geçmiflteki de¤erlerin izinden giden ya da en kötü ihtimalle de¤iflmeyi beceremeyenleridir. Öyle ki feodalizmin nefret edilesi a¤as›
bile dönemi geçince ac›nacak ve seyircinin özdeflleflebilece¤i bir karakter haline gelmifltir. Yavuz Turgul sinemas› buyken “Gönül Yaras›” nedir, diyecek olursak; melodram›n en belirgin örne¤i bu kez karfl›m›zdad›r. Ve iflte bu noktada bu ülkenin seçkinlerinin ikiyüzlülü¤ü devreye girmektedir. Gönül Yaras› tür olarak ‘70’li y›llar›n melodramlar›n›n izini sürerken bunu bir ad›m öteye tafl›yor. Bunu hem senaryosundaki yetkinliklerle hem de dönemine ayak uydurarak ve rafineleflerek yap›yor. Bunlar›n yan› s›ra, dönemin Türkiye sinemas›nda pek sözü edilmeyecek metafor ve imgelerine de yer veriyor. Karakterlerin isimleri, öyküleri hem filmin öyküsünü olufltururken hem de yeni öykülere pencere açabilme yetkinli¤ini tafl›yor.
‹dealist ö¤retmen Naz›m’›n, hayallerinin peflinde y›llar›n› tüketen Naz›m’›n, emeklili¤inin ard›ndan büyük flehire gelifliyle yaflad›¤› çat›flmalar, dönüflüm; gözümüzün önüne seriliyor. Hikâyenin di¤er kahramanlar›, Dünya, Melek Halil, Piraye ve Mehmet... Hepsi birer yaral› karakterler galerisi... Irz›na geçilmifl pavyona düflmüfl bir Dünya, onun derdine düflmüfl Halil... Naz›m ve çocuklar› Piraye ile Mehmet... Hepsi bir dünya halini sergiliyor. Bunun yan›nda “de¤iflime” direnen Naz›m’›n yaratt›¤› y›k›m... Her melodramda oldu¤u gibi biraz eksik ve yapay kalan yanlar olsa da ad› üstünde bu bir melodram. Her ne kadar konusu de¤iflim olsa da de¤iflimi reddediyor. Ve Naz›m’›n dedi¤i gibi yan› bafl›nda olan biten onca fleye seyirci kalm›fl, de¤ifltirememifl bir karakter var ortada. Gerçi de¤ifltirmek istese de neye yar›yor ki? Filmin sonunda Naz›m’›n dedi¤i gibi; bofla geçen y›llar var ortada ancak, bir kez daha dünyaya gelme flans› olsa bile bu ideallerden vazgeçememe tutkusu da var. Ve dedi¤i gibi hepimiz hayallerimizin kurban›y›z. ‹yi de sormak laz›m, o hayaller de¤il midir u¤runa kurban olmaya de¤ecek tek fleyi insan›n. Ötesinde insan nedir ki? Bunu da Reha Erdem sormufltu. Gerçi bizim izleme flans›m›z olmad› henüz. Belki o bulmufltur cevab›n›. Karfl›m›zda bir melodram ak›p gidiyor. En az›ndan bir sabun köpü¤ü gibi ak›p giden bir melodram de¤il bu, bitince tart›flacak bir fleyler b›rak›yor elimizde. Söyleyecek onca iddial› sözü olup da hiçbir fleyi olamayan birçok filmden daha de¤erli bir fley de¤il mi elimizde kalan?❏
17
Yürüyor durmadan Güneşin çifte kanatlı kapısını açan Büyüyor ölürken bile muzaffer olan Çürüyor aşk yeminlerini unutup kavgadan kaçan Bende esintisi kuru bir yaprak gibi olan Gülüyor cennetime sonsuz kadar dolan Aylar ayları geride bıraktı ne yazar Bir mevsim öncekini hatırlamadı Sakalımda bir kaç tel beyazlar Kuşandım ben de yalın kılıç bedenimi ve ölüm andını Sürüyorum yağız atımı Bir mevsimden bir mevsime Adlarına mezarsız ölüler denildi Kimi cengaver bir geçmişi Kimi cıvıl cıvıl bir geleceği Zamanın sonsuzluğunda yitirdi
18
Unutan kim, unutturan kimdi Kazıdık yüreğimize hançerle İntikam yeminlerimizi Sildik defterimizden geçmişi Affedilişlerini Unutmayacaksın diye gözlerimdeki sevinci Ölürken bile ışıtacak gözlerini Unutmayasın diye hıncımı Ölürken bile yumruklarım sıkılı kalmalı Nazlı bir kleş gibi Almışım elime yüreğimi Salınır ha salınır Patlatmak için bedenimi Tespih taneleri gibi sayıyoruz günleri Doksan dokuzdan sonra yüz Arkam önüm sobe Mevsim güz Dere tepe düz.
muharrem çetinkaya
kaç mevsim
bafle¤meyen kad›nlar eybekler diyar›d›r Ege. Zulme ve haks›zl›¤a karfl› direnen ve savaflan zeybekleriyle ünlüdür Ege topraklar›. Ege’nin bir ilinde, Uflak’ta kurulmufl Uflak Hapishanesi. “Bafle¤meyen Kad›nlar“ isimli kitapta Uflak Hapishanesi’nin direngen kad›nlar› anlat›lm›fl. Hapishanelerde 19 Aral›k 2000’de yap›lan katliamla sonuçlanan operasyonda Uflak Hapishanesi sadece kad›nlar›n bulundu¤u bir hapishane olarak di¤erlerinden ayr›l›r. Kitaba ismini veren ise Uflak Hapishanesi’nde direnen ve flehit düflen devrimci kad›nlar›n direniflidir. Yasemin Canc›, Berrin B›çk›lar, Sevgi Erdo¤an ve Günay Ö¤rener, direniflin Uflak cephesinde flehit düflen devrimci kad›nlard›r. Anlat›lan ise; hapishanelerde F Tipi hücrelere karfl› süren büyük direniflin sadece bir kesitidir. Hala süren direniflte, Uflak Hapishanesi de bu yaz›y› okudu¤unuz anda dahi direniflini sürdürüyor olacak. Kitap, Buca’daki kad›n tutsaklar›n Uflak’a getirilmesiyle birlikte günlük yaflamlar›, 2000 y›l›nda bafllayan ölüm orucu sürecine haz›rl›k, direnifl süreci, 19 Aral›k operasyonu ve sonras› Sevgi Erdo¤an’›n günlü¤ü, Günay Ö¤rener ve Uflak Hapishanesi’nde flehit düflen kad›nlar›n özgeçmiflleri ve foto¤raflar›n›n derlendi¤i bölümlerden olufluyor. Direnen kad›nlar da¤da gerilla, bir anne ve devrimcidirler. Hepsi Ege’nin bir ilinde bir hapishanede toplan›rlar. Egemenlerin kad›nlara biçtikleri görev; zavall›, çaresiz, erke¤in boyunduru¤unda olan bir karakterdir. Devrimci kad›nlar, sistemin kendilerine biçti¤i görevi reddettikleri için devrimcileflmifller, Anadolu kad›n›n›n cefakâr ve vefa duygular›n› devrimci yaflamlar›na tafl›m›fllard›r. Uflak Hapishanesi’nde canlar› pahas›na ortaya koyduklar› direnifl bunun ispat›-
Z
d›r. T›pk› Vietnaml› kad›nlar gibi, Yunan ‹ç Savafl›’nda direnen, Bolivya Da¤lar›’nda, Nazi kamplar›nda direnen ve savaflan dünyan›n devrimci kad›nlar› gibi. Yaflad›klar› duygular›, günlük yaflamlar›, ölüme giderken hissettikleri, bütün yal›nl›¤›yla aktar›lm›fl kitapta. Kitab› okudu¤unuzda tutsaklar›n her birinin yaflam›n›n küçük bir kesitine tan›k olacaks›n›z. Yaflamdan ölüme giden, ad›na ömür dedi¤imiz yolda nas›l yürüdüklerini göreceksiniz. K›sa ama onurlu bir yoldur onlar›nki. Bedenlerini atefle verecek kadar cüretli, fedakâr, açl›kla geçen günlerde eriye eriye ölümü bekleyecek kadar sab›rl› ve inatç›, kendinden önce yoldafllar›n› ve halk›n› düflünecek kadar vefal› olduklar›n› göreceksiniz. Savunduklar› de¤erleri canlar› pahas›na yaflamlar›yla somutlayan kad›nlar›n öyküsüdür kitapta anlat›lan. Tarihe bir belge niteli¤i tafl›yan kitapta sevgi, fedakarl›k, vefa, ihanet; her fley sorgulan›yor... Sevgi Erdo¤an’›n ismini alacak 10. Ölüm Orucu Ekibine ve yine direniflin Uflak cephesinden al›n band›n› kuflanacak Sergül Albayrak’a kadar getirilen süreçte anlat›lanlar› bir solukta okuyacaks›n›z. Bir ömür devrimcili¤i anlatan Sevgi Erdo¤an, da¤lar›n k›z› Yasemin, denizin k›z› Günay, güneflin k›z› Berrin ve sevginin k›z› Sergül... “Sevgi nedir?” diye soracaks›n›z belki kendinize, t›pk› kitaptaki gibi; “Sevgi nedir” diye sorsak bir genç k›za. Gönül verdi¤i bir delikanl›. Bir anaya sorsak; emzirip ba¤r›na bast›¤› bebe. Bir paragöze sorsak sevgi nedir? Kaba-
tav›r
kitap
r›k banka hesaplar› flirket evlilikleri. “Sevgi nedir?” desek, her türlü de¤erini yitirmifl hilkat garibesi bir asala¤a; demode bir kelime... Sevgiyi yozlaflt›ranlar› bir kenara b›rak›rsak kiminde evlat, kiminde anne, baba, kardefl, efl veya gönül verdi¤iyle s›n›rl›d›r. Sevgi; gerçek anlam›n› devrimcilerde bulur, ömrünü umuda feda edenlerde... Devrimciler, sevgiyi ömürlerini adad›klar› inançla ete kemi¤e büründürürler...” Kitab› okuduktan sonra belki siz de soracaks›n›z kendinize “Sevgi nedir sahiden?”... Cevab› vicdan›n›zda gizli. Onlar ise bu sorunun cevab›n› çoktan bulmufllar. ‹flte bu kitap bu sorunun cevab›n› bulabilenleri anlat›yor...
19
grup patika ile dünden bugüne... Sizi Grup Baran’›n ikinci albümünden tan›yoruz, o günden bu güne kadar neler yapt›n›z.? Onur Ak›n, son albümden sonra tek bafl›na albüm yapmak istedi¤ini söyleyerek gruptan ayr›ld›. Biz, daha sonra üçümüz bir arada Bumerang isimli bir grup kurduk. Daha baflka bir formatta, biçimde; bas, elektro gitar, davulu da kulland›¤›m›z çal›flmalar yapt›k. Konserler, festivaller vs. flu zamana kadar Bumerang’la geçti. Albüm fikri hep vard›. Biz Baran’dan beri birlikteydik ama bir türlü tam bir bütünlük sa¤layamad›k. Albüm yapacak birliktelik sa¤layamad›k. Sorunlu oldu. Biri geldi biri gitti. Sonuçta Patika olarak yap›¤›m›z albümde Bumerang olarak yapmaya çal›flt›¤›m›z albüme koymay› düflündü¤ümüz flark›lar da var. Madem bir birliktelik sa¤lanam›yor bizde var olanla bir fleyler yapal›m dedik. Hep müzikle içlid›fll›yd›k zaten. Bazen müzi¤i de bir ifl olarak görüyorsun para kazanmak için, baflka projeler yap›yorsun. Ama kendi ad›m›za bir fleyler yapmak olarak adland›rd›¤›m›zda ismimizi koydu¤umuz tek proje Bumerang oldu. Onun d›fl›nda baflka ifller de yapt›k müzik yada müzik d›fl›nda ama daha sonra, Bumerang da devam etmeyince, kadro devam etmeyince zamanla al›flt›k üç kifli olarak müzik yapmaya. Bu hoflumuza da gitti. Baran’dan sonra bir türlü düflledi¤imiz yere gelemedik, istedi¤imiz gibi olmad›. Zamanla çekirdek bir kadroya evrilerek devam etmeye kara verdik. Oldukça uzun zaman ara verdik ve bundan sonra aray› kapatmak istiyoruz. Baran’dan bu güne müzi¤inizde ne gibi farkl›l›klar var? Neler geliflti ve de¤iflti? Farkl›l›klar var tabi. Zaman gibi, hayat gibi de¤ifltik; gelifltik. O gün yap›lan› reddetmiyoruz hiçbir flekilde. O gün yapabilece¤imizin en iyisini yapmaya çal›flt›k. Ama müzikal anlamda biraz daha gelifltik, de¤ifltik. Ayn› olmasa da çok da kopuk de¤il yapt›¤›m›z; o günkü bak›fl aç›m›z›n biraz daha geliflmifl hali.
20
80’den sonra kurulmufl her fley bir kesintiye u¤rad›¤› için bir fleyler de¤iflti, geliflti. O dönemde var olan baflka gruplar da sanatç›lar da daha sonra geliflen 15 senede çok de¤ifltiler. Teknolojiyi kulland›lar, enstrümanlar›nda gelifltiler. Sanatsal bak›fl aç›lar›nda gelifltiler. Kimileri geliflmedi tabii. Fakat o dönemin geliflimine göre ihtiyaçlar da farkl›yd›. Yani kulland›¤›n mikrofondan tut kulland›¤›n enstrümana kadar birçok fley geri olmas›na ra¤men bunlar çok da önemli de¤ildi. Herkes bir biçimde bir yerden bir gitar buluyordu, bir fley buluyordu, müzik yap›yordu, heyecan harikayd›. Ama önemli olan biraz var olmakt›. “Sesin iyi geliyor mu?” gibi kayg›lar yoktu. Bir açl›k vard›. Gitar› ba¤lamay› alan gidiyordu. Biz Patika olarak da üç enstrümanla mandolin-ba¤lama, klasik gitar, akustik gitarla ve haberleflip, flu gün fluraday›z, deyip bir araya gelebiliyoruz. Bu günün teknolojisiyle baz› kayg›lar da geliflti. ‹yi ses, iyi enstrüman ama bak›fl›m›zda temelde de¤ifliklikler yok. Sadece bu s›k›nt›lara paralel olarak kayg›lar yok. Çok büyük de¤ifliklik olmadan -teknik olarak da içerik olarak da bir fley de¤iflmedi ta-
tavır
röportaj
bi- büyüdük, gelifltik. Grup Baran’›n politik bir duruflu vard›. Siz kendinizi nerede görüyorsunuz? Grup olarak bunu çok düflünmedik aç›kças›. Ama bence kiflisel olarak ya ezenden ya ezilenden yanas›n›zd›r. Politik durufl her zaman var bir sanatç› olarak. Baran olarak yapt›klar›m›zdan piflman de¤iliz, arkas›nday›z da sonunu kadar. Onayl›yorum o gün yapt›klar›m›z›. En az›ndan duyarl›l›¤›m de¤iflmedi. Çok gençtik. Bir biçimde büyüyorsun, bir fleylerin fark›na var›yorsun. Tabi ki o gün bakt›¤›n gibi bakam›yorsun. Ama bu temelden bakarsan ayn› politik duyarl›l›¤a sahibiz. Dinleyince Latin ezgilerle; günümüzde, ülkemizde kullan›lan ça¤dafl müzi¤in formlar›n› bir arada gördük. Tarz›n›z› siz ne olarak adland›r›yorsunuz? Aç›kças› tarz olarak iki gitar bir ba¤lama ya da mandolinle yap›lan bir müzi¤imiz var. Rock ya da halk müzi¤i diye bir yere koyam›yoruz. Hissetti¤imiz gibi çal›yoruz sadece.
Ama Latin ezgileri, Türk müzi¤ini etkileyen bir tarzd›. ‹nti-‹llimani y›llard›r çok etkileyen bir tarzd›. Etkiledi bizleri sadece onlar de¤il . Ama var olan kal›plar›n d›fl›nda bir fleyler yapma çabas›... Az enstrüman da olsa varolan icra biçimlerinin d›fl›nda kendimize dönük, daha hissiyatl›, yani politik durufl d›fl›nda sanatsal esteti¤in de d›flavurumunu gösteren bir yap›s› var. Tabi ki etkilenmiflizdir. Kula¤›m›za çal›nm›fl. Birbirimizden illaki etkilenmiflizdir. Ama düflününce bir isim koyamad›k. Sonuçta biziz. Bestelerimiz, ülkemizin sanatsal ortam›ndan etkilenerek ortaya ç›km›fl fleyler. Kürt de var içimizde. Kürtçe flark› koyduk albüme. Kürt yan›m›z› yans›tm›fl olduk; Kürtçe de olsun, dedik. Yani bu biziz. Kendimizi anlat›yoruz. Kendi duyarl›l›¤›m›z, sözlerimiz, müzi¤imiz, her fleyiyle bize ait olan bir albüm. Kendimizi dünya ile olan iliflkimizi yaflamla iliflkimizi anlatmaya çal›flt›¤›m›z bir albüm bize ait bir müzik. Sorarlarsa ne deriz, diye düflündük biz de; bir fley bulamad›k aç›kças›. Minimal soundla, çok gürültü yapmadan az enstrümanla söylemek istedi¤ini sakin bir flekilde söyleme fikri geliflti bizde sadece. ‹nan›yoruz ki bu fikirden etkilenerek müzik yapacak insanlar da olacakt›r. Pek düflünülen bir fley de¤ildi. Grup deyince davulu, bas› daha kalabal›k fley akla geliyor. Politik duruflu olan hem de deneysel olan çal›flmalar pek yok mesela. Duyarl›l›klar›n›z nereden besleniyor? Neleri konu ediyorsunuz flark›lar›n›za, bunlar› nas›l yans›t›yorsunuz? Asl›nda genelde bu ç›kanlar do¤açlama, ama sonuçta bunlar toplumdaki ya da yaflam›m›zdaki baz› olaylardan etkilenerek yapt›¤›m›z flark›lar. Hemen hemen hepsi de birilerine bir fleylere adanm›fl. Mesela “Peluflka” var, da¤da öldürülen Perihan Solak isimli gerilla k›z için yap›lm›fl; “Sakelenge” diye Kamer Telhani’ye adad›¤›m›z bir flark› da var. Sonra “F›rt›na Kufllar›” diye bir flark›m›z var. O da Çiftehavuzlar operasyonunda Sabahat Karatafl öldürüldü¤ünde, Deniz’in o olaydan duygulanarak yapt›¤› bir flark›. Yani flark›lar›m›z, genelde toplumsal olaylar›n bizi etkilemesiyle ortaya ç›k›yor. Yoksa oturup düflünüp de bir fley yapal›m diye yapm›yoruz. O an tabi ki yaflam›n içinde etkileniyorsun, sonuçta sen de sanatç› olarak duygular›n› sanat›nla insanlarla paylafl›yorsun. Yani günlük hayatta yaflad›klar›n›, gördüklerini, bir biçimde herkes görüyor. Ama alg›lama biçiminin farkl› flekillendiriyor. Yani belki o yüzden ne bileyim bu flark›lar›n birço¤unun kayna¤› on y›l öncesine gidiyor. Gidiyor ama o
gün söylemedik. Y›llard›r da müzik yap›yoruz, hep bir tak›m çevrelerin içindeyiz. Bazen bulundu¤un çevrede her fleyi çok inand›r›c› bulamayabiliyorsun. Ya da çarklar her yerde birbirine benzer iflliyor. Bizim piyasam›zda da, pop piyasas›nda da böyle... Günlük yaflam› alg›lama biçimimizden besleniyoruz. O yüzden belki üç enstrümanl› soundun kayna¤›nda bile böyle bir fley olabilir. Az enstrümanl› bir soundunuz var. Bundan sonra Patika deyince akl›m›za bu mu gelmeli? Patika soundu budur, diyebilir miyiz ? Sert bir s›n›rlama yok. Hep böyle olacak diye bir fley yok. Yani bu süreçte bu kadard›k, bu da hoflumuza gitti. Müzikal anlamda yeterli de bulduk. Yoksa bas olmas›n, davul olmas›n, akordeon olmas›n vokal olmas›n diye bir fley yok. Albüm kapa¤›nda, konserde yapabilece¤imizden daha fazlas›n› yapmak istemedik, diyorsunuz. Yani sahnede ne yapabiliyorsak albümde de onu yapt›k diyorsunuz. Sonuçta böyle albüm yapmak da mümkün ama bir albüm ile bir konser farkl› fleyler de¤il midir? Tabi ki bir kay›tla bir konser birbirinden farkl›d›r. Yani sahnede kötü söyleyebilirsin ama kasette kötü söyledi¤in kayd› ya da kötü çald›¤›n kayd› b›rakmazs›n. Onun en iyisini en güzelini yakalamaya çal›fl›rs›n. En iyi performans›n›... Sadece genel bir format oluyor. Ve bu her tarz müzikte böyle. Ülkemizde; piyasan›n önde gelen profesyonel stüdyo müzisyenleri bu gün bir bak›yorsun; popçulara gitar çalar-
ken, ayn› zamanda politik duyarl›l›¤› olan bir grubun kayd›nda da belli miktarlarla ayn› yarat›m› gösteriyor. Asl›nda çok da iyi bir fley olmuyor. Sanat› daha az oluyor yap›lan müzi¤in ya da daha gerçek bir fley olmuyor. Benzer basç›lar benzer davulcular var. Ama en az›ndan flunu söyleyebilirim; Patika ile ilerde farkl› enstrümanlarla bir çal›flma yaparsak bu yine bu grup elemanlar›n›n çalaca¤› bir fley olacak. Bir de Patika’n›n akustik bir soundu var art›k. Öyle pek elektronik bir fley katmay› düflünmüyoruz. Akordeon olur flüt olur perküsyon olur. Ama dijital teknolojiyi ya da bilgisayar teknolojisini katmay› düflünmüyoruz. Elektro, bas, davul vb. düflünmüyoruz yani. Reddetmiyoruz ama akustik tarz daha s›cak geliyor. Gruba yeni bir eleman alma ile ilgili genel bir düflünceniz var m›? Nedir kriterleriniz? Patika’y› ilerde daha çok elemanla görebilirmiyiz? Günlük yaflamda, duyarl›l›k ve bak›fl aç›s› anlam›nda bizden çok da uzak olmamal›. Ama biz bir iflyeri de¤iliz sonuçta. Birtak›m kriterleri çok net yaz›p böyle birini ar›yoruz, diye birfley söyleyemeyiz. Ama sadece beraber bir fley üretebiliyorsak, bak›fl aç›s› anlam›nda da ayn› yolda yürüyebiliyorsak, bizi rahats›z etmiyorsa yani, neden olmas›n, diyoruz. Asl›nda sol anlam›nda örgütlü bir yan›m›z yok. 12 Eylül’den önce örgütlü mücadele de yer alan arkadafl›m›z var ve daha sonra 2 y›l kadar bir tutsakl›k süreci de var ama bu güne bak›nca devrimcilik anlam›nda bir örgütlülü¤ümüz yok. Ama sonuçta namuslu olsun, ahlakl› olsun; yaflama karfl› duyarl› olsun tabi ki. Sadece müzik yap›yorum, diyen; beni bafl-
21
ka bir fley ilgilendirmez, yani ne Irak ne Türkiye, açl›k grevidir, ölüm oruçlar› vs. beni ilgilendirmez, diyen biri de olmas›n. Ama çok da politik bir yan› olsun diyemeyiz. Nihayetinde bizim de politik duruflumuzda bir netlik yok. Belli duyarl›l›klar› olsun. Tabi ki müzik yapaca¤›z ama kesinlikle toplumdan kopuk olmayacak bu. Toplumun sorunlar›na duyarl›, laf›n› söyleyen, söyleyecek sözü olan, muhalif bir grup olarak yaflamak istiyoruz. Sadece müzik yapmak de¤il amac›m›z. Baran’dan geriye kalanlar demiflsiniz kendinize albüm kapa¤›nda. Nedir bu geriye kalanlar? Baran’da giden bir tek Onur Ak›n oldu. Kalanlar da biz olduk. 4 kifliydik en son, üçümüz kald›k. Biz asl›nda Baran olarak da devam ettirebilirdik ama Baran‘da Onur Ak›n’›n sesi çok karakteristik bir flekilde simge olmufltu. Bizim hiç solistlik deneyimimiz olmam›flt›. Ne yapal›m diye düflününce, karars›z kald›k bir an. Sonuçta olmamas›na karar verdik. Art›k devrini kapatt› diye düflündük. Bizce Baran, sürecini yaflad› ve bitti. Daha sonra Bumerang ile devam etme karar› ald›k. Onu da gelifltiremedik. ‹stedi¤imiz yere gelemedi ve sonuçta Patika’ya evrildik. Kalanlar da biziz yani üçümüzüz. Anadolu’nun Sesi Redyosu’nun düzenledi¤i ‘fiark›lar›m›z Irak ‹çin’ gecesinde sahne ald›n›z. Gece nas›ld› sizce? Sizler geceye kat›l›rken neler hissettiniz, neler düflündünüz? Öncelikle çok sevindik böyle bir organizasyonda yer ald›¤›m›z için. Sonuçta bizimde yan› bafl›m›zda yaflanan bir vahflet var. Kor-
22
kunç bir fley var. Buna karfl› gerçekten yap›labilecek her fleyi yapmak istiyoruz. Yapabildi¤imiz kadar›yla -sanatç› anlam›nda- kat›labildi¤imiz her türlü etkinli¤e kat›lmak istiyoruz. Hayk›rmak istiyoruz. Söylemek istedi¤imiz çok var tabi ki. Ve dolay›s›yla böyle bir gecenin içinde, böyle bir organizasyonun içinde yer almak bizi çok mutlu etti. Kendimiz ait hissetti¤imiz insanlar›n, dostlar›n aras›nda birlikte Amerikan emperyalizmine, vahfletine karfl› birlikte hayk›rd›k. Böyle fleylerin daha çok olmas›n› istiyoruz. Uzun zamandan beri bu tarz gecelere kat›lm›yorduk. Yaklafl›k 12 y›l olmufltu ciddi ciddi. Ve yeni yeni konserler ve etkinlikler oluyor. Bizim için de tecrübe oluyor bu. Sadece sü-
re biraz yetersiz gelmiflti bize. Daha çok sahnede kalmak isterdik. Hatta sonra, keflke daha fazla söyleseydik, dedik ama bu tarz gecelerde genelde kalabal›k olmas›ndan kaynakl› ve tecrübelerimize dayanarak gere¤inden fazla sahnede kalman›n do¤ru olmayaca¤›n› bilerek de sahneden ayr›ld›k. Bu anlam›yla afifle bakt›¤›m›zda kadro güzeldi. Sanatç› azd›. Genelde gecelerde 20 sanatç›- grup olur ve zaman yetiflmeye yetiflmeye en son milletin bekledi¤i sanatç›lar ç›k›p iki flark› söyler ve gecenin sonu facia olur. Baflta sanatç› çok olunca ve zaman da hovarda kullan›l›nca yetmiyor. Üç flark› için sahne alan on flark› söyleyip iner. Böyle bak›nca gecenin görüntüsü de iyiydi. Ak›fl anlam›nda da... Gördü¤ümüz kadar›yla seyircinin kat›l›m› da iyiydi. Kitle daha fazla olabilirdi tabii. Ama sonradan biraz daha dolmufl iyi bir fley tabii. Yine flark›lara ve sanatç›lara efllik ve tepki de iyiydi bizce. ‹nsanlar›n nerede ne yapaca¤›n› bilemez halde gezdi¤i bir ortamda böyle etkinliklerin olmas› önemlidir. Maalesef 80’den sonra baz› duyarl›l›klar geriledi. ‹nsanlar ayn› plajda denize giriyor. Biri bo¤uluyor, ölüyor ve onu ç›kar›p yüzmeye devam edebiliyorlar. Bu anlamda duyars›zl›k had safhada. O aç›dan savafla da açl›¤a da yaflanan zulme ve vahflete de duyars›zl›¤›n oldu¤u bir ortamda böyle bir gecenin organize edilmifl olmas› kadar bizim de orada olmam›z önemliydi. Hep birlikte Amerikan emperyalizmine karfl› hayk›rd›k ve Irak halk›n›n yaln›z olmad›¤›n›, duyarl› insanlar›n da var oldu¤unu herkese göstermifl olduk. Önemli bir geceydi ve oldukça güzel geçti. Teflekkür ediyoruz…❏
onlar ald› baban› ap›n›n önünde bekliyorum. Heyecanl›y›m. Az sonra büroya girecek, belki de son umudum olan, bu iflyeriyle görüflece¤im. Ah bir ifle al›nsam, ah bir çoluk çocu¤umun aylar sonra yüzünü güldürebilsem ne iyi olur, diye düflünüyorum. Son umudum buras›, aylar boyu kasaba ve hatta kasaba d›fl›nda aramad›¤›m, baflvurmad›¤›m ifl kalmam›flt›. Ama her defas›nda bir biri ard›na kapanan kap›lar benimle beraber tüm ailemi de git gide sefil bir hayat›n içine çekiyordu. Ailemin, buraya gelece¤imden haberi yoktu. Ya yine giremezsem ifle, ya yine eli bofl dönersem akflam eve diyerek bofluna ümit vermek istememifltim. Büyük o¤lan her gün;“baba, kay›t yapt›rm›yor muyuz okula?” diye sordu¤unda, “yapaca¤›z o¤lum, yapaca¤›z” diyordum. Oysa nas›l yapacakt›k ki okula kayd›? Elde avuçta ne varsa haftalar öncesinden tükenmemifl miydi, konu komfludan bin bir dil dökerek al›nan borç paralar bile bitmemifl miydi? Bir sigara yak›yorum heyecan›m› bast›ray›m diye. Orta yafll›, tak›m elbise giymifl bir adam kap›da beliriyor. Umursamaz bir tav›rla “gel” diyor sekreter, masas›n›n önüne geliyorum, biraz beklememi söyleyerek yine ayn› umursamaz tav›rla çekip gidiyor. K›sa bir süre sonra geri dönüp, ifle al›nd›¤›m›, yar›n gelip bafllamam› söylüyor. Böyle olaca¤›n› düflünememifltim, ama olsun, ifl buldum sonunda! Bürodan nas›l ç›kt›¤›m› bilmiyorum. H›zla köyümün yolunu tutmufl, bu haberi bir an önce eve iletmenin heyecan› ile adeta koflar ad›m yürümüfltüm. Aylar boyu yar› aç, yar› tok yatmalar›m›z son bulacak art›k. Büyük o¤lan› okula verip eve de çeki düzen verdik mi tamamd›r. “Uyan herif, geç kalacan” diye seslenen eflimin kolumdan çekifltirmesiyle uyand›m. Bugün, madendeki iflime bafl-
K
sevim ince
öykü
layacakt›m. H›zla giyinip ç›kt›m evden. Maden oca¤› köyümüzün ilerisinde, ormanl›k araziye yak›n bir yerdeydi. Sabah serinli¤inde yemyeflil orman›n kenar›ndaki patika yoldan ilerleyerek vard›m madene. Az ilerideki madenin önünde bekleflen iflçilerin yan›na bir solukta var›p selam verdim. Hofl geldin deyip bir kaç›, hemen çevreledi. Daha ben gelmeden ad›m gelmifl, benim de madende iflbafl› yapaca¤›m duyulmufltu. Bafl›m› kald›r›p gökyüzüne bak›yorum; hava kapal›, ya¤mur ya¤acak besbelli. Kül rengi bulutlar kaplam›fl dört bir yan›. Ya¤an her ya¤mur damlas› bereket getirecektir bu topraklara... Kapal› hava, kül rengi bulutlar bile da¤›tm›yor neflemi. ‹fl buldum ve birazdan bafllayaca¤›m! “Bundan güzel ne olabilir” diye düflünürken, çalan düdük ile ilk ifl günü bafllam›fl oldu. Nas›l bir yerdi, nas›l çal›fl›l›rd› madende? Hep kulaktan dolma fleylerdi bildiklerim. Çünkü madende çal›flm›fll›¤›m yoktu hiç. Çavufl oldu¤u her halinden belli olan iri yar› biri “sen, yeni gelen, hadi gel” diyerek ça¤›rd› beni. O an iflçilerden biri yan›ma yaklaflarak, “buyur kardefl, gaz maskesi yok, vermiyor bu itler” diyerek toz maskesini, bir de tepesinde lambas› olan sar› bir baret tutuflturdu elime. Tan›flt›m, komflum Murat’t› bu. Biliyordum madende çal›flt›¤›n›. Ama burada çal›flt›¤›n› söylememiflti. Ne zaman maden laf› aç›lsa, iki y›l önce yaflad›¤› o ac› günü yeniden hat›rl›yor, gözleri doluyordu. Bilseydi buraya ifle girdi¤imi, belki de karfl› ç›kard›. “Maden demek ölüm demektir. Her an, vurdu¤un her kazman›n ard›ndan ölebilirsin. Can güvenli¤in yoktur abi, bir it kadar de¤er vermezler adama” derdi. Çavuflla beraber oca¤›n giriflinde asansöre benzeyen bir fleye 4-5 iflçi birden bindik. Kap›y› kapatan çavuflun göz-
23
leri üzerimdeydi. Asansöre benzeyen fley sars›larak çal›flmaya bafllad›. ‹ndikçe iniyorduk. Yol bitmek bilmiyordu. Genzimi yakan koku, ürperten nem, uzaklardan gelen u¤ultu garip bir korku yarat›yordu. Sanki mezar›m›n içinde, en derine yol almaktay›m. Çal›flaca¤›m›z yerin bu kadar derinde olaca¤›n› hiç düflünmemifltim. Sonradan ö¤renecektim; kömürün kalitelisi derinlerde ç›kar›l›rm›fl. Bundanm›fl bunca afla¤› inmemiz. Nas›l çal›fl›l›rd› burada, nas›l nefes al›n›rd› düflündükçe akl›m alm›yor ama ne olursa olsun çal›flmal›, para kazanmal›yd›m. Hem buras› garantiliydi benim için, iflçiler aralar›nda konuflurlarken duymufltum; “buras› Türkiye’nin en büyük flirketlerinden birine ba¤l›” demifllerdi. Eee, e¤er öyleyse her bifley tamamd›r. Kafamda bu düflünceler geçerken sonunda inmifltik yere. Çavuflun gösterdi¤i iflte sabahtan ö¤leye kadar kan-ter içinde çal›flm›fl olman›n verdi¤i yorgunlukla yemek zili benim için kurtar›c› olmufltu adeta. ‹lk günüm oldu¤undan öyle a¤›r bir ifl vermemifllerdi. Yine de daha ilk saatten sonra nefes alamaz hale gelmifl, dilim dama¤›m kurumufltu. Uzun zamand›r çal›flmam›fl olmam da yorgunlu¤umu kat be kat artt›rm›fl, kazma kürek tutan ellerim flimdiden su toplam›flt›. Üstelik üstümdeki tulumun içinde terlememek mümkün de¤ildi. Giymem için verilen, di¤er iflçilerde de olan kal›n, gri kumafltan yap›lma s›radan bir tulumdu. Ö¤le yeme¤i niyetine önümüze konulan hafllanm›fl yumurta, so¤an, domates, peynir ve ekmekti. Sabah gelirken ço¤u iflçinin elinde sefer tas› vard›. Önce uygun bir yere naylon serilecek, sonra kimde ne varsa ortaya konulacak ve etraf›na ba¤dafl kurup “Allah ne verdiyse” yiyip bitirecektik. “Bu muydu böylesi bir yorgunlu¤un bedeli?” diye söylensem de baflka çaremin olmay›fl› elimi, kolumu ba¤l›yordu. Ne gelirdi elden? S›rt›m› galerinin so¤uk ve nemli duvarlar›na dayay›p ö¤len yeme¤imi kader ortaklar›mla yedim. Oluflan su birikintilerinin içinde oturacak kuru bir yer bulamad›m kendime önce. Sonra bir kütü¤ün ç›k›nt›s›na tünedim. Yeme¤ini yiyen iflçileri seyrediyordum. Sar› baretlerinin alt›nda simsiyah bir yüz ve bir çift parlayan göz, konufltukça kararm›fl dudaklar›n›n aras›nda s›yr›lan bembeyaz difller hepsinin ortak özelli¤iydi. Günler günleri kovalad›. Art›k al›flm›fl-
24
t›m oca¤›n a¤›r ifllerine, sabah›n ilk saatlerinde yola düflüyor, yerin yüzelli metre dibine iniyor, bir hamal misali gün boyu o galeriden bu galeriye koflturup duruyordum bu köstebek çukurunda. Evet, resmen bir köstebek çukuruydu buralar. ‹lerleyebilmek için tahtadan yap›lma kolonlar, kirifllerle duvarlar ve tavan desteklenmifl, ayd›nlatma için ise elektrik tesisat› kurulmufltu. Ama yine de karanl›kt› etraf. Bunun için bafl›m›zda ›fl›¤› bulunan baretin yan›nda bir de el feneri olurdu elimizde.. Kömüre bulanan yüzlerimiz simsiyah olurdu. Bir tek gözlerimiz parlard› bir ›fl›k gibi... Bu arada di¤er iflçi arkadafllarla da tan›flm›fl, kaynaflm›flt›m. Art›k ben de onlardan biriydim. K›sa zamanda ö¤renmifltim kader ortakl›¤›n›n ne demek oldu¤unu yerin alt›nda günün dokuz saatini geçirdi¤in, beraber kazma kürek sallad›¤›n bu insanlardan baflka tutunacak kimsem olamazd›. Ac›lar› ac›n, sevinçleri sevincindi. Düfltü¤ümde el uzatacak baflka kimse yoktu. Buras› insanlar›n canl› konuldu¤u bir mezard› sanki. Ne bir güvencen, ne çal›flacak rahat bir ortam; öldün mü öldü¤ünle kal›rd›n. Bunlard› bizi birbirimize yaklaflt›ran. Ve amaçs›zca giriflilen yaflam savafl›, akflam eve götürece¤im bir ekme¤in kayg›s›... Bundan dört sene evveldi. Köyümüzden göç edip buraya yerleflmifltik. Buras› da köy say›l›rd›, aradan onca zaman geçmesine ra¤men madendeki kadar insanlar›n birbirlerine tutundu¤unu görmemifltim. Aylar boyu o kap› senin, bu kap› benim ifl aram›fl, yabanc› olmamdan m› nedir, buldu¤um ifllerde hep k›sa süre çal›flabilmifltim. Neyse ki sonunda buraday›m art›k. Zor da olsa ifl, oca¤›m›z tütüyordu art›k. Mutluluk da bu de¤il miydi zaten? Aln›n›n teriyle kazand›¤›n bir ekmek, bir tas çorba... Murat’›n sesiyle kendime geldim. Murat, yafl› daha çok genç. Üç çocuk babas›. Dedi¤ine göre küçük yafltan bu yana çal›fl›rm›fl madende. ‹ki sene önce kardefli buradaki göçük sonucu can vermiflti. O günden sonra b›rakmak istese de, “çocuklar›ma ekmek götüremem” diye vazgeçmiflti. Sessizce a¤larken görmüfltüm onu evinin önünde. Kap› önündeki basama¤a diz çökmüfl, bafl›n› iki elinin aras›na al›p öylece a¤l›yordu. Yan›na gidip; “ne oldu Murat?” diye sormufltum. Bafl›n› kald›r›p “kardeflim” dedi. “Kardeflim göçük alt›n-
da kald›. Gözlerimin önünde öldü. Gidemedim yan›na, yetiflemedim kardeflim can verirken onu kurtarmaya.” Bu ac› olay yaklaflt›rm›flt› iki aileyi birbirine. O günden sonra s›kça gidip gelir olmufltuk birbirimize. ‹flsiz kald›¤›m aylarda onun deste¤i olmasa, kim bilir neler yaflayacakt›k çoluk çocuk?.. Murat A¤abey, “çavufl bizi ça¤›r›yor. Yukar›ya kömür tafl›yan bantta kaynak yap›lacakm›fl, oraya gidecekmifliz” dedi. ‹ki galeri ilerideki çavuflun yan›na gidip hep beraber yola koyulduk. Ve tünelin ç›k›fl›na yak›n band›n yan›na ulaflt›k. ‹ki kaynakç› ustas›, ellerinde ifl aletleriyle bizi bekliyorlard›. Band›n yan›na gider gitmez, d›flar›dan k›smen de olsa esen rüzgârla ferahlam›fl, biraz olsun nefes alabilmifltim. Kaynak yapaca¤›m›z bant tünelin girifline yak›n oldu¤undan gerilere göre daha havadard›. Kaynakç› ustalar› ifle koyulurken, biz de Murat’la beraber onlara yard›m edecektik. Oyalanmadan ifle koyulduk. Oldukça tehlikeli bir iflti bu. Kömürden s›zan metan gaz›n›n s›k›flmas› sonucu oca¤›n kimi yerlerinde tehlike olurdu. Kazmadan ç›kan olas› bir k›v›lc›m bu gaz› patlat›r, bu da yang›na ve göçü¤e neden olurdu. Buna madenci gözünde “grizu” derdik. Grizuyu ölçmek için aletler varm›fl. Ama bunlar çok eski oldu¤undan ifle yaramazm›fl. Tüm bunlar› Murat anlatm›flt› bana. Her defas›nda dikkatli olmam› ö¤ütleyip, maden hakk›nda bildi¤i her fleyi bana aktar›rd›. Çok dikkatliydik. Çavufla; “band› durdural›m, böyle hem dikkatimiz da¤›l›yor, hem de ifl çok uzuyor” dedim. Ancak o ters ters yüzüme bakarak, “flef izin vermiyor, bant durmaz” dedi. ‹flte her fley o an oldu. Kaynak s›ras›nda önümüzden gelip geçen bant, kaynak makinas›n›n ç›kard›¤› küçük k›v›lc›mlarla bir an içinde tutuflmufltu, biz ancak çavuflla konuflurken surat›m›za vuran duman› görmemizle yang›n› fark etmifltik. Ne yapaca¤›m›z› bilmez bir halde sa¤a sola koflufltururken, çavuflun, “su bulun su” diye ba¤›rmas›yla az ilerideki su bidonlar›na do¤ru koflmaya bafllad›m. Ama d›flar›dan gelen havan›n etkisiyle yang›n yay›lm›fl, ortal›k dumandan göz gözü görmez olmufltu. Ad›m atamaz hale gelince yere kapaklan›p kald›m. Art›k mecalim kalmam›flt›. Kauçuk kokusu her yan› kaplam›flt›. Kaynakç› ustalar›n›n, Murat’›n sesleri kula¤›ma geliyor, ama bir fley yapam›yordum. Son bir defa daha tüm gücümü to-
parlay›p dizlerimin üzerine do¤ruldum. Bir bebek gibi ç›k›fl yönünde emekleyerek köfledeki yükseltiye ç›k›p beklemekten baflka çarem kalmam›flt›. Çünkü girifl kapanm›fl, gidecek bir yer yoktu art›k. Duman k›sa sürede tüm galerilere yay›lm›fl, herkes paniklemifl, can havliyle ba¤›r›yordu. Bafl›m›zdaki baretlerin ç›kard›¤› ›fl›k da fayda etmiyordu art›k. Zifiri karanl›k. Maden gri bulutlarla kaplanm›flt› sanki. Göz gözü görmüyordu. Nihayet köfledeki yükseltinin yan›na gidip, o anda oraya gelen bir baflka arkadafl›n yard›m›yla yukar› ç›kmay› becer-
mifltim. Hemen üzerimizdekileri ç›kart›p a¤z›m›z›, burnumuzu kapatt›k. Belki ifle yarayacakt›, belki de can verecektik burada. Koluma girip beni buraya ç›karan arkadafl da t›pk› benim gibi titriyor, korkulu gözlerle etraf› seyrediyordu. Yo¤un dumandan dolay› burada mahsur kalm›flt›k. Sadece 20- 30 metre geride, yang›n›n ç›kt›¤› yerden art›k ses gelmez olmufltu. Peki ya Murat, ya kaynakç›lar?.. Düflünmesi bile korkunçtu. O... O üç çocuk babas›yd›. K›z› Esma daha alt› yafl›nda. Ya o¤ullar›?.. Peki ya ben, ya di¤erleri?.. Kurtulabilecek miydik bu cehennemden?.. O¤lum, kar›m ne yapard› bensiz, var m›yd› benden baflka tutunacak dallar›?.. Küçük bir k›v›lc›m bafllatm›flt› her fleyi. K›sa zamanda yay›lan dumanlar, zaten havas›z olan madendeki oksijeni iyice emip tüketmiflti neredeyse. Yang›n›n ilk bafllad›¤› yerde olan Murat da, kaynakç›lar da bundan etkilenmifl, s›z›p kalm›fllard› belki. Belki de onlar da benim gibi tünemiflti bir yükseltiye. Hem birazdan kompresörle temiz hava bas›l›rd› içeriye. Öyle ya, canl› canl› gömmezler ki bizi buraya. O anda Murat’›n sözleri geldi akl›ma, “Maden demek ölüm demektir. Her an, vurdu¤un her kazman›n ard›ndan ölebilirsin. Can güvenli¤in yoktur a¤abey, bir it kadar de¤er vermezler adama.” “Hakl›s›n” dedim, “Murat hakl›s›n! Bunlar de¤il mi ki bize it kadar de¤er vermezler. Kaç ocak sönmüfltür. Kaç can yitmifltir, kaç sözlü, efl, ana-baba, yetim çocuk b›rakm›flt›r ard›nda. Kaç hayali daha bafllamadan tükenmifltir. Hay›r hay›r” dedim içimden. “Mutlak o da s›¤›nm›flt›r benim gibi bir yere. Hem o da eski bu ocakta. Her yeri avucunun içi gibi bilir, bir fley olmaz ona.” Ya olduysa?.. Bir türlü söküp atamad›m bu düflünceleri beynimden. Ne kadar u¤raflsam da, her defas›nda kar›m›n, o¤lumun hayali geliyordu gözümün önüne. Sonra Murat, k›z› Esma... Dakikalar geçmek bilmiyordu. Duman art›k eskisi gibi yo¤un olmasa da yerimizden kalkacak halimiz yoktu. Oldu¤umuz yere y›¤›l›p kalm›flt›k. Ötedeki arkadafllar›n seslerini duyuyor, ara ara konufluyorduk. Saatler geçmiflti, ama ne gelen vard›, ne de bir kurtarma çal›flmas›. Onca zaman biz, arka taraftakiler birbirimize seslenip kimlerin oldu¤unu ö¤renmemize ra¤men Murat’tan tek bir ses alama-
m›flt›k. Yine de umudumu korumaktan baflka bir çarem yoktu. Hem sesini almad›¤›m›z bir tek Murat de¤il ya, daha çok arkadafl›m›z vard› burada. Evet, s›z›p kalm›fllard› bir yerde, kesin öyleydi. Göz kapaklar›m a¤›rlafl›yor, midem bulan›yor, kusacak gibi oluyorum... Bay›lm›fl›m. Gözlerimi açt›¤›mda yan›mdaki arkadafl, “kendine gel abi, bak telefonla konufluyorlar, sesleri geliyor, hava da bas›yorlar içeri” dedi. Toparlan›p afla¤›ya atlad›m. Art›k duman yok gibiydi. Etraf› a¤›r bir koku kaplam›flt›. Ne yapt›ysam iki ad›m öteye gidemedim, bafl›m dönüyor, çatlayacak gibi a¤r› var. Çaresiz yeniden döndüm eski yerime. Saat ö¤leden sonra üçtü. D›flar›daki sesler art›k daha da anlafl›l›r bir hale gelmifl, burada sevincimizi artt›rm›flt›. Üzerimizdeki ölüm kokusunu alm›flt›. K›sa bir süre sonra kurtarma ekipleri art›k madenin içine girip yan›m›za kadar gelmifllerdi. ‹ki adam, bulundu¤um yerden bofl bir çuval misali çekip ald›lar beni. Yar› bayg›n bir flekilde etrafa son bir kez daha göz gezdirirken, yan›mdan birbiri ard›na insanlar geçip, madenin öteki galerilerindeki arkadafllara ulaflmaya çal›fl›yorlard›. Ve nihayet temiz bir havaya, masmavi gökyüzüne kavufltum. Sabah gördü¤üm bulutlar da¤›lm›fl, günefl açm›flt›. Murat nerede? Ya Ercan, ya Kadir?.. Adamlardan biri; “Bafl›m›z sa¤ olsun usta, on dokuz ceset ç›kard›k flimdiden” dedi. Bafl›m›z sa¤ olsun! Usulca çevirdim bafl›m› sa¤a sola. Etraf ana baba günüydü. Ambulanslar, yak›nlar› madende çal›flan aileler, telaflla koflturan kurtarma görevlileri ve birbiri ard›na patlayan objektifler aras›nda son model Mercedes’lerinden inip mikrofonlara konuflan tak›m elbiseli, kravatl› iki adam, patronlar. Ve havada a¤›r, kasvetli bir koku: ölüm kokusu! Az ilerideki sedyelerde cans›z bedenleri yat›yor arkadafllar›m›n. Analar, babalar, efller, çocuklar kapanm›fllar üzerlerine. Ayn› anda Murat’›n küçük k›z› Esma ile göz göze geliyorum. Soran gözlerle etrafa bak›n›yor. Belli ki babas›n› ar›yor. Koflarak geldi yan›ma, kolumdan çekifltirerek sordu: “Babam nerede Engin amca, babam› ocak m› ald›?” Gözümden damlayan iki damla yafl› silerken, mikrofonlara konuflmakta olan patronlar› iflaret ettim: “Yok Esma’m yok, ocak de¤il, onlar ald› baban›…” ❏
25
kenan temiz
deneme
gerçek yok edilebilir mi?... Gayrettepe, bir zamanlar en çok iflkenceleriyle ünlü Emniyet Müdürlü¤ü ile an›l›rd›. Ah analar, babalar, kardefller, efller... Hapisteki yak›nlar›na sahip ç›kmak, zulme karfl› bir 盤l›k olabilmek için neler neler ya-
flad›l a r ! Kaç kez geçtiler Gayrettepe’nin iflkenceli sorgular›ndan!
26
TAYAD’› kurdular ve inatla hayk›rd›lar zulüm gerçe¤ini. Y›ld›rmay› baflaramayanlar TAYAD’› yakmay› denediler, kundaklad›lar. Haberi duyan bir TAYAD’l›, öfkeyle elinde bir benzin bidonuyla do¤ruca Gayrettepe Emniyet Müdürlü¤ü’nün kap›s›na dayan›r. Polislerin flaflk›nl›ktan, telafltan s›yr›l›p; “Bir dakika! Dur, nereye böyle?” demesine ald›rmaz. “Çekilin” der alev saçan gözleriyle ve; “TAYAD’› siz yakt›n›z, ben de buray› yakaca¤›m...” diye hayk›r›r. TAYAD’l›n›n ad› Sevgi Erdo¤an’d›r. Ad› gibidir Sevgi. Sevdiklerini, bedeli ne olursa olsun korur, sahiplenir. Gözünü budak-
tan esirgemez... 25 Temmuz 2004 sabah›ndan beri Sergül’ün ad› da Sevgi Erdo¤an’d›. Beflinci y›l›n› yürümekte olan, hiç durmadan dinlenmeden, her türlü engeli afla afla, öle vura, yana y›k›la ilerleyen kervan›n yolcular›, Sevgi’nin Yi¤itleri’nden biriydi... Onun için, haberlerde, hep bir a¤›zdan, sanki nedensizmifl gibi, “Sergül Albayrak Taksim’de kendini yakt›” dediler. Onun birdenbire patlayan bir f›rt›na gibi, bütün kasveti s›k›nt›y› darmada¤›n eden kahkahalar›n› bilmeyenler... Böyle a¤›z dolusu gülebilene özgü olan, tertemiz Sevgi ve hudutsuz öfkeden oluflan ba¤l›l›ktan uzak olanlar... “D›flar›dan” bile gerçe¤i göremeyenler... Yak›lan›n zulüm ve ona güç verenler oldu¤u gerçe¤inin bilinmesini, görünmesini istemeyenler... Gerçek yok edilebilir mi? Yakan Sergül, bir gerçek. Yanansa zulüm... O’na sadece “kendini yakt›” diyenler o kadar “d›flar›da”lar ki, “Tecrit kalks›n” sözlerini bile anlamaktan uzaklar. Oysa bu iki sözcük kadar yal›n, bu iki sözcük kadar kapsay›c› bir özeti var m› yaflananlar›n? Bu iki sözcük kadar bir tarih var, bir uzun yolculu¤un ilmek ilmek örülen görkemi var. Tüm dünya-
ya ve Anadolu’ya dayat›lan zorbal›¤›n zulmün, onursuzlu¤un, kifliliksizli¤in, vatans›zl›¤›n, kültürsüzlü¤ün, umutsuzluk ve yar›ns›zl›¤›n karfl›s›nda teslim olmaman›n cüretle hayk›r›l›fl›d›r Taksim’deki alevler. Can bedeli, inançla, kararl›l›kla sürdürülen direnifl, tarih yaz›c›lar›n›n bilinen ölçülerini sars›yor, y›k›yor y›llard›r. Sergül’ler, umutsuzlu¤un propagandas›n› yapanlar›n, bu koroya kat›lanlar›n dilini, onu konuflan, yazanlar kadar, hatta onlardan çok daha iyi biliyor, çözüyorlar. Onlar›n “kendini yakt›” diyeceklerini de çok önceden öngörmüfllerdi. fiafl›rmad›lar, “yapmasalar flaflard›k,” deyip, yollar›na devam ettiler. Çünkü, “Bundan 5 y›l önce” diye bafllamak da... F tipleri’nin emperyalizm taraf›ndan halklar› teslim almaya yönelik sald›r› dalgas›n›n Anadolu halklar›na reva görülen boyutu iflin bir ilk ad›m› oldu¤unu söylemek de... Tecrit denilen politikan›n hapishanelerden bafllayarak tüm toplumu milyonlarca paraya bölüp aralar›na afl›lmaz duvarlar örmek demek oldu¤unu anlatmak da onlar için bir fley ifade etmez olmufltu... Dil deyip geçmeyin. Çünkü o, ayn› zamanda bulunulan saflar› da gösterir. Sergül’lerin de bir dili var. “Sizi çoook seviyorum”la bitirilen mektuplar›n dili onlar›nki... Abdi ‹pekçi’nin elleri alt›nda Ankara’n›n kuru ayaz›nda yürekleri ›s›tan türkülerin dili... Söyleyece¤ini bilen, söyledi¤ini yapan, yapt›¤›n› savunanlar›n dili... Ac›n›n, kan›n, gözyafl›n›n, yoksullu¤un ama umudunu asla yitirmemenin dili... Cüretin, inanan halka vatana sonsuz ba¤l›l›¤›n dili... Dostlar›n›n yüre¤ini ›s›t›p umudunu büyüten, düflmanlar›m›nsa korkusunu büyüten feda’n›n dili... Abdi ‹pekçi’nin elleri alt›nda k›r sakall› bir ihtiyar, tarihi anlatmak için “Bundan tam yüzonsekiz can önce...” diye bafllad› söze... 20 Ekim 2000’de yola ç›kan kervan›n gül yüzlü, günefl gözlü yolcular›n› anlatt› bir bir, dili döndü¤ünce... 19-22 Aral›k günlerini... Diri diri yak›lan alt› kad›n›... Ve yakanlar›, kurflunlayanlar›, bir tek hapishanede bir tek bölüme at›lan sekizbin küsür gaz bombas›n›... Bo¤ulsunlar diye s›k›lan köpüklü sular› ve Fidan’lar›, Ah-
met’ler’i, onlardan ald›¤› atefli Taksim’e tafl›yan Sergül’leri... Alevden gömlekler giyerek bedenlerini bir yang›na ç›ra edenleri... Bu öyle bir yang›n ki; alt› kad›n› diri diri yakanlar› tutuflturan... Bu öyle bir yang›n ki; kurflun s›kan, bomba atan elleri, emir verenleri, halk›n evlatlar›n› katlederek direnme umutlar›n› yok etmeye soyunan bütün politikac›lar›... Bu öyle bir yang›n ki; ülke tarihinde görülmemifl boyutta IMF’ye, AB’ye, ABD’ye kul, köle olup halk›n her kesimini zulme ve açl›¤a, iflsizli¤e, çaresizli¤e, umutsuzlu¤a, itaate zorlayanlar›... Bu öyle bir yang›n ki; yalan› bile bile susan, gerçe¤i göre göre s›rt dönen, sansürü, bask›y› meflru gören ikiyüzlüleri, namussuzlar›... Bu öyle bir yang›n ki; birlikte yola ç›k›p, yar› yolda sözlerini, düflüncelerini, t›rnaklar›na zarar gelmesin diye bir yudum su içer gibi onlar için ölüme gidenleri terk edenleri, ihaneti yak›p kavuran... diye sürdürdü sözlerini. Sonra, k›r sakall› ihtiyar bir düfl kurar kendi dilinde: elinde benzin bidonu, h›zl› h›zl› yürürken ilk sevgi Erdo¤an görür Sergül’ü ve sorar; -Sergül, nereye gidiyorsun böyle? -Taksim’e Sevgi Abla. -Taksim’e mi? Elindeki ne peki? -Benzin Sevgi Abla, senin gibi... -Nas›l benim gibi? - Sen de TAYAD’› yakt›klar›nda elinde benzin bidonuyla Emniyet’in kap›s›na dayan›p “Siz TAYAD’› yakt›n›z, bende buray› yakaca¤›m” dememifl miydin? Ben de tecrit zulmünü sürdürdükleri, sessiz kalanlar›, destekleyenleri, boyun e¤meyi ö¤ütleyenleri... - Anlad›m Sergül anlad›m. - Sevgi Abla bilirsin, yalan›n, ikiyüzlülü¤ün ve alçakl›¤›n s›n›r› yok. Bak, AB diye, “reform” diye avuçlar› patlayana dek alk›fllayanlar bir zamanlar ba¤›ms›zl›k, demokrasi, sosyalizm sözlerini en yüksek perdeden söyleyenlerdi...
Ama AB’nin onay›yla uygulanan tecrite karfl› yüzonyedi can verdik de seslerini duymad›k hala. Yakmal› Sevgi Abla yakmal›. Zulmü ve onun gözler e çekti¤i kara perdeyi cay›r cay›r yakmal›... Bekle, gelece¤im Sevgi Abla. Ölümsüzler Halay›’nda ben de yer i m i alaca¤›m... K›r sakall› ihtiyar›n düflünde neden mi halay var? Sorunun cevab›, “kendini yakt›” diye verilen haberlerde bir spikerde, bir spikerin; “... yer yer kömürleflmifl bedeni güçlükle yerden kald›r›l›p sedyeye konan eylemcinin ambulansa tafl›n›rken zafer iflareti yapmas› dikkat çekiciydi” diye biten son cümlesinde sakl›. Ve bir de, spikerin duyamad›¤› 盤l›kta... Ülkesini, halk›n› seven herkesin duymas› gereken, ancak bugün sevgi gibi, sevgiyle ideallerine ba¤l› olanlar›n duyabildi¤i tecrit zulmüne karfl›, Naz›m ustan›n: “(...) Ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / Nas›l ç›kar / karanl›klar ayd›nl›¤a / Hava toprak gibi gebe / hava kurflun gibi a¤›r / ba¤›r ba¤›r / ba¤›r›yorum / koflun / kurflun eritmeye ça¤›r›yorum” dizeleriyle yüz onsekizinci kez tekrarlanan ça¤›r›da... Ça¤r›y› hayk›ran, birdenbire patlayan bir f›rt›na gibi, bütün kasveti, s›k›nt›y› darmada¤›n eden bir kahkaha... Tertemiz bir sevgi ve hudutsuz öfke yuma¤›... Elinde alevden bir mendil, Sergül halaybafl›nda... Yakan o, yakt›¤› ise zulüm ve ona güç verenler...❏
27
g端ndo造du
28
grup yorum
nota
haber-yorum Kültür Merkezi Yarg›lan›yor!
Çal›flanlar›
Ankara’da tutuklanan BEKSAV sinema birimi kameraman› Serap Kervanc›, 11 Mart 2005 tarihinde, 7 Ocak’taki Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun Ceza ‹nfaz Kanunu’nu protesto eyleminde tutuklanan 45 arkadafl›yla birlikte mahkeme karfl›s›na ç›kacak. BEKSAV kameraman› Serap Kervanc› ve sosyalist bas›n çal›flan› olan alt› kiflinin ‘örgüt üyeli¤i’nden 15 y›l hapsi isteniyor.❏
“Cehennemde Üç Gün”ün Galas› Yap›l›yor Hakan Alak’›n yönetti¤i belgesel film “Cehennemde Üç Gün”ün galas› 9 fiubat 2005 tarihinde Muammer Karaca Tiyatrosu’nda yap›lacak. ‹dil Yap›m imzal› film, ‹stanbul’da; 27-28-29 Haziran’da yap›lan NATO toplant›s›n›, ona yönelik yap›lan protesto eylemlerini ve eylemlerde yer alan çeflitli kesimlerden temsilcilerin anlat›mlar›n› içeriyor. ❏
Grup Yorum Ankara’dayd› Grup Yorum, 15 Ocak’ta 100. Y›l Kültür Merkezi’nde Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun “Ne Avrupa Ne Amerika- Ba¤›ms›z Türkiye- ‹flbirlikçili¤e Son” fliar›yla bafllatt›¤› kampanyas›n›n kapan›fl›nda bir konser verdi. “Türkülerimizi Ba¤›ms›zl›k ‹çin Söylüyoruz” isimli konserin aç›l›fl›nda Ankara Gençlik Derne¤i’nin haz›rlad›¤› ve DEVGENÇ’ten TÖDEF’e, TÖDEF’ten Gençlik Dernekleri Federasyonu’na gençlik mücadelesinin foto¤raflarla anlat›ld›¤› dia gösterimi, Naz›m Hikmet’in fliirleri eflli¤inde yap›ld›. Yorum eleman› ‹hsan Cibelik’in gönderdi¤i mesaj›n okundu¤u gecede AB teslimiyetçili¤ine karfl› ba¤›ms›zl›k sloganlar› at›ld›. Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun AB’ye üyelik müzakerelerinin bafllad›¤› gün olan 17 Aral›k 2004 ile K›z›lay’da bas›n aç›klamas›n›n yap›laca¤› 17 Ocak 2005 tarihleri aras›nda örgütledi¤i bir ayl›k kampanya çerçevesinde yap›lan konsere yaklafl›k 1000 kifli kat›ld›.❏
29
Grup Yorum’ dan SEKA Çal›flanlar›na Destek... Ankara 9. ‹dare Mahkemesi, Özellefltirme Yüksek Kurulu’nun ‹zmit SEKA Fabrikas›’n›n kapat›lmas›na iliflkin karar›n›n yürütmesini durdurdu. ‹flçiler iflbafl› yaparken, fabrikada eylem sürüyor. Dava, idareden savunma al›n›p yeniden bir karar verilinceye kadar durduruldu. Ka¤›tta, d›fla ba¤›ml›l›¤› sonland›ran fabrikada ilk ürün 1936 y›l›nda yap›l›rken; Özellefltirme Yüksek Kurulu iflletmedeki teknolojinin geri kalmas›n› ileri sürerek kapatma karar› alm›flt›. Grup Yorum da; SEKA'l› iflçilerin devam ettirdi¤i direnifle destek vermek amac›yla SEKA Ka¤›t Fabrikas›’nda iflçileri ziyaret ederek bir dinleti gerçeklefltirdi. Türküler eflli¤inde halaylar çeken iflçiler, söylenen marfllara da hep bir a¤›zdan efllik etti. ‹flçiler geç saatlere kadar, sa¤anak ya¤mura ra¤men halaylar›na devam ettiler❏
2600 Y›ll›k Babil fiehrini Tanklarla Tahrip Ettiler!
British Museum, Amerikan askerlerinin Irak’ta dünyan›n 7 harikas›ndan birine ev sahipli¤i yapan antik Babil kentini askeri üs olarak kullanarak, kente büyük zarar verdi¤ini aç›klad›. ‹ngiliz The Guardian Gazetesi’nde yay›nlanan müze raporunda, ABD ve Polonya tanklar›n›n Babil’in 2600 y›ll›k tarihi yollar›n› ezdi¤i, askerlerin; arkeolojik bulgular› siper yapmak ve kum torbalar›n› doldurmak için kulland›¤› belirtildi. Yine askerlerin tarihi kuleleri de gözetleme kulesine dönüfltürdükleri daha önceden belirtilmiflti. ❏
30
Düflünce Suçuna Karfl› Giriflim 10 Yafl›nda! Der Spiegel dergisinde yay›nlanan bir makalesi nedeniyle hakk›nda soruflturma aç›lan Yaflar Kemal'e destek vermek için bir araya gelen ayd›n ve sanatç›lar›n oluflturdu¤u Düflünce Suçuna Karfl› Giriflim, 10. yafl gününü kutlad›. Taksim Atatürk Kitapl›¤›'nda gerçeklefltirilen, Orhan Alkaya ve Zuhal Olcay'›n sundu¤u kutlama etkinli¤inde, Düflünce Suçuna Karfl› Giriflim'in 10 y›ll›k öyküsünü anlatan "Ç›kt›k Aç›k Al›nla" adl› 11 dakikal›k belgesel gösterimi yap›ld›. Kutlamada, Grup Yorum toplat›lan Feda albümünden “K›z›lc›k fierbeti”ni okudu, Rojin ise, Türkçe ve Kürtçe olarak "Arkadafl" adl› flark›y› seslendirdi. Kutlamada ayr›ca daha önce yaflam›n› yitiren Aziz Nesin, Cenk Koray, Mina Urgan, Prof. Bülent Tanör ve Metin Göktepe an›ld›. ❏
Siyad Ödülleri Sahiplerini Buldu! Sinema Yazarlar› Derne¤i'nin de¤erlendirmesinde, Ahmet Uluçay'›n yönetti¤i "Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak" filmi; "En ‹yi Film", "En ‹yi Yönetmen", "En ‹yi Senaryo" ve "Umut Veren Genç Oyuncu" dallar›nda ödülleri toplayarak 2004'e damgas›n› vurdu. Sinema Yazarlar› Derne¤i S‹YAD'›n gelenekselleflen, Türk sinemas›n›n bir y›l›n›n de¤erlendirildi¤i gece Emek Sinemas›nda düzenlendi. Halit Refi¤, Hülya Koçyi¤it, Münir Özkul ve görüntü yönetmeni Gani Turanl›'ya "Onur" ödüllerinin verildi¤i gecede, Antrakt/Sinema Gazetesi'nin seçti¤i "Y›l›n Filmi"yse Fatih Ak›n'›n "Duvara Karfl›" filmi oldu. Sinemaya y›llarca elefltirmen olarak emek veren Tuncan Okan ad›na konulan ödülse, Sungu Çapan'a verildi. S‹YAD 2004 Ödülleri * En ‹yi Film: Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak * En ‹yi Yönetmen: Ahmet Uluçay (Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak) * En ‹yi Senaryo: Ahmet Uluçay (Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak) * En ‹yi Kad›n Oyuncu: Demet Akba¤ (Neredesin Firuze) * En ‹yi Erkek Oyuncu: Olgun fiimflek (Yaz› Tura) * En ‹yi Yard›mc› Kad›n Oyuncu: fierif Sezer (Mustafa Hakk›nda Her fiey) * En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu: Ercan Can (Yaz› Tura) * En ‹yi Görüntü: Hayk Kirakosyan (Neredesin Firuze) * En ‹yi Müzik: Erkan O¤ur (Yaz› Tura) * Umut Veren Genç Sanatç›: Boncuk Y›lmaz (Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak)❏
nokta haber 7 Ocak 2005 Emekçi Hareket Partisi’nin La Bella Dü¤ün Salonu’nda düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 200 kifliye seslendi.
13 Ocak 2005 Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun “Ne ABD Ne AB, Ba¤›ms›z Türkiye, ‹flbirlikçili¤e Son” isimli kampanyas› çerçevesinde Eminönü Kad›rga Kültür Merkezi’nde düzenlemifl oldu¤u flenlikte yaklafl›k 300 kifliye seslendi.
15 Ocak 2005 Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun Ankara 100.Y›l Kültür Merkezi’nde düzenledi¤i flenlikte yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
17 O cak 2005 Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun kampanyas› çerçevesinde Ankara’da gerçeklefltirecekleri eylem öncesi ‹stanbul Galatasaray Lisesi önündeki u¤urlama etkinli¤ine marfllar›yla kat›ld›.
22 Ocak 2005
Kaz›m Koyuncu’ya Kanser Teflhisi Kondu! Kaz›m Koyuncu, 26 Aral›k 2004’te yap›lan “fiark›lar›m›z Irak ‹çin” gecesinden sonra bir rahats›zl›¤› nedeniyle hastaneye kald›r›ld›. Cerrahpafla T›p Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisi'nde tedavisine bafllanan Koyuncu’nun hastal›¤›n›n ilaçla tedavi edilebilme ihtimalinin yüksek oldu¤u bildirildi. Kanser teflhisi konan Koyuncu’nun 28 Ocak 2005 tarihinde Yeni Melek Gösteri Merkezi’ndeki konseri 4 fiubat’a ertelendi. Kaz›m Koyuncu’nun da kat›laca¤› bu konsere destek amac›yla; Grup Yorum, Haluk Levent ve Mor ve Ötesi gibi birçok sanatç› dostu sahne al›yor.❏
Gebze-Dar›ca Kapal› Spor Salonu’nda Dar›ca Belediyesi’nin düzenlemifl oldu¤u konserde yaklafl›k 1500 kifliye seslendi.
25 Ocak 2005 Teksture Çorap Fabrikas› iflçilerinin bafllatm›fl oldu¤u greve destek ziyareti gerçeklefltirerek bir dinleti verdi.
25 Ocak 2005 Düflünce Suçuna Karfl› Giriflim’in düzenledi¤i 10. Kurulufl Y›ldönümü etkinli¤ine kat›ld›
26 Ocak 2005 ‹zmit Seka Ka¤›t Fabrikas›’nda iflçilerin grevine türküleriyle destek ziyaretinde bulundu.
31
R›fat Ilgaz Ad›na, Öykü Yar›flmas› Düzenleniyor Yar›flmaya kat›lmak için, bir kitap oluflturacak kadar öykü dosyalar›ndan alt›flar örnek ile kat›l›mc›lar›n özgeçmifl bilgileri ve bir baflvuru dilekçesini 15 Mart 2005 gününe kadar göndermeleri gerekiyor. Sonuçlar› May›s ay›n›n ilk haftas›nda aç›klanacak olan ödülün tutar›: 2.000 (‹ki bin) YTL. Kastamonu R›fat Ilgaz Kültür Merkezi’nde yap›lacak olan ödül törenine kat›lacak öykü dosyalar›n›n de¤erlendirilmesinde, özgünlü¤ün ve yaz›nsal yetkinli¤in yan› s›ra insana, yerel ve evrensel de¤erlere sayg›, Türk diline özen, toplumcu-gerçekçi ve ayd›nlanmac› bir dünya görüflünü benimsemenin belirleyici olaca¤› belirtildi. Baflvuru adresi: Ç›nar Yay›nlar› – R›fat Ilgaz Kültür Merkezi Çatalçeflme S. 50/4 Ca¤alo¤lu – ‹stanbul ‹letiflim: Kadir ‹ncesu – 0212 528 71 40 Fax: 0212 528 71 43 www.cinaryayincilik.com
dvd... vcd... albüm...
Şükriye Tutkun Gücüm Yetene Kadar EMI Müzik
32
Kızılırmak Yılkı Seyhan Müzik
Ali Sarıgül Karacaoğlan Elit Müzik
Maçahela Gürcü Müziği Bayşah Müzik