2005 42 ekim

Page 1

ISSN 1303-9113

2005/9

Say›:42 1.75 YTL - 1.750.000 TL (KDV’li)



tavır yerel süreli yay›n

tavır

kültür sanat yaflam›nda

Sahibi: İdil Kültür Yayın Org. Rek. Film. Tic. Adına: Muharrem Cengiz Genel Yayın Yönetmeni: Gamze Mimaroğlu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Ahu Zeynep Görgün Yazışma Adresi: İdil Kültür Merkezi İstiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 245 00 70 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara: İdilcan Kültür Merkezi Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap No: (TL): 1042- 30000 596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. (EURO): 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST. Ofset Hazırlık: TAVIR YAYINLARI Baskı: ASPAŞ Dağıtım: D-B-R

merhaba

Tuzun koktu¤u and›r bu... De¤erlerini yitirmenin, her fleyini üç otuz paraya satman›n örneklerini daha s›k görür olduk. Çürüme diyoruz bunun ad›na… Yozlaflma, kirlenme… Bir kere iflporta tezgahlar›na düflürmeyegör insanl›¤›n›; ad›na kapitalizm denilen bu sermaye düzeninin flarampolüne yuvarlan›r gidersin… Metin Kahraman iflte bu flarampolün dibindedir bugün… Tam iki y›l oldu, Abdi ‹pekçi’nin ellerinin alt›ndaki konuklu¤a bafllayal›… O eller nelere tan›kl›k etmedi ki? Hala oradalar. Orada kalmaya devam edecekler… Ta ki, flu yafll› dünyan›n en bilinen iflaretini parmaklar›yla gösterene dek!.. “Ayd›n”l›¤› subjektivizmlerinden ibaret sayanlara inat, yüzümüzü a¤artan ayd›nlar›m›z›n varl›¤›yla onur duyuyoruz. Fakir’lerle zenginlefliyor kültür da¤arc›¤›m›z. Fakir’lerle ayd›nlan›yor önümüz… Öyle bir kas›rga esti ki Amerika’da, “özgürlükler diyar›”n›n bütün yald›zlar›n› döktü yerlere… Katrina, ABD’nin gerçek yüzünü gösterdi tüm dünya halklar›na… “Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü?” diye sorduk Ezel Akay’a… Orhaneli’ndeki film platosunda yan›tlad› bunu ve di¤er sorular›m›z›… Penguen’le de konufltuk… Onlara aç›lan davalar›, iktidar›n mizaha tahammülsüzlü¤ünü ve Penguen’in mizah anlay›fl›n›… Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla…

Dostlukla...


tavır Aylık Sanat Dergisi ISSN 1303-9113

6

3

kapitalizm ve

çürüme

dizi furyası baflladı

8 devlet tiyatroları...

13

istanbul’da rock

rüzgarı

27

insan, de¤erleriyle insandır

19 ezel akay’la röportaj 39

penguen’le konufltuk...


grup yorum

güncel

kapitalizm ve çürüme “h›rs›zl›k, kapitalizmle büyüyen bir düflkünlüktür.” “Kapitalizm çürütür!” Bu tespit, defalarca yineletir kendini. Sadece aç b›rakmas›, k›tl›ktan k›r›p dökmesi, bombalarla katliamlar yapmas› de¤il sorun. Bunlarla birlikte, ba¤l›l›k, sadakat, sevgi, sayg›, dostluk, onur, erdem, saf ve temiz olmak gibi insana dair tüm de¤erleri de yok edip geçmesi, silindir gibi ezmesi gibi büyük sorunlar ç›kar›r ortaya. ‹nsan, kapitalizmin difllileri aras›na girmeye görsün; onun gibi düflünüp, onun gibi hissedip, onun gibi yaflamaya bafllar, tümden sat›l›¤a ç›kart›r insanl›¤›n›. Kapitalizmin kurallar›yla yaflamay› seçen biri, bundan sonra ayn› kurallar› tüm yaflam›na uygular ve kapitalizm gibi adileflir. Kapitalizm tüm insanlar› m› böyle yapar? Elbette de¤il. Böyle olsayd›, bütün bu adaletsizlikleri görüp baflkald›ranlar, devrimcileflerek yaflam›n› ortaya koyanlar olmazd›. Kapitalizmin bu yok etmeye dönük bütün bas›nc›na karfl›l›k, de¤erlerine, geleneklerine, yüzlerce y›ll›k ahlaki de¤erlerine sar›larak kendini koruyanlar elbette olmufltur, olacakt›r. Bir de kendini kapitalizmin dümen suyuna kapt›ranlar; nereye sürüklese oraya savrulan, benli¤i, bilinci, akl›, fikri bu ak›nt›da kaybolanlar… Bunlar o denli kifliliksizleflirler ki, kendi insanl›klar›na ait her fleyi sat›l›¤a ç›kart›rlar. Metin Kahraman… 12 Eylül karanl›¤› binlerce devrimciyi, vatanseveri, ayd›n› hapishanelere doldururken; birço¤unu da gemisini kurtarmaya itip kendi bireysel hesaplar›yla bafl bafla b›rakarak, kapitalizmin difllileri aras›nda ö¤üttü. Metin, böyle bir dönemde onur ve erdemi seçmifl, bedeli ne olursa olsun faflizmin bask›lar›na boyun e¤en, kapitalizmin ö¤üttü¤ü bir yaflam› reddetmifltir. Böyle düflünen sadece o de¤ildir, onun gibi düflünen baflkalar› da vard›r. Bir araya gelerek gelecek güzel günlerin müjdesini veren müzikler yapmaya karar verirler. Ve Grup Yorum ortaya ç›kar. Eylül karanl›¤›nda Yorum’un geliflmesini sa¤layan güç; sesi bo¤ulmaya çal›fl›lsa da 12 Eylül faflizmine direnen, bu konuda büyük bedeller ödeyen devrimci tutsaklard›r. Grubun geliflmesinin motor gücü, dört bir yan› faflizmin duvarlar› ve zulmü ile çevrilmesine ra¤men direnen ve her flart alt›nda direnilebilece¤ini, sosyalizm inanc›-

n›n yaflat›labilece¤ini gösteren devrimci tutsaklard›r. Bunlar› bilmeyen yoktur. Taraf›m›zdan onlarca kez dile getirilmifl, kitaplar›m›zda yer alm›flt›r. Grup içinde kolektivizmin nas›l hayata geçirilece¤inden tutal›m, hangi konular›n nas›l ifllenmesi gerekti¤ine kadar her konu tart›fl›lm›flt›r, yöntem bugün de ayn›d›r. Zaman zaman bu tart›flmalar› hapishanelerdeki tutsaklarla da yapt›¤›m›z olmufltur. Bu tart›flmalar›n birço¤una Metin bizzat tan›kt›r. Hapishaneler üretimlerini sunar Yorum’culara. Hem de hiçbir karfl›l›k gözetmeksizin... Yorumcular da fanusta yaflamamak-

tad›r, Metin de. Yaflad›klar›, hissettikleri, görüp alg›lad›klar› fleyleri bestelemekte, üretime dönüfltürmektedirler. Ürettikçe, tart›flt›kça birikim artar. Bireysel bir dünya anlat›lmad›¤›ndan, flark›lar›n mülkiyeti de bireysel de¤ildir. Art›k Yorum’u ve flark›lar›n› var eden mücadeledir, örgütlülüktür, -dünyaya bireycilik penceresinden bakanlar›n hiçbir zaman anlayamayaca¤› üzerebu flark›lar›n sahibi de do¤al olarak mücadele ederek bu bedelleri ödeyenlerdir. Yorum k›sa bir süre sonra (1989) albümlerde bestelerin alt›na kiflilerin imzas›n› atma yerine grubun imzas›n› atmay› seçer ki bu karar› alanlar›n aras›nda Metin de vard›r. Cemo (1989) ve Gel ki fiafaklar Tutuflsun (1990) albümleri, içinde Metin’in de bulundu¤u ve flark›lar›n alt›na kiflilerin de¤il grubun imzas›n›n at›ld›¤› albümlerdir. Metin, “Biz ayr›l-

d›ktan sonra bestelerimizin alt›ndaki imzalar› kald›rd›lar bize sormadan.”(1) derken yalan söylemeye devam ediyor. Arflivimiz böyle söylemiyor. Günefl balç›kla s›vanmaz. Art›k bu flark›lar› her ne pahas›na olursa olsun koruma, kollama ve sahip ç›kma görevi kiflilerde de¤il Yorum’dad›r. Herkes bilir ki Yorum’u Yorum yapan en büyük özelliklerden biridir bu. Metin 1991 y›l›nda, yani tam on dört y›l önce Yorum’dan ayr›larak, edindi¤i birikimleri bireysel kariyerini güçlendirmek için kullanmay› seçmifltir. Do¤al olarak duyarl›l›¤› ve üretim anlay›fl›n› da... Metin; devrimci sanatç›l›¤›, kültür cephesinin isimsiz emekçisi olmay› kald›ramam›fl, bu yaflam›n getirdi¤i zora ve zahmete katlanamam›fl, birey olmay› ve bohem yaflam› tercih ederek aram›zdan ayr›lm›flt›r. Ciddi dönüflümler yaflad›¤›, ortaya ç›kan ürünlerden bellidir. Devrimci müzikten h›zla uzaklaflm›fl, etnik müzik alan›nda çal›flmalara yönelmifltir. Örgütlülükten uzaklaflmak, bir devrimcinin hayat›nda ciddi nitel dönüflümlerin yaflanmas›n› beraberinde getirir. Zamanla eski Metin’in yerini, kifliliksizleflen, düflkünleflen, ahlaks›zlaflan, yozlaflan Metin almaya bafllam›flt›r. Metin, k›sa süre içerisinde, önceden karfl› oldu¤u kapitalizmin kurallar›na göre yaflamay› seçmifltir. Yorum’dan ayr›lan di¤er birçok kifliyle sürdürdü¤ümüz iliflkinin temelinde de¤er vard›r. 20 a¤ustos’taki Grup yorum 20. Y›l konserinde Metin’e bizimle birlikte sahneye ç›kmas›n› teklif etti¤imizi de çok kifli bilmez. Her koflulda elinden tuttu¤umuz, daha fazla düflmemesi için kendisine de¤er verdi¤imiz ortadad›r. Bu bilgilere sahip olmadan sa¤da solda de¤er ve de¤ersizlik üzerine ahmakça konuflmak hangi ahlaki kavramla aç›klanabilir? Tehdit etti¤imiz adamlar› bizimle birlikte sahneye mi ç›kart›yoruz? H›rs›zl›k, kapitalizmle büyüyen bir düflkünlüktür. Metin de bir süre sonra belgeli ve tescilli bir h›rs›za dönüflmüfltür. Hem de bunu milyonlarca kiflinin gözleri önünde, zerrece bir mahcubiyet tafl›madan, piflkince yapmaya kalkm›flt›r. Metin’in çalmaya kalkt›¤› bir iki flark› de¤ildir bizce. -Zaten ›srarla görülmek istenmeyen bu noktad›r- Onun çalmaya çal›flt›¤› ortak de¤erle-

3


rimiz, bizi biz yapan, u¤runa can bedeli mücadele edilen, insanlar›n hayatlar›ndan vazgeçecek kadar çok sevdi¤i de¤erlerdir ki bu de¤erler yüzlerce kiflinin flu veya bu oranda kat›l›m›yla ortaya ç›km›flt›r. U¤runa iflkenceler görülen, sansürün, yasa¤›n en koyu haliyle uygulanmas› pahas›na savunulan ve bugünlere getirilen, üzerinde yüzlerce insan›n kan› olan de¤erlerdir çalmaya kalkt›¤›. Konuflmak kolayd›r, yaflamayan bilmez. Bu kadar aleni, bu kadar piflkincedir Metin’in yapt›¤›. Metin ne için yapm›flt›r bu h›rs›zl›¤›? Ar damar›n› bu kadar çatlatan, bu kadar alçalmay›, kifliliksizleflmeyi göze ald›ran fley nedir? “Eme¤ine sayg› gösterilmesini istedi¤i” yalan›yla gizlemeye çal›flt›¤› fley, asl›nda kendi aç›klamas›n›n ilk sat›rlar›nda mevcuttur. “Besteledi¤imiz ve sözünü yazd›¤›m›z eserlerin yurtiçi ve yurtd›fl›nda korunmas›, takibi konusunda yaklafl›k 5 y›ld›r Eser Sahibi Meslek Birli¤i üyesiyim. Bir y›l önce bize ait eserlerin telif haklar›n›n daha iyi korunmas› ve eserlerimizin etkin bir flekilde projelere pazarlanmas› için bir edisyon flirketi ile anlaflma yapt›k. Bu çerçevede hakl› olarak Grup Yorum albümlerinde yer alan bestelerimizi de Meslek Birli¤imize kaydettirdik...” (2) Herkesin tart›flmaktan kaçt›¤› yer buras›d›r. Metin’le konuflmalar›m›z›n özü de buras›d›r ki Metin bunlar› kimseye anlatmamakta, gizlemektedir. ‹flte, kapitalizmin en i¤renç, en afla¤›l›k kurallar›n› iflletiyor bu adam. Eserlerimizi projelere pazarlamak istiyor. Yüzlerce insan›n kan›n›, binlercesinin gördü¤ü iflkenceleri, yüz binlerce insan›n umudunu yeflerten de¤erleri, birkaç kurufl u¤runa satmak istiyor. Düflkünleflen insan›n her fleyi sat›l›kt›r. “Pazarlama” kapitalizmin en temel kurallar›ndand›r ve ürünün al›c› bulmas› için yap›lan etkinli¤i ifade eder. Koca bir mücadelenin yaratt›¤› eme¤i kim bilir hangi ite kopu¤a satmaya kalk›p, sonra da “eme¤e sayg›dan” bahsetmektedir. “Para istemedim” diyor ve kendi aç›klamas›nda da görüldü¤ü gibi yalan söylüyor. Oysa konuya vak›f olanlar bilecektir. Bir kez imza at›ld›ktan sonra flark›lar›n telifi için ödenen para, otomatik olarak imza sahibinin hesab›na aktar›lmaktad›r. Metin’in “Para istemiyorum ama flark›lar›n telif haklar› bende olsun.” ‹fadesi, aç›k bir aldatmacad›r. De¤erlerinden uzaklaflan biri çürür. ‹nsanlar›n duygular›, beklentileri, neler hissettirdi¤i yoktur onun dünyas›nda. Varsa yoksa kendi bencil ç›karlar›, kiflisel ihtiraslar›. Her fleyi bunun u¤runda kurban edebilir. K›z›l Ordu Korosu’nun o ünlü flark›lar›n›, marfllar›n› koro içerisinden kimsenin al›p satamayaca¤› gibi net bir de¤erlendirmedir bizimkisi. Kimsenin gocunmas›na gerek yok, Metin bunlar› bilerek bu grupta yer alm›flt›r ve bu karar›n alt›nda kendi imzas› da vard›r. Metin “hakk›n›n iade edilmesini” tam 16 y›l bekledikten sonra istemektedir. Neden bu kadar bekledi¤inin,

4

neden bugünü seçti¤inin cevab› yoktur aç›klamalar›nda. Kapitalizmin “pazarlama” yöntemi d›fl›nda bir neden bulam›yoruz. Kendini tart›flt›r›p öne ç›kma u¤runa, bunca y›ll›k de¤erlere zarar verip vermeme diye bir kayg›s› yoktur. O ve onun gibiler kendi reklam› için her fleyi feda edebilir. Yorum’cu Metin, nas›l yalanc› ve h›rs›z Metin’e dönüflmüfltür, ›srarla kaç›lan ama sorulmas› gereken soru budur. Metin’in geldi¤i noktay› sadece h›rs›zl›k olarak adland›rmak da eksik olacakt›r. Çünkü kendisi ‘yavuz h›rs›z’ rolüne soyunmufl, kendini hakl› ve “mazlum” göstermek için her entrikay› denemifltir. Ayn› zamanda devrime, örgütlülü¤e olan kinini kusmaktad›r. fiark›lar›n Yorum’a de¤il kendisine ait oldu¤unu söylerken, yine kapitalizmin en has özelliklerinden olan bireyi ve bireyselli¤i kutsamakta, örgütlülü¤e ve kolektivizme düflmanca sald›rmaktad›r. Örgütlü olarak yarat›labilecek bir de¤er yoktur ona göre. Her fleyi bireyler yarat›r ki bu, aç›ktan örgüt ve sosyalizm düflmanl›¤›d›r. Örgütlülü¤e olan düflmanl›¤› Yorum’a iliflkin çarp›t›lm›fl ve karalamaya dönük ifadelerinde aç›kça görülmektedir. “Beni tehdit ettiler.”(3) fleklinde alçakça bir iftira atabilmifltir. H›rs›z ve üstelik yalanc›… Kendisi ile konu hakk›nda üç görüflme yap›ld›¤›n›, bunlardan ilk ikisinin oldukça s›cak geçti¤ini gizlemifltir. O görüflmelerde “Yanl›fl yapt›¤›n› ve düzeltece¤ini” dile getirmesine ra¤men sonra, her nedense bu fikrinden vazgeçti¤ini de gizlemifltir. Peki, bu önce söz verip sonra sözünden dönme, Metin’in savunucular› taraf›ndan nas›l aç›klanacak? En önemlisi bir tehdit yaflanmam›flt›r, bunu en iyi kendisi bilmektedir. Bu iddias› alçakça bir yaland›r. Bu flekilde Yorum’u, örgütlülü¤ü, devrimci adaleti karalama çabas›ndad›r. Hedef göstermektedir. Yalanc›l›¤› öyle bir noktaya vard›rm›flt›r ki, kendisine yap›lanlar ile Kalan Müzik aras›nda da ba¤ kurmaya çal›flmaktad›r. Bu yaz›y› yazmadan önce uzun bir süre bekledik. Bu süre içerisinde kimsenin bize bir fley sormay›fl›na üzülerek flahit olduk. Tez elden Metin’in söylediklerine inan›ld›¤›n› ve bu iftiralar eflli¤inde grubumuzu ve siyasi düflüncemizi karalama yönünde haberler yap›ld›¤›n›, kampanyalar bafllat›ld›¤›n› gördük. Bu kampanyalara imza atan sanatç›lara sorulmas› gereken tek fley var, bize ulaflman›z mümkünken bunu neden yapmad›n›z? Bu nas›l bir demokratl›kt›r, tek tarafl› bilgilendirmeyle karar vermek, aç›klama yapmak hangi “ayd›n” tavr›n›n örne¤idir? Ferhat Tunç ve Edip Akbayram’›n da içinde bulundu¤u bir grup sanatç›n›n Metin’i destekleyen aç›klamalar yapt›¤›n› üzülerek gördük. Hangi bilgiyle? Yorum’a y›llard›r yap›lan onca sald›r›n›n ard›ndan bir araya gelip bir aç›klama yapmakta zorlanan bu tip oluflumlar›n samimiyetinden art›k flüphe duyuyoruz. Albümlerimiz toplat›l›rken, konserlerimiz yasaklan›rken, biz iflkence görürken neredeydiler? Neden flimdi yapt›klar› gibi bir platform

oluflturup aç›klama yapmad›lar? Ne yaz›k ki yay›nlanan bildiriler, eksik bilgi, çarp›tma ve yalanlarla doludur. Peki, Metin’e kananlar flimdi bunlar› tekrar gözden geçirecekler mi? Bir h›rs›z ve yalanc›ya sahip ç›k›l›yorsa, bu kiflilere diyece¤imiz baflka bir fley kalmam›flt›r. Biz hala bu kiflilerin tek yönlü bilgilendirme sonucu Yorum’un karfl›s›na ç›kt›¤›n› düflünüyoruz. Yoksa h›rs›z› korumak hangi adalette vard›r? H›rs›zl›¤a teflvik etmek, yalanc›l›¤a prim vermek hangi “ayd›n tavr›nda” yer alabilir? Görünen ortada ki çürüme kapsam›n› geniflletiyor. En ileri, en muhalif oldu¤unu ifade edenler, kapitalizmin bireycilik temelinde kolektivizm düflmanl›¤›, yalanc›l›k, sahtekarl›k, h›rs›zl›k gibi temel özelliklerine de sahip ç›kmakta ve savunmaktad›r. Bu noktalara sürüklenmifl bir ayd›n, ayd›n olamaz. Çünkü onlar, çürüten zehiri vücuda enjekte eden ama panzehir enjekte etti¤ini iddia eden sahte doktorlard›r. Metin’e uygulanan fliddeti “k›namak zorunda oldu¤umuzu” hat›rlat›yorlar bize, tehdit ediyorlar. Teflekkür ediyoruz bu “insanc›l” tav›rlar› için ve “insan haklar› beyannamesi” ile süsledikleri bildirileri için. Oysa kapitalizm ne hofl de¤il mi ve bireycilik? Zaten fliddeti kim uygularsa karfl› ç›kmak gerekir, “adalet” binlerce kez tecavüz edilmifl ve sokaklarda sat›lan bir fahifle olsa bile. Bir de pusuda bekleyen sinsiler var, f›rsatç›, yüzsüz, ruhsuz, karfl›m›za ç›k›p iki laf edemeyecek korkaklar. Çeflitli platformlarda devrimcilere küfreden bu eski solcular, Metin’le birlikte yine maskelerinin ard›ndan sald›rmaktad›rlar. Öyle ki Metin’i bile kendi ahlaks›zl›klar›na alet etmektedirler, gözden kaçan bir yan da budur. Böyle y›lg›nlar›n karfl›m›za ç›kmas› ilk de¤ildir. Metin, Yorum’daki tarihine sahip ç›kt›¤›n› söylerken de ahlaks›zca kafalar› kar›flt›rmaktad›r. Oysa herkes bilir ki, Yorum’da bencilliklere, kariyerizme yer yoktur. Görüldü¤ü gibi yaln›zca ifline geldi¤inde sol bir söyleme sar›l›yor. Reklamlar bitti ne yaz›k ki. Metin, Yorum’dan ayr›ld›ktan sonraki herhangi bir dönemde flimdi yasaklanan, yarg›lanan bu flark›lar›n hangisine sahip ç›km›flt›r? Hangi toplatma karar›n›n ard›ndan, “Bu flark›lar benimdir, bu flark›larla onur duyuyorum.” demifltir? Görünen köy k›lavuz istemez. Kimse yalanc›l›¤› ve h›rs›zl›¤› meflrulaflt›rmaya ve “fliddet demagojisi”nin arkas›na s›¤›narak, lafebeli¤i yapmaya kalkmas›n. Yorum, yeni flark›lar›yla ve dinleyenleriyle, bu geçmifline küfreden düflkünlerin karfl›s›nda olmaya devam edecek. Türküler Susmaz Halaylar Sürer… (1) Express Dergisi, Eylül 2005 (2) Metin Kahraman’›n çeflitli yay›n organlar›nda yay›nlanan 14.09.2005 tarihli aç›klamas›ndan. (3) Metin Kahraman’›n ayn› aç›klamas›ndan. J


YALAN VE ÇARPITMALARLA G‹ZLENEN GERÇEKLER Günlerdir adeta kampanya bafllat›lm›fl gibi, grubumuza yönelik bir linç hareketi gerçeklefltiriliyor. Bafl›n› Metin Kahraman’›n çekti¤i, kendisine “ayd›n›m”, “sanatç›y›m” diyen kimi kiflilerin de dâhil oldu¤u bu linç hareketi ile de¤erlerimize, politik kimli¤imize, bizi biz yapan her fleye karfl› hakaretlere ve karalamalara varan aç›klamalar yap›l›yor. Metin taraf›ndan verilen tek yanl› ve çarp›t›lm›fl bilgiler yeterli görülüyor. Bugüne kadar sustuk. G›yab›m›zda yürütülen tüm tart›flmalar› ve aç›klamalar› izledik. Gelinen bu aflamada, biz de bu konudaki düflüncelerimizi aç›klamak istiyoruz. Metin Kahraman, kendisinin de Yorum’a dâhil oldu¤u zamanda üretilmifl olan baz› flark›lar›n sadece ve sadece kendisine ait oldu¤u iddias›yla, -bize hiçbir bilgi vermeden- MESAM’a baflvurmufl, bu flark›lar› çalmaya kalk›flm›flt›r. Bu flark›lar›n kendisine de¤il, Yorum’a ait oldu¤unu en iyi kendisi bilmektedir. Zaten bunu bildi¤inden dolay›d›r ki, meseleyi bizden gizlemeye çal›flm›flt›r. Yorum’da bir flark› nas›l üretilir, buna kim ne kadar kat›l›r, kolektivizm bizim için ne ifade eder, flark›lar›m›z› üretirken yön veren anlay›fl nedir, herkesin malumudur. Bu konuda daha önce yazd›¤›m›z yaz›lar ve yay›nlanm›fl kitaplardan da aç›kça görülece¤i gibi, bestenin oluflmas›ndan düzenlenmesine her aflamas›nda bütün elemanlar›n›n eme¤i geçer. Biz halk›n örgütlülü¤ünü savunan bir grubuz ve do¤al olarak örgütlü bir müzik grubuyuz. Hangi konunun nas›l ifllenece¤ine iliflkin politik bir perspektifimiz vard›r ve tüm duygu ve düflüncelerimize bu perspektif yön verir. Yarat›lan besteler, her aflamas› ve her notas›yla bu bilinçle üretilir. Bu nedenle flark›lar›m›z hiçbir ‘kiflinin’ mülkiyetine geçirilemeyecek kadar çok fley ifade ederler. Sadece bizim aç›m›zdan de¤il, dinleyicilerimiz aç›s›ndan da böyledir. Birçok dinleyicimizin s›rf flark›lar›m›z› dinledi¤i, sahiplendi¤i için iflinden okulundan at›ld›¤›, hatta hakk›nda soruflturmalar aç›larak tutukland›¤› bilinir. Tüm türkülerimizin bedeli ödenmifltir, ödenmektedir. Metin’in telif tak›nt›s›n›n çok üzerindeki bedellerden söz ediyoruz. Bu flark›lar›m›z› y›llard›r can›m›z pahas›na, hapislikler pahas›na, yasaklamalar pahas›na koruyoruz. Bizim, eme¤imizi, duygular›m›z›, düflüncelerimizi katt›¤›m›z bu flark›lar› y›llar sonra birinin ç›k›p çalmaya kalkmas›na karfl› da elbette koruyaca¤›z. Metin, yapt›¤› h›rs›zl›¤› gizlemek için çeflitli hilelere baflvurarak durumunu masumlaflt›rmaya, tart›flman›n yönünü de¤ifltirmeye çal›flm›flt›r. Aç›klamas›nda ‘sadece eme¤ine sayg› gösterilmesini, isminin albüm kapaklar›na yans›mas›n› istedi¤ini’ belirterek, masumca bir talebi oldu¤una ikna etmeye çal›flm›flt›r. Niyeti bu olsayd›, konuyu bizimle tart›flmay› seçerdi. 14 Eylül’de yapt›¤› aç›klamas›nda belirtti¤i gibi as›l niyeti

‘eserlerinin etkin bir flekilde projelere pazarlanmas› için’ yap›lan bir giriflimi içermektedir. ‹nsanlar›n hayatlar› pahas›na korumay› görev bildi¤i bu flark›lar, Metin nezdinde projelere pazarlanacak birer mal durumundad›r. Üç kuruflluk telif geliri için bütün insanl›¤›n› kaybetmifltir. ‹flin bu yan›n› bulan›klaflt›rmaya çal›flmakta, tart›fl›lmas›n› engellemektedir. ‘Eme¤e sayg›dan’ bahseden Metin, kendisini yetifltiren Grup Yorum’a karfl› sergiledi¤i tutumla eme¤e karfl› en büyük sayg›s›zl›¤› yapmaktad›r. Ayn› aç›klamas›nda yalanlar›na devam ederek ‘Yorumcular taraf›ndan tehdit edildi¤ini’ iddia etmifltir. Yaland›r. Kamuoyu karfl›s›nda yalan söylemifl, kendisini mazlum göstermeye çal›flm›flt›r. Mazlum edebiyat› yapabilmek için Yorum’u karalamay› seçmifltir. Kendisi ile üç kez görüfltük. Üç görüflme de, bizim talebimiz üzerine gerçekleflmifltir. Sorunu çözmek için hep biz çaba sarf ettik. K›flk›rtmalar›na prim vermedik. Görüflmelerdeki provokatif tav›rlar›na karfl› so¤ukkanl›l›¤›m›z› koruduk. Çözmeye çal›flt›k. Metin, bizimle hiç ama hiçbir ilgisi olmayan bir dövülme olay›n› karfl›m›za dikerek, bizimle iliflkilendirmeye çal›flarak, yapt›¤› h›rs›zl›¤› gizlemek istemifltir. Kendisini kurnaz sanmaktad›r. Bu konuda çok net konufluyoruz, bu olay›n bizimle hiçbir alakas› yoktur. Bu olay›n tart›fl›lmas›, bunun gündemde tutulmas›, Metin’in ifline gelmekte, ekme¤ine ya¤ sürmektedir. Meseleyi ‘K›nama, k›namama’ tart›flmas›na hapsetmek, Metin’in Yorum’un prestiji üzerinden reklâm yapmaya çal›flmas›na ortak olmakt›r. Daha önce gazetelerde bu konuda söylediklerimiz çarp›t›lm›flt›r. Bu konuyu çok net olarak tekrar söylüyoruz, biz “k›nama-k›namama” tart›flmas›na girmiyoruz. Bu tart›flmaya girmek, Metin’in oynad›¤› oyuna gelmektir, bu tart›flman›n d›fl›nda olaca¤›z. Israrla bunun tart›fl›lmas›n›n, bizimle hiçbir ilgisi olmayan bir konunun ›s›t›l›p ›s›t›l›p as›l yaflad›¤›m›z sorun olan Metin’in h›rs›zl›¤› olay›n›n karfl›s›na dikilmesi art niyetlidir. Biz, bu tart›flmaya girmeyece¤iz, Metin’in ‘mazlum reklâmc›’ flovuna ortak olmayaca¤›z. Biz, Metin’in bu oyununa gelmedik ama gelenler vard›r. ‹çlerinde kamuoyunun yak›ndan tan›d›¤› birkaç ayd›n›n da oldu¤u 165 kifliden imza toplanm›fl, bu imzalar ad›na ortak bir aç›klama yap›lm›flt›r. Kimileri ifli daha da ileri götürerek, onun tutumunu sahiplenen, aklamaya çal›flan bir çaba içine girmifltir. Ayd›n olmak h›rs›z› koruyup kollamak m›d›r? Bencilli¤i, bireycili¤i öven, kapitalizmin en kirli yasalar›n› savunanlar› kollamak m›d›r? ‘fiiddet karfl›tl›¤›’ tek bafl›na yeterli de¤ildir, yaflanan bunca fliddet olay› varken bu ayd›nlar ortada yoktur. ‘Ayd›n’ olduklar›n› Metin, Gazi Mahallesi’nde birkaç kifli taraf›ndan dayak yedi¤inde hat›rlam›fllard›r. Ancak, yukar›da da dedi¤imiz gibi onun çarp›tmalarla dolu aç›klamalar›n› yeterli görmüfl, alt›na imzalar›n› atm›fllard›r. Buraya imza atanlar, (bir kifli d›fl›nda) bizi aray›p meselenin asl›n› ö¤renmeye ça-

l›flmam›flt›r. Ayd›n olmak öncelikle meseleye önyarg›s›z ve tarafs›z yaklaflabilmektir. Ama onlar önce taraf dolmufllard›r, Metin’in anlatt›¤› masallar›, söyledi¤i yalanlar› sanki yaflanan gerçeklermifl gibi göstermeye çal›flm›fllard›r. Ayd›n tehdit eder mi? Kendileri aç›kça tehdit etmifltir bizi. 20 Eylül tarihli Hürriyet Gazetesi’ne de yans›d›¤› gibi ‘k›nanmad›¤› ya da özür dilenmedi¤i takdirde Yorum’u boykot edeceklerini’ aç›klam›fllard›r. Bizi tehdit etme cüretini nereden alm›fllard›r? Kimse bize hangi konu hakk›nda k›nama yapaca¤›m›z› dayatamaz. Dayatmaya kalkan dayatt›¤› ile kal›r. Dayatmac›l›k ve tehdit, ayd›n tavr› olamaz. Hele buna sübjektif de¤erlendirmeler, sorup soruflturmadan yap›lan yarg›lamalar da eklenince bu tavr›n aç›klanacak bir taraf› kalmaz. Anlafl›lmaktad›r ki bu imzac›lar›n büyük ço¤unlu¤u kafa kol iliflkileri üzerinden, feodal iliflkiler üzerinden gelifltirmifltir tavr›n›. ‹çlerinde bize karfl› eskiden beri biriktirdikleri kinlerini kusanlar da vard›r. Belli ki f›rsat kollam›fllar, arad›klar› f›rsat› Metin’in sa¤lad›¤› ortamla bulmufllard›r. Meseleyi tam anlamadan imza atanlar, eksik bilgilenme sonucu kat›lanlar elbette olmufltur, bu konudaki samimiyeti atacaklar› ad›mlar gösterecektir. fiiddeti k›nayanlar, ayn› tavr› h›rs›zl›¤a karfl›, eme¤i çalmaya karfl›, her türlü bask›ya ra¤men mücadele eden devrimci bir müzik grubunun karalanmaya çal›fl›lmas›na karfl› da göstermelidir. Sosyalizmin emekten yana, kolektivizmi esas alan ve örgütlülü¤ü savunan de¤erlerinin karfl›s›nda, kapitalizmin bireyci, mülkiyetçi ve örgüt düflmanl›¤› gibi de¤ersizliklerini yaymaya çal›flanlar› k›namal›d›r. As›l k›nanmas› gereken budur, ayn› hassasiyeti bu konuda da bekliyoruz. Ayd›n sorumluluklar›n› yerine getirmelerini bekliyoruz. Ayd›nlar cesur olmal›, ahlaks›zl›¤a karfl› tav›r almal› ve as›l olarak h›rs›zl›¤› k›namal›d›rlar. Metin, kiflisel ihtiraslar› u¤runa bedellerini ödeyerek yaratt›¤›m›z de¤erlerimizin ayaklar alt›na al›nmas›n› ve rezalet derecesine düflürülerek tart›fl›lmas›n› sa¤lam›flt›r. H›rs›zl›k giriflimi, çarp›tmalar› ve yalanlar› olay›n bu flekilde geliflmesinin sebepleridir. Bu yan›yla tüm yapt›klar›ndan ötürü Grup Yorum’dan ve Grup Yorum dinleyicilerinden özür dilemeli, h›rs›zl›ktan vazgeçmelidir. Sorunun çözümü kendi tavr›na ba¤l›d›r. Çözümsüzlü¤ü dayatt›¤› noktada ortaya ç›kabilecek olumsuz sonuçlardan Grup Yorum olarak bizim hiçbir sorumlulu¤umuz olmayaca¤›n› buradan bir kez daha duyuruyoruz. Türkülerimizin Bedeli Ödenmifltir, Telif Hakk› Halk›nd›r. Türkülerimiz Kazanacak! Grup Yorum (GRUP YORUM’un 25 Eylül Tarihli Bas›n aç›klamas› metnidir)

5


dizi furyas› bafllad›!

“Onlar, yaln›z bafllar›na televizyon karfl›s›nda oturarak, hayattaki en önemli fleyin mal mülk edinmek ya da flu izledi¤iniz iyi halli, orta s›n›f aileler gibi yaflamak ve Amerikanc›l›k, uyum gibi iyi de¤erleri elde tutmak oldu¤unu söyleyen mesaj› kafalar›na kaz›mal›d›r. Hayat bundan ibarettir.” (Medya Denetimi/Noam Chomsky) Diziler yine bafllad›. Hangi kanal› açarsak açal›m, karfl›m›za bir dizinin görüntüleri ç›kar. Ona odaklan›rken, ayn› zamanda ekranda alt yaz›da bir baflka dizinin reklâm›n› görürüz. Yani “Bunu be¤enmediysen yedekte yenisi var” denir. O anda ne oldu¤unu fark edemeyiz belki, ya da çok dikkatimizi çekmez. Ama k›sa bir zaman sonra gözlerimiz al›fl›r ve bilinçalt›na yerlefltirmifl oluruz bu görüntüleri. Böylece diziler art›k hayat›m›za dâhil olmaya bafllar. Günün hemen her saatine bir dizi yerlefltirmifl TV kanallar›, böyle programlam›fllar kendilerini. En kötü bir resim ya da görüntü, her ne olursa olsun sürekli izlendi¤inde, bilinçalt›na yerlefliyor ve art›k yabanc› bir gö-

6

rüntü olmaktan ç›k›p yaflam›n içinde, bilincimizde kendisine bir yer edinmeye bafll›yor. Bu yer edinme onun iyi ya da kötü olmas›ndan veya etkileyici olup olmamas›ndan dolay› de¤il, tamamen irademiz d›fl›nda “do¤al” bir davran›flm›fl gibi sokuluyor yaflam›m›za. Bazen konuflmam›za, bazen hislerimize dâhil oluyor art›k. ‹zledi¤imiz o görüntüler, önce rahats›z etmesine ra¤men, belli bir süre sonra yaflam›m›za dahil oluyor ve rahats›zl›k vermemeye bafll›yor. Örne¤in “Biri Bizi Gözetliyor” program› ilk ç›kt›¤›nda birilerinin yaflam›n› gözetlemek hepimize i¤renç gelmiflti. Ama zaman içerisinde fark›nda olmadan “gözetleyen” ve “yar›flmac›lar” aras›nda “taraf” olan birisi haline geldik. Her ne olursa olsun, bir fley sürekli tekrarland›¤›nda ilk anda gösterdi¤imiz refleksleri zay›flat›r ve kendisine al›flt›r›r. ‹lk gösterdi¤imiz o tepkiyi daha sonra hiçbir zaman gösteremeyiz. Tam tersi merak etmeye bafllar›z ki, bugün TV’lerde yap›lan programlar ve diziler, tam da bunu baflarm›fl durumdalar.

fiu gerçekli¤i elbette reddetmiyoruz: Hepimizin yaflam›na flöyle ya da böyle irademiz d›fl›nda belirli s›n›rlar konulmufl ve biz de o s›n›rlar›n içinde kendimize bir yer arar duruma getirilmifliz. O s›n›rlar d›fl›na ç›kmak için kendimizi zorlad›¤›m›z olmaz m›? Elbette olur. Ancak o s›n›rlar d›fl›na ç›kamamak, sadece kendi irademiz ve çabam›z›n yetersizli¤inden de¤ildir, ayn› zamanda ülkemizin sosyoekonomik durumu da belirleyici bir olgudur bu konuda. Çünkü çizilen s›n›rlar›n ötesinde nelerin oldu¤unu do¤rusu çok da bilmiyoruz; bilsek de yaflam›m›z› orada sürdürmemiz mümkün olmuyor, olam›yor. Buna ne ekonomik gücümüz yetiyor, ne de günlük yaflam›n hengâmesi içinde zaman ay›rabiliyoruz... Filmler, tiyatrolar, konserler veya farkl› kültürsanat etkinliklerinin ço¤undan ya haberimiz olmuyor ya da haberimiz olsa bile buna ay›racak bütçeyi bulam›yoruz. Bir di¤er yan da, yaflam›m›zdaki s›k›nt› ve sorunlarla birlikte çal›flma koflullar› ve robot gibi mekanik bir yaflam›n dayat›l-


mas›d›r. Sabah ifl yerine yetiflme telafl›, akflam ifl ç›k›fl› yaflanan trafik hastal›¤›ndan sonra yaflad›¤›m›z psikolojik yenilgiler... Hafta sonu cumartesi günleri mesaiye kalmak ve ekonomik bir rahatlama hedefinin d›fl›na ç›kamamak; pazar günü de vücudumuzun dinlenme ihtiyac›n› karfl›lamaya çal›flmak… Do¤al olarak sosyal yaflam›m›z neredeyse yok gibi. Tabi pazar günleri ya da akflam yorgun arg›n ifl dönüflümüzde TV dizilerini “özgürce” izleyebilme olana¤›m›z var. Ne mutlu bize! Sözün k›sas›, yaflam alan›m›z daralm›fl ve bizler TV’nin ekran›na ba¤lanm›fl durumday›z. Ekranlardaki sanal yaflam› bir süre sonra kendi yaflam›m›z›n do¤al bir parças› olarak görmeye al›flt›r›l›yoruz ve isteklerimize taleplerimize bu sanal dünya yön vermeye bafll›yor. Öyle bir noktaya geliyoruz ki bir dizinin kahraman›n›n yapt›klar›n› yapmaya bafll›yoruz. Onlar›n mimiklerini, yürüyüfllerini, giyim tarz›n› taklit etmeye bafll›yor ya da flafl›rt›c› bir durum karfl›s›nda “flafl›rmak” yerine “oha falan!” oluyoruz. Zor bir durumdan kurtulmay› “Y›rtt›k abicim y›rtt›k!” nidalar›yla kutluyoruz. Sevdi¤imiz bir insanla ya da normal yaflamda çevremizdeki insanlarla konuflurken “delikanl›l›¤›n” doru¤una ulaflm›fl olan “Kurtlar Vadisi” dizisinin kahraman›n›n üslubuyla konufluyoruz... Yani o güne kadar sahip oldu¤umuz kültürü, de¤erleri de yitiriyoruz, dilimizi de... Yeni yay›n dönemi bafllad› ve bununla birlikte TV’lerde yeni diziler görücüye ç›kt›. Dizilerin niteli¤ine yönelik flimdilik bir fley söyleyemiyoruz. Nedeni ise flu anda hangi dizinin kahraman› olaca¤›m›z›n çeliflkisini yaflamam›z ve dizilerin hangi kalitede(!) oldu¤unu bilmememizdir. Bu y›l hangi yaflam› seçece¤imize henüz karar veremedik. “Düfller ve Gerçekler” dizisinin “baflar›l›” ve “özgür” kahraman› (siz bunu “sorumsuz” olarak anlay›n) Do¤an m› bize daha uygun, yoksa “Güz Yang›n›”ndaki Mercan m›? fiu anda ilk bölümlerini izledi¤imiz dizilere dahil olamad›k ama bir süre sonra dahil olaca¤›z... Böylelikle dertten de, kederden de kurtulaca¤›z! Bu da bizi büyük bir huzura kavuflturmufl olacak! Hayallerimizi onlar çizecek, biz de o hayallerin peflinden koflmaya bafllayaca¤›z. Birçok dizinin yap›mc›l›¤›n› üslenen Ya¤mur Ajans’›n sahibi Osman

Ya¤murdereli 2003 y›l›nda bak›n bizim hayallerimize iliflkin neler söylemifl: “... Biz insanlara hayal satan bir ifl yap›yoruz. Hayal satan insanlar›n çok normal olmalar› beklenemez. (...) Ben asl›nda çok iyi bir tüccar yönetmenim. Müflteriyle çok iyi diyalog kurar›m. Ne istedi¤ini bilirim, kendi istedi¤imi satarken bile onlar›n istekleriymifl gibi anlatabilirim...” Hayallerimiz, hayalleriniz... Neden sunuyoruz ki hayallerimizi bu insanlara, neden hayallerimizi kendimiz yaflam›yoruz da dayat›lan suni hayaller ve hayatlar peflinde kofluyoruz? Hiçbirimizin yaflam›yla uyuflmayan romantik afl›klar, b›çk›n delikanl›lar, mafya babalar›, büyük afliret a¤alar› neden bizim olmak istediklerimiz haline getiriliyor? Birçok hayalimiz, düflüncemiz basitlefltirilip, de¤ersizlefltiriliyor. Düzene karfl› olan tepkimizi Kurtlar Vadisi’nin “Memati”si gibi mafyavari yöntemlerle göstermemiz isteniyor veya devrimcili¤i “gençlik maceralar›n›” masalm›fl gibi çocuklar›na anlatan insanlar gibi kavramam›z. Çemberimde Gül Oya dizisi böyle bir örnek. Öyle ya onlar gençlik y›llar›m›z›n heyecan verici “macera”lar›yd›. Bunun yan› s›ra çocu¤unu dad›s›na b›rak›p, villas›ndan özel arabas›yla gezintiye ç›kan çiftleri izliyoruz; oysa birço¤umuz kondumuza yorgun arg›n dönmüflüzdür ve bir tas çorbayla karn›m›z› doyurmufluzdur. Bazen normal yaflam›m›zda s›kça rastlad›¤›m›z karakterler de dizilerde boy gösterir bize hitap etmek için, bu da önümüze sunulan yalanlar salatas›n›n sosudur... Kimse politik de¤ildir bu dizilerde, bütün sorun iyi insanlarla kötü insanlar aras›ndad›r. S›n›flar yoktur dizilerde, yal-

n›zca iyilik ve kötülük. Asl›nda hiçbirisinin ekran d›fl›ndaki gerçek yaflamla bir ba¤lant›s› yoktur. O ekranda olanlar ve yaflananlar gibi tozpembe de¤ildir hayat! Elbette teknolojik geliflmelerin bize sundu¤u kolayl›klardan faydalanmal›y›z. Ama teknolojinin kölesi olmadan, teknolojinin kimin elinde ve kime karfl› kullan›ld›¤›n›n fark›nda olarak... Çünkü TV’lerde sunulan yaflam bizim istedi¤imiz yaflam tarz› de¤ildir. Buna özenmek ya da bunu benimsemek hiçbirimize fayda sa¤lamayaca¤› gibi tersine bize zarar verecektir. Bir TV dizisi karakterine özenip onun gibi yaflamak, onun gibi sevmek, onun gibi afl›k olmak, sorunlar›n› onun gibi çözmeye çal›flmak en temelinde bizim kendimize olan sayg›m›z› yitirmemiz anlam›na gelir. Çünkü o sanal bir kahraman(!), biz ise etimizle, kemi¤imizle, açl›¤›m›zla, yoksullu¤umuzla, iflsizli¤imizle, evsizli¤imizle hayat›n içerisindeki gerçek bir “insan”›zd›r. Bu nedenle ne kadar istersek isteyelim öyle yaflayamay›z zaten... Bu, sanal dünya ile gerçek yaflam aras›ndaki en belirgin uçurumdur... Yeni yay›n döneminde 44 tane dizi film yay›nlanacak ve bu dizilerin baz›lar›n›n haftada iki kez, hatta üçdört kez yay›nlanaca¤›n› düflünün. Evet... Ne diyelim? Yeni diziler bafllad›… Aman dikkat! J

7


devlet tiyatrolar› perdelerini erken açt› “Sanatç›, hayat›n vicdan›d›r.” Victor Hugo

Her y›l 1 Ekim’de açard› perdelerini Devlet Tiyatrolar›(DT). Bu y›l yaflanan “deprem” dolay›s›yla on y›llarca devam eden gelenek bozuldu ne yaz›k ki. DT, bu y›l 11 Ekim’de açacak perdelerini. “Deprem” dedik, yanl›fl anlafl›lmas›n. Ne gerçek bir deprem oldu, ne de tiyatro binalar› y›k›ld›. Depremden kast›m›z, Kültür Bakan› Atilla Koç’un kadrolaflma harekât› çerçevesinde DT Genel Müdürü Lemi Bilgin’i görevden al›p, bir dramaturg olan Mine Acar’› bu göreve vekâleten atamas›ndan sonraki geliflmelerdi. Öyle yo¤un bir tepki gördü ki bu haks›z ve adaletsiz karar, tabiri biz de caiz bulduk... DT Genel Müdürü Lemi Bilgin’in görevden al›nmas›ndan sonra DT’nin yönetim kadrosu ve ‹stanbul, ‹zmir, Adana ve Ankara baflta olmak üzere DT Bölge Müdürleri, Lemi Bilgin’in görevden al›nmas›n› k›nayarak istifa ettiler. Sonra Cem ‹diz, baz› oyunlar için yapt›¤› besteleri DT’den geri çekti... Baz› oyun yazarlar› (Cuma Boynukara, Turgut Özakman) da oyunlar›n›... Çeflitli illerde tiyatro oyuncular›, emekçileri AKP’li Kültür Bakan›’n› protesto ettiler kitlesel bir flekilde... Tepki gösteren yaln›z DT çal›flanlar› de¤ildi elbette. Belki de bugüne kadar rastlanmayan bir flekilde, genel bir kamuoyu tepkisiydi bu ortaya ç›kan. Sanatç›lar da destek verdi tiyatroculara, en s›radan insanlar da... Her dönemin çanak yalay›c›lar› bulunur; bakan›n icraatlar›n› savunanlar da vard› bunun yan›nda tabi.

8

Alt bafll›klar›na bak›ld›¤›nda olay›n oldukça hacimli bir mesele oldu¤u aç›k. Hangi birini açal›m, hangi birine vurgu yapal›m, diye soras› geliyor insan›n gerçekten. Ama konunun bam teli AKP iktidar›n›n kültür-sanata bak›fl aç›s›, ondan da önemlisi -di¤er iktidarlar da farkl› de¤ildir bu konuda- devlet kurumlar›n› partilerinin birer rant kap›s› olarak görmesi ve h›zla buralarda kadrolaflmaya gitmesidir kan›m›zca. Kamuoyunda “uyuyan bakan” lakab›yla an›l›r hale gelen ama son icraat›yla bu lakab› tekzip eden Atilla Koç, AKP’nin kültür ve sanata bak›fl aç›s›n› göstermifl, rantç›l›kta da ne derece mahir oldu¤unu kan›tlam›flt›r. DT’de yaflanan “deprem”in k›sa kronolojisi flöyle: Atilla KOÇ, uyan›k kald›¤› anlar›n birinde, DT Genel Müdürü Lemi Bilgin’i görevden ald›¤›n› duyurur. Gerekçe de aç›klamaz kimseye. (‹stim arkas›ndan gelecek, el alt›ndan Zaman Gazetesi’ne Lemi Bilgin hakk›nda, daha önce aç›lan bir soruflturma çerçevesinde Teftifl Kurulu’nun haz›rlad›¤› bir raporda devleti 1,3 trilyon lira zarara u¤ratt›¤› söylenecektir. Lemi Bilgin de bunun çok aç›k bir iftira oldu¤unu, bunu belgeleriyle kan›tlayabilece¤ini duyurmufltur). DT Genel Yönetimi bunun üzerine topluca istifa eder. ‹stifalar pefl pefle gelir sonra. Toplam 12 DT Bölge Müdürü de istifa eder. Ard›ndan oyunlara müzik yapanlar ve oyun yazarlar›, eserlerini bir bir çekmeye bafllar; yeni sezonda d›flardan oyun yönetmesi için anlaflma yap›lan yönetmenler, DT ile çal›flmayacaklar›n› belirtirler... Evet, DT tarihinde görülmedik fleyler yaflanmaya bafllam›fl, sanatç›lar

siyasi iktidar›n haks›z-hukuksuz-adaletsiz icraatlar›na karfl› toplu bir direnifle geçmifllerdir. Çoktan beri yap›lmas› gereken de, normal olan da budur asl›nda. fiafl›rt›c› olmas› gereken yani, bugüne kadar onca haks›z icraat yaflanmas›na ra¤men tav›rs›z/tepkisiz kal›nmas›d›r as›l. K›sa kronoloji böyle. Kronolojik tarihe her geçen gün yeni geliflmeler eklenmiyor de¤il bu arada. 19 Eylül’de “Sanatç›lar Yan›t Veriyor” bafll›¤›yla bir toplant› düzenlendi. Tiyatrocular yaflanan süreci birlikte de¤erlendirdiler. Toplant›da “Devlet Tiyatrolar› Çal›flanlar›” imzal› bir bildiri okuyan tiyatro sanatç›lar›, soruna makul ve mant›kl› çözüm önerileri getirdiler. Örne¤in, devlet tiyatrosu sanatç›lar›n›n gösterece¤i üç aday aras›ndan seçilecek yeni bir genel müdürün, devlet tiyatrolar›n› özerk bir yap›ya kavuflturma faaliyetine bafllamas› gibi... Bu “makul ve mant›kl›” çözüm önerisinin iktidarca nas›l karfl›lanaca¤›n› tahmin etmek zor de¤il. Devlet içinde bugüne kadar hangi kurum özerk ve demokratik bir yap›ya kavuflturuldu ki? (1961 Anayasas›’n›n kabulünden sonra k›smen özerkli¤e kavuflan TRT ve üniversiteler d›fl›nda). 12 Eylül sonras› iktidara gelen tüm burjuva partileri, birer arpal›k, birer rant kap›s›, birer kadrolaflma üssü olarak gördükleri kurumlar›n, özerk bir yap›ya kavuflmas›n› istemediler. Var olanlar› da kald›rd›lar. Zaten istemeleri, bu partilerin karakterine de, eflyan›n tabiat›na da ayk›r›yd›. Bu memleket ne iktidarlar gördü, ne bakanlar tan›d›. Bu memlekette 12 Mart ve 12 Eylül faflizmi yafland›. 12 Eylül faflizmi hala sürüyor, o anlay›fla sahip iktidarlar›n biri gidi-

vahit aslan

de€erlendirme


yor biri geliyor. Y›llar önce bir Maarif Vekili (fiimdinin Milli E¤itim Bakan›) “Okullar, ö¤renciler olmasa, flu maarifi ne güzel idare ederdim.” demiflti. 12 Eylül’ün cunta flefi ise bir sergide gördü¤ü Picasso resmine bak›p, “Bu da resim mi flimdi? Ben de yapar›m bunu!” diyerek resim sanat›ndaki engin (!) birikimini sergilemiflti. “Böyle sanat›n içine tüküreyim” diyen Nazi kafal› belediye baflkanlar› da gördü bu memleket. (“Kültür denilince elim silah›ma gidiyor” diyen, Hitler’in propaganda bakan› Goebels’i gel de “rahmetle” anma!). Her y›ldönümünde gazetelerde/dergilerde yay›nlanan 12 Eylül’ün dokümanter bilgileri içinde, kültür-sanat alan›nda (Toplat›lan/yak›lan kitap, dergi, gazete, film; iflkence gören, tutuklanan, fifllenen, iflten at›lan ayd›nlar, sanatç›lar, bilim adamlar› vb.) yap›lanlar, hala dima¤›m›zda taptaze... Bütün bunlar› gördükçe Atilla Koç masum(!) mu kal›yor ne? Elbette masum de¤ildir! Zaman ve koflullar belki biraz de¤iflti¤i için bugün böyle. Yoksa hamam ayn› hamam, yaln›zca tellaklar de¤iflmifltir. Yeni “tellak”, kendisini ve icraatlar›n› savunurken, çok ilkel ve kaba yöntemlere baflvurdu. Hedef sapt›rd› önce, “Y›llard›r oyun oynamadan maafl alan bankamatik tiyatrocular var. Devlet Opera ve Balesi’nde 110 kiloluk balerinler var. (Bakan›n, üstelik bir kültür bakan›n›n, balet ile balerin aras›ndaki fark› bilmedi¤i, sözü edilen sanatç›n›n erkek oldu¤u a盤a ç›k›nca anlafl›ld›!) Üstelik benim istifam› istiyorlar. ‹stifa edecek bir durum yok. ‹stiyorlarsa kendileri istifa etsin.” dedi. Bizim gibi yeni-sömürge ülkelere literatürde “3. dünya ülkeleri” denilmesini do¤rular niteliktedir bu tür politikalar, bu tür söylemler. “Ben diledi¤imi yapar›m, istim arkamdan gelsin!” diyen, “Benden sonra tufan!” diyen sadece Atilla Koç de¤ildir. Bütün bakanlar öyle de¤il midir? Ya da iktidarlar›n genel mant›¤› böyle ifllemiyor mu? ‹nsana, insan hak ve özgürlüklerine de¤er vermeyenlerden; kültüre ve sanata, onu üreten, hayata geçiren, gelifltiren sanatç›ya de¤er vermesini beklemek abesle ifltigal de¤il de nedir?

Muhsin Ertu¤rul, “Tiyatro açamayanlar, tiyatro kapat›rlar.” demiflti zaman›nda. Tarih onu hakl› ç›kar›yor ne yaz›k ki! Atilla Koç’un DT’de gösterdi¤i performans›n KDV’si diyebilece¤imiz bir uygulamas› da Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM) y›kmak istemesi oldu. Kim bilir -asl›nda herkes biliyor- neler peflindeler? Taksim’in göbe¤inde, de¤eri para birimlerince ölçülemeyecek k›ymette bir arazi üzerine infla edil-

mifl; parmakla say›lacak kadar az kültür mer-

kezinden biri olan AKM’yi y›k›p yerine neler konduracaklar acaba? ‹fl merkezi, otel, cami? Ne olursa olsun, bir kültür merkezi olmayaca¤›n› tahmin etmek için medyum olmaya gerek yok! Gelelim “deprem”in ma¤durlar›na... Lemi Bilgin’in görevden al›nmas› sonras›, DT Genel Yönetimi’nin topluca istifas›, onu takip eden di¤er istifalar, ayd›n ve sanatç›lar›n konuya olan duyarl›l›klar› vb. olumlu, hem de oldukça umut verici ad›mlard›r sanat cephesinde. Yeterli midir peki? Elbette de¤il. “Bir musibet, bin nasihatten

evlad›r.” sözünü defalarca kez ezber yapman›n, defalarca kez hakl› ç›karman›n anlam› yoktur. Önemli olan iktidarlar› -di¤er alanlar için de geçerlidir bu tabi- kültür/sanat alan›na, babas›n›n çiftli¤i gibi müdahale edemez hale getirmektir. Bunun yolu da güç olmaktan, örgütlenmekten, haklar ve özgürlükler için mücadele etmekten, bu u¤urda bedel ödemekten kaçmamaktan geçiyor. Bu gerçe¤i görmenin zaman› çoktan geçmifltir. Tamam, TODER, DET‹S, ‹fiT‹SAN, TOBAV(*) ve di¤er dernek ve vak›flar kurmak güzel ama birlikte daha güçlü bir flekilde iktidar›n karfl›s›na ç›kmak bundan daha iyi olmaz m›? Tiyatro sanatç›lar›, bir sendika kurmak, hakk›n› iktidardan daha güçlü bir örgütlenmeyle talep etmek gibi bir hedefe kilitlenmelidir art›k. “Savaflan toplum katlar› oldukça, toplum savaflan katlara bölündükçe, toplumun ortak sözcüsü olamaz. Giderek flunu da söyleyebiliriz: Sanatç› için hiçbir yan› tutmama ‘tarafs›z olma’ iktidardaki partiden yana olmak anlam›na gelir” diyor, epik tiyatro kuramc›s› Bertolt Brecht. Konunun öznesi tiyatrocular oldu¤u için seçtik bu sözü. Evet, sanatç›lar özelde de tiyatrocular taraf olmak zorundad›r. Bugüne dek toplumsal sorunlara duyarl› olmay› geçtik (Çünkü ayd›nlar/sanatç›lar cephesi, tiyatrocular dâhil bu konuda sab›kal›d›r.) - sorsak, bunun ayd›nlar›n/sanatç›lar›n baflat görevi oldu¤unu hiçbir tiyatro sanatç›s› reddetmez teoride- bari kendi sorunlar›n›za duyarl› olun! Bari kendi hakk›n›z› koruyun! Bari bunun için elinizi tafl›n alt›na koyun! Belki biraz a¤›r gelecek sözlerimiz... Dostuz biz! Dost da ac› söylermifl... (*) TODER: Tiyatro Oyuncular› Derne¤i DET‹S: Devlet Tiyatrosu Sanatç›lar› Derne¤i ‹fiT‹SAN: ‹stanbul fiehir Tiyatrolar› Sanatç›lar› Derne¤i TOBAV: Tiyatro Opera Bale Çal›flanlar› Yard›mlaflma Vakf›

9


erhan canoba

araflt›rma

ayd›n üzerine notlar- 6 kan›m›zdaki ahmet altan oran›....

bu. Kitap ise çok ucuz bir fiyatla, hatta normal ederinin alt›nda bir fiyatla, 5 YTL’ den sat›lacakt›. Sonra hakikaten çok satt› kitap! “Üç günde üç yüz bin satt›!” nidalar›yla reklâm kampanyas›na devam edildi, hala ediliyor. Do¤rudur, satm›flt›r, daha da satar. Bu kitap befl günde befl yüz bin de satar. fiafl›rt›c› bir fley mi? Hay›r, de¤il. Her gün medya bombard›man›yla beyinlerin esir edildi¤i bir ülkede elbette bu kitab›n satmas› normaldir. Edebiyat›n böyle metalaflt›r›ld›¤› günümüzde bu rakamlar üçe, befle de katlanabilir...

Ahmet Altan’›n son roman› “En Uzun Gece” büyük pat›rt›larla ç›kt› yine piyasaya. Öylesine çok reklâm yap›ld› ki, bu büyük göz boyaman›n ard›ndan kitap 8 Eylül’de “okuyucular›yla bulufltu”. Asl›na bakarsan›z di¤er kitaplar›na nazaran daha sönük bir reklâm kampanyas› vard› bu kez. Bu kez reklâm kampanyas›n›n temel slogan› rakamlar üzerineydi. “500 bin bask›yla...” yani öyle büyük bir iddia ki, “500 bin satar›m ben!” iddias›

10

Mutlaka rastlam›fls›n›zd›r, bu reklâm kampanyalar›n›n sonunda sanki moda bir k›yafet gibi, herkesin elinde bu kitaplardan görmeye bafllar›z bir süre sonra. Otobüste, vapurda, bir kafede, herhangi bir yerde s›kl›kla gözümüze çarpacakt›r insanlar›n elinde duran bu tip kitaplar, Ahmet Altan’lar... Orhan Pamuk’lar... Elinde bu kitaplardan olmayanlar kendini biraz mahcup hissedecektir di¤erlerine karfl›. Bu kitab› okuyanlar flöyle burunlar› hizas›na getirip, gerine gerine okumaya devam edeceklerdir, “Bak›n ben ne kadar entelektüelim, popüler olan› hemen takip ediyorum” havas›nda... Bir virüs gibi yay›lacak yine. Damarlar›m›za Ahmet Altan enjekte edecekler. Kan›m›zdaki Ahmet Altan oran› artacak biraz daha. Bu derginin okurlar› çok iyi bilirler ki, bu tip yazarlar ve bu tip kitaplar hakk›nda onlarca kez yazm›fl›zd›r. fiimdi niye bir kez daha yaz›yoruz, bu yazarlar hep var, bu kitaplar hep ç›kacak... Evet, böyle, bir yan›yla an-

cak biz yazmaya ve uyarmaya devam edece¤iz: Ahmet Altan okumamak bir eksiklik de¤ildir! Ahmet Altan okumak insana bir fley kazand›rmaz, ama çok fley kaybettirir. Kitap daha ç›kmadan reklamlar› yap›lmaya baflland›. Do¤an Medya’n›n dergilerinde övgü dolu yaz›lar yaz›lmaya, romandan al›nt›lar yap›lmaya baflland›. Bu romanda “çat›flk›”lar›, çeliflkileri esas alan yazar›n, diyalekti¤in yasas› “z›tlar›n birli¤i”ni esas ald›¤›na; yazar›n kitap boyunca bu çat›flmay› hep sürdürdü¤üne ve bu roman›n Türk edebiyat›n›n en güçlü çat›flma romanlar›ndan biri oldu¤una dair de¤erlendirmeler vard› bu kitaba iliflkin. Do¤an Medya’n›n yazarlar› elbette bu kitab› övecek. Hatta bu övgü dolu yaz›lar›n ›smarlama yaz›ld›¤›n› da düflünüyoruz. Biz bu kitab› okuduk... Kitab›n öyküsü k›saca flöyle: Sevgilisi olan Selim’in açt›¤› ihanet ac›s›n› dindirmek isteyen, Güneydo¤u’ya Avrupa Birli¤i taraf›ndan töre cinayetlerini araflt›rmak üzere gönderilen ve yabanc›lardan oluflan bir araflt›rma grubuna kat›lan Yelda’n›n köyde yaflad›klar›; kendi iç hesaplaflmalar›; sevgilisinden intikam alma iste¤iyle kendisini bir baflkas›n›n kollar›na b›rakmas›; Güneydo¤u’da gördüklerinden etkilenmesi, iki abisi ölmüfl küçük Heja’ya olan ba¤l›l›¤›; töre cinayetlerine kurban giden kad›nlara karfl› duydu¤u hisler ama ille de en yak›c› olarak yaflad›¤› ihanet ac›s›, sevgilisine duydu¤u özlem, bunu baflkas›nda dindirme çabas›, vb... Bunlar›n etraf›nda dönüp duruyor hika-


ye. Roman›n temel konusu ne töre cinayetleri, ne toplumsal, ne de ulusal bir sorun. Hatta oradaki sorunlar bile, Ahmet Altan’›n romanlar›ndaki temel kad›n karakterinin “iç tepisel dalgalanmalar›” (!) alt›nda eziliyor. Her zaman oldu¤u gibi Ahmet Altan romanlar›ndaki seviflken karakterlerin dürtülerini; histerik, her türlü ahlak duygusundan yoksun, ad›na “duygu” dedikleri güdülerini okuyoruz. Psikolojik çözümlemelerini inceliyoruz. Bir roman›n konusu böyle de olabilir. Yani “Bana ne toplumsal sorundan, ben aflk roman› yazar›m. Yaratt›¤›m karakterin iç dünyas›n› yans›t›yorum, ezilmiflli¤ini, ihanet ac›s›n›, aflklar›n› anlat›yorum, be¤enmeyen okumas›n” da denebilir. Ahmet Altan böyle romanlar yazan bir yazar olarak kabul edilip, sorun tercih sorununa da indirgenebilir. Ancak durumu Ahmet Altan’lar›n geçmiflleriyle birlikte düflündü¤ümüzde sorunun bu kadar basite indirgenemez, masumlaflt›r›lamaz oldu¤unu görüyoruz. Kimsenin Ahmet Altan’dan toplumsal konulara, yaflanan s›n›fsal çeliflkilere iliflkin bir roman yazmas›n› beklemiyor zaten. Biz de beklemiyoruz. Hatta mümkünse yazmas›n ki yazamaz zaten... O, kad›n ruhunun derin k›vr›mlar›nda gezinedursun, pornografik denebilecek düzeyde romanlar yazs›n. Çünkü onun kad›nlar› hep burjuva kad›nlar›d›r. Burjuva kad›nlar›n›n ahlak anlay›fl›n› biliyoruz. Ancak bu romanlar› sadece burjuva kad›nlar› okumuyor. Yaz›n›n bafl›nda bahsetti¤imiz mekanlarda, yani otobüste, dolmuflta burjuva kad›nlar› olmuyor. Bizim gibi, halk dedi¤imiz insanlar›n elinde geziyor bu

romanlar. Çünkü zaten tekellerin de ve onlar›n yazarlar› Ahmet Altan’lar›n da hedef kitlesidir bu kitle. Onlar›n beyinlerini hedef al›r magazinel medya... Böylesine içi bofl, hiçbir bilinç vermeyen, okuyup elinizden b›rakt›¤›n›z zaman akl›n›zda hiç bir fley kalmayan, bir sabun köpü¤ü gibi fliflirilmifl reklamlarla sunulan, beynimize hükmeden eserler, bir propagandan›n arac›d›r. Örgütsüzlü¤ün, bireyin gizemli dünyas›n›n, cinsel özgürlük denen ahlaks›zl›¤›n propaganda araçlar›d›r. Bunlar gibi onlarcas› var. Hepsi ideolojik bombard›man›n bir parças›d›r. Hiçbiri bofluna yaz›lmam›flt›r. Çok kifli okuyor bu kitaplar›. Her gün allan›p pullan›p önümüze sürülüyor. Bakkalda, kuruyemiflçide bile bulabilirsiniz Ahmet Altan kitaplar›n›. Bu kadar yayg›nlaflt›r›lmas›n›n amac› nedir? Bu kadar gözümüze gözümüze sokulmas›n›n... Tekellerin yani egemenlerin deste¤ini almayan bir eser böyle tan›t›l›r m›? Yoksa toplat›l›r m›? Yasaklan›r m›? ‹mha m› edilir? Ahmet Altan, egemenlere rüfltünü ispatlam›fl bir yazard›r. ‘80 sonras› yazd›¤› “Sudaki ‹z” roman› zaten iktidar sahipleri taraf›ndan yeterince takdir toplam›flt›r. 12 Eylül Edebiyat›n›n Y›lmaz Kahraman› (!): Ahmet Altan Maalesef ad›na12 Eylül Edebiyat›, ya da k›saca y›lg›nl›k edebiyat› dedi¤imiz bir edebiyat tarimiz var. 12 Eylül 1980 sonras› yaz›lan bu tarihin baflkahramanlar› ise hepimizin hat›rlayaca¤› isimlerdir. Latife Tekin... Duygu Asena... Firuzan... Kaan Arslano¤lu, Tar›k Bu¤ra, Mehmet Ero¤lu, P›nar Kür ve Ahmet Altan... ‹lk elden sayabilece¤imiz isimler.

Sinema alan› da bofl b›rak›lmam›flt›r. Sinan Çetin bu alanda bafl› çekmekte; karikatürleriyle Necdet fien devrimci de¤erlere sald›rarak, ahlaks›zl›¤› pompalamaktad›r yeni kufla¤›n beynine. Bu sayd›¤›m›z isimlerin hepsi, cuntan›n depolitizasyon politikas›n›n vazgeçilmezleridir. Umutsuzluk, y›lg›nl›k, inançs›zl›k, bencillik, yaln›zl›k, bireycilik onlar›n kalemlerinden, kameralar›ndan yay›ld› en çok. Yeni Dünya Düzeni’nin yükselen de¤erleri bunlard›; bunlar› yazd›lar, çizdiler, savundular. Onlar “tabular› y›kanlar”d›. Vücutlar›n›n ve beyinlerinin özgürlü¤ünü keflfediyorlard›. Yeniktiler ve çaresiz ve yaln›z. Yenik olduklar›n› bir türlü kabul edemediklerinden ideolojiye ve de¤erlere sald›rmaya devam ettiler. Bireydiler ve yaln›zd›lar. Birey olmak en güzeliydi. Bunu seviyor ve sayfalarca yaz›p çizerek bunu savunuyorlard›. Devrimcilik kötü bir fleydi. Bofl bir hayaldi. Bir düfl kurmufllard› ancak kifliliklerini kaybetmifllerdi. Birey olman›n dayan›lmaz hafifli¤ine kavufltuklar›nda rahatlam›fllard›. Kendilerini henüz yeni keflfediyorlard›. Romanlar›ndaki devrimci(!) karakterler, duygular›n› bast›ran-ifade edemeyen, özgürlüklerine gem vuran, kendini bir kozaya hapsetmifl hastal›kl› tiplerdir. Yazmaktan hiç yorulmad›lar. Cuntac›lar›n karfl›s›nda el etek öpseler bu kadar yaranamazlard›. Bunlar› yazarak, de¤erlere devrimcilere sald›rarak tutunabildiler, af dilediler. Kaybettikleri her fleyi sat›r sat›r yazd›lar. Kaybeden kendileri de¤il, devrimci ideolojilerdi sanki. Bu ideolojiler yanl›flt›. Farkl› bir ideolojiyi ve dünya görüflünü savunuyorlard› art›k. Ahlak ad›na yeni bir ahlaks›zl›¤› inflaa ediyorlard›. Yeni dönemin “ak›ll› solcular›”, “tatl› çocuklar›”yd›lar. Kaan Arslano¤lu “Kiflilikler”le, Latife Tekin “Sevgili Ars›z Ölüm”le, Mehmet Ero¤lu “Iss›zl›¤›n Ortas›nda”yla, Ahmet Altan “Sudaki ‹z”le bütün zehirlerini kustular genç beyinlere. 12 Eylül’ün kobay olarak kulland›¤› genç kufla¤›n kültür Mengele’leri oldular; edebiyatta, sinemada, karikatürde, müzikte “Eylül Sanat›”n› yaratt›lar. Ahmet Altan iflte bu sanat›n mimarlar›ndand›r. Ahmet Altan Neyin Edebiyat›n› Yapar? Ahmet Altan kitaplar›nda sürekli aldatan, yalan söyleyen, bencil, ahlak düflkünü karakterleri okuruz. Bu karakterlerin ac›s›n›, birbirinden intikam alma duygusunu, iç çeliflkilerini…

11


Depolitize edilen halk böyle uyuflturucu kulland›¤›n›n fark›nda bile de¤il. “Bir toplumu toplum yapan onun bayra¤›, s›n›r›, topra¤› de¤ildir bence, onu toplum yapan ortak ve tart›fl›lmaz vicdani ölçüleridir. Bu ölçüler hukuk ve devlet taraf›ndan korunmaz, bu ölçüleri koruyanlar o toplumun edebiyat›, yaz›s›, hikayesi, efsanesi, masal›d›r. Yaz›l› olmayan yasalar›d›r. Ne oldu bizim efsanelerimize, hikayelerimize, masallar›m›za, yaz›l› olmayan yasalar›m›za? Neden kad›nlar›n mahremiyetine ihanet edenler bu kadar rahat davranabiliyorlar? Niye i¤renti dolu bak›fllarla karfl›laflacaklar›ndan çekinmiyorlar? ....” ‹nsanlar›n geri duygular› vard›r. Birçok zaaf bar›nd›r›r insanlar içlerinde, hangi s›n›ftan olursa olsun. Bu tip kitaplar ise bu zaaflar› okflar, gizli olan› a盤a ç›kart›r, meflrulaflt›r›r. Elefltiriyor gibi gözükse de aldatan birinin ihaneti asl›nda meflrudur bu romanlarda. Bu, çok ince bir dille yap›l›r. Çünkü kahraman›m›z flu flu çeliflkileri yaflam›flt›r, çünkü öteki de onu aldatm›flt›r, birini severken bir di¤erinden hofllan›labilir, o da istenilebilir, bedeni ona aitken, duygular› bir baflkas›na ait olabilir… Bu, 12 Eylül ahlak›n›n ürünüdür. Ahmet Altan geçenlerde bir yaz› yazd›... fiu meflhur gündemle ilgili. Yani, Gamze Özçelik isimli mankenin gizli görüntülerinin ortal›¤› kas›p kavurdu¤u “gündemden” bahsediyoruz. Bunun üzerine Ahmet Altan bir ahlaki sorgulamaya girmifl ve toplumdaki çürümeden dolay› kayg›lan›yor. Bak›n ne diyor: “Ben, bir erke¤in kendisine emanet edilen kad›n mahremiyetini hayat› pahas›na korumas› gerekti¤ine inanan kuflaktan›m. Bizim kuflak, cinayetten yarg›lan›rken geceyi birlikte geçirdi¤i kad›n›n ad›n› vermemek için cinayet saatinde nerede oldu¤unu aç›klamayan ve idama raz› olan erkeklerin hikayelerini anlatan kitaplarla, filmlerle büyüdü.” Sen hangi kitaplarla büyütüyorsun flimdiki kufla¤› ve cebini Ahmet Altan? Daha önce hangi kufla¤› zehirledin romanlar›nla? Ahlak›, sadakati, vefay› yücelten romanlar›nla m›? Yoksa seviflken karakterlerinin iç dünyalar›ndaki çöküntüyü anlatarak m›? Onlar›n yapt›klar›n› meflru göstererek mi? “Kad›n›n mahremiyeti bizim için kutsal-

12

d›r.” Tabii ki öyledir... Y›llarca kad›n› da erke¤i de en mahrem yerlerine kadar anlatt›n. Yalanlarla dolanlarla, en yüce ahlaka sahip olan devrimcileri karalad›n. Ad›na da “edebiyat” dedin. Sonras›nda ise cuntan›n e¤itim program›ndan geçmifl, zaten uyutulan, beyinleri uyuflturulan kitleler bir de senin romanlar›ndaki karakterleri örnek ald›... Bu yozlaflmada senin pay›n nedir? Neden kendine dönmüyor acaba Ahmet Altan? Kendi geçmifline neden dönmüyor? Devam edelim... Ve Ahmet Altan’›n sorusunu cevaplayal›m. “Son y›llarda birlikte olduklar› kad›nlar›n resimlerini ya da filmlerini çekip bunlar› yayan erkekler ço¤almaya bafllad›. ‘Bir iki afla¤›l›k adam’ deyip geçebilirsiniz. Ama bence öyle kolay›ndan üstünden atlan›p geçilecek bir olay de¤il bu. Temel soru fludur: Bu adamlar, böylesine rezilce bir ifl yaparken nas›l oluyor da toplumun tepkisinden çekinmiyorlar? Aforoz edilmekten, ay›planmaktan, isimlerini lekelemekten, ailelerini utand›rmaktan korkmuyorlar? Toplumun pek de sert bir tepki göstermeyece¤ine güveniyorlar herhalde. Bunda da hakl›lar.” Evet... Kendisi cevab›n› vermifl asl›nda. Ahmet Altan gibilerine, romanlar›na da tepki göstermiyor kimse. “Bu ne ahlaks›zl›kt›r, bu adam bunlar› niye yaz›yor, çolu¤umuz çocu¤umuz bunlar› okuyor?” da demiyor. Çünkü beyinlere ince ince enjekte ediliyor.

Al›nt›s›n› yapt›¤›m›z bu yaz›y› Ahmet Altan’›n yazd›¤›na inanmak zor... “Bizim” dedi¤i efsanelerden, masallardan beslenseydi bugün çürümenin edebiyat›n› yapmazd›. O masallar, o efsaneler, o destanlar... Binlerce y›ll›k medeniyetin ürünüdür. Bir halk›n özlemlerini, beklentilerini, kahramanl›klar›n›, ac›lar›n›, sevinçlerini, sevdalar›n› dile getirir. Çünkü bu topra¤›n de¤erleri güçlüdür. Bu topra¤›n insanlar› binlerce y›ll›k medeniyetin üzerinde oturur. Bir Avrupa ülkesindeki gibi, o kadar çabuk çürümez. Bu de¤erleri savunmak Ahmet Altan’lara da kalmad›. Bu de¤erleri savunanlar, o de¤erler u¤runa gerekirse hayat›ndan bile vazgeçebilenlerdir. “Çocuklar›m›za yanl›fl masallar m› anlat›yoruz acaba?” diyor Ahmet Altan. Evet, çocuklar›m›z her gün o pisli¤in içinde büyüyor. Ancak biz onlara yine de iyiyi do¤ruyu, güzeli, paylaflmay›, birey de¤il ço¤ul olmay› yani de¤erlerimizi ö¤retiyoruz. Çürüme, sand›¤›n›z kadar çabuk olan bir fley de¤ildir. Her gün ince ince düflünüyorlar, hangi kesimi ne flekilde çürütürüz diye... Bu yüzden gündemdir Gamze Özçelik’lerin ahlaks›zl›klar›, Hülya Avflar’›n ailevi problemleri. Ancak bunlar kar›n doyurmuyor. Bunlar da bir yere kadar avutacakt›r kand›r›lm›fl, uyutulmufl kitleleri... Kimse akl›ndan ç›karmas›n. Bizim olan› bizden alamazlar... Ne kadar çürütseler de... Ne kadar uyutsalar da... Bu kan, bizim olan kan, içerisine enjekte edilen Ahmet Altan’lar› temizleyecek kadar güçlüdür.


arif mercan

elefltiri

istanbul’da rock rüzgar› esti... Bu yaz ‹stanbul’da rock festivallerinden geçilmiyordu, adeta rock rüzgar› esti. Bas›nda pek fazla yer almasa da elle tutulur bir dinleyici kitlesi toplayan Rock‹stanbul bunlar›n ilkiydi. Yaklafl›k 3500 dinleyicinin kat›ld›¤› festivale, “hard rock” gruplar›ndan Sick Of it All, yerli gruplardan Soul Sacrifice, False In Truth, Kronik kat›ld›. Rock The Nations festivali ise daha kalabal›kt›; 6000 kiflinin kat›ld›¤› festival Yedikule Zindanlar›’nda yap›ld›. Bu y›l üçüncüsü yap›lan festivale “Metalin Krallar›” diye an›lan Manovar, Balance Of Power, Catafalque, False In Truth, Crossfire, Gorefest ve Cem Köksal kat›ld›. 6 A¤ustos’taki bu festivalle ayn› gece Parkorman’da bir konser daha vard›. Hani yaz boyu çilesini çekti¤imiz “Dale Don Dale”yi söyleyen Don Omar’›n konserine ise sadece 700 kifli kat›ld›. Medyada en çok yer alan festival ise kuflkusuz Rock’n Coke oldu. Televizyonlardan, gazetelerden epey bir reklam›n› izledik. Bir de Rock’n Coke’a alternatif oldu¤u söylenen Bar›fl’a Rock festivali vard›. Coca Cola ülkemizde rock festivali yapmaya üç y›l önce bafllam›flt›. Bar›fl’a Rock da ayn› y›l alternatifini yapma amac›yla yola ç›km›flt›. ‹lk iki y›l Rock’n Coke ile ayn› tarihlerde yap›ld›, bu y›l ise Bar›fl’a Rock’ organizatörleri festivallerini erkene ald›. Ülkemizde rock festivali furyas›n› bafllatan, as›l olarak Coca Cola’d›r diyebiliriz. Coca Cola, 2003 y›l›nda Irak’›n iflgaline karfl› büyük eylemlerin yap›ld›¤› dönemde festival organizasyonuna bafllam›flt›. Bu kadar aç›ktan yalan söylenerek yap›lan, on binler-

ce Irakl›n›n katledildi¤i iflgalden dolay› halkta büyük bir öfke birikmiflken, Coca Cola’n›n festival yapmas› tepkileri de beraberinde getirmiflti. Bar›fl’a Rock da bu tepkilerden biri olarak do¤mufl, hemen alternatif bir konser örgütlenmesine gidilip Bar›fl’a Rock festivali yap›lm›flt›. Rock’a K›sa Bir Bak›fl 1865’te kölelik ka¤›t üzerinde kalkt›ktan sonra, serbest dolaflan siyahlar›n müzikleri Amerika’n›n dört bir yan›na yay›ld›. Trenlere kaçak binip kent kent dolaflan siyahlar›n müzi¤i olan blues giderek baflkalar›n›n da dikkatini çekmeye bafllam›flt›. Daha sonra bu flark›lar›n albümleri yay›nland›. Blues’un yay›lmas›nda en önemli rolü ise radyolar üstlendi; birçok bluescu sadece icrac› olarak de¤il disk jockey, programc› olarak sesini duyurdu. Büyük flehirlerde, bluesun ana enstrüman› olan gitar›n yan›na piyano ve nefeslilerin de kat›lmas›yla rhythm and blues müzi¤i yayg›nlaflt›. Daha sonra bunlar›n yan›na elektrikli gitar›n eklenmesiyle de rock giderek flekillenmeye bafllad›. Rock, ara ara popülaritesini kaybetse de y›llard›r gençleri en çok etkileyen müzik türü olma özelli¤ini kaybetmedi. 50’lerde Elvis Presley, 60’larda Beatles en sevilen, en çok dinlenen sanatç›lard›. 70’li y›llarla birlikte rock art›k iyice karakter kazan›p, belirli bir tarz oturtmufl, alt kollar›n› da birlikte gelifltirmiflti; hard rock, soft rock, senfonik rock, heavy metal, punk rock ve new wave bu y›llarda geliflimini tamamlam›flt›. Art›k rock gruplar›n›n albümleri milyonlar satmaya, turnelerinde toplam› milyonlar› bulan bir

dinleyici kitlesine konser vermeye bafllam›fllard›. Sadece Amerika ve Avrupa’da de¤il, dünyan›n her taraf›nda milyonlarca dinleyiciye hitap ediyordu bu müzik türü. Rock, bazen yozlaflt›ran, bazen emperyalizme karfl› bir tav›r olufltururken en çok gençleri etkiledi. Coca Cola’n›n karanl›k yüzünü örtmek için, rock dinleyicilerini hedef seçmesi tesadüfî de¤il. Görünen o ki önümüzdeki y›l da bu festivallerin, konserlerin ard› arkas› kesilmeyecek. Az›msanmayacak say›da bir dinleyici kitlesine sahip olan rockun iyi para kazand›rd›¤›n› görüp ifltah› kabaran flirketler de k›sa sürede bu ifle el atm›fllard›r. Coca Cola, 3-4 Eylül’deki Rock’n Coke festivaline, her yafltan genci, “müzi¤in coflkusunu yaflamaya” ça¤›rm›flt›. Festival, Avrupal› gençlere de “muhteflem bir festival” diye tan›t›ld› ve onlara “‹stanbul’a gidin” ça¤r›lar› yap›ld›. Gerçekten de 50–60 bin kiflinin kat›ld›¤› bir festival düzenlendi, onbinlerce kifli oralara “hayat›n tad›n› ç›karmaya” gitti. Daha kalabal›k da olabilirdi ama biletleri çok pahal›yd›. Biletler 60 milyondan bafllay›p, 100 milyon’a kadar yükseliyordu, bir de yiyecek içecek hesaba kat›l›rsa epey yüklü bir mebla¤ ortaya ç›k›yordu. En ucuz fley küçük pet flifle sular›yd›, onlar›n da fiyat› 2 milyondu. Festivalde paran yoksa su bile yoktu. Etkinlik alan›nda nakit parayla hiçbir fley sat›n al›nam›yordu, konser alan› için özel haz›rlanan kredi kartlar›n› kullanmak zorundayd› herkes. Giriflte nakit para yat›r›p kart sat›n al›n›yor ve bütün al›fl verifl bu kart arac›l›¤›yla yap›l›yordu, dolay›s›yla 50 ku-

13


ruflluk su 200 kurufla sat›ld›¤›nda tabi ki kimse itiraz edemiyordu. Coca Cola’n›n Kanl› Tarihi Rock’u bir kenarda tutarsak, Coca Cola’n›n büyük tepkiler çekmesine neden olan onlarca örnek saymak mümkün: Hindistan’da Plachimada’daki Coca-Cola fabrikas› Mart 2000’de üretime bafllam›flt›. Fabrika, aç›ld›¤› günden itibaren yasad›fl› bir flekilde her gün 1,5 milyon metreküp temiz suyu çekiyordu. Bunun sonucunda 152 metre olan su seviyesi 45,6 metreye düfltü. Coca-Cola halk›n suyunu çalmakla kalmad›, geri kalan›n› da kirletti. Kat› at›ktan kurtulmak için at›k suyu flirket arazisi içindeki kurumufl kuyulara pompal›yordu, bunun sonucunda içme sular› dahil bölgenin bütün sular› zehirlenmifl oldu. Köylüler de Coca Cola fabrikas› önünde oturma eylemine bafllad›, de¤iflik eylemleri iki y›l boyunca sürdü. Bu bask›lanma alt›nda kalan ülke yönetimi, sonunda 17 fiubat 2004’te Coca Cola’n›n iflletme ruhsat›n› iptal etti, flu anda Coca Cola fabrikas› kapal› durumda.

menin yan›nda, daha büyük katliamlar› yapan askeri darbelere de yard›m etti. Filistin’i iflgal edip 50 y›ld›r Ortado¤u’nun ba¤r›nda hançer gibi saplanan ‹srail’e maddi destekte bulunup, silah almas›na yard›mc› oldu...1939 Nisan’›n›n sonlar›nda Coca Cola Almanya patronu Max Keith, iflletmenin ülkedeki onuncu y›ldönümü kutlamalar›nda, “Liderimize olan derin hayranl›¤›m›z› ve minnettarl›¤›m›z› anlatmak için...” diyerek Hitler için toplu bir selamlama emri veriyordu… Coca Cola’ya iliflkin bu örnekleri ço¤altmak mümkün. Coca Cola katliamlardan, sömürüden dolay› oluflan kötü imaj›n› düzeltmek, yapt›klar›n›n üzerini örtmek için trilyonlarca para harc›yor, büyük reklamlar

Sadece do¤al kaynaklar› tüketip, do¤ay› kirletmek de¤il tek suçu, dünyan›n birçok yerinde sendikac›lar› katletmekle de ünlü Coca Cola flirketi. Kolombiya’da aktif bir sendika çal›flan› olan Jesus Rojas Cataneda 3 Aral›k 1996’da öldürüldü. Böylece öldürülen Sinaltrainal sendikas› çal›flan›n›n say›s› 8’e yükseldi. 1996’n›n Aral›k ay›nda, yine Kolombiya’da Carepa kentindeki bir flifleleme fabrikas›nda iflçi sendikas› ad›na görüflmeleri sürdüren sendikac› ‹sidro Segundo Gil, silahl› sa¤c› milisler taraf›ndan vurularak öldürüldü, vurulmaktan kurtulan bir baflka sendikac› ise kaç›r›ld›. Daha sonra sendika binas› yak›ld› ve iflçiler sendikadan istifaya zorland›. Bu tür olaylar sadece Kolombiya’da yaflanm›yor. 1970’lerde Guatemala’da ölüm birlikleri, Coca-Cola çal›flanlar› aras›ndaki sendika üyelerine iflkence yapmak ve iflçileri öldürmekle görevlendirilmifllerdi. So¤utucu tamircisi ve bir sendika temsilcisi olan Israel Marquez flimdiye kadar üç kez bu teflebbüslerden kurtulmay› baflard›. Marquez “Guatemala’da cinayet, Coca-Cola olarak adland›r›l›r.” diyor. Coca Cola, tek tek sendikac›lar› katlet-

14

yap›yor, devasa festivaller düzenliyor. Rock’n Coke da bunlardan biridir. Bar›fl’a Rock, Alternatif Olamad›! Bar›fl’a Rock, Coca Cola’n›n düzenledi¤i festivale alternatif oldu¤u söylemiyle yola ç›km›flt›. Yani emperyalizme karfl› bir festival örgütleniyordu. ‹lk y›l “Rock fiifleye S›¤maz” slogan›yla yap›lan festivale 3500 kifli kat›lm›flt›. ‹kinci y›l ise “Evimiz Dünya” diyerek 7000 kifliye seslenmifllerdi. Bu sene ise bir de¤iflikli¤e gidildi; festival, Rock’n Coke’tan bir hafta önce 27–28 A¤ustos tarihlerinde yap›ld› ve festivale yaklafl›k 30 bin kifli kat›ld›. Ancak önceki y›llarda oldu¤u gibi bu y›l da “Cola ‹çen Bush Olsun!” slogan›ndan, Nakliyat-‹fl’e ba¤l› Coca Cola iflçilerinin yapt›klar› eylemlerden ve sahnede giyilen iflçi tiflörtlerinden baflka, emper-

yalizmi hedef alan ciddi bir program göremedik. ‹flin asl›, Rock’n Coke festivalinde Coca Cola imzas› olmasa, Bar›fl’a Rock’ta da “bar›fl” imzas› olmasa ve iki rock festivali karfl›laflt›r›lsa, bunlar› birbirinden ay›rt etmek oldukça güç olacakt›. Tek fark vard›, Rock’n Coke’a daha ünlü sanatç›lar gelmiflti. Üç sene önce de dergimizin sayfalar›nda Bar›fl’a Rock’a flöyle de¤inmifltik; “Coca Cola’ya ve onun üzerinden emperyalizmin sald›rganl›¤›na aç›k bir tepki göstermekten daha çok, tepkisini sadece Coca Cola’ya indirgeyen ama as›l olarak bar›fl isteyen bir festival olacakt›. Yani ‘keskin’ söylemlere gerek yoktu. Bir ‘uzlafl›’ aranmal›yd›. Do¤al olarak ortaya ç›kan tablo, di¤er festivalden pek farkl› de¤ildi. Bira ve flarap fliflelerinin arka arkaya boca edildi¤i, e¤lenilip dans edildi¤i, arada bir Coca Cola’ya tak›l›nd›¤›, zaman zaman Irak’ta bar›fl›n istendi¤i bir festival oluflturulmufltu. (...) Festivalin organizasyonundaki küçük hesaplar, festivalin çap›n› ruhunu, kat›l›m›n, coflkusunu daraltm›flt›r. Bar›fl’a Rock, Rock’n Coke’a alternatif olamam›fl, ancak onun bir rengi, bir türevi olabilmifltir.” (Tav›r, Nisan 2003) Görüldü¤ü gibi üç y›l önceki elefltirilerimiz hala tazeli¤ini koruyor, hatta alternatif olarak yola ç›kan Bar›fl’a Rock organizatörleri, festivali bir hafta öne çekerek dinleyicilerine, The Cure, The Offspring, Korn gibi ünlü gruplar›n konserlerine kat›lma olana¤› da sa¤lad›. Yani festivale kat›lanlar›n hemen hemen yar›s› Rock’n Coke’a da gitti. “Cola içen Bush olsun!” slogan› at›lmas› festivali kurtarmad›. Emperyalizmin ideolojik, kültürel olarak çok kapsaml› sald›r›lar›, dünyan›n her taraf›nda tehdit, iflgal ve tecrit politikalar› sürerken Coca Cola flirketinin ve Bush’un en lanet edilenler oldu¤unun ifade edilmesi, bu politikalar›n geri püskürtülmesi için mücadele edildi¤i anlam›na gelmez. ‹ki gün süren ve alternatif oldu¤u iddia edilen bir festivalde bunlar çok küçük fleyler olarak kal›yor. Buna benzer sloganlar Rock’n Coke festivalinde de at›ld›, önceki y›llarda Rock’n Coke festivaline kat›lan sanatç›lardan da Coca Cola’y› protesto edenler oldu. E¤er onlardan bir fark› oldu¤u söyleniyorsa, Bar›fl’a Rock’›n mant›¤› tamamen de¤iflmeliydi. Çünkü anti-emperyalistlerin omuzlar›nda daha fazla yük vard›r, “alternatif” olman›n da hakk›n›n verilmesini istemek herkesin en do¤al hakk›d›r.J


güncel

söyle katrina sen

Green Card Dünyası... Bilir misiniz Green Card reklamları­ nı? Hayatın her alanında, alışverişte, uçakta, gazetede, dergide, mağazalar­ da karşılaşabilirsiniz bu r e k l a m l a r l a . Özellikle de i n t e r n e t ortamında bir site­ de, olmazsa diğerinde mutlaka karşıla­ şırsınız. Green Card reklamlarında çeki­ lişlerden bahsedilir. Bu çekilişlerle. Gre­ en Card dünyasının kapısını aralamak için şans elde edersiniz. Öyle kolay değil bu şansı yakalamak. A m a bu şans, "teknoloji"yle birlikte ayağınıza kadar getiril­ m i ş t i r artık. İnternetteki haberlerin biri şöyle der örneğin: Her yıl yapılan Green Card çekilişlerinde " 5 5 bin dünya vatan­ daşı" ABD'de yaşamaya hak kazanıyorm u ş . (Sanki uzaya çıkarıyorlar, başka bir dünyadan bahsediyorlar.) Hemen yanda, "fırsatlar ülkesi", "rüyalar ülkesi" yazıları akıp gidiyor. Bakın bir reklamın­ da da ne diyor: " 5 5 bin kişi ve bunların aileleri ABD'de yaşayacak ve çalışacak. Resmi ABD hükümeti p r o g r a m ı , Kongre tarafından onaylı. ABD'de y a ş a m a ve ça­ lışma şansınız. Kolay online kayıt ve her aşamada yardım. Green Card kazanmak için evli insanlara çifte şans. Dünya va­ tandaşlarının ç o ğ u çekilişe katılmaya uy­ gun durumdadır..." Son cümleyi gördü­ nüz m ü ? "Dünya vatandaşlarının çoğu çekilişe katılmaya uygun durumdadır." Nedir dertleri? Nerdeyse, "Dünyalılar da bizim gezegenimize gelebilir." diyecek­ ler. Fırsat, rüya, u m u t , özgürlük, rahat­ lıklar ülkesine; yani Amerika Birleşik Imparatorluğu'na. Bir de "çifte şans" veri­ yorlar. "Resmi ABD hükümeti progra­

m ı n d a yer alıyorsa, hele bir de "kongre" onaylıysa: "0 zaman buyurun dünyalılar; 'fırsatlar ülkesi'ne, 'Green Card Dünyası'na hoş geldiniz." "Dünyanın en büyük g ü c ü . . . " "Biz, bugün 24 s a a t içinde dünyanın her köşesine müdahale edebilecek bir güce sahibiz."

"Sonsuz özgürlük operasyonu..." "Bu ülkeye (Irak) demokrasiyi, özgür­ lüğü getireceğiz." Bütün dünya bu sözleri iyi bilir. Bil­ memesi zaten m ü m k ü n değil. Dünyanın en ücra köşesine kadar ulaş(tırıl)mıştır b u r e k l a m l a r . H e r dilde, h e r k e s e . . . ABD; h ü k ü m e t kadrosu isim isim en çok


bilinen, şehirleri haritada en r a h a t bulu­ nan, ismi ağızlarda en çok dolaşan, markaları en çok kullanılan, filmleri en çok izlenen ülkedir. Büyük evleri, lüks ve ışıklı sokakları, gökdelenleri, sahilleri, caddeleri televizyonlarda en çok görü­ len, imrenilen ülkedir. M ü s t a k i l , bahçeli, otomatik garajlı, merdivenli evler... Ön­ lerinde en az iki araba, "özgür" genç­ ler... Aile içi rahatlık, sınırsızlık, her t ü r ­ lü imkana ulaşılabilir imajı. Dünyanın "öz­ gürlük, adalet" bekçisi, ülkeleri barıştı­ r a n , sorunları çözen, gerektiğinde halk­ ların yararına müdahalelerde bulunan ül­ ke... Yani orası Amerika Birleşik Devletleri'dir. "Green Card Dünyasıdır. Hem de "özgürlükler, fırsatlar" ülkesi. Oraya gitmek, gidebilmek her baba yiğidin harcı değildir. Herkese nasip ol­ maz. Orada olmak şanstır, ayrıcalıktır. Çekilişler, kuralar bu şansa erişmenin bir yoludur. 2 9 A ğ u s t o s 2 0 0 5 . . . Katrina... Kasır­ ga... Felaket... Özellikle New Orleans kıyıları, Louisiana, Missisipi, Alabama.,. On binin üze­ rinde ölü... Yüzlerce kayıp... Açlık, kıt­ lık... Susuzluktan ölen insanlar, yardım faciaları... O günlerde televizyon haber merkez­ lerine şu haberler akıyordu; " 2 9 Ağustos 2 0 0 5 tarihinde Meksi­ ka Körfezi'nden gelen h o r t u m , Ameri­ ka'nın New Orleans şehri ve kıyılarını

FOR U.S.ARMY NEAREST RECRUITING STATİON

16

vurdu." "New Orleans ve çevresi sular altın­ da kaldı, her taraf enkaza döndü." "On binlerce insan, Amerika tarihinin en büyük felaketlerinden birinde can ver­ di." "New Orleans'ta yağmayı engellemek için saat 2 1 . 0 0 ila 0 6 . 0 0 arası sokağa çıkma yasağı kondu." "I\lew Orleans'ta komiser yardımcılığı yapan W . S Riley; 'Ulusal Muhafızlar is­ kambil oynarken, insanlar öldü' dedi." "Katrina ABD'yi golf oynuyordu."

vurduğunda

Bush,

"ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, New York'ta bir Broadvvay şovunda ve alışverişte kameralara yakalandı." "Bush t a m üç gün sonra televizyona çıkıp açıklama yaptı, ancak beş gün son­ ra afet bölgesine g i t t i , o da yukarıdan helikopterden göz attı o kadar." "Binlerce c e s e t sularda yüzüyor." "Financial Times gazetesinin muhabi­ rine konuşan bir polis; 'Bize, cesetleri toplamamız yolunda bir emir verilmedi. Yüzüyorlarsa, aşağı itilmeleri söylendi. Zaten onları koyacak bir yer de yok.' de­ di." "Açlıktan ve çaresizlikten cesetlerin yendiği belirtildi." Bunlar, işte şu fırsatlar ülkesi Ameri­ ka Birleşik Devletleri'nde yaşandı. Hani o milyonlarca Amerikalı'nın işsiz ya da dü­ şük ü c r e t l e yaşadığı; 50 milyon insanın sağlık güvencesinin olmadığı; 2 9 5 mil­ yonluk ülkede, 37 milyon kişinin yoksul­ luk kategorisinde olmasına r a ğ m e n " 5 5 bin" dünya vatandaşına kendi ülkesinde yaşama, şansı veren ülke. Ya da " 2 4 sa­ at içinde dünyanın en ücra köşesine m ü ­ dahale e d e b i l e c e ğ i n i " söyleyen ülke. Acizlik... Oysa ABD'nin sürekli eleştirdi­ ği, anti propagandasını yaptığı Küba, geçtiğimiz yıl buna benzer bir kasırga ya­ şadığında yaklaşık 20 bin ev yıkılmış a m a içindekiler kasırgadan çok önce da­ ha güvenli yerlere tahliye edilmişti. Fidel Castro, doğrudan yardım ve organizas­ yon işlerini yönetmişti. Bütün ülke sefer­ ber o l m u ş t u . Donald Rumsfeld; Irak işgalinin ilk za­ manlarında "Yağma özgürlüktür." Diyor­ d u . Şimdi ise New Orleans'ta yaşayabil­ mek için yemek bulmaya çalışanları "yağ­ macı" olarak damgalıyor ve onlar hakkın­ da "vur" kararı çıkartıyor. Özgürlük? Da­

ha eskilerde Ronald Reagan, 1 9 8 1 yılın­ da yapmış olduğu bir açıklamasında "Amerika, bireyin özgürlük ve onurunun verilip korunduğu tek ülkedir." dediğinde acaba neyi kıstas alarak ve neye dayana­ rak söylemişti? Kasırgayla birlikte ABD'nin üzerindeki parlak yaldızlar dağıldı. Ortaya çok vahim bir tablo çıktı. Ve bu tabloyu kasırgadan sonra hemen hemen yazmayan köşe ya­ zarı kalmadı. Şimdiye kadar devrimciler; emperyalizmi, ABD'yi dünyaya anlatmaya çalıştı. Yazılan, konuşulan bu gerçekler, devrimcilerin yıllar öncesinden ortaya koyduğu tespitlerdi. Şimdi görüyoruz ki ancak anlaşılmış galiba bazı şeyler. Bü­ t ü n gazetelerde; "Madalyonun diğer yü­ zü", "Pencerenin arka tarafı". "Katrina'nın ortaya çıkardıkları", "Amerika'nın gerçek yüzü" şeklinde onlarca yazı yazıl­ dı. Bu g e r ç e ğ i n bugün kabul edilmesi bir olumluluğu ifade eder. Ancak korktuğu­ muz, yarın öbür gün ABD'nin allayıp pullayıp kendini t e k r a r sunmasına izin veri­ lecek olmasıdır. Onca söylem, şaşaalı, gösterişli gö­ r ü n t ü , büyük güç, i m p a r a t o r , kral süsü bir rüzgarla dağılıvermiştir. Katrina'nın dağıttığı, üstünü açtığı gerçekler sadece bunlar değil t a b i . Eşitlik, özgürlük, ada­ let adını en çok ağzına alan başkanlar ABD'lidir herhalde ama aynı zamanda en ırkçı, olanlar da onlardır. Felaketin ya­ şandığı bölgeler ABD'nin en yoksul böl­ geleri olmakla birlikte, özellikle New Or­ leans'ta aynı zamanda "ırk ayrımı" da ya­ şanmıştır. Siyahlar; yoksulluk, sefalet, açlık ve yokluğu bize g ö s t e r d i . Siyahlar bir dük­ kandan yiyecek malzemesi alırken "terö­ r i s t , yağmacı" damgasını yedi. Beyazlar böyle bir şey yaptığında, fotoğraflarının altında, "Halk ihtiyacını karşılıyor" yazıldı. Aslında bunun çok derin bir geçmişi var­ dır. ABD'de de, kuruluşundan beri böyle bir anlayış vardır. Kızılderilileri yıllar bo­ yu katliamlarla tüketmişlerdir. Yetmedi­ ğinde, filmler ç e k m i ş ; onları vahşi, hır­ sız, yankesici olarak g ö s t e r m i ş l e r d i r . Tıpkı bugün l\lew Orleans'ta yaşananlar gibi. ABD'de daha 6O'lı yıllara kadar, toplu t a ş ı m a araçları bile siyahlar ve be­ yazların bineceği şekilde ayrılıyordu. Ya­ kın dönemlere kadar bazı r e s t o r a n l a r d a ve gece kulüplerinde "Çinliler ve zenciler giremez" tabelaları asılıydı. Bakmayın yö­ netiminde, h ü k ü m e t kadrolarında siyah-


- Bush döneminde, Amerika'nın gelir düze­ yi çizelgesinde "eşitsizliğin en yoğun olduğu" 1 1 2 ülke içinde 7 1 . sıraya geldiği ve bu oranın Türkmenistan'da da aynı olduğu saptandı. - ABD'de 32 milyon yoksul var. 32 milyon. Amerikalının yoksul olduğu ülkede, 1 9 5 9 - 1 9 7 0 dönemlerinde hızla düşen yoksul sayısının, 2000'li yılların ekonomik durgunluk sorunuyla birlikte arttığı belirlendi. Yoksullara halkın, bankaların, yiyecek sanayisinin katkılarıy­ la yapılan gıda yardımlarının yetersiz kaldığı bil­ diriliyor. - 40 milyon kişi sağlık sigortasından yoksun

ların olduğuna. Onlar, "dışı siyah- içi be­ yaz" olan bizim deyimimizle "Aslını inkar eden" terdir. Ku Klux Klan gibi sadece si­ yahları yok etmeye, öldürmeye çalışan bir ö r g ü t l e r i vardır.

Bu a r a d a yıllardır Louisiana ve çevre­ sinde olası bir felakete karşı yardım amacıyla her yıl ayrılan f o n , 2 0 0 3 yılın­ dan itibaren kesilerek Irak işgaline silah desteği için kullanılmaya başlanmış.

Bir de şöyle bir gerçek var ki; yardım konusunda uzunca bir süre bir faaliyet yokken, Irak'tan 3 0 0 kişilik özel vurucu t i m getirilebiliyor. Şehri korumak adına halkı vuruyor. Siyahları yağmacı, t e r ö r i s t diye kurşunluyor. Bir de övünüyor. Ne diyor Louisiana'nın kadın valisi Blanco; "Bu askerler Irak'tan yeni döndü. Dene­ yimliler. Savaşmayı iyi biliyorlar. M - 1 6 otomatik silahları var. A t e ş etmeyi ve öl­ dürmeyi biliyorlar ve gerektiğinde bunu yapacaklar. Bunu yapmalarını umuyo­ r u m . " Ne kör bir kafa değil mi? Sanki bir savaşa ilişkin konuşuyor. İşgal altında m ü c a d e l e ediyor, vatanı k u r t a r a c a k ! K i m l e r d e n . . . Yoksa yüz yıldan fazla bir zamandır birikmiş olan bir öfkeden mi korkuyorlar dersiniz? New Orleans Bele­ diye Başkanı Ray Nagin bir radyo röpor­ tajında: "Bana 40 bin asker geliyor falan demeyin. Burada kimseler yok. Burada insanlar ölüp gidiyor." dediğinde, artık diyecek bir şey kalmamıştır.

Aslında felaket sürecindeki sarf edi­ len sözleri biraraya getirdiğimizde bile ortaya çıkan s o n u ç t a n ne kadar d o ğ r u söylediğimiz anlaşılacaktır.

Gazetenin birinde bir karikatür vardı. Sular içinde yardım bekleyenlerin tepe­ sinde bekleyen bir helikopterdeki asker, halat atacağı yere "yanlışlıkla' ateş et­ meye başlıyor. Sonra amiri "Evlat ne ya­ pıyorsun?" diyor, o da "Alışkanlık oldu, p a r d o n " diye cevap veriyordu.

ABD'nin güneyi bunca acı yaşarken, bütün dünya yardım için seferber olmuş­ ken, insanlar yardım çığlıkları içinde bo­ ğulurken; onlar bir yandan bu çığlıklara kayıtsız kaldılar, bir yandan da Irak'ı bombalamaya devam ettiler. Küba, ABD'ye çok sayıda sağlık personeli ve ilaç gönderebileceğini açıkladı! Kendi ül­ kesinde bunların yaşandığı saatlerde, ABD'nin pilotları Telafer'de insan yok et­ mek için bombaların düğmesine basma­ ya devam ediyordu. Ve şimdi ABD'den bağımsızlık bekle­ yenler... Globalleşme çağında emperya­ lizm değişti diyenler... "Fırsatlar ülkesi, rüyalar ülkesi" diye gösterişe kananlar... Aymazlar, tatlı su aydınları... AB'ciler, ABD'ciler... Görün i ş t e önünde secde et­ tiğiniz, yere göğe sığdıramadığınız, anla­ ta anlata bitiremediğiniz ABD imparatorluğu'nu... Gerçek "Green Card Dünya­ sını... Söyle Katrina ne diyorsun, g ö r ü r l e r mi acaba senin ortaya çıkardığın gerçek­ leri? •

- Çalışanların yarısının, hiçbir emeklilik planı olmadığı Amerika'da, California'da yaşayanların yarısının kirasını ödeyemediği biliniyor. 1998 bulguları içinde kamusal ve özel sağlık harca­ malarının adam başı oranı 4 1 8 0 dolar, buna karşın 40 milyon Amerikalı kendi cebinden sağ­ lık sigortası poliçesi satın alamadığı için paralı hastanelerin ve doktorların kapısından içeri gi­ remiyor. - 2 0 0 0 yılını içeren bu sayıya göre, 8,5 mil­ yon yoksul çocuğun doktor yüzü göremediği Amerika'da, 2 0 0 1 Ekiminde işinden çıkarılan 7 2 5 bin Amerikalı işçi, işyerinin sağladığı sağ­ lık sigortasından da yoksun. - 2 0 0 2 M a r t ayındaki sayılara göre 1.36 milyon hastane çalışanı -bazı doktorlar dâhilhiç bir sağlık sigortasına sahip olmadan görev yapıyor. - Tüketime koşullanmış Amerika'da, kredi kartı borcunun 1,7 trilyon dolar olduğu ve bu borcun her ay 90 milyar dolar yükseldiği belir­ tiliyor. Kredi kartı borcunun her Amerikalı ka­ dın, erkek ve çocuk için kişi başına 6 0 0 0 do­ larlık bir sayıyı gösterdiği ortaya çıkarken, ABD ulusal borcunun 2 0 0 2 Ağustos'unda 6,1 tril­ yon dolara yükseldiği saptanıyor. - Ulusal borcun kişi başına düşen oranının 20 bin dolar olduğu belirtiliyor. 2 0 0 0 yılındaki ticaret açığı, 1991'deki 2 9 , 5 milyon dolarlık düzeyinden 4 5 0 milyar dolara yükselen ABD, dış yardım yapan 28 zengin ülke içinde gayri safi ulusal üretimin ancak yüzde 0,1lik bölü­ müyle en az yardım yapan ülke oldu. - Birleşmiş Milletler'e 1 milyar dolarlık bor­ cunu ödememekte ısrar eden ABD, hapisha­ nelerindeki 2 milyon tutuklu sayısıyla rekor kır­ dı. 2 0 0 0 yılı Şubat'ındaki bu sayının, tüm dün­ ya ülkelerinin hapishane nüfusunun yüzde 25'ine eşit olduğu saptanmış bulunuyor. (Kaynak: Engin Aşkın/Cumhuriyet)

17



henüz çekim aflamas›ndaki ve 2006 flubat’›nda gösterime girecek olan “karagöz ve hacivat neden öldürüldü? filminin platosuna gittik. orhaneli’nde 700 y›l önceki bursa’n›n yeniden inflaa edildi¤i mekanda, filmin yönetmeni ezel akay’la sinema ve mizah üzerine konufltuk...

karagöz ile hacivat’›n diyar›nda

tav›r

röportaj

ezel akay’la sinema ve mizah üzerine...

En baflta filmle ilgili bir kaç sorumuz olacak. Karagöz ve Hacivat’›n mizah›m›zda önemli bir yeri oldu¤u belli. Ama bugüne kadar nas›l öldürüldükleriyle ilgili bir tek Erol Toy’un “Kuzgunlar ve Lefller” roman›nda bir fleyler var. Bu konuyu ele alan bir film yapmak, Karagöz ve Hacivat’›n neden öldürüldüklerini ifllemek nereden akl›n›za geldi? Hacivat ve Karagöz mizah›m›zda önemli bir yer tutuyor ama asl›nda iyice önemsizleflmifl durumdalar. Yapt›¤› mizah baflkalar›n› do¤urdu, diyebiliriz. Onlara atfedilen mizah daha do¤rusu. 700 y›l önce yaflad›klar› söylenen birilerinin yaflay›p yaflamad›¤›n› bile bilmiyoruz asl›nda. Hani Nam-› Kemal f›kralar› vard›r. Onun gibi, bunlar›n f›kralar› da, Nasrettin Hoca’n›n da f›kralar› vard›r. Bunlar›n hiçbiri yaflam›fl karakterler de¤il. Daha do¤rusu o mizah› yaparak yaflam›fl karakterler de¤il. O kadar çok fley yapm›fl olamazlar. Nasrettin Hoca bile 1200’den tutun,1500’e kadar yaflad›¤› izleri var. Halk›n mizaha duydu¤u ihtiya-

c›n sonucu demeliyiz. Varl›klar› bir ihtiyaç asl›nda. Dolay›s›yla bir kere gerçekler mi de¤iller mi beni hiç ilgilendirmiyor. Ama mizahlar› gerçek, onlara atfedilen mizah bir gerçek, toplumsal haf›zada yer alan bir unsur... Atfediyorsak, atfedelim. Geçti¤imiz yüzy›l boyunca da, Hacivat ve Karagöz’ün mizah› da eskimifl, modas› geçmifl, suland›r›lm›fl, çocuksulaflt›r›lm›fl, basitlefltirilmifl ve kimsenin art›k ilgilenmedi¤i bir mizah türüne dönüflmüfl. Ama mizahç›lar, mizahç›lar› do¤urur. Hep bir öncekilerden beslenerek do¤arlar. Geçti¤imiz yüzy›l içerisinde de G›rg›rLeman ekolüne kadar gelmifliz mizah alan›nda. Ben asl›nda mizahç›larla ilgili bir fleye tak›ld›m. Ve böyle bir film yapmak akl›ma geldi. Gazetede yazan, flovlara ç›kan çeflitli mizahç› arkadafllar›m var. Ve büyük bir bölümü de asl›nda politikadan uzak, politikayla ilgisi olmayan insanlar. Fakat mizah öyle bir fley ki, hiç politik bir fley yapmayabilirsiniz ama sonunda ifrata vard›r›rsan›z yapmakta oldu¤unuz mizah›, mutlaka politik bir fley haline gelir. Çünkü mizah baflkalar›n›n günahlar›n› söylemek demek. O günahlar› abartarak, a¤z›na geleni söylemeye bafllayan bir mizahç›, çok politik bir fley yapmaya bafllam›flt›r. Kendinle ilgili, ben bunu yapmayay›m, dedi¤in bir fleyi yaparsan günah ifllemifl olursun. Dolay›s›yla herkesin günah›n› söyleyen insanlar mizahç›lar. Yani mesela filmde de var asl›nda. fiu bile politik bir fley: Karfl›n›zda çok güçlü bir iktidar var. Hiç bir fley yapam›yorsunuz. ‹çinize ediyor. Bütün haklar›n›z› elinizden al›yor... Hiç bir hakk›n›z› b›rakm›yor, galip geliyor size karfl›. Mesela bir yerde denk getirip surat›na iflerseniz mizah yapm›fl olursunuz. Ve öcünüzü alm›fl olursunuz. Mizah asl›nda bir öç alma yöntemi. Psikolojide vard›r, “Alay-

c›l›k, öldürmenin amaç deplasman›d›r.” diye bir tan›mlama var. Yani öldüremedi¤iniz fleyle alay ediyorsunuz. Yok edemedi¤iniz fleyle alay ediyorsunuz. Mustafa Kamil Zorti diye bir karakter ç›kmasayd›, 12 Eylül’le bafledemezdik, Kenan Evren’le bafledemezdik. Yani Zorti ç›kt›, Kenan Evren gibi konuflturdu yazar› onu dergide ve art›k bizim için o, Kenan Evren de¤il, Mustafa Kamil Zorti oldu. Onun dönüflü yok, art›k onun da ondan kurtulmas›n›n olana¤› yok. Muhalefet böyle bir fley asl›nda, diyalektik bir fley bu. A¤›r kusurlu bir bünye var, karfl›s›nda da onun kusurunu söyleyen bir bünye ç›k›yor mutlaka. Ben de asl›nda buradan yola ç›kt›m. Yani bu adamlar, camiinin inflaat›n› geciktirdi¤i için öldürülmüfl olamazlar. Yani deli mi Orhan Gazi, camiinin inflaat›n› geciktirdikleri söylenen iki adam› idam ettirsin? Mutlaka mizahlar› yüzünden idam ettirilmifllerdir. Yani siz bu filmde Karagöz ve Hacivat’a ayr› bir misyon mu yüklüyorsunuz? Hay›r, bütün mizahç›lar›n misyonu ayn›d›r, diyorum. Bütün mizahç›lar›n da sonlar› böyledir. Gerçekten kendi sanat›n› ileri götürmeye niyeti varsa bir mizahç›n›n, onu böyle bir tehlike bekler. Ezilmek, bazen yok edilmek, bazen izole edilmek, bazen yasaklanmak, bazen kötü davran›lmak... Çünkü mizahç›lar› asl›nda halk sevmez. fiöyle sevmez; yan›nda duramazlar mizahç›lar›n. Ya benimle de dalga geçerlerse, diye... “Biz bir tarih de¤il, hikaye anlat›yoruz, hikayede ne anlatmak istiyorsak ona uygun bir tarihi seçtik, çarp›tt›k. Picasso ‘Öyle bir yalan söyleyin ki gerçek a盤a ç›ks›n’ demifl” diyorsunuz. Ne yalan söylediniz siz bu filmde? Ve

19


gerçek neydi? Birçok yalan söyledik can›m... ‹flte diyorum gerçe¤i bilmemize imkân yok. Çünkü gerçek bize tarihçilerin yazd›klar›yla, arkeolojik kaz›lardan ç›kanlarla geliyor. Ve hep yorum... Bütün yaz› yani yaz›lm›fl her fley asl›nda bir fleyin yorumu. Yani tarih sonuçta göksel bir vahiyle gelmiyor. Bir tarih yazar› oturuyor, gördüklerini, düflündüklerini, duyduklar›n› yaz›yor. Seyyahlar›n yaz›lar› haricindeki her

k›p da, “‹flte gerçek budur!” dememiz çok saçma. Bizim de kendi yorumumuzu yapmam›z laz›m. Ayr›ca ben sonuçta tarihsel bir araflt›rma yapm›yorum. Bir sanat eseri bu. Bir hikâye anlat›yorum daha do¤rusu. Hikâye anlat›rken de, bugünkü insanlar›n anlayaca¤› ve bugünkü insanlara hitap eden bir fley yapmaya çal›fl›yorum. Dolay›s›yla da bir dokümanter yapm›yorum.

geçmifli var bu sansürün, yasa¤›n ve gizlemenin. Mizah, hiç bir giz, s›r tan›m›yor. Hiç bir tabu tan›mayan tan›mamas› gerekir zaten bir fley mizah. Devlet s›rr›ndan tutun, toplumsal bir problemin, yani tanr›ya küfretmek, Atatürk’e küfretmek, bir kutsal flahsiyetle alay etmek... Bunlar toplumsal düzen aç›s›ndan yap›lmamas› gereken fleyler. Toplumsal düzen tan›maz oysa mizah. “Sanatç› hayat›n vicdan›d›r” demifl Victor Hugo... Siz filmlerinizi seçerken vicdan›n›za dan›fl›yor musunuz? Vicdan›n›z› rahats›z eden konular› m› seçiyorsunuz? Tabii. Vicdan ve ahlak, mesela benim için çok önemli sosyal stratejiler. Yani ben kendi ad›ma vicdan ve ahlak nedeniyle bu ifli yap›yorum. Ahlaki problemler ve vicdani problemler nedeniyle sanat yap›yorum. Filmlerinize, “politik film” diyor musunuz? “Benim sinemam politik sinemad›r?” diyebiliyor musunuz? Ben kendi ad›ma öyle diyorum. Ben tamamen bu motifle yap›yorum filmlerimi. “Neredesin Firuze” de, “ Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü?” de bence politik filmlerdir.

fley, resmi tarih diyebilece¤imiz fleyler. Resmi tarih de iflte Afl›k Paflazade mesela Osmanl› tarihini yazm›fl. Osman Bey’den, Ertu¤rul Gazi’den bafllay›p kendi dönemi sultanlar›na kadar yazm›fl. fiimdi bir imparatorluk yazar› o. Osman Bey bir kabile reisi, demez o. O bir Sultan onun için. Hani bir vahiy olarak geliyor ona sultanl›k. Anlatt›¤› bir hikaye var, “Osman Gazi rüyas›nda göbe¤inden bir a¤aç ç›kt›¤›n›, onun evrene yay›ld›¤›n› görmüfl.” diye bir fley yazm›fl. Yani orada o imparatorluk vahiyle gelmifl ona demek istiyor ama anlatt›¤› hikâye Çin kaynaklar›nda da var. Yani baflka yerlerde de ayn› hikâye var. Tabi ki çok dikkatli okundu¤unda, ince ince okundu¤unda bugünün tarihçisinin faydalanabilece¤i, gerçe¤e iliflkin, o dönemin gerçeklerine iliflkin birçok fley var. Ama birçok fley de bir ideolojiyle örtülmüfl. Dolay›s›yla bizim tarih yaz›lar›na ba-

20

Yani nihai bir gerçe¤i göstermiyorsunuz. “Benim yapt›¤›m gerçek!” demiyorsunuz... Diyorum. “Gerçek dedi¤imiz fley böyledir zaten” diyorum. Yani iflte bak›yoruz ve gerçek bir fley sinema, film. ‹çinde oyuncular var, sahici duruyorlar. Gerçe¤e iliflkin bir fley söylüyor bu film. Ama flunu yapm›yorum; bir dokümantasyon gibi, o dönemde aynen flu olmufltu demiyorum. Ama “Büyük bir ihtimalle gerçek böyle bir fley” diyorum.

Yeniden mizaha dönersek... Bugüne kadar gelmifl geçmifl bütün iktidarlar›n ortak özelli¤iydi mizaha tahammülsüzlük, yasaklama... Yani iflte günah›m› söylemesinler. Her günah söylenmez, diye bir zihniyet var. Her s›r a盤a ç›kar›lmamal›, diyen. Çok gizemli bir

Yani “Neredesin Firuze” filminde de, bu film de de mesela ezen ezilen iliflkisi, çeliflkisi yer al›yor mu? Politika bundan ibaret de¤il tabii ki ama o da yer al›yor. Politika dedi¤im fley, s›n›flar aras› çeliflki ile ezen ezilen iliflkisinden ibaret bir fley de¤il benim için. Onlar da var. Hem yap›mc›l›¤›n› yapt›¤›n›z, hem de yönetti¤iniz filmlere bakt›¤›m›zda popüler olana ra¤bet etmedi¤iniz aç›kça görülüyor, ciddi konulara e¤iliyorsunuz. Tabutta Rövaflata olsun, Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak olsun çok iyi filmler olmas›na ra¤men gifle yapmamas›n›n, halka ula ulaflamamas›n›n sebepleri ne? Popüler filmler flu demek: Herkesin e¤lenmek için seyredebilece¤i, birtak›m unsurlar›n bir araya getirildi¤i filmlerdir bunlar... Böyle bir film oldu¤unda, siz de o filme gitmek istersiniz. Niye böyle bir film seyretmek istemeyesiniz? De¤il mi? Çünkü çok popüler


bir format ve çok zevkli seyretmesi onu. O gün, o ay, bir tane sinema bileti alacak kadar paran›z varsa ve böyle politik mevzulardan yorulmuflsan›z ki, yorucu bir fley. Dünya baflka türlü olsun diye politikayla u¤rafl›yoruz. Demek ki o dünyay› sevmiyoruz. E, yani flimdi, çocu¤umu da alay›m, onunla birlikte “Tavuklar Firarda”y› seyredeyim, kakara kikiri güleyim, hayran kalay›m ç›kay›m isterseniz. ‹ki saat, e¤lence, herkesin kendisine bahfledebilece¤i bir fley bu. Bir halk sanat› sinema. Baflka sanatlardan farkl› olarak, çok derin, çok sofistike versiyonlar› da var, çok basit versiyonlar› da var sineman›n. Ama her fleyden önce bir halk sanat› çünkü çok kitlesel bir sanat. Baflka hiç bir sanat›, bir anda bir milyon, yirmi milyon, iki yüz milyon kifli seyretmiyor. Mesela “Sovyet Rusya”da dünyan›n en sofistike, en a¤›r sinemac›lar›ndan biri olan Tarkovsky’nin en kötü filmi say›lan “Solaris”i yirmi milyon kifli seyretmifl. “Çok küçük bir gifle” diye de üzülmüfller. Yirmi milyon kifliyi bir araya getirdi¤iniz zaman, popüler sanat yapm›fl oluyorsunuz, bu sonuç ç›k›yor yani. O toplumun e¤itimi öyleymifl. Solaris’i burada on bin, yirmi bin kifli seyretti. Bu popülerlik mevzuu öyle çok basit anlafl›labilecek bir fley de¤il. Popüler, yani, halk, biziz o iflte. Kim gidiyor GORA’ya. Üç milyon kifli? Çok var de¤il mi sizin çevrenizde o filme giden? Niye gidiliyor? Bir ihtiyac› karfl›l›yor bu. Yani, sinema sanat›n›n sofistikasyon seviyesi de¤ifltikçe, popülerlik seviyesi de de¤ifliyor. “Her popüler olan kötü, tu kaka de¤ildir.” diyorsunuz... Yani, her popüler olan kötü de¤ildir. Ayr›ca, bazen çok iyi olmayan bir fley de popüler olabilir. O da o kadar kötü de¤ildir. Yani çok kendimizi kas›p, üzmememiz laz›m bu konuda. Ama bazen çok i¤renç fleyler çok popüler oluyor. Çok ideolojik, çok i¤renç fleyler popüler olabiliyor. Eee onlar› da elefltirmekte fayda var. Toplum ne kadar elefltirir, ne kadar gitmeyi reddederse o filme, o film yap›lmaz. Bizim filmlere gelince, asl›nda çok baflar›l› oldular. Büyük gifleler yapmad›lar. Para kazanma aç›s›ndan baflar›l› olamad›lar.

Ama bütün dünyada izleyici say›s› bak›m›ndan çok baflar›l› oldular. Bu gifle meselesinde oyuncu seçimi de etkili oluyor mu? Oyuncular sonuçta büyük paralar alm›yorlar bu filmden. Esas iflte flu gördü¤ünüz dekora, kostüme, aksesuara gidiyor. Çekimi zor. Teknikleri zor. Ondan harcand› bu kadar para. fiimdi bu filmde oynayan isimler olmasayd›, sadece Hacivat Karagöz için gider miydiniz bu filme? O oyuncuya ve o yönetmene göre hareket edersiniz de¤il mi? Çünkü Hacivat ve Karagöz modas› geçmifl bir hikâye, yani Kelo¤lan filmine gidecek misiniz mesela? O da modas› geçmifl bir hikâye ama Haluk Bilginer oynuyor, öyle olunca ha, o zaman bunda bir enteresanl›k var, diyorsunuz. Bir baflkas›, ben o adama hayran›m, mutlaka görmem laz›m bu filmi, diyor. Veya Beyaz›t’›n çok komik bir Hacivat olaca¤›n› düflünenler geliyorlar. Yani performans›n› önceden izledi¤imiz bir oyuncuyu yeni bir performansta izle-

mek hepimiz için bir zevktir. Çünkü biz sadece filmi de¤il ayn› zamanda oyunculu¤u da izliyoruz. Yani o da seyirlik bir fley. Oyuncular›na bak›p filme gidiyor de¤il mi? Siz de oyun-

cular›na bak›p gitmiyor musunuz? Hepimiz için geçerli bu. Oyuncular›na göre karar veriyorsunuz. Dolay›s›yla ben de hem yönetmen olarak, hem de yap›mc› olarak oyuncular›na göre karar vermek zorunday›m. Ezel Akay sinemas› nedir? Neyi hedefliyor? Dili ne? Amac› ne? fiimdi ben böyle tarz, stil denilen fleylerin, sonradan söylenen fleyler oldu¤unu düflünüyorum. Benim bir tarz›m falan yok kendi ad›ma. Yap›nca birisi bak›yor ve tarz› budur, diyor. Benim hoflland›¤›m fleyler var. Temalar var. Kafama takt›¤›m fleyler var ama tarz diye bir fleyin peflinden koflmuyorum. Tarz zaten sanata çok ayk›r› bir fley. Bir sanatç›, tarz›yla ilgilenirse kötü bir fley yapm›fl olur. Sahte bir fley yapm›fl olur. Tarz hakikaten sanat elefltirmenlerinin veya izleyicilerinin, hani biraz s›k› izleyicilerinin bir adland›rma yöntemi. Bu adam hep komik filmler yapar, diyor birileri. Bir dil konuyor, onun için de daha ben bir ta-

ne film yapt›m. Onu tekrar hat›rlat›yorum, zaten bir filmde bir tarz›n›n olmas› bir yönetmenin saçma olur, ama eminim bu ikinci filmde, birinci filmdeki birtak›m temalar›n tekrar edil-

21


di¤ini görece¤iz. Ben görüyorum flimdi yani. Yaparken de görüyorum. Dolay›s›yla ben bir sanatç› için çok tehlikeli oldu¤unu düflünüyorum tarz denilen fleyin. Bir tür sahtekarl›k oldu¤unu düflünüyorum. Sahtekarl›k de¤il de içtensizlik diyelim. Ben kahraman meselesiyle mesela çok ilgileniyorum. Kahraman›n varl›¤›, yoklu¤u, manas›zl›¤›, kader kurbanl›¤›, Do¤ulu hikaye anlatma yöntemi... ‹nsanlar neden kahramana ihtiyaç duyuyor? Niye duyuyor? Bir kurtulufl arac› o. Yani ihtiyaç duyuyor, çaresizlik var çünkü. Bir toplum olarak kendisini güçlü hissetmedi¤i zaman aradan kendini feda edecek, birini kurtar›c› olarak bekliyor. Onun çeflitli versiyonlar›n› üretebiliriz. Ama kahramanl›k yeni bir fley de de¤il. ‹nsanl›k tarihi kadar eski. Toplumsal tarih kadar eski bir fley. S›n›flardan önce bile var kahramanl›k. Yani sonuçta bir dere kenar›nda yafl›yorlar, bir sel bask›n› oluyor, tanr›lar karfl›s›nda aciz o kabile, o cemaat... ‹flte ne s›n›f var, ne bir fley var. Kabile sonuçta ama o selden kendilerini kurtaracak kifliyi de kahraman olarak efsanelerine yaz›yor. Yani bir mücadele, toplum olarak yaflayabilmek için gerekli. Mücadele s›ras›nda kahramanlar do¤uyor. Biraz da bu benim tahminim tabi, yoksa çok derin araflt›rmalar›n konusu bu ayn› zamanda... Ayn› kahraman figürü ile aziz figürü mesela, benim kafama tak›lan figürler. Onlar› filmlerinizde ifllemeyi seviyorsunuz... Evet, ama ben dünyay› kurtaran bir kahraman›n filmiyle ilgilenmiyorum. Dünyay› kurtaramayan bir kahraman, yani kader taraf›ndan yenilen yani kaderle mücadele etmek zorunda kalan insanlar daha çok ilgimi çekiyor. Bundan sonraki filminizin konusu bunlar olacak herhalde... Evet, ben hep kader kurbanlar›, kadere karfl› mücadele ile ilgileniyorum. Do¤ulu toplumlar›n kafa yap›s› böyle bence. Sürekli yenilgiye mi mahkûm yani Do¤u toplumlar›? Hay›r, yenilgi yine çok diyalektik bir fley burada. Bir yenilgi ve galibiyet iç içe. Mesela öldürülüyorlar, iflte Hacivat’la Karagöz, yeniliyorlar. Ama galip de geliyorlar. Yani kaderleri bafltan çizili. Filmin ismi “Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü?” biliyoruz öldürüleceklerini. Ma¤lup olacaklar›n› biliyoruz. Onlar da biliyorlar sanki bafl›ndan beri. Filmi izledi¤inizde

22

anlayacaks›n›z. Hep bir kaderin oyunu var yani. Kader gülerek “Siz öleceksiniz!” diyor onlara. Sonunda ölüyorlar. Ama 700 y›l sonra filmleri yap›l›yor.

miyorum tabiki..

Çok yalan söyledik dediniz ya filmde... Gerçek bu mu peki? Gerçek o mesela. Evet, bunlar öldürülmüfller, mizah yapm›fllar ve biz bugün hala onlar›n ad›n› an›yoruz. Onlar› öldürenlerin ad›n› bile anm›yoruz. Gerçek bu. Bunun gerçek oldu¤u kesin. Yani onlar› öldürenlerin kim oldu¤unu bile bilmiyoruz. Yani tevatür muhtelif.

daktiklik, yani bir ö¤retmen gibi davranmak

fiimdiye kadar söyledi¤im her fley, benim ya politik ya da ahlaki hedeflerim var dedi¤im fleyler. Buna iliflkin bir sürü detay anlatt›m. Disanata pek yak›flmayan bir fley. Mesaj vermek çok alt› çizili oldu¤u zaman, gene s›k›c› bir fley. O filmlerin içinde bir mesaj yok, anlafl›lmas›, düflünülmesi gereken bir fley yok anlam›na gelmiyor. Bir ince ayar meselesi bu. “Neredesin Firuze”yi yapay›m dedim mesela. Senaryoyla u¤raflt›k, oyuncularla u¤raflt›k orada mesela benim politik ya da ahlaki dedi-

Filmlerinizde Do¤u toplumlar›n›n kadercilik özelli¤ini iflleyece¤inizi söylediniz. Bu bir yerde umutsuzluk de¤il mi? Kadercili¤in öyle bir yan› yok mu? fiimdi biz bir kere kendimizi yanl›fl anl›yoruz. Kahramanlara sahip olan, kadere inanmayan bat› toplumlar›n›n gelece¤i çok mu iyi? Hani orada mesela çok ciddi toplumsal elefltiriler yok mu? Yeni kapitalizm kahraman›n bireyin kuvvetine dayanan, ona inanan...

¤im fley, çok direk de¤ildir. Bir atmosfer olarak var. Yani benim için olmufl bir film o. Kendi hedeflerim aç›s›ndan olmufl bir film. Benim için daha küçük ve sevimli bir film. Bütün kendi iç sofistikasyonuna, zorlu¤una, teknik cambazl›klar›na ra¤men daha basit bir film. “Neredesin Firuze” de kadercilik, yenilgi ile kazan›m aras›nda gidip gelme durumu...

Süpermen gibi... Süpermen’den tutun Bush’a kadar. Bir toplumsal yap›. Yani o daha m› iyiye götürecek dünyay›? Kadercilik konusunu yanl›fl anlamamak laz›m. Biraz daha derinine inmek laz›m. Dünyay› nas›l görüyoruz? Do¤u ve Bat› diye bir fley var. Ama yani, Do¤u’da Bat›, Bat›’da da Do¤u var. Benimki kaderle ilgili kadercilik baflka bir fley bir toplum. fiöyle bir fley düflünüyor Do¤ulu insan: “Dünya var, ben eziliyorum onun karfl›s›nda ve ç›rp›n›yorum. Ve baflar›l› olam›yorum, ancak olgunlaflmam o mücadelenin sonunda gerçeklefliyor. Benim hayat›m kadere karfl› mücadeleyle geçiyor. Galip mi gelece¤im, yenilecek miyim hiç bilmiyorum. Ben öldü¤ümde ancak galip miyim, de¤il miyim ortaya ç›kacak”. “Bu mücadeledir hayat iflte” diye bak›yor. O anlamda bir Mehdi bekliyorlar belki ama o art›k nihai kahraman. Onun d›fl›nda kahramanlar›n hepsi kader kurban› olabiliyor Do¤u’da. Yaflar Ne Yaflar Ne Yaflamaz’› bilirsiniz. O çok Do¤ulu bir hikaye bence. Asla kurtulam›yor üzerine yap›flm›fl olan fleyden. Bu, çünkü baflka bir bak›fl aç›s› dünyaya karfl›. Ne iyi, ne kötü demek laz›m. Bir günah iflledin, o seninle birliktedir art›k. Bir hata yapt›n, o hata art›k seninle birlikte yürür gider. Kaderin çizildi senin. Ondan kurtulmakla geçecek hayat›n. Peki, filmlerinizde hiç didaktik bir yan olmayacak m›? Hiç mesaj vermeyecek misiniz filmlerinizde? Kör parma¤›m gözüne gibi de-

Var evet, o da var tabii ki... Filmin çekimi uzayacak m›? Yok, uzamayacak ama hala de¤ifltirmek istedi¤imiz bir iki sahne var. Yaz›yoruz bir yandan Levent’le. Son olarak söylemek istedi¤iniz bir fley var m› bizlere, okurlar›m›za? Bol bol film izlesinler. Korkunun ecele faydas› yok. Hiçbirinden korkmas›nlar. Yani elefltirecek bir fleyleri olsun. Tabi bu biraz bütçe meselesi. Filmle çok daha kolay haberlefliyor toplumlar. Çok daha kitlesel bir fleye dönüfltü¤ü zaman sinema, ciddi bir haberleflme arac›na dönüflüyor. Dili çok daha çabuk anlafl›l›r bir sanat dal› sinema... Tabi, tabi çok çabuk. Küçücük, on yafl›ndaki çocuktan en yafll› insanlara kadar herkes ayn› filmden zevk alabilir ve anlayabilir. Bu güzel söylefli için çok teflekkür ediyoruz Ben teflekkür ediyorum.J


hücreye s›¤mayanlar yazd›: tecrit

“Tek seçenek buydu Seçtik Ve ac›lar›m›z› da Bafl e¤mezli¤imiz gibi Onurluca yaflamas›n› Bildik Tek seçenek buydu Seçtik Serden geçtik...” “‹flkenceli ölüm olan tecritin vahfletini anlayabilmenizin tek yolu, bizler için anlatmakt›...” Evet, gözlerin görmez, kulaklar›n iflitmez, vicdanlar›n s›zlamaz oldu¤u bir konu: Tecrit ve F tipleri. Onlarca insan›n ölümüne, yüzlercesinde ise sakatl›klara veya kal›c› psikolojik ve fiziksel rahats›zl›klara sebep oldu tecrit. Temelinde, insan›n “insan” yan›n› hedef alan, onu kiflili¤inden, düflüncelerinden, inançlar›ndan soyundurmay› amaçlayan (tecriti uygulayanlara göre “iyilefltirmeye” çal›flan) bir poli-

tika. fiimdiye kadar çok fley konufluldu, yaz›ld› F tipleri ve tecrit hakk›nda. AB savunucular›, “insan” haklar› örgütleri, burjuva partiler, reformist çevreler... Ama kimse, tecrit uygulamas›n›n direkt muhatab› olan tutsaklar›n uyar›lar›n› ve taleplerini dikkate almad›. Ki, ad›na büyük bir utanmazl›k ve aymazl›kla “Hayata Dönüfl” dedikleri kanl› bir operasyonla bafllatt›lar F tipi- tecrit uygulamalar›n›... “Yaflayanlar Anlat›yor: TECR‹T”, tutsaklar›n kendileri taraf›ndan kaleme al›nm›fl bir kitap. Boran Yay›nevi’nin önsözünde belirtti¤i gibi, “Kitab›, tecriti d›flar›dan gözleyenler de¤il, bizzat yaflayanlar yazd›...” F tiplerine ilk geçifl sürecinden bu yana tecrit alt›ndaki yaflam, tutsaklar›n kendi anlat›mlar›ndan yal›n, samimi ve süslemelerden uzak bir üslupla dile getirilmifl. F tiplerindeki en ufak ayr›nt›lar›n bile, nas›l tecrit politikas›na hizmet edecek flekilde ayarland›¤›na dair çarp›c› örnekler var kitapta. Kronolojik olarak (19 Aral›k 2000’den bugüne kadar) tutsaklar›n günlüklerinden bölümler yer al›yor. Kitap; F Tipi Hapishaneler, F Tipi Tecritin Etkileri, Tecridin Tarihi, Ülkemizde Tecrit gibi ana bölümlerden olufluyor. Tutsaklarla yap›lan “Fiziksel ve Psikolojik Sorunlar Anketi”, tecritin sonuçlar›n› tüm ç›plakl›¤›yla gösterir nitelikte. Ayr›ca yine tutsaklarla yap›lan “Röportajlar” da kitapta önemli bir kaynak olarak bulunuyor. “- S›rf a¤lama sesleri mi geliyordu?

ilhan flener

kitap

- Sadece a¤lama sesi de¤il. Yata¤a girince y›lanlar b›rakm›yordu. - Nas›l yani y›lan m› görüyordun? - Yok, kafamdaki ses ‘y›lan var’ diyordu. Ben hissediyordum. Ses diyordu ki, ‘Bu y›lanlar Amerikan y›lanlar›, sana iflkence yapacak...’. Kafamdaki ses diyordu ki ‘Kendini as, kurtar. Sana iflkence yap›yorlar.’ - Sen bu iflkenceyi hissediyor muydun? - ‹çimde damarlar oynuyordu. Ben de y›lanlar içimde zannediyordum. - Kaç defa kendini asmaya çal›flt›n? - 4–5 defa. ‹lkinde yata¤›m›n çarflaf›n›n bir ucunu bo¤az›ma ba¤lad›m, di¤er ucunu ranzan›n aya¤›na. Sonra merdiven bofllu¤una b›rakt›m kendimi...” Kitab›n haz›rland›¤› koflullar› düflünürsek, oldukça zengin içerikli ve özenli bir çal›flma oldu¤unu görürüz... Tutsaklar›n tecrit alt›nda karfl›laflt›klar› uygulamalar› ve yaflad›klar›n› okurken, sat›r aralar›nda tecrite teslim olmaman›n hakl› gururunu da sezebiliyoruz. Burjuva hümanistlerinin “yaflam kutsald›r”, “n’olur ölmeyin” gibi tav›rlar› karfl›s›nda, hayat› gerçekten seven insanlar›n, tecrit alt›ndaki inan›lmaz mücadelelerine tan›k oluyoruz. Kitab›n hemen hemen her sat›r›nda, tecrit alt›nda bulunan tutsaklar›n öfkesini de görüyoruz. Biz de bir tutsak yüre¤inin öfkeli 盤l›¤›yla bitirelim yaz›m›z›: “‹nsan, hücreye s›¤ar m››››?”. Bu soruya 120 kez cevap verildi flimdiye kadar ve hala verilmeye devam ediyor...J

23


hasan hüseyin

fliir

yolcu

Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin k›p›r k›p›rs›n, soluk solu¤as›n, yay gibisin ey yolcu coflkunlu¤un ne güzel, öfken ne güzel Sana selam, sana sayg› ey yolcu Fakat düflündün mü yolunun uzunlu¤unu ? Neler var yolunun üstünde, düflündün mü? Koflar-ad›m aflabilecek misin flu da¤›, geçebilecek misin bu h›zla flu beli, t›rmanabilecek misin bu solukla flu s›rt› ? Ovada dikenler yollara uçmufltur, kuru dereleri seller basm›flt›r, kar ya¤m›t›r belki o tepelere ? Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya ? Belki s›rtlanlar üflüflmüfltür lefllere, kuzgunlar tutmufltur belki yollar›. Belki silinmifltir ayak izleri yolcular›n. Bütün bunlar› düflündün mu ey yolcu ? çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son. Derim ki sana : Nehirler boyu git Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin h›rç›nd›r nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin ça¤layanl› ve de çavlanl›d›r nehirler, gözlerinle gör, duy kulaklar›nla Gör ve duy ki, nas›l var›r nehirler denizlere Derim ki sana :

24

Denize varmakt›r amac› nehrin, denize varmak, ey yolcu Büyükse da¤, aflam›yorsa üstünden nehir, dolan›r çevresini da¤›n. Büyükse kaya, söküp atam›yorsa nehir, birikip birikip taflar üstünden, dolan›r yan›n› yöresini. Yokuflsa yolu, koflam›yorsa menderesler çizer nehir. uçurum ç›karsa önüne, kap›p b›rak›r kendini nehir, açar kanatlar›n›; var›r varaca¤› yere, oraya denize Derim ki sana : Nehirler boyu git ve gör nehirlerin nas›l yol ald›klar›n› sen de bir nehirsin ey yolcu Senin de varmak istedi¤in bir yer var Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak Engeller nas›l afl›l›r, ö¤ren nehirlerden Yar› yolda yokolup gitmek de¤ildir amaç, nehirler gibi ak›p, nehirler gibi ulaflmakt›r oraya Varmakt›r oraya, ey yolcu Derim ki sana : iyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil Dizlerini, ci¤erlerini, yüre¤ini s›k› tut, iyi dengele Ovada koflar gibi vurma kendini dik yokufllara uçuruma atlar gibi bindirme kayalara "daha kofl, daha kofl" diye alk›fl tutanlara kan›p da, kesilip kalma yar› yolda Dipdiri varmal›s›n oraya


H›z koflusu de¤il bu, ey yolcu, engelli kofludur bu Engelleri afla afla, gücünü koruya koruya varmal›s›n oraya çünkü oraya varmakt›r amac›n, koflmak de¤il Bofluna sevmedim nehirleri Akt›kça büyümesi bofluna de¤il nehirlerin Akan büyür, ey yolcu "eriflir menzil-i maksuduna aheste giden" demiyorum ben sana, "tiz reftar olan›n payine damen dolafl›r " demiyorum. Böyle demiyor çünkü nehirler. Duracaks›n, dolacaks›n, atl›yacaks›n, aflacaks›n, koflacaks›n ve varacaks›n oraya, diyor nehirler. öyle diyorum ben de Beni dinle, beni anla ey yolcu

bindirip çekilerek çekilip toparlanarak var›yor cüceleflip devleflerek var›yor nehirlerce kahkalarla

adım adım kulaç kulaç ilerliyor nehir yoklay›p araflt›rarak tart›p dengeliyerek ad›m ad›m pençe pençe ilerliyor nehir birdenbire koçbafl› birdenbire ipek bir çarflaf ve bal›klar kurba¤alar yosunlar köprüler ve yoksul de¤irmenleri bozk›r›n birdenbire bir u¤ultu birdenbire bir k›yamet

gitmek nehirlerle yanyana gitmek nehirler gibi zor nehirler gibi çetin nehirler gibi umutlu gitmek nehirlerden de öteye oraya taaa oraya o büyük kurtulufla yüre¤im yaralı kuflum topla ve aç kanatlar›n›

flark›lar söylemeliyim nehirler gibi uzun nehirler gibi kollu nehirler gibi h›rç›n ve yumuflak ve nehirler gibi dur durak bilmeyen flark›lar söylemeliyim

25


gül kokuyorsun

gül kokuyorsun bir de amans›z, ac›mas›z kokuyorsun gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yo¤un dayan›lmaz birfley oluyorsun, biliyorsun h›rç›n h›rç›n, pembe pembe öfkeli öfkeli gül gül kokuyorsun nefes nefese. gül kokuyorsun, amans›z kokuyorsun ve ac› ve yi¤it ve nas›l gerekiyorsa öyle sen koktukça düflümde görüyorum onu düflümde, yani her yerde yüzü sararm›fl, titriyor dudaklar› flakaklar› ter içinde tam aln›n›n alt›nda masmavi iki atefl iki su iki deniz bazan bazan iki damla yaz ya¤muru mermerini emerek da¤lar›n›n fliirler söylüyor gene ölümünden bu yana yazd›¤› fliirler k›zaraktan birtak›m fliirlere büyük sular büyük gemileri sever çünkü ve odur ki büyüklük fliir insan›n içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse o zaman ölünce de fliirler yazar insan ölünce de yazd›klar›n› okutur elbet ve senin böyle amans›z gül koktu¤un gibi yaflaman›n herbir yerinde. gül kokuyorsun, amans›z kokuyorsun bu koku dünyay› tutacak nerdeyse

26

gül, gül! diye ba¤›racak çocuklar bütün herkes, hep bir a¤›zdan: gül! ve herfleyin üstüne bir gül ifllenecek saçlar›n, al›nlar›n, gö¤üslerin üstüne yüreklerin üstüne bembeyaz kemiklerin mezars›z ölülerin üstüne kurumufl gözyafllar›n›n titreyen kirpiklerin üstüne kenetlenmifl çenelerin a¤arm›fl dudaklar›n unutulmufl 盤l›klar›n üstüne kederlerin, yaslar›n, sevinçlerin ve herfleyin üstüne bir gül ifllenecek.

bir rüzgar, bir f›rt›na gibi esecek gül y›llarca esecek belki ve ans›z›n dünyam›z› görece¤iz bir sabah görece¤iz ki biz dünyam›z› gerçekten görmemifliz daha geceyi, gündüzü, y›ld›zlar› görmemifliz hiç tan›flmaya komam›fllar bizi güzelim dünyam›zla. öyleyse dostlar b›rak›n bu yaln›zl›klar› bu umutsuzluklar› b›rak›n kardefller göreceksiniz nas›l güller güller güller dolusu nas›l gül kokaca¤›z birlikte amans›z, ac›mas›z kokaca¤›z dayan›lmaz kokaca¤›z nefes nefese.

edip cansever

fliir


sevgi duman

sinema

insan, de¤erleriyle insand›r...

Y›l 2019... Sanal bir dünya içinde yaflayan (Asl›nda “yaflat›lan” demek daha do¤ru) binlerce “insan”... ‹nsan sözcü¤ünü t›rnak içine ald›k. Çünkü o sanal dünyada yaflayanlar gerçekte insan de¤il. Onlar birer klon. Fiziki görüntüleriyle, konuflmalar›yla... velhas›l hemen her fleyleriyle birer insan gibiler ama asl›nda onlar zenginler için üretilmifl

“yedek parça” depolar›... Dünyan›n bütünüyle kirlendi¤ine, temiz kalan tek yer olan ADA’ya gitmek için seçilmifl özel kifliler olduklar›na ikna edilmifl (kand›r›lm›fl) canl›lar toplulu¤u onlar. “Ada” filminden söz ediyoruz. Bir Hollywood filmi... Yönetmeni Michael Bay. Senaristi Capian Tredwell-Owen. Evan Mc

Gregor, Scarlett Johansson, Djiman Hounsou, Sean Bean filmin oyuncular›. Öyküye k›saca bakal›m: Lincon 6-Echo (Evan Mc Gregor), Echo serisinden üretilmifl bir klondur. Ancak üretiminden kaynaklanan teknik (!) bir hata sonucu, klon flirketinin üretim aflamas›nda kendisine yükledi¤i haf›zas›n›n ve düflünme yetisinin daha fazlas›na sahiptir. Ve art›k içinde bulundu¤u ortam› sorgular hale gelmifltir. Örne¤in, neden insanlar›n beyaz giyindi¤ini, neden herkesin düzenlenen her e¤lenceye kat›lmak zorunda oldu¤unu ve neden sevdi¤i yiyecekleri yiyemedi¤ini sorgulamaya bafllar. Lincoln, bir gün varl›¤› ile ilgili kendisine anlat›lan her fleyin yalan oldu¤unu; Ada diye bir yerin olmad›¤›n›, bunun ac›mas›z bir aldatmaca, herkesin ölüsünün dirisinden çok daha de¤erli oldu¤unu gözleriyle görerek ö¤renir. Sanal dünyadaki tek dostu Jordan 2-Delta (Scarlett Johansson) ile birlikte tek çareyi oradan kaçmakta bulur. Jordan’›n ve kendisinin “as›llar›n›” bulup, onlara iflin gerçe¤ini anlatmay› düflünmektedir. Sanal dünyada teknisyen olarak çal›flan, gerçek insan olan teknisyen dostundan, klon flirketinin mevcut yasalar› ihlal etti¤ini ö¤renmifllerdir çünkü... Bundan sonras›,

27


bir ölüm-kal›m savafl›d›r art›k. Klon flirketi, bu gere¤inden fazla ak›ll› klonu ortadan kald›rmak için dönemin kontrgerillas› diyebilece¤imiz bir timi pefllerine takm›flt›r, ABD Savunma Bakanl›¤›’n›n yard›m›yla... fiafl›racak bir fley yok, bugünün ABD Savunma Bakanl›¤› ne yap›yorsa, 14 y›l sonras›n›n Savunma Bakanl›¤› da ayn› fleyi yapmaktad›r. Kontrgerilla’y› teorik ve pratik olarak ortaya ç›karan da o bakanl›kt›r zaten, resmi askeri okullar›nda dünyan›n her taraf›nda görev yapacak kontralar› bizzat e¤iten de... (Türkiye’de görev yapanlar da dâhildir buna elbette.) Filmde hem Amerikan demokrasisinin gelecekteki halini görüyor, hem de gittikçe yok edilen insani de¤erlerin tümüyle ortadan kald›r›lmas›n›n önüne geçmeye çal›flan iki klonun çabalar›n› izliyoruz. ‹nsani de¤erlerin korunmas›n›n iki klona kalm›fl olmas› hofl bir ironi olarak karfl›m›za ç›k›yor filmde. Hofl ama bir o kadar da ac›, bir o kadar da hüzünlü... Kapitalizm ‹nsana De¤er Vermez Kapitalizmde her fleyin tek ölçütü parad›r. Menkul ve gayr›-menkul piyasas›na dahildir her fley, insani de¤erler de dahil olmak

28

üzere. ‹nsana tümüyle yabanc›, insani de¤erlerin katili olan bu düzen devam ettikçe bu gerçek de hiç de¤iflmeyecektir. ‹flte filmde görüyoruz; 2019’da, paras› olan›n ömrünü 50–60 y›l uzatmas› için yeni yeni tekeller devreye girmifl, klon flirketleri “mallar›n›” satmak için zenginler için turlar düzenlemeye bafllam›flt›r. Zengin birinin karaci¤eri mi iflas etti? Kolay› var, zenginin kendisiyle ayn› ölçülerdeki klonunun karaci¤eri sökülüp ç›kar›l›r. Zengin bir çift, çocuk sahibi olmak m› istiyor, üstelik anne(!) aday› do¤um nedeniyle vücudunda deformasyon oluflmas›n› istemiyor mu, onun da kolay› var elbette… Hemen yarat›l›yor anne(!) aday›n›n bir klonu, do¤um ona yapt›r›l›yor. Klon anne, bebek do¤ar do¤maz bir i¤neyle hemen öldürülüyor ve bebek yan odada bekleyen naylon anneye teslim ediliyor. Naylon annenin bedeni deforme olmuyor böylelikle! ‹nsani de¤erlere sahip olanlar›n, irkilece¤i, tüylerinin diken diken olaca¤› hatta midesi bulan›p kusaca¤› görüntüler bunlar. “Bu kadar› da olacak m› acaba ileride?” diye kendine soruyor insan, bu görüntüler beyazperdede ak›p giderken. Hofl, flimdi yaflananlar bundan çok mu insani sanki? Çeliflkilerin had safhada yafland›¤› günümüzde paras› olanla olmayan›n yaflam standartlar› aras›ndaki uçurum flimdi de yok mudur? Kimileri tedavi için Amerika’lara giderken, kimileri SSK’da ilaç kuyru¤unda can vermiyor mu? Hastanelerde paras› olmad›¤› için rehin kalm›yor mu? Afrika’da kara tenli, kara gözlü bebeler, üç kuruflluk bir afl› bulamad›¤›ndan, daha konuflmay› ö¤renemeden ölmüyorlar m›? Kimilerinin finolar›n›n, kanifllerinin kuaför masraflar› milyonlar› bulurken; kimileri günde yar›m dolara çal›flm›yorlar m›? Sayfalarca yaz›labilir bu çeliflkiler. Y›llar y›llar› kovalad›kça bunlar›n daha da artaca¤› ve çeflitlenece¤i apaç›k. Sorun sistemin özünde yat›yor ki

bu çeliflkileri sistem üretiyor. ‹nsana de¤er vermeyen bir sistem, klonlara m› de¤er verecek? Ya da insan haklar›n› ayaklar› alt›na al›p yok eden sistem, “klon haklar›” m› düzenleyecek? Yönetmen Michael Bay, konuyla ilgili, “E¤lenceli, keyifli bir yaz filmi yapmak istedim ama hikâyede, bir klonumuz olup olamayaca¤›n› bafltan sona sorgulayan çok özlü bir insan hikâyesi de var. Bunu insanlar›n surat›na çarpmak niyetinde kesinlikle de¤ildik ama izleyicinin bu ahlaki soruya dikkatini çekmek... Ve onlar› bu maceraya sürüklemek istedik.” diyor. Her filmiyle Amerika’y› göklere ç›kartan Michael Bay ç›kan sonuca kendisi de flafl›rm›fl görünüyor. Demek ki konunun, yönetmenin niyetini de aflan çeflitli yanlar› da var. Filmin bizce baflar›l› yanlar›ndan biri bu. Yani insani ve ahlaki de¤erleri sorgulatmas›, sistemin bu de¤erleri bir bir ortadan kald›rd›¤›na ve her fleyin ticari meta haline ge(tiri)ldi¤ine dikkat çekiyor olmas›... ‹nsan De¤erleriyle ‹nsand›r Nas›l da sevimliydi koyun Dolly... Günlerce, haftalarca hatta aylar-y›llarca ekranlardan, gazete sayfalar›ndan inmemiflti. Bilimin s›n›rlar›n›n olmad›¤›n›n bir kan›t›yd› Dolly... ‹nsanl›k yarar›na kullan›lacakt› gen teknolojisi. Sonras›nda bafls›z insan kopyalar›n›n, bir yedek parça deposu olarak kullan›labilece¤i tart›fl›ld› her yerde. Kimi bunu etik buldu, kimi vahflice... “Ada” da bunu tart›fl›yor iflte. “Bu film için bulufltu¤umuzda, söyledi¤im ilk fley, insanlar›n sinema salonunu terk ederken ‘Benim bir klonum olsayd›, ben bunu yapar m›yd›m?’ diye düflünmesi gerekti¤iydi. Bu filmi yaparken hepimizin sordu¤u sorulardan biri buydu. Hepimiz daha uzun yaflamak istiyoruz; insan›n do¤as› böyle... Ama ne pahas›na?” diyor yönetmen Michael Bay... Konunun bam teli de buras› iflte. Ne pahas›na? Bu “paha”y› hem maddi hem de manevi aç›dan de¤erlendirmek mümkün. Cebi fliflkin olanlar, bedelini ödeyip uzun yaflaman›n yollar›n› arayacaklar mutlaka ileride. Yoksullara bu iflin manevi yan› kalacak her zamanki gibi; yok edilen manevi de¤erleri korumak! Bunun için direnmek, bedel ödemek... Çünkü konu bir-iki klona b›rak›lamayacak kadar önemli! Hem de çok önemli! Su kadar, hava kadar, yaflam kadar önemli! J


sinan gümüfl

araflt›rma

müzi¤in tarih yolculu¤u IV

Kentlerde zanaatç›l›kla u¤raflan kesim; zamanla büyük iflletmelere sahip olan, sahip oldu¤u atölyelerde birçok kifli çal›flt›ran güçler durumuna geldi. Ama iktidardaki feodal yap› ve kilisenin tutumu, geliflmelerini önlüyordu. Kilisenin gerici, yasakç›, bask›c› tutumu, ak›l d›fl› fleyleri “tanr› buyru¤u” ad› alt›nda kabul ettirmeleri, geliflimlerini engelleyen faktörler aras›ndayd›. Bilimsel geliflmelerin nimetlerinden faydalanmak isteyen burjuvazi, Kilisenin bu flekildeki uygulamalar› nedeniyle isteklerini gerçeklefltiremiyordu. Bu nedenle Feodal yönetim anlay›fl› ve Kiliseye karfl› savafl açt›lar. Bir yandan ekonomik geliflimlerini sürdürürken, di¤er yandan bilime, sanat ve edebiyata yöneldiler. Sorunlara daha ak›lc› yöntemlerle yaklafl›labilece¤ini, kutsal kitaplar›n elefltirel olarak yorumlanabilece¤ini savundular. Bat›l inançlar› ve cehaleti karfl›s›na alan bu ak›m, sanat ve edebiyatta “ayd›nlanmac›” bir hareket olarak yayg›nlaflt›. Bu ak›mda “insanc›ll›k” esas al›nd›. “Bilgi güçtür” düflüncesi ortaya at›ld›, zanaatkâr beceri teflvik edildi. ‹fl yapan insan de¤erli bulundu. Dinde zorlama olamayaca¤›, mucizelerin ak›l d›fl› oldu¤u vurguland›. Tüm bunlara karfl›l›k olarak do¤aya yönelim oldu.

Kutsanmas› gerekenin do¤a ve bilim oldu¤u ifade edildi. Bu döneme kadar soylulara hizmet etmeye bafllayan usta müzisyenler de soka¤a inmeye bafllad›. Klasik Müzik Halkla Bulufluyor Usta müzisyenler, yüzy›llar boyu kiliselerde ya da soylu kiflilerin evlerinde çal›flt›lar. Soylu s›n›f› müzisyene ayr› bir de¤er vermedi. Evin herhangi bir çal›flan› olarak, bahç›vana, aflç›ya, ufla¤a vb. verilen de¤er, sayg› neyse müzisyene de ayn›s› verildi. Evin de¤ersiz, herhangi bir çal›flan› olan müzisyen de temel olarak efendiye methiyeyi konu edindi. ‹fli buydu, bunun için para al›yordu. Müzisyenlerin, soylular›n hizmetine hapsedilmesi; halk›n geliflmifl sanat müzi¤inden kopuk olmas›n› ve ilgisiz kalmas›n› beraberinde getirdi. Müzi¤i icra eden müzisyenlerin, soylular›n evlerinden ç›karak soka¤a yönelmesi 17. yüzy›lda gerçekleflebildi. Bilinen ilk halk konseri 1672 y›l›nda Londra’da yap›ld›. Denilebilir ki ondan önceki yüzy›llar boyunca halk ve geliflmifl enstrümanlarla yap›lan müzik türü hiç bir araya gelmedi. 17. yüzy›la kadar müzisyenler ve do¤al olarak enstrümanlar soylular›n ufla¤› durumunda oldular. Halk, geliflmifl olan sanat müzi¤i ile ta-

n›flmadan önce kiliselerde ya da özel toplant›lar, dü¤ünler, flenlikler, panay›rlar gibi din d›fl› törenlerde müzik dinlerdi. Burada dinledi¤i müzik, teknik olarak geri kalm›fl ama son derece s›cak buldu¤u ezgilerden olufluyordu. Sanat müzi¤i ile bu kadar geç tan›flmas›, bu süre içinde sanat müzi¤inin son derece geliflmifl ve karmafl›klaflm›fl olmas› ve halk›n müzikteki bu yo¤unlu¤a haz›r olmamas›, ilgisizli¤i ve benimsememeyi beraberinde getirdi. Geliflmifl olan sanat müzi¤i, halk taraf›ndan benimsenmedi. Bu yüzden daha kolay müzik aray›fl›na gidildi. Bunun sonucu olarak halk müzi¤i motifleri ve sanat müzi¤i enstrümanlar›, düzenlemeleri birlefltirilerek yeni bir tür ortaya ç›kar›ld›. Özellikle kentlerde yaflayan halk, kendi müzi¤inin çok daha geliflmifl biçimlerini dinlemeye bafllad›. Kilise bask›s›n›n gerilemeye bafllamas›, çok tanr›l› dinlere ait olan ve yasakl› say›lan enstrümanlar›n özgürleflmesini ve yayg›nlaflmas›n› sa¤lad›. Tiyatroya efllik eden müzik operay›, operan›n geliflimi ise insan sesine daha yak›n enstrümanlar bulmay› teflvik etti. Yayl›lar üzerinde duruldu. Eski ça¤lardan beri gelen yayl›lar, evrim sürecinden geçerek bugünkü keman› oluflturdu. Keman›n ihtiyac› tam kar-

29


fl›lamamas› farkl› boylarda üretimini zorunlu k›ld› ve bugünkü viyola ve viyolonsel ortaya ç›kt›. Kurulan opera orkestralar› bugünkü senfoni orkestras›n›n temelini oluflturdu. Kilise bask›s›n›n kaybolmaya yüz tutmas›, kilise makamlar›n›n yerine minör-majör dizilerin yerleflmeye bafllamas›n›, yatay çokseslilik yerine dikey çokseslili¤in geliflimini sa¤lad›. ‹nsan sesinin geri plana düflmesi ise enstrümanlardaki çokseslili¤in müzi¤in belirleyici unsurunu oluflturmaya bafllamas›n› beraberinde getirdi. Böylece müzik saray, kilise ve malikânelerden ç›k›p sokaklara, evlere yay›ld›. ve oda orkestras› yayg›nlaflmaya bafllad›. Ayd›nlanma ile birlikte geliflmifl sanat müzi¤inin halka inmesi, konu içeri¤ini zenginlefltirdi. Soylulara dizilen abart›l› methiyelerin yerini gerçekçilik ve canl›l›k ald›. Feodalizmle alay etmek, neredeyse bir kural olarak benimsendi. ‹nsan iliflkilerinden kad›nlar›n yaflam›na kadar dinin günah sayd›¤› tüm konular ifllenmeye baflland›. Daha do¤rusu halk müzi¤inde zaten var olan bu özellikler, sanat müzi¤inin yeni geliflmekte olan türünün de konular› aras›na girdi. Burjuvazi’nin zorunlu tercihi, sadece kendisini öven fleyler de¤il, halk›n yaflam›n› da anlatmak fleklindeydi. Feodalizm ortak düflman oldu¤undan, konular da ortaklaflmaktayd›. Müzisyenlerin daha özgür bir ortamda çal›flmas›, müzi¤in geliflimi için yapt›klar› çal›flmalarda büyük kolayl›klar sa¤lad›. Ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, bilim adamlar›n›n iflbirli¤i; her birine kendi alan›nda büyük geliflimler yaflatt›. Müzi¤i oluflturan bütün faktörler, bu dönemde bilinebilir oldu ve sesin derinli¤inden geniflli¤ine tüm yanlar› incelendi. Müzik yaz›s› belli bir standarda kavufltu. Orkestralardaki çalg› adedi ve yerleri standarda kavuflturuldu. Operadan oratoryoya, senfoniden konçertoya kadar farkl› müzik türleri biçimlenerek son hallerini almaya bafllad›. Müzikte kusursuz iflçilik esas al›nd›. Klasik müzikteki bu s›çrama, halk ezgilerine yönelme ile elde edildi. Denilebilir ki kullan›lan ezgilerin tamam›na yak›n› halk ezgilerinden, danslar›ndan ve ritim

30

kal›plar›ndan al›nd›. Bu ezgilerin merkeze oturtuldu¤u bir armonik yap› oluflturuldu, kullan›lan ritimlerle güçlü bir dinamizm elde edildi. Eski dura¤an ve tek düze stil terk edilmeye baflland›. Bu müzik türü özellikle Haydn, Mozart ve Beethoven ile en yüksek aflamas›na ulaflt›. 18. yüzy›l›n sonlar›na do¤ru, orgun yerini piyano almaya bafllad›. Piyanonun yap›s›nda yap›lan gelifltirme çabalar›, kuyruklu piyanoyu ortaya ç›kard›. Özellikle piyanonun bulunuflu ile müzi¤in seyri ciddi biçimde de¤iflti. Piyano, çok genifl ses aral›¤› (yaklafl›k yedi buçuk oktav) ve sesteki her ayr›nt›y› duyman›z› sa¤layan yap›s› ile tek kiflilik orkestra gibi ifllev gördü. Birçok müzik eseri ve müzik türü piyanonun kullan›m› ile ortaya ç›kt›. Frans›z Burjuva Devrimi ve Müzi¤e Etkisi Feodalizmin güç kaybetmeye bafllamas›, Frans›z Devrimi ile somut bir biçime dönüfltü. Devrimin etkisi ile yaz›lan kahramanl›k flark›lar›, zamanla gerçek hayat›n ak›fl›n›n d›fl›nda kald›. Burjuvazinin iktidar› almas›, peflinden sanayide yaflanan büyük at›l›mlar, yepyeni bir toplumsal yap›y› beraberinde getirdi. Baflta devrimci olan ve yoksul halkla birlikte hareket eden burjuvazi, iktidara geçti¤inde, gücünü korumak için gerici yüzünü ortaya ç›kard›. “Ayd›nlanma hareketi” olarak geliflen ak›m, bu dönüflümle birlikte gerici bir misyon yüklenmeye bafllad›. ‹nsanlar›n yaflad›¤› y›k›mlar, hayal k›r›kl›klar›, korku, dehflet, bu ak›m›n konusunun d›fl›nda kald›. Yaflanan savafllar, y›k›mlar, tar›m› neredeyse bitirdi; köylüleri çok daha a¤›r koflullar›n içine itti. Kentlerdeki yoksulluk da alabildi¤ince artt›, iflsiz y›¤›nlar oluflmaya bafllad›. Savafllarla oluflan yeni s›n›rlar, “uluslaflma” kavram›n›n ortaya ç›kmas›n› sa¤lad›. Uluslaflma ile birlikte, önceleri daha genifl bir biçimi kapsayan Klasik Müzik, biçim de¤ifltirerek ulusal doku ve kültüre uyumu sa¤lad›. Yerel halk müzi¤i, ulus kimli¤inin geliflmesi ile birlikte daha geliflmifl biçimlere büründü. Her co¤rafyan›n kendi yaflam biçimine özgü, kendi kültürel flekillenifline özgü melodi ve enstrümanlar› kendine özgü bir geliflim yaflad›. Bu aflamadan sonra, yüzy›llarca tekdüze ve yal›n olarak yürüyen müzi¤in geli-

flimi, çok daha karmafl›k ve da¤›n›k biçimde ilerlemeye bafllad›. Bu yeni sistem, öncekilere oranla daha karmafl›k iliflkiler üzerine kuruldu. Burjuvazi, daha güçsüz de olsa feodaller, iflçiler, köylüler, küçük burjuvazi, iflsizler... Toplumsal yap›daki bu karmafl›kl›k, müzi¤in bundan sonraki flekillenifline aynen yans›d›. Makineleflmenin artmas›, ekonomik, sosyal ve siyasal bunal›mlar›n bafl göstermesi, savafllar; korku, tedirginlik, gelecek kayg›s›, öfke gibi duygular›n yo¤unlaflt›¤›, ulusal kurtulufl hareketlerinin gündeme geldi¤i bir dönemi bafllatt›. Bu durum sanatç›lar› da etkiledi. Her biri bu koflullar› bizzat yaflad›¤› için, üretimin içeri¤ini yeni dönemin konular› oluflturmaya bafllad›. Kendini yeni döneme uyarlayabilenler, yaflad›klar›n› farkl› flekillerde anlatt›lar. Uyarlayamayanlar, eski biçimler içine gizlenerek arad›lar kurtuluflu ama yeni dönem ihtiyaç ve be¤enilerine cevap veremedi¤inden kaybolup gittiler. Yeni tarz müzik, hem içerikte hem biçimde belirgin bir biçimde ayr›flma yaflad›. Ticaretin, hayat›n her alan›na egemen olmas›; her fleyi pazarda tüketilen birer metaya dönüfltürdü. Bilim, kültür, sanat ve edebiyat ürünlerini de... Ve tabi müzikal üretimleri de. Bundan önce s›n›fsal bir karakter izleyen müzik, bundan böyle içine çeflitli s›n›flar› alan “pazara” yöneldi. Pazar›n sahibi burjuvazi oldu¤undan, onun temsil etti-


¤i de¤erler kutsanmaya baflland›. Burjuvalar›n kendilerinden çok, sistemin getirdi¤i yeni kültür, flan, flöhret, para gibi kifliyi büyüleyecek, bu yönde teflvik edecek konular ifllendi. Pazara hâkim olan burjuvazi, flark›lar› pazarda sat›lacak eflya olarak gördü¤ünden, kendi ç›kar›na uygun olmayan› pazara sokmayarak eritme gücüne sahipti. Pazarda çok farkl› s›n›f ve tabakalar oldu¤undan, be¤eniler de çeflitlilik gösteriyordu. Tüm be¤enileri kapsayacak bir yöntem olarak, flark› içinde birbirine karfl›t melodiler kullan›lmaya baflland›. Farkl› duygular› birlefltiren melodiler. Müzi¤in tüm özellikleri çözümlendi. Tüm müzik türlerinden tüm enstrümanlara, hepsinin kapasitesi net olarak ortaya konuldu. Halk müzi¤i kal›plar›ndan yararlan›larak, yeni yaz›m türleri gelifltirildi. Ancak her fleyi ile pazara baflka bir deyiflle piyasaya kilitlenmifl olan müzisyenler, pazar›n ihtiyac›n› karfl›lamak için yo¤unlaflt›lar. Pazar ya da piyasa kavram›n›n geliflmesi, de¤iflen dengeler ve bunlarla birlikte modas› gelip geçen ak›mlar› yaratt›. Farkl› zamanlarda farkl› müzik ak›mlar› öne ç›k›p geriledi. Yeri geldi öfkeyi ifade ederken rahatlatan ve eriten, yeri geldi hayal k›r›kl›¤›n› ifade ederken umutsuzlaflt›ran ak›mlar geliflti. Burjuvazi, daha önceki toplumlardaki yöneticiler gibi davranmad›, müzi¤e özel bir önem verdi. Halka seslenecek olan müzi¤i yok say›p yasaklamak yerine, do¤rudan elinde bulundurarak yönlendirmeyi, ruh halini bu müzik türü arac›l›¤› ile belirlemeyi hedefledi. Burjuvazinin yönlendirdi¤i piyasa müzi¤inin d›fl›nda, halk›n kendi geleneklerine yaslanarak sürdürdü¤ü halk müzi¤i yine di¤er bir tan›mla geleneksel müzik, kendi kurallar› ve içtenli¤i ile varl›¤›n› sürdürüyor. Kapitalizmin geliflmesi, halk müzi¤inin d›fl›nda, içerik ve biçimde bu müzi¤e yaslanan, bunun d›fl›nda gerek klasik müzikten gerek di¤er uluslar›n müzikal birikimlerinden yararlanarak varl›¤›n› sürdüren bir müzik türünü daha ortaya ç›kard›. Bu müzik türü burjuvazinin yönlendirdi¤i piyasa ihtiyaçlar› ile de¤il, kapitalizmde burjuvazi ile birlikte ortaya ç›kan proletaryan›n ihtiyaçlar› ile flekillendi. Burjuvazinin yönlendirmelerinin tersine, sistemdeki adaletsizlikleri, haks›zl›klar›, açl›k ve y›k›mlar›, savafl ve ölümleri, yoksul halk›n

yaflad›¤› her fleyi devrimci bir bak›fl aç›s› ile ele alan, bu sistemle çözüm olmayaca¤›n›, çözümün örgütlenerek mücadele edildi¤inde ve yeni bir sistem kuruldu¤unda gelece¤ini belirten bu müzik türü, içerik ve biçimde kendine özgü yöntemler gelifltirdi. Kilisenin halk müzi¤ine uygulad›¤› bask› ve yasa¤› burjuvazi bu müzik türüne uygulad›. Kapitalizmin yayg›nlaflt›¤› ülkelerde as›l olarak bu ak›mlar belirleyici olurken, piyasa için müzik yapanlar halk›n yaflam›ndan giderek uzaklaflt›lar ve koptular. Zamanla onlar ayr› bir dünyada, dinleyicileri ayr› bir dünyada yaflar oldular. Büyük starlar olufltu. Ve bu starlar›n ulafl›lamazl›¤› kutsand›, onlar›n izinden gidildi. Müzik özel bir yetenek olarak gösterildi, herkesin harc› olamayaca¤› benimsetildi. Sosyalizmin kuruldu¤u Sovyetler Birli¤i’nde ise müzik, kitlelerin e¤itim arac› olarak benimsendi. Bu nedenle gerek sözlerde gerek müzikte anlafl›lmaz deneysel u¤rafllardan kaç›n›larak, yal›n ve ak›lda kal›c› üretimler teflvik edildi. Müzi¤in kiflinin gelifliminde do¤rudan bir etkisi oldu¤u düflünülerek, sadece profesyonel de¤il, yar›-profesyonel, amatör, her biçimde müzik grubu, koro, orkestra desteklendi. Ülkelerinin en büyük sanatç›lar›, yeri geldi¤inde çok sert elefltirilerek halk›n de¤erlerini tan›maya, yapacaklar› müzi¤i bu de¤erler üzerine infla etmeye davet edildi.

s›nda büyük önem tafl›d›. Yönetenler aç›s›ndan da yönetilenler aç›s›ndan da misyonlar yüklendi. Yönetenler, sistemin devam›n› sa¤lamak için milyonlarca kifliye yasaklar›n› benimsetmek için ya da yozlaflt›rmak, de¤erlerinden uzaklaflt›rmak için kulland›lar müzi¤i. Ezilenler ise kederlerini, sevinçlerini, öfkelerini dile getirmek için... Bugün yaflanan karmafla, aynen müzi¤e de yans›yor. Yüzy›llar boyu nas›l olduysa, bugünün iliflki ve çeliflkileri de farkl› müzik türlerini ortaya ç›kar›yor. Piyasa dengeleri, geliflecek ya da bitecek olan müzik ak›mlar›n› belirliyor. Piyasa d›fl› olan müzik, gururla yolculu¤una devam ediyor... (B‹TT‹) J

Sonuç Olarak Müzik, ilk ça¤lardan itibaren toplumsal geliflime paralel bir seyir izledi. Toplumsal yaflamdaki s›n›fsal ayr›flmalar aynen müzi¤e de yans›d›. Her dönem politikalar›n uygulanmas›nda, kültürün oluflturulma-

31


insana dair bir ö¤reti: bektaflilik - 2

Bektaflili¤in üç kayna¤›ndan bahsedilebilir; Birincisi; ‹slamiyet içindeki hilafet meselesinde ç›kan olaylar, Ali’nin halife seçilmesi, taraf olma durumunun ortaya ç›kmas›d›r. ‹kincisi; Türkistan ve ‹ran gibi do¤u din ve kültürlerinden gelen etkidir. fiamanizm, Zerdüfltlük, Buda, Manihaizm, H›ristiyanl›k öncesi çok tanr›l› do¤u dinleri gibi dinlerin etkileri Bektaflilik üstünde de görülmüfltür. Üçüncü kaynak ise; Anadolu’da var olan din ve inanç kültürü miras›d›r. Anadolu topraklar› üzerinde yaflan›lan 10.000 y›ll›k tarih, Anadolu medeniyetler tarihidir. ‹flte denilebilir ki Bektaflilik, Ali sevgisi ve bu kaynaklar›n, birlefltirilip, yo¤rulmas›ndan ortaya ç›km›flt›r. “Hac› Bektafl-› Veli ve halifeleri ‹slami çerçevede Anadolu H›ristiyanl›¤›’n›n inançlar›yla, Orta Asya geleneklerini ba¤daflt›rarak, Ortodoks ‹slama düflen göçebeler ve köylüleri saflar›nda toplarlar.” (Alevilik Olay›-Cemal fiener, sf. 120) Bektaflilik tarikat›, Hac› Bektafl-› Veli’nin sa¤l›¤›nda sistemleflmifl bir tarikat de¤ildir. Hac› Bektafl-› Veli bu tarikat›n inanç ve düflünceler sistemini kuran, bunu yayand›r. Tarikat›n onun ölümünden sonra 14 ve 15. yüzy›llarda son biçimini ald›¤› rivayet edilir. 1516 y›l›nda ölen Bal›m Sultan, Bektaflilik esaslar›n› derleyip toparlayan, Bektafli erkan›n› belirli kurallara ba¤layan kifli olarak bilinir. Bektafliler mezhep olarak Caferili¤i benimsediklerini söylerler ve on iki imama ba¤l›d›rlar. Genel anlamda Caferilik, 12 imamlardan Cafer-i Sad›k’› imam kabul eden ve

32

imaml›¤›n ondan sonra o¤lu Musa el-Kaz›m’a geçti¤ine inanan koludur. Bektafli Postuna oturan Bal›m Sultan’›n getirdi¤i bir di¤er kural ise Bektaflilikte hiç

evlenmemeyi savunmas›d›r. Bal›m Sultan’la birlikte Bektaflili¤in 2 ayr› kolu geliflmifltir. Bunlar›n ilki olan Çelebiler (Dedeler de denir) evlenmeyi savunur. Hac› Bektafl’›n evlendi¤ine ve çocu¤u oldu¤una, Dedelerin de bu soydan gelmesi gerekti¤ine inan›rlar. Di¤erleri olan Babailer ise (Babalar, Dervifller de denir) hiç evlenmemeyi savunurlar. Bu kol, daha çok Arnavut Bektaflilerinden

oluflur. Bunlar Hac› Bektafl’›n hiç evlenmedi¤ini savunarak, yöneticilerin seçimle gelmesi gerekti¤ine inan›rlar. Bu iki kol d›fl›nda, Anadolu’da Hac› Bektafl-› Veli’ye “Hünkar” deyip ona inanmakla birlikte kol ayr›m›na karfl› ç›kan, “Alevi Dedeler” ile hem “Baba”l›¤a hem “Dede”li¤e karfl› ç›kan; Alevi-Bektaflili¤i dinsel, mezhepsel yönünden çok, felsefi yönden ele alanlar vard›r. Ama daha yayg›n olarak baflta sayd›¤›m›z iki koldan, yani “Dedeler” ve “Babalar” kollar›ndan bahsedebiliriz. Hac› Bektafl-› Veli’nin evlenip evlenmedi¤i konusunda ise çeflitli rivayetler vard›r. Bektaflilikte posta oturmay› soyun de¤il, o postun tafl›n›p tafl›namamas›, yani kiflinin özelliklerinin belirlemesi önemli bir ayr›m noktas›d›r asl›nda. Hatta Babalar kolunun “Postniflin”i yani “Dedebabas›” olan Bedri Noyan’a göre bu ayr›m, Alevilik ve Bektaflilik aras›ndaki en önemli ayr›m noktalar›ndan biridir. Noyan, bu durumu “Oysa Alevilikte soy güdülür. Dede olmak için peygamber soyundan gelmesi flartt›r. Dede ölünce yerine o¤lu geçer. Bizdeyse Dedebaba ölünce babalar toplan›r ve aralar›ndan en bilge kifliyi Dedebaba seçerler, yani soy gütme yoktur.” diyerek anlat›yor. (Türkiye’de Alevilik ve Bektaflilik-sf,160) Hac› Bektafl-› Veli’nin “Belimden düflen de¤il, yolumdan giden evlad›md›r” sözü de bu duruma denk düflüyor. Bektaflilik, Alevilik içinde 700 y›ld›r varl›¤›n› sürdüren bir tarikat olarak nitelendirilmektedir. Ve Bektaflilik, di¤er tarikatlar gibi örgütsel bir yap›ya ve hiyerarfliye sahiptir. Tarikat›n kendine özgü ibadet usulleri, du-

gönül özdemir

inceleme


alar› belirli bir mistisizm anlay›fl› vard›r. Alevilik ve Bektaflili¤in en önemli ayr›m noktalar›ndan birisi, Alevilik do¤ufltan gelen bir olgu durumundayken, Bektaflilik bir tarikat olmas›ndan kaynakl›, sonradan kazan›lan bir özelliktir. Alevilik ise kendi içinde örgütlü olmaktan çok, belli bir inanc› öne ç›karan bir ‹slami mezheptir. Bir kifli sadece ilkelerini benimsedi¤i ve öyle inand›¤› için Alevi olabilir. Alevi olan kiflinin belli bir dinsel disiplin içine girmesi zorunlu de¤ildir. Bektafli olabilmenin ise belli esaslar› vard›r. Kiflinin bu yola girebilmesi için her fleyden önce inanmas› ve kendini mürflidine (yol göstericisi, ö¤retmen) tamam›yla teslim etmesi gerekir. Kifli bunlar› kabul ettikten sonra s›ra belli aflamalardan geçilmesine gelir. Bektaflilikte, tarikata aday olanlara “Âfl›k” denir. Kabul için ise öncelikle Cem töreni düzenlenir. Cem töreniyle Bektaflili¤e kabul edilen kifliye “muhip” ya da “can “denir. Kabul töreniyle dergaha kat›lan can, Bektaflili¤e göre “nasip” almakta, yani bir mürflide ba¤lanmaktad›r. Mürflidin ifli nasip alan kifliye daha olgun bir biçimde ve faziletle yaflaman›n yollar›n› göstermektir. Bektaflili¤in en önemli yanlar›ndan biri de, Bektaflilik töreninde verilen nasipten dönüfl olmamas›d›r. Kifli bir kez söz verdi mi, mürflidinin gösterdi¤i yoldan gitmelidir. Kifli e¤er dergah faaliyetlerinde gösterdi¤i çabalar› sonucunda derviflinden olumlu not al›rsa derviflli¤e yükselir. Dervifllik, Bektafli ahlak ve fazilet anlay›fl›nda ileri bir aflamay› temsil eder. Dergah›n postniflini alan Baba, dervifller aras›ndan kendine halifeler seçmekte ve bunlara gerekli görürse babal›k icazeti vermektedir. Baba, icazetname sahibi, yolun her türlü hizmetini, görevini yapmaya yetkili insanlara denirken; Halife, Babalara icazetname vermeye yetkili Büyükbabad›r. Dedebaba ise halifeler taraf›ndan seçilen tarikat›n üstad›d›r. Tarikat içinde sadece bir kifli Dedebaba s›fat›yla ça¤r›l›r. Bektaflilikte tüm bu aflamalar s›k› bir gizlilik içinde yap›l›r. Bu gizlili¤in nedenlerinde mistisizmin pay› olsa da temel olarak AleviBektaflili¤in yüzy›llard›r yaflad›¤› bask› ve katliamlar›n etkisi büyüktür. Bektaflilik yoluna giren kiflinin, bu aflamalardan geçmesi için elbette uymas› gereken baz› kurallar vard›r. Mürflidin gözetiminde geçilecek bu aflamalar da temel olan insan›n kendini yeniden yaratma sürecine girmesidir. Kifli kendini yeniden yaratarak, belirli bir de¤iflim, dönüflümden geçerek “Kamil ‹nsan” konumuna yükselir. Bu aflamalara

ise “dört kap›” ve bu “dört kap›ya ba¤l› k›rk makam” denir. Tanr› yolundaki her gönül yolcusunun Dört Kap›-K›rk Makam’dan geçerek ergin durumuna yani Kamil ‹nsan durumuna gelmesi flartt›r. Ham Ervah (Yani ruhsal aç›dan henüz olgunlaflmam›fl tarikat yolcusu) durumundan Kamil (bilge, kendini bilen) insana yürümek isteyen her yolcunun, bu aflamalardan geçmesi tamamen gönüllülük temelinde olmal›d›r. Kamil ‹nsan, kendini aflan, erdemli insan› temsil eder. Bu, bafll› bafl›na insan›n iradesiyle katlanabilece¤i bir gönül yolculu¤udur. Hac› Bektafl-› Veli’ye ait oldu¤u belirtilen Makalat adl› tek kitap vard›r. Bu kitap Hac› Bektafl-› Veli’nin ölümünün ard›ndan yüzy›llar sonra derlenip toparlanm›flt›r. Hac› Bektafl-› Veli, Makalat’ta kat›ks›z, Öztürkçe kullanm›fl ve kitab› halk diliyle yazm›flt›r. Makalat’a göre dört kap›: fieriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat’tir. Ve gönül yolcusunun, tek tek bu makamlardan geçerek, di¤er kap›lara ulaflmas› gerekir. Her kap› on makamdan oluflur ve her kap›n›n gere¤ini yerine getirenlere ayr› ayr› s›fat verilir. Toprak, hava, su ve atefl s›fatlar›ndan her biri bu kap›lara denk düfler. Bu s›fatlar bu kap›larla bütünlefltirilir. Hatta bu kap›larla ilgili ilginç betimlemeler de kullan›l›r. Gönül yolcusu önce fleriat gemisine biner ve tarikat denizine aç›l›r, marifet dalg›c› olur ve hakikat incisini bulur. Çera¤ (lamba, kandil) gibi durmas›, fitil fitil yanmas›, ya¤ gibi erimesi, nur gibi ›fl›k vermesi gerekir. Bu kap›lar› ve makamlar› daha ayr›nt›l› inceleyelim: fieriat Kap›s›: Bafllang›çta kutsal kökenin bir yans›mas› olarak alg›lanan, görünür -nesnel dünyay› anlat›r. ‹nsan›n kendi kendini e¤itmesi evresidir. ‹nsan okur-yazar olmal›d›r. Ancak okuyan, okudu¤unu anlayan, dünyay› ve toplumu tan›yan kifli sorunlara çözüm bulabilir. Simgesi ise “hava”d›r. fieriat, “do¤um” olarak alg›lan›r ve gerçekten kaç›fl görüntüsü alt›nda ikinci do¤um oldu¤una inan›lan tarikat kap›s›na kendini haz›rlamad›r. fieriat derken ‹slami olarak kullan›lan anlam›nda bir fleriat anlafl›lmamal›d›r. Çünkü bu kap›daki on makam, daha çok yola girifl makamlar›d›r. Yaz›m›z içinde yolcunun geçti¤i her makam› tek tek açmayaca¤›z ama bu makamlar›n genel olarak iman, ibadet etme, haramdan uzaklaflma, çevreye zarar vermeme gibi bafll›klar tafl›d›¤›n› belirtelim. fieriat kap›s›n›n en ilginç yanlar›ndan biri yola girmek isteyen “can”n ikrar töreni ad› verilen bir törenden geçmesi ve bu tören s›-

ras›nda kifliye “beyaz kefen” giydiriliyor olmas›d›r. Böylece kefene sar›lan kiflinin ölüp, yeni bir inanç dünyas›nda yeniden flekillenece¤ine, yeniden do¤aca¤›na inan›l›r. ‹krar töreni s›ras›nda dört kap›y› temsil eden erenlere selam verildikten sonra kefen ç›kart›l›r. Böylece kifli bu kap›lardan girmifl say›l›r. Yoluna yürümek için haz›rd›r art›k. Tarikat Kap›s›: ‹kinci do¤um olarak adland›r›lan bu kap› bir gönül yolu olarak adland›r›lmas›na karfl›n yeri geldi¤inde savunma yapan, yeri geldi¤inde mücadele veren bir kurumdur. Bu aflama Bektaflili¤in kurallar›n› ö¤renme, Hak yolunu bulma evresidir. Simgesi “atefl”tir. Bu kap›n›n içindeki makamlar aras›nda ise dünya nimetlerinden uzak kalma, bunlara önem vermemeden, mürflidin isteklerine uyan mürid olabilme, iyilik yolunda savaflarak, nefsiyle mücadele etmeye kadar kiflinin uymas›n› gerektiren birçok uygulama vard›r. Bu makamlar haks›zl›ktan korkma, umutlu olma gibi kiflinin bak›fl aç›s›n› da belirleyen düzenlemelerdir. Marifet Kap›s›: Dört Kap› ö¤retisine göre insan-› kamil aflamalar› s›ralamas›nda, üçüncü s›rada yer alan ve ariflerle özdefllefltirilen, gönül yolunda en yüce düzeye ulaflma, tanr›sal s›rlara erme evresidir. Makalat’ta flöyle tarif edilir: “‹lham, fehm, aflk, flevk ve muhabbet cana kondu, can dirildi, ak›l egemen oldu, geleni, varan› bildi.” Simgesi “su”dur. Su olarak alg›lanan marifet gönül gözünden akar ve bostan olarak bilinen can› sular. Marifet evresindeki makamlar içinde ise, bencillik, kin ve garezden uzak durma, edepli olma, sab›r gösterme, utanma, cömert olma, özünü bilme gibi daha çok kiflinin kendine yeniden yaratt›¤›nda sahip olaca¤› özellikler vard›r. Hakikat Kap›s›: Dört Kap› ö¤retisine göre, dördüncü s›rada yer alan Hakk’› görme, tanr›sal alemin gücü içinde erime evresi. Hakikat; Hakk’›n, tarikat yolcusundan özelliklerini alarak yerine kendi özelliklerini koymas›yla elde edilen fleydir. Simgesi “toprak”t›r. Hakikat bir ilham makam›d›r. ‹lham kiflinin kendi iste¤i, gücü ve çal›flmas›na ba¤l› olmaks›z›n, do¤rudan Tanr› vergisi olarak kalbe at›lan, gönülle do¤an anlam, sezgi bilgidir. Yolcu bu son aflamada Tanr›’n›n kendine ba¤›fllad›¤› esin kayna¤› ile s›radan insanlara kapal› olan gerçekleri kavrayabilir. Böylesi bir durumda Hakk’la aras›nda ki perde ortadan kalkar. Bu kap›daki on makamda ise tamamen alçakgönüllü olma, herkesi bir görme, elinden geleni esirgememe, Tanr›’ya yak›n, onunla bir olma gibi aflamalar vard›r. Yani bu aflama dört kap› ö¤retisinin son ev-

33


resi oldu¤undan, art›k döngü tamamlanm›fl ve kifli yeni insana, di¤er anlam›yla tanr›ya ulaflm›fl olur. Bektaflili¤in Tanr›’ya bak›fl aç›s› daha farkl›d›r. ‹slam’›n tasavvufta savundu¤u Tanr›’ya dönüfl kavram›ndan farkl› olarak alg›lamak gerekir. “Tanr› evrende düflünmeyi insanlara b›rakt›. Bilgiyi insana Tanr› vermedi; tersine insan Tanr›’ya bilgi verdi. ‹nsan-› Kamil durumunda bilgisini Tanr›’ya tafl›yarak Tanr›’n›n kendi kendini keflfetmesine yard›m etti. Bu nedenle insan Tanr›ya de¤il, Tanr› insana gereksinme duyar. Her kamil insan yaflad›¤› dönemin gerçek kuran›d›r. Hakk’a yürümüfl kamil insanlar›n yaz›lar›, sözleri onlar›n yaflam deneyimlerinden baflka bir fley de¤ildir. Her kamil insan ba¤›ms›z olarak düflünebilen bir varl›kt›r. Daha önce yaflam›fl olan kamil insanlar›n görüfllerini benimseyebilece¤i gibi yads›r da.”(Dört Kap› K›rk Makam, Esat Korkmaz) Tüm bunlar Bektaflili¤in ö¤retilerden oluflan yan›n› anlat›yor. Bir de Bektaflili¤in döneme göre ilerici yan›n› oluflturan, insana de¤er veren bir yan› vard›r. ‹nsan sevgisi ya da insan› temel de¤er kabul etme, Bektafli felsefesinin ana ö¤esi say›labilir. Ve temelde de insan davran›fl›n›, insan›n toplum içinde en iyi, en do¤ru flekilde davranmas›n›n esaslar›n› konu al›r. Tabi tüm bunlar› din ile birlikte ifller. Bektaflilik dini bir olgudur. Ama bak›fl aç›s› ba¤naz, tutucu olmaktan çok dönemin koflullar›na göre ilericidir. Ve tüm yaflananlar› oda¤›na insan› koyarak de¤erlendirir. ‹badet, Alevilikte befl vakit namazla ölçülmez. Önemli olan kiflinin nas›l yaflad›¤›d›r. Yirmi dört saatliktir her fley. As›l kabul edi-

34

len, yirmi dört saat boyunca do¤ru davranabilmektir. Bektafliler’in Baba’lar kolunda içki yasak de¤ildir. “Dem” ya da “bade” denir içkiye. “Muhabbet Ceminde” duayla ve bir dilek tutularak içilir. Haram de¤ildir ama bir s›nav ifllevi görür. Kalbin anahtar›d›r, mihenk tafl›d›r. E¤riyi, do¤ruyu gösterir. ‹çkiyle s›k›lganl›k at›l›r, gönüldeki gerçek ortaya ç›kar. ‹çince sap›tanlar, kurallar›n d›fl›na ç›kanlar bir daha toplulu¤a al›nmaz. Tanr›ya bak›fl aç›s›nda oldu¤u gibi insan Tanr› için de¤il, Tanr› insan için vard›r fleklinde düflünür. Tabi bu yaflama bak›fl aç›s›na da yans›r. Mesela en üst seviyeye ulafl›p kamil insan olunmas›n›n ard›ndan kamil topluma inan›l›r. Ütopik bir bak›fl aç›s›d›r elbette ama var olan düzene memnuniyetsizli¤i nedeniyle, insanlar›n eflit ve birlikte olduklar› bir toplumun hayalini kurar. Öyle ki bu f›kralar›na bile yans›r. Tabi tüm bunlarla birlikte Bektaflilikten bahsedip de, Bektaflinin insana bak›fl›ndan, kültüründen söz etmemek olmaz. Bu düflüncenin günümüze kadar tafl›nmas›n› ve sahiplenilmesini sa¤layan nedenlerinden biri de bu kültür yap›s›ndan do¤an özelliklerdir. Nas›l do¤up geliflti¤i, ö¤retilerinin yan› s›ra bizi en çok ilgilendiren konulardan biri de iflte bu bak›fl aç›s›d›r. Bektaflilik bir tarikatt›r. Ve bundan dolay› da yaflam›n her alan›na müdahale eden bir yap›s› vard›r. Sadece ibadet ve törenler s›ras›nda geçerli de¤ildir kurallar›. Kiflinin yaflam›n› belirli ilkelere göre ayarlanmas›na ve tüm bunlar› içsellefltirmesine dayan›r. Bektaflilikte ilk kural “sayg›”d›r. ‹nsana, insan›n kendisine ve kurallardan, de¤er biçilen her

fleye kadar sayg› duyulmas› son derece belirleyicidir. Sayg›dan sonra gelen di¤er önemli bir kural ise “itaat” ve “edep”tir. “Elini tek tut, dilini pek tut, belini berk tut” sözlerini hepimiz duymufluzdur. Kiflinin kendini bilmesi edepli olmas› ve yeri geldi¤inde var olan kurallara itaat etmesi önemlidir çünkü. Ayn› flekilde güzel insan davran›fllar› olan alçakgönüllülük, baflkas›n› düflünme, baflkas› hakk›nda kötü söz söylememe gibi özellikler de belirleyicidir Bektafli için. “Sana yerden gökten büyük nasihat Gördü¤ün ört, görmedi¤in söyleme Erenlerden, Pir’den budur emanet Gördü¤ün ört, görmedi¤in söyleme” Sözleri, Bektaflinin insana bak›fl aç›s›n› güzel anlat›r. Bofl gevezelikler, yanl›fllardan, eksiklerden ç›kar elde etmeye yarayan iliflkiler Bektafliye göre de¤ildir. O, tamamlay›c›, sorunu çözücü ve s›r tutand›r. Her fleyden önemlisi insana de¤er verir çünkü ve insanda gördü¤ü sadece kendisi de¤il yaratand›r da. Günlük yaflamdaki iliflkiler önemlidir Bektaflilikte ve birçok kural da buna göre yaz›lm›flt›r. Mesela “güler yüz” önemli bir kavramd›r. “Yüz asmak, yüz buruflturmak, karfl›s›ndakine so¤uk davranmak” yoktur ve tatl› dilli olma önemlidir. Tabi bu genel do¤rular d›fl›nda tarikata girecek bir Bektafli’nin uymas› gereken kurallar da var. Bunlar ise flöyle s›ralanm›flt›r: tövbe, iradet (yani sözünün eri olma), havf (günahtan sak›nma), sab›r, haya (utanma), zühd (kendini tanr›ya verme, ar›nma), kanaat (yetinme), izzet (gönül olgunlu¤u), ilim, teskin (afl›r›l›ktan kaçma), r›za, tevekkül (tanr›ya s›¤›nma), ibadet, tefekkür (düflünceye dalmak), heybet (Tanr›n›n yüceli¤ini kabul etme)… Bektaflilik deyince f›kralar› atlamamak gerekir elbette... Dilden dile dolanan ve Anadolu halklar›n›n ince zekas›n›n, yaflamla dalga geçmesinin ürünüdür bu f›kralar. Yaz›m›z› Baba Erenlerden k›sa bir f›krayla bitirelim isterseniz… Softa’n›n birisi çevresini korkutuyormufl, -Böyle giderse k›yamet kopacak, dünyan›n alt› üstüne gelecek. Bektafli dayanamam›fl atlam›fl hemen: -Gelsin iman›m, demifl. fiu dünyan›n haline bak, belki alt› üstünden iyidir… Kaynakça: Anadolu Alevili¤i, Esat Korkmaz Türkiye’de Alevilik ve Bektaflilik, ‹lhan Selçuk, Gencay fiaylan. fienay Kalkan, Dört Kap› K›rk Makam, Esat Korkmaz, Alevilik Olay›, Cemal fiener

J


durdurun yalanlar›

s›pho sepanla

fliir

isterim hep, umutsuzluk 盤l›klar›n› de¤il özünü duyman› sözcüklerin, çat›k kafllar›ndan okunan. bir yeni sesin hayk›r›fllar›n› tafl›yor çünkü gövdem.

dursun istiyorum yalanlar b›rak›n yoksullar› besledi¤inizi anlatmay› çünkü siz ç›kard›n›z açl›¤› alt›n çukuruna ak›tt›¤›n›zda kan›m›

dursun istiyorum yalanlar b›rak›n kurdu¤unuz okullar› saymay›, çünkü siz ç›kard›n›z cahilli¤i yaln›zca bana göre bir e¤itim kurarak

dursun istiyorum yalanlar b›rak›n göstermeyi hastanelerinizi, çünkü siz ç›kard›n›z hastal›klar› eme¤ime açl›k ücreti ödeyerek.

isterim hep beni gözün abartmalar›yla de¤il, tanr›n›n yar›tt›¤› gibi görmeni, varl›¤›n›n nesnelli¤inde somutlanan. çünkü yere bas›yorum aya¤›m› s›k›ca evrendeki tüm insanlar gibi.

(çeviri: engin koparan)

35


HALKIN SANATÇISI, HALKIN Ö⁄RETMEN‹:

FAK‹R BAYKURT “de¤erimi bilen bilsin, bilmeyen ard›mdan gülsün...”

“Dikenlerin aras›ndan ç›k›p gelen bir yazar›m ben, Yüzy›llarca karanl›klarda b›rak›lm›fl köylerin birinden Akçaköy’denim. Ailem yoksuldu. K›r bay›r k›rkiki dönüm topra¤›m›z vard›... Annem babam okuma yazma bilmiyordu. Köyümüze geçten geç tek aç›lan ilkokul yaln›z üç s›n›ft›. Evimizde tek bir kitap yoktu. Cumhuriyet beni götürdü, açt›¤› Köy Enstitüsü’nde e¤itti. Ö¤retmen yapt› Elime kalem verdi, yurdun yazarlar› aras›na katt›. fiimdi düflünüyorum yoksulluktan geliyorum” FAK‹R BAYKURT Yolculu¤a bafllad›¤›nda, çocukluktan delikanl›l›¤a ad›m att›¤› y›llard› Fakir Baykurt’un. Bat› Toroslar’dan, Göller yöresi memleketi Burdur’dan ayr›ld›¤›nda kocaman hayalleri yoktu henüz. Geride b›rakt›klar› yak›nlar›, konu-komflusu ve kendi kadar düfl kurabiliyordu. Yoksullu¤u, açl›¤› kadard› düflleri. Bir de

36

elinden tutup farkl› bilmedi¤i bir gelece¤e yolculuk yapt›¤› genç bir “arkadafl”›n s›cakl›¤›, içtenli¤i düfltü akl›na. ‹lk o zaman tan›flt› yollarla. Uzun bir yolculuktu. Da¤lar›, tarlalar›, masmavi gö¤ü seyre dald›rd› rehberi ona. Çok ama çok uzak bir diyar, diye düflündü ilkin. Bir çay geçerdi ortas›ndan. ‹ki yanlar› sazl›k-sö¤ütlük. Çok pirinç ekerlerdi burada da. Sivrisinek Burdur’daki kadar çoktu Gönen’de. ‹lk böyle bafllad› hayatla tan›fl›kl›¤›. Anadolu’nun dört bir yan›ndan gelen akranlar›, insanlar›yla daha o yafllarda sevmeye, anlamaya bafllad› ülkesini. Gönen Köy Enstitüsü onu Fakir Baykurt yapan önemli bir “okul”du. Kiflili¤ini orada kazand›. Sahip oldu¤u kültür ve de¤erleri, en önemlisi de ba¤›ms›zl›¤›, onuru anlad›, bildi. Gözü gibi koruyup yüceltmesini ö¤rendi. O günden sonra da hiç vazgeçmedi bunlardan. Sürgünler, hapisler pahas›na. Eskiyle k›yasland›¤›nda halklar›n kültür ve de¤erlerine sahip ç›kan pek çok genç buralarda yetiflti. Kendi içinde eksiklikleri olmas›na ra¤men, üretken, soran, araflt›ran bir neslin önü aç›ld› Köy Enstitüleri’nde. Kurulufl amac›, bir bütün olarak programlar›n›n devlet taraf›ndan belirleniyor olmas›, bu gerçe¤i de¤ifltirmedi. Fakat enstitülerin ömrü uzun sürmedi.

Menderes iktidar› döneminde bu enstitülerin kap›s›na kilit vuruldu. Köy Enstitüleri’nin kapat›lmas› konusunda, “ABD kapitalistleri, karlar›n›n sürüp gitmesi için en anti-komünist f›rt›nalar›n› estiriyordu” diyen Baykurt, kendi ö¤rencilik döneminden flöyle bahsedecekti: “Ben bunlardan birinin, Isparta’daki Gö-

ceren kayalı

y›ldönümü


nen’in ö¤rencisiydim. Pek çok kitap bilgisini yaparak, üreterek ö¤rendim. 10 kilometre uzaktan içme suyu getirerek fizik, matematik. Suyolunu kaz›yorduk inifl-yokufl. Künkler döflenince su ç›kar m›yd›? ‘Birleflik Kaplar’ yasas› vard›, ç›kt›. Çevre köylerden eski Selçuklu künkleri bulup inceledik. Yosun tutmas›n diye içlerini s›rlam›fllard›. Biz de ziftle kaplad›k. Ayr›ca ben alt› ay foto¤raf atölyesini, alt› ay elektrik motorunu çal›flt›rd›m, iki y›l da genel kitapl›¤› yönettim. Yazarl›¤›m›n alt›nda bu iki y›l›n etkisini her zaman duyar›m. Topra¤› bir metre kaz›p altüst ederek krizma yapt›k, ba¤ diktik. Bir yandan da en yeni çevirileri okuyorduk.” Anadolu’nun en ücra köflelerinde ö¤retmenlik yapmaya bafllad›. Ö¤retmenli¤i boyunca ülkesinin insanlar›n›, köylerini, köylülerini daha çok sevdi. Köy Enstitüleri’nde ö¤rendiklerini gitti¤i köylerde hayata geçirmeye çal›flt›. Onlarla tarlaya gitti çift sürmeye. Elektriksiz-susuz köylerde elektrik-su getirmek için düfltü yollara. Do¤umlarda-ölümlerinde yan› bafllar›nda oldu. Çocuklar kir-pas içinde, açl›k-yoksulluk içinde büyürken hep gelecek güzel günleri anlatt› ve yaflatt› onlara. Kan davalar›na tan›k oldu. Bar›flt›rd› kimini. Kimi has›m belledi bu yüzden onu. Hatta “komünist” diye yuhalayanlar, kovmak isteyenlerle karfl›laflt›. Bulafl›c› hastal›klar yay›ld› köylerde. Afl› getirtti, küçükten büyü¤e afl›lad› herkesi. Çaresizliklerine çare olmaya çal›flt›. K›rk y›ll›k kelli felli politikac›lar kand›rmas›n, kanmas›nlar istedi. Do¤rular› anlatt› onlara... “ELBET TAR‹H‹N DED‹⁄‹ OLACAK”... Halk›n ö¤retmeni olmaya karar verdi¤i y›llar, ayn› zamanda Menderes iktidar›n›n hak ve özgürlükler mücadelesi karfl›s›nda bask›lar›n›n da artt›¤› y›llard›. Fakir Baykurt’un kurucular› aras›nda oldu¤u Türkiye Ö¤retmenler Sendikas› (TÖS) de bu bask›lardan fazlas›yla nasibini ald›. TÖS’e üye ö¤retmenler sürgünlerle, meslekten atmalarla ve hapis cezalar›yla y›ld›r›lmaya, da¤›t›lmaya çal›fl›ld›. Bu dönemde “ö¤retmen k›y›m›” deyimi yerleflti ö¤retmenler aras›nda. “Dün yollar› kesilenler bugün bafllar› kesilmekte, kafalar›na gö¤üslerine kurflun s›k›lmaktad›r. Öldürülenlerin say›s› günbegün artmaktad›r.”diyordu Baykurt. Fakir Baykurt yola ç›kt›¤›nda söylediklerinde ›srar etmeye devam etti. Herkes için bilimsel bir e¤itimden yana oldu. Öyle bir e¤itim program› olmal›yd› ki sadece gençler de¤il, iflçi-memur, köylü halk›n bütün kesimleri-

ni kapsayabilmeliydi bu program. Bu nedenle gerek sendikal faaliyetlerini, gerekse halkla iliflkilerini koparmad›. Yaflam savaflmakt› onun için. Ve her kesim vard› bu savafl›n içinde. “Ö¤renciler, ö¤retmenler bilcümle ilerici ayd›nlar, köy ve flehir emekçileri bu savafl›ma al›n terlerini, göz nurlar›n› katmaktad›rlar.” Köylerde yaflanan onca s›k›nt›ya çözüm bulmaya giriflti. Kapat›ld›¤›ndan bu yana hep özlem duydu¤u Köy Enstitüleri gibi e¤itim kurumlar›n› k›sa vadede bir alternatif olarak görmeye bafllad›. Ona göre köylülerimiz gündüz tarlada çal›flt›ktan sonra akflam eve geldi¤inde gazetesini, kitab›n› okuyabilmeliydi. Köy Enstitüleri’yle bu sa¤lanabilirdi. Okul, postane, doktor, eczane her fley bulunmal›yd› köylerde. Bak›ml› bahçeleri, bol ürün veren tarlalar›, hayvanlar› olabilmeliydi köylerin. Ve tabiî ki e¤itimle köylülerimizi yaratmak, hayal olarak görülmemeliydi. Bütün bunlar› Köy Enstitüleri benzeri kurumlarla sa¤lamak mümkün olabilirdi. Böyle düflündü¤ü içindir ki, düzenle ba¤lar›n› tam olarak koparamad› Baykurt. Düzen içinde iyilefltirmeler, reformlar, mücadelesinin temelini oluflturdu. Her fleye ra¤men karamsarl›¤a düflmedi. Karamsarl›¤a düflenlere, içindeki alevi büyütmekten korkanlara gençleri örnek gösterdi. Her iyilik ve güzelli¤in ö¤retmenlerle bafllay›p, ö¤retmenlerle bitmedi¤ini anlatmaya çal›flt›. “Ö¤retmen yan›p karanl›¤› ayd›nlatacak”sa da karanl›¤› ayd›nlatacak “Tam Ba¤›ms›z Türkiye” tutkusunu büyüten gençler de vard› bu ülkede; “Gençler art›k ‘Çaml›ca’ tepesinin çok berilerinden Antalya’n›n Serik’inden, Antep’in, Urfa’n›n, Ardahan’›n, Arhavi’nin köylerinden ç›k›p gelmektedirler. Köy Enstitüsü kanallar›n› t›kad›larsa da, halk gücü baflka delikler bularak, özsuyunu yer üstündeki toplumsal savafl›m alan›na do¤ru pompalamaktad›r. Hatta bu yüzden tarihsel gecikme hüzün verici de¤il, toplum haz›rl›klar›n› pekifltirdi¤i için güven verici olmaktad›r.” Umutsuzlu¤a düflmedi. Bu dönem bir tekerlekti. Hep ileriye do¤ru evrilen. O da gelece¤e, ayd›nl›k bir Türkiye’ye döndü yüzünü. “Halk›m›z güçlüdür. Tarih içinde yenilen biz olmayaca¤›z, onlar olacakt›r”. Kapitalizmin dizginsiz sömürüsüne duydu¤u öfke kadar, ba¤›ms›zl›¤a olan inanc› da güçlüydü. Halklar› yozlaflmaktan, kurtaracak olan tek fley de¤erleri, kültür ve geleneklerine daha fazla sar›lmakt›. Bunun için alayc› bir flekilde ele ald›¤› “Amerikan Sarg›s›” kitab›nda çeliflkileri göz önüne serdi. Yal›n ve güçlü kalemiyle iflledi

kahramanlar›n›. Kahramanlar› içimizdendi. Gördükleri, yaflad›klar›, hissettikleriyle hepimizden kiflilikler yaratt›. Okumufl, eli kalem tutmufl, uflak ruhlu karakterleri yarat›rken de bu topraklardan esinlendi. Cahil ama bilge kiflilikleri yarat›rken de bu topraklar güç verdi ona. “Kendi yaremizi kendi saranlardan›z Bir namus yoluna ölenlerdeniz” “Amerika geliyor” 盤l›klar›n›n at›ld›¤› Menderes iktidar› döneminde bu beklenti kadar nas›l yans›d›? Geldi de ne de¤iflti? “Amerikan sarg›s›” yaralar› saran bir ilaç m›yd› gerçekten? Yoksa iyice belini bükmek miydi köylünün? Kimi umutland›... Ürünümüz daha bol olacak bu y›l dedi. Olmad›... Ertesi y›l... Bir sonraki y›l... Ama aldanman›n ac›s›n› duydu sonra içinde. Araban›n tozu duman› içinde köyü afl›nd›ran politikac›lar, önceden hiç u¤ramazken, art›k köyden ç›kmayacak kadar yüzsüzleflen kaymakamlar... Traktör geldi de ne oldu? Köyün en zengini daha fazla para kazanmaya bafllamad› m›? Elektrik getirdi de Menderes; köylüler iki kat fazla sömürülmedi mi? Bütün bu sorular›n karfl›l›¤›n›, ö¤retmenlik yapt›¤› y›llarda “Amerikan Sarg›s›” kitab›yla verdi Baykurt. Amerikan emperyalizminin ikiyüzlülü¤ünü, deneyimleriyle gören köylülerin yaflant›lar›yla verdi. Köylülerin ulaflt›klar› sonuçlar› bütün inanm›fll›¤›yla iflledi bu kitab›nda. Namussuzluktu Amerikal›lara güvenmek. Namus örgüsü etraf›nda, güvenmemek gerekti¤ini iflledi. Fakir Baykurt, çok çetin koflullar alt›nda yaflayan Anadolu insanlar›n›n aras›ndan ç›km›fl, genifl bir yaflam birikimine dayanarak düflünen bir yazard›r. Bu nedenle köy gerçe¤ini, köy insan›n›, köydeki de¤iflimi ustal›kla anlatabilmifltir. Bir yandan yaz›yor, duygular›n› aktar›yor, di¤er yandan da halk›n sorunlar›yla u¤rafl›yordu Baykurt. Edebiyat›n gücünü biliyordu ve ona bir ifllev yüklüyordu. Ona göre edebiyat sadece dil, estetik de¤il ayn› zamanda “söz”dü de. Do¤ruya, iyiye, güzele ulaflmak için söylenmifl sözler. Fakir Baykurt da söylediklerinin pefline düflüyordu. Tüm bunlar onu iktidar›n hedefi yapmaya yetti de artt›. Bu nedenle 12 Mart cuntas›nda kapat›lan TÖS davas›nda, 1 No’lu san›k olarak yarg›land›. Askeri savc›, TÖS’ün gizli bir örgüt haline dönüfltü¤ünü, komünizm propagandas› yapt›¤›n› iddia edip, cezaland›r›lmalar›n› istiyordu. TÖS Genel Baflkan› s›fat›yla, davada bir

37


numaral› san›k olan Baykurt, askeri savc›n›n iddialar›n› tek tek yan›tlad›. Di¤er yandan da kapat›lma olas›l›¤›na karfl›, hapishaneden yapt›klar› yönlendirme ile TÖB-DER’in kurulmas›n› sa¤lad›. Mamak Askeri Hapishanesi’nde yatarken, sekiz y›l a¤›r hapis cezas› ald›. Arada ç›kar›lan af tart›flmalar›na karfl›, onurlu bir ayd›n›n göstermesi gereken tavr› ald›; “Aftan yararlanmayaca¤›z.” dedi. Bu y›llar›n› anlatan Baykurt “E¤er aff› kabul etseydik, yasadan yararlanmak isteseydik, arkadafllarla birlikte hemen içerden ç›kacakt›k. Ama o zaman s›k›yönetim savc›s›n›n iddianamesindeki ö¤retmenlere yönelik suçlamas›n› kabul etmifl olacakt›k.” diyordu. Hapisten ç›kt›ktan sonra bir yandan yazarl›¤a devam eden Baykurt, di¤er yandan da ülkede yaflanan toplumsal geliflmelere duyars›z kalm›yor, devlet katliamlar›n› lanetliyordu. O dönem her gün devrimcileri, halk›, ayd›nlar› hedef alan kontra cinayetler ve tehditler yüzünden Almanya’ya yerleflti. 12 Eylül askeri cuntas›yla birlikte uzun y›llar Türkiye’ye ad›m›n› atamad›. Baykurt, Almanya’da da Türkiye’den uzak kalmad›. Almanya’daki Türkiyeliler’in sorunlar›n› ifllemeye bafllad› kitaplar›nda. Almanya’da Türkçe ö¤retmenli¤i yapan Baykurt, orada yap›lan etkinliklere de kat›l›yor bir ölçüde. Türkiye’ye olan özlemini bu flekilde gideriyordu. Bunun yan› s›ra Türkiye’de yay›nlanan dergilere de, kaleme ald›¤› yaz›lar› gönderiyordu. ‹lk roman›, Artvin’de ortaokul ö¤retmenli¤i yapt›¤› s›rada yay›mland›. Herkesin defalarca televizyonlarda izleyip, kitaplarda okudu¤u “Y›lanlar›n Öcü”. Yine bir köyü canland›rd›¤› bu kitab›nda, insanlar›n korkular›n› da iflleyen yazar; öç duygusunu bütün kuflatm›fll›¤›yla verdi. Ard›ndan “T›rpan”, “Can Paras›”, “Kara Ahmet Destan›”... “Y›lanlar›n Öcü” kitab›yla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazand›. Bu ilk ödülüydü. Bundan sonraki eserleriyle birlikte, k›rk› aflk›n ödül alacakt› Fakirt Baykurt. Romanlar›nda, öykülerinde halk›n ac›lar›n›, dertlerini anlatt›. Artvin’den, Burdur’dan, Yeflilova’dan, Gönen’den, Karadeniz’den, Türk köylüsünü, Kürt iflçisini, ›rgat›, a¤ay›, üniversiteliyi, ö¤retmeniyle Türkiye halklar›n›n s›k›nt›lar›n› duydu yüre¤inde. Ayn› yo¤unlukla yazd›. K›sa, vurgulu cümleler ve ifadeler kulland›. Küçü¤ünden büyü¤üne yazd›klar›n›, küçü¤ünden büyü¤üne okuttu. O halk›n ö¤retmeni oldu¤u kadar, halk›n sanatç›s›yd› ayn› zamanda. Halk gibi düflünmeyenlere, halk›n ac›lar›n› hissetmeyenlere

38

duydu¤u öfkeyi her zaman dile getirdi. Eserlerinin de¤ersizli¤ini, yaflamlar›n›n de¤ersizli¤ini hat›rlatt› bu tür “ayd›nlara”. “D›flar›da kal›yoruz d›flar›da. Hatta yukar›da... Yurdumuzda ayd›n kiflinin tutumu, halka, köylüye hep d›flardan, yukardan bakmak. Yeme¤inden yememek, yata¤›nda yatmamak. Hatta tiksinmek, hor görmek, küçümsemek. Halk ayr›, ayd›nlar ayr› iki kutup, ara yerde de insan›n gücüne giden kocaman bir uçurum.” Elefltirilerinde ac›mas›z oldu. Bir tarafta, bir kar›fl toprak için bütün de¤erlerinden, insanl›klar›ndan vazgeçenler; di¤er tarafta Irazca vard›. Irazca namusun, Irazca -birlik olundu¤unda- her fleye gö¤üs gerilebilece¤inin simgesi. Sonunda Bayram göçüp gitse de köyden, Irazca tek bafl›na, aman dilemeyenlerin gururu olarak milyonlar›n gönlünde yer etti. Fakir Baykurt “ruhsuz”lara, “Irazca’n›n Dirli¤i” gibi daha pek çok eserleriyle ait olduklar› yeri göstermeye devam etti. “Bir dönemeçte bafl›n› çevirip gerilere bakt›. Üç damlar mahallesi, derenin oylumunda çöküp duruyordu. Ceviz a¤açlar›nda bir tane yaprak kalmam›flt›. Ç›narlar ç›plakt›” diye anlatt›¤› Onuncu Köy kitab›nda en yi¤idini de, en yorgununu da, apak umutlar›yla hep güleç genç k›zlar›yla yine bu topraklar›n, bu memleketin insanlar›n› ald› kaleme. Topal Pehlivan’›, Ziynet’i, Gök Sultan’› ve daha nicelerini... ‹çtikleri kadehlerde “memleket kurtaranlara” ibret olmas› için yazd›. “DE⁄ER‹M‹ B‹LEN B‹LS‹N B‹LMEYEN ARDIMDAN GÜLSÜN” Fakir Baykurt yetmifl yafl›nda, yurdundan uzakta öldü¤ünde ard›nda birçok eser b›rakt›. Eserleri hayat›n, topra¤›n, insanlar›n anlat›mlar›yd›. Sadece öz yaflam ö¤eleri kulland› kitaplar›nda. Diline yaflamdan gelmenin bütün canl›l›¤›, inand›r›c›l›¤›, tazeli¤i hâkimdi. Kendisinin de önem verdi¤i tek fley buydu. Dil onun için, yazar›n düflüncesinin dünyay› yorumlama ve de¤erlendirme anlay›fl›n›n aynas›yd›. “Köylünün düflünü kavramam›fl bir edebiyatç›n›n sadece köylü a¤z› kullanmas› bir hiçtir. B›rakal›m fliveyi, dilin kendisi bile düflünceyi tafl›man›n bir arac› de¤il midir? As›l olan fliveden önceki düflünce, düflünceden önceki yaflamd›r. Konu böyle ele al›n›rsa edebiyatta yerel dilin yerinde ve uygun oranda kullan›lmas› yararl›d›r.” Dili ustal›kla kulland›. Konuflma dilinin k›-

sa, vurucu anlat›m gücünden bol bol yararland›. “Bugünkü okur sadece anlat›lan› dinlemekle yetinmez. Olay› ayn› zamanda gözüyle ad›m ad›m izlemek, olaya kat›lmak ister.” Bu noktan›n ne kadar önemli oldu¤unu ça¤›n›n ayd›n ve sanatç›lar›na örnek al›nacak eserleriyle kavratmaya çal›flt›. Olaylar› sadece anlatmakla yetinmeyen Baykurt, konunun an an izlenmesini sa¤layarak, okurlar› da katt› kitaplar›na. Türkçeyi kullanmas›n›n yan› s›ra, öz Türkçe’nin gelifltirilip yayg›nlaflt›r›lmas›na çaba gösterdi. Yer yer olaylar› aç›klad›, nedenlerini ortaya koydu; de¤iflik meslek, kültür, s›n›f ve katmandan kiflileri konuflturdu eserlerinde. Baflar›s› halka yaslanmas›, halk› ayd›nlatmas›yd›. “De¤erimi bilen bilsin, bilmeyen ard›mdan gülsün.” demiflti y›llar önce ve bildi¤inde ›srar ederek. Fakir Baykurt sadece eserlerini de¤il, günümüz koflullar›yla düflünüldü¤ünde, halk›n sanatç›s› olabilmenin erdemini b›rakt› ard›nda. Herkesin gönül rahatl›¤›yla namuslu ayd›n diyebilece¤i bir yaflam b›rakt›. Halk›n ayd›n›, halk›n ö¤retmeni, halk›n sanatç›s› Fakir Baykurt, Anadolu topraklar›nda yaflamaya devam ediyor. Türkiye halklar›n›n ac›lar›nda, dertlerinde, s›k›nt›lar›nda, özlemlerinde yaflamaya devam ediyor. “’Varmak’ güzel bir söz ama o kadar kolay de¤il. Tarih içinde yorucu, öldürücü bir maratondur varmak. Çok insan davran›r varmak için, ama az› var›r. Halk›n ve ö¤retmenlerin çekti¤i bence o var›flt›, var›fllarda de¤erini bulacak.” Varmak istedi¤in yoldas›n. Yine gözün kitab›n sat›rlar› üzerinde gidip geliyor, ayn› fleyleri koval›yor akl›n. Da¤lar görünüyor pencerenden. Da¤lar›n bafl›... Bafll›ca yap›tlar›: (Öykü) Çilli, Efendilik Savafl›, Kar›n A¤r›s›, Cüce Muhammet, Anadolu Garaj›, Onbinlerce Ka¤n›, Can Paras›, ‹çerdeki O¤ul, S›n›rdaki Ölü, Gece Vardiyas›, Bar›fl Çöre¤i, Duisburg Treni; (Roman)Y›lanlar›n Öcü, Irazcan›n Dirli¤i, Onuncu Köy, Amerikan Sarg›s›, Kaplumba¤alar, T›rpan, Köygöçüren, Keklik, Kara Ahmet Destan›, Yayla, Yüksek F›rt›nalar, Koca Ren, Yar›m Ekmek; (ToplumE¤itim Yaz›lar›) Efkar Tepesi, fiamaro¤lanlar›; (Halk Kitab›) Kerem ile Asl›; (fiiir) Bir uzun; (Çocuk Kitab›) Topal Arkadafl, Yand›m Ali, Sakarca, Sar› Köpek.J


tavır

röportaj

‘le konufltuk... Tayyip Erdo¤an’›n ya da Atilla Koç’un Penguen’le bu ihtilaf› nedir? Bir de bu güne kadar gelmifl geçmifl tüm iktidarlar›n sanata ve kültüre, özelde de mizaha tahammülsüzlü¤ü neden? Erdil Yaflaro¤lu: Tahammülsüzlük de¤il de, al›flm›fllar muhalefetin olmamas›na uzun süre. Ben, Penguen’e karfl› özel bir fley beslediklerini hiç düflünmüyorum. Ancak bir flekilde onlar›n aleyhine ya da kendi politikalar›n›n, düflüncelerinin aksine bir fleyler söylenmeye baflland›¤›nda rahats›z oldular demek ki... Metin Üstünda¤: Ya asl›nda normal olan o. Yani, siyaset, popüler siyaset böyle boflluktan karizma yaratmak ister, diye aç›klayabiliriz. AKP bence flu anda Türkiye’nin ço¤unu temsil etmiyor. Çeflitli boflluklardan faydalan›p iktidara geldi. Mizah da zaten bunun kendisine muhalif bir sanat. Dolay›s›yla ikisinin karfl› karfl›ya gelmesi çok normal. Bizim gibi ülkelerde mizah, çok çeflitli unsurlar›n yerine geçebiliyor. Yani, birden bire ana muhalefet partisi haline bile gelebiliyor. G›rg›r gibi örne¤in... M.Ü: G›rg›r gibi, Limon gibi... G›rg›r mesela en merkezde bir dergiydi o zaman. Çolu¤un çocu¤un, patronun, iflçinin, sa¤c›n›n, solcunun okudu¤u bir dergi iken bile 12 Eylül’de kapat›ld›, düflünün. Limon mesela çok küçük tirajlar› göze al›p, çok muhalif oldu.

Üniversite ö¤rencilerini hedefledi. Hatta onun logosunun alt taraf›nda ana muhalefet dergisi yaz›yordu ki, yok yani... Karikatürcü veya mizahç› kendine böyle bir görev vermese bile çeflitli insanlar bunu veriyor. Yani muhaliflik görevi veriyor. Neden? Böyle bir görevi halk›n vermesine gerek yok ki... Mizah zaten özünde muhalif bir sanat de¤il midir? MÜ: Tamam da, örgüt de¤ildir, bir parti de¤ildir... Bu çok önemli bir ayr›nt›. E¤er bir siyasetin emrine girerse mizah, tetikçi gibi de olabilir. Yanl›fl fleyler de yapabilir. O, ait oldu¤u siyaseti de elefltirmeli. Bir siyasetin borazan› olmamal›. Öyle olursa çok ters tepebilir. Tabular› olmaya bafllar, kutsal fleyleri olmaya bafllar. Mizah›n öyle fleyleri yok, tahammülü yok. Tabusu, kutsal› bilmem nesi yok. Yani her fleyle dalga geçebilir. Sadece onun ince bir ayar› vard›r. Yani dinle ilgili karikatür yapar ama mesela inanç özgürlü¤üne karfl› yapmaz da din, kul, Allah... O tip fleyleri ifller.

Taraf olmamal› m› sizce mizah? M.Ü: Kaliteli, güldüren mizah taraft›r zaten. Ama özellikle ben buyum dememeli bence. Nasrettin Hoca’n›n bir hikâyesi vard›r hani: Timur’un filleri, tarlas›nda m› bostan›nda m› ne iflte... ‹nsanlar› eziyor sürekli. Halk diyor ki, gidelim flikâyet edelim. Nasrettin Hoca da “Arkamdan gelirseniz olur.”

diyor. Gidiyorlar, hoca bir bak›yor ki arkas›nda kimse yok. Timur’a diyor ki “Elli tane daha fil istiyorlar, memnunlar.”... Yani böyle bir çocuk taraf› var toplumun; kahraman yaratma... Yani onun için öleceksin, iflkence çekeceksin, eziyet göreceksin. O zaman seviyor seni... Bu çok marazi bir aflk. Devlet, millet sevgisinde, sanat sevgisinde böyle marazi bir durum var. O yüzden hatal›, iki taraf için de hatal› bu. O yüzden diyorum. Yani tercih edilebilir, ben mutlaka, bir mizahç› böyle olacak, demiyorum ama benim tercihim böyle. Bir siyasi anlay›fl›m var, dünya görüflüm var ama onu ben karikatürlerimle vermek isterim. Hani mizah için flunu derler ya: Mizah güçsüzün güçlüden intikam alma sanat›d›r. O muhaliflik yan›yla düflündü¤ünüzde... Siz buna kat›l›yor musunuz? Yani muhakkak taraf olma meselesini de içermiyor mu? E.Y: Yani flöyle söyleyeyim. Ben hiçbir zaman mizah› bir intikam yolu olarak düflünmedim. Bu cümle de mizahi bir cümle, içinde bir ironi bar›nd›r›yor ama... M.Ü: Teknik bir cümle asl›nda bu. Yani Laurel ve Hardy gibi... Tom ve Jerry... Ama o iktidar öyle sert bir fley de¤il. Yani Tom ve Jerry var ya biri güçlü biri güçsüz. Güçlü, güçsüzü koval›yor. Laurel ve Hardy’de de öyle. Birisi iri yar›, güçlü, ahmak biraz; di¤eri daha hassas ve düflünceli. Yani hep bir ezen-ezilen iliflkisi var. En yumuflak mizahta

39


bile. Yani z›tl›klar sanat› zaten. Tezatlar sanat› mizah. Ama bunda bir intikam yok. Laurel Hardy’den intikam alm›yor. Tom ve Jerry… Onlar intikam alm›yor. Düflünsenize Tom olmasa Jerry’nin hiçbir fleyi yok. Kimi kovalayacak? Yani bir varl›k sebebi yok. Yani bir adaletsizlik var ortada... ‹ntikam derken de bunu kastediyoruz zaten. Karikatür de çok etkili bir sanat çünkü. Muhakkak sizin de bir dünya görüflünüz vard›r. Demin sizin de ifade etti¤iniz gibi... O noktada tarafs›n›z yani. M.Ü: Elbette ki. Mizah flöyle olunca çok de¤erlidir. Hani birisinin yüzüne tükürürsün, “hark tuuu” dersin. O da üstüne al›n›r. Öbürü “Ya rabbi flükür...” diyorsa hiçbir anlam› yok. Senin yapt›¤›n gerzeklik gibi oluyor bir süre sonra. Çünkü sen saçma sapan, hiç de¤meyecek elemanlarla u¤rafl›yormuflsun gibi oluyor. Bu da b›kk›nl›k veriyor. Adam diyor ki 110 kiloluk balet var diyor. E, uyuyan bir kültür bakan›n var! Kendi gözündeki merte¤i görmeden elâlemin elifini görmek gibi... M.Ü: Hah iflte, böyle bir adamla 150 saat konuflsan hiçbir yere varamazs›n. Onu diyorum. Varabilir misin? Boyuna uyuyacakt›r iflte... Atilla Koç’un avukat›, yaz›n›zda bakan› kamuoyunda küçük düflürdü¤ünüzü, kiflilik

haklar›n› rencide etti¤inizi söylüyor... Hatta bunu da genelleyerek tüm bakanlara yönelik a¤›r suçlamalar›n oldu¤u yönünde aç›klamalar var. Siz de buna karfl›l›k, hakl›y›z ama savunma yapaca¤›z, dediniz. Savunman›z›n içeri¤i ne olacak? M.Ü: Asl›nda orada dava açmas› gereken adam Osman Durmufl. Yani onu bile yanl›fl okumufl. O yaz›da flunu diyoruz: “Osman Durmufl da bir zamanlar çeflitli laf ve gaflar›yla gazetelerin, televizyonlar›n en flahane yerlerini süslerdi. Sonra anlafl›ld› ki Osman Abim o laflar›, gaflar› yaparken geri planda çeflitli bakanl›klarda çeflitli hortumlamalar yap›lm›fl. Koray Ayd›n’›n enerji bakan› oldu¤u zaman...” falan filan... Onu söylüyor. Burada olan bir fley anlat›l›yor. O da Osman Durmufl’un hikâyesidir. Onun kendi üstüne al›nmas› komik zaten. Öyle bir fley yok. fiöyle olabilir; hükümetten düflerler o zaman ç›karsa ortaya... Yani uyuyanlara de¤il, uyan›klara bakal›m gibi... Ya zaten “Zort!” diye biten bir yaz›. Hiç ciddiye al›nacak bir yaz› de¤il. Çünkü s›k›l›yor. Bu da ciddi yaz› yazmaya çal›flt›¤› için s›k›l›yor ve “Zort!” diye bitiriyor. Bunu ciddiye almak... Bir suçun itiraf› gibi mi yani bu dava? Yani bu Atilla Koç için de mi yaz›labilirdi? M.Ü: Tabi ki onun için de ç›kabilirdi. Yani iktidardayken hiçbir fley ç›km›yor. Gazeteler de genellikle bu tip ifllerin içinde oluyorlar. ‹ktidardan düflünce ç›kar iliflkileri de olmay›nca böyle fleyler ç›kabiliyor. Bir sürü yolsuzluk ç›k›yor. ‹flte bir sürü bakandan tut da flu anda eski baflbakanlar Yüce Divan’da yarg›lan›yor. Yani bunu söylüyor yaz›. Adama bir fley demiyor. Yani sen böyle uyuyorsun, gündemi meflgul ediyorsun ama bak arkada bir fleyler oluyor. Uyar›yor yani dostça... O yanl›fl anlam›fl. Savunman›n içeri¤i de bu flekilde mi olacak? E.Y.: Evet aynen bunlar› söyleyece¤iz. Sonuçta o yaz›y› okudu¤unuzda göreceksiniz, hiçbir fley yok. Hakikaten... Daha do¤rusu üzerine al›nacak bir durum yok ama san›r›m o bakan›n flu s›radaki hassasiyeti yüzünden böyle oldu. Çok üzerine gidiyorlar o da her fleye t›rnaklar›n› gösteriyor. Eyvah... T›rnak, dedim. Bana kedi dediler, diye dava açar flimdi. Bir dava da buradan... M.Ü: Koç dedin, koça benzetti derler...

40

Onlar da, bizim rahats›z oldu¤umuz fleyleri yazmay›n/çizmeyin, diyorlar bir yandan bu davalar› açarak. E.Y.: Ama öyle bir fley olmaz ki, iktidara geldiysen bunlar yaz›lacak, çizilecek... Bunu karfl›layabilecek güçte olman laz›m, o iradeye, o geniflli¤e sahip olmak laz›m. Hani demokratik bir ülkede yafl›yoruz diye bas bas ba¤›r›yorken iyi ama... Ondan sonra bir karikatüriste, bir çizere dava aç›l›yor. Ben bunda baflbakan›n açt›¤› davadan daha fazla rahats›z oldum. Çünkü sen bir kültür bakan›s›n. Bu s›fatla geliyorsan… M.Ü: Bir sürü fley kazand›r›yor bir mizah dergisi. Yani okulun, ailenin, toplumun vermedi¤i bir sürü fleyi veriyor. E¤lenirken birden bire bir vicdan sahibi oluyor insan. Bu çok önemli bir fley. G›rg›r’dan itibaren böyle bir gelenek var. Tek istikrarl› giden fley de bu. Penguen kapansa, üç kifli baflka bir dergi ç›karabilir. G›rg›r’dan beri bir bayrak yar›fl› gibi devam eder bu. Burada çal›fl›rken gençlere bak›yorum, bizden sonra dergiyi herhalde flunlar ç›kar›r, diye. Bize de köfle verirlerse çizeriz. Bir ç›kar meselesi yok burada. Tav›r’a da hapishanelerden mektuplar geliyor. Örne¤in flunu söylüyorlar: Bu hafta Leman’›n flu say›s› verilmedi bize. Veya Penguen veya baflka herhangi bir dergi... Toplatma karar› olmamas›na ra¤men verilmiyor. Hapishaneye sokulmuyor. Gerekçe olarak da erotik karikatürler var denebiliyormufl mesela... E.Y: ‹flte bu diktatörlü¤ün ne kadar kötü bir fley oldu¤unu gösteriyor. Orda güç var. ‹stedi¤i zaman engelleyebilecek güç var. ‹ki tane ak›ll› adam t›k diye bütün yay›nlar› kesebiliyor. Bu adamlar baflbakan oldu¤u zaman ne olacak? M.Ü: O senin nas›l bakt›¤›nla ilgili bir fley. Sakat bir durum var orda. Sen bir kurul oluflturup di¤er insanlar›n ne okuyaca¤›, nas›l düflünece¤i hakk›nda nas›l karar verebilirsin? O dergiyi ç›karanlar› da karalam›fl oluyorsun di¤er yandan. Yani onlar› sap›k olarak nitelendiriyorsun. Onlar sanatç› ve sen onlara sap›k diyorsun. Sen onlar›n özgürlü¤ünü alm›fls›n bir de, her fleyden koruyay›m, diyorsun güya. Yetmezmifl gibi bir de bunu yap›yorsun. Nas›l bir mant›k ki yani?


Son olarak flunu da söylemek istiyoruz. Bizce mizah dergilerinin demin bahsetti¤imiz o muhalif yan› eksik. Siz bu konu da neler düflünüyorsunuz? Neden böyle sizce? Mizah dergileri bu gücünü kullanm›yor ya da kullanmak istemiyor. Size aç›lan davayla bile mizah›n ne kadar güçlü bir dil oldu¤u ortada bizce. ‹flte böyle bir gerçek varken sanki kapanmas› gereken bir aç›k var. Sizce neden? Ve bu aç›k nas›l kapanacak? E.Y: Asl›nda aç›k bu alanda de¤il. Aç›k di¤er alanlarda. Sivil toplum örgütlerinde. Muhalefette... Orda olmay›nca s›rf bize yükleniliyor. 16 sayfa s›rf muhalefet yap›n diye. Öyle de¤il ki, bu sonuçta bir mizah dergisi. ‹nsanlar bir yandan gülmek için al›yorlar. Ama biz politikay› da, siyaseti de veriyoruz bir yandan. Kapak ve üçüncü sayfa yeterli bizce. Daha fazlas› bizi de b›kt›r›r. Çünkü bir yandan biz kendi dünyalar›m›z› da çizmek istiyoruz. Ondan sonras› art›k bizim iflimiz de¤il. Daha fazlas› beklenmesin, diye söylüyorum. Ondan sonras› muhalefet partilerinin iflidir. Sivil Toplum Örgütlerinin iflidir... Baflka partilerin, örgütlerin... Onlar›n iflidir. Bunlar birlikte oldu¤unda güçlü bir muhalefet olur. Tek bafl›na mizah, istersen bin sayfal›k bir dergi yap bir fley yapamazs›n. Bu dergiyi üçüncü sayfa yönetmiyor. Bizim kendi dünyalar›m›z bu dergiyi yönetiyor. Yani en kabas›ndan kendimden örnek vereyim. Ben bu sayfay› rahats›z oldu¤um fleyleri söylemek için çiziyorum. Asl›nda benim dünyam buras› de¤il. Arka sayfada çizdi¤im yer. Ben bu dünyay› çizmeyi istiyorum ama bunun yan›nda rahats›z oldu¤um fleyleri de çiziyorum. Metin Abi burada kendi dünyas›n› çiziyor, bir di¤eri kendi dünyas›n›... O dünyalar› biz bir kesime sat›yoruz bu dünyalar›n bir al›c›s› var. Seveni var. Ortak noktada bulufltu¤umuz insanlar var. Tüm bunlar bu derginin okuyucular›n› oluflturuyor. Biz bu okuyucuya “Arkadafllar bak›n böyle fleyler de oluyor” diyoruz. Dolay›s›yla benim kendi dünyam› okumayan birisi buray› da okumuyor.

bir fley oldu. Böyle zencilerle Japonlar konuflmaya çal›fl›yormufl gibi. Adam gibi bir soru gelmiyor. ‹liflki kuram›yoruz. Çok ilginç. Bizim çocuklar arkaya geçti art›k, sigara falan yakt›lar. “Batt›k biz, neden böyle oldu, kime dergi ç›kar›yoruz?” diyorlar. Sonra bir çocuk ç›kt› dedi ki “Gani Müjde sizde neden yaz›yor?” Herhalde dedik flahane bir fley gelecek... “Nas›l?” dedik, Bak flöyle dedi çocuk: “Gani Müjde NTV’de spiker, sizde niye yaz›yor ki?” Düflünebiliyor musunuz? Gani Müjde’yi bilmiyor. Zaten Penguen’in dönüm noktalar›ndan biriydi bu. Sakin düflününce bir bak›yorsun ki hakl› çocuk. ’80 do¤umlu bir çocuk. O, 16–17 yafl›na geldi¤inde Gani zaten televizyona geçmifl. Ne G›rg›r’› biliyor, ne Limon’u biliyor. Hasan Kaçan’›, Heredot Cevdet olarak biliyor. Karikatürcü olarak bilmiyor. Biz de ayn›yd›k, O¤uz Aral’›n tiyatrocu kimli¤ini bilmiyorduk ki... Biz onu karikatürcü san›yorduk. Biz öyle bir mizah bekliyoruz. Bu çocuklar hiçbir metot, konuflma bilmiyorlar. Sol dedi¤in zaman müzik notas› san›yor. Yani nas›l konuflacaks›n sen bunlarla? Sonra bizim flans›m›z flu: Erdil ile Selçuk’un hayvanl› karikatürleri var. Fabl dedi¤imiz bir fley. Ben kendi ad›ma hemen geriye çekildim. Derginin siyasi boyutunu ben yapacakken, öyle bir ifl bölümü olmuflken –hatta üçüncü sayfalar› ben yapt›m bir ara – hemen geriye çekildim. Çünkü en yak›n kuflak bunlar. Onlar iliflki kurabiliyorlar. Üç tane de genç çocuk ç›kt› iflte, Ersin, Yi¤it, Özgür, Umut… Ve hemen iliflkiyi to-

parlad›k. Yoksa biz burada neler düflünüyorduk. ‹lk fleylerimizi hat›rlasana Erdil. Yalç›n Küçük gelsin, flu gelsin... En zehrini yapal›m. Bir bakt›k ki... Kime yapacaks›n ki onu? Karfl›nda seni anlayacak birileri yok. Özal’› Atatürk zanneden bir kuflak... Hatta öyle bir karikatürümüz vard›. Yukar›da “Aptal diziler, e¤itim bilmem ne, bir sürü fley bir genç tipi yaratt›” diye kocaman bir bafll›k var. Afla¤›daki karikatürde çocuk diyor ki: “Ne? Kim?” Böyle bak›yor, anlayam›yor yani... ‹ki tane tav›r var burada. Biri ihtiyar tavr›, bunak tavr›, bunlardan bir halt olmaz diye. Çocuklara k›z›p “Biz flahaneydik, 6. filoyu biz denize döktük.” mant›¤›... Bir de “Bu çocuklar bizim kardefllerimiz, böyle olmalar› onlar›n suçu de¤il.” mant›¤›... Televizyonuydu, okuluydu falan, çocu¤un hayata karfl› soracak bir fleyi yok ki! Biz yine flansl›y›z. Ezber... Çocuklar o s›navdan bu s›nava at gibi koflturuyor. Yani onlar› anlamaya çal›flt›k biz. O yüzden bize “light mizahç›” dediler ç›kt›¤›m›zda. E.Y: Asl›nda onlar›n dilinde konuflmaya çal›fl›yoruz. Güzel sohbetiniz için çok teflekkür ediyoruz. E.Y: Biz de çok teflekkür ediyoruz. M.Ü: Biz de teflekkür ederiz. Çok keyifli bir sohbetti.J

M.Ü.: Bir de bak›fl aç›s›yla ilgili. Hep anlat›yorum. Bugün 25 yafl›nda olan ’80 do¤umlu çocuklar var ve ço¤unlukla bu dergiyi onlar al›yor. Bizim çok meflhur bir hikâyemiz var. Ben hep anlat›yorum bunu. ‹lk Pengueni ç›kartt›k. Bo¤aziçi Üniversitesi’ne gittik, söylefliye. Ve bütün kadro gittik. Acayip

41


sibel dereno¤lu

istanbul’da bir pazaryeri...

Her Pazar günü Dolapdere’ye semt pazar›na al›fl-verifle inerken, röportaj yapmak akl›m›zdan geçerdi. Ama bir türlü yapamad›k. Öyle ilginç ve bir o kadar da anlaml› görüntüler tak›lm›flt› ki gözümüze... Pazar ç›k›fl›nda kaç kez arkam›za bakar halde yürüdük. Dolapdere denilince herkes biraz düflünür. Nedenini bilmez ço¤u ama nedenleri o kadar çok ki, saymakla da bitecek gibi de¤il. Biz de kay›t cihaz›m›z›, foto¤raf makinemizi ve biraz da al›fl-verifl yapmak için para denklefltirdik. Öyle çok da al›fl-verifl yapacak para yok. Ne alabilirsek art›k... Bir taraf› Beyo¤lu, di¤er taraf› Dolapdere. Böyle dedi¤imizde ‹stanbul’u bilenler iki farkl› yaflamdan bahsetti¤imizi anlarlar. Asl›nda ülkemizin gerçek, yal›n hali Dolapdere... Beyo¤lu’ndan ç›k›p, Dolapdere’ye do¤ru yürüyoruz. ‹ngiliz Konsoloslu¤u’nun kale gibi duvarlar›n› geçtikten sonra pazarc›lar›n seslerini duymaya bafll›yoruz. Her tezgahtar›n kendine has bir tarz› var. Bu da seslerine yans›yor. Yokufl afla¤› inince; o sokaklar›n, y›k›k dökük evlerin aras›ndan tezgahlar uzad›kça uzuyor. Bu yokuflu ç›karken hep soluk

42

solu¤a kal›r›z. Ama bugün öyle olmayacak. Sallana sallana yürüyece¤iz. Caddenin ortas›nda insanlar›n geçebilece¤i yol hariç, her yer tezgahlarla kapl›. Biz de orada yürüyoruz ve bir yandan da röportaj yapacak birini gözümüze kestirmeye çal›fl›yoruz. Bu arada kafiyeli ve sözlü reklamlar bafll›yor. “Bademler Yalova’dan, körpecik badeeeeem”, “Tuza band›r band›r yeeeee” Bu ses daha kesilmeden di¤er tezgah›n bafl›ndaki kat›l›yor. Domatesleri öyle silmifl ki ayna gibi parl›yor hepsi. D›fl› güzel, içi nas›l bilemiyoruz. Bir yandan domatesleri silerken “Pazar›n en yak›fl›kl› domatesi”, “Gel bak gördün mü, görmeden geçme” diyerek yak›fl›kl› domatesleri ile övünüyor pazarc›. Hoflumuza gidiyor. Gerçekten domateslerine diyecek yok. Harbiden yak›fl›kl›. Marketlerdeki gibi k›yt›r›ktan de¤il yani. Bu pazarc›lar›n sesleri, ister-istemez bizi geçmifle götürüyor; o zaman pazaryerleri flimdikinden çok daha iyiydi ve dolu doluydu. Pazarc›l›k da öldürülmüfl adeta. Büyük marketler onlar›n da belini bükmüfl... Pazaryerleri bir karmafla gibi görünür ama öyle de¤ildir. Tam tersi, hararetli bir yaflam kavgas› sürüyor orada. Yaz›n çok

zorlanmazlar ama k›fl›n so¤ukta elleri ve yüzleri k›zar›r... Tezgahlara bakmaya devam ediyoruz. Karfl›l›kl› tezgahlarda iki kifli birbirine laf atmaya bafll›yor o anda. Do¤al, içten bir ortam. Tabi bu pazarc›lar›n da bir takti¤i ayn› zamanda. Birbirlerine laf atarak gelip geçenlerin dikkatini üzerlerine çekmek istiyorlar. Ve bunda da oldukça baflar›l›lar. “Lokum bunlar lokum, sen ne diyon beeee... Buyur abla bu da benden olsun, almazsan alma can›n sa¤ olsun”; öbür tezgahtaki de sataflmalar›na devam ediyor ve ortam tam bir flenlik havas› halini al›yor. Biri önlü¤ün ceplerine demir paralar doldurarak fl›ng›rdat›p mal›n› satmaya çal›fl›rken, di¤er pazarc› onun tersini yaparak ifline devam ediyor. Bizim gözlerimiz pazar esnaflar›n› teker teker tar›yor. Birisine yaklafl›p ismini ve yafl›n› soruyoruz. “‹smim Erdil K›l›ç.” 58 yafl›ndaym›fl Erdil Amca. Dolapdere’nin pazar›n›n renkli ve çok da genifl bir kültüre sahip oldu¤unu söylüyor Erdil Amca. Siirtli, Do¤ubayaz›tl›, Sivasl›, Ordulu, Mardinli... hemen hemen her memleketten insanlar var bu pazarda. Ve her birinin de ayr› bir yaflam öyküsü... Müflterilerinin de bundan afla¤› kal›r


yanlar› yok. Afrikal›, Roman, Avrupa’n›n çeflitli ülkelerinden gelen turistlerin de çok u¤rad›¤› yerdir Dolapdere pazar›. Elimizde foto¤raf makinesini görenler, “Abi bizi çek.” diyor, di¤er yan›ndaki “Abi hangi gaste?” “Yaz gasteye.” “Ne zaman ç›k›yo?” “Arkadafllar bu tarafa dönün, gasteye ç›kacaz...” Bir anda etraf›m›za dolufluyorlar. “Dönüflte sizinle konuflaca¤›z.” diyoruz ve pazar›n ortas›nda yürümeye devam ediyoruz. Do¤al hallerini yakalay›p foto¤raf çekemedi¤imiz için, ilkin makineyi saklamay› düflünüyoruz. Çünkü foto¤raf makinesi görünce poz vermeye bafll›yorlar. Biz onlar›n do¤al halini çekmeyi istiyoruz. Onun için biraz daha yürüyoruz. Bir-iki tezgah› daha dolaflt›ktan sonra kara gözlü bir çocu¤un, tezgah›n bafl›nda sat›fl yapt›¤›n› görüyoruz. Dönüflte onun da yan›na u¤ramay› düflünüyoruz. Kas›mpafla taraf›na kadar gelince geri dönüyoruz. K›rk iki yafl›nda bir kad›n, çorap tezgah›n›n bafl›nda. Ad›n› soruyoruz: “Ayfle Ayd›n...”

fl›n›z sa¤ olsun diyoruz. Konuyu de¤ifltiriyoruz.) - Sorunlar neler burada? - Pazarda; tinerci, balici var özellikle burada. Evet, özellikle burada tinerciler çok. Ama burada, yani Dolapdere’nin kuytu sokaklar›nda, karanl›k gelece¤e her gün h›zla koflan çocuklar ço¤al›yor. Yemeklerini nas›l yapt›klar›n› ö¤reniyoruz. Çünkü birço¤u toplan›p tahta sebze kasalar›n› yan yana getirip üzerine de gazeteyi serip ortak bir sofra kuruyorlar. Daha röportaj›m›z bitmeden Ayfle’nin amcas› geldi. Ondan sonra nöbeti o devral›yor. Kay›t cihaz›m›z› bu kez Selahattin Abiye uzat›yoruz. 25 y›ll›k bir pazarc›l›k deneyimi var Selahattin Abinin.

- Ne zamand›r bu iflle u¤rafl›yorsun? - Üç y›ld›r. - Memleket? - Sivas Koyulhisar. - Buraya Sivas’tan m› geldin? (Evet dese ne diyece¤iz, Sivas’tan buraya pazara m› gelinir?) - Hay›r, burada oturuyorum, Feriköy’de. - Sen hep burada m› çal›fl›yorsun? - Hay›r, yard›m ediyorum, arada bir geliyorum. - Baflka yerde tezgah aç›yor musunuz? - Feriköy, Befliktafl, Cumapazar›, Kas›mpafla... Haftan›n her günü bir yerde aç›yoruz. Sabah alt›dan akflama kadar tezgahtay›z. Sebzeciler daha geç topluyor tezgah›. Çünkü akflamlar› belli bir saatten sonra art›k çürümüfl, ezilmifl sebzeler için gelenler oluyor. Bir anda gerçek bir tablo ç›k›yor karfl›m›za. Çürük sebze ile geçinen insanlar... Akflam› bekleyen ve pazara ak›n eden insanlar. Biz duraklarken o gayet do¤al konuflmas›na devam ediyor.

Pazar sohbetinden sonra, geçmifle dönmek istiyoruz. Selahattin Abinin yüzüne yans›m›fl sanki geçmiflte hareketli, çok fley yaflad›¤›. Biraz da bizi yönlendiren böyle bir his oluyor. Bafll›yor anlatmaya:

- Al›m gücü düflük olunca... - Kaç çocuk var? - Çocuk yok, yaflamad›... (Gözleri donuyor birden. Biz de yere bak›yoruz. Ba-

- Eskiden daha güzeldi, flimdi art›k al›m gücü yok. On senedir, bir duraklama oldu. Tinerci geliyor para istiyor, veriyorsun. H›rs›zl›k yapan geliyor çorap istiyor, vermezsen çal›yor.

- Pazarc›l›ktan önce Ordu’da Mircan Bahar’a saz çal›yordum. 62–63 senesinde. Daha önce otobüs floförlü¤ü de yapt›m. Öz Fatsal›lar’› biz kurduk. Sonradan Fatsa’dan ç›kt›m buralara geldim. Pazarc›l›k ifli akl›m›n ucundan bile geçmezdi yoksa. Mesela biz ne yapard›k Fatsa’da. Adam gelirdi, otobüse binecek paras› yok. Bindirir gönderirdik. Evli olmayanlar› evlendirirdik. Yard›mlaflmay› severdik. 83’te ‹stanbul’a geldim, pazarc›l›¤a bafllad›m. - Ne gibi zorluklarla karfl›lafl›yorsun? - Bir kuruluflu, bir de akflam toplamas›, milletle u¤raflmas› var. Mesela bir çorap alacak çocu¤una; büyük geldi, küçük geldi bilmem ne... Sen gel bayramda gör beni. Durumu kötü olan› hemen anlar›m. Öylesine veririm. Bayramda en az 200 – 300 milyonluk çorap veririm. - Kime oy veriyorsun? - AK Parti’ye. - Memnun musun? - Memnun de¤ilim. - Niye?

Selahattin Abi, içindekileri, aldat›ld›¤›n› anlatmaya bafll›yor. - Mesela; iflsizlere ifl vaadi verildi... Ama yine aç, aç; aç›k, aç›k. Yine bak›yorum hani, biz buluyoruz. Yiyoruz Allah’›n verdi¤ini. Öyle bir fley görüyorum ki akflam buraya gel sen. fiuraya en az elli kifli toplan›r. Ezik, art›k, dökülmüfl yiyecekleri, sebzeleri toplamak için. Paras› olan yapar m›? Verilen vaat yerine gelmedi. Zengin yine zengin, fakir yine fakir. Kazanm›fl diyeceksiniz, hay›r kazanmam›fl. Selahattin Abi, kazanan›n, kaybedenin kim oldu¤unu iki kelimeyle özetliyor ve buna karfl› umudunu da yitirmedi¤ini söylüyor. - Böyle iyi bir delikanl› gibi yöneten olmal›. Allah büyüktür, ileride olabilir. Tezgahtan ayr›l›rken, Ayfle Abla, derginin ne zaman ç›kaca¤›n› soruyor. Biz de ayl›k ç›kard›¤›m›z›, önümüzdeki ay›n bafl›nda dergiyi getirip oraya b›rakaca¤›m›z› söylüyoruz. Ayfle Abla buna seviniyor . Hay›rl› ifller dileyip yan›ndan ayr›l›yoruz. Yokuflu inerken gelirken, hani bir çocuk dikkatimizi çekmiflti ya, flimdi onu ar›yoruz. Ama yerini tam bulam›yoruz. Yerinden ayr›lm›fl olmal›. Tahmin yürüterek biraz tereddütlü biraz kayg›l› flekilde bir tezgaha yanafl›yoruz, muhtemelen babas›d›r, dedi¤imiz kifliye soruyoruz: - Burada bir ufakl›k olacakt›. - Evet, benim çocu¤um. Buralarda, birazdan gelir, hayrola? - Biz bir dergi ç›kar›yoruz, onunla da konuflmak istedik, bu küçük yaflta pazarda ne yap›yor, niye çal›fl›yor, diye. - Buyurun, oturun. Oturuyoruz, çay söylüyor bize. Çay içerken kara gözlü çocuk, üzerinde atlet, yukar›dan afla¤›ya sallana sallana yan›m›za geliyor. Babas› o anda ay›p olmas›n diye tiflörtünü giymesini istiyor çocuktan, biz gerek olmad›¤›n› söylüyoruz. - Gel otursana, seninle konuflmak istiyoruz. Ad›n ne senin?

43


- Oyun oynuyor musun, oyuncaklar›n var m›? - Oyuncaklar›m yok. Toplam üç kardefller, Hamit’ler.

Yüksek sesle kay›t cihaz›na do¤ru, biraz heyecanl› cevap veriyor: - Hamit. - Kaç yafl›ndas›n? - Dokuz (yine ba¤›rarak) Rahat olmas›n› istiyoruz kendisinden, çekinmesine gerek olmad›¤›n› anlat›yoruz ama heyecan›n› yenemiyor. - Ne zamandan beri buradas›n? - Befl, alt› ayd›r. (yine ba¤›rarak) - Ne yap›yorsun burada? - Babama yard›m ediyorum. - Okula gidiyorsun galiba. - Üçüncü s›n›ftay›m. - Ha ilkokul üç. Tabi biz biraz eski günlerle k›yaslad›k galiba. Israrla tekrarl›yor. - Hay›r, Üçüncü s›n›ftay›m. - Nas›l gidiyor? - Yaz›n hep burada çal›flt›m. Tezgahta çal›fl›yorum. Bardak, tabak sat›yoruz. - Sen de ba¤›r›yor musun? - Bazen ba¤›r›yorum.

44

- Zor oluyor mu tezgahta durmak? - Bazen zor oluyo, bazen kolay. Bazen gelip mallar› kar›flt›r›p ondan sonra gidiyolar. - Ne diyorsun bunu yapanlara? - Sinirleniyorum. Bir fley demiyorum, ama sinirleniyorum. Ald›klar› zaman seviniyorum. - Sen mi daha çok sat›fl yap›yorsun, yoksa baban m›? - O az sat›yo, ben çok sat›yorum. ( Tabi bir yandan da babas›n› gözleriyle kesiyor. Dönüp babas›na gülüyoruz, o da bize gülüyor.) - Ders de çal›fl›yorum. Derslerim iyi. Büyüyünce doktor olup insanlara yard›m edece¤ini anlat›yor ayr›lmak üzereyken. Hamit’in foto¤raflar›n› çekmek istiyoruz ama o durup poz veriyor. Bir türlü do¤al foto¤raf›n› çekemiyoruz. Birimiz konuflturup oyal›yor, di¤erimiz foto¤raf makinesini saklayarak, bir yandan baflka yöne bak›p çakt›rmadan karelemek istiyoruz. Bir türlü baflaram›yoruz. Do¤al halini yakalamasak da Hamit’in yak›fl›kl› bir, iki foto¤raf›n› çekiyoruz. Art›k akflam yaklafl›yor ve bununla birlikte pazar da gittikçe kalabal›klafl›yor. Akflam serinli¤ini ve ürünlerin daha da ucuzlayaca¤›n› düflünenler, iflten ç›kanlar için ideal bir saat. Dolaflmaya devam ediyoruz. Bir tezgah›n yan›ndan geçiyoruz. Kot pantolon sat›yor. Sat›c›, tezgah›n üzerinde, pantolonlar›n ortas›nda ayakkab›lar›n› ç›karm›fl, ba¤-

dafl kurmufl. Geçerken bir foto¤raf çekmek istiyorum, çakt›rmadan. Ama anl›yor, bana bak›yor. Yan›na yanafl›yor ve durumu anlat›yoruz. Ayl›k bir dergimizin oldu¤unu söylüyoruz. Dergimizden bahsediyoruz ama pazarc› oldukça otoriter. - Tamam, diyor kestirmeden. - Biraz konuflal›m m›? - Tabi buyurun. - Yaln›z de¤ilsin de¤il mi, tezgaha bakan kimse var yani. - Evet var. - ‹yi o zaman. Mesut Akp›nar, 41 yafl›nda, ama 25 – 30 aras› falan gösteriyor. 74 y›l›ndan beri pazarc›l›kla u¤raflt›klar›n› söylüyor. Ayn› zamanda Güngören’de 7 katl› bir yerleri var, imalathane, depo ve paketleme burada yap›l›yor. Yurtd›fl›na ihraç yap›yorlar. Almanya, Hollanda, Belçika, Çekoslovakya, ‹ngiltere gibi ülkeler. Bir de ‹stanbul’un de¤iflik yerlerinde pazarlarda tezgah aç›yorlar. Pazarlar› tercih etmelerinin nedenini de “nakit para” olarak aç›kl›yor. - Son iki senedir Avrupa’da ekonomi iyi olmad›¤› için böyle pazarday›z. Buran›n tek avantaj› nakit para olmas›. Baflka bir fleyi yok. Çok eziyeti var. Sabah 05.00’te kalk›p buraya geliyorsunuz. Gece 11.00’de eve gidiyorsunuz. Ama, Avrupa’ya mal› gönderdi¤inizde, paray› en k›sa bir senede, 67 ayda al›yorsunuz. Burada para sürekli elinde oluyor. Di¤er türlü, Avrupa’da ifl olmad›¤› için uzak tarihlere veriyorlar ödemeleri. 72.5 millet hepsi var burada. Mesela buraya polis hiç gelmez. Yankesiciler, tinerciler olsa bile, telefon açsan bile gelmez. Tinerci alm›fl eline sat›r› afla¤› do¤ru geliyor. Ara polisi, müdahale etmeye gelmez... ‹ki sene önce Almanya’ya haftada 35 bin tane pantolon gönderiyordum. Diyorlar ki “Çin bu hale getirdi”. Hiç alakas› yok. Devletin yanl›fl politikas›. Alman ve Avrupa ekonomisinin bozuk oluflu. Tekstil, bizim ihracat›m›zda lokomotifti. fiu anda bu lokomotif otomotiv sanayinde. Devletin amac› tekel oluflturmak… Amerika’daki gibi yapacak. Yani büyük flirketler büyük olacak. Küçük flirket kalmayacak. Küçük flirkette çal›flanlar büyük flirketlerin yan›nda iflçi olacaklar… Gazeteleri aç›yoruz, okuyoruz. Her fley güllük gülistanl›k. Niye? Çünkü medya iki kiflinin elinde. Do¤an gru-


bu hiçbir fley yazm›yo. Televoleler falan eskiden haftada bir taneydi. fiimdi on tane, on iki tane. Kim kiminle ne yapm›fl. Aç›yorum gazeteyi, Gamze bilmem kim. Abi, bana ne ya. Birinci sayfadan manflet. Bana ne abi? Sonra çocuklar›n›z özeniyo? Tabi ki özenecek, abi. Sonra otur televizyonun bafl›na, üretmeden sürekli yiyen insanlar› gör. Porsche arabalar altlar›nda, bilmem ne otel, bilmem ne klüp... Nas›l kazan›yorlar? ‹flte toplum bu hale geldi. - Pazarc›lar›n örgütlenmesi var m›? - Pazarc›lar Derne¤i var. Ne ifle yarad›¤›n› ben de bilmiyorum. Her gün para topluyorlar. En kötü pazarda 1500 – 2000 tezgah kuruluyor. Trilyonlar dönüyor. Ondan sonra Pazarc›lar Derne¤i seçimlerinde “O ona atefl etti, öbürü onu vurdu.” Rant büyük oldu¤u için böyle sonuçlar do¤uyor. - Pazar yerleri hareketli oluyor, ilginç fleyler yaflad›n›z m›? - Paras›n› unutan m›, çift pantolon üst üste giyip kaçan m›? Her türlüsüne rastl›yoruz. Nene pantolon çal›yor, torunu: “Nene utanm›yor musun?” deyip b›rakt›r›yor... 80 sonras›nda Türkiye’de kolay para kazanma devri bafllad›. Ne yap›yorsan›z yap›n, “h›zl› h›zl› para kazan›n” anlay›fl› yay›ld›. - Biraz da insanlara sunulan yaflam biçimi, örnek gösterilen fleylerle ilgili sanki... - 80’den sonra zaten, Amerikanvari filmler bu ülkede yayg›nlaflt›. Ben bak›yorum filmlere mesela; hiç çal›fl›rken göstermiyorlar. Hep e¤leniyorlar, arabadalar, geziyorlar. Ne ifl yap›yor bu adamlar, nerede kazan›yorlar? Ne amir soruyor, ne memur

soruyor. Adam yaln›zca harc›yor. Kimseyi ilgilendirmiyor ne yapt›¤›. Nas›l ald›, ne oldu? Ha paray› kazan›yor musun, kazand›¤›n yola da kimse bakm›yor... Gerçekten bir “ekonomist, sosyolog” gibi konufluyor. Anlafl›lan baya¤› dolmufl. B›raksak daha da devam edecek. Bizim zaman›m›z az oldu¤u için ayr›lmak zorunda kal›yoruz. Okumay› çok seviyormufl. Biz de dergi ç›kt›ktan sonra, kendisine getirece¤imizin sözünü vererek yan›ndan ayr›l›yoruz. Yola devam… Bu arada al›flverifl yapmaya bafll›yoruz. Yürürken, bir kifliyle daha sohbet edelim istiyoruz... F›rat, genç bir kardeflimiz, 25 yafl›nda. Ona dönüyoruz. On y›ld›r bu iflle u¤rafl›yormufl. Bu ifli baba mesle¤i oldu¤u için, bir de herkesin hemfikir oldu¤u malum “nakit para” meselesinden dolay› yapt›¤›n› söylüyor. - ‹flinden memnun musun? - Yo, yorucu bir ifl. - Ürünleri satarken neler yap›yorsunuz? - Ürünün ucuzlu¤una ve güzelli¤ine dikkat çekiyoruz. Müflteriyle diyalo¤umuza dikkat ediyoruz... F›rat’› iflinden al›koymak istemiyoruz. Çünkü pazaryeri kalabal›klaflm›fl durumda. Teflekkür ediyoruz ve ayr›l›yoruz. Ayr›l›rken biri sesleniyor bize yan tezgahlar-

dan birinden. Kafas› öne e¤ik, genç bir yüz, tezgahtaki meyveleri düzeltiyor bir yandan. Nereden geldi¤imizi soruyor, Tav›r dergisi, ‹dil Kültür Merkezi, diyoruz. Biliyormufl bizi. Bir dergi ç›kar›yoruz çantam›zdan ve veriyoruz. Bir çay›m›z› içmeye davet ediyoruz, kabul ediyor. Art›k ayd›nl›k, karanl›kla yer de¤ifltirmifl, saat geç olmufl. Ba¤r›flmalar, yerini yüzlerdeki yorgunlu¤a b›rak›yor. Sabah›n ilk ›fl›klar›yla ayakta olan insanlar akflam yorgunlu¤uyla varacaklar evlerine. Bir lokma yemenin, çocu¤una okul okutman›n mücadelesini gün boyu sokaklarda veriyorlar pazarc›lar. Yaflamlar› böylece geçip gidiyor. Bir arada bir aile gibi ama asl›nda birbirinden ayr› yafl›yorlar. Onlar›n hayalleri de var tabi, hem de en kurgulusundan, en güzelinden. Ama hayalleri, düflleri; sebzesini, meyvesini satarkenki kelimeler gibi uçup gidiyordu dillerinden. Avrupa Birlikçi olamad›k, belki pazarc›lara da bir çözüm bulurduk! Minibüsçülere, seyyar sat›c›lara, kondulara bulunan çözüm gibi. Neyse merak etmeyin, AB’ye girifl paketinin içinde pazaryerleri de düflünülmüfl. Yak›nda ona da el atarlar. ‹flte pazarc›lar için de as›l yaflam kavgas›, ekmek kavgas› o zaman bafllayacak... Elimizde torbalar. Bu düflünceler içerisinde pazardan ç›k›yoruz a¤›r a¤›r. Pazarc›lar da yorgun arg›n, evlerine gitmeye haz›rlan›yorlar. Yar›n nerede ve nas›l tezgah açacaklar›n› düflünerek. Pazarc›l›k gittikçe ölüyor. Büyük marketlerin elleri pazarc›lar›n bo¤az›nda, onlar› bo¤du bo¤acak. J

45


haber-yorum “50. Yılında 6-7 Eylül Olayları” Adlı Foto¤raf Sergisine Faflistler Saldırdı! 6–7 Eylül 1955’te meydana gelen olaylar›n 50. y›ldönümünde Tarih Vakf›, Helsinki Yurttafllar Derne¤i ve Helsinki ‹nsan Yerleflimleri Derne¤i’nce konuyla ilgili bir foto¤raf sergisi aç›ld›. ‹stanbul Karfl› Sanat Galerisi’nde, olaylarla ilgili 250 foto¤raf ile gizli kalm›fl baz› belgelerin yer ald›¤› serginin aç›l›fl konuflmas›n› yapan Tarih Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan› Orhan Silier, “Zaman›nda Türkiye’de nas›l yaflayaca¤›m›z konusunda birbirimizden farkl› fleyler düflünmemifl olsayd›k, 6–7 Eylül olaylar› da olmazd›’’ dedi. Silier ayr›ca, “Toplumun bu sergiyi yap›yor olmas› Türkiye’nin kültürel ve politik olarak olgunlaflt›¤›n›n bir göstergesidir” dedi ve serginin amac›n›n daha uyumlu, bar›flç› ve karfl›l›kl› anlay›fla dayanan bir iliflkiler sistemini köklefltirmek oldu¤unu belirtti. Serginin aç›l›fl›n›n ard›ndan galeriye gelen bir grup faflist, sergilenen foto¤raflara yumurta atarak, baz› foto¤raflar› yerlerinden söktü. Türk bayra¤› açan grup, bir süre slogan att›. Sald›r›y› “50 y›l önceki talan›n devam›” fleklinde de¤erlendiren foto¤rafç›lar; “sergideki belgesel foto¤raflar›n, toplumsal haf›zay› canland›ran, vicdanlar› uyand›ran bir ifllevi oldu¤unu belirterek, olaya imza kampanyas›yla tepki gösterdi. Desteklerini aç›klayan 111 foto¤rafç› da herkesi fliddete karfl› olmaya davet etti. 111 sanatç›, “Sergiye yap›lan sald›r›da, sergide yer alan görüntülerin temsil etti¤i anlay›fltan farks›z bir bak›fl aç›s›n›n hala çok yak›n›m›zda oldu¤unu göstermifltir” dedi.J

Ruhi Su, Ölümünün 20. Yılında Anıldı 12 Eylül döneminde tedavisi engellendi¤i için yaflam›n› yitiren Ruhi Su, ölümünün 20. y›l›nda türkülerle, marfllarla an›ld›. Anma, 20 Eylül günü Zincirlikuyu Mezarl›¤›’ndaki an›t mezar› bafl›nda efli S›d›ka Su, sevenleri ve dostlar› taraf›ndan yap›lan bir dakikal›k sayg› durufluyla bafllad›. Sayg› duruflunun ard›ndan söz alan flair Ataol Behramo¤lu Ruhi Su’nun devrimci kiflili¤inden bahsederek, “Uzun y›llar pek çok zorluklarla karfl›laflmas›na ra¤men sanat›ndan ve devrimci kiflili¤inden vazgeçmemifltir.” dedi. Behramo¤lu’nun ard›ndan söz alan efli S›d›ka Su da kendilerini yaln›z b›rakmayan dostlar›na teflekkür ederek, Su’nun özgeçmiflinden bahsetti. Daha sonra Grup Yorum üyeleri; her türlü yozlaflm›fll›¤›n ve ahlaks›zl›¤›n var oldu¤u bir dönemde Ruhi Su’nun yaratt›¤› de¤erlere her ne pahas›na olursa olsun sahip ç›kacaklar›n›, devrimci sanatç› kimli¤iyle Ruhi Su’yu örnek ald›klar›n› belirterek, “Bize Ölüm Yok” marfl›n› söylediler. Anma, Ruhi Su Dostlar Korosu’nun, Ruhi Su’nun marfllar›n› ve türkülerini seslendirmesiyle sona erdi.J

Orhan Pamuk’a Dava Açıldı Yazar Orhan Pamuk’a Ermeni sorunu hakk›nda yapt›¤› aç›klamalar›ndan dolay› 3 y›l hapis cezas› isteniyor. ‹letiflim yay›nlar›ndan yap›lan aç›klamaya göre, fiiflli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin Pamuk hakk›nda 3 y›l ceza istemiyle dava açt›¤› ve Pamuk’un 16 Aral›k’ta yarg›lanaca¤› bildirildi. Sözkonusu yaz›da Orhan Pamuk’un ‹sviçre gazetesine “Burada 30 bin Kürdü öldürdüler ve bir milyon Ermeni’yi. Hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. Ben yap›yorum. Bu yüzden benden nefret ediyorlar.” dedi¤i belirtiliyor. Öte yandan, Orhan Pamuk için istenen cezaya tepki gösteren, Uluslararas› PEN Türkiye Merkezi, yeni Türk Ceza Kanunu’nun, yazarlar› ve yay›nc›lar› tehdit etti¤ini belirtti.J

Elmas Yalçın Mezarı Baflında Anıldı. Elmas Yalç›n, ölümünün 11. y›l›nda mezar› bafl›nda an›ld›. Anmaya aralar›nda ailesi, çal›flma arkadafllar› ve yoldafllar› olmak üzere yaklafl›k 70 kifli kat›ld›. ‹lk olarak kardefli bir konuflma yaparak, ablas›n› anlatt›. Sayg› duruflunun ard›ndan da Devrimci Memur Hareketi ad›na Tüm Bel-Sen 1 No'lu fiube üyesi ‹brahim Sönmez taraf›ndan bir konuflma yap›ld›. Sönmez flunlar› söyledi; “Elmas Yalç›n yoldafl›m›z Kamu Emekçilerinin 12 Eylül sonras› ilk örgütlülüklerinin kurulmas›nda en büyük eme¤i olan neferlerden birisidir.(…) Kamu emekçileri mücadelesinde bir mihenk tafl› olan BEM-SEN'in kurucusu ve ilk genel baflkan› olmufltur. Düzen sendikac›l›¤›n› reddeden, devrimci sendikal anlay›flla toplumun tüm sorunlar›n› kendi sorunu olarak gören ve bunun için hemen her alanda mücadeleye koflan Elmas Yalç›n, bundan rahats›z olan kesimler taraf›ndan bu süreçte gözalt›na al›narak iflkencelerden geçirilmifl, katledilmifltir.”... Yap›lan konuflmalardan sonra Grup Yorum, anmaya kat›lan kitleye k›sa bir dinleti verdi. Anma, at›lan “Elmas Yalç›n Ölümsüzdür!”, “Devrim fiehitleri Ölümsüzdür!”, “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” sloganlar› ile sona erdi.J

46


nokta haber Grup Yorum

1 Eylül 2005 Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin 1 Eylül Dünya Bar›fl Günü’nde Sultanahmet Park›’nda düzenledi¤i bas›n aç›klamas›na kat›larak, yaklafl›k 200 kifliye bir dinleti verdi. 4 Eylül 2005 Ümraniye 1 May›s Mahallesi’nin kurulufl y›ldönümü etkinli¤ine kat›larak, yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. 11 Eylül 2005 ‹dil Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i 3.Geleneksel Halk Sofras› Pikni¤i’nde, yaklafl›k 3000 kifliye seslendi. 12 Eylül 2005 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin y›ldönümü nedeniyle, Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin Sultanahmet Park›’nda düzenledi¤i bas›n aç›klamas›na kat›larak “Gündo¤du” marfl›n› söyledi. 19 Eylül 2005 Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun 19 Eylül Sal› günü, Galatasaray Lisesi önünde yapt›¤› bas›n aç›klamas›na kat›larak, “Hakl›y›z Kazanaca¤›z” marfl›n› seslendirdi. 24 Eylül 2005 Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu’nun Filistin ve Irak için yapt›¤› dayan›flma eylemine kat›larak türkülerini söyledi. 25 Eylül 2005 Sar›yer Pir Sultan Abdal Gençlik Komisyonu’nun Küçük Armutlu’da düzenledi¤i 3.Geleneksel Güz fienli¤i’nde yaklafl›k 2500 kifliye seslendi.

Altın Portakal Adayları Belli Oldu TÜRSAK Vakf› ve AKSAV taraf›ndan düzenlenen ve 24 Eylül - 1 Ekim tarihleri aras›nda gerçekleflecek olan 42. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde yar›flacak filmler belirlendi. Festival komitesi ilk defa bu y›l, baflvuruda bulunan tüm filmlerin yar›flma bölümüne al›nmas›na karar verdi. Memduh Ün “Sinema Bir Mucizedir” adl› oyunu bu y›l bir kez daha yar›flmaya kat›l›yor. Yönetmenli¤ini Can Bafleskio¤lu’nun yapt›¤› “Sen Ne Dilersen Dile”, yine ulusal dalda yar›flmaya kat›lan bir film. Daha önce dört kez Alt›n Portakal’a aday olan ve “En ‹yi Senarist”, “En ‹yi Yönetmen” dallar›nda ödül alan Yavuz Turgul bu y›l “Gönül Yaras›” filmiyle, Ulafl ‹nanç “Türev”, Mustafa Alt›oklar “Banyo”, Mesut Uçakan “Anne Ya da Leyla”, “Tayfun Güneyer “fians Kap›y› K›r›nca”, Reha Erdem “Korkuyorum Anne”, At›f Y›lmaz “E¤reti Gelin”, Ali Özgentürk “Kalbin Zaman›”, O¤uzhan Tercan “H›rs›z Var”, Kutlu¤ Ataman “‹ki Genç K›z”, Abdullah O¤uz “O fiimdi Mahkûm”, Yüksel Ak›n “Dondurmam Gaymak” filmiyle bu y›l 42. Alt›n Portakal Film Festivali’ne kat›lacak.J

Emin Karaca’ya 5 Ay Hapis Cezası Emin Karaca’n›n “Avrupa ve Türkiye’de Yaz›n” adl› derginin 99. say›s›nda yer alan “Otuzuncu Y›l›n An›msatt›klar›” bafll›kl› yaz›s›nda, askeri kuvvetlere hakaret etti¤i gerekçesiyle yarg›land›¤› dava sonuçland›. Emin Karaca, 12 Eylül’ü anlatan yaz›s›nda “Askeri kuvvetleri alenen tahkir ve tezyif etti¤i” gerekçesi ile 5 ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Emin Karaca, dava konusu yaz›s›nda 5 general hakk›nda yapt›¤› elefltirilerinin, Süleyman Demirel’in de yapt›¤› aç›klamalarla ayn› oldu¤unu belirtti. 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruflma sonunda Emin Karaca, TCK’n›n 301/2 maddesi gere¤ince, 5 ay hapse mahkum edildi. Hüküm 900 YTL para cezas›na çevrilerek, 647 say›l› kanun gere¤ince de ertelendi.J

Ankara’da Yayın Yapan ‹maj Radyo için Kapatma Kararı Verildi! 1995 y›l›ndan bu yana Ankara’da yay›n yapan ‹maj Radyo, yay›n izni olmad›¤› gerekçesiyle kapat›ld›. ‹maj Radyo yönetimi bu karar›, “RTÜK’ün yay›n politikalar›na karfl› uygulam›fl oldu¤u bir bask›” fleklinde yorumlarken, kendilerinin mahkemelerle y›ld›r›lmaya çal›fl›ld›¤›n› belirtti. ‹maj Radyo çal›flanlar› ve yönetimi, ortak bir bas›n aç›klamas› yay›nlayarak, flunlar› dile getirdiler: “Radyo televizyon yay›nlar›nda milat kabul edilen 1995 y›l›nda kuruluflumuzun yay›n izni müracaat› bulunmas›na ra¤men bugüne de¤in yay›n izni verilmemiflse sorumlu yay›n izni vermeyenler mi, yoksa y›llarca ma¤dur edilmeye çal›fl›lan kuruluflumuz mu? Yay›n izni müracaat› talebimizde yay›nc› kurulufl say›s› 300 iken bugün 1300 civar›nda yay›n kuruluflu bulunmaktad›r. Bunlara dair RTÜK’ün yapm›fl oldu¤u haks›z ve yanl›fl bütün uygulamalar›n belgeleri kuruluflumuzda ve mahkeme dosyalar›nda mevcut olmas›na ra¤men bu skandal karar, bu ülkeyi karanl›¤a sürüklemeye çal›flan güçler taraf›ndan uygulamaya kondu. Bütün bu aç›klamalar RTÜK’ün çifte standart uygulad›¤›n›n bir göstergesidir. Kürtçe müzik ve demokratik içerikli yay›n yapmam›zdan dolay› tüm ‹maj Radyo emekçileri ve ‹maj Radyo dinleyicileri cezaland›r›lm›flt›r.Bu sürece son verilmedi¤i takdirde ‹maj Radyo yönetim ve çal›flanlar› açl›k grevine bafllayacaklard›r.” J

47


“12 Eylül” Belgesel Film Oldu...

U¤ur Kaymaz’ın Ölümü Belgeselleflti

12 Eylül askeri darbesini, dönemin 135 tan›¤› ya da baflrol oyuncusunun a¤z›ndan aktaran “12 Eylül” belgeselinin, DVD ve VCD’si ç›kt›. Mustafa Ünlü’nün yönetmenli¤ini yapt›¤› belgesel, toplam yedi buçuk saat sürüyor ve 9 bölümden olufluyor. Belgesel, Gala Film Yap›m taraf›ndan piyasaya ç›kar›ld›. “12 Eylül” belgeselinin yap›m› s›ras›nda 50 saatlik görüntü arflivinden yararlan›lm›fl. Çekimler; Marafl, Çorum, Sivas, Urfa, Malatya, Diyarbak›r, Ankara, ‹zmir, Ordu, Çanakkale, Mu¤la, ‹stanbul’da; yurtd›fl›nda ise ABD, ‹ngiltere ve Almanya’da yap›lm›fl. Belgesel ekibi flu isimlerden olufluyor: Yönetmen: Mustafa Ünlü, Yap›m Yönetmeni: Selda Meral, Yap›m: Ali ‹nand›m, Araflt›rma ve Metin: Hikmet Bila, Araflt›rma ve Redaksiyon: R›dvan Akar, Anlat›m: Mehmet Ali Birand, Müzik: Emrah Özdemir, Michael Sapp, Barbara Degener, Yap›m-Yönetim Yard›mc›s›: Murat Baykara J

M ardin’in K›z›ltepe ilçesinde babas›yla birlikte, “terörist olduklar›” iddias›yla öldürülen 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz’›n hayat› belgesel bir filmle anlat›l›yor. Filme, Kaymaz’›n cesedinden 13 kurflun ç›kar›lmas›ndan dolay›, “13 Kurflun” ad› verildi. 33 dakikal›k filmde; Kaymaz’›n ölmeden önceki resimleriyle hayat öyküsüne, ölümü sonras›nda yaflanan geliflmelere ve ölümüne yönelik tepkilere yer veriliyor. Belgeseli yapan gazeteci Mehmet Hatman, “U¤ur bir simgeydi. Çat›flmalarda hayat›n› kaybeden çocuklar›n yaflam›n› anlatmak istedim. Buradan yola ç›karak U¤ur’un olay›n› ve sonras›n› yapt›k.” dedi. Hatman, Türkçe ve ‹ngilizce altyaz›yla anlat›lan hikayenin çekiminin yaklafl›k 10 ay sürdü¤ünü söyledi. Galas›, olay›n meydana geldi¤i K›z›ltepe’de yap›lan filmin, Türkiye’de ve baz› Avrupa ülkelerinde gösterilmesi bekleniyor.J

dvd... vcd... albüm...

Rahmi Saltuk “Elde Hüzün Kaldı” Saltuk Plak

Dost Kervanı ASC Müzik

48

Hüsnü fienlendirici ”Hüsn-ü Klarnet” RH Pozitif

Urfa Geceleri 11-12 DE-KA Yapım

Ezginin Günlü¤ü ”Dargın mıyız” Seyhan Müzik

Sena “Asme u Per” M‹R Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.