kültür sanat yaflam›nda
•
2006/07
•
say› 51
•
2.25 YTL-KDV’li)
temmuz 2006
›ssn 1303-9113
halk›n devrimci ozan›: ahmed arif
.
külleri, düflünceleri, düflleri ve as›m bezirci peter brook ve tiyatro teorisi abdi ipekçi park›nda bin günün izleri insan giydirme sanat›n›n emektar› antronik usta, terzili¤i anlatt›
.
.
r›fat ›lgaz
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
merhaba
Sahibi ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu
Biny›llard›r sürüyor bu serüven. Hak, hukuk, adalet yolculu¤u; neredeyse insanl›k tarihiyle eflit. Bunlar›n olmad›¤› yerde insanl›k da yoktur. ‹flte bu duygularla tam 1000 gündür oradalar. Beyaz baflörtüleri, k›rm›z› al›n bantlar›, beyaz kasketleriyle analar›m›z, babalar›m›z, efllerimiz, çocuklar›m›z... TAYAD’l›lar, hiç bitmeyen inançlar›, hiç tükenmeyen enerjileriyle tam 1000 gündür, orada, o ellerin alt›ndalar. Ankara Ankara olal› böyle bir destana tan›kl›k etmedi. Gururludur o park›n elleri, biliriz. Öyle
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi ‹stanbul ‹dil Kültür Merkezi Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4 Zemin kat Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net
herkesin elini tutmaz. S›ms›k› sar›yor iflte TAYAD’l›lar›n ellerini tam 1000 gündür... Tecrit kalkana, insanl›k onuru galip gelene dek de öyle kalacaklar... Tiyatro, hayat›n yans›mas›d›r sahneye. ‹nsana dair ne varsa o tozlu, ahflap düzlükte sunulur izleyenlere. Ustalar› vard›r onun da... Teorisyenleri, bilgeleri... Bunlardan birini, Brook’u konuk ettik sayfalar›m›za. Bildi¤i ne varsa paylaflt› bizimle... Her y›l, Temmuz’da daha h›zl› çarpar yüreklerimiz. Her y›l, Temmuz’da onu anlatman›n, ona seslenmenin, onun yan›na gidip sohbet etmenin telafl› sarar her yan›m›z›... ‹dil’i, tan›yanlara sorduk bu kez. Onlardan, kültür merkezimize ad›n›
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
verdi¤imiz ‹dil’imizi dinledik. Siz de dinleyin, devrimci sanatç›l›¤›n, halk›n› can›ndan çok sevmekle eflde¤er oldu¤unu tüm dünyaya gösteren ‹dil’i, biraz daha tan›y›n istedik. Ve her 2 Temmuz’da yang›nlar çöker ülkemizin yüre¤ine. 2 Temmuz ve 33
Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
ayd›n›m›z… Onlardan birini, As›m Bezirci’yi, küller içinde aray›p bulduk ve yazd›k. Bu kadim topraklar, nice de¤erler yaratt› bin y›llard›r. Saymaya bu ak sayfalar yetmez. fiiirin bu ülkedeki en güzel örneklerini yaratan bir ustay›, Ahmed Arif’i, dilimiz
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n
döndü¤ünce anlatmaya çal›flt›k. Ne söylesek hep eksik kalacakt›, biliyorduk. Biliyorduk ama eksi¤i-gedi¤iyle, biraz da onun yaflad›¤› bu topraklar›n çocuklar› olarak, bunun hakl› gururunu tafl›yarak sar›ld›k kalemlerimize. Bu derginin as›l sahibi olanlar... Okurlar›m›z... Eline belki ilk kez kalem alan›ndan, yazmada ustalaflm›fl olan›na kadar, onlarcas›ndan yaz›lar geliyor. Seçmekte zorlan›yor, bu durumdan da zerre kadar üflenmiyoruz. Ve daha da fazlalaflmas›n› istiyoruz her ay... Bu sayfalar sizindir... Yazmaya devam! Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla...
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
07/2006
3 nereye gitsek bizimlesin 3 mektup
4 5 9 10 13 16 17 20 22 24 25 26 30 31 36 41 43 46
MEKTUP nereye gitsek bizimlesin fi‹‹R hasan hüseyin SÖYLEfi‹ ibrahim karaca, zeki eyi, fladiye ipek DENEME ülkem gibisin sivas B‹YOGRAF‹ as›m bezirci ARAfiTIRMA cumhuriyet dönemi türk tiyatrosu- II fi‹‹R hristo botev MAKALE peter brook ve tiyatro teorisi T‹YATRO sizwe banzi öldü ÖYKÜ ellerinde fenerleri, uçufltular gittiler NOTA grup yorum fi‹‹R sinan kukul ‹ZLEN‹M bir gün kaybolursan... AYIN FOTO⁄RAFI umut kaçar RÖPORTAJ TAYAD’l› Aileler B‹YOGRAF‹ ahmed arif OKURDAN öykü, deneme RÖPORTAJ antronik esendir HABERLER
17 3 peter brook ve tiyatro teorisi makale
26 bir gün kaybolursan seni 3 yine asi nehrinde arayaca¤›z izlenim
36 3
3
ahmed arif biyografi
kapak 3
mektup
nereye gitsek bizimlesin tav›r
On y›l oldu senden “ayr›lal›”... Dile kolay, tam on y›l. Zaman ne kadar ac›mas›z. Rakamlar da... Fiziken sensiz, ama yürekte-düflüncede her daim seninle oldu¤umuz bu on y›lda neler yaflad›¤›m›z›, hangi duygular› tafl›d›¤›m›z› her sene anlatmaya çal›flt›k “Senin Tav›r’›n”da dilimiz döndü¤ünce... Bu ifl ne kadar zordu tahmin edersin. Seni anlatmak kadar zor! Zor diye anlatmamazl›k edemezdik. Biliyorduk ki bizden haber bekliyordun. Neler yaflad›¤›m›z›, bafl›m›zdan neler geçti¤ini, kültür merkezimizin ne durumda oldu¤unu merak ediyordun. Seni merakta b›rakmak olmazd› elbette. ‹flte yine o an geldi. Haz›r m›s›n son bir y›lda neler oldu¤unu duymaya? Tamam o zaman... En baflta flunu söyleyelim sevgili ‹dil, art›k Taksim’de, yani Beyo¤lu’nda de¤iliz. Eskiden de bir süre kald›¤›m›z bir yere, Okmeydan›’na tafl›nd›k. “Neden?” diye soracaks›n belki. As›l önemli olan, bir mevziden bir baflkas›na tafl›nmam›z. Beyo¤lu’na geleli çok olmam›flt› asl›nda. Say›s›z an›lar›m›z var orada ama ac›s› tatl›s›yla... Seni tafl›m›flt›k oraya da eski yerimizden. Hep seninle geçti günlerimiz, her an›m›z... Kolay de¤ildi senin ad›n› tafl›yan bir yeri terk etmek. Senin resmin vard› sinema salonumuzun duvar›nda. Hala duruyor orada biliyor musun? Sevinece¤in iki güzel haberle devam edelim mi? Birincisi, Grup Yorum’un yeni albümü ç›kt› ‹dil. Ad› “Y›ld›zlar Kufland›k”... Herkesin sustu¤u yerde hep biz konufluruz ya, yine öyle oldu. Cesaretin insanüstü bir fley olma-
d›¤›n›, bu yolda yürüyorsan e¤er, tüm engellere ra¤men do¤rular› ifade etmek gerekti¤ini yine biz dosta-düflmana ö¤retiyoruz. Ö¤reniyoruz da... Y›ld›zlar› kuflan›rken, sizlerden ö¤rendiklerimiz bize rehber oluyor. Vasiyetinize ba¤l› kalmak onurdur. Albüm, gerçekten de tam yerine oturdu. Sürecin ihtiyac› olan ne varsa flark›larda var. Gelen de¤erlendirmelere bak›l›rsa çok da be¤enildi. “Türküler Susmaz Halaylar Sürer” demifliz bir kez, sözden dönmek olur mu? Her zaman üretecek kadar doludur heybemiz bizim... Bunu sen de çok iyi bilirsin zaten. Bir de atölyemiz var biliyor musun? Senin ad›n› gururla verdi¤imiz “‹dil Tiyatro Atölyesi”... fiimdilik çok acemiyiz ama emin ol, hiç ara vermeden devam edecek çal›flmalar›m›z. Ustalaflaca¤›z, demek için biraz erken belki ama hedef olarak bunu önümüze koymakta tereddüt etmiyoruz. ‹lk etkinli¤imizi de 1 May›s Pikni¤i’nde gerçeklefltirdik ve hiç beklemedi¤imiz kadar ilgiyle karfl›land›k. Birçok yerden davet ald›k sonradan. Bu bizi ziyadesiyle sevindirdi tabii. ‹dil Kültür Merkezi giderek büyüyor ‹dil. Daha da büyüyecek...
ö¤rendiklerimizle her zorlu¤un üstesinden geliriz biz. Heybemiz seninle dolu. Senin miras›nla... Miras dedik de, evet ’96’n›n, sizin miras›n›z›n tafl›y›c›lar›n›n destan› da alt›nc› y›l›na girdi bu arada. 122 kahraman›n yazd›¤› bu destana yeni dizeler eklemek için yürüyenler var flimdi içeride, d›flar›da... Arkandan yürüyen yoldafllar›n›, iki çocuklu analar›, avukatlar› (Evet, çok iyi bildi¤in Behiç Aflç› da yat›rd› sizler gibi bedenini açl›¤a. fiafl›rm›fls›nd›r belki. Yoo flafl›rma, onun insanca, ayd›nca tavr› bugün herkesi sars›yor. En baflta da meslektafllar›n›, yani avukatlar›...) gördükçe ne kadar gururland›¤›n› biliyoruz. Biz de seninle ayn› duygular› paylafl›yoruz ‹dil. Gerçekten çok çetin bir süreçten geçiyoruz. Her zamankinden daha çok bedelin ödendi¤i ve her zamankinden daha çok çaba sarf etmenin elzem oldu¤u bir süreçten... Elbet, bu gücümüz var. Dünden bugüne, bugünden yar›na tafl›nan de¤erlerin çepeçevre sard›¤› bir ailenin içindeyiz ve sizler gibi ö¤retmenlerimiz var. Gelece¤e hep umutla bakmak için, bu yeter de artar bile!
Dedik ya art›k yeni yerimizdeyiz. Okmeydan› bize yabanc› de¤il. Biz de ona... Yeni dostluklar›n mekân› olacak buras›. Yeni yüzlerle tan›flaca¤›z. Yeni olaylara tan›k olaca¤›z. Belki yeni bask›nlara, gözalt›lara, iflkencelere, mapusluklara...
Yan›na gelece¤iz bu ay. Seninle konuflmaya... Umutlar›m›z› paylaflmaya, özlemimizi belki biraz olsun gidermeye. Kim bilir, belki yan›m›zda on yafl›na girmifl yüzlerce ‹dil’den biri de olur... Amma güzel olur ha!
Sen bizimle olduktan sonra hiç önemli de¤il. Aln›m›z›n ak cefas› der çekeriz. Senden
fiimdilik hoflça kal ‹dil... En k›sa sürede yeniden görüflmek dile¤iyle...J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 3
fliir
k›z›l›rmak hasan hüseyin
Bir gün ç›k›p geldiler anlams›z yüzlerini ve gülüfllerini tüketim art›klar›n› üretim organlar›n› ve eski külotlar›n› Çikletlerini çukulatalar›n› getirip b›rakt›lar tiklerini mimiklerini çi¤liklerini –genç k›zlar›n düfllerini getirip b›rakt›larher gün her gün yeniden getirip b›rakt›lar iplerini oltalar›n› konserve kutular›n› süttozlar›n› soyalar›n› salemlerini k›s›rl›k haplar›n› madalyalar›n› tasmalar›n› bayraklar›n› bayrak y›rtmalar›n› sövmelerini - anam›za bac›m›za çocu¤umuza – en çok önem verdi¤imiz fleylerimize üretim organlar›n› ve tüketim art›klar›n› kullanarak Tanr›n›n ve ‹sa’n›n ve bizimkilerin izniyle atlar›n› seyislerini çombelerini t›rafllar›n› ve difllerini getirip b›rakt›lar her gün her gün yeniden getirip b›rakt›lar sonra güzel güzel anlaflmalar› sonra güzel güzel sözleflmeleri sonra güzel güzel paylaflmalar› - as›lm›fllar›n ve as›lacaklar›n izniyle – ve durmadan durmadan baltazar bayramlar›n› sonra güzel güzel savafl uçaklar›n› radarlar› rampalar› atom bombalar›n› denizalt› denizüstü bir fleylerini - bilinçalt› bilinçüstü her fleylerini piekslerini bitekslerini bitpazarlar›n› eroinlerini kokainlerini getirip b›rakt›lar her gün her gün yeniden getirip b›rakt›lar
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine ve sonra çekilip gitmediler gemilerine ve sonra çekilip gitmediler gemilerine ve art›k o kadar çok fley getirdiler ki ve art›k o kadar çok fley getirdiler ki ve art›k o kadar çok fley getirdiler ki ba¤›ms›zl›¤a yer kalmad› ülkemde
Ayçe ‹dil Erkmen’in en sevdiklerinden olan bu dizeler Hasan Hüseyin’in K›z›l›rmak isimli fliirinden al›nm›flt›r.
4 | TAVIR | TEMMUZ 2006
söylefli
zaman›n olgunlaflt›rd›¤› an›lar tav›r
l›kl› sohbet edip, çal›fl›yordunuz. ‹brahim Abi ve biz, o günlere, on y›l öncesine dönüyoruz.
On y›l geçmifl aradan. On koca y›l... Gidiflinin üstünden bunca y›l geçmemifl gibi. Hala dün gibi yaflad›¤›m›z o günler. Bu sene seni tan›yanlara gittik. Onlara uzatt›k kay›t cihazlar›m›z›. Bilmedi¤imiz yanlar›n› ö¤renelim istedik. ‹tiraf etmek gerekirse, konuflurken biz de daha iyi tan›d›k seni. Bilinmeyen yönlerinle tan›flt›k. Az ya da çok, var olan her anlat›mda baflka bir özelli¤in ç›kt› karfl›m›za. Eski günlere gittik onlarla. An›lar›n› açt›lar bize. Ve iflte sana getirdik flimdi. Hat›rlars›n eminiz. Zaman sadece olgunlaflt›rm›flt›r an›lar›. Bak bir yan›m›zda ‹brahim A¤abey, bir yan›m›zda OKM’den eski dostlar›n. Sana seni anlatmaya… Soruyoruz ‹brahim A¤abey’imize (Karaca) seni. O da anlatmaya, seni en çok tan›d›¤›
alanla bafll›yor. Tav›r’daki ‹dil’i anlat›yor bize. O anlat›rken ben merak ediyorum, kim bilir kaç kifli fark›ndad›r senin bu dergiye harcad›¤›n eme¤in? Kaç kifli biliyordur ya da? Tav›r emekçisiydin sen. O anlat›rken, Tav›r’›n yo¤unlu¤u içindeki halin gözümüzde canlan›yor. Bir de bilgisayar bafl›ndaki resmin geliyor akl›m›za. Düzenli tav›r okuyucular› hat›rlarlar o resmi. Bilgisayar bafl›nda ve gülümserkenki halini. “Ortaköy Kültür Merkezine ben hafta sonlar› veya 15 günde bir gidiyordum.” diyerek bafll›yor ‹brahim A¤abey sohbete ve sonra uzun bir anlat›m bekliyor bizi. Aralara girsek de seninle onu bafl bafla b›rak›yoruz asl›nda. Zaten anlat›rken görmeliydin halini, o günleri yeniden yafl›yor gibiydi. Sanki sen tüm hareketlerinle karfl›ndayd›n onun. Ve karfl›-
“Evimin Küçükçekmece’de olmas› nedeniyle, bir de ifl-güç, çoluk-çocuk, her zaman düzenli gidemiyordum. Zaten biz hafta sonlar› gitti¤imiz zaman da hep bir konu aç›l›rd›. Konuflurduk. Bir müzik olurdu. Onun üzerine konuflmak ile geçerdi zaman›m›z. Kurgulanmam›fl bir sohbet, ortam olufltu¤u zaman, kafam›z›n bir kenar›nda notlar oluflurdu zaten. Tav›r’›n gelecek say›s›ndaki konu diye... Oradan konu aç›l›rd›, ben onu gelecek say›ya yetifltirecek flekilde haz›rlard›m. E¤er yaz› bitmemiflse, bitirememiflsem 15 gün sonra yaz›y› bitirince giderdim. ‹dil’i ben o ortamlarda tan›d›m. Onlarca insandan Ortaköy Kültür Merkezi çal›flan›ndan birisiydi ‹dil. Ama dikkati çekmeyecek gibi de de¤ildi hani. Orada kab›na s›¤maz, c›va gibi genç çocuklar, k›zlar falan vard›. ‹dil, öyle çok fazla ortalarda koflturan, hareket halinde olan, sa¤a sola söz yetifltiren veya sesi çok ç›kan biri de¤ildi. Belki de öyle olmamas› nedeniyle biraz ayr›l›yordu, oradaki di¤er genç arkadafllar›m›zdan. Sessiz dururdu bir kenarda. Ço¤u zaman da dinlerdi. Çok dikkatli dinledi¤ini ben biliyorum. Dinlerdi ve gülümserdi. Bir fley söylemezdi. Çok seyrek olarak bir fley söylerdi. Veya sorard›. Han›m han›mc›k bir tavr› vard›. Zaten foto¤raflar›na da bak›ld›¤›nda bu mutlaka hissedilir. Hakikatten böyle bir tiyatrocu, ama gerçekten de bir yerde kurumsallaflm›fl, bir yerden tiyatro yapm›fl, oradan gelmifl, bilinen belli yollar kat etmifl bir tiyatrocu, bir sanatç› havas›, görünümü vard›. Mütevaz›, alçakgönüllü ama. Giyimi kuflam›yla, tav›rlar›yla, oturup kalkmas›yla, hitap flekilleriyle, yaklafl›mlar›yla paylafl›mc› bir arkadafl›m›zd›. Her zaman söze kat›lma-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 5
söylefli
att›m önüne. ‹ki tane birden. Hatta birini çok iyi hat›rl›yorum. ‘Sanatta Slogan, Sloganda Sanat’ att›m önüne böyle. Bir bakt›. B›rakt› iflini, kalkt› sar›ld› benim boynuma. Öyle bunalm›fl, yetifltirmesi gerekiyor, bask›ya verilmesi gerekiyor derginin. Sar›ld› benim boynuma. Dedim ‘Hala küs müsün bana, konuflmuyor musun?’ Oturduk filan böyle... Çok güzel an›lard›. fiimdi hala akl›ma gelince, insan›n gözleri yaflar›yor.’
yan, kar›flmayan, arada bir fleyler söyleyen, gülümseyen, hep dinleyen… Bir arkadafl. Bir ara Tav›r Dergisi’nin bütün iflleriyle ‹dil ilgilendi.” ‹brahim A¤abey, Ortaköy Kültür Merkezi’ne ilk, Olcay Uzun için yazd›¤› fliirleri Tav›r’a getirmek için gelmifl. Olcay, onun okul arkadafl›ym›fl me¤er. Öldürülmesinin ard›ndan fliirlerini getirmifl ve dergi bürosu olarak düflündü¤ü Tav›r’›n bir kültür merkezinin içinde oldu¤unu görünce flafl›rm›fl; “Merhaba, o merhaba” diyor iflte. Tav›r emekçilerinden biri olmufl k›sa zamanda. Söz Tav›r’a gelince, Tav›r ile nas›l kaynaflt›¤›n›z› daha bir heyecanla dinliyoruz ondan. Seni bugüne tafl›mak istercesine. “Tav›r‘la baya¤› ilgilendi. fiundan biliyorum. Yaz›lar› dizmek, flu girsin, flu girmesin, flu fliirler konulsun. Çünkü gelen fliirleri bana veriyordu u¤rad›¤›m zaman, o bir dosyada biriktiriyordu. ‘‹brahim A¤abey flunlardan hangisine bakal›m? Hangisini koyarsak, nas›l olur? Bizim bir arkadafl›m›z›n gönderdi¤i fliirdir. Bunu Tav›r’da yay›nlanabilecek hale nas›l getirebiliriz?’ derdi. Çünkü fliirler üzerinde çal›flmalar›m›z oluyordu. Yazan arkadafllar›m›za gönderiyorduk. Yap›lan düzeltmelerden sonra ‘Bak senin fliir bu hale geldi, bak buras› fazlal›kt› gereksiz uzatmalar vard›, biz bunu k›saltt›k, Sen ne dersin?’ gibi aç›klamalar yapar, geri gönderirdik. ‹dil bunlar› toplay›p arflivle-
6 | TAVIR | TEMMUZ 2006
memi istemiflti. Ben bunun üzerine, bana gelen fliirlere, yazd›¤›m notlar, öneriler, fliir ad›na baz› söyledi¤im cümleleri bir çal›flma haline getirdim. Sonra o çal›flmalar› daha da gelifltirdim ve ortaya bir tane kitap ç›kt›: ‘Sokak Feneri’ Benim üçüncü kitab›m. O kitap ilk, ‹dil’in Tav›r’a bakt›¤› zamanlarda biçimlendi asl›nda. ‹dil’in önerisiydi. ‘Ya bunlar› not alsana ‹brahim A¤abey. Bunlar gidiyor. Yaz›yoruz, veriyorsun, ondan sonra baflka biri gönderiyor. Ayn› o fliir için de geçerli olan fleyler gidiyor. Onlar› seri cümlelerle yeniden yaz›yorsun.’ demiflti ‹dil. ‹lk ›fl›¤› orada çakm›flt›. Ortaköy Kültür Merkezi, geçici bir dönem kapat›lm›flt›. Hatta bir zaman yaz› gerekiyor Tav›r’a. ‹flte yeni fliirler koymak gerekiyor. Ama dergide olmas› gereken bir ana gövde, bir yaz›n›n gerekli¤i var. Gitmek gerekiyor yani. Tüneldeydi ‹dil. AKSM (Anadolu Halk Kültür Sanat Merkezi ) aç›lm›flt›. Orada ikinci kattayd›. ‹çeri girdim, ‹dil orada, Tav›r’la u¤rafl›yor böyle. Bakt›m bilgisayar›n bafl›nda. Beni görünce hemen ‘Ben sana küstüm’ dedi. O yaz›larla u¤rafl›yordu masada. ‘Niye dedim ya, niye bana küstün sen?’ ‘Sen’ dedi ‘Bize bu ay hiç yaz› getirmedin, hiç de laf›n› etmiyorsun. Yaz›ya ihtiyac›n›z var m›, yeni bir yaz› var m› yok mu diye. Ben seninle konuflmuyorum.’ dedi. ‘Niye öyle konufluyorsun ya, benim kalbimi k›rd›n flimdi.’ dedim. Tuttum gö¤süme götürdüm elimi. ‘Bak kalbimi k›rd›n.’ dedim. Orada benim montumun iç cebinden yaz›y› ç›kar›p
Tav›r’›n en yo¤un oldu¤u günler, yaz›lar üzerinde çal›flt›¤›m›z günler. Ne s›k›nt›lar yafl›yoruz, bunu senden iyi kim anlar ki? ‹flte anlat›yor ‹brahim A¤abeyimiz yaflad›klar›n›. Tav›r hep böyle olmufl galiba. Tüm yo¤unlu¤una ra¤men dostlar›n›n sevgisiyle ayakta kalm›fl. Ya müzik? Müzikle aran nas›l Sevgili ‹dil? Piyano çald›¤›n› bilmeyen yok gibi. Anlat›mlarda en çok ne ilgimizi çekiyor biliyor musun? Herkes ellerinin narinli¤inden bahsediyor. Öyle bütünlefltirmifller ki, seni piyanoyu çalarken görmemifller hiç ama yak›flt›rm›fllar çoktan. Ayr›lmaz bir ikili gibi. “Sonra, mesela bizim Yorum’un herkesin çok sevdi¤i flark›s› vard›r ya, ‘U¤urlama’ Bir gün ben oturdum evde. Yaln›zd›m o zaman. U¤urlama’y› yazm›flt›m. Ertesi gün de Çorlu’ya gidecektik. Kemal Sahir, Çorlu Hapishanesi’ndeydi. Eflimle beraber Kemal’i bir ziyaret edelim dedik. ‹dil’in gelece¤ini de biliyordum ben, baflkalar› da gelecekti. ‹dil ile konuflmufltuk. ‘Ben orada olaca¤›m, senden önce gidebilirim. Kim önce giderse içeri girmesin, d›flar›da yolun kenar›nda beklesin, beraber girelim.’ demiflti. Gittik, bakt›m ‹dil orada, Çorlu Hapishanesi’ne giden yol kenar›nda yaln›z duruyor. ‹ndik otobüsten. ‹dil’le beraber görüfle gittik. U¤urlama’y› önce ‹dil okudu. Cebimden ç›kard›m ‹dil’e verdim ‘‹dil, nas›l bir fliir baksana.” dedim. Bakt›, çok be¤endi. ‘Çok güzel bir flark› olur bu.’ dedi. U¤urlama’n›n do¤um yeri oras›d›r. Çorlu Hapishanesi’dir. Ben o zaman Yorum’un bir eleman› gibiydim. ‹meceye kat›lan birisi. Ortada bir mutfak var. O mutfakta bir yemek yap›l›yor. Biri salata yap›yor, biri çorba yap›yor, öteki çorbaya karabiber at›yor. Onun gibi bir fley; bir paylafl›m, ortak bir üretim gibi. Her günüm orada geçmese de sonuçta ben orada konu saptay›p, yo¤unlafl›rd›m akflamlar› o konu üzeri-
söylefli
ne. Dergiye yazd›¤›m›z yaz›lar, fliirler var. Tav›r için, ayr›ca müziklere sözler olarak. Birço¤unun alt›nda benim imzam vard›r, birço¤unda da yoktur. Grup Yorum imzas› olmas› daha anlaml› olacak dediklerimizin alt›na ‘Yorum’ yaz›lm›flt›r. Sonuçta ben de o imecenin içindeyim, resmi olmasa da, sonuçta orada bir heyecan paylafl›l›yor. Kimin yazd›¤› hiç önemli de¤il. Alt›na neyin yaz›l› oldu¤u da önemli de¤il. Biraz bir fleylerin ortaya ç›kmas› önemli. Yani geçmiflte tan›d›¤›m o arkadafllar› ‹dil olsun, Ayfle olsun, Yorum’da flu an olan, olmayanlar olsun, tiyatroda, FOSEM’de olanlar... Hepsini tan›m›fl olmaktan mutluyum. Sonuçta bir fleyler paylaflt›k… Bir fleyler ürettik. Ve bu son derece ç›kars›z, tertemiz, ön yarg›s›z. Orada kendimizi ortaya koyduk. Bir fleyler ortaya ç›karmakt› önemli olan.” ‹brahim A¤abey, nas›l “bizi” anlat›yor öyle de¤il mi? De¤erlerimizi. Bizi biz yapanlar›. Ve biliyoruz ki biz, tüm bunlar için ortas›nday›z bu kavgan›n. Onlar› korumak ad›na. Ve yine biliyoruz ki, sen o yüzden “ayr›ld›n” aram›zdan. Böyle zamanlarda seni daha iyi anl›yoruz emin olabilirsin ‹dil! Sonra sorular›m›z ard arda geliyor. Son olarak nas›l gördün ‹dil’i, hat›rl›yor musun? “Yurtd›fl›na gitmeden önce gördüm ben. (Yurtd›fl›na gidip döndükten sonra tutukland›.) Üzerinde o ceket vard›. Yakal› ceket. Saçlar› uzun, omzuna kadar, çok uzun de¤il ama. ‹dil’i ben o flekliyle tan›d›m, o flekliyle sevdim. Bir han›mefendi olarak gördüm. Çok han›m bir k›z. Hiçbir fley konuflmasa da, hemen insan›n içinin ›s›nabilece¤i bir insan. Zaten ayn› okuldan›z onunla. O da ‹ktisat Fakülteliydi ya. Bazen okul sohbetleri yapard›k. Okuldaflt›k onunla.” ‹dil’in ölüm orucu sürecinde ne yapt›n peki ‹brahim A¤abey? “Ölüm orucu sürecinde, yaz dönemi ben memleketteydim. Ben, ölüm haberini memlekette ald›m. ‘Gökyüzü’nün Yedi Rengi’ni o dönemde yazd›m. ‹dil de geçiyor içinde. ‹dil’i Tav›r sürecinde çok daha güzel fleyler yapacakken, zamans›z bir dönemde kaybettik. Ama ‹dil han›mefendi haliyle hala gözümün önünde benim. Bu kadar yak›ndan tan›d›¤›m ilk direniflçi. ‹lk olmas› nedeniyle, ben beynimden vurulmufla dönmüfltüm, ölüm ha-
berini ald›¤›m zaman. Tav›r’da bir yaz› yay›nlanm›flt›. ‘Yaflad›¤› gibi öldü. Sessizce. Ölümü de öyle... Ölümü de bir kenara itip gitti diye. ‹dil ile ilgiliydi, bir de resmi vard›. Hala saklar›m o yaz›y›. Ama bana bir yere gitmifl gelecekmifl gibi geliyor hala.” ‹nsan çok sevdikleriyle ilgili böyle düflünür öyle de¤il mi? Ne dersiniz? Öyle gerçekten de… ‹brahim A¤abey’in her halinden belli oluyor o sevgi. Ac›y› da, sevgiyi de yenibafltan yafl›yor sanki. Yavafl yavafl son sözlerini al›yoruz ondan. ‹dil’e dair düflündüklerini toparl›yor son sözlerinde. “Ne söylenir ki baflka ‹dil’in arkas›ndan? Piyano çalarken görmedim ben onu. ‹dil’in piyanosu o zaman orada de¤ildi. Ama biliyordum ben ‹dil’in piyano çald›¤›n›. Bana söylemiflti. ‘‹brahim A¤abey sen öyle diyorsun, bak beni Tav›r’da, tiyatrocu olarak biliyorsun sahnede ama bak ben müzikle de ilgileniyorum.” demiflti. fiark›lar için birlikte bakard›k fliirlere. fiark› olabilecek neler var, neler yok diye. Tav›rda yay›mlanan baz› fliirlere ‘Ya bu tam Yorum’luk, tam flark› olacak...’ derdi. ‹dil hakikatten, kültürün sanat›n içindeydi. Gerçekten bir han›mefendiydi. Baz› insanlar için derler ya, ‘Bu gömlek bol geliyor, bu gömle¤i kald›ram›yor.’ diye. Ama ‹dil hakikatten o gömle¤i iyi tafl›yordu, yak›fl›yordu da. Onu özlüyoruz… ‹dil’i unutmad›k ama bir vesileyle yeniden an›lar›m›z› deprefltirdik.” Evet ‹dil, senin hakk›nda sohbetler etmeye devam ediyoruz. ‹brahim A¤abey’in ard›ndan dostlar›n›n yan›na gittik. Kimi ayn› sahneleri paylaflm›fl seninle. Kimi k›sa karfl›laflmalardan bahsetti bize. Ama öyle izler b›rakm›fls›n ki üstlerinde, hala duygulanmadan konuflam›yorlar. Hatta heyecanlan›yorlar anlat›rken. Sanki onlar› izliyormuflsun, o an oradaym›fls›n gibi oluyor. Özlemin sar›yor odan›n içini. Nurtepe’de bir evde topland›k o akflam. ‹stanbul’un bizi anlatan mahallelerinden birisi buras›. Sokaklar› evimiz gibi geliyor yürüdükçe. Tan›d›k geliyor her yan›. Eve girince iki küçük k›z çocu¤uyla karfl›lafl›yoruz. Büyük olan›n ad› Ayfle Gülen, küçü¤ün ad› ise Ayçe ‹dil. ‹simleri duyunca içimize garip bir fleyler gelip oturuyor. Çocuklar›n gözlerinde siz vars›n›z iflte. Hayatlar› boyunca hep yanlar›nda olacaks›n›z. Ne kadar flansl›-
lar öyle de¤il mi? Ve günün birinde anlatacaklar isimlerinin öyküsünü her yere. Biraz hastalanm›fl ‹dil. Lösemiyle mücadele ediyor flimdilerde. Ama göreceksin ondaki azmi. Hiç pes etmeye niyeti yok merak etme. Eve girince duvardaki “‹dil” yaz›s›na tak›l›yor gözümüz. Çocuklardan biri yapm›fl belli. Yaz›y› çiçeklerle süslemifl. Makineyi al›p çekiyoruz hemen. Bugünden bir hat›ra kals›n, diye. O isim kaç duvara ifllendi kim bilir? Ve bir süre sonra kelimeler dönüp dolafl›p sana geliyor. Üç dostumuz var yan›m›zda. Bize seni anlat›yorlar hat›rlad›kça. Öyle yak›n ki sana dair söyledikleri. Bir bütünün ayr› parçalar› birlefliveriyor hemen. Zeki A¤abey (Eyi) tiyatroda oynarken Ortaköy Kültür Merkezi’nde tan›m›fl seni. “1989, 1990 y›llar› civar› tan›flt›k.” diyor. “‹dil çok tatl›, çok cana yak›n. Klifle laflar vard›r ‘Devrimciler böyle.” diye. Bundan dolay› de¤il. Hakikaten çok içtendi. ‹nançlar›n› yerine getirebilen devrimciler böyledir genel olarak zaten. Can›n› vermeyi göze alan insanlar böyledir. Keflke çat›k kafllar›n› görseydim de çat›k kafllar› flöyle deseydim. Görmedim. O bak›fl› cana yak›nl›¤›...” ‹flte böyle anlatmaya bafll›yor seni Zeki A¤abey. Seni kardefli gibi görmüfl hep. “Yafl itibariyle de ben ondan büyük oldu¤um için a¤abeykardefl iliflkisi vard›. Gerçekten çok seviyordum. K›z›m-yoldafl›m aras› bir fleydi. Hem yoldafl›n, hem k›z›n gibi seversin, hem kardeflin gibi. Çok hofl bir duygudur o.” diye tarif etmeye çal›fl›yor duygular›n›. Bir arada çok bulunmam›fls›n›z. Ufak tefek an›lar kalm›fl akl›nda. Mesela ‹stanbul d›fl›na turneye gitti¤iniz de yaflad›klar›n›z iz b›rakm›fl onda. Arkadafllar›n›n ona kilolu olmas›ndan dolay› tak›ld›klar›nda, senin “Benim A¤abeyim t›¤ gibi, ama 1 numara t›¤.” gibi diyerek tak›ld›¤›n› anlat›yor. Tabi Zeki A¤abey o zaman 1 numara t›¤›n en kal›n t›¤ oldu¤unu bilmiyormufl. Ortada bir gariplik oldu¤unu senin “hain hain gülümsemenden” anlam›fl. Ve o zaman herkesin daha çok gülmeye bafllad›¤›ndan bahsediyor. Zarifli¤inle, inceli¤in ve sahnedeki duruflunla öyle yer etmiflsin ki onlar›n içinde “Piyano çal›yormufl. Zaten çok zarifti elleri. Bale yap›p yapmad›¤›n› tam olarak bilmiyorum ama galiba yapm›fl. Tiyatroda ad›mlar› çok nazik çok düzgündü. Amatör bir oyuncuya göre iyi bir oyuncuydu.
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 7
söylefli
Çekirdekten yetiflen bir oyuncu için gerçekten iyi bir oyuncuydu. Onun gibi ç›t› p›t› bir k›z›n aktif bir fley yapabilece¤ini düflünemiyordum.” Bunlar› söylerken bile duygulan›yor Zeki A¤abey. Kaseti bir süreli¤ine durdurup sakinleflmesini beklemek zorunda kal›yoruz. Sonra devam ediyor anlatmaya; “TAYAD döneminde biz tiyatro kurmufltuk. Hepimiz çekirdekten yetifliyoruz. Emek oyuncular› olarak bir tiyatro kurduk. ‹dil o ara geldi tiyatroya. Çok temiz bir insand›. fiöyle bir örnek çok da abart›l› olmaz hani: Yolda kal›rs›n da birinden bir fley, sormak, bir fley istemek istersin, ondan rahatl›kla istersin.” ‹flte böyle anlat›yor seni Zeki A¤abey, en yo¤un duygular› ise sen flehit düfltü¤ünde yaflad›¤› belli. O zaman nas›l flafl›rm›flt› tüm dünya. Eee dile kolay. Dünya’n›n ilk kad›n ölüm orucu direniflçisiydin sen. Hem sanatç›, hem devrimci, hem kad›n olarak bir tokat gibi çarpm›flt›n insanlar›n yüzüne. ‹flte burada Zeki A¤abey’nin efli Naciye Abla’ya kulak verelim istersen. Bak nas›l ifllemifl yüre¤ine senin gidiflin. “Çok k›sa bir süre tan›d›m. ‹dil’le ben eflimle niflanland›ktan sonra 1991 y›l›nda Ortaköy Kültür Merkezi’nde tan›flt›k. Orada içeri girince her yeri dolduran bir insand›. Çok fazla diyalo¤umuz olmad›. Çünkü ben insanlar› yeni yeni tan›yordum. Ama gerçekten o farkl›l›¤› ile göze çarp›yordu. Laf olsun diye söylemiyorum. Kültür Merkezi’nin korkunç güzel bir fuayesi vard›, kocaman. Bilenler bilir. Orada balerin edas›yla parmaklar›n›n üzerinde yürüyordu ‹dil. Güzel bir k›zd›. ‹nce, narin, duygusal. Tan›mayan insanlar yüzünden de okur. Bilenler zaten bilir. Biz tan›flt›ktan, san›r›m bir buçuk, iki y›l sonra tutukland›. Sonra ’96 ölüm orucu bafllad›. Hepsi arkadafl›m›zd›, hepsi yoldafl›m›zd› ama bire bir tan›d›¤›m›z insanlar olunca daha da farkl› oluyor. ’96 sürecinde Çevre Radyo vard›, o dönemler. Çevre Radyo’nun haberlerinin müthifl bir jenerik müzi¤i vard›. Resmen böyle yürekleri da¤layan bir jenerik müzi¤i vard›. Sesi hala kulaklar›mda, yüre¤imde bir yandan gerilim filmlerini and›ran, bir yandan duygusal farkl› bir müzikti o.Ve o aralar yavafl yavafl flehit haberleri gelmeye bafllam›flt›. Haber saati beklenmeden flehit haberlerini vermeye bafllad›klar› için, o
8 | TAVIR | TEMMUZ 2006
müzik bafllad›¤› zaman ‘Bir tane daha gitti, bir tane daha gitti.’ diye düflünürdük. O duygu bambaflka, zaten anlat›lamaz ki. 26 Temmuz’du... Mutfaktayd›m, bulafl›k y›k›yordum. Akflam dört buçuk, befl civar› gibi. Yine ayn› jenerik müzi¤i girdi. O an daha farkl› geldi sanki. Dedim, tamam bir kifli daha flehit düfltü. ‹flte o anda radyoda ‘fiu an ald›¤›m›z habere göre, Çanakkale Hapishanesi’nde yatmakta olan Ayçe ‹dil Erkmen flehit düfltü. Dünya’da ölüm orucunda ilk flehit kad›n.’ dedi. O zaman ben gerçekten çok kötü oldum. Le¤endeki suyu döktüm sinirden. Duvarlar› yumruklad›m, tekmeledim. Bir yandan da Ayfle Gülen’im var bir tane. 2,5 yafl›nda yoktu bile, daha çok küçüktü. O geldi iflte. Ben duvar›n bir kenar›na çöktüm, a¤l›yordum. Elinde bozuk paralar› vard›. ‘Anne ne olur a¤lama üzülme. Bak para var seninle bakkala gidelim, sak›z alal›m üzülme, sus.’ diye beni teselli etmeye çal›flt›. Sar›ld›m ona, a¤lad›m baya¤› bir uzunca zaman. O gün beflten sonra çok kötü bir gündü. Tabi sonraki günler de .Ta ki Ölüm Oruçlar› bitene kadar. Bunu duyunca biz birbirimize sar›ld›k a¤lad›k, o gün sabaha kadar oturduk, sohbet ettik, çay içtik. O zafer an›n› kimse unutamaz.” Zeki A¤abey de ayn› duygular› yaflam›fl tabi. Eve gelip de Naciye Abla’y› a¤larken bulunca. Bir pankart yap›p duraklara asmak istemifl hemen. “Seve seve k›z›m›z›n ismini ‹dil koyduk.” diyen Zeki A¤abey’in son sözleri ise bizlere duyulan güven oluyor. “Bak bunlar iyi çocuklar denecek insanlar, aha bunlar temiz çocuklar. Halktan insanlar böyle der... Bizim oldu¤umuz yerde bir Ahmet amcam›z vard›. ‘Ya’ derdi ‘Gardafl›m. Her akflam k›zl› erkekli bizim kap›dan geçiyorlar, tek bir kere zarar vermediler, çok iyi insanlar. Her akflam geçiyorlar. Adam gibi adamlar yani.’” ‹flte ‹dil, böyle anlat›yorlar seni. Öyle yer etmiflsin ki onlarda. Hala yan›yorlar, seni bir geceli¤ine olsun misafir edemediklerine, daha uzun zaman geçiremedi¤inize. Bir de senin onlar üstünde b›rakt›¤›n etki var, onu da fiadiye Abla’dan (‹pek) dinleyelim istersen. Devrimcileri tan›mayan birinin zamanla seni nas›l sevdi¤ini anlatt› bize fiadiye Abla: “Tutsak düflmeden önce beni eflim tan›flt›rm›flt›
‹dil’le. Ayçe daha c›v›l c›v›l bir k›zd›. Ayçe ‹dil ile bir yerde karfl›laflt›k ama hat›rlam›yorum; eflim götürmüfltü. Eflim baz› fleylerimi anlat›nca ‘Yok dedi, abla senden daha iyi olacak A¤abey.’ Biraz sohbete girdik. Yüzüme bak›p, çok güzel bir flekilde düflüncelerini söyledi. Ben daha çok sevdim onu. Ben devrimcili¤i ondan tan›d›m. Sonra Ankara’da karfl›laflt›k bir yerde. Beni görür görmez geldi. Toplu halde oturuyorduk. Dedim ki, ‘Ablas›, sen çok güzelsin; ruhun da güzel, kendin de güzelsin. Neden devrimcilik yap›yorsun?’ Fikrimi söyledim. ‘Niye abla?’ dedi. ‘Ben bu yolu çok seviyorum. Sen de gün gelir de, bizi çok iyi anlars›n. Bizlerin bir fleye inanc›m›z, sevgimiz varsa böyle gideriz.’ Hatta sordum, ‘Sen okudun mu, niye okumad›n?’ diye. ‘fiu an okuyanlar ne yap›yor? Ayakkab› sand›¤› boyunlar›nda boya yap›yorlar. Çünkü bizlere yer yok.’ Birçok fleyimizi böyle anlatmaya çal›flt› bana. Sonra, bir gün tiyatroda, bir bölüm de sana rol oynataca¤›m, demiflti. Tabi o zaman olmad› ama daha sonraki dönem ç›kt›m o sahneye. O olmad› ama onun sözü yerine geldi. Gördü¤üm zaman çocuk gibi elinden tutmak isterdim, saçlar›yla oynard›m. Birçok k›zlar›m›z›n saçlar›n› okflad›kça o akl›ma gelir. Çok güzel saçlar› vard›.” Bunlar› söylerken dal›p gidiyor fiadiye Abla. “Çok s›cakkanl›yd›. O s›cakl›¤a dald›m gittim. Seni güler yüzüyle karfl›lard›. Hiç s›k›nt›s›n› sana yans›tmazd›. Senin sorunun oldu¤unu gözlerinin içinden anlard›. Sen bir fleye s›k›lm›fls›n. Hemen hissederdi.” diyerek aç›kl›yor hislerini. ‹nsan›n yüz yüze bakmad›¤›, maillerin insan iliflkilerine hâkim oldu¤u ve sevginin ç›karlarla örüldü¤ü bir zamanda, ne kadar önemli ifller yapm›fls›n sen öyle ‹dil. Direniflin, geldi¤in son aflama olmufl zaten. Ama as›l yaflarken yüreklerde yakalam›fls›n o güzelli¤i. Bu y›l seni böyle anlatmak istedik. Bu y›l da seni, seni tan›yanlar anlats›n istedik. Dostlar›n› getirdik yan›na. O günlerine dönelim istedik ‹dil. ‹brahim A¤abey’in dedi¤i gibi “özlüyoruz” seni. Unutmam›flt›k ama depreflti ac›m›z, gururumuz. Biz buraday›z ‹dil. Senin mekan›nda, seni ve düfllerini tüm dünyaya anlatmaya devam edece¤iz. fiimdilik hoflçakal.J
deneme
ülkem gibisin sivas zerrin kayal›
“… Beyaz bir gemidir ölüm, siyah denizlerin hep ça¤›rd›¤› bat›k bir gemi, sönmüfl y›ld›zlar gibi yitik adreslere benzer ölüm, yan›k otlar gibi sen bu fliiri okurken ben, belki baflka bir flehirde ölürüm...” Behçet Aysan
Behçet Aysan, Ahmet Öztürk, Ahmet Özyurt, Asaf Koçak, As›m Bezirci, Asuman Sivri, Belk›s Çak›r, Carina Cuanna, Edibe Sulari Aybaba, Erdal Ayranc›, Gülender Akça, Gülsüm Karababa, Handan Metin, Hasret Gültekin, Huriye Özkan, ‹nci Türk, Koray Kaya, Kenan Y›lmaz, Mehmet Atay, Menekfle Kaya, Metin Alt›ok, Muammer Çiçek, Muhibe Akarsu, Muhlis Akarsu, Murat Gündüz, Nesimi Çimen, Nurcan fiahin, Özlem fiahin, Sait Metin, Sehergül Atefl, Serkan Do¤an, Serpil Canik, U¤ur Kaynar, Yasemin Sivri ve Yeflim Özkan… Diri diri yak›l›fllar›n›n üzerinden tam 13 y›l geçti... Ülkem gibisin Sivas… De¤il mi ki Pir Sultan’› ç›kard›n ba¤r›ndan, de¤il mi ki “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan!” dedi Pir Sultan; gün yüzü görmez oldun. Ülkem gibisin Sivas… Ne H›z›r Pafla’lar›n bitti ne de Pir Sultan’lar›n… Hasret yakard› yürekleri ba¤r›nda, flimdi insanlar yanar bir bir… Ülkem gibisin Sivas… Bir uzun hava çalar ba¤r›nda, yürekler yanar her daim, hapsolur bir otele Pir Sultan’lar… Temmuz s›ca¤›nda bir yaz akflam› yanarlar diri diri… Ülkem gibisin Sivas… Ülkemde yap›lan bin operasyondan biri de senin ba¤r›nda yaflan›r… Bin operasyonu bir bir tasarlayanlar; ‹slamc›lar›, Alevilere, ilericilere karfl› k›flk›rt›r… Bu ülkeyi yönetenler, müdahale etmeyin emri verir… Olay›n 盤r›ndan ç›kmas›n› beklerler... Oyalan›r Mad›mak Oteli’nde onlarca insan, ölümü beklerler 盤l›k 盤l›¤a; bir yard›m eli uzans›n isterler, tek bir yard›m eli bile uzanmaz. Sivas, ülkem gibisin… Milyonlarca insan elinden biri bile uzanamaz sana, yak›lan insanlar›na. “Allah Allah” naralar› atanlar kadar bile, bir araya gelemez insanlar›n. “Devletin flefkatli kollar› uzans›n” diye bekler insanlar›n, çaresizce… Oysa biter insanl›k Sivas’ ta… Gerici, faflist güruh, sald›r›r. Ve baflar›rlar… Bin operasyondan biri daha gerçekleflmifltir art›k. Otuz befl insan yak›larak öldürülür Sivas’›n orta yerinde. Otuz befl can, otuz befl insan güzeli... Ac›n›n kokusu kaplar her yan›. Yanan Mad›mak de¤ildir de, yüreklerimizdir sanki. Alaca¤›n olsun Sivas. De¤il mi ki, yaln›z koydun otuz befl can› zulmün önünde; de¤il mi ki koruyamad›n Mad›mak’›, alaca¤›n olsun! Bundan böyle her Temmuz’un ikinci gününde küller ya¤acak semalar›ndan. Semaha duranlar›n, türküler yakanlar›n üzerine.
Ülkem gibisin Sivas… Din tüccarlar›, “radikal islamc›lar”, laik MHP’liler, polis, ordu, belediye, paflalar ve maflalar... ‹flbirli¤i içinde senin ba¤r›nda... Ayd›nlar›n yak›l›r, elinde saz› sanatç›lar›n yak›l›r, semaha duranlar›n ba¤r›nda. Sivas sen ülkem gibisin, a¤›tlar yak›l›r, yakan senin insan›n. ‹nsanlar yak›l›r, yakan senin insan›n… Memleketinden utan›r insan, utanan senin insan›n… Oysa utanmak yazmazd› kitab›nda senin. Pir Sultan’› yaratan topraklara yak›flmad› zaten bu duygu. fiimdi art›k iki yüzün var senin Sivas. Ayd›nl›k yüzün Pir Sultan’›n yüzüdür, karanl›k ise Mad›mak’›n. “Keflke” der dilin “Keflke Pir Sultan’›n yan›na yazd›rmasayd›m utanc›n ad›n›. 2 Temmuz yaz›lmasayd› keflke tarih sayfalar›na...” Zalimin zulmüne dizeleriyle karfl› duran ustam›z hani bir fliirinde der ya, “Kabahat sende demeye dilim varm›yor ama kabahatin ço¤u sende.” diye, senin için söylenmifl dizeler sanki. Sözlerim a¤›r belki. Bil ki dost oldu¤umuzdan... En a¤›r›ndan, en ac›s›ndan sözler ediyoruz ki, dostlu¤umuzdan flüphe etmeyesin. Ülkem gibisin Sivas… ‹nsanlar› yakan katillerinden daha çok izleyen ve sessiz kalanlar›n var ba¤r›nda, korkanlar›n, sinenlerin, yak›lan insanlar›n 盤l›klar›na kulaklar›n› t›kayanlar›n var… 2 Temmuz’da ba¤r›nda yak›lan atefl, vicdanlar› da yakt›… Ve Sivas’ta “Hasret”leri tutuflturan atefl, Bayrampafla’da “Özlem”leri de tutuflturdu benim ülkemde… Ve hala senin ba¤r›nda yaflanan kadar kallefltir ölüm ve ecelsizdir, Sivas… ‹nsan bedenidir art›k atefl ve zulmün kalelerine çarpan gürül gürül bir hayatt›r atefle kesmifl bedenler… Karanl›¤› ayd›nlatacak atefli bir kez de seninle tan›d› bafl e¤meyenler… A¤›tlar yak›l›rken, karanl›¤a gömülürken insanl›k, insan bedeninde tecrit duvarlar›n› yakt› atefl ve o atefl ülkemin orta yerinde zafer iflareti yapan bir bedendeydi. Ülkem gibisin Sivas… Mad›mak’ta yak›lan atefl ülkemin dört bir taraf›nda yanar hala; ayd›nlat›r, halk›m›n karart›lan gelece¤ini. Sorulsayd› hesab› Sivas’›n, umuda sevdal› yürekler yanmazd›. Ama sorulur bir gün elbet. Bunun hesab›n› soracaklar bulunur! Dört duvar›n, beyaz ve sessiz ölümün, hücrenin hesab›na verilen yi¤itlere de, temmuz çölünde kavrulan canlara da verilmifl sözdür bu... Tutulacakt›r!J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 9
biyografi
külleri, düflünceleri, düflleri ve as›m bezirci semih gündüz
Kaç gündür elimde As›m Bezirci’nin kitaplar›; bir yandan okuyor, bir yandan da notlar›m› al›yorum. Hayat›na dair her bilgi beni peflinde sürüklerken, di¤er yandan son günlerindeki o alevli otel görüntüsü gözümün önüne geliyor… Ellerimi kitap sayfalar›na att›¤›m her an bir yumuflakl›k hissediyorum… Ellerime küller yap›fl›yor sanki. Bir ya-
zar›n külleri ve bir yazar›n düflünceleri, düflleri… Yang›n deyince Sivas akl›m›za gelir. Temmuz s›ca¤›nda yanan ayd›n ve sanatç›lar… Bunlardan biri de As›m Bezirci’dir. “Edebiyat›n kar›ncas›” olarak adland›r›lan Bezirci, daha çok elefltirmen ve araflt›rmac› kimli¤iyle tan›nd›. 1928 y›l›nda Erzincan’da demiryolu iflçisi bir baban›n o¤lu olarak dünyaya gelen As›m Bezirci, ilkokulu Erzincan’da bitirdi ama 1939 depreminden dolay› ortaokulu orada okuyamad›. Erzurum’da yat›l› okula giderek ö¤renimine orada devam etmek zorunda kald›. Bezirci, edebiyat serüvenine lise y›llar›nda bafllad›. Her insan›n ileride neye yönelece¤ine iliflkin ilk ipuçlar›, genellikle lise y›llar›nda ortaya ç›kmaya bafllar. Bezirci’de de, her fleye elefltirel bakan ve elefltiren, ne olursa olsun onu oldu¤u gibi kabul etmeyen muhalif ve araflt›rmac› yan›, lise y›llar›nda öne ç›kmaya bafllad›. Bu da onu edebiyat alan›na daha da yak›nlaflt›rd› ve okuma sevgisini büyüttü. ‹stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü’ne girmesinin nedeni de buydu zaten. Üniversite y›llar›nda, ülkemizin içinde bulundu¤u siyasal durum, do¤al olarak Bezirci’yi de etkilemiflti. Dünyada yaflanan devrimlerin etkisi hissediliyor, sosyalist düflünce tart›fl›l›yordu. Ülkemizdeki devrimcilerin neler yapmas› gerekti¤i üzerine tart›flmalar›n yo¤un oldu¤u bir süreçti bu. Bezirci ise Türkiye Sosyalist Partisi düflüncelerini benimsedi ve Gerçek Dergisi’nde o süreçte yaz›lar› ç›kmaya bafllad›. Bu yaz›lar› nedeniyle de birçok soruflturmaya maruz kald› ve daha sonra tutukland›. Alt› ay tutuklu kald›ktan sonra serbest b›rak›ld›. Bezirciyi iflsizlik tutsak alm›flt› bu kez de. Zar zor bir ilaç fabrikas›nda kendisine ifl bulmufl ve orada çal›flmaya bafllam›flt›. Yaflad›¤› ekonomik zorluklar, onun edebiyat tutkusunun önüne hiçbir zaman geçmedi. Her f›rsatta yazd›, araflt›rd› ve okudu. 6–7 Eylül olaylar› nedeniyle hakk›nda bir soruflturma daha aç›ld› ve tekrar tutuklan›p befl ay daha hapishaneye at›ld›. 1957 y›llar›ndan sonra tamamen edebiyat alan›na giren Bezirci, daha ciddi elefltiriler, denemeler yazmaya bafllad›. 1960’ta Dost Dergisi’nce “En be¤enilen elefltirmen”; 1963’te Ota¤ Dergisi’nce ve
10 | TAVIR | TEMMUZ 2006
biyografi
1968’de Yeni Dergi’ce “En be¤enilen elefltirmen” seçildi. Daha birçok yerde ödüller verildi Bezirci’ye. Zamanla kendisi de edebiyat alan›nda üretimler vermeye bafllad›. Elefltirmen kimli¤i bu y›llarda a¤›r a¤›r kendini gösteriyordu. Bunun yan› s›ra araflt›rmalar›na da a¤›rl›k veriyordu tabi ki. Bu yaz›lar› çeflitli sol dergilerde yay›mland›. Ayd›n biyografileri üzerinde çal›flt›. Eski iflyerinden ayr›l›p edebiyata yo¤unlaflan Bezirci, tekrar ekonomik s›k›nt›lar çekmeye bafllay›nca Unilever’de muhasebeci olarak çal›flmaya bafllayarak, iki ifli birlikte yürüttü. Emekli oluncaya kadar da burada çal›flt›. 1961’de eserleri çeflitli yay›nevlerince yay›mlanmaya bafllad›. Sadece elefltirmenli¤iyle de¤il, üretkenli¤iyle de kendisinden söz ettirdi ve elefltirmen-yazar olarak an›lmaya bafllad›. Ülkemizdeki sol hareketler de bu süreçte ideolojik-politik netleflmelerini sa¤lamak için çaba sarfediyor; bu do¤rultuda hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle çok yo¤un ve hararetli tart›flmalar sürdürüyorlard›. Bu süreçte güzel bir olanak do¤uyor ve bunu iyi de¤erlendiriyor Bezirci. Sosyalist düflünce kendi yata¤›n› ülkemizde yeni yeni yap›yor daha. Bezirci de bu süreçte Fikret Arel, Halis Acar› imzalar›yla, sonralar› da kendi ad›yla Yeni Ufuklar, Forum, Pazar postas›, Yelken, Dost, Ataç (kendi ç›kard›¤›), Yeni A, Gelecek, Dönem, Papirüs, May, Halk›n Dostlar›, Soyut, Politika gibi gazete ve dergilerde yaz›lar yaz›yor. 1979’da Türkiye Yazarlar Sendikas›’na üye oldu ve ayn› y›l yönetime seçildi. Bir y›l sonra da tüm dehfletiyle 12 Eylül geldi. As›m Bezirci, Türkiye Yazarlar Sendikas› ve Bar›fl Derne¤i davalar›nda yarg›lanmaya bafllad›. Ayn› zamanda çevirilerinden dolay› da bafl› dertteydi, A. Kadir’le birlikte çevirdi¤i “Sosyalist Gözle Sanat ve Toplum” ile “On fiair, On fiiir” adl› kitaplar› toplat›ld›. Ülkemizde yazarlar›n ve ayd›nlar›n kaderi hep çetin bir patikada geçer. Kendi ayd›n tavr›n› sürdürmek için o patikadan geçmek zorundas›nd›r. As›m Bezirci de bu dar, dikenli yolda yürüyordu. Pir Sultan’› araflt›r›rken, onun dara çekildi¤i ilde kendisini de ateflin bekledi¤ini bilmiyordu belki ama ülkemizin nas›l ve kimler taraf›nda yönetildi¤ini iyi biliyordu. Kaderinin Pir Sultan’la S›vas’ta böylesine çak›flaca¤› As›m Bezirci'nin akl›na gelmifl miydi hiç, bilmiyoruz. Bezirci, Pir Sultan’›n yaflam›n›, kiflili¤ini, sanat›n› tüm yönleriyle araflt›r›p, üzerine tüm fliirlerini de yerlefltirerek güzel bir eser ortaya ç›karm›flt›. As›m Bezirci, çok emek verdi¤i bir etkinli¤e kat›lmak üzere 1993 Temmuz’unda Sivas'a geldi¤inde Pir Sultan’› daha iyi nas›l anlat›r›m, düflüncesini tafl›yordu. Ancak ölüm orada kol geziyordu, hem de kalleflçesine, sinsice... 2 Temmuz’un o kavurucu s›ca¤›na otuz befl ayd›n›n, yazar›n, sanatç›n›n külleri kar›flacak, Mad›mak’›n atefli bir ülkenin yüre¤ini yakacakt›. As›m Bezirci ve onun kadar de¤erli ayd›nlar›n› yitirecekti bir ülke. Geriye tarifi imkans›z bir ac› kalacakt› yüreklerde...
Toplumlara ve Sanata bak›fl› Bezirci, eski ve yeni Türk Edebiyat›’na iliflkin araflt›rmalar›n›n yan›nda, son y›llarda geliflmeye bafllayan elefltiri anlay›fl›n›n da öncülerinden oldu. Çeviri, elefltiri, derleme, araflt›rma ve deneme türündeki yap›tlar›n›n say›s› k›rk› aflm›flt›r. Toplumlar›n geliflimi ve bir toplumun yerini di¤er topluma b›rakmak zorunda oldu¤u gerçe¤ini Bezirci, gericilik ve ilericilik olarak nitelendirir: “Bölümlü toplumlar›n tarihi flunu gösteriyor. Yükselen s›n›flar›n ideolojisi genellikli devrimcidir, gerçekçi ve maddecidir. Fakat bu s›n›flar iktidara geçip de toplumu kendi ç›karlar›na göre düzenledikten sonra zamanla tutucu olurlar. Biliyoruz: Kapitalist toplum ça¤›m›zda sonuncu aflamas›n› yafl›yor. Bu aflamaya ‘emperyalizm’ yahut ‘can çekiflen kapitalizm’ ad› verilmektedir. Nitekim burjuvazi art›k yükselen s›n›f olmaktan ç›km›fl, bu s›fat› gelece¤e aday olan iflçi s›n›f› alm›flt›r. Dolays›yla, burjuvazinin ideolojisi de zamanla de¤iflmifl, tutucu ve giderek gerici boyutlar kazanm›flt›r.”( Sosyalizme Do¤ru sayfa: 14) Kapitalizmin art›k miad›n› doldurdu¤unun üstünde duruyor Bezirci. Sosyalist sistemin er yada geç dünyada hakim olaca¤›na sonuna kadar inan›yor. Sanat anlay›fl›na da bu düflünce yön veriyor. Birçok ayd›n›n-yazar›n dile getirmekten kaç›nd›¤› do¤rular› As›m Bezirci çekinmeden dile getirdi. Bugüne kadar ülkemize emek veren ve sosyalist düflüncelerinden dolay› tutuklan›p, sürgün edilen, ya da katledilen ayd›nlar›n yaflam›n› araflt›rd›, yazd› ve hak ettikleri yere koydu. Edebiyat›n ve edebiyatç›n›n bir ülkenin gelece¤inde, kültürünü gelifltirip yayg›nlaflmas›nda büyük rol üstlenmesi gerekti¤ini bildi¤i için özelikle bu konu üstünde durdu: “Edebiyat, gerçekli¤i esteti¤in gereklerine göre yans›tmakla kalmaz, onu yorumlay›p de¤erlendirir, ona iliflkin bilgi de verir bize. Bu yüzden, her seferinde sanatsal de¤erler ile kültürel (bilgisel, siyasal, ahlaksal, düflünsel, e¤itsel vb.) de¤erler yan yana, iç içe bulunur. Bunlardan yaln›zca sanatsal olanlar üzerinde durup öbürlerini görmezden gelmek nesnelli¤e ayk›r›, tek-boyutlu bir tutumdur. Oysa edebiyat tek de¤il, çok –anlaml›, çok-ifllevli, çok-yönlü, çok-katl› bir sanat koludur.” Y›llard›r süren, “sanat sanat içindir” tart›flmalar›na o gün verdi¤i net bir cevapt› bu. Yaflama s›n›fsal bakan Bezirci, edebiyata da öyle bakmak gerekti¤ini vurgulam›flt›r her daim: “(...) s›n›fl› toplumlarda, de¤erler de s›n›fsald›r. Çeflitli s›n›flara ba¤l› insanlar›n ortak duygular›, düflünceleri, inançlar›, özlemleri, amaçlar›, dilekleri genellikle bu de¤erlerde belirir. Edebiyat da onlar› dile getirir”.(16-17) Birçok konu hakk›nda yapt›¤› elefltirilerle ülke insan›n›n sanata bak›fl aç›s›n› zenginlefltirmifltir Bezirci. Edebiyat de¤erlendirmesi de oldukça anlaml›d›r. Sosyalist edebiyata inan›yordu ve olaylar›-gelifl-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 11
biyografi
meleri birbirinden ayr› de¤erlendirmiyordu. Tam tersi birbirini etkileyen, yaflam›n gerçeklerinden kopuk, her zaman ayn› kalan, birbiriyle uzlaflan de¤il bütün güçlerin birbiriyle çeliflme ve çat›flma içinde oldu¤unu belirtiyor. Ayn› zamanda do¤ay› ve toplumu, insan›n duygu ve düflüncesini imgesel ve dolayl› bir dille anlat›rken, bunlar›n yaln›zca gerçeklerle s›n›rlan›p duygudan yoksun b›rak›lmas›n› da elefltiriyordu. Sosyalist edebiyat›n nas›l olmas› gerekti¤ini flu sözlerle ifade ediyor: “Bir avuç sömürücünün, bask›c›n›n yan›nda de¤il, sömürülen, ezilen emekçi halk y›¤›nlar›n›n yan›nda yer al›r… Halka yap›lan her çeflit zulmü, ezay›, haks›zl›¤› savunmaya, sapt›rmaya, saklamaya de¤il, onlar› kaynaklar› ve sonuçlar›yla ortaya koymaya çal›fl›r… Gerçekli¤i, tarafs›z bir gözlemci gibi edilgen bir tutumla aktarmaya de¤il, toplumu ileriye götüren güçlerin ve onlar›n öncüsü olan iflçi s›n›f›n›n devrimci dünya görüflüyle alg›lay›p dönüfltürerek yans›tmaya yönelir. Bafll›ca amac› güzel biçimler yaratmak ya da egemen çevrelerin keyfini okflamak olan sorumsuz bir e¤lence arac› de¤il, halk›n yaflam›n›, kurtulufl çabas›n› belirten ve destekleyen sorumlu, gönüllü (ama güdümlü de¤il) bir eylem türüdür.” (Sosyalizme Do¤ru/ Sayfa: 50-51) Ayn› zamanda edebiyat› hiçbir zaman insani de¤erlerden kopuk ele almamak gerekti¤ini vurgular. Geçmiflle gelece¤in iyi kaynaflmas›, eskiyle yeniyi bütünlefltirdikçe, halk›n kültürel birikimi edebiyata yans›t›lm›fl olunur ve zengin bir edebiyat örne¤i ortaya ç›kar… As›m Bezirci proleter kültüre katk›lar› oldukça fazla olan bir yazar›m›z. Kendini halk kültürüne adam›fl ve onu zenginlefltirmek için çabalam›fl. Bu çabas› ne yaz›k ki geç fark edilen bir yazar›m›z. Kitaplar›: Çok Kap›l› Oda (1961), Edip Cansever (1961), Günlerin Götürdü¤üGetirdi¤i (1962), Bilimden Yana (1963), Abdülhak Hamit ve Tar›k Yahut Endülüs Fethi (1966), Okudukça (1967), Orhan Veli Kan›k (1967), Ahmet Haflim (1967), Nurullah Ataç (1968), Dünden Bugüne Türk fiiiri (1968), Metin Elo¤lu (1971), On fiair On fiiir (1971), Seçme Romanlar (R. Taner'le birlikte, 1973), ‹kinci Yeni Olay› (1974), Sabahattin Ali (1974), Naz›m Hikmet ve Seçme fiiirleri (1975), Bilimden Yana Sosyalizme Do¤ru (1976), Halk ve Sosyalizm ‹çin Kültür ve Edebiyat (1979; geniflletilmifl yeni bas›m› 1992), 1950 Sonras›nda Hikayecilerimiz (1980), Seçme Hikayeler (R. Taner'le birlikte, 1981), Abdülhak Hamit (1983), Orhan Kemal (1984), Pir Sultan (1986), Halk›m›z›n Diliyle Bar›fl (1986), fiairlerimizin Diliyle Bar›fl (1987), ‹nceleme ve fiiirlerle Türk-Yunan Dostluk ve Bar›fl› (1987), R›fat Ilgaz (1988), Deyimlerimizin Sözlü¤ü (1990), Oktay Akbal (1991). Yazar ayr›ca Ahmet Haflim, Naz›m Hikmet, Orhan Veli, ‹lhami Bekir, Tevfik Fikret ve Cahit S›tk› Taranc›'n›n Bütün fiiirleri dizilerini haz›rlad›.J
12 | TAVIR | TEMMUZ 2006
sivas ac›s› Ben tan›r›m Bu bulut bizim oran›n bulutu Hemfleriyiz ne de olsa Benim için kalkm›fl ta S›vas'tan gelmifl Yurdumun bulutu Bafl›m›n üstünde yeri var
Ben bilirim Bu rüzgâr bizim oran›n rüzgâr› Hemflerimiz ne de olsa Benim için kopup gelmifl yayladan Yurdumun rüzgâr› Kurutsun diye akan kanlar›m›
Ben anlar›m Bu ac› bizim ora ifli hançer ac›s› Bir ülkedeniz ne de olsa Ayn› dili konuflsak da Anlamay›z birbirimizi Hançerin nak›fl› Tan›d›m ac›s›ndan S›vas ifli
Ben duyar›m duyumsar›m Bizim oran›n s›z›s› bu Binip kara bir buluta S›vas ilinden S›vas rüzgâr›nda uçup gelmifl Helallik dilemeye
Ey yüre¤imin onmaz ac›lar› Ey beynimin dinmez sanc›lar› Suç ne bende ne de sende Suç seni karanl›klara gömenlerde Ne de olsa yurttafl›ms›n Kapal› olsa da bütün vicdan kap›lar› yüzüne Bilmelisin bir yerin var canevimde
aziz nesin
araflt›rma
cumhuriyet dönemi türk tiyatrosu (1923-1982) -ll ahmet yapar
Cumhuriyet’te Seyirci ve Tiyatro Anlay›fl› Hemen belirtelim Cumhuriyet seyircisi bafllang›çtan beri koflulland›r›lm›flt›r. Cumhuriyet döneminde tiyatronun her alan›nda oldu¤u gibi, seyirciyi koflulland›rmada da Muhsin Ertu¤rul öncülük yapm›flt›r. 1924 y›l›nda 6 maddelik, tiyatroda nas›l davran›laca¤›n› gösteren bir duyuru yay›mlam›flt›r. Buna göre tiyatroya temiz giysilerle gelinir, gürültü yap›lmaz, konuflmak, ›sl›k çalmak, ayaklar›n› yere vurmak gibi hareketler yasaklanm›flt›r. Muhsin Ertu¤rul bu görüfllerini yaz›lar›nda s›k s›k yinelemifl, kimi kez yönetti¤i tiyatrolarda önlemler alm›flt›r. Örne¤in tiyatronun yak›n›nda kuru yemifl satan
sat›c›lar bölgeden uzaklaflt›r›lm›flt›r. Tiyatro görgüsünü ve kültürünü böyle biçimsel gören, seyircinin elefltirici, kal›c› ve etkin gücünü hiçe sayan bu yanl›fl anlay›fl giderek yerleflmifltir. Oysa halka sunulan eserler ya özenti ve eldeki olanak, yeteneklerin üstesinden gelemeyece¤i yüksek düzeyli eserler ya da de¤il halk›n be¤eni gücünü artt›rmak, onu büsbütün köreltecek sudan eserlerdir. Halktan oyun esnas›nda f›nd›k f›st›k gibi e¤lencelik yememesini isteyen tiyatro, halka bu e¤lenceyi sahneden kendisi veriyordu! Üstelik bozuk bir sahne düzenini, yeterince haz›rlanmam›fl gösterimler, sesleri iflitilme-
yen ve sahne diline ulaflamam›fl oyuncularla sunuyordu. Bu sakat anlay›fl, yanl›fl yönde bir seyirci kufla¤› yetifltirdi. ‹yi seyirci edilgen de¤il, etkin olan›d›r. Canl›, olumlu ve olumsuz yarg›lar›n› tepkileriyle gösteren gerçek seyircidir. Belli bir tiyatro al›flkanl›¤› ile koflullanm›fl, önyarg›lar edinmifl ayd›n kentli seyirci için bunlardan ar›nmak zordur. Halk tiyatrosu kavram›, üzerinde araflt›rma yap›lacak, koflullanmam›fl, be¤enileri s›n›rlanmam›fl aç›k fikirli ve genifl, yayg›n bir halk toplulu¤una yönelecek haz›rl›klar gerektirir. Ça¤›m›z›n “Pinter, Ionesco, Oborne, Beckett, Albee” gibi yazarlar› Bat›’da ilk oynad›klar›nda yad›rganm›fllar, oysa belirli ölçülerde s›n›rlanmam›fl ülke seyircisince bir ayr›m gözetilmeden seyredilmifller, oynan›fl ve sahne düzeninin baflar›s› ölçüsünde de be¤enilmifllerdir. Seyirciyle ilgili önemli bir konu da seyirci tepkisidir. Uslu ve edilgen olmaya koflulland›r›lm›fl ülke seyircisinde yuhalamak, ›sl›klamak, sahneye öteberi atmak gibi olumsuz tepkiler hemen hemen hiç görülmemifltir. Oysa Avrupa tiyatrosunun alt›n ça¤lar›nda (Antik Yunan Tiyatrosu – Shakespeare dönemi – ‹spanyol Alt›n Ça¤›… gibi) gösterim s›ras›nda seyircilerin aralar›nda düello ettikleri, be¤enmedikleri oyun ve oyunlar için sahneye incir ve tafl gibi maddeler att›klar›n› biliyoruz. Ancak bir de güdümlü ve tiyatro d›fl› tepkiler vard›r. Bunlar ola¤an tiyatro seyircisinin tepkileri olmay›p, tiyatro d›fl› davran›fllard›r. Belli bir meslek grubu, gösterimdeki oyunda ayn› meslekten bir karakterin davran›fllar›n› o mesle¤in tümüne karfl› yap›lm›fl bir haks›zl›k olarak alg›lad›klar› zaman bir tepki gösterebilirler. Ahlâk, ideoloji, politika, din gibi çeflit-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 13
araflt›rma
da çok önemli pay› olmufltur. Bu kurulufllar tam bir Bölge Tiyatrosu niteli¤indeydi. Yerel kaynaklar› ve yetenekleri kullan›yorlar, temsiller veriyorlar, gençleri yetifltiriyorlar, onlar›n yan›nda yer al›yorlar, komflu bölgelerde gösterimler veriyorlard›. Halkevleri gelir kayna¤› olarak, genel bütçe, özel bütçe, kamu tüzel kurulufllar›, Belediyeler bankas›ndan besleniyordu. 1950 y›l›nda altm›fl üç ilde 477 Halkevi ve 4332 halkodas› vard›. Ancak çok partili döneme geçilmesiyle birlikte 5830 say›l› kanunla Halkevleri kapat›ld›. Gerekçe olarak “komünist yetifltiriyorlar” denildi!
li konulardaki bu tepkinin kendini kimi kez çok sert gösterdi¤ine dair pek çok örnek vard›r Cumhuriyet döneminde. Bu olaylar 1961 Anayasas› ile su üstüne ç›kt›. Z›t kutuplaflmalar tiyatroda da kendini göstermifltir. Kap›lar sökülmüfl, camlar tafllanm›fl, sald›rganlar gösteri s›ras›nda sahneye ç›km›fllar, demeçler vermifller, tiyatronun duvarlar›na yaftalar yap›flt›rm›fllar, dekor ve giysileri parçalam›fllar, sahneye tafl ve domates atm›fllar, sahne makineli tüfekle taranm›fl, birçok olayda sanatç›lar canlar›n› zor kurtarm›fllard›r. … Tiyatroya gidenlerin say›s›n› ve yafl s›n›rlar›n› yükseltmek kadar, tiyatroyu bir kent içinde semtlere, baflka kentlere ve yurt düzeyine yaymak da vard›r. ‹stanbul, eskiden beri tiyatronun en yo¤un oldu¤u bir kentti. ‹stanbul’un büyük bir kent olmas› bak›m›ndan semt tiyatrolar› sorunu Tanzimat’tan beri üzerinde durulan bir konuydu. Asl›nda semt tiyatrolar› ‹stanbul’da her dönemde kendili¤inden etkinlik göstermifl ve kimi topluluklar her gün ‹stanbul’un de¤iflik bir semtinde gösterimler yapm›flt›r. ‹stanbul’un semt tiyatrolar›n›n yan› s›ra, seyirci say›s›nda art›fl› sa¤lamak amac›yla oyunlar›n yurt düzeyine yay›lmas› da ayr› bir düflünce konusuydu. Tanzimat’ ta bu fikrin babas› ve uygulay›c›s›, Ahmet Fehim’dir.
14 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Ahmet Fehim yaln›z tiyatroyu Anadolu’nun çeflitli yerlerine götürmekle kalmam›fl, tiyatrosuz yerlere kendi çabas›yla tiyatro yapm›fl ya da elveriflsiz yap›lar› tiyatro yap›l›r biçime sokmak için tek bafl›na onar›m çal›flmalar›na girmiflti. Bu arada de¤iflik öneriler de gündeme geldi. Birleflik belediyeler tiyatrosu ya da her ile bir tiyatro kurulmas› gibi. Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda Ankara’ya yerleflen fiadi Fikret’in Milli Sahnesi de gezici bir nitelik tafl›yordu ve belki de Bölge Tiyatrolar› fikrine ilk önemli örnekti. Bafllang›çta Darülbedayi ve Reflit R›za topluluklar› da s›k s›k turneler düzenliyorlard›. Darülbedayi, 1942 y›l›na kadar hemen her y›l Anadolu’da turneler düzenledi. Daha sonra Devlet Tiyatrosu da bu uygulamay› sürdürdü. Devlet Tiyatrosu’nun son birkaç y›ld›r düzenli turnelerle bütün yurdu taramas›, önceki y›llarda 1942 y›l›na kadar, Daülbedayi’nin gerçeklefltirdi¤i turneler, yurtta tiyatroya ilginin artmas›nda büyük katk› sa¤lam›flt›r. Bu gezilerle tiyatrolar›m›z Anadolu seyircisini de tan›m›fl oluyor ve izlenimlerini ço¤u kez bas›na aç›kl›yorlard›. Fakat as›l önemlisi, yurt düzeyindeki yerleflik tiyatrolar›n örgütlenmesiydi. Bu geliflme, Bölge Tiyatrolar› fikrini do¤urdu. Ancak d›flar›ya özenilerek ortaya at›lan bu fikirden çok önce bir Türk buluflu olan Halkevleri’nin (amatör nitelikte olmakla birlikte) bu alanda kültürün yay›lmas›nda ve kültürel kalk›nma-
Bölge Tiyatrolar› oluflturulmas› fikrini Muhsin Ertu¤rul ortaya att›. Bu giriflim yasallafl›ncaya kadar yine bu anlay›flla Eskiflehir, K›r›kkale, Konya ve Kayseri’de Devlet Tiyatrosu’na gösterimler verildi. Adana fiehir Tiyatrosu, ‹zmir Devlet Tiyatrosu ve Bursa’da Ahmet Vefik Pafla Tiyatrolar›’n›n aç›lmalar›na yard›mc› oldu. Bölge Tiyatrosu fikri, genifl bir kesimde ilgi gördü. Bu konuda de¤iflik yazarlar düflüncelerini belirten yaz›lar yazd›lar. Bu tart›flmalarda bafll›ca anlaflmazl›klar yönetimin özerklik ve iktidar anlay›fl›ndan ç›km›flt›. Muhsin Ertu¤rul, Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü’yken, Bölge Tiyatrolar›’n›n do¤rudan do¤ruya Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlü¤ü’ne ba¤lanmas›ndan yanayd›. Daha sonra (o tarihte Devlet Tiyatrolar› Müdürü de¤ildir) bunun tam tersini savundu. Belki de bu türlü görüfl ayr›l›klar› içinde Bölge Tiyatrolar›’n›n uygulamaya konulmas› sa¤l›kl› olmayacak ve giriflim, istenilen sonuçlar› vermeyecekti. Her fleyden önce tiyatro adamlar›n›n ilkelerde görüfl birli¤ine varmalar›, Fransa’y› taklitten vazgeçmeleri gerekirdi. Halkevleri’nin baflar›s›, daha çok kendi olanaklar›m›za, kendi toplumsal yap›m›za uygun oluflundan kaynaklan›yordu. Belki en do¤ru yol, bölgelerin, merkezden beklenmeden, bu ifle kendi olanaklar›yla bafllamalar›, sonra gerekirse merkezden yard›m görmeleriydi. Adana, Eskiflehir gibi büyük iller kendilerine bir tiyatro arma¤an edildi¤i halde bunu yaflatamazken, Türkiye’de köylüler kendi köylerine tiyatro kazand›r›yorlard›. Nitekim, Ege’de Bademler Köyü’nden sonra Yata¤an ilçesine ba¤l› fieref Köyü de kendi tiyatrosunu kurmufltur. Belediye’nin gösterdi¤i yard›m ile Tarsus’ta da bir fiehir Tiyatrosu kurulmufltur.Gaziantep, Malatya, Samsun, Bal›kesir ve Antalya’da da buna benzer ve bu kentlerin kendi çaba ve giri-
araflt›rma
flimleriyle denemeler yap›lm›flt›r. Ve bölge seyircisinden, tiyatro kitlesi oluflturulmaya çal›fl›lm›flt›r. Seyirciye tiyatro kültürünü verecek olan yine tiyatrolard›r… fiunu belirtmekte yarar var; seyirci hiçbir zaman Shakspeare dehas›n›n solu¤unu duymad›, bütün bu gösterimler onlar için seyredilmesi do¤ru ve zorunlu olan bir laf kalabal›¤›ndan ileriye gitmedi. Önemli olan sunufltur. Sanatç› iyiyi verdikçe halk bunu nas›l de¤erlendirece¤ini bilir. Her dönem kendi seyircisi için hizmet eder, gelecek için evrensel bir tak›m gerçekler sunar. Bize kalan, hizmet edilen gerçekleri içimize sindirmektir.
Cumhuriyet’te Tiyatro Aray›fl› ve Edebiyat Ülkemizde kesintiye u¤ram›fl, bir süre unutulmufl, do¤al geliflimini tamamlayamam›fl bir Ortaoyunu ve Karagöz gelene¤ine, ayr›ca ilkel biçimini koruyan dramatik köylü oyunlar› gelene¤ine sahibiz. Bat› tiyatrosunun benimsenmesi ve uzun y›llar uygulanmas› ile o do¤rultuda da bir gelenek oluflmufltur. Günümüz tiyatro yazarlar› ve sanatç›lar› bu birikimin tümünden yararlanabilme olana¤›na sahiptirler. Ayr›ca bugün yazarlar›m›z›n ve yönetmenlerimizin modern ak›mlara ilgi duyduklar›, yeni denemeler yapt›klar› da görülüyor. Böyle bir geliflim bizi yeni ve baflar›l› sentezlere götüre-
bilir. Ancak baz› tuzaklar›n da fark›nda olmal›y›z. Bu tuzaklar›n bafl›nda, eskiyi yeni görünümler alt›nda uygularken bu buluflun çarp›c›l›¤›ndan etkilenerek kolaya kaçma olas›l›¤› geliyor. Geleneksel seyirlik oyunlar›n›n pek çok özelli¤i bugün, seyirciyi avlamak, onu sözde güldürmek, sözde düflündürmek, sözde e¤lendirmek için kullan›lmaktad›r. Popüler tiyatro çal›flmalar›nda bunun örneklerini görüyoruz. ‹nsanlar hala “Ne hakla, otuz befle bakla” esprisine gülmekte devam ediyorlarsa, ayn› aç›k saç›k flakalar, espriler, el kol iflaretleri seyirciyi her oyunda sözüm ona güldürüyorsa, burada gelene¤in yararl› de¤il, zararl› biçimde kullan›l›fl›na tan›k oluyoruz demektir. Duygusal müzikli oyunlarda ise bir arabesk be¤enisinin geliflmekte oldu¤u görülüyor. Birkaç ünlü isim çevresinde kümelenen kopuk kopuk öykü parçalar›, nas›l bir araya geldi¤i anlafl›lmayan abart›l› tipler, yavan esprilerle, taklitlerle beslenmifl konuflmalar, piyasadan aktar›lm›fl flark›lar bu oyunlar›n seyirci toplamas›na yetiyor. Bu oyunlar›n gelifligüzel kotar›lm›fl biçimiyle, gelenekselden esinlenen ciddi düzenlemeler aras›ndaki fark› gözden kaç›rmamak gerekir.
Aray›fl Döneminde Dramatik Edebiyat Cumhuriyet döneminin en güçlü ve en iyi geliflmifl yan›n›n, dramatik edebiyat oldu¤unu söyleyebiliriz. Son y›llarda sahnelerimizde yüzde 50’den yukar› bir oranda yerli yazarlar›n eserleri oynayabilmektedir. 1950’lerden günümüze dek, yazarl›¤›m›zda büyük bir geliflme görülmüfltür. Yazarl›¤› ödüllerle isteklendirmek de bir çözüm olarak benimsenmifltir. Özellikle Devlet Tiyatrosu, pek çok de¤erli tiyatro yazar›n› sahnelerimize kazand›rm›flt›r. Ancak son y›llarda özel tiyatrolar›n bu ba¤lamdaki katk›s› daha büyüktür. Ödenekli tiyatrolar›m›z daha çok gelen oyunlar› kabul ya da reddederek de¤erlendirirken, özel tiyatrolar›n birço¤u yazarlarla iflbirli¤i yapm›fllar, onlar› oyun vermek konusunda isteklendirmifller, yap›c› bir ortak çal›flmaya giriflmifllerdir. Cumhuriyet Tiyatrosu Edebiyat›’nda da iki kaynak, etkisini duyumsatm›flt›r. Bunlardan biri Avrupa Tiyatrosu etkisi, ikincisi ise geleneksel tiyatro etkisidir. Asl›nda gerek Tanzimat ve Meflrutiyet Tiyatrosu olsun, gerekse Cumhuriyet Tiyatrosu - Bat› Tiyatrosu örne¤inde olsun, dramatik edebiyatta Avrupa etkisi kendini belli 盤›rlara, ak›mlara öykünmede göstermifltir. Avrupa Tiyatrosu’na ba¤l›l›k yaln›z, Aristotelesçi Tiyatro’nun yap›sal kuruluflu bak›m›ndand›r. Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda yazarlar›m›zda esinlenmek ya da dolayl› olarak sembolistlerin özellikle de Maeterlinck’in, ‹bsen’in toplumcu gerçekçili¤inin, Strindberg’in ruhsal gerçekçili¤inin, Alman d›flavurumculu¤unun izlerini bulabiliriz. Ancak etki alt›nda kalan örneklerin hiçbiri için, bu 盤›rlar› tam olarak uygulad›¤›n› söyleyemeyiz. Ne toplumcu gerçekçilikte, ne de ruhsal gerçekçilikte kiflilefltirme, sorunun tabana sa¤lam yerlefltirilmesi bak›m›ndan baflar›l› olabilmifltir. Söyleflmeler, karakterlerden çok, yazar›n a¤z›ndan verilir. Devinimsel bir söyleflme düzeni yoktur. Ele al›nan konular çekingenlikle, kiflilerin davran›fllar›, geliflimi ise belirli itkilerle gösterilmeden yaz›lm›fllard›r. (B‹TT‹) KAYNAKÇA Metin AND , TÜRK T‹YATRO TAR‹H‹ Sevda fiENER, GEL‹fi‹M SÜREC‹NDE TÜRK T‹YAROSU.J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 15
fliir
yakar›fl hristo botev
Ey tanr›m, ey adalet tanr›s›! Sen de¤il, göklerde oturan! ‹çimizdeki sen, ey tanr›m, içimdeki, yüre¤imdeki, ruhumdaki! Önünde papazlar›n ve rahiplerin e¤ildikleri, Ortodoks sürülerinin mum yakt›klar›, sen de¤il. Çamurdan yarat›p kad›n› erke¤i, sonra da yaratt›klar›n›n toprak üstünde köle gibi yaflamalar›na raz› olan, sen de¤il. Ac› çekmeyi ö¤reten kölelere, bofl umutlarla besleyen onlar› ta mezara dek, sen de¤il.
Ey yalanc›lar›n tanr›s›, sen de¤il! alçaklar›n, zorbalar›n tanr›s›, insanl›¤›n düflman›, salaklar›n putu, sen de¤il.
Sen, ey akl›n tanr›s›, sen! Tüm köleleri koruyan! Çok yak›n kurtulufl günü o kölelerin, tekmil halk yak›nda kutlayacak o günü! Uyand›r tek tek her insanda, ey tanr›m, gerçek özgürlük sevgisini, taks›n can›n› difline, dövüflsün,halk› ezenlere karfl›.
16 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Güç ver benim de koluma, silâh›ma, baflkald›rd›¤› gün köleler! Güç ver ki, ben de kendi mezar›m› dövüflenler aras›nda bulay›m! Koma yaban ellerde sönsün yal›m yal›m yanan bu yürek. Sesim bofla gitmesin, sesim kalmas›n çöllerdeki gibi yank›s›z.
Çeviren: A. KAD‹R- As›m TANIfi- G. SANTORO
makale
peter brook ve tiyatro teorisi gülnaz b›çakç›
Peter Brook, ünlü kitab› “Bofl Alan”da “Nitelikli bir fleyin gerçekleflebilmesi için bofl bir uzam›n yarat›lmas› gerekir.” der. Peter Brook’a göre, bofl, saf ve bakir bir lan taze ve yeni bir deneyime izin verir. “Bofl Alan’›n” ilk cümlesi fludur: “Bofl bir alan alabilirim ve ona ç›plak sahne derim. Bu bofl alandan biri yürüyerek geçerken bir baflkas› da onu izler. Tiyatro eyleminin gerçekleflmesi için gereken sadece budur”. Peter Brook “Aç›k Kap›” isimli kitapta, Güney Afrika’da bir taflra kentinde bir siyah tiyatro hareketi yaratan Güney Afrikal› bir yönetmenin bu cümleden çok etkilenip tiyatrolar›n› kurduklar›n› anlat›yor. Güney Afrikal› yönetmenin, flehirlerinde büyük, bin koltuklu, projektörlü, kulisli, perdeli büyük tiyatro salonlar› olmad›¤› için tiyatro yapamayacaklar›n› düflündüklerini ama “Bofl Alan”›n ilk cümlesi sayesinde, tiyatro binas› olmaks›z›n da tiyatro yap›labilece¤ini anlad›klar›n› ve tiyatrolar›n› kurduklar›n› anlat›r. Sonra, Peter Brook kendi deneyimlerine geçer. Yetmifllerin ortas›nda tiyatro binalar› d›fl›nda deneyler yapt›klar›n› kafelerde, parklarda, caddelerde, hastanelerde vb. çeflitli yerlerde tiyatro yapt›klar›n› anlat›r. Bu deneylerde, oyuncular al›fl›k olduklar› ama yüzlerini görmedikleri seyirci yerine, yüzlerini gördükleri seyirciye oynarlar. Bu deneyim yapt›klar› ifle yeni bir anlam kazand›r›r. ‹çinde bulunduklar› bofl alan›n bofllu¤u yüzlerini gördükleri seyirciler taraf›ndan paylafl›l›r. Peter Brook’a göre iyi bir uzam bütün farkl› enerjileri içinde birlefltirir ve bütün s›n›fland›rmalar› ortadan kald›r›r. Peter Brook “Aç›k Kap›” isimli kitapta tiyatronun temel kavramlar›yla ilgili görüfllerini sunar. Bunlar özetle flöyledir: T‹YATRO “Tiyatro Yaflamd›r” der Peter Brook. Ama bu söze dayanarak, baz› insanlar›n “Tiyatro yaflamd›r, onun için sanata, binalara ihtiyac›m›z yok, etraf›m›zda olup biten her fley tiyatrodur, hepimiz oyuncuyuz.” diyerek tiyatroyu çok fazla basite indirgediklerini söyler ve flöyle bir örnek verir: “Bir gönüllüden bir uzamda bafltanbafla yürümesini isteyelim. Her-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 17
makale
Örne¤in, Shakespeare, yo¤unlaflt›rmay› ortaya koyabilmek için vezin kullanmak zorunda kalm›flt›r. Shakespeare, bu yolla, karakterlerinin somut gerçekliklerini yitirmeden, onlar›n en gizli psikolojik, psiflik ve ruhsal devinimlerini ortaya koymufltur. Önemli olan, bu yo¤unlaflt›r›lm›fl ve s›k›flt›r›lm›fl anda bir alevin, bir k›v›lc›m›n olmas›d›r yoksa oyun s›k›c› olur. Bu da teatral biçimin ne kadar k›r›lgan oldu¤unu ve emek istedi¤ini gösterir. E¤er bir k›v›lc›m yoksa ve tiyatronun temposu do¤ru de¤ilse, bir andan di¤erine geçerken seyirci yitirilebilir. Yaflam k›v›lc›m›n›n yok olmas› riski hep vard›r.
kes bunu baflar›r. Hatta en sakar ve aptal birisi bile bunu yapabilir. ‹kinci olarak, ondan çok k›ymetli bir çanak tuttu¤unu ve içindekileri düflürmeden tafl›may› hayal etmesini istesek, bunu da bir dereceye kadar baflar›r. Daha sonra, ondan, çana¤›n ellerinden kay›p düfltü¤ünü ve içindekilerin yerlere saç›ld›¤›n› düfllemesini isteyelim. ‹flte o zaman, bafl› belaya girer. Kötü, amatör oyunculu¤u vücuduna egemen olur. Yüzündeki anlat›m “rol yapar” hale girer ve ac›nas› bir sahtekârl›¤› getirir. ‹flte bu basit eylemi yürümek kadar do¤al göstermek için profesyonel bir oyuncuya gereksinim vard›r.” Peter Brook’un “Sizwe Bandi Öldü” adl› oyununda bunu gördük. Oyunda, foto¤raf makinesini kullanan oyuncu foto¤raf çekmeyi sadece elleriyle gösteriyordu. Foto¤raf makinesini canland›ran hiçbir obje kullanm›yordu. Ama elleriyle foto¤raf makinesinin kullan›m›n› öyle güzel canland›r›yordu ki, biz izleyiciler o anda foto¤raf makinesini görür gibi oluyorduk. Peter Brook. “Aç›k kap›” isimli kitab›n›n 14. sayfas›nda flunlar› yazar: “Bir düflünceye kan, can ve duygusal gerçeklik kazand›r›lmal›d›r: Kurgulanan yaflam›n, gerçe¤inden hiçbir düzeyde ay›rt edilemeyen paralel bir yaflam olabilmesi için, bunun taklidin ötesine geçebilmesi flartt›r”. Peter Brook, tiyatronun içindeki yaflamla, içindeki aras›nda bir fark oldu¤unu söyler. E¤er bu fark olmasayd› tiyatro yapman›n anlams›z olaca¤›n› ileri sürer. Tiyatronun içindeki yaflam›n daha görünür daha canl› oldu¤unu, bu yüzden de d›flar›s›yla hem ayn› hem de farkl› oldu¤unu anlat›r. “Tiyatro içindeki yaflam daha okunakl› ve daha yo¤unlaflt›r›lm›flt›r. Uzam›n küçültülmesi ve zaman›n s›k›flt›r›lmas› ifllemi bir yo¤unluk yaratmaktad›r”. (Aç›k Kap›, s. 14)
18 | TAVIR | TEMMUZ 2006
“Sizwe Banzi Öldü” adl› oyunda, bölümler aras›ndaki geçifller çok baflar›l› bir biçimde olur. Oyuncu hem oynar hem anlat›r. Dans eder, flark› söyler, eflyalar› tafl›r, seyirciyle konuflur. Bu sayede seyirci bölümler aras›nda yitip gitmez. Peter Brook tiyatroda insan unsurunu ve oyuncuyu temel al›r. Ona göre, dekor, aksesuar ve teknik donan›m önemlidir ama as›l düflünülmesi gerekenler de¤ildir. Peter Brook’a göre, iki oyuncu ve bir izleyici olmas› tiyatro için yeterlidir. “Aç›k Kap›” isimli kitab›n 17. sayfas›nda flunlar› yazar: “E¤er bir tanesi ayakta duruyor, öteki de onu izliyorsa bu bir bafllang›ç olmufltur bile. Burada bir geliflme olabilmesi için üçüncü bir kifliye gereksinim vard›r ki yüzleflme gerçekleflsin. Bundan sonra yaflam egemen olur ve çok uzaklara yönelmek olanakl›d›r; ama bu üç ö¤e temeldir”. (Aç›k Kap›, s. 17) Peter Brook’un 15. ‹stanbul Tiyatro Festivali’nde sahneledi¤i “Büyük Engizisyoncu” isimli eserde bunu iyice görebiliriz. Bu oyunda, engizisyoncu bazen ayakta, bazen oturarak, oyun süresince konuflur. Di¤er oyuncu ise, yani ‹sa’y› canland›ran oyuncu, s›rt› seyirciye dönük olarak durur ve engizisyoncuyu izler. Ancak oyunun sonunda aya¤a kalkar. ‹flte burada, iki oyuncu ve izleyici, ola¤anüstü bir oyun için yeterli olmufltur. Son olarak, Peter Brook’un tiyatroyla ilgili flu sözlerinin de alt›n› çizmek gerekir: “Ayakkab›c›n›n zanaat›n›n temeli aya¤› vurmayan bir ayakkab› yapmakt›r. Tiyatro zanaat›n›n temeli de çok somut ö¤elerle, seyirciyle birlikte iflleyen bir iliflki üretmektir.” Brook’a göre, her zaman, hem anlam hem de bu anlam› di¤erleri için anlafl›l›r k›lman›n aray›fl› olmufltur. SEY‹RC‹ Peter Brook seyircinin gözünün oyuna ve oyunculara yard›mc› olan ilk ö¤e oldu¤unu söyler ve flu sözleri ekler: “Uyand›r›lm›fl varl›¤› ile sürekli bir kat›l›mc›d›r seyirci. Bu varl›k, olumlu bir itici güç, bir m›knat›s olarak alg›lanmal›d›r. Öyle ki, onun önünde insan kendini ‘gelifligüzele’ kolayl›kla b›rak›veremez. Zaten, tiyatroda ‘gelifligüzel’, büyük ve temel düflmand›r.”
makale
OYUNCU Peter Brook oyuncu için de, düflüncelerini belirtir. Oyuncunun baflar›l› olabilmesi için üç ö¤enin, yani düflünce, duygu ve bedenin, mükemmel bir uyum içinde bulunmas› gerekir. Duyarl›l›k oyuncunun sürekli olarak bütün vücuduyla iliflki içinde olmas› demektir. Oyuncu bir devinime bafllad›¤›nda, her bir ekleminin yerini bilir. Her oyuncu, hatta en deneyimlisi bile, kendini hal›n›n kenar›nda bulunca, -kendini ve uzamdaki- boflluk korkusu yeniden ortaya ç›kar. Bu korkudan kurtulabilmek için bofllu¤u doldurmaya bafllar. Sanatç› olarak, oyuncu sorununa gelince, ortalama sanatç› riske girmek istemez. Kendisini korumak için duvarlar kurar. Oysa yarat›c›l›k için bu duvarlar› y›kmas› gerekir. Bir karakter kurmak denen fley asl›nda inand›r›c› bir taklit yaratmakt›r. Yarat›c› yaklafl›mda bir karakteri keflfetsen bile, bunun uzun sürmeyece¤ini bilerek bir dizi geçici taklit üretmektir. Peter Brook’a göre, yarat›c›l›k bir binan›n kuruluflu gibi ad›m ad›m katlar› kurarak yap›lmaz. Tam tersine kurma eylemi ayn› zamanda bir tür y›kma eylemidir. Çünkü y›k›mlar, içlerinde daha az destek ve dayanak bar›nd›ran tehlikeli uzamlard›r. lidirler. Peter Brook bu sözlerle tiyatroda yarat›c›l›¤›n sürekli devam etmesi gerekti¤ini ileri sürer. “Bir biçim yaratt›k.” deyip bunda ›srar edilmemelidir. Yarat›lan biçim herhangi bir tepkiyle y›k›labilir. Örne¤in izleyici tepkisiyle y›k›lan bir biçimin yerine hemen baflka bir biçim yarat›lmal›d›r. Tiyatroda oyuncunun kendi iç dünyas›yla, rol arkadafllar›yla ve seyirciyle olan ba¤lant›lar›, efl zamanl› olarak ve mükemmel bir uyum içinde gerçeklefltirmesi gerekir. Bu yüzden de, oyuncunun d›fla dönük kulaklar› oldu¤u gibi içe dönük kulaklar› da vard›r. Bu ayn› zamanda, iki dünyada birden var olmak demektir. Brook’a göre, oynayan iki oyuncu ayn› zamanda, hem karakter hem de öykü anlat›c› olmal›d›r. “Sizwe Banzi Öldü”de, oyuncular hem anlat›c›d›r, hem de karakterleri canland›r›rlar. Brook, öykü anlat›c› olan oyuncular›n çok kafal› öykü anlat›c› olmalar›n› ister, çünkü kendi aralar›nda özel iliflkiyi oynarken ayn› zamanda da do¤rudan do¤ruya izleyiciye seslenme-
Örne¤in Kral Lear’da, Lear ve Cordelia bir kral ve k›z› olarak olabildi¤ince, gerçek bir iliflkiyi var etmekle kalmazlar, ayn› zamanda, iyi oyuncular olarak, izleyicilerin de kendileriyle birlikte sürüklendiklerini hissetmek zorundad›rlar. ‹flte bu yüzden, oyuncu bu üçlü iliflkiyi keflfetmek ve korumak için sürekli olarak mücadele etmek zorundad›r: Kendisiyle, ötekiyle ve seyircisiyle. Brook’a göre, ayr›ca, oyuncu, kendi düfl gücü ile seyircinin düfl gücü aras›nda köprü kurabilmelidir. Son olarak Peter Brook profesyonel oyuncu konusunu ele al›r. “Profesyonel oyuncunun tek yetene¤i, kendine de¤il de karaktere ait duygusal durumlar› herhangi bir yapayl›k olmadan içinde oluflturabilmesidir.” der. Bu durum ona göre çok nadirdir. TEMA Tema için, Brook, teman›n seyircinin temel bir ihtiyac›na ya da kayg›s›na dokunmay› becerip beceremeyece¤inin sorulmas›n› ister. B‹Ç‹M Peter Brook biçimle ilgili olarak da, varsay›lan biçimle, gerçeklefltirilen biçimin birbirinden farkl› olduklar›n› söyler. Gerçeklefltirilmifl biçim gösteridir. Ayn› oyunun biçimi Paris’te, Bükrefl’te ve Ba¤dat’ta farkl› farkl› olur. Seyirciyle konu aras›nda köprü kurarken yer, toplumsal ve politik durum egemen düflünce ve kültür göz önüne al›nmal›d›r. Y›llar önce “Shakespeare nas›l yaz›ld›ysa öyle oynanmal›.” denirdi. Oysa bugün bunun saçma oldu¤u görülmüfltür. Shakespeare’in oyunlar› sonsuz say›da biçimler üretme olana¤› tafl›rlar. Büyük bir metinde bulunan gerçek biçimlerin say›s› s›n›rs›zd›r. Oysa ortalama bir metin yaln›zca birkaç biçimin do¤mas›na olanak verir. DEKOR “Bofl bir uzamda dekor bulunmaz.” der Peter Brook. Ona göre dekor olmamas›, düfl gücünün çal›flmaya bafllamas› için ön kofluldur. Tiyatroda, düfl gücü uzam› doldurur.J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 19
tiyatro
sizwe banzi öldü gülnaz b›çakç›
Oyunda ilk önce bir fabrika iflçisinin makineleflmesi anlat›l›r. Her gün ayn› iflleri yapan ve gün boyu çal›flan insanlar yavafl yavafl insana özgü entelektüel yetilerini ve de¤erlerini kaybederler. Oyundaki oyuncu da, bilinçli birisi olarak, bu gerçe¤i fark eder ve hemen çaresini bulur. Foto¤rafç› dükkân› açar. Böylece, çeflitli insanlar›, onlar›n yaflamlar›n› ve toplumu tan›ma f›rsat›na kavuflur. Oyunun iflledi¤i di¤er önemli iki konu ise, kimlik ve ›rkç›l›kt›r. Oyunda Güney Afrika’da bir avuç beyaz az›nl›¤›n, siyah ço¤unlu¤u korkunç bir biçimde ezdi¤i gösterilir.
15. ‹stanbul Uluslararas› Tiyatro Festivali’nin onur ödülü sahibi Peter Brook’un ‹stanbul’da iki oyunu sergilendi. Bunlardan birisi “Sizwe Bandi Öldü” di¤eri de “Büyük Engizisyoncu”ydu. Sizwe Bandi Öldü’nün konusu k›saca flöyledir: Büyük bir flirketin fabrikas›nda çal›flan bir iflçi, kendisinin de makineleflti¤ini, de¤erlerini kaybetti¤ini fark eder ve ailesinin karfl› ç›kmas›na karfl›n evden ayr›l›p foto¤rafç› dükkân› açar. Sonra, foto¤raf çektirmek için gelenleri anlatmaya bafllar.
20 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Bir gün kimli¤ini kaybeden birisini anlat›r. Oyunun geçti¤i Güney Afrika’da, bir siyah›n kimli¤ini kaybetmesi çok büyük bir felakettir. Çünkü burada siyahlar gettolarda yaflarlar ve bir kasabadan di¤erine giderken bile kimlik kontrolleri yap›l›r, kimlikleri pasaport gibi damgalan›r. Kimli¤ini kaybeden birisi art›k bir hiçtir. Yani Avrupa’daki “ka¤›ts›zlar” denilen, sürekli saklanarak yaflamak zorunda kalan mülteciler gibidirler. Kimliksiz, üstelik kimliksiz bir siyah olmak oyunun baflkiflisi Sizwe Bandi’nin bafl›na ne ifller açacakt›r acaba?
Peter Brook bundan k›rk y›l önce, siyahlar›n gettolar halinde kasabalar›nda yaflad›klar›n›, bir kasabadan di¤erine giderken pasaport gibi kimlik kart› gösterip damgalatt›klar›n›, sonra da bu olaylar› anlatan do¤açlama tiyatrosu yapt›klar›n› söyler. Bu do¤açlamalar› Athol Fugard kaleme alarak yaz›l› oyun haline getirmifltir. Oyun iki kifliliktir. Sizwe Banzi bir gün kimli¤ini kaybeder ve buna çözüm bulaca¤›na inand›¤› birisine gider. Bu kifli ona bir türlü ç›k›fl yolu bulamaz. Korkunç bir ›rkç›l›¤›n yafland›¤› ülkelerinde, bir de kimliksiz siyah olmak gerçekten korkunçtur. ‹kisi birlikte çare ararlarken bir ceset görür-
tiyatro
yim eksik.” diye isyanla hayk›r›r. Arkadafl› da ona: “Kimlik sorununa çözüm buldun art›k, flimdi beladan uzak dur.” der. Sizwe Banzi de ona “Kara derili olunca beladan uzak kal›nabilir mi?” der.
ran Pitcho Womba Konga’n›n oyunu daha farkl›, daha a¤›r ve sakindi. Ancak ›rkç›l›¤a karfl› isyan›n› gösterirken yüzündeki korkunç öfke ve isyan, seyircilerin tüylerini diken diken etti.
Evet, kara derili olanlar›, ›rkç›l›k kurban› olanlar› bela her zaman gelir bulur. Ya “Sayg›l› Yosma”daki gibi iftira at›l›r onlara, ya da onlar aç›kça ›rkç›lar›n kurban› olurlar.
Her iki oyuncu da, izleyiciyle yak›n iliflki kuruyordu. Örne¤in Sizwe Banzi, kimlik numaras›n› ezbere tekrarlamakta zorluk çekiyordu. Oyun Frans›zca oldu¤u için, Frans›zca numaralar› söylemeye çal›fl›rken, birden Türkçe söylüyordu. Ve seyircinin alk›fl›n› al›yordu.
“Sizwe Banzi Öldü”deki iki Afrikal› oyuncunun; Habib Dembele ve Pitcho Womba Konga’n›n performanslar› “iflte tiyatro budur” dedirtecek kadar mükemmeldi. Önce iflçi, sonra foto¤rafç›, sonra da Sizwe Banzi’nin kimlik sorununu çözmeye çal›flan oyuncu Habib Dembele özellikle k›vrak vücut hareketleriyle vücudunu çok büyük bir ustal›kla kullan›yordu. Yer yer anlat›c› oluyordu, yer yer oynuyordu. Her ikisinin de hakk›n› çok iyi veriyordu. ler. Bu ceset üzerinde kimlik olan bir cesettir. Sizwe Banzi cesedin üzerindeki kimli¤i al›r. Art›k Sizwe Banzi’nin bir kimli¤i vard›r. Ama o baflka birisinin kimli¤idir. Art›k o bu kimli¤e göre yaflamak zorundad›r. Kimlik sahibinin ifline, evine gitmeli, onun yapt›klar›n› yapmal›d›r. Yani kaybolan kimli¤iyle birlikte kendisi de yok olup gitmelidir. O, art›k baflkas›d›r. Baflkas›n›n kimli¤iyle yaflamak zorundad›r. Ancak Sizwe Banzi daha o kimli¤in numaras›n› bile ezberleyemeyecek durumdad›r.
En zor rolleri hiçbir yapayl›k olmadan yap›yordu. Örne¤in elinde bir obje olmadan bir foto¤raf makinesiyle foto¤raf çekmeyi çok güzel ve do¤al bir flekilde canland›r›yordu. Üstelik dekoru da de¤ifltiriyordu.
Dekor çok sadeydi. Eflyalar tekerlekliydi ve oyuncular taraf›ndan rahatça oradan oraya götürülüyordu. Peter Brook’un kendi tiyatro anlay›fl›na tam bir uyum gösteren oyunu “Sizwe Banzi Öldü” iflledi¤i temalar›n güncelli¤ini hiç yitirmemesiyle önemli bir oyun. Hele de flu s›ralar Avrupa emperyalistlerinin, ülkelerinde mültecilerin yaflamlar›n› oldukça zorlaflt›ran yasalar ç›karmaya çal›flt›¤›; ›rkç›l›¤›n hala dünya üzerinde silinmedi¤i aksine faflist-›rkç› partilerin giderek taban buldu¤u bir süreçte, izlenmesi gereken bir oyun olarak öne ç›k›yor.J
Di¤er oyuncu yani Sizwe Banzi’yi canland›-
Sonunda bunu da baflar›r. Hadi kimlik sorunu çözüldü diyelim. Peki, ›rkç›l›k sorunu çözülür mü oyunda? Hay›r. Siyahlar›n hala afla¤›land›¤›, Araplar›n ve yabanc›lar›n terörist ilan edildi¤i, kara listelerin yap›ld›¤›, Avrupa’daki mültecilerin ve k⤛ts›zlar›n çekti¤i ac›lara gönderir bizi oyun. Tarlabafl›’nda, pasaportsuz izbe yerlerde üst üste yaflayan Afrikal›lar’› düflünürüz. Etraf›m›zda, dünyada hala nice ac›lar Sizwe Banzi’ler yok mu? Oyunun sonlar›na do¤ru bu ›rkç›l›¤a isyan eden Sizwe Banzi: “Benim de iki kolum, iki baca¤›m var. Ben de güçlüyüm. Sizden ne-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 21
öykü
ellerinde fenerleri uçufltular gittiler denef demiray
“Yerin binlerce metre alt›ndan sesleniyorum sana. Senin bilmedi¤in bir alem benimkisi. Ve senin fark›nda olmadan dahil oldu¤un bir yaflam. Seni göremem. Kör, gözlerim, zifiri karanl›ktan. Kulaklar›m keskin. Her tür sesi duyar›m, tökezlese bir kar›nca, yutkunsa bir t›rt›l duyar›m. Sen de göremezsin beni, görebilece¤inden çok daha küçü¤üm. Ve senin göremeyece¤in yerlerde yaflar›m. Ama bilgim var senin hakk›nda, sen de az çok bilirsin beni. Topra¤›n özüyle beslenirim ben. Sen de topraktan ç›kar›rs›n afl›n›. Sen güneflle beslenirsin, ben karanl›kla. Yazlar› uyurum ben. Küçük odac›klarda iç-içe girip, bizimkilerle yaz boyu uyurum. Senin kitaplar›nda da böyle yaz›yor. Ama yazm›yor senin kitaplar›n, bizimle beraber sar›l›p birbirine, uyuyan di¤erlerini. “Yer kurdu” diyorlar bize. Topra¤›n alt›nda yaflar›z. Kimimiz zararl›, kimimiz yararl›. Her canl›n›n var iyisi, kötüsü. Kimimiz gübre olur, kimimiz çürütür topra¤›. Peki di¤erleri, sar›l›p birbirlerine koyuklar›nda par›lt›l› yüzleri, nas›r kokulu elleriyle uyuyanlar. Hangi canl› türüdür onlar?
22 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Hangi kitap yazar onlar›? Afl›n› ç›karmak için bizim ülkemize göç edenleri kim anlat›r bize? Her sesi duyar›m ben. Kazma kürek sesi, soluk solu¤a bir bekleyiflin çarp›nt›l› sesini, k›p›rdayan kaya parçalar›n›, dökülen topra¤›, inleyiflleri, yak›lan a¤›tlar›… Hepsini duyar›m. ‹nsanlar›n cehennemini duyar›m ben. Oysa yak›flan sana, nefleli kahkahalard›r bildi¤im. Ama tek ses hat›r›mda, ölüm sessizli¤iyle uyuyan içi-içe di¤erleri…” Bak›n bir madenci yafl›yor. Göçü¤ün a¤z›ndakilerden biri. Yafl›yor evet, bir fleyler m›r›ldan›yor! “Topra¤›n alt›ndan sesleniyorum sana. Sen koydun beni buraya. Senin için, sen istedi¤in için buraday›m. Senin neslin yüzy›llar önce ö¤-
öykü
rendi ifllemeyi topra¤›. Bizi kapatt› topra¤›n alt›na, sulad› üstümüzü, yavafl yavafl yeflerelim, yemyeflil kaplayal›m filizlerimizle topra¤›, diye. Ama kimse söylemedi bize, köklerimizle örtece¤imizi canl› canl› topra¤›n alt›na göçenleri. Tohum dedi bize. Ama isim vermedi alt›m›zda yatan yorgun yüzlülere. Sar›l›p birbirlerine, topra¤›n alt›nda uyuyan di¤erlerine” Düzensiz nefes al›yor. Kalp at›fllar› düzensiz. Hemen sedyeyi getirin!
yazg›m›z
“Kaç››n! Kaç›n! D›flar› ç›kmal›y›z!” “O¤ul, o¤ul iyi misin? Kurban olay›m b›rak›p gitme bizi!” “Sarsmadan tafl›y›n!” Bunlar o günden hat›rlad›klar›m. ‹ki sene önceydi. Kastamonu Küre. 19 arkadafl›m hayat›n› kaybetti. Benimle birlikte yedi arkadafl›m daha yaraland›. Ben befl gün komada kald›m. Sürekli ayn› sesleri duyuyordum. Gözümde ayn› görüntü canlan›yordu. Nevzat’›n flen kahkahas› geliyordu kula¤›ma. “Biz yer kurtçu¤uyuz” diyordu. “Topra¤›n alt›nda yaflar›z. Günefl çarpar abi bizi.” ‹smail; “Hadi be ben kurt olmam; ben en iyisi tohum falan olay›m.” diye daha derinden sesleniyordu. “Sen salatal›k tohumu ol.” diye gülüyordu bir baflka arkadafl. Ben a¤›zdan malzemeleri yüklüyordum asansöre. Birden bir u¤ultu geldi. Arkadafllar›n feryatlar›. Sonra o korkunç patlama. Daha bir kaç gün önce yeni ç›kan bir cihaz için konuflmufltuk, hava içindeki en ufak grizu hareketini bile ölçebiliyordu. Ayr›ca tesisat›m›z daha iyi olsa, birçok patlamada d›flar› ç›kabilirdik. Ama yoktu iflte. Düflünmüyordu ki, bizi kör kuyularda çal›flt›ranlar, kazanacaklar›ndan baflka bir fleyi. Hep, bugün de bir fley olmad›, diyor ama her sabah bugün sa¤ ç›kabilecek miyiz, diye gidiyorduk ifle. Korkmuyor muyduk ölümden? Her canl› korkar. Ama iflte ekmek paras›. Çal›flmasak da ac›m›zdan ölecektik çoluk-çocuk. Tabii ne kadar beklesen de geldi¤inde öyle olmuyor. Korkunçtu. Sakatland›¤›m için madencilik yapamad›m. Köylere k›z›m ve eflimle iflçi olarak gitmeye bafllad›k. S›¤›r güdüyor, domates, pamuk topluyor, çapaya gidiyorduk. Bal›kesir’in küçük bir ilçesine tafl›nd›k. Küçük bahçeli bir evde oturuyorduk. Han›m›m çay demlemiflti, bahçede oturuyorduk o gün. Yak›nlardan bir u¤ultu geldi. Kula¤›ma komadayken duydu¤um f›s›lt›lar m›r›ldanmaya bafllad›. “Topra¤›n alt›ndan sesleniyorum sana...” Çay barda¤› elimden düfltü. U¤ultu gittikçe yükseldi. Ve o korkunç patlama sesi. Maden oca¤›ndan kapkara dumanlar süzüldü gökyüzüne. Akflam›n koyu mavisi karaya çald›. ‹nsanlar sokaklara döküldü. Dumanlarla beraber a¤›tlar çöküyordu üzerimize. Saç›n› bafl›n› yoluyordu bir ana ba¤›ra ba¤›ra soka¤›n ortas›nda. “Gittiler, gittiler” diyordu. Evet gittiler. Kufllar uçufltu önce... Sonra iflçiler...
yazg›m›zd›r: yaflanacak kaç›n›lmaz baflka bir ülkede uyanmak elde de¤il diyelim ki vietnam'da - vietnam beyaz bir gül beyaz bir b›çak uyanmak ölmek vietnam'da yazg›m›zd›r: yaflanacak kaç›n›lmaz sabah güneflinden önce dikilir kap›m›za karanl›k al›n›p götürülürüz s›n›rs›z sevgimizden ötürü s›n›rs›z sevgimizin yan› s›ra yazg›m›zd›r: yaflanacak kaç›n›lmaz bir yürek par›lt›s›d›r sorguya çekilen bir ayd›nl›k özlemdir bir deniz kokusudur uçup giden bak›fl›d›r bir ay çiçe¤inin yazg›m›zd›r: yaflanacak kaç›n›lmaz baflka bir ülkede uyanmak elde de¤il yar›n›m›z›n bugün oldu¤u bir ülkede
arif damar
Sar› kasket, karaya bulanm›fl yüzleriyle, ellerinde fenerleri uçufltular, gittiler. Bir akflamüstü fener alay› gibi on yedi madenci geçtiler flehrimizden. Artlar›nda a¤›r bir kükürt kokusu... Dedim ya, korkunçtu…J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 23
nota
vasiyet grup yorum
24 | TAVIR | TEMMUZ 2006
fliir
kadife tenli zamanlara sinan kukul
flimdi art›k vakit yok gülüm vakit yok üzülmeye a¤lamaya gülmeye flimdi art›k savafl zamand›r b›rak›p sevdam›z› kadife tenli zamanlara ellerimiz ellerimizin s›cakl›¤›n› kaybetmeden sar›l›p so¤uk tenine silah›n o kutsal ateflin s›cakl›¤›n› hissetmeliyiz tüm benli¤imizde
bilirim elele tutuflup k›rlarda dolaflman›n hazz›n› s›rt s›rta verip flark›lar söylemeyi hem de en güzelinde en coflkulusundan en sevdal›s›ndan bilirim bir nisan ya¤murunda s›r›ls›klam ›slanmaya ald›rmadan kalbimde sevdanla birlik tüketmeyi tüm sokaklar› ad›m ad›m kar›fl kar›fl bilirim gözlerinin güzelli¤ini bir anne flefkatinde okflayan tüm s›cakl›¤›nla bilirim çiçeklerin en renklisini en kokulusunu bilirim dünya güzel bilirim dünya yaflanas› bilirdi daha on sekizine varmadan cephelerde savaflan cephelerde ölen çocuklar bilirdi hiroflima'da atomla kavrulanlar etiopya'da açl›ktan ölenler de bilir filistin savafl çocuklar› da bilir kim bilmez ki ama gülüm ama bir tanem ama sevdi¤im bak yan›yor dünya bak ölüyor insanlar flimdi art›k savafl zaman›d›r b›rak›p sevdam›z› kadife tenli zamanlara ellerimiz ellerimizin s›cakl›¤›n› kaybetmeden sar›l›p silah›n so¤uk tenine o kutsal ateflin s›cakl›¤›n› hissetmeliyiz tüm benli¤imizde
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 25
izlenim
bir gün kaybolursan seni yine asi nehrinde arayaca¤›z... tav›r
Alev alev yan›yor sokaklar, caddeler... Hem de bildi¤imiz ateflten falan de¤il. Yaz› müjdeleyen alev topunun s›ca¤›ndan. Toprak, susuzluktan çatlam›fl dudaklar› and›r›yor buralarda. Hiç bu kadar s›cak bir memleket görmemifltim. Yüre¤im h›zl› h›zl› at›yor, gözlerim karar›yor, dilim dama¤›ma yap›fl›yor... Uzun uzun yollar› kat edip geldim buraya. Dinleyin beni. Belki hiç duymad›¤›n›z, belki de duyup kulaklar›n›z› t›kad›¤›n›z bir hikayeyi f›s›ldayaca¤›m kulaklar›n›za. Dünyadaki bütün anneler, dinleyin. Dünyadaki bütün çocuklar, tutun ellerimden. Annelerin en güzeline, en fedakar›na götürece¤im sizi. Kap›s› bütün çocuklara, bütün annelere, bütün insanlara aç›k onun. Belki onu tan›m›yorsunuz. Olsun. O sizin için can›n› verecek kadar seviyor sizi. Dünyaya bir kere daha gelse, bir kere daha verecek can›n›... Çukurova’y› bilirsiniz. Pamu¤uyla, bereketiyle, s›cakl›¤›yla, yi¤itleriyle, efsaneleriyle… ‹flte o bereketli topraklar›n diyar›ndan bahsediyorum size. O bereketli topraklar›n, Antakya’l› olan bir annenin, Gülcan Görüro¤lu’nun sesini duyman›z› istiyorum. Duyun! Dinleyin! Tutun ellerimden. Ve hiçbir fley sormay›n. Biliyorum, telafll›s›n›z. ‹fliniz, eviniz, çocu¤unuz, kardefliniz ve gelece¤iniz için gece gündüz demeden ter döküyorsunuz. Belki de sabah›n erken saatlerinde kalk›p, ifle gitmek için sokaklara dökülüyorsunuz, bir bardak çay› bile yudumlayamadan. Ya da bir fabrikada sabahl›yorsunuz. Overlok bafl›nda dikerken kumafllar› evlenip gelin olaca¤›n›z an›, telinizi, duva¤›n›z› düfllüyorsunuz. Okuyup bir meslek sahibi olabilmek için sabah-
26 | TAVIR | TEMMUZ 2006
lara kadar ders çal›fl›yorsunuz kiminiz. Biliyorum. Ama durun ve bir an dinleyin. Kald›r›n bafl›n›z› ve iki k›z›n›n yan›nda ölüme yatan, sizler gibi çal›flan, ezilen horlanan, belki de daha fazla ac›lar çekerek yaflayan bu anneyi, Gülcan’› düflünün. Neyi eksikti sizden? O da sizin gibi k›t kanaat geçiniyordu belki. Bir gün aç, bir gün tok… fiimdi hayallerinizin gerçek olmas› için ölüm yolculu¤una ç›kt›, iki yavrusunu bizlere b›rakarak. Sana geliyoruz Gülcan. Uzun yollar› afl›p, ç›k›n›m›zda gözlerindeki gülüflü saklayarak… fiemdinli’den, Diyarbak›r’dan, Filistin’den, Irak’tan, Afganistan’dan, Afrika’dan... Dünyan›n her yerinden. Annesiz kalan tüm çocuklar, evlats›z kalan tüm anneler ad›na. Aç kollar›n›. Bas bizi de ba¤r›na kendi çocuklar›n gibi. Gelirken Berdan’a, Bedii’ye, Hamide’ye, Semiran’a, Refik’e, Erdinç’e, U¤ur’a da misafir oluyoruz. Renk renk çiçeklerle bezeli bahçelerinden (mezarlar›ndan) taptaze kokan çiçekleri kopar›p getiriyoruz sana. Pamuk tarlalar›nda çal›flan kad›nlar›, kursa¤›ndan bir dilim ekmek geçsin diye gece gündüz çal›flan ›rgatlar›... Adana’day›z art›k. Dar sokaklardan geçip, balkonunda güler yüzünle karfl›laflt›¤›m›z evin önüne geldik bile. Evin önü kalabal›k. Ama bizim gözlerimiz seni ar›yor. Bir an önce kucaklafl›p, hasretimizi dindirmek istiyoruz. Sonra sen ç›k›p geliyorsun. Tilililerle. Ti li li li li li li!!! Sanki birbirimizi çok eskiden tan›yormufl gibi sar›l›yoruz tek tek. Öylece bakakal›yoruz. Bir süre gözlerimizle anlat›yoruz anlatacaklar›m›z›. Ama biz seni dinlemek istiyoruz. Kula¤›m›z sende. Sen konufl sadece...
“Ben Antakya’n›n Güzelburç köyünde, çok rahat koflullarda büyüdüm. Yedi kardeflten ortanca olan›y›m. Maddi durumumuz kötü de de¤ildi. Hatta eskiden ailem toprak sahibiydi. Sanayinin neredeyse hepsi bize aitti. Sonra el koyuyorlar ama yine bir k›sm› bize kal›yor. Tarlaya falan gidiyorduk ama tarla bizimdi o zaman; yevmiyeci de tutuyorlard›, biz s›rf birilerinin camlar›n› k›rmayal›m, birilerini dövmeyelim diye gidiyorduk. Ben yaramaz bir çocuktum. Bir de evimiz Asi Nehri’ne yak›nd›. Ne zaman kaybolsam beni Asi Nehri’nde bulurlard›. Hat›rl›yorum, dedemlerin cam›fllar› vard›. Onlar› suya götürürken, ben de üstlerine ç›kar öyle suya atlard›m. Su temizmifl pismifl, hiç umurumda de¤ildi. Büyük ablam beni y›kard›. Güzel giydirirdi. Biz de giderdik Asi’ye... Sular›n kurudu¤u yerlerde köprüler vard›. Sa¤dan soldan tene-
izlenim
keler bulup, tafllarla ezerdik, sonra da alt›m›za koyup kayard›k. Ta ki pantolonum afl›nana kadar… Tabi bunun için akflam yine dayak yerdim. Tarlalar›m›zda pamuk, bir de sebze ekilirdi. Ama ben hiç çal›flkan de¤ildim. S›k›l›rd›m pamuk toplamaktan. Hep kaytar›rd›m. Ö¤le aras› dinlenmek için çal›flmaya ara verilirdi. Ben hep s›k›ld›¤›m için kaçma planlar› yapard›m. Bir gün kaçt›m hatta.” O y›llar› anlat›rken çocuklu¤una geri dönüyor. Ve sürekli gülüyor kendi haline. Nereden bilebilirdi ki y›llar sonra böyle bir yükü omuzlayaca¤›n›? On dört, on befl yafl›nda görücü usulüyle evlendiriyorlar Gülcan’›, ama o istemiyor. Daha kendisi de çocuk yafltayken, ilk çocuklar› Betül dünyaya geliyor. Sohbet ederken duvardaki resimlere çarp›yor gözümüz. Bir yatak, yast›¤›n›n üzerinde k›rm›z› bir tül. Tam yast›¤›n hizas›nda; duvarda Fatma Koyup›nar’›n foto¤raf›. Hemen kap›n›n giriflinde de Betül ve Müge’nin foto¤raflar›… Betül ve Müge babalar›n›n yan›nda kal›yorlar. Ama s›k s›k annelerinin yan›na gelip, onunla sanki uzun zamandan beri görüflmemiflçesine hasret gideriyorlar. Kap›daki arkadafllardan biri k›zlar›n›n geldi¤ini söylüyor. Gözlerinin içi parl›yor bir anda. Hemen kalk›p kap›ya gidiyor. K›zlar›n› kollar›n› iki yana açarak karfl›l›yor. S›k› s›k› kucaklafl›yor, öpüflüyorlar. Biz de görüflüyoruz k›zlarla. Müge annesinin tam bir kopyas›. Betül daha esmer, herhalde babas›na benziyor. K›zlar›n›n birini bir yan›na, birini de öbür yan›na al›p oturuyor yeniden yan›m›za. fiimdi daha mutlu Gülcan. Sohbete devam ederken, arada birbirlerine bak›p, bir fleyler f›s›ld›yorlar. Kald›¤›m›z yerden devam ediyoruz sohbete: “Betül’e hamile kald›m. O zaman çok korkmufltum. Yani düflünsene; o yaflta zaten çocuktum. Sen bir canl›s›n ve içinde baflka bir canl› daha var, bu senin karn›nda nas›l büyüyecek? Çok farkl› bir duyguydu tabi. O anlar›m› hiç unutmam. Betül do¤duktan sonra çok farkl› oldu. Eflimin ailesi sevmezdi beni. Ben bir yolunu bulur evden de kaçard›m. Mahalleye gidip, top oynar, derelere girerdim. Hatta çocuklar da hat›rlar. Mahallede bir tane araba bulur, bütün çocuklar› toplar, ‘Binin hadi! Yallahh!’ derlerdi ki siz buna nas›l söz geçiremiyorsunuz? Sonra her fleye daha olgun bakmaya bafllad›m. Anne olmufl-
tum. Sorumluluk sahibi bir insand›m. Zaten annelik duygusunu yeni yeni tad›yorsun, o duygu çok farkl› tabii. Evlendi¤im kifliyle aram›zda on yafl vard›. Her fleye olan bak›fl aç›m›z farkl›yd›.” Gülcan art›k olgunlafl›p, düflünmeye bafll›yor her fleyi. Ezen ve ezilen çeliflkisi, açl›k, yoksulluk… O dönemlerde; Refik’le (Refik Horoz) tan›flm›fl. Ve yavafl yavafl mücadelenin içine girmeye bafllam›fl. Diyarbak›r’da katledilen Refik Horoz’la birlikte devrimcileri de tan›maya bafllam›fl. Daha sonra dergi okumaya ve satmaya bafllam›fl. Zamanla geliflen politik bilinciyle devrimcili¤e de ad›m atm›fl. Daha sonra eflinden boflanmas›yla birlikte maddi zorluklar› yoksullu¤u yaflam›fl çocuklar›yla birlikte. Aç kalm›fllar birlikte ama hiç bir zaman çocuklar›n› b›rakmam›fl. Buldu¤u ekme¤i çocuklar›na yedirip kendisi aç kalm›fl. fiimdi yine aç Gülcan. Ancak bu seferki açl›¤›, bütün çocuklar doysun diye... Yine anne, yine fedakar... Kendisi flöyle anlat›yor o günleri: “Bu arada eflim ve ailesi beni b›kt›rmaya yönelik fleyler yapt›lar. Çocuklar› b›rak›p gitmemi istediler. Mahkeme zaten çocuklar› bana vermiflti. Onlar da, biz Gülcan’› aç b›rak›rsak çeker gider, çocuklar› b›rak›r, diye düflünmüfllerdi. Onlar ne kadar çaba harcad›larsa da ben çocuklar›m› b›rak›p gitmedim. Mahalleli de sahip ç›kt›. Komflular da onlar›n yapt›klar›n› biliyordu. Bize yemek getirirlerdi. Bir gün biri, bir gün di¤eri yemek yedirirdi. Evine götürürdü. Öyle kurtar›rd›k yani. Betül’e hep anlat›r›m. Onunla çok zor günlerimiz oldu. Bazen komflulara gitmeye utan›rd›m. Yata¤a otururduk. Ben a¤lard›m, Betül de a¤lard›. ‘Anne niye a¤l›yorsun?’ derdi. Ben komflulara ‘Sadece Betül’ü doyurun yeter. Ben yemesem de olur.’ derdim. Müge’ye de hamileydim o zaman. Bir süre sonra Müge do¤du. Ben çocuklar›mdan bir saniye bile ayr›lmad›m. Bazen yüzmeye giderdik. Çok bunald›¤›m, s›k›ld›¤›m günler oldu. Ama ne olursa olsun, ben çocuklar›m için ölürüm ama yine de onlar› terk etmem, dedim. Hatta o dönem Müge çok hastalanm›flt›. Kaynanam da zaten ‘Ölsün ama onu sorumlu tutal›m.’ diye düflünüyordu. Bana para vermemifllerdi. Babalar› da Adana’dayd› zaten art›k; eve on befl günde bir,
haftada bir gelirdi. Bende de para yoktu. Kaynanamdan da istedim ‘Yok!’ dedi. ‘Çocu¤um ölecek! Bana borç para verin!’ dedim. ‘Ölsün!’ dedi. Komflulardan borç istedi¤imde ‘Babam gelince veririm’ diyordum. Ama gerçekten kimsede yoktu. Kimisi de ya veremezse, kayg›s›yla yaklafl›yordu. Çünkü Müge’nin durumu gerçekten a¤›rd›, hastanede yatmas› gerekiyordu ve o zamanlar o para çok yüklü bir parayd›. Onlar verselerdi bile sonra kendileri ne yiyip içeceklerdi? Sonra, Refik duymufl olan biteni. O da bir iki gün içinde Diyarbak›r’a okula gidecek; annesinden o paray› al›p bana getirmiflti. Baya¤› kavga ediyorlar. En son al›yor iki yüz dolar›n›. Tam o esnada ben gidiyorum evlerine. Annesi de paray› Refik’e verdi¤ini söylüyor. Refik de bunu duyuyor. ‘Okulun da paran›n da, her fleyin can› cehenneme. Müge’ye yaz›k de¤il mi? Ölecek çocuk.’ diyor. Refik paras›n› hemen bana verdi. Annesi k›zm›flt›. ‘Nas›l okula gideceksin!’ diye. ‘Olsun!’ demiflti Refik. Ve çok pahal› bir ayakkab›s› vard›, onu satm›flt›. O parayla Diyarbak›r’a gitmiflti. Müge de onun sayesinde kurtuldu. Hatta Refik hastaneye gelip Müge’yi de görmüfltü. ‘Müge iyi ya, art›k çok rahat bir flekilde gidebilirim.’ demiflti. Bütün bu yard›mlardan sonra, böyle insanlar›n var oldu¤unu bilmek insan› çok mutlu ediyor. Hayata olan bak›fl›n de¤ifliyor. Daha güçlü oluyorsun. Birinin sana güç vermesi, çocu¤una kadar ilgilenmesi. Düzendeki insanlar sana s›rt çevirirken, bir ö¤rencinin seni sahiplenmesi, cebindeki paray› vermesi beni çok etkilemiflti. Zaten o dönemler bana dergi de veriyordu. Baflka bir kaç kifli daha benimle ilgileniyordu. Bir de kendi aralar›nda birçok fleyi tart›fl›yorlard›. Devletin her fleyini ince ayr›nt›s›na kadar biliyorlard›. Ben de onlara özeniyordum. Ben Mahir’in kitaplar›n› okuyordum zaten. Refik de bir süre sonra Diyarbak›r’da katledildi. Ben onu bir kahraman olarak görürdüm. Onunla hayallerimiz vard›. ‘Burada fabrika kuraca¤›z, herkese ifl verece¤iz, Gülcan, sen de art›k kendi paran› kazanacaks›n, ondan bundan para istemeyeceksin’ diye. Hatta haz›rl›klar›n› bile yapm›flt›k. Kazan al›p, fabrikan›n yerini bile ayarlam›flt›k. Bütün k›zlar sevinmifltik. Fabrikada sabun üre-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 27
izlenim
tecektik. Portakala giderdik; bir an önce para biriktirelim diye. Refik’i örnek al›yorduk. Yaz k›fl çal›fl›rd›k. Paralar›m›z›n bir k›sm›n› Kurtulufl dergisinde çal›flan arkadafllara verirdik. Ben dergiyi al›r almaz okurdum. En çok da flehitlerimizin anlat›ld›¤› sayfay› seviyordum. Hemen okurdum. Bir de ‘eylem ö¤retiyor’ sayfas›n›… Art›k evimi de bir kurum gibi kullan›yordum. Fatma Bilgin ve daha birçok flehidimiz evimde kalm›flt›r. O zamanlar ‘Halk Anayasas› Tasla¤›’ ç›km›flt›. O dönemlerde de seçim vard›. ‹nsanlara oy vermemelerini söylüyorduk. Refik öldükten sonra çok kötü olmufltum. Art›k hayalimdeki kahraman yoktu. Cesedini görmüfltüm. Üzerinde yüzlerce kurflun izi vard›. Düflünüyordum ‘Bu Refik ne yapt› ki, bu kadar kurflunla öldürdüler onu? ’ Art›k bana, yapt›klar›m az gelmeye bafllad›. Zaten bofland›ktan sonra da yaflam koflullar› beni çok ezmiflti. Ayn› zamanda çok fley ö¤retti. Art›k dergiyi sahiplenmeye bafllad›m. Refik öldükten sonra ben nas›l yerimde dururum, diye düflündüm. Erdinç’le (Erdinç Aslan) büroda çal›flmaya bafllad›k. Temsilci de gitmiflti zaten. Biz de daha acemiydik. Düflündük. Dedik ki, o zaman insanlar dergilerini buradan als›nlar. Biz de sat›fla ç›kmaya bafllad›k. Erdinç de çok iyi bir insand›. Halk iliflkileri çok iyiydi. Yüz yafl›ndaki bir insana bile dergiyi satard›. Babam da bir taraftan bana ifl bulup bulmad›¤›m› sordu. Ben de ifl buldum dedim. ‘Nerede?’ diye sordu. Dergide buldum, dedim. ‘Ne dergisi?’ diye sordu, ben de ‘devrimcilerin dergisi’ dedim. ‘Gözalt›na al›n›rs›n, tutuklan›rs›n, çok kötü olur, yar›n emniyette süründü¤ünde akl›n bafl›na gelir.’ dedi. Ben daha önce gözalt›na al›nmam›flt›m, ‘Hiçbir fley olmaz, çocuklar burada kals›n.’ dedim. Bu arada Erdinç’le birlikte dergiye gidip gelmeye bafllad›k. Gözalt›na al›nd›m, ama hiçbir fley bilmiyorum. K›sa süre Kurtulufl dergisinde çal›flt›m. Bizim Araplar k›sa sürede coflarlar, sonra da mücadeleden kaçarlar, öyle söylenir. Bende de müthifl bir feodal gurur var, örgütlü mücadeleden ziyade müthifl bir inat var. Yani bildi¤im için de¤il, s›rf, ben sahiplenece¤im dedi¤im için bile kal›r›m. Böyle bir feodal yan›m vard›. Sonra tabi hayat de¤ifliyor birden, farkl› mücadele alanlar›na geçiyorsun. ‘98 sonras›n› net hat›rlam›yorum, içeriyi de pek hat›rlam›yorum. 2. ölüm orucu ekibindeydim. Direnifle nas›l bafllad›k, Antakya,
28 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Kürkçüler hapishanelerini hiç hat›rlam›yorum. 19–22 Aral›k operasyonunu hiç hat›rlam›yorum. Ama operasyon sonras›nda, üç dört defa hücreye sald›rd›klar›n›, say›mlar› falan hayal meyal hat›rl›yorum. Daha sonra hastanede kald›m, 6–7 ay kadar. O dönemi bazen çocuklar anlat›yorlar. Betül söylemiflti, hastaneye gelmifller, ben de ‘Bunlar kim, tan›m›yorum.’ demiflim.” Art›k yaflad›klar›n› hat›rlayam›yor Gülcan. Onun da düflleri çal›nm›fl. Zorla müdahale sonras› hiçbir fley hat›rlam›yor. Müge’ye soruyoruz. Müge: “Antakya kolayd›, yak›nd› bize çok sorun da ç›km›yordu orada. Ama Adana Kürkçüler Hapishanesi’nde giriflten itibaren üç defa falan ar›yorlard›. Biz annemizi çok fazla da göremiyorduk, ailece gitti¤imiz için herkes befl dakika, on dakika görebiliyordu. Fazla bir konuflma flans›m›z olmuyordu. Gardiyan›n odas› vard›, çocuklar›na aç›k görüfl hakk› tan›yorlard›. Orada görüflebiliyorduk annemle, ya da bizi, sadece çocuklar›n› içeri al›yorlard›. Kald›¤› ko¤ufla giriyorduk, arkadafllar›yla falan tan›fl›yorduk. fiimdi annem yine ölüm orucunda. Tabii üzüldüm ilk duydu¤umda, annem söylüyordu bazen, sayg› duyuyorum, ne diyeyim. Betül: “Hat›rl›yorum, unutur muyum? (Tart›fl›yorlar, hangi hapishanede, ilk defa m› tutukland›, daha önce tutuklanm›fl m›yd›, ama bir sonuca ulaflam›yorlar anne ve k›zlar›.) O dönemler benim için çok kötüydü. Hani flimdiki gibi de¤ilim tabi. Sadece bildi¤im, ölece¤iydi. Hastaneye kald›r›laca¤› zaman bildi¤im, hastaneye ne için yat›l›r iyileflmek için, ama benim annem öyle de¤il, ölecek, sürekli a¤l›yordum, hep yan›na gidiyordum. Aya¤›nda kelepçe vard›, kollar›nda kelepçe vard›. Çok zay›ft›, oradaki askerler duruyor, kendimi kötü hissediyorum. Kimlik falan soruyorlar, günde çok defa gidiyordum ama her defas›nda soruyorlard›. Baba taraf›yla sorun yafl›yordum, 13 yafl›ndayd›m, evdekiler hep üzerime geliyorlard›. Annem için fley diyorlard›, sizi soka¤a att›, sizi b›rakt› falan. Neden hala gidip görüyorsunuz? Ama babam yine de yan›mdayd›. Beni hastaneye annemi görmeye getirirdi, ö¤leden akflama kadar iflini b›rak›p bekledi¤ini hat›rlar›m.
Sonra annem mide kanamas› geçirdi, kan kusuyordu gözümün önünde. O gece hiç uyuyamam›flt›m. O kadar kötüleflmiflti ki anlatamam, anneme sar›ld›m, ‘anne ne olur ölme’ dedim.” Gülcan: “Uzun süre böyle kald›m, o halimle Ceyhan’a sürgün edildi¤imi hat›rl›yorum. Küçük bir hücreye att›lar, yatak vard›. Dolap, masa falan yoktu. Hiçbir fley vermediler. Sadece pijama vard› üzerimde, k›fl›n ortas›nda hiçbir fley vermediler. Havaland›rma yok, kalkam›yorum, yürüyemiyorum. Görüfle ç›kartm›yorlar. Aileme görüfl belli de¤il diyorlar. Ama insanl›¤›n› kaybetmemifl birkaç gardiyan vard›, gece falan geldiklerinde su ›s›t›p, beni y›kad›klar›n› hat›rl›yorum, çamafl›r getirmifllerdi, çarflaf yast›k falan getirmifllerdi. Gizliden yürütüyorlard›, ‘ayaklar›na kan gelsin’ diyorlard›, müdürden gizli gizli. Ben kendimi bildikten sonra ailemi sormaya bafllad›m, beni neden kimse sormuyor, çocuklar geliyor akl›ma, ‘çocuklar yan›mdayd› neden yan›mdan ald›n›z, nereye götürdünüz?’ diyorum. ‹yi gardiyanlar sürekli anlat›yorlard›, ‘sen ölüm orucundayd›n, seni buraya getirdiler’. Doktor sürekli yan›mdayd›, bir fley oldu¤u zaman hemen i¤ne yap›yorlard›, uyuflturuyorlard›. Sonra bu küçük yerin içinde 4–5 ay kald›m, ne kalk›yorum, ne yürüyorum sadece gardiyan›n gelmesini bekliyordum. ‹dare bölümünde tecrit hücresinde kal›yordum. Yan tarafa gece girerlerdi, dövüyorlard› yan taraftakileri sürekli; art›k dayanamaz hale geldim. At›lan 盤l›klar›, ta fluramda hissediyordum art›k. “Ne yap›yorsunuz?” diye ba¤›rmaya bafllad›m. Sanki bana vuruyorlar, bana sald›rd›klar› an› hat›rlad›m. Bir defa cama vurdum, intihara kalk›flt›m, hemen cam› falan ald›lar. Sürekli yan›mda birini b›rakmaya bafllad›lar. Bir gün sabah geldiler, ‘Gülcan tahliye oldun’ dediler.” Anlatt›klar›n› biz de dikkatlice dinliyoruz. Alt› y›ld›r kaç insan bu hale getirildi? Tecrit kaç insan›n can›n› ald›? Bunlar› yeniden yafl›yoruz. Zaman baya¤› geçmifl. Gülcan’› yormak da istemiyoruz. Yeniden ölüm orucunda Gülcan. Bu karar› yeniden al›fl›n›n sebeplerini soruyoruz, kendimizi de bundan sorumlu tutarak... “Tecrit kalkmad›, sürüyor, kendi yaflad›klar›-
izlenim
olursa olsun, yerin dibinden yarat›r›m. Uçak, araba istemesinler, onlar› veremem tabi. Ben bu güzellikleri b›rak›p gitmek ister miyim? ‹stemez miyim, evim olsun, çocuklar›mla birlikte yaflayay›m? Okula götüreyim, beraber gezelim. Biz hiç gezmedik, hep evdeydik. Yani biz birbirimizi anl›yoruz, ben bu eylemi yapmal›y›m. Çocuklar da bunu anlad›klar› için içim rahat. Annem bizi sevmedi¤inden bizi b›rak›p gitti, demezler. Bunu biliyorum, çocuklar›n ad›na konufluyorum ama bunu çok iyi biliyorum, isterseniz çocuklar yan›mda onlara sorun. Onlar ister mi annelerinden ayr›ls›nlar? Onlarla birlikte doya doya yaflad›k. Benim yaflam›ma tan›k oldular, hapishane koflullar›na, ölüm orucu dönemine, hastanede yaflad›klar›ma. Onlar tan›klar. Ama belki tam olarak kavramam›fllard›r, gerçekten bizim gelece¤imiz için mi ölüm orucuna bafllad›, rahat koflullarda geçindirmek için mi kendini feda ediyor? Ama kendi inançlar›m do¤rultusunda flehit düflece¤imi biliyorum...”
m› anlatt›m, o zorluklarla ben karfl› karfl›ya kald›m, bilmeyen varsa da neden ölüm orucuna bafllanm›yor, siz niye ölüm orucuna bafllam›yorsunuz? Tecrit sürüyor. Sefalet açl›k yoksulluk sürüyor, sadece hapishane tecridi için mi? Yok. Ülkem iflgal edilmifl, faili meçhuller, yeni yasalar, herkesi terörize etmeye çal›fl›yorlar. Bafllamamam için bir neden yok. Ama tüm insanlar neden bafllam›yor? Çocuklar›m olabilir, ama çocuklar›m›n gelece¤i için de¤il, ciddi bir sorun var ülkemde, ben bofluna befl y›l hapis yatt›m, neden bafllamayay›m? ‹nsanlar iflsiz, bofl geziyor insanlar, aileden kopmufllar, farkl› ortamlara, bataklara girmifller. Genç k›zlar›m›z› fuhufla sürüklüyorlar. Onu fuhufla iten bu sistem. O insan suçlu de¤il bence. Bugüne kadar ne verildi insanlar için? Bu eyleme zorlayan sistemdir. Ben hayat› çok seviyorum. Birçok fleyi doya doya yaflad›m, çocuklu¤umu doya doya yaflad›m, belki evlili¤imi yaflamad›m doya doya, onu da ben istemiyordum zaten. Piflman
da de¤ilim, iki k›z›m oldu. Çocuklar›mla anne k›z gibi de¤iliz, benim yafl›m küçüktü, birlikte büyüdük say›l›r, birlikte oynad›k ço¤u zaman, bo¤ufltuk, evcilik, top, ip atlama, kavga falan. Art›k çocuklar sorard›, anne sen gerçekten bizim annemiz misin? Ben de söylerdim, siz gerçekten benim k›zlar›m m›s›n›z? Hiç ay›rt edemiyorlar bizi. Bu güzel fleylerden vazgeçmek kolay m›? Çocuklar›m› sevmedi¤imden de¤il, hiç kimse çocuklar›n› benim kadar sevemez, inanm›yorum. Çocuklar›m hep akl›mda. Okula gittiler mi, dersleri nas›l, yemeklerini yediler mi? Hep akl›mda çocuklar. Hani derler ya, kalp kalbe karfl›d›r, çocuklarla düflündüklerimiz hep ayn›. Evet, çocuklardan ayr›lmak zoruma gidiyor gerçekten. Ne bileyim hani, istiyorum ki, beni anlats›nlar. Fedakard›, bizim için elinden geleni yapard›. Bu eyleme bafllamadan önce de, onlar›n isteyip de yapmad›¤›m bir fley yoktur. Bende olsun, ya da çocu¤um istesin onu mutlaka yerine getiririm. Belki zaman geçer ama ben yarat›r›m, yeter ki ben çocu¤umun iste¤ini yerine getireyim. Ne
Yüre¤imiz buruk. Su gibi ak›p giden zamana, onun ac›mas›zl›¤›na kahrediyoruz. ‹steseydik durdurabilir miydik ki? Gülcan da heyecanl›. Akflamüstü yola ç›k›p, Ankara’ya Abdi ‹pekçi direniflin bininci günü etkinli¤ine kat›lacak Behiç Aflc› ile birlikte. Alt› y›ld›r; birer y›ld›z olup gö¤ü ayd›nlatmaya devam ediyor, analar, babalar, o¤ullar, k›zlar, kardefller, efller… Biz de gitmeliyiz art›k. Tek tek görüflüyoruz evdekilerle. Gülcan yine gülen gözlerle bak›yor bize. S›ms›k› kucakl›yoruz birbirimizi. Bir türlü ayr›lm›yor kollar›m›z. Kelimeler bo¤az›m›za dü¤ümleniyor. Söyleyecek sözümüz çok. Ama sen konufl sadece. Sen konufl Gülcan. Kula¤›m›z, gözlerimiz ve kalbimiz sende… Olur ya düflersek ayr›, hani hayat bu, kayboluverirsen yine... Sana söz, seni mutlaka Asi Nehri’nin deli sular›nda arayaca¤›z... fiimdi herkes sussun Gülcan, hatta Asi bile... fiimdi konuflma s›ras› sende; sen konufl çekti¤in yoksullu¤a, hasrete, ac›lara dair... Biz susal›m, yeter ki sen konufl...J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 29
30 ayin fotosu 1
8/24/07
6:57 PM
Page 30
umut kaçar
ayın fotoğrafı
Bir fotoğraf ne çok şey anlatır bazen. Hani yazmaya kalksan roman olur belki. Resmin gücü mü bu, yoksa o fotoğrafın içindekilerin mi, bilinmez. Düşler vardır tertemiz. Düşler vardır bir gün sonrasıyla sınırlı. Düşler vardır sonsuza uzanan. Düşler vardır... Yoktur aslında. Bir yaşa gelmiş bitmiştir... İnsanın içinde ne varsa gözlerindedir. Her şeyi okursun orada. Tabi okumasını bilen için. Çocukluğundan beri en çok duyduğun kelime, “töre”dir. Soran olsa iki kelime bile edemezsin belki ama dehşet korkarsın o kelimeden. Nasıl korkmayasın ki? Hep kanla birlikte düşünürsün onu. Ürperirsin, kanın çekilir damarlarından sanki. Yaşıtın Berivan gelir aklına. Abisinin ekmek bıçağıyla karnını deştiği hani... İstemediği bir adama, babası yaşındaki birine verilen ama daha düğünden bir gün sonra bakire değil diye, ailesi kendi elleriyle cezasını versin diye getirilip kapısının önüne atılan... Seni, sizi görenin aklına neden Usta’nın şiiri gelir ki? “Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen”ler neden hep siz olursunuz? Neden sizi görenler birden şairleşir de hiç yazmadığı halde şiir yazar? Neden ağlar insanlar, senin gibi çocuk anneleri görünce? Boğazlara düğümlenir sözcükler de, neden tek kelime etmez, edemez yüzünüze bakanlar? Hep acılı, hep hüzünlü baktığınızdan mı; yoksa yarım kalan düşlerinizin yoğunluğundan mı, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da en güzel gözlerin sizde olması, en güzel resimlerin sizin resimleriniz olması...
30 | TAVIR | TEMMUZ 2006
röportaj
1000 günün izleri... tav›r
kan bir mesele. Yoksa bu kadar uzun sürecek bir fley de¤ildi. O süre meselesi kafam›zda önceden belirlenmifl bir fley de¤ildi. Bu dilekçelerimiz kabul edilmedi, reddedildi. Fakat bu bizim meflru bir hakk›m›zd›. Kabul edilmese de biz gidece¤iz burada bu eylemimizi yapaca¤›z diye bir karar ald›k. On kadar arkadafl›m›zla birlikte çad›rlar›m›zla birlikte Abdi ‹pekçi Park›’na yöneldik. Orada bizi karfl›layan arkadafllar›m›zla beraber Abdi ‹pekçi Park›’na girerken önümüz kesildi ve giremeyece¤imiz söylendi. ‹tiflme kak›flmada çad›r›m›z› ald›lar ama biz Abdi ‹pekçi Park›’na girdik. ‹lk girdi¤imizde bas›n çok yo¤undu ve sürekli çekiyorlard›. O yüzden polisler fliddetin dozunu çok fazla artt›rmad›. Dedik, çad›r›m›z› ald›n›z biz de burada otururuz. O zaman polisler de, oturursan›z oturun, dediler. Sürekli biz oturduk. Gazeteciler sürekli resimlerimizi çekiyor. Gazeteciler ayr›l›p gidince akflam oldu, polisler geldi. Abdi ‹pekçi Park›’nda 1000 günü doldurdunuz ve eyleminiz hala sürüyor. Böyle uzun süren bir eylem daha var m› bilmiyoruz ama gerçekten çok önemli bir irade ve sab›r örne¤i bu... Eyleminiz nas›l bafllad› biraz anlatabilir misiniz? Mehmet Güvel: Hapishanelerde tecrit sorunu sürüyor; o zaman da sürüyordu. Bizim tecriti kamuoyuna tafl›mam›z gerekiyordu. Tecrite karfl› da a¤›r bir sansür var. Sesimizi duyurmak için TAYAD bürolar› olarak çok çeflitli yöntemler aramaya bafllad›k. Daha önce Ankara Abdi ‹pekçi Park›’nda gerek memurlar›n, gerek gecekondular› y›k›ma u¤rayan gecekonduzedelerin eylemlilikleri oluyordu. O zaman, biz de dedik, biz de gidelim Abdi ‹pekçi Park›’na. On befl gün bir çad›r kural›m ve o çad›rda insanlara hapishaneleri anlatal›m tecriti anlatal›m ve bu yönde bir kamuoyu yaratal›m. Çünkü tecriti uygulayanlar›n kalbi Ankara’yd›, bütün onlar›n milletvekilleri, bakanl›klar oradayd›. Onlara ulaflabilirdik, di¤er demokratik kitle örgütlerinden destek alabilirdik düflünceleriyle Abdi ‹pekçi Park›’na gitmeye karar verdik. Bir süre var m›yd› kafan›zda? Gerçekten on befl gün için mi baflvurdunuz? Mehmet Güvel: Biz orada bir süre belirtilmeden, Ankara Valili¤i’ne dilekçe verdik. O dilekçe üzerine Niyazi’yle pazarl›¤a oturdu bunlar. Onun üzerine Niyazi 10 güne tamam diyor. 10 gün onunla ortaya ç›-
Dedi siz burada yasa d›fl› gösteri yap›yorsunuz. Onun için gözalt›ndas›n›z, buyurun arabalara dedi. Biz orada oturduk, hemen kenetlendik birbirimize. Sürüklendik. Hatta bir arkadafl›m›z›n kolu k›r›ld› birinin gözü patlad›. Bir k›sm›n› arkadan kelepçeleyerek zorla arabalara bindirdiler, bizi güvenlik flubeye götürdüler. Oraya geldi¤imizde, inin, dediler. Siz burada kurals›z davrand›n›z hiçbir kural›n›za uymayaca¤›z ve inmeyece¤iz arabadan, dedik. Bu sefer araban›n içine sald›rd›lar. Zorla hepimizi çeke çeke afla¤› indirdiler. Polis koridor oluflturmufltu ve bizi coplayarak hücrelere atmaya bafllad›lar. Orada ilk gözalt›n›z m›yd›? Mehmet Güvel: ‹lk gözalt›m›zd›. Gözalt›nda üç veya dört gün kald›ktan sonra bizi mahkemeye götürdüler. Mahkemedeki iddialar›, polise mukavemet. Ve biz üç tane polisi öyle bir yaralam›fl›z ki hastanedelermifl ve mahkemeye hastanede olduklar›ndan, yaral› olduklar›ndan gelememifller. Tabii oran›n yarg›c› bize bakt› ve gülümsedi. Yafll› insanlar analar babalar ve çok ufak çocuklar›n oldu¤u bir fley. Böyle bir fiziki gücümüzün oldu¤una bunlar› yapaca¤›m›za hakim bile inanmad›. Olay› savunduk orada. Hapishanede evlatlar›m›z›n oldu¤unu, tecridin kald›r›lmas› için ora-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 31
röportaj
da oturaca¤›m›z› ve insanlara anlataca¤›m›z› söyledik. Ve tahliye edildik, orada serbest b›rak›ld›k. B›rak›l›r b›rak›lmaz Abdi ‹pekçi’ye gittik. Zaten bizim gitti¤imizde Ankaral› TAYAD’l›lar ve gençler oray› sahiplenmifllerdi, bekliyorlard›. Gittik, tekrar oturmaya bafllad›k. Ve bu oturma esnas›nda etraf›m›z sürekli polislerle çevriliydi. Dört tane çevik otobüsü, on kadar da polis otosu vard›. ‹nsanlardan bizi tecrit etmeye çal›flt›lar bir süre. Bize geldiler battaniyelerimizi ald›lar, eflofmanlar›m›z› ald›lar fazladan yedek koydu¤umuz eflofmanlar›m›z›. Bizi so¤uktan y›ld›racaklar›n› düflünerek onu yapt›lar. Biz ama y›lmad›k so¤uktan, oturmaya devam ettik. Karda da k›flta da orada oturuyorduk. Tabii ki bize orada yak›n olanlar bizim bu düflüncelerimizi do¤ru bulanlar bir çok insan, bize battaniye olsun, gömlek olsun, mont olsun yeniden getirmeye bafllad›lar. Bu sefer say›yla alma hesab› yapt›lar. Ama hiçbir flekilde bizi y›ld›ramad›lar. Biz orada sürekli gelen geçen insanlara, kendileri yaklaflmazsa bile uzaktan bak›p ilgi duyan insanlara anlatmaya bafllad›k durumlar›. Bizi y›ld›ramayacaklar›n› anlay›nca yavafl yavafl etraf›m›zdan azalmaya bafllad›lar. ‹nsanlar geliyor fakat etrafta polis oldu¤u için korkuyorlard›. Bir gün söyle bir olay yaflad›k: Genç bir üniversite ö¤rencisi bize do¤ru geliyordu. Birden duraklad›. Çantas›ndan bir ka¤›t ç›kararak bir fleyler yazd› gitti. Ayr›ld›. Ertesi gün ayn›
bayan tekrar geldi ve bize kadar geldi. “Ben dün buradan geçerken buradaki dövizdeki yaz›lar› okudum. Tecrit yaz›yor, tecriti kald›r›n yaz›yor, tecrit ölümdür yaz›yor. Acaba tecrit nedir? diye soracakt›m, fakat etrafa bakt›m bir sürü polis. Ben de ö¤renciyim bafl›ma bir fley almayay›m dedim gittim. Fakat eve gidince kendi kendimle hesaplaflmaya bafllad›m. Bak orada yafll›s› genci bir sürü insan gece gündüz oturuyor. Polislere ra¤men oturuyor. ‹nsanlara anlat›yor. Ben bir tecrit nedir diye sormaya korktum. Bunu nas›l yapt›m diye sorgulad›m. Ve karar verdim bugün gelmem için. Ve bugün geldim, size soruyorum tecrit nedir?” dedi. Bizim yan›m›za oturdu. Çay›m›z› ikram ettik, hapishaneleri anlatt›k. Tecriti anlatt›k. Yaflananlar› kendisine anlatt›k. Tecritin nas›l bir iflkence oldu¤unu anlatt›k. O güne kadar tecrit yüzünden, ölüm oruçlar› yüzünden 100’den fazla insan›n hayat›n› kaybetti¤ini anlatt›k. Ölüm oruçlar›n›n hala sürdü¤ünü anlatt›k. Semiha Eyilik: Parka gelen insanlar›n yaklafl›mlar› çeflit çeflit; ilk kez Ankara’ya gelen ve tesadüfen de Abdi ‹pekçi Park›’nda gezen biri olursa, ne yapt›¤›m›z›, neden burada oturdu¤umuzu, bu kadar uzun bir süre nas›l oturdu¤umuzu soruyorlar. Biz de anlat›yoruz, cezaevlerinde ölüm oruçlar›n›n oldu¤unu, bu çocuklar›n bizim o¤ullar›m›z ve k›zlar›m›z oldu¤unu. Bize hak veriyorlar. Bunun d›fl›nda Abdi ‹pekçi Park› genel olarak Ankara’da eylemlerin yap›ld›¤› alanlardan biri. Bu eylemler aras›nda gelenlerin içinden veya farkl› olarak –yan taraf›m›z pazaryeridir- pazara gidenlerin içinden “Sizler PKK’l› m›s›n›z? Türk bayra¤› yakanlar m›s›n›z?” diye soranlar oluyor. Biz tecrite karfl› oldu¤umuzu, tecrit kime uygulan›rsa uygulans›n onun karfl›s›nda oldu¤umuzu anlat›nca onayl›yor, önyarg›lar›ndan kurtulup kendilerine olaylar›n kendilerine sapt›r›larak anlat›ld›¤›n› kendilerinin de olay› çevrelerine bu flekilde anlatacaklar›n› söyleyip gidiyorlar. ‹nsanlar uzun bir süre oturulmas›n›, nas›l bir dirençtir, bu gücü nereden buluyorsunuz, sorusunu soruyorlar. Anlatt›¤›m›zda çok etkileniyorlar. Keflke herkes bu flekilde dirense de sorunlar çözülebilse yorumlar›n› yap›yorlar. Mehmet Güvel: TAYAD’l› Aileler yaz›yordu dövizlerimizde. “TAYAD’l› Aileler” deyince bir flehrin kazas› diye düflünüyorlar. “TAYAD hangi ilin, hangi kazan›n köyü?” diye soran insanlar ç›k›yordu.. Bunun yan›nda çok say›da üniversite ö¤rencisi gelmeye bafllad›. 40–50 kifli halinde. Onlara birlikte hem onlar›n sorunlar›n› tart›fl›yorduk, üniversitedeki sorunlar› oradaki faflist sald›r›lar›, bunlarla nas›l mücadele edilece¤ini, hem tecriti tart›fl›yorduk. Ve insanlar süreklileflmeye bafll›yordu. Çeflitli sendikalara, demokratik kitle örgütlerine gidiyorduk niye gelmiyorsunuz bak›n biz buraday›z niye ziyaret etmiyorsunuz diye onlara tecriti anlat›yorduk. Ertesi gün o sendikadan birkaç kifli geliyordu ama flunu diyordu: “Biz sendika ad›na gelmiyoruz kendi ad›m›za geliyoruz.” O flekilde sahiplenmeye çal›fl›l›yordu. Çeflitli odalar bize ayni yard›m, orada yapaca¤›m›z çay, fleker veya kahvalt›l›k gönderiyorlard›, kendileri gelmese de, o flekilde yard›m etmeye çal›fl›yorlard›. Hatta bir gün gazetelerin insan haklar› servislerinde çal›flan muhabirlerin, o konuda bir toplant› yapaca¤›n› ö¤rendik, 70’inci günlerdeydi. Toplant›ya biz de ka-
32 | TAVIR | TEMMUZ 2006
röportaj
t›ld›k. Ankara’daki arkadafllar o gazetecileri tan›yorlarm›fl. Hakikaten bunlar›n insan haklar› konusunda çal›flma yapt›klar›n› ve bu konuda dürüst olduklar›n› da söylediler bize. Ve hatta Milliyet Gazetesi’nden birisi “Sahte Oruç Kanl› ‹ftar” için özür de diledi. Yanl›fl yap›ld›¤›n› da söyledi.
insanlara “Bunlar vatan haini teröristtir” deyip bizleri onlardan tecrit etmek ve korkutup bizlerin yan›na gelmelerini engellemeye çal›flt›lar. K›sacas› evlatlar›m›z› hapishanelerde tecrit edenler bizleri de burada insanlardan tecrit etmeye çal›fl›yorlar, baflaramad›lar baflaramayacaklar.
Konuflmalar bittikten sonra söz ald›k. Siz dedim, gazetelerin insan haklar› servislerinde çal›flan ve anlatt›klar›n›z kadar›yla bu konuda duyarl› oldu¤unu gördü¤üm insanlars›n›z. Biz de 70 veya 80 günler olabilir, orada oturuyoruz. Biriniz de gelip, ne yap›yorsunuz burada demediniz, nedir bunun sebebi, dedim. fiöyle cevap verdi: “Bir TAYAD hakk›nda bir yaz› yazd›¤›m›z zaman, yaz›y› yaz› ifllerine verdi¤imiz zaman TAYAD ad›n› görünce okumuyor bile hemen çöp sepetine at›yor. Yani bizim yapt›¤›m›z bir ifle yaram›yor”. O zaman flöyle dedim: ‹nsan haklar› mücadelesi veren insan baz› bedelleri göze al›r. Biz de buraya geldik. ‹flkencelerden geçirildik, dayak yedik, ›srarla biz bu sorunumuzu demokratik mücadelemizi devam ettiriyoruz. Sen de belki bu konuda ›srar etmeliydin. Niye yazm›yorsun arkadafl bu konu böyle önemlidir, demeliydin. Belki bu ›srar›n yüzünden seni belki o servisten al›r daha geri bir servise, belki iflinden de olabilirsin. Ama ülkede demokrasi mücadelesi veriyorsan bunlar› göze almadan yapamazs›n. Bunlar› göze almadan yap›nca da demokrasi mücadelesi veriyorum diyemezsin, dedim. Ve söz verdi bir dahaki sefer gelece¤ine. Fakat benim orada oldu¤um süre içinde gelmedi.
Parka gelen insanlar›n size yaklafl›mlar› nas›ld›? Nas›l etkileniyorlard› sizlerden? Zeynep Yayla: Bizler buraya gelen insanlara tecriti anlatmaya çal›fl›rken yaflan›lanlar karfl›s›nda ço¤u, tecrit koflullar›nda bile o güçlü inanc›yla bilinciyle insanlar›n direnebildiklerine, bu direniflte 122 insan›n öldü¤üne, bizim burada 1000 gündür onca bask›ya ra¤men do¤rular› anlatmam›za flafl›r›yorlar, inanmayanlar da oluyor. Di¤er yandan bu büyük direnifli takdirle karfl›layan ve bizlere desteklerini sunanlar da az›msanmayacak boyutta. Park›m›z› ziyarete gelenlerden birisi “Herkes sizin gibi dirense bu ülkede çok fley de¤iflir.” diyerek asl›nda bu direnifle herkesin destek vermesi gerekti¤ini vurgulad›.
Ve orada çeflitli insanlar aras›nda, orijinal bir flekilde hat›rlad›¤›m flunlar var. Bir gün, b›y›kl›, iri yar› birisi geldi. Önce bir süre dolaflt› tereddüt etti çevremizde sonra birden geldi içimize. Dedi ben MHP’liyim. MHP’ye oy veren biriyim, MHP taraftar›y›m. Ama bizim mahallede birisi var kahvede biz ona Komünist Hüseyin deriz, bana “Git dedi Abdi ‹pekçi’ye, elin alt›nda, insan gör insan.” dedi. Geldim dedi size ne yap›yorsunuz burada. Oturturduk çay ikram ettik, hapishaneleri anlatt›k, tecriti anlatt›k. Kendisi de hapishane yaflam›fl birisiydi. Giderken cebindeki Marlboro sigaras›n› bize ikram etti. Ertesi gün kar›s›n› ve çocu¤unu da bizim yan›m›za getirdi. Gelirken de bir tane kilim getirdi. Bizim eflyalar›m›z al›nm›flt› tafl›n üstünde oturuyorduk. Tafl›n üstünde oturmay›n bu da bizim hat›ram›z olsun dedi. Bu flekilde o yönde bizi gören bizim hakl› mücadelemizi bizimle ters düflünceye sahip biri bile görebiliyor ve bizimle dayan›flmaya girebiliyordu. Ve bu flekilde insanlar›n birçok benzer örnekleri var. Mehmet Amca biraz anlatt›, sizin de anlataca¤›n›z bir fley var m›? S›k›nt›lar, sorunlar… Zeynep Yayla: 1000 gündür Abdi ‹pekçi’de çok çeflitli bask›larla karfl›laflt›k. Örne¤in onlarca kez gözalt›na al›nd›k haks›z yere. Parkta yap›lacak her demokratik eylem öncesi yaka paça park d›fl›na at›ld›k, üstelik verilen sözlere ra¤men yine pek çok sald›r›lar yaflad›k. Hofl biz onlar›n sözlerine zaten hiçbir zaman inanmam›flt›k. Bu sald›r›larda bütün panolar›m›z› en çok da 122 evlad›m›z›n foto¤raflar›n›n oldu¤u panoyu parçalamaya çal›flt›lar. Ayr›ca, biz insanlara yaflad›¤›m›z sorunlar› ve tecriti anlat›rken, bizim kim oldu¤unu bildi¤imiz kifliler, bizi dinleyenlerin çok oldu¤u zamanlarda rahats›zl›k duyarak,
Ayfle Arapgirli: Abdi ‹pekçi’de oturma eylemi bafllad›¤› günden itibaren birçok bask›ya, anti-demokratik uygulamaya maruz kald›k. ‹lk gün birçok insan›m›z›n kafas›-kolu k›r›ld›. Gözalt›na al›nd›. Tabii ilk günü d›fl›nda da birçok kez gözalt›na al›nd›k. Eflyalar›m›za el kondu, mahkemece suç unsuru olarak görülmese de iade edilmedi. Birçok kez eflyalar›m›z al›nd›, yak›ld›, çöpe at›ld›. Dövizlerimiz parçaland›. Demokratik kitle örgütlerinin eylemlerinde arama bahanesiyle onlarca kez sald›r›ya u¤rad›k. Polisin sözlü ve fiili sald›r›lar›n› yaflad›k. Provokatif sald›r›lar yaflad›k. Küfür ve hakarete maruz kald›k. Yaflad›¤›n›z ilginç an›lardan bahseder misiniz? Komik, hüzünlü, sizi k›zd›ran, sevindiren an›lardan… Zeynep Yayla: Burada yaflad›¤›m›z o kadar çok an› var ki; hangisini anlatal›m bilmiyoruz. Ama birkaç örnekle yaflad›klar›m›z› anlatabiliriz. Bir gün parkta otururken ziyaretimize ölüm orucu flehitlerimizden birinin kardefli geldi. Hediye olarak bir buket çiçek getirmiflti. Çiçe¤in üzerinde “Size dünyan›n en güzel fleyini vermek isterdim; ama size sizi veremem ki…” yazm›flt›. O anki duygular›m›z› anlatacak kelime bulam›yoruz flimdi. Bir de mektuplarda adres olarak yaz›lmam›z var. Daha önceleri bize gönderilen mektuplar baflka adreslere yollan›yor bize de oradan ulafl›yordu. Ama bir gün parka bir postac› geldi. fiaflk›n flaflk›n bakt›ktan sonra bize bir mektup verdi. Mektup hapishanedeki bir tutsaktan gelmiflti ve adres olarak da “TAYAD’l› aileler, Abdi ‹pekçi Park› Elin Alt› S›hhiye/ANKARA” yaz›yordu. O günden sonra bu flekilde birçok mektubumuz geldi. “Abdi ‹pekçi Park› Elin Alt›” diye bir adres de bizim sayemizde yarat›lm›fl oldu. Mehmet Güvel: Ben bir fley anlataca¤›m. O son al›nmam›z. Hapishanelerde 107 insan öldü kampanyas› vard› TAYAD’›n. Aileler onun için afifller bast›rm›fl. Ve ülkenin her taraf›nda as›lm›fl. Yasal bir afifl, alt›nda TAYAD’›n adresi yaz›l›. Telefonu yaz›l›. “Hapishanelerde 107
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 33
röportaj
‹nsan Öldü Duydunuz mu” diye bir kampanya. Ankara’ya da geldi. Ve Ankara’da da bunun afiflleri as›ld›. Bunun yüzünden birçok insan›m›z gözalt›na al›nmaya bafllad›. Biz de iflte Ankara’da so¤uklar çok olmaya bafllay›nca ev tuttuk. On–on iki kifli olunca, alt› kifli eve gidiyordu dinleniyordu. Ertesi gün öbür alt› kifli dinleniyordu. Bizim dinlenme günümüzde evdeydik. Gece yar›s› saat 12’ye do¤ru kap›m›z› k›rarak eve girdiler. Bizi orada yere yat›rmak istediler. Sezai orada itiraz etti, var m› arama emriniz, diye. Deyince Sezai’yi döverek d›flar› ç›kard›lar. Ve evi tamamen tarumar ederek bizi gözalt›na ald›lar. fiubeye götürdüler. Bunun yan›nda flubeye gelince bakt›k. Ankara’da ne kadar demokratik kitle örgütünde, Gençlik Federasyonu’nda çal›flan ö¤renciler olsun, evlerde TAYAD’l› aileler olsun, ‹dilcan Kültür Merkezi olsun, ne kadar demokratik yap›larda insanlar varsa orada topland›k. Ne bize soru sordular, ne de, ne dediklerini biliyoruz. Dört gün kadar orada kald›k. Dördüncü günün sonunda bizi mahkemeye ç›kartt›lar. Ve o zaman elimize bir ka¤›t verdiler. Ka¤›tta yaz›yordu. “Yasad›fl› DHKP-C örgütünün kampanyas› olan ‘Hapishanelerde 107 ‹nsan Öldü Duydunuz mu?’ kampanyas› do¤rultusunda faaliyet yürütmek” yüzünden bizi alm›fllar. Savc›l›¤a ç›kt›¤›m›zda dedi, “‹ddia bu ne diyorsun?” Dedim, bu bir defa yasad›fl› bir kampanya de¤il, TAYAD’›n kampanyas›. TAYAD da yasal bir örgüt. Alt›nda imzas› var, adresi var. Ayr›ca ben afifl asmad›m. Yasak de¤il ama fiziki durumumdan. Raporum da var. ‘96 ölüm orucundan ç›kt›¤›m için raporum da var. Fiziki gücüm buna yetmedi¤i için asmad›m. Asl›nda yasal bir fley. Tamam dedi. Hakime ç›kartt›lar. Bu sefer savc›n›n iddias›n› okuyor hakim. Benim için fley diyor: Ankara’ya DHKP-C örgütünü toparlamaya geldi. ‹ddia etmifl savc›. Ben ayn› savc›ya, “Ben hasta bir adam›m, raporum da var. Ben kendimi toparlayam›yorum. Koca bir örgütü nas›l toparlayabilirim?” diye cevap verdim. ‹çimizden dokuz kifliyi yasad›fl› örgüte yard›m yatakl›ktan tutuklad›lar. Ve bizi sekiz ay mahkemeye ç›kartmad›lar. O arada DGM’ler kalkt› ACM’ler geldi. Yeni bir iddianame haz›rlam›flt›. Bizim yapt›¤›m›z demokratik eylemleri s›ralam›fllar. ‹flte Tayyip Erdo¤an’›n ‹stanbul’daki evine tabut götürdüler, gözalt›na al›nd›lar, serbest b›rak›ld›lar. Tabut yap›p bas›n aç›klamas› yapt›lar gözalt›na al›nd›lar serbest b›-
rak›ld›lar. fiurada bas›n aç›klamas› yapt›lar gözalt›na al›nd›lar serbest b›rak›ld›lar. Yani bunlar› s›ralam›fl. Bu kadar eylem yapan bir insan yard›m yatakl›ktan yarg›lanamaz bunlar örgüt üyesi olmal› diye. Bu sefer örgüt üyeli¤ine çevirdi davay› A¤›r Ceza Mahkemesi. Ama bizi mahkemeye alm›yorlar. 8 ay sonra mahkemeye ç›kar›ld›k ve b›rak›ld›k. Bizden sonra tabii oras› bofl kalmad›. Biz mahkemeye girsek bile ‹stanbul’dan ve Ankara’dan TAYAD’l› aileler yerimizi doldurdular ve mücadeleye devam ettiler. Yak›nda 1000. gününü kutlayaca¤›z. Oraya biz de buradan TAYAD’l› aileler olarak gidip bir flenlik yapmay› düflünüyoruz. Heykelle ilgili an›n›z var m›? Ayfle Arapgirli: Bir gün heykelin mimar› ç›k›p geldi ziyaretimize. Heykelin ifade etti¤i duyguyu kendisine sorduk. Dedik ki, “Bu eli herkes soruyor ne diye neyi simgeliyor? Kimisi Abdi ‹pekçi’nin elleri kimisi baflka. Bu eller neyi anlat›yor. Madencinin elleri mi?” O da bize k›sa ve öz bir cevap verdi: “Sizi simgeliyor iflte bundan daha güzel simge mi olur?” Mehmet Güvel: Hatta flöyle bir fley olmufl. Biz k›fl›n orada atefl yak›yoruz. Orada atefl yakt›kça tabii o is elin üzerine vuruyor. El kararmaya bafll›yor. Ne kadar silsek geçmiyor. “Kirletiyorsunuz” denilince galiba bunu yapan insan bundan bahsetmifl. Esas flimdi o bir emekçi eli ve daha de¤erli oldu demiflti. Sezai Demirtafl: Daha güzel. Ankara halk› da art›k eskiden Abdi ‹pekçi Park›’na gidelim diyordu. Direnifl sürdükçe özdeflleflti. Kimse park demiyor. Hadi TAYAD’l› ailelerin oldu¤u yere gidelim diyor. Bizim yan›m›za gelmeyecekse bile parka gidecekse bile 20 senelik 30 senelik Ankaral›, hadi TAYAD’l› ailelerin yan›na gidelim, diyor. Öyle bir özdeflleflmifl, TAYAD’l› ailelerle park... Mehmet Güvel: Benim en hofluma giden taraf orada bu kadar uzun süre nas›l kalabiliyoruz de¤il de zevkle kald›¤›m›z›n en çok hofluma giden yan›, daha önce de söyledik, eylem örgütlüyor denir ya, orada bunu pratik olarak da, gençlerden bir sürü insan geldi. Oralar› anlat›p Gençlik Derne¤i’ne gönderdik. Sürekli kalan oldu. Yafll›lar› Temel Haklar veya TAYAD’a gönderdik orada süreklileflmeye bafllayan oldu. Gözümüzün önünde, eylem örgütlüyordu. Beni en etkileyen taraf› bu eylemin örgütledi¤idir. Kazan›mlar›d›r. Bu kazan›m›n bir parças›. TAYAD’l› ailelerin orada ö¤retici olmas›. ‹nsan haklar›, hak ihlalleri konusunda TAYAD’l› ailelerin ö¤retici olmas›. O direnifli sergilemesi. Bu bir irade savafl›d›r. Azmin savafl›d›r. Yak›nda 1000. gününe girecek. Onun bir ürünüdür. Bugün bak›yoruz. Gene baz› gruplar, insanlar orada bizi örnek alarak, hak arama mücadelesine gidiyor. Ondan önce orada baflörtüsü eylemi yapanlar vard›. Gelip bize soruyorlar: “Biz çad›r kuraca¤›z nas›l olacak? Ne yapal›m? Bizi kald›r›rlar m›?” Biz de diyorduk: “Biz oturuyoruz. Tamam sald›rd›lar bizim çad›r›m›z› ald›lar ama oturuyoruz. Do¤all›¤›nda baflörtüsü gibi bir hak aramad›k ama o da bir dayatmad›r. Hakk›n›z› arayacaks›n›z ama aramak istiyorsan›z böyle yapman›z gerekir. Bir gözalt›na al›nd›ktan sonra gidecekseniz olmaz. Bedel ödemeniz gerekir.
34 | TAVIR | TEMMUZ 2006
röportaj
olmam›flt›. Gündüz eriyordu akflam tekrar sabaha kadar buz tutuyordu. Bir gün önce lapa lapa kar ya¤d›. Ben gittim sabah bir bakt›m, tam heykelin alt›nda bir tabut var. Kardan. Gece nöbetçilerinin can› s›k›lm›fl. A¤açlar› sallam›fllar karlar› biriktirip, tabut maketi yapm›fllar. Sonra dediler karfl›ya bak. Karfl›ya bir bakt›m. Baflörtüsü için direniflte olanlar da cami yapm›fllar. Bizimkilerin tabut yapt›¤›n› görünce. 1000. gün doluyor, devam edecek mi peki? Mehmet Güvel: Zaten biz oraya bafllad›¤›m›zda, ne zaman bitecek, tecrit kalkana kadar, dedik. Nas›l ki sonuna sonsuza sonuncumuza kadar direnece¤iz diyorsak, biz de onlarla birlikte TAYAD’l›lar olarak tecrit kalkana kadar orada herkese anlataca¤›z. Oras› art›k bizim bir mevziimiz olmufltur. TAYAD art›k orada bir kurum gibi oldu.
Biz bu bedeli ödüyoruz. Hapishanelerde çocuklar›m›z ölüyor biz de burada ölüyoruz. Yani demokrasi mücadelesinde hak ödemeden sonuç alamazs›n›z.” Ve aylarca kald›lar. Her fleylerini de bizimle paylafl›yorlard›. Çeflitli sald›r›lar, polis bask›lar› vs. bunlar oluyor zaten. Onun d›fl›nda Ankara’n›n k›fl› so¤uk olur... Mehmet Güvel: Yürüyorduk sürekli. Ya¤murlarda karlarda. Polisler görüyorduk, araban›n içinde titriyorlard› biz zevkle voltam›z› at›yorduk. Bir gün flöyle bir fley oldu: Ya¤mur ya¤›yor, çad›r›m›z yok. Bir muflamba alarak bafl›m›z›n üstüne koyduk. Ve nöbetlefle de¤iflerek yatt›k. Yani ben ortada yat›yorum. Padiflah ota¤› gibi olduk, diye konuflmufltuk, yani o üflüme bizi fazla etkilemiyordu. Onun coflkusu, orada yaflad›¤›m›z coflku yüzünden bizi fazla etkilemiyordu. Hapishanelerdeki evlatlar›m›z›n yaflad›klar›n›n yan›nda bizimki neydi ki? Onlar›n çektikleri yan›nda bizimki neydi ki? Yoksa biz de zevk alm›yoruz. Tozun içinde topra¤›n içinde üflüyerek yanarak, donarak. Biz bunlardan zevk alm›yoruz. Zevk içinde yapm›yoruz. Bizim elimizde iletiflim araçlar›m›z olsa, radyolar›m›z olsa, televizyonumuz olsa, bunu niye yapal›m? Ama bizim lisan›m›z bu. Bu yolla anlatabiliyoruz. Zor ama bu zorluk asl›nda hiçbir fley de¤il, hapishanede yaflayan insanlar›n yan›nda. Hakikaten öyle. O ölüm oruçlar›ndaki insanlar›n direnifllerini, oradaki sald›r›larda direniflleri bizzat görünce, bizim oradaki yapt›klar›m›z hiçbir fley de¤ildi. Sezai Demirtafl: Bir polis bafl›m›zda sürekli bekliyordu. Onlar da dönüflümlü. ‹çeride, d›flar›da. O bask›y› sürdürüyorlard›. Bir tanesi, “Biz böyle dondu¤umuz halde adamlar ne üflüyor ne donuyor, helal olsun adamlara.” diyordu. Böyle konuflmalara da flahit olduk. Hatta bir gün bir tanesi geldi. Biz onlarla konuflmad›¤›m›z için, ba¤›r›yorlar ça¤›r›yorlar. Yan›ma yanaflt›, orada birkaç a¤aç var, onlar›n dallar›n› k›r›p yaksan›za, dedi. Ben cevap vermedim. Çekti gene arabas›na gitti. Böyle olaylar da oldu. Gülser Sar›gül: Oran›n k›fl› a¤›r derler ya. Benden önceki k›fl oradaki havuz donmufl. Üstünde yürümüfller bile. Benim gitti¤im k›fl öyle çok fazla donmad›. Ama bir akflam lapa lapa kar ya¤d›. Oradaki havuz insanlar›n üzerinde yürüyece¤i flekilde buz tutmufltu. O k›fl öyle
Sezai Demirtafl: Gerçekten kendilerine devrimci demokrat diyen kurumlar›n göstermesi gereken duyarl›l›¤› Ankara halk› gösterdi. Her fleyini bizlerle paylaflt›lar. Zeytin getirenler, po¤aça getirenler... Esas duyarl›l›¤› göstermesi gereken kifliler göstermedi. Ankara halk›n›n göstermesi önemliydi. Orada baz› sendikalar geliyordu. Kurum ad›na gelmedik diyorlard›. Çay falan getiriyorlard›. Yan›n›zday›z deyip gidiyorlard›. Bizi geçifltiriyorlard›. Ama bir kere gelen, Ankara halk›, gelen ertesi gün oturmaya geliyordu. fiu anda orada hala binlerce, TAYAD’l› olup oturan aile var. TAYAD’›n band›n› tak›p oturan aileler var. fiu anda hala sürekli kalanlar var de¤il mi? Mehmet Güvel: Hiçbir an b›rak›lm›yor. Zaman zaman baz› etkinlikler oldu¤unda bizi oradan ç›kartmaya çal›fl›yorlar. Biz de oradan ç›kmamaya çal›fl›yoruz. O zaman zorla döverek bizi ç›kart›yorlar. Ama hiçbir zaman kendimiz ç›km›yoruz. Son olarak söylemek istedikleriniz? Mehmet Güvel: Tabii ki eylemimiz sadece Abdi ‹pekçi ile s›n›rl› de¤il. Bunun yan›nda birçok etkinlikler eylemlilikler yap›l›yor. Abdi ‹pekçi’de düflündük, nas›l bunu duyurabiliriz? Sürekli bunu düflündük. ‹stanbul’a gelerek, Sezai, ben, eski TAYAD Baflkan› Niyazi A¤›rman, betondan tabut yapt›k. Yolun ortas›na koyup orada bir bas›n aç›klamas› yapt›k. Ancak o bas›na ç›kabildi. Böyle orijinal eylemlilikler yap›labildi¤ini düflünerek bu tür eylemler yap›l›yordu. Hapishanelerde yaflanan tecrit için TAYAD’›n zaten kampanyalar› sürüyor. Daha önce Avrupa’da TAYAD’la Dayan›flma Komitesi’nin düzenledi¤i seminerlerde, gecelerde hapishaneleri anlatmak için gittik oraya ve oralarda anlatt›k. Çok k›sa zaman önce, yine TAYAD’l›lar olarak Avrupa Sosyal Forumu’na kat›ld›k. Orada çeflitli ülkelerden gelen insanlara tecriti, 19 Aral›k’›, ülkemizde yaflanan anti demokratik uygulamalar› anlatt›k. Sürekli bir fleyler yapmaya çal›fl›yoruz. Bu konuda çeflitli sol örgütlerin, ölüm oruçlar›n› götüremeyip b›rakanlar›n ço¤u, baflka fleyler yap›lmal› diyor ama asl›nda hiçbir fley yapm›yorlar. Yine yap›lacak fleyleri biz yap›yoruz. Baflka fleyleri de biz yap›yoruz. Bu güzel söylefli için hepinize çok teflekkür ediyoruz. Ve mücadelenizde baflar›lar diliyoruz.J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 35
biyografi
HALKIN DEVR‹MC‹ OZANI:
ahmet arif cemal kanayazan
Erken yafllarda fliire bafllam›fl bir flairdir Ahmed Arif. Henüz on befl yafl›ndayken ilk fliiri olan “Gözlerin” ad›n› verdi¤i çal›flmas›, Kas›m 1942’de Afyon Halkevi’nin ç›kard›¤› “Taflp›nar” adl› dergide yay›mlan›r. ‹kinci fliiri de yine ayn› y›l “Millet” dergisinde “Yollarda” ad› ile. Bu fliirlerdeki dizeler on befl yafl›ndaki bir gencin içinde yaflad›¤› dünyay› tan›ma serüveninin basit ve acemice bir d›flavurumu nite-
“To be or not to be” de¤il. “Cogito ergo sum” hiç de¤il... As›l ifl, anlamak kaç›n›lmaz’›, Durdurulmaz 盤› Sonsuz ak›m›. (Ahmed Arif)
li¤indedir. “Gözlerin” adl› fliirinde kullan›lan “fecir”, “sükut” gibi sözcükler o dönemin kendi fliir yazma teknikleri aç›s›ndan baflar›ya ulaflm›fl usta flairlerinin; sözgelimi Cahit S›tk› Taranc›, Ahmet Haflim, Ahmet Hamdi Tanp›nar gibi flahsiyetlerin etkisi alt›ndad›r. Bu durum da kendi içinde anlafl›labilir bir niteli¤e sahiptir; çünkü Ahmed Arif, o dönemlerde çok yo¤un bir biçimde bu flairlerin fliirlerini okumakta ve ister istemez onlar›n etkisine ama öyle ama böyle kap›lmaktad›r. Baflka flairlerin fliir yaz›fl tekniklerine bu istem d›fl› kap›lma durumu asl›nda flairin kendi fliir yaflam›nda olumlu bir ifllevi üstlenmifltir de diyebiliriz; çünkü bir flair aç›s›ndan son derece önemli olan “özgünlük” hali de, bu kap›lma hallerinin fark›na varmak ve yeni aray›fllara yönelmekle bafllar. Kap›lma halinin fark›na varamayan flairler veya flair adaylar› bir süre sonra basit birer taklitçi olmaktan öteye geçemez ve nihayet evrimin ac›mas›z geliflimince silinip giderler ki bunun say›s›z örne¤i vard›r edebiyat tarihinde. Ahmed Arif nezdinde, bu kap›lma durumunu fark etmemifltir, diye bir yarg›da bulunmak imkâns›zd›r; çünkü ozan, kendisiyle yap›lan bir söyleflide bu etkilenme durumunu gayet aç›k bir biçimde ifade etmifltir: “Lisede karalad›¤›m m›sralarda daha çok edebiyat ö¤retmenimize be¤endirme çabas› vard›. Yani yazd›klar›m›n fliir olmad›¤›na ve gerçek fliirin bu kadar kolay yaz›lmamas› gerekti¤ine inand›m.”(1) Bu ifadelerden de anlafl›laca¤› üzere yaz›lanlar karalamadan, acemilikten, baflka flairlerin etkisinde kalmaktan baflka bir fley de¤ildir. Fakat yarat›c›l›k, yeni bir tarz yaratma, özgünlü¤ün ilk ad›mlar›n› atma gibi durumlar da, tam da bu apaç›k gerçekli¤in fark›na varmakla bafllar. Öyle ise Ahmed Arif, özgünlü¤e, kendi olabilmeye nas›l ulaflacakt›? fiiire yeni bafllam›fl bir flair aday›n›n baflka flairlerin etkisine kap›lmas› do¤ald›. Kald› ki bu durum salt kendisiyle s›n›rl› olan bir fley de de¤ildi: Ahmet Haflim, Frans›z sembolistlerinin etkisi alt›ndayd›. Naz›m Hikmet de ilk fliirlerinde Mevlana’n›n ve Divan edebiyat›n›n etkisi alt›nda kalm›fl, sonraki y›llarda da Rus flair Mayakovski’nin çekim gücüne kap›lm›flt› veya benzer flekilde Edip Cansever de ilk fliirlerinde Orhan Veli ve arkadafllar›n›n o dönem “Garip” ak›m› olarak adland›r›lan çizgisinin etkisi alt›nda kalm›fl ve o yönde fliirler yazm›flt›. Ama bu ve benzeri birçok flair kendi fliir yataklar›n› öyle veya böyle yaratabilmifllerdi. Kal›c›laflman›n, genifl
36 | TAVIR | TEMMUZ 2006
biyografi
kitlelere seslenebilmenin, yerel olandan evrensel olana geçiflin ilk ve en önemli ad›m›; bir flairin “kendisi olarak” kalmay› ve yeni bir fliir dili kurabilmeyi baflarabilmesindedir. ‹flte 1942’de bafllayan fliir yazma serüveninden itibaren, bu durum Ahmed Arif’in kafas›n› her daim meflgul etmifltir. Neyi nas›l yapmal›yd›? Moda olan ak›mlar›n etkisinden nas›l kurtulacakt›? Ahmed Arif zihninden bu sorular› bir an olsun ç›karmadan, Afyon’da okudu¤u yat›l› okuldan mezun olup 1947’de Ankara Dil Tarih ve Co¤rafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kay›t yapt›r›r. Bir süre sonra, illegal mücadele sürdüren Türkiye Komünist Partisi’ne ba¤l› fakat legal mücadele yürüten Türkiye Gençler Derne¤i’ne üye olur. Örgütlü bir bireydir art›k. Örgütlü bir yaflam›n etkisiyle entelektüel dünyas›nda köklü dönüflümler yaflan›r. Marks’›n eserlerini okumaya ve giderek dünyay› Marksist bir pencereden alg›lamaya, ‘hakikat’i diyalektik bir biçimde ele almaya bafllar ki, bu durum yukar›da de¤indi¤imiz sorular›n yan›tlar›n› da beraberinde getirir. O art›k bir diyalektikçi, mevcut dünyan›n iktidar sistemlerini devrimci bir tarzda de¤ifltirmenin kanaatine varm›fl sosyalist bir kiflidir. Bir kez bu durum yarat›ld›ktan sonra gerisi çorap sökü¤ü gibi kendili¤inden gelecekti ve nitekim öyle de oldu. fiiir yazma pratiklerini sosyalist dünya görüflünün süzgecinden geçirerek yaratacakt›, ama bu da kolay de¤ildi; ustal›¤›, eme¤i, sayg› ve özveriyi gerektiriyordu. Belki de daha önemlisi her ne kadar devrimci sosyalist bir çizgide fliir yaratma prati¤ine soyunsa da, o kulvarda da yaln›z de¤ildi: R›fat Ilgaz, A. Kadir gibi flairler ve bunlardan daha da bask›n olan, Ahmed Arif’in “okyanus” diye tan›mlad›¤›, Naz›m Hikmet gibi bir flahsiyet de vard› ki, bu usta flair adeta bir devasa a¤aç gibi kollar›n› sarm›flt› Türkiye edebiyat› üzerinde. Ahmed Arif, bu a¤ac›n gölgesine s›¤›narak m› fliirlerini yaratacakt›? Böyle bir durum da en nihayetinde taklitçili¤i, etkiye kap›lmay› beraberinde getirmeyecek miydi? Ahmed Arif fliir yazmaya bafllad›¤› y›llardaki di¤er ak›mlar›n elefltirisini yaparken, bu sorular›n egemen oldu¤u ruh halini de flöyle anlat›yor: “O günler as›l yayg›n moda, Orhan Veli gibi yazmakt›. Üstelik çok da kolay bir yoldu bu. Biraz yarad›l›fl gere¤i, biraz da fliirin, g›d›klama, alay ve ucuz espri ile asla ba¤daflmayaca¤›na olan inanc›mdan, bu yola dönüp bakmad›m bile. Yarad›l›fl gere¤i dedim, buna yaflay›fl tarz› ve dünya görüflünü de katmak gerek. Orhan Veli olsun, çevresindekiler olsun, birer küçük burjuvayd›lar. Hem de ‹stanbul burjuvas›. Düflünce ve davran›fllar›, kendilerine örnek seçtikleri Frans›z flairlerinin paralelindeydi. Oysa ben do¤uluydum. ‘Az geliflmifl’ de¤il, sömürülmek için kas›tl› olarak geri b›rak›lm›fl bir ülkenin, afliret töreleriyle yetiflmifl bir çocu¤uydum. Sömürgeci Frans›z toplumunun, bohemi, serserili¤i ve gerçekten kaçma çabalar›n› kutsayan flairleri, elbette beni ›rgalamazd›…(2) Bu ifadelerden de anlafl›laca¤› üzere Ahmed Arif, 1940 ve hemen sonras›ndaki Türkiye’nin özellikle flehir merkezli edebiyat yapma biçimlerine ve onun her türden küçük burjuva karakterine karfl› son derece belirgin tav›rlar tak›nm›flt›r. Bu tav›r al›fl sayesinde o ak›mlar›n ve yaflam tarzlar›n›n uydusu olmaktan kurtulabilmifltir fakat
“kendi fliirini yaratma” konusunda küçük burjuvaziye karfl› bu belirgin tav›r al›fl tek bafl›na yeterli de¤ildir, çünkü yukar›da da de¤indi¤imiz gibi Türkiye edebiyat›nda olanca a¤›rl›¤›yla kendini göstermifl bir Naz›m Hikmet yata¤› vard›. As›l önemli durum, fliirsel/estetik konumlanma, bu yata¤a karfl› belirlenecek duruflla mümkün olacakt›. Ahmed Arif, Naz›m karfl›s›nda ilkin ürkmüfltür; o ‘okyanus’un henüz genç ve yata¤›n› bulamam›fl bir flairi kolayl›kla yutup bo¤abilecek kadar yo¤un ve derin oldu¤unu bilmektedir. Temkinli davranmazsa bo¤ulmas› iflten bile olmayan Ahmed Arif bu duruma karfl› da kendini korumal› ve her fleyden önemlisi asla ama asla umudunu yitirmemeliydi; çünkü Ahmed Arif aç›s›ndan sorun Naz›m Hikmet’i aflmak de¤il özgün olabilmeyi baflarabilmekti. Naz›m’a iliflkin kan›lar›n› dile getirirken hem flaire karfl› hissetti¤i o son derece do¤al ürkme halini hem de flaire ra¤men yaratmak istedi¤i fark› flöyle ifade eder: “fiiire yeni bafllam›fl devrimci bir delikanl›n›n karfl›s›na Naz›m’› dikerseniz, çocuk ya pani¤e kap›l›r ve ters ak›mlar›n uydusu olur yahut ezilir, kötü bir kopyac› kesilir… Elbette Naz›m’› yahut baflka bir ustay› budalaca izlemekle kimse flair olamazd›. Ama Naz›m’dan da, baflka ustalardan da sonra fliir yaz›lacakt›. Yoksa Shakespeare’den sonra trajedi, Moliere’den sonra komedi yazmak gerekmezdi. Nitekim Dede Korkut, Yunus, Pir Sultan, fieyh Galip ve Fuzuli gibi büyük ustalardan sonra da soylu fliirler yaz›lm›flt›…” (3) Naz›m’a ve di¤er usta flairlere iliflkin bu görüfllerinden ç›kan sonuç, Ahmed Arif’in taklitten kaç›nmak için çok büyük bir çaba harcad›¤›d›r. Y›llar aray›fl ve sorgulay›fl içinde yürüyüp gitmifl; flairin yerini bulma, kendi gerçek kimli¤ini yaratma çabas› sonuçlanm›fl ve nihayet onca eme¤in ve özverinin sonucu olarak “Rüstemo” ve hemen ard›ndan da genifl kitlelerin neredeyse dillerinden düflürmedi¤i “Otuz Üç Kurflun” adl› fliirleri yazarak sanc›l› bir dönemi geride b›rakm›flt›r Ahmed Arif. Bu iki fliir, o dönemki Türkiye edebiyat›n›n her türden küçük burjuva fliir ak›m›na ve Naz›m’dan sonra fliir yaz›lmaz anlay›fl›na karfl› adeta birer manifesto niteli¤indedir. Ahmed Arif art›k yata¤›n› bulmufl bir flairdir ve bundan sonras› o yatakta istikrarl› bir biçimde akmaya devam etmekten ibarettir. Buraya kadar olan k›s›mda Ahmed Arif’in fliirle olan iliflkisinin tarihçesini kuflbak›fl› da olsa ele ald›k. fiimdi fliirlerinde iflledi¤i konular›, fliir yaz›fl tekniklerini de¤erlendirebiliriz. Ahmed Arif fiiirinin Niteli¤i Üzerine Rüstemo ve Otuz Üç Kurflun adl› fliirlerinden sonra Adilofl Bebe adl› fliirini yazar Ahmed Arif. Bu üç fliir, genifl kitlelere mal olur hatta öyle ki “Do¤u Mitingleri”nde dahi kürsülerden okunmaya bafllar bu fliirler. Ö¤renciler kampüslerde, iflçiler fabrikalarda, köylüler da¤larda, devrimciler zindanlarda bu fliirleri okur. Bu üç fliir ile Anadolu insan›n›n sempatisini kazanmay› baflarabilmifltir Ahmed Arif. Aral›klarla yazd›¤› di¤er fliirler ile (Yaln›z De¤iliz, Vay Kurban, Sevdan Beni, Uy Havar, Anadolu… gibi) bu durum daha da pekiflir ve nihayet 26 Haziran 1967’de sevenlerinin beklentisi gerçe¤e dönüflür ve içinde on dokuz fliirin oldu¤u ilk ve son kitab› “Hasretinden Prangalar Eskittim” ad› ile Bilgi Yay›nevi taraf›ndan bas›l›r. Kitap su gibi sat›l›r ve kitlelerce sahiplenilir. Hakl› bir üne ka-
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 37
biyografi
vuflmufltur Ahmed Arif. Peki, Ahmed Arif’i kitle ile bu kadar çabuk bir biçimde buluflturan fley neydi? fiiirlerinde neyi nas›l anlatm›flt›? Hangi kaynaklardan beslenerek fliirini ete kemi¤e büründürmüfltü? fiairli¤i ve ondan da önce devrimci karakteri ile yaflay›fl› aras›nda uyumu sa¤layabilmifl miydi? Bu sorular›n yan›tlar›n› fliirlerinden yola ç›karak yan›tlamak gerekmektedir. Naz›m Hikmet, kapitalist sömürünün dizginsizce yafland›¤› büyük kentlerden seslenir insana; denilebilir ki o burjuvazinin her türden gericili¤ine ve zorbal›¤›na karfl› proletaryan›n devrimci savafl›nda fabrikalar›, kentlerin direnifllerle dolu meydanlar›n› mesken tutmufl ve fliirinin ana mekân örgüsünü bu alanlardan faydalanarak yaratm›flt›r. Mecazi anlamda Naz›m’›n fliiri, burjuvazinin köhneleflmifl sistemine karfl› onu y›kma girifliminde bulunan bir milis savaflç›s›n›n fliiridir. Ahmed Arif ise Naz›m’›n tersine insana kentlerden de¤il “da¤lardan” seslenir. Onun fliirinin mekân örgüsünü de dipsiz uçurumlar›, sarp kayal›klar› ile da¤lar oluflturur. Da¤›n sesini kentlere kadar tafl›yan derin bir 盤l›k gibidir adeta her m›sra. M›sralar anlam ve yo¤unluk olarak da¤›n 盤l›¤›n›, ac›s›n›, hüznünü ve umutlar›n› omuzlayabilecek kadar sa¤lam ve birbirleri ile uyumludur. M›sralar bir biri ard›na muazzam bir biçimde bir nehir gibi akar; bu nehrin yata¤›nda tafl›d›¤› yük insan›n çileli tarihinden, ac› ile yarat›lm›fl dünyas›ndan, kapanmak bilmeyen ve bin y›llard›r kanayan yaralar›ndan izler tafl›r. Fakat insan burada çaresizlik içinde k›vran›p duran bir unsur de¤ildir. Umutsuzlu¤a düflmesinin mümkünü yoktur insan›n; çünkü nas›l ki Naz›m’›n fliiri her an direniflte olan bir milisin fliiri ise, Ahmed Arif’in fliiri de do¤an›n ac›mas›zl›¤›na, zulmün ölüm kusan karanl›¤›na karfl› “Türkü söyleyerek çarp›flan, yaral›yken de, arkadafllar› için tarih özeti ç›karan, buna felsefe ve inanç katmay› ihmal etmeyen bir gerillan›n fliiridir.”(4). Felsefesi, tarih bilinci ve inanc›yla yeni bir dünya u¤runa savaflan bir gerilla flairidir Ahmed Arif ve bu flairin m›sralar›nda Anadolu ve Mezopotamya insan›n›n tarihi yaratan eme¤i, derin suskunlu¤u, kandan ve terden süzerek do¤urdu¤u de¤erleri ifllenir. Anadolu tarihi, fliirlerinde kendini belli eden en önemli ö¤eler aras›ndad›r. M›sralar›n kendi aras›nda uyumlu bir biçimde ak›fl›n› sürdürüp anlam›n› ço¤altt›¤› mekan içinde, birdenbire tek bir m›sra fliirin ana ak›fl yönünü flimdiki zaman›n›n gerçe¤inden çevirip tarihe döndürür. O tarihteki insanlar›n yaflam mücadelelerinden, dünyaya bak›fl aç›lar›ndan, yaratt›klar› sanatsal eserlerden, direnifllerden kesitler sunar; böylece flimdiki zaman›n geçmifl zamana sa¤lam ve kal›c› halkalar ile eklemlenmesini sa¤lar. Bu iki zaman biçiminin diyalektik bir biçimdeki uyumu, beraberinde gelecek zaman›n da sezgisini getirir. Bundand›r ki umutsuzluk fliirin dokusuna iflleyemez; çünkü gelecek öyle veya böyle durdurulmaz bir 盤 gibi sonsuz bir biçimde akan ve onu yaratan halk kitlelerinin olacakt›r. Bu kendinden menkul basit ve dogmatik bir inanç de¤il yukar›da da bahsetti¤imiz gibi tarih ve felsefe ile bilincine var›lm›fl bir hakikattir. Bu durumu “Anadolu” adl› fliirinde son derece net bir biçimde görebiliriz. Anadolu’nun sahip oldu¤u stratejik konum, topraklar›n›n be-
38 | TAVIR | TEMMUZ 2006
reketlili¤i, üç taraf›n›n uçsuz bucaks›z denizlerle kapl› olmas› gibi durumlar tarih boyunca bu topraklar›n istila edilmesine, köylerinin, flehirlerinin yerle bir edilmesine neden olmufltur. Atl›lar›n savafl 盤l›klar› ile tüm köyleri yak›p y›kt›¤›, keskin k›l›çlar› ile bo¤azlar› kesip topra¤› kanla sulad›¤› bu co¤rafyada tarih, ac› ve zulüm ile, sevda ve umut ile, direnifller ve ihanetler ile yaz›lm›flt›r. Bundand›r; Ahmed Arif, Anadolu’yu tan›mlarken fliirinin mekan ve tema ö¤eleri aras›na yukar›da bahsetti¤imiz bu unsurlar› da yerlefltirmifltir. “Beflikler vermiflim Nuh’a, Sal›ncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk say›l›r, Anadolu’yum ben, Tan›yor musun?” Anadolu, yoksullu¤undan utan›r, fideleri üflür, “ele güne karfl› ç›plakt›r”, harman› art›k eskisi gibi bereketli de¤ildir ve daha da önemlisi istila güçlerinin ak›nlar› karfl›s›nda ac› çekmekte, yaralanmaktad›r. Kendi yaratt›¤› “flairlerin, bilginlerin dünyalar›nda” bir bafl›na kalm›flt›r. Halbuki o çal›flmaktan, birlik ve beraberlikten, sevgi ve emekten yaratm›flt›r dünyas›n›… Ama sald›rm›fllard›r, katletmifllerdir; fakat o asla teslim olmam›flt›r ve direnmifltir, hep direnmifltir ve bu direncin titreflimlerini salm›flt›r etrafa: “Binlerce y›l sa¤›lm›fl›m, Korkunç atl›lar›yla parçalam›fllar Nazl›, seher-sabah uykular›m› Hükümdarlar, sald›rganlar, haydutlar, Haraç salm›fllar üstüme. Ne ‹skender takm›fl›m Ne fiah, ne sultan Göçüp gitmifller, gölgesiz! Selam etmiflim dostuma Ve dayatm›fl›m… Görüyor musun?” Anadolu yi¤ittir, de¤erlerine sald›r›ld›¤› vakit onlar› kan ve can pahas›na da olsa korumay› bilmifltir. Ne ‹skender’in fetih ordular› ne de Persler’in ak›nc›lar› Anadolu’yu büsbütün ele geçirip yok edebilmifltir. Tarihini yazarken nice Köro¤lu, Pir Sultan, Karay›lan, Bedrettin’ler yaratm›flt›r… O bunun tam manas›yla bilincindedir ve bu bilinç durumu onu umutsuz olmaktan kurtarm›flt›r. Dikkat edilecek olursa fliirin zaman unsuru mekan içinde son derece belirgindir; Havva Ana’n›n dahi öncesinden bafllayan bir tarihçesi vard›r Anadolu’nun. Anadolu insan› ve bu topraklar, tarihin en eski zamanlar›ndan süzülüp gelir; m›sralar onlar›n öyküsünü ileriye do¤ru tafl›makta zorlanmaz. Nihayet fliirin sonlar›na do¤ru geçmiflin flimdiki zamanla olan iliflkisi, teslimiyete karfl› direnifl, yarat›lan de¤erlerden ödün vermeye karfl› onlar› ölümler ve ac›lar pahas›na savunma ile kendi gerçek anlam›n› tamamlar. Bu tamamlay›flta direnme unsuru önemli bir görev üstlenmifltir; direnmek sevda ile, difl ve t›rnak ile, ac› ve gözyafl› ile direnmek… Çünkü bir baflka dünya do¤ar direniflten.
biyografi
Ac›dan, yaralardan… Do¤dukça ço¤al›r, genifller ve her yana yay›l›r. Ta ki zulmün kaleleri bir bir y›k›lana de¤in sürer bu ço¤alma hali. Zulmün kalelerinin y›k›l›fl› bir tür “karfl› konulamaz”l›k ile kendi öz anlam›na kavuflur. Gerisi insan›n bu karfl› konulmazl›k haline karfl› “taraf›n›” netlefltirmesinden ibarettir. Çünkü tarih ilerlemekte, ça¤lar aç›l›p kapanmakta, nice hükümdar›n kanl› tac› kentlerin meydanlar›nda yuvarlanmaktad›r; hakikat kendini, flairin ifadesi ile ‘dayatmaktad›r”. Ve as›l belirleyici olan egemenlerin zulüm ve despotluklar›na karfl›, onlar›n yaratt›klar› ve insan› kölelefltirmekten, boyun e¤meye zorlamaktan baflka bir ifllevi olmayan her türden köhne ve yoz uygulamalar›na karfl›; genifl y›¤›nlar›n kendi öz hakikatlerini yaratmalar› ve bu hakikati ama öyle ama böyle dayatmalar›d›r. Devrimci durufl bunu gerektirmektedir. Zulmün ve zorbal›¤›n “nesnel hakikat iddias›na karfl›” onu alafla¤› edebilecek bir durufl, bir tür radikal kopufl ve bunlar›n sonucu yarat›lan bir tür “devrimci hakikat iddias›” gerekmektedir ve bu iddia çok eski zamanlardan beri yarat›lm›fl ve halen de yarat›lmaya devam etmektedir. Bu yüzden fliirin son dizeleri umutsuzlu¤u bir b›çak gibi kesip at›p onca ac›dan s›yr›larak gelece¤e yönelir: “Gör, nas›l yeniden yarat›l›r›m, Namuslu, genç ellerinle. K›zlar›m, O¤ullar›m var gelecekte, Her biri vazgeçilmez cihan parças›. Kaç bin y›ll›k hasretimin koncas›, Gözlerinden, Gözlerinden öperim. Bir umudum sende, Anl›yor musun?” Görüldü¤ü gibi fliirin zamanlar aras› geçifli ve yeniden inflas› son derece içli m›sralar arac›l›¤›yla estetik bir tat b›rakarak, gerçek amac›na ulafl›r. Anadolu kendi insan›na sesleniflini inanç ve umut ile tamamlar ve en son olarak da gözlerinden öper o insan›n. Sorulan soruya Anadolu insan›n›n verdi¤i yan›t “evet”tir. ‹nsan, yaflad›¤› topraklar›n ondan istedi¤ini anlam›flt›r; o umudun tafl›y›c›s› ve yarat›c›s›d›r. Anadolu’nun “her biri cihan parças›” olan ve binlerce y›ll›k hasretinden yaratt›¤› binlerce k›z› ve o¤lu vard›r. Bu çocuklar gelecektedir ve Anadolu flimdinin insan›ndan onlar ad›na dahi olsa mücadele etmesi yönünde istekte bulunur ki, bu istek var olmak ve geliflmek, hürriyeti yakalamak ve yaflamak ad›na oldu¤undan, son derece anlafl›l›rd›r. Ahmed Arif’in Anadolu fliirinde olsun, “Otuz Üç Kurflun, Kalbim Dinamit Kuyusu, Rüstemo, Vay Kurban, Bu Zindan, Bu K›rg›n, Bu Can Pazar›…” gibi fliirlerinde olsun umutsuzlu¤a hiçbir surette yer verilmez. Bu durumun nedeni Ahmed Arif’in devrimci kiflili¤i ve sanat anlay›fl›d›r. Yukar›da sordu¤umuz bir sorunun yan›t› da buradad›r, yani Ahmed Arif’in fliirleri ile yaflam› tam bir uyum içindedir. Bu anlamda da ender bir flairdir; yazd›klar›n› hisseden ve yaflayan bir flairdir, namuslu, dürüst ve çal›flkan ve sonsuz umutlu. Gelece¤e ve insana dair daima umutlu olmas›n› flöyle ifade ediyor Ahmed Arif:
“Umutsuzlu¤a düflmek ise bir devrimciye yasakt›r. Cellat elinde iflkencede ölüme bir soluk kalm›flken bile. Yaln›z yasak de¤il ay›pt›r da. Çünkü devrimcinin kendisi, insanl›¤›n yar›n› ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir bu. Namussuzlu¤un, alçakl›¤›n egemen olmad›¤›, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur.”(5) Görüldü¤ü gibi flairin dünyaya bak›fl› ile fliirleri aras›nda tam bir uyum bulunmaktad›r. Ahmed Arif’in fliirlerindeki m›sralar imge yap›s› olarak son derece güçlüdür; imgeler aras› iç içe geçifl ve bu yolla anlam düzleminin tek boyuttan çok boyutlulu¤a niteliksel s›çramas› estetik ölçülerin s›n›rlar›n› zorlayarak gerçekleflir. Halk kültüründen g›das›n› alan söyleyifl tarzlar›, denilebilir ki a¤›tlardan, türkülerden, masallar ve efsanelerden beslenerek modern bir destan havas›na bürünür. fiiirlerdeki bu destans› söyleyifl tarz› Ahmed Arif’in kendi özgünlü¤ünü yaratabilmesinin iflaretidir. Yerel olandan evrensel olana geçifl, yüklü m›sralar arac›l›¤› ile sa¤lan›r; böylece fliirin etki alan› genifller. M›sralar kimi zaman “Kolsuz, yar› ç›plak Venüs” heykeline kimi zaman “Prometheus’u yakan kara sevdan›n” atefline girip ç›karak; kimi zamansa “Urfa’da kurflun atan”a, “Spartaküs’ün gerillas›na” de¤inerek bütünlü¤e ulafl›verir. Tüm bu geçifllerde ve de¤inmelerde, flair tarafl›¤›n› yitirmez; tersine korur. Hoyrat bir duruflu vard›r m›sralar›n ve bu anlamda epik bir özellik tafl›r Ahmed Arif’in fliirleri. Fakat m›sralar› salt epik ö¤eler içinde b›rakarak da güdüklefltirmez, onlar› içsel lirizmin kendine özgü titreflimleri ile sar›p sarmalayarak yeni biçimler alt›nda sunabilmeyi baflar›r. Epik ve lirik söyleyifl tarz›n› diyalektik olarak anlaml› bir biçimde yeniden kurup uzlaflt›r›r. Bu tarz tekniklere, Ahmed Arif’i di¤er flairlerden ay›ran en önemli özelliklerdir diyebiliriz. Ahmed Arif’in fliirlerindeki m›sralar, yukar›da da de¤indi¤imiz gibi son derece yo¤un bir içeri¤e sahip oldu¤undan, Ahmed Arif için, fliirlerinde salt flu veya bu konular› ifllemifltir, tarz›nda bir genellemede bulunmak çok güçtür. Fakat kabaca da olsa fliirlerinin temas› üzerine e¤ilmeyece¤imiz anlam›na gelmemektedir bu durum. Kitab›ndaki on dokuz fliirde belirgin olan temalar ve bu temalara eklemlenmifl alt izlekler genelde insan ve do¤a sevgisi, yurtseverlik, yi¤itlik, aflk ve umut, bilgelik ve de¤iflime dair inanç gibi damarlardan oluflmaktad›r. Tüm bu damarlar en son aflamada öyle veya böyle devrimcilik damar›nda kesiflip bu damara kan tafl›yan unsurlar haline gelirler. Ahmed Arif’in fliiri üzerine çok fley söylenip yaz›labilir; fakat biliyoruz ki bu yaz› aç›s›ndan Ahmed Arif gibi bir devrimci flairi tüm yönleri ile ele almak neredeyse imkans›zd›r. ‹smi kuflaklar boyunca an›lacak olan bir flair için de bu durum asl›nda do¤al oland›r. Her m›sras›nda insana ve onun yaratt›¤› de¤erlere sonsuz bir sayg› ile yaklaflan bir halk ozan›d›r Ahmed Arif. M›sralar›nda kulland›¤› sözcükler dahi insan›m›z›n çok eski zamanlardan beri kullanageldi¤i sözcüklerdir. Sözgelimi “kada, afat, üryan, pusat, dulda, olanca…” gibi sözcükleri, halk›m›z di¤er usta ozanlar›ndan da defalarca dinlemifltir. Bu ve bunun gibi yüzlerce
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 39
biyografi
sözcü¤ün kullan›ld›¤› m›sralar, kuflkusuz ki geçmiflin tekrar› de¤ildir; Ahmed Arif taraf›ndan yeniden yarat›lm›fl ve halk›n huzuruna ç›km›fl sözcüklerle bezelidir. Halk›n yaralar›ndan do¤mufltur bu m›sralar› oluflturan sözcükler ve tekrar halk›n yaralar›n› sarmak için ona döner. Ahmed Arif’in fliirini kurarken g›das›n› ald›¤› kaynak “halk›n bitip tükenmek bilmeyen topra¤›”ndan baflkas› de¤ildir. Yüre¤i insan için çarpan bir flairin m›sralar› öyle veya böyle her türden engellemeye karfl› insana ulaflacakt› ve nitekim dizeleri halka ulaflt›; onun toplumsal ve bireysel belle¤ine kaz›nd›. Öyle ki m›sralar kent kent, köy köy dolaflt›. Gerilla mavzerlerinin kabzalar›na kaz›nd› “Beni bask›nlar götürür/ Gerillan›n flah damar› halk›ma” dedi¤i dizeleri. Cellatlar›n vahflet saçan pençeleri aras›nda, iflkence tezgahlar›nda söylendi “Vurun ulan vurun!/ Ben kolay ölmem/ Ocakta küllenmifl közüm/Karn›mda sözüm var halden bilene” m›sralar›. Bir devrimcinin olancas› sadeli¤inden dökülür m›sralar, birbiri ard›na, upuzun ve güzel… Devrimci bir flair olmas›ndan ötürü zindanlara at›ld› Ahmed Arif, Sansaryan Han›’n›n kör hücrelerinde aylarca tecrit alt›nda tutuldu; fakat asla taviz vermedi de¤erlerinden. Bir devrimci olarak yaflad› hayat›. ‹lkeleri, kurallar› ve ahlak› olan bir devrimci olarak… Bu yönüyle de yaln›z edebiyat alan›nda de¤il; dünyaya müdahale etmek isteyen devrimcilerin hayatlar›nda da bir örnek olabilmeyi baflarabilmifltir Ahmed Arif. 2 Haziran 1991’de kaybettik flairimizi. Haziran çok fleyi kopar›p götürdü bizden, Naz›m Hikmet’i, Ahmed Arif’i, Orhan Kemal’i… Fakat gerçek olan fludur ki her ne kadar bu insanlar›m›z›n kayb› yüre¤imize keskin ac›lar salsa da, Anadolu kendi flairlerini ve devrimcilerini yaratmaya devam edecektir. Kaynakça: 1) Ahmed Arif, Ankara Birli¤i Dergisi, Mart 1970 2-3 ) A.g.e 4) Cemal Süreya, Papirüs-Ocak 1969 5) Ahmed Arif, Umutsuzluk Yasak, Ankara Birli¤i Dergisi, Mart 1970 J
40 | TAVIR | TEMMUZ 2006
yaln›z de¤iliz Bir ufka vard›k ki art›k Yaln›z de¤iliz sevgilim. Gerçi gece uzun, Gece karanl›k Ama bütün korkulardan uzak. Bir sevdad›r böylesine yaflamak, Tek bafl›na Ölüme bir soluk kala, Tek bafl›na Zindanda yatarken bile, Asla yaln›z kalmamak. fiafaklar› ben bal›¤a ç›kar›m Akan akmayan sularda Benim bütün tezgahlarda paydosa giden Bir bahar akflam› dünyada. Ben dört duvar aras›nda de¤ilim Pirinçte, pamukta ve tütündeyim, Karacada¤, Çukurova ve Cibalide. Zehirli kör y›lanlar› Ve s›tmas›yla Gün yirmidört saat insan av›nda Karacada¤da çeltikler. Bir k›z çocu¤unun gözyafl› gibi - Ayak bileklerinde bir dizi boncuk, Sol omzunda nazarl›k, Da¤ bafl›nda unutulmufl üflümüfl, Minicik bir afliret k›z›n›n Damla-damla, berrak olur pirinci. Kamyonlarla, kat›r kervanlar›yla Beyler sofras›na gider... Çukurovam, Kunda¤›m›z, kefen bezimiz Kan› esmer, yüzü ak. S›ca¤›nda sab›r tafllar› çatlar, Çatlamaz ›rgad›n yüre¤i. Dilerse buluttan ak, Köpükten yumuflak verir pamu¤u. Külhan, kavgac›d›r delikanl›s›, Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukuroval›lar mahpustur, Dostuna yaras›n› gösterir gibi, Bir salk›m sö¤üde su verir gibi, Öyle içten Öyle derin, Türkü söylemek, küfretmek, Çukurova yi¤idine mahsustur... Tütünü bilir misin?
"K›z saç›" demifl zeybekler, Su içmez her damardan, Yerini kolay be¤enmez, Üflür Naz eder, Dar›l›r ‹ki parmak aras›nda k›y›lm›fl, Bir parças› var kalbimin ‹ncecik, ak ka¤›tlara sar›l›r, Dar vakit yanar da verir kendini. Dostun susan duda¤›na... Sokaklardan, K›y›lardan, Gök mavisinden, Ekme¤inden, Canevinden ayr› düflmeye Yani bütün hasretlerin kahr›na Ve zehrine çaresiz kalmalar›n, ‹lk nefesi H›z›r gibi yetiflir Cibalide sar›lan c›garan›n... Tütün isçileri yoksul, Tütün iflçileri yorgun, Ama yi¤it P›r›l - p›r›l namuslu. Nam› gitmifl deryalar›n ard›na Vatan›m›n bir umudu..
ahmed arif
okurdan
sizden gelenler...
Sevgili Tav›r dostlar›;
Sevdam Kavgamd›r
Dostluk insanl›¤›n vazgeçilmez de¤erlerinden biri... Ancak dostluk gibi, aflk gibi, emek gibi insan› insan yapan de¤erlerin hiçe say›ld›¤›; yalan›n, talan›n, sevgisizli¤in hüküm sürdü¤ü co¤rafyada bir dost bulabilmek gerçekten zor.
Biz bahar›n yetifltirdi¤i umut fidanlar›y›z. Belki de feda kufla¤›n›n son evlatlar›... O kadar büyür ki içimdeki sevdam, yoldafllar›m› an›msar›m. Onlar da böyle miydi? Ayfle Gülen de devrim mi kokard› buram buram?
Bu konuda Kul Himmet üstad›n, Anadolu’dan yükselen sesine kulak vermek yeterli olacakt›r:
“Bir çocu¤um olmal›, ad› Deniz olmal›” Ne güzel demifl flair: “O¤lum olmal› benim, ad› Deniz olmal›” Gözlerine bakan herkes direniflin sonsuzlu¤unu görmeli gözlerinde, k›z›m olmal›, Diren olmal› ad›, Bar›fl olmal›, bar›fl içinde yaflas›n hainlere dirensin diye. T›pk› Sibel ablas› gibi.
Bozuk flu dünyan›n düzeni bozuk Tükendi daneler kalmad› az›k Yaz›kt›r flu geçen ömüre yaz›k Bir dost bulamad›m gün akflam oldu Ancak bizler, bu hazin tablo karfl›s›nda umudumuzu kaybetmek yerine, yaln›z kültür ve sanat alan›nda de¤il hayat›n her alan›nda çevremizi kuflatan yozlaflmaya, tutsakl›¤a karfl› tav›r alm›fl siz ve sizin gibi dostlar›m›zla umudu büyütece¤iz... Tav›r’daki yaz›lar› okurken gün bitmeden bir dost bulabildi¤ime seviniyorum en çok... Popüler sanat anlay›fl›na inat, unutulmaya yüz tutmufl de¤erlerimizi kaleme alman›z oldukça anlaml›. Ancak fliire merakl› bir okurunuz olarak fliire ayr›lan sayfalar›n yeterli olmad›¤›n› düflünüyorum, özellikle halk ozanlar›n›, afl›klar›n› anlatan araflt›rma yaz›lar›n›n kaleme al›nmas› bizi daha da memnun edecektir. ‹yi çal›flmalar. Çi¤dem fiimalJ
Hesab› sorulmayan günlere yanmal› bu yürekler. 7 Ocak’a m› a¤lamal› ümidini kaybeden Malatya? Yoksa suna boylu bac›lar› gibi a¤›tlar m› yakmal› flehitlere? Ne yapmal› bu gençlik, Aygün gibi vasiyet mi yazmal› daha flimdiden? Yoksa sevdas›n› yüre¤ine at›p, bir bomba m› olmal› hainleUzun zamand›r Tav›r dergisi okuyucular›ndan›m ve tabii ki Yorum dinleyicilerindenim Sizlerle büyüdü¤üm süreçte o kadar çok fley gördüm ki... “Yaln›z de¤ilsiniz” diye hayk›r›l›rken bunun sadece iki kelimeden oluflmad›¤›n› gördüm. Kör bask›lar, karanl›klarda bile yaln›z b›rakmad›¤›n›z› gördüm. Her türlü zorlu¤a karfl› nas›l mücadele edildi¤ini gördüm. Her bir sat›rda nas›l barikat kuruldu¤unu gördüm. Zulüm kap›s›na dayanmay› gördüm. Evlatlar›n hayk›r›fl›na verilen sesi gördüm. Kavgay› ve akan kan› gördüm. Karanl›¤›n ortas›nda sesinizi, sesimizi gördüm. Üç etekli ak puflulu kad›nlar› gördüm. Menekfleli yeflil da¤lar›
re karfl›? Susturulduk bizzat anne babalar›m›zca. Nedensiz kaç›r›ld›k ama susmad›k, unutmad›k davam›z›. Bizi yolumuzdan ne Sivas’ta yak›lan 37 can döndürdü, ne de binlerce iflkence gören Yorum evlatlar›. Sevdam›zdan döndüremedi bizi da¤-tafl. Her geçen gün güçlendik, binlerce kifli yürüdük haks›zl›¤›n üstüne. Damarlarda kan olduk onurumuzla akan... Öyle bir gün gelse, topra¤›mda uyansam, nefesini içime çeksem memleketimin. Yoldafllar›ma sar›lsam, ellerini öpsem flehit analar›n›n. Olsun art›k istiyorum, gözümü k›rpmadan öleyim gerekirse. T›pk› dara¤ac›ndaki üç fidan gibi, t›pk› Pir Sultan, t›pk› Demirci Kawa, t›pk› Mehmet Sait gibi, ‹dil gibi kahraman olay›m ben de. Evet, istiyorum; ölmek, bedenimi yakt›rmak, küllerimi tüm insanl›¤a ibret olsun diye savurmak istiyorum... 17 yafl›nda liseli bir k›z›m. Sadece duygular›m› sesimi yaln›z olmad›¤›n›z› size hissettirmek içindi. Sizi devrimci duygular›mla selaml›yorum. Hoflça kal›n.J gördüm. Gülümü, dostumu, kardeflimi gördüm. S›yr›l›p geleni gördüm. Tel örgüler aras›ndan ulafl›ld›¤›n› gördüm. Y›ld›zlar kuflanmay› gördüm. Türkülerin susmad›¤›n›, halaylar›n sürdü¤ünü gördüm... Ve söylenilen türkülerde benim de sesim olmal› dedim... ‹çimden geldi¤ince yazd›m... Gözlerinizden ve yüre¤inizden öpüyorum. Oysaki hepinize tek sar›lmak isterdim. Ne yaz›k ki uzaklarday›m. Ama bu sizleri sevmemi engellemez ya... Buralardan oralara sevgilerimi göndermemi engellemez ya... “Yak hele kirve tütün ince tellidir” dememi engellemez ya... Tüm kirvelere sevgilerimle...J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 41
okurdan
Gözlerin Hangi Renk? ‹flte yine karfl› karfl›yas›n. Hadi tan›maya çal›fl o gülen yüzü. Kimdir, nedir? Sen niye buradas›n? O neden burada de¤il? Bir yerlerden türkü sesleri geliyor bu sabah. Bu sabah her fley daha s›cak. Bu sabah her fley daha k›z›l. Ve bu sabah her fley biraz daha sessiz. Bafl›n› gö¤e kald›rd› küçük k›z... Annesini ar›yordu ama... Gözlerinden süzülen iki damla yafla ald›rmadan kofltu, kofltu... K›rk ad›mla bu flehri, bu dünyay› tan›mlamas› gerekiyordu... Öyle ya, kavgan›n co¤rafyas›nda yetifliyordu. Bir yan›nda her gün biraz daha eriyen bedenler, bir yan›nda mavi sularda demokratik tart›flmalar(!) ve bir yan›nda en çok özledi¤i fleyin yoklu¤u...
Umut Umut insan›n gelece¤idir. Yaflad›¤›n›z an bu gündür. Zaman zaman düne dönersiniz. Ama yar›n› düflledi¤iniz anda umut ediyorsunuz demektir. Hangi yerde gelece¤inize müdahale edece¤inize, siz karar verirsiniz. O umutlar flahsi mal›n›z olur. Bazen kimseyi katmazs›n›z umudunuza. Ama yaln›zl›¤›n ac› bir fley oldu¤unu anlar; bir efl, iki çocuk çizersiniz umudunuza. K›z›n ad› “Dilrüba” erke¤inki “Erkinkut.” ‹yi bir yaflam›n›z vard›r gelece¤inizde. Bitmesin istersiniz umudunuz. Sonra bir ara, tam umudunuza ülkenizi de kataca¤›n›z anda, yani birey olmaktan ç›k›p toplum oldu¤unuzda, birileri, kötü insanlar sizin umut kurman›za izin vermez. Umudunuz bireyselde kald›¤› sürece zarars›zd›r çünkü. Gelece¤iniz o anda bitiverir. Sonra yar›n› b›rak›r, bugünün o sulu, yap›flkan a¤›rl›¤› ile bo¤uflursunuz. Elleriniz pislenmifltir bir kere, temizletmezler. Size umudu yasaklat›rlar 8 metrekare hücrelerde. Çünkü siz ülkenizi düflünmüflsünüzdür. Aç halk›n›z gelmifltir akl›n›za. Oysa sizin umu-
42 | TAVIR | TEMMUZ 2006
dunuzda açl›k yoktur. Kurdu¤unuz ülke özgürdür, ba¤›ms›zd›r. Yaflad›¤›n›z pislik dolu bugüne bakars›n›z, inad›na umudunuzu, gelece¤inizi devam ettirirsiniz. Ama bu pis akan dereyi kökünden temizlemek laz›md›r. “Ya dereyi kurutacaks›n›zd›r, ya pisli¤i atacaks›n›z” Ama pisli¤i atarsan›z, dere yata¤›ndan, yine pislenecektir. “Öyleyse” dersiniz, “Bafltan sona kurutup baflka yoldan akmas›n› sa¤lamal› derenin.” Bunlar gelir akl›n›za, isyan eder, küfreder, baflkald›r›rs›n›z. Siz isyan ettikçe coplar kafan›zdad›r; siz isyan ettikçe küfrettikçe mermiler girer bedeninize; siz baflkald›rd›kça dara¤ac›na çekerler gencecik bedeninizi. Bedeninizin yok olmas› sizi bitirmez. Aksine kininiz daha da artar. Sonra sizin gibi düflünen birkaç kiflinin varl›¤›n› fark edersiniz. El ele verirsiniz umut etmek için. Bu defa onlar korkar. Karamsarl›¤a kap›l›rs›n›z kimi zaman. Umut edemez olur, umutsuz kal›rs›n›z. O zamanlarda, yaflamak bile zor gelir size. Ama bilmelisin ki; sonuna, sonsuza, sonuncumuza kadar mücadele etmeliyiz. Hayat bir savafl de¤il mi ki zaten? Onur Çatal
Sevda kentlerinin hayalini kuruyor küçük kahraman›m›z... Öyle ki hiçbir çocuk aç yatmayacakt› geceleri. Sevda yataklar› yap›lacakt› öksüzlere... Tozlu kenar mahalle mutfaklar›nda sevda türküleriyle piflecekti yemekler. Sevdayla aç›lacakt› her göz. Sevdayla iflitecekti her kulak. Mavzer sesleri, kaçak tütünün, kaçak çay›n kokusuna kar›flacakt›. Ovalar daha bereketli, da¤lar daha heybetli duracakt›. Ve yata¤›nda ölüme biraz daha yaklaflmayacakt› hiçbir insan. Bafl›n› gö¤e kald›rd› küçük k›z... Selam verdi uçan serçelere. Yitirdiklerinin h›nc› vard› gözlerinde ve yine ayn› gözlerde yaflam›n rengi par›ld›yordu umutla. Tüm renkler, ayn› ›fl›lt›yla ayd›nlat›yordu günü, geceyi. Dünü, bugünü ve yar›n›. Daha coflkulu, daha anlay›fll›, daha yürekli... Sonra ne mi oldu? Büyüdü küçük k›z. Bir ›fl›k u¤runa yang›nlarda dövüfltü. Gözlerini bu dünyaya kapat›rken yine ayn› renk par›ld›yordu. Ebruli... Aynaya bak. Hemen flimdi... Senin gözlerin hangi renk? Koflma zaman›d›r flimdi. Küçük k›z›n gözleriyle bu dünyay› yeniden yaratma zaman›d›r flimdi. Aylin Ay
röportaj
antronik ustan›n dilinden terzilik... tav›r
“Nerede o eski günler. Her fley eskiden daha güzeldi...” fiimdilerde konu ne olursa olsun, a¤z›m›zdan düflüremedi¤imiz sözler bunlar. T›pk› terzilikte oldu¤u gibi birçok mesle¤in eski tad› kalmad›.
“Konfeksiyonda (haz›r giyimde) çal›fl›yorum.” “Tasar›mc›y›m.” ...
Y›llar ilerledikçe koltu¤unun alt›na kumafl›n› al›p terzinin yolunu tutanlar yok denecek kadar azald›. Art›k diktirilen elbisenin teslim al›naca¤› günün heyecan›, yaflanmaz bir duygu oldu.
Terzilik... ‹nsan› giydirme sanat›. Bu ifli yapanlardan birisi de yaklafl›k 50 y›l›n sanatç›s› Antronik Esendir... ( “Sanatç›” vurgusunu öylesine yapmad›k. Evet, belki terzilik bir zanaat normalde ama siz de takdir edersiniz ki bu mesle¤i bir sanat, icra edenleri de bir sanatç› olarak de¤erlendirmek daha do¤ru. Terzilik ve terziler bunu gerçekten hak ediyor.) ‹stanbul Kurtulufl’ta küçük bir dükkanda pantolonculuk yap›yor.
“Mesle¤iniz ne?” “Terziyim.” Bu diyalog çok az kiflinin aras›nda geçiyor art›k. fiimdilerde; “Mesle¤iniz ne?” “Tekstil firmas›nda çal›fl›yorum.”
‹lkokulu bitirir bitirmez kendilerini kumafllar›n aras›nda bulan birçok terzi ustas›ndan biri Antronik Usta. Dükkan›n›n ismini “Ümit Pantoloncu” koydu¤u için herkes kendisine Ümit Usta demeye bafllam›fl. “Ben flimdi ilkokulu bitirdim, on iki yafl›mda. Ya terzilik, ya kundurac›l›k, ya da kuyumculuk. Bu üç meslek revaçtayd›. Bana da terzilik düfltü. Ç›rakl›k olarak ilk sene yapt›m. Diyarbak›r’dayd›k biz. ‹flte iki sene ç›rakl›k, üç sene kalfal›k… O zaman ne oldu? Orada o zaman haz›r giyim konfeksiyon yoktu. Ismarlamayd›. Biz on iki, on üç yafl›nda ç›rakl›k dönemi, ondan sonraki kalfal›k. Biz orada bayramlarda gece 12-1’e kadar çal›fl›rd›k. Ondan sonra gece k›fl›n karda gelirdim. Ev ahalisi uyumufl. Annem babam hepsi uyumufl. D›flar›da kar iki metre… Araba yok. Diyelim ev Taksim’de, iflyeri de Kurtulufl’ta. Yar›m saat giderdim karda. Her taraf ›slak, soban›n yan›nda kuruturdum. Babam derdi, yar›n bu ifle gitmeyeceksin. Ne yapars›n, ama ben gittim. Ben mesle¤imi seviyorum. Meslek sevilmeden yap›lmaz. 15–16 yafl›ma kadar çal›flt›m. 20 yafl›nda askere gittim. Askerlikten sonra ayr› 4 y›l bir yerde çal›flt›m. 1968’de ‹stanbul’a geldim. 4 sene de burada ayr› bir yerde iflçilik yapt›m. 1972’de kendi ifl yerimi açt›m. 34 y›ld›r bu dükkânday›m.” Bu mesle¤i seçti¤inden dolay› bir an bile piflman olmam›fl. “Benim teyzem iki o¤lunu kuyumculu¤a b›rakt›, babam da beni terzili¤e b›rakt›. Bizim akraba olan kuyumcular zengin oldu tabi. Eflim de, onlar kuyumculukla zengin oldu senin baban niye seni terzili¤e verdi, diye sitem ediyor tabi. Ama 15 sene bana yard›mc›
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 43
röportaj
sonra bitirirdi. Terziler de öyle ölçü al›rd›, o kadar yo¤undu ki bir ay sonraya gün verirdi. fiimdikiler 3 gün içinde teslim ediyorlar. Bizim dönemimizde ‘haz›r’ hiç yoktu. Çok eziliyorduk, ücret yoktu. Bir iki ayda ancak yetifltiriyorduk ifli. Bayrama üç gün kala hiç eve bile gitmezdik. Babam beni tan›d›k diye terzinin yan›na vermifl. 3–4 sene çal›flt›m. Yaramazl›k yap›nca perdenin alt›na hapis ederdi bizi. O zamanki ç›rakl›k döneminde kömür k›rard›k, bir de su yoktu, camiden su tafl›rd›k testiyle, so¤uk tutsun diye. 2 y›l bunlar› yapt›ktan sonra mesle¤i anca ö¤renmeye bafllad›m. Arada bir ifl yeri de¤ifltiriyorduk, ifl olmad›¤› zaman.” Üflüdü¤ünden dolay› sadece bir hayvan›n postunu üzerine atarak örtünmeye bafllayan insano¤lunun giyinme anlay›fl› flimdi art›k kifliden kifliye de¤iflen bir yaflam tarz› halini alm›fl durumda. Her renkte, bin bir çeflit modelde, markal›, markas›z ama her insan›n vazgeçilmez bir ihtiyac›. Eskilerin Antronik Usta’s›, insanlar›n flimdiki giyinme tarz›ndan çok da memnun de¤il anlafl›lan. oldu. Elle yap›lan iflleri eve götürürdü. fiimdi ifl makineye döndü tabi. 1972’den beri bu dükkan var. 4 y›l da oyunculara kostüm diktim. 36 y›l oldu. 20 y›l da Diyarbak›r’da. 56 y›l oldu bile. Tamir iflleriyle de ilgileniyorum. Eskiden insanlar terzilere daha de¤er veriyordu. Konfeksiyon yoktu çünkü. O zamanlar çok k›ymetliydi. Art›k insanlar ihtiyaçlar› ne kadar çabuk karfl›lan›rsa ona yöneliyorlar. Konfeksiyon da bunu sa¤l›yor. Ben dükkan› açt›¤›mda 20 tane dükkan yoktu, flimdi 150 tane nerdeyse dükkan aç›ld›. Tüm bunlara ra¤men hala da sürdürüyorum mesle¤imi. Yan›mda eleman yetifltiremiyorum ama hala devam ediyorum. Severim ben iflimi.”
“Eskiden kumafl pantolon giyilirdi. Müflterilerim %50 bayanlard›. Kot pantolon rövanfl›n›n artmas›yla kumafl pantolon talebi azald›. Eskiden televizyonda flark› söyleyen insanlar kumafl pantolon giyerlerdi. fiimdi ise kot pantolon giyiyorlar. Eskiden ay›plan›rd› bu tarz ama art›k normal karfl›lan›yor.”
Antronik Usta’n›n dükkan›nda bir ç›ra¤›n merakl› gözleri ve ehlileflmeye çal›flan elleriyle günümüze ulaflan ustal›¤›n kokusu var adeta. Mesle¤ini seven birinin heyecan›yla konufluyor ustam›z. Böyle olunca konuflacak çok fley oluyor elbette. Biz susunca ustan›n makas› dile geliyor hemen ve anlat›yor. Kumafl› keserken ç›kard›¤› sesin ritmi, ustan›n ifli iyi bildi¤ini göstermek istercesine flaflmaz ve sakin. Beyaz sabun parças›n›n b›rakt›¤› izde ad›m ad›m ilerliyor.
“Kulland›¤›m makine 36 y›ll›k. Ütüler de antika olacak kadar eski. Nedeni de; terziler genelde al›flkanl›ktan ötürü bu tür makineler kullan›r. Bu eski model makinelerin hepsi kaliteliydi. Mesela benimki 34 y›ll›k makinedir.
Ustan›n ç›ra¤›na verdi¤i bilginin kutsall›¤› laf götürmezken, ç›raklar da babalar›ndan ileri gördükleri ustalar›ndan ald›klar›n› kendilerine flaflmaz bir rota kabul ederler. ‹fllerinin incelikleri, s›rlar›n› ö¤renirken bir yandan da onlar›n hayata dair biriktirdiklerinden yararlanmaya çal›fl›rlar. Usta da, ustalar›ndan ö¤rendikleriyle bu yolda durabilenlerden. ‹nsan›n, seni yaratan ustan›n ellerine sa¤l›k, diyesi geliyor. Tüm bunlara ra¤men bir nasihati dinlemedi¤ini itiraf ediyor, Usta. Büyük bir merakla bu uyulmayan nasihatin ne oldu¤unu soruyoruz. Duydu¤umuzda da içindeki meslek aflk›n› bir kez daha anl›yoruz: “Gözlük takmaya bafllad›n m› bu ifli b›rakmak gerek.” “Mesle¤im zor oldu¤u için gözler dayanm›yor. Gözlük takmaya bafllay›nca bu mesle¤i b›rakmak laz›m dediler ama ben 10 senedir kullan›yorum. B›rakamazs›n ki… kolay de¤ildi o zamanlarda yetiflmek; sanat k›ymetliydi. Kundurac›lar vard›, ölçü al›rd›, bir hafta
44 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Antronik Usta adeta ak›p giden, karmafl›klaflan yaflama meydan okuyor. Hem bunca y›la ra¤men içindeki meslek aflk› hem de kulland›¤› aletlere bakmak bu kan›ya varmak için yeterli. Dedik ya, her fley eskiden daha güzeldi. Bu yüzden vazgeçmek zor.
Bizim ç›rakl›k dönemimizde, Diyarbak›r’da kömür ütüleri vard›. ‹lk terzili¤e bafllamada bizim iflimiz; kömür al›rd›k, kömürleri k›rard›k, tenekeye haz›rlard›k; usta gelmeden o ütü haz›r olurdu. Haz›rlarken
röportaj
her taraf›m›z kapkara olurdu, sanki kömürcü dükkan›nda çal›fl›yoruz. Haftada bir o kömür haz›rl›¤› vard›. fiimdi ifller kolay, eskiden çok zordu. fiimdiki ç›raklar; temizlik yapar, ufak ufak bu ifllerle ilgilenir.” Eskiden dikifl ifli kolay de¤ildi elbet. Ustalar› ne kadar çok tercih edilenler aras›nda ise ç›raklara da o kadar ifl düflüyor. Ç›rakl›ktan ustal›k mertebesine ulaflmak da oldukça zahmete katlanmay› gerektiriyor. Zahmetin en büyü¤ü de i¤neyi ellerine bat›rmadan kullanmaktan geçiyor. ‹¤nenin bulunufl öyküsü de çok çok eskilere dayan›r. En basit i¤nenin bulunmas› için insanlar 1370 y›l›na kadar beklemek zorunda kalm›fl. Bu zamana kadar kullan›lan i¤ne ise tahtadan... Kavak i¤neden mefle i¤neye kadar de¤iflik türde tahta i¤nenin ard›ndan icat edilen metal i¤ne ise sa¤lad›¤› kolayl›klar›n yan› s›ra birçok s›k›nt›y› da beraberinde getirmifl. Metal i¤nelerden dolay› parmaklar› delik deflik olan terziler bunun da çaresini bulmakta gecikmemifl. Dikifl yüksü¤ünün bulunmas›yla terziler günümüze bir miras daha b›rakm›fl oldular. Dikifl yüksü¤ü de¤iflen flekline ra¤men hala terzilerin vazgeçilmez araçlar›ndan birisi. “Ben ç›rakken elimiz al›fls›n diye ip ba¤lard›k, bir ay kal›rd› elimizde. O ipe üsküp denirdi. ‹¤ne batmas›n diye ba¤lan›rd›. ‹lk ay muhakkak üsküp ba¤lan›rd›. Evde bile açmazd›k, kal›rd› elimizde.” Makas›n yarad›l›fl› da neredeyse 15. asra dayan›yor. Dikiflte dönüm noktas› olan 15. as›rda, Leonardo da Vinci makas› bulur. Böylece terziler ekmek b›ça¤›yla kumafl kesmekten kurtulurlar. Antronik Usta’n›n makas›n nas›l icat edildi¤inden haberi var m› bilmiyoruz, ama kendisinin kulland›¤› makas da y›llar›n izini tafl›yor. Hala ilk günkü keskinli¤inde oldu¤unu da ustam›z söylüyor. Makas› da ütüsü de oldukça a¤›r. Kald›rmas› oldukça zor olmas›na ra¤men ustam›z için vazgeçilmez bu aletler. Antronik ustayla sohbetimiz ister istemez bu de¤iflmeyen eflyalar›ndan, her geçen gün de¤iflen ve kötüye giden terzili¤in gelece¤ine evriliyor. “10 senedir yaln›z çal›fl›yorum, çünkü; konfeksiyon bafllad›, bizim ifller yüzde elli düfltü sonra yüzde yirmilere düfltü. fiimdi yüzde on oldu. Konfeksiyon daha ucuz oluyor. ‹nsanlar haz›r giyimi daha çok talep ediyorlar. Ismarlama yapt›ranlar; giyimine çok merakl›, al›flm›fl ve durumu iyi olanlar oluyor. ‹fllerde bu yüzden düflüfl oldu. Bu yüzden bu sene iflyerimi kapatmay› düflünüyorum. Devaml› müflterilerimiz de yüzde yirmilere düfltü. Her sene dört k›yafet yapt›ranlar flimdi dört befl y›lda bir k›yafet anca yapt›r›yorlar. Muhitimizdeki insanlar da ayr› yerlere tafl›nd›. Devaml› yer de¤ifltiriyorlar. 30 y›l önce müflterilerim gençlerdi ama flimdi yüzde sekseni orta yafll›. Gençler pek talep etmiyorlar. Model bulam›yorlar. Sadece pantolon diktiriyorlar.” Bir terziye elbise diktirmek isteyenler, genellikle beden özellikleri
nedeniyle konfeksiyon ürünlerini giyemeyenler ya da say›lar› giderek azalan al›flkanl›klar›ndan vazgeçemeyenler. Bir terzinin elinden ç›kan k›yafete al›flmak baflka, haz›r kal›p k›yafeti kullanmak baflka. Tabii flimdi b›rakanlar da ekonomik durumdan ötürü al›flkanl›klar›n› b›rak›yorlar. Haz›r pantolonlar var. Diyelim 10 YTL’ye kadar her bütçeye göre var. Biz fiyat› iflçilik ve kumafla göre hesapl›yoruz.” Son zamanlarda haz›r giyime olan talep artt›kça, terzilik önemini yitirmeye bafllad›. Eski terziler de, gençlerin art›k bu mesle¤i tercih etmedi¤inden yak›n›r durumda. Terzilik de art›k son demlerini yaflayan meslekler aras›nda. Önceleri onlarca ç›rak yetifltiren, kap›lar›n›n önü gelen müflterilerle afl›nan terziler, flimdilerde birer birer dükkanlar›n› kapat›p mesleklerinin ac› sonunu izlemek zorunda kal›yor. Marka tak›nt›lar› nedeniyle paralar›n› elbiseye yat›ran milyonlarca insan arad›klar› as›l kalitenin terzilerde oldu¤unun fark›nda de¤il ne yaz›k ki... Y›llar önce kendi sökü¤ünü bile dikebilecek vakti olmayan terziler, sökük dikmekten, elbise onarmaktan baflka bir ifl yapam›yor art›k. Dile¤imiz markal› k›yafetlerin yerini, kalitenin ve ustal›¤›n öne ç›kt›¤› k›yafetlere b›rakmas›. Dilek bu... Siz söyleyin, güzel olmaz m› gerçekten? J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 45
haberler
Grup Gün›fl›¤› ‹zmir’de Radyo yöneticisi “Bize Ölüm Yok” tan ceza ald› konser verdi
‹zmir’in Torbal› ilçesinde 24 Haziran 2006 Cuma günü Torbal› E¤itim-Sen’in düzenledi¤i Birlik dayan›flma gecesinde Grup GÜNIfiI⁄I Torbal›larla bulufltu. E¤itimSen fiube Baflkan›’n›n yapt›¤› konuflman›n ard›ndan alk›fllarla Grup GÜNIfiI⁄I sahnedeki yerini ald›. ‹lk Bölümde sevilen flark›lar›
ve parçalar› seslendiren Grup GÜNIfiI⁄I Yapt›klar› konuflmada “6 y›ld›r ülkemizin hapishanelerinde bir direnifl sürüyor flu anda ölüm orucu hem d›flar›da hem içeride sürmeye devam ediyor. Biz türkülerimizi direniflçilerimiz için söylüyoruz.” Dediler. Ve “Bir Mevsim” flark›s›n› seslendirdiler. ‹lk bölümün sonunda “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez” marfl› ile noktaland›rd›lar. ‹kinci bölümde de sevilen türküleri ve marfllar› seslendiren Grup GÜNIfiI⁄I halaylarla kitleyi çoflturdu. “Çav Bella” marfl›n›n hep bir a¤›zdan söylenmesi ile konser sona erdi. Konsere yaklafl›k 350 kifli kat›ld›.J
Urfa’ da Karacada¤ Radyosu yöneticisi oldu¤u dönemde, Grup Ekin’in “Bize Ölüm Yok” marfl›n› yay›nlanan radyocu Mehmet Can Toprak yarg›land›. Urfa Valili¤i’nin ‘yasak müzik eserleri’ listesinde yer alan müzik eserlerine May›s 1998’deki programlar›nda yer verdi¤i için “Emirlere riayetsizlik etmek” suçlamas›yla yarg›lanan radyocu Toprak, 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 684 milyon TL (684 YTL) para cezas›na çarpt›r›ld›. Yarg›tay’›n onama karar› kendisine 12 Haziran günü ulaflt›r›larak gözalt›na al›nan Toprak, hapisten 456 YTL para cezas› ödeyerek kurtuldu¤unu belirtiyor.
Bu arada, Urfa Mahkemesi’nin 22 Ekim 1998’de ald›¤› karar›nda yasaklanan flark›n›n ‘yasakl› müzik eserlerinde’ Grup Yorum eseri olarak geçti¤i ancak Karacada¤ Radyosunda Grup Ekin’e ait “Bize Ölüm Yok” flark›s›na yer verildi¤i belirtiliyor. Savc›n›n istedi¤i cezaya karfl› ç›kan radyocu Toprak, “Grup Yorum’un de¤il Grup Ekin’in ‘Bize Ölüm Yok’ parças›na yer verdik” aç›klamas›nda bulundu¤unu ancak faydas› olmad›¤›n› belirtti. Mehmet Can Toprak “fiark›lar›n hâlâ yasak oldu¤u bir ülkede yaflamak gerçekten utanç verici” diye konufltu.J
Kaz›m Koyuncu mezar› TRT domuz karakterli çizgi filmleri sansürledi bafl›nda an›ld›
Hopa halk› ve Kaz›m Koyuncu’nun dinleyicileri 25 Haziran Pazar günü Kaz›m Koyuncu’yu mezar› bafl›nda and›. Ölümünün 1. y›ldönümü dolay›s›yla düzenlenen anma etkinli¤i ilk önce saat 12.00’de Hopa Meydan›’nda bafllad›. Anma etkinli¤inde; konuflmalar›n ard›ndan
46 | TAVIR |TEMMUZ 2006
Kaz›m’›n mezar›n›n bulundu¤u Yeflilköy’e kadar yürüyüfl yap›ld›. “Kaz›m Koyuncu Ölümsüzdür”, “Katil Çernobil”, “Kapitalizm Öldürür, Dünyay› Sosyalizm Kurtar›r”, “Kanser Teflhis ve Tedavi Merkezi Aç›ls›n” sloganlar›n›n at›ld›¤› yürüyüfle 1000’e yak›n kifli kat›ld›. J
TRT, içinde “domuz” karakterleri bulunan çizgi filmlere yasak getirdi. TRT dünyaca ünlü “Winnie the Pooh” adl› çizgi filmi, içindeki “Piglet” karakterinin domuz olmas› nedeniyle yay›mlamaktan vazgeçti. Ünlü çizgi film flirketi Walt Disney’in yay›na haz›rlad›¤› “Win-
nie the Pooh” çizgi filminde yer alan ‘Piglet’ karakterinin “domuz” olmas› yap›m›n TRT’den onay alamamas›na neden oldu. Walt Disney Production taraf›ndan TRT’ye gönderilen seyir kasetlerinin aras›ndaki “Winnie the Pooh” ve içinde domuz karakterleri olan di¤er çizgi filmlerin de¤erlendirme aflamas›nda elendi¤i belirtildi. ‘Piglet’ karakterinin montajlanmaya çal›fl›ld›¤›, ancak bu karakter ana kahramanlardan biri oldu¤u için filmin yap›s›n›n bozulaca¤› gerekçesiyle yay›mlanmaktan tamamen vazgeçildi¤i iddia edildi. TRT, bundan önce de Walt Disney Company’den onbinlerce dolar vererek Muppet Show, Cesur Piliç ve Oyuncak Hikâyesi adl› çizgi filmleri alm›fl ancak, içlerindeki domuz karakterleri yüzünden filmleri rafa kald›rm›flt›.J
haberler
Y›lmaz Güney’siz Alt›n Koza sonuçland› mettin Üno¤lu, oyuncu Selma Güneri, sinema yazar› Sevin Okyay’dan oluflan seçici kurulun de¤erlendirmesi ile aç›klanan yar›flma sonuçlar› flöyle:
Alt›n Koza A.fi. Yönetim Kurulu Baflkan› Fevzi Acevit’in ‘B›kk›nl›k yaratmas›n diye Y›lmaz Güney filmleri göstermedik’ fleklinde bir gerekçe ile aç›klama yapt›¤› festivalde Y›lmaz Güney filmleri gösterilmedi. Buna karfl›n izleyiciler bu gerekçeyi yalanlarcas›na, ‘Dondurmam Gaymak’ isimli filmin gösteriminde sadece Y›lmaz Güney ad› geçti¤inde bile salonu alk›fllarla inletti. 13. Alt›n Koza Film Sanat ve Kültür Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yar›flmas› sonuçlar› Büyükflehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda yap›lan ödül töreninde sahiplerini buldu. Yap›mc› Cengiz Ergun, müzisyen Garo Mafyan, tiyatro oyuncusu Gülriz Sururi, görüntü yönetmeni Kenan Ormanlar, ressam Mehmet Güleryüz, oyuncu Menderes Samanc›lar, ö¤retim üyesi Prof. Naci Güçhan, yönetmen Hüsa-
En iyi Film ödülü; Befl Vakit (Yön: Reha Erdem), Jüri Özel ödülü; Dondurmam Gaymak (Yüksel Aksu), Y›lmaz Güney An› ödülü; Oyun (Pelin Esmer), En ‹yi Yönetmen ödülü; Ezel Akay (Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?) En ‹yi Senaryo Ödülü; Levent Sazak ve Ezel Akay (Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?), En ‹yi Müzik ödülü; Taner Onat ve Serkan Sönmez Ocak(Gen), En ‹yi Görüntü Yönetmeni ödülü; Veli Kuzulu (Gen), En ‹yi Sanat Yönetmeni ödülü; Hakan Yark›n, Naz Erayda ve Eren Akay (Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?), En ‹yi Kurgu ödülü ‹lker Canikligil (Gen), En ‹yi Kad›n Oyuncu ödülü Zeynep Eronat (Sen Ne Dilersen), En ‹yi Erkek Oyuncu ödülü; Turan Özdemin (Dondurmam Gaymak), En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu ödülü; Bülent Emin Yaflar (Befl Vakit), Umut Veren Genç Kad›n Oyuncu ödülü; Elif ‹flcan (Befl Vakit) En ‹yi Sdütyo; fiafak Film Sdütyolar› (Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?), Mansiyon -Umut Veren Genç Yönetmen ödülü Togan Gökbakar(Gen), Halk Jüri Ödülü Dondurmam Gaymak (Yüksel Aksu)J
GRUP YORUM g ü n c e 39 Haziran; Mersin’de Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin organizasyonuyla Yelken Dü¤ün Salonu’nda bir konser verdi. Konsere yaklafl›k 500 kifli kat›ld›. 310 Haziran; Adana’da Gülcan Görüro¤lu’nun, ölüm orucu eylemini sürdürdü¤ü direnifl evini ziyaret ederek, k›sa bir dinleti verdi. 311 Haziran; Ankara Abdi ‹pek-
çi Park›’ndaki 1000. gün etkinli¤ine kat›larak, yaklafl›k 750 kifliye seslendi. Ölüm Orucu eylemini d›flar›da sürdüren Avukat Behiç Aflç› ve Gülcan Görüro¤lu’nun da kat›larak konuflma yapt›¤› etkinlik, konserler ve dia gösterimiyle devam etti. 312 Haziran; Karadeniz bölge-
sinde bir turne düzenleyen Grup Yorum’un ilk konseri 12 Haziran’da Artvin merkezde bulunan Kapal› Spor Salonu’nda yap›ld›. Konsere yaklafl›k 600 kifli kat›ld›.
313 Haziran; Artvin Konseri’nin ertesi günü, Rize-Pazar’daki konserlerini vermek üzere yola ç›kan Yorumcular, Hopa’ya geldiklerinde Hüsamettin Ciner ve Kaz›m Koyuncu’nun mezarlar› ile Kaz›m Koyuncu’nun ailesini
ziyaret etti. 13 Haziran’da Pazar’da Belediye Dü¤ün Salonu’nda düzenlenen konsere yaklafl›k 550 kifli kat›ld›. 316 Haziran; Trabzon’un Tonya ilçesinde bulunan Kapal› Spor Salonu’nda yap›lan konsere, yaklafl›k 500 kifli kat›ld›. Konser, Trabzon’dan gelen otobüslerin ilçe giriflinde durdurularak, kimlik kontrolünün yap›lmas›ndan dolay›, programlanan saatten bir saat geç bafllat›ld›. 318 Haziran; Samsun’da, Yaflar Do¤u Kapal› Spor Salonu’nda yap›lan konsere yaklafl›k 600 kifli kat›ld›. 319 Haziran; Karadeniz kon-
serlerinin sonuncusu, 19 Haziran Pazartesi günü Fatsa’da düzenlendi. Cem Dü¤ün Salonu’ndaki konsere yaklafl›k 350 kifli kat›ld›. 3 25 Haziran; Divri¤i Kültür
Derne¤i’nin, Sar›yer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alan›’nda düzenledi¤i pikni¤e kat›larak, yaklafl›k 6000 kifliye seslendi. 328 Haziran; Ölüm Orucunda Olan Behiç Aflç›’ya destek vermek için bir günlük açl›k grevi yapt›. Yorum Elemanlar›ndan Öznur Turan destek için 10 gün lük açl›k grevine bafllad›.J
Neruda’n›n yeni fliirleri bulundu fiiirleri, Neruda araflt›rmac›s› ve 40 y›ld›r fliirlerin peflinde olan Felix Angel ortaya ç›kard›. Pablo Neruda’n›n 40 y›ld›r kay›p fliir kaseti Inter Amerikan adl› bankan›n, eski bir görevlinin özel çekmecesinde ç›kt›.
yay›nlanaca¤› duyuruldu. Pablo Neruda, 12 Temmuz 1904 günü fiili’de do¤du. 1950’de Dünya Bar›fl Ödülü’nü, 1971 y›l›nda ise Nobel Ödülü’nü kazanan ozan›n fliirleri, hemen hemen her dile çevrildi.
Pablo Neruda’n›n kendi sesinden kasete okudu¤u, 15 bilinmeyen yeni fliiri, 1966 y›l› Haziran ay›nda, Washington’daki bir kültür merkezinde 1 saat boyunca arka arkaya ‹spanyolca okudu¤u fliirleri teybe kaydedilmifl, ancak bilinmeyen bir nedenle kaset bir süre sonra ortadan yok olmufltu. Bir saat uzunlukta olan kasetteki fliirlerin yeni bir kitapla
Devlet Baflkan› Salvador Allende yönetimindeki “Unitad Popular” iktidar›na karfl› 11 Eylül 1973 günü yap›lan darbenin ard›ndan gözalt›na al›nd›. Faflist diktatör Pinochet taraf›ndan evi da¤›t›lan, eserleri ya¤malanan, kitaplar› yak›lan Neruda, 12 gün sonra, 23 Eylül 1973 tarihinde yaflam›n› yitirdi.J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Yedi Kocal› Hürmüz iflaret diliyle oynand› ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne ba¤l› ‹stanbul Özürlüler Merkezi (‹SÖM) ‹flitme Engelliler Tiyatro Grubu, Türkiye’de ilk kez bir tiyatro eserini iflaret diliyle oynad›. ‹SÖM ‹flitme Engelliler Tiyatro Grubu, Sad›k fiendil’in ‘Yedi Kocal› Hürmüz’ oyununu Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesinde farkl› bir flekilde sahneledi. Oyun, tamam› iflitme engelli oyuncular taraf›ndan oynand›. Savafl Yamanlar yönetimindeki 28 kiflilik kadro, Türkiye’de ilk kez bir tiyatro oyununu iflaret diliyle sahneye koydu. Oyunda, iflaret dilini bilmeyenler için seslendirme de yap›ld›. 3 ‘Tiyatro Yazarlar›’ndan toplu istifa Tiyatro Yazarlar› Derne¤i’nin 13 May›s’ta gerçeklefltirilen Ola¤anüstü Genel Kurulu sonras› 28 oyun yazar› ve oyun çevirmeni ‘sergilenen antidemokratik tutum’ gerekçesiyle seçildikleri yönetim ve denetim kurulu üyelikleri ile dernek üyeliklerinden istifa etti. ‹stifa eden isimler aras›nda Haldun Aç›ksözlü, Zerrin Akdenizli, Der-
su Yavuz Altun, Duygu Atay, Ali Berktay, Muharrem Buhara, Semih Çelenk, Güngör Dilmen, Fatih Erdo¤an, Hasan Erkek, Sema Göktafl, Tar›k Günersel, ‹nci Gürbüzatik, Emine Kaygun, Kerem Kurdo¤lu, Özdemir Nutku, Y›lmaz Onay, Cengiz Özek, Nazif Uslu, Dinçer Sezgin, Sibel Arslan Yeflilay gibi isimler yer al›yor. 3 Milli E¤itim Müdürlü¤ü Muzaffer ‹zgü’nün oyununu yasaklad›! Yazar Muzaffer ‹zgü’ nün “Sömürgeden Fark›m›z Demokrasi Park›m›z” adl› tiyatro oyunu, ‹zmir’in K›n›k ilçesinde Milli E¤itim Müdürlü¤ü taraf›ndan ö¤retmen ve ö¤rencilere yasakland›. Kadrosunda ö¤retmenlerin yer ald›¤› oyunun yasaklanma gerekçesiyle ilgili aç›klamada bulunan ‹lçe Milli E¤itim Müdürlü¤ü, ö¤retmenlerin oyunda rol almalar›n› ve oyunun ö¤rencilere gösterilmesini “milli ve estetik duygulara zarar verici sözler içerdi¤i” gerekçesiyle uygun bulmad›¤›n› bildirdi.
Muzaffer ‹zgü, karar›n kendisine II. Abdülhamit dönemini an›msatt›¤›n› belirtirken, “En son 20 y›l önce bir oyunum Manisa’da yasaklanmak istendi. Ama o da daha sonra oynand›” diye konufltu. Karar› alan komisyonun baflkan› K›n›k ‹lçe Milli E¤itim fiube Müdürü Mevlüt Ayd›n, oyunda geçen ahlaka mugayir ifadeler nedeniyle karar›n al›nd›¤›n› söyledi. ‹zmir ‹l Milli E¤itim Müdürlü¤ü yetkilileri ise, flöyle konufltu: “Oyunun içinde devlet memurlar›na hakaret edildi¤i gibi ahlaka mugayir ifadeler varm›fl. Öyle ki oyunda b.k bile deniliyormufl.” 3Sanat Kurumu'nun 2005-2006 sezonunda verdi¤i tiyatro ödülleri aç›kland›. 42'nci kez da¤›t›lan ödüllerde Sanat Kurumu Onur Ödülü'ü 30 y›ll›k tiyatro elefltirmeni Prof. Ayflegül Yüksel’e verildi. En iyi yap›m ödülü Ankara Devlet Tiyatrosu yap›mlar› 'Antigone' ile 'Salome' aras›nda paylaflt›r›ld›.J
DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... ALBÜM... DVD... CD... 3 k›lame dersim Dersim Kasetçilik
48 | TAVIR |TEMMUZ 2006
3yeflilçam flark›lar› I-II art›k sevmeyece¤im Kalan Müzik
3 zeynel aba dost dilinden De- Ka Yap›mc›l›k
3cansu koç yaln›zl›k mevsimi Seyhan Müzik