kültür sanat yaflam›nda
•
2006/2
•
say› 46
•
2.25 YTL (KDV’li)
flubat 2006
›ssn 1303-9113
çank›r›da ›lgazlara yaslad› bafl›n› serdar
. nart söylencelerinden bugüne çerkes halk müzi¤i . . korsanc›l›¤› besleyen ne? . çar›ktan günümüze ayakkab›c›l›k sanat› . . sosyalizmi gönül gözüyle gören servet bayraktar anlatt›... . naz›m hikmet vatan sevgisini ö¤retiyor...
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
merhaba Sahibi
Rakamlar›n, içimizi yakt›¤› zamanlarday›z. Yüz yirmi birinci kez yan›fl› bu yüre¤imizin.
‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na:
Tecrit son bulsun diye, o dipsiz karanl›k ayd›nlans›n diye alevden giysiler giyen can›m›z›
Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün
yitirdik. Serdar’›m›z›... Doktor desek onlara, ihanet olur o onurlu mesle¤e... Duyduk, yand›k, kavrulduk... Ç›k›n›m›za ona olan sevgimizi, onun bize verdi¤i onuru, onun aç bedenine yap›lanlara karfl› duydu¤umuz öfkeyi yükleyip ç›kt›k yola hiç durmadan. Vasiyetiydi. Köyüne gitmek istemifl, sevdas›na yan›p kavruldu¤u renklere bezenip, hasret kald›¤› topra¤›n›n kuca¤›na yatmak istemifl... Çank›r›’da Ilgazlar’a yaslad› bafl›n› Serdar...
Yaz›flma Adresi ‹stanbul ‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
“Her gün cenaze kald›r›yorum.” diyen bir baban›n üç çocu¤u... Ad›n› bile bilmedikleri bir hastal›¤›n kuca¤›na at›ld› minicik bedenleri. Koçyi¤it ailesinin bu üç ferdinin katiline, kufl gribi demiyoruz. Fatma’n›n da! Ölümü hep fukaran›n pay›na yazan, bu düzenin sahipleridir. Ellerinde dört masumun kan›yla dolaflan... Çalg›lar›n halk kültüründeki yerini incelemek istedik. Nart söylencelerinden bugüne dek Çerkes Halk Müzi¤i araflt›rmas›yla Çerkesler, sayfalar›m›za konuk oldular. Çalg›lar›n halk kültüründeki yerini, daha sonraki say›lar›m›zda incelemeye devam edece¤iz. Sistemin üretti¤i gündemi hep meflgul eden bir konuyu ald›k sayfalar›m›za. Korsanc›l›ktan muzdarip olanla da konufltuk, korsanc›l›ktan ekmek yiyenle de... Bitip tükenmekte olan mesleklerden biri olan, ayakkab›c›l›¤›n-ayakkab› tamircili¤inin günümüzdeki son emektarlar›ndan iki ustay› konuk ettik sayfalar›m›za. Mahir eller, bir bir tükeniyor ne yaz›k ki. Kopmaz bir ba¤ vard›r Tav›r’la okurlar› aras›nda. Hiç kimsenin ayr›m›na varamad›¤›,
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n
çok güçlü bir ba¤d›r bu. Bunu iyice ete kemi¤e büründürmek istedik. Tav›r’›n sayfalar› sizindir. Uzun-k›sa demeyin, öykü-masal-deneme-araflt›rma-fliir-makale-elefltiri demeyin, yazabildi¤inizce yaz›n. Çok yak›n bir zamanda “Okurdan” köflesini göreceksiniz. Ürünlerinizi bekliyoruz. Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle; Dostlukla... tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
02/2006
34 filistinli sevgili 3 fliir
3
ANI sana geliyoruz
7
RÖPORTAJ servet bayraktar
10
DENEME bir anan›n bin o¤lusun
11
RÖPORTAJ faik kesteko¤lu
15
ELEfiT‹R‹ e¤itim ve sorunlar›- lll
18
ARAfiTIRMA çerkes müzi¤i ve çalg›lar›
22
ÖYKÜ fatma, f›rat ve turuncu
25
fi‹‹R oldrich mikulaflek
araflt›rma
22 fatma, f›rat ve turuncu 3
29
TANITIM tutsak dergiler
30
RÖPORTAJ grup yorum
33
DENEME beni unutma
34
fi‹‹R mahmud dervifl
36
MEKTUP ümit ilter
37
‹NCELEME naz›m hikmet fliirinde vatan sevgisi S‹NEMA dolunay, jarhead, münih HABERLER
37 3
‹ZLEN‹M çar›ktan günümüze ayakkab›c›l›k sanat›
46
3 çerkesler ve çalg›lar›
öykü
26
41
18
naz›m hikmet fliirinde vatan sevgisi inceleme
3 kapak 3 sana geliyoruz
an›
sana geliyoruz deniz engin
Da¤lardan geçece¤iz, ovalardan. K›raç yollardan. Serdar’›n memleketine varaca¤›z. Vasiyeti üzerine kendi köyüne, köylülerinin yan›na götürece¤iz Serdar’›. Anadolu’nun kalbine b›rakaca¤›z Serdar’›m›z›. Vasiyeti böyle… Naz›m’›n hasreti gibi, binlerce y›l›n hasreti gibi… Bize sesleniyor Serdar: “Yoldafllar nasip olmazsa görmek o günü, ölürsem kurtulufltan önce yani, al›p götürün Anadolu’da bir köy mezarl›¤›na gömün beni. Hasan beyin vurdurdu¤u ›rgat Osman yats›n yan›mda ve çavdar›n dibinde topra¤a çocuklay›p k›rk› ç›kmadan ölen flehit Ayfle öbür yan›mda.
Yola ç›k›yoruz ‹stanbul’dan. Üstümüzle, bafl›m›zla alelacele... Çünkü Serdar bizi bekliyor. Bekletmek olmaz. Ankara’da bekliyor bizi sessiz, sakin ve dingin.
Buna karfl› Serdar bedenini tutuflturdu hapishanede gazete parçalar›, çaputlarla... Tutufltu. Ancak onu yaflatmak ad›na kendisine yap›lan iflkenceler sonucu katledildi.
Serdar flehit düfltü... Kendisine yap›lan zorla müdahale s›ras›nda kalbi durdu. Tam da biz bunu bas›na duyururken ö¤reniyoruz Serdar’›n aram›zdan ayr›ld›¤›n›.
Gidiyoruz. Serdar’› görece¤iz. Aram›zda onu öncesinden tan›yanlar var. Mahpuslu¤u paylafl›p birlikte y›llar› devirenler, onu daha önce hiç görmeyenler, ölüm orucu direniflçisi Serdar Demirel olarak tan›yanlar var.
Yollara ç›k›l›r. Yollar ne kadar uzun, ne kadar dolambaçl› olsa da ve varamama ihtimali olsa da yolun sonuna, o yollara mutlaka ç›k›l›r. Böyle bir yola ç›kanlar, geriye dönüp bakmazlar bir daha. Çünkü yolu bitirmeye, var›lacak olan yere varmaya kilitlenmifllerdir. Serdar böyle bir yola ç›km›flt› 243 gün önce. Onu yolundan döndürmek isteyenler oldu.
Yolculu¤umuz sessiz ve sakin geçmiyor. Marfllar söylüyoruz yollarda. Bir de sevdi¤i türküleri. Duyar m› bizi... Kim bilir, belki duyar... Belki de hep duymufltur sesimizi. Gözleri kapanmadan az evvel, o güneflli güzel günlerin hayalini kurmufltur. Hani bayraklarla geçiflimizin hayalini kurmufltur belki de.
Traktörlerle türküler geçsin alt bafl›ndan mezarl›¤›n, seher ayd›nl›¤›nda taze insan, yan›k benzin kokusu, tarlalar orta mal›, kanallarda su, ne kurakl›k, ne candarma korkusu. Biz bu türküleri elbette iflitecek de¤iliz, topra¤›n alt›nda yatar upuzun, çürür kara dallar gibi ölüler, topra¤›n alt›nda sa¤›r, kör, dilsiz. Ama bu türküleri söylemiflim ben daha onlar düzülmeden, duymuflum yan›k benzin kokusunu traktörlerin resmi bile çizilmeden. Benim sessiz komflular›ma gelince, flehit Ayfle'yle ›rgat Osman çektiler büyük hasreti sa¤l›klar›nda belki de fark›nda bile olmadan. Yoldafllar, ölürsem o günden önce yani, -öyle gibi de görünüyor-
fiUBAT 2006 | TAVIR | 3
an›
Gözlerin hafif aral›k. Gözlerin bize ne kadar çok fley anlat›yor. “Bizi yenemezsiniz!” diyor. “Biz var›z, direnmeye ve umudu büyütmeye devam ediyoruz.” diyor… Gözlerini sak›n kapatma! Son vedaya kadar aç›k kals›n. Gözlerimiz gözlerine de¤sin son bir defa. Ve böyle söyleflelim yol boyunca. Bizimkiler mi? Bir damla yafl akmayacak için rahat olsun. Hep böyle alev gibi bakacak onlar›n gözlerine! Gözlerimizin alevini söndürmeyece¤iz gözyafllar›m›zla.Bizi gözlerimizden tan›yacaklar… fiimdi sessizce türküler söyleyelim. Sevdi¤in türküleri. Akdeniz Yakas›’n› söyleyelim, Ege’yi dolafls›n boydan boya. Karaburun’a, vars›n sesimiz… Bedreddin seni anlats›n müridlerine. Dede Sultan’a, Torlak’lara selam götürsün. Cenge dursun Bedreddin yi¤itleri bugün.
Anadolu’da bir köy mezarl›¤›na gömün beni ve de uyar›na gelirse, tepemde bir de ç›nar olursa tafl mafl da istemez hani...” Anadolu’day›z... Anadolu topraklar›nday›z. ‹çimiz rahat çünkü anad›r Anadolu. Anaya evlad›n› emanet edece¤iz zalimin elinden al›p. ‹çiniz rahat etmez mi? Anad›r Anadolu. Bir evlad›n› daha kucaklayacak ve basacak ba¤r›na. Kurtulufl gününe kadar saklayacak Serdar’›m›z›. Emanettir çünkü Kurtulufl günü o da bizimle olacak. O gün, biz, o da¤lardan inece¤iz ovalara, flehirlere, elimizde bayraklarla… “Seni anlatabilmek seni” diyor ya Ahmed Arif... Böyle bir derdin içindeyiz ah... “Seni, anlatabilmek seni. ‹yi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana.” Anlataca¤›z Serdar’› yollar boyunca. Önce Ilgaz da¤lar›na anlataca¤›z Serdar’›. Öyle bir anlataca¤›z ki o da¤lar›n karl› bafl› e¤ilecek Serdar’›n önünde… Sabah›n ilk saatlerinde Ankara Keçiören Ad-
4 | TAVIR | fiUBAT 2006
li T›p morgunun önündeyiz. Biz otobüsten iner inmez bir serçe sabah flark›s›na bafll›yor. Adli T›p Kurumu’nun önündeki çal›l›klara konup, onca insan kalabal›¤›na ra¤men, bir türlü uçup gitmiyor. Telafll›, ürkek ama o kadar aceleci ki… Sanki bize bir fleyler anlatmak istiyor. Bütün bu haline ra¤men, bir türlü gitmiyor serçe. Serdar’›n yan›na gidiyoruz. Annesi baflucunda. Gelece¤imizi biliyor. Ve gözyafllar›n› sakl›yor. Yi¤it kad›n Mesude Ana. O¤luna el sürdürmemifl kimseye. Bizi beklemifl. Anan›n öfkesinden korkmufllar, yaklaflamam›fllar Serdar’a. Karanfillerimizle giriyoruz içeri. Serdar’› sar›yoruz, karanfillere beziyoruz. Gözleri hafif aral›k kalm›fl. Öylece uyuyor gibi sanki. ‹ncecik kalm›fl bedeni, avurtlar› çökmüfl. Açl›k gün gün yemifl, eritmifl bedenini. Sakallar›, resminde oldu¤undan daha beyaz görünüyor. Ve omuzlar üstünde görünüyor Serdar k›pk›z›l… Merhaba Serdar… Ne kadar da yak›flm›fl sana al›n band›n… Ne kadar da yak›flm›fl sana kavgam›z›n rengi. Sanki okyanuslardan ç›km›fl o yorucu ve zorlu yolculu¤un sonunda karaya varm›fl da, dinleniyor gibisin. Yorgun görünüyorsun. Sanki uyuyor gibi…
Ve bir kez de senin için bass›n ölüm fermanlar›n›n ba¤r›na mührünü Bedreddin. Seni öldüremedikleri gündür bugün… Pir Sultan’a vars›n sesimiz. Pir Sultan semaha dursun. ‹çinde flah geçen deyifller okusun bugün H›z›r Pafla’n›n divan›nda. Ve bir kere daha ç›ks›n idam sehpas›na… Çünkü bir kez daha dara¤ac›nda dimdik durdu¤u gündür, bir kez daha ölüp bin kez daha dirildi¤i gündür bugün… Sonra Karay›lan’a vars›n sesimiz. Karay›lan bir kurflun da senin için s›ks›n Frans›z’a. Çünkü bugün namus günüdür. Çünkü Antep’e bir kez daha girememifltir düflman bugün… fiimdi eller üstündesin… Yoldafl elleri kavr›yor tabutunu. Omuzlarda gidiyor Serdar… Coflkulu bir marfl gibi, s›k›l› bir yumruk gibi geçip gidiyor aram›zdan… Yola ç›k›yoruz. Yaylaören Köyü’ne do¤ru ilerliyoruz. Serdar yan›m›zda. Baflucunda bekliyoruz otobüste. Bakmalara doyam›yoruz. Bir kaç saatlik yolculu¤un ard›ndan köyün giriflinde duruyor otobüsler. Köyün giriflinde bizi Serdar’›n köylüleri karfl›l›yor. Ellerini açarak dua ediyorlar Serdar’› indirirken. Köylüler bize yol gösteriyor. Dar sokaklar›ndan geçiyoruz köyün, çamurlu yollar›ndan. Serdar’›n çocukken oynad›¤› sokaklardan geçiyoruz.
an›
Kaç defa kan ter içine kal›ncaya kadar koflturdun kim bilir bu sokaklarda? Top oynad›n, saklambaç oynad›n, bilye oynad›n. Bu a¤açlardan meyveler toplad›n belki… Düfltün, üstün bafl›n çamur oldu. Üstünü bafl›n› paralad›n. Mesude Ana seni kaç defa azarlad› kim bilir?
helal süt emzirdin o¤luna. Anadolu kad›n›s›n, ac›lara dayanmas›n› da bilirsin.
On dört sene mahpuslu¤un ard›ndan köyüne, köylülerine de kavufluyor flimdi. Ebedi uykusunu burada uyumak istedi. U¤runa öldü¤ü topraklarda…
Köyün giriflinde tekrar duruyoruz mezarl›¤a yak›n. Serdar’› bir musalla tafl›na yat›r›yoruz. Burada köylüleriyle beraber cenaze namaz› k›l›n›yor.
Köyün içinde yürüyoruz, Serdar omuzlar›m›zda. Camiye kadar yürüyor, caminin önünde sessizce bekliyoruz.
Serdar orada, o musalla tafl›n›n üzerinde yatarken s›raya giriyoruz ve birer birer öpüyoruz aln›ndan. Öpmelere doyam›yoruz Serdar’›.
Köyün imam›, müezzini de bizimle birlikte geleneksel haz›rl›klar› yap›yor. Biz de ellerine k›na yak›yoruz. Haz›rl›klar tamamlan›nca köy mezarl›¤›na do¤ru ilerliyoruz. Mesude Ana; “Durun!” diyor cenaze konvoyuna. “Durun, indirin öpeyim o¤lumu…” ‹ndiriyoruz Serdar’›. Aln›ndan öpüyor. Kokusunu içine çekiyor. Mis gibi sabun kokuyor Serdar… Kaç defa öptün kim bilir Serdar’› böyle Mesude Ana? Hani bebekken, hani çocukken, banyodan ç›k›p o al al yanaklar›yla anne-babas›n›n yan›na gelir, sokulur ya çocuklar, hani biraz da fl›mar›r... Öpmelere doyamazs›n›z. Kaç defa öptün böyle kim bilir? Hat›rlad›n m› bunlar›, Serdar’› öyle içten öperken? fiimdi son defa öpüyorsun o¤lunu. Son defa kucakl›yorsun… Onlar›n o¤ullar› yok Mesude Ana. Onlar›n ne o¤ullar› ne de analar› vard›r. Yürekleri olmad›¤› için ne o¤ul bilirler ne de ana. Onlar›n o yald›zl› dünyalar›nda paran›n d›fl›nda hiç bir de¤er yoktur. Ac›m›z›n üstüne horon teper onlar, çünkü yürekleri yoktur. Ama sen de bilirsin ki it gibi korkarlar ölümüzden bile. Senin öfkenden korkarlar ki o öfkedir bir gün onlar› bo¤acak olan. Senin gözlerine bakamazlar. Gözlerindeki atefl yakar bir gün onlar›. fiimdi o¤ul o¤ul kanayan yüre¤in binlerce Serdar’› tafl›yacak kadar güçlüdür. Binlerce Serdar’›n sevgisini yüre¤ine s›¤d›racak kadar kocamand›r senin yüre¤in. “Ana yüre¤i dayan›r m›?” demeyin. Dayan›yor Mesude Ana’n›n yüre¤i, “Sütüm helal olsun sana!” diye ba¤›r›yor o anda. Sen zaten
‹flte biz böyle dayan›r›z ac›lara. O¤ullar›m›z›, k›zlar›m›z›, böyle bir dü¤üne gider gibi u¤urlay›fl›m›z bundand›r. Çünkü o¤lun ve yoldafl›nd›r…
fiimdi tekrar eller üstünde… A¤›r a¤›r ilerliyoruz. Çünkü bu son yolculuk… Mezarl›¤›n kap›s›na var›yoruz. Vakit geldi Serdar… fiimdi seni emanet edece¤iz bu topraklara. Ve sen, bizi kurtulufl gününe kadar bekleyeceksin burada. Buras› bizim yurdumuz. Bu da¤lar bizim da¤lar›m›z. De¤il mi ki böyle düflüyoruz birer birer topra¤a, bizimdir bu topraklar, bu da¤lar. Ve biz o gün bak bu da¤lar›n tepesinden inecek, seni de selamlayaca¤›z silah tarakalar›yla. Ve sen bizi seyredecek, el sallayacaks›n gökyüzünden. O gün y›ld›zl› olacak gökyüzü, Sen, bütün flehitlerimiz bir y›ld›z gibi parlayacak gökyüzünün aln›nda. fiimdi kayan bir y›ld›zs›n›z gökyüzünden. Her kayan y›ld›zda dileklerimiz bir… Anlad›n de¤il mi? Bak flimdi senin düfltü¤ün bu toprak bundan sonra da binlerce evlad›n› kucaklayacak. Bir ana nas›l kucaklarsa evlad›n›, öyle iflte. Serdar’› topra¤a veriyoruz. Baflucuna bayraklar dikiyoruz. Bir de resmini koyuyoruz mezar bafl›na. Çank›r›’n›n Yaylaören Köyü, bundan böyle gö¤sünde bir madalya gibi, kurtulufla kadar tafl›yacak Serdar’›m›z›. Bugünü sak›n unutma Yaylaören! Bebelerin, Serdar’› dinleyerek büyüsünler. Onlara Serdar’› ve yoldafllar›n› anlat. Masallarla de¤il, kahramanl›k öyküleriyle büyüsün senin çocuklar›n. Senin de bir kahraman evlad›n var art›k. Sen büyüttün sen besledin, sen yetifltirdin. Ekme¤ini yedi, suyunu içti ve yedi¤i lokmaya ihanet etmedi. Senin bafl›n e¤ilme-
sin diye can›n› verdi. Sen de helal et hakk›n› ve emanetimizi koru. Vakit geldi Serdar… Ayr›l›k vakti geldi çatt›. Sen de biliyorsun ki devrimciler ölmez… Sen de ölmedin zaten. Sen bu bebelerin gözlerinde yaflayacaks›n. Sen, yüre¤i devrim aflk›yla yanan gençlerin s›k›l› yumruklar›nda yaflayacaks›n. Sen, yüre¤imizde yaflayacaks›n. Ancak flimdi ayr›lmak zorunday›z… Ayr›lmak o kadar zor geliyor ki… Marfllar›m›z ... ‹lle de marfllar›m›z… Marfllar›m›za s›¤›n›yoruz. Marfllar›m›z, yüre¤imizin barutudur çünkü. Kim demifl ölüm var diye bize? Kardefl kardefl atan bu yürek bizim… Bize ölüm yok… Ve bafl› dik Ilgaz Da¤lar› da selaml›yor Serdar’›m›z›. Vakit geliyor. Ayr›l›k vakti… Ayr›lam›yoruz. Hava çoktan kararm›fl olmas›na ra¤men ayr›lam›yoruz... Bir yoldafl›, Serdar’a verdi¤i bir söz sebebiyle mezar›n›n bafl›na yanm›fl bir sigara koyuyor. Sigaralar ço¤al›yor… Gecenin karanl›¤›nda mezar›n›n bafl›nda ateflböcekleri gibi duruyor sigaralar. Görülebilen tek ›fl›k hüzmesi sigaran›n koru. Ayr›lam›yoruz bir türlü… Son bir türkü okuyoruz mezar›n›n bafl›nda. Bulutlardan haber sald›m sen gelecektin Ya¤mur ya¤d› gözlerime sen silecektin Tafl duvarlar s›kar beni Gönlüm da¤larda… Bir mahpus türküsü bu. Bu türkünün, bu kadar güzel oldu¤unu fark etmemiflim hiç. Belki de Serdar sevdi¤i için güzel kim bilir? Serdar’›n bafl›nday›z hala… Mezarl›¤›n dört bir yan›nda bayraklar›m›z dalgalan›yor. S›rt›m›z› Ilgaz Da¤lar›’na verip, elimizdeki bayraklar› yukar› kald›r›p dilimizde sloganlarla veda ediyoruz ölüm orucu direniflçisi Serdar Demirel’e, devrim flehidine. Bir gün yine gelece¤iz Serdar… Dilimizde kurtulufl türküleriyle…J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 5
an›
yar›m kalan bir mektup Al›flt›k sand›lar cevaps›z mektuplar yazmaya. Al›fl›l›r m›? Al›fl›lmaz biliyorum. Kaç mektup, imha edilmek için hapishanelerde tutuluyordu? Tutsakt›k ya, mektuplar da tutsak al›n›yordu… Biz demir kap›lar›n ard›nda, beyaz duvarlar›n avuçlar›nda; mektuplar›m›z okuma komisyonunun elinde atefli bekliyordu… Gönderilmedi mektuplar›m›z, hastanelerde yaflam›n›n son an›nda bizlerden selam bekleyenlere ulaflamad› son selamlar›m›z… Serdar, sen de biliyorsun, biliyorsun ki gelen mektuplar›n arkas›na k›rm›z› kalemle “Bu isimde kimse cezaevimizde yoktur.” yaz›l›r ve “iadesine” denilir… Mektuplar›n içinde sakl› olanlar bizimdi, bize aitti… Gönderdi¤imiz mektuplar geri gelince heyecanla okurduk. Oysa biz yazm›flt›k, ama gidenlerin ismi vard› sat›rlar›n aras›nda. Onun için kendi yazd›¤›m›z mektuplar›m›z› kendimiz okurduk… Sahi kaç cevaps›z mektup yazd›k? Kaç gün, ömürleri an be an azalanlardan mektup bekledik kap›n›n mazgal›ndan… Ya da y›llarca birlikte kald›¤›m›z arkadafllar›m›za yazd›¤›m›z mektubun cevab›na kaç kez flafl›rd›k… “ Seni hat›rlam›yorum… Hat›rlayamad›m… Seni tan›m›yorum… Unutmuflum…” Ne çok duyduk bu sözleri. Haf›zalar› çal›nanlar… Haf›zalar›m›z… Ne yapt›lar geçmiflimize? Silmek istediler bize ait olanlar›... Sana ulaflmayaca¤›n› bile bile yaz›yorum. Ulaflmasa da yazmak istiyorum sana. Belki, cevaps›z bir mektup daha eklenecek hanemize… Belki de ... Biraz haf›zan› zorlaman› istiyorum “ihtiyar”… Biraz gerilere gidelim istiyorum, gelir misin benimle? Biliyorum kaç ayd›r aç bedenin. Yüzün iyice zay›flam›fl. Sakallar›n uzam›fl ve aklar›n› toplam›fl yüzün yine... Gözlerin çökmüfl ama bak›fllar›n öyle berrak ki, söz söyletmiyor. Gelir misin benimle? Yollara düflelim, hastane yollar›na... Kamburun yine ç›ks›n, ellerin yine kelepçeli ve yine s›km›fl surats›z subay. Ayakkab›lar›n yok zaten. ‹lk arama noktas›nda ç›karm›fllar yine. Bir de yerlere su dökmüfller ayaklar›m›z ›slans›n diye. Ayaklar›na bak›yorum, alt› ›slanm›fl, “‹ki çorap giydim.” diyorsun. Üflüyorsun ama üflüdü¤ünü söylemiyorsun. fiu anda açl›k yollar›ndas›n daha çok üflüyorsun. Gidince s›cak su koy ayaklar›n›n alt›na ›s›t›r seni. Ring arac›n›n kirli camlar›ndan bakal›m se-
6 | TAVIR | fiUBAT 2006
ninle d›flar›ya. Bahar aylar›n›n çiçek kokusu sinsin yüzümüze, biraz da yeflil düflsün gözlerimize… Hiçbir fley beyaz olmas›n ama. Beyaz… Beyaz olan ne varsa silinsin. Hücrelerin beyaz› olmas›n. Hücrede görünen ne varsa beyaz. Yaflama dair hiçbir renk yok biliyorsun. Ring arac›, kelepçeli kollar›m›zdan tutmufl Ankara’y› dolaflt›r›yor. Böyle görüflmüfltük seninle son kez. Son görüflmemiz oldu¤unu bilmeden ayr›lm›flt›k. Ankara yollar› bizi al›p götürüyordu… Numune Hastanesi’nin kap›s› her aç›ld›¤›nda bir öfke gelir otururdu içimize. Kaç anne gözyafllar›n› ak›tt› bu kap›n›n önüne, kaç tabut ç›kt›, kaç beden damarlar› kesilerek teslim edildi ailelerine, kaç kiflinin haf›zas›n›, gelece¤ini ald›lar burada? Ringden iniyoruz. Etraf›m›za bak›yoruz. Çocuklar oynas›n gözlerimizde; u¤ultular, çocuk u¤ultular› gelsin kula¤›m›za ve sinsin yüre¤imize… Seninle “fiu yürüyen insanlar neler düflünüyor, her birinin kafas›nda bir düflünce var flimdi” deyip bütün hareketlerini daha dikkatli izlemeye bafllam›flt›k. Ve öyle dalm›fl›z ki saatler geçmifl, biz hiç fark etmemifltik... Yürüyelim ve sen insanlar›n tedirgin bak›fllar›na bir gülüflle karfl›l›k ver olur mu? Hastane koridorunun kap›s›nda duran temizlikçi kad›na, kolay gelsin, de, belki yine o gün oldu¤u gibi flafl›rarak bakacak. Olsun, yine de “kolay gelsin” de… Küçük tepelere tak›ls›n gözlerimiz ve sen da¤lar›n bizi bekledi¤ini söyle… Ne çok insan› bekler bizim da¤lar›m›z... Sen devam et Serdar, “gönlüm da¤larda”… Evet, gönlün da¤larda, tecrit ve hücreler ne yapabilir ki? Gönlün da¤larda senin… Neyle saral›m ki ac›lar›m›z›, da¤larla m›? Bir da¤lar sarar bu ac›lar›, da¤lar›n yüre¤indeki s›cakl›k ancak ›s›t›r üflüyen bedenleri… Da¤lar›n gamzesinde bir atefl yak›p ›s›tal›m gecelerimizi. Kar da ya¤s›n, üflüyelim ama da¤lar›n so¤u¤undan üflüyelim, hücrelerin yaln›zl›¤›ndan de¤il… ‹stanbul sokaklar›na düflse yolumuz. Yine takip al›r m›s›n? Öyle ya Serdar, yine takip edecekler seni. Bilirler asili¤ini. Yine o günkü gibi, köprüyü geçer geçmez inip atlatal›m m› polisleri?
Taksicilik y›llar›n› anlatsan bize. O sokaklardaki ustal›¤›n›... Ve her mahallenin kuytuluklar›nda yaflamaya çal›flan yoksullar›... “Bu açl›¤› her gün yaflayan insanlar için, ben birkaç ay aç kalm›fl›m ne ç›kar” desen. Y›llar öncesine gitsek ve parmaklar›n›n teti¤e narin dokunuflunda duydu¤un öfkeyi anlatsan… Bir de hapishane kap›lar›n›n önünde büyüdü¤ün anlar› ve orada kurdu¤un düflleri… 12 Eylül mahkeme kürsülerini, a¤abeyinin ellerine hiç dokunamaman›n ne demek oldu¤unu... ‹nsan elleri s›cakt›r ama o s›cakl›¤› doyas›ya yaflayamad›¤›n›… Bizimkiler yine koridorun camlar›na as›l› duruyorlar. Sincan F Tipi Hapishanesi’nin koridorlar› yine senin sesine kat›ls›n… Bir merhaba F Tipi’nde ne kadar de¤erlidir de¤il mi? Elinde de aramalarda ç›kar›lan ayakkab›lar›n, gülerek, merhaba, diyeceksin koridorun camlar›na as›l› duran yoldafllar›na. “Nas›ls›n?” diye seslenince onlar, sen klasik cevab›n› vereceksin: “Atefl gibiyim!” ... O günlerde senin düflündeki atefli kimse fark etmemiflti, neden hep bu cevab› verdi¤ini bilmiyorduk. Ama sen hep atefl gibiydin. Atefl gibi s›ms›cak, atefl gibi nazl›ca sallanan… Atefl gibi yakan… Atefl gibi kendini ›s›tan… Serdar, sen atefl gibi düfltün yüre¤imize, s›ms›cak sard›n bizi. Günlerdir bekliyordun yüre¤inde yanan ateflle. Müdahale edilmifl ve haf›zan silinmifl diye duyduk. Bu da cevaps›z bir mektup olmas›n istiyorum. Onun için sabah hemen postaya verece¤im. Hat›rlaman için, hat›ralar›n› saklamak için yaz›yorum. Biliyorum s›cak düflünle yollardas›n... O güzel düfllerimizle saraca¤›z yaralar›m›z›… Ve flimdi, sen sar›yorsun yaralar›m›z›. Mektubumu bitirmek istiyorum ama nas›l bitirece¤imi bilmiyorum. fiimdi “Serdar” dediler haberlerde, “Serdar Demirel yaflam›n› yitirdi…” Do¤ru mu, diye soram›yorum… Bo¤az›ma dü¤ümleniyor sözcükler yine...........................................J
röportaj
servet’in gözleri... tav›r
Bir masada yaln›z bafl›na oturuyordu. Yan›na yaklafl›nca, gözlerinin görmedi¤ini fark ettim. Elimi eline dokundurdum ve ilk tan›fl›kl›¤›m›z böyle bafllad›: -Merhaba... -“Merhaba can›m...” ‹smi Servet. Zamanla ilerledi dostlu¤umuz. Servet bizi tan›d›, biz de onu. Tan›d›kça sevdik birbirimizi ve bu ç›kars›z iliflkinin ad›n› “dostluk” koyduk. Zaman zaman efli ve arkadafllar›yla da geldi¤i kültür merkezimizde onu buyur etti¤imiz yerde oturur, çay›n› içer; sohbete koyuluruz. Sonralar› ise Servet’i gitti¤imiz her yerde görür olduk. Piknikte, konserde ve eylemlerde... Zamanla ilk andaki flaflk›nl›¤›m›z kayboldu. Servet bedensel engeline ra¤men ‹stanbul’un bir ucundan di¤erine gidiyor, demokratik eylemlere kat›l›yor, hemen hiçbirini kaç›rm›yordu...
Zamanla tan›yoruz Servet’i. Bulgaristan göçmeni. 1976 y›l›nda Bulgaristan’›n Tuna Nehri’ne yak›n bir Türk köyünde do¤mufl. 1984’te Bulgaristan’dan göçmüfller ailesiyle birlikte. O zamanlar çocuk daha. ‹lkokulu yeni bitirmifl. Gözlerini sosyalist bir ülkede dünyaya açm›fl Servet. Do¤ay›, insanlar› göremiyor. Acaba öyle mi dersiniz? Onu tan›san›z, gerçekte kimin kör oldu¤unu sorgulars›n›z. Çünkü Servet görüyor. Gönül gözüyle görüyor hem de. Herkes görür dünyay› ama bir de gönül gözüyle görmek vard›r. Gözleri gören onca insan›n göremedi¤ini görüyor Servet. Açl›¤› görüyor, zulmü görüyor, haks›zl›klar› adaletsizlikleri, hastane kuyruklar›n›, yoksullu¤u, tecriti, iflkenceyi, ölümü...
Her fleyi görüyor Servet. Bu yan›n›, onu tan›d›kça daha iyi anl›yorsunuz. Anlatsana Servet... Sen o kadar çok fley gördün ki, mesela “o güzel günleri” gördün. Bizim hayalini kurdu¤umuz o güzel günleri gördün sen. Bize gördü¤ün o günleri anlat... Önce bir iç çekiyor: “‹nan›lmaz bir fleydi. Her fley vard› köyde. Mesela hastanemiz vard›. Belki çok büyük ameliyatlar yap›lamazd› ama her türlü tedavinin yap›labilece¤i hastanelerdi. Afl›lar›m›z evlere gelerek yap›l›yordu. Afl›lar›m›z, koruyucu hizmetlerimiz. Yani ilk üç ay, haftada iki gün ve daha sonraki üç ayda ise haftada bir gün olmak üzere bizi kontrol ediyorlard› nas›l besleniyoruz di-
Hepimizi sesimizden tan›yor Servet... Masan›n di¤er ucunda alçak sesle konuflulan bir sözü bile hemen duyuyor, cevap veriyor kendiyle ilgiliyse. Gözleri görmüyor. Böyle do¤mufl. Ancak hiç bir konuda yard›m istemiyor. Kendisini dura¤a kadar geçirmemizi bile gereksiz görüyor, “Ben giderim siz iflinize bak›n.” duyarl›l›¤›nda... Gözleri görmüyor ama hiçbirimizde bir ac›ma duygusu uyanm›yor. Servet’i Servet olarak seviyoruz. Azmiyle, o olmaz› baflaran medeni cesaretiyle, o sevgi dolu tertemiz yüre¤iyle seviyoruz. -Kendinden bahsetsene biraz Servet...
fiUBAT 2006 | TAVIR | 7
röportaj
ye. Ailelerimiz bize ne veriyor bebekken... Bunlar koruyucu sa¤l›k hizmetiydi. Mesela diyelim geldik okul ça¤›na. Okula gitmemen söz konusu de¤il. Yani hiçbir flekilde e¤itim paras› ödemiyorsun. Orada tarlalar ortakt›. Herkes eflit flekilde üründen pay al›rd›. Kimsenin tarlas› de¤ildi çünkü. Sosyalizmde bütün tarlalar kooperatiflere devredildi. Bu kooperatiflerde herkese eflit flekilde yer verilir, devlet o ürünleri al›r ve paras›n› eflit flekilde öder. Çok üst düzeyde bir gelirin yok ama rahat yaflayabilece¤in flekilde bir gelirin oluyordu. Çok üst düzeyde bir gelire de ne bileyim gerek yok. Okul derdin yok, sa¤l›k derdin yok... Düflünsene bebekli¤inde bafll›yorlar seninle ilgilenmeye. Senin çocu¤unun krefl zaman› geldi¤inde, krefle gitmeli diye ailelerle görüflülüyor ve krefle gönderiliyordu çocuklar. Buraya kadar vard› köylerde. Mesela diyelim herkese tarla da¤›t›l›yor ama yine devlete ait tarlalar vard› orada. Çal›flanlara günlük olarak ücretleri ödeniyordu ve bunlar onlar›n sigortalar›na katk› pay› olarak ekleniyordu. Tarlada çal›flt›¤›n bir gün bile belgeleniyordu. Herkes de çal›fl›r ve ürününü yetifltirirdi. Her fleyden önce insan gelirdi sosyalizmde. ‹nsana de¤er verilirdi. Bizim için, yani görme engelliler için yat›l› okullar vard›. Bizim kitaplar›m›z farkl›d›r. Kabartma harflerden oluflur. Ailem beni ilk önce yat›l› okula göndermek istememifl. Hep Türk köyünde yaflam›fl›m, hiç ç›kmam›fl›m ve hiç Bulgarca bilmiyorum. Türkçe biliyordum. Sonra okula bafllad›m k›sa süre içerisinde ö¤rendim, çocuktum o zamanlar. Haz›rl›k s›n›f›nda okudum, sonra ilkokula bafllad›m...” Servet bize çocuklu¤unu anlat›yor. Çocuklu¤unun hat›ralar›n›. Çocukluk hat›ralar›m›z... ‹yi hat›ralar›m›z, kötü hat›ralar›m›z... Hep hat›rlamak istediklerimiz ya da hiç hat›rlamak istemediklerimiz. Akl›nda hiç kötü bir hat›ra kalmam›fl Servet’in. Sosyalizmi ise tatl› güzel bir çocukluk hat›ras› olarak b›rakmak istememifl. Hep aram›fl... Özlemifl, a¤lam›fl... Bir gün gelip kapitalizmle tan›fl›nca, daha fazla özler olmufl sosyalizmi.
8 | TAVIR | fiUBAT 2006
Yani sar›p sarmalayan, do¤rudan hakl›dan yana olan, kendine de¤er veren, insan oldu¤unu hissettiren sosyalizmi aram›fl kap› kap›... Sevdal›s›na büyüttü¤ü hasret gibi büyütmüfl özlemini içinde. Bir gün gelip hasret dayan›lmaz olunca kendi gibi düflünen insanlara kavuflmufl: Devrimcilere... Bunu anlat dedi¤imizde, gözleri doluyor. Sesi titremeye bafll›yor. Çenesi titreyerek cevap veriyor :“A¤layaca¤›m... Dur...” Bir fley diyemiyorsunuz. Servet, hasretin dindi¤i an› anlatam›yor. Bunu kim anlatabilir ki? Kaç kifli anlatabilir bunu? Kendisiyle ayn› duygu ve düflünceleri paylaflan insanlarla tan›flmak, sosyalist bir ülkede yaflayamasa da, bu mücadelenin içinde yer almak, o düflünceyi tafl›yan insanlarla soluk al›p vermek, onu o kadar mutlu etmifl ki, bu duygular›n› kesinlikle sözle ifade edemiyor. Söz devrimcilere gelince bo¤az›na bir fleyler dü¤ümleniyor. -Sosyalizm ne demek Servet? - “Sosyalizm, u¤runa ölünebilecek kadar güzel bir fleydir, inan›n buna.” -Devrimciler ne istiyor? -“Demokratik bir ülke istiyorlar, sosyalizm istiyorlar ve ben de sosyalizm istiyorum. Sosyalizmi istemek gerçekten u¤runa ölünebilecek kadar önemli bir fleydir. Sa¤l›¤›ndan e¤itimine kadar insana de¤er veren bir sistemdir sosyalizm.” - Seni her eylemde görüyoruz. Nas›l geliyorsun? Seni oraya getiren fley ne Servet? -“Ben eylemlere ne için geliyorum, çünkü tecrit var... Düflünebiliyor musunuz bir odada kapal› kal›yor insanlar. Her fley para. Küçücük hücrede bir insan y›llarca tecrit edilebilir mi inançlar› yüzünden? Bunu kabullenmek mümkün mü? Bunu kabul edersem, insanl›¤›m› sorgulamam gerekir. Bazen flunu da yaflad›m. Gelmek istedim, sonra ‘Neyse gitmesem de olur’ dedim. Sonra çeliflki yaflad›m. Ne için gitmedim? Do¤ru mu davrand›m? Mesela fiemdinli’de halk›n üzerine bomba at›l›yor. Düflünebiliyor musunuz? Ben bunu nas›l protesto etmem? Bunu protesto etmezsem, ben insan m›y›m ki?” -Bulgaristan’dan buraya geldikten sonra gördü¤ün farkl›l›klar ne oldu? -“Mesela hastanelerdeki kuyruklar. Köylere
gittim, çok flafl›rd›m. Bizim orada köylerimizde iflyerleri, kütüphane, k›rtasiye, hastane her fley vard›. Giyecek alabilece¤in dükkan, ma¤aza her fley vard›. Halktan insanlar iflletiyordu. Tamam devletin yerleri, maafll› çal›fl›yor o insanlar ama sonuçta bizimdi. O köyün halk› iflletiyordu. G›da satan yeri ayr›, okulu, hastanesi, yollar› asfalt... Açl›k görmedim ki ben, yoksulluk görmedim. Bunlar› burada gördüm. Yani ben orada do¤dum oray› vatan›m olarak benimsedim, ne bileyim. Çok önemli bir fley de¤il bu benim için. Benim için açl›¤›n yoksullu¤un olmad›¤›, insanlar›n dillerini, kültürlerini gelifltirip yaflatabilece¤i bir yer önemli. Ben buraya geldi¤imde hiç mutlu olmad›m. Buraya gelince çok bocalad›m, baya¤› bir çeliflki yaflad›m. Benim annem ev iflinde çal›flmaya bafllad›. 15 y›ld›r böyle. Bo¤aziçi Üniversitesi’nin orada. Doktora gidecektim annemle gittim, onun iflyerinde bekledim. Düflünebiliyor musunuz, benim annem birilerine hizmet ediyor. Ben bunu hiç görmedim ki... Ben bunu hiç yaflamad›m ki... Böyle bir fley hiç yoktu ki... Ve ben annemin ev iflinde çal›flt›¤›n› insanlara söyleyemedim. Resmen bunal›ma girdim. ‹lk geldi¤im bir iki y›l içinde yapt›m ama bunu. Utand›m, çünkü o zamanlar öyle düflünüyordum. Çünkü birine söyledi¤in zaman ‘Aaa tüh tüh vah vah...’ fleklinde yaklafl›nca, bunu di¤er arkadafllar›ma söyleyemedim, saklad›m. Ben buraya geldi¤imde, ‹zmir’de yat›l› okula bafllad›m 93’te. 13 yafl›ndayd›m. ‹stanbul’a yerleflmifltik ama ‹stanbul’da yer olmad›¤› için okulum ‹zmir’e ç›kt›. Bir de Bulgaristan’dan geldi¤im için bana öncelik tan›m›fllar, yoksa s›ra bekleyip öyle devam edecekmiflim okula. Bulgaristan’da öyle okullarda okuduk ki befl y›ld›zl› otel gibiydi. Sabah 10’da ve akflamüstü 4’te olmak üzere ara kahvalt›lar›m›z verilirdi. Dörder kiflilik odalarda kal›yorduk, buraya bir geldim 12 kiflilik odalarda kal›yoruz. Orada tahta dolaplar›m›z vard›, ayakkab›l›klar›m›z vard›. Her fley düzgün, yepyeni... Kabartma yaz›yla okuyoruz ya, mesela burada lisede okuyan arkadafllar›n ço¤unda kitap yoktu. ‹lkokulda ve ortaokulda var, lise-
röportaj
de yok. Milli E¤itim Bakanl›¤›’na yazacaks›n da yaz›c›dan ç›karacak sana gönderecek, yar›m dönem geçiyor o zamana kadar. Zaten normal lisede okuyorsun. Orada müfredat de¤iflti¤inde kabartma kitaplar hemen o müfredata uydurulurdu.” -Peki, nas›l y›k›ld› oradaki sistem? Bunu nas›l de¤erlendiriyorsun? -“fiu bir gerçek biliyor musun, üretim araçlar›n›n ortak kullan›lmas›n› sosyalizm sa¤lad› ama belki üretim iliflkilerinde çok fazla sosyalist insan yetifltirememifl olabilir. Bu konuya özen gösterilmedi... Yani ben düflünemiyorum bu sosyalist rejim nas›l y›k›ld›...” -Sonra ne oldu Servet... Liseyi bitirdin... -“Ortaokulu bitirdim. Kad›köy K›z Lisesi’ne gittim, normal liseye. Kitaplar›m yok, insanlar okudu bana. Ben bütün kitaplar› kendi kabartma yaz›lar›mla yazd›m. Bu kitaplar›n hepsini kendim yazd›m çünkü kitab›m yok. Bir buçuk y›l eve kapand›m. ‹fl yok, güç yok, bir fley yok. Güya yüzde üç özürlü kontenjan› var iflyerlerinin ama çal›flt›rm›yor, cezas›n› ödüyor. Adam alm›yor. Bunlar› yaflad›ktan sonra ifle girdim. ‹fle giriyorsun ama öyle bir fley ki yine s›n›rlar› aflam›yorsun. Ald›¤›n o maafl sana yetmiyor. Hastaneye gidiyorsun, hastane kuyruklar›n› görüyorsun, insanlar›n çekti¤i çileleri görüyorsun. Ben
bunlara o kadar yabanc›yd›m ki. Sosyalizmde sa¤l›k ücretsizdi, koruyucu sa¤l›k hizmetleri çok iyi verilirdi. E¤itim ücretsizdi. ‹stedi¤in kadar okuyabiliyordun. Herkesin üniversite bile okumas› gerekmiyordu. Liseden sonra mesle¤inde çal›flabiliyordun. Burada istedi¤in kadar üniversiteyi bitir ne olacak ki? Ö¤retmen a盤› o kadar çok ama bir o kadar da ö¤retmen boflta.” Derdini bir bir döküyor Servet. Düflünebiliyor musunuz bunlar› iflte o kör sand›¤›n›z gözleriyle görüyor. Onu eylemlerde, hak arama mücadelesinde görünce içinizi gurur kapl›yor. Belki kendinizi sorguluyorsunuz. Bunu sordu¤unuzda flöyle cevapl›yor sizi: “‹nsanlar›n canlar›n› koyduklar› bir mücadelede, benim yapt›¤›m hiçbir fley de¤il biliyor musun? Keflke daha fazla bir fleyler yapabilsem. Hiçbir fley beni korkutmuyor, eyleme gitmek, gözalt›na al›nmak. E¤er sessiz kal›rsam, haks›zl›klara karfl› ç›kmazsam bu daha çok rahats›z ediyor beni.” O kadar hassas bir insan ki, internetten okudu¤u derginin paras›n› ödeyebilmek için, dergi bürosunu aray›p abone olmak istedi¤ini söylemifl Servet. “Ben sizin eme¤inizi çald›¤›m duygusuna kap›l›yorum o zaman” demifl.
“Ben yaz› yazam›yorum. Ama dergideki yaz›lar› okuyunca diyorum ki, ‘Ya bu kadar m› güzel yaz›l›r.’ Sanki benim düflüncelerimi beynimden fl›r›ngayla çekmifller, yazm›fllar... Devrimcilere güveniyorum. Çünkü beni hiç bir zaman b›rakm›yorlar. Tamam, gözalt›na al›nabilirim ama beni b›rakmazlar, al›n›rsam onlarla al›n›r›m. Bu güven çok önemli. Toplumda bazen d›fllanm›fll›k duygusunu hissediyorsun. Bizim halk›m›z çok iyi, yard›msever ama fley de var. ‘Tüh tüh yaz›k ya’ fleklinde bir fley de var. Oysa bizim o tür duygulara hiç ihtiyac›m›z yok.” -Son alarak bir fley söyleyecek misin Servet bize? -“Sizleri çok seviyorum. Buradan biri gözalt›na al›nd›¤›nda ben evde uyku uyuyam›yorum. Devrimcilerin gerçek anlamda ba¤›ms›zl›¤›, sosyalizmi istedi¤ine inan›yorum ve bunun için gere¤ini yapt›¤›na da inan›yorum. Sorumluluk sahibi olmal›y›z diye düflünüyorum. Konserine, pikni¤ine gitti¤im bir yap›n›n eylemlerine gitmemeyi kendi ad›ma bir sorumsuzluk olarak görüyorum.” Sohbetimiz s›ras›nda defalarca a¤lamakl› oluyor. Röportaj için kendisiyle günlerdir uygun bir zaman ayarlamaya çal›fl›yoruz. Bu röportaj› yapt›¤›m›z gün ise Servet, Sultanahmet Adliyesi önündeki bir bas›n aç›klamas›na kat›lm›fl, orada eyleme yap›lan müdahale s›ras›nda bafl›na ve aya¤›na darbe alm›flt›. Yaflad›klar›n› anlat›rken bir fley söyledi ki bize... “Beni gözalt›na almak istediler, gözalt›na al›rken gözlerimi kapatmaya çal›flt›lar. Oysa ben zaten körüm.” Hay›r Servet, sen kör de¤ilsin. Senin gözlerin herkesten çok görüyor. Gözlerin kapal› ama gönül gözün baz›lar›n›n göremedi¤ini görüyor. Yani yüre¤inle görüyorsun. Yüzlerini göremedi¤in insanlar için kayg› duyuyorsun. Sendekini paylafl›yor, yüre¤ini aç›yorsun. Sevgiyi hissetmek için ille de görmek gerekmedi¤ini ö¤retiyorsun. Gönül gözün hiç kapanmas›n Servet, gerisi laf...J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 9
deneme
bir anan›n bin o¤lusun idil demiray
fiimdiki zaman içinde varsa bir derme çatma çam a¤ac›, birikip çocuklar ekmek bekler alt›nda. Birikip çocuklar flehrin her çam a¤ac›n›n alt›nda ekmek. Çocuklar birikip aç… Birikip buz kesmifl çocuklar. Her çam a¤ac›n›n alt›nda dikilmifl buzdan aç çocuklar. Kar ya¤›yor lapa lapa. K›rm›z›ya kesmifl kar. Ve elleri kanl› bir Noel Baba. Kar ya¤›yor lapa lapa. Ah, kanayan yaram› dindirmez kar. Kar düfler yeryüzüne ve kan olur. Çam a¤açlar› alt›nda birikmifl buzdan çocuklar›n, Irak’ta öldürülen gül yüzlü bebelerin, analar›n, babalar›n kan›n› al›r. Ve utançtan de¤il, kandan k›rm›z›ya keser kar. Bir ana ölüsüyle oynar çocu¤unun, bir baba defler kalbini sunar sofraya. Utan›r da¤, susar gök. E¤er bafl›n› kent. E¤me bafl›n›, dik tut. Yaln›zsan fark etmez, bazen yüz binlercesin. E¤me bafl›n›, dik tut. Bir yürekte bin sevdas›n, bir anan›n bin o¤lusun. Kana kesmifl gökyüzü. Yeryüzü, bir çift göz, izler durur y›ld›zlar›. Susma ne olur. Sen susarsan hayat durur. E¤me bafl›n› dik tut. Ne derse desin duyma, lüzumu yok. Bir de¤ilsin, olamazs›n, olma! Bir yürekte bin sevdas›n. Bin anan›n, bir o¤lusun. E¤me bafl›n›, dik tut. Umudusun yefleren filizin, düflen yapra¤›n. Umudusun topra¤a can veren suyun. Bin anan›n, bin o¤lusun. Ad› var, kendi yok. Bilmem nerde. Umudumuzsun susma ne olur. Sen susarsan hayat durur. E¤me bafl›n›, dik tut. Bir hayat ak›yor boylu boyunca. Ve akacak, ayd›nlanacak gökyüzü, susacak kan. Umudusun a¤layan bebelerin, esen yelin, üflüyen yapra¤›n. Bir bahar yelisin. Umuttur yaflatan insan›. Umudumuzsun, düflme ne olur… Be hey da¤lar›n tepelerinde flaha kalkm›fl, aln›nda olanca parlakl›¤›yla bir yald›z... Deniz susmufl, gök susmufl, yer susmufl. Tebessüm etti¤i me¤er bir damla umutmufl. Gözleri atefl... Yalç›n da¤lar selam durmufl. K›p›rdamaya korkmufl kurt. Çakallar kendilerini bir yere koyamam›fl.
Kar ya¤›yor lapa lapa… S›cac›k bir evin penceresinden, turuncu bir ›fl›k yans›yor beyaz kara. ‹çeride bir y›lbafl› a¤ac›. Alt›nda ölü çocuklar. Ve bir Noel Baba elleri kanl›. Kar ya¤›yor lapa lapa, aç, ç›plak, çat›s›z bedenlerin üzerine. Utanc›ndan m› bilmem k›rm›z›ya kesmifl kar. Evvel zaman içinde ak ak iken kar, çocuklar hediye beklermifl a¤ac›n alt›nda. Ölümü beklemeden önce yani. Daha öncesinde bilmezmifl ki çam a¤ac›n›n ne ifl gördü¤ünü. Sivri yapraklar›yla taç örer, taflla kozala¤›n› devirirmifl bir sokak oyununda. Bir de gövdesindeki reçineden toplarm›fl bol bol.
10 | TAVIR | fiUBAT 2006
Kar ya¤m›fl lapa lapa... Vars›n ya¤s›n k›rm›z› siyah. Vars›n gelsin, boran, dolu, tipi. ‹syan›m hediye olsun yeni y›la. Kaç yeni y›l? Kaç katliam? Kaç k›yam? Büyüyor öfkem her gelen yeni y›lla. Kork benden, her y›l bir kez daha kork. Bir yafl daha büyür öfkem. Büyür açl›¤›m. Büyür elleri kanl› Noel Babalar›n büyüttü¤ü çocuklar›m, büyür. Bir dev yürekli daha büyür. Hofl geldin. Biz de seni bekliyorduk. Hofl geldin yeni y›l. Hofl geldin gürleflen öfkem, sesim. Bak bir flahan daha ayakland› da¤ bafllar›nda. Hofl geldin yeni y›l. Bir filiz daha açt› bahçemde. Bin kat daha ço¤ald›m ben bu y›l. Hofl geldin yeni y›l, hofl geldin. Kavgama güç verdin, can verdin, hofl geldin...J
röportaj
korsanc›l›k, yozlaflma, tüketim kültürü üzerine... tav›r
son y›llarda ülkemizde ve dünyada s›kça tart›fl›lan ve büyük bir sektör haline gelen bir konuyu, korsanc›l›¤› araflt›ral›m istedik. Bu do¤rultuda bir yap›m flirketi sahibi ve bir de korsan CD sat›c›s› ile görüfltük...
rerek sat›fl yapabiliyor. San›yorum, emniyet de, belediye de son dönemlerde yayg›n flekilde ifli s›k› tutuyor. Onlar da hadi diyelim ç›ks›n piyasaya orijinal kasetleri sats›n desen ki, bunu yapanlar da oldu. Olmad›, niye? O orijinali sat›yordu, korsan varken o sat›fl yapamaz ki, öyle bittiler. Korsan sat›fl abart›ld›¤› kadar büyük de¤il, çok çok düflük. ‹nternet, bilgisayar ortam›nda, karfl›l›kl› paylaflman›n önüne geçebilecek ne bir yasa olabilir, ne de bir teknolojik güç ç›kabilir ortaya. Çünkü varolufl mant›¤›na ters.
Faik KESTEKO⁄LU (Fidan Müzik) Sanat eserlerinin korsan olarak piyasaya sürülmesi hakk›nda ne düflünüyorsunuz? “Korsanc›l›k” diye tabir edilen sektörü nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Korsan› ne besler? ‹flsizlik besler, yoksulluk besler, niye insanlar böyle bir yönteme baflvurur? Bu yönteme baflvurmayan insanlar da baflka fleyler yap›yor. Bir de bak›yorsun ki bundan nemalanan sektörler oluflmufl. Bir a¤ örülmüfl. Arkalar›nda çok büyük güçler var ve çok büyük paralar kazan›yorlar. fiimdi bundan niye vazgeçsin? Bunu engelleyen koflullar kalkm›fl m› da vazgeçecek? Kaset sat›fllar› ciddi oranda düfltü, do¤all›¤›nda eski tarz, el arabas›yla sat›fl da görülmüyor. Ne yap›yor korsanc›lar? Bu, yasayla engellenmifl durumda, flirket olanlar hariç, sat›fl yap›lamayacak. Kasetçiler Odas›’ndan ald›¤› belgeyle, adres göste-
Onun d›fl›nda kay›td›fl› pazarlamaya gelince, bu dünyada çok yayg›n olan bir fley. Bugün ‹stanbul’daki, Ankara’daki bir siteye girmenle, Endonezya’daki bir siteye girmen aras›nda hiçbir fark yok. Bu konudaki servis sa¤lay›c›lar›n›n sa¤lad›¤› olanaklar, her ürünü, dünyan›n herhangi bir yerinden baflka bir yerine pazarlanabilir hale getirdi. Teknoloji buna çok iyi yard›mc› oldu. Düflünün plaklarda dinlerdik, kasetler ç›kt›. Çift kasetçalar yoktu, iki kasetli kasetçalar aras›na kablo çekerdik. Bofl kaset al›rd›k, ço¤alt›rd›k. fiimdi o al›flkanl›klar de¤iflti, insanlar plak dinlemiyorlar. Kaset de o hale geldi, kasetçalarla CD çalar aras›ndaki fiyat fark› da çok az. CD çalar, kasetçalardan daha ucuz hatta. 30 milyona CD çalarlar var. Al›flkanl›klar de¤iflti. Mp3 ç›kt›, flimdi ipod var. ‹yi bir kulakl›kla çok güzel müzik dinleyebiliyorsun. Ben çocuklu¤umdan hat›rl›yorum, arkadafllar›m kitap al›rd›, ama küçük ama büyük bir kitapl›¤› olurdu. Okumufl da olsa, bir daha okumayacak da olsa kitaplar orada dururdu. Benim gözlemime göre a¤›rl›kta böyle bir fley yok flimdi. Tüketim kültürünün de¤iflmesi bunlar› ge-
tirdi. Tabi bu sektörden en fazla paray› Unkapan› kazan›rd›, flimdi Unkapan› d›fl›na taflt›. fiimdi bundan niye bu kadar flikayet ediyoruz, kay›td›fl›na taflt›. Buraya gelene kadar o kadar kay›td›fl› fley var ki. Bizzat devlet eliyle, gözümüzün önünde halka ait bilinen kamu mallar›n›n sat›lmas›ndaki yolsuzluklar gibi. Kirlilik as›l oradan bafll›yor, tepeden bafll›yor. fiimdi üniversite ö¤rencisi Vezneciler’de CD sat›yor, polis tutuyor. Bu konuda uzmanlaflm›fl mahkemeler de yok. Al›yor götürüyor, tutuyor biraz, veya b›rak›yor. Bu iflin en son halkas›. Bu, sine¤i öldürmek için batakl›¤› kurutmak yerine, sivrisinekleri tek tek kovmaya benziyor.
“Bir a¤ örülmüfl. Arkalar›nda çok büyük güçler var ve çok büyük paralar kazan›yorlar. fiimdi bundan niye vazgeçsin? Bunu engelleyen koflullar kalkm›fl m› da vazgeçecek?” Binlerce CD geliyormufl buraya, kim getiriyor, nereye veriliyor, bir yasal takibi yok mu? Buraya patent ad› alt›nda, Philips’in CD’leri geliyor, kimse de soram›yor ne yap›yorsun diye. Bunun bilinmemesi mümkün de¤il, milyonlarca geliyor. Mesela Anadolu’dan bir arkadafl›m geldi, “50 bin tane CD laz›m.” dedi. Ya ne için laz›m, -Laz›m iflte oras›n› kar›fl-
fiUBAT 2006 | TAVIR | 11
röportaj
“ F tipleri sürüyor, bu bir s›k›nt›. Ö¤rencilerin tek umut kap›lar› üniversiteler, bin kifliden befl kifli giriyor. Ne oluyor, kay›t d›fl› ekonomi gelifliyor. Bu olmazsa zaten yürümez, bu denge ile yürüyor zaten.” t›rma. 50 bin tane bofl CD Sivas’ta! Ne yapacak o kadar CD yi? Bir y›lda 10 bin CD resmi anlamda raflara girmiyor, en ucuz nereden al›r›m diyor. Bir süre sonra “çok hesapl› bulduk” diyor, 125 bin liraya alm›fl. 175’e kadar duymufltum, onun alt›n› hiç bilmiyorum. Hiç kimse de “Niye ald›n?” diye sormuyor, böyle bir mekanizma da yok de¤il mi? fiu meclis ç›karmas›n› falan düflününce, bu kadar teknoloji geliflirken, sektör teknolojiye ayak uydurabildi mi? “Dünyada art›k böyle oluyor, Türkiye’de de böyle yapal›m.” fleklinde bir fleye yönelindi¤ini sanm›yorum. Çok ileriyi düflünebilen insanlar var tabi ama burada say›s› çok az. 500 yap›mc› var dersek, üç dört tanesidir. Genelde eski yöntemler kullan›l›yor. Hiç kimse kendisini daha iyi fleyler yapmak için gelifltirmiyor. Bir halk müzi¤i furyas› bafllad›, ortal›kta herkes bunu yapmaya bafllad›. ‹yi fleyler de yap›ld› ama çok kötü fleyler daha çok. Piyasada tutuldu diye adland›r›yorlar ya, hani patlad› falan. Tutan oran çok düflük. Pop da öyleydi, bir zamanlar arabesk de öyleydi. Hala da bu anlamda ›srarla içinde yaflad›¤›m›z toplumun ekonomik, sosyal, siyasal, koflullar›n› bir araya getirdi¤imizde, mesela fluraya “bestelerim var” diye gelen insanlar›n say›s› azd›, hele bana hiç kimse gelmezdi. fiu anda bugün iki kifli geldi ya, genç bir çocuk, ne kadar yetkin? Belki de yetkindir o yaflta beste yapm›fl örnekler var ama iflte flimdi televizyon, reklamlar, pop, s›n›f atlama beklentisi fludur, budur... Belki de yafl› 20 ancak vard›r, 200 tane bestem var diyor. Acaba diyorum Cem Karaca’n›n 200
12 | TAVIR | fiUBAT 2006
tane bestesi var m›? 40–50 y›l bu iflle u¤raflm›fl. “Acaba 200 tane bestesi var m› bu çocu¤un?" diye onu sorguluyorum. Mümkün de¤il ama “var” diyor. Eskiden sat›fllarda milyonlardan bahsedilirdi, hani belki de abart›l›d›r... Yo, do¤rular› da vard›. ‹ki y›l önce 1,5 milyon Y›ld›z Tilbe albümünden bahsedildi, bu fabrika bask› adedi. O zaman korsan epey revaçtayd›. Burada bir tak›m politikalar uygulan›yordu, ucuz sat›l›yordu. Yüzde elliye indirildi fiyatlar. Bir eser için mesela 1,5- 2 milyon lira maliyet hesab› ç›k›yor, ama tezgaha inince fiyat çok yükseliyor. Neden? CD fiyatlar›n›n çok yüksek olarak sat›lmas›nda tek k›stas al›nan fley, yabanc› CD lerin 25–30 milyon lira olmas›. Baflka bir fley de¤il yani... Baflka bir fley de¤il, çünkü kaset üç y›ld›r zam alm›yor; 5 milyon. Üç y›l önce Marlboro 1 milyon de¤ildi, flimdi 4,5 milyon. Ekmekten yiyece¤e her fley zam ald›. Yurtd›fl› CD’lerin gelifli pahal›ya mal oluyor, ama yerli CD’ler ortalama 12 milyon lira. 7 milyona, 10, 12 milyona da var. Pahal› denen fikre kat›lm›yorum. Üç dört y›ld›r büyük zam almad›. Korsan CD’ler 2,5 milyona sat›lmaya baflland›, 1,5 milyona düfltü. Yeni ç›kan albümlerde indirimli sat›fllara baflland›, bu da sat›fl rakam›n› yükseltmiyor ki. Yani o dedi¤imiz milyonlar› falan getirmiyor ki. Ortalama sat›fllar ne kadard›r? 20 binin üzerine ç›kan 6–7 albümden bahsediliyor. MÜYAP’›n listelerinde var bu. Yani öncesinde yüz binlerden bahsedilirken, flimdi bu rakamlara düfltü. Yüz binin üzerine ç›kan albüm bilmiyorum var m›? Vard›r belki bir iki tane. Düflünün, zaman›nda Tarkan ç›kt›¤›nda, Ebru Gündefl ç›kt›¤›nda, ‹brahim Tatl›ses ç›kt›¤›nda, Serdar Ortaç ç›kt›¤›nda 500 bin, 1 milyondan bahsedilirdi. San›r›m bu düflüflü belirleyen fley tek bafl›na korsan de¤il, korsan ne kadar satarsa sats›n, yine de orjinalin de satmas› gerekirdi. Toplumun al›m gücü çok düfltü. Bordrolu kesimin al›m gücü oldukça düfltü. Bu maafll›
kesimin yüzde onu bu piyasay› epeyce döndürür halbuki. Tüketen gençleri de düflün, tüketim kültürü de¤iflti, flimdi kontör al›flveriflinden bahsediyorlar. Ceplerinden her ay 10–20 milyon lira buna gidiyor, buna ek olarak kredi kart› al›yor. 10 taksitle mont al›yor, eksiden babas›na giderdi, babas›n›n paras› varsa al›rd›, flimdi kredi kart› al›yor, 18 yafl›n› doldurmufl herkese veriyorlar. fiimdi bak›yorsun, sinemaya gidenlerin say›s›nda azalma var, kitap sat›fl›nda önemli bir düflüfl var. Günlük hayata bak›yorsun çok sonraya gelen fleyler, satan bir ürünü yeniden bir fley yarat›p satmak çok zor. Ev kiras› çok zor, bir sürü masraf eklendi. 20 y›l önce bir baban›n masraf›yla, flimdiki çok de¤iflti. Çocuklardan çok duyuyorum; 1 GB mp3 çalar varm›fl, 400–500 flark› al›yormufl. Eskiden Reebok ayakkab› falan konuflulurdu. Art›k gençlerin yönelimi önemli bir flekildi de¤iflti. Gecekondu bölgesinde, eve bilgisayar girmemifl, anne baba bilgisayar› bilmiyor. Çocuklar ise her fleyi biliyor. Bir ‹nternet kafe çok de¤ifltirmifl. Çocuk o potaya girmifl, “git oyna çocuklu¤unu yafla” yok. Sohbetini bile orada yap›yor. Cep telefonu var flimdi, internetten çok ucuza telefonla konuflmaktan bahsediyorlar. Ama o çocuklar benim bilmedi¤im yabanc› terimlerle aralar›nda çok iyi iliflki kuruyorlar. Ülkenin içinde bulundu¤u ekonomik, sosyal s›k›nt›lar onlar› hiç de ilgilendirmiyor yani. Nas›l bir çözüm olabilir? Esas olarak flartlar›n olgunlaflmas› gerekiyor. Türkiye’de bunlar›n oturmas› için baflka fleyler de gerekiyor, bir defa bizim ülkemize özgü fleyler de var. Mesela F tipleri var, Avrupa’dan getirildi, flimdi insanlar buna karfl› ç›k›yor birçok insan öldü, hala da ölüyorlar.
“Kitap okuyana ihtiyac›m›z var. Ki bunlar bence en namuslular›. Trilyonlar› götürenlere kimse bakm›yor. Sokakta bu ifli yapanlar de¤il ki bunun sorumlusu.”
izlenim
fiimdi bu sürüyor, F tipleri sürüyor, bu bir s›k›nt›. Ö¤rencilerin tek umut kap›lar› üniversiteler, bin kifliden befl kifli giriyor. Ne oluyor, kay›t d›fl› ekonomi gelifliyor. Bu olmazsa zaten yürümez, bu denge ile yürüyor zaten. 400 milyon geliri olan bir ailenin 1 milyarl›k ayl›k masraf› nas›l olabilir? Kay›td›fl› ne varsa var. Mesela kitap ç›k›yor, ortal›kta herkes konufluyor, reklamlar› yap›l›yor. fiimdi insan okumak istiyor. Kad›köy’de sokakta 6 milyona sat›l›yor, etraf›nda kitap almak isteyen bir kalabal›k var, elli metre ilerde ma¤azada, 22,5 milyona sat›l›yor, oras› bombofl. fiimdi o insana “ahlakl› ol korsan alma” de. 6 milyona ald›¤› zaman ahlaks›z oluyor, korsana destek oluyor diyemiyorum ben. Kitap okuyana ihtiyac›m›z var. Ki bunlar bence en namuslular›. Trilyonlar› götürenlere kimse bakm›yor. Sokakta bu ifli yapanlar de¤il ki bunun sorumlusu. Benim ürünlerim pek korsana düflmez, bazen görüyorum tek tük, ama tek bir laf edemiyorum ben. Korsan laf› aç›ld›¤›nda, birkaç neden say›l›yor, ama yüzlerce nedeni vard›r. Ama korsan›n faturas› sokaktaki birkaç garibana kesiliyor. Telif yasalar›n›n nas›l ç›kt›¤›na da iyi bakmak laz›m: Sadece kaset sat›fl›ndan gelir elde edilirdi. Avrupa’da çok büyük bir sektördür flimdi bu telif haklar›. Bak›yorsun kapitalizmde baflka bir fley yok, sürekli nemalanan bir durum var, halk›n yarar›na bir fley düflünmüyor. Telif, patentle gelir elde ediyor. Özel mülkiyet y›k›lmad›kça bu sorunlar›n çözülece¤ine inanm›yorum. fiimdi Küba’daki bir müzisyen halk›yla ayn› fleylere sahip, gelecek kayg›s› yok; e¤itim, sa¤l›k önünde hiçbir engel yok. fiimdi Tarkan ald›¤› paran›n hepsine sahip, bunu kurumlar al›yor falan, büyük bir haks›zl›k. Müzik g›da gibi, içti¤imiz su gibi bir ihtiyaç. Ama en sona at›l›yor. Peki, bu iflin çözümü do¤rultusunda neler yap›labilir? MESAM, MÜYAP, bir sendika. Oraya gidenler sendikal›. Bak›yorsun bunlar›n ötesinde bir görüntü göz önüne geliyor. Sendikalar›n so-
runlar› toplumun yaflad›¤› sorunlardan ba¤›ms›z m›, toplumun yaflad›¤› sorunlar, sendikalar›n sorunlar›ndan ba¤›ms›z m›? De¤il. Sendikalar›n da üyelerinin haklar›n› koruyabilmesi için, o toplumun di¤er sorunlar›na da duyarl› olmas›, iflçiyse iflçi, memursa memur, onlar›n yan›nda yer almas› laz›m. Bak›yorum öyle de¤il, onlar›n sorunlar›n›n yan›nda olacaks›n! Devletle de¤il, toplumla çözebilirsin sorunlar›n›. ‹nsanlar sokakta kendini ifade etmezse bir fley olmuyor. fiimdi masa bafl›nda a plan› b plan› c plan› konufluluyor iflverenle. Bir flekilde masada ifl ba¤lan›yor. Her zaman zararl› ç›kan emekçiler oluyor. Sohbetiniz ve verdi¤iniz bilgiler için teflekkür ederiz.
KORSAN CD SATICISI ( K.A.) Siz korsan CD sat›yorsunuz, neden korsanc›l›k yap›l›yor? ‹flsizlik, yoksulluk diyebilir miyiz? Dünyan›n neresinde olursa olsun herhangi bir toplumsal sorunda halk, kendi çözümünü bir flekilde üretiyor. fiimdi CD almak, film izlemek, müzik dinlemek falan bafll› bafl›na bir sorun, ekonomik bir sorun öyle de¤il mi? fiimdi insanlar her hafta gidip sinemada film izleyemiyorlar, her hafta gidip orijinal DVD/VCD, albüm alam›yorlar. Alamazlar da zaten, kaba hesap yapt›¤›n›zda at›yorum bir adam ayda 2 adet kitap, 2 adet DVD alsa bu, ayda ortalama 150 milyonu falan buluyor. Baflka bir aktivite yok yani.
Bu flekilde bakarsak çok büyük bir külfet kardeflim film izlemek. Kitap okumak da buna dahil, sonuçta kitapta da korsan olay› var, bu çok büyük mebla¤ yani. Ekonomik olarak ne yapm›fllar? Gitmifller alternatif sunmufllar. Nedir? Maliyeti çok yüksek de¤il bu albümlerin, DVD’lerin; ne yapm›fllar? Gitmifller, kitap olay› asl›nda çok karmafl›k. Nerden girsen ç›kamazs›n. Olay› çok farkl› pencereden ele almak gerekiyor, olay›n çok muhatab› var, çok farkl› yönleri var. Büyük flirketlerin de ç›karlar› var. CD’yi bunlar yap›yor. Hyundai bir marka, Sony bir marka. Ne kadar çok CD sat›l›rsa onlar›n ifline geliyor. Bofl CD’yi, Sony, Hyundai vs. bas›yor. Mercedes bile CD ç›karm›fl. Çok kar getirdi¤i için korsan› teflvik mi ediyorlar? Yani çok basit bir fley bu. Adam bofl CD’yi ortalama 150 bin liradan 1 milyona kadar ç›karabiliyor. DVD’ler de ayn›. 400 bin liradan 1 milyona kadar ç›kabiliyor. Sen korsan sat›fl›n› durdurursan ne olacak? CD sat›fl› da duracak. Onun haricinde de flöyle bir olay var: CD kopyalama makineleri var. Onlar da m› çok ucuz? Hay›r, onlar pahal›. Bir tanesi 1 milyar. Kaç tane bas›yor bir makina? Bunun üçlüleri var, befllileri var, sekizlileri var. Ne kadar istersen o kadar yani. Ve bunu kullananlar sadece korsan CD yapanlar. Büyük firmalar ne kullan›yorlar? Onlar›n makineleri çok daha farkl›. Büyük makineler. Üç dakika içinde yüz tane birden bas›yor. Bir de bunlar› yapm›fllar. Bunlar s›rf bu ifl için yap›lm›fl, bu ifl için tasarlanm›fl. E flimdi bu iflin önünü kesti¤in zaman ne olacak? Büyük flirketler bu alanda ürün satamayacaklar. Bu çok büyük bir sektör ve bu anlamda medyan›n da hedef ald›¤›, meclisin de hedef ald›¤› bir korsanc› olay› var. Yani onu demek istiyorum, onlar›n tutuklanmas› bu ifli çözer mi? Çözülmez ki. Yani flöyle bir CD var, az önce de bahsettik ya, yani orijinal ald›¤›n fley bile büyük oranda kopya. Yüzde doksan› kopya. Adam sahte bandrol basm›fl. Yani birçok fley kopya.
fiUBAT 2006 | TAVIR | 13
röportaj
“Çözülmez ki. Orijinal ald›¤›n fley bile büyük oranda kopya. Yüzde doksan› kopya. Adam sahte bandrol basm›fl. Yani birçok fley kopya.” Bundan on sene önce falan bu kadar yayg›n de¤ildi bu bildi¤im kadar›yla... Çok farkl› yönleri var. ‹flte bu VCD’yi evlere soktular, eskiden böyle bir kavram yoktu. E flimdi her eve soktular. Yani as›l olarak VCD olay›yd›. Mp3 kavram› da oradan ç›kt›. Mp3 çalar diyor adam. Onu çözdüler. Daha sonra bu ifl bir flekilde yayg›nlaflt›. Mesela Sony mp3 çalar sat›yor. Bir yasal s›fat yok yani. Geçenlerde bir tv kanal›nda bir uzman ç›km›flt›. ‹flte fley diyordu; biz bunu yaln›z bilgisayardan indirmek için ç›kard›k, kodlama yapt›k, üç kereden fazla kopyalanamayacak. O da yalan! Sonuçta ç›kan albümlerde de kodlama var. DVD’lerde de kod var. Bu kodlar› k›rmak için program yapm›fl adamlar. O program› al›yorsun, kodu k›r›yorsun. Bunun sonu yok yani. Dükkana korsan CD dükkan› de¤il farkl› bir hava vermeye çal›fl›yoruz. ‹çeriye mesela güvenlik flube giriyor, bask›n oldu¤u zaman. Ne kadar CD varsa al›yorlar, karakola götürüyorlar. ‹fllem yap›p b›rak›yorlar. fiimdi adam girdi¤i zaman içeriye, ben mesela üç kere gittim, gözalt›na… Adam “Kardeflim içeriye mal koymay›n bari.” diyor. “Ya da dükkana biraz orijinal koyun, orijinal havas› verin.” diyor. Mesela sen DVD alacaksan, katalog yapm›fl adam bir tane. Oradan kapak seçiyorsun. Adam bir koliye koymufl hepsini. Bir koliye mesela bin tane- bin befl yüz tane CD koyabilirsin. O flekilde iflini yapabiliyorsun. Polis gelmiyor mu? Geliyor. Ama polisin ifllem yapabilmesi için içeride korsan CD olmas› laz›m. fiimdi dükkanlarda korsan CD tutulmuyor. E tutulmad›¤› için adam hiçbir ifllem yapam›yor. Biliyor kopya yapt›¤›n›z› ama ortaya ç›karam›yor. Git bul kardeflim, bulabilirsen…
14 | TAVIR | fiUBAT 2006
fiirketler, korsan› önlemek için CD’leri ucuzlatmay› düflünüyor, de¤il mi? Ya ne kadar ucuzlatacaklar ki? Mesela birisi bir albüm ç›karm›fl, yedi buçuk milyon yazm›fl üzerine. O da çözüm de¤il, yine almazlar yani. Alabilir sonuçta ama albümden çok çok fazla kopyas› olur. Bir de bu ifl o kadar profesyonel yap›l›yor ki art›k, bu kadar da olmaz dedirtiyor. Mesela adam, albümün ayn›s›n› yapm›fl. Yani hem CD, hem kapa¤› birebir kopyalan›yor. Yani devlet bu yan›yla bu iflin önüne geçmek istemiyor, geçemez yani. Çok büyük karlar› var bu iflte. Bunun engellenmesini istemiyor çünkü kendisine dokunacak. Mesela Do¤an grubu makineler üretiyor, o makineler ellerde kalacak. Kaç kifli vard›r flimdi bu ifli yapan? Tahmin etmek zor. fiimdi Anadolu’da bu ifli yapan çok az. Bu iflin merkezi ‹stanbul. Yurt d›fl›ndan yabanc›lar buraya program almaya geliyorlarm›fl, yaz›l›m program›. Kad›köy’den al›yorlarm›fl. Korsan program› almak için tabi. Orada en kötüsü üç yüz dolar, befl yüz dolar, bin dolardanm›fl. Adam buraya geliyor on befl–yirmi milyondan al›yor yani. Onun maliyeti üç yüz elli bin lira. Kaç kifli vard›r flimdi Kad›köy’de ya da ‹stanbul’da bu ifli yapan, Bir tahmin yürütebilir miyiz? Kad›köy’de s›rf bini aflar yani. fiimdi bofl CD satanlar para kazan›yorlar, bunu çekenler para kazan›yorlar dükkan› tutanlar para kazan›yorlar ve onlar›n iflçileri de ayr›ca para kazan›yor. Yani onlar dükkana eleman tafl›yan adamlar. Yani ifli bu. Devletin ç›kard›¤› yasalar›n bu meseleye çözüm olmas› imkans›z. Yani devlet bunu istemiyor. Düflünün adamlar eroin sat›yorlar, insan sat›yorlar ya. Düflünün hapishanede benim arkadafl›m, tutuklanm›flt› iki-üç ay önce. “Hapishanede pazarl›k yap›yorlar.” diyor: ‹flte kaç yafl›nda, k›z m› erkek mi? Kapkaç-gasp olay› için pazarl›k yap›yorlarm›fl. Kaç tane istiyorsunuz diye. E bunlar› zaten biz biliyoruz ve bunun önüne geçilmiyor bir flekilde. Böyle bir ortamda CD’nin önüne hiç geçmez adamlar. Tüketim kültürü diyoruz ya. Böyle bir olay var yani. ‹nsanlar› buna teflvik ediyorlar, gençleri… Yani düflüncesizlik var, boflluk var. Bir sürü bofl insan var mesela, onlar›n bir yaflam felsefesi yok. Yani bu mp3 olay› nas›lsa
bu alanda da böyle bir sat›fl var. Çok büyük bir alan. Yani birçok korsan olay›n› ilk baflta körükleyen bu oldu. Biraz müflteri profilinden bahsetseniz… Yani soka¤a ç›k›p bakal›m. Halk kesimleri… Müflteri profilimiz de ayn›s›. Zaten büyük bir bölümü ö¤renci. Ama direkt elit kesimden, ekonomik durumu çok iyi olanlar da var. Yani tiyatro ile u¤raflanlar. Tiyatro sanatç›lar› da var. Ö¤rencisi, emeklisi, orta hallisi. Bask›nlar nas›l oluyor? ‹hbar üzerine mi? Evet, ihbar edenler genelde büyük flirketlerin avukatlar›d›r. ‹hbar ediyorlar “fiurada korsan CD sat›l›yor.” diye. Polisler de bask›n düzenliyorlar. fiimdi çok daha fazla s›kl›kla yap›l›yor. Meclise olan bu ziyaretten sonra özellikle... E, çaresini buluyorsunuzdur art›k. Evet tabi. Birçok sa¤lam yer bulunuyor.
“Tüketim kültürü diyoruz ya... Böyle bir olay var yani. ‹nsanlar› buna teflvik ediyorlar, gençleri…” Adam mesela dükkana befl tane falan CD koymufl. Adam biliyor bask›n olaca¤›n›, yedeklerini de baflka bir yere koymufl. Polis geliyor, bask›nda hepsini al›yor. Polis ç›kar ç›kmaz adam hemen yedekleri getirip koyuyor dükkan›na. Anlatabiliyor muyum? Bunlar›n kapaklar› da çok u¤raflt›r›yor. Renkli dijital fotokopiler yap›yorsunuz. Birçok film daha önce Avrupa’da yap›lm›fl. Avrupa’da kopyas› yap›l›yor ve buraya geliyor. Mesela vizyonda olmayan filmler flu an korsanda var. Yani dijital kameralarla çekilenler de var, orijinali gibi. Mesela bir tane film var, görüntüsü çok net. Yani orijinali olsa bile bu kadar olmaz. Film flirketleri mesela elefltirmenlere demo gönderiyorlar. Uzakdo¤u ve Balkan ülkeleri bu iflin öncüleri. Elefltirmenler istedikleri yerde dijital kamerayla kopyal›yorlar. Teflekkür ediyoruz.J
elefltiri
e¤itim ve sorunlar› -lll mehmet püremifl
Dünyan›n birçok ülkesinde oldu¤u gibi ülkemizde de e¤itim temel bir hakt›r. Öyle ki bu hak, anayasa ile “güvence” alt›na bile al›nm›flt›r. Asl›nda herhangi bir yasal düzenlemeye ya da talebe gerek kalmaks›z›n s›rf bir hak oldu¤u için, insanlar›n var olufllar›ndan gelen bir do¤all›k oldu¤u için bile, devlet bunu sa¤lamakla mükelleftir. (Hiç olmazsa kendi anayasas›na uymal›d›r.) Uygulamada neredeyse taban tabana z›t durumlarla karfl›lafl›l›yor olsa da devlet, tüm yurttafllara e¤itim vermek ve bunu paras›z yapmak durumunda. Peki, bu durum yeterli midir? Elbette hay›r. Tek bafl›na paras›z olmas› ya da bir biçimde herkese ulaflt›r›labiliyor olmas›, e¤itimde nitelik tart›flmas›n› yapmam›za ya da “Nas›l bir e¤itim istiyoruz?”u tart›flmam›za engel de¤ildir. E¤itimden yararlanan birçok kiflinin nitelikli e¤itimden bihaber olmas›, bu kiflilere bunun fark›na vard›r›lmamas›, nitelikli e¤itimin talep edilme hakk›n› ortadan kald›rmaz. Bilakis içinden geçti¤imiz süreç bu talebin de, tart›flman›n da daha derinlefltirilmesi, yerine koyacaklar›m›z›n somutlanmas› ve asli unsurlar olan genifl halk kesimlerince sahiplenmesi aç›s›ndan son derece önemlidir.
Nitelikli e¤itim mi? Kaliteli e¤itim mi? Bu soru ve beraberinde getirece¤i tart›flma, baz› çevrelerce önemsizmifl gibi görünebilir. Hatta bu sözcükleri neredeyse
eflanlaml› gibi görüp, tart›flmak istemeyenler de olabilir. Ancak konuyu serbest piyasa mant›¤› d›fl›nda kavrayanlar için olay hiç de hafife al›nacak gibi de¤ildir. “fieytan ayr›nt›da gizlidir” örne¤inde oldu¤u gibi emperyalist propaganda ayg›t›, e¤itim alan›nda da kendi düzenini bazen ayr›nt›da sürdürmek ister.
E¤itimin her düzeyde özellefltirilmesi emirleri, söz konusu emperyalist kurulufllar taraf›ndan verilir.
“E¤itimde kalite” söylemi serbest piyasac› ve müflteri temelli bir politik argümand›r. E¤itimin bu flekilde örgütlenmesini temel al›r. Onlara göre her türlü de¤er gibi, e¤itim de al›n›p sat›l›r de¤erler aras›ndad›r. Her fley kara dönüfltürülebilir-dönüfltürülmelidir. Kalite sözcü¤ü e¤itimin özellefltirilmesinin, bilinçlere böyle bir bak›fl aç›s› yüklemenin ve halk nazar›nda meflrulaflt›rman›n amac›d›r.
“Kendi okulunu kendin yap”, “e¤itime katk› pay›”, “tebeflir paras›” vs. gibi uygulamalara; kamu alan›n›n tasfiyesi anlam›na gelen “Kamu Personel Yasas›”, “Toplam Kalite Yönetimi”, “Apoletli Ö¤retmenlik” gibi uygulamalar eklenince ve bu emirlerin kimler taraf›ndan verildi¤i ortaya ç›k›nca, ba¤›ml›l›k politikalar›na karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesinin önemi, e¤itim boyutuyla bir kez daha anlafl›l›r hale gelir.
Biz ise nitelikli e¤itimden bahsederken; ba¤›ms›z, demokratik, bilimsel geliflmeyi sa¤layacak, çocuklar›n ve gençlerin her düzeyde ve ülkenin her yerinde nitelikli e¤itimden eflit ve paras›z faydalanabildi¤i, ülkenin kalk›nmas›na, ulusal servetin büyütülmesine hizmet eden toplumcu, yurtsever, ilerici, zihinsel, bedensel, kültürel, ruhsal, teknik tüm boyutlar›n› ele al›r›z.
Bir ülkenin ba¤›ms›zl›¤›, o ülkenin demokrasisinin de temelini oluflturur. Demokrasi ancak ba¤›ms›z bir ülkede anlaml›d›r. Aksi durumda bunun ad› “iflgal alt›nda demokrasi” olur, ki o da demokrasi de¤ildir zaten.
E¤itim, Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi
E¤itim ve Denetim Mekanizmas›
IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist kurulufllar, bugün Türkiye gibi yeni sömürge ülkelerin sadece ekonomik, siyasi, askeri de¤il ayn› zamanda sosyal kaderlerini de belirlemek istiyorlar. Her alan gibi e¤itim alan› da, bu yönlü müdahalelerden nasibini al›yor.
Her ifl alan› gibi e¤itim alan›n›n denetlenmesi; önceden belirlenmifl amaçlara ne ölçüde ulafl›labilindi¤inin, kendi iç iflleyiflindeki amaçlarla, ulusal e¤itimin amaçlar›na ulaflmaya çal›fl›rken yasalar›n çizdi¤i s›n›rlar›n içinde kal›n›p kal›nmad›¤›n›n saptanmas› iflidir.
Bu emirleri her an uygulamaya haz›r AKP gibi hükümetler de Vatan-Millet-Sakarya edebiyat›yla iflbirlikçiliklerini gizleme çabas› içindedirler.
Demokrasiyi gerçek temellerine oturtmak, ba¤›ms›zl›¤› sa¤lamak, ulusal onuru korumak e¤itim politikalar›n›n da olmazsa olmaz›d›r.
fiUBAT 2006 | TAVIR | 15
elefltiri
Denetleme, yönetimin iyi ifllemesini amaçlar. Yönetimin uygulamalar›n›n kamu yarar›na ve hizmetin gereklerine uygun oldu¤u var say›lan düzenlemelerle çeliflip çeliflmedi¤ini ortaya koymak için yap›l›r.
büyüklü¤ü, yap›s› ve geliflmesi aç›s›ndan inceleyen bilim dal›d›r. Her dönem e¤itim ve nüfus aras›nda, nüfusla kalk›nma, istihdam, kentleflme ve e¤itim harcamalar› aras›nda do¤rudan bir ba¤ oldu¤unu söylemek mümkün.
E¤itim sürecinde de kazand›r›lmak istenen davran›fllara dil arac›l›¤› ile ulafl›l›r. Okuma al›flkanl›¤›, elefltirel düflünme, düflündüklerini daha rahat ve anlafl›l›r ifade etme; anadilin kullan›lmas›, ö¤retilmesiyle mümkündür.
Ülkemizde, e¤itim denetimi iflinin iyi yap›ld›¤› söylenemez. Denetleyenlerle denetlenenler aras›ndaki uzakl›k-so¤ukluk, bask›c›, yard›mc› olma yerine kusur arayan bir denetim anlay›fl› her dönem var olmufltur.
Bir ülkenin nüfusunun artmas› ya da azalmas›yla ilgili çeflitli politikalar uygulanabilir. Burada e¤itim düzeyi, sosyal ve bedensel bütünlü¤ü, ifl ve mesleki bilgi ve deneyimi olan bireylerden oluflan nitelikli bir nüfusa sahip olma iste¤i önemlidir.
Anadilde e¤itim ve ö¤retim yap›lmamas›, bireyin sosyalleflememesi, kimlik erozyonuna u¤ramas›, güven eksikli¤i, kültürel olarak zafiyete u¤ramas›na neden olur.
Bunlar›n nedenleri aras›nda denetleme ifliyle görevli olanlar›n yetersizli¤i önemli bir yer tutar. Yeterli oldu¤una inanan denetmen, kendine güven duyar ve bask›c› olma gere¤i duymaz. Bask›; yetersizli¤i örtme, gizleme gereksiniminin bir sonucu olarak ortaya ç›kmaktad›r.
Nüfusun düzensiz bir flekilde artt›r›l›fl› politik bir olgudur. Bu durum, içinden geçilen ya da geçilmesi muhtemel süreçlerde, e¤itim hizmeti götürmeme politikas›n›n bir demagoji malzemesi olarak kullan›l›r.
Alanla ilgili yeterli olma, okuma, araflt›rma, inceleme olana¤› bulmakla yak›ndan ilgilidir. Oysa bu alandaki ifl yükü, denetleme görevi olan kiflinin kendini mesleksel olarak gelifltirmesine f›rsat tan›mamaktad›r. Siyasal yak›nl›klar, adam kay›rmac›l›k sa¤l›kl› denetleme yap›labilmesinin önündeki en büyük engellerdendir. Bunun yerine e¤itim hizmetinden yararlananlar e¤itim politikalar›n›n oluflturulmas›nda, uygulamalar›nda ve denetlemesinde her düzeyde bu süreçlere dâhil olmal›d›r. ‹lerici, demokrat e¤itim sendikalar› ve ö¤retmenler böylesi bir örgütlenmeyi daha da geniflleterek; tüm halk kesimlerinin mahalle örgütlenmeleri, köy-ilçe örgütlenmeleri ve il örgütlenmeleriyle yönetimde söz, yetki, karar sahibi olmalar›na ve bu haklar›n› do¤rudan kullanmalar›na öncülük etmelidir. Bu yönüyle keyfi yönetim sergileyen okul müdürleri, il-ilçe milli e¤itim müdürleri, kaymakam, vali, ilgili bakan ve baflbakanlar, askeri ve mülki di¤er amirler bu denetim mekanizmas›n›n yapt›r›mlar›n› önceden kabul etmelidir.
Nüfus ve E¤itim Nüfus; belli bir bölgede belli bir anda yaflayan bireylerin oluflturdu¤u kütle ya da toplam say›d›r. Nüfus bilim (demografi) insan nüfusunu;
16 | TAVIR | fiUBAT 2006
Nüfusun co¤rafi da¤›l›m›, zorunlu göçler, besin gereksinimi gibi etkenler hükümetlerin baflar›s›zl›klar› de¤il; iradi tercihleri sonucudur. Bu tutum, nüfus ve e¤itim konusundaki politikalar, e¤itimde f›rsat eflitsizliklerine yol açm›fl, ülkenin her taraf›na nitelikli, eflit e¤itim, sa¤l›k vs. götürülmemifltir. Önümüzdeki süreçte demokrat bilim çevrelerinin ve e¤itimcilerin en önemli görevleri aras›nda flunlar olmal›d›r: Nüfuse¤itim iliflkisiyle ilgili bilimsel çal›flmalar›n ço¤alt›lmas›, e¤itimin tüm yurttafllara eflit olarak sunulmas›, nüfus niteli¤ini artt›r›lmas›, bölgeler aras› geliflmifllik farklar›n›n ortadan kald›r›lmas›, istihdam gibi sorunlar›n halklar›n kaderi olmad›¤›, bu sorunlar›n çözülebilir sorunlar oldu¤unun örgütlülükleriyle bilince ç›kar›lmas›…
Anadil ve E¤itim En yal›n tan›m›yla anadil; çocu¤un aileden, çevreden, soydan ve ulusundan belirli ve bilinçli bir ö¤renim evresi olmaks›z›n edindi¤i dildir. Dil, insan iliflkilerinin en temel arac›d›r. Düflünceyi en yal›n flekilde dille ifade ederiz. Düflünce insan kiflili¤i, insan›n kendisidir. Dil sistemi insanlar› bir arada tutar. Bir toplumun, bir ulusun ürettiklerinin tümü, dilde gerçekleflir. Anadili yasaklay›p geliflmesini engellemek demek bir insan› esir almak demektir.
Birkaç teknik düzenlemeyle rahatl›kla çözülecek bu sorun bölünme, parçalanma paranoyalar› nedeniyle çokça flovenist sald›r›ya ve provakosyona konu edinmifltir, hala edinmektedir. Oysa gerçek bölünme parçalanma olgusunu en iyi flekilde emperyalizm ve iflbirlikçileri aras›ndaki iliflkilerde görürüz. Yugoslavya’y› oluflturan halklar (S›rplar, H›rvatlar, Boflnaklar, Arnavutlar, Makedonlar, Slovenler) kendi kültürlerine, gelenek ve göreneklerine uygun, birbirlerini yads›mayan bir biçimde yafl›yorlard›. Hepsinden önemlisi kendi okullar›nda, kendi anadillerinde e¤itim görüyorlard›. Bunlar›n garantisi halklar›n gönüllü birli¤i ve kardeflli¤iydi. Tüm milliyetler her türlü paranoyadan uzak yafl›yorlard›. Bölünme parçalanma gibi kavramlar hiçbir flekilde onlar›n lügat›nda yer alm›yordu. Balkanlar›n bugünkü haline gelifli emperyalizmin kendi politikalar›n› iflbirlikçi iktidarlar eliyle gerçeklefltirmesi sayesinde olmufltur. Halklar çeflitli bahanelerle birbirlerine karfl› k›flk›rt›lm›fl ve savaflt›r›lm›flt›r. Böylece halklar birbirlerine karfl› düflmanlaflt›r›lm›fl, her ulus “ba¤›ms›zl›¤›n›” ilan etmifltir. Emperyalizmin böl-parçala-yönet politikas› böylece bir kez daha baflar›l› olmufltur. Ülkemizde ise anadilde e¤itimin bölünme yarataca¤› düflüncesi, flovenizmin kaba bir demagojisidir. Yukar›daki örnekte görüldü¤ü gibi, emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›¤›n› koruyan ülkelerde, durum son derece olumludur. 3. Demokratik E¤itim Kurultay›’nda ifade
elefltiri
Okullarda, e¤itimde spor kitlelere yay›lmal›, onun özünde var olan bedenin e¤itimi ve insanlar›n kardeflli¤i düflüncesini öne ç›kararak var olan kötü tablonun de¤ifltirilmesi hedeflenmelidir. Sporun ve dinlenmenin do¤al bir hak oldu¤u anlay›fl›yla halk›n spor, dinlenme, tatil ihtiyaçlar›n› karfl›layacak tesisler kurulmal›d›r. Spor, meta olmaktan ç›kar›larak beden ve ruh sa¤l›¤›na; insanlar›n kardefllik ve kolektif dayan›flma ruhuyla yetifltirilmelerine hizmet etmelidir. Bu amaçla spor, halk›n do¤rudan kat›labilece¤i bir toplumsal faaliyet haline getirilerek yayg›n spor üniteleri kurulmal›, kitlesel ve amatör spor desteklenmelidir. Küçük bir az›nl›¤›n de¤il, genifl halk kitlelerinin spor yapmas›n›n koflullar› oluflturulmal›d›r. edilen afla¤›daki örnek, anadilin birçok ülkede birden fazla resmi dil olarak kullan›ld›¤›n›n belgesidir. ‹talya: ‹talyanca, Almanca, Frans›zca, Slavca Çin: Çince, Tibetçe, az›nl›k dilleri ‹sviçre: Romans dili, Almanca, Frans›zca, ‹talyanca Hindistan: Hintçe, ‹ngilizce, Bengali, Tologu, Marati, Tamil, Urdu, Bhari Yerli dillerin kullan›m›n› özel hukukla güvenceye alan ülkeler ve kullan›lan diller flunlard›r: ‹ngiltere: Galce, Belçika: Flamanca, Almanca Irak: Kürtçe ‹ran: Kürtçe, Azerice Hollanda: Frezence ‹sveç: Sami dilleri
E¤itim ve Spor Spor, ülkemizde kitlelere dinamizm kazand›ran bir araç olmaktan ç›k›p, adeta ülkenin kanayan yaras› haline gelmifltir. Belli bir az›nl›¤›n para kazanmak için kurdu¤u klüpler çevresinde odaklaflan spor, genifl kitlelerin apolitiklefltirilmesinin, ülke sorunlar›ndan uzaklaflt›r›lmas›n›n ve birbirine düflürülmesinin arac› haline getirilmifltir. Futbol fanatikli¤inin k›yd›¤› can say›s› bile durumun vehametini ortaya koymaktad›r.
Spor, mafya babalar›n›n cirit att›¤› organizasyonlar olmaktan ç›kar›lmal›, flovenizmin bu yolla kitle taban› yaratmas›n›n önüne geçilmelidir. Bu konuda beden e¤itimi ö¤retmenlerine ve hala atama bekleyen binlerce beden e¤itimi ö¤retmenine büyük görevler düflmektedir.
‹kili e¤itimden tekli e¤itime geçilmelidir. Okullar›n fiziksel yap›s› genifl ve ferah, bahçe düzeni de geniflletilmeli, okullar›n yüz metre çap›ndaki çevresinde baflka bir yap› bulunmamal›d›r. Hizmetliler kendi ifl kollar› d›fl›nda baflka ifllerde çal›flt›r›lmamal›d›r. Tüm emekçilerin yoksullu¤u önlenmelidir. Ülkemizde e¤itim hakk› “devletin olanaklar› ölçüsünde” insanlara ba¤›fllad›¤› bir ayr›cal›km›fl gibi alg›lanm›flt›r. Bazen ulusal ç›karlar, bazen de “ödenek yetersizli¤i” gibi bahanelerle genifl halk kesimlerini e¤itim gibi temel bir haktan yoksun b›rakmaktad›rlar. Bizim gibi hak alma ve örgütlenme bilincinin kurumsallaflmad›¤› ülkelerde, devletin, kutsall›¤› kiflileri verilenle yetinen, kap› kulu insan tipi olmaya zorlamaktad›r. Bu da bir bask› ve zor ayg›t› olan devletin her türlü uygulamas›n› meflrulaflt›rmaktad›r. Bunun k›r›labilmesi ö¤retmenlerimizin öncülü¤ünde verilecek ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve adalet mücadelesinden geçer.
Sorunun Çözümü Kendi ‹çindedir Türkiye’de e¤itim emekçilerinin y›llard›r ciddi ekonomik, sosyal sorunlarla karfl› karfl›ya olduklar› bilinmektedir. Bütün bu sorunlar›, genel sorunlardan ba¤›ms›z düflünmemek gerekir. E¤itim sisteminin ve e¤itim emekçilerinin yaflad›¤› sorunlar›n çözümü yönünde acil ad›mlar atmak gerekiyor. Bunlar: Demokrasi, temel hak ve özgürlükler önündeki en büyük engel olan 12 Eylül Anayasas› yürürlükten kald›r›lmal›d›r. Ba¤›ms›z, demokratik, uluslar›n ve halklar›n özgür oldu¤u, eme¤in adaletin, onurun en yüce de¤er say›ld›¤›; çal›flan›n söz, yetki, karar sahibi oldu¤u bir ülke için halk anayasas› haz›rlanmal› ve derhal uygulanmal›d›r. 4688 say›l› kamu görevlileri sendikas› yasas› yerine, grev ve toplu sözleflme hakk› içeren bir sendika yasas› oluflturulmal›d›r. 60–70 kiflilik ya da birlefltirilmifl s›n›flar de¤il, 20 kiflilik s›n›flarda e¤itim yap›lmal›d›r.
E¤itimin sadece mutlu bir az›nl›¤›n elinde bulunmas›, di¤er kesimlere de yetmifl kiflilik s›n›flar›n, ö¤retmensiz, gerekli teknik araç-gereçten yoksun okullar›n uygun görülmesi, adalet aray›fl›n›n temel gerekçeleridir. Finansman yoklu¤u koca bir yaland›r. 2001 ekonomik krizinde bat›k bankalara devletin aktard›¤› paralar›n, 70–80 milyar dolarlarla ifade edildi¤ini düflündü¤ümüzde, tercihin halklar›n e¤itim ihtiyac›n› karfl›lamak de¤il, sermaye çevrelerinin kasalar›n› doldurmak oldu¤u anlafl›l›yor. ‹lerici-demokrat sendika ve DKÖ’lerin talepleri abart›l› de¤ildir. Bu taleplere bask› ve zorla sald›rmak, bizlere devletin niteli¤i hakk›nda önemli ipuçlar› verir. Ama içinden geçti¤imiz süreç, hakl›l›¤›m›za olan inanc›m›zla, gerekiyorsa tüm bedelleri gö¤üsleyerek taleplerimizin gerçekleflmesini sa¤lamak için mücadele etmemiz gereken bir süreçtir. B‹TT‹ J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 17
araflt›rma
çerkes müzi¤i ve çalg›lar› rahflan fl›j erdo¤an
n›n genel yap›s› kahramanlar›n günlük yaflamlar› ve yapt›klar› ifller hakk›nda bizlere önemli bilgiler vermektedir. Çerkesler’de halk yaflam›n›n sözlü söylenceler yolu ile sonraki kuflaklara aktar›lmas›nda köy köy, meclis meclis dolaflan “Ceguak’o” ad›ndaki profesyonel müzik topluluklar›n›n katk›s› çok büyük olmufltur. “Ceguak’o”ler, çok sesli koro ile birlikte yayl› ve telli çalg›lar kullanan müzisyenlerdi. Bu müzisyenler bölge bölge gezerek halk›n bir anlamda haber kayna¤› da olmufllard›r. Toplum yaflam›n›n sözlü hukuk kurallar› bütünü olan “xhabze”ye ve dolay›s›yla toplant›lar›n da bir baflkan yönetiminde, gerekti¤i yerde ve ölçüde söylence ve hitabet sanat›na ba¤land›¤› Çerkes toplumunda, halk müzi¤ini ifade eden flark›lar› flu flekilde grupland›rmak mümkündür:
Eski dünyan›n tarih bilincinde, Kafkaslar’da yaflayan halklar ve bunlar›n yaflamlar› kal›c› izler b›rakm›flt›r. Bu co¤rafyan›n otokton halklar› olan ve genelde Çerkes olarak adland›r›lan halklar›n yaflam›, sözlü söylenceler yolu ile günümüze gelebilmifltir. Bu anlamda Çerkes müzi¤inin günümüze aktar›m›nda en önemli kültürel kal›nt› Nart destanlar›d›r. Nart destanlar› ayn› zamanda Çerkesler’in binlerce y›ldan bu yana üretti¤i ulusal destanlar bütününün ad›d›r. Çerkes Mitolojisi'nin bütününü kapsayan Nart Destanlar›, ‹sa’dan önceki ça¤lardan bu güne, Kuzey Kafkasya halklar›n›n dilinde, müzi¤inde, sanat›nda yer etmifltir. Nart destanlar›-
18 | TAVIR | fiUBAT 2006
1- Dua ve dilek flark›lar› (huaho): Özellikle çok tanr›l› dönemlerde tanr›lara yakar›fl ifadesi olmufltur. Buna tipik bir örnek olarak “Hanse Guafle” adl› ya¤mur duas› gösterilebilir. 2- Tar›msal çal›flma ve ifl flark›lar›: Özellikle kolektif üretim sürecine iliflkin flark›lard›r. Yak›n zamana dek korunan köy yaflam›n›n imece usulü çal›flmalar›nda, bu kolektif üretim flark›lar›n›n yeri oldukça önemlidir. M›s›r çapalama, ot biçme, bu¤day ö¤ütme gibi tar›msal amaç ve niteli¤i ön planda bulunan flark›lar fleklinde örneklendirilebilir. 3- Çoban flark›lar›: Çobanlar›n hayvanlarla bir flekilde diyalog kurmas›na yard›mc› olan flark›lard›r.
4- Avc›l›k flark›lar›: Temelinde orman tanr›s›na yakar›lan huaho niteli¤inde flark›lardand›r. 5- Aile içi çal›flma flark›lar›: Yün e¤irirken, dikifl dikerken vb. söylenen flark›lard›r. 6- Aile kurumu ile ilgili flark›lar: Gelin getirirken, damad›n sa¤d›c›n evinden kendi evine getirilifli s›ras›nda, do¤an çocuklar için vb. söylenen flark›lar, çocuklara söylenen tekerlemeler ve ninniler. 7- Demircilik flark›lar›: Demirciler tanr›s› Nart Tlepfl’den bugüne, demircilik ile u¤raflanlar›n söyledikleri üretim flark›lar›d›r. 8- Tedavi amaçl› flark›lar: Kemik k›r›¤›, yaralanma, alerjik hastal›klarda hastalar›n iyileflmesine yard›mc› olmak amac› ile söylenen flark›lard›r. Hastalar için düzenlenen e¤lencelerde, hasta kiflinin moralinin düzelmesi için oyunlar oynan›r ve flark›lar söylenirdi. Ayr›ca suda bo¤ulanlar› aramak için söylenen flark›lar ve çal›nan ezgiler de mevcuttur. 9- Kahramanl›k flark›lar› ve a¤›tlar: Bu flark›lar, kahramanlar› anma ve yüceltme amac›yla söylenen flark›lar ve a¤›tlar olmak üzere iki ana grupta de¤erlendirilebilmektedir. Çerkes tarihinde gerek yurt savunmas›nda gösterdi¤i kahramanl›klar, gerekse bireysel yaflam›nda ard›nda iz b›rakan davran›fllar›yla toplumun takdirini toplayan kifliler ad›na söylenen flark›lar ço¤unluktad›r. Çerkes halk flark›lar› temelde insan sesiyle flekillenir ve ezgiye çok seslilik hâkimdir. Ezgilere vücut veren di¤er unsur da kullan›lan çalg› aletleridir. Çerkes müzik aletlerini flu flekilde grupland›rmak mümkündür:
A- TELL‹ ÇALGILAR:
araflt›rma
phaç’›ç
1- fi›ç’epfl›ne: Adige dilinde fi›ç’epfl›ne, Abhaz dilinde Aphartsa, Oset dilinde Fand›r olarak adland›r›lan en eski hali ile iki, günümüzde dört telli olarak üretilen ve kullan›lan yayl› bir çalg›d›r. Özellikle Abhaz halk›nca bu çalg› eflli¤inde daha çok epik, kahramanl›k özelli¤i tafl›yan flark›lar söylenmifltir. Bugün de kullan›lmaktad›r. 2- Pfl›netark’u: Adige dilinde Pfl›natark’u, Abhaz dilinde Ayümaa, Oset dilinde D›uadastanon Fand›r olarak adland›r›lan köfleli bir arpt›r. Ihlamur a¤ac›ndan yap›lan bu çalg›n›n üzerinde 12-18 tel bulunmaktad›r. Bugün de halk müzi¤i içinde yaflat›lmaya çal›fl›lmaktad›r. 3- Ah›ma: Abhaz çalg› aletlerinden biridir. Eski bir arp çeflididir. Çerçevesi trapez fleklindedir. Ortas›ndan da¬yanak kirifllerine dikey olarak a¤aç bir lata geçer. Bunun alt›na da gövde yer¬lefltirilir. Gövde, a¤aç kapakla kapat›lm›fl düz bir kutu görünümündedir. Üst gövde kapa¤›n›n üzerinde çap› 1 cm. olan küçük delikler bulunur. Göv¬de üzerindeki latada ve çerçevenin yan taraflar›nda tellerin tutturuldu¤u küçük a¤aç çubuklar (burgular) çak›l›d›r. Orijinalinde teller asl›nda at k›l›ndand›r, fakat flimdi metal teller kul¬lan›lmaktad›r. Teller her iki tarafta da¬yanak kirifllerine paraleldir. (Her iki tarafta 14'er tane). Sa¤ tarafta teller kal›n perdeyi, sol tarafta ise yüksek per¬deyi oluflturur. Ah›ma, dar taraf› çalan›n taraf›nda olacak flekilde dizlerin üzerine konur, her iki elin parmaklar›yla tel¬lere dokunularak çal›n›r. ‹. A. Acincal bu aletle ilgili flu efsaneyi anlat›yor: Kazayla o¤lunu öl¬düren bir baba, ac›s›n› ifade etmek için, küçükken çocu¤u y›¬kad›klar› teknenin üzerine at k›llar› germifl. Teknenin bir ucu, y›karken çocu¤un bafl›n› koymas› için genifl yap›lm›fl. Bu¬nun üzerinde de üç
sap varm›fl. Bu yüzden bu çalg›ya da "üç sapl›" anlam›na gelen ah›ma ad›n› vermifller. Zamanla bu alet geliflerek eflkenar trapez biçiminde bir çerçevenin ortas›na oturtulmufl ve o flekilde kullan›lmaya bafllanm›flt›r. 4- Phuante pfl›ne: Adige çalg›lar›ndan biridir. Kutu, sand›k çalg› anlam›na gelir. Dört köfleli bir kutu fleklinde, üzerinde yedi adet tel bulunan bir alettir. Bu çalg› ile ilgili pek fazla bilgi bulunmuyor. Buna ra¤men 1985 y›l› Kas›m ay›nda, Saint Petersburg’da, dünya halk çalg›lar› ile ilgili bir konferansta konuflan Stafl Yusuf, bu aletten ilk bahseden kifli olmufltur. Stafl Yusuf’un verdi¤i bilgiler ›fl›¤›nda, bu alet, Adigey Özerk Cumhuriyeti’nin baflkenti Maykop yak›nlar›nda bir an›t mezar içerisinde bulunmufltur. Bu an›tmezar, bir kad›na aittir. 30 yafllar›nda olan kad›n ile birlikte birçok alt›n, gümüfl ve de¤erli eflyan›n yan› s›ra, bu alet de gömülmüfltür. Kad›nlar›n, kulland›klar› aleti ile birlikte gömülmeleri gelene¤i, ‹.Ö. 3000 y›llar›ndaki bronz ça¤da yaflayan anaerkil toplumlara ait bir gelenektir. Bu bulgular, telli çalg›lar›n kullan›ld›¤› tarihi, günümüzden 5000 y›l öncesine götürmektedir.
dör¬düncü tel de ayn› flekilde, sap›n ortas›ndaki bir de¬likten geçirilerek yanda bulunan çubu¤a sar›lm›flt›r. Tellerin alt›ndaki göv¬de kapa¤›n›n üzerinde dört kertikli yüksek bir eflik bulunur. Tellerin düzeni farkl›d›r ve çal›nan parçan›n perdesine ba¤l›d›r. Alet k›sa tele göre akort edilir. Teller bi¬rinciden k›sa olana do¤ru derece derece incelir. Oturarak çal›nan bu çalg›, boynu yukar› gelecek flekilde tu¬tulur ve gövde sa¤ baca¤a da¬yan›r. Tellerine boynun göv¬deyle birleflti¤i yerden vurularak çal›n›r; bu da ayr› bir tarafta duran k›sa tele gerek kalmadan çalmaya yarar. Abhaz halk gelene¤inde do¤an k›z çocu¤unun ilk kez kesilen t›rnaklar› bu aletin içine at›l›rd›. Gerçekten de bu aleti çalanlar istisnas›z kad›nlard›r ve genellikle çald›klar›na söyledikleri flark›yla efllik ederler. Bu alet ayr›ca, bo¤ulan birinin ruhunu bulma gibi ayinlerde, ölüyü gömdükten sonra yap›lan yemekli törenlerde, hastan›n ba¬flucunda geceyi geçirme s›ras›nda da çal›n›r. Bugün de halk müzi¤i içerisinde kullan›lmaktad›r.
B- ÜFLEMEL‹ ÇALGILAR: 1- Kam›lh: Adige dilinde Kam›lh, Abhaz dilinde Açarp›n, Oset dilinde Uad›nz olarak adland›r›lan bu çalg›, sert bir bitki olan kam›fltan üretilir. Kullanmadan önce bo¬ru, içine 2-3 kez su dökülerek ›s¬lat›l›r. Uzunlamas›-
5- Apepfl›ne: Adige dilinde Apepfl›ne, Abhaz dilinde Açamgur olarak adland›r›lan bu çalg›n›n alttan kesik armut bi¬çimindeki gövdesi, ince uzun bir sap fleklinde devam ederek helezon bir k›vr›mla sona erer. Gövdenin üzeri ince a¤aç kapakla ka¬pat›lm›flt›r. Gövde kapa¤›n›n üzerine birçok küçük, yuvarlak ses deli¤i aç›l¬m›flt›r. At k›l›ndan dört tel, bir uç¬lar›ndan deri parças›yla gövdeye tut¬turulmufltur. Di¤er uçlar›ndan ise, üç tanesi bafl k›sm›n›n sapla birleflti¤i yerdeki deliklerden geçirilerek bafl›n yan taraflar›na çak›lm›fl (ikisi bir ta¬rafta, üçüncüsü karfl›da), a¤aç çubuklara sar›lm›flt›r. K›sa olan
fiUBAT 2006 | TAVIR | 19
araflt›rma
bilinmez. Badinok’o müzik ile olan iliflkisi aç›s›ndan, Grek mitolojisi kahraman› Pan, Latin mitolojisi kahraman› Faunus ile benzerlik göstermektedir. Pan, küçükbafl hayvanlar›n ve çobanlar›n koruyucusudur. Keçi ayakl› ve insan bafll› olarak tasvir edilir. Adigey Özerk Cumhuriyeti’nin baflkenti Maykop flehrinde bulunan Maykop kurganlar›nda yap›lan kaz›larda ç›kar›lan alt›n kaplamal› tabletlerde de bu tasvire uyan kabartmalar elde edilmifltir. na tutularak ve her iki elin parmaklar› kullan›larak s›rayla iki ses deli¤ini kapatarak çal›n›r. ‹lk ses deli¤i sol elin par¬maklar›yla, üçüncüsü sa¤ elin, ikincisi ise hem sol hem de sa¤ elin parmaklar›yla kapat›l›r. Çalma s›ras›nda aletin bafl› a¤z›n sol köflesinde, dudaklar›n aras›nda tutulur. Deli¤in bir yar›s› üst dudakla, di¤er yar›s› da dille kapat›l›r. Çalma s›ras›nda çalg›c›n›n kendisi de alçak bir do ses ç›kar›r, bu flekilde iki seslilik elde edilir. Geliflmifl bir çoban kaval›d›r. Nart mitolojisi kahramanlar›ndan Badinok’o, kam›lh çalarak ormanlarda sürülerini otlatan, do¤a afl›¤› bir kahraman olarak tan›t›l›r. Bugün halen Çerkes halk danslar› içerisinde yayg›n olarak yaflayan Kafe, Zefak’o ya da Guaflemahue olarak adland›r›lan dans›n do¤umu da Nart söylencelerinde flu flekilde anlat›lmaktad›r: Nart Badinok’o, Kuban Nehri’nin yukar› yamaçlar›nda sürüsünü otlatmaktad›r. Çevredeki toprak ve yaylalar varl›kl› bir prensin elindedir. Prensin genç k›z› uzun zamand›r, melankolik bir hastal›ktan kurtulamamaktad›r. Prens, k›z›n› bu hastal›ktan kurtaracak kifliye k›z›n› verece¤ini ve mülkünün yar›s›n› da ba¤›fllayaca¤›n› vaat eder. Nart yurdunun dört bir yan›ndan gelenler türlü maharetlerini sergileseler de genç k›z› karanl›k dünyas›ndan kurtaramazlar. Nart Badinok’o ise, sürüsünü suya sald›ktan sonra bir a¤ac›n alt›na çekilerek kam›lh pfl›nesini tüm ustal›¤› ile çalmaya bafllar. Sesleri duyan genç k›z, yerinden kalkar ve o güne dek görülmemifl incelikte, kufl gibi uçarcas›na dans etmeye bafllar ve hayata döner. Bu dans günümüzde halen Çerkes halk danslar› içerisinde canl›l›¤›n› korumaktad›r. Nart Badinok’o ile genç k›z evlenmifl midir,
20 | TAVIR | fiUBAT 2006
2- Bjamiy: Adige çalg›lar›ndan biridir. Boynuz, sinyal, iflaret anlamlar›n› tafl›maktad›r. Öküz boynuzundan yap›lan bir alettir. Nart mitolojisinde Aflemez adl› kahraman taraf›ndan çal›nan bu aletin bir taraf› beyaz, bir taraf› siyah renktedir. Aflemez’in bu aletin beyaz taraf›n› üfledi¤inde bolluk, bereket oldu¤u, çiçekler açt›¤›, do¤an›n canland›¤›, siyah taraf›n› üfledi¤inde ise dünyan›n karard›¤›, f›rt›nalar koptu¤u anlat›mlar› Nart söylencelerinde yer almaktad›r.
C- VURMALI ÇALGILAR: 1- Phaç’›ç: Adige dilinde Phaç’›ç, Abhaz dilinde Ainkaga, Oset dilinde Kartsganak olarak adland›r›lan çalg›; kürek biçiminde, incir a¤ac›ndan yap›lm›fl biri dar, yuvarlak bir sapla biten on iki plakadan oluflur. Bu plakalar sap›n iki taraf›na aç›lm›fl deliklerden geçirilen deri bir sicimle birbirine ba¤lan›r. Bu alet, çal›n›rken sap›ndan tutulur ve elin sert veya yumuflak hareketleriyle ritmik vurufllar yap›l›r, oyunlara efllik etmek için çal›n›r. Bugün halen dü¤ünlerde kullan›lmakta olan ayakl› bir tahtaya, daha küçük sopalarla vurularak ritim elde etmeye yarayan sistemden uyarlanarak elde edilmifl bir alettir. Adige ve Abhazlar’›n inançlar›na göre, bu tür aletlerin yard›m›yla gürültü ç›kar›larak kötü ruhlar kovulurdu. Bunlar›n koruyucu gücünü art›rmak için üzerleri süslenirdi. Tempo tutmaya ve ses ç›karmaya yarayan aletler en eski ve ilkel vurmal› çalg› aletleri olarak kabul edilebilir. 2- Adaul: Abhaz dilinde Adaul, Adige dilinde fiot›rp olarak adland›r›lan bu çalg›, bükülerek birlefltirilmifl tahta bir kasna¤›n üzerine keçi derisi geçirilerek yap›l›r.
vard›r. Alet kafl›k biçiminde sopalarla çal›n›r. Bugün Kuzey Kafkasya’da dans müzikleri çal›n›rken iki tarafl›, a¤aç kasnakl› davul kullan›l›r. Derisi dana ya da koyun derisindendir ve bir taraf›ndaki deri di¤erinden oldukça kal›nd›r. Deri, ipler yard›m›yla gerilir. Kasnak genellikle k›rm›z›ya boyan›r. Ölçüleri farkl› olabilir. (Örne¤in eni 300–400 mm. çap› 340–500 mm. gibi) Her iki elin parmaklar›yla ve avuç içleriyle çal›n›r. Bu tür davullar Kuzey Kafkasya’daki çeflitli halk danslar› ekiplerinde genifl ölçüde kullan›lmaktad›r. Phaç’›ç ile birlikte en yayg›n olarak kullan›lan vurmal› çalg›d›r.
D- TUfiLU ÇALGILAR: Pfl›ne: Adige dilinde Pfl›ne, Abhaz dilinde Am›rzakan, Oset dilinde Fand›r olarak adland›r›lan çalg›, ayn› zamanda bu dillerde genel anlamda çalg› aleti kavram›n› da ifade etmektedir. Günümüzün akordeonuna benzer olup, onun temelini oluflturan, klavye sistemli akordeondan farkl› olarak, tufllu bir alettir. Literatürde Çerkes m›z›kas› olarak yer almakta olan bu çalg›, tufllar›n›n kapanan körük hareketinde farkl›, aç›lan körük hareketlerinde farkl› bir ses vermesi itibariyle zengin bir ses yap›s›na sahiptir. Di¤er otantik çalg›lardan çok sonralar› Çerkes müzi¤ine kat›lm›fl olmakla birlikte, bugün Çerkes halk müzi¤inde m›z›kan›n yan› s›ra akordeon ve garmon da yayg›n olarak kullan›lmaktad›r. Nart söylencelerinden bugüne dek Çerkes halk müzi¤inde insan sesi, kullan›lan di¤er çalg›lar›n yan›nda, önemini hiçbir zaman yitirmemifl ve söylenen flark›lara çok sesli vokaller yard›m›yla adeta çalg› aleti tad›nda efllik etmifltir. Bugün de halk müzi¤inde yer yer sadece çok sesli vokallerden oluflan insan sesi ile ezgilerin oluflturuldu¤unu görmek mümkündür. Bu da Çerkes kültürünün ve müzi¤inin, binlerce y›ll›k bir miras› bugüne tafl›d›¤›n›n göstergesidir. Kaynakça: 1- Mitoloji ve Nartlar, Yismeyl Özdemir Özbay, Kafda¤› Yay›nlar›, Ankara, 1990. 2- Çerkes Kültürü Üzerine Etüd, Duman›fl Avledin, Kayseri Kafkas Derne¤i, Kayseri, 2004
Deri önceden suda bekletilir, sonra güneflte kurutulur. A¤aç kasnak üzerinde delikler
3- Alaflara Ayl›k Dergi, Say› 3, ‹stanbul, 1995J
araflt›rma
ABRISK‹L DESTANI
d›flar›dan düflmanca sald›r›lar, bask›nlar, soygunlar, ya¤malamalar bafllam›fl.
(Abhaz Halk Söylencesi) ''Halk derin bir nefes al›rsa, deniz bile taflar'' Egemenlik ve güç! Zeus'la Promethe aras›ndaki as›l kavga budur. Günün geçerli gücü ''ak›l''d›r. O da Zeus'un tekelindedir. Ama Promethe, ondan daha ak›ll› ç›kar. Bu Zeus'u ç›ld›rt›r, atefli vermez olur insanlara. ‹nsan dostu Promethe, çalar atefli Zeus'tan. Giden atefl de¤il, güçtür, Zeus'un elinden. ‹nsano¤lu gücünün bilincine var›r birden. O bilinç özgür k›lar aniden. Anlam›flt›r art›k Zeus'u insan. ‹ster sayar, ister kafa tutar. “Kimse beni dinlemezse e¤er; egemenlik elden gider” der Zeus ve Promethe'yi Kafda¤›'nda zincire vurdurtur. O hiç bu ac›dan yak›nmaz. Üstelik bu bilinç ona gurur ve katlanma duygusu verir. Bedeni zincirlidir, yorulur. Ama ruhu ve beyni özgürdür. Gagalanan yüre¤i, her gün yeniden do¤rulur. Biri daha vard›r Kafda¤›'nda zincire vurulan, hatta bir kaç›; Abr›skil, Amiran ya da Nesran. Hepsi ayn› düflün peflindedir. Çektikleri çile de ayn›d›r. Zeus'tan bu yana kavga hiç bitmemifltir. 'Egemenlik ve güç' Bu gücü egemenlerin elinden almak çok güç. Yine de, Abr›skil gibiler bu kavgadan y›lm›yor hiç. Abriskil destan›, ilk defa 1881 y›l›nda ‹. Lihaçov taraf›ndan yay›nlanm›flsa da, kayda de¤er ilk yay›n, 1983 y›l›nda D›rmit Gulya taraf›ndan yap›lm›flt›r. Abhaz Dili ve Edebiyat› Enstitüsü'nün ö¤rencileri, 1946 y›l›ndan sonra epey derleme yapm›fllard›r. Bu derlemeler çok k›sa, bölük pörçük olmas›na karfl›n, Abr›skil'in ac›lar›n›, s›k›nt›lar›n›, amaçlar›n› ve inançlar›n›; k›saca tüm kiflili¤ini yans›tacak mükemmelliktedir. Abriskil politik bir kahramand›r. Onun döneminde eflitlik bozulmufl, hâkim güçler ortaya ç›km›fl, do¤aüstü olaylar›n, tanr›lar›n eseri oldu¤una inan›lm›fl, kötü ve fleytani güçler,
Abr›skil iflte böyle bir ortam›n kahraman›d›r. Dolay›s›yla; halktan ve haktan yanad›r. Ama yukar›da oldu¤u düflünülen hâkim güçler ve bu güçlerin yeryüzündeki elçileri ona rahat vermezler. Yeryüzündeki baz› insan ve hayvanlar da, yukar›daki güçlere yandafl olurlar. Ancak Abr›skil, buna ra¤men halk›na olan güvenini yitirmez. O yurtsever bir halk lideridir. Abhazya'ya sevdal›d›r. Onun halk›na, onun do¤as›na zarar verebilecek her fleyle mücadele eder. Tanr› Ançüa'ya (1) bafl kald›r›fl›, bu yüzdendir. Halk›n güvenini kazanmak ve onlar› korkular›ndan ar›nd›rmak için, adeta tanr›yla yar›fl›r. Evlenmemifltir. Nartlar'da oldu¤u gibi genifl bir ailesi, efli, akrabas› yoktur. Ev, bark, mal mülk, flan flöhret peflinde de¤ildir. Var› yo¤u halk› ve ülkesidir. Dürüst, iyi kalpli, yard›msever, cesur, çal›flkan, hiç bir fleyden y›lmayan, korku nedir bilmeyen, engel tan›mayan, kafas›na koydu¤unu yapan biridir. Kendini unutup, can›n› ortaya koyar, zincire vurulup iflkence çeker, ama o bunlardan hiç yak›nmaz, halk›n umudu ve gelece¤i olur.
Yakalay›nca da, öldürmek yerine, karanl›k bir ma¤arada, uçan at›yla birlikte zincire vuruyorlar. Abr›skil'in yakalanmas›, k›za zamanda bütün Abhazya'da duyuluyor. Bütün ülke yasa bürünüyor. Abr›skil, ba¤l› oldu¤u demir kaz›¤› yüz y›llar boyunca yerinden oynatmaya çal›fl›yor. Tam kökünden sökece¤i s›rada D›rgants›hua(2) denen bir kufl gelip bu kaz›¤›n tepesine oturup, ötmeye bafll›yor. Kufla öfkelenen Abr›skil yerden bir demir parças› kap›p kufla f›rlat›yor, demir geri kaz›¤›n üstüne düflüyor ve kaz›k yine topra¤›n yedi kat dibine saplan›yor. Bu böyle süregidiyor. Baz› araflt›rmac›lar, Abr›skil'in zincire vurulmas›n› pek karamsar buluyorlar. Tam tersine; Abr›skil, ma¤arada zincire vurulmufl halde iken de mücadelesini sürdürüyor. 'Abr›skil ölmedi' demelerinin nedeni de bu zaten. Kahraman›n direnme gücü, halk›n kurtuluflu için sembol oluyor. Halk, umutlar›n› yitirmeden, iyimser duygularla ve coflkuyla yaflama yeniden sar›l›yor. Tanr›ya baflkald›r› motifini iflleyen öyküler içinde, Abr›skil'in en çok benzedi¤i kahraman Promethe'dir.
Nartlar'daki bireysel istek ve tav›rlar yerine, Abr›skil'de toplumsal düflünce ve mücadele vard›r. Abr›skil, düflmanlar›n›n korkulu rüyas›d›r.
Karl Marks'›n deyimiyle Promethe, filozofik takvimde 'en yürekli, en çilekefl, ama en kutsal kahraman' olarak göze çarpmaktad›r. Bu anlamda Abr›skil'e “Abhaz Promethe”si demek hiç yanl›fl olmayacakt›r.
Abr›skil metninde, “tanr› insanlar›n düflman›d›r” denmiyor. Tanr› burada kendisini saymayan, tan›mayan, onunla yar›flan ve onu küçültmeye çal›flan, Abr›skil'e düflman görünüyor.
(1) Ançüa: An-çüa; emilen anne, anne teni ve silüeti anlam›na gelir. Önceleri ana tanr›ça'y› ifade ederken, daha sonra tek tanr›l› dinlerdeki tanr› kavram› bu sözcükle ifade edilmeye bafllanm›flt›r.
Ancak burada ilginç olan; dönemin en önemli gücü, tanr› 'Ançüa' olmas›na ra¤men, Ançüa’n›n elinden herfley gelmiyor. Abr›skil'i sevmiyor ama onu kolayca yakalay›p öldüremiyor. Halk›n tepkisinden korkuyor. Bu yüzden elçilerini görevlendiriyor.
(2) D›rgants›hua: Türkçe, 'çoban aldatan' yada 'kuyruk sallayan' ad›nda bir kufl olup, uzun kuyru¤unu sürekli hareket ettirdi¤inden, bu kufl hakk›nda Abhaz folklorunda flöyle bir söylence vard›r; bu kuflun topra¤a borcu varm›fl Kufl topra¤a konunca, toprak kufla yap›fl›p 'borcunu ver!' dermifl. Kufl da 'verece¤im' diyerek kuyru¤unu sallayarak ötermifl. J
Onlar da yafll› bir cad›dan medet umup, tuza¤a düflürmek suretiyle onu yakal›yorlar.
fiUBAT 2006 | TAVIR | 21
öykü
fatma, f›rat ve turuncu denef demiray
göründü. Bembeyaz, p›r›l p›r›l tüyleri. Öyle iri ki üstüme bassa can›m› ç›kar›r. Ben de tüylerimi düzelttim hemen. Aç›k gagam› kapatt›m. ‹ri görüneyim diye kabartt›m kendimi biraz.
Öykümüz diyece¤iz. Öykümüz müdür yoksa gerçe¤imiz mi bilinmez. Gerçe¤imizin öyküsü diyelim. Evet, gerçe¤imizin öyküsünün baflkahramanlar› Fatma, F›rat ve Turuncu.
Ci¤ercinin kedisiyle, sokak kedisi; Yok, kedi de¤ilim ben. Kahverengiye çalan rengimle, az besili bir bahçe tavu¤uyum. Uçamam. Çocuklar kovalad› m› basar›m yaygaray›, ç›rpar›m kanatlar›m›. Hah o zaman belki bir kar›fl havalan›r›m yerden. Bahçe bahçe gezerim ben. Her yeri eflelerim. Buldu¤um, kursa¤›ma s›¤acak her fleyi yerim. ‹flte dostlar böyle gezerken bir beyaz binan›n bahçesine geldim. Bir de bakt›m, içeride bir sürü tavuk. Bembeyaz. ‹nanamayacaks›n›z, hepsi ayn› anda yumurtluyorlar; önlerinde kocaman oluklar, a¤z›na kadar yem
22 | TAVIR | fiUBAT 2006
dolu! Gözlerimle gördüm. Böyle havaland›rmalar›, yatacak özel yerleri bile var. Özel tavuk evi. Bence yani… Özenmedim de¤il. Bizim kümeslerin yan›nda saray gibi. Bunlar›nki bembeyaz boyanm›fl. Her yer bembeyaz. Bizim sahiplerin evleri bile böyle güzel de¤il. Sonra onlar›n bak›c›lar› var. Hepsinin özel k›yafetleri var. Sonra, biz ›s›nmak için iç içe gireriz kümeste. Bunlar›n özel kaloriferleri var. Bizim sahipler kaloriferi bile bilmez herhalde. Tabi can›m nas›l ›s›ts›n onlar bizi böyle. Kendileri zor ›s›n›yorlar. Valla bu kadar yemi onlar bulsun, onlar bile yer. Yav bunlar›n müzikleri bile var. Allah Allah! fiaflt›m do¤rusu. Sonra z›plad›m bir a¤ac›n dal›na, yaklaflt›m bir pencereye. Karfl› taraftan bir tavuk
- Merhaba ben turuncu, yani sahibimin o¤lu öyle ça¤›r›yor beni. Üflümüyor musun d›flarda? - Niye üflüyeyim can›m d›flar›s› gayet güzel. Sen içerde s›k›lm›yor musun as›l. Sen ç›ksana d›flar›. - Yook ç›kmam. D›flar›s› mikrop dolu. Hasta olurum sonra. - Ee ben niye hasta olmuyorum? - Hasta olmad›¤›n› nerden biliyorsun? Doktora m› gittin? - Yooo. - Eeee - Ne Eeesi? - D›flardaki bütün tavuklar› öldürüyorlar salg›n hastal›k var. Buraya da giremezsin. - Niye giremeyeyim tavuk de¤il miyim ben? - Sen ikinci s›n›f tavuk oluyosun can›m. Bir kere cahilsin, pissin. ‹kincisi hiç aynaya bakt›n m› sen? Benim seninle buradan bile konuflmamam laz›m. - Konufltu¤un suç, züppe! Sanki seni hiç kesmeyecekler? - Benim ölümüm bile fiyakal›. - Tabii bizimkisi fukara ölümü, fukara tavu¤u olunca. Can›m› çok s›kt› o züppe. Bahçeme geri döndüm. Sonra di¤er bahçelerden haber geldi. Gerçekten birçok köyde tavuklar› yak›yorlarm›fl. Yakmayan›nkini devlet yak›yormufl. Kanunu varm›fl. ‹yilefltiremiyorsak öldürelim, demifller. Hem de, yakarak öldürelim. ***
Fatma;
öykü
Kufllar›n tümü açt› m› kanatlar›n›, gerdi mi üzerimize, kaplarlar gökyüzünü. ‹sterlerse karart›rlar günü, geceye bularlar tüm ayd›nl›klar›n›. Ama öyle de¤ildir kufllar. Öyle sevmezler karanl›klar›. Ayd›nl›ktan yanad›r yüzleri. Güneflin p›r›lt›l› ›fl›klar› içinde uçuflup dururlar tüm gün. Bir lokma yemek için yapmad›klar› kalmaz. Vahflidir hayat onlar için güzel oldu¤u kadar. Ölümle yaflam iç içe geçmifltir. Güzel, alt›ndan kafesleri yoktur hepsinin. Olsa da istemezler zaten. Ya da herhangi sahip. Sokak sokak, köprü köprü, flehir flehir, deniz deniz yaflam. Yaflam, aramak. Yaflam; konacak yuva, yiyecek yemek aramak. Yürekleri gözyafl› kadar. Ha damlad› ha damlayacak. Nefesleri yüreklerinden daha az yer tutar. Nefleleri, umutlar› büyük. K›fl yamand›r. Hele kar geldi mi üstlerine... Ölümdür öbür ad›, uçsuz bucaks›z beyaz›n. Beyaz, ölüm, açl›k, hastal›k olup; beyaz, kefen olup örtülür üstlerine. Kaçarlar o yüzden k›fltan. Baz›lar› daha dayan›kl›d›r tabi, onlar daha çok çal› ç›rp› toplay›p sa¤lamlaflt›r›rlar yuvalar›n›. Seviyorum kufllar› ben. Kendimize benzetiyorum. Köyde olmaktan mutsuz de¤ilim asl›nda. Çok kufl var burada, güvercinler, k›rlang›çlar, serçeler, baykufllar. Bir de tavuklar›m›z var bizim. Civcivleri oldu mu bir görseniz. Sar›l› karal› yumak toplar› gibi koflufltururlar ortada. Ama keflke okulumuz olsayd› burada. Babam ortaokula salmad› beni. Hem paras›zl›ktan, hem cahillikten. Uzak okul çok. Vas›ta da yok. Kilometrelerce yürüyeceksin. Asl›nda olsa her köyde bir okul, bir sa¤l›k oca¤›, halimiz böyle olmazd› bizim.
F›rat; Bu gün okullar tatile girecek. Yeni y›l geliyor, bir de kurban bayram›. Okullar›n kapand›¤›na hem seviniyorum, hem üzülüyorum. Seviniyorum çünkü okula gitmek bizim burada çok zor. Çok uzak, hem de yollar çok kötü. Hava da çok so¤uk. Okula varana kadar donuyorum valla. Ablam› okula göndermiyorlar. Asl›nda beni de göndermeyeceklerdi ama day›m söyledi diye gönderdiler herhalde. Day›m› çok seviyorum. O ‹stanbul'da oturuyor. Yollarda hep artist-
leri falan görüyormufl. Bir de bana çok güzel hediyeler al›yor. Yar›n y›lbafl›. Hepimiz bir yafl daha büyüyece¤iz. Ben büyüyünce doktor olaca¤›m. Buralarda doktor bulmak çok zor. Anneme, ablama, babama hep ben bakaca¤›m. Bugün az kald› babamdan sopa yiyordum. S›rf y›lbafl› a¤ac› istedim diye niye dövüyorsa beni. Bazen babama çok k›z›yorum. Asl›nda kaç›p gidece¤im day›mla beraber. ‹stanbul’da bir kere herkes zengin. Okullar kocaman. Herkesin arabas› var. Her akflam televizyonda gösteriyor. Herkesin evleri bir baflka orada, böyle rengarenk kocaman. Ben doktor olunca benim de öyle evim olacak. Evlenmezse ablam› da al›r›m yan›ma belki.
Ama ona kesin araba al›r›m. Onunki k›rm›z› olur, k›z ifli. Benimki siyah. Hava iyice so¤udu. “‹yi ki okula gitmiyoruz” diyece¤im ama evde de donuyoruz. Annem hepimizin delik ayakkab›lar›n› yakt› bu gün. ‹yi yapt›. Ama ablam ayakkab›s›z kald›. Bu sabah her zamanki gibi erkenden kalkt›m. Su kaynatt› annem, banyo yapt›m. Akflama kadar arkadafllar›mla misket oynad›k. Akflam annem bize çekirdek kavurdu. Mis gibi... Babam da kola ald›, hem de en büyük boylar›ndan. Televizyon seyrettik, e¤lence programlar›n›. Babam küfür edip durdu. “Biz yokluktan k›v-
fiUBAT 2006 | TAVIR | 23
öykü
lan›p veterinere gidecek de¤iliz ya. Komik ama sonunda ölüm var. ‹flte burada insanlar da, hayvanlar da böyle komik ölüyor. Çok tart›flt›k. Biz tavu¤uz ne yapabiliriz. ‹ki bacakl›, küçük gagal›, bir çift kanad› olan bir hayvan türü iflte. Tavuuk!
Fatma; Bu aralar çok hastay›m. Midem bulan›yor. Bafl›m a¤r›yor. Çok kötüyüm. Doktora gidece¤iz ama nas›l. Hem aya¤›ma giyecek ayakkab›m yok, hem de yeflil kart›m›z. Kardeflim de sürekli istifra ediyor. Yat›yorum. En sevdi¤im ifli yap›yorum. Kufllar› izliyorum yatt›¤›m yerden. “Kufllar hastal›k getirdi” diyorlar. Vars›n getirsinler. Hofl getirsinler. Ne yapal›m, isteyerek yapm›yorlar ya. Zaten buralarda kufllar gibi ölüyor insanlar da. Yakacaklarm›fl evcil tüm kufllar›. Bizleri de mi yakacaklar iyilefltiremezlerse?
F›rat; Hava daha m› so¤udu, yoksa ben mi çok üflüyorum? ‹stanbul’dakiler de hasta oluyor mudur böyle? Oralarda da hasta m›d›r kufllar? Kufllar böyle çaresiz midir? Oradakiler de ablam gibi, benim gibi sever mi kufllar›? Ölmesin kufllar.
Turuncu; Çocuklar çok hasta. Biz mi bulaflt›rd›k flimdi onlara bu hastal›¤›. Baflka çocuklar› da hasta m› edece¤iz? ran›yoz. ‹ki kuruflun hesab›n› yap›yoruz. Bak hiç umurlar›nda m› nas›l e¤leniyorlar.” diye. Annem de k›zlara söylenip durdu. “Namussuz ahlaks›z bunlar. Yok, ç›plak ç›ksayd›n, böyle oralar›n› buralar›n› aç›nca güzel mi zannediyorlar kendilerini.” diye.
Gerçi bizim s›n›fta herkes birbirine afl›k. Yok ablama da biri afl›k olur falan. Ben dayanamam öyle.
Fatma; Bütün kufllar üstüme uçuyor sanki…
F›rat; Ablam… Ablam kufl oldu benim. Kara gözlü bir kufl. Kara gözlü al yanakl›… Ablama ayakkab› alacakt›k daha. Ama kufllar ayakkab› giymez.
Bana hem y›lbafl› hediyesi hem de bayraml›k olarak kazak örmüfl, onu verdi, çok sevindim. Ben ona bir fley veremedim ama gizlice okumas›n› ö¤reticem ona. Babam diyor “Bu televizyondakiler okumufl ne olmufl bak…” diyor. Belki hakl›, bilmiyorum ki.
Y›lbafl›nda e¤lendik biz yine de. fiimdi bayram geliyor. Tabii bayram demek bayram flekeri demek, harçl›k demek. Bir de kurban kesiyorlar. Gerçi bizim mahallede pek kurban kesilmez. Kesilse kesilse tavuk kesilir. Bizimkiler de tavuk kesecekmifl. Gerçi hastal›k var falan diyorlar ama. Ne yapal›m? Ne yiyece¤iz biz? Yumurtalar›n› da yemiycekmifliz. Yemlerini yiyelim o zaman. Marketlerden, kapal› ambalajda al›n, diyorlar. Ablam çok güldü, “önce market almam›z laz›m” diye.
Turuncu;
Ama benim ablam okusa da öyle olmaz ki.
Hastal›k varm›fl. Biz hasta m›y›z, bilmiyoruz. Burada insanlar zor doktor buluyor. Biz top-
F›rat’›m›z hariç öldürdük tek tek kahramanlar›m›z›. Biz mi öldürdük? Kufl gribi mi? Yokluk mu? Kim öldürdü kara gözlü kufllar›? J
Gerçekten bakt›m da bir televizyona, bir ablama; ablam benim, dünyan›n en güzel k›z› bence. Hem surat›nda hiç boya da yok. Bir de boyansa, ooo... F›st›k gibi olur valla.
24 | TAVIR | fiUBAT 2006
Turuncu; Bekledik ama k›yamad›lar yakmaya. Kümese kapatt›lar. Topland›k bütün güvercinler, serçeler, k›rlang›çlar… Dama geçtik bir delikten. Damda tand›r yan›yor flans›m›za. Cenaze evi, malum ekmek gerek. At›yoruz tek tek kendimizi atefle. S›ra bende…
fliir
kim buldu bu iki sözcü¤ü oldrich mikulaflek
Kim buldu bu iki korkunç sözcü¤ü: Sakin ol! O hakl›! Biz de hakl›y›z: Bunun için sakiniz Birisi hakk›m›z› çi¤nedi¤inde, sakin ol, göz kapaklar›n m› titriyor? sakin ol, görüflleriniz mi bulan›klafl›yor. sakin ol, gözlerimize yafllar m› oluyor? sakin ol, kan›n m› kayn›yor damarlar›nda? Sakin ol, ac›lar m› bas›yor her yan›n›? sakin ol, kan›n m› bas›yor her yan›n›? sakin ol, dilin a¤z›nda bir kurflun gibi mi? sakin ol, tanklar sana do¤ru mu ilerliyor? Sakin ol, silahlar sana m› niflan alm›fl? sakin ol, o¤lunu eve ölü mü getirdiler? sakin ol, kardefllerin çok mu s›k› tutuyor seni
ölümsü kucaklay›fl›nda? ald›rma, sakin ol, yaralar›ndan kan›n m› f›flk›r›yor? sakin ol, kertenkeleler mi kemiriyorlar seni? y›lanlar bafl›n› m› kald›rm›fl? biz kovaca¤›z y›lanlar›, üzülme, yaln›z sakin ol. biz her an sakinlik vahas› de¤il miydik, bir iki üç yüzy›ld›r? sevgili halk, sakin ol, bir gün biz de sakinli¤in dev gibi bir kayas› olaca¤›z, ezece¤iz bu az bulunur yosunlar›, do¤rayaca¤›z hançerimizle: Onlar her zaman sakindiler. bana gelince, söz veriyorum ki, öldü¤üm zaman bu kayalaflm›fl yüzümde, bir kas bile titremeyecek, ve, emin olmak için, flu anda suskun bir i¤renmeyle, dudaklar›m kenetli, difllerim g›c›rdamakta, incinmifl ve üzgün olarak, ben de sakin durmaktay›m. Biz, ozanlar sizi destekleyece¤iz, ama s›ran›z geldi¤inde siz de bizi, kilise kuleleri z›pk›n›m›z, sessizlik içimizi kemirmede, ve sessizlik azarlamada bizi. Korkunçlu¤umuz gözlerimizde, sessizlik azarlamada bizi. Belki yaln›z kalaca¤›z, ama son nefesimizde bile sizden uzak olmayaca¤›z. (Çeviren: Sabri Koç)
fiUBAT 2006 | TAVIR | 25
izlenim
çar›ktan günümüze ayakkab›c›l›k “sanat›” tav›r
du¤una, ruh hallerine, s›n›fsal konumuna dair bilgiler vermifltir. Mesela; eski M›s›r’da ilk sandaletleri seçkinler giyerlermifl. Yani sandalet giymek seçkinli¤in, üst tabaka olman›n bir göstergesiymifl. Halk, ç›plak ayakla gezerken, krall›k süslü, boncuklu çeflit çeflit modellerde sandaletler giyerlermifl. Sandaletlerin renkleri ve biçimleri de insanlar›n hangi zümreye, mesle¤e ait oldu¤unu belirtirmifl. Yani bir tüccar ile bir mahkeme üyesinin ayn› ayakkab›lar› giymesi mümkün de¤ilmifl. Veya gelinlerin beyaz ayakkab› giymesi o dönemden kalma bir gelenekmifl. Veya eski Roma’da alt zümreden insanlar›n üst zümreye ait ayakkab›lardan giymesi sahtekarl›k olarak de¤erlendirilirmifl. Dergimizde uzun süredir el sanatlar›na yer veriyoruz. Bu say›da en çok çilemizi çeken eflyalar›m›zdan ayakkab›y› yazal›m istedik. Ayakkab›n›n tarihi, insanl›k tarihiyle hemen hemen efltir. ‹lk insanlar, ayaklar›n› tafla, kayaya, dikenli, can yak›c› yüzeylere karfl› korumak için kal›n a¤aç kabuklar›n›, yer yer sert yapraklar› kullanm›fllar. Bir süre sonra ise avlad›klar› hayvanlar›n derilerinden faydalanmaya bafllarlar. Derileri aya¤a uygun bir flekilde kesip biçimlendirerek iyi bir koruyucu elde ederler, ayn› zamanda rahatl›k. Bu dönemden binlerce y›l sonra ise, Eski M›s›r’da “sandalet” tipi ayakkab›lar ortaya ç›kar. Bu y›llar, tahmini olarak M.Ö. 2000’li y›llar. M›s›r’da ortaya ç›kan sandalet, ilk ayakkab› olarak de¤erlendirilir ay-
26 | TAVIR | fiUBAT 2006
n› zamanda. Bir taban ve birkaç ba¤c›¤› vard›r bu ilk ayakkab›lar›n. Yap›m maddesi ise Papirüs yapra¤›d›r. M›s›r, Sümer, Pers kabartma sanat›na da yans›m›flt›r papirüs yapra¤›ndan yap›lm›fl düztabanl› ayakkab›lar... M›s›r’dan sonra, Hititler bunu gelifltirerek “çar›k” dedi¤imiz ayakkab›n›n ilk modellerini yapar. Daha sonraki dönemlerde Roma ve Yunan medeniyetleri bu biçimi gelifltirirler, tüm aya¤› kaplayan günümüz ayakkab›s›n›n temelini atarlar. Eski Yunan’da mantar tabanl›, deri kay›fll› çeflitli modelde ayakkab›lar üretilmeye bafllan›r. Ayakkab›lar, k›yafette oldu¤u gibi, tarih boyunca insanlar›n nereye ait ol-
Baflka bir örnek verelim: Yine Roma’da, siyah ayakkab› disiplini, gücü temsil ederken, yeflil ayakkab› soylulu¤u simgelermifl. Beyaz ise, stresli ifllerle u¤raflanlar›n giydi¤i bir renkmifl. Anadolu da, ayakkab›c›l›k konusunda önemli bir merkezdir. “Çar›k” denilen ayakkab›lar, özellikle Anadolu’da yayg›nlafl›r ve Hititler’den kalma bir miras olarak, buradan Balkanlar’a yay›l›r. “Çar›k”, s›¤›r ve manda derisinden yap›l›r. Kenarlar› içe do¤ru k›vr›l›r ve dikilir. Uçlar dikiflli, parmaklar› tutacak flekildedir. Yanlardan iplerle aya¤a ba¤lan›r. Bugün ayakkab›c›l›k sanat›, art›k el yap›m› olmaktan ç›km›fl, yerini fabrikasyon imalata devretmifltir. Geçmiflten bugüne süregelen bu mesle-
izlenim
yapt›n 12 çift, ne yapt›, on iki milyon, onu al›rs›n. 50 çift yapt›n, 40 çift yapt›n onun paras›n› al›rs›n…” Babas›; Numan Usta’y›, ayakkab› ustas›n›n yan›na “Eti senin kemi¤i benim” diye ç›rak olarak vermifl. “Bir sanata sahip olmak, ‘Kolunda bir alt›n bilezik olsun’ diye tabir edilirdi” diyor Numan Usta. “Bizde bir laf vard›r. Kundurac›lar›n bir laf›. ‘Pantolonuna kirifl bulafl›rsa bir daha b›rakamazs›n’ derler. Kirifl tozu ayakkab›da kullan›lan bir fleydir. Islat›l›r, yap›flt›rmada kullan›l›rd›. fiimdi ilaçl› telalar ç›kt›. Teknoloji sürekli de¤ifliyor. Bak sen buraya demin bir alet koydun. Biz burada konufluyoruz o kaydediyor. fiimdi bir arkadafl fabrikada çal›fl›yor.
¤in -bugünkü durumuna Anadolu aç›s›ndan bakt›¤›m›zda- neredeyse yok olmak üzere oldu¤unu görürüz. Ayakkab›c›l›¤›n bugünkü durumunu ö¤renmek için, ayakkab› ustalar›ndan ikisini bulduk ve onlarla sohbet ettik. Atalar›ndan kalan, ustalar›ndan emanet ald›klar› bu mesle¤e dört elle sar›lm›fllar, teknolojinin yapayl›¤›na inat, insan elinin s›cakl›¤›n› emekleriyle buluflturarak üretmeye devam ediyorlar. Tek-tük de kalsalar mesleklerinin aflk›yla ömürler tüketmifller. Bu ustalardan biri Numan Usta, di¤eri ise Muhtar Nazaryan... Önce Numan Usta’n›n yan›na do¤ru yol al›yoruz. Biz asl›nda Numan Amca’yla geçmifl y›llardan tan›fl›yoruz. 2000 y›l›nda ona k›sa dönem bir komfluluk yapm›flt›k. Ç›kmadan önce “Haz›r ayakkab›c›ya giderken, elimizde bulunan iki çift sorunlu ayakkab›y› da alal›m.” diyoruz. Numan Amca’y› küçücük dükkan›nda, her zamanki gibi, köflesinde oturmufl bir fleylerle u¤rafl›rken buluyoruz. 73 yafl›nda Numan Usta, tam 60 y›ld›r bu mesle¤i yap›yor. Ayakkab›c›l›k nas›l bir zanaatt›r? “Ayakkab›c›l›k bir sanatt›r. Ayakkab›c›l›k bir sanat oldu¤una göre bu da bafll› bafl›-
na bir bilim dal›d›r. Rahmetli ustam›n bir sözü var: ‘Rahats›z ayakkab› k›s›rl›k yapar, erke¤e.’ derdi. Çünkü belle ilgili. Bak flu ayakkab›y› görüyorsun. Bir günde aya¤a vurmaya bafllam›fl. Bilinçli yap›lsayd›, aya¤a vurmazd›. Ayakkab› bana gelmezdi, giyen adam da rahat ederdi de¤il mi? ‹flte bu bilim dal›. Ayakkab› göz ifli. Bunu yapan adam›n bunu fark etmesi laz›m. Fabrikasyon oldu¤u için bakm›yorlar. Bizim ç›rakl›¤›m›zda her fley elde yap›l›rd›. Bir usta otururdu deriyi al›rd›, keserdi, dikerdi, kal›ba çekerdi, ayakkab›y› yapard›, müflteriye verirdi. 1942’de, ‘43’te, ... Senin dükkan›n hep burada m›yd›? “10 yafl›nda bafllad›m bu ifle. Kalfal›k yapt›m. ‹stanbul’a ‘50’de geldim. ‘53’te askere gittim, ‘55’te askerden geldim. O gün bugündür buraday›m. Ben bu ifli yap›yorum. 86’da emekli oldum. Bizim kalfal›k, dedi¤in zaman; yani bu ifl biraz da mahkumiyet sanat›d›r. Sabah bir girersin atölyeye... Bir bakars›n akflam saat alt› olmufl... Yani bir mahkumiyet sanat›d›r. Ayl›k, haftal›k yok bizde. Hiçbir fley yok. Kalfal›kta bunlar yok. Ne var? Usta, malzemeyi tamamen getirir yan›na kor, sen yapar verirsin. Kaç çift yapt›n, 20 çift, 20 çift paras› al›rs›n gidersin. Çiftini kaça yap›yorsun, 1 milyona, örnek, at›yorum. Ne
Diyor ki: ‘Abi orada flerit usulü çal›fl›yor makineler. Bir günde 2000 çift ayakkab› ç›k›yor.’ ‘Pazar› var m›?’ diyorum. ‘Evet’ diyor, ‘pazar› da var’. Yurtd›fl›na da ihraç ediliyor. Bak günde 2000 çift... ‘Dünyan›n her taraf›nda gönderiyoruz.’ diyor. Benim çocuklu¤umda bir kalfa, haftada dört-befl çift ayakkab›y› zorla ç›kar›rd›. fiimdi fabrikasyon ç›kar›l›yor. Aradaki geliflime bak. Eli çabuk bir kalfa, haftada befl çift ayakkab›y› zor yapar. Bugün bir kalfa günde 20 çift ayakkab› ç›karabiliyor. Her fley ilaçla, makinelerle. Bizim zaman›m›zda a¤aç çiviler vard›. Onlar› kullan›rd›k. Ne fora makinesi vard›, ne tafl›ma makinesi vard›. Bizim a¤aç çivilerle yapt›¤›m›z, flimdi ilaçlarla yap›l›yor. ‘Kaflaburuk’ dedi¤imiz aletlerle yapard›k. O zaman ayakkab›y› kal›ba çekersin, ilinti dikersin, köseleyi ›slat›rs›n. A¤aç çiviyle çivilersin. Aya¤›n ne oldu¤unu bilmek laz›m. fiekli, ökçesi nas›l olmal›, topu¤u... Nereden bafll›yor, parmaklar nas›l gidiyor. Aya¤› koydu¤un zaman, rahat eder mi? Bunlar› hesaplamak gerekiyor. Mesela topuklu ayakkab›lar rahats›z eder. Çünkü ayak yere öyle sadece ön k›sm›yla basmaz. Yeri kavrar. Ama onlar sadece ön k›s›mla basmana neden oluyor. fiekli bozuluyor. Ayakta rahats›zl›klar bafll›yor. Stres oluyor, s›k›nt› oluyor. Psikolojiyi etkiliyor. Ayak önemli. Aya¤›n estetik güzelli¤ini bozuyor. Birçok
fiUBAT 2006 | TAVIR | 27
izlenim
kad›n›n aya¤›nda böyle kemik ç›km›flt›r, aya¤› e¤ridir.” Asl›nda bir yandan da k›zarak söylüyor bunlar›. “Yani asl›nda, d›fl esteti¤ini, görünüflünü düzelteyim, önem vereyim derken, kendi sa¤l›¤›n›, ayak esteti¤ini bozuyor. Evet… Eskiden bu ifli daha çok Rumlar, Gayrimüslim’ler yapard›. Sanatkar insanlard›, insanc›llard›. Muntazam insanlard›. Müflteriyle diyaloglar›... Onun için iflleri de güzelce gidiyordu. Benim iki tane Ermeni, bir Rum, bir Yahudi ustam oldu flimdiye kadar. Eskiden Kazl›çeflme vard›, meflhur... Tüm deri kösele fabrikalar› oradayd›. Ve yüzde sekseni de Rum’du.” El yap›m› ayakkab›lar›n fiyatlar› ne peki? “El yap›m› ayakkab› yapanlar›n nesli kesildi.” Bu arada sordu¤umuz sorular›n baflka yönlere kayd›¤›na kanaat getiriyorum art›k. Söyleyece¤i, anlataca¤› o kadar çok fley var ki... “Zor bulursun. Son nesil bizler kald›k. fiimdi ben hep tamir yap›yorum. Yeni yapm›yorum. fiimdi bir kalfaya sorsan, hem de 20 senelik bir kalfaya... ‘Patuma t›¤› nedir?’ diye. ‘E ne bileyim nedir.’ der. Adam bilmiyor.” Nedir peki? “Bak flurada bir yerde var. (Karfl›l›kl› gülüyoruz.) O gün bugündür saklar›m. ‹nflallah bulurum. Dur bir saniye.”
ifline müthifl bir ba¤l›l›¤› olan, hatta orada olmazsa huzuru bozulan biri. Dükkan› gayet mütevaz›, hatta ayakkab›lar, tamiri bekleyen ayakkab›lar düzensiz bir flekilde her tarafa y›¤›lm›fl. 5 ya da 6 metrekarelik yerinde yüzünde farkl› bir mutluluk ve huzur var, mesle¤ine iliflkin konuflurken. Çok zay›f, yüzünde yafl› kadar k›r›fl›k var neredeyse. Derken; oradan ayr›l›yoruz ve zaman kaybetmeden Niflantafl›’na gidiyoruz. Camiada çok iyi bilinen belki de Türkiye’deki Gayrimüslim olan en yafll› ayakkab› ustas›. Osmanbey’den Niflantafl›’na do¤ru yürüyorum. Hava buz gibi so¤uk, sora sora yollar beni “M. Nazaryan” yazan dükkan›n önüne b›rak›yor. ‹lk giriflte çok temiz ve lüks bir dükkan görüyorum karfl›mda, biraz resmi bir ortamla karfl›lafl›yorum. Numan Amca’n›n yan›ndan geldikten sonra buras› ortam olarak çok farkl› geliyor. Zaten muhit itibariyle de Niflantafl› ekonomik düzeyi yüksek olan insanlar›n oturdu¤u bir semt. Yafl›n› soruyorum, 81 yafl›nda oldu¤unu söylüyor Muhtar usta... Ne zamandan beri bu mesle¤i yap›yorsunuz? “1935... Ç›rak olarak bafllad›m, 25 kurufl haftal›kla. De¤iflik ustalar›m oldu. Ermeni, Rum v.s. Hep Beyo¤lu’ndayd›m. Üç ay önce Niflantafl›’na tafl›nd›m. 52 sene boyunca oradayd›m. Annem Arap, babam Ermeni... Kendi imalathanem var... Bu ma¤azadaki bütün ürünler bana ait...
kalmam›flt›r... “ Ayakkab›c›l›¤›n geçmifli hakk›nda neler diyeceksin Muhtar usta? “Ayakkab›c›l›k Rumlar’la birlikte Türkiye’ye gelmifltir. Rumlar’dan ö¤renilmifltir. Eski Roma zaman›nda çar›k giyerlerdi. Bu sanayi çar›ktan gelmifltir... Bizanslar döneminde geliflmifl, bugünkünün temeli oluflmufltur... ‹talya çok iyidir bu konuda... Bundan 4000 y›l önce Roma’da ç›km›flt›r... Rumlar da, bundan 600 sene evvel Bizans’tan buraya tafl›m›flt›r... Kalfalar, ç›raklar yetifltirmifllerdir. Bugüne kadar gelmifltir.” ‹yi ayakkab› nas›l olmal›? “Yumuflak, kösele, deri olmal›. En önemlisi ayak flekline uygun olmal›d›r.” Ne tür ayakkab›lar yap›yorsunuz? “Spor, fantazi, günlük yürüyüfl ayakkab›s› yap›yoruz. Bayan ayakkab›s› üzerine çal›fl›yoruz ama futbol ayakkab›s› bile yapar›m. Sonuna kadar bu ifli yapaca¤›m. Bel f›t›¤› rahats›zl›¤›m var. Ama olsun... Bugün ‹stanbul’da çal›flan ayakkab›c›lar›n yüzde yetmifli bu ocaktan geçmifltir... Bir ustam vard› ismi Necmettin Sadak, ‘Mesle¤inde ifrata kaçma.’ derdi. Yani ‘Üçka¤›tç›l›k yapma derdi, sanat›n› daim ettir.’ Ben bu insanlar›n nasihatiyle buraya kadar geldim.” De¤iflik diller, kültürlerle birlikte büyümüfl. Ermeni as›ll›. Ayn› zamanda Gayrimüslüm olan son kifli diye biliniyor bu meslekte. Belki de tüm Türkiye’de bu ifli yapan en eski kiflidir.
E¤ilip kar›flt›r›yor, masan›n alt›n›. “Dur bakay›m fluralarda m›? Ha al patuma t›¤› bu. Ayakkab›y› monte ettikten sonra flu kenar›na flöyle ‘vargula’y› dikiyorsun. ‹¤ne kullanamazs›n. Bu patuma t›¤› ile delersin. Domuz k›l›yla dikifli yapars›n. Tek tek dikersin. Domuz k›l› sa¤lam, arkas› çatal gibi ikiye ayr›l›r.” Elinde bulunan malzemeler, flimdi herhangi bir yerde rastlanmayan malzemeler. 40–50 senedir sakl›yor. “Niye duruyor?” diyoruz. Belki ölene kadar laz›m olmayacak ama. “Ya laz›m olursa mant›¤› iflte” diyor. Numan Amca, kendi halinde,
28 | TAVIR | fiUBAT 2006
Devlet erkan›n›n ayakkab›lar›n› hep ben yapard›m. Sonra makineleflme bafllad›. Eskiden, deri ayakkab› vard›. fiimdi haz›r taban ayakkab›, makineler bir günde binlerce ayakkab› yap›yor. Bir iflçi günde bir ya da iki çift ayakkab› yapar. Ayak kadar hassas bir fley dünyada yoktur... ‹stanbul ayakkab›c›l›k konusunda geliflmifltir, merkez ‹stanbul’dur. Ankara ve ‹zmir gibi büyük flehirler de di¤erlerine göre geliflmifltir... Bugün bu ifli yapan Ermeni kökenli, Rum kökenli kimse
Muhtar Nazaryan’la konuflurken ilk andaki resmiyet, bir süre sonra yerini s›cakl›¤a b›rak›yor. O da Numan Amca gibi, mesle¤inden bahsederken sanki sevgilisinden, çocu¤undan bahsediyormufl gibi. 81 yafl›na ra¤men gözlerinin içi gülüyor, heyecanla anlat›yor. Her ne kadar meslekleri yok olmaya yüz tutsa da biz biliyoruz ki, onlar bu ifli gururla, onurla yap›yorlar. Sevdiler, gönül verdiler, en önemlisi büyük emek harcad›lar.J
kitap
emek dolu bir kitap nuran kara
Ruhu olmayan duvarlara ruh kat›yorlar. Hayallerin, umutlar›n önüne dikilen; sevginin, dostlu¤un, erdemin, güzel olan her fleyin ölümü demek olan tecrit duvarlar›n› y›k›yorlar özgürlük tutkular›yla…
Boran Yay›nevi kitab›n önsözünde flöyle diyor: “Bu kitap bir dergiler kitab›. Bu dergiler dünyan›n baflka hiçbir yerinde, bu flekilde bir araya gelmedi.
17 dergiden seçmelerden oluflan bir dergiler kitab› Tutsak Dergiler.
Çünkü dünyan›n hiçbir yerinde, böyle bir hapishane bas›n›na rastlanmad›. Dolay›s›yla elinizdeki kitap, büyük ihtimal ki, dünyada ilk hapishane dergileri kitab›d›r.
F tipi hücrelerde ç›kmaya bafllayan dergiler giderek çeflitlendi ve ço¤ald›. Onlar, yarat›c›l›klar›na ve iradelerine Genç Düflünce’lerini katarak büyüttüler bu eserleri. Disiplin kuruluna, sansüre, imha kararlar›na ra¤men duvarlar› aflarak, tel örgülerden geçerek, çat›lardan uçarak, ya¤murla ›slan›p; Cansuyu’nda güncel geliflmelerle, öykü, fliir ve röportajlar›yla devrimci sanatlar›n› sürdürüyorlar.
“Tutsak Dergiler” isimli bir kitap var elimizde. Befl y›ld›r tecrit edilen tutuklular›n, hapishanede ç›karm›fl oldu¤u el yazmas› dergilerden olufluyor bu kitap. Kitab›n her sayfas› emekle, özveriyle ve titizlikle haz›rlanm›fl. Emek dolu bir kitap. Tutsak Dergiler kitab›, sizi F Tipi hapishanelere do¤ru yolculu¤a ç›kar›yor. Kand›ra, Uflak, Edirne, Tekirda¤, Sincan…
“Zihni Fikrikar›fl›k'la Mühüm Meseleler” den, “F Tipi Gomedi Halleri” ne... “Höflmenim Abinin Maceralar›”ndan, ‹htiyaçlar yarat›c›l›¤›n anas›d›r diyen “F ‹catlar”a... “Toplar›n Dünyas› ve Rapo Abi”den “Kanca” ya... “Sevgili Günlük”le yaflad›klar›na… “Seyyahname”den “Yanar Dönerin Günlü¤ü”ne... “Tam Teflekküllü Muhabir Ferit Heryerde”den “Logar Cini Çeto”ya...
Onlarla tan›fl›yor; kah gülüyor, kah hüzünleniyor, kah öfkeleniyorsunuz.
“F Tipi Enstantaneler”le “Sevgi” yürüyüfllerini sürdürüyorlar, ileri ama hep “‹leri’'ye do¤ru....
Koflullar›n elveriflsizli¤ine, yaln›zlaflt›rma politikalar›na karfl›n, onlar tecrite inat bir kolektivizmle üretiyorlar dergilerini…
Sadece bulunduklar› hapishanelerde de¤il, kendi aralar›nda da röportajlar ve bilgi al›flveriflinde bulunuyorlar.
(…) Her bir sayfas›, her bir kelimesi direnifltir. Dergiler d›flar›da o kadar büyük bir ilgi gördü ki, s›k s›k gazetelere haber konusu oldu, internet sitelerinde herkesin düzenli takip edebilece¤i biçimde yay›nland›. Bu ilginin kökeninde ise her fleyden önce, 5 y›ll›k büyük bir direnifl ve o direnifl içinde yaratan iradeye ve eme¤e sayg› vard›. Dergileri kitaplaflt›rarak bu iradeyi ve eme¤i tarihe kaydetmek istedik.” Kitab› okudu¤unuzda kimin özgür, kimin tutsak oldu¤unu düflünmeye bafll›yorsunuz. Onlar›n yüreklerinin ayd›nl›¤›yla, her zaman diri kalan umutlar›yla yaratt›klar› dergiler, dara düfltü¤ünüzde elinizden tutacak. Tutsak Dergiler’deki ürünler, hayat›n en zorlu ac›lar›na direnmenin ne demek oldu¤unu, yüzünüzü gülümseterek anlatacak. Tutsak Dergiler’i okuyun! Umudun nas›l yemyeflil tutuldu¤unu görün. Direnerek üretenlerin, ürettikçe direnenlerin sesine, sesinizi kat›n. F Tipi hücrelerin içinde, ayd›nl›k yürekleriyle hayata gülümseyenlerin yan›nda olun... J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 29
röportaj
grup yorum: tav›r
“amac›m›z yeniyi üretmek, durmadan üretmek...” Yaklafl›k iki y›ll›k bir aradan sonra yeni bir albüm yo¤unlu¤u içerisindesiniz. Çal›flmalar hangi aflamada ve nas›l gidiyor? Albüm haz›rl›klar›na bafllayal›, bir y›l oluyor. Öncesinden yaz›lm›fl sözler, yap›lm›fl baz› besteler vard›. Geçti¤imiz y›l, daha çok bunlara yo¤unlaflma, iflte temel olarak albümde yer alacak olanlar› belirleme fleklinde geliflti. Onlar›n sözlerini düzenledik, yeni bestelere yo¤unlaflt›k ve sonunda genel repertuar›n› ç›kard›k albümün. Stüdyo aflamas› dört ay önce bafllad›. Enstrümanlar›n kay›tlar›n› ve seslendirmelerin büyük bir bölümünü tamamlad›k. Bugün art›k flark›lar neredeyse haz›r. Öncelikle kaydetti¤imiz flark›lar› topluca tekrar dinleyece¤iz, de¤erlendirece¤iz. Eksikleri tamamlayaca¤›z. Albüm, k›sa bir süre içerisinde dinleyici ile buluflmufl olacak.
Yorum, müzikal tarihinde yeniliklere hep aç›k oldu. Yeni tarzlar, yeni sesler denediniz önceki albümlerinizde. Bu albümde müzikal olarak bir de¤ifliklik var m›? Ayr›ca albümün içeri¤inde neler var, nelere de¤indiniz? Yorum olarak bizim bir tarz aray›fl›m›z yok asl›nda. 20 y›ll›k bir birikim var, albümlerle, konserlerle, pratikle oluflmufl olan bir birikim. ‹çerik ve müzikal olarak Yorum’a özgü bir dil yaratt›k. “Acaba flunu yapsak nas›l olur, bunu yapsak garip karfl›lan›r m›?” duygular›na kap›lmadan, anlatmak istedi¤imizi en iyi nas›l anlatabilece¤imize yo¤unlafl›yoruz. Biçimsel bir kayg›m›z ya da s›n›rlamam›z yok. ‹çeri¤e gelirsek... Yorum albümlerinin temel bir temas› vard›r zaten: “Ezilen halklar›n, devrimcilerin mücadelesi...” Bu tema de¤ifl-
mez durumda. Bunun güncel yans›malar› olabiliyor. Yani tek bir konuya yo¤unlaflmak, farkl› yönlerini ele almak yerine, bu albümde, yaflad›¤›m›z bir-iki y›ll›k süreçte, bizi etkilemifl olan konular› ele al›yoruz, onlar› iflliyoruz. Bu yan›yla, farkl› konular var, albümde tek bir tema olmayacak. Bir albüm çal›flmas›na nas›l bafll›yorsunuz, nas›l gelifliyor, biraz bu süreci anlat›r m›s›n›z? Yaflam içerisinde içinde bulundu¤umuz ortam, soludu¤umuz hava, koflullar, gördüklerimiz bir flekilde üretim aflamas›nda, bestelerin ortaya ç›k›fl›nda bizim için malzeme oluyor. Sonra onlar› yavafl yavafl gelifltirmeye bafll›yoruz, baflka arkadafllar da üzerine bir fleyler kat›yor... Böylece üretimler birikmeye bafll›yor... Tabii ki bu bahsetti¤imiz süreç albüm çal›flmas›na bafllamadan önceki bir süreç. Elbette burada disiplinli, planl›, programl› oldu¤u bir süreç yaflan›yor. Oturuyoruz, bir albüm gündemi belirliyoruz. Bu da genelde bir y›ll›k periyotlar fleklinde oluyor. ‹ç içe geçmifl gibi yani... Evet, çok da kopuk yürümüyor birbirinden. fiunu yap›yoruz as›l olarak: Kendimize özgü baz› yanlar var tabi. Kiflisel etkilerden ziyade, bu grubun bir perspektifi, dünya görüflü, sanat anlay›fl› ve politik tavr› var. Bu belirleyici oluyor. Her zaman bahsetti¤imiz Yorum’a özgü o kolektif yap›y› iflleterek tart›flt›¤›m›z bir süreç yaflan›yor. Sadece Yorum elemanlar›yla s›n›rl› de¤il, Yorumcular’›n do¤rudan yer ald›¤›, ‹dil Kültür Merkezi’nin bütün çal›flanlar›n›n do¤rudan kat›ld›¤› bir süreç oluyor. ‹dil Kültür Merkezi’nin de d›fl›nda, birlikte çal›flmalar yürüttü¤ümüz, kolektifin bir parças› olarak gördü¤ümüz mü-
30 | TAVIR | fiUBAT 2006
röportaj
“Yorum albümleri sadece Yorum’un çekirdek kadrosuna ait olmal›d›r gibi bir anlay›fl›m›z yok. Biz her zaman dile getiriyoruz, Yorum halk›nd›r ve halka aittir” zik gruplar›, bunun d›fl›nda demokratik kitle örgütleri var. Ço¤u kez onlara kadar yayd›¤›m›z bir tart›flma süreci olabiliyor. Deneyimlerine, kiflisel birikimlerine güvendi¤imiz kifliler var. En önemlisi hapishaneler var. F tipi sürecinde önceki dönemlere nazaran zorluklar çeksek de, imkâns›zl›klar içerisinde, oradaki arkadafllar›n da önemli katk›lar› oluyor. Tabir caizse bir “beste deponuz” oldu¤unu biliyoruz. Elinizde rezerv olarak tuttu¤unuz bu besteleri de¤erlendiriyorsunuz de¤il mi? Oldukça genifl olan depomuzdaki flark›lar›n say›s› sürekli art›yor ama “nas›lsa birikmifl besteler var, onlar› de¤erlendirelim” gibi bir kolayc›l›¤›m›z da olmad› hiçbir zaman. Dedi¤imiz gibi, temel derdimiz bahsetti¤imiz
gündemleri en do¤ru biçimde anlatabilmek. Bu eserlerin nitelikli, kal›c› olanlar›n› ortaya koyabilmek. Yeniyi üretmek, durmadan üretmek. Son birkaç albümdür konuk sanatç›lara yer veriyorsunuz, Tuncel Kurtiz’den Yasemin Göksu’ya kadar. Neden? Bu albümde de böyle bir fley var m›? Yorum albümleri sadece Yorum’un çekirdek kadrosu taraf›ndan oluflturulmal› gibi bir anlay›fl›m›z yok. Biz her zaman dile getiriyoruz, Yorum halk›nd›r ve halka aittir, diye. Bu yüzden bazen eserlerimizin üretim aflamalar›na baflkalar› da kat›l›yor. Dostlar›m›z› katt›k, kat›yoruz hala. Kimi albümlerde daha çok oluyor. K›stas›m›z, konuya dikkat çekmek, sanatç› dostlar›m›z› buna katmak. Bildi¤iniz gibi Yorum’a yönelik devletin bask›lar› hep var. Sadece konser yasaklar›, albüm toplatmalar› fleklinde de¤il, genel olarak iflte susturma, yaln›z b›rakma, tecrit etme gibi politikalar› var. Her yöntem denendi. Bunun bir boyutu da sanatç› dostlar›m›zla kurdu¤umuz ba¤lar› kesmek fleklinde oldu. Onlardan koparmak istediler. Bizi “öcü” gibi göstermeye çal›flt›lar, bizimle birlikte üretime girdiklerinde, bedeller ödeyebileceklerini çeflitli flekillerde hat›rlatarak, onlar› ürkütmeye çal›flt›lar. Buna karfl› bir ad›m olarak da yine bu sanat-
ç› dostlar›m›zla bir arada oluyoruz, onlar›n sesini kat›yoruz. Bu albümde ise, temel olarak kendi gücümüz üzerinden ifade ediyoruz flark›lar›m›z›, uzun y›llard›r hiç yapmad›¤›m›z bir tarza yöneldik, albümde özellikle altyap› enstrümanlar›n›n tamam›na yak›n›n› kendimiz çald›k. Bu, 8–10 y›ld›r hiç yapmad›¤›m›z bir fleydi. Genel müzik dünyas›nda da gittikçe terk edilen bir durumdu. Bu albümde Yorumcular’›n, eskiyle k›yasland›¤›nda daha çok enstrüman çalmas› ve Yorum içerisinde yetiflen seslere daha çok yer verilmesi bir olumluluk olarak görülmeli. Bunun yan›nda, ba¤lar›m›z›n kopmad›¤› bir kifli olarak duran, Hilmi var. Yine tiyatro kökenli bir arkadafl›m›z var, ‹smail Y›ld›z. Albüm isimlerini neye göre belirliyorsunuz? Geliyoruz, Yürüyüfl, Cesaret... Yani albüm ismi de bir mesaj m› içeriyor? Albüm kapa¤› için de geçerli de¤il mi asl›nda bu? Albüm ismi bizim için gerçekten çok belirleyici ve çok stratejik bir fley. Elbette ki herkes böyle bak›yordur. Ama verece¤i politik mesaj, bir ya da iki kelimede birçok fleyi anlatabilmek, albümün içeri¤ini anlatabilmek önemli, bir o kadar da hassas bizim için. Öyle bir fley söylemeliyiz ki, albümün bütün temas›n› ele alabilmeli, farkl› farkl› konular da olsa onlar›n hepsini kapsayabilmeli. Feda, Geliyoruz, Cesaret, hepsi için geçerli bunlar. Yani belki orada tek bir flark›n›n ismi, belki tek bir flark›n›n içinde geçen bir söz, belki hiçbirinde yok. Sürgünde ve hapishanede olan elemanlar›n›z var. Onlar›n katk›s› nas›l oldu? Buradaki Yorumcular kadar çal›flt›lar albüm için. Hatta sadece Ufuk ve ‹hsan’la s›n›rl› de¤il bu katk›, evet ‹hsan fiziksel olarak yan›m›zda de¤il, üretimin her aflamas›nda yan›m›zda yer alam›yor, iflte aram›zda afl›lamaz duvarlar var. Bildik duvarlar da de¤il, F tipi tecritten bahsediyoruz. Araya örülen fley sadece duvarlar de¤il, ona karfl› uygulanan yapt›r›mlar ve yasaklarla her türlü iletiflimin kesildi¤i bir durumdan bahsediyoruz. Bütün bunlar› aflarak bir iletiflim kuruyoruz, bir köprü kuruyoruz. Ve her boyutuyla ‹hsan’la paylaflabiliyoruz. ‹hsan daha çok teorik bak›mdan ka¤›t üzerinden tart›flmaya vak›f olmaya çal›fl›yor. fiark›lar›n geldi¤i aflamay› do¤rudan takip
fiUBAT 2006 | TAVIR | 31
röportaj
“Temel derdimiz bahsetti¤imiz gündemleri en do¤ru biçimde anlatabilmek. Nitelikli, kal›c› olabilecek en temel yanlar›n› ortaya koyabilmek, amac›m›z. Yeniyi üretmek, durmadan üretmek.” edemiyor çünkü teyp alam›yor, CD alam›yor, kaset alam›yor. Yasak! Yani bir beste göndermifl bize o bestenin ne hale geldi¤ini bile bilmiyor, ne biçime soktuk, nas›l düzenledik vak›f olam›yor. Onunla ka¤›t üzerinde bir tart›flma yürütebiliyoruz ancak. Ufuk için baflka bir durum geçerli ki onun imkanlar› daha fazla oluyor tabi kat›l›m olarak. fiark›lara daha çok hakim. Kendisiyle biraz da teknoloji sayesinde daha rahat bir kolektif süreç yaflayabiliyoruz. Her zaman oldu¤u gibi hapishaneler, kolektivizm konusunda bizim için çok temel bir
g›day› oluflturuyor. Çok güçlü üretimlerle bütün albümlerimizde say›s›z besteye imza att›lar. Yine her flark›m›z›n her sat›r›nda emekleri var. Bugüne kadar ç›kard›¤›m›z bütün albümler için geçerli bu. Bunu bugün de iflletmeye devam ediyoruz. Özellikle Ümit ‹lter’den bahsetmek burada çok yerinde olacakt›r. Çünkü Feda’dan bu yana albümlerimizi inceleyenler çeflitli flark›larda onun imzas›n› göreceklerdir. Kolektivizmden anlad›¤›m›z da bu zaten bizim. Yani ‹dil Kültür Merkezi s›n›rlar› içerisinde yaln›zca Yorumcular bir odaya kapan›r, albüm yapar, böyle bir anlay›fl›m›z olmad› hiçbir zaman. Yeni albümde hangi konular› iflledi¤inden bahseder misiniz? Albümün renkli bir albüm oldu¤unu rahatl›kla söyleyebiliriz. Tan›nm›fl flairlerimizin fliirlerinden besteledi¤imiz, sosyalizmi, emekçileri, devrimcileri, mücadeleyi anlatan flark›lar var. Sansürle bo¤ulmak istenen tecrit ve direnifl var konular›m›z›n aras›nda. Ölüm orucu flehitleri var. ‹flgal ve Irak var. Sözünü kendimiz yaz›p besteledi¤imiz Kürtçe bir flark›m›z var. Koçaklamalar, marfllar, a¤›tlar var. Yine sözünü kendimiz yaz›p besteledi¤imiz bir deyifl var. Yorum dinleyicilerine okurlar›m›za mesaj›n›z ne olacak? Bu dergi dinleyicilerimizin eline geçti¤inde albüm en az›ndan bas›m aflamas›na haz›r
hale gelmifl olacak. Dinleyicilerimizden çeflitli tepkiler al›yoruz. Yüzlerce, binlerce mail ve mektuptan bahsediyoruz bunlar› söylerken. Bu albümü ald›klar›nda da çeflitli fikirleri olacak ve yine onlar› bizimle paylaflacaklar. Bu paylafl›m bizi son derece mutlu eden bir fley. Bunlar bizi güçlendiren, kendimizi yeniden gözden geçirmemizi sa¤layan fleyler. Albümü al›p dinlediklerinde çok farkl› düflüncelere sahip olacaklar. 20 y›l›n bir birikimi var ama sürekli bir geliflimden de bahsediyoruz. Dinleyici aç›s›ndan da sürekli yenilenen bir müzik kula¤› var. Çok farkl› müzik ak›mlar›, çok daha yo¤un bir flekilde herkesin hayat›na girmeye bafll›yor. Do¤all›¤›nda böyle bir etkilenme de olufluyor. Her fley geliflip de¤ifliyorken, Yorum’un her fleyiyle ayn› kalmas›, her fleyiyle birebir 80’lerdeki 90’lardaki müzi¤i yapmas› beklenemez. Bilimsel de olmaz zaten. Tutucu olunmamal›. Yani, bugünün be¤enileri de dikkate al›nmal›. Albüm bizce üniversiteli bir gençten yafll› bir anaya kadar de¤iflik kesimlere seslenen bir albüm olacak. Bu yan›yla albümün bir zenginli¤i tafl›d›¤›na inan›yoruz. Albümünüzü dört gözle bekliyoruz, çal›flmalar›n›zda baflar›lar diliyoruz. Biz de teflekkür ediyoruz.
“Her fley geliflip de¤ifliyorken, Yorum’un her fleyiyle ayn› kalmas›, her fleyiyle bire bir 80’lerdeki 90’lardaki müzi¤ini yapmas› beklenemez. Bilimsel de olmaz zaten.”
32 | TAVIR | fiUBAT 2006
deneme
beni unutma burhan öztürk
Bafl›m›n üstünden uçaklar geçer, bafl›m›n üstünden kufllar. Bafl›m›n üstünde k›l›çlar ›sl›k çalar. Boynum k›ldan kal›n. Sözüm k›l›çtan keskin. Ki, kendi boynumu kendim vururum ancak. Beni unutma. Gurbetten dönen garibin s›la sevinciyle kofltum kaç zaman. Kaç kez anam› sabah namaz›nda buldum, tesbih diye o¤ullar›n›n ad›n› çekerken. Çekti¤i kah›r, çekti¤i ac›, çekti¤i o¤ul. Ki hepimizin ad›d›r.
‹nsana ait ayak izlerini sürüyorum, insana dair söylenmifl sözlerin peflinde. Antik duvarlar aras›ndan boyvermifl, inatç› incir a¤açlar›n›n yaln›zl›¤›nda sald›m köklerimi. Sard›kça tafl›, tafl çatlar; k›r›k tafllar, k›r›k camlar gibi kanat›r. Kanar›m. Yüksek bir minareden sonsuz semaya ve ›ss›z sokaklara yay›lan sabah ezan› gibi böler uykumu ismin. Bir 盤l›k kar›fl›r alaca karanl›¤a, a¤›r bir tokat gibi ç›nlar kula¤›mda sesin. Beni unutma! Bütün giysilerimin rengi haki. Bütün yaralar›m kurflun. Bütün kurflunlar k›rm›z›. Haki giysilerimde k›rm›z› kurflunlar kanar. Tenim mor. Ne zaman aynaya baksam gözlerim çatlar. Ne zaman resmine dokunsam kirpiklerin
oktur yar yar. Ne zaman bir viran›n önünden geçsem, benim ›ss›zl›¤›n ortas›nda sessiz bir 盤l›k gibi garip. Kalk gidelim gönlüm, henüz karanl›k basmadan. Karanl›k basar, elayak çekilir; yast›k tafl olur, tafl duvar. Duvar hücre olur. Hücre tutsak olur, tutsak özgür. Ki bütün tutsaklar en özgürüdür insan›n. Bu gece sen yoksun, bu gece ay yok. Bu gece, bordoya kesmifl flaraplar›n sarhofllu¤u yok. Bu gece annemin ninnisi yok. Hiçbir gece babam... Akl›ma geldi: Gelen gitti, giden dönmedi bir daha. ‹çimi yakan hikâyenin son sayfas›nday›m. Bitmesin. Son sat›rlar yaz›lmas›n. Ayaklar› bofllukta sallanan idaml›k yoldafl›n son sat›rlar› hep gelece¤in ›fl›¤›na dairdir. Kararmas›n.
Karanfilin moruna türkü yakan ozan niçin benim ad›m› mahlas eylemifltir kendine. Bütün k›y›mlar, bütün katliamlar, bütün afetler niçin beni bulur? Sinem Savafl meydan›. Sinem idam sehpas›. Sinem sevda.Portakal renkli çiçekler görüyorum düflümde. Elma kokusu, beyaz sabun kokusu doluyor odama. Siyah›n yan›na k›rm›z›y› yak›flt›r›yorum. Saçlar›n› papatya kar›flm›fl sularla y›k›yorum, bak›r taslarla. Yumuflak tenin hiç bu kadar tahrifl etmemiflti sakall› yüzümü. Nas›l olur deme, oluyor iflte. Niçin yüzüm kesik içinde, içimin aynas›nda gördü¤üm yüz, bu yüz. Kesikler senin kesiklerin, renk senin rengin. Düflümde seni görüyorum portakal renkli çiçekler gibi ve masmavi giysiler içinde. Ve “beni unutma!” der gibi. Bütün giysilerimin rengi haki. Bütün yaralar›m kurflun. Bütün kurflunlar k›rm›z›. Haki giysilerime k›rm›z› kurflunlar konar. Tenim mor.Art›k duvarlar aras›nda boyvermifl inatç› incir a¤açlar›n›n yaln›zl›¤›nda sald›m köklerini. Sard›kça tafl›, tafl çatlar. K›r›k tafllar, k›r›k camlar gibi kanat›r. Kanar›m. Beni unutma!J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 33
fliir
filistinli sevgili mahmud dervifl
Gözlerin bir diken yüre¤e saplanm›fl, ç›ld›ras›ya sevilen, iflkencesine dayan›lamayan. Gözlerin bir diken, rüzgardan korudu¤um, ötesinde ac›lar›n, gecelerin, derinlere saplad›¤›m. Kandiller yanar ›fl›¤›nla, geceler dönüflür sabaha. Bense unuturum birden, - göz rastlar rastlamaz göze-, yaflad›¤›m›z bir vakitler kap›n›n ard›nda yanyana. * fiak›rd›n sanki konuflurken. ‹sterdim konuflmak ben de. Dudaklarda hay›r m› kalm›flt› ki, O bahar gibi dudaklarda! Sözlerin güvercin gibi yuvamdan uçtu gitti. Kap›m›z, sonbahar kadar sar› basamaklar› ard›ndan f›rlad› gitti can›n›n çekti¤i yere. Aynalar oldu paramparça, y›¤›ld› içimize ac› üstüne ac›. Toplad›k sesin küllerini getirdik bir araya. Böylece söyler olduk ac›l› türküsünü yurdumuzun. Hep birlikte saz›n ba¤r›na ektik bu türküyü, evlerin damlar›na tafl f›rlat›r gibi f›rlatt›k att›k bu türküyü,
34 | TAVIR | fiUBAT 2006
al›n, dedik, sanc›dan k›vranan kalplere. Oysa her fleyi unuttum ben flimdi. Ya sen, ya sen, sevgili, sesini kimselerin bilmedi¤i! Belki de gidiflindir senin ya da susmand›r saz› pasland›ran. * Dün seni limanda gördüm, yapayaln›z, yolluksuz yolcu. Bir yetim gibi sana do¤ru kofluyordum, ar›yordum sanki yafll› anam›. Nas›l, nas›l, yemyeflil bir portakal a¤ac› kapan›r bir hücreye ya da bir limana, nas›l saklan›r gurbet elde ve yemyeflil kal›r? Yaz›yorum not defterime: Limanda durakald›m... En dondurucu k›fl kadar so¤uk gözler gibiydi dünya, doluydu portakal kabuklar›yla ellerimiz.
fliir
Ve hep çöl, ve hep çöl, ve hep çöldü ard›m. * Seni yalç›n da¤larda gördüm, kuzular›nla, kovalanan çoban k›z›. Sen benim bahçemdin,y›k›nt›lar ortas›nda. Bendim o yabanc›, bendim kap›n› vuran. Ey gönül! Ey gönül! Kap› kalbimin üzerinde yükseliyordu, pencere, tafllar ve çimento Kalbimin üzerinde.
* Seni su testilerinde gördüm, bu¤day baflaklar›nda, y›k›k dökük, parça parça, unufak. Hizmet ederken gördüm gece kulüplerinde, sanc›lar›n flimfleklerinde gördüm ve yaralarda. Ba¤r›mdan kopar›lm›fl ci¤er parças› sensin. Dudaklar›ma ses olacak yel sen. Atefl ve akarsu sensin. Gördüm seni bir ma¤aran›n a¤z›nda yetimlerinin çamafl›rlar›n› iplere asarken.
tafl›d›m seni eski defterlerimde fliirlerimin atefli gibi. Kumanya gibi tafl›d›m seni gezilerimde. Koyaklarda ça¤›rd›m seni ba¤›ra ba¤›ra, inlettim senin ad›na koyaklar›:
Sak›n›n hey kayalar› döve döve flark›m› koparan flimflekten! Benim gençli¤in yüre¤i! Benim beyaz kanatl› atl›! Benim y›kan putlar›! Kartallar› tepeleyen fliirleri benim eken tüm s›n›rlar›na Suriye'nin! Zalim düflmana ba¤›rd›m, ey Filistin, senin ad›na: "Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!" Kar›nca yumurtas›ndan kartal ç›kmaz hiçbir vakit, yaln›z y›lan ç›kar zehirli y›lanlardan! Ben barbarlar›n atlar›n› iyi bilirim. Bir ben dururum onlar›n karfl›s›nda, bir ben, gençli¤in yüre¤iyim her daim, yüre¤iyim beyaz kanatl› atl›lar›n. (Çeviri: A. Kadir)
Gördüm sokaklarda seni ve atefl ocaklar›nda, kaynayan kan›nda güneflin. Ve ah›rlarda... Ve bütün tuzlar›nda denizin. Ve kumlarda... Toprak gibi güzel, yasemin gibi, ve çocuklar gibi.
* Ve ant içerim ki, bir mendil iflleyece¤im yar›na kadar, gözlerine sundu¤um fliirlerle süslü ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatl›: "Bir Filistin vard›, bir Filistin gene var!"
* Gözleriyle Filistin, kollardaki, gö¤üslerdeki dövmelerle Filistin, ad›yla san›yla Filistin. Düfllerin Filistin'i ve ac›lar›n, ayaklar›n, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i, sözcüklerin ve sessizli¤in Filistin'i ve 盤l›klar›n. Ölümün ve do¤umun Filistin'i,
fiUBAT 2006 | TAVIR | 35
hapishaneden kula¤›n›z› getirin, çünkü “sak›ncal›” cümleler kuraca¤›m... Merhaba Tav›r, Bugün 150 say›l› “Disiplin Kurulu Karar›” taraf›ma tebli¤ edildi. Bu kararda flunlar› okudu gözlerim: “…yeni y›l›n kavga y›l› olaca¤›n› belirterek, kurum iç huzurunu kaç›racak ibareler yer ald›¤› görülmüfl olup 5275 say›l› kanunun 68. maddesinin 3. bendi gere¤ince sak›ncal› görüldü¤ünden…” Kula¤›n›z› getirin. Çünkü “sak›ncal›” cümleler kuraca¤›m. Bunlar “görülmüfltür” damgal› mektuplar›n üstü karalanm›fl cümleleridir. Çünkü sizin umut rengi gözleriniz, “eski” zamanlardan kalma duvar yaz›lar›n› okumaya al›flk›nd›r. Ki o duvarlara nakfledilmifl yaz›lamalar›n da üstü karalanm›flt›r. Ama nice canlar›n yadigâr› olarak duran o yaz›lar› gönül gözünüzle okuman›n ilmine vak›fs›n›zd›r. Kurflunlanm›fl duvarlarda üstüne karanl›k çökmüfl o yaz›lar, hayat›n en güzel dizeleridir elbette. Belki de umutlu bir flairin “sak›ncal›” dizelerini ilk kez o duvarlarda okudunuz… Kula¤›n›z› getirin. Çünkü “sak›ncal›” cümleler kuraca¤›m. Umutlu ve onurlu cümlelerdir bunlar. Ve çok öfkeli! Ki hakikatli olufllar›d›r karalanmalar›na sebep. Ama beis de¤il. Karalanmalar›, ödedikleri bedeldir kelimelerimizin… Ama zaten ödenmifl bedellerden ibarettir kazan›lm›fl zaferler. Dahas› karalanan sat›rlar›n hayattaki karfl›l›klar›n› karalamak ve yüre¤imizdeki anlamlar›na el sürmek mümkün de¤ildir…
Kula¤›n›z› getirin. Çünkü “sak›ncal›” cümleler kuraca¤›m. Ve karalanacaklar. Oysa kelimeler seslerin suretidir. Ve sesimiz, karanl›k deryas›nda bo¤ulmaz. Bu “sak›ncal›” cümleler sizin dudaklar›n›za da de¤mifltir. Belki “‹MF’ye Hay›r!” derken, belki de “YÖK’e Hay›r!” derken ya da Susurluk’tan fiemdinli’ye uzanan Mutkili Ali rejiminin karfl›s›na dikilirken, siz de hayk›rd›n›z bu cümleleri. Ve sizin cümlenizin üzerine panzerler kalkarken, bizim cümlemizin üzerine tecrit düfltü. Ama beyhude, çünkü karalansa da aln› karart›lamaz cümlemizin… Kula¤›n›z› getirin. Çünkü “sak›ncal›” cümleler kuraca¤›m. Kula¤›n›z› yüre¤imize yaslay›n. Ve duyun; nas›l da sak›ncal› sak›ncal› çarp›yor kalbimiz, nas›l da yasad›fl› at›yor yüre¤imiz. Duyuyor musunuz? Her çarp›fl› nas›l da sars›yor emperyalist Beyaz Saraylar›. Sahi, yeni y›l›n ne y›l› olaca¤›n› söylemek “sak›ncal›” bulunmufltu? Bana bakmay›n, biz yazarsak “sak›ncal›” bulunur. Ve biz yazarsak tarih olur ve biz tarih yazmaya devam edece¤iz…
ümit ilter
36 | TAVIR | fiUBAT 2006
inceleme
naz›m hikmet fliirinde vatan sevgisi yücel merter
riyle kararm›flt›. Kukla Osmanl› hükümetinin kurdu¤u askeri polis yetersiz kal›rsa, ‹stanbul’u bizzat iflgal etmek üzere göreve haz›r bekleyen birliklerle doluydu içleri. 16 yafl›ndaki Naz›m Hikmet iflte bu ‹stanbul’da, askeri deniz okulunda ö¤rencidir. Hamidiye e¤itim gemisinde devam eden ö¤renimleri ise saray›n emperyalizme teslimiyetini ve bo¤azda demirli iflgal gemilerini görmezden gelmek gibi bir zaaf(!) içindedir. Sanki ortada hiçbir fley yokmufl havas›nda sürer gider dersler.
13 Kas›m 1918 tarihinde General Franchet komutas›ndaki ‹tilaf ordular› ‹stanbul’a girdiler. I. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’na ittihatç›lar›n liderli¤inde sürüklenen Osmanl›, Alman emperyalizminin ç›karlar› için yüzbinlerce insan›n› k›rd›rd›ktan sonra yenik düflmüfl, teslim olmufltu. Sultan hükümetinin iktidar› biçimsel varl›¤›n› sürdürse de, ‹ngiliz-Frans›z emperyalizminin ufla¤› durumuna gelmifl; yenilgiyi kabullenemeyen, iflgale boyun e¤meme yanl›s› olan, gerek ordu, gerekse bürokrasi içindeki kesimlere karfl› y›¤›nsal tasfiye ve tutuklamalara giriflmiflti. Yeni efendilerine hizmette kusur etmemek için ölesiye bir dikkat içindeydiler. S›radan ‹ngiliz ve Frans›z ajanlar›, memurlar›, çavufllar›; saraylarda, devlet dairelerinde cirit at›yor, her istediklerini yapt›r›yorlard›. Bo¤az sular›, ‹ngiliz ve Frans›z savafl gemile-
Mondros mütarekesi sonras›nda Osmanl›’n›n donanma sahibi olma hakk› elinden al›nm›fl, tüm askeri birlikler gibi gemiler de silahs›zland›r›lm›flt›r. Naz›m, bu durumun kendi üzerlerindeki etkisini flöyle özetliyor: “‹flgal alt›ndaki ‹stanbul’un yürekler ac›s› fonunda gemimizin zavall› görünüflü bizde yurdumuz ad›na ac› ve onur k›r›kl›¤› duygusu uyand›r›yor, düflmana utanmazca teslim olan komutanlar›m›za isyanla dolup tafl›yorduk.” (Aktaran Ekber Babayev, Naz›m Hikmet/ Eserleri ve yaflam›)
necek yafllarda bafllam›flt›r, ayr› bir inceleme konusu. Yine de flu kadar›n› belirtmek gerekirse, Naz›m o günlerde halihaz›rdaki Türk fliirinde yeni ve özgün bir soluk olarak kabul edilmifl, fliirleri de¤iflik dergi ve gazetelerde yay›nlanmaya devam etmektedir. fiairin özellikle “Benim Gönlüm” isimli fliiri edebiyat çevrelerinde, gazetelerde “‹flte bir erkek ses, Türk fliiri nanemollal›ktan kurtuldu.” gibi özgün de¤erlendirmeler ve coflku ile karfl›lanm›flt›. “Benim gönlüm bir kelebek/ dolafl›yor çiçek çiçek” benzeri dizelerin flairlerine nazire ile Naz›m, “Benim gönlüm bir kartald›r/Nerde güzel görürsem ben/ haydi derim haydi sald›r/ böyle her an kan dökmekte/ gagas›n›n rengi ald›r” der bu parodi fliirinde. ‹flte bu kadar bir delikanl›l›¤›n dahi “Türk fliiri nanemollal›ktan kurtuldu.” müjdesiyle karfl›land›¤› bir durum mevzubahistir ‹stanbul’da. Ama belki de genç Naz›m, herkesten çok fark›ndad›r ki Türk fliirinin esas “nanemollal›¤›” çiçek-kelebek vs. narinli¤inden de¤il iflgal gerçe¤ine gözlerini yummufl olmas›ndan kaynaklanmaktad›r.
“K›rk Haramilerin Esiri” Hamidiye e¤itim gemisindeki ö¤renciler en sonunda isyan eder, ders boykotu gerçeklefltirir ve gün boyu Anadolu’da süren direnifle kat›lmak için gemiden b›rak›lmalar›n› talep ederler. Ancak haz›rl›ks›zl›k, örgütten yoksunluk gibi sebeplerle ayn› gün direnifl sona erdirilir. Naz›m’›n denizcilik serüveni de 1919 yaz›nda gerçekleflen bu eylemden birkaç gün sonra kimi arkadafllar›yla birlikte sa¤l›k nedeniyle okuldan ç›kar›lmas›yla son bulur. Naz›m’›n vatan flairi olarak do¤ufluna evrilen sürecin halkalar›ndan biridir bu. Naz›m Hikmet’in fliir serüveni, ki çocuk de-
16 Mart 1920’de ‹stanbul, ‹tilaf devletleri askerleri taraf›ndan tamamen iflgal edildi. Yaflanan ihanet ve y›k›m› görmezden gelmek, kimse için mümkün de¤ildi art›k. ‹flgal askerleri, ‹stanbul halk›n›n bo¤az›na çökmüfl kan döküyordu. Bu süreçte askeri okuldan at›ld›ktan sonra yurt sevgisini, kiflisel duyarl›l›klar›n› dile getirdi¤i fliirleriyle dikkatleri çeken Naz›m’›n “K›rk Haramilerin Esiri” isimli fliiri, 1920 A¤ustos’unda yine Alemdar Gazetesi’nde yay›nland›. Düflman iflgalini ve Anadolu’nun silahl› kar-
fiUBAT 2006| TAVIR | 37
inceleme
fl› koyuflunu alegorik (gizli anlaml›) bir anlat›mla betimleyen fliir tüm kentte h›zla elden ele yay›ld› ve adeta iflgale karfl› moral, direniflin bayra¤› haline geldi. fiiirde “K›rk Haramiler” emperyalizmi sembolize ediyordu. Bir kolu (Rumeli) kesilmifl, haramilerin elindeki esir ise vatand›r. Esirin di¤er kolunun (Anadolu) kesilmesi emri verilmifltir: “(...) b›rakt›¤› baltay› cellat al›rken/cellat al›rken yerden/meydana gölgeleri yak›nlaflan göklerden/hayk›r›ld› bir büyük, flanl› mazinin yad›/ birden balta esirin elinde parlad›.” Anadolu’da süren direnifli temsil eden bu dizelerle biter fliir. Naz›m’›n yaln›zca fliirleri de¤il, yaflam› da ayn› kararl›¤› yans›t›yordu. Vala Nurettin’in an›lar›nda Naz›m’›n çok etkilendi¤i bir olay anlat›lmakta: Torpille yaralanm›fl bir dretnotun su alan bölmesinin kap›s› kapat›lmal›d›r. Bunun ancak içeriden yap›labilece¤i anlafl›l›nca bir subay kendini feda ederek dretnotu kurtar›r; “Naz›m arada s›rada grubumuzun önüne do¤ru f›rl›yor, yüzünü bize dönüp tersin tersin yürüyordu: -Ah ben de dretnotunu kurtarmak için bo¤ulan o fedai gibi olabilsem, diyordu.” Edebiyat tarihçisi ‹smail Habip’in, Türk Teceddüt Edebiyat› isimli eserinde geçen, “Naz›m Hikmet’in iflgal s›ras›nda yaz›lm›fl fliirleri hatta bugün için bile flafl›lacak kadar samimidir.” tespiti fliirlerin iflte bu feda duygusuyla yo¤rulmufl olmas›nda anlam bulur. 1919-20 y›llar›n›n, Türk edebiyat› aç›s›ndan Naz›m Hikmet’te cisimleflen bir dönümü ifade etti¤inde edebiyat tarihçilerinin hemen tümü hemfikirdir. Türk Edebiyat Tarihi isimli eserinde Nihat Sami Banarl› flöyle diyor: “Baflta ‹stanbul olmak üzere bir k›s›m Türk yurtlar›n›n iflgal alt›nda bulundu¤u y›llarda, garip bir tesadüfle, ekseriya aflk fliirleri söyleyen öteki gençlerden ayr›larak o, fakir ve cemiyet fliirlerini yazm›flt›r...” Naz›m’›n bunu nas›l baflard›¤›n› anlamak için kendisine kulak verelim: “Sonra Antant ‹stanbul’u iflgal etti, onlara karfl› ve Anadolu savafl›n› tutan fliirler yazd›m. Vicdan nedir, namus nedir filan diye düflündüm, fliir yazd›m.” (Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim) Evet vicdan, namus!... Bu kavramlara hakk›n› verecek kadar cesur olmak, Naz›m’› yurdunun ve halk›n›n kaderine adanmaya gö-
38 | TAVIR | fiUBAT 2006
türdü.
Naz›m Anadolu’da 1921 y›l› bafllar›nda genç flairler Naz›m Hikmet, Vala Nureddin, Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz, Ulusal Kurtulufl Savafl›’na etkin olarak kat›lmak isteyen herkesin yapt›¤› gibi, gizli yollarla Anadolu’ya geçerler. (Naz›m ve Vala Ankara’ya ulaflacak, di¤er ikisi Ankara hükümeti taraf›ndan geri çevrilecektir.) Anadolu’da Naz›m, kendisi için sars›c› olan bir çok etkiye maruz kal›r. Herfleyden önce halk gerçe¤iyle yüzleflir. Anadolu köylüsü, hiç de egemen edebiyat çevrelerinin eserlerinde yans›tt›¤› gibi, süslü, rengarenk giysiler içinde gürbüz, coflkun, tabiatla içiçelikten yanaklar› al al vs. de¤ildir. Tersine köylü, topraks›z, çar›ks›z, aç ve sefildir. Vapurla geldikleri ‹nebolu’dan Ankara’ya kadar yol boyu hep ayn› manzaraya tan›k olurlar. Açl›k ve tifüsün k›r›p geçirdi¤i, a¤›r vergilerle, tefeci eliyle soyulmufl, savafllara sürülmüfl, tükenmifl bir halk›n iç ezen manzaralar›d›r bunlar. “Yal›nayak” fliiri birkaç y›l sonra bu izlenimlerle yaz›lm›flt›r: “Kafam›zda günefl/ atefl/ bir sar›k/ Ar›k toprak/ ç›plak ayaklar›m›zda çar›k/ ‹htiyar kat›r›ndan/ daha ölü bir köylü/ yan›m›zda/ Yan›m›zda de¤il/ yanan/ kan›m›zda(...)” Anadolu’da daha ilk duraklar› olan ‹nebolu’da Spartakistlerle karfl›laflan Naz›m, Marksizm üzerine ilk bilgilerini de edinmifltir. Halk gerçe¤ini sebep ve sonuçlar›yla anlamas›nda, Marksist ö¤retinin temel bir etkisi olur. Spartakistler, Almanya’da çal›fl›p orada bu örgüte kat›lm›fl Türkiyeli iflçilerdi. ‹çlerinde özellikle Sad›k Ahi, Naz›m’la yak›ndan ilgilenmifl ve önüne bir çok soru koymufltu. Naz›m’›n prati¤inde de görülebilece¤i gibi, sormak, yan›t almak, vicdan› ve namusu sars›lmaz olmak, do¤rudan sosyalizme götürmektedir insan›. Nihayet Ankara’ya ulafl›l›r. ‹ki genç flair bir yandan kendilerine verilen görev gere¤i gençli¤i, halk› direnifle ça¤›ran fliirler yazmakta, bir yandan Spartakistlerle tart›flmalar›n› sürdürmekte, bir yandan da Ankara’da karfl›lar›na ç›kan tabloyu, s›n›f farkl›l›klar›n›n, eflitsizli¤in burada ulusal direnifl hareketinin liderli¤i etraf›nda da devam ediyor oldu¤u gerçe¤ini gözlemlemektedirler. Naz›m’›n cepheye gitme talebi birkaç kez
geri çevrilir. Bunda day›s› olan Ali Fuat Pafla’n›n koruyuculu¤u kadar, Naz›m’›n son dönemde aç›kça sosyalist fikirleri tart›fl›yor, savunuyor olmas› da etkili olmufltur. Ankara’da yine karfl›laflt›¤› Spartakistlerle birlikte Asya isimli bir dergi ç›karm›fl olmalar› da iflin cabas›d›r. Yaln›zca bir say› ç›kan bu dergide Naz›m’›n fliir ve yaz›lar› da yer alm›flt›r. Asker ve subaylar aras›nda bir “komünist cereyan›” ise Kemalistlerin en korktu¤u fleylerin bafl›nda gelmektedir. Genç Bolflevik Devrimi’nin, Lenin’in ve kurduklar› yeni düzenin prestijinin çok büyük oldu¤u; dahas› Sovyetler’in, kendi güç koflullar›na ra¤men Ankara Hükümeti’ne silah ve para deste¤i sa¤lad›¤› öyle bir dönemde, Naz›m do¤al olarak “sak›ncal›” kabul edilecektir. Naz›m kendisine önerilen rahat bir memurlu¤u reddedip, “Kasaban›n birinde bir hocal›k verin bana.” diyerek Anadolu’da yeni bir yolculu¤a koyulur. Bu defa istikamet Bolu’dur. Vala Nurettin tüm bu süre zarf›nda Naz›m’la birlikte hareket eder. 1921 ortalar›nda vard›klar› Bolu’da, A¤›r Ceza Reisi Hilmi Bey’in etkisiyle, Marksizmi ö¤renmek için Rusya’ya gitmeye karar verirler. Çok gecikmeden Trabzon’a do¤ru yola koyulurlar. Orada TKP’nin önderi Mustafa Suphi ve yoldafllar›n›n, Topal Osman’›n adam› Yahya Kahya taraf›ndan, Karadeniz’de katledildiklerini ö¤renmeleri de gözlerini korkutmaz. Ve sonunda Sovyet iktidar›n›n baflar›lar›n›, devrimi her fleyiyle soluyabilecekleri Batum’a var›rlar. Burada Naz›m uzunca bir iç hesaplaflman›n ard›ndan Türkiye Komünist Partisi’ne kat›lma karar› al›yor: “...Koyal›m sorular› da flu masan›n üstüne, Anadolu’nun yan›bafl›na. Neyini verebilirsin? Her fleyimi, her fleyi... Hürrriyetini, evet! Hapishanelerde kaç y›l yatabilirsin bu u¤urda? Gerekirse ömrüm boyunca. (...) Peki as›lmak da var, öldürülmek de, Suphi’yle arkadafllar› gibi bo¤ulmak da var komünist olursam, diye sormad›m m›? Sordum. Öldürülmekten korkuyor musun? diye sordum. (...) Önce korktu¤umu anlad›m, sonra korkmad›¤›m›...” (Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim) Görüldü¤ü gibi Naz›m, “Neyini verebilirsin?” sorusunu masaya “Anadolu’nun yan›bafl›na” yat›rarak yan›tl›yor. “Pafla torunu” olarak kaybedece¤i,- düzenin kendisine sunabilece¤i- gerçek anlamda çok “nimet” olmas›na ra¤men, terazinin Anadolu kefesi, yani vatan ve halk sevgisi a¤›r bas›yor. Bu kara-
inceleme
r›yla Naz›m, içinden ç›k›p geldi¤i dünyaya s›rt›n› çevirmifl ve yeni bir dünya özleminin, komünizmin örgütlü flairi olmaya adanm›flt›r art›k.
Komünizm: “Su Kat›lmam›fl Vatanperverlik” “(...) Komünistim çok flükür(...) Her komünist gibi de su kat›lmam›fl vatanperverim/ hem de bir tarih/ bütün bir devir/ bir insanl›k merhalesi boyunca daha gerçek/ daha ileri...” (Memleketimden ‹nsan Manzaralar›YKY /Syf: 526) Naz›m’›n bu dizeleri de di¤er bir ço¤u gibi, komünizmin “vatanperverlik”ten sonra terfi edilmifl bir rütbe de¤il, vatanperverli¤in en alas›, “su kat›lmam›fl›” oldu¤unun alt›n› çiziyor. Naz›m’›n Bakü’de ald›¤› karar, kuflkusuz bir dönüm noktas›yd›. Ama bazen zannedildi¤i gibi komünizmi tercih etmek, baflkalafl›ma u¤ramak de¤ildir. ‹nsanl›¤›n tarih boyunca biriktirdi¤i tüm ilerici de¤erleri, -vatanseverlik dahil- ç›kars›z ve sa¤lam temellere oturtmakt›r komünizm. Naz›m’a haks›z oldu¤unu, “vatanperverlik” gibi kavramlar›n komünist ideolojide yeri olmad›¤›n› söylemeye cesaret edebilir miydiniz? Evet edenler var. Sonuçta sol sekterizmin, burjuva liberalizmiyle ayn› kulvarda bulufltu¤u pek çok örnekten biridir vatan kavram›n›n inkar›. Bu noktada önemli olan, Naz›m’›n fliirini evrensel k›lan fleyin vatan ve halk sevgisi oldu¤u gerçe¤idir. Kendi vatan›na, topra¤›na ayaklar›n› s›ms›k› basabildi¤i içindir ki, Naz›m sesini tüm dünyaya ulaflt›rabilmifltir. Ayn› fley tüm dünya flairleri için de geçerlidir. Mayakovski’den Lorca’ya; Eluard’dan, Neruda’ya dünya flairleri, büyüklük ve ustal›klar›n›, kendi ülke ve halklar›n›n tarihiyle yo¤rulmufl vatanseverliklerinden, insanl›¤›n büyük kurtulufl idealini bu temelde dile getirebilmifl olmalar›ndan ald›lar. Vatanlar›n› inkar ederek de¤il! Yaln›zca flunun alt›n› kuvvetle çizdiler: “Baflkas›n›n s›rt›ndan geçinenlerin de¤il/ çal›flan insanlar›n vatanperverli¤i”dir bu. “Su kat›lmam›fl vatanperverlik.” için böyle bir ayr›m noktas› koyar Naz›m ki, milliyetçilikle vatanseverli¤in özdeki farkl›l›¤›na iflaret eder. Gerçek vatanseverler sosyalistlerdir... Naz›m’›n fliirindeki vatan temas›n›n sürekli-
li¤i de bu özgüvene dayan›r. 19 yafl›nda ulusal kurtulufl savafl›na kat›lma ça¤r›s› yapt›¤› fliirlerden birinde, gençli¤in vatansever damar›na basmak için, “o sat›lm›fl vezire o sat›lm›fl hünkara/ o sat›lm›fl kullara sizde mi kat›ld›n›z/ siz de mi sat›ld›n›z, siz de mi sat›ld›n›z?” diye soran Naz›m ile neredeyse 40 y›l sonra “Bu Vatana Nas›l K›yd›lar” fliirinde, “‹nsan olan vatan›n› satar m›?/ Suyun içip ekme¤ini yediniz/ Dünyada vatandan aziz fley var m›?/ Beyler bu vatana nas›l k›yd›n›z?” diye soran Naz›m ayn› Naz›m’d›r. Naz›m yine ve her zaman vatanseverdir; ancak tek farkla ki, “...bir insanl›k merhalesi boyunca(...) daha gerçek, daha ileri” bir vatanseverlik mertebesine eriflmifltir. “Sevdal›n›z komünisttir” der, Yatar Bursa Kalesi’nde fliirinde: “Memleket topra¤›ndad›r kökü/ Bedrettin gibi tafl›r yükü(...)”... Bu nedenle de vatan flairi kimli¤ini hiçbir güç alamam›flt›r Naz›m’dan. Ne komünist oldu¤u için kendisini hain ilan edip komplolarla onlarca y›l hapis yat›ran Kemalist iktidar, ne ayn› sebeple kendisine yüz çeviren egemen edebiyat çevreleri, ne de dünden bugüne “sol”dan sa¤dan yöneltilmifl hiç bitmeyen karalama, çarp›tma, iki yüzlülük ve içini boflaltma, evcillefltirme çabalar›... Çünkü Naz›m halk›, halk› da onu sonsuzca sevmifltir.
“...Emperyalizmi Vuran/ Yar›n› Kuranlar›z...” Naz›m’›n her biri birer vatanseverlik manifestosu olan birçok eseri aras›nda Kuvayi Milliye Destan›’n›n kuflkusuz özel bir yeri vard›r. Kemalizm önderli¤indeki ulusal direnifl hareketini tüm görkemiyle destanlaflt›rm›flt›r Naz›m. Destanda hikayeleri eflli¤inde savafl› canland›rd›¤› kifliler ise halkt›r, Anadolu’nun çileli insanlar›d›r. Naz›m’›n bu destan›nda milliyetçili¤e övgü arayan, bofluna arar. Daha giriflte “Onlar” fliiri ile Naz›m bu ulusal kahramanl›¤›n sahiplerini belirtir: “”Onlar ki toprakta kar›nca/ suda bal›k/ havada kufl kadar/ çokturlar/ korkak/ cesur/ cahil/ hakim/ ve çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlard›r/ destan›m›zda yaln›z onlar›n maceralar› vard›r(...)” Ve iflte destan›n bafll›ca kahramanlar›; Karay›lan, Kambur Kerim, Arhaveli Laz ‹smail, Ö¤retmen Nurettin Eflfak, Manast›rl› Hamdi Efendi, Refladiyeli Veli o¤lu Mehmet, Kartall› Bahç›van Kaz›m, Süley-
maniyeli fioför Ahmet, ‹zmirli Tornac› Ali Onbafl› ve elbette ki kad›nlar. “...harman yerine kehribar baflakl› sap çeker gibi/ ayn› yürek ferahl›¤› ayn› yorgun al›flkanl›k içinde...” cepheye mermi tafl›yan kad›nlar›m›z... Ulusal cephe içinde yer almas›na hatta önderlik etmelerine karfl›n ne paflalar›, mebuslar›, ne de a¤alar›, beyleri, eflraftan “büyükleri”, mollalar› anlatm›flt›r Naz›m. “Kuvay-i Milliye”, vatansever bir halk destan›d›r ve bu yüzden Türkçe’nin en güzel ve seçkin eserleri aras›nda par›ldar durur. Naz›m’›n tüm destan fliirleri belirgin ve tutarl› bir anti-emperyalizmi yans›t›r. “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” adl› eserinde insana ve kavgaya dair ele ald›¤› konular›, ‹ngiliz emperyalizmine karfl› Hint halk›n›n kahraman direniflini güçlü bir fon gibi de¤erlendirerek anlat›r. “... Emperyalizm aleyhine yaz›lan ve emperyalizmi temellerinden y›kmak için nefislerini feda edenlerden bahseden bu kitap...” denilerek amaç aç›kça ortaya konur. Sakand ile Si-Ya-U da, yine ayn› flekilde, ele ald›¤› “sanat›n kendini halklar›n kurtulufluna adamas› gereklili¤i” temas›n› Çin halk›n›n ‹ngiliz emperyalizmine karfl› direnifli temelinde ifller. Taranta Babu’ya Mektuplar, Habeflistan halk›na sald›ran ‹talyan faflizmi ve Mussolini nezdinde emperyalizmin etkili bir teflhirini yapar. Zengin anlat›m tekni¤i, etkili söylemiyle faflizme karfl› halklar›n direnifline sahip ç›kan dünya çap›nda yaz›lm›fl en büyük eserlerden biridir bu destan da...
“Çok Uzaklardan Geliyoruz” Tarih bilinci, Naz›m fliirinde emperyalizme karfl› savafl›m›n güç alaca¤› kaynak olarak görülür ve gösterilir. Öyle der Naz›m; “çok uzaklardan geliyoruz/ çok uzaklardan/ kaybetmedik ba¤›m›z› çok uzaklarla/ Bize hala kondu¤umuz miras› hat›rlat›r/ Bedreddini Simavni’nin boynuna inen sat›r/ Engürülü esnaf Ahilerle beraberdik/ biliriz/ hangi pir aflk›na biz/ sultan ordular›na k›ll› gö¤üslerimizi gerdik...”(Kablettarih) Naz›m kitlelerin tarih bilincini çarp›tmak, geçmifllerinin onur duyulacak sayfalar›n› zihinlerden silmek ve kimliksizlefltirmek için emperyalizmin ne denli ciddi bir u¤rafl içinde oldu¤unun bilincindedir. Dolay›s›yla cepheye sürdü¤ü fliirleri, bu gerçe¤i göz önünde bulundurarak, tarih bilinci ve ulusal onur ile yo¤urmay› aç›k bir misyon olarak kabul etmifltir. Naz›m’› okumak bu yüzden her an ta-
fiUBAT 2006| TAVIR | 39
inceleme
rihi duyumsamak ve belli bir gurur ve sevinç ile dolmakt›r... Örne¤in ABD D›fliflleri Bakan›’n›n Türk askeri hakk›nda verdi¤i “Bize 23 cente maloluyor.” beyanat›na, bu meflhur afla¤›lamaya en güzel yan›t›n Naz›m’dan ve yine tarihsellik içinde gelmifl olmas› tesadüf de¤ildir: “(...) Dahas› var Mister Dallas/ sizin dilde anlam› pek de belli de¤ilken henüz/ zulüm gibi/ hürriyet gibi/ kardefllik gibi sözlerin/ dövüfltü zulme karfl› o/ ve istiklal ve hürriyet u¤runa/ ve milletleri kardefl sofras›na davet ederek/ ve yarin yana¤›ndan gayr›, her yerde/ her fleyde/ hep beraber/ diyebilmek için/ yürüdü peflince Bedreddin’in...” Naz›m’›n Amerikan emperyalizmine karfl› öfkesi gerçekten büyük ve samimidir. Bazen a¤›z dolusu küfürle dile gelecek kadar hem de: “(...)Bac›m›nkiler gibi gök gözlü flehrim/ ‹stanbul’um/ seni düflünüyorum/ Oturmuflum deniz k›y›s›na/ bak›yorsun limana giren Amerikan z›rhl›s›na/ Hastas›n, açs›n, öfkelisin/ O da bak›yor sana/ hem de nas›l/ efendinmifl/ patronunmufl/ sahibinmifl gibi ito¤lu it(...)” fiiirde estetik aray›fllar›na denecek sözümüz olamaz ama Naz›m fliirinden tarih bilinciyle yo¤rulmufl duygu aç›kl›¤› ve samimiyet anlam›nda dersler ç›karmak belki daha elzemdir günümüzde.
“Milli Gurur” Simavna Kad›s› O¤lu fieyh Bedreddin Destan›, Naz›m’›n tüm yap›tlar› içinde tarihselli¤i, Anadolu’nun isyanc› gelene¤ini coflkuylu kucaklay›fl› yan›yla özel, ayr›cal›kl› bir yere sahiptir. 1936’da destan›n yay›nlanmas›ndan sonra, TKP içindeki “ultra-sol” unsurlar›n “Bu fliir enternasyonalizmin reddidir.” fleklindeki ithamlar›na maruz kal›fl› ise günümüzde devrimcilerin “ulusal gurur”, “vatan” gibi kavramlar› sahiplenmeleri karfl›s›nda “küçük burjuva milliyetçili¤i”, “proleter devrimin reddi” gibi elefltirilere(!) maruz kalmas›yla bir çok benzerlikler gösteriyor. Vatanseverli¤i bir paye olarak, gerek siyaset, gerekse edebiyatta burjuvazinin insaf›na b›rakanlar›n, ulusal gurur duygusunu da proleter enternasyolizmi ad›na reddetmeleri normaldir.
40 | TAVIR | fiUBAT 2006
fiair, iflte o günün “sol züppelik”lerine destana yazd›¤› bir “zeyl”(sonradan eklenen yaz›) ile yan›t verir. “Milli Gurur” bafll›¤› alt›nda yazd›¤› bu ek bölüm, enternasyonalizmin ulusal gururu d›fllamad›¤›n› tersine bu gurur olmaks›z›n enternasyonalist olunamayaca¤›n›n alt›n› bizzat Lenin’e baflvurarak çizer: “Evet, biraz da milli gurur duyuyorum. Tarihinde Bedreddin hareketi gibi bir destan söyleyebilmifl her milletin fluurlu proleteri bundan milli bir gurur duyar. Evet Bedreddin hareketi ayn› zamanda benim milli gururumdur. Milli gurur! Sözlerden ürkme! ‹ki kelimenin yanyana gelifli seni korkutmas›n. Lenin’i hat›rla. Hangimiz Lenin kadar beynelmilelci oldu¤umuzu iddia edebiliriz?” Ard›ndan konu üzerine Lenin’in “ulusal gurur” makalesinden uzunca bir al›nt› aktar›l›r. Makalede Lenin, “biz milli gurur duygusuyla meflbuuz. Çünkü Rus milleti de ink›lapç› bir s›n›f yaratabildi” demekte ve Rus halk›n›n tarihte kalm›fl isyanc›lar›na, “Bizim gö¤sümüzü kabart›r.” diyerek sahip ç›kmaktad›r. Naz›m’›n Bedreddin Destan› ve destana yazd›¤› “zeyl”, yüksek bir tarih bilinci ve ulusal gurur duygusunun ürünüdür. Destan›n isyanc›lar›n yenilgisini betimledi¤i 9. bölümünün sonuna düfltü¤ü, “Marksist bir ‘Makineadam’, bir robota de¤il, etiyle, kan›yla, sinir ve kafas› ve yüre¤iyle tarihi, sosyal, konkre(somut bn.) bir insand›r.” notu da yine evrensel bir uyar›d›r. Evet Marksistler yeri gelir kahreder, yeri gelir çocuk gibi sevinir, yeri gelir tarife gelmez öfkeyle difllerini s›karlar. So¤uk ak›l yürütme, duygulardan ar›nd›r›lm›fl analitik bir maddecilik de¤ildir devrimci olmak. “(...) ve teker teker/ bir an içinde/ omuzlar›nda dilim dilim k›rbaç izleri/ yüzleri kan içinde/geçer ç›plak ayaklar›yla yüre¤ime basarak/ geçer Ayd›n ellerinden Karaburun ma¤luplar›...”
Bedeli Ödenen Dizelerden... Naz›m 13 y›ll›k tutsakl›ktan sonra 1951’de iç ve d›fl kamuoyunun yo¤un bask›s›yla hapislikten kurtuldu. (Daha önceki tutsakl›klar›yla birlikte toplam 18 y›l hapis yatm›flt›r.) Ona vatan›nda özgürlü¤ü çok görmüfllerdi. “A¤›r” bir bedeli aln›n›n ak›yla ödemesini bildi. Tutsakl›k y›llar› boyunca dünya ilerici
edebiyat›n›n en seçkin eserlerini yaratarak ve burjuvaziye karfl› durmaks›z›n savaflan ölümsüz dizeler yaratarak verdi kendi karfl›l›¤›n›... Vatan, Naz›m için eviydi:(...) Bursa’da havlucu Recebe/ Karabük fabrikas›nda tesviyeci Hasana düflman/ fakir köylü Hatçe kad›na/ ›rgat Süleymana düflman/ düflünen insana düflman/ vatan ki insanlar›n evidir/ Sevgilim onlar vatana düflman...(9 Ekim 1945) Vatan, u¤runa hapis yat›land›: (...) sen Rus/ ben Türk/ ama ikimiz de komünistiz/ seni ast›lar memleketini sevdi¤in için/ ben memleketimi sevdi¤im için hapisteyim (Memleketimden ‹nsan Manzaralar›) Vatan, en yak›n insan› gibiydi: (...) en yak›n insan›nm›fl gibi seversin memleketini/ günün birinde mesela Amerika’ya ciro ederler onu/ seni de büyük hürriyetinle beraber/ hava üssü olmak hürriyetiyle/ hürsün (Bir Hazin Hürriyet) Vatan, kan ile sulanmay› bekleyendi: (...) insan›n yurdu bir kat daha kendinin olur/ topra¤›na suyuna kar›flt›kça kan›(...) (‹stiklal) Ve Naz›m, “(...)vatan Amerikan üsleri Amerikan bombas› Amerikan donanmas› topuysa/ vatan kurtulamamaksa kokmufl karanl›¤›n›zdan/ ben vatan hainiyim/ yaz›n üç sütun üstüne kapkara hayk›ran puntolarla/ Naz›m Hikmet vatan hainli¤ine devam ediyor hala” diyebilecek kadar cesurdu. Bu denli bir güç ve öfkeyle hayk›rabilmek içinse Naz›m bir büyük hasrete sahip olmal›yd›; “(...)Kapans›n el kap›lar›, bir daha aç›lmas›n/ yok edin insan›n insana kullu¤unu bu davet bizim/ yaflamak bir a¤aç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeflcesine/ bu hasret bizim...”
Sonuç Yerine Naz›m’›n hasretini paylaflanlar, bugün yine “namus nedir, vicdan nedir” diye düflünerek hem fliirlerini yaz›yor hem de “vatan›n topra¤›na suyuna kanlar›n› kar›flt›rmaya” devam ediyorlar. Halktan yana olma iddias›ndaki tüm sanatç›lar aç›s›ndan Naz›mca sorular sormak ve Naz›mca dürüst yan›tlar vererek tercih yapmak, bizce kal›c› olabilmenin tek yolu, çünkü ancak cesur olabilenler özgür olabilir...J
sinema
kirlenmenin anatomisi sevgi duman
ken, kimine yaln›zca çanak yalamak düfler buralarda. Köfle bafllar›n› tutanlar büyük bal›klar› yutarlar her zaman. Di¤erleri hep ufak-tefekle yetinmek durumunda kal›r.
Kapitalizm kirletir! Bu, hele de bir sömürgedeyse kirlenmenin s›n›r›n› çizmek mümkün de¤ildir. Hani “Bal›k bafltan kokar.” derler ya, kirlilik en üstte bafllay›p en alttakilere kadar nüfuz eder böyle ülkelerde. Emperyalizmin sömürgesi olman›n zorunlu bir sonucudur bu bir bak›ma. Herkes pay›n› al›r bu kirlenmeden, yozlaflmadan, çürümeden… Buna devlet baflkan› da dahildir, baflbakan da, bakanlar da, bürokratlar da, memurlar da, polisler de… ‹flte böyle bir ülkede, Meksika’da geçiyor Dolunay. Siyaset-Mafya-Polis fler üçgeni çoktan kurulmufltur. Herkes “iflinde-gücünde”dir. Ç›kar iliflkilerinden baflka bir fley yoktur yaflamlar›nda. Kimisi mevki peflindedir, kimisi mütevaz› (!) davrand›¤›ndan sadece para… Asl›nda hepsi kesesini düflünmektedir, çünkü mevki demek para demektir böyle ülkelerde. Kimi deveyi havuduyla götürür-
Öykü iflte tam da bunun üzerine flekillenmifl Dolunay’da. ‹ktidar kavgas›nda kay›t d›fl› silah al›m-sat›m›nda ald›¤› pay› az bulan bir bakan (Evet, yanl›fl okumad›n›z, gerçekten bir bakan!), komisyonunu att›rmak isteyince olanlar olur. Bakan, o güne kadar iflbirli¤i içinde oldu¤u, birlikte büyük vurgunlar vurdu¤u polis teflkilat› ve di¤er bürokratlarca ortadan kald›r›l›r. fiimdi, kutsal(!) devlete toz kondurmamak, failleri hemen bulup ortaya ç›karmak, cezas›n› vermek gerekmektedir. Böyle durumlarda, genellikle o pis iflleri yapanlar, bu ifllerde kulland›klar› üç-befl tetikçiyi kurban ederler. Dolunay’da da böyle oluyor. Bakan› vuran tetikçi yakalan›yor hemen. Bas›n›n karfl›s›nda kendisine bu ifli verenleri suçlamamas› isteniyor. Tetikçi bunu kabul ediyor. Çünkü ak›l almaz iflkenceler görmüfltür. Fakat tam bas›n›n karfl›s›na ç›kt›¤›nda da her fleyi itiraf ediyor. Kendisini kimlerin azmettirdi¤ini bir bir anlat›yor. Böyle olunca apar topar kaç›r›l›yor bas›n›n karfl›s›ndan… Böyle ülkelerde medya da kirlenmenin tam oda¤›nda yer ald›¤›ndan, hatta çürümenin yay›lmas›nda birinci derecede rol ald›¤›ndan, polisin söylemlerini temel al›yor. Gerçekleri aç›klam›yor. Siyasi iktidar›n, medyay› yasad›fl› ifllerini aklan›lamakta kullanmas›n›n en uç örneklerine tan›k oldu¤umuz filmde, dördüncü kuvvet medyan›n gücüne dair de önemli saptamalar var. “Dolunay”; yasama, yürütme ve yarg›ya alternatif, belki de ilk üçünden bile güçlü bir kurum olan medyan›n, toplumlar›n yozlaflmas› noktas›nda etkisi üzerine çar-
p›c› tespitlerde bulunuyor. Filmdeki bas›n aç›klamas› sahneleri, medyan›n egemen güçler ad›na gerçe¤i sapt›rma, hatta gerçe¤i(!) yeniden yaratma sürecini temsil ediyor. Medyan›n sadece resmi görüflün aktar›m› görevini üstleniflinin, as›l ifllevi olan do¤rular› aktarma yolundan sapmas›n›n alt› flafl›rt›c› bir çarp›c›l›kla çiziliyor. Dolunay, medyan›n toplum düflüncesini flekillendirmedeki gücü üzerine oluflturulmufl önemli bir deneme ayn› zamanda. Çürümüfl düzenin yan›nda, medyan›n nas›l kendi bafl›na bir iktidar alan› haline geldi¤ine dair örnekleri de çok net veriyor. Dolunay’da, bir de adalet aray›fl› var. Kendilerine sakin ve huzurlu bir hayat kurmufl olan Antonio ve ‹ngiliz efli Julie, birikimleriyle bir yat›r›m yapmay› düflünmektedirler. Genç çift, bir tan›d›klar› arac›l›¤›yla tamamen yasal yollarla, gerçek de¤erinin oldukça alt›na bir arsa sat›n al›rlar. Ancak bu basit al›flverifl, Antonio ve Julie’yi birdenbire karmakar›fl›k bir suç zincirinin içine iter. Arsay› ald›klar› kiflinin, bakan cinayetinin planlay›c›lar›ndan biri oldu¤unu bilmiyorlard›r tabi ki. Kendi bafl›na ifl yapmaya kalkan, üstlerinden habersiz para kazanmaya çal›flan bir flebeke üyesi, olay›n kurbanlar›ndan biri olunca, olay›n mecras› bir anda de¤iflir. Emniyet Müdürlü¤ü’nde, bu kiflinin cebinden Antonio’dan ald›¤› çekler ç›k›nca, polisin ekme¤ine ya¤ sürülür deyim yerindeyse. Tetikçi de vard›r art›k, olay› planlayan da, hatta azmettiren de… Hiçbir fleyden haberdar olmayan Antonio, kendini politik bir cinayetin azmettiricisi olarak bulmufltur.
fiUBAT 2006 | TAVIR | 41
sinema
Antonio’nun masumiyetini kan›tlamas› için, devletin her kademesinden politikac›lar›n ve onlar›n uluslararas› suç ortaklar›n›n oluflturdu¤u suç flebekesine karfl› bir savafl vermesi gerekir. Antonio ve eflini yakalay›p, olanlar› örtbas etmeye çal›flan suç flebekesi içinde de bir hesaplaflma yaflan›r ve örgütün en alt›ndan, en tepelerine uzanan bir infaz süreci bafllar. Olaylar nas›l da tan›d›k de¤il mi? Uyuflturucu ticaretinin, polis-mafya-politikac› üçgeninde yap›lmas›; medyan›n egemenlerin borazan› haline gelifli ve çürümenin, yozlaflman›n bafl aktörü olmas›; iflkencenin, komplolar›n, katliamlar›n alenen yap›lmas›… Bütün bunlar size de çok tan›d›¤›m›z bir ülkeyi adres göstermiyor mu? Filmi izlerken, karakterleri gözlemlerken hep birileri geliyor gözünüzün önüne… “Ben bunlar› bir yerden tan›yorum” diyorsunuz. Kafan›zdan baz› isimler say›yorsunuz yak›n geçmifle dair. Baflbakanlar, bakanlar, milletvekilleri, emniyet müdürleri, polisler, mafya babalar› film fleridi gibi gelip geçiyor zihninizden… Hem filmdeki karakterlerden, hem de akl›n›za gelen isimlerden i¤reniyorsunuz. Aktar›lan gerçeklerin burada da yaflan›yor olmas›, midenizi bir kat fazla buland›r›yor. Dolunay, düzenin efendilerinin; halk›, gerek medyay› kullanarak çarp›t›lm›fl gerçeklerle, gerek uyuflturucu a¤›yla sürekli uyuttuklar›n› ve kendi ç›karlar› do¤rultusunda, çarp›k bir düzenin devaml›l›¤›n› sa¤lad›klar›n› göze bat›rmadan, çok iyi bir senaryo ve kurguyla, çok iyi oyunculukla anlat›yor. Hem Meksika’y› (Belki de kendi ülkemizi!) daha yak›ndan tan›mak, hem de polis-mafya-siyasetçi üçgeninin nas›l kuruldu¤unu ö¤renmek için Dolunay çok iyi bir seçim…
Filmin Künyesi Tür: Gerilim Gösterim Tarihi: 6 Ocak 2006 Yönetmen: Jorge Ramírez Suárez Senaryo: Jorge Ramírez Suárez Görüntü Yönetmeni: Luis David Sansans Müzik: Eduardo Gamboa Yap›m: 2004, Meksika / ‹ngiltere , 112 dk. Oyuncular: Bruno Bichir (Antonio), Lorraine Pilkington (Julie Miles), Jesús Ochoa (Macedonio Ramirez)
42 | TAVIR | fiUBAT 2006
insanc›l (!) kavanozkafalar Rock müzi¤inden ve pornografi kültüründen hofllanan askerler var bu filmde… Bunlar Amerikan deniz piyadeleri. Verilen e¤itimle kiflilikleri i¤difl edilen, insanl›ktan ç›kar›lan ve giderek güçlenen/tatmin edilmesi gereken kan ak›tma iste¤iyle yan›p tutuflur hale getirilip, potansiyel birer katile dönüflen deniz piyadeleri… Öldürme iste¤iyle beyinleri teslim al›nan bu katil adaylar›; Amerikan ç›karlar›n› korumak için Suudi Arabistan’a gönderiliyorlar. Buras› cephe gerisidir. Irak’a sonra gideceklerdir. Öldürme arzular›n› tatmin etmek için orada beklerken, kiflilik bozukluklar›na da, Ameri-
kan toplumunun çürümüfl kültürüne de tan›k oluyoruz filmde. Oysa film tamam›yla Amerikan askerlerinin insani yanlar›n›n oldu¤unu kan›tlamay› amaçl›yor. Ama gelin görün ki bunu kesinlikle baflaram›yor. Baflarmas› mümkün müdür? Tüm dünyan›n nefretini kazanm›fl bir devletin, tüm dünya halklar›na kan kusturan, dünya üzerindeki bütün iflkencelerin, katliamlar›n bafl sorumlusu olan bir devletin, ABD’nin askeri olmak ve hala insani birtak›m de¤erler tafl›mak!..Yok hay›r bu hiç mi hiç mümkün de¤il iflte… Filme çekilen “Jarhead” (Kavanozkafa) adl› kitab›n yazar› Anthony Swofford, üç kuflakt›r asker olan bir ailenin çocu¤u… Bu insani yanlar› çok güçlü (!) ABD askerinin babas› da Vietnam’da bulunmufl, elini Vietnam halk›-
n›n kan›na bulam›fl eski bir ABD askeri. Amerikan milliyetçili¤ine gönül vermifl bu seçkin Amerikan ailesinin bir ferdi olan Anthony Swofford’un, Birinci Körfez Savafl›’nda bafl›ndan geçenleri anlatt›¤› kitab›, Hollywood yap›mc›lar›n›n dikkatini elbette çekecekti. Anti-militarizm vurgusu yapmak için çekiliyor gibi yap›p, alttan alta ABD’nin tüm dünyada deflifre olmufl çirkin yüzünü, art›k iyice temcit pilav›na dönen sahnelerle temizlemeye çal›flan bir film Jarhead. “Çal›flan” ama eline yüzüne bulaflt›r›p, bunu baflaramayan bir film. Baflarmas›n›n mümkün olmad›¤›n› hepimiz biliyoruz zaten. Nereden mi? Tabi ki hemen yan› bafl›m›zda halen süren Irak ifl-
galinden, orada masum halk›n üzerine ya¤an bombalardan, ‹flkencelerden, Ebu Garip zindanlar›ndan, tecavüzlerden, katliamlardan… Hiç kimse bize ABD’nin ve onun askerlerinin masumiyetinden bahsetmesin. Ve onlar›n kand›r›ld›¤›ndan, asl›nda insani yanlar›n›n geliflmifl oldu¤undan vesaire… Zerre kadar inand›r›c› de¤ildir çünkü. Jarhead’in senaristi William Broyles de bir Vietnam gazisi (!) ve o¤lu da halen ABD ordusunda görev yap›yor. Kim bilir belki flu an Irak’tad›r ve Irak halk›na kurflun ya¤d›r›yordur. Böyle birinin elinden ç›kan senaryonun tarafs›z ya da anti-militarist olabilmesi mümkün müdür? De¤ildir elbette. Kendisi de flu sözlerle taraf›n› aç›kça belirliyor: “Bir
sinema
savafl› gerçek mekan›nda birebir yaflamak çok farkl› bir duygudur. Üzerinden neredeyse 40 y›l geçti¤i halde o günlerimi unutamam. Sonsuza dek denizci ruhu tafl›man›n ne demek oldu¤unu Vietnam’da ö¤rendim.” O bahsetti¤i “denizci ruhu”nu en iyi Vietnam halk› bilir herhalde. Tabi bir de ABD’yi yak›ndan tan›yanlar. Film, ABD deniz piyadelerinin Irak’ta ne arad›¤›n› hiç sorgulam›yor. Sadece filmdeki asi ruhlu asker Chris Kruger’in a¤z›ndan “Niçin buraday›z, burada ne ar›yoruz?” sorular› dökülüyor. Kendilerini o çöle sürükleyen politik sebepleri yaln›zca o “sorguluyor”. Ama onun sözleri de gürültüye gidiyor, filmin ana temas›n›n alt›nda eziliyor, etkisizlefl(tiril)iyor. Yönetmen Sam Mendes, Jarhead’›n aç›l›fl sahnelerinde, bugüne kadar çekilmifl en etkili anti-militarist/savafl karfl›t› film olarak gösterilen, Stanley Kubrick’in Full Metal Jacket’ine nazire yapmaya çal›flsa da, o filmle uzaktan-yak›ndan ilgisi yok yapt›klar›n›n. Askerler aras›nda dostlu¤un, kardeflli¤in, ba¤l›l›¤›n verildi¤ini de söylüyor Mendes. Ancak bu sahneler de zorlama sahneler olarak göze çarp›yor. Verilen “e¤itimle” iyice kifliliksizlefltirilmifl, insanl›ktan ç›kar›lm›fl, adeta birer cani haline getirilmifl, üstüne üstlük her anlamda çürümüfl bir kültürle yetiflmifl askerlerin içinde, böylesi insani de¤erlerin kalmas›n›n olana¤› yoktur çünkü. Sonuç olarak Jarhead, klasik bir savafl filmi olmamakla beraber, teknik ve oyunculuk aç›s›ndan da, vasat›n üzerinde bir film olarak duruyor önümüzde. ABD’yi ve kültürünü iyi tan›t›yor ama. Tabi görenlere, görmek isteyenlere…J
Filmin Künyesi Yönetmen: Sam Mendes Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Peter Sarsgaard, Jamie Foxx, Chris Cooper, Evan Jones, Lucas Black Yap›mc›lar: Douglas Wick, Lucy Fisher Senaryo: William Broyles (Anthony Swofford’un ayn› adl› an›lar kitab›ndan) Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins, Prodüksiyon Tasar›m›: Dennis Gassner Universal Pictures / UIP Filmcilik
hakl› kim? Münih, 5 Eylül 1972’de, Olimpiyat Köyü’nü basan 8 Filistinli gerillan›n, iki ‹srailli sporcuyu öldürüp, dokuz sporcu ve teknik eleman› rehin almas›yla bafllayan süreci ele alan bir film. Filistinli gerillalar, rehinelere karfl›l›k ‹srail hapishanelerindeki 234 Filistinli tutsa¤›n yan› s›ra, Alman devletinin elindeki RAF (K›z›l Ordu Fraksiyonu) kurucular› Andreas Baader ve Ulrike Meinhof’un serbest b›rak›lmas›n› istiyor. Almanya, Filistinli gerillalarla pazarl›k yapm›yor ve Filistinli gerillalara yönelik operasyon düzenliyor. Operasyon an›nda Filistinli gerillalar, ‹srailli sporcular› öldürürken, gerillalar›n befli de Alman polisi taraf›ndan katlediliyor. Üç gerilla da sa¤ yakalan›yor. Tabi bir de sonras› var… Dönemin ‹srail baflbakan› Golda Meir’in baflkanl›¤›nda toplanan gizli bir komite, öldürülen ‹srailli sporculara karfl›l›k 11 Filistinli önder kadronun öldürülmesini kararlaflt›r›yor ve bu do¤rultuda befl kiflilik suikast timi oluflturuluyor. Film, iflte bu befl kiflilik suikast timinin, “görevlerini” yerine getirirken yaflad›klar›n› anlat›yor. Spielberg’i, ET, Jurrasic Park, Indiana Jones, Az›nl›k Raporu, Yapay Zeka, Schindler’in Listesi, Er Ryan’› Kurtarmak gibi, Hollywood’un
kalburüstü say›labilecek filmlerinin yönetmeni olarak tan›yoruz. Bu filmler tüm dünyada büyük izleyici kitlesi yakalayan ve hem yap›mc› flirketleri, hem de Spielberg’i gifle olarak epey memnun eden filmler… “Sineman›n dahi çocu¤u” olarak adland›r›lan Spielberg’in yönetti¤i filmlerin, ço¤u zaman reklama dahi ihtiyac› olmad›¤›, hemen herkes taraf›ndan kabul gören bir anlay›fl durumunda bugün. Tabi bu “herkes”in yaln›zca Hollywood çevresi oldu¤unu söylemek gereksiz. Çünkü Spielberg, Hollywood kurallar›na göre film yapan, o piyasan›n kurallar›na göre hareket eden bir yönetmen nihayetinde. Sansasyonel konular, yüklü bir bütçe, en tan›nm›fl oyuncular ve tabi tüm dünyada hayata geçirilen reklam kampanyalar›… Bütün bunlar bir araya gelince, Spielberg’in izleyici çekmemesi mümkün mü? Münih, iflte böyle bir yönetmenin filmi. Film, daha gösterime girmeden büyük tart›flmalara yol açt› bile. Yol açmamas› zaten abes olurdu çünkü günümüzün en çok tart›fl›ld›¤› bölgelerden biri olan Ortado¤u’da, savafl halindeki iki ülkenin, ‹srail ve Filistin’in yer ald›¤›; o ülke halklar›n› bire-bir ilgilendiren konular› iflleyen bir filmin, böylesi sonuçlar do¤urmas› son derece normaldir. Tart›flmalar›n oda¤›na, filmin objektif olup olmad›¤› oturmufl durumda. Spielberg ve senaristler, “Biz sadece olan›-biteni, tarihte yaflanm›fl fleyleri iflleyece¤iz” diyorlard› film çekilmeden önce. Ancak filmi izledikten sonra, objektiflikten eser olmad›¤›n› görüyoruz. Hele de Hollywood’un, halklar›n ba¤›ms›zl›k ve sosyalizm mücadelelerine “terörizm” dedi¤ini, bu mücadeleyi verenlerin terörist ilan edildi¤ini bildi¤imizden, filmdeki sübjektivizm bizi hiç mi hiç flafl›rtmad›. “Münih katliam›”na ‹srail’in verdi¤i cevaba, o trajedinin intikam›n› almas› için gönderilen adamlar›n gözünden bakmak, bugüne kadar genellikle politik ve askeri terimlerle düflündü¤ümüz bu i¤renç olaya insani boyut ekleyecek! Bu adamlar›n “görevlerini” baflar›rken uygulad›¤› çözümün(!) son derece ac›mas›z olu-
fiUBAT 2006 | TAVIR | 43
sinema
flu, onlarda ne yapt›klar›na dair birtak›m kuflkular›n do¤mas›na yol açar. Bugünlerde kendimizi içinde buldu¤umuz trajik ortam hakk›nda, bu olaydan önemli fleyler ö¤renebilece¤imize inan›yorum.” diyor filmin yönetmeni Steven Spielberg... “‹¤renç olay” dedi¤i, ‹srailli sporcular›n Filistinli gerillalarca rehin al›nmas›yla bafllayan ve Alman polisinin “kurtarma” operasyonunda hem gerillalar›n, hem de sporcular›n hayat›n› kaybetmesi olsa gerek. Ya da Filistinli gerillalar›n böyle bir eyleme kalk›flmas›… Bizce ikincisi. Çünkü Spielberg, baflta da söyledi¤imiz gibi, Hollywood kurallar›na, düflüncelerine uyan birisi… Filistinlilere ve Filistin davas›na objektif bakamayaca¤›na dair de elimizde oldukça çok veri var.
MOSSAD’›n hümanizmi ve “terörist” Filistinliler ABD’deki Yahudi lobisinin çok güçlü oldu¤unu bilmeyen yok. Ve Spielberg de bir Musevi… Kimseyi ulusal ve dinsel kökeniyle de¤erlendirecek, insanlara kökenleri yüzünden önyarg›yla bakacak de¤iliz. Sadece, Siyonizm’in Yahudiler aras›nda oldukça etkili bir ideoloji oldu¤u gerçe¤inden hareket ediyoruz. Ve dünyan›n neresinde olursa olsun (Ki bizce de do¤al bir sonuçtur.) bir Yahudi’nin ‹srail davas›na hizmet etmekle yükümlü olmas›ndan, potansiyel bir MOSSAD üyesi olmas›ndan tabi ki… (Bunu filmde çok aç›k bir flekilde görüyoruz. Suikast timini oluflturanlar, iflinde-gücünde, s›radan insanlar olarak yaflarken, birdenbire az›l› birer katile dönü-
44 | TAVIR | fiUBAT 2006
flüyorlar)... Ki Spielberg’in yukar›daki sözlerinden hareket edersek, bu konuda hiç de objektif olmad›¤› kolayca anlafl›l›yor. Objektiflik de asl›nda dünyada en i¤difl edilmifl kavramlardan biridir ve tarafs›zl›k, burjuvazinin daha do¤rusu güçlünün (ya da haks›z›n) yan›nda yer almaktan baflka bir fley de¤ildir. Her fleyi bir kenara b›rakal›m ve sözlük anlam›yla, gerçekten bir an için objektif oldu¤unu düflünelim Spielberg’in. Gerçekten objektif olan birisi böyle mi ifllerdi bu konuyu filminde? Olay›n tarihsel-sosyal-kültürel ve de ekonomik kökenlerini iyice tahlil etmeden, olaylara taraflardan herhangi birinin gözüyle bakmadan, do¤rular›gerçekleri oldu¤u gibi aktarmadan, kendi görüfl ve düflüncelerini filmin herhangi bir yerine s›k›flt›rmadan yapacaks›n ne yapacaksan…
bir hakk› olmad›¤›ndan dem vuracaks›n; Filistinliler’in haks›z bir dava güden, ac›mas›z birer katil, buna karfl›l›k, MOSSAD ajanlar›n›n küçük bir k›z çocu¤unun zarar görmesini engellemek için kendi hayatlar›n› tehlikeye atacak kadar insanc›l olduklar›n› gözümüzün içine sokacaks›n, ondan sonra da objektivizmden, tarafs›zl›ktan, insanc›ll›ktan bahsedeceksin…Spielberg kusura bakmas›n ama buna kimse inanmaz! Film bafltan sona politik. Bafltan sona olaylara Yahudi penceresinden bak›l›yor. Hofl arada zevahiri kurtarma bab›nda, Filistinliler’in sözlerine de yer veriliyor ama filme damgas›n› vuran, belirgin bir flekilde hissedilen tema, Ortado¤u’da as›l bar›fl isteyenin, as›l hakl› olan›n ‹srail ya da Yahudiler oldu¤udur. Bu, tarihi çarp›tma de¤il de nedir?
‹flte ancak o zaman bahsedilebilir objektiflikten ya da tarafs›zl›ktan. Tam da burada sorulmas› gerekiyor o tarihsel sorunun: Kim hakl› burada?
Golda Meir, suikast timinin oluflturulmas› karar›n›n al›nd›¤› toplant›da Filistinliler’e yönelik, “Siz bizimle bu dünyay› paylaflmak istemediniz. O zaman bunun bedelini ödeyeceksiniz.” diyor, sanki gerçekten böyle bir düflünceleri varm›fl da, Filistinliler bunu kabul etmemifl gibi…
Spielberg, “Bu soruya cevap vermek benim iflim de¤il.” diyebilir tabi ki. ‹flinin sadece film çekmek oldu¤undan, politikayla ilgilenmedi¤inden bahsedebilir. O zaman bizim de böyle bir filmden sonra “Peki iflin ne o zaman?” diye sorma hakk›m›z›n do¤du¤unu düflünüyoruz. Filistinlilere “terörist” diyeceksin; Filistin davas›na “terörizm” yaftas›n› yap›flt›racaks›n; flu an ‹srail taraf›ndan iflgal edilen topraklar üzerinde Filistinliler’in hiç-
Bugün topraklar› iflgal edilen kimdir? Her gün üzerlerine bomba ya¤aca¤›n› bile bile yaflamak zorunda b›rak›lan kimdir? Her gün evinin bas›l›p, iflkencelere götürülme psikolojisiyle yaflamak durumunda olan kimdir? Acaba Spielberg ya da senaryoyu yazanlar, gerçekten “objektif” olarak bu sorulara cevap verebilirler mi? Hay›r, verebileceklerini sanm›yoruz çünkü verebilselerdi, ortaya Münih diye bir film ç›kmazd›…
sinema Kimse tarihi de¤ifltirme, tarihsel gerçekleri sapt›rma gücüne sahip de¤ildir Buna yeltenebilir, hatta hat›r› say›l›r bir kitleyi uzun süre kand›rabilr de ama eninde sonunda o gerçekler, yalanlara galebe çalacakt›r. Filme dönersek, Spielberg’in “Munih”inde anlat›lan öykünün odak noktas›nda vatansever ‹srailli istihbarat subay› Avner (Eric Bana) var. Münih olaylar›n›n ac›s›n› yüre¤inde hisseden(!) Avner, Filistinliler’e büyük öfke duymaktad›r. Ephraim adl› bir MOSSAD ajan› (Geoffrey Rush) onunla temas kurarak kendisine ‹srail tarihinin en tehlikeli görevini teklif eder. Hamile kar›s›n› geride b›rakmas›, kimlik belgesinden vazgeçmesi ve ‹srail istihbarat› taraf›ndan Münih olaylar›n›n ard›ndaki beyinler olarak belirlenen 11 Filistinli’nin izini sürüp öldürece¤i çok gizli bir göreve ç›kmas› istenmektedir. Avner, henüz çok genç ve deneyimsiz oldu¤u halde bu görevi kabul eder. Liderli¤ini yapaca¤› intikam timinde dört kifli daha vard›r: Son derece sert ve ac›mas›z mizaca sahip Güney Afrika do¤umlu sürücü Steve (Daniel Craig); sahte doküman düzenlemekte uzmanlaflm›fl Alman Yahudisi Hans (Hanns Zischler); Belçika’da oyuncak üreticili¤i yaparken sonradan patlay›c› madde uzmanl›¤› e¤itimi alan Robert (Mathieu Kassovitz) ve di¤erlerinin yapt›¤› ifli sonradan “temizlemekle” görevli olan sessiz, sakin ve kuralc› kiflilikli Carl (Ciaran Hinds)... Avner ve ekibinin tam bir gizlilik içinde bafllad›¤› görev, Cenova’dan Frankfurt’a, Roma’ya, Paris’e, K›br›s’a, Londra’ya ve Beyrut’a uzanan çok genifl bir alan› kapsamaktad›r. Ellerindeki hedef listesinde çok s›k› korunan isimler vard›r. Görevleri ise bu kiflilerin izini sürerek teker teker öldürmektir. Evet, Spielberg Münih’e insanc›l bir bak›fl ataca¤›n› söyledi¤i filminde, sadece MOSSAD ajanlar›n›n insani(!) yanlar›n› keflfetmekle yetinerek, saflar›n› belirlemifltir. Ajanlar (“Katiller” mi demeliydik?) görevlerini ifa ederken, sorular sormaya bafll›yorlar kendilerine ve MOSSAD’›n beyin tak›m›na... Sorular, “Yapt›¤›m›z bu ifl terörü engelleye-
cek mi? (abç)” den, “Öldürdü¤ümüzün yerine daha canisi geliyor. Bunun sonu ne olacak? (abç)”tan ibaret. Yani ortada uyanan bir insani yan falan da yok asl›nda. Adamlar sadece öldürmenin bir fayda getirmedi¤ini anl›yor, bir de katilli¤in psikolojik etkilerine maruz kal›yorlar o kadar... Oysa Filistinli Kara Eylül üyesi gerillalar, tüm dünyaya Filistin davas›n›n hakl›l›¤›n› duyurmak ve bunun yan›nda ‹srail hapishanelerindeki 234 Filistinli tutsa¤›n, ayr›ca büyük bir enternasyonalist anlay›flla hareket ederek, Nazi beyinli Alman devletinin elinde bulunan RAF kurucular› Baader ile Meinhof’un serbest b›rak›lmas›n› istiyorlard› sadece. Kendilerine muhatap bulamad›lar. Emperyalizmin halklar›n ba¤›ms›zl›k mücadelelerine ve bu mücadeleyi verenlere olan düflmanl›¤›n›n bedelini ödediler canlar›yla... Filmde, yaflanan ölümler TV’lerden naklen yay›nland›¤› anlarda hem ‹srail’deki, hem de Filistin’deki evlerde a¤layanlar›n gösterilmesiyle, her iki ulusun da ayn› ac›lar› yaflad›¤› anlat›lmaya çal›fl›lm›fl. Do¤ru de¤ildir. Filistin’in, Filistinliler’in yaflad›¤› ac›lar›n yan›nda ‹srail’in yaflad›¤›n›n sözü bile edilemez. Ortado¤u’da yaflanan ac›lar›n sorumlular›, baflta ABD olmak üzere, tüm emperyalistler ve onlar›n bölgedeki tetikçisi ‹srail de¤il midir? Emperyalizm ve Siyonizm, Ortado¤u halklar›na bugün en büyük ac›lar› yaflatmaktad›r, herkesin gözünün içine baka baka... Doymak bilmez açl›klar› yüzünden, giderek büyüyen
sömürü a¤lar›, Ortado¤u ve tüm dünyada halklar›n ac› çekmesini beraberinde getiriyor... Bütün bu gerçeklerin önünde, Spielberg’in Münih’ini masum görmek mümkün de¤ildir. Zaten objektif çekilmeyen bu filmi, kimsenin de objektif izleme hakk› yoktur, olmamal›d›r. Sonuçta ortada vatan› iflgal alt›nda bir ulus, bir de iflgalciler vard›r. En mükemmel silahlarla katledilenler vard›r önümüzde, bir de elinde etki gücü olmayan, yeri geldi¤inde bedenini silaha dönüfltürenler... Bir yanda her türden uluslararas› hukuk kurallar›n› yok sayanlar, öbür yanda kendilerine hukuksal anlamda hiçbir hak tan›nmayanlar... fiimdi söyleyin, sizce “Hakl› kim?” J
Filmin Künyesi: Yönetmen: Steven Spielberg Oyuncular: Eric Bana, Daniel Craig, Geoffrey Rush, Mathieu Kassowitz, Hanns Zischler, Ciaran Hinds, Ayelet Zorer, Hiam Abbas.
DÜZELTME VE ÖZÜR 45. say›m›zda yay›nlad›¤›m›z “fiair ‹flçidir” isimli Mayakovski fliirinin çevirisi Ataol Behramo¤lu’na aittir. Teknik bir sorundan dolay› ismi yay›nlanmam›flt›r. Belirtir, ilgililerden özür dileriz.
fiUBAT 2006 | TAVIR | 45
haberler
Sevda Ayd›n için imza kampanyas› düzenlendi
12 Aral›k tarihinde polislerce kaç›r›l›p, tecavüze u¤rayan ‹kitelli Ekin Sanat Merkezi çal›flan› Sevda Ayd›n için imza kampanyas› düzenleniyor. Sevda Ayd›n’›n u¤rad›¤› sald›r›ya tepki gösteren Kültür Merkezleri, Demokratik kitle örgütleri ve çeflitli ayd›n ve sanatç›lar kamuoyuna aç›klad›klar› imza metniyle bu tip sald›r›lar› k›nad›klar›n› belirttiler. Sözkonusu imza metnini afla¤›da yay›nl›yoruz: 12 Aral›k 2005 Pazartesi, güpegündüz Aksaray Yusufpafla dura¤›ndan 21 yafl›nda bir genç kad›n 3 sivil polis taraf›ndan kaç›r›ld›... 5 saat sonra Çobançeflme dura¤›na, bafl›na çuval geçirilmifl bir flekilde at›ld›. Bu süre içerisinde iflkence gördü ve tecavüze u¤rad›. ‹kitelli Ekin Sanat Merkezi çal›flan› Sevda Ayd›n’›n bedeninden hepimize karfl› yap›lan bu i¤renç sald›r› karfl›s›nda oldu¤umuzu ilan ediyor; KAÇIRILMALAR, ‹fiKENCELER, TECAVÜZLER B‹ZLER‹ YILDIRAMAZ diye hayk›r›yoruz. Ay›fl›¤› Sanat Merkezi (‹stanbul, ‹zmir, Antep), ‹dil Kültür Merke-
46 | TAVIR | fiUBAT 2006
zi, ‹kitelli Ekin Sanat Merkezi, Yap› Sanat Evi, Gazi Ay›fl›¤› Sanat Merkezi, Tohum Kültür Merkezi, Beksav, Emek Kültür Merkezi (Almanya), EKA, ÇHD, EMO, Belgesel Sinemac›lar Birli¤i, Sinema Eserleri Sahipleri Birli¤i, Tüm Bel Sen 1 No’lu fiube Yönetimi, Beleldiye-‹fl ‹st. 2 No’lu fiube Yönetim Kurulu, E¤itim-Sen 3 No’lu fiube, Ataol Behramo¤lu, Ahmet Telli, Bilgesu Erenus, ‹smail H. Demircio¤lu, ‹smail Beflikçi, Nurettin Güleç, Orhan ‹yiler, Dr. Osman Öztürk, Sezai Sar›o¤lu, Suavi, Dursun Özen, Ahmet Soner, Cengiz Gündo¤du, Berrin Tafl, Orhan Koçak, Sema Bulutsuz, Sennur Sezer, Adnan Özyalç›ner, Heme Haci, fiahe Bedo, Cezmi Ersöz, Ruhan Mavruk, Bayram Kaya, Haluk Gerger, Selim Temo, Ender Helvac›o¤lu, Serkef Botan, Mehmet Karagöz, Mevsim Gürlevik, Aynur Karaaslan, Tüm Bel-Sen 1. Nolu fiube Yönetimi, Sezgin Diler, Ali R›za Küçükosmano¤lu, Hüseyin Ayr›lmaz, Gürsel Do¤ru, Mehmet Do¤an, Hasan Gülüm, Mehmet Aflk›n, ‹nci Alagül, U¤ur Yorulmaz, Leman Yurtsever, Eylem Erkaslan, Murat Ak, Hakan Karada¤, Güçlü Sevimli, Hacer Çekiç, A¤abeydin Güleç, Sevim Akat, Naciye Demir, P›nar Akbina, H. Hakan Günaslan, Fatmagül Yolcu, Filiz K›l›çgül, Cem Demirciçivi, Ümit Sisligün, Ali R›za Dizdar, Eren Keskin, Cemal Yüce, Gülizar Tuncer, Hüdai Berber.
Schindler ad›na müze kuruluyor önümüzdeki günlerde tamamlanarak halka aç›lmas› beklenen "Schindler'in Müzesi"nde, Oskar Schindler'in yaflam› ve Nazi katliamlar›ndan kurtard›¤› Yahudiler'in hayat hikâyelerinin yer alaca¤› belirtildi.
Polonya'n›n Naziler taraf›ndan iflgali s›ras›nda binlerce Yahudi'nin hayat›n› kurtaran kifli olarak bilinen Alman ifladam› Oskar Schindler ad›na bir müze kuruluyor. Polonya Kültür Bakanl›¤› taraf›ndan
Oskar Schindler, 2. Dünya Savafl› s›ras›nda Polonya'da kurdu¤u bir fabrikada Yahudi iflçileri çal›flt›rm›fl, ünlü yönetmen Steven Spielberg'in senaryosunu yazd›¤› "Schindler'in Listesi" adl› filmle tan›nm›flt›. Film 1994 y›l›nda 12 dalda Oscar'a aday olmufl ve 7 dalda ödül kazanm›flt›.J
5. AFM Uluslararas› Ba¤›ms›z Film Festivali bafll›yor den oluflan program›, partileri ve sürpriz konuklar›yla 10 güne damgas›n› vurmaya haz›rlan›yor.!f ‹stanbul’un, bu y›l iki büyük sürprizi var: Birincisi festivali ilk kez iki sinemaya, Beyo¤lu AFM ile birlikte Caddebostan AFMBudak Sinemas›'na da tafl›yacak olmas›.
5. AFM Uluslararas› Ba¤›ms›z Film Festivali, 26 fiubat 2006 tarihleri aras›nda gerçekleflecek. !f ‹stanbul, bu y›l da birbirinden ilginç tarz ve ülkeler aras› gezinen 40'dan fazla ba¤›ms›z film-
Bu y›l !f ‹stanbul, Anadolu yakas›nda oturanlara daha da yak›n olacak. ‹kinci sürpriz ise "!f Ankara". Bu y›l festival, en özel seçkisiyle 35 Mart 2006 tarihleri aras›nda Ankara'ya da tafl›n›yor. Festival program› 2 fiubat’ta AFM Fitafl Sinemas›'nda aç›klanacak.J
haberler
‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› bayramda ‹dil ve Nil’in yan›ndayd› Kurban Bayram›n›n üçüncü günü olan 12 Ocak tarihinde, Ayçe ‹dil Erkmen ve Ayfle Nil Ergen’in mezarlar›n› ziyaret eden dergimiz çal›flanlar›, Grup Yorum, Grup Yorum Korosu elemanlar›, ‹dil ve Nil’in sevdi¤i türküleri ve marfllar› seslendirdiler. ‹lk olarak Ayçe ‹dil Erkmen’in Silivrikap›’da bulunan mezar›n› ziyaret eden ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›, ‹dil’in mezar›n› temizledikten sonra, ‹dil’in mezar›n›n üstüne sar› ve k›rm›z› karanfillerden oluflan “umudun y›ld›z›”n› ifllediler.
Yap›lan sayg› duruflunun, fliirlerin ve ‹dil’e yaz›lan mektubun okunmas›n›n ard›ndan, Grup Yorum ‹dil’in sevdi¤i türküleri ve marfllar› seslendi. Buradaki program›n ard›ndan ‹dil’in yan›ndan ayr›lan ‹KM çal›flanlar›, daha sonra Mahmutbey Mezarl›¤›’nda bulunan Ayfle Nil Ergen’in mezar› bafl›na gittiler. Nil’in mezar›nda da ayn› haz›rl›klar yap›ld›ktan ve sayg› duruflunda bulunulduktan sonra Nil’in devrimci yaflam› anlat›ld›. J
‹flçi Filmleri Festivali düzenleniyor Uluslararas› ‹flçi Festivali'nin Türkiye'de ve dünyada iflçi filmlerine olan ilgiyi art›rmas› ve iflçi filmi üretimini teflvik etmesi bekleniyor.
Devrimci ‹flçi Sendikalar› Konfederasyonu (D‹SK), Türkiye Sinema Emekçileri Sendikas› (Sine-Sen), Türkiye Bas›n ‹flçileri Sendikas›, Halkevleri ve Sendika.Org taraf›ndan 30 Nisan-6 May›s 2006 tarihlerinde ‹stanbul ve Ankara'da 1.Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali düzenleniyor. Festival, 1 May›s 1977'de öldürülen 37 emekçinin an›s›na Kazanc› Yokuflu'nda bafllayacak.
Türkiye'de ilk defa yap›lacak olan ve yar›flmas›z olacak olan festivalde; tüm dünyadan iflçi s›n›f›n›n yaflam ve mücadelelerini göstermek; iflçi s›n›fI mücadelesine dair belgesel veya kurgusal film yapan kifli ve gruplar›n deneyimlerini paylaflmak ve ortaklaflt›rmak; iflçilerin, iflsizlerin, ö¤rencilerin, köylülerin ve kad›nlar›n mücadelesini ve tüm dünyadan halklar›n isyan›n› gösteren filmleri yayg›nlaflt›rmak amaçlan›yor.
17. Ankara Film Festivali Özel Ödülleri sahiplerini buldu 17. Ankara Uluslararas› Film Festivali'nin özel ödülleri belli oldu. Dünya Kitle ‹letiflimi Araflt›rma Vakf› taraf›ndan bu y›l 16- 26 Mart tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek olan Ankara Uluslararas› Film Festivali'nin ödülleri, 16 Mart 2006 gecesi düzenlenecek Festival aç›l›fl töreninde sahiplerine sunulacak. Aziz Nesin Emek Ödülü, At›f Y›lmaz'a; Kitle ‹letiflim Ödülü, Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali'ne; "Sanat Ç›nar›" unvan› da Kay›han Keskinok'a verildi.J
30 Nisan 2006 tarihinde dünyan›n çeflitli ülkelerinden gelen konuklar›n da kat›l›m›yla, Taksim 1 May›s 1977 gösterisinde öldürülen 37 emekçinin an›s›na Kazanc› Yokuflu’nda anma töreni ile aç›l›fl› yap›lacak festival 30 Nisan–6 May›s tarihleri aras›nda gerçekleflecek. Festivalde, film gösterimlerinin yan› s›ra paneller, çal›flma atölyeleri, tart›flmalar ve sergiler gerçeklefltirilecek. J
fiUBAT 2006 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Cumhurbaflkan› Ahmet Necdet Sezer, Devlet Tiyatrolar› Genel Müdürü Lemi Bilgin’in görevden al›nmas›n›n ard›ndan vekaleten atanan Mine Acar’›n asaleten atanmas›n› 3 Ocak’ta veto etti. Sezer, kararnameyi imzalamayarak geri çevirdi. 3‹FSAK ve Hollanda Konsoloslu¤u taraf›ndan düzenlenen “World Press Photo 2005” ödülleri sergisi Karfl› Sanat Çal›flmalar› Galerisi’nde aç›ld›. Sergi 11 fiubat’a kadar görülebilir. 3fianl›urfa Belediyesi ve fianl›urfa Dayan›fl a Derne¤i 20 Ocak’ta, Kazanc› Bedih’in (Bedih Yoluk) 2. ölüm y›ldönümünde anma etkinli¤i düzenledi. Yaklafl›k 500 kiflinin kat›ld›¤› gecede Kazanc› Bedih'in yaflam›n›n anlat›ld›¤› sinevizyon ve slayt gösterileri yap›ld›. Daha sonra yerel sanatç›lar, Kazanc› Bedih'in eserlerinden hoyrat ve gazeller seslendirdi.
3Metin Göktepe 10. ölüm y›ldönümünde an›ld›. 5 Ocak 1996’da, Ümraniye Hapishanesi’ne düzenlenen operasyonun ard›ndan yaflam›n› yitiren tutuklular›n Alibeyköy’deki cenaze törenine kat›larak, haber yapmak isterken gözalt›na al›nan ve 8 Ocak’ta iflkenceyle katledilen Gazeteci Metin Göktepe; ailesi ve meslektafllar› taraf›ndan ölümünün 10. y›l›nda an›ld›. 3“Ne ABD ne AB Ba¤›ms›z Türkiye” slogan›yla gerçeklefltirmek istedikleri bas›n aç›klamas›nda, polisin müdahalesiyle gözalt›na al›nan ve daha sonra tutuklanan iki ö¤rencinin mahkemesi 19 Ocak’ta yeniden görüldü. Avukatlar›n savunmalar›n› dikkate almayan mahkeme heyeti, duruflmay› 14 fiubat 2006’ya erteledi. 3Ankara Ekin Tiyatrosu oyuncular›ndan Tuna Ülman, 21 Ocak’ta, tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. Uzun süredir Ekin Tiyatrosu kadrosunda yer
alan Ülman, son dönemlerde “Yaflar Ne Yaflar, Ne Yaflamaz”, “Oyunun Sonu” gibi oyunlarda oynam›flt›. 3Ankara’da bulunan ‹dilcan Kültür Merkezi çal›flan› Ali Sinan Ça¤lar, Serdar Demirel’in ölümünü ve tecriti protesto etmek için, 20 Ocak 2006 tarihinde Ankara Tuzluçay›r meydan›nda yolu zincirlerle trafi¤e kapatarak, kafesli eylem gerçeklefltirdi. HÖC imzas›yla as›lan ve bombal› oldu¤u iddia edilen pankartta parmak izi ol du¤u gerekçesiyle tutukland›. 3Dünyan›n en büyük ba¤›ms›z film festivali Sundance, ABD'nin Utah eyaleti'nin kayak merkezi Park City kentinde bafllad›. Festival kapsam›nda 10 gün boyunca 32 ülkeden 120 konulu film ve belgesel izlenecek. Irak savafl›, ABD'ye göç ve siyasal konular›n anlat›laca¤› festivalde 85 filmin aç›l›fl galas› yap›lacak.
DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... 3 engin gürkey World Of Percussion Metropol Müzik
3erkan o¤ur-ilkin denizturgut alp beko¤lu telvin
KALAN
48 | TAVIR | fiUBAT 2006
3 kolektif balkanatolia baykufl müzik
3 m›s›rl› ahmet akdenizli büyük üstatlar ak müzik