tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
merhaba
Sahibi ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi ‹stanbul ‹dil Kültür Merkezi ‹stiklal Cad. Aznavur Psj. No: 212 Kat: 6 Beyo¤lu/‹stanbul Tel: (212) 245 00 70 - 244 31 60 Faks: 244 81 02 e-posta: info@grupyorum.net Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n
Tecritle yok edilmeye çal›fl›lan, insanl›¤›m›zd›r. ‹nsan› insan yapan ise de¤erlerimiz… Düzenin sahiplerine inat, koruyaca¤›z hepsini. “Gelin ac›lar›m›za bir bak›n” diyenlerin yan›ndayd›k. Alt› y›ld›r ac› çeken, tabut tafl›maktan nas›r tutmufl omuzlar›yla, evlatlar›n›n yolundan yürürken coplanan, dayak yiyen, gerekti¤inde evlatlar› için seve seve can›n› veren, çocuklar›n›n resimlerine sar›l›p koklayarak teselli arayan, y›llard›r meydanlarda, sokaklarda, mahkeme ve hapishane önlerinde görmeye al›flt›¤›m›z TAYAD’l›lar›n, “Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak” adl› sergisindeydik. Bakt›klar›m›z, baflkas›n›n ac›s› de¤ildi! Bizim ac›m›zd›. Bizim, sizin, hepimizin… Baflkalar›n›n ac›lar›na herkesten önce bakmas› gerekenleri arad› gözlerimiz. Yoktular. Yüz yirmi bir evlad›n› yitiren analar›, TAYAD’l›lar› kuruluflunun yirminci y›l›nda yaln›z b›rakt›lar. Bir s›navdan daha geçemediler. Ayd›nlar›m›z yine flafl›rtmad› bizleri. Notlar düflmeye devam ediyoruz ayd›nlar üzerine… Ac› üzerine kurulu zulüm düzeni, yüreklerimize jilet kesi¤i yaralar eklemeyi sürdürüyor. Dergimiz yay›na haz›rland›¤› s›rada, Diyarbak›r’dan bir foto¤raf düfltü ekranlar›m›za. Alt› yafl›nda bir çocuk can çekifliyordu resimde. Alt› yafl›nda bir çocu¤a neden kurflun s›k›l›r? Bu nas›l bir düflmanl›kt›r, bu nas›l bir kindir? Daha cenazesini gömmeden, yeni bir mezar eflmenin kahredici zulmü reva görülüyor Kürt halk›na. “Baflkas›n›n ac›s›” denir mi buna? Hangi vicdan›n sözlü¤ünde vard›r bu deyim? Belki denizi bile göremeden, belki muz bile yiyemeden, küçücük ömrü elinden al›nan Diyarbak›rl› çocu¤un ac›s›d›r yüre¤imizi yakan. Ve elbet o çocuk, art›k dilimizde öfkenin yeni ad›d›r… Pankartlar›n, bayraklar›n dalgalanaca¤›; özgürlük ve ba¤›ms›zl›k 盤l›klar›n›n hayk›r›laca¤›; birli¤in, mücadelenin, dayan›flman›n yeflerece¤i mevsimin arifesindeyiz. 1 May›s’›n k›rm›z›s›na bürünecek olan meydanlarda olaca¤›z yine. fiark›lar›m›z, marfllar›m›z, türkülerimiz, umuda dönük sesimizle, düfllerimizle… Alanlarda iflçilerle, emekçilerle, halkla birlikte, omuz omuza yürümenin, onlarla birlikte umudu türkülemenin coflkusunu yaflayaca¤›z… Biz çok büyük bir aileyiz. “Okurdan” köflesi, bu say›dan itibaren sayfalar›n› bu büyük ailenin fertlerine aç›yor. Biz seçmekte zorland›k. Ama yaz›n. S›n›r koymadan, akl›n›za ne geliyorsa, hangi türden olursa olsun yazmaya devam edin. Bu sayfalar› sak›n bofl b›rakmay›n! Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla…
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
04/2006
3 kimin ac›s›? 3 deneme
3
DENEME kimin ac›s›?
5
RÖPORTAJ feyyaz yaman
7
DE⁄ERLEND‹RME ayd›nda vicdani sorumluluk
8
HAP‹SHANEDEN sana tecriti anlatmak istiyorum
10
B‹YOGRAF‹ cemal süreya
10 3 umudun cephhaneli¤inde bir flair cemal süreya
ÖYKÜ sabahattin ali
18
B‹YOGRAF‹ samed behrengi
21
DE⁄ERLEND‹RME tribünlerin çirkin yüzü
23
fi‹‹R naz›m hikmet
24
fi‹‹R osman y. çobano¤lu
26
ARAfiTIRMA karagöz ve ortaoyununun do¤uflu, yap›s›-ll
18 sadece bir çift ayakkab›s› 3 olan ö¤retmen samed behrengi
21 3
14
tribünlerin çirkin yüzü de¤erlendirme
28
‹ZLEN‹M camc›l›k
33
T‹YATRO ”özk›y›m”a elefltirel bir bak›fl
36
OKURDAN fliir, mektup
39
ARAfiTIRMA yok olan diller ve dildeki yozlaflma -l
41
S‹NEMA sakl› (cache), çarp›flma (crash)
45
HABERLER
kapak 3
deneme
kimin ac›s›? tav›r
S›radan bir gün daha bafll›yor, bazen gelen giden yo¤unlaflsa da bu günlerde pek gelen yok, yaln›z›m bu aralar. Beklemenin güzel yan› da var, kötü yan› da, kötü yan› d›flar›y› görmek pek nasip olmuyor, iyi yan› da gelenler duygular›n› düflüncelerini aktar›rlar bana, onlar›n dert orta¤›, s›rdafl› olurum. Yine kap›n›n yan›ndaki masada yerimi ald›m, beklemeye bafllad›m. Bugün yeni bir sergi varm›fl, kaç gündür beklemekten de s›k›lm›flt›m, yeni insanlar gelecek. Benim g›dam da bu, insanlarla dertleflmedim mi içim bombofl olur, varl›¤›m yoklu¤um önemsizleflir, bunu sadece ben söylemiyorum. Bütün dünyada böyle bilinir, bilgi dolu, duygu dolu olan›n de¤eri ile bombofl olan›n de¤eri k›yaslanabilir mi, mümkün de¤il. ‹fle bafll›yoruz yine mesai bafllad›, ilk gelen güleç yüzlü bir k›z oldu, yan›ma gelip sar› ve k›rm›z› renkleri olan karanfilleri b›rakt› masaya. Ayn› masada taze, güzel kokulu çiçeklerle birlikte olmak çok güzel. Birazdan buradaki duvarlara foto¤raflar as›lacak. “Nereye hangi foto¤raf› assak?” diye konufluyorlar aralar›nda, beni umursayan yok tabi, oysa ne kadar deneyimliyimdir bu konuda, y›llard›r sergileri göre göre uzman olduk art›k, ama beklemek bizim kaderimiz, bekleriz. Hummal› bir çal›flma bafllad›, epey de kala-
bal›klaflt› buras›. Hani bu kadar ressam, foto¤raf sanatç›s› gördüm fakat bunlar kadar heyecanl›s›n› görmedim, meraklanmaya bafllad›m ben de. Yafll›, bafl›nda bere olan, sakall› biri var, foto¤raf sanatç›s› bu olsa gerek, yan›nda birkaç yafll› amca daha var bunlar da sanatç› dostlar› olsa gerek, epey de genç gelmifl gerçi, ö¤rencileri olmal›, pek de ö¤renci gibi davranm›yorlar ya, hani biraz daha zorlasak, sakall› adam onlar›n ö¤rencisi gibi duruyor diyece¤im ama durun bakal›m anlar›z. Hah iflte koliler de geldi, bantlar› söküp resimleri ç›karmaya bafllad›lar. ‹lk foto¤rafta gülümseyen çok zay›f bir k›z resmi var, aln›nda da k›rm›z› bir bant, elleri k›nal›, avurtlar› çökmüfl ama gülen gözlerle el sall›yor objektife. Sonra bir yafll› amcan›n resmini ç›kard›lar, saçlar› aklaflm›fl, çatlam›fl bir topra¤› and›ran yüzündeki çizgilerde ac›, hüzün, özlem ve sevinç var, sol elini kald›r›p zafer iflareti yapm›fl. Yüzündeki çizgilerden y›llar›n birikmifl ac›s› okunuyor. Onun aln›nda da genç k›z›n takt›¤› banttan var. Foto¤raflar s›rayla kolilerden ç›kar›l›p, duvarlara as›ld›. Hepsinde farkl› farkl› insanlar, eski-yeni resimler ama yüzlerinden hep ayn› ac›, ›zd›rap, okunuyor. Ne yalan söyleyeyim, hiç umutsuzluk görmedim, ac› var ama öfke de var, hüzün var ama k›zg›nl›k da var, özlem var ama coflku da var. Bu yüzlerde, bu gözlerde çok fley an-
lat›l›yor. Ben daha önce de görmüfltüm bu yüzleri, görmediysem de, dedem anlatm›flt›, ona da dedesi anlatm›fl, binlerce y›l öncesinde de görülmüfl bu yüzler, flimdi de bana nasip oldu. Canl› canl› foto¤raflar›n› izliyorum, eminim ki torunlar›m benimle gurur duyacaklar, gururla onlara bu gördüklerimi aktaraca¤›m, onlar da kendi torunlar›na tabi. Foto¤raflar›n aralar›na büyük puntolarla yaz›lm›fl yaz›lar as›l›yor. Bir tanesine dikkatlice bak›p, okumaya çal›fl›yorum. “Hem bireysel, hem de her türlü iktidara iliflkin farkl› ideolojik anlamlar içinden ‘Kabul edilebilir’ bir anlaml›l›k tarif etmek giderek daha güçleflmekte ama bir o kadar daha aciliyet kazanmaktad›r. Çünkü ‘varl›¤›n’ anlam› bizi do¤rudan ‘ölüme iliflkin’ k›l›yorsa, ‘gerçe¤in çölü’ ile hangi noktada karfl›laflaca¤›m›za yönelik korku ve endiflelerimizle yüzleflmek bir o kadar kaç›n›lmazd›r. Var olma, hayatta kalabilme mücadelesine itildi¤i noktada, ‘olmak ya da olmamak’ denklemi bizi yol ayr›m›na iter. ‘öteki’ ya cehennemdir ya da var oluflu ço¤ullaflt›rarak yaln›zl›¤› k›rd›¤›m›z ‘baflka’d›r. ‘Yaln›zl›¤› ›st›rapla büzülmüfl ve ölümle iliflkiye varm›fl bir varl›k baflkas›yla iliflkisinin mümkün hale geldi¤i bir zemine yerleflebiliyor.’ diyor Levinas. ‘Baflka ile iliflki olmadan baflkas›yla iliflki de olmaz.’ sözüne
N‹SAN 2006 | TAVIR | 3
deneme
kat›lmamak mümkün de¤il. Kaç›fl olarak ‘güncel’ olana sar›l›r›z. Sporla, flifal› otlarla, kozmetik ürünlerle, kamulaflt›r›lan bedenin ölümsüzlü¤ü elde edebilece¤ini zannederiz. Arzunun eriflilmezli¤i bu iliflkiyi sürekli k›lar ve iktidar taraf›ndan sürekli pompalan›r.
ad›ma de¤il, “baflkalar›n›n ac›lar›”na bakmayanlara, bak›p da görmeyenler ad›na da utand›m.
Kimisi, yok, diyor, ben yazamam. Kimisi kalemi al›p, titrek ellerle duygular›n› yazmaya bafll›yor.
Bütün ifllerini bitirdikten sonra, odalar› tek tek dolaflt›lar, eksik bir fley var m›, diye bakt›lar.
‘Baflkas›’n›n ac›s›na bakmak’ bu yol ayr›m›n›n kavflak noktas›d›r…
Sergi saati gelince d›flar›dan kalabal›k bir grup geldi, sergiyi izlemeye koyuldular.
Evet evet, yanl›fl duymad›n›z. Bir defterim ben. ‹çinde 20 y›ld›r direnen analar›n, babalar›n, 20 y›ld›r hiç susmayan, susturulamayan yürekli insanlar›n onurlu destanlar›na tan›k olan defter.
Duvardaki yaz›y› okuyup bitirinceye kadar, resimlerin hepsi duvarlara as›lm›fl. Bir de yanlar›nda uzunca, flerit gibi de¤iflik flekiller getirmifller, ellerindeki fleridi de yerlere yap›flt›rmaya bafllad›lar.
Herkesin ilgisini baflka bir resim çekmifl olmal› ki, öbek öbek birikip kendi aralar›nda bir fleyler m›r›ldan›yorlar, ama ben duyam›yorum, uzak buras›, sadece görebiliyorum. Kimi iç çekiyor, kimi a¤l›yor, kimi merakla bütün foto¤raflar› görmek için h›zl› h›zl› ilerliyor bütün koridorlar›.
Dikdörtgen fleklinde bir fleridin içine; yine ayn› fleritlerle bir yatak, bir dolap, bir lavabo ve bir tuvalet çizilmifl flekilleri yap›flt›rd›lar. Görevlilerden biri, bu dikdörtgenin içine girerek yavafl ad›mlar atmaya bafllad›. Dikkatli yürüyor, çizginin d›fl›na ç›kmamaya çal›fl›yor. “F tipi hücre” dedi buna. Hemen yan odada o hücrelerde kalan insanlar›n el eme¤i göz nuru yapt›klar› el iflleri var. Resim çerçeveleri, panolar, sigaral›klar, karanfil nak›fll› örtüler... Bir de yan yana dizilmifl foto¤raflar... Allah’tan kutular›n boflalt›ld›¤› yerdeyim de görebiliyorum her fleyi, yoksa kap›n›n yan›ndan ayr›lam›yorum. Hemen yan koridordaki son oda karart›lm›fl, iki duvar›n üzerine canl› görüntüler yans›t›lm›fl. Bir duvardaki görüntüde görebildi¤im kadar›yla yüzü, her yan› yanm›fl bir k›z sesi ç›kt›¤›nca ba¤›r›yor “Diri diri yakt›lar!” Di¤er duvardaki görüntü var ama ben göremiyorum. Ama bu gördüklerim bile bana yetti, ne kadar ac› çekmifl bu insanlar, analar babalar… Suçlar› neydi ki? Neden bu ac›lar onlara reva görülmüfl. Utand›m. Bir süre bakamad›m duvardaki resimlere. Sadece kendi
4 | TAVIR | N‹SAN 2006
Bahsetti¤im karanl›k odaya giren herkes a¤lamakl› ç›k›yor ve bir sigara yak›yor hemen binan›n d›fl›na ç›karak. Sergiyi izlemeye gelenler ilk baflta beni görmezlikten gelse de ç›karken bana u¤ramadan yapam›yorlar, herkesi en son ben u¤urluyorum.
“Baflkalar›n›n ac›lar›na bakmayanlar›n” yerine bir kez daha bakt›m o foto¤raf karelerine. Söyleyin, o ac›lar gerçekten “baflkalar›n›n ac›lar›” m›? Yoksa, alaca¤› üç kurufl u¤runa ezilen, sömürülen, okuyup iyi bir meslek sahibi olmak isteyen ama iflsiz kalan, ekti¤i ürünün karfl›l›¤›n› alamayan ve çekilen onca ac› varken, bunlar› de¤il de “baflkalar›n›n zevki sefas›n›” yazanlar›n ac›lar› m›? Yoksa herkesin mi? Söyleyin, kimin?. J
röportaj
feyyaz yaman’la söylefli tav›r
“Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak – 1”...adl› serginin düzenlenmesinde büyük eme¤i olan ve sahibi oldu¤u Karfl› Sanat Galerisini TAYAD’a açan Feyyaz Yaman’la konufltuk...
Sergiyi açma fikri nas›l ortaya ç›kt›? Öneri TAYAD’dan geldi. Böyle bir sergiyi açmak tabi ki beni de heyecanland›rd›. Önemli bir çal›flmayd› ayn› zamanda. 20 y›ll›k tarihi olan bir kurumu ve onun 20 y›la s›¤d›rd›¤› mücadeleyi anlatacakt›k. Tabi ben yaln›z de¤ildim bu çal›flmada, birçok arkadafl›m da bu konuda birikimlerini ve deste¤ini sundu. Serginin ismi de ilgi çekici; “Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak” ismi nereden geliyor? Susan Sontag’›n “Baflkalar›n›n Ac›s›na Bakmak” diye bir kitab› vard›. Bence sanatç› ve bireyi sorgulayan bir bafll›k bu. Sanatç›ya bir sorumluluk da hat›rlat›yor ayn› zamanda. Çünkü art›k bütün gazetelerde, sergilerde, yani k›sacas› hayat›n her alan›nda cinsel ko-
nular, bireyin cinselli¤i ön plana ç›kar›l›yor. Yani sanatç›n›n görevi nedir? Yapt›klar›, ürettikleri hazza yönelik midir? Bunlar› da sorgulamak gerekiyor. Sanat günümüzde gerçeklerden ar›nd›r›lmak isteniyor. Sergiyi haz›rlaman›z ne kadar sürdü? Sergiye bir haftada haz›rland›k. Bir filmin montaj› yap›ld›. Normalde bir filmi haz›rlamak uzun zaman isteyen bir fley ama biz, var olan birkaç filmi birlefltirerek bir kurgu oluflturduk. Ço¤u belgesel ve farkl› filmlerdi. Bir tanesi de Hüseyin Karabey’in bir belgeseliydi. Yani bunlar› birlefltirirken bir kameraman ya da bir yönetmene ihtiyaç duyulmad›, buna imkân da yok zaten. Ama büyük emekler verildi tabi. Cem Aslan adl› arkadafl›m be-
nimle birlikte u¤raflt›. Sonuç olarak birçok kifli, gerek sanatç›lar, gerekse baflka kurumlar, insanlar bu sergiye emek harcad›. Sergiyi gezenlerin tepkileri nelerdi? Sergiyi birçok insan gezdi. Hem konuya yak›n olanlar, hem de ilk kez duyanlar. Ben sergide gösterdi¤imiz filmleri izleyip, on saniye içinde d›flar› ç›kanlar› gördüm. Yani çok çarp›c› ve unutturulmaya çal›fl›lan gerçekler vard› o görüntülerde. Bu bizim ülkemiz aç›s›ndan içler ac›s› bir durum. Yani insanlar›n belleklerini yoklad›k bu sergiyle. Kendi gerçekleriyle yüzleflmelerini sa¤lad›k. Bu sergiyle hedefledi¤iniz nelerdi, bu hedeflere ulaflabildiniz mi? “Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak”, Türkiye’de çok uzak bir kavram haline gelmifl durumda. Savafl›, intihar olaylar›n›, Bergama’y› düflünün. Yani bir de 1980 darbesinden sonra ülke olarak bir bocalama dönemine girdik. Daha sonralar› ise sanat biraz daha s›yr›lmay› baflard› bu ruh halinden. Yeni bir muhalefet dönemine de girildi. Karikatür çok öne geçti. Alay etme, iktidar›n bask›s›ndan o yöntemle kurtulma… Hatta yeni karikatür dergileri ç›kt›, birçok köfle yazar› takma isimler kullanarak, iktidar› ‘ti’ye alan köfle yaz›lar› yazmaya bafllad›. Bu bir yöntemdi. Ben, politikan›n ve siyasetin yeni bir kimlik ve aray›flla de¤iflim sürecine geçece¤ine inan›yorum. Çünkü buralar halk›n ve s›n›flar›n çeliflkisinin daha yo¤un oldu¤u alanlar. Bunlar kanal›yla yukar›ya tafl›n›p, görünebilirlik kazan›yor. Neo-liberalizm, y›k›c› kültürel olan› iflgal ediyor. Yani bugün e¤er apolitik bir kitleden bahsediyorsak, 70’li y›llarda bir milyon insan›n yürüdü¤ü meydan mitinglerini gördük. Bu insanlar birden buharlafl›p uçmad›lar. Bir flekil-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 5
röportaj
Esas›nda yine o metinlerden hareketle söyleyeyim: Birey kendini var ederken, hiçbir flekilde ba¤›ms›z var edemez. Muhakkak bir cemaat yahut evrende varolan baflkalar›yla birlikte vard›r. O bir iliflkidir. Tek bafl›na, iliflkisiz ben yoktur. Ama bu ben varm›fl gibi davran›lmas› baflka bir ideolojidir. Yani, egemen sistemin de var etmeye çal›flt›¤›; izole edilmifl benler, iletiflimsiz benler programlanmas› var. F tipi de bunun uzant›s›. Yani F tipiyle ilgili ilk 1800’lü y›llarda yap›lm›fl çal›flmalara bakt›¤›m›zda, maskeyle yüzü örtme, duyulardan ar›nd›rma, insan›n baflkas›yla, hemen yan›ndaki insanla iliflkisini izole etmeye yönelik bir fley.
de revize edildiler. Hem bask›yla, hem de kültürel iflgalle. Tabi burada bilinçlilik pay› da önemli. Ama giderek, “M›zrak çuvala s›¤maz.” deyimi yaflana yaflana, art›k, gerçe¤e iliflkin bir fleyleri kamufle etme, bast›rma, çarp›tma imkân› iktidar taraf›ndan azald›. ‹ktidar derken en genifl anlam›yla konufluyorum. Bu dünyan›n her yerinde var; Avrupa’da, Amerika’da her tarafta var. Buna iliflkin de, gerçek anlamda kamusal alan› bütün imkâns›zl›¤›na ra¤men kullanabilecek yap›lar yok. Böyle bir siyasi parti yok, iletiflim kanallar› çok zay›f. Bir tür kamusal alanda temsiliyet baraj›n› hep ileriye tafl›mak laz›m. Bunlar da tabi çok zor fleyler. Ama aç›lmaya bafllad› bu kanallar. Bu anlam›yla bence TAYAD bir kere gerçeklik olarak çok imkânl›l›¤a sahip bir kurum. Çünkü ben yaz›mda da bahsettim, Antik Yunan’da bir do¤ruyu söyleme gelene¤i var. Yani her yurttafl kamu alan›nda, mecliste ya da sokakta, do¤ruya iliflkin olan› kendisinin söyleme zorunlulu¤u oldu¤unu düflünüyor. Yani birine bir haks›zl›k yap›yorsa ve onu görüyorsa, onu örtbas edeyim, örteyim gibi bir gelenek o zaman yok. Ç›k›yor ve hakikat ad›na o do¤ruyu söylüyor, dile getiriyor. Bu giderek demokrasinin e¤itimiyle, bilmem nesiyle dendi ama bence bütün üretilen yalanlarla kullan›lmayan bir hale geldi. Ve insanlarda do¤ruyu dile getirme imkân› yok edildi. Bunun kanallar› kapal›. Belki iflte bundan sonra tek tek herkesi buna ça¤›rmak, bu hesaplaflmaya ça¤›rmak gere¤i var. Herkes madem kendi odas›na, kendi ma¤aras›na, kuyusuna çekildi, o
6 | TAVIR | N‹SAN 2006
insanlar hesaplaflmaya o noktalarda çekilebilir. Ne kadar kaçarsa kaçs›n, yani flimdi konuflmas›n bir insan, akflam gelip film seyredip yats›n, bu insan kendi kendiyle hesaplaflmak zorunda. Ben bugün ne yapt›m, yar›n ne yap›yorum. Yani bir fleylerden kaçars›n›z ama daha sonra bir y›k›mla, daha büyük bir bedel ödeyerek kendinize dönersiniz. Bu psikolojik depresyon olabilir, ç›ld›rmak olabilir. Aile y›k›lmas›, inanç, sevgi yitimi... Serginin ismi hoflumuza gitti. Ama flunu da sormak istiyoruz. Bu gerçekten “Baflkas›n›n ac›s›na m› bakmak?” TAYAD’›n ac›s› m›? Yoksa kendi ac›lar› m›?
Ama varl›k kendine iliflkin düflünmeye bafllad›¤›nda, ötekiyle de bir flekilde konumlu iliflkisini gözden geçirmek zorunda. Biz de baflkas›n›n ac›s›na bakmak derken, ilk önce bunu iflaretledik. Evet TAYAD’› gören bir insan kaçabilir, bana ne diyebilir. Ya da bunlar baflka siyasetin adamlar› yapmasalard› deyip, kaçabilirlerdi de. Ama flundan kaçamaz: Hukuk varsa, demokrasi var deniliyorsa, böyle bir davran›fl olabilir mi? Bunu sormaya bafllad›ysa, bunu soran soyut ak›ld›r. Bunu Irakl›lar için de konuflabilir, Bergama için de konuflabilir... O zaman sergi için, bir ayna vazifesi görüyor diyebiliriz. Bence insanlar TAYAD’dan çok kendine bakmay› ö¤reniyor. Sohbet için teflekkür ediyoruz.
de¤erlendirme
ayd›n üzerine notlar-8
ayd›nda vicdani sorumluluk tav›r
‹nsanl›k tarihinin her döneminde baz› insanlar öne ç›kar, elini tafl›n alt›na koymakta öncülü¤ü kimselere b›rakmaz. Yaflanan sorunlar›n çözümü do¤rultusunda bedel ödeme öncülü¤üdür bu. ‹deal olana, insana en yak›flana ulaflma çabas›d›r da ayn› zamanda. ‹flte ad›na ayd›n dedi¤imiz insanlar bu kategoridedir, öyle olmal›d›r ya da… Ayd›n üzerine, onun tan›m› üzerine çok laf edildi bugüne kadar. Hala da tart›fl›l›yor bu kavram. Görüfller muhtelif. Kim bilir belki rafine bir tan›ma ulaflman›n imkân› yoktur. Entelektüellik de vard›r içinde; en basitinden halkla birlikte ve halk›n bir ad›m önünde olabilmek de. Ö¤retmen olmak da; s›radan ö¤renci olmak da. Bildi¤ini bilmek erdemi de; mütevaz› kalmak da. Herkesten daha verici olmak/paylaflmak da; almas›n› bilmek de. Sevinçleri, coflkular›, umutlar› büyütmek de; ac›lar›, hüzünleri küçültmek de… Bütün bunlar› ço¤alt-
mak mümkün, eksi¤i yok fazlas› var. Her türlü entelektüel birikimden, öncülükten, bedel ödemede en öne at›lmaktan, inanç ve idealler u¤runa ölümü göze almaktan geçtik, (ki asl›nda bunlar, bir ayd›n›n olmazsa olmazlar›d›r) s›n›rlar› vicdana kadar indirgemifl durumday›z. Nedir verili koflullar? Bu ülkede milad› 20 y›la dayanan bir derne¤in kurulufl y›ldönümü gecesi vard›r. Bu derne¤i herkes biliyor. Yaln›zca bu ülkede de¤il, dünyan›n dört bir yan›nda ad› haf›zalarda yer etmifl bir dernek bu: TAYAD, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yard›mlaflma Dayan›flma Derne¤i aç›k ad›yla. 20. kurulufl y›ldönümünü kutlayacaklard›r. ‹sterler ki, bu topraklar›n ayd›nlar›-sanatç›lar› da gelsinler geceye, onur versinler, coflkular›n› paylafls›nlar. Tan›d›k-tan›mad›k onlarca ayd›na, sanatç›ya ulafl›r, geceye davet ederler. Gel gör ki, bir elin parmaklar› kadar bile de¤ildir geceye gelenler. Evet, ayd›n›m›z, sanatç›m›z bir s›nav› daha verememifltir bu gecede. TAYAD, denildi¤i gibi her fleyiyle bilinen, tan›nan, neyin mücadelesini verdi¤i herkesin malumu bir dernek. TAYAD’›n tarihi, tabir caizse bu ülkenin ’80 sonras› demokrasi mücadelesi tarihidir. Cuntadan bugüne ödedi¤i bedellerle, yaratt›¤› geleneklerle, bu ülkenin demokrasi mücadelesinin yüz ak›d›r. Ve flimdilerde yürüttükleri kampanyayla, hapisteki devrimci tutsaklarla birlikte tecride, F Tipi hücrelere karfl› mücadele etmektedir. Düzenledikleri gecede ayr›ca bu direniflte
can vermifl 121 evlatlar›n› da anacaklard›r. ‹flte böyle bir gece, ayd›nlar aç›s›ndan bu mücadelenin neresinde olduklar›n› da gösterecektir bir bak›ma. “Hay›r, ben TAYAD’la ad›m›n birlikte an›lmas›n› istemiyorum. Tecride karfl› mücadelemi bireysel ya da kendi örgütümle verdim, veriyorum, verece¤im” diyenler ç›kacakt›r. (“Örgüt” fobileri çok boyutlu oldu¤undan, bireysel tutum tak›nmay› tercih ederler genellikle.) Kabulümüzdür. Tabi elle tutulur, gözle görülür bir fleyler yapanlar için! Ama yoktur. Duyarl›l›k üç-befl ayd›na mahsustur. TAYAD’l›lar, bir de o geceye ça¤›rd›klar› ayd›nlardan sadece kat›l›mlar›n› rica etmifllerdir, o kadar. Bundan öte bir beklentileri yoktur gerçekten. Çok fley midir bu? Bu ülkede, flu an için 121 insan›n hayat›na mal olan tecrit sorununun önüne geçecek hangi elzem iflleri vard›r ki, o geceye gelmemifllerdir? Hangi gerekçe, bu sorumlulu¤u gasp etmifltir? Yaflamlar›ndan iki-üç saati bile lütfedemezler miydi gerçekten? Vicdan! Evet, o genifl ayd›n kavram›n› bir tek vicdana indirgeyerek sorguluyoruz ayd›n›m›z›, sanatç›m›z›… Bizi bu çerçeveye hapsetme sorumlulu¤u da onlara aittir. Tarihin ve misyonlar›n›n, kendi iradelerinden ba¤›ms›z olarak omuzlar›na yükledi¤i sorumlulu¤a ek olarak, bunlar da yükleniyor ayd›nlar›n omuzlar›na. Vebali gerçekten a¤›rd›r. Ancak gerçek halk ayd›n›n›n omuzlar›, en a¤›r yükleri bile tafl›yacak kadar güçlüdür. Mesele halk ayd›n› olabilmekte.J
NISAN 2006 | TAVIR | 7
hapishaneden
sana tecriti anlatmak istiyorum... can y›ld›r›m
Merhaba, Biliyorum yine yo¤unsun bugün… Dertlerin tasalar›n yine alm›fl bafl›n› gitmifl… Tamam, biliyorum; yine beni dinleyecek, bana kulak verecek, benimle paylaflacak zaman›n yok… Biliyorum zor yaflan›yor bu günler, öyle kolay olmuyor hiçbir fley… Bu yüzden yaflam kavgandan baflka bir fley ile ilgilenmek istemiyorsun… Ama sadece bir dakikan› almak istiyorum… Çok bekletmeyece¤im seni… Sadece dur ve k›sa bir süreli¤ine de olsa beni düflün… Sana anlatmak istediklerim var… Dur ve beni dinle… Sana sadece sensizli¤i anlatmak istiyorum ben, insans›zl›¤›… Yoklu¤unla örülü duvarlar ard›nda benim nas›l bir yaflama mahkûm edildi¤imi… Biliyorsun, bizim buralar› bir zamanlar lüks otel odalar›na benzetmiflti kimileri… O günden bu yana ben burada kimsesiz yaflama mahkûmum iflte… Duvarlar, bir yatak, bir masa ve ben var›z… Bir de arada s›rada yüzüme bile do¤ru dürüst bakmadan gelip giden zorunlu eflya tafl›y›c›lar, kontrol memurlar›… Yok onlarla da pek muhabbetim… Ben istemedi¤imden de¤il, otorite böyle uygun görüyor. Korkuyor hepsi… Aralar›nda insanl›ktan ç›k-
8 | TAVIR | N‹SAN 2006
m›fl olanlar› da var ama ço¤unlukla korkaklar, as›l sorun da bu zaten… Ben burada, bu dört duvar ard›nda y›llar var ki tek bafl›ma yafl›yorum… ‹nsana ait tüm de¤erler yasak bize… ‹nsan da yasak bize. Hiç düflündün mü peki bizi, bizim nas›l yaflad›¤›m›z›? Nas›l yaflar bir insan y›larca sevdiklerini göremeden, onlara dokunamadan, seslerini duyamadan? Nas›l geçer günler? ‹nsans›zl›¤› düflünebiliyor musun peki? Ne demektir bir insan›n kimseyle a¤›z dolusu konuflamamas›, gülememesi? Yaflam›n›n hep ayn› denge içinde gitmesi… Mesela ac›n› paylaflacak kimse yok… Zorlu¤u anlataca¤›n da… Ya da sevincinde mutlulu¤u paylaflaca¤›n… Bir fleyden emin olmad›¤›n bir zaman onaylataca¤›n kimse yok mesela… Tamamen kendinle baflbaflas›n… Ve iflin kötüsü beyin de yan›l›yor bir süre sonra. Dar mekân›n etkileri üstünde hissedilmeye bafll›yor. Olmazm›fl gibi geliyor ama oluyor iflte… Tek bafl›na sadece duvarlarla baflbafla olunan bir yerde yan›lsamalar olmas› do¤al hale geliyor… Belirli noktalar oluflmaya bafllar kafanda. Ayn› tempoda yürümeye bafllar-
s›n, gidece¤in yere ayn› noktada yürüyerek gidersin. Ya da hep ayn› noktada yürürsün. Onu iradi olarak belirledi¤inde de¤il, tamamen al›flkanl›klar sonucu oluflur ve tekdüzeleflir her fley… Volta atars›n havaland›rmada ama hep ayn› noktada gider gelirsin. Bu, y›llarca devam eder. Ve bir gün yürüdü¤ün, volta att›¤›n yere bakt›¤›nda sanki o noktan›n betonu z›mparalanm›fl gibi durur karfl›nda. Yaflam›n her ayr›nt›s› a¤›r a¤›r kaybolur ve tek düze hareket eden bir varl›k olup ç›kars›n. Beyin hücrelerin tembelleflir ve düflünce dünyan darald›kça daral›r. Belirli bir süre sonra da hiçbir fleye tahammül edemez olursun ve her fleye ayn› tepkiyi vermeye bafllars›n. Sinir sistemlerin zay›flar kendi d›fl›nda kimse olmad›¤› için; kendi kendine zarar verirsin. Tek kiflilik hücrede kal›yorsan seninle konuflup dertleflecek kimse olmad›¤› için bir süre kendi kendinle konuflursun. Daha sonra bununla yetinmez kendi d›fl›nda bir karakter yarat›rs›n ve onlarla konuflursun. Havaland›rman›n ya da hücrenin bir köflesine oturtup sohbet edersin. Sonra yaratt›¤›n karak-
hapishaneden
terlerle anlaflamaz olursun. Bir süre sonra onlar seni kendi denetimine almak isterler. Ama sen kabul etmedi¤in için iliflkin farkl›lafl›r ve karfl› bir güç gibi alg›lar ve öyle davran›rs›n. Tek konufltu¤un ve hücrede tek dostlar›n o karakterler oldu¤u için, önce kaybetmek istemezsin, iyi davran›rs›n. Senden uzaklaflmas›n istersin. Bu da k›sa sürer tabii. Art›k senin yaratt›¤›n tipler senin olmaktan ç›kar ve olmad›k saatlerde seni rahats›z etmeye bafllarlar. Gecenin bir yar›s›nda gelip uykudan uyand›r›rlar ya da olmad›k birçok fley anlat›rlar. Bir süre sonra da onlarla u¤raflmaya bafllars›n. Yani flizofrenik rahats›zl›klar ço¤almaya bafllar. Sana anlatt›¤›m da bunun nas›l olufltu¤una sadece bir örnek; daha farkl› örnekler de var tabii ki… Buras› böyle bir mekân… Birçok insan›n suskun ve yaln›zl›¤›yla baflbafla kald›¤› hücreler. Suskunluk ve yaln›zl›¤a dayanamay›p intihar edenler… Kelimeler ne kadar kifayetsiz de¤il mi? Kalem kaç saattir elimde dönüp duruyor, parmaklar›m terliyor ve düflündüklerimi yaflad›klar›m›z› anlatmakta zorlan›yorum… Yaz›yla yaflananlar› ne ölçüde anlatabilirim ki? fiu anda bu zorlu¤u sizinle sohbet ederken tekrar tekrar yafl›yorum… Yaz›yla de¤il yüz yüze sohbet etmek elbette çok farkl› olur. Bir sayfayla anlatamad›¤›n fleyleri bir tebessümle ya da bir yüz ifadesiyle anlat›rs›n. Yaln›zl›k böyle ac›mas›z… Yaln›zl›¤› anlat deseler ne anlat›labilinir ki? Bir fley var olmadan nas›l anlatabiliriz? Yaln›zl›¤›n, beyaz hücrenin neyini anlatay›m, nas›l bir yer oldu¤unu nas›l somutlaflt›rabilirim, diye düflünüyorum… Konuflmak… S›cac›k bir duyguyu seslerle anlatmak… Konuflmay›, sözcükleri unutmadan hem de… ‹nsan›n a¤z›ndan günlerce tek bir kelime ç›kmamas› nas›l bir fleydir, hiç düflündün mü? Böyle bir fleyi deneyelim mesela, var m›s›n? Kaç saat dayanabilirsin sence böyle bir duruma? Bir saat, on saat, bir gün? Ya befl y›la ne dersin peki? Kimsesiz, sessiz, soluksuz, sohbetsiz befl y›l. Hayal edebiliyor musun bunu? Zor oluyor, biliyorum… Ve yine biliyorum ki ne kadar u¤raflsan da hiçbir fley yaflamak gibi olmaz, olmayacak da… Ben iyiyim ama sen yine de merak et beni buralarda… Çünkü yaflam›m her zaman on-
lar›n denetimi alt›nda. ‹flte bu yüzden sana buralar› anlatmak istiyorum. Günün birinde yüzünü çevirip bana do¤ru bakma ihtiyac› duyarsan flafl›rma diye… Bil, ö¤ren ve sen de bunlar› yaflamak zorunda kalma diye… Yaflam› tek tek anlatabilirim sana… Hem anlatacak bir fley yok, hem de paylaflacak o kadar çok fley var ki! Ama daha çok senin anlamaya çal›flman› istiyorum… Sana yaflad›klar›m›, yaflad›klar›m›z› anlatmak istiyorum… Tamam, anlataca¤›m ama bir anda olmuyor iflte. Bak böyle olunca bile insan bir anda ne anlataca¤›n› flafl›r›yor. Asl›nda bu da yaflad›¤›m›z koflullar›n sonucu. Onca fley aras›nda ilk anda seçemiyor insan, anlatacaklar›n›… Yaflam elbette bir düzen içinde ak›yor buralarda. Bizi biz eden de¤erlerimiz var. Bu yüzden ayaktay›z iflte. Bu de¤erler bizi tüm yaflad›klar›m›za karfl› dinç tutuyor… Zor olan ise yapabileceklerinin k›s›tl› olmas›… Her fley s›n›rl›, hücrelerde… “Elinizden gelen” koflullar›n elverdi¤i ölçüde oluyor… ‹flte bu noktada devreye irade giriyor. Sen ne kadar güçlüysen o kadar kolay geliyor her fley. Ama her zaman, her insan bir olmuyor iflte… Bilmiyorum duydun mu hücrelerde yaflanan sa¤l›k problemlerini? Fiziki problemler neyse de ruhsal s›k›nt›larla bafl etmek kimimiz için oldukça zor oluyor… Yan›ndaki arkadafl›n›n hücre psikolojisine girdi¤ini ve her geçen gün durumunun daha da kötüye gitti¤ini düflün… Karfl›nda senin tüm yard›m çabalar›na karfl›n susan, konuflmayan ve seni dünyas›n›n d›fl›nda tutan biri var. Ne yapars›n o zaman? Nas›l yard›m edersin ona? Edebilir misin peki? Dayanabilir mi yüre¤in buna? Gün geçtikçe eriyen ama senden yard›m almayan arkadafl›na, iflin kötüsü de bilimsel olarak yard›m etmen için hiçbir koflulun olmad›¤› bir yer hücreler… Ve sen orada hem kendinle hem de onunla bafl etmek zorundas›n bunu düflün… Ne hissedersin o zaman? ‹nsan›n dünyalara s›¤mayan hayallerinin olmas›, bunca genifl düflünürken, darac›k hücrelerde, sadece üç kitab›n verildi¤i, sadece say›l› insanla görüfl yapt›r›ld›¤›, sadece belirli bir müzik dinlemesine izin verildi¤i ve sadece kendinle baflbafla kalmak zorunda oldu¤un koflullarda yaflamak zordur elbette… Ve iflte bu anlarda iki yol vard›r önünde ya kendini toplay›p yo-
lunda yürüyeceksin… Ya da o koflullar seni teslim alacak ve yavafl yavafl düflünme yetene¤ini kaybedeceksin… Biz genelde ilk yolda ›srar eden olduk ama ya sonras›… Hiç mi zarar vermedi tecrit bize? Böyle oldu¤unu kim söyleyebilir ki? Bir gün de¤il, befl gün de¤il, bir ay, bir y›l, 2,3,4 y›l de¤il tam 5,5 y›ld›r tecrit alt›nday›z… “Tecrit” ‹flte tüm bu yaflad›klar›m›z›n ad› bu… Sabahtan beri anlatmaya çal›flt›¤›m bu da¤›n›k düflüncelerin, bu gelifl gidifllerin sebebi de bu… Evet ben sana tecridi anlatmak istiyorum… Bafl›m›z›n üzerinde dolaflan bu k›l›c›, etraf›m›z› saran bu karabasan›… Yüzlerce can›m›z› alan o zebaniyi… Dipsiz kuyuyu… So¤uk yüzünü… Tükürmeye bile de¤meyen o yüzü, tecritti… ‹flin kötü yan›, sana bir fley söyleyeyim mi? Sen de tecrit alt›ndas›n… Belki fark›nda de¤ilsin ama bu bir gerçek… Benden tek fark›n senin etraf›nda dört duvar yok… Ama yasaklarla, olmazlarla, imkâns›zl›klarla, sana dayat›lan ve ö¤retilmeye çal›fl›lanla, onlar›n do¤rular›yla çevrilmifl durumdas›n… Seni de görünmeyen z›rhlarla çevirmifller… Ama sen görmüyorsun… Görmedi¤in için, her fleyi oldu¤u gibi kabul etti¤in için de benden daha kötü durumdas›n asl›nda… Gün geçtikçe, bunca olana sesini ç›karmad›kça, her gün bir fleyler kaybediyorsun kendinden. Var olan tüm de¤erler elinin alt›ndan bir bir kay›yor… Yitiriyorsun tüm güzelliklerini. Oysa kendin oldukça, yaflam›n ortas›nda olabildikçe insans›n. Zor olan da bunu görmek… ‹flte beni kahreden de böyle görmeyiflin… Birileri sokaklarda “tecrit “ diye ba¤›r›rken, birileri de “tecrit ne ki?” diye sordukça oklar saplan›yor sanki yüre¤ime; ama sen görmüyorsun… Biz bunca fleyi yaflarken, birilerinin göremeyifli ve kendi tecritleri alt›nda mesut yaflay›fllar› zor geliyor insana. Yoksa biz pay›m›za düfleni yafl›yoruz, biliyorum. Ama iflte tecridin as›l amac› da bu zaten, öyle de¤il mi? Yine seni yordum galiba. Amac›m üzmek de¤ildi yanl›fl anlama. Bunca s›k›nt›n›n aras›nda sadece bizim gerçe¤imizi ve kendi gerçe¤ini anlaman› istedim… Hepimizi yok edebilecek bir kelime, ‘tecrit’ ve de bir o kadar da tehlikeli… Bunu görmeni istedim… Görmedi¤in yerde biz “hiçe say›lmaya” devam edece¤iz çünkü… Gördü¤ün yer ise yeni bir ad›m att›¤›m›z and›r… Sadece bunu bilmeni istedim…J
N‹SAN 2006 | TAVIR | 9
biyografi
umudun cephaneli¤inde bir flair:
cemal süreya cemal kanayazan
fiubat 1958’de Yedi Tepe fiiir Arma¤an›’n› kazanan “Üvercinka” adl› kitab›yla okurun huzuruna ç›kan Cemal Süreya, 1940 sonras› Türkiye edebiyat›n›n sözü en fazla edilen flairleri aras›ndad›r. Kitap, Birinci Yeni - ‹kinci Yeni tart›flmalar›n›n en hararetle sürdü¤ü bir dönemde, bu tart›flmalar›n tam ortas›na düfler. Cemal Süreya, ‹kinci Yeni için güçlü ve etkili bir soluk olacakt›r bundan böyle. Daha sonraki y›llarda yay›nlad›¤› di¤er fliir kitaplar› (“Göçebe” 1965, “Beni Öp Sonra Do¤ur Beni” 1973, “Sevda Sözleri-Uçurumda Açan” 1984) ile mensubu oldu¤u fliir ak›m›na taze kan etkisi yapar. Gülten Ak›n, Üvercinka’dan sonra Cemal Süreya için “‹kinci Yeni onunla da bir bayrak dikmifl oldu.” diye yazar. Melih Cevdet Anday ise “fiiiri bütün fazlal›klardan kurtarmak istiyor, usun özgürlü¤ünden ne güzellikler do¤abilece¤ini gösteriyor.” der. ‹kinci Yeni’nin bu genç ve gürbüz flairini di¤er flairlerden ay›ran unsurlar nelerdi? fiiir Cemal Süreya için neyi ifade ediyordu? Keskin tart›flmalar›n ortas›nda kendisini bulan flair “tarafl›¤›n›” hangi ö¤elerden beslenerek meflrulaflt›rmaya çal›flm›flt›?
Cemal Süreya’ y› Türkiye fliirinin evrimi içinde bir halka olarak görmek gerekmektedir Bu halka, fliirin kap›lar›n› “imge”ye sonuna kadar açan bir halkad›r. Cemal Süreya’ n›n önemi, içinden ç›kt›¤› dönemin genel tart›flmalar› göz önüne al›nd›¤›nda tam da burada yatmaktad›r. Cemal Süreya bir imge flairidir; fliiri imgeye yaslan›r ama yaflamdan kopuk bir imgecilik de¤ildir Süreya’ n›n imgecili¤i. Tersine yaflam›n içinden do¤mufltur onun imgeleri ve yine yaflama sunulmufltur. Deni-
10 | TAVIR | N‹SAN 2006
lebilir ki Cemal Süreya’ n›n fliiri, bilinç-yaflam-imge üçlemesinin kendi içindeki tutarl›l›¤›ndan do¤mufltur. ‹kinci Yeni’ nin baz› flairleri (Sözgelimi ‹lhan Berk, Ece Ayhan vb. yaflamdan kopuk bir imgecili¤i seçtikleri için insan iliflkilerinin, alg›lamalar›n›n, onun siyasal-toplumsal yan›n›n d›fl›na düflmüfllerdir. Cemal Süreya için bunu söylemek neredeyse olanaks›zd›r; çünkü o, “fiiir, kurulu düzene karfl›d›r.” der. fiiir için yaln›zca bunu söylemekle de yetinmez; “Bir karfl› ç›kma sanat›… Hayat›n alev hali… Dilde yang›nlar ç›karma sanat›…”d›r ayn› zamanda fliir C. Süreya için. fiiiri bir baflkald›r› arac› olarak gördü¤ü, hayat›n alevden haline benzetti¤i için, Cemal Süreya’ n›n fliirini yaflamdan yal›t›lm›fl bir fliir olarak de¤erlendirmek son derece hatal› olacakt›r. Cemal Süreya’ n›n, imgeyi fliirinin belkemi¤i olarak alg›lamas›ndaki temel noktay›, asl›nda o dönemki Garip Ak›m›’n›n fliirdeki etkisinde ve Oktay Rifat, Bedri Rahmi Eyübo¤lu gibi baz› flairlerin, fliirin oluflumunda gelene¤e fazlas›yla ba¤l› kalmalar›nda aramak gerekmektedir. Süreya’ ya göre bu iki yaklafl›m da k›s›rl›¤a yazg›l›d›r çünkü toplumsal yaflam›n giderek karmafl›klaflt›¤›, siyasal sorunlar›n etkisini eskiye nazaran daha fazla hissettirir oldu¤u bir dönemde, art›k insan› anlatmak için ne Garip’çilerin yapt›¤› gibi fliirde flafl›rtmaya, nükteye, i¤nelemeye, ne de Oktay Rifat ve Bedri Rahmi gibi flairlerin tutumlar› olan gelene¤e ba¤l› kalmak yeterliydi. Bu durumda ne yap›lmal›yd›? Bir baflka söyleyifl tarz›n› egemen k›lmak mümkün müydü? Farkl›laflan söyleyifl tarz›nda reddetti¤i biçimlerden radikal bir biçimde kopmal› m›yd›?
Bu sorular Cemal Süreya’n›n fliirini kurarken karfl›laflt›¤›, o dönemin koflullar› düflünüldü¤ünde son derece belirleyicili¤i olan sorulard›. fiair, bunlar› kendi içinde cevaplad› ve fliirlerinde a盤a kavuflturdu. Her ne kadar reddetse de içinden ç›kt›¤› dönemin fliir yaz›fl tarzlar›ndan bütünüyle kop(a)mad›. O da her ne kadar karfl› olsa da fliirde zekice i¤nelemelere, alayl› tutumlara ve hatta kimi dizelerinde halk diline baflvurdu. Birçok fliirinde insan›n iç dünyas›ndaki gelgitleri, titreflimleri kendine özgü bir üslupla dile getirip alaylamal›, dil oyunlar›na dayal› bir tutumdan g›das›n› alan bir fliir söylemi gelifltirdi. Bu alaylamal› ve dil oyunlar›na dayal› söyleyifl tarzlar›n› imge ile besleyip yer yer eski söyleyifl biçimlerine de göndermelerde bulunarak kendine özgü bir fliir dili kurdu. Bilinç-yaflam-imge üçlemesiyle yaratt›¤› fliir yaz›fl tarz›, edebiyat ansiklopedilerinde, “ … yer yer toplumsal motiflere yönelen Cemal Süreya, imgeyi yo¤un olarak kullanan, gülmeceli-yergisel bir anlat›m› daha çok ön plana ç›karan, ça¤r›fl›mlara dayanan bir fliir kurdu… Nükteli dili ve zekice flair tavr› en önemli özelliklerinden say›lan Cemal Süreya…”(1) diye tan›mlan›r. Bu zeki ve i¤neleyici tutumuna örnek olmas› aç›s›ndan flu fliiri, flairin yukar›da bahsetti¤imiz özelliklerini somut olarak anlamam›zda bize yard›mc› olacak türdendir: “ O y›llarda ülkemizde Çeflitli hükümlerle Yetmifl iki dilden ‹kisi yasaklanm›flt›: ‹kincisi Türkçe.”
biyografi
‹ktidarlar taraf›ndan, efline ender rastlan›l›r türden bir zorbal›kla, Kürt halk›n›n kendi dili ile konuflmas›n›n yasaklanmas›n› korkusuzca ve ironi ile kar›fl›k bir biçimde; uygulanmakta olan vahfleti bir kara mizah tarz›na dönüfltürerek sunar Cemal Süreya. Ancak orada da durmaz, kültür emperyalizmiyle keçeleflme/t›kanma aflamas›nda olan Türkçe’ nin de içler ac›s› halini sunar. Bir baflka fliirinde ise darbe dönemlerinin genel uygulamas› olan ev, ifl yeri vb. aramalar›n› yine ayn› üslupla dile getirir: “Kahvede subay yok, Bu nas›l ifltir!”
ancak fliir yaz›fl tarz› bilinç-imge-yaflam üçlemesine dayanan bir flairi halk›n deyifllerine, deyimlerine, kal›plaflm›fl ifadelerine yaslanmamas› noktas›ndan ele al›p flairi halk›n ac›lar›na, umutlar›na, direnifllerine uzakm›fl gibi görmekti zaten yanl›fl olan. Cemal Süreya fliirini kurarken neden folklora dayanmad›¤›n› yine bizzat kendisi aç›klam›flt›r:
anlamlar yüklemeye çal›fl›r, toplum ve insan gerçekli¤ini baflka baflka noktalar›ndan yakalay›p gözler önüne sermek için kelimelerle bo¤uflur ve nihayet en son aflamada amaçlad›¤› fliirini kurar. Sözcüklerle olan bu bo¤uflman›n amac›n› “Tutar ellerinden kald›r›rs›n/ Ad› kötüye ç›km›fl tüm sözcükleri” diye ifade eder.
“Bir halk deyimi içindeki kelimeler o deyimdeki anlam dizisinde kaynaflm›fllard›r. O kelimelerden o deyimlerdekinden ayr› ifllemler, ayr› güçler aramay›n art›k. Çünkü donmufllard›r. Tek yönlüdürler. ‹fllemle-
Anlafl›laca¤› üzere bu tarz pratikleri kal›plaflm›fl, anlam› halk›n zihninde sabitlenmifl, ça¤r›fl›m gücü eksik deyifllerle kurmak olanaks›z olmasa bile çok daha zor oldu¤u için Cemal Süreya bu yoldan uzak durur. ‹flte bu noktada gerçekten de bu durum, yani halk›n deyimlerini fliirlerinde ifllemiyor oluflu gerçekten de onu halktan koparm›fl m›d›r? Ça¤r›fl›m› daha kuvvetli, çok yönlü ve dinamik sözcüklerle halk›n yaflay›fl›, mücadelesi, ac›lar›, hüzünleri, umutlar› vb. anlat›lamaz m›yd›? Bu soruya elefltirmenler ve kimi flairler olumsuz cevaplar verdiler. Sivas’taki katliamda kaybetti¤imiz de¤erli elefltirmen As›m Bezirci, ‹kinci Yeni fliiri için: “‹kinci Yeni ço¤unlukla biçimci, kaçak, sorumsuz bir fliirdi; öze, insan›m›za ve onun gerçeklerine, yurdumuza ve onun sorunlar›na s›rt çevirmiflti.”(3) diye elefltiri getirir.
Bu örnekleri ço¤altmak mümkündür. Anlafl›laca¤› gibi Cemal Süreya’ n›n dili kendi içinde halktan kopuk ya da radikal falan de¤ildir. Salt bireysel konular› da ele almam›flt›r fliirlerinde; toplumsal sorunlara da s›k s›k yönelmifltir. Bu özelliklerinden ötürü ‹kinci Yeni’nin belki de halka en yak›n olan flairidir Cemal Süreya. ‹kinci Yeni’ nin elefltirisini yapan kimi flair ve elefltirmenlerin birbirine kar›flt›rd›klar› bir durum vard›: Cemal Süreya ve onun flahs›nda temsil etti¤i ‹kinci Yeni, halk›n dilinden de, yaflay›fl›ndan da, de¤erlerinden de, sorunlar›ndan da kopuktur tarz›nda bir kan›lar› vard›. Evet, yukar›da da bahsetti¤imiz gibi ‹lhan Berk, Ece Ayhan, kimi durumlarda Ülkü Tamer gibi baz› ‹kinci Yeni flairleri, gerçekten de toplumsal-siyasal yaflamla iliflkisi olmayan flairlerdi. Yazd›klar›, toplumun elit bir kesimine hitap ediyordu. Afl›r› derecede soyuttu, anlafl›lmak için yaz›lan fliirler de¤ildi, dilin yap›s›n› bozan zorlama bir fliirdi. Toplumun yaflad›¤› sorunlar, açmazlar, uygulanan sömürüler, zulümler, bask› ve anti-demokratik uygulamalar da zerrece dahi olsa etkilememifltir bu flairleri. Ancak Cemal Süreya için bunu söylemek ona büyük bir haks›zl›k olacakt›r. ‹kinci Yeni elefltirisinde bu durum gözden kaç›r›lm›flt›r. Cemal Süreya, fliirini kurarken her zaman halk›n ifadelerinden, söyleyifl tarzlar›ndan yararlanm›flt›r denilemez, buras› do¤rudur;
r i , güçleri, bir bak›ma uyand›racaklar› ça¤r›fl›mlar bellidir. Ne olsa de¤iflmeyecektir. Bu kelimelerin meydana getirece¤i fliirlerle, m›sralar›ndan meydana gelen fliirler aras›nda pek büyük bir ayr›l›k göremiyorum. Çünkü ikisinde de flairin ifli kelimelerle de¤il, kelime bloklar›yla oluyor.”(2) diye yazar. fiiirini imge üzerine kurmufl bir flair için bu ifadeler anlafl›l›rd›r. ‹mge flairinin malzemesi kelimelerdir; o kelimeleri evirir çevirir, onlara yeni
Bu ifadeler yukar›da ismi geçen ‹lhan Berk, Ece Ayhan gibi flairler için gerçekten de yerinde bir tespittir. Ancak Cemal Süreya için bunu söylemek zor gibi. Çünkü o yaratt›¤› dille toplumsal-siyasal olandan kopmam›fl; onu al›fl›lm›fl›n kimi zaman d›fl›nda bir tarzla ele alm›flt›r. As›m Bezirci ‹kinci Yeni’yi elefltirirken asl›nda bahsetti¤imiz bu durumun fark›ndad›r; fliddetle elefltirse de Cemal Süreya’n›n ba¤l› oldu¤u ak›m›, onun için flu ifadeleri de kullan›r: “Bir ara Muzaffer Erdost, Cemal Süreya için ‘genç ozanlar›m›z›n en güçlülerinden biri’ diye yazm›flt›. O günlerde pek afl›r› bulmufltum bu yarg›y›. Gelgelelim Üvercinka’y› okuduktan sonra baflka türlü düflünür oldum. Hele, Cemal’in kendisiyle tan›fl›nca daha da de¤iflti kan›lar›m. Gerçi flimdi de tak›ld›¤›m yanlar› çok, ama gene de söyleyeyim: Erdost hak-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 11
biyografi
l›ym›fl! Cemal, kufla¤›n›n en güçlü flairlerinden biri, hatta en güçlüsü.”(4) Cemal Süreya’y› kufla¤›n›n en güçlü flairleri aras›na sokan ana unsur onun, fliirlerinde insana uzak düflmemesidir. Ele ald›¤› en uç konularda dahi insan temas› hep ön plandad›r. Aflkla, ac›yla, öfkeyle, dirençle, umutla, hüzünle, bekleyiflle vb. infla edilmifl bir insand›r onun yaratt›¤›. Geleneksel fliir dilinin kal›plar›n› zorlayan, fliire imgeyi ve anlam› yükleyen, m›sran›n ifllevini ask›ya alan Cemal Süreya tüm bunlar› yaparken yaflamdan ve insandan uzak düflmemeyi baflarabilmifl bir flairdir. ‹kinci Yeni’ nin, Edip Cansever, Turgut Uyar gibi büyük isimleriyle beraber Türkiye fliirinin evriminde gerçekten de bir köfle tafl›d›r Cemal Süreya. Buraya kadar olan k›s›mda Cemal Süreya fliirinin daha çok biçimsel özellikleri üzerinde durduk. fiimdi biçimsel özellikleri bir tarafa b›rak›p onun fliirlerinde ele ald›¤› konular›, bir baflka ifade ile fliirinin özünü de¤erlendirebiliriz.
Yüre¤i insan ve tabiat sevgisiyle dolu bir flairdir Cemal Süreya Bunun sonucu olarak insana ve onun sorunlar›na yönelik, içli diyebilece¤imiz bir fliir dünyas› yaratt›. Bu fliir dünyas›nda insan›n çeliflkilerini, açmazlar›n› gözü pek bir biçimde ele ald›. fiiirlerinin ço¤unlu¤unda flairin çocuklu¤unda yaflad›¤› iç burulmalar›n hâkim oldu¤u bir hüzün bulunmaktad›r. Ailesinin 1938’de sürgün edilmesinin, Alevi bir ailenin ferdi olmas›n›n, babas›n›n bir kamyon kazas›nda yaflam›n›, daha Cemal Süreya küçük bir çocukken kaybetmesinin çok etkisi olmufltur. Bu etkiyi fliirlerinde görmek çok kolayd›r, babas›n›n ölümünden duydu¤u hisleri: “Sen ki gözlerinle görmüfltün 57’de/ Baban›n parçalanm›fl beynini/ Ka¤›t bir paketle koydular mezara/ ‹stesen belki elleyebilirdin de/ Ama a¤lamak haramd› sana” diye yazar fliirinde. Veya “Annem çok küçükken öldü/ Beni öp, sonra do¤ur beni” dizelerinde karfl›laflt›¤›m›z da yine ayn› çocukluk ac›lar›, yaralar›d›r. Bu yaralar onun fliirinde ve kiflili¤inde bir ömür boyu etkili olmufltur.
12 | TAVIR | N‹SAN 2006
biyografi
Yaflama ve insana dair söyleyece¤i fleylerde umutsuzluk de¤il ama yaflant›n›n ve geçmiflin etkisinin görüldü¤ü bir keder hali bulunmaktad›r. Ama bu kederi de estetize ederek sunar okura; tatl› bir kederdir bu, incitmez. Her fleyin h›zla kirlendi¤i bir zamanda bu kirlenmeden etkilenen insana, insan oldu¤unu hat›rlatan bir kederdir. Peki, bu kederin etkisi nereye de¤in uzan›r? ‹flte cevab›:
Son kötü günleri yafl›yoruz belki ‹lk güzel günleri de yaflar›z belki Kekre bir fley var bu havada Geçmiflle gelecek aras›nda Ac›yla sevinç aras›nda Öfkeyle ba¤›fl aras›nda” ‹nsanlar›m›z, emperyalizmin zulmü; zenginli¤in küstahl›¤› ve despotizmiyle k›r›ld›! Daha da k›r›l›rlar; çünkü umut var ayakta tutan. Umut da, Cemal Süreya fliirinin belkemi¤ini oluflturan bir baflka önemli ö¤edir.
“Bir kan halkas›ndan geçiyor ›s›narak Bo¤az›mdan dökülen sevda sözleri, Güzel olan her fleye sinmifl o kederden Özür mü zafer sesi mi teflekkürler mi?”
Bu dizelerden sonra Cemal Süreya’ y›, halktan kopuk, onun sorunlar›na yabanc› olarak nitelemek çok büyük bir yanl›fl olacakt›r.
Güzel olan her fleye de¤in uzanan bir kederdir; kan halkalar›ndan ›s›narak kopup gelen sözcüklerle bezenmifl… Cemal Süreya, kuflkusuz ki salt keder üzerine de kurmam›flt›r fliirini; keder, kurdu¤u fliir bütünlü¤ünün önemli bir parças›d›r, hepsi bu. Kederin yan› s›ra aflk da önemli bir parças›n› oluflturur fliirinin. Öfke de bulunmaktad›r dizelerinde.
O bizim flairimizdir, sorun onun fliirlerinde kurdu¤u fliir dili de¤il; o fliir diliyle neyi anlatt›¤›d›r. Burjuvazinin en afla¤›l›k uygulamalar›na karfl› mücadele eden insan›n yan›ndad›r fliirlerinde. Yeni insan›n yarat›lmas›na fliir cephesinden kat›l›r, orada mücadelesini sürdürür. Ve her fleyden önemlisi “güneflli güzel günlere” o da inan›r.
Anadolu insan›na özgü bir öfkedir bu; umutla ikiz kardefl olan bir öfke... “Ortado¤u” fliiri bunun çok güzel bir örne¤idir. O fliirde insan›m›z›n çekti¤i ac›lar, zalimin y›llard›r uygulad›¤› bask› ve zulüm; halklar›m›za dayatt›¤› kan ve ölüm, vahfletin türlü flekilleri en insani biçimde; bizim dilimizle, yüre¤imizle söylenir. Umut, her zaman ezilen insanlad›r; ezilenler er veya geç ç›kacaklard›r ayd›nl›¤a.
Bu inanç onu insana yaklaflt›ran en önemli kaynakt›r; bugünün Türkiye’ sinde onca kanayan yaran›n (sözgelimi F Tipi Hapishanelerde sürdürülen ölüm oruçlar›nda yaflam›n› yitiren 121 insan›n veya Kürt halk›na yönelik ça¤ ötesi vahflet uygulamalar›n›n) mevcut olmas›na ra¤men tek bir kalemin dahi olsa bunu dillendirmemesi tam da bu noktada bu inanc›n yitirilmesiyle ilgilidir.
Bunun için çekilen ac›lar›n hesab›n›n sorulaca¤›na olan bir inanc›n sa¤laml›¤›yla, k›r›mlar›, iflkenceleri ve zorbal›klar› gö¤üsleyebilecek kadar güçlüdür umut denilen yaflam kayna¤›.
Modern dünyan›n labirentlerinde kendi ç›kmaz›yla bafl bafla kalan entelektüellerin; kalemlerini halk›n yaflay›fl›n›n, ac›lar›n›n, sorunlar›n›n çözümü noktas›ndaki mücadeleye kanalize etmekten baflka çareleri yoktur. Cemal Süreya, bu noktada anlaml›d›r.
Öyle ki, Ortado¤u fliirinde, umut, her türden soyutluktan ar›n›p en beyaz giysilerini kuflanarak insan yaflam›n›n günefl gibi, ipek gibi su gibi somut olan di¤er unsurlar› aras›ndaki yerini al›r: “Biz k›r›ld›k daha da k›r›l›r›z Ama katil de bilmiyor öldürdü¤ünü H›rs›z da bilmiyor çald›¤›n› Biz yeni bir hayat›n acemileriyiz Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor fiiirimiz, aflk›m›z yeniden,
Dizelerinde insanlarla bir olmufltur; insan›n hürriyet u¤runa verdi¤i mücadelenin bir anlam› vard›r Cemal Süreya’ da. O bir bohem de¤ildir, o kendi girdab›na gömülmüfl bir melankolik de de¤ildir, sahip oldu¤u bilgi onu halka karfl› küstahlaflt›rmam›flt›r; yüre¤i insan ve yaflam sevgisi ile atan bir flair için de bu durum olmas› gerekendir. Türkiye fliirinin öncü flairlerinden olan usta flair Cemal Süreya’ n›n insana ve yaflama da-
ir söyledikleri dün de anlaml›yd›, bugün de öyle ve insana kölelik ve bask›n›n dayat›ld›¤› her koflulda ve zamanda da anlaml› olacakt›r. Umudun cephaneli¤inde, burjuvazinin kin ve ölüm kusan her türden prati¤ine karfl›; insan›n hürriyeti u¤runa sürdürülen mücadelede zulme s›k›lacak bir kurflundur Cemal Süreya... Umudun cephaneli¤inden zulmün ve alçakl›¤›n diktatörlü¤üne bir “mermi de” Cemal Süreya’dan: “fiimdi saat sekizdir bafllar gecemiz Gündüzü k›saltt›lar geceyi uzatt›lar fiimdi ac›n›n ve hüznün göklerinde Umudun y›ld›z› sar› y›ld›z mavi y›ld›z Uykumuzun bir ucunda bombalar Bir ucunda hürriyet inanc› sabaha kadar ‹ngiliz usulü piyade tüfekleriyle ‹nsanca yaflaman›n onuru aras›nda fiimdi ay do¤ar bulutlar aras›ndan Kavat derebeyleri yüreksiz Bolu beyleri H›rs›zlar, yüzde oncular, kumar erleri Cebren ve hile ile haklar›m›z› alan Zulmü ve alçakl›¤› yöneten murdar üçgen Biliyor musunuz bir orman gelifliyor flimdi Türkülerini duyuyor musunuz nice derin Yak›lm›fl çoban ateflleriyle da¤larda Karanl›¤› tutuflturup bir köflesinden Geceyi gündüze çevirenlerin Biz flimdi alçak sesle konufluyoruz ya Sessizce birleflip sessizce da¤›l›yoruz ya Anam›z çay demliyor ya güzel günlere Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya barda¤a Sabahlar› iflimize gidiyoruz ya sessiz sedas›z Bu, böyle gidecek demek de¤il bu ifller Biz flimdi yan yana geliyor ve ço¤al›yoruz Ama bir a¤›zdan tüttürdü¤ümüz gün hürlü¤ün havas›n› ‹flte o gün sizi Tanr›lar bile kurtaramaz.” Bu dizelerde dile getirilen hakikatin hükmünü tarih bir gün mutlaka ama mutlaka verecektir. Ac›lardan, iflkencelerden, onursuzluklardan, afla¤›lanmalardan süzülüp geliyor insanlar; “yan yana geliyor ve ço¤al›yorlar” dudaklar›nda hürriyetin türküsü, zulme meydan okuyorlar…J 1) Türk ve Dünya Edebiyatç›lar›, Cilt 1, Say: 283. Remzi Kitabevi. 2) Cemal Süreya, “Folklor fiiire Düflman”, (a dergisi, Ekim 1959) 3) As›m Bezirci, “‹kinci Yeni Olay›”, Evrensel Bas›m Yay›n. Say: 1854) As›m Bezirci, “Pazar Postas›” dergisi. (20.04.1958)
N‹SAN 2006 | TAVIR | 13
öykü
de¤irmen sabahattin ali
Hiç sen bir su de¤irmeninin içini dolaflt›n m› adafl›m?... Görülecek fleydir o... Yamulmufl duvarlar, tavana yak›n ufac›k pencereler ve kal›n kalaslar›n üstünde simsiyah bir çat›... Sonra bir sürü çarklar, kocaman tafllar, miller, s›çraya s›çraya dönen tozlu kay›fllar... Ve bir köflede birbiri üstüne y›¤›lm›fl bu¤day, m›s›r, çavdar, her çeflitten ekin çuvallar›. Karfl›da beyaz torbalara doldurulmufl unlar... Tafllar›n yan›nda, duman halinde, s›cak ve ince zerreler uçuflur. Halbuki döflemedeki küçük kapa¤› kald›r›nca afla¤›dan do¤ru sis halinde so¤uk su damlalar› insan›n yüzüne yay›l›r... Ya o seslere ne dersin adafl›m, her köfleden ayr› ayr› makamlarda ç›k›p da kula¤a hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere?... Yukar›daki tahta oluktan inen sular, kavak a¤açlar›nda esen k›fl rüzgar› gibi u¤uldar, tafllar› kah yükselen, kah alçalan a¤lamakl› sesleri kay›fllar›n tokat gibi flaklay›fl›na kar›fl›r... Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar, g›c›rdar, g›c›rdar... Ben çok eskiden böyle bir de¤irmen görmüfltün adafl›m, ama bir daha görmek istemem. Sen aflk›n ne demek oldu¤unu bilir misin adafl›m, sen hiç sevdin mi?... Çooook desene! Sevgilin güzel miydi bari? Belki de seni seviyordu... Ve onu herhalde çok kucaklad›n... Geceleri buluflur ve öperdin de¤il mi? Bir kad›n› öpmek hofl fleydir, hele adam genç olursa... Yahut sevgilin seni sevmiyordu... O zaman
14 | TAVIR | N‹SAN 2006
ne yapt›n? Geceleri a¤lad›n m›?... Ona sararm›fl yüzünü göstermek için geçece¤i yolda bekledin, ona uzun ve ac›nd›r›c› mektuplar yazd›n de¤il mi?... Fakat herhalde ikinci bir aflka atlamak senin için o kadar güç olmam›flt›r. ‹nsan evvel kendi kendisinden utan›r gibi olur ama, bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat karar› almakt›r. Vicdan azab› dedikleri fley ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en afla¤›l›k katil bile yapt›¤› ifl için kafi mazeretler tedarik etmifltir. Ha, sonra bir üçüncü, bir dördüncüyü sevdin ve bu böyle gidiyor. Peki ama, bu sevmek midir be adafl›m, bir kad›n› öpmek, onu istemek sevmek midir?... Ç›r›lç›plak soyunarak flehrin sokaklar›nda koflabiliyor musunuz?... Bir b›çak alarak kolundaki ve baca¤›ndaki adalelere saplamak ve böylece bir nehre at›larak yüzmek elinden geliyor mu? Bir flehrin adamlar›n› öldürmek cesareti sende var m›? Bir minareye ç›karak bütün dünyaya iflittirecek kadar kuvvetle ba¤›rabilir misiniz? Aflk sana bunlar› yapt›rabilir mi? ‹flte o zaman sana seviyorsun derim... Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekala, ikincisi ne? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o?... Atma be adafl›m, kaç tane kalbin var senin?... Hem biliyor musun, bu aptalca bir laft›r: Kalbin oldu¤u yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... Gö¤sünü yararak o eti oradan ç›kar›r ve sevgilinin önüne atarsan o zaman
kalbini vermifl olursun... Siz sevemezsiniz adafl›m, siz, flehirde yaflayanlar ve köyde yaflayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler... Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yaln›z bizler biliriz... Bizler, Bat› rüzgar› kadar serbest dolaflan ve kendimizden baflka Allah tan›mayan biz Çingeneler... Dinle adafl›m, sana bir Çingenenin aflk›n› anlatay›m... Bir gün karlar›n erime¤e bafllad›¤› mevsimdeydi bütün çergi, otuza yak›n kad›n, erkek ve çocuk, dört beygir ve iki defa o kadar da eflek Edremit taraf›na do¤ru göçüyorduk. Can s›kan ve bize hiç uymayan bir k›fltan sonra ›s›t›c› günefl ve yeni belirme¤e bafllayan yeflillikler hepimize tuhaf bir oynakl›k vermiflti. S›rtlar›nda beyaz ve k›sa bir gömlekten baflka bir fleyleri olmayan küçük çocuklar hiç durmadan kofluyorlar, ba¤›r›yorlar ve flose yolunun kenar›ndaki hendeklerde yuvarlan›yorlard›. Delikanl›lar keman ve klarnet çalarak yürüyorlar, genç k›zlar parlak sesleriyle su gibi türküler söylüyorlard›. Ben de etraf› gözden geçirerek bir köy, bir çiftlik, yan›nda kalabilece¤imiz bir yer araflt›r›yordum. ‹kindiye do¤ru siyah zeytin a¤açlar›n›n aras›nda yükselen aç›k renkli ç›nar ve kavaklar gözüme iliflti. Buras› küçük bir de¤irmendi. Suyu bol bir çay küçük sö¤üt a¤açlar›n›n aras›ndan geçtikten sonra dar ve tafl bir mecraya giriyor, oradan da dört tane tahta
öykü
olu¤a taksim oluyordu. ‹htiyar ç›narlar çukura gömülen eski de¤irmenin siyah kiremitli çat›s›n› örtüyorlar ve ön taraf›ndaki genifl meydan› gölgeliyorlar. A¤açlar›n h›fl›rt›s›n› bast›ran bir gürültüyle de¤irmenin alt›ndan f›k›rday›p ç›kan köpüklü sular iki s›ra taze kava¤›n ortas›ndan geçip ilerideki sazl›kta kayboluyordu. Burada çergilemek hiç de fena de¤ildi. Yüklü efleklerle s›k s›k gelip giden köylülerden de¤irmenin ifllek oldu¤u anlafl›l›yordu. Ve bir kurflun at›m› ötede beyaz minaresiyle bir köy görünüyordu.
içliydi... San›rd›n ki klarneti çalarken havay› ci¤erlerinden de¤il do¤rudan do¤ruya yüre¤inden veriyor.
ederlerdi, fakat o davarlardan bizimle beraber koyun u¤rular, dü¤ünlerde bizimle beraber çalg› çalard›.
Geceleri tek bafl›na bir a¤ac›n dibine çekilirdi. Biz de çad›rlar›n önüne ç›k›p yüzükoyun yatar, çenemizi topra¤a dayayarak onu dinlerdik.
Hemen her akflam de¤irmenin önündeki meydanl›kta toplan›p ahenk yap›yorduk. fiimdilik bir fley anaforlamad›¤›m›z için de¤irmenci de memnundu. K›z›yla beraber yük ç›nar›n alt›na bir has›r at›yor, ba¤dafl kurup oturarak bizi dinliyordu.
Hiçbir sevgilisi yoktu. Ne geçti¤imiz Türkmen köylerindeki al yanakl› güzeller, ne de ince dudakl› Çingene k›zlar› onun bak›fllar›n› bir andan fazla üzerlerinde al›koyabilirlerdi...
Daha çad›rlar› kurmadan Atmaca klarnetini alarak, kanatlar›n›n biri aç›k duran kocaman kap›ya yanaflt›, çalma¤a bafllad›, ‹çeride sesi duyan köylüler, oraya birikerek dinliyorlard›. De¤irmenci de bunlar›n aras›ndayd›, beyaz sakal›n› kar›flt›rarak lakayt gözlerle bak›yordu.
Düflünebilir misin, güzel bir k›z›n bir kolu olmazsa bu ne demektir? Derenin üst bafl›nda ç›p›l ç›p›l y›kanan genç k›zlara kar›flam›yordu. Vücudunu ve ondaki ay›b› her zaman örtmüfl, örtme¤e mecburdu...
Bilir misin adafl›m, bu köylüler tavuk ve o¤lak çald›¤›m›z› söyleyerek bizden flikayet ettikleri halde bizi gene severler. Aralar›nda bir kileye yak›n bu¤day toplayarak Atmaca’ya verdiler. Ve de¤irmenci bunu iki çömlek de yo¤urt ilave etti. Biz bu güzel kabilden cesaret alarak biraz ötedeki zeytin a¤açlar›n›n aras›nda çad›rlar›m›z› kurduk. ‹fller iyi gidiyordu. Kad›nlar taze sö¤ütlerden yapt›klar› sepetleri yak›n köylerde satmakta güçlük çekmiyorlard›. Çalg›c›lar›m›z› yar›m gün uzaktaki köylerden bile dü¤üne ça¤›r›yorlard›. Atmaca tabii en bafltayd›... Sen bu Atmaca gibisine daha rastlamam›fls›nd›r. Bir kere heybetli delikanl›yd›. Ya¤›z derisi, yüzüne delice dökülen simsiyah saçlar› ve koyu gözleri... Sonra burnu... Uzun, sivri, ucu biraz afla¤› k›vrak burnu. Bunun için biz ona Atmaca derdik... Bafl› genifl omuzlar›n›n üstünde bir Arap at›ndaki gibi dik dururdu ve bir Arap at› ondan daha çevik de¤ildi... Bütün çergilerde onun cesareti, onun güzelli¤i, onun alg›s› söylenirdi. Baflka Çingeneler gibi çalmazd› o, adafl›m. Bir kere nota bilirdi. fiehir mektebini okumufl, bitirmiflti. Sonra
De¤irmencinin k›z› tam bir köy güzeliydi. Yuvarlak bir yüzü, kal›n dudaklar›, kalçalar›na kadar uzanan ince örgülü saçlar› vard›. Ama yüzü hep soluktu. Etraf›ndaki fleylere, kendisiyle al›flverifli yokmufl gibi dümdüz bir bak›fl› ve dudaklar›n›n kenar›ndan dökülüyormufl gibi, isteksiz bir gülüflü vard›. Bu k›zca¤›z sakatt› adafl›m, küçükken sa¤ kolunu de¤irmenin çarklar›ndan birine kapt›rm›flt›. fiimdi onun yerinde flalvar›n›n beline ilifltirilen bofl bir yen sallan›yordu. Ve bu onu insanlardan ay›r›yordu.
Geceleri birbirlerinin evinde toplan›p cümbüfl yapan k›zlarla da birleflemezdi, çünkü ne tef çalmak, ne de parmaklar›n›n aras›na tahta kafl›klar alarak oynamak elinden gelirdi... Halbuki çalg› çalarken büyük gözlerle oradaki k›v›lc›mlar› söndürmek ister gibi bir nem belirdi¤ini, esmer yanaklar›nda, bir atefle rasgelmifl gibi derhal kuruyan birkaç ufak damlac›¤›n yuvarlanmak istedi¤ini görmüfltük. Çok konuflmaz, konufltu¤u zaman da içindekilerden bize bir fley sindirmezdi. Neler hisseder, neler düflünürdü? Hiçbirimiz bilmezdik. Acaba birisini sevdi¤i için mi, yoksa hiç kimseyi sevemedi¤i için mi, bu kadar yan›k, bu kadar derinden çal›yordu?... Ara s›ra uzun müddet kaybolur, baflka çergilerde dolaflt›¤›, flehirlere inip büyük beylerin meclisine girdi¤i söylenirdi. Kasabadaki efendiler ona erkan muamelesi
Belli ki onun bütün çocuklu¤u bitmez tükenmez bir hasretle geçmifl; belli ki zeytin dallar›na sincap gibi t›rmanan, birbiriyle alt alta üst üste güreflen, de¤irmenin önünde erkek çocuklarla su f›flk›rtmaca oynayan akranlar›na bir duvara yaslanarak dolu gözlerle bakm›fl. fiimdi bütün bunlara al›flm›fl görünüyordu. Baflka insanlar›n yapt›¤› birçok fleyleri yapmak hakk›n›n kendisinde olmad›¤›n› biliyor ve hiçbir fley istemiyordu. De¤irmenin kap›s› yan›ndaki tafl sedire saatlerce oturup meydanda eflelenen tavuklara yahut kocaman ç›nar›n k›p›rdayan yapraklar›na yar› yumuk gözlerle bir bak›fl› vard› ki, adam› a¤lamakl› ederdi. Geceleri babas›yla beraber gelir, onun yan›nda diz çöküp oturarak bize bakard›... Sözü k›sa keselim adafl›m, bizim ma¤rur ve insafs›z Atmaca’m›z de¤irmenci-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 15
öykü
nin bu sakat k›z›na vuruldu. Tavuslara, sülünlere bakma¤a tenezzül etmeyen yabani kufl, kanad› k›r›k bir çullu¤un flikar› oldu. Eyvah bana ki meselenin çok geç fark›na vard›m. Ben anlad›¤›m zaman alev saça¤a sarm›flt›... Yoksa çoktan çergiyi toplar, baflka yere göçerdim. Atmaca hiç kimseyle konuflmuyor, dü¤ünlere gitmiyor, zeytinlerin alt›nda tek bafl›na çal›yordu. Ama geceleri ç›nar›n alt›nda adamak›ll› coflar, gözlerini k›za diker, üfler, üflerdi... Ve biz titredi¤imizi, ba¤›rmak, konuflmak yahut yerlere at›l›p a¤lamak istedi¤imizi hissederdik... Onun çal›fl›nda, bir atefl y›¤›n› etraf›nda hayk›ran atefle tapanlar›n yahut batmakta olan bir gemiye çarpan dalgalar›n feryad› ve inleyifli vard›. Atmacan›n kanatlar› düflmüfltü adafl›m. Sarard›kça sarar›yordu. De¤irmencinin köye indi¤i günler kap›n›n yan›ndaki tafl sedirde k›zla beraber oturdu¤unu ve t›rnaklar›n› parçalamak ister gibi, iki taraf›ndaki sert kayada gezdirdi¤ini görünce bu iflin böyle gitmeyece¤ini anlad›m... Bir gece onu ça¤›rd›m, derenin alt bafl›na gittik, kavak fidanlar›n›n aras›na oturduk. Çak›llarda acele acele seken sulardan ve uzaklardan gelen bir kurba¤a sesinden baflka bir fley duyulmuyordu. Atmaca önüne bak›yor, niçin ça¤›rd›¤›m›, ne söyleyece¤imi sormuyordu. Elimi omzuna koydum, gözlerini bana kald›rd›. “Seviyorsun!...” dedim. “Öyle...” dedi. “Ne yapacaks›n?...” Bu sualin cevab›n› bulmak ister gibi gözlerini yukar›ya, y›ld›zl› gö¤e çevirdi. Uzun uzun bakt›, birdenbire: “Sen bizim çeribafl›m›zs›n dedi, gezdi¤in yerler benden çok, tecrübelerin fazla. Akl›n, dirayetin bütün Çingenelerden üstündür. Sana aç›lmal›y›m...” Gözlerini hiç indirmeden, sanki y›ld›zlara anlat›yormufl gibi, söyleme¤e bafllad›: “Onu seviyorum, ne yapaca¤›m› da hiç düflünmedim. Sen benim sevmemin nas›l olaca¤›n› bilirsin... Ben ki arkamdan uflaklar›n›
16 | TAVIR | N‹SAN 2006
koflturan konak sahibi han›mlara bafl›m› çevirmezdim. Yedi köye hükmeden eflraf bana gelip, ‘K›z›m senin için yataklara düfltü... Çingene oldu¤unu unutup seni evlat gibi sineme basaca¤›m, yaln›z gel, gel de k›z›m›z› kurtar!...’ diye yalvard›lar da gene cevap vermeden yoluma gittim; iflte flimdi bu bir kolu olmayan k›z› seviyorum. Onu alamam, onu kaç›ramam... Halbuki o da beni seviyor. Bunu bana evvelisi gün a¤layarak söyledi. ‘Gel’ dedim, ‘beraber kaçal›m’. Ac› ac› güldü, ‘A¤am’ dedi, ‘ben senden noksan›m, bana sadaka m› veriyorsun?...’ Onu nas›l sevdi¤imi anlatt›m: ‘Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun, bir kalp bir koldan daha m› az de¤erlidir?’ Tekrar gözyafllar› bofland›: ‘Olmaz’ dedi, ‘düflün ki, her karfl›na ç›kt›¤›mda senden utanaca¤›m, bafl›m yerde olacak, beni böyle zelil etmek ister misin? B›rak beni, ne oldu¤umu bilerek ihtiyar babam›n yan›nda kalay›m, sen de bir daha buralara u¤rama. Bana sakatl›¤›m› unutturarak deli deli rüyalar gördürdün, seni ömrümün sonuna kadar unutamam, ama olmayacak fleylere beni inand›rma¤a kalkma, e¤er sahiden beni seviyorsan hemen buralardan git!...’” Atmaca burada bir nefes ald› ve gözlerini yeri indirdi: “Düflünüyorum, birleflirsek bu ikimiz için de sahiden azap olacak. Aram›zda anlafl›lmaz, bo¤ucu bir havan›n dolaflt›¤›n› hissedece¤iz. E¤er o bana aç›lamaz, bana naz edemez, bana içinden geldi¤i gibi sar›lamazsa, gözleri her zaman: ‘Ne diye gençli¤ini benim için nara yakt›n, sana yaz›k de¤il mi?’ demek isterse ben ne yapar›m? Her sözünden, her tavr›mdan al›n›r. K›zsam ona dokunur, düflünceli olsam ona dokunur, sevsem ona ac›yormufl gibi gelir, kucaklasam bofl olan kolunun yerinde bir s›z› duyar ve bunlar hep böyle sürüp gider... Ne yapaca¤›m›, bu halin beni nereye götürece¤ini sorma, bende art›k kuvvet yok. Ak›l yok, düflünce yok, yaln›z aflk var. Mavzer kurflunu gibi çarpt›¤›n› yene seren bir aflk... Senin Atmacan art›k kanatlar›n› k›m›ldatacak halde de¤il!...” Sustu, son sözler öyle ac›nacak bir tav›rla a¤z›ndan dökülmüfltü ki, fazla bir fley sorma¤a, hatta teselli etme¤e kalk›flmad›m;
ona bu halde ne söz söylenebilir, ne de o söyleneni duyard›. Koluna girip çad›ra kadar götürdüm. ‹fller gittikçe sarpa sarm›flt› adafl›m. Atmaca’n›n hali beni korkutuyordu. Fakat yap›lacak hiçbir fley yoktu. fiimdilik ifli oluruna b›rakma¤a karar vererek yatt›m. Bütün gece, büyük ç›nar›n alt›nda kollar›n› açarak sab›rs›zca bekleyen Atmaca’ y› ve dudaklar›n›n kenar›nda genifl bir sevinç, soluk yanaklar›nda görülmemifl bir pembelikle ona do¤ru koflan de¤irmencinin k›z›n› gördüm. Fakat birbirinin kuca¤›na at›lacaklar› zaman flekli belli olmayan tuhaf bir cisim ikisinin aras›na giriyor, bir çark gibi f›r›l f›r›l dönerek ve gittikçe büyüyerek onlar› ay›r›yordu. Günler, kuvvetli bir rüzgar›n sürükledi¤i beyaz bulut kümecikleri gibi birbirinin arkas›na geçip gidiyorlard›. Ve biz, bunlar›n sonunda muhakkak bir f›rt›na kopaca¤›n› seziyorduk. Herkes müthifl bir fleyden korkuyor gibiydi. Bütün çergiyi a¤›r bir durgunluk kaplam›flt›. ‹htiyar ve tecrübeli Çingene kar›lar› bildikleri afsunlar› okuyorlar, bütün iyi ve fena ruhlar› zavall› Atmaca’ n›n imdad›na ça¤›r›yorlard›. O, gittikçe çöken yanaklar›, nereye bakt›¤› belli olmayan flaflk›n gözleriyle geçerken delikanl›lar bafllar›n› yere e¤iyorlar, genç k›zlar ölü gibi sararan benizleri ve titreyen dudaklar›yla arkas›ndan bak›yorlard›. Kad›n, erkek, genç, ihtiyar hiçbir fleye karar veremeyerek bekliyorduk. Sanki serseri bir rüzgar kafalar›m›zdan her düflünceyi silip süpürüyor, bizi flaflk›n ve meyus buralarda b›rak›yordu. Bir gün Atmaca yan›ma sokuldu. “Bu akflam de¤irmende ahenk yapaca¤›m, ben ihtiyarla konufltum!...” dedi. Hafif ya¤mur çiseliyordu. Akflama kuvvetli bir yaz sa¤ana¤› gelmesi çok mümkündü. Bunu ona da söyledim. “De¤irmenin içinde çalaca¤›m!” dedi. “De¤irmen geceleri de iflliyor, o gürültüde mi?” Tuhaf tuhaf güldü. “Korkma!” dedi. “Klarneti o gürültüde de size duyururum. Nefesim daha o kadar kuvvetten düflmedi”.
öykü
Ya¤mur akflama do¤ru sahiden artt›. Karfl› tepedeki palamut orman›na birbiri arkas›na y›ld›r›mlar düflüyor, iri damlalar zeytin a¤açlar›n›n siyah yapraklar›n› garip t›p›rt›larla oynat›yordu. Hepimiz de¤irmenin içine dolduk. Tavanda sallanan iki tane gaz lambas› etrafa yar›m bir ayd›nl›k serpiyordu ve çarklar, tafllar, tozlu kay›fllar dönüyorlar, dönüyorlard›. Hepsinin birden ç›kard›¤› y›rt›c› gürültü ya¤murun alçak tavandaki kesik h›çk›r›¤›na kar›fl›yor, birbirini kovalayan gök gürültüleri bu korkunç ahengi tamaml›yordu. De¤irmenci ve k›z› duvar›n dibindeki sedire oturmufllard›. Sallanan lambalar genç k›z›n yüzünde acayip gölgeler oynat›yordu. Bütün gürültüleri bast›ran ince bir ses birdenbire yükseldi. Kendisini de¤irmenin karanl›k bir köflesine çeken Atmaca çalma¤a bafllam›flt›. Adafl›m, ben o gece dinledi¤im fleyleri öldükten sonra bile unutamam.
murdan›yor; ç›lg›n gibi dönen kay›fllar flakl›yor; birbirine geçen tahta çarklar›n diflleri a¤lar gibi g›c›rd›yordu. Ve bunlar›n hepsini bast›ran deli bir ses kah yalvar›yor, kah hiddetle k›vran›yor, susacak gibi olduktan sonra tekrar yükseliyordu. Alaca karanl›kta Atmaca’n›n siyah ve parlak gözleri hiç k›p›rdamadan genç k›za bak›yorlard›. Genç k›z›n ac›nacak bir periflanl›kla ç›rp›nan büyümüfl gözlerine... Ve öyle fleyler çal›yordu ki adafl›m, onlar› anlatma¤a bizim kulland›¤›m›z kelimelerin takati yoktur... Bazen okflayan, ›s›tan bir sabah günefliydi... Fakat derhal yüzümüzü y›rtan, gözümüzü kör eden, içindeki ateflleri kum tanesi gibi etrafa saçan bir çöl f›rt›nas› oluyor yahut ba¤r›m›za iflleyen bir b›çak haline geliyordu. Son ve keskin bir 盤l›ktan sonra Atmaca’n›n aya¤a kalkt›¤›n› gördüm. ‹ki üç ad›m ilerledi ve klarneti bir köfleye f›rlatt›.
D›flar›da f›rt›na gittikçe art›yor ve rüzgar ›slak kamç›s›n› kerpiç duvarlarda gezdiriyordu. Yükselen sular tahta oluklardan tafl›yor, hayk›ra hayk›ra yerlere dökülüyordu.
Herkes do¤rulmufltu. Üzüntülü gözlerle ona bak›yorlard›. O, yüzüne büsbütün dökülen kara saçlar›n› eliyle geri att›. Birdenbire çukura gitmifl gibi görünen gözlerle etraf›n› araflt›rd›ktan sonra onlar› de¤irmencinin k›z›na dikti, uzun uzun bakt›...
‹çeride tafllar nihayetsiz bir coflkunlukla ho-
O dakikay› ömrümde unutamam adafl›m;
d›flar›da f›rt›na artt›kça artm›flt›, duvarlar sars›l›yor, tepemizdeki kiremitler uçuyordu. Ve de¤irmen, azg›n bir hayvan, homurduyor ve dönüyordu. Ve o, lamban›n sönük ›fl›¤›nda, oldu¤undan daha büyük adeta bir gölge gibi duruyordu. Gözleri genç k›z›n üzerindeydi. Tahammül edilmez bir ac› yüzünün fleklini tan›nmayacak hallere sokmufltu. Kah esmer derisini flifliren bir kan gözlerinin kenar›na kadar f›rl›yor, kah difllerinin aras›nda ezilen dudaklar› bile bembeyaz oluyordu. O dudaklar ki, bir fley söylemek ister gibi k›p›rd›yorlard› ve a¤layacak gibi afla¤›ya çekiliyordu. Bu bak›fl ancak bir an kadar sürdü. Sonra gözkapaklar› yavaflça düfltüler ve o, yere y›k›lacak gibi salland›. Fakat hemen kendisini toplad›. Bir kere daha etraf›na bak›nd›. Sanki bir imdat bekliyor gibiydi. Kendisini bu kahredici, bu parçalay›c› a¤r›lardan kurtaracak bir imdat... Nihayet kafas›na bir fley vurulmufl gibi inledi. Gerisingeriye dönerek de¤irmenin öbür bafl›na, çarklar›n ve kay›fllar›n kudurmuflças›na döndükleri köfleye do¤ru at›ld›. Bir nefes al›m› kadar hepimiz oldu¤umuz yerde kald›k, sonra delice ba¤›rarak arkas›ndan kofltuk... Heyhat adafl›m, çok geçti. Atmaca yerinden f›rlayan ve “ifl iflten geçti” demek isteyen gözlerle bize do¤ru geliyordu. Sa¤ kolu yerinde de¤ildi ve oradan oluk gibi kan f›flk›r›yordu. Birkaç ad›mdan sonra sendeledi, ayaklar›m›z›n dibine y›k›ld›... ‹flte adafl›m, sana seven bir Çingenenin hikayesi... Çiçeklerin açt›¤› mevsimde, senin kollar›na yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlar›nda oturmak ve öpüflmek, yoruluncaya kadar öpüflmek hofl fleydir... Seni gördü¤ü zaman zalimce bafl›n› çeviren ma¤rur bir dilberin kap›s› önünde veya ›fl›¤› alt›nda sabaha kadar dolaflmak, bunu candan arkadafllara a¤layarak anlatmak, söz aram›zda gene hofl fleydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir fleyi kendisinde tafl›ma¤a tahammül etmeyerek onu kopar›p atabilmek, iflte adafl›m, yaln›z bu sevmektir.J
N‹SAN 2006 | TAVIR | 17
biyografi
SADECE B‹R Ç‹FT AYAKKABISI OLAN Ö⁄RETMEN:
samed behrengi tav›r
“Oysa küçük kara bal›k hasta de¤ildi, onun bambaflka bir derdi vard›. Bir sabah erkenden, daha gün do¤madan, küçük kara bal›k annesini uyand›rd›: ‘Anneci¤im, seninle konuflmal›y›m’ dedi. Annesi, uyku sersemli¤i içinde: ‘Acelen ne sevgili yavrum?’ diye sordu ‘Önce sabah gezintimizi yapal›m, sonra konufluruz.’ ‘Olmaz anne, art›k ben bu gezintilere ç›kmak istemiyorum. Buralardan gidece¤im.’ ‘Sabah›n bu erken saatinde nereye gideceksin yavrum?’ ‘Bu derenin bitti¤i yeri merak ediyorum’ diye karfl›l›k verdi. ‘Ah anne, bu soru beni aylard›r düflündürüyor. Derenin nerede bitti¤ini ö¤renmem gerek. Bugüne kadar bu soruya bir karfl›l›k bulamad›m. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Sürekli bunu düflünüyorum. Karar›m› verdim anne, gidip derenin nerede bitti¤ini ö¤renece¤im. Orada neler var, baflka yerlerde neler var, görmek bilmek istiyorum’.” (sayfa 10-11) Yukar›daki al›nt› Samed Behrengi’ye ait. Dünyaca tan›nmas›n› sa¤layan ve ona iki büyük ödül kazand›ran Küçük Kara Bal›k’ tan bir bölümdü yukar›daki. Yaz›m›za küçük kara bal›¤›n sözleriyle bafllayal›m istedik. Biraz çocuklu¤umuza dönelim ve masal kahramanlar›na kar›flal›m. Behrengi’ nin yazd›klar› masal olsa da gerçek yaflamdan hiçbir zaman koparm›yor bizi. Yaflam›n gerçekli¤i, hep yüzümüze vuruyor. Masal dilini bu kadar baflar›yla kullanan büyük bir ustad›r Behrengi. ‹sterseniz biraz Samed Behrengi’ yi tan›yal›m ve onun o masal kahramanlar›n›n içine kar›fl›p dolaflal›m. Azerbaycan’ dan yola ç›-
18 | TAVIR | N‹SAN 2006
kavramaya, ö¤renmeye bafllamas›yla birlikte kendisine bir yön de tayin etmeye bafllar. Bulundu¤u yerde bu koflullar vard›r ve Behrengi bunlar› de¤erlendirmesini iyi bilir. O gün dünyan›n en eski üçüncü komünist partisine sahip olan ‹ran’ da sosyalist e¤ilimlerle büyümesi avantajd›r onun için. Liseyi bitirdi¤inde, TUDEH’e (‹ran Komünist Partisi) olan sempatisini saklamay›p sosyalist oldu¤unu aç›k aç›k söylemekten çekinmez.
k›p ‹ran’a kadar gidelim ve Aras nehrine soral›m, bir ‘kara bal›k’ görmüfl mü? Samed Behrengi 1939’da, Azerbaycan’›n yoksul bir köyünde, say›s›n› bilmedi¤i kadar çok kardeflinin bulundu¤u bir evde do¤ar. Do¤du¤unda, annesinin yan› bafl›nda ne bir doktor ne de bir ebe vard›r. Fukara do¤ar yani. Ve fukaral›k o günden sonra Behrengi’ nin yakas›n› b›rakmaz, yaflama gözlerini açt›¤› günden itibaren onun yakas›ndan elini çekmez... ‹lk ayakkab›s›na alt› yafl›nda, ilkokula bafllayaca¤› hafta sahip olur. Kim bilir o ilk ayakkab›ya sahip oldu¤unda ne kadar çok sevinmifltir? Okul yoluna düfltü¤ünde bir gözü ayakkab›da bir gözü de okulun onun önünde açaca¤› yeni ufuklardad›r... ‹lkokulu birincilikle bitirir. Okumay› seven Behrengi’ nin, okul esnas›nda araflt›ran, sorgulayan yanlar› da geliflmeye bafllar. ‹flçi kökenli bir aileden geldi¤i için yöneldi¤i düflünce de, iflçilerin yaflam biçiminden ayr› olmaz. Proletaryan›n kültürünü, ideolojisini
1957’ de, ö¤retmenlik okulundan 18 yafl›nda mezun olur olmaz, ‹ran’›n en fakir köylerinde ö¤retmenlik yapmak için gönüllü olur. Bildi¤i bir yaflam›n içine e¤itmen olarak dönmesi Behrengi için büyük bir baflar›d›r. Behrengi, do¤up büyüdü¤ü Azerbaycan’›n o fakir köylerine geri dönmüfltür... Kendi yaflad›¤› o yoksul köylere, yüzleri yan›k çocuklar›n içine girip, neyi varsa sunmaya haz›rd›r. Masallar›n›n kahramanlar›n›n yan›na gitmektedir. Onlar, Behrengi’ ye yazmas› için büyük bir güç verecektir. Behrengi yoksul köy yollar›na düfltü¤ünde yine tek bir çift ayakkab›s› vard›r... Bu bir çift ayakkab›n›n uçlar›na baka baka, ilk ayakkab›s› oldu¤unda sevindi¤i günü düflünerek köye ulafl›r. ‹çinde birikenleri savurmak istercesine bir of çekerek, yal›n ayak dolaflan çocuklara bakmaktad›r... Çocuklar ve yal›n bir yaflam karfl›s›nda durmaktad›r, hiç örtünmeden hem de. 18 yafl›ndaki bu genç, Azerbaycan’›n henüz elektrik girmemifl fakir köylerinde ö¤retmenlik yapmaya, çocuklara okuma yazma ö¤retmeye bafllar. Ö¤retmenlik yapmak için gitti¤i baz› köylerde b›rak›n s›ray›, karatah-
biyografi
tay›, okulun kendisi bile ortada yoktur! Nerede bir bofl mekan varsa oras›n› derslik olarak kullan›r ve çocuklar›n e¤itimini hiç aksatmaz. Dedik ya, fukaral›k yakas›ndan elini hiç ama hiç çekmez Behrengi’nin... Samed Behrengi, zorluklardan y›lmayan biri oldu¤u için çözüm üretmesini bilir. Azeri çocuklar›na “dünyan›n en güzel masallar›n›” anlatmaya bafllar. Masallar›nda derenin ötesindeki nehri, nehrin ötesindeki denizi hayal eden kara bal›k; bir karga ailesiyle dost olan küçük çocuklar; kar›ncalarla güneflle konuflan bir fleftali a¤ac›n›n öyküsü vard›r... Düflünce dünyas› her koflulda zengindir. Büyük hayalleri vard›r Behrengi’nin. O hayallerini nas›l ki masal kahramanlar›na benimsetiyorsa köy çocuklar›na da benimsetir.
Ortado¤u’da ABD emperyalizminin jandarmal›¤›n› yapacak olan yeni-sömürge bir ‹ran. fiah döneminde yaflanan bask›lar ve sömürü halk›n tepkisine neden olur. Bu tepkiyi duyanlardan biri de Samed Behrengi’dir. Ayd›n olman›n misyonunu bilen Behrengi yaz›lar›nda, masallar›nda örgütlü mücadeleyi sürekli vurgular. Ayd›n olman›n örgütlü olmak demek oldu¤unu bilerek, ülkesinde yaflananlara duyars›z kalmaz. ‹ran halk› 1963 y›l›nda kendili¤inden bir
ayaklanmaya tan›k olur. Bunun sonunda fiah, katliamlara bafllar ve ‹ran art›k yeni bir tarihe tan›k olmaya bafllar. Kanl› ve içinde Behrengi’nin de yaflam›yla bedelini ödeyece¤i bir tarih... Behrengi’nin masallar›nda kötüler de vard›r elbet... “Bir varm›fl bir yokmufl”larda, asl›nda uzun süre var olmayacak “kötü yürekli flah”lar vard›r; hain testere bal›klar›, kötü büyük adamlar... O hain testere bal›klar› ‹ran’da ayaklanmada 10 kifliyi katlederler.
Yaflam›n ve zorluklar›n karfl›s›nda y›lmay› de¤il, tam tersine güçlü olmay› ö¤retir. Sadece okuma yazmay› de¤il, zorlu hayatta, nas›l karfl› konulmas› ve direnilmesi gerekti¤ini de kavrat›r çocuklara. Hayalinin en büyü¤ü sosyalist bir ülkenin yarat›lmas›d›r ve bu yüzden her iflinin sosyalist kültüre hizmet etmesi için çabalar... Behrengi’ nin sosyalist düflünceyi benimsemesine neden olan; en temelde geldi¤i kökeni, yani iflçi bir ailenin çocu¤u olmas› ve bunun yan› s›ra ülkesinin içinde bulundu¤u durumdur. Köy okullar›, ülkesinin aynas› olmufltur adeta. Bir yandan da ‹ran’ da o dönemde hareketli bir süreç yaflanmaktad›r. Behrengi de sessiz kalmam›fl, her duyarl› insan gibi mücadelenin bir yan›nda yer alm›flt›r. ‹ran halk› bir süre önce, yani fiah yönetiminden önce ‹ngiliz sömürgesi durumundad›r. Yoksulluk alabildi¤ince fazlad›r. Buna karfl› sürekli yükselen bir mücadele vard›r. Halk›n ayaklanmas› sonucu ‹ngilizler kovulur ve onun iflbirlikçisi konumunda olan Kaçar Hanedan› y›k›l›r. Bu mücadeleye öncülük eden mollalar, ‹ngilizleri kovmalar›na ve iflbirlikçi hanedan› y›kmalar›na ra¤men iktidar› ellerinde tutamazlar. Yönetime k›sa bir süre sonra fiah R›za Pehlevi gelir. Bütün dünyada ço¤alan yeni sömürge ülkelere yeni bir isim kat›lm›fl olur böylelikle: ‹ran.
N‹SAN 2006 | TAVIR | 19
biyografi
Tabi ki bu da testere bal›klar›n›n sonunu beraberinde getirir. Testere bal›klar›na karfl› “küçük kara bal›k”lar da silahlan›rlar. Bask›lar birbirini izlemeye bafllar. 1963 katliam›ndan sonra ‹ran’daki “Halk›n Fedaileri”, “‹ran Halk›n›n Kurtulufl Ordusu” ve “Halk›n Ezeli ‹ste¤i” örgütleri birleflerek Halk›n Fedaileri Gerilla Örgütünü oluflturmaya bafllar. ‹ran’da gerilla hareketi h›zla büyür. Ta ki ‹ran fiah›n› y›kana kadar. Samed Behrengi’ nin sempati duydu¤u TUDEH (‹ran Komünist Partisi) ise o süreçte SBKP’nin revizyonist çizgisinden kurtulamaz ve onun takipçisi pozisyonunda kal›r. Bu da do¤al olarak ‹ran’daki mücadeleyi olumsuz etkiler. Ama iflçi s›n›f› içinde belirli bir gücü de vard›r TUDEH’in. Bu büyük gücünü radikal bir mücadeleye yöneltmemesi, halkla olan ba¤lar›n›n kopmas›na neden olur ilerleyen y›llarda. Bu süreçte, Behrengi’ nin ald›¤› tav›r konusunda bir bilgimiz olmad›¤› için, k›sa bir bilgiyle yetinmek durumunday›z.
“Birkaç y›l önce köyün a¤as›, topraklar›n› parçalay›p köylülere satm›fl, bu verimli ba¤› kendine ay›rtm›flt›. Çünkü bu vadide ifle yarayabilecek tek toprak parças› bu ba¤d›. Köylülere sat›lan topraklarda ne su vard›, ne a¤aç; k›raç yerlerdi. Buralarda olsa olsa bu¤day ya da arpa yetifltirilebilirdi.” Bu sözlerle bafll›yor Bir fieftali Bin fieftali kitab›. Tüm kitaplar›nda ezen ve ezilenlerin yaflam› ve mücadelesi var Behrengi’nin. Bir fieftali Bin fieftali’de kurak bir topraktaki fleftalinin
buldu¤u için katletmifltir Behrengi’ yi. Uzun yollara ç›kan küçük kara bal›k nas›l yeni yerleri keflfetmek istediyse Behrengi de öyle yapt›. Örgütlü olman›n olmazsa olmaz oldu¤unu anlatt› yaflam› boyunca. Çok uzun yaflama flans› olmad›. O k›sac›k yaflam›na say›s›zca eser s›¤d›ran nadir yazarlardan biridir. Ulduz K›z›n Kargas›, Ulduz K›z›n Konuflan Bebe¤i, Güvercinci Kelo¤lan, Telhuz K›z, Deli Dumrul, Sevgi Masal›, Bir fieftali Bin fieftali, Bu Gelen Köro¤lu’dur, Püsküllü Deve ve Bir Vard› Bir Yoktu birçok ülkede çevirisi yap›l›p yay›nlanm›fl kitaplar›ndand›r. Küçük Kara Bal›k kitab› ise dünyada tan›nmas›na yol açan bafll›ca eserlerinden biridir. Behrengi, ‹talya’ n›n Bologna Kitap Fuar›’nda “En iyi çocuk kitab› yazar›.” seçilmifl ve ismi dünyada bu ödül sonucu duyulmaya bafllam›flt›r.
Behrengi hem ülkesinin içinde bulundu¤u yoksullu¤u, e¤itimi de¤erlendiren yaz›lar yazar hem de ‹ran ve Azerbaycan halk edebiyat›nda derlemeler yapar. Ayn› zamanda halk söylencelerini ve masallar›n› yeniden yorumlay›p yazar. “Bu Gelen Köro¤lu’dur” kitab› o sürecin ürünüdür. Köro¤lu bugün herkesin bildi¤i Köro¤lu asl›nda. Köro¤lu’nun yurdu yine Çaml›bel ama serüveni Aras Irma¤›’na kadar uzan›r. Behrengi’ nin kitab›nda yine as›l ad› Ruflen Ali’ dir. Baflkald›ran ve yoksulun yan›nda yer alan Köro¤lu, Behrengi’ nin kaleminde o ruhunu hiç yitirmemifl, elinde saz› K›r at›n›n s›rt›nda dolafl›r. Anadolu’ da Köro¤lu’ yu anlatan o kadar çok öykü var ki hepsi birbirine benzese de ayr› yanlar› var. Ama özleri ayn›. Behrengi’ nin Köro¤lu hikâyesinin bizim Köro¤lu hikâyeleriyle fark› yok, sadece Aras Irma¤›’n›n k›y›s›nda yoksulu koruyand›r Behrengi’nin kahraman›.
20 | TAVIR | N‹SAN 2006
Behrengi’ nin masallar›ndaki “kötü adam”›n kendisine benzedi¤ini düflünen ‹ran fiah› Muhammed R›za Pehlevi, 1968’ in sonbahar›nda ajanlar›na bu masal anlatan adam› öldürtmüfltür. Aras Nehri’nin k›y›s›nda bo¤ulmufl olarak bulunan Samed Behrengi, henüz 29 yafl›ndad›r... öyküsünü anlat›yor gibi görünse de oradaki insanlar›n yaflam›n› anlatmaktad›r Behrengi. Feodal beylerin köylülere nas›l bir yaflam dayatt›¤›n› aktarmaktad›r. Bu yan›yla küçüklere masallar gibi görünse de büyüklere masallar anlatm›flt›r Behrengi. ‹ran’ daki bask› yönetimi de bu büyük yazar›n masallar›n› kendi gelece¤i için tehlikeli
O gün (fiah döneminde) oldu¤u gibi, Behrengi’ nin masallar› bugün de ‹ran’ da yasak. Behrengi, Küçük Kara Bal›k gibi düflündü¤ü ve hayaliyle yaflad›¤› dünyay› kurmak isterken öldürüldü. Çocuklar›n sevgili ö¤retmeni, masallar›n kahramanlar›n›n yarat›c›s›, bugün bir çift ayakkab›s›yla yoksul çocuklara ulaflmaya devam ediyor.J
de¤erlendirme
tribünlerin çirkin yüzü semih candan
“Futbol asla sadece futbol de¤ildir!” Yazar Simon Kuper’in sözü bu. Barcelona’da futbol oynayan Kamerunlu oyuncu Samuel Etoo’ya yönelik son ›rkç› sald›r›dan sonra nas›l da do¤rulan›yor bu söz de¤il mi? Etoo, siyahî bir oyuncu ve uzun y›llard›r ‹spanya’da futbolculuk yaflam›n› sürdürüyor. Siyahî oyuncular›n son y›llarda maruz kald›klar› ›rkç› sald›r›lar›n bir örne¤ini de Etoo yaflad› geçenlerde. Barcelona-Real Zaragoza aras›nda oynanan maçta, yaklafl›k 45 bin Zaragoza taraftar›, Etoo’nun aya¤›na her top geliflinde “uh uh uh uh” fleklinde maymun sesi ç›kararak hakaret etti Etoo’ya. Ya da o ince(!) zekâlar›yla hakaret ettiklerini sand›lar. Bu nas›l bir ruh halidir, 45 bin insan nas›l bir anda s›rf renginden dolay› bir insan› hep bir a¤›zdan afla¤›lamakta, ona hakaret etmektedir? Tepe-
den t›rna¤a sorgulanmaya muhtaç sosyolojik bir sorunla karfl› karfl›yay›z. Hofl asl›nda ezberimizi bozacak bir geliflme de¤ildir bu. Yaflanan her sosyolojik durumun, mutlaka ekonomik ve siyasi bir boyutunun da olaca¤›n›, temelinde mutlaka bunlar›n belirleyici rolünün bulunaca¤›n› bilenlerdeniz.
kesimi içinde yer alanlardan olufluyordur büyük oranda.) burjuva kültürünün dolayl› bir alt ürünü olan, insan› derisinin renginden, inanc›ndan, milliyetinden, ›rk›ndan dolay› afla¤›lama/ezme/hakaret etme özelli¤ini benimsemesinin elbette ki bilindik bir aç›klamas› vard›r.
Bizde de yaflanmad› m› sanki? Daha dün Befliktafl’›n teknik direktörü R›za Çal›mbay’a, kap›c› çocu¤u olmas›ndan dolay›, rakip tak›m›n taraftarlar›nca aç›lan bir pankartta “R›za Efendi iki ekmek bir süt” yaz›larak hakaret edilmedi mi? Yine ayn› tak›m›n siyahî oyuncusu Pascal Nouma’ya bir hakem “Pis zenci” demedi mi? Trabzonspor’un bir dönem baflkanl›¤›n› yapan eski bakan M. Ali Y›lmaz, kendi tak›m›ndaki ‹ngiliz siyahî oyuncu Campbell’i, “sahaya koymufllar bir yamyam, ç›k›p da golleri ben mi at›cam?” diyerek afla¤›lamad› m›? Daha sonra da “yamyam demek istemedim, Arap demek istedim” diye her fleyi eline yüzüne bulaflt›rmad› m›? Örnekler, evet, bizim ülkemiz için de ço¤alt›labilir ne yaz›k ki…
En baflta, Avrupa’da emperyalizmin giderek artan krizine ba¤l› olarak, do¤rudan emperyalistlerce yayg›nlaflt›r›lan ›rkç›l›¤›, kafatasç›l›¤› saymak gerekiyor. Nazi art›¤› partileri ve seçimlerde ald›klar› oy miktarlar›n› hat›rlay›n. Özellikle gençler aras›nda daha çok yay›lan ›rkç›-faflist düflünce iflte maçlarda da kendini gösteriyor. Kendinden olmayana yaflama flans› vermeme fleklinde ortaya ç›kan bu özellik, Etoo’ya yap›lan hakaretin siyasi ve sosyolojik yan›n› çok net biçimde aç›kl›yor bize. “Yabanc›”d›r onlara göre Etoo. Yabanc›d›r ve üstelik siyaht›r ya da onlar›n diliyle “zenci”. Eh tüm bunlar Etoo’nun afla¤›lanmas› için yeterlidir zaten, ötesine gerek yok.
Var olan durumun alt bafll›klar›n›n her biri ayr› birer tez konusu olabilecek hacimde neredeyse. Öyle ya, 45 bin kiflinin hep bir a¤›zdan “Toplu Hakaret” suçunu (en hafif deyimle “ay›b›n›” m› deseydik?) iflleyip, üstelik bundan tarifi imkâns›z bir haz duymas› bile ciltler doldurur herhalde. Sahi Zaragoza taraftarlar› ne hissettiler acaba Etoo’ya hakaret ederken? Nas›l bir haz duydular? Ezilenlerin (o gün o hakareti yapanlar›n hiçbirinin burjuva kökenli oldu¤unu düflünmüyoruz. Zaragoza taraftarlar› da, tahminimizce, ayn› bizdeki Befliktafl, Fenerbahçe, Galatasaray ve di¤er tak›mlar›n taraftarlar› gibi yoksul halk
Avrupa’da ›rkç›l›¤›n ne boyutta oldu¤unu herhalde en iyi, futbol maçlar›n› inceleyerek görebiliriz. ‹spanya’da en ›rkç› taraftar kitlesine sahip olan Real Zaragoza’n›n hemen hemen her maç›nda maymun sesi ç›kar›l›yor. R. Zaragoza-Espanyol karfl›laflmas›nda Kamerunlu kaleci Kamene’yi maç boyunca maymun sesi ç›kararak taciz eden Zaragozal› top toplay›c›lar büyük tepki çekmiflti. ‹ngiltere ile ‹spanya aras›nda oynanan milli maçta ise ‹ngiliz Ashley Cole’un aya¤›na ne zaman top gelse, ‹spanya tribünlerinden maymun sesleri yükseldi. Yine bir dönem Polonya’ da forma giyen Nijerya as›ll› siyahî futbolcu Olisadebe, Lubin
N‹SAN 2006 | TAVIR | 21
de¤erlendirme
dayanamay›p, topu al›p saha d›fl›na giden Zoro’yu tüm futbolcular ve hakemler zor ikna etti. Çok eskilerden, dünya futbolundan bir örnek. Kim bilir belki de en korkuncu, en i¤renci: 1916’daki G.Amerika Kupas›’nda Uruguay, fiili’ yi 4-0 yenince, fiili yönetimi çok ilginç bir neden öne sürerek maç›n iptalini istiyor. Bu inan›lmaz itiraz›n alt›nda flu ifadeler yat›yor: “Uruguay maçta iki siyahî futbolcu oynatt›. Onlar insan olmad›¤› için maç iptal edilmeli.”
deplasman›nda maç›n tek golünü at›nca neye u¤rad›¤›n› flafl›rm›flt›. Olisadebe’nin yüzüne ›rkç› seyirciler taraf›ndan yüzlerce muz at›ld›. Ve bu sahne kara bir leke olarak futbol tarihindeki yerini ald›. Avusturya’da Yahudi veya Afrikal› oyunculara “Zigeunerpark” (Çingene sürüsü) diye ba¤›r›l›yor. Polonyal› ya da Yahudi oyuncular ise “Sizi Auschwitz’e sürükleyece¤iz” slogan›na maruz kal›yor. Sturm Graz kulübünün Baflkan› Hannes Kortnig, tak›m› Manchester United’ a yenilince “Biz Manchester’a karfl› kaybettik. S›radan bir zenci sürüsüne de¤il.” diyebilmiflti. Yunanistan’da forma giyen Nijeryal› forvet Rashidi Yekini, ›rkç› sald›r›lardan b›k›nca Olympiakos Piraeus tak›m›n› b›rak›p ‹spanya’ya gitti. Ama Yekini “Sporting Gijon” tak›m›n›n Bask milliyetçisi taraftarlar›ndan da ayn› muameleyi gördü. Hollanda’da Ajax’›n eski gücünü kaybetmesinin etkenlerinden biri olarak, ço¤u Surinam do¤umlu Hollanda vatandafl› futbolcunun maruz kald›¤› ›rkç› protestolar gösteriliyor. ‹talya’da, Messina-‹nter maç›nda Messina’n›n Fildifli Sahili kökenli oyuncusu Zoro, topla her bulufltu¤unda konuk ekip taraftarlar›n›n ›rkç› tezahürat›na maruz kald›. Karfl›laflman›n 66. dakikas›nda bu tezahüratlara
22 | TAVIR | N‹SAN 2006
Irkç›l›k, ülke, s›n›r, milliyet vesaire tan›m›yor. Dünyan›n di¤er bir ucunda da ayn› fleyler, ayn› sald›r›lar, hatta daha beterleri yaflanabiliyor. Bir küçük tesbit daha: Futbolda ›rkç›l›¤›n görüldü¤ü ülkelere dikkat edildi¤inde, buralar›n ya sömürge ya da sömürgeci ülkeler oldu¤u fark edilecektir.. Asl›nda bu kültürü, s›n›fl› toplumlar›n do¤ufluna kadar tafl›yabiliriz. Ve belki de en do¤ru tespit bu olacakt›r. Egemen kültür sadece muktedirlere has olarak kalm›yor, en alt tabakalara kadar kendisine “taraftar” bulabiliyor. ‹nternet kullan›m›n›n giderek art›fl› da ›rkç›l›¤›n daha fazla taraftar bulmas›na olanak sa¤l›yor. Irkç› düflünceye sahip baz› taraftar gruplar›n›n bol miktarda açt›klar› sitelere, her geçen gün daha fazla taraftar giriyor ve bu illet giderek habis bir ur gibi yay›l›yor. Konumuz futbol olmas›na ra¤men, do¤rudan konumuzla ba¤lant›l› olmamakla birlikte, ayn› illeti tan›mlad›¤› için vurgulamak ye-
rinde olacakt›r. Bu y›l›n Oscar ödüllerinde En ‹yi Film Oskar›’n› alan Crash (Çarp›flma) filminde beyazlar›n siyahlar›, zenginlerin yoksullar› yaflam içerisinde nas›l afla¤›lad›klar› çok çarp›c› bir flekilde anlat›l›yor. O bilinçalt›na yerleflmifl ›rkç› düflüncelerin tesadüfen ortaya ç›kmad›¤›n›, bunun bir geçmifli oldu¤unu anl›yorsunuz filmi izlerken. Evet, iflte yaflam içinde karfl›laflt›¤›m›z bu ›rkç› ve faflizan davran›fllar›n en kolay zemin buldu¤u yerlerden biri de tribünler ne yaz›k ki. Kitle psikolojisinin de etkisiyle o an ne yapt›¤›n›n pek de bilincinde olmayarak, s›rf derisinin renginden dolay› bir futbolcuyu afla¤›layan on binler, böyle bir sürecin sonunda ortaya ç›k›yor. Futbolun asla sadece futbol olmad›¤›n›n; iflin içine politik, ekonomik ç›kar çat›flmalar›n›n girmesiyle, son derece masum ve kolektif bilincin oluflmas›nda en yararl› sporlardan biri olan futbolun spor olmaktan ç›karak, adeta i¤renç bir tatmin objesi haline gelebildi¤inin tarihçesi budur. ‹nsana dair tüm güzelliklerin yeflerdi¤i bir yerde, ›rkç›l›¤›n da yeri olmayacakt›r. Yaflamdaki her yeri ve her fleyi kirletenin, içinde yaflan›lan bu sömürü a¤› oldu¤u inkâr edilemeyecek bir gerçekliktir. Spor güzeldir. ‹çine insana yak›flmayan çirkinlikler kat›lmad›¤› sürece... Futbol güzeldir. Hiçbir futbolcu afla¤›lanmad›¤› sürece...J
fliir
asya -afrika yazarlar›na naz›m hikmet
Kardefllerim bakmay›n sar› saçl› oldu¤uma ben Asyal›y›m bakmay›n mavi gözlü oldu¤uma ben Afrikal›y›m a¤açlar kendi dibine gölge vermez benim orda sizin ordakiler gibi t›pk› benim orda arslan›n a¤z›ndad›r ekmek ejderler yatar bafl›nda çeflmelerin ve ölünür benim orda ellisine bas›lmadan sizin ordaki gibi t›pk› bakmay›n sar› saçl› oldu¤uma ben Asyal›y›m bakmay›n mavi gözlü oldu¤uma ben Afrikal›y›m okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin fliirler gezer a¤›zdan a¤›za türküleflerek fliirler bayraklaflabilir benim orda sizin ordaki gibi kardefllerim s›ska öküzün yan›na koflulup fliirlerimiz topra¤› sürebilmeli pirinç tarlalar›nda batakl›¤a girebilmeli dizlerine kadar bütün sorular› sorabilmeli bütün ›fl›klar› derebilmeli yol bafllar›nda durabilmeli kilometre tafllar› gibi fliirlerimiz yaklaflan düflman› herkesten önce görebilmeli cengelde tamtamlara vurabilmeli ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan gökyüzünde atomlu tek bulut kalmay›ncaya kadar mal› mülkü akl› fikri can› neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete fliirlerimiz
N‹SAN 2006 | TAVIR | 23
fliir
sensedim seni osman y. çobano¤lu
parti’ye
fiimdi Gün-afl›¤› çiçekleri Tekerlendi Her biri Birer bak›r tepsi gibi Yans›t›yor günefli; fiavk-flavk, yalp-yalp -ve kehribari Ay›n ondördü, Dolunay sanki, Öyle güzel, öyle sevimli Ve öyle yumuflak ki, Yüre¤ime sevgi, Can›ma Can geldi! Bedenim dipdiri Umudum sana ve yar›na yöneldi Sensedim seni, Sencileyin güzelli¤ini, Yumuflakl›¤›n› özlemin... Deliflmen yüre¤im Uslanm›yor delikanl›l›¤›mda. Ayr›l›k sonsuz mu, Sevi sonlu mu Bilincimizde? Yaflam›n sonsuzlu¤unca mutlan›r›z hep Onurumuz sevgimize denk Ödün vermeyiz bilinç ve seviden Seni öyle sensedim ki Karanl›k hücremin derinliklerinde Bir cennet yaratt›m sana, canevimde! Kilit-kilit tafl-tafl
24 | TAVIR | N‹SAN 2006
Oluflurken tafl duvarlar Ve duvarlarda kirli kara
Arts›n diye
Yosunlar! Bedenim dayan›rken Uyuflup ç›mb›flmaya Ve inme illetine, Beton döflemesinde Zemin ve nemli mahzenlerinde Zindanlar›n Farelerine tekmil haflarat›na al›flt›k; Ve daha bilmem hangi Havas›z, karanl›k gün-görmez Kuytuluklar›nda, Küflü ve ›slak delhiz ve labirentlerinde Ortaça¤ flatolar›n›n; Karakollar›n ve bilcümle flubelerin Sorgu odalar›nda! Karfl›-çete merkezlerinde Tutsakken sorgucular›n elinde Elektro-flok dalgalar› ve Falaka, cop darbelerinden Patlarken ci¤erim Ve yanarken körpecik bedenim k›zg›n demir da¤’lar›nda Sensedim seni
direncim! Bir cennet yaratt›m sana Kendi cehennemimden Seni yaflatt›m Yüre¤imde ve bilincimde ‹flkence ve zulmün zor’unda Solarken birer birer duygu ve dokular›m Ölüm bir k›z›l kor gibi Yakar durur bedenimi! Kara ba¤r›m delinir Canevimden vurulurum, ‹hanetin katmerlisinde; Pusuya girmiflim hey! “Eli kanl› beylere” mi düfltüm paflaya m› ne? Paran›n ve gammaz›n Kadrine u¤ram›fl›m S›rt›mda bir ya¤l› kurflun gibi Sapl› durur “Dostlu¤un” kahpeli¤i Kan kusmak ve kan iflemek Yaflam›n bir yönü Bir yönü de direnmek Ve sürdürmek savafl› kavrulur, kavrulur dudaklar›m susuzluktan. Gözlerim ba¤l› Dilim dama¤›m sarmaflm›fl
fliir
Can›m›n suyun alm›fl zulüm Bedenim dayan›yor habire Ölüm mangas›n›n önünde Bir duvar dibinde “Alem-i ibret” için “Tam-tam”lar›n eflli¤inde Iss›zl›¤›nda bir da¤ bafl›n›n Kudurmufl bir öfke için Çat›flmalar›n k›zg›nl›¤›nda Onurunda direnmenin Yada Herhangi bir yerinde ülkenin Bir mahpusane avlusunda kurulan Dara¤ac›nda ve Ya¤l› ilmi¤inde cellad›n Yüre¤imdeki cennetimde Sen vard›n, Sen’de ben! Öyle sensemiflim ki seni, Sevi’nle direniyorum Cehenneminde zulmün Zincire vurulmuflken ellerim Ve ba¤l›yken gözlerim Ve tutsakl›¤›mda ‹ki ad›ml›k hücremin kuytulu¤unda Karanl›¤›n koynunda Seni sar›yor yüre¤im. Öylesine ›fl›lt›l› ve ayd›nl›k, öylesine s›cak ve özgürüm!.. Can›m›n çekti¤i yerde yaflam› ‹çer gibi imgelemde seni Sensedim seni, ölesiye!.. Yüre¤imde, sevgiden Bir cennet kurdum sana!.. Beledim ‹çtenlik ve sevecenliklerle Ayd›nl›k, özgür günlere!.. Bilimin flavk› vurmufl belle¤ime. Bilincim ›fl›l ›fl›l ve dupduru, Yüzümde takip müfrezesinden kalma yaralar Gözbebeklerimde par›lt›lar, Bir süreç kesintisizli¤ince kaynafl›p dururlar!.. Ayr›l›k ac›s›n›
tatt›m bir kez Seni damarlar›mdan “pentethol” ile atmak istediler ihanet edeyim diye B‹L‹ME! Umulmad›k yerlerimden, Yani en duyarl› en “ay›p” Bölgelerinden bedenimin Ba¤lay›p uçlar›n› bak›r tellerin Önünü kesmek için dölümün yani -“en do¤al güdümün”Üreteçten yükseltip yükseltip verdiler ak›m›!.. Titredi bedenim titredi tenim! Yank›lan›p durdu Kör duvarlar aras›nda “ün”üm!!? ve duyan olmad› Senden özge Ey sevgilim! Sensizli¤ime inat Hep seni düflledim, Somut olarak kurdum hayalini, Ve yaflad›m seni. Yani sa¤ kald›m seninle!
Ya öle -sürüne leflim, Ya direne -yücele bafl›m! Seni öyle sensedim ki... Direnmek yaflam›m! Direnmek... Direnmek... 12 Eylül 1982 Dutluk›r S›k›yönetim Askeri Cezaevi Konya
Yüre¤imde sard›m seni, sarmalad›m, Kozaland›n canevimde S›ms›cak sevi cennetimde. kimi bir haince düflünce de gelir çatar! ‹çimden bir tel kopar o zaman; Taa canevimde kanar yaras›, Düflersem, dayanamazsam e¤er, Ölüm ile yaflam aras›... Kahreder beni aln›m›n karas›; Gelir, bir leke gibi cana de¤er! O can benim de¤il gayr›, O ben senin de¤il!...
N‹SAN 2006 | TAVIR | 25
araflt›rma
karagöz ve ortaoyununun do¤uflu, yap›s› -ll ahmet yapar
MUHAVERE : Genel olarak muhavere, Karagöz oyununun iki baflkiflisi olan Karagöz ile Hacivat aras›nda geçer. Baz› durumlarda- ara muhaveresinde- iki kifliden daha çok kifliler bulunmaktad›r. Muhavere ile fas›l aras›ndaki bafll›ca ayr›m, birincinin salt söze dayan›fl›, olaylar dizisinden s›yr›lm›fl, soyutlaflt›r›lm›fl olmas›d›r. Bunlar›n görevi, Karagöz ve Hacivat gibi iki baflkiflinin kifliliklerini, özelliklerini, gerek ses, gerek yarad›l›fl› ve yetiflme bak›m›ndan birbirine karfl›t düflen özlüklerini tan›tmakt›r. Bu bak›mdan, Ortaoyunu’nda Piflekâr ve Kavuklu aras›ndaki tekerleme ile efl görevdedir. Karagöz üzerine kitap yazm›fl olan Selim Nüzhet Gerçek, muhaverelerin belli bafll›lar›n›n adlar›n› vermifl, ama konular›n› aç›klamam›flt›r. Nüzhet Gerçek flu adlar› vermifltir: Ak›l, Babam Öldü, Bekçi, Bilmece, Çamafl›r ‹pi, Çevre, Gel Geç, Hasta, Hay›r Hiç, ‹ftar, ‹sim De¤ifltirme, Kul, Külbast›, Masana, Mektep, Nasihat, Nazire, Rüya, Seyahat, Turflu, Yazma, Zurna. Muhavereleri konular› ve biçimleri bak›m›ndan çeflitli ayr›mlarda inceleyebiliriz. Bunlardan bafll›cas›, “fas›l ile ilintisi olmayan muhavereler” ve “fas›lla ilintisi olan muhavereler” diye iki ana bölüme ayr›labilir. Muhavereler ço¤unlukla fas›ldan, yani oyunun kendisinden ba¤›ms›zd›r. Ancak bir iki muhavere ile fas›l aras›nda konu birli¤i bulunabilir. Örne¤in Hayali Memduh'un Karagöz Evlenmesi yahut Üç Sevdal›lar adl› oyunundaki muhaverede Hacivat, Karagöz'e kaçan kar›s›n›n yerine bir baflkas› ile evlenmesini ö¤ütler ve böylece muhavere ile fas›l›n konular› birbirine ba¤lan›r. Bunun
26 | TAVIR | N‹SAN 2006
gibi birkaç örnek d›fl›nda muhavereler ve ara muhavereleri, fas›l›n konusundan ayr› ve ba¤›ms›zd›r. Bilinegelen en al›fl›lm›fl muhaverelerin d›fl›nda bir tak›m baflka muhavere türleri de buluruz. Bunlar›n kendine göre bir biçimi, tart›m› vard›r. Örne¤in gel-geç muhaveresi, Karagöz ile Hacivat aras›nda geçmekle birlikte, öteki muhaverelerden de¤iflik bir yolda geliflir. Bunun iki örne¤ini Kanl› Nigar ve Sünnet muhaverelerinde bulabiliriz. Burada Hacivat bir dize söyler gider, Karagöz bu dizeye ölçü, tart›m ve uyak bak›m›ndan benzeyen, fakat saçma bir m›sra söyler gider, muhavere bu yolda, Hacivat ve Karagöz'ün gidip-gelmeleriyle uzar gider. Bu arada bir baflka muhavere de çifte Karagöz'lü muhaveredir. Bunda iki Karagöz karfl›lafl›r, ikisi de Karagöz oldu¤unu ileri sürerek birbirlerinin sözlerini tekrar ederler, araya Hacivat girer, sonunda ikinci Karagöz kovulur ve Karagöz ile Hacivat muhaverelerine bafllarlar. Gene böyle de¤iflik biçimde bir muhavere türünde her sözün sonunda Karagöz ile Ha-
civat birbirlerine vururlar. Örne¤in "Sal›ncak" oyununun bafl›ndaki muhaverede, Karagöz ile Hacivat birbirlerine sürekli kötüleyici, sövücü sözler söylerken, bir yandan da birbirlerine vururlar. Bir de ara muhaveresi vard›r. Bu, fas›la bafllanmadan evvel muhavereyi uzatmak maksad›yla kullan›lan bir ek muhaveredir. Konu bak›m›ndan bu da fas›ldan ba¤›ms›zd›r. Bununla birlikte muhavereye üç-dört kiflinin kat›ld›¤› olur. Bir muhavere konusu da, t›pk› Ortaoyunu tekerlemelerinde oldu¤u gibi, önce olmayacak bir olay›n gerçekmifl gibi anlat›lmas›d›r, sonra bunun düfl oldu¤u anlafl›l›r. Hayali Küçük Ali'nin "Karagöz Dans Salonunda" ad›yla yay›nlad›¤› oyununda Karagöz, Hacivat'a bir kahveye gitti¤ini, içtiklerini ödeyecek paras› olmad›¤›n›, kahve kutusuna sakland›¤›n›, oradan cezvede piflirildi¤ini ve kahve olup kendisini bir tiryakinin içti¤ini, onun midesine gitti¤ini ve kusunca d›flar› ç›kt›¤›n› anlatt›ktan sonra hepsinin bir düfl oldu¤unu aç›klar. Bütün muhaverelerde ortak nokta, muhaverelerin yanl›fl anlamalarla geliflmesidir. Bir muhavere türünde Haci-
araflt›rma
vat bilgisini ortaya döker, bir konu çevresinde bir tak›m kelimeleri, terimleri sayar döker, Karagöz de bunlara yanl›fl anlamlar verir. Muhavereden fas›la geçerken önce Hacivat gider, Karagöz de: "Sen gidersin de beni pamuk ipli¤iyle mi ba¤larlar? Ben de gideyim idgaha, dolaba, dilber seyrine! Bakal›m, ayine-yi devran ne suret gösterir!" dedikten sonra perdeden ayr›l›r, fas›l bafllar. SÖYLEfiME : Bu bölüm, Karagöz’deki “muhavere” gibi oyunun en ustal›k isteyen bölümüdür. Bir çene yar›fl›d›r. Söyleflme bölümü iki kesimde olur; - Karagöz muhaveresine benzeyen, söyleflenlerin birbirleriyle tan›d›k ç›kmas›, birbirlerinin sözlerini ters anlamas› gibi güldürücü bir söyleflme ki buna “arzbâr” denir. - Karagöz’ün muhaverelerinde de kimi kez rastlan›lan, fakat ortaoyununa özgü bir söyleflme. B‹T‹fi : Bitifl bölümü ço¤u kez çok k›sad›r. Karagöz oyunun bitti¤ini haber verir, kusurlar için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagöz ile Hacivat, oyun s›ras›nda k›l›k de¤ifltirmifllerse eski k›l›klar›nda perdeye dönerler, aralar›nda k›sa bir söyleflme geçer, bu söyleflmede oyundan ç›kar›lacak ö¤renek de belirtilir. Kimi kez de Karagözcü bu bitifle, sanki eski fliirlerdeki mahlas beyti gibi kendini de kar›flt›r›r ve oyun sona erer. Gölge oyunlar› dünyada belli bafll› dört biçimde oynat›l›r. Çin ve Cava gölge oyununda oldu¤u gibi afla¤›dan dikey çubuklarla oynat›l›r; Türk Karagöz'ünde oldu¤u gibi yatay ve perdeye dik aç› yapan çubuklarla oynat›l›r; Avrupa'da kimi ülkelerde görüldü¤ü gibi görüntülere tak›l› ipler veya tellerle afla¤›dan oynat›l›r; bir de Hint gölge oyununda oldu¤u gibi hem dikey çubuklarla hem iplerle oynat›lanlar› vard›r. Türk Karagöz'ü yatay çubuklarla oynat›ld›¤›ndan, görüntüler tek yönlü hareket ederler, geri dönemezler. Bunu yenmek için kimi görüntülerde f›rdöndü denilen ve Çin gölge oyununda oldu¤u gibi görüntülerin s›rt›na deriden ufak bir yuva yap›l›r, bir mentefle
gibi buraya afla¤›dan sokulan bir sopa ile görüntünün sa¤a sola dönmesi sa¤lan›r. Karagöz tek sanatç›n›n gösterisidir. Karagözcü hem görüntüleri hareket ettirir, hem de kiflinin özelli¤ine göre sesini de¤ifltirerek her birini ayr› konuflturur. Ayr›ca kimi Karagözcüler kendi görüntülerini kendileri haz›rlarlar. Bu demek de¤ildir ki Karagözcülerin yard›mc›lar› yoktur. Perdeyi haz›rlayan, görüntüleri oyundaki s›raya göre dizen, tef çalan, flark› söyleyen yard›mc›lar› vard›r. Ancak as›l oyunu eylem ve ses yönünden yürüten "Hayali" veya "Hayalbaz" denilen tek sanatç›d›r. Yard›mc›, perdenin haz›rlanmas›n›, oynanacak fas›l›n görüntülerini seçip, s›raya koymaktan baflka, ayr›ca ustan›n yan›nda bu sanat›n ö¤rencisidir. Ç›ra¤›n da yard›mc›s› "Sand›kkar" ad›n› al›r, o da ç›ra¤a yard›mc› olur. Tam bir fas›l da¤arc›¤› için gerekli bütün görüntülerin tümüne "Hayal Sand›¤›" denildi¤i için, oyun tak›m›yla görevli olan›n ad› da "Sand›kkar"d›r. Oyunlarda flark›lar›, türküleri okuyanlara "Yardak" denilir. Tef çalan yard›mc›ya " Dayrezen" denilir, gerekince velvele yapar. Karagöz dilinde tefe "Dayrezen", zile "Hatem" denilirdi. Geçmiflte Karagöz oynatanlara" fiebbaz" yani gece oyuncusu veya "Pehlivan" denmifltir. Önceleri tarikat fleyhleri, saray musahipleri aras›ndan ç›km›fllar; sonralar› toplumun çeflitli katmanlar›na yay›lm›fllard›r. Karagöz'ün teknik gereçleri ve oynatma tekni¤ine gelince, "Tasvir" denilen görüntülerin haz›rlanmas› ilk aflamad›r. Önce tasvir yap›m›nda kullan›lan araç-gereçleri s›ralayal›m: 1) Tasvirler yumuflak bir a¤aç olan ›hlamur a¤ac› üzerinde ifllenir. 2) 20x30 ebad›nda bir sunta parças› 3) Tasvir yap›m›nda kullan›lan deve, manda, s›¤›r derisi 4) Dosya, karton, ayd›nger k⤛d›, diz bezi 5) Nevregan ad›ndaki tasvir ifllemeye yarayan b›çaklar. 6) Tasvir kal›plar› 7) Makas, çekiç, z›mpara ve biley tafl› 8) E¤e, pençe 9) Naylon ip, kat küt 10) Boyalar, anilin, kök boya, çini mürekkebi 11) Redis ucu, çeflitli kal›nl›kta sulu boya f›rçalar›
Karagöz görüntüleri kal›n deriden, özellikle deve derisinden yap›l›r. Bunun daha önceleri düve derisi oldu¤u ileri sürülmektedir. Dana, s›¤›r, manda derisinden, bu arada ›fl›k geçiren pürtüklü Ali Kurna k⤛d›ndan yap›ld›¤› olur. Bir deriden- kol, boyun, ya¤l› olan akr›n alt› ç›kt›ktan sonra- 30–40 tasvir kesilebilir. Deride aranan özellikler; saydamlaflt›r›lmaya yatk›n, bir de s›ca¤a dayan›kl› olmas›, e¤ilip bükülmemesidir. Deriyi ifllemek için çeflitli ifllemler vard›r. Derinin kurutulmas› için Temmuz ve A¤ustos aylar› seçilir. Deri kepekli suda b›rak›l›r, hamlat›l›r, güneflte tüyler ç›kart›l›r, gerilir, tüy yerlerindeki deliklerin yok edilmesine çal›fl›l›r, camla derinin üzeri kaz›n›r. Bundan sonra derinin üzerine kal›p konularak kalemle görüntünün resmi çizilir, deri bir ›hlamur kütü¤ü üzerine gerilir ve t›¤c›larda sat›lan "Nevreken" adl› sivri uçlu b›çakla bu çizgilerden kesilir, delikler ise öteki yüzden yap›l›r, kararan yerler b›çakla temizlenir, düz tahta üzerinde s›f›r numara z›mpara ile iki yan› temizlenir. Renklendirme için kök boyalar ya da renkli çini mürekkepleri kullan›l›r. Oynak eklemli parçalar birbirine kirifl, kursak, tel veya naylon iple ba¤lan›r. De¤neklerin geçece¤i delikler yuvarlak ikinci bir deri parças› dikilerek kal›nca bir yuva haline getirilir. Perdeye gelince; eskiden boyutlar› 2m x 2,5m iken daha sonra 1,80 x 0,80 olmufltur. K›y›lar› çiçekli bezden, "Ayna" denilen beyaz›, mermerflahi patiskadand›r. Perdenin arkas›nda ve taban›nda perdenin çerçevesine iplerle tutturulmufl "Pefl Tahtas›" denilen bir raf bulunur. Buraya perdeyi ve görüntüleri ayd›nlatan "Meflale" konulur. Pefl tahtas› üzerinde s›ra s›ra delikler bulunur; bu deliklere gerekince "Hayal A¤ac›" denilen çatal sopalar sokulur. Bu ço¤u kez perdede ikiden fazla görüntü bulundu¤u zamanlarda, k›m›lt›s›z duran görüntülere destek olmas› içindir. Bu görüntülerin ayaklar› perdenin çerçevesinin taban›na de¤er, sopas› da bu hayal a¤ac›n›n çatal› içine yerlefltirilirdi. Gö¤üs düzeyinde bulunan bu sopaya Karagözcü gö¤sünü öne do¤ru bast›rarak görüntünün perdeye yap›flmas›n› sa¤lard›. (sürecek)
N‹SAN 2006| TAVIR | 27
izlenim
ellerin ateflle dans›:
CAMCILIK tav›r
K›zg›n alevle hünerli ellerin dans etti¤i bir meslek, camc›l›k… Cam ustas›yla kor atefl, binlerce y›ldan beri cam›n biçimlenmesinde emek harcam›fl iki vefakar… Ateflle ustan›n elleri aras›nda mekik dokuyan cam da, verilen bu eme¤e kendi hakk›n› kat›p, birbirinden de¤iflik, birbirinden güzel, birbirinden parlak yüzünü esirgememifl onlardan. Alevle cam, camla usta aras›nda bizim d›flar›dan göremedi¤imiz bir ba¤, bir iletiflim oluflmufl. Bir baflka dil, bir baflka denge... Camc›l›k… Binlerce y›l önce varolan bu meslekte zaman içinde de¤iflen fleyler elbette olmufl. Ama bu sadece kopmaz üçlü aras›nda gidip gelen, cam yap›m›nda kullan›lan birkaç katk› malzemesinden baflka bir fley de¤il. Var oldu¤u günden bu yana çeflitli de¤iflimler gösterse ve birçok badireler atlatsa da, kimi meslekler günümüze kadar ulaflabilmifller. Binlerce y›ll›k geçmiflleriyle günümüze kadar ulaflabilen bu mesleklerden kimileri yok olmaya yüz tutmufl durumda. Camc›l›k, belki de bunlar aras›nda en flansl› olanlardan diyebiliriz. Kendi içinde önemli teknik geliflmeler yaflam›fl. Geliflen teknoloji ile birlikte de¤iflim ve geliflim yaflayan camc›l›k, bu de¤iflimin yan› s›ra asl›nda özünde varolan, kendisi için temel kural durumundaki baz› özelliklerini ise koruyor. Teknoloji gelifliyor ama bu iflin özüne bakt›¤›n›zda iflin temel ilkeleri asla de¤iflmiyor. K›zg›n alevle eriyip, su gibi akan cam, ustan›n ellerinde so¤uyup kat›laflarak tekrar hayat buluyor, baflka bir çehre ile… Belki de kendisinin bile fark›nda olmad›¤› güzelli¤i,
28 | TAVIR | N‹SAN 2006
parlakl›¤› ortaya ç›k›yor. Asl›nda parlak ve saydam olmayan cam›n hammaddesi, k›zg›n alevin içinde eridikten sonra, ustan›n elinde yeni bir yüze kavuflunca, kendisi de buna flafl›p kal›yor. Samatya’n›n ara sokaklar›ndan birinde bu mesle¤i sürdürmeye çal›flan Arif Özduran, yaklafl›k 40 senedir ayn› ifli yapmakta. Arif Usta k›z› Ayfle Han›m’ la birlikte bu mesle¤e devam ediyor. K›z› da camc›l›k mesle¤inde usta olmak için babas›n›n yolunda ilerlemeye çal›flan gençlerden. fiimdinin genç ustas› Ayfle Han›m da, ilerleyen zamanla birlikte piflmifl bir usta olacak. O da t›pk› babas› gibi, ustalar›na ve ifline de¤er veren bir cam ustas›. Kendileriyle camc›l›k üzerine sohbet etmek istedi¤imizi söyleyince teklifimizi hemen kabul edip s›cak sohbetlerini bizden esirgemiyorlar. Atölyelerine gitti¤imizde bize hem anlat›yor hem de ocaklar›n›n bafl›nda çal›flmaya devam ediyorlar. Bir yandan çal›fl›p bir yandan da bize ifllerinin inceliklerini anlat›yorlar. Saniyelerle yar›flt›¤›n›z bir meslek camc›l›k. K›z›n›n da kendisinin de büyük bir sakinlikle ve dikkatli ama bir o kadar da h›zl› çal›flt›¤› dikkatimizi çekiyor. Ellerindeki cama çok h›zl› bir biçimde flekil vermeleri gerekiyor. Bunu da telafll›, h›zl› elleri ve gayet sakin duran vücutlar› ile güvenli bakan gözleri sayesinde baflar›yorlar. De¤iflik renkli camlar ve ayr› amaçlar için kullan›lan aletler aras›nda h›zla gidip gelen
eller, bir yandan da bir düzenlilik, sapmaz bir rota ve kararl›l›k hissi de uyand›r›yor içimizde. K›zg›n alevle eriyen cama, so¤uyup kat›laflmadan istenilen flekli vermek gerekiyor. Bunun için kullan›labilecek süre ise birkaç saniyeyi geçmiyor. ‹flte bütün ustal›k, bu saniyeler içinde cam› flekillendirmekten geçiyor. Camc›l›k, iki temel özelli¤e dayanan bir meslek halini alm›fl zamanla. Birincisi cam›n saydam olmas›, ikincisi ise k›zg›n cama saniyeler içinde flekil verebilme. Bu iki özelli¤in bir araya gelmesiyle oluflan, sonsuz bir zenginli¤e sahip olan cam dünyas› da, bu mesle¤in insan yaflam›na aç›lan kap›s›. Cam, atefl ve ustan›n elleri… Bu üçü aras›ndaki maceran›n s›rr› ise, usta bir elden merakl› bir ç›ra¤›n eline f›s›ldanm›fl. Ve ustalaflan ç›ra¤›n elinde kuflaktan kufla¤a günümüze kadar ulaflm›fl. Arif Usta’ ya bakarsan›z flimdiki ustalar daha samimi. Yani en az›ndan birbirlerinden herhangi bir bilgiyi esirgemiyorlar. Eski ustalar›n bu iflte biraz daha kapal› olduklar›n› iflin s›rr›n› herkese her zaman aktarmad›klar›n› söylüyor. “Eski ustalar›n da böyle bir huyu varm›fl iflte, yenilerde yok. Saklamak do¤ru de¤il belki. Zaten bu meslekte bilgiler ayn› olsa da hiç kimse birbirinin ayn›s› ürünler ç›karamaz ortaya. Çünkü herkes farkl› bakar, bu nedenle farkl› fleyler ç›kar ortaya. Bu tamamen sizin yarat›c›l›¤›n›zla ilgili bir durumdur, teknik bilginizle de¤il. Elinin yan›nda akl›yla u¤raflan birisidir sanatkar. Ama eliyle, akl›yla ve ruhuyla u¤raflan birisi ise sanatç›. Her-
izlenim
kes her fleyi görür ama sanatç› gördü¤ünü de¤il inand›¤›n›, hissetti¤ini yapar. Ha buradan sonra insan›n kendisi ile olan bar›fl›kl›¤› ortaya ç›k›yor.”
z›m bunlar› çok iyi takip ediyor. Ben de ona deneyimlerimi aktar›r›m. Biz eskiyle yeniyi bir araya getirip harmanl›yoruz. Bir hamur haline getirip pifliriyoruz.”
Eski, geleneksel cam ustalar› da di¤er eski zanaatlar›n ustalar› gibi yapt›klar› ifllerin püf noktalar›n› yani iflin anahtar›n› kimseye söylemezler. Bu, iflin s›rr›n› elinde tutma iste¤i midir yoksa bu ustalar art›k onlar için do¤al fleyler haline gelen bu anahtar›n fark›nda de¤iller midir bilinmez ama flu bir gerçek ki bu meslek onlar›n yarat›c›l›klar›ndan do¤mufltur. Ç›raklara da ustalar›n›n yapt›klar› bu eserlere dikkatle bakmak, onlar› çal›fl›rken dikkatlice izlemek ve ustalar›n›n elindeki anahtar› keflfetmek düflmüfltür.
Cam, eski zamanlarda, genellikle krallar›n himayesinde ve krala ba¤l› olarak çal›flan atölyelerde veya zengin müflterilerin gereksinimlerini karfl›lamak için üretilmifl ve ifllenmifl. Zamanla tüm insanl›¤›n ihtiyaçlar›n› karfl›layan bir madde halini alm›fl. Türkiye’deki geleneksel cam ürünü yap›m› Selçuklu ve Osmanl› dönemleri olarak ele al›n›r. Selçuklular›n do¤udan Anadolu’ya göç ettikleri dönemden kalma cam ürünlerinin oldu¤u biliniyor. Bunlar çeflitli müzelerde
yerini alm›fl durumda. Osmanl› döneminden kalan ürünlere bakt›¤›m›zda ise bu dönemde camc›l›¤›n, cam sanat›n›n daha da ilerlemifl oldu¤u sonucuna ulafl›r›z. ‹stanbul’un fethinden sonra cam endüstrisi de geliflmifltir. Arif Usta ile sohbete devam ediyoruz: “Camc›l›¤a günümüzde nas›l bak›l›yor ülkemizde sizce?” “Ülkemizde bu ifle sanatsal düzeyde de¤il ticari düzeyde bak›l›yor. Dönem dönem moda fleklinde bir ifl trendi yükseliyor. fiimdi bizim aç›m›zdan da e¤er bu ifli bir meslek olarak edinmiflsen yak›nma olamamal›. Camda
Bu k›sm› cevaps›z bir soru olarak b›rakt›k ve devam ettik sohbetimize Arif Usta ve k›z› genç ustam›zla… ‹nsano¤lu cam› çok eski zamanlarda keflfetmifl ve bu maddeyi, ev eflyalar›ndan süs eflyalar›na, silahlardan mücevhere kadar hayat›n›n birçok alan›nda kullan›r olmufl. Suni cam›n ilk olarak nas›l elde edildi¤i bilinmese de buna iliflkin de¤iflik hikayeler a¤›zlarda dolaflmaktad›r. Romal› bir tarihçi olan Pliny’ nin hikayesine göre, cam› ilk olarak Fenikeli denizciler bulmufltur. Hikayeye göre, Suriye’ nin Prolemais bölgesinde, sahilde bir kamp kuran denizciler burada atefl yakarak kaplar›n› ve ayn› zamanda yükleri olan soda bloklar›n› bu ateflin üzerine koyarlar. Ertesi gün uyand›klar›nda ateflin s›cakl›¤›ndan dolay› kum ve sodan›n cam oldu¤unu görürler. Bunun gibi daha birçok hikayeden hangisi do¤rudur bilinmez ama cam›n bulunmas›ndan sonra da camc›l›k mesle¤inin do¤mas›n›n, insano¤lunun do¤adaki bu paha biçilemez maddeyi iflleyip hayat›na sokma iste¤inden ba¤›ms›z olmad›¤› kesin. Binlerce y›l önce do¤mufl olan bu mesle¤in bugünkü sürdürücülerinden olan Arif Usta, eski ustalarla yeni usta adaylar›n›n bir araya gelerek oluflturduklar› ürünlerin daha güzel oldu¤unu düflünüyor. “Yeniler daha sanatsal bak›yorlar. Yani bir sanat kayg›lar› da var. Ben mesela moda denen fleyi bilmem. fiimdilerde hangileri daha çok be¤eniliyor bilmem. Hangi boncuklar daha çok kullan›l›yor haberim yok. Ama k›-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 29
izlenim
Maalesef bizim ülkemizde böyle camlar yok. Bu da ne yaz›k ki hem maliyeti art›r›yor hem de mesle¤imizi yapmam›z› güçlefltiriyor. Bu camlar özel. Renkleri birbirine kar›flm›yor. Yani sar› ile mavi cam bir araya gelince yeflil olmuyor. Bunlarla çal›flmak zorunday›z. Ama maalesef yok ve biz de bunlar› internet arac›l›¤›yla yurtd›fl›ndan siparifl verip getirtiyoruz. Bu da iflimizi daha da zorlaflt›r›yor. Sadece cam de¤il di¤er aletlerimizin baz›lar› da burada yok. Mesela gözlüklerimiz var. Bunlar gözlerimizin sa¤l›¤› aç›s›ndan önemli, kullanmam›z gerek. Sürekli atefle bak›yoruz iflimiz gere¤i. Lityum gözlük deniyor bunlara, alevi göstermiyor. Bu gözlükleri de yurtd›fl›ndan getirtmek zorunday›z.” bir kapris vard›r. Ben iflte olmaz flöyle istiyorum, flöyle olmal›… Cam ad›na konufluyorum ama bunu yapacak olan usta, en güzelini yapaca¤›m, iste¤iyle bakmal› bu ifle. Sonra ne oluyor, bu olay bir sanata dönüflüyor. Ve kifli kendisi ile yar›fl›yor. Örne¤in k›z›m›n bu ifli h›zl› bir flekilde ö¤renmesi, ona güzel bir katk› sa¤l›yor. fiu an Türkiye’ de bu iflle çekirdekten u¤raflmaya bafllayanlardan birisidir o da. Cam oca¤› vakf›nda iflin bilimsel yönü veriliyor ama iflin püf noktalar› ise bizim gibi eski ustalarda asl›nda. Bu insanlarda güçlü bir sanatç› ruhu oluyor, ifllerinin ustal›¤› da burada ortaya ç›k›yor. Nas›l olacak bu? Tabi ki bizim gibi eski ustalar›n deste¤i ile olacak.” Osmanl› döneminin lonca sistemi, cam konusunda da son derece iyi bir flekilde organize olabilmifl, bu zanaatta gerekli olan hammadde temininden malzeme ifllenifline, bitmifl olan ürünlerin sat›fl›na kadar her konuda ilerleme kaydedilmifl. Eldeki bulgular cam yap›m› merkezinin ‹stanbul oldu¤unu gösteriyor. O dönemin baflkentindeki E¤rikap›, Eyüp, Balat, Ayvansaray, Bak›rköy, Beykoz, Paflabahçe, Çubuklu ve ‹ncirköy mevkilerinde, çok çeflitli cam ürünlerinin üretildi¤i cam atölyelerinin bulundu¤u saptanm›fl. Ülkemizde camc›l›¤›n geliflmesi konusunda en büyük ad›mlar› ustalar atm›fl gibi görünüyor. Ülkemizde bu ifle pek de önem ve destek verilmedi¤ini, Arif Usta’ n›n sorumuza verdi¤i cevaptan ç›karabiliyoruz. “Cam› nereden temin ediyorsunuz?” “‹talya’ dan, Almanya’ dan, Amerika’ dan…
30 | TAVIR | N‹SAN 2006
Her meslekte oldu¤u gibi, camc›l›k da, do¤du¤u andan itibaren kendisine bir dünya kurmufl. Bu dünyan›n içinde, atefl ve cam›n d›fl›nda, daha birçok alet de var. Tüm bunlar›n belli kurallar içinde bir arada yaflad›¤› bu dünyada, alet ve edevatlar›n yeri az›msanmayacak kadar büyük elbette. Bunun içinde de¤iflik de¤iflik k›skaçlar, masalar, tezgahlar, gözlükler, farkl› kalitelerde ocaklar yer al›yor. “Bu tüplerde 1200–1800 santigrad aras›nda de¤iflen ›s› ile çal›fl›yoruz. Tüplerin içinde Aygaz ile oksijen kar›fl›m› bir gaz var. Bu ifl için yeni yap›lm›fl ocaklar var ama ben eski ocaklarla çal›flmay› tercih ediyorum. Daha rahat çal›fl›yorum bu ocaklarla. Sonuçta beni de bu eski ustalar yetifltirdi. Bir de bunlar›n d›fl›nda yeni ocaklar var. Avrupa’dan getiriliyor bunlar. 1200 dolara geliyor. Camc›l›k mesle¤i tan›nmaya bafllay›nca zaten onlar gelmeye bafllad›. Eski ustalar›n hiçbiri onlar› bilmiyor. Bundan 20 sene evvel, bir internet yoktu. Bu onun elindeki imkanlarla oraya ç›kard›¤› bir fley. Bence çok da güzel çal›fl›l›yor. 50 milyona temin edilebiliyor. Biz üniversitede bizim ocaklarda ö¤retiyoruz. Çünkü bu insanlar Türkiye’de yafl›yorlar...”
Bu camdan güzel bir geyik yapmal›y›z. Güzel bir fil, güzel bir eski Osmanl› ibri¤i yapabilirsiniz. ‹flte burada flu var ki, haz›r donan›ml› bir usta gibi yetiflmelisiniz. Yani bütün hüner kiflinin elinde. E¤er ki kendi eli donan›ml›ysa ne iyi.” Cumhuriyetin kuruluflu ile Türk cam endüstrisi yeni bir yön kazanm›fl. 17 fiubat 1934’te Paflabahçe’de meclisin onay› ile ilk ulusal fabrika kurulmufl. Türkiye ‹fl Bankas› taraf›ndan “Türkiye fiifle ve Cam Fabrikas› A.fi.” ad› ile kurulan bu fabrikada çeflitli tarzlarda cam üretimi yap›lmaya bafllanm›fl. Ve bunu da birçok farkl› flirket takip etmifl. Paflabahçe kuruldu¤u günden bu yana pek çok cam ustas›n› yetifltirmifl ve önemli bir cam yap›m› merkezi haline gelmifl. “Biz dönem dönem Paflabahçe’de teknik cam bölümünde yetiflen on ustadan birisiyiz. ‹ki arkadafl bu ifli tamamen gönül ba¤›yla götürüyoruz. Emekliyim. Hedefim de bu sanata yeni insanlar katmak.” “Günümüzde ise gençler bu ifle biraz daha hobi gibi bak›yorlar san›r›z.” “Evet, çok fazla kifli yok. Eskiden biz bu iflin en zor k›s›mlar›n› yapt›k. Neden? Örne¤in bu ülkeye gelifli alt› sene oldu, ShotM›ynes’›n renkli bagetleri göndermesinin. Daha do¤rusu internet a¤›n›n yay›lmas›yla ö¤rencilerin iletiflim a¤›ndan daha iyi yararlanmas› mümkün oldu. fiimdiki gençlerin önünde malzeme eksikli¤i diye bir fley yok. Ama gençlerde eksik olan baflka bir fley var. O da sab›r… Bu h›zl› giden hayatta insanlar›n bir an önce sanatç› olmak istemeleri yanl›fl. Neden? Çünkü bir ifli yapacaks›n›z. ‹fliniz ve ekonomik geliriniz buna uygun olacak. Akflam alt›dan sonra oturacaks›n›z en güzelini yapmaya.” Usta genç yaflta usta olma yolunda ilerlerken bir yandan da iflinin gelecek nesillere aktar›lmas› gerekti¤i sorumlulu¤u ile davranarak üniversitede dersler veriyor.
Arif Usta sözün buras›nda araya giriyor: “Örne¤in d›flar›das›n›z ve elinizde imkanlar yok. ‹flte orada bir maden sodas›n›n fliflesini bir bibloya çevirebilmelisiniz. Bizdeki farkl›l›k da bu iflte. Farkl›l›k, ustal›k aletten gelmez. Bizim iflimiz görsel bir sanatt›r ayr›ca.
“Biz flimdi bir üniversitede bu ifli anlatmaya sevdirmeye çal›fl›yoruz. Ben bu iflin tamamen gönül taraf›nday›m. Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nde, Ça¤dafl Y›ld›zl›lar Derne¤i arac›l›¤› ile yap›yoruz ücretli kurs fleklinde. Gayet iyi, ilgi çekiyor. Bu cam ifli, insan›n tama-
izlenim
men do¤as›yla ilgili bir fley. Bak›n mesela kumdan kale yapmak istersiniz, en güzelinden ama birisi bozdu¤unda sizin de moraliniz bozulur. Cam da öyle bir fley. Cam da adeta oyun gibi, oyuncak gibi. Dünyan›n en güzel oyuncaklar›ndan birisi. Çok güzel fleyler ortaya ç›k›yor. Yeter ki kifli bir fleylere niyetlensin, onu yapmak istesin.” “‹yi bir cam ustas› olmak için sadece teknik bilgi yetmiyor galiba? Yarat›c›l›k da önemli ama cam›n yap›s› da o kadar hassas ve o kadar k›r›lgan ki...” “Evet, biraz da kiflinin yetenekleriyle alakal› bir durum. Sizin buluflçulu¤unuzla ilgili bir fley. Cam› birbirine kar›flt›rd›¤›n›zda mutlaka bir fley ç›k›yor ortaya. Yamuk yumuk da olsa ç›k›yor ortaya. Ama biraz da bu konuda bilginiz varsa çok güzel fleyler ortaya ç›karabilirsiniz. Sadece iflte babam›n da dedi¤i gibi kaprisli olmasa, hemen k›r›lmasa… Ufac›k bir hava de¤iflikli¤inde, ufac›k bir tansiyonda… Ya da her cam birbirini kabul etmeyebiliyor.”
yaz›n da Bodrum’da ikimiz çal›fl›yoruz, daha da güzel oluyor. Hem biz de tatil yapm›fl oluyoruz.” “Orada da tezgah›n›z› kuruyor musunuz yani? Hem ifl yap›yor hem de mesle¤inizi tan›t›yorsunuz böylece...” “Evet evet bu flekilde oluyor. K›z›mla dönüflümlü olarak iki saat o iki saat ben oluyor öyle. Burada mesle¤imizi de tan›tm›fl oluyoruz. Camc›l›¤›n tan›t›m› da çok iyi de¤il ülkemizde. Ama bu ifl elbette böyle de¤il de Kültür
Bakanl›¤›’n›n deste¤i ile olmas› laz›m. Sizin her fleye ulaflman›z mümkün de¤il. Bu ülkenin turizmine bir fley kat›yorsak ne mutlu. fiimdiye kadar 40–50 tane TV program› oldu, bunlar›n hepsi magazin içerikli programlar. Ama daha ziyade genç bayanlar›n bu ifle daha e¤ilimli oldu¤unu görüyoruz. Ama hani 40–50 yafl›nda da zor. Yok, ocak elimi yakar, yüzümü yakar, dememeli. Gençteki farkl›l›k, görüfl baflka. Yapma aflk› baflka. Onlar daha fazla verimli oluyor. Bir enerji var yani. O enerjiyi buraya aktar›yor. ‹yi kullanmak laz›m. Bir de gençler bizim düfltü¤ümüz hatalara düflmüyor. Birbirleri-
“Burada yapt›¤›n›z ifllerle yeterince kazanabiliyor musunuz? Yetiyor mu size?” “fiimdi sanatç› kaprisli olabilir belki ama bir sanatç› asla vefas›z olamaz. Yeri geliyor bir hay›r kurumuna gidiyorsunuz, yeri geliyor büyük mebla¤l› ifller de yapabiliyorsunuz. Tamam, sanat sat›lmad›¤› sürece sanatç› ayakta kalamaz. Ama bunlar› dengelemek gerekir. Mesela benim yan›mda çal›flan on kifli olsa onlar da zaman› geldi¤inde onar kifli yetifltirmifl olsalar… ‹flte olay burada… Hay›r biz flimdi on gün bu ifli yapaca¤›z, on gün sonra farkl› bir ifle bafllayaca¤›z. Biz yaz günleri Bodrum’day›z. ‹flin durgunlu¤u nedeniyle kendi düzenimizle ifl yap›yoruz. Yaza haz›rl›k yap›yoruz. Biz pek siparifl ifl yapm›yoruz. Kendimize çal›fl›yoruz. Demin babam›n dedi¤i gibi hakikaten bu ifle de¤er veren insanlar al›yor bunlar›. Bu nedenle biz k›fl›n daha çok kendi mal›m›z› biriktirip, yaz›n çal›fl›yoruz. Çünkü cam böyle çok da toptana giren bir ifl de¤il. Sonuçta siz de makine de¤ilsiniz. Yapabilece¤iniz ifl s›n›rl›. Elle yap›yorsunuz bu ifli. O nedenle toptanc›larla aram›z çok da iyi olmuyor. Kendi mal›m›z› satmam›z ve insanlara sanat›m›z› tan›tmam›z, böylece sanata de¤er veren insanlar›n bu mal› almas› bizi daha çok mutlu ediyor aç›kças›. Bu flekilde k›fl›n mal biriktiriyoruz,
N‹SAN 2006 | TAVIR | 31
izlenim
k›s›m gene imalat… Ama böyle olmamas› laz›m. Bu gençler yetiflmeli. Kültür Bakanl›¤› el atmal› buna. Bu çocuklar da bizim gibi adressiz sokaklarda gezmesinler. Tabi her fleyi satmak de¤il. Her fleyi satma flans›n›z yok. Ama nedir? ‹ki yüz kiflinin sizin sanat›n›z› izlemesi, alk›fllamas› ayr›… Önce alk›fl, para sonra. Bu ayr› bir dünya. Bunu hiçbir fleyle ölçemezsiniz. O gün çok üzüntülü olabilirsiniz. O gün çok mideniz a¤r›yabilir. Ama o alk›flla her fley biter.”
ne yard›m ediyor. Ben yaklafl›k 37 sene yapm›fl›m bu ifli, iflte kaprisleriyle, cazibeleriyle. Hayat bir tiyatro sahnesi ise bunun dram›n› da oynayacaks›n›z, tuluat›n› da… Beni anlam›yor diye b›rakamazs›n›z bu ifli. Onu anlamak için yapacaks›n›z. Nedir sanat? Sab›rdan baflka bir fley de¤ildir. Sab›rl› insan sanatç›d›r, sabretmiyorsa çok iyi köftecidir. Çünkü o paras›n› kazanmak için ç›km›flt›r yola. Bir sanatç› olmak için de¤il. Ben bu ifli yapmasayd›m ya bir heykelt›rafl olurdum, ya bir karikatürist olurdum… Sanatla u¤raflan›n zaten f›krat›nda var sanat. Sonradan kazan›lan bir fley yok. Bu içten olan bir fley. E¤er bir çocuk, okulunda karikatür çiziyorsa ondan bir makine mühendisi olmas›n› bekleyemezsiniz. Ki o sanatç›l›¤a do¤ru gidiyor. Ama tabi seçme flans›, o zaman içinde bulundu¤u imkanlarla s›n›rl› oluyor o ayr›. Avrupa’da bu ifl flansla de¤il tamamen bilimsel yürüyor. Üniversite düzeyinde okuyan bir ö¤renci baflka. Neticede bizim gibi bir köfte maflas› ile ifle ç›kmamas› laz›m. Benimkisi iflimden yak›nma de¤il asla. Anlat›yorum, bunlar› varl›¤a çevirmek önemli olan. Ben tezgah›m› kendim yap›yorum, aparatlar›m› kendim yap›yorum. Müteflebbisli¤imi kendim yap›yorum. Bu pek do¤ru olan bir fley de¤il. Ama ben yak›nm›yorum burada. Kesin do¤ru olan bir fley var. Ama ben nas›l yap›yorum? Cebimden 300–500 milyon lira para harc›yorum. Para kald›ktan sonra bir
32 | TAVIR | N‹SAN 2006
“Ne çeflit ürünler yap›yorsunuz burada?” “Cam sektöründe diyelim ki boncuk… Boncuk çeflitlerinden dekor boncuklar› anahtarl›k olabiliyor… Dekor boncu¤u ise, k›z›m Ayfle Özduran tak› boncu¤unda uzmand›r. Bunun bir üst kolu olan biblo boncu¤udur. Hayvan sektörü mesela. Cam› eriterek birbirine yap›flt›r›yoruz. Bunlar üfleme tarz› de¤ildir, tamamen dikkatli bir flekilde eritilerek, yarat›c›l›¤› da iflin içine katarak yap›lan ürünlerdir. fiimdi üfleme tekni¤i daha zor. Çünkü eritti¤iniz her cama nefesinizle flekil vermeye çal›fl›yorsunuz. Bunu yaparken de as›l mevzu kal›p kullanm›yor olman›z. Kal›ps›z yapmak zorundas›n›z. Bu tür camlar›n hiçbiri kal›ba girmez. Çünkü s›cak camdan so¤u¤a geçiyorsunuz. Mesela pota cam›na bakt›¤›m›zda potada 15 günde bir adam yetifltirilebilir. Ama camda bir sorun oldu¤unda tekrar f›r›na at›p eriteceksiniz. Bunda hata kabul olmaz. Her iflin bir freni vard›r ama bu iflin freni yoktur. Bozuldu mu çöpe atmak zorundas›n›z. Bu, gençlerde daha fazla ilgi uyand›r›yor. Bunu ö¤renmeleri de daha iyi. Çünkü onu yapan bir insan bibloyu hayli hayli yapabilir. Ha onun kadar olmasa bile, üfleme camc› dekordaki kadar bir fleyler yapabiliyor. Ama tersi çok zor.” Arif Usta bir yandan bunlar› anlat›rken bir yandan da üfleme tekni¤ini kullanarak bize bir ibrik yap›yor. Gerçekten de bahsetti¤i gibi üfleme tekni¤inin ne kadar zor ve dikkat gerektiren bir ifl oldu¤unu anl›yoruz. O, eriyen cama nefesiyle flekil verirken; biz, soru sormak için nefes bile alam›yoruz. Cam iflçileri ve cam ustalar› da ateflin karfl›s›nda verdikleri eme¤in k›ymetini bilen kifliler. Naz›m Hikmet de, Paflabahçe’de çal›flan iflçilerin örgütlenme dönemini “Dört Hapishane” adl› kitab›nda anlatarak, verilen bu
k›ymeti bizlere aktar›r. Toplam 40 sayfal›k bir kitaptan ö¤rendiklerini anlatmaya çal›flan fiaban O¤lu Selim’in sonu, Sultanahmet Hapishanesi’nde biter. Fakat o zaman emeklerine sahip ç›kan iflçilerin verdi¤i mücadele ile de bu zamana kadar say›s›z grev örgütlenmifl. Hayat›m›z›n her alan›na giren cam her ne kadar herkes için ola¤an bir fley olarak görülse de binlerce hatta yüzlerce y›l öncesine kadar mucizevî bir madde, camc›l›k da ›fl›lt›l› ve sihirli bir dünyan›n mesle¤iydi. Bu, iflin gizinin ve sihrinin nereden geldi¤i bilinmeyen bir meslek... Kum, soda, kireç gibi maddelerin özel f›r›nlarda 900–1000 santigrat ile eritilmesi ve birlefltirilmesiyle ortaya ç›kan kar›fl›m su gibi oluyor. Sonra da bu s›v› özel tekniklerle biçimlendiriliyor. Oluflan madde renkli veya saydam olan p›r›l p›r›l cam… Sonuçta her ne teknik kullan›l›rsa kullan›ls›n, araya hangi teknik aletler girerse girsin, camc›l›k devam eden bir meslek. Belki di¤er yok olmaya yüz tutmufl olan el sanatlar›n›n yan›nda biraz daha flansl› ama yine eski görkemini, eski sayg›nl›¤›n› yitirmemesi, yeni nesillere en do¤ru bir flekilde anlat›lmas› gereken bir meslek.J
tiyatro
“özk›y›m” a elefltirel bir bak›fl gülnaz b›çakç›
Bizim Tiyatro’ nun son oyunu olan “Özk›y›m” ›n konusu k›saca flöyledir: 1968 kufla¤›ndan olan 1946 do¤umlu Karl Schmitt yorulmufltur. “Ça¤›n vahfleti, kan› onu bitirip tüketmifltir ve tarihi yorgunlu¤a yenilmek üzeredir”. Bu yüzden, “bir tanem” dedi¤i k›z›na ça¤›n vahfletini gösteren bir video kaseti haz›rlay›p, özüne k›yacakt›r.
Haz›rlad›¤› kasette ça¤›m›z›n önemli vahflet olaylar› yer al›r. Bunlar Auschwitz gibi soyk›r›m manzaralar›, Rosenberglerin bir komplo sonucu yakalan›p elektrikli sandalyede idam edilmeleri gibi korkunç görüntüler ve Baader Meinhof yani RAF liderlerinin foto¤raflar›d›r. Oyunun baflkiflisi olan Karl, Vietnam’da yak›nlar›n› kaybeden bir genç k›zla tan›flm›flt›r. Bu çilli k›z daha önce yakaland›¤›n› ve tecavüze u¤rad›¤›n› söyler. Bunlara dayanamad›¤›n› art›k yaflamak istemedi¤ini söyleyerek kendini öldürür. Karl, sosyalist e¤itim projesi üzerinde çal›flmaktad›r. O da RAF üyesidir. Bir gün yakalan›r, tek kiflilik hücreye konur ve iflkence görür. Daha sonra, tek kiflilik hücreden üç kiflilik hücreye al›nan Karl, feda eylemi yapan ve buna karfl› olan hücre arkadafllar›n›n tart›flmas›na ve feda eylemini savunan tutsa¤›n kendisini yakmas›na tan›k olur. Onlar› dinler, kendisi feda eylemi hakk›nda görüfl belirtmez. Karl hapisten ç›kt›ktan sonra dünyay› dolafl›r. Belgesel filmler çeker. Sonra kendi iç hesaplaflmas›n› yapar. ‹ç sesi sürekli onu can›na k›ymas› için ikna etmeye çal›fl›r ve söyle der: “Sevgili Karl, art›k hesab› kitab› kapa… Kendine fazla kötülük etme… Ç›k… Git… Hayattan… V›jjjt…” Ama Karl sonunda sahneden iner ve koflmaya bafllar. Toplumsal mücadeleye koflar. Oyun metni, çeflitli belgesellerden, metin parçalar›ndan, k›sa anlat›mlardan, an›lardan ve yazar›n kendi iç sesiyle konuflmalar›ndan oluflan parçalardan oluflmufltur. Bu oyun ça¤›n vahfletini gözler önüne serdikten sonra “özk›y›m” ve “feda” kavramlar›n› tart›flmaya açmak ister. Oyunun amac› izleyiciye, “Özk›y›m ve feda nedir? Aralar›ndaki fark nedir? Birbirleriyle ortak noktalar› var m›d›r? Varsa nelerdir?” diye düflündürtmektir. Acaba oyun bu amac›na ulaflm›fl m›d›r? Oyunda “özk›y›m” sözcü¤ü intihar sözcü¤ünün efl anlaml›s› olarak kullan›lm›flt›r. ‹ntihar ya da özk›y›m nedir? Engin Geçtan, “Psikodinamik Psikiyatri ve Normald›fl› Davran›fllar” isimli kitab›nda, “intihar”›n psikiyatrik hastalar›n ölümlerinin baflta gelen nedeni oldu¤unu belirtir. “‹ntihar eden kifliler ölmüfl olduklar›ndan, onlar›n duygusal dünyalar›n› incelemek olanaks›zd›r” der. Ona göre, intihar olgusunun gerçekleflmesinde üç etmen rol oynar.
N‹SAN 2006 | TAVIR | 33
tiyatro
böyle bir davran›fl biçiminin seçilmesinde önemli bir rol oynar. Güvenini ve çaba gösterme gücünü yitiren kifli, ço¤u kez içine kapanarak bafl›na gelenleri anlamaya ve bir ç›k›fl yolu aramaya çal›fl›r. Ne var ki, a¤›r zorlanmalar karfl›s›nda insan›n mant›kl› düflüncesi de bozulur. ‹ntiharlar›n yüzde 75’le yüzde 80’inin a¤›r depresyon durumlar› sonucu ortaya ç›kt›¤› ve depresyonun temel ö¤esinin yo¤un karamsarl›k duygusu oldu¤u göz önünde tutuldu¤unda, kiflinin di¤er ç›k›fl yollar›n› neden düflünemedi¤ini anlamak güç olmaz”. “Özk›y›m” isimli oyunda, Karl Schmitt’ in k›z arkadafl› çilli k›z umudunu ve ayn› zamanda da çaba gösterme gücünü yitirdi¤i için intihar etmifltir. Çilli k›z kendisini öldürmeden önce flunlar› yazm›flt›r: “… Ben art›k yaflamay› beceremiyorum… Bana hastas›n de, zay›fs›n de, ne dersen de, söyleyebilece¤im tek fley: Ölüm art›k benim için mutluluklar›n en büyü¤ü…” Oysa Karl Schmitt kendisiyle hesaplaflmas›n› sürdürmektedir. Ama içindeki ses onu özk›y›ma itmektedir. Onun tart›flt›¤› özk›y›m etmeni toplumsald›r. Karl’ ›n topluma, halka olan güveni sars›lm›flt›r. Toplumla kurmufl oldu¤u ba¤lar zay›flam›flt›r. Oyunun sonundaki iç hesaplaflmas›nda, Karl ve onun iç sesi art›k tükendi¤ini ve çaba gösterme gücünü yitirdi¤ini belirtir: “2.YÜZ: Vietnaml›, o çilli k›z gibi konufltun Karl… ‘Ben art›k yaflamay› beceremiyorum’… 1.YÜZ: Evet… Yoruldum Karl, çok yoruldum… Tarihi yorgunlu¤a yenilmek üzereyim…”
Bunlar: Toplumsal Etmenler, Zorlanma Etmenleri ve Kiflisel Etmenler’dir. 1) Toplumsal Etmenler: Frans›z toplumbilimci Emile Durkheim, “Le Suicide” (intihar) isimli kitab›nda bir toplulu¤a ba¤l› olan kiflilerde grup özdeflleflmesi yapamam›fl kiflilere oranla intihar oran›n›n daha az oldu¤unu yazm›flt›r. Ayr›ca, Durkheim, ekonomik bunal›m ya da savafl yenilgisi gibi durumlar›n da intihar olaylar›na yol açt›¤›n› belirtmifltir. Durkheim, kiflinin özdeflleflti¤i toplum grubuyla olan ba¤lar›n›n zay›flamas›n›n ve gruba yabanc›laflmas›n›n intihar olaylar›na yol açt›¤› sonucuna varm›flt›r. 2) Zorlanma Etmenleri: Coleman, insan› kendi can›na k›ymaya iten zorlanma etmenlerini üç grupta toplar: a) ‹liflkilerinde ortaya ç›kan bunal›mlar, b) Yenilgiye u¤rayarak kendi gözünde de¤ersizleflmesi c) Yaflam›n›n anlam›n› ve umudunu yitirmesi. Özelikle bu sonuncu zorlanma etmeni intihar olaylar›n›n ço¤unda görülür. 3) Kiflisel Etmenler’ de de, Engin Geçtan flunlar› belirtir: “‹ntihar giriflimi an›nda, kiflinin içinde bulundu¤u ruhsal durum da
34 | TAVIR | NISAN 2006
Karl ve Karl’ ›n iç sesi onu intihara yani özk›y›ma sürüklemek ister ama sonunda Karl’ ›n mücadeleci yönü bask›n ç›kar ve can›na k›ymak yerine “topluluklara”, yani toplumsal mücadeleye döner. “2.YÜZ: N’ap›yorsun Karl… Olmad›…Ama bir daha deneriz… Hey nereye, beni b›rak›yor musun?… Gene toplum moplum ha, o ifllere mi kofluyorsun… Senin bu sefil topluma bir borcun yok dedim sana kaç kez… Dur, gitme… Ah, biliyorum bir daha bana dönmeyeceksin... Dur ama dur... Nereye kofluyorsun... Karlll... Karlll...(Karl koflarak ayr›l›r sahneden... Koflar, koflar…)” Oyunda sorgulanan di¤er kavramlardan, ölümüne direnmek de, özk›y›mla kar›flt›r›lm›flt›r. Rosenberglerin insanl›k onuru için direnmeleri ve onurlar›n› düflmana teslim etmemeleri ve bu yüzden elektrikli sandalyede idam edilmeleri de, yazar taraf›ndan özk›y›ma yak›n bir durufl olarak kabul edilmifltir. Rosenbergler kendi bireysel yaflamlar›n› kurtarman›n pefline düflmemifl, insanl›k onurunu ve inançlar›n› bireysel yaflamlar›n›n üstünde tutarak bafllar› dik onurlu bir flekilde ölüme gitmifllerdir. Rosenberglerin bu onurlu tutumunu “özk›y›m” olarak de¤erlendirmek ne kadar do¤rudur? Ethel Rosenberg, çocuklar›na son kez flöyle yaz›yordu: “Sevgili yav-
tiyatro
rular›m, biricik çocuklar›m, suçsuz oldu¤umuzu ve vicdanlar›m›za ihanet edemedi¤imizi hiçbir zaman unutmay›n... Size s›ms›k› sar›l›yor, bütün gücümüzle s›ms›k› öpüyoruz.” Avukat›na da son sözleri flöyleydi: “Elektrikli sandalyeyi ve ak›m› akl›ma getirdikçe tepeden t›rna¤a titriyorum... Ama onur ve gururla ölece¤im... Yalanlar›n adlar›m›z› lekelemesine izin vermeyeceksiniz... Biz Rosenbergler, Amerikan faflizminin kurbanlar›y›z...” Evet ne intihar ne de özk›y›md›r onlar›nki... Oyunda yeteri kadar aç›k seçik ortaya konmayan di¤er bir kavram da “feda”d›r. Proleter ayd›n bak›fl aç›s›na sahip olmayan, bizim gibi ülkelerin ayd›nlar›-sanatç›lar›, feda kavram›n› hep intiharla özdefllefltirme yanl›fl›na düflmüfllerdir. Feda eylemi yapan devrimciler de böylelikle “yaflama umudunu yitirmifl, çaresiz, idealsiz, güçsüz” insanlar konumuna indirgenmifltir. Bu, yüzeysel bir bak›fl aç›s›d›r en basit deyimle. Devrimciler ya da konumuz itibariyle feda eylemcileri tam aksine yaflam› en çok seven ve hak edenlerdir. Tarih ve koflullar öyle bir aflamadad›r ki, zaman› ve yeri geldi¤inde ölümü gülerek karfl›lamay› elzem k›lm›flt›r. Devrimciler de bu görevi ve sorumlulu¤u yerine getirmifllerdir, o kadar. Bunun ötesini-berisini düflünmek, farkl› yorumlar aramak abesle ifltigalden öte bir fley de¤ildir. Ayd›nlar›-sanatç›lar› farkl› yorumlar aramaya iten, feday› bir türlü anlamamalar›na (ya da anlamazl›ktan gelmelerine) yol açan; kendi öznel durumlar›, korkular›, kayg›lar›, bedel ödemekten kaç›nmalar›d›r. Ayd›nlar›n-sanatç›lar›n tarih bilinci de geridir bizim ülkemizde. Spartal› 300’ lerin Perslere karfl›, öleceklerini bile bile vatanlar›n› savunmalar›ndan tutal›m, Bedreddinlerden, Pir Sultanlara, Mahirlere, Denizlere, ‹bolara, ölüm oruçlar›na, feda savaflç›lar›na kadar, bu ülke topraklar›nda bir feda gelene¤i vard›r oysa. Biny›llar›n miras›d›r bu. Görmek isteyen gözler bunu kolayca görecektir. Sorun zaten tam da burada dü¤ümleniyor. Görmeyi mi bilmiyorlar, görmek mi istemiyorlar? Ayd›nlar›m›z›n-sanatç›lar›m›z›n karar vermesi gereken fley budur iflte.
tin tan›¤› olan bir 68’ linin tavr›n›n bu olmamas› gerekirdi. Buradan hareketle, ülkemizde de, 68 kufla¤›n›n aktif devrimcilerinin flimdilerdeki direnifllerde yer almad›klar›n› ve tutarl› ayd›n tavr› göstermediklerini deneylerimizle yaflayarak gördü¤ümüzü düflünüyorum. Taraf tutmamak, sadece dinleyici olarak kalmak tam da ülkemizin ayd›nlar›na özgü bir davran›flt›r. Oyunun sonunda, Karl Schmitt’ in, kendi kendine mücadelesi sonuçlanm›flt›r. Daha do¤rusu kendi içindeki özk›y›m yanl›s› tarafla toplumsal mücadeleye ve gerçek yaflama dönmek isteyen taraf aras›ndaki mücadele sona ermifltir. Karl Schmitt’in içindeki mücadele yanl›s›, yaflama ve kalabal›klara dönme yanl›s› olan taraf kazanm›flt›r ve Karl Schmitt sahneden inerek topluma do¤ru koflmaya bafllam›flt›r. Oyunun sahne yorumuna gelince, Zafer Diper ola¤anüstü bir performans göstermektedir. Sahnede on üç kiflili¤e baflar›yla girip ç›kmaktad›r. Ayr›ca, sahnede nesne kullan›m› ola¤anüstüdür. Örne¤in bir çift siyah çorap yeri gelir, sakal olur yeri gelir sopa olur, yeri gelir hortum olur. Sar› renkte örtü bazen at yelesi olur bazen feda eylemi yaparak kendisini yakan feda savaflç›s›n›n alevleri olur. Ayr›ca, Zafer Diper bir saat k›rk dakika süren tek kiflilik oyununda vücudunu da çok iyi kullan›r. Çilli k›z, Do¤u kültüründe karn›n önemini anlat›rken sahnede bunu kar›n kaslar›n› hareket ettirerek izleyiciye gösterir. Dekor oldukça basittir. Bir film perdesi, video kasetler ve Zafer Diper’ in ifllevine göre sahnede, oradan oraya tafl›d›¤› bir yataktan oluflur. Oyunda, çok zengin görsel malzeme kullan›lm›flt›r. Bunlar, film perdesine yans›yan Auschwitz görüntüleri, Baader Meinhof üyelerinin perdeye yans›yan büyük foto¤raflar› ve insan› iliklerine kadar ürperten Rosenberglerin elektrikli sandalyede idam edilifllerini sergileyen görüntülerdir.
“Bir tanem beni o hücreden al›p bir ko¤ufla naklettiler daha sonra... Duvarlarda rutubet yok... Düzgün bir zemin, yerler kuru... Orada bir tuvalet... Ranzalar... Battaniye... Ve en önemlisi... Yaln›z de¤ildim art›k... Ko¤uflta üç kifliydik flimdi... Yoldafllardan birisi feday› savunuyordu, di¤eri ise ona karfl› duruyordu... Bense dinleyen taraft›m...”
Sonuç olarak, günümüzün tiyatrosunun ço¤unlukla baflvurdu¤u gibi, oyunda görsellik ve oyunculuk performans› öne ç›km›flt›r. Oyunun arkas›nda sa¤lam bir metin bulunmamaktad›r. Devrimci mücadelede çok büyük bir öneme sahip olan “feda” konusu, yeteri kadar ifllenmemifl ve derin bir flekilde irdelenmemifltir. Ve izleyicinin irdelemesine de çok fazla yol açmam›flt›r. Perdeye yans›yan ve insan›n tüylerini ürperten görüntüler, izleyiciyi dehflet içinde b›rakm›fl ve feda kavram›n› derinlemesine düflünmesini engellemifltir. Bir bak›ma, düflünce görselli¤e feda edilmifltir. Oyun hakk›nda ç›kan çeflitli oyun tan›t›m yaz›lar› da bunu göstermektedir. Hiçbir elefltirmen feda konusuna parmak basmam›flt›r.
Karl Schmitt’ in “dinleyen taraf” olmas› yani feda savaflç›s›yla ona karfl› duran aras›nda durup feda konusunda hiçbir görüfl belirtmemesi tutarl› bir ayd›n tavr› ortaya koymad›¤›n› gösterir. Onca mücadelelere kat›lm›fl, onca iflkenceler görmüfl ve onca toplumsal felake-
Evet, ayd›nlar›m›z-sanatç›lar›m›z için belki netameli bir kavram feda kavram›. Ancak bu konuya “tarafs›z” kalmak, her fleyi ama her fleyi burjuva hümanizminin penceresinde yorumlamak, üzerlerine ald›klar› misyona yak›flmamaktad›r.J
Oyunda, feda konusu yeterince derinlefltirilmemifltir. Üstelik oyunun baflkiflisi Karl Schmitt, üç kiflilik hücrede feda eylemi yapanla ona karfl› ç›kan aras›ndaki tart›flmada tarafs›z kalm›fl ve yaln›zca dinlemifltir.
N‹SAN 2006 | TAVIR | 35
okurdan
sizden gelenler...
Say›n Tav›r dergisi, Tav›r yazarlar›, ben bir okuyucunuzum. Hay›r, olmuyor hepsi de ifadesiz kal›yor. Ailemsiniz, süpersiniz, her say›n›z› her kelimesine kadar okuyorum, baz› yaz›lar›n›z hiç s›km›yor, çok renklisiniz desem bu da abart› olur. Ama günün hangi saatinde ararsam benimle ve sorunumla ilgilenece¤inize, yard›mc› olmak için elinizden gelenin fazlas›n› yapaca¤›n›za inan›yorum. Size güveniyorum. En içten sevgilerimle. Sevda Beysir … Sevgili Çocuklar›m 2–3 y›ld›r derginizi okuyorum. Baz› say›lar›n› kaç›rsam da mümkün oldu¤unca takip etmeye çal›fl›yorum. Ve sizleri sayg›yla selaml›yorum.
ZAMANIN SARSINTISI OLMAK D‹REN‹fiLERDE Söz verdik vereli gözlerimize Gözyafllar›m›z yol ç›karmaz Eyy zulüm Akl›n› bafl›na topla Ele aya¤a düflürme kendini Bizi
Bizi tan›yanlara sorabilirsin Eskiden beri Çekimser kalmay›z kan çekerse Sen sanma ki günü götürmeye Yetmez ömrümüz Ço¤al›yoruz Bir bir geri dönecektir gidenlerimiz Rap raplar›yla Difle difl T›rna¤a t›rnak Unutma Kavgay› ertelemenin Yeri yoktur kitab›m›zda Serter Selsu …
Bizim içimiz çok yand›¤› halde, sesimiz çok yerlere ulaflm›yor. Sizler bizim sesimiz ve yüre¤imiz olup kitlelere ulafl›yorsunuz. Yürekten kutluyorum, destekliyorum. Savafl›n, yorulmay›n. Sizlere daha fazla güç, daha fazla destek diliyorum. Gönlümüz sizlerle canlar›m.
CANIM KARDEfi‹M Can›m Kardeflim! Umutsuz olmaya gelmez. Bir; bir daha iki. Bilirsin ki emek sarf edersen yaratacaks›n ço¤ulu. Ve yar boynuna sar›l›r gibi ve hasretten ba¤r› yar›l›r dört elle sar›lacaks›n bu yaflant›ya ve her zamankinden daha onurlu. B›rak ac›s› olsun o kadar.
Sema Demiray …
36 | TAVIR | N‹SAN 2006
Can›m kardeflim! Haberim var, durur muyum? Tad› bir baflkad›r kol kola yaflaman›n. Aç yaran›. Göster bana. Ben kendi yüre¤imde ve ben kendi ellerimle ahlar›na yer bulurum. Derdine ortak
olurum. Ve ben, vurulacaksam e¤er, yeflilin kir tutmad›¤› bir dünyaya de¤er. Parça parça, dirhem dirhem toplar iken güzellikleri iflbafl›nda vurulurum. Can›m kardeflim! Zorluk dedi¤in nedir? Yeter ki inanc›n olsun. Görüyorsun; demir bile eritilmifltir. Öyle ezik, öyle mahzun, öyle sefil uzak durma. Duymuflsundur, söylemifltim. Alk›fl yok. Bu mücadele tarih arenas›nda seyircisizdir. Saf tutars›n hepsi o. Ya bu taraf, ya o taraf. ‹yisi mi sen yerini gözden geçir. A. Efter Özdemir B‹R GECE VAKT‹ Ana dedi: -Arkadafllar, Arkadafllar›m Vuruluyorlar bir gece vakti Yat›yorlar upuzun yerde S›k›flt›r›l›yorlar köflede Direniyorlar gecenin karanl›¤›na Ana, yat›r›yorlar bedenlerini Onurlu bir açl›¤a Ölmek için de¤il Yaflatmak için ölmek Kalk›yorlar bir gece Yak›yorlar ana Yanmak için de¤il Karanl›¤› parçalamak için Yenmek için zulmü Direniyorlar anam Gidiyor senin de o¤lun Kaç›nc› ölüm bu bilinmez Gidiyor onurluca ölmek için
okurdan
Sen de bir Gülsüm Ana Sen de bir Mesude Ana Diren ki onurun Sesimize ses kats›n Bir gece vakti Da¤lar›n doru¤una eriflmek Sevgimizi hayk›rmak Anam senin de o¤lun bir flahan Sen de diren anam Karalar ba¤lamayas›n K›z›l bant yak›fl›r aln›na Böyle yaflamaktansa anam Direnerek ölmek Onurlu bir yol ana Sak›n ha! Karalar ba¤lamayas›n K›z›l bant yak›fl›r Onurlu aln›na... Recep Y›lmaz
Merhaba arkadafllar, Tav›r Dergisi’nin fiubat 2006 say›s›nda Deniz Engin arkadafl›n Serdar heval üzerine yazd›¤› yaz›y› okuyunca, O’nu gördü¤üm çok k›sa zaman dilimi ve sonras›nda yaflad›¤›m O’na iliflkin bir fleyler yazma istemi ve yazamama s›k›nt›s› beni yine sard›, sarmalad›. An›s›na bir fliir veya O’nu anlatan bir öyküyü yazmay› çok istedim. Hatta (Birazdan anlataca¤›m. Asl›nda tan›flma bile diyemeyece¤im görüflmeden sonra) bunun s›k›nt›s›n› ciddi bir biçimde yaflad›m da. Fakat olmad›. Ne bir fliir, ne de bir öykü yazabildim. Sonuçta ilk ve son kez görmemin üstünden geçen yaklafl›k 8 ayl›k sürede bu iste¤imi unutturmaya yetmedi. Aksine, derginizi okuyunca daha bir istemeye dönüfltü. fiu durumda becerebilirsem bir fleyler yazmak kaç›n›lmaz oldu benim için. Geç de olsa bunu yaparak hem bir an›ya sayg›m› belirtmek, hem bencilce de olsa kendimi bu s›k›nt›dan kurtarmak, hem de bu ‘heval’in bende yaratt›¤› sayg›n ça¤r›fl›mlar› dava arkadafllar›, anas› ve sevenleriyle paylaflmak için yazma gere¤i duydum. Ben Serdar hevalle ayn› davadan de¤ilim. Ayn› cezaevinde de kalmad›m. fiehit düfltü-
¤ünü gazeteden okuyana kadar ismen bile tan›m›yordum. Ölüm orucunda oldu¤unu kesin gazeteden okumuflumdur. Ama ismi akl›mda kalmam›fl. Benim O’nu tan›mam da, O’nun bende yaratt›¤› duygulan›mlar da hepsi ama hepsi topu topu yar›m saate s›¤an zaman aral›¤›nda gerçekleflti. Bu olay flöyleydi: Yeni TCK’n›n lehte olan hükümlerinin uygulanmas› talepli dilekçe vermifltim. Bu çerçevede Malatya DGM’nin yerine görev yapan A¤›r Ceza Mahkemesi bulundu¤um ilin (Ankara) ilgili mahkemesinden talimat yoluyla ifadelerimizin al›nmas›n› istemifl. Bulundu¤um cezaevinden (2 No’u F Tipi) bu vesileyle bir grup arkadaflla mahkemeye götürüldük. Ankara Adliyesi’nin alt kat hücrelerine vard›¤›m›zda 1 Nolu’dan 8–10 arkadafl›n da orada oldu¤unu gördük. Bizden önce gelmifllerdi. Yan taraf›m›za düflen hücrelerdeydiler. Birbirimizin yüzünü görmeden selamlaflt›k, hal-hat›r sorduk. Tuvalete gidifl-gelifllerde sevgi ve merak dolu gözlerle göz göze geldik. “Merhaba, Nas›ls›n›z? Siz nas›ls›n›z?”dan öteye gitmeyen k›sa diyaloglar gelifltirdik. Epey bir beklemeden sonra mahkemeye ç›kar›lmadan geri getirildik. Günün kar›, ayr› ayr› hücrelerde olan arkadafllar› görmek ve 1 Nolu’daki arkadafllarla selamlaflmak oldu. Aradan san›r›m bir ay kadar zaman geçtikten sonra yine ayn› nedenle, ayn› yere götürüldük. Önceki gibi yine 1 No’ludaki arkadafllar bizden önce gelmifllerdi. En bafltaki hücrelerde olduklar› için, biz onlar›n önlerinden geçerek yan hücreye konulduk. San›r›m Serdar hevali ilk defa bu esnada gördüm. Yanl›fl hat›rlam›yorsam Serdar heval ilk mahkemeye gelmemiflti. Gelmifl olsayd› kesin hat›rlard›m. Nas›l unutulur o yüz, o peygamber görünümlü güzel insan. Neyse, ilk geliflimizdeki gibi yine merhabalar... Hal hat›r sormalar... Tabi bütün bunlar› yine birbirimizin yüzünü görmeden yap›yoruz. Görmeden sevmenin kudretini, görmeden sohbetin güzelli¤ini yaflamayanlar pek bilmez. Anlatmaya da gerek yok. Böyle durumlar›n tek s›k›nt›s› sanki görecekmiflsin gibi kafan› refleks olarak sesin geldi¤i yöne do¤ru döndürmek ve bir de gere¤inden fazla ba¤›rarak konuflmak zo-
runda kalmakt›r. Elbette ki bu tür zorluklar ve hatta daha fazlas› katlan›lmaz de¤il, katlan›l›rd›r. Öbür geliflimizde biz 1 No’ludan arkadafllar›n önünden geçmifltik. ‹kinci geliflte tersiydi. Onlar bizim önümüzden geçip tuvalete gidiyorlard›. ‹çlerinde açl›k grevinde olanlar›n var oldu¤unu bildi¤imiz için biraz merak ve tabii ki duygusal olarak da etkilendi¤imiz için önümüzden geçen arkadafllara ilgiyle bak›yorduk. Serdar hevalin böyle bir gidifl-dönüflte kafas›yla bizi selamlad›¤›n› (yanl›fl hat›rl›yor olabilirim) an›ms›yorum. ‹lk defa gördü¤üm için önceki haliyle bir k›yas yap›p fiziksel görünümü hakk›nda bir fley söylemem zor. Ama yüzü nurluydu. Çile sürecine girmiflç›km›fl tasavvuf ehlinden bir erenin yüzü gibi apakt›, apayd›nl›kt›. Uzam›fl ve beyaza kesmifl sakal› da bu görünümüne esasl› bir fizik çerçevesi kazand›r›yordu. Düflünüyorum da akl›ma bu görüntü geliyor, acaba diyorum kendi kendime, arkadafl flehit düfltü¤ünde de ben duygusall›k yaparak sonuca bak›p da m› bu de¤erlendirmeleri yap›yorum? Hay›r. Benim görmemden önce çekildi¤i anlafl›lan resimlerine bakt›¤›mda da ayn› duygular, ayn› görüntü olufluyor kafamda. Daha baflka anlatacaklar›m var. Uzun bir bekletilmeden sonra bizleri yine mahkemeye ç›karmadan geri götüreceklerini düflünüyorduk ama bu kez öyle olmad›. Bizi ve 1 Nolu’daki arkadafllar› hücrelerden al›p, ifade verece¤imiz mahkemenin yan bölümünde bulunan merdiven aral›¤›na götürdüler. Art›k 1 No’ludan gelen arkadafllarla ayr› yerde de¤il, ayn› yerdeydik, iç içeydik. K›sa sürede s›cak bir hava olufltu. Sohbete baflland›. Daha önce birbirini de¤iflik cezaevi ve mücadele alan›nda görmüfl olanlar vard›. Ortak tan›d›klar soruldu. Kiminden haber yoktu, kimi flehit düflmüfl, kimi ise mücadeleyi b›rakm›flt›. Ben, ayakta (etraf›m›z dolu asker tabi) Suriyeli bir arkadaflla kafa kafaya vermifl hasret giderirken, befl-alt› basamak afla¤›da ve mahkemenin arka girifl kap›s›n›n
N‹SAN 2006 | TAVIR | 37
okurdan
hemen bafl›nda tahta bir oturakta Serdar hevalin oturdu¤unu gördüm. Belki ölüm orucunda oldu¤unu ö¤renmifl olmamdan dolay›, belki de görünümünün bende yaratt›¤› yo¤un ça¤r›fl›mlardan dolay› ayr›lana kadar gözümü ondan alamad›m. O da gerek bana, gerek bize bak›p sigara içiyordu. Benim bak›fllar›m, hani böyle çevrenin tepkisinden çekinilir de, sevilene elde olmadan mecburi kaçamak bak›fllar f›rlat›l›r ya, o tarzdayd›. San›r›m befl-on dakika o tahta oturakta oturduktan sonra yan›m›za geldi. Hemen gidip yan›na oturdum. Hiçbir fley sormadan, yan gözle, eline, yüzüne, pantolonuna, tiflörtüne varana dek bakt›m, bakakald›m. Nefes al›fllar›n› duydum. Sigaras›n›n duman›n› içime çektim. ‹stiyordum ki gördüklerim, duyduklar›m hiç unutulmamacas›na akl›ma, ruhuma, kaz›ns›n. Öyle de oldu. Keflke benim akl›ma, ruhuma kaz›d›klar›m› Mesude Ana’n›n ruhuna, akl›na nakledebilseydim. Tabi uzun uzun anlatmak da var. Ama baz› fleyler anlat›lm›yor ki, sadece görüyorsun, yafl›yorsun veya gördü¤ünün sende yaratt›klar›n› benzeri anlat›m yoluyla bir baflkas›na anlatam›yorsun. Ben de anlatm›yorum; yafl›yorum, düflünüyorum, anlatmaya çal›fl›yorum. Serdar hevalle ilk diyalo¤um, bilmeme ra¤men, hani biraz da sohbete girebilmek için “Açl›k grevinde misiniz?” diye sormakla bafllad›. “Yok” dedi, Serdar heval “Ölüm orucunday›m…” Sakindi, çok sakindi bunlar› söylerken. Kendim de defalarca açl›k grevine girmifl olmama ra¤men, bu sözler karfl›s›nda dondum kald›m. Hiçbir fley diyemedim. Ayr›ca tabi, ne diyebilirim ki? Kendim farkl› düflünüyor olmama ra¤men, uzun bir süreden beri yüzlerce devrimcinin sözün bitti¤ini düflünerek içeride ve d›flar›da birer ve hep beraber canlar›n› orta yere koydu¤u bir gerçekti. Serdar heval de arkadafllar›n›n tan›m›yla “Feda Kufla¤›” denen kufla¤›n, bu soylu damar›n en son halkas›nda duruyordu. Kesin sayg›y› hak ediyordu. Farkl› düflündü¤ümü ima yoluyla da olsa hissettirmemeli, susmal›yd›m.
38 | TAVIR | N‹SAN 2006
Sustum, içim susmasa da. Seyre dald›m. Aman Allah’›m bu ne güzel bir insan, ne de soylu duruyordu. Bana kendi çarm›h›n› yüklenip Çolpota’ya yürüyen ezilenlerin ‹sa’s›n›, Lozarus’un ‹sa’s›n› ça¤r›flt›rd›; ça¤dafl ‹sa gibi geldi. Çarm›htaki ‹sa, incedir, naziktir, ana kuzusu görünümündedir, bakir insand›r. Serdar heval de inceydi, zarifti, ana kuzusuydu ve bakirdi, saft›, ar›nm›flt›. Kabul edilmeyebilir ama benim ‹sa benzetmem salt biçimde de¤il, ayn› zamanda özdedir de. Burada bir paranteze ihtiyaç var. Biliyorum devrimci gelenekte insanlar, flehitler, dinsel ba¤lam içinde ele al›nmaz, dinsel kutsamalar yap›lmaz. Benzetme, k›yas yine gelene¤in kendinden, tarihten bulunur. Ama ben yap›yorum ve bu insanlar› sadece devrimci gelene¤in bir devamc›s› de¤il, ayn› zamanda soylu peygamber gelene¤inin de bir devamc›s› olarak görüyorum. Egemenlerin, tanr›n›n kendisi, en iyi ihtimalle zillalah› (gölgeleri) görüldü¤ü bir ça¤da, Eyüp’ün sabr› ve kul bile say›lmayan, insan görülmeyenlerin vicdan› olarak tanr›ya “ac›t›yorsun” demesi bir isyan, bir 盤l›k de¤il mi? Kan›mca böyleyse ve tarihin gördü¤ü tanr› krallardan daha güçlü günümüz egemenleri ve onlar›n her cinsten yanaflmalar› karfl›s›nda durma, cesaret göstermek aç›kt›r ki sadece devrimcilikle aç›klanamaz. Ben, bu durufllarda devrimcilikten öte bir yan gördüm ve görüyorum. Ben, bu soylu insanlar› günümüzün özgürlük vaat eden peygamberleri olarak gördüm, görüyorum. Benzetmem bu yol üzredir. Parantezi kapat›yorum. Bir cümle soruma, bir cümle ald›¤›m cevaptan sonra yan›nda oturmaya devam ediyorum. Sürekli sigara içmesi dikkatimi çekiyor. Derinden bir kayg›yla kendimi tutamay›p “Heval fazla içmiyor musunuz?” diyorum. “Önemli de¤il, nas›l olsa flehit düflece¤im.” diyor. Sesinde bir sitem var sanki. Nas›l olmas›n ki, bu kalpsiz, bu kör bu sa¤›r, bu bu bu... Bu kahrolas› zaman aral›¤›nda yaflananlar karfl›s›nda baflka ne denebilir ki! Tabi bu benim ç›kard›¤›m sonuç, kesinlikle arkadafl›n kendisine atfedilemez, atfetmiyorum da.
Sadece sesindeki sitem kadar sözündeki kesinlik içeren, ac›tan, sarsan kararl›l›¤›n› onun a¤z›ndan aktar›yorum. Aram›zda geçen diyalog bu kadard›. ‹ki cümle ben konufltum, iki cümle Serdar heval. Ben, seyrettim. O, daha çok seyredildi. Bir de sürekli sigara içti. Ne o bana ad›m› sordu ne de ben ona sordum. On dakikaya yak›n ya oturduk ya oturmad›k. Sonra mahkeme gidifl-geliflleri bafllad›. Sohbetlerin havas› da, yerler de de¤iflti. Bir süre sonra zaten geldi¤imiz gibi geri getirildik cezaevlerine. Serdar arkadafl› bir daha görmedim. Hemen her gün, gazetede ona iliflkin bir habere rastlar m›y›m, diye endifleyle bekledim. 1 No’ludan bize kadar ulaflan slogan seslerini dinledim. Acaba arkadafl flehit düfltü de onun için mi slogan at›yorlar diye. En son flehit düfltü¤ünde ö¤rendim ad›n› ve flehit düflmeden öncesi ve sonras›nda yaflananlar›. ‹flte o gün bugündür ona iliflkin, bu peygamber görünümlü insana iliflkin bir fleyler yazmak bana dert oldu. ‹ki kelime de olsa bir fleyler yazmal›y›m dedim. Ve sonuçta bu yaz›y› yazmaya çal›flt›m. Benim yazd›¤›m kuflkusuz k›sa bir tan›kl›¤›n bende yaratt›¤› etkileflimlerin dile getirilmesidir. Çok daha fazlas› ve derin anlat›mlar› mutlaka yap›lacakt›r, yap›lmal›d›r. Bu görev de elbetteki onu yak›nen tan›yanlara ve bizzat yol arkadafllar›na düfler. Ben, sadece Mesude Ana’ya sütünü son demine kadar helal edebilece¤in bir evlat yetifltirmiflsin, ben de bu evlad›n› gördüm demek için; yoldafllar›na böyle bir yoldafl›n›z›n varl›¤›na tan›k oldum demek için; kendi ad›ma da böyle peygamber görünümlü bir insan› tan›man›n onurunu paylaflmal›s›n demek için bu sat›rlar› yazd›m. Seni sevgiyle, seni özlemle anaca¤›m Serdar heval... Sevgiler, sayg›lar, hoflçakal›n... 20.02.2006 Süleyman TATAR 2 No’lu F tipi Cezaevi C-10/95 S‹NCAN / ANKARA J
araflt›rma
yok olan diller ve dildeki yozlaflma -l ›lgaz demir
Kimi zaman, kavramlar›n derinlemesine ele al›nabilmesi ve ilk akla gelen, bilinen anlam›ndan çok daha kapsaml› yönlerinin yeterince anlafl›labilmesi için, sözlük tan›m›n› bilmek ve oradan nerelere ulafl›laca¤›n› görmek yararl› olur. Dil, bir kavram olarak, bunun en güzel örne¤idir belki de. Lisan sözcü¤ünün efl anlaml›s› olarak dil, sözlüklerde, “‹nsanlar›n düflündüklerini ve duyduklar›n› anlatmak, bildirmek için kulland›klar› ses temelli iflaretler ve bunlarla oluflan bir anlaflmad›r.” fleklinde tan›mlan›yor. Bu teknik tan›m aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, örne¤in matematiksel simgeler de bir dil olarak kabul edilebilir. Fakat bu bir “yapay dil” dir. Konumuz olan ise, do¤al dillerdir.
Dil, düflünce ve bilinç ile ayr›lmaz bir bütünlük oluflturur.
düflünce üretiminin bir unsuru haline gelen dil, insan›n bireysel olarak da, toplumsal olarak da, kendini var edip gelifltirdi¤i bir düflünsel yarat›m ortam›d›r. Dilsiz bir insan toplulu¤u bugün düflünülemiyor. Peki, insan›n var oldu¤u andan itibaren dil var m›yd›? Bu sorunun yan›t›, insan›n oluflum sürecinde sakl›. ‹nsan olarak, tan›mlanabilecek ilk canl›n›n geçmifli, yaklafl›k 1 milyon y›l öncesine dayan›yor. Çok uzun bir zaman dilimi, de¤il mi? Oysa dünyan›n yafl› yan›nda, çok küçük bir rakam 1 milyon y›l. Hatta insan, tüm canl› türleri aras›nda, en gençler olanlardan. ‹nsan olarak adland›r›lamayacak fakat onun köklerinin uzand›¤› ve 30 milyon y›l kadar önce Afrika, Güney Avrupa, Güney Asya ve
Güneydo¤u Asya’da yaflayan canl›lar, milyonlarca y›l süren bir evrim sürecinde insanlaflt›. Neandertal insandan, “homo sapiens”e geçifl, bu sürecin ancak son halkas› olabilir. Ve insan› insan yapan tüm özellikler, bu uzun süreçte, hep birbirini tetikleyerek do¤du kuflkusuz. Avlanmak, yenilebilir bitkileri toplamak, bunlar için do¤adaki nesneleri kullanmaya bafllamak, hep geçifl aflamalar›d›r. Sonras›nda, do¤al nesne kullan›m›ndan, nesneleri daha ifllevli k›lma amac›yla de¤ifltirme, yani bir dönüm noktas› say›labilecek, alet yap›m› aflamas›na gelindi. Aletlerin üretimi ve hem bunlar için hem de bunlar› kullanarak çal›flma, birlikte ifl yapma, insan› insan k›lan temel bir noktaya ulaflt›: Toplumsal çal›flma. Bu, temel dönüflüm aflamas›d›r. ‹nsan, hayvandan ayr›flmas›n›, “toplumsal çal›flma” ile gerçeklefltirir. Çal›flman›n toplumsal olmas›, iletiflim
Ancak, ilk ç›k›fl olarak, düflünce ile aras›nda neredeyse hiyerarflik bir öncelik-sonral›k varm›flças›na konumland›r›ld›¤›na da flahit oluruz. Buradaki temel yan›lg›, söz ile dil kavramlar› aras›ndaki ayr›m› netlefltirememekten kaynaklanmaktad›r. Söz, insan›n söylediklerinin toplam›ndan oluflan, insana ait bir kavramken; dil, insan iradesinin üstünde ve d›fl›nda, topluma ait bir kavramd›r. Dil, düflünceden do¤ar ama düflünceyi de do¤urur. Dil, geliflim ve kullan›m süreci içinde bir kültür unsuru haline gelir. Dilin en temel olan ‘iletiflim ifllevi’ yan›nda asla göz ard› edilemeyecek olan, ‘estetik ifllevi’ ve bunun da kayna¤› say›labilecek olan, bireyin kendini, iç dünyas›n› yans›tmas›n› sa¤layan “d›flavurum ifllevi”, toplumsal çal›flma sonucu do¤mufl olan dilin, kültürün bir parças› olmas›n›n aç›klay›c›s›d›r. Kültür arac›l›¤› ile
N‹SAN 2006 | TAVIR | 39
araflt›rma
turmufltur. Dillerin yaflamas›, kültürlerin yaflamas› demektir. Her yok olan dil, insanl›¤›n milyonlarca y›ll›k kültürel birikiminde bir yok olufl anlam›na gelir. ‹nsanl›k tarihi kadar eski olan ve tüm insanl›k gelifliminin de temel unsuru sayd›¤›m›z dil, insanl›¤›n sahip oldu¤u bir temel de¤erdir. Bunlar›n hiçbiri di¤erine göre daha de¤ersiz bulunamaz. Bunlardan herhangi birinin yok oluflu, “önemsiz” olarak de¤erlendirilemez. Dillerin yok oluflu, insanl›¤›n tarihsel birikimi ve kültüründe bir azalma demektir.
Dillere ‹liflkin Genel Teknik Bilgi:
ihtiyac›n›n artmas› ile birlikte çok önemli bir sonuç do¤urdu: Dil. Yaflam› sürdürebilmek için, birlikte ve aletlerle çal›flma zorunlulu¤unda olan insan, birlikte ifl yapma ve emek harcaman›n gerektirdi¤i bir sonuç olarak ve beyin geliflimi ile uyumlu olarak oluflan, düflünce ve bilinç donat›s› sayesinde, “soyutlama yetisi” kazanarak, ilk 盤l›klar›n evrilmesi anlam›na gelen, “dil”e kavufltu. Ve insan gelifliminin bir sonucu olan dil, bundan sonra bu geliflimin, en temel güçlerinden biri oldu. Dil sayesinde insanlar, çal›flma al›flkanl›klar›n›, deneyimlerini yani “bilgi”yi yeni nesillere aktarabiliyorlard›. Dil, bilimin aktar›c›s›, ama bilimi yaratan düflüncenin de de¤ifltirici unsurlar›ndan biri olarak bafll› bafl›na bir kültürel kavramd›r art›k. Ve beslenme amac›yla yay›ld›¤› her yerde, her mekanda farkl› bir kültür gelifltiren insan, dilinde de farkl›l›klar yaratmaktad›r. De¤iflik bölgelerde yaflayan insanlar her bölgede kendilerine ait bir dil oluflturmufllard›r. Zamanla dünyan›n yeni yerlerini keflfeden insano¤lu, buralara yay›lm›fl ve bu genifl yay›lman›n sonucu, binlerce farkl› dil ve beraberinde binlerce farkl› kültür oluflturmufltur. Bugüne kadar bu dillerin kimi yok olmufl, kimi de de¤iflime u¤ram›flt›r. Kimisi de de¤iflerek, geliflerek yeni dilleri olufl-
40 | TAVIR | N‹SAN 2006
Prof. George Hewitt; Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çal›flmalar› Bölümü (SOAS)’nde ö¤retim üyeli¤i yap›yor. Ayn› zamanda Kafkasya kültürü, Kafkas yerel dilleri konusunda uzman. Hewitt: “Kaba bir tahminle dünya üzerinde 6000 civar›nda dilin mevcut oldu¤u söyleniyor. Birçoklar›n›n hassas bir durumda olduklar› göz önüne al›n›rsa, yüzde 30 ile yüzde 50’sinin bu yüzy›l sonunda yok olaca¤› varsay›l›yor. Daha iyimser tahminler göz önüne al›nd›¤›nda dahi, bu önümüzdeki 98 y›l boyunca her iki haftada bir dilin ölece¤i anlam›na geliyor...” Bu tespit insanl›k aç›s›ndan, dünyan›n kültürel zenginli¤i aç›s›ndan önemli ve ac› bir duruma iflaret ediyor. Mesela; Afrika’n›n bir bölgesinde veya Kafkaslar’da konuflulan baz› diller art›k yok oluflun efli¤inde. Bu dillerden baz›lar› var ki, art›k aile içerisinde de konuflulmaz hale gelmifl durumda ve son temsilcileri de bu dünyadan ayr›ld›¤›nda bu diller de onlarla birlikte yok olacakt›r. Belki bundan 10 – 20 sene sonra bu bölgelerdeki bahsetti¤imiz diller tamamen yok olacakt›r. Baz› araflt›rmac›lar 6000, baz›lar› 6500 civar›nda dilden bahsediyor. Bunlardan 2700 civar›nda olan› farkl› etnik gruplara ait. Bunlar›n da sadece bir k›sm› as›l olarak milli alfabeye sahip. Geriye kalan büyük k›sm›n›n yaz›l› edebiyat› geliflmemifl ve neredeyse sadece konuflma dilinde varl›¤›n› sürdürmekte. Uluslar ve kültürleri aras›nda, alfabe konusunda da farkl›l›klar vard›r elbet. Baz› alfabelerde sadece 15 – 20 civar›nda sesi ifade eden harf varken, baz›lar› ise 80 sesli alfabeye kadar ç›km›flt›r. Bu, bölgesel, ba¤l› oldu-
¤u etnik yap›yla ilgili olarak farkl›l›klar gösterir. Dolay›s›yla g›rtlak yap›s›yla da ilgilidir. Hançereden ç›kan sesler alfabenin belirlenmesinde de belirleyici olmufltur. Dil gelifliminin, bireyin do¤umundan itibaren, ilk teknik aflamalar›na da k›saca de¤inmek gerekirse, yafllara göre dilin geliflimi flu flekildedir: * 6. Ay – Yumuflak 盤l›klardan m›r›ldanmalara geçifl aflamas›. * 1 Yafl – Dili anlamaya bafllama, tek sözcük ile ifadelerde bulunma. * 12. Ay / 18. Ay – 30-50 civar›nda sözcük kullanma ama cümle kuramama. * 18. Ay / 24. Ay – 50-300 aras›nda sözcük kullanmaya bafllama. Çok basit cümleler kurma ve anlamaya bafllama. * 2 Yafl – Sürekli yeni sözcük ö¤renme. Gramerin geliflmesi, daha zengin cümleler kurma. Cümle yap›lar›n› kavrama. * 3 Yafl – Yaklafl›k 1000 sözcük civar›nda bir hazineye sahip olma. Tam cümleler kurma. Daha az hata yapma. * 4 Yafl – Yetiflkin konuflma düzeyine yak›n bir dile sahip olma. (sürecek)
sinema
bilinçalt›nda “sakl›” olan ›rkç›l›k sevgi duman
dan öksüz ve yetim kalan çocuklar› Majid’in, kendi anne-babas› taraf›ndan evlat edinilmesini engellemifltir ve gönderilen kasetlerle, beraberindeki foto¤raflar Georges’un çocuklu¤undaki bu trajediyi anlatmaktad›r. Film, bu trajedi üzerinde flekilleniyor iflte. Daha do¤rusu bu trajedinin Georges’un vicdan› üzerinde hiçbir etki yaratmamas›n›n, çocuklu¤undan gelen nefretin hiçbir zaman azalmamas›n›n üzerinde… Haneke, bununla özelde Georges ve ailesi üzerinden, Bat› Avrupa entelektüelinin ve burjuvazisinin vicdan›n› sorguya çekiyor.
Michael Haneke, Avrupa sinemas›n›n oldu¤u kadar, dünya sinemas›n›n da son y›llarda öne ç›kan yönetmenlerinden biri. Filmleri çarpar insan›, rahat izleyemezsiniz. Dili keskindir, laf› döndürüp dolaflt›rmaz. Çarp›c›l›¤› da bundand›r zaten. Haneke filmlerinin siyasal vurgusu, kendisinin yapt›¤› burjuvazi ve entelektüel orta s›n›f elefltirilerinde sakl›d›r. Bununla birlikte filmlerinde, izleyiciyi rahats›z eden hatta zaman zaman tiksindiren sahnelere yer vermekten de adeta keyif al›r, Haneke. Cache’de de ayn› dili kullan›yor, yönetmen. Entelektüel orta s›n›fa mensup bir aile üzerinden toplumsal bir elefltiri yap›yor çok çarp›c› biçimde. Bu sefer de, bir televizyon kanal›nda edebiyat program› yapan Georges
(Daniel Auteuil) ile kar›s› Anne (Juliette Binoche) ve çocu¤undan oluflan çekirdek bir aile var filmin merkezinde. Film, bu aileyi rahats›z eden ve göndereni bilinmeyen video kasetlerle bafll›yor. Video kasetlerde izlediklerimiz ise, kimi zaman bu aileye ait görüntüler, kimi zamansa Georges’ un ne yapmas›, hangi yolu izlemesi gerekti¤ine dair ipuçlar›…
Asl›nda “Cache” (Sakl›) sadece Georges'un vicdan›yla ve “sakl›” geçmifliyle u¤rafl›yor gibi görünse de, as›l söylenenler Bat›'n›n sömürgeci tarihi üzerine. Örne¤in Majid'in ailesinin öldürüldü¤ü Fransa’daki ayaklanma, Cezayir'in ba¤›ms›zl›¤›n› isteyen göçmenlerin örgütledi¤i bir eylemlilik süreci. Majid’in ailesi de polis taraf›ndan öldürülen 200 Cezayirlinin içinde yer al›yor. Georges'un ailesinin Majid'i evlat edinme çabas› ise bu katliamdan dolay› onlar›n vicdan›nda oluflan gedi¤i doldurma çabas›ndan baflka bir fley de¤il.
Georges’a kasetlerle birlikte, bazen çeflitli foto¤raflar da gelmektedir. Foto¤raflar, George’un zihninde baz› an›lar›n canlanmas›na neden olur ve giderek de olay› çözümlemesine yard›m eder.
Haneke bu noktada Geoges’u emperyalistlerin; Majid’i ise, onun gibi di¤er Cezayirliler’in, daha genifl anlamda da uzun süre Frans›z sömürgesi konumunda kalan Cezayir’in, hatta daha da genifl anlamda ezilensömürülen tüm uluslar›n yerine koyuyor.
Buna göre Georges alt› yafl›ndayken, hizmetçileri olan Cezayir as›ll› bir çiftin bir ayaklanma s›ras›nda öldürülmesinin ard›n-
Filmde bir yandan da Georges’un yaflam› ve düflünceleri üzerinden bugüne göndermeler var. Haneke, Georges’un hiç eksilmeyen nef-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 41
sinema
de yapm›yor. ‹zleyiciyi zihnini zorlamaya itiyor, sars›yor, silkeliyor, sorular sorduruyor. Georges’un bencilli¤inden rahats›z oluyor, ondan nefret ediyorsunuz mesela. Çarp›flt›¤› siyah gence küfrederken, “Acaba çarp›flt›¤› beyaz biri olsayd› tepkisi yine ayn› olur muydu?” diye soruyorsunuz. Çok çarp›c› bir finali de yok filmin. ‹yi bir filmin çarp›c› bir finale de ihtiyac› yoktur dedirtiyor “Sakl›”. Filmin içinde gezinirken yeterince çarp›l›yorsunuz zaten. Sonuçta bir kiflinin haf›zas›yla toplumsal haf›zan›n örtüfltü¤ü, geçmiflle hesaplaflman›n dürüstlük ve içtenlik istedi¤i, tek bir kifli üzerinden sömürücü tak›m›n›n halklara bak›fl aç›s›n›n yetkin bir sinema diliyle aktar›ld›¤› bir film Cache. Dünya üzerinde gizli sakl› hiçbir fleyin ebediyen öyle kalmayaca¤›n›, kalamayaca¤›n› anlatan etkileyici bir film… J retini, emperyalistlerin hiç tükenmeyen ve hiç tükenmeyecek olan halk düflman› kimli¤i ile özdefllefltiriyor. Televizyonda ABD’nin Irak’› iflgal ediflinin görüntüleri ak›yor ve Georges bu görüntüleri büyük bir kay›ts›zl›kla izliyor. Çok uzun y›llar sonra karfl› karfl›ya geldi¤i onurlu Majid’in, kendi gözü önünde intihar etmesini izleyece¤i gibi… Georges (ya da emperyalizm) bencil, ç›karc› ve Majid’in (ya da ezilen halklar›n) ac›s›na karfl› duyars›z. Yine Georges’un geçmifliyle hesaplafl›rken (!) kar›s›na bile bir fley itiraf etmemesi ya da s›rr›n› aç›klarken kendini hakl› görmesi, tamam›yla burjuvazinin bak›fl aç›s›yla, kültürüyle örtüflüyor. ‹çinde yaflad›¤›m›z dünya da emperyalizmin yalanlar› üzerine kurulu de¤il midir zaten? Irak, yalan ve demagojiyle iflgal edilmemifl midir? Ve Irak halk›, hala bu yalanlarla katledilmiyor mu? Emperyalizm ayn› Georges gibi pervas›zca davranm›yor mu? Sorular sormakla bitmeyecek kadar çok ama yan›tlar› hem Georges için, hem de emperyalizm için ayn› olacakt›r. Haneke bütün bu sorular› soruyor ve cevaplar›n› veriyor filmde. Haneke, di¤er filmlerinde oldu¤u gibi, Cache’de de seyirciyi flafl›rtmaya dönük çeflitli yöntemler deniyor. Gelen kasetlere yo¤unlaflt›r›yor izleyiciyi mesela. Dikkatle izlettiri-
42 | TAVIR | N‹SAN 2006
yor. Georges kaseti tekrar tekrar izliyor, geriye sar›yor bir daha izliyor, gönderenin kim oldu¤unu ç›karmaya çal›fl›yor klasik polisiye filmlerdeki gibi. Oysa “Sakl›” klasik polisiye veya gerilim filmi de¤il. Tabi al›flkanl›kla ister istemez odaklan›yorsunuz gelen kasetlere. Kasetlerle ilgili sürprizi en sona sakl›yor Haneke. Tam da kendi sinemas›na uygun bir flekilde… Haneke, yine di¤er filmlerinde oldu¤u gibi, karakterleri üzerinden toplumsal elefltiri yaparken, bunu kör gözüm parma¤›na fleklin-
KÜNYE: Oyuncular: Daniel Auteuil (Georges Laurent), Juliette Binoche (Anne Laurent), Maurice Benichou (Majid) Orijinal ‹sim: Cache Süre: 117 dk Yap›m: Fransa/Avusturya/Almanya/‹talya Yönetmen: Michael Haneke Senaryo: Michael Haneke
sinema
masum de¤iliz “Önyarg›lar› parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor” demifl Einstein. Do¤rudur, önyarg›n›n gözü kördür. Yaflam›n herhangi bir an›nda karfl›laflt›¤›m›z insan iliflkilerindeki çeliflkilerin belki de en temel nedenidir. ‹flte, Los Angeles’ta geçen iki günü anlatan Çarp›flma, bu çeliflkileri vurguluyor, insan›n kendi gerçekli¤ini yüzüne çarparak sars›yor insan›... Daha önce Million Dollar Baby filminin senaristli¤ini yapan Paul Higgis’in ilk yönetmenlik denemesi olan Crash (Çarp›flma), Amerikan toplumunun çok kültürlü yap›s› içindeki hoflgörüsüzlü¤ü, güvensizli¤i ve ›rkç›l›¤› sorgulayan çarp›c› bir film. Ad›na bakan hemen herkes bir trafik kazas› bekliyor filmin bafl›nda. (Hofl, trafik kazalar› da olmuyor de¤il filmde bu arada.) Oysa arabalar›n birbirine çarpmas› çok ilgilendirmiyor Paul Higgis’i. Onun ilgilendi¤i, insanlar›n Los Angeles’ta (ad›na güvensizlik deyin, korku deyin, ne derseniz deyin) birbirine hiç çarpmadan yürümesi… Filmden bir an için s›yr›l›p, ‹stiklal Caddesi’nde yürüdü¤ünüzü düflünüyorsunuz. Mutlaka birilerine çarp›yor, çarpmasan›z bile dokunuyorsunuz insanlara. Oysa Los Angeles’ta öyle de¤il. Bir beyaz, karfl›s›na iki siyah çocuk ç›kt›¤›nda yolunu de¤ifltiriyor örne¤in. Bunu gören siyah gençlerin de beyazlara olan nefreti, beyazlara zarar verme güdüleri daha da büyüyor. Kozmopolit bir kent, Los Angeles. ‹nsanlar her ne kadar birbirine çarpmak, daha do¤rusu dokunmak bile istemedikleri halde, hayat›n karmafl›k yap›s›, curcunas› içinde zorunlu olarak “çarp›fl›yorlar”. ‹flte ne oluyorsa o zaman oluyor. Geçmiflten gelen bütün önyarg›lar›, sistemin bilinçlerine yerlefltirdi¤i tüm nefretleri, güvensizlikleri, hoflgörüsüzlükleri… Bir bir a盤a ç›k›yor. Tahammülsüzler. Asyal›lar’›n, Afrikal›lar’›n, Latin Amerikal›lar’›n, “üçüncü dünya ülkele-
ri” diye adland›rd›klar› ülkelerin insanlar›n›n ABD’de yaflamalar›na tahammül edemiyorlar. Hele de 11 Eylül’den sonra. ‹kiz kulelerin yerle bir edildi¤i günden sonra ABD’lilerin yaflad›¤› travma, Çarp›flma’da da kendini çok aç›k biçimde gösteriyor. Müslümanlara yönelik nefret, nas›l Afganistan ve Irak’›n iflgaliyle sonuçland›ysa, bunun ABD’liler aras›ndaki yans›mas›, ülkedeki az›nl›klara dönük davran›fllar›n iyiden iyiye tahammülsüzlük boyutuna s›çramas› oluyor.
ABD’liler” de¤il. Siyahlar beyazlara, Asyal›lar Latin Amerikal›lar’a, Latin Amerikal›lar siyahlara, ‹ranl›lar yine siyahlara dayanam›yor. Bu nefretin kayna¤›n› tahmin etmek zor de¤il. Hele de ABD gibi bir ülke için. Deyim yerindeyse tam bir halklar hapishanesi durumundaki ABD, bu çok kültürlü yap›s›n›n devam›n›, halklar aras›nda kin ve nefret tohumlar› yeflerterek sa¤l›yor. Bu, son derece bilinçli, ülke içi ve dünyadaki ç›karlar› için gerekli bir politika.
Derilerinin beyaz olmas›n›n onlara kesin bir üstünlük kazand›rd›¤› ifllenmifl beyinlerine Amerikan halk›n›n. Asl›nda, karfl›s›ndaki baflka milliyetten insanlara tahammülsüz olanlar, nefret edenler yaln›zca “beyaz
Yeniden filme dönersek, yollar› birbirleriyle farkl› flekillerde kesiflen, farkl› ›rk, etnik köken ve sosyal s›n›flardan bir grup insan›n öyküsünü anlatan Çarp›flma, her fleyden önce sa¤lam kurgusu ve senaryosuyla, zeki ve çar-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 43
sinema
g›lay›fl›m›z› nas›l yans›tt›¤›n› ve bozdu¤unu tart›flmak istedim.” Bafltan aya¤a sorunlar yuma¤› ABD toplumunu iyi gözlemlemifl Higgis. Babas›n›n çekti¤i ac›lar›n sorumlusu olarak siyahlar› gören polis memuru, k›zg›nl›¤›n› yoldan geçen bir arabay› durdurarak içindeki “ötekilerden” ç›karabiliyor. Siyah bir yönetmenin gözü önünde melez bir kad›na cinsel taciz uygulayarak bundan haz duyabiliyor bir iflkenceci gibi.
p›c› diyaloglar›yla gerçekten çok etkileyici. Çarp›flma, birçok öykü içeriyor ve bu öykünün kahramanlar›, filmde kendilerine verilen k›sac›k sürelerin hakk›n› fazlas›yla veriyor. Sanki oynam›yor da yafl›yorlar o kahramanlar›. “O zamanlar 25 y›ld›r Los Angeles’ ta yafl›yordum ve bize özgü ›rk ve s›n›f savafllar›na tan›k olmufltum. Günlük hayatlar›m›zda birbirimize yapt›¤›m›z ay›r›mc›l›¤›n pek çok flekline tan›k olmufltum. Bunu nas›l ussallaflt›rd›¤›m›z› ve ba¤›fllad›¤›m›z›, bu konuyla u¤raflmamak için yaflam›m›z› nas›l düzenledi¤imizi ve mevcut ›rk sorunlar›n› nas›l yads›d›¤›m›z› görmüfltüm. Ama bu malzemeyi nas›l yaz›ya dökece¤imi 11 Eylül olaylar›na kadar çözememifltim. Zira film aslen korkuyu ve tan›mad›¤›m›z insanlar› konu al›yor. Hoflgörüsüzlü¤ü ve flefkati; hepimizin yarg›lanmaktan ne kadar korktu¤unu ama baflkalar›n› yarg›lamakta hiçbir tezat görmeyiflini iflliyor.” Yönetmen Paul Higgis, bu filmi neden yapt›¤›n› böyle aç›kl›yor ve ekliyor: “Bir korku toplumunda yafl›yoruz ve insanlar t›pk› Baflkan’›m›z›n bizi kontrol etmek için yapt›¤› gibi bu korkuyu kullan›yor ve medya da bu korkuyu bizi yönlendirmek için kullan›yor. Bunu, bu korkunun çevremizdeki dünyay› al-
44 | TAVIR | N‹SAN 2006
Ayn› kötü polis Ryan, filmin belki de insan› en fazla çarpan sahnesinde, taciz etti¤i, afla¤›lad›¤› melez kad›n›, hayat›n› tehlikeye atarak ölümden kurtarabiliyor. Yine, siyahlara, göçmenlere karfl› nefret olarak nitelendirilecek duygular tafl›yan, savc›n›n kar›s› rolündeki Jean, korkudan güvenlik önlemlerini artt›rd›¤› evinde merdivenden düflüp yaralan›nca, yan›nda on y›ll›k, yirmi y›ll›k sosyetik arkadafllar›n› (!) de¤il, sabah s›rf bardaklar› bulafl›k makinesinde unuttu¤u için f›rça att›¤› Meksikal› hizmetçisini buluyor ve ona sar›l›p a¤larken, a¤z›ndan “Benim tek dostum sensin.” cümlesi dökülüyor. “Hiç kimse salt kötü ya da salt iyi de¤ildir, olamaz.” düsturundan hareket ediyor besbelli ki Higgis. Belki de insanlara dönük umudunu, yani bir gün yanl›fl yapanlar›n, hatalar›n› anlay›p de¤iflebileceklerine, sistemin insan›n vicdan›n› tümüyle teslim alamayaca¤›na olan inanc›n› tafl›d›¤›n› gösteriyor Ryan üzerinden. Bu umudu tafl›mak iyidir. Zaten s›rf bu bile, z›rval›klarla bezenmifl, befl para etmez Hollywood filmlerini düflününce, ba¤›ms›z bir yap›m olan Crash’› iyi bir film olarak de¤erlendirmek için yeterli bir neden. Didaktik bir film de¤il Crash. Kör parma¤›m gözüne demiyor ilk sahneden son sahneye kadar. Dramatize etti¤i sahneler asla duygu sömürüsü yapmadan veriyor mesaj›n›. ‹yi senaryoya, iyi kurguya, iyi yönetime, iyi görüntülere, enfes müzi¤e, hiçbiri s›r›tmayan abart›s›z, mükemmel oyunculuklar efllik edince, seyrine doyum olmayan bir film ç›k›yor ortaya. Herkes ayn› trenin içinde ve herkes ayn› gü-
vensizlik, korku, kayg›, hoflgörüsüzlük, tahammülsüzlük, yabanc›laflma, sevgisizlik ortam›nda yapayaln›z. Sistem, o ad›na kapitalizm denen soysuz düzen, insan› öylesine insanl›ktan ç›kar›yor ki, hiç kimse bir baflkas›n› düflünmüyor, ac›lar›na duyars›z kal›yor. Fakat yine de hiç kimse içindeki duygular›n birbiriyle çarp›flmas›n› engelleyemiyor. Nefret bir anda sevgiye çarp›yor, bir baflka yerde korku güvenle karfl› karfl›ya gelebiliyor. Duygu diyalekti¤i bu. ‹radeden ba¤›ms›z, herkesin içinde var olan bir fley. Çarp›flma, yarg›larda bulunmayan ama Los Angeles özelinde kozmopolit kent yaflam›na dair gerçekçi tespitler sunan bir film. Buradaki durumlar› ve karakterleri örne¤in Türkiye’ye ya da ‹stanbul’a uyarlamak mümkün de¤il midir? Bizce mümkün. ‹stanbul da en az Los Angeles kadar büyük ve kozmopolit bir kent. Bu kentte de de¤iflik milliyetlerden insanlar var ve ayn› Los Angeles’taki gibi kimileri kendisine di¤erlerini afla¤›lama hakk›n› reva görebiliyor. Çünkü ‹stanbul’da da çarp›k da olsa- kapitalizmin bireyci, bencil kültürü hâkim. Ayr›ca ›rkç›-floven bir bilinç afl›lan›yor insanlara. Ayn› hoflgörüsüzlük, ayn› duyars›zl›k, ayn› güvensizlik, ayn› korku… Tabi elbette ABD’deki gibi üst boyutta yaflanm›yor tüm bunlar ama var iflte. Peki, nas›l afl›lacak tüm bunlar? Higgis, filmin didaktizmini, mesaj›n› buraya vard›rm›yor. Önyarg›lar›n, ›rkç›-kafatasç› düflüncelerin, saplant›lar›n, güvensizliklerin afl›labilmesinin yolu, herkesin kardeflçe yaflayabilece¤i bir kültürün yarat›labilmesiyle mümkün. Do¤an›n diyalekti¤inin özünde çeliflkiler belirleyicidir. Çeliflkinin özünde de çat›flma yatar. Ya da çarp›flma. Duygular›n çarp›flmas› gerekiyor mutlaka. “Çarp›flma”da oldu¤u gibi. Yitirilen masumiyetin yeniden kazan›lmas› da ancak bununla olanakl›! J i KÜNYE Yönetmen: Paul Higgis Senaryo: Paul Higgis Oyuncular: Sandra Bullock ,Don Cheadle, Matt Dillon, Jennifer Esposito, William Fichtner Müzik: Mark Isham Görüntü Yönetmeni: James Muro
haberler Selanik Film Festivali’nin 8.’ si düzenleniyor “8. Selanik Uluslararas› Belgesel Film Festivali: 21. Yüzy›l›n Görüntüleri” etkinli¤inin ulusal ve uluslararas› ödülleri da¤›t›ld›. Ulusal TV kanal› ERT3’ ün verdi¤i toplam 9000 Euro tutar›ndaki izleyici ödüllerini iki ulusal, iki uluslararas› belgesel ald›. Uluslararas› bölümde süresi 45 dakikay› aflan 3000 Euro tutar›ndaki ödülü, Dani Menkin’in 39 Pounds Of Love’›; süresi 45 dakikadan az 1500 Euro’ luk ödülü Viktor Kossakovski’nin Svyato’ su kazand›. Ulusal dalda ise, süresi 45 dakikadan fazla 3000 Euro’luk belgesel ödülü Kimon Tsakiris’ in, Sugar Town- The Bridgeroms’a verildi. Süresi 45 dakikadan az ve tutar› 1500 Euro olan ödülü ise, Angelos Kovotsos’un Kleon Krantonellis- Portraits Of Grek Architects’i ile Yorgos Papakonstantinou’nun Takis Zenetos- Portraits of Grek Architects adl› belgeseller kazand›lar. Festival’ de Uluslararas› Sinema Elefltirmenleri Jürisi en iyi uluslar aras› belgesel film ödülü de, James Longley’ in Irag In Fragmentes (Irak Paramparça) adl› çal›flmas›na verildi. Festivalde 96 uluslararas›, 88 ulusal yap›m olmak üzere toplam 184 belgesel izleyiciyle bulufltu.J
Suat Parlar ile söylefli 25 Mart Cumartesi günü, ‹dil Kültür Merkezi’nde hafta sonu etkinlikleri kapsam›nda “4. Y›l›nda Irak ‹flgali ve Ortado¤u” konulu bir söylefli düzenlendi. Ortado¤u üzerine araflt›rmalar›yla bilinen, “Ortado¤u’da Yeni Dünya Düzeni” kitab›n›n yazar› Suat Parlar’›n konuflmac› oldu¤u söylefliye yaklafl›k 50 kifli kat›ld›. Suat Parlar’›n dinleyenlerin sorular›n› da cevaplad›¤› söylefli, yaklafl›k iki buçuk saat sürdü. Ortado¤u kavram›ndan, ‹slami hareketin son dönemdeki yükselifline, Hamas’›n Filistin’deki mücadelesinden, ABD’nin Büyük Ortado¤u Projesi’nin ald›¤› darbelere kadar birçok konunun tart›fl›ld›¤› söylefli s›ras›nda hararetli tart›flmalar yafland›. Ülkemizden ve dünyadan da örneklerin verildi¤i söyleflide, 21. Yüzy›l›n, ABD’nin çöküfl yüzy›l› olaca¤› vurguland›.J
GRUP YORUM g ü n c e 31 Mart 2006; 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinin y›ldönümünde Taksim Gezi Park›’nda Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu ile BAK’›n ortak düzenledi¤i bas›n aç›klamas›nda flark›lar›n› söyledi. Aç›klamaya 300 kifli kat›ld›.
gart Radio Symphony Orchestra” müzisyenlerinden küçük bir grup da efllik etti.
33 Mart 2006; TAYAD’›n 20. kurulufl y›ldönümü nedeniyle Muammer Karaca Tiyatrosu’nda gerçeklefltirilen etkinlikte yaklafl›k 500 kifliye seslendi.
318 Mart 2006; Irak ‹flgali’nin 3. y›ldönümünde Befliktafl Dolmabahçe’de, Irak’ta ‹flgale Hay›r Koordinasyonu ve birçok demokratik kitle örgütünün birlikte düzenledi¤i mitingde yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
34 Mart 2006; Devrimci Hareket Dergisi’nin Önder Babat’› anma etkinlikleri çerçevesinde Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde düzenledi¤i gecede yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. 35 Mart 2006; 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nü kutlamak amac›yla Beyaz›t Meydan›’nda birçok kurumun birlikte düzenledi¤i mitingde yaklafl›k 1500 kifliye seslendi. 37 Mart 2006; Ayd›n’›n Nazilli ‹lçesi’nde E¤itim-Sen taraf›ndan “8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü” etkinli¤i çerçevesinde yap›lan konsere kat›larak 300’ün üzerinde kifliye seslendi.
316 Mart 2006; Beyaz›t’ta ‹stanbul Üniversitesi önünde, üniversite ö¤rencilerinin ortak düzenledi¤i 16 Mart Katliam› Anmas›’nda marfllar söyledi.
319 Mart 2006; Newroz dolay›s›yla Gazi Mahallesi’nde Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 800 kifliye seslendi. 323 Mart 2006; Türkiye Haftas› etkinlikleri çerçevesinde Brüksel Özgür Üniversite ö¤rencileri taraf›ndan düzenlenen konserde ço¤unlu¤unu Belçikal›lar›n oluflturdu¤u yaklafl›k 150 kifliye seslendi. 326 Mart 2006; Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun Okmeydan› Dü¤ün Salonu’ nda gerçeklefltirdi¤i Kurultay’da yaklafl›k 250 kifliye seslendi.
si’nde düzenlenen ve yaklafl›k 3000 kiflinin kat›ld›¤›, Gazi Katliam›’n›n 11. Y›ldönümü anmas›nda Gazi Marfl› ve Bize Ölüm Yok marfl›n› seslendirdi.
Grup Yorum Korosu 310 Mart 2006; Gazi Mahallesi Sultan Dü¤ün Salonu’nda Gazi Temel Haklar Derne¤i’nin, Gazi Katliam›’yla ilgili düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 400 kifliye seslendi.
3 12 Mart 2006; Stuttgart Anadolu Kültür ve Sanat Evi’nin düzenledi¤i gecede yaklafl›k 1500 kifliye seslendi. Gecede Grup Yorum’a “Stutt-
311 Mart 2006; Sar›gazi Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin aç›l›fl etkinli¤ine kat›larak, yaklafl›k 800 kifliye seslendi.J
312 Mart 2006; Gazi Mahalle-
N‹SAN 2006 | TAVIR | 45
haberler
Nürnberg Film Festivali Platformdan 1 May›s ça¤r›s› Ödülleri verildi Nürnberg Ödülleri sahiplerine verildi. Türkiye- Almanya Film Festivali sonuçland›. Onur Ödülü alan Ferzan Özpetek’in son filmi “Kutsal Yürek”in gösterimiyle bafllayan festivalde ödüller K4 Kültür Merkezi’nde gerçeklefltirilen törenle sahiplerine verildi. Mevlut Akkaya, Andreas Max Ströhl, Mehmet Aslantu¤, Prof. Dr. Deniz Bayraktar Sevgen, Alexander Bohr’dan oluflan uluslar aras› seçici kurul ödülleri flu flekilde da¤›tt›: En ‹yi Film Ödülü: Emily Atef’in yönetti¤i “Molly’s Way”. En ‹yi Kad›n Oyuncu Ödülü: “Mele¤in Düflüflü” filmindeki rolüyle Tülin Özen. En ‹yi Erkek Oyuncu Ödülü: David Buch’un yönetti¤i “Knallhart” filmindeki rolüyle David Kros’la, Christoph Hochhanus’un yönetti¤i “Falscher Bekenner” (‹tirafç›) filmindeki rolüyle Constantin von Jascheroff’. “Seyirci Ödülü”, Ça¤an Irmak’›n yönetti¤i Türkiye’de 2.5 milyon kiflinin izledi¤i “Babam ve O¤lum” filmine verildi. Bu y›l Uzun Metrajl› Film Yar›flmas›’nda Genç Seçici Kurul Ödülü “Mele¤in Düflüflü” filmine verildi. K›sa ve Belgesel Film Yar›flmas›na seçilen, en iyi belgesel film ödülünü “Transit” ald›. Seçici Kurul Özel Ödülü, yönetmenli¤ini Pelin Esmer’in yapt›¤› “Oyun” adl› filme verildi 12 film aras›ndan seçilen; En ‹yi K›sa Film Mehmet Ercan’›n “Çelik Çomak” adl› filmi olurken, Mahmut Tali Öngören ödülü, yönetmenli¤ini Sarah Moll’un yapt›¤› “Die Unerwünschten’e (‹stenmeyenler) verildi.J
Ruhi Su Sanat Gecesi düzenlendi Halk müzi¤inin geliflmesi, yayg›nlaflmas› ve sahiplenilmesinde büyük eme¤i olan, türkülere çok seslili¤i getiren Ruhi Su’yu anmak için sevenleri bir araya geldi. Kad›köy Halk E¤itim Merkezi’nde“Ruhi Su Sanat Gecesi” bafll›¤›yla düzenlenen etkinlikte, önce Ruhi Su’nun “Merhaba” adl› türküsü dinletildi. Ruhi Su Dostlar Korosu, Vedat Sakman, Özgür Ürem Can, Devrim Can ve ‹lkay Akkaya’n›n türküler seslendirdi¤i gece Ruhi Su’46 | TAVIR |N‹SAN 2006
nun yaflam›ndan kesitlerin gösterildi¤i bir dia gösteriminin ard›ndan sona erdi.J
“Devrimci 1 May›s Platformu" ad›yla bir araya gelen 11 kurum temsilcisi, Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i ‹stanbul fiubesi'nde bas›n toplant›s› düzenleyerek, 2006 1 May›s'›na iliflkin görüfllerini kamuoyuna aç›klad›. "Kitlesel, birleflik ve özüne uygun 1 May›s” tan yana olduklar›n› belirten Platform, "Konfederasyonlar tabanlar›yla, bize ve 1 May›s' a kat›lan di¤er güçlerle görüflmeden yer baflvurusu yapmamal›d›r. 2006 1 May›s' ›n›n yeri, Taksim Mey-
dan› olmal›d›r" dedi. 1 May›s'›n ifl gününe denk gelmesi nedeniyle sendikalara ifl b›rakarak, 1 May›s'a kat›lma ça¤r›s› yapan Platform, miting kürsününün de mücadele ça¤r›lar›n›n yükseltildi¤i bir iflleve dönüfltürülmesini istedi.J
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri veriliyor Bu y›l dokuzuncusu düzenlenen Metin Göktepe Gazetecilik Ödüllerini kazananlar belli oldu. Alev Er, Berat Günç›kan, Celal Bafllang›ç, Ferai T›nç, Fevzi Argun, Fikret ‹lkiz, ‹rfan Uçar, Merdan Yanarda¤, Mete Çubukçu, Naz›m Alpman, Nefle Düzel, fiirin Payz›n, Tuba Akyol’dan oluflan ödül jürisi, bu y›l haber ödülüne H. Lube Ayar’›n “Garip Bir Tahliye” bafll›kl› haberi lay›k görüldü. “Garip Bir Tahliye” bafll›¤›yla Milliyet Gazetesi’nde 4 Ocak 2006 günü yay›mlanan haberde, Turan Çevik ve o¤lunun tahliyesi 3 kez reddedilmesine ra¤men, savc›l›kça serbest b›rak›lmalar› anlat›l›yor. Görüntülü haber dal›nda , Mehmet Ali Önel’in Malatya Çocuk Yuvas›’ndaki “Dayak Skandal›” haberi ödüle lay›k görüldü. Foto¤raf dal›nda ise, Dicle Haber Ajans› ve Devrimci Demokrasi
muhabiri Turgay Süsem’in “Korkunun Gözyafllar›” ve “Endifle” isimli foto¤raflar› ödül ald›. Jüri bu y›l, “Çocu¤unuz Öldü, karl› bile ç›kt›n›z” ve “Uçaktan Düflen Bomba Öldürmüfl!” bafll›kl› haberleriyle Do¤an Haber Ajans› muhabiri Özgür Cebe’ye jüri özel ödülü verilmesini kararlaflt›rd›. Bu y›l yerel gazetecilik ödülleri dal›nda ise, ödüle de¤er eser görülmedi. Ödüller, 10 Nisan’da sahiplerine verilecek.J
haberler
Muammer Yanmaz’dan Karfl› Sanat Galerisi’nde Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak - 2 “40 Ayna”
Foto¤rafç› Muammer Yanmaz, 15. ‹stanbul Uluslararas› Tiyatro Festivali kapsam›nda tiyatro sanatç›lar›n›n foto¤raflar›n› “40 Ayna” adl› sergide sergileyecek. 40 foto¤raf›n sergilenece¤i 15. sergide; Ali Poyrazo¤lu, Arsen Gürzap, Ayla Algan, Can Gürzap, Cihan Ünal, Cüneyt Türel, Engin Cezzar, Erol Günayd›n, Erol Keskin, Genco Erkal, Gülriz
Sururi, Hadi Çaman, Haldun Dormen, Haluk Bilginer, Ifl›k Yenersu, Köksal Engür, Selçuk Yöntem, Tilbe Saran, U¤ur Polat, Y›ld›z Kenter, Zafer Ergin, Zeliha Berksoy ve Zuhal Olcay gibi tiyatro oyuncular›n›n foto¤raflar› yer alacak. Koordinatörlü¤ünü Ilg›n Eraslan’›n yapt›¤› Sergi, May›s ay›nda Karfl› Sanat Galerisi’nde aç›lacak.J
78. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu
Karfl› Sanat Galerisi’nde Gazeteci Ahmet fi›k’›n may›nlar ve savafl art›klar›ndan yaralanan kiflilerin hayatlar› ve ac›lar›n› anlatt›¤› “Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak 2” adl› foto¤raf sergisi aç›ld›. Sergide, may›n patlamalar› sonucu yaralanan ve sakat kalanlar resmediliyor.. Yazar Ece Temelkuran sergi hakk›ndaki duygular›n› flöyle dile getiriyor: “... Göster yaran› görsünler. Yaran, senin, bu ül-
-En ‹yi Film : ''Crash'' -En ‹yi Yönetmen : : Ang Lee (Brokeback Mountain) -En ‹yi Erkek Oyuncu : Philip Seymour Hoffman (Capote) -En ‹yi Kad›n Oyuncu : Reese Witherspoon (Walk the line) -En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu : George Clooney (Syriana) -En ‹yi Yard›mc› Kad›n Oyuncu : Rachel Weisz (The Constant Gardener) .J
1 Nisan’a kadar aç›k kalan sergide, Diyarbak›r Barosu’nun “Herkes ‹çin Adalet Projesi” adl› bir foto¤raf albümü de yay›nland›.J
‹zmir’ de Tiyatro Günleri
back Da¤›” filminin yönetmeni Ang Lee de “En ‹yi Yönetmen” ödülünü ald›.
Amerikan Sinema Bilimleri ve Sanatlar› Akademisi taraf›ndan Kodak Tiyatrosu’nda düzenlenen 78. Oscar ödül töreninde “Crash” En ‹yi Film Ödülü’nü ald›. “Crash” En ‹yi Orijinal Senaryo ve En ‹yi Kurgu ödüllerini de al›rken, “Broke-
kede, onlara ra¤men, yaralar›na ra¤men yaflad›¤›n›n iflaretidir. Senin mührün o yara bundan böyle. Gövden flimdi bizim onlar› yenece¤imize dair bir emaredir... Sevgili K›ymet, gözlerden de bilir yaral› olanlar birbirlerini. Haberin olsun diye...”
‹zmir Büyükflehir Belediyesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, ‹zmir Devlet Tiyatrosu ve ‹zmir Devlet Opera ve Balesi’nin katk›lar›yla bu y›l 24’üncüsü düzenlenen “‹zmir
Tiyatro Günleri”, 27 Mart-10 Nisan tarihleri aras›nda yap›lacak. Tiyatro içerikli konferanslar ve panellerin düzenlenece¤i Tiyatro günleri boyunca; “Ferhangi fieyler”, “Bugün, Yar›n, Teyzem ve Ben”, “Ördek Muhabbetleri”, “Jeanne d’Arc’›n Öteki Ölümü”, “Don Kiflot”, “Yalanc›n›n Resmi”, “Karar Kimin”, “Nathalie”, “Aymazo¤lu ile Kundakç›lar”, “Araba Kullanmay› Nas›l Ö¤rendim” ve “ Kara Sohbet” adl› oyunlar sahnelenecek. Oyunlar, ‹zmir Sanat, ‹smet ‹nönü Sanat Merkezi, Sabanc› Kültür Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi ve EÜ Kampüs Kültür Merkezi’nde izlenebilir.J
N‹SAN 2006 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Bulgaristan’›n ünlü polisiye roman yazar› Hristo Kalçev yaflam›n› yitirdi. Bulgaristan yeralt› dünyas›n› ve mafya-devlet iliflkilerini hayali isimlerle romanlaflt›ran Kalçev, son 15 y›l içinde toplam 25 kitaba imza atm›flt›. 3‹flçi sorunlar›, 1.Uluslararas› Film Festivali ile göndeme tafl›n›yor. D‹SK’e ba¤l› Bas›n-‹fl ve Sine-Sen sendikalar› , Halkevleri ve Sendika. org, 1-7 may›s tarihleri aras›nda istanbul ve Ankara’ da 1. Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali’ni düzenliyor. Dünya ve Türk Sinemas›ndan iflçi sorunlar›na de¤inen 40 film ve belgeselin yer alaca¤› festival filmleri, ‹stanbul Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde, Ankara Ekin Sanat Merkezi’nde gösterime girecek. 321 Mart Dünya fiiir Günü nedeniyle Taksim ‹stiklal Caddesi’nde yürüyüfl düzenleyen Türkiye Yazarlar Sendikas›’na üye flairler, fliir gününü kutlamak için, Taksim meydan›nda Arif Damar’›n yazd›¤› fliir bildirgesini okudular. Daha sonra Tünel’e kadar yürüyen flairler,
yüzlerine; bugüne kadar yaflam›n› yitiren flairlerin resminin bulundu¤u maskeleri takarak, çevredekilere fliirler da¤›tt›. 3Güney Dergisi Yaz› ‹flleri Müdürü ‹lyas Emir, “Dinlere ve kutsal kitaplara yay›n yoluyla hakaret” etti¤i iddias›yla yarg›land›. Emir, Sultanahmet 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruflmada beraat›n› istedi. Duruflma ileri bir tarihe ertelendi. 3Kültür Sanat-Sen Baflkan› Kemal Sevgisunar, Devlet Tiyatrolar› Genel Müdürlü¤ü’ne ba¤l›, Ankara K›z›lay’da faaliyet gösteren Yeni Sahne’nin y›k›larak, yerine otopark yap›lmas›na tepki gösterdi. Sevgisunar, kent merkezindeki kültürel ve sanatsal mekanlar›n ulafl›m kolayl›¤› nedeniyle önemli oldu¤unu, bu tür yerlerin y›k›lmas› de¤il ço¤alt›lmas› gerekti¤ini söyledi. 3Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i’nin 2005 en iyi karikatür ödülü, baflbakan Erdo¤an’›n tazminat davas› açt›¤› ve sonuç alamad›¤› “Tayyip-
ler Alemi” adl› karikatüre verildi. Penguen dergisinin 24 fiubat 2005 tarihli kapa¤›nda Erdo¤an; fil, zürafa, inek, ördek, kurba¤a, y›lan ve maymun fleklinde çizilmiflti. 3Uçan Süpürge’nin düzenledi¤i 9. Uluslararas› K›sa Film Öyküsü Yar›flmas›’nda ilk sonuçlar aç›kland›. Yar›flman›n bu y›l ki temas› “Ayna Ayna Söyle Bana” oldu. Yurt içi ve yurtd›fl›ndan 167 öykünün yer ald›¤› yar›flmada dereceye giren on yar›flmac› 5–6–7 May›s tarihlerinde Ifl›l Özgentürk’ün verece¤i atölye çal›flmas›na kat›lmaya hak kazand›. 3‹stanbul Üniversitesi Ö¤renci Kültür Merkezi Sahnesi E¤itim Araflt›rma Toplulu¤u Tiyatrosu oyuncular›n›n sahneye ç›kmas›, ‹stanbul Üniversitesi Dramaturji ve Tiyatro Elefltirmenli¤i Ö¤retim Görevlisi ve ÖKM Dan›flman› Yrd. Doçent Kerem Karabo¤a taraf›ndan “Çal›flt›r›c›ya sayg›s›zl›k ve geleneklere uymama” gerekçesiyle yasakland›.J
DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... 3 hacivat karagöz film müzi¤i Kalan
48 | TAVIR |N‹SAN 2006
3ciwan haco off Avrupa Müzik
3 KIVIRCIK AL‹ geriye dönün seneler ‹ber Müzik
3tolga çandar do¤u ANADOLU müzik