tavır yerel süreli yay›n
tavır
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: FORART Dağıtım: D-B-R
merhaba
Umudu yeryüzünün aln›na serpip orada büyütmek güzeldir. Güzeldir hasad›n› toplay›p mevsimlerin yollar›na düflmek. Bereketi avuçlar›n›n içine doldurup damla damla b›rakmak ayd›nl›¤›n gözbebeklerine… Öyle toplamal› mahsulünü yaflam›n. Yaln›zl›¤›n, insans›zl›¤›n ortas›nda bo¤ulmas›n diye birileri, alfabenin en flanss›z harfinden imal edilmifl hücrelerde çürümesin diye…inanç yüklü yüre¤iyle vurulup düflenlerin, inanc›n yüceli¤ini gösterenlerin üzerine bahar›n rengini örttük… Bahar… inanç…Ve korkudan korkanlar›n düflsüz ve naçar bak›fllar›na tan›kl›k ettik. Korksunlar! Korkmakta hakl›lar çünkü… Y›k›k kondular aras›nda çocuklar›n okul defterlerini bulduk. Hayalleri y›k›lm›fl insanlar›... “Ayd›n olmak, sorumluluk yüklenmektir” derken Sartre ç›kt› karfl›m›za. Biz de onu dinledik. Mad›mak yine yan›yor. Bir yandan kebap kokular› çirkef çirkef yay›l›rken, di¤er yandan “müze” rant›n› zimmetlerine geçirmek isteyenler… Hayat›n içinde iki yol vard›r. Biri karanl›¤a, di¤eri ayd›nl›¤a götürür. Ayd›nl›¤›n yolunda yürüyenler, sayg›yla an›l›rken; karanl›¤› seçenler, ç›karlar›n›n pefline düflenler de hak ettikleri biçimde an›l›rlar… Kaz›m’›n miras› halka aittir. Tek sahibi odur. Bütün bask›lara, sansüre ve yasaklara ra¤men Grup Yorum 20. y›l›n› kutlamak için Harbiye’de olacak. Kavgan›n, özgürlü¤ün, ac›lar›n ve sevinçlerin flark›lar›n› söyleyecek. Sonbahar›n solgunlu¤una inatla bahar› yaflatmak dile¤iyle, yeni say›m›zda buluflmak üzere…
Dostlukla... ön kapak: Edvard Munch (盤l›k)
tavır
4
korku
Aylık Sanat Dergisi ISSN 1303-9113
3
kaz›m’›n miras›
halk›nd›r
9
yaflamla ölümün
dans›
6
gazetecilik nedir?
39
30
yine harbiye’ de...
bir ayd›n tavr›: jean paul sartre
tav›r
deneme
kaz›m’›n miras› halk›nd›r ‹htiyar adam ölüm döfle¤inde, son nefesini vermek üzeredir. Boylu boyunca uzand›¤› yata¤›n etraf›nda ailesi vard›r. ‹htiyar adam çok zengindir ve yüklü mal varl›¤› o an yata¤›n etraf›ndakilerin ifltah›n› kabartmaktad›r. ‹htiyar adam›n bir an önce terk-i diyar etmesini bekliyorlard›r sab›rs›zl›kla... Arada sahte gözyafl› dökmekten de geri durmazlar. Öyle ya, en çok onlar seviyorlard›r ihtiyar adam›, en çok onlar üzülüyorlard›r onun için!.. Nas›l, tan›d›k geldi de¤il mi? Evet, bugüne kadar filmlerde, karikatürlerde böylesi sahnelere say›s›z kez tan›k olmufluzdur hepimiz... Kemal Sunal’›n, fiener fien’in komedi filmlerinde geçer böyle sahneler. Karikatürler de malumunuz, olay›n mizahi yan›n› ifller. Oysa yaflananlar, insan› insan yapan de¤erlerden uzaklaflman›n geldi¤i boyutu göstermesi aç›s›ndan çarp›c›d›r. Güleriz belki izlerken ama i¤renç bir görüntüdür karfl›m›zdaki. Nas›l olmas›n ki; var olan servete konmak için baban›n, amcan›n, day›n›n tez elden ölmesini beklemek; sevginin para h›rs›na tahvil edilmesi; insani de¤erlerin tabiri caizse iflportaya ç›kar›lmas›... Nas›l i¤renç gelmez ki insana? ‹nsan, de¤erleriyle insand›r en baflta. Bu de¤erler sat›l›¤a ç›kt›¤›nda art›k insan insanl›ktan ç›km›fl, baflka bir varl›k olmufltur. Mizah sanat›, bir anlamda abart›ya dayan›r. Filmlerde, karikatürlerde ifllenen miras kavgas›n›n, üç afla¤› befl yukar›, gerçek yaflamda örne¤ine s›k rastland›¤›n› rahatl›kla söyleyebiliriz oysa. Yaz›n›n giriflinde verdi¤imiz örnekler, öyle kamuoyuna mal olabilecek kadar büyük olaylar de¤ildir, yerel düzeyde yaflan›r, orada yaflan›r biter. Nihayetinde mal-mülk kavgas›d›r varisler aras›nda yaflanan. Bir de kamuoyuna mal olmufl, herkesin gözü önünde yaflanan örnekler vard›r. En son yaflanan örnek bu konuda gerçekten çarp›c›d›r. Karadeniz bir h›rç›n çocu¤unu daha ba¤r›na bast› geçenlerde. Laz müzi¤inin yaflat›lmas› ve gelece¤e tafl›nmas›nda önemli rol üstlenen; yaflam›yla, sanat›yla, örnek kiflili¤iyle halk›n gönlünde hakl› bir yer edinen Kaz›m Koyuncu’dan bahsediyoruz. Kaz›m ölmüfl, on binlerce insan cenazesinde samimi duygularla, onun ac›s›n› yüre¤inde hissederek omuzlam›flt›r tabutunu. Eminiz
içi rahatt›r Kaz›m’›n, ebedi istirahat›nda. Bir yandan da için için hüzünlenip, sinirlendi¤ine de eminiz. Çünkü yaflarken kuyusunu kazmaya çal›flanlar›n, sa¤l›¤›nda yüzüne bakmayanlar›n, hasta yata¤›nda ölümün efli¤indeyken dahi bir kez olsun ziyaretine gelmeyenlerin velhas›l ikiyüzlülerin, riyakarlar›n, sahtekarlar›n, bugün miras› üzerinden parsa kapmak için g›rtlak g›rtla¤a kap›flmas› Kaz›m’› üzüyor, daha çok da k›zd›r›yordur mutlaka. Yaflam›n her alan›na paran›n hakim olmas›, iliflkilerde ciddi boyutta bir kirlenmeyi de beraberinde getiriyor. Düzene uyumlu kafalar ve ruhlar, bencilli¤in-bireycili¤in, ç›karc›l›¤›n geçer akçe oldu¤u sistemden h›zla nemalanman›n yollar›n› ar›yorlar. Kimi do¤rudan para peflinde kofluyor, kimi ise flan-flöhret için. Hofl, bu da sonuçta büyük servet peflinde koflmaya, yani paraya tekabül ediyor. Tüm insani de¤erlerini paraya endeksleyenler, o güne kadar tafl›d›¤› tüm de¤er yarg›lar›n› tersine çevirmifltir art›k. ‹sim vermeyece¤iz. Tav›r’›n sayfalar›; sahtekârlarla, ikiyüzlülerle, nebbafl ruhlularla polemik yap›lmayacak kadar de¤erlidir. Ç›karc›l›¤›n bata¤›nda bafltan aya¤a pisli¤e bulananlarla polemi¤e girecek de¤iliz zaten. Kaz›m de¤erli bir dost, de¤erli bir arkadafl, her fleyden önce de an›s›na sahip ç›k›lmas› gereken bir halk sanatç›s› olmas› yan›yla ilgilendiriyor bizi, yaflanan miras kavgas›... Sadece ve sadece bunun içindir bu sat›rlar. Kuflkusuz Kaz›m’›n ac›s›n› gerçekten yüre¤inde hissedenler vard›r. Onlar muaft›r elefltirilerimizden. Kaz›m Koyuncu, tutarl› yaflam› ve Karadeniz müzi¤inin etnik formlar›n› koruyarak yaflat›lmas›ndaki çabas›yla öne ç›k›p, halk›n be¤enisini kazand›kça, birilerinin tepkisini çekmiflti. ‹simlerinin Kaz›m Koyuncu’nun arkas›ndan telaffuz edilmesinden rahats›zl›k duymaya bafllayanlar, kinlendiler ona. Konserlerde s›ra kavgas› yapmaktan, Kaz›m Koyuncu hakk›nda rezilce dedikodular yap›p, kuyusunu kazmaya çal›flmaya kadar birçok fley yapt›lar. Tutmad›. Tutmay›nca daha da kinlendiler Kaz›m’a... Ve sonra iflte o melun hastal›k gelip yakalad› Kaz›m’›... Bu defa cenazedeydiler tam tekmil... “Her dü¤ünde güvey, her cenazede ölü” misaliydiler.
Kaz›m Koyuncu’dan nefret eden, ihtiras düflkünü tipler, utanç mefhumunu çoktan yitirmifl olduklar›n› kan›tlarcas›na methiyeler dizdiler ona. Zorlukla biriktirdikleri birkaç damla gözyafl›n› dökmek için kameralar›n önüne ç›kacaklar› an› beklediler. Hopa’ya gidildi, Kaz›m’› ebedi yata¤›na yat›rmak için. Oraya da geldiler. V›c›k v›c›k bir popülizmdi Hopal›lar’a sesleniflleri. Sonras› malum. Birileri birden Kaz›m’›n yerine konuflmaya bafllad›, bir gram hakk› olmad›¤› halde. Gazete sayfalar›n› parsellediler günler boyu. Helak oldular TV’lerdeki programlara yetiflmeye çal›fl›rken. O ne sevgi, o ne vefayd› öyle! Hiç parçalamas›nlar kendilerini. Devir imaj devri ama baz› fleyler vard›r ki saklanamaz kimselerden. Ne kadar y›ld›zlar›n ard›na gizlemeye çal›flsalar da kifliliklerini, beceremezler. Unuttuklar› çok önemli bir fley var: Filmlerde ve karikatürlerde, hasta yata¤›nda ölümü bekleyen ihtiyar adam, yata¤›n etraf›na üflüflenlerden, kendisini sevenlerle, paras›n› sevenleri birbirinden ay›rmakta çok ustad›r her daim! ‹flte Kaz›m’›n miras› üzerinde hak iddia edenler; onun emek harcayarak halkla oluflturdu¤u güçlü ba¤lara potansiyel pazar gözüyle bakan tüccar kafalar m›, yoksa gerçekten mütevaz› bir flekilde Kaz›m’›n yolunda yürümek isteyenler mi? Kaz›m’›n miras› nedir? Kaz›m’›n miras›; müzi¤i, Laz müzi¤ine ve kültürüne katk›lar›, onu gelifltirip yok olma aflamas›nda olan bir dilin ve kültürün yeniden hayat bulmas›n› sa¤lamas›d›r. Sadece Karadeniz’le s›n›rl› kalmad›, Anadolu’nun dört bir yan›na ulaflt› ve halk›n gönlünde yer edindi. Kaz›m’›n miras› budur. Bu miras, halka, dinleyicilerine aittir. Bu miras› sahiplenip, yaflatacak olan da halkt›r. Bu halk, do¤ru ile yanl›fl›n ayr›m›n› yapar. Kendine yak›n olan› ba¤r›na basar. Televizyonlarda, flovlarda kendilerine sahte yaflamlar sunulsa da, izlettirilse de gerçe¤i bulur ç›kar›r. Bu miras›, ç›k›p da bir iki süslü lafla “Bundan sonra sizin Kaz›m’›n›z ben olaca¤›m” diyerek tüccar mant›¤›yla yaklaflanlar sahiplenemez. Kaz›m’›n yaratt›¤› de¤erleri tafl›yamaz, tam tersi yozlaflt›r›p yok etmek için h›zla çaba harcarlar. Kaz›m’›n miras› halk›nd›r. Halk da bu miras› en de¤erli hazinesinde sakl› tutacakt›r.
3
korku Yüzün neden o kadar beyaz? Onu bekliyorsun biliyorum, hem de gece gelecek diye uyku uyumuyorsun. Evet, evet gece gelecek ve sen çaresiz onun eline bakacaks›n. Eli sana do¤ru uzand›kça kim bilir kaç kez yalvar yakar olacaks›n. Bedenin kas›lacak, dilin tutulacak, kâbuslar›n ço¤alacak ve her gün üstüne çökecek… Soka¤a ç›kmak istemeyeceksin, ç›k›nca da bacaklar›n seni tafl›yamayacak. Ay›n, seni karanl›kta b›rakt›¤›n› hissedeceksin… Gölgenden bir ad›m geriden yürümeye bafllayacaks›n… Günün onulmaz saniyelerinde seni yoklamaya gelecek… Kim bilir belki de kardefl olacaks›n›z. Ama o hiçbir zaman kardeflli¤i kabul etmez. Sen de kabul etmezsin. Bir kuytulukta ya sen onun ümü¤üne binmeye çal›fl›rs›n ya da o senin. ‹kiniz de çirkin emellerinizin peflinde koflacaks›n›z. Bak geldi yine yan›na. Neden yüzün astars›z eflyaya benziyor. Hiç mi yürek tafl›mazs›n. Yürek dedim duydun mu? Suskunsun biliyorum. Ama böbürlenmeyi hiç elinden b›rakmazs›n. Hele flafllar patlay›p, kameralar yüzüne çevirilince lügat mügat deyip yüzünü görmezden gelirsin. Ama o gelip de omzuna dokundu¤unda nas›l buz gibi kahkaha atmak için dudaklar›n› yayars›n. Güçsüz damarlar›na, kabuslar›n dolmas›n› hissedersin. Hiç ölüleri düflündün mü? “Hay›r” m› diyorsun? Evet, her hapishane kap›lar› aç›l›p birbiri ard›na ölümün, rezil oldu¤unu gördü¤ünde neden titrersin? Solu¤un dudaklar›na kadar gelip tekrar geri yutuyorsun titrek sesinle… Soluk almakta bile biçare kal›rs›n… Ölüm de¤il mi? Ölümün, yak›n›nda oldu¤unu hissediyorsun. Öyle çaresiz ve öyle zavall›s›n ki ölüm sana istedi¤ini yapt›r›yor. Yalvar›yorsun, diz çöküp ellerini aç›p bir tike yaflam dileniyor-
4
sun. Bir gün daha fazla yaflayabilmek için kaç kez ömür dileniyorsun. Söyledi¤in sözleri hat›rlad›n m›? “Bizim de inand›¤›m›z de¤erlerimiz var” diyordun, sen kim, inanç kim be, beyhude adam. ‹smini söylesen, onu bile söyleyemiyorsun. Kendine itiraf etmekten bile acizsin. Söyleyemiyorsun. O zaman ben söyleyeyim: KORKUYORSUN!.. Titreme, terler boflalmas›n tükürülen aln›ndan, saçlar›n diken misali batmas›n sa¤a sola. A¤z›n köpürüyor, vahfli bir 盤l›k içini dolduruyor. Rezil ediyorsun kendini. Hofl, o kadar uza¤›nda da de¤il. Bak ne diyorlar korku için “Korku; daraltan, kapayan, içe hapseden, kaçan, gizleyen, biriktiren, y›¤an, zarar veren enerjidir.” Nas›l da uyuyor senin ruhuna. Hep bununla yafl›yorsun ve böyle düflünüyorsun. Böylesin biliyorum. Böyle oldu¤un için elleri kelepçeli bir insan›n yan›na yaklaflam›yorsun. Çünkü korkuyorsun. Korkaks›n. Güzel olan her fleye düflmans›n. Kan damlar parmaklar›n›n aras›ndan, ellerin kirli ve çirkindir. Korktu¤unda sar›l›rs›n teti¤e ve bir genç insan› sokak ortas›nda katledersin. Ama kurflun s›kt›¤›n bafl›n sana döndü¤ü andaki haline hiç bakt›n m›? Bakabilseydin sana anlatacak o kadar çok fleyi vard› ki. Belki kendi gölgenden bile korkmana cevap bulacakt›n. O gözlerde evlad›n› yitiren analar›n öfkesini bulacakt›n. O gözlere bakmaktan bile korkuyorsun. Gözler yalan söylemez biliyor musun? Bir an önce kaç›p oradan kurtulma telafl›na düflmeseydin de bakabilseydin o umutla bakan gözlere, senin ne oldu¤unu sana anlat›rd›. Ya da biraz olsun cesaretin olsayd› aynada kendi fersiz gözlerine bakabilseydin… Sen korkaks›n. Korkaklar güzel olan› ay›rt edemezler. Her fleyi kuruturlar. Sen kaç annenin gözyafllar›n› kuruttun biliyor musun? Sevginin ne oldu¤u-
cevahir özden
deneme
nu biliyor musun? Evet, evet yine cevap vermiyorsun çünkü sen sevginin ne denli büyük oldu¤unu bilemezsin. O duyguyu hiç tatmad›n, sadece yok etmek için kan kustun üstüne. Çirkinsin, kirlisin, zavall›s›n ve bir de yüzsüzsün. Korkaks›n, korkuyorsun sevenlerden, sevgiden. Korku, sevgiye her zaman düflmand›r. Gerçekleri duymaktan bile korkuyorsun. Titrek bir yaflam›n içine kapanm›fls›n, evinde dahi çaresizsin. Hayallerin dahi kirli, düfllerin kirli… Sen zavall›s›n, saray gibi koca kubbeli evinde, kristal eflyalar›n aras›nda saklanmaya çal›fl›yorsun. Korku duvarlar›n›n gölgesinde yaflam dileniyorsun, ellerin havada medet umuyorsun… Umutsuzluk yuva kurmufl bütün hücrelerine… So¤uk ve s›cak günlerden esen rüzgâr, yanan tenlerin küllerini sana ulaflt›racak ve sen yine korku denizinde yüzmeye devam edeceksin… Ölülerinin peflinden s›cak elleriyle alk›fl çal›p, güller derip gö¤üs kafeslerine b›rakarak, sana lanetler ya¤d›racaklar. Ç›kar bafl›n› bir bak, sokak aralar›nda gezen insan selinin damlalar gibi berrakl›¤›n› göreceksin. Ama sen korkuyorsun. Hiç aynada yüzüne bakt›n m›? Bir gram cesaretin varsa aynaya bak ve yüzündeki o çirkinli¤i gör. Sen lanetlisin; kuytuluklar› seçen yarasalar gibisin, ç›kamazs›n gün yüzüne. Karanl›ktan hem korkars›n hem de seversin. Korkars›n çünkü ölüm seni ça¤›r›yor, seversin çünkü yüzünü gören olmaz. Sana söz hakk› verece¤im. Tamam, soru da sorabilirsin. Evet, seni dinliyorum. — Ben neden korkuyorum? — Sen zalimsin. Zalimler hep korkak olur. ❏
“Egemenliğin çürüdüğünü en iyi egemen bilir... Bunu bildiğinden kıyıcı ve dahi kıyıcılığından korktuğundan ötürü ödlektir...” Şeyh Bedreddin
korkun efendiler korkakça sald›rmak egemenin kan›nda vard›r korkusu zulümkarl›¤›ndand›r bu içgüdü çömezlerinde de has›ld›r sahibinin a¤z›ndan ürümek eflik itinin kar›d›r sahibine benzemeyen malda haramd›r ondand›r ki korkacaks›n›z efendiler korkacak her dilimiz oynad›¤›nda parma¤›m›z her k›p›rdad›¤›nda damar›m›zda kan delice depreflti¤inde sele kap›lmaktan korkan su s›çan› gibi korkacaks›n›z korkun korkmakta hakl›s›n›z korkacaks›n›z biz flahan dedikçe siz biçilmifl tarlada köylünün kasketinden korkup da pusan b›ld›rc›n gibi biz kartal diye seslendikçe siz kafeste soydafl›na ihanet ettirilen keklik gibi
biz sesimizi atmaca edip gö¤e sald›kça siz kaçacak kessek gölgesi arayan tarla faresi gibi korkacaks›n›z korkun korkmakta hakl›s›n›z biz tutuflturulan türküleri söyledikçe siz at›flmaktan küfrü anlayan kahve afl›klar› gibi
biz hürriyeti hayk›rd›kça siz ormandan korkup kapanacak kafes arayan sirk maymunlar› gibi biz vatan diye öldükçe siz kurtuluflu kucakta arayan sat›lm›fl efendileriniz gibi korkacaks›n›z korkun korkmakta hakl›s›n›z
5
gazetecilik nedir? “Bu gazetede teröristlerin savunmas›n› yapamazs›n. Bu yaz›y› yay›nlatmam. Sen gazetecili¤i Türkiye’yi kurtarmak, gerçekleri halka anlatmak m› san›yorsun?” Bu sözler, Akflam Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni Serdar Turgut’a ait. Bu sözlerin muhatab› da, yaz›s› sansüre u¤rayan ve bunu onur sorunu yaparak Akflam Gazetesi’ndeki görevinden istifa eden köfle yazar› Ahmet Tulgar. Akflam Gazetesi, Ciner Medya Grubu’nun en büyük gazetesidir. Ülkedeki en büyük medya tekellerinden birinin gazetesidir yani. Dergimizde iki say›d›r tart›flmaya açt›¤›m›z “Medya, Tekel ve Sansür” konusunu üç cümleyle özetlemifl sanki Serdar Turgut de¤il mi? Sahibinin sesi olanlardan; tekelin ç›kar›n› onursuz bir köle ba¤l›l›¤›yla savunanlardan; kalemini, onurunu, kiflili¤ini… Her fleyini yeflil dolarlara satanlardan beklenecek bir tav›r Serdar Turgut’unki. ‹ki say›d›r yazd›klar›m›z›n, bir genel yay›n yönetmenince do¤rulanmas›ndan gurur duyacak de¤iliz. Çünkü biz yazarken, görüfllerimizin do¤rulu¤una emindik zaten. ‹flte Türkiye’deki medya gerçe¤i budur. Tekelleflmenin geldi¤i boyut budur. Ba¤›ms›z fikir ve düflünceleriyle, ayd›n kimli¤iyle, do¤rudan yana gazetecilik yapmak isteyenleri bekleyen “son” budur! Bu, Ahmet Tulgar’›n karfl›laflt›¤› ilk sansür de¤ildir. Daha önce görev yapt›¤› Milliyet, Sabah gazetelerinde de ayn› uygulamayla karfl›laflm›fl ve do¤ru bir tav›r alarak istifa etmifltir. Ayn› durum karfl›s›nda, Ahmet Tulgar’›n yapt›¤› gibi yapmayanlar›n ne yaz›k ki ço¤unlukta oldu¤u bir süreçten geçiyoruz. Ortal›k iktidar›n, tekellerin söyledi¤ini yazan “gazeteci”lerle dolu. ‹flte tam da böylesi bir süreçte, Ahmet Tulgar’›n sansüre karfl› ald›¤› tav›r takdirle karfl›lanmal›d›r. Serdar Turgut’un sorusuna, “Peki sen ne san›yorsun gazetecili¤i? Bayrak krizinde faflistlere yer veriyorsun da, bu çocuklar›n (*) sesi niye ç›kmas›n?” cümleleriyle karfl›l›k veren Ahmet Tulgar, gazetecili¤in ne demek oldu¤u konusunda ders vermifltir genel yay›n yönetmenine. Karfl›s›ndaki flahs›n, gazetecilikten ne anlad›¤›, Ahmet Tulgar’a verdi¤i cevapta aç›kt›r: “Gazetecilik, evimin kiras›n› ödemektir.” Yani öncelikle
6
parad›r, yani kiflisel ç›karlard›r, yani do¤rular› / gerçekleri çarp›tmak, yani yaflamsal bir hak olan halk›n haber alma özgürlü¤üne set olmakt›r, yani her fleyini parayla satmak, yani kifliliksiz olmak, ruhunu patrona teslim etmektir. Budur iflte Serdar Turgut ve muadillerinin gazetecilikten anlad›¤›. Oysa orta yerde tam befl y›ld›r devam eden bir direnifl vard›r F tipi hapishanelerde. Uygulanan koyu tecrite, kifliliksizlefltirmeye, teslim al›nmaya, onursuzlu¤un dayat›lmas›na karfl› süren bu direniflte 120 kifli hayat›n› kaybetmifl, 500’ü aflk›n insan sakat kalm›flt›r. Yaflanan bu gerçeklik hiç mi haber de¤eri tafl›m›yordur? B›rakal›m olay hakk›nda yorum yapmay›, ölüm orucunda yaflam›n› yitirenler bile gazete sayfalar›nda yer almamaktad›r çok uzun bir
süredir. Neden? Nedeni çok aç›kt›r: Var olan direnifl tekellerin iktidar›n› sarsmaktad›r, halk›n bütünüyle teslim al›nmas›n›n önündeki en büyük engel durumundad›r. Serdar Turgut, bugün tekellerin el üstünde tutaca¤› gazeteci prototipidir. Kifliliksizlikte dibe vurmufl, patronunun ç›kar›na halel getirecek en küçük bir davran›fla azg›nca sald›ran, kendinden önce patronunun ç›kar›n› düflünen, para düflkünü gazeteciler makbuldür tekellerce. Hangi tekel istemez Serdar Turgut gibilerini? Eksi¤i yok fazlas› var maflallah! Eski çal›flt›¤› ga-
vahit aslan
güncel
zete olan Hürriyet’te, Genel Yay›n Yönetmeni Ertu¤rul Özkök’le olan muhabbetlerinden, onun ya¤danl›¤›n› yapmaktan, kopkoyu bir Amerikan hayranl›¤›ndan, kar›s›ndan, yoksul halk› afla¤›lamaktan, hakaret etmekten, küfretmekten baflka bir fley yazm›yordu. Bugün oturdu¤u Akflam Gazetesi Genel Yay›n Yönetmenli¤i koltu¤unda, yeni patronunun (**) ç›karlar›n› ölesiye savunmakta, Ahmet Tulgar’a da tekel gazetecili¤i konusunda ak›l vermektedir. Oysa – böyle bir fley bu düzende hiç mümkün olmasa da – gazetecilik en baflta objektifliktir. Do¤rular›, gerçekleri halka en yal›n haliyle anlatmakt›r. Objektivizm kavram› hakk›nda da çok fley söylemeye gerek yok. ‹çinde yaflad›¤›m›z düzende objektif olman›n, yani k›saca tan›mlarsak tarafs›z kalman›n nesnel koflullar› yoktur. Ya hakl›dan, do¤rudan tarafs›nd›r ya da de¤ilsindir. Sorun bu kadar basittir. “Ben tarafs›z›m” demek, haks›zdan, zalimden yana taraf olmak demektir. Yaflanan gerçekleri görmezden gelmek, adaletsizliklere ortak olmakt›r. Serdar Turgut gibilerine, burjuva demokrasilerine özgü habercili¤i ö¤retecek de de¤iliz. Onlar bunu çoktan aflm›fl, tekelci aflaman›n kulu, kölesi, en koyu savunucusu olmufl tiplerdir. Sözümüz, gerçekten habercilik yapmak; iyi, güzel, do¤ru, onurlu gazetecilik yapmak isteyenleredir. Her ne kadar böylesi habercilik, böylesi gazetecilik yapmak isteyenlerin önüne Serdar Turgut gibi engeller bolca ç›k(ar›l)sa da; do¤ru gazetecilik yapman›n nesnel koflullar› giderek yok edilmeye çal›fl›lsa da, onurunu korumak, gazeteci eti¤ine sahip olmak mümkündür. Do¤ru gazetecili¤in nas›l yap›laca¤› bellidir. Nas›l yap›lmayaca¤›n› ö¤renmek için Serdar Turgut’un yaflam›na bakmak yeter! ❏
(*) Ahmet Tulgar sansürlenen yaz›s›nda F tipi hapishanesindeki tutuklular taraf›ndan kendisine gönderilen bir mektuba yer vermifl ve F tiplerinde uygulanan tecridi gündeme getiren bir yaz› yazm›flt›r. (**) Bugün rakip tekelin ç›kar›n› savundu¤undan Ertu¤rul Özkök’ü elefltirmektedir. Akflam’da yazd›klar›yla Hürriyet’te yazd›klar› aras›ndaki tek fark budur!
röportaj
tav›r
medya, tekel, sansür konular›nda, geçen say›m›zda ahmet fl›k ve hatice tuncer ile yapt›¤›m›z söyleflilere yer vermifltik... gazetecilerle bu konular› tart›flmaya devam ediyoruz. bu kez birgün gazetesi’nden tan morgül cevaplad› sorular›m›z›...
tan morgül’le medya üzerine...
Medyan›n ifllevi nedir? Ne olmal›d›r? Hep anlat›lan e¤lence arac› olmas›, e¤itici olmas›, ya da haberdar etmesi meselesinde nerede durmal›? Ya da ille de bir yerde durmas› gerekiyor mu? Ne kadar be¤eniriz be¤enmeyiz tart›fl›l›r ama “medya” bir yerde duruyor zaten. Kendi aç›s›ndan durmas› gereken yerde. Ki, varl›¤›n›n yegane temeli de bu. ‹fllevine gelince; bir medya organ›, “kamu yay›nc›l›¤›” gibi bir derdi yoksa -ki oldu¤u da çok iddia edilemez- yak›n bulundu¤u sermaye gruplar›
için bask› unsurudur. Bazen haberleri seçme haliyle, bazen bu haberleri yorumlama haliyle bazen de köfle yazarlar› arac›l›¤›yla, toplumsal müzakereleri, gündemleri yönlendirip durur. Ba¤l› bulundu¤u veya yak›n durdu¤u sermaye gruplar›n›n kamu ihalelerine girmesinin arifesinde, “özellefltirmenin” ne önemli bir hadise oldu¤una dair “çok önemli haberler” yaparlar, kendi gruplar› ihaleyi kazand›¤› zaman da “toplumun nas›l ihya olaca¤›” konusunda bizleri ikna etme savafl›na girerler. Özellikle, köfle yazar› kisvesi alt›nda “medya grubu”nda üstlendi¤i idari rolü baflat olan zat› muhteremler, ekranlarda ve gazetelerde her daim arz-› endam ederek, memleket gazetecili¤in köküne kibrit suyu s›kmaktad›rlar -hofl, gazetecilik ne kadar umurlar›nda oras› da tart›fl›l›r. Rag›p Duran bir söyleflisinde söylemiflti: “Bizde gazetelerin bankalar› yok, bankalar›n gazeteleri var” diye. Eh, mali önceliklerin, kâr›n bu kadar öncelendi¤i yerde de, nas›l bankalar›n içi boflalt›lm›flsa, gazetecili¤in içi de sistemli olarak boflalt›lm›flt›r. Hal böyle olunca, tekelci gruplar›n bas›n üzerindeki hâkimiyeti bu kadar ortadayken, “yayg›n medya”n›n durdu¤u ekonomik ve ideolojik yer konusu aç›kt›r. As›l soru “gazeteci”nin nerede durdu¤u ve durmas› gerekti¤i olmal›d›r. Çünkü bu gazetelerde bile gazetecilik mümkündür. En yak›n örnek oldu¤u için,
“bir medya organı, ‘kamu yayıncılığı’ gibi bir derdi yoksa -ki olduğu da çok iddia edilemez- yakın bulunduğu sermaye grupları için baskı unsurudur.”
söylemek gerekir. Milliyet gazetesi muhabiri Nedim fiener’in “yolsuzluklar” üzerine yazd›¤› kitaplar. Bizlere geçmifli hat›rlatan tarzda bir gazetecilik örne¤idir. Türkiye’de gazetecili¤in farkl› farkl› halleri yaflanmaktad›r. Hatta bu bazen ayn› gazete içinde, birbirine komflu haberler ve yazarlar aras›nda bile fark edilmektedir. Gazetecilik yap›l›yorsa, hiç kimse aç›s›ndan de¤iflmeyecek bir kural vard›r: Gerçe¤in ve haberin yan›nda durmak! Hiç kimse haber yaparken siyasi tasavvurlar›ndan elbette muaf olamaz ama topluma haber vermek gibi bir vas›f edinince, haber vas›tas›yla “toplumun duraca¤› yer”i organize etmeye çal›flmak da, gazete-
7
“ Gazetecilik yapılıyorsa, hiç kimse açısından değişmeyecek bir kural vardır: Gerçeğin ve haberin yanında durmak!..”
cinin vasf› olamaz. Haber topluma verilir. Ondan sonra da, topluma o haberi özgürce anlamland›raca¤› bir yorum alan› b›rak›l›r. Haberi yorumlamak, gazetecinin ifli olmamal›d›r. Ki yayg›n medya taraf›ndan; kullan›lan terminoloji, editasyon biçimi ve arkas›ndaki söylem vas›tas›yla, topluma gerçekten çok “üzerinde çal›fl›lm›fl gerçek” sunulmaktad›r.
“Özgür Bas›n” ya da “Bas›n Özgürlü¤ü” denen fley nedir? Ne olmal›d›r? Özgürlük nereye kadard›r? Özgürlük denen kavram›n, alg›n›n tan›mlanmas› bu kadar zorken, “Bas›n özgürlü¤ü” konusunda tek bir cevaba nail olmak kolay de¤ildir. Öte yandan, y›llard›r, “bas›n özgürlü¤ü” konusunda mücadele vermifl ba¤›ms›z meslek gruplar›n›n belirlemifl oldu¤u kaideler vard›r ki, mücadeleler sonucunda bu kararlar devletlerin ve devletleraras› anlaflmalar›n içine de girmifltir. Türkiye özelinde ise bas›n özgürlü¤ü konusunda herhalde en temel kaideler; sermaye gruplar› ile mesafeli durmak ve “ulusal ç›kar”, “toplumsal tabular”, “halk›n istekleri” gibi amorf kavramlar›n haberin oluflmas›nda temel belirleyici olmas›. “Sansür” ve “Oto Sansür” nas›l iflliyor? Medya üzerine etkileri neler oluyor? Bazen hiç bir fley yokken muhabir “bu haber sansürlenir” diye kendini bile sansürleyebiliyor. Sansürden daha ziyade, oto-sansürün kendisi daha tehlikeli geliyor bana. Sonuçta ilki görünür bir müdahale biçimidir. Mücadele etmek ve bütünden ay›rt›p teflhir etmek daha kolayd›r. Oto- sansür ise; yani muhabirin editoryal müdahaleyi dikkate alarak haberini yazarken kendine uygulad›¤› müdahale örtük ve kifliseldir. Ay›klamak daha zordur. Böyle oldu¤u için, gazetecinin al-
8
g›s›na yap›flmas› ve kabul edilmesi daha kolay olur. Gazeteci hayat›n› sürdürmek zorundad›r. Mesle¤i gazeteciliktir, Türkiye’de ifl imkân› sa¤layan medya sektörünün de yap›s› ortadad›r. Hal böyle olunca, hayat›n› devam ettirmenin ön koflulu olarak, çal›flt›¤› kurumun editoryal yap›s›na uyum göstermek zorundad›r. Böylece, gazetesinin politikas›na göre oraya ait spesifik bir gazetecilik gelifltirir. Bu bazen çok kat› olabilecekken bazen de esnek olabilir. Yani gazete de¤iflirse, hemen o elbiseyi s›rt›ndan ç›kartabilir. Lakin tüm bunlara ra¤men gazeteci, içerde kendi haberinin kavgas›n› verir. Sonuçta önemli olan muhabirle yay›n aras›na giren editoryal mekanizmad›r. E¤er özgür bas›ndan bahsedeceksek, gazetenin içinde bu sorunun en ciddi muhatab› “editoryal mekanizma” olur.
Medyan›n üstlendi¤i rollerden biri de emperyalizmin kültür politikalar›n›n arac› olmas›d›r. Bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? ‹yi de¤erlendirmiyorum elbet. Ama alternatif bir kültür ve sanat ürünleri gelifltirip, buna toplumun muhabbet göstermesini sa¤layamazsan›z, yapaca¤›n›z tek fley oturup toplumla beraber o medyan›n kültür ürünlerini tüketmek olur. Keza bu soru tek bafl›na “medya” özelinde de¤erlendirilecek bir soru de¤ildir, kanaatimce. Haber de¤eri tafl›may› ne belirliyor? Hep anlat›lan bir fley vard›r ya hani; “Köpe¤in insan› ›s›rmas› de¤il de insan›n köpe¤i ›s›rmas› haber de¤eri tafl›r” diye. Nedir bu olay? Bir fleyin medyada yer alabilmesinin koflullar› nedir? Yani flimdilerde sadece “polisin güç kulland›¤›” diye tabir edilen fley, yani polisin göstericilere müdahale ederek onlar› dövdü¤ü, yaka paça gözalt›na ald›¤› durumlarda haber oluyor. Nedir bu durum? Bir de özellikle 1 May›s gibi toplumsal olaylarda, eflcinseller, feministler, ilginç giyimli kad›nlar, çocuklar haber olur. Bu duruma getiren sebepler neler? Yani ‹ngiliz bulvar gazetelerinin arka kapak güzellerine dönüyor ortal›k... Tespitin çok hakl› yanlar› var. Ama meseleye yekten böyle bakarsak kendi kendimize konuflmaktan baflka bir fley yapmam›fl oluruz. Sonuçta, her bireyin ve toplumsal grubun yapt›¤› etkinlik, onlar için hayat›n merkezi olur ve eylemleri gere¤i toplumun bütün kesimlerinden iyi-kötü ilgi görmek isterler. Eylemlerinin büyüklü¤ü vesilesiyle de, bu ilginin daha yo¤un olmas›n› isterler. Keza, son dönemlerde, bütün toplumsal talepler, “medyan›n da gücü vesilesiyle” kamera-
lar ve gazeteler arac›l›¤›yla topluma sunulmaktad›r. Hiçbir siyasi grup, medyay› görmezden gel(e)meyerek, kendisini onun önüne atmaktad›r. Lakin taleplerinin önemi sadece tekelci medya taraf›ndan de¤il, di¤er bas›n taraf›ndan da farkl› de¤erlendirilir. Keza, farkl› da olmal›d›r. Her durumda mesafeli durmay› becerebilmek gerekmektedir. Gazeteler, kendi okuyucular›n›n siyasi ve sosyal statülerini dikkate alarak, onlar›n muhabbet gösterece¤i haberlerde daha duyarl› olurlar. Bu daha ziyade ciddi ve haber a¤›rl›kl› kimli¤i olan gazeteler için do¤rudur. Kimliksiz gazeteler içinse – tabloid bas›n dediklerimiz- haberden daha ziyade bir ürünün tüketilmesi önemlidir. Hal böyle olunca, bu gazeteler kendi okuyucusunun (ki ayn› gazetesi, gibi bu tip bas›n›n okuyucular› da oldukça çeflitlidir) ilgi göstermeyece¤i haberleri bile onun tüketece¤i hale getirir. Bunu yaparken de dil olarak, okuyucu grubunun be¤enisinin ve alg›s›n›n kesiflimini almaya dikkat ederler. Bu yüzden 1 May›s’ta yükselen sözlerden daha ziyade, “enteresan görüntüler haber de¤eri (!) tafl›r. Sadece gey, lezbiyen görüntüleri de¤il, üniformal› yürüyen gençler de ayn› ilgiye mazhar olur. Ama farkl› flekilde de¤erlendirilerek. Sözün özü, tekelci medya için “söz”den çok “görüntü” önemlidir. ‹flte bu yüzden bütün bireyler taleplerini iletmek için “poz verip” dururlar. Buna da bir flekilde mecbur b›rak›lm›fllard›r. Hal böyle olunca, “Biz mi medyay› izliyoruz, medya m› bizi izliyor?” sorusu elzem oluyor. Ama her halükarda, olan “özgür haber”e ve gazetecili¤e oluyor. Ça¤ “embeded” (ilintili) gazetecilik ça¤›. ‹lintili olmak için illa savaflta olmak gerekmiyor. Sermayenin s›rf “kâr”a endeksledi¤i yay›nc›l›k ortam›nda da “embeded” gazetecilere ihtiyaç duyuluyor. Her fleye ra¤men, gerçek haber ve gerçek gazetecilik çok yak›nda ve alabildi¤ine çekici.❏
“ Gazeteler, kendi okuyucularının siyasi ve sosyal statülerini dikkate alarak, onların muhabbet göstereceği haberlerde daha duyarlı olurlar.”
yaflamla ölümün dans› Bir bebe¤in dünyaya gelmesi, sonsuz bir mutluluk verir anne babas›na. Ancak; bebek yaflar, büyür, yafllan›r ve kaç›n›lmaz son gelir çatar, yafllanan hücreler ölüme karfl› çaresiz kal›rlar. Yaflamla ölümün savafl› bebe¤in dünyaya gelmesiyle bafllar, ölünceye kadar devam eder... Maalesef; ölüm insan› sadece yaflland›¤›nda yakalam›yor. Yaflamla ölümün savafl›nda, ölüm çok genç yafllarda yakal›yor bazen insanlar›, yafllanmalar›na f›rsat bile tan›m›yor. Irak’ta on y›ldan fazla süren Birleflmifl Milletler ambargosu sonucu yüz binlerce insan hayat›n› kaybetti, en basit ilac› bile k›s›tlayan kararlar sonucu; önlenebilir hastal›klar yüzünden on binlerce çocuk hayat›n› kaybetti. fiimdi Amerikan emperyalizminin iflgali sonucu her gün onlarca kifli ölüyor. Afrika’da ise her üç saniyede bir çocuk ölüyor, açl›ktan, susuzluktan, AIDS’ten…
Bu, o kadar bilinen bir gerçek haline geldi ki, açl›ktan bahsedilince, akla hemen Afrikal›lar geliyor; bir deri bir kemik kalm›fl siyah ve ç›plak bedenleri, yal›n ayaklar›, ellerinde bofl bir yemek kab› ve yorgun bak›fllar›yla… Bu iç parçalay›c› görüntüler insanlar›n vicdan›n› s›zlat›yor, harekete geçmeye ça¤›r›yor. ‹flte bu duruma karfl›, 2 Temmuz günü dünyan›n birçok yerinde insanlar tepkisini dile getirdi. Kimi; televizyon ekranlar›ndan izledi, kimi; internetten takip etti, kimi; konserlere kat›ld›. On ayr› ülkede düzenlenen Live8 konserleri, birden dünyan›n gündemine oturdu. Konserler dizisi ile yaklafl›k üç milyar insana ulafl›ld›, muazzam bir güç, evet sanat›n gücü bu! Sanat yoksullar için sergilendi o gün, bu yüzden milyarlarca insan›n kalbi ayn› anda att›. ‹nsanlar›n vicdan›na bir sesleniflti, çocuklar aç kalmas›n, ölmesin diye, bir fleyler yapmak gerekti¤ine inanm›flt› üç milyar kifli, yaflatmak için flark›lara efllik etti, yürekten, hesaps›z…
mustafa karaca
de¤erlendirme
Londra, Cornwall, Johannesburg, Berlin, Tokyo, Paris, Philadelphia ve Moskova’da ayn› anda düzenlenen konserleri örgütleyen Bob Geldof, dünyaca ünlü müzisyenlerle birlikte G8 liderlerine aç›k bir mektup yollam›flt›. Bu mektupta sanatç›lar; “Afrika için ekstra 25 milyar dolar ve geri kalan di¤er en yoksul ülkeler için de yine ayr› bir 25 milyar dolarl›k yard›m fonu oluflturulmas›n› ve bu yard›m›n yoksullu¤u yok etmeye yönelik planlar çerçevesinde kullan›lmas›n›n garanti edilmesini, ihtiyac› olan ülkelerin borçlar›n›n yüzde yüz silinmesini ve bu ülkelere borç silmek için öne sürülen aleyhte koflullar›n hemen kald›r›lmas›n›, yoksul ülkelerin ekonomilerini kendi ayaklar› üzerine oturtmas›n›n önüne engel teflkil eden haks›z ticaret kurallar› ve uygulamalara son vermek için gerekli ad›mlar›n at›lmas›n›” talep etmiflti. Herkes yaflatmak için bir fleyler yap›lmas› gerekti¤ine inanm›flt›, sanatç›lar konser konuflmalar›nda bunlar› dile getirdiler; ‹rlandal› ünlü muhalif müzik grubu U2’nin solisti Bono: “Rock y›ld›zlar› hiçbir fley de¤ifltiremez, ama seyirci bunu gerçekten yapabilir. Sadaka de¤il adalet istiyoruz. Dünyan›n en güçlü sekiz adam› Gleneagles’de toplan›yor. Onlara bir mesaj›m›z var. Açl›¤› tarih yap›n. Ellerinizi cebinize atman›z› de¤il, yumruklar›n›z› havaya kald›rman›z› istiyoruz” dedi. Britanyal› Duran Duran grubunun solisti Simon Le Bon da, 1985 y›l›nda Afrika için düzenlenen konseri kastederek “20 y›l önce insanlar ellerini ceplerine att› ve ifl bitti. Bu Bat›l›lar›n zihniyetidir. Biliyorsunuz bizler sadece birilerine biraz para vermek ve gerisini unutmak isteriz. Bugün olup bitenler sorumluluk almakla ilgili” dedi. Harekete geçmek için vakit kaybetme-
9
mek laz›md›. Çünkü Afrika’da açl›k vard›, çünkü yoksulluk vard›, üç saniyede bir gelen ölüm vard›… Sadaka istenmiyordu; çok büyük etkinliklerle en zengin sekiz ülkenin liderlerine adalet için bask› uygulaman›n en uygun zaman› ise G8 toplant›s›ndan birkaç gün öncesiydi. Dünyan›n en zengin sekiz ülkesinin birli¤i olan G8 toplant›lar›nda ekonomik, politik kararlar al›n›yor, milyonlarca insan›n yaflam›na müdahale eden anlaflmalar yap›l›yor. Bu sekiz lider dünyay› nas›l sömüreceklerini konufluyor, milyonlar›n yaflam›na kastediyorlar; Fildifli Sahilleri’nde üç G8 flirketi, ülkenin ana kayna¤› olan kakao iflleme ve ihracat›n›n yüzde 95’ini idare ediyor. ‹ngiliz flirketi Unilever’in kârlar›n›n toplam›, Mozambik’in GSMH’sinden üçte bir oran›nda fazlad›r, Amerikan flirketi Monsanto Güney Afrika’da ülkenin bafll›ca yiyecek kayna¤› olan m›s›r tohumu üretiminin yüzde 52’sini kontrol ediyor. Afrika’n›n 1970’te toplam borcu 11 milyar dolarken, 2002’de 295 milyar dolara yükseldi. Borçlar giderek katlan›yor, yani G8 toplant›lar› dünyadaki açl›k, yoksulluk ve ölümün örgütlendi¤i, büyütüldü¤ü toplant›lard›r. ‹li¤ine, kemi¤ine kadar sömürüp, “ne haliniz varsa görün!” diyorlar milyonlarca kifliye. Afrika’daki k›tl›k umurlar›nda bile de¤il, yaflamak için su laz›m, yemek laz›m… Bunlar›n sahibi ise G8 devletleri, su onlar›n elinde, yemek onlar›n elinde… Live8 konserlerini örgütleyenler sekiz ülkenin devlet baflkanlar›na bask› kurularak Afrika ülkelerinin borçlar›n›n silinmesini amaçlad›klar›n› bildirmifllerdi. Bundan anlad›¤›m›z en aç›k fley, “ölüme karfl› yaflam› savunmak” için yap›lan bir organizasyon oldu¤udur, ekmek için, su için, adalet için... Ve yaklafl›k üç milyar insan böyle anlad›¤› için bu organizasyona sempatiyle bakt›; yüz binlerce kifli bu konserlere kat›ld›, 160 bin kifli kesintisiz olarak, yaklafl›k 5 milyon kifli ise aral›kl› olarak bu konserleri internetten takip etti. Geri kalan iki buçuk milyar kifli televizyonlar›n bafl›ndan izleyerek ayn› duygular› hissetti. Bir yanda yaflam› savunan üç milyar kifli, di¤er yanda sömürüyü artt›rma hesab› yap›p yüz binlerce insan›n ölmesine yol açan G8 zirvesi vard›. Üç milyar kifli ayn› duygular› paylafl›yordu, ölümlere karfl› tepkiliydi; “açl›k sona ersin, ölümler durdurulsun” diyordu. Dünyada bir ilk oldu, tarihte
10
böyle bir fley görülmemiflti flimdiye kadar, ayn› anda üç milyar kifli tepkisini ortaya koyuyordu; G8’e karfl› Live8, ölüme karfl› yaflam… Ölümlerin sorumlular› ise her zamanki gibi kulaklar›n› t›kad›lar bu sese. Ama baflka türlü duyduk seslerini; Live8 konserlerini izledi¤imizde ummad›¤›m›z fleylerle karfl›laflt›k, ölümlerin sorumlular› da sahneye ç›k›p, milyarlarca insan›n gözünün içine baka baka nutuklar att›lar. Live8 projesine 5 milyon dolar yard›m ya-
pan
Microsoft patronu Bill Gates, L o n d ra’daki k o n -
serde sahneye ç›kt›; “‹nsanlara sorunu ve çözümü gösterirseniz, harekete geçmek isteyeceklerdir. Bu kalabal›k, sa¤l›k ve yoksulluk konusunda daha fazla çaba harcanmas›n›n istendi¤ini gösteriyor. Cömertlik, milyonlar›n hayat›n› kurtarabilir. ‹leride bir gün, nerede do¤mufl olursa olsun, herkes sa¤l›kl› bir hayat yaflayabilir. Bu, insanl›k için yap›lacak en iyi fley olacak.” dedi dünyan›n en zengin adam›. BM Genel Sekreteri Kofi Annan da, Londra’da befl yüz bin kifliyi bir araya geti-
ren konserde bir konuflma yaparak, “‹flte gerçek Birleflmifl Milletler budur. Yoksullarla dayan›flmak için tüm dünya bir araya geldi. Yoksullar, güçsüzler ve seslerini duyuramayanlar ad›na size teflekkür ediyorum” dedi. Ayn› BM, Irak’ta on y›ldan fazla süren ambargo sonucu yüz binlerce insan›n g›das›zl›ktan, ilaçs›zl›ktan ölmesinin sorumlusudur, Bill Gates ise açl›¤›n, ölümlerin bafl sorumlular›ndan biridir. (*) “Peki bu adamlar›n Live8 konserinde ne ifli var?!” dedirtiyor insana. Cevab›n› bulmakta gecikmiyoruz, Live8 konserinden önce projenin öncüsü müzisyen Bob Geldof ve Tony Blair MTV müzik kanal›na ç›kt›, 24 ülkeden 59 gencin sorular›n› yan›tlad›. Geldof bu programda Blair ile s›kl›kla ayn› görüflleri paylaflt›¤›n› aç›k aç›k söyledi. Cevab›m›z› ise esas olarak, Geldof’un Blair’e “kurtar›c›” misyonu yükledi¤i flu cümlesinde buluyoruz: “Golf sahas› olan befl y›ld›zl› bir otele gidip di¤er yedi adama ‘Bu kürenin tarihinde bugüne de¤in elde edilmifl en büyük demokratik vekâletle geldim’ diyecek. Ya reddedecekler ya da kabul edecekler.” Geldof’a göre üç milyar kifli Tony Blair’i vekil tayin etmifl, Blair de G8 toplant›s›nda yoksullar›n hakk›n› korumak için mücadele edecekmifl! Acaba bizim bilmedi¤imiz, tan›mad›¤›z birisi mi Blair? Çat›r çat›r yoksullar›n hakk›n› savunacak birisi mi? Hay›r, tam tersine gayet iyi tan›yoruz Blair’i; dünya halklar› da tan›yor. ‹flgaller, katliamlar sömürü vard›r Blair’lerin tarihinde. Irak’ta iflgal öncesi onlarca yalan söyleyip Bush’un kuyru¤undan ayr›lmayan, yüz binden fazla insan›n öldürülmesinin bizzat sorumlusu olan... Özellikle Irak iflgalinden sonra Amerika ve ‹ngiltere’ye karfl› büyük tepki do¤du. Irak’a karfl› sald›rgan bir tutum sergilenmesiyle birlikte, G8 zirvelerine karfl› her geçen y›l daha büyük eylemler örgütlenmeye bafllad›. Ancak 2 Temmuz’da “Yaflam” konseri düzenleyenler, sahnede ölümün temsilcileriyle birliktelerdi… Live8 projesini örgütleyenlerin niyeti ne olursa olsun yine de üç milyar insan hep bir a¤›zdan açl›¤›n, yoksullu¤un sona ermesi, ölümlerin durmas›n› istedi. (*) Borçlar›n›n silinmesini isteyen Afrika ülkeleri IMF programlar›n› eksiksiz uygulamak ve ülkelerini çokuluslu flirketlere açmak zorunda. Yap›lacak para yard›m›n›n yönetiminde yer alanlardan biri de Bill Gates’in sahip oldu¤u Microsoft flirketidir.❏
vahit aslan
elefltiri
mad›mak, kebapç› ve müze Sivas, Anadolu’nun orta yerinde büyük bir kenttir… Ozanlar diyar›d›r. Yan›k türkülerin mekân›… Zalime el pençe divan durmayan, zalimden medet ummayan, Pir Sultan’›n diyar›… Bir yan› orman, öte yan› bozk›r… Hep iki yüzü olmufltur bu flehrin. Bir yüzü kavgayla, direniflle, zalime karfl› savaflla, isyanla, yi¤itlikle flekillenen; öte yüzü lanetlenmifl… Derler ki, bir baflka flehir daha yoktur böyle Anadolu’da, akla karan›n bir arada an›ld›¤›… Sevginin ve nefretin en üst düzeyde hissedildi¤i… S›rf Pir Sultan’› do¤urdu¤u, büyüttü¤ü için bile afl›k olunur Sivas’a… Bir de lanetlenir, neden sevilmez ki, Sivas bir yandan? Terazi’ye koyup, Sivas’› tartmak de¤il meram›m›z… Kuflkusuz, cennet vatan›n di¤er illerinde de sevilen, nefret edilen ya da coflkulan›p öfke duyulan yanlar mevcut. Ama Sivas bir baflkad›r… Dedik ya akla karad›r Sivas’›n iki yüzü… Yak›flm›yor iflte Pir Sultan’›n yan›na Mad›mak… Yak›flm›yor Pir Sultan’›n yi¤itli¤inin yan›na 2 Temmuz ‘93’ün kahpeli¤i… Zalime isyana durulan topraklar›n üstünde, Mad›mak’ta diri diri yak›lan otuz befl can›n mezar tafl› yak›flm›yor... Tarihin onurlu sayfalar›na, onca güzel fleyler ekleyen Sivas’›n ad›n›n yan›na “katliam kenti” deyimi hiç yak›flm›yor! 2 Temmuz; Pir Sultan’a gönül verenlerin, onun türkülerine sevdal›lar›n yak›ld›¤› tarihtir. 2 Temmuz; otuz befl can›n külünün havaya savruldu¤u tarihtir. Kara bulutlar›n flehrin üzerinden hiç gitmedi¤i bir gündür. 2 Temmuz; öfkenin, ac›n›n, lanetin ve ihanetin ad›d›r. Gericili-
¤in, yobazl›¤›n, halktan ve insandan yana tüm güzel de¤erlere düflmanl›¤›n flaha kalk›fl›n›n tarihidir. O gün Mad›mak’ta s›cak yürekler bir aradayd›. Pir Sultan üzerine sohbete oturmufllard›. Bir anda toplan›vermiflti al›c› kufllar gibi Mad›mak’›n önüne gerici – faflist güruhu. Emanet canlara k›ymak, tek “suçu” insan olmak, do¤rudan, hakl›dan, mazlumdan yana olanlar› yakmak için gelmifllerdi. Yakt›lar… “La yak›n la, yak›n la!” bö¤ürtüleriyle… Mad›mak’› kor alevlerin içine at›p, yakt›lar otuz befl can› diri diri… Kül ya¤murlar› ya¤d› kanl› Sivas’›n üzerine günlerce… Âfl›k külü, ozan külü, semah külü, insan külü… *** 12. y›ldönümüydü Mad›mak katliam›n›n, gerici faflist güruhunun “fianl› Sivas K›yam›”n›n… Öfkenin, lanetin yüreklerde iyice korlaflt›¤› koskoca 12 y›l geçmiflti aradan… Yüreklerinin ta orta yerinden da¤lananlar bir araya gelip, sonuna dek hakl› bir talepte karar k›ld›lar… Hangi akla, hangi vicdana s›¤›n›p da otuz befl can›n kavruldu¤u Mad›mak’›n bir kebapç› dükkân›na çevrilmesine karfl›l›k, “Hay›r! Buras› müze olmal›!” dediler… Diyenler Alevi Bektafli Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’ydu. Talep, hakl› olmas›na hakl›yd› ama… Evet, “ama”s› vard› iflin. Ve bu, olay›n mihenk tafl›yd›. Mad›mak’ta yak›lan otuz befl can›n ac›s›n› yüreklerinde hissettik-
lerinden kuflkumuz yok “taliplerin”. Baflta tüm Aleviler olmak üzere, vicdan› olan herkes Mad›mak’›n ac›s›n› duyuyor yüre¤inde. Duymal›! Ancak otuz befl can›n ac›s›, hasm›ndan icazet dilenmeyi de¤il, aksine hasm›na öfkeyi, kini getirmeli beraberinde. Oysa karfl›laflt›¤›m›z manzara çok farkl›d›r. Yaflanan, ‹sa Peygamber’in “sana bir tokat atana, öbür yana¤›n› çevir” sözünü an›msatan bir fley de de¤il. Yaflanan, düpedüz otuz befl can›n yan›p kül olmas›nda birinci derecede rol oynayanlardan icazet dilenmek, yak›lan canlar›m›za sadakatsizliktir. Çoktand›r Alevi toplumunu devletle “bar›flt›rmak” isteyenler, flimdi de Mad›mak’›, 2 Temmuz’u, otuz befl can› kendilerine malzeme yapmaya çal›fl›yorlar, amaçlar›n› gerçeklefltirmek için. Kim verdi size bu hakk›. Otuz befl can›n miras›na böyle mi sahip ç›k›l›r? Ve böyle mi sorulur 2 Temmuz’un hesab›? “Bar›fl ve Kardefllik Müzesi” öyle mi? Sormazlar m›, “ne bar›fl›, kiminle bar›fl” diye. En baflta Mad›mak flehitleri sorar bunu. Niye mi? Çünkü koltuk ayn› koltuktur. Yaln›zca üzerinde oturanlar de¤iflmifltir. Makam ayn› makam, kafa ayn› kafad›r. Ve ayn› kanl› ellerdir, bugün “bar›fl” talebiyle uzan›lan. “Güvenlik güçleriyle halk› karfl› karfl›ya getirmeyin” demiflti dönemin baflbakan›. “Mad›mak Oteli’nin önünde birikenleri da¤›tmayacak m›s›n›z?” diye soranlara bu cevab› vermiflti. Bugün ayn› mant›k oturuyor o makam koltuklar›nda. Alevi Bektafli Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu
11
huzura ç›k›p bunlardan icazet dilenircesine “Mad›mak müze olsun” talebinde bulunuyor. Talebin hakl›l›¤› sonucu de¤ifltirmiyor iflte. As›l mesele, talebin kimden ve hangi amaçla istendi¤indedir. Her iki federasyonun mant›¤›, amac› bellidir. Pir Sultan, H›z›r Pafla’yla bar›flmam›flken, ‹mam Hüseyin Kerbela’da Yezid’e biat etmemiflken, yani k›sacas› hesap hiçbir zaman divana kalmam›flken Mad›mak’› içinde otuz befl canla birlikte yak›p kül edenlerin iplerini elinde tutanlardan icazet dilenmenin ad› nedir? Sorun Mad›mak’›n müze olup olmamas› da de¤ildir yani. Sorgulanmas› gereken; geçen y›l 2 Temmuz arifesinde Hürriyet’teki köflesinde “Mad›mak’› art›k kanla, gözyafl›yla, kinle, nefretle anmayal›m. Bar›fl, kardefllik, dostluk mesajlar›yla anal›m. Hatta hiç anmayal›m, unutal›m o kara günü. Belleklerimizden tümüyle ç›karal›m.” diyen Ertu¤rul Özkök’le hemen hemen ayn› fleylerin söylenmesidir. 12 y›ld›r ortada sorulmam›fl bir hesap var. 35 can›n külleri hala s›ms›cak, elimizi yakmaktad›r. Her y›l ac›m›z, öfkemiz daha bir korlan›rken; yüreklerimiz her y›l da¤lan›p dururken ve son dönemde Trabzon’da, Adana’da, Eskiflehir’de yeni yeni 2 Temmuz’lar›n zeminini haz›rlayan geliflmeler yaflan›rken oturup daha
12
ciddi düflünülmesi gerekmiyor mu? Gerekiyor ki, hem de nas›l! Evet, Mad›mak müze olsun. 2 Temmuz, haf›zalara hiç silinmemecesine kaz›ns›n. Hiç unutulmas›n! Hep hat›rlans›n. Ama nas›l? Kurtla kuzunun bar›flt›r›lmas›yla de¤il tabii ki! Eflyan›n tabiat›na ayk›r›d›r çünkü. Ezenle ezilenin, zalimle mazlumun, hakl›yla haks›z›n bar›flmas›n›n mümkün olmad›¤›, olamayaca¤› gibi yani… Son y›llarda Alevi dernek ve federasyonlar›n›n düzenle daha iyi bir iliflki yürütme çabas› göze çarp›yor. Alevi gelene¤inde güçlüden yana olup mazlumu elinin tersiyle itmek yoktur. Aleviler, güçlünün koltuk de¤nekleriyle yürümemifltir hiçbir zaman. Bugün çok farkl› bir yol izleniyor ve bu yol ‹mam Hüseyin’lerin yolu de¤ildi. Mazlumdan yana olmak hiçbir fley kaybettirmedi Alevilere. Bundan sonra da kaybettirmeyecek. Biz Sivas’ta, 2 Temmuz’da, Mad›mak’ta yananlardan›z. Saf›m›z bellidir. Onlar›n an›lar›na, inançlar›na, kavgalar›na, gelece¤e dair güzel düfllerine, miraslar›na ba¤l›y›z sonuna kadar. Bunlar› ortadan kald›racak, bunlar› as›l özünden sapt›racak her giriflimin karfl›s›nda olaca¤›z. Biz, 2 Temmuz’da elleri kollar› ba¤l› olanlar›, yak›p kül edenlerle mahflere dek bar›flmayaca¤›z! Kandan k›na ya-
k›lm›fl ellerle hiçbir zaman tokalaflmayaca¤›z! Otuz befl can›n ac›s›n›, yüreklerinde hissedenlere, otuz befl can›n an›s›n› yaflatmak isteyenlere ça¤r›m›z Pir Sultan’ca olacakt›r: “gelin canlar bir olal›m münkire k›l›ç çalal›m hüseyn'in kan›n alal›m tevekkeltü taalallah özü öze ba¤layal›m sular gibi ça¤layal›m bir yürüyüfl eyleyelim tevekkeltü taalallah açal›m k›z›l sanca¤› geçsin yezid'lerin ça¤› elimizde afl b›ça¤› tevekkeltü taalallah mervan soyunu vural›m hüseyn'in kan›n soral›m padiflah›n öldürelim tevekkeltü taalallah pir sultan'›m geldi cufla münkirlerin akl› flafla takdir olan gelir bafla tevekkeltü taalallah”
umutlar›m›z› y›kamazlar ‹stanbul Pendik Kurtköy’e ba¤l› olan Cambaz Bay›r› mahallesinde gerçeklefltirilen gecekondu y›k›mlar›na dergimizin sayfalar›nda yer vermek; y›k›m an›nda ve sonras› halk›n yaflad›¤› sorunlar› ö¤renmek, ayn› zamanda ac›lar›n› paylaflmak için mahalleye gittik. Yabanc› de¤iliz buralara. “Tav›r”›n her yeni say›s› ç›kt›¤›nda yokufllar›nda nefes nefese kald›¤›m›z, yorgunlu¤umuzu dindirmesi için kimi zaman gölgesinde solukland›¤›m›z, meyvelerini yedi¤imiz a¤açlar›n, bahçelerin süsledi¤i, kimi zaman “cennet ya buras›!” diye imrendi¤imiz yer buras›… Cambaz Bay›r›, Pendik Kurtköy’e ba¤l›; ad›n› da ald›¤› bir bay›ra “konmufl”, iki göz odas› olan yaklafl›k yedi yüz haneden oluflan; bir lokma ekme¤in bile paylafl›ld›¤›, yard›mlaflman›n, dayan›flman›n, dost-
luklar›n en güzel örneklerinin yafland›¤› yerlerden biri. Bu yüzden burjuva tekellerine minnet borcunu ödemek için, bafla gelen her hükümet taraf›ndan peflkefl çekilen, kar›fl kar›fl sat›lan, yoksul insanlara çok görülen yerler buralar ayn› zamanda. Gecekondu mahalleleri en çok y›k›mlarla, sellerle, ihmalkarl›k sonucu meydana gelen ölümlerle tan›n›r, bilinir. Cambaz Bay›r› Mahallesi de y›k›m görüntüleriyle haf›zalar›m›za kaz›nan bir mahalle. Bay›rdan yukar›ya do¤ru t›rman›yoruz. Yolda gördü¤ümüz herkesin yüzünde derin bir ac› var. Yafll› bir amca gözlerimizin içine bakarak geliyor karfl›dan. Selam vererek y›k›m›n gerçekleflti¤i mahalleyi soruyoruz. A¤lamakl› ve h›rsl› bir ses tonuyla karfl›m›zdaki tepede oldu¤unu söylüyor ve bafll›yor içindekilerini dökmeye. “Benim
tav›r
izlenim
evim y›k›lmad›, burada oturmuyorum ama içim s›zl›yor yavrum. Nas›l y›kmalar›na izin verdik, ah!” deyip duruyor. Sonra öfkeli bir yüz ifadesiyle, “Direndik ama!” diyor. Biraz dertlefltikten sonra ayr›l›yoruz amcan›n yan›ndan. Yokuflu t›rmanana kadar nefes nefese kal›yoruz. H›zl› h›zl› soluk alarak, tepemizde tüm yak›c›l›¤›yla parlay›p duran günefle ald›rmadan y›k›m›n gerçekleflti¤i yere var›yoruz. Gördü¤ümüz manzara oldukça çarp›c›. Deprem sonras› terkedilmifl, beton y›¤›nlar›n›n üst üste birikti¤i bir yere benziyor buras›. Bafl›m›z› nereye çevirsek y›k›lm›fl ev görüyoruz. Büyük bir sessizlik kaplam›fl mahalleyi. Duyabildi¤imiz, sadece enkazlar›n üstüne konan kargalar›n ve c›rc›r böceklerinin sesi. Y›k›nt›lar aras›nda düflünceli düflünceli ilerlemeye bafllam›flt›k ki, bir çocuk sesiyle irkildik. Kardefline ba¤›ran bu çocuk y›k›lan duvarlar›n alt›ndan demirler topluyordu. Kardefli de. Biraz daha ilerledikten sonra her enkaz›n içinde bir çocu¤a rastlad›k. Ellerinde keserler ve küçük kazmalarla duvarlar› parçalayarak demir ç›kar›yorlard›. Mahallede sohbet edece¤imiz birilerini ar›yoruz. Hatta bir ara kimseyi bulamayaca¤›m›z› düflünürken, bir kad›na rastl›yoruz. O da gözünü ay›rmadan bak›yor y›k›nt›lara, geldi¤imizi, seslenene kadar hissetmiyor. - “Y›k›lan ev sizin mi abla?” diye soruyoruz hemen. - Hay›r. Ben afla¤› mahallede oturuyorum. Merak etti¤im için geldim diyor. - Peki, buradaki insanlar nereye gittiler? - Duydu¤um kadar›yla hepsini konutlara yerlefltirdiler. Teflekkür edip onun da yan›ndan ayr›l›yoruz.
13
Bir a¤ac›n gölgesinde oturan iki kifliyi görüp yanlar›na sokuluyor, selam verip, geçmifl olsun diyerek, yanlar›na oturmak için müsaade istiyoruz. Ac›lar›n› unutup gülümseyerek, “tabi buyurun oturun” diyerek, yerlerinden kalk›yorlar ve bir minder uzat›yorlar oturmam›z için. Uzatt›klar› minderi al›p oturuyoruz. Tav›r Dergisi’nden geldi¤imizi, kendileriyle röportaj yapmak istedi¤imizi söyleyerek bafll›yoruz merakla sorular sormaya. Tabi diyorlar biraz da heyecanlanarak. “Sizin evinizi de y›kt›lar m›?” demeden, enkaz› göstererek: “Benimdi” diyor orta yafll› bir adam, gözlerinde yafllarla. Yan›nda duran amca da kap› komflusu. “He yavrum, komflum oluyor benim, onun evini y›kt›lar. Yak›nda bizim evlerimizi de y›kacaklar.” diyor. Mikrofonumuzu uzat›yoruz: - ‹sminizi ö¤renebilir miyiz? - ‹smim Ak›n Ö¤ün. - Kaç y›l önce buraya geldiniz?
ya¤malam›fllar. - Ya¤malayanlar kim? - Buradaki insanlar. Sahipsiz olunca herkes bir fleyler götürmüfl. - Peki, y›k›mdan sonra akflam› nerede geçirdiniz, nerede kald›n›z? - Ben zaten bir ay önce tafl›nm›flt›m. Buras› y›k›ld›¤›nda eflyam yoktu. - Peki, herkes evini boflaltm›fl m›yd›? - Hay›r, evlerini boflaltmayan çok insan vard›. Onlar›n evlerini eflyalar›yla birlikte y›kt›lar. Televizyon, dolaplar... Direnince hepsinin evlerini bafllar›na y›km›fllar. - Bundan sonra ne yapacaks›n›z? - Ne yapabilirim, devletin verdi¤i konutun taksitini ödeyece¤im. Baflka çarem yok, yemeyece¤im, içmeyece¤im ödeyece¤im. fiu anda benim yirmi iki milyar ödemem gerekiyor. - Y›k›lmas› kararlaflt›r›lan yüz ev daha var, ikinci bir y›k›mda ne yapacaks›n›z? - Bilmiyorum, bizden sonrakiler daha
Elektrik, su, telefon, her fleyimiz vard›. O kadar fleyi bize yapt›rd›lar, sonra da y›kt›lar. Kaç belediye, hükümet de¤iflti biz burada otural›. Mikrofonumuzu yan›nda oturan amcaya uzat›yoruz bu sefer. - Siz nereden geldiniz amca? - Ben A¤r›’dan göç ettim. ‹smim Temel Çetin. 1980’li y›llarda köydeki çat›flmalar, operasyonlar nedeniyle ayr›lmak zorunda kald›m. Ben de fabrikada iflçi olarak çal›flmaya bafllad›m. Bu yan›m›zdaki binan›n sahibi Fransa’dayd›. Bir lira karfl›l›¤›nda kirada oturdum. Ev yapabilecek duruma gelince bir göz gecekondu yapt›m. Daha sonra bir ek daha yap›p, on kiflilik nüfus bar›nd›rd›m. Annem, babam, eflim, alt› da çocuk. Sonra bir oda daha ilave ederek üç odal› bir ev haline dönüfltürdüm. Yirmi y›l çal›flt›m didindim ama flimdi benim de evimi yak›n zamanda y›kacaklar. Turgut Özal döneminde imar aff› ç›kt›. Bu mahalle de yan›lm›yorsam üç ki-
- 17 sene oluyor. - Buraya gelifl sebebiniz nedir? - Bolu’dan geldim ben buraya, 17 sene önce yapt›rd›m bu gecekonduyu. Eflimin alt›nlar›n›, bileziklerini sat›p öyle yapt›m. Çok zorluklar yaflad›m, zorluklar çekerek yapt›m. Memlekette ifl yok güç yok. ‹flte bir gecekondu yapt›k buraya. - Kaç çocu¤unuz var? - Bir tane. - Burada, genelde hangi illerden göç eden insanlar var? - Akl›n›za gelemeyecek her yerden var neredeyse. Karadeniz’den, Do¤u’dan, Bat›’dan her yerden. - Y›k›m an›nda evde miydiniz? - Hay›r iflteydim. - Nas›l ö¤rendiniz? - ‹flyerinde ö¤rendim ama izin alamad›m. ‹flten döndü¤ümde zaten her yer y›k›lm›flt›. Ne tahta kalm›fl, ne kap› kalm›fl hiçbir fleyi sa¤lam b›rakmam›fllar. Hep
iyi koflullarda yaflas›nlar, inflallah evleri y›k›lmaz, ben onu isterim. - Evlerinizi y›kmalar›n›n sebebi nedir? - Buran›n plan›, projesi sat›lm›fl. - Kime? - Bilmiyorum. - Albayrak flirketine satm›fllar bildi¤imiz kadar›yla. Villa yap›lacakm›fl. - Büyükflehir Belediyesi buraya konut yapacakm›fl herhalde. Buralar daha yap›lmadan sat›lm›fl. Art›k villa da yaparlar m› bilmiyoruz. Tabi niye yapmas›nlar. Havaalan› var, deniz manzaras› var... - Mesle¤iniz nedir? - Ben fabrikada çal›fl›yorum. Yan sanayi, Aygaz fabrikas›. - Ne kadar maafl al›yorsunuz? - Alt› yüz milyon. - Nas›l geçineceksiniz bu parayla? Elektrik, su, vergiler... Siz buradayken fatura ödüyor muydunuz? - Tabi. Kanalizasyon sorunu yoktu.
fliye tapu verildi. Biri ben, di¤erleri ise yan›mda oturan di¤er komflular›m. Tabi bu bizim evlerimizi y›kmayacaklar› anlam›na gelmiyor. Bizim evlerimizi de y›kacaklar. Burada bir blok vard› mahkemelik olmufllard›, daha sonra da y›kt›lar. fiu gördü¤ünüz bloklar da mahkemelik olduklar› için bofl. Velhas›l; eme¤ini, aylar›n›, y›llar›n› ver, ne yaparsan yap, ba¤ bahçe... Burada su yoktu. Elektrik, su... Ben buradan taa Kurtköy’e gidip su getirirdim. Cumartesi- Pazar tatil oldu¤u için el arabalar›yla, han›m›mla gidip çamafl›r y›kard›k, derelerde kurutup getirirdik. Geçinmek için buralarda bir keçi al›p beslemifltik, sütünü han›m›m sa¤›p satard›. Alt› çocu¤u büyütmüflüz. “Kendini nas›l hissediyorsun?” dersen; sabunun, buzun üstünde nas›l durur insan. Kay›p düfler, beyin kanamas› geçirir. Ben de kendimi öyle hissediyorum. Komflumun evini y›kt›lar. Ben de onun üzüntüsünü paylafl›yorum, onun-
14
la a¤l›yorum, ne de olsa bir bardak çay›n› içtik... Komflum “Sa¤lam kalan kiremitleri al götür, ifline yarayanlar› kullan.” diyor. Nas›l alay›m? Elim varm›yor. Almayaca¤›m da. Bize buralar› lay›k görmediler. Sanki biz baflka ülkelerden gelip buraya yerlefltik. Ak›n A¤abey, birden laf› bölerek: “Burada Bulgarlar’a sat›lan yerler var. Onlar da kardeflimiz tabi ki ama bize öyle davranm›yorlar. Kendi halk›na daha ac›mas›z davran›yorlar. Ben bu ülkede askerlik yapt›m. Hizmet verdim” diyor… Temel Amca’ya sorular sormaya devam ediyoruz, çünkü kendisi bu bölgeye yerleflen ilk kifli. - Amca senin az önce söyledi¤in bir söze iliflkin Baflbakan bir aç›klama yapt›: “Nereden gelip, nereye gittikleri belli olmayan insanlar” dedi. - Ben o kelimeleri yak›flt›ram›yorum kendisine. Önce kendi gelmiflini geçmiflini elefltirsin, bir de Müslüman olacak! Ben
- Amca sen y›k›m oldu¤unda evdeydin herhalde? - Ben saat üç buçu¤a kadar yatmad›m. Zaten diken üstündeyiz. Daha sonra yata¤a girdim, sabah kalk›p namaz k›lacakt›m. Dörde do¤ru bir gürültü koptu. Evde han›m ve k›z vard›. Gürültüden korkmufllard›. Beni kald›rd›lar bask›n var diye. Ben de atletle ç›kt›m. Giyinmeye bile f›rsat bulamad›m. Kap›m›z›n önünde de barikat vard›. Kap›ya bir ç›kt›m, bizim bahçenin içinde bir sürü asker vard›. Her yer asker doluydu ve her yere gaz bombas› atm›fllard›, yo¤un duman vard› mahallede. Zaten bir yere k›p›rdayamad›k. O arada ifl makineleri geldi ve hemen y›kt›lar evleri. Ben sonra zar zor ç›karak ekmek almaya gittim. ‹çler ac›s›yd›, vurup k›rd›lar her yeri. Ba¤›ranlar, a¤layanlar, bay›lanlar... - Birçok insan da yaraland› zaten. - Evet, televizyonlara ç›kmad› ama bir sürü insan yaraland›. Yafll› insanlar, ço-
ederek evine götürüyor bizi. Yürüdü¤ümüz her yerde bir an›s› var, bunlardan bahsediyor. Çocuklar› evlenip ayr› yerlere gitmifller. Efli ve bir k›z›yla yafl›yor Temel Amca. Han›m›na sesleniyor hemen. “Misafirlerimiz var han›m, birer bardak meyve suyu getir.” Yafll› teyze kendi bahçelerinde yetifltirdikleri eriklerden yapt›klar› meyve sular›n› bardaklara doldurup getiriyor. Ona da geçmifl olsun diyor, elini öpüyoruz. Temel Amca, evlerinin yan›ndaki barikatlar› gösteriyor bize. Askerlerin hangi yönden mahalleye girdiklerini, oturdu¤umuz bahçede bile yüzlerce askerin oldu¤unu söylüyor. Meyve sular›m›z› h›zla içip gidece¤imiz yere yetiflmeye çal›fl›yoruz. Temel Amca kolumuzdan tutup meyve a¤açlar›yla dolu olan bahçeye sokuyor bizi. “Kopar›n yavrum, yiyin. Bak bu erikler daha güzel, as›l bunlardan yiyin. Rahmetli annem bu a¤açlar›n dibinde abdest al›rd›. O zaman suyu kuyulardan çekip getirirdik, ziyan olmas›n diye a¤açlar›n dibin-
Sivas Temeltepe’de askerlik yapt›m. Vergilerimi ödüyorum, çocuklar›m›n biri fi›rnak’ta, di¤eri de Burdur’da. Bugün devlet bana bir kar›fl topra¤› çok görüyor. Hiç olmazsa parayla satsalard›, ona da raz›y›z. Hilal konutlar›na, daha baflka birçok yere satt›lar buray›. Neden bize sats›nlar ki; birilerinin cebini doldurmak, birilerine peflkefl çekmek varken... Devlet adaletli olmal›. Kirada oturan insanlar vard› burada. Hepsi aç›kta kald›, gidecekleri yerleri de yoktu, onlara ne oldu bilemiyorum. Ak›n A¤abey sinirlenerek yine giriyor araya: “Ya ben nas›l ödeyece¤im bu taksiti; bunun elektri¤i, suyu, telefonu, do¤al gaz›, güvenlikçisi... Ben alt› yüz milyon maafl al›yorum. Her ay iki yüz otuz milyon ödemek zorunday›m. Çolu¤um çocu¤um var, hastal›k olur. Hadi benim sigortam var bir de olmayanlar ne yaps›n? Bize üç ay ödemek flart›yla bu konutlar› verdiler, ödemedi¤imizde buradan da atacaklar.”
cuklar, kad›nlar... Mesela doktor ve ambulanslar vard› ama yaral›lara müdahale etmiyorlard›. Askerler insanlara tafl at›yorlard›. Bir de bas›nda yirmi evin y›k›ld›¤›n› söylediler, oysaki k›rk üç ev y›k›lm›flt›. fiimdi benim evimi y›kacaklar ve ben karfl›l›k vermeyece¤im olur mu? Sonra da “terörist” diyecekler. Biz, evimizin y›k›lmas› korkusuyla bir ayd›r uyuyam›yoruz. Devlet bizi resmen çöpe att›. Tayip Erdo¤an’›n bo¤az›nda kals›n yedi¤i lokmalar…
de abdest al›rd›k” diyor. Teyze de bir yandan çantam›za erikleri zorla doldurmaya bafll›yor. “Arkadafllar›n›za da götürürsünüz yavrum, al›n” diyor. Bahçede yapt›¤›m›z sohbetin ard›ndan gitmek için izin istiyoruz. Amca bir daha gelmemiz için ›srar ediyor. Tekrar gelece¤imize dair söz vererek, ikisinin de elinden öpüp, mahalleden üzüntüyle ayr›l›yoruz. Yolda y›k›nt›lara bakarken, içimizden; “Y›kt›klar› sadece evleri de¤ildi. Oradaki paylafl›m›, yard›mlaflmay› yok etmek, umutlar›n› y›kmak istiyorlard›. ‹ki göz gecekondular›n› y›kt›lar belki ama umutlar›n› y›kamad›lar” düflünceleri geçiyor. Bir gün aln›m›z›n teriyle, diflimizle t›rna¤›m›zla kazand›¤›m›z bu topraklar üzerinde bir daha y›k›lmayacak evler yapman›n, çocuklar›n enkazlardan demir toplamak yerine; meyve a¤açlar›ndan erik, kay›s› toplayacaklar›n›n umudunu tafl›yarak Cambaz Bay›r›’ndan ayr›l›yoruz... ❏
Temel Amca ve Ak›n A¤abey’le sohbet ettikten sonra yanlar›ndan ayr›l›yoruz, vaktimiz de dar. Oradan Kartal Gülsuyu’na geçmemiz gerekiyor. Ak›n A¤abey ayr›l›yor yan›m›zdan. Temel Amca sohbet etmeye devam ediyor. Tek tek foto¤raf›n› çekiyoruz her fleyin. Y›k›nt›lar›n aras›ndan okula giden çocuklar›n müzik defterini, üzerine resimler çizdi¤i matematik defterlerini görüyoruz. Temel Amca ›srar
15
adnan yücel
fliir
Acıya kurşun işlemez Sabrın çalkanıp taştığı sulardadır Çığlıklarla parçalanmış uykularda Buruşturulup atılmış aşklarda Ve çalınmış mutluluklardadır Ses ile yürek Büyük rüzgarların o yanık şarkısı Hala yükselir içimizden sürer yankısı Coşkunun doruklarında sürer yankısı İlk kurban adanırken bir nehire Korkunun ilk nişanında başlamıştır Gözyaşının ilk damlasından kalma Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne Kanla yazılan yasalarla Açlığın otağ kurduğu sabahlarla Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir Acıya kuşun işlemez artık Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir Yok bundan böyle ter yarası Zincir tutsaklığı ve sabır Kırbaç yalvartması sessizliğin Can pazarı ve kahır yok Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek
16
Adımız halk olduğu günden beri Bir direnç olmuştur bizde sevinçler Şimdi acının her kuraklığında Onlar Yüreğimizin ovalarına çiselenirler Boşuna değil bu ölürcesine sevmek Ve ölürken bile yürümek Boşuna değil Hep yatağı olduk tarih ırmağının Yenilgilerle durulmanın Zaferlerle köpürüp kabarmanın Ama hiçbir zaman Anası olmadık geçmişi doğurmanın Yıldızlar ve sular tanıktır bize Aç ve kavruk bir memeden Direnmeyi yudum yudum emen Bir çocuk gibi öğrendik Ve direndik Ordular kurduk türkü renklerinden Bütün ağıtları bir hücumda yendik Acıya kurşun işlemez artır Bir yaşamayı zulümsüz sevdik
Bin y›ldan beri düflüncesi yasaklanm›fl bir toplumun sesi nas›l ç›kar? Sesi kan içinde ç›km›flt›r hep. Topraklar› ac›l› topraklara dönüflmüfltür. O topraklarda açan çiçekler bile ac› renginde olmufltur hep… ‹ç çekiflim ve baflkald›r›fl›m bu yüzden. A D N A N YÜCEL
ADNAN YÜCEL 1953-2002 17
tav›r
izlenim
evrefle’nin roman mahallesi’nde bir gün...
- Evrefle’ye gidiyoruz! - Evrefle’de ne var a¤abey? - Yollar› darm›fl diye duyduk, bir gidip bakaca¤›z! -? - Bas gaza Serdar... Gidiyoruz. Kalabal›k bir ekip olarak düflüyoruz Evrefle yollar›na... Evrefle’yi bilmeyen var m›d›r? Herkesin hat›rlad›¤› meflhur türküdür o “Evrefle yollar› dar, bana bakma benim yarim var...” Bundan bir kaç ay önce bir dostumuz, okurumuz bahsetmiflti telefonda, “Sepet örerek geçiniyorlar, isterseniz gelin bir gidelim...” Aylar sonras›na nasip oldu Evrefle’nin Romanlar’›yla tan›flabilmek. Asl›nda esas isimleri “Çingene”. Ancak bu tan›mlama ülkemizde y›llard›r bir afla¤›lama olarak kullan›ld›¤› için kendilerini “Roman” olarak ifade ediyorlar. Yol boyunca, hiç bitmek bilmeyen günebakan tarlalar›n›n doyumsuz seyrinde, Evrefle’ye ne zaman vard›¤›m›z›n fark›nda bile de¤ilim. Evrefle, Gelibolu’ya ba¤l› bir belde. Yöre insan› oldu¤um için Romanlar’a da, bu bölgede yaflayan yöre halk›na da yabanc› de¤ilim, ancak içimde yine de bir heyecan var. Arabam›z Evrefle’nin meydan›n› geçip arka mahallesine
18
do¤ru ilerlerken yollardaki toz iyice kabar›yor. Merakl› gözler bize çevriliyor. Yanlar›ndan h›zla geçiyoruz. Bir kamyon, yolu t›kad›¤› için mecburen durup misafir gitti¤imiz Roman kardeflimizin ismini kamyonun içindekilere soruyoruz; “Tam üstüne bast›n›z, burada” derken o, heyecanla iniyor kamyondan. “Hofl geldiniz, hofl geldiniz... Haberim var gelece¤inizden...” Bizim arabaya atl›yor. Art›k bize, mihmandarl›k edecek! Arabay› mahallenin en tepesine çektiriyor. “Neden buraya geldik?” der gibi bak›yoruz. “fiimdi çoluk çocuk saracak arabay›...” Mahalle dediysek, ço¤unlukla bofl arazilerden olufluyor. Genifl bir alan üzerine kurulmufl. Çad›rlar kurulu bu arazide. Çad›rlar›n önünde ekmek yapanlar, uzan›p yatanlar var. Yabanc› oldu¤umuz için bize flüpheci bak›yorlar. Ancak yan›m›zda kendilerinden birilerini görünce rahatl›yorlar. Çok eski yap›lardan olufluyor köy evleri. Eski tafl yap›lar… Bunlar›n art›k yap›lmad›¤›n› ö¤reniyoruz, daha pek çok fleyin yok oldu¤unu ö¤rendi¤imiz gibi... Mihmandar›m›z bizi pefline tak›p seri ad›mlarla köyün içine dal›yor. Arkam›zdan ise bir ordu çocuk geliyor. Neslihan, Hacer, Yon-
ca, ‹lknur, Emrah... Hiçbiri okula gitmiyor. “Neden?” diye sormak tuhaf bir soru belki ama soruyoruz. Köyde dört çocu¤u olan ancak birini okula gönderebiliyormufl, bunlar› da sonradan ö¤renece¤iz. Çocuklar konuflmalar›m›z› dinliyor, gülüyor, bizi tan›maya çal›fl›yorlar. “Gelirken niye çocuklara bir fleyler getirmeyi düflünemedik?” diye hay›flan›yoruz ama telafi edece¤iz. “Çekin istiyorsan›z foto¤raf!” diye çad›rlar›, at arabalar›n› gösteriyor a¤abeyimiz. Heyecanla birkaç kare foto¤raf alabiliyoruz. Sepet ifli art›k neredeyse yap›lm›yor köyde. Sepetçilik son nefesini vermek üzere... Sepet ördükleri kam›fllar› gösteriyor bize. “Bu kam›fllar› fiarköy’den parayla al›yoruz...” - Mahalleyi gezmek ister misiniz? - ‹steriz... Mahallenin içine do¤ru ilerliyoruz. ‹lk dikkatimizi çeken fley, bir tafl f›r›n oluyor. Elimizi dokundurdu¤umuzda henüz so¤umam›fl oldu¤unu fark ediyoruz. Ekmeklerini burada pifliriyorlar. “Haftada bir sefer yakarlar f›r›n› üç dört gün yapmazlar. Komflular birbirini idare eder” diyor.
Tuvalet görüyoruz, tafltan örülmüfl. Burada, tuvaletler evlerin d›fl›nda. “Bu tuvalet mi?” diye sorunca mevzu aç›l›yor. Mahallenin temel sorunu kanalizasyon... Fosseptik d›flar› ak›yor. “Sineklerden duram›yoruz burada” diyor. Çocuklar ishal... “ANAP’›n, DSP’nin belediye baflkanlar› geçti; buraya bir fley yap›lmad›. Bizim burada Roman bölgesinde bir fley yok. ‹shal çok var. ‹çme suyuna kanalizasyon kar›fl›yor. Bunlar› özellikle yaz›n. Yaz›n bu kepazeli¤i...” Yaz›yoruz a¤abey. Evrefle’nin Roman mahallesinde kanalizasyon sorunu var. Seçimden seçime gelen politikac›lar, onlar› seçim biter bitmez unutuyor... Anlat›yorlar hepsi bir a¤›zdan: “Buras› çok geri kald› kardafl, çok geri kald›. Seçim zaman› gelirler ondan sonra kimseyi tan›yan yok. Malkara’ya gittik, Tekirda¤’a gittik. Jandarma mandarma bizi da¤›t›yor. B›rakm›yor. Gitti¤imiz yerde köylüler de çal›flt›rm›yor...” Kald›r›m kenar›na oturan kad›nlar bize bak›yorlar merakl› merakl›. “K›zlaaar, foto çeksin mi foto?” “Para verin, para vermezseniz çekmek yok” diyor bir yafll› kad›n. Burada çekim parayla. Kuca¤›nda bir bebek var. Bebe¤i sevmek
istiyorum. Nine bebe¤i bana uzat›yor. “Al senin olsun götür bak!” diyor. Gülüyorum. Bebek de bana gülümsüyor. Bebe¤i kuca¤›ma al›p sevmem, bir s›cakl›k yarat›yor ortamda. Ancak nine para ›srar›ndan vazgeçmiyor... Bebe¤i uzat›yorum nineye. “Torunudur” diye düflünüyorum ama sonradan ö¤renece¤iz ki burada 30 yafl›ndakilerin bile torunu var! Çünkü evlilikler 13–14 yafllar›nda yap›l›yor. K›z da, erkek de bu yafllarda evleniyor, aile kuruyor. Bu bebek, ninenin iki-üç kuflak sonraki torunu belki de. Bebe¤i geri verirken “Allah sana da versin bir tane de ona bak” diyor. Genç k›zlarla foto¤raf çektiriyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. ‹simleri Halime, Ayfle, ‹lknur... Köyde herkes hem Romanca, hem Türkçe konufluyor, çocuklar Romanca da biliyor. Bu çok güzel bir fley… Yan›m›zda beliren bir çocu¤a soruyoruz hemen: - Araba ne? - Tamahi. - At ne? - Brahni - Aferin sana be! Romanca’y› hiç unutma olur mu? Çad›rlar›n oldu¤u arazilere do¤ru ilerliyoruz. “Kokuyu fark ediyor musunuz?” diyor bi-
ze. - Pislik yuvas› buras›. Kepçe yollam›fl buraya Baflkan, aha buray› alm›fl, geri kalan›n› almam›fl. - Kaç meslek var burada? - Mac›r mahallesi fluradan afla¤›... Ancak o hala kanalizasyondan bahsediyor... - K›r buradan su borusunu... - Elektri¤i olmayan var m›? - Elektri¤i olmayan olmaz m›? Ço¤unlu¤u gaz yak›yor... - Bu evlerin tapusu var m›? - Evlerin hepsi tapulu de¤il. Seçim zaman› geliyorlar flunu yapaca¤›z, bunu yapaca¤›z... Yirmi y›l geçmifl aradan hala tapusuz evler var... Bayramiç köyünden bunlar› toplam›fllar getirmifller. M›s›rlar falan ekiliymifl buralarda. “Ahmet gel sen buraya”, “Mehmet gel sen buraya”, bunlar› buraya yerlefltirmifller. fiuradan köye. Yaz oldu¤u için sonra oraya Pomaklar yerleflmifl. - Lozan anlaflmas›ndan sonra mübadeleyle gelmifller Pomaklar.
19
- Do¤rudur, bilmiyorum o kadar›n›... - Darmada¤›n›k buras›. En son Evrefle... Ben bilemiyorum 50–60 sene belki daha fazla. Bunlar› Gelibolu’dan devlet toplam›fl. “Gelin” diyor “buras› bofl, buras› sizin” diyor. ‘64’te bizi buraya yerlefltiren Hüseyin Baflkan’d›. Buras› komple tarlaym›fl. Baflkan parsellemifl buralar›, birer ikifler yerlefltirmifller. Hepsi nüfusa kay›tl›. Okul durumu, dört çocuk varsa biri okuyor. Okulda yer var, ama maddi s›k›nt›dan gönderemiyoruz. Ne cezalar geliyor ama para yok. Mart, Nisan dedi¤in zaman ne torbada kal›yor, ne köflede kal›yor... O köy benim flu köy senin geziyoruz. Sonra befl senede bir seçim... “Bunlara arazi de¤il, bunlara orman› vereceksin” dedi. Bak flu karfl›daki tepeye bir hamle yapt›k, açt›k oray›, orda 1500–2000 dönüm arazi var. Ahmet buradan girdi, Mehmet oradan girdi, Osman buradan girdi, ald›lar elimizden ama yine de en düzgün buran›n Roman›d›r. Ne h›rs›z› var ne u¤ursuzu var. Orman iflinde de çal›flam›yoruz. fiimdi bir kanun ç›karm›fllar, Yenice’de ifl varsa köylü oran›n iflini yap›yor, Bayramiç’te varsa köylü yap›yor. - A¤abey sen kaç yafl›ndas›n? - Ben 71’liyim. A¤abey diyoruz ama neredeyse yafl›t›z. Olsun... Torun torba sahibi, a¤abeyimiz bizim yine de... Bozmuyoruz durumu devam ediyoruz “a¤abey” demeye. - Müzikle u¤raflan yok mu a¤abey köyde? Sizin gelene¤inizdir... - Yok... Kalmad›. - Dü¤ünlerinizi nas›l yap›yorsunuz? - Dü¤ünler için baflka yerden davul zurnac› tutuyoruz. Keflan Malkara’dan tutuyoruz. - Hiç mi bilen yok? - Darbuka çalanlar var da, yaln›z keman, klarnet
20
falan çalam›yorlar. ‹yi bir haber de¤il bu. Onlar çileli ama güleç yüzlü insanlar. Onca afla¤›lanm›fll›¤a, horlanmaya, yok saymaya, insan yerine konmamalar›na ra¤men... - Müzikle u¤raflan yok. Kalayc›l›k öldü... Yevmiyeye, nohuda sezonluk gidiyoruz. Gençler eski sanatlar› bilmiyor. Kalayc›l›¤›, sepetçili¤i unuttuk. Çelik tencereler ç›kt› kalayc›l›¤› öldürdü, plastikler ç›kt› sepetçili¤i öldürdü. Has›r da yok. Malkara yap›yor has›rc›l›¤›. Hayvan besleyen de yok. Bohçac›l›¤› da önceden yap›yorduk, o da öldü. Gene geziyoruz, üçer befler hane böyle geziyoruz... - Geçiminiz nas›l oluyor? Çocuklar›n karn› nas›l doyuyor? Çiftçilikle de u¤raflm›yorsunuz galiba? - Burada bir çiçek var, bir de bu¤day... Amelelik, baflka bir fley yok... - Teneke mi tafl›yorsunuz? - Geçen sene kasa tafl›maktan kaburgalar›m a¤r›d› hep. - Bundan 15 sene önce ifl çoktu. Ormana giderdik. Biz dört kardefliz. Domatese gidece¤iz köylere, ne bulursak yapaca¤›z, h›rs›zl›¤›n haricinde! ‹fl bulursak gidece¤iz, bulamazsak çad›rday›z... Belli bafll› bir yevmiye belirliyoruz, iki milyon, üç milyon... - Atlar› sat›yor musunuz, yavrular›? - Yok... - Ben mesela befl sene kuzu ald›m, kurbana bakaca¤›m. Bir tarafta beygirim varsa... Bu zamanlar saman ba¤lat›yoruz, haz›rl›¤›n› yap›yoruz. Mart’tan sonra… Puuuuuuuuuh! Köylerin içinden geçerken gülüyor millet bize “Ne bu kepazelik!” diyor... Ak Parti belediye baflkan› olamad›. Kendi imkanlar› içinde... Ankara’dan para da gelmiyor belediyelere... - Afla¤›daki mahalleler sizden iyi ama. - Onlar›n üç befl parça mal› var, arazisi var adamlar›n. Belediyed e n
kimse faydalanam›yor. Zay›f olanlara kömür falan veriyor baflkan›m›z... Di¤er yerlere uzanam›yor. - Tafl ev ustas› var m› sizde? - Önceden vard›, flimdi tu¤la oldu. Tafl olay› bitti sadece temelin alt k›sm›na konuyor. Hepsi öldü art›k... Belediye “tamam” diyor kanalizasyon için ama bir faaliyet yok... - Sabit ifl bulup çal›flan var m›? - Bir kifli var. - Kaç hane buras›? - Hane olarak 150 kifli var. Bir hanede 6 kifli var. Nüfus olarak 250 art› 250 befl yüzü falan geçiyor. Seçim yaklaflt›¤› zaman tamam› buradad›r. Evrefle’nin nüfusu 3000 vard›r. - Sa¤ sol meselesi var m› köyünüzde? Seçimde kimlere oy veriyorlar? - Bir kez hepsi bir partiye verdi, bir daha olmad›. ANAP’a veren var, CHP’ye veren var. Ço¤unlu¤umuz Ak Parti’ye verdik, baz›lar›m›z CHP’ye verdi. Bir baflkan›m›z vard›, o üst üste iki dönem seçildi. Bu kald›r›mlar› o yapt› rahmetli. Bu sular›m›z hep tafl›mayd›. O ‹brahim Kalt›fl’›n döneminde herkes evine su ald›. Bir eksi¤imiz kanalizasyon. Geçim s›k›nt›s› artacak. Baz›lar› burada ›rk ayr›m› yap›yor. Romanlar’a ifl vermek istemiyor. Pancar çapas›na kimseyi ça¤›rm›yorlar. Günebakan çapas›nda çal›fl›yoruz ama en çok Gelibolu’nun Romanlar’›n› severler. En tutarl› Gelibolu’nun Romanlar’›d›r. Aydo¤du çok tehlikelidir. Romanlar’›n da, Keflan’›n da yüzkaras›... ‹fl olsa ben yapmaz m›y›m be yaa? Ben ister miyim böyle zebillik? Behraml› köyü yerleflik. Onlar çiftçi, onlar›n durumu çok iyi. Bize toprak veren yok. Nereye gitsen bar›nam›yorsun. ‹psala, Lüleburgaz. Hiç bir yerde bar›nam›yorsun... Bu s›rada çaylar›m›z geliyor. Teflekkür ediyoruz, “Ne demek?” diyor, “Biz Ahmet A¤abey’in çok ekme¤ini yedik.” Köye bir referansla gittik. Referans›m›z çok sa¤lam ç›k›yor. Hat›r› köyde büyük... Çay getiren gelin, birer bardak daha içip içmeyece¤imizi soruyor. - Yapay›m birer tane daha... Sen amca? Sen içecek misin çay? - Yeflil kart›n›z var m›? - Var, Allah raz› olsun. Doktorumuz süper. Bize çok iyi davran›yor. Bak flimdi ça¤›r, gelir buraya. Doktorumuz çok iyi. Baflkan›m›z da efendi. ‹nan ki… Elinden geldi¤i kadar›yla yap›yor... - Yafll›lar anlatm›flt›r belki, siz nerden gelmiflsiniz buraya bilgin var m›? - Benim dedem Selanik’ten gelmifl. Fahri day›mlar Balkanlar’dan göç etmifller, sonra buraya gelmifller ama yerleflim yeri Bayramiç’mifl. Pomaklar
gelince, Muhacirler gelince bizimkiler oray› terk etmifl. Onlar toprak sahibi de oldular. - Cenazelerinizi nerden kald›r›yorsunuz? - Cenazeleri omuzlarda tafl›yorduk, taaa köyün ç›k›fl›na kadar. Evlerden kalk›yordu cenazeler. fiimdi cenaze arabas› var. Camiye götürüyoruz, Müslüman’›z. Bir dilimiz ayr›. Dilekçe verdik kaymakama, valiye. Bize K›pti diyorlard›, kabul etmedik. Biz Roman’›z. - Asl›nda Çingene kötü bir fley de¤il. Kürt, Laz, Türk gibi. Ancak bizde öyle bir hale gelmifl ki, Türkler de kötü bir fley san›yor bunu... Siz kendinize Roman diyorsunuz. Rom, insan demekmifl, roma da topluluk demekmifl. Siz asl›nda Hindistan kökenlisiniz. Eskiden yerleflikmifl sizin topluluk. Sonra bir kral geliyor sizinkileri sürüyor, sürülünce hep bir yerlere gidiyorlar baflka ülkelere gidiyorlar. ‹spanya’ya, baflka yerlere... Ama onlar›n, durumu sizden iyi... Karavanlar› var onlar›n istedikleri yere gidiyorlar. Bu olaydan sonra da¤›lm›fl Romanlar dünyaya.
- Ama makineyi seversiniz... Y›llarca göçebe yaflad›n›z, laz›m tabii... - Herkesin kendine göre bir çakar çakmaz› vard›r ama birbirine kullan›lmaz. Çekmez. Çekti¤i zaman vurmas› laz›m... Üzerine geldi¤i zaman vurur. Benim buramda dört tane b›çak yaras› var. Hiç ac› bile hissetmemiflim. - Çocuklar sigara içiyor mu? - Gençler içiyor. Devir olmufl 2005, kime meram anlat›rs›n? - Kad›nlara dayak atar m›s›n›z? - Oooo, yanl›fl yapt›¤› zaman, dinlemedi mi... - Dövmeyin kad›nlar›… - Kad›n erke¤in kölesidir... Çamafl›r›n› y›kar, ekme¤ini yapar, yorgan›n› yapar. Aya¤›m› y›kayacak kad›n. Tarlaya da gidecek benimle beraber, öyle...
- Dü¤ünlerde kad›nlar içer mi? - ‹çer be... Bayramda içmeyiz biz. Kurbanda hayatta içmeyiz. H›drellezde içeriz. Ramazanda orucumuzu tutar›z... Tutmayan da var tabii. Tamam› tutmaz, içki de içen var yani. Evlere gidip ziyaret ederiz. H›s›m akrabay› han›mla beraber dolafl›r›z. Camiye gideriz. - Kaç y›ll›k mezar›n›z var? - 45-50 y›ll›k, belki de daha fazla. Dedem Yüllüce’de, ninem Çakal’da. Anam›n babas› anas› Bursal› köyünde da¤›n›k be ya millet... K›rklareli, Burgaz oran›n yerlisi olmufllar, çiftçi olmufllar. O dönemlerde Romanlar daha iyiymifl. Arazi alman›n zaman›ym›fl o zamanlar. O zaman sepet para yap›yormufl, kalay yapan kimse yok. Sepetçilik önemli. Günebakan› küfeye koyar, efle¤e yüklerlerdi. Çamafl›rlar› seleye koyarlard›. Ekseri sepet ören Burgaz, K›rklareli’dir. - Köylülerle sorun ç›k›yor mu? - Ne diyorsun, ne diyorsun? - Ihlamur toplamad›n›z m›? - B›rakm›yor ki köylü... - Köylüler art›k köylerine misafir kabul etmiyorlar. “Nerelisin?” Evrefleli, “git orda kal”. Kimsenin ne tavu¤unu çal›yoruz ne bir fley yap›yoruz. Böyle devam ederse ne olacak bilmiyoruz. fiimdi bundan sonra daha zor... - Okula gittin mi sen? - Burada baz› dönemler kurs oluyor. Ben kurslara gittim, öyle ö¤rendim. - Sende pek b›y›k yok a¤abey, asl›nda b›y›kl› olmaz m› sizinkiler... - fiurada bir arkadafl var günde üç çeflide giriyor. Sülo’yu ça¤›r›yor, Sülo yan›m›za geliyor. Muhabbet ediyoruz baflta. Kim oldu¤umuzu,
Anlatt›klar›m›z› ilgiyle dinliyorlar. - Ekonomik sorunlar çözülünce Roman yaflam›ndan ç›k›yor insanlar. Yani Romanl›k ölüyor. Ekonomik gücün olmazsa Roman yaflam›n sürüyor. Mesela Serkan Çalg›’y› bilirsiniz. ‹stanbul Üniversitesi’nde hoca. Daha bir sürü var böyle. Yani mesele ekonomik... - Do¤al önderleriniz var m›? - Anlafl›lmad›. - Yani bir sorun ç›kt›¤› zaman gidip ak›l dan›flt›¤›n›z... Yafll›, sözü dinlenir insanlar diyoruz. - Bir kavga ç›kt›¤›nda bir büyü¤ümüz gelir, “Ayr›l›n bakal›m, sen hakl›s›n, sen haks›zs›n.” Cinayet falan olmaz.
21
dergimizin niteli¤ini saklam›yoruz Sülo’dan. Ancak Sülo bizden pek hofllanm›yor. Sonradan Ak Partili oldu¤unu ö¤rendi¤imiz Sülo, bizi pek sevmiyor, konuflmak da istemiyor. Bizi köyde gezdiren kifliyle k›sa bir tart›flma yafl›yorlar. Bizi kimin gönderdi¤ini söylemek akl›m›za gelmiyor. Sülo da onun ekme¤ini yedi¤i için, söylesek asl›nda bize tepki göstermezmifl. Ancak bunu söylemiyoruz. “Devlet bize her imkan› sa¤l›yor.” diyor Sülo. Evet... Sa¤l›yor. Çocuklar›n o yüzden bald›r› ç›plak… Kanalizasyonlu su içiyorsun o yüzden. Seçimden seçime bak›yorlar yüzünüze. Çocuklar okula gidemiyor. Okul var ama Sülo, sen gönderemedikten sonra ne k›ymeti var? Akl›m›zdan geçiyor ama söylemiyoruz bunlar›. Devletin tan›d›¤› imkanlar bunlar. Karfl› ç›karsan, solu¤u jandarmada al›rs›n. Belki de bundan karfl› ç›kam›yor gerçekleri görmüyorsun. Yine de hor görmüyoruz seni... K›z›yor bize, “Devleti küçümsemeyin. Baflkan k›zar bize sonra. Reklam m› yapacaks›n›z bizi? Ne reklam›? Bu mahallenin sorumlusu benim arkadafl›m, belgeniz var m› sizin? Çekmenizi de istemiyoruz. Biz oyuncak m›y›z? Herkes gelip çekiyor rezilli¤imizi, dalgan›za bak›n siz...” Biliyor musun Sülo, seninle biz, beraber yak›ld›k 1945’in Almanya’s›nda, Nazi f›r›nlar›nda. Hitler, Yahudilerden sonra en çok komünistleri, sonra Çingeneleri yakt›. Alman diktatörünün Yahudiler için ateflledi¤i f›r›nlar›n bacalar›ndan Çingene dumanlar› da yükseldi. Yani sizinkileri yakt›lar onlar, sizi kurtulufla götürecek olan bizimkileri de, hepimizi. Küllerimiz birbirine kar›flt›, bu yüzden kardefliz. Sizinkiler Auschwitz gibi imha ve çal›flma kamplar›nda, laboratuarlarda öldürüldüler. Kobay olarak kullan›ld›n›z. T›pk› bir fare gibi, anl›yor musun Sülo? Faflist teorisyenler “Bu Çingeneler, Avrupa’ya yabanc› kan› tafl›yorlar” diyorlard›. Söylemeye dilimiz varm›yor ama söylemek zorunday›z. Sadece Almanya m› san›yorsun? Fransa’da 15 bin, Polonya’da 35 bin, Macaristan’da 28 bin, Rusya’da 40 bin Çingene, Naziler taraf›ndan topluca öldürüldü. ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda… Litvanya ve Estonya’da tüm Çingeneler öldürüldü. 1942’de Litvanya’da 2 bin Çingene, faflistler taraf›ndan öldürüldü. Çek ve Slovak faflistlerin de en az 3 bin Çingeneyi öldürdüklerini biliyoruz. Romanya’da faflist hükümet, ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda 36 bin Çingeneyi öldürdü. Yine ‹kinci Dünya Savafl› y›llar›nda, Polonya’da yaklafl›k 4 bin Çingene kurfluna dizilerek öldürül-
22
dü, binlercesi de gaz odalar›n›n bulundu¤u esir kamplar›na gönderildi. 1944 y›l›nda, Polonya’da gecekondularda yaflayan 35 bin Çingenenin tümü yok edildi. Daha sayal›m m› Sülo? Dayanabilecek misin? Fransa’da, 1938’den 1942’ye kadar, 30 bin çingene sürgün edildi ve 18 bine yak›n Çingene esir kamplar›nda öldürüldü. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan önce faflist ‹talya, sizinkileri Adriyatik adalar›na ve Sardinya adas›na sürdü. 1943’de Almanlar sizinkileri k›y›mdan geçirdiler. Yaklafl›k bin Çingene öldürüldü... Ne kadar ac› de¤il mi? Size bunlar› söylemezler Sülo. Okuma yazman da yok okuyas›n. Okusan belki ö¤renirdin. ‹lmi de çok görüyorlar sana. Niye biliyor musun? ‹flte bunlar› ö¤renmeyesin diye. Bunlar› tarih babaya sorduk o anlatt› bize. Bugün öldürmüyorlar belki ama yine insan yerine koymuyorlar sizi be Sülo! Avrupa’da marketlere ve eczanelere girmeniz yasak hala. Evlerinizi yak›yorlar, arabalar›n›z›... Ve o Avrupal›lar bahsediyor en çok, insan haklar›ndan… ‹nsan hakk› böyle mi savunulur Sülo? Size “pis” diyorlar. Nas›l temiz olabilirsiniz ki? Çünkü çöplerini topluyorsunuz size pis diyenlerin. Sanki dünyan›n bütün namussuzluklar›n› siz yap›yorsunuz. Böyle bak›yorlar si-
ze. Farkl› bir yaflam tarz›n›z, kültürünüz var ama insans›n›z her fleyden önce. Y›llard›r insan oldu¤unuzu anlatmaya çal›fl›yorsunuz. Hatta bunu kabul ettirebilmek için Çingeneli¤i inkar eder hale gelmiflsiniz. K›nam›yoruz sizi. Ne yapars›n, bo¤az derdi iflte… Can derdi... Sülo’ya bunlar›n hiçbirini söylemiyoruz. Çünkü biliyoruz ki söylesek de anlamayacak flimdilik bizi, hatta belki inanmayacak bu söylediklerimize. Sülo suçlu de¤il. Sülo bilmiyor ki... Güvenmiyor bize, kimseye. Sadece karn›n› doyurma derdinde. Kimden ekmek varsa onun peflinden gidiyor. Bir bilse kurtuluflun nerede oldu¤unu... Ama bilmiyor. Bir gün ö¤renirsin belki Sülo, kim bilir? Yolumuza devam ediyoruz. Misafir oldu¤umuz evin önünde konakl›yoruz. Sohbete kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz. H›drellez’den, geleneklerden göreneklerden konufluyoruz. “Romanl›k bitecek mi?” onu konufluyoruz. Bir gün Romanl›k bitecek bu gidiflle. Sistem böyle istiyor. Dillerini yasaklamas›n vars›n Çingenelerin, ancak ekonomik olarak yok ediyor kültürlerini. Çalg›c›l›k yok, kalayc›l›k yok, sepetçilik yok, bohçac›l›k yok, falc›l›k yok, toprak yok, ekmek yok... ‹nsan yerine konulmak yok. Ee ne var? Ne kald›? Çocuklar›n çatal karas› kafllar›n›n alt›ndaki kara gözlerine sormak laz›m. Orada ne sakl› oldu¤unu… Enver Gökçe’nin o fliiri geliyor akl›m›za: “Ben böyle tafllar›n çukurlar›n içinde kalm›flsam, Yaln›zsam / Hor görülmüflsem / Arkas›zsam / Ve böyleyse baht› siyah›m / Yemin kasem olsun / Ve ant olsun / fiart olsun / Yerde kalmaz ah›m...” Yola ç›karken Serdar’›n sordu¤u soru akl›ma geliyor: “Evrefle’de ne var a¤abey?” Evet... Serdar art›k bu sorunun cevab›n› biliyor. Evrefle üvey çocuklar›n›, ay›b›n›, eskilerini, kirlilerini saklar gibi arkas›na saklad›klar›n› saklayamad› bizden. Giderken yine bakmay› unutmufluz, Evrefle’nin yollar› dar m›yd› sahiden? Ne önemi var ki... Art›k Evrefle deyince o türküden çok daha baflka fleyler gelecek akl›m›za. Yüre¤imize onlar›n da çilesini doldurduk gidiyoruz iflte... Dönüp arkam› ba¤›rmak geliyor içimden: Neslihan… Hacer… Yonca… Emrah… Y›ld›ray… Halime… Nazl›… Ali… Bir bizi, bir de dilinizi hiç unutmay›n çocuklar ve güzel günlere inan›n... Siz yeter ki o kara gözlerinizdeki umutla bak›n bize... Çünkü gözlerinizdeki o umudu görebildi¤imiz sürece kurabiliriz ancak o kocaman dünyay›...❏
sinan gümüfl
araflt›rma
müzi¤in tarih yolculu¤u - II ‹lkel Toplumun son dönemlerinde ç›kan savafllar, yepyeni bir sistemin, yepyeni bir yaflam biçiminin do¤mas›n› sa¤lad›. Savafllarda esir al›nan düflman askerleri, öldürülmeyerek çal›flt›r›lmaya baflland›. Her biri kölelefltirildiler ve hiçbir haklar› olmadan, sadece kar›nlar› doyurularak çal›flt›r›lmaya, bir eflya gibi al›n›p sat›lmaya baflland›. Toplumsal yaflam art›k iki s›n›ftan oluflmaya bafllad›: Köleler ve köle sahipleri. Köle sahipleri, zamanla çok daha büyük köle y›¤›nlar›n› çal›flt›rmaya bafllad› ve güçlerine güç, servetlerine servet katt›. Köleci devletler olufltu. Devletin yönetimi köle sahiplerinin elindeydi. Köleler ve köle sahiplerinin d›fl›nda, özgür insanlar olarak tabir edilen, ne köle ne köle sahibi olan, ama yoksullaflt›kça köleleflme tehlikesi tafl›yan insanlar vard›. Bu kesimler as›l olarak zanaatç›l›kla u¤rafl›yordu. Toplumsal yap›n›n iki büyük s›n›fa bölünmesi, müzi¤in seyrinde de büyük bir nitel dönüflümün oluflmas›n› sa¤lad›. Art›k herkesin ortak ruh ve flekilleniflini ifade eden, do¤aya karfl› yap›lan müziklerin yerini, s›n›flara özgü geliflim izleyen müzik türleri alm›flt›. Sadece içerikte de¤il, biçimde de keskin bir ayr›m yafland›.
Köle Sahipleri ve Müzik Köle sahipleri çok daha genifl olanaklara sahip oldu¤undan, müzikle u¤rafllar›nda bilimsel geliflimin tüm imkanlar›ndan yararland›lar. Zaman sorunu yaflamad›lar. Tüm zamanlar›n› “mükemmel insan” olmak için harcad›lar. Soylulu¤un, tanr›n›n bir lütfu oldu¤unu ve ifl, üretim gibi fleylerin afla¤› s›n›flar olarak niteledikleri kölelere has oldu¤unu söylediler. Çocuklar›n› bu flekilde e¤ittiler. Halk›n dinledi¤i ve söyledi¤i müzi¤i çocuklar›na yasaklad›lar. Müzi¤in içeri¤ine asilleri öven, kutsayan, mükemmel olarak tan›mlayan, yücelten bir tarz› hâkim k›ld›lar. ‹çeri¤in ana temas›n› soylulu¤u öven anlat›mlar oluflturdu. Bu asaleti a¤›r ve dingin bir biçimde gerçeklefltirmeye özen gösterdiler. Oynak, e¤lendirici tarz›n afla¤› tabakalara ait olup, yüksek bilinçle alakas› olmayaca¤›n› düflünerek bu tarzdan özenle kaç›nd›lar. Anlat›m› sözle de yapt›lar ama as›l a¤›rl›¤› müzikal dile b›rakt›lar. Müzikle anlat›ma sözle anlat›m›n çok daha önünde bir misyon yüklendi. Müzi¤in sadece e¤lence arac› de¤il, yüksek bilinçle anlafl›labilecek bir tat vermesi gerekti¤ini belirterek birçok makam ve ses dizisini çocuklar›na yasaklad›lar. Uyuflturucu etki yapabilece¤inden korktuklar› makamlar› kullanmaktan
özenle kaç›nd›lar (örne¤in Frigyen makam›). Oturakl› ve güçlü bir etkiye sahip oldu¤unu düflündükleri makamlar› kullanmaya özen gösterdiler (örne¤in Doryen makam›). Halka ait olan müzik türünü çok ilkel ve geri bulduklar›ndan, kendi müziklerini özel olarak ayr›flt›rd›lar. Aristo bu konuda köle sahiplerine flunu ö¤ütler: “Gelece¤imiz olan gençlerin yetifltirilmesinde her türlü müzi¤i sevdirecek bir e¤itimden kaç›n›lmal›d›r. Örne¤in kölelerin, çocuklar›n, hatta baz› hayvan türlerinin bile sevebilece¤i yayg›n müzi¤in (halk müzi¤i kastediliyor / bn.) soylu kesimin gençlerine sevdirilmesinden kaç›n›lmal›d›r.” Köle sahipleri müzik ile olan iliflkilerinde, kölelere oranla çok daha büyük imkânlara sahip oldular. Tüm zamanlar›n› bu ifle ay›rabildiler; özel e¤itimler alabildiler; bilimsel tüm geliflmeleri müziklerine uyarlayabildiler; kefliflerden, savafllardan elde edilen bilgi birikimini müzi¤e tafl›yabildiler. Özel çal›flmalar sonucu, çalg› çeflidi say›s›n› art›rd›lar. Madenin geliflimi ile bak›r enstrümanlar, a¤aç iflçili¤inin geliflimi ile tahta enstrümanlar ürettiler. Matemati¤in ilerlemesi ile enstrümanlar›n boyunu, perde aral›klar›n›, deliklerini standartlaflt›rd›lar. Yine matemati¤in geliflimi ile ses aral›klar›n› stan-
23
dartlaflt›rarak, makamsal çal›flmalara yöneldiler. Enstrümanlar›n zenginleflmesi, ses aral›klar›ndaki standartlar, müzi¤in biçimsel geliflimini tetikledi ve kölelere ait müzik türünün çok daha ilerisinde bir müzik türü olarak flekillenmesini sa¤lad›. Köle sahiplerine ait bu müzik türü yüzy›llar sonra flekillenecek olan “klasik müzik”, baflka bir deyiflle “sanat müzi¤i”nin temellerini oluflturdu. Özgür insanlar olarak an›lan s›n›fa dâhil olan müzisyenler, bu dönem boyunca köle sahiplerinin hizmetinde çal›flt›lar ve bu müzi¤in oluflumunda bafll›ca rol oynad›lar. Ses Aral›klar› ve Makamlar›n Geliflimi Ses aral›klar› üzerine çal›flmalar›yla bilinen en eski uygarl›k Çin’dir. Çinliler, MÖ 3000’li y›llarda bugünkü on iki sesli diziye göre beflli ses aral›klar›ndan oluflan (Do, Sol, Re, La, Mi) befl notal› diziyi kullanmaya bafllad›. Bu tam beflli aral›¤a kromatik on iki sesi kullanarak vard›lar. Han Hanedan›’ndan kuramc› King-fang, beflincilere dayanarak kromatikleri elde etme kuram›n›, on ikinci notada durmay›p altm›fl›nc› notaya kadar ulaflt›rd› (Do, Sol, Re, La, Mi, Si, Fa diyez…). Daha sonra T’sien Yoçe, altm›flta da durmay›p 360’a kadar yükseltti ama bu kuramlar çok kar›fl›k oldu¤u için kabul görmedi. Son olarak Ming Hanedan›’ndan Prens Tsai-yu, eflit aral›kl› on iki kromatik notay› tan›tt› ve tart›flmalara nokta konuldu. Ancak on iki ses, Çin’de uygulama alan›na girmeyip kuramsal çal›flmalarda kald›. Çin, bugün hala beflinci aral›klardan oluflan befl sesli diziyi kullan›yor. Çin’deki bu çal›flmalar as›l olarak M›s›r müzi¤ine yans›d›. M›s›r üzerinden de Ortado¤u ve Akdeniz ülkelerinin müzi¤ine girerek, bugün kullan›lan ses aral›klar›n› ve bu aral›klar üzerinde oluflan makamlar› do¤urdu. Yap›lan savafl ve istilalar; y›k›mlar›n, ölümlerin ve kölelefltirmelerin d›fl›nda, birçok kültürel birikimin ya¤ma edilmesini de beraberinde getirdi. Birçok alanda oldu¤u gibi müzikteki geliflmeler, araflt›rmalar ve enstrümanlar, istila edenlerce ülkelerine tafl›nd›. Köle sahipleri, müzikal biçimlerini olufltururken, istila ettikleri topraklar›n kültürel miraslar›n› da kulland›. Böylelikle çok farkl› yerlerde, çok farkl› do¤a koflullar›nda oluflmufl olan enstrümanlar› ya da ses aral›klar›n› müziklerine katarak çok daha zenginlefltirdiler. Köleler ve Müzik Köle sahiplerinin tersine, köleler, müzi-
24
¤e ay›racak özel bir zaman bulamad›. Yaflamalar› için zorunlu olan birkaç saatlik uykunun d›fl›nda, zamanlar›n›n tümünü çal›flarak geçirdiler. Günün hiçbir an›nda, haftan›n hiçbir gününde bofl zaman yaratamad›lar. Özel e¤lencelerinde biraraya gelmek, flark›lar söylemek ve dans etmek flöyle dursun, dinlenmeye bile zaman bulamad›lar. Bütün güçlerini ve zamanlar›n›, bütün enerjilerini efendilerine hizmet için harcamaya mecbur edildiler. Ne müzi¤e, ne de sanat›n herhangi bir dal›na iliflkin, hatta yapmak zorunda olduklar› iflin d›fl›nda baflka bir ifl yapmak için bile e¤itim alamad›lar. Müzikteki hiçbir geliflmeyi takip edemediler, kuramlar› ö¤renemediler. Makam›n ne oldu¤unu, ses aral›¤›n›n ne oldu¤unu, ritmin ne oldu¤unu, hangi duygunun nas›l anlat›laca¤›n› ö¤renemediler. Köle sahiplerinin ve onlar ad›na müzik yapanlar›n, teknik olarak onlarla k›yaslanamayacak kadar gerisinde b›rak›ld›lar. Gelifltirilen herhangi bir enstrüman› de¤il çalmak, göremediler bile. Hangi enstrüman hangisi ile uyumlu, hangi enstrüman hangi makam› çalar, hangi ses aral›¤›na sahiptir, ö¤renemediler. Bütün bu flartlara ra¤men yaflad›klar›n›, karfl›laflt›klar› a¤›r koflullar›, çektikleri eziyetleri, u¤rad›klar› hakaretleri, yap›lan iflkenceleri, yaslar›n›, matemlerini, do¤um sevinçlerini, ayr›l›klar›n›, kavuflmalar›n›, k›saca yaflad›klar› tüm duygular› müzikle anlatmak istediler. Ve bu koflullara ra¤men; zaman b›rak›lmamas›na, yorgunluklara, e¤itimsizli¤e, enstrümans›zl›¤a ra¤men, büyük bir özveriyle anlatmay› baflard›lar. Müzikte yapay bir asalet kayg›s› gütmediler. Saf, samimi, s›cak flark›lar yapt›lar. Yaslar›n› a¤›tlarla, sevinçlerini danslarla dile getirdiler. Çocuklar›n› ninnilerle uyuttular. Köle sahiplerinin, kendilerini afla¤›l›k gören, küçümseyen, yok sayan tavr›na karfl›l›k, müziklerinde onlarla alay ettiler. Öfkelerini dile getirdiler. Çok a¤›r olan yaflam koflullar›na ra¤men, müzikle kendilerini güçlü k›ld›lar. Zaman sorununu uykusuzlu¤u göze alarak, gerekti¤inde hiç uyumayarak aflt›lar. E¤itimsizli¤i, hislerine güvenerek, onlar›n yo¤unlu¤uyla anlatarak aflt›lar. Enstrümans›zl›¤›, ilkel dönemde oldu¤u gibi kâh çanak çömlek kullanarak, kâh bir kam›fl bulup keserek ve ona üfleyerek aflt›lar. fiark›lar›n›, el yap›m› ilkel enstrümanlarla çald›lar. Enstrümanlardaki bu kalitesizlik ve sürekli geliflen bilimin müzi¤e uyarlanam›yor olmas›, müzikal anlat›mda bir yavanl›k ve
tekdüzeli¤i beraberinde getirdi. Kendini gelifltiren, tüm geliflmelerden etkilenen, farkl› birikimlerle birleflerek yenilenen bir müzik türü olmaktan çok, kendini tekrarlayan bir müzik türü haline geldi. Teknik olarak köle sahiplerinin müzi¤inden çok geride kald›. Kölelere ait olan bu müzik, bugün de Halk Müzi¤i olarak adland›r›lan müzi¤in temellerini oluflturdu. Köle sahiplerinin müzi¤i olan Klasik Müzik, çok h›zl› geliflimler göstererek kendini sürekli yenilerken, kölelere ait olan Halk Müzi¤i, büyük geliflimler yaflayamad›. Bu durum günümüze kadar sürdü. Klasik Müzik, ne kadar kaliteli ve güçlü olursa olsun, s›n›fsal karakteri yüzünden ve bu s›n›fsal karakter, be¤enileri ve alg›lamalar› belirledi¤inden, halklaflamad›. Halktan insanlar kendine ait bir müzik türü olarak benimseyip, sahiplenemedi. Belli elit bir kesime ait oldu. Halk Müzi¤i, bilimsel temeller de¤il, geleneksel temeller üzerinde yükseldi¤inden, biçimde ve enstrümanda çok geliflemedi. Bir k›s›r döngü içinde kald›. Sözlü anlat›ma müzikal anlat›m›n çok daha önünde bir misyon yüklendi. Bu nedenle müzikal olarak geri kalm›fl yan›n›, sözlü anlat›m› çok ileri noktalara s›çratarak kapatt›. Halk›n yaflam biçimini, düfllerini ve duygular›n› en s›cak ve en samimi haliyle anlatt›¤› için, bütün geri b›rak›lmas›na ra¤men yüzlerce, binlerce y›l ayakta kalabildi. Halk›n as›l sahiplendi¤i, kaliteli kavram›n› as›l lay›k gördü¤ü, duygular›na tercüman olarak buldu¤u müzik türü oldu. Dönem Müzi¤ine Genel Bak›fl Maden, a¤aç ve tafl iflçili¤inin ilerlemesi ile matematikte yaflanan geliflmeler, enstrüman çeflidini artt›rd›. Köleci toplum müzi¤inde, davul ve zilin yan›nda, arp, lir ve alulos isimli enstrümanlar kullan›lmaya baflland›. Enstrümanlarda belli bir standartlaflmaya gidilmesi müzikal çal›flmalar› h›zland›rd›. ‹lk notalama çal›flmalar› bu dönem olufltu. Notalar daha çok ses aral›klar› aras›ndaki farkl›l›¤› ifade etmesi için gelifltirildi. Notalama çal›flmalar› makamlar›n flekillenmesini sa¤lad›. Bu dönem boyunca da ezgiler genifl ve ölçüsüz kullan›lmaya devam edildi. Do¤açlamalar belirleyicili¤ini korudu. Müzi¤in kullan›m alanlar› ise kral çocuklar›n›n do¤um törenleri, krallar›n ölümü, savafl öncesi ve sonras› törenler, kral ve tanr›y› öven ayinler, cesaret ve huzur veren törenlerden olufltu. Çin’den M›s›r’a, Hint’ten Mezopotamya’ya, Yunan’dan Roma’ya tüm imparatorluklar ve devletlerde benzer bir seyir izledi.(devam edecek)
ümit zafer
“… Bekle beni, dönece¤im Tüm ölümlere inat bekle Çünkü o büyük bekleyiflin Düflman ateflinden kurtaracak beni Bekle k›zg›n s›caklar içinde Karlar savrulurken bekle beni Yaln›zca seninle ben, ikimiz Ölümsüz oldu¤umuzu bilece¤iz O s›rr›, o hiç kimsenin bilmedi¤i Kimseyi beklemezsek Beni bekledi¤ini…” Jose Marti Yeter ki sen bekle güzelim, bir gün dönece¤im. Her gidiflin bir de gelifli vard›r elbet. Ki sana lay›k ve sana yarafl›r bir gelecekle dönece¤im muhakkak… fiimdi Dadalo¤lu olup, “Ferman padiflah›nsa da¤lar bizimdir” demiflsek… Bir gün sana dönmek içindir. Ve elbette, da¤lara ç›kartan dertlere ve zulme son vererek dönece¤iz. fiimdi Mahir olup “Kurtulufl bayra¤›, bu yolu t›rmanan gerillalar›n birbirine iletmesi ile oligarflinin burcuna dikilecektir” diyorsak, baflka söze gerek yok art›k hayat denilen kavgada… Yeter ki sen bekle, u¤runa ölümlere gidip geldi¤im. Ki, o bekleyiflindeki inanc›n gücüyle böyle ya¤›z ve y›lmaz ç›k›yorum zulmün karfl›s›na. Ve günü gelince uzan›p o da¤lar›n sinesine, bir afl›lmaz da¤ da ben oluyorum. Öyle yüce dikiliyorum ki cümlesinin karfl›s›nda, ezip de geçemiyorlar onur bendimi. Sadece bedenimi parçal›yorlar. Ama ne gam, ten fanidir can baki… Yeter ki sen bekle, candan öte can›m, yeter ki sen bekle. Ve iflte o muazzam bekleyifline dönüyorum yine. Ellerim havada de¤il ama eller üstünde geliyorum bir kez daha. Bu kaç›nc› ölmem de¤il mi canca¤›z›m? Sus söyleme, keramet say›larda de¤il çünkü. Da¤ gibi özlemler ve bir vuslata inançt›r bizi ya-
flatan daima… Hal böyle iken ve hasretimizin peflinden “katli vacip” yazan fermanlar iz sürerken… Duyuyor musun? ‹pli¤i pazara ç›km›fl ve sahibinin sesi olan o tellâllar ne diyorlar: “Böyle gelme, kald›r ellerini havaya da öyle gel”. Ça¤r›lar› gibi gelseydik, zil zurna sevinirdi bu teresler. Bundan flüphe yok. Fakat gidiflim gibi geliflim de malumdur. Ki böyle eyvallahs›z, amans›z ve kanl› geliflimdir göz ba¤lar›n› açan. Ve ruhlar›n› ipotek edenlerin yalandan oyunlar›n› bozan… ‹flte bundand›r da¤lara ve da¤l›lara küfrediflleri. Geliyor, sesleri buralara kadar, duyar ama dinlemeyiz. Çünkü dost görünen bu yüzler kimin suretidir, biliriz. Biliriz, dillerinden dökülen zehir kimin sesidir. Ki saray ulemas› olmaya teflne bu ukalalar›n, nefesi so¤uk, dili beyaz ve sesleri zulmün yank›s›d›r. Oysa senin nefesin s›cak, dilin k›rm›z›, sesin içten ve içlidir. Bir f›s›lday›fl›n, yakt›¤›n bir a¤›t, söyledi¤in türkü, okudu¤un lanet, etti¤in küfür, çekti¤in kah›r ve hatta gözlerinden düflen o deryan›n sesi… Da¤larda Che’nin hayk›r›fl› olur ve duyar iflte… Biliyorsun ya, ellerimiz havada dönmedi¤imiz ve o ça¤r›lara kulak asmad›¤›m›z için eller üstünde dönüyoruz bazen. Ama iflte böyle geliflimiz, bir gün dü¤ün-dernek kurarak ve all› yeflilli gelece¤imizin de müjdesidir sana. Al o müjdeyi ba¤r›na bas flimdi. Ve yeter ki sen bekle ey vatan! Bir tohumun bahar› bekleyifli gibi… Bir bebenin ana sütünü özleyifli gibi… Bir kölenin kanl› prangas›n› da¤lara sürterek parçalay›fl› gibi… Yeter ki sen bekle. Ve kulak ver, da¤larda süren flark›m›za. Bir mucize gibi kavuflaca¤›z bir gün nas›lsa. fiimdi sadece Dersim Da¤lar›’ndan aln›m› uzat›yorum sana bir kez daha, on yedi kez öp diye…❏
25
erik a¤ac›n›n hikayesi
Yan yana dizmifller a¤açlar›; “En güzeli hangisi?” diye sormufl onlar› seyredenlerden biri. Her a¤›zdan ayr› bir ses ç›km›fl. Kimi i¤denin kokusuna vurulmufl, kimi çam›n tazeli¤ine. Sö¤üdün gölgesi, kava¤›n görkemi derken kimse karar verememifl hangisi daha güzel diye. Hele de meyve a¤açlar›… Kim karar verebilir ki, hangisi daha lezzetli diye? Verilememifl zaten. Do¤adaki her canl›n›n kendine aittir güzelli¤i ve her canl› kendi hikayesiyle var olur binlercesi içinde… Siz hiç do¤an›n içindeki y›lsonu turnuvalar›na denk geldiniz mi? Gelmediniz mi yoksa? Bilen pek azd›r bu turnuvalar›. K›fl gelip de do¤a uykuya dald› m›, bir telafl bafllar a¤açlarda, bitkilerde... Yeni y›l›n yaklaflmas›n›n telafl›d›r bu çaba. Görünen k›sm›, yani yapraklar›n dökülmesi, k›fl dinlenmeleri, bilinir zaten. Bir de derin bir yan› vard›r k›fl haz›rl›¤›n›n. ‹çsel bir yan›, do¤an›n kendini bafltan yaratabilmesi için gerekli olan bir yan›... Her k›fl öncesi, orman içindeki tüm canl›lar hesap verir ortada. Koca bir y›l›n de¤erlendirilmesidir yap›lan. Kim nas›l geçirdiyse günleri, ortaya serer aç›k aç›k… Ne suç ifllediyse, bafl›ndan farkl› olarak ne geçtiyse anlat›r di¤erlerine. Bir nevi kendini ye-
26
nilemedir bu yap›lanlar. Kimi gülümsetir anlat›rken, kahkahalar att›r›r etraf›na; kimi düflündürür. Yanl›fl yap›lanlar olmufltur belki ya da üzücü bir fleyler yap›lm›flt›r. Böylece tüm do¤a ö¤renir bütün olanlar›. Öyle hikayeler anlat›l›r ki her sene... “Ah keflke kaz›nsa tüm bunlar a¤aç kabuklar›na, hiç silinmese” diyesi gelir insan›n. Üzücü, komik, k›zd›ran ama yaflanan hikayelerdir her biri. Örne¤in han›meli a¤ac›n›n yaflad›klar› epey ilginç gelmiflti herkese. ‹nsanlar bir sabah kalkt›¤›nda tüm han›melilerin toplan›p gezintiye ç›kt›klar›n› görmüfllerdi. Me¤er onlar› çok seven bir k›z, meydan›n ortas›nda kendini yak›nca, onlar da ziyaretine gitmek istemifller birlikte. Gece, sessizce ç›km›fllar ama gittikleri yol uzak olunca geri dönememifller. Bu yüzden de insanlara yakalanm›fllar sabahleyin aniden. ‹nsanlar›n, bir sabah kalk›p bahçelerindeki han›melilerini görememesi ne kadar garip gelmifltir tahmin edersiniz. Neyse ki çabuk unutuyor bu insano¤lu… Bir de unutulmayacak kadar a¤›r gelenler var tabi. Bir yük gibi y›llar y›l› tafl›nacak olanlar. ‹flte erik a¤ac›n›n öyküsü böyle bir fley… Erik, kaç ayd›r yas tutuyor orman için-
p›nar demirci
öykü
de. Meyvelerini dallarda göremiyor kimse… Hep yerlerden topluyor insanlar. Kimi de çürümüfl zannedip dokunmuyor bile. Oysa daha ç›kar ç›kmaz erik a¤ac› yere b›rak›yor meyvesini, dal›nda kalmas›na izin vermiyor. Kaç zamand›r tüm bitkiler merak ediyorlar, niye böyle yapt›¤›n› ama o kimseye anlatm›yordu. O yüzden de hepsi sab›rs›zl›kla bugünün gelmesini beklemifllerdi. Erik a¤ac› bafllad› anlatmaya hikayesini: “Pazartesiydi günlerden. Çok s›cak bir hava vard› bizim orada. S›cak memlekettir ‹zmir. Yaz›n bunalt›r adam›. ‘Birileri gelip bugün de gölgemde dinlenir, onlar› usul usul dinlerim.’ derken, birden çocuk sesleri duydum uzaklardan. fiafl›rd›m tabi. Çocuklar›n bizim oraya girmesine, meyvemden yemesine, gölgemizde yatmas›na izin verilmez ki… Nedendir bilmem, çocuklara yasakt›r sanki tüm bunlar. Oysa en çok onlar hak ederler her fleyin en güzelini. Bu yüzden uzaktaki di¤er dostlar›ma imrenirim ben, çocuklara kendi meyvelerinden ikram edebiliyorlar diye. Bu yüzden o gün çocuk seslerini duyunca çok heyecanland›m. Çok severim çocuklar›… O gün de koflarak, e¤lenerek geldiler yan›ma. fiakalafl›p duruyor-
lard› kendi aralar›nda. Beni görür görmez nas›l mutlu oldular anlatamam. Kimi hemen gelip, bafllad› meyvelerimden birer ikifler at›flt›rmaya. Kimi poflet bulmaya gitti. Aralar›nda küçükler de vard›. Küçükler zorland›lar dallar›ma uzan›rken, arkadafllar› yard›m etti onlara. Öyle mutluydu ki hepsi… Ifl›l ›fl›l gülüyorlard›; yüzlerine, gözlerinin içine yans›yordu güzellikleri, mutluluklar›. ‹flte o anda korkmaya bafllad›m içten içe. Dedim ya yasakt› bizim buralar çocuklara. Nemrut yüzlü, çocuklara dünyay› dar eden bir adamd› bizim bahçenin sahibi. Çocuklar›n sesini duyacak diye korktum. Yalvard›m çocuklara sesleri uzaklara gitmesin diye. ‘Ne olur çok ba¤›rmay›n çocuklar!’ Ama duymad›lar beni. Öyle mutluydular ki erik toplarken, anlamad›lar bendeki huzursuzlu¤un nedenini. Oysa ne kadar özenliydi onlar dallar›ma ç›karken, nas›l sevecendi davran›fllar›. Her fley bir anda oldu. Adam›n geldi¤ini gördüm, sonra elindeki silah› çocuklar›n üstüne do¤rulttu¤unu… Ba¤›rd›m, 盤l›k att›m. Yapma, dedim. ‘O daha çocuk, o daha çok küçük.’ dedim. Duymad› beni. Elimden gelse koflup kaç›racakt›m Mehmet Arif’i. Yapamad›m. Ben sadece bir a¤açt›m, yere
ba¤l› yaflayan. Ayaklar›m yoktu, koflup Mehmet’in yan›na varay›m. Ellerim yoktu, onu çekip kaç›ray›m. Ben böyle, a¤aç halimle kalakald›m ortada. Hareket edemedim… Yand›m. Bir silah sesi duydum. Sonra Mehmet’in yere düfltü¤ünü gördüm. Kanlar içindeydi, k›rm›z›ya boyanm›flt› her yan›. Yedi¤i erikler bo¤az›nda kalm›flt›. Gözlerinde korkunç bir yalvar›fl ve dehflet ifadesi vard›. Daha yeni, erik yemenin huzurundayd› halbuki. Çok h›zl› oldu her fley. Silah sesini duyunca kaç›verdi arkadafllar›. Öyle korktu ki yavrucaklar. Kofltular alabildi¤ince ve öyle korktum ki ben, kaçmak istedim onlar gibi. Görmeyeyim istedim, daha fazla ac› çekmek istemedim. Ama gidemedim hiçbir yana. Öyle kalakald›m. Ben, erik a¤ac›… Al›p kuca¤›ma Mehmet’i sevmek, okflamak, iyilefltirmek için neler vermezdim ki… Ya peki o silah s›kan el? Ne düflündü sizce? Bir çocuk, can› erik istedi diye nas›l ölümü hak edebilir ki? Hep böyle mi olur insanlar›n dünyas›nda? Ben y›llard›r bu ormanda yaflar›m. Köklerim yerin onlarca metre alt›na gömülü, hareket edemem hiç. Ama yine de bilirim yaflananlar›. Böylesine
ilk kez flahit oluyorum. Daha önce de kiraz yüzünden, erik yüzünden tatl› tatl› kavga edenleri, at›flanlar› gördüm. Olur böyle fleyler biliyorum. Ancak bu baflkayd›. Son noktas›yd› sanki bir fleylerin… Mehmet’in ölümü kadar, o teti¤i çeken el yaralad› beni, inan›n. Ben de vuruldum sanki… ‹nsanlar›n bu hale gelmesine üzüldüm. Oysa böyle de¤ildi ki benim sevdi¤im insanlar. Gelip meyvemi yiyen, temiz havay› ci¤erine çeken insanlar de¤iflti sanki. Sanki son y›llarda baflka bir fley oldu onlara. Umursamaz oldu ço¤u, çocuklar›n güzelliklerini. Yoksa ben erik a¤ac› oldu¤um, sadece bir yerden dünyay› gördü¤üm için mi bana öyle geliyor, siz söyleyin. ‹flte bu yüzden ben, art›k dal›mda b›rakm›yorum meyvelerimi. Ç›kar ç›kmaz döküyorum hepsini. Yeter ki bir daha meyve toplayaca¤›m diye zorlanmas›n çocuklar. Yeter ki bir daha erik yüzünden ölmesinler…” Sadece erik de¤il, bütün meyve a¤açlar› severler çocuklar›… ‹ç geçirerek dinlediler erik a¤ac›n›n hüzünlü hikayesini. Sonra, birer birer onlar da döktüler meyvelerini dallar›ndan, gözyafl› gibi…
27
günefl bat›yor demek
Bafl›n› kald›r›yorsun Kocaman gölgeli Küçük küçük adamlar Üç ad›m ötedeler Bir avlunun içindesin Yat›rm›fllar yüzükoyun Ellerini kald›rm›fls›n Ellerin ba¤l› arkadan Ah çocuk, haylaz çocuk Ald›rmadan örselenmifl etine Bak›p da gülüyorsun Duvara yollad›¤›n Zafer iflaretine
28
ibrahim karaca
fliir
Joaquim Namorado
prometheus Ağzını tıkayın, çığlıklarımı boğun, canım daha çok bağırmak isteyecek!
Bayrağım olacak kanım! Kemiklerim üstünde bir başka insanlık yükselecek!
Vurun yumruklarımı zincire, canım zinciri daha çok kırmak isteyecek!
Etimi parçalayın! Kemiklerimi dağıtın!
Çünkü burada yok olmaz hiçbir şey, - burada kural ya yenmek, ya ölmek Yitip giden bu hayat daha çok yaşamak isteyecek!
29
grup yorum’ dan dinleyicilerine:
1988
2001
Herkes için, önemli olan baz› fleyler vard›r. Onunla beslenir, büyür, geliflir, hareket edersiniz. Zor zamanlar›n›zda, s›k›nt›l› dönemlerinizde onlardan ald›¤›n›z güçle ayakta durur, durmaya çal›fl›rs›n›z. Bunlar, hayat›n›zdaki önemli de¤erlerdir. Gözünüz gibi korursunuz; bir zarar gelmesin diye can›n›z›n bir parças›n› korur gibi kapan›rs›n›z üzerine sar›l›rs›n›z dört elle. Mesela türkülerimiz böyledir bizim için. Yarat›l›rken, hangi koflullarda ç›kt›¤›, nelerin ard›ndan yap›ld›¤› önemlidir türkülerin. Bizim türkülerimizin de her biri hayat›n içinden, ac›lardan, emekten, terden süzülüp gelmifltir. Mesela dinleyicilerimizle olan diyalogumuz, karfl›l›kl› al›fl-veriflimiz yine böyle bir fleydir. Bizim albümlerimiz, televizyon ve “bü-
30
yük” radyolarda reklâmlar› yap›larak, fliflirilerek insanlara sunulmad›. Ya da tan›t›m kokteyllerinde, tak›m elbiseli, tuva2002 letli konuklar›m›z olmad›. ‘87’den beri ç›kan her albümümüz, bin bir zorlukla dinleyicilerimiya gelmemiz engellendi. Tutuklamalarla, ze ulaflt›. Bazen de ulaflamad›, engellen- gözalt›larla çal›flmalar›m›z engellenmeye di. Yollarda kaset kolilerimiz kurflunland›; çal›fl›ld›. Stüdyo çal›flmalar›m›za giderken Anadolu’nun ücra köflelerine ulaflmas›n kurflunland›k. Enstrümanlar›m›z parçadiye. Asl›nda s›k›lan kurflun; h›nçtan, ça- land›. Çal›flmalar›m›z› yürüttü¤ümüz külresizliktendi. fiimdiye kadar her yolu de- tür merkezimiz onlarca kez bas›ld›, defanediler fakat susturamad›lar. Kurflunla- larca kez kapat›ld›. Bir müzisyeni, sanatd›klar› kasetler çalmaya devam etti. Ezgi- ç›y› bu koflullar alt›nda üretirken, ifl yaler, dilden dile, kulaktan kula¤a bütün parken düflünün. Anadolu’da dolaflt›. Bir iflçinin bozuk teyBu bask›lar›n karfl›s›nda; zincirlenmifl binde, bir gerillan›n ›sl›¤›nda, ö¤rencilerin ba¤lama – gitar›m›zla alanlara ç›kt›k. Haflenlik halaylar›nda can buldu. Bizim al- pishanede yarat›c›l›¤›m›zla, kulland›¤›m›z bümlerimiz elden ele dolaflt›r›larak dinlen- eflyalar› birer enstrümana çevirdik. Yeri di, teyplerde ço¤alt›larak yay›ld›. Bazen, geldi onlar›n anlad›¤› dilden cevap verdik; albümlerimizi tafl›mak suç say›ld›, bedeli iflgal ettik kurumlar›n›, sesimizi duyurmak hapislik oldu. Konserlerimize kat›lmak için. “Konserde türkü söylerken, “ka“terörist eylem” olarak adland›r›ld›. fiark›- nas”›mla aln›n›n ortas›ndan vuraca¤›m lar›m›z› yay›nlayanlar iflten at›ld›. Bir ara- seni” diyorlard›, iflkenceli bir sorguda. Bu
1989
ve Türkiye’de sesimizi milyonlarca kifliye ulaflt›rd›k. Yüzlerce defa gözalt›na al›nd›k, onlarca y›l hapis yatt›k, 2003 2004 bir o kadar da konserimiz yasakland›. Bunlar büyük rakadar korkuyorlard› ve istemiyorlard›. kamlar de¤il mi? Bizim hedefimiz daha yam›z da devam etti. S›ra ‹hsan’da. Har‹flte biz; bütün bunlar karfl›s›nda halk›- büyük. Biz sadece müzik yapm›yoruz. Öz- biye konserinde, tutsak olan ‹hsan ve m›zla, dinleyicilerimizle omuz omuza di- gürce türkü, flark› söyleyebilmenin müca- memleket hasretiyle yan›p tutuflan Ufuk rendik. 20 y›l› birlikte geçirdik. Geçen 20 delesini veriyoruz. ‹deallerimiz var. O gü- da ses, soluk olacak konserimize. y›l kolay de¤ildi gerçekten. Sab›r, cesa- zel günlerimizi görene kadar; umudun, di20 A¤ustos’ta; 20 y›ll›k tarihimizi anret, özveri, paylafl›m, kolektivizm bizi bu rencin, kavgan›n türkülerini yakmaya de- lataca¤›z sizlere. Anlat›mlarla, tarihimizzamana getirdi. En önemlisi de ideoloji- vam edece¤iz. den görüntülerle ve türkülerimizle… Her miz, örgütlü bir yaflam, mücadele anlay›20.y›l›m›z› bu duygularla, bu deneyim- sene yapt›¤›m›z gibi bu sene de yeniliklerfl›m›z ve tabi ki büyük ailemiz… lerle ve bu hedeflerle kutluyoruz. Harbiye le ve de¤ifliklerle ç›kaca¤›z karfl›n›za. Bu Bizim “de¤er”lerimiz de bunlard›r. Aç›khava Tiyatrosu yine bizim türküleri- konser bizim için büyük önem tafl›yor. Bunlar olmadan yaflayamaz, soluk ala- mizle yank›lanacak. Yine orada halk›n, Zulmün sahipleri ve uygulay›c›lar›na maz, önümüzü göremezdik. Yanl›fll›klar- mücadelenin, umudun, ac›n›n, direncin bir hayk›r›fl olacak konserimiz. Sizlerle dan korunamazd›k. O yanl›fll›klar› aflma türküleri binlerin a¤z›ndan tek parça ola- birlikte tek parça, tek vücut olarak... cesaretini bulamayabilirdik. Sizleri 20 A¤ustos saat 20.00’deki rak ç›kacak. 20. y›l›m›zda küçük – büyük birçok et- konserimize ça¤›r›yoruz. Umudun türküDile kolay, 20 y›l… lerini birlikte söylemeye. 20 y›l›n ac›lar›n›, kinlik gerçeklefltirdik. 20 y›l boyunca 19 albüm ç›kard›k, binAyn› zamanda tutuklu arkadafllar›m›za hüznünü, coflkusunu, mutlulu¤unu, güzellerce konser gerçeklefltirdik. Avrupa’da iliflkin “Grup Yorum’a Özgürlük” kampan- liklerini birlikte paylaflmaya…❏
31
“efsanelerden destanlara” “Ben insanl›¤›, insanca olan› ar›yorum. Burada ise, bu kaybedildi, kirletildi. Bu nedenle sizlerden ayr›l›yor, köyü terk ediyorum. ‹nsan›n insanca yaflad›¤›, ölümün olmad›¤› yeri bulana kadar gezece¤im. Ölmeden bulursam oraya yerleflece¤im. Bulamazsam, kendi yolumda ölece¤im…” diyen H›fl›m Ali bir aray›fl içine giriyor ve köyündeki insanlar› b›rak›p insanl›¤› ararken, ayn› zamanda tarihi yolculu¤una da bafll›yor… Hüseyin Çukurluöz, hapishanede yazd›¤› “Efsanelerden Destanlara” adl› kitab›na bir efsane anlat›m›yla bafllam›fl ama bununla yetinmeyip okuyucusunu tarihi bir yolculu¤a da ç›karm›fl. Kitab› elinize ald›¤›n›zda, tarihi bir geziye ç›kmakla birlikte, kendinize çeflitli sorular sormadan da edemiyorsunuz. H›fl›m Ali ve Löbeti Baba’n›n tart›flmalar› tarihi bir anlat›m olarak görülse de, günümüzü ça¤r›flt›rmas›yla oldukça tan›d›k geliyor. Löbeti Baba’n›n, “Umutsuzluk, inançs›zl›¤› körükler; inançs›zl›k, yapman gerekenleri yapamaz, onun yükü alt›na giremez k›lar.” sözleri, okuyan› kendisiyle bafl bafla b›rak›yor. “Efsanelerden Destanlara”, hapishanede yaz›lm›fl bir kitap ve oldukça özgün yanlar› var. Kitap, yedi bölümden olufluyor ve her bölüm Anadolu tarihinden kesitleri ele al›yor. Tarihsel anlat›m günümüze kadar geliyor. Destan tad›nda bir anlat›m hakim kitapta. Bu anlat›m, yal›nl›¤› ve anlafl›l›r olmas›yla göze çarp›yor. Okuyana, tarihi bilgi verirken, tarihi de merak ettirerek sürükleyicili¤ini art›r›yor. ‹mgelerin içinde bo¤ulmam›fl, do¤al ve kendine has bir dille yazm›fl Hüseyin Çukurluöz. Zaman zaman H›fl›m Ali ve Bilge Löbeti Baba’n›n tart›flmalar›n› aktar›yor, sonras›nda sözü Tarih Baba’ya b›rakarak destans› anlat›ma devam ediyor: “Zulüm olur da isyan olmaz m›? Zulüm, hak iste¤ini körükler hak iste¤i, Açlar Ordusu'nu.” Tarih Baba, açlar ordusuna Anadolu’yu ad›m ad›m gezdirir ve mücadelenin hakl›l›¤›na vurgu yaparak devam eder: “Düflündü¤ümüz halk; yasl› gecelerin hüznüne dalmadan
32
uyan›p felaket uykusundan ‘Anadolu’yum ben!’ dedi.” Anadolu… Ne savafllar, ne kavgalar yaflanm›fl bu kadim topraklar üzerinde… Nice kan dökülmüfl, toprak k›z›la kesmifl… Ezenle ezilen aras›ndaki, zalimle mazlum aras›ndaki o ebedi kavga, gün gelmifl bir hapishane hücresinde, Hüseyin Çukurluöz’ün kaleminden beyaz k⤛tlar›n üzerine bir destan olarak dökülmüfl… Hüseyin Çukurluöz, 27 y›ll›k bir devrimci. 13 yafl›nda Çorum’dan ç›k›p Ankara’ya gelmifl ve inflaatlarda, terzilerde çal›flmaya bafllam›fl. 12 Eylül’de tutuklan›p uzun bir tutukluluk yaflam›fl. Y›llarca hapishanede kalmas›na ra¤men, inand›¤› de¤erlere sahip ç›kmaya devam etmifl. 1991’de tahliye olmufl. 1995’te tekrar tutuklanm›fl. 1996 y›l›nda ölüm orucuna yatanlar›n aras›nda yer alm›fl. Son olarak 20 Ekim 2000 tarihinde bafllayan ve bugün de devam eden ölüm orucunda, 10. Ekip’te yer alarak yaflam›n› yitirmifltir. Hüseyin Çukurluöz’ün, yaflam›n›n yar›s›ndan fazlas› hapishanelerde geçmifltir. Derler ki hapishane, kimilerini bilge yapar. Hüseyin Çukurluöz’ün, bilgelerden oldu¤u, yazd›¤› destan›n dizelerinden belli. Yaflama bir tarihçi gözüyle bak›p, yaflad›¤› ve tan›k oldu¤u gerçekleri yazm›fl s›cac›k bir dille. “Efsanelerden Destanlara” ad›n› verdi¤i kitab›na, yaflam›n› yitirmeden dört befl ay önce bafllam›fl ve tan›k oldu¤u, ö¤rendi¤i tarihi, destan tad›nda anlatm›fl Hüseyin Çukurluöz: “Gözü yafll› Anadolu üreten aç yaratan ç›plak. Selçuklu zulmü aman vermez ki…” Anadolu tarihini Selçuklu döneminden al›p, Baba ‹shak’lara, fieyh Bedreddin’lere; Osmanl›’n›n zulmünden, halk›n isyanlar›na kadar getirmifl. Anlat›c›, Tarih Baba… Anlat›mlar, karakalem çizimlerle desteklenmifl ayr›ca. Bu da kitaba farkl› bir zenginlik ve tat kat›yor elbette. Sonra, Kurtulufl Savafl› ve s›k›lan ilk kurflun… Sonra K›z›ldere… On’lar… Özellikle tan›k oldu¤u ve kendisinin de içinde bulundu¤u 12 Eylül öncesini ve sonras›n› daha detayl› anlatm›fl. Hapishanelerde yaflananlar, ülkemi-
tav›r
kitap
zin içinde bulundu¤u koflullar sonucu yaflanan direnifller ve yaflam›n› yitiren devrimciler… Kitap, bitime yaklafl›rken F tipi hapishanelerde yaflanan bask›lar› ve yaflam›n› yitiren tutuklular› anlat›yor. ‹flte tam burada bir tart›flma yaflan›yor H›fl›m Ali ve Löbeti Baba aras›nda. Tart›flma sonucunda H›fl›m Ali tekrar köyüne dönmeye karar veriyor. Tart›flman›n ne oldu¤unu kitaptan okuyabilirsiniz. Hüseyin Çukurluöz, kitab›n›, düflündü¤ü gibi zaman›nda bitiremiyor. Ecelsiz ölüm erken yakal›yor onu. Yaflam›n› yitirdi¤i için kitab›n son bölümünü F tipindeki arkadafllar› bitiriyor. Kapaklar› da onlar çiziyor. Renkli kalemleri olmad›¤› için ellerindeki ilaçlardan imal ettikleri boyalarla çiziyorlar. Yaz›ld›¤› koflullar›, içeri¤i, yazar›n›n onurlu yaflam›… Ve daha say›lamayacak kadar önemli özgünlükleriyle de¤erli bir kitap “Efsanelerden Destanlara”. Ve önsözünde denildi¤i gibi: "Efsanelerden Destanlara… Büyük kavgay› anlatan bu sat›rlar, ezilenlerin kavgas›nda isyan bayra¤›n› tafl›yanlara, Hüseyin Çukurluöz’ün miras› ve vasiyetidir.” ❏
sosyalizm geliyor savulun!.. -Dört milyondan çok enayinin yaflad›¤› bu koca ‹stanbul flehrinde senin gibi bir adam›n iflsiz kalmas›na flafl›yorum… dedi. -Demek, o senin söyledi¤in dört milyondan çok insandan biri de benim... Ne yapay›m, boyuna ifl ar›yorum, bulam›yorum... dedim. -Aramakla ifl bulunmaz ki... dedi. -Ya nas›l bulunur? - ‹fli sen kendin yaratacaks›n... -Amma da yapt›n; hükümet bile ifl yaratamazken, ben bir garip kifli nas›l yaratay›m? -Ama onlar kendilerine ifl yaratm›fllar ki hükümet olmufllar... -Yahu, ben hükümet olamam ya... Eminönü alan›nda kalabal›k aras›nda karfl›laflm›flt›k. Sabahattin, bir eski arkadaflt›. Koluma girip Yenicami avlusundaki aç›k kahveye götürdü beni. Kahvelerimizi içerken, -Sen ne ifl yap›yorsun? diye sordum. -Ben serbest çal›fl›yorum, dedi, benim yapt›¤›m ifl belli olmaz... Havaya göre bir ifl bulurum kendime. -‹yi ama serbest ifl yapmak için de sermaye ister kardefl, hem de büyük sermaye... Küçük sermayeyle ifl kurmak devri çoktan geçti... -Akl›n› kullan›rsan on para sermaye istemez. Ben bütün hayat›mda iki y›l iflsiz kalm›flt›m. O iki y›lda çekti¤im ac› bana ders oldu. O gün bugün iflsiz kald›¤›m› bilmem. Bir-iki dakika ikimiz de sustuk. Sonra damdan düfler gibi, -Senin sosyalizmle aran nas›l? dedi. -Ne sosyalizmi yahu, diye tersledim, senin baflka iflin yok mu?
-Yani sosyalizmi bilir misin? -Sus Allah aflk›na, birisi duyar da bafl›m›z belaya girer. Ben o dalgalardan çakmam... -Amma da yapt›n haa... Sen bu kafayla tabii iflsiz kal›rs›n birader; senin dünyadan haberin yok. fiimdi Türkiye’de en çok konuflulan konu sosyalizm. Kahvelerde, evlerde, salonlarda, yoksulu zengini, yafll›s› genci, kad›n› erke¤i hep sosyalizm konufluyor. Twist ile sosyalizm moda oldu bizde de... On befl y›l kadar önce ben bu sosyalizmden a¤z›m›n pay›n› alm›flt›m. Bir gün yolum oradan geçti¤i için devlet hastanelerinden birinin önünden giderken, hastane kap›s› önünde kald›r›ma yatm›fl insana benzer, ama insanl›kla hiçbir iliflkileri kalmam›fl, küçüklü, büyüklü, kad›nl› erkekli birtak›m yarat›klar görmüfltüm. Yere serilmifllerdi... Çocuklar a¤lafl›yorlard›. Tarihteki veba salg›n›ndan artakalm›fl can çekiflen insanlar gibiydiler. Kald›r›ma serdi¤i yamal›, kirli yorgana uzanm›fl gözleri çukura kaçm›fl, irin sar›s› yüzlü adama, -Ne beklefliyorsunuz burada? diye sormufltum. Adam›n sözlerini duyabilmek için yan›na çömeldim. Hastanede yer bulamayan hastalarm›fl, gidecekleri yer yokmufl... Az ilerdeki f›r›na koflup on ekmek, manavdan da domatesle üzüm al›p bunlara da¤›tt›m. Her birinin eline de birer lira verdim. Üzüntü içinde yanlar›ndan ayr›l›p otobüse bindim. Son durakta otobüsten inip yoluma giderken sol omzuma bir el dokundu: -Biraz gel benimle... -Ne var?
aziz nesin
öykü
-Gel hele sen de... Uzatmayal›m efendim, adam sivil polismifl, beni al›p götürece¤i yere götürdü. -Sen o adamlara neden ekmek da¤›tt›n, para verdin? diye soruyorlard›. -Açlarm›fl, ac›d›m, ekmek verdim... -Sen devlet misin ulan... Ac›mak sana m› düfltü? Paray› nereden buldun da verdin? Me¤er bu benim yapt›¤›m ya delilik, ya sosyalistlikmifl. Deli de olmad›¤›ma göre... Karfl›l›¤› al›nmadan para vermek ha! Bir araba sopa att›lar. -Sosyalist mosyalist de¤ilim... diyorum. -‹spat et! diyorlar. -Nas›l ispat edilir, ne bileyim? Taksitle mal al›rken ma¤aza sahiplerinin istedi¤i gibi, ya dükkân tezgâh sahibi bir esnaf, ya da ticaret odas›na yaz›l› tüccar gibi namuslu ve güvenilir kiflilerden iki kefil istediler. On gün tutuklu kald›ktan sonra zor ispat edebildim sosyalist olmad›¤›m›. ‹flte o gün bugün, bir yerde ”sos...” diye bir söz duysam, hemen kaçar›m oradan... “Sosis” demekten bile çekinirim. Arkadafl›m, -Sen bizimle çal›fl›r m›s›n? dedi. -Ne iflinde? -Nene gerek senin? Para kazan›lacak bir ifl... Biz zaten iki arkadafl çal›fl›yoruz, ama iki kifli ifle yetiflemiyoruz. Orta¤›mla burada buluflaca¤›z, o da neredeyse gelir... Az sonra orta¤›m dedi¤i adam geldi. -Uygun görürsen birlikte çal›flaca¤›m›z arkadafl... diye beni ona tan›tt›.
33
Adam, yukardan afla¤›ya, afla¤›dan yukar›ya beni birkaç kez süzdükten sonra, -Bence uygun, dedi, arad›¤›m›z gibi iriyar›, kellifelli... Göbekli de... Sabahattin, -Eskiden beri böyle boylu bosludur, tabii yafllan›nca doldu da, fliflmanlay›nca ensesi kal›nlaflt›... dedi. Dikkatle yüzlerine bakt›m, alay eder gibi halleri yoktu. -Yapaca¤›m ifli söyler misiniz? dedim. Sabahattin, -Çok kolay, dedi, sen yaln›z bizimle geleceksin, o kadar... Bir kez denersin, ifline gelirse devam edersin. -Boyla bosla ne ilgisi var bu iflinizin? -Çok ilgili... Ben k›sa boyluyum, arkadafl da çok zay›f... Malum ya, kal›p k›yafet çok önemli, gitti¤imiz yerde güven vermemiz zor oluyor. Oysa sen maflallah bu ense-göbekle en flüpheci adama bile güven verirsin... Biz çoktan beri senin gibi birini ar›yorduk. O kadar paras›zd›m ki, iflin ne oldu¤unu daha fazla kurcalamad›m. Yaln›z, -Ayl›¤›m ne olacak? diye sordum. -Ayl›kla de¤il... Çal›flt›¤›m›z günler birkaç bin lira paylafl›r›z. Bir ticaret ifli oldu¤u anlafl›l›yordu. Sonradan gelen adam da, -Sosyalizm hakk›nda bilginiz var m›? dedi. -Allah aflk›na bu sosyalizmi b›rak›n… dedim. Ay›p de¤il ya ben sosyalizmden korkar›m! -Aaa, bak bu çok iyi… ‹sabet… -Bu sizin ifl, hükümetin k›zd›¤› bir fley olmas›n sak›n? diye sordum. -Ne münasebet... Bizim memlekette para kazanmak için, pusulaya bakar gibi hükümetin burnunun do¤rusuna bak›p o yana gideceksin... -Siz lütfen bana flu iflin ne oldu¤unu aç›klar m›s›n›z? Sonradan gelen, -Bu sosyalizmden bütün zenginler korkuyor, dedi. -Zengini fakiri var m› bu iflin, sosyalizmden herkes korkar... dedim. -Do¤ru... Biz de ondan bu ifli yap›yoruz ya... Ödü patl›yor heriflerin. Hani deprem olmadan az önce hayvanlar deprem olaca¤›n› sezerlermifl de, birbirlerine sokulurlarm›fl; atlar kiflner,
34
eflekler an›r›r, köpekler de havlarm›fl... ‹flte t›pk› böyle... Bizim zenginler bu sosyalizmden iyicene huyland›lar. Sabahattin, -Bu sosyalizm belas›, deprem, su bask›n› filan gibi bir afet dedi, Allah korusun, tabii afet de¤il de bir içtimai afet... S›ska olan, cep defterini ç›kard›, defterinden adlar okumaya bafllad›, alt› kiflinin ad›n› seçti. Hepsi de memleketimizin tan›nm›fl çok büyük ifl adamlar›yd›. -Hangisine gidelim bugün? diye sordu. Sabahattin, adlar› say›lanlardan birinin Avrupa'da, birinin de Ankara'da oldu¤unu söyledi. Geri kalan dört kifli üzerinde karara vard›lar. Üçümüz ç›kt›k kahveden, Büyük Postane'ye gittik. Defterden ad›n› seçtikleri tan›nm›fl ifl adamlar›ndan birine o s›ska olan› telefon etti. Büyük bir sayg›yla, ama çok cakal› konufluyor ve adamdan çok önemli bir ifl için randevu istiyordu. ‹ki gün sonras› için randevu ald›. Sonra baflka bir ifl adam›n›n telefonunu çevirdi. Ancak ifl adam›n›n sekreteriyle konuflabildi. Sekretere ad›n› not ettirip, baflka zaman yine arayaca¤›n› söyledi. Telefon etti¤i üçüncü ifl adam›, konuflmak için bir saat sonra vaktinin uygun oldu¤unu bildirmiflti. Dakikas› dakikas›na bir saat sonra randevu verilen ifl adam›n›n çal›flma yerindeydik. Buras› büyük bir han›n genifl bir kat›yd›. Bana içerde ne yapaca¤›m› anlatm›fllard›: Çok senlibenli davranacak, adamla hiç çekinmeden konuflacakt›m, odadaki en gösteriflli koltu¤a yay›l›r gibi oturacak, öteki baca¤›m›n üstüne att›¤›m aya¤›m› ifl adam›na do¤ru uzat›p sallayacakt›m. ‹çerde ne olacak, neler konuflulacak diye baya¤› heyecanl›yd›m. Dalavereli bir ifl döndürüldü¤ünü sezinliyor ama ne oldu¤unu ve benim bu iflteki rolümü anlayam›yordum. Bizi karfl›layan sekreter, geldi¤imizi haber verdi. ‹fl adam›n›n odas›na girdik. Odada, gitmek üzere aya¤a kalkm›fl iki kifli daha vard›. ‹fl adam›, ellerimizi s›k›p bize oturacak yer gösterdikten sonra o ayaktaki iki kifliye, -Tabii, tabii... dedi, hiç flüphesiz... Memleketi mahva götüren bu mikrop-
larla sizler gibi vatansever, milliyetçi münevverlerimiz mücadele edecek. Sizleri her hususta desteklemek vazifemizdir. O iki kifli teflekkürler ederek geri geri gidip kap›dan ç›kt›lar. ‹fl adam› masa arkas›ndaki koltu¤a oturdu, dirseklerini masa cam›na dayad›. Üçümüz içinde herhalde en gösteriflli beni buldu¤u için bana, -Buyurun Beyefendi... dedi. Sabahattin'in yüzüne bakt›m, dudaklar›n› yal›yor. ‹fl adam›, -Sizi dinliyorum efendim... dedi. Ne konuflulaca¤›n› bilmiyorum ki, ben flimdi ne diyece¤im? ‹yice toparlan›p koltu¤a büzüldü¤üm s›rada Sabahattin aya¤a kalk›p, sa¤ elini de ileri uzatarak sahnede tirada ç›km›fl bir eski aktör gibi konuflmaya bafllad›: -Muhterem Beyefendi... ‹fl adam› “Muhterem Beyefendi” sözüne sanki ad› seslenilmifl gibi, -Efendim! dedi. -Muhterem Beyefendi, -Efendim... -Muhterem Beyefendi, memleketimizi büyük bir tehlikenin günden güne sarmakta oldu¤unu elbette zat›aliniz de müflahede etmektesiniz. Kökü d›flar›da olan birtak›m muz›r cereyanlar... ‹fl adam›, Sabahattin'in a¤z›ndan laf› al›p tamamlad›: -Memleketi uçuruma sürüklüyor. Bunlara karfl› müessir tedbir al›nmazsa... Bu cümlenin arkas›n› da Sabahattin getirdi: -Sonumuz vahimdir. ‹fl iflten geçtikten sonra ne yap›lsa bofltur. Servet düflmanlar› günden güne artmaktad›r. Özel teflebbüse hücum ederek ve özel sermayeyi sindirerek halkta zenginlere karfl› nefret ve düflmanl›k duygusu yaratmak suretiyle... -Milli birli¤imiz ve beraberli¤imizi bozuyorlar. Birinin a¤z›ndan yar›m kalan cümleyi, öbürü kaparak tamaml›yordu: -Bunlar›n niyeti... -Milleti birbirine düflman iki safa ay›rmak olup... -Ondan sonra da hain maksatlar›na... -Ulaflmakt›r. Biz bunlara karfl› mü-
essir tedbirleri almazsak... -Sonumuz felaket olacakt›r... Maalesef flu hakikati itiraf... Sözün buras›nda o s›ska arkadafl›m›z da heyecanla aya¤a f›rlay›p lafa kar›flt›: -Etmek zorunday›z kiii, pek çok ifl adamlar›m›z ve büyük sermaye sahiplerimiz gaflet uykusundad›rlar muhterem beyefendi. Malümualiniz... -Bu sosyalistler düflmanlar›m›zdan para yard›m› görmektedirler. Emin olunuz beyefendi, yaln›z geçen sene hariçten gördükleri yard›m, iki milyon üçyüz k›rkalt›bin yediyüzdoksaniki dolard›r beyefendi. Buna karfl› peki... -Biz ne yap›yoruz? Hiç... Bizler, vatan aflk› ve iman›m›z›n kuvvetiyle bu hainlere karfl› y›lmadan mücadele ediyoruz. Niçin? Çünkü özel teflebbüsü müdafaa ediyoruz. Niçin? Çünkü özel teflebbüsü müdafaa bizim vazifemizdir, evet ve fakat... -Muhterem hay›r sahibi zenginlerimizin de bu mücadelede... -Bizleri yaln›z b›rakmamalar›... Bu kez ifladam› da kar›flt›, bir trio bafllad›: -Hiç flüphesiz... Çok hakl›s›n›z... Sizleri desteklemek vazifemizdir. Aksi halde... -Memleket mahvolacakt›r. Bu nizam düflmanlar›... -‹yice gemi az›ya alm›fl bulunuyorlar. D›flardan gördükleri yard›mlarla gazete ve dergiler... -Ç›karmaktad›rlar. Geçende dergilerinde yazd›klar›n› gördünüz mü beyefendi: “Art›k h›rs›zl›¤a paydos... Bu fakir halk›n hakk›n› hiç kimse yiyemez.” diye yaz›yorlard›. Bu ne demektir? Aç›kça... -Tan›nm›fl ifl adamlar›m›z› kastediyorlar. Yeni ifl sahalar› yaratarak memleketin kalk›nmas›na çal›flanlara hiç utanmadan “Halk›n s›rt›ndan geçinen soyguncular!” diye yazmaktan çekinmiyorlar. Bu sözleri kime söyledikleri belli... -Evet, belli... Bize, bize! -Fikre karfl› fikirle mücadele etmeliyiz beyefendi. Fakat onlar bir dergi ç›karmak için... -‹timat buyurunuz ki... Ben koltu¤a iyice yay›lm›flt›m, bacak bacak üstüne atm›fl, ucu tavan› göste-
ren aya¤›m› sallay›p duruyordum. Masan›n üstünde duran kutudan bir c›gara ald›m. ‹fl adam› masas›na geçti, zile bast›. Gelen adama, -Bize kahve getir... dedi. Bizimkiler de oturdular. ‹fl adam› parmaklar›n› sinirli sinirli masan›n cam›na vurarak, gayet ciddi, -Nas›l mücadele düflünüyorsunuz? dedi. -Fikir yoluyla mücadele edece¤iz. Suspus oturmaktan s›k›lm›flt›m; herhalde benim de bir iki söz söylemem gerekiyordu. -Sosyalistler çok genifl propaganda yap›yorlar, dedim, propaganda için her yola, her çareye baflvuruyorlar... Bizim de karfl› propaganda yapmam›z gerekli... Sabahattin, -Özel teflebbüsü ve sermayeyi müdafaa eden bir dergi ç›karaca¤›z... dedi. Ben de hemen ekledim: -Sosyalistler memleketin bütün de¤erli ifl adamlar›na sald›rarak, onlar› halk›n gözünden düflürüyorlar, milli de¤erlerimizi mahvediyorlar. Bana bravo der gibi bafl›n› sallayan s›ska arkadafl›m›z da, -Bunlar tarihe düflmand›rlar, dedi, milli geleneklerimizi y›k›yorlar. -Ve ahlak›m›z›, milli ahlak›m›z› kemiriyorlar beyefendi... dedim. ‹fl adam›, -Sizden önce gelen beyler de, dedi, ayn› maksatla ç›kard›klar› dergi için benden ilan istediler. Yard›m vazifemizdir. ‹lan verdim dergilerine tabii... Sabahattin, -Bu zamanda bir dergi ç›karmak ve yaflatmak kolay de¤il beyefendi, dedi, biz üç arkadafl bu mücadeleye hayat›m›z› vakfettik ve bütün var›m›z› koyduk. Memleket meselesi beyefendi... Beyefendi, -Anl›yorum, dedi, bu yolda mücadele edenler artmal›, halka do¤ru yolu göstermeli... Ahlak, ahlak, her fleyin bafl›nda ahlak gelir... -Bugün elli bin liradan afla¤› bir dergi ç›km›yor; biz ancak otuz bin lira sa¤layabildik. -Hamiyetli ifl adamlar›m›z›n yard›m›n› rica ediyoruz. Bugün bu küçük yar-
d›mlar yap›lmazsa yar›n her fleyiniz elden gidebilir... Ben hemen, -Gidebilir de¤il gidecektir... dedim, gaflet uykusundan uyanmal›y›z. S›ska arkadafl›m›z, -Eksik olmas›nlar, vatanperver bir zenginimiz bize befl bin lira yard›mda bulundu... dedi. ‹fl adam›, -Ben flimdilik size bir küçük yard›mda bulunay›m… dedi. Masas›nda duran diafonu aç›p muhasebe müdürüne bize alt› bin lira vermesini emretti. Teflekkür edip gitmek için aya¤a kalkarken içeri bir adam girdi, büyük bir heyecanla, -Bu çanlar kimin için çal›n›yor beyefendi? dedi. ‹fl adam› flaflk›nl›kla, -Hangi çanlar dedi? dedi. Adam ba¤›r›yordu: -Tehlike çanlar›, tehlike çanlar›! Bu çanlar sizler için Beyefendi! Ne yaz›k ki duyan yok! Sosyalistler ifli az›tt›lar. Vatanperverlerimiz bu derin uykular›ndan uyanmazlarsa… ‹fl adam› bizi kap›ya kadar geçirerek u¤urlad›ktan sonra odas›nda b›rakt›¤› adam›n yan›na döndü. Biz bir taksiye atlay›p yine Yenicami avlusundaki kahveye geldik. Orada alt› bin liray› bölüfltük. Ben o kadar az konufltu¤um halde, bana üçte bir hisse verdiler. Sabahattin, s›skaya, -‹ki el tavla oynayal›m da, öyle ç›kar›z Beyo¤lu’na… dedi. Onlar tavlaya bafllad›lar. Ad›n›n Niyazi oldu¤unu ancak o zaman ö¤rendi¤im s›ska orta¤›m, -Bu gece nerdeyiz? dedi. Sabahattin, -Kervansaray’a yeni üç o¤lan gelmifl, dedi. Üçünün de kar›dan hiç fark› yokmufl, striptiz yap›yorlarm›fl… -Memleket sahiden büyük tehlike içinde… dedim. -Maksad›m onlar› harekete geçirmekti. Niyazi sallad›¤› zar› att›, -Vay namussuz kemik… Ulan ikibir’in paras›n› m› verdik be… dedi. Bana para tatl› geldi¤i için, -Memleket tehlike içindeyken bizim burada oturmam›z hiç do¤ru de¤il arkadafllar… dedim. Sabahattin,
35
-Bugün bu kadar çal›flma yeter, dedi, biraz da e¤lenmek hakk›m›z. ‹ki gün sonras› için bir randevumuz daha var… Cebimdeki paralar› ceketimin d›fl›ndan yoklad›m. Bana sanki rüya görüyormuflum gibi geliyordu. Bu kadar çok paran›n bu kadar kolay kazan›lmas›n› bir türlü akl›m alm›yordu. O geceyi üçümüz birlikte e¤lenerek geçirdik, ama ben hiç para harcamad›m. Sabahleyin, iki gün sonra yine ayn› kahvede buluflmak üzere birbirimizden ayr›ld›k. O kadar sarhofltum ki, eve nas›l geldi¤imi hiç hat›rlam›yorum. ‹ki gün sonra Yenicamii avlusundaki kahveye erken gitmifl olaca¤›m ki ortaklar›m yoktu. Yar›m saat kadar sonra, önce Sabahattin geldi. -Benim bu ifli akl›m alm›yor Sabahattin, dedim. -Hangi ifli? dedi. -Yahu, bu ifl adamlar› zeki, kurnaz, ak›ll› adamlar… Buna hiç flüphe yok, ak›ll› olmasalar bu kadar ifl becerip zengin olamazlard›. -Gayet tabii… -Peki, nas›l oldu da herif bize alt› bin liray› g›k demeden verdi? -Çok korkuyorlar yahu… Sosyalizm dedin mi, heriflerin bacaklar› titriyor. Denize düflen y›lana sar›l›r gibi, kim sosyalizmle mücadele edece¤im dese paray› savuruyorlar. Yaln›z biz de¤iliz ki bu iflle u¤raflan… fiimdi piyasada sekizon ekip çal›fl›yor. Ama bu ifli ilk icat eden biziz. Bu Niyazi var ya, çok ak›ll› o¤land›r; gayet ilmi çal›fl›yor. Zenginlerden tam otuz bin lira toplay›p Avrupa’ya incelemeye gitti, daha yeni döndü. -Ne incelemesi? -Sosyalizmin nas›l geldi¤ini gidip yerlerinde inceledi. Sonra gelip burada konferans verdi. fiimdi de bir kitap ç›karacak… Ama daha kitab›n paras›n› toplamad›. Sosyalizm gelecek diye zenginlerin ödü patl›yor. -Neden? -Nedeni var m› yahu, bu sosyalistler bir kere “dalavere yok” diyorlar, “sömürme yok” diyorlar, “baflkalar›n›n s›rt›ndan geçinmek yok” diyorlar, efendime söyleyeyim “sosyal adalet, filan…” diyorlar. ‹yiden iyiye az›tt›lar… -Biz o dergiyi ne zaman ç›karaca¤›z? -Ne dergisi?
36
-Hani para ald›k ya… Sabahattin güldü, -Deli misin, dedi, bir fley ç›karaca¤›m›z yok… -Para verenler flikâyet ederse? Doland›r›c›l›k bu… -Yok can›m, kimsenin flikâyet edece¤i filan yok… Onlar da biliyor zaten… Bile bile veriyorlar; ne olur ne olmaz diye… Ayda birkaç bin lira vermifller bu u¤urda, ne ç›kar… Sen demedin mi, ak›ll› adamlar diye, tabii ak›ll› hepsi. Niyazi de geldi. Bir taksiye atlay›p randevumuz olan ifl adam›n›n yar›s›ndan ço¤una sahip oldu¤u bankan›n merkez binas›ndaki dairesine gittik. Uzun törenle yan›na girebildik. Niyazi yan›nda getirdi¤i çantan›n içinden birçok gazeteler, dergiler ç›kard›. ‹fl adam›na bunlar› gösterip parçalar okudu. ‹fl adam›, -Bu yaz›lar› biz de takip ediyoruz, dedi. Dikkat ve ilginize teflekkür ederim. -Fakat beyefendi, sosyalizm tehlikesi kap›m›z› çalmaya bafllad›. Emin olunuz mücadelede geç kal›n›yor. Ben hemen, -Y›lan›n bafl›n› küçükken ezmeli... dedim. ‹fl adam›, -Biz de bofl durmuyoruz, dedi... Bu konuda devaml› yay›nlar›m›z var. Niyazi, -Biliyoruz beyefendi, dedi, fakat kâfi de¤il... Bunlar halk›n içine, aras›na giriyorlar. Biz her fleyi devletten bekliyoruz. Çok kurnaz ve gizli çal›flt›klar› için yaln›z polis bunlarla bafl edemez. ‹fl adam›, -Siz, derginize ilan m› istiyorsunuz, yoksa yeni bir dergi mi ç›karacaks›n›z? dedi. Sabahattin lafa kar›fl›p, -Biz kitap yay›n› yapmak istiyoruz, dedi, fliddetli bir mücadele açaca¤›z... Sosyalist geçinenlerin iç yüzlerini halka aç›klayaca¤›z. Çünkü bunlar, zengini fakirlefltirmek, fakiri de büsbütün fakirlefltirmek istiyorlar. Sizin neflriyat›n›z bilimsel ve ciddi. Biz halk için kitaplar ç›karaca¤›z. -Çok iyi yapars›n›z... Bunlar›n hürriyet düflman› olduklar›n› halka anlatmal›. Halk, ancak hürriyet içinde refaha kavuflaca¤›n›, zengin olaca¤›n› bilmeli...
Ben, -Çok hakl›s›n›z, dedim, halk›m›z›n zengin olmak umudunu da k›r›yorlar. ‹fl adam›, -Ne kadar çok koldan çal›fl›rlarsa o kadar verimli olur, dedi, geçen hafta da baz› gençler geldiler, onlar da bir dernek kuracaklar... -Fakat beyefendi, maalesef hiçbir yard›m görmüyoruz. ‹fl adamlar›m›z burunlar›n›n ucuna gelen tehlikeyi bir türlü görmek istemiyorlar! Bu ateflli konuflmas›n›n sonunda bankadan ancak üç bin lirayla ç›kt›¤›m›z için içerlemifl olan Niyazi, -Vay cimri hergele vay, ulan bu gidiflle sosyalistler iflah›n›z› kesecekler... diye söylendi. Sabahattin de, -Eskiden, dedi, daha çok veriyorlard›. Ama flimdi para isteyenler de ço¤ald› birader, herifler ne yaps›n? Bu anlatt›¤›m biçimde bir aya yak›n bir zaman çal›flt›k. ‹ki-üç günde, bir, büyük ifl adamlar›m›zdan birine gidip, kimisine dergi ç›karaca¤›m›z›, kimisine dernek kuraca¤›m›z›, yay›n yapaca¤›m›z› söylüyor, birkaç bin lira kopar›yorduk. Yine bir gün sosyalizmle mücadele için yard›m istemeye gitti¤imiz büyük zenginlerden biri, -Herkes geliyor, dedi, fikre karfl› fikirle mücadele edece¤iz diyor... Ne fikri yahu? Karfl›s›ndakilerde fikir olursa fikirle mücadele edersin. Bu herifler azm›fllar, bunlarda fikir nerde? Din iman bilmeyen, hürriyet düflmanlar›na fikirle mücadele de ne demekmifl... - Çok hakl›s›n›z beyefendi, dedim, bendeniz de ayn› fikirdeyim. Milli servete göz dikmifl ahlaks›zlarla fikir mücadelesi ne demek? Beni pek be¤enen ifl adam›, - Sermaye zaten ürkektir, dedi, höt dedin mi korkar kaçar... Bu alçaklar sermayeyi ürküttüler be… Geçenlerde arkadafllarla sosyalistlere karfl› bir dernek kurduk. Ama yaln›z dernekle olmaz ki... Ben mesela bir büyük ifl han› yapt›racakt›m, sosyalistler belas›ndan vazgeçtim... Bunun zarar› kime? - Memlekete Beyefendi... - Tabii... Ben han› yapt›ray›m, sonra als›nlar elimden; ya¤ma m› var? Bunlarla baflka türlü mücadele etmeli... Bu
tertemiz memleketi pislettiler, ahlak› bozdular. Her yerde bir sosyalizm laf›d›r gidiyor. Yahu, atalar›m›z üç k›tada at oynat›rken sosyalizm mi vard›? - Ne do¤ru buyurdunuz beyefendi... - Bizim dernekte anlatt›lar, bu sosyalizm ta onsekizinci yüzy›l›n modas›ym›fl; zaten bize her moda sonradan gelir... Bunu anlatmal› halka... - Evet efendim... Sonra bunlar›n her yerde kollar› var... - Do¤ru, her deli¤e giriyorlar... ‹nan›r m›s›n›z, ben, damad›m›n bile sosyalist oldu¤unu daha yeni ö¤rendim. Ay›rtaca¤›m k›z›, ailemde namussuz istemem, flerefim iki paral›k oldu... Verdi¤i iki bin lira için geveze herifi iki saat dinledik. fierifimiz Niyazi bigün, - Arkadafllar, dedi, art›k bu dalgada ifl yok... - Neden? - Görmüyor musun, herifler ne diyor... Gittikçe a¤›z de¤ifltirmeye bafllad›lar, kesenin a¤z›n› da k›st›lar. Niyazi'nin dedi¤i do¤ruydu. Yard›m için gitti¤imiz ifl adamlar› genellikle bize flöyle demeye bafllam›fllard›: - Sosyalizm fena bir fley de¤ildir... Ben de sosyalistim, ama ben yüzde otuz sosyalistim... Her fleyin bir karar› var beyim... Bizimkiler tad›n› kaç›r›yorlar. Niyazi bu adama, - Bendeniz de bir miktar sosyalistimdir, dedi, ama buyurdu¤unuz gibi sosyalizmin de hududu var... Bir insan yüzde yirmi, yüzde otuz, hatta yüzde k›rk sosyalist olabilir... Ama her fleyin fazlas› haram... Daha önce gittiklerimize de u¤ruyorduk. Onlar da gittikçe sosyalist oluyorlar ve sosyalist oldukça da bize verdikleri para azal›yordu. Son gitti¤imiz büyük ifl adam›, - Ben yüzde altm›fl sosyalistimdir... dedi¤i gün, Niyazi kahvede bize, - Arkadafllar, art›k bu ifl tamam, bu herifler yüzde altm›fl sosyalist oldu mu, olmad› m›? Bize ifl yok... dedi. - Neden? diye sordum. - ‹fl adamlar› böyledir, dedi, bütün hisse senetlerini al›p flirkete sahip olmak isterler, görüyorsunuz ya heriflerin yüzdeleri gittikçe art›yor, yak›nda yüzde yüz sosyalist oldular m›, iflte o
zaman yand›k! Bakt›lar ki, sosyalizmi baflka türlü önleyemeyecekler, kendileri sosyalist olup sosyalizmi de bombok edecekler... Bu arada ben epey para biriktirmifltim, ama havadan para kazanmak da tatl› gelmiflti. Eski iflsiz kald›¤›m günlerin ac›s›yla, - Ne yapaca¤›z öyleyse? dedim. Sabahattin, - Yeni bir ifl düflünece¤iz, dedi, bunca y›l hep bu iflten ekmek yedik ya... ‹ki y›l cami yapt›rma derne¤ine para toplayarak geçindik. Ondan önce kimsesiz çocuklar› kurtarma derne¤i, tarihi mezarlar› ihya cemiyeti, sakatlar› koruma derne¤i... Bizde ifl çok, havas›na göre ifl... Macera sever adam de¤ilimdir, onun için, - Biz de bir firma kursak, dedim, ticaret yapsak... Niyazi, - Beceremeyiz ki... dedi. Sabahattin, - Sermaye ister... dedi. Ben o k›sa zaman içinde otuz befl bin lira biriktirmifltim, onlar›n otuz befl liras› bile yoktu. Tabii, ne olacak, haydan gelen huya gider... Ben onlardan ayr› bir yaz›hane açt›m, ithalat, ihracat ve komisyon iflleri yapmak için Ticaret Odas›'na yaz›ld›m. Daha henüz hiçbir ifl yapmam›flt›m, yaz›haneyi açt›¤›m›n haftas› içinde, bunlar yerimi ö¤renmifller, geldiler. - U¤urlu olsun... dediler. Eski ortaklar›ma teflekkür ettim. Niyazi, - Kardeflim, dedi, sen bu yaz›haneyi çok zamans›z açt›n... - Neden? dedim. - Nedeni var m› yahu, bu sosyalizm iyice ald› yürüdü. Bu herifler sermayenin düflman›... Sen ne kadar zengin olursan o kadar düflman›n artacak... fiöyle bir düflündüm, dedi¤i do¤ru... Beni büyük bir korku ald›. - Bu memlekette rahat yok mu yahu, dedim, insanlar›n kazanc›na göz dikmifller. Sabahattin, -Maalesef öyle, dedi, sen flimdi ister istemez çal›fl›p sermayeni büyüteceksin... O zaman da... - Do¤ru be birader... Bu sosyalizm
bir bela be! - Bela ya... Biz bofluna m› mücadele edelim diyorduk... fiimdi sen mademki bu yaz›haneyi kurdun, çok iyi oldu. Biz burada bir dergi ç›karal›m, buras› derginin idare yeri olur... Çünkü sosyalizmle mücadele etmezsek... - Tehlike çok büyük... diye sözünü tamamlad›m. Belki ad›n› duymuflsunuzdur, "UYAN" ad›nda bir dergi ç›km›flt› hani, iflte o dergiyi biz ç›kard›k. Ama yaln›z bir say› ç›kabildi, otuz befl bin lira da eridi on günde... Hiç olmazsa Niyazi'yle Sabahattin, ele geçirdikleri paralar› yemifllerdi, ben yiyemedim de... Biriktirdi¤im paray› da onlar yediler. Kiras›n› veremedi¤im için yaz›hane de gitti elimden. Bir gün yine üçümüz Yenicami avlusundaki kahvede oturuyorduk. Niyazi, -C›garan›z var m› çocuklar? dedi. Sabahattin, - Ne cigara, ne para var, dedi. Ben paketi uzatt›m. C›garay› yak›p derin derin duman›n› içine çeken Niyazi, - fiimdi yeni bir ifl sahas› aç›l›yor arkadafllar... dedi. Sabahattin, - Nedir? dedi. Niyazi bana, - Do¤ru söyle, dedi, sen sosyalist misin? - Herkes gibi ben de biraz sosyalistim tabii... dedim. - Sen Sabahattin? - Senden saklayacak de¤ilim ya, dedi, ben de yüzde yetmifl-seksen kadar sosyalist say›l›r›m... Niyazi, -Tamam öyleyse, dedi, flimdi de sosyalizm üzerine çal›flaca¤›z. Hadi kalk›n, gelin benimle... Kahve paralar›n› ben verdim. Kalkt›k oradan Unkapan›’na do¤ru yürüdük. Sabahattin, - Hergelelikte bu Niyazi'nin bir efli daha yoktur... dedi. - Ak›ll› o¤lan... dedim. - Havay› bilir, iyi koku al›r... dedi. Yüzde flu kadarl›k üç sosyalist, yeni bir ifl çevirmek için düfltük yola.❏
37
ayd›n üzerine notlar- 4 “Sanat›n bizimki gibi çok büyük bir nüfusun içinden birkaç yüz hatta birkaç bin kifliye kazand›rd›klar› önemli de¤ildir. Sanat halka aittir. Genifl iflçi kitleleri içinde en derin köklere sahip olmal›d›r... Öyle ki sanat halka ulaflabilsin, halk da sanata. Her fleyden önce e¤itim ve kültürün genel düzeyini yükseltmeliyiz. Sanat, halka aittir. Genifl emekçi kitlelerinin ta derinliklerine kök salmal›d›r. Sanat, kitleler için anlafl›l›r olmal›, halk kitleleri sanat› sevmelidir. Sanat, kitlelerin duygu, düflünce ve iradesini birlefltirmeli, kitleleri e¤itmeli ve yüceltmelidir.”
Lenin
Zor dönemler ayd›n›n aynas›d›r. Ayd›n›n bütün becerisi ve güvenilirli¤i iflte bu zor dönemlerden aln›n›n ak›yla ç›kmas›na ba¤l›d›r. Bu bir imtihand›r. Bir ayd›n, halk›n›n zor dönemlerinde ne kadar ayakta durabilmifl, bu süre içerisinde ne kadar “ayd›n” olabilmiflse de¤erini de bu tavr› belirleyecektir. Ayd›nlar›m›z›n büyük bir kesimi ne yaz›k ki ayakta durmaktan aciz durumdad›r. Ülkemizde katliamlar yaflan›r; onlar suskundur. Ülkemizin meydanlar›, sokaklar› iflçilere, memurlara, gençlere yasaklan›r; onlar suskundur. Ülkemizin meydanlar›nda yafll› analar, babalar coplan›r, yerlerde sürüklenir, iflkencehanelere götürülür; onlar suskundur. Devrimciler katledilir; onlar suskundur. Depremlerde, sellerde, madenlerde halk katledilir; onlar yine ve yine suskundur. Kendilerine soruldu¤unda suskun olduklar›n› kabul etmeyecek kadar gururludurlar. Onlar mutlaka saatlerce yaz› masalar›nda, bilgisayarlar›n›n ard›nda çal›flmaktad›rlar. Tuvallerinin bafl›nda günlerce f›rça sallamaktad›rlar. Oyun yazmakta, oynamaktad›rlar. Konser salonlar›yla stüdyo aras›nda mekik dokumakta ve günü geceye katarak notalar üretmektedirler. Toplant›lar› vard›r. Yo¤unluklar›ndan olsa gerek panellere, ödül gecelerine, içki sofralar›na yetiflemedikleri için hay›flanmaktad›rlar. Bütün
38
bunlar›n yan› s›ra onlar ayd›nd›r, memlekette olup biten her fley onlardan sorulmal›d›r. Her fleyin do¤rusunu onlar bilir, en etkili yaz›y›, en çarp›c› film karesini, en güzel fliiri, “estetik” renk uyumunu onlar üretebilir. Ülkemizdeki bütün sorunlardan haberdard›rlar ama kitap fuar› haz›rl›klar› varken, birbiri ard›na festivaller bafll›yorken halk›n sorunlar›yla u¤raflmaktan da acizdirler. Neden bu kadar aciz, çaresizdirler? Neden hiçbir fley de¤ifltiremeyeceklerini inan›p çaresizliklerine a¤›tlar yakarlar? Düzen mi çok güçlüdür yoksa onlar m› bu kadar çok güçsüzdür? Oysa konufltuklar› zaman “müthifl” analizler yapanlar, y›¤›nlara yöntem dersleri verenler de ayn› kiflilerdir. Ölü topra¤›n› üstlerinden neden silkeleyip atamazlar? Güçsüzlükleri örgütsüz olufllar›ndad›r. Gücün kayna¤› pek çoklar›n›n inand›¤› gibi para ve kariyer de¤ildir. Gücün kayna¤› bir arada olmak, örgütlü olmakt›r. Fakat bu sayd›¤›m›z ayd›n tipinin her biri yaln›zca kendini yaflamaktad›r. Her biri kendi “köfle”sindedir. Bu “köfle”leri onlara patronlar› sa¤lam›flt›r, devlet sa¤lam›flt›r ki onlars›z yapamazlar. Düflüncelerini ne kadar özgürce ifade ettiklerini söyleseler de gerçek ortadad›r. “Ayd›n” s›fat›n›n sorumlulu¤unun a¤›rl›¤›n› hissedememelerinin nedeni bundand›r. Edindikleri bilgi birikimiyle kendilerine toplum ya da belirli bir zümre taraf›ndan “ayd›n” s›fat› yak›flt›r›lm›fl olabilir. Ayd›n›n kafas›yla çal›flan ve ezilenlerin sözcülü¤ünü yapmakla yeterli bir kifli olarak görülmesi büyük bir yan›lg›d›r. Bu yan›lg›ya düflmek kendi korkular›n›, kendi özlemlerini ve statükolar›n› korumak iste¤ini beraberinde getirir. Bu bak›fl aç›s› da daha önce de¤indi¤imiz disiplini kendi ad›na de¤il kitleler için isteme, bedel ödenecekse bu bedeli kendisi de¤il kitlelerin ödemesini isteme gibi pek çok yanl›fl tutuma yol açacakt›r. Kendi içindeki çarp›kl›k nedeniyle bizzat devlet eliyle ayd›nlaflt›r›lan ayd›nlar›n Bat› kültürüyle yetiflip halka dayanmamas› ve yabanc›laflmas›, kendilerinde d›fl güçlerde dayanak arama iste¤ini do¤urmufltur. Bu durum mevcut
erhan canoba
araflt›rma
düzenle ba¤lar›n› sürdürmelerine neden olmufl, bu ba¤lar kopart›laca¤› yerde sa¤lamlaflt›r›larak özgürleflmenin sa¤lanmas› engellenmifltir. Bütün bunlar ayd›nlar›n ilerici misyonlar›n› yitirmelerinin bafl›nda gelen nedenlerdir. Do¤al olarak ayd›nlar bu misyonlar›n› yitirdikçe daha çok bireyleflmifl, daha çok aray›fl› çözüm görerek kaypaklaflm›fl ve korkaklaflm›flt›r. En genel anlam›yla ülkemiz ayd›n› sisteme ba¤l›d›r. Sistemin devam›, onun ç›karlar›n›n da karfl›lanmas› anlam›na gelir. Halka, halk›n yaflant›s›na ait hiçbir fley bilmez. Halka yabanc› olmas› ve düzenin bir temsilcisi olmas›, konumu nedeniyle de düzene muhalif hiçbir yan› kalmam›flt›r. Arada bir Avrupa’n›n da etkisiyle sistemin içindeki bir tak›m aksakl›klar› elefltirir, muhalif olma görevini böylece yerine getirir! En genel hak ve özgürlükler için bir kaç kelime eder, bir iki bas›n aç›klamas›nda bulunur, ard›ndan mutlu ve rahat bir flekilde tekrar “köfle”sine çekilir. Ülkemizde yaln›zca böyle ayd›nlar yaflam›yor. Gerçek ayd›nlar› yine halk yetifltiriyor. Bedel ödemeyi göze alan, hapisliklere, sürgünlere, bask› ve yoksullu¤a katlanmak pahas›na sorumluluklar›n› yerine getiren ayd›n gelene¤i kesintisiz devam ediyor.
“Bütün kültürel faaliyetlerin halka ulaflmas› için gerekli koflullar› da götürmeliyiz. Bu, sanatç›n›n halk için yaratmas›na u¤raflmam›z demektir ki, karfl›l›¤›nda halk da kendi bak›m›ndan kültür düzeyini yükseltip sanatç›ya yak›nlaflabilsin. Bu konuda genel bir kural koyamay›z... Bütün sanat faaliyetleri ayn› cinsten de¤ildir. Bütün yarat›c› faaliyetlerde halka yanaflmak gereklidir. Fakat ayn› zamanda halk›n daha iyi anlamas›na yard›m etmeye de çal›flmal›y›z. Bu ilkenin hiçbir sanatç›n›n amac›n›n reddi oldu¤una inanm›yorum. Hele insanlar›n ça¤dafllar› için yaratmalar› gerekti¤ini göz önüne al›rsak.” Castro
tav›r
bir ayd›n tavr›: JEAN PAUL SARTRE
Ayd›n olman›n kült bir örne¤ine dönüflen Jean Paul Sartre, 21 Haziran 1905’te Paris’te do¤du. ‹lk roman› “Bulant›”y› 1938’de yay›nlad›. Bu ilk eserinde, felsefi düflüncelerini (varoluflçuluk) roman›n baflkahraman› Roguentin’in arac›l›¤›yla dile getirdi. 1940’ta düflünce, eylem ve iliflkileri nedeniyle Naziler taraf›ndan esir al›nd› ve bir Nazi toplama kamp›na götürüldü. Esaretten kurtuluflunun ard›ndan faflizme karfl› Frans›z direnifl hareketine kat›ld›. Bu süreçte bir yandan direnifl cephesi içinde savafl›rken di¤er yandan da felsefi düflüncelerini anlatt›¤› “Varl›k ve Hiçlik”i yazd›. Sartre için anti-faflist direniflle, sanatsal üretim birbirinin karfl›s›nda fleyler de¤ildi. Zira her ikisi de ayd›n olman›n do¤al ve zorunlu sonucudur. Faflizmin hâkim oldu¤u koflullarda silah ve kalem birbirlerinin tamamlay›c›s›d›r. Ki düflünce ve davran›fl bütünselli¤i ayd›n olman›n olmazsa olmazlar› aras›ndad›r. Ayn› y›llarda bir baflka varoluflçu düflünür Martin Heidegger ise Hitler’in dan›flmanl›¤›n› yap›yordu. Bugün felsefe tarihine, özel olarak da varoluflçulu¤a ilgi duyanlar d›fl›nda kimse M. Heidegger ismini bil-
mez. Do¤ald›r. Zira Heidegger bir ayd›n de¤ildir. Do¤rudan ya da dolayl› biçimlerde zulmün yan›nda saf tutanlar ayd›n olamazlar… Sartre, II. Paylafl›m Savafl› sonras› felsefi ve edebi etkinliklerine devam ederken ayn› zamanda vatandafl› oldu¤u Frans›z devletinin Cezayir’deki iflgal ve zulmüne cepheden tav›r ald›. Çünkü o, zulme karfl› mazlumun yan›nda olmay› ayd›n sorumlulu¤unun bir gere¤i olarak görüyor ve buna uygun davran›yordu. Böyle davranmayanlara ise hakl› olarak ac›mas›zd›: “Bu savafl› yarg›l›yorsunuz ama hala Cezayir savaflç›lar›yla dayan›flma cesareti gösteremiyorsunuz” diyordu, bu savaflta taraf olmamaya çal›flanlara. Kendi ifadesiyle “cellatlara sayg› gösteren kurbanlardan tiksinen” Sartre, mazlumlar›n cellatlara karfl› fliddetini de hakl› ve meflru görüyordu. Çünkü o, “insan›n ‘insan olma’ ad›na sonuna kadar direndi¤i bir dünya”dan yanad›r. Ve yine Sartre’a göre “Özgürlük direnmektir” zaten, baflkalar›n›n lütfuyla da özgür olunamaz. Bu çerçevede, zulme yönelen devrimci fliddetin “kendini yaratan in-
sandan baflka bir fley olmad›¤›n›” söyleyerek devrimci fliddeti de olumluyordu Sartre. Bu yan›yla da ayd›n tutarl›l›¤›na sahip olan Sartre ile “her türden fliddete karfl›” olmay› ilke edinen “ayd›n” figürleri aras›nda uçurum oldu¤u gerçe¤i göze çarpar. Dostu Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” kitab›na yazd›¤› önsözde Emperyalist- kapitalist ülkelerin gerçe¤ine dair flöyle der Sartre : “… iyi biliyorsunuz ki, biz sömürücüleriz. ‹yi biliyorsunuz ki, biz k›talar›n alt›n›n› ve di¤er madenlerini, sonrada petrolünü ald›k ve bunlar› yafll› anavatanlar›m›za götürdük. (…) Bizde ‘ insan olmak’ demek ‘sömürgecili¤in suç ortaklar› olmak’ demektir, de¤il mi ki ‘hepimiz’ bu sömürüden yararland›k.” Nobel Edebiyat Ödülü, Sartre’›n alt›n› çizdi¤i bu sömürünün bir sonucuydu. Bu “ödül” 1964 y›l›nda kendisine verildi¤inde tereddütsüz reddetti. Sömürünün yaratt›¤› kan ve gözyafl›yla ›slanm›fl bir ödüle ihtiyac› yoktu onun. “Ayd›n” misyonuyla ortal›kta dolafl›p, böylesi ödüller almaya teflne olanlarla Sartre aras›ndaki uçurumun derinli¤i büyüktür… ABD’nin Vietnam halk›na yönelik sald›r›,
39
katliam ve iflgalinin karfl›s›nda da Sartre vard›. Amerikan sald›rganl›¤›n›n katliam ve vahfletini gözler önüne sermek üzere oluflturulan (1966’da) Russel Mahkemesi’nin bafl›ndaki ismin Sartre olmas› da do¤ald›. Ki Sartre’a göre “Gerçekleri vermek her zaman iyidir. Gerçekler devrimcidir. Kitlelerin gerçe¤i bilmeye haklar› vard›r.” Do¤rudur, gerçek devrimcidir. Tam da bu nedenle egemenler gerçekli¤in bilinmesini istemezler. Her türden araç ve biçimle gerçekleri saklamaya, çarp›tmaya ve kendi yak›nlar›n›n yayg›nlaflmas›n› sa¤lamaya çal›fl›rlar. Bu koflullarda ayd›n›n görevi muktedirlerin maskesini indirmek, yalanlar›n› aç›k etmek ve gerçekleri aç›klamakt›r. Sartre’›n hayat› boyunca yapt›¤› bu olmufltur… 1970’li y›llar›n Avrupa’s›nda irili-ufakl› anti-emperyalist, anti-kapitalist grubun eylemleri yaflanmaktad›r. Alman emperyalizmini tahammülsüzlefltiren bu gruplar›n en dikkat çekeni RAF’t›r. “Terörist” olmakla yaftalanan RAF üyelerine karfl› Alman kontrgerillas› yok etme operasyonlar›na bafllar. Bu operasyonlar sonucu birçok RAF üyesi tutsak düfler ve tecrit hücrelerine at›l›r. RAF’ç›lar›n politik düflünce ya da eylemlerine kat›l›r ya da kat›lmazs›n›z ama vicdan sahibi bir insan, sorumluluk sahibi bir ayd›n olarak tecrit iflkencesine karfl› ne yapars›n›z? Sorunun cevab›n› yine Sartre’›n prati¤inde buluruz. Sartre ilerleyen yafl›na ve RAF’ç›lar›n hakk›nda estirilen “teröristler” yaygaras›na ald›rmaks›z›n, tecrit iflkencesinin karfl›s›nda ve RAF tutsaklar›n›n yan›nda bulunmay›, ayd›n sorumlulu¤unun bir gere¤i sayd›. Bu çerçevede RAF tutsaklar›na destek verdi, tecriti bir insanl›k suçu olarak mahkûm etti ve hatta RAF tutsaklar›n› hapishanelerde ziyaret etmeye çal›flt›. Sartre’›n bu tavr›na bak›nca, ülkemizde “ayd›n” geçinenlerin tecrit karfl›s›ndaki suskunluklar›ndan hareketle ayd›n bilinci, vicdan› ve sorumlulu¤una sahip olup olmad›klar›n› daha iyi görmek mümkün… Sonuç olarak 100 yafl›na basan Sartre bir ayd›n olarak, hem de ayd›n olman›n ne oldu¤unun ölçütü olarak hala yafl›yor. Peki, yaflayan ülkemizin ayd›nlar› ne yap›yor? “…Karad›r atlar›, kapkara Nallar›nda kapkara demir Pelerinlerinde par›ldar Mürekkep ve mum lekeleri A¤lamak nerede, onlara nerede
40
Hepsinin de kurflundan beyni…” (F. Garcia LORCA) ‹zolasyona karfl› befl y›ld›r süren direniflin bafllang›c›ndan itibaren “ölmeyin, direnifli b›rak›n” ça¤r›lar› yapan “ayd›n” kiflilerin, geçti¤imiz günlerde “koflulsuz silah b›rakma” ça¤r›s› yapmalar›, kendi içinde “tutarl›” bir anlay›fl›n ürünüdür. Ancak bu tutarl›l›¤›n ayd›n sorumlulu¤una tekabül etti¤i söylenemez. Zira ayd›n olman›n, ayd›n sorumlulu¤u tafl›man›n tarihten süzülüp gelen ölçütleri vard›r. Örne¤in; do¤aya, topluma, tarihe ve insana dair gerçeklerin bilgisine ulaflmak ve bu gerçekleri aç›klamak… Dolay›s›yla ilerici düflüncelere sahip olmak… Haks›zl›¤›n karfl›s›nda olmak… Dolay›s›yla zalimin karfl›s›nda ve mazlumun yan›nda saf tutmak… Zorbal›k karfl›s›nda ilke ve düflüncelerin-
den vazgeçmemek… Dolay›s›yla bu u¤urda bedel ödemeyi göze almak… Tarihe ayd›n olarak geçen kifliliklerin tutumlar›na bakarak özetledi¤imiz bu ölçütlerin gere¤ini yapanlara ayd›n denilebilir ancak. fieyh Bedreddin, Thomas More, Emile Zola, Jean Paul Sartre, Jean Genet, Ruhi Su, Hasan Hüseyin, Naz›m Hikmet, Y›lmaz Güney gibi ayd›nlar›n bu olgunun içini nas›l doldurduklar› yaflayan birer örnektir. Bu örneklerin “sol”un tarihine yaz›lm›fl olmas› ise rastlant› de¤ildir. Zira sol durufl ve düflünceler, ayd›n durufl ölçütleri olarak s›ralad›¤›m›z özellikleri kapsar ve kendi do¤as›nda bar›nd›r›r… Ancak bozulan fleyler asl›n›n ayn›s› olarak kalmazlar, baflka bir fley olurlar. Dolay›s›yla “sol”da yaflanan, yaflat›lan ve yaflanmas› dayat›lan bozulma, ayd›n olgusu içinde bir tür çürümeye tekabül etmifltir. Deyim yerindeyse solcu geçinen imamlar bozulunca, ayd›n geçinen cemaatte çürüme
kaç›n›lmaz olmufltur… 1980’lerden itibaren Sol’un maruz kald›¤› iktidars›zlaflt›rma operasyonunun ayd›nlara yans›mas› i¤difl edilme olmufltur. Bir di¤er ifadeyle, burjuvazinin fiziki ve ideolojik sald›r›lar› karfl›s›nda tutunamayarak düzeniçileflen ÖDP gibi kimi “sol” kesimler, kendilerini art›k sadece “ayd›n” addetmeye bafllam›flt›. Böylece, zaten sadece “ayd›n” olanlar›n, burjuvazinin yede¤ine düflece¤i bir zemini de yaratm›fllard›r. Bu iki kesim giderek iç içe geçerek “sol” kavram›n›n da, “ayd›n” olgusunun da içine etmifllerdir. ‹flte böylesi bir süreç sonunda imal edilen bu “ayd›n” gerçe¤i, iktidar ve halk güçlerinin karfl› karfl›ya geldi¤i her çat›flmada kendisini “üçüncü taraf” olarak ifade eder olmufltur. Bunun sol bir tutum ya da ayd›n tavr› olmad›¤› malum. Zira do¤ru ve yanl›fl, gerçek ve yalan, hakl› ve haks›z, zalim ve mazlum aras›ndaki karfl›tl›k ve çeliflkide bir “üçüncü taraf” yoktur. Var olan ise, kendilerini “ayd›n” zanneden ya da bizim “ayd›n” sanmam›z istenen bu kiflilerin yanl›fl›n, yalan›n, haks›z›n ve zalimin yan›nda saf tutmas›d›r. Ki zulme karfl› direnen insanlara “direnmeyin” demenin baflka bir anlam› ve aç›klamas› yoktur. Olamaz… Zalim ve mazlum aras›nda kendilerinin icat etti¤i bir “Araf” tepesinde durmay› meflruiyet sanan böyleleri ayd›n say›lamaz. Ki s›n›flar mücadelesinin “Araf”› yoktur. Lenin’in dedi¤i gibi; “Ya burjuva ideolojisi ya da sosyalist ideoloji… Burada ikisinin aras›nda bir fley yoktur. Bu nedenle sosyalist ideolojinin her küçümsenifli, ondan her uzaklaflma ayn› zamanda burjuva ideolojisinin güçlendirilmesi demektir.” Kendilerini “üçüncü taraf” da ya da Araf’ta görenlerin bulundu¤u yer, asl›nda zalimlerin saf›d›r. Ve bunlar›n mazlumlara söyleyebildi¤i tek fley “size tokat atana di¤er yana¤›n›z› uzat›n” düsturundan baflka bir fley de¤ildir. E¤er ki mazlumlar, bu ulemalar› dinlemez ve kendilerine zulmedenlerin ellerini k›rmaya kalkarlarsa, bu kifliler hep bir a¤›zdan ba¤›rmaya bafllarlar: “Her türden fliddete karfl›y›z”. E¤er 100 yafl›na ulaflan Sartre bu kiflileri duysayd›, herhalde “hepiniz katilsiniz” demekten geri durmazd›. Çünkü cellatlardan flefaat dilenmeyi vaaz eden bu kifliler, asl›nda bir tür katildir. Onlar, her fleyden önce ayd›n kiflili¤i ve kimli¤ini katlediyorlar. Ve böylece Beyaz Saray’lar›n bembeyaz bayrakl› ulemalar›na dönüflüyorlar. Ama halk, bayraklar›n beyaz›n› de¤il, k›rm›z›s›n› seçer her zaman.❏
federico garcia lorca Siyasi çalkant›lar›n hemen hiç bitmedi¤i ‹spanya, 1909’da Fas’a savafl açar. “Fas halk›, ‹spanyol halk›n›n düflman› de¤ildir” diyerek iflçiler savafla karfl› ç›kar ve genel grev ça¤r›s› yapar. ‹flçiler greve ç›kar ve grev farkl› bölgelere de yay›l›r. Hükümet, güçlerini toplayarak karfl› sald›r›ya geçer. Ayaklanma, kanla bast›r›l›r. Bu dönem, ‹spanya’n›n tarihine “Kanl› Hafta” olarak geçer. ‹flçi hareketi 1917’ye kadar gerilemeye devam eder. I. Paylafl›m Savafl› y›llar›, yeni ticaret alanlar›n›n aç›lmas›yla ‹spanya’n›n ekonomik durumunun güçlenmesine yol açar. Sanayi canlan›r, iflçilerin gelirlerinde art›fl olur. Ancak savafl›n sona ermesiyle birlikte bu süreç sona erer. Geliflmeler kaç›n›lmaz olarak toplumsal çalkant›lar›n büyümesine neden olur. Lorca, iflte ‹spanya’n›n bu hiç durulmayan siyasal ortam›nda Granada yöresinde, Fuente Vaqueros’ta 5 Haziran 1898’de do¤ar. Sanatç› bir ailenin içinde büyüyen Lorca, tiyatro, fliir ve müzikle ilgilenir. 1917’de önce Granada’da, ard›ndan Madrid’te felsefe ve hukuk fakültesine gider ancak bir taraftan da müzik e¤itimi al›r. Bu, Lorca’y› edebiyata daha fazla yak›nlaflt›r›r. Burada Luis Bunuel, Salvador Dali ve flair Juan Ramon Jimenez ile tan›fl›r. 1917’de ilk kitab› “Simgesel Düfller”i ç›kar›r. Yapt›¤› inceleme gezileriyle bir kitap daha yazar. Gezilerden yola ç›karak “‹zlenimler ve Görünümler” yay›nlan›r. fiiirleri çeflitli dergilerde yay›nlan›r. Yazd›¤› fliirlerde o çok sevdi¤i topraklar›, Granada’s› vard›r. fiiirlerinde, farkl› formlar› kullan›r Lorca. Besteci Manuel de Falla ile birlikte çal›flarak Çingene müzi¤i üzerine araflt›rmalar yapmas›, fliirle müzi¤in iç içe geçmesini sa¤lar. S›k kulland›¤› formlardan biri baladd›r. Baladlarda tema, genel olarak kahramanlar›n maceralar›d›r. Halk
kahramanlar› anlat›l›r. Balad, sözlü aktar›lan halk fliirine dayan›r. Lorca da bu gelene¤i sürdürür. Ölüm, yoksullar›n egemenlere karfl› savafl›, faflizme karfl› mücadele gibi konular› ifller. Dini geleneklerin tutuculu¤u, bask› ve fliddeti de Lorca’n›n fliir ve tiyatrolar›nda iflledi¤i konular olur. Lorca 1919’da Madrid’e yerleflir. Burada özgürlükçü, yeni düflüncelere aç›k ‹spanyol ayd›nlar›yla tan›fl›r. Birçok kültürün kaynaflt›¤›, resim, fliir ve tiyatroda öncü-
lüklerin yer ald›¤› Madrid’te tiyatroya yo¤unlafl›r. ‹lk dram› olan “Kelebe¤in Büyücülü¤ü” adl› piyesi, 1919’da yazar. Piyes bir y›l sonra sahnelenir ancak ilgi görmez. Dram yazar› olarak, as›l baflar›s›n› 1925’te yazd›¤› “Manana Pineda” ile elde eder. Lirik bir oyundur. 19. yüzy›lda Endülüs’te yaflayan özgürlük kahraman› bir kad›n›n öykü-
tav›r
biyografi
sünü anlat›r. Lorca, bir yandan da halk flark›lar›n› toplar. 1928’de yay›nlanan Romancero Gitano (Çingene Romanslar›) isimli fliir kitab›, Endülüs Çigan fiairi olarak tan›nmas›na yol açar. Lorca bu fliirlerinde, halk fliirine baflvurarak fliirde yenilenmeyi savunur. fiiirin yan› s›ra, müzik ve tiyatro ile de ilgilenir ve önemli çal›flmalara imza atar. Özellikle, yazd›¤› tiyatrolar›n müziklerini de kendisi yapar. Madrid’te Eduardo Marguina ile tan›fl›r ve onun sayesinde de¤iflik tiyatro çevrelerinin içine girer. Eslava Tiyatrosu’nun yönetmeni yazar Gregorio Martinez Siera’n›n Lorca’n›n bir fliirini çok be¤enmesiyle, Lorca, fliiri oyunlaflt›r›r ve “Pervanenin Nazar› De¤di” isimli oyun Lorca’n›n ilk oyunu olur. Saf bir cin-peri oyunu olan “Pervanenin Nazar› De¤di” pek ilgi görmez. Ancak oyunlar›n devam› gelir. Bir bayrak üzerine özgürlükçü sözler söyledi¤inden dolay› ölüme mahkûm edilen bir k›z için yak›lm›fl türküye dram haz›rlar. Çocukken söyledikleri bir türküdür bu ve fliirde oldu¤u gibi tiyatroda da kal›plar› parçalayan bir tarz› vard›r Lorca’n›n. Ezilenlerin saf›ndad›r Lorca. “Tiyatronun gücü onun toplumsal sorunlara bak›fl aç›s›yla ölçülebilir yaln›zca” der. Tiyatro, toplumsal eflitsizli¤e karfl› direnen halk›n e¤itimi için bir araçt›r. Toplumsal sorunlar› aç›k aç›k tiyatro ile anlatmaya çal›fl›r. Lorca için tiyatro, hayat›n bir aynas›d›r. Bu aynay› yan›ndan hiç ay›rmak istemeyen Lorca, aynas›yla yaflama ›fl›k tutmaya çal›fl›r. “Dona Rosita Bekar Kal›yor” ya da “Çiçeklerin Dili” isimli oyunlar›nda hayat›n önünde engel, bask› arac› olan gelenekleri elefltirir. La Zapatero Prodigiosa (Kundurac› Güzeli), El Sacrificio de Ifigenia (Ifigenia’n›n Kurban Edilifli) gibi onlarca oyuna imza atar. Lorca, siyasi tutuklular› desteklemek için pek çok konferansa kat›l›r. Ço¤unlukla
41
iflçilerin bulundu¤u salonlar t›kl›m t›kl›m dolar. Lorca’n›n oyunlar› sahnelenir buralarda. Teatral çal›flmalara a¤›rl›k veren Lorca, tiyatroyu yenilemek ister. Bunu yaparken çok say›da örnekten yararlan›r. Halk flark›lar›yla bütünlefltirdi¤i “Ayakkab›c›n›n Garip Kar›s›” oyunundan sonra komik, masals› bir oda tiyatrosu yazar. Cumhuriyetin ilan›ndan sonra Garcia Lorca, Eduardo Ugarto ile birlikte gezgin tiyatro kurmaya çal›fl›r. La Barraca ad›n› verdi¤i gezici tiyatroyu kurar da. Dönem, ‹spanya’da gerçeküstücülük ak›m›n›n bafllad›¤› bir dönemdir ve bu gezici tiyatro bütün ‹spanya’y› dolaflarak seçkin, klasik oyunlar sahneler. Kent kent, köy köy dolafl›r La Barraca ve halk› tiyatroyla tan›flt›r›r. Lorca “Hep yoksullardan yana oldum, hep öyle olaca¤›m.” der. 1933’te yazd›¤› “Kanl› Dü¤ün” isimli oyunuyla ad›ndan epeyce söz ettirir. “Kanl› Dü¤ün”, “Yerma” ve “Sodom’un Yerle Bir Edilifli” üçlemesinden oluflan dram, ülkenin pek çok yerinde oynan›r. Hastal›k hastal›¤› ve ölüm temalar›n› iflleyen Lorca, ölüm-yaflam, verimlilik-k›s›rl›k gibi tezatl›klar› bu eserlerinde baflar›yla yans›tm›flt›r. Lorca bu dram üçlemesiyle, ‹spanyol tiyatrosunda önemli bir yere sahip olur. Arjantin’de Neruda ile yollar› kesiflir Lorca’n›n. Neruda, fiili Konsoloslu¤u görevi için Arjantin’dedir. Lorca da Kanl› Dü¤ün’ü sergilemek için Buenos Aires’e gelmifltir. Aralar›nda oluflan dostlu¤u Lorca’n›n ölümünden sonra flöyle ifade eder Neruda: “Ne mükemmel bir flair! Ondaki kadar yüreklili¤e ve dehaya, heyecanl› bir kalp ve duru bir sese bir daha hiç rastlamad›m. Federico Garcia Lorca, eli aç›k bir sihirbazd›, bir nefle kayna¤› idi. ‹çinde tafl›d›¤› yaflama sevinci ile bir y›ld›z gibi parlad›. Saf ve komik, baflar›l› müzisyen, mükemmel bir pandomimci, çekingen ve bat›l inançl›, p›r›l p›r›l ve iyi yürekli. Lorca’da ‹spanya’n›n bir ça¤›n› yaflamak mümkündü. Halkç› geliflme ça¤›n›. Gelip geçmifl o ‹spanya’y› ayd›nlatan biri. Güzel kokular saçan bir yasemin demeti.” 1923 y›l› geldi¤inde, ‹spanya’da siyasal ortam gittikçe gerginleflmektedir. Eylül’de ‹spanya Kral› 3. Alfonso, General Jose Antonino Primo de Rivera’n›n darbesiyle görevinden çekilir. Rivera, parlamento oluflturmak yerine, askerlerden ve teknisyenlerden oluflan bir “direktuvar (diktatörlük)” kurar. ‘30’lu y›llara gelindi¤inde ülkede artan bask› koflullar›, muhalefetin yükselme-
42
sine neden olur. Muhalefeti silahla bast›ran Rivera, tepkiler karfl›s›nda istifa eder. 1931’de belediye seçimlerini büyük kentlerde Cumhuriyetçiler kazan›r. Kral 3. Alfonso yurtd›fl›na kaçar. Madrid’te cumhuriyet ilan edilir. Kurulan geçici hükümetin bafl›na eski monarflist Alcala Zamora getirilir. Daha önce kilisenin yetkilerini s›n›rlayan, kiliselerle manast›rlar›n y›k›lmas›na, ya¤malanmas›na göz yuman hükümet, “Cortes”lerin (siyasi yönetim kurulu) seçimlerini yapt›r›r. Seçimleri sosyalistler kazan›r. Ancak ülkedeki gerginlik bitmez. Ordu içinde muhalefet bafllar ve k›sa sürede bast›r›l›r. Alcala Zamora istifa eder. Cumhuriyetçi hareketin bafl› Azanya, hükümet baflkanl›¤›na getirilir. Bu dönemde Lorca, ‹spanya’y› dolaflarak konferanslar verir. La Barraca da ‹spanya’y› köy köy dolaflmaya devam ederek ‹spanyol klasiklerini sergiler. Bir kasabada “Yaflam Düfltür” isimli oyun sergilenirken, kralc›lar›n sald›r›s› üzerine oyun yar›da kal›r. 1934 y›l›nda Rivera, “Falange Espanyola”y› kurar. “Büyük, bölünmez ve hür ‹spanya” slogan›yla yola ç›karlar. Falange Espanyola, Milli Sendikac› Hücum Cuntalar› ile birleflerek milliyetçi bir ayaklanma bafllat›rlar. ‘35 y›l›n›n Haziran’›nda Halk Cephesi kurulur. 1936 y›l›nda Halk Cephesi seçimleri büyük bir farkla kazan›r. Azanya yeniden hükümet baflkanl›¤›na getirilir. Lorca bu siyasi çalkant›lar içinde, ‹spanya ile ilgili bir film tasarlar. Siyasi bir trajedidir tasarlad›¤› film. Siyasi tutuklular için “Budala K›z”› sergiler. Yine siyasi tutuklular yarar›na bir gala düzenlenir. Halk Ansiklopedisi Toplulu¤u’nun ça¤r›s›yla iflçilerin doldurdu¤u bir salonda etkinlik düzenlenir. Lorca, fliirlerinden parçalar okur. Azanya, cumhurbaflkanl›¤›na seçilir. Ancak orduya, Rivera’n›n falanj›na, General Morla’n›n Carlosçular’›na ve kralc›lara dayanan muhalefet bir araya gelir. Durulmayan siyasi hava, tekrar a¤›rlafl›r. Bu süreçte Lorca ve kimi ‹spanyol yazarlar› bir bildiri kaleme al›rlar. Bildiride faflizmi teflhir ederler. Lorca, “Herkesin kardefliyim ben, soyut bir milliyetçilik fikri u¤runa kendini harcayan adam› sevmem” der, bir gazeteciye verdi¤i demeçte. Faflistler katliamlara bafllar. Siyasi durum alabildi¤ine kötüleflir. Faflistlerin kitle katliamlar›na karfl›l›k misillemeler, genel grevler bafllar. Sa¤c› muhalefetin bafl› Calvo Sotelo vurulur. Lorca karars›zl›¤a düfler. Ve faflizmin kanl› yüzünü ülkenin her
yerinde gösterdi¤i bir süreçte, Granada’ya gitmeyi seçer. Babas›n›n çiftli¤ine yerleflir. Calvo Sotelo’nun öldürülmesinin üzerine, Fas’taki Kanarya Adalar›’nda bulunan 35 bin kiflilik ‹spanyol Garnizonu ayaklan›r. Ayaklanmay› bafllatan generalin uçak kazas›nda ölmesinin üzerine, garnizonun bafl›na Kanarya Adalar› valisi faflist Franco geçer. ‹syan›, Katolik ve milliyetçi kurulufllar da destekler ve Franco’ya kat›l›rlar. Franco birlikleri ülkenin güneyini ele geçirir. “Falange”ciler, askeri k›y›m örgütlerinin yan› s›ra “tehlikeli” gördüklerini öldürmek için “Kara Müfrezeler”i kurar. Kara Müfrezeler, daha ilk günlerde yüzlerce insan› katleder. Bütün ‹spanya’da kitle halinde kurfluna dizmeler, toplu yarg›lamalar alabildi¤ine artar. Lorca, bu ortamdan uzaklaflt›¤›n› zanneder. Ancak yan›l›r. Faflizmin kendinden olmayan herkese düflman oldu¤u gerçe¤ini gözden kaç›r›r. Evine silahl› iki adam gelir ve bir yere ayr›lmamas›n› isterler ondan. Ard›ndan bir tehdit mektubu al›r. Lorca, Granada’dan ayr›lmak istemez, bir arkadafl›n›n evine yerleflir. Çok geçmeden o iki adam yine gelir. 16 A¤ustos akflam› Lorca’y› al›p götürürler. O günün sabah› ise, Granada’n›n sosyalist belediye baflkan›, 29 kifli ile birlikte kurfluna dizilmifltir. Lorca’y› kurtarmak için u¤raflanlar olur ancak baflaramazlar. Lorca ile birlikte 35 kifli daha vard›r ve hepsi de Sierra yak›n›ndaki Viznar’a getirilir. Viznar tutuklu barakalar›yla doludur. Lorca ve beraberindekiler Fuente yolu üzerindeki Alfacar’a yönelir. Hükümlüler araçtan indirilir. Tarih 19 A¤ustos 1936’d›r... “Savafl›n do¤urdu¤u yaralar yüzünden ölmüfl olup, cesedi yirmi A¤ustos’ta Viznar Alfacar yolu üzerinde bulunmufltur.” Lorca için tutulan ölüm tutana¤›nda bu sat›rlar yaz›l›r. Lorca, bir dostuna yazd›¤› mektupta flöyle diyor. “Yeryüzünde açl›¤›n bitti¤i gün insanl›k tarihinde hiç görülmemifl en büyük zihinsel devrim gerçekleflmifl olacak. O Büyük Devrim’in gelip çatt›¤› gün, insanlar›n bundan duyaca¤› o s›n›rs›z sevinci sana anlatamam.” Kendi sözleriyle “hep yoksulun yan›nda olan” Lorca, yaflam›ndaki baz› hatalara (vatansever ozanlar›n, yazarlar›n, müzisyenlerin elde silah Franko faflizmine karfl› savaflt›¤› bir süreçte, elini ete¤ini her fleyden çekip köyüne dönmesi gibi) ra¤men, hep halktan yana olmas›yla, faflizmin karfl›s›nda yer almas›yla ve ayd›n kimli¤iyle, hem tarihte, hem de halk›n›n yüre¤inde hak etti¤i yeri alm›flt›r.❏
deniz suyu baladı Deniz Gülümsüyor uzaklarda. Köpükten difller, gökyüzünde dudaklarla. - Ne satars›n, anlafl›lmaz k›z, gö¤sünü rüzgara verip? - Suyunu sat›yorum, efendim, denizlerin. - Ne tafl›rs›n, karao¤lan, kar›flm›fl da kan›na senin? - Suyunu tafl›yorum, efendim, denizlerin. - Bu tuzlu gözyafllar›, ana, nereden gelir? - Suyunu a¤l›yorum, efendim, denizlerin. - Yürek, bu a¤›r ac›l›k nereden do¤ar dersin? - Öyle ac› ki suyu denizlerin. Deniz gülümsüyor uzak Köpükten difller gökyüzünden dudaklarla 43
haber-yorum
Grup Yorum 20. Y›l›nda Harbiye’ de... Grup Yorum, 20. y›l›nda ‹stanbul Harbiye Aç›khava Tiyatrosu’nda bir konsere haz›rlan›yor. 20 y›l içinde19 albüme imza atan, binlerce konser gerçeklefltiren ve birçok eleman›n›n de¤iflmesine, konser yasaklar›na, albüm toplatmalar›na, tutuklanmalara ra¤men yoluna kesintisiz devam eden Grup Yorum, aradan geçen süre içerisinde bu ülkenin yok edilemez, silinemez bir gerçe¤i oldu¤unu herkese kabul ettirdi. Kuruldu¤u günden bu yana aradan geçen y›llar›n coflkusunu Aç›khava’da dinleyicileriyle paylaflacak olan Yorum, sahnede 20 y›ll›k tarihini sergileyecek. Ayn› yerde 2001’den bu yana her y›l konser veren Grup Yorum, bu y›l da yeniliklerle sahnede olacak. Repertuar›ndan tarihsel anlat›mlar›na, sahne tasar›m›ndan görselli¤ine varana kadar birçok yenilikle Harbiye Aç›khava Tiyatrosu, Grup Yorum’un 20 y›ll›k tarihine ev sahipli¤i yapacak. Çeflitli sanatç›lar›n da Grup Yorum flark›lar›n› söyleyece¤i konsere; Grup Yorum Korosu, eski Grup Yorum elemanlar›ndan Efkan fieflen, Hilmi Yaray›c› ve Gülbahar da efllik edecek. Cemil Topuzlu Aç›k Hava Tiyatrosu / Harbiye 20 A¤ustos 2005 Cumartesi Saat: 20:00 o
“MASALA” Yasakland›! “Masala”n›n mektup arac›l›¤›yla d›flar› yollanmas› 3 Haziran 2005 tarihinde Kand›ra F Tipi Hapishanesi Mektup Okuma Komisyonu ve Kocaeli ‹nfaz Hâkimli¤i taraf›ndan yasakland›. F tipi hapishanelerde tutuklular›n tüm olanaks›zl›k ve bask› koflullar›na ra¤men, gülebildi¤inin, üretebildi¤inin somut örne¤i olan “Masala” isimli karikatür dergisi, hapishane idaresi taraf›ndan “sak›ncal›” bulundu. Tutuklulardan Ümit ‹lter, Gökhan Gündüz, R›za Kartal, Ufuk Keskin, Okan Tüm ve Sezgin Çelik ‹nfaz Hâkimli¤i’ne itiraz ettiler fakat talepleri reddedildi. “Masala”da tutuklular hapishane koflullar›n›, yaflad›klar› tecriti mizahi bir dille anlatman›n yan› s›ra karikatürlerle güncel politik geliflmeleri de iflliyorlard›.o
44
Can fienli¤i 20 A¤ustos’ta Datça’da Gerçekleflecek Can Yücel’in ailesi ve Özdem Petek’in ortaklafla düzenledikleri “Can fienli¤i”nin bu y›l 6.s› gerçekleflecek. fienli¤in sanat yönetmenli¤ini Vecdi Sayar yap›yor. 2000 y›l›ndan bu yana geleneksel olarak gerçeklefltirilen flenlik 20 – 22 A¤ustos tarihleri aras›nda Datça’da düzenlenecek. Can Yücel’in an›s›na düzenlenen etkinliklerde, de¤iflik sanat dallar›ndan sanatç›lar bir araya gelecek. TÜYAP, Do¤an Kitap ve ‹zmir Konak Belediyesi’nin deste¤iyle düzenlenen bu y›lki flenli¤e Türkiye Yazarlar Sendikas›, PEN Türkiye Merkezi, Türkiye Yay›nc›lar Birli¤i yöneticileri ve Leman Dergisi çizerlerinin kat›laca¤› kesinleflti.o
nokta haber Grup Yorum
2 Temmuz 2005 Zincirlikuyu Mezarl›¤›’ndaki, Sivas katliam› anmas›na kat›ld›.
2 Temmuz 2005 Kad›köy’de, Sivas katliam›nda yaflam›n› yitirenleri anmak için gerçeklefltirilen mitingde sahne alarak yaklafl›k 4000 kifliye seslendi.
2 Temmuz 2005 Nurtepe Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin aç›l›fl etkinli¤inde yaklafl›k 150 kifliye seslendi.
Usta Caz Sanatç›s› Charlie Haden, ABD’yi Elefltirdi! Uluslararas› Caz Festivali kapsam›nda bir süredir ‹stanbul’da bulunan Charlie Haden, Irak iflgaliyle ilgili bir gazeteye verdi¤i demeçte; “Ortada trajik bir durum oldu¤unu düflünüyorum. Birkaç kifli para ve güç kazanacak diye birçok masum insan ölüyor. Bunu bizim ad›m›za de¤il, kendi adlar›na yap›yorlar. Bu bir savafl de¤il, sald›r›d›r. Irak’taki ‘savafl’ deyip duruyorlar. Ne ‘savafl’›, gittiler ve ülkeyi iflgal ettiler.” diyerek ABD’nin Irak’› iflgaline tepkisini dile getirdi. Haden, 1968 y›l›nda ABD’nin Vietnam’› iflgal etmesine karfl› ‘Kurtulufl Müzi¤i Orkestras›’ adl› bir albüm; 2004 y›l›nda da Bush yeniden baflkan seçildi¤inde de ‘Bizim Ad›m›za De¤il’ adl› bir albüm yaparak tepkisini ortaya koymufltu.Haden, kendisine iliflkin olarak da; “Belki çok idealistçe ama müzisyen olarak, elefltirimi albüm yaparak dile getiriyorum” diyor.o
10 Temmuz 2005 Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun Çanakkale’ de düzenledi¤i yaz kamp›na kat›larak yaklafl›k 150 kifliye seslendi.
12 Temmuz 2005 12-14 Temmuz katliam› anmas›na kat›larak yaklafl›k 200 kifliye seslendi.
17 Temmuz Gülsuyu- Gülensu Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin aç›l›fl›na kat›larak 1200 kifliye seslendi. Aç›l›fla Nurettin Güleç ‘de kat›ld›.
Mardin’ de 150 Albüm Yasakland›! Mardin’de ço¤unlu¤u Kürtçe olmak üzere toplam 150 albümün müzik marketlerde sat›lmas› yasakland›. Müzik market sahipleri, albümlerin yasaklanmas›na tepki göstererek, yasaklanan albümlerin ço¤unlu¤unun en çok satan albümlerden olufltu¤unu ve böyle devam etmesi halinde iflyerlerini kapatmak durumunda kalacaklar›n› dile getirdiler. Uluslararas› toplant›larda, Avrupa Birli¤i (AB) sürecinde ç›kar›lan uyum paketleri çerçevesinde, Kürtçe üzerindeki engellerin kald›r›ld›¤› ve ifade özgürlü¤ünde ad›mlar›n at›ld›¤› ileri sürülürken, albüm yasaklar› devam ediyor. Valilik, il s›n›rlar› içerisinde sat›fl› yasaklanan albümlerin listesini Emniyet Müdürlü¤ü’ne ba¤l› polisler arac›l›¤›yla müzik marketlere gönderdi. Yasaklanan albümlerin içinde Diyar, Hemê Hecî’nin bütün albümlerinin yan› s›ra Ahmet Kaya’n›n fiafak Türküsü, fiark›lar›m Da¤lara adl› albümleri, Ferhat Tunç, Songül Karl›, Aynur Do¤an gibi müzisyenlerin albümleri yasakland›. Daha önce de Grup Yorum ve Grup Munzur’un albümleri yasaklanm›flt›. Böylece yöre halk›n›n dinledi¤i hemen hemen bütün albümlere yasak koyulmufl oldu.o
45
12 Temmuz Anmas› Yap›ld› Haklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC), 12 – 14 Temmuz 1991 tarihleri aras›nda ‹stanbul ve Ankara’da polisin operasyonlar› sonucu yaflam›n› yitiren devrimciler Niyazi Ayd›n, Ömer Coflkun›rmak, Yücel fiimflek, ‹brahim ‹lçi, ‹brahim Erdo¤an, Nazmi Türkcan, Bilal Karakaya, Hasan Eliuygun, Zeynep Eda Berk, Cavit Özkaya, Fintöz Dikme ve Buluthan Kangalgil için mezarlar› bafl›nda bir anma düzenlendi. Anmada, yitirilen devrimcilerin yaflamlar›na iliflkin destans› bir anlat›m sunulduktan sonra bir aç›klama yap›ld›. fiiir dinletisinin ard›ndan Grup Yorum da; “Bize Ölüm Yok” ve “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” isimli marfllar›n› söyledi. o
nokta haber Grup Yorum 24 Temmuz 2005 Ümraniye 1 May›s Mahallesi’nde Anadolu Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin düzenledi¤i flenlikte yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.
28 Temmuz 2005 Yasaklanan Munzur Festivali’ne alternatif olarak düzenlenen etkinlikte kurulan standlar›n önünde 500 kifliye seslendi.
29 Temmuz 2005
Neruda Ödülü Gelman’a Verildi Pablo Neruda’n›n, do¤umunun 100. y›l› nedeniyle haz›rlanan Iber-Amerika ülkeleri fliir ödüllerinden birincisi, uluslararas› bir jürinin karar›yla, halen Meksika’da yaflayan Arjantinli flair ve gazeteci Juan Gelman’a verildi. ‹spanyol edebiyat›n›n önemli isimlerinden olan insan haklar› savunucusu Juan Gelman, fliirleriyle cunta y›llar›ndan beri gözalt›nda kay›plar›n izini sürüyor. Yaflam› boyunca ba¤›ms›zl›k, sosyalizm u¤runa mücadele eden flair Neruda, fliirlerinde dünya halklar›n›n mücadelesini dile getirdi. 23 Eylül 1973’te hayat›n› kaybeden Neruda’n›n dizeleri birçok ülkede flark›laflt›r›ld›. o
46
Tunceli Belediyesi’nin alternatif olarak düzenledi¤i Kad›n Evi aç›l›fl›nda 1500 kifliye seslendi.
Grup Yorum Korosu 12 Temmuz 2005 Temel Haklar Memur Komisyonu’nun düzenledi¤i piknikte bir dinleti gerçeklefltirdi.
24 Temmuz 2005 Tayad Genel Kurul’unda 150 kifliye seslendi.
42. Alt›n Portakal Film Festivali 24 Eylül’de Bafll›yor Bu y›l, organizasyonu TÜRSAK ve Antalya Kültür Sanat Vakf› (AKSAV) iflbirli¤iyle düzenlenecek olan 42. Alt›n Portakal Film Festivali 24 Eylül - 1 Ekim tarihleri aras›nda gerçekleflecek. Bu y›l uluslararas› bir platforma tafl›nacak olan festival ile ayn› tarihlerde “Antalya Alt›n Portakal” isminin alt›nda “Uluslararas› Eurasia Film Festivali”nin birincisi düzenlenecek. Festival kapsam›nda gerçeklefltirilecek olan Eurasia Uzun Metraj Film Yar›flmas›’n›n (International Eurasia Competition) filmleri Avrupa ve Asya ülkelerinin nitelikli son dönem yap›mlar›n› bir araya getirirken, yar›flma d›fl› gösterimler tüm dünya filmlerine aç›k olacak. 42. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali bu y›l, uzun y›llar›n› Türk Sinemas›’na vermifl üç sanatç›ya da “Onur Ödülü” verecek. Nebahat Çehre, Efkan Efekan ve Seyfi Havaeri’ne, Türk Sinemas›’na katk›lar›ndan dolay› “Alt›n Portakal Onur Ödül”ü verilecek. 24 Eylül tarihinde yap›lacak 42. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali halka aç›k olarak, Konyaalt› Aç›k Hava Tiyatrosu’nda gerçeklefltirilecek. 1.Uluslararas› Eurasia Film Festivali için düzenlenecek olan tören ise 25 Eylül akflam› yap›lacak. Festivalin ödülleri ise tarihi mekân Aspendos Antik Tiyatrosu’nda yap›lacak olan törende sahiplerine verilecek. Festivalin Ulusal Film Yar›flmas›’n›n bu y›lk› jüri baflkanl›¤›n› Ferzan Özpetek yapacak.o
‹dil Kültür Merkezi’nde Söylefli ve Film Günleri...
Grup Yorum Eleman› ‹hsan Cibelik’e A‹HM’den Red Karar›
‹dil Kültür Merkezi, yaz etkinliklerine devam ediyor. 2 Temmuz’da yazar Cezmi Ersöz ile gerçekleflen söyleflide Ersöz’ün kitaplar›ndan, ülkemizdeki yozlaflmadan ve devam eden ölüm oruçlar› ile buna karfl› duyars›zlaflt›r›lmaya yönelik politikalardan söz edildi. Söyleflinin ard›ndan Cezmi Ersöz “Zarf›n› Ben Açard›m Sana Yazd›¤›m Mektuplar›n” adl› kitab› ile Rasim Y›lmaz’›n yazd›¤› “Cezmi Ersöz Kitab› - Gemileri Yak›lm›fl Bir Yaflam” isimli kitab› imzalad›. 24 Temmuz’da ise Grigori Aleksandrov’un “Dünyay› Sarsan On Gün” adl› filmi izleyiciyle bulufltu. Film, Sovyet halklar›n›n Çarl›k despotlu¤undan kurtuluflunu anlat›yor. ‹dil Kültür Merkezi’nde, yaz ay› süresince film gösterimi, söylefli ve dinletiler devam edecek. o
‹hsan Cibelik, Tekirda¤ F Tipi Hapishanesi’nde tutukluyken, ölüm orucu eyleminin 253. gününde Wernicke Korsakoff hastal›¤› teflhisi konularak TCK’n›n 399. maddesinden dolay› tahliye olmufl, daha sonra hakk›nda verilen “süresiz iyileflemez” raporunun kald›r›lmas›yla 22 Ocak 2004 tarihinde hastal›¤›n›n devam etmesine ra¤men tekrar tutuklanm›flt›. T›p biliminin iyileflemez dedi¤i Wernicke Korsakoff hastal›¤›n› incelemek için 8- 11 Eylül 2004 tarihlerinde Türkiye’ye gelen A‹HM heyeti, baz› tutuklular› muayene ederek raporlar haz›rlam›flt›. Haz›rlanan raporlar geçti¤imiz haftalarda aç›kland›. A‹HM, ‹hsan Cibelik’in hastal›¤›n›n cezaevinde kalmas›nda bir engel teflkil etmedi¤ine karar verdi. Halk›n Hukuk Bürosu da, konuyla ilgili yapt›¤› aç›klamada; karar›n çeliflkilerle dolu ve kabul edilemez oldu¤unu belirtti.o
47
Ayçe ‹dil Erkmen Mezar› Bafl›nda An›ld› Dünyan›n ilk kad›n ölüm orucu flehidi olan Ayçe ‹dil Erkmen ölümünün 9.y›ldönümünde ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› ve ailesinin kat›ld›¤› bir törenle an›ld›. Anma töreni öncesinde, y›kan›p temizlenenen mezar›n›n üstüne karanfiller b›rak›ld›.”Yaflam›fl say›lmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen ” yaz›l› pankart›n aç›ld›¤› ve ‹dil’in resimlerinin tafl›nd›¤› anma töreni saat 17 00’de, yap›lan sayg› durufluyla bafllad›. Sayg› duruflunun ard›ndan ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› taraf›ndan ‹dil’e hitaben yaz›lan bir metin okundu. Okunan metnin ard›ndan, ‹dil’le bir dönem ayn› hapishanede kalan yoldafllar› O’nun devrimci yaflam›n› anlatt›lar. ‹dil’in flehit düfltü¤ü ‘96’ dan bugüne, hala devam eden eden büyük direnifle tafl›nan gelene¤e de vurgu yap›lan konuflmalar›n ard›ndan, “AYÇE” isimli fliir okundu. fiiirlerden sonra Grup Yorum’la birlikte “Mitralyöz” ve “Bize Ölüm Yok” adl› marfllar söylendi. Ve at›lan sloganlarla anma töreni bitirildi. Ayçe ‹dil Erkmen 26 temmuz 1996 tarihinde ölüm orucunun 68. gününde flehit düflmüfltü.o
dvd... vcd... albüm...
Lütfü, Emre ve Munzur Gültekin Gültekinler “El emeği göz nuru” Kalan Müzik
Erensoy Akkaya “N’olur “ İber Müzik
48
Xelil Xemgin – Diyar Kehniya Stranen “Kehniya Stranen” Kom Müzik
Grup Turnalar “Türkülerle Döndük” İber Müzik
Ayşegül “Farfara” Müzik
Metin Karataş-Emre Saltık-Zafer Gündoğdu “Türkülü Yürekler 5” EMA Müzik
Sabahat Akkiraz “Seyran” Akkiraz Müzik
Mikail Arslan “Miraz “ Kalan Müzik