tavır yerel süreli yay›n
tavır
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: tavir@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: ASPAŞ Dağıtım: D-B-R
merhaba Nisan ay›n›n yollar›na düfltük Ayfle ve Nil’e ulaflmak için. Y›llar eskitebilir mi ac›lar›, özlemleri? Tam tersi olur bizim için. Yeniden canlan›rlar ve gelip ortaklafl›r›z düflüncede ve duyguda. Nil ve Ayfle bu say›m›zda bizlere kat›ld›lar yine. Dergimizin sayfalar› üzerinde birlikte çal›flt›k. Sonra düfllerini düfllerimize emanet b›rak›p sessiz sedas›z gittiler... Bu say›m›zda yoksul sokaklar› ad›mlad›k. Yitip giden bir el zanaat›n› tafl›d›k sayfalar›m›za. Tav›r okurlar›, el eme¤i ürünleri ve bir günlük yaflamlar›yla yazd›lar bu sefer Tav›r’›n sayfalar›n›. Sinema dünyas› neyin peflinde? Gösterime girmeden kendini tart›flt›rmaya bafllayan “Çöküfl” filmini de¤erlendirdik. Hitler’in gerçek yüzünün gizlenmeye çal›fl›ld›¤›, masumlaflt›r›ld›¤› film, Hitler’in ölüm y›ldönümünde gösterime girdi. Yine çokça tart›flmas› yap›lan “Gallipoli” belgeselini sizler için izleyip de¤erlendirmelerimizi yazd›k. Âfl›k Veysel’e iliflkin bir de¤erlendirme yaz›m›z var sayfalar›m›zda. Ölümünün 32. y›l›nda yaflam›n› ve sanat›n› anlat›yoruz sizlere. “Benim Meskenim Da¤lard›r” diyen, yüre¤i da¤lar kadar büyük olan Sabahattin Ali’yi ölüm y›ldönümünde selaml›yoruz. Dergimizin sahibi ve Grup Yorum eleman› Muharrem Cengiz’e uzatt›k bu kez teybimizi. Hapishane, özgürlük ve Grup Yorum... Biz sorduk o cevaplad›. Yurtd›fl›na kaç›r›lan tarihi eserlerimizin pefline kameras›yla düflen Remzi Kazmaz, konuyla ilgili hukuksal mücadelesini ve çekti¤i belgeselin öyküsünü anlatt› bizlere. “ Ve elbette ki sevgilim, elbet, dolaflacakt›r elini kolunu sallaya sallaya dolaflacakt›r en flanl› elbisesiyle: ‹flçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet...” demifl Naz›m Hikmet. 1 May›s’ ta alanlarda görüflmek üzere...
Dostlukla...
tavır Aylık Sanat Dergisi
9
düflleriniz düfllerimizdir
ISSN 1303-9113
3
nisan ya¤murlar›yla
öpüyoruz aln›n›z›...
20
10
dostlar beni hat›rlas›n...
otuz bin y›ll›k sanat: tak›c›l›k
24
26
sinema
muharrem cengiz’le...
tavır
mektup
nisan yağmurlarıyla öpüyoruz alnınızı... Sevgili Nil, Sevgili Ayfle; En zor yaz›n›n bafl›nday›z. Sizlere yazmak öyle zor ki. Birçok fley eksik kalacak eminiz. Ama siz bizi anlars›n›z, onun için rahatl›kla devam edebiliriz. Sizden söz edince an›lar birbirini izliyor. An›lara söz söylenmiyor biliyorsunuz. Söz de dinlemiyor, s›k›fl›p s›k›fl›p duruyor gö¤sümüzün gizlisinde. Akl›m›z yüre¤imizde utana s›k›la “yaflasalard›” diye bir sesleniflte bulunuyor. Hangi an›n›n hangi adlar›n›, yafllar›n›, gözlerini… Nas›l sakl› tutsak hayallerimizde. Bir anda çocuklafl›p utangaçl›¤›m›zda çi¤neyip duruyoruz dudaklar›m›z›. Gülüyorsunuz de¤il mi? Ama öyle ne yapal›m. Aram›za; gövdesi ac›lardan, hasretten kurulu bir köprü aç›yoruz. Biraz öfke, biraz umut, çokça da onur… Her Nisan ya¤murlar› düfltü¤ünde aln›n›z›, e¤ilip öpüyoruz tomur tomur özlemlerin demetleri aras›ndan… Belki çok ac›dan, hasretten bahsedece¤iz ama olsun ac› da yak›fl›r insan›n yüre¤ine de¤il mi ama… Öyle günlerdeyiz ki sular bile kendi yata¤›nda aheste aheste ak›yor… Azg›n rüzgarlar›n esintisinde sallan›p sallan›p duruyor. K›y›s›z denizlerin, damlar›n gözbebe¤inin içine baka baka ak›yor. Topra¤›n iliklerine saklan›yor, belki utanc›ndan, belki kayg›dan, belki de bizim deniz ortas›nda bir ada oluflumuzdan utan›yor. Zaman dönüp dönüp Nisan’›n o gününü öptü¤ünde, dilsiz bir ac› gezer içimizde, ne o bize bir fley söyler, ne de biz ona… Biraz da karfl›l›kl› dostluktan oluyor san›r›z. Ne diyece¤imizi flafl›r›r›z ya da sizin isminiz bizim sözlerimiz olur… Bir de bak›yoruz ki gün bitmifl ve yine ayr›l›k an›
… Ayr›lmak dedik de¤il mi? Ayr›lmay› parçalara bölsek ne adlar veririz kim bilir…. Yani ayr›l›k de¤il, “her merhabam›zda sakl› elvedam›z” demiflti Muharrem. Böyle mi yoksa . Ayr›lmak bir daha kavuflmamaksa, bizimki öyle de¤il. Ayr›l›¤›m›z bir aç›k yarad›r gö¤sümüzde öylece durur… Merhaba dedi¤imiz anda, ayr›l›k vaktinin k›sald›¤›n› biliyoruz. Bunun için, biz ne “merhaba” diyelim ne de “hoflçakal›n”…Hep birlikte yan yana olal›m… Bak›yoruz çevremize sevgisizlik al›p bafl›n› topal topal yürüyor. Öyle ki nereden bakarsan bak onun o aksak yürüyüflünü görürsün ve “ben buraday›m” dercesine sesleniyor adeta… Uysan seni nereye götürece¤ini biliyorsun. Özünden uzaklafl›rs›n… Tek çaremiz kal›yor karanl›k da olsa, tek bafl›na da kalsan özüne sahip ç›k›p onunla uyumak onunla yürümek…. Biz mi?...Yine eski biziz desek ne dersiniz bilmeyiz ama yine de en do¤ru sözcük bu olsa gerek. Bakmay›n öyle, tabii ki y›llar› geri-
de b›rakt›k, yeniler ekledik tarihimize… Yaflam›n, gözlerine bakt›kça daha iyi anlafl›l›yor. Kirpiklerinin aras›ndan cay›r cay›r bir atefl yan›yor. Bize bak›yor, biz de ona, o atefle sar›n›yoruz. Ateflten bir pelerin giydik üzerimize ve bize yönelenlere karfl› savunuyoruz insan onurumuzu, sevgimizi, kavgam›z›… Resimleriniz hemen kültür merkezimizin kap›s›n›n giriflinde… Kim gelirse gelsin ilk siz karfl›l›yorsunuz. Birço¤umuz ilk gel-
3
di¤imizde bize neler neler anlatt›n›z. ‹çimizde heyecanla dolaflt›k kültür merkezimizi, kap›lar› açarken incitmekten korktuk, bazen de kap›lara dokunurken sizin ellerinize dokunur sand›k ›l›k bir duygu dolafl›p durdu bedenimizden, bazen de odalar solu¤unuzu üfledi yüzlerimize… Size her bakt›¤›m›zda göz yafllar›m›z kanatlanmak istedi… Sonra… Sonra hep oldu¤u gibi s›cac›k bir özlem sars›p durdu bedenimizi yüre¤imize dek… Bir yan›m›z bahar renginde, bir yan›m›z hüzün kendi yerini zorluyor, yüre¤imiz dar geliyor… Sonra çiçeklerin tomurcu¤una donuk, umutsuz bakan gözlere dal›p kar beyaz› umut tohumlar› ekerkenki el sallay›fllar›n›z gelip duruyor karfl›m›zda… Bizler de el sall›yoruz size… Ne güzel bir sevgi, nas›l bir kaynaktan ak›yor diyerek tekrar tekrar dönüp içiyoruz… Öyle narin ve öyle nazl› bir sevgi… Uçurumlarda kök tutan, kayal›klar›n orta yerinde uzanan gülüfller… Ve ondand›r ki, yürek candan önce kopar bir haberi duydu¤umuzda… Bir tutam ac›y› bir tutam sanc›y› kaç kez bölüp paylafl›yoruz… Kimimize a¤›r geldi¤i de oluyor, kimimize de yetmiyor… Ama ac›n›n fazlas›n› birbirimizden hep ister olduk sizin gibi… Candan terazi hep
4
ayn›ya, yine de ellerimizi uzat›p bas›yoruz bir ucuna ki, kendimizden yana a¤›r olsun… fiaka¤›na akrep i¤nesi dayal› bir ülkede yafl›yoruz. Türkülerimiz hep kavgam›z›n hamal›…Hiç diz k›rmad› flark›lar›m›z, çok içli ezgiler söyledik ama hiç a¤latmad›k, mendil al›p gözyafllar›n› silmedik ezgilerimizin…Yorum, türkü yolculu¤una devam ediyor. 20.y›l›n› doldurarak hem de. Kaç kez notalar›m›z›n yüzlerine kirli elleriyle uzand›lar. Seslerimiz, Yorum’un flahan 盤l›¤› gibi geldi onlara ve korku deryalar›na itti onlar›. Onun için bu y›l kaç kez gözalt›na al›nd› Yorumcular… Her Nisan ay›nda sizin selam›n›z konar yüre¤imize tekrar tekrar. O gün gibi kufllar konar seslerinize, kanatlar›nda tafl›r bir uçtan bir uca. Bunu görenler dayanam›yorlar. Bir y›l önce yine gelip kültür merkezimizi bast›lar. Sinema-tiyatro salonumuzu ve kafeterya bölümünü mühürlediler. Sanat›m›z›n halka ulaflmas›n› engellemek için her türlü oyuna baflvurdular. Bizi iki odaya hapsedip üretimimizi engellemeye çal›flt›lar. Ama baflar›l› olamad›lar. Yine ürettik, yine sanat›m›z› ulaflt›rd›k bizi bekleyenlere. Oysa biz hep görüyoruz, siz gittikten sonra onlar›n karanl›kta süngülerinin düfltü¤ünü. Umut fukaral›¤› iflte ne yapal›m, ne diyelim. Tiyatro-sinema salonumuz ve kafeterya bölümümüzü bir y›l önce kapatt›lar ama biz yeniden açt›k. Hem de onlar›n mühürlendi¤i günde, 1 Nisan’da. Nisan ay› onlar›n rüyalar›na giriyor hep. Biz de duru sulardan hep sizleri seyrederek, sar›p sarmalayarak karfl›layaca¤›z Nisan’›…. K›rm›z› solukla üflüyoruz ac›n›n flütünü… Uzan›p dokunuyoruz dolaflan karamsarl›¤a… Bizden olan ne varsa Nisan ay›n-
da, gün ›fl›¤›n› giydiriyoruz… Kültür merkezimizin çal›flanlar›n› gözalt›na ald›klar›nda k›s›r sevinç naralar› att›lar. Bunlara karfl› her defas›nda sanat›m›z›n boynunu çiçeklerle süsleyerek halka ulaflt›rmay› sürdürünce onlar, talan ve yalanla kendilerine gelecek ar›yorlar. (Varsa gelecekleri tabii.) Tükenmifl türlerinin soluk al›rkenki iniltilerine tan›k olduk yaz›lar›m›za açt›klar› davalardan. Gerekçelerine bak›nca, a¤z›m›zla gülmeye k›yamad›k hiç. Biz yazd›kça korkuluklar kurup ördüler kafalar›n›n her yerine… Görkemli yoksullu¤un ortas›nda, efendilerini korumak için cehenneme çevirdiler ülkemizi üç gün boyunca. ‹dil yap›m olarak, sinema ile NATO’nun üç gününü anlatt›k. “Cehennemde 3 gün” diye. Bush’un konuflurken kürsüde s›rt›n› döndü¤ü bo¤az sular›na düflen gölgesinin denizlerimizi nas›l kirletti¤ini anlatt›k… Biz hep konuflunca onlar gidip ülke ülke gezip terziler getirdiler a¤›zlar›m›z› dikmek için…. Yani ülkemiz bizim sevgimiz, gece gündüz bu sevgi bahçemizin bahç›van› oldu umutlar›m›z… Her etkinli¤imize bir soruflturma aç›ld›. Öyle düfllediler ki; ölü bal›klar gibi a¤lar›n› dolduraca¤›m›z›n hayallerini kurdular. Olmad›, sessizli¤in kül rengi saçlar› hiç düflmedi gözlerimizin üzerine… Bugün kendi düfllerini yiyorlar… Belki yeniden yeniden perçinleyecekler bofl düfllerinin halkalar›n›… Soka¤a ç›kt›¤›m›zda, s›k›nt›n›n ayak sesleri peflimizi b›rakm›yor. Yeni kaset çal›flmas›na bafllad›k. Onun için de, bir s›k›nt›d›r bizi izliyor… fiikayet de¤il tabii ki. En güzeli olmal› telafl›. “En güzeli diye bir fley yok” mu diyorsunuz. Elbette öyle. Size, bize lay›k olsun istiyoruz, onun için böyle söylüyoruz. ‹hsan ve Ali hapishanede. Muharrem yeni ç›kt›. Evet, hep bir yan›m›z orada oldu bugüne kadar. Yine öyle. “Hep bildi¤iniz gibiyiz” derken bunu söylemek istemifltik. Hiç bir kasetimizi, hepimizin bir arada oldu¤umuz zaman da yapmad›k, yapamad›k. Bu kasetimiz de öyle olacak. Tav›r, düzenli olarak zenginlerin arabalar›n› çizen yaramaz çocuklu¤una devam etti, ediyor. Bundan sonra da nerede ne yapaca¤›n› bilerek sayfalar›n› dolduracak. Siz böyle söylemifltiniz ona çünkü. Biz de öyle söylüyoruz. Her birimiz ayr› ayr› ikinizi s›ms›k› kucakl›yor öpüyoruz.
Sizin Tav›r
ayd›n üzerine notlar - I “Diyorlar ki Mayakovski bir ozand›r. V›z gelir bana ozanl›k!.. Ozan de¤ilim ben, kalemimi, yaflad›¤›m›z ça¤›n, flimdiye var olan gerçekli¤in ve onun k›lavuzu olan partinin hizmetine koymufl bir adam›m, her fleyden önce.” (Mayakovski) Ülkelerdeki geliflmelerle do¤rudan iliflkili olarak ayd›nlar›n toplum içindeki rolleri neredeyse her zaman güncel tart›flma konusu olmufltur. Toplumu derinden etkileyen geliflmelerin yafland›¤› dönemlerde; ayd›nlar›n, sergiledikleri tutumla burjuvaziye soldan destek vermesinin örnekleri tarihin sayfalar›nda oldukça çok yer kapl›yor. Devrimciler, asl›nda bu konuda deneyimsiz say›lmazlar. Gerek 12 Mart gerek 12 Eylül sonras›nda ayd›nlar›n bu aç›k iflbirlikçi yanlar›na flahit olunmufltu. Bu tür dönemlerde her türlü ideolojik, örgütsel, felsefi ve sanatsal alanda; hepsi birer düzeysizlik örne¤i olsa da devrimcileri kötüleme kampanyalar› bafllat›l›r. Sald›r› do¤rudan “kolektif yaflam” ya da bir di¤er deyimiyle “örgütlü hareket”edir ve “birey”in üzerindeki bask›n›n kalkmas› amaçlan›r. Kampanyan›n slogan› ise öz olarak “birey her fleydir, bireye özgürlük” olarak belirlenir. Bu süreç ve bununla birlikte bu devrimcileri karalama kampanyas›, bugün de devam ediyor. Dolay›s›yla ayd›nlar konusunda net bir perspektif getirebilmek için, proleter ayd›n›n ne olup ne olmad›¤›n› tekrar tekrar ortaya koymak bugün önemli bir görev olarak önümüzde durmaktad›r. Toplumlar tarihi; ayd›n›n, egemen s›n›f›n bir parças› ya da kendisi olarak toplumda yer ald›¤›n› ö¤retir. Tarihte iki büyük görevi olmufl ayd›nlar›n: Yeni bulufllar›n, tekni¤in öncüsü olduklar›ndan ekonomik aç›dan üretim güçlerinin geliflmesine hizmet etmifller. ‹kincisinde de, s›n›flar mücadelesinin politik önderleri olmufllar. Kapitalizm öncesi toplumlarda ayd›nlar,
ancak egemen s›n›flar›n bir parças› olabilirlerdi. Bunu flu flekilde aç›klayabiliriz. Kapitalizm öncesi toplumlarda egemen s›n›f›n d›fl›ndaki kalan herkes sadece hizmet etmekle yükümlü insan gruplar›yd›. Üretim ilkel ve kabayd› ve bu yüzden insanlar›n e¤itilmelerine de ihtiyaç duyulmuyordu. Bu insan gruplar›n›n düflünsel etkinlikler içinde olmalar›, kendilerini kafaca yetifltirip gelifltirmeleri olanakl› de¤ildi. Osmanl›’da da bu durum ayn›yd›. Ayd›n s›n›f (ulema), egemen s›n›f›n bir parças›yd›, halktan (reaya, sürü) çok uzakt›. Kapitalizmin geliflmesi, insanlar› k›smen özgürlefltirdi. Burjuvazinin yönetiminde ayd›nlar da ayr› bir tabaka olarak ortaya ç›kt›lar ve bürokraside duyulan ihtiyac› gidermeye bafllad›lar. Önceleri nüfuzlu kiflilerin korumalar› alt›nda yaflayan ayd›nlar ve sanatç›lar giderek özgürleflmeye bafllad›lar. Bat› toplumlar›nda ayd›nlar, burjuvazinin ekonomik olarak güçlendikleri yerlerde ayaklar›n› bu s›n›fa basarak yükseldiler. Burjuva kültürüne böylelikle köklü ve yarat›c› katk›larda bulundular. Osmanl›’da durum biraz farkl›yd›. Burjuva s›n›f›n›n geliflemeyifli, ayd›nlar›n c›l›z kalmas›na neden oluyordu. Bat›’ya ayak uydurma amac›yla yap›lan reformlarla tepeden inme bir flekilde ortaya ç›kan ayd›nlar k›sa süre içerisinde ülke yönetiminde önemli yerleri ele geçirmeyi baflard›lar. Özellikle sanatsal, siyasal ve askeri alanlarda ülke kaderinde rol oynamaya bafllad›lar. Bat›’da ve Osmanl›’da geliflim k›smen farkl› olsa da ortak olan nokta ayd›n›n art›k farkl› bir tabaka olarak ortaya ç›km›fl olmas›d›r. Burjuva ayd›nlar, ayd›n›n s›n›fsal niteli¤i konusunda hep bilinç bulan›kl›¤› yaratm›fllard›r. Asl›nda Platon’dan bu yana ayd›nlar kendilerini hep toplum d›fl›nda ve üstünde bir yere oturtmaya çal›flm›fllard›. Bu, ayd›n›n bir bak›ma genel toplumsal seviyeden bir ad›m ileride olmas›ndan kaynaklan›yordu. Bundan hareket eden ayd›nlar kendileri-
erhan canoba
araflt›rma
ni toplumun yönetici gücü, ayd›nlat›c› gücü olarak s›n›flardan ba¤›ms›z bir tabaka olarak görmeye bafllad›lar. Bu durum ayd›n›n tarihsel bir kategori oldu¤u gerçe¤ini de¤ifltirmiyor. Bu tabaka tarihin bir döneminde ortaya ç›km›fl ve yine bir döneminde son bulacak bir tabakad›r. Onu toplumlardan ayr› tutan tek fley bilginin tekelini elinde tutmas› nedeniyle yaflad›¤› dünyay›, toplumu yorumlayabilen, ayd›nlatabilen bir ifllevi olmas›d›r. Peki, ayd›n sosyal s›n›flardan ba¤›ms›z m›d›r? Kuflkusuz hay›r. Kategori olarak ayr› olmalar›na ra¤men s›n›flarla kopmaz ba¤lara sahiptir. Ayd›nlar her zaman yükselen s›n›f›n sözcüleri oldular. Bu yüzden ayd›nlar›n s›n›fsall›¤› da söz konusudur. Ayd›n, tarihsel misyonu gere¤i kapitalizmin ilerici ça¤›nda burjuva, sosyalizmin ilerici ça¤›nda da proleter olmal›d›r. Burjuvazinin herhangi bir ilericili¤e sahip olmad›¤› flu dönemde ortada üç tip ayd›n kalm›flt›r. Burjuvaziden umudunu kesmemifl ve parayla sat›n al›nm›fl burjuva ayd›nlar ve di¤er yanda yeni toplumu, sosyalizmi savunan ve görevlerini proletarya davas› ile bütünlefltirmifl proletarya ayd›nlar›. Bir de her iki toplumun çat›flmas›nda burjuva topluma duydu¤u öfkeyle birlikte hala ondan kesilmeyen umutlar›yla “arada kalm›fl”, hesaplaflman›n üzerinde dönüp durdu¤u küçük burjuva ayd›nlar. Bu son kesimi az sonra daha ayr›nt›l› olarak anlataca¤›z. Türkiye’de geleneksel ayd›nlar›n en temel iki özelli¤i; bat› taklitçisi ve halktan kopuk olufllar›d›r. Ayd›n›m›z›n görevlerini yerine getirmede geri kalmalas›n›n “ilk günah›” buradad›r. Peki, ayd›nlar›m›z tarihsel misyonlar›n› yüklenip halk hareketlerinin önüne geçip onlar› yönlendirebilir miydi? Bu, asl›nda ülkemizin tarihsel ve sosyal koflullar›ndan ayr› ele al›namaz. Burjuvazi, baflka ülkelerde halk hareketlerine önderlik etti ve ayd›nlar da üzerine düfleni yapt› ve yine tersi du-
5
rumlarda burjuvazinin feodalizmle uzlaflt›¤› yerlerde ayd›nlar da bu uzlaflman›n birer parças› oldular. Fakat, ülkemizde geliflmeler bu flekilde olmad›. Türkiye’de, kapitalizm kendi iç dinami¤i ile ortaya ç›kmad›. Feodalizmle savaflan bir burjuva s›n›f› olmad›¤› gibi demokratik devrimin öncülü¤ünü de küçük burjuva ayd›nlar yapt›. Var olan ayd›nlar, kurtuluflu bat›n›n kurumlar›n› ve de¤er yarg›lar›n› ithal etmekte buluyorlard›. Kurtulufl Savafl›’n›n da önderli¤ini küçük burjuva ayd›nlar yapt›. Her ne kadar “ba¤›ms›zl›k” slogan›yla ortaya ç›ksalar da bat› taklitçili¤inden kopamad›lar. Gittikçe milliyetçilik bata¤›na saplanan bu hareket, flovenizmi gelifltirdi. Milli burjuvaziyi yaratma programlar›yla halk kesimleri ezildi. Halkla kaynaflamayan, onun ç›karlar›n› yans›tamayan giriflimler giderek ayd›nlar ile halk aras›ndaki çeliflkileri derinlefltirdi ve halk-ayd›n yabanc›l›¤› artarak devam etti. Ayd›nlar ilerici misyonlar›n›n gerisinde kald›kça halktan uzaklaflt›lar, halktan uzaklaflt›kça da mücadele güçlerini tükettiler. ‹flte bu nedenledir ki ülkemizin küçük burjuva ayd›nlar› daha çok kaypak, daha çok aray›fl içinde, daha çok karars›zd›r. Ordu’ya dayanarak gelifltirdikleri ilericilik bir süre sonra emperyalizm taraf›ndan ayaklar›n›n alt›ndan al›n›nca pasifleflen bu kesim, özellikle 12 Mart sonras›nda bütün hayallerini yitirmifl ve karamsarlaflm›flt›r. Bu, yenilmifl ayd›n tipi yaz›lar›nda, eserlerinde bafllar›na 12 Mart belas›n› getiren devrimcilere sald›rm›fl, CHP’ye daha s›k› sar›lm›flt›r. Ne yaz›k ki 12 Eylül onlar› çok daha aç›k tercihlere zorlad›. Geçmifllerindeki “yaramazl›klar›” terk ettiler ve devrimci mücadele ile aralar›nda daha kal›n duvarlar ördüler, “terörizm” düflman› kesildiler ve son tahlilde bugün Avrupac› oldular. Ülkemizde küçük burjuva ayd›n›n (her ne kadar bu tipler kendilerine küçük burjuva denmesini kabul etmese de) tipik kafa yap›s›n› incelerken flunlar› buluyoruz. Onlara göre ayd›n her fleyi sorgulama özgürlü¤üne sahip olmal›d›r. Ne yaz›k ki ülkemizde burjuva anlamda bile “özgürlük” kelimesinden bahsedilemezken, bu özgürlü¤ü emekçilerden kendi ad›na istemek tam bir ikiyüzlülük olsa gerek. ‹kincisi de yine onlara göre ayd›n, “hain” olmak pahas›na taraf olmamal›d›r. Örne¤in faflizmi sorgulad›¤› gibi Marksizm-Leninizm’i de sorgulamal›d›r. “Hain” olmamak için her iki tarafa da flirin görünen bir düflünce yöntemi ile çal›flmak ve üretmek, Türkiye ayd›n›n›n de¤iflmez kaderi olmufltur. Yüklenece¤i riskler, ödeyece¤i bedeller böyle bir ayd›n tipini hofl görmemizde gerekçe olamaz. Oysa tutarl› ve demokrat
6
olmak, faflizm ve emperyalizm karfl›s›nda taraf olmay›, “hain” olmay› göze almay› gerektirir. 12 Eylül ve sonras›nda yaflananlar bu anlatt›klar›m›z›n kan›t›d›r. Yenilginin ard›ndan kimi ayd›nlar burjuvazinin dümen suyuna girdi, yeni Amerika’lar keflfetmeye bafllad›lar. Devrimcilere burjuvaziden daha a¤›r küfürler ya¤d›ran, “terörizm” yaygaralar›na kap›lan “ayd›n sesler” ortal›¤› kaplad›. Tanr›y› keflfedenler oldu. Kendi çökmüfl de¤erlerini “özgürlük” diye savunurken devrimcileri “psikopat” ilan ettiler. Ortaya ç›kard›klar› sanat ürünleri, dönemin ruhsal dengesizliklerinin, kolektif yaflama olan öfkenin ve birey düflüncesinin ulaflt›¤› çukurun gözle görülür belgeleri oldu. Bunlar›n bir k›sm› örümcek gibi köflesine çekildi. Küçük burjuva ayd›n›n› burjuva ideolojisini savunmaya iten nedenlerin bafl›nda kendi statükosunun bozulmas› korkusu ve buna ba¤l› olarak popülizm kayg›lar› geliyor. Proletarya ayd›n› ise bütün bu sayd›klar›m›z›n d›fl›ndad›r. Küçük burjuva ayd›nlar› proletarya ayd›nlar›n› ya ayd›n saymazlar ya da resmi ideoloji do¤rultusunda onlar› “terörist” olarak görürler. Proletarya ayd›nlar› onlar›n hiçbir özelli¤ini tafl›maz. Lenin bu fark› flu flekilde anlat›yor: “Tek bafl›na birey olarak, proleter hiçbir fleydir. Onun bütün gücü ve geliflmesi, bütün umutlar› ve bekleyiflleri, örgütten, arkadafllar›yla birlikte yürüttü¤ü sistemli eylemden gelir. Ayd›na gelince, o gücüyle de¤il kafas›yla savafl›r. Onun silahlar›, kiflisel bilgisi, kiflisel yetenekleri, kiflisel inançlar›d›r. Herhangi bir mevkiye ancak kiflisel niteli¤iyle eriflebilir. Bu yüzden bireyselli¤in en özgür davran›fl, ona baflar›l› faaliyetin bafll›ca koflulu olarak görünür. Bir bütüne ba¤l› bir parça olmaya ancak zorlukla katlanmas›, yaln›zca zorunluluktan gelir, e¤iliminden de¤il. Disiplin gere¤ini, seçkin kafalar için de¤il, sadece y›¤›nlar için kabul eder. Ve kuflkusuz kendini birinciler aras›nda sayar… Nietzsche’nin, kendi öz kiflili¤ini yapmay› her fley sayan ve bu kiflili¤in büyük bir toplumsal amaca, herhangi bir yolda, afla¤›l›k, baya¤› bir fley olarak gören üstün insan felsefesi, gerçek bir ayd›n felsefesidir ve bu felsefe ayd›n›n, proleteryan›n s›n›f mücadelesine kat›lmas›n› tamamen uyumsuz hale getirir…(Proleterya ayd›n› ise) Proleterya duygular›yla dolup taflan ve parlak bir yazar olmas›na karfl›n, özgür ayd›n anlay›fl›n› büyük ölçüde terk eden, parti kadrosuyla birlikte coflkuyla yürüyen, atand›¤› her görevde çal›flan, bütün kalbiyle kendini amac›na ba¤layan (…) ayd›n türünün ideal bir örne¤i Liebk-
necht idi. Ayn› flekilde, kendini hiçbir zaman ön safta olmak için zorlamayan (…) parti disiplini örnek al›nacak Marx’› da sayabiliriz.” Genel hatlar›yla küçük burjuva ayd›n› ve proleter ayd›n› aras›ndaki de¤erlendirmede ortaya ç›kan farklar› flu flekilde s›ralayabiliriz: Küçük burjuva ayd›n›; - Herhangi bir mevkiye kendi kiflisel nitelikleriyle eriflebilir. - Disiplini kendisi için de¤il, kitleler için ister. - Kendi kiflili¤i her fleydir. - Herhangi bir sosyal amaca veya örgüte, disipline ba¤l›l›k onun için afla¤›l›k bir fleydir. - Proleter hareketle uyuflmaz. - Kaypakt›r, uzlaflmac›d›r, dönektir. - Kitleleri tan›maz ve esasta horlar. - Güçlü rüzgâra boyun e¤er. - Burjuva hümanizmini savunur. Proleter ayd›n› ise; - Kendine özgü ayd›n davran›fl›n› bir yana b›rak›r. - Örgüt disiplinine tabi olur. - Proletaryan›n bütün faaliyetlerine gönüllü olarak kat›l›r. - Kiflili¤i üzerindeki “bask›ya” gözyafl› dökmez. - Bireysel de¤ildir, kendini ön safta göstermek ihtiyac› duymaz. - Kitlelerle kaynaflabilme, onlar›n ç›karlar›n› savunma durumundad›r. Bir küçük burjuva ayd›n, proleter ayd›n olduktan sonra küçük burjuva niteli¤ini tamamen yads›r, yepyeni bir karaktere, proleter karaktere sahip olur. Proleter ayd›n›n proletarya ile hiçbir çeliflkisi yoktur. Proletaryan›n öncü gücüdür ve onun ayr›lmaz bir parças›, uzant›s›d›r. Kendini “birey” olarak görmez, bir örgüt içindedir ve onun bütün çal›flmalar›na kat›l›r. Proletaryan›n kendi ayd›n›yla da bir çeliflkisi olamaz. Proletarya ayd›n› devrimci saflarda kendini “köle” olarak görmez. Tart›flmalar›m›zda hareket noktas› “ayd›n kimin, hangi s›n›f›n ayd›n›d›r ve hangi özellikleri göstermelidir” olmal›d›r. Proleter ayd›n›n ne olmas› gerekti¤ini kavrayamayan ve kendi çevrelerinde küçük burjuva ayd›nlar gibi görünmek isteyen, entelektüel görünme hevesleri olanlar olacakt›r. Bu sorunlar çözülmek durumundad›r. Ülke sorunlar›n›, çeliflkilerini, çözüm yollar›n› kavram›fl ve bu do¤rultuda mücadele eden ayd›nlara ihtiyac›m›z var. (devam edecek)
emre gül
inceleme
iletiflim ve ideoloji- 1 Girifl ‹letiflim kavram› ve türleri, son dönemlerde en çok tart›fl›lan ve üzerine kafa yorulan alanlardan biri olmufltur. Teknolojik geliflimle birlikte bu kavram ak›l almaz bir hal alm›fl, bulundu¤umuz döneme ad›n› vermifltir. Bu ba¤lamda düflünüldü¤ünde iletiflimin sadece ihtiyaçlar› karfl›lamaya yönelik bir olgu olmak yerine, daha genifl bir alana hakim oldu¤u gerçe¤i ortaya ç›kmaktad›r. Bilindi¤i gibi iletiflim en basit anlam›yla, en az iki kifli taraf›ndan yap›lan bilgi ve haber al›flverifline denmektedir. ‹nsanlar›n do¤al hayatla mücadelesinden, ruhsal ihtiyaçlar›ndan ve kendini ifade etme iste¤inden do¤mufltur. E¤er insanlar birbirleriyle iletiflim kuramasayd› her insan›n bildikleri kendi deneyimleriyle s›n›rl› kalacakt› ve bu deneyimler gelecek dönemlere ve kuflaklara ulaflamayacakt›. Bu nedenle her bulufl ve geliflim yeni bafltan bafllayan bir süreçle yerinde sayacakt›. Bir baflka tan›m ise flöyle: "‹letiflim, gönderici ve al›c› olarak adland›r›lan iki insan ya da insan grubu aras›nda gerçekleflen duygu, düflünce, davran›fl ve bilgi al›flveriflidir." Bu tan›m içerisinde iletiflimin tüm türlerni bar›nd›rmaktad›r. Buna benzer bir baflka tan›m ise, "‹letiflim, iletilmek istenilen materyalin, ilgili herkes taraf›ndan tamamen anlafl›labilmesi amac›yla bilgi, kanaat yada düflüncenin, yaz›, konuflma ve görsel araçlarla veya bunlar›n bir arada kullan›m›yla iletilmesi, al›nmas› ve de¤ifltirilmesidir. Bu, oldukça do¤rudan bir süreç olarak görülebilir." ‹letiflimle ilgili tan›mlar her döneme göre yeni biçimler alabilmektedir. Her yeni bulufl ve geliflim iletiflimin tan›m›n› ve kavram›n nitelli¤ini de¤ifltirebilmektedir. ‹lk iletiflim iflaretler ve seslerle bafllam›flt›r. fiekiller, atefl ve duman sinyali, resimyaz›, konuflma derken ça¤dafl iletiflimin bafllang›c› say›lan yaz› kullan›lm›fl; sonraki dönemlerde ise, tekno-
lojik araçlar arac›l›¤›yla kurulan ve genifl kitleleri etkileyen bir hal alm›flt›r. ‹letiflimin k›sa tarihçesi ‹nsan›n sosyal bir varl›k olmas›, onu yaflam›n›n her döneminde de¤iflik formlarda iletiflim kurmaya koflullam›flt›r. ‹lk insanlar henüz dil evrimini gerçeklefltirmeden önceki ilkel-toplay›c› dönemlerde bile, kesik kesik 盤l›klar ve vücut hareketleri kullanarak birbirleriyle iliflki ve iletiflim kurmay› baflarm›fllard›r. Bu nedenle insanl›k tarihi ayn› zamanda iletiflimin de tarihidir. Peki insan›n sosyal bir varl›k olmas› tek bafl›na iletiflim kurmay› zorunlu hale getirebilir mi? Elbette ki iletiflim kurman›n nedeni tek bafl›na insan›n sosyal bir varl›k olmas›yla aç›klanamaz. Toplumsal çal›flma eylemlerinin ilerlemesiyle birlikte insan, do¤ada varolan veya kendi yaratt›¤› ilkel teknolojik araçlar› kullanmaya bafllam›fl, bu etkinlik yaln›zca elin yetkinlefl-
mesini de¤il, bilinçli bir amaca yönelmifl di¤er yetilerinin de geliflmesine katk› sa¤lam›flt›r. Toplay›c› dönemden avc›l›¤a geçifl ile birlikte ilk basit tar›msal faaliyetlerin gerçekleflmifl, toplumsal iflbölümü bafllam›fl ve varolan iletiflim biçimlerinin geliflme koflullar› oluflmufltur. Kendisinin ve toplumunun varl›¤›n› sürdürme arzusu, üretim iliflkilerinin basitten karmafl›¤a do¤ru evrilmesi ve çevresindeki gerçekli¤i sözcüklerle anlatabilme, yani soyutlama yetisi, dilin insan hayat›na girmesini ve yerleflmesini sa¤lam›flt›r. Art›k kesik 盤l›klar, sinyaller ve sözsüz iflaretlerin yerine daha uzun ve anlaml› cümlelerin kullan›lmas›, yani sözlü iletiflimin bafllang›c› gerçekleflmifltir. Sözlü iletiflim, edinilen bilgilerin gelecek nesillere aktar›lmas›na ve biyolojik evrimini büyük ölçüde tamamlayan insanl›¤›n, art›k toplumsal anlamda yaflayaca¤› de¤iflim ve
7
geliflimin h›zlanmas› sürecine katk› sa¤lam›flt›r. Sözlü iletiflime geçifl, yarat›lan ilkel teknolojik araçlar, iflbölümünün ve üretim faaliyetlerinin bafllamas›yla birlikte art›k toplumsal evrimleflme süreci daha da h›z kazanm›flt›r. Biyolojik evrimini tamamlayan insan, art›k toplumsal evrim sürecini yeni bulufllar› ve hayat› kökünden de¤ifltirecek devrimleri gerçeklefltirmeye bafllam›flt›r. M.Ö. 3000 y›llar›nda yaz›n›n insan hayat›na girmesiyle birlikte toplumsal hayat yeniden biçimlenmifltir. Bu dönemde sözlü kültür ya da bir baflka deyiflle sözlü iletiflim daha da evrilerek ve etkinleflerek yaflam›n vazgeçilmez bir parças› olarak varolmufltur. Sözlü iletiflim, yaz›n›n etkinlik kazanmas›na karfl›n kendini korumufl, varl›¤›n› ve önemini günümüze kadar sürdürebilmifltir. Yaz›n›n insan yaflam›na girmesi ve kal›c› olmas›yla birlikte yeni kültürel ö¤eler ve iletiflimin araçlar› ortaya ç›km›flt›r. Mektup, bildiri, vb. araçlar art›k ayn› yerde olmayan kiflilerle arac› kullanarak (arac›l› iletiflim) iletiflim kurman›n, yani kiflileraras› iletiflimin ilk ad›mlar› olmufltur. Bu geliflme sürecine matbaan›n da kat›lmas›yla birlikte iletiflim biçimleri daha da çeflitlilik kazanarak sistematik hale gelmeye bafllam›flt›r. Bu sürece gelinmesi uzun bir dönemi alm›flt›r. Sonraki dönemlerde matbaan›n etkinli¤inin artmas› ve elektronikleflmesiyle bu egemenlik kapitalin bask›nl›¤›ndaki ekonomik ve
8
siyasal yap›lar›n özgürlüklerinin ifadesi biçimine dönüflmüfltür. Sanayileflme sürecine paralel olarak üretimin h›zland›¤› ve iletiflim araçlar›n›nda bu sürece dahil oldu¤u görülmektedir. Teknolojik ürünlerin geliflimiyle birlikte ayn› zamanda fakat farkl› yerlerde bulunan kiflileraras› iletiflim dönemi bafllam›flt›r. Bunu daha genifl kitlelerin etkilendi¤i yeni iletiflim biçimleri yani, kitap, dergi, gazete, telefon, radyo ve televizyon izlemifltir. 20. yüzy›l kitle iletiflim araçlar›n›n geliflmesi ve bu araçlar›n kitle üretiminin gereksinimi olan tüketim pazar› ve bilinç yönetimini karfl›lama biçimine dönüfltürmüfltür. ‹letiflim alan› bugün öncesinden çok daha fazla önem kazanm›fl, kitle iletiflim araçlar›; toplumlar›n gündemini, tüketim biçimlerini, ideolojik tercihlerini belirlemeyi, etkilemeyi ve yönlendirmeyi baflarm›flt›r. Önce söz (dil) ile bafllayan, ard›ndan yaz›yla süregelen iletiflim serüveni, de¤iflim sürecini; kiflileraras› iletiflim, grup iletiflimi ve teknolojik arac›l› iletiflim olarak sürdürmüfl; günümüzde kitle iletiflim araçlar›n›n egemen oldu¤u bir yap›ya dönüflmüfltür. Kitle ‹letifliminin Yükselifli Daha önce de söyledi¤imiz gibi iletiflim tarihi, insanl›k tarihiyle birlikte bafllayan onunla birlikte flekil de¤ifltiren ve yenilenen bir süreçtir. Önceleri do¤al koflullar›n zorlamas›yla geliflen iletiflim olgusu, sonraki dönemlerde biyolojik evrimden toplumsal evrim sürecine geçiflle birlikte her alanda oldu¤u gibi engellenemez bir geliflim süreci yaflam›flt›r. Tarih boyunca yaflanan her yeni bulufl, icat ve önemli toplumsal olaylar (keflifler, savafllar, göçler, devrimler) iletiflimin ve iletiflim biçimlerinin ihtiyaçlara ve koflullara göre yeniden flekillenmesine yol açm›flt›r. Örne¤in elektri¤in bulunmas›, dünya üzerindeki tüm toplumlar›n al›flkanl›klar›n›, kültürel özelliklerini, hayat›n› ve bunlarla birlikte iletiflim biçimlerini de¤ifltirmifl ve çeflitlendirmifltir. Yaflama yeni bulufllar›n ve al›flkanl›k-
lar›n girmesi, eski al›flkanl›klar›n yerini alm›fl; ancak tamamen yok olmas›na neden olmam›flt›r. ‹letiflim alan›nda da bu durum farkl› de¤ildir. ‹letiflim tarihi kiflileraras› iletiflimle bafllam›fl bugün kitle iletiflim araçlar›n›n hakim oldu¤u yeni bir biçim alarak de¤iflmifltir. Kitle iletiflim araçlar›n›n en bilinenleri hiç kuflkusuz medya olarak nitelendirilen ve baflta televizyon, radyo ve gazetenin akla geldi¤i araçlard›r. Kronolojik aç›dan ilk önce yaz›n›n kullan›lmaya bafllanmas›, gazete ve benzeri yaz›l› iletiflim araçlar›n›n ilk olarak hayata girmesini sa¤lam›flt›r. Daha sonraki dönemlerde ise geliflen teknolojiyle birlikte radyo ve en sonunda televizyon toplum yaflam›na girmifltir. Bilindi¤i gibi bir kitle iletiflim araçlar›na yani, gazete yay›nc›l›¤›na, radyo istasyonuna ve televizyon kanal›na sahip olmak çok büyük kapital (sermaye) gerektirmektedir. Çünkü bu araçlar›n yönetilmesi birçok uzman›n ve teknolojik unsurlar›n sa¤lanmas›yla ilintilidir. Bu yüzden kitle iletiflim araçlar›n›n ilk sahipleri hiç kuflkusuz iktidarlar ya da büyük sermayesi olan kifli ve gruplard›r. ‹lk radyo ve televizyon yay›nlar› devlet eliyle bafllat›lm›flt›r. Toplum hayat›nda yaflanan bu ilginç yenilik, kitleler taraf›ndan hayretle karfl›lanm›fl ve yaflam› de¤ifltiren, bilgilendiren ve yön veren bir kurum halini alm›flt›r. Önceleri flehirlerde bafllayan televizyon furyas›, sistemli bir biçimde ve devlet eliyle köylere kadar ulaflt›r›lm›flt›r. Daha sonra özel televizyon yay›nlar›n›n bafllamas›yla birlikte, iletiflim de özelleflmifl ve bir pazar (sektör) halini alm›flt›r. Özel televizyonlar›n ortaya ç›kmas›, televizyon izleyicisi konumundaki kitleyi müflteri haline çevirmifltir. Art›k müflterisine hizmet etmek isteyen iflletme (TV), yeni programlarla insan hayat›n›n çok önemli bir zaman›n› meflgul etmeye bafllam›flt›r. Haber ve belgesel programlar› gibi daha çok bilgilendirme amac› tafl›yan programlar›n›n yan›nda; spor, e¤lence, diziler, show programlar›, reklam vb. yay›nlar hayata geçmifltir. Bu yeni yay›n ak›fl›, kültürel yap›daki (e¤lence al›flkanl›klar›n›, giyim-kuflam, beslenme ve insan iliflkileri) ak›fl› da yeniden biçimlendirmifl, baz› kültürel ö¤elerin yerini alm›flt›r. O nedenle radyo ve televizyon çok önemli bir kitle taraf›ndan ilgiyle izlenen ve insan bilinci üzerinde etki b›rakan bir iletiflim arac› olmufltur. Bugün bir çok ülkede en az yedi saat izlenen televizyon, bir e¤lence arac› olmaktan ç›km›fl, hayat›n vazgeçilmez bir parças› olmufltur.
(devam edecek)
düflleriniz düfllerimizdir Hücrenin sessizli¤i içinde, gözlerim çocuklar›n gözlerinde. Hava sert, so¤uk ve ayd›nl›k. Çocuklar›n gözleri s›ms›cak oysa... Göz bebeklerim, bir bofllu¤un gezintisinde, dalg›n ve k›p›rt›s›z. Bedenim ise hiç üflümüyor. ‹stiyorum, çocuklar kapamas›n gözlerini... Düfllerimin soka¤›nda çocuklar oynamakta. C›v›l c›v›l sesleriyle coflmakta yüre¤im. Ç›kars›zca, hesaps›zca, çocuksu sadelikleri, çocuksu safl›klar› çekiyor içlerine beni. Çocuksu düflleri düfllerimle bulufluyor. Yar›m b›rakt›klar›m›n hüznünden midir, çocuklu¤uma dal›yorum. Düfllerini yaflayamam›fl çocuklar› düflünüyorum. Kimisi sar›fl›n, kimisi çekik gözlü, kimisi kara tenli... Safl›¤›, sevecenli¤i su kadar berrak. Hepsinde ayn› düfllerin gizemi sakl›. Dünyay› saracak kadar zengin ve sade düflleri. Y›ld›zlar kadar yak›nlar birbirlerine. Rüzgâr, sevinç tafl›yor yüzlerine. Düflleri hala s›cak ve bir o kadar da eriflilmez y›ld›zlar›n aras›nda. Bak›fllar›ndaki çaresizli¤i, gözlerine de¤en kirli insan yüzlerini, çocuklar›n yar›m kalm›fl düfllerini düflünüyorum. Yar›m b›rak›lan neydi? Bu kirli insan yüzleri, kimindi? Çocuksu düfllerden korkular› nedir? Ne diye, bir güne s›¤d›rmak isterler sade düfllerini? S›¤ar m› bir ülkeye düflleri? Y›lda bir sefer pörsümüfl koltuklara oturtup neyi hesaplarlar? Sorular, çocuksu düflüncelerde cevaps›z kald›kça, iyice büyür içimdeki öfke. Göz bebeklerim dalg›n ve k›p›rt›s›z. Hava sert ve so¤uk. Hissetmiyorum. Hislerim, öfkemle mayalanm›fl. Çocuklar ak›l erdiremeyecek yaflta belki. Oysa o sadelikleri, safl›klar› neden kirletiliyor… Düflündükçe öfkeleniyorum, öfke filizleniyor yüre¤imde... Üzerinde y›rt›k dökük giysileri, kirli yüzleri yok edemiyor güzelliklerini. O sade berrakl›klar›, hareketli gülüflleri, ad›m at›fllar›, damarlar›nda dolaflan sevinçli bir yaflam sunuyor hayata ve her anlar›yla hikâye oluyorlar sevecen yüreklere. ‹stedikleri de çok fley de¤il. Yar›m b›rak›lan hikâyelerine, düfllerine düfller eklemekten baflka… Kirli düfllerin ortas›nda, sahte gülüfllere sa-
r›lanlar neden her 23 Nisan’da o gülüfllere konan çiçekleri kopar›rlar… Bir gün, koltuklar›ndan kalk›p, yürekleri okflayan çocuksu haylazl›klar›n üzerine hesaplar yaparlar… Ama k›k›rdak yürekliler o koltuklara oturduklar›nda yine saf ve temiz düflleriyle konuflurlar. O minnac›k a¤›zlar›nda “bombalar patlamas›n, savafllar olmas›n” sözcükleri dökülür hep… Sahte gülüfllerin sahiplerinin kahkahas› daha bir utanmazca ç›k›p orta yerde dönüp durur “çocuktur iflte” diyerek kendi basitli¤ini örtmeye çabalarlar… Havaland›rmaya iniyorum. Bir parça gökyüzüne uzan›yor bak›fllar›m. Jiletli tellere tak›lan bahar›n dallar›n› görüyorum. Ufac›k bir gökyüzü, jiletli tellerin ortas›nda s›k›fl›p kalm›fl. Belki feryat ediyor, ya da bana nispet eder gibi yüksekleri izliyor… Küçücük bir maviyi, tellerle çevirmifller benim hücremde… Yuvarlak, çelik telin üzerine kaynak yap›lan jiletlere ne çok fley tak›l› kalm›fl. Bez parçalar›, gelen mektuplar, çocuk resimleri, uzaklardan gelip de ulaflamayan sesler… Tak›l› kal›yor tellere… Bu yuvarlak jiletli telleri, s›n›r boylar›nda ayr›l›klar tak›l› kald›¤›nda tan›m›flt›m… Filistinli çocuklar›n düflleri tak›ld›¤›nda tan›m›flt›m… Sapanlar›-
can y›ld›r›m
hapishaneden
n› uzat›p tafllar› f›rlat›rken görmüfltüm… Irak’ta flarapnel parçalar›yla annesinin koynunda bir daha uyanmamak üzere uyuyan çocuklar›n as›l› kald›¤›nda tan›d›m jiletli telleri… Kulaklar›mda o çocuklar›n haylaz sesleri aras›nda inleyen düfllerini, yar›m kalan kahkahalar›n›n yaflamas›n› isteyen sesleri… Hücremde, birdenbire kimsesiz kal›r›m. Çocuksuz bir baba olurum bazen, kimsenin u¤ramad›¤› ›ss›z bir köy olurum bir anda, bazen de yuvas›z kufl olurum k›r›k dallara konar›m… Bazen de babas›z bir çocuk olur yüre¤im… Gözlerimde bu¤ulu bir bulut, kendime geliyorum. Üflüdü¤ümü hissediyorum, güneflin, art›k havaland›rmaya düflmedi¤ini, çoktan akflam haz›rl›¤›n› yapt›¤›n› görüyorum. Düfllerimin soka¤›nda oynayan çocuklar›n c›v›l c›v›l sesleri, kendi sesimin sessizli¤ine kar›fl›yor. Bir ezgiyle bafll›yor içimde birikenler. Düfllerimiz birbirine kar›fl›yor art›k. Hiçbir fley düfllerimizi vuramaz art›k. Siz d›flar›da, sokak aralar›nda oyunlar›n›z› oynay›n, ben burada bir avuç gökyüzüyle hep size gelece¤im çocuklar…❏
9
“dostlar beni hat›rlas›n...” Halk müzi¤i ve edebiyat›yla ilgili hemen herkesin Veysel’le gerek maddi, gerekse manevi bir iliflkisi vard›r. Çünkü kendisi; edebiyata kazand›rd›¤› fliirler, müzi¤e kazand›rd›¤› ezgilerle âfl›k gelene¤inin en önemli isimlerinden birisidir. Âfl›k Veysel (fiat›ro¤lu), 1894 y›l›nda Sivas’a ba¤l› fiark›flla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar’›n, Veysel’i meraya koyun sa¤maya giderken yol üzerinde do¤urdu¤u söylenir. Yedi yafl›nda yakaland›¤› çiçek hastal›¤› nedeniyle sol gözünü kaybeden Veysel, k›sa bir süre sonra bir kaza sonucu sa¤ gözünü de kaybetti. Geçimini zorlukla sa¤layan bir köylü ailesinin çocu¤uydu ve ailenin tedavi için olanaklar› yoktu. Baflka çaresi olmayan babas›, iki gözünü de kaybeden Veysel’i avutmak için ona halk ozanlar›ndan fliirler okumaya bafllad›. Veysel; Karaco¤lan’›, Yunus’u, Emrah’› ve Dertli’yi çok sevdi. Dönem dönem Sivas’›n yerel halk ozanlar›, Veysel’in evine konuk olup ona türküler de söylemiflti. K›sa süre sonra Veysel, bir saz sahibi oldu. ‹lk derslerini kendi yöresinin âfl›klar›ndan Çamfl›hl› Ali ve Molla Hüseyin’den ald›. Çal›p söylemeye bafllad›. Büyüdü, evlendi iki ayr› eflinden birçok çocu¤u oldu. Gözleri görmedi¤i için askere al›nmad›. Veysel, Kurtulufl Savafl›’nda yer alamay›fl›na çok üzüldü ve bu üzüntüyü uzun y›llar boyunca üzerinden atamad›. Bir âfl›k bayram›nda tan›flt›¤› flair Ahmet Kutsi Tecer’in yard›m›yla, fliirleri ülke genelinde tan›nmaya bafllad›. 1933 y›l›nda köyünden ç›k›p bütün Türkiye’yi dolaflt›. Köy enstitülerinde ba¤lama ve halk türküleri dersleri verdi. Burada daha sonra ülkenin kültür yaflam›na damgas›n› vuracak bir ayd›n ve sanatç›yla tan›flt›. Onlar›n yard›m›yla fliirini gelifltirdi. Radyo ve televizyon programlar›na kat›ld›. Plaklar doldur-
10
du. Kendinden sonra gelen pek çok sanatç›y› etkiledi, onlarla tan›flt›, bildiklerini anlatt›. Bunlar›n aras›nda Mahzuni fierif, Fikret K›z›lok ve Esin Afflar baflta gelmektedir. Veysel, bütün bunlar›n yan› s›ra topra¤a ba¤l›l›¤›n› sürdürdü. Tek bir meyve a¤ac› bile olmayan köyünde ilk meyve bahçesini o yetifltirdi. Yetmifl y›l karanl›k bir dünyada yaflad›ktan sonra akci¤er kanseri nedeniyle 21 Mart 1973’te yine kendi köyünde aram›zdan ayr›ld›. Âfl›k Veysel’in k›sa hayat öyküsü bu flekildedir. Geleneksel halk müzi¤imizde önemli bir yere sahip olan Veysel, fliirlerinde sade bir Türkçe kullan›r, tekni¤i de gösteriflsizdir. 40 yafl›nda fliir (deyifl) söylemeye bafllam›fl bir halk sanatç›s› olarak geleneksel fliir kal›plar›n›n d›fl›na hiçbir zaman ç›kmam›flt›r. Elbette onun âfl›k tarz› fliir gelene¤inin d›fl›na ç›kmas› da beklenemez. Zira o köy çevresinin kültür dokusu etraf›ndan oluflan de¤erlerden beslenmektedir. Veysel’de halk fliiri gelene¤inde çarp›c› örneklerine çok s›k rastlamad›¤›m›z bir “toprak” temas› vard›r. Köyün, köylünün, k›r toplumunun en fazla önemsedi¤i ve yaflam›n› ba¤lad›¤› toprak, Veysel’in fli-
sibel dönmez
y›ldönümü
irinde -o güne kadar hiç ele al›nmam›fl bir biçimde- irdelenmifltir. Bunun d›fl›nda fliirlerinde yaflama sevinci öne ç›kar. Köy kültürünün temel unsurlar›n› ele ald›¤› fliirlerdeki lirizm, sadelik, içtenlik ve güçlü anlat›m hemen hissedilir. K›r kültürü onun fliirlerinde zeki ve çevik inceliklerle betimlenir. Ancak ayn› anlat›m gücünü, ideolojiktoplumsal fliirlerinde bulmak zordur. Bu deyifllerdeki anlat›mda, bir zorlama vard›r. Yine de, devrimlerin ›fl›¤›nda çal›flman›n, fabrikalar açman›n, enstitüler kurman›n, barajlar tesis etmenin yararlar›n› anlat-
m›flt›r, çünkü bu yola inanm›flt›r. Böylesi ça¤dafl temalar›, geleneksel fliir kal›plar›n›n d›fl›na ç›kmadan anlatabilmifltir. Veysel’in sözleri ister sert, ister yumuflak, ister coflkun, ister dura¤an olsun, içindeki duygusall›k ve iyi niyet daima dizelere yans›r. Veysel, gelenektir ama ayn› zamanda yenidir. Alevi kültüründe yetiflmesine, babas›n›n tekke gelene¤ine ba¤l› olmas›na ra¤men di¤er tüm alevi ozanlarda görüldü¤ü gibi “Duaz-› ‹mam”› söylememifltir. Tek bir fliirinde “flah”, “On iki ‹mam” sözcükleri geçmez. Oysa ç›kt›¤›, gezip dolaflt›¤› köylerin büyük ço¤unlu¤u Alevi köyüdür. Kendi köyü de Alevi-Bektafli inanç ve kültürüne mensup bir Türkmen köyüdür. Bildi¤imiz kadar›yla bir tekke e¤itimi de almam›flt›r. Küçük yafllar›nda ona saz ö¤reten ustas›ndan baflka, âfl›kl›k mesle¤ini ö¤rendi¤i bir baflka ustas› yoktur. Dini flekilcili¤in bask›s›na dayanmas› ve bu flekilcili¤i k›rmaya çal›flmas› belirgin özelliklerindendir. ‹nançl› bir insand›r. Allah’›n varl›¤›n› ve birli¤ini deyifllerinde sürekli tekrarlar ama bunun yan› s›ra Allah ile samimi, senli benlidir. Bu yan›yla Bektafli gelene¤ine ba¤l›d›r. O, Anadolu’nun ortas›ndaki bir köyde, kendi sosyal çevresinin oluflturdu¤u flartlar ve iç dünyas›n›n yönlendirmesiyle yetiflmifl bir köylü âfl›kt›r. Benzerlerinden farkl›l›klar gösterse de gelene¤e ba¤l› bir ozand›r. Enver Gökçe, Veysel’in bu özelli¤ini flu flekilde tan›ml›yor: “Halk flairlerimizin eserlerinde ortak özellikler olan saz-söz ayr›lmazl›¤› klasik do¤u edebiyat›n›n esteti¤inde önemli bir yer tutan idealizm e¤ilimi ve bu e¤ilimin halk fliirinde iflleyen mücerretlik özelli¤i Âfl›k Veysel’in sanat›nda da egemen unsurlard›r. K›saca Âfl›k Veysel, tabiat› duyuflu, duyarl›l›¤›, dini bir zümreye ba¤l› egemen bir karakteri olmamas›na ra¤men mistik taraflar›, kâinat, varl›k, yarat›l›fl anlay›fl› ile gelene¤e ba¤l› bir saz flairidir.” Veysel’in eserlerinde yasland›¤› köy-kasaba kültürünün etkisi nedeniyle k›rsal kesimin kaderci dünya görüflü hâkimdir. Bunda, çocuklu¤unda yaflad›¤› olumsuzluklar›n sanatç›da yaratt›¤› küskünlü¤ün de etkisi oldu¤u kabul edilebilir. Her sanatç›n›n yaratt›¤› eserleri onun yaflad›¤› maddi yaflam koflullar› belirler. Tar›ma dayal› bir ekonominin geçerli oldu¤u, savafltan yeni ç›kan bir ülkenin yaflad›klar›, bunun yan› s›ra e¤itim gibi etkenlerin düflüklü¤ü düflünülürse Veysel’i biçimlendiren sosyal çevre daha iyi anlafl›labilir. Fakat Veysel, fliirlerinde kendi yaflad›¤› ac›lar›n nedenini
daha çok fele¤e ba¤lar, kadercidir. Yaflam felsefesi bütün iyi niyetli, babacan insanlar›m›z gibi, çal›flmay› ö¤ütlemektir. Bir insan, geleneklerine ba¤l› kalmal›d›r. Sevgiye, hoflgörüye ve insan›n yarat›c› gücüne dayanan bir inanca sahiptir. ‹nsanlar ya da s›n›flar aras›ndaki çat›flmalara hoflgörü ile bakar. Zaman zaman umutsuzluk ve hiçlik duygusuna kap›l›r ama bir yandan da yaflama sar›lmay› elden b›rakmaz. Âfl›k Veysel, köyünden ç›kt›ktan sonra devlet ile daima iyi iliflkiler içerisine girmifltir. Atatürk devrimlerine s›k› s›k›ya ba¤l› bir âfl›kt›r, Veysel. Atatürk’ün gösterdi¤i hedeflere ulaflman›n ve bu u¤urda çal›flman›n en büyük erdem oldu¤unu düflünmektedir. 1940’l› y›llar›n tek partili iktidar› süresince yaflam›n›n en hareketli dönemini yaflam›flt›r. Âfl›kl›k mesle¤i bak›m›ndan da en parlak dönemi bu dönemdir. Yaflam› boyunca gerek CHP’nin üst düzey yetkililerinin ve ayd›nlar›n, gerekse partinin en çok önem verdi¤i Köy Enstitüleri’nin daima yan›nda yer alm›flt›r. 1950 y›l›ndan sonra geliflen olaylar Veysel’i enstitülerden kopard›¤› gibi devlet ve hükümet erkân›yla iliflkilerinde de kopmalara sebep olmufltur. O’na göre Demokrat Parti, Atatürk devrimlerinin yolundan ayr›lm›fl bir partidir. O’nun DP ile partinin de onunla iliflkileri hiçbir zaman s›cak olamam›flt›r. Dolay›s›yla 1950’li y›llar› daha çok köyünde geçirmifltir. Buna karfl›n DP iktidar› Veysel’i rahat b›rakmaz. Köyünden, ovas›ndan d›flar› ç›kmas› yasaklanan Veysel’in çal›p söylemesi de yasaklanm›flt›r. Sivas valisi taraf›ndan DP’ye kaydolmas› için kendisine bask› yap›l›r fakat Veysel bunu kabul etmez. Saz›n›n jandarmalar taraf›ndan yak›ld›¤› söylenir. Nejat Birdo¤an, Veysel’in dünya görüflünü flu flekilde aç›kl›yor: “Kimi fliirinde Veysel’i düflünce olarak coflkulu, ozan olarak henüz yetersiz buluruz. Asl›nda bu tür fliirlerinin daha sonrakilerinde bile bir ozandan çok bir toplum e¤itmeni Veysel’i görürüz. Bu çal›flmalar›nda Veysel; cumhuriyetin korunmas›nda ve ulus bütünlü¤üne yard›mc› olarak fliiri bir araç gibi görür. Davran›fllar›nda da böyledir. Düflünce olarak tertemiz bir adam›n eylemlerinde de namuslu, çal›flkan oldu¤u ve özellikle do¤ru tan›lara baflvurdu¤u gözlenir. K›z›l›rmak üzerinde Kaplan Deresi Köprüsü’nü köy köy dolafl›p para toplayarak yapt›rmas› ondaki bu sorumlulu¤un bir göstergesidir. Ama bize kal›rsa Veysel’de en olgun fliirler, insan› ve insanla ilgili ö¤eleri konu alan fliirlerdir. Bu deyifllerde Veysel, insan›n
kayna¤›ndan bafllayarak bir gövdede canlanmas›n›, bu süre içerisinde nas›l çal›flmas›, nas›l davranmas› gerekti¤ini ve bu yolun sonunda gene kayna¤›na dönmesini anlat›r. Bir baflka tan›mla tasavvuf ozan› Veysel vard›r bu deyifllerde. Ba¤l› oldu¤u inanc›n ›ss›z bir Anadolu köyünde kendisine afl›lad›¤› bu duygular, Veysel’de gönül gözü ile gelifltirilmifl; Veysel, Alevili¤in büyük s›rr›n› gönlünde çözmüfltür.” fiiirlerinde; köy ve çevresinin sosyal yaflam›na iliflkin örneklere bolca yer vermektedir. Bunu bazen daha ileri götürerek ülke genelinde köyü ve köylüyü temel alan düflüncelerini aç›klar. Fakat tüm bu olaylar› iflleyen fliirlerinde, yöneten ve yönetilen aras›ndaki çeliflkiye dair elefltirel bir yön bulmak çok zordur. Kendisinin geliflmesinde, tan›nmas›nda, sesinin ve sözünün yayg›nlaflmas›nda büyük katk›s› olan halkevleri, köy enstitüleri gibi kurumlara karfl› Veysel, yaflad›klar› sürece sahip ç›km›fl, övgüler dizmifltir ama bu kurumlar kapat›l›nca pek oral› olmam›fl, tepki göstermemifltir. En büyük zaaflar›ndan birisi budur. Hakk›nda çok de¤iflik de¤erlendirmeler yap›lm›flt›r. Halk araflt›rmac›s› Cahit Öztelli, Veysel’i “sanat gücü zay›f, fliflirilmifl bir balon” olarak niteler. Devletçi ayd›nlar, Veysel’i di¤er saz flairleri gibi Marksizm’e kap›lmad›¤› için överler. Saz flairleri de ça¤dafllar› olan Veysel’i elefltiren pek çok aç›klamada bulunmufl, onu yeren flark›lar yapm›fllard›r. Onlar›n gözünde Veysel “dikene elini sürmeyen, ‘ver benim hakk›m›’ demeyen, sömürücülere ‘dur’ demeyen, saz›yla sözüyle ‘zalimin bafl›na vurmayan’” bir ozand›r. ‹nsanlar›n kardeflçe yaflamas›n›, din, dil, ›rk, mezhep ayr›mlar›n›n yap›lmamas›n› ister. Yeni dünya düzeni, uluslararas› politik ve ekonomik dengeler, bilgili oldu¤u konular de¤ildir. Çal›flmayla, inançla, okumakla; pek çok fleyin hallolaca¤›n› düflünür. Âfl›k Veysel; halk kültürümüzün büyük bir de¤eridir, bu yads›namayacak bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Kusurlar›, hatalar›, bizi rahats›z eden pek çok yan› olmufltur ve bunlar yüzünden hiçbir zaman gözümüzde ö¤rencisi Mahzuni fierif kadar büyük olamayacakt›r. “Uzun ‹nce Bir Yolday›m”, “Kara Toprak” ve daha niceleri y›llarca dilimizden düflmeyecek ama kendisine karfl› gösterece¤imiz sevgi her zaman bir burukluk tafl›yacakt›r. Âfl›k Veysel’i ölümünün 32. y›l›nda sayg›yla an›yoruz. “Her kim ki bu s›rra olursa mazhar B›rak›r dünyaya ölmez bir eser”❏
11
dağlar Başım dağ, saçlarım kardır, Deli rüzgarlarım vardır, Ovalar bana çok dardır, Benim meskenim dağlardır. Şehirler bana bir tuzak; İnsan sohbetleri yasak; Uzak olun benden, uzak, Benim meskenim dağlardır. Kalbime benzer taşları, Heybetli öter kuşları, Göğe yakındır başları; Benim meskenim dağlardır. Yarimi ellere verin; Sevdamı yellere verin; Yelleri bana gönderin; Benim meskenim dağlardır. Bir gün kadrim bilinirse, İsmim ağza alınırsa, Yerim soran bulunursa: Benim meskenim dağlardır
12
sabahattin ali
fliir
röportaj
tav›r
av. remzi kazmaz:
“ucuz milliyetçilik demagojileriyle bu ülkenin topra¤›na sahip ç›k›lmaz”
Türkiye'de bulunan tarihi eserlerin Avrupa’ya kaç›r›lmas›n› teflhir etmek için bir belgesel çekme haz›rl›¤›na girdiniz. Proje nas›l olufltu? Her fleyden önce ben bir avukat›m. Toplumsal mücadele içerisinde yirmi-yirmi befl y›l› aflk›n zamand›r ‹stanbul'da avukatl›k yapt›m. Daha sonra yorgunluk mu dersin, emeklili¤in yak›nlaflmas›ndan m› dersin, Bodrum'a yerlefltim. Bodrum’a bir nebze de olsa dinlenmeye gittim. Sonuçta Bodrum'da bir y›l kalabildim. Herkes; oraya kumu, günefli, denizi için gidiyor. Ben de oradan ayr›lmak üzereyken Bodrum'un ayr› bir özelli¤ini fark ettim. An-
tik özelli¤ini; Bodrum, yani di¤er bir ismi Halikarnassos, M.Ö. 8. yy.’da kurulan Dorlar, Lelekler ve Karyal›lar’›n ülkesi. Bir çok medeniyetin kurulup y›k›ld›¤› bu yerde geçmifle ait bir çok kal›nt› var. Bodrum, yerli ve yabanc› turistler taraf›ndan da deniz, kum ve günefl olarak bilindi¤inden dolay› bu antik izleri görmek zor. O gizemli kentin içine girdikten sonra Bodrum'a farkl› bir gözle bakabiliyorsun. Özellikle M.Ö. 4. yy.’da dünyan›n yedi harikas›ndan biri olan Mavzelen var. Mavzelen, Mavzoles taraf›ndan bafllat›lan o dönemin kral› Hektomaslores'e ait. O hanedan›n kral›, Mavzolesu Milas'tan Miyaleso'dan baflkenti Halikarnasos'a tafl›m›fl. Orada kendi gemilerini gizlemek ve korumak amac›yla, flu anda Bodrum Kalesi’nin üzerine kurulan kaleyi infla ettirmifl ve Halikarnasos'un etraf›n› kal›n duvarlarla çevirip, oray› kendine baflkent yapm›fl. Mavzoles, o kadar ihtiflaml› bir yaflam sürüyormufl ki, ölümsüzlü¤üne de inanm›fl. Kendisine görsel anlamda büyük bir an›t mezar yap›lmas› konusunda faaliyetlere bafllam›fl. O dönemler çok ac›mas›z biri olarak tan›n›yormufl ve herkesten vergi al›yormufl. Hatta uzun saçl›lardan bile vergi alan biri olarak tan›nm›fl Mavzoles. Ömrü Mavzoleyi yapmaya yetmeyince, k›z kardefli ve ayn› zamanda kar›s› olan Artemisya’n›n denetiminde o dönemin ünlü Yunan sanatç›lar› taraf›ndan dünyan›n yedi harikas› Mavzoles bitirilmifl. Tabi biz Heradot'un tarihini okuduktan sonra o gizemli kenti yerinde görmeye gitti-
¤imizde, kocaman kal›nt›larla karfl›laflt›k. Nedeni çok basitti depremden dolay› y›k›lm›flt›, bu birinci neden. ‹kincisi, kale yap›l›rken bilinçsiz bir flekilde mermerler eritilip kireç olarak kullan›lm›fl. Düflünebiliyor musunuz? 55 metre yüksekli¤inde, 100 metre kadar eninde kocaman bir dev an›t, bu an›t›n üzerinde büstler, laytlar vard›. Bütün bunlar yok oldu, nas›l m›? O dönemin arkeologlar› taraf›ndan ülkemizin zenginliklerini paylaflan bu emperyalist kafalar taraf›ndan bu eserlerin hepsi çal›nd›, talan edildi. Bir ac›kl› durum hala var burada. O dönem kapitülasyonlar, emperyalistlerin ülkemizin do¤usunu bat›s›n› iflgal etti¤i bir döneme rastl›yor ve Osmanl›'n›n kaba tabiriyle, donuna kadar soyuldu¤u, her fleyinin elinden al›nd›¤› bir dönem. Frans›zlar’›n, ‹talyanlar’›n, ‹ngilizler’in ülkenin dört bir yan›n› iflgal etmesiyle birlikte, de¤erli ne kadar eser varsa yurtd›fl›na kaç›r›lm›flt›. Bunlar›n baz›lar›na k›l›f uydurulmufltu. O dönem Osmanl› padiflahlar›na, baflta Abdülmecit olmak üzere, bu eserlerle ilgili ferman imzalat›lm›fl. Bu fermanlara imza at›lmas› hukuki anlamda tart›fl›l›r, zaten bizim yola ç›k›fl nedenimizin en büyük özelli¤i de burada yatmaktad›r. Çünkü, birinin kafas›na silah dayam›fls›n›z ve silah zoruyla ona bir mukavele, bir sözleflme imzalat›yorsunuz. Bu mukavele geçerli midir? Hukuk dilinde biz buna bat›l sözleflme, geçersiz sözleflme diyoruz. O nedenle biz bu eserlerin geri getirilmesinde 30 avukat arkadafl›mla birlikte A‹HM’e gitme konusunda karar ald›k. Ama
13
ondan önce yap›lmas› gerekenleri yapt›ktan sonra. Ne yap›labilir? Anadolu zengin uygarl›klar›n befli¤i diyoruz ama Anadolu'da bugüne kadar çal›nanlar, talan edilenler çok. E¤er bu saatten sonra, bu tür belgesel niteli¤i tafl›yan filmleri ço¤altabilirsek, yani antik de¤erlerimize ve kültürlerimize sahip ç›kabilirsek, Anadolu mozai¤ini daha çok koruyabiliriz. Çünkü her geçen gün bizim kültürel zenginliklerimiz de¤iflik kültürlere sat›l›yor ve oralarda sergileniyor. Bu çok yanl›fl bir olayd›r. Tabi biz bu ülkenin ayd›nlar›, demokratlar› olarak, siyasal platformda mücadelemizi sürdürürken, bir taraftan yitik olan, kaybolan de¤erlerimizin de iadesi konusunda, genel mücadelemizle örtüflen bir mücadeleyi sürdürmek zorunday›z. Meseleye bu aç›dan bakt›¤›m›zdan dolay›, kültürel de¤erlerimize sahip ç›kamazsak gelece¤imize do¤ru yürürken mutlaka tökezleriz. Bu yüzden Bodrum'u anlatan bir film yaparken ön plana ç›kartmaya çal›flt›¤›m, antik de¤erlerimizin bize iade edilmesi yolundaki mücadeledir. Bu mücadele bugün meyvesini verdi ve bu film Türkiye'nin hemen hemen her taraf›nda farkl› kanallarda gösterildi. fiu anda Bodrum ve çevresindeki demokrat insanlar bu konuyla ilgili bir imza kampanyas› açt›lar. Özellikle ‹ngiltere Britishen Museum'da sergilenen; Artemisyan'›n büstü, Mavzolesin heykeli, ‹skitler, Amazon savaflç› kad›nlar›n figürleri ve buna benzer eserlerin geri verilmesini talep ediyoruz. Bu konuyla ilgili Halikarnas bal›kç›s› Cevat fiakir Süreyya, ‹ngiliz yetkililerle beraber defalarca mektup
yaz›p, bu eserlerin geri verilmesini istedi. Yani: “Beyler!” dedi. “Bu ülkeden çald›klar›n›z› ve talan ettiklerinizi ülkenizde bir müzede sergiliyorsunuz, o eserler bu co¤rafyaya aittir ve burada sergilenmelidir. fiu gökyüzü ve deniz mavi, o eserler de bu maviye çok yak›flt›¤›ndan, onlar›n bir an önce bize verilmesini istiyoruz.” Onlar da, alayc› bir tav›rla yazd›klar› mektupta flunlar› söylemifller: “Sör! Üzülmeyin. O eserler de flu anda hofl bir mavi alt›nda çok güzel yerlerde duruyorlar. Biz müzeyi maviye boyad›k.” Yani bu alayc› tav›rlara karfl› Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri çok ciddi ad›mlar at-
mad›. Neden biz bir dava açmay› düflünüyoruz? Uluslararas› sözleflmeler tek tarafl› de¤ilse ve hala geçerlili¤ini koruyorsa, nas›l ki Türkiye Cumhuriyeti de¤iflik davalardan suçlu bulunuyorsa bu konuda mutlaka bir sonuç ç›kacakt›r. Bodrum Belediyesi ve Valili¤i’yle de bir görüflme yapt›¤›n›z› ö¤rendik. Peki onlar›n yaklafl›m› nas›ld›? Projenize ne gibi katk›da bulundular? Evet bu konuyla ilgili, belediye ve kaymakaml›kla görüfltüm. Bunlar›n hepsi bu filmde imzas› olan kurumlar. Bodrum Belediyesi’nin ekonomik deste¤inin yan›nda, kaymakaml›¤›n da sosyal ve bürokratik anlamda deste¤ini gördüm. Zaten Bodrum Belediyesi ayn› zamanda yap›mc› kurum niteli¤indedir. Bunun d›fl›nda bu konuda eme¤i geçen kurumlardan biridir. Bahsetti¤im imza kampanyas› belediye öncülü¤ünde oldu ve bence bu örnek bir davran›flt›r. Kendilerini bu aç›dan tebrik ediyorum. Asl›nda izledi¤imiz film, belgeselden çok tan›t›m filmiydi.... Evet öyle. Filmi iki boyutlu düflünelim. Birincisi Bodrum'u tan›tmaya yönelik bir film. Ve bu film on bir uluslararas› fuayede izletildi. Çok da büyük ilgiyle karfl›land›. Bodrum, tarihi özellikleri zengin olan geliflmifl olan bir yer. Ben insanlara derdimi iyi anlatabilmek için bu iki yöntemi de kullanmay› düflündüm. Çünkü, gerçekten oray› tan›man›n büyük bir faydas› olacak. As›l belgeseli ise flu anda bi-
14
tirmek üzereyiz. Bodrum belgeseli zaten farkl› anlamda ses getirecektir. As›l uzun metrajl› olan 60 dakikal›k olan belgesel haziran ay›nda gösterime girecek.
ama, imza kampanyas› e¤er ilgi görürse, de¤iflik tepkilerle karfl›lafl›rsa bunu di¤er illerde de gerçeklefltirebiliriz. Hatta yurtd›fl›na da aç›labilir bu.
18 dakikal›k olan bu tan›t›m filmi piyasaya ç›kt› herhalde... Evet elli bine yak›n bir bas›m› oldu. Bunlar›n büyük bir ço¤unlu¤u yurtd›fl›na; fuarlara gönderildi. Di¤erleri de zaten Bodrum belediyesi taraf›ndan hem halka, hem medyaya, hem de bürokratlara da¤›t›ld›.
Bas›n›n projenize olan ilgisi nas›l? fiu anda ilgi var ama yeterli de¤il. Çünkü olay büyük. Ben bile bu olay›n önemini bilmiyordum. Bize okulda Dandanakan savafllar›, Orta Asya'dan duyulan nal seslerinin t›mb›rt›lar› anlat›ld›. Ben daha sonra okudu¤um kitaplardan bu iflin önemini anlad›m. Yani bir baflka sorun da Türkiye'de araflt›rmac› yazarlar›n çok az olmas›. Türkiye'de yaflayan ve ayd›n›m diye geçinen insanlar›n bir ço¤u bu de¤erlerden bi haberdir. Bu da e¤itim sistemimizin çarp›kl›¤›ndan kaynaklanmaktad›r. Bu de¤erlere sahip ç›kacak olan da devrimcilerdir. Sadece ucuz milliyetçilik demagojileriyle bu ülkenin topra¤›na sahip ç›k›lmaz, ç›k›lacaksa iflte böyle ç›k›l›r. Benim yapt›¤›m sadece bir seyirlik film de¤il! Mücadele filmidir.
Sadece Bodrum'da m› sat›fla sunuldu? fiu anda sat›fl ve pazarlama iflini sadece Bodrum Belediyesi yap›yor. Ama as›l projemiz olan belgesel haziran ay›nda bittikten sonra her yerde sat›fla sunulacak ve gösterilecek. Diyelim ki belgesel bir sonuç getirmedi. O zaman hangi yollara baflvuracaks›n›z? Mücadeleniz bunlarla s›n›rl› m› kalacak? Sonuç alamayamaca¤›m› düflünmüyorum. fiu anda bile sonuç al›yoruz. Sizin benimle bu röportaj› yapman›z bile bir sonuçtur. Az önce kat›lm›fl oldu¤um iki televizyon program› da bana göre bir sonuçtur, bu film yap›ld›ktan sonra ulaflaca¤› kitle bir milyon insand›r. Halikarnassos'un ne oldu¤unu, o insanlar›n bir ço¤u ö¤rendi. Mavzelos’un yani dünyan›n yedi harikas›n›n bizim ülkemizde oldu¤unu bizim ülkemizdeki insanlar›n bir ço¤u ö¤rendi. Bence bu bile bir sonuçtur, benim burada istedi¤im tek olay fludur: Bu ülkenin zenginliklerine de¤iflik mücadele yöntemleriyle sahip ç›k›labilir. Bu da bir mücadele yöntemidir. Bu yöntemle birlikte kamuoyunun tepkisini farkl› flekilde örgütleyip, onlarla beraber bir toplumsal mücadelenin önünü açmak da bir sonuçtur. Bu biraz pasif bir yöntem olsa bile sonuç alaca¤›m›z› düflünüyorum. Tabi biz as›l olarak iflin görselli¤ine yöneldik. As›l olarak halk›n, sivil toplum örgütleriyle beraber mücadele etmesi gerekir. Bu iflin üçüncü boyutu ise, hükümetler aras› kurulan iliflkilerle ortaya ç›kacak olan sonuçlar olacakt›r. Ben yönetmen olarak sadece bir yaraya parmak bast›m. Önemli olan buna halk›n, toplumun sahip ç›kmas›d›r. Halk buna sahip ç›kmazsa, sadece belgesel bir film, seyirlik film olarak kal›r bir kaç televizyonda gösterilir. Ondan sonra insanlar›m›z unutur. ‹mza kampanyas› da sadece Bodrum'da m› gerçeklefltirilecek? fiimdilik Bodrum civar›nda düflünüyoruz
Sohbetimiz esnas›nda Canan ve Zehra'dan bahsettiniz... Canan ve Zehra benim ye¤enim, onlar›n belgeselini yapma konusunda çok düflündüm. Ama onlar›n mücadelesini belgelerle anlatabilecek konumda kendimi güçlü hissetmedim. Yapaca¤›m filmde onlar› anlatacak kadar güçlü olamayaca¤›ndan dolay›, flimdilik bu projeden vazgeçtim. Ama flu anda onlar›n, o güzel insanlar›n amcalar› Mehmet Kulaks›z Tekirda¤ F tipi hapishanesinde tutuklu bulunuyor. Kendisi a¤›rlaflt›r›lm›fl müebbet cezas› ald›. Bu duygular›m› onunla paylaflt›m. ‹leride e¤er Mehmet Kulaks›z bir senaryo yazarsa; onun filmini çekmek de benim boynumun borcu olur. Sohbetiniz bizim için keyifli ve önemliydi, bu aç›dan çok teflekkür ederiz. Son olarak söylemek istedi¤iniz bir fley var m›? fiimdi çok zor koflullarda çal›flt›¤›n›z› gelip gördüm, birebir tan›k oldum. Ben bir çok yerde röportaj yapt›m orada konforlu, rahat de¤iflik olanaklar içerisinde yapt›¤›m söyleflilerde inan›n böylesine tad almam›flt›m. Tav›r dergisi okurlar›n›n da bu yaz›y› ilgiyle okuyacaklar›n› ve yaz›y› okuduktan sonra da yitik de¤erlerimiz konusunda mutlaka benimle irtibata geçeceklerini umuyorum. Buradan hepinizi çok sevdi¤imi rahatl›kla söyleyebilirim. Gerçekten mücadelenizi her zaman yak›ndan takip eden biriyim. Bazen içinde, bazen de uzaktan seyrediyorum ama yüre¤im her daim sizinle beraber.❏
Ülkemizden Yurt D›fl›na Kaç›r›lan Eserler Ve ‹ade Çal›flmalar› Almanya Bo¤azköy Sfenksi, Bergama-Zeus Suna¤›: Aphrodisias-‹htiyar Bal›kç› Heykeli, Konya-Beyhekim Camii Mihrab›, Hac› ‹brahim Veli Türbesi, Troya Eserleri Rusya Federasyonu Troya Eserleri Avusturya Suben S›n›r Kap›s›nda Ele Geçirilen Eserler ABD Herakles Heykeli, Kumluca Eserleri Danimarka Diyarbak›r Müzesi Sfenks Figürini; Akflehir Seydi Mahmut Hayrani Türbesi’ne Ait Sanduka; Cizre Ulu Camii Kap› Tokma¤›: ‹talya ‹talya ‹nterpolü’nce Ele Geçirilen Yaz›t Fransa Lidya Eserleri
Yurt D›fl›ndan Ülkemize ‹adesi Sa¤lanan Eserler Aphrodisias Eserleri (ABD) (1980), Tunç Vazo (ABD) (1982), Herakles Lahdine Ait Parça (ABD) (1980), Bo¤azköy Tabletleri Ve Sfenks (Almanya) (1924-1942, 1980,1987), Osmanl› Tombak (Londra) (1991), 93 Parçadan Oluflan Osmanl› Giysi Koleksiyonu (ABD) (1991), Bronz Vazo (‹talya ) (1991), Antiochos I. Bafl Fragmenti (Almanya) (1991), Elmal› Sikkeleri (‹sviçre, ABD), (1988,1991,1992,1999), Lidya Eserleri (Abd) (1993), Gemici Feneri (ABD) (1994), Girlandl› Lahit (ABD) (1994), Marsyas Heykeli (Abd) (1994), Aphrodisias Friz Blo¤u (ABD (1994), Aphrodisias Örenyeri’nden Çal›nan Meleager Bafl› (ABD) (1994), ‹zmir Birgi Ayd›no¤lu Mehmet Bey Camii’nden Çal›nan Minber Kap›s›, (‹ngiltere) (1995), Erdek Aç›khava Müzesi’nden Çal›nan Torso (ABD) (1995), ‹zmir Müze Müdürlü¤ü Bahçesi’nden Çal›nan Kad›n Heykeli (‹sviçre) (1995), Mermer Kad›n Bafl› (Avusturya) (1997), Kurflun Mühür (ABD) (1998), Atatürk’ün Gümüfl Sigara Tabakas› (ABD) (1998), Henkel Koleksiyonunda Bulunan Eserler (Almanya) (1998), Divri¤i Ulu Camii’ne Ait Ahflap Pano (ABD) (‹ngiltere) (1999), Manfl Denizi Bat›¤›’ndaki Eserler (‹ngiltere) (1999), Konya Beyflehir Eflrefo¤lu Camii Girifl Kap›s› Panolar› (Danimarka) (1999), Heathrow Havaalan›’nda Ele Geçirilen Eserler (‹ngiltere) (2000), Menil Koleksiyonundaki Zeugma Mozai¤ine Ait Parçalar (ABD) (2000), Nuruosmaniye Kütüphanesi’nden Çal›nan Kur’an-I Kerim (ABD) (2000), Oklahoma Eserleri I- I› (ABD) (2000) (2001), Kalsruhe’den ‹ade Edilen Piflmifl Toprak Heykelcik (Almanya) (2001), Topkap› Saray› Müzesi’nden Çal›nan Kur’an-I Kerim (K›br›s) (2000), Tutlingen’de Ele Geçirilen Eserler (Almanya) (2001), Bremen’de Ele Geçirilen Eserler (Almanya) (2001), Mermer Kabartma Levha (Almanya) (2001), Bronz Dionysos Heykeli (‹ngiltere) (2002), Zürih’de ele geçirilen eserler (‹sviçre) 2004
15
dönüş sevinci Vatanım, benim vatanım, Sana yönelttim, Akar kanımı. Ben, gözü yaşlı bebek, Anasına dil döken: Yalvarırım dur, Koru, Bu kör gitarayı, Bu yitik alnı. Sana yeryüzünde, Oğullar bulmak için, Ve başuçlarında, Çıktım; Bekleyeyim diye: Ak-pak adın uğruna, Yere düşenlerin. Körpe ağacından, Bir ev kurmak için, Çıktım; Ve yaralı yiğitlere, Yıldızını götüreyim diye. Sende uyumak istiyorum, Bugün de. Geceni ver bana, Bin telli geceni; Yıldızlı ölçünü, Gemiden geceni. Gölge değiştirmek istiyorum, Yurdum. Gül değiştirmek istiyorum. Kolumu, İnce beline dolamak istiyorum. Ayağının ucuna, Çökmek istiyorum: Denizin kireçlediği,
16
pablo neruda
fliir
Ayağının. Buğdayı tutmak istiyorum, İçini görmek istiyorum, Buğdayın. Bir nitrat çiçeği seçeceğim, İnce; Buz gibi bir çandan, Bir mekik ipliği eğireceğim; O ıssız dillere destan köpüğünü, Seyrederken senin: Güzelliğin için, Sahillik bir kol öreceğim. Vatanım: Gümbür gümbür sular, Eriyen karla; Çepeçevre vatanım. Kükürtle haşır-neşir olur, Kartal sende. Mavi yakutlu, Kakımlı Antartik elinde: Şıkır şıkır insan Bir ışık damlasıdır, Parlar; Düşman göğü aydınlatan. Aman ha, ışığına vatan, Karanlık, korkunç rüzgardan Koru, Sert ümit başağını. Bu korlu ışığın tümü, Düştü senin, Irak topraklarına. Bu alın yazısını, insanların, Sırf bir sırlı çiçektir, Savundurur sana, Uyuyan Amerika’nın enginliğinde.
17
ruhi su’dan grup yorum’a türkiye’de sol-devrimci müzik- V
1990’lar›n ilk yar›s›, Türkiye’de devrimci mücadele aç›s›ndan 12 Eylül edilgenli¤inin k›r›ld›¤› “savafl”›n yükseldi¤i y›llar olarak bilinir. Mücadele, ayn› y›llarda kendi sanat›n› yarat›yordu. Grup Yorum’un genifl kitleler taraf›ndan tan›nmas› ayn› y›llara rastlar. Grup Yorum’la birlikte art›k tabu olmaktan ç›kan Kürt müzi¤i de en ciddi ç›k›fl›n› yine bu y›llarda yapt›. Deyim yerindeyse 90’l› y›llar politik müzi¤in tekrar y›ld›z›n›n parlad›¤› y›llard›. Bunun bedeli elbette çok a¤›r ol-
18
mufltu. Bask›lar ve yasaklamalar›n ard› kesilmiyordu. Öbür yandan hükümetlerin güdümündeki televizyon kanallar›, radyolar ve yaz›l› bas›n ise bu politik müzi¤i göz ard› etmeye özen gösteriyordu. Yeni dönem, tüketim kültürü ve ideolojisiyle yeni gençli¤i ve müziksever kesimi ciddi bir flekilde etkiledi. 80’li y›llar›n ikinci yar›s›nda ad›ndan söz ettiren Grup Merhaba, Ça¤dafl Türkü, Grup Baran gibi gruplar ise 90’l› y›llarda müzik dünyas›ndan yavafl yavafl çekildiler. Yeni Türkü bu dönemde politik tavr›ndan h›zla uzaklaflarak “piyasa” ekseninde müzikler yaparken, Ezginin Günlü¤ü müzikal formunu devam ettirdi ve ticari kayg›lardan uzak durma çabas› içeri- Koma Azad sinde oldu. Bulutsuzluk Özlemi de kendi çizgisini koruyarak müzik yapmaya devam etti. 12 Eylül, devrimci harekete yönelik bask›, tutuklamalar ve sindirme politikalar›yla, önceki yirmi y›l içerisinde yükselen muhalif kimlikli flark›c› ve müzisyenlerin de büyük bir ölçüde önünü kesmiflti. “Eski tüfekler” bu dönemde yeni bir fley üretmeyerek ve a¤›rl›kl› olarak eski flark›lar›n› tekrar seslendirerek bir yer edinmeye çal›flt›lar. CD kullan›m›n›n yayg›nlaflmas›yla birlikte eskiden plaklara ya da kasetlere okunan albümler bu yeni teknolojiyle tekrar üretilerek ma¤azalar›n sat›fl raflar›na kondu. Eskilerin bir k›sm› belki de varl›klar›n› bu yeni teknolojiye borçluydu. Âfl›k gelene¤i zaten 80’li y›llarda yok olup gitmiflti. Üretmeye
kayhan demir
elefltiri
devam eden yaln›zca Mahzuni kalm›flt›. Livaneli, de¤iflime ayak uydurarak burjuvazinin ak›l hocal›¤›n› yapmaya bafllad›. Bu y›llar boyunca, ciddi hiçbir fley üretmedi. Ahmet Kaya, gittikçe poplaflarak ç›k›fl›ndaki etkisini ve kitleler nezdindeki ciddiyetini kaybetti. Edip Akbayram ve Selda bu olumsuz örneklere ra¤men tarzlar›na sad›k kalan isimlerin bafl›nda geliyordu, bu ikili duyarl› tavr›n› sürdürmeye devam etti, devrimci bir duyarl›l›¤a her zaman yak›n durdu. 90’l› y›llarda ad›ndan s›kça söz ettiren Suavi ve Maz-
lum Çimen de yine bu duyarl›l›¤a yak›n isimler oldu. Yine ayn› kesim içerisinde de¤erlendirebilece¤imiz ve 80’li y›llarda daha çok Emekçi’nin takipçisi olarak ortaya ç›kan Ferhat Tunç, 90’l› y›llarda kendine özgü bir müzikal form yakalad›, belirli bir izleyici-dinleyici kitlesine sahip oldu. Sol müzik gelene¤inin “eski tüfekler”i yeni ve farkl› bir müzikal kimlikle, 90’l› y›llarda ciddi bir gündem oluflturmaktan çok uzaktayd›lar. Bu geri çekiliflin ard›nda üretimlerindeki s›n›rl›l›¤›n yan› s›ra yeni kuflak gençli¤in tercihleri de önemliydi. Ad› geçen sanatç›lar 90’l› y›llar›n bask›c› ortam›nda yeni politik ve müzikal kavray›fllar gelifltiremediler. Ayn› sorunu 90’l› y›llarda ortaya ç›kan radikal sol mü-
zik gruplarda da görebiliriz. 90’l› y›llar sol-radikal yeni gruplar›n do¤mas› ve bu gruplar›n genifl bir dinleyici zemini oluflturmas› anlam›nda son derece olumsuz bir yere sahiptir. Bu kesimin en önemli temsilcileri Grup Munzur, Kutup Y›ld›z› ve Yenigün Müzik Toplulu¤u’ydu. Müzikle ciddi sorunlar› olan bu gruplar Grup Yorum’dan etkilenerek ortaya ç›kmalar›na ra¤men Grup Yorum’un baflar›s›n› sa¤layamad›lar. Bu gruplar›n ve sanatç›lar›n müzikal aç›dan ciddi bir yenilik, aç›l›m yaratt›¤›n› söylemek neredeyse imkâns›zd›r. Çok ciddi iddialarla ortaya ç›k›p k›sa sürede bu flekilde baflar›s›zl›¤a u¤ramalar› asl›nda flafl›rt›c› da de¤ildir. Bu gruplar, hem ciddi bir politik söyleme sahip olmak, hem iyi müzik yapman›n ard›ndaki emek ve sevgi ihtiyac›n› görmeyerek yaz›m›zda ad› geçmeyen benzerle-
Grup Ekin
riyle birlikte Yorum’un kaba bir kopyas› olman›n ötesine geçemediler. Sonuçtan bak›ld›¤›nda K›z›l›rmak’› da bu gruba dâhil etmek mümkündür. Üretimleri ve müzikal kavray›fllar› zay›f, güçsüz olan isimler kendili¤inden bu on y›l içerisinde devre d›fl› kald›lar. 1988 y›l›nda bir konserde ilk kez Kürtçe söyleme cüretini gösteren Yorum’un ard›ndan 90’lar›n hemen bafllar›nda Kürtçe albümler yay›nlanmaya bafllad›. Avrupa’da yaflayan Civan Haco, fiivan Perwer ve Nizamettin Ariç’in albümleri art›k “yasal” olarak yay›nlan›yor, bununla birlikte Kürtçe söyleyen yeni sanatç›lar, gruplar ortaya ç›k›yordu. Bu müzi¤i dinlemek isteyen, deyim yerindeyse buna “aç” olan ciddi bir kitle vard›. Bir süre sonra “Kürtçe söylemek” sol duyarl›l›¤›n bir parças› haline geldi. Zincir k›r›lm›fl, hemen herkes Kürtçe söylemeye bafllam›flt›. Özellikle Mezopotamya Kültür Merkezi’nin merkezinde oldu¤u Kürt müzi¤i araflt›rmalar›, içinde çeflitli yetersizlikler tafl›sa da ciddi bir etki yaratt›. Fakat “örgütlü” olarak Kürtçe-Zazaca müzik yapan çeflitli sanatç› ve gruplar, Kürt müzi¤inin dinamizmini yakalaman›n çok ötesinde çal›flmalar yapt›lar. Çok de¤iflik müzikal formlar› deneyen birçok Kürt sanatç› ve grubu bugün hala “aç” olan kitleyi doyurmaya yetecek bir müzikal ve politik düzeye eriflmifl de¤il. 90’l› y›llar›n bafl›nda Grup Yorum’la birlikte ad›ndan söz ettiren Grup Ekin ve Özgürlük Türküsü, baflar›l› albüm çal›flmalar›n›n ard›ndan fiilen müzik dünyas›ndan çekildiler. Bunda Grup Ekin’in yaflad›¤› bask›lar›n önemli bir pay› oldu¤u görülmektedir. Üyeleri en çok tutuklanan gruplardan biridir Ekin. Özgürlük Türküsü ise üyelerinin birço¤unun Grup Yorum’a geçmesiyle birlikte, deyim yerindeyse Yorum’a müzisyen kazand›rma görevini eksiksiz yerine getirmifltir. Grup Yorum’dan ayr›larak müzik çal›flmalar›na devam eden Efkan fieflen, Gülbahar Uluer, Metin Kahraman ve Hilmi Yaray›c› ise sol ama yetersiz bir duyarl›l›¤a sahip olmay› sürdürdüler. Daha çok, albüm yaparak müzikal yaflamlar›n› sürdüren bu sanatç›lar Grup Yorum’la iliflkilerini katk› düzeyinde de olsa sürdürmeye devam ettiler. 90’l› y›llar›n en ilginç yanlar›ndan biri de “etnik” müziklerin özgün deneyimler olarak ortaya ç›karak etkili bir sol duyarl›l›¤› yans›tmas› oldu. Grup Yorum’un da
içinde bulundu¤u bu kesim daha önceki y›llarda pek örne¤ine rastlanmayacak bir flekilde Çerkesçe, Arapça ve Lazca türküler söylemeye bafllad›. Birol Topalo¤lu, Fuat Saka ve Kardefl Türküler’in önce bir tür “deney” olarak bafllatt›¤› bu çal›flmalar 90’l› y›llar›n sonunda art›k baflar›l› örneklerini vermeye bafllayacakt›. Bütün bu geliflmeler olurken Unkapan›’n›n sol-muhalif sanatç› ve gruplara bak›fl›nda 80’li y›llar›n aksine de¤ifliklikler oldu¤unun da göstergeleri var. 80’li y›llarda darbenin de etkisiyle bu türden sanatç›lara albüm yapmaktan kaç›nan Unkapan›, 90’l› y›llarla birlikte bu tavr›n› de¤ifltirmek zorunda kalacakt›. Bütün bunlar›n ötesinde, sol duyarl›l›¤a sahip sanatç›lar›n albümleri asl›nda çok az say›da firman›n kendi çabalar›yla genifl kitlelere ulaflt›r›ld›. Bu firmalar›n bafl›nda Kalan Müzik ve Ada Müzik gelmektedir. Yine Taç, Göksoy, Nepa, Cem, Saltuk, Ses, Anadolu ve Yeni Dünya gibi firmalar demokrat duyarl›¤a sahip firmalar olarak ortaya ç›kt›. Bugün hala kendi bafllar›na sol politik duyarl›l›¤› farkl› yaklafl›mlarla da olsa yaflatma çabas›nda çok az say›da firma oldu¤unun alt›n› çizmek gerekir. Bu firmalar ticari birer kurulufl olmalar›n›n ötesinde 90’l› y›llar›n muhalif müzik ortam›na inan›lmaz katk›lar yapm›fllard›r. (-devam edecek)
19
otuz bin y›ll›k bir sanat: tak›c›l›k
Binlerce y›ld›r, çeflitli medeniyetlere befliklik etmifl Anadolu’da tak› sanat›n›n da bir o kadar geçmifli var. Tak›n›n tarihi de medeniyetler kadar eski Anadolu’da. Bundan tam otuz bin y›l önce insano¤lu, bir daha asla geri dönmeyecek olan ölülerinin mezarlar›na koyar tak›lar›. Deniz kabuklar›ndan, ilginç tafllardan, hayvanlar›n boynuzlar›ndan, kemiklerden üretti¤i bu tak›lar›
20
mezara koymalar›n›n sebebi ölenlerin ruhlar›n› kötülüklerden koruyaca¤›na inanmas›d›r. Bir türlü bafl edemedi¤i kötülüklerden korunmak için kendi vücudunu da bu tak›larla donat›r y›llar boyunca. Kimi zaman ise tanr›lara arma¤an olarak sunar. Tak›n›n ça¤lar boyunca, mezarlardan, flatafatl› salonlara kadar süregelen serüveni, de¤erli tafllar›n keflfedilmesiyle birlikte farkl› boyutlar kazanarak günümüze kadar bir sanat, bir meslek olarak sürüyor. Tarihe k›saca göz att›¤›m›zda, Anadolu’da ç›kan madenlerin en büyüleyicisi olan alt›n›n geçmiflinin M.Ö. 3000. y›llara dayand›¤›n› görüyoruz. Tarihsel araflt›rmalar, Hititler’den Urartular’a, Persler’e, Selçuklular’a kadar de¤erli madenlerin ifllenmesiyle oluflan tak› sanat›n›n insano¤lunun bir vazgeçilmezi oldu¤unu gözler önüne seriyor. Günümüzde kuyumculuk, bijuteri, tasar›m dallar›nda bin bir çefliti yap›lan bu sanat› bir yönüyle incelemek istedik. Ad›mlar›m›z bizi ‹stanbul’un tan›d›k bir
tav›r
izlenim
mahallesinin darac›k, dik yokufllu sokaklar›na götürdü. Genellikle kap›lar›n› çald›¤›m›z, Tav›r’› uzatt›¤›m›z insanlar oturur bu emekçi mahallesinde. Mahallenin “Tepe” denilen son dura¤›na kadar ç›k›p ulaflt›rmaya çal›fl›r›z her ay Tav›r’›, oradaki okurlar›m›za. Bu sefer ise okurlar›m›z› farkl› bir amaçla ziyaret ettik. Atölyelerine misafir olduk, el sanatlar›n› inceledik. Onlarla bir günü beraber geçirdik. Misafirli¤imiz akflam saatlerinde bafll›yor. Hava, ayaz denecek kadar so¤uk. Çald›¤›m›z kap›n›n ard›nda s›cak yüzler karfl›l›yor bizi. Mesela Hayriye Abla… Hayriye Abla ileri derecede(!) bir Yorum dinleyicisi. Eskiden “Müslümcü”ymüfl kendi tan›m›yla. Sonra bir gün abisi eve bir kaset getirmifl. Bir kez olsun dinlemesini istemifl. Grup Yorum’un “S›yr›l›p Gelen”iymifl bu ilk dinledi¤i kaset. “O gün bugündür baflka müzik dinlemem” diyor. Ayn› zamanda bir Tav›r okuru. A¤abeyi Can abi ile birlikte tak› imalat› üzerine kurulu atölyelerinde çal›fl›yor. Çocuklu¤undan beri bu ifli yap›yor. Befl katl› bir apartman›n beflinci kat›nda, yirmi metrekarelik odas›nda baz› zamanlarda flerit kesme, tafl dizme gibi ifllerle de u¤rafl›yor. Sevdiklerine kazak örüyor, harçl›¤›ndan biriktirdikleriyle hediyeler al›yor. Dükkan›n kap›s›na sabah biriken kedileri befl yüz bin liral›k k›ymal› börekle doyuracak kadar da merhametli! Can Abi’nin evine gidiyoruz ilk önce. Efli Selvi Abla ve iki k›z›yla birlikte yafl›yor burada Can Abi. Dolu dolu bir hayat sürmüfl flimdiye kadar. Anlatt›kça anlat›yor. Sohbetin en koyu yerinde teybimizin dü¤mesine bas›yoruz. Bu dü¤meye basmam›zla birlikte Can abinin ses tonu bir perde iniyor. Yüz ifadesi de¤ifliyor, ciddilefliyor. Klasik röportaj havas›na giriyoruz. Tercih etti¤imiz bir durum de¤il bu, ancak o dü¤meye belli etmeden basmay› bir türlü beceremiyoruz.
Sorular›m›z› aralarda sorarak, röportaj havas›ndan kurtulmak istiyoruz. Uzun cevaplar al›yoruz. Yapt›klar› ifl tam anlam›yla bir el sanat› ve 30-35 senelik bir tarihi var bu mahallede. Tak›n›n tarih boyunca bütün halklara özgü bir yan› oldu¤unu düflündü¤ümüzü söylüyor ve kendi düflüncelerini almak üzere sözü ona b›rak›yoruz. “Daha çok geçim derdinden bizim bafllay›fl›m›z bu ifle...” diyerek devam ediyor: “Yuvalar›n içine tek tek tafllar› koyup dört t›rna¤› kapatarak bafllad›k. Geçinmek zordu. Zamanla kendimiz yapmaya bafllad›k. Belli bir zaman sonra geniflleterek devam ettik. Babadan de¤il, abiden kalma bize bu meslek. Zaten Türkiye’deki geliflimi de 68’ den 69’ dan sonra oldu. Yani Türkiye’de pek fazla geliflmemiflti bu tak› ifli. Sonra Avrupa’dan ithal olarak geldi. bizim ürünlerimiz Dünya’da iki firmada üretiliyor. Frasozo ve Sawarovski. Bunlar iki kardeflmifl. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra birisi Polonya’ya di¤eri Çekoslavakya’ya gitmifl. De¤iflik iki ürün ç›karm›fllar. Avusturya olan daha kaliteli, Çek dedi¤imiz daha düflük kalitede...” Yapt›klar› ürün hakk›nda sorular soruyoruz. Epey bilgi ediniyoruz. Tahtakale’den ald›klar› fleriti belli ifllemlerden geçirerek brofl, kolye, gerdanl›k, ayakkab› tokas›, tekstil aksesuar› haline getiriyorlar. Bilmedi¤imiz ve bize çok ilginç gelen fleyler ö¤reniyoruz. El hakimiyetinden bahsediyor Can abi. Bir ressam, bir müzisyen, bir cerrah kadar hassas olmal› el. Tam da bu s›rada ellerini uzat›yor. “Bak›n ellerim hiç titremez” diyor. Gerçekten de elleri hiç titremiyor. Günde 13 saate varan bir çal›flma ortam›nda gözleri yorulsa da s›k›lsa da ç›k›p biraz
hava alarak, dinlenerek ifllerinin bafl›na tekrar geri dönüyorlar. ‹malat aflamalar›n› merak edip soruyoruz. Anlat›yor: “Kum dedi¤imiz yani ne çamur, ne de kum. ‹kisinin kar›fl›m› bir kal›p ç›kar›yoruz. O kal›plar üzerinden fleriti daha h›zl› ve kolay biçimde dizebiliyoruz. Biz direk el eme¤i kullan›yoruz. En ufak bir gerdanl›k yapmaya kalksan bir, bir buçuk metre flerit gidiyor. Eskiden flerit haz›r gelmiyordu. ‹ki tane yuvay› elle koyuyosun, presi çeviriyosun o afla¤› iniyor, bas›yor ona desen veriyor, afla¤› düflürüyor tekrar yukar› ç›k›yor. Tabii o zamanlar çok büyük bir zamana tekabül ediyordu. Yani yuva bas›lacak, on tane yirmi tane ç›rak al›yor adam. Koyuyor bütün fleyleri. Her fleye bir kal›p ayr› ayr› ba¤l›yor. Mesela flekil flekil yuvalar var. Kare fleklinde, dikdörtgen fleklinde, 18 mm, 8 mm,
24 mm, hepsini kal›b› ayr› ve bunlar› tek tek bas›yorlar. Zamanla bunu biraz daha otomati¤e ba¤lad›lar, flimdi otomatik olarak bas›l›yor yani elinde tek tek çevirmeden. Bizim zaman›m›zda tek tekti. Parmaklar›m›z› delerdik...” Akflam Hayriye ablan›n di¤er a¤abeyi Ayd›n abilere misafir oluyoruz. Ayd›n abi de eskiden bu mesle¤in içinde. Ancak flimdi antrenörlük yap›yor. Çok memleket gezmifl. Gece koyu bir sohbete dal›yoruz. ’80 öncesinden konufluyoruz. Efli Dürdane Abla bize güzel yemekler haz›rlam›fl... Sabah Can abi erken kalk›p dükkan› açm›fl. Biz de Hayriye abla ile birlikte atölyeye gidiyoruz. Sabah çay›n› koyuyoruz oca¤a. Demini ald›ktan sonra çaylar›m›z eflli¤inde sohbetimize devam ediyoruz. Atölye küçük bir yer. Üç masadan olufluyor. Duvarlardaki foto¤raflar dikkatimizi çekiyor. Bir el sanat› atölyesinde görmeye pek de al›fl›k olmad›¤›m›z foto¤raflar bunlar. Grup Yorum’un piknikte çekilmifl foto¤raflar›, 12 Temmuz flehitlerinin foto¤raflar›. Can abinin eli sürekli iflliyor. Yan taraf›nda Hayriye abla oturuyor. Yasin de atölyede çal›fl›yor yaklafl›k bir y›ld›r. O da bu mahallede oturuyor. Can abi, Yasin’in bu ifli çok çabuk ö¤rendi¤inden bahsediyor. Yapt›klar› ifl, bijuteri üzerine.Yani de¤erli bir tafl› ifllemiyor. Ancak de¤erli bir tafl› ifllercesine titiz çal›fl›yorlar. fierit dedikleri malzemeyi kumdan bir kal›b›n üzerine dizerek, daha sonra lehimle tutturuyorlar. Bu ifllem bittikten sonra nikele gönderiliyor. Nikel aflamas›ndan geçtikten sonra paketlenip toptanc›lara da¤›t›l›yor. Toptanc›lar da ma¤azalara... Son befl y›ld›r özellikle konfeksiyon akse-
21
suarlar›na yönelmifller. Gerdanl›k vb tak›larda özellikle bilgi birikimi, yarat›c›l›k, tasar›m isteyen bir iflken flimdi ifl daha farkl› bir boyut kazanm›fl. “Her insan onu beceremiyordu” diyor Can abi ve devam ediyor: “Kolye, gerdanl›k, yüzük, taç son befl y›ld›r abiye üzerine uyguland›. Konfeksiyonlarda çok uyguland›. Konfeksiyoncular›n bir tabiri vard›r, bize ürünleri bijuteri satt›r›yor diye. Bizim ürünler satt›r›yor ama bu bizim için bir art› olmad›, eksi oldu. Niye eksi oldu? Biz daha önce gerdanl›k yapabiliyorduk, gerdanl›k emek istiyor, bilgi birikim isitiyor, model yapma yetene¤i istiyordu. Her insan onu beceremiyordu. Beceren ender insanlar vard›, say›l›yd› bunlar. fiimdi tak› konfeksiyona döndü¤ü için onlar daha basit kal›yor. Kare fleklinde daire fleklinde ya da klasik anlam›yla broflvari fleylere dönüfltü. Haliyle imalatç› olarak da herkesin yapabilece¤i bir ürün oldu. Buna ek olarak uzakdo¤u piyasas› aç›ld› Türkiye’ye. O zaten her sektörde oldu¤u gibi Türkiye’de de tak› aksesuar› üzerine geliflmeler çok endifle verici. Türkiye’deki belki bijuteri imalat›n› bitirebilecek bir noktada. Neden diyeceksin? Yurtd›fl›nda uzakdo¤u dedi¤imiz Taywan, Hong Kong ve Çin’de ürünlerin hammaddeleri çok daha ucuz. Mesela nikelle ilgili anotuydu, siyanürüydü onlar çok ucuz. Yok pahas›na çektirebiliyor. Biz on liraya üretiyorsak onlar iki liraya üretebiliyorlar. Teknolojileri de çok yüksek. Onlar bir kalemde yüzlerce binlerce üretebilirken biz sadece el eme¤ine kald›¤›m›z için çok gerilerden geliyoruz. “ Can abi ile uzunca sohbetimizin ard›ndan baflka atölyelere gitmek için müsaade
22
istiyoruz. Can abinin yan›nda çal›flan Yasin; bizi Bayram abinin yan›na götürüyor. Bayram abiyle de önceden tan›fl›yoruz. Kendisi Yugoslav göçmeni, Boflnak. Mahallenin gençlerinin çal›flt›¤› bir atölyesi var. “Bir günün nas›l geçiyor?” diye sordu¤umuzda “stressle geçiyor” diye cevapl›yor. Nas›l bafllad›n›z bu ifle? sorusunun ard›ndan anlatmaya bafll›yor... “Türkiye’de bu ifli bafllatan genelde bizim bu civar oldu. Bir iki göçmenden baflland›. Sonra yay›ld›. Ç›raklar, ustalar yetifltikçe yeni atölyeler açt›lar. Genelde iki üç kifli bu olay› bafllatt› ama flu anda baya yayg›n. Ama genelde ‹stanbul’da yayg›n. ‘80’lerden beri yo¤unlaflmaya bafllad›. Çinden mal gelmeye bafllamasayd› ifllerimiz baya iyiydi. Çok basit ve ucuza mal yap›yorlar maliyet düflüyor. Çin iyice basitlefltirdi bunu. Sanayiye çevirdi. Enjeksiyon kal›plarla yap›yor. Bir enjeksiyon kal›b› 5-6 milyara mal oluyor. Biz bi modeli kal›ba çevirirsek bafledemeyiz. Maliyeti kurtaramay›z. Kal›plar kal›r ortada.” Bayram Abi di¤erlerinden farkl› olarak döküm üzerine çal›fl›yor. Kal›b›n› döktü¤ü malzemenin üzerine tafl iflliyor. Bize kendi imalat› tak›lardan hediye ediyor. Yeter desek de kocaman bir torba dolduruyor. Sonra ç›kmak zorunda oldu¤u için gidiyor. Biz de atölyeye giriyoruz. Atölyede Bayram abi dahil, sekiz kifli çal›fl›yor.. Ço¤u dergimizin okuru. Leyla, Saffet, Gürkan, Ediz, Burak, Emrah, Sultan... Sultan’› çocuklu¤undan beri tan›yoruz. Ancak o kadar büyümüfl ki tan›makta zorlan›yoruz. Teybi uzat›p ad›n› sordu¤umuz anda çocuk halini hat›rl›yoruz birden. Röportaj yapmaya çekinen Sultan, birden bizimle sohbete dal›yor. fiimdi ayn› zamanda tiyatroyla ilgileniyor. Ailesine destek olmak, harçl›¤›n› ç›karmak için bu atölyede çal›fl›yor. Sözü ilk Saffet al›yor: “Do¤ma büyüme bural›y›m. Annem babam Boflnak. Hepimiz akrabay›z. Ben bu ifli iflsiz kald›¤›m için yap›yorum. Tekstilciyim. Bizim siparifllerimiz Çin’e kayd›r›ld›¤› için, oras› daha ucuza yapt›¤› için yani insan gücü orada daha ucuz oldu¤u için, bizim fabrikam›z kapat›ld›. Bunlar gibi binlerce firma var. Daha ucuza mal ediyorlar. Bijuteride de tekstilde de Çin karfl›m›za ç›k›yor. Amerikan emperyalizmiyle herkes mücadele ediyor da biz bir de Çin pazar›yla mücadele etmek zorunda kal›yoruz. Ama bir de piyasa flu anda hakim oldu¤umuz tek piyasa kendi bünyemizde yapt›¤›m›z ürünlerdir. Vergilere
bak›yorsun burada üretti¤imiz mal›n yüzde sekseni vergiye gidiyor. Yüzde onu iflçilik, yüzde onu malzeme s›f›ra s›f›r. Hiç bir fley kazanm›yoruz. Burada çal›flan kimsenin bir birikimi yok. Bu sanat› ben otuz seneden beri biliyorum. Abim de bu mesle¤in içinde, bende bu mesle¤in içindeyim alt› yafl›mdan beri. Sekiz sene bu meslekte çal›flt›m. Okulum bittikten sonra tekstile at›ld›m. Sigortas› var diye. Sonra tekstil batt›, bofl dolaflmaktansa kahve köflelerinde oturmaktansa bir gelirim olsun diye bafllad›m.” Baflka arkadafllarla konuflmaya çal›fl›rken Saffet aralara giriyor mutlaka: “Ben bir fleyi yazman›z› isterim. Çin mal›na, ucuza ra¤bet etmemelerini istiyorum herkesten. Yani bu sahte rak› gibi bir fley. Örneklerini görüyoruz bunun. Akflamc› keyf için evine giderken bir flifle rak› al›yor sabaha ölüyor. Ucuzun içinde muhakkak bir fley var. El eme¤i daha de¤erlidir. Çin’den gelen mal›n içinde kanserojen mal olabilir. Hangi flartlarda yap›ld›¤›n› kimse bilmiyor. Polyester kullan›l›r. Bugün kolay kolay kimse alm›yor ama bizim Türkiye ucuz diye ra¤bet ediyor. Görünümü güzel diye ra¤bet ediyor. Özellikle bu dergiyi okuyan ayd›n okumufl insanlar›n Çin mal›na ra¤bet etmemesini istiyorum.” Teybimizi gören kaç›yor. Biraz ›srarl› çabalar›m›z sonucu Bar›fl’la konuflmay› baflar›yoruz: “Üç senedir bu ifli yap›yorum. Paras› olan götürüyor bu iflte. Büyük firmalar paray› götürüyor. 1000 dolar 10 bin euro yat›r›yor ifle ve kazan›yor. Biz götürdük mü di-
rek mal› verip paray› almam›z laz›m. Sabah dokuzda geliyoruz. Ben biraz uykuyu sevdi¤im için 9:30’da geliyorum... Yani sabah giriyoruz buraya akflam ç›k›yoruz ö¤len evimize yeme¤e gidiyoruz. ‹fl bittikten sonra mahalleye gidiyoruz. Derne¤imize (Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i) gidiyoruz kitap okuyoruz. (Arkadafllar› gülüyor) Tamam... dergi de olsa okuyoruz yani bir fleyler. Genellikle de kahveye ç›k›yoruz. Yani yapacak bir fley yok. Sosyal faaliyet yok yani. Bizim insanlar›m›zda genellikle kahve kültürü çok. Gidiyoruz arkadafllarla zaman›m›z› kahvede geçiriyoruz baflka bir fley yapmaya zaman›m›z el vermiyor. Ald›¤›m›z 100 milyon haftal›k buna yetiyor. Hayat böyle geçiyor.” Daha sonra ö¤le tatiline giriyorlar. Biz de onlarla birlikte atölyeden ç›k›yoruz. Tav›r getirece¤imize söz vererek... Baflka bir atölyeye giriyoruz. Burada ise 5-6 kifli çal›fl›yor. Girer girmez Che Guevara’n›n duvarda as›l› olan bir resmi karfl›l›yor bizi. Selçuk’un yan›na gidip sohbete dal›yoruz. Hemen hemen bu sektörde herkes ayn› fleyden flikayetçi. “Bir senedir bu ifli yap›yorum. Çevremin yüzde sekseni bu ifli yap›yor. Benim gerçek mesle¤im bilgisayar donan›m teknisyenli¤i. Arkadafl elektrikçi. Bu ikinci mesle¤imiz. Sevmezdim bu ifli. Ailemden çok yapan var. Paran varsa para getiren bir ifl. Sabah bafll›yoruz. Günde en az yirmi saat çal›flman laz›m. Yoksa aç kal›rs›n. Hammaddeyi kendin al›p iflleyip satarsan kazan›rs›n. Uzakdo¤u bu iflin bijuteri k›sm›n› ald›. Tekstil k›sm› yine ‹stanbul’un elinde. Trikolara aksesuar yap›yoruz. Meslek olarak sürdürmeyi düflünmüyorum. Çünkü ne olaca¤› belli de¤il. Ama üç
dört tane sa¤lam müflteri olsa hayat›n›n sonuna kadar sürdürebilirsin bu ifli. Her an durabilir yani her fley. ‹thalatç› firmalar büyük para kazan›yorlar...” Kolay gelsin diyerek ayr›l›yoruz bu atölyeden. Bu iflin en eskilerinden olan Ahmet Usta’n›n atölyesine gidiyoruz. Kendisiyle röportaj yapmak istedi¤imizi söylüyoruz. O da ayn› anda çaylar› söylüyor. Kendisine b›rak›yoruz sözü: “Mal d›flardan geliyor. Bizim tekelimizde de¤il. Tafl dedi¤imiz olay M›s›r’dan geliyor, Avusturya’dan geliyor. ‹ç piyasan›n bunu getirmeye gücü yok. Bir dernek kurmak isteriz. Sigorta yok. 35 senedir ben bu iflin içindeyim. Emekliyim. Can dahi bizim elimizde yetiflmifltir. Fason da¤›t›yoruz biz burada. 600 tane fason atölye var burada, yaflatmaya çal›fl›yoruz. Mahallede 40-50 kad›na veriyoruz biz bu ifli. Kad›nlar tafl yerlefltiriyor. Haftada 30-40 milyonluk ifl yapt›klar› zaman mutlu oluyorlar. Haftal›k pazar masraf›n› ç›kar›yorlar. Yani bir nebze olsun tabana inebiliyoruz. Daha da büyümek isteriz. Önümüzü kesen parasal durum. Tafl› kendimizin getiremeyifli. Baflka bir s›k›nt›m›z yok iflgücü olarak. 13 kifli çal›fl›yoruz ama yayd›¤›n›z zaman yüz kifliyi aflk›n›z. Genelde konfeksiyona çal›fl›yoruz. Gelin tac› yap›yoruz. Tahtakale’ye veriyoruz. Baz› firmalara veriyoruz. Penye, triko, abiye elbiselere iflleniyor. Ayakkab›lara tak›l›yor. Genelde tüm bayan ayakkab›lar›nda bizim tafl türü aksesuarlar var. Bizden ç›k›fl fiyat›yla ma¤azadaki fiyat› aras›nda bir uçurum var. On dolara ç›kan mal 100 dolara kadar ç›kabiliyor vitrinde. Sabah 7:30’da kalk›yorum atölyeye gidiyorum. Günde 13 saat çal›fl›yorum. Stress
yo¤un. Mal geldi, gelmedi. Nikel yetiflti yetiflmedi. Gelen sipariflleri takip ediyorum. 2007’ye kadar bu ak›fl gider sonra durur diyorlar. Dünya piyasas›n› Avusturya yönetiyor. Bütün modelistlere bas›yor paray›, ‘üç sene befl sene benim mal›m sat›lacak’ diyor. Dünya standard›nda bir kaç model ç›k›yor. Bu ifli genelde bu semtte yap›yorlar. K›rsal kesimde yap›yorlar bu ifli. Ancak sivrilemiyorsun. Bir durgunlukta eriyip gidiyor, sonra sil bafltan...” Arada bize sitem de ediyor Ahmet Usta. “Derginiz gelmiyor, bi ara geliyordu. Ben derginizi okuyorum, seviyorum yani.” Yavafl yavafl akflam yorgunlu¤u çöküyor üstümüze. Ancak son olarak gitmek istedi¤imiz nikel kaplama atölyesine gidiyoruz. Nihat Usta da dergimizin okurlar›ndan. Bütün aksesuarlar Buraya kaynaklanm›fl haliyle geliyor. S›cak bir s›v›n›n oldu¤u havuza konuyor bu malzemeler. Eksi art› uçlardan elektrik veriliyor. Su içinde bulunan malzemelerin üzerine metal yap›fl›yor. Buna nikel banyosu deniliyor. Malzemelere önce bak›r, sonra nikel, sonra gümüfl çekiliyor. Gümüfl suyunun içine de elektirik veriliyor. Suyun içindeki gümüfl, baz› ilaçlar›n etkisiyle yumufluyor. Bildi¤iniz gümüfl bu. Yaln›z bunun yüzde altm›fldördü gümüfl. Tak›lara o parlakl›¤› gümüfl veriyor... Gezimizi tamamlad›ktan sonra art›k yola ç›k›yoruz. Ayr›lmadan önce bir kez daha Hayriye ablaya u¤ruyoruz. Herkesle vedalafl›p ayr›l›yoruz mahalleden. Güzel bir gün geçirmifl olman›n tatl› yorgunlu¤uyla...❏
23
röportaj
“grup yorum gerçe¤i her zaman bu olmufltur” Yaklafl›k bir y›l tutuklu kald›n, geçmifl ol sun. fiimdi özgürlü¤üne kavufltun. Özgür lük nas›l bir duygu, neler hissediyorsun? Teflekkürler. Özgürlük elbette farkl› bir duygu ve bu duyguyu anlatmak oldukça zor. Fakat önemli olan her ne koflulda olursa olsun insan›n özgür düflünebilmesidir. Tekirda¤ F tipi hapishanesinde hayat nas›l geçiyordu? Kuruldu¤u günden bu yana F tipi hapishanelere karfl›y›z. Nas›l bir yer oldu¤unu tahmin ediyor, tecritin ne oldu¤unu anlamaya çal›fl›yorduk. D›flar›dayken F tipi hapishanelere karfl› tepkimizi çok çeflitli biçimlerde dile getirdik. Bu kez ise kendim F tipi’ndeydim... F tipinde ilk önce benimle ayn› gün tutuklanan Ercan Göko¤lu ile kal›yordum. Daha sonra yine düzmece iddialarla, komplolarla benim davama dahil edilen Bülent Kemal Y›ld›r›m’›n da gelmesiyle üç kifli olduk. Yani F tipi öyle bir yer ki, burada çok farkl› duygular yafl›yor insan. Aylarca tek kiflilik hücrelerde kalm›fl insanlar›n kap›lar aç›ld›¤›nda baflka bir yüz görmesi, bir insan›n sesini yak›ndan duymas› gerçekten çok etkileyici. Biz ilk götürüldü¤ümüzde oradaki insanlar›n seslerimizi uzaktan duymas› bile sevindirmiflti. Yani çok az fley de¤iflti¤i için, farkl› bir ses duymalar› bile büyük bir de¤ifliklik oluyor tutsaklar için. Bize F tipi hapishanelerdeki yaflamdan bahseder misin? Buralarda ya tek kiflilik ya da üç kiflilik hücrelerde kal›yorsun. Baflka bir alternatifin ya da dördüncü bir kifliyi görme flans›n yok. Rahats›zland›¤›nda ayda y›lda bir revire ç›kar›l›rsan ve flans›n varsa koridorda bir kifliyi görebilir, uzaktan gözle de olsa selamlaflabilirsin. Çünkü, tan›d›¤›n biri de olsa sar›lmak, kucaklaflmak, tokalaflmak yasak. Bir insana dokunmak, onun elini s›kmak en büyük özlem oluyor orada. Kap›dan d›flar› ç›kt›¤›n anda senin onurunla oynamaya bafll›yorlar. Ayakkab›lar›
24
zorla ç›kar›p al›yorlar. "Güvenlik" deniliyor ama bu uygulama güvenlikten öte insanlar›n psikolojisine yönelik. "Ben seni hep denetliyorum, istedi¤imi yapar›m." deniliyor. Kap› dedin... Bahsetti¤in aramalar hücreden koridora ç›k›nca m› yap›l›yor? Evet, evet. ‹ster ailenle görüfle git, istersen avukat›nla, ister yatalak hasta ol, hücrenin d›fl›na, yani koridora ç›kt›¤›n anda ayakkab›lar›n ç›kar›l›yor, üstün ilk olarak burada aran›yor. Ve tabiki her girip ç›kt›¤›n yerde ayn› arama ve benzeri uygulamalarla karfl›lafl›yorsun. Bunlar ne tür bir etki b›rak›yor tutuklu lar üzerinde? Bir çok insan psikolojik rahats›zl›klar yafl›yor. ‹ntihar olaylar›, gecenin üçünde dördünde nara at›p ba¤›rmalar, kendi içine kapan›p kimseyle konuflmamalar vb. bir çok fley yaflan›yor. Üç kifli olundu¤u için ayr› bir önem var. fiöyle ki: üç kifli bir hücrede kald›¤›nda iki kifli birbiri ile daha s›cak iliflki kurabiliyor. Böyle olunca di¤er bir kifli ise kendini d›fllanm›fl hissediyor. Bundan dolay› tutuklular kendi aralar›nda sorun yaflar hale geliyorlar. Bu y›llar önce deneyler sonucu tespit edilen ve uygulanan bir yöntem. Üç kiflilik hücrelerin olmas›n›n mant›¤› da bu. Dört de¤il! Üç! ya da tek kalma. Tek kal›nca siz de tahmin edersiniz sonuçlar›n›..... Ailen ile yüz yüze görüflebiliyor muydu nuz? Yüz yüze görüflme olana¤› yok. Bunun ötesinde arada iki cam var, sesiniz ulaflm›yor, telefon ile görüflebiliyorsun. Düflünsenize; bir insan cam›n arkas›nda ve sesi size ulaflm›yor. Telefonla konufluyor, siz de bu tarafta... ‹nsan sesleri art›k metalik bir ses haline geliyor. fiimdi bir kaç insan›n bir anda konuflmas›n› alg›lamakta zorlan›yorum, çünkü orada tek bir ses tonuna al›fl›yoruz.
tav›r
özgürlü¤üne kavuflan grup yorum eleman› muharrem cengiz:
Tutukland›ktan sonra iki duruflmaya da getirilmedin. Getirmeme gerekçeleri ney di? Celp gelmedi, dediler. Yani, mahkeme ça¤r›s› gelmemifl. Ayn› hücrede kald›¤›m Bülent, benimle ayn› davadan yarg›lan›yor, ona celp geliyor ama benim için gelmiyor. Bir gün öncesinde gardiyanlar gelip mahkemen oldu¤unu söylüyorlar ve sen de ona göre haz›rl›klar›n› yap›yorsun. Bülent’e o gün mahkemeye gitmesi için celp gelmiflti, fakat bana mahkemeye ç›kaca¤›ma dair hiçbir fley söylenmemiflti. F tiplerinde flöyle bir durum daha var ki, bir soru sordu¤unuzda hiçbir cevap alam›yorsunuz. Niçin mahkemeye ç›kar›lmad›¤›m› sordu¤umda; celp gelmedi¤ini, kendilerine bir fley sormamam gerekti¤ini çünkü bir fley bilmediklerini söylediler. E¤er ö¤renmek istiyorsam dilekçe yazmam› önerdiler. Herhangi bir fley istedi¤in ya da sordu ¤unda dilekçe yazman m› gerekiyor? Evet. Asl›nda F tiplerinin bir özelli¤i de
bu. Çok acil bir durum söz konusuysa bile örne¤in hastalan›yorsun ve revire ç›kmak istiyorsun, foto¤raf çektirmek istiyorsun, kantinden ihtiyaçlar›n› karfl›lamak istiyorsun, ya da dedi¤im gibi mahkemeye ç›kar›lm›yorsun. Bunun için dilekçe yazman gerekiyor… Cevap vermelerini bekliyorsun art›k. Mahkeme, celbimi göndermeyerek tutuklulu¤umu bilinçli olarak uzatt›. Tabi mahkemeye ç›kmak, F tipinde olan bir insan için ayn› zamanda uzun zamand›r göremedi¤i sevdiklerini görmek, uzakta da olsa onlarla hasret gidermek anlam›na geliyor. Do¤all›¤›nda mahkemeye getirilmedi¤inde farkl› duygular yafl›yorsun, elbette ki üzülüyorsun. F tipinde müzikal çal›flmalar›n› sürdüre biliyor muydun? F tipi hapishanesinde sadece bir enstrüman alma hakk›n var. Ben de gitar alm›flt›m. Kendime ay›rd›¤›m zamanlarda hücrelerin akustik yap›s›ndan dolay› çal›flmak biraz problem oluyordu. Genelde havaland›rmaya ç›k›p burada çal›flmalar›m› sürdürüyordum. Enstrüman›m› alma konusunda bir s›k›nt› yaflamad›m. Tabi bu her yerde ayn› olmuyor. Her F tipi hapishanenin ayn› zamanda kendine göre kurallar› keyfi uygulamalar› da var. Örne¤in Sincan’da tutuklu olan arkadafl›m›z ‹hsan Cibelik, ba¤lamas›n› içeriye alamad›. Tekirda¤’da bulunan di¤er arkadafllar›m›z›n baz›lar›nda enstrümanlar vard›. Zaman zaman seslerimizi duyabildi¤imiz ölçüde flark›lar söylüyor, çal›flmalar yap›yorduk. Ben bildi¤im kadar›yla oradaki arkadafllara ka¤›t üzerinde nota ö¤retiyordum. Gitar çalmay› ö¤retiyordum. Bu benim için çok önemliydi. Çal›flmalar burada o kadar ilginçti ki, on-on befl hücre öteden beste yapan, ya da söz yazan bir arkadafl›n gönderdikleri yan›ndaki hücreye, oradan baflka bir hücreye, oradan baflka.... yani benim bulundu¤um hücreye kadar ulafl›yordu. Di¤er hapishanelerde tutuklu olan ar kadafllar›nla nas›l iletiflim kurabiliyordun? Tutsak olan di¤er arkadafllar›mla d›flar›yla da tek iletiflim arac› olan mektuplar sayesinde iletiflim sa¤layabiliyordum. Ali, Tekirda¤ 2 Nolu F tipi Hapishanesi’nde olmas›na ra¤men ona yazd›¤›m mektuplar bile on on befl güne ulafl›yordu. Bir mektubun, postalad›ktan sonra baflka bir ilde olan kifliye ulaflmas› bile üç gün sürer. Ço¤u zaman mektuplar›m›z verilmiyordu bile. Ya da bir bahane bulup, mektup cezas› ve-
rebiliyorlar. Diyelim ki yan hücrede bulunan bir arkadafl›n hastaland› ve zaman›nda hastaneye götürülmedi, onun hastaneye götürülmesi için kap›lara vurarak sesini duyurmak istiyorsun, ya da hastaneye götürülmemesini protesto ediyorsun. Bunlar› yapt›¤›nda, slogan att›¤›nda iki ay mektup cezas›, görüfl cezas›, aç›k görüfl cezas› verilebiliyor. On befl gün ya da aylarca sürebilecek hücre cezalar› verilebiliyor. Salih Sevinel yaflam›n› yitirdi¤inde ben de hapishanedeydim. Onun ölümünden sonra yapt›¤›m›z protestolardan dolay› mektup cezas› ve görüfl cezas› ald›k. Öyle kötü bir durum ki, yan›ndaki arkadafl›n hastalan›yor ve sen ona yard›mc› olam›yorsun. ‹ki gün sonra da gazeteden ölüm haberini al›yorsun. Dergimizin ayn› zamanda sahibisin. Ha pishaneye dergi al›yorlar m›yd›. Düzenli olarak okuyabiliyor muydunuz? Tav›r’›n toplat›lma karar› olmayan tüm say›lar› gecikmeli de olsa hapishaneye ulafl›yordu. Bu dergiler “okuma komisyonu” denilen bir ekip taraf›ndan okunduktan sonra bize veriliyordu. E¤er komisyon uygun bulmazsa vermeyebiliyordu. Di¤er dergiler ve kitaplar da bu flekilde. Di¤er haber alma araçlar›n›z neydi? Radyo, televizyon, gazete vb... Hapishanede günlük olarak gazeteleri takip edebiliyorduk. E¤er maddi gücün yetiyorsa televizyon alabiliyorsun. O da kantin fiyatlar› hem yüksek, hem de kalitesiz mallar sat›l›yor. Teyp, walkman türü fleyler zaten yasak oldu¤u için verilmiyor. Müzik dinleme gibi bir olana¤›m›z yoktu. Kendi albümlerimizi bile dinleyemiyordum. Bunun d›fl›nda ufak el radyolar› vard›, onlar da pek çekmiyordu, Anadolu’nun Sesi radyosunu kimi hücrelerde yay›n› iyi çekmese bile dinliyorduk. ‹darenin merkezi olarak yay›n yapt›¤› radyosu vard›. O da tek bir kanaldan merkezi yay›n yap›yordu. Yani onlar›n "yüce" gönlü ne arzu ederse bize dinletiyorlar. Gönüllerinin de ne kadar yüce oldu¤unu da az çok tahmin edersiniz, akflama kadar bol ac›l› arabesk dinletiyorlard›. Grup Yorum gibi muhalif olan müzik gruplar›na, sanatç›lara ve ayd›nlara bu ko nuda neler söylemek istersin? Çünkü bu sadece sizin bafl›n›za gelebilecek bir fley de¤il... Herkes bir gün F tipi hapishanele rin so¤uk hücreleriyle karfl›laflabilir. Tabi ki sadece muhalif olan kiflilerin böyle bir uygulamayla hukuksuzlukla karfl›-
laflaca¤›n› söylemek eksik olur. Çünkü F tipleri tüm halk› sindirmek için hayata geçirilen bir politika. Bu noktada herkese özellikle de sanatç› ve ayd›nlara çok büyük görevler düflüyor. Biz Grup Yorum olarak zaten bir çok protesto eyleminde, kampanyalarda ve boykotlarda yer al›yoruz. Ama bir çok ayd›n ve sanatç› bu gerçe¤i görmek zorunda. E¤er bir sanatç›, ülkesinin gerçeklerinden, yaflad›¤› sorunlardan haberdar de¤ilse, ortada büyük bir s›k›nt› var demektir. Bugün 118 insan öldü. Bu gerçekleri görüp de harekete geçmemek yar›n daha da a¤›r sonuçlarla karfl›laflaca¤›m›z anlam›na geliyor. Yoksa biz neye göre sanat yapaca¤›z? Yaflanan gerçekleri görmezden gelerek olmaz. Grup Yorum, 20. y›l etkinliklerinin bü yük bir k›sm›n› sen ve tutuklu olan di¤er ar kadafllar›n›n özgürlüklerine kavuflmas› üze rine flekillendirdi¤ini söylemiflti. Evet. 20 y›ld›r yaflad›¤›m›z bask›lar ve yasaklar göz önünde. Ama buna ra¤men biz hala kimli¤imizi koruyabiliyorsak, hala halk›n sanat›n› icra edebiliyorsak gerçekten burada kolektif bir Grup Yorum’u görüyoruz. Grup Yorum hala iki tutsa¤›yla çal›flmalar›na devam ediyor. Tutuklu olan arkadafllar›m›z›n üretimi devam ediyor. Grup Yorum’un gerçe¤i her zaman bu olmufltur. Bask›lara karfl› ayakta durma. Yorum'u yorum yapan da bu çizgisidir. Tekrar geçmifl olsun. Sa¤olun, arkadafllar›mla, dinleyicilerimizle ve tav›r okurlar›yla tekrar buluflmak beni çok mutlu etti.
25
iki paylafl›m savafl› aras›nda, dü¤ün olur mu?
ibrahim köroğlu
sinema
ve Frans›z gemileri buradan gerçekleflecek bir iflgalle Anadolu’ya yay›lacakt›. ‹flte tam da burada büyük bir halk direnifli yafland›. Her an›, her hikayesi tüm dünyaya destans› bir flekilde anlat›lacak bir zafer elde edildi. O ünlü “Çanakkale Geçilmez” sözünün vücut buldu¤u savaflta, tarih derslerinde anlat›ld›¤› gibi söyleyecek olursak; Osmanl› ‹mparatorlu¤u savafl› kazanmas›na ra¤men müttefiki olan Almanya kaybedince ma¤lup say›lm›flt›.
“Ben küçükken…” diye bafllayan cümleler vard›r. “Ben küçükken bayramlar daha güzeldi”. “Ben küçükken bir filme gitmifltim ki…” diye akar gider cümleler. Beni de küçükken bir filme götürmüfltü babam. Afiflinden ve isminden çok etkilenmeme ra¤men ne konusu ne de anlatt›klar› hakk›nda zerrece bir fikrim yoktu. Kocaman harflerle “GALLIPOLI” yaz›yordu. Babam, bunun Gelibolu oldu¤unu söyleyince kafam kar›flm›flt›. Niye Gelibolu de¤il de Gallipoli? Bir heyecan gitti¤im filmde s›k›nt›dan patlad›¤›m› hat›rl›yorum. O filmi benim zihnimde y›llar sonras›na tafl›yan, ismi kadar bu yaratt›¤› s›k›nt› olsa gerek. Y›llar sonra bu filmi videodan izlemeye bafllad›¤›mda -ne yalan söyleyeyimayn› tedirginli¤i duymufltum içimde. Çok tan›d›k bir oyuncunun gençlik hali duruyordu karfl›mda. Mel Gibson daha b›y›klar› terlememifl bir halde döktürüyordu. Yönetmen ise filmlerini hayranl›kla takip etti¤imiz Peter Weir’d›. “Ben küçükken” bunlar› nereden bilecektim. Filmi tekrar izledi¤imde ne kadar güzel bir öykünün ne kadar güzel anlat›ld›¤›n› gördüm. Gelibolu’ya getirilen ve ölümün kuca¤›na at›lan ANZAK askerlerinin hikayesini yal›n bir dille, çarp›c› bir bi-
26
çimde anlat›yordu. Osmanl› ‹mparatorlu¤u, kaybetti¤i topraklar› yeniden kazanmak için Almanya’y› ittifak seçip dünyan›n gördü¤ü en büyük savafla girdi¤inde b›rak›n toprak kazanmay› neredeyse elindeki topraklar›ndan da oluyordu. Çanakkale Bo¤az›’ndan geçen ‹ngiliz
Tolga Örnek’in GALLIPOLI’si Daha önce Atatürk ve Hititler gibi belgesellerle ad›ndan sözettiren hatta, yerli bir belgeseli sinemalarda gösterime sokmak gibi az›msanmayacak bir giriflimcilik(!) baflar›s› gösteren Tolga Örnek, Atatürk belgeselini haz›rlad›¤› dönemden bu yana kafas›nda flekillendirdi¤i belgesel projesini izleyiciye sundu. Tolga Örnek’in aktard›¤› kadar›yla büyük bir araflt›rma sürecinden sonra haz›rlanan bu belgeselde mektuplar, resimler ve tarih-
sel bilgilerden oluflan binlerce belge toparlanm›fl ve etrafl›ca bilgi bir araya getirilmifl. Bu yan›yla titiz ve özenli bir çal›flmayla haz›rland›¤› su götürmez bir gerçek olan Gelibolu belgeseli, gösteriminin hemen ard›ndan özellikle elefltirmenlerin dile getirdi¤i ama izleyicilerini de tatmin etmeyen bir yetersizlik hissiyle ad›ndan sözettirdi. Bu elefltirilere belli eklemelerle birlikte kat›l›yoruz. Elefltirilerin en yo¤un yöneltildi¤i nokta filmin daha çok Avustralya ve ‹ngilizler’in bak›fl aç›s›yla bize sunulmas›yd›. Yönetmen ise bu tart›flmalara verdi¤i cevapta bu görüfle kat›lm›yor. Filmde hamasi bir kahramanl›k öyküsü anlatmad›¤›n›, savafl›n insan boyutuna yo¤unlaflmaya çal›flt›¤›n› söylüyor. Bunlar bir ölçüde kat›labilinecek fleyler. Ancak, hamasi milliyetçilik ve kahramanl›k destan› anlatmadan da baz› yönler öne ç›kar›lamaz m› bu da bir soru. Buna yönelik de yönetmen önümüze flu tezi sunuyor: Çanakkale’de yaflananlara dair bizim taraf›m›zda görsel ve yaz›l› fazlaca arfliv bulunmuyor. A¤›rl›kl› yararlan›lan kaynaklar ‹ngiliz arflivleri olmufl. Bu da do¤al olarak ibreyi di¤er tarafa çeviriyor. Bu da baflka bir soruyu do¤uruyor: Zaten bir ifli s›ra d›fl› olmaya ve ad›ndan sözettirmeye götüren yan› da eldeki bilgileri bilinen ve al›fl›la gelenden farkl› olarak yorumlamak de¤il midir? Ancak birkaç küçük nokta var ki bu bak›fl›, bizim gözümüzde tümlüyor. Filmin jeneri¤inde filmin ismi beliriyor. Karfl›m›zda tüm heybetiyle duran isim GALLIPOLI. Gelibolu de¤il, Gallipoli! Tüm bu elefltiriler ve verilen cevaplarla birlikte bak›ld›¤›nda durum gayet basit, bu film asl›nda d›flar›ya yap›lm›fl. Bu film bizim tarihimizi anlatma yan›yla da öne ç›ksa fark etmezdi. As›l olarak niyet bize unuttu¤umuz tarihimizi ya da bu tarihin bilinmeyen yanlar›n› anlatmak de¤il, d›flar›ya
“böyle de bir savafl vard›” demek. Böyle de bir savafl vard› ve böyle de ac›lar çekildi. ‹yi ama o zaman da o adamlar›n en itibar ettikleri insanlara mikrofon uzatmak daha elzem bir mesele haline gelmiyor mu? Tolga Örnek, a¤›rl›kl› olarak yabanc›larla röportaj yap›lmas›na böyle bir cevap veriyor. “Uluslararas› üne ulaflm›fl uzmanlar olmal›yd›”. Ün mü birikim mi? Ün mü do¤ruluk mu? Biz hangisinin yan›nda duraca¤›z? Eflit ün ve birikim sözkonusu oldu¤unda tercihimiz ne olacak? Tercihimizin ne oldu¤u Gelibolu ve Gallipoli ayr›m›nda kendisini gayet aç›k bir flekilde gösteriyor. Savaflta ‹nsan Gerçe¤i Son dönemde sineman›n en sevdi¤i fley objektiflik ve savafl gibi toplumsal bir siyasetin bireyin üzerinde b›rakt›¤› izler. Ad›n-
dan sözettirmek isteyen herkes meseleye en baflta buradan bakmay› tercih ediyor. Meseleye buradan bakmakta bir sorun yoktur. Ancak, meseleye böyle bak›yormufl gibi görünmek oldukça problemli bir durumdur. fiimdi piyasa araflt›rmas›n›n bir koflulu haline gelmifl bir bak›fl aç›s› oldu bu. Nedir? Bir filmin iyi ifl yapmas›n›n, hakk›nda olumlu söz söylenmesinin koflullar›ndan biri de budur. Neredeyse buraya indirgendi mesele. Üretenin de¤il, tüketenin son dönem neyi hedefledi¤i, onu neyin rahats›z etmeyece¤i ve ne kadar çok bilet sat›laca¤›. fiimdi durum tam da buyken, küçücük tepeler için yürütülen amans›z savaflta, konu da Mustafa Kemal olunca savafl› etkileyen en önemli söz neden bu bak›fl aç›s›yla ele al›nm›yor? ‹flte size tam da sorgulayabilece¤iniz bir durum. Ne diyor Mustafa Kemal? “Size taarruzu emretmiyorum, size ölmeyi emrediyorum.” Tolga Örnek bize, hamasi bir kahramanl›k öyküsü anlatmayaca¤›n› söylüyor ama yeri geldi¤inde gururumuzu okflamaktan da çekinmiyor. Tolga Örnek’in düflünmeye çal›flt›¤› noktadan bakarsak bu söz didik didik edilecek bir sözdür. Ancak, savafl›n ve hayat›n gerçe¤inden bakacak olursak, böyle bir söz savafl›n gidiflat›n› de¤ifltirir. Buradaki tehlike flu: ‹kincisi gibi bakam›yor Örnek; çünkü bafltan bu anlay›fla kapal›. ‹lki gibi de bakam›yor; çünkü sözü eden Mustafa Kemal, baflka biri olsa üzerinden kim bilir ne dramatik öykülemeler yaratacakken sözü sahibinden dolay› sadece bir cümle olarak geçiyor. Yönetmenin o bireysellefltirmeci tavr›n› burada göremiyoruz. Bizim kanaatimizce de bu filmin temel
27
problemi kendi inand›¤› meselelerin üzerine korkusuzca gidememesi. ‹nand›¤› meselelere inan›yormufl gibi yapmas›. Çanakkale’deki savafl, ç›kar›lacak dersler bak›m›ndan çok önemlidir. Orada vatan savunmas›n›n bu halk üzerinde nas›l kutsal bir etkisinin oldu¤unu ilk elden gösteren bir fleydir. Devam›nda gelen Kurtulufl Savafl›’ndaki baflar›y› anlamam›za yarayacak büyük bir direnifl, savaflt›r sözü edilen. Anadolu’nun dört bir yan› iflgal edilmiflken her türlü yokluk, yoksunlukla bir zaferin nas›l elde edildi¤i meselesidir. Çöküflten Örgütleyip Çöküfle Götürmek Adolf Hitler, yukar›da sözü edilen savafl›n askerlerinden biriydi. Cephede yaraland›ktan sonra ülkesine geri dönen asker, yenilginin ard›ndan yurdunun nas›l çöktü¤ünü gördü. Milyon marklarla sadece bir ekmek al›nabilen bir ülkede, halk›n en temel yaralar›na parmak basarak h›zla yükseldi. Dünyan›n gördü¤ü en büyük savafl›n bir askeriyken, ondan daha büyük bir paylafl›m savafl›n›n bafl›n› çekti. Geçti¤imiz ay gösterime giren Çöküfl filmi ise Hitler’in son günlerine odaklan›yor. Sovyet kuflatmas› alt›ndaki Berlin’de, bir s›¤›nakta savafl›n seyrini de¤ifltirmek isteyen Hitler ve generallerinin yaflad›klar›n› izledi¤imiz film Almanya’da büyük tart›flmalar yaratt›. Hitler’in sekreterinin ölmeden önce anlatt›klar›ndan yola ç›kan film bu belgesel görüntülerle aç›l›p, bitiyor. Çöküfl de yine savafl›n içindeki bir insan› gösteriyor bizlere. Bu sefer ki ise Hitler. Bildi¤imiz kliflelerinden ar›nm›fl bir Hitler var önümüzde. Parkinson hastal›¤›yla bir eli sürekli titreyen, kar›s›na sevgiyle ba¤l›, çocuklara karfl› sevgi dolu bir Hitler. ‹flte filmi tart›fl›l›r k›lan ve tehlikeli olarak yorumlanmas›n› sa¤layan da bu. Milyonlarca insan›n ölümünden sorumlu olan bir kiflilik böyle resmedilmeli mi? Burada unutulan bir nokta var. Milyonlarca insan›n ölümünden sorumlu olmak onun kar›s›na karfl› sevgi duymas›n› engeller mi? Ortada bir sevgi vard›r fakat nas›l bir sevgidir. Onun toplumsal yan› nedir? Çocuklara karfl› flefkatli olmaya engel midir? Bunlar üzerinde tart›fl›lmas› gereken konulard›r. ‹nsani olunabilir ama insani olmak nerede bafllar ve nerede biter? Geçti¤imiz y›llar›n ali k›ran bafl kesen bir baflsavc›s› vard›. Halka, devrimcilere yönelik katliamlar›n ateflli bir savunucusuydu bu baflsavc›. Gerçi kendisi Hitler kadar yükseklere eriflemedi ama dal›nda oldukça da say-
28
g› gören biriydi. ‹flte bu baflsavc›n›n, günün birinde çok sevdi¤i köpe¤i öldü. ‹flte o zaman onu a¤larken gördük. Oysa o güne kadar birço¤umuz onun bir ölüye a¤layabilece¤ini akl›m›za bile getirmezdik ama a¤l›yordu iflte. Hem de fliir yazacak kadar duygulu bir hüzündü yaflad›¤›. ‹flte bu makam sahibi de bir insan ve belki de hepimizin unuttu¤u bir duyguyu içinde beslemifl. Onca idam karar›n›n ard›nda, ölen köpe¤ine gözyafl› döküyordu. ‹flte, meseleye bakarken çeliflkinin kaç›n›lmaz oldu¤u nokta buras›d›r. ‹nsani bak›yorum derseniz Hitler de bir insand›r. Gerek savafllar, gerek insan davran›fllar› onun s›n›fsal kimli¤inden ayr› ele al›nabilir mi? ANZAKLAR’› anlat›rken savafla insani yönden bakmak bir erdemken, neden Hitler’e böyle bakmak tehlike içerir? Kald› ki Çöküfl biraz anlayarak izlemeye çal›flt›¤›m›zda bize, bakmaya çal›flt›¤› insan›n nas›l bir insan oldu¤unu da inceden inceye ama çarp›c› bir flekilde anlat›yor. Kuflatman›n darald›¤› günlerde Berlin halk›n›n can kayb›n› hiç mi hiç önemsemeyen Hitler, onlar için hiç üzülmedi¤ini halk›n hiçbir fley hak etmedi¤ini söylüyor. Hitler nezdinde bugüne dek pek öne ç›kar›lmayan bir yaklafl›m bu. Öne ç›kar›lmayan ama tam da can al›c› nokta. Hitler’i ati oldu¤u noktaya tafl›yan Alman tekelleridir. Krupp’tur, Thysen’dir, Siemens’dir. ‹flte Hitler’in önemsedi¤i de bu tekellerin ç›karlar›d›r. Sivil halk ve üstün Alman ›rk› sadece yola ç›kmak için güzel bir idealdir. Bir ekme¤i, bir el arabas› dolusu parayla alabilen bir halk›n bu durumdan ç›kmak için tutunabilece¤i bir dald›r. Ötesinde, Almanlar’›n can› da hiçbir önem tafl›maz. Çöküfl bize bir baflka tez su-
nuyor. Hitler’in intihar›n› bir de bu aç›dan düflünün diyor. E¤er Berlin’e Sovyet ordular› de¤il de Amerikan ordusu girseydi. Hitler gene de intihar eder miydi? Film bu noktada bir soru iflareti oluflturuyor. Do¤ulular karfl›s›nda Bat›’n›n boyun e¤meyece¤i inanc› Hitler’in intihar karar› almas›nda rol oynuyor. Goebbels ailesinin intihar›ndan önce Bayan Goebbels’in befl çocu¤unu zehirleyip öldürmesi ise filmin en çarp›c› yan›. Nasyonal Sosyalizm’in olmad›¤› bir dünyada yaflamaktansa ölmesi tercih edilen çocuklar. Film, birkaç okumayla izlenebilen bir fleydir. Buna dünya görüflünüz, bak›fl›n›z, birikiminizle filmi de¤iflik flekillerde okuyabilirsiniz. Çöküfl, üzerinde tart›fl›lan yanlar›yla de¤il, tart›fl›lmas› gereken yanlar›yla ele al›nmal›d›r. Savafl›n kötüye giden döneminde Hitler’in generalleri ile olan tart›flmas› da o yafll› sempatik resmedilen ihtiyar›n gerçek yüzünü bize sunmakta oldukça baflar›l›. Askeri akademilerden yetiflen askerlere nefretini kusan Hitler, asl›nda neden kendisinin bu imkandan faydalanamad›¤›na isyan ediyor ve kaybetmenin getirdi¤i çaresizlikle sald›rganlafl›yor. Çöküfl, sonlara do¤ru kendilerini içkiye ve e¤lenceye vuran askerleriyle ne kadar yoz bir kültürün ne kadar yoz bir yükselifli oldu¤unu görsel olarak sunuyor. Bilemiyoruz, belki de biz böyle anl›yoruz. Çöküfl, kurmaca bir film olmas›na ra¤men; eksi¤iyle gedi¤iyle anlat›lmam›fl olan›, bildi¤imiz Hitler’e daha yak›ndan bakmas›yla benzerlerinden ayr›l›yor. Belki de Gelibolu’nun kaybetti¤i yer buras›. O risksiz sularda, çok riskli bir savafl› anlatma gayretine düflmüflken, Çöküfl tüm emekçilerine yönelecek laneti bile hiçe say›yor.❏
haber-yorum 33 Kurflun Belgeselle Hat›rlan›yor... Van’›n Özalp ‹lçesi’nde 1943 y›l›nda dönemin 3. Ordu Müfettifli Orgeneral Mustafa Mu¤lal›’n›n emriyle askerler taraf›ndan 33 köylünün kurfluna dizilmesini konu alan bir belgesel çekilecek. Belgeselde, kurfluna dizilen 33 köylünün öyküsünün yan› s›ra, tek partili dönemden günümüze, devletin Kürt politikas›, yarg›s›z infazlar ve toplu mezarlar ele al›nacak. Yönetmenli¤ini ayn› zamanda “Yas Tutan Tarih, 33 Kurflun” adl› kitab›n da yazar› olan Günay Aslan’›n yapaca¤› belgeselde görgü tan›¤› olan askerlerin görüfllerine de yer verilecek. Belgesel; 120 dakikal›k, Kürtçe ve Türkçe fleklinde iki dilde haz›rlanacak. May›s ay›nda bafllanacak çekimlerin, Eylül ay›nda haz›r hale getirilmesi planlan›yor. Yönetmen Günay Aslan, belgesele iliflkin verdi¤i demeçte; “33 Kurflun Katliam›, Kürtler’in karfl› karfl›ya kald›¤› inkârc› ve imhac› uygulamalar›n en trajik örneklerinden biridir. Onu ölümsüzlefltirmek ve dünya insanl›¤›na mal etmek gibi bir vicdani ve tarihi sorumlulu¤umuz var.” dedi. ❏
Gazetecilerden TCK Protestosu Gazeteciler, haber özgürlü¤ünü k›s›tlayan ve a¤›r hapis cezalar› getiren yeni TCK’ya karfl› tepkilerini dile getirdi. Bas›n özgürlü¤üne getirilen k›s›tlamalardan dolay› Türkiye’nin çeflitli illerinde yap›lan protesto eylemlerinde, gazeteciler; “özgür bas›n susturulamaz, Türkiye habersiz kalmas›n” yaz›l› pankartlar tafl›d›. Yürüyüfl esnas›nda baz› gazeteciler kendilerini zincirleyip a¤›zlar›na da bant takarak yasay› protesto ettiler. Eylemleri; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Haber-Sen, Türkiye Spor Yazarlar› Derne¤i (TSYD) ve Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i (ÇGD) de destekledi. Di¤er taraftan; AKP hükümetinin haz›rlad›¤› Türk Ceza Kanunu’nun yürürlük tarihi de 2 ay ertelendi. ❏
Afl›k Veysel’e Anma Halk ozan› Âfl›k Veysel, ölümünün 32. y›l›nda türkülerle an›ld›. Cemal Reflit Rey Konser Salonu’ndaki gecede; Arif Sa¤, Cengiz Özkan, Âfl›k Veysel’in eserlerini seslendirdi. Ayr›ca Âfl›k Veysel’in do¤um yeri olan Sivas’›n fiark›flla ‹lçesi’ne ba¤l› Sivrialan Köyü’nde de bir anma yap›ld›. ❏
Grup Yorum Dinledi¤i ‹çin Terfi Ettirilmedi! Ad›yaman’da Erdemir Lisesi Müdür Yard›mc›s› Celal Ayd›n, Müdür Baflyard›mc›l›¤› görevine terfi için baflvurdu¤unda “red” cevab›yla karfl›laflt›. “Red” gerekçesi olarak da; 1993 y›l›nda Grup Yorum’un Sivas’taki konserine kat›lmas› gösterildi. "‹lgilinin 18.06.1993 tarihinde Sivas ilinde 'Grup Yorum' taraf›ndan düzenlenen konsere kat›lan ve sol içerikli slogan atan flah›slar aras›nda yer ald›¤› fleklinde bilgiye rastland›¤›, yap›lan fifl tetkiki araflt›rmas›ndan anlafl›lm›flt›r" ibaresi yer ald›. Mahkeme kay›tlar›nda yer alan valili¤in belgesinde, Ayd›n'›n 12 y›l önce kat›ld›¤› konser nedeniyle devletin menfaatlerini koruyamayaca¤›, memleketin ba¤›ms›zl›¤›n› ve bütünlü¤ünü bozan Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenli¤ini tehlikeye düflüren faaliyette bulundu¤u, kamu yarar› gözetilerek müdür baflyard›mc›s› olarak atanmas›na iliflkin isteminin uygun olmad›¤› ifade edildi. ❏
29
B‹Z‹M T‹YATRO’ dan Yeni Oyun: “Kafa Ka¤›d›” Bizim Tiyatro’nun, Zafer Diper’in oyunlaflt›r›p yönetti¤i Kafa Ka¤›d› adl› müzikli oyunu; ‹stanbulKad›köy Bar›fl Manço Kültür Merkezi’nde sergileniyor. Kafa Ka¤›d› oyunu, izleyiciye: “Biz buraya, bu sahneyi iflgal etmeye geldik, ya siz?” sorusunu sorarak bafll›yor. Kullan›lmayan, ekilip-biçilmeyen topraklar› iflgal etmek isteyen bir toplulu¤un öyküsünü anlatan oyun; topraklar›n iflgalinin yan› s›ra, “geneti¤i de¤ifltirilmifl organizmalardan yola ç›karak, çok uluslu tekellerin oluflturdu¤u ezici-kaba güce karfl› savafl›mlar›” da kaps›yor.
www.bizimtiyatro.com / bilgi@bizimtiyatro.com Tel: 0543 765 71 15 Gifle: (0216) 418 95 49 ❏
Tayyip Erdo¤an, Karikatürleri Dava Etmeye Devam Ediyor R. T. Erdo¤an, gazetelerde ve mizah dergilerinde yer alan karikatürlerine dava açmaya devam ediyor. Daha önce Evrensel ve Cumhuriyet gazetelerinde yer alan karikatürlerden dolay› hakaret davas› açan ve tazminat alan Erdo¤an, bu kez de Penguen dergisine 40 bin YTL’lik bir dava açt›. Musa Kart’›n kedili karikatürü 5 bin YTL tazminat cezas›na çarpt›r›l›nca, haftal›k mizah dergisi Penguen de, 127. say›s›nda kapak olarak yay›nlad›¤› “Tayyipler Alemi” temal› albümde Erdo¤an’› sekiz ayr› karikatürcünün kaleminden sekiz de¤iflik hayvan fleklinde karikatürize etti. Erdo¤an da bunun üzerine karikatürler için 40 bin dolarl›k tazminat davas› açt›. Tayyip Erdo¤an; ayr›ca Fikret Otyam’a açt›¤› tazminat davas›nda da 5 bin YTL tazminat ald›.❏
Beykoz Belediyesi’nden Y›lmaz Güney Filmleri Beykoz Belediyesi “ABD sinemas›n›n egemenli¤i alt›ndaki Türk sinemas›na destek” amac›yla “Sinema Günleri” düzenliyor. Y›lmaz Güney’in do¤um günü olan 1 Nisan’a denk getirilen sinema günlerinde, Y›lmaz Güney’in; Yol, Sürü, Arkadafl ve Duvar filmleri gösterilecek. 1-29 Nisan 2005 tarihleri aras›nda yap›lan etkinli¤in takvimi flöyle: Sürü: 1-7 Nisan 2005 Duvar: 8-14 Nisan 2005 Arkadafl: 15-21 Nisan 2005 Yol: 22-29 nisan 2005 Beykoz Belediye Baflkan› Muharrem Ergül; Y›lmaz Güney’i tercih etmelerinin sebebinin, “filmlerinin Türkiye’deki dar gelirlilerin yaflad›klar› sorunlar› anlatan filmler olmas›” oldu¤unu vurgularken daha sonra da At›f Y›lmaz, Türker ‹nano¤lu ve Ertem E¤ilmez’in filmleriyle göstereceklerini ekledi. Filmler, Karya Sinemalar›’nda izleyiciyle buluflacak.❏
30
24. ‹stanbul Film Festivali Bafllad› Bu y›l yirmi dördüncüsü düzenlenen ‹stanbul Film Festivali 2 – 17 Nisan tarihleri aras›nda gerçeklefltiriliyor. Festivalde toplam 156 film gösteriliyor. Her y›l oldu¤u gibi bu y›l da filmler; ulusal yar›flma ve uluslararas› yar›flma olmak üzere iki ayr› kategoride yar›fl›yor. Gösterilecek filmlerin ald›¤› toplam ödül say›s›, 456. Festival’de, sinemaseverlere 23 belgesel film sunuluyor. Festivaldeki verilecek ödüllerden bafll›calar› ise flunlar; 20 dalda Alt›n Lale Ödülü, Sinema Onur Ödülü ve Yaflam Boyu Baflar› Ödülü. ‹stanbul Film Festivali’nde bu y›l ayr›ca; “Sinemada ‹nsan Haklar›” bölümü yer al›yor. A¤›rl›kl› olarak belgesellerden oluflan “Sinemada ‹nsan Haklar›” bölümünde; Ruanda, Arjantin, Irak, Güney Afrika, ‹srail ve Çeçenistan gibi birçok ülkeyi anlatan filmler bulunuyor. Festivalde daha önce ‹dil Yap›m taraf›ndan da filmleri yay›mlanan yönetmen Hüseyin Karabey’in iki belgesel filmi gösteriliyor. Ulusal Yar›flma bölümünde yar›flacak Türk filmleri flunlar: “Pardon” Yönetmen: Mert Baykal - “Ay›n Karanl›k Yüzü” Yönetmen: Biket ‹lhan “Mele¤in Düflüflü” Yönetmen: Semih Kaplano¤lu “Yolda” Yönetmen: Erden K›ral “Kalbin Zaman›” Yönetmen: Ali Özgentürk - “Hayal Kurma Oyunlar›” Yönetmen: Yavuz Özkan-“Balans Ve Manevra” Yönetmen: Teoman “Anlat ‹stanbul“ Yönetmen: Ümit Ünal, Kudret Sabanc›, Selim Demirdelen, Yücel YolYaz› Tura” Yönetmen: U¤ur Yücel cu ve Ömür Atay “Y Uluslararas› Yar›flma bölümünde ise flu filmler yar›flacak: “Evin Anahtarlar›” (Le Chiav› Di Casa) Yönetmen: Gianni Amelio Lila Ve Düflleri (Lila Dit Ça) Yönetmen: “Ziad Doueiri Gilles’in Kar›s›” -(La Femme De Gilles) Yönetmen: Frederic Fonteyne “Masumiyet” (Innocence) Yönetmen: Lucile Hadzihalilovic “Cafe Lumiere” (Kohi Jikou) Yönetmen: Hou Hsiao-Hsien “Yol da“ Yönetmen: Erden K›ral - “Gizli “Skandal“ (Scandal) – Joseon Namnyeo Sangyeoljisa Yönetmen: Lee Jae-Yong - “Baba Oca¤›” (In My Father’s Den) Yönetmen: Brad Mcgann - Çocuk Y›ld›z (Childstar) Yönetmen: Don Mckellar “De niz Yükselince“ (Quand La Mer Monte) Yönetmen: Yolande Moreau & Gilles Porte “Hayat›m›n fiark›s›” (Beyond The Sea) Yönetmen: Kevin Spacey - “Esrarengiz Kad›ndan Mektup“ (Y› Ge Mo Sheng Nü Ren De La› X›n) Yönetmen: Xu Jinglei- “Körü Körüne“(Blinded) Yönetmen: Eleanor Yule ❏
nokta haber 12 Mart 2005 2500 kiflinin kat›ld›¤› Gazi Mahallesi mezarl›¤›ndaki Gazi Katliam› anmas›nda Bize Ölüm Yok’u söyledi.
15 Mart 2005 ‹stanbul Üniversitesi’nde ‹stanbul Gençlik Derne¤i’nin düzenledi¤i 16 Mart Anmas› etkinli¤ine kat›ld›.
15 Mart 2005 Kocaeli Gençlik Derne¤i’nin Leyla Atakan Dü¤ün Salonu’nda düzenledi¤i gecede yaklafl›k 600 kifliye seslendi.
16 Mart 2005 ‹stanbul Gençlik Derne¤i’nin Beyaz›t Meydan›’nda 16 Mart katliam›yla ilgili olarak düzenledi¤i bas›n aç›klamas›na kat›larak 16 Mart marfl›n› seslendirdi.
18 Mart 2005 Sar›gazi’de düzenlenen konserde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.
21 Mart 2005 Gazi Mahallesi’nde Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin düzenledi¤i Newroz fienli¤i’nde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.
3 Nisan 2005 Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin Gazi Mezarl›¤›’nda düzenledi¤i 30 Mart – 17 Nisan flehitlerini anma etkinli¤ine kat›ld›.
5-6 Nisan 2005 Ankara’da Yüzüncü Y›l Kültür Merkezi’nde iki gün üst üste verdi¤i konserlerde yaklafl›k 1400 kifliye seslendi.
31
TAYAD’ l›lara Trabzon’da Faflist Sald›r›! Trabzon’da TAYAD’l›lar, “Hapishanelerde Neler Oluyor? Bilmek Hakk›n›z” kampanyas› çerçevesinde bildiri da¤›tmak isterken, polisin “Türk bayra¤› yak›yorlar” provokasyonuyla sivil faflistler taraf›ndan sald›r›ya u¤rad›. Linç edilircesine faflistler taraf›ndan dövülen befl kifli, çeflitli yerlerinden yaraland›. Sald›r›ya u¤rayan ve ölümden dönen Zeynep Erdu¤rul, Emrah Bak›r, Nurgül Acar, ‹hsan Özdil ve Çetin Güven, bu da yetmezmifl gibi, “Halkta infial yaratmak ve polise mukavemet”ten Trabzon Cumhuriyet Savc›l›¤›’nca tutukland›lar. Sald›r›n›n ard›ndan Türkiye’nin birçok flehrinde sald›r›y› protesto eylemleri gerçeklefltirildi. ‹stanbul TAYAD’›n yapt›¤› aç›klamada; “Genelkurmay merkezli bayrak kampanyas›n›n yaratt›¤› floven provokasyonlar›n bu seferki adresi Trabzon'dur. Bu öylesine aç›k ve pervas›z bir provokasyondur ki; 'Bayra¤› yakan bunlar' diye ba¤›ran kifli Trabzon'da devrimci-demokrat çevrelerin tan›d›¤› bir sivil polistir. Bu öylesine aç›k ve pervas›z bir provokasyondur ki; say›lar› yüzleri aflan faflist güruh ellerinde sopalarla 4 insan› linç etmeye çal›flt›lar" dedi. ❏
dvd... vcd... albüm...
Timur Selçuk Bedreddin Balet Plak
32
Türk Müzi¤i Ustalar› Kemençe Kalan Müzik
Hasan Sil Benim Ömrüm Gövtepe Müzik
Seyithan Dargeçit Anadolu Müzik