2005 44 aralik

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

2005/11

say› 44

1.75 YTL (1.750.000TL-KDV’li)

aral›k 2005

›ssn 1303-9113

güney amerikada dünden bugüne direnifl gelene¤i ve inkalar›n miras› yoksulun öfkesi parisi yakt› . dayakla e¤itim mümkün mü? abidin dinodan mutlulu¤un resimleri . direnenlerin dostu: jean genet ayd›nlar linç giriflimlerini de¤erlendirdi


özgürlü¤ün iki rengi olmufltur hep ya beyaz ad›m›n k›l›c› kadar beyaz ya da halklar›n kan› kadar k›rm›z› k›l›çlar›n ›fl›lt›s›nda özgürlük dans›na duranlara ruhlar›ndaki prangan›n sesi ritm tutar daima... beyaz adam›n k›l›c›ndaki ›fl›lt›d›r uygarl›k ki standartlar›na tükürdü¤üm avrupa çok meflhurdur bu hususta evvel ve postmodern zamanlarda malum ve meflhur standartlar› hep ayn›d›r halklara mezar, sezarlara saltanat... ve fakat, avrupa standartlar›nda biçilen kefen uymaz topra¤›n da¤›na, tafl›na, insan›na ve kara kafal› o adal›lar derler ki; -ulan sizin o uygarl›¤›n›z›n standard›na da sömürüsüne de tecritine de esaretine de kan tükürmüflüm ve ille de demiflim ya istiklal ya ölüm! ümit ‹lter


tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

merhaba Sahibi ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na:

Yoksulun öfkesi bu kez Paris’i yakt›. “Ötekiler”di çakma¤› çakan. Afrika’dan

Muharrem Cengiz

kopup Paris’in varofllar›na hapsedilen, insan yerine konulmayan, oy hakk› bile

Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu

olmayan, açl›¤›n koynuna itilenlerin intikam›yd›, Eiffel’in kentini kas›p kavu-

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün

den, 1871 Paris Komünü’nden beri ilk kez bu kadar korktu “Kara ‹syan”dan…

Yaz›flma Adresi ‹stanbul ‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net

Mayas›n› ‹nkalardan, Azteklerden, Mayalardan ald›klar› öfkeleriyle, ABD

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

Ç›plak ve bir lokmac›k bedenlerine kaynar sular dökülürken, kulaklar›ndan

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

yaralar› yüreklerimizde açanlara öfkemiz bin kat daha artt›…Onlar ne derse

Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

ran. Mazlumun ah›yd› bu. Hakl›yd›. Mösyö burjuvazi, 1789 Frans›z ‹htilali’n-

Sömürgecilere isyana duran, yaln›zca Paris’in varofllar›n›n sakinleri de¤ildi.

imparatorlu¤unun flefine hiç unutamayaca¤› bir “Go Home!” diyenler de vard› Latin Amerika’n›n Arjantin’inde…Latin halklar›n›n, tüm ezilen halklara örnek olacak isyanlar›n izini sürdük biz de…Karfl›m›za ‹nkalar ç›kt›. Aztekler, Mayalar da…

tutulup kafalar› birbirine çarp›l›rken, korku dolu gözleriyle ac›dan ba¤›r›rken gördük onlar› TV ekranlar›nda. “Suçlar›”, öksüz ve yetim olmakt› sadece. Malatya’dan yükselen çocuk 盤l›klar›, yaralar›m›z› bir kez daha kanatt›. Bu

desin, bizim cennetimizde daya¤a yer olmayacak!..

Linç, bu halk›n kültürü de¤ildir! Canan ve Zehra kardefllerin mezar ziyaretine gidenlerin üzerine sald›ran, linç etmek isteyenler, bu ülkenin utanc›d›r. Nedir linç? Bu kültür nas›l gelifl(tiril)iyor bu ülkede? Nas›l savunulabiliyor? Bunlar› sorduk ayd›nlara, sanatç›lara, olay›n ma¤durlar›na…

Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI 2005’in son ay›nday›z. Heybelerimizdeki umutla yürüyoruz yeni y›la.

Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n

Umudunuz daim olsun! Yeni y›lda görüflmek dile¤iyle…

Dostlukla… tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

12/2005

8 dayakla e¤itim mümkün mü? 3 makale

3

GÜNCEL ve... uyan›r kent açlar›n isyan flark›lar›yla

4

B‹YOGRAF‹ direnenlerin dostu jean genet

7

fi‹‹R paul eluard

8

MAKALE dayakla e¤itim mümkün mü?

10

ELEfiT‹R‹ e¤itim ve sorunlar›

4 3 direnenlerin dostu jean genet biyografi

13

ÖYKÜ hava çok so¤uktu

15

DE⁄ERLEND‹RME ayd›n ciddiyeti

17

‹ZLEN‹M bak›rc›lar ve kalayc›lar

17 bak›rc›l›k, kalayc›l›k 3 izlenim

ARAfiTIRMA sanat ak›mlar› ve sosyalist sanat

25

fi‹‹R refik durbafl

26

‹NCELEME güney amerikada direnifl gelene¤i

21 3

21

sanat ak›mlar› ve sosyalist sanat araflt›rma

30

RÖPORTAJ ezginin günlü¤ü

33

fi‹‹R peter abrahams

34

RÖPORTAJ ayd›nlar linç giriflimlerini de¤erlendirdi

38

ÖYKÜ k›fl geliyor

40

‹ZLEN‹M mutlulu¤un ressam›ndan gerilla desenleri

44

S‹NEMA babam ve o¤lum türev

46

HABER YORUM

26 kapak 3 güney amerikada dünden bugüne direnifl gelene¤i


güncel

ve uyan›r kent, açlar›n isyan flark›lar›yla... ümit zafer

“...Avrupa’n›n refah› ve ilerlemesi; zencilerin, araplar›n, Hintlilerin, sar› ›rklar›n terleri ve cesetleri üzerine bas›larak infla edilmifltir...” Frantz Fanon “...Geçmifl asla ölü de¤ildir. Hatta ölü bile de¤ildir...” William Faulkner

Seni bu gece Paris’e davet ediyorum. Ama bulvar kahvelerinde “göçmenlerin tradejisini” tart›flmaya de¤il. Umutsuzlar›n umudunu paylaflmaya gidelim Paris’e...O halde bir sigara yak. ‹flte flimdi ben de yakt›m. Ve iflte flimdi Paris’teyiz... Umutsuzluk böyle bir fleydir ki umut yarat›r ba¤r›nda. En umutsuzlar, en büyük umutlar›n ebesi olurlar bu nedenle. Yald›zl› saraylar›n›z›n harc›nda kan›m›z, gezdi¤iniz bulvarlar›n temelinde cesetlerimiz vard›r. Ki, yetmiyor size, bunca kan ve ceset. Döndürmek için kapitalizmin o meflum ve meflhur sömürü de¤irmenini, eziyorsunuz bizim karakafalar›m›z›.... Çok y›llar önce ve çok uzaklardaki topraklar›m›za geldi¤inizde, “tanr› misafiri” sayd›k sizi. Heyhat, misafir de¤il, sömürgeciydiniz. Kendinize “efendi”, bize “köle” dedi¤inizde anlad›k gerçe¤i. Ondan sonrad›r ki, mahflerin dört atl›s›n› flaha kald›r›p bereketini kaç›rd›n›z topra¤›m›z›n... Ve al›p kaç›rd›n›z, ve al›p satt›n›z, ve al›p katlettiniz bizi. Lakin ceddimizi zincirle, bizi açl›kla prangalasan›z da yok edemediniz içimizdeki isyan›. Ki köklerimizin bulundu¤u topraklar›n, binlerce y›ldan süzülen sözüdür bu “Biri yer biri bakar, k›yamet ondan kopar!” Neden buraday›z öyle de¤il mi? Ve nas›l geldik? Gayet iyi biliyorsunuz ki, sömürgeci ordular›n›z›n b›rakt›¤› kan izlerini takip ederek geldik Avrupa’ya. Ekmek b›rakmad›n›zki kendi topraklar›m›zda, açl›k belas›na

geldik buralara. Lakin, açl›¤›m›za, afla¤›laman›z da eklendi “uygar” Avrupa’n›zda... Baht›m›z› karart›p “karakafal›” dediniz ad›m›za. Ve kaç kuflakt›r cümle pisliklerinizi temizlemeye mahkum edip, sonra da “pislikler” diye afla¤›lad›n›z. Hal› alt›na süpürülen pislik gibi, süpürüp att›n›z bizi gözlerden ›rak banliyölere. Ve hapsettiniz yoksullu¤un kol gezdi¤i gettolara... Ne zaman yüzünüze dik baksak, kör ettiniz gözlerimizi. Ne zaman hakk›m›z› istesek, nankörlükle suçlad›n›z hepimizi. Ki, sizin atan›zd›r Maria Antuanet, hep onun diliyle konufltunuz; “Ekmek bulam›yorsan›z, pasta yiyin.” Eflitlik, özgürlük, kardefllik... nas›l bir riyakarl›kt›r sizin a¤z›n›zda, görüp ö¤rendik. Ki asla eflitiniz de¤iliz, siz burjuvas›n›z. Ve size göre biz; afla¤›l›k, ayaktak›m›, barbar, serseri... Kibar a¤z›n›z› bozup, bunlar› dediniz ve sald›n›z üstümüze resmi ve sivil dazlaklar›n›z›... Tek özgürlü¤ümüz var size göre: Avrupa’n›n sömürü tekellerine ve sömürgeci temellerine kan›m›z› ak›tmak. Ve susmak... ve susmak... ve ne kadar susarsak, o kadar makbul ve makul say›l›yoruz kat›n›zda. Ama art›k aç midelerimizi sizin yalanlar›n›zla doyurmayaca¤›z... Ve flimdi biz böyle inlerken, kabil mi sizin rahat uyuman›z? De¤il. Dün de de¤idi ve lakin yalan ve zulümle uyuttu¤unuzu sand›n›z bizi. Yan›l›yorsunuz, çünkü uyku tutmaz açlar›. Ve bir gece soka¤a ç›kar karakafal›lar. Ve uyan›r kent, açlar›n isyan flark›lar›yla... Madem ki, gün sizindir o halde geceler de bizim olacak bundan böyle mösyö burjuvazi. Siz gündüzleri “serseriler” deyip, kurflun s›ksan›z da geceleri üstümüze, biz karanl›klar› tutuflturaca¤›z isyan atefllerimizle... Size yaflataca¤›m›z o büyük, muazzam k›yametin provas›n› yap›yoruz flimdi. Ki provas› yap›lan›n galas› da er ya da geç yap›lacakt›r. Avrupa’da dolaflan o hayaleti an›msay›n. ‹flte giderek ete kemi¤e bürünüyor ve öfkemizde vücut buluyor... Paris’te yine bald›r›ç›plaklar dolafl›yor. O bald›r›ç›plaklar ki, günü gelince ç›plakl›klar›n› saraylar›n›z›n atlas perdeleriyle örteceklerdir. Günü gelince...J

ARALIK 2005 | TAVIR | 3


biyografi

direnenlerin dostu; jean genet deniz erdemir

Jean Genet, bir “piç” olarak 19 Aral›k 1910’da Paris’te do¤du. Annesi henüz yedi ayl›kken onu Kimsesizler Yurdu’na terk etti. Genet’in “ayk›r›” yaflam›nda böylece bafllad›. Kimsesiz bir çocu¤un bafl›na gelebilecek herfley bafl›na geldi. S›k s›k birilerinden kaçt›, yakaland›. 18 yafl›na gelince islah evinden ayr›labilmek için sömürgeci Frans›z ordusuna kat›ld›. Bir lejyoner olarak önce Suriye’de, sonra da Fas’ta bulundu. Bu deneyimiyle Frans›z sümürgecili¤ine do¤rudan tan›k oldu. 1936’da firar etti ve Fransa’dan kaçt›. Bir y›l boyunca bir “serseri” olarak Avrupa’y› dolaflt›. Geri döndü¤ünde asker kaçakç›l›¤›, h›rs›zl›k v.b suçlardan dolay› tutukland›. H›rs›zl›klar›n›n ço¤unun kitap çalmak oldu¤unu ayr›ca belirtelim.

ve nas›l olmas› gerekti¤inin parlak bir cevab›n› oluflturmaktad›r. “Emperyalizm ve halklar aras›nda varolan çeliflki ve mücadelede, bir ayd›n›n yeri neresidir?” sorusunun cevab› Genet için nettir: “... Elbette ki, isyan eden halklardan yana oldum. Bir ayd›n için do¤al olan budur. Ama bunu çok do¤al olarak yapt›m, çünkü ben de tüm toplumu yeniden tart›flma konusu yapmak ihtiyac›ndayd›m...”

rede bulunursam bulunay›m, kendimi daima insanlar›n kurtulufluna yol açacak harekete ba¤l› hissedece¤im” sözleri onundur. Bu do¤rultuda, Avrupa’y› sarsan ‘68 hareketinden göçmen iflçilerin sorunlar›na, ABD’nin Vietnam’a sald›r›s›n› protestodan Filistin’lileri desteklemeye, Kara Panterler’den Almanya’daki RAF’a... daima emperyalizme karfl› isyan edenlerden yana durmufltur.

Genet’nin vurgulad›¤› o ihtiyaç, ayd›n› dina-

“... Filistinliler, Panterler ve K›z›l Ordu Fraksiyonu ile benim aramda bir yak›nl›k var. Onlara fazla yard›m›m dokunmaz çünkü yetmifl üç yafl›ndaki bir adam, ayaklanan genç bir halka fazla yard›m edemez. Ama onlara yard›m edebildi¤im ölçüde, ediyorum...” Genet, halklar›n yan›nda saf tutmas›n›n kendisini nas›l etkiledi¤ini flöyle özetler: “... Bir çeflit daha büyük bir özgürlük hissediyorum diyebilirim... Filistinlilerinki gibi bir harekete yard›m edebilece¤imi bildi¤im için, tuhaf bir biçimde kendimi daha özgür hissediyorum...”

Edebi üretimine hapishanede bafllad› ve 1942’de “‹dam Mahkumu” eserini yay›nlatt›. “Çiçeklerin Meryemi” ve “Gülün Mucizesi” de hapishanede yazd›¤› kitaplar›d›r. Frans›z ayd›n› Jean Cocteau, Genet’nin hukuki durumuyla ilgilendi ve ömür boyu sürgün cezas› almas›na ramak kala, 1944’te tahliye edilmesini sa¤lad›.

Özgürlük için savaflanlar›n yan›nda yer alman›n do¤al sonucudur bu. Denilebilir ki, Genet’in bahsetti¤i özgürlük hissini solumayan “ayd›n”, burjuvazinin dayatt›¤› esaret hissini içsellefltiriyor demektir.

Genet, hapishane sonras› da roman, fliir, tiyatro oyunlar› yazmay› sürdürdü. Ayr›ca yak›n dostu Sartre, onun hakk›nda yazd›¤› “Aziz Genet, Oyuncu ve Kurban” isimli kitab› 1952’de yay›nland›. 1964’tenr 1986’ya kadar yaz›nsal üretimine ara veren Genet’nin son eseri “Sevdal› Tutsak” 1986’da yay›nland›. ”Sevdal› Tutsak” yazar›n Kara Panterler ve Filistin kamplar›nda geçirdi¤i sürecin gözlemlerine dayan›r. Genet, 15 Nisan 1986’da onurlu bir ayd›n olarak öldü.

mik k›lan, deyim yerindeyse ayd›n› “Ayd›n” yapan temeldir. Zira ayd›n›n tart›flma konusu yapmak istedi¤i toplumsal çarp›kl›klar, ayn› zamanda halklar› da isyan ettiren olgudur. ‹flte bu paralellik, ayd›n› isyan eden halklardan yana yapar...

Bu yaz›m›zda Genet’nin edebi yönü üzerinde de¤il, ayd›n karakteri üzerinde duraca¤›z. Ki onun tafl›d›¤› ayd›n kimli¤i, bu kimli¤in ne

Bu paralellikten beslenen Genet, 1960’lardan ölümüne kadar geçen ömrünü, isyan eden halklara adam›flt›r diyebiliriz. Ki “... ne-

4 | TAVIR | ARALIK 2005

Görüldü¤ü gibi, Genet’in devrimci güçlerle kurdu¤u iliflkilerde, ülkemiz ayd›nlar›nda s›kça görülen ayd›n kibiri yoktur. Ataca¤› bir imza, kat›laca¤› bir panel için bile, adeta bin dereden su getirenlerin aksine, Genet’in tavr›d›r bir ayd›nda somutlanmas› gereken: “... benden müdahale etmemi isteyen insanlar›n derhal yan›nda oldum...” Halk güçlerinin, flu yada bu hakl› talebi ve


biyografi eyleminin gere¤i olarak kendisinden istenenlere “derhal” cevab›n› verecek, kaç ayd›n vard›r ülkemizde? Genet’e bir röportajda sorulur: “Sizi FKÖ için bu kadar güçlü bir flekilde angaje olmaya iten neydi?” Verdi¤i cevap, ufuk aç›c›d›r: “... önceki kitaplar›m›n... bir rüyan›n ve bir hayalin parças› olduklar›d›r. Bu rüya ve bu hayalden sonra ayakta kalarak, bir tür hayat bütünlü¤ü elde etmek için, eyleme girmek zorunday›m...” Emperyalizme karfl› halklar›n kurtulufluna dair bir arzu ve hayali olmayanlar›n, halk güçlerinin yan›nda yer almayaca¤›n›n kan›t› olarak okunabilir Genet’in bu sözleri. Ülkemizdeki edebiyat piyasas›n› oluflturanlar›n politik pasifli¤inin nedeni de burada aranmaktad›r...

rundad›r... Diyeceksiniz ki, Amerika’n›n ifllerine kar›fl›yorum. Çünkü o benim kendi iflime ve hemen heryerde bütün dünyan›n ifllerine kar›flarak bana örnek oldu. Kore’yle u¤raflt›ktan sonra, Vietnam’la u¤rafl›yor, sonra Laos’la, bugün Kamboçya’yla, hem de Amerika’yla u¤rafl›yorum...” Genet ABD ile u¤raflmay› 1968’de ilk kez gitti¤i Amerika’da da sürdürdü ve Vietnam savafl›na karfl› gerçeklefltirilen gösterilerde yer ald›. Onurlu tavr› nedeniyle bir daha ABD’ye girifl vizesi verilmedi. Ama bir yolunu bulup 1970’de yine Amerika’ya gitti. Bu kez Kara Panterler Partisi’nin davetlisiydi ve yaklafl›k iki ay Kara Panterler’in etkinliklerinde yer ald›.

Amerikan›n ifllerine kar›flmak... Bugünün dünyas›nda ayd›n kimli¤inin temel özelliklerinden birisi, hiç kuflkusuz, anti emperyalist olmakt›r. Genet’in tafl›d›¤› kimlik böyledir ve yaklafl›m› nettir: “... Amerikan uygarl›¤› diye adland›r›lan fley yok olacak. Çoktan öldü. Çünkü hoflgörü üzerine kuruluydu. Mesela zenginlerin yoksullara karfl› hoflgörüsü, Beyazlar’›n Siyahlar’a karfl› hoflgörüsü vs. Hoflgörü üzerine kurulu bir uygarl›k mutlaka yok olmak zo-

Genet’in sorusu tarihsel ve güncel gerçeklere dayanmaktad›r. ‹flte bu gerçeklik üzerinde Genet, sordu¤u soruyu cevaplar: “... Bu durumda fliddete baflvurmamay› vaaz etmek, Siyahlar’a kendilerini koruma imkanlar›n› tan›may› reddetmek demektir...” “Kara Panterler” üyelerine bar›flç›l›ktan veya fliddetten kaç›nmaktan bahsetmek canice olur” diyen Genet’in sözleri, ülkemizde bu tür ça¤r›lar yapan “cani” ayd›nlar› hat›rlat›yor.

Kara Panterler ve Genet... Genet, Kara Panterler’i destekledi, çünkü, kendi deyimiyle “... iktidarda olan finans

Genet, ezilen halklardan yana tav›r almas›n› oldu¤undan farkl› göstermez. Bu tav›r al›fllar s›ras›nda karfl›laflt›¤› bask›y› halklar›n yaflad›¤› bask›lar›n önüne geçirmez: “... Sartre, Faucalt’yla gösterilere kat›ld›m elbette, ama çok sudan gerekçelerdi bunlar, sonuç olarak polisin çok sayg›l› davrand›¤›, daha çok bizimle bir suç ortakl›¤› kurup, bizi kendisinin suç orta¤› haline getirdi¤i gösterilerdir. Gerçek üstücü bir polis...” Genet’in dalga geçti¤i kadar vard›r. Zira seçkin bir zümre olan ayd›nlara “gerçeküstücü” davranan polis, kitlelere gerçek fliddetini yöneltir. Genet bunun fark›ndad›r. Kuflkusuz ülkemizin ayd›nlar› da bunu bilirler. Ve fakat, küçük burjuvazinin her dü¤ünde damat olma hastal›¤›ndan muzdarip olduklar› için, kendilerine aç›lan bir davay› arz›n merkezine koyarlar. Bu öyle bir sarhoflluktur ki, beraat ettiklerinde ülkede demokrasi rüzgar› esti¤inden bahsederler. Oysa halka yönelen zorbal›kta de¤iflen bir fley yoktur...

maruz kald›¤› zorbal›¤› s›ralayan Genet sorar: “... Beyazlar Siyahlar’a fliddete baflvurmamay› vaaz ederlerken, bir fliddet durumunun eskiden beri kendini gösterdi¤inin bilincinde de¤iller mi?”

O, zorbal›¤a maruz kalan halk›n silahl› direniflini meflru ve do¤al görür. Özellikle, 2 Eylül 1977 Le Monde gazetesinde yay›nlanan “fiiddet ve Zorbal›k” bafll›kl› yaz›s› bu konudaki düflüncelerinin özeti say›l›r. ‹lgili yaz› asl›nda RAF tutsaklar›n›n mektuplar›ndan oluflan bir kitaba Genet’in yazd›¤› önsöz’dür. Genet bu yaz›s›nda RAF tutsaklar›na aç›lan davan›n anlam›n› teflhir ederken, devrimci fliddete egemenlerin zorbal›¤› aras›ndaki nitelik ve amaç fark›n› da gösterir.

gruplar› Black Panter Party’yi (Kara Panter Partisi) yok etmek için her fleyi, dolar›n ve dolarla iflleyen tertibat›n egemenli¤i alt›nda yaflayan insanlar›n kurtuluflunu engellemek için herfleyi yapacaklard›r” Bu gerçekli¤i tespit eden bir ayd›na düflen görev de elinden gelen herfleyle mazlumlar›n yan›nda yer almakt›r. Ki Kara Panterler’in yan›nda yer almas›n›n nedenini kendisi söyler zaten: “... Bana göre bu onlar› desteklemem için bir sebep. Tam Amerikan topra¤›n›n ba¤r›nda emperyalizme karfl› mücadele yürütüyorlar...”

fiiddet ve zorbal›k üzerine... Emperyalist zorbal›¤›n hakim oldu¤u bir dünyada “ her türden fliddete karfl› olmak” ikiyüzlülüktür. Genet, fliddet konusunda iki yüzlü olmayan, çünkü yüzü halklara dönük bir ayd›nd›r. Amerika’daki yoksul siyah halk›n yüzy›llard›r

“... Belli belirsiz bir flekilde, herkes biliyor ki, bu iki kelime, fliddet ve (RAF’c›lara aç›lan) dava, bir üçüncüsünü gizliyorlar: Zorbal›k. Sistemin zorbal›¤›. Ve ‘fliddete’ aç›lan dava zorbal›¤›n ta kendisi. Ve zorbal›k büyük oldu¤u, dava utanç verici oldu¤u ölçüde, fliddet kaç›n›lmaz ve zorunlu olur. Zorbal›k k›r›c› oldu¤u ölçüde, hayat olan fliddet kahramanl›¤a varas›ya kat› ve talepkar olur...” Genet, halk›n isyan› demek olan devrimci fliddet ile halk› esaret alt›nda tutmay› amaçlayan egemenlerin zorbal›¤›n›n farkl› fleyler oldu¤unun fark›ndad›r. Bu fark›ndal›¤›n sonucu olarak, “Burjuva bir toplumun zorbal›klar›na daha çok uymas› gereken ‘terörizm’ kelimesi” diyerek, terörizminde ne oldu¤unu somutlar. RAF tutsaklar›na yap›lanlar üzerinden, “uygar” Avrupa-Almanya’n›n kirli yüzüne de ayna tutar Genet: “... RAF, sosyal demokrasinin söyleminde demokrat, istedi¤i zamansa zalim oldu¤unu

ARALIK 2005 | TAVIR | 5


biyografi

apaç›k bir flekilde ispat etmektedir. Üstelik bu zalimlik-modern teknikler sayesinde ‘temiz’, ‘incelmifl’ iflkencelerle-piflmanl›k, huzursuzluk duymadan yap›lan bin zalimliktir...” Genet’in “inceltilmifl iflkence” dedi¤i RAF tutsaklar›na uygulanan tecrittir: “... Ölüm cezas›n› kald›ran Almanya, açl›k ve susuzluk grevleriyle, mahpusun kalbinin sesi d›fl›nda en ufak sesin ‘de¤erini kaybetmesi’ne yolaçan tecritle- ve mahpus, bofllu¤un etkisiyle, bedeninde gümbür gümbür atan kalbin, ci¤erlerin sesini keflfetmeye, yani düflüncesinin bir beden taraf›ndan üretildi¤ini ö¤renmesi için kendi organik sesini keflfetmeye sevk edilir- ölüme sürüklüyor...”

Avrupan›n gerçek ve kirli yüzü... Genet, Avrupa uygarl›¤› denilen fleyin sömürü ve sömürgecili¤in kadife perdesi oldu¤u bilinciyle, Avrupa’daki göçmen iflçilerin yaflad›klar›na da duyarl› olur. Örne¤in, Fransa’da befl müslüman göçmen iflçi, ›s›nmak için yakt›klar› ateflin duman›nda bo¤ulup ölürler. Genet, o ateflin ›fl›¤›yla Frans›z burjuvazisinin kirli yüzünü ayd›nlat›r: “... Bunca göçmen iflçinin ölümünden sonra edindi¤imiz izlenim, bu k›fl Frans›z iflverenlerin onlar› so¤ukkanl›l›kla öldürmüfl oldu¤udur. Aylard›r bakt›¤›m›z her yerde, her gün en az bir ölü görüyoruz, gerek Paris’te, gerek latif Frans›z vilayetlerinde. Ve bu ölü genellikle Afrika’l› oluyor...” “Kibar” Frans›z burjuvazisinin sömürü ve sömürgeci icraatlar›n› iyi bilen Genet’in bu icraatlardan ç›kard›¤› sonuç nettir: “... Fransa sömürgeci zaman ve mekan› çok daha geç terkedecek besbelli.” Avrupa Birli¤i’nin motoru say›lan Fransa’n›n dün ve bugün geçerli olan gerçekli¤idir bu...

6 | TAVIR | ARALIK 2005

Filistin ve Genet... Genet, 1970 Ekimin’de Filistin Kurtulufl Örgütü’nün kamplar›n› ziyaret etti ve alt› ay orada kald›. Filistin halk›n›n ‹srail’e karfl› direnifline do¤rudan tan›kl›k etti. Toplam dört kez Filistin’e giden Genet’yi son gidiflinde tutuklayan gerici Ürdün devleti, onu s›n›rd›fl› etti. Ancak Genet, bir daha Filistin’e gidemese de, yafll› ve hasta olsa da, ömrünün sonuna kadar Filistin halk›yla dayan›flma içinde oldu. Ve Filistin halk›n›n zaferine inanc›n› korudu: “... Topraklar›ndan kovulmufl Filistinliler, oraya dönmek için silaha sar›ld›lar. Fakat Filistin ‹srail ad›n› tafl›yor. Filistinliler hayatt›lar. Filistin’e kavuflacaklar fakat belki de onlar› bütün Arap dünyas›nda devrim yapmaya ya da devrime yol açmaya mecbur b›rakacak uzun bir dolambaçl› yoldan sonra.”

Direnen halklar güzeldir... Genet’ye göre Filistin halk›n›n düflman› ‹srail, gerici Arap devletleri ve Amerika’d›r. Düflmanlar›na karfl› savaflan Filistin halk›ysa direndikçe güzellefliyor. Genet’in Filistin halk›, kad›nlar› ve fedaileri için kulland›¤› bu “güzellik” kavram›n›n ne oldu¤unu onun aç›klamalar›nda buluyoruz: “... Filistin halk›n›n kad›nlar› güzeller. Üstün bir güzellik... Mesela Amman’da veya Beyrut’ta, filanca veya falanca Baflkan kar›lar›n› ele alal›m. Salonlar›nda oturmufl, iskambil oynarken ka¤›d› kesmeye mecalleri bile yoktur. Harabelerde ise, çömelmifl veya ayakta halktan kad›nlar... hakikati dile getirdikleri için müthifller...” Genet, zulme direnen halklar›n onurunu ve isyan›n› “güzellik” olarak tespit etmektedir:... “Cezayir savafl›ndan önce, Fransa’da

Araplar güzel de¤ildi, halleri tav›rlar› a¤›r, uyufluk suratlar› çarp›kt› ve neredeyse ans›z›n zafer onlar› güzellefltirdi...” Kuflkusuz bir halk›n zulme karfl› direniflinin en önünde fedailer yer al›r ve fedailer güzeldir. Filistin kamplar›nda tan›d›¤› fedailerde somutlanan onurun güzelli¤i için Genet flöyle der: “... Benim için, ister bir makalenin bafll›¤›nda ya da içinde yer als›n, ister bir el ilan›nda, “Filistinliler” kelimesi belli bir yerdeki , (...) Fedaileri ça¤r›flt›r›r derhal. Filistin Devrimi’ni o s›rada ve orada tan›d›m. Vuku bulmufl olan›n ola¤anüstü aç›kl›¤›; bu varolma mutlulu¤unun kuvveti, bunun bir ad› da güzelliktir...” Genet, son kez Eylül 1982’de Beyrut’a gitti. Ve orada bulundu¤u günlerde, ABD ve Avrupa emperyalist güçlerinin sundu¤u zeminde ‹srail’in tetikçisi falanjistlerin Sabra ve fiatilla kamplar›ndaki katliamlar›na tan›k oldu. Bu katliam›n hemen ertesinde çoluk çocuk demeden öldürülen Filistinlilerin cesetleri aras›nda dolaflt› Genet. Döndükten sonra “fiatilla’da Dört Saat” isimli yaz›s›nda ‹srail’in suçunu, Filistinlilerin onurunu yazd› ve bu konuda kendisiyle yap›lan bir röportajda bir kez daha mazlum halklar›n devrimci fliddetini savundu: “... Kelimeleri seçerken mesela ‹sraillilerin zorbal›¤›yla Filistinlilerin fliddetini kar›flt›r›yorsununuz korkar›m, ki bu fliddet, en az›ndan benim gözümde, iyidir...” Umar›z , ülkemiz ayd›nlar› da seçtikleri kelimeler ve bu kelimelerin iflaret etti¤i saflar›n› kar›flt›rmaktan kurtulurlar... J KAYNAK: AÇIK DÜfiMAN/ JEAN GENET (MET‹S YAYINLARI)


fliir

盤›rmak paul eluard

Eylem yal›nlafl›yor burada

Mevsimler kifliler y›ld›zlar›

Yanan›n anlat›lmaz görünümünü alt üst ettim

Birbirine bunca benzerlikten titrek

Ifl›ks›z davran›fllar› güçsüz günleri alt üst ettm Eski püskü beylik söyleflileri yere çald›m

Önsüz sonsuz sevinç merdiveninde

Ç›¤›rma¤a koyuluyorum

Bir basamak ç›k›yor ç›plak 盤l›¤›m

Alttan al›yordu herkes Alttan konufluyor yaz›yordu

Beni yavafllatan bu ç›plak alev Tatl›-sert gücümü ba¤›fllar bana

Genifllettim 盤l›¤›n s›n›rlar›n›

‹flte böyle olgunlafl›r bir yemifl So¤uktan kavruk terden k›ra¤› çal›k

Eylem yal›nlafl›yor

Dalgac›lar›n pinekledi¤i Verimli alan iflte

Karfl›mda yer alan flu yaflam görüflünü

Hava güzel daha güçlü 盤›ral›m

Ölümsüz k›l›yorum

Dalgac›lar daha iyi pineklesin diye

Bir 盤l›kta

Gözlerimde günefller açan Sözlere sar›n›p sarmalanm›fl

Nice nice fleyler yokoldu Yaflama¤a de¤er ne varsa

Bilirim hep

Bundan böyle yokolmayacak

Umudumun Sevilerimin o¤ulu atas›

So¤uk kap›lar›n alt›nda bilirim

Mutluluk f›flk›r›r 盤l›¤›mdan

fiimdi yaz dile gelir Karfl›t korunaklar alt›nda

En yüce araflt›rma için

Yüre¤imde mevsimler yanar

Bir 盤l›k benim ki yank›s› olsun

ARALIK 2005 | TAVIR | 7


makale

dayakla e¤itim mümkün mü? vahit aslan

Ne çok duyduk bu cümleyi. Akl›m›z›n ermeye bafllad›¤› y›llardan, ömrümüzün son demlerine kadar... Hiç akl›m›za gelmedi, “Bu ne menem bir cennettir ki, iflkencehaneden farks›z! Cennet ve iflkence (dayak) nas›l birlikte an›l›r?” diye düflünmek. Çok üstünde durmad›k; anam›z›n, babam›z›n, ö¤retmenimizin, ustam›z›n kocaman ellerinin surat›m›zda patlamas›n›n... Kabullendik. Daha kötüsü, benimsedik; “do¤ru” bildik. Kafam›z›n bir köflesine not ettik ve o¤lumuzu, k›z›m›z›, ö¤rencilerimizi, ç›raklar›m›z›, ayn› bu yöntemle “e¤itece¤imiz” y›llar›n düflünü kurmaya bafllad›k. Ve bir gün, yeri geldi¤inde o tokat› atan el art›k bizim elimiz oldu. Cennetten çekip ald›¤›m›z (!) dayak, bizim bilinçalt›m›zdan ellerimize ilerledi. Evde, okulda, iflyerinde dayakla h›rpalanan yaral› yüreklerimizi, karfl›m›zdaki yeni kurbanlar›n burunlar›ndan akan kanla, derilerindeki morluklarla so¤uttuk. K›l›m›z titremedi dayak atarken. Ac›mas›zca vururken; haz, intikam flöleniydi içimizde duydu¤umuz. Çok mu ac›mas›z bu sözler? Haks›zl›k, adaletsizlik mi yoksa? Malatya’da bir yetifltirme yurdunda, bak›c› kad›nlar›n körpecik bedenlere uygulad›¤› iflkence (Evet iflkence! Gördüklerimiz, karfl›l›¤› dayak diye adland›r›lacak fleyler kesinlikle de¤il çünkü. Ve dayak zaten bafll›bafl›na bir iflkencedir.) seanslar›n› TV ekranlar›ndan izlerken, baflka bir aç›klama geçmedi içimizden. Kimdi bu bak›c› (!) kad›nlar? Ve onlar› sadizmin s›n›rlar›n› zorlayan duygularla donatan neydi? Ayn› zamanda birer anne ya da anne aday› olan bu kad›nlar› böyle bir halet-i ruhiyeye iten sebepler neydi? Sorular› ço¤altman›n bir anlam› yok. Bu kad›nlar› günah keçisi ilan etmenin, hükmü kesip dara çekmenin de... Sorun iki-üç bak›c› kad›nla s›n›rlanmayacak kadar büyük, derin, hacimli ve boyutludur. Cennet vatan›n bir “cinnet vatan”a dönüflmesinin milad› çok eski de¤il. Kapitalizmin, feodal vahflete rahmet okutan “prati¤i”, 50’li y›llarla bafllad› bu ülkede. Daha önce hiç yaflanmam›fl “suçlar” ifllenmeye bafllad›. Normal bir insan›n akl›n›n ucundan bile geçmeyecek vahflilikte cinayetler de vard› bunun içinde, sadistlikte s›n›r tan›mayan iflkenceler de... Kapitalizm kendine özgü bir kültür infla ediyordu yavafl yavafl toplumsal üst yap›da. Bu kültürde insani de¤erlere yer yoktu. Güzel olan ne de¤er varsa silip süpürmüfl, yerine insani olmayan ne varsa

8 | TAVIR | ARALIK 2005

doldurmufltu. Ç›kar peflinde koflman›n, bu u¤urda aile-efl-dostakraba bile dinlememenin, gemisini kurtarman›n amentü olarak beyinlere kaz›nmas›ndan bahsediyoruz. Bir de buna, bütün bu sayd›klar›m›z›n ekonomik temelini ve bunun sonucu olarak da iflsizli¤i, açl›¤›, yoksullu¤u, e¤itimsizli¤i, cehaleti ekleyin. Varaca¤›n›z nokta Malatya’daki yetifltirme yurdu olacakt›r do¤al olarak. Böylesi bir denklemden baflka bir sonuç elde etmeniz mümkün de¤ildir zaten.


makale Malatya bir sonuçtur.

Sonuç üzerine...

“(...) Herkes hayat›n›n bir noktas›nda köfleye s›k›flt›r›l›p h›rpalanm›flt›r. Hat›rlamak istemedi¤i, fliddetli bir an›s› olmayan bir tek kifli bulmak mümkün de¤ildir. Her birey ya ana-babas›, ya ö¤retmeni, ya ustas›, ya çavuflu, ya polisi, ya kocas›, ya patronu, ya da bunlardan birkaç›, ya da hepsi taraf›ndan kendince varolufl imkanlar›n› sonsuza dek hat›rlayamayaca¤› duruma gelene kadar fliddetle h›rpalanm›flt›r.”(1) Burada as›l h›rpalanan›n insanl›k oldu¤unu, insani de¤erler oldu¤unu söylemeye gerek yok san›r›z. Evet öyledir. Atasözünde geçti¤i üzre “yaflken e¤ildik” hepimiz. Bu “cinnet” haline daha çocuklu¤umuzun ilk evrelerinde sahip olmaya bafllad›k.

Gördüklerimizin, yaflad›klar›m›z›n bilimsel bir aç›klamas› vard›r mutlaka... Malatya’da yaflan›p da TV ekranlar›ndan yüzümüze tokat gibi çarpan görüntülerin de var tabi...

Daha do¤rusu kan›m›za, belki a¤›r bir niteleme olacak ama, sadizm afl›s› küçücükken zerkedilmeye baflland›. Bol dayakl› geçen çocukluktan, korkutulmufllukla h›rpalanan, iflkenceyle zedelenen bir yürekten, kelimenin gerçek anlam›yla sevgi beklemek hayal de¤il de nedir? Ç›k›n, dolafl›n sokaklarda... Geçmiflin kardefllikle, dostlukla, paylafl›mla yüklü çocuk oyunlar›n›n yerinde yeller esti¤ini göreceksiniz. Sokaklarda belki çocuk bile göremeyeceksiniz.TV ekranlar› karfl›s›ndad›rlar ya da internet kafelerde bilgisayar bafl›nda. “Daha iyi ya, bir fleyler ö¤reniyorlard›r iflte” demenin iyimserli¤i (!) kurtarmayacak hiçbirimizi.

Parçadan bütüne gidelim. ‹ki-üç sadist bak›c›dan ç›k›p, onlar› bu hale getiren nedenleri sorgulayarak bir sonuca varabiliriz. Hiçbir insan “kötü” olarak do¤maz. Diyalekti¤e terstir bu. Kiflilik sonradan edinilen bir özelliktir. “Büyüme” diye adland›r›lan fley budur yani. ‹çinde bulunulan sistem, flekillendirir insan›... Cahil b›rakt›r›lman›n, e¤itimin dayakla has›l olaca¤› do¤rusuyla (!) biçimlendirilmenin suçu o bak›c›larda aranamaz bu yüzden. Feodal sistemden kültürel boyutuyla kopamaman›n, kapitalizmin bireyci/vahfli kültürüyle karfl› karfl›ya kal›n›nca flizofrenik kiflilik bölünmesine dönüflmesidir as›l olarak gördüklerimiz. Do¤rular›n ters yüz edilmesi, yeni do¤rular›n(!) kafalara kaz›nmas›, insana/vicdana yabanc› birçok fleyin meflrulaflmas›d›r... Kifli

kendi

gerçekli¤inden

uzaklaflt›kça,

insanl›¤›ndan

da

Bu sistemin çocuklara iyi bir fleyler ö¤retebilece¤ini düflünmek cehaletten öte aymazl›¤a iflarettir çünkü. Uyuflturucu kullanma yafl› 8-9’lara inmiflken; sokaklar müstakbel birer katil/tetikçi tinerci sokak çocuklar›yla dolmuflken; dizilerle yat›p dizilerle kalkan, dizilerdeki yaflama özenip evden kaçan ya da kaçmaya cesaret edemeyip can›na k›yan genç k›zlar gazetelerin üçüncü sayfalar›na her gün haber olurken; olur olmaz her fleyde eli silah›na giden ve ortal›¤› bir anda kan gölüne çeviren potansiyel caniler sokakta cirit atarken... bu ülkede insana dair güzelliklerin ö¤retildi¤i bir okul düfllemek, bu kültürü afl›layacak TV’lerin, radyolar›n, dergi ve gazetelerin varl›¤›ndan bahsetmek olas› m›d›r? Hay›r! Mümkün de¤ildir elbette. “(...) Malatya’da çocuklar› döven o kad›nlar, mutlaka kendi evlerinde de benzer bir anal›k sergiliyordur.(...) Ama iflte bu yara da zaten buradan kan›yor. Bu, yüzlerce y›ld›r sorgulamadan, deflip düzeltmeden korudu¤umuz düzende, kimse dayaks›z kalm›yor. Herkes cezas›n› buluyor. O bak›c› kad›nlar, çocukluklar›nda ne dayaklar yedi, kimbilir. Çocuklu¤u zorla, dayakla iyilefltirilmesi gereken bir hastal›k sanmalar›n›n baflka bir aç›klamas›n› aramay›n. Mutlaka onlar da “Aliye” dizisini mendillerle seyrediyordu...”(2) Görün iflte, abart›l› öykülerin bolca dramatize edilerek ifllendi¤i dizileri, salya sümük izleyip, hüngür hüngür a¤layan kad›nlar nas›l da z›t uçlarda dolafl›veriyorlar. Sanal dünyadan gerçek yaflama dönüldü¤ünde u¤ranan hayal k›r›kl›¤› deyin buna ya da “Kiflinin düflüncelerini (ve prati¤ini) içinde bulundu¤u maddi yaflam koflullar› belirler” bilimsel gerçekli¤inin örne¤i olarak ele al›n. Hangisi olursa olsun ç›k›lan kap› budur. Malatya gerçe¤i de budur; evde, okulda, iflyerinde, karakollarda, hapishanelerde yaflananlar›n nedenleri de... Bunlar› görmek, kendi gerçekli¤imizle yüzleflmek zorunday›z.

uzaklafl›yor. Kendisiyle bar›fl›k olmayandan, di¤erleriyle bar›fl›k olmas›n› beklemek de bir hayalden öteye geçmiyor. Ve kiflinin kendisiyle bar›fl›k olmas›n›n temelleri, mutlaka ama mutlaka çocuklu¤unda at›l›yor. Hayvanlara bile reva görülmeyecek daya¤›n, bir e¤itim (!) arac› olarak körpecik bedenler üzerinde uygulanmas›, iflte o anda öfkenin/intikam duygusunun yer etmesine neden oluyor çocuk yüreklerde... Bofla söylenmiyor; her fleyin bir nedeninin mutlaka var oldu¤u... ‹çinde “dayak” geçen atasözlerini/deyimleri hayat›n içinden silip atman›n yolu, sistemi bütünüyle de¤ifltirmekten geçiyor. Yani insan› da vicdan› da yok sayan bu çürümüfl düzeni; her deyimle insana dair güzelliklerin yeflerdi¤i çocuklar›n çocuk gibi güldü¤ü bir düzenle yer de¤ifltirmekten... (1)Y›ld›r›m Türker / Dayakla Büyüdük/Radikal/31 Ekim 2005 (2) Ayn› Yaz›

ARALIK 2005 | TAVIR | 9


elefltiri

e¤itim ve sorunlar› mehmet püremifl

Türkiye’de fakülteler ve ö¤retmen yetifltiren kurumlarda e¤itim flöyle tan›mlan›yor: “E¤itim; planl›, programl› bir istendik davran›fl de¤iflikli¤i meydana getirme sürecidir.” Yaz›n›n ilerleyen bölümlerinde istendik davran›fl de¤iflikli¤inden ne kastedildi¤i, geçmiflten bugüne e¤itim denilen fleyin nas›l flekillendi¤i s›radan bir tercih olmaktan öte ekonomik, politik gücü ellerinde bulunduranlar›n iradi çabalar›yla elde ettikleri bir olgu oldu¤unu görece¤iz. Bu noktadan bak›ld›¤›nda, her ekonomik sosyal, siyasi sistemin kendi istedi¤i insan tipini yaratma iste¤i asl›nda anlafl›labilirdir. Çünkü bu insan tipi ayn› zamanda o sistemin bekas› için son derece önemlidir, gereklidir. Burada belirleyici olan e¤itim politikalar›n›n kimlerin ç›karlar› için ya da kimlerin ç›karlar›na karfl› oluflturuldu¤udur. T›pk› sanatta oldu¤u gibi, e¤itimde de feodalizm dönemi kendine özgü özelliklerle ç›k›yor karfl›m›za. Bu dönemde bir taraftan kilise ve giyotin “adaletine” boyun e¤mek zorunda kalan serfler, di¤er taraftan, sadece hakim s›n›f olan soylular›n ulaflabildi¤i nitelikli bir e¤itimi ancak karfl›dan izleyebiliyordu. Evet e¤itim o dönemde sadece seçkinlerin elde etti¤i bir ayr›cal›kt›. Çal›flanlara reva görülen ise, sadece soylular›n ç›karlar›na kay›ts›z-koflulsuz hizmet etmekti.

lar üzerinde bir iflkence ayg›t›na dönüflmektedir. Feodalizm döneminde küçük bir zümrenin elinde bulunan e¤itimin, burjuva kapitalist devrimlerden sonra, göreli bir kitleselli¤e ulaflt›¤› söylenebilir. Fabrikalar›n ço¤almas› buralarda çal›flacak iflçilerin asgari de olsa bir e¤itim almas›n› zorunlu k›l›yordu. (Ne de olsa cahil kitleler üretimi olumsuz etkileyebilir!) Bu nedenle feodal sistemin din temelli e¤itim politikas› yerine, laik bir e¤itim politikas› oluflturulmak istenmifl, bu yolla feodalizm kültüründen kopar›lm›fl, kapitalizme e¤itim yoluyla hizmet eden bireyler yetifltirmek gibi bir amaç belirlenmifltir. Din konusunda burjuvazinin iki yüzlülü¤ü ise, hem e¤itimin içine dini tekrar sokarak, hem de bu yolla halklar›n mücadelelerini engelleyerek daha sonra ki süreçte, bir kez daha ortaya ç›kacakt›r. Kapitalizmin ileri özelliklerini yitirerek emperyalizm aflamas›na en azg›nca devam ettirdi¤i günümüzde ise e¤itim politikalar› AB ülkeleri de dahil olmak üzere ilginç durumdad›r.

¤il elbette. Bu yönüyle, halklar›n kendilerine karfl› sistematik bir politikayla yürütülen bu eflitsizli¤e patlamalar› da e¤itim biliminin ilgili alanlar› taraf›ndan yap›lacak ayr› bir inceleme konusudur. Objektif bir inceleme, bu isyan›n do¤rulu¤unu ve meflrulu¤unu eninde sonunda teslim edecektir. AB ülkelerindeki e¤itim politikalar› o kadar olumsuz bir noktadad›r ki, t›pk› ülkemizdeki gibi ilk ve orta ö¤retim ça¤›ndaki çocuklar›n velileri, çocuklar›n› kay›t ettirebilecekleri nitelikli okul aray›fllar› içinde, oradan oraya kofluflturmaktad›rlar. Gazi Mahallesi’nde yaflanan e¤itim örneklerine AB ülkelerinde de s›kl›kla rastlanmaktad›r. Hiç flüphe yok ki, bu ülkelerde e¤itim konusunda ma¤dur olan milyonlarca emekçi ve onlar›n çocuklar› oldu¤u gibi, bu iflin kayma¤›n› yiyen burjuvalar da var. Bu temel çeliflkinin önümüzdeki y›llarda önemli isyanlar› beraberinde getirece¤ini tahmin edebilmek, hiç de zor olmasa gerek.

Ülkemizde E¤itim

Din temelli bir e¤itim politikas›, halk üzerinde bir bask› arac›na dönüfltürülürken; kiliseyle feodal para babalar›n›n iliflkileri ise dönemin ekonomik, sosyal, siyasi, gerçekli¤ine yak›fl›r biçimde mükemmeldi.

Bir taraftan demokrasi örne¤i insan haklar› referans› olarak gösterilen, di¤er taraftan ne kendi insan›na ne de göçmen deyip afla¤›lad›¤› açl›¤a ve hayvanca yaflama koflullar›na mahkum etti¤i insanlara, baflta e¤itim olmak üzere sa¤l›k ve bar›nma hakk› sa¤lamayan bir “uygarl›k”.

Kurtulufl Savafl› sonras› kapitalist yolla kalk›nmay› hedefleyen bütün ekonomik, sosyal, siyasi hedefleri içinde e¤itim politikalar›n› bu temel üzerinde flekillendirmeye çal›flan iktidarlarda da ayn› mant›¤›n hakim oldu¤unu görürüz. Bir taraftan tekellerin istedi¤i ucuz iflgücü e¤itim yoluyla sa¤lan›rken; di¤er taraftan ›rkç›, ayr›mc›, sürekli kendi içinde düflman arayan ve yaratan bir tarz, her türlü e¤itim ö¤retim materyallerine yans›m›flt›r.

Bafllang›çta köleci toplum düzeninden daha ileri olan feodalizm, görüldü¤ü gibi kendi tarihinin sonuna gelindi¤inde, hem e¤itim alan›nda hem de genel anlamda halk-

Emperyalizmin zaten kendi içinde varolan ›rkç›l›¤› ve eflitsizli¤i, e¤itim politikalar› ve iflbirlikçi ülkeleri arac›l›¤›yla nas›l yayd›¤›, hangi araç ve yöntemleri kulland›¤› s›r de-

Kitaplar, yaz›l› ve görsel di¤er materyallerle, Türk-‹slam sentezli anlay›fl, küçücük beyinlere zerkedilmeye bafllanm›flt›r. Kapitalizmin çarp›k geliflimindeki sakat mant›k

10 | TAVIR | ARALIK 2005


elefltiri kaç›ran, örne¤in ba¤›ms›zl›k isteyen, halk için e¤itim isteyen, iflbirlikçili¤i teflhir eden bir gençlik istemezler. Bu talepleri soruflturmalarla cezalarla ve biber gazlar›yla karfl›l›k görür.

Memleketimden Ders Kitab› Manzaralar›

e¤itime de yans›m›fl; o dönem için ileri say›labilecek okullar ve ileri e¤itim anlay›fl› tasfiye edilip, yerine dogmatizmin belirleyici oldu¤u bir anlay›fl yerlefltirilmifltir. Bugün itibariyle ayn› çerçeve “reform iddialar›yla” korunurken, toplum, televizyon görüntülerindeki linç kültürüne adapte edilmeye, geri-flovenist-tarikatç› yaklafl›mlar, televizyon ve di¤er kitle iletiflim araçlar› yoluyla da halk›m›za “vatandafl hassasiyeti” demagojisiyle afl›lanmaya çal›fl›lmaktad›r. Sistemin sürekli ve daha fazla kar h›rs›ndan e¤itim iflkolu da nasibini alm›fl, e¤itimin özellefltirilmesi için ideolojik ve yasal zemini haz›rlama çabas› bugün son fleklini almak üzeredir. 1995 y›l›nda Türkiye’nin de imzalad›¤› GATS anlaflmas›na göre, baflta e¤itim ve sa¤l›k olmak üzere bütün kamu alanlar› özellefltirilecek; böylelikle halk kamu hizmetlerinden tecrit edilip paras› olan›n okudu¤u, olmayan›n okuyamad›¤› bir döneme girilecektir. GATS örne¤i tekil bir örnek de¤ildir. Ekonomiden sa¤l›¤a, e¤itimden askeri doktrinlere kadar, herfleyin emperyalistlerin dayatt›¤› anlaflmalarla belirlendi¤i bir ülkede, hiçbir fleyin olamayaca¤› gibi e¤itimin de milli olabilmesi mümkün de¤ildir. E¤itim-ö¤retimin her basama¤›nda durum böyleyken, egemenlerin bir baflka demogojisi ise, “E¤itim yoluyla soran, sorgulayan bir nesil yetifltirmek istiyoruz.” laf›d›r. Elbette bu sorgulaman›n da s›n›r›n›, egemenler çizmek istemektedir. Bu konuda ölçüyü

Ülkemizde ders kitaplar›na ve materyallerine iliflkin tart›flmalar yeni de¤ildir. Özellikle Türk-‹slam sentezli e¤itim anlay›fl›n›n, her türlü çarp›kl›¤›yla ders kitaplar›n›n içinde yer almaya bafllamas›ndan sonra, e¤itim sendikalar›n›n çeflitli demokratik kitle örgütlerinin ve konuya duyarl› bilim çevrelerinin tart›flmalara olumlu katk›lar sunduklar›n› söyleyebiliriz. Kitaplarda özellikle tarih, din kültürü, co¤rafya dersleriyle ilgili örnekler, “Bu kadar da olmaz ki!” dedirten cinstendir. Okutulan ders kitaplar› ve di¤er yard›mc› malzemelerin, çocuklar ve gençlerin geliflimleri üzerinde önemli etkileri oldu¤u bilinmektedir. Söz konusu kitaplar›n kapak tasar›mlar›ndan içindeki resimlere, kullan›lan dilden, verilen örneklere kadar her ders için özenle “tasarland›¤› da” bilinmektedir. Ad›na Talim Terbiye Kurulu denilen ve bafl›nda onlarca profesör, doçent, doktor bulunan denetleme mekanizmas› da bu konuda çok s›k› çal›flan ve az sonra inceleyece¤imiz örneklerde kimin ne için “terbiye edildi¤ini” ve edilece¤ini gösteren ironik bir oluflumdur. Tabiidir ki bu “terbiye”, egemen kültürün istedi¤i bir terbiye olacakt›r. Egemen kültürde annesi mutfakta yemek yapan bir erkek çocu¤un annesine yard›m etmesi resmedilemez. Baba çal›flan, para kazanan, anneyse yemek pifliren konumdad›r. ‹taat kültürü esas oldu¤u için herkes devletin verdi¤i ile yetinmelidir. Her türlü ayr›mc›l›k normallefltirilmektedir. Irkç›l›k ve Tarikatç›l›k, Türklük ve Müslümanl›k (Sünnilik) olarak sunulmaktad›r. ‹lkö¤retimde okutulan Sosyal Bilgiler kitab›nda: “Ancak güçlü ulusal birlik ve beraberli¤imiz sayesinde bu karanl›k oyunlar› her defas›nda bofla ç›kar›yoruz” ya da “‹flte bunlar gibi her türlü y›k›c› ve bölücü tehditleri yok etmek için milletçe y›lmadan çal›flarak güçlü olmak zorunday›z. Çünkü oluflan tehdit unsurlar› Türk gençli¤ini, ayd›nlar›m›z› ve ülkenin hassas yönlerini hedef

almakta...” gibi ifadeler geçmektedir. Ayr›ca, “Milliyetçilik ilkesi milletimizi d›fl tehditler kar›fl›s›nda birlik içine tutmaya yarar. ‹ç ve d›fl tehditler karfl›s›nda devletimizi güçlendirir” ya da, “Türk toplumunun bu h›zl› kalk›nma ve modernleflme iste¤i baz› komflu ülkeler taraf›ndan engellenmeye çal›flmaktad›r. Bu ülkeler kendi topraklar›n› geniflletmek ve deniz hakimiyetini oluflturmak amac›yla çaba harcamaktad›rlar. Burada bize düflen görev, ülkemize yönelik bu tür y›k›c› ve bölücü tehditleri yok etmektir.” gibi söylemlere de rastl›yoruz. Yukar›daki al›nt›lar bireysel özgürlük, ulusal güvenlik tehdidi ikicili¤ini esas almaktad›r. Dolay›s›yla bireye düflen “görev” unsuru öne ç›kmaktad›r. “Tehdit” söylemi olanca mu¤lakl›kla sunulmaktad›r. Ders kitab›n›n hedef kitlesi düflünüldü¤ünde, olufl, tehdit muhtemelen daha kolay kategorilefltirilibilirse de, “iç tehdit” bütünüyle tehlikeli bir alg›lama için zemin oluflturmaktad›r. Bireyler ve ülkeler aras›nda kardefllik, dayan›flma ve iflbirli¤inden ziyade husumet zihniyeti ifllenmektedir. “Duyarl› ve uyan›k olma görevi” son çözümlemede “ihbarc›l›¤›” da bir “meziyet” aflamas›na ç›kartan iflleve sahiptir. Bu al›nt›larda “yok etme” görevini de bireylere yüklediklerine dikkat çekelim. Bir tek eksik kalm›flt›r, bu “yok etmenin” ne flekilde yerine getirilece¤i, etrafl›ca aç›klanmam›flt›r. Herhalde bu soru, konuyu iflleyecek ö¤retmenlerin “takdir marj›na” b›rak›lm›flt›r.

Hayat Bilgisi Tarih ve Edebiyat Ders Kitaplar›nda Kad›n-Erkek Toplumsal Rollerine ‹liflkin Belirlenmeler Cumhuriyet Bayram› haz›rl›klar›n›n anlat›ld›¤› bir bölümde flu ifade yer almaktad›r: “… Evimizde, okulumuzda, çevremizde bayram haz›rl›klar› bafllad›. Babam evimize asmak için bayrak ald›. Annem giysilerimizi ütüledi. Ben de bayramda okuyaca¤›m fliiri ezberlemeye çal›fl›yorum.” (Eren Gören, 2000, 49) “… Ayr›ca saray kad›nlar›n›n devlet ifllerine kar›flmas› ve baz› devlet adamlar›n›n da onlar›n yan›nda yer almas›, bu isyanlar›n ç›kmas›nda etkili olmufltur.” (Kopraman , 2002b, 49)

ARALIK 2005 | TAVIR | 11


elefltiri

b›nda çeflitli yazarlar›n çal›flmalar›ndan bölümlere yer verilmektedir. Bunlardan birisi Ahmet Rasim’in Romanya Mektuplar› bafll›kl› eserinde Sofya ile ilgili izlenimlerin bulundu¤u k›s›md›r. Yazar flöyle demektedir: “... Bu nedenle dilencisiz olmaz. Özellikle çocuklu Çingene kar›lar›... T›pk› bizimkiler gibi yap›flkan” (Y›ld›z vd. 2002, 127) “Köylerden kente göç eden insanlar... Bu durum kentlerde sapma davran›fllar›n›n artmas›na, cinayet, h›rs›zl›k gibi suçlara neden olmaktad›r” (Yamanlar, 2000,74)

“.. Oysa o, kendi o¤ullar›ndan birinin tahta ç›kmas›n› istemektedir. Rüstem Pafla ile birlikte sürekli Sultan Süleyman’› fiehzade Mustafa’ya karfl› k›flk›rt›r. Etki alan›nda kalan Padiflah, o¤lunu ölüm cezas›na çarpt›r›r.” (Orhan Asena’dan aktaran Batur, 2001,74) Yukar›daki örneklerde kad›na biçilen geleneksel rol, ev içinde olmas› ve ev ifllerini yapmas›d›r. ‹kinci al›nt›da, daha ileri gidilerek, devlet yönetmenin erkeklere mahsus oldu¤u, daha önemlisi böyle olmas› gerekti¤i temas› ifllenmektedir. Ayr›ca, kad›nlar›n devlet ifllerine kar›flmas›n›n isyana yol açaca¤› fikrine yer verilerek, bir yandan kad›n›n kamusal yaflam›n d›fl›nda kalmas› gerekti¤i empoze edilmekte, öte yandan da kad›na olumsuz bir vas›f yüklenmektedir. “Kad›nlar›m›z, kendilerine verilen haklar› yeterince kullanabiliyorlar m›? Burada da kad›nlar, t›pk› erkekler gibi insan olma s›fat›yla hak sahibi bir varl›k olarak de¤il, ‘kendisine hak verilen’, bu anlama gelmek üzere haklar› ba¤›fllanan varl›klar olarak sunulmaktalar. Kald› ki, e¤er iflaret edilmek istenen haklar›n etkili yahut yeterli bir biçimde kullan›lmamas›na dair bir görüfl ise, bunu tüm insanlar bak›m›ndan kurgulamak gerekir. Özel olarak kad›nlar›n hak kullan›m› önündeki engel ya da zorluklarla iflaret edilmesi hedeflenmifl ise bu takdirde yine ‘hak verilen’ ifadesi yanl›fl ve yan›lt›c› olmaya devam etmektedir.” (Victor Hugo’dan aktaran, Tokdal vd. 2001, 57) Lise ö¤rencileri için yaz›lan Edebiyat kita-

12 | TAVIR | ARALIK 2005

Yukar›daki al›nt›da köyden kente göç edenlerin potansiyel suçlu kategorisine sokan bir genelleme söz konusudur. Ayn› s›n›f› paylaflan çok say›da ö¤renci aras›nda kente göç eden ailelere mensup olanlar da bulundu¤una göre, böyle bir anlat›m›n kategorik ön yarg› oluflturmakla kalmayaca¤›, ayr›ca ö¤renciler aras› iliflkiler üzerinde ne denli olumsuz etki do¤urabilece¤i de bafll› bafl›na bir meseledir. Boflanman›n ve boflanan insanlar› d›fllanmas›, “Modern ailede boflanmak evlenmekten zordur. Toplumsal bir kurumu ise bireylerin arzusu y›kamaz.” Ya da, “Boflanma, yaln›z hukuk kurallar›yla de¤il ahlak ve din kurallar›, gelenek, görenek ve törelerle de olumlu karfl›lanmamaktad›r. Resmi olmayan bu kurallar da boflanmay› çok zaman hofl görmemektedir.” (Yamanlar 2000 109-10) ‹nsan iliflkileri ile ilgili ders kitab›nda yer verilen flu ifadeler dikkat çekicidir: “Kiflisel özellikler de sevginin belirleyicilerindendir. Cana yak›n, fiziksel çekicili¤i olan, içten kifliler daha fazla sevilirler.” (Yamanlar, 2002, 25) En insani duygu olan sevgiyi fiziksel çekicili¤e indirgeyen ya da bununla aç›klayan bir yaklafl›m için söylenecek söz bulmak kolay de¤ildir. Burada sadece, bu kitab›n yazar›n›n çok say›da ve de¤iflik konularda kitap üretti¤ine iflaret etmeyi gerekli görüyorum. Ayn› kiflinin yazd›¤› kitaplar aras›nda bu çal›flmada tespit edilebilenler flunlard›r: “Lise ‹nsan ‹liflkileri Ders Kitab› 2002”, “Lise Sosyolojisi Ders Kitab› 2000”, “Lise Demokrasi ve ‹nsan Haklar› Ders Kitab› 2001”.

Edebiyat ve Tarih Ders Kitaplar›nda Yabanc› Düflmanl›¤› ve Di¤er Dinlerin Afla¤›lanmas› Müslüman olmayan insanlar›n, hayvanlar için kullan›lan sözcüklerle an›lmas›, aç›k bir d›fllay›c›-afla¤›lay›c› söylem tarz›d›r. Örne¤in, “Derler ki, Ferdinand bu kez de padiflah efendimizin karfl›s›na ç›kmaktan kaç›nm›fl. Savafl onunla de¤il, onun can korkusuyla bafl› bofl b›rakt›¤› H›ristiyan sürüleriyle olmufl” (Orhan Asena’dan aktaran Batur 2001,173) Macar seferine iliflkin bu anlat›mda “H›ristiyan” olan kiflilerin “sürü” olarak nitelendirilerek, bir baflka dine mensup olanlar›n afla¤›lanmas› söz konusudur. Kullan›lan sözcü¤ün “sürü” oldu¤unu dikkat çekelim. Belli milletlere mensup olanlar hakk›nda önyarg› oluflturan söylem, yabanc› düflmanl›¤› temas›n›n aktar›lma flekillerinden birisidir. Örne¤in , “Uzatmayal›m, iflte tam o s›rada Söke taraflar›nda gayet azg›n bir Rum eflkiyas› türer...” (abç, Yüksel vd. 2001, 51) Azg›n ve eflkiya s›fatlar›n›n Rum kimli¤i ile bütünlefltirilmesi söz konusudur burada da. Bütün bu olumsuzluklar›n birer yaz›m hatas›, bas›m hatas› olmad›¤› son derece aç›kt›r. On y›llard›r e¤itim konusunda yaflananlar bu konudaki devlet politikas›d›r. Bütün bunlara çeflitli e¤itim kurumlar›ndaki dayak, iflkence, bask›, ceza ve yasak politikalar›n›n sistematikli¤ini de ekledi¤imizde ortaya korkunç bir manzara ç›kmaktad›r. Okullarda, yetifltirme yurtlar›nda devlet taraf›ndan onaylanan, teflvik edilen fliddeti gördü¤ümüzde, bu anlay›fl›n çocuklara sevgi ve flefkatle yaklaflmas›n›n mümkün olamayaca¤› da, merhamet duymayaca¤› da kesindir. Buraya kadar yazd›klar›m›z, ders kitaplar›nda yer alan çarp›kl›klardan hareketle, günümüz e¤itim sistemine vurgu yapt›k. Yaz›m›z›n ikinci bölümünde “Nas›l bir e¤itim?” sorusunun cevab›n› verece¤iz... -sürecek-


öykü

hava çok so¤uktu tar›k bak›rc›

S›cac›k bir günefl vard› gökyüzünde. Hafiften bir rüzgar... Islak toprak, çam ve menekfle kokular› kaplam›flt› havay›. Saçlar›n› rüzgara vermifl kofluyor, kofluyordu. Mutlu ve huzurluydu. ‹çindeki tarifsiz coflkudan ç›ld›racak gibiydi. Yemyeflil, çiçekli bir ovayd› buras›. Göz alabildi¤ine a¤açlar ve çiçeklerle kapl›yd› her yan. Bütün arkadafllar› yan›ndayd›. Sal›ncakta sallan›yorlar, kimi de uçurtma uçuruyordu rüzgarda. Atl› kar›ncaya biniyordu kimi. Düfllerden daha güzeldi hayat. Nefleli bir kalabal›k vard› etrafta... O kalabal›kta omzuna birisi dokundu. ‹çi titredi, tuhaf bir korku kaplad› içini. Arkas›na döndü... Yuvan›n bak›c›s› omuzlar›ndan sarsarak uyand›rm›flt› onu. Rüyan›n etkisinden kurtulamam›flt› henüz. Uyurkenki gülümseme birkaç saniyelik flaflk›nl›ktan sonra, üzüntü ve korkuya dönüfltü yüzünde. Normal yaflama döndü. Evet, tüm bunlar rüyayd› yine. Ve burada as›k surat, korku, dayak hayat›n normal ak›fl›n›n bir parças› halindeydi.

levizyonlarda haber olmufl, gazeteler bile yazm›flt› olay›. Çocuklar epey flafl›rd› bu olaya. Hem flafl›r›yorlar, hem seviniyorlard› bir yandan. Herkes ö¤renince belki birileri yard›m ederdi onlara. Ama bir yandan da korkuyorlard› yine. Tüm bunlar›n sorumlusu da çocuklard› sanki. Onlar›n a¤lay›p s›zlanmasa ortal›k bu kadar kar›flmazd›. Bundan dolay› da yine bak›c›dan dayak yiyebilirlerdi... Bu birkaç gün yuvaya gelip giden yetkililer oldu. Yuvaya gelip ortal›¤› dolaflt›lar, çocuklarla konufltular. Bu yetkililer iyi insanlard›. Onlar› dövmüyor, tam tersine sevgiyle yaklafl›yorlard› onlara. Yine de çok umutlanm›fllard›. Kurtulacaklard› dayak yemekten, azar iflitmekten, itilip kak›lmaktan... Sonra... O yetkililer birkaç gün gelip gittiler, sonra kayboldular. Bir daha gelmediler. Televizyon haberlerinde de geçmiyordu art›k yuvayla ilgili haberler, gazeteler de yazm›yorlard›.

Dört y›ld›r bu yuvada yafl›yordu Ali. Babas› ölünce geçim s›k›nt›s› çekmeye bafllam›fllard›. Anas› uzun süre dayanm›flt› yoksul ve yoksun yaflama. Ama çaresiz kalm›flt› en son ve çocuk yuvas›na vermiflti onu. On iki yafl›ndayd›. Yuvaya geldi¤inden bu yana korku ve dayakla geçiyordu hayat›. En ufak bir istekleri ya da hatalar›, dayak yeme vesilesi olabiliyordu. Daha geçen gün kendinden iki yafl küçük olan bir arkadafl›, uyurken alt›n› ›slatt›¤› için epey bir dayak yemiflti bak›c›dan. Yüzü gözü fliflmifl, her yan› morluklarla doluydu çocu¤un. Zaten korkusundan yatamaz olmufltu...

Bak›c›lar› gitmifl, yerine yeni bir bak›c› gelmiflti. Yuvada de¤iflen tek fley buydu. Onun d›fl›ndaki her fley yine ayn›yd›. Hep korku ve tereddüt içinde yafl›yorlard›. Her an iflitecekleri bir azar› ya da yiyecekleri bir tokad› bekleyerek yafl›yorlard›. Bir yerleri a¤r›sa, hastalansalar bile korkudan söyleyemiyorlard›. Burada yaflanmazd›. Ali durmadan düflünüyordu. Özellikle flu son günler, buradan nas›l kurtulaca¤›n› düflünüp duruyordu. Kaçsa kurtulur muydu? Hem çal›fl›r para kazan›rd›. Annesini de bulurdu. Hem dayak da yemezdi kimseden... Evet, kaç›p kurtulacakt› buradan. Bir akflam herkes iflinde gücündeyken, usulca, hooooop!..

Tam bu günlerde yuvalar›ndaki bu dayak olaylar› herkes taraf›ndan duyulmufltu. Te-

Bir akflam kaçt› Ali yuvadan. Herkes iflinde gücündeyken usulca kap›y› açt› veeee....

fiehrin merkezine do¤ru son sürat kofluyordu. Yollar insanlarla doluydu. ‹ki yan›ndan ak›p gidiyorlard›. Araba motorlar›n›n sesleri, insanlar›n gürültüsü, her fley kulaklar›ndan ak›p gidiyordu. Bir de ya¤mur bafllam›flt›. Ya¤mur damlalar› yüzünü kamç›lamaya bafllam›flt›. Ama ald›rm›yordu, kofltukça kofluyordu o sevinçle. Epey bir kofltuktan sonra yavafllad›, h›zl› ad›mlarla yürümeye bafllad›. Nefes nefese kalm›flt›, solu¤u kesiliyordu. Kalbi h›zl› h›zl› çarp›yordu, çatlayacak gibi olmufltu. Sonra yürümesi yavafllad›, soluk al›fl veriflleri de yavafllam›fl, düzene girmiflti. Yürürken tedirgin bir flekilde etraf›na bak›n›yordu. Sanki pefline düflmüfller gibi bir his vard› içinde. Her an birisi onu yakalay›p yuvaya geri götürecekmifl gibi... Az sonra bu korkusu da geçti. Sevinçliydi, keyiften uçuyordu. Kurtulmufltu, art›k dayak yemeyecekti kimseden. Oh be!... fiehrin kalabal›k caddesinde bir o yana bir bu yana yürüyordu. Dükkanlar›n camekanlar›na bak›yor, insanlar› seyrediyor, arabalar› seyrediyordu. Hava epeyce kararm›flt›. Bir parka girdi. Kimse yoktu parkta. Bir a¤ac›n alt›nda çöp bidonlar› duruyordu. Gitti çöp bidonlar›n›n arkas›na, a¤ac›n alt›na geçti, oturdu. Yorulmufltu, karn› da ac›km›flt›. Yuvadan ç›karken yan›na ald›¤› ekme¤ini ç›kard›, yemeye bafllad›. Yiyor, bir yandan da oturdu¤u yerden etrafa bak›n›yordu... Cadde biraz uzaktayd›. Arabalar›n, insanlar›n sesi geliyordu hafiften. Kalabal›¤›n gürültüsü, uzaktan geliyordu. Bu kalabal›¤›n içinde onun konuflaca¤› kimsesi yoktu. Herkes, her fley ona yabanc›yd›. Bir bafl›na yapayaln›zd›. Yuvadan kurtulmufltu kurtulmas›na, flimdi ne yapaca¤›n› düflünmeye bafllam›flt›. Nereye gidecek, ne edecek, ne yiyip ne

ARALIK 2005 | TAVIR | 13


öykü

kel, lacivert tak›m elbise giymifl- boyac› çocu¤un kula¤›ndan tutmufl küfürler savuruyordu çocu¤a. Di¤er elini de kald›rm›fl çocu¤un bafl›nda sallay›p duruyordu. Çocuk da iki elini yüzüne siper etmifl, parmaklar›n›n arkas›ndan adama bak›yordu. Korkudan titriyordu, gözleri kocaman aç›lm›flt› çocu¤un. Salya sümük, yüzü gözü birbirine girmiflti. Simsiyah boya olmufltu yüzü, gözlerini silerken. Adam kibirli, bir fleyler söyleyip “tamam m›, tamam m› lan?” diye sorup cevap bekliyordu. Çocuk da –belki onuncu, yüzüncü kez- kafas›n› sallay›p kabul ediyordu söyleneni. En son “flaaak” diye bir tokat yedi çocuk ensesine. Adam tokat at›p b›rakt› çocu¤u. Çocuk, gerisin geri yürüdü. Boya sand›¤›n› yavaflça yerden kald›r›p s›rt›na vurdu. Ve arkas›na bakmadan koflmaya bafllad›...

içecekti?... Düflündükçe ç›kmaza giriyor, bunal›yordu. Darald›, nefesi kesilir gibi oldu. Bo¤az› dü¤ümlenmiflti sanki, lokmas›n› yutamad›. T›kand›. Birden h›çk›r›klara bo¤uldu. Ba¤›ra ba¤›ra a¤l›yordu. Tüm vücudu sars›l›yordu, a¤larken. Bir elinde ›s›r›lm›fl bir parça ekmek, di¤er eliyle gözlerini silmeye çabal›yordu. Bo¤az› y›rt›lacak gibi oluyordu a¤larken. Sesi kesildi, h›r›lt›yla a¤l›yordu flimdi. Sonras›nda a¤lamas› kesildi. Yorgundu, çok yorgundu çok. Oturdu¤u yerde uzand›. Yan yat›p yüzünü a¤aca döndü. Dizlerini karn›na do¤ru çekti, tortop oldu... Yuvay› düflündü: fiimdi onu ar›yorlard›r her yerde, kesin! ‹ki ay evvel yuvadan bir çocuk kaçt›¤›nda böyle olmufltu. Polis gelmiflti, yetkililer gelmiflti. Ortal›k birbirine soru soran insanlarla dolmufltu. Sonra bak›c› sinirli sinirli çocuklar› sorguya çekmiflti... Annesini düflünüyordu flimdi: En son iki sene evvel görmüfltü annesini. Buradan gitmifl diye duymufltu sonra... Esen rüzgar ve so¤uk, düflüncelerinden s›y›rd› onu. Ürperdi, dizlerini biraz daha çekti karn›na do¤ru. Bir süre sonra uykuya dal›p gitti... Kula¤›na sesler geliyordu. Bir adam, ba¤›r›p küfürler savuruyordu. Sinirli ve korkutucu bir sesti bu. Ve bir çocuk sesi; a¤l›yordu. Adam ba¤›r›p ça¤›r›yor, çocuk a¤l›yordu. Gözlerini açt›. Ya¤mur durmufl, so¤uk kesilmifl ve tatl› bir günefl kurutmufltu her yeri. Arkas›n› döndü, bakt›. Adam›n biri -fliflman,

14 | TAVIR | ARALIK 2005

Ali, bunlar› izlerken fark›nda olmadan, oturdu¤u yerde tortop olmufl, büzülmüfltü. Gayr-i ihtiyar› elleriyle kafas›n› korumaya alm›flt› o da. Parktaki seyyar sat›c›lar -simitçiler, kaçak, çal›nt› eflya satanlar, penye ceket-kazak sat›c›lar›- zab›tan›n geldi¤ini görünce tezgahlar›n› toplay›p kaçm›fllar, bir tek boyac› yakalanm›flt› zab›taya. fiimdi de uzaktan, a¤aç arkas›ndan, duvar dibinden olan› biteni korkuyla izlemifl öfkeyle dolmufllard›. Zab›ta, çocu¤a bir tokat at›p b›rakt›ktan sonra etrafa bak›nd› biraz. ‹ki zab›ta da arkas›ndan yürüyordu. Etrafa alayc› gözlerle bak›nd›ktan sonra ç›kt›. Onlar ç›k›nca etraftaki seyyar sat›c›lar da –a¤aç arkas›nda, duvar diplerindekiler- yavafl yavafl yerlerinden ç›kt›lar. Eski yerlerine tezgahlar›n› açt›lar. Caddeden yine araba ve insan sesleri geliyordu. Kalabal›kt› her yer. Ali do¤ruldu, kalkt› aya¤a, yürümeye bafllad›. Parkta dolafl›yordu oradan oraya. Tüm seyyar sat›c›lar›n önünde bir süre duruyor, sat›c›n›n yüzüne bak›yor, sonra ayr›l›p baflka bir tezgah›n önüne gidiyordu. Park›n içinde dolafl›p durdu bir süre. Sonra caddeye ç›kt›. Kald›r›mlarda yürüdü, durdu. Vitrinlere bak›yordu. Dükkan sahiplerinin tehditkar bak›fllar› onu uyar›ncaya kadar vitrinlerin önünde duruyordu. Sonra yürümeye devam ediyordu. Arabalara bak›yor, insanlara bak›yor, vitrinlere bak›yor, bak›yordu. Buras› lüks ma¤azalar›n, restoranlar›n, son model arabalar›n, temiz ve

fl›k giyimli güzel kad›nlar›n oldu¤u bir caddeydi. Ali burada bir yabanc› oldu¤unu hissediyordu. Pantolonunun k›ç›ndaki bir yama gibiydi burada. Bir eziklik vard› içinde, tuhaf bir tat. Ac›ms›, kötü bir tat genzindeydi. Etrafa bak›yor, etraftan kaç›yor, gözlerini kaç›r›yordu. S›¤›nacak bir yer ar›yordu, bu kalabal›ktan kurtulacak... Restoranlar›n önünden yutkunarak geçiyor, bakmaya bile çekiniyordu. Hava karar›ncaya kadar dolaflt›. Hava so¤umaya bafllam›flt› yine. Ya¤mur çiselemeye bafllam›flt›. Parka gitti. Seyyar sat›c›lar yavafl yavafl toparlan›yorlard›. Yafll› bir adam tezgah›n›n arkas›nda bir tabureye oturmufl, yemek yiyordu. Domates, peynir, ekmek vard› sofras›nda. ‹fltahla lokmal›yordu sofradakileri. Az ötedeki çocu¤un, kendisini izledi¤ini fark etmiflti. Yan›na ça¤›rd› Ali’yi. Ekme¤in aras›na domates, peynir koyup uzatt› Ali’ye. Ali ald› ve uzaklaflt›. Ali ekme¤ini yiyip bitirdi. Doydu say›l›rd›. Hava iyice kararm›flt› ve ya¤mur da h›z›n› art›r›yordu. Ne yapaca¤›n› düflünmeye bafllad› yine. Oturdu¤u parktan ç›kt› gitti. Caddede yürüyordu yine. Korkuyordu, gidecek hiçbir yerinin olmad›¤› geldi akl›na. ‹çinde sürekli bir s›k›nt›, bir huzursuzluk, bir korku vard›. Korkuyordu her fleyden. Yuvadan kaçmakla iyi mi etmiflti kötü mü? Bilemiyordu. Bir karanl›ktan ç›km›fl baflka bir karanl›¤a girmifl gibiydi. Dalg›n dalg›n yürüyordu. Arabalar›n aras›ndan, yolda yürüdü bir müddet. Caddeyi geçti, yürümeye devam etti. Sonunu bilmedi¤i bir yere yürür gibiydi. Bakt›¤›n› görmüyordu sanki gözleri. Yine a¤lamaya bafllam›flt› fark›nda olmadan... Çok yürüdü bu sefer. Seslerin, arabalar›n olmad›¤› yerlere geldi. Yoksul mahallelerin oldu¤u yerlere geldi. Sokaklar›n aras›nda dolafl›yordu yaln›z bafl›na. Kimse yoktu sokaklarda. Bir soka¤›n bafl›nda durdu. sokak lambas›n›n alt›nda durdu, dire¤e yaslad› s›rt›n›. Ya¤mur epey h›zlanm›flt›. Üflüyordu Ali. Ellerini cebine koydu. Bafl›n› omuzlar›n›n içine gömdü iyice. Yürümeye bafllad› tekrar. Soka¤a girdi. Sokak lambas›n›n ›fl›¤›nda gölge gibi görünüyordu flimdi. fiekli insana benzeyen küçük bir gölge, bir siluet... Soka¤›n a¤z› kapkaranl›k, bir canavar a¤z› gibiydi. Siluet, soka¤›n karanl›k a¤z›nda küçüldükçe küçüldü. Bir süre sonra gözden kayboldu, yitip gitti, yok oldu. Hava buz gibiydi, çok so¤uktu...J


de¤erlendirme

ayd›n ciddiyeti grup yorum

Ayd›n ciddi olmal›. Söyledi¤i sözü, savundu¤u düflünceyi ciddiye almal›.

girmeyi gereksiz görüyoruz. Ancak ortaya ç›kan tav›rlar üzerinden ayd›n ciddiyeti ne demektir, sorgulanmas›n› istiyoruz.

Ayd›n düflüncesi bilimin, akl›n ve mant›¤›n süzgecinden geçerek a盤a ç›kar. Gerçe¤e ulaflmak, do¤ruyu bulup ç›karmak, yanl›fl› mahkum etmek için sorgular, sorgulat›r, muhasebe yapar. Do¤ru düflünceye böyle ulafl›r.

Metin Kahraman’la ilgili bas›n aç›klamas›n›n alt›na imza atan ayd›nlar, bilerek ya da bilmeyerek bir flekilde kiflisel kayg›lar›n, hesaplar›n, ç›karlar›n esas al›nd›¤› h›rs›zl›k ve iftira kampanyas›na ortak olmufllard›.

Düflünmek ciddi bir eylemdir. Bunun fark›nda olan ve gereklerini yerine getirenler ancak ayd›n misyonunu yüklenirler.

Amac›m›z bu gerçe¤in fark›na varmalar› ve içine düfltükleri hatay› telafi etmeleriydi. Sorun sadece bizim u¤rad›¤›m›z haks›zl›¤›n, adaletsizli¤in telafi edilmesi de¤il, bir yan›yla da kendileri aç›s›ndan savunduklar› sol de¤erlerin, düflüncelerin ve kendi sayg›nl›klar›n›n zedelenmesinin önüne geçmekti.

Ve bazen ayd›n olmak, flu veya bu nedenle içine düfltü¤ü yanl›fl düflünceden kopma, yanl›fl› mahkum etme cesaretini gösterebilmek demektir. Ki bu da bir ciddiyet gerektirir. Metin Kahraman olay›nda yaflanan gerçekler ve kendisine ayd›n diyenlerin bu konudaki yaklafl›mlar› üzerine yaz›lar yazd›k, tart›flt›k. Eylül ay›ndan bu yana biz; yaflananlar›n politik yönlerini, mant›¤›n›, ortaya ç›k›fl nedenlerini, bunlar›n ne anlama geldi¤ini tart›flt›k. Yani ortada olan bir ideolojik çarp›kl›¤› ve yozlaflman›n etkilerini ayr›nt›land›rmaya çal›flt›k. Yaflanan bu geliflmeler, ayn› zamanda ileriye bak›ld›¤›nda bir tak›m fleylerin tart›fl›lmas› ve bir sonuç ç›kar›lmas› noktas›nda önemliydi. Bundan dolay› da bu çarp›k mant›¤›n, yanl›fl düflüncenin üzerine gittik. Ve hala ›srarla bunu yapmaktay›z. Bu olayda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup, Metin’in taraf›nda yer alarak aç›klamaya imza koyan ayd›nlarla görüfltük. Kendilerine gerçekleri anlatt›k, bu olayda yaflanan geliflmeleri aktard›k. Kendilerinin gerçekleri ö¤renme, do¤ruya ulaflma noktas›nda hiçbir çabalar›n›n olmamas›na ra¤men biz ›srarc› olduk. Kimileriyle görüflebilmek için randevu almakta bile zorland›k. Kuflkusuz bu, her fleye ra¤men kendilerine verdi¤imiz de¤er ve onlar› ciddiye almam›z›n bir sonucuydu. “Neden bu haks›zl›¤a, adaletsizli¤e ortak oldunuz?“ sorusuna - birkaç istisna hariç- ortayolcu, kaçamak cevaplar ald›k: “Özür dilerim”... “Kusura bakmay›n”... “fiiddete karfl›y›m”... Bu yaz›da tek tek kifliler üzerinden bu görüflmelerin ayr›nt›lar›na

Kendileriyle ›srarla görüflmek istememizin bir nedeni de buydu. Ancak ne yaz›k ki, bu görüflmeler öncesinde randevulaflmakta, biraraya gelmekte dahi sorunlar yaflad›k. Verilen randevular unutulabildi ya da farkl› gerekçelerle ertelendi. Adeta att›klar› imzalar›n sorumlulu¤unu yüklenmekten, orada yaz›l› olanlar› tart›flmaktan çekinenler oldu. Her fleye ra¤men ›srarl› çabalar›m›z sonucu görüfltüklerimizin büyük ço¤unlu¤unda gördük ki, neyin alt›na imza att›klar›n›n fark›nda bile de¤iller. Hatta imza att›¤› metni ilk defa bizim elimizden al›p okuyanlar bile oldu. Bu, inan›l›r gibi de¤il belki ama, gerçek. Yaz›l› bir metnin alt›na imza koyan ayd›n›m›z, o metinde neler yazd›¤›n› bilmiyor. Hiç okumam›fl bile! Elbette bu durumdan flöyle bir sonuç ç›kar›labilir: bu ayd›n›m›z›n düflüncesinin temelinde gerçekler yoktur, bilimsel düflünce yoktur. O adaletli de¤ildir. Bir soruna karfl› yaklafl›m›n› belirlerken kendi ç›karlar›n› temel al›r. Bu ç›karlar, bazen içine girdi¤i ahbap-çavufl iliflkileridir, tayfac›l›kt›r, bazen maddi kayg›lar›d›r vs. K›sacas› kendi menfaatlerini temel al›r, bir sorunda taraf olurken, hangi tarafta yer alaca¤›n› bunlar belirler. Tabi ki utanç duyulacak bir durumdur bu. fiöylesi fleylerle de karfl›laflt›k. Görüflmeler sonucunda sözler ald›k. Mesela Ferhat Tunç’la yap›lan görüflmenin sonucunda, “Biz flu anda bilmedi¤imiz yeni fleyler ö¤rendik, Munzur Ayd›nlar Platfor-

ARALIK 2005 | TAVIR | 15


de¤erlendirme

mu’na da götürece¤iz bunlar›. Yeniden de¤erlendirece¤iz, gerekirse sizden yeni bilgi ve belgeler de isteriz” dediler. Bu de¤erlendirmenin sonucunu bildireceklerini belirtip, “Gerekirse, bir yanl›fll›k varsa bunu aç›k yüreklilikle aç›klar›z” dediler. Verdi¤imiz bilgileri, söyledi¤imiz her sözü belgeleriyle, tan›klar›yla kan›tlayabilece¤imizi söyledik. Neredeyse iki ay geçti. Hiçbir sonuç yok. Ne oldu? Böyle bir de¤erlendirme yap›ld› m›, yap›ld›ysa nas›l yap›ld›, ne gibi sonuçlar ç›kar›ld›, ç›kar›lan sonuçlar varsa bunlar aç›kland› m›? Bu sorular›n hiçbir cevab› yoktur. Üstelik iki ay sonra biz arad›¤›m›zda gördük ki, sanki kendileriyle yap›lan görüflmede hiçbir fley konuflulmam›fl, “Görüflelim, konuflal›m, iletiflim olmal›” temennilerini dile getirenler kendileri de¤ilmifl, bu konuda içine düfltükleri hatay› kabullenmemifller, “yeniden bir de¤erlendirme yapaca¤›z” dememifller. Olmufl, bitmifl, kapanm›fl bir mesele sanki. Peki böyle mi olmal›? Alt›na att›¤›n imzan›n hiç mi sorumlulu¤u olmayacak? Söyledi¤in sözün hiç mi bir ciddiyeti olmayacak? Bu ayd›n yaklafl›m› olamaz. Söylenilen sözler unutulmufl gibi, yokmufl gibi davran›lamaz. Bunun ad› ciddiyetsizliktir. Bir yan› da “kurnazl›k” tabi ki. Di¤er yandan tekil bir örnek de olsa, bafltan içine düflülen hatay› telafi edebilmek için somut ad›mlar atan da oldu. Kardefl Türküler, kendileriyle yap›lan görüflmede, imzan›n gruptan bir-iki kiflinin inisiyatifiyle ve yeterli bilgiye sahip olunmadan at›ld›¤›n› belirtilerek, Bo¤aziçi Gösteri Sanatlar› Toplulu¤u olarak kendi içlerinde yapacaklar› tart›flma sonras›nda bu imzay› gözden geçireceklerini söylediler. Sonras›nda da konuyla ilgili yapt›klar› de¤erlendirmeyle birlikte, att›klar› imzay› geri çektiklerini yaz›l› olarak bildirdiler. Bir tarafta ç›k›fl noktas› hatal› da olsa yürütülen tart›flmaya verilen bir cevap, di¤er tarafta bofllu¤a söylenmifl, a¤›zdan ç›kt›ktan sonra, sahibi taraf›ndan bile ciddiye al›nmayan sözler... Yaflam, ayd›nlar ve sanatç›lar için de bir s›nav gerçekten. Parayla sat›n al›namayan, kiflinin eme¤i, üretimiyle sahip olabildi¤i “ayd›n” kimli¤inin liyakat›, iflte böylesi pratiklerde belli oluyor. Tarihin ve halk›n s›nav›nda, kimin s›n›f› geçece¤i, kimin bol s›f›rl› karneyle çak›l›p kalaca¤› az-çok belli oluyor yaflam›n s›cak prati¤inde. Telafi s›nav›, yaflam›n içinde de var elbette. Tabi o s›nav› gerçekten vermek isteyenler için…Somut iki örnek var önümüzde. Biri olumlu, di¤eri olumsuz. Notu k›tt›r yaflam›n, ince eleyip s›k dokur. Geçer not almak bu yüzden emek ister, üretim ister, al›nteri ister…Her fleyden önce dürüstlük ister, do¤ruluk ister, adalet ister, vicdan ister…Metin bu s›nav› geçememifltir. Metin’i sonuna kadar hakl› görüp, onun yan›nda yer alanlar da… Sonuç olarak biz üstümüze düfleni yapt›¤›m›za inan›yoruz. Bilgi eksikli¤i nedeniyle imza att›¤›n› düflündü¤ümüz ayd›n ve sanatç›-

16 | TAVIR | ARALIK 2005

lara gerçekleri anlatt›k. Belgesiyle, tan›¤›yla, kan›t›yla Metin’in yavuz h›rs›zl›¤›n› anlatt›k, yalanlar›n› gösterdik. Asl›nda belki bizim anlatmam›za bile gerek yoktu. Biraz sorumlu davran›lsayd›, bu olayda “acaba gerçek nedir” kayg›s›yla hareket edilseydi, araflt›rma yap›lsayd›, böyle bir duruma düflülmeyecekti. Hatta bizim söylediklerimizin d›fl›nda, konuyla ilgili Metin’in yapt›¤› aç›klamalara baksalard›, kendi imzalar›n› koyduklar› aç›klamayla nas›l çeliflti¤ini göreceklerdi: Metin, yapt›¤› aç›klamada diyor ki, “Bir y›l önce bize ait eserlerin telif haklar›n›n daha iyi korunmas› ve eserlerimizin etkin bir flekilde projelere pazarlanmas› için bir edisyon flirketi ile anlaflma yapt›k.” Bu kadar net ve aç›k söylüyor. Ayd›nlar›n alt›na imza att›klar› aç›klamada ise; “Kamuoyuna da yans›d›¤› gibi Metin Kahraman, Grup Yorum’da çal›flt›¤› y›llarda yapt›¤› bestelerinin albüm kapaklar›nda kendi ismiyle, yani eser sahibi olarak belirtilmesini istemifl ve herhangi bir maddi karfl›l›k beklemedi¤ini beyan etmifltir.” deniliyor. ‹flte içine düfltükleri ya da düflürüldükleri durum. Ciddiyet ortadan kalkt›¤›nda ortaya ç›kan tablo böylesi traji-komik oluyor. Hala bu aç›klaman›n alt›nda imzas› olan ayd›nlar, lütfen biraz ciddiyet. J ‹lgili Kifli, Grup ve Kurumlara; Bilindi¤i gibi, geçti¤imiz günlerde Munzur Ayd›nlar Platformu öncülü¤ünde 165 kifli, grup, kurum ve kuruluflun kat›l›m›yla, bas›na ve kamuoyuna dönük haz›rlanan ve Metin Kahraman’a yap›lan sald›r›y› k›nayan bir bildiri yay›nland›. Bildirinin imzac›lar› aras›nda “Kardefl Türküler” de yer almaktayd›. Bo¤aziçi Gösteri Sanatlar› Toplulu¤u’nun (BGST’nin) bir projesi olan; ancak müzik piyasas›nda bir grupmufl gibi alg›lanan “Kardefl Türküler” ad›na imza atma karar›, projede çal›flan birkaç BGST üyesinin inisiyatifiyle gerçekleflmifltir. Asl›nda bu imza BGST’yi de¤il, imza veren kiflileri ba¤lamaktad›r. Dolay›s›yla, BGST’nin kurumsal görüflünü ifade etmeyen fakat di¤er taraftan BGST’yi kurumsal olarak ba¤layan “Kardefl Türküler” imzas›n› geri çekti¤imizi bildiririz. Bize göre, yaflanan sald›r›n›n temelinde yatan ve Grup Yorum ile Metin Kahraman aras›nda ihtilafa sebep olan ‘telif haklar›’ tart›flmas›, muhalif grup ve yap›lar aras›nda belirli bir dayan›flma hukuku çerçevesinde çözümlenmelidir. Alternatif bir hukukun yoklu¤unda sistem içi çözüm aray›fllar› ve meflru savunma amac›n› aflan eylemler gündeme gelebilmektedir. Oysa, alternatif ve muhalif yap›lar›n kendi aralar›ndaki ihtilaflar üzerine adil sonuçlar üretebilmek için devletçi ve sistem-içi olmayan hukuk ve dayan›flma mekanizmalar›n›n oluflturulmas› gerekti¤ini düflünüyoruz. Bo¤aziçi Gösteri Sanatlar› Toplulu¤u (BGST)


izlenim

kültürel sembollerimiz yok oluyor...

bak›rc›l›k ve kalayc›l›k tav›r

do¤an›n da, kulland›¤› eflyalar›n da geliflti¤i, bilinen bir gerçek. ‹flte bak›rc›l›k da bu gerçe¤i ispatlayan bir meslek. Bak›rc›l›k; bak›rdan çeflitli alet, avadanl›k, silah ve sanat ürünlerinin yap›lmas›. Yaklafl›k 7000 y›ll›k bir mesle¤in k›sac›k tan›m›. Bu k›sa tan›m›n içinde ne kadar bak›r›n, kaç tane kullanmaktan eskimifl aletin, kaç ustan›n, kaç ç›ra¤›n, meydana getirilen hayat bulan kaç ürünün oldu¤unu düflünmek ise bu k›sac›k tan›m› iflin içinden ç›k›lmaz hale getiren bir mesele... Evet, günlük hayat dedik. Kazanlar, tencereler (kuflhanalar), tavalar, siniler, tepsiler, le¤enler, ibrikler, sürahiler (süleyheler), gü¤üm ve cezveler gibi mutfak ürünlerinin yan› s›ra ok ve m›zrak uçlar› gibi savafl aletleri...

‹nsanl›¤›n gelifliminde, önemli toplumsal olaylar vard›r. Öyle ki, bir ça¤› kapat›p yeni bir ça¤› bafllatan, toplumlar›n geliflmesinde bir mihenk tafl› olan, dönüm noktas› niteli¤ini tafl›yan olaylar... Büyük yang›nlar› ortaya ç›karan küçük k›v›lc›mlar gibi, yavafl yavafl etkisini gösteren ve yay›lan olaylar... Günlük yaflam ise bu olaylar›n etkisi ile çeflitlenir, renklenir, geliflir ve hareketlenir. Bak›r da, insano¤lunun günlük yaflam›n› etkilemifl bir metal. ‹flte bu metal, tarihte ilk bulundu¤u süreçte ne kadar önemli görevler üstlenmiflse, daha befl-on y›l öncesine kadar da günlük yaflamdaki ihtiyaçlar› karfl›lama noktas›nda bir o kadar yükü omuzlam›fl. Bunun nedenini de bak›r›n di¤er metallere nazaran daha kolay ifllenmesi oldu¤u fleklinde aç›klamaya çal›fl›rsak hiç de yanl›fl bir fley yapm›fl olmay›z.

Y›llar ilerledikçe hem dövme usulleri hem de dövme aletleri geliflmifl. Zamanla flekil verme ve iflleme tekniklerinde ilerleme kaydedilmesiyle birlikte madencilik vazgeçilmez bir meslek halini al›rken bu ince tekniklerle birlikte bak›r eflyalar mutfaklarda yerini y›llarca korumufl. Ancak 1960’l› y›llara gelinip ülkenin sosyal ve ekonomik yap›s›n›n de¤iflmesiyle bak›rc›l›k da bu geliflmelerden nasibini alm›fl ve gerilemifl. Alüminyum, plastik ve çelik vb. gibi maddelerden yap›lan fabrikasyon ürünlerin ve ucuz maddelerin ortaya ç›kmas›yla birlikte bak›ra olan ilgi azalm›fl, Fakat insanlar›n her fleye ra¤men az da olsa geleneksel kültürlerini korumaya çal›flmas›yla bak›rc›l›¤›n yok olmas› engellenmis.

Bak›r... Do¤uflu M.Ö. 7000 y›llar›na dayanan bu madenin Türkiye’deki geçmifli de bir o kadar eski y›llara uzan›yor. Yap›lan kaz›larda ortaya ç›kan bir di¤er gerçek de bak›r› do¤uran›n ve ba¤r›nda yetifltirenin Anadolu topraklar› oldu¤u gerçe¤i...

50 y›l önce mutfaklar›m›z›n vazgeçilmez aletleri, raflar›m›zdan hiç düflürmedi¤imiz bak›r tabaklar›m›z flimdi salonlar›m›zda sadece dekoratif süs eflyalar› olarak yer tutmaya çal›fl›yor. Y›llar boyunca sofralar›m›zdan eksik olmayan bak›r sahanlar, maflrapalar, köylerde çeflmelerden su tafl›d›¤›m›z kovalar, bakraçlar flimdi günümüze birer tarihi sanat eseri olarak kal›yor. Onlar art›k kimilerimizin eskiyi yadetmek için evlerimizin bir köflesine koydu¤u, geleneklerimizin simgesi olarak oluflturdu¤umuz flark köflelerinin vazgeçilmez süsü olmufl durumda. Hepsi de ustalar›n, y›llar›n deneyimiyle kazand›klar› hünerleriyle birer sanat eserine çevirdikleri bak›rlar.

Elbette topraktan ç›kan bu ham bak›ra bir çeki düzen verilmesi, onun insan eme¤i ile yo¤rularak günlük hayatta kullan›lan aletler haline getirilmesi de yine Anadolu topraklar›n›n ba¤r›nda gerçeklefliyor. M.Ö. 5000’li y›llar... ‹nsan›n geliflmesiyle birlikte çevresinin de,

‹stanbul ise bunun en büyük örneklerini gördü¤ümüz bir kent. Bak›rc›l›¤›n ustalar›n› yetifltiren Marafl, Antep gibi illerde oldu¤u gibi ‹stanbul’da da bak›rc›l›¤›n devam› için verilen tüm çabalar yeterli olmam›fl. Bayaz›t’›n küçük bir köflesinde s›k›fl›p kalm›fl olan

ARALIK 2005 | TAVIR | 17


izlenim

bak›rc›larda bir usta bak›n ne diyor: - Evet bak burda kald›k biz. Gördü¤ün flu üç befl dükkan. Buras› bir ada. Bak›rc›lar adas›. Art›k kimse bu ifli yapm›yor. Bizimle birlikte bu meslek ölüp gidecek. Daha önce defalarca geldiler. Japonlar bile geldi buraya bu mesle¤i incelemek için ama yok iflte burada. Ç›rak m›rak yok. Bak ben 55 yafl›nday›m. Ç›rak da benim, usta da benim. Bak arkadafl da benim gibi. - Kaç y›ld›r yap›yorsunuz bu ifli? - Yedi yafl›ndan beri bu ifli yap›yorum. Ben ‹stanbul do¤umluyum, kütü¤üm Marafl. - Baba mesle¤i mi? - Evet evet babamdan geldi. Herkes gibi. - Siz de çocuklar›n›za ö¤retiyor musunuz? - Ö¤renmiyorlar ki. Yani bu iflin sonucunda kanser var. Ha bende olmuyor onda oluyor. Di¤erinde oluyor. fiu anda beni sorarsan bir fleyim yok. Ama di¤erinin de garantisi yok. Ama benim nas›l olsa yafl elli befl.

bak›yorsunuz al›yorsunuz. Bir yerden bak›yorsun, ona sen de ekliyorsun. Yani bir elman›n yar›s› varsa, di¤er yar›s› zaten gelir.

Toplam befl kifli çal›fl›yorlar burada. Befli de usta. Onlara sorarsan›z bu meslek hiç ölmez. Ölmez ama...

- Siz ç›rakl›ktan m› geliyosunuz? - Evet ç›rakl›ktan. - Bize biraz iflini anlatabilir misin? Neler yap›yorsun? Bak›r sana nas›l geliyor ve sende hangi evrelerden geçiyor? - Bana düz olarak geliyor. Modelini, desenini çiziyorum ve yap›yorum iflte. - Bu iflin de fabrikasyonu var m›? - Yani flöyle var. Ben bu deseni daha derin yaparsam bundan kal›p ç›kar›l›r. Daha da olmaz. Tabi bununla bir olmaz. - Hangi aletleri kullan›yorsun bize tan›t›r m›s›n? - Benim iki aletim var. Çekiç ve kalem. Bu kadar. - Ailede yapan var m›? - Abim var Gaziantep’te. Genellikle oradalar zaten. - Peki sen ne düflünüyorsun. Sizlerden sonra da bu meslek devam edecek mi? Yapan olur mu sence? - Benden sonrakiler devam edemez. Çünkü ifl maddiyata döndü¤ü için yetifltiremiyoruz. Yani flöyle, ç›rak yetifltiremiyoruz. - Neden, mesle¤inin devam etmesini istemiyor musun? - Ben istiyorum ama onlar istemiyorlar. Önce para soruyor bana. “Ne kadar vereceksin?” diyor bana. Ben daha bir fley yapmadan nas›l para vereyim sana. fiimdi sen bunun çizimini bile yapamad›ktan sonra ben sana nas›l para vereyim. Önce ö¤renmek laz›m. Yapmak laz›m. - Kaç yafl›ndas›n? - Benim yafl›m 35. - O zaman iflte ç›rak yoksa bundan sonra da meslek devam etmeyecek de¤il mi?

- Daha ne kadar sürecek bu meslek sizce? - Ben söylim mi? Ha bak bak›rc›l›k ölmez. Ama flimdi on tane usta varsa bu bire iner art›k. Art›k eskisi gibi günlük hayatta kullan›lan aletler olmad›¤› için sat›fl› da oldukça azalm›fl bak›r›n. Bak›rdan ekme¤ini kazananlarsa art›k turist yolu gözler olmufllar. - Günlük hayatta kullanan yok san›yoruz hiç. Herkes bunlar› dekoratif amaçla al›yor de¤il mi? Kimse evinde kullanm›yor. - Yok yok nerde. Kullan›m amaçl› yok. Al›c› çok az flimdi. Nas›l diyim benim babam eskiden flalvar giyerdi. Cebine dolar› mark› s›¤d›ramazd›. fiimdi biz onun onda birini bile bulam›yoruz. Eskiden iflçilere “çal›fl›n para var” derdik. fiimdi korkuyorum. Pazartesiden cumartesiyi düflünmeye bafll›yorum. T›kama yapt› m› iflçilere diyorum “t›kan›yoruz haberiniz olsun, gemi bat›yor”. - Kimler al›yor genellikle? - Alan çok az. Turistler al›rsa iflte... ‹flte müdürler, sekreterleri, eflleri… anlad›n m›? Eski Osmanl›’n›n bütün bak›rlar›n› yapabiliyoruz. Eskisi yok zaten. Soran oldu¤unda da eskisi yok diyoruz. Bu yeni ama eski hale sokar›z. Ama bu dükkanda yüzde seksen eski, yüzde 20 yeni… Dükkan 1950 do¤umlu… Babadan kalma... Antep, Marafl, Mardin, Diyarbak›r, Siirt, Malatya, Elaz›¤, Erzurum, Trabzon, Giresun, Ordu, Sivas, Tokat, Kayseri, Çank›r›, Çorum, Amasya, Kastamonu, Konya, Bursa... ve daha birkaç il daha... Bak›rc›l›k sanat›n›n atölyelerinin bulundu¤u yerler. fiimdi ise sadece birkaç imalathaneden ileri gitmiyor. Saysan›z bir elin parmaklar›n› geçmez. - Bak›r nereden geliyor? - Memleketten getirtiyoruz. Gaziantep, Marafl, Samsun… - Bu modelleri desenleri siz mi ç›kar›yorsunuz? - Ha bak sen hangi iflle u¤rafl›yorsun? - Dergiyi ç›kar›yoruz iflte. - Bak ben senin bu dergiyi ç›karamam, sen de bunu yapamazs›n. Biz meslek s›rr›n› vermeyiz yani. Bizde bunlar›n katologlar› var iflte. Ordan

18 | TAVIR | ARALIK 2005

Yafllar› 40 ve üzerinde olmas›na ra¤men genç kuflak bak›rc› ustalar› diyebilece¤imiz bu kifliler de zaten eski bak›rc› ustalar›n›n çocuklar› veya torunlar›. Onlar; Kör Müslüm, Ebu Davudlar, Kazanc› Müsbeh, Kazanc› Ömer, ‹brahim Kalayc›, Ahmet Bak›rc›, Nuri Örs, Abdullah Bak›r, fierif Dö¤ücüler’in... ve daha nice ustalar›n bize kalan miraslar›. ‹simlerine bakt›¤›m›zda bile görürüz onlar›n bak›rc›l›¤a ne denli gönül verdiklerini. Hepsi bak›rc›l›k sanat› ile ilgili soyadlar›n› alm›fllar. Genellikle ç›rakl›ktan yetiflen bu ustalar flimdi yanlar›na mesle¤i anlatacak ç›raklar bulam›yor. ‹flin zorluklar›n›n yan› s›ra art›k bu mesle¤in çok para kazand›rmamas› da bunun sebeplerinden birisi. Yine Beyaz›t’ta küçücük atölyesinde, bir çekiç ve bir kalemden baflka bir aleti olmayan bak›r iflleme ustas› bunun s›k›nt›lar›n› anlat›yor bizlere. ‹stenen desenin ayn›s›n› bak›ra ifllemeye çal›flmak büyük dikkat gerektiriyor elbette ki...

Kaybolmaya yüz tutmufl bu mesle¤in yaflat›lmaya çal›fl›ld›¤› bu küçük adada bak›r sat›c›s› Hac› Burhan ustayla da görüfltük. O da di¤erleri gibi, bir dokun bin ah iflit... - ‹ster flimdi çek foto¤raf›n› ister sonra çek ama ikisi birden olmaz ha. - fiimdi amca buras› sat›fl yeri de¤il mi? Siz bak›r imalat› ya da ifllemesini yapm›yorsunuz san›r›z. - Yok biz al›p satar›z. Yapm›yoruz öyle… - Bunlar›n hepsi eski galiba de¤il mi? Yeni yap›lm›fl yok mu sizde? - Eski de var yeni de. Sen göster. Sen hangisini gösterirsen bu eski derim, bu yeni derim ben. Yani senin tarifine göre. Yani flimdi flunlar›n


izlenim

hepsi eski. Semaverlerin hepsi eski. - fiunlar eski galiba de¤il mi? - Yooook. O eski. Bronzdur o. Bak buna bakt›¤›n zaman belli olur yan›. Bronzdur bu ay›rd›m hemen yan›. - Amca kimler sat›n al›yor bunlar›? Senin al›c›lar›n kimler? - Bunlar› turistler al›yor be k›z›m, Avrupal›lar al›r. Türkler al›r, ama flark köflesi olarak… Bunlar› almayan yok ama zaman›na göre flunlar da art›k batar oldu yan›. Alan yok, bunlar oturuyor akflama kadar. Evet, evet süs eflyas› olarak al›r bunlar›. fiimdi adam önce maafl›n› al›r, sonra gider pirincini al›r, etini al›r, afl›n› al›r ama paras› çok olursa han›m›n› da koltu¤una al›r, “Han›m gel, flunlar› flark köflesi olaraktan alal›m.” der. fiimdi adam da bulam›yor o paray› biz de bulam›yoruz. Hac› Burhan Usta yaklafl›k 40 senedir bu ifli yap›yormufl. Bunun 30 senesi de bak›rdan geçilmeyen aya¤›n› atacak yer bulamad›¤›n bu yerde doldurmufl. Duvarlar› boydan boya eskisinden yenisine bak›rlarla dolu olan bir dükkan. Tozlu raflar›n›, sat›lmayan tozlu bak›rlar›n doldurdu¤u bir dükkan... - Bak flimdi burada bu kadar mal var. Cepte befl kurufl yok. Aha, aha befl milyon para var. Alt› milyon dersen yok ha. Yok iflte al›c› yok, ra¤bet yok. Satam›yok. Demifller ki eskiye ra¤bet olsa bit pazar›››… ‹flte öyle... - Ama öyle demeyin Hac› Amca, bunlar antika. Ayr›ca bunlar kültürümüz bizim. Hepsi birer sanat eseri. - Evet, evet… Bak flimdi bu en adi bir mald›, biz bunu hurda vaziyette alm›fl›k. Bunu 16 milyona alm›fl›k. 35 milyon tamirine vermiflik, 15 milyon da cilas›… 35,15 daha 50. Ne etti 66. Ya iflte 66. Bunun muslu¤u yoktu, a¤ac› yoktu alacaz. E flimdi bize 70 milyona mal oldu. E götirim ben bunu sana deyim ki, ben bunu 66 milyona bile satam›yorum. Alan olmay›nca ben bunu hurdaya bas›cam, kilosunu 200 ka¤›ttan satacaz. Baflkas› yok. Yan› biz dükkan› b›rakmak istiyik, biz b›rakik, dükkan bizi b›rakmiyi… Neriye vericik bu kadar mal›. Aylardan beri oturuyo… Her ne kadar sitemli olsa da Hac› Usta, bu iflte ekmek olmad›¤›n› söylese de mesle¤ine olan gönül ba¤›n› kesip atamam›fl. Bir bak›r afl›¤›. Dükkan›nda yok yok... Kopan çaydanl›k kapaklar›n›n tutaklar›n› bile atmaya k›yamam›fl. O bile sat›labilir mallar aras›nda yerini alm›fl.

misal bir tanesini alsan 30 milyon derik, alan olmad›¤› zaman haydi kiloya. Kilosu kaça, 3 milyon. Eh iflte 3-4 kilo falan. - Peki amca ‹stanbul’da bunun ifllemesini yapan var m›? - Var da pek az yan›. Gene Antepliler çal›fl›r. Biz sormadan etraf›m›zdaki bak›r eflyalar› anlatmaya bafllad› bizlere. Sanki gelen misafirleriyle bak›rlar›n› tan›flt›r›r gibi. En derinlerde olan bak›rlar› bile hiç üflenmeden u¤rafl›p ç›kard› tan›flt›rmak için. - fiimdi bu ham bak›rd›r. Ham bak›r› al›r, yan› döverekten istedi¤i ebata getirir. fiimdi bak bu eskidir. Kayseri yöresinindir. Buna inek tas› derler. Süt tas›, inek tas›. fiimdi bu dövmedir. Bunu t›n t›n t›n döverek yaparlar bunu bu vaziyete getirirler. Sonra bunu tekrar kalay yapar. Bu bir ustan›n iflidir. Yan› her usta çal›flmaz. El iflidir. fiu ne kadar da olsa, ne kadar da olsa bir tane adam akflama kadar bir tane ya ç›kar›r ya ç›karmaz. Bunlardan akflama kadar 300 tane yapar. Bu makineleflmifl. Bunlar›n kapaklar› da vard› bak buralardayd›. Makineleflmifl bu. Makine ifli… Yaln›z bu ayr› bir makineleflme. ‹fllemesi ve makine de¤il art›k makineleflmifl. On yafl›nda, on befl yafl›nda çocuklar art›k buna gözü kapal› istedi¤i deseni yaparlard›. Benim çocuklar›m da yapar bunu. Bak bunlar› benim çocuklar›m iflledi. Bunlar on befl sene evvel yap›lm›fl mallar. On befl seneden beri sat›lmam›fl. - Sen de yap›yor muydun? - Ben yapmam. Ben ustay›m. Ben çizerim, “yap›n flunu” derim onlar yaparlar. Bak mesela bunlar semaver. Büyük semaver. Satacak olursan 700-800 ka¤›t. fiimdi biz 300 ka¤›da satac›k ama al›c› yok. - Peki amca sen nas›l anl›yorsun hangi yöreye ait olduklar›n›? Bir iflleme flekli mi var her yörenin? - Tabi her yörenin flimdi ona göre. fiimdi sen sorars›n bize mesela “bu nerenin mal›?” diye biz sene sölerik nerenin oldu¤unu. Bak bunlar Gaziantep bakraçlar›… Bu mesela hamsi tavas›d›r. Bunu sonradan biz yumurta tavas› yapm›fl›k. Yumurta, biz buna ökçe derik Antep’te. Ökçe’yi bilin mi? Antep’te içça derler, burda ökçe derler. Bunun üzerine yumurta k›rars›n üzerine zerzavat koyars›n. ‹çine sar›msak, so¤an, maydonoz… Kar›flt›r›rs›n onlar›. Böyle kafl›klar al›rs›n buraya korsun. Bu kendinden k›zar›r. Mesela Kürt ifli de olsa, Arap ifli de olsa bu dünyaca tan›nm›fl Mardin yöresinin tavas›d›r. fiekli, flemal› onu gösterir. Desenleri neyin... Sanatç› bu adamlar, sanatç›… Bak bunlar eski.

- Nereye b›rakim? Ben ölümü bilirim ölüm de beni bilir art›k. Bak›rc›l›k flimdi, benim di¤erleri nas›l çocuklar›msa bunlar da benim çocuklar›m. Bunlar› görmezsem duramam. Pazar günü bile gelirim buraya, aradan okflar›m bunlar›, severim. Eeee iflte... E tabi zevk meselesi. E flimdi amma bu yenmiyikine yiyim diyesin. Bekliyim bunun bafl›nda bekliyim. - Memleket neresi amca? - Gaziantep. - Peki senin çoluk çocuk var m› bu ifli devam ettirecek? - Valla çoluk çocuk çok. Hepsinin ayr› iflleri var. Befl tane ayr› o¤lan var. Yan› bunu yapmazlar zaten. Art›k küflenmifl, çal›flamaz olmufluk. Yan› bu meslek art›k gittikçe ölmeye yüz tutmufl. Periflan yan› adamlar. - Antep’te mi? - Tabi tabi. Antep’te olsun burda olsun… ‹fl yapan adamlar›n hepsi yan›, yok. Valla flimdi on sene, onbefl sene eskiden yani, bi dururdu ama tekrar yeflerirdi. E flimdi büsbütün durdu. Mesela flunu alsan

ARALIK 2005 | TAVIR | 19


izlenim

Bunlar 50-60 senelik bakraçlard›r. Hac› Amca çok vefal› bir usta. Kendi evinde hala bak›r tabaklar kullan›yor. Eflinin yapt›¤› ö¤le yeme¤ini de bak›r sahanda getirmifl dükkan›na. Bak›r kapta piflen yeme¤in tad›n›n hiçbir yerde bulunamayaca¤›n› söylüyor. A¤z›n›n tad›n› bilenler de bak›r tencere veya tavalarda yapmal› yeme¤ini, diyor ifltahl› ifltahl›. - Buradaki en eski bak›r mal hangi döneme ait acaba, bize gösterebilir misin? -Valahi siz kaç istiiniz say›n bakim ordan? ‹flte en eskisi benim. Benden eskisi yok yan›? Bak flu bir ekmekliktir. O bir millet gelmifl geçmifl, o ordan kalma. Art›k 300 sene mi 500 sene mi yan› görenler öyle diyolar. Ama kendini gösteri yan›. Eski oldu¤u belli. fiimdi imalat›n› yapan var ama iflte sanatç› çok az. Onlar da eski benim gibi. fiimdi burada en oricinal bizlerik yan›. Bak›r dünyas›... fiekil veren imalatç›lar, binbir türlü desenlerle bak›rlar› süsleyen onlar› ayr› birer sanat eseri haline getiren ifllemeciler ve bak›r›n en sa¤l›kl› flekilde ve en uzun ömürlü kullan›lmas›n› sa¤layan kalayc›lar... Bak›rc›l›¤›n hayat bulmas›yla birlikte do¤an ve ayr› bir ustal›k gerektiren di¤er bir meslek kalayc›l›k. Ayr› bir kültürel sembol hale gelen kalayc›l›k da ustal›k kadar sab›r ve dayan›kl›l›k gerektiren bir meslek. Hac› Amca’n›n dedi¤i gibi hala bak›r kaplarda yemek yemenin ve piflirmenin tad›n› bilenler varsa kalayc›l›k mesle¤i ölmeyecek. Kalayc› ustas›, flekline bakt›¤›m›zda dükkan, atölye demek için bin flahide ihtiyaç duyaca¤›m›z bir yerde, bir oyukta diyelim bak›rlara kalay yap›yor. Kardefli ve o¤luyla birlikte. ‹stanbul Üniversitesi’nin alt taraflar›na düflen atölyesinin önüne geldi¤imizde, k›zg›n oca¤›n bafl›nda bulduk onlar›. Ellerinde art›k simsiyah olmufl eldivenleri, yüzlerindeki terleri, ellerinde kalaylanmaya haz›rbak›r kaplar ve arkalar›nda ise kalaylanm›fl p›r›l p›r›l olmufl kap kacakla karfl›lad›lar bizleri. Usta’ya iflini soruyoruz. Bize kalay›n hikayesini, iflinin inceliklerini anlatmas›n› istiyoruz. Zor bir ifl istedi¤imizin fark›nday›z. ‹stedi¤imiz bize 60 senenin hikayesini anlatmas›... Hem de birkaç saat içinde. - Amca neler yap›yorsun, bize anlat›r m›s›n biraz? - fiimdi k›z›m ben bak›r ifli mi anlatim sana? - Yok hay›r sen kendi iflini, kalayc›l›¤› anlat. - E flimdi müflteri geldi¤inde önce kalaylar› ›slat›yorsun. Ondan sonra tuz ruhuyla temizliyorsun. Ondan sonra kumla… Tokmakla düzeltiyorsun biraz e¤ri bi fley varsa. Tekrar temizliyorsun. Sonra itiyorsun kalaya bafll›yorsun. Ama tabi bunu ö¤renmek için çok çal›flmak laz›m muhakkak. Pek tarifle olacak gibi de¤il yani zor.

20 | TAVIR | ARALIK 2005

- Peki bak›r kalaylanmazsa olmaz m›? Kullan›lmaz m›? - Vallahi kalaylayan da var kalaylamayan da. Ama mutfakta kullanacaksan kalaylamak flart. - Size gelenler kullan›lanlar m› yoksa süs eflyalar› m› genellikle? - Bize genellikle kullan›lanlar geliyor. Onlar›n kalaylanmas› laz›m çünkü. Kalaylama ifli en az bak›r ifllemecili¤i kadar incelik ve özen gerektiriyor. Bak›r kaplar önce tuz ruhuyla ard›ndan da kumla temizleniyor. Sudan geçirilen ve kumlar›ndan ar›nd›r›lan bak›rlar kalaylanmaya haz›r art›k... Kalayc› tezgah› da etraf›nda k›zg›n bak›r› tutmaya yarayan maflalar›n, pamu¤un, kömür tozuyla kar›flm›fl kalaylar›n bulundu¤u, isten simsiyah olmufl bir tezgaht›r her daim. Kömür oca¤› özenle yap›lm›flt›r, demirden döküm. Tezgah›n üzerine aç›lan derince bir çukurda odun kömürleri yan›yordur. Temizlenmifl olan bak›rlar›n üzerine niflad›r serpiliyor. Beyaz toz fleklinde olan niflad›r, k›zg›n bak›r›n üzerine at›ld›¤›nda genzi yakan bir duman ve koku yay›l›yor ortal›¤a. Ustan›n söyledi¤ine göre niflad›r, bak›r›n kalay› tutmas›n› sa¤layan bir toz. Yeme¤e tuz serper gibi serpiyor usta niflad›r›. Odun kömürü ateflinde ›s›tt›¤› kab›, kalay ve kömür kar›fl›m› pamukla bak›r›n üzerine sürünce yeni yap›lm›fl gibi duran kaplar birbirine de¤meyecek flekilde dizilir. Kaplar kullan›lmaya haz›r. - Buras› küçük de¤il mi peki çal›flma için? - E bize öyle genifl bi yer vermezler zaten. Bizim iflimiz dumanl› sisli oldu¤u için ancak buras› bizi temizler baflka yok. - Belediyeye mi ait buras›? - Yok buras› flah›s mal›. Biz buraya vergi veriyoruz. Elektrik falan hepsi var. - Peki siz kömürden zarar görmüyor musunuz? - E benim yafl›m 62 oldu. Bundan sonra ne olacak. fiu ana kadar bir problem yok. Bi fley olsayd› bir yerden sinyal verirdi. Bu ifl öyle kolay bir ifl de¤il. Asit, kezzap ve yo¤un kömürler aras›nda yap›lan bir meslek. Tüm bu zorluklar›yla bak›ld›¤›nda, kalayc›l›k hiç de cazip gelmiyor gençlere. Geliflen teknolojiyle birlikte fabrikasyon üretimlerin artmas› bak›rc›l›¤› hayat›m›z›n çok çok d›fl›na itiyor ne yaz›k ki. Bir zamanlar›n en gözde, en ihtiyaç duyulan mesleklerinden bak›rc›l›k ve kalayc›l›k günümüzde eski de¤erini yitirmifl durumda. Y›llar öncesinde mutfaklar›m›z›n, evimizin vazgeçilmez gereçleri flimdi turistlere ve evlerinde süs eflyas› olarak kullananlara hizmet ederek yaflamaya çal›fl›yor. Büyük çabalarla ve y›llar›n kazand›rd›¤› ustal›kla yap›lan bak›rlar art›k turistlerin ve ilgilenenlerin evlerini süslemeye yarayan, dekoratif birer süs eflyas› durumunda. Kalayc› dükkanlar› da içindeki çal›flanlarla birlikte; gezilecek, görülecek birer tarihi eser sanki. Tarihi bir yap›ym›fl gibi, ça¤lar öncesinden kalm›fl bir sanat eseriymifl gibi inceledi¤imiz tarihi eserler...J


araflt›rma

sanat ak›mlar› ve sosyalist sanat-›› mesut caner

Romantizm Bir sanat ak›m›, di¤er sanat ak›m›n› sürekli tetikleyegelmifltir. Bir ak›m di¤erinin içinde do¤mufl ve bugüne kadar da böyle sürmüfltür. Romantizm de bir anlamda klasizmden etkilenmifl ve onun yerini alm›fl durumdad›r. 1830-1840 y›llar› aras›nda Avrupa’da do¤mufl as›l olarak. Avrupa’da do¤mas›n›n nedenleri var elbette. Romantizmin do¤uflu iki kayna¤a dayan›r. 1789’da Fransa’da gerçekleflen burjuva devrimi, bunun sonucunda geliflen halk kurtulufl hareketleri ve halk›n feodalizme karfl› verdi¤i mücadele... ‹kinci bir neden ise, 18. yüzy›l devriminin sonuçlar›n›n genifl sosyal çevrelerde yaratt›¤› bafl› boflluk duygusu. Romantizmin kendi içinde de iki farkl› e¤ilim oluflmufltur. Daha önce belirti¤imiz gibi her ak›m›n içinde iki farkl› düflünce de ortaya ç›kabiliyor. Muhalif olmalar› noktas›nda birlefliyor olsalar da kimisi bafltan sona her fleyi reddeder, di¤eri de olumlu ve olumsuzu çözer, kendine göre bir muhalif yan›n› sergiler. Romantizmde de bu geçerli olmufltur. Birincisi halkç› hareketlerden korkuyu ifade eden burjuva sisteminin zaferine karfl› bir tepki, geçmifle yani feodalizme özlem, kapitalizmi tek yanl› elefltirip o günün koflullar›n› göz ard› edip feodalizme karfl› verdi¤i mücadeleyi, ilericilik yönünü reddedip, sosyal tarihsel çeliflkilere bir çözüm getirmek yerine, tam tersi sahte idealler yaratm›fl ve feodal zihniyetle uzlafl›c› bir çizgi izlemifltir. Di¤er anlay›fl ise, temelde geriye özlem olmakla beraber, ütopik bir anlay›flla da olsa burjuvaziye karfl› tav›r alan ve as›l olarak da romantizmin oluflumuna yol açan muhaliflik yan›n› savunan anlay›flt›r.

Kapitalist burjuva düzenine, ifl hayat› ve kazanc›n baya¤›l›¤›na bir karfl› ç›k›flt›r Romantizm. Ak›m her ülkede ayn› biçimde geliflmemifltir. Her ülkenin kendi içerisinde baz› farkl›l›klar› vard›r. Bu farkl›l›klar ise o ülkenin koflullar› ve kültürüyle ilgilidir. Ama belirli özellikler ise de¤iflmemifltir: Sanatç›n›n kendini özdefl görmedi¤i bir dünyadaki iç tedirginli¤i, halkla, halk türküleri ve efsaneleriyle ilgilenme (“halk” onlar›n kafas›nda neredeyse gizemsel mit niteli¤i tafl›yan bir kavramd›r), yeni bir toplumsal birlik özlemine karfl› olan güvensizlik ve ayr› kalm›fll›k duygusu, bireyin kay›ts›z flarts›z eflsizli¤i... Bütün ba¤lar› bir yana iten, kendini burjuva düzeninin düflman› sayarken, di¤er yandan da (bilinçli olmadan) burjuvazinin “pazar› için üretim” ilkesini tan›yan “özgür” yazar ilk olarak romantizmle birlikte ortaya ç›kt›. Romantikler toplumsal süreçleri bir bütün olarak görmeyi baflaram›yorlar. Gerçek dünyan›n gerisinde, masal ülkelere ulaflmak, gerçe¤i gizemleyip gizemli yollarla kavramak için gerçekle hiçbir ba¤› olmayan düflünceye yöneldiler. Romantik sanat›n mant›¤›n› aç›klayan bir al›nt›yla bu ak›m› sonland›ral›m istiyoruz. Novalis flöyle diyor: “‹çinde birbirine ba¤l› düflünceler yerine, düfllerdeki gibi ça¤r›fl›mlar olan hikayeler; sadece müzi¤e ve kula¤a hofl gelen sözcüklere dayanan, tümüyle anlamdan ve düflünce özünden yoksun, en çok bir iki

Bu e¤ilimin ba¤land›¤› estetik ideallerin ço¤u ütopik bir karaktere bürünmüfl olmas›na ra¤man, burjuva toplumunun ba¤r›ndaki çeliflkileri ve genifl halk kitlelerinin yaflay›fl›na duyulan ilgiyi dile getirirler. Bu nedenle yüzleri gelece¤e dönüktür. Bu düflünceyi savunan bir iki ismi yazmakta yarar var: Byron, Shelley, Hugo bunlar›n baflta gelenleridir. Romantizm bafllang›çta soylular›n klasizmine, kural ve ölçülere, soylu biçime, içinde “günlük” konular›n ay›kland›¤› bir öze karfl› küçükburjuva ayaklanmas› olarak de¤erlendiriliyor.

ARALIK 2005 | TAVIR | 21


araflt›rma

dizesi anlafl›lan fliirler... Bunlar›n hepsi birbirinden bütün bütüne ayr› fleylerin parçalar› olmal›.”

Simgecilik (sembolizm) Sembolizm ak›m›, 1880’lerden sonra Fransa’da ortaya ç›km›fl ve di¤er ülkelere de buradan yay›lm›flt›r. Bu düflünce ilk olarak edebiyat ve güzel sanatlarda ifllenmifl olsa da daha sonra di¤er sanat dallar›n› da etkileyerek yay›lm›flt›r. Simgeciler, ülkelerinin gerçeklerini simgelerle dile getirdiklerini ileri sürerler. Aç›kl›ktan kaç›n›p sembollü anlat›mlar yolunu denerler. (Ki ç›k›fl nedeni de gerçekçilikle natüralizme bir tepki olmakt›r.) Sembolizmi savunan birçok flair “görünümü, sonsuz gerçe¤in ancak sembollerle verilebilece¤ini” ileri sürerler. Belirsizli¤e özenen, edebiyatta sözcükleri, müzik özelli¤iyle bütün duygu inceliklerini, do¤rudan do¤ruya anlat›lmayan ruh durumlar›n› duyurmay› gaye edinen insan akl›n›n sembollerden baflka bir fley olmad›¤›na inan›r ve felsefe olarak bunu savunurlar. Herhangi bir kavram› bir iflaret ya da bir yarat›kla karfl›lamaya çal›fl›rlar. Bir noktaya, ufak bir iflarete belirli anlamlar yükleyip, oradan bir sonuç ç›karmaya çal›fl›rlar. Dünya hakk›nda, yaflam hakk›nda ancak flairin- yazar›n mistik sezgileriyle bir düflünceye var›labilece¤ini savunurlar. Ki flu da farkl› bir yan: flairin sezgilerini anlayacak, onu çözecek ve flairin sezgilerini yükledi¤i sembolü de çözüp ondan ne anlatmak istedi¤ini anlayacaks›n. Yani o an o flair ne düflünmüfl, anlam yükledi¤i sembolün ne anlatt›¤›n› y›llar sonra çözüp ne demek istedi¤ini anlayacak ve o günkü koflullar hakk›nda bir düflünce edinece¤iz. Görüneni siliklefltirmek, gölgelemek, belirli görüntüleri sislemek, ayd›nl›¤a varan anlamlardan kaç›p, sembollerle anlatmak, o günün flairlerinin ve yazarlar›n›n en büyük hedefidir. Bundan dolay› da gerçeklerden uzaklaflm›fl, mistik bir ruh haliyle rüya, hayal ve fantezilerin içine gömülmüfllerdir. Sanat anlay›fllar› ise, sanat›n toplumsal yap›yla iliflkisiz bir de¤er ol-

du¤u ve sanatç›n›n bireyci- bafls›z, kurals›z bir özgürlü¤e sahip oldu¤udur. Simgecilere göre sanat, dünyay› artistik simgelerle kurmakt›r. Bu “artistik” simgeler de hiçbir nesnel gerçekli¤e dayanmaz ve gerçek dünyay› yans›tmaz. Sanatç›n›n herhangi bir toplumsal görevinin olmad›¤›n› savunurlar. Bunu savunmalar›n›n nedenini de flöyle aç›kl›yorlar: “Sanatsal yap› gizemsel sezilerden oluflur. Gizemsel sezilerse toplumsal ve nesnel de¤il, bireysel ve özneldir.” Öznel düflünceci, bilim d›fl› savlardan kurulu sanatsal simgecilik, bilimsel aç›dan yoz bir sanat ak›m›d›r. “Metafizik düflünme yöntemine ba¤l› idealist anlay›fllar, sanat› tanr› vergisi ya da bilinç alt› verileri sayarlar. Oysa sanat, insanla nesnel gerçekçilik aras›ndaki estetik iliflkidir. Nesnel gerçeklik sanatç›da estetik biçimlerde yans›r.” (Orhan Hançerlio¤lu - Felsefe Sözlü¤ü) Sanat eme¤e, üretime, insana, topluma ve toplumsal yaflama s›k›ca ba¤l›d›r. Bunlar› birbirinden koparmak ve birini di¤erinden soyutlamak mümkün de¤ildir.

Gizemleme Ça¤dafl burjuva dünyas›nda edebiyat ve sanat, gizemlemeye yönelmifltir. Gizemleme, gerçekleri gizlerle örtmek anlam›na gelir. Bu anlay›fl›n do¤uflunun alt›nda yatan neden, o günün koflullar›nda insanlar›n her fleyden çok yabanc›laflm›fl olmas›d›r. Sanayileflmifl bujuva dünyas› içinde yaflayan insanlar aras›nda belli bir süre sonra yabanc›laflma bafllam›flt›r. Toplumsal gerçekler iç içe geçmifl, anlafl›lamaz bir hal alm›flt›r. Gerçeklerin baya¤›l›¤› birçok insan› rahats›z etmeye bafllam›flt›r. Bundan dolay› da sanat alan›nda yeni bir anlay›fl ortaya ç›km›flt›r. Birçok sanatç›- yazar, bu ortam› k›rmak ve yeni bir yol bulmak için u¤rafl vermeye bafllam›flt›r. Bir yandan karmafl›k bir gerçe¤i yal›nlaflt›rma, onu temel özüne indirgeme iste¤i, bir yandan da insanlar› maddi de¤il de temel insan iliflkileriyle ba¤l›ym›fl gibi göstermek, sanatta miti, efsaneyi yaratmak... Gizemlemeyi benimseyen birçok sanatç› de¤iflime inanm›yor ve ona yönelik bir çaba içine girmiyor, tam tersi onlar› gizlerle örtme ve bir

22 | TAVIR | ARALIK 2005


araflt›rma

mit yaratma yolunu seçiyor. Çözümsüzlük ve çaresizlik içinde dönüp durmaktan baflka bir fley yapamaz oluyorlar. Art›k flu düflünce hakim oluyor gizemlemeyi savunanlarda: “Yapmak” de¤il de “olmak”... Art›k onlar›n yaflam›n›, düflüncesini belirleyen temel anlay›fl oluyor. “Yapmak” dönüfltüren ve de¤ifltirendir. “Olmak” de¤iflebilen toplumsal gerçek yerine, mit’i seçmektir. Ki onlar da bunu seçiyor. Bu ak›m› savunanlar›n bilinç alt›nda bir korku ve kayg› vard›r. Bilinç alt›nda toplumsal bir kaynaflmadan duyduklar› kayg›lar oldukça belirgindir. Ama dönüflüme de¤iflime inanm›yorlar. Bu nedenle, Brecht’in onlara bir sözü var: “Her fley böyle oldu¤u için böyle kalmayacakt›r.”

Gizemleme ak›m›na karfl› Brecht, de¤iflimi, yani “yapma”y› savunuyor. Ve toplumsal çeliflkileri, o günün koflullar›n›, yal›n bir biçimiyle veriyor. Hem elefltiriyor hem de alternatif sanat anlay›fl›n› ortaya koyuyor. Gizemleme ak›m›n›n temsilcileri insanlar›n dünyay› de¤ifltirebilece¤ine inanmad›klar› için her yeni umudun arkas›nda yeni bir korku, her yeni bir cevab›n arkas›nda yeni bir soru oldu¤unu düflünürler.

liflkileri görmeyen (yada görmek istemeyen) anlay›fl fütürizmin temelidir. Bu ak›m ‹talyan burjuvazisinin temsilcisi olarak do¤uyor ve onun ideolojisini sanat kisvesi alt›nda savunuluyor. Fütürizm makineyi ideallefltirip teknolojiyi yüceltip, ona tap›n›lmas›n›, militarizmin görkemlili¤ini ve yenilmez oldu¤unu ilan ediyor ve bu sanat›n benimsenmesini istiyor. Di¤er özellikleri ise kendi kendisine yeterli ritm ve hareketlerin imajlar›, subjektivist semboller, çarp›t›lm›fl olarak hareket eden objeler, erotik unsurlar ya da mistisizm ö¤eleridir. Fütürist anlay›flla yaz›lan fliirlerde duygunun yerini makine çark sesleri, fabrika gürültüleri al›yor. Eme¤i, insan›n duygusunu reddeden tamamen mekanik sürekli çal›flmay›, hareketli olmay› savunan bir anlay›flt›r. Burjuvazinin kar h›rs› mekanik, düflünmeyen, hissetmeyen makineleflmifl insanlar›n yarat›lmas› için hizmetine amade olmufl bir ak›md›r fütürizm. (sürecek)

‹nsan yaln›zca do¤um ve ölümden, üretme ve yaratmadan ibaret de¤ildir. Yarat›lm›fl ve yarat›lmakta olan, yeterince yetkin olmayan, eksik, hiç tamamlanmayacak, sürekli geliflecek, durmadan kendine ve çevresine biçim verecek olan bir varl›kt›r insan. Bunlar› görmeyip (ya da görmek istemeyip) insanlara mitlere dönmeyi sal›k vermenin, gerçeklerin üstünü gizlerle örtmeye çal›flman›n bir mant›¤›n›n olmad›¤› gibi, yüzy›llar sonras›na geri dönmek oldu¤u unutulmamal›d›r. Sanat› kapitalizmin difllileri aras›ndan ç›kar›p ortaça¤›n gizli karanl›¤›na itmenin hiçbir mant›kl› aç›klamas› olamaz. Bu sanat anlay›fl›n›n kendini gelifltirmek flöyle dursun, geriletmekten baflka bir fley yapmad›¤› ortadad›r.

Fütürizm 1909-11’de ‹talya’da ortaya ç›kan bir sanat ak›m›d›r. F.T. Marinettin taraf›ndan ortaya koyulmufl ve bu anlay›fl›n beyannamesi dokuz madde biçiminde ilan edilmifltir. O gün “sanat tarihinde ihtilal” olarak dokuz maddelik beyanname gazetelerde yay›nlanm›flt›r. Bu “ihtilal” maddelerinden birkaç› flöyledir: - Sanat tarihçileri faydas›z, hatta zararl›d›rlar. Onlara ald›rmamal›. - Asr›m›z sürat asr›d›r. Gurur ve çelikle f›k›rdayan bir hayat›m›z var. Bu hayat›m›z› anlatmayacak kadar fazla afl›nm›fl olan her konuyu silip süpürmelidir. - Kainat›n hareketi ve canl›l›¤› resimde dinamik bir duyurma halinde verilmelidir. - Hareket ve ›fl›k cisimlerin maddili¤ini tahrip eder. Bunu bir kanun olarak kabul etmelidir. Bu maddeler fütürizmin mant›¤›n› aç›kl›yor asl›nda. Fütürizmin yarat›c›s› olan Marinettin “Makinenin büyük zaferini yüceltece¤iz, yar›fl eden otomobil, Nike heykelinden çok daha güzeldir.” diyor. Bir taraftan teknolojiyi yüceltmeye çal›fl›rken, di¤er taraftan da bir ideolojinin ip uçlar›n› veriyor asl›nda. Makineyi, sürati yücelten ama insan eme¤ini hiçe sayan, s›n›fsal çeARALIK 2005 | TAVIR | 23


araflt›rma

Marsilya, Korsika ve Elbe adas›na gidiyor. Babas› ‹talya’ya gidince Victor Hugo annesi ve kardeflleriyle birlikte Paris’e geri geliyor. ‹ki y›l sonra babas› albayl›¤a terfi edince ailesini de ‹talya’ya götürüyor. Victor Hugo k›sa bir süre sonra ‹talya’dan tekrar Paris’e geri dönüyor. Paris’te Feuillantines ad›nda eski bir manast›r›n yak›n›nda bir evde oturmaya bafll›yor. Buras› Victor Hugo için önemli bir mekan. Bir çok eserine de bu ev ve manast›r›n izleri yans›m›flt›r. “Ifl›klar ve Gölgeler” ve “Temaflalar” adl› fliirlerin de bu evin ve Victor Hugo’nun çocuklu¤unun izlerini tafl›yor.

V‹CTOR HUGO “Sefiller” deyince akl›m›za hemen Victor Hugo gelir. Yazd›¤› büyük eserleriyle y›llard›r kendinden söz ettirmeyi baflarm›fl olmas›n›n yan› s›ra, belirli sanat ak›mlar›na da yön vermifl bir yazard›r Hugo. Sanat ak›mlar›n› yazarken Victor Hugo’dan bahsetmemek olamazd›. Kendi döneminde ilerici olan, ama burjuvaziye karfl› nas›l bir tav›r sergileyece¤ini bilmeyen ve bundan dolay› da uzun süre bir bocalama yaflayan Hugo, y›llar geçtikçe hayat› az da olsa çözmeye çal›fl›yor. Bu çaba, kendi yaflad›klar›yla birleflince belirli bir düflüncenin, bir sanat ak›m›n›n öncüsü olmas›na yol aç›yor. Romantizm ak›m›ndan bahsederken iki düflüncenin varl›¤›n› vurgulam›flt›k. Hugo romantizm ak›m›n›n, geriye (feodalizme) özlem duyan; ama burjuva toplumunun çeliflkilerini dile getiren ve halk›n yaflam›na ilgi duyan; onlar›n yaflad›¤› sorunlar› kendi sanat›nda iflleyen ve bundan dolay› ilerici yönü olan düflüncenin sahibidir de ayn› zamanda.

Victor Hugo edebiyata çocuk yafltan beri bir ilgi duyuyor ve 14 yafl›nda ilk eserini vermeye bafll›yor. Bu ilkten sonra yeni fliirler yazmaya devam ediyor. Bu yazma süreci oldukça bulan›k bir süreçtir. Düflüncelerinde bir netlik yok o zaman. Her fleyi yazmaya bafll›yor. Bundan dolay› da eserlerinde sürekli sallant›l› bir yan› var. Yaflam› ve ülkesinin içinde bulundu¤u durumdan etkilenen yazar birçok konuda çözümsüz kal›yor. Bu da sanat›na yans›yor do¤al olarak. Bir yandan da sanat›na bir yön verme çabas› içindedir. fiiirlerinde yaz›lar›nda di¤er romantizm anlay›fl›n› savunanlardan ayr›lman›n ipuçlar›n› da veriyor a¤›r a¤›r. Romantizm ak›m›n› savunan pek çok yazar aflk peflinde koflup ülkelerinin sorunlar›n› halk›n sorunlar›ndan uzaklaflmaya bafllarken Victor Hugo tam tersi bir yol izliyor. Babas›n›n ve annesinin ayr›l›¤› ve peflinden annesinin ölümü Hugo’yu oldukça sars›yor. Bu bofllu¤u evlenerek doldurmaya çal›fl›yor. Ama buna maddi gücü yetmiyor. Bundan dolay› yeniden yazmaya bafll›yor. K›sa bir süre sonra bu paray› bulup evleniyor.

tav›rlar almay› seçiyor. Hugo’ya büyük hayranl›k duyan Loulise Michel, III. Bonaparte diktatörlü¤ünü protesto etmek için gönüllü sürgüne giden Hugo’ya mektup yazarak düflüncelerini almak ister. Hugo, Paris Komünü’nün ilkelerini onaylad›¤›n› ama yöntemini onaylamad›¤›n› söyler Michel’e. Ve Komüncülerin ba¤›fllanmas› için etkin bir çaba içine girer. Marx, Victor Hugo’nun sanat›na ve düflüncesine yönelik flu de¤erlendirmeyi yap›yor. “Victor Hugo, hükümet darbesinin (burada 2 Aral›k 1851’de Bonaparte taraf›ndan tezgahlanan darbeden bahsediyor. bn.) sorumlusuna karfl› ac› ve nükteli sövgülerle yetiniyor. Olay›n kendisi, ona, mavi gökyüzünde çakan bir flimflek gibi görünüyor. Olay› bir bireyin fliddet hareketi olarak görüyor ancak. Onu küçültece¤i yerde, dünya tarihinde efli görülmedik kiflisel bir giriflkenlik yükleyerek, büyüttü¤ünü fark etmiyor. (....) Hükümet darbesini, daha önceki bir tarihsel geliflmenin sonucu olarak göstermeye çal›fl›yor. Ama hükümet darbesinin, tarihsel oluflumu, fark›na varmadan kahraman›n›n tarihsel bir savunusu haline geliyor. Böylece, kendilerine objektif denilen tarihçilerimizin düfltükleri hataya düflüyor. Bense, tam tersine, Fransa’daki s›n›f mücadelesinin s›radan, grotesk bir adam›n kahraman gibi görülmesini sa¤layacak koflullar› ve durumu nas›l yaratt›¤›n› gösteriyorum.” (Sanat ve Edebiyat-Marx-EngelsLenin) Marx’›n temel elefltirisi de Hugo’nun olaylar› s›n›fsal özünden ba¤›ms›z de¤erlendiriyor olmas›nad›r. Hugo, o günkü s›n›f çeliflkisini görmeyip durumu sadece Bonaparte’›n bir iktidar h›rs› ve giriflkenli¤i olarak de¤erlendiriyor.

Yani romantizmin ilerici yan›n› savunanlar›n temsilcisidir.

Bu süreçte art›k romantik ak›m›n temsilcisi olarak kabul ediliyor.

Bonaparte’›n burjuvazinin temsilcisi oldu¤unu, onun iktidar›n› korumak için hiçbir katliamdan çekinmedi¤ini görmeyip sadece bir bireyin fliddeti olarak de¤erlendiriyor olmas›n› elefltiriyor Marx.

1802 y›l›nda do¤an Hugo’nun çocuklu¤u, babas›n›n Napolyon’un gözde subaylar›ndan olmas› nedeniyle birçok yeri gezmekle geçmifl.

Victor Hugo III. Bonaparte’nin sald›rgan tutumuna karfl› tav›r almak yerine gönüllü sürgüne gitmeyi seçiyor. Bir yandan yaflananlar› kabul edemiyor di¤er yandan pasif

Ona tav›r almak yerine nükteli sövgüleri tercih ediyor. Sanat›na yön veren de bu düflüncedir. Ça¤dafl bir demokratt›r Victor Hugo.J

24 | TAVIR | ARALIK 2005


fliir

hücremde ay›fl›¤› refik durbafl

Sesimi sesinin üstüne koyma kara gecede, karanl›kta, ac›l› yüre¤imde yeflerdiyse de alevi ölümün kan bo¤mad› daha korkuyu k›r›lmad› kin ve öfkenin fidan›

Sesini sesimin üstüne koyma a¤z›mda prangas› tutuklu rüzgâr

Yanl›fl arama ölümden baflka kurfluna dizilen resimlerde ac›yla örülmüflse cesetler ve a¤l›yorsa hücremde ay›fl›¤› üzgün de¤ilim, hüzünlü asla

Yanl›fl arama ölümden baflka s›rt›mda falakas› tutuklu rüzgâr Yüre¤imde mezarlar açma art›k kaz›d›m hücremin duvar›na çünkü zaman› kucaklayan öfkemi ac›dan üretilen sesimi

gençli¤i dam›t›lm›fl günlerimi Yüre¤imde mezarlar açma art›k elimde k›rbaçlar› tutuklu rüzgâr

Ç›plak tafl, demir kap›, sessizlik korkuyu mu bekliyor o nöbetçi niçin hiç konuflmuyor y›ld›zlar flafak söktüyse nerde kar filizleri uyusam uyansam her yerde bahar Ç›plak tafl, demir kap›, sessizlik sesimde zincirleri tutuklu rüzgâr

Tek de¤ilim art›k, ço¤ald›m ölüme deli rüzgâr, ç›plak suyun rahminde art›k ne hücrem, ne yaln›zl›k eskisi gibi düflman›m ama hâlâ yan›yor yüre¤imde iflkence Tek de¤ilim art›k, ço¤ald›m ölüme yüzümde kelepçesi tutuklu rüzgâr -Söyle kim hak kazand› ölüme

ARALIK 2005 | TAVIR | 25


inceleme

güney amerikada direnifl gelene¤i ayça özyi¤it

“Alt›n› al›p maymunlar gibi ellediler, büyük bir sevinç içindeydiler. Sanki yürekleri ayd›nlanm›fl, yenilenmiflti. Gerçek flu ki, alt›n› deli gibi arzuluyorlard›. Bedenleri h›rstan fliflmiflti, açl›klar› y›k›c›yd›, domuzlar gibi açt›lar o alt›na. ‹spanyollar, hayvan yavrular› gibi s›r›tt› ve hoflnutlukla birbirlerinin omuzlar›n› okflad›lar.” (Bir Nahuatl anlat›s›)

Kristof Kolomb’un günlü¤üne “Hindistan” diye not edip “safl›¤›n›” övdü¤ü, önce ‹spanyollar›n, sonra Portekizlilerin çizmeleri alt›nda yok olan bir halk›n sözleri bunlar. Kendini sömürmeye gelmifl bir milleti “beyaz tanr› kabul etti¤i için” minnetle karfl›lad›¤› iddia edilen, resmi tarih kitaplar›na da bu “iyi niyeti” ile giren bir halk›n… Güney Amerika’n›n gerçek sahibi olan yerli halklar›n… Aztek, Maya ve ‹nkalar, bir çok insan için “görkemli tap›naklar›, günefl takvimleri, alt›ndan yap›lan masklar›yla” bilinen gizemli üç halk. Bu halklar›n bir izine de, “uzayl›lardan destek alan muazzam kültür” nidalar› aras›nda rastl›yoruz. Avrupal›lar›n veba ile bo¤ufltu¤u dönemlerde beyin ameliyatlar› yapabilecek kadar ilerlemifl bu kültürün hep olumlu özellikleri say›lm›yor kuflkusuz.

Kendi atalar›n›n izlerini sürerek.

“Beyaz Tanr›” masallar›yla ölen milyonlar “Tarihin izi, bir kitaplardan, bir de masallardan sürülür” düflüncesi yanl›fl de¤ildir. Yezid’in zulmü nas›l kitaplara düfltü¤ü gibi masallara da düfltüyse; nas›l “Cumhuriyet karfl›t› gerici ayaklanma: Tunceli ‹syan›”n›n bir de halk›n dilinden “Dersim dört da¤ içinde” diye türküsü varsa, Güney Amerika halklar›n›n da bir anlat›lan, bir de izi sürülen tarihi oldu¤unu kabul etmek

26 | TAVIR | ARALIK 2005

Yukar›daki, “Bedenleri h›rstan fliflmiflti, açl›klar› y›k›c›yd›, domuzlar gibi açt›lar o alt›na. ‹spanyollar hayvan yavrular› gibi s›r›tt› ve hoflnutlukla birbirlerinin omuzlar›n› okflad›lar” yerli anlat›s›n›n ›fl›¤›nda ilerledi¤imizde, önce Avrupal›lar›n iddia ettikleri gibi “Tanr›” olarak karfl›lanmalar› ihtimali inand›r›c›l›¤›n› yitiriyor. “Bir anda bu kadar insan nas›l ortadan yok olur ya da nas›l bu kadar uysall›kla hayatlar›n› sömürgecilere teslim ederler?” sorusunun yan›t›n› da resmi olmayan tarih veriyor.

‹lk karfl›laflman›n bedeli 3 milyon ölüm

Bu halklar, Hollywood filmlerinde kafa kesme ve yürek ç›karma ayinleriyle yer buluyor. Birçoklar›n›n hayatlar›n›n sonuna kadar madalyonun öteki yüzüne bakmamas›ndan, yaratt›klar› kültüre ra¤men bir türlü “ilkellik” s›fat›n› üzerinden atamayan Güney Amerika’n›n yerlileri. Arjantinli bir yazar olan Eduardo Galeano, “Amerika k›tas›n›n güneyine ‘Latin Amerika’ denilemez, denilse denilse ‘Latinlefltirilmifl Amerika’ denilir” demifl. Geçen 500 yüzy›ll›k süre içinde, yani topraklara ilk emperyalist çizmenin basmas›ndan 500 y›l sonra, iflte bu “Latinlefltirilmifl Amerika”n›n miras›, Küba’da, fiili’de, Arjantin’de, Venezüella’da küllerinden yeniden do¤uyor. Tarihte sesini kaybetmifl bir halk›n torunlar› yeniden bafllat›yor “sömürüye ve sömürgecilere karfl› olan mücadelelerini.”

halk›n, bir anda “s›rra kadem basmas›” anlafl›l›r de¤il. “O güzel insanlar›n, o güzel atlara binip gitmesi” mümkün olmad›¤›ndan biraz efsanelere bakmak gerekiyor.

gerek. “Beyaz bir tanr› bekledikleri için saraylar›n›n kap›lar›n› sonuna kadar aç›p, flehirlerini anahtarlarla teslim ettikleri” anlat›lan Güney Amerika yerlilerinin bu hikayesi, Avrupal›lar›n kula¤›na hofl geliyor kuflkusuz. Ancak, Avrupa’n›n neredeyse iki kat› büyüklü¤ündeki bir k›tada, en az dönemin Avrupa nüfusu kadar kalabal›k olan bir

Kolomb, yerlilerle ilk karfl›laflmas›n› günlü¤üne flu cümlelerle aktar›yor: “Buralarda meltemler son derece ›l›ml›, a¤açlar, meyveler ve otlar son derece güzel ve bizimkilerden çok farkl›, ›rmaklar ve limanlar çok bol ve H›ristiyan topraklar›yla karfl›laflt›r›ld›¤›nda öylesine mükemmeller ki hayrete düflmemek elde de¤il. Tüm adalarda güneflin alt›nda bulunabilecek en iyi insanlar yafl›yor, hiçbir kötü niyetleri yok ve hile bilmiyorlar.” Bu art niyetten yoksun insanlar›n Kolomb’la karfl›laflmas›ndan otuz y›l sonra, üç milyon yerli, k›z›l, suçiçe¤i, kabakulak hastal›klar›ndan yaflam›n› yitiriyor. 17 gemi ve 1000 mürettebatla gelen bu misafirlerin Puerto Rico’daki konaklamas› s›ras›nda ise 180 bin yerli, bulafl›c› hastal›klardan hayat›n› kaybediyor.


inceleme

“Beyaz Tanr›”yla ilk karfl›laflmas›nda, yerli halk içindeki ismiyle “beyaz veba”ya, yani ‹spanyollar›n getirdi¤i hastal›klara karfl› güçsüz düflen Güney Amerikal›lar›n, direnifl gelene¤ine darbe vuran ise, Köro¤lu’nun deyimiyle “mertlik bozan” tüfek oluyor.

Silaha karfl› tek güç: Do¤a ‹spanyol sömürgecili¤inin k›taya getirdi¤i vahfleti kendisi de ‹spanyol bir rahip olan Bartolome de Las Casas flu sözlerle anlat›yor: “Anakarayla ilgili olarak, ‹spanyollar›m›z›n ac›mas›zl›klar› ve lanetli uygulamalar›yla Aragon ve Portekiz dahil tüm ‹spanya’dan büyük ve Seville’den Kudüs’e uzanan bin ligadan genifl topraklar›n iki misli on diyar› insans›zlaflt›rd›klar›ndan ve mahvettiklerinden eminiz. Ne kadar anlat›rsam anlatay›m vahfletin binde birini dahi anlatm›fl olamam” diyen Las Casas an›lar›n› flöyle sürdürüyor: “‹spanyollar kimin bir adam› ikiye bölece¤i ya da kafas›n› bir darbede kopartaca¤› veya midesini deflece¤i konusunda bahse tutufluyorlard›. Bebekleri annnelerinin kuca¤›ndan kopart›p ayaklar›ndan tutup bafllar›n› tafla çal›yorlard›... Baflka bebekleri anneleriyle birlikte k›l›çtan geçiriyorlar, bebekleri köpeklere parçalat›yorlard›. Kurtar›c›m›z ve oniki havarisine izafeten yerlileri onüçer kiflilik gruplar halinde a¤açlara as›yor, altlar›na odun yerlefltirip atefle vererek onlar› diri diri yak›yorlard›. Tüm bunlar› gördüm. Gözlerim hepsine tan›k oldu.” Eski dünyan›n çekirge istilas›yla sars›lan, ‹spanyollar›n mikroplar›, silahlar› ve vah-

fleti ile giderek say›lar› azalmaya bafllayan yerli halk›n, kendini kurtarma çabas› do¤aya yönelmesine neden oluyor.

e¤lence olarak art›k çal›flmamak için zehirlediler kendi kendilerini ço¤u kendi elleriyle kendilerini ast›lar.”

Do¤adan korkunca k›r›lan mücadele

400 y›la yay›lan 34 isyan

Yerlilerin beyaz sömürgecilere karfl› mücadelesi 1513 y›l›ndan bafllayarak, 19’uncu yüzy›l›n sonlar›na kadar sürüyor. Bu süre zarf›nda, yürüttükleri savafllarda mekan olarak yaflam alanlar› ormanlar› seçen yerlilerin bu son kozu da bir süre sonra sömürgecili¤in tekeli alt›na girecek. Yerliler yavafl yavafl s›¤›nd›klar› bu yerlerde kapana k›s›lacakt›r. Önce yerlileri kölelefltiren ‹spanyollar, daha sonra topraklar› da ehlilefltirerek, kontrol alt›na al›r. Güney Amerika’n›n eski dünyaya “hediyesi” olan patates, domates, fleker kam›fl› ayn› zamanda yerlilerin do¤an›n ihanetine u¤ramas›n›n da simgesidir. Plantasyonlar›n ürünlerini dünyan›n di¤er bölgelerine de götüren ‹spanyollar verimli topraklar› da bir süre sonra verimsiz hale getirmeyi baflar›r. Bu son karfl›s›nda, Güney Amerika tarlalar› de¤iflik bir eylem biçiminin tan›¤› olur. Tarlalarda art›k kar›n toklu¤una bile çal›flt›r›lmayan yerliler, toplu intihar eylemlerine giriflir. Güney Amerika’n›n Afrika’dan getirilen siyah kölelerle tan›flmas›n›n temeli bu toplu intihar eylemleri ve yerlilerin tarlalar› yakmaya bafllamalar›d›r. Tarihçi Fernandez de Oviedo, hem kendilerini, hem çocuklar›n› öldürerek sömürgecilerin yazg›s›na boyun e¤meyen yerlilerin sonunu flu sözlerle anlat›yor: “Ço¤u adeta

Peki yerliler kendilerini dört bir yandan kuflatan bu ac›mas›z k›y›m karfl›s›nda intihardan baflka bir direnifl yolu denemediler mi? Denediler. 400 y›la yay›lan sömürgecilik, bilinen toplu intiharlar›n ve tarla yakma eylemlerinin yan› s›ra 34 isyanla karfl›laflt›. Genellikle orman bölgelerinde kendilerini savunmay› tercih eden yerli halklar, dönem dönem beyaz sömürgecilerin bulundu¤u topraklar› da iflgal ederek, k›sa süreli isyanlar gerçeklefltirdi. Eylemlerin hemen tümünün sonu kanl› bitti. Yaflanan katliamlar, dilde flöyle karfl›l›k buldu: “Ve gecenin karanl›¤› ya¤d› üzerimize. Karanl›k gizledi yaralar›m›z› bizden, karanl›k sard›” ya da flöyle: “O kadar çok K›z›lderili öldürüldü ki, akan kanlardan koca bir ›rmak olufltu.”

Dünyaya en ço¤unu verip en az›yla yetinen flehirler Bugün dünya petrol stoklar›n›n önemli bir miktar›na sahip olan Güney Amerika’ya, sömürgeciler ilk ayak bast›klar› zaman, önce günümüzde “siyah alt›n” olarak an›lan petrolü de¤il, alt›n› gördüler. Yerlilerin boyunlar›n›, kulaklar›n› süsleyen alt›n tak›lardan gözleri kamaflan iflgalcilerin ilk hedefi toprak üzerinde bulunan serveti, sonraki hedefi ise topra¤›n alt›nda

ARALIK 2005 | TAVIR | 27


inceleme

flenlik yerleri gibi rengarenk k›yafetler giymeye ve “Bu bizim kültürümüz” demeye zorlanan; bu f›rt›nadan arta kalanlar› da koka yapraklar› ve alkole teslim eden yerli halklar, tarihin; ezilenlerin de lehine dönebilece¤inin s›nav›n› bu yüzy›lda verdi. Bu s›nav›n ironik bir taraf› da oldu kuflkusuz, art›k Güney Amerika’n›n sahibi olmufl ‹spanyollar da “ezen” konumundan, dünyay› elinde tutmaya çal›flan yeni emperyalist güçlerin elinde “ezilen” konumuna geldiler.

bulunan alt›nlar› ele geçirmek oldu. Bunun için, ilk önce, yerli imparatorluklar›n servetlerini kanla, ac›mas›zca yok eden ve hazinelerine aktaran ‹spanyollar, daha sonra, yerli halklar› madenlerde çal›flt›rd›lar. Topraklar›nda köle haline getirilen yerlilerin yaflad›klar› zulmü kald›rabilmesinin yolu yine beyaz adam taraf›ndan bulunmufltu: Alkol ve koka yapraklar›. Daha önce dini ayinlerinde y›lda bir iki sefer koka yapra¤› çi¤neyen yerlilerin iflgücünden, sonuna kadar faydalanmak ve de¤erlerinden uzaklaflt›r›p, kültürlerini unutturmak için serbest b›rak›lan koka yapra¤› tüketimi, k›sa sürede yayg›nlaflt›. 30’lu yafllarda koka yapra¤› çi¤nemekten dökülen difllere, 40 yafl›na gelmeden madenlerde çürüyen bedenler efllik etti. Bir zamanlar görkemin ve bollu¤un mekan› olan flehirler bugün yoksullu¤un, açl›¤›n k›yas›ya yafland›¤› yerler haline geldi.

Küllerinden do¤an direnifl Y›k›lm›fl, tarihsizlefltirilmifl, medeniyeti elinden al›nm›fl bir halk›n yazg›s›n› de¤ifltirebilece¤inin kan›t›d›r Güney Amerika tarihi. ‹ki yüzy›ld›r dünyay› etkisi alt›na alan ve halklara, geleceklerine sahip ç›kma, eflitlik ve özgürlük ça¤r›s› vaad eden davete Güney Amerika’n›n da¤lar›ndan da ses geldi. Daha birkaç yüzy›l önce atalar›n› elmas madenlerinin çamurlar›nda, plantasyonlar›n kuru s›caklar›nda yitiren; ‹spanyollar taraf›ndan, kad›nlar›n›n saçlar›n› örerek,

28 | TAVIR | ARALIK 2005

Sabun köpü¤ü hayatlar›n ard›nda kalanlar “Sabun köpü¤ü” ismiyle adland›r›lan ve “s›n›f atlayan fakir k›zlar›n hayatlar›” üzerine kurulu dizileriyle, dünya film endüstrisinde hat›r› say›l›r bir pay edinen Güney Amerika’n›n durumu, hiç o dizilerdeki kadar “gönül meselelerine” ba¤l› de¤il. Bakmay› bilenler için, bu k›zlar›n geldi¤i “karton ve teneke çat›l›, banyosuz, tuvaletsiz, mutfaks›z evler” bu durumun iflaretçisi. Bir zamanlar Avrupa saraylar›n›n hazinelerini dolduran alt›n gümüfl ve elmaslara sahip, mutfaklar› zenginlefltiren envai çeflit sebze, meyve ve baharat›n anavatan› olan bu topraklar›n bu denli yoksullaflmas›n›n ard›nda, yine iflte bu zenginli¤in laneti dolafl›yor. Tütün ve flekerin önemini ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda kavrayan, petrol için yeni dünya savafllar›n›n tetikçili¤ini yapmaktan geri durmayan ABD’nin elleriydi bu kez k›tay› bo¤an.

Hasta siempre companero guerrillero (*) Güney Amerika’n›n resmi ve gayr› resmi tarihi, bu yüzy›llarda da flu nedenlerden ikiye ayr›l›yor; Bir ABD’nin terörist ilan etti¤i ve buldu¤u yerde öldürdü¤ü devrimciler, bir de onlar›n kulaktan kula¤a yay›lan öyküleri: Sandino’nun kad›n gerillalar›, Allende’nin çocuk askerleri, Küba’n›n köylü direniflçileri, Arjantin’in beyaz baflörtülü kad›nlar›, Venezüella’n›n gönüllü devrim iflçileri… Ve Santiago Ulusal Stadyumu’nda son flark›s›n› kendisiyle beraber katledilenlerle hayk›ran Victor Jara; Arjantin’in k›y›lar›na bile vuramadan bal›klara yem olan “kay›p bedenler”; Bolivya’n›n da¤lar›nda ölen Che

Guevara; ‹talya’n›n k›y›lar›nda sürgün Pablo Neruda… Tüm bunlara ra¤men devrim coflkusuna sadakati, Eduardo Galeano’nun flu sözleri özetliyor: “Yaflamak, ayakta kalmak; bu küçük bir zaferdir. Capcanl› kalmak; vedalaflmalar ve cinayetlere ra¤men nefleli olabilmek... Sonunda ac›ya al›flt›k. Ve nefle, elemden daha fazla cesaret gerektiriyor.”( Eduardo Galeano, Aflk›n ve Savafl›n Gündüz ve Geceleri)

“Gecekondulardan geliyor halk” Kocaman flehirlerin iki yüzü var. Bir zenginlerin yaflad›¤› korunakl› binalar, bir de flehrin ötesine itilen gecekondular. Günümüzde de ‹spanyol çizmeleri yerine yabanc› flirketlerin istilas›na u¤ram›fl bu topraklar, çocuklar›n› besleyemiyor. Birleflmifl Milletler G›da ve Tar›m Örgütü FAO, Güney Amerika’n›n yar›s›ndan fazlas›n›n, 30 y›l daha açl›k s›n›r›nda yaflayaca¤›n› bildiriyor. “Gecekondulardan geliyor halk” diye bafllayan ünlü devrim flark›s› Venceremos ise geçmiflin üzerine bir çizgi çekerek devam etmek gerekti¤ini anlat›yor: Geçmifle a¤lamak fayda vermez Gelecek mutlak sosyalizm Yar›n› bugünden kuraca¤›z O senin tarihin olacak Venceremos Venceremos k›ral›m zincirlerimizi Venceremos Venceremos! Zulme ve yoksullu¤a paydos Küba’dan sonra umut ›fl›¤›: Venezüella Yaflanan açl›k ve yoksullu¤a karfl› bir devrim umudunu içinde tafl›yan ve 1 Ocak 1959’da Havana’ya giren Devrim Ordusu’nun flahidi olan bu k›tada, toplumsal mücadelelerde en güçlü referans da yine bu k›tadan. Günümüzde, Güney Amerika’da devrim ça¤r›s› yapan ve ABD’ye kafa tutan yeni bir ses var: Hugo Chavez. Komutan Chavez, 19’uncu yüzy›lda birleflik bir Güney Amerika yaratma hevesiyle yola koyulan komutan Simon Bolivar’›n izinden gidiyor.


inceleme

rak aç›kland›. Kuruldu¤u andan bu yana büyük Amerika Birleflik Devletleri ise Amerikan aleyhtar› olarak gördü¤ü kanala karfl› kendi yay›nlar› ile misillemeye haz›rlan›yor. Ancak ABD’nin misilleme giriflimlerinin etkili olmad›¤›n› “Amerika K›tas› Zirvesi” gösterdi.

“Maradona’larla” renklenen ey lemler Amerika K›tas› Zirvesi, ABD karfl›t› havan›n, Güney Amerika’n›n tüm kesimlerini etkisi alt›na almaya bafllad›¤›n› aç›kça ortaya koydu.

Güney Amerika’n›n birleflmesinden ç›kar› olmayan Kuzey Amerika yüzünden düflünü gerçeklefltiremeyen Bolivar’›n bugüne b›rakt›¤› emperyalist karfl› durufl miras› tüm Amerika’da flu sloganla özdefl: “Dikkat dikkat! Bolivar’›n k›l›c› Latin Amerika halklar›n›n birleflmesi için kalk›yor.” Venezüella’n›n yan› s›ra tüm k›tada, ABD’nin bir türlü k›ramad›¤› bir “direnme” inad› var. Eskiden sömürgecilerin elinde geçmiflini yitirmifl bu topraklar, bugün emperyalizmin buldu¤u çözümlere “evet” demiyor. Guatemalal› bir Bakan, Güney Amerikal›lar›n bir türlü ikna olmamas›n› flu sözlerle özetliyor: “Devan›n, derdin kayna¤› olan Birleflik Devletler’den gelmesi, do¤rusu bu ya beni pek flafl›rt›r.” Gerçekten de Venezüella Baflkan› Hugo Chavez’i iktidara getiren itici halk gücü, asl›nda yeniden flekillenmeye bafllayan bir tepkinin göstergesi. Chavez de, kendisini ABD’nin devrim karfl›t› darbesine karfl› 11 Nisan 2002’de sahiplenen halka borcunu ödemeye çal›fl›yor. Tüm Güney Amerika ülkelerine yay›n yapmas› için kurulan ve “Güney Amerika’n›n CNN’i” olarak lanse edilen Telesur Televizyonu da bu çaban›n bir ürünü. Arjantin, Küba ve Uruguay hükümetleri taraf›ndan da desteklenen Telesur’un kurulufl amac›, “Güney Amerika ülkeleri aras›nda entegrasyona katk›da bulunmak” ola-

ABD Baflkan› George Bush’u protesto etmek için toplanan halk›n aras›nda, Arjantinli eski futbolcu Diego Maradona, Bolivya'n›n sol kanat devlet baflkan aday› Evo Morales, Bosnal› yönetmen Emir Kusturica ve Kübal› flark›c› Silvio Rodriguez de yer ald›. Üzerinde “Bush savafl suçlusudur” yazan bir tiflört giyen Maradona, kalabal›¤a “Arjantin sayg›n bir ülke, Bush'u buradan koval›m” diyerek seslenirken; ABD Baflkan› Bush gazetecilere, “Konuk edilmesi zor biri oldu¤umu biliyorum.” diyordu. Zirve, k›tadaki zay›f ekonomiye karfl› serbest ticaret bölgesi düflüncesini kabul ettirmeye çal›flan ABD’nin tüm çabas›na ra¤men, sonuç bildirgesi yaz›lamadan sona erdi. Ancak ka¤›da dökülmeyen zirve, ABD karfl›tl›¤›n› göstermesi aç›s›ndan tarihe düflülmüfl bir not oldu.

karfl› mücadele veren yerlilerin kay›p ruhlar›, 20’inci yüzy›lda canlanmam›fl denilebilir mi? Tarlalarda çoluk çocuk intihar etmeyi onursuz yaflamaya tercih eden yerlilerin yerini kar-k›fl demeden çocuklar›n›n hesab›n› devletten soran “Plaza de Maya Analar›”; bedeninin her bir parças› teker teker kesilerek öldürülen direniflçi lider Tupac Amaru’nun miras›n› Tupac Amaru gerillalar›; Zapata’n›n silah›n› Zapatistalar; cüzzamdan kopan parmaklar›yla heykelt›rafll›¤›n› sürdüren köle Lisboa’n›n inad›n›, elleri k›r›lmas›na ra¤men flark›lar›yla umut olmaya devam eden Victor Jara, devralmam›fl m›d›r? Güney Amerika yerlilerinden torunlar›na direnme gelene¤i kal›rken, bu mirastan gelen Che Guevara da bize flu sözleri miras b›rakm›flt›r: “Ölüm nereden ve nas›l gelirse gelsin... Savafl sloganlar›m›z Kulaktan kula¤a yay›lacaksa Ve silahlar›m›z elden ele geçecekse Ve baflkalar› mitralyöz sesleriyle, Savafl ve zafer naralar›yla Cenazelerimize a¤›t yakacaklarsa Ölüm hofl geldi, safa geldi...” (*) Sonsuza kadar gerilla yoldaflJ

Savafl sloganlar›m›z kulaktan kula¤a yay›lacaksa... Aradan geçen 32 y›l ve yaflananlar, Victor Jara’n›n Santiago Stadyumu’nda ölmeden söyledi¤i son flark›n›n sözlerini do¤rulamaya çal›fl›r gibi: “Befl bin kifliyiz flehrin bu küçük bölümünde Befl bin kifliyiz Ne kadar olaca¤›z bilemem fiehirlerde ve bütün ülkede.” Güney Amerika ülkeleri, kendi kaderlerini yeniden yazmak üzere “Bolivar’›n k›l›c›n›n izinde” yeniden yola ç›kt›lar. ‹spanyollara

ARALIK 2005 | TAVIR | 29


röportaj

ezginin günlü¤ü ile söylefli tav›r

“Darg›n M›y›z?” isimli yeni bir albüm ç›karan Ezginin Günlü¤ü grubunun solistlerinden Hüsnü Arkan’la, Ezginin Günlü¤ü üzerine söylefltik... Her fleyin çok çabuk tükendi¤i/tüketildi¤i günümüzde bir müzik grubunun 20’li y›llara ulaflmas› bir baflar› gerçekten. Öncelikle tebrik ediyoruz. Ezginin Günlü¤ü nas›l do¤du, müzik anlay›fl› neydi? Ad›n› nereden ald›? Ben Hüsnü Arkan olarak 1990’dan sonra gruba kat›ld›m. Kurucu gruptan sadece Nadir Göktürk var flu anda. 1982’de kuruldu grup. Ezgilerle tutulan günlük anlam›nda bu isim verilmifl ve bugüne kadar geldi. 1990’da bir kopufl yaflad› grup. O dönemden sonra 1992 y›l›nda bugünkü arkadafllar›n kat›l›m›yla bugünkü haline geldi.

Grubun müzik anlay›fl› konusunda neler diyeceksiniz? Daha çok türküler seslendirildi ilk konserlerde. fiiirler üzerine yazd›klar›n› seslendirdiler. Uzun süre böyle devam etti. Hatta bir türkü albümü de yapt›lar. ‹lk dönemlerde flan tekni¤iyle söylüyordu solist arkadafllar. Di¤er yazarlar ve flairlerin fliirleri üzerine yapt›klar› müzik çal›flmalar›n› seslendiriyorlard›. 1990’dan sonra yine fliirler üzerine çal›flmalar yap›ld› ama kendi sözlerimizi de katt›k albümlere. Böylece yeni bir yol da bulmufl olduk. Son olarak tabi içerik olarak bugüne kadar ilk bafltaki tutumunu sürdürdü¤ü söylenebilir. Bafltan beri hiçbir zaman çok sert söylemleri olmayan, genellikle bireyin kendi dertlerine kendi dünya anlay›fl›na yönelik elefltiriler...

Müzikal anlamda bir fleyler de¤iflti tabi. Bizim farketmedi¤imiz ama dinleyicilerimizin farketti¤i fleyler...Tabi her insan kat›l›m›nda yeni bir seslenifl biçimi, yeni bir çalg› biçimi kat›l›yor. Zaman içinde bugüne kadar geldik. Araya girece¤im. “Bizim farketmedi¤imiz ama dinleyicilerimizin farketti¤i de¤ifliklikler” dediniz. Parçalar›n›z sizin iradi olarak belirledi¤iniz flark›lar de¤il mi? Tabi flöyle; elbette ki iradi olarak belirliyoruz da... 4-5 y›l önce davulcumuz de¤iflti. Yeni bir davulcu arkadafl geldi. Giden arkadafl›n ö¤rencisi. fiu anda davul çalan arkadafl›m›z, kendi çal›fl biçimini getiriyor. Eski davulcu gibi olmuyor tabi, onun çald›¤› biçimiyle çalm›yor. Yeni bir ruh getiriyor gruba. Biz bunu dert edinmiyoruz. Çünkü biz içindeyiz olay›n. Ne katt›¤›n›, ne getirdi¤ini bilemiyoruz ama dinleyici biliyor. Dinleyicinin farketmesi daha do¤al. Sonuçta kimi sesleri alg›layan onlar. Biz seslenici oldu¤umuz için bunun çok fazla fark›na varmayabiliyoruz. Ama tabi ‘90 y›l›ndaki bir etkinlik aç›s›ndan daha belirgin. Bizim de farketti¤imiz fleyler. Çünkü ben de Ezginin Günlü¤ü’nün dinleyicisiydim sonuçta. Yeni bir söyleyifl biçimi geldi gruba benimle birlikte. Bu önemli bir fley sonuçta. Az önce de söyledi¤im gibi yaln›zca fliirler de¤il, kendi flark› sözlerimizi de yazmaya bafllad›k. Bu da önemli bir geliflme. Bunlar›n d›fl›nda de¤ifliklik anlam›nda ise bayan solistimiz de¤iflti. Daha önce Arzu, Gülnaz, Feyza vard›, onlar gittiler. Sonra da Eylem geldi grubumuza.

ARALIK 2005 | TAVIR | 30


röportaj

Ama ba¤›ml› olmak isteyen sanatç› da ba¤›ml› olmakta özgürdür, istedi¤ini yapar. Ama ben iflin garantisi aç›s›ndan ba¤›ms›z davranmas› gerekti¤ine inan›yorum. Bence yani kendi ad›ma bir çok sorunun do¤abilece¤ine inan›yorum. K›s›tlamalar olabilir. Ba¤›ml›l›k süreci, siyasi mekanizmalar› da harekete geçiriyor bir süre sonra. O konuda bir çok sakatl›klar do¤abiliyor. Ben kendi ad›ma böyle düflünüyorum. Ama ba¤›ml›l›¤› seçen insanlar› da yad›rgamam.

Ezginin Günlü¤ü’nün ilk kuruldu¤unda belli bir misyonu var m›yd›? Kuruluflundan sonraki dönemi konuflamam ben, o dönemde yoktum çünkü. Misyon olarak da kendilerine bir misyon biçtiklerini zannetmiyorum. “Biz flunun ad›na flu ifli yapaca¤›z”, “flu ifli gerçeklefltirmek için müzik yapaca¤›z” dediklerini zannetmiyorum. Müzik yapmak için ortaya ç›k›yor çünkü, aleti edavat› belli. Yapabilece¤imiz ifller de belli. Misyonu olan bir grup de¤il bafl›ndan beri. Ben dinleyici olarak öyle görüyorum. Ama de¤iflik misyonlar› olan gruplar da var Türkiye’de bugün. Onlar›n da yapt›¤› müzi¤i yad›rgamay›z. Herkesin bir bak›fl aç›s› var ve ona göre müzik yap›yor. fiimdi bu toplumun marfla da ihtiyac› var, deyifle de. Türküye de, flark›ya da ihtiyac› var. O yüzden de¤iflik flark›c›lar da olacak. Belirgin bir de¤ifliklik yok yani Ezginin Günlü¤ü’nde.. Evet yani çok geri olan bir grup de¤ildir. Geçmiflte de böyleydi. Ama iflte bireyin dertlerini, sorunlar›n› incelemeye, ele almaya çal›flan, kendilerini de ifade etmeye çal›flan bir gruptur. Bireye vurgu yap›yorsunuz da, birey-top-

31 | TAVIR | ARALIK 2005

lum iliflkisi noktas›nda Ezginin Günlü¤ü nerede? Ya da toplumsal olaylar, yaflanan sorunlar müzi¤inize, flark›lar›n›za nas›l yans›yor?

Bir röportaj›n›zda “Biz hiç politik müzik yapmad›k” diyorsunuz. Peki ülke koflullar›, halk›n yaflad›¤› sorunlar sizin müzi¤inizde hiç mi yer alm›yor? Ayn› röportaj›n›zda bir de, “Elbette bizim de bir dünya görüflümüz var, ve o görüfl do¤rultusunda flark›lar›m›z› yap›yoruz” demifltiniz. Müzi¤inizle dünya görüflünüzü ay›rm›yorsunuz herhalde... Ay›rm›yoruz. Yapt›¤›m›z flark›lara göre, genelinde ortaya ç›k›yor san›r›m. Ne bileyim, yak›n dönemde yapt›¤›m›z bir kaç flark› var.

Sözünü etti¤im birey, toplumsal birey. Derdi olan, sorunlar› olan birey. Bunlar›n çözümüne yönelik ifller yapan birey. Böylesi bireyden bahsediyorum. Seçilen fliirler de o noktaya vurgu yapan flairlerden seçilmiflti. Bireyin elefltirisini, toplumsal bireyin elefltirisini yapan flairlerdi. Geçmiflten bir tek Afflar Timuçin’i hat›rl›yorum. Can Yücel’i yapt›k, fiekspir’i yapt›k, flimdi akl›ma gelmeyen bir çok flairden flark› yapt›k. Eskilerden A. Kadir... Bunlar, belirli bir misyonu olan flairler demeyece¤im de, toplumsal bireyin elefltirisini iyi yapan flairler sonuçta.

Bunlar da varolan sorunlar›n incelenmesine yönelik. Sadece bunlar de¤il, aç›k biçimde konusu olan, temas› olan flark›lar bir yana, bir çok flark›da kendinizi ifade ediyorsunuz.

Belki böyle bir misyon de¤il ama, bir derdi anlatmak diye bunu düflünebilirsiniz. Böyle bir derdi anlatan flairlere yak›n bir yerde Ezginin Günlü¤ü ve hala da öyle.

Sonuçta durdu¤umuz yer de popüler kültür alan›nda oldu¤umuz için, aflk konusu önemli bir tema asl›nda. Çünkü flark› söylüyorsun, yaz›yorsun ve genelde flark›lar›n temalar› aflk.

Bir zamanlar Grup Yorum ya da di¤er örgütlü gruplar üzerinden yap›lan bir tart›flmayd›. Örgütlü sanatç›l›k noktas›nda ne düflünüyorsunuz? Sanatç›n›n örgütlü olmas› ya da herhangi bir yap›ya, düflünceye, ideolojiye ba¤l› olmamas› noktas›nda neler düflünüyorsunuz? Kifli olarak bir fleyler söyleyebilirim bu konuda. Sanatç›n›n ba¤›ms›z olmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ba¤›ms›zl›¤›ndan yanay›m.

Aflk flark›s› yazarken de bunu ifade edebilirsiniz. Çok aflk flark›s› yap›l›yor zaten. Bizim de yapt›¤›m›z genel birfley bu. Fakat konuyu ele al›fl biçiminiz de önemli. Arabesk biçimde de¤il de, daha gerçekçi, daha topluma ait, daha toplumsal bireyin elefltirisine yönelik birfleyler koymal›. “O aflk›n içinde ne var?” Onu ortaya ç›karmal›.

Bunun yan›nda ne bileyim iflte, göçlerden bahsedilir, çocuklardan bahsedilir, herfleyden bahsedilebilir. Bunu yeterince yapt›¤›m›z kan›s›nday›m ben. Yapmaya da devam edece¤iz. Popüler müzi¤e girmiflken devam edelim. “Popüler olan› da müzi¤imize yans›t›r›z” demiflsiniz. Peki bunun s›n›r› ne, nerede


röportaj

bafll›yor, nerede bitiyor? Herfleyden önce ticari yönü var. Nerede durursan›z durun, duruflunuz ne olursa olsun; belli bir konumu kullan›yorsunuz. Yani klip yap›yorsunuz, kliplerinizin yay›nlanmas› için çaba harc›yorsunuz. Gazetelere beyanat veriyorsunuz, tan›nmak istiyorsunuz ve tan›t›m yap›yorsunuz. Bu da popüler kültürün gerekliliklerini yerine getiriyorsunuz demektir. Bu kültür alan›n›n içindesiniz demektir. Ama bu kültür alan›n›n içinde de farkl› bir yerde olabilmek mümkün. Belki biraz bunu kan›tlamaya çal›fl›yoruz. Tan›t›m›m›z› yap›yoruz, kliplerimizi döndürmeye çal›fl›yoruz, klip çekiyoruz herfleyden önce. Ama tüm bunlar› yaparken de, kendi siyasi görüflümüzü kaybetmemeye çal›fl›yoruz. Bu güne kadar da kaybetmedi¤imize inan›yorum ben. Bunun mümkün oldu¤unu kan›tlad›k gibime geliyor. Yani popüler alan içindeyiz, o piyasan›n koflullar›na uymak zorunday›z ama kendimizi de koruduk diyorsunuz. Peki bu piyasan›n koflullar›na uyarken ilkelerinizden taviz verdi¤iniz fleyler olmuyor mu? ‹lkelerimizden taviz verdi¤imiz gibi birfley söylemiyorum ama uydu¤umuz yerler; klip çekiyoruz, dönmesi için çaba harc›yoruz, farkl› farkl› yerlerle röportaj yap›yoruz. Uydu¤umuz fleyler bunlar, yoksa bütün bunlar› yapmadan yeni bir yol da seçebilirdik. O zaman popüler kültür alan›nda olmazd›k, ticari alanda olmazd›k ama flu anda bu ifli yapt›¤›m›za göre; ticari anlamda da bunlara uyuyoruz. Bu bir taviz mi bilmiyorum. Ama taviz de¤il diye düflünüyorum. Ezginin Günlü¤ü’nün müzikal serüveninde belirgin bir de¤ifliklik olmad›¤›n› söylediniz ya, de¤iflen neler var peki? Genel hatlar›yla ele alsak. Mesela “Alagözlü Yar”dan son albümünüze gelelim. Bir k›yaslama yapal›m... Tabi onu herfleyden önce gözden geçirmek, elefltirmek bana düflmez de, çünkü sonradan, 90’l› y›llarda kat›ld›m. Ama her fleyden önce çok belirgin de¤ifliklikler vard›r. Benden önceki arkadafllar baflka bir flekilde söylüyorlard› ben baflka bir flekilde söylüyorum. Onun d›fl›nda yaln›zca fliirleri seslendiriyorlard›, ben girdikten sonra Nadir’le birlikte kendimiz flark› sözü yazmaya bafllad›k, bu da çok belirgin bir de¤ifliklik. Bu anlamda

iki önemli de¤ifliklik var. Öte yandan müzikalitede her albümde de¤ifliklikler oluyor, ve hala da olabilen, yar›n da olabilecek olan de¤iflikliklerdir. Daha iyi bir ses arama, daha iyi bir saund arama gibi fleyler. Bunlar her zaman olacakt›r. Dinleyici profilinizde bir de¤ifliklik oldu mu? Bu afla¤› yukar› hiç de¤iflmedi, üniversite ö¤rencileri dinliyor. Tabi hepsi üniversite ö¤rencisi de¤il ama büyük bir k›sm› üniversite ö¤rencisi. Konserlerimizin büyük bir ço¤unlu¤u üniversitelere yönelik. Bu konuda bir de¤ifliklik olmad›. Her halde hayat flartlar›n›n da etkisi var, insanlar iflte okul bittikten sonra meslek hayat›na at›l›nca 10-12 saat çal›fl›yorlar. Bundan sonra, sinemaya gitmeye, tiyatroya gitmeye, müzik dinlemeye de pek zamanlar› olmuyor. Biraz da f›rsatlar› olmuyor, arkadafl gruplar›yla birlikte yapt›klar› fleyler azal›yor. Arkadafllar birbirlerinden kopuyor. Bunlar›n etkisiyle bizim dinleyicilerimizde de ilerleyen vakitlerde bir kopma oluyor. fiimdi onlar›n çocuklar› dinliyor herhalde? Evet. Üniversitelilerden oluflan bir kitlemiz var. Bundan sonraki planlar›n›z neler? Neler yapmay› düflünüyorsunuz? Vallahi asl›nda albüm yapmay› sürdürüyoruz. Sürdürece¤iz de. Yeni bir albüm yapaca¤›z. Onun d›fl›nda planl› olarak yapabilece¤imiz, 2007’de 25. y›l etkinliklerimiz olacak. Bunu da hem albüm, hem de konserlerle yapmaya çal›flaca¤›z. fiimdilik baflka bir plan›m›z yok. Peki daha sonra yapaca¤›n›z konserlerde de farkl› müzisyenlerle sahne alacak m›s›n›z? Yeni Melek Gösteri Merkezi’ndeki konseriniz gibi yani? 25. y›lda da buna benzer bir konser yapaca¤›z. Konserden öte, konsere benzer bir konseptte bir albüm yapmay› da düflünüyoruz. Bir önceki albümünüzde 1980 adl› flark›da neyi anlatmaya çal›flt›n›z? 12 Eylül’e bir gönderme varm›? O zaman yaflanan ac›lar›a vurgu yapma gibi...

Evet biraz sözlerde de var zaten, afiflli mafiflli fleyler. Biraz o dönemde yaflanm›fl bir fleyi anlatmak istedik. Yani bundan sonraki dönemlerde de siyasi göndermeler içeren flark›lar albümlerinize girecek mi? Tabi bir biçimiyle giriyor zaten, bir yolunu buluyoruz. Yani onlardan uzaklaflmak gibi bir kayg›s› yok Ezginin Günlü¤ü’nün? Hay›r yani öyle bir iste¤imiz yok. Bakt›¤›m›zda 25 y›l uzun bir süre. Bu ülkenin çok yak›n bir tarihine biraz tan›kl›k etmek gibi birfley oldu yani. O anlamda da böyle fleylerin flark›lara girmesi kaç›n›lmaz bizim aç›m›zdan. 1980’de yaflananlar hala halledilmemifl Türkiye’de. Bakt›¤›n›zda hala ‘80 anayasas› geçerli. Bunu belli bir yerde hat›rlatmak üzerimize görev de¤il ama, kendi kiflili¤imizden kaynaklanan, kendi düflüncelerimizi ifade etmekten kaynaklanan bir fley. Bu her zaman da olabilecek birfley diye düflünüyorum. Özel bir sorumuz olacak. Çevremizde de çok elefltirilen bir fley ayn› zamanda. “Bana bir koca laz›m, hem de bu gece laz›m.” adl› bir flark›n›z var son albümünüzde. O parçay› yapman›zdaki amaç neydi? Ezginin Günlü¤ü’ne yak›flt›ram›yor insanlar. Evet böyle tepkileri biz de çok al›yoruz. Sonuçta bir espri, bir de¤ifliklik olarak yapt›k ki Ezginin Günlü¤ü’nün dinleyicisinin de kald›rabilece¤ini düflünüyoruz. Hatta kald›rd›lar. Tam tersine orada bir yüreklendirme gördük, bir Akflehir deyifli, tekerlemesi “Bana bir koca laz›m, hem de bu gece laz›m.” fiimdi halk›n söyledi¤i bir fleyi bizim söylememiz tepki çeker tabi. Ama bir espri olarak söyledi¤inde yad›rganmaz diye düflünüyorum. Halk›n tekerleme olarak söyledi¤i fleyi bizim de söylememiz do¤al. Bizim soracaklar›m›z bu kadard›. Sizin söylemek istedi¤iniz bir fley var m› Tav›r okurlar›na? San›r›m yok ayn› fleyleri tekrarlay›p durmayay›m. Teflekkürler. Biz teflekkür ederiz... J

ARALIK 2005 | TAVIR | 32


fliir

ben renkliyim peter abrahams

Liza Teyze (Evet?) Ben neyim? (Ne demek sen nesin?) Irmakta bir çocu¤a rastlad›m Dedi ki o bir Zulu’ymufl. (*) Teyzem güldü (Sen renklisin Üç çeflit insan vard›r Beyazlar, renkliler (**) Siyahlar Beyaz insanlar en önce gelirler Sonra da renkliler En son da siyahlar gelir.) Neden? (Çünkü bu böyledir.) Ertesi gün Joseph’i gördü¤ümde Gö¤sümü döverek Ben renkliyim, dedim. O da ellerini ç›rpt› ve güldü. Joseph ve ben o yaz Uzun ö¤leden sonralar›n›n Ço¤unu birlikte geçirdik. Ben ondan biraz Zulu ö¤rendim O da benden biraz Afrikaans (***) ö¤rendi. Dopdolu geçiyordu günlerimiz En baflta ›rmak vard› araflt›rmak için Sonra benim yüzme derslerim vard› O yaz sopalarla kavga etmesini Sö¤üt dallar› ve yapraklar›ndan Yeflil flapka örmesini Ellerimle Kurba¤a ve iribafl yakalamas›n› Ceylan kapan› kurmas›n›

Irmak kufllar›n›n sellerini yans›lamas›n› Ö¤rendim. Bizi ›s›tan s›cak bir günefl, Islak bedenlerimizi kuruttu¤umuz yeflil çimenler vard›. Kocaman çekirgelerimiz vard›, yar›flt›¤›m›z A¤ustos böcekleri vard› Gün karar›nca sürülerle ortaya ç›kan, Ve yüzlercesini yakalad›¤›m›z. Gevrek k›zarm›fl tuzlu böceklerin O ayr›ks› tad› vard›. Sö¤ütlerle h›fl›rdayan rüzgar›n sesi, F›rt›na ç›kt›¤›nda duydu¤umuz Gökgürültüsü vard›. Kahkahalarla bo¤ulan iki çocu¤un sesleri, Bizim seslerimiz vard›. Joseph’in beyaz adamdan önce yaflam›fl Siyah krallar› anlatan öyküleri vard›. Evde sordum; Liza Teyze (Evet?) Bizim de renkli krallar›m›z var m›yd› Beyaz adamdan önce? (Hay›r) Peki, biz nereden geliyoruz? Joseph ve annesi beyaz adamdan önceki Siyah krallar›n soyundan geliyorlar. (Çok konufluyorsun sen) dedi teyzem Gülerek ve saçlar›m› okflayarak (Git y›kan art›k.) * Renkli: Melez ** Zulu: Bir Afrika halk› ve bu halk›n dili. *** Afrikaans: Güney Afrika’da sömürgecilerin dili olan Hollandaca ile yerli dillerinin kar›fl›m›ndan oluflan bir dil. Afrikanca.

ARALIK 2005 | TAVIR | 33


röportaj

ayd›nlar linç giriflimlerini de¤erlendirdi tav›r

Bir çingene çocu¤undan iki karanfil al›yorsunuz, gözlerinizin önünde size el sallayan bir resim ve gülen gözleriyle sizi yan›na ça¤›ran bir k›z. Çingene çocuk size bir karanfil daha uzat›yor ama, elleriniz gitmiyor yeni bir karanfile. Alm›yorsunuz, yeter diyorsunuz içinizden. Birisine gitmek... Onun yan›nda oturmak yaflananlar› anlatmak... Karadeniz’in karas›ndan bir damla al›p götürmek Da¤bafl› Köyü’ne... Kuruyan dudaklar›na damla damla özlemi damlatmak... Geliyorlar di¤er misafirler... gitmek için yola koyulman›n telafl› ve bir bulutun üstünde oturmuflças›na sizi bekleyen o köy... yeflil bir deniz ... Elinizdeki karanfili kokluyorsunuz bir anda ama karanfil kokmad›¤›n› unutarak içinize çekiyorsunuz... Hani kokmuyordu karanfil demifllerdi. yok yok kokuyor, hem de iki kardeflin kokusu içinize doluyor o anda. yollar sizi kollar›na al›yor ve tafl›yor Da¤bafl› Köyü’ne do¤ru. Birbirine yaslanm›fl iki kardeflin mezarlar›n›n bafl uçlar›na b›rak›yorsunuz karanfilleri. Karanfilleri b›rakt›¤›n›zda bir an kendinizi kimsesiz san›yorsunuz ve mezar tafllar›na bak›yorsunuz. Onlar yine size gülerek el sall›yorlar, birbirlerine yaslanarak. ‹nsan ne güzel bir varl›kt›r. Ayr›l›k zaman› art›k. Canan ve Zehra’ya bir misafirli¤in daha sonu. Onlar orada kal›yor siz geri dönüyorsunuz. Karanfilsiz yolculuk bafll›yor flimdi de. Bir yanda iki kardeflin size anlatt›klar›, bir yanda da ayr›l›k. Bunlarla doluyken kafan›z, tuhaf naralar, bö¤ürtüler, insana ait olmayan sesler bir anda ortal›¤› kapl›yor.

34 | TAVIR | ARALIK 2005

‹nsan bu kadar çirkef bu kadar azg›n olabilir mi... Oluyor ne yaz›k ki.. Araban›z durduruluyor ve tafllar gelmeye bafll›yor size do¤ru. Tafllan›yorsunuz... Bir kentin orta yerinde tafllan›yorsunuz.. Trabzon’da... Eskiflehir’de... Bozüyük’de tafllanm›flt› insanlar, arabalar› atefle verilmiflti... “Linç”… Linç etmek istiyorlar. Tafll›yorlar sevgiden nasibini almayan eller. Yaflam›n ne oldu¤unu bilmedikleri gibi ölümü de bilmeyenler. Tafll›yorlar.... Sevginin ne oldu¤unu bilmeyenler. Ölülerinizi tafll›yorlar hep bir elden. Mezarlar›n›z› tafll›yorlar... Burada, Rize’de... Canan’›n ve Zehra’n›n resimlerini tafll›yorlar.. O gülen yüzler tafllan›r m›? Hiç mi gülen insan görmediniz, hiç mi duymad›n›z Canan’›n Karadeniz’e olan büyük sevgisini.. Resimlerimizi tafll›yorlar... Karadenizin k›y›s›nda tafll›yorlar ölülerimizi. Lime lime ediyorlar üstümüzü bafl›m›z›... Tafll›yorlar... Öyle mi desek; ölülerin taflland›¤› il Rize? Dilimiz var›r m› bunu söylemeye? Bir kaç çapulcuya kurban m› edece¤iz Rize’yi? Sahiden nerde, hangi ülkede ölüler tafllanm›fl? Hiçbir yerde tafllanmad› biliyoruz. Biliyoruz zavall› olanlar tafllar mezarlar›. Çingene çocu¤a sorsak karanfil verir misin tafllananlara diye. Verir ve bir tane daha uzat›r gözlerinin içine bakarak “bu da benim için” der. O so¤uktan kararm›fl dudaklar›n› zorla aç›p ufak bir gülücük de ekleyerek. Belki bir çok insan al›flt› “Linç” sözcü¤üne. Televizyon ekran›nda görmeye al›flanlar da oldu. “Ha TAYAD’l›lar m›?” diyenler de ol-

mufltur belki. Çocuklar›n› hiçbir yerde yaln›z b›rakmayan o anne ve babalar iflte. Kaç kez taflland›lar. Ama asla susmad›lar. Onun için L‹NÇ edenler her gün ço¤al›yor. Bir belediye baflkan› ç›k›p konufluyor ilk kez. Peflinden milletvekili, belediye baflkan›n› takip ediyor. “Az yapm›fllar ben olsayd›m ben de vururdum.” diyor. Çingene çocu¤a sorsak “ne dediler bunlar?” diye. “Ölülerinizin kefenlerini diflliyorlar” der belki. Ya da korkup bir daha karanfil satmaz. Belki de bir karanfil uzat›r annelere... O karanfilin kokmad›¤›n› biliyor. Ama ona gelip karanfil alan her anne karanfilleri koklad›¤›n› görüyordu. Sorsak Çingene çocu¤a “karanfil kokar m›?” diye. Neler söyler kim bilir... Bir tek anneler o karanfil kokusunu al›r. Neden sadece onlar al›r o kokuyu? Çünkü o¤lu-k›z› kokar karanfiller. Çingene çocuk bunu biliyor. Ya linç? Susuyor, gözlerinin içindeki gülüflü de susuyor.Ya tafllar niye at›l›r insanlara? Çingene çocuk bunlar› cevaplamad›. Art›k sormad›k biz de. ‹ki sorumuzu ülkemizin ayd›nlar›na-sanatç›lar›na ve TAYAD’l›lara sorduk. Sorular flunlard›: 1) TAYAD’l› aileler 2 Kas›m günü, ölüm orucunda yaflam›n› yitiren Canan ve Zehra Kulaks›z’›n Rize’de bulunan mezarlar›n› ziyaretine gitmek isterken linç giriflimine u¤rad›lar. Bu konudaki görüfllerinizi alabilir miyiz? 2) AKP Rize Milletvekili ve Belediye Baflkan›’n›n linççileri cesaretlendiren aç›klamalar›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Edip Akbayram (Müzisyen) Öncelikle bu sald›r›lar› k›n›yorum. TAYAD’l›lar normal olarak anayasan›n kural› gere¤i,


röportaj Provokasyon için geldiler diyorlar ya, bu ülkede sevdi¤imiz insanlar›n mezarlar› ziyareti provokasyonsa; vars›n provokasyon için gelsinler. Kim önleyecek provokasyonu? Polis, savc› bir suç ifllenilmiflse gere¤ini yapar. Halk› bindirip, örgütleyip, çünkü örgütlü bir sald›r› Rize’deki. Halk kendi kendine sald›rmad›. Ben inceledim olay›. Önceden bunlar›n gelece¤i bilinmifl, birilerine haber verilmifl, orada bekletilmifl, böyle bir sald›r›.

hangi kurum ya da kurulufl olursa olsun, özgürce ifadelerini, k›namalar›n› rahatl›kla söylemek zorundalar. ‹nsanlar doldurulmufla gelmifller ve orada bir linç giriflimi olmufl. Düflünce hakk›n› özgürce ifade edebilme özgürlü¤ü vard›r. Bu özgürlü¤ün burada k›s›tland›¤›n›, korkunç bir provokasyon yarat›ld›¤›n› görüyoruz. Bir sanatç› olarak öncelikle buna çok üzüldü¤ümü ve k›nad›¤›m› belirtmek istiyorum. En ac› taraf›, bir belediye baflkan› yerel yönetimlerin bafl›nda, kentin bafl›nda ve parlamentoda bir milletvekilinin de bunlar›n üstüne giderek bu olay› daha genifl boyutlara getirmesi, bu çok daha sayg›s›zca, demokrasi ve insan haklar›yla ba¤daflmayan bir yaklafl›m olarak görüyorum. Bu tür yaklafl›mlara daha genifl boyutlara getirmesini de sebep olduklar›n› düflünüyorum ve onlar› da k›n›yorum. Mehmet Bekaro¤lu (Eski Milletvekili- Psikiatr)

Mezar ziyaretini engelleyemezler. Linç etmeye kalkmak, onlara sald›rmak. Suç ifllendi Rize’de. Siyasi boyutu, ay›pl›¤›… ama bundan çok daha vahim bir fley oldu Rize’de. ‹ktidar partisi milletvekili diyor ki; “Derslerini ald›lar!”. Belediye baflkan› diyor ki; “E¤er onlar oldu¤unu bilseydim, iner vururdum”. Çok tehlikeli bir fley yani. Yani halk seçmifl, iktidar partisi olmufl. Daha da kötü bir fley var bunun ötesinde; baflbakan ç›k›p bu konuda hiçbir fley yapmad›. B›rak bir fley yapmay› k›namad›lar bile. Milletvekilini ve belediye baflkan›n› disiplin kuruluna vermesi laz›m. En az bunlar kadar vahim bir fley; medya da bu iflin üzerinde çok fazla durmad›. Bir iki köfle yazar› buna de¤indi o kadar. Ben fluna kat›lm›yorum. Bu halk›n, “Bu toplumun genlerinde bu var.” sözleri de yalan. Bu halk›n kültüründe bu yok. Bir de yüz kifli topland› ve Rizeli olup olmad›klar›n› da bilmiyorum. Bu kadar kifli nas›l 350 bin kifliyi temsil ediyor. Bütün Rizeliler bunu yapt›, bütün Trabzonlular bunu yapt›, böyle bir fley yok. “Halk›m›zda linç kültürü var” sözü yaland›r ve halka at›lan bir iftirad›r. Ayr›ca suçlular› da saklamakt›r. Bu birileri taraf›ndan, kimse bu birileri bilemiyorum. Özellikle bu ifl kafl›n›yor, haz›rlan›yor. Siyasetlerinin bir parças› haline getiriyorlar. ‹sim olarak kimseyi veremem ama Türkiye’de bu tür olaylar önceden de çok yap›lm›fl. Bu bence bilinçli yap›ld›. Sanki Rize’de bir grup TAYAD’l› Hopa’dan ç›kacak, ad›m ad›m yolu kesilecek durdurulacak, gidecek. Bunlar sanki biliniyor, birileri biliyor ve ad›m ad›m izlenmifl, bütün adamlar oraya toplanm›fl, belediyenin önündeki dükkanlardan üçer befler gelip sald›r›yorlar.

Nihat Genç (Yazar) Önce flunu söyleyelim; burada kilitlenmifl bir mesele var. F tipleri konusunda kanayan bir yara var ve bu yara konusunda kimse (ben dahil) derinlemesine konuflam›yor. Buraya siyasi hükümetler ve siyasi partiler son derece ilgisiz kal›yor. Bu konuda ses getirmek isteyen, miting yapmak isteyen, toplanan ve bu mücadele eden kardefllerin yak›nlar› yada kitlede insanlar sa¤da solda toplan›yorlar ve bütün bu taleplerini demokratik bir flekilde dile getiriyorlar. Tam tersi bir fley cereyan ediyor burada. Linç diyebilece¤imiz, galeyan diyebilece¤imiz fleyler cereyan ediyor ve bunlara bizim hakk›m›z olmad›¤› gibi bu ülke için de tehlike olarak görüyoruz. Bu ülkede insanlar siyasi dertlerini her yerde anlatacaklar. Gazetelerde anlatacak, sokakta anlatacak, mahkeme kap›lar›nda anlatacak. Demokrasi de budur, hukuk düzeni de budur. Ayd›nlar da bunun için vard›r, kaymakam da bunun için vard›r. Ama çok talihsiz, çok fl›mar›k, çok vahfli aç›klamalar› bizi üzüyor. Burada y›llardan beri gelen F tipleri karfl›s›nda büyük bir mücadeleyi arkas›na alm›fl, bir büyük mücadele gelene¤ini oluflturmufl ama bu konuda ses getirmek isteyen bu insanlar›n, bu ç›rp›n›fllar› konusunda ben yazar Nihat Genç olarak bir fley yapam›yorum. Elim kolum ba¤l› ancak bütün bu gösterilerin, açl›k grevlerinin hepsinin bu topraklarda ciddiyetle, sonuna kadar yanlar›nda olmam›z laz›m. Ama iflte böyle bir toplum. Bir galeyan, üstüne çullanma, yok etme, uzun zaman ona bir insan gibi bakmama, adam yerine koymama, ona bir böcek gibi, tahta kurusu, haflere gibi davranma. Bu tahmin ediyorum biraz medya bunu böyle

ARALIK 2005 | TAVIR | 35


röportaj

rad›k. Daha önce Trabzon’da, Sakarya’da bu tip giriflimlere maruz kald›, hem üyelerimiz, hem çal›flanlar›m›z. Linç giriflimleri flimdiye kadarki egemenlerin, ülkemizi yönetenlerin zaman zaman baflvurduklar› bir yöntem. Bu yeni olmuyor. Sivas, Çorum tarihsel örneklerdir. Bunlar da devletin k›flk›rtarak insanlar› provoke ederek yapt›rd›klar› sald›r›lardan biridir. ‹ktidarda bulunanlar hiçbir zaman kendilerine muhalif olan hiçbir kesimin soka¤a ç›kmas›n› ve hakk›n› aramas›n› istemiyor ve bu yüzden onlara çeflitli yapt›r›mlar uyguluyor.

hissettirdi vatandafllara, kaymakamlar bu dili ö¤rendi. O yüzden çok ac› çekti¤imiz bir konu. Cezmi Ersöz (fiair- Yazar) Uzun zamand›r Türkiye’de s›ra d›fl› bir faflizm yaflan›yor. Günümüz faflizm örneklerinden farkl› bir süreç bu. Çok da birbirine ba¤l› de¤il. AKP’ye ba¤l› de¤il. Tamamen kendili¤inden, örgütsüz, tesadüfi gelifliyor. Bir cep mesaj›yla ya da birisi ç›k›p; bunlar terörist, PKK’l› demesiyle birkaç kiflinin de bir araya gelmesiyle sald›r›l›yor. Bu yarat›lan ulusalc›- flovenist psikoloji sonucu bu sald›r›lar olufluyor. fiöyle bir psikoloji; “Linç ediyorum, o halde var›m.” gibi bir psikolojik aç›klamas› olabilir bunun. Belediye baflkan› ve milletvekili bir s›fat tafl›yabilir ama, sald›ranlarla ayn› psikolojiye, faflist psikolojiye sahip insanlar bunlar. Hiç yad›rgamad›m. Sald›rganlardan onlar› ay›rm›yorum. Duyduklar› kin o kadar büyük ki, bu insanlara o kadar büyük nefret duyuyorlar ki, konumlar›n› dahi düflünemiyorlar. Partileri, dünyalar› görüflleri buna çok uygun. Bu olaylar› ben de fliddetle k›n›yorum. Bu tür yeni diyebilece¤im faflizm örneklerinin de devam edece¤ini düflünüyorum. Çünkü öyle psikolojik bir ortam haz›rland›. Mehmet Güvel (TAYAD Baflkan›) Söyledi¤iniz gibi Rize’de linç giriflimine u¤-

36 | TAVIR | ARALIK 2005

giriflimine maruz kald›lar. Hükümetin insanlar› bir AKP milletvekili, bir AKP’li belediye baflkan› o yörenin en büyük mülki amiri olan Valisi’nin aç›klamalar›, tamamen kendi yasalar›nda bile suç teflkil edecek yasad›fl› bir hareketi övme, insanlar› hedef gösterme ve yalan beyanlarda bulunma gibi, hatta ölüme sebebiyet verebilecek aç›klamalar yapm›fl ki, bu aç›klamalarla asl›nda bunlar›n yarg›lanmas›n› b›rakal›m, tutuklu yarg›lanmas›n› gerektirecek suçlard›r bunlar.

Biz TAYAD’l›lar olarak bir çok kez bu bedelleri ödedik. Ülkemizde demokrasi mücadelesi bedel ödemeyi gerektiriyor. Yeri geldi evlatlar›yla beraber ölüm orucuna yatt›, son süreçte zaten TAYAD’›n en büyük faaliyeti F tipi hapishanelerdeki hücrelerde bulunan evlatlar›n›, kardefllerini, arkadafllar›n›, dostlar›n› tecritten kurtarmak ve ölümlerin durdurulmas› do¤rultusunda bir çok eylem yapt› ve bu eylemlerin ço¤unda sald›r›ya u¤rad›k. Fakat art›k bunu linç giriflimlerine kadar götürdüler. Halk›m›z›n böyle bir gelene¤i yoktur. Hele son süreçlerdeki Rize sald›r›s›nda; bir mezarl›k ziyareti yapan, ki halk›m›z›n bayramlarda ailelerinin mezarlar›n› ziyaret etmesi güzel bir gelenek. Bu gelene¤i yerine getirmek için on kifli kadar TAYAD’l›, mezar ziyaretine giderken linç

AKP Milletvekili Abdülkadir Kart “Karadeniz insan› onlara gereken cevab› verdi. Bir daha buralara gelemeye cesaret edemezler” dedi. Ve bu linç giriflimini yapanlar› de¤il, linç giriflimine u¤rayanlar› suçlad›. Bu tabi ki sadece o milletvekilinin düflüncesi de¤il, bütün AKP’lilerin görüflüdür. Daha sonra milletvekili tepkileri görünce söylediklerini biraz yumuflatmaya kalkt› “Bu bir provokasyondur. Böyle bir olay Trabzon’da da yaflanm›flt›r. Trabzon’da F tipi cezaevi yoktur, bunlar Rize’ye gelip ne hakk›n› ar›yorlar. Gerçekten niyetleri hak aramak ise F tipi hapishanesi olan yerlere gitsinler biz de onlara yard›mc› olal›m.” Asl›nda burada bir önceki sözlerinden farkl› bir fley yok. Sadece bir sözü farkl› o da bende yard›mc› olurum diyor.


röportaj

Bu da yalan bir söz. Biz aç›klamalar› samimiyetsiz buluyoruz. Ahmet Kulaks›z (Canan ve Zehra’n›n babas› - TAYAD üyesi) Bayram arefesiydi ve bayram ziyareti yap›lmak istendi. Bu geleneksel bir fley ‹nançlar› ne olursa olsun bu ülkede, bu topraklarda yaflam›n› yitiren insanlar için bayram ziyareti yaparlar. Bu insanlar da TAYAD’l›lar da ölüm orucunda yaflam›n› yitiren k›zlar›m›n mezar›n› ziyaret etmek için böyle bir giriflimde bulunmufllar. Ama Rize’deki baz› güçler bundan rahats›z olmufl. Ve bilinçli, örgütlü, provokatif sald›r› geliflmifltir.

Karadeniz’in genel kültüründe böyle bir etkinli¤i yapan insanlara sadece sayg› duyulur. Ben öyle biliyorum. Ama bu güç odaklar› bu de¤erlerimizin ne kadar içini boflaltt›¤›n›n bir göstergesidir. Elbetteki bu yanl›fltan dönülecektir. Halk›m›z bunun fark›ndad›r ve hiçbir yerde bu geliflmelerin yafland›¤› Karadeniz bölgesinde yada herhangi bir yerde bir daha böyle fleylerin yaflanaca¤›n› sanm›yorum. Çünkü, halk›m›z anlatt›¤›m›zda, onlara ö¤retti¤imizde olay›n mant›¤›n› anl›yor. Yoksa bu olaylar bir grup faflistin emniyet deste¤i-

Ülkemizin de¤iflik yerlerinde de çeflitli sald›r›lar geliflmifl ayn›s›n› Rize’de de sahneye koymufllar. Ama özü itibariyle Rizeliler’in bir bütün olarak bu olaylardan haberi yoktur. Ayr›ca bu olaya karfl›d›rlar. Benim memleketim oldu¤u için bunu çok iyi bilirim. Ve bütün çabalara ra¤men provokasyondaki istedikleri sonucu alamam›fllard›r. Dün provokasyonu savunanlar bugün söylediklerinin yanl›fl oldu¤unu belirten aç›klamalar yapmaktad›rlar. Ama biz TAYAD’l› aileler olarak bu olaylar›n peflini b›rakmad›k, b›rakmayaca¤›z. Her türlü yasal hakk›m›z›n peflinden koflmam›za ra¤men; bu olay›n iç yüzünü hem bölge halk›na, hem de tüm insanlara anlatmaya devam edece¤iz. Ve dahas› bu ve buna benzer etkinliklerimizi sürdürmeye devam edece¤iz. Çünkü meflru ve ulusal bir hakk›m›zd›r bu. Evlatlar›m›za karfl› bir sorumlulu¤umuzdur ayn› zamanda. Bu sorumlulu¤umuzu engellemeye kimsenin gücü yetmez. Ama Karadenizliler flunu da bilmeliler bugün on kifli geldik, yar›n binlerle gelece¤iz mezar ziyaretlerine. Çünkü benim k›zlar›m bunlar› hak ediyor. Bu geliflme Rizelilere karfl› yap›lm›fl bir önlem olarak yap›lmaya çal›fl›l›yor. Karadeniz insan›na bir provokatif etkinlik olarak anlat›l›yor ama böyle de¤ildir.

Kentin sekiz ayr› noktas›nda önceden ayarlanm›fl, konuflland›r›lm›fl MHP’li sivil faflistler bekliyor. O noktalara gelindi¤inde öndeki polis arabas› duruyor ve sivil faflistler sald›r›yor, bir biçimiyle zarar veriyor, daha sonra öndeki kortej devam ediyor. Ve öbür noktaya gelindi¤inde, yine ayn› fleyler yaflan›yor. Bu her nokta da böyle devam ediyor. Burada önce flunu sormak gerekiyor: 1) Bu MHP’liler oraya nas›l konuflland›lar? TAYAD’l›lar›n oraya geleceklerini nereden biliyorlard›? Kim onlar› organize etti? Ki bu MHP’lilerin Trabzon’dan geldiklerini biliyoruz, daha önce de; yine yaz›n linç giriflimine u¤rayan TAYAD’l›lara sald›ranlarla ayn› kifliler oldu¤unu ve yine Faruk Kad›o¤lu’nun cenazesinde sald›ranlar›n ayn› kifliler olduklar›n› biliyoruz. Oraya tafl›nm›fllar. O zaman onlar› oraya kim tafl›d›? Kim organize etti? Kentin çeflitli yerlerine yerlefltirdi? Öncelikle bunu sormak gerekiyor. 2) TAYAD’l›lar çok meflru bir fley yapm›fllard›r. Elbette insanlar sevdiklerinin, arkadafllar›n›n, kendilerine yak›n bulduklar› insanlar›n mezar›n› ziyaret eder. Halk›m›z›n geleneklerinde oldu¤u gibi bir dini bayramda ziyaret ediliyor.

ni de alarak gerçeklefltirdi¤i provokatif sald›r›lard›r. Bilinmeli ki bu sald›r›lar tepki konuldu¤unda halk›m›za iyi anlat›ld›¤›nda, izah edildi¤inde halk›m›z o insanlar› lanetlemifltir. Bunu yapanlarda Karadeniz’de lanetlenecekler ve tarihte bunu bize gösterecek.

Behiç Aflç› (Avukat) Birincisi bu linç giriflimlerinin boyutlar›n› asl›nda tart›flmak gerekiyor. Öncelikle niye olmufl; ölüm orucunda hayat›n› kaybetmifl iki kardeflin mezarlar›n› ziyarete giden bir grup TAYAD’l› var. Bunlar bas›n aç›klamas› falan yapmayacaklar, dolay›s›yla bas›na haber verilmifl de¤il. Ondan sonra ne oluyor, Rize’nin giriflinde polis taraf›ndan durduruluyorlar. Polis diyor ki; provokasyon olur, sizi haflat ettiririz... Ondan sonra önlerine ve arkalar›na da bir polis arabas› veriliyor.

Dolay›s›yla da bu yönüyle de tart›flmak gerekiyor. Milletvekili ve belediye baflkan›, birincisi; mevcut yasalar›n karfl›s›ndaki durumlar› ve kendilerine yap›lan yasal takibat. ‹kincisi; halk›n adalet anlay›fl› karfl›s›ndaki durumlar›. Bu ayr›m› flundan dolay› yap›yorum, birçok olayda da gördük; bir çok olayda mevcut yasalarla halk›n adalet beklentisi uyuflmad›. Halk›n adalet bekledi¤i, ceza bekledi¤i koflullarda, olaylarda farkl› insanlar yarg›land›. Polis flunu söylüyor: “Biz bu sald›r›y› yapanlardan kimseyi gözalt›na almad›k. Çünkü bize yap›lm›fl bir flikayet yok.” Adam öldürmeye teflebbüs için flikayet etmeye gerek yok zaten. TAYAD suç duyurusunda bulundu. Biz de kat›ld›k. Bekleyece¤iz, dava kime aç›lacak? Linç giriflimine u¤rayanlara m›, linç edenlere mi? Kiflisel düflüncelerimi aç›klayay›m: Rize’de sald›r›dan sa¤ kurtulan alt› TAYAD’l›ya dava aç›laca¤›n› düflünüyorum. J

ARALIK 2005 | TAVIR | 37


öykü

k›fl geliyor denef demiray

I. Ormanlar sisleniyor yavafl yavafl. So¤uk gölge oluyor da¤›n üstüne. Ormanlar oyas›d›r da¤lar›n. Da¤lar sevdan›n. Sonbahar çoktan dökmüfl tüm yapraklar›n›. Kristallefliyor a¤açlar ve sular. Titretip kuyru¤unu bir sincap, h›zla gizleniyor bir a¤ac›n kavu¤una. Kar geldi gelecek... fiehirlerde telafll› bir haz›rl›k. K›rm›z› burunlu, bereli çocuklar›n› azarl›yor analar. Havada a¤›r bir kömür kokusu. Babalar yakacak, giyecek derdine düflmüfl. Varofllara a¤›r gelir Aral›k. So¤uk ve kasvetli. Yine de ›fl›l ›fl›l, s›cac›k kondular. Kömür üstünde demlendi mi çay baflkad›r. Tavflankan›. Bir de kestane, yok diyecek keyfimize. En hakiki oda kokusudur k›zarm›fl mandalina kabu¤u. Çocuklar kavga eder soban›n yan›ndaki yer döfle¤ini kapmak için. Ifl›k söndü mü, soba a¤z›ndan tavana yans›yan alevlerin dans›, bir de soban›n gür gürü en büyük zevkidir büyük o¤lumun. K›fl geliyor. Kanatarak bütün yoksul yaralar›. Y›rt›k ayakkab›lar, yamal› kabanlar, akan damlar, donmufl küçük parmaklar, çamurlu yollar bir bir s›ralan›yor karfl›s›nda f›rt›nalar›n. So¤uk, dinmek bilmeyen bir s›ca¤› do¤uruyor. - Öl ama teslim olma! S›ca¤›nla yak bütün üflüten karanl›klar›! K›fl geliyor. Ranzalar›m›z› barikat yapal›m c›l›z kap›lar›n ard›na. Olmazsa siper olal›m arkadafllar›m›za. Biraz atefl gerek donup kalmas›n yüre¤imiz! Yere yat›n arkadafllar k›fl geliyor! Ya¤mur çiseliyor yavafl yavafl flimdi. Bu aylarda dolu doludur bulutlar. Ama yine de b›rakmaz tüm yükünü. Fark etmeden ›slat›r seni. Her fley ›slakt›r; tekerlekler, yollar, toprak, demir kap›lar, mezar tafllar›. Bayraklar›m›z daha bir k›z›la kesmifl ya¤murdan. Sloganlardan sesimiz k›s›lm›fl, bir de a¤›t yakmaktan. Öfkeli kalabal›k susmuyor yine de. Her solukta, buhar veriyor d›flar›. Soluk solu¤a bir k›z›l nehir olup ak›yoruz Cebeci’ye. O¤luma gidiyoruz.

38 | TAVIR | ARALIK 2005

O¤lum... Üflürsün... Üflürsün gözümün bebe¤i. Yi¤idim. Can parçam. Üflürsün, can›m o¤ul. F›rat, s›k› sar›n oldu mu? Bereni de geçir kafana o¤ul. Yine mi iliklemedin paltonun önünü? Hava so¤uk yataklara düfleceksin. K›zd›rma beni kaç kere söyledim sana, bahar aylar› bitti. Art›k k›fl geliyor. Geceler daha bir uzun oldu art›k. Günefl erkenden terk ediyor evimizi. Daha uzun geceler ›st›rap. Kolay m›d›r evlat ac›s› çekmek. Küçük o¤luma a¤lamaktan bir gözüm görmez oldu benim. Ki onu görüyordum ara s›ra. Ama F›rat’›m›... Önce ölme dedim. Olmaz. Niye aç kalacakm›fl benim o¤lum? Zalim kals›n aç. Aç susuz kals›nlar. Anlad›m sonra. Direniflimiz dedim. Yine de ana yüre¤i. Çocukken oyuna doyamaz aç gezerdi. Doyamazd› arkadafllar›na. Doyamad› yine yoldafllar›na, doyamad›. Sonra, sonra ben düflerdim pefline. Elimde bir dilim ekmek, ya¤ sürerdim üstüne, tuz ekerdim. Tutufltururdum eline zorla. Sonra bilmifl bilmifl azarlard› beni, arkadafllar›ma niye vermedin diye. Çok fley ö¤rendim ben o¤lumdan. Direnmeyi ö¤rendim. Ac›ya direniyorum flimdi. Cebeci’nin ba¤r› kar tutmaz bilirim. Yine de so¤uktur mezar tafllar›. S›¤maz flehitlerimizin kudreti mezar tafllar›na. Islak toprak kokusu ilk kez rahats›z etti beni. K›rk› bugün o¤lumun. O¤lum, F›rat’›m k›fl geliyor üflürsün. Üflürsün o¤ul. Sana eldiven ve çorap getirdim. B›rak›n beni o¤ullar. Eldiven, çorap getirdim o¤luma. Üflümesin. Gözleri kör eder ›fl›¤›yla benim o¤ul. Candan geçer canlar› için. Merttir, diktir bafl›. Yürür, yürür... Kendi ›fl›¤›yla ayd›nlat›r yolunu. Boranda karda yürümek zordur lakin. Ayazd›r. Üflümesin... II. Hava so¤udu iyice. Sokaklar tenhalaflt›. K›fl›n masraf art›yor, ifller azal›yor. Bu k›fl› da atlatsak, diyoruz her sene, ama k›fllar kökten bitecek de¤il ya. Bak flu garibanlar›n haline; minibüse iki kurufl fazla vermemek için yar›m saattir bekliyorlar ayazda. Bir de son model


öykü arabas›yla süzüle süzüle geçene ne demeli. Bari birkaç kifliyi alsa arabas›na. Ama yok ki kimsenin kimseye güveni. ‹nsanlar bir garip oldu art›k. Gerçi bunlar fakiri fukaray› öcü gibi görür. Al›r m› hiç arabaya? Bo¤az›na çökecek sanki tövbe esta¤furullah! Satmak gelmiyor insan›n içinden. Da¤›t hepsini, sebil. Hah sonra git ekmeksiz eve. - Hade s›cak s›cak. Taze taze. Duman› kebap. Yeni ç›kt›. Gevrek simiieet! fiimdi bir de kocaman simit evleri aç›ld›. Herifler çikolatal› simit bile ç›karm›fllar. Camekana koyduk simidi, elimize de eldiveni takt›k. Han›m beyaz önlük bile dikti. Doktor gibi oldun bey diye güldü bir de. Her fleyden gülecek bir fley ç›kar›r zaten fukara. Elimden gelse dünyalar› sererim önüne. Ama yok ki elde avuçta. Ama Allah var bir kere söylenmedi, asmad› surat›n›. Ona da güzel bir k›fll›k manto almak laz›m. Ta yeni gelinken ald›¤›m›z mantoyu giyiyor. fiöyle yün bir atk›, g›c›r çizmeler, artist gibi olur. Hah bir kalabal›k geliyor. Miting var galiba. Varsa ne iyi olur simit satar›z. - Yeni ç›kt›. Duman› üstünde bunlar›n, simitçi! Sokaklara dökülünce ne oluyor ki diyordum ilkin, ama iyi yap›yor bu iflçiler. Seka’dayd› herhalde. Nas›l s›k›flt›rd›lar hükümeti. Gerçi sonra sendika satt› m› ne, bir fleyler olmufltu. Yok bunlar iflçiler de¤il. Mezarl›¤a gidiyorlar. Allah Allah.. Kimleri ölmüfl ki? 80 öncesi gibi yine öldürüyor lar m› solcular›? “Kahramanlar ölmez, halk yenilmez.” Valla birini öldürmüfller yin e , niye ç›kmad› ki ha-

berlerde? Ülkücüler mi öldürmüfl ki? fiu teyze ölenin anas› herhalde. Yok yan›ndaki mi? Arkas›ndakiler arkadafllar› herhalde. ‹yi adamm›fl herhal bu kadar geleni oldu¤una göre. Çok merak ettim. “Ölüm orucu” diyorlar. Duymufltum daha önce. Devam ediyorlar m› ki? Yok dayanamayaca¤›m, flu gence soray›m. III. Hava epey so¤udu. Arkadafllar üflütecekler. Dernekte de k›fll›k botu olmayan arkadafllar var ihmal etmemek laz›m. Ne cana yak›n adamm›fl flu simitçi. Simit sat›p geçinmek zor ifl. Bir de kocaman simit evleri aç›ld›. Paras› olan lokantalarda yiyor zaten. Üniversite önlerinde yapacaklar asl›nda bu ifli. Adam toplad› tezgah›n› geldi ya. ‹flte böyle, anlayacak halk›m›z. Anlayacak ve saf tutacak yan›m›zda. Anam›n rengi att› iyice, dayanm›yor yüreci¤i iflte. Nas›ld› o gün, hayata dönüfl dedikleri büyük katliam günü. Öl ama teslim olma, diyordu. Öldü F›rat’›m, diyordu. Beni morga götürün. Biliyorum feda etti kendisini. Nerden biliyorsun ana? demifltim, Benim o¤lumsa, yoldafllar›n› ölürcesine seven o¤lumsa feda etmifltir kendini, etmemiflse F›rat, F›rat de¤ildir art›k, diye cevaplam›flt› beni. Ki F›rat o dakikalarda feda etmiflti kendini korumak için yoldafllar›n›. Nas›l bir tablo. Nas›l bir ana resmi. Hangi dil, direniflin dilinden baflka, hangi nota? Hangi yazar? Kim betimleyebilir bana o an›? Hangi ana, anl›yorum, diyebilir? A¤lamak, gülmek? Gürül gürül, gö¤üs kafesini parçalayan bir yürek sadece hissettim. Gerisi anlat›lamaz. Yorgun bu gün. Her an düflecek gibi. Sal›na sal›na yürüyor, sanki yaralanm›fl tam gö¤sünün ortas›ndan. Sanki bir kanad›n› sürüyen ama yürüyen yine de, ma¤rur bir güvercin gibi. Erdeme kesmifl yüzü, ac›larla yontulmufl gibi yürüyor. Gökyüzünün tümünü solur gibi, yürüdükçe büyür gibi yürüyor. Geldik iflte. Karanfillerle bezenmifl, mezar› t›rnaklar›yla kaz›yor ana. Elinde bir çift eldiven ve bir çift yün çorap... IV. Geliyor bizimkiler. En güzel k›fll›klar›m›z› giyinip kufland›k ve bezendik allara. F›rat, Sabahattin, Do¤an, Zeynep, fienay, Gülsüman, Zeliha ve tüm flehitler ayakta karfl›l›yor bizimkileri. Herkes en özledi¤ine doyuyor önce. Sonra ezgilefliyorlar, söz veriyorlar birbirlerine. Ba¤r›m kar tutmaz benim. Yanar cay›r cay›r. Bahard›r her mevsim. ‹fllemez f›rt›na boran ba¤r›mda yatana. Üflümez o¤lun ana, k›zlar›n üflümez. Beklerler sab›rla. Söyleflir börtü böcek, kufllar k›fltan kaç›p yuva beller dallar›m›. En güzel meyve a¤açlar› gö¤sümden yeflerir. K›fllar› yenen savaflç›lar geçididir patikalar›m. Ormanlar›m hiç kalmaz yeflilsiz. Arka bahçem ayçiçe¤i tarlalar›, günefle dönük yüzleriyle uzan›p giden. Hasat zaman› flenlikleri. Dü¤ün alaylar›. Gelecek yeni bir ülkenin haz›rl›¤›nda. K›fl geliyor, tutulaca¤› yeni günden habersiz.J

ARALIK 2005 | TAVIR | 39


izlenim

mutlulu¤un ressam›ndan “gerilla desenleri” idilcan kültür merkezi

Tav›r’›n yeni say›s› gelmiflti o gün... Hepimiz birer Tav›r’› yeni do¤an bir çocu¤u görmenin heyecan›yla elimize al›yoruz. Kapa¤›n› açmam›zla ci¤erimize dolan matbaa kokusunun yaratt›¤› duyguyu anlatabilmek ne mümkün. ‹ç kapakta aln›nda k›z›l bir bantla, bir duvar›n dibine çökmüfl ufakl›kla göz göze geliyoruz önce. Gözlerini dikti¤i hizadan yolculu¤a bafll›yoruz Tav›r’›n içinde... Önce bafll›klar›na bak›yor, resimlerini inceli-

40 | TAVIR | ARALIK 2005

yoruz. Sonra nas›lsa her bir yaz›y› okumak, içindekileri da¤arc›¤›m›za katmak için zaman›m›z olacak. “Neler var?”›n cevab›n› bulal›m da bir an önce. Yine de kimi yaz›lar üzerinde biraz daha duramadan edemiyoruz. “Bilmezdim flark›lar›n bu kadar güzel Kelimelerin kifayetsiz oldu¤unu Bu derde düflmeden önce...” Orhan Veli’nin dizeleriyle yolculu¤umuza devam ediyoruz. Sonra, “‹nsan›n Toprakla

Kardeflli¤i” nas›lm›fl, “54 Y›ll›k Aflk Hikayesi” neymifl acaba derken, diflisi ölmüfl kuflun 盤l›¤›n› resimde bile çok net duyup, tüylerimiz diken diken olarak ilerliyoruz sayfalar›n aras›nda. Haberler k›sm›na var›yoruz en sonunda... Bu k›s›m genellikle en h›zl› geçti¤imiz bölüm olurdu ya; bir resim, iki kelime daha ilk sayfas›nda durup kalmam›za neden oluyor: “Gerilla Desenleri” Gerilla... Söylenirken telaffuzu her dilde farkl› olsa da, söylerken ve duyulurken uyand›rd›¤› duygular ayn› olan ender kav-


izlenim ramlardan biri flu koca dünyada... Gerilla; umut, savafl, direnifl, zafer...Yetmez ya, özetleyivermez mi yüre¤imizde bu kelimeyle ak›p giden duygular› anlatmaya... Abidin Usta’n›n haberinin yan›nda yer alan resmi perçinlerken duygular›m›z›, çoktan okumaya koyulmufluz haberin ayr›nt›lar›n›. Bitiminde bir projenin filizleri uç veriyor çoktan... Bir zaman›n› bulup, gezmeli bu sergiyi. Bir aya yak›n aç›k nas›lsa, buluruz da bir zaman›n›... ‹lk f›rsatta tutuyoruz Galeri Nev’in yolunu. Gaziosmanpafla pek bildi¤imiz bir yer de¤il ama yol tan›d›k. Önünde kendimizi zincirledi¤imiz, tabutlar b›rakt›¤›m›z AB Temsilcili¤i’ne ç›kan yola sapan bir sokaktaym›fl galeri. Bir apartman›n girifl kat›nda küçük sade bir galeri. Abidin Dino, içeri girer girmez nefle saçan yüzüyle karfl›lad› bizi. Bize anlatacak o kadar çok an›s› var ki nereden bafllayaca¤›n› flafl›rd› bir an... 40 y›ll›k memleket hasretinden bahsetti... Yurdundan k›rk y›l uzakta kalmak, en derin yaralar› açar insanda. Abidin Dino da o yaralar› tafl›yor. Ve al›p götürüyor bizi ‹stanbul’a, 1913’lere... Do¤du¤u mahallenin sokaklar›nda dolafl›rken çocuklu¤undan bafll›yor anlatmaya... Yaflam›n› çok bilmiyoruz. Sadece “mutlulu¤un resmini” çizemedi¤ini biliyoruz. Biz sordukça içinde bir of çekerek Sovyet yönetmen Sergey Yutkeviç’le ilk karfl›laflt›¤›nda duydu¤u heyecan› ve Sovyetler yolunda kurdu¤u hayalleri anlat›yor... Sinemada ilkin dekor ve kostüm çal›flt›¤›n›; sonra da belgesel ve senaryoya nas›l bafllad›¤›n›... 1966’da Londra’da düzenlenen Dünya Kupas›’n›n belgesel filmini çekerken nas›l heyecanlad›¤›n›… Tekrar resimlere dönüyoruz ve sergiyi dolaflmaya bafll›yoruz. Siyah çizgilerin ka¤›t üzerindeki k›vr›mlar›ndan öyle somut duygular ak›yor ki yüre¤imize... Gerillan›n yaflam›nda ne varsa; direniflin coflkusu, yoldafll›k, feda, flehitlik, tutsakl›k... düflmana öfke, vatan›na sevgi doluyor bizim de yüre¤imize... Kuca¤›nda yoldafl›n›n cenazesini tafl›yan direniflçinin yüzündeki kin... Vatan› vahfletle iflgal edilenin 盤l›¤›yla diken diken oluyor tüylerimiz... Bu duygular öylesine tan›d›k ki bizlere... Kavgan›n s›cakl›¤›, bu tan›fl›kl›¤›n sebebi...

Bir anda patika yollar› ad›ml›yoruz. Ateflin bafl›nda sohbete koyuluyoruz. Kararm›fl demli¤imizi suyla doldurup ateflin üzerine koyuyor ve atefl çay›n›n deminin tad›n› hissediyoruz a¤z›m›zda. Abidin Dino bizi sürekli bir yerden bir yere sürüklüyor. Duvara as›l› resimlerin her biri bize bir yol aç›yor ve gidiyoruz... Ta uzaklara... And da¤lar›na, Bolivya’n›n zorlu yollar›na vuruyoruz kendimizi. Dönelim diyoruz ama Abidin Dino izin vermiyor. Her çizgi hayat› ve yaflanan gerçekleri çarp›yor gözüüze. Kim bilir Che nas›l mutlu flu anda... Mahir nas›l inceliyor o çizgileri. Bir anda kendimizi çok kalabal›k hissetmeye bafll›yoruz. Ne çok insan var, ne çok tan›d›k var yan›m›zda... O çizgileri izleyen herkesin ellerinden tutuyor Abidin Dino. Resimlerde bir s›cakl›k, bir dostluk hissediyorsun. Resimlere sormad›k ama biliyoruz ki her resmin bir hikayesi var; anlatmayla bitmeyecek hikayeler... Abidin Dino ustam›z da sözün yetmedi¤ini bildi¤i için, sözle de¤il çizgileriyle anlatm›fl... Resmin dili öyle temiz ve berrak ki sen sordukça o anlat›yor, o anlatt›kça sen dinliyorsun. Ustam›z bizi hiç yaln›z b›rakmad› zaten. Hep anlatt›, bir soru iflareti de kafam›zda b›rakarak... Bu cevaplanm›fl bir soru ama, ustam›z tekrar tekrar soruyor: Umut nedir, umut kimdir?...

Bu arada sergi görevlilerinden biri, gazete ve dergilerden kesti¤i sergiyle ilgili haberleri dosyalamakla meflgul. Sergi haberini Tav›r’dan ö¤rendi¤imizi söyleyince, dergiden yan›m›zda olup olmad›¤›n› soruyor. Almam›fl›z yan›m›za. Mutlaka getirece¤imize söz vererek vedalafl›p galeriden ç›karken, bir fliir belirginlefliyor belle¤imizde: “Sen, mutlulu¤un resmini yapabilir misin Abidin? iflin kolay›na kaçmadan ama gül yanakl› bebesini emziren melek yüzlü anneci¤in resmini de¤il ne mavi yosunlu akvaryumda yüzen k›rm›z› bal›¤›n ne de al çeperli elman›n 1961 yaz ortas›ndaki Küba’n›n resmini yapabilir misin? çok flükür çok flükür bugünleri de gördüm ölsem de gam yemem gayrinin resmini yapabilir misin üstad?” Mutluluk... Evet mutlulu¤un resmini yapamam›fl ustam›z. Ama umudun resmini gördük. O duvar›n orta yerinde as›l› duruyor. Resme bak›yoruz... O umudu yükleyip yüre¤imize, sergiden ç›k›yor, Ankara sokaklar›na vuruyoruz kendimizi...J

Biz sustuk ve gözlerimiz duvarlardaki resimlere tak›l› kald›... Umut... Ne güzel bir sözcük!.. Salonun orta yerinde duran duvar›n üstünde sergiyle ilgili bir de kitapç›k var. Önsözünü Rasih Nuri ‹LER‹ yazm›fl. Bu resimlerin, Tav›r’da okudu¤umuz maceras› buradan al›nm›fl demek ki! Abidin Dino’nun yaflam›n›n kimi ayr›nt›lar›n› ö¤renmek de mümkün bu kitaptan. Sergideki tüm resimler yer alm›fl bu kitapta. Sergi salonunun alt kat› var bir de. Görevlilerden ö¤reniyoruz ki, “Gerilla Desenleri” sergisine ait olmasa da, yine Abidin Usta’n›n resimleri varm›fl alt katta. Oray› da görmek için afla¤›ya iniyoruz. Alt kat› dolafl›p tekrar üst kata ç›kt›¤›m›zda, tekrar dolaflma iste¤imizi bast›ramad›¤›m›zdan kendili¤inden dolaflmaya bafll›yoruz Gerilla Desenleri’ni.

ARALIK 2005 | TAVIR | 41


sinema

insan büyüdükçe hayalleri küçülür mü? cem karadeniz

Kim hangi koltukta oturursa otursun, bunun bir 12 Eylül yaras› oldu¤una da emindik. Belki bir mahkeme salonuydu sinema ve tan›k olarak dinlenecektik birazdan. Ekranda gördü¤ümüz iflkencenin görüntüleri ak›yordu mahkemeye delil olarak. Öyle hissettik belki bir an, belki de hissetmek istedik... Kafan›za yedi¤iniz a¤›r bir darbenin ard›ndan geçici bir bellek kayb› ve “Ne oldu bana?” dan sonra anlatmaya bafllad›¤›n›z kareler gibi geldi biraz Ça¤an Irmak’›n dili. O dönemin çocu¤udur Ça¤an Irmak. Y›llar sonra belle¤inde kalan izleri arat›yor filmin kahraman› küçük Deniz’e. Bir hayat› olmayan Deniz... Okudu¤u kitaplarda yaratt›¤› hayal aleminde yaflayan Deniz... Büyüklerinin suskunlu¤unu, telafl›n›, durgunlu¤unu, huzursuzlu¤unu, mutsuzlu¤unu kavrayamayan Deniz... Ve kilit soruyu soran Deniz: “‹nsan büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?” Ne kadar çok iz b›rakt› belle¤imizde 12 Eylül. Parçalanm›fl kiflilikler, çeliflkiler, yaln›zl›klar, korkular, kayg›lar... Ülkemizde ne kadar çok fley de¤ifltirdi... Kimileri bafl› dik ç›kmas›n› bildi, kimileri parçaland›. Kimileri aç›kça “yenildik” dedi, kimileri “Asl›nda her fley tatl› bir rüyaym›fl” dedi, “Devrim güzel bir hayaldi” dedi. Hayatlar›ndaki derin izlerin teorisini kendi gerçekli¤i d›fl›nda arayarak yapanlar, ac›nacak duruma düflenler, birey olman›n heyecan› ve s›n›rs›z özgürlü¤üne kendini kapt›ranlar ve bunu kutsayarak cuntac›lar›n ekme¤ine ya¤ sürenler... Ne çok fley götürdün ve getirdin 12 Eylül! Ne kadar çok tart›flt›rd› kendini ‘78’liler... Aflklar›yla, hayalleriyle, “yitip giden” özlemleriyle, piflmanl›klar›yla, bunal›mlar›yla, y›lg›nl›klar›yla, yaralar›yla, “birey olamaman›n” yaratt›¤› “ac›”lar›yla... 12 Eylül gören bir memleketin insanlar› olarak izledik Ça¤an Irmak’›n filmini. 12 Eylül’ün kobay› bir kufla¤›n insan› olarak izledik. En az›ndan bize ayr›lan koltuklarda biz bu kimli¤imizle oturuyorduk.

4 2 |TAVIR |ARALIK 2 0 0 5

Filmde de 12 Eylül’ün getirdikleri ve götürdüklerine iliflkin bir kesit izledik. Filmin esas karakteri Sad›k (Fikret Kuflkan) ‘70’li y›llar›n devrimcilerindendir. Babas›n›n kendisinden beklentisi ziraat fakültesinde okumas› ve bir mühendis olarak çiftli¤in bafl›na geçmesidir. Sad›k, okumak amac›yla gitti¤i ‹stanbul’da devrimci mücadeleye kat›l›r. Babas›n›n deyimiyle “anarflik olaylara”... Babas› bu nedenle Sad›k’› evlat-


sinema türlü bedeli çekinmeden ödeyenlerin de içinde olmam›fl, olamam›fltr. Ki bu bir filmdir, yönetmen böyle bir karakter de izletebilir bize. Hiç yenilmeyen bafl› dik bir karakteri de izletebilirdi. Tercih meselesidir, bunu tercih etmifltir. Ancak ne kadar objektiftir? Karakterin hayat öyküsünde ülkemiz solunun gerçekli¤ini, 12 Eylül sonras› y›llar›n bunaltan havas›n›, korkunun ve yorgunlu¤un izlerini gördük. Do¤ru ve gerçekti hepsi. 12 Eylül sonras› y›llarda, sadece bunlar yoktu elbette. Yönetmen, hikayesini böyle kurmufl. Ancak gerçeklikler fonda dahi verilmezse bu durumda objektiflikten de bahsedilmesi mümkün de¤ildir.

Eve Dönüfl’ün Ac›kl› Hikayesi

l›ktan reddedecek, o ise yoluna devam edecektir. Evlidir ve bir bebek beklemektedirler efliyle birlikte. Bebe¤in do¤umunu müjdeleyen sanc›lar›n geldi¤i gece gelir 12 Eylül cuntas›. ‹flte o gece eflini kaybeder Sad›k. O¤lu Deniz o gece dünyaya gelir. 12 Eylül 1980 tarihinde do¤mufl olmak Deniz’in bütün kaderini çizecektir. 12 Eylül, Deniz’e ilk darbeyi annesini öldürerek vurur. Daha sonra Deniz’in gözünden izledi¤imiz o günler, yani 12 Eylül sonras› y›llar, filmdeki en objektif sahnelerdir bir çocuk safl›¤›yla, masumlu¤uyla... Geçirdi¤i ac› dolu y›llar, eflinden daha fazlas›n› da kaybettirecektir Sad›k’a. Kuca¤›nda bebe¤i ile kalakal›r... Art›k hayal k›r›kl›klar›ndan örülmüfl bir hayat, iflkence ve hapislik dolu y›llar bafllayacakt›r. Art›k finale do¤ru yaklaflmaktad›r. 12 Eylül’ün yenik devrimcilerinden biridir Sad›k ve o¤lu Deniz ile birlikte baba evine do¤ru bir yolculu¤a ç›kar. Baba evine gitmesinin bir nedeni vard›r. Ailesiyle ve kendiyle yüzleflecek, o¤lunu babas›na emanet edecektir.

Eve dönüyor Sad›k. Hangi duygularla döndü¤ü, s›radan biri olsa, çok önemli de¤il belki ama “eve dönen” eski bir devrimci olunca, filmin mesaj›na biraz daha vurgu yapmak elzem oluyor. Çünkü sorunun muhataplar›ndan biri devrimciler olunca, bir-iki söz söyleme hakk›n› kendimizde buluyoruz. Bu ülkenin devrimci mücadele tarihini “Babam ve O¤lum” filminden ibaret görenler yanl›fla düfleceklerdir. Bu ülkenin devrimcilerini Sad›k’tan ibaret görenler de... Öyle de¤ildir çünkü. Evet “Babam ve O¤lum” dakiler de gerçektir, Hüseyin Efendi de, Sad›k da... ’80 öncesi ve sonras› babalar ve o¤ullar aras›nda filmdeki gibi çat›flmalar yaflanm›flt›r. Ama bunlar›n d›fl›nda yaflananlar da vard›r ve hala da yaflanmaktad›r. “Ben dönem filmi yapt›m. Bugünü vermek zorunda de¤ilim” demek Ça¤an Irmak’› kurtarmaz ve bu filmde verdi¤i mesajlar üzerinden onu elefltirmemizin önünde bir engel oluflturmaz. Aile ba¤lar›, bizim gibi feodal de¤er yarg›lar›n›n hala etkin oldu¤u ülkelerde çok güçlü bir ba¤ olarak karfl›m›zda duruyor. Sad›k’›n evi terketti¤i dönemi d›fl seslerle verirken yönetmen, Sad›k üzerinden o dönem devrimcilerini karikatür tipler olarak yans›t›yor. “Sen sermayenin kölesi olmuflsun!” diyor babas›na Sad›k mesela. “Ne alakas› var?” diyor insan duyunca. Devrimcili¤i az çok bilen birisi ya da varolan nesnelli¤i aktarmak is-

Yeniktir Sad›k. Bir türlü netleflememifl bilinci, korkular›, kayg›lar› ve bu eksikleriyle birlikte devrimcili¤e devam edememenin yaratt›¤› psikolojiyle bo¤uflan, bütün bunlar› aflamay›p “benden bu kadar” diyen birini izledik Sad›k’ta. Bir dönemin devrimcisi olan ancak düzene angaje olmufl, tabiri caizse köfleyi dönmüfl, yozlaflm›fl, alçaklaflm›fl yol arkadafllar›ndan bahseder, babas›yla aralar›nda geçen konuflmada. Ancak böyle olmayan arkadafllar› da vard›r muhakkak. Örne¤in katledilmifl, idam edilmifl, iflkencede sakat kalm›fl... Devrimcili¤in bedelini en a¤›r haliyle ödemifl yoldafllar› vard›r belki de. Bunlardan bahsetmez. Bunlardan bahsetmesi pek mümkün de de¤ildir çünkü idealleri de dahil her fleyini yitirmifltir. Çocu¤uyla trende konuflurken söyledi¤i “ben bir zamanlar çok heyecanl›yd›m” sözünde bunu aç›kça ifade etmektedir. Bu durumuyla Sad›k, o dönemin bütün yükünü s›rtlayanlar›n, her

ARALIK 2005 | TAVIR | 4 3


sinema

de 12 Eylül’ün ruhunu yaralamad›¤› kaç kifli vard›r ki? Ve kaç kifli bu yaralar› iyilefltirebilmifltir? Bunun cevab›n› vermek çok zor, ancak “tedavi olmak” isteyenin, bunun yollar›n› pekala bulaca¤›n› söyleyebiliriz rahatl›kla. Bu tedavi sinemada da mümkündür ve buna Ça¤an Irmak’lar da dahildir. Kendisini, o bahsetti¤i tedavinin nereden geçti¤ine ikna edebilirsek, bugünün gerçekli¤inin de filmini yapacakt›r. Yani dünün Deniz’leri, bugün de yafl›yor ayn› ac›lar›. Sorun, bakmas›n› bilmekte... Yani Deniz’in sorusunu cevaplayacak olursak; ‹nsan büyüdükçe, hayalleri de büyür, büyümelidir, hayallerini büyütenlerin filmi de yap›lmal›d›r... Bizce solcu birisi, insana-kavgaya dair daha güzel de¤erlerin filmini yapmal›d›r.

teyen birisi, objektif olmakla yükümlüdür. Ça¤an Irmak öyle yapm›yor. O noktada taraf oluyor. Baba özgülünde, aileden yana taraf oluyor. Yanl›fl› yapan Sad›k’t›r. Sad›k’›n düflünceleri de yanl›flt›, tavr› da... Ve Sad›k gibi yapan bütün devrimcilerin de. Ça¤an Irmak sadece nesnelli¤i aktarmakla kalsayd› diyecek laf›m›z olmazd›. Çünkü do¤rular›n, gerçeklerin halk taraf›ndan bilinmesi, düzene de¤il gelecek güzel günler için mücadele edenlere yarayacakt›r. “Ailenin de¤erinin bilinmesini istedim. Filmden ç›kan birisi, anas›na babas›na telefon edip hal hat›r sorarsa bunu baflarm›fl sayaca¤›m kendimi.” diyor Ça¤an Irmak. ‹yi de bunu niye hep devrimciler ve aileleri üzerinden baflarmaya çal›fl›yor, canh›rafl bir flekilde; anlamas› güç gerçekten. Devrimcilerin, onlar›n ailelerinin birbirleriyle iliflkilerinin üzerinden master yapt›¤›n›, bu konularda bir duayen oldu¤unu sanm›yoruz. Irmak’›n devrimcilerden kast› ‘68’ liler, ‘78’ liler gibi çokça vakit geçirdi¤i tiplerse, o çevreden ç›k›p biraz etraf›na bakmas›n›, bu mücadeleyi hala sürdürenlerle tan›flmas›n›, gazete-dergi- kitap okumas›n› fliddetle tavsiye etmek ihtiyac› hissediyoruz. “De¤il” diyorsa da o zaman “bugünü de, bugünün devrimcilerini de anlat” diyece¤iz. Anlatabilmesinin yolunun da, bugünün devrimcilerini tan›mas›ndan geçti¤ini söyleyece¤iz. Politik film yapmak, politik bir birikim gerektirir ve hayat›n içindeki durufluyla ilgilidir insan›n. Devrimci bir bak›fl aç›s›na sahip olmak gerekir. Ça¤an Irmak, devrimci bir bak›fl aç›s›na sahip de¤ildir muhakkak. Ama devrimcileri anlatan filmler yapmak istiyorsa devrimcileri de tan›mak zorundad›r. Kendisine “solcuyum” diyen birinin çekti¤i-yönetti¤i hemen her dizide-filmde y›lg›nl›¤›n, mutsuzlu¤un, boflvermiflli¤in teorisinin yap›lmas› ilginç, ilginçten öte çeliflkidir. Ya da Ça¤an Irmak’›n amac› bu mudur bilemiyoruz. Bunu, bundan sonraki prati¤i gösterecek. Bir röportaj›nda “Herhalde ben de biraz kendi ruhumu tedavi etmek istedim.” diyor Tedavi edebildi mi bilemeyiz. Ama dedik ya, bu ülke-

4 4 |TAVIR |ARALIK 2 0 0 5

Baflar›l› oyunculuklar, iyi kurgulanm›fl bir senaryo, sürükleyici bir hikaye bizi bir duygudan di¤erine sürüklüyor. Gözlerimizin dolmas›na engel olamad›¤›m›z sahnelerden, kahkaha att›¤›m›z sahnelere geçiflimiz çok h›zl› oluyor. Hüznü, ac›y› ve sevinci iç içe anlat›yor film. Duygular›m›za hitap etmeyi iyi baflar›yor. Bu noktada oyuncular›n ve bu projede çal›flanlar›n baflar›s›n› takdir etmek gerekiyor. Film baflar›l› bir melodram olarak karfl›m›zda duruyor. Son olarak bir gerçe¤i de vurgulamak gerekir ki, u¤runa ölünesi idealleri olanlar y›k›p geçti 12 Eylül’ü. Onlar olmasayd›, belki 12 Eylül, ruhumuzu tarumar edip geçecekti. Ruhumuzda onulmaz yaralar açacakt›. O günlerin “Deniz”leri olan bizler bafl›m›z› bugün dik tutamayacakt›k. Bu yaz›y› yazamayacakt›k belki de. Çünkü övünecek bir fleyimiz olmayacakt›. Bir fleyi hayal etmek güzeldir. Baz› fleyler vard›r ki hayalden öte idealdir, u¤runa ölünür. U¤runa ölünmesi gereken ideallerdir bizimkiler. Yüzlerce kez, binlerce kez ölmenin de yetmedi¤i görülmüfltür. Bu gerçekler filmde yoktur ama hayat›n içinde vard›r. ‹steyen herkes görebilir bu gerçekleri, sorun bakmas›n› bilmektedir...

Filmin künyesi: Yönetmen: Ça¤an Irmak Senaryo: Ça¤an Irmak Görüntü Yönetmeni : R›dvan Ülgen Yap›m :2005 Türkiye Yap›m› Süre: 108 dakika Türü: Dram - Komedi Oyuncular: Fikret Kuflkan - Çetin Tekindor- Hümeyra fierif Sezer - Yetkin Dikinciler- Binnur Kaya


sinema

“Türev” Gerçek, Yalanlar›n Türevi De¤ildir! Nas›l da tükenmifl herfley. Nas›l da h›zla tüketilmifl. ‹nsan› insan yapan ne varsa, nas›l da üç otuz paraya sat›l›vermifl. ‹nsani de¤erlerin h›zla ö¤ütüldü¤ü zamanlarday›z. Dönüfl h›z› çok fazla olan.bir de¤irmen içinde vefa, ba¤l›l›k, paylafl›m, dostluk, arkadafll›k... ö¤ütülüyor her geçen gün. De¤irmen gözünün yafl›na bakm›yor de¤erlerimizin, duygular›m›z›n. Niye bakacak ki, görevini (!) lay›k›yla yerine getiriyor o, hepsi bu; misyonu bu çünkü. Bitirecek ki insan› insan yapan herfleyi; sadece eti-kemi¤i insana benzeyen müsveddelerin düzeni yaflayabilsin. K›r›p dökecek

Film Festivali’nde “En ‹yi Film” ödülünü almas› ayr› bir tart›flma konusudur. Ona girmeden, filmin kahramanlar›, öyküleri üzerinden, bu ülkenin insanlar›n›n hal-i pür melaline vurgu yapal›m diyoruz. Filmin üç kahraman› da doyumsuz tipler. Mesleklerinde de öyle, yaflamlar›nda da… Amaçs›z, idealsiz ve de¤ersizler... Hal böyle olunca ve de insani de¤erlerden soyununca, geriye hayvani, duygular içgüdüler kal›yor. En baflta da cinsel tatmin tabi ki... Cinselli¤in “aflk” bellendi¤i zamanlarday›z. Süreyya “aflk”tan ölüyor ve Naz›m’la hayat›n› birlefltirmeyi düflünüyor. Ama Naz›m’a güvenemiyor bir türlü... Neden? ‹nsanlar birbirine, hem de evlenmeyi düflündü¤ü birine neden güvenmez ki? ‹nsanlar› bu denli güçsüz, zay›f, kendisine ve baflkalar›na güvensiz k›lan nedir? Hiç kimse bunlar›n sebebini düzen d›fl›nda aramaya kalkmas›n! Film karelerinde izlediklerimizin hepsinin yarat›c›s›, içinde bulundu¤umuz kapitalist düzendir. Yalanlar, ihanetler, en yak›n arkadafl›n› bir dakikada satmalar, ihanetten dolay› bir anl›k huzursuzluk duyduktan sonra hemen o “kötü” düflünceyi zihninden silip normal (!) yaflama dönmeler, tatminsizlikler, hiçlik duygular›, melankolik duygulanmalar (!), bohem yaflamlar, kendinden baflka hiçbir fleyi düflünmemeler,”bireysel özgürlük saçmal›klar›, tutars›zl›klar, tamam›yla cinsellik hedefli iliflkiler vesaire. bu bir buçuk saatlik filmde üstümüze üstümüze gelirken nas›l bir düzende yaflad›¤›m›z›n biraz daha fark›na var›yoruz.

insan olan› ki, hayvan olan› hakim k›labilsin... “Gerçek, yalanlar›n türevidir” diyerek bafll›yor film. Yalanlar üzerine kurulu hayatlar›n gerçe¤i (!) ak›yor sonra kare kare... Bu kadar çürümemiflti insanl›k, bu kadar naylon de¤ildi duygular, bu kadar sahte de¤ildi iliflkiler… Filmde aktar›lan nesnel durum, fazlas›yla mide buland›r›c›. Hem mide buland›r›c›, hem ürkütücü... “‹yi ki sinema koltu¤unday›m. ‹yi ki o perdeden yans›yan dünyan›n içinde bir oyuncu de¤ilim” diyorsun, rahatl›yorsun. Belki, filmin içinde de¤iliz; belki, Süreyya, Burcu, Naz›m de¤iliz ama filmdeki hayatlar gerçek. Süreyya, Naz›m, Burcu da. Ve gün geçtikçe art›yor, ço¤al›yorlar... Etraf›m›zda cirit at›yorlar tabir caizse... Süreyya, varl›kl› bir aileden geliyor. ‹yi bir e¤itim alm›fl, kendi deyimiyle “tuzu kuru” biri... Sevgilisi Naz›m’›n sadakatini ölçmek amac›yla en yak›n arkadafl› Burcu’dan yard›m (!) istiyor ve Naz›m’› bafltan ç›karmaya çal›flmas› için onu ikna ediyor. Evdeki hesap çarfl›ya uymuyor, Burcu Naz›m’› ayart›rken afl›k (!) oluyor. Naz›m da Burcu’ya... Konu bundan ibaret... Böyle bir filmin Antalya Alt›n Portakal

Filme yan karakter olarak dahil edilen, Naz›m’›n erkek arkadafl›n›n a¤z›ndan konuflan kapitalist kültürden; Naz›m’›n, Süreyya’n›n ve Burcu’nun bunal›ml›/tatminsiz yaflamlar›ndan (bunlarda tabiki kapitalist, yoz kültürün eseri) tiksiniyoruz belki ancak izleyenlerin büyük ço¤unlu¤u bizimle ayn› duygular› paylaflacak m› acaba? Emin de¤iliz. Çünkü filmin amac› zaten kapitalist çürümüfl kültürü teflhir etmek, ondan tiksindirmek ve alternatif bir kültürü önermek de¤il. Bunu nerden anl›yoruz; üç kahraman›n yaflad›klar›n› her gün kendi video kameralar›na itiraf etmelerinden ve filmin sonunda yeni birer sevgili bulup, yeni serüvenlere (!) yelken açmalar›ndan... Yalanlar›n türevi olan bir yaflam, gerçek de¤ildir. Do¤rular›n türevi olacak, yeni yepyeni bir yaflam›n gerçek bir yaflam olaca¤›n› unutmamal›. ‹nsana da ancak böylesi bir yaflam yaraflmaz m›? Filmde meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›lan hiç bir fley bize ait de¤ildir. Bu kültür halk›n kültürü olamaz...

Filmin künyesi: Yönetmen: Ulafl Inaç Senaryo: Ulafl Inaç Görüntü Yönetmeni: Senem Tüzen, Elif Usman Müzik :Toygar Ali Ifl›kl› Yap›m: 2005 Türkiye Yap›m› Süre: 92 dakika Türü:Dram

ARALIK 2005 | TAVIR | 4 5


haberler

Yozlaflt›rmaya karfl› çukurova halk kültür festivali Adana Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i, 1-4 Aral›k tarihleri aras›nda Adana’da, “Yozlaflt›r›lmaya Karfl› Çukurova Halk Kültür Festivali” düzenleyecek. Dernek, bir bas›n aç›klamas› yaparak amaçlar›n› flu flekilde aç›klad›; “S›rt›m›za kene gibi yap›flt›r›lmak istenen yozlaflt›rmaya karfl›, kendi kültürümüzü korumak ve gelece¤e tafl›mak için mücadele ediyoruz. ‹steriz ki; bu mücadelemizde elimizi bizim gibi düflünen ve inanan insanlar›m›za uzatal›m.Uzatt›¤›m›z bu

elin tutulaca¤›na inançla bize güç katman›z, omuz vermeniz için çald›k kap›n›z›. Yaflad›¤›m›z Adana ili ve Çukurova yöresinden bir ses olmak, gelece¤e mütevazi bir katk› da bulunmak istiyoruz. Bunun için ad›n› ‘Yozlaflt›r›lmaya Karfl› Çukurova Halk Kültür Festivali’ diye koydu¤umuz, dört gün sürecek bir festival yapaca¤›z. Gelin hep beraber bize dayat›lan, her geçen gün yaflam›m›z›n bir parças›n› koparan yozlaflt›r›lmaya karfl›

birlikte olal›m. Dil, din, ›rk ay›rdetmeden kardeflçe yaflayaca¤›m›z bir ülke için türkülerimizi birlikte söyleyelim.” Festivalde üç gün boyunca paneller, film gösterimleri, müzik dinletisi yap›lacak ve tiyatro oyunlar› sahnelenecek.

Telefon: 0322 351 74 03 Faks: 0 322 351 74 03 adanatemelhaklar@yahoo.com

‹dilcan kültür merkezine sald›r›! Ankara fiirintepe Mahallesi’nde bulunan ‹dilcan Kültür Merkezi’ne 16 Kas›m tarihinde polis destekli bir grup ülkücü taraf›ndan sald›r› düzenlendi. Halkevi üyesi bir kiflinin polisler taraf›ndan gözalt›na al›nmas›n› engellemek isteyen ‹dilcan Kültür Merkezi çal›flan› Hasan Karap›nar’a maket b›ça¤›yla sald›ran faflist bir grup, akflam saatlerinde de polisin deste¤iyle kültür merkezini basarak içerideki eflyalara zarar verdi. Sald›r› sonucu Kültür merkezi çal›flan› Hasan Karap›nar çeflitli yerlerinden yaraland›. Yaral› halde gözalt›na al›nmak istenen Karap›nar hastane ç›k›fl›nda polisler taraf›ndan gözalt›na al›nd›.

le de¤ilmifl. Olay›n bafl›ndan sonuna kadar oradalarm›fl. Onu daha sonra ö¤rendik. Tamamen bilinçsiz oldu¤umuzdan kaynakl› böyle bir sald›r›y› gerçeklefltirdik. Tekrar özür diliyoruz.” diye konufltular.

Sald›r›n›n ard›ndan 23 Kas›m günü ‹dilican Kültür merkezine gelen ayn› kifliler, “Bizler yaflanan olaylardan dolay› piflman›z ve özür diliyoruz. Y›k›mlara karfl› mücadelede bundan sonra yan›n›zda yer alaca¤›z. Yaln›z ortada bir yanl›fll›¤› düzeltmek istiyoruz. Bizi polis yönlendirmedi. Orada ilk bafllarda polis vard›. Ama daha sonra gittiklerini san›yorduk. Ama öy-

Sulhi Dölek topra¤a verildi... Tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› kaybeden yazar/senarist Sulhi Dölek’in cenazesi, Üsküdar Selimiye Camii’nde düzenlenen askeri törenin ard›ndan Topkap› Çaml›k Mezarl›¤›’na götürülerek burada defnedildi. ‹stanbul’da 20 Eylül 1948’de do¤an Dölek, Deniz Harp Okulu’nu ve daha sonra Michigan Üniversitesi’ni bitirdi. Dölek, 1989 y›l›na kadar gemi infla yüksek mühendisi olarak Deniz Kuvvetleri’nde çeflitli görevlerde bulundu. ‹lk öykülerinden biri 1969 Varl›k Y›ll›¤›’nda yay›mlanan Dölek, ayn› y›l ‘Dünya Dönmüyor Art›k’ adl› tek perdelik bir oyunla Yusuf Ziya Ortaç Arma¤an›’n› kazanarak Akbaba yazarlar› aras›na kat›ld›. Sonraki y›llarda öykü ve roman çal›flmalar›n›n yan› s›ra, dönem dönem Milliyet ve Cumhuriyet gibi gazeteler ile Çivi, Nokta, Tempo

46 | TAVIR | ARALIK 2005

ve Diyojen gibi haftal›k dergilerde, Varl›k’ta ve baflka sanat-edebiyat dergilerinde mizahi bak›fll› yaz›lar yazan Dölek, çocuklar için de çok say›da ürün verdi. Dölek, 1979 y›l›nda ‘Yeflil Bay›r’ adl› roman›yla Kültür Bakanl›¤› Çocuk Romanlar› Yar›flmas›’nda birinci oldu. Dölek, ‘Süper Baba’, ‘Külyutmaz’, ‘‹kinci Bahar’, ‘Unutma Beni’ ve ‘Yabanc› Damat’ gibi televizyon dizilerinin yan› s›ra, ‘Truva Kat›r›’ roman›ndan televizyona uyarlad›¤› ‘Koltuk Sevdas›’ adl› politik hiciv dizisinin de senaryosunu yazd›. ‘Süper Baba’n›n senaryosuyla 1997 y›l›nda Marmara Üniversitesi ‹letiflim Fakültesi’nin ‘Zirvedekiler’ ödülünü alan Dölek, 2000 y›l›nda ise ‘‹kinci Bahar’la ‹stanbul Üniversitesi ‹letiflim Fakültesi ö¤rencilerince televizyon senaryosu dal›nda y›l›n baflar›l› iletiflimcisi seçildi.


haberler

“Gönül Yaras›”na en iyi film ödülü verildi Türkiye'nin, Oscar ödüllerinin “En ‹yi Yabanc› Film” dal›ndaki temsilcisi “Gönül Yaras›” Uluslararas› Queens Film Festivali'nde “En ‹yi Film” ödülünü ald›. New York'ta 17-20 Kas›m günleri aras›nda yap›lan festivalin ”Hareketli ‹majlar Müzesi”nde düzenlenen ödül töreninde, iki dalda aday gösterilen “Gönül Yaras›”, rakiplerini geride b›rakarak en büyük ödüle sahip oldu. Filmin yap›mc›lar›ndan Mine Varg›, bir Türk filminin uluslararas› bir festivalde “En ‹yi Film” seçilmesinin önemini vurgulayarak, “Uluslararas› Queens Film Festivali'ne Türkiye'den davet ald›k ve kat›ld›k. Festivalde En ‹yi Yabanc› Film alan›nda üç aday filmden birisiydik. As›l flans›m›z›n o alanda olaca¤›n›

düflünüyordum, ancak o ödülü kazanamad›k. Fakat daha sonra en büyük ödül aç›kland› ve onu biz kazand›k. Çok güzel bir ödül bu ve bizim için sürpriz oldu.” fleklinde konufltu. Sözlerine “Gönül Yaras›”n›n yönetmeni Yavuz Turgul'a teflekkür ederek devam eden Varg›, “Bu ödülle birlikte ayn› anda üç heyecan› birlikte yafl›yoruz. Alt›n Küre ve Oscar ödüllerinden önce böyle bir festivalde ödül almak çok önemli, çünkü bu festivali yabanc› bas›n ve film endüstrisinin önde gelen isimleri de takip ediyor. Bu festivalde Yabanc› Film Oscarlar›n›n aday aday› olan baflka filmler de vard›. Onlar›n aras›nda bir Türk filminin en büyük ödülü almas› büyük bir baflar›” dedi.

E¤itim emekçilerine polis sald›r›s› E¤itim ve Bilim Emekçileri Sendikas›'n›n (E¤itim-

Park› aras›ndan geçen caddeye inerek yolu trafi-

Sen) ça¤r›s›yla, "herkese paras›z nitelikli e¤itim

¤e kapatt›.

hakk›" talebiyle 25 Kas›m 2005 tarihinde Türkiye genelinde ifl b›rakan e¤itim emekçilerinin Anka-

Polis, eylemin Toplant› ve Gösteri Yürüyüflleri

ra'da gerçeklefltirmek istedi¤i bas›n aç›klamas›-

Yasas›'na ayk›r› oldu¤unu ve yolun boflalt›lmas›-

na polis müdahale etti.

n› istedi. Sendika temsilcileriyse demokratik haklar›n›n engellendi¤i söyleyerek yolun aç›larak

Ankara'da Kolej Kavfla¤›'nda toplanan E¤itim-

yürüyüfllerine izin verilmesini istediler.

Sen üyelerinin, Ziya Gökalp Caddesi'nden K›z›lay'a yürüyerek bas›n aç›klamas› yapma iste¤ine

Daha sonra yürüyüfle geçen e¤itim emekçilerine

polis izin vermedi.

polisin sataflmas› üzerine yaflanan arbedede, polisins azg›nca sald›r›s› sonucunda birçok emekçi

Bir süre Çankaya Belediyesi önünde bekleyen

yaraland›.

sendika üyeleri, daha sonra belediye ile Kurtulufl

U¤ur Kaymaz için yeni belgesel U¤ur Kaymaz ve babas› Ahmet Kaymaz'›n güvenlik güçleri taraf›ndan öldürülmesinin ard›ndan bir y›l geçti.

dönümüne denk gelen belgesel, Ankara Gençlik Kültür Merkezi (AGKM) Sinema Birimi taraf›ndan haz›rland›.

Baba ve o¤lunu öldüren güvenlik güçleri halen görev bafl›nda. U¤ur Kaymaz ve babas›n›n öldürülmesi ve olay›n faillerinin halen tutuklanmamas›na yönelik tepkiler sürüyor. U¤ur Kaymaz, “13 Gulle” belgeselinin ard›ndan flimdi de “Guan-Di’nin Dü¤ünü” adl› belgesele konu oldu.

11 ayl›k çal›flma sonunda tamamlanan belgeselde, de¤iflik kesimlerin olaya iliflkin görüfllerine, bas›nda yer alan haberlere, yap›lan eylem ve etkinliklere yer veriliyor.

U¤ur Kaymaz’›n öldürülüflünün birinci y›l-

47 | TAVIR | ARALIK 2005

Müzi¤ini Cahit Berkay’›n yapt›¤› belgesel, U¤ur Kaymaz’›n kat›ld›¤› bir dü¤ünün görüntüleriyle son buluyor.Belgesel, 17. Ankara Film Festivali'ne de kat›lacak.


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa...

3Ara Güler’e “y›l›n en iyi foto¤raf kitab›” ödülü verildi. Ünlü foto¤rafç› Ara Güler’e “Retrospektif- fotojurnalizmde 50 y›l” adl› kitab› nedeniyle Alman Foto¤rafç›lar Birli¤i taraf›ndan “ y›l›n en iyi foto¤raf kitaplar›” ödülü verildi. Kitap, Türkiye’de YGS, Almanya’da “edition M” yay›nevi taraf›ndan yay›nland›. 3 “Ben Naz›m Hikmet” Naz›m Hikmet’in hayat› slaytlarla, fliirlerle ve resimlerle Paris’te sonra Ankara’da da sahnelenmeye bafllad›. 3Yay›nc›lar bombalanan kitabevine destek kampanyas› bafllatt› fiemdinli'de bombalanan

Umut Kitabevi'ni bir kampanyayla yeniden kurmay› amaçlayan yaklafl›k 20yay›nevi, "Yay›n dünyas›na yap›lan bu sald›r›y› kendimize yap›lm›fl say›yoruz" diyerek, Umut Kitabevi ve fiemdinli halk›yla dayan›flmalar›n› göstermek için bir kampanya bafllatt›lar. Agora, Araf, Aram, Ayr›nt›, Belge, Bilgi Üniversitesi, Can, Can Çocuk, Cep, letiflim,Kitap, Metis, Pan, Parantez, Sel, Varl›k, Yurt yay›nlar› taraf›ndan desteklenen kampanyada, yay›nevleri Umut Kitabevi'ne kitaplar›n› ba¤›fllayacaklar›n› aç›klad›lar

3Divrigi Kültür Derne¤i’nde Adnan Yücel’i

Anma Gecesi düzenlendi. 26 Kas›m 2005 tarihinde Divri¤i Kültür Derne¤i ‹stanbul fiubesi’nde düzenlenen Adnan Yücel’i anma gecesine, flairin sevenleri ve dostlar› kat›ld›. Yücel’in fliirlerinin okundu¤u gecede, Grup Yorum da O’nun fliirlerinden besteledi¤i flark›lar› seslendirdi.

3U¤ur Yücel’e Uluslararas› Film Elefltiri Ödülü Almanya’da düzenlenen 54. Uluslararas› Mannheim-Heidelberg Film Festivali’nde, yönetmenli¤ini U¤ur Yücel’in yapt›¤› “Yaz›Tura” filmi, Uluslararas› Film Elefltiri Ödülü’nü (FIPRESCI) ald›.

DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD...

3 ismail özden dar zaman iber müzik

3evvel zaman içinde odeon müzik

3 buzuki orhan maziden doublemoon

3 vova hemflin ezgileri ada müzik

ARALIK 2005 | TAVIR | 48


‹nsan teni neylesin su bile yan›yorsa saçlar›n tutufltu önce hissetmeden genzin atefl ald›, nefesin yand› ci¤erlerin bir yang›n yeri alev alev yan›yorsun diri diri gülüm, yan›yorsun

duvarlar, demirler, kitaplar yan›yor kalemler, ka¤›tlar, türküler yan›yor kad›nki yan›yor gülüm, kad›nlar diri diri yan›yor herkes ve her fley...

bedenim kömüre döndü, beynim hala diri ac› ard›mda kald› art›k duydu¤um gelecek ve alevler kalbime ulaflt›¤›nda utand›lar ki yüre¤im daha içli ve içten yan›yordu...

adal›lar›n yüre¤i harl› yanard› zaten as›rlar›n yag›n› gözlerinde flavk›rd› ve bir k›fl gecesi tenleri de tutufltu



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.