tavır yerel süreli yay›n
merhaba Mart’›n rengi k›rm›z›d›r hep…
tavır
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: tavir@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: ASPAŞ Dağıtım: D-B-R
Sekizinde, kad›n›n eme¤inin yüceli¤inden; on ikisinde, Gazi’nin sokaklar›ndan al›r rengini. Onalt›s›nda Beyaz›t’ta koyulaflan, yirmibirinde Newroz ateflinde piflen bu renk; otuzunda k›rm›z› akar… Mart say›m›z k›rm›z›d›r hep bu yüzden. “Susuzlu¤umuzun yenilmez flövalyesi” Don Kiflot, 400 yafl›nda... Kapa¤›m›za konuk ettik Don Kiflot’u. 21. Yüzy›lda hala yel de¤irmenlerine karfl› sürüyor at›n› Don Kiflot. Bir gün kavuflacak sevdal›s› Dülsinya’ya… Emperyalizmin karfl›s›nda Don Kiflot’tur Irak… Emperyalist iflgale karfl› iki y›ld›r direnen Irak, kalbiyle konufluyor hala… Direnen kad›nlar vard› 6 Mart günü meydanlarda. ‹ktidara boyun e¤meyen, el pençe divan durmayan kad›nlar; 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nü kutlad› coplar ve biber gazlar› alt›nda. Ezik, aciz kad›n kimli¤ini reddeden kad›nlard› onlar. ‹ktidar›n cevab› cop ve biber gaz› oldu yine; kendilerine sunulan kimli¤i reddedenlere. Çocuklar aç kalmas›n diye giyilirmifl grev önlükleri… SEKA iflçileri direniyor. Bir helal lokma için direniyor. SEKA iflçilerinin yan›ndayd›k. Gördü¤ümüzü ve hissettiklerimizi aktard›k sizlere… Ve hayat adaletsizdir diyoruz; sahnede, Karadeniz’in bütün h›rç›nl›¤›yla hastal›¤›na meydan okuyan Kaz›m Koyuncu’ya bakarak… Hayat adaletsiz oldu¤undan umudunu yitirenleri silip atarm›fl ac›madan. Geriye bir tek umutlular kal›rm›fl. Düfllerinin bitti¤i yerde ölürmüfl insan, gelece¤e dair umudunu koruyanlar kuruyor her gün hayat› yeni bafltan. SEKA direniflçileri gibi, duvarlar›n ard›nda direnenler gibi, gelecek güzel günlere sevdal› olanlar gibi… Umutlu ve güzel günlere…
Dostlukla...
tavır Aylık Sanat Dergisi
sen susuzlu¤umuzun
yenilmez flövalyesi
ISSN 1303-9113
3
4
on’lar o kerpiç
evde...
5
›rak kalbiyle konufluyor
7
11
arthur
seka...
26 18
hayat adaletsizliktir
cem dizdar’la...
on’lar o kerpiç evde... 30 Mart 1972 K›z›ldere... O gün o saatte o kerpiç evin çat›s›nda hiç kimse on Adal›’dan daha güçlü, daha özgür, daha cesaretli, kavga türkülerini söylememifltir. Bütün Anadolu’nun gözü, kula¤›, nabz› nefesi K›z›ldere’deydi o gün. Dünyan›n Türkiyesi’nde, ba¤›ms›z bir ülke için yola ç›kanlar yepyeni bir dünya yarat›yorlard› K›z›ldere’nin k›y›s›nda. K›z›ldere o güne kadar kendi halinde akan bir dereydi. Ama büyüyecekti, bunu biliyorlard›. K›z›ldere’ye k›z›l denmesinin nedeni topra¤›n›n renginin k›rm›z› olmas›d›r. Her baharda kar eriyip sular yata¤›ndan taflt›¤›nda bu k›rm›z› toprak çözülür, sular› k›rm›z›ya boyayarak akar nehirlere do¤ru. K›z›ldere o küçücük köye vermiflti ad›n›. Ve o gün ad›n› büyük bir destana ba¤›fllayaca¤›n› bilmeden suluyordu topraklar›. Kuflatmadayd› Mahirler... Umuduydular yüzbinlerin, milyonlar›n... Soluklar›yd›lar; gözü, kulaklar›yd›lar Anadolu halklar›n›n... Bekliyorlard›... Megafondan bir ses duyuldu: “Teslim olun!” Beklenen cevap verildi: “Biz buraya dönmeye de¤il ölmeye geldik!” Marfllar türküler ve koyu bir duman yükseldi evin çat›s›ndan gökyüzüne. Üzerlerinde kimlik, para ne varsa yakt›lar. Duman büyüdü. Onlar bu topraklar›n yaratt›¤› de¤erlerle gelmifllerdi K›z›ldere’ye. Yüzlerce y›la yay›lan Bedreddin’in, Türkmen ayaklanmalar›n›n, efelerin, Kurtulufl Savafl›’ndan, kahramanl›k destanlar›ndan ç›k›p gelmifllerdi. Yoksulun al›n terinin hakk› için gelmifllerdi. Yetimin çal›nan ekme¤i için gelmifllerdi. Çat›flma bafllad›, yüzlerce kurflun ya¤maya bafllad› üzerlerine. ‹lk olarak yoksul ellerle örülen kerpiç ev kurflunland›. On kifliydiler... Ayn› siperde, ayn› hedefe namlular›n› çevirmifllerdi. Gö¤üslerine yaslad›klar› dipçik; halk›n ekme¤i, umuduydu. Yumufla-
c›k düflleriydi halk›n, gö¤üslerini döven.... Mahir düfltü önce, sonra Cihan, Ömer... Namlular sustu¤unda kan renginde ak›yordu art›k K›z›ldere. Adal›lar›n kan›n› tafl›yordu büyük nehirlere. Mahirleri; o gün, K›z›ldere’nin o küçük iki katl› kerpiç eve getiren fley Türkiye halklar›n›n ba¤›ms›zl›k ve kurtulufl özlemiydi. “K›z›ldere ad›n ahire kals›n/Mahir yoldafl flan›n tarihe kals›n” diye bafllar bir devrimci marfl. Mahir’lerin ad› tarihe kalm›flt›r. fian› ise bugünlere kadar uzanm›flt›r. O günden sonra binlerce çocu¤a Mahir, Ulafl ad› konuldu Anadolu’da. Türkiye halklar›n›n ba¤r›na gömülmüfltür K›z›ldere flehitleri. Gencecik insanlard›r her biri. Gençtiler ama halk›n› sömürüden kurtarmak isteyen, ülkesinin ba¤›ms›zl›¤› için yan›p tutuflan bir yürek tafl›yorlard› gö¤üslerinin sol yan›nda... Gençtiler ama devrimcilik nedir dosta düflmana ö¤rettiler k›sac›k yaflamlar›nda. Hapishanelerde bafl e¤meyen irade, ihanette y›k›lmayacak kadar güçlü, Türkiye devriminin yolunu çizecek kadar olgundular. Devrimcilik nedir? Devrimci en baflta ahlakl› olan kiflidir. Maltepe’de kuflat›ld›klar› evde çat›fl›rken Mahir’i vurup teslim olmas›n› isterler Cevahir’den. Cevahir namustan bahseder. Karfl›s›ndakilerin hiç bilmedi¤i bir erdemdir namus. Devrimcilik; hesaps›z, saf, temiz olmakt›r. Düflledi¤in toplumun çocuksu safl›¤›n›, iliklerinde hissetmek, onu yaflamak ve politikalar›na bu bak›fl aç›s›yla yön vermektir. Küçük hesaplar peflinde koflup, u¤runa öldü¤ün de¤erleri yok etmemektir. Dostuna dost, düflman›na düflman gibi davranmakt›r. K›z›ldere, bu erdemler, de¤erler üzerinde yükselip bugüne kadar ak›fl›n› sürdürdü. K›z›ldere’de herkesin ö¤renece¤i fleyler vard›r. Kendi de¤erlerinden, ideallerinden uzaklafl›p düzenin bulan›k sular›nda kulaç atanlara kucak açmak, devrimcili¤in hiçbir yan›yla ba¤-
güzin karaduman
y›ldönümü
daflmaz. Her ne gerekçeyle olursa olsun, ne tür bir teori üretilirse üretilsin, bu var olan gerçekli¤i hiçbir zaman de¤ifltiremez. Yoksa kirletilen her de¤er yok olmay› beraberinde getirir. Bugün bu s›n›rlar›n zorland›¤›n› görüyoruz. ‹haneti yumuflat›p farkl› adland›rmalarla saflar›nda yer vermek, kendi elleriyle bir kirlenmenin önünü açmak demektir. Cevahir, Mahir, Ulafl... ve daha nice devrimci, erdemli ve onurlu olmay›, yaflamlar›yla ortaya koymufl ve bedelini ödemifllerdir. K›z›ldere, tarihin sayfalar›na kendi ad›n› bu anlay›fl›n, bu erdemin kalemiyle yazd›rm›flt›r. Ve devrimci kültür, ahlak anlay›fl›n›n ne olmas› gerekti¤ini de tüm ç›plakl›¤›yla ortaya koymufltur. Mahir’ler, siper yoldafll›¤›n›n en güzel örneklerini sergileyerek, ölümü de paylaflm›fllard›r. Ç›karlar› halk›n ç›karlar›d›r. Küçük hesaplar peflinde de¤illerdir çünkü. Mahir ve yoldafllar› o gün o küçücük köy evinde Deniz’lerin idam›n› durdurmak, Türkiye Halklar›na kurtuluflun yolunu göstermek için kendilerini feda ettiler. Yok olacaklar›n› biliyorlard› ama adlar› ahire kalacakt›. Adal›lar’›n türküsü dilden dile dolaflacak gürleflecek ve hiç susmayacakt›. Mahir’in sözleriyle bitirelim: “‹yi bak feodal duvar, iyi tan› beni, Seni yerle bir edecek Adal›lar’› iyi tan›. adam ve hemflerilerimin ço¤u [ne halde diye, dudak bükme, orospunun dölü [utanç duvar›, Evet, adam› karanl›¤›n sular› bast›, evet, benim gibi pek çok adal› [bu çirkef sular›n alt›nda ama bofluna sevinme, Ada’m batmaz, [yok olmaz, Ada’m sadece karanl›k denizinde [yerini de¤ifltirdi. Hepsi o kadar.”❏
3
sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun... “… Ölümsüz gençli¤in flövalyesi ellisinde uydu yüre¤inde çarpan akl›na bir temmuz sabah› fethine ç›kt› güzelin, do¤runun ve hakl›n›n: önünde flirret, aptal devleriyle dünya alt›nda mahzun, [fakat kahraman Rosinant’›… Bilirim, Hele bir düflmeye gör hasretin hallisine Hele bir de tam okka dört dirhemse [yürek Yolu yok, Don Kiflot’um benim yolu yok Yel de¤irmenleriyle dövüflülecek. Hakl›s›n, elbette senin Dülsinyan’d›r [en güzel kad›n› yeryüzünün sen, elbette bezirganlar›n [surat›na hayk›racaks›n bunu alafla¤› edecekler seni bir temiz pataklayacaklar… Fakat, sen, yenilmez flövalyesi [susuzlu¤umuzun sen, bir alev gibi yanmakta [devam edeceksin a¤›r, demir kabu¤unun içinde ve Dülsinya [bir kat daha güzelleflecek…” ( Naz›m Hikmet ) Sana bir s›r söyleyece¤im Dülsinya. Kula¤›n› getir ve beni can kula¤› ile dinle. Usulca söyleyece¤im, baflka kimse duymas›n. Sadece sen bileceksin. Duyuyor musun? Hala bir delikanl›ysam, senin sevginden Dülsinya. Yüzy›llar boyu yitirmedi¤im ama hep büyüttü¤üm sevdan beni genç k›l›yor. Oysa seni unutmam için neler vaat edildi… Seni unutturmak için hangi zulümlere u¤rad›¤›m› bir bilsen… Biliyorsun zaten ama ne saray cariyelerinin sahteli¤ine kand›m ne de k›l›çlar çekildi¤inde “el aman” dedim. Senden asla vazgeçmedim Dülsinya, asla... Sevgili Dülsinya,
4
Yüzlerce y›l boyunca hep seni arad›m, senin u¤runa yollara düfltüm ve dövüfltüm. ‹çli yaralar›m içten kanad›. S›kt›m diflimi ve a¤lamad›m. En çaresiz anlarda bile g›k›m ç›kmad›. Bir hayaline bir de Rosinante’ye s›k› s›k›ya sar›ld›m. Yelesinden as›ld›m ve düflmedim; ki Rosinante’den düflmek, y›lg›nl›k batakl›¤›nda bo¤ulmak, sana ulaflamamak demek ve ben, Rosinante’yi flaha kald›rarak aflt›m o batakl›klar›. Bazen kavufltuk. Hat›rl›yor musun? Paris’te 72 gün boyunca hasret gidermifltik. Seni hep o günkü gibi hat›rl›yorum. K›rm›z› karanfiller içinde muhteflemdin. Sonra 1917 Ekim’inde Moskova’da tarihin en müthifl mucizesinde beraberdik… ‹flte o günden sonra, sana her gün yeniden ama yeniden, çok fena afl›k oluyorum Dülsinya… Beni yine unutkanl›kla suçlama Dülsinya. Karfl›laflt›¤›m›z ve kavufltu¤umuz her an› tarihe kanla yazm›fl›m. Ne unuturum ne de baflkalar› silebilir. Elbette hat›rl›yorum, Çin’de yaralar›m› sard›¤›n günü. Hatta “nerede kald›n?” demifltin. Hakl›yd›n, bir Uzun Yürüyüfl’le gelmifltim. Yorgundum ama senden yoksun de¤ildim. Kavuflmufltuk iflte, bir kez daha hem de… Senin u¤runa dünyay› dolafl›p durdum Dülsinya. Karfl› ç›kt›m haks›zl›¤a ve karfl›ma ç›kt› haks›z, u¤ursuz zalimler. Sömürünün yel de¤irmenlerinde insan ö¤üten imparatorlara kafa tuttum hep. Bafl verdim ama e¤medim. Çünkü zulmün secdesine e¤ilmek, seni kaybetmekti. Kaybetmedim… Sevgili Dülsinya, vuslat›n uzak oldu¤u zamanlarda bile “terk etmedi sevdan beni.” Hayalini kurdum en k›rm›z›s›ndan. Rüyalar›m› süsledin, en güzelinden. Ve gerçe¤inin peflinden koflturdum Rosinante’yi dolu dizgin. Hat›rl›yor musun, Che ile gelmifltik yan›na? Ne güzel gülüyordu ama. Mutlulu¤un en yak›fl›kl› resmidir, Che’nin o tebessümü. Sana hep böyle içten bak›yorum Dülsinya…
ümit zafer
mektup
Vietnam ormanlar›ndan Latin Amerika’ya hep izini sürdüm. Sana kavufltu¤um da oldu, kavuflamad›¤›m da. Ama ard›ndan yürümek kavuflman›n ilmiydi zaten. Filistin’de, Irak’ta, Nepal’de arad›¤›m sensin. Kolombiya’da, Anadolu’da bulaca¤›m sen… Senin hakk›nda türlü yalanlar iflittim Dülsinya. Mesela dediler ki “Öldü.”, dediler ki “bitti.” ve diyorlar ki, “Dülsinya imparatorlar›n kapatmas› oldu”. Çok konufluyorlar ama hepsi yalan. Onlar, “Biz Dülsinya’y› çok sevmifltik.” deyip ard›ndan “Elveda.” diyenlerdir. Hangi saraylar›n iç o¤lan› olduklar›n› biliyorum ve tükürüyorum surats›z suratlar›na. Bir ben vard›m sevdanla yanan, bir ben kald›m Dülsinya… Ne yalan söylemeli, seni çok özledim. Özlem, naif bir duygu deseler de, inanmam. Özlemin çok büyük bir güç Dülsinya. Hele flu son y›llarda özleminle nas›l yand›m, yak›ld›m ve yan›yor yüre¤im hala, bir bilsen. Bilirsin zaten, bilirsin sen. Ama flunu da bilmeni isterim, her yang›nda Sergül’ce flaha kalk›yor Rosinante ve bir yol aç›yor ard›ndan gelenlere… Bilirim, böyle afili cümlelerden hofllanmazs›n. Mahcup bir tevazuuyla beklersin, gelecekti. ‹nan, gelece¤im! Ama flimdi gerçe¤in kadar u¤runa dövüfltü¤üm hayalinden de onur duydu¤umu hayk›r›yorum herkese. Hayalsiz hayaletler bunu anlamayabilir. Olsun. Hayalini ne sömürürün yedi cihan›na ne de yeni dünya ezenine de¤iflirim. Ey benim güzel Dülsinya’m, özgürlü¤üm, onurum, kurtuluflum, Ey benim ba¤›ms›zl›¤a hasret vatan›m. fiair hakl› gerçekten de, sen 21. yüzy›lda 118 kez daha güzelsin. Bekle beni, bekle Dülsinya. Çarp›fla çarp›fla, dövüfle dövüfle öle kala gelece¤im… fiimdi, olanca güzelli¤inde hayk›r ve s›rr›m›z› herkes duysun; Don Kiflot 400 yafl›nda ve cümle haks›zl›klarla savafl›yor hala...❏
›rak, kalbiyle konufluyor... lüler, ölüler... Onlarca, üst üste y›¤›l› çuvallar gibi... Kopan bacak, morarm›fl yüzler, fliflmifl vücutlar... “Özgür” ölüler... “Özgürlük” için öldürüldüler ama onlar zaten özgürlük u¤runa öldüler... Geride 盤l›k, geride öfke, kin, nefret, ac› kald›... Bir de arkalar›nda b›rakt›klar› yetim, öksüz çocuklar›, gözü yafll› kad›nlar›, yafll› analar›... Suyun, ekme¤in kavgas›n› verirken, birden vatan kavgas›n›n ortas›nda buldular kendilerini... Ölümleri, harfler ve rakamlarla belirleniyordu, bir de artist ismi gibi olan isimlerle... B-52, Tomahawk, Cluster... "Ba¤dat’l›y›z, Ba¤dat’tay›z... Düflünce bombalar, ad›m›z meçhule kal›r, ad›m›z meçhul Yanar, kavrulur bedenimiz, sevdiklerimiz, yanar kavrulur Külümüz kal›r geriye, rüzgarda savrulur, sözümüz kal›r Bir de öfkemiz Kül savrulur, söz kal›r, öfke büyür..." ‹ki y›l önce sabah›n dördünde bombalar kavurmufltu Irak'›. Sabah›n ilk ›fl›klar›yla uyanmay› bekleyen insanlar, ölüm makinelerinin sald›r›s›yla uyanm›flt› uykular›ndan. Ölüm düflmüfltü Irak topraklar›na. Bu sefer do¤a ana ayd›nlatm›yordu gökyüzünü. Can alan, ocaklar y›kan, topra¤›n karn›na saplanan bombalardan saç›lan ›fl›kt› bu. Sabah›n dördü, dört bir yan, dört bin yan alev alev yanm›flt›. Yan›p kavrulmufltu. Böyle bafllam›flt› iflte; ölüm makinelerinin sald›r›s›. Sonras›nda da saatler, günler, haftalar hep böyle geçti. Geceler, gündüzler
Ö
bombalarla... Irak’ta, Irak’›n köylerinde, kasabalar›nda tafl tafl üstünde b›rak›lmam›fl, ac›n›n ad› Irak olmufltu. “Demokrasi, özgürlük, adalet” bombalar› bir bir patlam›flt›, hastanelere, okullara, bahçelere... Yand› bedenler, küller kald› geriye, rüzgarda savrulan... 9 Nisan'da da en son Ba¤dat, tarihinde yeni bir iflgale tan›kl›k etti. Ba¤dat'›n sokaklar›nda tank paletlerinin u¤ultusu, kanl› postal-
larla çi¤nendi çocuklar›n oyun oynad›¤› kald›r›mlar, parklar... 2003’ün 20 Mart’›nda bafllayan Amerikan bombard›man›n›n ard›ndan binlerce Irak'l› katledilmiflti. Bugün bak›yoruz, aradan iki y›l geçmifl. ‹ki y›l, asl›na bak›ld›¤›nda çok uzun bir zaman dilimi de¤ildir. Ama iflgal alt›nda, bombalar alt›nda iki y›l. Sürekli ac›, sürekli ölüm... Yanan bedenlerden, geriye kalan sadece küller olmaz iflte. Bir de öfke kal›r, kül savrulur, öfke büyür... Nice bedenler, bu öfkeyle savurdu parçalar›n›, düflmana de¤sin diye... Düflman›n da
levent karakaya
deneme
can› yans›n diye... *** Geçen bu iki y›lda, Irak halk› ad›na de¤iflen güzel, olumlu bir fley olmad›. Irak, kapitalizmin pazar›na aç›ld›, tam ba¤›ml› hale geldi. Irakl›lar’›n ulusal onuru çi¤nendi. Binlerce ölüm, yüz binlerce sakat kalan insan, y›k›lan evler de cabas›... Yapt›klar› her türlü, göz boyamaya, oyuna, uygulad›klar› bask›, yok etme politikas›na ra¤men, ABD’ye karfl› olan direnifl büyüdü, örgütlü hale geldi. fiimdi, “Irak direnmedi” diyenler, “Ba¤dat dayanamad›” diyenler, “Irakl›lar vatanlar›n› satt›” diyenler ç›ks›n yi¤itler gibi ortaya da konuflsun, ne konuflacaklar, neyi anlatacaklar... Her gün uçaklarla dönen Amerikal› askerlerin tabutlar›n›n say›s›n› hesaplas›nlar. Irakl›lar sald›r›n›n ilk bafllad›¤› andan itibaren direniyor. Direnifl hiç bitmedi. Biten tek fley varsa, o da; ülkeyi kan gölü haline getirenleri, Felluce vahfletini yaflatanlar›, Irakl› kad›nlara tecavüz edenleri, insanlar›n gözünün içine baka baka “özgürlük” yalanlar› atanlar› izleyen insanl›k onuruydu. fiimdi, Irakl›lar, halklar ABD’ye kinini kusuyor, direnifl büyüyor. Irak’ta çocuklar, ABD’lilerin yaratt›¤› vahflet hikâyelerini dinleyerek büyüyor. Art›k, ABD’nin Irak’ta durmas›n›n hiçbir meflru zemini kalmam›fl durumda. Hangi yalan dal›na elini att›ysa, elinde kald›. Irak’ta iflgal ikinci y›l›nda, zulme karfl› direnifl de ikinci y›l›nda... Ve devam edecek, iflgalciler, Irak’› terk edene kadar sürecek. ABD emperyalizmine karfl› direniflin ikinci y›l›nda selam olsun direniflçilere...❏
5
izlenim
durgunlu¤a bir ak›fl, suskunlu¤a bir ses: tav›r
SEKA
r›m›zla birlikte gelmifltik yan›n›za. Bu üçüncü geliflimiz. Biz bu direniflin her aflamas›nda sizlerle birlikte olmak istedi¤imizi söylemifltik. Biz yine buraday›z ve sözümüzü tutmufl olman›n mutlulu¤unu yafl›yoruz. Bu direnifl sadece SEKA’n›n direnifli olmaktan ç›kt›. Çok büyük bir tecrübe oldu. Sadece hakk›n› almak yan›yla de¤il! Direnifli, direnmeyi; tekrar iflçilerin gündemine tafl›mas› yan›yla da önemli bir görevi üstlendiniz. Bizler bu yan›yla burada olmaktan, türkülerimizle direniflinize destek vermekten büyük mutluluk duyuyoruz.” Ve konser bafll›yor… “Gün do¤madan yollarday›z Döktü¤ümüz terdir bizim ‹flimiz ekme¤imizdir Ekme¤imiz kuru bizim Çal›flan biz alan sensin Afl›m›z› çalan sensin Do¤ru biziz yalan sensin Dillerimiz ayr› bizim”
SEKA’l› iflçileri bir kez daha ziyaret etmek için ‹zmit’e gidiyoruz. Bu, Grup Yorum’un fabrikaya üçüncü gidifli. ‹flçilerle aralar›nda güzel bir ba¤ kurmufllar. Biz de Tav›r olarak oradaki atmosferi yaflay›p okurlar›m›zla paylaflmak için yola koyulduk. K›sa bir yolculuktan sonra ulafl›yoruz fabrikaya. Kap›da yapt›¤›m›z k›sa bir görüflmeden sonra içeri girdik. Bizi iflçilerin yemekhanesine götürdüler. Geçti¤imiz her yere merakla bak›yoruz. ‹çeride iflçiler ve aileleri var. ‹çeri girer girmez gözler bize çevriliyor. Yemek saatine denk geldi¤imiz için k›sa bir sohbetten sonra bizi yeme¤e davet ediyorlar. Biz de yemek s›ras›na giriyoruz. Güzel ve do¤al bir ortam var, dahil olmakta zorlanm›yoruz. Orada bulunan görevli arkadafl sohbet et-
6
meye bafll›yor bizimle, merak ve ilgiyle dinliyoruz. Devletin SEKA’ya nas›l yaklaflt›¤›n›, fabrikalar›n› nas›l zarar ediyor diye gösterdiklerini, asl›nda zarar etmek bir yana kar eden bir kurulufl oldu¤unu ve bunu bildiklerini, direnifllerinin de bu yüzden devam edece¤ini anlat›yor. Bir arkadafl daha geliyor yan›m›za. O da direnifli yönlendirenlerden. ‹kisi de dolmufl adeta, laf› birbirinin a¤z›ndan kap›p anlat›yorlar. Yaflad›klar› sorunlardan da söz ediyorlar bize. Sohbetimiz yar›m kal›yor. Ses düzeninin haz›r oldu¤unu, konsere bafllanabilece¤ini söylüyorlar. Grup Yorum haz›rl›klar›n› tamamlay›p yerini ald›ktan sonra k›sa bir aç›l›fl konuflmas›yla bafll›yor konsere. “Biz, direniflin bafllad›¤› günlerde sizlerle birlikte olmufltuk. Daha sonra sanatç› dostla-
Grup Yorum türkülerini bir kez daha emekçilerle birlikte söylüyor. Alk›fllar ve sloganlar hiç eksilmiyor konser boyunca. “Yaflas›n S›n›f Dayan›flmas›”, “Direnifl Var Y›lg›nl›k Yok”. “Karanl›klar içinden flafakla gel günle gel...” diyor Yorum. Karanl›¤a bir ›fl›k SEKA’l› iflçilerin direnifli. Uzlaflmac› sendikac›lar›n hapsetmeye çal›flt›klar› kal›p dar geliyor, o kal›ba s›¤m›yor iflçiler. Hükümet ne yaparsa kabul edilir, direnilemez anlay›fl›na bir darbe, suskunlu¤a bir ses SEKA... Direniflin 40. gününde SEKA. 40 gündür kararl›l›klar›n› ortaya koymaya devam ediyorlar. ‹flçiler Yorum’u dinliyor ama Yorum da flark›lar› bitti¤inde SEKA’l›lardan bir istekte bulunarak SEKA Marfl›’n› söylemelerini istiyor. SEKA’l›lar da bu iste¤i geri çevirmiyor ve bafll›yorlar…
“Ey SEKA’l› ey SEKA’l› Sensin iflçilerin flah› Ne kutsald›r ekmek davan Ey SEKA’l› ey SEKA’l› Ölmek var dönmek yok Bu davadan vazgeçmek yok SEKA’lar› kapatana Seçimlerde oy vermek yok” Çok da güzel söylüyorlar. Direniflin coflkusunu, marfl› söyleyen iflçilerin gözlerinden okuyor insan. Yorum, türkülerine devam ediyor ve iflçilerin de bildi¤i bir türkü ile bitiriyor konserini. Konserin ard›ndan, iflçilerin sald›r›dan sonra kendilerini kapatt›klar› mekanik atölyeye gidiyoruz. Oraya kimseyi sokmuyorlar asl›nda ama bizi götürüyorlar. Mekanik atölyenin girifline barikat kurulmufl. Olas› sald›r› karfl›s›nda direnifli daha iyi sürdürebilmek için ald›klar› bir önlem. Kamyonlar var girifl kap›s›nda. Birinin lasti¤i patlat›lm›fl. Di¤er girifl kap›lar› kaynakla kapat›lm›fl. ‹çeri girer girmez ilk gözümüze çarpan, iflçilerin k⤛tlardan kurduklar› çad›rlar›yd›. Böyle bir çad›r› ilk kez gördü¤ümüz için, merakla izliyoruz. Her çad›r›n bir ad› var. Burada 716 iflçi kal›yor. Atölyeye girdi¤imizde ilk olarak “Kanije Kalesi’ne gider” uyar›s›yla karfl›lafl›yoruz. Kanije Kalesi diye bafll›yoruz. Yan›nda Kaddafi Çad›r› var. “Çile Oteline gider, on metre ilerde.” diye yazm›fl iflçiler. K⤛t çad›rlarda kalanlar kendilerine göre bir isim bulmufllar ve bir anlam yüklemifller çad›rlar›na.
Birleflmifl Milletler Çad›r›’n› görünce bu ismin ne anlama geldi¤ini soruyoruz. Birleflmifl Milletler Çad›r›’nda kalanlardan biri Abhaza, biri Kürt, biri Gürcü, biri Terekeme, biri de Manav’m›fl. Kendilerine bu yüzden Birleflmifl Milletler Çad›r› yapm›fllar. Bir di¤er çad›r›n ismi ise “AKP ve ‹MF ma¤durlar›”. Bir di¤er çad›r›n üzerinde bulunan “‹nsan unutur k⤛t unutmaz” sözü ço¤u fleyi özetliyor asl›nda. Oldukça anlaml› bir söz… Her taraf çad›r dolu. Hepsini gezmemizin imkân› yok. Asl›nda her çad›ra konuk olmay› isterdik. D›flar›da bekleyenler telefon ediyor. Programlar›n› bozmak istemiyoruz. Neredeyse iki saattir buraday›z. Daha fazla uzatmamak için çad›rlar›n oldu¤u bölümden ayr›l›yoruz. Son olarak karfl›m›za ç›kan “Mutlu Son Çad›r›” ise Bakan Osman Pepe’nin “‹flçilerin sonu, mutlu son olacak.” sözüne bir gönderme niteli¤i tafl›yor. Uzun y›llard›r yap›lamayan› yap›yor SEKA’l› iflçiler. Direniyorlar. Direniyorlar ve direniflleriyle di¤er iflçilerin önünü aç›yorlar. Kendi güçlerinin fark›na vard›klar› gibi iflçilerin güçlerini de a盤a ç›kar›yorlar asl›nda. “Bizim buradan ölümüz ç›kar”. Geçici görevle 199 iflçiyi Silifke’ye gönderme karar› ç›karan AKP hükümetine karfl› tebligatlar› y›rtarak cevap veriyor iflçiler. “Kurtulufl yok tek bafl›na, ya hep beraber ya hiçbirimiz.” Çad›rlar›n oldu¤u bölümü gezdikten sonra “Direnifl Bilgi Merkezi”ne giriyoruz. Bilgisayarlar›n bafl›nda yine fabrikan›n iflçileri var. Buras› fabrika iflgalinden önce yönetimden birine aitmifl. Oysa flimdi iflçileri elleri alt›nda tüm bilgisayarlar. Buradan ülke-
mizin dört bir yan›na ve dünyaya yay›n yap›yorlar. Direnifllerini, direniflin hakl›l›¤›n›, neden kendilerini fabrikaya kapatt›klar›n› anlat›yorlar. ‹kram ettikleri çay eflli¤inde sohbetimize devam ediyoruz. Hiç istemedi¤imiz halde yanlar›ndan ayr›lmak zorunda kal›yoruz. Bizi ça¤›r›yorlar, ailelerin oldu¤u yere. ‹flçilerin kendilerini kilitledikleri mekanik atölyede ne kadar zaman geçirdi¤imizi o zaman anl›yoruz. Saatler geçmifl ama biz fark›nda de¤iliz. ‹flçilerin ihtiyaçlar karfl›s›nda iyi örgütlendiklerini görmek de sevindiriyor bizi. Yemek sorununu sendika hallediyor. ‹flçiler çaylar›n› kendileri yap›yor. Ama yemekhanede bir de çay oca¤› var. Buras› yemekhanede kalan aileler düflünülerek yap›lm›fl. SEKA’y› ziyarete gelenler oldukça fazla. Hemen hemen her gün birkaç grup gelip gidiyor. Bunlar›n d›fl›nda, fabrikan›n önünde sürekli duran HÖC’lüler var. Ya¤mur ve o dondurucu so¤u¤a ra¤men hep fabrikan›n önündeler. “Siz, bizden daha zor koflullarda kal›yorsunuz.” diyor kimi iflçiler. Önceleri HÖC’ ün ne oldu¤unu bilmedikleri için aralar›nda yorum yapm›fllar ve “Hak Özgürlük Cemiyeti” diye tahmin etmifller. Yemekhanede kad›nlarla sohbet ediyoruz. Çocuklar›n al›nlar›nda “SEKA KAPATILAMAZ” yaz›l› bantlar var. Mikrofonu onlara uzat›yoruz. “Tayyip çocuklara okul açmak istiyor ama babam›n fabrikas›n› kapat›yor, o zaman çocuklar›n defterleri kitaplar› nas›l olacak? Onu sormak istiyorum.” diyor küçük Esra. “Sen niçin her gün buraya geliyorsun?” diyoruz. “Babam›n direnifli için, babam› desteklemek için.”
7
diyor. Minnac›k gözlerine bak›nca s›ms›cak bir sevgiyi görüyoruz. Çocuklar›n gözleri çok fleyi anlat›yor bize. Sabah okula fabrikadan gidiyorlar. Okuldan ç›kt›ktan sonra da babalar›n› desteklemeye fabrikaya geliyorlar. Kad›nlar›n durumu da farkl› de¤il. Efllerinin yan›nda yer al›yorlar. “Burada iflte görüyorsunuz, her fley yaflan›yor. Efllerimizle beraberiz. Üzüntü yafl›yoruz, sevinç yafl›yoruz. Hepsini yafl›yoruz. Çocu¤um hastaland›, acile götürdük, atefllendi ben yine buradan kopmad›m. K›z›ma halas› bakt›, amcas› doktora götürdü. Ben yine burada kald›m, gitmedim eve. Yine de b›rakmayaca¤›m, burada kalaca¤›m. Kazanmay› istiyoruz, inflallah kazanaca¤›z.” diyor Nihal. Hep bir aradalar. Direnifl onlar› birbirine iyice yak›nlaflt›rm›fl. Ac›lar›, sevinçleri de ortaklaflm›fl. “Önceden birbirimizi tan›mazd›k ama flimdi hep birlikteyiz.”, diyorlar. Özellikle sald›r›dan sonra daha da kaynaflm›fllar birbirlerine. Ço¤u ilk kez karfl›lafl›yor polisle. Ve ilk kez tan›k oluyorlar polisin gerçek yüzüne. Polisin müdahale edece¤ini duyunca eflleri kendilerini mekanik atölyeye kapat›yorlar. Kad›nlar, çocuklarsa iflçilerin önüne barikat oluyorlar. Polis yemekhanede bulunan ailelere sald›r›yor. Göz yaflart›c› gazlarla, coplarla sald›ran polis, aileleri d›flar› ç›kar›yor. Sald›r›da yaralanan aileler oluyor. Çat›flmada ailelerin kararl›l›¤›n› gören polis geri çekiliyor ve aileler tekrar yemekhanede toplan›yorlar. ‹flçiler unutamayacaklar› bu sald›r› karfl›s›nda kazanacaklar›n›, sald›r›n›n onlar› yollar›ndan döndürmeyece¤ini aç›kl›yor. Ne tecrit, ne sald›r›, ne de tehdit iflçileri çaresizli¤e sürüklemifl. ‹flçiler
kazanma kararl›l›klar›n› koruyor ve önlem al›yorlar. “Direnece¤iz” diyorlar. Aileler çocuklar›n›n sald›r›dan çok etkilendiklerini söylüyorlar. Onlara böyle bir fley yaflatt›¤› için AKP hükümetine daha bir öfkeliler. Ailelerin burada yaflad›¤› s›k›nt›lar› soruyoruz Tülay’a. “Kad›n olarak burada o kadar zor durumday›z ki... Direniflin içindeyiz tamam›yla. O kadar farkl› bir duygu ki. Anlatamam size. O gün, polislerin burada olmas›; çocuklara, kad›nlara biber gaz› atmas›, coplarla sald›rmas›. Ben de içindeydim. Çok etkilendim. En az›ndan flu küçücük çocuklar›n yüzü suyu
hürmetine bari diyorum. 4c’yi kesinlikle kabul etmiyorum. Bir kad›n olarak diyorum, ben her gün buraday›m, birkaç gece de kald›k burada. ‹flçilerin ailelerin bu halde olmas›... ‹nsan›n kalbi çok k›r›l›yor. ‹nsanlar› niye bu hale düflürdüler ki hiç mi insaf yok yani?” Yaflad›klar›n› böyle anlat›yor Tülay. “Eylemin içindeyim, sonuna kadar da eflime destekçiyim. Yani kesinlikle onu yaln›z b›rakmam hiçbir zaman. Yaflam›m›n böyle de¤iflece¤i hiç kesinlikle akl›ma gelmezdi. SEKA’n›n kapat›lma olay› geçen y›l yazdan belli olmufltu. Büyükflehir’e devredildi diye söylentiler vard› ama ben pek umursam›yordum aç›kças›. “Yok, koskoca fabrikay› kapat›rlar m›?” diye düflünüyordum. Ama yaflad›klar›m öyle olmad›¤›n› gösterdi bana. Baflbakan›n aç›klamalar›ndan sonra... Kesinlikle dönüfl yok falan diyor, bilmiyorum yani o son mahkeme olay›ndan sonra biraz umutsuzlu¤a kap›ld›m diyebilirim yani; ama yok direnece¤iz, kazanmad›k diye kenara çekilmek yok, buraday›z yine, sürekli buraday›z. Ses getirdik, dünyaya duyurduk direnifli. Tekel, Tüprafl di¤er fabrikalar da öyle. Kesinlikle y›lmayaca¤›z hay›rl›s›yla kazanaca¤›z biz bu yar›fl›, zaferi.” Kad›n›, erke¤i, çocu¤uyla birlikte direniyor SEKA iflçisi. Yal›n bir dille anlat›yorlar yaflad›klar›n›. Onlar›n yan›nda olmak mutlu ediyor bizi. Ayr›l›k vakti geldi art›k. Fabrika kap›s›ndan ç›karken bir kez daha dönüp, arkam›zda b›rakt›¤›m›z çocuklar›n gözlerine bak›yoruz. S›cac›k bir duyguyu içimize doldurup dönüyoruz...❏
8
savafl sancar
kawa’n›n elleri Bahar yine geldi. Do¤a, insanlar, hayvanlar bir anda canland›. Uzun k›fl geceleri sanc›lan›p, ömrünü uzatmaya çal›flsa da baflaramad›. Zaman da yafl›yor, bir an geliyor ömrünü tamaml›yor. K›fl da öyle. Bütün azametiyle, elindeki asas›yla önüne ne ç›karsa vurup, durdurmaya u¤raflsa da zaman› durduram›yor, zaman yolunda ilerliyor... Her fley bir yolcu ve yolunda ilerliyor... Ben de yolday›m. Bahar› karfl›lamaya geldim. Bir de seninle dertleflmeye geldim Kawa... Konuflacak o kadar çok fley var ki, nereden bafllasam nas›l anlatsam diye düflünüyorum. Newroz’u yaratan, y›llard›r sönmeyen ateflin sahibiyle konuflmak dertleflmek ne güzel bir duygu... Biliyor musun, her Newroz’da flenlikler, e¤lenceler yap›l›yor? Ortado¤u’dan Balkanlar’a, Kaf Da¤›’n›n eteklerine kadar, her halk bahar›n müjdecisini karfl›lamaya ç›k›yor. Sen oralara gidiyor musun? Gidiyorsun biliyorum. Bizim ülkenin de bir baflka oluyor Newroz’u. Sen, Ninova’da nas›l ki zalim Dehak’a karsi isyan›n ilk iflareti olarak atefli yakt›ysan biz de öyle yap›yoruz. Türkülerimiz var sana ve atefline yakt›¤›m›z. Halaylar›m›z var kavgaya dair... Ama bugün, Newroz atefli hüzünlü yanoyor. Bir dali k›r›k. Yeni atefller sürgün versin diye tomurcuklar›n› zorlarken, k›ranlar da oluyor. Güzel bir ülke yaratay›m diye ellerini yakt›n... As›rlar boyu çekiçle örsü döve döve nas›r ba¤lad› avuçlar›n. Avuçlar›na bakt›m az önce, nas›rlar›n öyle duruyor. Aln›ndaki ter, demir tozuyla kardeflli¤ini sürdürüyor... Demirci önlü¤ün gö¤süne yap›flm›fl, onunla uyuyorsun... Sakallar›n, aklar›yla ba¤dafl kurmufl yüzünde... Güzel haberler vermek, onlar›n üzerinden konufl-
mak isterdim. Ama olmad›, yapamad›m. Umutsuz oldu¤umu sanma sak›n. Umutluyum. Ovalar›m›z hala da¤lar›n özlemini duyuyor. Sular›m›z, denize hasret birleflip ak›yor dere yataklar›ndan, kavufltuklar›nda ise sevinç türkülerini söylüyorlar bize... Genç k›zlar, yüzlerindeki duvaklar sevgilileri taraf›ndan aç›lmadan topra¤a düflüyor… Topra¤›n yüzünü yar yüzü diye öpüyor... Ellerine yarin ellerini almadan avuçlar›yla gözyafllar›n› siliyor… Delikanl›lar, yine hasret mendillerini b›rak›yorlar arkalar›nda... Mem u Zin kendi sevdas›n› unutup yeni sevdal›lara a¤l›yor. Kerem ile Asl› bir kez daha atefllerde yan›yor... G›lgam›fl, ölümsüzlü¤ü tek bafl›na aram›yor. Ölümsüzlük suyunu hep birlikte ar›yoruz. Karanl›k tünelini hep birlikte geçiyoruz. Hep birlikte k›rk gün k›rk geceyi uykusuz geçiriyoruz. Kristal bahçelerin aras›nda dönüp duran kristal kufllara ald›rm›yoruz yine. Ninova, her üssüne bir haber b›rak›yor ulaklar›yla... Ac›lar›na, yüre¤indeki yaralara dayanamay›p inliyor. Ah Ninova ah... Her Newroz’da atefli koynunda yakard›. Simdi Ba¤dat’a a¤l›yor. Uzat›yor ellerini Ba¤dat’›n gö¤süne; okflamak istiyor, tarihin narinli¤ini üstünde tafl›yan tak›lar›... Her elini geri çekti¤inde tarihin parçalanm›fl tak›lar›, çocuklar›n donan göz bebekleri doluyor avuçlar›na... Amerika bombalar ya¤d›r›yor Ba¤dat’›n esmer yüzüne. Necef’in k›v›rc›k kapkara saçlar› ölüm suskunlu¤unu sakl›yor içinde. Felluce’nin bedeninde mezarlar ekildi. Hüseyin, mezar›nda ac›lar içinde k›vran›yor. Yok yok susuzluktan de¤il, akan kan›n s›cakl›¤› Kerbela s›ca¤›na kar›flm›fl da ondan. Uçaklar; gecelerimizi bölüp, uykusuz b›rak›p Ortado¤u’yu bombalarla doyurmaya u¤rafl›yor. Ac›lar
öyle ço¤ald› ki; doyduk hem de çok doyduk... Zalim Dehak yerin dibinde o pis kemikleriyle gülmeye devam ediyor. Niye mi? fiimdi zalimin saray›nda ac›lar›m›z› mayalay›p Barzani ve Talabani’nin ihanet tas›nda yeni Dehak’lara sunuyorlar. Newroz ateflini çal›p saraylar› ›fl›tmaya götürüyorlar... Devri zaman›nda Newroz çiçekleri k›l›çlarla biçilirdi, bafllar› topra¤a düflerdi... Ama kökleri her zaman topra¤›n serinli¤inde sakl› kal›rd›... Ya flimdi? fiimdi kül oluyor bombalar›n ›s› ve fliddetiyle. Toprak kuruyor. Nal sesleriyle susturulan a¤›tlar›m›z, flimdi uçaklar›n sesleriyle g›rtlaklar›m›zda bo¤uluyor... Asma bahçeleri iki y›ld›r yasta, vermez olmufl tad›ndan doyulmayan hurmalar›ndan... A¤r› Da¤› da kederli... Ahmede Xani susmufl, “Konuflmam.” diyor. "Ben bar›fl demem, ölüler gömülürken topra¤›ma". Hakl›! Cigerxwin, isyan fliirini yazmaya bafllam›fl. "Yazd›klar›m yetmedi" diyor. "‹syana, baflkald›r›ya gebe topraklar›m›z" dizesini yaz›yor flimdi. Bir yan›m›z bunlar... Öbür yan›m›z ateflin koynunda çelik olman›n deminde bekliyor. Bu ac›lar› süzüp, F›rat’›n sular›nda yunup, sallarla umut tafl›yaca¤›z bir uçtan bir uca... Krallar, zalimler, efendiler, paflalar, beyler dizilmiflken, birbirinin ard› s›ra da¤lar›n gözlerinden uyku akmaz olur art›k. Atefller her zaman da¤lar›n gö¤sünde yan›k durur. Sönmez, ta ki özlem atefli sönene kadar... Bizim da¤lar›m›z da öyle... Bak bafllam›fllar, yan›yor atefller Newroz’un ellerinde... Do¤ru söylüyorsun biz de yakal›m ateflimizi. Bugün Newroz, bugün yeni gün...❏
9
misaller
Güz, mevsimlerin çatlam›fl topra¤›n dudaklar›n› ›slatt›¤› günlerde a¤açlar›n sarar›p soldu¤u ve mahpus duvarlar›n›n yosun kokusundan uyand›¤› bir zamandad›r. Hiç kimsenin bilip de bilmedi¤i limana demir atar. En güzel gülüfllerle, kurdu¤u hayallerle üflüyen bedenini ›s›t›rd›. Sevgi kavram› benliklerde ikonlaflmad›¤›nda, ihanet çemberinde çamurdan hayaller kurulur. Sular›n sarhofl etti¤i gecelerde yaflamak, bir fliflenin içindeki gemi misalidir. Ne yol al›r, ne de ufuk görünür. Kendi yaln›zl›¤›nda geçirdi¤in zamanlar› an›msay›p kahrolacaks›n o çamurda. O mas-
10
keli balo misalindeki insanlar gibi. Ve gün; Mukadder cenk günüydü. Umutlar›n kuflat›ld›¤› bir flehirde dimdik flafak abidesi gibi dikilmekteydi zalimin karfl›s›na. Son bir hayk›r›fl›yla “TECR‹T KALKSIN!” sesiyle, bir teorinin sözcüklerini do¤rular gibi. Bu hayk›r›fl, ‹stanbul’da bir kelebek kanat ç›rpt›¤›nda bunun Avrupa’da bir kas›rgaya dönüflece¤i ihtimalini güçlendiriyordu, tutuflan bedeniyle. ‹stanbul tan›yordu bu sesi. Sabahat’ti o. Titreyen sesiyle umut veriyordu o da. Sevday› kalbinden ç›kartan ve yüre¤ini yüre¤imizin yan›na b›rakan Muharrem gibi, Sergül de öyleydi.
seval alp
deneme
Siyah düz saçlar› yükseliyordu alevlerin içinde. Mavi bir kubbesi alt›nda yüreklerden s›zan k›z›l bir nehir gibi akar bu topraklar›n üzerine. Gözlerin öfkeyle alevlendi¤i yerde Ahmed Arif ustam›z›n dizeleri akla gelir. Kirvem halerimi aynen böyle yaz Rivayet san›l›r belki Gül memeler de¤il Dom dom kurflunu Param parça a¤z›mdaki Aynen böyle yaz›n hallerimizi.118 can akar bu nehrin üstünden. O zaman ne anlam› kal›r, unutulmufl bir tarihte yaflam›n sevinci.❏
biyografi
amerikan›n vicdan›
a¤dafl Dünya tiyatrosunun en önemli yazarlar›ndan, Pulitzer Ödülü sahibi Arthur Miller 11 fiubat 2005 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Öldü¤ünde 89 yafl›nda olan
Ç
Miller, bir süredir zatürre, kanser ve kalp rahats›zl›klar›yla mücadele ediyordu. Miller, 17 Ekim 1915’te New York’ta do¤du. Yahudi as›ll› Polonyal› anne-baban›n o¤luydu, New York’ta büyüdü, Büyük ‹ktisadi Bunal›m’› yaflad›. Oyun yazmaya, gazetecilik okumak üzere 1934’te girdi¤i Michigan Üniversitesi’ndeki ö¤rencilik y›llar›nda bafllad›. Unutulmaz karakterlerle Amerikan tiyatrosuna ad›n› yazd›ran Miller, yak›n geçmifle kadar da yazmay› sürdürdü. Eserlerinde ça¤›n›n önemli siyasi, toplumsal ve ahlaki sorunlar›n› iflleyen Miller hem Broadway hem de dünya sahnelerinde oyunu en çok oynanan yazarlar aras›nda yer al›yordu. Amerikan ulusunun vicdan› olarak nitelendirilen Miller’›n oyunlar› genellik-
ulafl cengiz
ARTHUR MILLER
le ça¤›n›n önemli toplumsal, siyasi ve ahlaksal sorunlar›n› irdeliyordu. Miller ilk yap›tlar›nda, ABD’nin refah toplumu olma idealini ve ‘Amerikan rüyas›’na ulaflmak u¤runa bireylerin verdikleri ödünleri iflledi. Yazar›n yaflad›¤› topluma yöneltti¤i elefltirel bak›fl aç›s›, di¤er oyunlar›nda da kendisini gösteriyordu. Eserlerinde Amerika’n›n ahlaki zay›fl›¤›n› ele ald› ve bunun ard›ndaki psikolojik nedenleri bulmaya çal›flt›. Amerika’n›n de¤iflen yüzünü sol bir görüflle ele al›yordu. McCarthy döneminde “ABD Aleyhtar› Faaliyetler Komitesi” taraf›ndan sorguland›. Elia Kazan’›n itiraflar› sonucunda “komünist liste”de yer alan Miller, sorgulamalar s›ras›nda iflbirli¤i yapmay› ve arkadafllar›n›n isimlerini vermeyi reddetti. Bu tavr› onu yüceltirken, Elia Kazan o tarihten sonra bir ispiyoncu olarak an›lacakt›. 1953’te yazd›¤› ve en popüler oyunlar›ndan Tony ödüllü “The Crucible” (Cad› Kazan›) 17. yüzy›lda Massachusetts’in Salem kasabas›nda yaflanm›fl olan cad› avlar›n› konu al›yordu. Miller asl›nda bu oyunuyla o dönemde ABD’de yaflanan Amerikan Aleyhtar› Faaliyetler Komitesi’nin komünizm soruflturmalar›n› elefltirmiflti. Arthur Miller’in en önemli yap›t› olarak kabul edebilece¤i-
11
amac›m toplumu y›kmak de¤il, “Trajedi, ancak insan›n iç onu ahlak yoluyla yeniden kurmakt›r. Ben, insan›n düflünen dünyas› varsa olabilir. Benim ve duyan bir varl›k oldu¤unu amac›m toplumu y›kmak de¤il, hesaba katarak iki fley aras›nonu ahlak yoluyla yeniden kur- da denge kurmaya çal›flt›m. Burada, kurulu düzen ile özgürmakt›r. Ben, insan›n düflünen lük aras›nda bir savafl›m söz ve duyan bir varl›k oldu¤unu konusu” diyordu. Miller film y›ld›z› Marilyn hesaba katarak iki fley aras›nMonroe ile k›sa süreli evlili¤ine da denge kurmaya çal›flt›m. iliflkin yazd›¤› “After the Fall” Burada, kurulu düzen ile öz- (Düflüflten Sonra) oyununda gürlük aras›nda bir savafl›m do¤rudan McCarthy dönemini elefltirmiflti. söz konusu” Yazar›n “Cad› Kazan›”, “Bümiz “Cad› Kazan›” Amerika’daki komü- tün O¤ullar›m”, “Bedel” ve “Sat›c›n›n nist, sosyalist ve hatta demokrat bütün Ölümü” isimli oyunlar› Türkiye’de de ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n, düflüncele- sahnelenmiflti. di. Birkaç y›l önce kimsenin de¤il unutrinden dolay› vatan hainli¤iyle suçland›Miller, gelecekte nas›l hat›rlanmak mak, de¤ifltirilebilece¤ine bile inanma¤›, iflsiz b›rak›ld›¤›, her türlü bask›ya istersiniz sorusuna “Ne hissettiyse onu d›¤› en asal nezaket kurallar› unutulmaruz kald›¤› bir dönemi dile getiriyor- yazan adam olarak hat›rlanmak istemufltu. Y›llard›r tan›d›¤›m insanlar sedu. Bu yap›t, yaln›zca Amerika Birleflik rim.” cevab›n› vermiflti. Karfl› ç›kmaklam bile vermeden yan›mdan geçtiler. Devletleri için de¤il, özgürlük düflünce- tan, elefltirmekten hiç vazgeçmedi. fiafl›rm›flt›m. Çünkü bu insanlardaki büsinin k›s›tlamaya u¤rad›¤› ya da u¤rat›l- Edebi baflar›s› için kendisine verilen Kuyük korku bilerek planlanm›fl, bilinçle d›¤› her ülkede ayn› uyar›c› etkiyi yarat- düs Ödülü’ne lay›k görüldü¤ünde, ‹srail’i yürürlü¤e konmufltu. Fakat insanlar may› baflarm›flt›. Oyunun Amerika’da Filistin politikas› yüzünden elefltirmiflti. yaln›zca korkuyu biliyorlard›. Bu kadar gösterimi yasaklanm›fl, Miller’e de pa- Miller’›n gücü de, yazarl›¤›ndan oldu¤u içsel ve öznel bir duygunun bu kadar saport verilmeyerek yurtd›fl› yasa¤› ko- kadar, ahlak anlay›fl›ndan do¤uyordu. d›fltan yarat›lm›fl olmas› bir mucize gibi nulmufltu. Ülkemizde de “Düflünceye Özgürlük” kigeliyordu. Cad› Kazan›’n›n her sat›r›n›n Yine ayn› dönem yazd›¤› “A View tab›na yay›nc› olarak imzas›n› da koyalt›nda bu yatar.” from the Bridge” (Köprüden Görünüfl) mufl ve Harold Pinter gibi pek çok arToplumcu ve gerçekçi Miller “Ben Amerika’da uygulanan göçmen yasas›- kadafl›yla birlikte DGM’de yarg›lanm›flt›. düflüncelerle al›flverifli olmayan, ne n›n eksiklikleriyle ilgiliydi. 12 Eylül’ün ard›ndan 1985 y›l›nda Anyapt›¤›n› bilmeyen, bilmek de istemeMiller, yine çok bilinen oyunlar›ndan kara’da Amerikan Konsoloslu¤u’nda yiyen bir toplumda yaz›yorum.” derken, All My Sons’ta (Bütün O¤ullar›m) ‹kinci ne Harold Pinter ile birlikte kat›ld›klar› Amerikan toplumunun içinde bulunduPaylafl›m Savafl› s›ras›nda defolu savafl bir resepsiyonda iflkence konusuna de¤u durumu gözler önüne seriyordu. uça¤› malzemelerini bilerek cepheye ¤indi¤i için salondan kovulmufltu. Bu ba¤›ms›z ve berrak ayd›n›n önüngönderdi¤i için onlarca askerin ölüMiller, özellikle Cad› Kazan›’nda inde sayg›yla e¤iliyoruz.❏ münden sorumlu tutulan bir uçak mo- sana olan inanc›n› belirtirken toru sat›c›s›n›n dram›n› anlatm›flt›. Mil- di¤er taraftan kiflinin vicdan “Tüm ülke daha dün do¤mufl gibiydi. ler, oyunda baflar›y› en önemli de¤er hesaplaflmas› ve kendine biçBirkaç y›l önce kimsenin de¤il unutmak, sayan, gerekti¤inde, insani tüm de¤er- ti¤i de¤er üzerinde duruyorde¤ifltirilebilece¤ine bile inanmad›¤› en leri hiçe saymaya zorlayan bir kapitalist du. Toplumda suçluluk duyguasal nezaket kurallar› unutulmufltu. Y›lsistemde kazan›lan paray›, temiz kal- sunun yarat›lmas›, insanlar›n lard›r tan›d›¤›m insanlar selam bile verman›n mümkün olup olmad›¤›n›, birey- içine korku sal›narak sa¤l›kl› meden yan›mdan geçtiler. fiafl›rm›flt›m. cili¤e dayal› kutsal aile kavram›n› sor- düflünmelerinin engellenmesiÇünkü bu insanlardaki büyük korku bileguluyordu. ni de ele alm›flt›. Yazara göre rek planlanm›fl, bilinçle yürürlü¤e kon“Sat›c›n›n Ölümü” (Death of a Sales- böyle suçlama dönemlerinde mufltu. Fakat insanlar yaln›zca korkuyu man), Amerikan kapitalizminin küçük insanlar kolayca güdülebil- biliyorlard›. Bu kadar içsel ve öznel bir insanlara yans›mas›n› en iyi irdeleyen mekteydi. Miller’›n Salem duygunun bu kadar d›fltan yarat›lm›fl olyap›tt›. “Sat›c›n›n Ölümü” ile 1949’da olaylar›nda da, McCarthy dö- mas› bir mucize gibi geliyordu. Cad› KaPulitzer Ödülü’nü kazanan Miller, ça¤- neminde de toplumda göz- zan›’n›n her sat›r›n›n alt›nda bu yatar.” dafl tiyatroda da trajedi say›labilecek lemledi¤i bu olgudur. Miller, oyunlar yaz›labilece¤ini de ileri sürmüfl- McCarthy döneminde tan›k oltü. Miller bu konuda “Trajedi, ancak in- duklar›n› flöyle anlat›yordu: san›n iç dünyas› varsa olabilir. Benim “Tüm ülke daha dün do¤mufl gibiy-
12
sinema, sansür ve yeni yasalar...
Geçti¤imiz günlerde, haber ajanslar›na ve çeflitli yay›n organlar›na konu olan bir haber dikkatimizi çekti. “Art›k filmleri iflaretli izleyece¤iz.”, “Sinema filmleri, izlenebilirlik ve yafl bak›m›ndan s›n›fland›r›lacak.”, “Sinema filmlerini art›k iflaretlerden tan›yaca¤›z.”... gibi. Haber; ç›kar›lan “Sinema Filmlerinin De¤erlendirilmesi ve S›n›fland›r›lmas›na ‹liflkin Usul ve Esaslar Hakk›nda Yönetmelik”le ilgili. Bu ülkede yaflamayan herhangi bir kifli, bahsetti¤imiz haberi okusayd› e¤er, söz konusu yasayla hayata geçirilecek de¤iflikliklerin oldukça önemli ve yararl› oldu¤unu düflünürdü ki, ülkemizde böyle olmad›¤› çok aç›k bir gerçek. Gerçi, ülkemiz yöneticilerinin; halk› kolayca kand›rabilme yeteneklerinin oldu¤u da yine bahsetti¤imiz bu gerçekler aras›nda. Ama as›l de¤inmek istedi¤imiz
fley, bu ve bunun gibi bir çok yasan›n hangi amaçlarla ç›kar›ld›¤›... Ç›kan haberlerde bahsedilen yasaya göre, Kültür ve Turizm Bakanl›¤›, ‹çiflleri Bakanl›¤› ve Milli E¤itim Bakanl›¤›’ndan birer kifli; ayr›ca, Kültür Bakanl›¤› taraf›ndan belirlenecek ve alan›nda doktora derecesi bulunan bir sosyolog, bir psikolog ve bir çocuk geliflim uzman› olmak üzere toplam 9 üyeden oluflan ''De¤erlendirme ve S›n›fland›rma Kurulu'' oluflturulacak. Kurul, filmleri gösterime ve ticari dolafl›ma girmeden önce inceleyerek; kamu düzeni, genel ahlak, küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sa¤l›¤›n›n korunmas›, insan onuruna uygunluk ve anayasada öngörülen di¤er ilkeler do¤rultusunda de¤erlendirecek. Kurullar, bu de¤erlendirmeye ba¤l› olarak; filmleri, cinsellik, korku veya flid-
veil göktafl
güncel
det unsurlar›n›n a¤›rl›kl› olup olmad›¤› gibi konular› da dikkate alarak genel izleyici kitlesi taraf›ndan izlenebilirlik ve yafl bak›m›ndan s›n›fland›racak ve bu filmlerin günün hangi saatlerinde izlenece¤ine veya izlenemeyece¤ine de karar verebilecek. Kurul ayr›ca, TV’lerde izletilecek filmlerin yay›n saatlerini de belirleyecek. Ülke içinde düzenlenecek fuar, film festivali, flenlik ve benzeri etkinliklerde gösterilecek filmler de bu kurul taraf›ndan incelenecek. Ancak, bu kurulu oluflturan zihniyetin ve kurulun as›l niyetinin gizli oldu¤u bir ayr›nt› var ki, o da inceleyecekleri bu filmler içinde kendi k›staslar›na uymayan filmlerin gösterime girmeyece¤i... ‹flte bu ayr›nt›yla birlikte cevab›n› vermelerini bekledi¤imiz bir soru tak›l›yor akl›m›za: Bu yasalar›n amac› ne? Bizleri çok düflündüklerinden mi? (Sanki sinema dünyas›na yeni bir aç›l›m getireceklermifl gibi...) Elbette ki de¤il! Bize ahlak bekçili¤i yapan bu düzenin, diz boyu ahlaks›zl›¤›n bata¤›nda oldu¤unu da biliyoruz. TV'lerde özellikle son bir kaç y›ld›r izletilen dizileri, flov programlar›n›, yar›flma programlar›n› hangi ahlak kurallar›na göre yapt›klar›n› da görüyoruz. Filmlerde yans›t›lan karakterlerin ne kadar “ahlakl›” kifliler olduklar›n› da biliyoruz… Çocuklar›m›za “örnek” ailelerin yaflamlar› anlat›l›yor çünkü; ahlak›, erdemi, insan onurunu o karakterlerden ö¤reniyoruz. ‹zledi¤i flov programlar›ndan etkilenip manken olma hayaliyle evden kaçan ve daha sonra hayatlar› karart›lan k›zlar bizim ülkemizde yaflam›yor mu? Hemen herkes bütün kliplerde mankenlerin, kad›nlar›n neden bu kadar çok yer ald›¤›n› sormufltur kendine. Çok masum düflüncelerle mi yap›l›yor bunlar? Elbette ki hay›r! Bizim ahlak›m›z›, erde-
13
mimizi, insan onurumuzu sorgulayan, ama kendilerinde zerrece olmayan kiflilerin ahlak anlay›fllar›n›n ürünleridir bunlar. Cinselli¤in ön plana ç›kt›¤›, kad›nlar›n bedeninin bir pazar arac› olarak kullan›ld›¤› bir ülkede, yukar›daki maddelerin amac›n›n farkl› oldu¤unu herkes biliyor olmal›. Bir di¤er konu da fliddet. “Deli Yürek”lerle mafyalaflmay› afl›layanlar›n, fliddetten bahsediyor olmalar› bafll› bafl›na bir çeliflkidir. B›rakal›m dizilerdeki susmayan silahlar›, kahramanlaflt›r›lan mafya babalar›n›… Çok gerilere gitmeye gerek yok. Daha bir ay önce CHP’nin kurultay›nda yaflananlar› hepimiz gördük. Kurultay bafllamadan yaflanan rant kavgalar› ve daha sonra Kurultay salonunda yaflanan kavgalar, belindeki silahlarla ekranlarda boy göstermeler, küfürler, yumruklaflmalar... AKP’nin takkiyyecilik anlay›fl› yine ç›kar›lan her yasada oldu¤u gibi bunda da kendinden söz ettiriyor. Nas›l oluyorsa yasaklar hep “özgürlük” olarak sunuluyor, ya da “Avrupa standartlar›” deniliyor. Kabul edilen bu yasayla sansürün kalkaca¤›ndan bahsediyorlar. O çok de¤erli ve önemli k›staslar›na uymayan filmleri gösterime koymamalar› sansürün en koyusu olmuyor mu? Yani deniyor ki; “Biz istedi¤imiz filmi izletiriz, istemedi¤imiz filmi izletmeyiz! Keyfimiz neyi istiyorsa onu yapar›z, onu uygular›z... Kimin ne düflündü¤ü hissetti¤i önemli de¤il bizim için!” Binlerce insan›n katledildi¤i ve iflkencelerden geçirildi¤i 12 Eylül döneminde sanat ve sanatç›lar üzerindeki bask›lar ve yasaklar konusuna, dergimizin yay›n hayat›na bafllad›¤› ilk y›llardan beri de¤iniyoruz. Bu ülkede üretenler oldukça, onlara yasak ve bask› uygulayanlar da her dönem varolacak. Sözünü etti¤imiz dönemlere iliflkin yapt›¤›m›z araflt›rmalara göre: Ülkemizde ilk sansür edilen film, 1919 y›l›nda ‹stanbul’un iflgali s›ras›nda, çekilen “Mürebbiye” isimli filmdir. Bu film H.Rahmi Gürp›nar'›n ayn› adl› roman›ndan adapte edilmifltir. ‹ngiliz birliklerince sansür edilen filmde yabanc› bir kad›n›n bir Türk ailesinin yan›nda çal›flmas› ve o ailenin erkeklerini birbirine katmas›, yapt›¤› iki yüzlülükler anlat›lmaktad›r. Film iflgal ve iflgale karfl› direnme sinemas›d›r. Bunun d›fl›nda sansür edilen filmlerden baz›lar› ise flunlard›r:
14
1) Sürtük (ADOLF KÖMER 1952) 2) Afl›k Veysel’in Hayat› (MET‹N ERKSAN 1952) 3) Ceylan Emine (MUHARREM GÜRSES 1956) 4) Sokak fiark›c›s› (O.M. ARIBURNU 1959) 5) Mukadderat (MUHARREM GÜRSES 1960) 6) Bir Gelin Gitti (MUHTEfiEM DURUKAN 1960) 7) Kabaday›lar Kral› (NEJAT SAYDAM 1961) 8) Ba¤ Bozumu "Rahmetler Ya¤arken " (1962) 9) Harmandal› Mahmut Efem Geliyor. Harmandal›n›n ‹ntikam› (ÇET‹N KARAMANBEY 1962) 10) Y›lanlar›n Öcü (MET‹N ERKSAN 1962) 11) Susuz Yaz (MET‹N ERKSAN 1964) 12) Karanl›kta Uyananlar (ERTEM GÖREÇ 1965) 13) Babas›na Bak O¤lunu Al (TÜRKER ‹NANO⁄LU 1968) 14) Belefl Osman (KEMAL ‹NC‹ 1965) 15) Bitmeyen Yol (DUYGU SA⁄IRO⁄LU 1966) 16) Beyo¤lu Esrar› (TÜRKER ‹NANO⁄LU 1966) 17) Soluk Gecenin Aflk Hikayeleri (ALP ZEK‹ HEPER 1966) 18) Kelepçeli Bilekler (YÜCEL HEK‹MO⁄LU 1966) 19) Hudutlar Kanunu ( LÜTFÜ ÖMER AKAD 1966) 20) Yi¤itler Ölmezmifl (N. KURTAN 1966) 21) Kartal Yavrusu ( ÜM‹T UTKU 1966) 22) Bombac› Emine (NUR‹ AKICI 1966) 23) Kanunsuz Da¤lar (N. AKINCI 1967) 24) Kanl› Takip (YAVUZ F‹GENL‹ 1967) 25) Gecekondu Peflinde (FEVZ‹ TUNA 1967) 26) Çeflmeydanl› Ali (HASAN KAZANKAYA 1967) 27) Fedailer (KAYAHAN ARIKAN 1967) 28) Kanl› Hayat (E.GÖREÇ 1967) 29) Allah’a Adanan Toprak (Y. F‹GENL‹ 1967) 30) Anadolu’yu Türklefltirenler (F‹KRET UÇAK 1967) 31) Kelepçeli Melek (MEHMET D‹NLER 1967) 32) fiaflk›n Hafiye Kli¤ime Karfl› (NATUT BAYTON 1967) 33) Koca Da¤l› (KEMAL KAN 1967) 34) Büyük Kin (TUNÇ BAfiARAN 1969) 35) Umut (YILMAZ GÜNEY 1970)
Yukar›da listesini verdi¤imiz filmler, bask› ve yasaklardan nasibini alanlardan sadece bir kaç›. “Sinema Filmlerinin De¤erlendirilmesi ve S›n›fland›r›lmas›na ‹liflkin Usul ve Esaslar Hakk›nda Yönetmelik” yasas›yla da bu listenin kabaraca¤› aç›kt›r. Yaflam›m›z›n her alan› yasaklar zinciriyle çevrilmifl durumda. Sinema ve-
ya sanat›n farkl› dallar›na getirilen yasaklar da bu mant›ktan ba¤›ms›z de¤ildir. “Nur topu” gibi bir sansürümüz daha oldu. Sahiplerinin gözü ayd›n.❏ KAYNAKÇA - Pervin Gündüz- Türk Sinemas›nda Sansür, 1999.
hayallerin on dokuz yafl›nda m› kalacak? Yafl›n daha on dokuz. Önünde birbiri ard›na eskimeyi bekleyen koca koca y›llar var. Bugüne kadar zaman›n kendi yata¤›nda usul usul akt›¤›n›n fark›nda olmam›flt›n. Belki de yafl›n› hiç hesaplamad›n. Sadece takvim yapraklar› bitti¤inde, televizyonlarda e¤lencelerin bafllad›¤›n› gördü¤ünde bir y›l› daha bitirdi¤inin fark›na vard›n. Ne olursa olsun, sen o ç›plak ayaklar›nla dolaflt›¤›n günleri hiç unutmad›n. Kaç kez ç›plak ayaklar›nla basm›flt›n takvim yapraklar›n›n sonuna. Koflarken tabanlar›na sar›lan ac›lar› hiç unutmad›n biliyorum. Kaç kez onlarla uyudun kim bilir? Daha neyin ne oldu¤unun fark›na varmadan yaflam›n a¤›rl›¤› yüklenmiflti omuzlar›na. “Olsun umutlar› da yüklerim.” demifltin. O yaflta göç yollar›nda hasretli¤i tafl›maya bafllam›flt›n. “Hasret nas›l bir duygudur?” diye soranlara, sonunda kavuflmak varsa güzeldir, derdin. Sonunda kavuflmak yoktu seninkinde. Yak›lm›flt›, y›k›lm›flt› hasretini çekti¤in yerlerin. Yurtsuzlu¤un ne kadar zor oldu¤unu anlam›flt›n. Yersizli¤in ne menem bir ac› olup da içine doldu¤unu gördün. Ac›lar›n say›s› öyle çoktu ki hiç sayamad›n. Her y›la birini pay etmeye çabalad›n ama hiç s›¤mad›, s›¤d›ramad›n. Y›llar çekip gitti¤inde senin içinde izleri hep kal›yordu yaflad›klar›n›n. Umutlar›n› hiç unutma ve yafl›n› da. Yersiz yurtsuz kald›¤›n günleri mi? Onlar çoktan ihtiyarlam›fllar zaten. Seninle biraz dolaflal›m m›? Gelmiyor musun? Gösterme yaran› bana, onu görüyorum. Gözlerin konuflsun o zaman. Onlar beni dolaflt›rs›n, geçmiflini bana anlats›n. ‹lk Mersin’e geliflinizi anlats›n. Ellerini ne yapaca¤›n›, nereye koyaca¤›n› flafl›rd›¤›n an›… Sana yabanc›, senden uzak bir duygu yaratt›¤› an› anlats›n…
Ya da ellerinin çatlakl›¤›ndan utand›¤›n an›, oysa sen ne çok severdin ellerini. ‹lk okuma yazmay› ö¤rendi¤inde, defterine ismini yaz›p sevinçle yaz›na bakt›¤›n› ve ellerini ellerinle okflay›p dudaklar›na götürüp öptü¤ünü unutamam. Büyük bir flehrin sokaklar›na girdi¤in anda o kalabal›k insanlar›n içinde neden kendini yaln›z hissetti¤ini anlat. Bazen güzel umutlar›n damla damla gözlerine düfltü¤ü anlar›… Ya da a¤lamakl› sesinle uyand›rd›¤›n geceleri… Hani sokak ortas›nda senin dilinle a¤›z dolusu küfreden birini gördü¤ünde mutluluktan deliye döndü¤ün an›… Mutlulu¤un tad›na ilk kez varm›flt›n, hem de küfreden birini ilk kez bu kadar çok sevmifltin. Ve o an kendi dilinde peltek peltek flark›lar söylemeye bafllam›flt›n. Söyledi¤in sözcüklere yabanc›laflt›¤›n› gördü¤ünde ise utanm›flt›n. Yafl›n daha on dokuz… Bedeninde tek kurflun yaras›… Sokak lambas›n›n ›fl›¤› alt›nda son ad›m›n› at›p öylece kald›n. Siren sesleri, insan seslerinin pefline düflmüfl koval›yordu sokak aralar›nda. Sen son bir nefes almak için ci¤erlerine söz geçirmeye çal›fl›yordun. El feneriyle yan›na yaklaflt›lar, seni ara-
deniz engin
deneme
m›yorlard›, bedenine saplanan kurflunun bofl kovan›n› ar›yorlard›. Bafl›n›n hemen yan›nda duruyordu bofl kovan. Kirli kanl› elleriyle ald›lar hemen ve gittiler. Sonra m›? Sonra daha önce hep duydu¤un sözler söylendi peflinden. “Faili meçhul”… Ama bu sokak senin kurdu¤un düfllerini sakl› tutacak. Duyuyor musun beni? Gösterme yaran› bana, çünkü görüyorum onu… Hadi kalk son kez dolaflal›m seninle. Köyünüze gidelim. Kalkm›yor musun? Tek kurflun seni on dokuz yafl›nda m› b›rakacak? Düfllerin hayallerin on dokuz yafl›nda m› kalacak?❏
15
sevim ince
öykü
hakikat yolu
Evvel zaman içinde… ‹ki müridini ça¤›rd› yan›na mürflit. Dedi ki, “Art›k el alma vaktiniz gelmifltir.” Ve iki dervifline de yol verdi. Her iki dervifl, birbirine ters yönlerde bin gece bin gündüz yürüyeceklerdi. Onca zaman sonra da karfl›lar›na ç›kan ilk yerde ocaklar›n› kuracaklard›. El alan dervifller, yayan yap›ldak bin gece bin gün yol ald›lar. Da¤lar›, ovalar› aflt›lar. Kentleri, köyleri geçtiler. En sonunda vard›lar varacaklar› yere. Masal bu ya, onca zaman sonra ikisinin de karfl›s›na kerhanlardan oluflan Edepsizler kenti ç›km›flt›. fiafl›rd›lar önce, karfl›lar›na ç›kan bu rezalet yuvas›na bakarak. Böyle bir yerde, hakikat ilmini ö¤retmeleri olacak ifl mi? Kim dinler buralarda bir garip dervifli? Birbirlerinin nereye vard›¤›n› bilmeyen iki derviflin de akl›ndan bu sorular geçti. Yine de yapacak bir fley yoktu. Zaman do¤ru, yol do¤ruydu. Ama adres yanl›flt› belki de. Burada bir dervifli bekleyen kimse yoktu, buras› Edepsizler kentiydi… Sar› Dervifl’in Maceras›… Evvel zaman içinde… Yine de deneyecekti, Sar› Dervifl. Denedi de ama ne zaman a¤z›n› açsa, önce güldüler
16
ona. Sonra afla¤›lad›lar. Giderek k›zd›lar. Ve en nihayetinde h›rpalad›lar. Günler böyle geçti. Hakikat ilmine dair kelam etmeye kalkt›¤›nda, bafl›na neler gelece¤ini art›k biliyordu Sar› Dervifl. Önce kendisine k›zd›, her defas›nda baflar›s›z oldu¤u için ama giderek kendine k›zmas›n›n önüne geçti, bu edepsiz ahaliye yönelik öfkesi. Öyle ya, Sar› Dervifl baflar›s›z. Bunun sebebi bu kentin edepsiz ahalisiydi. Çünkü dervifli dinlemiyorlard›. Dinleyip de anlam›yorlard›. Anlay›p da hak yolunu bulmuyorlard›. Sar› Dervifl’in bu k›zg›nl›¤› art›yor ve giderek baflka yönlere kay›yordu. Önceleri kendine ve sonra ahaliye k›zarken, flimdi mürflidine k›zmaya bafllam›flt›. Öyle ya, kendisini bu edepsizler kentine o göndermiflti. Ama iflte buras› “bildi¤in gibi de¤il”di. Ne yapsa olmuyordu. Zaten zaman geçtikçe, pek bir fley de yapm›yordu Sar› Dervifl. Sadaka bekleyen dilenci gibi, kendisini anlayacak birilerini bekliyordu. Ama kimse gelmiyordu, gelip de Sar› Dervifl’i bafl tac› etmiyordu. Bu durum, dervifli çileden ç›kar›yor ve içine flüphe kurtçuklar› düflürüyordu art›k. Zira onca çabayla hatmetti¤i hakikat ilminin burada hiç de¤eri yoktu. Bunu fak etti¤inden beri, flüphe kurtçuklar› inanc›n› kemir-
meye bafllam›flt›. Belki de hakikat ilmi yanl›flt›. Sar› Dervifl bir yandan böyle fleyler düflünürken, bir yandan da ahaliye bak›p “Bunlar adam olmaz.” deyip duruyordu. Bir intikam hissi büyüyordu kendisini anlamayan bu ars›zlara karfl›. Bunlar ancak kuvvetten anlard›. A¤a, pafla, bey görünce nas›l da e¤iyorlard› bafllar›n›. Oysa tam tersini ö¤renmiflti Sar› Dervifl, “Hakikat kuvvettir.” diye biliyordu. Ama öyle fleyler yaflanm›flt› ki, art›k bildi¤ine inanmaz olmufltu. “Bildi¤in gibi de¤il.” deyip duruyordu kendi kendine… Evvel zaman içinde… Aradan uzun zaman geçti. Günlerden bir gün, K›nal› ve Sar› Dervifl’lerini görmek için yola ç›kt› mürflit. Bin gün bin gece yürüdü. Da¤lar›, ovalar› aflt› ve Sar› Dervifl’in yan›na vard›. Önüne ç›kanlara Sar› Dervifl’i sordu. Kimse tan›m›yordu. “Burada dervifl de, dergâh da yok Baba erenler, ama bir Sar› ‹mam’›m›z var.” dediler. Ve caminin yolunu gösterdiler. Mürflit camiye gitti¤inde art›k “imam” olan müridini buldu. Hal hat›r, hürmet, muhabbet derken, Sar› ‹mam maceras›n› anlatmaya bafllad›. Nas›l zorland›¤›n›, k›zd›¤›n› ama sonra do¤ru yolu buldu¤unu anlatt› pirine. Gerçi bu edepsizler kentindekileri do¤ru yola getirememiflti, ama do¤ru yola gelmek isteyenler için cami kurmufltu. Daha do¤rusu camiyi kerhan beyleri kurup derviflin de imam olmas›n› istemifllerdi. Sar› Dervifl de kabul etmiflti. Öyle ya, sokakta adam arayaca¤›na, camide beklerdi. Hem bu ifl için kerhan beyleri ödenek de veriyordu. Çok flükür rahat› yerindeydi. Eski müridinin ya¤l› surat›na bakt› pir, sonra ipek gömle¤ine, atlas kaftan›na. Bakt›, dinledi ve “Yeter!” dedi. “Art›k yeter! “Sen” dedi, Hakikati yitirmiflsin. Biz seni edepsizler kentine yollad›k ki, hakikati gösteresin. Sen ise kerhanlara imam olmuflsun. Koflullar› de¤ifltiremeyince, onlara ba¤lanm›fls›n. Sen art›k bir yol düflkünüsün Sar› ‹mam. E¤er hakikat yolundan yürümek istiyorsan, aban› giy sopan› al ve yeniden yollara düfl. Önce bafl› yerde sustu, sonra “Yapamam.” dedi. Dört kar›m, on dört çocu¤um,
bir de camim var. Ben art›k kerhanlar›n imam› oldum… K›nal› Dervifl’in Maceras› Evvel zaman içinde… Sar› ‹mam’› ard›nda b›rakan mürflit yeniden yollara düfltü. Onca gece ve günden sonra K›nal› Dervifl’i yollad›¤› kente geldi. Bu kent, di¤erinden daha rezil, bir edepsizlikler flehriydi. Pir, kentte cami olup olmad›¤›na bakt› hemen. Vard›. Camiye vard›¤›nda sevindi içten içe. Çünkü imam› K›nal› Dervifl de¤ildi. Peki, ama K›nal› Dervifl neredeydi? Yoldan gelip geçenlere sordu. Kimse tan›m›yordu. Hatta soruyu duyan kaçar gibi uzaklafl›yordu yan›ndan. Mürflit, art›k umutlar›n› yitirdi. Gece olmufltu ve bulamam›flt› K›nal› Dervifl’i. Uyudu bir köflede mürflit… “Uyan Baba erenler, uyan.” diye f›s›ld›yordu birisi, kolunu sarsarak. Gözlerini açt›¤›nda bir genç k›z gördü Pir. “Hayrola?” demeye kalmadan genç k›z Pir’e “K›nal› Dervifl’imizi görmek istiyorsan›z, beni takip edin.” deyiverdi. K›zca¤›z yafll› Pir’i çabuk ad›mlarla kent d›fl›na ç›kard›. Bir a¤ac›n alt›na geldiklerinde k›z durdu ve “K›nal› Dervifl burada.” dedi. Pir flafl›rd›. Çünkü orada sadece kendisi, bu k›zca¤›z ve bir de as›rl›k a¤açtan baflka bir fley yoktu. Soran gözlerle genç k›za bakt›. K›z tekrar “Burada.” dedi ve bafllad› anlatmaya. Evvel zaman içinde… K›nal› dervifl bu kente geldi¤inde Sar› Dervifl’in gördüklerinden daha beter bir durumla karfl›laflm›flt›. Ne yalan söylemeli, çok flafl›rm›flt› oda. ‹nsanlar›n bencilli¤i, rezilli¤i, “bana ne”cili¤ine hayret etmiflti önceleri. Ama zahiri olana aldanmam›flt› K›nal› Dervifl. Çünkü hakikat ilminin ilk kural› buydu: Her fleyin bir zahiri yüzü vard›r. Bir de bat›ni özü! Zahiriye aldan›rsa-
n›z çengi k›zlar›n yüzündeki sürmeleri görürsünüz sadece. Oysa o sürmeler alt›nda ne kederler sakl›d›r. ‹nsanlar›n aras›na kar›flt› K›nal› Dervifl. Tan›d› ahaliyi ve tan›d›kça anlad›. Anlad›kça, nas›l anlatmas› gerekti¤ini de ö¤rendi. Art›k Dervifl’in mürflidi ahali olmufltu. Onlardan, onlar› ö¤rendi. Çirkin yüzlerinin alt›ndaki çaresiz güzellikleri gördü ve bu güzelli¤in çiçek açaca¤›na inand› dervifl. Zaten hakikat dedi¤in görünenin ard›ndaki gerçek de¤il miydi? O halde, bu insanlara da sahte görüntülerin ard›ndaki hakikati göstermeliydi. Ve günler geçti. Aç kald›, aç›kta kald› ama zamanla birken üç, üçken befl oldular. Edepsizli¤in ortas›nda büyüyen edep oldular. K›nal› Dervifl’in bu gayretleri gözden kaçmad› elbet. Kerhan beyleri haber sald›lar K›nal›’ya. “Gelsin.” dediler, Gelsin ete¤imize yüz sürsün de ona da yald›z-
l› bir cami açal›m.” Gülüp geçti bu davete K›nal›. “Sat›l›k de¤iliz.” dedi sadece. Cevab› Kerhan beylerinin sofras›na inen bir yumruk oldu. Ve hafiyeler ve cellatlar ve alçaklar sal›nd› sokaklara. Ödüllerin en büyü¤ü verilecekti K›nal›’y› yakalayana. Ve bir gün K›nal› Dervifl yakaland›… Evvel zaman içinde… ‹bret-i alem için kentin meydan›nda dara çekilecekti K›nal›. Kerhan beylerinin ferman›, ‹mam Efendi’nin cevaz›yla hüküm kesinleflti. Meydana getirildi K›nal› Dervifl. Meydanda toplanan ahaliye bakt›. Bu kente ilk geldi¤inde bir kifliydi. Amma velâkin flimdi böyle giderken çok kifliydi ard›nda kalanlar. Bu bahtiyarl›kla hayk›rd› dervifl, “Ey Kerhan Beyleri, ma¤lubiyetiniz yak›nd›r. Çünkü edepsizli¤inizin ortas›nda bir edep atefli yakt›k ve hakikatin k›l›c›n› kuflanmaya bafllad› ahali.” Ve sonra… Sonras›n› anlam›flt› Pir. Genç k›z “O’nu buraya gömdük.” dedi. Yüre¤ini göstererek “Ama burada da yaflat›yoruz.” Bu a¤ac›n alt›na gömmüfllerdi K›nal› Dervifl’i ama K›nal› yafl›yordu asl›nda… Evvel zaman içinden gelmiflti bu masal belki de. Belki de K›nal› Dervifller, edepsiz flehirlerin sokaklar›ndad›r hala… Ve en edepsiz flehrin, en meflhur meydan›nda bir hakikat atefli yan›yordur belki de. “Dünyan›n gizemini Bat›ni bak›flla incele Zahiri gözlem onu keflfedemez Bu dünya, daha yüksek dünyaya götüren bir merdivendir Ve biz, onun basamaklar›nda yükselmek zorunday›z…”❏ (Seyyidina Nasir Husrev/ 11. Yüzy›l)
17
hayat adaletsizdir! ayat adaletsizdir! Suyun ak›fl›, rüzgar›n esifli ya da denizin dalgas›nda de¤ildir bu adaletsizlik. Bunca kez dönüflünde dünyan›n, emekleyen, yürüyen koflan ve topra¤a giren insan›n yaflad›klar›ndad›r. Ekme¤inin peflinde koflan iflçi, bo¤az›ndan geçen her lokmada bir adaleti sa¤lad›¤›n› düflünür. Çal›fl›p, çabalay›p hak etti¤i ekmekle uzlaflan doygunlu¤un yaratt›¤› huzuru adalet sayar. Irak’ta, öfkeyle güne bafllayan direniflçi her bir kurflunda, tarihine ödedi¤i bir borcu adalet sayar. Ezilenlerin bunca y›ll›k mücadelesi, al›konulmufl eflitli¤i sa¤lama gayretidir. Hayat adaletsizdir! Ömürlerimizle devinen çarklar›n nihai galibini sa¤lama u¤rafl›n› ezip geçse de k›r›nt›lar›m›zdan yeni bir umut yeflerir. Ve hayat k›sad›r. Hep yar›m kalm›fl ifllerin a¤›t›d›r ard›m›zdan yak›lan. “Her ölüm erken ölümdür.” derler. Ölmek ya da zaman meselesi de de¤ildir kafaya tak›lan. ‹çten içe büyüyen ukde, neyi unuttu¤umuz, neyi yar›m b›rakt›¤›m›z kayg›s›ndan gelir belki de. Bir konseri yazmak için en olmad›k cümleler, en olmad›k düflüncelerle birlefliyor. Gazetelerden çok önce duyduk hastal›¤›n› Kaz›m kardeflimizin. Karadeniz çocu¤u, Karadeniz’in yefliline bir lanet gibi çöreklenmifl hastal›¤› solumufl y›llar y›l›. Kendi bile bilmezmifl. Hayat adaletsizdir. Adaletsizli¤i de onu yönetenlerden gelir. Kendi kan›n› tafl›yanlara, s›rt›n› dönenler yarat›r adaletsizli¤i. Yoksa do¤an›n kendi düzeninde adaletsizlik yoktur. Onun kendi uyumu, özlenenin uyumudur. Bir hastal›k, binlercesini pençesine alabilecek cinsten bir hastal›k ama bu halk› en derin yerinden sarsacak flekilde yakalarsa bilim kar etmez insan›n isyan›na. Orada gencecik bedeninde büyümüfltür hastal›k. Böyle düflünür, bakarken lofl ›fl›kl› bombofl sahneye dolufluverdi müzisyenler. En gür, en h›rç›n ve ritmik melodileriyle Karadeniz’in. En rafine, radyasyonsuz, tertemiz esen yeliyle. Me¤er, bütün o melankoliyi biz yaflam›fl›z
H
18
bir anl›k dalg›nl›¤›m›zla. Sahnede Kaz›m her zamankinden daha coflkulu ve içli söylerken flark›lar›n› anlad›k ki bo¤up nefesini kesmeye çal›flt›¤› tümörlere de¤il bize içlenirmifl. Çünkü biz büyütmüflüz bir anl›¤›na da olsa yüre¤imizde kederlerimizi. Z›pk›n gibi türküler yay›l›yor sahneye. Az konufluyor Kaz›m. Çünkü kelimeler bo¤az›na dü¤ümlenecek bir soluktan sonras›nda. Bir solukta konufluyor. Türküler, k›y›lara a¤larla tafl›nan bir f›s›lt›. Coflku hapsolmufl, göz-
yafllar›n› serbest b›rak›yor. Herkes kendi unuttuklar›na a¤l›yor belki de kimbilir. Çünkü bu koca salonda ne bir cenaze var ne de umutsuz bir söz. Öyledir; herkes kendi unuttuklar›na a¤l›yordur. Hayat adaletsizdir. Umudunu yitirenleri, iyi kötü demeden siler atar. Bir tek umutlular kal›r. Öyle ki bazen bilim bile flaflakal›r. Yeniden yaz›l›r kitaplar ve çokça dökülmüfltür Nil nehrine ariflerin bildim zannedip nakfletti¤i mürekkepler. Hayat adaletsizdir! Umutsuzlara göz açt›rmaz. Keflke onlara da bir f›rsat verse ama vermiyor iflte. Bu duygu seli, hayat›n adaletsizli¤ine. Yoksa Kaz›m, hepimiz gibi eskimifl hücrelerinden
özlem akdoğan
güncel
kurtuluyor. Ötesi hastal›kt›r; gelir geçer. Hüzün de insana aittir. Atefllensek sevenlerimizin eli aya¤›na kar›fl›r. Elinde ilac›yla yan›m›za dikilir sevenimiz. Hüzün de bize aittir ama nemize gerek a¤lak flark›larla bezenmifl gündüzler. Geceler herkesin kendi gecesi, dileyen a¤layabilir. Kaz›m sahnede gördü¤ü düflü anlat›yor. Kaç haftad›r, bu konserin düflünü kurmufl ve gelip çatt›¤›nda türkülerin günü, uyumufl kalm›fl orada. Vay vurdumduymaz vay! Dikip bizi ayakta, kenara s›¤›n›p uyumak ha! Uykunda, uykunun mu düflünü kurars›n? Arkamdan bir ses geliyor. “Konuflma art›k, yeter flark› söyle!” Ne iyi niyetlerle beslenip söylenmifl, ne ac› bir cümle bu. fiark›lar› yaratan dizelerdir. Ve en güzel dizeler konuflur gibi ak›p gelenlerdir. B›rakal›m konuflsun. Biz yaratal›m oradan dizeleri. Koflarak gelen Kaz›m, ne kadar bo¤az›na da dü¤ümlense konuflmak istiyor dostlar›yla. Bir müzisyeni, di¤erinden ay›ran sahnedekini dostu görmesidir. Arkadafllar hep laz›md›r. Arkadafllar, bir bafl›na kald›¤›nda derdini açmakt›r. Hiç çözemese de ac›n›, aflk›n›, özlemini ak›tt›¤›n sevinci ve derdi dam›tt›klar›nd›r arkadafllar. Onlars›z hayat geçer mi? B›rak içinde biriken derdi ak›ts›n ki birlikte dam›tal›m. Sonra horonun coflkusunda elemin üzerinde tepiniriz. Bir konser, bir insan›n üzerine bu kadar düflünceyi b›rakmaz. Borcun olsun Kaz›m. Bir dahakine gams›z tasas›z Karadeniz türküleriyle havadan ve sudan konuflarak geçecek bir konser. Hayat adaletsizdir! Bir konserin coflkusunu esirger bazen senden. Bazen de üzüntüyü yaflama hevesini kursa¤›nda b›rak›r. Oysa üzüntü iyidir. Üzüntünün ard›ndan yaran›n üzerinde ince bir s›z› kal›r. Unutmak o s›z›y› silip geçer. Unutmak da hep kötü de¤ildir. Hayat adaletsizdir! Sahnedekinin dünya umurunda de¤ilken, hastal›¤›n› o türkülerdeki umutla çoktan yenmiflken dinleyendeki bu saçma elemi yükler. Hayat bu!❏
röportaj
“masala” tecrite inat bir tebessümü paylaşabilmektir... Masala hakk›nda genel olarak bilgi verir misiniz? Dergimiz F tipi hapishanelerdeki tutsaklar›n kolektif üretimi olan onlarca dergiden biridir. As›l olarak Kand›ra F Tipi Hapishanesi’ndeki tutsaklar›n mizah dergisidir. Masala, karikatür-mizah dergisi olarak 2000 Mart-Nisan ay›ndan bugüne 44 say› ç›kt›. Ayl›k periyotlarla ç›kan düzenli say›lar›n›n yan› s›ra TAYAD’›n bülteni olarak bas›lan “Ceza ‹nfaz Kanunu Özel Say›s›” ya da flehitlerimizin yaflamlar›n› ve direnifllerini çizgilerle anlatt›¤›m›z birçok özel say›s› da var. F tipinde mizah dergisi ç›karma fikri nas›l do¤du? Masala, bir fikir olarak de¤il de bir ihtiyac›n karfl›lanmas› olarak flekillendi. Masala, F tipi hücrelerdeki tutsaklar›n mizahi yanlar›n› da paylaflma iste¤inden do¤du. Sonuçta devrimciler öfkeyi ve kahretmeyi bildikleri kadar gülmesini de bilirler. Üstelik en zor koflullarda, ölüm baflucumuzda oldu¤u anda bile bu böyledir. Mizah duygusunun, en güç anlarda bile flu dünyaya iyimser bir zihinle bakabilmenin gücü oldu¤u tart›fl›lmaz. Ve bu çok do¤al bir paylafl›md›r. Öyledir ki hiçbir paylafl›m›m›z› engelleyemedikleri gibi bunu da engelleyememifllerdir. F tiplerinin ilk gününden hatta ilk dakikas›ndan itibaren gülen yanlar›m›zla da var olduk. Masala tecrite inat bir tebessümü paylaflabilmektir. Derginin ismi nas›l belirlendi. “Masala”n›n anlam› nedir? “Masala” 2001 y›l›nda Ümraniye Hapishanesi’nde ölüm orucu eylemi s›ras›nda flehit düflen Veli Günefl’in “mesela” kelimesini telaffuz fleklidir. Ümraniye E Tipi Hapishanesi’nde yapt›¤›m›z çal›flmalarda Veli Day› “masala” dedikçe gülerdik. “Masala” kelimesini çok kullan›rd›. Sonu gelmezdi adeta. Anlataca¤› konuyu öyle dalland›r›p budakland›r›rd› ki kendisi de toparlayamazd›. Sevgili Pamuk Dede’miz 1. Ölüm Orucu
ekibi savaflç›s›yd›. Dergi için bu isim önerildi¤inde herkes kabul etti. ‹smiyle cismiyle “Masala”, direniflimizin bir ürünü olarak ortaya ç›kt›. Yay›n›na ayn› temelde devam ediyor. Bir Masala say›s›n›n yay›nlanana dek geçirdi¤i aflamalardan bahsedebilir misiniz? Nas›l, hangi koflullarda ç›kart›yor; okurlara nas›l ulaflt›r›yorsunuz? Öncelikle flunu belirtelim: Dergi F Tipi’nde ç›k›yor. Bu koflullarda dergi ç›karmak elbette kolay olmuyor. ‹lk önce her arkadafl›m›zdan öneri ve düflünce al›yoruz. Sonra bu önerileri çizim yapabilen arkadafllara gönderiyoruz. Çizerlerimiz çizim taslaklar›n› kendi aralar›nda dolaflt›r›yorlar ve son fleklini veriyorlar. Dergi bitince ço¤alt›lmas› bafll›yor. Her okurumuz ayn› zamanda yazar›m›z ve çizerimiz oldu¤u için ço¤alt›lmas›n› yap›yor. Her fley elle yap›l›yor. Okurlar›na ise; tellere tak›lmas›n diye, etraf›n› pet fliflelerle kaplad›¤›m›z toplarla veya rulolarla, çat›lar› afl›rarak ulaflt›r›yoruz. D›flar›ya ve hapishanelere mektuplarla gönderiyoruz. Konular› nas›l belirliyorsunuz? Masala’n›n gündemini güncel politik geliflmelerden belirliyoruz. Halka dönük sald›r›lar›, halk›n direniflini mizahi bir çizim diliyle vermeye çal›fl›yoruz. Ama dergimiz esasen iki k›s›mdan olufluyor. ‹kinci k›sm› ise kendi halimize ay›r›yoruz. Bu olmak zorunda ve olmazsa olmazd›r. Keza Masala’n›n do¤uflu içe dönük gülüp günlük sohbetlerimizin neflesini birbirimize tafl›makla bafllam›flt›. Tecrite karfl› ve tecritin öldürmeye kalkt›¤› coflkumuzu, neflemizi mizahlaflt›rd›k diyelim. Hücre, tecrit ortam›nda toplant›lar›n›z› nas›l yap›yorsunuz? Somut, canl› bir örnek verelim. Cehennemde Üç Gün belgeselinin davetiye kart› gönderilmiflti. Yeri gelmiflken bunun için çok çok teflekkür ediyoruz gönderen arkadafllara. O
tav›r
tekirda¤ f tipi hapishanesi, masala yay›n kurulu:
gün çizi faaliyetimiz oldu¤undan hücremizden ç›k›p gelmeye f›rsat bulamad›k ama kendi aram›zda “Bunu nas›l çizeriz?” dedik. Evvela üç kiflilik hücrede üçlü oturup sohbet ettik. Sonra bu davetiyeyi notlar›m›zla birlikte zarfa koyduk. Zarf›n üzerine “dolafl›m P-C” yazd›k. fiaflal (1,5’luk) fliflelerinden topumuzu yapt›k. Zarf› onun içine koyduk ve çat›y› afl›r›p on metre ilerdeki arkadafllara gönderdik. Onlar okuyunca bir di¤erine ve o da bir bir baflkas›na diye notun alt›na kendi hücre numaras›n› iflaretleyip dolafl›m› devam ettirdi. Bazen diyelim ki hepimiz saat akflam beflte pencerelere ç›k›yoruz. Randevuyu böyle saatle verince dakikas›nda herkes hücrenin penceresinde oluyor ve o anda biz ba¤›ra ça¤›ra konufluyoruz. “‹flte Masala merkezine davetiye geldi. Olay› biliyorsunuz bunun için biz flöyle düflünüyoruz, siz ne düflünüyorsunuz, falanca hücre!” diyerek y›rt›n›yoruz. Yani bo¤az›m›z y›rt›l›yor. Velhas›l duvarlar›n, tellerin ve koridorlar›n ötesinde cevap sesli olarak geliyor. fiöyle bir ses havada ulafl›yor. “Biiizeee Cehennemde Üüüç Güüne davetiye geldi ne yapal›m?” Hayda al bafl›na bela! Yani aç›k hava toplant›lar›m›z oluyor ama böyle yanl›fl anlama veya sesli yar› aç›k toplant›lar›nda “sa¤›r duymaz uydurur”a düflebiliyoruz. Bunun d›fl›nda hücre kap›lar›nda ve mazgallar›nda boflluk buldu¤umuz yerde toplant›lar›m›z› yap›yoruz. Yaz› Kurulunuz var m›? Tecrit koflullar›nda bir yaz› kurulumuz var say›l›r. Yaz›dan çok çizi kurulumuzun oldu¤unu söylersek daha do¤ru olacak. Üç kiflilik halim selim say›lmayan bazen tecritin de etkisiyle hatlar›m›z› kurmakta zorland›¤›m›z Pamuk Dede’mize yak›n fleker gibi kurulumuz var. Fakat oldukça yayg›n bir Masala muhabir a¤›m›z oldu¤unu gerine gerine söyleyebiliriz. Laf aram›zda bu röportaj›m›z daha çok uzayacak m› acaba? Yani bizim biraz “logar”dan enerji toplamam›z laz›m gelir de. fiöy-
19
le ki, yanl›fl anlamayas›n›z, logar dedi¤imiz fley pis sular›n dibinden geçerek gitti¤i bir hatt›r ve bu hat üzerinde ›zgaral› saclar var. Onlar da delik deliktir. Mesela oradan ayn› hizam›zda bulunan çok önemli mühim Masala’m›z›n gizli cevheri Ümit ‹lter’le sohbet ederiz. Onu periflan periflan logara getiririz. Sohbet ettikten sonra bir anda on tane ç›karas›m›z gelir. Grafikerleriniz var m›, bunu nas›l yap›yorsunuz? Hay›r tecrit var ama grafiker bir arkadafl›m›z yok. Yine de olmamas›n› tecrit ortam›nda bir eksiklik olarak görmüyoruz. Grafikerlik ifllerini çizerlerimiz hallediyor yani B‹‹‹‹‹Z. Ofset haz›rl›¤›n›z nas›l oluyor? Haliyle bu sorunuza gülüyoruz, siz de gülüyorsunuz ya da bilerek böyle sordunuz. O da ne ki diye soraca¤›m›z› düflünüyorsan›z yan›l›rs›z. Lise, ortaokul y›llar›nda kulland›¤›m›z haritametod defterimiz vard›r. Bunun d›fl›nda yine ilk okul zamanlar›nda kulland›¤›m›z kurflun kalemleri de bilirsiniz. fiimdi bu kurflun kalemle harita metod sayfalar›n›n üzerine çizimleri yap›yoruz. Maalesef burada istedi¤imiz ne defter ne de kalemi bulam›yoruz. Tecrit kantininden bulamad›¤›n›z gibi ailelerimizin posta ile gönderdi¤i baflka hiçbir k›rtasiye malzemesini içeriye alamay›nca yani “Yasah kardeflim yasaaaah!” koflullar›nda yukar›daki sayd›klar›m›za, “elimiz mahkum” oluyor. Yine ayn› biçimde yar› fleffaflanm›fl dosya ka¤›tlar›na el yap›m› karton ka¤›d› ile bunlar›n kopyas›n› çekiyoruz. Bofl bir dosya ka¤›d›n›n bir yüzünü kurflun kalemle tümüyle karalarsan›z el yap›m› bir karbon elde etmifl olursunuz. Siz “yarat›c›l›¤a bak›n” diyebilirsiniz. Do¤rudur. Koflullar ve onun olanaks›zl›klar› içinde öyledir. Durun daha anlatacaklar›m›z bitmedi. Elde etti¤imiz karbonun üzerindeki çizimin çerçevesi, hatlar› veya de¤iflik ayr›nt›lar›n› tükenmez kalemin yan› s›ra kald›ysa pilot kalemlerle çizimlerin üzerinden geçeriz. (Bu arada kimseye söylemeyin üç befl tane çat›lar› aflarak elimize plot kalem geçti. Aman aman kimseler duymas›n). Tabi önceleri çift karbon ile ayn› anda üç Masala ç›kart›yorduk ve bunlar› mürekkeplemek belimizi k›r›yordu. Tecrit hücreleri boynumuzu bükmedi ama bu tarz bir çal›flma, olanaks›zl›ktan yani, tecritten, boyun bel a¤r›lar›ndan bizi haflat etmifltir. Sa¤›n›zda solunuzda “tüysüz” ve kaya çiçek ile uzaktan yak›ndan alakas› olmayan ot dahi olmayacak adamlar dolaflm›yorsa bir fley söyleyece¤iz. Yaln›z Tav›r’la aram›zda kals›n… Lütfen. Yani
20
bir süredir F tipinde fotokopi çektirebilmekteyiz. Bu durumda tek nüsha yap›yoruz. Ça¤›n bu önemli nimeti bizi biraz olsun bel f›t›¤› veya kambur etmekten kurtard› say›l›r. Bu önemli bir fley, ciddiye al›yorsunuz de¤il mi? Fotokopi çektirmek çok önemlidir. Nerdeyse bizim de fotokopimizi çekecekler ama Allah’tan Masala’y›z biz. Anl›yorsunuz iflte el yap›m› karbonlar›m›z bile yeter, neler yapabilece¤imizin görülmesi için haks›z m›y›z? Tecriti de¤il zat› muhteremlerini… Nerede kalm›flt›k? Çizimlerimizin d›fl›nda yaz›lar›m›z da sayfalar›m›zda yer al›yor. ‹flte bu yaz›lar›m›z› sayfalar›m›za ne yaz›k ki elektrikli veya elektriksiz basit bir daktilomuz yani sizin gibi elimizin alt›nda bilgisayar›m›z vb. maales e f yok
ki flunu bunu yazal›m ve mizanpaj›m›z› vb. yapal›m. Her neyse nerede kalm›flt›k (!) evet evet “ço¤altmen” arkadafl›m›z yaz›lar› sayfalara yazar. “Ço¤altmen”li¤i iyi yapar. Son aflamam›za geldik. Fotokopiler 10-15 nüsha gelince hemen gidip kal›n bir i¤ne al›yoruz (!). Peki ne yap›yoruz? Çuvald›z›n› tecritin duvarlar›na, ipli¤ini Masala’n›n sayfalar›na bat›rarak delikler aç›yoruz ve bir güzel analar›m›zdan daha önce dikifl ifllerini neden ö¤renmedi¤imize veryans›n edip duruyoruz. Sormay›n yahu… Parmaklar›m›za baksan›za periflan periflan. Gören eski kaflar›n üzerindeki delikler san›r. Tabi tecritin duvarlar›nda çuvald›z›m›z›n izlerini de görmenizi isteriz.
Kand›ra d›fl›nda di¤er hapishanelerin de böyle çal›flmalar› oluyor mu? Hapishaneler aras› iletifliminiz var m›? Evet oluyor. Sincan 1 Nolu F Tipi’nde V›z Gelir, Tekirda¤ 1 Nolu F Tipi’nde Gomedi, Uflak E Tipi’nde Nüktedan ve di¤er hapishanelerde de hem kültür sanat hem de politik dergiler ç›kar›l›yor. Elbetteki bu tür çal›flmalar›m›z Kand›ra 1 Nolu F Tipi Hapishanesi’yle s›n›rl› de¤il. Masala için farkl› hapishanelerden ve hatta d›flardan ürün gönderen dostlar›m›z oluyor. Bu yan›yla biz Masala olarak onlar› da birer parçam›z olarak görüyoruz. Çünkü bu yan›yla kolektivizmi belirgindir. Örne¤in Masala’n›n bir “eleman›” da 118. flehidimiz Sergül Albayrak’t›. Tutsakl›k y›llar› boyunca Kütahya ve oradan Uflak Hapishanesi’nden katk›lar› çok de¤erli ve unutulmazd›r. Buca, Elbistan, Kand›ra 2 Nolu Hapishaneleri de ürünlerini gönderenler aras›ndad›r. Masala ve di¤er dergilerimiz tüm özgür tutsak kitlesinin bulufltu¤u direnifl mevzisidir. Tecritin oldu¤u koflullarda kolektif üretimi nas›l sa¤layabiliyorsunuz? Notlarla yaz›fl›yoruz. Notlar, tüm faaliyetlerimizde oldu¤u gibi dergicilikte de kolektivizmin dayana¤›d›r. Notlarla tart›fl›yor, derginin konular›n› belirliyor, paylafl›yor ve belirledi¤imiz programa uygun olarak ç›kar›yoruz. Çat›larda; üzerinde ve içinde notlar›m›z› tafl›yan pet fliflelerden imal edilmifl toplar uçufluyor. O da olmasa yüreklerimizde duruyor zaten. Dedi¤imiz gibi direnifltir esas olan ve en büyük üretimimiz de direniflin kendisi. Sizin Masala d›fl›nda ç›kard›¤›n›z farkl› dergi var m›? Burada Masala’n›n d›fl›nda kültür-sanat alan›nda ürünlerimizin de¤erlendirildi¤i “Feda” ve politika-perspektif a¤›rl›kl› yaz›lar›m›z› bir araya getirdi¤imiz “‹leri” isimli iki dergimiz daha mevcuttur. Tav›r okurlar›na iletmek istedi¤iniz bir fley var m› veya bir mesaj›n›z var m›yd›? Elbette mesaj›m›z var. Tav›r dergisi ayn› zamanda Masala’m›z›n Kültür ve Sanat kaynaklar›ndan biri olmufltur. Biz Masala ve Masalac›lar olarak Tav›r’›m›z› seviyoruz. Baflar›lar diliyoruz ve röportaj›n›z için teflekkür ediyoruz. Mesaj›m›z ise; Veli Day›’m›z gibi “Masala” diyoruz.❏
kayhan demir
elefltiri
ruhi su’dan grup yorum’a türkiye’de sol-devrimci müzik-IV
12 Eylül, yetmiflli y›llarda büyük ivme kazanan devrimci muhalefetin, özgürlük mücadelesinin önünü kesmek için yap›lm›fl bir askeri darbeydi. Devrimciler, ilericiler ve buna ba¤l› olarak ayd›nlar darbeyle birlikte tutsakl›k, iflkence, her türden bask› ile karfl› karfl›ya kalm›fl, demokratik talepler ve demokrasi mücadelesi kesintiye u¤ram›flt›. Hapishanelerde daha sonra Ölüm Orucu ile bafllayan direnifl, d›flar›da özellikle TAYAD’l› ailelerin çal›flmalar›yla mücadele için bir soluk borusu olacakt›. Bu dönem, hayat›n pek çok alan›nda oldu¤u gibi, sanat içerisinde ve buna ba¤l› olarak müzikte de bir dura¤anl›k ortaya ç›karm›flt›. Önceki say›lar›m›zda yer verdi¤imiz sanatç›lar›n pek ço¤u cunta taraf›ndan özellikle susturulmufltu. Bu sanatç›lar›n bir k›sm› ülke d›fl›na ç›karak mülteci bir hayat› seçmifl, kalanlarsa konser ve albüm üretimlerinde t›kanma noktas›na gelmifllerdi. Baz›lar› yarg›land›, tutukland›. Konserleri engelleniyor, müzik flirketleri bu sanatç›lar›n albümlerini yapmaya yanaflm›yordu. Gelenekte özel bir yeri olan afl›k ve halk ozanlar› tamamen ortadan kayboldu denebilir. Bunda darbecilerin
bask› politikalar›n›n yan› s›ra h›zla kapitalistleflme sürecinin halk müzi¤inin bu dinamik yan›n› k›rmas›n›n da pay› olmufltur. Afl›klar›n pek ço¤u yurtd›fl›na ç›karak mülteci bir yaflam› seçtiler. Müzik ve görece politik çal›flmalar›na Avrupa’da çeflitli dernekler içerisinde devam ettiler. Bu gelenekten etkilenen Arif Sa¤, Musa Ero¤lu, Muhlis Akarsu gibi sanatç›lar yeni bir fley infla etmeyerek ve a¤›rl›kl› politik bir kimlikten uzak durarak Alevi müzi¤i üzerinde çal›flmalar yapt›lar. Ülkede kalanlar içerisinde Ruhi Su, say›s›z bask›ya maruz kald›, sindirilmeye çal›fl›ld› ve ard›ndan kansere yakaland›. Tedavisi için yurtd›fl›na ç›kmas› engellenen Su, 1985 y›l›nda hayat›n› kaybetti. Rahmi Saltuk, Sad›k Gürbüz gibi isimler 12 Eylül’ün ard›ndan müzik ortam›nda aktif bir rol üstlenemediler. Albüm yapan tek isim Zülfü Livaneli’ydi ama o da art›k seçti¤i flark›larda ve fliirlerde devrimci söylemini yavafl yavafl demokrat bir çizgiye çekerek geriliyordu. Dönemin karmaflas›n›, hüznü ve yaln›zl›¤› iflledi¤i flark›lar›yla büyük ilgi görmeye devam etti. Theodorakis, Faranduri gibi sanatç›larla albümler yapan ve konserler veren Livaneli’nin ad› gitgide bireyselleflme ile an›lmaya bafllam›flt›. Siyasal anlamda liberalleflen Livaneli, toplumcu üretimlerinden vazgeçmifl, buna ra¤men içinde Grup Yorum’un da bulundu¤u belirli bir kesimi etkilemeyi baflarm›flt›. Dönemin bask› ve tutuklamalar›na ra¤men çizgisinden ödün vermeyen sanatç›lar›n›n bafl›nda Selda Ba¤can geliyordu. Birçok engellemeye ra¤men konserler verdi, kasetler ç›kard›. Yine Edip Akbayram da anti-demokratik bask›ya karfl› oluflan eylemliliklerin hep bir parças› oldu. Cem Karaca, Melike Demira¤, fianar Yurdatapan gibi sanatç›lar darbenin ard›ndan yurtd›fl›na ç›karak uzun y›llar sürgün hayat› yaflad›lar. K›sacas› yetmifllerde gördü¤ümüz dinamik, devrimci hareketlilik genel anlam›yla sindirilmiflti. Grup Yorum’un da ortaya ç›kt›¤› seksenli y›llar›n ortalar›nda “eski” sanatç›-
lara iliflkin görüntü bu flekildeydi. “Eski” flark›c›lar›n yaflad›¤› bu t›kanmaya ra¤men seksenli y›llar›n ikinci yar›s›ndan itibaren gençli¤i etkileyen yeni sanatç›lar,
21
gruplar ortaya ç›kmaya bafllad›. Ço¤unlukla hüzünlü ama muhalefet de içeren flark›lar yapan bu sanatç›lar yavafl yavafl dikkat çekmeye bafllad›lar. Ço¤unlukla flark› sözlerini kendileri yaz›yor, bunun yan› s›ra Enver Gökçe, Naz›m Hikmet, Ahmet Arif gibi eski, Ahmet Telli, Adnan Yücel gibi yeni flairlerin çal›flmalar›na da yer veriyorlard›. Bu dönem içerisinde Yeni Türkü çal›flmalar›yla dikkat çekmektedir. Demokrat bir politik çizgiye oturan, kirli bir dünyaya karfl› hüzünlü ve dramatik tepkiler veren flark›lar yaparlar. Türk ve bat› sazlar›n›n buluflmas›yla ortaya ç›km›fl bir Anadolu-Akdeniz müzi¤i eksenindeki bu çal›flmalar ne yaz›k ki genifl halk kesimleri yerine dar bir üniversiteli gençlik içerisinde kendisine yer bulabilmifltir. Yine ayn› kaynaktan beslenen Ça¤dafl Türkü ve Ezginin Günlü¤ü de müzik endüstrisinin da-
22
yatt›¤› biçimlerden uzak durmaya çal›flan, mütevazi, siyasal perspektiflerini ve muhalif kimliklerini koruyan gruplard›. Bulutsuzluk Özlemi ve Mozaik de ayn› dönemin benzer kayg›lar›yla ortaya ç›kan gruplar›yd›. Biçim olarak daha çok rock müzi¤e yaslanan bu gruplar da müzik endüstrisinin dayatt›¤› kal›plara karfl› ç›k›yor, sol tavr› korumaya çal›fl›yorlard›. Yetmiflli y›llar boyunca (ve hala) ayd›nlar taraf›ndan küçümsenen “arabesk” müzik formlar› ve özellikle bu müzi¤in vokal tarz›, 12 Eylül’ün ard›ndan varofllara yerleflmifl halk müzi¤i gelene¤iyle buluflmaya, bunun sonucunda da o güne dek hiç rastlanmam›fl bir müzik türünü ortaya ç›karmaya bafllam›flt›. Unkapan› taraf›ndan “özgün müzik” olarak adland›r›lan bu müzik türü k›sa süre içerisinde ilgi görecek hatta içerik ve biçim aç›s›ndan benzemese bile o tarihten sonra her türlü sol, muhalif müzik “özgün müzik” olarak an›lmaya bafllanacakt›. Kente göçün, varofllara yerleflmenin ve özellikle 12 Eylül öncesinin yüksek devrimci-muhalif yaflam biçimiyle iç içe yaflaman›n izleriyle dolu bir müzik türü ortaya ç›km›flt›. Özgün Müzik, köken itibariyle geleneksel halk müzi¤i ve halk kültürü içerisinde yetiflen bir gençlik kesiminin, sol bir kimlikle kesiflti¤i noktada ortaya ç›kan bir sound ve anlat›m biçimiydi. “Özgün Müzik” yapan flark›c›lar›n öyle bir ses rengi, yorum tarz› vard› ki, ne geleneksel afl›klar›n yöresel fliveleriyle, ne de kentli pop flark›c›lar›n›n üslubuyla söylüyorlard› flark›lar›n›. Bir de iflin içine radikal, devrimci bir tav›r girince, tüm bu geçifl dönemine özgü, her temel müzik türünden etkilenen, arabesk bir duyarl›l›ktan kaçamayan, kendine özgü kentli flivesiyle flark›lar söyleyen ve örne¤ine hiç rastlanmam›fl bir tür politik pop ç›km›flt› ortaya. Emekçi’den, Livaneli’den ve as›l olarak varofllarda as›l etkisini yaratan arabeskten etkilenen bu yeni müzik türünün en büyük temsilcisi Ahmet Kaya’yd›. Suskunlu¤un, içe dönüklü¤ün ve üretkensizli¤in kol gezdi¤i bir ortamda ortaya ç›kan Ahmet Kaya, arabesk yönelimli birçok müzikal renk ve motifi, muhalif bir içerikle sunmay› baflarm›flt›. Ahmet Kaya’n›n yapt›¤› müzik, teknik ve müzikal anlamda tart›flmaya çok aç›kken ayn› Ahmet Kaya aç›k bir muhalefet yap›p, y›¤›nla duyarl› genci etkiliyor, biçimlendirebiliyordu. Enver Gökçe ve Hasan Hüseyin Korkmazgil gibi toplumcu flairlerin fliirlerini arabesk müzik formlar›n› kullanarak flark› haline getiren Ahmet Kaya kendini çok genifl kesimlere sevdirmeyi baflarm›flt›. fiark›larda, 12 Eylül sonras› devrimci-demokrat gençli¤in yaflad›¤› k›rg›nl›klar, hüsran, hüzün, isyan iflleniyordu.
Ahmet Kaya hiçbir örgütlü yan› olmamas›na karfl›n dönemin iktidarlar›n› k›zd›ran bir sanatç› durumuna bile gelmiflti. Ayn› kaynaktan k›sa bir süre sonra Emre Salt›k, Arif Kemal, Ferhat Tunç gibi sanatç›lar da ç›kacakt›. Hiçbirisi Ahmet Kaya’n›n yaratt›¤› karizma ve aç›k muhalif söylemin ötesine geçemedi ama özgün müzik y›llar boyu etkisini sürdürmeye devam etti. Ahmet Kaya Fransa’da sürgünde trajik bir biçimde öldü. Ahmet Kaya ve “özgün müzik” a¤›rl›kl› genifl muhalif kesimleri seksenlerin ikinci yar›s›ndan itibaren etkilemeyi baflarmakla birlikte bu kesimlere daha çok y›lg›nl›k, hüzün ve çaresizli¤i anlatm›flt›r. Cem Karaca, fianar Yurdatapan, Melike Demira¤ gibi yurtd›fl›nda yaflayan sanatç›lar bir süre sonra ülkeye geri dönmeye bafllad›lar. Fuat Saka ve Ali Asker gibi sanatç›lar da daha sonra döneceklerdi. Ali Asker ve fianar Yurdatapan d›fl›ndakiler ülkeye döndükten sonra kendilerinden bekleneni veremediler ve politik çizgilerini oldukça liberal bir çizgiye çektiler. Cem Karaca’n›n dönüflü gerilemeyi anlatmas› aç›s›ndan anlaml› olacakt›r. Karaca sürgünde bulundu¤u y›llarda darbe karfl›t› platformlarda yer alsa da 1987 y›l›nda dönemin baflbakan› Turgut Özal’›n ça¤r›lar›n› kabul ederek ülkeye döndü. Sol radikal Karaca gitmifl yerine ›l›ml›, liberal, düzenle uzlaflabilen bir Karaca gelmiflti. Seksenli y›llar bir bütün olarak eskinin dinamik ve devrimci hareketlili¤inin sindirildi¤i, yetmifllerin ünlü sanatç›lar›n›n geriledi¤i, buna ra¤men çok de¤iflik türlerde muhalif müzik yapan yeni bir kufla¤›n ortaya ç›kt›¤› y›llard›r. -devam edecek-
grup yorum
fliir
on altı mart onaltı mart dağ gibi yiğidim zeybeğim yoldaşımsın oğlum kızım yüreği sinesine sığmayanımsın buzlu çekmecelerde kız buzlu çekmecelerde erkek ve buzları eriten sessiz ezgi nasıl bir şeysin ki kucağında ninnilenir dağlarımızın geleceği göğe çevir gözünü namlu göğe çevir korkunçsun bomba sus sus düştüğün yerde ne olur sus bomba sus basma gürültünle taze soluğuma yolum uzun sus göğe çevir gözünü namlu göğe çevir eli kulağında bitecek cehennem dolanı yunup arınacak kara basanından soluklanacak derslikler bitecek halkımın özlemi süt toprak torna üretenin olacak bitecek yurdumun özlemi sesini bulacak her karışı sesini bulacak beyazıt güvenin sevginin sesini hepsini görür nasılsa nasılsa hepsini yaşar havada kalmaz mutlak bulacak avazım kendine bir yer 23
can y›l›d›rm
hapishaneden
yaln›zl›k
Gece... Karanl›ktan daha kara. Bafl›m›n üstünde yar›m bir ay dolan›yor. Ürpertici bir sessizlik kuflat›yor her yan›m›. Gecenin bu geç vaktinde penceremden karanl›¤›n hüküm sürdü¤ü gökyüzünü seyrediyorum. Kaç gece böyle ay›n alt›nda y›ld›zlara bak›nd›m. Kaç gece gökyüzünün lacivert koyusunda yitirdim y›ld›zlar›. Ard›ndan gecenin takipçisi ay›n da yok olufluyla kaç kere güneflin flavk› hücremin duvarlar›na vurdu, ben pencere dibindeyken. Hep böyle olur; önce y›ld›zlar gider, sonra ay soluklafl›r sonra da gece çekip gider flafa¤›n önünden. Ve ben hep buraday›m, hücremde. Bileniniz var m›? Kaç zamand›r buraday›m? Ben buradayken duvar›n›zdaki takvimden kaç yaprak y›rt›ld›. Burada günler, aylar, mevsimler böyle bafl›na buyruk, kimseye hesap vermeyen bir nehir gibi nas›l ak›p gidiyor? Buras› böyle iflte, ac›mas›z hoyrat... Öyle günler oluyor ki, günleri tarihleri kar›flt›r›yorsun. Zaman›n yaln›zl›kla kuflatt›¤› bedeni düne dek ezbere bildi¤i do¤rular› an›msamakta zorlan›r hale geliyor. Parça parça gitti¤ini, yaflam sevincinin k›r›ld›¤›n› fark ediyorsun. Sanki sonsuz bir kuyuya kapat›lm›fl da, her yukar› ç›kma çabanda bir el seni kuyunun dibine itiyor. “Yok!” diyorsun, karfl› ç›k›yorsun, meydan okuyorsun ama o el bir kez yap›flm›fl bedenine. Her dikildi¤imde, dik durdu¤umda ac›mas›zca s›k›yor bo¤az›m›, can›m› almak istercesine. ‹flte en çok yaln›zl›¤a kahretti¤im and›r o an. On metrekarenin nas›l bir kör kuyuya dön-
24
dü¤ünü; duvarlar›n nas›l üstüne üstüne geldi¤ini hissediyorsun. Böyle zamanlarda insan›n en fazla içini yakan bir insan yüzüne hasretli¤idir. Nefleli bir sesi, gülen bir yüzü hat›rl›yor sonra da o hasretlikle ürkütücü karanl›¤›n içinde kayboluyorsun. Sa¤›m solum, önüm arkam, her yan›m yaln›zl›¤›mla kuflat›lm›fl. Kurflun olmufl da haren haren sanki beynimin k›vr›mlar›nda yol aç›yor, da¤›t›yor, parçal›yor beyni.
‹flte gözden ›rak, pay›m›za düflen yaln›zl›k böyle yak›c›d›r. Bunu nas›l anlatabilirim ki size? Anlatsam anlafl›l›r m›? Hani çok bilinen ada örne¤i vard›r; sizi kimsenin olmad›¤› bir adaya b›rakt›lar ve dediler ki, yan›n›za istedi¤iniz en çok arzu etti¤iniz üç fleyi al›n. Üç kifli de¤il, üç fley, insan olmayacak yani. Cümlenin en de¤erli üç fleyi, bu ada da hizmetinize, size sunulsun. Bu adada tek bafl›na ne kadar kalabilirsiniz, kaç
gün bu yaln›zl›¤a dayanabilirsiniz? Ac›lar›n›z›, sevinçlerinizi, kederlerinizi paylaflaca¤›n›z birileri yok. Güleceksiniz, att›¤›n›z kahkahay› kimse duymayacak. Kederleneceksiniz, özlem duyacaks›n›z, ac›n›z› kimseye anlatamayacaks›n›z. Hücre için de geçerli tüm bunlar. Mesela, ay ›fl›¤›nda gökyüzünü seyredecek, kimseyle paylaflamayacaks›n›z. En parlak y›ld›zlar› seçeceksiniz, kimseye gösteremeyeceksiniz parma¤›n›zla. Mesela mutlu bir haber ald›n›z, ye¤eniniz olmufl ve siz bu mutlu haberi, o güzel duyguyu, hissettiklerinizi hep içinize atacaks›n›z, o sevincinizi paylaflacak birilerini buldu¤unuzda ye¤eniniz kocaman bir k›z olabilir. Belki de o f›rsat›n›z bile olmayacakt›r. Ya da, kötü, ac› bir haber ald›n›z, bir yak›n›n›z› yitirdiniz hiç bir fley yapam›yorsunuz, ac›n›z› metanetle yüre¤inize gömmekten baflka bir seçenek sunmuyor size. Bazen de yan›k bir türkünün ezgisinde dile gelmifl, duvarlara çarp›p geri dönen sözler olur. Bazen de uzun voltalarda an›lar›n denizinde yaflanan geçmifl oluyor. Yaflad›klar›n›z her gün farkl› flekillense de gerçek hiç de¤iflmiyor, yaln›zl›k her gün karfl›n›za ç›k›yor, beyniniz içinde yer edinmeye, gerçek hücre duvarlar›n› burada infla etmenin kavgas›n› veriyor. Hücredesin ama mutlusun. Bu mutluluk nedir o halde, insan nas›l olur da her fleye ra¤men yaflama sevincini korur. Üstelik yaln›zl›k silah›yla kuflat›lm›flken, üstelik kör hücrede yok olmaya
mahkum edilmiflken. Nas›l oluyor da umut hep yürekte ›fl›y›p durur. Tezat de¤il mi? De¤il! Hücrede yaln›zl›k silah›yla kuflat›lm›fl olsak mutlulu¤u bulmak için uzak diyarlarda, farkl› co¤rafyalarda aramaya gerek var m›? Dünya denen derya bizim ufkumuzun s›n›rs›zl›¤› de¤il mi? O halde bir da¤ bafl›nda çiçeklerle bezeli, yemyeflil yamaçlar›n ortas›nda da, so¤uk bir hücrenin beton zemininde de mutlu olmak için gerek duydu¤u her fleyi bulabilir. Sadece istediklerinin ne oldu¤unu ve nas›l elde edece¤ini bilmesi gerekir. Çünkü mutlulu¤u yaratacak olan da insan›n kendisidir. Mesele budur... Büyük ustan›n da dedi¤i gibi: “yeter ki kararmas›n sol me-
menin alt›ndaki cevahir ve kararmam›flsa yine yoklukta, yoksullukta yaflamaya mahkûm edilmifl halk›m›zla at›yorsa ve her koflulda büyütüyorsak inanc›m›zla birlikte öfkemizi” ve “güzel günler görece¤iz.” Ald›¤›m›z nefes kadar gerçekse mutlu olmak için çok sebep vard›r. Ama insan olman›n tabiat› omuz bafl›nda bir dost, gülen bir yüz, flen kahkahalar› ar›yorsun. Olmuyor ama. Gece devriliyor, gün ›fl›yor, aylar mevsimlere evriliyor, mevsimler y›llar›n gölgesine s›¤›n›yor. Kuflatma devam ediyor, bedenimiz gibi özgürlü¤ümüzü de esir almak için... Kesin olan flu ki, “hayatlar›m›z› alabilirler ama özgürlü¤ümüzü ASLA”.❏
25
CNN TURK’te yay›nlanan ‹leri Üçlü program›ndan tan›d›¤›m›z Cem Dizdar, futbol üzerine duyduklar›m›zdan farkl› olan› dile getirerek dikkat çekiyor. Milliyet Gazetesi Yaz›iflleri Müdürleri’nden Cem Dizdar’la, futbol, taraftarl›k kültürü üzerine uzun uzun konufltuk. Futbol konuflurken do¤al olarak konu baflka yerlere de kayd›. Afla¤›da bu sohbetten bir bölümü yay›nl›yoruz.
cem dizdar’la taraftarl›k ve futbol kültürü üzerine... Tribünleri anlatsan›z biraz? fiimdi Türkiye’de tribünler kaynaflm›fl, s›n›fs›z gibi, bir alt-üst iliflkisinin olmad›¤›, zenginiyle fakiriyle, güçlüyle güçsüzün bir arada oldu¤u yer gibi görünür ama asl› öyle de¤ildir. Benim gözlemledi¤im kadar›yla, bunun en su yüzüne ç›kan tribünü Galatasaray tribünüdür. Tabi bu söyledi¤im bir varsay›m. Galatasaray tribünü hakikaten tuhaf bir tribün. Numaral› tribünü tamamen Galatasaray Lisesi, Galatasaray eliti… Mekteb-i Sultani’yi temsil ediyor. O gruptan gelen insanlar›n oluflturdu¤u bir yer. Bunlardan öbür tarafta yok mu, muhtemelen serpifltirilmifl olarak var. Tribü-
ne karakterini veren fley olarak söylüyorum. Galatasaray kapal› tribünü, tamamen öteki tribünlerden tan›d›¤›m›z; kentli çocuklar›n e¤lenmek için geldikleri, di¤er tribünlerde ne kadar olabiliyorsa onun kadar lümpen onun kadar d›flardan gelen ya da merkezden gelen… Onun da o kadar ayr›m›na varam›yorsunuz aç›kças›. Bunlar›n hangisi yoksul, hangisi zengin, hangisi çal›fl›yor, hangisi iflsiz diye düflünemiyorsunuz. Galatasaray tribünlerinin en ilginç yan›, Yeni Aç›k Kale Arkas›. Nas›l? fiimdi oras›… Tuhaf insanlar var orada. Yani orada hava daha çok Kürt kökenli çocuklar›n gelip gitti¤i, varofl diyorlar ya. Bu yüzden de Galatasaray tribünleri öyle di¤erleri gibi organize de¤ildir. fiimdi flöyle fleyler olur; Galatasaray tribünlerinde, numaral› tribün Meksika dalgas› yapar ve numaral›yla s›n›rl›d›r bu. Di¤erleri buraya karfl› mesafelidir. Hakl› olarak, do¤al olarak ve anlafl›l›r olarak Galatasaray tribününün numaral›s› da ötekilere karfl› mesafelidir. Kulüpte de böyle
26
metin özgün
söylefli
bir mesafe var zaten. Tabi, aç›lmaz zaten. Kulüp mesela üye kabul etmez. “Sar›gazi’den geldim Galatasaray’a üye olay›m.” desen kabul etmezler. Son seçimlerde kimse bu seçilen yönetimi benimsemezken, kulüpte ipleri ellerinde tutanlardan kimse bu kitleyi umursamad›. “Bana ne!” diyor. “Sen benim için bilet al›p maça gelen adams›n, baflka bir fleyin yok senin bu kulüpte!”. ‹flin belki de iyi yan› bunun belki de bir karfl›l›kl›l›k içinde yürüyor olmas›. ‹stedi¤iniz kadar bu kulübü yönetti¤inizi iddia edin, oradaki o kalabal›¤› yönetemiyorsunuz. O kulüpten edece¤iniz flöhreti yönetiyorsunuz, o kulübün iktisad›n› yönetiyorsunuz ama o kulübün ruhunu yönetemiyorsunuz. O tribünleri dolduranlar›n hiçbiri de o kulübün iktisad›yla ilgilenmiyor. O yüzden, o ruhu yönetemiyor zaten. Ona nüfuz edemezsiniz. ‹nsan›n herhalde kendisine en hain muamelesi yapaca¤› fley tak›m de¤ifltirme duygusudur. Çünkü bir yükü yok omzunda, sorumlu de¤ilsindir. Sevgiyle ba¤land›¤›n, kendi içinde yaflad›¤›n bir aflkt›r. Kendi içinde yaflad›¤›n dramd›r, hüzündür ayn› zamanda tak›m tutma kavram›. Böyle oldu¤u için tak›m de¤ifltiremezsin. Bunun için de o günkü durumuyla ilgilenmezsin. fiu flah›s yönetiyor, flu futbolcular› getirdi, gönderdi meseleleri sadece bir hoflluktur. Di¤eri de basit bir üzüntüdür. Taraftar için sen flu kadar flampiyon oldun ben bu kadar, senin flu kadar y›ld›z›n var diye bak›lmaz. Futbol, insanlara iyi bir aidiyet hissi
verir. Ve hiçbir külfeti yoktur. Biraz mahcup olmaktan baflka… San›yorum, bu krizler ve darbeler toplumda mizah duygusunun yok olmas›n› da getiriyor. Kendi çocuklu¤umdan hat›rl›yorum. Maç edersin ve kimse senin kötü oynad›¤›n bir maçtan sonra flike yapt›¤›ndan flüphe etmez. Çünkü sen o mahallenin çocu¤usundur. fiöyle bir fley de olmaz. Bir mahallenin çocu¤u gelecek ve “bugün bize yat›n” diyecek. Böyle fleyler tahayyül edilecek durumlar de¤ildir. Mahalle aidiyetinin kendisi gibi bir fleydir tak›m tutma aidiyeti. O de¤ifltirilebilir bir fley de¤ildir yani. Galiba o de¤iflecek gibi. fiöyle, sokakta iki tane tafl› koyup maç ederdin. fiimdi çocuklar›n böyle bir kültürü kalmad›. Muhtemelen hal› sahalarda oynuyorlar. Bu ait olma duygusu vermez. Birincisi bu. Bozulmadaki bir di¤er etken de bu kadar flike söylentisi yoktu o zamanlarda. Bakt›¤›m›zda toprak sahalarda antrenman yapan adamlar görürdük. Biz de toprak sahada oynard›k, onlar da. Bu bir eflitlenme duygusu yarat›yordu, bu do¤ru ama sizden ayr›ld›¤›m nokta flu. Kulland›¤›n›z kavram olarak ben o bozulma kavram›n› kullanmaktan yana de¤ilim. Bu, asl›nda bir bozulma de¤il. Bu, böyle olan bir fley. Hayat›m›zdaki her fleyin endüstriyel olmas› kadar futbol da endüstriyel. Bizim kendi hayat›m›z da endüstriyel. Daha iyi bir dünya için, güle oynaya, keman çalarak, gitar çalarak bir dünyan›n ipuçlar›n› veriyor asl›nda bu, her fleyin endüstriyel olmas› asl›nda. Bu o kadar da lanet bir fley de¤il. Ayn› zamanda çok ö¤retici de bir fley. Maça gidiyoruz ve esasen oyun dedi¤imiz fleyin çocuklu¤umuzdan bafllayarak oyunun içinde ya da kenar›nda durarak ö¤rendi¤imizi görüyoruz. Neredeyse her fleyi oynayarak ö¤rendik. Çok kalabal›k ve oyunun gere¤i olarak ayn› dili konuflan bir sürü insan›n ayn› anda ve çok büyük bir kalabal›k olarak oraya topland›¤›n› düflünüyorum. Buradaki durum 1 May›s mitingine kat›lm›fl insanlar›n bir araya gelmesine benzemiyor. Çünkü oradaki insanlar üç afla¤› befl yukar› ayn› dili konufluyor. Oyunun etraf›nda yer alm›fl olan oynayanlar ve izleyenler -ki izleyenler de oyunun bir parças› olarak direk kat›l›mc›d›r- tasnif edilmifl tipler de¤ildir. Çok kolayl›kla senin gibi düflünmedi¤ini bildi¤in insanlar› ikna etme imkân›n da var ve ben bunu bahsetti¤im
ipucu için çok önemli bulurum. Futbol çok e¤lenceli bir oyundur ve buyüzden de insanlar bunun çok d›fl›nda duramazlar. Endüstri, futbolu flöyle bir hale getirdi. Çok sat›lacak bir fley üretti¤i için asl›nda bununla hiç ilgilenmeyen insanlar› da -örne¤in kad›nlar›- oyunun içine dahil etti. Bu öyle herkesi sar›p sarmalayan bir fley ki bunun d›fl›nda kalman›n ay›p oldu¤u bir hal olufluyor. Bu ayn› zamanda ideolojik bir söylemdir. Bu esasen pazar duygusudur. Hepimiz bu pazar›n içinde olal›m; yiyelim, içelim, e¤lenelim, tüketelim ki yerine bir fleyler konulsun. Futbol öyle bir aidiyet duygusudur ki “official” formay› alam›yorsan gider pazardan ald›¤›n formay› s›rt›na geçirirsin. Orada 100’e sat›lan formay› sen aslan gibi 5’e al›yorsun. Kimse de sana “Niye onu ald›n?” demez! Demez tabi ama herkesin istedi¤i fludur. “Ya arkadafllar korsan ürün almayal›m!” Niye almayaca¤›m kardeflim! Bunun ne mant›¤› var? 90 milyona bir forma sat›l›yor. Eskiden flöyle bir fley vard›. Gidip pazardan forman› al›rd›n. Olmad› annen sana bir tane forma dikerdi. Burada da flu ç›kt›. Befliktafll›, Fenerli flunu almaz. Delice bir fley. Adam Befliktafll›, Fenerli ama 90 milyonu yok! Tribün meselesine dönecek olursak, adam maça gidiyor ve istisnas›z o maç izleme sürecinin bir yerinde polisten dayak yiyor. Yani eve döndü¤ünde bir futbolcu gibi taraftar da yara bere içinde kal›yor. Buna çanak tutan taraftarlar da var ortada tamam ama bu infiali sahadaki maç, hakem ya da futbolcular yaratm›yor. Bu adamlar› çileden ç›kartan bir hayat var. Bu adamlar›n tribünde geçen saatleri o hayat›n bir parças›. Bu adamlar bir maç› izlerken befl-alt› kere dayak yiyor. Hak almak için yürüyen memur bile bu kadar dayak yemiyor. Orada polis sald›r›yor, da¤›tabiliyorsa da¤›t›yor, gözalt›na al›yor. Hiçbir numaral› tribünün önünde polis sana kötü davranm›yor. Aç›k ve kapal› tribünlere giden herkes bir tür haz›r suçlu. Avrupa’da, Ortado¤ulular için bir laf vard›r; karakafal› derler. Kalabal›k gruplar›n ideolojik bir dürtü olmadan bir araya geldikleri yer oldu¤u için bütün bu hayat› yönetenleri korkutan anlar-
d›r. Kimsenin denetiminde olmayan, manas›zca bir toplanma halidir. Böyle bir toplulu¤u denetlemek çok zorlafl›r. E¤er siz onlara otomatikman suçlu muamelesi yap›yorsan›z ya da orada kendi varl›¤›n›z› hissettirmenin gerekti¤ini düflünüyorsan›z kolayl›kla bu yap›lanlar› yapars›n›z, fliddet uygulars›n›z. O fliddetin manas› fludur. Oradaki çocuktan nefret etti¤iniz için de¤il, varl›¤›n›z› göstermek için yapt›¤›n›z bir fleydir bu. S›ra s›ra polis dizersiniz, kuyruklarda insanlar› iter kakars›n›z. Orada bir iktidar göstermek zorundas›n ki o çocuk o iktidar› otobüse binip evine götürsün, okuluna götürsün, arkadafllar›na tafl›s›n. Bir nevi bulaflt›rma psikolojisidir. Orada o gösteri yap›lmak zorundad›r. O gösteri yap›l›rken iktidara karfl› bir gösteri de yap›l›r ve öbür gösteri düflünülmemifl ve örgütlenmemifl bir gösteridir. Öteki dayak yedi diye bafllar bu. ‹flte bütün bu ifllerin arkas›nda yatan fley beklentileri tekellefltirme gayretidir. SEKA’da da böyledir, tribünde de böyledir. Bunu becermenin de tek yolu, “bu tribünleri holiganlar yönetiyor” laf›n›n çok s›kça tekrarlanmas› oluyor. Fenerbahçe bunu “halletti!” Kendi kapal› tribününü, numaral› tribüne çevirerek oradaki gruplar› kale arkalar›na yollad›. Avrupa’n›n denedi¤i yöntem bu. Uygulad›¤› ve baflard›¤› bir yöntem. Bu, flu demektir. Herkes paras› kadar hayatla ilgilensin. “Ne kadar paran var? Elli lira. Yavrum, git ötede kuyruk bekle! Yüz elli liran varsa gel sana en kral özel hastanede en kral hizmeti verelim.” Bu çok bilinmedik bir denklem de¤il. Fakat düflünen insan›n bunu savunmas›n›n bir manas› yok. Bu, oyunu daha güzel bir hale getirmiyor. Bu, oyunu zenginlerin izledi¤i bir fley haline dönüfltürüyor. Bu, oyunu kalabal›klar›n oyunu olmaktan ç›kar›yor. Bunlar hava biraz so¤uk olunca maça gelmiyorlar. Ne yap›yorlar, plazma televizyonlar›n›n karfl›s›na kuruluyorlar, maç›n her karesini tekrar tekrar seyrediyorlar. O zaman kurgulanm›fl bir fley haline geliyor. Hâlbuki bu öyle bir oyun de¤il. Bu, futbolcu kadar seyredenin de terledi¤i bir oyun. Bu yüzden o kadar forma sat›l›yor. Oyuncu yorulur, ertesi gün dinlenir ama sen ertesi gün ifl gidersin ve k›s›k sesle konuflamazs›n. O kadar içindesindir oyunun. Tribünden insan kaç›rma meselesi, endüstriyel olan›n çeliflkisidir de ayn› zamanda. Bir süre sonra insanlar tribünden kaçacak. Çünkü bu oyun, insanlar›n seyredemeyece¤i bir fley haline gelecek. Haliyle de
27
Samsun’da, Malatya’da, Kayseri’de insanlar maça gitmiyor. Onu orada tatmin eden bir fley olmad›¤› için. ‹stanbul tak›mlar› kendi aralar›nda maç yapan mahalle tak›mlar› haline dönüflecek. fiimdi sen bunu daha çok satmak için ne Avrupa’da, dünyada baflar›lar kazand›rmak zorundas›n ki daha çok forma satabilesin. Çünkü bu üçlü, bir süre sonra insanlara tat vermeyecek. Futbol bize baflka bir fley ö¤retiyor. Kazanmak her fley de¤ildir. Bunu sonuç üzerinden de¤il de entelektüel bir faaliyet olarak düflünürsen oyunu hayat› güzellefltiren bir fley olarak görürsün. Taraftar duygusu dünyan›n her yerinde maalesef flöyle keskinleflmifl bir hale geldi. fiimdi tuttu¤un tak›m yenilince cep telefonlar›na mesajlar ya¤›yor. Bunu ben iki türlü görüyorum. Birincisi, mizah duygusu olarak görüyorum. Seninle dalga geçiyorlar ve sen buna katlanmak zorundas›n. Bu gelifltirici bir fley. Dalga geçen insanlar için de flöyle; mahallemizde zengin züppe bir çocuk vard›r ve hani pek sevmeyiz. Bir gün öbür mahalleden geçerken sopa yiyor ve öyle soka¤›n köflesine kadar geliyor. fiimdi biz ne yapar›z bu durumda? Tek bir fley var. Çocu¤u hiç sevmememize ra¤men, hemen çetemizi toplar›z öbür tarafa gideriz, daya¤›m›z› yeriz veya atar›z. fiimdi, bu bir edeptir. Bu fliddetin kendisi, bu “terör”ün kendisi, asl›nda bir ö¤retidir. Kimi nereye kadar kendinden say›yorsun? Bizim çocuklara üzülme duygusunu ben önemli buluyorum. Futbolda nedense, ülkemizin kabesi ‹ngiltere Premiere Lig. ‹flte orada merdi-
28
venler flöyle bofl, ikinci lig maçlar› bile 20 bin ortalamayla oynan›yor. Fransa ligi de¤il mesela ya da Avrupa’dan baflka bir ülke. Almanya da de¤il mesela. Orada kendi liglerinde koltuklar› kald›r›rlar, UEFA maçlar›nda takarlar. ‹spanyollar da bizim gibi seyrederler. Bu mesele de demokrasinin gelifli gibi mesela. Tepeden, “Al›n size demokrasi!” der gibi. “Oturacaks›n›z!” diyor. “Medeniyet bu, oturacaks›n›z!” Hani bize her fleyi adam gibi sundun da ret mi ettik meselesi var ya. Bizim bir stada giriflimiz var ki içeri girince bizi kimse oturtamaz. Bizi stada adam gibi mi sokuyorsun? Orada adam gibi mi maç seyrediyoruz? Ben oturmak istemiyorum ki zaten. Her fleyi geçtik; oturaca¤›m›z var da ben evden gelirken otobüste oturabildim mi sanki? Buradan ç›k›nca da ayakta gidece¤im evime. Bana ne sundun ki statta benden bir ‹ngiltere beklentisi içindesin? Sonra, o statta bir çocu¤u öldürdüler. Çok önemli bir olay. Fakat, siz de dediniz ya Taksim Meydan›’nda her gün bir sürü olay oluyor. Öleni var, yaralanan› var. Meselenin kendisine kafa yorulmad›. Üzerine odaklan›lan fley flu: Bu, statta olamaz! Neden olamaz? fiu, stadyum devletin en çok iktidar›n› gösterdi¤i yer. Onun, orada iktidar› zedelendi. Kap›lardaki üç bin, befl bin
polisine ra¤men o çocuk stadyuma b›çak soktu. Kimse nas›l oluyor demedi. Kap›larda o kadar aramadan geçiyoruz ve biz bunu engelleyemiyoruz! Engelleyemiyorsan neden ordas›n? Engelleyemiyorsan, b›rak ve bunlar birbirini öldüre öldüre rafine insanlar haline gelsin. Hadi diyelim ki oldu, adam içeri b›çak soktu ve sen onu denetleyemedin. Bu nas›l bir vicdans›zl›k? Adam›n öldü¤ünü devrenin yar›s›nda biliyorsun ve sen o maç› iptal etmiyorsun! Her fley paralize oluyor. ‹ktidar böyle bir fley zaten. Senin akl›n› elinden alabiliyor. Akl› uçtu adamlar›n orada. Kap›da olsa bir sorun olmayacak! Ç›kan kavgada Ali, Veli’yi b›çaklad› diyeceklerdi. Bütün bu kontrol mekanizmalar›na ra¤men, o cinayet içeride ifllendi. Bunun d›fl›nda ben oturarak maç seyredemem, ruhum s›k›l›r benim. Ben locada bile ayakta maç seyrederim. Sen onun bir parças› olmak için ordas›n. fiunu da anlayam›yorum ben. Neden stad›n en iyi yerleri pahal›. Maça kat›l›m gösterebilecek insanlar›n gidece¤i yerler oras›. Kale arkalar›na localar döflesinler. Maça gidip para harcamay› sevenler için buralar› yaps›nlar. Niyetin e¤er o maç› izlemek isteyenleri kale arkalar›na kovalamaksa o ayr› ama bir süre sonra onlar› oradan da kovmak isteyecekler. Çünkü kovalama bir kere bafllad› m› sonuna kadar gider. O kadar tehlikeli fleyler ki bunlar. O çocuklar› tribünlerin d›fl›na itiyorlar ve bunu tribün terörü olmas›n diye yap›yorlar. Peki, hayat›n içinde ne olacak bu insanlar? Diyelim ki bu insanlar ola¤an flüpheli; katil do¤du bu adamlar. Gitti bir birahanede maç› seyretti bu çocuk. Yandaki rakip tak›m taraftar›yla kavga etti. K›rd› flifleyi geçirdi adam›n bo¤az›na. Bundan sen sorumlu de¤ilsin. Çünkü oras› senin denetim alan›nda de¤il. Sen istiyorsun ki oray› temizleyeyim. Benim mahallemde bir fley olmas›n. Herkes kap›s›n›n önünü temizlerse, memleket tertemiz olur felsefesi. Meyhaneci als›n oran›n da önlemini. Onun suçu meyhanecinin. Al götür, ruhsat›n› da iptal et. Adam›n da hayat› kays›n. Hayata dair hiçbir politika üretme, suçlu üret. Ama zaten iktidar dedi¤in fley o! Bütün bunlardan ba¤›ms›z bir fley de¤il bu. Sohbetiniz için teflekkür ederiz. Ben de teflekkür ederim.❏
haber-yorum Aynur Do¤an’›n Albümüne Toplatma! Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Aynur Doğan’ın ‘Keçe Kurdan’ (Kürt Kızı) isimli albümünün toplatılmasına karar verdi. Mahkeme, albüme adını veren ‘Keçe Kurdan’ adlı parçada Kürt kızlarının dağlarda savaşmaya davet edildiğini, bu nedenle yasa dışı silahlı örgüt propagandasının yapıldığı gerekçesiyle albümün toplatılarak yasaklanmasına karar verdi. Aynur Doğan’ın ‘Keçe Kurdan’ adlı albümü geçen yıl Kalan Müzik’ten çıkmıştı. Aynur Doğan’ın bu albümü, İngiltere’de yayımlanan Folk Roots isimli dünya müziği dergisinin 2004 Kasım sayısına kapak olmuştu. Doğan’ın toplatılan albümü gelecek hafta İspanya’da satışa çıkacak. ‘Keçe Kurdan’ Grup Yorum’un 1992 yapımı “Cesaret” albümünde de bulunuyordu. ❏
Cehennemde Üç Gün’ün Galas› yap›ld› 2004 Haziranı’nda İstanbul’da toplanan NATO Zirvesi’ni konu alan, yönetmenliğini Hakan Alak’ın yaptığı Cehennemde Üç Gün’ün ilk gösterimi, 9 Şubat 2005 tarihinde Muammer Karaca Tiyatrosu’nda yapıldı. İdil Yapım tarafından düzenlenen gala, saat 19.00’da başladı. Filmi tanıtan kısa bir gösterim yapılmasının ardından filmin kamera arkası görüntüleri yayınlandı. Daha sonra sözü alan Hakan Alak; filmiyle ilgili bilgilendirme yaptı. Daha önce de işkenceyi, hücre ve tecriti anlatan çeşitli filmlere imza atan İdil Yapım, ilk kez bu kapsamda bir film sunuyor. Filmde Semaver Kumpanya Tiyatro Topluluğu’ndan tiyatro sanatçısı Serap Matyaş oynuyor. Film, ayrıca, 16. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde belgesel kategorisinde yarışıyor. ❏
Muharrem Cengiz Serbest B›rak›ld›! Grup Yorum eleman› ve ayn› zamanda dergimizin sahibi Muharrem Cengiz, 25 fiubat 2005 tarihinde, ‹stanbul 11. A¤›r Ceza Mahkemesi’nde görülen duruflma sonras›nda Nadir Akgül’le birlikte tahliye edildi. Davan›n di¤er san›klar› olan ‹nan Gök ve Bülent Kemal Y›ld›r›m’›n tutukluluklar›n›n devam›na karar verildi. Duruflmay› izlemek ve arkadafllar›n› sahiplenmek için orada bulunan Grup Yorum elemanlar› da duruflma öncesinde “20 Y›ld›r Türkülerimizden Korkuyorlar, Grup Yorum’a Özgürlük” imzal› bir pankartla birlikte bir bas›n aç›klamas› yaparak bas›n› bilgilendirdi.❏
Kazanc› Bedih Mezar› Bafl›nda An›ld› Geçti¤imiz y›l sobadan s›zan gazla zehirlenerek yaflam›n› yitiren Kazanc› Bedih (Yoluk), ölümünün birinci y›l›nda mezar› bafl›nda an›ld›. Bedüizzaman Aile Mezarl›¤›’nda fianl›urfa Vakf›’nca düzenlenen anma etkinli¤ine kat›lan, sanatç›n›n ailesi ve dostlar›, sanatç›n›n mezar›na karanfil b›rakarak dua etti. fianl›urfa Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan› Kazanc› Bedih’in kendisine has üslubu ve yorumuyla büyük bir sanatç› oldu¤unu belirtti.❏
29
8 Mart Eylemine Polis Sald›rd›! 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü nedeni ile Beyaz›t Meydan›’ndaki kutlamaya, polis cop ve gaz bombalar›yla sald›rd›. Sald›r›da birçok insan yaraland›. Beyaz›t’taki eylem öncesi, alana gelmek üzere Saraçhane’de bulunan kitleye de sald›ran polis, burada birçok insan› fliddetli bir flekilde döverek, yerlerde sürükleyerek gözalt›na ald›. 65 kiflinin gözalt›na al›nd›¤› bu sald›r›da; Grup Yorum eleman› Selma K›l ve Beril Güzel, Anadolu’nun Sesi Radyosu çal›flan› Devrim Turan, Ekmek ve Adalet Dergisi çal›flan› Necla Can, Marmara TAYAD yönetim kurulu üyesi Melek Akgün, ‹stanbul TAYAD yönetim kurulu üyesi Fahrettin Keskin de gözalt›na al›nanlar aras›ndayd›. Gözalt›na al›nanlar akflam ç›kar›ld›klar› nöbetçi savc›l›k taraf›ndan serbest b›rak›ld›. ❏
‹smail Hakk› fien Vefat Etti! Emektar tiyatro ve sinema oyuncusu ‹smail Hakk› fien, 2 fiubat 2005 tarihinde kald›r›ld›¤› ‹stanbul Gülhane Askeri T›p Akademisi’nde yaflam›n› yitirdi. 78 yafl›nda, 50 y›ll›k tiyatro ve sinema geçmifli olan fien, flimdiye kadar 200’den fazla film, televizyon dizisi ve tiyatro oyununda rol alm›flt›. fien; son dönemde, “Büyük Adam Küçük Aflk” ve “Kurflun Asker” adl› filmlerde oynam›flt›. Ümraniye Hekimbafl› Mezarl›¤›’ndaki cenaze töreninde bir konuflma yapan o¤lu Murat fien; babas›n›n uzun süredir solunum yetmezli¤inden rahats›z oldu¤unu belirterek, “çok sevdi¤i oyuncu meslektafllar›yla son yolculu¤unda birlikteyiz. Ona son görevimizi yapt›k” dedi. ‹smail Hakk› fien 38. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde “En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu Ödülü”, 23. S‹YAD Türk Sinemas› Ödülleri Yar›flmas›’nda yine “En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu Ödülü”, 9. ÇASOD Oyunculuk Ödülleri yar›flmas›nda ise “Jüri Özel Ödülü”nü alm›flt›.❏
30
Karikatürist Musa Kart’a Ceza! Karikatürist Musa Kart, Cumhuriyet Gazetesi’nin 9 May›s 2004 tarihinde, R. Tayip Erdo¤an’› kediye benzetti¤i bir karikatüründen dolay› 5 Milyar ceza ald›. Recep Tayip Erdo¤an’› imam hatip okullar›n› temsil eden, ip yuma¤›na dolanm›fl bir kedi olarak tasvir eden karikatüre bundan bir süre önce aç›lan 10 milyarl›k manevi tazminat davas›nda, Musa Kart, 5 milyar lira para cezas›na çarpt›r›ld›. Yak›n zamanda da; dergimizde yay›nlanan Mehmet Arslan’a ait bir karikatür, Evrensel Gazetesi’nde Sefer Selvi’nin çizdi¤i baflka bir karikatür, yine Seyit Saatçi ve Aflk›n Ayranc›o¤lu’nun daha önce açt›klar› sergiler de yine bu tip cezalarla karfl› karfl›ya gelmiflti. ❏
‹ngiltere’den Sahte Özür!
Irak
Halk›na
‹ngiltere Savunma Bakanl›¤›, Irak’ta ‹ngiliz askerlerinin halka karfl› kötü muamelede bulunmas›ndan dolay› özür diledi. Bu özür; Almanya’da iflkence ve kötü muameleden yarg›lanan üç ‹ngiliz askerin suçlu bulunmas› üzerine ç›kt›. Üç ‹ngiliz asker; 2003 y›l›nda, Irak’›n Basra kentinde tutsak olarak bulunan Irakl›lar’a iflkence yapmak suçundan yarg›lan›yordu. Askerler yarg›lama sonucunda, 18 ay ile 2 y›l aras›nda de¤iflen cezalara çarpt›r›lm›flt›.❏
16. Uluslararas› Ankara Film Festivali Bafllad›! Festival kapsam›nda de¤iflik ülkelerden toplam 232 film, sinemaseverlerle buluflacak. 16. Ankara Uluslararas› Film Festivali’nin bu y›lki konular› ve baz› filmler flunlar; Ulusal Uzun Film Yar›flmas› Mele¤in Düflüflü / Semih Kaplano¤lu, Neredesin Firuze / Ezel Akay, Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak / Ahmet Uluçay, Yaz› Tura / U¤ur Yücel, Hoflgeldin Hayat / Ümit Elçi, Helin’in Hayalleri / Nuray fiahin Ulusal K›sa Film Yar›flmas› Toplam 25 k›sa film 5 bafll›k alt›nda izleyiciyle bulufluyor. Ayr›ca BASK bölgesinden ödüllü filmler de bu bölümde gösterilecek. Belgesel Filmler Ulusal Belgesel Film bölümünde amatör kategoride 20, profesyonel kategoride ise toplam 14 film, bu bölümde yar›flacak. Gösterilecek baz› filmler flunlar; “Türkiye Renkleri” / Bora Akarsel, “Karak›fl›n Do¤usu” / Handan Türkeli, “Cehennemde Üç Gün” – Hakan Alak. Uluslararas› bölümde ise Polonya, Almanya, ‹spanya, Avusturya, ‹sviçre, ‹srail, Amerika gibi ülkelerden belgeseller yer al›yor. Uluslararas› Uzun Filmler Cepteki Yumruklar, Yarg› ve Dad› / Marco Bellochio, Denklem / ‹brahim Vahidzade, Rehine / Constantine Giannaris Festivalin filmleri, K›z›lay Büyülü Fener Sinema ve Kültür Merkezi salonlar›nda gösteriliyor. Festivalin kurucular›ndan Aziz Nesin’in ad›n› tafl›yan Emek Ödülü bu y›l, yüzden fazla filmde rol alan Tar›k Akan’a verildi. Daha önce Kerim Afflar ve Cüneyt Gökçer’e verilen Sanat Ç›narlar› ödülü ise bu y›l ressam Cemil Eren’e sunuldu.❏
8. Uluslararas› Film Festivali Yap›ld›! 2-6 Mart tarihleri aras›nda gerçekleflen 8.Uluslararas› Film Festivali’nde onlarca film, sinemaseverlerle bulufltu. Belgesel Sinemac›lar Birli¤i taraf›ndan festivale baflvuran 198 film, içlerinden en iyileri seçilerek gösterime sunuldu. Festival kapsam›nda gösterilen baz› filmler flunlard›; “Venezuella – Bolivya Halklar› ve 4. Dünya Savafl›”, “Örnek Bir Fabrika”, “Gece ve Sis”, “Pera’dan Beyo¤lu’na”, “Ne Unut Ne De Affet”, “Vietnam’dan Uzakta”, “K›z›l Gökyüzü.” Filmler bu y›l; Frans›z Kütür Merkezi, Yunanistan Baflkonsoloslu¤u, Mimar Sinan Üniversitesi, Foto¤rafevi, Tar›k Zafer Tunaya Kültür Merkezi Salonlar›’nda izleyiciyle bulufltu.❏
nokta haber 30 Ocak 2005 Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu’nun, Irak’taki seçimleri ve iflgali protesto etmek için Kad›köy’de düzenledi¤i mitinge kat›larak türküler söyledi.
1 Şubat 2005 ‹zmit - SEKA Ka¤›t Fabrikas› iflçilerinin bafllatm›fl oldu¤u grev ve fabrika iflgali eylemine destek vermek için baz› ayd›n ve sanatç›larla birlikte ziyaret gerçeklefltirerek türküler söyledi.
2 Şubat 2005 19 Aral›k operasyonunda Çanakkale’de yap›lan katliam davas›na kat›ld›.
4 Şubat 2005 Kaz›m Koyuncu’nun Taksim Yeni Melek Salonu’ndaki yapaca¤›n› duyurdu¤u fakat rahats›zl›¤› nedeniyle kat›lamad›¤› konsere, destek amac›yla kat›ld›.
5 Şubat 2005 Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu’nun düzenledi¤i ABD D›fliflleri Bakan› Rice’›n Türkiye’ye geliflini protesto etmek için Galatasaray Lisesi önünde düzenlenen eyleme kat›ld›.
7 Şubat 2005 AKP ‹l Binas› önünde 1 Nisan Operasyonu ile tutuklananlar›n serbest b›rak›lmas› için HÖC’ün düzenledi¤i bas›n aç›klamas›na kat›ld›.
20 Şubat 2005 20. Y›l dolay›s›yla Grup Yorum Korosu ile birlikte Taksim AKM önünde bir bas›n aç›klamas› gerçeklefltirdi ve türküler söyledi.
27 Şubat 2005 ‹zmit Seka Ka¤›t Fabrikas›’nda iflçilerin grevine türküleriyle destek ziyaretinde bulundu.
4 Mart 2005 Kartal CHP Gençlik Kollar›’n›n Serenat Dü¤ün Salonu’nda düzenledi¤i konserde yaklafl›k 800 kifliye seslendi.
31
Grup Yorum 20. Y›l›nda Tutuklu elemanlar›na Özgürlük ‹stedi! Grup Yorum, ‹stanbul Muammer Karaca Tiyatrosu’nda, kuruluflunun 20. y›l› vesilesiyle düzenledi¤i etkinlikte, tutuklu bulunan arkadafllar› için özgürlük istedi. Etkinli¤e; Murat fien, Metin Kahraman, Rojin, Mahir Günfl›ray, Nejat Yavaflo¤ullar›, Cahit Berkay, ‹brahim Karaca, Mor ve Ötesi, ‹lkay Akkaya, Cezmi Ersöz, Efkan fieflen, fianar Yurdatapan, Ayd›n Öztürk, Ümmüflen, Ruhan Mavruk, Kemal Kaplan, Leyla, Ufuk Karakoç, Grup Yürüyüfl, Y›rt›k Uçurtma, Nurettin Güleç, Grup Patika, Ferhat Tunç, Burhan Berken, Mustafa Özarslan, Yasemin Göksu, Ataol Behramo¤lu, Abdurrahman Dilipak gibi müzisyen, gazeteci ve yazarlar kat›larak, birer fliir, konuflma ve flark›yla Grup Yorum’a destek verdi. Yaklafl›k 500 kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte son olarak da Grup Yorum Korosu ve Grup Yorum sahneyi alarak “Hakl›y›z Kazanaca¤›z” ve “Cemo” flark›lar›n› seslendirdiler. ❏
dvd... vcd... albüm...
Sinan Çelik Mozaik 2 Duygu Müzik
32
Özay Gönlüm Arşiv Kayıtları Kalan Müzik
Mircan Kül Kalan Müzik
Rojin Sızı Sony Müzik