tavır yerel süreli yay›n
tavır
kültür sanat yaflam›nda
Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: FORART Dağıtım: D-B-R
merhaba
Merhaba Eylül, y›llard›r kasvetli ve a¤›r gelir hepimize. Her eylül, yaralar›m›z tekrar tekrar kanar içimizde. Karanl›¤›n›n izlerini görürüz hala sokaklar›m›zda… Yüzümüzde duran o postal izi, her eylül aynas›na bakt›¤›m›zda çarpar gözlerimize. S›cac›k öfkemizi avuçlar›m›za al›r yürürüz. fiili de bizimle kardefltir ve ayn› duygular› yaflar eylüllerde… Santiago Stadyumu’nda, Victor Jara’n›n k›r›lan parmaklar›yla çald›¤› gitar›ndan yükselen ezgileri duyuyor hala fiilililer. Allende, sadece fiilililere de¤il, bize de tarihten ders ç›karmam›z› ö¤ütlüyor. Neruda içli fliirleriyle öfkeyi, kavgay› ve vatan sevgisini anlat›yor. Her eylülde fiili sokaklar› ve bizim sokaklar›m›z birlikte gö¤üs kafeslerini öfkeyle dövüyor. Düflen onbinlerce bedeni tekrar ba¤›rlar›na bas›yor. Ayd›n iddias› ile ortal›kta dolaflan biri, en baflta mütevaz› olmak zorundad›r. Yumurtadan ç›k›p kabu¤unu be¤enmeyen, ayd›n de¤ildir. Mine G. K›r›kkanat bunlardan biri. Halk› afla¤›lamakta art›k ifrata varan birine, “kem söz sahibine aittir” demek dahi yetmiyor. Susmak en kötü yenilgidir. Konuflmak gerekir hangi dilden olursa olsun. Konuflmak… Konuflmak… Bir de susanlar›, susmaya yeminlileri konuflturmak… Grup Yorum 20 y›ld›r notalar›yla konufluyor ve konuflturuyor. 20 yafl›nda genç bir delikanl› Grup Yorum. ‹lk günkü gibi söylüyor ne söyleyecekse. Kavgan›n ve flark›lar›n hamal› Grup Yorum’un u¤ramad›¤› köy, u¤ramad›¤› mahalle, kasaba ve flehir kalmad›. fiimdi 20. y›l›nda. Grup Yorum 20. yafl›nda Harbiye’deydi… Yedi bin yürekle birlikteydi. Grup Yorum, o gün, Harbiye’de, tarihine unutulmaz bir gece daha ekledi. Yeni say›m›zda buluflmak dile¤iyle…
Dostlukla...
tavır
8
picasso ve sabanc›
Aylık Sanat Dergisi ISSN 1303-9113
5
kara donlular
18
dile kolay 20 y›l...
10
kürtçe türküler ve asimilasyon üzerine
28
“bir çok ülkenin ülkesi” ve flili...
39
necati amca..
“tarafs›z” ayd›nlar (!)
tav›r
elefltiri
‹ki ay önce 150 ayd›n›n imzas›yla bir dergide “Ayd›n Üzerine Notlar” yaz›yo- das›n›z o zaman?” Biraz bekleyelim ve flimdilik sormabildiri yay›nland›. Kamuoyunun hat›rlaya- ruz. Bugün karfl›laflt›¤›m›z pratik flimdica¤› bu bildiri, Kürt sorunu üzerine ulu- ye kadar yazd›klar›m›z› do¤ruluyor. Ta- yal›m bu soruyu. Devam edelim biz kalsal harekete “silah b›rak›n” ça¤r›s› yap›- kip eden okurlar›m›z hat›rlayacaklard›r d›¤›m›z yerden. “Tarafs›z” ayd›nlar›m›z, ulusal bir harekete yapt›klar› “silah b›rayordu. Bildirinin yay›nlanmas›ndan bir yaz›m›z›. “Kendinize neden ayd›n demiyorsu- k›n” ça¤r›s›ndan sonra yüce makamdan buçuk ay sonra ise ülkenin baflbakan› nuz?” benzeri bir soruya, “Ayd›n tan›m› randevuyu kopard›lar. Bir de üstüne makam›na davet etti “ayd›n”lar›. “Bize ayd›n demeyin” dediler ve içinde çok çeflitli sorular gündeme geti- Adalet A¤ao¤lu sosu eklenince tad›ndan yenmez oldu... “yurttafl giriflimi” diye adland›rd›lar “Bizim, PKK’n›n sözcülü¤ünü yapkendilerini. Bir tevazu gösterisi t›¤›m›z yolunda ifadeler de kullan›ld›. miydi yoksa gerçekten “Ayd›n” olma misyonunun a¤›rl›¤›n› tafl›ya“ B i z i m , P K K ’ n › n s ö z c ü l ü ¤ ü n ü PKK’n›n yandafl› yorumcular taraf›nmayacak olmalar›n›n getirdi¤i bir y a p t › ¤ › m › z y o l u n d a i f a d e l e r d e k u l - dan ise devlet ayd›n› olarak nitelendirildik. Bu ifl böyledir, siz ortaya baflgüvensizlik-kayg› m›yd›? Her neyl a n › l d › . P K K ’ n › n y a n d a fl › y o r u m c u - ka bir yaklafl›mla ç›km›fl bile olsan›z se, geçelim. Yaz›m›z›n konusu bu de¤il. Ancak kendileri de rahats›z l a r t a r a f › n d a n i s e d e v l e t a y d › n › iki taraftan da yumruk yiyebilirsiniz” diyor Gencay Gürsoy bir röportaj›nolmas›n, biz de bilime sad›k kalao l a r a k n i t e l e n d i r i l d i k . B u i fl b ö y l e - da. Yani ne ‹sa’ya, ne Musa’ya yaral›m ve kendilerini t›rnak içinde “ayd›n” olarak tan›mlayal›m yaz› bod i r , s i z o r t a y a b a fl k a b i r y a k l a fl › m - namama durumundan bahsediyor. Baflbakanla birçok noktada ayn› düyunca. l a ç › k m › fl b i l e o l s a n › z i k i t a r a f t a n flündüklerini de ifade ediyor. DemokÜlkemizin “ayd›n”lar› baflbakanda yumruk yiyebilirsiniz” ratik aç›l›mlar noktas›nda iflaret all›¤›n kap›s›na vard›lar ve baflbad›klar›ndan bahsediyor. Gençay Gürkanla görüfltüler Kürt sorunu üzesoy bir zahmet bizlere bu “demokrarine. Kamuoyuna gerekli aç›klama tik aç›l›mlar›” aç›klas›n! Ö¤renmek, daha sonra yap›laca¤›ndan ne kobaflta Kürt halk› olmak üzere, hepinufluldu¤u konusunda yapt›klar› mizin en do¤al hakk›d›r! Öyle ya, maaç›klama kadar bilgi sahibiyiz. dem oturuldu, Kürt halk›ndan temsil Sevinçliydi “ayd›n”lar›m›z. Baflbakan Kürt realitesini tan›m›fl, ayd›nlar›- rebilir” diye cevapl›yor bu giriflimin söz- salahiyeti al›nmadan “Kürt Sorunu” tem›z da Kürt halk›n›n taleplerini “tarafs›z- cüsü Gençay Gürsoy. Onlar kendilerine reya¤›ndan k›l çeker gibi çözüldü(!); on ca” dile getirmifllerdi. Hem ayd›n ola- ne derlerse desinler, biz o sorular› sor- y›llard›r çözülmeyen bu sorunun çözümü caks›n hem de tarafs›z olacaks›n “Allah mak zorunday›z Gürsoy’a ve bu ifle soyu- do¤rultusunda “ayd›n”lar›m›z ve TayAllah...” diyor insan. ‹nsan böyle dese nan 150 ayd›na. Biz sormasak tarih so- yipler ne ad›mlar atacak bunu bilmemiz de bilim böyle demiyor. Dört say›d›r bu rar. “Peki, siz nesiniz ve ne ad›na ora- gerekiyor.
3
n›¤›, hem san›¤›d›r. Ayd›n, tan›k oldu¤u sürecin taraf› olmak zorundad›r. Maalesef ta“Tarafs›z olmak ne demektir? raf olamayacak kadar iktidara ‘Ezilen yok, ezen yok’ mu demek yedeklenmifllerdir. Ama san›k olmalar› yönünde, bizce bir tir. Evet, objektif olarak öyledir engel yoktur. bu durumda. Bunca katliam›n, Bilimsel namus tafl›mal›d›r ayd›n dedi¤in... Tarafs›zl›k dibunca sömürünün, soyk›r›m›n ye bir fley yoktur. “Tarafs›zl›k” ortas›nda ezilenlere ‘silah b›ra tamam›yla safsatad›r. fiu anki pratikleriyle “ayd›n’lar›m›z, k›n’ ça¤r›s› yapmak hangi akl›n haks›zdan yana taraf olmuflhangi vicdan›n iflidir?” lard›r! On y›llard›r söyledi¤imiz sözlerin, bugün birer birer somutlanmas›ndan haz duymuyoruz, hakl› ç›kman›n coflkusunu yaflam›yoruz. Ve “Keflke haks›z ç›ksayd›k.” diyoruz. Yeni Terörle Mücadele Yasas› haz›rAyd›n, ezeni ve ezileni görür ve tavl›¤›, F Tiplerine düzenlenen operasyonlar, IMF talimatlar› ile iflten ç›kar›lan ifl- r›n› ezilenden yana koyar. Çünkü bilime çiler, limanlar›n ve kar içindeki kurumla- ve tarihe hesap verecektir. “Ayd›n de¤ir›n haraç mezat sat›lmas› m› demokra- lim” demek de kurtarmaz kimseyi. Çünkü kendine ne derse desin, bu ülke, bu tik aç›l›md›r? “Yapmay›n” diyoruz, yaz›kt›r, bu ka- halk yetifltirmifltir bu “ayd›n”lar›. fiu dizeler ne kadar da güzel anlat›dar s›¤l›k, bu kadar basit düflünebilmek, yor durumu: bu kadar cahillik için e¤itilmifl olmak gerek. Bunca katliam›, bunca iflkenceyi, bunca zulmü kim yapt›? Y›llard›r Kürt halk›na soyk›r›m› kim uygulad›? Hangi demokratik aç›l›m? Hangi somut taleplerle? Cahil de¤il “ayd›n” lar›m›z. Sorun AB sürecinin selameti olunca ulusal harekete “silah b›rak” ça¤r›s› yapmak ve resmi a¤›zlardan ç›kan her söze inanmak düflüyor onlara da. ‹nsan böyle avutuyor demek kendini. Tarafs›z olmak ne demektir? “Ezilen yok, ezen yok” mu demektir. Evet, objektif olarak öyledir bu durumda. Bunca katliam›n, bunca sömürünün, soyk›r›m›n ortas›nda ezilenlere “silah b›rak›n” ça¤r›s› yapmak hangi akl›n, hangi vicdan›n iflidir? Ülkeyi kan götürüyor, zulüm yasalar›yla iflkenceye, katliamlara h›z veriliyor. Bunlar yaflan›rken tarafs›z olman›n ad› nedir? Dün “Ölüm orucunu b›rak›n!” diye ça¤r› yapanlar bugün F Tiplerindeki iflkenceli sürgünler karfl›s›nda üç maymunu oynuyorlar. Bugün Kürt halk›na “teslim olun” ça¤r›s› yapanlar teslimiyetle gelecek her türlü zulmün karfl›s›nda da üç maymunu oynamaya kalkacaklar. Ancak tarih, AB emperyalizminden demokrasi bekleyecek kadar saf olan “ayd›n”lar› da kal›n harflerle yazacakt›r. Ayd›n, yaflad›¤› tarihin hem ta-
4
di¤i içindir. Devlet yetkililerinin bir lütfu de¤il ki bu! Bunlar› bilmiyor olamazs›n›z. Biliyorlar ama görmemeyi tercih ediyorlar. Çünkü demokratik “çözüm”ler AB’den gelecektir onlara göre. E¤er “ayd›n”lar›n gerçek kayg›lar› kendi tan›mlamalar›yla “Kürt sorunu” olsayd›, bir halk›n ba¤›ms›zl›k özleminin ne demek oldu¤unu anlayabilirlerdi. Anlad›klar› ölçüde dile getirirlerdi Kürt halk›n›n taleplerini ve sorunlar›n›. Oligarfliden, yapt›¤› katliamlar›n hesab›n› sorarlard›. Ancak kayg›lar AB sürecinin sekteye u¤ramamas› olunca, bu misyondan uzak davran›yorlar. Ancak kimse inanm›yor bunlara. Devlet, bildi¤imiz devlet. “Ayd›n” bildi¤imiz ayd›n... Ancak de¤iflmek zorunda olan Ayd›n. K›ssadan hisse bir halk hikayesiyle bitirelim;
“Bozk›rda bir karga her y›l ayn› yere yavrularm›fl. Y›lan›n biri yuvay› keflfetmifl. Yavrular yumurtadan ç›kar ç›kmaz gelir ve onlar› yermifl. Ana kufl art›k dayanamam›fl ve bir gün pusuya yatm›fl. Yavrular›n› yemeye gelen y›lana sald›rm›fl ve kuyru¤unu kopar›p atm›fl. Kuyruksuz y›lan›n hali zordur. Bir mücadele bafllam›fl ya aralar›nda, iflin sonu yok. Y›lan bakm›fl ki kuyruk gitmifl, hayat› tehlikede. Kargaya; ‘Bak kardeflim bu böyle yürümez; gel bar›fl yapal›m biz seninle, dost olal›m’ demifl. Kufl flöyle bir düflündükten sonra ‘yok’ diye yan›tlam›fl y›lan›. ‘Bende bu evlat ac›s›, sende de bu kuyruk ac›s› olduktan sonra biz dost olamay›z.”❏
“Tarafs›z ayd›nlar› /güzel yurdumun /Cevap veremeyeceksiniz/Yiyip bitirecek sizi Bu sessizlik kuzgunu/yüre¤inizi kemirecek zavall›l›¤›n›z/Susup kalacaks›n›z/Kendi utanc›n›zla” Baflbakan böyle bir görüflme öncesi kiminle görüflece¤ini kendisi belirlemifltir ve bundan rahats›zl›k bile duymaz ülkemizin ayd›n›. ‹nsan kendini kand›rmaya haz›r olduktan sonra baflbakan›n takiyyecili¤ine bile gerek yok. Ah ayd›nlar›m›z ah... Hangi “Ayd›n, ezeni ve ezileni görür ülkede yafl›yorsunuz? Gözleriniz ve tavr›n› ezilenden yana koyar. hiç mi görmedi kucak kucak ölüleri? ‹flkence 盤l›klar› kulaklar›Çünkü bilime ve tarihe hesap ve n›z› kemirmedi mi? Açl›¤›, yokrecektir. ‘Ayd›n de¤ilim’ demek sullu¤u, bo¤az›m›za kadar batt›¤›m›z kan›, alev alev köyleri, de kurtarmaz kimseyi. Çünkü parçalanm›fl cesetleri, gözyafl›kendine ne derse desin, bu ül n›, derdi, çileyi... ke, bu halk yetifltirmifltir bu ‘ay Y›llard›r insan yerine konulmak istiyor Kürt halk›. Kendi did›n’lar›.” linde konuflmak istiyor. Hakl› taleplerini dile getiriyor. Ve bugün hepimiz “Kürt” diye bir kelimeyi telaffuz edebiliyorsak, Kürt halk› binlerce evlad›n› topra¤a ver-
ayd›n üzerine notlar- 5
erhan canoba
araflt›rma
kara donlular “Ve devam ettik atefli ve ihaneti görmekte. Eflraf ve âyân ve mütehayyizân›n ço¤u ve a¤alar : Ba¤dasar A¤a’dan Kellesi Büyük Mehmet A¤a’ya kadar, düflmanla birlik oldular. Ve inekleri, koyunlar›, keçileri sürüp, götürüp, gelinlerin ›rz›na geçip, çocuklar› öldürüp ve istiklâli yak›p y›kt›kça düflman, da¤a ç›kt› mavzerini, naca¤›n›, çiftesini kapan ve 盤 gibi ço¤ald› çeteler ve köylülerden paflalar görüldü, kara donlu köylülerden.” (1)
Bat›c› ayd›n… Kendi kültürüne ve halk›na yabanc›, yabanc› olmas›n›n ötesinde bu halk›n ve bu kültürün içinden ç›kt›¤› için kendinden i¤renen ayd›n… Kompleks sahibi, bu kompleksin en temel insanl›k de¤erlerini bile bast›rd›¤›, zavall› ayd›n… Solcu görünüp ›rkç›l›k yapan elitist, bir o kadar züppe ayd›n. Kendi halk›ndan nefret eden tipik Türkiye ayd›n›. Geçti¤imiz günlerde Radikal Gazetesi’ndeki köflesinden kendi halk›na düflmanl›¤›n› kustu Mine G. K›r›kkanat. Halk› afla¤›lamay› adet haline getiren Türkiye burjuvazisi ve bat›c› ayd›nlar›n düflünceleri bu kez Mine Han›m’›n kaleminden aktar›l›yordu. Mine Han›m, “Halk›m›z E¤leniyor” bafll›¤›yla yay›nlanan köfle yaz›s›nda, sol ve demokrat maskesini atarak faflistçe flu ifadelere yer veriyordu: “(…) Türk’ün mangal tutkusuna, zaten Belgrat Ormanlar›, Çaml›ca tepeleri ve daha pek çok yeflil alan feda edilmifltir. Buralarda, a¤açlar füme dil, yapraklar dallar
5
közlenmifl patl›can görünümü arz etmekte, da¤lar› tafllar› saran kebap duman› ‘Keflke çi¤ yeseler’ dedirtirken, kesif et kokusu yamyam olmad›klar›na hay›fland›rmaktad›r. Sahil Yolu’nda ise, kilometrelerce uzunluktaki çim alan kenar›ndan geçen arabalardaki seyircilerin görüfl zaviyesinde oldu¤undan, manzara da mangal düzeyindedir: Don paça soyunmufl adamlar gevifl getirerek yatarken, siyah çarflafl› ya da türbanl›, istisnas›z hepsi tesettürlü kad›nlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklar›nda ve sal›ncakta bebe sallamaktad›rlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halk›m›z k›ç›n› döndü¤ü deniz kenar›nda mutlaka et piflirip yemektedir. Aralar›nda, mangal›nda bal›k pifliren tek bir aileye rastlayamazs›n›z. Belki bal›k sevseler, piflirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçal› donlar›yla yatmazlar, hart hart kafl›nmazlar, gevifl getirip ge¤irmezler, zaten bu kadar kal›n, bu kadar k›sa bacakl›, bu kadar uzun kollu ve k›llarla kapl› da olmazlard›! (…) Tabii ki onlar›n da e¤lenmeye, dinlenmeye haklar› var. Ama burada m›, böyle mi?” (2) Selçuklu’nun ayd›n› Mevlana da cami yap›m› için iflçi olarak getirilen Türkmenler’i be¤enmeyerek flöyle söylüyordu as›rlar önce: “Türkmenler y›kmak için vard›r. Halbuki Grekler (Yunan) öyle mi? Tanr› Grekleri yapmas› ve var etmesi için yarat-
6
t›. (Greklerin yapt›¤›) bu güzelli¤e karfl› y›ks›n diye de Türkler’i yaratt›.” Selçuklu, Osmanl› ayd›nlar› halk için flu tan›mlamalar› az kullanmad›lar: “da¤lara köpek gerek” (yerleflikli¤e karfl› ç›kan Türkmenler için), “nadan Türk” (cahil, kaba Türk), “etrak-i biidrak” (idraksiz Türkler), “Türk-ü bed-lika” (çirkin suratl› Türk), “çoban köpe¤i fleklinde Türk”, “Hunhar Türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine f›rsat geçerse ya¤may› ganimet bilirler, fakat düflman kuvvetli gelirse kaçarlar”… (3) Gelene¤in sürdü¤üne iflaret etmek aç›s›ndan Anadolu’dan ‹stanbul’a göçün bafllad›¤› y›llarda yaflanan flu olaya yer vermekte yarar var: Yaz s›caklar›nda ‹stanbul varofllar›ndan denize, sahillere doluflan halk, aristokrat ‹stanbullular› rahats›z etmifl olacak ki flikâyetler üzerine dönemin valisi flu aç›klamay› yapmak zorunda kal›r: “Halk plaja ak›n etti, vatandafl denize giremiyor!” Kara donlu halk, vatandafl bile say›lmamaktad›r! Türkiye burjuvazisi, avam için hep ayn› yaklafl›mda bulunmufltur: “Hay›r, tabii onlar da insan girsinler girecekler tabii, lakin her fley adab›yla.” Mine Han›m köklü bir gelene¤in devam›d›r. Kimdir bu kad›n? Bir köfle yazar›, bir gazeteci, bir ayd›n! Paris’te yaflar, oturdu¤u yerden ahkâm keser. Bir türlü geliflemedi¤i için her f›rsatta ülkesini ve halk›n› afla¤›lar. Seçkincidir, Avrupa hayran›d›r. Y›llard›r Avrupa’y› öve öve bitirememifltir. Bütün niyeti Türkiye’nin Fransa gibi uygar
bir ülke olmas›d›r. Bat›c›l›kta pekçok meslektafl›n› geride b›rakacak kadar ileri gitmifltir. Pek çok bat›c› gibi Türkiye’nin AB üyeli¤ini desteklemez, çünkü ülkesini ve halk›n› AB’ye lay›k bile görmez! Türkiye’dekiler bir tarafa Avrupa’da yaflayan Türkiyeli emekçileri de her f›rsatta afla¤›lamaktan, onlar› ve öykülerini Avrupa ve Türkiye aras›na kal›n çizgiler çekmek için kullanmaktan geri durmaz. Afla¤›l›k insanlard›r bu insanlar onun tan›m›na göre. Namus cinayeti ifller, kad›nlar› bafllar›n› örter, her f›rsatta mangal yakar, arabesk dinler, dü¤ünlerde yollarda korna çalarlar. Sanat, edebiyat ve bilimden hiç anlamazlar. “Bir ‹talyan iflçinin arya söylemesiyle bir Türk iflçinin türkü 盤›rmas› yans›r m› inflaat kalitesine?” diye sorarken kendisi Fransa’n›n en güzel flaraplar›n› içmektedir. Bencildir, her yaz›s›nda kendini öve öve bitiremedi¤i, “ben” üzerine kurdu¤u bir kiflilik hâkimdir. Baflar›lar›n› anlatmaktan kendini alamaz. Oysa Paris de yabanc› de¤ildir bize. Paris’in de varofllar›, gettolar› var. Yollar, metrolar orada da çöple dolu. Antwerpen ya da Roma sokaklar›nda yürüyün biraz. En kaba deyimiyle, zenginlerin ve fakirlerin oldu¤u her yerde tablo ayn› de¤il mi? Bu farkl›l›¤› do¤uran zaten s›n›flar›n var oluflu de¤il mi? Londra’da flu ünlü Hyde Park’ta bile mangal sefas› yap›l›yor! Berlin parlamento binas›n›n önündeki parkta yak›lan mangallar aylarca konu oldu Avrupa gazetelerinde. Avrupa metropollerinin merkezlerine bakarak bir kan›ya varan Mine Han›m zahmet buyurup birkaç kilometre ilerlese o flehirlerdeki yoksullu¤a ve kirlili¤e (!) de tan›k olmakta zorlanmayacak. Tabi gettolarda yaflayan, yaflad›¤› ülkenin dilini konuflamayan, uygarl›¤›n befli¤i Avrupa’da bile mangal yakma cesareti gösterenlerin Mine Han›m’›n gözünde hiçbir de¤erinin olmamas› ayr› konu. Bunlar› yapanlar kültürlü, e¤itimli, ayd›n, kitap okuyan, uygar Avrupal›lar de¤il, olsa olsa siyahlar, göçmen iflçiler ya da mültecilerdir. Kebap duman›ym›fl. Peki, fabrika bacalar› ile havay›, zehirli at›klar›yla denizleri kirleten tekellere karfl› ne yazm›fl flimdiye kadar Mine Han›m? Emperyalist ülkelerin zehirli at›klar›n› üçüncü dünya ülkelerine götürüp b›rakt›¤›n›, bu ülkeleri çöplük olarak kulland›¤›n› bilmeyen yok. Bir de flu var, Amerikan ve ‹ngiliz emperyalizminin Afganistan ve Irak’ta kafas›na bomba ya¤d›rd›¤›, kendisinin öve öve bitiremedi¤i
Fransa’n›n, Cezayir’de katletti¤i yüzbinlerce insan da ayd›n›m›z›n ölçülerine göre “kara”d›r. Ben yard›mc› olay›m, bu üç ülke halklar›n›n da en sevdikleri yemek kebapt›r, ayn› “kara” Türkler gibi bal›k yemeyi bilmezler! Bir ayr›nt› da Mine Han›m’›n bilim d›fl›l›¤›nad›r. Mine Han›m, flu ünlü kafatas› ölçüsü standard›ndan sonra gündeme kol ve bacak uzunlu¤u ölçülerini de ekleyerek ›rkç›l›kta 盤›r aç›yor. Mine Han›m’a göre halk, et yerine bal›k yese, bu kadar k›sa bacakl›, bu kadar uzun kollu, bu kadar k›ll› olmayacak. Söylenecek söz kalm›yor art›k. Nedenler, sosyal ve do¤a bilimleri dururken Zeytinburnu sahilindeki “da¤lar› tafllar› saran kebap duman›” ayd›n›n karfl› ç›kt›¤› temel nokta olmufltur. fiehri dumana bo¤mak baflka bir fleydir, tamam kabul edilebilir bir çevre bilinçsizli¤idir belki ama k›sa bacakl› ve k›ll› olmak bambaflkad›r. Goebbels cehennemden ç›k›p gelmifl sanki! Ayd›n›m›z›n afla¤›lad›¤› bu “kara” halk akflam evine giderken ne yaz›k ki sepetine bir tekerlek “camem--bert” peyniri, bir parça “croissant” ve bir flifle “bordeaux” k›rm›z› flarap koyarak gitmiyor. Gecekonduda kendisini bekleyen efline do¤um günü hediyesi olarak iki kiflilik Maldiv Adalar› tatil bileti de götürmüyor. “Ümraniye Plaja ‹ndi!” Caddebostan’da belediye bir plaj yapt›
ve ‹stanbullu y›llar sonra buradan denize girme flans› elde etti. Mine Han›m o plajdan denize girme hakk›n›n yaln›zca Kad›köy, Suadiye zenginlerine ait oldu¤una inan›yor. Fakat pis(!) varofllular plaj aç›l›r aç›lmaz Caddebostan’› iflgal etmifl olacak ki “Ümraniye plaja indi” tespitini yapmak zorunda kal›yor. “Tabi ki onlar›n da dinlenmeye e¤lenmeye hakk› var, ama burada m›, böyle mi?” diyor yaz›s›nda. Gitsinler Beykoz Çay›r›’na. fiile’ye gitsinler, her y›l onlarca ölsünler. Bodrum, Marmaris, Alanya’y› rüyas›nda bile göremeyen bu halk zaten y›llard›r Riva, Çengelköy, Paflabahçe’de denize giriyor, Belgrat Ormanlar›’nda piknik yap›yor. Mine Han›m’›n söylemek istedi¤i asl›nda “kara” halk›n kendi gettolar›nda, kendi biçimsizlik ve i¤rençlikleriyle yaflamas›d›r. Burjuvazinin y›llard›r düflüncesi “Caddebostan’a gelmesinler de, Ümraniye’de, Beykoz Çay›r›’nda, orada burada ne halt yerlerse yesinler” fleklindedir. Mine Han›m, bekçili¤ini yapt›¤› s›n›f›n sözcüsüdür. Mine Han›m, hakl› bir tepki ile flu anda çal›flt›¤› gazeteden uzaklaflt›r›lmak zorunda kalm›flt›r. Kendi gazetesinin yazarlar› taraf›ndan da elefltirilmifltir. Bu noktada da bir ikiyüzlülük var, ona karfl› ç›kan ayd›n-yazarlar da az çok ayn› düflüncelere sahiptirler, tepkileri de “bu düflmanl›k bu kadar aç›ktan ifade edilmez” noktas›nda-
d›r. Mine Han›m’›n azgeliflmiflli¤imizin, halk›m›z›n e¤itimsiz ve cahil oluflunun nedenleri konusunda bugüne kadar yazd›klar› s›n›rl›d›r. Kompleksli Mine Han›m art›k neredeyse yazd›¤› her yaz›da mezhepsel ve etnik gerilimi körüklemekte, sosyoloji yoksunu oldu¤u için bir türlü kavrayamad›¤› halk›n inanç ve geleneklerine a¤z›ndan tükürükler saçarak sald›rmaktad›r. Tav›r’da Ayd›n Üzerine Notlar’› yazarken bu tiplerin üzerinde çok durmufltuk: “(…) Türkiye’de geleneksel ayd›nlar›n en temel iki özelli¤i bat› taklitçisi ve halktan kopuk olufllar›d›r. Ayd›n›m›z›n görevlerini yerine getirmede geri kalmalar›n›n ‘ilk günah›’ buradad›r. “(…) En genel anlam›yla ülkemiz ayd›n› sisteme ba¤l›d›r. Sistemin devam›, onun ç›karlar›n›n da karfl›lanmas› anlam›na gelir. Halka, halk›n yaflant›s›na ait hiçbir fley bilmez. Halka yabanc› olmas› ve düzenin bir temsilcisi olmas›, konumu nedeniyle de düzene muhalif hiçbir yan› kalmam›flt›r. Arada bir Avrupa’n›n da etkisiyle sistemin içindeki bir tak›m aksakl›klar› elefltirir, muhalif olma görevini böylece yerine getirir. En genel hak ve özgürlükler için bir kaç kelime eder, bir iki bas›n aç›klamas›nda bulunur, ard›ndan mutlu ve rahat bir flekilde tekrar “köfle”sine çekilir. “(…) Kitleleri tan›maz ve esasta horlar.” (4) Bu ayd›n tipini anlatt›kça her geçen gün söylediklerimizi do¤rulamak için önümüze çok daha baflar›l› (!) örnekler ç›k›yor. Mine Han›m’› da yazm›fl›z fark›nda olarak. “Bir gün varofllardan gelip bo¤az›m›z› kesecekler” diyen burjuvazi, kültürsüz sözcüleriyle kinini kusmaya devam ediyor ama bundan sonra flu “kara” donlu halk, flu “kara” halk, sizin gibilere daha az sab›rl› olacak. Ayr› s›n›f›n insanlar›y›z Mine Han›m, ayr› dünyalar›n insanlar›y›z.❏ Dipnotlar (1) Kuvay› Milliye Destan›, Naz›m Hikmet (2) Halk›m›z E¤leniyor, Mine G. K›r›kkanat, 27 Temmuz 2005 (3) Türk Halk Eylemleri ve Devrimler, Çetin Yetkin, 1974 (4) Ayd›n Üzerine Notlar, Tav›r, Erhan Canoba, Nisan-May›s-Haziran-A¤ustos 2005
7
vahit aslan
güncel
picasso ve sabanc› “Sanat, düflmana karfl› savunucu ve sald›r›c› bir savafl arac›d›r.” Pablo Picasso
Bir gün bir hükümdar, horoz resmi çizdirmek için bir ressam arar. Picasso gelir ve hükümdardan üç ay süre ister. Üç ay›n sonunda Picasso tekrar huzurundad›r hükümdar›n. Elinde bofl bir ka¤›t ve bir kalem vard›r sadece. 10–15 saniyede
8
bir horoz resmi çiziverir Picasso… “Madem 10 saniyede yapacakt›n, niye üç ay beklettin beni?” diye diklenir hükümdar. Picasso, onu kolundan tuttu¤u gibi atölyesine götürür. Bir dolab› açar hükümdar›n yan›nda… Yüzlerce, belki de binlerce eskiz dökülür dolab›n raflar›ndan. “‹flte” der Picasso, “sizin elinizde tuttu¤unuz resim, üç ayl›k eme¤imin sonucudur!”… Daha çocuk yafltayken, ressam babas›n›n kufl resimlerinin eksik b›rakt›¤› ayaklar›n› çizmesiyle, babas›na resim çizmeyi b›raktr›na bir dahidir Picasso... Çizdi¤i kufllar›n ayaklar› neredeyse canl›d›r. Babas› ondaki dehay› gördükten sonra, bir daha eline f›rçay› almamak üzere resmi b›rak›r. Anti-faflisttir. Franko faflizmine büyük tepki duymufltur. ‹spanya Komünist Partisi’ne girer ve ömrünün sonuna kadar korur inançlar›n›. ‹spanya iç savafl›nda, Nazi Almanyas›n›n uçaklar› Franko faflizmine destek için, Guernica kasabas›n› bombalad›¤›nda, bundan çok etkilenir ve onu tüm dünyaya tan›tacak olan “La
Guernica” tablosunu yapar. Tablosunu bitirmek üzereyken bir Nazi subay› gelir atölyesine, yapt›¤› resme uzun uzun bakar ve küçümser bak›fllarla “Sen mi yapt›n bu resmi?” diye sorar subay. Picasso; “Hay›r!” der “siz yapt›n›z!” Tam 32 y›l oldu Picasso öleli. Guernica’da resmedilen tablo, yap›ld›¤› y›ldan bugüne canl›l›¤›n› koruyor ama Guernica’daki bombalar›n çok daha korkuncu patl›yor dünya üzerinde. Guernica’daki ölümlerin bin kat›, on bin kat› yaflan›yor. Guernica’daki ac›lar›n çok daha a¤›rlar› iz b›rak›yor yüreklerde bugün… Guernica’n›n sorumlusu Franko’ydu, Nazilerdi. Tarihte en ac›mas›z, en vahfli diktatörlüklerin finansörleri tekelci burjuvaziydi. Bugün dünya üzerindeki tüm ölümlerin, ac›lar›n, yoksulluklar›n, açl›¤›n, katliamlar›n bafl sorumlusunun tekeller oldu¤u gibi. Hitler’i besleyip palazland›ran Krupp ve Thyssen’di. Pinochet’i IBM, Mussolini’yi FIAT tekelleri büyüttü, gelifltirdi. Gelmifl geçmifl en büyük faflist diktatörlükleri tekeller kurdu. Tekellerin kasalar› gün geçtikçe dolarken, dünya üzerine ölümlerden, ac›lardan, açl›ktan, kandan, vahfletten oluflmufl koca bir karabulut çöreklendi. Bu karabulut hala koruyor varl›¤›n›. Çünkü tekeller hala var. Çünkü tekellerin kar h›rs›, tarihin en doyumsuz ça¤›n› yafl›yor. Sabanc›’n›n, Hitler-Mussolini muadili Türkefl’lere bavullar dolusu para ak›tt›¤› biliniyor. Belgeli, tan›kl› bir gerçeklik olarak karfl›m›zda duruyor. Sabanc›lar, Türkiye’nin çekti¤i tüm ac›lardan, açl›ktan,
katliamlardan, yoksulluktan, iflkenceden sorumlu olan “k›rk haramilerden”den biri. Pek “flirindir” Sabanc›, kameralar›n karfl›s›ndayken. Sahnededir, satacakt›r kendini en pahal›s›ndan. ‹nsan oldu¤unu, duygular› bulundu¤unu gösterecek, pazarlayacakt›r o sömürgen kimli¤ini, baflka biçimlere girerek. ‹flte o y›llanm›fl tiyatroculara tafl ç›kartacak kadar yetenekli olan “Sak›p A¤a” öleli çok olmufltur ama Sabanc›lar yafl›yor hala. Ye¤eni Güler var holdingin bafl›nda. Sadede geliyoruz. Güler Sabanc›, bu y›l›n 21 Kas›m’›nda Sabanc› Müzesi’nde Pablo Picasso’nun 135 eserini sergilemek için ressam›n torunu ile anlaflt› geçti¤imiz günlerde. Tarihin bafl döndürücü devinimi nas›l da flafl›rt›yor insan›. “La Guernica” gibi faflizmin vahfletinin tüm dünya taraf›ndan anlafl›lmas›n› sa¤layan bir tablonun yarat›c›s›n›n, ömrü boyunca birçok eksik ve zaaf›na ra¤men demokrasiden, bar›fltan, insan haklar›ndan yana duran biri olan Picasso’nun torunu, bugün dedesinin hiçbir zaman el s›k›flmayaca¤› biriyle masaya oturabiliyor. Burjuva demokrasisi yasalar›ndan olan “veraset ve intikal”in azizli¤i iflte… Picasso’nun eserleri (tabi “La Guernica” da dahil olmak üzere) bugün bir burjuva olan torununa kal›yor do¤all›¤›nda. ‹spanya’n›n Malaga kentindeki “Museo Picasso”nun yönetim kurulu baflkan›
olan ve sanat kitaplar› ile kataloglar haz›rlayan Images Modern adl› flirketin sahibi olan Bernard Ruiz Picasso’ya. Sabanc› müzesini çok be¤enmifl torun Picasso. Sergi salonlar›n›, teknik donan›m›n› pek “Avrupai” bulmufl ve dedesinin kültürel miras›n› Türk sanatseverlerle paylaflmaktan ziyadesiyle memnun olaca¤›n› ifade etmifl. “Neydi Picasso’nun kültürel miras›?” diye sorsak ve “o kültürel miras› Sabanc›’n›n finansörlü¤üne nas›l teslim edersin?” diye devam etsek ne cevap verir acaba torun Picasso? fiimdi sahip oldu¤u ve dedesinin düflüncelerinden fersah fersah uzak olan kiflili¤iyle ne cevap verece¤ini kestirmek için kehanete gerek yok. Ayr› kulvarlarda kofluyor Picasso ile torunu… Picasso, Franco faflizmine karfl› Cumhuriyetçilerle birlikte direnirken, torunu günümüz faflizminin finansörü ile masaya oturuyor. ‹spanyol komü-
nistleriyle bir dönem birlikte faaliyet yürütüyor Picasso, oysa torunu günümüz anti-komünistlerinin en büyüklerinden biriyle el s›k›fl›yor. Dedik ya tarihin cilveleri bunlar. Güler Sabanc›, Picasso gibi 20. yüzy›l›n en büyük ressam› olan birinin eserlerini, amcas›n›n ad›na aç›lan müzede sergileyecek olmaktan dolay› mutlu mutlu gülümsüyor kameralara, objektiflere. Nas›l memnun olmas›n ki, paras›yla her fleyi sat›n alabilece¤i bir düzen hakim çünkü dünya üzerinde. Evet, her fleyin parayla sat›n al›nabildi¤i bir pazar flu koskoca dünya. Picasso anti-faflistmifl, dünyan›n en tan›nan anti-faflist tablosunun çizeriymifl ne gam! O, Picasso’nun ismini kullanarak Sak›p Sabanc› müzesini tüm dünyaya tan›tman›n bahtiyarl›¤›n› yafl›yor sadece… “Her konuda oldu¤u gibi sanat alan›nda da fark yaratmak üzere yola ç›kt›k” derken burjuva ideolojisinin ve sahip oldu¤u menkul de¤erlerin gücüyle konufluyor. Amcas› nas›l Türkefl’leri sat›n ald›ysa, o da Picasso’yu sat›n alabilece¤ini kan›tl›yor bir yerde. Amac› sadece ve sadece reklam! ‹majlar dünyas›nda herkes taraf›ndan kabul görecek bir atraksiyon! Sabanc› isminin sanat alan›nda da al›m gücünü art›rmak! Bunlardan ötesi yaland›r. Sabanc›’n›n Picasso aflk› (!) tümüyle yukar›da s›ralad›klar›m›zdan ibarettir… Guernica’y› hala bombal›yor Naziler. Çoluk çocuk, ihtiyar, kad›n demeden katlediyorlar. Ve Picasso h›rsla, öfkeyle sall›yor f›rças›n› tuval üzerinde. Resmediyor yaflanan vahfleti, çekilen ac›lar›… Resim daha tamamlanmadan Sabanc› geliyor yan›na Picasso’nun… Uzun uzun bak›yor resme… “Siz mi yapt›n›z bu resmi?” diye soruyor Picasso’ya… Picasso öfke ile hayk›r›yor yine: “Hay›r! Siz yapt›n›z… Siz yapt›n›z… Siz yapt›n›z… Siz yapt›n›z…” ❏
9
kürtçe türküler ve asimilasyon üzerine
“(…) Halklar kardefltir. Aralar›nda kültür al›flveriflinde bulunurlar. Bunu önyarg›s›z yaparlar. Birbirlerinden be¤endikleri de¤erleri al›r, kendi yap›s›nda özümler, yaflat›rlar. Böylece kültürleri zenginleflir, yaflam daha bir güzelleflir, gelece¤e daha bir haz›rl›kl› olurlar. (…) ama halklar aras›ndaki bu do¤al al›fl-verifl ancak iki halk›n da özgür ve ba¤›ms›z olmalar›yla olas›d›r. Bu halklardan biri özgür ve ba¤›ms›z de¤ilse, kültür al›flverifli tek yanl› olur. Biri hep kaybederken,
10
öbürü hep kazan›r, kültürel de¤erler aç›s›ndan zenginleflir. Ba¤›ml› ulusun kültürü de ba¤›ml› bir kültür durumuna dönüflür.” (Ömer Polat) Uzaklarda aramaya hiç mi hiç gerek yok. Günümüzde Kürt halk› yukar›da anlat›lan süreci yafl›yor ve ne yaz›k ki Kürtler, bu süreç içerisinde de hep kendi kültüründen vermek zorunda kalm›flt›r. Kürt halk›, öyküleri, türküleri al›n›p baflka uluslara mal edilirken, kendi kültürünü baflka kültürlerle do¤al al›flverifl içeri-
sinde zenginlefltirme imkan› bulamam›flt›r. Bunun bafll›ca iki nedeni oldu¤unu söyleyebiliriz: Birincisi; do¤al al›flverifl için gereken araç ve gereçlerden uzun y›llar boyunca uzak kalm›fl, devlet olamaman›n yol açt›¤› kurumlaflma sorunlar›yla birlikte kültürel de¤erlerine de yeterince sahip ç›kamam›flt›r. ‹kincisi ve as›l nedeni ise; egemen ulusun bask› ve asimilasyon politikalar›d›r. ‹ktidarlar “Mal›n› yemeyenin mal›n› yerler” sözünü do¤rularcas›na politikalar gelifltirmifl ve bunu uygulayagelmifltir. Kürt sanat› konusunda, özellikle son on y›l içerisinde yap›lan çal›flmalar, bünyesinde çeflitli yetersizlikler ve olumsuzluklar tafl›sa da, bu kültüre sahip ç›kma noktas›nda ileri bir ad›m olarak görülmelidir. Osmanl› döneminde Kürt kimli¤inin kabul görmesinin bir sonucu olarak Kürtlerin dar da olsa yaz›l› edebiyat›n›n var olmas›, onlara k›sa süreli bir yarar sa¤lam›flt›. Osmanl›’n›n son dönemlerinde gittikçe yo¤unlaflan ve bölgenin merkezilefltirilmesi amac›yla yap›lan bask› ve katliamlar, Cumhuriyet ile birlikte art›k baflta Kürt halk› olmak üzere baflka halklar›n ve etnik gruplar›n asimilasyonunun ve kültürlerine ipotek koyman›n temelini oluflturmufltur. ‹smet ‹nönü bu politikay› en aç›k haliyle flu flekilde ifade ediyor: “Vazifemiz bir vatan içinde bulunanlar› behemahal (mutlaka) Türk yapmakt›r”. Bafllang›çta Cumhuriyet yönetimi Osmanl› kültürüne alternatif bir kültür
kayhan demir
inceleme
yaratma çabas› içine girdi. ‘20’lerde aç›lan Türkiyat Enstitüsü, konservatuar, Türk Ocaklar› gibi kurumlar, yerini ‘30’lu y›llarda Halkevleri, Türk Dil Kurumu, Türk Tarihi Kurumu gibi yeni kurumlaflmalara b›rak›yordu. Bu kurumlar Türk ulusu ad›na ciddi ve baflar›l› çal›flmalar yapmalar›na ra¤men, Kürt kültürüne ve di¤er halklar›n kültürlerine ipotek koyma temelinde bir kültür politikas›n›n arac› olmufllard›. Bunu nas›l yapt›klar›na iliflkin flunlar› söyleyebiliriz: Öncelikle derleme ve taramalarda öteki halklar›n birikimleri bir kenara itiliyor ve yaln›zca Türk halk›n›n ürünlerine yer veriliyordu. Ayr›ca ilk dönemlerde içinde “Kürt” sözcü¤ü geçen Türkçe eserler de bir süre sonra yerini “Kürt” sözcü¤ünden ar›nd›r›lm›fl (!) baflkalar›na b›rak›yordu. Örne¤in bugün bildi¤imiz “Türkmen K›z›” isimli türkü o y›llarda yine Türkçe olarak “Kürdün K›z›” fleklinde söyleniyordu. ‹kinci ad›m olarak, yine ayn› politikalar çerçevesinde eserlerini Kürtçe icra eden Kürt sanatç›lar da Türkçe söylemeye özendiriliyordu. Diyarbak›rl› Celal Güzelses, Urfal› Mukim Tahir, Urfal› Cemil Cankat gibi Kürt sanatç›lar art›k radyoda Türkçe söyleyen sanatç›lar durumuna düflmüfllerdi. Bunlar›n d›fl›nda her iki kültürün karfl›l›kl› etkileflmesiyle ortaya ç›kan ürünleri icra eden Zaral› Halil, Malatyal› Fahri gibi sanatç›lar da vard›. Bu gelene¤in bugün de baz› örneklerini görmeye devam ediyoruz: Nuri Sesigüzel, ‹brahim Tatl›ses, ‹zzet Alt›nmefle, Bedri Ayseli, Selahattin Alpay, Hüsamettin Subafl›, Mahmut Tuncer, Burhan Çaçan, Hülya Süer… Böyle bir de¤iflimin, tek bafl›na türkülerde oldu¤unu söylemek do¤ru olmaz. Di¤er alanlarda da yine Kürt sanatç›lar art›k Türkçe eserlerle baflar›lar kazanmaya bafllam›flt›. Romanda Orhan Kemal ve Yaflar Kemal, sinemada Y›lmaz Güney, özgün bir örnek olmakla birlikte Ruhi Su, fliirde Ahmet Arif, yine özgün bir örnek olan orkestra flefleri Hikmet fiimflek ve Gürel Aykal bu yeni sanatç› tipinin ilk akla gelen örnekleridir.
Sonradan ö¤rendikleri bir dille bu kadar baflar›l› olabilen bu sanatç›lar›n, kendi dilleriyle neler yapabilecekleri de flüphesiz ortadad›r. Sanat ürünlerine ipotek koyma politikas›, yasaklarla birlikte daha da kolay bir hale gelir. Çünkü bir ürün yaz›l› olmay›nca sözlü alanda çok daha h›zl› de¤ifltirilebiliyordu. Yaz›l› bir belge olmay›nca orijinaline uygun olup olmad›¤›na da kimse itiraz etmiyordu. Bu konuda en çarp›c› örnek-
ler Kürt h a l k danslar›n›n isimlerinin, bu danslarda kullan›lan giysiler ve türküler de dahil olmak üzere Türkçelefltirilmesine iliflkindir. Elbette iki kültürün ortak ürünü olan danslar da var ama bunlar as›l yo¤unlu¤u oluflturmuyor. Bugün müzik yap›mc›lar›n›n turistlere sat›lmak üzere haz›rlad›¤› albümlerde yer alan, ya da dünyan›n pek çok yerinde yap›lan halk danslar› festivallerinde, üniversitelerin “Türk Danslar›” ismiyle oynad›¤› A¤›r Govent (Kars), Çepik (Kars, Bingöl, Diyarbak›r, Antep), Delilo (H›n›s, Dersim, Elaz›¤), Tamzara (Elaz›¤, Erzurum, Erzincan, Sivas), Deriko (Antep), Lorke (Urfa, Diyarbak›r) gibi 100’ün üzerinde Kürt dans›n› sayabiliyo-
ruz. Türkçeye adapte edilmeye çal›fl›lan sanat dallar›n›n en önemli halkas›n› ise, sözlü halk edebiyat› ve halk türküleri oluflturuyor. 1930’larda bafllayan ve Türkiye’nin dört bir yan›nda köy köy yap›lan derlemelerden oluflan Türk halk müzi¤i arflivinin ciddi bir bölümünü Türkçe olmayan halk türküleri oluflturuyordu. Hal böyle olunca derleme çal›flmalar› s›ras›nda çeflitli zorluklar ortaya ç›k›yordu. Kürtçe kaydedilmesi gereken türküler, genelde içeriklerinden çok uzak bir flekilde zorlama ve doldurma bir çeviriyle Türkçe kaydediliyordu. Burada iki ayr› dil söz konusu oldu¤u için müzi¤e k›sa ya da uzun gelen kelimeler türküleri abeslefltirebiliyor, bu tür durumlarda da boflluklar› kapatma ad›na türkünün içinde Kürtçe nidalara yer veriliyordu. K›sa bir süre sonra ‘70’lerde Fecri Ebcio¤lu benzer bir çal›flmay› Frans›zca flark›lara Türkçe sözler yazarak yapacakt›. Fecri Ebcio¤lu’nun neden Ajda Pekkan’a bu flark›lar› söyletti¤ini anlamak zor de¤il ama ayn› uygulaman›n resmi bir politika olarak Kürt müzi¤ine yap›lm›fl olmas›, asimilasyonun ne oldu¤unun anlafl›lmas› aç›s›ndan vahim bir örnektir. Bir örnek: “Beyaz Gül K›rm›z› Gül Güller Aras›ndan Gelir” isimli türkü “Y›l›n Türk Halk Müzi¤i Parças›” bile seçilmifltir! Derleyicisi Mehmet Özbek’e ödül kazand›ran bu türkünün orijinali “Rabe Cotyar De Hilo Rabe”dir. Kürtçe’dir. Irakl› Kürt ozan Tahsin Taha taraf›ndan derlenmifltir. Bu türkü ayn› ozan›n sesinden 1970’lerin bafl›ndan bu yana Ba¤dat radyosunda seslendirilmektedir. Mehmet Özbek biraz da piflkince bu durumu flu flekilde aç›kl›yor: “Birarada yaflayan kültürlerin birbirlerinden etkilenmesi do¤ald›r.” TRT nedense hep bu noktalarda “birarada yaflayan kültürlerin etkileflmesinden” dem vuruyor. Bugün say›s› binlerle aç›klanan resmi TRT arflivinde bir tek Kürtçe, Arapça, Gürcüce ya da Çerkesçe türkü yoktur. Nedense bu kültürlerin hepsi birden, birbirlerinden de¤il de tek tarafl› olarak Türk kültüründen etkilenmifl, dillerinden vaz-
11
geçip kendilerini en iyi ifade etmenin yolunu da Türkçe ürünler vermekte bulmufltur. Garip de¤il mi? Türkücü Bedri Ayseli, eline bir teyp al›p gitti¤i Diyarbak›r’da duydu¤u türküleri kayda almas›n› flu flekilde anlat›yor: “Bunlar ço¤unlukla Kürtçe oluyor. Ben parçay› Türkçe sözlerle yeniden derliyor, okuyorum. Di¤er arkadafllar›m›n çal›flmalar› da pek farkl› de¤il.” Derlemeci Celal Yar›c› ise kendisini flöyle savunuyor: “Okudu¤umuz türkülerin hepsi Kürtçe’den al›nm›flt›r. Bizim Do¤u’nun halk› Kürtçe parçalar› seviyor ama anlayam›yor, biz de türkülere Türkçe sözler yaz›p onlar› tatmin ediyoruz.” Kürt türküleri Türkçelefltirilirken sözler genellikle de¤ifltiriliyor. Çok az örnek, çevirinin hemen hemen ayn› oldu¤u yönündedir. “Gule, Rabe Subaye” isimli Kürtçe türkü asl›na sad›k kal›narak “Gule Uyan Sabaht›r” ismiyle söylenmifltir. Asimilasyon o kadar çok yerleflmifl ki, bu türkünün asl›na sad›k sözlerle söylenmifl olmas› bile bizde bir olumluluk etkisi ya-
12
rat›yor. Bu da garip de¤il mi? Daha neler yok ki? ‹sterseniz en bilinenlerden birkaç örnek s›ralayal›m: Yek Momik (Anonim) - Bir M u m d u r (Bedri Ayseli - ‹zzet Alt›nmefle) Le Dotmam (Muhammet fiexo) - Ben Yetim (‹brahim Tatl›ses) Ez Kewok›m Le Le (Hasan Cizravi) - Hele Yar Zalim Yar (Selahattin Alpay - ‹zzet Alt›nmefle) Ber Çem Ber Çem Diçume (Anonim) - Esmerim Biçim Biçim (‹zzet Alt›nmefle) Sineme (Anonim) - Zap Suyu (Celal Yar›c›) Hat Kervane Mardine (Fahri Bam›rne) - Mektebin Bacalar› (Muazzez Türüng) Asimilasyon politikas›; ulusal nitelikteki ayaklanmalar›n bast›r›lmas› s›ras›nda Kürtler’i Kürtler’e karfl› kulland›¤› gibi sanatta, özellikle müzikte de ayn› yöntemi uygulam›flt›r. Kürt halk türkülerini Türkçelefltirme gönüllüleri, ne yaz›k ki yine Kürtler’dir. Hamidiye Alaylar›’n›n benzer oluflumlar› hayat›n her alan›nda asimilasyona hizmet ediyor. TRT’nin ve daha sonra ortaya ç›kan pek çok radyo ve televizyon kuruluflunun, Türkçe d›fl›ndaki kültürlere yaklafl›m› da yasaklama temelinde olmufltur hep. Bir Türk popçu ‹spanyolca ya da ‹talyanca bir flark› söyledi¤inde yay›nlanma flans› bulabilirken, Anadolu kültürleri yok say›lm›flt›r.
Bütün bunlarla birlikte hükümetler bu asimilasyon politikas›n› hayata geçirirken ikiyüzlü söylemlerden kendilerini alam›yor. Kültür ve Turizm eski bakan› T›naz Titiz, “fiu bir gerçektir ki, demokrasilerde halk›n dinleyece¤i müzi¤i devlet belirlemez” dese de Kürtçe müzi¤e karfl› duruflunu de¤ifltirmekten imtina ediyor. Ayinesi ifltir kiflinin, lafa bak›lmaz. Bugün baflbakan ayn› ikiyüzlülük içerisinde yar›m a¤›zla bir taraftan geçmiflteki hatalardan bahsederken “tek devlet, tek bayrak, tek millet” söylemiyle 80 y›ll›k asimilasyon politikalar›na yaslanmaktan da geri durmuyor. 1920’lerin ünlü fiark Islahat Plan› çerçevesinde yay›nlanan gizli bir genelgede geçen flu sat›rlar konuyu aç›klamam›za yard›mc› olacakt›r: “(…) Türklü¤e ve Türkçeye pay ve paye vermek, som Türklü¤ün ve özellikle Türkçe konuflman›n yaln›z flerefli oldu¤unu de¤il, maddeten karl› oldu¤unu da kendilerine do¤rudan göstermek. “(…) K›yafetin, flark›lar›n, oyunlar›n, dü¤ün ve toplum gelenek ve göreneklerinin de milliyet duygular›n› daima uyan›k tutan ve toplumlar› geçmifllerine ba¤layan ba¤lar oldu¤u unutulmamal›. Bu nedenle lehçeyle birlikte bu gibi ayk›r› gelenekleri de fena ve zararl› görmek ve özellikle kötü göstermek, (...) özetle dillerini, adetlerini Türk yapmak, (…) önemli bir görevdir.” Bu genelgenin yay›nlanmas›n›n üzerinden yaklafl›k 80 y›l geçti. Bugün hükümetin sözcülerinin “tek bayrak, tek millet” aç›klamalar›ndan bir fark›n› görebiliyor musunuz? Baflta söylenenleri bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Halklar kardefltir… Aralar›nda kültür al›flveriflinde bulunurlar. Bunu önyarg›s›z yaparlar. Birbirlerinden be¤endikleri de¤erleri al›r, kendi yap›s›nda özümler, yaflat›rlar. Böylece kültürleri zenginleflir, yaflam daha bir güzelleflir, gelece¤e daha bir haz›rl›kl› olurlar… Halklar aras›ndaki bu do¤al al›fl-verifl ancak iki halk›n da özgür ve ba¤›ms›z olmalar›yla olas›d›r… ‹ki halk, kardefl türkülerini özgür ve ba¤›ms›z olarak bir gün mutlaka söyleyecek.❏ Kaynakça: - Govend, Ömer Polat. - Hat›ralar, ‹smet ‹nönü, Ankara, 1987 - Kürt Halk Türküleri, Mehmet Bayrak, 1991 - Çifte Standard›n Ad› Kürdübesk Özü Kürt Sözü Türk, Mehmet Korkmaz - Oyun ve Bügü, Metin And, 1974
deniz engin
y›ldönümü
apê musa... Bir ezgi çal›n›r kula¤›m›za bazen. Anadolu ezgisidir. Çalg›lar›yla, ritimleriyle Anadolu halklar›n›n o güzel duygular›n› verir bize. Sesinde içtenlik ve s›cakl›k olan bir ihtiyar, hikâye anlat›r gençlere, o ezginin içinden... Apê Musa’d›r konuflan. Kürt halk›n›n özgürlük mücadelesinde bir tu¤la olan, harç olan Musa Anter’dir. Bir gün kontrgerilla taraf›ndan Diyarbak›r’da katledilen Musa Anter... 78 y›ll›k bir ömre Kürt halk›n›n ac›s›n›, sevincini, özlemlerini s›¤d›rmaya çal›flm›flt›r.
1920 do¤umlu olan Apê Musa bak›n kendi do¤um yerini nas›l anlat›yor: “Recaizade Ercüment Ekrem Talu, yaflant›s›n› anlat›rken do¤um yeri ve baba oca¤›n› flöyle tan›t›r: ‘Marmara Bölgesi Türkiye’nin en uygar bölgesidir; ‹stanbul Marmara’n›n en güzel flehridir, Bo¤aziçi, ‹stanbul’un en latif semtidir; Sar›yer, ‹stanbul’un en flirin kazas›d›r. Yeni mahalle Sar›yer’in en üstün mahallesidir ve Recaizadelerin köflkü Yenimahalle’nin en harika köflküdür. ‹flte ben burada do¤dum.’ Tabi O Recaizade Ekrem’in o¤lu idi. fiimdi bana bakal›m. Mardin Türkiye’nin en geri ilidir. Nusaybin, Mardin’in en dertli ilçesidir, Stilîlê (Akarsu) Nusaybin’in en fakir nahiyesidir, Zivinge (Eski Ma¤ra) Stilîlê’nin en geri kalm›fl köyüdür ve iflte ben bu köyün nüfus kütü¤üne göre 2 numaral› ma¤aras›nda do¤muflum.” (1) Apê Musa, do¤umunu Anadolu gerçe¤ine vurgu yaparak böyle anlat›r. ‹lkokulu Mardin’de, orta ve liseyi ise Adana’da okur. Yüksek ö¤renimini ise ‹stanbul’da Hukuk Fakültesi’nde yapar. Bu dönemde siyasi kimli¤ini de kazanmaya bafllar Musa Anter. Ve
kendisinin mücadeledeki ›srar›n› flöyle anlat›r tan›d›klar›na; “Avrupal› filozof, akl›mda kald›¤›na göre Hobs; ‘Politik fikirler keçe gibidir, vuruldukça s›klafl›r, k›ymetlenir’ der. Bana da haks›zl›k ve iflkence yap›ld›kça, fikirlerime daha da ba¤lanm›fl›md›r.” (2) Birçok ö¤renci yurdu kurar Apê Musa. Önce Dicle Talebe Yurdu’nu, ard›ndan F›rat Talebe Yurdu’nu ve Toros K›z Yurdu’nu... Amac› ticaret yapmak, zengin olmak de¤ildir. Kurdu¤u yurtlar, Güneydo¤u’dan ‹stanbul’a okumaya gelen yoksul talebeler içindir. As›l olarak amaç, yeni bir gençlik yetifltirmektir. Bugün o yurtlardan yetiflen birçok tan›nm›fl kifli vard›r. Prof. Muzaffer Akk›l›ç, Turhan Selçuk ve ‹lhan Selçuk bunlardan baz›lar›d›r. ‹LK ÖRGÜT Dicle Talebe Yurdu’nu kurduktan sonra Anter, arkadafllar›ndan Mustafa Remzi Bucak, Yusuf Azizo¤lu, Ziya fierefhano¤lu ve Faik Bucak ile birlikte illegal örgüt kurarlar. Örgütün ad›n› “Kürtleri Kurtarma Cemiyeti”koyarlar. Örgütün amac›n› “Memleketten gelen arkadafllar›m›za yard›mc› olmak ve burada benliklerini kendilerine ifade etmektir” diye aç›klar Musa Anter. Befl arkadafl, davalar›na sad›k kalacaklar›na dair yemin ederler. “Ölünceye kadar vatan sevgisi and›m›za sad›k kalaca¤›m›za, hiçbir flartta vatandafllar›m›z›n aleyhine iflbirlikçi ve cafl (hain) olmayaca¤›ma yemin ederim.” (3) Ve befl kifli ölünceye kadar yeminlerine sad›k kal›rlar. Çok yönlüdür bizim Apê Musa. On parma¤›nda on marifet vard›r deyim yerindeyse. Siyasi düflüncelerini, yaflanan gerçekleri anlatmak, duyurmak için yay›nc›l›¤a bafllar. Hem sahipli¤ini, hem de yazarl›¤›n› yapt›¤›
13
birçok gazete ç›kar›r. Dicle Kayna¤›, fiark Postas›, ‹leri Yurt, Deng, Bar›fl Dünyas› bunlardan baz›lar›d›r. Yine bir dönem Cumhuriyet gazetesinin Güneydo¤u muhabirli¤ini de yürütür. Yaz›lar›nda politik görüflleri ile mizah›n› birlikte yo¤urarak güzel fleyler üreten ender insanlardand›r. Yazd›¤› birçok yaz›dan dolay› yarg›lanm›flt›r. Ç›kard›¤› yay›nlarla ve yaz›larla, Kürt edebiyat›na ve diline ayr› bir katk› sunmufltur. 1938’de Diyarbak›r’da, ‹leri Yurt gazetesinde dilenci bir k›z ile aras›nda geçen sohbeti Kürtçe yazar. Bu yaz›, o dönem bir bomba etkisi yarat›r. Savc›l›k hemen Anter hakk›nda, yazd›¤› bu yaz›dan dolay› dava açar. Kovuflturma, soruflturma ve mahpusluk yabanc› de¤ildir Apê Musa’ya. 1959’da iktidarda DP vard›r. Diyarbak›r’da ‹leri Yurt gazetesine yönelik bask›lar artm›flt›r. O dönem, DP’nin her yerde genel bir bask›s› vard›r. Bu bask›lardan dolay› DP, ülkenin dört bir yan›nda protesto edilir. Dönemin cumhurbaflkan› Celal Bayar, bizzat Diyarbak›r Valili¤i’ne telefon ederek, Anter’in kafas›n›n ezilmesini tavsiye eder. Bunun üzerine yap›lan operasyonlarda aralar›nda Musa Anter’in de bulundu¤u 50 kifli, 17 Aral›k 1959’da tutuklan›r. Bu olay, özünde Kürt ayd›nlar hareketi olan “49’lar” diye dosyalara geçer. 49’lar denilmesinin sebebi ise, aralar›ndan birinin hücrede ölmesi üzerine 49 kifli kalmalar›d›r. O dönem Kürt kültürünü, kimli¤ini, Kürt ayd›nlar› temsil ediyordu ve Musa Anter de bunlardan biriydi. Birçok kez mahpuslu¤u yaflayan Musa Anter, THKP-C önderlerinden Hüseyin Cevahir’in de hapishane arkadafl›d›r. Ony›llar› mahkemelerde geçmifltir Apê Musa’n›n. Bunun sonucunda 11 y›ll›k hapishane yaflam› da vard›r. Sanki ikinci evidir hapishaneler. Öyle ilginç ve mizahi savunmalar› vard›r ki, hakimler kendi davalar› olmad›¤› halde onun savunmalar›n› ilgiyle izlerler. “Say›n mahkeme, ‹sa’dan bugüne kadar Kürtler ne yapm›fllarsa, savc› hepsini Musa’ya yüklemifl. Hele o ondan vazgeçsin, sonras› kolay. (...) Say›n hakim 30 y›ld›r ben bu davalardan yarg›lan›r›m. Savc›lar hep idam›m›z› isterler, biz de suçsuz oldu¤umuzu söyleriz. Sizin gibi namuslu insanlar araya girer, biz de beraat ederiz. Ony›llard›r karfl›l›kl› olarak konufluyoruz. Siz de bir kanaate var-
14
d›n›z. Benim söyleyeceklerim bu kadar” (4) Gördü¤ü iflkencelerden ve hapishanelerdeki zor koflullardan, birçok hastal›¤a da yakalan›r. “Düflündüm ve karar verdim. Ulan Musa Türkiye’nin düzeltilmesi, Türk-Kürt kardeflli¤i sana m› kalm›fl, b›rak ne halleri varsa görsünler” (5) diyerek köyüne dönmeye karar verir. 1987 y›l›na kadar bir süre elini yazmaktan da çeker. Ama halk›na yap›lanlara dayanamayarak kaleme yeniden sar›l›r. “Köyüme döndüm. Pastoral hayat›m› sürdürdüm fakat etraf›mda o kadar tahammül edilmez devlet terörü ve zulmü oluyordu ki, delirmedi¤ime flükrediyorum. Yeri gelmiflken Kürt tarihindeki flu öyküyü anlatmak istiyorum. Rüstemin babas› Zal, yafllan›r. Henüz 14–15 yafl›nda olan Rüstem’e tüm kahramanl›k ödevlerini devreder. Osmanl› tarihinde Sultan Murat ve Sultan Fatih misali düflmanlar bundan yararlanarak, gelir Zal’›n bütün sürülerini talan ederler. Bu durumu Zal’a iletirler. Zal, ‘Zarar› yok, biz de onlar›n çok sürülerini talan etmifltik.’ der. Bu sefer düflman gelir, afliret yaflam›nda en büyük hakaret olan hareketi yapar ve tüm çad›rlar›n iplerini keser. Bunu da Zal’a söylerler. Zal yine ‘Zarar› yok. Biz de onlar›n çad›rlar›n› parçalam›flt›k.’ der. Düflman bir kez daha gelir. Bu sefer k›zlar›na ve kad›nlar›na sark›nt›l›k eder. Bu Zal’a söylenince Zal irkilir. ‘Namus ha!’ der ve gürzünü ister. ‘Kafama bir kaç kez vurun da kafam k›z›fls›n.’ der. At›n› haz›rlat›r, m›zrak ve gürzünü alarak
düflman›n pefline düfler ve o ihtiyar haliyle hepsini periflan eder. Benim de halk›m öldürüldü, iflkence gördü, sakatland›. Hatta iflkenceden ç›ld›ranlar oldu. ‘Eh, ne yapal›m’ derdim. ‘Eskiden beri biz bunlar› görüyoruz.’ Fakat sonradan duydum ki halk›m›za bok yediriliyor ve namusuna el uzat›l›yor. ‘Benim, atalar›m Zal ve Rüstem gibi gürzüm yok. Ama ‘Verin kalemimi!’ dedim ve tövbemi bozarak yazmaya bafllad›m” (6) Yaflam› boyunca Türkiye’de, baflta Kürt halk› olmak üzere tüm halka yap›lan bask›lara ve zulme karfl› geldi. Hiçbir dönem sessiz kalmad›. Ömrü boyunca hep onurlu yaflad›. “Ayd›n” misyonunu yerine getirdi. Apê Musa, dört arkadafl›yla birlikte etti¤i yemine hayat› boyunca sad›k kald›¤› için 20 Eylül 1992’ de kontrgerilla taraf›ndan katledildi... Apê Musa; bugün, Kürt Halk› ad›na kendinde konuflma hakk› görenlere, Kürt halk›n›n gelece¤iyle oynayanlara hala ayd›n olmay› ö¤retiyor... Bugün kendine ayd›n misyonu biçenler Apê Musa’n›n kiflili¤ine, halk›na ba¤l›l›¤›na, direngenli¤ine ve onurlu yaflam›na bir kez daha dönüp bakmal›d›r... ❏ KAYNAKÇA: (1) (2) (3) (4) (5) (6)
Hat›ralar›m Musa Anter Sayfa 11 Age Sayfa 189 Age sayfa 60 Age sayfa 9 Age sayfa 237 Age sayfa 244
“onlar istanbullu de¤il ki flekerim...”
DUCASSE... “Ducasse yedin mi hiç?” diye sordu aniden. Di¤eri, kocaman parmaklar› aras›nda adeta kürdana benzeyen sigaras›ndan bir nefes daha çekip arkadafl›na bakt›. Bu bak›flta “Ducasse ne ki?” ifadesi vard›. Soruyu soran devam etti: “Ducasse usulü f›r›nda geyik eti, üzerine portini mantar confit yedin mi yani?” dedi gülerek... Buras›, halen devam eden bir inflaat
alan›d›r. Bu inflaatta, Anadolu’nun birçok yerinden gelen iflçiler çal›fl›r. Bunlar kara ya¤›z insanlard›r. Ve günefl alt›nda çal›flmaktan iyice kararm›flt›r yüzleri. Kimisi inflaat alan›n›n yan›ndaki barakalarda kal›r. Barakalarda kalanlar daha çok vas›fs›z iflçilerdir. fiu ya da bu gecekondu mahallesinde oturanlar ise, y›llar›n deneyimiyle yapt›klar› iflin ustas› olmufllard›r. Buras› ‹stanbul’dur. Ve inflaat, ce-
ümit zafer
deneme
binde dolar tafl›yanlar için yap›lan bir sitenin inflaat›d›r. Yüzme havuzu tesisleri mevcuttur. Bisiklet parkurlar›, yürüyüfl kulvarlar›, oto garaj› mevcuttur. Ve mevcuttur, tasmas› yüz dolar olan itlerin dibine ifleyece¤i a¤açlar. Ve unutulmam›flt›r mini figüratif bir cami. Bu siteye yeni yetme burjuvalar yerleflecek. Zilliler, pezevenkler, mümin görünümlü dolara tapanlar yaflayacaklar burada. Bu site onlar için tasarland›. Bu siteyi onlara, hayatta kendileri için hiçbir fley tasarlamayan bu kara ya¤›z iflçiler yap›yor. Biraz önce üzerinde yemek yedikleri gazeteden bir fleyler okuyan iflçi, gazeteden bir parça kopard› ve okumaya devam etti: “Ducasse 55 YTL’lik bir yemekmifl. Biran›n kadehi 10, rak›n›n 15, viskinin 25 YTL... fiampanyan›n fliflesi ise 400 YTL” Sonra dalga geçerek okudu¤u gazete parças›n› b›rakt›. O da bir sigara yakt›. Onun da elleri kocamand› ve avuçlar› nas›rl›yd›. ‹nflaat iflçilerinin elleri böyledir. Tafl› s›ksa suyunu ç›kar›r cinsten yani. Ama tafl›n suyu ç›kmaz, o ayr›... Bu iflçiler biraz önce yemek paydosu verdiler. Biraz peynir, domates, bir de ekmek yediler. Ekme¤i bol yediler. Yan›nda çay ve ard›ndan sigara yakt›lar. Doydular say›l›r; doymasalar ne olacak? Ki onlara ömürleri boyunca “Doydunuz mu?” diye sorulmam›flt›r. Çok eskiden anneleri sorard› sadece. Ama emzirirken o da. Sofraya oturur yafla geldikle-
15
köründen akflam›n alacas›na kadar çal›fl›rlar ve iflte ancak bu kadar ücret al›rlar. Ki onlar, metropol bir e¤lence yerine yak›flan insanlardan de¤illerdir. Ve ‹stanbul bir metropoldür. Ki onlar›n ‹stanbul gibi bir metropole yak›flmad›klar› söylenir. Böyle diyor oligarfli ve has bülbülleri. Diyorlar ki, bu yak›fl›ks›z insanlar, ‹stanbul’a s›zanlar derdest edilip geldikleri yere gönderilmeli... ‹çeri al›nmas› gerekenler varsa da vize uygulanmal›... Böyle buyurdu Tayyip...
rinde anneler de sormaz bu soruyu. Çünkü cevab› bilirler. Oysa o çocuklar doymam›flken bile “doymad›m” demezler. Ama analar anlar çocuklar›n›n gözlerinden cevab›... Çay›ndan kocaman bir yudum al›p okumaya devam etti: “Metropol bir e¤lence yerine yak›flan herkes içeri al›n›yormufl. Girifl ücreti 40 YTL...” Arkadafl›n›n okudu¤unu dinleyen, “Nereye?” diye sordu. Sorunun cevab› “RE‹NA” idi. Buras› sosyetenin en gözde e¤lence merkezlerinden biridir. Buraya girmek için “metropol” bir e¤lence merkezine “yak›fl›r” olmak gerekiyor. Ki bu “yak›fl›rl›l›¤›n” yolu, cüzdan›ndaki dolarlar›n yeflilli¤inden geçer. Yoksa nas›l 400 YTL’ye flampanya patlas›n? MUHASEBE Gazetedeki haberi okuyup kendince e¤lenen iflçilerin ayl›k kazanc› yerine göre de¤iflir. Ama asla 1000 YTL’yi geçmez. Bu hesaba göre günlük yevmiyeleri 35 YTL’dir. Reina’da ancak bir bira paras› kadar kazan›rlar günde. Sabah›n
16
ARZUHAL... ‹flçilerden biri Ad›yaman’dan gelmifltir ‹stanbul’a. Metropol bir e¤lence yerinde e¤lenmeye gelmemifltir elbet. Çal›flmaya gelmifltir. Bazen ifl bulmufl, bazen bulamam›flt›r ama buldu¤u her iflte, “ah” demeden çal›flm›flt›r. ‹stanbul’a gelmeden önce köyünde yaflard› bu adam. Tütüncülük yaparlard› ailecek. Ad›yaman’›n tütünleri güzel olur. Kuru tütüncülük yap›l›r buralarda. Sonra tütüne kota koyuldu. Evlendi¤i y›l olmufltu bu kota olay›. Yine de tütüncülü¤e devam ettiler. Çünkü yapacak baflka bir ifl yoktu. Çünkü bu kurak topraklarda bir tütün yetiflirdi, bir de kaderini tütüne ba¤layan insanlar... Babas› “Art›k tütünden bize ekmek yok” dedi¤inde, iki çocu¤u vard› bu adam›n. Evin büyük o¤luydu. Dört kardefli vard› geride. O yaz çal›flmaya geldi ‹stanbul’a. Bütün yaz çal›flt›. Geri dönerken para biriktirmifl olaca¤›n› düflünmüfltü. Biriktirdi de üç befl kurufl ama umdu¤u bu de¤ildi. Ertesi y›l›n bahar›, yaz›, güzü de çal›flt›. ‹fl merkezlerinde, otellerde, site inflaatlar›nda çal›flt›. Gündüzler çal›flarak, geceler hasret çekerek geçti. Çocukla-
r›n› özledi, kar›s›n› özledi¤ini ise kendinden bile saklad›. Ama filtresine kadar içti¤i sigaralarla biliyordu hasretini. Bakt› ki böyle olmayacak, kar›s›n› ve çocuklar›n› ‹stanbul’a getirmeye karar verdi. Zaten köylerine yönelik korucukontra bask›s› da art›yordu. ‹stanbul’a böylece yerleflmifl oldular. Önce h›s›mlar›n›n yan›nda kald›lar, sonra iki göz bir gecekonduya geçtiler. Hala ayn› kondudalar. Velhas›l, keyfinden gelmedi bu adam ‹stanbul’a. Keyfinden gelmiyor bu adamlar, bu kad›nlar, bu çocuklar. fiaha kalkm›fl bir yoksullu¤un, bir zulmün önünden kaç›fllar›n son dura¤› oluyor ‹stanbul. Ve lakin daha katmerlisi bafll›yor bu kez yoksullu¤un ve zulmün. Ki sosyeteye siteler yapan bu adam›n kondusu da y›k›m tehdidi alt›ndad›r. D‹YORLAR K‹... fiimdi diyorlar ki: Reina’da flampanya patlatamayanlar gelmesin ‹stanbul’a! fiimdi diyorlar ki: Dikilece¤iz ‹stanbul’un kap›s›na, bakaca¤›z her gelenin tipine, cüzdan›na ve zihniyetine... Uymuyorsa bize, almayaca¤›z bu güzide flehre! Yani diyorlar ki: Metropol bir e¤lence yerine yak›flanlar içeri al›n›r ancak! Ya ötekiler? “Ötekiler mi? Onlar ‹stanbul’lu de¤il ki flekerim” diyen dilleriniz kaç paral›k flampanyalarla tatland› böyle? Kimlerin kan›ndan imbiklediniz de içiyorsunuz o tatlar›? Ya¤ma yok! Bugün afla¤›lad›¤›n›z, sömürdü¤ünüz, ezdi¤iniz halk kuflat›yor ‹stanbul’u... Birikiyorlar kondularda ve bir h›nç büyütüyorlar yüreklerinde. Ki yar›n ‹stanbul’u titretecekler, fethedecekler... Ne kadar y›karsan›z y›k›n o kondular›, y›k›p yok edemeyece¤iniz bir öfke büyüyor bu koca kentte. Açl›¤›n ve yoksullu¤un gazab› ço¤al›yor flimdi. Ki yak›nd›r metropollerin metroseksüellerinin, soytar›lar›n›n azap günü... D‹YORUZ K‹... ‹stanbul’un tafl›nda, topra¤›nda kan›m›z var. Ac›m›z, açl›¤›m›z, h›nc›m›z ve umudumuz var. Ki kavgam›z›n baflkentidir. Ve günü gelince “metropol bir e¤lence yerine yak›flan” herkesi denize dökmeye yeminliyiz...❏
denef demiray
sen bile seveceksin bir gün yaflam› Seni, yaflad›¤›m› fark etti¤im anda düflünmeye bafllad›m. Evrende senin fark›nda olan tek canl› türü, benim türüm san›r›m. Bir dönem o kadar büyüttüm ki seni gözümde, her gece gizli gizli düflündüm, a¤lad›m senin için. Bazen seni baflkalar›n›n peflindeyken gördüm kabuslar›mda. Karanl›k sokak aralar›nda s›k›flt›rd›n kimini, kimini ise güpegündüz yol ortas›nda yakalad›n. Ç›ld›racak gibi oldum. Düflündükçe kör kuyulara yuvarland›m sanki. Bazen nas›l bir fley oldu¤unu düflündüm saatlerce. Görmek istedim yüzünü. Ama baflkalar›yla de¤il, baflkalar›yla de¤il! En çok yaln›zken ve karanl›kta korkuttun beni. Hep yaln›zken solu¤unu hissettim odamda. Ürperdim. Yumunca gözlerimi, süzüldün simsiyah gölgenle üzerime, ard›ndan binlerce anan›n a¤›t›n› sürükleyerek. Ve sonunda ald›n birilerini elimden. Sanma ki kabullendim flimdi. Hala ac›t›r içimi ilk karfl›laflma. Sonra birilerini daha, birilerini daha... Birilerine her fleyi yapt›rd›n. Senin karfl›nda, el pençe divan her fleyi kabul edenleri gördüm. Daha çok korktum senden. Daha çok düflündüm sana dair. Sanki tüm insanl›k her fleyini sana göre yafl›yordu. Öyle korkuyorlard› ki senden, yaflamlar›n› hiçe say›yordu kimi-
leri. Senden sonras›na dair yap›yorlard› tüm pazarl›klar›n›. Kimileri seninle karfl›laflmamak için vazgeçiyordu her fleyinden. Nefret ettim iflte o anda senden. Evet, tüm kalbimle senden nefret ettim. Kimileri vard›, yok say›yordu seni. Yokmuflsun, hiç olmayacakm›fls›n gibi davran›yorlard›. Sen zevk al›yordun bu iflten. Tek tek ç›k›yordun hepsinin karfl›s›na ac›mas›zca. Ço¤unu titretiyordun karfl›nda. Heybetliydin. Karanl›k ve so¤uk. Korkuya dair ne varsa sendeydi. “Teslim olun” diye höykürürken zebaniler, tutup kolundan seni at›yorlard› ortaya. Her tehdit cümlesinin içinde senin ad›n geçiyordu. Gücünü gördüm de ölümün kara kanatl› çirkin mele¤i, yine de acizsin anlayamayaca¤›n kadar. Hepsini gördüm; Bu kez kanatlar›yla süzülen sen de¤il, karfl›ndakilerdi. Kabuslar›n gerçek oldu. ‹stedi¤ini yapt›ramad›n bu kez. Ölüm seni haz›rl›ks›z yakalad› ölümün mele¤i! Dikiliverdi bafl›na, k›z›l bantl› savaflç›lar. Seni ihanetin mele¤i, nas›l da flaflk›na döndün. Görkemli kanatlar›n nas›l da küçük kald› o cesaretin karfl›s›nda. Bu kez vazgeçmeyecek karfl›ndakiler inand›klar›ndan. Sen, nas›l öldürerek yaflatt›ysan her fleyi, birileri öldürüp seni, yaflatacak gelece¤i. Tutup ateflten yelelerinden
vurdular yere. Kepaze oldun. Küçücük, süklüm püklüm kald›n direniflimizin yan›nda. Kimisi gözünün içine baka baka kapkara, çekti pimi. Kimisi tutuflturdu vücudunu dalga geçer gibi seninle. Korkmad›lar m› hiç senden, korktular belki. Ama inançs›z yaflamaktansa, yaflamamay› tercih ettiler. Yendiler korkular›n› ve seni... E¤mediler hiç öpülesi al›nlar›n›, dostlar›ndan baflka hiç kimseye. Seni, yaflad›¤›m› fark etti¤im anda düflünmeye bafllad›m. Düflünece¤im, düflünecekler. Korku yerine cesaretle gelecekler her seferinde sana, bir yol b›rak›p arkalar›nda. Ve her seferinde birileri görecek senin sefil halini. Bilecekler, u¤urlanan›n seni yendi¤ini. O yüzden “ölümsüzdür” diyecekler arkalar›ndan. Her ayr›nt›s›n› anlayacaklar yaflam›n, korkusu olmadan ölümün. Yaflam›, u¤runa ölecek kadar sevecekler. Sen bile seveceksin bir gün yaflam›. Senin bile karanl›¤›n dökülecek parça parça üzerinden. Ö¤retecekler herkese insanca yaflam›n de¤erini. ‹nsan ö¤renecek; insanca yaflamas›n›, insanca ölmesini. Teslim alamayacak mahflerin atl›lar› bizleri. Her seferinde kuflan›p onurlar›m›z›, ç›kaca¤›z karfl›lar›na. Doludizgin, köpükler içinde atlar›m›z, koflaca¤›z zafere do¤ru.❏
17
20 y›ll›k tarihimiz... 20 y›l›n heyecan›, coflkusu... Ah bir de bunlar› kelimelerle anlatabilmek mümkün olsa. Bu bir kaç cümle ile ifade ettiklerimizi anlatabilmek ama ne flekilde, nas›l? Yorum’un 20 y›ll›k tarihi, ülkemizin de 20 y›ll›k tarihidir. Devrimcilerin tarihidir, ezilenlerin tarihidir. Kavgada düflenlerin tarihidir. Tutuklu bulunan Grup Yorum elemanlar›n›n mahkemeleri için yapt›¤›m›z bas›n aç›klamalar›nda mikrofonlar uzat›l›yor bize: “20. y›l›n›zla ilgili bir kutlama yapmay› düflünüyor musunuz?” Nas›l bir cevap verilebilir bu soruya sevgili dostlar, söyleyin? Arkadafllar›m›z›n özgürlü¤ü ellerinden al›nm›fl, 20 y›ll›k Yorum tarihi yüzlerce yasaklamayla, bask›yla, sansürle, hak gasplar›yla dolu... Ve özgürlük... Olmasa yerine neyi koyabilirsiniz? Biri size özgürlü¤ünüz karfl›s›nda dünyalar› vaat etse? Kabul edebilir misiniz? Özgürlük... Neye de¤iflebilirsiniz özgürlü¤ü? Hiçbir fleye de¤iflemezsiniz... ‹flte bu kadar de¤erli olan bir fley için gerekirse bedel de ödersiniz. Arkadafllar›m›z bunun bedelini ödüyorlard›. 20 y›l›n bedelini belki de. Akl›m›zdan hiç ç›kmad› ‹hsan’›n gülen gözleri, Ali ve Muharrem’in o kelepçeli elleriyle yan›m›zdan götürülüflü... 20. y›l›na üç tutsak eleman›yla giriyordu Grup Yorum. Bize mikrofon uzat›yorlar ve soruyorlard›: “20. y›l›n›zda bir kutlama etkinlik, yapacak m›s›n›z?” Cevab›m›z çok k›sayd›: “20. y›l›m›z› tutuklu bulunan arkadafllar›m›z›n özgürlü¤üne ad›yoruz.” Bu, Grup Yorum gerçe¤iydi iflte. Tutsakl›klar, bask›nlar, yasaklar, soruflturmalar, gözalt›lar ve iflkenceler... Ancak hiç kan›ksamad›¤›m›z bir gerçekti bu. 20 y›ld›r korkuyorlard› türkülerimizden. Bize yap›lanlar› hiç unutmad›k ve kimsenin de unutmas›na izin vermeyece¤iz.
18
Tutsak arkadafllar›m›z için vurduk ba¤laman›n tellerine. Sokak sokak adalet arad›k 20. y›l›m›zda. “Grup Yorum’a Özgürlük” pankart›n›n alt›nda onlar için söyledik türkülerimizi. Hani dünyalar› verseler de¤iflmeyece¤imiz fley var ya, onun için iflte, özgürlük için. Türkülerimizin özgürce söylenmesi için. Sizlerden ayr› düflünmedik ne yapt›ysak. Ve bir gün oldu ‹hsan hariç- aram›zdayd› arkadafllar›m›z. Bedel mi? Tatl› bir s›z› olarak kalacakt› yüreklerimizde. Ne ilkti ne de son olacakt› yaflad›klar›m›z ve özgürlük için ödedi¤imiz diyet... Ali ve Muharrem’in de aram›za kat›lmas›yla, bütün ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› yo¤un bir tempoyla çal›flmaya bafllad›k. Bir yandan yeni kaset haz›rl›klar›, bir yandan 20. y›l konserimizin hayalleriyle dolu bir sürece giriyorduk. 20. y›l›m›zda en güzel arma¤and›r yeni kasetimiz. Soluksuz bir heyecanla koyulduk yo-
la. Aylar öncesinden bafllad› haz›rl›klar›m›z. Konserin içeri¤i, biçimi, tan›t›m› en ince ayr›nt›lar›na kadar düflünülüyor ve bir yandan ad›mlar da at›l›yordu. Ancak hiçbir aksilik ve talihsizlik bize u¤ramadan geçmiyordu. Buna ra¤men hedefe yo¤unlaflt›k. Her fleyin en iyisi olmal›yd›. “Keflke flunu da yapsayd›k...” dememek içindi her fley. Kirpi¤imizin kirpi¤imize de¤medi¤i geceler bunun içindi. Yazd›k, çizdik okuduk, tart›flt›k, çald›k, söyledik... 20 y›ll›k koca tarih nas›l s›¤ard› bir konsere? Hangi foto¤raf, hangi flark›, hangi görüntü anlatabilirdi 20 y›ll›k tarihi? Her foto¤raf bir an›, her flark› bir dünya... ‹flimizin çok zor oldu¤unun fark›ndayd›k. Bütün yaflad›¤›m›z s›k›nt›l› günler, zaman darald›kça art›k yerini dizginlenemez bir heyecana b›rak›yordu. Ve 20 A¤ustos geldi çatt›. 19 A¤ustos gecesi bafl›m›z› yast›klar›m›za koyarken, binlerce Yorum dinleyicisiyle ayn› fleyi düflündü¤ümüze emindik: “Aca-
ba konser nas›l geçecek?” 20 A¤ustos’un ilk ›fl›klar›yla bafllad› aksilikler... Pes etmeyecektik. Olmazlara, imkâns›zl›klara söylenecek tek söz vard›: “Olacak!” Herkes bilir ki büyük sponsorlar› yoktur Yorum’un. Ad›m›zdan çekinirler, korkarlar kimileri. “Paray› bast›r›nca” halledilebilecek iflleri, biz on kat daha fazla çal›flarak, ikna ederek, emek vererek halletmeye çal›fl›r›z. Maddi gücümüz yoktur ancak maddi gücün hiçbir zaman sa¤layamayaca¤› fleylere sahibiz. Aksilikler sadece flansla aç›klanamazd›. Ya¤murun ya¤mas›n› engelleyemezdik belki ama eksik b›rakt›¤›m›z, eksik düflündü¤ümüz, unuttu¤umuz her fley, b›rakt›¤›m›z her aç›k, karfl›m›za büyük aksilikler olarak ç›k›yordu. Bunlar ise flansla aç›klayamayaca¤›m›z fleylerdi. Disiplin... Asla b›rakmayaca¤›m›z bir fley olmal›. Disiplin, yaflam tarz›m›z haline gelmeli. Bu büyük ailenin ferdi olman›n gururunu tafl›yorsak, her yerde devrimci disiplinimizle hareket etmeliyiz. ‹fllerimizin yap›lmas›nda, ç›kard›¤›m›z programda, bilet kuyru¤unda bekleyiflimizde, oturuflumuzda, kalk›fl›m›zda, a¤z›m›zdan ç›kan her kelimede... Disiplinli olmal›y›z. Disiplin elden b›rak›l›rsa çorap sökü¤ü gibi gelir gerisi... Heyecan ve stres içinde küçük k›rg›nl›klar, hayal k›r›kl›klar›, üzüntüler... Olmuyor... Tahmin etti¤imiz gibi hiçbir fley yetiflmiyor. Saate bakmak kadar korkunç bir fley yok o anda. Bilet kuyru¤u alm›fl bafl›n› gitmifl ancak biz henüz sahnenin kurulmas›n› bekliyoruz. Isl›klar, protestolar. Evet, hatal›y›z. Eksik b›rakt›¤›m›z ifllerin s›k›nt›s›n› Yorum dinleyicilerine yaflatma hakk›na sahip de¤iliz ve bunun için kimseyi suçlamaya da hakk›m›z yok. Bir fleyin en iyi olmas› da, baflar›s›z olmas› da bizim elimizde. Bir kere bile prova yapmadan, enstrümanlar›m›z› tonlayamadan girdi¤imiz bir konserde yaflanacak s›k›nt›lar› tahmin edebilmek için kâhin olmaya gerek yok. Defalarca d›flar›ya ç›k›p kuyrukta bekle-
19
Havalandırmaya çıktım şimdi. Yüreğim kıpır kıpır... Bir duvarlara bakıyorum, bir gökyüzüne çeviriyorum başımı. Bulutlara veriyorum sesimi, gözlerimi, yüreğimi. Öylece alıp getiriyor beni de 20. yılın coşkusuna, sizlere, aranıza, sıranıza bir nefer gibi... Merhaba dostlarım, merhaba kardeşlerim, Sincan F Tipi hücrelerinden onlarca yürekten sevda ateşleri toplayıp getirdim. Umudun, coşkunun, inancın, fedanın türkülerine sesimizi katmak için; İdil’imizin, mitralyözümüzün ellerinin sıcaklığı ellerimde, Ayşe Nil’imizin şen kahkahaları kulaklarımda, Ayşe Gülen’in Karadeniz dalgası gibi öfkesi ve sabrı heybemde... 20 yıl boyunca nasıl yürüdüysek işte yine omuz omuza yürüyoruz... Kiminiz danıştığımız ustamız oldunuz, kiminiz yoksul sofranızı bölüştünüz kiminiz üşümeyelim diye ana gibi üstümüzü örttünüz, kiminizle barikat başındaydık vuruşurken, kiminizle aynı tabutlara omuz koyduk yüreğimizin acısıyla ve genç yürekler, ninnileriniz Yorum türküleriydi kiminizin... Mübarek ellerinden öptüğümüz analarımız, alınlarında çilenin çizgileri, gözlerinde umutla babalarımız... Ateş başında Yorum türkülerinin sıcaklığına gelmiş binlerce yürek... Karşınızda alfabelik çocuk gibiyiz hala... 20 yıl geçse de alfabelik çocuk olacağız, sizlerden öğrendik, öğreneceğiz... Öğrettin bize, zulme boyun eğmemeyi öğrettin, inancın sınırsızlığını, bağlılığı, vatanı, halkı sevmenin ne olduğunu, onuru, vefayı, namusu, adaleti... Umudun yok edilemeyeceğini yine öğrettin ve özgürlüğü... Ve özgürlük uğruna fedayı... Ve zaferi... Türkülerimizin kaynağı olan, haklı ve doğru olanı can bedeli savunan kahramanlarımızın anaları-babalarıkardeşleri-dostları öğrettin ki, asla susmasın sesimiz. Bir kez daha asalım gökyüzüne ki… TÜRKÜLER SUSMAZ HALAYLAR SÜRER Havalandırmaya çıktım şimdi. Yüreğim kıpır kıpır. Bir duvarlara bakıyorum bir gökyüzüne çeviriyorum başımı. Sizi görüyorum, umudu haykıran sesinizi... MERHABA GRUP YORUM, MERHABA SEVDALI YÜREKLER...
İhsan Cibelik
20
yenlere aç›klama yapmaya çal›fl›yoruz. Bir nevi özür bu. Her fleye ra¤men bizi anlayacaklar›na eminiz. Ulaflabildi¤imiz, derdimizi anlatabildi¤imiz yerlerde ›sl›kl› protestolar birden kesiliyor... Ancak her yere ulaflmak, herkesin gerilen sinirlerini yat›flt›rabilmek mümkün olmuyor. Yorum dinleyicilerinin sabr›n› ve hoflgörüsünü dünyan›n hiçbir yerindeki müzik grubunun dinleyicilerinin tafl›d›¤›n› sanm›yoruz. Çünkü Grup Yorum halkt›r. Grup Yorum dinleyicisi, kendinden bilir Yorum’u. Ayr› düflünmez. Bir parças› gibi görür kendini. Sitem ederken de sitemi böyledir. ‹çtendir, s›cakt›r. Art niyet aramaz hiçbir fleyde, e¤er gerçekten tan›yorsa Yorum’u. Tart›flmalar, sürtüflmeler aile içi kavgalara benzer. Ne biz onlardan geçebiliriz ne de onlar bizden... Etle t›rnak gibidir Yorum’la dinleyicileri. Vefal›d›r Yorum dinleyicisi. Hiç bir yerde yaln›z b›rakmaz Yorum’u. Yine o gülen yüzleriyle alk›fllar›yla, z›lg›tlar›yla, sloganlar›yla, sol yumruklar›yla, halaylar›yla gelirler ve yaln›z b›rakmazlar Yorum’u, dünyan›n bir ucuna gitse bile. Çünkü hepsi o büyük ailenin birer ferdidir. Onlar› bir araya toplayan de¤erler öylesine güçlüdür ki, bu de¤erlere tutunarak devirmifltir Yorum 20 y›l›... Bu heyecan, bu sab›rs›zl›k sevgidendir. Onlar› 5–6 saat kap›da bekleten sab›r bu sevgiden beslenir. Yediden yetmifle o salonlar› dolduran derya gibi insan selidir iflte Grup Yorum. Ve umutlar›n, hayallerin, özlemlerin, sevdalar›n, derdin, çilenin dile gelmifl halidir Yorum flark›lar›. Bütün bunlar› bir Grup Yorum anlar, bir de dinleyicileri. Yorum’a sansür koyan medya anlayamaz hiçbir zaman bu ba¤›. Oluk oluk ak›t›lan paralarla, yap›lan reklâmlarla doldurulur zannederler ancak o salonlar. Oysa sokaklarda, meydanlardad›r Yorum hep. Bugün iflte o 20 y›l›n bedelini ödedi¤i için dimdik ayaktad›r, gençtir ama onca ac›y› dam›tt›¤› yüre¤i bilgedir. Ve sahnededir art›k, 20 yafl›nda gencecik bir delikanl›: GRUP YORUM... Bilet kuyru¤undaki gergin bekleyifl, sitem, k›rg›nl›klar art›k yerini yo¤un duygulara b›rakm›flt›r. 20 y›ld›r ac›lardan, hüzünlerden, bask›lardan “S›yr›l›p Gelen” Yorum sahnededir... Dev perdeden ak›p gitmektedir 20 y›l›n foto¤raf kareleri. Zafer iflaretleri, alk›fllar... Duygulu anlarla bafll›yor konser. “S›yr›l›p gelmektedir seher belli ki yak›nd›r...”
Ancak sesimiz duyulmuyor. Ses düzeninin yaratt›¤› teknik sorunlarla karfl› karfl›yay›z. Giderilebildi¤i ölçüde giderilmeye çal›fl›l›yor bu teknik sorunlar. S›yr›l›p Gelen’den sonra Büyü Bebe¤im al›yor s›ray›. Yorum’un eski elemanlar› Hilmi ve Efkan da yer al›yor sahnede. Sevda Türküsü, Asker Kaçaklar›... fiark›lar 90’l› y›llara götürüyor dinleyenleri. Her flark›n›n bir an›s› vard›r. Dinleyenler kim bilir ne an›lara dal›yor art arda eski flark›lar okundukça. Ve Ayfle Gülen’in foto¤raf› beliriyor dev ekranda. Ayfle; “Ben de buraday›m, aran›zday›m.” dercesine öyle bir gururla seyrediyor ki dinleyicileri. “Serin sabah yeli, Taze bahar dal›, yüre¤i sevdal› gelinim Ayflem...” Dinleyiciler “Kahramanlar Ölmez...” diyerek vedalafl›yorlar Ayfle ile... Sessizce kayboluyor Ayfle Gülen gecenin karanl›¤›nda. Geldi¤i gibi usulca gidiveriyor... On y›l önce ‹dil’lerle, Ayfle’lerle kurulan Harbiye konseri hayallerini bir kez daha düflünmeden edemiyoruz. ‹flte bugün, bir kez daha aram›zdalar... Yan›k bir ezgi patl›yor birden. Umudun Zeybe¤i bafll›yor. Bütün salon alk›fllarla tempo tutuyor. Tek yürek olmak böyle bir fley olsa gerek... Yorum 20 y›ld›r bafl›ndan geçenleri bir kaç cümle ile özetliyor. “Dedik ya, zulmün sahipleri hep korktu türkülerimizden. ‘Bu ses susmal›’ dediler. Bask›lar, gözalt›lar, iflkenceler, hapislikler hiç eksik olmad› yürüyüflümüz boyunca. Kurfluna dizildi enstrümanlar›m›z. Unuttuklar› bir fley vard›: Bir kez kaz›m›flt›k künyemize umudun sesi olmay›. ‘Türküler susmaz, halaylar sürer’ dedik, söz verdik! Yasaklar›, sansürleri hep bu inançla aflt›k. Yeri geldi enstrümans›z kald›k, borulardan kaval yapt›k. Bütün konser salonlar› yüzümüze kapand›, sokaklara ç›kt›k, halk›m›zla söyledik türkülerimizi. Onlar kendilerini güçlü san›yorlard›, oysa ‘Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalar›n› yapanlardan daha güçlü’ydü iflte. En gür sesimizle, bugün, burada hayk›r›yorsak türkülerimizi; bedelleri bir bir öderken diz k›rm›yorsak zalimin önünde, aman dilemiyorsak; bir milim sapm›yorsak yolumuzdan… Sözümüz namusumuzdur: Bu ses hiç susmayacak!” Ve “Ölümden öte ne var?” diyor bütün Harbiye hep bir a¤›zdan... “Su bendini y›kar bir gün gece gündüze ç›kar Yürü bildi¤in yolda ölümden öte ne var?” Bu duygular› ancak biz anlar›z. Kendi kü-
çük dünyalar›na kapanm›fl olanlar anlayamaz bu duygular›... Biz anlayabiliriz ancak türkü söyler gibi ölüme gidebilmenin nas›l bir fley oldu¤unu, gerisi laft›r... Hapishanelerdeki özgür tutsaklar› selaml›yor Grup Yorum: “Bazen üzerinde ‘Görülmüfltür’ damgal› mektuplar gelir bize hapishanelerden. Özenle açar›z zarflar›n›… Kimi flark› sözü göndermifltir, kimi hiç enstrüman kullanmadan yapt›¤› bestenin notalar›n›… Kimileri de mütevaz› önerilerde bulunmufltur… Onlar… Hücrelerde zulmün bask›lar›na ölümüne direnenler... Onlar açl›k grevleri, ölüm oruçlar›yla halk›n umudunu gelece¤e tafl›yanlar. Onlar özgür tutsaklar›m›z… Onlar… Onurumuz.” Ve “Kahramanlar Ölmez” ile bitiyor birinci bölüm. Ezgisi kapl›yor bütün salonu. Ölüm orucunda olan Serdar Demirel’in, 6 y›ld›r tecrit hücrelerinde direnen tutsaklar›n mesajlar› okunuyor art arda. Dakikalarca ayakta alk›fllan›yor ve binler selaml›yor bu kez hapishanelerdeki özgür tutsaklar›. Birinci bölüm bitiyor ancak ses düzeninden kaynaklanan s›k›nt›lar bitmifl de¤il. Yeni solistlerimiz de konsere tam uyum sa¤layam›yorlar. Ne oldu¤unu bile anlayamadan geçip gidiveriyor birinci bölüm. “Ustalar›m›zdan ö¤rendik” diyor Grup Yorum ikinci bölümün hemen bafl›nda. “Gitar›m›z› çalan parmaklar, fiili’de tutsak dolu Santiago Stadyumu’nda iflkenceyle katledilen Victor Jara’n›nd›r. Türkülerimizde Naz›m Hikmet’in, Enver Gökçe’nin, A. Kadir’in, Adnan Yücel’in, Ahmet Arif’in direngen, onurlu, tavizsiz yaflamlar› vard›r. Onlar›n faflizme teslim olmam›fl sesleri, soluklar› vard›r. ‹stiyoruz ki, onlar› da duyun türkülerimizde… ‘Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan’ diyen Pir Sultan’lar›, zalimlere karfl› ‘Onlar için her fley bitti’ diyen Hasan Hüseyin’leri duyun… Ruhi Su’yu duyun türkülerimizde… Onun gür sesini, ba¤r›ndan taflan o güçlü sesini… Onlar… Ustalar›m›z… An›lar› önünde selama durduklar›m›z… Ayd›nlar›m›z… Sesleri ve dizeleriyle, onurlu yaflamlar›yla yolumuza rehber olanlar›m›z… Onlardan ö¤rendik, onlardan ö¤renmeye devam ediyoruz...” Ve bir bir konuk oluyorlar Harbiye’ye Naz›m Hikmet, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin, Ruhi Su... Birer birer foto¤raflar› düflüyor sahneye. Hepsi gururla, sevinçle, devrimci coflku ve heyecanlar›yla seyrediyorlar ö¤rencilerini, u¤runa bedeller ödedikleri halklar›n›. Her birisi gülümsüyor Yorum dinleyicilerine. Do¤ruyu, iyiyi, güzeli tercih eden, hak eden
insanlara. “sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sar› sar› yapraklarla dallarda insan iskeletleri gece leylak ve tomurcuk kokuyor... bir k›rm›z› gül dal› e¤ilmifl üstüne bir k›rm›z› gül dal› flimdi uzakta okflar yanan aln›n› Naz›m usta’n›n” Devrimci sanat›n ustalar›, ülkemizin onurlu ayd›n ve sanatç›lar›, Yorum’un türkülerine can verenler, birer birer selamlay›p geçiyor herkesi ve herkes sanat›n ustalar›n› ayakta alk›fll›yor. Ve ‹hsan... Ve Ufuk... Yüreklerimizin hep birlikte att›¤›, ayn› fleye gülüp, ayn› fleye üzüldü¤ümüz; yüzlerce, binlerce kilometrenin, da¤lar›n, denizlerin, ovalar›n, hapishane duvarlar›n›n aram›zdan koparamad›¤› can yoldafllar›m›z... Hep bizimle olanlar... ‹hsan’›n gönderdi¤i mesaj› okuyoruz. “’Ah bilseniz, sizinle orada olmay› ne çok isterdim’ demiyorum! Sincan F Tipi’nin karanl›k bir hücresinde olsa da bedenim, yüre¤im flu an Harbiye’de, sizinle birlikte at›yor… Zaten biz hiç ayr› düflmedik ki! Kutlu olsun 20. y›l›m›z… Ne diyeyim, nice 20 y›llara… Gözlerinizden öpüyorum… Sizleri flu an dinlemeye gelen Harbiye’deki tüm dostlar› da s›ms›cak kucakl›yorum.” diyor ‹hsan... Ve Ufuk... Binlerce kilometre ötelerden gülüflünü gönderiyor yine bize. Hasretini. O anda, o salonda olmay› nas›l istedi¤ini sorsak yüre¤ine, kim bilir neler anlat›rd› bize. Ekrana düflen görüntülerinde biz bunu gözlerinden okuyoruz. “‹yi akflamlar ‹stanbul, iyi akflamlar sevgili Grup Yorum dinleyicileri...” diye bafll›yor söze. Yeni albümümüzden bahsediyor. “20. y›l›m›zda ç›karaca¤›m›z bu albümümüz, bizi susturmak isteyenlere en güzel cevap olacakt›r” diyor. Ve binlerce kilometre öteden en s›cak sevgilerini gönderdi¤ini söylüyor. Emin ol ki Ufuk, o sevgiyi, özlemi, hasreti orada olan binler, senin gözlerinden okudu... Ve belki binler seni ne kadar özledi¤ini bir kez daha fark etti. Seni memleketinden ve insanlar›ndan ayr› yaflamak zorunda b›rakanlara bir kez daha lanet okudu. O zaman bir kez daha isyan olsun Ufuk... Haks›zl›¤a, adaletsizli¤e ve umutsuzlu¤a da isyan olsun... “fiimdi dingin gövdende u¤ultuyla büyüyen sessizlik bir gün benim ellerimde patlamaya haz›r
Yürek dolu selam ve sevgiler... Grup Yorum olarak 20. yılımızı kutluyorsunuz. Ne mutlu size, ne mutlu bize... Bu sevincimizi, coşkumuzu paylaşmak istiyorum ben de... Zulmün, açlığın, yoksulluğun ve adaletsizliğin halkın üzerinde bir karabasan gibi çöktüğü bir ülkede haksızlıklara, adaletsizliklere karşı olmak, özgür ve adaletli bir düzen istemek, hele hele bunun kavgasını vermek, bedelini göze almayı gerektiren bir iştir... Cüret ve cesaret ister. Sonsuz bir mantık, baş eğmez bir kahramanlık ve sınırsız bir halk ve vatan sevgisi ister. Evet, zordur, bedeli ağırdır ama bir o kadar da onurludur. Anadolu tarihi bu cüret ve inancı, kararlılık ve sevgiyi gösteren kahramanların yarattığı örneklerle doludur ve bu tarihin önemli bir parçası da, tarih yazmak kadar onların türkülerini yazan halkın ozanları oluşturur. Bunun için adları tarih boyunca onur ve saygıyla anılırlar. Grup Yorum da 20 yıldır bedeller ödeyerek Anadolu’nun binlerce yıllık gelenek ve değerleriyle yoğrulup, halkın acılarını, sevinçlerini, zulme karşı direnişlerini, gelecek özgür günlere olan umudumuzun türkülerini yaparak halkın ozanları olma onuruna ermişlerdi. Bugün Grup Yorum olarak bu 20 yıllık onur dolu tarihe sahip olmanın hakkı ve gurunu, coşkusunu ve mutluluğunu yaşadığınızı biliyor ve yürekten paylaşıyorum. Sizleri ve yüreği özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla, halk ve vatan sevgisiyle çarpan tüm vatanseverleri gelecek güzel günlere olan sonsuz inancım, sınırsız sevgimle selamlıyorum. Özgür yarınların onurlu zafer halayında omuz omuza olacağız. Fidanca sevgi ve selamlar...
Serdar Demirel
21
mavzer olsun... Bafl›n› omzuma yasla gövdemde tafl›yay›m seni gövdem gövdene can olsun...” ‹hsan’›n umutlu mesaj›, Ufuk’un konuflmas› salonda duygulu anlar yaflat›yor. Ve bu kez binler “Grup Yorum’a Özgürlük!” diye hayk›r›yor. Berivan’›n ard›ndan Grup Yorum’un tarihine iliflkin haz›rlanan klip gösteriliyor. Klip büyük ilgi görüyor. Ve TAYAD... Grup Yorum’un tarihinden hiç de ayr› düflünülemez tutsaklar ve TAYAD’l› ailelerin mücadelesi. Onlar analar›m›z, babalar›m›z. Sevgi ve flefkatlerini bizden hiçbir zaman esirgemeyenler. Ne zaman gözalt›na al›nsak, dara düflsek, onlar›n sevgisiyle besleniriz. Bize güç veren ne varsa onlar›n gözlerindedir. Düflen her evlada ana olan, o¤ul o¤ul a¤layan analar›m›z. Zulme gözyafl›n› göstermeyen, Eylül karanl›klar›ndan ç›k›p gelen, meydanlarda ak saçlar›ndan tutulup sürüklenen, coplanan analar›m›z, babalar›m›z. Onlara bir demet çiçek verme onuruna sahip olmak ise dünyada hangi mutlulu¤a de¤iflilir? Muharrem Karademir’in annesi Zeynep Ana’m›z› sahneye davet ederken bo¤az›m›za dü¤ümleniyor söylemek istediklerimiz. Gözlerimiz doluyor. Ve salon alk›fltan y›k›lacak desek abart› olmaz. Avuçlar› patlay›ncaya kadar alk›fll›yorlar dinleyicilerimiz. Yi¤it bir evlat yetifltirmifl olan Zeynep Ana, yine gözyafllar› içinde hepimizi, kavgada düflen her evlad›n› basar gibi bas›yor bir demet karanfili ba¤r›na... Karanfil demetini öpüp, koklayarak iniyor sahneden a¤›r a¤›r... Güle güle Zeynep Ana! Bu karanfilleri Cebeci’ye götür, Muharrem’e götür. Birer birer mezarlar›na koy
22
hepsinin. Ve merak etmesinler, kavgan›n türkülerini söylemeye devam edece¤iz. Bir kez de notalar›m›zla soraca¤›z dökülen kanlar›n hesab›n›... “Onurumsun” flark›s›yla veda ediyoruz Zeynep Ana’ya... Grup Yorum’un yeni albümünde yer alacak olan bir flark›s› ilk defa seslendiriliyor Harbiye’de. Bu flark›n›n ard›ndan Grup Yorum karfl›s›nda duran binlerce dinleyicisine hitaben konufluyor: “Yaflam›m›zda hiç ‘ben’ olmad› bizim. Ta bafltan beri ‘biz’ dedik. Yani Grup Yorum hiçbir zaman üç ya da befl kifliden oluflmad›. Hep daha çoktuk. En baflta büyük, çok büyük bir ailenin fertleriydik. Bizi sar›p sarmalayan, bizi ayakta tutan, ileriyi görmemizi sa¤layan bir dünya görüflümüz vard›. Ne mutlu ki bize, hala sahibiz bunlara ve ne mutlu ki günden güne ço¤al›yoruz. Yorum, dünya görüflüyle, içerde-d›flar›da kardeflleriyle, sevenleri- dinleyenleriyle koca bir derya içinde küçük bir su damlas› belki. O deniz, flimdi flu an karfl›m›zda duruyor. Grup Yorum, flimdi, flu an karfl›m›zda. Yüre¤imizin en s›cak yerinden kopan bir sesle diyoruz ki: Grup Yorum sizsiniz! Grup Yorum halkt›r!.” Bütün Harbiye Grup Yorum flimdi. Hep bir a¤›zdan söyleniyor “U¤urlama”. U¤urlama flimdiye kadar söylenmifl en güzel haliyle söyleniyor. Bir flark›m›z› binlerce kifli ayn› a¤›zdan, ayn› duygularla söylüyor. Bu ne büyük sevinç... Ne büyük gurur, ne büyük mutluluk... Ve yar›nlara olan özlemlerimizi dile getiren Dadalo¤lu ile devam ediyor konser. “Hakk›m›zda devlet vermifl ferman› Ferman padiflah›n hey dost da¤lar bizimdir...” Ve ‹dil’imiz...
Çocuklu¤undan itibaren foto¤raflar› ak›yor dev ekrandan. ‹dil’imiz... Ne kadar da güzel gülüyor. P›r›l p›r›l, dupduru hayat›ndan kesitler anlat›yor bize foto¤raflar›. Çocuklu¤u, ilk gençlik y›llar›, Ortaköy Kültür Merkezi... ‹dil kimi zaman bir pankart dikiyor, yemek yap›yor, kimi zaman bilgisayar bafl›nda tatl› bir yorgunluk var yüzünde, kimi zaman bir yürüyüflte, eylemde, tiyatro sahnesinde, konserde... ‹dil, hayat› örgütlüyor, ‹dil devrimci, ‹dil devrimci sanatç›... Ve hayat›n›n son perdesi a¤›r a¤›r kapan›yor. Aln› k›z›l bantl› ‹dil... ‹dil’in hayat›n›n son perdesi kapan›rken, coflkulu bir alk›fl kopuyor sahneden. Ve ‹dil’in flark›s›yla, Mitralyöz’le halaya duruyor herkes... “Halk›m›z kazanacak, can yoldafl›m sana söz...” Ve Harbiye ›fl›l ›fl›l. Art arda patl›yor fiflekler. Alevler yükseliyor sahnenin üst taraf›nda. “GRUP YORUM 20. YIL” yaz›l›yor alevlerle. Coflku s›n›rs›z Harbiye’de. Binler Grup Yorum’un 20. yafl›n› kutluyor... Daha iyisini yapamaman›n, aksakl›klar›n omuzlara b›rakt›¤› yük ve buruklukla ayr›l›yor Yorum sahneden ama bütün bu aksilikler, sorunlar, imkâns›zl›klar 20. y›l›n coflkusunu yaflamam›za engel olam›yor. Grup Yorum, do¤um gününü en güzel flekliyle, sevenleriyle, o büyük ailesiyle halaya durarak kutluyor Harbiye’de... ❏
bir festivalin ard›ndan Son dönemlerde festivallere iliflkin, yasaklamalar, engellemeler, içeri¤e iliflkin “düzenlemeler”le daha çok karfl›lafl›r hale geldik. Diyarbak›r’daki festivale konulan yasak, Hac›bektafl fienlikleri’nin içeri¤inin sapt›r›lmaya çal›fl›lmas›, Datça’da her sene düzenlenen Can fienlikleri’nin ekonomik deste¤inin kurutulmaya çal›fl›lmas›, Pülümür Bal Festivali’nde insanlar›n gözalt›na al›nmas›… Ayn› zamanda festivallerin özü, birlefltirici unsur olma özelli¤i de iktidar› korkutuyor. Bu y›l alt›nc›s› düzenlenen Munzur Kültür ve Do¤a Festivali de bu yaklafl›ma iliflkin verilecek örneklerden biri. 6. Munzur Kültür ve Do¤a Festivali, Tunceli Valili¤i taraf›ndan, “Yasad›fl› örgütlerin festivalde eylem yapacaklar›, bar›fl ortam›n› ve huzuru bozacaklar›, bunun için gerekli güvenli¤in al›namayaca¤›” gerekçesiyle 45 gün sonras›na ertelendi. Valilik do¤rudan yasaklamay› göze alamad› ve kat›l›m› engellemek için erteleme yoluna gitti. Herkes flunu iyi biliyordu ki, festival öncesinde sunulan bu güvenlik gerekçesi, 45 gün sonras›nda da ortadan kalkma-
yacakt›. Valili¤in bu erteleme karar› kabul edilemez. Ancak baz› çevreler bu karara tav›rs›z kald›lar. Sonras›nda sergiledikleri birtak›m göstermelik tepkileri saymazsak as›l olarak karara karfl› tav›rs›zd›lar. Bu tepkiler en fazla, festival organizasyonundan çekilmekle s›n›rl› kald›. Festivalden çekilmek demek, meflru olmayan bu karar› meflru hale getirmek olsa da Tunceli Belediyesi, bafl düzenleyici olarak, di¤er baz› kitle örgütleriyle birlikte oluflturdu¤u organizasyon komitesinden ç›kt› ve komiteyi yüzüstü b›rakt›. Daha önce kat›laca¤› kesinleflen ve programda yer alan onlarca, müzisyen, ayd›n, yazar, flair de festival program›na kat›lmaktan vazgeçti. Hani o Dersim’i, Dersimliler’i seven, sahiplenen, “Munzur’da Barajlara Hay›r” diyenler, yine programdan çekilenlerle ayn› kiflilerdi. ‹ktidar›n, festivali “erteleme” karar› asl›nda; oluflturulan kültürel birli¤i parçalamaya yöneliktir. ‹nsanlar›n bir araya gelmesinden korkulmufltur. Dersim’in tarihini, geçmiflini iyi bi-
grup yorum
de¤erlendirme
lirler. Orada direnifl türkülerinin söylenmesinden korkulmufltur... Dersim’de birlik, dayan›flma, ruhunun ayakta kalmas›n› istemiyorlar. Dersimliler’in, geçmiflini unutmas›n› istiyorlar. Yurtd›fl›ndan ve Türkiye’den binlerce insan, haftalar öncesinden izin alm›fl; dernekler, kurumlar otobüs tutmufl; son organizasyonlar yap›lm›flken böyle bir karar›n ç›km›fl olmas› bu amaca hizmet eder. Bu engellemeye, bask›ya yönelik çok fley söylendi, biz de söyledik. Bask›lar demiflken, flunlar› da söylemeden geçemeyece¤iz. Her türlü engellemeye ra¤men, Dersim’deki DKÖ’ler bir araya gelerek, ne olursa olsun, festivali ayn› tarihlerde gerçeklefltireceklerini söylediler. Bu, olumlu ve al›nmas› gereken bir tav›rd›. Ve Dersimliler, festivale kat›lmak isteyenler, sahiplenenler dört bir taraftan ak›n ak›n oraya kofltu. Karardan önce, belediyeler taraf›ndan sa¤lanan otobüslerin son anda (valilik karar›ndan dolay›) iptal edilmesine; Dersim’in girifllerinin askerler taraf›ndan kuflat›lmas›na ve arama noktalar›nda geri çevirme, dayatma, arama iflkencesinin yaflanmas›na; Pertek feribot iskelesinden feribotla Pertek’e geçen insanlar›n üzerine namlular›n çevrilmesine ra¤men Dersimliler bütün bu engelleri birbirlerini sahiplenerek, oraya girmedeki ›srarc›l›¤›n› göstererek aflt›. Binlerce insan alternatif etkinliklere kat›ld›. Dersim’de, valili¤in karar›n› protesto eylemleri yap›ld›. Dersim’i sahiplenen sanatç›lar ise nadirdi. Yasaklamaya ra¤men Grup Yorum, Grup Munzur, Grup fiiar aktif bir flekilde tav›r koyarak; Koma Çarnewa, Suavi, Ferhat Tunç, Cevdet Ba¤ca, Metin Kahraman ve Çetin Oraner de programa kat›larak festivali sahiplendi. Ama flunu gördük ki; as›l sahiplenenler, bedel ödemeyi göze alanlar, Dersim halk›n›n yan›nda olanlar yine devrimcilerdi; sanatç›s›ndan, destek için gelenine kadar böyleydi. Sonuçta; bütün engelleme çabalar›na ve bask› politika-
23
lar›na karfl›n Dersimliler’in buluflmas› engellenemedi. Türkiye’nin birçok yerinde düzenlenen flenlik ve festivaller için de benzer politikalar uygulan›yor. Hac›bektafl fienlikleri’nin içini boflaltmak için her sene programa iliflkin de¤iflik yöntemler uygulan›yor. Getirilen müzisyenlerden, konuflma yapmaya ça¤r›lan devlet erkân›na kadar bu amaçlan›yor. Devrimciler orada da etkisiz hale getirilmeye çal›fl›l›yor. Son dönemde yine Datça’da, Can Yücel’in yaflam›n› yitirmesinden sonra, her sene bir tak›m kifli, kurum ve Datça Belediyesi’nin ortaklafla yapt›¤› Can fienli¤i bu y›l engellenmeye çal›fl›ld›. Datça Belediyesi flenlik organizasyonundan çekildi, bütçe ödene¤ini geri çekti. Daha önce söyledi¤imiz gibi film festivallerinden, müzik festivallerine, flenliklerden, kültür sanat etkinliklerine, iktidar›n bu konudaki düflünceleri belli. Amaç; yozlaflt›rmak, içini boflaltmak, kendi istedi¤ine uygun bir flekle dönüfltürmektir. Bütün bu engellemeler yaflan›rken Dersim’de, sadece polis de¤ildi Dersim’e gelinmesini istemeyen. Baflkalar› da vard›, hatta bunlar baz› noktalarda daha büyük sorunlar ç›kard›. Dersim’deki ve di¤er yerlerdeki baz› dernek ve çevrelerin, özellikle Dersim halk›n›n Grup Yorum’u istemesine karfl›n, Grup Yorum’un festival program›na al›nmamas› için çok “çaba” sarf edenler oldu. Bu çabada baz› kurum, kifli ve çevrelerin pay› büyüktür. Biraz festivalin bu boyutuna de¤inelim… Son günlere kadar festival program›nda yoktuk; birçok yerden birçok sanatç› ça¤r›l›yor, mahalli müzisyenler de buna dâhil. Program listesine bakt›¤›n›zda; “Herkes var, sadece Yorum yok” dedirtecek bir durum. Kald› ki; Dersim’den bizi arayanlar oluyor, ‹stanbul’daki arkadafllar›m›z, telefonla ya da mail yoluyla “Neden festival program›nda olmad›¤›m›z›” soranlar. Biz, Dersim’deki arkadafllar›m›z›n görüflmesi ve Hozat Belediyesi’nin daveti üzerine Hozat program›nda yer alm›flt›k zaten. Durum böyleyken Dersim’de Yorum’un ça¤r›lmamas› üzerine süren tart›flmalar bir noktada neticeleniyor ve bizi aray›p görüflmeyi kararlaflt›r›yorlar. TUDEF’ten (Tunceliler Dernekleri Federasyonu) birileri taraf›ndan aran›yoruz. Bizi festival program›na almak istediklerini söylüyorlar. “Ne oldu acaba?” diye düflünüyoruz. Fakat bunun için üstü kapal› bir flekilde flart kofluyorlar. Geçen y›lki TAYAD’›n yapt›¤› gibi eylemler olmas›n›, oradaki “huzurun” bozulmas›n› istemediklerini belirtiyorlar. Herhangi bir eylem yap›lmamas› karfl›l›¤›nda bizi programa alacaklar›n› söylüyorlar. Bizim bu amaç-
24
la baz› kurumlarla konuflmam›z›, arabuluculuk yapmam›z› öneriyorlar. Biz de; konser yapmak için orada olaca¤›m›z›, böyle bir konunun muhatab› olmad›¤›m›z›, bize böyle bir fleyi dayatamayacaklar›n› söylüyoruz. Onlar da festivalin hukukunu anlat›yorlar bize. Biz de; “Yorum 20 y›ld›r etkinliklere, yurtd›fl› ve yurtiçinde yüzlerce festivale, flenli¤e kat›lm›flt›r. Nas›l olmas› gerekti¤ini biliyoruz” diye cevapl›yoruz. Sonraki görüflmelerde merkezdeki festival program›ndan ç›kart›ld›¤›m›z› vazgeçildi¤ini ö¤reniyoruz. Bu görüflmelerin hemen ard›ndan, festivalin valilik taraf›ndan ertelenmesi gündeme geldi. Ertelemenin ard›ndan belediye devreden ç›k›yor. Belirlenen alternatif komite festivali yapmaya kararl›. Demokratik Kitle Örgütleri, devrimci yap›lar ve TUDEF var komitede. Yeniden oluflturulan komitedeki tart›flmalar sonucunda festivalin ilçelerden al›p merkeze kayd›r›lmas› kararlaflt›r›l›yor. Zaten birçok müzisyen, sanatç› da festivale kat›lmaktan vazgeçmifl durumda. Art›k bundan sonras› dayan›flma, sahiplenme ve zorluklara katlanmakla ilgili bir durum haline geliyor. Bu da belirleyici elbette. TUDEF, ‹stanbul’dan otobüslerle gidiyor. Uzun tart›flmalar ve ayarlamalar sonucu kendi otobüslerinde bize de yer ay›r›yorlar. (Yerlerinin olmad›¤›n› söylemifllerdi.) Otobüsün kalkaca¤› derne¤e gitti¤imizde araç sorunuyla karfl›lafl›yoruz. Valili¤in karar›ndan dolay›, daha önce ayarlanan belediye araçlar›, resmi araçlar iptal olmufl. Böylece az›msanmayacak bir kalabal›k aç›kta kal›yor. Aç›kta kalan 30’un üzerinde kifli baflka yerden gelen araçlara aktar›lacakm›fl. Biz hariç galiba... Çünkü yap›lan ayarlama içerisinde yokuz. Mesela 27 kiflinin, hangi otobüslerle gidecekleri ayarlanm›fl. Geriye kalanlara da bir ayarlama yapmaya çal›fl›yorlar. En son “Nas›l olacak?” diyoruz, “Ne düflünüyorsunuz?” Dernek Baflkan› olan Mehmet Yeflilyol hiçbir flekilde çaba gösterme niyetinde de¤il. Adeta gitmemizi istemiyor. Odadaki kiflilerden dernek içerisinden baflka biri, “arkadafllara bir yer ayarlayal›m, halledelim” diyor. Dernek Baflkan› da zorla birkaç yeri aray›p isteksizce bir ayarlama yap›yor. Son olarak, “Sizden üç kifliyi bir otobüse dört kifliyi bir otobüse verelim diyorlar. Biz de; “Grup halinde geldik, enstrümanlar›m›z var. Topluca olsak iyi olur.” diyoruz. Baflka bir otobüste befl kiflilik yer oldu¤unu söylüyorlar. “E¤er topluca giderseniz iki kifli ayakta idare eder” diyorlar. (Bu arada yapm›fl olduklar› o iki gruba bölme plan› da asl›nda tam olarak ayarlanm›fl de¤il.) Yani bir mu¤lâkl›k var. Üç arkadafl› haz›rda olan otobüse versek, di¤er dört
arkadafl›n ne zaman ve nas›l gelece¤i belli de¤il. Oysa netlefltirmek zorunday›z. Bir ara Dernek Baflkan› Mehmet Yeflilyol gözden kayboluyor. San›r›z kaçt›, u¤raflmak istemiyor. Biz de dernekten yetkililerle konufluyoruz. “Bize bu flekilde yaklaflamazs›n›z” diyoruz k›saca. Festival program›ndan hemen hemen bütün sanatç›lar vs. çekilmifl. Biz oraya gitmeye kararl› olan birkaç kifliden biriyiz. Ona ra¤men bize her türlü engel ç›kart›l›yor. Bunlar› kabul etmiyoruz. Derne¤i elefltiriyoruz. Oradaki kitle içerisinde yönetimi teflhir ediyor ve onlara muhtaç olmad›¤›m›z›, kendi imkânlar›m›zla gidece¤imizi söylüyoruz. Oradan ç›k›yoruz. Kendi yaratt›¤›m›z imkânlarla, çevremizdeki arkadafllar›m›z›n yard›m›yla bir araç buluyoruz. Bütün bunlar›, orada bizi bekleyen Dersim halk› için yap›yoruz. Dersim’in girifline vard›¤›m›zda ‹stanbul’da bizi otobüslerine almamak için u¤raflanlar›n Pertek k›y›s›nda bekledi¤ini görüyoruz. Girifl yapam›yorlar. K›sa yolculuk sonras›nda Dersim merkezine ulafl›yoruz. Fakat biz merkeze gitti¤imizde, içeri al›nmayanlar için yap›lan protesto eylemine destek veriyoruz. Oradaki halk›n bask›s› sonucu Pertek giriflinde bekleyen kitle içeri al›n›yor. Yap›lan protesto eylemlerini belediye baflkan›n›n ve TUDEF Genel Sekreteri Ali R›za Bilir’in durdurmaya, engellemeye çal›flmas› da ilgiye de¤er! Halk, protesto gösterisi yap›yor. Bunu engelleyenler yine bu yasa¤a, engele maruz kalanlar›n “temsilci”leri oluyor. Bu ne çeliflki… Sonuç olarak, birçok engellemeyle karfl›laflt›k. Fakat her fleye ra¤men orada bulunduk. Bir festivali de bu flekilde kapatt›k. Fakat ak›llarda kalan, devletin uygulad›¤› bask›lar, yasaklar de¤il; kendilerini halka “halkç›, ilkeli, sorumluluk sahibi, demokrat, devrimci” olarak sunanlar›n tav›rlar› oldu. Biz, bize uygulanan bu yaklafl›m›n hesab›n› unutmayaca¤›z. Bunu yapanlar› teflhir etmeye devam edece¤iz. 20. y›l›m›zda, böyle çocukça, ç›karc›, hesapç›, küçük fleylerle u¤raflmak istemiyoruz. Her fleye ra¤men, Dersimliler’in buluflmas›, bir arada etkinlikler gerçeklefltirmesi, ortak irade göstererek tav›r konulmas› olumluluktur. Belki festival resmi kararla yasakland› ama meflru olmayan bir durumdu ve bunu Dersimliler biliyordu. Yine her zamanki gibi stantlar aç›ld›, çeflitli etkinlikler düzenlendi, dinletiler, konserler, söylefliler gerçekleflti. Sokak tiyatrolar› oynand›. Belki geçmifl senelerdeki gibi de¤ildi ama binlerce insan yine Dersim’de bulufltu. 45 gün sonras›n›n festivalini de¤il, kendi yaratt›¤›, emek verdi¤i festivalini gerçeklefltirdi¤ini dosta, düflmana gösterdi.❏
turgut uyar
çokluk senindir
özenle soydu¤un flu elma söyle flimdi kimindir özenle ne yap›yorsam bilirsin art›k senindir suya giden bir adam mesela omzunu e¤ri tutsa günefl ve su ve adam›n omzundaki e¤rilik senindir aya¤a kalkars›n, ad›na uygunsun ve hakl›s›n kararan dünya bildi¤in gibi s›k s›k senindir kararan dünya, yeni bir gülle bir atefl parças›d›r bir atefl parças›ndan arta kalan soylu karanl›k senindir bir deneyli geçmifli ald›n geldin yeniyi güzel boyad›n ben bilirim sen de bil ki ayd›nl›k senindir benim sevdi¤im su senin suyunun öz kardeflidir senin soyunun b›rakt›¤› güçler art›k senindir çünkü bir silah gibi tutars›n tuttu¤un her fleyi her yeri bir uyarma diye tutan ›sl›k senindir senindir ey sonsuz veren ne varsa hayat gibi tutma solu¤unu, geniflle, öz ve kabuk senindir ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlan›n aflk›m, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir
25
sinan gümüfl
araflt›rma
müzi¤in tarih yolculu¤u - III Müzik eseri üreten sanatç›lar, kal›c›l›k sorununu öteden beri hissettiler. Akla gelen bir düflünce, bir fliir, yaz›larak kal›c› hale getirilebiliyordu. Bu kal›c›l›k müzik için de gerekliydi. Bir müzik yaz›s› gerekiyordu bulunan melodiyi unutmamak için. Bir müzisyen, besteledi¤i bir flark›y› zaman geçtikçe, ya da yeni besteler yapt›kça unutuyordu. Yap›lan bir besteyi y›llar sonra hat›rlamak, bu flekilde onlarca, yüzlerce besteyi ilk haliyle hat›rlamak çok zor bir iflti. Bunun d›fl›nda, yap›lan flark›n›n ömrü ile o flark›y› yapan›n ömrü eflit oluyordu. Ço¤u zaman müzisyen öldü¤ünde, o besteyi hat›rlayan olmuyordu. fiark›y› duyan biri de kendi akl›nda kald›¤›nca söylüyor, flark› farkl› co¤rafyalara yay›l›yor olsa da ciddi de¤iflikliklere u¤ruyordu. Tüm bu sebeplerden, müzikal üretimde bulunanlar aç›s›ndan, müzik yaz›s› hayati bir önem tafl›yordu. Bir yandan üretirken, bir yandan müzik yaz›s› sorununu çözmek için büyük çabalar harc›yorlard›. Ne var ki, “bu konudaki geliflim kaplumba¤a h›z›yla ilerledi” tespiti yanl›fl olmayacakt›r. Bu konuda ilk somut ad›m, seslere adlar vermeyi düflünen Romal› filozof Boethius (M.S. 480–524) taraf›ndan at›ld›. Boethius, La’dan bafllayarak dizideki seslerin her birini bir harfle adland›rd›. Ondan çok daha eski olan ve seslerin inifl ç›k›fllar›n› gösteren ve ‘iflaret’ anlam›na gelen ‘Neuma’lar bu sistemle birlikte yedinci yüzy›lda kullan›lmaya baflland›. Bunlar ancak bestenin sahibinin
26
anlayaca¤› türden iflaretler olarak hat›rlat›c› bir ifllev görüyorlard› ve melodiyi yaklafl›k olarak ifade ediyorlard›. Bu sistem yeterli olmay›nca dokuzuncu yüzy›lda tek çizgili porte kullan›lmaya baflland›. Bu sistemde, çizginin üst taraf›na konulan iflaretler sesin inceldi¤ini, tam üstüne konulan iflaretler ayn› seste ilerledi¤ini, alt›na konulan iflaretler de pesleflti¤ini gösteriyordu. Ancak ne kadar inceldi¤i ya da kaç ses pesleflti¤i tamamen okuyan›n yorumuna kal›yordu. Günümüzde kullan›lan nota isimleri onuncu yüzy›l içerisinde Milanolu Keflifl Guido Arrezo taraf›ndan konuldu. Keflifl bu isimleri bir ilahinin her sat›r›n›n ilk hecesinden alarak koydu: Ut quent laxis (Ut yerine Do ismi onalt›nc› yüzy›lda kullan›lmaya baflland›) REsonera fibris MIra gestorum FAmuli tuorum SOLve poluti LAbii reatum Soncte Iohannes Sonra ikinci, üçüncü, çizgiler eklendi. Dördüncü çizgi eklendi¤inde takvimler on ikinci yüzy›l› gösteriyordu. Çizgiler farkl› renklerle birbirinden ayr›ld›, ama ihtiyaç hala karfl›lanamad›. Befl çizgili porte, notalar›n uzunluklar›, ölçü çizgisi, on alt›nc› yüzy›lda yayg›n olarak kullan›lmaya baflland›. Diyez, bemol gibi iflaretler, bugünkü bir okuyucunun zorlanmadan okuyaca¤› nota yaz›m tekni¤i ancak on dokuzuncu yüzy›lda kullan›ma girdi.
Kilise ve Müzi¤e Etkisi Ortaça¤ Avrupas›’nda müzik yaz›s›n›n geliflmesine en az müzisyenler kadar ihtiyaç duyan bir kurum vard›: Kiliseler... Kilise, halk müzi¤ini ve enstrümanlar›, putataparl›¤›n simgesi olarak görüyordu. Müzikte kad›n›n yeri olamazd›, bu olsa olsa fleytan›n ifliydi! Sadece kiliselerde okunan ilahiler uygun görülüyordu. Bunun d›fl›ndaki her müzik türü günah ifllemek anlam›na geliyordu. Kilise ayinlerinde kullan›lan ilahiler tek sesli ve erkekler taraf›ndan oluflturulan bir koro taraf›ndan söyleniyordu. Kilisenin tüm önlemleri ve yasaklar›na ra¤men, halk müzi¤inin etkileri ilahilere yans›d›. Sözlerden melodiye kadar bu aç›kça kendini gösteriyordu. Pek çok flehre, kasabaya da¤›lm›fl kilise vard›. Bütün bu kiliselerde kullan›lan ilahiler ayn› de¤ildi. Birço¤unda halk müzi¤inin etkileri ciddi boyutlara geldi. Bunun üzerine Papa Gregor (M.S. 540–604) bütün kiliselerde tek tip ve merkezi olarak belirlenen ilahiler okunmas› için çal›flma bafllatt›. “Tek bir müzik yoluyla tek bir kilise” düflüncesiyle, mistik etkisi yüksek özel ilahiler haz›rlatt›. Toprak sahiplerinin en büyü¤ü olan kilise, feodalizmin de temel dayana¤›n› oluflturuyordu. Her fleyi, halk› kendi istedi¤i do¤rultuda e¤itmek için kulland›. Bilim, e¤itim, ahlak, sanat... Müzik bunlardan yaln›zca biriydi. Bunun için ça¤›n›n en ileri gelen müzisyenlerini çal›flt›rd›. Ve yine bu müzisyenleri, ilahileri ö¤retmek üzere dört bir yanda bulunan ki-
liselere gönderdi. Bunun için Neumalardan faydalan›lmas›n› sa¤lad›. Müzik yaz›s› sayesinde bu ilahileri kal›c›laflt›rmak ve her yerde ayn› okunmas›n› sa¤lamak istiyordu. Bunun için bu çal›flmalar› özel olarak organize etti. Bu nedenle notalama çabalar› hiçbir dönem olmad›¤› kadar h›z kazand›. Kilisenin tek sesli tören melodileri o günden bu güne ‘Gregor Melodileri’ olarak varl›¤›n› korudu. Çokseslili¤in Geliflimi Kilisenin enstrüman› ve halk ezgilerini yasaklayan tutumuna karfl›n bunlar kilisenin duvarlar› ard›na her f›rsatta s›zd›. Bir aflamadan sonra kilise bunlar› önleyemez oldu ve bu durumu hemen teorize ederek benimsemek zorunda kald›. Org’u kutsal kitapta geçti¤ini söyleyerek, oynak bulup yasaklad›¤› üç zamanl› müzi¤i kutsal üçlüyü sembolize etti¤ini iddia ederek kabul etti. Orgun kiliseye girerek serbest kalmas› ile çok sesli müzik geliflmeye bafllad›. Onuncu yüzy›lda paralel dörtlü, beflli ve oktav sesler geri planda kalmak kofluluyla din melodilerine efllik etmeye bafllad›. Bu sesler kula¤a yatk›n oldu¤u için, ana seste varolan Gregor melodiyi bast›rmad›klar›, tersine güçlendirdikleri için yasaklanmad›lar. Zamanla paralel giden seslerde ters yönlere yönelifller, geniflleme ve daralmalar olufltu. On birinci yüzy›lda ikinci ses ana sesi bast›rmaya, kimi zaman önüne geçmeye bafllad›. Üçlü ve alt›l› gibi ters karakterli sesler kullan›lmaya baflland›¤›nda, daha önce iki paralel sesten oluflan çokseslilikteki say› üçe, dörde ç›kt›. Dört sesten oluflan flark›n›n bafl sesi olan Gregor melodisi ç›kar›ld›, yerine yeni melodiler eklendi. Çokseslilik kilise d›fl›na taflarak geliflimini sürdürdü. O ana kadar kullan›lan Neumalar müzikte varolan geliflimi karfl›lamamaya bafllad›. Notalar›n ifade etti¤i seslerin tam karfl›l›¤›, de¤erleri, net olarak gösterilmeliydi. Çokseslili¤in geliflimi porte tipi bir çözümü zorunlu k›ld› ve notalama çabalar›n› tetikledi. Feodal Dönemde Din D›fl› Müzik Kilisenin bafllarda iblis ifli olarak ilan etti¤i ve yasaklad›¤› halk müzi¤i, yaflam›n farkl› alanlar›nda kullan›lmaya devam etti. Topraks›z köylüler karnavallarda, ilkbaharda, hasat zaman›nda, dü¤ünlerde hep müzik kulland›lar. Köylü
müzi¤i zamanla feodallere karfl› kahramanl›k flark›lar›yla, k›r flark›lar›yla, sevda flark›lar›yla, ninnilerle geliflti. Kentler, çok farkl› kültürlerin bir arada oldu¤u, birbiri ile etkileflti¤i, birbirini gelifltirdi¤i yerlerdi. Ticaret merkezi olan kentler, gelip geçen yolculardan, müflterilere, tüccarlara kadar pek çok kifliyi bar›nd›r›yordu. Bu nedenle kentlerde geliflen müzik türü, farkl› kültürel zenginlikleri içinde bar›nd›rarak flekillendi. Ayn› zamanda hem köylü müzi¤inden hem kilise müzi¤inden etkilenen, ikisini birlefltiren bir yap›s› vard›. Özellikle Haçl› seferleri kent müzi¤ini s›çratan bir ifllev gördü. Müslümanlara dönük bu savafllar›n sonucunda, bu ülkelerdeki birçok kültürel birikim, seferleri yapan ordular taraf›ndan ülkelerine tafl›nd›. Hem bu savafllar s›ras›nda yap›lan kahramanl›k flark›lar›, hem gidilen ülkelerden al›nan melodiler, motifler, enstrümanlar, Avrupa kentlerinde yap›lan müzi¤e aktar›ld›. Gezgin flark›c›lar, bu flark›lar›, melodileri ülkelerinin dört bir yan›nda okudular, enstrümanlar› kullanarak yayg›nlaflmas›n› sa¤lad›lar. Org, lavta (uttan türetilmifl bir enstrüman) ve lir isimli enstrümanlar›n yan›nda zamanla tulum, gayda, pan flüt, blok flüt, arp, kanun, ut, rebap gibi enstrümanlar da kullan›lmaya baflland›. Ard›ndan nakkare isimli küçük el davullar› yayg›nlaflt›. Aç›khava’da trompet, trampet, davul, korno, çifte flüt kullan›lmaya baflland›. Tüm bu enstrümanlar içinde özellikle trampet, timpani, davul, lavta, zil, keman, arp, santür, hut ve obua son derece yayg›n bir flekilde kullan›ld›. Eski çalg›lardan lir ve kitara yok olmaya bafllad›. Bütün bu enstrümanlar›n yayg›nlafl-
mas›nda gezgin ozanlar›n ciddi bir etkisi olmas›yla birlikte, temel neden, kilisenin zamanla gerilemesi ve özellikle enstrümanlar›n daha serbest bir hale gelmesi oldu. Enstrümanlar›n serbest kullan›m›, müzikte birçok yenili¤i beraberinde getirdi. Çalg›lar›n›n büyük bölümünün geniflli¤inin insan sesinden çok daha fazla olmas› genifllik, derinlik ve gürlük gibi faktörlerin müzi¤in unsurlar› aras›na girmesini sa¤lad›. Enstrümanlar as›l melodiyi çalman›n yan›nda, onu destekleyerek ya da ters yönlerde hareket ederek zenginlefltirdi. Çokseslili¤e yeni bir boyut kazand›rd›. ‹nsan sesine dayal› çokseslilikte daha çok paralel bir seyir varken (kontrpuan), enstrümanlar›n kullan›m› ile birlikte derinlik ya da dikeylik (armoni) ortaya ç›kt›. Modal sistemden tonal sisteme (majör-minör) geçildi. Vurmal› enstrümanlardaki çeflitlilik, müzi¤in sadece ritim ö¤esini de¤il anlat›m›n› da güçlendirdi. -Devam Edecek-❏
27
“Size seslenmek için bir daha elime f›rsat geçece¤ini sanm›yorum. Ac› konuflmayaca¤›m ama sözlerimin, fiili askerleri olarak ant içenlere, bu and› tutmad›klar› için ahlaki bir ceza olmas›n› dilerim.(…) Bana gösterdi¤iniz ba¤l›l›k ve duydu¤unuz güven için hepinize teflekkür ederim. Her zaman yan›n›zda olaca¤›m, en az›ndan an›lar›m yan›n›zda olacak. fiili’ye ve onun gelece¤ine inan›yorum. Bizden sonrakiler, bu karanl›k ve ac› günü yenmesini bileceklerdir. Sizler, çok geçmeden özgür insanlar›n, daha iyi bir toplum kurmak için yürüyece¤i yollar› açaca¤›na inan›yorum! Yaflas›n fiili!” Allende, 11 Eylül sabah› son kez böyle seslendi halk›na, son kez yank›land› sesi radyolardan, cuntac› askerler yay›n› kesene kadar. fiili’nin ilk Marksist baflkan›yd› Salvador Allende. 26 Haziran 1908’de Valparaiso’da varl›kl› bir ailenin çocu¤u olarak do¤mufltu. “K›z›l Allende” olarak an›lan ve ba¤›ms›zl›k mücadelesine kat›lan büyük dedesinin yolunu izleyen Allende; t›p e¤itimini seçer. Yüksek ö¤renimine bafllamadan önce askerli¤ini yaparken bir haks›zl›¤› elefltirdi¤i için hapis cezas› al›r. 1926’da t›p e¤itimine bafllar. Politikayla da aktif olarak bu dönemde ilgilenir. fiili Üniversitesi T›p Fakültesi Ö¤renci Derne¤i üyeli¤i, Üniversi-
28
te Konseyi üyesi ve Ö¤renci Federasyonu ikinci baflkanl›¤›n› yapar. Politik faaliyetlerinden dolay› okuldan uzaklaflt›r›l›r. Devrimci flair Pablo Neruda ile dostlu¤u da bu dönemde bafllar. 1932 y›l›nda üniversiteden mezun olur. Baflar›l› bir “sosyal t›p” uzman› olan Allende, 1933 y›l›nda kurulufl çal›flmalar›na kat›ld›¤› Sosyalist Parti’den milletvekili aday› olur ve 1937’de milletvekili seçilir.1938’de Sosyalist Parti Genel Sekreter Yard›mc›s› olur. Cerda’n›n Halk Cephesi hükümetinde ise Sa¤l›k bakanl›¤› görevinde fiili’de ilk kez ciddi bir sosyal sa¤l›k hizmetleri a¤›n› oluflturur Allende. 1942’den sonra baflkanl›k seçimlerine kat›l›r ancak seçimler sol ittifak için yenilgiyle sonuçlan›r. Üç kez baflkanl›k seçimine kat›lan Allende, hepsinde de baflar›s›z olur. Sosyalist Parti içinde ›l›ml› aday arayan kimi gruplarca istenmemesi de Allende’nin seçilememesinde etkili olur. 1960’l› y›llara gelindi¤inde ise a¤›r ekonomik koflullar grevlerin, gösterilerin ve fabrika iflgallerinin artmas›na neden olur. Daha önce üç kez seçimi kaybeden Allende, dördüncü kez aday olur. Bu arada Komünist Parti, Neruda’y›, Allende’nin karfl›s›na aday olarak ç›kar›r. Unitad Popular’›n (Halk Birli¤i) di¤er partiler içinde ›l›ml› aday aray›fl› sürerken, Allende birli¤i toparlar. 4 Eylül 1970 seçimleri, Halk
özlem akdo¤an
“birçok ülkenin ülkesi” ve flili...
Birli¤i aday› Allende’nin seçimleri kazanmas›yla sonuçlan›r. fiili’de yeni bir sayfa aç›l›r. Allende devlet baflkan›d›r art›k. Yeni bir sayfa açar Allende fiili’de. Ülkenin ekonomik büyüme h›z›n›n son derece düflük oldu¤u fiili’de devlet baflkan› olur. Ülkenin d›fl borçlar› 3 milyar dolar› geçmifltir. ‹hracat›n büyük k›sm› bak›ra dayan›r ancak bak›r, Amerikan tekellerinin elindedir. fiili Amerika’n›n yeni sömürgesi durumundad›r. Allende’nin amac› da fiili’de ekonomik ve toplumsal bir dönüflüm gerçeklefltirerek, sosyalizme giden yolu açmakt›r. 2 Aral›k 1970’te toprak reformu yasas› uygulanmaya bafllan›r. 11 Temmuz 1971’de ise parlamento’da oy birli¤i ile bak›r madenlerinin millilefltirilmesine karar verilir. Uluslararas› tekellerin ellerindeki kurulufllar denetim alt›na al›n›r, özel bankalar devlet denetimine geçirilir. Bunlar› çelik plantasyonunun, elektrik flirketinin ve kömür sanayisinin devletlefltirilmesi izler. Allende’nin seçilmesine karfl› ç›kan ABD, bu dönüflüm uygulamalar›na sessiz kalmaz. Allende’nin baflkanl›¤›, fiili Parlamentosu taraf›ndan onaylanana kadar sabotaj faaliyetleri örgütler. Üretim ve da¤›t›m sistemlerini bozmay› amaçlar. Ekonomik ambargo uygular.
Bankalardan bütün para çekilir, radyo ve bas›ndan psikolojik bir savafl bafllat›l›r. Bas›n sürekli “Komünizm” tehlikesinden dem vurur. Allende yanl›s› genelkurmay baflkan› öldürülür. Ordunun kongreyi kapatmas› için tehditler bafllar. Amerikan emperyalizminin tüm bu uygulamalar›, Allende’nin baflkanl›¤›n›n onaylanmas›n› engelleyemez ancak ABD de faaliyetlerinden vazgeçmez. Anaconda, Kencott, ITT gibi uluslararas› tekeller, ABD emperyalizminin fiili’deki kollar›d›r. ABD, verdi¤i baz› kredileri keser. Bak›r›n millilefltirilmesi, ABD ekonomisine aç›k bir darbe vurur. ITT ve CIA, 1970 ve 1971 y›l›nda iki kez darbe düzenlemeye çal›fl›r ancak baflar›l› olamaz. Allende’nin ekonomik politikas›na karfl› uluslararas› düzeyde ekonomik bask›lar bafllar. Amerikan bankalar›n›n yan› s›ra Dünya Bankas› ve Avrupa bankalar› da fiili’ye verilen kredileri durdurur, baflka ülkelerin fiili’ye yat›r›m yapmas›, kredi vermesi ve ticari iliflki yürütmesi engellenir. D›fl borçlar bask› arac› olarak kullan›lmaya bafllar. 1972 y›l›na gelindi¤inde karfl› devrimci büyük bir eylem düzenlenir. Tüccar ve esnaf boykotu bafllar. Bu boykotu kamyon sahipleri ve ulafl›mc›lar›n boykotu izler. ‹flveren konfederasyonlar›, toptanc›lar, tüccarlar, esnaflar bu harekete kat›lsa da boykot baflar›l› olmaz. Halk seferber edilir ve iflçiler üretimi sürdürür. Allende, BM’de yapt›¤› bir konuflmada fiili’ye düzenlenen komployu aç›klar. Bu konuflmada Allende, fiili’yi, Neruda’n›n sözüyle flöyle ifade eder: “fiili sessiz bir Vietnam’d›r!” ABD’nin ambargosu ve darbe tezgâhlar›, ne de iflbirlikçi sermayenin çabas› Allende iktidar›n› sarsmaz. 4 Mart 1973’te yap›lan yerel seçimlerde faflist partiler gerekli oyu sa¤layamad›¤› gibi Allende seçimden güçlenerek ç›kar. Bu durum karfl›s›nda ABD, taktik de¤ifltirir. Üç yönlü bir hareket bafllat›r. fiili’yi ekonomik olarak bo¤ma, fiili ordusu ile eskiden var olan iliflkileri güçlendirme ve faflistlerle ba¤lar› gelifltirme… Allende’yi “yasal” yollardan devirmeyi baflaramayan ABD, tüm dünyaca bilinen yola baflvurur. ‹flbirlikçi tekellerin ABD ile olan ba¤› görülmeyecek durumda de¤ildir. Allende, ABD’ye ve iflbirlikçi tekellere, faflist yap›lanmalara karfl› yürütmesi gereken politikada yetersiz kal›r. fiili genelinde “yurt ve özgürlük” adl› faflist gruplar katliamlara bafllar. Yüzün üzerinde insan öldürülür. Sabotajlar düzenlenir. 29 Haziran’da darbe denenir. A¤ustos’ta, Allendeci subaylar ordudan ayr›lmak zorunda kal›r. Meclisteki faflistler Allende’nin iktidar›n›n
meflrulu¤unu yitirdi¤ini savunsalar da halk Allende’yi sahiplenir. 4 Eylül’de 800 bin kifli Allende lehine büyük gösteriler düzenler. Ancak ABD’nin, CIA’n›n, iflbirlikçi-tekelci burjuvazinin, faflistlerin Allende iktidar›n› devirmek için sürdürdü¤ü politika karfl›s›nda halk›n silahland›r›lmamas› ciddi sonuçlar yarat›r. Kuflkusuz ki, halk›n silahland›r›lmamas›n›n özünde, Allende’nin bar›flç›l yoldan sosyalizmi kurma anlay›fl› vard›r. Allende seçimle iktidara gelip, parlamentoda kazand›¤› ço¤unlu¤a dayanarak ülkede sosyalizmi kurmaya çal›flm›flt›r. Emperyalizmin yeni sömürgesi durumundaki bir ülkede bar›flç›l yoldan sosyalizmi kurmak mümkün olabilir miydi? Tarih, bunun imkâns›zl›¤›n› zaten ortaya koymufltur. Ancak bir kez daha vurgulamak gerekirse, Allende iktidar›n›n “oy ço¤unlu¤u” d›fl›nda bir gücü yoktur. Do¤al ki, CIA ordudan, kitle örgütlerine, siyasi partilere, bürokrasiye dek tüm alanda bir faaliyet yürütür ve 11 Eylül’de bir darbe düzenlemeyi baflaracak hale gelir. Allende, iktidar›, parlamentoda ço¤unluk sa¤lamak olarak alg›lamasayd› sonuç böyle olmazd› kuflkusuz. Sorun devlet yap›s›n› parçalay›p yeni bir sistem kurmaktad›r. Allende ne yaz›k ki, oligarflik devlet mekanizmas›n› parçalayamam›fl ve bu da onun sonunu haz›rlam›flt›r. Baflkanl›k saray›nda kuflat›ld›¤›nda istifa etmesi için 24 saat süre tan›n›r Allende’ye. Cevab› nettir: “‹stifa etmeyece¤im. (…) fiili’yi savunma karar›mdan asla vazgeçmeyece¤im bilinmelidir. Haks›z bir davran›flla, sadece kaba
kuvvete dayanarak hareket edenlere karfl› tarihe geçecek bir örnek olmas› için her türlü yola baflvurarak, hayat›m pahas›na bile olsa direnece¤im.” “Birçok ülkenin ülkesi”, askeri faflist diktatörlüklerin en çok yafland›¤› Latin Amerika’n›n fiili’sinde sosyalist bir lider böyle gider ölüme. Roketlerle, tanklarla dövülür Baflkanl›k Saray›. Yan›ndaki k›rk kifliyle birlikte savafl›r Allende. ‹ki-üç saat süren çat›flmada Allende elinde silah›yla çarp›flarak ölür. Ordunun bafl›ndaki Pinochet, 11 Eylül’ün ard›ndan “insan av›”na ç›kar. “Marksist kanser”i söküp atacakt›r fiili’nin ba¤r›ndan! Ölümler, iflkenceler, tutsakl›klar, katliamlar, stadyumlara doldurulan on binlerce insana kurulan iflkence tezgâhlar›... Hepsi ama hepsi bunun içindir. “‹nsan haklar›, komünistler taraf›ndan yap›lan en baflar›l› propagandad›r” diyen Pinochet, daha darbe an›nda yaklafl›k 350 bin insan› öldürmekten çekinmeyecektir. Bu resmi rakamlar›n ürkütücülü¤ü bile o günlerde nas›l bir vahfletin yafland›¤›n› anlat›yor çok aç›k olarak. Tarih boyunca ac›lar›n befli¤i olmufl bu k›tada, yine ac› dolu geçmifliyle öne ç›kan fiili, belki de en ac› günlerini yaflam›flt›r. Dönemin flark›lar›, fliirleri a¤lamaktad›r. Bugünleri görmeden yazmas›na ra¤men, sanki bugünler için yazm›fl, fiili’de fliir denince akla ilk gelen ozan Neruda: “Ad›mlar bin y›l bu alan› çi¤neseler bile
29
Dökülen kan› silemezler Binlerce ses bu sessizli¤i fiafl›rtsa bile Düfltü¤ünüz bu saati Unutturamaz Ya¤mur alandan ve tafllar›n aras›ndan Oluk oluk akacak Ama ateflten ad›m›z› söndüremeyecekler Binlerce gece kara kanatlar›yla Düflecekler Bu ölüler taraf›ndan beklenen Günü y›kmadan Dünyan›n ortas›nda ac›n›n en son bekledi¤i Kavgada kazan›lan adalet gününde Sizler sessizlik içinde düflmüfl kardefller Bu ulu günde Ulu kavgada beraber olaca¤›z.” Vatan aflk›yla yanan yüre¤inden kopar›p dizelere döktü¤ü fliirleriyle, dünyaca ünlü bir ozan… Neruda… Do¤umu Parral’da, 1904’te… Ölümü malum, o dünyan›n en ünlü Amerikanc› darbesinden hemen sonra Santiago’da, 1973’te… As›l ad› Neftali Ricardo Reyes Basoalto… Bir ‹spanyol gelene¤i bu: Uzun, çok uzun isimlere sahip olmak! Fakat onu tüm dünya Pablo Neruda ad›yla tan›yor, onu bu isimle seviyor. Latin Amerikal›lar uçlarda yaflarlar biraz. ‹nançl›, davas›n› sonuna kadar götürecek kadar inançl› insanlard›r… Ozanlar da öyledir. Neruda, tipik örnektir, vatan sevgisiyle yo¤rulmufl dizeleri ve devrimci kiflili¤iyle… Yaln›z bu da de¤il, politik kimli¤ini diplomat olarak da yaflatan biridir Neruda. Konsolosluk görevinde bulunurken, iç savafl y›llar›nda ‹spanya’da, fa-
30
flist Franco’ya baflkald›ranlarla birliktedir. “Persona Non Grata” (‹stenmeyen kifli) ilan edilir bu yüzden ve Paris’e gider. Sonra senatör olur ülkesinde. Y›l 1945’tir. Üç ay sonra politik kimli¤inde “komünist” yazacakt›r. fiili Komünist Partisi’ne kay›t olmufltur. 1948’de yasaklan›r fiili’de Komünist Partisi. Avrupa yollar›na yeniden düfler Neruda. Siyasi mücadelesini oralardan yürütür. Çok dostu olur. Garcia Lorca ve Naz›m Hikmet… Ömrünün belli dönemlerinde, neredeyse yaflam›n›n ak›fl›n›, dünya görüflünü de¤ifltirecek iki büyük dostu, arkadafl› olarak öne ç›karlar Neruda’n›n. Y›l 1950’dir. “Canto General” (Evrensel fiark›) dökülür kaleminin ucundan. Latin Amerika’y› mitleri ve tarihiyle, do¤as›yla, politik-kül-
türel-sosyal durumuyla, bir bütün olarak yans›t›r, bu fliirler dizisiyle. Ayn› zamanda Marksist dünya görüflüyle inceler tarihi ve Canto General’de Stalin’e olan hayranl›¤›n› dile getirir. Ozan, senatör, büyükelçi, konsolostur Neruda. 1969 y›l›nda yeni bir göreve daha aday olur fiili’de. Bu kez baflkanl›k için Komünist Parti’deki arkadafllar› onu aday göstermifllerdir. Hem de kadim dostu Allende’ye karfl›. Sonradan fiili, Ulusal Cephenin aday› olarak Allende’yi görmek ister ve Neruda adayl›ktan çekilir, Allende’yi destekler. Allende, baflkan seçilir seçilmez, Neruda’y› Paris‘e büyükelçi olarak gönderir. 1970 y›l›n› gösteriyordur takvimler. Daha önce lay›k görüldü¤ü “Dünya Bar›flseverler Kongresi Baflkanl›¤›” ve onun hemen sonras›nda yine kadim dostlar›ndan biri olan Pablo Picasso ile birlikte ald›¤› Dünya Bar›fl Ödülü, Neruda’n›n dünya halklar› taraf›ndan sahiplenildi¤ini, sevildi¤ini gösteren somut gerçeklerdir. Tabi ki dünya halklar›ndan önce, kendi halk› yani fiililer, böyle bir ozana sahip olman›n onurunu yafl›yorlar… Bir gün genç bir postac› çalar kap›s›n› Neruda’n›n. “Ben de sizin gibi ozan olmay› isterdim“ der. Gülümser Neruda, “Yavrucu¤um fiili’de herkes ozand›r zaten. Postac› olman daha ilginç. Hiç de¤ilse çok yol yürür ve fliflmanlamazs›n. fiili’deki ozanlar davul gibi”. Postac› ozan olursa söylemek istedi¤i her fleyi söyleyebilece¤ini belirtir Neruda’ya. “Ne söylemek istiyorsun ki?” diye sorar Neruda. “Ozan olmad›¤›m için söyleyemiyorum ya!” diye cevaplar postac›. Neruda derdini anlar postac›n›n… “Ad› ne afl›k oldu¤un k›z›n?” der, postac›n›n flaflk›n bak›fllar› eflli¤inde. “Hiç merak etme. A¤›r hasta-
santiago stadyumu- 1973
l›k say›lmaz! Çaresi var.” der ona. Ve deniz kenar›nda yürümesini, çeflitli metaforlar üretmesini ö¤ütler. Örnek olmas› aç›s›ndan, metafor yüklü bir fliirini okur Neruda. “Sözcüklerinizle sallanan bir gemi gibi hissettim kendimi” der postac›. Kocaman bir kahkaha atar Neruda, “Bak gördün mü, sen de bir metafor yapt›n!” fiili’de herkes ozand›r iflte böyle. fiair ruhludur. Latin Amerika’n›n sol k›y›s›ndaki bu ince uzun memleketin insanlar›, flair olduklar› kadar flark› söylemeyi de flehvetle seven insanlard›r. “fiark› olmadan devrim de olmaz.” diyordu ,fiili’nin ilk Marksist devlet baflkan› Salvador Allende. “fiark›” apayr› bir kültür, bu isyanlar k›tas›nda. Belki her fleylerini ald›lar Latin halklar›n›n ama flark› söylemelerinin önüne hiçbir zaman geçemediler. Müzi¤in ve flark›n›n, sömürgeci kültürün kaç›n›lmaz rolüyle, kozmopolit bir karaktere yol açt›¤› bir gerçeklik bu k›tada. ‹spanyollar baflta olmak üzere Portekizliler, Frans›zlar kendi flark›larn›, türkülerini, baladlar›n› dayatt›lar bu bakir topraklar›n halklar›na. Oysa K›z›lderililerin kendi kültürleri, bu kültürün içinde yaflatt›klar› müzikleri, flark›lar› vard›. Köleci üretim biçiminden feodal üretim biçimine, oradan da kapitalizme geçifl sürecinde her fley de¤iflime u¤rad› elbette. Her fleye ra¤men, s›n›fsal ve siyasal temelde hep ortak sorunlar›, sömürüyü, ezilmiflli¤i, d›fllanm›fll›¤› anlatan flark›lar›yla, kendi kültürlerini bir flekilde korudu Latin Amerika halklar›. Allende’yi fiili halk›ndan kopar›p alan, kahpe kurflunu s›kan eller, bir süre sonra Santiago stadyumunda binlerce fiilili ile birlikte tutsak edilen Victor Jara’ya iflkence yapacakt›r. fiili halk müzi¤i olan “ Cantador” gelene¤inden üretti¤i “ Nueva Canton” (Yeni fiark›) hareketinin kurucular›ndan ve bu mücadeleci gelene¤in en önemli isimlerinden biri olan Victor Jara, fiililerin büyük ço¤unlu¤u gibi yoksul bir ailede do¤mufltur. Papaz olmay› düfller hep, ancak yoksul fiilili çocuklar›n çok büyük bir ço¤unlu¤unun elde edemedi¤i flans› yakalar ve üniversite e¤itimi al›r. Tiyatrocu olur. Çok baflar›l› kariyeri olur tiyatroculukta, hem oyuncu hem de tiyatro e¤itmeni/yazar› olarak. Bununla yetinmez. Onun hedefi daha büyük bir kitleye hitap etmektir. Müzi¤i seçer ve toplumsal mücadeleye adad›¤› ömründe, bu yolla halkla bütünleflebilece¤i inanc›n› tafl›r. ‹çli flark›lar dökülür a¤z›ndan, halk›n ac›lar›n›, köylülerin toprak a¤alar›ndan çektiklerini, açl›¤›, sömürüyü, emperyalizmin fiili’yi nas›l ya¤malad›¤›n› anlat›r notalar›yla, ezgileriyle. Tarih, fiili’nin en tan›nan üç ismini; Allen-
de’yi, Neruda’y›, Victor Jara’y› Eylül ay› içinde ölümün koynunda birlefltirecektir. Allende elde silah darbecilere karfl› kahramanca çat›fl›rken katledilir Baflkanl›k Saray›’nda. Ayn› gün Santiago Stadyumu’na götürülen on binlerce insan›n içinde olan Victor Jara, flark› söyleyerek halk›na moral vermek isterken dili kesilir önce… Dünyan›n en güzel ezgilerini çald›¤› parmaklar› k›r›l›r sonra… Pes etmez Jara… K›r›k parmakl› ellerini ç›rparak, ayaklar›n› yere vurarak, ritim tutarak flark› söylemeye devam eder faflist generallerin önünde. Öldürerek “sustururlar” Jara’y›. Ve Neruda, kadim dostu Allende’nin son konuflmas›n› dinler radyodan. Hastad›r zaten. Ölümün efli¤indedir. Köyüne döner o lanet 11 Eylül sonras›nda. Yüre¤inde Allende’nin, Jara’n›n ac›s›n› tafl›yarak. A¤›r, çok a¤›r bir yüktür bu.
Ozan yüre¤i daha fazla dayanamaz ve Allende ile Jara’y› çok bekletmez bir bafllar›na… Bir düfltü, sosyalizm bir zamanlar dünya üzerinde. Bir gün 1917’nin Ekim’inde gerçe¤e dönüfltü ve düfllerin gerçe¤e dönüflece¤inin canl› kan›t› oldu. fiili’nin bu üç yi¤it evlad› da tafl›yordu bu inanc›. ‹nançlar›n› hiç yitirmediler. E¤ilip bükülmediler zulmün önünde. ‹nsana has en güzel de¤erleri tafl›yan yüreklerine, teslimiyetin onursuzlu¤unu yüklemediler. fiili onlar› çok sevdi. Ezilen dünya halklar› gibi. Hem onlar›n, hem de dünya halklar›n›n yüreklerinden taflan sevgi seli hiç durmamacas›na ak›yor hala. “Birçok ülkenin ülkesi”nde, bu ac›lar›n k›tas›n›n fiili’sinde, bu isyanlar›n co¤rafyas›nda üç insan: Allende, Neruda ve Jara! YAfiIYORLAR! ❏
31
insana dair bir ö¤reti: bektaflilik
“Bismiflah… Evvel Allah diyelim… Kadim Allah diyelim… Geldi Ali sofras›. Ya flah diyelim… Geldi Ali sofras›... Ya flah diyelim… fiah versin biz yiyelim... Allah eyvallah hu dost” Sofra gülbank›n›n ard›ndan ince belli çay bardaklar›na doldurulan “dem”(içki) için de gülbank okunuyor ve Baba’n›n içkisinden üç yudum almas›n›n ard›ndan sofradakiler birer birer kendi içkilerinden üç yudum al›yor. Ve böylece yeme¤e geçiliyor. Yemek bitiminde sofradan kalkman›n da baz› kurallar› var. Öyle her karn› doyan “Helal olsun” deyip sofradan kalkam›yor. Baba’n›n yeme¤ini bitirmesi ve yemek sonu gülbank›n› okumas› gerek. Bu gülbanklar da de¤iflik olabiliyor. Örne¤in kimi yörelerde, kimi babalar flu gülbank› okuyor: “Bismiflah… Allah Allah… Bu gitti, yenisi gele… Yiyip yedirenlere, piflirip kotaranlara, nur-i imam ve aflk-ü flevk ola… Gitti¤i yerler gam ve gussu görmeye… Hizmet sahipleri hizmetlerinden flefaat bula! Arts›n eksilmesin, tafls›n dökülmesin. Lokma hakk›na, evliya keremine, cömertler cemine, gerçek erenler demine. Eyvallah… Hu dost…” Kim bunlar dersiniz? Niye yeme¤i böyle tören fleklinde yiyorlar? Ya da niye böyle kurallarla hareket ediyorlar? Asl›nda hepimizin az ya da çok tan›d›¤›, haklar›nda mutlaka bir fleyler duydu¤u bir toplulu¤a ait bu gelenek ve görenekler… Bektaflilerden söz ediyoruz. Hani flu f›kralar›yla ünlenmifl, her sene Hac›bektafl’ta yap›lan flenliklerle gündemimize gelenlerden. “Bektafli diye kime denir, nas›l insanlard›r bunlar, nas›l yaflarlar?” gibi konulara geçmeden önce yaz›m›z›n hemen bafl›nda
32
yer alan flu “gülbank” meselesini bir açal›m isterseniz. Eminiz hepinizin ilgisini çekmifltir. Gülbank; Dedelerin özel törenlerde söyledikleri bir tür dua, yakar›flt›r. Sözlük anlam› ise, “yüksek sesle bir a¤›zdan ba¤›r›fl” olarak geçiyor. Yani yüksek sesle okunan özel dua. Ama sadece yukar›da yazd›¤›m›zdan ibaret de¤il gülbanklar. Farkl› türleri vard›r onlar›n da. Sadece tekkede düzenlenen tören s›ras›nda belli bir uyuma ve düzene göre okunan gülbanklar bile birkaç çeflittir. Cem s›ras›nda okunandan, uyku gülbank›na, sabah-akflam vakitlerinde okunan gülbanklara kadar farkl› çeflitleri vard›r. Yaflam›n önemli bir parças›, tamamlay›c›s›d›r gülbanklar. ‹flin ilginç yan› ise birçok kaynak kitaba kadar giren bu dualar›n “gizli” tutuldu¤undan bahsediliyor olmas›d›r. Öncelikle bu dualar›n “s›r” olarak sakland›¤›ndan bahsediliyor. Bir de Bektafli tarikat›yla ilgili ifllerin yürütülmesinde kullan›lan “tercaman” denilen özel dualar vard›r. Bunlar da gülbanklar gibi belli bir düzene, gelene¤e ba¤l› olarak okunurlar ama bunlar›n yaz›l› olarak duvarlara as›ld›¤›ndan da bahsedilir. Kurban keserken okunan, t›rafl olurken okunan tercaman gibi örnekler, ilk göze çarpanlardan. Bektaflili¤e böyle bir girifl yapt›ktan sonra, kim Bektafli kim de¤il, Alevi-Bektafli-fiii-Caferi gibi tan›mlamalar aras›ndaki farklar konusu-
na gelelim. Muhammed’in ölümünün ard›ndan Ali’nin halife olmas›n› isteyen, onu imam kabul eden, daha sonra ise fiii-Batini inançlara ba¤lanan kiflilerin hepsine Alevi denir. Yani bir yan›yla Alevilik Ali yandafll›¤› demektir. fiia ise Arapça bir kelimedir. “Birine uyan, birinden yana olan, birinin taraf›n› tutan” anlam›nda kullan›l›r. Bu kelime Muhammed’in ölümünün ard›ndan yaflanan hilafet tart›flmalar› s›ras›nda Hz. Ali’nin taraf›n› tutanlar›n ald›klar› isim olmufltur. Alevilik Anadolu’da Ali yandafll›¤› olarak, baflka bölge-
gönül özdemir
araflt›rma
lerde (Özelikle ‹ran’da ) fiiilik olarak ortaya ç›km›flt›r. fiiilik, ‹ranl›lar›n ‹slam dinini ve Ali sevgisini kendi kültürlerine göre yorumlamalar› halini alm›flt›r. Tabi burada bir parantez açarak belirtelim ki, bugün ‹ran fiiili¤inin ve Anadolu Alevili¤inin “Ali ve Ehlibeyt (Muhammed’in damad› Ali, k›z› Fatma ve torunlar› Hasan ve Hüseyin’den oluflan ailesi) sevgi ve sayg›s›” d›fl›nda ortak bir yanlar› kalmam›flt›r. fiiilik, Caferilik, Bektaflilik… Alevili¤in farkl› farkl› kollar›d›r. Aralar›nda benzerlikler olsa da, zaman içerisinde ve elbette ki gelifltikleri topraklar›n özelliklerini de alarak yeni biçimler alm›fllard›r. Bektaflilik bir tarikatt›r. Ve Hac› Bektafl-› Veli’nin felsefesini temel alarak onun ölümünden yüzlerce y›l sonra kurulmufltur. Bektaflilik, Alevili¤in Anadolu’da kurumsallaflm›fl, sistemleflmifl halidir… Fakat bu, Anadolu’da tüm Alevilerin Bektafli olduklar› anlam›na gelmez. Bektaflilik ayr› bir yap›lanma, daha sistemli bir örgütlenmedir. Alevilik ise daha genel olarak alg›lanmas› gereken bir içeri¤e sahiptir. Hac› Bektafl-› Veli hakk›nda pek çok farkl› fley söylenmifl, kendisi ve felsefesi çok tart›fl›lm›flt›r. Do¤um tarihinden ölümüne, yapt›klar›ndan nas›l bir felsefenin tafl›y›c›s› olarak Anadolu’ya geldi¤ine kadar birçok fley hala tart›fl›l›r durumdad›r. Tabi bu durumun bir nedeni yaz›l› kaynaklar›n k›s›tl›l›¤›, varolanlar›n yetersizli¤i olsa da; di¤er yan› da araflt›rmalar› yapan tarihçilerin dünya görüfllerindeki farkl›l›klard›r. Bu yüzden baz› konularda yaz›m›z içinde de kesinleflmifl bilgiler veremeyece¤imizi ifade etmeliyiz. Hac› Bektafl-› Veli’ye dair ilk tart›flma onun do¤um ve ölüm tarihlerine iliflkindir. Bu konuda iki ayr› görüfl var. Birinci görüfl; 1209 ya da 1210 tarihlerinde do¤du¤u ve 1270–1271 tarihlerinden birinde öldü¤üne iliflkindir. ‹kinci görüfl ise, 1247 ya da 1248’te do¤du¤u ve 1308–1309 y›llar›ndan birinde öldü¤ünü savunur. Tabi bu arada bunun çok masumane bir genelleme oldu¤unu söyleyelim. Elbette ki bu y›l aral›klar› hiç de rasgele belirlenmifl tarihler de¤il. ‹kinci görüfl genelde Hac› Bektafl’› daha devletçi görüp, yapt›klar›n› görmezden gelen bir anlay›fl›n ürünüdür. Oysa birinci görüfl Hac› Bektafl’›n 1240 y›l› civar›nda Anadolu’ya geldi¤ini savunarak, Babailer ayaklanmas›n›n yenilgiye u¤ramas›ndan hemen sonra bölgede oldu¤unu savunur. Ve devletçi görüflün aksine Hac› Bektafl-› Veli’nin kardefli Mentefl’in de Babai ayaklanmas›na kat›ld›¤›n› düflünerek hareket eder. Bu görüflü destekle-
yen olaylardan birisi de, Hac› Bektafl ile Mevlana’n›n ça¤dafl olduklar›n›n savunulmas›d›r. Tabi hal böyle olunca yaflam› ve Anadolu’ya niçin geldi¤i üzerine de bir sürü tart›flma yap›ld›¤›n› belirtmek gerekir.1240 y›l›nda Anadolu’ya geldi¤i rivayet edilen Hac› Bektafl-› Veli’nin Ahmet Yesevi’nin müridi olarak Anadolu’ya geldi¤i söylense de bunun üzerinde de pek çok tart›flma yap›ld›¤›n› belirtelim. Yesevilik, Türkistan, Anadolu ve Rumeli’de bulunan Türk tarikatlar›na tasavvuf anlay›fl›n› ö¤reten bir tarikatt›r. Üstelik Ahmet Yesevi’nin Sünni olup olmad›¤› konusunda da çeflitli tart›flmalar vard›r. Ama genel kan› Türk ama Sünni olmad›¤›ndan yanad›r. Yesevili¤in Türk motifleri ve Asyal›l›k tafl›d›¤› ve Bektaflilikteki “dört kap› k›rk makam” ö¤retisinin kayna¤›n›n Ahmet Yesevi oldu¤u belirtilir. ‹slam öncesi Türk din, inan›fl ve kültür özelliklerini yo¤urarak yeni bir inanç sistemi oluflturmufltur. Baflyap›t› Divan-› Hikmet’tir. Hatta Hallac-› Mansur’un düflüncelerinin Yesevilik içerisinde etkili oldu¤u belirtilir. Hac› Bektafl-› Veli’nin Anadolu’ya bir Kalenderi-Haydari dervifli olarak gelip o dönem K›rflehir’e ba¤l› olan Sulacakaracahöyük’e yerleflti¤i biliniyor. Yani bugünkü Nevflehir’e ba¤l› Hac›bektafl ilçesine. Kalenderili¤in 1230’lu y›llarda Anadolu’da yayg›n bir flekilde var olan ve “kanun yasa tan›mayan, nizam d›fl›, düzen bozan” anlam›nda kullan›lan kalender sözcü¤üne denk düflen bir felsefe oldu¤u belirtilirken, Haydarili¤in de Kalenderili¤in ve Yesevilik’in kar›fl›m›ndan do¤du¤u belirtilir… Kalenderiler var olan toplumsal dayatmalara karfl› kendi yaflamlar›n› uygulamaya çal›fl›rlar. O dönem Anadolu’daki yayg›n inan›fllardan birde Vefailik’tir. Kurucusu Ebu’l Vefa’d›r. Türk topluluklar›yla gelen fiamanîlik, Budac›l›k, Manicilik ile Kürtler aras›nda yayg›n olan Zerdüfltlük de ehlibeyt sevgisiyle, Alevilikle kaynaflm›fl ve dönemine göre yeni bir yap›lanma meydana getirmifltir. Vefailik, zamanla içine Haydarilik ve Kalenderili¤i de içine alarak büyüyen bir yap›ya dönüflür. Ve ‹flte Hac› Bektafl-› Veli’nin de zamanla bu yap›n›n içine girdi¤i ve o dönem Vefaili¤in Anadolu’daki temsilcilerinden olan Baba ‹lyas ve Baba ‹shak ile birlikte hareket etti¤ine inan›l›r. Hac› Bektafl, Anadolu’ya geldi¤i s›rada, baflka bir tasavvuf piri olan Ahi Evran Veli de K›rflehir’de yaflamaktad›r. O dönem Anadolu’daki emekçi ve esnaf onun buyru¤undad›r. Ahilik Anadolu’da hayli yayg›n bir örgütlenmedir. Hac› Bektafl-› Veli K›rflehir’e yerleflme-
den önce Horasan ve Erdebil’de halk e¤itimi alm›fl, Ortado¤u’yu gezmifltir. Hac› Bektafl-› Veli’nin geldi¤i Anadolu, o zaman Babai isyan›n›n etkisinden daha ç›kmam›flt›r. Anadolu Selçuklu yönetiminin halka karfl› katmerli bir flekilde uygulad›¤› sömürü ve haks›zl›klara karfl›, Baba ‹shak eflitli¤i savunand›r. Babailik o güne de¤in yap›lan ilk örgütlü ve bilinçli halk hareketi olmas› nedeniyle de o topraklar için çok önemlidir. Babai ‹syan› önceleri Güneydo¤u Anadolu’ya, sonra Orta Anadolu’ya yay›lm›flt›r ve merkezi Amasya’d›r. Baba ‹shak’›n önderli¤inde Türkmenler’in ayaklanmas› 1240 y›l›nda Baba ‹shak’›n as›lmas›yla bast›r›lmaya çal›fl›lm›flt›r. ‹syan›n bast›r›lmas› ise H›ristiyan askerlerinin yard›m›yla gerçeklefltirilmifltir. Saray›n, ‹ran ve Arap etkisinde oldu¤u, Türkmenler’e insan muamelesi bile yap›lmad›¤›, din ve iktidar kavgalar›n›n ortal›¤› sard›¤› o dönemde Babailik, Hac› Bektafl-› Veli’yi de etkilemifltir. Ve Hac› Bektafl-› Veli, Anadolu’da tüm bu düflünce sistemlerini birlefltiren (yani Yesevilik – Vefailik – Haydarili¤i içinde bar›nd›ran ) bir yap›lanma meydana getirmifltir. Tabi bunlarla Bektaflili¤i özetlerken tek bafl›na etkilenmeler boyutunu ele almamak gerekir. Her fleyden önce Bektaflili¤in Anadolu topraklar›nda geliflti¤ini ve yayg›nlaflt›¤›n› unutmamak gerekir. Çünkü Anadolu topraklar›nda var olan eski inan›fllardan tutal›m da Asya’dan gelen dinlere kadar ve tabi Ali sevgisine kadar her fley Bektaflili¤in oluflmas›nda önemli bir rol oynam›flt›r. Elbette Bektaflilik üzerinde yap›lan onca tart›flmada oldu¤u gibi bu konuda da tüm araflt›rmac›lar ayn› düflünmemektedir. Ayr›m noktalar› vard›r. Mesela ‹smet Zeki Eyübo¤lu, araflt›rmalar›nda Yesevili¤in sadece etkilemifl olabilece¤ini söylerken di¤er birçok tarihçi Yesevili¤i genelde ilk s›raya oturtuyor. Ama genel olarak söylersek; eski Türk inan›fllar› olan fiamanizmin, baz› hayvanlar› kutsal kabul etmenin (geyik, kufl, öküz ) getirdi¤i do¤aya ba¤l›l›k, Ali inanc›, Ehlibeyt sevgisi, Anadolu’da var olan eski inançlardan olan tanr›ya ulaflma ve bu yolda düzenlenen özel törenlerde içki içilmesi, ar›nma ve Budizmin dünya nimetlerinden soyutlanma gibi etkilerinin hepsi Bektaflili¤in ortaya ç›kmas›na yol açan kaynaklar aras›ndad›r. Asya’dan gelen dinlerin etkisi yani Haydarilik ve Vefaili¤in Anadolu’da ald›¤› son nokta olan Babaili¤i de unutmamak gerekiyor. Bektaflili¤in üç kayna¤›ndan bahsedilebilir; (devam edecek)
33
arkadafl z. özger
fliir
sevdad›r
Gö¤ü kucaklay›p getirdim sana kokla aç›l›rs›n solmuflsun benzin sararm›fl yorgun bir iflçinin yüzüne benziyor yüzün öyle bükük bakma bana çam kolonyas› getirdim sana kentli da¤l›lar›n hakl› sevdas›n› bolu ormanlar›ndan çarpan bir koku sanki köro¤lunun ter kokusu aman kokusu, billah kokusu canlar›m, can›m benim üzme kendini bu kadar sana umudu ö¤retmeyenlerin suçu mu var bak yeryüzü ne kadar genifl ne kadar dar Dur ak›tma gönlüm yafl›n› gözünden öpecek bir yer b›rak oy bana en yak›n bana en uzak sevgili yar Hasretine vur beni
Giyecek çamafl›r getirdim sana adettir diye de¤il, sevdim diyedir ba¤›flla, eski biraz bedenim uygundur diye bedenine elimle y›kad›m, ütüledim elma a¤ac›nda kuruttum Günler sarmal bir yay gibi bunu unutma Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir bunu unutma Seni ben her yerinden öperim bunu unutma kadere inansayd›m sana inan›rd›m Düflürmem sigaram›n ucundaki külü ben öyle k›r›k bakma bana Caddeler nas›l da geniflliyor sana bunu söyleyecektim Bileyli bir makas vard› yan›mda sana bunu söyleyecektim Hadi kes büyüyen t›rnaklar›ndaki kiri sana bunu... Oyy nas›l söyleyebilirim deliren sevdam›z›n k›srak huyunu Elimi tut tuttururlar, o kadar›na izin verirler kahreden bir ayr›l›¤›n ç›lg›nl›¤› de¤il bu Bir isyan›n kelepçeleflmifl resmidir parmaklar›m›z sen içerde Ben d›flarda... Oyyy mahpusluk mahpusluk...
34
pablo neruda
naz›m’a bir güz çelengi Neden öldün Naz›m? Senin türkülerinden yoksun ne yapaca¤›z flimdi? Senin bizi karfl›larkenki gülümseyiflin gibi bir p›nar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenli¤inden yoksun ne yapaca¤›z? Bak›fl›n gibi bir bak›fl› nereden bulmal›, ateflle suyun birleflti¤i Gerçe¤e ça¤›ran, ac›yla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeflim benim, nice yeni duygular, düflünceler kazand›rd›n bana Denizden esen ac› rüzgar katsayd› önüne onlar› Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar Düflerlerdi orada, uzakta, Yaflarken kendine seçti¤in Ve ölüm sonras›nda seni kucaklayan topra¤a Sana fiili'nin k›fl krizantemlerinden bir demet sunuyorum Ve so¤uk ay ›fl›¤›n› güney denizleri üstünde par›ldayan Halklar›n kavgas›n› ve kavgam› benim Ve bo¤uk u¤ultusunu ac›l› davullar›n, kendi yurdundan... Kardeflim benim, adanm›fl asker, dünyada nas›l da yaln›z›m sensiz Senin çiçek açm›fl bir kiraz a¤ac›na benzeyen yüzünden yoksun Dostlu¤umuzdan, bana ekmek olan, Rahmet gibi susuzlu¤umu gideren ve kan›ma güç katan. Zindanlardan kopup geldi¤inde karfl›laflm›flt›k seninle Kuyu gibi kapkara zindanlardan Canavarl›klar›n, zorbal›klar›n, ac›lar›n kuyular› Ellerinde izi vard› eziyetlerin H›nç oklar›n› arad›m gözlerinde Oysa sen par›ldayan bir yürekle geldin Yaralar ve ›fl›klar içinde fiimdi ben ne yapay›m? Nas›l tan›mlar Senin her yerden derledi¤in çiçekler olmaks›z›n bu dünya. Nas›l dövüflülür senden örnek almaks›z›n, Senin halksal bilgeli¤inden ve yüce flair onurundan yoksun? Teflekkürler, böyle oldu¤un için! Teflekkürler o atefl için Türkülerinle tutuflturdu¤un, sonsuzca. (Çeviri: Ataol Behramo¤lu)
35
can y›ld›r›m
hapishaneden
bir çiçe¤in hikayesi
Kendi ekti¤imiz, büyüttü¤ümüz bir çiçe¤in önünde foto¤raf çektirmek hayallerimizden biriydi. Bu, masum bir hayaldi ama bir hücre için gerçekleflmesi zor bir hayaldi. Hücrelerde hayal kurmak ve kurulacak gerçekçi bir hayal düflünmek suçtur. Ya hayaline izin vermezler ya da o hayali kurmana... Bizim hayalimizdeki o çiçek kendi gerçekli¤inden çok farkl› fleyler ifade ediyordu. Hayal de olsa gerçe¤i kadar güzeldi. Kararl›yd›m, bu hayali gerçeklefltirecektim. Gerçekler için her zaman savaflmak gerekiyor. Gerçek, ebad› büyük olsun, küçük olsun bu hiç de¤iflmez. Hücrelerde bedeli büyük ama kendisi do¤al, insanc›l çok küçük fleylere, haklara sevinir olmufltuk. Böyle bir çiçe¤in sadece hayali vard› kafamda. Çiçek için ilk önce toprak gerekecektir, hücrede ise her yer betondur. Biz de gelenek haline gelen suni topra¤› haz›rlayacakt›k. Bu haz›rlanan suni topra¤a da uygun çiçek gerekecektir. Her çiçek her toprak parças›nda kök salmaz, yeflermez, büyümez… Her gün dört befl sefer demledi¤imiz çay›n posalar›n› atmay›p biriktirmeye bafllad›k bir küçük le¤en içinde. ‹çine çürümesi için birkaç yeflillik yapra¤›, yumurta, limon kabu¤u att›k. Uzunca bir çekçek sap›n› (kavak a¤ac›), k›rd›¤›m›z bir ilaç fliflesi parças›yla saatlerce ara ara rende yaparak talafl ç›kard›k. Tabi her boy talafl
36
parças› olmuyor. Uygun olan, toz niyetine en ufak parçalard›r. Bu da ellerimiz fliflene, parçalanana kadar çal›flmam›z demektir. fiiflti, kanad› da. O topra¤a kan dahi kar›flt›. Toprak haz›rl›¤› s›ras›nda hücre d›fl duvar çat›lar›na dikenli tel çekeceklerini söyledi idare. Bizi 5–6 saatli¤ine bofl bir hücreye alacaklar›n› söylediler. Söyledikleri bofl hücreye götürüldük. O ne? Havaland›rma duvar›nda yar› y›k›lm›fl durumda bofl bir k›rlang›ç yuvas› duruyor. K›sa bir vicdan mahkemesi sonunda bu yuvay› y›kma karar› verdim. K›rlang›ç kufllar›n›n bizi mazur görece¤ine emindim ve gönlüm rahatt›. Haberleflmek için pet fliflelerden yapt›¤›m›z toplar› onlarca defa atarak yuvadaki topra¤› yere döktüm. ‹ki saatimi ald› bu at›fllar. Ço¤unda ›skal›yor, yoruluyordum. Bir kavanoz dolduracak kadar kuruluktan çelikleflmifl yuva parçalar› art›k yerdeydi. 10 metre karelik yeri avuçlar›m›zla süpürdük. Logar kenar›ndan ya¤murlu günlerde çat›dan akan toz toprak parçalar›n› da toplad›m. Hücremize çelik dikenli tel çekilmiflti. Bizi on dakika sonra eski yerimize alacaklar›n› ilettiler. Kafam›z› meflgul eden fley, toplad›¤›m›z bu topraklar› gardiyanlara çakt›rmadan nas›l hücreye götürece¤imizdi. Fark etseler hayatta izin vermezler. Çünkü bir hayalin oluflmas› için ana parçayd› bu toprak. Bu hücreden ç›-
karken ve eski hücremize girerken iki defa aranacakt›k. Hücreden ç›kmadan önce toprak için biraz düflündük, ilk ad›m›m›zdan, aramada nas›l duraca¤›m›za, gardiyanlar› nas›l oyalayaca¤›m›za kadar... Hücreye ulafl›nca yüzümüzde oluflan gülücükleri görmenizi isterdim. Gerçekten sevinmifltim. Bunun küçük bir kutlamas›n› bile yapt›k diyebilirim. Tüm kar›fl›mlar›m›z› y›kad›k, birbirine kar›flt›rd›k, kalorifer üzerinde kuruttuk. Topra¤a benzer bir fley olmufltu. Bu kar›fl›m› 15 günde bir yapt›klar› rutin aramada kesin alacaklard›. Yaza da daha çok zaman vard›. Her aramada 1–2 kilo topra¤›n saklanmas› fiziki ve ruhen çok güç oluyordu. Aramalar gerçekten bir bafl belas›d›r. Mo¤ol savaflç›lar› gibi talan edip, yak›p-y›k›p gidiyorlard›. Hayalimiz hakk›nda o kadar ciddiydik ki aramalarda kar›fl›m› saklamay› becerebiliyorduk. Gardiyan›n, askerin ruh halini, aramada nerelere yöneleceklerini, en saflar›n›, en kurnazlar›n›, nerelere, nas›l bakacaklar›n›, durufllar›n›, ad›mlar›n› hesapl›yor, yönlendiriyorduk. Bu ifli ciddi olarak önemsedi¤imizden her seferinde bunu baflarabiliyorduk. Aramalarda, d›flar›da, kapal› kap› ard›nda tutuluyoruz. Arama sonras› içeri girdi¤imizde her fleyden önce topra¤›m›za bak›yorduk. Yerlere da¤›lan eflyalar›m›z› görmüyorduk bile sevinçten... Bazen tak›l›yorduk birbirimize; “Ulan
d›flar›da analar›m›z coplan›yor, bask›-terör alm›fl bafl›n› gidiyor, biz ne ile u¤rafl›yoruz? Bizi görseler yuhalayarak öldürürler utançtan.” Sonra hemen teselli ediyorduk kendimizi: “U¤raflmal›y›z! Bu sadece bir çiçek hayali de¤il. Cezaland›r›lmam›z›n, bu özlemimizin hayat bulmas›n›n savafl›d›r. Cezadan önce suçun olmas› gerekir. Çiçek büyütmek suç olabilir mi?”... Ama hücrelerde bu bir suçtur. Bedeli de moral bozuklu¤u! Yakalad›klar›nda bu hayalinizi al›rlar elinizden, gözlerinizin önünde çöpe atarlar. Ask›da, bofllukta kal›r hayaliniz. Bu toprak parças›, yetifltirece¤imiz çiçek, üretmek ve çi¤neyece¤imiz yasaklar çok de¤erliydi bizim için. Bir arama sonras› gardiyan›n elinde gördüm hayalimizi, topra¤›. Beynimden vuruldum diyebilirim, k›zacak kadar zaman›m bile olmad›. Öfkemizi fark etmeyecek, hayallerimizin önemini anlamayacak kadar bönce bir ifade vard› gardiyan›n surat›nda. Bu aptal bak›fl çok k›zd›r›r ya. Demirlerin ard›ndan sordum “Neden ald›n?” diye. “Yasak! Bu topra¤› al›yoruz vs. vs.” dediler. Genelge öyleymifl. Dedim ya hayal bitti. Bir anda yüzlerce tilki kafamda dolaflmaya bafllad›. Yeniden bir topra¤› nas›l yapabiliriz? Acaba al›nan ve kap› önünde çöp arabas›n› bekleyen topra¤› nas›l geri alabiliriz? Mazgal aç›lmadan önce Hüseyin’e bir kaç plan önerdim. Mazgal aç›ld›, ekmekler da¤›t›l›yordu. Hüseyin saf gardiyanla gerekli gereksiz laflaflmaya bafllad›. ‹çimden “bekle, bekle” diyordum. Hüseyin tart›fl›r vaziyete gelmiflti. Ben mazgal›n cam penceresinden gardiyan›n mimiklerini izliyordum. Ve flimdi diyerek Hüseyin’i kenara ald›m. Hüseyin’in de¤iflti¤ini bile anlamas› zaman ald› gardiyan›n. Konufluyorum dakikada 40 tane AliCengiz oynuyorum. Topra¤› geri almay› baflard›m. Tecrite bir tekmeydi bu. Arama sonras› yazd›¤›m tüm notlarda belirttim bunu. Çünkü flimdiye kadar görmezden geldikleri birçok do¤al fleyi alm›fllard› hücrelerden. Yani o günkü araman›n nedeni taland›. Toprak bizim için çok önemliydi ve geri ald›¤›m›za çok sevindik. Toprak, topraktan fazla fleyi ifade ediyordu. Bir umudun, hayalin bir kar›fl da olsa büyük bir parças›yd›. Elimizde tohum yoktu. Var olanlar da aramalarda kaybolmufltu. Bir gece R›za’n›n akrabalar›ndan mektup geldi. Si-
vas da¤lar›ndan bu çiçek tohumlar›ndan göndermifllerdi. Çok sevindik. Art›k bu tür mektuplardan çiçekleri söküyorlard›. fians iflte, görmemifller. Bir kaç gün sonra bahar mevsiminin ilk aylar›na basacakt›k. Bir maflrapan›n alt›n› delip, topra¤›m›z› koyduk, sulad›k. Parma¤›m›zla açt›¤›m›z deliklere bu tohumlardan ektik ve üstünü örttük. O gün Mart’›n 30’uydu. Mart ay›n›n 30’u olmas›n› özellikle seçmemifltik. Bahar›n ilk günlerine böyle girmek istemifltik. Mahir Çayan’lar 30 Mart’ta vatan topraklar›na ekmemifller miydi tohumlar›n›? O gün bugündür bu topraklar› çok çi¤nediler, talan ettiler, susuz b›rakt›lar. Açan her çiçe¤i daha taze, yeflil iken çat›r çat›r kopard›lar topra¤›ndan, postallar alt›nda ezdiler. Topra¤a göre çiçek ekmiflti Çayan. Bu nedenle topra¤› canlar pahas›na korumay› bilmifllerdi. Saks›m›z› kaloriferin yan›na, s›ca¤a yerlefltirdik. O gün hastaneye gitmifltim. Ring arac› penceresinden tarlalara bir fleyler eken köylüleri de görmüfltüm. “Bu tohum tutacak!” hayali daha da güçlendi. Hücremize ilkbahar günefli k›smi de olsa vuruyordu. Bir saat içinde günefl hücre içerisini flöyle bir gezip terk ediyordu. 15–20 dakikada bir kim yan›ndaysa, saks›y› uzaklaflan günefl ›fl›¤›na koyuyordu. Bu kovalamaca günefl kendini iyice hissettirene kadar devam etti. ‹lk filiz patlam›flt›. Küçük bir yeflillik parças›yd› kahverenginin içinde gülebilen. Bir pirinç tanesinin çeyre¤i kadar bir fleydi. Su verirken o kadar dikkatli davran›yordum ki her an kök ile yeflil yer de¤ifltirebilir gibi duruyordu. Hücre aramalar›nda zorland›k ama onu her seferinde kurtarma flans›na erifltik. Hücrede bir de bizimle yaflayan “saka” kuflumuz vard›. Ara s›ra hücrede serbest b›rak›yoruz onu. Alt katta otururken ayn›
anda akl›m›za düfltü, “Kufl aç›kta ve saks› yerde”. Bir ç›rp›da k›flt k›flt sesleriyle yukar› ç›kt›k. Kufl saks› bafl›ndayd›, bir kaç yeflil yapra¤› da götürmüfltü. “Ajan, idareye çal›fl›yor” diyorduk ona. Zaten topu topu çiçe¤in alt› yapra¤› vard›. Dikkatsizli¤imize k›zd›k, yapra¤a hay›fland›k. O hafta revire “Bemix” vitamin yazd›rmak için ç›kt›m. Zor bela doktor bu vitamini yazd› reçeteme. Vitamin do¤al besinini saks›da bulamayan çiçek içindi. Suya kar›flt›r›p topra¤› besliyorduk. Ara s›ra topra¤a, idarenin verdi¤i küçük piknik ballar› da döküyordum ki güçlü bir çiçek olsun. ‹fle yarad› m› bilmiyorum. Havalar epey ›s›nm›flt›. Çiçe¤i gündüzleri havaland›rmaya ç›kar›yordum. Akflamlar› ise fareler yer korkusuyla içeri al›yordum. Haberleflmek için kulland›¤›m toptan da sak›n›yordum. Haberleflme toplar›n›n s›klaflt›¤› saatlerde içeri al›yorduk. Günler ilerliyordu. Çiçe¤in boyu bir kar›fl› geçmiflti. Birden bire yapraklar› gürleflmeye, kendini “ben buraday›m”
37
dercesine göstermeye bafllam›flt›. Bir gün çiçe¤i içeri almay› unuttuk. Kap›y› kapatmaya gelen gardiyan bafl memuruna iflaret etti: “Çiçe¤i görüyor musun, alal›m m›?”. Sonuçta dayak durumuna gelse de, hücrelere de götürülsek, bafl memur ve gardiyanlar›n almas›na izin vermeyecektik. Böyle karar alm›flt›k. Bafl memur gergin havay› sezdi, ukala bir tav›rla “Bir kaç gün sonraki aramada al›r›z.” dedi ve almadan gittiler. Arama günlerine yak›n hassaslaflm›flt›k. Gerçekten aramada bulunursa gardiyan›n elinden al›p kendimiz k›racakt›k çiçe¤i ve öyle çöpe att›racakt›k. Yeflil olarak, canl› canl› gömülmesine izin vermeyecektik. Bizim ellerimizde do¤mufltu, ölümü de bizim ellerimizde olacakt›. Böyle olmad›¤› takdirde vicdan azab› duyaca¤›m›zdan emindik. Bir gün havaland›rmaya haberleflme topu düfltü. Beton zemine çarpt›¤›ndan her zamanki sesi ç›karmam›flt›. Top çiçe¤e çarpm›flt›. 8–9 dal›n› koparm›flt›. Kendimize çok k›zd›k o zaman. Yapacak bir fley yoktu. Üç dört gün sararmaya solmaya devam etti. Aspirinli, vitaminli su ile yeniden hayata döndürdük. Sonralar›, anlamad›¤›m›z bir neden-
38
den dolay› yapraklar› sarard›, soldu. Hastaland› diye düflündük. Bilgi olarak ne biliyorsak, hücrelerde yetiflen çiçekler için hepsini uygulad›k. Dedik art›k büyüdüyse, kendi topra¤› yetmiyor olmas›n, beslenmesi için. Yeniden h›zla toprak haz›rlamaya, demli demli bir sürü çay içmeye bafllad›k. Bir kaç hafta içinde her fleyi haz›rlam›flt›k. Ve pet flifleye ald›k çiçe¤imizi. Bir iki gün içinde yeniden uzamaya bafllad›. Aç›k yeflil yapraklarla uzamaya devam etti. Çiçe¤imiz oldukça büyümüfltü. Art›k saklarken çok zorlan›yorduk. Asl›nda saklam›yorduk. Hücrede nas›l saklans›n ki? Ak›l oyunlar› ile görmelerine, çiçe¤in öldürülmesine engel oluyorduk. Ama eninde sonunda bulacaklar›n› biliyorduk... Bir gün sabah koflusu s›ras›nda yeflilliklerin aras›nda pirinç tanesi kadar bir çiçek filizi gördüm. Ö¤le voltas›nda hayallerini kurmaya bafllad›k. 20–25 çiçek açacak, bunlar›n aras›nda foto¤raf çektirece¤iz, hayal, hayal hayal... Derken yeni bir hayal daha do¤du. Bu çiçe¤in k›sa bir hayat hikâyesini yazal›m, resim çektirip yap›flt›ral›m da k⤛da, sonra aç›k art›rmaya ç›karal›m. Bir çiçekten 40 tohum ç›k›yor. Her bir tohumdan yeni bir hayat do¤uyor. Bu do¤acak olan hayat da hapishanede yefleriyor. Bu çiçek tohumuna sahip olmak isteyen, bir çiçek tohumu bedeli olarak bir kitap verebilir. Ama nas›l? Sonuçta çiçe¤in yapraklar›n› TAYAD’ a göndermeye karar verdik. Bu direnç çiçe¤ine sahip olmak isteyen, TAYAD’a bizlere ulaflmas› için gönderece¤i bir kitap karfl›l›¤› bir tohum alabilir. Düflünsenize bir de insanlar duyarl› yaklafl›rlarsa yüzlerce kitab›m›z da olabilirdi o açan çiçe¤in to-
humu sayesinde. Ve ayn› anda ekersek, bu çiçek hiç solmayabilirdi. Bir yerde solsa, mutlaka bir yerde üremeye devam edebilirdi. 30 Mart’ta yüzlerce tohum ekilebilir. Bahçelere, parklara, üniversitelere, hastane bahçelerine. Olamaz diye bir durum yok! Bu hayallere sadece o çiçek tohumu neden oldu. Her gün izledik çiçek filizlerini. Gün geçtikçe baflka dallar da filizlenmeye bafllad›. Arama günü de geliyordu... Ya aramada bu sefer al›rlarsa? Elbette kendi ellerimizle k›racakt›k belini. Onlara bu flans› veremeyiz. 8–10 çiçek olmufltu. Aramay› afl›rt›p bir dahaki arama gününe kadar foto¤raf çektirecektik. Ama bekle bekle arama gelmiyor. 15 günde gelen arama 21 gün oldu gelmiyor. Stresi bir baflka dert. Dedik böyle olmuyor. Foto¤rafç›y› ça¤›rtal›m gelsin. Bu sefer foto¤rafç› gelmiyor. Diyoruz “Aramadan önce foto¤rafç› bir gelse!” Bir ziyaret günü kap›m›z aç›ld›. ‹ki arkadafl›ma ziyaretçi geldi. Foto¤rafç› kap› ard›ndan bafl›n› uzatt›. “Bu saatte olmaz san›r›m, yar›n veya sonraki gün gelirim, üçünüz de ayn› gün çekilir.” Kabul etmedim, hemen içeri ça¤›rd›m, havaland›rmaya ç›kard›m. Resim için konufltuk. “Çiçe¤i çekmem yasak” diyor, “Logar kenar›nda. At olsa çekerim ama bu bafll› bafl›na çiçek. Bunu aramalarda nas›l almad›lar, bu aramada bu çiçe¤i kesin al›rlar...” diye konuflup duruyor. “Zaten alacaklar diye seni ça¤›rd›m resim çektirmek için”dedim ve ikna sonras› bu resmi çektirdim. O kadar rahatlam›flt›k ki, 4 ay boyunca bu resim karesi için birçok fleye katland›k. Arkadafllar ziyaretten gelince çok sevindiler. Adeta bir bayram havas› hâkimdi hücreye. Bir kaç gün sonra foto¤rafç› yine geldi hücreye. Bu sefer hepimiz çiçe¤in bafl›nda 3–4 poz çektirdik. Aceleyle yeniden ço¤almas› için birkaç çiçe¤i tohum için kopard›m. Belki bir gün yapaca¤›m›z kampanya için yeni yeni çiçekler üretiriz diye. Bu çiçe¤in hikâyesi de böyle arkadafllar. Bazen umursamad›¤›m›z fleyler için birileri ne kadar çok bedel öder, bunun fark›na dahi varamay›z. Çiçek tohumlar›n› sakl›yoruz özenle. Gelecek sene 30 Mart’ta bu tohumlar›n hastane, okul bahçelerine, parklara dikilmesi dile¤iyle...❏
hayat›n içinde baz› insanlar vard›r. hiç ismi duyulmayan, gözümüze pek çarpmayan… ama bir o kadar çilekefl, bir o kadar hayat› anlayan ve anlatan… hayat› yaflayarak ö¤renen, bunu de¤erli bir hazine gibi içinde tafl›yan insanlar... çok uzaklara gitmedik. bu hazineyi tafl›yanlardan birine u¤rad›k, konufltuk ve yazd›k…
tav›r
hayat›n içinden
necati amca... Unkapan›’ndaki ‹MÇ bloklar›n› ‹stanbul’da yaflayan birço¤umuz biliriz. Buradaki müzik flirketlerini umut kap›s› olarak görüp, köyünden kaçarak albüm yapmaya gelen ve sersefil olanlar›n hayatlar› filmlere bile konu olmufltur. Büyük umutlarla gidilen yerlerden elleri bombofl, hayalleri y›k›lm›fl olarak geri döner insanlar. Kavgalar›n, ba¤›rmalar›n, ça¤›rmalar›n yafland›¤› koridorlarda ekmek paras› için koflturan, onun bunun yükünü tafl›yan; hamallar, simitçiler, mendilciler de¤iflmeyen elemanlar olarak karfl›m›za ç›kar hayat›n içinde. ‹flte bu hayat›n içinden bulup ç›kard›¤›m›z biri, Necati S›r›m. 70 yafl›nda olmas›na ra¤men, soyad›yla musemma hala s›r›m gibi ayakta olan bu amca Unkapan› Çarfl›s›’na gitti¤imizde hep dikkatimizi çeken simalardan biri... Blokla-
r›n içinde koflturup herkesin iflini yapan bu yafll› amcam›z›n, röportaj s›ras›nda bize bu kadar zorluk ç›karaca¤›n› hiç düflünmemifltik. ‹ki çift laf edebilmek için bin bir zorluk çekti¤imiz Necati Amca, röportaj bitene kadar defalarca kez gitmek ve iflinin bafl›na geçmek için ayakland›. Onu bulmak zor oldu bloklar›n içinde. Buldu¤umuzda ise bir yere oturtmak... Orada çal›flan insanlar da bize yard›mc› olmak için bir hayli u¤raflt›, sa¤ olsunlar. Bir arkadafl›m›z onu bulup yan›m›za getirmek için gitti ve bir süre sonra ç›k›p geldiler birlikte… Fakat konuflmak ne mümkün…“Ooo... Merhaba amca, hofl geldin.” dedikse de bizi görmedi. Ve bafllad› söylenmeye…“Buralara ne olmufl be yaav. Hep pislenmifl, ayak izi olmufl ha. Islanm›fl burlar. Temizlemek laz›m burlar›.” Biz ça-
resiz bir halde etraf›m›za bak›yorduk. Evet, yerler biraz ›slakt› ve bu nedenle ayak izi olmufltu. Necati Amca imkan› yok buray› temizlemeden bizimle konuflmayacakt›. Bu s›k›nt›y› halledip yerleri temizledikten sonra bizi fark etti Necati Amcam›z. Nihayet tam bafll›yoruz derken bak›n neler oldu:
“Durun durun. Ben size yaz›l› olarak vericem be yaav bunlar›.” “Ama biz seninle sohbet etmek istiyoruz. Bunun için geldik buraya.” “Yok yok, yaz›l› olarak vericem.” “Ama bak bu daha kolay. Kay›t cihaz›m›z var. Sen konuflursun, biz yazar›z. Hem vaktin de gitmez böyle.” “Vaktin de gitmez.” Evet, Necati Amca için anahtar kelimeyi bulmufltuk. Vakti ziyan olmas›n da ne istersen iste Necati Amca’dan... Elinden her ifl gelir. Zaman çok de¤erli onun için. Elbette ki bu zaman› çal›flarak de¤erlendiriyorsa... Bizimle konuflmay› kabul etti sonunda. “Vaktim? Bikaç dakika verecem haa… Ben söylim sen üstüne ilave edersin. Bak flimdi bu ‘71’de plakç›l›k bafllad›. 80’de bitti.” “Dur dur önce otur, otur flöyle.” “Ben anlat›r›m ayakta be yaav. Oturmaya gerek yok. Ha… Bu 71’de plakç›l›k bafllad›.” “Amca dur bir dakika. Yavafl. fiu kay›t cihaz›m›z› açal›m hele, bafllatal›m. Önce ad›n, soyad›n?” “Ad›m fley… 1935 do¤umlu Bal›kesir’in Edremit kazas›ndan Necati S›r›m. Buraya ama ben çocuk geldim, on iki yafl›nda anlad›n m›? Babam da kumarc›… Hamalc›l›ktan bafllad›k. Tekrar çarfl›ya girdik ‘71’de plak baflla-
39
d›. 80’de bitti. 80’de de kasete döndüler. Kasete dönünce 20 sene para böyle oluk gibi akt› böyle 20 sene. fiimdi 2005’e kadar 5 sene, 3–4 senedir az iflleri var. Çok nadirleflti. Esnaf s›f›ra düfltü. Korsan iflinde para var. fiimdi yani eskiden para tutanlar kendilerini kurtard›. Tutamayanlar da ortada kald›. Vaziyet böyle… Sen bunun alt›n› doldurursun art›k.” “Bu kadar m›?” “Aaa, özeti bu özeti iflte… Sen alt›n› doldurursun.” “Sen kendinden bahset biraz.” “Eee, ben kendimden bahsettim iflte. Harika Plakç›l›k’ta otuz sene çal›flt›m. Ordan bi emeklilik kapabildik. Boya sand›¤› iflte, çarfl›n›n suyu, elektrik, telefon... Bak iflte böyle temizlik memizlik öyle idare ediyoruz be.” “Ne zaman bafllad›n bu ifle?” “Ooo ta 30–35 sene... Ta aç›l›fltan beri... Ha... Daha önceden Sirkeci’de hamall›k yap›yodum. Sonra o memur dedi bana; sand›¤› veririm sana, gece tren gelecek yaz›haneye gece 12’den sonra. 6 saat çal›fl›yoduk, Allah bereket versin. Çok güzel para ak›yodu böyle oluk gibi. Böyle deniz gibi para vard›. Ben 4 sene hamall›k yapt›m. Bi ev yapt›k iflte ordan Allah bereket versin.” Hemen ayaklan›yor. Bitmifl kendince anlatacaklar›. Onu oturtmak ve bir konunun ayr›nt›lar›na girmek gerçekten çok ama çok zor oldu bizim için. Bir yandan anlat›yor ama bir yandan da gözünü boya sand›¤›ndan ay›rm›yor. Oturuflu bile her an kalkacakm›fl izlenimi veriyordu bize. Sandalyenin ucunda oturur, bir eli dizinin üzerinde dirsekten hafif k›r›k, omzu hafif afla¤›ya do¤ru e¤ik bir vaziyette duruyordu karfl›m›zda. Cümlesini bitirir bitirmez sormak gerekiyor. En ufak bir sessizli¤i f›rsat bilip hemen kalkmaktan söz ediyordu çünkü. “Kalkal›m art›k. Hadi.” “Nereye gidiyorsun amca?” “Ee… Tamam özetini söyledim ben sana iflte.” “Kendini biraz daha tan›t. Çolu¤un çocu¤un ne ifl yapar, sen neler yapars›n burada?” “Ya iflte çoluk çocuk... Bi tanesi Feriköy mezarl›¤›nda mezarc›. Kumarc›n›n Allah’›. Ondan hay›r gelmez. Zaten evlatl›ktan reddettim onu. Bi tanesi de, Boran var. Güvenlik. O Niflantafl› Topa¤ac›’nda. Valla çok az maaflla, 600 lirayla zor geçiniyo ha. Bi tane k›z var, Perihan. O hac›ya gitti. Hali vakti iyi onun. Bi tanesi de Londra’da çal›fl›yo. Bizim evde duruyo. ‹flte, çoluk çocu¤una para gönderiyo. Elektrik suyu da biz ödüyoz falan, idare ediyoz aram›zda. 12 senedir Londra’da kocas›. A¤r›l›. ‹flte
40
öyle idare edip gidiyo aradan. Eee, daha baflka söylim mi? Yeter iflte?” “Dur amca nereye yine ayakland›n gidiyorsun? Bitti mi?” “Bitti.” Bizimle konuflmas›n› bitirir bitirmez boya sand›¤›n›n bafl›na gitti. Biz de peflinden... Öyle büyük bir gayretle iflini yap›yordu ki hiç birimiz a¤z›m›z› aç›p tek kelime edemedik. Onu izlemeye bafll›yoruz ister istemez, tüm iflimizi bir yana b›rakarak. Hayat›n› nas›l anlat›yorsa, iflini de öyle yap›yor Necati Amca. Ona sorarsan›z hayat› iki kelimelik bir fley. Onun için ayakkab› boyama ifli ne kadar basit ise hayat da bundan farkl› de¤il. 70 senelik hayat›n› iki üç cümleyle anlat›yor. Saniye tutsan›z ayakkab›y› boyad›¤› sürede 70 y›ll›k hayat›n› anlat›r... Siz sormazsan›z Necati Amca’ya o da anlatmaz 70 y›l›n çilesini. Onca çilenin üstü kapal›d›r. Boyanm›fl ayakkab›n›z› al›rs›n›z Necati Amca’dan... Necati Amca t›pk› kendi yaflam›nda oldu¤u gibi ayakkab›da da örtmüfltür çilelerin üstünü... Kim bilir bir yandan boyuyor bir yandan da bunu düflünüyordur kendi kendine... Biz dalm›fl onu izlerken birdenbire kendisi konuflmaya bafll›yor... “Çal›fl›yoruz iflte.” “Efendim?” “Çal›fl›yoruz” “Kaçta geliyorsun?” “Saat yedide geliyoruz buraya. Ha, sabahlar› temizlik yapar›z iflte. Her sabah... Ondan sonra burdan da bi yolluk al›yoruz iflte. ‹flte, su, elektrik, telefon, Ba¤-Kur, Sa¤l›k karneleri... Her tarafa biz bak›yoruz. Hepsini tan›r›m ben bunlar›n. Ama neredeyse yar›s› gitti. Yenileri geldi. Eskiler gitti. Ço¤u iflas etti. Kalanlar bunlar, eski...” Necati Amca neredeyse 60 y›l›n› ‹stanbul’da geçirmifl. Kumarbaz baban›n dayaklar›na dayanamay›p ‹stanbul’a geldi¤i 13 yafl›ndan bu yana bir daha da ayak basmam›fl köyüne. Göçmen bir ailenin çocu¤u. Babas› Selanik’ten daha çocuk yaflta gelmifl bu memlekete. “Edremit’le buran›n farkl›l›klar› neler?” “Valla çok farketti be. Burada olmasayd›k ölürdük. Ameliyatlar olduk. Mide ameliyat› oldum. Eee bundan sonra... Burda olmasayd›k gittiydik. Köylerde aç kal›rd›k. Burda hiç olmazsa mülk edindik. Müflteri edindik. Karn›m›z burda doyuyo yani. Ev yapt›k burada, yatt›k. Orda hiç bifleyimiz yok. Oras› sadece zeytinlik üzerine...” “‹stanbul’a gelen ço¤u insan umutsuzlafl›yor...” “Umutsuzlafl›yo da, o ifl bilemiyo da on-
dan. ‹stanbul’un tafl› topra¤› alt›n. Als›n ka¤›t toplas›n. ‹flte bak›rd›r ›v›r z›v›r gene para kazan›r. Gitsin hamall›k yaps›n gene kazan›r.” “Geçmiflte hamall›k nas›ld› amca? Epey hamal varm›fl.” “Hamall›k da iflte el arabas›yla... Sirkeci’de tren geliyodu. Almanya trenleri geliyodu. Doldururduk bavullar›. Menderes döneminde böyle oluk oluk para ak›yordu trenlerin alt›ndan.” 4–5 sene boyunca hamall›k yapm›fl Necati Amca. O dönemini anlat dedi¤imizde bizlere ne tafl›d›¤› yüklerin a¤›rl›¤›ndan ne de iflinin zorluklar›ndan bahsediyor. Zorla söylettik… Gece ifle bafllay›p sabaha kadar çal›fl›yormufl. 5 y›l boyunca bavul tafl›m›fl Necati S›r›m, tafl› topra¤› alt›n flehir ‹stanbul’da ayakta kalabilmek için. Oradan kazand›¤› paralarla yapt›¤› ev, Necati S›r›m’›n tek mal varl›¤›. Ona sorarsan›z, bundan iyisi can sa¤l›¤›… “Burda herkesin iflini yap›yor musun?” “‹fl al›rsam, ça¤›r›rlarsa... Ben hamall›k yapm›yorum ki, fatura, elektrik, telefon, ›v›r z›v›r... Hani cezal› oluyo ya, ceza geliyo; gidip onu hallediyoruz. Kapama falan... Sa¤l›k karnesi, Ba¤-Kur karnesi... Bunlar› veriyorlar yap›yoruz. Boyac›l›k da aylak kalmamak için sand›¤›n bafl›na oturuyoruz.” Tam sohbetin buras›nda amca yine ayaklan›yor.. “Hadi bakal›m...” “Yine nereye?” “Daha ne durim be...” “Daha soracaklar›m›z bitmedi ki...” “Ama ben söyledim baflka ne söylicem?” Böyle diyor ama daha biz a¤z›m›z› açmadan kendisi anlatmaya bafll›yor. “Burda birinci blo¤a kadar dolafl›yorum ben. Alt› tane blok var. ‹fl ç›karsa çal›fl›yorum. Sonra akflam oluyo. Bitti.” “O günlerin ‹stanbul’unu anlat bizlere o zaman. O zamandan bu zamana ne de¤iflti?” “O zaman ‹stanbul’da bed bereket vard›. H›rs›zl›k yoktu. Kapkaçç›l›k yoktu. Çalma ç›rpma yoktu. Hiçbir fley yoktu. Çok bereketli memleketti. fiahaneydi. fiimdi yürürkene çantan› al›yo, vuruyo seni öldürüyo be yaav. Tinerci yoktu, içkici yoktu, berduflu yoktu. Çok flahaneydi. Nüfus kalabal›klaflt›kça de¤iflti. Bak 80 milyon nüfus oldu. ‹flsizlik bafllad›. Yolda rahat yürüyemiyorsun yaav. B›çak sokuyo bi taraf›na. Bankaya gidiyorsun mesela, korka korka... Bankadan para al›yorsun. Eline pat vuruyorlar, al›yorlar. Bunlar oluyo. Her zaman oluyo...” “Ama insanlar sana yine de güveniyor. Baksana bankalara falan gönderiyorlar. Ne-
den?” “Ben sakl›yorum paralar› ondan güveniyorlar.” Saklad›¤› yeri gösteriyor bizlere, ald›¤› emanetlerini koydu¤u. ‹çinde hiçbir kuflku olmadan... Ald›¤› emaneti yerine getirmenin gereklili¤ini anlat›yor bizlere. “Emanet ald›n m› onu yerine getireceksin mutlaka. Yoksam ki o paray› vermiyeceksin ölsen de. Bak burda herkes bana 2 milyar çek, 3 milyar çek hepsini teslim eder. Gönül rahatl›¤›yla oturur, her fley yerine gider.” “Hiç unutamad›¤›n bir an›n yok mu? Bu kadar sene burada çal›flm›fls›n. Bin bir türlü insan görmüflsün.” “30 sene burda kapal› kald›m. Oraya git buraya git.” Birden boya yapmaya ara vermifl oldu¤unu fark ediyoruz. Sohbet onu da sarm›fla benziyor. Fakat Necati Amca bunu fark edince telaflla iflini yapmaya bafll›yor. Bizimle olan bütün ba¤› bir anda kopuyor. Akl› yapt›¤› iflte de¤il ama çok h›zl› ve eksiksiz yap›yor boya iflini. Bak›fllar›ndan, hareketlerinden, oturuflundan gayret ak›yor. Hele de f›rçay› savuruflu var ki… Sanki f›rçay› her sürtüflünde bir de gö¤süne vurmak ister gibi. F›rçayla ayakkab›daki noksanlar› tamamlarken bir yandan da gö¤süne vurdu¤u darbelerle hayat›n›n eksiklerine vuruyor sanki. Gerçeklefltiremedi¤i isteklerini susturmak ister gibi. Bir dakika bile beklemeden iflini bitirip ayakkab›y› sahibine teslim ediyor. Teslim ifli bile saniyelere s›¤›yor. Paras›n› ne zaman ald› cebine koydu göremedik. Tekrar boya sand›¤›n›n bafl›na oturuyor. ‹kinci çift ayakkab›y› boyamaya bafll›yor. Sanki ifline hiç ara vermemifl. Metronom gibi ayn› h›z›yla çal›flmaya koyuluyor. Biz de bir yandan onu konuflturman›n derdindeyiz. Biz çocuklu¤una iliflkin soru sormay› tasarlarken soruyu beklemeden cevab› veriyor: “Çocuklu¤um Edremit’te geçti benim. 7 yafl›nda okula gittim. 12 yafl›nda 5’e kadar okuduk. Ondan sonra da babam›z kumarc›yd›. Evi, zeytinlikleri sat›nca ben de ‹stanbul’a, teyzemin yan›na Kumkap›’ya geldim. O zaman 13 yafl›ndayd›m. 13 yafl›nda bafllad›k ayakkab› boyamaya. Ondan sonra büyüdük. ‹nflaat ameleli¤ine... ‹nflaat ameleli¤inden askere geçtik. Askerden geldik, Sirkeci’ye geldik hamall›k yapt›k. O paralarla ev yapt›k. Evlendik barkland›k anlad›n m›? Böyle oldu iflte. Çocukluk da böyle geçti. ‹nflaatlarda çok çal›flt›m ben. 4 yevmiye al›yoduk ama 8 kilo et al›yoduk o zaman, o 4 tane paraylan... fiimdi geçim daha zor. Et 20 lira.”
Birdenbire sesini k›sarak kendi kendine hesap etmeye bafll›yor. Bir elinin parmaklar›n› di¤eriyle sayarak... “O zaman 8 kilo al›yoduk. Çarparsak... 160 lira yevmiyeynen çal›fl›yomufluz. fiimdiki zaman›n paras›yla.” “fiimdi kazanc›n nas›l, yetiyor mu bari?” “Yok, yetmez flimdi nerde? fiimdi emekliden al›yoruz 424 lira, onu koyuyosun; boyac›l›k, hamall›k yap›p da gene evi öyle bakacaks›n. Elektrik geliyo, telefon geliyo. Kira vermedi¤imiz halde zor geçiniyoruz.” “Peki, sen bu kadar koflturuyorsun. Hiç hastalanm›yor musun? Gerçi gayet sa¤l›kl› görünüyorsun.” “Vallahi iflte maflallah, hastal›¤›m yok. Bu koflturman›n çok büyük faydas› var. Ta birinci blo¤a kadar git gel git gel... Merdivenler... Çok büyük antramanla, hiçbir fley yok. Yani, kofltu¤umuz için sa¤l›kl›y›z yani. Hala daha koflturuyoruz. Ondan sa¤l›kl›y›m.” Sanki y›llarca bu sorunun cevab›n› aram›fl ve bulmufl gibi an›nda cevap veriyor. Verdi¤i cevab›n do¤rulu¤undan emin bir flekilde anlat›yor. “Haa, iflte bak o çal›flmak... ‹flte o çal›flman›n sayesinde uzun ömürlü olursun. Yani hiç hastal›k falan görmezsin. fiimdi sigaray› da b›rakt›k. Çok rahat›m. Bizim emsaller çoktan öldü. Kimse kalmad›. Herif 60’› ç›karam›yor. Elbet, sigara içti, bi de tembellik... Hareketsiz oldu¤u için çabuk öbür tarafa gidiyo... Çal›flmak gerek, çal›flmak her fleyin bafl›... Öbür tarafa çabuk gidiyo. fiey, gasteye mi vereceksiniz siz flimdi bunu?” “Dergiye. Kültür sanat dergisi, TAVIR...” “‹yi yaav. ‹yidir be. ‹flte benden baflka eski yok ki bu kasetleri anlats›n. Ço¤usu gitti burdan.” “Buran›n en eskisi sensin herhalde.” “Benim benim... 71’de plak vard›. Rollpleyler mollpleyler vard›. Ondan sonra 80’de kaset ç›kt›. O da bitti, CD’ ler ç›kt›. CD’ den sonra görüntülü CD, iflte sinema filmdi, bu flekilde ayakta kal›yolar.” “Herkesi tan›d›n sen o zaman burada.” “Herkesin kayd› ayr›, kaseti ayr›, bant› ayr›, çeflidi ayr›... Yani hiç kavga gürültü yok yani. Ve hala böyle burda bifley olmaz yani. Hasetlik fesatl›k yoktur. Burda herkesi tan›d›k ama yar›s› gitti bunlar›n. fiimdi yeniler geldi. Onlar da fazla duram›yo ki. Biraz duruyo. Kapat›p gidiyo. Baflkas› al›yo. O da bir iki ay dayan›yo. O da gidiyo baflkas› gene geliyo. Bi türlü götüremiyorlar ifli. Kimse kimsenin kasetini yapmaz ama korsanlar yap›yo. Bu korsanlar var ya... Devaml› korsan ifli... Bu korsan anla-
d›n m›, bütün ekmeklerini kör etti adamlar›n. Ne yapsalar hemen korsan, ne yapsalar hemen korsan… Herfley korsan abi... Burda adam dünya kadar masraf yap›yo. Trilyonlarca... Onlar hemen konuyolar. Ç›kar›yolar, para kazan›yorlar. Vergisini vermez, harc›n› vermez... Tabiki korsan olmasa bunlar burda daha çok ilerler yani. Hepimiz ekmek yiyoruz burda. Hepimizin ifli de iyi olur. fiimdi korsan bant› yap›nca, adam›n ifli olmazsa bizim de olmaz. Onlara ba¤l›y›z biz de...” “Nas›l durdurulur bu korsan peki amca?” “Korsan› hükümet de durduramaz, kimse durduramaz onu. Bafla ç›kam›yorlar. Ç›kam›yor iflte. Yakal›yor, at›yor, bi türlü bafla ç›k›lm›yo. Kamyonlarla bantlar› topluyolar, y›k›yolar, yak›yolar... Ama gene hortluyo. Gene hortluyo, gene hortluyo... Bi türlü bafla ç›k›lm›yo. Hepsi dükkan› kapayacak, hep beraber gitcez. Yani aylarca bant yap›lmayacak. Toparlayacaks›n hepsini anlad›n m›, büyük de a¤›r ceza... Ondan sonra belki korkarlarsa... Daha günü birlik kaset ç›kmadan iflçi taraf›ndan fabrikada veriliyo bu. Hoop aha korsan ç›k›yo. Eee görüyoruz bunlar› yaav. Baflka bifley de yok, söyliyemezsin.” ‹flini bitiriyor. Ayakkab› da teslim. Ayakkab›n›n sahibine de bir iki soru sormak istiyoruz Necati Amca’yla ilgili. Fakat o, Necati Amca kadar cesaretli de¤il... “Ben memurum hay›r. Beni fley yapamazs›n.” “Tamam, siz bilirsiniz.” Necati Amca arkam›zda konuflmaya devam ediyor. Bir yandan boya sand›¤›n› topluyor bir yandan anlat›yor. Gitmek için haz›rlan›yor ama susmuyor. “Almanya’ya gidecektim ama babam göndermedi. ‹flçi olarak gitcektim. Ka¤›t bile ç›kt›.” “Otur amca dinlen biraz. fiöyle buyur. Oturtmak zor seni.” “Ooo... Bende torun bol be yav.” “Kaç torunun var?” “Bak flimdi bak. Benim bi tane büyük var. Mezarda çal›flan... Tam 8 tane çocu¤um var. Kar›s› da felç oldu, hastanede. Ameliyat olacak da yeflil kart bekliyoruz. Yürüyemiyor. Bende flimdi bi tane Gökhan var. Ona ben bakt›m, büyüttüm. 15 yafl›nda. Orta mektepte ç›kt›. Bakal›m devam ederse gidecek yani. Ne bilim okutma durumum olursa okuturum onu.” Foto¤raflar›n› çekiyoruz bu arada... Poz veriyor bize. Özellikle de boya sand›¤›n›n bafl›nda çektirmeyi seviyor. Biz çekerken daha da gayretli oluyor iflinde. “Foto¤raf çektirmeyi seviyorsun amca.”
41
“Tabi. Zaten benim köye 16 – 17 senedir gitti¤im yok. Televizyona da giderse orda da görsünler bizi. Akrabalar›m var orda. Televizyona ç›k›cak di mi?” “Yok, biz dergide yay›nlayaca¤›z. Dergiye ç›kacak.” “Haa... Bi televizyona ç›ksayd›k daha iyi olurdu. Televizyona ç›ks›n ki görsünler orda bizim akrabalar. Görmediler beni uzun senedir. Görsünler beni, öldü mü kald› m›?” “Kaç senedir gitmiyorsun Edremit’e?” “Afla¤› yukar› 16 sene oldu be yaav.” “Amca torunlar geliyo mu yan›na?” “Hiçbiri gelmez be yaav. Ne kendi mallar› var ne bifleyleri var. Biz de gidemedik. Öldü mü kald› m› kim kime dum duma… Oraya da gidecek mi dergi? Edremit, Ayval›k falan...” “Tabi tabi oralara da gidiyo.” “Ege’dir oras›. ‹yi iyi...” “Sen y›llard›r buradas›n ama konuflman fliven hala muhacir konuflmas›...” “Eee mahallemiz oldu¤u gibi Trakya... E, onlarla temastas›n... Eee dilimiz sürekli kayacak tabi.” “Eflim hasta demifltin. Evde efline de yard›mc› oluyorsundur…” “Eee hepsini biz yap›yoruz be yaav. Bütün yemekleri, bulafl›klar›, tabaklar›, çatallar›, çamafl›rlar›... Kendi hasta. Hepsini ben yap›yorum temizli¤in. Ondan sonra pazar›n› götürüyorum, getiriyorum. Ne yapal›m bafl›m›zdan
42
kaymas›n da. Allah muhafaza... O da benim emsal. Ama yürümüyo ki, tembelin teki. Yürüyüfl yapsa, devaml› kofltursa mesela sa¤l›kl› olur. E bütün gün otur otur... Kar› hareket etmiyo ki yerinden k›p›rdam›yor. “ “Sen de aksine çok hareketlisin amca. Yakalayam›yoruz seni bir türlü.” “Eee koflturucan art›k sen de. Tamam iflte, baya fley yapt›n›z siz de. E sen de ilave et bunlara mesela, n’olur? ‹flte çarfl› oldu¤u gibi kesat... Ne gelen var ne giden. Yani gitgide daha kötü oluyo.” “Kriz yaflan›yor.” “Tamam, kriz olsun. Bak afla¤›da herkes kapat›yo. Yar›s› kapal›. Kalacak olan bikaç firma var burda. Geri taraf› hep kapat›r.” “Ne olacak diyorsun peki amca? Ne olacak bunun sonu?” “Bu iflin sonunda dört tane dükkan kalacak. Gerisi öyle bombofl kalacak. Öyle...” Necati Amca y›llard›r gitmemifl köyüne belli ki. Birkaç dakika düflünüyor sessiz sessiz. Kim bilir neler geçiyor akl›ndan. Böyle derin düflünceye dald›¤›nda soru sormak gelmiyor içimizden. Onu o dünyas›ndan s›y›r›p çekmek istemiyoruz. Sanki düflündüklerimizi anlam›fl gibi birdenbire konuflmaya bafll›yor. Akl›ndan memleketi geçiyormufl me¤er Necati Amca’n›n. Y›llard›r görmedi¤i akrabalar›, arkadafllar›, efli dostuymufl düflündü¤ü… Hep ekmek paras› peflinde koflturmaktan, geçimini düzeltmeye çal›flmaktan f›rsat› olmam›fl köyüne gitmeye. Aç›kça söylemese de… “Siz yak›n zamanda o taraflara gitmez misiniz?” “Efendim?” “Alt›noluk, Ören… O taraflara gitmez misiniz?” “Gideriz belki neden?” “Turizm yeri oralar yaav. Ayval›k, Muradiye, Edremit… Yan yana hep birbirine. fiimdi bir taflla 5 kufl vuracaks›n. fiimdi gitti¤in zaman Kufladas›’na, Kufladas› gibi Alt›noluk var, Akçay var, Ören var, Ayval›k var… Hepsi birbirine çok yak›n. Bizim yak›nlar hep oralarda be yaav.” “Köyüne neden hiç gitmiyorsun amca?
Madem bu kadar senedir gitmiyorsun... Neden bir tatil yapm›yorsun?” “E gidemiyoruz iflte. Han› kaparlar elimizden burda be. Baflka yabanc› kapmas›n.” “Gelirler mi ki?” “Gelirler be yaav. Yok, ben bekliyorum buras›n›.” “Bir hafta biz nöbet tutsak...” “Basar›m giderim yaav. Cuma gecesinden giderim. Pazar günü gece arabas›na biner gelirim. Basit yani kolay...” “Yine de b›rakmam diyorsun yani.” “Ama masraf olur masraf be. Üç dört gün yedi¤in ooo...” Belki y›llard›r gitmedi¤i köyünü b›rakt›¤› gibi bulamayaca¤›ndan korkuyor Necati Amca’m›z. Belki 16 y›ld›r görmedi¤i yerlerin hayallerindeki gibi kalmas›n› istiyor. 16 y›lda ‹stanbul’un nas›l de¤iflti¤ini görünce köyüne gitmekten vazgeçmifl belki. Para da bunun bahanesi olmufltur. Sormuyoruz bunu Necati Amca’ya. E¤er varsa yaras›n› deflmeyelim diye…
“Gitmem. Hem kaset camias›n› severim ben. Bu zaman ekonomi zaman› yaav. Herkes flimdi befl kurufl ar›yo. Eeee bana müsaade etceniz mi?” “Hemen mi? Valla doyamad›k biz sana…” “E daha bifley kalmad› be yaav. Ç›kmaz daha bifley. Hem ben size yaz›p vericem dedim. Ondan bakars›n›z be yaav.” Art›k Necati Amca’y› tutman›n imkan› yok. Elindeki çay barda¤› yar›s›na kadar dolu olmas›na ra¤men bir dikiflte içiyor. Barda¤› h›zla yerine koyup ilk andan beri üzerinde olan kalk›fl pozisyonunu tamaml›yor. Boya sand›¤›n› orada b›rakarak ‹MÇ’nin bloklar›na kofluyor. Biz kay›t cihaz›n› kapatal›m yerine koyal›m demeden o çoktan karfl› blo¤a varm›fl bile. Zaman çal›flma zaman›. Zaten yeterince vaktini ald›k onun. Daha yap›lmas› gereken o kadar çok ifli var ki… ‹lk karfl›laflmam›zda yaz›l› olarak vermeyi vaat etti¤i yaz›n›n da sözünü alarak ayr›lmak zorunda kal›yoruz. Arkas›ndan ba¤›r›yoruz… “Necati Amca! Necati Amcaaa! Bize son bir poz ver. Foto¤raf›n› çekelim oradan.” Necati Amca o ana kadar göstermedi¤i bir flirinlikle gülüyor bize. fiapkas›n› ç›kar›p sall›yor, televizyonlarda gördü¤ü flapka sallayan cumhurbaflkanlar› gibi... Yüzündeki gülümsemesini çok uzakta olmam›za ra¤men görüp s›cakl›¤›n› hissediyoruz. Yine bizi hayretler içinde b›rakarak kayboluyor katlar›n aras›nda. Bize de bombofl koridorlara bakmak kal›yor… ‹çimizde onunla tan›flman›n yaratt›¤› tarifsiz duygularla...❏
emperyalizme ve savafla karfl› 16. gençlik ve ö¤renci festivali; bu y›l venezüella’n›n baflkenti caracas’ta yap›ld›. bu festivale türkiye’ den kat›lan gençlik federasyonu üyeleri ferhat özdemir ve aygün kumru ile festival ve venezüella üzerine sohbet ettik...
tav›r
röportaj
“chavez”in ülkesindeydik... Venezüella’ya neden gittiniz? Ve bu iletiflimi nas›l sa¤lad›n›z? “Dünya Emperyalizme Ve Savafla Karfl› Gençlik Festivali”nin 16.’s› Venezüella’da düzenleniyordu. Böyle bir festivalde biz de Gençlik Federasyonu olarak, ilerici gruplarla, antiemperyalist insanlarla birlikte olmay› ve onlarla ba¤lar›m›z› gelifltirmeyi istedi¤imizden dolay›, bu sene kat›lma karar› ald›k. ‹lk kez uluslararas› bir organizasyona kat›ld›k. O yan›yla bizim için daha heyecan vericiydi. Venezüella’da olaca¤›n› (ki zaten gelene¤i gere¤i ilerici ülkelerde oluyor) biliyorduk daha önceki festivallerden. Mesela daha önce 1997’de Küba’da, 2001’de Cezayir’de yap›lm›flt›. 2009’da da Vietnam’da yap›lacak. Festivali kim örgütledi? Festivali örgütleyen “Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu”. Bu federasyon yaklafl›k 60 y›l önce kuruluyor, eski sosyalist ülkelerin komünist partilerinin gençlik örgütlerinin bir araya gelmesiyle kuruluyor. fiu anda da bafl›n› bu gruplar çekiyor ama birçok sosyalist, anti- emperyalist grup var bu federasyonun içinde. Dört y›lda bir düzenleniyor. Festivalin içerisinde kendilerini ifade etmelerini sa¤layan etkinlikler, paneller ve tart›fl›labilecek birçok konu var. Emperyalizmden, e¤itime, bilime ve emperyalizmin sald›r›lar›na kadar genifl bir çerçevede tart›flma konular› oluflturuluyor. Ayr›ca çeflitli ülkelerden gelen gruplar açt›klar› standlarla kendilerini tan›tma ve birbirlerini tan›ma imkân› yakal›yorlar. Dedi¤imiz gibi biz de di¤er ülkelerdeki bu yap›larla ba¤lar›m›z› gelifltirmek ve ülkemizdeki devrimci mücadeleyi tan›tmak için bu festivale
kat›ld›k. Venezüella’da bizi gönüllüler karfl›lad›. Gönüllüler diye bahsetti¤imiz kifliler halktan bu ifl için talip olmufl insanlard›. Oldukça misafirperver ve güler yüzlüydüler. Bizim oradaki tüm ihtiyaçlar›m›zla ilgilendiler. Organizasyonun içinde kaç ülke var? 132 ülkeden yaklafl›k yirmi bin delege kat›ld›. Bunlar›n aras›nda en fazla delegeyle kat›lan; Küba, Vietnam, Kuzey Kore gibi ülkelerdi. Örne¤in Küba 1500 kifliyle kat›ld›. Venezüella’ya ilk vard›¤›m›zda birçok ortak yön gördük, belki de bütün ezilen ülkelerin ortak yönü bunlar. Mesela gecekondular bizim baflta çok dikkatimizi çekmiflti. Duvarlar› tu¤lalarla örülmüfl fakat birço¤unun duvarlar› boyanmam›flt›. Bizdeki gecekonduya orada “baryo” ismini veriyorlar. Görünüfl ve yerleflim itibariyle bizim ülkemize benzeyen birçok yönü vard›. Baz› evler da¤lar›n eteklerine, baz›lar› ise flehrin kenar›na kuruluydu. Venezüella, Amerika ile ba¤lar›n› Chavez’in iktidara gelmesiyle birlikte yani birkaç y›ld›r koparm›fl durumda, bu y›llarda ne de¤iflmifl? Chavez, 1998’de seçimle iktidara geliyor, yani yaklafl›k yedi y›ld›r. Daha önce 1994’te orduda komutanken bir giriflimle, darbe giriflimiyle iktidar› almay› hedefliyor ancak baflar›l› olam›yor ve sürgün ediliyor, sürgün yaflam›n› ise Küba’da geçiriyor. 1998’de seçimlerle iktidara geldikten dört y›l sonra 2002’de Amerika’n›n k›flk›rtt›¤› karfl› devrimciler iktidara bir darbe düzenliyorlar ve Chavez’i k›rk sekiz saat rehin al›yorlar. Ama yok-
sul halk›n ve ordunun düzenledi¤i bir operasyonla Chavez kurtuluyor ve iktidara tekrar devam ediyor. Asl›nda 2002’den bu yana Chavez, Amerika’ya karfl› daha net tav›r al›yor. Yaln›z hala flöyle çarp›kl›klar da var ki olmamas› da eksik olurdu, Coca Cola’n›n Mc Donalds’›n, yani emperyalist tekellerin pazarlar› var. Venezüella en çok su s›k›nt›s› çeken ülke ama orada su da Coca Cola da ayn› fiyata sat›l›yor. Chavez bunlara karfl› yeni yeni bir alt yap› oluflturuyor, halk› bu noktada bilinçlendirme, örgütleme çal›flmas› yap›yor. Aslen K›z›lderili olan ve inflaat iflçileri örgütlenmesinde yer alan bir iflçiyle konufltuk. Ve onun anlatt›klar› asl›nda son befl y›lda yaflananlar› çok iyi özetliyordu. Daha önce gecekondularda yaflayan insanlar topraks›z ve iflsizlermifl ama bugün bu insanlar›n topraklar› ve iflleri var. ‹flsizli¤e karfl› önlemler al›n›yor. Tekellerin ifllemeyen fabrikalar›na devletlefltirmeyle el konuluyor ve bu fabrikalarda iflsiz insanlar çal›flt›r›lmaya bafllan›yor. Henüz yeni yeni hayata geçirilmeye çal›fl›lan fleyler bunlar. Örne¤in her mahallede oluflturulan ve misyon ad› verilen e¤itim birimleri ve sa¤l›k birimleri var. Bunlar da yine Küba’dan gelen e¤itimciler, ö¤retmenler ve doktorlardan olufluyor ve bu kiflilerin yerini daha sonra Venezüellal› doktorlar ve e¤itmenler al›yor. Bu e¤itim birimleri her mahallede var. Halk›n e¤itim düzeyini gelifltirmek için kurulan birimler bunlar. Sa¤l›k alan›nda Küba’daki sa¤l›k birimleri örnek al›narak her mahallede kurulan ve 24 saat aç›k olan sa¤l›k birimleri var. Bu birimlerde flu anda Kübal› doktorlar çal›fl›yor. ‹flçi örgütlenmesinde yer ald›¤›n› söyledi¤imiz bu kifli daha öncesinde bu birimler yokken paras›zl›ktan has-
43
ama ö¤rendi¤imiz, sevindirici bir haber de vard›. fiu ana kadar bu operasyonlarda befl bin Amerikan askeri öldürülmüfltü. Kolombiya’da gerillalar›n verdi¤i mücadelede hiç flehit verilmemifl. Yine bir bölgede Amerika’n›n, Kolombiya’da bir kente yapt›¤› bir operasyon var.
tane kuyruklar›nda ölen insanlar›n oldu¤unu ama bugün art›k olmad›¤›n›, herkesin sa¤l›k hakk›n› elde etti¤ini anlat›yor. Gençlik toplant›s› kaç gün sürdü? Ne amaçlan›yordu? Sekiz gün sürdü. Bu festivalde hedeflerden ilki yani Venezüella’da olmas›n›n nedeni Chavez’i desteklemek ve ‹ktidar›n› güçlendirmek amac›n› tafl›yordu. Sekiz gün yap›lan tart›flmalar boyunca kara listeler, emperyalizmin oluflturdu¤u terör listeleri ve emperyalizmin politikalar› sorguland›. Bugün gençli¤in ABD’ye, AB’ye ve emperyalizme karfl› verdi¤i demokrasi mücadelesi tart›fl›ld›. 132 ülkeden yirmi bin kat›l›m oldu¤unu söylediniz. Peki, bu yirmi bin insan kaç kifliyi temsil ediyor? Bu gerçekten genifl bir soru ve tahmini bir cevap vermek de do¤ru olmaz. Türkiye’den biz gittik, TKP, Kald›raç ve Kürdistan Gençlik Örgütlenmesi olarak da Almanya’dan gelen bir grup vard›. Bu festivale devrimci, demokrat, ilerici, çeflitli flekillerde emperyalizme karfl› mücadele veren reformist, revizyonist, oportünist diye de adland›rabilece¤imiz kifliler hatta Troçkistler, anarflistler de var içlerinde. Yani anti-emperyalist olan, anti-faflist olan tüm örgütler kat›l›yor, bu yan›yla pek çok kesimi temsil ediyorlar.
Sekiz günlük festival içinde sunumlar d›fl›nda neler yap›ld›? Sürekli aç›k olan standlar vard›. Bu stand-
44
larda hem gençlik örgütlenmeleri hem de ülkelerinde ba¤›ms›zl›k mücadelesi veren örgütler vard›. Bu kat›l›mc›lar, delegasyonlar kendi kültürlerini tan›tan ve mücadelelerini anlatan ürünlerin oldu¤u standlar açm›fllard›. Biz de kendi mücadelemizi anlatt›k, hapishanelerde yaflam›n› yitiren 120 kifliyi anlatt›k. ‹spanyolca haz›rlad›¤›m›z bir metin vard› ve bugün ülkemizde yaflanan tecrit politikas›n› ve bu politikalar sonucunda yaflam›n› yitiren 120 kifliyi anlat›yordu ve bu metin yüzlerce kifliye ulaflt›. Metini okuyan ve a¤layan birçok insan da vard›, duygulananlar ve kazanaca¤›m›z› söyleyen insanlar da vard›. Bunun yan› s›ra kültürel anlamda örne¤in; Vietnam’›n bir günü vard› bu günde Vietnam danslar› ve kültürüyle Vietnam tan›t›ld›, ayr›ca ülkelerinden getirdikleri müzik gruplar› da sahne alarak dinleti sundular. Bizim bu anlamda pek etkinli¤imiz olmad›. Bu festivale ilk defa kat›l›yoruz ve do¤al olarak tecrübesizliklerimiz de vard›. Politik olarak verdi¤imiz mücadeleyi ve bunun kültürel olarak bize/halka nas›l yans›d›¤›n› anlatt›k ‹spanyolca haz›rlad›¤›m›z tan›t›m broflürlerini da¤›tt›k. Bu flekilde Latin Amerika’daki (kat›l›m en çok buradan gerçekleflti) ve Kolombiya’daki gençlere ulaflt›k. Kolombiya devleti daha sonra kendi ülkesinden kat›lan bu kiflileri terörist ilan etti. Bizim Kolombiya’dan gelen arkadafllardan ö¤rendi¤imiz: Irak’ta bir savafl ve katliam var ama Kolombiya’da bu katliamdan daha büyük bir katliam yaflan›yor. ABD yirmi bin kifliden büyük silahlardan oluflan bir donan›mla bölgede yürütülen mücadeleye karfl› bir operasyon bafllatm›fl durumda. Gerçek anlamda kanl› ve zalimce bir operasyon yap›yor
Bahsetti¤iniz festivalden ne sonuç ç›kt›? Gençlik Federasyonu buradan nas›l bir kazan›m elde etti? Bu festivalin ilerici, demokrat ve devrimci gençli¤e nas›l katk›s› olmufltur? Bu festivalin amac› bir anlamda da bu gruplar aras›ndaki ba¤› güçlendirmek, enternasyonal dayan›flmay› ve mücadeleyi de gelifltirmek. O anlamda bir ileriye tafl›nma oldu. fiöyle bir etkinlik düzenlendi örne¤in; antiemperyalist bir mahkeme kurulmufltu. Bütün ülkelerin delegelerinin kat›l›m›yla oluflturulmufltu bu mahkeme; binlerce insan›n önünde emperyalizm yarg›land›, suçlar› ortaya konuldu ve mahkum edildi. Buradan ç›kan sonuç da emperyalizme karfl› mücadele edilmesinin gereklili¤iydi. Daha sonra Chavez’in yapt›¤› konuflma da bu yöndeydi. Chavez, “Her yöntemi bizim ülkemiz için de deneyebilirler ama her türlü bedeli öder ve onlar› ülkemize sokmay›z” dedi. Bu festivalin ard›ndan bir sonuç bildirgesi ç›kt› m›? Ç›kt›. Bu sonuç bildirgesinde, emperyalizme karfl› mücadele edilmesi gerekti¤i, dünyan›n do¤al kaynaklar›n›n emperyalizm taraf›ndan sömürüldü¤ü ve buna karfl› her yönüyle mücadele edilmesi gereklili¤inin alt› çizildi. Yani belirli bir site kurulur ve kat›lan tüm ülkeler bir eylem karar› al›nd›¤›nda haberdar olur ve eylem örgütlenir gibi bir sonuç ç›kt› m› mesela? Net bir eylem program› ç›kmad› ancak bu festivali organize eden Uluslararas› Gençlik Federasyonu dünyadaki gençlik örgütlenmeleriyle irtibat halinde olan bir organizasyon. Ülkelerde flekillenecek mücadele kendi özgünlükleriyle flekillenecek bir fley ama dedi¤imiz gibi net bir eylem program› ç›kmad› oradan. Sadece mücadelenin gereklili¤i ve mücadele edilmesi noktas›nda bir birliktelik ç›kt›. Sonuç olarak festivalin bitiminden bir gün önce yap›lan mahkemede Bush ve emperyalizm yarg›land› bahsetti¤imiz gibi. Ama net bir eylem program› ç›kmad›. Peki, siz bu 132 ülkedeki örgütlerle federasyon d›fl›nda iliflkiye geçmek için herhangi
bir giriflimde bulundunuz mu? Tabi federasyon d›fl›nda mail adresleri ile ya da bunun gibi birçok yöntemle ba¤lant› kurmaya çal›fl›yoruz. Kültürel olarak da politik olarak da onlarla görüflüyoruz ve sorunlar›m›z› paylafl›yoruz. Festival d›fl›nda bir koordinasyon da vard›: Bolivar’daki “Tasaa Kurtulufl Koordinasyonu”. Bu koordinasyona, sadece Latin Amerika ülkelerinde bulunan gençlik ve devrimci örgütlenmeler kat›ld›. ‹çlerinde uzun y›llard›r mücadele eden ve emperyalizme ciddi anlamda darbe vuran ve ABD’nin kara listesinde yer alan örgütler vard›. Bu koordinasyonun amac› Latin Amerika’n›n kurtuluflu için her türlü eylemi yapmak! Di¤er ülkelerden sadece Türkiye kat›l›mc› olarak kabul edildi ve sonuç deklarasyonunda Türkiye’deki direnifle destek verilmesi ve sürekli irtibat halinde olunmas› karar› al›nd›. Festival sayesinde farkl› ülkelerden gelen yirmi bin insanla birlikte oldunuz, gözlemledi¤iniz kadar›yla gençli¤in genel durumundan bahseder misiniz? Öncelikle gençli¤in ciddi anlamda örgütlenmesi gerekiyor. Her ne kadar adlar›na sosyalist dense de emperyalizmin dayatt›¤› kültürle yaflayan, bireycileflmifl, kafas›ndaki düflünceler apolitikleflmifl, içi boflalm›fl birçok insan da vard›. Kendi kültürlerini orada ifade etmek yerine, sabahlara kadar hip hop müzi¤iyle dans edip içiyorlard›. Ama bir yandan da kendi içlerindeki dayan›flmay› ve ba¤lar› korumufl, buradan yola ç›karak ileriye gitmeye, mücadele etmeye çal›flan gençler de vard›. Az da olsa Avrupa’dan da vard›. ‹spanya’dan,
Danimarka’dan, ‹talya’dan… Latin Amerika’dan gelenler kendi kültürünü bir bak›ma korumaya çal›flm›fl ve kimseden etkilenmemifl. Yani bir yandan hofl vakit geçirmek, yaz tatillinde gezmek, e¤lenmek için gelen bir kesim vard›. Bir yandan da dünyadaki kötü gidiflata dur demek isteyen bir gençlik vard›. Yine bu çat›flma da orda göze çarp›yordu. Mesela bir grup bir tarafta insanlar gece dörde kadar hip hop müzik eflli¤inde dans ederken, içki içerken; bir tarafta zaman›n› insanlarla sohbet etmeye ay›ran, yar›n yapaca¤› fleylere haz›rlanan insanlar vard›. Bunlar pratikte ilk göze çarpan fleylerdi. Her ülkenin konuflma tarz› farkl›d›r fakat emperyalizmin insanlara dayatt›¤› üslup ortakt›r. ‹nsanlar›n konuflmalar›na bakt›¤›m›zda o yine ayn› tarzda insanlar› ikiye bölebiliyordu. Ayn› fley giyim tarz› ve hareketler için de geçerli. Orada da yine iki ayr› gençlik vard›. Biraz önce K›z›lderililerden bahsediyordunuz. Yürüyerek geldiklerinden… Evet. Sekiz gün boyunca gece gündüz yürüyerek gelmifller. Çocuklu aileler de var içlerinde. Toplam 20 kifli kadard›. Bunlar kabile içindeki temsilcilerden oluflan bir topluluk. Dilimizin yetersizli¤inden dolay› çok ayr›nt›l› konuflamad›k. Kolombiya’da Venezüella’n›n s›n›r bölgesinde yafl›yorlar. Oradan temsilcileri 8 gün gece gündüz yürüyerek oklar› ve yaylar›yla gelmifllerdi. Yürüyerek gelmelerinin nedeni biraz yoksulluk ve ayn› zamanda kültürel de¤erleri, yani araç çok fazla kullanm›yorlar ki Venezüella sürekli ya¤›fl alan ve da¤lar›n yüksek oldu¤u bir ülke asl›nda. Oradaki da¤lar
Latin Amerika’ya göre daha alçak olan da¤lar ve yerliler de buradan yürüyerek gelmifllerdi. Amerika’n›n sald›r›lar› karfl›s›nda yaflad›klar›n› anlatm›fllard›. Örne¤in; kad›nlara ve çocuklara taciz ve tecavüz olaylar›n›n yafland›¤›n› anlatt›lar. Köylerinin bizim ülkemizdeki gibi boflalt›ld›¤› ve köylerde emperyalizme karfl› mücadele eden ve isimleri bilinen kiflilerin öldürüldü¤ünü anlatt›lar. Festivale gelmelerinin nedenlerini de Latin Amerika’n›n kurtuluflunu ve kendi kurtulufllar›n› büyüttüklerini düflündükleri için gelmifllerdi. Latin Amerika’da Bolivar ciddi anlamda halk›n öncüsü konumunda. Bolivar 1800’lü y›llar›n sonlar›nda Latin Amerika’y› befl ülkenin iflgalinden kurtar›yor. Kendisi de aslen ‹spanyol ve zengin bir aileden geliyor. Latin Amerika’n›n milli demokratik devrimini yapm›fl bir devrimci. Bu yan›yla Latin Amerika’da Bolivarc› olmak özgürlük istemek ve sosyalizm istemekle eflde¤er ki, oluflturulan birliklerde öne ç›kart›lan temel fliar da Bolivarc› devrim. Bolivar’›n yaflad›¤› dönemde sosyalizm kavram› ç›kmam›flt› ortaya ama bugün Latin Amerika’da Bolivarc› olmak sosyalizm istemekle eflde¤er. Venezüella’da halk sizi nas›l karfl›lad›? Ayn› s›cakl›k onlar için de geçerli ayn› zamanda. Onlar da bizim gibi geri kalm›fl ve ezilmifl bir ülke asl›nda böyle bak›l›rsa birçok ortak yönümüz olan bir ülke. ‹nsanlar›n›n yoksul olmas› ve yoksulluk içinde büyümesi, gecekondularda yaflamas›, bundan dolay› ba¤lar›n›n daha güçlü olmas› örnek olarak verilebilinir. En çok hangi yönleri bize benziyor? Gecekondular› benziyor. Oraya gitti¤imizde Gazi’yi, Armutlu’yu düflündük. Kültürel anlamda dini inançlar gelenekler anlam›nda birbirinden çok farkl› ülkeleriz. Evet, politik anlamda yaflad›klar›m›z aç›s›ndan benzerlikler var. Dünyan›n neresinde olursa olsun ezilen halklar ayn› ac›y› yafl›yorlar. Gecekondulara bakt›¤›m›zda boyas›z, tenekelerden yap›lan gecekondular, sokaklarda la¤›m sular› ak›yor, yollar asfalts›z. Sosyalizme do¤ru ad›m atan bir ülke ama daha yolun bafl›nda. Yapaca¤› çok fley var. En büyük engel nedir? fiöyle; en büyük engel asl›nda henüz ciddi anlamda tekellere karfl› bir duruflun olmay›fl› ve halk›n politik ve kültürel aç›dan geri olmas›. Orada e¤itim misyonlar›n›n oluflturulmas›n›n temel nedeni de bu. Teflekkürler...❏
45
haber-yorum FiLMEK‹M‹ 30 Eylül’ de Bafll›yor Bu y›l 30 Eylül - 6 Ekim 2005 tarihleri aras›nda düzenlenecek olan “Filmekimi”, ‹stanbul Beyo¤lu Emek Sinemas›’nda gerçekleflecek. “Filmekimi” program›nda, Cannes ve Berlin film festivalinde izlenen Lars von Trier’in “ABD - F›rsatlar Ülkesi” üçlemesinin “Dogville”den sonra gösterime girmesi beklenen ikinci filmi “Manderlay”; Michael Haneke’nin Cannes’da En ‹yi Yönetmen ödülünü kazand›¤› psikolojik gerilim - siyasi tafllama “Caché / Sakl›”; bu y›l Berlin Film Festivali’nde en iyi Avrupa filmine verilen Mavi Melek ödülünü kazanan ve feda eylemcilerini konu alan “Paradise Now” (Cennet, fiimdi) ve yine Berlin’de En ‹yi Müzik dal›nda Gümüfl Ay› alan Jacques Audiard’›n “De battre mon coeur s’est arrêté / The Beat That My Heart Skipped.” adl› filmler gösterilecek.❏
“Paradise Now”
Mete Sezer Yaflam›n› Yitirdi Bir süredir Ankara Üniversitesi T›p Fakültesi ‹bn-i Sina Hastanesinde karaci¤er yetmezli¤i nedeniyle tedavi gören, ‹stanbul fiehir Tiyatrosu’nun emekli sanatç›lar›ndan Mete Sezer, 3 A¤ustos günü tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. 1935 Ordu / Ünye do¤umlu olan Mete Sezer, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’n›n yan› s›ra Halk Oyuncular› ve Münir Özkul ile birlikte çal›flm›flt›. 1955 y›l›nda fiehir Tiyatrosu’na giren Sezer, 1984’te emekli oldu. Son dönemlerini Anamur’da geçiren Mete Sezer 4 A¤ustos’ta topra¤a verildi. Sezer’in oynad›¤› oyunlardan baz›lar› flöyle:1959; Akif Bey, Bir Ziyaret, 1960; Bafl Sayfa, Kral Lear, Fazilet Eczanesi; 1961; 3. Selim, Tarla Kuflu, 1962; Göç, Günefl Batarken, Macbeth, 1963; Fizikçiler, 1964; Sezuan’›n ‹yi ‹nsan›, Kuru Gürültü. Mete Sezer, fiehir Tiyatrolar› Genel Sanat Yönetmeni Mazlum Kiper ile birlikte 1969 y›l›nda “Ay Batt›” adl› oyunda da rol alm›flt›.❏
6. Can fienli¤i ‹ptal Edildi! Can Yücel an›s›na befl y›ld›r Datça’ da düzenlenen “Can fienli¤i” nin 6.’s› bu y›l yap›lamad›. Datça Belediyesi, maddi olanaks›zl›klar nedeniyle bu y›l flenli¤i düzenleyemeyece¤ini aç›klam›fl, ancak baflka sponsorlar bulunarak, düzenleme komitesince flenli¤e devam karar› al›nm›flt›. Can yücel’in efli Güler Yücel, belediyenin flenlikten deste¤ini çekmesini, ayr›ca yeni Toplant› ve Gösteri Yürüyüflleri Kanunu’nun, güvenli¤i sadece düzenleme komitesine vermesini gerekçe göstererek; güvenlik kayg›s› tafl›d›¤›n› belirtip flenli¤i iptal etti¤ini duyurdu. fienli¤in Genel Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar, Yücel ailesinin iptal karar›n› uygun bulmasalar da kabullendiklerini belirtti. Sayar, Can fienli¤i’ni önümüzdeki günlerde Datça d›fl›nda bir ilde mutlaka düzenleyeceklerini de ifade etti. Datça Emniyet Müdürlü¤ü’nün, Güler Yücel’e “Olay ç›kabilir, çeflitli duyumlar›m›z var” demesinin iptal karar›nda etkisi oldu¤u belirtiliyor.❏
“HEY G‹D‹ KARADEN‹Z” Kaz›m Koyuncu An›s›na Yap›ld› Bu y›l üçüncüsü yap›lmak istenen ancak bu gecenin fikir babas› olan, ayn› zamanda konser program›nda yer alan müzisyenlerden Kaz›m Koyuncu’nun, yakaland›¤› kanser hastal›¤› nedeniyle tedavi gördü¤ü hastanede, konserden bir gün önce yaflam›n› yitirmesinin ard›ndan 21 A¤ustos tarihine ertelenen “Hey Gidi Karadeniz” konseri, Kaz›m Koyuncu’nun an›s›na düzenlendi. 21 A¤ustos günü saat 20.00’de Harbiye Cemil Topuzlu Aç›khava Tiyatrosu’nda gerçekleflen konsere, Koyuncu’nun müzisyen arkadafllar›, sevenleri ve ailesi kat›ld›. Yaklafl›k 5000 kiflinin kat›l›m›yla gerçekleflen konsere Fuat Saka, Bayar fiahin, Sunay Ak›n, fievval Sam ve ‹brahim Can kat›l›rken; Grup Yorum, Leman Sam, Hilmi Yaray›c›, Haluk Levent, Nazan Öncel, Yaflar Kurt, Mor ve Ötesi ve Y›rt›k Uçurtma konuk sanatç› olarak gecede yerald›lar. Kaz›m Koyuncu’nun Yedikule Hisar›’nda gerçeklefltirdi¤i konser görüntülerinin yay›nland›¤› anma gecesinde Haluk Levent’in Koyuncu an›s›na çekti¤i klipin görüntülerine de yer verildi. Anma; tepilen horonlarla, Koyuncu an›s›na söylenen türküler ve flark›larla sona erdi. Konserin geliri ise Türkiye E¤itim Gönüllüleri Vakf›, Türkiye Kanserle Savafl Vakf› ve Nesin Vakf›’na verildi.❏
46
nokta haber Grup Yorum
29 Temmuz 2005 Tunceli Belediyesi’nin alternatif olarak düzenledi¤i Kad›n Evi aç›l›fl›nda 1500 kifliye seslendi.
16 Ağustos 2005 Hac›bektafl fienlikleri’nde düzenlenen alternatif etkinlikte yaklafl›k 500 kifliye seslendi.
20 Ağustos 2005 Harbiye Aç›khava Tiyatrosu’nda, 20.y›l vesilesiyle düzenlenen konserde yaklafl›k 7000 kifliye seslendi.
21 Ağustos 2005 Kaz›m Koyuncu an›s›na düzenlenen, 5000 kiflinin izledi¤i “Hey Gidi Karadeniz Gecesi”ne konuk sanatç› olarak kat›ld›, bir flark› seslendirdi.
27 Ağustos 2005 Antakya’da Asi Gazetesi’nin düzenledi¤i konserde yaklafl›k 3000 kifliye seslendi.
3. PAM Çevre K›sa Film Festivali 21 Eylül’ de 3. PAM Çevre K›sa Film Festivali, bu y›l “çocuk ve çevre” konulu özel bir temayla, 21–25 Eylül tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek. 21–25 Eylül 2005 tarihleri aras›nda düzenlenecek olan festivalde, ulusal ve uluslararas› çevre konulu film gösterimleri, çevre temal› film ve öykü yar›flmalar›n›n yan› s›ra sergi, söylefli, müzik dinletisi gibi etkinlikler yap›lacak. 21 Eylül’de aç›l›fl› yap›lacak olan festival program›nda bu y›l, Türkiye, Cervantes-‹spanya Kültür Merkezi, Hollanda Baflkonsoloslu¤u, Fransa Kültür Merkezi deste¤i ile ‹spanya, Hollanda ve Fransa’dan k›sa filmler yer alacak. Ayr›ca ‹ran, ABD ve Afrika’dan da k›sa filmler gösterilecek. Prof. Dr. Orhan Kural ve Ediz Hun’un söyleflileri ile kat›laca¤› festival kapsam›nda, Bak›rköylü Sanatç›lar Derne¤i (BASAD) ve Do¤al Hayat› Koruma Vakf› da çevre temal› çeflitli etkinlikleri ile yer alacaklar. Bu y›l›n özel temas› “Çocuk ve Çevre” olarak belirlenen festivalde özel programlar da uygulanacak. Gösterim program›nda, 11 Eylül 2001 tarihinde ‹kiz Kulelere yap›lan eylem sonras› 11 ülkeden 11 yönetmenin yapt›¤› k›sa filmler de izleyicilere sunulacak. ‹ran’dan Samira Makhmalbaf, Amerika’dan Sean Penn ve Bat› Afrika’dan Idriissa Quedraogo’nun filmleri de izletilecek filmler aras›nda yer al›yor. Festival kapsam›ndaki tüm etkinlikler ücretsiz olacak.❏
Penguen Dergisi’ ne Yeni Dava Aç›ld›! “Penguen” isimli haftal›k mizah dergisine, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an’dan sonra, Kültür ve Turizm Bakan› Atilla Koç da “kiflilik haklar›na hakaret edildi¤i” iddias›yla dava açt›. “Penguen”in 14 Temmuz 2005 tarihli say›s›nda, Mansur fiebboy’un Koç hakk›nda “oyalama bakan›”, “gündem oluflturma bakan›” ve “dalga geçilme bakan›” ifadelerine yer veriliyor; ayr›ca “Hem belki de Atilla Bey hasta. Bir rahats›zl›¤› var. Öte yandan bu millet, normal insan› Meclis’e göndermez ki. Hem normal insan milletvekili olmaz ki bi kere. Bu insanlardan baflbakan, bakan, milletvekili yaparak kurtulmaya çal›fl›yor bu millet hep. O iflini lay›k›yla yap›yor ve uyuyor.” deniliyordu. Aç›lan davan›n dilekçesinde Koç’un avukat› taraf›ndan, daval›lar Penguen Dergisi imtiyaz sahibi Erdil Yaflaro¤lu ile Yaz› ‹flleri Müdürü Fatih Solmaz’dan 20 bin YTL manevi tazminat ödemeleri talep edildi. “Penguen” dergisinden davaya iliflkin yap›lan aç›klamada “Atilla Koç’un, bir mizah dergisi taraf›ndan rencide edilmesine gerek yok. Çünkü zaten kendisi, ifl toplant›lar›nda, kameralar›n karfl›s›nda uyuyarak, kendisini aç›kça rezil etmektedir. Baflka birilerinin bunu yapmas›na gerek kalmad›¤› gibi, bakandan daha iyi yapan› da olamaz. Devletin bir bakan›, icraatlar›ndan çok, uykular›yla haber olmakta; halk› yönetenlerin nas›l bir durumda olduklar› görülmektedir. Koç, mizah dergileriyle u¤raflaca¤›na, herkesin gözü önünde, iflbafl›nda uyuma al›flkanl›¤›ndan kurtulmal›d›r.” denildi.❏
47
Bir Devrimcinin Kaleminden: “USTAMIN O⁄LU DUYDUN MU?” 17 Haziran 2005 tarihinde Tunceli’nin Ovacık ilçesi Mercan vadisinde on altı arkadaşıyla birlikte katledilen Ökkeş Karaoğlu’nun yazdığı “Ustamın Oğlu Duydun mu?” adlı roman, Kardelen Yayıncılık tarafından yayınlandı. Kardelen Yayıncılık kitap hakkında şu bilgileri veriyor: “Ökkeş Karaoğlu,(…) yaşamını halkların kurtuluşuna adamış bir komünistti. Ve bu uğurda verdiği kavga içersinde sınanmıştı, çelikleşmişti. Şehit düştüğü o topraklar onun, sevdasına, direngenliğine, aşkına, tanıklık etmişti. Bundandır ki, yaşadığı ve zulasında biriktirdiği, acı, tatlı yani yaşama dair ne varsa bunların bir kısmını ‘Ustamın Oğlu Duydun Mu?’ adlı romanına aktarmıştı. Şehit düşmeden kısa bir süre önce bitirdiği ve yayınevimize verdiği bu romanında, kendi yaşamından kesitler bulunmakla birlikte, tanık olduğu ve halen kendisini hissettiren feodal değer yargıları arasında sıkışıp kalan insanların yaşamlarından örnekler de bulunmakta.”❏
dvd... vcd... albüm...
Adile Yadırgı “Seyr-i Alem” Metropol Müzik
Hacı Bayrak “Esrar-ı Hak” Güvercin Müzik
48
Ali Ekber Çiçek “Bir Nefes” Anadolu Müzik (1 Albüm- 2 Belgesel VCD)
Tolga Sağ, Yılmaz Çelik, Muharrem Temiz, Erdal Erzincan “Türküler Sevdamız” İber Müzik
Özgür “Aman Gidelim“ Anadolu Müzik
Hüseyin Fırtına “Ezgilerin Kanadında Anadolu”” Anadolu Müzik
Dersim Halk Aşıkları “Sarraf” VCD Etno Müzik
Mehmet Çapan “Destana Dere Laçi” Etno Müzik