2005 39 temmuz

Page 1



tavır yerel süreli yay›n

tavır

kültür sanat yaflam›nda

Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: ASPAŞ Dağıtım: D-B-R

merhaba

Bir ömür sunmak gerekir yaflamak için. Bu ömrün k›sa ya da uzun olmas› önemli de¤il, nas›l yafland›¤›d›r önemli olan. Kalbinden kopmal›, özlemini duydu¤un dünyan›n nehirleri! Ki öyle akabilsin yaflan›las› dünyan›n damarlar›na… ‹dil, bir ömrün bafllang›c› oldu. Hapishanede, devrimci sanat›n özgürlü¤ü oldu. Y›llar m› geçti aradan ‹dil? Geçmedi… O günkü gibi duruyor gözlerin gözlerimizde, ellerin ellerimizde. Ölüm kusanlara karfl› birkez daha “Yaflam›fl say›lmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen.” diyoruz. Ve yine yürek kap›m›z› aç›yoruz, a¤›r ama onurlu ac›lara… Ac›lar yaflayarak güzelin anlam›n› kavrayanlardan de¤iliz, güzeli ararken ac›y› yaflayanlardan›z. Da¤lar, güzel türküler yakacak Mercan Yaylas›’n›n yi¤it çocuklar›na, biliyoruz. Bunu bildi¤imiz için, da¤lar›n kollar›nda uyusunlar diye uykular›n› bölmüyoruz… Karadeniz… Kaz›m… Kaz›m, “Karadeniz karalar ba¤lamas›n” diye horona dururdu. Karadeniz karalar ba¤lamayacak, asi çocuklar› var oldukça… Gitar› ve flark›lar›yla Kaz›m’› Karadeniz’in yakamozlu sular›na b›rakt›k… Denizin k›y›s›nda dalgalar vurdukça tellerine, yeni ezgiler getirsin bize gitar›… Sayfalar›m›z hüzünlü bu ay… Ama kavgada düflenlerin hüznü bu… Ne kadar çok ölümü ka¤›da döktük. Bofluna dememifl ozan, “Haziranda Ölmek Zor” diye. Haziran’›n hüznünü Temmuz’a tafl›d›k Mercan’›n çocuklar›ndan Kaz›m’a… “Hüzünlü olmas›n Haziran’lar” diyoruz ama biliyoruz ki olacak. Ressam Nuri ‹yem ise kapa¤›m›zdaki tablosuyla veda etti Haziran’da bizlere...

Dostlukla... ön kapak: Nuri ‹yem ( tablo )


tavır Aylık Sanat Dergisi ISSN 1303-9113

3

5

bafl›m›za geçirilen deve derisi

düfllerin bizimle....

14

30

ablam...

güler yüzlü s›cak kalpli insanlar›n yurdu...

23

e¤lencenin

yaflam›m›zdaki yeri

41

y›k›lmam›fl hüznün ozan›...


mektup

“Benim de hayata karfl› söyleyecek fleylerim var.” diyordun seninle yapt›¤›m›z röportajda ve o kocaman düfllerini anlat›yordun bize. Hayata, devrimci bak›yordun. Duruflun devrimciydi hayat›n karfl›s›nda. “Eh be güzel kardeflim, hayata karfl› söyleyeceklerini hep söyledin zaten duruflunla!“ diyemedik. Sustuk ve dinledik yine de seni. Yüre¤ini kimin yan›na koyduysan oradas›nd›r. Yüre¤in bizim yan›m›zdayd›, halklar›n. Bugün, gittin. Dilinde güzel sözlerle. “Devrimcilik”ti o söz. “ Düflmedim yani... Bir devrimci gibi duruyorum...” De¤ifltirmek istiyordun son günlerinde bile. De¤ifltirmek ve üretmek... Yeni bir albüm hayaliyle doluydun. Yaflamak gerekiyordu bunun için. “Yaflarsam yapar›m.” diyordun, “Ya da ya-

parsam yaflar›m...” Kendi derdine düflmeden birilerinin derdini tafl›yordun omzunda. O yoksullar›n derdini, dili yasaklanan insanlar›n derdini, açlar›n derdini… Bunlar› düflünüyordun. Ve düfller kuruyordun hayata dair. “Hep güzel olmas›n› istedim hayat›n, müzisyen oldum, devrimci oldum ama onlar bile bana yetmedi...” “‹yi bir bilim adam›n›n da devrimci olmas› gerekiyor. Hayat› yönlendiren, etkileyen, de¤ifltiren insanlar›n devrimci olmas› laz›m, sistemin bir parças› de¤il.” Bu telafl niye Kaz›m? “Bir fley ürettim ben, üç befl kiflilik de¤il, sevgi denen fley herhalde.” diyordun. Doyduk sevgine, yüre¤inin bereketinde... Hayata karfl› duruflun devrimciydi, biliyor-

tav›r

düfllerin bizimle...

duk. Bu yüzden sevdik seni. Bunu çok rahat ifade edebiliyorduk, vicdan›n ve erdemin bize ö¤retti¤i dilden. Bugün gördük ki, ölüme karfl› duruflun da devrimciydi. Bugün son kez ç›kt›n sahneye Harbiye’de ve o s›ms›cak bakan gözlerin kapal›yd› sadece... Sahne, hayat sald›r›s›n› en fazla hissetti¤in ve güvendi¤in yerdi senin, o yüzden gönlümüz rahatt› ve tutuyorduk gözyafllar›m›z› sen orada öylece yatarken. Çünkü senin dilince, “Sahnede hesap kitap yoktu. Orada ömür mömür, uzun k›sa m›sa... Her neyse iflte.” Yine sahne ve yine sen... Muhteflemdiniz!.. “Hayat adaletsizdir.” diyorduk senin son veda konserinin ard›ndan yazd›¤›m›z yaz›da. “Hayat adaletsizdir ve umudunu yitirenleri ac›madan siler atar.” Öyle de oldu Kaz›m. Umudunu yitirenler, diz çökerken hayat›n karfl›s›nda, sen en delisinden bir Karadeniz dalgas› gibi çarp›p geçtin yüre¤imizin k›y›lar›na. Dilinde umutlu flark›larla... “Hayat biter.” diyordun, “Önemli olan yaflarken neyin bitti¤i.” Senin o güzel günlere olan umudun hiç bitmedi. Gözlerinde umudun yitip gitti¤ini görmedik hiç. Sen bizi sevdin, biz seni. Ama hesaps›z sevdik birbirimizi. Hepsi o kadar... Hayal edebilir miydin bu kadar›n› acaba bilmiyorum? Harbiye’de senin için yapt›¤›m›z veda töreninden bahsediyorum. Sen yine aceleciydin ve sab›rs›z gidiyordun, en önde. Binlerce kifli senin “ölümsüz” oldu¤unu hayk›r›yordu. Bizim insanlar›m›z... Ülkemizin yüre¤i sevgi dolu insanlar›, senin dostlar›n... Bütün pisliklere, açl›¤a, sömürüye, zulme karfl› “Yaflas›n Halklar›n Kardeflli¤i” diyorlard›. Senin kurdu¤un düfller, sadece bugün için orada binlerce yürekte at›yordu ama yar›n on binlerce yüre¤i de katarak ço¤alacakt› düfllerimiz. ‹çin rahatt› bu yüzden, buna eminiz. Ve sen bunu bilerek gidiyordun Anadolu topraklar›na do¤ru... Oradaki sevdiklerini fazla bekletmeden. Biz kardefliz seninle... Seni u¤urlamaya gelmiflti kardefllerin. Laz’›, Kürt’ü, Türk’ü, Çer-

3


kes’i, Arap’›yla binlerce kifli. Sana Lazca veda etti kardefllerin, Kürtçe, Türkçe, Gürcüce... Hep bir a¤›zdan öfkeyle hayk›r›yor, hesap soruyorlard›. Hayal edebilir miydin bunlar›, hadi söyle? Ne zaman konserine gelsek, sen sahneden yüre¤imizi deli dalgalar gibi döverdin. Bugün de t›pk› öyle deli dalgalar gibi akt›k yollara, s›k›l› yumruklar›m›zla Harbiye’den Taksim’e... Yasakl› meydand› Taksim. Y›llarca kan›m›zla sulad›k da Taksim’i, yine de onlara b›rakmad›k, bilirsin. Ne kadar yasaklasalar da Taksim’i, “girece¤iz” deriz, dilimizde türkülerle, s›k›l› yumruklar›m›zla. ‹flte bugün de seninle girdik Taksim Meydan›’na. Devrimciler bir kez daha girdi Taksim’e ama bu kez seninle!... Sahnedeki kadar özgürdük. Sokaklar bizimdi. Caddeler, yollar.... seninle özgürlefliyordu bu sefer. Hayalini kurabilir miydin bunlar›n? N’olur söyle! Sen bu k›sac›k 33 y›l›n her saniyesini hakederek yaflad›n. Bu yüzden s›zlanan flark›larla de¤il, umutlu flark›larla and›k ve son bir kez kucaklad›k seni devrimci coflkumuzla. Tulum a¤lad› biraz, yalan› yok... Bazen de biz tulumu yaln›z b›rakmad›k. Yüre¤e laf geçiremedi¤imizdendi, ba¤›flla... Seni anarken, arkandan süslü püslü laflar etmedik. Gözlerindeki sahte duygular› gizlemek isteyenler gibi siyah günefl gözlükleri takmad›k. Sahte gözyafllar› dökmedik. Dökülen gözyafllar›m›z, gerçek bir hüznün ac›s›n› ak›t›yordu içimize. Rengarenk giysilerimiz ve rengarenk düfllerimizle oradayd›k. Konserine gelir gibi ... Sadakatle, vefayla seni dinliyorduk. Sen sahnede son bir kez Dido Nana’y› söylüyordun. Ard›ndan “Ne büyük bir flark›c›yd›, ama kansere yenik düfltü.” diyenler oldu. Laf! Sen yenik de¤ildin ki... Sar›p sarmalad›k seni binlerce kifli. Çünkü bizimdin, seni onlara vermedik!... “Onlar...” Yani o flatafat içinde yaflayanlar, o sahtekarlar, ikiyüzlüler, halka s›rt›n› dönenler, iyi gün dostu olanlar... Nas›l da yabanc›yd›lar sana. Sen bizimdin, çünkü seni nas›rl› eller alk›fllad› sahnede. Kendi dilinden türküler söyledi seninle. Umut doldu yürekler. Dostlar kötü günde belli olur. Ac› ise ancak paylafl›l›nca hafifler. Dostlar, derdini dökebiliyorsan dosttur. Dost, yaran› sar›yorsa dostundur. Ve yaralar, sar›l›rsa iyileflir. Biz, dosttuk. Dosttuk çünkü seninle o yoksul sofralara çok diz k›rd›k. Kardefl sofralar›na. Hesaps›z kitaps›z geldin ne zaman ça¤›rsak. Sahnenin önünde kan ter içinde horon tepen devrimin çocuklar› seni niye seviyorlard› biliyor musun? “Bizimle” oldu¤un için, “bizim” oldu¤un için. Biz, halk›z... Sen de bizden biriydin iflte.

4

Halklar›n kültürünü yans›t›yordun sanat›na. Cesurca, inatla. Kendi dilince söyledin flark›lar›n›, korkusuzca. Hislerimizi anlayabildi¤in için anlatabildin zaten. Bir sanatç›y›, halk›n sanatç›s› yapan fley budur. Ac›y› hissedemeyen bunun sanat›n› da yapamaz. Yapsa da sanat olmaz. Seni di¤erlerinden farkl› k›lan da buydu iflte. Sana yüre¤imizin kap›lar›n› açan da buydu. Gördün, hissettin ve yapt›n. Bunca rezilli¤in, kepazeli¤in, alçakl›klar›n, yozlu¤un ortas›nda birisi ç›k›yordu hesaps›z, kitaps›z ve deli bir horona duruyordu. “Heey!” diyordu. “Koca dünya, duy benim de sesimi. Karadeniz’in k›p›r k›p›r coflkusuyla sesleniyorum sana, bir gün görece¤iz o güzel günleri!” “Neden bizimdin?” sorusuna cevap olacak o kadar çok fley var ki hangisini anlatsak? Hangi sözcüklere s›¤d›rsak? Gün geldi bir tabak yeme¤i, gün geldi ayn› sahneyi paylaflt›k. Yan›na davetsiz sokulduk. Yeri geldi güldük ve yeri geldi ayn› fleye kederlendik. Günü geldi zor günümüzde omzumuza dokunan dost eliydin. 1 Nisan’da kurumumuzu bas›p talan edenlere karfl› bizim yan›m›zdayd›n. Gözalt›ndan ç›kt›¤›m›zda, yorgun ve h›rpalanm›fl bedenimizi kucaklarken gördük seni. Geçmifl olsun diyen gülen gözlerini... Felluce’yi kan götürürken, Felluce halk› Amerikan bombalar› alt›nda katledilirken, düzenledi¤imiz konserde ci¤erlerin sökülürcesine öksürürken gördük seni. Korktuk ve ilk o zaman ö¤rendik hastal›¤›n›. Daha da ötesi sen hastal›¤›n› henüz ö¤renmifltin. Bunun flaflk›nl›¤› vard› sende. Ama konsere gelmekte hiç tereddüt yaflamad›n. Kendi derdine düflüp konseri iptal etmek flöyle dursun, özellikle gelmek istemifltin. Coflkundan hiç bir fley kaybetmemifl, sahnede hiçbir fley belli etmemifltin. Çünkü kaybedecek zaman yoktu. Söyleyecek o kadar çok flark› vard› ki, deli coflkumuza, hüznümüze, ac›lar›m›za, aflklar›m›za dair. “Vay be...” dedik. O günden bugüne... “Vay be!“ diyor insan, “Vay be...” “Üç gün fazla yaflayaca¤›m diye kendimi rezil edemem.” dedi¤ini duydu¤umuzda dedik “Vay be!”... “Kanserden korkmuyorum.” dedi¤ini duydu¤umuzda dedik “Vay be!”... Bu “vay be...”yi alt› ay boyunca söylettin ya bize, aflkolsun sana Kaz›m.... ‹flte, halklar›n kardeflli¤i için çarpan yüre¤in durdu bugün. Yoksun... Vay be!... Seni onlar anlamaz. Seni ancak biz anlar›z. Seni anlayamad›klar› gibi, anlatamazlar da. Anlatsalar yalan söylerler. Yürek tafl›maz onlar gö¤üs kafeslerinde. Bu yüzden sevmeyi de bilmezler, kederi de. Bugünlerde sol gö¤sümüz çok s›zlad› Kaz›m. Sol gö¤sümüzde o kadar çok foto¤raf tafl›d›k ki... Çok u¤urlad›k sevdiklerimizi, bir dü¤ü-

ne gider gibi, türkülerle... Bugün cenaze töreninde bize dönen kameralar, seni niye bu kadar çok sevdi¤imizi anlatmayacaklar o ekranlardan. Hesap soraca¤›m›z›, yüzlerine hayk›rd›¤›m›z› söyleyemeyecekler. Çünkü onlar yalanlardan kurulu sahte dünyalar›nda yafl›yorlar. Çünkü onlar› senin katillerin besliyor. Yalanlar söylesinler diye. Kilometrelerce yürüdük senin ard›ndan. Yavafl, sakin, öfkeli... Alk›fllarla yürüdük, z›lg›tlarla. Bir de panik halde koflanlar vard›, robocoplar›yla, coplar›yla, gaz bombalar›yla, silahlar›yla. Tahmin edebilir miydin bu kadar›n›? Do¤ruyu söyle n’olursun? Senden korktular Kaz›m. Senden, sevenlerinden, ve halk›ndan. Öfkemizden korktular ve sana duydu¤umuz sevgiden. T›pk› Naz›m’›n dedi¤i gibi, “Korkuyorlar sevmekten”. Hep korktular zaten türkülerimizden... Bugün bir kez daha gördük yüzlerinde korkuyu. Bugün, ac›l› yüre¤imizde sana da bir yer açt›k. fiimdi al›p bafl›n› gidiyorsun, seni doyuran ve büyüten topra¤a, Karadeniz’e. Ama biz burada veda etmeyece¤iz sana. Seninle birlikte uçaca¤›z masmavi göklerden Karadeniz’e do¤ru. Son yolculu¤u birlikte yapaca¤›z. Bir sigara yakaca¤›z Hopa’ya var›nca. Ve bütün kederlerimizi dökece¤iz Karadeniz’in lacivert sular›na. Ve seni kendi ellerimizle emanet edece¤iz topra¤a. Toprak vefal›d›r. Emanetimizi k›skançl›kla saklayacak, biliyoruz. Ve Karadeniz senin kula¤›na hiç söylenmemifl türküleri söyleyecek. Ve “güzel günler” geldi¤inde deli bir horon tutaca¤›z birlikte. Karadeniz’den, Ege’den, sarp yamaçl› da¤lardan gelip, halklar›n kardefllik halay›nda buluflaca¤›z yine. Rahat uyu ve bizi merak etme sak›n, türkülerimiz hiç susmayacak. Bugün seni u¤urlayan binlerce kiflinin bir bildi¤i vard› ki hayk›r›yorlard›: “Türküler Susmaz, HORONLAR Sürer”. Ölüm, seni ald› aram›zdan. Ne olursa olsun, kallefltir ölümün ad›. Bu kez de, seni çok gördü bize. Ölmek, bir sonuçtur yine de. Önemli olan o hayat› nas›l yaflad›¤›d›r insan›n. Senin gibi h›zl›, senin gibi dolu dolu yaflay›p “üstü kals›n” dercesine gidebilmek, kocaman yüreklilerin harc›d›r. Seni kalbimizin en derin yerine u¤urluyoruz, kocaman yürekli dostumuz. Denizin çocu¤u, güle güle... Gökyüzü kadar kocaman, Karadeniz gibi deli ve durulmayan düfllerini büyütmek, “s›rt› lacivert hamsilerin ve m›s›r ekme¤inin zaferi için”, boynumuzun borcu olsun. Hayat, omuzlar›m›za senin de düfllerini yükledi. Tafl›mayana yuh olsun! ❏


mustafa karaca

güncel

bafl›m›za geçirilen deve derisi

Yüzy›llard›r zulüm alt›nda yaflam›fl Anadolu halklar›… ‹flkenceler, katliamlar, yasaklar yüzy›llard›r devam edip bugüne gelmifl. Binlerce y›ld›r bu topraklarda hüküm süren zulmün bask›lar›, halk›n belle¤inde derin izler b›rakm›fl, adalet için ölmüfl, öldürmüfl, öfkesini de hep büyütmüfl, ancak hiçbir zaman adaletsiz davranmam›fl. Adalet için haks›zl›klara, hukuksuzluklara karfl› direnmifl, ölmüfl, öldürmüfller. Kendi adalet anlay›fl›n› yaratm›fl ve bugünlere kadar tafl›m›fllar. Egemenlerin kurdu¤u mahkemeler ise tam tersi, adaletsizli¤in mekân› olmufl, adalet yerine adaletsizlik yay›lm›fl. Tarih çok fley söyler bize bu konuda. M.Ö. 1200 y›llar›nda Firavunlar’›n mezarlar›na hakaret edenlerin el ve ayaklar› tafl merdaneler aras›nda s›k›flt›r›l›p suçlar›n›n itiraf› sa¤lan›rm›fl. Eski Yunan’da, suçun ayd›nlat›labilmesi için suçlular›n tunç bir bo¤a heykeli içerisinde ateflte iflkenceye maruz b›rak›ld›¤›ndan bahsedilir. Eski Roma’da iflkencenin her çeflidini bulmak mümkün. Engizisyoncular iflkenceyi kendilerine meslek edinmifller. Çünkü Roma Hukuku’nda hüküm vermeden önce, san›¤›n suçlulu¤unu do¤rudan do¤ruya veya vas›tal› olarak ispat eden bir delilin bulunmas› gerekiyor. Burada engizisyoncular›n maharetine göre iflkence uygulan›r, iflkence ile ya suçluya suç kabul ettirilir ya da suçlu dayanamayarak ölürse cezas›n› çekmifl olurdu. Bu cezalar›n, iflkencelerin birço-

¤unu, “gücünü Tanr›’dan ald›¤›n›” ilan eden kral, Tanr› ad›na yapt›rm›flt›r. Osmanl›, ç›kard›¤› kanunnamelerle, vergisini ödemeyen herkese iflkence yap›lmas›n› hükme ba¤lam›flt›. Vergisini ödeyecek paras›, mal› olmayan binlerce köylü a¤›r iflkencelerden geçirilir, haysiyet k›r›c› hakarette bulunulurdu. Borçlu kifli efle¤e s›rtüstü yat›r›l›r, boynuna ba¤›rsaklar as›l›r, en son üzerine d›flk› at›l›p flehirde dolaflt›r›l›rd›. “Bas›n-yay›n›n bulunmad›¤›, halk›n büyük bölümünün okuma yazma bilmedi¤i, geleneklerin a¤›zdan a¤za nakledildi¤i bir

ça¤da an›lar, haberler ancak halk›n toplu halde bulundu¤u yerlerde yay›labilirdi. 1554 y›l›nda ‹stanbul’da biri Halepli, öbürü fiaml› iki kifli kahvehane açarlar. Burada satranç, tavla oynand›¤› gibi, çeflitli sohbetler de yap›l›rd›. Bu tür yerlerin yasaklanmas› uzun sürmedi; ‘Günün siyaseti burada tart›fl›l›yor, hükümet burada elefltiriliyor ve hatta fesat bile burada tasarlan›yordu.’ diyerek, III. Murat ve I. Ahmet zaman›nda buralar yasakland›. IV. Murat ise kahveyi kesin olarak yasaklay›p kahvehaneleri y›kt›rd›, birçok kifliyi idam ettirdi.” (Burhan O¤uz -Türk Halk Düflüncesi ve Hareketlerinin ‹deolojik Kökenleri III, S.228) 1607 y›l›nda Kuyucu Murat Pafla, Anadolu üzerine sefere ç›km›flt›r. Murat Pafla bütün konaklad›¤› yerlerde önceden ev büyüklü¤ünde kuyular kazd›r›p bütün Celalileri, muhalifleri öldürüp bu kuyulara att›r›r, oraya indirilen birkaç adam da at›lanlar› istif ederlerdi. Denir ki, bu kuyulardan günlerce kan taflm›flt›r. Hepimizin bildi¤i Hacivat ve Karagöz, Selimiye k›fllas›n›n inflaat›nda çal›flan iflçilerdir. ‹natç›l›klar›yla, nükteleriyle insanlar› güldürüp, e¤lendiren, kendi dramlar›n› anlatan… Ancak Padiflah iflçileri oyalay›p, ifli savsaklad›klar› gerekçesiyle katline ferman ç›kar›p ikisinin de bafl›n› vurdurur. Suçlar› padiflah› k›zd›rmak, cezalar› ise an›nda idam edilmek olmufltur.

5


Osmanl› zulmüne iliflkin bunun gibi yüzlerce, binlerce olay anlat›l›r. Padiflah fermanlar›yla halklar›n üzerinden k›l›ç, k›rbaç eksik edilmemifltir. Tek bafl›na, adalet istemek bile suç say›lm›fl, cezaland›r›lm›flt›r. Egemenlerin uygulad›klar› bu katliamlar, iflkenceler tarih boyunca de¤iflik flekillerde sürmüfltür. Zulme karfl› küçük büyük direnifller, ayaklanmalarla doludur tarihimiz. Direnenler için de, halklar türküler yakm›flt›r, methiyeler dizmifltir. Bu türküler de her dönemin izini tafl›y›p günümüze kadar gelmifltir. Pir Sultan Abdal, padiflahlar›n adaletsizli¤ine karfl› baflkald›rm›fl olan ozanlar›m›zdan biridir. Ve bundan dolay› idamla cezaland›r›lm›flt›r. Buna ra¤men ‘Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.’ diyerek boyun e¤memifltir. Egemenlerin koydu¤u yeni zulüm yasalar›, her zaman direniflle karfl›lanm›flt›r. Ekme¤inin hakk›n› yedirmek istemeyen halk›n kan› en çok bu dönemlerde dökülmüfltür. Halklar en çok a¤›d›, zulmün artt›¤› böyle dönemlerde yakm›flt›r. Halk›n yan›nda, zulme karfl› savaflan kahramanlar›na yönelik koçaklamalar, en çok bu dönemlerde söylemifltir, direnifl destanlar› dilden dile dolaflm›flt›r. Anadolu’daki zulüm Osmanl› ile sona ermeyip, günümüze kadar gelmifltir. Osmanl›’n›n uygulad›¤› iflkence yöntemleri, katliamlar devam etmifltir. Özellikle 1982 y›l›nda ç›kar›lan anayasa ile halk›n elinden bütün haklar al›nm›flt›r. Askeri cunta ola¤anüstü durumu bahane ederek, bask› yasalar› ç›karm›flt›, ama 1

6

Haziran’dan itibaren yürürlü¤e giren yeni Ceza Kanunu, Ceza ‹nfaz Kanunu ’82 Anayasas›ndan kat kat fazla bask›c› olarak haz›rlanm›flt›r. Avrupa’n›n onay› al›narak, bütün temel hak ve özgürlüklere s›n›rlamalar getirilmifltir. Sokaktaki seyyar sat›c›dan, memura; iflçiden, gazeteciye… herkese her an hapis cezas›, para cezas› verecek flekilde haz›rlanm›fl, tarihte efline az rastlan›r, bask›c›, yasakç› bir ceza kanunu uygulamaya sokulmufltur. Hiç kimse hakk›n› aramas›n, bütün halk tek tip insan olsun, boyun e¤sin, bir lokma ekme¤i bulamad›¤›nda aç kals›n, ama isyan etmesin, yeni yasa bunu istiyor. Baflkald›ran› ise F Tipleriyle tehdit ediyor.

Tek tip insan yaratma fikri çok eskilere dayan›r, “Mankurt”laflt›rma olay› da, tek tip insan yaratmada en zalim iflkence yöntemi olarak tarihte yerini alm›flt›r. Mo¤ollar’da savafl sonras› ele geçirilen esirlerden güçlü, genç erkeklerin kafas› trafl edilir. Yeni kesilmifl bir devenin derisinin en sert oldu¤u boyun k›sm› yüzülür. Deve derisi, genç, güçlü esirlerin trafl edilmifl bafllar›na geçirilir ve bu gençler k›zg›n günefl alt›nda bekletilirler. Güneflten dolay› deri kurumaya bafllar, yavafl yavafl sertleflir. Bu s›rada esirlerin saçlar› da uzamaya bafllar, uzayan saç d›flar› ç›kacak yer bulamad›¤›ndan gençlerin kafa derisinden beyne do¤ru uzar. Bu iflkence sonucu birçok genç ölür. Sa¤ kalanlar ise art›k geçmiflini hat›rlamayan bir yarat›k, Mankurt haline gelir. Mankurt’lar da, kendilerine ilk ekme¤i, suyu veren kifliyi efendi olarak görürler, her istedi¤ini yaparlar. E¤er yapmazlarsa efendi, kafalar›ndaki deve derisini ç›karmakla tehdit edermifl. Art›k kafalar›ndaki deriyle o denli özdeflleflmifllerdir ki, kafalar›ndaki deve derisinin ç›kar›lmas›ndan korktuklar› için her istenileni yaparlarm›fl. Bu olaylar›n üzerinden yüzy›llar, bin y›llar geçti, ama egemenler halklar› bask› alt›na almak, tek tip insan yaratmak için zulüm yapmaya devam ediyor. 1 Haziran’da egemenler bafl›m›za deve derilerini geçirdiler, elinizi bafl›n›za koyun, ama bir fley bulamayacaks›n›z, yaln›z biraz düflünün, hissedeceksiniz bafl›n›zdaki deve derisini, hissedebilirsiniz!..❏


ahmet güngör

makale

dil ve kültür ‹nsan›n gelifliminde belirleyici olan iki temel etken vard›r: Dil ve emek. ‹lkel ça¤dan bu güne yaflam›n ak›fl›n› sa¤layan bu iki etkendir. Özelikle dil, iletiflimde kullan›lmas›yla birlikte daha etkili ve aktif olmaya bafllar ki insanlar aras›nda yaflamsal önem tafl›yan tek araç dildir dersek yanl›fl olmaz. Dil sevgiyi, ac›y›, açl›¤›, umudu, umutsuzlu¤u anlat›r. Ortak olan insani

tüm duygular› söze döker ona anlaml› sesler katarak s›cak tan›mlamalar getirir. Konuflma diliyle birlikte yaz›msal alanda da geliflmeye bafllar. Dil, yaz›l› hale gelmeye bafllamas›yla birlikte kendini gelifltirir. Çünkü o güne kadar kullan›lan dile yeni sözcükler eklenmeye bafllar ve kal›c›lafl›r. Yaz›l› hale gelmeyen birçok dil bugün kaybolmufl durumdad›r. Di¤er önemli etken de dilin ne kadar etkili kul-

lan›ld›¤›d›r. Ne kadar s›k ve etkili kullan›l›rsa o kadar geliflir. Dil sadece düflünceyi yaz›ya ya da söze dökmek de de¤ildir, ona biçim verir ve tat da katar.

Anadil ‹nsan›n dilinin oluflmas› ve geliflmesinde yaflad›¤› yerin, ailenin etkisi oldukça fazlad›r. Daha do¤rusu temeldir. Bir çocuk konuflmaya ilk bafllad›¤›nda annesinin söylediklerini tekrarlar. Yani ilk annesinin diliyle kelimeleri ö¤renir. Bu dil çocu¤un dünyas›ndaki en s›cak duygudur. O güne kadar annesine karfl› duydu¤u s›cakl›¤› sözcüklerle ifade etmeye bafllar. Bu dil oldukça da özgürdür. Özgür olmas›n›n nedeni kimsenin etkisi alt›nda kalmadan istedi¤i sözcükle konuflmas› ve istedi¤i rahatl›kta telaffuz edebilir olmas›d›r. Çünkü hiçbir fleyin etkisinde kalmaz… Anadil bireyin do¤uflunda karfl› karfl›ya geldi¤i, ailesinin, sonra da kendisinin üyesi oldu¤u toplumun diline verilen isimdir. ‹nsan›n bilinçalt›na inen ve bireyin toplumla en güçlü iliflkilerini oluflturan sa¤lam bir ba¤d›r. Anadil, kiflinin bilincinde yer edindi¤i oranda önem kazan›r. Yoksa di¤er dilleri ö¤renmeye bafllad›¤›nda o dil inceli¤ini kaybetmeye bafllar. Yok, e¤er bir öz bilinç oluflmufl ise onu ömür boyu korur.

7


Di¤er bir yan da anadilin etkili kullan›lmas›d›r. Anlamad›¤›m›z bir dil bizi etkilemez. Ya da az çok çözebildi¤imiz sözcüklerin etki gücü anadilinle söyledi¤indeki etkiyi yaratmaz. Anadil ruhi bir flekillenme yarat›r. Onun özel bir yeri olur hep. S›cac›kt›r, tüm bedenini sarar. Ulus tan›m›n› yaparken en temel özellik olarak dil bütünlü¤üne vurgu yap›l›r. Bir ulusu ulus yapan onun ana dilidir. Toprak bütünlü¤ü ve dil bir ulusun olmazsa olmaz koflullar›d›r. O ulusun kültürüne flekil veren de dilidir. Bu nedenle bir ulusu yok etmenin, o ulusun dilini yok etmekten geçti¤i, bütün araflt›rmac›lar›n hemfikir olduklar› bir gerçektir. Elbette dilin aniden yok edilebilecek bir fley olmad›¤› da bilinir. Bu ifl o kadar kolay olmad›¤› için çok çeflitli politikalar uygulan›r. En çok tercih edilen ise o dilin kirletilmesi, bozulmas› ve yozlaflt›r›lmas›d›r. Emperyalizm, bir ulusu yok etmek için baflta askeri güç kullanarak toptan ortadan kald›rmaya yönelmesinden sonra, bunun çok da baflar›l› bir yöntem olmad›¤› gerçe¤iyle yüz yüze gelmesiyle taktik olarak de¤iflikliklere gitmek zorun-

8

da kalm›flt›r. Tabi bu durum, bu politikadan vazgeçtikleri anlam›na gelmiyor. Tam tersi fiziki sald›r›larla birlikte, psikolojik ve kültürel sald›r›lar da öne ç›kmaya bafllar. E¤itime yönelik politikalar, teknolojinin kullan›m›nda tek dilin (‹ngilizce) hâkim k›l›nmas› yukar›daki politikalardan hiç de ba¤›ms›z de¤ildir. Bugün her ulusun dili yar›-‹ngilizceye dönüflmüfl durumdad›r. Ve yap›lan araflt›rmalar da bunu do¤ruluyor, son yüzy›l içinde alt› bin dilin yok olma aflamas›na geldi¤i söyleniyor. Kültürel zenginli¤in h›zla yok olmaya do¤ru gitti¤i görülüyor. ‹nsanlar›n en temiz ve gerçek zenginli¤i dilidir. Say›s›z dillerden üretilen fliirler, destanlar, türküler… Dillerin bütün renkleri h›zla solduruluyor ve öldürülüyor. Oysa dillerin kardeflli¤i, halklar aç›s›ndan çok önemli bir de¤erdir. Kardefl uluslar›n birbiriyle kültürel olarak al›fl veriflte bulunduklar› süreçlerde çok zengin bir kültür miras› geriye b›rak›rlar. Ki bu güne kadar bütün ba¤›ms›zl›k savafllar›nda en önemli talep dillerin korunmas› ve kendi anadillerinin tüm inceliklerini ö¤renip gelifltirmesini sa¤lamak oldu¤unu kabul etmeleridir. Dilin özgür b›rak›lmas› en önemli talepleri olmufltur. Emperyalizmin politikalar› ise tam tersi, yok etmenin üzerine flekillenir. Konfiçyüs’un flu sözleri de oldukça önemlidir. Konfiçyüs’e soruluyor: “Bir ülkeyi yönetmeye ça¤r›lsayd›n›z, yapaca¤›n›z ilk ifl ne olurdu?”. Konfüçyüs flöyle cevapl›yor: “Hiç kuflkusuz dili gözden geçirmekle ifle bafllard›m. Dil kusurlu olursa sözcükler düflünceyi iyi anlatmaz. Düflünce iyi anlatamazsa, yap›lmas› gereken fleyler do¤ru yap›lamaz, ödevler gere¤i gibi yap›lmazsa, kültür bozulur. Kül-

tür bozulursa, adalet yanl›fl yola sapar. Adalet yoldan ç›karsa, flaflk›nl›k içine düflen halk, ne yapaca¤›n›, iflin nereye varaca¤›n› bilmez. ‹flte bunun içindir ki; hiçbir fley dil kadar önemli de¤ildir”. Dilin yanl›fl ya da do¤ru kullan›lmas› kültürü do¤rudan etkiler. Kültürel sapman›n da, genel yaflam tarz›n›, adalet duygusunu do¤rudan zedeledi¤ini gösteriyor.

Yasakl› Dil Kürtçe Ülkemizde Kürtlerin dili bugün yasaklarla donat›lm›fl durumda. Birçok anne ve baba çocuklar›yla hangi dili konuflaca¤›n› bilmez haldedir. Çocuklar›n›n Kürtçe konufltu¤unda okulda nas›l bir s›k›nt› yaflayaca¤›n› kendi pratik deneyimleriyle biliyorlar. Bu da çocu¤un iki dünya aras›nda s›k›flt›r›lmas›na yol aç›yor. Kürtçe belirli s›n›rlar içinde geliflti¤inden dolay› oldukça s›n›rl› bir kelime hazinesi olmas›, gerilemenin temelini oluflturuyor. Kürtçe, köyde ya da mahalledeki konuflmalarla s›n›rl› bir dil halini alm›fl durumdad›r. Türkçeyi de yar›m yamalak biliyor çocuklar. Ülkemizdeki e¤itim zaten tek dil üzerinden yap›l›yor. ‹ki dil ayn› zamanda iki kültür anlam›na geliyor. Ve insanlar iki kültür aras›nda gelip gidiyorlar. Kendi anadilini bir kenara itmek mümkün olmad›¤›na göre ve Türkçe tali bir dil olmas› gerekirken tam tersi bir durum söz konusu. Anadile konulan yasak insanlar›n sahip oldu¤u kültüre konulan yasak anlam›na gelir ki görülen de budur. Bu, bir anlam›yla de¤erlerin de kopar›lmas› demektir. Bir halk›n anadili, o halk›n sevinçlerini, kederlerini, neyi sevdi¤ini, neyi sevmedi¤ini, psikolojik durumunu, davran›fllar›n›, üslubunu, içinde birikenleri d›fla vurmas›n› vb. vb. her fleyini anlat›r. Bir insan konuflamaz ya da söylemek istedi¤ini söyleyemezse, neler hissetti¤ini anlamak mümkün de¤ildir. Kürtçe’nin yaz›l› edebiyat› hemen hemen yok olmufl durumdad›r. Bugün Kürtçe özel kurslarla ayakta durmaya çal›fl›yor. Bu da bir halk›n dilinin yaflat›lmas›nda ne kadar etkili olabilir ki? Bu nedenle anadilde e¤itim bir lütuf de¤il, o halk›n yaflam damar› ve hakk›d›r. Kürtçe konuflan insanlar›n kendi anadillerinde e¤itim görmesi gerekir, yoksa kendi kültüründen uzaklaflacak ve iki dünya aras›nda s›k›fl›p kalarak, kendisini hiçbir kültüre ait hissetmemeye devam edecektir.❏


röportaj

tav›r

medya, tekel, sansür konular›n› geçen say›m›zda ele alm›flt›k. bu kez bu üç konuyu tart›flmaya açt›k. radikal’ deki iflinden at›lan muhabir - gazeteci ahmet fl›k ve cumhuriyet gazetesi’nden hatice tuncer, konuyla ilgili sorular›m›z› cevaplad›:

medya, tekel, sansür üzerine...

AHMET fiIK Medyan›n ifllevi nedir? Ne olmal›d›r? Hep anlat›lan e¤lence arac› olmas›, e¤itici olmas›, ya da haberdar etmesi meselesinde nerede durmal›? Ya da ille de bir yerde durmas› gerekiyor mu? Medyan›n medya tan›m›na uygun olabilmesi için toplum ço¤unlu¤unun vicdan› olmas› gerekir. Bu yüzden gazete, radyo, televizyon vb. iletiflim araçlar›n›n gerçe¤in haberini vermesi gerekir. ‹nsanlar› olup-bitenler hakk›nda “do¤ru bilgilendirme” gere¤i de bir bütün olarak medyan›n özel ç›kar ve kâr arac› olma durumuyla çeliflir. Baflka türlü ifade etmek istersek, “kamu yarar›” gerekçesi, bir bütün olarak medyan›n bir özel kazanç alan› haline getirilmesini engellemeyi gerektirir. Elbette medyan›n özel ka-

zanç konusu yap›lmas›n›n engellenmesi de yeterli de¤ildir. Medyan›n devletten ve her türlü iktidar ve güç oda¤›ndan da ba¤›ms›z olmas› gerekir. Medyan›n ifllevini ele almak gerekirse, bizi en çok ilgilendiren k›sm›yla 12 Eylül 1980 darbesi sonras›na bakmam›z gerekiyor. 12 Eylül darbesi, bugünden bak›ld›¤›nda etkileri ve sonuçlar› bak›m›ndan çok daha kapsaml› bir proje olarak duruyor. Bu projenin en önemli aya¤›n› ise ekonomik ve siyasi hedefler kadar bu topraklarda farkl›, yani tek model bir insan tipinin yarat›lmas› hedefinin oluflturdu¤unu söylemek mümkün. 12 Eylül özellikle siyasi aç›dan bu ülkeyi bir daha eskisi gibi olamayacak bir noktaya getirmiflse bunu medya eliyle gerçeklefltirdi¤i toplumsal anlamdaki dönüflüme borçludur. Hedeflenen insan ve toplum modelinin oluflturulmas›nda ekonomik-politik araçlar da etkin bir biçimde kullan›lm›flt›r ama bunu kitle iletiflim araçlar› diye de bilinen medya eliyle yap›lmas› daha önemlidir. Çünkü yasalarla, bask›yla, cezaevi politikalar›yla genifl toplum kesimlerini denetim alt›na almam›z çok mümkün de¤ildir. ‹flte bu noktada devreye medya girer. Bir nevi toplum mühendisli¤i yap›l›r medya eliyle. Var olan yasalar› ve kurumlar›yla halen varl›¤›n› sürdüren darbe rejiminin toplumu çürütme projesinin en önemli arac› olmufltur medya. Toplum, özellikle özel radyo ve TV kanallar›n›n aç›lmas›yla yayg›nlaflan ama hep tek sesli kalmay› “baflaran” ve sadece birkaç kartelin elinde duran bu çürümüfl medya ile kuflat›lm›flt›r. Her tekel grubu, kendi ç›karlar› do¤rultusunda kitlelere düflünce, talep ve amaçs›z tüketim empoze eden, sistemin bekas›n› sa¤lamay› amaç edinen bir medya ile kuflatm›flt›r toplumu.

‹flin kötüsü istenen insan modelinde büyük oranda da baflar› yakalanm›flt›r. Bu noktada medyan›n e¤itici ve nesnel koflullar› gözeten bir objektiflikte habercilik yapmas›n› talep edenler ise sen, ben ve bizim o¤landan öteye geçmez. Bu anlat›lanlardan medyan›n ille de bir yerde durmas› gerekti¤ini de söylemifl oluyoruz. Durmas› gereken yer belli ama flu anda bulundu¤u yer de¤il elbette.

“Özgür Bas›n” ya da “Bas›n Özgürlü¤ü” denen fley nedir. Ne olmal›d›r. Özgürlük nereye kadard›r? Özgür bas›n ya da bas›n özgürlü¤ü denen olgu tamamen bir safsatadan ibaret kan›mca. Medya araçlar› sahiplilik aç›s›ndan kimin elinde olursa olsun ya da ideolojik olarak nerede durursa dursun birilerinin ç›kar›na dokundu¤u noktada özgürlü¤ünü yitirir. Kartel medyas› diye nitelendirilen medya gruplar›nda bu özellikle ekonomik ç›karlar ve sistemin devaml›l›¤›n› sekteye u¤ratacak haberler noktas›nda yayg›n olarak karfl›m›za ç›kar. Öteki tarafa bakal›m, “bizim” dedi¤imiz medyada da durum iflleyifl aç›s›ndan pek farkl› de¤il. Her biri belli siyasi yap›lara angaje olmufl bu yaz›l›, görsel ya da iflitsel yay›nlarda da, boyal› diye elefltirdi¤imiz medyan›n içinde elefltirdi¤imiz noktalarla bir çok ortakl›k kurabiliriz. Özgürlük, sahiplik iliflkisi içinde bulunulanlar›n ekonomik, siyasi ya da toplumsal ç›karlar›n›n zedelendi¤i yere kadard›r. Tabi ki bu söylediklerimden herkesin herkes hakk›nda yazabilece¤i ya da at›p tutabilece¤i bir medya özleminden bahsetmiyorum ki zaten bu mümkün de¤il. Söylemeye çal›flt›¤›m, kiflisel hak ve özgürlükleri s›n›rlamadan ya da ihlal et-

9


meden do¤rulu¤undan kuflku duymayaca¤›m›z ama her ne flekilde olursa olsun bilgilendirme ve halk›n haber edinme hakk›n› yerine getirdi¤imize dair kuflkuya yer vermeyen olgular›n yaz›l›p söylenebilmesi.

“Sansür” ve “Oto Sansür” nas›l iflliyor? Medya üzerine etkileri neler oluyor? Bazen hiç bir fley yokken muhabir “Bu haber nas›l olsa sansürlenir” diye kendini bile sansürleyebiliyor. Bu durumu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? ‹lk soruya verdi¤im yan›tta anlat›lanlar sansürün neye ya da kime karfl› iflletilece¤ini ortaya koyuyor asl›nda. Hal ve durumumuz böyle olunca da Türkiye medyas›nda sansürden çok bir fleyin olmad›¤›n› anlayabilmek güç de¤il. Sahiplilik aç›s›ndan kabul etmek mümkün de¤il ama sansürün neden var oldu¤unu anlamak mümkün. Burada üzerinde durulmas› gereken oto-sansür ki bu çok yayg›n. Sizinde söyledi¤iniz gibi habercilerde, çal›flt›¤› kurumlar›n durdu¤u yere bakarak otomatik bir refleks geliflmifl durumda. “Bu haber zaten burada yay›mlanmaz ya da müdür bu tür haberleri sevmez, uzun vadede beni de sevmeyebilir” denilerek bir tak›m haberleri görmezden gelmek çok yayg›n. Ya da bir iki kez o konularla ilgili haberler yapm›fl ancak yay›mlanmam›flsa art›k u¤rafl›lmamas› gerekti¤ini anl›yor haberci. Medya üzerindeki etkilerini ise gazetelerin toplam sat›fl rakamlar› üzerinden, güvenilirlik anketlerinde medyan›n siyasetçilerle birlikte son s›ralar› paylaflmas›ndan görebilmek mümkün. Medyan›n üstlendi¤i rollerden biri de emperyalizm’in kültür politikalar›n›n arac› olmas›d›r. Buna kat›l›yor musunuz? Emperyalizmin ad› daha konmam›flken bile sömürgeci kapitalistler gittikleri yere kendi kültürlerini de bir flekilde götürüyorlard›. Mesela sömürge ülkelerinde sömürgecilerin dilinin daha yayg›n olmas›, ya da tüketim al›flkanl›klar›n›n iflgalcilere göre de¤iflim göstermesi vs… Emperyalizmle birlikte ise bu daha bir sistematikleflmifltir. ‹ronik olan ise sömürülen halklar›nda da esaretten kurtulmak için verilecek savafl›mda kullan›lmas›n›n zorunluluk oldu¤u bilgiye ve güce ancak sömürge kültürü üzerinden ulafl›labilmesidir. Sözgelimi, kültür emperyalizmine karfl› ç›kaca¤›m diye tüm dünyan›n ayn› adla and›¤› televizyona baflka bir isim uydurmaya çal›flmak ya da televizyon denen arac› kültür emperyalizminin arac› diye reddetmek komik olur. Kültür emperyalizmi sadece bir dil sorunu de¤il toplumsal düflü-

10

nüfl, kavray›fl, yaklafl›m tarz›d›r ve ancak medya taraf›ndan toplumun kafas›na kaz›nabilir. Bu flekilde yarat›lan sadece basit bir tüketim toplumu kültürü de¤ildir ki, ezilenlere ezen gibi olma yollar› ve umudu pazarlanarak onlara kul olma düflüncesini toplumsal bilinç haline getirir. Öyle bir süreç yaflan›yor ki art›k insanlar iki saatlik bir filmle Marks’› ö¤rendi¤ini san›yor. Che, sadece duvara as›lacak bir poster ya da tiflört bask›s› oluyor. Muhalefetten anlat›lan ve uyulmas› istenen sadece sistemin uzant›s› parti liderlerinin anlatt›klar› oluyor. Sömürüyü, bask›y› yaflayan kitlelerin sesi olma iddias›yla muhalefet edenlerin sesi duyulmuyor medyada. Yaflam›n her alan›nda bilgi olmayan bilgiler medya taraf›ndan sürekli pompalan›yor. Televizyonun yayg›nlaflmas›yla uyuflturulmufl kitleler yaflad›¤› gerçeklikten kopar›l›p bir hayal dünyas›n›n içine sürüklenmifltir. Egemenli¤in yeniden üretiminin en büyük destekçisi olmufltur medya. Bu sayede istenilen biçimde ve daha çok tüketen bir toplum yarat›lm›flt›r. Dünyan›n her yerinde insanlar›n ço¤u ayn› k›yafetleri giyip, ayn› flark›larla ayn› danslar› yap›p, hamburgerle kar›n doyuruyor art›k. Bunu da sadece medya eliyle bu kadar yayg›n hale getirebilirsiniz. Bu durumda medyan›n, kapitalist toplumun insan›n› siyasal ve kültürel üretimin salt izleyicisi, bir di¤er deyiflle tüketicisi konumuna getirmedeki ifllevi de tart›fl›lmaz. Okuryazarl›¤› olup, okuyup yazmaktan aciz büyük bir genç kuflak var ülkede. Televizyon dizileri, reklâmlar, televoleler ve haber programlar› hep kolay tükettirmeye ve belleksizlefltirmeye yöneliktir. Televizyon, okuma yazma e¤itimi veya al›flkanl›¤› olmayan toplumda bahsi geçen ifllevi kolaylaflt›rm›flt›r. ‹zle, düflünme, tav›r alma... Medya, gün boyu al›n teri döken insanlara hiçbir zaman maddi olana¤›n› bulamayacaklar› ama hofla giden yaflam tarz›n› en az›ndan ekran bafl›nda izleyerek tatt›rma olana¤› verir.

“Haber de¤eri tafl›ma” y› ne belirliyor? Hep anlat›lan bir fley vard›r ya hani; köpe¤in insan› ›s›rmas› de¤il de insan›n köpe¤i ›s›rmas› haber de¤eri tafl›r diye. Nedir bu olay? Bir fleyin medyada yer alabilmesinin koflullar› nedir? Yani flimdilerde sadece polisin güç kulland›¤› diye tabir edilen fley, yani polisin göstericilere müdahale ederek onlar› dövdü¤ü, yaka paça gözalt›na ald›¤› durumlar da haber oluyor. Nedir bu durum? Birde özellikle 1 May›s gibi toplumsal olaylarda, eflcinseller, feministler, ilginç giyimli kad›nlar, çocuklar haber olur. Bu du-

ruma getiren sebepler neler? Yani ‹ngiliz bulvar gazetelerinin arka kapak güzelleri meselesine dönüyor ortal›k. Haber de¤erinin ne oldu¤u, hangi medya arac›n›n nerede durdu¤uyla ilgili elbette. 1 May›s örne¤inizdeki gibi mesela, “Bu kez olay ç›kmad›” diye haber oluyor. Ya da “daha renkli” görünümlüler haberi büyütebiliyor ya da ön sayfalara tafl›yabiliyor. Ama zaten bu medyan›n nerede durdu¤unu bildi¤imizden bizim için yad›rganacak bir durum de¤il. Ama elbette ki kabul edilebilir bir durum da de¤il bizim için. Bu soruya gelene dek anlatt›klar›m›za bakt›¤›m›zda bunun neden böyle oldu¤u da ortada. Yani çok sat›fll› gazetelerden ya da ayn› gruba ba¤l› TV kanallar›ndan, “1 May›sta kitleler var olan yoksulluk ve bask› düzenini, yolsuzluklar›, iflkence ve katliamlar› protesto ettiler” fleklinde haber verece¤ini beklemek safdillik olur. Muhabirin objektifli¤ini belirleyen fley nedir? Bir muhabir ne kadar objektif olabilir? Ücretle çal›flan bir muhabirin durumu nedir? Bir muhabir, nesnel koflullar› gözetti¤i ölçüde objektiftir. Tarafs›zl›k demiyorum ama. Çünkü tarafs›z gazetecilik denen fley, Amerikan medya okullar›nda ö¤retilen bir safsatadan ibarettir. Ben hiçbir zaman tarafs›z olmad›m mesela. Ezen ve ezilen, ölen ve öldüren varsa zaten habercili¤inizde ne tarafta duraca¤›n›z da bellidir. Önemli olan nesnel koflullar› göz ard› etmemek. Benim derdim haber ve habercilik. Etik koflullara uymak. Evet, bunu övünmek için söylemiyorum, fakat meslekteki ço¤u insana göre daha az kirliyim. Medya üzerinde tekelleflmenin ve holdingleflmenin etkisi ve medyan›n tekelleflmesinin bas›n yay›n üzerine etkileri neler oluyor? Ülkemizdeki durumu nedir? Medyadaki görevine bir flekilde son verilen bas›n mensuplar› bu durumdan nas›l etkileniyor? Yaflamlar›na ayn› sektörde devam edebiliyorlar m›? Ülkemiz bas›n›, özel radyo televizyon kanallar›yla aç›lmas›yla bas›n-sermaye iliflkilerinin çok daha s›k› olabilmesinin zeminini yakalad›. ‹liflkinin belirleyici ekseni ekonomik ve politiktir. Bu ba¤lamda medya, salt sermaye ile de¤il, sermayenin üstyap›sal organlar›yla da çok daha dolays›z ve etkin iliflkiler gelifltirebilmifltir. Medya art›k düzenin organik uzant›s› konumuna gelmifltir. Düzenin sahipleri geçmiflte kendisinin acemice yapt›¤› ya da yapt›rd›¤› iflleri bugün profesyonellere devretmifltir. Televizyon kanallar›,


gazete sütunlar› her türden tehdit, flantaj ve entrikan›n arac› olarak kullan›lmaktad›r. Sürekli elinin alt›nda tuttu¤u linç mekanizmas›yla seçti¤i hedeflere tüm gücüyle yüklenebilmekte ve böylece düzen içi dengelerde giderek artan bir a¤›rl›k kazanmaktad›r. Böylece, önceki dönemlerde haber ajanslar› arac›l›¤›yla sa¤lanan haber tekeli, televizyon kanallar›, gazetelere kadar yay›lm›fl, uluslararas› dezenformasyon flebekesinin a¤lar› daha da s›klaflm›flt›r. Ciddi bir inand›r›c›l›k sorunu olmas›na karfl›n 90’l› y›llarda yaflanmaya bafllayan medya enflasyonu ve bunun yan›nda medyada yaflanan tekelleflme süreciyle, toplumu kimliksizlefltirme furyas›n›n ilk sonuçlar› medyan›n kendisinde ortaya ç›km›flt›r. Sektörün kendinden menkul kârl›l›¤› de¤il, mevcut iliflkilerde kritik bir silah olmas› sermaye gruplar›n›n ifltah›n› kabartm›flt›r. Türkiye bas›n tarihine bakt›¤›m›zda meslekten gazetecilerin gazete sahibi oldu¤u y›llar›n ‘40’lar›n sonlar›nda terk edilmeye baflland›¤›n› görüyoruz. ‘60’larla bafllad›¤›m›z dönemde, ‘80’lere kadar Türkiye’de sermaye sahiplerinin medya alan›na girmesi çok h›zl› olmam›fl, daha do¤rusu medya bir sektör olarak bugünkü kadar büyük bir güç haline gelmemifl, “mütevaz›” ifladamlar›n›n ifli olmakla s›n›rl› kalm›flt›r. ‘80’lerle birlikte ise büyük sermaye gruplar›n›n medyaya da el att›klar›n› görürüz. Bugün ise medya gerçekten de bir silah haline gelmifltir. Bu sürecin önemli u¤raklar›ndan biri özel televizyon kanallar›n›n yay›na bafllad›¤› ve medya patronlar›n›n birkaç gazete, birkaç radyo, bir kaç televizyon ve birçok dergiye sahip oldu¤u bir holding patronu olmaya bafllad›klar› dönemdir. Bu yay›lma sadece medya içi alanlarda gerçekleflmemifltir. Medya patronlar› ayn› zamanda banka, ayn› zamanda baflka iletiflim flirketleri, ayn› zamanda inflaat, otomotiv, enerji flirketi sahibi insanlardan oluflmaya bafllam›flt›r. Medya baflka kurtlar›n da oldu¤u sofrada vazgeçilemez bir k›l›ç ve kalkana dönüflmüfltür. Özel televizyonlar›n varl›¤› bir özgürlük getirmifltir ama bu özgürlük o televizyonun sahibi içindir. Medyaya güven, toplum nezdinde azalmas›na ra¤men büyük sermaye aras›nda “de¤er”inin artmas›na neden olmufltur. Tekellerin el att›¤› medya, art›k geçmiflten çok farkl› ve daha kapsaml› bir ifllev kazanm›flt›r. Belki bafllang›çta medya sahipli¤i teflvikler, ihaleler, siyasi iliflki ve flantajlar için hemen her patronun edinmeye çal›flt›¤› önemli ve etkili bir silaht›, ancak günümüz koflullar›nda medyan›n ifllevi ve patronlar aç›s›ndan önemi çok daha boyutlu bir hal alm›flt›r. Art›k medya sa-

hipli¤ini teflvik-ihale, siyasi iliflki ve flantajlarla s›n›rl› düflünmek, bir yerde dünyadan, gerçeklerden habersiz olmak anlam›na gelmektedir. Çünkü art›k medya tek tek ifllerle veya tekil iliflkilerle yetinmemekte, çok daha büyük hedeflere oynamaktad›r. Bu ortamda iflsiz kalan bas›n çal›flanlar›n›n gidece¤i en uzak yer, e¤er ifl bulabilmek gibi bir flans› varsa e¤er di¤er medya tekelinin kuca¤› oluyor haliyle.

Biz sizi uzun süredir baflar›l› bir muhabir olarak tan›yoruz. Ne oldu da gazetedeki iflinizden ayr›lman›z istendi? At›lma gerekçemde “performans düflüklü¤ü” yaz›ld›. Ancak esas sorun elbette ki bu de¤il. Barda¤› tafl›ran, gazetenin ba¤l› oldu¤u flirket aleyhine dava açmam oldu. Fazla çal›flma, bayram ve resmi tatil günlerinde hakk›m›z olan ücretlerin ödenmesi talebiyle aç›lm›fl bir davayd› bu. Dava celbinin gazeteye ulaflmas›ndan sonraki bir ay içinde de at›ld›m. Dedi¤im gibi bu barda¤› tafl›ran damla oldu. Öncesine bakarsak son iki y›ld›r Milliyet, Posta, Radikal, Fanatik ve Fanatik Basket ile idari bölümlerin içinde yer ald›¤› Do¤an Medya Center binas› içinde sendikal bir örgütlenmeye gitmeye çal›fl›yorduk. Bir de ifl yasas›n›n de¤iflmesinden sonra kurum içinde haz›rlanan yeni ifl sözleflmelerinin iptal edilmesi süreci vard›. Bunlar›n tümünde aktif çal›flan biri olarak haliyle birilerinin gözünde “sak›ncal›” duruma düflmüfltüm. Yapt›¤›m bir kahramanl›k de¤il elbette. Bu ülkede yaflayanlar ve özel anlamda düflünürsek at›ld›¤›m kurumda çal›flanlar yasal haklar›n› bilseler ve uygulanmas›n› isteseler bile hayli yol al›nabilir. Asl›nda medya plazalar› da küçük birer Türkiye’yi and›r›yor kimi yönlerden. Bu binalardakilerin tepedeki yüzde 10’u oldukça yüksek bir yaflam standard›na sahipken, kalan yüzde 90 için ifller hiç de böyle de¤il. Plazalar da, t›pk› Türkiye’deki birçok fleyde oldu¤u gibi, o yüzde 10’un mutlulu¤u üzerine infla edilmifl. Benim çal›flt›¤›m yerde 350 milyon maaflla geçinmeye çal›flan da vard›, on binlerce dolar maafla doymayan da. Yüzde 90’l›k oranda yer alanlar›n durumunu pavyonda çal›flt›r›lmaya benzetiyorum. Hiç bitmeyen ve sürekli yenileri eklenen borçlarla yaflamak zorundas›n›z yani. Do¤al olarak maafll› çal›flt›r›lmaya ba¤›ml›l›k var. Çünkü aileniz var, sorumluluk var. Yapt›¤›m hak arama baflvurusu sonucu beni bir biçimde iflten ç›kartmaya çal›flacaklar›n› kestiriyordum, fakat bu kadar çabuk olmas›na da flafl›rd›m aç›kças›.

Medyada çal›flanlar›n örgütlü mücadeleye bak›fl› nas›l? Medya patronunun örgütlü mücadeleye bak›fl› nas›l? Medya içerisinde üç gruplu bir ayr›m yap›labilir. Birinci grup, medyan›n kalburüstü ekibidir, baronlard›r. Medya örgütünün tabir-i caizse çekirde¤ini olufltururlar. Bu grubun kalemleri ve kelamlar› s›n›f aidiyetlerini net bir biçimde ortaya koyar. ‹kinci grup ise, elekten en erken düflen ya da elekle hiç karfl›laflmayan bas›n emekçileri ordusudur. Bu grup medyan›n ideolojik teamüllerinde belirleyici bir yere sahip olmayan, hatta ço¤u zaman belirlenen kesimdir. Var olan mekanizma içerisinde, bir üretim yeri olarak medyada kendilerine verilen ifli en iyi biçimde yapmakla yükümlüdürler. Üçüncü grup ise, subafllar›n›n k›y›s›nda köflesinde, hatta kimi zaman merkezinde duran, söyledi¤i sözün al›c›s› bulunan ve medyan›n teamüllerinde etkili olan kesimdir. Say›lar› ve etkileri hiç de az›msanamayacak olan bu kesimin kritik dönemlerde nerede duraca¤› önemlidir. Medyan›n sermayeleflme sürecinin en önemli özelli¤i gazete, televizyon yay›n yönetmenlerinin ve genel olarak piramidin tepelerine yak›n bulunanlar›n, holdinglerinin önemli çal›flanlar› haline gelmelidir. Ald›klar› bol s›f›rl› dolarl› maafllar›, yapt›klar› ihale takipleri, içerisine girmek için bin takla att›klar› patron ve bürokrasi çevreleriyle, köfle yazarl›¤› unvan›ndan daha çok ifl bitirici holding yöneticili¤i unvan›n› hak etmektedirler. Onlar patronlar›n›n sa¤ kollar›d›r. Madalyonun di¤er yüzünde ise, giderek yoksullaflan ve bugün iflsizler ordusunun da önemli bir bölümünü oluflturan sendikas›zlaflt›rma, ifl güvencesi olmadan ve çok düflük ücretlerle çal›flt›r›lan bas›n emekçileri vard›r. Bas›n›n kritik bir sektör ve büyük sermayenin önemli kollar›ndan biri haline gelmesi süreci bas›n emekçilerinin herhangi bir güvenceden yoksun ve kötü koflullarda çal›flmas› ile sonuçlanm›flt›r. Bugün birbirleriyle baflka alanda her tür rekabete giren medya holdingleri baflka bir holdingde iflten ç›kart›lanlar› almama konusunda oldukça uyum içinde çal›flmaktad›rlar. Kastetti¤imiz elbette ki medya baronlar›n›n üzerinde yürütülen pazarl›klar ve milyon dolarlarla transfer edilmeleri de¤ildir. Ama medya çal›flan› örgütlülükten uzakt›r. Çeflitli “korkular›” ya da vazgeçemeyece¤i “olanaklar›” vard›r. Tüm bunlardan hareketle diyebiliriz ki medya arac›l›¤›yla emperyalizm ve oligarflinin halk› çürütme politikalar›n› bofla ç›karman›n en do¤ru yolu, ideolojik mücadeleden geçmektedir. Tüm bunlar›n gerçeklefltirilebilmesi ise nitelik ve ni-

11


celik aç›s›ndan örgütlenin ça¤r›s›n› dikkate almak gerekir. Medyan›n tan›m›na uygun bir zemine çekilmesi, bireyler kolektifi olan bir örgütlenme tarz›yla mümkündür. Öyleyse, mevcut durumdan rahats›z olanlar›n, flikâyet edenlerin, “medya sorununu” önemsemesi gerekiyor. Baflka türlü söylemek gerekirse, medyay› bir yalan, manipülasyon, dezenformasyon arac›, iç savafl rejiminin bir parças› olmaktan kurtarmak, onu as›l bulunmas› gereken zemine çekmek, as›l ifllevine döndürmek bizim irademizi aflan bir fley de¤ildir. Yeni yetme bir “kapitalistin” birkaç televizyon kanal›na, radyoya, befl alt› gazeteye, onlarca dergiye sahip olabildi¤i bir dünyada, biz on milyonlarca insan bir araya gelip bir televizyon, bir radyo, bir gazete, birkaç dergi ç›karmaktan aciz miyiz? Bu ülkenin emekçi ço¤unlu¤unun söyleyecek sözü yok mu? Toplum ço¤unlu¤unu ihtiyac› olan bir “halk medyas›”, “mülksüzler medyas›”, oluflturmak sadece “olumlu”yu üretmek için de¤il, “‘olumsuzlu¤u” püskürtmek için de gerekli... Öyleyse iradeniz dâhilinde olan böyle bir fleyi gerçeklefltirmek için hareket etmenin zaman› de¤il mi? Hâlâ neyi bekliyoruz ve daha ne zamana kadar? Milyonlarca insan›n kat›l›m›yla, her birinin mütevaz› katk›lar›yla, sermayeden ve devletten ba¤›ms›z bir medya yap›lanmas› için harekete geçmenin ve iyi bir bafllang›ç yapman›n tam zaman› de¤il mi? Türkiye Gazeteciler Sendikas›’n›n 50 y›ll›k bir geçmifli var. Hatalar› da olmufltur bu süreçte, iyi yanlar› da. Bunlar› flu süreçte tart›flmak çok yerinde olmaz. fiimdi yap›lmas› gereken bu sektördekilerin sendikal örgütlülü¤ünü sa¤lamak. Editoryal ba¤›ms›zl›k, do¤ru habercilik, kamuoyu için pozitif fayda sa¤lamak ve tabi ki sömürülmemek için bu gerekli. Eskiden insanlar iflten at›lmakla korkutuluyordu flimdi yasal güvence var. “Buyurun gelin birlikte mücadele edelim” diyoruz. Bu anlat›lanlar ›fl›¤›nda bu sat›rlar› okuyanlar›n kafas›nda san›r›m patronlar›n örgütlülü¤e bak›fl aç›s› ya da nas›l bir örgütlenme istedi¤inin yan›t› da ortaya ç›km›flt›r. (Bu röportaj› yapt›ktan birkaç gün sonra Aktüel dergisinde ifle bafllayan Ahmet fi›k, Radikal Gazetesi’ne açt›¤› “ifle iade davas›” nedeniyle Aktüel’ deki iflinden de at›ld›!)

HAT‹CE TUNCER Medyada tekelleflmenin ve holdinglerin medya üzerindeki etkileri nelerdir? ‹letiflim araçlar›n›n belirli tekellerin elin-

12

de toplanmas›, haberin, bilginin belirli odaklar yarar›na olacak flekilde topluma iletilmesini getirir. ABD’nin büyük medya devlerinin küçük bir modeli Türkiye’de de olufltu ve az say›da büyük medya grubu ülkedeki haber, bilgi ak›fl›n› yönlendirir hale geldi. Birkaç medya grubu gazeteleri, dergileri, televizyonlar›, radyolar›, yay›nevleriyle haberi ve bilgiyi denetlerken, sahibi olduklar› da¤›t›m flirketleriyle tekellerini güçlendirdi. Yine dünyada oldu¤u gibi Türkiye’de de medya patronlar› baflka alanlarda yat›r›mlara yönelerek iletiflim organlar›n› ürünlerinin pazarlama alan› olarak kullanmaya bafllad›. Bu durumda “haber” gerçek de¤il, medya tekelinin yans›tt›¤› oluyor. Haberin iletilme biçimi, yani kullan›lan cümleler, haberi güçlendiren foto¤raflar ya da görüntüler medya tekeli ile haberin konusunu oluflturan medya kuruluflunun, güç oda¤›yla iliflkisine ba¤l›d›r. ‹ktidar ve medya tekeli aras›ndaki iliflki, tekelin beklentisi, haberin oluflturulma sürecinde devreye girer. Ayn› grup elindeki çok say›daki dergi, gazete, radyo, televizyon arac›l›¤›yla toplumun yönlendirilmesinde büyük bir güç elde eder. ‹stenilen yönde kamuoyu oluflturma tekelleflmenin siyasi bir sonucudur. Özellefltirme, örgütlenme, iflçi ve memur eylemleri gibi konularda haberlerin verilifl biçimi hem medyadaki tekelleflmenin sonucunu hem de tekellerin medya üzerindeki etkisini gösteriyor. Kimi zaman binlerce iflçinin kat›ld›¤› bir miting k›sa haberler aras›na s›k›fl›rken, bir mankenin niflanlanma haberini 1. sayfan›n manfleti olarak görürüz. Özellefltirilmek istenen bir kurumun iflçilerinin nas›l yüksek maafllar ald›¤›, hiç çal›flmadan para kazand›klar› yönündeki haberleri de yine tekelci medyan›n sütunlar›nda ve görüntülerinden “ö¤reniriz”. K›saca; medyada tekelleflme halk›n, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda büyük firmalar ve iktidar odaklar› taraf›ndan yönlendirilmesini getirir. Medya tekelleri ve di¤er alanlardaki büyük firmalar›n iç içe geçmifl iliflkileri de bu yönlendirmenin biçimini belirler.

Medyan›n üstlendi¤i rollerden biri de emperyalizmin kültür politikalar›n›n arac› olmas›d›r. Bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bu soru biraz önce üzerinde konufltu¤umuz medyadaki tekelleflme ve tekellerin medya üzerindeki etkisi konuyla ba¤lant›l› bence. Haber ve bilgi, dünyay› yöneten çok uluslu flirketlerle ortak ve benzeri iliflkiler içindeki holdinglerin süzgecinden geçerek olufluyor. Ne yiyece¤imiz, ne içece¤imiz, ne seyredece¤imiz, ne dinleyece¤imiz, ne oku-

yaca¤›m›z, nas›l düflünece¤imiz, k›sacas› nas›l yaflayaca¤›m›z dikte ettiriliyor. Örne¤in kahvalt›da peynir,zeytin yerine art›k Amerikal›lar gibi m›s›r gevre¤i yememiz gerekiyor. Böyle medya iktidar› güçlendiren ideolojik ve ekonomik rolü üstlenirken beraberinde emperyalizmin de ç›karlar› do¤rultusunda çal›fl›yor. Tüketiciyi belirli ürünlere yönlendirilirken, toplum ideolojik olarak emperyalizmin ç›karlar› do¤rultusunda donat›l›yor. K›sa cümlelerle ifade etti¤imiz bu olgular, çok ince hesaplarla, iyi e¤itimli stratejistler taraf›ndan kurgulan›yor. Örne¤in do¤as›nda itiraz› ve sorgulamay› bar›nd›ran gençlerin isyan›, düzene alternatifmifl gibi gösterilen projelerle eritilmeye çal›fl›l›yor. Hak arama eylemleri, bozgunculuk gibi gösterilirken, bozgunculu¤un sonunun nas›l olaca¤›, fliddetle bast›rma yöntemleri gösterilerek gözda¤› veriliyor. Her fleye karfl›n medyan›n gücünün abart›lmamas› gerekti¤ini düflünüyorum. ABD’nin Irak iflgali öncesinde Amerikan güçlerinin Türkiye topraklar›n› kullanmas›na ret karar›, medyan›n tüm çabas›na karfl›n halk›n TBMM üzerindeki bask›s›ndan kaynakland›. Medyan›n Irak iflgalini destekleyici tavr›na karfl›n Amerika’n›n Irak iflgali halkta destek bulmad›. Hatta Amerikan yetkilileri, hükümeti anti Amerikanc›l›k konusunda uyard›.

Medyadaki haber, e¤lence ve e¤itim yay›nlar›n›n de¤erlendirir misiniz? Medyada haberler, iletiflim arac› sahibinin ve iliflkide oldu¤u güç odaklar›n›n ç›karlar› do¤rultusunda üretiliyor. Gündem yaratanlar›n medyay›, ekonomiyi ve iktidar› elinde bulunduranlar oldu¤u, art›k herkesin bildi¤i bir gerçek. Asl›nda bunu söylemek bilinen bir fleyi yinelemek oluyor. Televizyonlardaki e¤lence programlar›n›n da tamamen


toplumda yarat›lmak istenen insan tipini oluflturmaya yönelik oldu¤unu düflünüyorum. E¤itim ya da e¤itici programlara çok fazla rastlamad›m. Ancak televizyon izleme oran›n›n çok yüksek oldu¤u bir ülkede yaflad›¤›m›z› düflündü¤ümüzde televizyon programlar›n›n bütününün iktidar›n devam›n› sa¤lamaya yönelik oldu¤unu söyleyebiliriz. E¤itim olanaklar› k›s›tl›, kültür ve sanata ulaflma yollar› kapal› bir toplumun sar›ld›¤› televizyon, halk›n bu ihtiyaçlar›n› karfl›lamak yerine ucuz bir e¤lence anlay›fl›n› dikte ediyor. ‹nsan›n kendini gelifltirdi¤i, yaflam›n› güzellefltirdi¤i sanat ve kültüre iliflkin programlara yay›n ak›fl› içerisinde s›n›rl› zaman ayr›l›yor. Yine bu s›n›rl› zamanlara, s›n›rl› ve belirli insanlar yer bulabiliyor. Geçenlerde Türkiye’deki tarihi eserleri tan›tan bir belgeseli izlerken, bunun RTÜK’çe verilen bir cezadan dolay› gösterildi¤ini ifade eden bir yaz› gördüm. Belgesel göstermenin RTÜK’çe verilen bir ceza olmas› yay›nc›l›¤›n nerelere gitti¤inin çok çarp›c› bir göstergesidir bence. Verilen cezaya karfl›n s›k›c› oldu¤u düflünülen do¤al hayat belgesellerinin çok say›da insan taraf›ndan dikkatle izlenmesini çok ilginç buluyorum. Canl›n›n do¤adaki mücadelesinin gerçe¤ine bu kadar ilgi gösteren insana, bence yapmac›k hayatlar gösterilerek hakaret ediliyor. Amerikan uyarlamas› sidkomlarla, dizilerle olmayan bir yaflam tarz› gerçekmifl gibi gösterilirken tek tip insan yaratma hedefleniyor. “Halk›n talebi böyle” gibi sözler ise rating kayg›s›na bahane bulmaktan baflka bir fley de¤il. Geldi¤i kültüre yabanc›, dayat›lanlarla yetinen, muhalefet etmekten korkan insan tipi yaratma hedefinin çok da baflar›l› olabilece¤ini sanm›yorum. Truman Show filmi, Amerikal›lar›n yapt›¤› ve kukla insan hedefinin, insan›n bilme-ö¤renme güdüsünün zorluklar› nas›l aflaca¤›n›n hikâyesidir.

Özgür bas›n, bas›n özgürlü¤ünden ne anlafl›lmal›? Özgür bas›n denilince ben, ekonomik, siyasal herhangi bir güç oda¤›yla ba¤lant›s› olmadan, kendi gücüyle gerçe¤e en yak›n biçimde halka haber ve bilgi verme ifllevinin yürütülmesini anl›yorum. Günümüz piyasa koflullar›n›n ve yasalar›n bunu s›n›rlad›¤›n› düflünüyorum. Bas›n özgürlü¤ü ise haberin, bilginin, tüm yönleriyle aktar›lmas›n›n önünde yasal ya da toplumsal, ekonomik bir bask› olmamas›n› anl›yorum. Günümüzün yasal koflullar›, tekellerin medyadaki hâkimiyeti bas›n özgürlü¤ünü k›s›tlasa da özgür bas›n yarat›lmas› koflullar›n› s›n›rlasa da birkaç ba-

¤›ms›z yay›n kuruluflu, egemen güçlere karfl›n yay›nlar›n› sürdürüyor. Ayr›ca iletiflim teknolojileri yaln›zca egemenlerin kulland›¤› araçlar olmaktan ç›kt›. CNN’nin e¤lence program› gibi sundu¤u ilk Irak sald›r›s›na karfl›n, 20 Mart 2003’te El Cezire televizyonu emperyalist pencereden de¤il, sald›r›lan›n penceresinden Ba¤dat’›n görüntüsünü verdi. Savafl Amerikan penceresinden de¤il, El Cezire’den canl› seyredildi. ‹nternet, bafllang›çta s›n›rl› say›da kullan›c›ya ulafl›rken art›k tüm dünyadaki muhaliflerin haberleflme arac› olarak da kullan›labiliyor. Emperyalistlerin, egemenlerin, güç odaklar›n›n kültürel, ideolojik silahlar› kendilerine do¤rultulabiliyor. Düflünen insan tüm zamanlarda kendisine bir ç›k›fl yolu buldu. Sansür, tekelleflme, halk›n haber alma hakk›n› engellese de tarih insan›n her zaman gerçe¤e ulaflman›n bir yolunu buldu¤unu gösteriyor. Ayr›ca tekelci medyan›n tüm olumsuz etkisine karfl›n, amac›n› aflarak istemeyerek de olsa geliflime katk›da bulanaca¤›na inan›yorum. Bir haber program› istemeden de olsa büyük bir muhalif harekete neden olabiliyor. Örne¤in 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü eylemine yap›lan sert müdahalenin neden oldu¤u tart›flmalar gibi.

Muhabir ne kadar özgür, ne kadar objektif olabilir? Muhabir de yukar›da söz etti¤imiz bütün ideolojik ayg›tlara maruz kalm›fl bir toplumun bireyidir. Objektif ve özgür olabilmesi, yapt›¤› iflin öneminin fark›na varmas› ve mesle¤ine sayg›s›yla ilgilidir. Ancak objektif ve özgür olmak isteyen ve mesle¤ine sayg›l› bir muhabiri, yasalar kadar çal›flt›¤› kurumun yay›n politikas›na ba¤l› olarak kendi yaratt›¤› oto sansür s›n›rlar. Tekelleflen medyan›n kap›s›nda her y›l iletiflim fakültelerinden mezun olmufl, binlerce genç gazeteci olmak için birikiyor. Bu koflullar alt›nda muhabir de ekonomik ve ideolojik bask›larla çevrilidir. ‹letiflim Fakültelerinde belirli bir e¤itimden geçen genç haberci aday› ifle bafllad›¤› kurumda da staj yaparken bir e¤itim sürecinden geçer. Genç gazeteci adaylar›nda “Köpek insan› ›s›rd›¤›nda haber de¤ildir, insan köpe¤i ›s›rd›¤›nda haberdir” gibi sansasyon peflinde koflman›n habercilik oldu¤u fleklinde bir e¤ilim gözlüyorum. Ya da “Ölmek üzere olan bir insan gördü¤ünde foto¤raf›n› m› çekersen yard›m m› edersin” gibi “mesle¤i için insanl›ktan ç›kmay›” kutsayan bir anlay›fltan kaynaklanan sorularla karfl›laflt›m. Genç insan› böyle insanl›k izi tafl›mayan bir soruya, ya da iç hesaplaflma-

ya götüren sistem, habercili¤i gerçek ifllevinden uzaklaflt›r›yor. “Kutsal” gibi mistik bir sözcük yerine “haber verme görevi” demeyi tercih ederim. Bir yay›n organ›nda çal›flma olana¤› bularak “haberci” olan kiflinin görevi, izledi¤i bir olay› ya da duydu¤u bir haberi çeflitli yönlerden inceleyerek okuyucuya aktarmakt›r. Bir haberin oluflturulup okuyucuya ya da izleyiciye sunulmas›ndaki ilk basamak muhabirdir. Muhabirin getirdi¤i bilginin okura ne flekilde ve hangi görsel malzemeyle sunulaca¤› karar›n› editörleri de aflarak gazetenin yay›n politikas›n› belirleyen yöneticiler verir. ‹flsizlik tehdidi alt›ndaki gazetecinin bu koflullar alt›nda “objektif ve özgür” olma koflular› s›n›rl› da olsa haberin ilk basama¤›nda yans›z tutum almak zorundad›r. Sonuçta muhabirin de özgür ve objektif olabilmesi konusunda da ilk sorudan beri tart›flt›¤›m›z medyan›n tekelleflmesi, emperyalizmin kültürel dayatmalar› sorunlar›na geliyoruz. Tekelci ortama karfl›n yay›n hayat›n› sürdüren birkaç gazetede çal›flan arkadafllar›m›z bu konuda daha flansl› ama ayn› zamanda daha çok görev üstleniyor. Ama tekelci medya organlar›nda da çal›flsa, iflsizlik tehdidi alt›nda da kalsak bu zorluklar› aflmaya çal›flan gerçek haber peflinde koflan meslektafllar›m›z› göz ard› etmememiz, emeklerine, mücadelelerine sayg› duymam›z gerekli.

Köfle yazar› özgür olabilir mi? Muhabire tarafs›z olmas› dikte edilirken köfle yazar› düflüncesini, taraf›n› belirtme, savunma ve yorum yapma hakk›na sahiptir. Bunun bir özgürlük getirdi¤ini düflünsek de s›n›rlar› gazetenin yöneticileri taraf›ndan belirlendi¤ini düflünüyorum. Ancak kimi zaman gazetelerin farkl› köflelerinde farkl› düflüncelerin savunuldu¤una rastl›yoruz. Demokratikleflmenin çok konufluldu¤u günlerde gazete yönetimleri çok renklilik ad›na böyle yazarlara tahammül gösterebiliyor. Ancak köfle yazar›n›n da yasalar, de¤inilmesi tehlikeli bulunan sorunlar gibi s›n›rlarla çevrildi¤ini düflünüyorum. Teflekkür ederiz

Röportajlar›m›za ve konuya farkl› aç›lardan yaklaflan yaz›lar›m›za önümüzdeki say›larda devam edece¤iz

13


arda ç. erkmen

an›

ablam...

Çok titizdi benim ablam. Düzenli, temiz. Hiç istemezdi odas›na girmemi, eflyalar›na dokunmam›, odas›n› da¤›tmam›… ‹nad›na yapar, k›zd›r›rd›m onu. Nedendir bilinmez, bundan büyük haz duyard›m. Çocukça bir hazd› bu tabi, amaçs›z, nedensiz… Kardefller aras›nda, bildik çekiflmelerdi iflte bizimkisi. 10 yafl büyüktü benden. Kentte do¤duk, büyüdük ikimiz de. Babam›n ilgisi yüzünden kültür ve sanata e¤ilimliydik. Çocuklar›n ço¤unun yaflayamad›¤› fleyleri yaflad›k. Babam operaya götürürdü bizi örne¤in. Opera deyince kimileri dudak bükecektir eminim. Do¤ru, ülkemizde bilinmeyen, duyulmayan ve tabi pek sevilmeyen bir sanat dal›d›r opera. Ama flair babam götürürdü bizi iflte. Sonra hafta sonlar› tiyatrolara, sinemalara… TRT’de Hikmet fiimflek yönetiminde klasik müzik orkestralar›n›n pazar konserlerini izlerdik ailece. “ Pazar günü de yap›lacak ifl mi bu flimdi?” diyenler olacakt›r belki. Olabilir, klasik müzik de biraz yabanc›d›r bize, ama biz ailecek müthifl bir keyif al›rd›k bundan. fiiirler okurdu akflamlar› flair babam bize. Naz›m’dan, Hasan Hüseyin’den, Orhan Veli’den, Faz›l Hüsnü’den… Ad›n› an›msayamad›¤›m daha birçok ozandan. Ablam›n fliiri çok güzel okudu¤unu söyledi arkadafllar› bana sonradan. Mayas› fliirle yo¤rulmufl bir çocuklu¤un sonucudur bu mutlaka. Keman kursuna göndermifl ba-

14

bam ablam›. Keman kursundayken piyanoyu görmüfl ablam, “‹lle de piyano ö¤renece¤im ben.” diye ›srar ediyor babama. Ne yaps›n babam, piyano alacak paras› yok o vakitler. Zaten keman› da borç harç alabilmifl. O da ne yap›yor, bir k⤛da piyano tufllar›n› çiziyor, onun üzerinde notalar› ö¤retiyor ablama. Sonra ikinci el bir piyano al›yor. O piyanoda daha sonra notalar› ö¤retecekti ablam bana. Babam ablam›n sanatç› olmas›n› istiyordu. Ad›n› da ünlü bir piya-


nistten alm›fl zaten ablam. Babam›n masum dileklerinden biri de buydu iflte. Ünlü bir piyanist olmas›n› düfllermifl babam onun. Sessiz, içine kapan›km›fl ablam. Babam biraz da bunun için keman ve piyano kurslar›na, baleye göndermifl onu, biraz sosyalleflsin diye. Benim durumum da pek farkl› de¤ildi asl›nda. Ne de olsa ablam›n kardefliyim. Foto¤raf makinesi ald› babam bana da. ‹yi bir foto¤rafç› olaca¤›m› düflündü herhalde. Dersleri çok iyiydi ablam›n. Benimse tam tersi. Bu konuda ablam›n kardefli olamad›m ne yaz›k ki. Albümleri kar›flt›r›rd›k bazen. Tan›mad›¤›m birileri olurdu resimlerde. Sorard›m “Bu da kim?” diye. “Ablan›n matematik hocas›.” derdi babam. “Onun dersinden bir tek ablan tam puan ald›¤› için bize teflekkür etmeye, ablan gibi bir evlat yetifltirdi¤imiz için bizi kutlamaya gelmiflti. Bu resim o günün resmi iflte.” derdi. S›f›rc›n›n biriymifl asl›nda. Hak ettikleri halde birçok ö¤renciye 100 vermezmifl. Ama ablam o derste o kadar iyiymifl ki ona gerçekten hak etti¤i için verirmifl 100 tam puan›. ‹flte böyle biriydi benim zeki ablam. Ablam› hep elinde bir kitapla hat›rl›yorum nedense. Çok ama çok okudu¤undan herhalde. Gerçekten öyleydi. Öyle ki do¤um günlerinde olsun, baflka zamanlarda olsun, ablama hep kitap hediye edilirdi. E¤er ablam da birilerine hediye alacaksa, bu mutlaka bir kitap olurdu. Gece geç saatlere kadar kitap okumas›na k›zarlard› annem ve babam. Ah benim kitap kurdu ablam, “Tamam tamam, yat›yorum art›k.” deyip, ›fl›klar› söndürürdü ama bafl›na yorgan› çekip alt›nda küçük bir lambayla kitap okumaya devam etti¤ini bilirdim ben onun. Söylemezdim annemle babama bunu tabi… Yok, ablamdan bu “hizmetimin” karfl›l›¤›n› bekledi¤imden falan de¤il. Severdim ben ablam›. Hem de çok… Sonra büyüdü ablam, üniversiteli oldu. Hali, tav›rlar› de¤iflti tabi birazc›k. De¤iflenin ne oldu¤unu, bu de¤iflikli¤in sebebini filan de¤erlendirecek, çözecek yaflta de¤ildim o vakitler. Ama ablam daha bir güzelleflmifl, daha bir iyileflmiflti sanki. Ortaköy Kültür Merkezi mi ne, oraya gidip geliyordu. Beni de götürmek istedi sonradan oraya. Ço¤u zaman ekerdim ben onu, gitmezdim. Ama annem de ›srar edince, yan›na tak›l›p gitmeye bafllad›m sonradan. Annemin ›srar›n›n sebepleri baflkayd› tabi. “Oraya gitti¤inde ablana de ki; annem buraya gelmeni istemiyor, biraz da evde kals›n, evin ifllerine yard›m

etsin.” diye tembihliyordu beni… Aynen söylüyordum ablama bunlar›. Beni karfl›s›na al›p, bir güzel anlat›yordu o kültür merkezine neden gidip geldi¤ini. Ne yapmak istedi¤ini, amaçlar›n›… Benim anlayaca¤›m dilden hem de… O kadar güzel anlat›yor, o kadar ikna edici konufluyordu ki, eve geldi¤imde bu kez ablama arka ç›k›yordum anneme karfl›… Annem köpürüyordu tabi. A¤z›na geleni söylüyordu bana. Ablama k›z›yordu elbette ama paparay› ben yiyordum. Dinledi¤i müzikler de de¤iflmiflti. Oysa eskiden Sezen Aksu’yu çok severdi. Kasetleri ç›kt›¤›nda ya hemen sat›n al›r paras› varsa, ya da arkadafl›ndan ödünç al›p evde bozuk bir teyp yard›m›yla kay›t yapard›. Bu ifl biraz sessizlik istiyordu tabi. Yine inad›na dalard›m odas›na tam kay›t yaparken. Bu yüzden Sezen Aksu’nun flark›lar› aras›nda bir kap› sesi olurdu mutlaka kasette!.. Nas›l da k›zard› bana can›m ablam. Dedim ya, de¤iflmiflti ablam. Bir gün art›k eve gelmez oldu. O varm›fl gibi dalard›m odas›na bazen… Yoktu ama. Annem bana telefon ettirirdi OKM’ye, ablam› sordururdu. fiimdi an›msam›yorum ne söylediklerini ama verdikleri cevab›n annemi tatmin etmedi¤i kesindi. Defalarca arat›rd› ayn› cevab› alaca¤›n› bile bile... Tiyatroda oynuyor, böylece Türkiye’nin dört bir yan›n› dolafl›yordu. Yurtd›fl›na turneye de gitmiflti. Sonra bir gün gözalt›na al›nd›¤› haberini ald›k ablam›n. Ankara’da al›nm›flt› gözalt›na, hemen de tutuklam›fllard› onu. Babam görmeye gitmiflti ablam› Ulucanlar Hapishanesi’ne. Komflular›m›z –ki ablam› çok severler, k›zlar› gibi görürlerdi adeta- evimize gelip “Valla çok üzüldük, hem de çok flafl›rd›k. Yok yok, bizim k›z›m›z öyle fleylerle ilgilenmez. Mutlaka birileri kand›rm›flt›r onu.” diyorlard›. Gerçekten ablam›n komflular›m›zla çok güzel iliflkisi vard›. Ablam›n tutuklanmas›na üzüldükleri hallerinden belliydi. Ulucanlar’dan Çanakkale’ye gitti son-

ra. Bir kuflun kanad›na konup çoook uzaklara gitti¤ini söylediler bana sonra. 1996 y›l›n›n 27 Temmuz’unda. Bir daha hiç göremeyecektim onu. Bir daha hiç ama hiç k›zd›ramayacakt›m. Bir daha sesini duyamayacak; o, dünyan›n en ikna edici sözlerini dinleyemeyecektim. Aram›zda niye 10 yafl fark vard› ki sanki… Hiç olmazsa 5 y›l olsayd›… Onunla befl y›l daha birlikte olurduk, kim bilir belki çok daha fazla fley paylafl›rd›k. Belkisi fazla, mutlaka öyle olurdu. O gitti, bana ablam›n kardefli olma onuru kald›… Sonralar› ablam›n arkadafllar›n› gördüm. Tav›r’dayd›k. ‹ki kifli ‹dil Kültür Merkezi’ni geziyordu. Tav›r’a girdiler. O an oradayd›m. Arkam dönüktü, Tav›r odas›n› inceliyorlard›. Döner dönmez göz göze geldik onlarla. Bakakald›k birbirimize. Ne onlar gözlerini benden ay›rd›lar ne ben onlardan. fiaflk›n, merakl›, hüzünlü bak›yorlard›. Nedenini sonra ö¤rendim. Bende ablam› görmüfller. Öyle garip oldum. Onlar›n o bak›fllar› beni de sard›. O bak›fllarda sevgiyi, sayg›y› gördüm. “‹dil’in kardefli” diye tan›tt›klar›nda sevecen, s›ms›cak kucaklad›lar beni. “Ablan› tan›yorduk, ‹dil’imizin kardefli oldu¤unu anlam›flt›k. Gözlerin... Gözlerin tan›tt› seni.” deyince

15


O’na benziyor olman›n mutlulu¤u, gururu sard› tüm bedenimi. O günden çok sonra daha fazla görür oldum ablam›n arkadafllar›n›. Ablam›n arkadafllar›nda ablam›... Can›m ablam, nas›l da yüre¤ine yüre¤ine ifllemifl insanlar›n. Birçok özelli¤ini sonra da korumufl ablam. Titizli¤i devam ediyormufl hapishanede de. Hala eskisi gibi titiz ve özenliymifl. Yine çok kitap okurmufl mesela. Elinden kitap düflmezmifl. “Biz zorlan›rd›k kimi zaman ama o ne yapar eder mutlaka okumaya vakit ay›r›rd›.” diyorlard›. Çok konuflmazm›fl. Anlat›ld›¤› gibi sessiz de olsa benim k›zd›rmalar›m konufltururdu onu eminim. Ama sessizli¤ini de korumufl ablam anlafl›lan. Bir gün arkadafllar› flakalafl›yormufl. Kendi aralar›nda Alevi-Sünni sohbetleri çok olurmufl. Aleviler biz flöyleyiz, Sünniler biz böyleyiz diye tak›l›rlarm›fl birbirlerine. Ablam bu tatl› kavgalar› izlermifl sadece. Pek dâhil olmazm›fl. Arkadafllar› neden dâhil olmad›¤›n› sorarm›fl. Ablam bu tip tart›flmalara dâhil olmad›¤› için elefltiri bile al›rm›fl. Bir gün yine böyle flakalafl›rken kimsenin beklemedi¤i bir anda dalm›fl

16

kavgan›n ortas›na. Herkesi flafl›rtm›fl tabi. Kavga iyice büyümüfl. Ko¤ufllar› darmada¤›n olmufl. Herkes yorgun düflmüfl. Sonunda bir masan›n üstüne ç›km›fl ablam ve bir arkadafl›. Elleri kenetli, di¤er elleri zafer iflaretli “Yaflas›n halklar›n kardeflli¤i” slogan›n› at›p kavgay› bitirmifller. Bu bizim zenginli¤imizdi diye anlatt›lar ablam›n arkadafllar›. Zenginli¤imiz ve canl›l›¤›m›z... Ve o günden sonra ablam daha fazla kaynaflm›fl arkadafllar›yla. Mesafeli bir iliflkisi varm›fl önceden. Ablam ald›¤› elefltirileri ciddiye al›r eksik ve hatalar›n› düzeltirmifl. “En güzel yanlar›ndan biri buydu.” diye anlatt›lar bunu bana. Can›m ablam, insan›n kendisini gelifltirmesi, de¤ifltirmesi ne kadar önemli. Hele her fleyin kirletildi¤i bu zamanda... Kültür sanat iflleriyle ilgileniyormufl ablam. Yarat›c›ym›fl da bu konuda. Ablam›n tiyatrocu oldu¤unu bilmeyenler varm›fl. Çanakkale’ye yeni sevk olanlar için “hoflgeldin program›” yapm›fllar. Ablam tek kiflilik bir oyun oynam›fl. Arkadafllar› flafl›rm›fllar. ‹dil’in OKM’li oldu¤unu biliyorlarm›fl ama böylesi yeteneklerinin oldu¤unu bilmiyorlarm›fl. Öyle be¤enmifller ki baflka zamanlarda da tekrar istemifller o oyunu oynamas›n›. Ha bir de fliir okumas›n› çok be¤enirlermifl. “Okudu¤unu hissetmeyen iyi okuyamaz.” diye anlatmaya bafllam›fllard› arkadafllar›. “‹dil hissederdi ve sen de onunla birlikte dalar giderdin o duygu yo¤unlu¤una.” Can›m ablam, keflke onun yaflad›¤› o duygu yo¤unlu¤una ben de girebilseydim. Onlar› dinlerken bir kez daha “Neden befl y›l daha erken do¤mam›fl›m ki?” deyip durdum. Hani mümkünü olsa do¤an›n kanununu de¤ifltirirdim, ablam›n yafllar›nda olmak, ablam›n yaflad›¤› yerlerde yaflamak için. Biliyorum “keflke”lerde hep bir piflmanl›k olur ama ben yaflayamad›m ki onunla yeterince... Yaflasayd›m, yaflad›klar›mda “keflke” diyece¤im fleyler olurdu belki,

ama ne fayda. Ne do¤an›n kanunu, ne benim yaflayamad›klar›m ona olan özlemimi anlatmaya yetmiyor. Ablam›n arkadafllar› bu özlemi öylesine deprefltirdi ki... Onu anlat›rlarken ben kendi sessizli¤imde ablamla söylefltim. Can›m ablam... Söyleflilerinde öyle s›cak, öyle içtenmifl. Bu kadar derin izler b›rakmak nas›l mümkün olurdu ki? Ablam›n art›k olmad›¤› günlerde, Çanakkale Hapishane’sine di¤er ablalar›m› ziyarete gitti¤imde anlad›m bu gerçe¤i. Ablamla birlikte ölüm orucuna yatan “Ayfle Abla”yd› beni ilk karfl›layan... “Gelece¤ini biliyordum. Seni bekliyordum. ne vakittir ben de... Sonra da “‹dil benim vicdan›md›r art›k. Çok düflündüm bu sözü. Nedir ki vicdan, yozlaflt›r›lan bunca de¤er içinde? Bir insan di¤erinin vicdan› nas›l olur? Ablam flehit düfltükten sonra onun için açt›klar› günlü¤e de yazm›fl Ayfle Abla. Hiç baflucundan ayr›lmam›fl ablam›n. Ablam ölüm orucundayken bir süre sonra o da bafllam›fl. Ayfle Abla’n›n durumu da iyi de¤ilmifl, sürekli kusuyormufl ama ablam›n baflucundan hiç ayr›lmam›fl yine de. Ablam›n durumu kötülefltikçe hiç uyumaz olmufl. Gözlerini hiç ay›rmam›fl ablamdan. Sürekli masaj yapm›fl, biraz daha yaflatmak için. Ablam›n ac› içindeyken bunu arkadafllar›na yans›tmamak için gösterdi¤i çaba, bilinci kapal›yken bile a¤z›nda ç›kan yaralardan dolay› sürekli a¤z›n› silmesi, arkadafllar› da açl›k grevinde diye onlara yük olmamak için u¤raflmas›... Ve bilinci kapand›ktan sonra “Ben mitralyözüm” sözü... Vicdan› yaratan insan›n yoldafllar›, halk› için kendini feda etmesi olsa gerek. “Yeter mi?” diye soruyorum kendime. “Yetmez” cevab›n› ablam›n arkadafllar›n›n anlatt›klar›ndan veriyorum. Yaflam›yla örnek olmufl ablam. Vicdan, vefa duygusunda... Can›m ablam... Dinlediklerim ablama daha bir yak›nlaflt›r›yor beni. Ablam› tan›t›yor bana. Evet, gurur duygusunu bu kadar yo¤un yaflamam›n sebebi bu olsa gerek. Ne kadar az vakit geçirsem ve ne kadar hay›flansam da onunla çok fazla birlikte olamamaktan dolay› hüzünlensem de yine de kendimi çok flansl› say›yorum. fiansl›y›m onun gibi bir ablam›n olmas›ndan dolay›. Çocuklar var etraf›mda, onlarca. Kiminin ad› Ayçe, kiminin ad› ‹dil, kimilerinin ise Ayçe ‹dil. Ablam›n türküsünü dinliyorum. Onun ad›na yak›lan türküler var. Ad›na aç›lan bir kültür merkezi var. Her yerde “O” var. Yafl›yor…❏


cevahir özden

an›

gö¤sümde yüzünün s›cakl›¤›... - Haz›r m›s›n Cemal Abi? fiöyle bi üstünü bafl›n› düzelt; tiflörtünü, al›n band›n› da... - Foto¤raf çekece¤iz. Uzun boylular arkaya geçsin, di¤erleri de önde otursun. - Üst mazgallara dikkat edin, flafl patlad›¤›n› gardiyanlar görmesin. - Ömrümüzde temiz bir foto¤raf çekelim dedik o da olmad›! - Tamam Cemal Abi, çekece¤iz iflte... - Ulan, yasaklar dünyas› sanki. Son günlerimizde bile yasaklarla u¤rafl›yoruz. Ne diyeyim?… - Kumafl pantolon da iyi yak›flm›fl. - Bu uzun boya kumafltan baflka da olmaz zaten. - O de¤il de ayakkab› s›k›nt›s› çok çektim. Gülmeyin. Sanki elimde olan bir fleymifl gibi, bakmay›n öyle. - Abi kumafl›n alt›na 45 numara spor ayakkab› giyen bir tek sensindir herhalde. - Siz bunlar› buldu¤uma flükredin. Bir de yal›n ayakla gelmek vard›. Ama koca hapishanede bu numarada ayakkab› giyen yok iyi mi. Hadi b›rak›n benimle u¤raflmay›, arkadafllar d›flar›da tören için bizi bekliyor, biz de süsleniyoruz. Gören de bir yere gidece¤imizi düflünecek. Ölüme de¤il de dü¤üne gidiyoruz sanacak! - Arkadafllar d›flar›s› haz›r, siz de haz›rsan›z ç›kabilirsiniz. - Biz haz›r›z geliyoruz. Nas›l ç›kal›m? - S›rayla ç›kar›z iflte. Cemal Abi, sen önde yürürsün, biz de peflinden geliriz. - Yok kirvem, ben en arkaya geçeyim, bir de otururken dikkat edin önümde masa olsun, ayakkab›lar› kimse görmesin. - Nas›l yani Abi? - Kimsenin görmeyece¤i bir yer olsun.

- Tamam, iflte masa var zaten. - Sen de amma yapt›n ha! Küçücük masan›n arkas›na Cemal’i s›¤d›racaks›n öyle mi? - Siz ona bakmay›n, bu ihtiyar beni çekemiyor. - Abi, son isteklerini verdim arkadafllara, halledecekler. - Bak unutmuflum. Biz konufltuk, e¤er sa¤ kal›rsak Munzur suyu getirtip

içece¤iz, yok ölürsek de mezar›m›za döksünler. - Tamam, onu da ayarlar›z. ... Ah Munzur Baba ah… Bugün seni nas›l kollamad› Cemal Abi? Mercan kayal›klar›, gülüflüyle niye saklamad› seni? Nas›l oldu bilmiyoruz. Seni görmek istiyorum. Ama bunu nas›l yapaca¤›m› da bilmiyorum. ‹çimde kaynayan duygular›m› d›fla vuram›yorum. Cemevi’ne kadar nas›l geldik fark›nda de¤ilim. ‹dil’den ç›kt›¤›m›zda seni görece-

¤im diye bir yandan sevinç bir yandan da a¤›r hüzün vard› içimde… ‹nsanlar birbiriyle çok fley paylafl›r ama öyleleri vard›r ki, bunlar hiç de s›radan paylafl›mlar de¤ildir. Seninle de böyle anlaml› ve güzel paylafl›mlar›m›z vard›. Bunu nas›l anlatsam, hangi sözcüklere s›¤d›rsam diye düflünüyorum… Seninle ölümü paylaflt›k ‘96’da, hem de Temmuz’un s›ca¤›na s›¤›narak… Açl›¤› paylaflmakt›k bir de, var m› ötesi? Günefl yak›c› s›cakl›¤›n› hissettirmeye bafll›yor. Cemevi’nin karfl›s›nda oturup, seninle bir sigara içmek istiyorum. Ama kepenkler kapal› oldu¤u için senin sigarandan bulam›yoruz. “Birinci” bulamad›k. Bir anda resimlerin ço¤ald›. Arkadafllar senin resmini getirmifller bana. Ellerim y›llar sonra bir kez daha yüzüne de¤iyor. Parmaklar›mla yüzüne dokunuyorum, al›p gö¤süme tak›yorum resmini. S›cac›k yüzün sol gö¤sümün üstünde… Göz göze geldik Cemevi’nin önünde. Sen, sana gelen insanlar›n aras›nda dolafl›yordun. Ben de seninle dolaflmaya ç›kt›m. Birbirimize bak›p dolaflt›k. Neler sormad›m ki kendime. Y›llar sonra hayalini dahi kuramad›¤›m›z sokaklar›n aras›nda seninle birlikte olaca¤›z… Bazen sana geldi¤imizi m›r›ldand›m, bazen sessizce an›lara dal›p onlarla kald›m… Art›k resimlerden sevmeye dayanam›yorum, yan›na gelmek için gasilhanenin penceresinin önüne yaklaflt›m. Kalabal›k oldu¤undan camdan içeri bakt›m. Uzaktayd›n. Parmakl›kla kapal› camlardan sevdi¤im insanlar›n yüzünü görmekten o kadar b›km›fl›m ki bir anda dönmek istedim. Y›llarca öyle sevdik, biliyorsun. Y›llarca camlar›n ard›nda sevdiklerimizin yüzlerinin de¤iflti¤ini, çocuklar›n büyüdü¤ünü, gençlerin olgunlaflt›¤›n› gördük… Onun için seni öyle görmek istemiyorum. Kalabal›k oldu¤u için kap›y› açam›yor-

17


lar. Camdan bakarken seni beyazlara sard›klar›n› gördüm. Dilim varm›yor, nas›l desem ismini söyleyemiyorum… Yak›flt›ram›yorum… Son veda m› bu gidiflin? O uzun boyun küçülmüfl mü? Sen s›¤mazd›n buraya biliyorum. Ne yapm›fllar sana böyle Cemal Abi? Dayanam›yorum art›k, pencereyi aç›p, içeri giriyorum. Onlar ne yaparlarsa yaps›nlar sana dokunmak istiyorum. Yan›na yaklafl›yorum… A¤r›s›n› çekti¤in flarapnel parçalar›n› y›llarca içinde tafl›d›¤›n ve masaj yapt›¤›m›zda rahatlad›¤›n bacaklar›n yok flimdi. Bulam›yorum bacaklar›n›, ac›n› dindiremiyorum. Yüzünde hep uzayan sakallar›n nerede? Sakin ve s›cak sesinle bana bir fleyler söylesen, konuflsan… Mücadeleden bahset, düfllerinden, hayallerinden… Kendinden bahset… Gerilladan konuflal›m, konuflal›m ki da¤ yollar›na vural›m an›lar›… Sade yaflam›ndan… Saatlerce konuflal›m sevgili Abim, doyal›m sohbete… Yine masam›z› kural›m m› Abi? Biraz da gölge olsun yan›m›zda, Ulucanlar Hapishanesi’nin barikatlar›na, havaland›rman›n köflesine otural›m… ‘96’n›n s›ca¤›na gidelim, ellerimizde ölüm flerbeti dolu bardaklarla yan yana uzanal›m, uykusuzlu¤u paylaflal›m… “Gelin gidin, ben de size bir gerilla çay› demlerim. Bir de birinci sigaras› tabii...” falan de… Bunlar› söyle… Yine doktor bafl›nda duruyor. Bu kez “Bir hafta sigara yasak” demiyor. Elleri senin bedeninde dolafl›yor, ama gö¤sünü bacaklar›n› bulam›yor. Siperleri paylaflt›¤›m›z, ayn› mevzide silah çat›p, açl›¤› gö¤sümüze yaslad›¤›m›z Cemal Abi… Hastane odas›na ilk gitti¤imiz an› hat›rlad›m birden. Serum tak›ld›ktan k›sa bir süre sonra, Hayati Can’›n haberini alm›flt›k. Senin o an seruma bak›fl›n› hiç unutmam… ‹nsan hiç kendinden nefret eder mi? Sen o anda etmifltin. Yoldafl›n› yitirirken kendin yaflamaya devam ediyordun, bunun için kendinden nefret ediyordun. ‹çinde biriken hüznü d›flar› yans›tm›flt›n ve sevginin kutsall›¤›na inanan bir insan›n yüre¤ine tan›k olman›n huzuruyla ellerimi uzat›p elini s›km›flt›m. Hiçbir söze gerek duymadan bakm›flt›k gözlerinin içine. Bir damla yafl akm›flt› tek gözünden. O anda lanetler ya¤d›rm›flt›m içimden, iki gözünle yafl dökemiyordun yoldafl›na. Sen ne düflündün bilmiyorum ama o an içimi ac›tm›flt›. Gözünü nas›l yitirdi¤ini hiç soramam›flt›m. Yine bir çat›flmada yitirdi¤ini duymufltum. Gerilla yaflam›ndan bahsederken, bedenindeki

18

kurflun izlerinden, vücudunda tafl›d›¤›n flarapnel parçalar›ndan söz ederdin: “Var birkaç tane demirimiz!”… Gerilla hiç tekerlekli sandalyeyle gezer mi dedi¤imizde gülüp “fiu demirlerim bir yerine otursun, o zaman tekerlekli sandalyeyle hesaplaflaca¤›m.” derdin. Ellerim sana uzanm›fl halde kald›m Cemevi’nde. Dokunamad›m sana. Öyle çok yaran var ki k›yamad›m, k›y›l›r m› sana? Ya incitirsem, ya bir inilti duyarsam… Biliyorum bakma öyle, sen hiç inlemedin, hiç ah demedin. Öyle bir iradeye ve bünyeye sahipsin ki, karfl›dakine hissettirmezsin. Ac›lar›nla, a¤r›lar›nla, yaralar›nla kardefl olursun… Ben yine sana dokunamad›m. Sadece öpmek istedim yüzünden, birlikte bant takarken öptü¤üm aln›ndan tekrar öpmek istedim. O da olmad›. Yak›ndan atefl aç›lm›fl boynuna, büyük bir yara aç›lm›fl yüzünde. Yüzünü açamad›k. Ben de düflümde kalan aln›ndan öptüm. Bedeninin yar›s›n› Dersim’de b›rak›p gelmiflsin. Da¤lar›na özlem duydu¤un Dersim’e emanet etmiflsin. On alt› yoldafl›nla orada kalm›fls›n… Munzur Baba elinde sütle seni y›kamaya gelmifltir flimdi. Temmuz yine geldi ve seninle Munzur suyu içemeyece¤iz bu y›l. Sen gidip Aygün’le, ‹dil’le, Hüseyin’le içersin. Bundan sonra Munzur’a kar›flacaks›n art›k. Bedeninin yar›s›n› da¤lara b›rakt›n, toprak olsun, su olup Munzur’a kar›fls›n diye… Yan›ndan ayr›lmak zor gelse de buna mecbur kal›yorum. Gö¤sümde yüzünün s›cakl›¤›, yüre¤imde yar›s› parçalanan bedeninin öfkesiyle soka¤a ç›k›yorum. Seni u¤urlamaya gelenlerin gözlerine bak›yorum. Hüzün ve öfke var gözlerinde.

Uzunca bir k›z›l yol olmufl bayrak, ellerde uzad›kça uzuyor.Dostlar›n, yoldafllar›n, flehitlerin analar›… Hepsi oradalar, sana gelmifller Cemal Abi. Ç›kt›n soka¤a karanfiller aras›nda ve yine en öndesin. ‘96’ Ölüm Orucu’nda, Ulucanlar’da iflkencede, Burdur Hapishanesi’nde gazlar›n aras›nda, 19 Aral›k’ta… Ve gerillan›n yürüyüfl kolunda… Bir arkadafl senin için “müzelik bir insan” demiflti. Evet Abi, sen müzeliksin; çünkü bedeninin her yerinde mücadele tarihinden bir iz vard›… Ve bugünden sonra o tarihi müzede olacaks›n… Seninle ‘96’da paylaflt›¤›m duygulara yenilerini katarak, dostlu¤un, kardeflli¤in ve dayan›flman›n en güzel örnekleriyle, karanfillerle u¤urlad›k seni. Seninle sohbetimizden sonra ‹dil’e geri döndük. Arka sokaktan telsiz sesleri gelmeye bafllad›. Yang›n merdiveninden bakt›k ki, 20–25 yafllar›nda bir delikanl› kendini afla¤› atm›fl ve öylece kalm›fl. Bafl›n›n alt›nda büyük bir kan gölü oluflmufl. S›rtüstü uzanm›fl, sanki bütün ac›lardan, s›k›nt›lardan kurtulmufl ve tatl› bir uykuya dalm›fl gibi… Sa¤ baca¤›n› hafiften karn›na do¤ru çekmifl, ellerini yana b›rakm›fl. Aya¤›nda ne çorap ne de ayakkab› var. Kimdi bilmiyoruz, neden ölümü seçti onu da bilmiyoruz… Bafl›na bir poflet geçirilip kimsesizler mezarl›¤›na götürülen yal›nayak bir insan›n ölümü, di¤er yanda siz… Böyle bir ülkede yafl›yoruz, sen yine anlat o güzel ve sade tutkunu, yan›na on alt› yoldafl›n› da al›p yine Mercan Yaylas›’n›n kayal›klar›na t›rman… “Bizden selam söyle gezden, gözden, arpac›ktan...”❏


sevcan alptu¤

elefltiri

ödüller kime, neden veriliyor? Son dönemlerde baz› dizi filmlere, si-

Ödül nedir? Kime verilir?

nema oyuncular›na, müzisyenlere, gaze-

Ödül, “Bir baflar› karfl›l›¤›nda verilen

tecilere ödüller verildi. Belki birço¤undan

arma¤an, mükâfat”t›r. Do¤al olarak da

haberdar dahi olamad›n›z ama bu olay

baflar›l› kiflilere verilir. Peki, günümüzde

bizde ödül kavram›n›n ne oldu¤unu, kimle-

ödül gerçekten baflar›l› kiflilere mi, Ayd›n

re ne için ödül verildi¤ini bir kez daha

ve Ciner medyas›n›n belirledi¤i filmlere-

gözden geçirmemiz gerekti¤i fikrini orta-

kiflilere mi veriliyor? Tart›flmaya aç›k bir

ya ç›kard›.

konu ve biz bunu tart›flmak, tart›flt›rmak

istiyoruz. Ödüle lay›k görülen eserler, hangi ölçüler göz önüne alarak veriliyor? Eserin sanatsal yan›, estetik yap›s›, içeri¤i halka hitap ediyor mu? Bu yap›mlar›, bu kiflilerin baflar›lar› yapt›klar› iflin hakk›n› vererek mi yap›yorlar yoksa baflka yanlar yapt›klar› iflin önüne geçip öyle mi ödüle lay›k görülüyorlar? Bu sorulara cevap vermeden önce ödül ve ödül kavram› üzerinde durmakta yarar var. Çeflitli yar›flmalar oluyor ve sonucunda baz› yap›mlara veya kiflilere ödüller veriliyor. Belli aç›lardan özgünlü¤e sahip olmas›, estetik niteli¤i, emek yönü, o alanda belirlenmifl kimi k›staslar› tafl›mas›, di¤er eserlerden farkl› ve özgün yanlar› vb. gibi özelliklere sahip yap›mlar›n ya da sanat›n› icra ederken di¤erlerine nazaran çok daha üst boyutta bir oyunculuk sergileyen sanatç›lar›n ödüllendirilmesi kadar do¤al bir fley olamaz. Ödül kavram›n›n bir boyutu sanat› ve sanatç›y› teflvik olurken, bir di¤er boyutu da harcanan eme¤e sayg› olarak karfl›m›za ç›k›yor. Bunlar, tabi iflin evrensel, yani olmas› gereken yan›. Oysa günümüzde sistem her fleyi kirletti¤i gibi ödülü ve ödül kavram›n› da kirletmifl, yozlaflt›rm›fl durumda. En niteliksiz bir eser ödül al›rken gerçekten ödül alabilecek eserler dikkate bile al›nm›yor. Hatta aday bile gösterilmiyor. Son birkaç ayd›r farkl› meslek dallar›-

19


na ya da çal›flanlar›na ödüller verildi¤inden bahsettik. Biz, büyükten küçü¤e hepimizin yaflam›na bir flekilde dahil olan dizi filmlerden, onlara verilen ödüllerden yola ç›kmak istedik. ‹sabetli olaca¤›n› düflündük çünkü evinde dizi film izlemeyen hiç kimse yok neredeyse. Aliye, Kurtlar Vadisi, Avrupa Yakas›, Bir ‹stanbul Masal›… hepsi karfl›s›na geçip saatlerce izledi¤imiz, belki de geçmiflte ya da günümüzde kendi yaflad›klar›m›zla benzerlikler buldu¤umuz, duyguland›¤›m›z, sevindi¤imiz, oyuncusunu, konusunu, müzi¤ini baflar›l› buldu¤umuz diziler. Ama sorun, gerçekten biz istedi¤imiz için de¤il de; bu dizilerin allan›p pullan›p yaflam›m›za zorla sokulmas›d›r. Burjuvazi beynimizi teslim almak için iflte bu ve bunun gibi birçok yöntemi deniyor. Televizyon karfl›s›nda saatlerce zaman geçirmemizi sa¤layarak, d›fl dünyayla olan ba¤lar›m›z, komflular›m›zla, arkadafllar›m›zla ve en baflta ailemizle olan iletiflimimizi kopar›yor. Hepimiz hayaller dünyas›nda yaflayan, ama onun d›fl›nda hiçbir sorun üzerinde kafa yormayan birer birey haline geliyoruz. Çünkü bizi art›k; “Aliye”nin aile sorunu, “Kurtlar Vadisi”ndeki Polat Alemdaro¤lu’nun çeteci yaflam› ilgilendiriyor! Hatta bu olay, o kadar tehlikeli boyutlara ulafl›yor ki, insanlar birbirlerini Polat Alemdaro¤lu’na özendikleri ve ona benzemek istedikleri için ac›mas›zca öldürüyor. Ya da gençler “Avrupa Yakas›” filminde rol alan “Selin” gibi konuflmaya çal›fl›yor. Yani asl›nda çok masum gördü¤ümüz bu dizi filmler yaflam›m›z›, kimli¤imizi, be¤enilerimizi belirliyor. 17 Haziran Cuma günü “Beyaz ‹nci TV ödülleri” sahiplerini buldu. Ödüller, Lütfi K›rdar Uluslararas› Kongre ve Sergi Saray›’nda flaflal› bir törenle sahiplerine verildi. Törende, ona buna ödül da¤›tmaktan, temel atma törenlerine kat›lmaktan ve aç›l›fllarda boy göstermekten, halk›n sorunlar›n› çözmeye vakit bulamayan Baflbakan Recep Tayip Erdo¤an da her zamanki yerini ald›. “Beyaz ‹nci TV Ödülleri” yaz›m›z›n bafl›nda bahsetti¤imiz; adeta ailemizin bir ferdi olarak gördü¤ümüz oyunculara, vazgeçilmezimiz olan dizi filmlere, dizi filmlerin müziklerini yapanlara ve yönetmenlerine verildi. Komedi, Drama ve Polisiye/Macera dallar›nda toplam 21 dizi, jüri karfl›s›na ç›kt›. Müzik, sinema, tiyatro sanatç›lar›, akademisyenler ve gazetecilerden oluflan 195 kiflilik jüri taraf›ndan seçilen adaylar internet sitelerinde halk›n oylar›na sunuldu ve yap›-

20

lan halk oylamas›yla ödül kazananlar belirlendi. Sonuç olarak ödülleri “Bir ‹stanbul masal›, Kurtlar Vadisi, Avrupa Yakas›” gibi popüler diziler ve Özge Özberk, Ozan Güven, Mehmet Aslantu¤, Sanem Çelik, Gazanfer Özcan, Hümeyra, Ata Demirer, Sumru Yavrucuk, Gürkan Uygun, ‹pek Tenolcay, Serdar Akar, Nejat ‹fller ve Özgü Namal gibi oyuncular ald›. Ertesi gün bas›nda yer alan haberlerde ise; gecede sunuculuk yapan Mehmet Ali Erbil’in “espri” dolu konuflmalar› ve Mehmet Ali Il›cak’›n efli Meyra’n›n nas›l bir k›yafet giydi¤i, saç›n› ve makyaj›n› nas›l yapt›¤› konu oldu. Yani kimsenin ödülle falan bir alakas› yoktu. Meyra’n›n dekolte k›yafeti, makyaj› ödüle lay›k görülen filmlerden daha önemli olmaya bafllad›. Oylamada k›stas al›nan fleyin gerçekten halk›n be¤enileri oldu¤u kocaman bir soru olarak ortada kald›. Ödüller genelde seçkin, popüler olan/yap›lan dizi veya sanatç›lara veriliyor. “Beyaz ‹nci TV Ödülleri” de baflta ATV ve Kanal D’de izletilen filmlere, o dizilerde oynayan sanatç›lara verildi. Arada Show TV’den bir film de ödül ald› ama bu biraz mecburiyetten oldu. Çünkü ödül alan “Kurtlar Vadisi” filmiydi ki, bu film de izlenme rekorlar› k›ran bir filmdi. Bu madalyonun bir yüzü, di¤er yüzünü çevirdi¤imizde Ayd›n Do¤an ve Turgay Ciner isimleri karfl›m›za ç›k›yor. ‹kisi de para içinde yüzen, sahibi olduklar› televizyon kanallar› sayesinde halk›n beynini teslim alan “say-

g›n” birer ifladam›. fiimdi tekrar hat›rlayal›m. Ödül, “Bir kiflinin yapt›¤› herhangi bir iflte gösterdi¤i baflar›ya karfl›l›k verilen mükâfatt›r”. Bu gecede ödül alan oyuncular gerçekten baflar›l› kifliler olabilir ki aralar›nda y›llar›n› bu mesle¤e adam›fl, y›llarca “sahnelerin tozunu yutmufl” baflar›l› oyuncular da var. Ama ne yaz›k ki bu insanlar da burjuvazinin, tekellerin oyunlar›na isteyerek ya da istemeyerek alet olmufl durumdad›rlar. Oynad›klar› karakterlerle, yazd›klar› senaryolarla insanlar›n yaflamlar›n› etkiliyorlar. ‹flte burjuvazi insanlar› kendine böyle ba¤l›yor, “Ya benim istedi¤im gibi rengârenk ›fl›klar alt›nda tozpembe bir dünyada yaflar, paraya para demezsiniz ya da paras›zl›ktan, iflsizlikten bunal›ma girer, çaresiz kal›r, Beyo¤lu’nun ücra bir köflesinde elinde bir flifle flarap, bir daha hat›rlanmamak üzere yaflama veda edersiniz” diyor. “Beyaz ‹nci TV Ödülleri”nde de gördü¤ümüz gibi ödüller ne o baflar›ya sahip olanlara ne de gerçekten baflar›lar› önemsenen kiflilere veriliyor. Tekeller kendi jürileriyle, bilinçlerini buland›rd›¤› kitlelerin oylar›yla yine kendilerine ödül veriyor, daha çok kazanmak h›rs› içerisinde medyay›, televizyonu istedi¤i gibi kullanmaya devam ediyor.❏


festivalin sefaleti 33. Uluslararas› ‹stanbul Müzik Festivali bafllad›. 6 Haziran’da bafllayan festival kapsam›nda birçok ülkeden sanatç› Türkiye’ye geldi. Bizler öncelikle festivalin program›na bakt›k. “Festival 6 Haziran’da bafllad›. 700’ün üzerinde yerli ve yabanc› sanatç›y› bir araya getirecek. Festivalde barok dönemden itibaren Rus ve Alman romantikleri ile 20. yüzy›la kadar süreçten örnekler verilecek. 5 orkestra, 5 oda orkestra konseri, 9 oda müzi¤i dinletisi, 8 resital, 2 geleneksel müzik konseri ve 2 dans gösterisi… Orkestralardan oda müzi¤i dinletilerine, resitallerden dans gösterilerine toplam 31 etkinlik… Festivalin Aya ‹rini Müzesi’nde gerçeklefltirilen aç›l›fl töreni ve aç›l›fl konserleri… Heyecanla beklenen konuklar, muhteflem festival mekânlar›nda… Kraliçe Elizabeth yar›flmas›nda dereceye giren sanatç›lar ‘Ödüllü sesler’ adl› konser dizisinde, bafllang›c›ndan bu yana ‘Siemens Opera Yar›flmas›’nda ödül alan sanatç›lar ise ‘Dorukta bir gece’ adl› konserle festival etkinlikleri kapsam›nda yeniden sahnede...” Evet, festival hakk›nda bilgi toplamak için küçük çapl› bir araflt›rma yapt›¤›m›zda bunun gibi pek çok bilgi ç›k›yor karfl›m›za. Bas›ndan, gazetelerin kültür-sanat sayfalar›ndan, televizyonlardan takip edilebilen yan› bu. Hangi gazeteyi açsak, festivalin içeri¤ine, özüne iliflkin yukar›da sayd›klar›m›z›n d›fl›nda bir haber bulam›yoruz. Elbette ki bunlar da konuflulmas› gerekenler aras›nda yer al›yor fakat festivalin dikkat edilmesi, üzerinde vurgu yap›lmas› ve düflünülmesi gereken birkaç yönü var ki, yaz›m›zda buna de¤inmek istiyoruz. Festival nedir? Bu festivali düzenleyenler kimlerdir ve amaçlar› nedir? Festivalleri düzenleyenlerin kimli¤ine

bakt›¤›m›zda karfl›m›za çarp›c› isimler ç›k›yor. Bu isimler burjuvazinin en tepesinde yer alan insanlar. Burjuva s›n›f›n›n kültür ve sanata yönelik bu tutumu düflündürücü. Burjuva s›n›f›, özelikle son y›llarda, neden kültür-sanat faaliyetleri üzerinde yo¤unlafl›yor? Kendimize bu yaz›da konu ald›¤›m›z ‹stanbul Müzik Festivali’ni, Eczac›bafl›’n›n arkas›nda oldu¤u ‹stanbul Kültür Sanat Vakf› (‹KSV) düzenliyor, ki ‹KSV’nin ‹stanbul’da düzenlenen daha birçok kültür-sanat etkinliklerinde de isminin geçti¤ini görüyoruz. Bir kültür-sanat vakf›n›n bu tür kültür etkinliklerini düzenlemesi veya desteklemesi olmas› gerekendir. Vakf›n amac› da bu olmal›d›r. Ama burada bir nokta var ki, o da bu vakf›n arkas›nda, hatta yönetimindeki ismin Eczac›bafl› olmas› (Vakf›n baflkan› fiakir Eczac›bafl›’d›r.). Burada öne ç›kan yan, burjuva s›n›f›n›n, tekellerin kültür-sanatla bu kadar yak›ndan ilgilenmesidir. Koç’lar›n, Sabanc›’lar›n, Eczac›bafl›’lar›n kültür ve sanat çal›flmalar›na yo¤unlaflmas› ve bu alanlara finansal destek sa¤lamas›n›n sebebi elbette, genel do¤rularla ifade etmenin ötesinde, ülkemizin içinde bulundu¤u ekonomik ve sosyal yaflam›n geldi¤i düzeydir. Burjuvazi, tehlikede oldu¤unu hissetti¤i zaman, sanata yönelik politikalar›nda da farkl›laflmaya bafllar. Bir de muhalefetin c›l›z oldu¤u ve kendisinin dokunulamaz oldu¤unu düflündü¤ünde sanata yönelmesi olabiliyor. Art›k bir “sanat erbab›” olup ç›k›yorlar. Sadece bizim ülkemizde de¤il dünyan›n tüm ezilen ülkelerinde bask› ve sömürü iktidar› kuran burjuvazinin, kendisini flirin gösterecek bir maskeye ihtiyac› vard›r. ‹flte bunun için kulland›¤› bir kozdur kültürsanat çal›flmalar›. Kültür-sanat faaliyetle-

nuray kantarc›

elefltiri

rini desteklenmesinin yan›nda okullar, hay›r kurumlar› açmas›, yoksul halka yard›m paketleri da¤›tmas›... Yapt›¤› bu yard›mlar› insanlar›n birbirini linç edercesine kap›flt›klar›n› görmekten de zevk al›r di¤er yandan. Bir ressam, kendi yapt›¤› bir tablonun karfl›s›na geçip nas›l zevkle izlerse, burjuvazi de ayn› tad› alarak yaratt›¤› tablosunu izler. Hay›r ve ba¤›fllarda ödeyece¤i vergileri düflürerek ekonomik kaynak sa¤lar kendine. Ama görünürde hay›rseverdir. Di¤er yandan da bu yolla her yere reklâm›n› ulaflt›rm›fl olur. Yard›mdan ziyade birer reklam sektörü haline gelmifl durumdad›r hay›r ve ba¤›fllar›. Bugüne kadar yap›lan yard›mlar›n hangisi bas›nda boy boy yer almad› ki? Kültür ve sanata verdi¤i “önem”in de bundan fark› yoktur. Halk›n gözünde darmada¤›n olan imaj›n› kurtarma peflinde ve telafl›ndad›r. Gerçek yüzlerini sanat maskesiyle gizlemeye çal›fl›rlar. Maske derdinin d›fl›nda burjuvazi, kültür ve sanat›n toplum üzerindeki etkisini ve gücünü biliyor. Bundan dolay› kendi ç›karlar› do¤rultusunda kullanmak amac› da, bugün tüm iletiflim araçlar›ndan tutun, tiyatro konser salonlar›ndan sponsorluk faaliyetlerine kadar her türlü arac› kendi elinde tutmas›, gözler önünde olan bir gerçek… Bunun temeli kültür sanat faaliyetlerini kendi denetimi alt›n da tutmak, di¤er yan› ise etkinlik salonlar›n› kendi tekellerine alarak, kiralama fiyatlar›n› tavanlara ç›kararak gerçek halk sanatç›lar›na eserlerini sergileme olana¤› b›rakmamak. ‹flte, festivalin gerçeklefltirildi¤i mekânlara bir bakal›m mesela: Aya ‹rini Müzesi, Darphane-i Amire Binalar›, Bulgar Kilisesi, Atatürk Kültür Merkezi, Y›ld›z Saray› Tiyatrosu, Ses Tiyatrosu ve Bo¤aziçi Üniversitesi, Albert Long Salonu. Daha

21


önce hiç ismini duymad›¤›m›z salonlar bile var içinde. Merak ediyoruz; bu tür salonlar ne zaman halk›n ihtiyac›n› karfl›lar bir niteli¤e bürünecek? Bu salonlar ne zaman burjuvazi ve tekellerin himayesinden kurtularak halka aç›lacak? K›sacas› burjuvazi kültür etkinliklerini kendi denetimi alt›na almak ister. Denetime ald›¤› bu gücü kendi ç›karlar› için kullanmak isteyen burjuvazi, öte yandan kendi kültürünü de halka dayatman›n peflindedir. Zaten s›n›flar tarihi bir anlamda kültürlerin çat›flmas›d›r da. ‹ktidar› alan s›n›f, di¤er s›n›f›n kültürünü ve sanat›n› yok etmeye çal›fl›r, kendi kültürünü dayat›r di¤er s›n›fa. Burjuvazinin bugün yapmaya çal›flt›¤› bundan baflka bir fley de¤ildir. Burjuvazinin kültür ve sanat› kendi denetimi alt›na almak istemesi noktas›nda ayd›n ve sanatç›lar›n üretimlerinin nerede durdu¤u konusu ise ayr›ca ele al›nacak bir olgu. Fakat yeni üretimlere bakt›¤›m›zda halk›n yaflam›na, ülke gerçeklerine s›rt›n› dönmüfl, burjuvazinin beklentilerine cevap verir nitelikte eserler üreten bir ayd›n ve sanatç› toplulu¤u gerçe¤ini de hat›rlatmadan geçemeyece¤iz. Yukar›da da belirtti¤imiz gibi festivalde; orkestralar, oda orkestras› konserleri, resitaller ve dans gösterileri var. Burjuvazinin kendi kendini tatmin edece¤i, halktan olabildi¤ine kopuk bir program. Bu program oluflturulurken eminiz ki halk›n sanat ve kültür de¤erlerini dikkate almak ve ona festivalle birlikte bir fleyler ulaflt›rmak, kültürel zenginli¤imizi gelifltirmek gibi bir derdi yoktu kimsenin. Zaten, çok elit bir tabakaya hitap eden bu etkinlik program› tekellerin kendi sanat anlay›fllar›n›n bir aynas› durumunda.

22

Kendi dünyas›nda yaflayan burjuvazi, sanat› daha elitlefltirmifltir. D›flar›da, geçim s›k›nt›s› çeken insanlar, de¤il böyle festivallere kat›lmak, bir tiyatroya, küçük bir konsere gitme olana¤› dahi bulam›yor. Osmanl›’ya dayanan bu elitleflme, halk›n birçok sanat dal›nda eser üretiminin engellenmesiyle bafllam›flt›r. O zaman da kültür ve sanat ifli halk›n de¤il, saray›n ve saray çevresinin iflidir. Her türlü sanat, edebiyat eserleri sarayda üretilirken, halk›n bu yönü tamam›yla köreltilmeye çal›fl›lm›flt›r. Sanat eserlerinin ço¤u, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun siyasi, sosyal, kültürel, askeri ve teknolojik hayat›n›, padiflahlar›n özelliklerini, zaferlerini, dönemlerinde meydana gelen olaylar› anlat›r. Sultanlar›n gücünü ve büyüklü¤ünü sergilemek amac›n› tafl›r o dönemin eserleri. Kimi sanat dallar› desteklenirken kimileri ise yok edilmeye çal›fl›lm›flt›r. fiu gerçek de hep varl›¤›n› korumufltur; halk kendi sanat›n› yasaklara bask›lara ra¤men yaratmaya ve yaflatmaya devam etmifl. Bu da gerçek sanat›n ta kendisidir. Tüm bu engellemelere ra¤men halk›n kendi kültürel zenginli¤inin önüne geçilememifl hiçbir zaman. Hatta flimdiki festivallerin bile geçmifli o zamanki halk›n kültürüne dayanmaktad›r. O dönemlerde kasabalarda yap›lan panay›rlar, y›l›n belki de en önemli kültür-sanat etkinliklerin den birisidir. fiimdikilerden içerik ve öz aç›s›ndan birçok farkl›l›k gösteren bu festivallerin amac› sanat›, müzi¤i, dans›, e¤lenceyi halka ulaflt›rmakt›r. O zamanki ismiyle panay›rlar, tüm halk›n kat›l›m›yla gerçekleflir. Gezici tiyatrolar gelir kimi zaman kasabaya, haftalarca konuflulur. Oynanan oyunun içeri¤i de bir o kadar konu olur

sohbetlere. Çünkü oyunlar onlar›n yaflaman›n bir parças›n›, onlar›n bir gerçekli¤ini anlat›r. Genci, yafll›s›, herkes kendine özgü fleyler bulur burada. Bölge halk› bu panay›rlarda her türlü ihtiyac›n› karfl›lar. Tüm y›l boyunca bir gün dinlenmeden çal›flan köylüler de o gün gelir ve y›l›n yorgunlu¤unu atmaya çal›fl›r üzerinden. Bir yandan kendi ürününü burada satarak üç befl kurufl kazanmaya çal›fl›rken di¤er yandan da e¤lenir. Festivalin kuruldu¤u alanda yok yoktur. Bir yandan cambazlar gösterilerini yaparken bir yandan biri flark› söylemektedir. Buralarda tiyatrodan dansa kadar her türlü etkinli¤i bulabilirsiniz. Burada para kazanman›n d›fl›nda sanatç›n›n sanat›n› icra etmek gibi, oradaki insanlar›n be¤enisini kazanmak gibi bir derdi vard›r. Bu festivallerde ayr›ca birbirlerini görme koflulu olmayan birçok kifli de bir araya gelir. Efl dost bir aradad›r. Çocuklar da buradan nasibini al›r elbette. Onlar da es geçilmemifl, düflünülmüfltür. Halk›n en yoksulu bile bu festivale gelebilir. Halka -k›s›tl› olanaklar› içinde- birçok sanatç›ya ulaflabilme flans› tan›n›r böylelikle. Yani sanat onlar›n aya¤›na götürülür. Gezici festivallerde sanatç› çekti¤i tüm s›k›nt›lara ra¤men sanat›n› ulaflt›rma çabas› ve mutlulu¤u içerisindedir. Tüm izleyiciler de o duygular› sanatç›larla paylafl›r. ‹flte tam da karfl›m›zda böyle festival örnekleri varken, ‹stanbul Müzik Festivali’nden ve ülkemizde gerçeklefltirilen di¤er festivallerden de beklentiler art›yor ister istemez. Halk sanatç›lar›n›n ve halk›n gerçek sanat›n›n yer ald›¤› festivallerdir bu ülkenin as›l ihtiyac› olan. Amac› ise özünü bularak halka kültür ve sanat› ulaflt›rmak, onun de¤erlerini gelifltirmek ve halk›n kültür zenginli¤ine yenilerini eklemek olmal›d›r. ‹stanbul Müzik Festivali’nde icra edilecek sanat dallar›na ve her biri alan›nda usta say›labilecek sanatç›lara karfl› bir yaklafl›m›m›z yoktur. Aksine bu tür sanat dallar›n›n halka tan›t›lmas›n›, halk kültürünü zenginlefltirecek birer ö¤e haline getirilmesini savunuyoruz. Karfl› ç›kt›¤›m›z burjuvazinin niyetidir. Bütün bunlar›n ›fl›¤›nda burjuvazinin tüm bu çabalar›na ra¤men bu ülkenin ayd›n ve sanatç›lar›n›n; hayat›n içinde canl› canl› duran, gülen oynayan insanlar›n oldu¤u, müzi¤e, dansa, e¤lenceye doyaca¤›m›z, halk›n içinden gelen ve gelifltiren festivallere imza ataca¤›na da inanc›m›z büyüktür.❏


e¤lencenin yaflam›m›zdaki yeri

levent karakaya

araflt›rma

farkl›l›klar olaca¤› gibi, insan›n kültürel geliflimi, birikimi, ekonomik durumu, sosyal iliflkiler içerisindeki konumu, politik dünya görüflü de bu farkl›l›klar› getirir. Türkçe sözlüklerde “e¤lenmek” kavram›n›n; “s›k›lmadan, oyalanarak, nefleli bir flekilde vakit geçirmek” veya “günlük ifllerden ayr›larak herhangi bir flekilde hofl ve nefleli vakit geçirmek” olarak aç›kland›¤›n› görürüz. Gerçekten e¤lence; sadece vakit geçirmek midir? Oyalanmak m›d›r? Sosyal bir paylafl›m m›d›r? E¤lendi¤ini düflünmek, e¤lendi¤ini söylemek; e¤lenmifl olmak m› demektir? E¤lencenin s›n›r› var m›d›r? Ve daha birçok soru… Biz bu yaz›m›zda e¤lenceyi, dört temel bafll›kla k›saca açmaya çal›flaca¤›z.

Çevremizdeki insanlara “e¤lenmek nedir, nas›l, ne zaman e¤lenirsiniz?” diye sordu¤umuzda; verecekleri cevap farkl› olacakt›r. Kimisi yolda yaln›z bafl›na yürüyüp flark› m›r›ldan›rken, kimisi dost ortam›nda sohbeti paylafl›rken, kimisi komflular›yla bir araya gelip baflkalar› hakk›nda konuflurken, kimisi saatlerce televizyonun karfl›s›nda oturup diziden diziye atlarken, kimisi bilgisayar oyunlar› oynarken, kimisi bir barda sabaha kadar içerken e¤lendi¤ini söyleye-

cektir. Bunun gibi onlarca farkl› düflünce, hissiyat, haz biçimi var. E¤lence kavram› da; yaflan›lan dönemlere, farkl› ilgi alanlar›na, halk›n de¤iflik kesimlerine, yerleflim birimlerine, kültürel flekillenmelerine göre de¤iflik anlamlar kazanabilir. Bir köy ortam›ndaki bireyin, fabrikada çal›flan bir iflçinin, ilkokul ça¤›ndaki bir çocu¤un, bir üniversite ö¤rencisinin, bir burjuvan›n e¤lence anlay›fl›nda ister istemez

E¤lencenin Siyasal Boyutu Topluluklar›, s›kmadan bir araya toplaman›n en kolay yöntemi e¤lence düzenlemektir. Anadolu tarihine de bakt›¤›m›zda e¤lenceler, flenlikler; siyasal amaçlar do¤rultusunda kullan›lm›flt›r. Osmanl› döneminde, Osmanl›’dan önceki devletlerde düzenlenen e¤lence ve flenlikler arac›l›¤›yla milli duygular okflanarak bütünlük yakalanmaya ve topluluklar denetim alt›nda tutulmaya çal›fl›lm›flt›r. E¤lenceler arac›l›¤›yla; uygulanan politikalar›n üstü kapat›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Büyük toplant›lar, flenlik, festival, spor karfl›laflmalar› ve di¤er faaliyetler bu

23


amaçla kullan›l›r. Devletin kurumlar›, halk› yöneten güç büyütülerek, yüceltilerek, övülerek kutsanm›flt›r. Bu yan›yla, bu tip faaliyetler, sistemin güvencesi olarak görülmüfltür. Devlet; siyasal, ekonomik, sosyal s›n›rlamalar koyar. Bask› unsuru oluflturur. Oluflturmufl oldu¤u bu bask›y› bir flekilde eritmek, gidermek zorundad›r. Aksi halde tepkiler, isyanlar ortaya ç›kabilir. Yönetim bunlar› ço¤u kez göze alamaz. Bu bask›y› eritmek için; e¤lenceler, ödüllü flenlikler, sofralar kurarak insanlar› günlük hayat›n ak›fl›ndan kopar›r, bu tip araçlarla, toplumsal bir gevfleme yarat›r. Bu, onun siyasal iktidar›n›n devaml›l›¤›n› sa¤layan bir güvencedir ayn› zamanda. Ayn› zamanda bu araçlarla, oluflturulmaya çal›fl›lan yap›ya bir uyumluluk kazand›rmaya çal›fl›r. Depremler, seller, do¤al afetler gibi büyük y›k›nt›, felaket ve toplumsal moral bozukluklar›n›n ard›ndan da yine bu tip etkinlikler düzenlenir. Bu tip etkinlikler insanlar› içinde bulunduklar› ruh halinden uzaklaflt›r›rken düzeni korumak aç›s›ndan da etkin bir araç haline dönüflür. Egemenler ayn› ifllevi kitle iletiflim araçlar›yla da sa¤lar. 19 May›s Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayram›, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram›, 30 A¤ustos Zafer Bayram›, 29 Ekim Cumhuriyet Bayram› gibi bayramlar› düflünün. Dikkat çekici yan, bu bayramlar›n hepsinin bafl›nda egemenlik, zafer gibi kelimelerin olmas›d›r. Yani bu bayramlarda, yukar›da bahsetti¤imiz “milli duygular›n okflanmas›, toplumsal bütünlük

24

yakalama ve düzenin yaratt›¤› s›k›nt›lar› unutturma” amac› belirgindir. Geçmiflte ortaya ç›k›fl› ve anlam› farkl› olsa da bugün bu tip bayramlar bu amaçlarla kullan›lmaktad›r. E¤lencenin Ekonomik Boyutu Bugün kapitalizm, e¤lence alan›n› art›k ekonomik bir sektöre dönüfltürmüfl, bu alan üzerinden büyük bir pazar yaratm›flt›r. Birçok fley oldu¤u gibi, e¤lence de meta haline gelmifltir. Oluflturulan bu pazardan gelir elde etmek için, her türlü çeflidi, de¤iflikli¤i, zenginli¤i, yenili¤i sunmufltur. E¤lence sektörü, gerek ulusal gerekse uluslararas› anlamda; verimlilik tafl›yan, di-

namik olan önemli bir sektördür. Hatta ekonomik sektörün en canl›, en karl›, hareketli, süreklili¤i olan alanlar›n›n bafl›nda gelir. Üretim çeflitlili¤i anlam›nda; s›n›rs›zl›k, süreklilik, de¤iflim gibi niteliklere sahiptir. Sürekli anlamda, yeni ortamlar ve yeni ürünler oluflturur. Sektörün hitap etti¤i kitle ise oldukça genifltir. E¤lencede oluflan harcama ve savurganl›k anlay›fl›, e¤lence sektörünün ekonomiye olan katk›s›nda büyük paya sahiptir. Yine e¤lence ortamlar›nda ticareti yap›lan ürünler de ekonomik canl›l›k kayna¤›d›r. E¤lence sektörünün faaliyet mekânlar› ise; meyhane, bar (türkü bar), disko, gazino, kumarhane, gece kulübü ve büyük salonlar olmufltur. Buralarda ak›t›lan paran›n haddi hesab› yoktur. Buralarda ç›kan sanatç›, dansöz, çengi, köçek, çalg›c›lar için yap›lan harcamalar düflünüldü¤ünde ciddi bir pazar›n oldu¤unu görürüz. Bir de e¤lence sektörü içinde moda anlay›fl› vard›r. Bunu kapitalizm yarat›r, sunar. Her dönem, belli bir e¤lence ö¤esini piyasaya pompalar. Ürünü sunar, h›zl› bir tüketim süreci bafllar ve hemen ard›ndan bir yenisini oluflturur. Popülerlefltirdi¤i bilgisayar oyunlar›, dans ak›mlar›, oyuncak türleri v.s. Ya kendi yarat›r ya da yarat›lan› moda haline getirir, bu konularda ustalaflm›flt›r. Bunun yan›nda; ödüllü yar›flmalar, festivaller, flenlikler, bahis oyunlar›; ev, araba, alt›n da¤›t›lan televizyondaki yar›flma programlar›, at yar›fllar›, resim, müzik, fliir, güzellik yar›flmalar›, naklen yay›n hakk› almak için yap›lan kap›flmalar hep bu e¤lence kültürünün ekonomik boyutuyla ilgilidir. Demin verdi¤imiz örnekteki bar, pavyon, gazinoda


ç›kan dansöz, müzisyen, çalg›c›lara akan paray› düflündü¤ümüzde, festivallerde, flenliklerde akan paran›n boyutu düflünülemez. E¤lence sektöründe; baz› belirlenmifl özel günler ve hediyelik eflya pazar› da birbirini etkileyen iki güçtür. Anneler günü, babalar günü, noel, sevgililer günü gibi günler, yine kapitalist ekonomi anlay›fl›n›n bunlar üzerinden pazar oluflturdu¤u alanlard›r. Anneler Günü, Babalar Günü, Ö¤retmenler Günü gibi günler elbette önemlidir ama buradaki esas sorun kapitalizmin bu özel günleri ticari bir metaya dönüfltürmesidir. Bu özel günler de anlam›n›n d›fl›na ç›k›p, hediyelik eflya sektörünü do¤urmufltur. Hatta baz› durumlarda da hediyelik eflya sektörünün baz› özel günlere kaynakl›k etti¤ini görürüz. Ekonomik s›k›nt›lar artt›kça, e¤lence mekânlar› da dolmaya bafllam›flt›r. Daha çok ifller hale gelmifltir. Yaflanan yoksulluk, ekonomik kriz, açl›k s›k›nt›s›na ra¤men, e¤lence mekânlar›nda k›yametler kopar›l›rcas›na e¤lenceler düzenlenmesi ne içindir? Halk, e¤lenceye meyilli midir? Yoksa bu özellik do¤ufltan m› gelmifltir ya da çok mu ihtiyaç hissedilir? Bunun kökeninde ise yaflan›lan s›k›nt›lara karfl› oluflan tepkinin e¤lence mekânlar›nda, e¤lenerek, içerek eritilmesi vard›r. Bir yönü de, kapitalizmin yo¤un reklâm, propaganda bombard›man› yaparak, düflünceyi yönlendirmesidir. Kapitalizmin amac› sömürüsünü, çektirdi¤i s›k›nt› ve eziyetin üstünü kapatmak, unutturmakt›r. E¤lencenin Sosyal Psikolojik Boyutu Durkheim, e¤lencenin e¤itim ifllevini aç›klarken: “Bireyi, toplumda yaflamak için toplumun gerektirdi¤i düzen ba¤›n›n s›k›l›¤›na, ac› çekmeye haz›rlar, bu yolda onu e¤itir” der. Anadolu kültüründe, e¤lencenin bir ifllevi de; ö¤reten, ö¤renen, gelifltiren bir yan tafl›mas›d›r. Karfl›l›kl› bir emek vard›r, bir paylafl›m vard›r. Bireyler, ait oldu¤u toplumdaki iletiflim araçlar›n› kullanarak bir tak›m kiflisel özellikleri de bu ortamlarda flekillendirir. Ahlak, edep, terbiye, bir olaya verilen tepki bu tip toplumsal ortamlarda flekil al›r. E¤lence, insanlar aras›ndaki sosyal etkileflimi sa¤lar, ba¤› güçlendirir. Toplumsal anlamda bir al›flverifl ortam› yarat›r. Birey, böyle ortamlarda, kendine ait düflüncesini ve anla-

y›fl›n› di¤erleriyle k›yaslayarak kendini tan›r. Bununla birlikte bir flekillenme, netleflme yaflar. E¤lence ortamlar› bask› oluflturan denetim mekanizmas›n›n daha gevflek oldu¤u ortamlard›r. Böyle ortamlarda birey rahat davran›r. Otokontrol davran›fl›na gitmez. Bu nedenle, gerçek özellikleriyle, kendine has yanlar›yla

tan›n›p bilinebilece¤i gibi ayn› zamanda karfl›s›ndakini de tan›r. Bunlar›n yan›nda; flenlikler, geleneksel bayramlar (fleker bayram›, kurban bayram› gibi) konusunda araflt›rmac› Birol Emil: “Biz kavram›n›n en fazla hissedildi¤i, hassasiyetin artt›¤›, sevgi, flefkat, merhamet, feragat, fedakârl›k, ba¤›fllama, kendinden verme gibi insani duygular›n yo¤un olarak yafland›¤›, manevi ar›nma faaliyeti” olarak bahseder. Yine flenlik, festival, bayram gibi isimlerle düzenlenen etkinliklerin; “gerginli¤i giderici, sakinlefltirici, gevfletici” fonksiyonu vard›r, toplumsal ruh sa¤l›¤› aç›s›ndan da önemlidir. Birey bu tip e¤lenceli ortamlarda, ayn› zamanda ruhsal bir doygunluk sa¤lar. ‹ç huzura eriflir. Psikolojik aç›dan güçlenir, soluk al›r. En basitinden, arkadafllar aras›nda yap›lan bir futbol maç›n›n sonucunda böyle bir ruhsal doygunluk, psikolojik bir rahatlama elde edilir. E¤lencenin Kültürel Boyutu Bafltan flunu söylemek gerekir ki; e¤lence, art›k ekonomik bir sektöre dönüfltü¤ü için geleneksel, Anadolu kültürü içerisindeki yerini, önemini koruyamam›flt›r. Çünkü günümüzde e¤lence kültürel kirlenmenin temel alanlar›ndan biridir. Böyle bir kültürel bozulma ve de¤iflme-

nin kayna¤›nda kitle iletiflim araçlar› ve son dönemlerde daha da geliflen internet a¤›n›n etkisi büyüktür. Bu tür araçlar›n ülkemizde farkl› kültürlerce ya da belli bir kültüre ait olmayan ö¤elerce h›zla kullan›lmas›, tüketilmesini do¤urmufltur. Böyle olunca da, geleneksel kültürümüz zedelenmifl, kollar›n›, ayaklar›n› yitirmifltir. E¤lenceler; “kültürlenme - kültür al›flverifli” gibi de¤erlerin yo¤un yafland›¤› ortamlard›r. Birey, bir yandan kendi kültürüne iliflkin bilgi sahibi olurken, bir yandan da kültürüne ait olmayan, yozlaflm›fl de¤erleri benimsemek, ö¤renmek durumunda kalabilir. Geleneksel halk e¤lenceleri sayesinde birey, kendi sözlü edebiyat ürünlerini, sosyal de¤erlerini, yemek gelene¤ini, iletiflim biçimlerini tan›ma, kavrama imkân› bulabilir. Türk E¤lence Kültürü kitab›n›n yazar› Doç. Dr. Nebi Özdemir “E¤lenceler bireyin kendisi, toplumu, tarihi ve kültürü hakk›nda bilinçlendi¤i ortamlard›r. E¤lenceler, toplumun aynas›d›r. Dolay›s›yla bir toplumdaki kültür de¤iflmelerinin kolayl›kla belirlenebildi¤i temel alanlar›n bafl›nda e¤lenceler gelmektedir. Gayriciddî olarak nitelenen e¤lenceler, toplumsal yaflam›n en ciddi konular›yla ilgili veriler içermektedir. Sonuç olarak, dünya ekonomisinin en büyük sektörlerinden biri olmas›n›n yan›nda siyasal, kültürel, tarihsel ve ruhsal ifllevleri, e¤lencenin bilimsel yöntem ve yaklafl›mlarla ele al›nmas›n› gerekli k›lmaktad›r.” diyor. Sonuç Olarak: E¤lencenin yap›s›n›, ifllevini, tarihini ve çeflitli alanlardaki boyutlar›n› de¤erlendirmifl bulunmaktay›z. Elbette “e¤lence” çok genifl bir yaflamsal olgudur. Günümüzde bir üstyap› kurumu olan kültür içerisinde önemli bir yerde duran e¤lence kültürü, her boyutuyla toplumsal yaflam› etkileyecek konumdad›r. Bu yüzden; en h›zl› yozlaflma, bozulma da bu alanda yaflan›r. Bu alandaki yozlaflma kültürel alandaki yozlaflmay› da beraberinde getirmektedir. Her fleyde oldu¤u gibi e¤lence anlay›fl›nda da çarp›k bir geliflme yaflanm›flt›r. Bu çarp›kl›¤a, bu yozlaflmaya karfl› direnmenin tek yolu, kültürel de¤erlerimize sahip ç›kmak, bu de¤erlerimizi korumak, ileriye tafl›makt›r. Bu direncin sa¤lam temellere oturmas›, bilincimize ve kültürümüze sahip ç›kmaktan geçiyor...❏

25


müzi¤in tarih yolculu¤u - › Bu yaz›m›zda, müzi¤in ilk ortaya ç›k›fl›ndan bugüne uzanan serüvenini inceleyece¤iz. En basit yaflam biçiminin oldu¤u dönemde, müzikte var olan basitli¤i, zamanla s›n›flar, k›rlar, kentler olufltukça karmafl›klaflan yaflamla birlikte müzikte oluflmaya bafllayan çeflitlili¤i (çokseslilik, s›n›flara özgü müzikler, farkl› müzik ak›mlar› vb.) ele alaca¤›z. Kimilerine göre bireysel, kifliye göre de¤iflken olan, toplum hayat›ndan çok, sanatç›n›n ruh halini yans›tan müzi¤in asl›nda hayatla ne kadar iç içe oldu¤unu, toplumsal geliflimle aras›ndaki paralelli¤i inceleyerek görece¤iz. Bütün ak›mlar›n, müzik türlerinin tesadüfen de¤il, bir gereksinim olarak ortaya ç›kt›¤›n› somut örnekleriyle anlataca¤›z. Müzi¤in tarihteki seyrini incelememizin, bugününü anlamam›za ›fl›k tutaca¤›na inan›yoruz. Müzi¤in Ortaya Ç›k›fl› Do¤adaki her canl›, yaflam›n› sürdürebilmek için bulundu¤u ortam ve flartlara uyum sa¤lar ve evrimini bu ihtiyaçlar› temelinde tamamlar. Kufllar›n kanatlar›, ineklerin boynuzlar›, ay›lar›n kürkleri, aslanlar›n diflleri ve pençeleri, zürafalar›n boyunlar› tesadüf sonucu de¤il, bulundu¤u flartlarda yaflamas› için zorunlu bir ihtiyaç olarak ortaya ç›kar ve bu ihtiyac›n› tamamlayabilen canl›, ayakta kalabilir. Do¤a ile bafl edemeyen, uyum sa¤layamayan canl›lar yok olup gitmifltir tarih boyunca. Do¤ada fiziksel olarak neredeyse en zay›f canl› olan insan, (ne uçabilir, ne sivri diflleri vard›r, ne so¤uktan korunmak için k›llar›ndan oluflan kürkü vard›r ne de pençeleri) bütün bu dezavantajlar›n› ancak tek bir organ›n› gelifltirerek alt edebilir ve yaflamaya devam edebilirdi: Beynini. Do¤adaki bütün tehlikeleri (açl›k, so¤uk, s›cak, vahfli hayvan sald›r›lar› vb.) ancak beynini kullanabil-

26

di¤inde aflabilirdi. ‹nsan›n beynini gelifltirmesi, do¤ay› gözlemleme gücü verdi. Yorumlayamad›¤›, korktu¤u pek çok olay›n yan› s›ra, birçok fleyi taklit edebilmeyi ve kendi lehine kullanmay› ö¤rendi. ‹lk insanlar, do¤ada var olan her fleyin; gece-gündüz farkl›l›klar›n›n, çiçeklerin açmas›n›n ve solmas›n›n, meyvelerin olmas›n›n ve düflmesinin, hayvanlar›n çiftleflmesinin ve yumurtlamas›n›n, gel-gitlerin, doy-

man›n ve ac›kman›n, uyuman›n ve uyanman›n, kufllar›n göçünün, mevsimlerin... k›saca her fleyin bir ritmi oldu¤unu gördü. Tüm yaflam›n, flaflmaz bir ritim içinde sürdü¤ünü gördü. Yaflam›n her alan›nda var olan ritmiklik, insanda da bir duygu olarak, ritim duygusu olarak geliflti. Yine ilk insanlar, do¤ada hareket halinde olan her fleyin; esen rüzgâr›n, ya¤an

sinan gümüş

araştırma

ya¤murun, sallanan a¤açlar›n, k›y›ya vuran dalgalar›n, flimfleklerin, 盤lar›n, düflen kayalar›n, hayvanlar›n bir sesi oldu¤unu gördü. Bu sesler birbirinden tamamen farkl› fliddet ve frekansa sahip ve da¤›n›kt›. Bir düzeni yoktu. ‹nsan, edindi¤i ritim duygusuyla do¤ada duydu¤u sesleri birlefltirme becerisini gösterdi. Böylelikle müzi¤in ilk nüveleri ortaya ç›kt›. Örne¤in insan ilk olarak, vahfli bir hayvan› korkutmak için, eline ald›¤› odun parças›n› a¤aca vurarak ses ç›karm›fl olabilir. Ve vurmal› kullanmay› bu sayede ö¤renmifl olabilir. Bunun kesin olarak nas›l bafllad›¤› bilinemez ama böyle bir gereksinim sonucu do¤du¤u aç›k. Zamanla a¤ac› a¤aca vurarak elde etti¤i sesleri daha sistemli hale getirmifl olabilir. Örne¤in ava giden bir erkek, avdan döndü¤ünde kabiledeki di¤er kiflilere hayvanla nas›l bo¤ufltu¤unu anlatmak için çeflitli ritimler ve dans figürleri kullan›r. Böylece vurmal› çalg›lar ve dans›n ilk ortaya ç›k›fl sebebini biliyor olabiliriz. Bu dönemde müzik ve dans›n kopmaz bir flekilde iç içe oldu¤unu görüyoruz. ‹lkel ça¤ insanlar› do¤a olaylar›n›, afetleri, gece gündüz farkl›l›klar›n› vb. anlayam›yor ve kendilerini güçsüz hissediyordu. Güçsüzlük beraberinde korkuyu, korku da çeflitli önlemlerle birlikte sayg› duygusunu ve tap›nmay› getiriyordu. Y›ld›r›m düflmesi sonucu ç›kan yang›nlar, y›ld›r›m›n sesinin fliddeti insanlar›n y›ld›r›ma tap›nmas›n› sa¤l›yordu. Ya da güneflin gündüzü getirdi¤ini, ay›n karanl›¤› hâkim k›ld›¤›n› düflünüyor, güneflin iyili¤in sembolü oldu¤unu düflünerek tap›yorlard›. Sel bask›nlar› oldu¤unda ya¤mura, depremlerde topra¤a tap›yorlard›. Her afetin, kendilerinden çok daha güçlü olan bu yarat›c›lar›n bir gazab› oldu¤unu düflünüyorlard›. Ve ona ba¤l›l›klar›n› sunmak


için tap›nma ihtiyac› hissediyorlard›. Böylelikle avdan dönen erkeklerin kabilenin kad›nlar›na yapt›klar› ritim ve dans gösterisi, bireysel do¤açlamalar olmaktan ç›k›yor, daha sistemli, organize ve toplu hale dönüflüyordu. Tap›nmalar kendi içinde bir disiplin gerektirdi¤inden, büyüyen çocuklar da bu flekilde e¤itiliyordu. Tap›nmalarla birlikte ritim ve dans sistemli bir flekilde oturmufl oluyordu. Müzi¤in bu ana kadar olan biçimi as›l olarak ritimlerden ibaretti. Kendi a¤z› ile ç›kard›¤› birtak›m taklitlere dayal› seslerin d›fl›nda kullan›lan bir ses yoktu. Ses ve Ritim Birlefliyor Ava ç›kan erkekler, örne¤in geyiklerin, ç›kard›¤› seslerle birbirleri ile iletiflim kurduklar›n› görüp, ayn› sesi ç›kararak geyi¤i tuza¤a düflürmek istiyorlard›. Öldürdükleri geyi¤in boynuzuna üflediklerinde, arad›klar› sesi bulduklar›n› gördüler ve bunu bir avc›l›k yöntemi olarak gelifltirdiler. Yine esen rüzgâr›n etkisi ile sazl›klarda yetiflen kam›fllardan ç›kan sesi fark edip, ayn› sesi kendileri de kam›fla üfleyerek ç›kard›lar. Sadece vurarak de¤il, üfleyerek de farkl› bir ses ç›karabildi¤inin keflfedilmifl olmas›, müzi¤in o zamana kadar sadece ritimsel olan biçimine sesi de eklemesini sa¤lad›. Bu andan itibaren müzi¤in gerçek temellerinden söz edebiliyoruz. ‹lkel toplumun yaflad›¤› yüz binlerce, milyonlarca y›l, beraberinde birçok noktada deneyim kazand›rd›. ‹nsanlar ellerini kullanmaya bafllad›, emek ortaya ç›kt›. ‹nsanlar bafllarda beslenmek için çeflitli bitkiler topluyordu. Ama bu bitkiler kimi zamanlar umduklar› gibi s›k ç›kmad›¤›nda, ya da göç ettikleri yerlerde bulamad›klar›nda büyük ölümler yaflan›yordu. Bitkinin yetifltirilebilir oldu¤unu, kendilerinin de ekebilece¤ini gördüler ve tar›m bafllad›. Yine avc›l›k yaparak beslendikleri için, uzun süren u¤rafllar sonucu baflar›s›z bir av döneminin ard›ndan açl›k bafl gösteriyordu. Sadece o an karn›n› doyurmak için de¤il, daha sonra da yiyebilmek için, süt vb. baflka ürünlerinden faydalanabilmek için yakalad›klar› hayvanlar› hemen öldürmemeyi, besleyerek saklamay› ö¤rendiler. Böylelikle hayvanc›l›k geliflti. Tar›m ve hayvanc›l›¤›n geliflmesi, beraberinde en verimli topraklar›n paylafl›m› ile ilgili sorunlar› getirdi. Farkl› kabileler, avlanacak hayvan ve ifllenecek toprak bak›m›ndan verimli olan bölgelere yerleflebilmek için savaflmaya bafllad›lar. O ana kadar tap›nmalarda, ayinlerde, törenlerde vb. kullan›lan vurmal›lar ve üfle-

meliler, savafllarda kullan›lmaya baflland›. Savafllarda, cesaretlendirici ve karfl› taraf›n moralini, cesaretini k›rmay› amaçlayan ritimler kullan›lmaya baflland›. Bunun yan› s›ra, bir savafl aleti olan okun yay› çekilerek f›rlat›ld›¤›nda ç›kard›¤› sesi fark ettiler. Böylelikle tellere vurarak ses ç›kar›labilece¤ini ö¤rendiler. Bu deneyimle birlikte müzi¤e telli enstrümanlar da dâhil edildi ve biçimi zenginlefltirildi. Günümüz müzi¤inin de temeli olan vurmal›lar, üflemeliler ve telliler bir araya getirilerek biçim zenginlefltirildi. Do¤ada da¤›n›k ve düzensiz olarak var olan ses, estetize edilerek ritmik biçime büründürüldü ve müzi¤in temelleri at›lm›fl oldu. ‹lkel Toplum Müzi¤inde ‹çerik ‹lkel toplumlarda s›n›flar›n olmamas›, ezen ezilen çeliflkisinin bulunmamas›, kabilenin ortak avlan›p, ortak çal›fl›p ortak tüketiyor olmas›, her alanda oldu¤u gibi müzikte de ortak bir ruhun flekillenmesini beraberinde getiriyor. Müzi¤in içeri¤ine yaflad›¤› geçim s›k›nt›s› ya da iktidar›n› koruma h›rs› yerine, avc›l›kta yaflad›klar› olaylar, ölünün arkas›ndan tutulan yaslar ve kendinden güçlü gördü¤ü çeflitli do¤a olaylar›na ve nesnelere tap›nmalar damgas›n› vuruyor. Müzikte tema olarak, insanlar›n birbirleri ile iliflki ve çeliflkilerinden çok, insan›n do¤ayla iliflki ve çeliflkisinin ifllendi¤ini görüyoruz. Yaflamdaki sadelik ve yal›nl›k müzi¤in öz ve biçimini de belirliyor. Nas›l yaflan›yorsa, ne yaflan›yorsa, müzikte de o anlat›l›yor. Tek s›n›f›n olmas›, yaflamda keflmekeflin de¤il, sabit sorun ve s›k›nt›lar›n olmas›, bir rutinin olmas› ve kabile içinde farkl› bak›fl ve be¤enilerin geliflmemifl olmas›, farkl› tabakalar ve renklerin olmamas›, müzikte de çok seslili¤i de¤il tek sesli, basit anlat›mlar› beraberinde getiriyor. Müzikal ihtiyaçlar, beklenti ve be¤eniler yaflamdaki sade ak›c›l›ktan ba¤›ms›z geliflmiyor. ‹lkel toplulu¤un son döneminde, kölecili¤e geçiflin bafllad›¤› dönemlerde ortaya ç›kan savafllar, ilkel dönem müzi¤inin de son döneminde belirleyici olmufltu. Kahramanl›k flark›lar›, cesaretlendirici anlat›mlar as›l olarak bu dönemde ortaya ç›kt›. Müzik, kitlenin, savaflç›lar›n moral ve motivasyonunu yüksek tutmak için, karfl› gruplar›n savaflç›lar›n›n gözünü korkutmak, sindirmek için bir psikolojik savafl arac› olarak kullan›lmaya baflland›. Toplumsal yap›n›n, sistemin, insanlar›n geliflim düzeyi ve alg›lamalar›n›n, müzi¤in geliflimine ve biçimlenmesine daha en

baflta etkide bulundu¤unu, belirledi¤ini görüyoruz. Yine bu etkinin sadece içeri¤inde de¤il, ritminden melodisine kadar bütün biçiminde hâkim oldu¤unu görüyoruz. ‹nsan›n pençeleri olsayd› ve vahfli hayvandan korunmak için a¤aca vurarak ses ç›karmak zorunda kalmasayd› vurmal›lar› keflfedemeyecekti. Geyik avlamak için yöntem gelifltirmek zorunda kalmasayd›, üflemelileri bulamayacakt›. Ve dahas› savaflmak zorunda kalmasa oku bulamayacak, telli enstrüman› milyonlarca y›l çalamayacakt›. Hayatla iç içelik -ki buna savafllar dahidirenstrüman›ndan melodisine, içeri¤inden ritmine kadar her yan›na damgas›n› vurmufltur. Ve bu damga, yüzlerce y›ld›r müzi¤in üzerinde silinmeden duruyor. (devam edecek)

27


ayd›n üzerine notlar - 3 “Sanatç›lar›n sanatlar›na silahm›flças›na, silahlar›na da sanatm›flças›na sar›lmalar› gerekir”. (T. Borge, Sandinist lider) Bugünün ayd›n-sanatç› tavr›n› anlamak, ülkemizde egemen olan küçük burjuva sanatç› kesiminin ortaya ç›k›fl nedenlerini daha derin incelemekten geçiyor. Geçen say›lar›m›zda da üzerinde durdu¤umuz gibi, burjuvazi ülkemizde devrimci bir at›l›m yaparak kendi kültürünü, sanat anlay›fl›n›, de¤er sistemini gelifltirememifl ve bütün bunlar çarp›k flekillenmiflti. ‹flte burjuvazinin güçsüzlü¤ünden kaynaklanan bu bofllu¤u sürekli küçük burjuva sanatç›lar› doldurmufltu. Bu bir noktada anlafl›labilir olsa da sorun proletarya ad›na hareket edenlerin de halkla bütünleflerek devrimci kültürü yaratacaklar› yerde, küçük burjuva kesimin kuyru¤una tak›lmas›nda ortaya ç›k›yor. Bu küçük burjuva ayd›n-sanatç› kesim öyle bir çekim alan› haline gelmifltir ki, art›k sanat› ve sanat dünyas›n› do¤rudan yönlendirmeye bafllam›fl, kendi statülerini sanat dünyas›na dayat›p kabul ettirmifltir. Burjuva sanatç›lar bile bu kesimin pefline tak›lm›flt›r. Küçük burjuva sanatç› kesim taraf›ndan bir “tarz” ortaya ç›kar›lm›fl, bu tarz topluma ister istemez dayat›lm›fl, hemen her kesimi etkisi alt›na almay› baflarm›flt›r. Solu da etkileyen bu statüler de iflte bu tarzla birlikte oluflmufltur. Küçük burjuva ayd›n-sanatç› tarz› bugün de solu ve saflar›m›z› etkilemeye devam ediyor, bu kesim sanat cephesinde hala egemenli¤ini sürdürüyor. Yaz›lanlara çizilenlere, sinemaya, müzi¤e hep bu pencereden bak›l›yor. Burjuvazi, tam olarak denetimi alt›na almay› baflaramasa da, küçük burjuvaziyi çeflitli biçimlerde etkileyerek kendi düzenine zarar vermeyecek bir noktada tutmay› baflarabiliyor. Zaman zaman bu tür sanatç›lar›n radikalliklerine gösterilen sab›r bunun sonucudur. Bask›n›n genel olarak artt›¤› dönemler ise küçük burjuva ayd›n sanatç› kesimini kendi içine hap-

28

setmifltir. Kimse bu zinciri, statükoyu k›rmay› istememifltir. “Neden zor dönemlerde halk›n mücadelesinden, gerçeklerden kaç›yoruz?” sorusunu kimse sormam›flt›r. Ya bask› terör dalgas›nda burjuvaziyle uzlafl›l›r, hatta bir ad›m daha gidilerek teslimiyete ulafl›l›r ya da en çok yap›ld›¤› gibi suskunluk seçilir, küçük dünyalara kapan›l›r ve yaflanan gerçeklere göz yumulur. Güncel bir örnekle bunu daha rahat gözler önüne serebiliriz: Geçti¤imiz günlerde 150 ayd›n›n imzas›yla yay›nlanan bildirinin özünde yukar›da anlatt›klar›m›z vard›r. Devrimcilere, vatanseverlere “direnmeyin” ça¤r›s›, “her türlü fliddete karfl› olma” düflüncesi, ayd›nlar› direnifli de¤il emperyalizmin dünya düzenine karfl› mutlak teslimiyeti savunma noktas›na getirmifltir. Emperyalizmin ve onun iflbirlikçilerinin izin verdi¤i s›n›rlar içerisinde düflünecek, onlar›n izin verdi¤i s›n›rlar içinde üretecek, gerekirse muhalefet edecek, o s›n›rlar içerisinde “mücadele” edeceksin! 12 Mart’ta, 12 Eylül’de de, bugün de durum de¤iflmemifltir. Ne yaz›k ki sanat dünyas› bu kesimin elindedir. Be¤eni ve de¤er ölçülerini onlar koyuyor, onlar de¤ifltiriyor ya da kald›r›yor. Uymayanlar bu dünyadan yine ayn› kesim taraf›ndan uzaklaflt›r›l›yor. Yeme, içme, oturma, konuflma, cinsellik gibi birçok konuda kendine ait bir kültürü var bu kesimin. Özendiriyor, herkes onlar gibi olmak istiyor ama “sanatç›” olabilmek için önce bu normlara ulaflmak gerekiyor, üretim ise geri plana düflüyor. Sol ç›k›fll› da olsa, toplumsal sorunlar› iflledi¤ini de anlatsa bu kesim, üretimlerinde uzlaflma çizgisini aflmaktan acizdir. Sanatta özgürlü¤ü en çok isteyen bu kesim olmas›na karfl›n, kendi s›n›rlar›n› ve statülerini aflmaktan bir o kadar da korkmaktad›r. Bu kast y›k›lmal›d›r. Bu kesimin yaratt›¤› her fley bir tabu olarak görülürse, bu kesimin be¤enisi, de¤er yarg›s›, sanat ilkelerini aflma konusunda ciddi bir amaç güdülmezse sanat›-

erhan canoba

araflt›rma

m›z›n önünün aç›lmas› kolay olmayacakt›r. Küçük burjuva ayd›n sanatç› kesimi konulara her dönem seçmeci, elit yaklaflm›flt›r. Genellikle Bat›dan etkilenmifl, orada ne “moda” ise onun bir benzerini, kötü bir kopyas›n› burada yapmaya çal›flm›flt›r. Bunu yapamad›¤›nda ise halk›n yaflam›ndan uzak, kendi “özel” konular›na yo¤unlaflm›flt›r. Örgütten, örgütlülükten kaç›fl, “birey”i yanl›fl kavramakla birlikte mücadeleye düflmanlaflmay› da getirmifltir. Kald› ki sosyalizm sanatsal ya da her türden yarat›c›l›kta bireyi yad›rgamamakta, de¤ersizlefltirmemektedir. Che bu konuda flunlar› söylüyor: “... Bu örgütlenme çal›flmas› için bütün devrimci çabalarda oldu¤u gibi, özünde bireye ihtiyaç vard›r. Devrim baz›lar›n›n ileri sürdü¤ü gibi kolektif iradeyi, kolektif inisiyatifi standartlaflt›rmak e¤iliminde de¤il, tam tersine insan›n bireysel olanaklar›n› özgürlefltirmeye yöneliktir.” Örgütlülük konusu da bu flekildedir. Bütün büyük halk sanatç›lar›, örgütlü ve kolektif mücadeleden ç›km›flt›r. Mayakovski’nin flairli¤i partiyle birlikte yükselmifltir. Genelde Mayakovski çok be¤enilir ama onun örgütlü, partili yan›na pek de¤inilmez. Gorki, fiolohov sanat yarat›m› ile örgütlü mücadele diyalekti¤ini kurabilmifl sanatç›lard›r. Büyüklükleri buradan gelmektedir. Pablo Neruda, Victor Jara, Theodorakis, Naz›m Hikmet, Ritsos gibi ça¤›m›z›n sanatç›lar› baflar›lar›n›n temelinde kendi özgür yarat›mlar›yla birlikte halkla bütünleflmifl örgütlü mücadele vard›r. Devrimci sanat›n gücü, insanlar›n duygu ve düflüncelerini yakalayan, onlar›n enerjisini körükleyen, iradesini yetkinlefltiren ve onlara emekçi insan için, özgürlük ve insanl›¤›n kardeflli¤i için, emperyalizme karfl› mücadeleye ça¤›ran coflkulu söylemlerde yat›yor. Yeniyi yaratmak, devrimci sanat›n yolunu açmak, bu sanatç› ayd›n kesimin dayatt›¤› ve egemen k›ld›¤› statülerden, al›flkanl›klardan ve kal›plardan her fleyi ile kökten kopmay› gerektiriyor.❏


sözün bitti¤i yerde sen konuflursun Onlar›n tanklar›, füzeleri, en yok edici bombalar› vard›. Senin ise yaln›zca bedenin. Onlar zalim, gaddar ve ac›mas›zd›lar. Sen ise kar›ncay› incitmeye k›yamazd›n. Onlar insana düflmand›. ‹nsan dedi¤in gözlerinde bir solucandan farks›zd›. Damarlar›nda gezen kan çoktan çekilmifl, bombofl bir vicdan sahibiydiler. Çünkü onlar›n saf› paran›n, saltanat›n yan›yd›. Bu yüzden ac›madan, gözlerini k›rpmadan insan öldürürlerdi. Sen ise tepeden t›rna¤a sevgiydin. Bunun için insan›n de¤erini en iyi sen bilirdin. Bir dostunu kucaklad›¤›nda tüm dünyay› kucaklar gibiydin. “Bütün insanlar mutlu olsa.” derdin, “Ac› da zulüm de kalksa flu yeryüzünden, kol kola verip kardefl gibi yaflasak, baflta ne keder ne tasa, masmavi gökyüzünün alt›nda, topra¤›n üstünde insanl›¤›n daha güzel ve daha iyi yaflaca¤› günlere dal›p gitsek yaln›zca.” Hayaller kurard›n durmadan bunun üzerine. Hayallerin, umutlar›n önüne dikilen o duvardan nefret ederdin. ‹nsan›n teriyle, kan›yla yükselen duvar ölüm demekti. Duvar; sevginin, dostlu¤un, erdemin ve güzel olan her fleyin ölümü demekti. Ve duvar›n karfl›s›nda adalete, eflitli¤e, hakça bir yaflama kesinlikle yer yoktu. O duvar›n ortas›na düflenler bütün gücünü kaybederdi, içi boflalt›lm›fl bir çuvala döner, ayak alt›nda ezilir, bafl›n› kald›racak takati kalmazd›. Korkuyla kar›lm›flt› duvar›n harc›. Duvar› korku içinde yükseltenler, herkesin korkak olmas›n› isterlerdi. Çünkü korkaklar›n kaderidir bir kaplumba¤a gibi bafl›n› kabu¤unun içine sokup yaflamak. Ve korkaklar, özgürlük için bedel ödemekten köfle bucak kaçarlar. Oysa hayat›n ve insanl›¤›n vazgeçilmez bir gereklili¤idir bedel ödemek. Öyle anlar vard›r ki, yaflamak demek insanl›¤a ve tarihe ihanettir. Ölmek ise bir zorunluluk! Hayvan olsayd›n, ölümü gördü¤ün anda ya h›zla kaçard›n oradan, ya da ölümünü engellemek için seni öldürmek isteyenin

üzerine atlard›n. Yani her halükarda sadece kendi can›n› kurtarmak için ç›rp›n›rd›n. Ama sen insand›n. Kaçsan insanl›¤›ndan utan›rd›n, insanl›k senden. ‹nsan ne zaman sözü namus, özü onur bellemiflti bilinmez ama bir kez, bunlar insan› var eden temel olmufltu. Temeli ayakta tutmak ise tarihsel bir görev ve sorumluluktu. Onurunu ayaklar alt›na alanlar karfl›s›nda onurunla ölmekten baflka yol yoktu. ‹ki seçenek sunmufltu hayat, ya onursuz bir yaflam› kabul edip bir hayvan gibi yaflayacakt›n, ya da bugün yar›n fark etmez, ölümün vakti geldi¤inde orada can›n› ortaya koyacakt›n. Çünkü söz konusu olan bir can de¤ildi, önem verdi¤in insanl›¤›n ölümsüzlü¤üydü. Bir can gider yerine yenisi gelir ama onur, erdem, namus giderse geride yaflayan insan kalmazd›. Bu yüzden do¤runun tek oldu¤una inan›rd›n. Do¤ru; haks›zl›¤›n, adaletsizli¤in, eflitsizli¤in, yoksullu¤un, açl›¤›n oldu¤u bir dünyada insanl›k da, insanca bir yaflam da olmazd›. Böyle bir yaflam içinde direnmek, onurun ve namusun için savaflmak senin en meflru, en do¤al hakk›nd›. ‹nsanl›k tarihine büyük harflerle kaz›nan bir tek do¤ru vard›: “Haks›zl›¤a Adaletsizli¤e Zalime Boyun E¤memek Onurlu Yaflaman›n Tek Kofluludur, Zalime Kulluk Etmek En Büyük Alçakl›kt›r.” Bu do¤ruya inananlar›, bunun için yaflayanlar› hiçbir zalim sevmez. Sömürüyle, insan›n eme¤i üzerinde saltanat süren asalaklar ise hiç sevmez. Bu düflünceye sahip olanlar› hemen ortadan kald›rmak isterler. Çünkü onurlu, insan gibi yaflam›n, kendi sonlar› olaca¤›n› çok iyi bilirler. ‹flte bu yüzden devasa büyüklükte ordular kurmufllar, bütün insanl›¤› doyuracak paray› silaha, mermiye, bombaya yat›rm›fllard›r. Korkuyla ördükleri duvar›n yüksekli¤i yetmemifl, her defas›nda daha yukar›, daha da yukar› yükseltmifllerdir. Tüm bu ordular, silahlar insan› bitirmek; bu vahflet, gaddarl›k insanl›¤› korkuyla sindirmek içindi. Amaçlar›, kendilerine biat eden, düflüncelerinden, inançlar›n-

erdem özlü

deneme

dan vazgeçen, nedamet getiren kullar yaratmakt›r. Zalimin yüzy›llard›r insana karfl› uygulad›¤› vazgeçilmez bir silah›d›r, yaflayanlar› ölüm korkusuyla teslim almak... Çünkü bilir; ölüm korkusuna bir kez düfltü mü insan, düflüncesini, onurunu, vatan›n› çok kolay pazarl›¤a ç›kar›r, satard›. Sen ise zalimi çaresiz b›rakan en büyük silaha sahiptin. Ölüm korkusunu yenmifl insan iradesini alt edebilecek bir silah, henüz icat edilememiflti. Bu yüzden kendini yenilmez görüyor, ölümsüz oldu¤una inan›yorsun. Zalimin, devasa askeri gücüyle bir anda binleri, milyonlar› yok edecek silaha sahip olmakla, bütün dünyan›n tek sahibi olaca¤›na inanm›yorsun. Oysa zalim, kendi sahip oldu¤u füzelere, bombalara, tanklara sahip olmayan bir gücün kesinlikle karfl›s›nda duramayaca¤›na inanm›flt›. Fakat karfl›s›nda kendisinin asla sahip olamayaca¤› bir gücü ortaya ç›karm›flt›: Seni! Yani kendini vatan›, halk› ve onuru için her an feda etmeye haz›r insan›. Gökten ölüm ya¤d›ran uçaklara; bir ülkeyi yak›p y›kan nükleer bombalara; alev saçan, yak›p kavuran silahlara; zalimin s›n›r tan›maz iflkencelerine, vahfletine karfl› yap›lacak tek bir fley kalm›flt›, o da kendini feda etmek! Zalimin ördü¤ü duvar› y›kmak için can›n› tereddütsüz ortaya koyan kahramanlar›n yolunu açmak. Bu eflitsiz, dengesiz savaflta insano¤lunun en büyük silah› ölümü yenen iradesiydi. Direnmenin suç say›ld›¤›, direnme hakk›n›n yok edilmeye çal›fl›ld›¤› bir dünyada, köle gibi yaflamay› reddetmenin sembolüsün. Ülken, dilin farkl› olsa da, Filistin'de, Irak'ta, Türkiye'de, dört duvar aras›nda, ya da bir savafl meydan›nda ad›n›z ayn›d›r. Alevler ortas›nda inanc›n› kan›nla bir duvara resim ifller gibi ifllemek, yaln›zca size mahsustur. Tekirda¤’da tecrit hücrelerinden bir ça¤r› yay›l›r dünyaya, ateflin içinde yanan beden ölümsüzlü¤ün türküsünü söyler. Ölümü yenenleri kimse yenemez! ❏

29


güler yüzlü, s›cak kalpli insanlar›n yurdu:

tav›r

izlenim

BADEMLER

Yaz mevsiminin kendini yeni yeni hissettirmeye bafllad›¤› günlerde; yolumuz, Urla’n›n Bademler Köyü’ne düfltü. Hakk›nda çok fley duydu¤umuz bu köyü görmek için düfltük yollara ve birkaç saat paylaflt›k Bademler köylüleriyle. “Yedi¤in içti¤in senin olsun gördü¤ünü anlat.” der eskiler. Gözlerimiz o kadar çok fley gördü ki bunlar› Tav›r’›n sayfalar›na tafl›mak için oldukça sab›rs›zland›k. Önceden haberli olarak gitti¤imiz köy-

30

de dost yüzler karfl›lad› bizi. Köy kahvesine girdi¤imizde merakl› ama güleç yüzlerle karfl›laflt›k. Misafirdik, bir köfleye buyur edildik. Ünlü bir köy, Bademler. Türkiye’de tiyatro salonu bulunan ilk ve tek köy olarak bilirdik en çok. Ancak biraz daha yak›ndan inceleyince çok fley bulduk bu köyde... 1270 nüfuslu Bademler’de okuma yazma oran› yüzde yüz! Yani bu köyde okuma yazma bilmeyen yok! Pek çok yer-

de köyden kente göç yo¤un olarak yaflan›rken bu köyde ise tam tersi görülüyor. Yani kimse köyünü terk etmiyor. Köyünde yaflamaktan mutlu insanlar. Köy pek çok yerden göç alm›fl flimdiye kadar. Peki, neden mutlu bu Bademler’in insanlar›? Gezimiz boyunca bu soruya cevap arad›k. Ege Bölgesi’nde yerleflik olarak bulunan, “Tahtac› Alevileri” diye bilinen Alevi halk yafl›yor Bademler’de. Kendi ya¤›yla kavrulan, bütün ifllerini imeceyle halleden köy; Anadolu’da pek çok köyden farkl› özellikleriyle ayr›l›yor. Köyün yaklafl›k 200 y›ll›k bir tarihi var. Ad›n›, çevrede bulunan birkaç badem a¤ac›ndan alm›fl. Geçmiflten beri tahtac›l›kla u¤raflan Bademler halk›, tar›mc›l›kla u¤raflmaya bafllay›nca ekonomisini de bu yönde belirlemifl. Zaman›nda çok yoksulluk çekmifl. Köyün insanlar› tütün dikerek, zeytin s›karak, baflka köylere gündelikçi giderek, tafl›mac›l›kla u¤raflarak, yamaçlarda toplad›¤› adaçay›n› ‹zmir’e götürüp satarak, deyim yerindeyse ekme¤ini tafltan ç›kararak karn›n› doyurmufl. Zamanla hem ekonomik hem de sosyal ve kültürel olarak kendini gelifltirmifl. Sahip olduklar› kültür, sanata da yak›nlaflt›rm›fl Bademler halk›n›.


1935 y›l›nda Cumhuriyet dönemi ö¤retmenlerinden Mustafa Anarat’›n içindeki tiyatro sevdas›n› köylülerle paylaflmas›ndan do¤mufl tiyatro. 1930–35 y›llar› aras›nda, Bademler köyünde ö¤retmenlik yapan Mustafa Anarat; Kurtulufl Savafl›’na kat›lm›fl bir subay, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk ö¤retmenlerindenmifl. O zamanlarda orta oyunlar›yla yetiflen gençler, Mustafa ö¤retmenin önerisini sahiplenerek gelifltirmifller ve böylelikle kuflaktan kufla¤a aktar›lm›fl tiyatroculuk. Bugünlerde ise yine birtak›m kültür-sanat etkinlikleri bu tiyatro salonunda yap›l›yor. Daha ‹zmir’de Devlet Tiyatrosu kurulmam›flken ilk tiyatro bu köyde oynan›r olmufl. ‹lk oynad›klar› oyun ise, “Yar›m Osman” isimli oyunmufl. 1935’ten beri tiyatro gelene¤i hep sürmüfl ve köylüler her sene bir oyun ç›kar›p sunmufllar köy halk›na. Tiyatronun oyuncusu, dekorcusu, ›fl›kç›s›, rejisörü, perdecisi hep kendilerinden olmufl. Bir gün gelip profesyonel anlamda bir salona ihtiyaç duyduklar›nda ise yine kendileri s›vam›fllar kollar› ve baflka köylerde oyunlar sergileyerek, kimi zaman bir yerlerde amelelik yaparak tiyatro salonlar›n› infla etmifller. Kültür Bakanl›¤› ise tam 63 y›l sonra kültür ve sanata sunduklar› katk›lardan dolay› Bademler Köyü’ne yard›m yapmaya karar vermifl! Sinemayla ise tam 40 y›l önce tan›flm›fl Bademler halk›... 1963’te “Susuz Yaz” ve daha sonraki y›llarda “Pembe Kad›n” Bademler’de çekilmifl... 1950’li y›llar, Bademler halk›n›n yoksullukla k›vrand›¤› y›llard›r. Bunun sebebi ise susuzluktur. Yönetmen Metin Erksan’›n, Necati Cumal›’n›n o y›llarda tan›k

oldu¤u bir olay› anlatt›¤› “Susuz Yaz” öyküsünü çekece¤i “Susuz Yaz” filmi 1964 y›l›nda Berlin’de Alt›n Ay› ödülünü kazanm›flt›r. Bu, ayn› zamanda Türk sinemas›n›n ald›¤› ilk uluslararas› ödüldür. Metin Erksan bu filmi çekmek için sanatsever Bademler halk›n› seçer özellikle. Erol Tafl’›n, Hülya Koçyi¤it’in rol ald›¤› film, Alt›n Ay› ödülü sayesinde bu küçücük köyü bütün dünyaya tan›t›r. Köy kahvesinde tan›flt›¤›m›z 77 yafl›ndaki Hüseyin Dede’nin foto¤raf›n› çekmek için izin istiyoruz. Bafl›nda fötr flapkas›yla, yan›k teniyle tipik bir Türkmen köylüsü Hüseyin Dede. Bir köflede oturmufl gazetesini okuyordu gitti¤imizde. Teklif beklemeden oturuverdi¤imiz masas›nda, bize uzun ömründen kesitler anlat›yor. Köye gelifl amac›m›z› anlatt›¤›-

m›zda ise çok seviniyor. Y›llar önceki bir an›s›n› anlat›yor bize “Af buyurun eflekle giderdik biz tarlaya.” diyor. “Efle¤in iki taraf›na büyük sepetler koyard›m. Sepetin birine çocu¤un birini oturturdum, di¤erine ise ...”, “Di¤er çocu¤u mu?“ diye soruyoruz dayanamay›p. “Hay›r” diyor “di¤erine az›k koyard›m. Büyük çocu¤u arkama, efle¤in k›ç taraf›na oturturdum. Bir gün geldiler bizim böyle foto¤raf›m›z› çektiler. Bir dergiye koydular. Bizim çocuk y›llarca bak›p dururdu o resme...” “Ben köyümü çok severim.” diyor Hüseyin Dede. “Köyümden baflka yere gitmedim hiç, gitmek istemedim.” Konudan konuya geçiyor ve anlat›yor durmadan. Ne ifl yapt›¤›n› sormaya f›rsat kalmadan anlat›yor. “Bi tepsi tatl› yap›yor han›m, ben burada sat›yorum. Akflama kadar bi tepsi bitiyor, ama bugün hastayd› yapamad›...” Tam biz bunlar› konuflurken garip giyimli bir adam kahve avlusuna giriyor çan çalarak. Bütün bafllar adama çevriliyor. Bafl›nda fesi ve tezgâh›yla çocuklu¤umuzun silik hat›ralar›nda kalan bir adam: Macuncu! Hiçbir anlam veremiyoruz bu garip adama. Sanki ‹stanbul’un göbe¤indeyiz ve turistlere yönelik bir tan›t›m organizasyonunun içindeyiz. “Bu bir kamera flakas› m› nedir?” diye düflünerek Hüseyin Dede’nin bizi ayd›nlatmas›n› istiyoruz ama o da bilmiyor. Adam› ilk defa görüyor. “fiimdiki çocuklar macun yiyor mu?” diye soruyoruz kendi kendimize. Hüseyin Dede’nin bile çocuklu¤undan kalma bu adam ilginç bir sürpriz olarak karfl›m›zda duruyor. Sadece fo-

31


to¤raf›n› çekmekle yetiniyoruz bu garip adam›n... Köy evlerinden birine, Hüseyin Abi’lerin evine misafir oluyoruz. Sacda ekmek yap›yorlar. ‹nsan o anda ac›kt›¤›n› hissediyor. Ekmekler piflerken sohbete dal›yoruz. Ev halk› serac›l›kla u¤rafl›yor. Büyük çiçek seralar›n› geziyoruz. Serac›l›k, Bademler Köyü’nde yayg›n olarak yap›l›yor. Köylünün geçim kaynaklar›ndan biri haline gelmifl çok uzun y›llard›r. Köyün tarihi hakk›nda bir sürü bilgi ediniyoruz. Köyün yerlilerinden Hasan Amca bize, uzun uzun anlat›yor köyünü ve köylülerini. Bir gün al›p bafl›n› Almanya’ya gitmifl ama anlad›¤›m›z kadar›yla yüre¤i hep köyünde kalm›fl. An›lar›n› anlat›yor dilinin döndü¤ünce ve köyünün tarihi hakk›nda bilgi veriyor bize. Hasan Amca’n›n dedi¤ine göre esas kökenleri Hazar Denizi’nin güneyinde bulunan Horasan’a dayan›yormufl. Bu köye vaktiyle üç hane gelip yerleflmifl. Erzurum, Malatya ve Ayd›n’dan gelenler olmufl. Bunlar Yanazlar, Fettahlar ve Zobular diye an›lan sülalelermifl. Yaklafl›k 200 senelik bir tarihi var köyün. fiimdi ise 500 hane. 1980’den bu yana ise yüzde ellisi d›flardan göç edenlerden olufluyormufl. Önceleri ba¤c›l›kla u¤raflan köy halk› 1940’l› y›llarda susuzlu¤un da etkisiyle fazla su gerektirmeyen ancak çok emek, az para getiren tütüncülükle u¤raflmaya bafllam›fl. 1970’li y›llara kadar sürmüfl tütüncülük. ‹flte tam da bu s›rada Hasan Amca’n›n bafl›n› al›p Almanya’ya gitmesinin nedenini anl›yoruz. 1964 y›l›nda bir tüccara satm›fllar tütünlerini 135 kurufla. Bir Amerikan firmas›ym›fl tütün-

32

leri alan. “Bugün hala param›z› alabilmifl de¤iliz.” diyor gülümseyerek... Geleneklerini göreneklerini soruyoruz, “Semah ö¤rettik gençlere ama flimdi pek bilinmiyor.” diyor. Nedenini soruyoruz, “Yozlaflma iflte...” diyor k›saca. “Tek kusurumuz bu.” ‹mece gelene¤i eskisi gibi sürse de yok olup giden bir fleyler de var. Ancak yozlaflma o s›cak kalpli insanlar›n yüzlerinden dostça tebessümlerini silememifl, bunun alt›n› çizerek not al›yoruz defterimize... Yumuflak e¤imli bir yamaçta kurulan bu köyde tütüncülük de bitince, dönemin CHP milletvekili ve Tar›m Bakan› Mahmut Türkmeno¤lu köyde tar›m ve kalk›nma kooperatifi kurarak köylüleri serac›l›kla tan›flt›r›yor. O gün bugündür köyde

çiçek üzerine kurulu seralarda üretim yap›l›yor. Bu nedenle olsa gerek, Mahmut Türkmeno¤lu’nun ismi köyde çok an›l›yor. Bademler’de, kültür ve sanat dernekleri de var. Devlet kuruluflu olarak 8 y›ll›k ilkö¤retim okulu, Sa¤l›k Yurdu, Avc›lar Derne¤i, Gençlik Spor Derne¤i, Kalk›nma Kooperatifi, Tar›m Kredi Kooperatifi, Ziraat Teknisyenli¤i, eczane ve bir de kitapl›k oldu¤unu ö¤reniyoruz. Bunlar›n d›fl›nda bir de “Çocuk Oyuncaklar› Müzesi” var. 1985 y›l›ndan bu yana, uluslararas› ilgi görmüfl pek çok yay›nlar› yap›lm›fl müzenin. Söz konusu oyuncaklar, asl›nda köy çocuklar›n›n oyuncaklar›ym›fl ancak biz herhalde flanss›z bir günümüzdeydik ki, gitti¤imizde köyde bulunan müze de, tiyatro salonu da, Kültür Sanat Derne¤i de kapal›yd›. Sadece d›flardan foto¤raflar›n› çekmekle yetinebildik... S›cak iyice bast›r›yor ö¤leden sonra. Ancak yine de köyden ayr›las› gelmiyor insan›n. Gezecek o kadar çok yer ve sohbet edecek o kadar çok konu var ki, ancak zaman›m›z yetmiyor bütün bunlara. Konuk oldu¤umuz evden müsaade isteyerek kalk›yoruz. Çiçeklerin kokusunu ve o s›cak insanlar›n sevgisini yüre¤imize stoklayarak köyden ayr›l›yoruz... Yüre¤imizden geçen o kadar çok fley var ki... Bir gün bütün köyler kentler bizim olacak, diyoruz. Bizim ve halk›m›z›n özgürce yaflayaca¤› günlere duydu¤umuz özlemi büyüterek tekrar yollara düflüyoruz.❏


can y›ld›r›m

hapishaneden

bir fiske de notalardan...

Güm güm gümmm!...Kahvalt››››››!.. - (…) Güm güm gümm!.. - (…) - N’oluyo lan, gecenin bir yar›s›!? - Kahvalt›››!... Dün gece getirilmiflti F tipine, gözalt›na al›nd›ktan sonra sorgu, savc›l›k, mahkeme dört gün sürünmüfltü… Ne oldu¤unu anlamadan tutuklanm›flt›. Bir hafta öncesine kadar her fley yolundayd›, ayn› mahallenin çocuklar›yd›lar. Befl kafadar lüks otomobil çal›yorlard›. Oto galericilerin, benzincilerin belal›s› olmufllard›. Silahlar›n› çekip kasalar› boflaltt›r›yorlar ne var ne yoksa al›yorlard›. “Biz zenginleri soyuyoruz” diyerek kendilerini hakl› görüyorlard›. Bütün zamanlar›n› birlikte geçiriyorlard›. En büyük zevkleri ise çald›klar› otomobillerle yar›fl yapmakt›; ama bu farkl› bir yar›flt›. Herkes çald›¤› otomobille yola ç›k›yor, benzin bitene kadar tur at›yorlard›. Benzini biten arabay› oldu¤u yere b›rak›yor, di¤erleriyle devam ediyorlard›. Son araç kal›ncaya kadar saatlerce dolaflt›klar› oluyordu. Yine böyle bir gün arabalar› çal›p yola ç›kt›klar›nda polis pefllerine düfltü,

befl yüz metre ye gitti ya gitmedi, alt›ndaki araban›n benzini bitti. Araba durunca tepesine binmiflti polisler. Arkadafllar› kaçabilmiflti ama O, yakay› ele vermiflti. fiimdi uyku mahmurlu¤u içinde nerede oldu¤unu kestirmeye çal›fl›yordu. Kafas› davul gibiydi, birkaç gün öncesine kadar gününü gün ederken, çeteci diye tutukland›, üstelik F tipine at›ld›. F tipini duymufllu¤u vard›. Pek çok yerde rastlam›flt› birtak›m insanlar›n bu cezaevlerini protesto etmelerine. Neyini protesto ediyorlar bir anlam veremiyordu. Cezaevinin iyisi kötüsü mü olurdu? Hem ona neydi can›m. Sahip ç›ksalard› çocuklar›na, devlete karfl› ç›kman›n sonu buydu tabii. Polis göstericileri da¤›t›yor, çok da umurunda olmuyordu. Bir suç ifllersen cezas›n› çekerdin. Devlete niye karfl› ç›k›ls›nd› ki? Ona neydi ki hem bunlardan. O ifline, keyfine bakard›. Kendisi de bu iflin sonunda hapis olaca¤›n› hiç akl›na getirmemiflti. “Ulan yuh olsun, Allah belam› versin… nas›l yakay› ele verdik!” diye sövüp sayd› bir süre. Ad›m›n› atar atmaz anlam›flt›, on, on befl gardiyan ellerine beyaz eldivenler giyinmifl, pis pis süzüyorlard› kendisini. ‹rkildi, bir iki ad›m geri çekildi. Küçük bir odaya ald›lar, içerisi bofltu, sadece ka-

pa¤› aç›k bofl bir çelik dolap vard›. Üstünü ç›karmas›n› istediler. Montunu, kaza¤›n›, gömle¤ini ç›kard›, atletle kalm›flt›. Korkuyordu ama belli etmemeye çal›fl›yordu. “Tümünü ç›kard›m!” dercesine gardiyanlar›n yüzlerine bakt›. “Pantolonu, atletini, her fleyi ç›kar üzerinden!” dedi gardiyan sertçe ba¤›rarak. “Pantolonu niye ç›karay›m?”diyecek oldu, laf› a¤z›na t›kad›lar, karn›na, ayaklar›na, s›rt›na vurmaya bafllad›lar her taraftan. Üzerindeki her fleyi çekifltire çekifltire ç›kard›lar, ç›r›lç›plak kalm›flt› ortalar›nda… “Hadi flimdi giyin üstünü!” dedi gardiyanlar›n bafl›. Kay›t, parmak izi, foto¤raf ifllemleri yap›ld›ktan sonra hücresine do¤ru getirdiler. Arada x-ray cihaz›ndan geçirirken ayakkab›s›n›, montunu, kemerini, saatini ç›kartt›rd›lar, onlar ayr› cihazdan geçti, kendisi de ayr› yerden. Hemen karfl›dan merdivenleri ç›kt›lar uzun koridorlar vard› üst katta, labirent gibi gelmiflti kendisine. Koridorlar› geçtikten sonra baflka bir merdivenden afla¤› indiler, genifl uzun bir koridor vard› karfl›s›nda, gardiyan sa¤ tarafta daha dar ve k›sa bir ko-

33


laya iki ad›m ileri iki ad›m geri volta atmaya bafllad› darac›k hücrede. Ne sigara ne çakmak, hiçbir fley yoktu. “Demli bir çay ilaç gibi gelirdi flimdi.” dedi, söylenerek. Saat sekizde gardiyanlar geldi… Havaland›rma kap›s›n› açt›lar… Hiçbir fley söylemeden gittiler. Havaland›rmaya ç›kt›, günefl daha duvarlar› yalay›p gidiyordu “ancak ö¤leye iner havaland›rmaya” diye hesaplad›. Tepede dört taraf duvarlar›n üstü, çat›lar›n kenarlar› jiletli tellerle çevrilmiflti. Havaland›rmay› ad›mlay›p enini boyunu ölçmeye koyulmufltu ki, tepeden bir pet flifle ridorun demir kap›s›n› açt›, girdiler. Hücreye varm›fllard› nihayet! Ama hücreye girmeden önce bir daha arama yapt›lar, üstünü elle aray›p el detektörü ile yoklad›lar, ayakkab›lar›n› bir daha ç›kartt›rd›lar. Tek kiflilik bir hücreye koymufllard›. Neresiydi buras›? Kendisine ne yapacaklard›? Bir an duvarlar üstüne üstüne gelmeye bafllad›. Hücresini ad›mlad›. Duvarlara dokundu eliyle. Garip bir duyguya kap›ld›. Hiç ama hiç kimse yoktu burada. ‹ki çift laf edecek kimse yoktu. Korku desen korku de¤il, garip bir duygu hissediyordu ad›n› koyamad›¤›. Bafl› çatlayacak gibi a¤r›yordu, ayakkab›s›n› bile ç›karmadan uzanm›flt› yata¤›na… “Güm güm güm!...” - Kahvalt›››››! Gardiyan kap›ya vurup ba¤›r›yordu. Ortal›k zifiri karanl›kt›, önünü göremiyordu. Kendini yataktan zor att›, sandalyeyi, masay› devire devire kap›ya ulaflt›, mazgaldan kahvalt›y› ald›, masay› düzeltti, tabaklar› üzerine koydu. Lambay› yakt›, saatine bakt›… Daha sabah›n alt›s›!.. Tekrar uyuyamad› ama kahvalt›s›n› da yapamad›, hiç yiyesi yoktu, oflaya puf-

34

düfltü gürültüyle. “Ulan bu da ne!” dedi ve geri çekildi irkilerek. Pet flifle yar›dan kesilmifl, taban k›sm›n›n içine gazete k⤛d› s›k›flt›r›lm›fl, gazete k⤛tlar› da ›slat›lm›fl ki a¤›r olsun. - Yeni geleeeen! Merhabaaa! Uzaktan ba¤›r›yordu birisi, kendisine sesleniyordu herhalde… Tam da anlayamad›… Gecenin bir yar›s› getirip koymufllard› hücreye kendisini. “Bana de¤ildir” diye karara varm›flken tekrar ayn› sesi duydu; - Yeni geleeen, Merhabaaa! Bu sefer cevap verdi Mustafa; - Merhabaaa, bana m› dediniz? - Geçmifl olsuuun, hangi davadan tutukland›n? - Gasptan dolay›. - Anlamaaad›››m? - Gasptaaan dolaaay›››. - Tamaam, bekle sana çay yolluyoruz. fiafl›rd› Mustafa, gece getirildi¤inde gardiyanlara çay, sigara sormufltu ancak kantin gününü beklemesi gerekti¤ini söylemifllerdi. Birinden istesem diyecek oldu¤unda da “yasak!” deyip kestirip at-

m›fllard›. “Nas›l gönderecekler acaba?” diye akl›ndan geçirirken havaland›rmadan hücreye girdi. Kap›da beklemeye bafllad› çay›, sabahleyin yeme¤i verdikleri mazgaldan gelir diye beklerken GÜMMM!.. diye ses geldi havaland›rmadan. D›flar› ç›kt›, yerde pet flifle vard›, içinde de s›cak çay. fiaflk›nl›¤› bir kat daha artt›. - Geldii miiii? diye seslendi duvar›n ard›ndaki. - Geldi, geldi sa¤ olun. - Sigara kullan›yor musun? - Eveeet. - Tamaaam geliyooo… Kafas›n› yukar› kald›rd›, nereden gelecek diye bekledi. Tam hücrenin üzerindeki çat›dan bir paket düfltü. Sigara, çakmak vard› içinde. - Geldii mii? - Tamaaam geldi. Teflekkür ederim! -Tekrar geçmifl olsun, görüflürüz sonra. - Görüflürüüz. Biraz sonra bir paket daha geldi, içinde bir not vard›. Hemen ald› k⤛d›, okumaya bafllad›; arkas›ndaki hücrede üç kifli kal›yorlarm›fl, siyasi davadan. Ziyaret gününü, gazeteyi nas›l alaca¤›n›, çay, sigara vb. için kantin gününün ne zaman oldu¤unu yazm›fllard›. Gazete de yollad›lar kendisine. “Herhangi bir ihtiyac›n olursa seslenirsin” demifllerdi. Çok flafl›rm›flt›. Bu adamlar neden kendisine çay sigara yolluyorlard› ki… Devlete karfl› ç›kan adamlar de¤il miydi bunlar? Kendisiyle ne iflleri olurdu ki? Böyle iyi insanlar olabilir miydi bu siyasiler? ‹lk günden itibaren her gün pet flifleyi doldurup çay yolluyorlard›. Art›k kendisi de pet flifleyi çat›ya takmadan onlara geri yollayabiliyordu. 19 Aral›k 2000’de 28 tutuklunun katledilerek F tiplerinin aç›ld›¤›n›, F tipinde tecrite karfl› ölüm orucu yapt›klar›n› anlatm›fllard›. Hepsini hayretlerle dinlemifl “helal olsun, delikanl› adamlarm›fl, bu tüyler ürperten korkunç yerde hiçbir fleye boyun e¤miyorlar” demiflti. Tek kiflilik hücrede bir hafta tuttuktan sonra onu üç kiflilik hücreye götürdüler. ‹lk geldi¤i gün kendisine çay sigara yollayan siyasi tutuklular›n di¤er taraf›na getirdiler. Günlerdir hiç haber alamam›flt› arkadafllar›ndan, ne gazeteler yazd›, ne gelen giden oldu. Üç kiflilik hücreye getirildi¤inde ö¤rendi. Arkadafllar›n›n hepsi yakalan›p tutuklanm›fllar, üçü baflka F tipine gönderilmifl, biri de


karfl›s›ndayd›; Selim buraya getirilmiflti. Selim’i görünce flafl›rd›, kucaklaflt›lar. Selim hemen anlatmaya bafllad›, kendisi yakaland›ktan dört gün sonra, polis mahallelerine operasyon yapm›fl, di¤erlerini de yakalam›flt›. Çald›klar› araban›n birisi de mahalle giriflinde bulununca polisler pusuya yatm›fl, bunlar da kucaklar›na düflmüfllerdi. Mustafa bir haftada bunalm›flt› tek bafl›na. En az›ndan yüz yüze konuflabilece¤i birisi vard› yan›nda flimdi. “Siyasiler olmasa kafay› yerdim!” dedi. Hemen heyecanla anlatmaya bafllad› yaflad›klar›n›. Selim de baflka hücredeyken siyasilerle konuflmufl. On metre yükseklikte duvarlar, onun üzerinde tel örgüler bir dost sesi duymalar›n› engelleyememiflti. ‹kisi de “top” yapmay› ö¤renmiflti. Mustafa ilk defa havaland›rmas›na “top” geldi¤inde, bunun F tipinde tutuklular aras›nda temel iletiflim arac› oldu¤unu nereden bilecekti. Art›k ustalaflm›flt› “top” yapmakta; gazete k⤛tlar›n› ›slat›p top biçiminde yuvarl›yor, iyice s›k›flt›r›p d›fl›na poflet sar›yor. En sa¤lam› ise bir litrelik pet fli-

flenin kesilmesiyle oluyor. Tellere de¤se bile tak›lmadan havaland›rmalara düflüyor. Toplara ilifltirilen notlarla haberler h›zla yay›l›yor, karfl›l›kl› sohbetler yap›l›yordu. Bütün düflünceleri alt üst olmufltu. fiimdi terörist dedi¤i insanlar hakk›nda düflündüklerinden dolay› utan›yordu. En çok da tecrit ne demek onu anlam›flt›. “Tutuklu ailelerinin anlatmak istediklerini bir kez olsun dinlemedim, kulak arkas› ettim” diye kendi kendini yiyordu. F tipinde tutuklular y›llard›r bir araya getirilmemifl, birbirlerinin yüzlerini görememifllerdi. D›flar›ya yazd›klar› mektuplar gönderilmemifl, hapishane idaresi el koymufl. Ziyarete gelen ailelere zorluk ç›kar›lm›fl. Mustafa F tipinde yaflanan fleyleri bu iletiflim a¤› sayesinde ö¤rendi. F tipleri insanlar› birbirinden tecrit etmek için yap›lm›fl. Bu güne kadar, birçok kifli dayanamay›p intihar etmifl, en çok intihar edenler de adli tutuklular olmufl. “Bu yüzden tecrit sürdükçe ölüm orucu da devam eder” demifllerdi. Siyasiler hiç bofl durmuyorlar dergi bile ç›kar›yorlard› içerde. Toplar arac›l›¤›yla yaz›lar, karikatürler havada uçufluyor. Birkaç tane dergi ç›kar›yorlar. En çok da F tipi halleri karikatürleri hofluna gidiyordu Mustafa’n›n. ‹çeride ç›kar›lan mizah dergisini ‹brahim yolluyordu kendisine. ‹brahim’in hücresi çaprazda kal›yor, sürekli sohbet ediyorlard›. Gazete, dergi, kitap da yolluyordu ‹brahim. Asl›nda Mustafa’ya kalsa gündüzleri hep uyurdu. Baflka türlü zaman geçmez diye düflünürdü, ama kitaplar, gazeteler, özellikle de siyasilerin burada kendilerinin haz›rlad›¤› mizah dergisi “GOMED‹” yi okuyunca tam

tersi oluyor, zaman daha çabuk geçiyor, kendisini daha iyi hissediyordu. Gomedi’nin nas›l haz›rland›¤›n› düflündükçe de hayranl›¤›n› gizleyemiyordu. Ayr› ayr› hücrelerde, yaz› yazanlar… karikatür çizenler… boyayanlar… bütün haz›rl›klar› bir hücrede toplayanlar… bunlar› dikip bir sürü kopya ç›karanlar… Düflündükçe imreniyordu. Selim de Gomedi’yi dört gözle bekliyordu, biraz gecikince ‹brahim’e top yollay›p duruyordu; “Abi nerede kald› dergimiz” ‹brahim’le daha s›k sohbet ediyordu Mustafa; “… Seni, sizi unutmam mümkün de¤il, bu buz gibi duvarlar aras›nda duydu¤um tek dost sesisiniz, yapt›klar›n›za minnettar›m, zira ilk floku sizin gönül s›cakl›¤›n›zla atlatt›m. Duvarlardan çay veriflinizi unutamam, hele türkülerinizi hiç unutamam” demiflti ‹brahim’e. Duydu¤u tek insan sesiydi onlar›n sesi. Duygular›n› bütün içtenli¤iyle dile getirmiflti yazd›¤› notta, siyasi tutuklulara. Siyasilerin bu azmine hayran oluyordu Mustafa. Kaç y›ld›r F tipine karfl› ölüm orucu yap›yorlar, yüz on sekiz arkadafllar› öldü, hala sürdürüyorlar ölüm orucunu. Kendisi de birkaç defa not yollam›flt› ölüm orucu direniflçilerine. “Bir yanda ölüyorlar, di¤er yanda yaflam dolular. Beste bile yap›yorlar hücrelerde, hayret valla” diye akl›ndan geçiriyordu. Kendisine flüt çalmay› bile ö¤retmeye bafllam›fllard›. Bir süre sonra ‹brahim’in mahkemesi geldi çatt›. Hep birlikte flark›lar söylediler. Siyasilerin bir adeti vard› tahliye durumlar› oldu¤unda, arkadafllar›n› flark›larla, türkülerle u¤urluyorlard›. Mustafa flark›y› bitirince ‹brahim’e seslendi; “U¤urlar olsun, umar›m sen de tahliye olursun, bütün yapt›klar›n için sa¤ olas›n”. “ Teflekkür ederim “ dedi ‹brahim, “Tecrite bir fiske de notalardan vuruyoruz, kendine iyi bak, mektup yazar›m sana”. Bir gün sonra, tahliye oldu ‹brahim. Mustafa flütü art›k yaln›z bafl›na çal›flacakt›, “ Bir fiske de notalardan.” deyip, flütünü eline ald›. F tipinde bestelenen flark›lardan birini çalmaya bafllad›…❏

35


fliir

parmaklığın ötesinden

36


İnsanları alabildiğine sevmeyi, Bırakmazlar yanına. Böyle çekersin cezasını Üç duvar bir kapı arasında; Onlardan ayrı Böyle onlardan uzak. Yasak sana, boylu boyunca sokaklar, Bahçeler, yalı kahveleri. Dostlara şimdi mektup değil, Bir selam yasak! Kapılar demir sürgülü, çifte kilitli, Kapalı, hürriyete giden yollar; İçerdeki içerde mahzun, Dışarıdaki dışarıda. Buradaki her şey sade: Ekmek ve su düşünceler… Emirler çeşitli: Kapıda kilit, emir, Uzakta düdük, emir, Emir, dışarda dikilen nöbetçi. Hürriyeti çoktan unuttum, O yemyeşil masalların kızıdır Eskiden sevilmiş. Bir ince hastalıktır olsa olsa, O şimdi ciğerlerimde. Şu pencereye verdim kendimi, Bütün üzüntülere karşılık, Boğazın suları üzerinden Karşı sırtlara açılmış pencereye. Üsküdar’ı bilmezdim eskiden, Burada ısınıverdi kanım. Vurgunum şu Kızkulesi’ne; Ne de şirin görünüyor Uzaktan Karacaahmet; Hiç de söyledikleri gibi değil, Bana düşündürmüyor ölümü. RIFAT ILGAZ

37


röportaj

tav›r

özgürlü¤üne kavuflan grup yorum eleman› ali arac›: “meyve suyu kutusundan yapt›¤›m do¤ru dürüst ses ç›kmayan kavala, bir arama s›ras›nda gardiyanlar el koydu!”

Öncelikle geçmifl olsun diyoruz. Hofl geldin… Tutukland›¤›n operasyon “befl ülkede efl zamanl› operasyon” olarak verilmiflti bas›nda. Hukuki olarak flu an davan ne durumda? Tutuklanmam›za gerekçe olacak bir hukuki dayanak yoktu. ‹lk mahkemeye 7 ay sonra ç›kt›k, bizi tutuklama gerekçeleri ise bir diskette ad›m›z›n geçmesi. Ama disket biz tutukland›ktan sonra bulunuyor. Dayanak da o disket. Yani ortada

delil olmadan tutukland›k, sonradan delil yarat›ld›. Daha gözalt›ndayken, polis neredeyse isim isim say›yordu. “Sizi tutuklayaca¤›z.” diyordu. Mahkemeye götürülürken de yine tutuklanaca¤›m›z› söylüyordu, emindi yani tutuklanaca¤›m›zdan. Bir komplo oldu¤u çok aç›kt›. Çok büyük yaygara kopar›ld› geçen sene, 82 kifli tutukland›k. fiimdi hala 8 kifli tutuklu. Hukuki olarak onlar›n da ç›kmas› laz›m ama biz neden tutukland›¤›m›z› da, neden tahliye edildi¤imizi de bir mant›k çerçevesine

oturtamad›k hala. fiimdi onlarca kifliyle birlikte tutuksuz olarak yarg›lan›yorum.

Bu komplo davas›n›n herhangi bir hu kuki dayana¤› yok diyorsun… Tabii hukuki dayana¤› yok, bafl›ndan sonuna kadar, acemice haz›rlanm›fl bir komplo, içinde bir sürü çeliflki tafl›yor. Ancak biz bu suçlamalara karfl› hiçbir savunma yapmad›k, çünkü hiçbir delil yokken nas›l savunal›m? Müzikal çal›flmalar ve yo¤un koflufl turmacalardan sonra tek kiflilik hücrede kalman seni nas›l etkiledi? ‹lk tutukland›¤›m›zda, bizim yar›m›z› Kand›ra 2 No’lu, yar›m›z› Tekirda¤ 2 No’lu F tipi Hapishanesi’ne götürdüler. 2 No’lu F tipi hapishaneler yeni aç›lm›flt› ve siyasi davadan tutuklananlar 1 No’lu hapishanelere götürülüyorlard›. 2 No’luda tutuklular vard› ama onlar›n iletiflimi çok c›l›z ve zay›ft›. Hatta biz oradayken 1 No’lu hapishaneden bir adli tutuklu sevk olmufltu yan hücremize. 2 No’lu için “Burada ölü sessizli¤i var.” diyordu. 1 No’luda tutsaklar aras›nda sürekli bir iletiflim, hareket vard›. 1 No’lu hapishanelerde tutsaklar aras›ndaki üretim faaliyetini, haberleflme a¤›n› düflünürseniz, bizim 2 No’luya konulmam›z bilinçli bir tercihti.

38


Özellikle biz yaklafl›k bir ay tek kiflilik hücrede tutulduk, neden tek kiflilik hücrede tutuldu¤umuza iliflkin bir aç›klama da yap›lmad›. D›flar›dan do¤ru dürüst haber alam›yorduk, zaten gazeteler için dilekçe yazmak, gazetelerin da¤›t›lmaya bafllanaca¤› günü beklemek gerekiyordu. Sadece hücre içinde merkezi radyo yay›n› vard›, sürekli Süper FM çal›yordu. Haber yakalar›z diye beklerken mecburen bir sürü pop flark›s› dinledik. Sekiz, on tane flark› dönüp duruyordu, bugün onlardan birini duysam, tüylerim diken diken olur herhalde, haber verirler diye beklerken saatlerce dinlemekten tiksinmeye bafllam›flt›k. Yo¤un koflturmacadan sonra böyle bir ortama girince, haliyle hiçbir üretim yok, hiçbir faaliyet yok ilk bafllarda s›k›nt›l› geçti bizim için. Tabi daha sonra F tipine “al›fl›nca” yaln›z da olsak üretim faaliyetlerine geçtik.

Kaval çal›yorsun… Orada bu konuda ne tür s›k›nt›lar yaflad›n, mesela kaval alabildin mi içeriye? ‹lk bafllarda alamad›m. Benim çald›¤›m kaval metal, alüminyumdan yap›lm›fl kavald›. F tipine hiçbir metal eflya al›nm›yor, bundan dolay› kaval›m› alamad›m. Ama arkadafllar plastik kaval yapt›r›p yollad›lar, bunu da iki ay sonra ald›m. Bu konuda bir s›k›nt› yaflamad›m diyebilirim, ama içerde müzikal çal›flmalar yapmak flu anlamda zor. Hücre içerisinde üç kifliydik, içerinin akusti¤i çok kötüydü, konuflma sesi bile çok kötü yank›lan›yordu. Art›k kaval çald›¤›mda içerideki gürültüyü tahmin edersiniz. Bundan dolay› belirli

saatlerde günde yar›m saat, k›rk befl dakika kadar çalmaya çal›fl›yordum, yan›mdakileri rahats›z etmeme tedirginli¤i de vard›. Yan›mdaki arkadafllar da hoflgörü gösteriyorlard› sa¤ olsunlar. Yani flöyle bir durum de¤ildi, hapishanede olunca insan zaman bulur rahat rahat çal›fl›r, böyle bir durum de¤ildi. Do¤ru, zaman vard›, ama elime enstrüman al›p çal›flmak, ya da nota-solfej çal›flmak için bir de mekan›n uygun olmas› gerekiyor, hücre içinde birlikte kalan arkadafllar›m›n da rahats›z olmamas› için az çal›yordum. Kaval gelmeden önce, kaval yapmak için u¤raflm›flt›k.

Plastik borulardan filan m› yap›yordu nuz? Plastik boru bulman›n mümkünü yok. Meyve suyu kutular›n› aç›p, iki tanesini birlefltirip, rulo halinde sar›yorduk, yap›flt›r›p, deliklerini aç›yorduk. ‹lk bafllarda kötü oldu, ses bile ç›kmad›. Daha sonra ses almaya bafllad›m ki d›flar›dan kaval›m geldi. Asl›nda di¤er F tiplerinde yap›l›yormufl, mektuplarda kaval yapma tarifleri yaz›yorlard›, sesleri de güzel ç›k›yormufl. Kaval›m gelince, kaval yapmaktan vazgeçtim ama meyve kutusundan yapt›¤›m do¤ru dürüst ses ç›kmayan kavala, bir arama s›ras›nda gardiyanlar el koydu. Kartondan kavala neden el koyuyor lar? Bir hücrede tek enstrümandan fazlas› olamazm›fl, genelge böyle diyormufl. ‹kinci enstrüman›ma, daha do¤rusu daha ses bile ç›kmayan kaval maketine bu

flekilde el konmufl oldu. Ben tutukland›¤›mda, Grup Yorum’dan Muharrem de Tekirda¤ 1 No’lu Hapishanesi’nde tutukluydu, e¤er ben de 1 No’luya götürülseydim ve Muharrem’le ayn› hücreye konulsayd›k, ya Muharrem gitar›n› geri vermek zorunda kalacakt›, ya da ben kaval alamayacakt›m. Hapishanede iki Yorumcu ayn› hücreye konulsayd›k bile, hadi birlikte bir fleyler üretelim deme flans›m›z olmayacakt›.

Seni 1 No’lu F Tipine götürmediler, 2 No’lu F tipine götürdüler, bu “özel uygu lama”n›n sana, size gösterilmesinin bir nedeni var m›? Operasyonun kapsam›ndan dolay› olmal›. Büyük operasyon havas› yarat›lm›flt›, bunun devam› olarak da bizi 2 No’lu hapishaneye götürdüler, bizim operasyona iliflkin kamuoyunu bilgilendirmek, buna iliflkin bas›nla yaz›flmam›z›n önüne geçilmek istendi. Komplonun a盤a ç›kar›lmas›n›n önü ne geçmekti, bir amac› da buydu yani. Tabi do¤ru, bir amaçlar› da savunmay› engellemek. Tutuklananlardan Kand›ra F tipine götürülenler oldu, bayanlar Gebze Hapishanesi’ne götürüldü, biz Tekirda¤ 2 No’lu F tipindeydik, bizden sonra tutuklananlar da Tekirda¤ 1 No’lu F tipine götürüldü. Bir ya da iki avukat›n dört ayr› yere gidip savunma haz›rlamas› aylar› buluyordu. Çünkü avukat görüfl günü Cuma ve her hapishaneye gidip savunma haz›rlamak epey zaman al›yordu. Biz 1 No’luya geçmek için iki defa dilekçe yazd›k ama reddedildi. Gerekçesi ise güvenlik, bizim güvenli¤imizi mi alam›yorlarm›fl öyle bir fleyler söylemifllerdi ancak 1 No’lu ile 2 No’lu aras›nda da sadece 150 metre kadar uzakl›k var. F tipi hapishanelerde kalan tutuklula r›n sesten etkilendi¤ini duyuyoruz, sen bu konuda neler yaflad›n? Sen nas›l etki lendin? ‹çerideyken ilk tutukland›¤›mda demir kap› sesleri, sifon sesleri etkiliyordu. Hatta su borular›ndan sifon sesi geldi¤inde normal konuflurken anlafl›lamayacak kadar çok gürültü ç›kar›yor, onun getirdi¤i bir stres oluyor zaten, yani bir ifl yapam›yorsun içerde, konuflurken yapam›yorsun; yazarken, çizerken rahats›z ediyor. D›flar› ç›kt›¤›mda ise, F tipindeki birkaç gürültü d›fl›nda genel bir sessizlik oldu¤u için yüksek sesle müzik rahats›z ediyor,

39


kalabal›k ortamda müzik rahats›z ediyor, böyle fleyler yafl›yorum. Hani öncesinden yüksek sesle müzik dinliyordum, rahats›z etmezdi ama 14 ay tutukluluktaki genel bir sessizlikten sonra bu durum rahats›z ediyor, tabii bir de y›llarca F tipinde kalanlar› düflünürseniz, F tiplerinin yaratt›¤› fiziksel tahribat›n boyutunu daha rahat anlars›n›z.

Grup Yorum’un 20. y›l etkinlikleri sen tutukluyken bafllam›flt›, hapishanede ol mak, yani çal›flmalara kat›lamamak nas›l bir duygu yarat›yordu sende, ya da yara t›c›l›¤›n› kullanarak bu çal›flmalara kat›la bildin mi? Yani 20. y›l etkinliklerine kat›lma flans›m olamad›, normalde mektuplar bile çok geç gidip geliyordu, görüflme flans›m›z çok az oluyordu, bir etkinlik yap›lacaksa bile çok geç haberimiz oluyordu, etkinli¤e birkaç gün kala bir fley üretip göndermek zor oluyordu. ‹çerde yazd›¤›m›z yaz›lar›, yapt›¤›m›z besteleri ulaflt›r›yorduk arkadafllara ama bu s›n›rl› bir flekilde oluyordu. 20. y›l kampanyas› ise çok h›zl› ilerliyordu, bas›ndan ö¤reniyordum birçok etkinli¤i. Tabi mutlu oluyordum, d›flar›n›n hareketlili¤ini de biliyorum, bunca koflturmaca içinde, buna ek olarak Grup Yorum’un 20. y›l etkinli¤ini sürdürürken, bir bak›ma tutuklu olan Yorum elemanlar›na da özgürlük isteyen bir çerçevede sürdü bu etkinlikler. D›flar›daki bu yo¤un faaliyet beni çok mutlu ediyordu aç›kças›, arkadafllar›m›n ne kadar çabalad›klar›n› tahmin edebiliyordum. F tipinde flöyle yap›yorduk, e¤er bir Yorum

40

konseri varsa, bu konserin yap›laca¤› gün ve saatte, hücrede biz de konser veriyorduk, halay çekiyorduk. Biz de bu konsere kat›lm›fl kadar oluyorduk.

‹çeride ses kay›t cihaz› bulundurmak yasak, sen bestelerini nas›l kal›c› hale getiriyordun, nas›l paylafl›yordun? Do¤ru, kay›t aleti yok içeride, hatta kasetçalar da yok, sadece radyo veriliyor, ben flu müzi¤i dinlemek istiyorum deme flans›n›z da yok içeride, yani radyoda ne ç›karsa baht›n›za. Bizim bir flans›m›z vard› di¤er F tipi hapishanelerden farkl› olarak, türkü dinleyebiliyorduk. Anadolu’nun Sesi Radyosu çekiyordu Tekirda¤ F tipinde. Bestelerimiz için de kay›t yapma olana¤›m›z yok tabi. Ben bestelerimi notaya döküyordum, Ankara Sincan F tipinde Yorum’dan ‹hsan Abi’ye yolluyordum, Muharrem’e yolluyordum, d›flar›daki Yorumcular’a yolluyordum. Ama hiç nota bilmeyip müzik çal›flmas› yapanlar da var 1 No’luda, bunlar›n çal›flmalar› da kal›c› hale getiriliyor. Üretti¤imiz bir besteyi içerideki arkadafllarla paylafl›yorduk, eksik yanlar›n› tart›fl›yorduk. Mesela biz 2 No’luda az kifliydik ama sesimizin ulaflt›¤› iki arkadafl›m›z vard›, onlara ba¤›ra ba¤›ra flark›y› birkaç defa söyleyip, onlara da ö¤retip, sözlere, müzi¤e iliflkin de¤erlendirmelerini ö¤renebiliyorduk. Mahkemelere gitti¤imizde, mahkeme nezaretinde gördü¤ümüz, di¤er hapishanelerden, di¤er hücrelerden arkadafllara söylüyorduk, ring arac›nda söylüyorduk, elefltiri ve önerileri al›yorduk. Böylece yeni beste yay›lm›fl oluyordu.

Yani nota bilmeyen birinin, bestesini kal›c› hale getirme olana¤› yok F tipin de… Tabi olana¤› yok. Ama buna ra¤men, içerde beste yap›p, bestesini gönderme olana¤› da oluyordu bu da biz tutsaklar›n yarat›c›l›¤›na kalm›fl oluyor, yani hiçbir kay›t olana¤› olmad›¤› halde bile biz bestelerimizi d›flar›ya yolluyorduk. Nas›l yolluyorduk, mesela F tipinde A-B-C bloklar› var ve aralar›ndaki mesafe çok uzak, insan sesi ulaflm›yor, ama oraya beste göndermek laz›m. Ama nota bilmedi¤i için flöyle yap›yor, yandaki hücreye ba¤›ra ba¤›ra flark›y› ö¤retiyor, sonra o hücre di¤erine ayn› flekilde ö¤retiyor, bu flekilde bir uçtan di¤er uca beste gönderiliyor, kulak misafiri oyunu misali do¤ru yanl›fl ulafl›yor, arada ezgi de¤iflikli¤i de oluyor haliyle. Tabi bir de bunun dönüflü oluyor, besteler için düflünceler de ayn› yolla geliyor. Bir ürüne son halini verip bitirince, özellikle F tipinde olunca da, mücadele alan›nda küçük de olsa yeni bir zafer kazand›¤›n› hissediyor insan, bu da insana mutluluk veriyor. Tekrar hoflgeldin Ali, son olarak ekle mek istedi¤in bir fley var m›? Tav›r arac›l›¤›yla Yorum’u sevenlere “Merhaba” diyorum. Tabi, Tav›r hapishanelere de gidiyor, oralardaki bütün tutsaklara sevgi ve selamlar›m› iletiyorum, tekrar teflekkür ederim. Biz teflekkür ederiz…


“y›k›lmam›fl hüznün ozan›” cengiz özkan’la türküler ve yeni albümü üzerine söylefli Yeni albümünüz “Gelin”le dinleyicilerinizle tekrar bulufltunuz, öncelikle hay›rl› olsun. ‹lginç bir kurgusu ve temas› var, gelinlere yak›lan türküleri seslendirmiflsiniz. Gelin fikrini oluflturan sebep nedir? Asl›nda özel bir nedeni yok. Gelinlerin toplumumuzdaki rolüne bakt›¤›m›zda en çok ezilen horlanan ve çile çeken insanlar oldu¤unu görürüz. Yeri gelir sevdi¤ine kavuflamaz, yeri gelir azg›n sulara kap›l›r ve bir daha bulunamaz. Gurbet ellerde kal›r, sevdi¤ine kavuflmak için y›llarca bekler. Bunun gibi birçok fley beni etkiledi ve böyle bir albüm yapma fikrini ortaya ç›kard›. Türküleri inceledi¤imizde “turna”dan çok bahsedildi¤ini görüyoruz. Halk, yaflad›¤› tüm duygular› hasretli¤i, ayr›l›¤› turnaya yüklemifl... Evet. Ben de flimdi bundan bahsedecektim. Dedi¤iniz gibi, turna, türkülerin ana konusu olmufltur ama sadece bu de¤il tabi. Türküler “derya”d›r, birçok konuyu ifllemifltir. Biraz da ön plana ç›kmayan konular› ifllemek istedim. Asl›nda y›llard›r çekilen filmlerin konular›na da bakt›¤›m›zda gelinlerin kaderinden ve ezilmiflli¤inden bahseder. Ben de böyle bir konuyu ifllemek istedim. Çamfl›h› türkülerinin yer ald›¤› bir albüm yapmay› ya da uzun havalardan oluflan bir albüm yapmay› da düflünüyorum. “Hadi gelinleri anlatan bir albüm yapal›m.” demedim. Zaten öyle de olmaz. Bence bir insan›n türkü söylerken bir fleyler hissetmesi gerekir. Ben Aleviyim, deyifl de söyleyebilirdim ama bundan hep uzak durdum. Yani kas›tl› bir fley de¤ildi tabi bu. Söylemeyeyim diye de¤il, hatta sahnede de birçok kez söylemiflimdir ama bunu kay›t alt›na almak ve insanlara sunmak baflka bir fley. Orada sizin o yolu hakikaten bilmeniz, inanman›z gerekiyor ki ondan sonra seslendirebilesiniz. Yoksa yalan oluyor, sadece seslendirmifl oluyorsunuz. Mesela benim elimde birçok kitap var, antolojiler. Onlar› okuyorum yeni-

den ve daha iyi anlamaya çal›fl›yorum. Âfl›klarla, ozanlarla çok s›k birlikte oluyorum, Alevi Dedeleriyle konufluyorum. Çünkü dini bir söylemdir, bir yoldur, bir felsefedir. Dört kap›y›, k›rk makam›, ehlibeyti bilmeden -o sözlerin içinde geçiyor çünkü- seslendirme flans›n›z olmuyor. Neden söylendi¤ini bilmek gerekiyor.

Zaten birçok ac› çekildi¤i için o ac›lar› hissetmek gerekiyor… Evet. Örne¤in uzun havalar konusunda kaynaklar›ndan dinlemek laz›m. Kim söylüyorsa ondan ö¤renmek laz›m ve dinleye dinleye ö¤renmek laz›m. Ben Âfl›k Veysel ad›na ç›kard›¤›m albümde de öyle yapm›fl-

tav›r

röportaj

t›m. Uzun y›llar dinledim Âfl›k Veysel’i. Müziklendirmedi¤i fliirlerine de bakt›m, hayat›yla ilgili birçok insandan bilgi ald›m. Birebir onu tan›yan insanlard›, bunlar› kitaplardan okuyarak anlayamazs›n›z. Köyüne gittim defalarca, ailesiyle tan›flt›m. Böyle yani, öyle özel çal›flmalar› özel de¤erlendirmek gerekir. Uzun havalar da öyle. Çok zordur mesela emprövizedir, do¤açlama derler; dinleye dinleye yapman›z laz›m çünkü: notas› yok yani bu sadece emekle ilgili bir fley. Emek sarf ederseniz ve duygunuzu da katarsan›z bir fley ç›kar ortaya ve insanlar be¤enmifl olur ama emeksiz olmuyor dedi¤im gibi. Her fley böyle de¤il mi zaten? Çal›flmadan olmuyor. Yani “Hadi ben de gireyim

41


stüdyoya, ben de okuyay›m.” demekle olmuyor. “Baflkas› yapt›, ben de yapay›m.” demekle olmuyor. fiimdi baflkas› yap›yor da, ama nas›l yap›yor bilmiyorsun ki ya da hangi amaçla yapt›, hangi duyguyla yapt› onu kimse bilmiyor, araflt›rm›yor. O anlamda benim çal›flmam ticari de¤ildi, ben o amaçla yapmam zaten. Kasetim kaç satm›fl beni aç›kças› çok ba¤lam›yor, ben istedi¤im müzi¤i yapman›n peflindeyim. ‹lk önce benim yapt›¤›m iflten memnun olmam gerekiyor ki dinleyenler de be¤ensin. ‹nsan›n önce kendisini ve yapt›¤› ifli sevmesi gerekiyor. Birinci flart bu yani. Ben kendimi seviyorum. Bu yanl›fl anlafl›lmas›n ben hissetti¤im fleyleri söylemeye çal›fl›yorum. Hissetmedi¤im bir fleyi nas›l söyleyeyim ki ben. Mesela bozlak söyleyemem. Ses rengim ona uygun de¤il, öyle bir ifl yapmaya kalk›fl›rsam alt›nda kal›r›m. Ne bileyim çok genifl aral›klar› olan bir hoyrat söyleyemem. Biraz haddini bilmekle de alakal›. Size yak›flan› bulup ifllemeye bafllad›¤›n›z zaman ortaya ç›k›yor baz› fleyler, yoksa ak›p gidiyor ve kimse sizi hat›rlam›yor bu da kötü oluyor gerçekten. Ad›mlar›n›za o yüzden dikkat etmeniz gerekiyor. Yürüyüfl çünkü çok uzun. Bir maraton gibi düflünüyorum ben. Bir öz disiplin olmadan yani bu bir sporcu yada müzisyen için de geçerli bana göre stüdyoya giriyorsan›z, uykunuza, yemenize, içmenize dikkat etmeniz laz›m. Ben sigara içiyorum -ama iyi de yapm›yorum onu da biliyorum-. K›sacas› disiplin ve emektir. Ya da hiçbir fley birbirinden kopuk de¤il ki, bir de öyle bir fley var. Siz sadece müzik yap›yor olarak gözükebilirsiniz ama o müzi¤in alt›nda insanlar çok fley bulabilir. Müzi¤in tarz› da önemli de¤il; pop, rock ya da flark› söyleyebilirsiniz ama iyi yapman›z gerekir.

“Gelin”in haz›rl›¤›ndan bahseder misiniz? Giydirdik gelinli¤i ve dinleyicilerimize sunduk. Asl›nda öyle özel bir haz›rl›k yapmad›m. Tabi ki yak›flan› bulmaya çal›flt›m. Niyetimiz en bafl›ndan itibaren iyiydi. Befl alt› tanesi çok güzel diyebilirim. Ben bir dinleyici olarak konufluyorum tabi, yapan olarak de¤il de… Art›k o ç›kt› bizden sizin oldu.

Araflt›rmac› yan›n›z›n oldu¤unu biliyoruz. Bir albümü haz›rlarken arflivlerden mi yararlan›yorsunuz, yoksa birebir o yöreye gidip kaynak kiflilerden mi dinliyorsunuz? Öyle olan da var tabi. Kasetten dinledi¤im ya da notalar›yla çal›flt›¤›m türküler de

42

var. Hepsi var asl›nda. Öyle bir seçimim yok ama ilk tercih etti¤im fley birinci a¤›zdan dinleyip, oradan ö¤renmek. Çünkü çok de¤iflebiliyor. Asl›nda bizim yapmaya çal›flt›¤›m›z fludur ki, mesela son albümümüzde Zaral› Halil’den bir uzun hava okumufluz. Ama biz insanlar›n Zaral› Halil’e gitmesini istiyoruz. As›l kaynak o, p›nar onda yani biz de¤iliz, biz afla¤›daki bir dereyiz sadece, bulan›k bir dere. Ama öz çok yukar›da onlara götürmek gerekir. Mesela flimdi üretilemiyor, güzel söz yaz›lam›yor, güzel müzik yap›lam›yor. Bunlar yap›lm›fl. ‹ki haftada bir besteler yap›l›yor, üç hafta sonra unutuluyor. Yani o kayna¤a ve öze götürebilirsek insanlar› ne mutlu bize. Âfl›k Veysel çal›flmas›nda da öyle yapt›k. Daha az bilinen türkülerini seslendirdik mesela; “Kara Toprak, Güzelli¤in On Para Etmez” gibi türküleri bilinçli olarak söylemedik. Bunlar› zaten insanlar biliyor. Ama Âfl›k Veysel bu de¤il. Baflka yönlerini de sunmak gerekiyor insanlara. Sadece Âfl›k Veysel de¤il, yüzlerce ozan›m›z var. Sadece birini ele al›p ifllemeye bafllad›¤›m›zda, gün yüzüne ç›kard›¤›m›zda üretmifl oluruz. Yanl›fl anlafl›lmas›n, ben ç›kard›¤›m› söylemiyorum tabi. Bu hem insan›n kendisini bir noktaya getiriyor hofl bir fley ç›k›yor ortaya ve insanlar bununla ilgileniyorlar. “Aa bak bu da m› Âfl›k Veysel’in?” deyip soru soruyorlar. Yani biri Muharrem Ertafl’›, Âfl›k Daimi’yi ele alsa ne güzel olur. Bir kopukluk oluflmam›fl olur. Hep kopukluklar oluyor 1950’lerde baflka bir fley, 1970’lerde ve 90’larda da kopuk. Bu yüzden ayaklar› havada kal›yor.

Asl›nda sizin de bahsetti¤iniz gibi, özellikle müzik aç›s›ndan her dönem bat›dan etkilenme olmufltur. Hiçbir zaman kendi tarz›m›z› koruyamam›fl›z. Bu tabi daha çok sistemin bilinçli olarak uygulad›¤› bir politika, ya da ekonomik ç›karlar ad›na yap›l›yor. Özellikle son bir iki y›ld›r TV’lerde yap›lan türkü yar›flmalar›, ya da çok ilgisi olmayan kiflilerin türkü söylemesi… Ben asl›nda bunlar› zararl› bulmuyorum. Yani örne¤in; Tarkan’›n türkü söylemesi benim hofluma gitmifltir. Güzel de söyledi¤ine inan›yorum. Bence böyle insanlar türkü söylemeli ama düzgün bir flekilde. Oras›n› buras›n› çekifltirerek de¤il. Dosdo¤ru söylemeleri gerekir. Tarkan da asl›nda Arif Sa¤’›n yard›m›yla türkü söylemifltir. Elbette kafas›na göre söylememeli kimse. Zerrin Özer, Y›ld›z Tilbe de söyledi. Bence önemli olan yap›lm›fl olmas›d›r. Bizim as›l söylemek istedi¤imiz bu ifli bir

rant olarak görmek, maddi boyutunu önemsemek… Tabi biz insanlar›n niyetini bilemeyiz. Bu ifli maddi kazanç elde etmek için yapanlar da var, karfl›l›ks›z yapanlar da. Zaten bunu insanlar da hissedecektir ve do¤ru karar› verecekler diye düflünüyorum. Hat›rlatmak bab›nda da olsa güzel diye düflünüyorum. Daha iyi olsa diye düflünüyorum ama bunlar biz istemesek de sürekli olacakt›r. Bu 70’li y›llarda da oldu, 80’li 90’l› y›llarda da oldu. Bu türkülerden aranjmanlar yap›l›p de¤iflik flekilde sunumlar da oldu. Bunu; Bar›fl Manço, Ayten Alpman, Edip Akbayram… hepsi yapt›. Önemli olan kaynaklard›r. Kimdir: Afl›k Daimi’dir, Sezen Aksu okudu mesela kötü de olmad› gerçi sonunu yanl›fl okudu ama yine de hat›rlatma güzel bir fley. Tabi siz bunu meta olarak görürseniz, rant arac› olarak görürseniz yenik düflersiniz. Ben flimdi nas›l bir ameliyathanede ameliyat yapam›yorsam, o da öyle bir fleydir. Müzik bir bilimdir. Ö¤renilir ve ö¤retilir, okullar› vard›r. Ben onlar› cahil cesareti diye nitelendiriyorum. Düflünün ki, ben on bir sene konservatuar okumuflum, yüksek lisans yapm›fl›m, on alt› y›ld›r da TRT’deyim, çeflitli halk e¤itim merkezlerinde ve birçok konservatuar okulunda koflturmuflum. Bir tarafta böyle bir fley var, bir tarafta da hiç emek harcamadan ben de türkü söyleyece¤im diyen kifliler var. Tamam, sen de söyle ama düzgün yap. Çünkü bunlar bizim de¤il bir kere, bunlara sayg› duymam›z laz›m. O yüzden türkü söylemek çok tehlikelidir. Sizin olsa istedi¤inizi yap›n. Örne¤in, bir hafif müzik bestecisinin bestesini al›n bir taraf›n› de¤ifltirin, ya da izinsiz okuyun, hemen sizi mahkemeye verir. Bir taraftan bir türküyü al›p çekiyorlar, sonra da “biz yapt›k” diyorlar ama, herkesin olan bir fley ya türkü, asl›nda hiç kimsenin. Siz istedi¤iniz kadar “All› Turnam”› yanl›fl okuyun; o kendini koruyor zaten.

Demin belirtti¤iniz gibi, daha önce de Âfl›k Veysel türkülerinin oldu¤u bir albüm ç›kard›n›z. ‹leride de sadece bir konu ya da kifli üzerine yapaca¤›n›z albümler olacak m›? Var tabi. Ben Âfl›k Daimi’yi çal›flmay› çok istiyorum. Büyük bir ozan Daimi, büyük bir felsefeci asl›nda. Çünkü Alevi müzi¤indeki en büyük özellik de felsefesiyle birlikte üretiliyor olmas›. Buna benzer çal›flmalar da yap›ld›. fiah Hatayi deyiflleri yapt› genç arkadafllar›m›z. Bence onlarla da görüflmelisiniz. Ama onun haricinde mühim olan iyi


yapmak. Sayg› çerçevesini aflmadan, kendinizi de tabi ki ifade edip, siz de vars›n›z çünkü iflin içinde. Elefltiriler de geldi tabi, “Âfl›k Veysel zaten vard› sen niye tek sazla söyledin?” diye. 2003 y›l›nda tek sazla bir adam›n türkü söylemesi garip tabi. Ça¤›m›zda makineleflme var tabi mega makine insan, metropolleflmifl insan, makinelerden meyve suyu çeken, sitelerde yaflayan… ‹nsan›n insanla muhabbeti yok, bu muhabbeti engelleyen her fleye karfl› ç›k›p karfl›s›nda muhalif bir müzik, insan› insan yapan bir müzik yapmak. Son albümde de mesela ne klik ne metronom kulland›k, yürüyen bir fley olsun istemedik. Ne hissediyorsak o ç›ks›n istedik. Biz bu sohbeti sizinle telefonda ya da internette yapsayd›k böyle olmazd›. Ben teknolojiye karfl›y›m asl›nda ve bunu da yazabilirsiniz. Ben alt› y›ld›r televizyon seyretmiyorum, mesela interneti sevmiyorum. O sanal muhabbetlerden hofllanm›yorum. Kitap okumay›, müzik dinlemeyi tercih ediyorum. Kitaba dokunuyorum çünkü hissedebiliyorum. Öbüründe o yok, elektrik kesildi mesela, bitti olay. “Kalorifer mi, soba m›?” dersen ben soba derim. Öyle de ilkel bir taraf›m var. Müzik de böyle, günümüzde semprik müzikler yap›l›yor baflka bir yerde yap›lan kay›t al›n›p yap›flt›r›l›yor. Sen çalan adam› ça¤›r›p “Kardeflim burada bunu çalar m›s›n?” desen o adam anlar herhalde. Ama iflte orada iflin içine muhabbet giriyor. Sanal ortamlarla bu iliflkiler yok ediliyor.

‹nsanlar böylelikle birbirleriyle iletiflim kuram›yorlar ve yaln›zlafl›yorlar. ‹nsan› yaln›zlaflt›rmak kapitalizmin en büyük amaçlar›ndan biri zaten. Biz buna da karfl›y›z. Türkü buna karfl› olmak zorundad›r, çünkü do¤al bir fleydir. Konsantre haline getirilmifl bir reçel de¤ildir. Bir örnek vermiflti birisi; Ferhan fiensoy herhalde. Çarflamba’ya gitmifl de “Ulan bu Çarflambay› alsa alsa ne al›r? Sel al›r herhalde, ben bunu yazay›m. Çarflambay› sel ald›…” demifl ama öyle bir fley olamaz tabi. Bu da güzel bir örnekti ve hofluma gitti. Mühim olan kendi hissiyatlar›n›z› sunabilmektir. Mutlaka sizin gibi düflünen insanlar vard›r. Yaln›z de¤iliz zaten onu biliyorum. Hiçbir zaman umutsuz da de¤ilim. Asl›nda çok karamsar bir yan›m vard›r benim ama buna ra¤men yine de mücadeleye devam... Bir de ben politik müzik yapm›yorum. Zaten politika müzi¤in kendisinde var. Onu illa ki slogan atar gibi söylemek gerekmiyor. Zaten türkülerde bugüne kadar politik yada güncel konular ifllenmifl. Yine “Çarflamba” ör-

ne¤ine dönersek. O türküde de bir yörenin ya da halk›n ac›s› dile getiriliyor. Bir sel felaketi sonucu insanlar hayatlar›n› kaybetmifl... Demek istedi¤imiz türküler bu anlamda da bir politiklik içeriyor…

Asl›nda bu sohbet öncesinde türküleri yorumlama tarz›n›z aç›s›ndan karamsar bir yan›n›z›n oldu¤unu hissetti¤imizi sorup sormamak konusunda karar veremedik. Siz biraz buna de¤indiniz. Yeri gelmiflken, bu soruyu da soral›m… Tabi bence do¤ru bir soru. Yalan yok. ‹nsan› ele veren en büyük fley sesidir zaten; onu engelleyemezsiniz. Yalan söylüyorsan›z zaten kaçamazs›n›z, insanlar bunu hemen anlarlar. Biz müzisyeniz ve kulaklar›m›zla yaflar›z. Görmesek de duyar›z. Yap› itibariyle de karamsar bir insan›m. Hüzün taraf›m daha a¤›r bas›yor. Hüzünden hofllan›yorum. Keyifli bir insan de¤ilim, s›k›c› bile gelebilirim insanlara. Keyifli anlar›m da var tabi, f›kra anlatmay›, gülmeyi… Ama müzi¤e gelince… kasvet var, hüzün var ama y›k›lmam›fl bir hüzün. Bunu da hocam olan Ünsal Özkaya söylemiflti. “Sen güzel müzik yap›yorsun. Hüzün var, ama y›k›lmam›fl bir hüzün…” O benim çok hofluma gitmiflti. Zaten arabeskten s›yr›lan yan›m da bu; hüzün var ama umut da var. “Sevda ve umut olmazsa hayat olmaz.” diyor Âfl›k Veysel. ‹lk iki albümünüzde birer hareketli türküye yer vermiflsiniz ve bunlar›n her ikisi de Karadeniz türküsü. Bunun nedeni ne? Oradaki amac›m ulusal bir kimli¤in alt›n› çizmektir. K›rm›z› Bu¤day’› yapt›¤›m›zda bu tür çal›flmalar yoktu Türkiye’de… 97 y›l›yd›. Öyle bir çal›flman›n o zaman gerekli oldu¤unu düflündüm. “‹nsanlar birbirlerinin türkülerini neden dinlemezler.” diye düflündüm. Ben aslen Sivasl›y›m ama de¤iflik illerden insanlar bana teflekkür ettiler. Ve bana o yörelerden flark›lar, kitaplar gönderiyorlar, bu türküleri sen söyle diye… Ben de zaten Karadeniz türkülerini o albümlere koyarken, çok iyi söyledi¤imi düflünmüyordum. Orada o rengin bulunmas› gerekti¤ini düflündüm. Böyle bir ak›fl içerisinde kaba zurna, tulum, kemençe, ya da ba¤lama da olsun istedim. Bir Karadenizli bu albümü dinledi¤inde baflka türkülerden de haberdar olsun diye düflündüm. Böylelikle insanlar hem tan›y›p hem tan›flm›fl olurlar. ‹nsanlar› tan›flt›rmak bence önemli. Kürt müzi¤ini de bunun içine katal›m. Ya da Çerkes, Gürcü müzi¤i… Benim için tüm insanl›k bir ailedir. Keflke dilim dönseydi de di¤er halklar›n müzi¤ini de söyleseydim. Benim oradaki niye-

tim ticari de¤il “Bu da olsun, albümüm iyi sats›n.” de¤il. Ben albüm delisi bir insan de¤ilim. Bence tüketmenin de üretmenin de flartlar› var. Üç ayda bir albüm de yapabilirsiniz. Bu konuda yeni fikirlerim de var asl›nda, mesela 13-14 flark›l›k bir albüm yerine tek bir türküyü ele alaca¤›m bir albüm yapmak isterim. Ama bu fikri Türkiye’de gerçeklefltirmek zor. Çünkü insanlar›n al›m gücü ortada, o insanlar› da düflünmek zorunday›z.

Albümünüzde neden hiç halay yok? Belki kendime yak›flt›ramam›fl›md›r. Oynamay› pek sevmiyorum. Ama eksik kalm›fl, hakl›s›n›z. Asl›nda ben de ilk defa “Niye halay koymad›k?” diye düflünüyorum. Örnek ald›¤›n›z bir usta, bir yorumcu var m›? Âfl›k Veysel örnek ald›¤›m ozanlardan biridir. Ama di¤er âfl›klar› da örnek al›r›m kendime. Zaten hocam olan Nida Tüfekçi de çok de¤erli bir insand›r. Zaten iyi bir dinleyici olamazsan›z iyi bir söyleyici de olamazs›n›z. Müzi¤e nas›l bafllad›n›z? 9 yafl›ndayken ba¤lama çalmaya bafllad›m. ‹lkokuldan sonra konservatuara, çalg› bölümüne girdim. Burada sadece çalg› yap›m› de¤il, armoni, bat› müzi¤i, sanat müzi¤i e¤itimi de ald›m. Uzun bir e¤itim dönemiydi. 15–16 y›ll›k bir radyo hayat›m var. Bunun haricinde aileden de gelen bir özellik var. Ailem çok iyi bir dinleyicidir. Sivasl› olman›n da getirdi¤i bir avantajd›r. Baz› fleylerin genetik oldu¤una inan›yorum. Âfl›k Veysel’i bir Sivasl›’n›n hissetmesi, bir Karadenizli’nin ya da bir Uflakl›’n›n hissetmesinden farkl›d›r. Kimse al›nmas›n ama bu bir avantajd›r… Çok fazla konser vermiyorsunuz. Bunun sebebi nedir? TRT size bu konuda s›n›rlamalar getiriyor mu? O zaman üretim yapam›yorsunuz. Yerinde saymak gibi bir fley. Her gün bir fleyler ö¤renmek ve bunlar› yerine getirmek zorunda oldu¤umu düflünüyorum. ‹nsanlar sizden yeni fleyler bekliyorlar. Bu iflte dün ve bugün yok, yar›n var. Asl›nda buran›n da kurallar› var. Ama tek sebep bu de¤il, biraz da insan›n kendi sorunlar›. Sanatç›lar genelde yaln›z insanlard›r. Düflünmeyi severler. Tabi yaflad›¤›n›z fleyler de sizi asosyallefltirebiliyor. Güzel sohbetiniz için teflekkür ederiz.

43


haber-yorum Ressam Nuri ‹yem, Hayat›n› Kaybetti Sanat hayat› boyunca 6 bine yak›n esere imza atm›fl olan ressam Nuri ‹yem, 90 yafl›nda ‹stanbul’da yaflam›n› yitirdi. 1915 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an ‹yem, sanat yaflam›na 1930’larda portre ve oto-portrelerle bafllad›. 1940’larda soyut resim çizen sanatç›, 1965’lerde tekrar portre çizmeye bafllad›. 1937’de ‹stanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. Turgut Atalay, Selim Turan, Avni Arbafl, Mümtaz Yener, Kemal Sönmezler, Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ve Yusuf Karaçay’la birlikte “Yeniler” grubunu kurdu. 1950’lerin sonuna do¤ru genellikle Anadolu kad›n›n›n yaflam›n› anlatan resimler çizen ve bu resimleriyle özdeflleflen ‹yem ayr›ca, çocuklu¤unu geçirdi¤i Mardin’in köylerinden edindi¤i izlenimlerini de eserlerine tafl›d›. ‹yem’in 2001’de TÜYAP’ta “Dünden Yar›na Nuri ‹yem” bafll›kl› sergisinde 1534 eseri sergilenmiflti.❏ ❏

TAYAD’l›lar Diyarbak›r’da Sergi Açt› F tipi hapishanelerdeki tüm olanaks›zl›klara ra¤men üretmeye devam eden tutuklular›n eserleri, TAYAD’l›lar taraf›ndan sergilenmeye devam ediliyor. Geçti¤imiz aylarda ‹stanbul’da çeflitli kurumlarda sergilenen eserler, bu kez Diyarbak›r’da sergilendi. “Üreterek Direnen, Direnerek Üretenlerin Eserleri” isimli sergi Diyarbak›r Belediye Konukevi’nde gerçeklefltirildi. Sergi salonunda Tekirda¤ ve Kand›ra F Tipi, Elbistan, K›r›klar, Gebze ve Uflak E Tipi Kapal› hapishanelerinden tutuklular›n gönderdi¤i eserler yer ald›. Kara kalem çal›flmalar›ndan çantalara, tak›lardan süs eflyalar›na kadar, el eme¤i olan eserler, 25–27 Haziran tarihleri aras›nda ‹stanbul Muammer Karaca Tiyatrosu’nda, TAYAD’›n düzenledi¤i “Tecrit” konulu sempozyumda sat›fla sunuldu.❏

‹stanbul’da “Do¤u’nun Kad›nlar›/‹fltarlar Kap›m›zda” Festivali Yap›ld›

‹stanbul’da ilk kez gerçeklefltirilen ve organizasyonu fiair Bejan Matur’a ait olan festival, Cemal Reflit Rey Konser Salonu’nda gerçekleflti. 10–17 Haziran 2005 tarihleri aras›nda gerçeklefltirilen festivalde; söylefli, film gösterimi, panel ve konserler düzenlendi. Festivalde; “Do¤u’nun Kad›nlar›” bir araya gelerek, ülkelerinde yaflad›klar› bask› ve zorluklara ra¤men müzik, sinema ve edebiyat alan›nda verdikleri mücadeleyi Türkiyeli kad›nlara anlat›p onlarla paylaflt›lar. Festival’e ‹ran, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Lübnan, Bahreyn, Birleflik Arap Emirlikleri ve M›s›r gibi Ortado¤u ülkelerinin yan› s›ra Türkiye’den de kat›lan sanatç›lar oldu.❏

44


nokta haber Grup Yorum 25 Mayıs 2005 E¤itim-Sen’in kapat›lmas›na karfl›l›k, e¤itim emekçilerinin Taksim Gezi Park›’nda 500 kifliyle yapt›klar› oturma eylemine türküleriyle destek verdi. 29 Mayıs 2005 ‹stanbul Okmeydan›, Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda düzenlenen 2300 kiflinin kat›ld›¤› 12. Ölüm Orucu ekibini selamlama gecesine kat›ld›. Grup Yorum Korosu da etkinlikte türküleriyle yer ald›.

5 Haziran 2005 HHB, ÇHD mensubu ve duyarl› avukatlar›n ÇHD ‹stanbul fiubesi’nde bafllatt›¤› bir günlük açl›k grevine destek verdi.

5 Haziran 2005 E¤itim-Sen’in kapat›lmas›na karfl›, Kad›köy’de E¤itim-Sen’lilerin düzenledi¤i bölgesel mitinge türküleriyle kat›ld›.

5 Haziran 2005 Anadolu Federasyonu’nun Almanya Dortmund flehrinde düzenledi¤i 800 kiflinin kat›ld›¤› Halk fiöleninde yer ald›.

14 Haziran 2005 ‹stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde, artan faflist sald›r›lara iliflkin yap›lan bas›n aç›klamas›na kat›ld›.

“Y›l›n Foto¤raflar› Ödülleri” Sahiplerini Buldu Foto Muhabirleri Derne¤i’nin “Y›l›n Foto¤raflar› Ödülleri”, bu sene, Irak’ta yaflam›n› yitiren foto muhabiri Mustafa Pekcan an›s›na verildi. Pekcan’›n yaflam›ndan kesitlerin sunuldu¤u gecede yap›lan yar›flmada, Ali Koçer’in “Sokak’ta ‹nfaz” adl› foto¤raf› “Y›l›n Bas›n Foto¤raf›” seçildi. Mustafa Pekcan özel ödüllerini ise, Sinan Gül “Aç A¤z›n› Yum Gözünü”, Ömer Tekdal “Yak›flt›” ve Arif Akdo¤an “O¤lum Nerelerdesin?” adl› foto¤raflar›yla ald›. Gecede; haber, spor ve serbest dalda ödüller de sahiplerine verildi.❏

‹stanbul’da, Çeçen Konulu Belgesel Foto¤raf Sergisi Aç›ld› Foto muhabiri Gürcan Öztürk’ün, ‹stanbul’daki Çeçen mültecileri anlatan “Kay›ts›z Zamanlar, Belgesiz Hayatlar” isimli belgesel foto¤raf sergisi, 20 Haziran–20 Temmuz 2005 tarihleri aras›nda ‹stanbul Foto¤raf Vakf›’nda gezilebilir. Öztürk, sergisine iliflkin: “Çeçenler’in, yurtlar›ndan uzak, küçük odalara s›k›flt›r›lm›fl mülteci hayatlar›na tan›k olmak, bu deneyimi gözler önüne sermek; gerek bugün bu co¤rafyada yaflad›klar› yoksulluk ve yabanc›l›¤›; gerekse geride b›rakt›klar› ülkelerinde süren ac›lar›n›, geçmifllerini anlamak, anlatmak istedik.” diyor. fiu an Türkiye’de bulunan, yaklafl›k 600 mülteci Çeçen’in hayat›n› konu alan foto-röportaj çal›flmas›nda çekimler; ‹stanbul’da, Ümraniye, Beykoz ve Fenerbahçe’de kurulu üç kampta gerçekleflmifl. Sergiden elde edilecek gelir ise, Çeçen çocuklara ba¤›fllanacak. ❏ Foto¤raf Vakf› Küçükparmakkap› Abdullah Sok. No:17 Beyo¤lu – ‹st. 0212 292 19 39 www.fotografvakfi.org - info@fotografvakfi.org

45


10. Cide R›fat Ilgaz Sar›yazma Kültür ve Sanat Festivali 8 Temmuz’da Bafll›yor “Cide do¤du¤um eflsiz, benzersiz memleket, ne iyi etmifl de annem beni bu cana yak›n memlekette do¤urmufl. Her fleyimi yitirdi¤im günlerde Cide’nin belle¤imin duvarlar›na yans›yan görünümü ile dirilir, yaflama gücümü tazelerdim…”

nokta haber Grup Yorum

R›fat Ilgaz’›n bu cümlelerle anlatt›¤› Cide’de 10.’su düzenlenen R›fat Ilgaz Sar›yazma Kültür ve Sanat Festivali, 8 Temmuz’da bafll›yor. Üç gün sürecek olan festival kapsam›nda Cide Foto¤raflar› gösterisi, Ruhi Su Dostlar Korosu konseri, ses yar›flmas›, panel, konferans gibi etkinliklerin yap›laca¤›, tiyatro oyunlar›n›n sergilenece¤i festivalde ayr›ca, R›fat Ilgaz’›n Hababam S›n›f› ve Karatma Geceleri isimli eserlerinden uyarlanan filmler gösterilecek. Festivali, Cide Kaymakaml›¤› ve Cide Belediyesi ortak düzenliyor.❏

21 Haziran 2005 Katledilen MKP üyelerini anmak için Taksim Galatasaray’da yap›lan ve 500 kiflinin kat›ld›¤› bas›n aç›klamas›nda marfllar›yla yer ald›.

20-21 Haziran 2005 Dersim Ovac›k ilçesi k›rsal›nda Mercan vadisinde katledilen 17 MKP üyelerinden üç kiflinin ‹stanbul Gazi Mahallesi’nde 20-21 Haziranda düzenlenen cenaze törenlerine yaklafl›k üç bin kifli kat›ld›, GrupYorum da marfllar›yla yer ald›.

Oyun Yazar› Cuma Boynukara’ya Ödül Verildi 33. ‹smet Küntay Tiyatro Ödülleri yar›flmas›nda, Cuma Boynukara’n›n Mem ile Zin adl› oyunu “En ‹yi Oyun” ödülünü ald›. Jürili¤ini; Üstün Akmen, Do¤an Kolo¤lu, Nadide Küntay, Hayati As›lyaz›c› ve Erbil Göktafl’›n yapt›¤› yar›flmada, di¤er ödüllerin da¤›l›m› ise flöyle: En ‹yi Kad›n Oyuncu Ödülü: Özlem Akdo¤an – Ocak En ‹yi Erkek Oyuncu Ödülü: Toron Karacao¤lu – Kiral›k Konak En ‹yi Dekor Ödülü: Osman fiengezer – Pir Sultan Abdal En ‹yi Müzik Ödülü: Cahit Berkay – Benim Meskenim Da¤lard›r En ‹yi Ifl›k Ödülü: Yakup Çart›k – Bedreddin ‹smet Küntay Özendirme Ödülü: Tiyatro Anadolu ‹smet Küntay Onur Ödülü: Özdemir Nutku ❏

46

25 Haziran 2005 TAYAD’›n ‹stanbul Muammer Karaca Tiyatrosu’nda düzenledi¤i Tecrit ve Tecrite Karfl› Mücadele Sempozyumu’nda dinleti verdi.

26 Haziran 2005 26 Haziran’da kanserden hayat›n› kaybeden Kaz›m Koyuncu’nun Harbiye’de yap›lan anma etkinli¤ine kat›ld›.

27 Haziran 2005 Kaz›m Koyuncu’nun Hopa’daki cenaze törenine kat›ld›.


Tiyatrocu Mehmet Ulusoy Hayat›n› Kaybetti Mehmet Ulusoy, 7 Haziran’da, akci¤er kanseri teflhisiyle tedavi gördü¤ü Paris’te kalp krizi geçirerek yaflam›n› yitirdi. 1942’de ‹zmir’de do¤an Ulusoy, Ulvi Uraz’›n “Dost Oyuncular Toplulu¤u” ile sahneye ç›kt›. 1968-1971 y›llar› aras›nda Türkiye Ö¤retmenler Sendikas› Toplulu¤u ve Devrim ‹çin Hareket Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak bulundu. 1971’de Paris’e giden Ulusoy burada “Özgürlük Tiyatrosu”nu kurdu. Ulusoy, Fransa’da “Macbeth”, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü”, “‹htiyar Adam ve Deniz”, “Prometheus”, “‹nsan Manzaralar›”, “Kongo’da Bir Mevsim”, “Kulisler”, “Ortadirek” eserlerini sahnelerken Türkiye’de de “Kafkas Tebeflir Dairesi” ve Naz›m Hikmet’ten uyarlad›¤› “Sevdal› Bulut” isimli eserleri sahneye koydu. Ulusoy, önümüzdeki sezonda ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenecek olan Erasmus’un “Delili¤e Övgü” adl› eserine haz›rlan›yordu. ❏

Missisipi Davas› 41 Y›l Sonra Yeniden Görülüyor 1964’te siyahlar› oy vermeye ça¤›ran üç insan haklar› savunucusunun, Ku-Klux Klan örgütü taraf›ndan katledilmesinin sorumlusu olarak gösterilen Edgar Ray Killen, 41 y›l sonra görülecek olan davada, jüri önüne ç›kacak. 1964’te ABD’nin Missisipi eyaletinde, siyah Amerikal›lar’› oy vermeye teflvik eden üç demokrat, ›rkç› Ku-Klux Klan örgütü taraf›ndan katledilmiflti. Katledilen üç kiflinin cesedi, 41 y›l sonra bir batakl›kta bulunmufltu.Bu olay ayr›ca ABD’de Oskar ödülü alan “Missisipi Yan›yor” adl› filme de konu olmufltu.❏

‹dil Kültür Merkezi’nde Cengiz Özkan Konseri Yap›ld› ‹dil Kültür Merkezi, yeni döneminde ilk etkinli¤ini 19 Haziran 2005 tarihinde Cengiz Özkan dinletisiyle gerçeklefltirdi. ‹dil K ü l t ü r Merkezi geçti¤imiz y›l 1 Nis a n ’ d a TEM polisleri taraf›ndan bas›larak, tiyatro salonu kapat›lm›fl ve etkinliklerine bir y›l ara vermiflti. Konser, ‹dil Kültür Merkezi aç›s›ndan uzun bir aradan sonra ilk olmakla birlikte, ayn› zamanda Cengiz Özkan’›n da yeni albümü “Gelin”in ç›k›fl›ndan sonraki ilk konseriydi.❏

Gazeteci-Yazar Emin Karaca’ya 2 Y›l Hapis ‹stendi ‹stanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 22 Haziran 2005 tarihinde yap›lan duruflmada, gazeteciyazar Emin Karaca’ya “askeri tahkir ve tezyif” iddias›yla 2 y›l hapis istedi. Karaca, “Türkiye’de ve Avrupa’da Yaz›n” dergisinin Nisan 2002 say›s›nda; Deniz Gezmifl, Yusuf Arslan, Hüseyin ‹nan’›n idam edilmesinin 30. y›l› dolay›s›yla yay›nlanan bir yaz›da, orduyu 60’l› y›llardan bu yana cinayete kar›flmakla elefltirmiflti. Uluslararas› S›n›r Tan›mayan Gazeteciler (RSF) örgütü de, gazetecilere aç›lan davaya, dönemin Adalet Bakan› Aysel Çelikel’e gönderdikleri bir mektupla tepki göstermiflti. Duruflma 13 Eylül 2005 tarihine ertelendi. ❏

47


Grup Yorum’a Yurtd›fl› Yasa¤›!

Hüseyin Çukurluöz’ün fiiir Kitab› Ç›kt›

Müzik yaşamlarında sayısız baskı ve yasakla karşılaşan Grup Yorum’ un yurtdışında konser vermek için vize başvurusunda bulunduğu Almanya Başkonsolosluğu’ndan, üç elemanına ret cevabı geldi. Muharrem Cengiz, Selma Kıl ve Öznur Turan’a vize vermeyen Almanya Başkonsolosluğu bu uygulama için herhangi bir gerekçede göstermedi. Oysa Muharrem Cengiz ve Selma Kıl daha bir ay kadar önce aynı ülkeden vize almıştı. ❏

27 y›l boyunca d›flar›da ve hapishanelerde, ba¤›ms›zl›k - demokrasi mücadelesinin bir emekçisi olan Hüseyin Çukurluöz’ün “Efsanelerden Destanlara” adl› kitab› Boran Yay›nlar›’ndan ç›kt›. Yaflam›yla, mücadelesiyle destanlar yaratan Hüseyin ÇUKURLUÖZ, Sincan F tipi Hapishanesi’nde ölüm orucundayken u¤runa ölüme yatt›¤› ne kadar güzel de¤er varsa dizelemifl kitab›nda. Destan› yazan Hüseyin Çukurluöz, kitab›n›n ç›k›fl›n› göremeden 22 Haziran 2004 tarihinde flehit düfltü. Tav›r okurlar›n›n bu kitab› çok sevece¤inden eminiz.❏

dvd... vcd... albüm...

48

Arzu “Sus” İber Müzik

Erdal Güney “Aşkiya” Ada Müzik

Barbaros Erköse “Aşkın Yolu” Akkiraz Müzik

Brader “Pepule” Aydın Müzik

Cengiz Özkan “Gelin” Kalan Müzik

“Şeyda Türküler” İber Müzik

Çipura “Aşk” Seyhan Müzik

Kardeş Türküler “Bahar” Kalan Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.