2006 52 agustos

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

•2006/08 •

say› 52

• 2.25 YTL-(KDV’li))

a¤ustos 2006

›ssn 1303-9113

sessiz sineman›n gür sesi: charlie chaplin

.

siyonizme karfl› bütün yürekler filistin epik tiyatro kuram› ve bertolt brecht yedikule an›larda, sokaklarda yafl›yor grup yorum behiç aflc›’yla açl›¤›n on gününü paylaflt› aziz nesin’in zübüklerden çekti¤i... tecriti sanat›n diliyle anlatmak

.

.

.

.


TECR‹T KALDIRILSIN Tecrit, insan› yaln›zlaflt›rarak bedensel, ruhsal ve zihinsel sa¤l›¤› bozan; sonuçta ölümle yüzlefltiren bir uygulamad›r. F tipi cezaevlerinde, daha çok düflünce suçlular› ve siyasi mahkumlar hedef al›nsa da, memleketimizde yaflayan insanlar›n büyük bir ço¤unlu¤u, bu uygulaman›n görünen ve görünmeyen adaylar›d›r. Tecridin kald›r›lmas› için yap›lan ölüm oruçlar›nda bugüne kadar 122 kifli yaflam›n› yitirmifltir. fiimdi de Avukat Behiç Aflç› ölüm orucunda 100’lü günleri geride b›rakm›flt›r. Yasal ve insani olmayan bu uygulaman›n kald›r›lmas› için mektup, faks, e-mail yoluyla Adalet Bakanl›¤›’na baflvurarak halk›m›z›n bize destek vermesini bekliyoruz. Not: Tecrit konusunda ayr›nt›l› bilgi almak isteyenler ve her türlü iletiflim için: Tel: 0212 253 78 88 www.hepimiztecritteyiz.com e-mail: info@hepimiztecritteyiz.com “Hepimiz Tecritteyiz” Tecrite Karfl› Sanatç›lar Adnan Özyalç›ner Ali Ekber Eren Atilla Dorsay Atilla Meriç Avni Sa¤lam Bar›fl Pirhasan Berrin Tafl Bilgesu Erenus Birol Topalo¤lu Cahit Berkay Cengiz Gündo¤du Cezmi Ersöz Emre Salt›k Ercan Ayd›n Feyyaz Yaman Grup Yorum Gülin Bayraktar Gülten Kaya Güngör Gençay Halil Nebiler

Hasan Sa¤lam Hüseyin Karabey ‹brahim Karaca ‹nan Karak›fl Kibar Aslan Mehmet Arslan Mehmet Gümüfl Metin Coflkun Metin Karatafl Mihri Belli Mustafa Bak›r Nurettin Güleç Refika Kad›o¤lu Rojin Ruhan Mavruk Selma Koçiva Sennur Sezer Sevim Belli Vedat Sakman Yasemin Göksu


tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

merhaba

Sahibi ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. Ad›na: Muharrem Cengiz Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi ‹stanbul ‹dil Kültür Merkezi Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4 Zemin kat Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net

Alt› y›l süren bir açl›¤›n tan›¤› olmak… Çekilen ac›lara koflut olarak hissedilen umutlar… Cübbesi üzerinde hala avukatl›¤a devam eden Behiç Aflc›’n›n yan›ndayd›k 10 gün boyunca. Açl›¤›na ortak olman›n, onun yan›nda on gün de olsa kalabilmenin hazz›n› yaflad›k. Umudunu, umudumuza katt›k. fiarlo diye bilinir bizde. Kocaman ayakkab›lar›, bastonu, minik b›y›¤›, melon flapkas›yla ve illa ki siyah-beyaz görüntüleriyle zihnimizdedir her daim. Hüzünlü gülüflüyle farkl›d›r Charlie Chaplin. Pek fazla bilinmeyen yanlar›yla ve sinemas›yla konu¤umuz oldu bu kez. Siyah-beyaz düfllerimizin çok renkli bir simas› olan fiarlo, bugün bile hala en önemli sinemac›lardan biri olarak kabul ediliyorsa, bilin ki hayata bak›fl›yla, düflünceleriyle, inançlar›ylad›r… Gazze’ye bombalar ya¤›yor… Ölüm tarlalar› sar›yor Filistin’in yüre¤ini… Tarihin en k›y›c› devleti, Siyonizmin bekas› için hiç ac›madan öldürüyor Filistin’in küçük generallerini. Diren ey Filistin! Özgür ve ba¤›ms›z vatan için… Ezilen, yok say›lan, vatans›z

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

b›rak›lan tüm uluslar için… Diren ki, Ortado¤u’nun atan kalbi durmas›n! Diren ki, befli¤inde ölümle tan›flan bebelerinin kan› yerde kalmas›n! Yaflam›n sahneye aktar›lmas›d›r tiyatro. ‹nsana has ne varsa, o tozlu sahnededir. “Bir insan, bir düflünce, bir oyuncu”…‹flte tiyatro budur… Tiyatronun ustas› Bertolt Brecht

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

var bu ay sayfalar›m›zda. Epik tiyatronun kuramc›s› bu Alman tiyatro ustas›n›n yaflam›n›, tiyatro anlay›fl›n› yazd›k. Gelecek say›m›zda görüflmek dile¤iyle…

Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Dostlukla…

Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

08/2006

20 bertolt brecht ve epik tiyatro 3 kuram›

3

MAKALE “zübük”çe bir anlay›fl “zübük”çe bir engelleme

5

ANI on günün hikayesi

8

fi‹‹R nihat çapar

9

‹NCELEME flarlo ve siyah beyaz düflleri

13

araflt›rma

3 3 “zübük”çe bir anlay›fl “zübük”çe bir engelleme

fi‹‹R sinan do¤an

14

ÖYKÜ vatan nedir bilir misin?

16

HAP‹SHANEDEN ey hayat

17

AYIN FOTO⁄RAFI fatofl ye¤in

18

ÖYKÜ muhtar›n ettikleri

20

ARAfiTIRMA bertolt brecht ve epik tiyatro kuram›

26

T‹YATRO büyük engizisyoncu

29

fi‹‹R gökay kemal

30

‹ZLEN‹M yedikule’yi sokaklarda yaflatmak

32

fi‹‹R hasan izzettin dinamo

33

OKURDAN öykü, fliir,deneme

makale

30 yedikule’yi sokaklarda 3 yaflatmak izlenim

44 3

haber yorum

kapak 3

42

DENEME montaigne

44

HABER YORUM tecriti sanat›n diliyle anlatmak

45

HABERLER

tecriti sanat›n diliyle anlatmak


makale

“zübük”çe bir anlay›fl “zübük”çe engelleme grup yorum

‹smi “Alaçat›” olan bir belediye, temmuz ay› bafl›nda bir festival yapmak üzere, aylar öncesinden harekete geçiyor. fienli¤in ismi “Aziz Nesin Kültür ve Sanat Buluflmas›” olarak belirleniyor. Bu ismin kullan›lmas› için Nesin Vakf› ve Ali Nesin ile anlaflmaya var›l›yor. Hemen ard›ndan festivale kat›lacak olan kifli ve kurumlar belirlenmeye bafll›yor. Festival, ad›na uygun olarak, güncel politik olaylar› içine alan bir kapsamda oluflturuluyor. Söyleflilerde panellerde yer almak üzere çeflitli ayd›n ve sanatç›larla görüflmeler yap›l›yor, karfl›l›kl› sözlefliliyor. Festival olunca, bunun elbette bir müzik aya¤› da olacak, bunun için Grup Yorum ve Mazlum Çimen düflünülüyor ve görüflmeler yap›l›yor. Alaçat› Belediyesi yetkilileri, ifli flansa b›rakmamak için aylar öncesinden arayarak ve güvenceler vererek Yorum’la bir anlaflma yap›yor. Bu anlaflman›n sonucunda Yorum, Alaçat› Festivali program›na; festival de Yorum’un program›na giriyor. Buraya kadar bir gariplik yok. Bir belediye, kendi s›n›rlar› dahilinde bir etkinlik yapmak istiyor ve bunun için aylar öncesinden kollar› s›v›yor, organizasyona bafll›yor. Haz›rl›klar›n çok önceden bafllamas›, bir bak›ma iflin ne denli ciddiye al›nd›¤›n› gösteriyor.

Ne zaman ki Yorum, Alaçat› Belediyesi yetkililerinden bir telefon al›yor, garipliklerin, beceriksizliklerin, basiretsizliklerin ve korkunun festival yetkililerini sar›p sarmalad›¤› ortaya ç›k›yor. Bu telefon, festivalin bafllamas›na birkaç gün kala geliyor Yorum’a. Yani aylar boyunca hiçbir sorun yok, son haftalara girildi¤inde, öyle san›yoruz ki “panik” bafll›yor. Telefon eden yetkili, Yorum’u festival program›ndan ç›karmak zorunda kald›klar›n›, “üzülerek” belirtiyor. Bu davran›fl›n nedeni kendisine soruldu¤unda, arayan kifli bunu telefonda aç›klaman›n çok zor oldu¤unu, birilerinin Yorum’un festivalde ç›kmas›n› istemedi¤ini söylüyor. Biraz daha zorland›¤›nda, kimi çevrelerden tehdit ve telkinler geldi¤ini, bu konuda daha fazla bilgi veremeyece¤ini ifade ediyor. Bu “çevrelerin” kim oldu¤u sorusu ›srarla cevaps›z b›rak›l›yor. Kendileriyle yap›lan çeflitli görüflmelerde Yorum’un böyle bir yasa¤›, böyle bir tehdidi ve keyfili¤i kabul etmeyece¤i, bunu yapanlar› teflhir etmek için her fleye haz›r oldu¤u, ancak bunun için belediye yetkililerinin daha cesur davranmas› gerekti¤i belirtiliyor. Ancak belediye buna hiçbir flekilde yanaflm›yor. Daha sonra, Yorum d›fl›nda Mazlum Çimen’in de ayn› gerekçe ile festival program›ndan ç›kar›ld›¤› haberi geliyor. Yorum ve Mazlum Çimen’in programdan böyle bir gerekçe ile ç›kar›lmas›, anlaflmaya var›lan di¤er ayd›nlar›n ve kurumlar›n tepkisini çekiyor. Ayd›nlar onurlu bir davran›fl

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 3


makale

Bu olay, turnusol ka¤›d› gibi bir ifllev görerek, herkesin saf›n›, niyetini belli ederken, bir gerçe¤i de ortaya ç›kar›yor. Yasalar›n de¤iflmesi ile demokrasinin daha geliflti¤i fleklinde tespit yapanlar, art›k konserlerin yasaklanamayaca¤›n› söyleyenler, bizleri baflka bir yasak tipi ile tan›flt›r›yor: Tehdit, flantaj, gözda¤›. Yasalarla yasaklayamad›klar›nda, Alaçat›’da ortaya ç›kan bu yöntemle niyetlerini uygulamaya devam ediyorlar. Yani ustan›n diliyle ifade edecek olursak, “zübük”çe bir uygulama, “zübük”çe bir anlay›fl. Sevgili Aziz Nesin; Ömrün boyunca zübüklere karfl› ç›kt›n ve onlar da sana bunun bedelini ödettiler. Ancak görüyor musun, ödedi¤in bedeller bofluna de¤ilmifl?

sergileyerek Yorum ve Mazlum Çimen’i sahipleniyor. Ali Nesin, “korkunun egemen oldu¤u bir zihniyete ortak olamayacaklar›n›” belirterek Nesin Vakf›’n›n festivalden çekildi¤ini, Aziz Nesin’in isminin de böyle bir festivalde kullan›lamayaca¤›n› belirtiyor. Bu aç›klamay› destekleyen di¤er kat›l›mc›lar da, festivalden çekildiklerini aç›klay›p bu konuda y›llar sonra da örnek olarak gösterilecek bir dayan›flmaya imza at›yor. Baflta belki iyi niyetle bir ifle kalk›flan bir belediye, att›¤› ad›m› be¤enmeyen “kimi çevreler” taraf›ndan gelen “telkin” söz konusu olunca, yelkenleri suya indiriyor, ne iyi niyet kal›yor geriye, ne idealler. Baflta güçlü bir festival yapabilmek için enerji sarf edilirken, flimdi ayn› enerji, festivalin yap›lamayaca¤› konusunda kat›l›mc›lar› ikna etmek için harcan›yor. Yetkililer panik içerisinde oldu¤undan, bafllar›na geleni bir ç›rp›da anlat›veriyor. Ancak daha sonra bu davran›fllar› tepki çekince bafll›yorlar yan çizmeye. “As›l sorunun yer sorunu oldu¤u” ya da “ekonomik gerekçelerle vazgeçtikleri” fleklindeki aç›klamalar›, do¤al olarak kimse taraf›ndan ciddiye al›nm›yor. Bir belediye düflünün ki, bulundu¤u yerdeki halk›n deste¤i ile yönetime gelmifl, yani s›r-

4 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

t›n› yaslayabilece¤i, güvenebilece¤i çok sa¤lam dayanaklar› var. Ancak bu belediye, bu deste¤e b›rak›n güvenmeyi, sayg› bile duymuyor olacak ki, küçücük bir tehdit karfl›s›nda onlara verdi¤i bir sözü yutabiliyor. Aylarca söz konusu konserin tan›t›m›n› yapm›flken, flimdi bu konserin gerçekleflemeyece¤ini söylüyor. Bir belediye düflünün ki, ça¤›rd›¤›, misafir edece¤ini söyledi¤i konu¤una, ayd›n›na, sanatç›s›na bir sayg›s› yok. Herkesin program›na aylar öncesinden giriyor, bunun gerçekleflece¤ine dair bir taahhütte bulunuyor. Ancak, yapt›¤› fleyi belki bir oyun zannediyor, kiflilerin program›na girmenin, o takvimin dolmas›n›n ne anlama geldi¤ini bilmiyor olacak ki, büyük bir rahatl›kla söz konusu sanatç›y› “programdan ç›karmak zorunda kald›klar›n›” söyleyebiliyor. Bu konuda yap›lan tüm çözüm ça¤r›lar›na kula¤›n› t›k›yor, bilgi dahi vermiyor. Korkakl›ktan ciddiyetsizli¤e, halk›na güvenmemekten kendine toz kondurmamaya, her fleye flahit oluyoruz belediye yetkililerinin tav›rlar›nda. Bunlar m› halk› yönetecek, bunlar m› insanlar›n›n bafl›na bir ifl geldi¤inde kol kanat gerecek, sorunlar›n› çözecek? Bu soruyu sormadan edemiyorsunuz.

Zübükler senin ad›n› zaten yaflatamaz. Senin an›lar›na sahip ç›kamaz. Hayat iflte böyle, bir bir ö¤retir. Bu zübüklerin düzeninde senin ad›n› yaflatacak olanlar, miras›na sahip ç›kacak olanlar bugün zübüklere tav›r almas›n› bilenlerdir. Senin düflüncelerinle, ideallerinle ayn› fikri savunanlara konulan yasaklar, engellemeler bugün hala korudu¤umuz de¤erlerimizden, yaflatt›¤›m›z ve büyüttü¤ümüz ideolojimizden korkular›ndand›r. Sen, mizah›m›z›n usta kalemi... Bu olup biteni görsen iflte t›pk› böyle gülerdin bu zübükçe uygulaman›n karfl›s›nda. Yine gül! Gül ve güldür. Bu ülke zübüklerin de¤il, zübüklere karfl› ç›kanlar›nd›r. ‹ptal etsinler festivalleri, yasaklas›nlar hatta. Senin ad›n› festivallerle de¤il, beynimizde tafl›d›¤›m›z sosyalizm düflüncesiyle, yüreklerimizde büyüttü¤ümüz doymufl, güzel ve bereketli günlerin hasretiyle yaflatabiliriz ancak...J


an›

on günün hikayesi grup yorum

Av. Behiç Aflc›, 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde; F Tipi hapishanelerde uygulanan tecride karfl› müvekkillerini sahiplenmek ve savunmak için ölüm orucuna bafllad›. Her fleyden önce bir insand›. Sonra bir avukat ve bir ayd›n. Onun açl›¤› da, sevgisinden ve yerine getirmesi gereken görevlerindendi. Ayd›n olmak hayat›n verdi¤i bu görevi koflulsuz kabul etmekti. O da, arkas›na bakmadan gedikler açarak yoluna devam edenlerden. Sevgimizdendi açl›¤›m›z; her gözalt›na al›nd›¤›m›zda sahip ç›kan, demir parmakl›klar ard›nda ilk ziyaretçimiz, dostumuz o idi. Görevimizdi; biz halktan biriydik, halk›n türkülerini yap›yorduk. Halka öncüydük. Bu ülkede ve dünyada yap›lacak devrimin sanat›n› yap›yorduk. Madem devrimci sanatç›yd›k, ayd›nd›k, o zaman bizim de yapaca¤›m›z fleyler vard›.

Hayat›m›zda unutamad›¤›m›z olaylar, hissetti¤imiz kimi duygular vard›r. Bazen somut tarifi olmayan, ama yüre¤ine, bilincine, yaflam›na en anlafl›l›r, en somut haliyle gelip sokulan ve bir daha terk etmemecesine yer edinen. Sevdi¤imiz insanlarla bir fleyler paylaflmay› severiz Sohbetini, zaman›n›, duygular›n›... Bir sürü örnek verebiliriz. Ama bahsetti¤imiz ve bizim paylaflt›¤›m›z sadece bunlar de¤ildi. Açl›k!.. Hepimiz bir flekilde açl›¤› yaflam›fl›zd›r. ‹lk akl›m›za gelen ne olur? Yani herkes ayn› sebepten dolay› m› açl›¤› yaflar? Bilemeyiz. Ama bizim açl›¤›m›z sevgimizden, yerine getirmemiz gereken görevlerimizdendi, sorumluluktu.

Yirmi bir y›l önce yola ç›kt›¤›m›zda alm›flt›k bu görevi, a¤›r bir yük omuzlam›flt›k. Bast›¤›m›z yerler tafll›, gitti¤imiz yollar kapal› da olsa b›rakmayacakt›k. Yirmi bir y›ld›r yürüyoruz. Bast›¤›m›z yerler tafll› ama yolumuz kapal› de¤il. Haylaz bir çocuk gibi ç›kacak delik buluyoruz her defas›nda. Ve açt›¤›m›z delikler kocaman bir gedik oluyor, geniflliyor. Bu duygularla, fiiflli’de, bir apartman›n dördüncü kat›nda, “hukuk ve adalet olmad›¤› için” ölüm orucunda olan avukat›m›z›n, bu ülkenin ayd›n› Av. Behiç Aflc›’n›n yan›ndayd›k. On gün gibi k›sa bir süre de olsa, açl›¤› paylaflt›k onunla. On gün boyunca ayn› havay› soluduk, ayn› fleylere gülüp, ayn› fleylere hüzünlendik.

Behiç A¤abey’in ölüm orucunu sürdürdü¤ü evde ona destek amaçl› süresiz açl›k grevi de yap›l›yor. Ekipler on günde bir de¤ifliyor. De¤iflik mesleklerden ve yafl gruplar›ndan insanlar destek için açl›k grevi yap›yor; tutuklu yak›nlar›, ö¤renciler, engelliler, iflsizler, sendikac›lar... Biz de Grup Yorum olarak bu direnifle destek olmal›, “tecritin kald›r›lmas›, ölümlerin durdurulmas›” için çaba sarf etmeliydik. Alt› y›ld›r bir flekilde ç›kard›¤›m›z albümlerle, verdi¤imiz konserlerle ulaflt›¤›m›z her insana tecriti anlatt›k. Bu kez de, Behiç A¤abey’in yan›nda açl›k grevi yaparak anlataca¤›z. Destek verenler listesine sanatç›lar› da ekleyece¤iz. 27 Haziran 2006 günü Behiç A¤abey’in fiifl-

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 5


an›

demek. Yata¤a uzand›¤›mda sanki o da yan›m›zdayd›. K›nal› elleriyle sarm›flt› bizi, bir ana flefkatiyle.

li’deki evine giderek açl›k grevine bafllayacakt›k. Hepimiz çok heyecanl›y›z. Zaman bir türlü geçmiyor. Bir an önce Behiç A¤abey’in yan›na gitmek istiyoruz. Herkes ikide bir ayaklan›p bir sigara yak›yor. Birbirini tan›mayanlar kendini tan›t›yor. Nihayet vakit geldi ve gidece¤iz. Kalbimizin at›fl› daha da h›zland›. Acaba on gün boyunca neler yaflayaca¤›z? Düflünüyor herkes. Eflyalar›m›z› toparlay›p fiiflli’ye do¤ru yola koyulduk. Eve geldik. Eflyalar›m›z› al›p indik arabadan. Çiçekçi, konfeksiyon atölyesi, kuaför, kilim ma¤azas› ve s›n›rs›z alkol tüketilen barlar›n ortas›nda bir cadde buras›. Ve tam bu caddeye bakan bir apartman dairesi gidece¤imiz yer. Düzene ait hiçbir kiri bar›nd›rmayan. En güzel duygular›n, sevginin, sayg›n›n, paylaflman›n, beraberli¤in gücünü gösteren bir yer. Kap›n›n zilini çalarken ellerimiz titriyordu. “Kim o?” sorusuna cevap veren sesimiz de… ‹çeri girdik ve yukar› ç›kt›k. Kap›da gülen gözleriyle Behiç A¤abey ve evde bulunan arkadafllar karfl›lad› bizi. Selamlafl›p girdik içeriye. Bizden önceki ekipte yer alan arkadafllar da evde. Önlüklerini bize devretmek için bekliyorlar. Alt›nc› ekipten olan arkadafllar› da u¤urlad›ktan sonra ev halk› ve yedinci ekip olan biz kald›k. Ekibimiz çok renkliydi. Emekli- Sen’den Hasan A¤abey, TAYAD’dan Arzu ve Nagihan Abla, Gençlikten Onur ve ekibin en küçü¤ü Zafer. ‹lk kez böyle bir ekip gelmifl

6 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

bu eve. Gruptan di¤er arkadafllar›n gelmesiyle ekibimiz oldukça kalabal›klaflt›. Saat de baya¤› ilerlemiflti. Evin düzenine iliflkin sohbetimizi ve Yorum olarak yapaca¤›m›z bas›n aç›klamas›n›n haz›rl›klar›n› ertesi güne b›rakt›k. Toplam on alt› kifliydik. O kadar kiflinin bu eve s›¤mas› imkans›z gibi görünse de ilk gün s›kacakt›k diflimizi. Ertesi gün befl kifli kalacakt›k. Tam kadro olarak bir gün, tek bir kifli ile temsilen de on gün boyunca burada olacakt›k. Bu bölümden bafllayarak Öznur anlatacak sonras›n›: Bir oda vard› bu evde. Karanfil kokan bir oda. Duvarlar›nda tecride inat, el eme¤i göz nuruyla yap›lm›fl tespihler, resimler, mendiller... Fatma Koyup›nar’›n flehit düflmeden önce kald›¤› oda buras›. Usulca çekip gitmiflti bu odadan. Yata¤›nda karanfilleri ve kokusunu b›rakarak. Kocaman gülen gözleriyle duvardaki foto¤raftan bizlere bak›yor. Hofl geldiniz, der gibi. Hofl bulduk Fatma. O flehit düfltükten sonra yata¤›n› kimse kullanmam›fl. Üç bayan bu odada kald›k. Fatma’n›n yata¤›nda da yatabilece¤imiz söylenince, heyecandan yanaklar›m k›zard›, içimi s›cakl›k kaplad›, tüylerim diken diken oldu. Sohbetlerimiz ve incecik kalm›fl bedeni film fleridi gibi geçti gözlerimin önünden. Belki de kimseye nasip olmayacak bu. Bizim için onur

“Oldukça hareketli bir gün. Kanal Türk ve Sky Türk’ten muhabirler Behiç A¤abey’le röportaja geldiler. Ayr›ca Yunanistan’dan bir heyet geldi. Bursa’dan bir ö¤retmen, s›rf Behiç A¤abey’i ziyaret etmek için kalk›p buralara kadar gelmiflti. Çok heyecanl›yd› Ayten Han›m. Duygular›n› ifade ederken gözleri doluyordu. Onunla da uzunca sohbet ettik. Bu s›rada çekim yapan kameramanlardan biri Behiç A¤abey’e ‘Ölüm orucuna bafllad›¤›n›z› duydu¤umda a¤lam›flt›m. E¤er size bir fley olursa, çok üzülece¤im, kendinize lütfen iyi bak›n.’ dedi. Evet, kopkoyu bir sansür var direnifl haberlerine iliflkin. Ama görüyoruz ki yüreklere sansür ifllemiyor. Evimizin neflesi, küçük ekip arkadafl›m›z Zafer bugün eve gitti. Daha do¤rusu gitmek zorunda kald›. Çok a¤lad› ‘gitmek istemiyorum’ diye. Annesi böyle uygun gördü, kardefliyle bir anlaflma yapm›fllar, üç gün sonra di¤eri gelecek diye. Evdeki yeri çok belli oluyor. (30 Haziran Cuma 2006- direniflin 86. günü)” ‹lk gün bas›na bir aç›klama yaparak, neden açl›k grevi yapt›¤›m›z› anlatt›k. Bas›n›n ilgisi iyiydi. Gazetelerin d›fl›nda televizyon kanallar› da vermifl haberi. Uzun süredir bu konuya iliflkin televizyonlarda haber ç›km›yordu, bu yüzden çok sevindik. Avusturya’da yay›n yapan bir radyoyla da röportaj yapt›k. Adalet Bakan›’yla görüflmek için Ankara’ya bir heyet gidecekti. Baro baflkanlar› ve bir avukattan oluflan bir heyetti bu. Görüflmenin yap›lacak olmas› da gelen ziyaretçi say›s›n› artt›rd›. Herkes konuya iliflkin bilgi almak için eve geliyordu. Behiç A¤abey de görüflmeye ve sonuçlar›na iliflkin kendi düflüncelerini aktar›yordu. Birinci günün akflam› ba¤lama ve gitar›m›z› al›p, türküler söylemeye bafllad›k. Behiç A¤abey de yan›m›za oturup bize efllik etti. O asl›nda sanat müzi¤ini daha çok seviyor. Ama türkülere de efllik ediyordu.( Sözlerine yeni eklemeler yaparak tabii.) Yorumcular da ayr›ld›lar evden. Yo¤un bir konser program› var önümüzde. Günler hiç ummad›¤›m›z kadar çabuk geçiyordu. On günün çabuk bitecek olmas› ve bu evden ayr›lmak hepimizi çok üzecekti. Hepimiz hem Behiç A¤abey’e hem birbirimize,


an›

hem de bu eve çok al›flm›flt›k. Yo¤unluktan kaynakl› sadece sabahlar› ve akflamlar› Behiç A¤abey’le sohbet edebiliyorduk. Bazen f›rsat buldukça film izliyor, de¤erlendirme yap›yorduk. Alt›nc› gün ekibimiz ço¤almaya bafllad›. ‹lk önce ablam ve ye¤enim Zehra, sonra da koromuzun elemanlar›ndan Birsen ve kültür merkezine gelen arkadafllar›m›zdan Songül üç gün destek açl›k grevine bafllad›lar. Say›m›z giderek art›yordu. Zafer’in yerini Zehra doldurdu. Zehra daha dört yafl›nda. Ama evdeki insanlarla olan iletiflimi hiç de yafl›n› göstermiyordu. Behiç A¤abey ve evdeki arkadafllar evde bir çocuk olmas› gerekti¤i konusunda ayn› fikirde olduklar›n› itiraf ettiler bile. Zehra hepimizin gönlünü fethetmiflti. Nagihan Abla’n›n k›z› Bahar da, bir günlük açl›k grevi yaparak ekibe son kat›lan kifli oldu. Evdeki kurallardan biri de, her ekibin gitmeden bir gün önce bir etkinlik düzenleyecek olmas›yd›. Hepimiz bu konuda kara kara düflünüp duruyorduk. Herkes bana “Sen hiç üzülme bir flark› söylersin, hepimiz bu iflten kurtuluruz.” diyorlard› ama bu hiç de öyle hallolacak bir durum de¤ildi. Ekip olarak hepimizin içinde yer alaca¤› ortak bir çal›flma olmal›yd› ve çok k›sa bir zaman kalm›flt›. Sonra bir tiyatro oyunu düflündük ama ondan da vazgeçtik. En son bir kaç skeç, fliir ve Yorum dinletisiyle program› tamamlamaya karar verdik. Bir taraftan da f›rsat buldukça çal›flma yap›yorduk. Bir de daha önce düflünülen ama yo¤unluktan hayata geçirilemeyen bir dergi çal›flmas› vard›. Biz yeni ekip olarak çal›flmaya kald›¤› yerden devam edip, hatta dergiyi ç›kartmal›yd›k. Bunun için eski yaz›lar› ve karikatürleri toparlay›p, yeni yaz›lar da yazmal›yd›k. Bunu için de bir ifl bölümü yapt›k. Her an›m›z dolu dolu geçsin istiyoruz. Hepimiz yeni fikirler üretip, daha iyi fleyler yapmak istiyoruz. Ülkemizin ve dünyan›n birçok yerinden ak›n ak›n insanlar geliyor. Yafll›s›-genci, ö¤rencisi, hurdac›s›, simitçisi, iflsizi, doktoru, avukat›, ö¤retmeni, sanatç›s›... Her meslekten ve kültürden insan direniflin gücünden etkilenip, “Nas›l bir avukat ölüm orucuna yatar? Ona bu karar› ald›ran sebep ne?” diye merak ediyor. Kimisi sadece yolda yürürken gözüne çarpan bir ilan›, afifli görüp, kimisi internetten bir haber okuyup, kimisi televizyondan

izleyip, ç›k›p geliyor. Ölüm orucu gibi bir eyleme karfl› oldu¤u halde… Eve gelip sohbet etti¤inde, kafas›nda hiçbir soru iflareti kalm›yor. Her fley o kadar net ve aç›k ki... Alt› y›ld›r yaflanan tecrit iflkencesi ve sonuçlar›ndan bahsedince, neden bu eylemin yap›ld›¤› konusunda bir soru iflareti kalm›yor insanlarda. Hatta karfl› oldu¤u için gelenler bir sonraki ziyaretinde yeni insanlar› getiriyor. Annesini, kardeflini, arkadafl›n›... Hepsinin ayr› bir hayat hikâyesi, kiflili¤i ve tecrübesi var. On gün boyunca yüzlerce insanla tan›fl›p, konufltuk. Kimini konserlerimizden, mahallelerden tan›yoruz. TAYAD’l› aileler, ‹dil’den arkadafllar, korocular da daimi ziyaretçilerdendi. “Bugün çok heyecanl›y›m. Kültür merkezimizin aç›l›fl töreni var bu akflam. Orada olamamak üzücü. Ama vakti geldi¤inde buradan ayr›lmak daha da üzücü olacak benim için. Neler yap›yorlar çok merak ediyorum. Her telefon çald›¤›nda gözüm telefona ilifliyor...”(5 temmuz Çarflamba direniflin 92. günü) Evi ziyaret edip, hepimizi flafl›rtan kiflilerden biri de Rojin’di. Kürtçe ve Arapça flark›lar söyleyen sanatç› arkadafllar›m›zdan birisi Rojin. Birço¤umuz onu iyi tan›yoruz. Yan›nda iki arkadafl›n› da getirmiflti. Uzun zamand›r gelmek istiyormufl, ama konserleri buna engel olmufl. Samimi duygularla gelmiflti buraya. Elinden gelen her fleyi yapaca¤›n›, gelmeden önce de birçok arkadafl›n› arad›¤›n› söyledi. Güzel bir sohbet oldu. Sanatç›lar ve ayd›nlar olarak harekete geçilmesi ve bir giriflim bafllat›lmas› gerekti¤ini konufltuk. Tekrar gelece¤ini söyledi. K›sa bir röportaj da yapt›k kendisiyle. “Baflkas›n›n ac›s›n› kendi ac›n görmek asalettir. Asil bir insans›n” diye bir not da düflmüfltü evdeki an› defterine. Rojin’in gelmesi hepimizi çok sevindirmiflti. Bir ara kalabal›k bir avukat grubu geldi. Onlar da Behiç A¤abey ölüm orucuna bafllad›ktan sonra ilk kez geliyorlar. Bir de gazeteciyazar Ertu¤rul Mavio¤lu geldi. Daha önce hiç gelmemifl insanlar›n geç de olsa gelmeleri umut verici ve olumlu. D›flar›da bir hareketlilik bafllad›. Behiç A¤abey “vicdanlar› sarsmaya”devam ediyor. Tabii, mahalleler ar› gibi çal›fl›yor. Kalabal›k gruplar halinde gelmeye bafllad›lar. Bir keresinde, bir günde tam

yüz kifliyi a¤›rlad›k. ‹flini gücünü b›rak›p, bir demet de çiçek kap›p solu¤u burada al›yorlar. Son akflam, telaflla program›m›z› da yapt›k. Mütevaz› ve güzel bir program oldu. Türküler, flark›lar söyledik. “Bugün hepimiz keyifsiziz. Son gecemiz çünkü. Bu evden ç›k›p gidece¤iz ama buradan bir sürü yükü omuzlay›p ç›kaca¤›z. Tam dokuz gün geçti. Nas›l geçti¤ini biz de anlamad›k. Ama bizim için her saniyesi çok önemliydi. Behiç A¤abey’le birlikte olmak, onunla sohbet etmek, tecrübelerinden faydalanmak, her fleyden önemlisi bir dost, a¤abey olarak yüre¤imizdeki yeri bambaflka. On günün de¤erlendirmesini yapt›k birlikte. Hepimiz duygular›m›z› ifade ederken çok heyecanland›k. Ama birlikte olmaktan birbirimizi tan›maktan hepimiz çok memnunduk.”(6 Temmuz Perflembe- Direniflin 93. günü) Koca on günü ard›m›zda b›rakt›k. Ayr›l›klar zor. Ama biz bu evden giderken yaln›z gitmiyoruz. Giderken yan›m›za alacaklar›m›z çok. Yapacaklar›m›z daha bitmedi. As›l bundan sonra bafllamal›. E¤er bir avukat, bir ayd›n adalet ve hukuk için ölüme yat›yorsa, adaleti ve hukuku görene kadar yapaca¤›m›z çok fley var. Evden ç›kmadan önce, bizden sonra gelecek olan sekizinci ekibi bekledik. Biz de önlüklerimizi onlara verip baflar›lar dileyece¤iz. Hepimizin ortak temennisi bu ekibin son olmas› ve tecridin kald›r›lmas›. Bir taraftan foto¤raflar da çektiriyoruz. Arkadafllar bir süre sonra geldiler. Yeni ekipte korodan bir arkadafl›m›z daha var. O da çok heyecanl›. Ayaküstü bir fleyler soruyordu bize. Hepimizin yüzü Behiç A¤abey’de. Kimse bir türlü onun yan›na gidemiyor “ya kendimi tutamay›p a¤larsam” diye. Evde bulunan herkesle tek tek görüflüp, on günün kriti¤ini yapt›k. S›ra Behiç A¤abey’de. Her zamanki gibi gülen ve güven veren ifadesiyle karfl›l›yor bizi. Gidiyoruz ama, yine en u¤rak yerimiz olacak buras›. Ba¤lamam›z› gitar›m›z› kap›p, türküler söyleyece¤iz yine. Sohbet edece¤iz. Dedim ya, daha yapaca¤›m›z çok fley var. Tecritin kald›r›l›p, ölümlerin durdurulaca¤› güne, bir avuç gökyüzüne, evlat kokusuna hasret analar›n babalar›n evlatlar›na kavuflaca¤›, adalete ve hukuka kavuflaca¤›m›z güne kadar...J

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 7


fliir

umudu kavgas›na diken terzi nihat çapar

Behiç Aflc›’ya…

Arma¤an› yazan bir yazard›r gayr› seslerim. Siz bilmezsiniz… Ifl›¤›n› soysuz kedilere bahfledip, Kedinin ›ss›z bir nefesle öksürüp; Iss›z›n sessize el verdi¤i, Ellerin duvara; en beyaz haliyle bir güvercin Gölgesini resmetti¤i, Yaln›zca karanl›¤›n da¤lar›n› ›fl›tan Bir mum misali… Arma¤an› yazar›m gayr›, Isl›kla göz eder bir küfeci uzaktan Anlar›m bir türküdür sol yan›, Yorulmaz a¤›r çekmekten… Bir içim sudur ölmelerim. Ölürüm, yeter ki a¤z›n› açan bir küfeci dursun Sol yan› susayan, berrak bir sancak gölgesine. Orada dursun… Sa¤ elimin dost selam› suyu bile âfl›k eder, Al›n teri gibi aziz bir bak›fla sevdal› K›z›l gözlerine sar› çal›nm›fl yosuna. Orada açs›n ölümlere yatmalar›n›n a¤z›n›… Kenar mahallelerde tutturulan ezgi tad›nda Özlerim, hayk›r›lan gözlerimi! Gözlerim? Eli çamurlu amelenin, güzel sabahlara y›kad›¤›… Ellerdeki k›na kokusunu meydanlarla bir eden… Tarla bafl›nda örsüne çekiç vuran›n terini silen… Sancakt›r gayr›, kapal› sand›ktan uyand›rd›¤›m; Umudunu kavgas›na diken terzinin gözleri… Bir dilim ekmek s›cakl›¤›ndad›r sözlerim. Halklar halaya durmufl… Her yafltan ipe dizili ceviz a¤ac›n›n düflleri. Az soluk als›nlar isterim. Heybemde her dilim ekmek s›cakl›¤›… Ekmek, al›n terini düflürmeyen kufllara; S›cakl›¤›, avuçlar›m›za arma¤an, Sac bafl›nda ant içen kad›n›n dilindeki gün

8 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

Ifl›rken yak›nlarda… Saçlar›m, barikatlar deviren emin tebessüm. Gücü, soysuzun dilindedir, Siz bilmezsiniz… Karal›¤› bir tutam maden nefesi. Sen de ki: y›ld›zlar kuflanm›fl bir gecede Yi¤it do¤uran bir anaya nifland›r, K›z›l seman›n hemen ard›na var olacak… ‹nanc› çal›p onlara veren h›rs›z›m gayr›… Atefli çal›p onlara veren… Umman› yak›p, K›zg›nl›¤›n› aln›ma dü¤ümleyen. ‹nanc› çal›p susuz bedenleri Gözlerden umuda ateflle bir eden… Direnmelerin bizim için oldu¤unu hayk›r›r Gün sonunda mezar kapat›p Günefli ikinci kez do¤uran kelebekler… Kafllar› çat›k çocuklar bo¤ar Rahimden mezara kufland›klar› öfkeyle zulmü. Zulüm bo¤ulur öfkeyle, Günefl kelebek kanatlar›nda günefl. Behiç uyuyadursun; Günefl gözlerimdedir günefl. Behiç demeyedursun; Özgürlük a¤z›mdad›r bir günefl… Zulüm bo¤ulur öfkeyle, Öfkemdir gayr› bir arma¤an, Yazar›m k›sm›n› onurlu bir adam›n, Günefl kavgas›d›r gayr› bir günefl Günefl onurudur gayr› birSiz, bilirsiniz.


inceleme

flarlo ve siyah beyaz düflleri... tav›r

Herhangi bir fiarlo filmi izledi¤imizde, fiarlo’nun “halk” oldu¤unu hemen anlar›z. Çünkü fiarlo yoksuldur, ço¤u kez iflsizdir ve otoriteyi temsil edenlerce itilip kak›l›r. Hor görülür, haks›zl›¤a u¤rar, yanl›fl anlafl›l›r ve bafl›na gelmedik fley kalmaz. Ancak tüm bunlara ra¤men, kendisine yap›lanlara boyun e¤mez. Bir biçimiyle hesap sorar. Yeri gelir alay eder, yeri gelir tekme atar. fiarlo’nun silah› mizah›d›r. Görünürde “komik” olan fiarlo’dur. Giyimi ve davran›fllar›, bu izlenimi pekifltirir. fiarlo, bu tip giyim ve davran›fllar›yla, deyim yerindeyse bir “anti-kahraman”d›r. Bir di¤er ifadeyle, kapitalizmin ac›mas›z sömürü çark›na sokulmufl insani bir çomakt›r. Tam da bu nedenle k›r›lmak istenmifltir. Ama 1889’da do¤an Chaplin de¤ilse de, fiarlo hala yafl›yor... Elbette, do¤du¤unda ad› henüz “fiarlo” de¤ildi. Dahas› yaflay›p, yaflamayaca¤› bile belli de¤ildi çocu¤un. Malum ya, fiarlo’nun gözünü açt›¤› kapitalist dünya, dün ve bugün yoksullara hayat tan›maz: “... Ben Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889’da Londra’da dünyaya geldim. Babam usta bir güldürü oyuncusuydu, annem operet flark›c›s›yd›, daha sonra varyete tiyatrolar›nda da çal›flt›. Çocukluk y›llar›m› Londra’n›n yoksullar mahallesi East Side’da geçirdim. Babam kendini içkiye verince, evde ocak kaynamaz oldu. S›cak bir çorba için, kardeflim Sidney birçok kez yard›m kurumlar›n›n kap›s›n› çalmak zorunda kald›. Ben onunla gidemiyordum, çünkü ikimiz ayn› pabuçlar› ortak kullan›yorduk. Babam bizi büyük bir yoksullukla bafl bafla b›rakarak öldü. Alt› y›l boyunca çalmad›¤›m kap› kalmad›. Arabac›l›k yapt›m, geceleri de¤iflik yerlerde sabahlad›m. Sonunda annem bir ifl buldu ama çok geçmeden yeniden iflsiz kald›k...” Tiyatrocu bir ailenin çocu¤u olan Chaplin için, karn›n› doyurman›n yolu yine tiyatro olur. ‹lk kez befl yafl›ndayken sahneye ç›km›fl ve sahne tozu yutmufltur. Do¤rusu flu ki, oyunculu¤a yönelmesinin ana nedeni, tok yatabilme ihtiyac›d›r: “Sonunda bir tiyatro kumpanyas›na girdim. On dört yafl›ndayd›m. Elimden geleni yap›yordum, çünkü ölüm kal›m sorunuydu bu ifl. Beni be¤enmeyecek olurlarsa ikimizin de (annemle benim) yeniden aç kalaca¤›m›z› biliyordum. Be¤enirlerse ikimiz de her gün bir tas s›cak çorba içebilecektik...”

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 9


inceleme

Annesiyle birlikte karn›n› doyurmak zorunda olan genç Chaplin, “fiarlo” oldu¤unda aç günlerinin ac›s›n› ç›kart›rcas›na alay edecektir burjuvaziyle. fiarlo’nun, zengin ve zalim otoriteyle dalga geçmesi de, tüm yoksullar›n hofluna gidecektir. Ama bunun için daha zaman vard›r ve Chaplin henüz hayata tutunmaya çal›flmaktad›r:

içinde, kendine has özellikleri a盤a ç›karan bir oyuncu olarak yer al›r. 13. filmi olan “Caught in the Rain” ile yönetmenli¤e de bafllar. O günden sonra, tüm filmlerini kendisi yönetecektir. Chaplin, 1919’da kuruluflunda yer ald›¤› United Artists flirketiyle film yap›mc›l›¤›na da bafllam›flt›r.

“... Bu kez bir rol vermifllerdi bana, konufluyordum, seyirci de beni dinliyordu. Kadroya al›nmay› baflard›m. Böylece (her oyuncu için kaç›n›lmaz olan) ‹ngiltere’nin dört bir yan›ndaki salafl tiyatrolara uzanan gezgincilik dönemi bafllad›. Ama annem de, ben de açl›k çekmiyorduk art›k...”

1914 y›l›nda bafllad›¤› sinemada, son filmini (New York Kral›) 1956’da çeker. Senaryosunu da yazd›¤›, 1966 tarihli “Hong Kong’lu Kontes” filmindeyse küçük bir rolde görünür sadece. Chaplin, tüm bu sinema serüveninde 79 filmde oynam›flt›r.

Bu y›llar, Chaplin’in oyunculu¤unu gelifltirdi¤i y›llar olur. 19 yafl›ndayken çekirdekten yetiflme bir oyuncudur ve 1907 y›l›nda Fred Karno Toplulu¤u’nun kadrolu üyesidir. Sergiledikleri revü önce ‹ngiltere, sonra Avrupa ve nihayet Amerika’da turneye ç›kar. Oyun çok tutulur ve Chaplin de flöhret merdiveninin ilk basamaklar›na ad›m atar.

Bu yaz›, Chaplin sinemas›n›n ayr›nt›lar›na girmeyecektir. Fakat Chaplin ve sessiz sinema konusuna de¤inmesek olmazd›. Chaplin, 1940 y›l›nda çekti¤i “Büyük Diktatör” filmine kadar, sessiz sinemaya sad›k kal›p, filmlerini sessiz çekmifltir. Oysa geliflen teknoloji sayesinde, daha 1927’lerden itibaren, sesli film çekmek mümkündü. Fakat uzunca bir süre tercihini de¤ifltirmedi Chaplin:

Chaplin Sinemas› 1912’de, yine Fred Karno Toplulu¤u ile ikinci turne için Amerika’ya gider. 23 yafl›ndaki Chaplin, art›k bir sinema oyuncusudur. Bir y›l sonra da, Keystone Film flirketiyle anlafl›r. 1914 y›l›nda rol ald›¤›, ilk filmi olan “Ekmek Paras›” ile sinema serüveni bafllar. Amerikan sinemas›n›n giderek endüstriye dönüflmeye bafllad›¤› bu y›llarda, çok say›da sessiz film üretilmektedir. Chaplin, bu seri üretim

“... Sözlü filmler mi? Bunlardan nefret etti¤imi rahatça söyleyebilirsiniz! Dünyan›n en eski sanat›n›, pandomim sanat›n› berbat ediyorlar; suskunlu¤un yüce güzelli¤ini yok ediyorlar...” Chaplin, özündeki pandomim oyunculu¤una sad›k kalarak, sesli film çekmeye direnir. Ta ki “Büyük Diktatör” filmine kadar. Peki ama neden? Chaplin’in bu tercihinde ticari kayg›lar m› a¤›r basm›flt›r? Hay›r! Chaplin filmlerinin dilini çözen, insanl›¤›n üzerine çöken faflizm kabusudur. Zaman, Hitler faflizmine karfl› hayk›rma zaman›d›r ve Chaplin “Büyük Diktatör” filminde bunu yapar.

Diktatörler yok olur, özgürlük yok olmaz... Chaplin, anti-faflist bir ayd›n, bir sanatç›d›r. Öyle ki ça¤›m›zda ayd›n olman›n olmazsa olmaz› da anti-faflist olmakt›r. Faflizme boyun e¤ildi¤inde, ayd›n kimli¤inden vazgeçilmifl demektir. Bu noktada sanatç›lara düflen, sanatlar›n›, faflizmin zorbal›¤›na, yalan ve yaygaras›na yönelen “estetik” m›zraklar yapabilmeleridir. Chaplin ustan›n “büyük diktatör” filminde yapt›¤› budur. Bu filmde, biçimsel olarak “fiarlo” rolü yoktur. Ama filmin kahraman› olan “Yahudi Berber” asl›nda fiarlo’nun izdüflümüdür. Filmin konusu k›saca flöyledir: Yahudi bir berber ile Tomanya diktatörü Hynkel (Hitler’e atfen) t›pat›p birbirlerine benzerler. Toplama kamp›ndaki berber, bir gün firar eder ve bir dizi yanl›fll›klar komedyas› sonucunda, diktatörün yerine geçer. Filmin finalindeki konuflmayla, özgürlü¤ün yok edilemez olufluna dair muazzam bir ders verir herkese Chaplin. Bu konuflmay› dinledikten sonra, Chaplin ustan›n bu filmi, iyi ki sesli çekti¤ini düflünürüz: “Üzgünüm, ne yapay›m ki imparator olmak istemiyorum. Benim iflim de¤il bu. Ne keyfimce yönetmek istiyorum, ne de fethetmek hiç kimseyi. Olana¤› varsa herkese yard›m etmek isterdim: H›ristiyanlara, Yahudilere... Beyazlara oldu¤u gibi, siyahlara da. Hepimiz karfl›l›kl›

10 | TAVIR | A⁄USTOS 2006


inceleme

Chaplin, 1914’ten 1952’ye kadar Amerika’da film çeker. “Sahne Ifl›klar›” Hollywood’a çekti¤i son filmidir. Denilebilir ki, tüm bu süreç boyunca, Amerikan sinemas›na hakim olan anlay›fl›n d›fl›nda kalm›flt›r. Gerek filmleri ve gerekse de siyasal tutumlar›yla, adeta bir ayr›k otu olmufltur. Kopart›lmak, kurutulmak, k›r›lmak istenen bu “ayr›k otu” çizgisinden taviz vermemifltir. Çünkü O, s›radan bir oyuncu de¤il, her fleyden önce ayd›nd›r. Böyle oldu¤u içindir ki, filmlerinde kapitalizmi de¤iflik biçimlerde elefltirir. “fiarlo” tiplemesi, asl›nda bu elefltirinin sivri ucudur. Elbette, Chaplin’in bütün filmlerinin konusu fiarlo’nun serüvenlerinden ibaret de¤ildir. Örne¤in, 1947 tarihli “Mösyö Verdaux”ta, fiarlo’nun karfl›t› olan bir karakterle karfl›lafl›r›z. Mösyö Verdaux, bir burjuvad›r. Mevcut vars›ll›¤› Verdaux için yeterli de¤ildir.

olarak yard›mlaflmay› istiyoruz. Uygar kifliler böyledir. Ortak mutsuzlu¤umuzla de¤il, ortak mutlulu¤umuzla yaflamak istiyoruz. Birbirimizi hor görmek ve birbirimizden nefret etmek istemiyoruz. Bu dünyada herkese yetecek kadar yer var. Ve toprak ana, yeterince zengindir, yaflam›m›z› sürdürecek olan› sa¤layabilir her birimize. Hayat yolu, özgür ve muhteflem olabilir ama bu yolu yitirdik. H›rs ve aç›kgözlülük insanlar›n ruhunu zehirledi, dünyay› bir kin çemberi ile çevirdi. Ve hepimizi kaz ad›mlar›yla sefalet ve kan›n içine sürükledi.(...)

Bu nedenle cinayetler iflleyerek, kurbanlar›n›n paras›n› elde eder. K›saca, “Mösyö Verdaux” kapitalizmin bireyci, bencil, yabanc›laflm›fl, vicdan›n› yitirmifl toplumsal sistemine elefltirisidir Chaplin’in. Filmlerinde flu ya da bu flekilde ama mutlaka kapitalizmi elefltiren Chaplin, bu tavr›yla burjuvazinin sinemac›lar sürüsüne de dahil olmaz. Bugün örne¤ini pek s›k gördü¤ümüz türden bir sanatç› de¤ildir Chaplin. Kelimenin gerçek anlam›yla ayd›n bir sanatç›d›r. Ülkemizde örne¤i çok olan, Hollywood özentilerine bir ders olacak sözler de onundur:

Beni duyma olana¤› olanlara diyorum ki; umutsuzlu¤a düflmeyiniz. Üzerinize çöken bela, vahfli bir ifltah›n ve insan›n geliflmesi yönünden kayg›lananlar›n duyduklar› ac›lar›n sonucundan baflka bir fley de¤ildir. ‹nsanlar›n kini geçecek, diktatörler yok olup gideceklerdir ve halktan zorla ald›klar› güç yine halk›n eline geçecektir. ‹nsanlar ölmeyi bildikleri sürece, özgürlük yok olmaz, olmayacakt›r...” Chaplin bu filmi çekti¤inde (1940) Nazi ‹mparatorlu¤u gücünün ve sald›rganl›¤›n›n doru¤undad›r. Yenilmez gözükmektedir. ‹flte bu koflullarda, halklar›n özgür gelece¤ine sahip olan umudu korumak, ayd›n›n iflidir. Chaplin’in yapt›¤› da budur ve faflizmin y›k›lmaz görüntüsüne karfl› dik durarak ayd›n tavr›n› korur. Faflizme karfl› kurtuluflun yolunu gösterir: “Özgürlük ‹çin Çarp›fl›n›z!” Görüldü¤ü gibi, Chaplin’in hümanizminde zorbal›¤a karfl› halklar›n hakl› fliddetine karfl› ç›kmak, soyut bir bar›flç›l›k vb. gibi burjuva görüfllerden iz yoktur. Ama “diktatörler yok olup gideceklerdir” demesinin temelinde, halklara güven vard›r. Zira halka, halk›n mücadelesine güvenmeyenler, diktatörlerin yok olaca¤›n› hayal bile edemezler. Karamsarl›¤a kap›l›rlar. Oysa Chaplin, Nazizmin en güçlü oldu¤u dönemde bile, karamsarl›¤a prim vermez. Umudunun s›rr› ise, flu sözlerindedir: “‹nsanlar ölmeyi bildikleri sürece, özgürlük yok olmaz, olmayacakt›r.” ‹flte bu sözlerin, bu umudun alt›na imza atabilenlere ayd›n denir.

Hollywood efendilerine karfl› fiarlo...

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 11


inceleme

¤ine prim vermez. Halk düflmanlar›n›n yan›nda saf tutmaz, çünkü o bir ayd›nd›r. Kuflkusuz, Chaplin bir komünist de¤ildir. Ama Ekim Devrimi özelinde komünizme ilgisiz de de¤ildir. Dürüst bir ayd›n›n, sanatç›n›n yapmas› gerekti¤i gibi davran›r: “... Ben bir sanatç›y›m. Hayat beni ilgilendirir. Bolflevizm de hayat›n yeni bir evresi. O halde ona karfl› ilgisiz kalamam...” ‹lgisiz kalmad› da gerçekten. Nazi iflgaline karfl›, Sovyetler’e destek için çal›flt›. Dahas›, Avrupa’da Nazilere karfl› ikinci bir cephe aç›lmas› için örgütlenen faaliyetler için de yer ald›: “... Rusya’n›n savafl meydanlar›nda, demokrasi yaflayacak ya da ölecektir. Müttefik uluslar›n gelece¤i komünistlerin elinde... Rusya s›rt›n› duvara vererek savaflmaktad›r. ‹ttifak›n en sa¤lam savunmas›d›r bu duvar.” Chaplin o en sa¤lam duvar›n desteklenmesi için, Nazilere karfl› ikinci bir cephe aç›lmas›n› talep edenler aras›ndad›r. Fakat Amerikan iktidar›, Nazilerin sosyalizmi ezmesini istedi¤inden, henüz ikinci bir cephe açma düflüncesi yoktur. (Ne zaman K›z›l Ordu, Nazileri önüne kat›p kovalamaya bafllar, ABD o zaman Avrupa’ya ç›kar.) Chaplin’in bu ayd›n tavr›, Amerikan gericili¤inin tepkisini çeker. Chaplin, polis sorgusu, mali olarak bo¤maya çal›flma, filmlerinin yasaklanmas› ve hatta yafll› annesinin s›n›r d›fl› edilmeye çal›fl›lmas› gibi bask›larla karfl›laflm›flt›r.

“... Son filmimin, Mösyö Verdaux’un baz› Amerikan sinemalar›nda ve özellikle New York’ta nas›l karfl›land›¤›n› biliyorsunuz. Baz› çatlak seslerin beni ‘komünist’ ve ‘Amerikan aleyhtar›’ olarak niteledi¤ini biliyorsunuz. Bütün bunlar, sadece herkes gibi düflünmek istemedi¤im için. Hollywood’un güçlü efendileri her hofllanmad›klar› kimseyi saf d›fl› edebileceklerine inand›klar› için... ‹flte aç›kça söylüyorum. Ben, Charles Chaplin, Hollywood’un can çekiflti¤ini ileri sürüyorum. Hollywood’un bir sanat olarak kabul edilen sinema alan›nda yapabilece¤i bir fley yoktur...”

ABD’nin fiarlo düflmanl›¤› Görüldü¤ü gibi, bugün Bush’un dilindeki “ya bendensin ya bana karfl›” dayatmac›l›¤›, Bushgiller’in tarihsel yaklafl›m›d›r. Chaplin, kendisine muhalif olan herkesi hedefleyen bu dayatmaya boyun e¤memifltir. Zorbal›k karfl›s›nda boyun e¤mek bir yana, bedellerini göze olarak daha güçlü hayk›rmak, ayd›n karakterinin vazgeçilmezidir. Chaplin de böyle davrand›¤› için, Amerika’da “fleytan” ilan edilerek tafllanm›flt›r. Ama düflüncelerinden taviz vermemifltir. Örne¤in, emperyalist rekabetin yol açt›¤› ve halklara ac› getiren 1. Emperyalist Paylafl›m Savafl› seferberli¤inde Amerikan ordusuna yaz›lmay› reddeder. Tekellerin ç›kar› için okflanan Amerikan milliyetçili-

12 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

“... Dostlar›m, Amerikal›lar›n bu denli düflmanl›¤›n› kazanmak için yapt›¤›m, bir uyumsuz-ba¤›ms›z olarak kalmam olmufltur. Komünist olmad›¤›m halde, onlara karfl› yürütülen eyleme kat›lmay› reddetmifltim. Do¤al olarak, bu birçok kimseyi flafl›rtt›...” McCarthycilik’in anti-komünist rüzgar›na kap›l›p, gericilikle uzlaflmad› Chaplin. Bu yüzden, Amerikan Aleyhtar› Faaliyetler Komitesi’nin karfl›s›na ç›kart›larak sorguland›. Ama “uyumsuz” tavr›n› korumay› bildi. Dahas›, kendisi de zor durumda olmas›na ra¤men, s›n›rd›fl› edilmek istenen komünist sanatç› H. Eisler’i savundu. Deyim yerindeyse, bir ayd›n olarak, fiarlo’nun cüretine sahipti Chaplin. Amerikan iktidar› için, fiarlo’nun uyumsuzlu¤u barda¤› çoktan tafl›rm›flt›. Bu taflk›nda Chaplin’i bo¤mak için f›rsat kolluyorlard›. Arad›klar› f›rsat› 1952’de buldular. Bir film tan›t›m› için ‹ngiltere’ye giden Chaplin’e ABD’ye dönüfl vizesi verilmedi. Böylece ABD’den kovulan Chaplin, 1953 y›l›nda ‹sviçre’ye yerleflti, 1977’de orada öldü. Ölen sadece Chaplin’in bedeni oldu. Çünkü fiarlo yaflamaya devam ediyor ve dünya döndükçe özgürlük için ölenlerin saf›nda yaflamaya devam edecek...

Kaynakça: 1- Sinema Tarihi- Rekin Teksoy - (O¤lak Yay›nlar›) 2- fiARLO- Marcel Martin- (Bilgi Yay›nevi) J


fliir

filistin günlü¤ü sinan do¤an

san›r›m ellerinden tutmal›y›m. bir söylentidir diye de¤il a! öyle olmas› gerekti¤i için. az›c›k aralanmal› koyu bulutlar, ifl›k dokunmal› az›c›k senin bahçene, ve benim bahçeme de doluflmal› yetim kufllar. 4. sen uyurken, zay›f adamlar yürüyordu, filistin sokaklar›nda. toplar›na kin yüklüyordu tanklar. ebed müddet bir kin. muhammed’in küçük kardeflinin, kefene ihtiyac› kalmam›flt› art›k.

1. san›r›m, ellerinden tutmal›y›m. bir ikindi vakti gibi durmal›y›m önünde, ortada. tüm anlams›z çabalar›m› bir yana koymal›y›m. san›r›m, yang›n olmal›y›m, yanmal›y›m! nas›l yan›yorsa senin yüre¤in, nas›l yan›yorsa ellerindeki çiçekler. sonra, asl›nda, ac› yüklü kervanlar da geçip gitmeli, kudüs surlar›n›n önünden. esmer bir erkek çocu¤u gibi büyümeli intifada. san›r›m, bir tafl daha atmal›y›m, bir tafl daha!

ve sonra, bir tafl daha olmal›y›m. büyükçe bir tafl, bir tafl daha! 2. san›r›m ellerinden tutmal›y›m. boynu tutulmufllara s›rt›m›z› dönüp çekilmeliyiz, daha kuzeyden, daha bat›dan. ancak böyle k›r›l›r de¤il mi? ramallah’›n, kabil’in ve istanbul’un zincirleri. ve hemen duaya koyulmal›y›z ard›ndan, "yetiflin hüznün co¤rafyas›na, ey hüznün peygamberleri!"

sen uyurken, ve ben uyurken, kudüs "a¤la ey salahaddin!" diyerek a¤›t yak›yordu. beline ba¤lad›¤› kilolarca bombayla birlikte patl›yordu, muhammed’in öteki küçük kardefli, rüyas›nda. rüyas›nda, rüya göremiyordu di¤erleri. ben mi utanmal›y›m? ben mi? yoksa ben mi? tarihin ilk bafllad›¤› günden beri, herkes mi alçakl›¤› seçiyordu? sen uyurken, ben uyuyordum. ve biz uyurken, ölüyordu, bahçemizde tanklarla oynayan esmer küçük bebekler.

3. ve gece saat 3’ü vurdu¤unda,

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 13


öykü

vatan nedir bilir misin? denef demiray

Yüre¤im tafla kesti, ama yine de s›zlat›r ac› ac› gö¤üs bofllu¤umu. Öyle bir s›zlar ki unuturum ne oldu¤umu, kim oldu¤umu, ac›dan. Sonra tutup kendi omuzlar›mdan kendimi sarsar›m olanca gücümle, insans›n sen, diye. ‹nsan! Tafl da olsa iflte yan›yor yürek. Yürek alev alev yan›yor. Kan›m korlaflm›fl geziyor damarlar›mda. Tafl da olsa yan›yor iflte. Tafl yanmaz m› kardefl, da¤lar tepeler, insanlar cay›r cay›r yanarken gözlerimizin önünde? Yüre¤im cay›r cay›r yan›yor. A¤›tlar›m dinmiyor hiç. Sevdalar›m h›rpalanm›fl çal›l›klarda, türkülerim tel örgülere tak›lm›fl, yüre¤im cay›r cay›r yan›yor. Çok mu uzak geldi sana? Yine anlayamad›n de¤il mi? Çok dramatik, fazla duygusal… O zaman söyle bana: Kan gölü nedir bilir misin? Hiç dehflet içinde yal›n ayak koflturdun mu kan göletlerinin üzerinde? Ç›plak etinin alt›nda flap›rdayan duru sular de¤il, kan. Batan, ayaklar›n›n alt›na, çak›l tafllar› de¤il, kemik. ‹nsan eti, parça parça insan, üzerinden koflup gitti¤in. Yan›k insan eti nas›l kokar bilir misin? Kardeflinin çürümüfl cesedi nas›l kokuyor? Cevap ver bana! Üç yafl›ndaki yavrun kuca¤›nda can verirken nas›l bak›yor gözlerine? Komflun dokuz yafl›ndaki o¤lunu kendi bahçesine gömerken ne dersin ona? Kül ve tozdan yüzleri griye dönmüfl, vücutlar› kan, korku içinde 盤l›k 盤l›¤a kofluflan yar› ç›plak insanlar aras›nda nas›l tan›rs›n anneni? Üzerinden geçerken düflman tanklar›, nas›l çat›rdar bir çocu¤un kaburgalar›? Gözlerin ba¤l›, ard›ndan s›k›lacak kurflunu beklemenin nas›l bir duygu oldu¤unu tarif et bana. ‹yice düflün, en yak›n arkadafl›nla kofluyorsun ya¤an bombalar›n alt›nda el ele, düflmüflsün yere. Avuçlar›nda, s›ms›k› tuttu¤un, dostunun kopan parmaklar›, kalm›fl. Kangren olmufl baca¤›n›, kendi ellerinle kesmiflsin o¤lunun. ‹yice sindire sindire düflün. Mideni mi kald›rd› anlatt›klar›m yoksa? Düfllerine bile koyam›yor musun anlatt›klar›m›? ‹nsan›z biz de¤il mi? Hangi güç durdurabilir seni söyle bana, sevdi¤in en önde, elinde

14 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

bayra¤› memleketinin, dilinde zafer ezgileri kofltururken kurflun ya¤murlar› üstüne, senin yüre¤in kan çana¤›na dönmüflken, 盤l›¤›n parçalam›flken bo¤az›n›, kim diyebilir sana “direnme” diye? Kim diyebilir, “E¤ bafl›n›, sus ve göm öfkeni ba¤r›na usulca!” diye? Vatan nedir bilir misin? Kendi vatan›nda tutsak olmak? Gece yar›lar›nda k›r›l›p kap›lar›n, namlu uçlar›yla kald›r›lmak yata¤›ndan, her tokatta difllemek dudaklar›n›, oymak avuç içlerini t›r-


öykü

naklar›nla. Düflman elleri dolafl›rken teninde, midenden g›rtla¤›na yükselen o i¤renç bulant›. Ve kimsenin yard›m edememesi sana, kapat›p gözlerini sessiz a¤lay›fllar› sevdiklerinin. Söyle bana bir damla gözünün yafl›na k›yabilir misin yafll› baban›n?

‹ntifada

Öfkeyle f›rlad›¤›nda aya¤a, aln›ndan s›zan kanla, donmufl, dupduru gözlerine bakmaya doyabilir misin? Bin y›ll›k bir da¤ gibi a¤›r a¤›r, heybetiyle her zamanki gibi, efli¤in bafl›nda dikilip tütün sarar gibi, yakar gibi cigaras›n› efkarl›, halaya durur gibi y›k›l›rken karfl›nda, tutabilir misin gözyafl›n› göstermemek için düflmana? Çocuklu¤unda saklambaç oynarken sakland›¤›n koyaklar, oyun arkadafllar›n›n cesetleriyle doluysa flimdi, birlikte yüzdü¤ünüz dereler k›z›la kesmiflse, en sevdi¤in ›hlamur a¤ac›nda sal›nca¤›n›n yerine, direniflçilerin cans›z bedenleri sallan›yorsa, kapt›r›p kendini rüzgara, doludizgin koflturdu¤un tepeleri kaplam›flsa isimsiz mezarlar, serin yaz akflamlar›nda ya¤mur yerine bomba ya¤›yorsa üzerine, geceleri ay ›fl›¤› yerine, k›pk›z›l çiziyorsa izli mermiler geceyi, söyle neylersin direnmekten baflka? Gözlerini açmam›fl bebeler, ölmüfl analar›n›n parçalanm›fl memelerinde süt ar›yorsa burunlar›yla, on yafl›ndaki çocuklar ellerinde k›rm›z›ya kesmifl tafllar›yla flehit düflüyorsa sokaklar›nda, her gün bir evden türkülerle, z›lg›tlarla bir direniflçi u¤urlan›yorsa, feda ediyorsa kendini genç k›zlar›n-delikanl›lar›n, çekiyorlarsa üzerlerindeki pimi hiç tereddüt etmeden… Direnmektir yaflaman›n di¤er ad›. ‹flte o zaman öyle bir yanar ki yüre¤in, öfken öyle bir bilenir ki, öylesine yak›flt›r›rs›n ki ölümü düflman›na, düfllerini süslü kondular de¤il, boylu boyunca özgür bir Filistin doldurur. T›rnaklar›nla deflerek yazars›n topra¤a özgürlü¤ün ad›n›. H›nc›n› saplay›p topra¤›n ba¤r›na do¤rulursun her defas›nda. ‹ntifada Filistin! ‹ntifada! Anl›yor musun? Direnifl türküleri büyütür baflak tenli c›l›z çocuklar›n›, ninniler yerine. Babalar›n› çerçeveli flehit resimlerinden tan›r çocuklar›n. Yarine de¤il, bayra¤›na sar›l›p uyusun geceleri. Zaten tek kalan tabutlar›ndan sevdiklerinin, o uslanmaz, bafl e¤mez bayra¤›nd›r. Ve senin geride b›rakacak oldu¤un memleketinin kara gözlü çocuklar›na, o bayrakt›r. O bayrak ki hiç düflmeyecek yere. Direnecek Filistin. Sald›ran her defas›nda, daha da saplanacak kendi batakl›¤›na. Vars›n mezar tafllar›m›z olmas›n. Vars›n görkemli törenler yap›lmas›n bafllar›m›zda. Vars›n olmas›n bafllar›m›z. Vars›n düflman silahlar› ay›rs›n bafllar›m›z› gövdelerimizden, en sonuncumuz düflene, da¤lar›m›zda son keklik ötene, son kurflunumuz bitene kadar direnece¤iz. Sanmas›n kimse, tükenece¤iz. Daha çok çocuklar›m›z olacak. Kavruk tenli çocuklar›m›z. Daha çok gelece¤iz. Ölmeye gelece¤iz her defas›nda. Ve son nefesimizde özgür Filistin olacak dopdolu.J

Filistin’in devrimci çocuklar›na

Ben Filistinliyim ellerim y›ld›z toplar gö¤ümden tafl toplar topra¤›mdan Ben bir Filistinliyim gözlerim ummanlar devflirir bulutlardan ›rmaklar devflirir yurdumun da¤lar›ndan Filistinli bir kad›nd› o o¤ullar›n› birer bomba gibi gö¤sünden çekip çekip savurdu alanlara Ben Filistinli bir çocu¤um konuflursam korunun kurflunlar› harfler olan silah›mdan susarsam sak›n›n sapan tafl›mdan Ben Filistinli flair sözlerim iki kanat takar kandan ve gözyafl›ndan kelimeler dizer kurflundan savunurum Kudüs’ü Kahire, 1990 (Fatih Okumufl, Sevgili Kasidesi, Denge Yay. ‹stanbul 1992)

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 15


hapishaneden

ey hayat ümit zafer

Ey hayat; çokgen renksizli¤in ortas›nda, seninle boyuyorum bütün duvarlar›. Aln›m›n al teriyle y›k›yorum, seni kuflatan sefillikleri. Her defas›nda, yaz›lamaya ç›kman›n heyecan›n› tafl›yorum gecelerine. Ve sen, gündüzleri meydanlar›na ç›kan, coflkun nehirlerimde ar›n›yorsun... Ey hayat; bazen f›s›lt› k›l›¤›nda konuk oluyorum kulalar›na. Kimsenin cesaret edemedi¤i, illegal fleyler söylüyorum sana. Ve bazen, rap rap ad›ml› yürüyüfller bafllatan bir marfl oluyorum. Esaret bilmez kelimeleri, rüzgarlara yar eden dudaklarda ço¤al›yorum. Ve her türlü gürültünün tek boyutlu ›ss›zl›¤›nda, bir isyan naras› koyuveriyorum zifiri gecenin ortas›na... Ey hayat; kimileri seni yaflad›¤›n› san›yor. Oysa kendi karanl›¤›nda uçan bir yarasa gibi, kanat ç›rpmak de¤ildir yaflamak. Her ç›rp›n›flta biraz daha bo¤ulmak hiç de¤ildir. E¤ilmifl boyunlar›n› bacaklar›n›n aras›na alarak kaçmaya, “yaflamak” diyenler, fena yan›l›yorlar. Çünkü bu macerada, bizim ‹D‹L hakl›d›r: “Yaflam›fl say›lmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen.” Ey hayat; seni muhabbetle, hürmetle, sadakat ve haysiyetle sevmektir yaflamak. Ve lügatimizde, sevgi emektir. O halde yaflamak, sana emek vermektir. Ve günü geldi¤inde emek vermenin en yücesi, sana can verebilmek saadetidir. Ve bu bahiste, do¤ru söylüyor TAGORE: “Bir insan›n yaflam›ndan daha de¤erli bir fleyi yoksa, o insan›n yaflam›n›n da de¤eri yoktur” Ey hayat; seni hep sevdim. Hem de bir çocu¤un anas›na ba¤l›l›¤›yla, hem de bir afl›¤›n tutkusuyla pek sevdim. Ve sen, karfl›l›ks›z koymad›n sevdam›. ‹çimi ›s›tan bir atefl, gözümü

16 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

açan bir nur, bilincimi ayd›nlatan bir umut koydun kalbime. Dahas›, yüre¤ime emanet etti¤in bahtiyarl›¤›n yok edilmesine, gönlün asla raz› gelmedi. Her seferinde yeniden ama yeniden var ettin beni. Ey hayat; sana kutsal diyorlar, mukaddes hiç bir de¤eri olmayanlar. U¤rad›¤›n nice tecavüze gözlerini kapayanlar, tap›nak fahiflelerinin kutsili¤ini giydirmek istiyorlar sana. Korkunun türbedarlar›, böylece yald›zl›yorlar bile¤indeki zincirleri. Ama ben, “bütün korkulardan uzak/ bir sevdad›r böylesine yaflamak” diyerek kutsuyorum seni bir kez daha. Çünkü MALRAUX’un sözlerine kat›l›yorum: “U¤runa ölmeye de¤meyen bir hayat, yaflanmaya de¤mez” Ey hayat; senin flerefine kald›r›yorum sol elimi. Bak, ellerimin ucunda, nereye ve nas›l vurmas›n› bilen bir yumruk duruyor. Avuçlar›m›n içindeyse bir y›ld›z… Sana yadigar›md›r o yumruk ve bu y›ld›z; yegane kurtuluflundur. Bilesin, aln›nda y›ld›z, elinde yumruk, gö¤sünde yürek tafl›yan çocuklar›n oldu¤u sürece, kimse seni karanl›¤a mahkûm edemez... Ey hayat; senin bizden baflka kimin var? Kim savunuyor senin özgürlü¤ünü, bizden baflka, böyle eyvallahs›z. Elbette, bunlar birer soru de¤il, merakl›s›na cevapt›r sadece. Demem o ki, serencam›n› çi¤neyenler, hasm›nd›r. Ve ancak, kimsesizlerin kimsesi, yoksullar›n öfkesi, halk›n adaleti, özlemi, umudu olmay› bilen Adal›lar h›sm›nd›r... Ey hayat; sözlükler senin için “do¤um ve ölüm aras›nda geçen ömür süresi” diyorlar. Kat›lm›yorum bu tarife, çok eksik kal›r seni

böyle tan›mlamak. Sen daha güzelsin benim nazar›mda. Ve umut kat›ld›kça harc›na, hep daha çok güzelleflmektesin. Yani diyorum ki; Ömür denilen rüzgar Öyle esmeli ki yaflarken Ard›nda bin hayat B›rakmal› bir ömür... Ey hayat; flimdi can kula¤›nla dinle beni. Art›k gidiyorum. Fakat seni terk etmiyorum. Hay›r! Senden asla vazgeçmem. Sadece gidiyorum ve sen ard›mda kalmayacaks›n. Çünkü hiç olmad›¤› kadar sana kar›flaca¤›m. Anl›yor musun? Bu gidifl senin için ey hayat, senin için. Duyuyor musun? Bir isyan ça¤r›s› gibi koyuveriyorum son nefesimi. Ve bir kez daha, hayat›n rahmine düflüyorum. Hayat devrime gebedir...J


foto:fatofl ye¤in

ay›n foto¤raf›

Bir sis içine giriyorsun ve bunun sonunda ne oldu¤unu bilmiyorsun. Yaflam›n kendi gerçe¤i de böyledir. ‹nsan, yaflam›nda nelerle karfl›laflaca¤›n› bilmez ama tarihinden ö¤renir. Sen de yolda yürürken tarihini düflün, nelerle karfl›laflaca¤›n›. Ben gidip döndüm, sense yeni yola ç›km›fls›n. Önünde zorluklar y›¤›nla. Zorluklar her zaman vard›r ama hiç de afl›lamaz de¤ildir. ‹flte bu sis gibi. Bakt›¤›nda uzaklar› göremezsin ama yürüdükçe önün az da olsa aç›l›r. Her insan bu yaflam›n yolcusudur. Yürümem desen de yürüyorsun ama kötü ama iyi. Çünkü sen bir yolcusun… Yürüyeceksin… Bir yolcu dönüp arkas›na bakmamal›, arkas›na bakan her yolcu ya içinde bir dönüfl yaflar ya da gerçekten geri döner. Gidece¤i yolu sonuna kadar yürümez. Ama unutma her insan bir yolcudur yürümesi gerekir, koflullar›n zorlu¤una teslim olup gelip geçenleri izlememeli. Bir insan›n en zor görevi olsa gerek yaflananlar› izlemek… Sen yürü arkana bakmadan, geride b›rak›lanlar› sana ulaflt›racak birileri ç›kar muhakkak ama ileriye yürüyen ve ileriyi insanlara tafl›yacak çok az insan var. Hayat zorluklarla dolu ama bir o kadar da çözümlerle. Sana iyi yolculuklar…

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 17


öykü

muhtar›n ettikleri hasret karatepe

ga burunlu, soluk benizli, s›ska m› s›ska muhtar›. Konuflurken sanki sesi borudan ç›k›yordu. O da aratmad› di¤erlerini. Her muhtar de¤iflti¤inde biz biraz daha eridik, süzüldük. Her seçimde umutlan›p yeni muhtar seçtik, gene olmad›. Ama son muhtar gibisini görmedik. Seçilmeden önce mazlumun yan›nda olaca¤›n› söylemiflti de inanm›flt›k. O da mazlumdu, o da haks›zl›¤a u¤ram›flt›, fliir okudu diye hapse bile girmiflti. Bu sefer fena yan›ld›k ve de bafl›m›z bir belada ki sormay›n...

Köyümüz baflka köylere benzemez, her bir fleyi kendine mahsustur. Bütün köylerin ortas›nda, topra¤› verimli, mahsulü boldur. Her yan›ndan sular› akar; da¤›nda kar, ovas›nda bu¤day eksik olmaz. 72 millet kardefl kardefl yaflar›z köyümüzde. Hiç de demeyin, cennette yafl›yorsunuz diye. Komflu köyler de yedi¤imiz önümüzde, yemedi¤imiz arkam›zda san›yorlar ama de¤il. Cennette cehennemi yafl›yoruz da haberi yok kimsenin. Köyümüzün bir muhtar› var ki Allah düflmandan esirgesin. Bu öyle bildi¤iniz muhtarlardan de¤il. Babas›, dedesi, dedesinin dedesi de muhtard›; yani sülale boyu muhtar bunlar. Ben çocukken, bunun dedesini görmüfltüm. Göbekli, kelli felli, fötr flapkal›…

18 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

Adam›n saç› döküldü, yüzü pörsüdü, k›rk sene b›rakmad› muhtarl›¤›. Kocad› da o¤ullar› zorla kopar›p elinden ald›lar muhtar koltu¤unu. O¤ullar› ise ondan beter ç›kt›. Birbirlerini yiyip duruyorlar, günlerce kavga ediyorlar, birbirlerinin kuyusunu kazmaya çal›fl›yorlard›. K›sa boylu k›v›rc›k saçl›, esmer, göbekli biri büyük flaflaayla koltu¤u kapm›flt›, onun etti¤ini kimse etmemiflti köyümüze. Daha koltu¤a oturur oturmaz rüflvet yeme¤e bafllad›. Azalar›na rüflvet vermeyenin iflini yapmazd›. “Benim azam iflini bilir” deyip, “her soka¤a milyoner bir aza laz›m” diyerek köylünün can›n› burnundan getirdi. Ondan sonra gelen muhtara ise çok inanm›flt›m, adam halkç›yd›. “Sizi limon gibi s›kt›lar.” demiflti. ‹nand›k. Bafla getirdik uzun boylu, kar-

Daha seçim sand›klar› yeni aç›l›p muhtarl›¤› kazand›¤›n› anlay›nca, mazbatay› falan almadan, köylüyü tekmil meydanda toplad›. Uzun boyu, e¤ri beli, yumurta kafas›yla meydan›n ortas›na yürüyüp, “Bu günü iyi belleyin, bundan sonra muhtar›n›z benim, bafl›boflluk sona erdi, sözümü dinlemeyenin gözünün yafl›na bakmam ona göre” dedi h›rlayarak. Daha bir gün önce yüzünden gülücükler eksik olmuyordu, yoksulu kurtaracakt›. Nas›l da de¤iflti bir anda? Hiç ummazd›k do¤rusu. Köyümüzde sat›lmad›k yol, tarla, köyün ›rma¤›, yaylas›, havas›, suyu kalmad›. Köyün de¤irmeni vard› bu¤day ö¤ütürdük orada, onu bile yok pahas›na satt›. Sonra tahtalar›n› yakt›lar; de¤irmenin yerinde yeller esiyor flimdi. Neymifl art›k köyümüz Avrupa Birli¤i standard›nda olacakm›fl da unumuz da Avrupa’dan gelecekmifl. Nemize gerek Avrupa bu¤day›, Avrupa unu. Topra¤›m›z var, suyumuz var, niye ekmeyelim? Asl›n› sorarsan›z ilk baflta hepimize hofl geldi valla. Topra¤›n dönümü bafl›na para verdiler. Yani biz topra¤› ekmeyece¤iz, ekmedi¤imiz toprak dönümüne göre para alaca¤›z. Yan gel yat, para al; dünya varm›fl. Bir iki y›l böyle para


öykü

ald›k. Sonra Avrupa ununa, Amerikan mercime¤i, ‹srail h›yar› eklendi. Biz ekmedik, para ald›k, kahvede ka¤›t oynad›k para ald›k, dü¤ün dernek kurduk para ald›k; de¤meyin keyfimize. Böyle böyle elimizde ne yemek için, ne ekimlik için tohum kald›. ‹lk y›llar ucuz bu¤day, mercimek falan verdilerdi. Bol bol al›yorduk amma, her geçen gün artt› fiyat›. 10 çuval bu¤day alan 8 ald›, 8 alan 5 ald›, sonra sonra onu da bulamaz olduk. Alt›n sat›yorlar mübarek. Dedem dayanamad›, sonunda muhtarl›¤a gitti. Gitmeden içinden geçirmiflti bir bir ne diyece¤ini, “Bak m›htar, bu¤day ektirmedin, davara, koyuna saman kalmad›, inek saman yemeyince süt vermiyor, bebelere bir damla süt veremez olduk, kad›nlar suya un kar›flt›r›p veriyor, süt diye kand›r›yor bebeleri.” Eline bastonu ald›, a¤›r a¤›r yürüyerek muhtarl›¤›n önüne vard›. Yeni adet getirmiflti muhtar: Muhtarl›¤›n kap›s›n› her önüne gelen afl›nd›rmayacakt›, ancak mühim bir ifl olursa kap›daki bekçilere söylenecekti. Daha merdivenden ad›m›n› atmam›flt› ki, iki tane izbandut gibi bekçi önünü kesti, “Hele hele, nereye ç›k›yon be moruk?” Dedem daha önce de baflkalar›ndan duydu¤undan bu laflara kulak asmad›.

Tabanlar› fliflmiflti iyice. Muhtar kap›dan görününce bütün ses kesildi, hep bafl›m›z› döndük o yana. Hala tozlar havada, göz gözü görmüyor. Toz bulutunun içinde heybetli heybetli konuflmaya bafllad›; “Anarfli ç›karmay›n, vallahi hepinizi s›ra daya¤›na çektiririm.” dedi ve ekledi: “Bu gördü¤ünüz bekçileri yeni ifle ald›m, bu günden tezi yok muhtarl›¤a gelip flikayette bulunmak yasak, anlafl›ld› m›? Sanki memleket sahipsiz, kahvede üç kifliden fazla kimse yan yana oturmayacak, valla hapse atar›m. Aha bu gördü¤ünüz ah›r bundan sonra mapus oldu; dört kifli oturdunuz mu, anarflik hareket sayar›m. Anarflik hareket kaç gün hapis cezas› bilir misiniz? fiaka sanmay›n bunu, gözüm üzerinizde. Bitmedi: Muhtarl›¤›n yüz metre yak›n›nda siyaset konuflmak yasak bundan sonra. Muhtar demek devlet demek, devlet her fleyin üstünde; anlad›n›z m›? Bu kanunlar› eski kanunlara benzetmeyin, sizin hakk›n›zdan ancak böyle cezalar gelir. Hoflunuza gitmediyse siz bilirsiniz, gene sopa yersiniz, anlamad›ysan›z robot bekçiler arkan›zda! Haz›r afla¤›dayken anlats›nlar isterseniz...

Derdiniz varsa anlatacaks›n›z tabi, 50 liray› yat›ran derdini anlat›r. Kanun böyle diyor, ben demiyorum. Böyle kendi bafl›n›za muhtarl›¤›n kap›s›na dayanan olursa, sopay› yer gene ona göre. Havalar s›cak, sak›n ola, yaz›n atk› matk› saray›m demeyin; yüzünüzü görece¤im. E¤er yüzünü görmedi¤im olursa vay haline… Ölümlerden ölüm be¤ensin. Yok ben üflüdüm yüzümü bundan örttüm, yok kar topu oynad›k falan demeyin; aha mapus orada, yatmak isteyen örtsün yüzünü, gözünü.” dedi sonra h›fl›mla içeri girdi. Kimsede ç›t yok, herkes dilini yuttu sanki. Dedemin koluna girdim, eve do¤ru yürümeye, sekmeye bafllad›k. Korkudan kimsenin yüzüne de bakam›yorum, yere baka baka gidiyorum, bir kolumda da dedem. - Ne edece¤iz dede? Bu adam a¤z›m›za s›çacak bu gidiflle. -... - Dede bi fley de, ne olacak? -... - Dede, konuflsana. -... - Konuflunca olmuyor o¤ul, bak k›rk sopa yedik, konuflmaya gerek yok... - Ben bilirim ne edece¤imi...J

“Çekilin önümden, muhtar› görecem” dedi demedi, kendini yerde buldu. ‹zbandut bekçi, ayaklar›n› kapt›, öbürü verdi sopay›, verdi sopay›, tam 20 sopa... Dedem sövmeye bafllad›: “Ulan Allahs›zlar, sizde hiç mi iman yok, gavur dinliler?” Kahveden koflan geldi dedemi ellerinden almak için, ama muhtarl›ktan ha bire bekçi indi. Ulan bunlar nereden ç›kt›, afallad›k hep? Elli altm›fl bekçi dolufltu meydana, birbirimize girdik, kim kime vuruyor, kim ne diyor, belli de¤il. Ellerinde sopalar›, kafalar›nda kasklar›, robot gibi giyinmifller, geleni dövüyorlar ha bire. Her a¤›zdan bir laf ç›k›yor, kim ne diyor anlafl›lm›yor, ba¤›r›p duruyor herkes. K›z›lca k›yamet… Ortal›k adam kaynad› bir anda. Zor ald›k dedemi ellerinden. Her taraf› yara bere içinde kalm›fl, aya¤a kalkacak hali yoktu; koltuk alt›na girdik, öyle ayakta duruyor flimdi.

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 19


araflt›rma

bertolt brecht ve epik tiyatro kuram› ahmet yapar

“Elefltirel toplumcu gerçekçi tiyatro olarak epik tiyatroyu kuramsal ve uygulamal› olarak temellendirmifl olan B. Brecht, as›l olarak Meyerhold ve Piscator deneyimlerini özümseyerek, yepyeni bir tiyatro deneyiminin ufuklar›n› açm›flt›r. Aristotelesçi olmayan tiyatro ve dramaturgi anlay›fl›n› temellendirmifl, kurumsallaflt›rm›fl ve yöntemlefltirmifl olan Brecht, bu ba¤lamda, ö¤retisel oyun kavram›n› getirdi¤i kadar, epik sahneleme, epik sahne tasar›m›, epik müzik ve epik dramaturginin ilkelerini de koy-

mufl; epik tiyatro ile Aristotelesçi tiyatro aras›ndaki karfl›tlar› kuramsal olarak gerçeklefltirmifl, sahneyi de¤ifltirebilirli¤inin ortam› olarak alm›flt›r.” Burgen Bertolt Friedrich Brecht, 1898’de Augsburg’da bir ka¤›t fabrikas› müdürünün o¤lu olarak dünyaya geldi. Brecht, Koniglisches Realgymnasium’a gitti, ilk fliirleri 1914’te yay›mland›; edebiyata ve tiyatroya ilgi duymas›na karfl›n, Münih’te Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde t›p okumaya bafllad›. 1918’de askere al›nd›, gezici askeri hastanede çal›flt›. 1918’de “Bavyera’daki Baal”i yazd›. 1919 y›l›nda itibaren siyasetle u¤raflmaya bafllayan Bertolt Brecht, Münih’te Ba¤›ms›z Sosyal Demokrat Parti’ye girdi. Bu dönemde Augsburger Volkwille’e tiyatro elefltirileri yazd›. T›p ö¤renimini b›rakarak, Müncher Kammerspiele’ye girdi. ‹kinci oyunu olan Trommeln in der Nacht (1918–20, Gecede Trampetler) burada sahnelendi ve Kleist Ödülü’nü kazand›. Münih sanat çevresine kat›ld›, Bavyera halk güldürüsünün temsilcisi olan Karl Valentin’le dostluk kurdu. 1924’te Berlin’e geçti, Deutsches Theatre’da Max Reinhardt’›n yan›nda yönetmenlik yapt›; 1924’te Marlowe’dan serbest bir uyarlama olan Leben Eduards des Zweiten vom England’› (‹ngiliz Kral› II. Edward’›n Yaflam›) sahneledi. Haflek’in Aslan Asker fivayk’›n› uyarlamas› için Erwin Piscator’a yard›m etti (1923). Epik tiyatro üstüne görüfllerinin etkisi alt›nda kald›¤› Piscator’la iflbirli¤i sonucunda Mann ist Mann’› (1927, Adam Adamd›r) yazd›. Helena Weigel’la evlendi; yak›n iflbirli¤i yapacaklar› besteci Kurt Weill’la tan›flt›; Die Dreigroschenoper (1928, Üç Kuruflluk Opera) adl› ilk epik operas›, bu iflbirli¤inin verimli bir ürünü oldu.

Nazi iktidar› ve vatandafll›ktan ç›kar›l›fl Naziler’in yönetime geçmesiyle birlikte, Brecht’in oyunlar›n› sahneleme imkan› da kalkt›; 1933’te Reichstag yang›n›ndan bir gün sonra Prag Üzerinden Viyana’ya geçti; Die sieben Todsünden der Kleinbürger (1933, Küçük Burjuvan›n Yedi Günah›) oyununun Paris’te oynan›fl›ndan sonra, Kurt Weill’la iflbirli¤i sona erdi. 1933 y›l› so-

20 | TAVIR | A⁄USTOS 2006


araflt›rma

nunda Danimarka’ya geçti; 1933’te Üç Kuruflluk Opera’ya dayanan Der Dreigroschennovel (Üç Kuruflluk Roman) Hollanda’da yay›mland›. 1935’te Nazi Yönetimince Alman vatandafll›¤›ndan ç›kar›ld›; o y›l New York’ta sahnelenen, Gorki’nin ayn› adl› roman›na dayanarak yazd›¤› Die Mutter (Ana) adl› oyununu izlemek üzere ABD’ye gitti. Nazi yönetimine karfl› etkinlikler aras›nda, Moskova’da yay›mlanan Des Wort (Söz) adl› derginin yabanc› ülke editörü oldu; bu y›llarda Nazi yönetimini hedef alan Furcht und Elend des Dritten Reiches (1935/38, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti) gibi oyunlar ile 1938’de uranyum atomunun ilk kez parçalanmas› üzerine bilim adam›n›n sorumlulu¤unu iflleyen Leben des Galilei’nin (1938/39, Galile’in Yaflam›) adl› oyunu yazd›. 1939’da Hitler’in Danimarka’ya girmesi üzerine ‹sveç’e, 1940’ta da Finlandiya’ya geçti; 1941’de Helsinki Birleflik Devletler Konsoloslu¤u’ndan vize alarak Sovyetler Birli¤i üzerinden ABD’ye (Santa Monica) gitti. Hollywood için senaryolar yazarak geçimini sa¤lamaya çal›flt›ysa da, ancak bir senaryosu filme al›nd› (Hangman Also Dies, 1942, Cellat da Ölür); burada müzikçi H. Eisler ve Paul Dessau’la yönetmen Piscator ve yazar Heinrich Mann’la bulufltu; Charles Kaughton’la ve Joseph Losey’ le birlikte Galilei’nin Yaflam›’n› yeniden düzenleyerek ‹ngilizce’ye çevirdi ve sahneye koydu (1947), Charlie Chaplin’le ve kendi düflüncelerinin bir savunucusu olan yazar Eric Bentley’le dostluk kurdu. 1947’de Komünist Parti’yle iliflkileri konusunda Amerikan Karfl›t› Faaliyetler Komitesi karfl›s›na ç›kt›, Hanns Eisler’in kendisinin 1930’da partiye girmifl oldu¤u yolundaki ifadesini yalanlad› ve komitenin sorular›n› cevaplamad›; ertesi hafta, Gelilei’nin New York temsilini beklemeden ‹sviçre’ye kaçt›. 2. Dünya Savafl› s›ras›nda Brecht’in üç oyununu sahnelemifl olan Zürich Shauspielhaus kendi-

sine yard›mc› oldu ve burada kendi Antigone (1948) uyarlamas›n› sahneledi. 1948’de Do¤u Almanya’dan gelen öneri üzerine Do¤u Berlin’e geçti, orada kar›s› Helena Weigel’le birlikte Berliner Ensemble’› kurdu (1949); topluluk, 12 Kas›m’da Herr Puntila und sein Knecht Matti (Bay Puntila ile Ufla¤› Matti) oyunuyla sanat yaflam›na girdi. Berliner Ensemble’›n dramaturg ve yönetmeni olarak görev alan Brecht, Berliner Ensemble’› “epik tiyatro okulu” ve dünyan›n en iyi tiyatrolar›ndan biri yapt›; pefl pefle sahneledi¤i oyunlar›yla, Berliner Ensemble, epik tiyatro prati¤i ve esteti¤inin merkezi oldu. 1950’de gezi özgürlü¤üne kavuflabilmek için kar›s›yla birlikte Avusturya vatandafll›¤›na Geçen Brecht, 1953’te PEN Kulüp Baflkan› oldu. Die Tage der Commune’den (1949, Komün Günleri) sonra oyun yazmay› b›rakt›; 1939’da yazm›fl oldu¤u ve Paul Dessau’nun müziklerini yapt›¤› Das Verhör des Lukullus (Lukullus Duruflmas›) adl› operas› Berlin Devlet Operas›’nda bir temsil yapt›ktan sonra kald›r›ld›; 1951’de Do¤u Alman Devlet Ödülü’nü ald›; 1953’teki komünizm karfl›t› ayaklanma üzerine hükümete bir uyar› mektubu yazd›; 1954’te, Berliner Ensemble, Schiffbauerdamm’daki kendi yerine yerleflti; aç›l›fl oyunu, Der Kaukasische Kreidekreis (1943/45, Kafkas Tebeflir Dairesi) oldu. 1955’te Moskova’ya giderek (Üç Kuruflluk Opera d›fl›nda hiçbir oyunu Sovyetler Birli¤i’nde sahnelenmemifl oldu¤u halde) Stalin Ödülü’nü ve Paris Uluslararas› Tiyatro fienli¤i’nin bir ödülünü ald›. Kendi tiyatrosunda (Farquhar, Hauptmann, Lenz ve Shakespeare’den) oyunlar koymay› sürdürdü; 1956’da kalp yetmezli¤inden yaflam›n› yitirdi.

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 21


araflt›rma

Brecht, getirdi¤i kuramlar ve oyunlar› ile tiyatroya yeni bir bak›fl aç›s› getirmifltir. Brecht kendisine kadar süregelen tiyatro anlay›fl›n› kökünden y›km›fl, epik tiyatro kuramlar› ile Göstermeci-Epik tiyatronun temellerini atm›flt›r. Brecht’in söyleyecek çok sözü, seyirciye göstermek istedi¤i pek çok fleyi vard›. Brecht, seyircinin gözünü boyay›p alk›fl toplamak de¤il, seyircinin kafas›na yönelmek istiyordu. Seyirciyi koltu¤unda uyutmak yerine her an ay›k tutmaya çal›fl›yor, seyircinin kafa yormas›n›, düflünmesini, fikir üretmesini, olaya elefltirel bir gözle bakmas›n› istiyordu. Bu yüzden Çin ve Japon tiyatrosundan esinlenerek, ça¤dafl veriler de kullan›larak epik tiyatronun kuramlar›n› oluflturdu. Kendini tüm dünyaya kabul ettirmifl, gelifltirdi¤i kuramlar ve oyunlar› ile tiyatroya yeni bir bak›fl getiren bir tiyatro adam›d›r. Brecht kendisine kadar süregelen tiyatro anlay›fl›n› kökünden y›km›fl, yerine yeni tiyatro kuramlar› ile göstermeci, Epik Tiyatronun temellerini sa¤lamlaflt›rm›flt›r.

Epik Tiyatro Brecht’in eserleriyle yak›ndan iliflkisi bulunan bir terimdir. Epizodun eserleriyle de iliflkili bir kavramd›r. Epizodun do¤as›n› öneren

ve yüzey detay›yla u¤raflan Almanca kullan›m›ndan türeyen anlam› tafl›r. Epik tiyatro, “destans›”yla kar›flt›r›lmamal›d›r. Brecht’in tiyatrosu, kahramanlar›n› ele al›fl›ndan dolay› anti-destans›d›r. Brecht’in “Mahagonny fiehrinin Yükselifli Ve Düflüflü” oyununun notlar›nda, Brecht, epik tiyatrosunu anti tezler serisi olarak tan›mlar. Epi¤in, konudan çok hikaye etmeye odakland›¤›n› söyler. Seyirciyi dünyayla yüz yüze etmeye gelmeye ve dünya hakk›nda kararlar almaya zorlar. Oyunun sonunda seyirciyi dünya içinde aktif yapmaya çal›fl›r. Bu, Brecht’in “Aristoteles Dramas›” dedi¤i etkiden farkl›d›r. Bu tür oyunlar seyirciyi “iflin içine” katar, onlar› oyunun eylemiyle bütünlefltirir, kiflisel karakterlerle tan›mlar, politik yarg› için kapasitelerini duyguyla gölgeler. Brecht, insan› ve insan›n durumunu de¤iflmez olarak gösteren, karakterlerin kaç›n›lmaz bir sona sürüklendi¤i, bir tür kader oldu¤u oyunlar› onaylamaz. Olaylar›n nedenselli¤ine yakalanm›fl bir seyirci, oyunun içinde ve d›fl›nda bulunan insanlar›n olaylar›n yönünü çevirme ve onlar› kontrol etme serbestinin bulundu¤unu kavrayamaz. Brecht, daha fazla iyimser olanaklar sunan, ilerici ve belirleyici olmayan bir oyun tercih eder. Bu yüzden dramlar›n› seyircinin özgürlü¤üne ça¤r›da bulunan, sahneleri birbirinden zaman aral›klar›yla ay›ran bir yap›da yaratm›flt›r, böylece oyunlar› Alman yazar›n belirtti¤i gibi konuya ba¤l› ve seyircinin düflünmeye zaman› olacak flekildedir. “Her sahne kendi içindedir” der Brecht, “bir sahne di¤erini haz›rlar” yerine. Epik oyun montaj› kullan›r. Do¤rusal bir harekete sahip de¤ildir. Seyircinin kurguya fazla dalmas›ndan kaç›nmak için “s›çramalar ve k›vr›mlarla” ilerler ve Brecht kendi görüflündeki katharsisi (“Katharsis” seyircinin korku ve ac›ma duygular›ndan ar›nmas›d›r. Antik Yunan Tiyatrolar›n›n amac›d›r. Bu deyimi tiyatroda ilk kullanan (Poetika) Aristoteles’tir.) kullanarak dünyada oyunculuk üzerindeki bask›y› azalt›r. Sahne içindeki ve aralar›ndaki boflluklarda, uzaklaflt›rma mekanizmalar› kullan›l›r. Hikaye etme, bloklar halinde perdelerde yans›t›l›r. Bir arka örtü, oyun d›fl›ndaki “gerçek” hayat› gösterir. Brecht’ in “Galileo” oyunu oynan›rken arkada gösterilen nükleer patlama gibi… Bu yolla, hikaye ve tarih aras›ndaki ba¤lant› vurgulan›r. Böylece epik drama ve alegori ba¤lant›s› kurulur. Epik ve “dramatik” tiyatro aras›ndaki ayr›m› göstermek yararl› fakat çok keskindir. Brecht’in tiyatrosu, ahlaki ve kronik oyunlar› da kapsayan birçok biçimden oluflan bir sentezdir. Komedi ve Do¤u tiyatrosundan al›nan teknikleri kullan›r. Brecht ayn› zamanda Yunan trajedisini ve Shakespeare’in oyunlar›n› da incelemifltir, bu yüzden

22 | TAVIR | A⁄USTOS 2006


araflt›rma

Shakespeare, Sofokles ve Çehov’u “dramatik”, kendi oyunlar›n› da “epik” diye adland›rmas› bir yal›nlaflt›rmad›r. Bunlar ve di¤er oyun yazarlar›, Brecht’in uzaklaflt›rma mekanizmalar› diye adland›rd›¤› teknikleri kullan›rlar ve epik ö¤elere sahip ç›karlar. Brecht’in, “Cesaret Ana” oyununda, dramatik tiyatronun tan›mlamalar› ve epi¤in mesafelemesi ya da yabanc›laflt›rmas› aras›nda gerilim vard›r. Bu ikisi de güç kayna¤› uyand›r›r, fakat “Oidipus” ve “Kral Lear” gibi hemen hemen sahip oldu¤u her fleyden mahrumdur. Brecht için soru fludur; “Ne ö¤rendi ve cevap ne?” “Hiçbir fley”, seyirciyi uzaklaflt›rma anlam›na gelir fakat pratikte geriye daha çok sempati kal›r. 1953 y›l›nda “Tiyatro ‹çin K›sa Organum” adl› eserinde flöyle yazar; “A¤abeyinin savafl d›fl› kalmas›ndan dolay› a¤layan bir k›z kardefl; bu bir köylü savafl›d›r, köylülere kat›lmak için savafl d›fl› olan bir köylü. Kendimizi onun ›st›rab›nda kaybedecek miyiz yoksa etmeyecek miyiz? Karfl›l›kl› duygular›m›z çift yöntemi tan›mak ve hissetmekten kaynaklan›r…” Brecht’ in epik tiyatrosu, Shakespeare’inki gibi birçok türü bir araya getirir. Onun orijinalli¤i kar›fl›m›n do¤as›nda yatar. Ayn› zamanda Brecht’in biçim ve ideoloji aras›ndaki iliflkiye verdi¤i önemde ve belki de özellikle seyircilere kendi sorunlar›n› kendileri yazmalar› ça¤r›s›nda bulunmas›nda da bu görülür. “Sezuan’›n ‹yi ‹nsan› (1938–1941)” oyununda bunu aç›kça görebilmekteyiz. Epik tiyatronun “rasyonel” ve “so¤uk” oldu¤unu söylemek pek do¤ru olmaz. Yafllanan “Galileo”nun veya “Cesaret Ana”n›n görsel tan›t›m› sempatiyi artt›r›r. Mesafeleme tekniklerinin bu ifllemi kesti¤i do¤rudur. fioklar› devam eder. Fakat flok, bir hissel etkidir. Brecht’in yabanc›laflma etkisinin iyi kurulmufl mekanizmalar› üzerinde kullan›m› çoktur fakat onun tiyatrosunda bunlar derin bir insan kavram›yla ilgilidir. Brecht ilk oyunlar›yla d›flavurumcu ak›m›n içindeydi. ‹lk oyunu olan “Baal”i yazarken George Büchner’in etkisi alt›nda olan Brecht, baflkald›r› içinde entelektüel bir anarfliye yöneldi. Onun için dünya “bofl bir evren”di. Yazar, “Baal”i yazarken “Büchner”in “Woyzeck” oyunundan etkilenmifl, “Komün Günü (1948–1949)” adl› yap›t›nda da yine ayn› yazar›n “Danton’un Ölümü”nü örnek olarak seçmiflti. Oyunda Brecht’in kendisini temsil eden Baal, ölürken “dünyan›n, tanr›n›n pisli¤inden var oldu¤unu” f›s›ld›yordu.

I. Dünya Savafl›’n›n sonucu yay›lan karamsarl›k, eski de¤erlere karfl› olma ve anarflik tutum Brecht’in ilk fliirlerinde ve oyunlar›nda belirgindi. Yazar, ça¤›n›n dehfletini ve kokuflmufllu¤unu yafl›yordu; “bo¤ulan k›zlar”, “kokan lefller”, “öldürülen çocuklar”, “ölen askerler” onun en çok kulland›¤› imgelerdi. Brecht de her çeflit savafla karfl›yd›. Ona göre, savafl tutucu insanlarla kapl› dünyada kaç›n›lmaz bir olayd› ve savafl›n sürüp gitti¤i böyle bir dünyada da adalet olamazd›. D›flavurumcu ak›m içindeki Brecht’te kötülük taraf›ndan kirletilen ve ak›l d›fl› güçlerin kör gözleriyle yönetilen bir dünya vard› ve insan bütün bunlar›n karfl›s›na çaresizdi. Brecht’in gençlik y›lar›nda yazd›¤› “Mazeppa’n›n Balad›” adl› fliirinde, insanl›k, çaresizlik içindeydi ve kör bir güç taraf›ndan sürüklenip götürülüyordu. ‹nsan›n çevresindeki dünya da bu sürüklenmeye karfl› ilgisizdi. Brecht’in ilk oyunu “Baal”in kahraman› da böyle sürüklenip gidiyordu. Yazar›n ikinci oyunu olan “Gece Çalan Davullar (1918)”da, insan›n kendi denetimi d›fl›nda sürüklendi¤i imgesi tekrar ortaya ç›kt›. “Kentlerin Orman›nda (1921 – 1923)” adl› oyununda, iki kafadar, kendi denetimleri d›fl›ndaki güçler taraf›ndan sürüklenip gidiyorlard›. Bu oyunda insan›n yaln›zl›¤› ve kopmufllu¤u vurgulan›yordu. “II. Edward (1923–1924)” da, kahraman, bilinçalt› güçlerine karfl› koyamamaktaki güçsüzlü¤ü ile kendi kendini yok ediyordu. “Adam Adamd›r”da balyac› “Galy Gay” öylesine pasif bir insand› ki, üç sert asker onu bütün kiflili¤ini siliyorlard› (Brecht, bu oyunu, daha sonraki y›llarda, Galy Gay’›n iflbirlikçiye dönüflümünü vurgulayarak düzeltti.) Brecht’ in d›flavurumculu¤un etkisi alt›nda oldu¤u ilk evresinde yazd›¤› oyunlardaki kifliler pasif, çevreye karfl› koyamayan, kendi y›k›nt›lar›n› getiren insanlard›. Bu ilk evredeki oyun kiflileri iki belirgin kesimde ele al›nabilir: Vahfleti yarat›p baflkalar›n› yok eden aktif kifliler ve vahfletten korunamayan, kurban edilen pasif kifliler… Ancak bunlar›n tümü de, ister aktif, ister pasif olsunlar, içgüdülerinin ürünleriydiler. “Gece Çalan Davullar”da olumsuz bafl oyun kiflisi asker Kragler, Spartakisler’in yan›nda yer almak istemez; devrim u¤runa savaflmaktansa, sevgilisinin yan›nda kalmay› ye¤ tutar. Brecht, maddeci felsefenin tiyatro anlay›fl›n› ilk kez belli bir esteti-

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 23


araflt›rma

¤e ve yönelifle oturtan kuramc›d›r. XX. Yüzy›l›n en büyük ozanlar›ndan biri oldu¤u kadar, öyküleriyle, fliirleriyle de ün yapm›flt›r. Elli bir oyun yazan Brecht, ayn› zamanda ça¤›m›z›n en önemli kuramc›lar›ndan biridir. Yazar, yönetmen, kuramc›, ozan ve düflünür yönüyle öylesine genifl bir etki alan› yaratt› ki, II. Dünya Savafl›’ndan sonraki genç yazarlar ve tiyatro uygulay›c›lar› bir yandan onun ö¤rettiklerinden yararlan›rken, öbür yandan da, onu yak›ndan izledikleri için yeni bir senteze gitmekte güçlük çektiler. Brecht, insanlar›n, yaln›zca çevreleri yoluyla anlafl›labilece¤ini ve saptanabilece¤ini daha ilk yazarl›k y›llar›nda görmüfltü. Çünkü insan›n kiflili¤i, de¤iflen d›fl dünyan›n ürünüydü. Kendi kufla¤› içinde –dili kullanmaktaki ustal›¤› ve ozanl›¤› ile– ileriye kalacak, dünya çap›nda tek yazar, kuramc›, uygulay›c› Brecht’in, kendinden sonra gelen Frans›z Varoluflçular›n› etkilemesi de do¤al bir sonuçtu. 1918 y›l›ndaki Alman yenilgisi Brecht ve kufla¤›n›n “angajman”›n› nas›l getirdiyse, 1940 y›l›ndaki Frans›z yenilgisi de sonraki kufla¤›n Fransa’daki temsilcilerini bir “angajman”a yöneltti. Brecht’ in maddeci dünya görüflünü kabul etmesinden önceki dönemi ile bu görüflü benimsemesinden sonraki dönemi aras›nda önemli ayr›l›klar vard›. ‹lk bafllarda anarflist, de¤er tan›maz (nihilist) ve karamsar bir Brecht görürüz. Bu ilk y›llar›nda yazar için dünya “bofl bir evren”di. XX. Yüzy›lda “Nietsche”nin “Tanr› Öldü” sözünün bir yank›s›yd› bu. “Üç Kuruflluk Opera (1928)”da dünya yoksul, insan kötüdür, “Adam Adamd›r (1925)”da yaflayan en afla¤›l›k varl›k, en zay›f yarat›k insand›r. Brecht, yazarl›¤›n›n ilk y›llar›nda bu düflüncelerle doluydu. Sonraki oyunlar›nda da bu dünyay›, benimsedi¤i dünya görüflü içinde de¤erlendirerek yeni bafltan ele ald›. “Sezuan’›n ‹yi ‹nsan› (1938 – 1940)”nda bu düflünceler Tanr›lar taraf›ndan flöyle belirtilir: “Ne biçim bir dünya ile karfl›laflt›k; baya¤›l›k, pislik. Da¤lar, bay›rlar bile tan›nmaz olmufl. Güzelim a¤açlar›n bafllar›n› tellerle yok etmifller, da¤lar›n ard›ndan koyu koyu dumanlar›n yükseldi¤ini gördük, top seslerini dinledik. Bütün bunlar›n aras›nda parças›n› kurtaran tek kifliye rastlamad›k…” Brecht’in ilk oyunlar›nda tekrar tekrar üzerinde durdu¤u nokta, bugün ac› çeken yoksulun, yar›n bir olanak kazan›p da yükselme f›rsat›n› ele geçirirse, bu düzen içinde (kapitalist-burjuva düzeni) ezenler kadar, obur, ac›mas›z olaca¤›yd›. Yazar›n oyunlar›nda önerdi¤i “dünyay› de¤ifltirin, çünkü de¤ifltirmek gerekiyor” sözü tekrar tekrar vurgulan›r. Ama Brecht bu de¤ifltirmenin nas›l ve neye do¤ru yap›laca¤›n› bir kez bile net olarak aç›klamad›. fiuras› muhakkak ki, maddeci dünya görüflünü benim-

24 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

semifltir. Ona göre Engels ile Marks modern bir diyalektik ortaya koymufllar, ama de¤iflimi somut olarak belirtmemifllerdi. Onlar da Brecht gibi etkin elefltirmenlerdi. Onlar da XIX. yüzy›l kapitalizmini incelemifller ve var olan çöküntüye parmak basm›fllard›. Yazar›n iki yoldan geliflen bir baflkald›r›fl› vard›. Onun d›fltaki baflkald›r›s› (toplumcu baflkald›r›) nesnel, aktif, onar›mc› ve gerçekçiydi. Ama onun içteki baflkald›r›s› (varl›¤›na karfl›) öznel, pasif, çaresiz ve romantikti. ‹flte bu ikili durumun baflkald›r›s› ile Brecht’ in oyunlar›ndaki diyalekti¤in özü de ortaya ç›kt›. I. Dünya Savafl›’ndan sonra, daha önce onda uyanm›fl olan, burjuvaya ve kurulu düzene karfl› olan düflünceler, onu içinde yaflad›¤› düzeni fliddetle elefltirme yoluna götürdü. Örne¤in, “Mahagonny Kenti’nin Yükselifli Ve Düflüflü (1926 – 1928)” kapitalist sistemin bir randevuevi oldu¤unu gösteriyordu. Aflk bile ticaretin kurallar›na ba¤l›yd›. Böylesine yozlaflm›fl bir kentte en büyük cürüm paras›zl›kt›. Brecht, faflist ülkeler ile kapitalist ülkeleri flöyle k›yasl›yordu: “Ka-


araflt›rma

pitalist ülkelerde kasaplar, kestikleri eti getirmeden önce ellerini y›karlar.” Bunun gibi kapitalizmin faflizme dönmeden yaflayabilmesi tamamen “faflistçe bir tutumdu.” Bu düflüncesini “Yuvarlak Kafalar Sivri Kafalar (1932–1934)” oyununda belirtmektedir yazar. I. Dünya Savafl›’ndan sonra, Brecht, Almanlar›n kat› ve fanatik tutumunu ve kapitalist düzenin yozlaflt›rd›¤› kurumlar› gördü¤ünü ve insanlara yeni bir düzen vadeden maddeci dünya görüflünü benimsedi¤ini belirtti. Yazar, Alman klasiklerine okul kitaplar› gibi kat› ve tek yönden bak›lmas›na karfl›yd›. Alman halk›n›n bir devrim yap›p yepyeni bir düzene gitmesi gerekiyordu. Bu halk›n art›k bir özelefltiriye ihtiyac›n›n oldu¤unu anlamas› zorunluydu. Brecht’in maddeci dünya görüflünü kabul etmesiyle, yazarl›¤› ve sanatç›l›¤› geliflti. Çünkü onun anarflist ve nihilist e¤ilimleri bu ö¤reti ile önlenmifl oldu, ayn› zamanda onu entelektüel bir disiplin içine soktu. Yazar›n çok yak›n bir arkadafl›, onun Marksç› ilkelere olan ba¤l›l›¤›n›n, hümanist olmas›ndan ileri geldi¤ini belirtmiflti. Epik Tiyatro, dram sanat›nda psikolojinin temelini de¤ifltirir. Stanislavski’nin karakter görüflünü de¤ifltiren Brecht, Stanislavski’nin ortaya ç›kard›¤› yöntemin statik olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya oldu¤unu belirtir. Çünkü oyuncular›n kendilerini haz›rlay›fl› hareketlerle de¤il, düflüncelerledir. Oysa Brecht’e göre insan psikolojisi ancak “taktik”, yani sorunu veren hareketle anlafl›labilir. Duygular, düflünceler ve ruh durumlar›, yaln›z bilinçalt›nda kalm›fl insan psikolojisini verir. Oysa “taktik” kafan›n ve gövdenin amaca uygun olarak aktif çal›flmas›n› sa¤lar. Epik Tiyatro kiflileri, kendilerinden daha büyük olan dramatik durumlara tepki gösterirler; psikoloji de bu tepkilerle ortaya ç›kar. Piscator’a göre tiyatro bir yarg› yeriydi. Ama bu düflünceyi “ahlaksal” olmak kavram›yla kar›flt›rmamak gerekir. Tiyatronun “ahlaksal bir kurum oldu¤u” Diderot’nun belirtti¤i gibi, Frans›z burjuva ihtilalinin getirmifl oldu¤u bir kavramd›. Epik Tiyatro, halk sa¤duyusunu uyand›rmak için, dar anlamda ahlakç›l›¤›n de¤il “do¤ru”nun önemli oldu¤unu ileri sürer. Brecht, “Bugünün dünyas› tiyatro ile yans›t›labilir mi?” ad›n› verdi¤i yaz›s›nda “bugünün dünyas› ki, çok h›zla geliflen bir dünyad›r, ancak bugünün insanlar›yla anlat›labilir” diyordu. Bugünün insanlar› yaflay›fl düzenlerinde bir de¤iflim aramakta ve insanca yaflamay› getirecek daha iyi bir düzene özlem duymaktayd›. Yazara göre, bu de¤iflim en çabuk tiyatro yoluyla gösterilebilirdi. Ancak eski anlay›fltaki tiyatro de¤il, yeni bir tiyatro anlay›fl› ile bu gerçekleflebilirdi. KAYNAKÇA Özdemir NUTKU – Dünya Tiyatrosu Tarihi – 2 J

DEVR‹M ASKER‹YLE ALAY ED‹L‹YOR VE DEVR‹M ASKER‹N‹N YANITI 1. Çizmeleri su alan general , de bana: Kimden gelir bu buyruklar? Laf aram›zda: Bugün ö¤le yeme¤i yedin mi? Kafanda planlar var m›? Miden bofl sadece? Bir bayra¤›m var, dersin, ama ordun hani nerde? Tek pantolonlu devlet adam›, bir ütü tahtas› ister misin? Bakanlar›n nerde toplan›rlar? Yoksa köprü alt›nda m›? Papaz o¤lan› al›r, as al›r papaz›. Ad›n tarihe geçer ama kimli¤in nerde hani? Dört ediyorsa iki kere iki, tamam, güç sende olacak, (ayaklar bafl olacak) ama: Bu gece bir yata¤›n var m› yatacak? 2. E¤er ben, su almayan çizmeler giymek istiyorsam bir gün, çünkü parmaklar›m› bile örtmüyor flu aya¤›mdakiler, kovmal›y›m bana çizme vermeyenleri, ve tüm deri piyasas›n› düzenlemeliyim. Pantolonum dökülüyor. K›ç›ma bir pantolon gerek k›fl› geçirebilmem için zar zor. Onun için, pantolonlar›n nerde oldu¤unu bilmeliyim ilk peflin, ve tüm tekstil sanayiini düzenlemeliyim E¤er istiyorsam has ekmek yemek, önce k›rmal›y›m tah›l borsas›n› ve gidip görüflmeliyim çiftçiyle ben kendim ve traktörler göndermeliyim tarlalara, ve ekini genifl çapta üretmeliyim. ‹stemiyorsam benmi hor görenlerin savafllar›nda askerlik yapmak, onlar›n laflar›na gülüp geçmeliyim ve kendi bayra¤›m› açmal›y›m, ve savafl›m› ilan etmeliyim onlara. Bertolt BRECHT Çeviri : A. KAD‹R - Gülen AKTAfi

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 25


tiyatro

büyük engizisyoncu gülnaz b›çakç›

Bu y›lki ‹stanbul Tiyatro Festivali’nin onur konu¤u olan Peter Brook, festivale iki oyunuyla kat›ld›. Bunlardan biri “Sizwe Banzi Öldü” di¤eri ise “Büyük Engizisyoncu”ydu. Büyük Engizisyoncu, Dostoyevski’nin önemli romanlar›ndan birisi olan Karamazof Kardefller’in bir bölümüdür. Metnin konusu k›saca flöyledir: ‹sa on befl yüzy›l sonra ‹spanyan›n Seville kentine gelir. Halk›n aras›nda dolafl›r ve flifa da¤›t›r. Ancak, onun eserini devam ettirmeyi üstlenen Katolik Kilisesi’nin büyük engizisyoncu kardinali, onun geldi¤ini duyar. Onu yakalat›r. Sonra ‹sa’y› gece hapishanenin hücresinde ziyaret eder. Bu ziyarette yaln›zca Engizisyoncu konuflur. ‹sa yaln›zca onu dinler. Büyük Engizisyoncu uzun monologunda, ‹sa’yla insanl›¤›n en önemli sorunlar›ndan birisi olan özgürlük, ba¤lanma ve inanç konular›n› tart›fl›r. Özgürce severek ba¤lanma, tap›nma ve insanlar›n inanaca¤› ya da ba¤lanaca¤› önderli¤i özgürce seçmeleri mi daha iyidir, yoksa mucize, s›r ve otoriteyle insanlar› sürülefltirerek onlar›n yerine otoritenin seçim yapmas› m› daha iyidir? Monolog boyunca bunlar tart›fl›l›r. Tart›flmaya, fieytan’›n ‹sa’ya sordu¤u üç soru yön verir. Bunlar: Göksel ekmekle dünyasal ekmek aras›ndaki seçim, kime tap›nmal› ve “Varoluflun s›rr› yaln›zca yaflamakta m›d›r yoksa yaflaman›n nedeninde midir?” sorular›d›r. Özelde din ve inanç özgürlü¤ü ama genelde tüm inanç ve özgürlükleri seçme ve özgürce ba¤lanma sorunlar› monolog boyunca tart›fl›l›r. ‹lk baflta, özgürlük mücadelesiyle dünya ni-

26 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

metlerinden yararlanma aras›ndaki çeliflki ifllenir.

mak için de fleytan›n ‹sa’ya söyledi¤i flu sözleri söyler:

‹sa burada devrimci önder konumundad›r ve insanlar›n tam ve nihai özgürlü¤ü için mücadele etmektedir.

“‹nsanlar›n aras›na kat›lmak istiyorsan, hem de elin kolun bofl... Özgürlük sözcü¤ünü götürüyorsun onlara yaln›zca, oysa onlar basit, do¤ufltan baya¤› yarat›klar olduklar› için bu sözcü¤ü anlamayacaklard›r. Korkacaklard›r, dehflete düfleceklerdir. Çünkü kiflio¤lu için özgürlük sözcü¤ünden daha anlams›z bir fley olamaz Oysa flu k›zg›n çöldeki tafllar› görüyor musun? Onlar› ekmek yap, insanlar koyun sürüsü gibi gelirler peflinden. Elini çekeceksin, ekmekten onlar› yoksun edeceksin diye korkudan tir tir titreyerek, uysal uysal geleceklerdir peflinden.”

Büyük Engizisyoncu ise insanlar›n açl›¤›n› kullanarak ve oylar›n› sat›n alarak iktidara gelen flimdiki AKP iktidar› gibi onlara ekmek yani kar›nlar›n› doyurma vaat ederek iktidar›n› sürdürmek ister. Bu arada ayn› AKP gibi dini ve ‹sa’n›n ö¤retisini de de¤ifltirerek kullan›r. Oysa ‹sa, zaman›n›n devrimci önderi oldu¤u için insanlara küçük maddi olanaklar de¤il ama onlar› tamamen kölelikten kurtaracak özgürlük vaat eder. ‹sa’n›n önerdi¤i devrimci özgürlük mücadelesindeki kazanç tüm insanl›¤›n kurtuluflu olacakt›r. ‹sa insanlara günlük küçük olanaklar sa¤layarak bunlar› özgürlük sanmalar›n› istemez. Engizisyoncu günümüzün düzen partileri gibi insanlara ekmek ve ifl vaat ederek onlar› özgürlük mücadelesinden al›koymak ister. Maddi olanaklar›, yani ekme¤i öne ç›kar›r. ‹nsanlar› küçük maddi olanaklarla oyalamak ister. Ve onlar› açl›kla terbiye etmek ister. ‹nsanlar› küçümser, “Bunlar özgürlükten bir fley anlamaz, onlar›n önüne birkaç ekmek k›r›nt›s› atarak onlar› kendine ba¤layabilirsin.” der. Engizisyoncu, tüm otoriteler gibi insanlar› afla¤›lar. Zaten, otoritenin kayna¤› insanlar› küçümsemek ve onlar› kolayca kand›r›lacak sürüler olarak görmektir. Bunu kan›tla-

Oysa özgürlük savaflç›lar› ve devrimci önderler özgürlük ve devrim mücadelesinde insanlara maddi olanaklar vaat etmezler. Tam tersine devrimci mücadeleye kat›lacak insanlara devrim yolunun sarp ve zorlu bir yol oldu¤unu ve birçok bedel ödemeyi gerektirdi¤ini söylerler. Ve “Tüm bunlara katlanacak m›s›n?” diye sorarlar. Üstelik devrimci mücadeleye bir tak›m olanaklar kazanmak için de¤il, insanl›¤› kölelikten kurtarmak için kat›l›n›r. Ve bu mücadeleye kat›lanlar bu mücadeleyi yürüten devrimci önderlere, onlar› özgürce severek kat›l›rlar ve ba¤lan›rlar, onlardan maddi olanaklar bekledikleri için de¤il. Yani devrimci mücadeleye özgürce, bu yolu özgürce seçerek kat›l›rlar. Devrimci mücadeleye kat›l›m böyle bir sevgiyle ve istekle olur. Bu mücadelenin sonunda insanl›k birkaç maddi olanak de¤il ama tüm insanl›¤›n kölelikten kurtuluflunu kazanacakt›r.


tiyatro

Devrimci önderler gibi, insanlar›n gerçekten mutlu olmalar›n› isteyen ‹sa, onlar› küçük mutluluklarla ve küçük maddi olanaklarla oyalamak istemez, onlar›n kendi özgür iradeleriyle kendisinin arkas›ndan gelmelerini ister. Onlar›n özgür, ama tamamen kendi iradeleriyle özgür olmalar›n› ister. Engizisyoncu bunu da elefltirir: “Bilmemen olmazd›, ama insanlar› sana tapmak zorunda b›rakacak gerçek bayra¤›, dünyasal ekmek bayra¤›n›, özgürlük u¤runa, göksel ekmek u¤runa kabul etmedin. Öteki yapt›klar›na da flöyle bir göz at. Ne yapt›ysan hepsi özgürlük u¤runad›r.”

‹flte engizisyoncu, ‹sa’y› devrimci bir önder olmakla yani insanlar›n bu zorlu mücadeleyi kendi iradeleriyle özgürce seçmelerini istedi¤i için suçlar. Ona, “Neden insanlar› kendine ba¤lamak için onlar› ekmekle sat›n alm›yorsun?” der: “Ama kiflio¤lunun özgürlü¤ünü elinden almay› istemedin sen, bu öneriyi reddettin. Onlar›n bana ba¤l›l›klar›n› ekmekle sat›n al›rsam özgürlük nerede kal›r, diye düflündün. Kiflio¤lu yaln›zca ekmekle yaflamaz, dedin.” Ayr›ca, devrimcili¤i meslek edinenlerin, yani profesyonel devrimcilerin, di¤er mesleklerdeki gibi mesleklerini para kazanmak için yapmad›klar› da aç›kt›r. Özgürlük mücadelesi maddi ç›karlar elde etmek için yap›lmaz. Onun çok daha onurlu bir amac›, yani tüm insanl›¤› kurtarma amac› vard›r. Onun için devrimcili¤i meslek edinenlerin maddi kazançlar› olmaz. Onlar baflka meslek sahibi insanlar da olsalar, maddi ç›kar getirecek mesleklerini bir kenara b›rak›p, ölümü de göze alarak, kendilerini devrim mücadelesine adam›fllard›r; t›pk› Avukat Behiç Aflc› ve binlerce profesyonel devrimci gibi. Onun için de, hem maddi ç›kar elde etmek isteyip hem de devrimci mücadeleyi birlikte götürmek zordur.

Bu konuda engizisyoncu da flunlar› söyler: “Hem göksel ekmek için binlerce, on binlerce insan senin peflinden gelse bile, göksel ekmek u¤runa dünyasal ekmekten vazgeçebilecek kadar güçlü olmayan milyonlarca, milyarlarca zavall› ne olacak? Yoksa yaln›z on binlerce büyük, güçlü insan m› de¤erlidir senin için?” ‹sa’ya, çölde fleytan›n sordu¤u ‹kinci soru, “Kime tap›nmal›” sorusudur? ‹nsanlar sürekli bir ideal ararlar. Bir ideali olmayan ve bir amaç için mücadele etmeyen insan bofllukta yaflar. Amaçs›zl›k insanlar› mutsuz k›lar. ‹nsanlar amaçlar›na ulaflmak ve ideallerini gerçeklefltirmek için birlikte mücadele ederler. Mücadeleyi birlikte götürürlerse kazan›rlar. Bu mücadelede kendilerine yol gösterecek bir önderlik ararlar. ‹flte bu yüzden de ‹sa’n›n önüne, çölde, fleytan taraf›ndan konulan, insanlarla ilgili önemli bir soru da “‹nsanlar›n kime tap›naca¤›” sorunudur. Ayr›ca, engizisyoncu gibi insanlar›n iradelerini hiçe sayarak onlar› yönetmeye çal›flanlar insanlar›n birlikte mücadelelerini çeflitli flekillerde önlemeye çal›fl›rlar. Bizde 2000 y›l›ndan beri uygulanan tecrit iflkencesi de bunun bir örne¤idir.

Engizisyoncu halk› kand›ran ve ezen tüm diktatörler gibi, halk› sürekli flöyle sözler söyleyerek afla¤›lar: “Söylüyorum sana, zavall› kiflio¤lunun, do¤ufltan sahip oldu¤u özgürlü¤ünü bir an önce verebilece¤i bir varl›k aramaktan daha ac›l› bir kayg›s› yoktur”. ‹sa’n›n düflünmesi istenen üçüncü soru ise varolufl s›rr›yla yani yaflaman›n nedeniyle ilgilidir. Engizisyoncu : “Kiflio¤lu, niçin yaflad›¤›n› kesin olarak bilmeyince, dünya nimetlerine bo¤ulmufl olsa bile, yaflamaktansa bir an önce ölmeyi ye¤ler”. Metnin bu k›sm›nda varoluflçu felsefe görünür. Sartre’a göre, biz seçimlerimizle var oluruz. Bizi biz yapan seçimlerimizdir. ‹nsano¤lu dünyaya öyle at›l›r. Sonra yaflam›n› seçimleriyle kurar. ‹sa da burada kiflileri, iyiyi kötüyü seçmekte özgür b›rak›r. Kifli özgürlü¤ünü kendi seçimlerini özgürce yaparak kurunca, bunun belirli bedelleri ve sorumluluklar› olur. ‹nsan yapt›¤› seçimlerin sorumlulu¤unu da yüklenmek zorunda kal›r. Bazen yanl›fl seçimler yap›p, yanl›fl sonuçlara sahip olursa, bundan da kendisi ac› çeker. Onun için insan›n seçme özgürlü¤ü insana belli bir sorumluluk yükler ve ac› da verir. Özgür seçimler yapmak insanlar› zorlar ve sonuçlar›na da katlanmak zorunda b›rak›r.

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 27


tiyatro

Ama birisine ba¤lanmay› ve bir önderi izlemeyi kendi iradesiyle seçen insan, kendi seçti¤i önderine daha ba¤l› ve inançl› olur. ‹flte, bu yüzden, ‹sa, kendisine inananlar›n, böyle sa¤l›kl› bir seçimle kendisinin peflinden gelmelerini ister. Kendisine inananlar›n, kendisine özgürce, kendi iradeleriyle ba¤lanmalar›n› ister. Yani onlar›n tamamen özgür olmalar›n› ister. Engizisyoncu bu konuda da flöyle söyler: “Kiflio¤lunun özgür olmas›n› istemen, onun sana ba¤lanarak, seni içten severek peflinden gelmesini özlemendi.” Ama seçme özgürlü¤ünün önder aç›s›ndan bazen kötü sonuçlar› da olabilir yani özgür iradeyle bunun yapan insanlar bazen o önderi seçmeyebilirler. Engizisyoncu da ‹sa’y› bu konuda uyar›r. “Ama seçme özgürlü¤ü gibi ürkünç bir yükün alt›nda ezilen kiflio¤lunun sonunda senin önderli¤ini, hatta gerçe¤ini de reddedece¤ini düflünmedin mi?” Daha sonra metinde, insanlar› tutsak etmeye yarayan üç tane güç tart›fl›l›r. Engizisyoncuya göre bunlar: Mucize, s›r ve otoritedir. Mucize, halka düflman yöneticilerin, halk› bofl fleylerle kand›rarak yönetmede kulland›klar› bir yöntemdir. Ülkemizde de Ali Kalkanc›’n›n pencereden atlayarak halk› uçtu¤una inand›rma olay›n› hat›rlayabiliriz. AKP, Saadet Partisi gibi halk›n dini inançlar›n› sömüren partilerin halka çeflitli mucizeler anlatarak oylar›n› toplamaya çal›flt›klar› görülmüfltür. Halk›n gerçek yöneticileri halk› böyle fleylerle kand›rmazlar; ayn› ‹sa gibi bunlara gereksinme duymazlar. Onlar halk›n kendi iste¤iyle ve kendi özgür sevgisiyle kendilerine ba¤lanmas›n› isterler. Engizisyoncu, ‹sa’n›n böyle mucizelere baflvurmamas›n› flu sözlerle elefltirir: “ ‘Çarm›htan in, Tanr›’n›n o¤lu oldu¤una inanal›m’ diye ba¤›rd›klar›nda inmedin çarm›htan. Kiflio¤lunu mucizenin gücüyle de¤il de, içten gelen özgür bir sevgiyle kendine ba¤la-

28 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

mak istedi¤in için inmedin. Özgür sevgi tutkusuyla yan›yordu için. Kölelerin, onlar› ezen büyük güce duyduklar› kölece hayranl›ktan nefret ediyordun.” Engizisyoncu gibi otoriter yöneticiler, sürekli, halk› “Güçsüzdür kiflio¤lu, baya¤›d›r da” gibi sözlerle afla¤›larlar. Engizisyoncu sonra s›rr› tart›fl›r. Burada, gerçek bir devrimci önderin etraf›nda toplanarak, büyük fedakarl›klarla insanlar› özgürlü¤e kavuflturmak için çal›flanlardan yani devrimcilerden söz edilir. Bunlar özgür bir sevgiyle ve ba¤l›l›kla seçtikleri yolda, bin bir zorlu¤a katlanarak ac›larla ›st›raplarla, gerekti¤inde “çölde böcek bitki kökü yiyerek y›llarca yaflarlar. ” Ama say›lar› tüm topluma göre azd›r. Engizisyoncu gibi halka düflman yöneticiler halk›n onlar›n yani devrimcilerin peflinden gitmelerini önlemek için, önderin yaln›zca say›lar› az olan seçilmifller için gelip gelmedi¤i sorusunu halka sorarak, halk›n kafas›n› kar›flt›r›rlar ve burada bir s›r oldu¤una halk› inand›r›rlar. Halka kendi özgür kararlar›n› ve sevgilerini bir tarafa b›rak›p, belirsiz bir s›rra boyun e¤dirmek isterler. Böylece, engizisyoncu gibileri, insanlar› mucizelerle ve belirsiz s›rlarla kendilerine körü körüne inanmaya zorlarlar. Halk› bofl inançlarla sürülefltirirler. Engizisyoncu gibi dini sapt›ranlar›n kendilerinin s›rr› da, art›k Tanr›’yla ve ‹sa’yla olmad›klar› ama dini kullanarak Roma’ya ve Sezar’›n k›l›c›na sahip olduklar›d›r. Onlar böylece yeryüzünün tek hakimi olurlar ve insanlara boyun e¤dirirler. Otoriter sistemlerin ve kiflilerin bafl özellikleri halk› küçümsemek ve onu, kolayca kand›r›lacak bir sürü gibi görmektir. Halka bask›yla boyun e¤dirmektir. “Ürkecek, gözümüzün içine bakmaya bafllayacaklar, korkuyla bize sokulacaklar. fiaflacaklar bize, korkacaklar, böylesine heyecanl› milyarl›k bir sürüyü sakinlefltirecek kadar ak›ll›, güçlü oldu¤umuz için övünecekler bizimle. Öfkelenmemizden çok korkacaklar.”

Otoriter sistemlerin ve kiflilerin baflka bir önemli özellikleri de, insanlar› kontrol etmeleri ve her konuda onlar ad›na karar vermeleridir. George Orwell “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” isimli kitab›nda bu otoriter kontrol mekanizmas›n› çok iyi betimlemifltir. Burada da engizisyoncu: “Bizden gizli hiçbir fleyleri olmayacak. Kar›lar›yla, metresleriyle yaflamalar›na, çocuk yapmalar›na –hep bize gösterecekleri ba¤l›l›¤a bakarak- ya izin verecek ya da vermeyece¤iz” der. Oyunda ‹sa’n›n ve engizisyoncunun flahs›nda halk›n gerçek önderinin nas›l olmas› gerekti¤i, halk› özgürlefltirmedeki samimiyetleri ve fedakarl›klar› anlat›lm›fl ve sonradan bunlar›n yap›tlar›n› çarp›tarak ve sömürerek, insanlar›n elinden tüm özgürlüklerini alan, onlar› sürülefltiren, kand›ran ve ezen otoriter kiflilikler sergilenmifltir. Oyunun sahnelenme özelliklerine gelince, burada Büyük Engizisyoncu rolünü oynayan Bruce Myers ola¤anüstü bir performans sergiler. Oyunculu¤u son derece basittir. Ama tonlamalar› ve artikülasyonlar›yla oldukça zorlu bir metni sahnede tek bafl›na, bir saate yak›n bir zamanda, izleyicileri etkileyecek büyük bir baflar›yla canland›r›r. Bazen sufle al›r. Son derece sade bir oyunculukla izleyicileri büyüler. Oyunda, dekor hemen hemen yoktur. Sahnede Büyük Engizisyoncu ve oyun boyunca hiç konuflmadan s›rt› seyirciye dönük oturan ve ‹sa’y› canland›ran oyuncu vard›r. Bu oyuncu yaln›zca oyunun sonunda aya¤a kalkar ve engizisyoncuyu dudaklar›ndan öper. Engizisyoncu da ona “hadi git” der. Yaln›zca engizisyoncuyu ayd›nlatan ve onun oyunculu¤unu destekleyen bir ›fl›k kullan›m› vard›r. Çok sa¤lam bir metne dayanan ve oldukça sade bir biçimde, ola¤anüstü bir flekilde sahnede canland›r›lan “Büyük Engizisyoncu” oyunu için Peter Brook ve Bruce Myer’› candan kutluyoruz.J


şiir

gül(üm)can gökay kemal

güllerden en kızılı, canlardan en mavisi, Asi’nin hırçın kızı Gülcan, büyüdün de anne mi oldun sen? büyüdün de yüreğini sevdalara mı saldın? yar yerine mi bastın göğsüne vatanı? yüreğini nasıl büyüttün, nasıl sığdırdın gönlüne bunca büyük sevdayı? önce “eşi bulunmazın” Betül’ün, sonra “inci tanen” Müge’n… ardından hiç eğilmeden taşıdığın on binlerce soluk… bir ülkeyi nasıl tümden yavrun bildin gül(ey)can? gözlerin hüzün, gözlerin umut, gözlerin binlerce yıldız parçası (sahi bunca yıldızı nasıl kuşanır insan gül(üm)can?) gözlerin cesur, gözlerin çakmak, gözlerini nasıl ışıttın, yüreğini nerde büyüttün gül(ey)can.. insanlar kendine sürgün ölmesin diye, boranlar tutsak kalmasın diye, ölüm gül yüzlü bebelerin kanadı olmasın diye mi kattın kendini Asi’nin sularına hüznünü isyan eyleyip? senin sesinle açacak papatyalar, senin gözlerinle doğacak güneş, senin ellerin doğuracak dünyayı yeniden, “duvarları delecek senin sevdanın közü GÜL(ey)CAN... gül gül gül.

AĞUSTOS 2006 | TAVIR | 29


izlenim

yedikule’yi sokaklarda yaflatmak... tav›r

Yedikule denilince akl›m›za hemen zindanlar› gelir. Bir de bugün büyük konserlerin yap›ld›¤› surlar›… Yedikule, Yedikule olmadan ve zindan olmadan önce, Alt›n Kap›, seferlerden dönen nice imparatorlar›n törenlerle flehre ihtiflamla girdikleri, Bizans’›n en önemli girifl kap›s›yd›. Bu önemli görevi nedeniyle kap› her savaflta do¤al olarak zarar görüyordu. Alt›n Kap› olmas›n›n bir anlam› vard›r muhakkak. ‹ktidarlar›n güç göstermesinden baflka bir anlam› yok, san›r›z. Varsa da bu bilgiye biz ulaflamad›k. Yedikule a¤›rl›kl› olarak hapishane olmas›n›n yan› s›ra kimi zaman da merkezi bir hazine olarak kullan›lm›fl. Ama zindan olmas› damgas›n› vurmufl. Elbette ki ilk olarak büyük bir flehir kap›s› gibi tasarlanm›fl ve kullan›lm›fl olsa da sonras›nda farkl› amaçlarla da kullan›l›r hale gelmifl. Alt›n kap›l› bu flehir girifli, birçok padiflah›n entrikalar›na, hilelerine, birbirine karfl› komplo kuran padiflahlar›n oyunlar›na tan›kl›k etmifl bir yerdir ayn› zamanda. ‹lk bahsetti¤imiz gibi ününü zindan olmas›yla alm›fl as›l olarak. Kulenin giriflindeki alanda mahkumlar›n yatt›¤› ranzalar, duvarlara kaz›d›klar› yaz›lar ve ünlü “Kanl› Kuyu”... Sonra büyük misafirlerini a¤›rlamaya bafllad›¤› yerler. Girifl k›sm›ndaki listede burada yatanlar›n adlar›, neden burada bulunduklar› ve ak›betleri yazmaktad›r. Kulenin ortas›nda ünlü “Y›lanl› Kuyu” vard›r. Alt kattan ç›karken 40–45. basamaklar aras›nda karfl›l›kl› bir flekilde bulunan Bizans dönemine ait mermer-

30 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

den yap›lm›fl, iki adet kufl rölyefi… Mahkumlar taraf›ndan zindan girifline kaz›lan kitabeler oldukça fazla. S›radan mahkumlar›n yan› s›ra krallar, vezirler ve elçiler de 1768 y›l›na kadar bu kulede yatm›fllar. Daha sonra padiflahtan ald›klar› bir izinle, tutsakl›klar› kale içinde bulunan evlerde devam etmifl. Bir de “Kanl› Kuyu”su meflhur Yedikule’nin. Bizans ve Osmanl› döneminde idama mahkum edilen tutuklular›n kesilen kafalar›n›n, dipten denize ulaflan güney ve bat› yönünde iki tüneli olan bu tarihi kuyuya at›ld›¤› söyleniyor. Kuyunun arkas›nda bulunan iflkence tahtas›nda görülen deliklerin, Balkan Harbi ve ‹stanbul’un iflgali s›ras›nda Yedikule’ye yerleflen yabanc› askerlerden kalma

kurflun delikleri oldu¤u söylenir. Asl›nda çok da ayr›nt›ya girmek istemiyoruz, çünkü Yedikule’nin tarihini anlatmak bafll› bafl›na, uzun bir yaz› konusu. Bu nedenle k›sa bir hat›rlatma yap›p geçelim istedik. Böyle bir tarihi kesiti içinde tafl›yan Yedikule’nin sokaklar›nda dolaflt›¤›m›zda bir yandan o görüntüler canlan›yor kafam›zda. Dönen birçok entrikalar, oynanan oyunlar, iktidar hesaplaflmalar›, tutuklulara yap›lanlar… Kuleleri ve yap›s› tarihi özelli¤ini koruyor. Sokaklar›na girdi¤inizde farkl› bir hava hissediliyor hemen. Sokak aralar› y›llar›n yükünü tafl›yor hala. Yorgun de¤il tabii ki, çünkü bugün Yedikuleliler ona sahip ç›k›yorlar.


izlenim

caklar›n› söylüyorlar. Umar›z istekleri ve azimleri bunu baflarmalar›n› sa¤lar. Sergiyi gezerken, Yedikulelilerin güzel paylafl›mlar›n›n izlerini bulduk. S›cac›k bir sokak sergisi Yedikule’nin orta yerinde bizi karfl›lad›. Yaflam›n hemen her kesitinden kareler var. Do¤al ve flatafats›z kareler… Bunlar do¤al halleriyle öylece tahtalara as›lm›fl… “Malzeme yoktu. Zar zor bulduk bu tahtalar›. Okuldan ald›k ama rüzgardan dolay› k›r›ld›, k›r›ld›kça biz ayaklar›n› kestik” diyorlar. On–on befl tane sergi tahtas›n›n d›fl›nda, duvarlar› kulanm›fllar. Bize resimleri anlat›yorlar. “Bu dedemin resmi… Bak›n bu da benim çocuklu¤um… Bunlar da Yedikule sakinleri…” Ve tek tek tan›tmaya bafll›yorlar; her meslekten insanlar var.

Elbette Yedikule, sadece zindanlar› ya da surlar›yla de¤il, delikanl› kültürüyle de tan›nan bir yerdir. Kendi içinde farkl›l›klar› tafl›yan bir mekand›r Yedikule. Sadece egemenlerin yaratt›klar›yla an›l›yor olmas› Yedikuleliler’i elbette üzüyor ama onlar kendilerine has bir kültür yaratm›fllar bugün. Bizler de Yedikule’nin sokaklar›na girdik ama yukar›da bahsetti¤imiz o kanl› ve entrikalarla dolu sokaklar de¤ildi art›k buralar. Tam tersi kendi kültürüne sahip ç›kan ve bunu yaflatmak isteyen insanlar karfl›lad› bizi... Elimizde foto¤raf makinesi, ara sokaklarda yürüyoruz. Yabanc›s› de¤iliz buralar›n; sürekli Tav›r’› getirip da¤›tt›¤›m›z yerler.

Kedileri, surlar›, duvarlar›, sokak sohbetleri, emekliler ve y›llar öncesi çocukluklar… Tarihi kesitler… Saymakla bitmez asl›nda, çünkü çok fley s›¤d›rm›fllar o karelerin içine. “Yedikule Tarihine Sahip Ç›k›yor” sergisini gezerken duvarlara as›l› foto¤raflar›n paylaflt›klar›n› anlamaya çal›fl›yoruz. Öyle ki foto¤raflar birbiriyle sohbet ediyorlar adeta. Tan›d›k hepsi, birbirini biliyorlar. O sohbetlerine sergiyi gezmeye gelenleri de kat›yorlar.

Yaflad›klar›n› anlat›yorlar; bir yan› mücadele, bir yan› yoksulluk kokusunu taa ci¤erlerine kadar çeken insanlardan bahsediyorlar. Sokaklar›n›n aras› mahalle ortam›n›n ötesinde bir dostluk havas›n› and›r›yor. Yani birçok mahallede bunu bulmak bugün zor ama Yedikule bunu baflarm›fl sanki. Kap›lar›n›n önleri sohbet odalar› gibi, gelip yoldan geçenlerin selamlar› ve birbirine sunulan gülüfller. Böyle bir mekan Yedikule… Serginin alan› çok büyük de¤il ama dolu dolu. Yolun bir kenar›n› ve bir soka¤›n duvarlar›n› kulanm›fllar. En çok dikkatimizi çeken, foto¤raflar›n oradaki esnaflar›n dükkanlar›n›n camlar›na da as›lmas›. As›lacak baflka yerleri olmad›¤› için buna gerek duyulmufl. Sergiyi geziyoruz, foto¤raf çekiyoruz. Daha önceden de bas›n›n geldi¤ini, röportajlar yapt›klar›n› ama yay›mlayan›n olmad›¤›n› söylüyorlar. Biraz sitem ediyorlar. Oldukça emek harcanm›fl ve kendi olanaklar› ölçüsünde aç›lan bir sergi. Örnek bir yan› da var. Hem serginin sokak sergisi olmas› hem de kendi imkanlar›yla, amatör ruhlar›yla kendi tarihlerine sahip ç›k›yor olmalar› oldukça anlaml›. “Yedikule Kendi Tarihine Sahip Ç›k›yor Sergisi”nin devam etmesi dile¤ini sunup ayr›l›yoruz sergiden.J

Yedikule kendi kültürüne ve tarihine sahip ç›k›yor. Gezdi¤imiz foto¤raf sergisi de bu sorumluluk duygusunun güzel bir sonucu... Her fley kendi olanaklar› ölçüsünde. Herhangi bir yerden yard›m al›nmam›fl… Sergiyi düzenleyenlerden hiçbiri de profesyonel sanatç› de¤il. Tamamen amatör bir ruhla ve tüm yarat›c›l›klar kullan›larak aç›lan bir sergi ve bir o kadar da ustaca çekilen foto¤raflar… Sokaklar›n sergi havas›na sokulmas› tamamen ustaca tasarlanm›fl. Yedikuleliler bunu sürekli ve geleneksel hale getirmeye çal›fla-

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 31


fliir

halk›m hasan izzettin dinamo

Türkiyelim, Türküm, benim garip halk›m, her zaman görmek istedim seni mutlular mutlusu, bu dünya güzeli yurdumda s›ra da¤lar gibi felaketler sana kurdukça pusu a¤ulu dizelerle dolup taflt› flark›m. Ulusun döktü¤ü gözyafl›n›n a¤usu mermeri deler de geçer. kanlar geçer damar damar mermerden, o, isterse canlan›p yürür mermer. meyhanelerde içen flairlerin elbette, sayg›ya de¤er tasalar›. söyle, yaln›zl›klar›ndan baflka hangi gölgenin a¤›rl›¤› alt›nda çat›rdar masalar›? Talihsiz sanatç›lar› memleketimin halk›m›n türküsünden uzakta içtikçe içerler. sonra, birkaç münzevi okuyucunun ölümsüzlü¤ünde öbür yana göçerler.

dikilir durur ortas›nda tanyerinin flair nöbettedir insanlar uyusun fliir nöbettedir insanlar uyusun, bu topsuz, tüfeksiz nöbetçinin gölgesinde korkusuz canlar uyusun. Ne güzel ölümsüzlü¤ü halklar›n, halklar›n. sonra, onlar›n gö¤üslerinde yatan mutluluk düfllü flark›lar›n. Oturur bir yanda flairler uzat›p bafl›n› sözcüklerin aral›¤›ndan söyler içinin zifir gibi karanl›¤›ndan leyla'y›, flirin'i güldüren türküler. halksa, öbür yanda döker gözyafl›, yatar ac›dan ›s›r›r topra¤›, tafl›. Sözcük sultanlar› gönüllerinin harem dairesinde unutur giderler ulusçul kayguyu, telafl›.

K›na beni, arkadafl›m k›na: yaln›z, flunu bil ki rahatt›r içim, ellerim bulaflmad›kça ihanete, ellerim batmad›kça kana.

Güzel halk›m, senden bir tek alk›fl beklemeden salt senin için a¤lad› durdu k›rk y›l binlerce flark›m.

K›rk y›l geçti¤im yollar› incileriyle süsledim gözyafllar›m›n, gelip geçmesi için ulustafllar›m›n, ba¤›fllar›m da beni bilmeyerek b›çaklayan insan›m›, ba¤›fllar›m bilmeyerek alsa da can›m› surat›ma bilerek tükürene beslerim kin.

Bitirdim nice dert okulunu, yaln›z, flununla ö¤ünebilirim birgün iflçime ihanet etmedim birgün ihanet etmedim insana. bin bir yerinden vurulmufl yüre¤imi ah, anlatabilsem bir gün sana.

32 | TAVIR | A⁄USTOS 2006


okurdan

sizden gelenler...

KESK‹N BAKIfiLI KÜÇÜK GEL‹N... Güneflli bir haziran sabah›... P›r›l p›r›l gökyüzünün mavili¤i. Tüm görkemiyle gülümsüyor bize haziran›n s›cak yüzü... Kufl türküleri aras›nda yola koyuluyoruz. Duygu yüklü, yüre¤imiz. Bir o kadar da heyecanl›y›z... H›zl› ad›mlarla ilerliyoruz. Yine de yetiflemiyor ayaklar›m›z, kalbimizin h›z›na. K›sa bir süre sonra trendeyiz art›k. Yol boyunca sohbet ediyoruz. Sohbetimiz direnifl üzerine yine. Direnifl! Nas›l da insan›n içini titreten bir kelime... H›zla geçti¤imiz bu¤day tarlalar›na dal›yorum. Sahi, kim söylemiflti o sözü? "‹nsan dedi¤in bu¤day tarlas› gibi olmal›. Esti mi rüzgâr; bir de¤il, milyonlar için esmeli..." Berdan Çay›’ndan geçiyoruz. Altan Berdan’›n asi coflkusu doluyor içime. Berdan; bir sevdaya düflmüfl, kuflanm›fl bedenini. T›pk› Asi’nin h›rç›n k›z› gibi... Adana’day›z. K›sa bir yolculuk daha yap›yoruz. Sonunda geldik. Soka¤› döndükten sonra karfl›m›zda, tüm görkemiyle duruyor Direnifl Evi. Daha bir heyecan sar›yor bizi. Kap›da arkadafllarla kucaklafl›yoruz. Biraz oturun, diyorlar. Oturuyoruz, ama gözlerimizden okuyorlar sab›rs›zl›¤›m›z›. Daha fazla beklemek istemiyoruz. Onlar da bekletmeden yukar› al›yorlar bizi. Sar›l›yoruz Gülcan Abla’yla... S›ms›k›... Doya doya öpüyorum onu. ‹çime çekiyorum kokusunu. Umut umut karanfil kokuyor. Ana kokuyor. Yüre¤ime kaz›yorum bu kokuyu... Açl›k grevindeki arkadafllarla kucaklafl›yoruz sonra, refakatçilerle… Gülcan Abla’yla konufluyorum. Nas›l da mutlu… Direnmenin ve onurun mutlulu¤unu yafl›yor. Anal›¤›, insanl›¤›, feday› ö¤retiyor bu evden. Umut da¤›t›yor tükenmifllere... Yüzüne bak›yorum; açl›k hissettiriyor art›k kendini. Zay›flam›fl biraz. Ama gözlerindeki par›lt›y› silmeye yeter mi hiç? Yetmemifl! O par›lt›yla y›rt›yor karanl›¤› “keskin bak›fll› küçük gelin”... Çaresizlik, umutsuzluk ç›k›p gidiyor kap›dan. Tepeden t›rna¤a karanfil kokuyor bu ev... Açl›k grevindeki arkadafllarla sohbet ediyoruz. Onlar›n da mutlulu¤u görülmeye de¤er. Gülcan Abla’n›n yan›nda, onun açl›¤›n› paylaflman›n gururu var gözlerinde. Arkadafllar›m›z›n selam›n› iletiyoruz onlara. Bir selam da onlar gönderiyor sevdal› yüreklere... Yüre¤imize ak›yor zaman... Ve gitme vakti geldi¤inde, s›¤maz dar zamanlara vedalaflmalar. Bir ezgi olur yürek at›fl›, kanat tutar içimdeki güzellikler, yeniden kucaklafl›rken Gülcan Abla’yla. Son kez içime çekiyorum karanfil yüreklileri... Yeniden görüflmek umuduyla ayr›l›yoruz evden. Kalbimizde tarifsiz bir burukluk. Ama yine de coflkulu... Çukurova’n›n en s›cak yeridir flimdi fiakirpafla’daki Direnifl Evi. Çiçek kokular› aras›nda karanfile sevdal› alev yüreklilerin direnç abidesi... Açl›¤›n koynunda büyütüyor sevdas›n› umudun y›ld›z›... "Sevda ki; onu e¤ilmeden tafl›yanlara yarafl›r...!" RÜYA J

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 33


okurdan

TÜRKÜLER G‹B‹ TANIDIK, B‹ZDEN.... ‹nsan yazmaya durdu¤u vakit bin bir fley kopar içinde. ‹sterse geceleri gündüz, gündüzleri gece yapar. Bakt› ki kurumufl bir a¤aç; ne gam! O a¤aç bir kalem darbesi ile flenlenir. K›fl günü de olsa meyve verir. ‹flte öylesine özgür ve öylesine yarat›c›d›r insan beyni. Bazen bir bakars›n›z tuvalin ortas›nda pembe panjurlu bir ev belirmifl. Dam› akmaz, vergisi, borcu yok. ‹flte öylesine koflulsuzdur insan›n beyni. Bir güzellik sanatla bin olur. Yakar insan›n içini. Bir kalem bir insan› öyle güzel anlat›r ki ç›kt› ç›kacak san›rs›n o ka¤›ttan. Arars›n o güzelli¤i, aran›rs›n… Bir de ac›lar vard›r… Ac›lar›m›z da anlat›l›r tabi. Bazen çekenin gözünden, bazen uzaktan bir seyirle dokunulur ac›ya. Ac› ve açl›k… Bir bakars›n mevsimlik bir iflçinin damlayan çad›rlar›nda, sinek ›s›r›¤›yla bulaflm›fl hastal›klar›nda, römorkun arkas›na s›k›flm›fl yüreklerde, o yüreklerdeki umuttad›r.. Bir bakars›n kondu sahiplerinin, o kendilerine dev gibi gelen saray gibi gelen evlerindedir. Y›kacaklar› tutar… ‹flte o evlerden bir tanesinde torunu ölen bir dede görmüfltüm bir keresinde. Herkesin ac›s›n› hayk›rd›¤› o günde susup kalmas›ndayd› ac›. Ç›¤l›klar› a¤›tlara kar›fls›n istedi¤i o anda lal oluflundayd›. Söylemek istediklerini söyleyememesinde, ac›n›n birikip, içinde sadece kendisinde kalmas›ndayd›. O hain g›rtlak kanserindeydi. Bo¤az›ndaki o so¤uk aletle metalik sesler ç›kartm›fl, yanamam›flt› ac›s›na… Ne zaman o an› düflünsem ses olmak isterim. Ses olup o adam›n bo¤az›na yap›flmak… Ac› olup dökülmek a¤z›ndan.. Hep Pandora’n›n kutusundan, umuttan bahsederler öyle zamanlarda. Her fley bir yerde bir flekilde düzelecektir derler. Umut edin, isterler. Bilmezler ki umut bazen en ac› fleydir. Ya¤mur duas›na ç›kan, orada aç›lan elde nas›l ac› bir umut vard›r bilmezler. Yahut depremde muhtemelen anl›k flaflk›nl›kla kendini d›flar› at›p o flaflk›nl›¤›n geçti¤i anda, o k›sac›k saniyelerde sevdiklerini getirip hat›r›na, enkaz› kar›flt›ran, bir can bir canl› arayan eldekinin salt bir umut olmad›¤›n› fark etmezler… Çünkü onlar daha ötesini bilmez. Oysa var-

34 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

d›r. Bir de daha ötesi vard›r. Daha büyü¤ü… Tunçtan bir z›rh kuflan›r umut. Umuttan, ac›dan, sevinçten, mutluluktan gururdan ve her fleyden daha ötesi… ‹syand›r bu, dirençtir. Gördü¤ünü anlat›r sanat. Çünkü yarat›c› olan sanat de¤il hayatt›r asl›nda. Ve iflte bazen hayat öyle fleyler yarat›r ki, kalem susar, dil susar.. Hiçbir tuvale yans›maz izi. Yüre¤e yap›fl›p kal›r. Diyecek söz, an›lacak kavram, var›lacak sonuç ve daha pek çoklar› o büyülük karfl›s›nda yoklu¤a kar›fl›rlar. Anlams›z, yar›m, eksik kal›rlar. Gün gelir oyalar›, gergefleri al›rlar annelerin elinden, flehit o¤ullar›n kay›p k›zlar›n resmini koyarlar yerine… Kalkar annelerin sol yumruklar› havaya. Bir daha inmez… Bir daha inmez; zulmün üstüne inmedikçe… Kocaman bir ülke olur Armutlu… Düflman ordular›na sald›r›r gibi tanklar ve tüfeklerle gelirler. Korkup evine kapanmaz, kepenkleri s›k› s›k›ya kapamaz hiç kimse, hiçbir yerde. Direniflin mayas› vard›r orada. Ölüm orucu sürmektedir. Ölüme yatanlar› yaflatmak için ölür baflkalar›. ‹flte böyle bambaflka bir denge… O denge ki konuflsan konuflulmaz, yazsan yaz›lmaz, sussan susulmaz… Gün gelir iki kardefl yatar açl›¤a... Yan yana… Babalar› durur bafllar›nda. Ölüm döfleklerinde bir tas s›cak çorba istemezler onlar, babalar› da vermez… ‹stemezler dünyan›n açl›¤›ndan doymay›, doyurulmay›… Gül bahçelerinde yatar gibi yatarlar açl›¤a.. Aden bahçelerine düfler gibi düflerler… ‹flte, dersin, iflte art›k her fleyi gördüm. Söylenecek her fley söylendi, duyulacak her fley duyuldu. Susulacak her fley susuldu. Ta ki 5 Nisan’a kadar: Dünya Avukatlar Günü... Bir avukat, koca bir ç›nar, ba¤lar o gün k›z›l band›, aln›na. Hukukun bitti¤i yerdir buras›… Unutmufl bedenini sarsar Behiç’in açl›¤›. Mide kramplar›n› bafl a¤r›lar›n› sen daha önce duyars›n. Gözlerin karar›r onunkilerden önce. Bir avukatt›r o. Hani bafl›m›z s›k›flsa varl›¤›ndan emin oldu¤umuz, yaramaz çocuklar gibi korkmadan bafl›m›z› derde sokabildi¤imiz, hani nas›l olsa hep var olan…

Ezgisini hep bildi¤imiz ama sözlerini hat›rlamad›¤›m›z türküler gibi tan›d›k, bizden… Bir çift sözdür o… Kendini saklamadan, sak›nmadan hep yerinde söylenmifl bir çift söz. ‹flte flimdi yine tam yerinde verilmifl bir cevap gibi durur karfl›nda. Demek Behiç A¤abey, demek sen de, y›llard›r açt›n her ölenle… Vermedi¤in sular› içmedin, sunmad›¤›n yemekler kald› sofranda. Demek gözlerin seyirci kalamad› art›k. Her düflenle kanayan yüre¤in, geride kalanlar› yaflatmak için bu kez bir ad›m daha öne geçti, öyle mi? Bu kez de bedenin mi söz oldu? Çok mu ac› çektin Behiç A¤abey? Bizim kapal› kap›lar ard›nda bildi¤imiz kör karanl›k hücrelerden gelen sesleri sen yak›ndan duydu¤unda çok mu incindin? Hep görüfle gitti¤in dostlar›n› oralarda b›rakmak, hep bir fleylerini eksilmifl görmek çok mu k›rd› seni? Yanm›fl etlerin kokusunu mu duydun içinde? Günefle yolculad›¤›n her bedendeki, iflkence izleri sana geldi de, senin de mi yakt› can›n›? Ve öyle rahatl›kla ölümü içmifl, bedenini onuruna kale yapm›fl o insanlar›n yüzlerinde kalan ve hiç solmayan gülüflleri mi iflledi içine? Peki, kim tecritteydi asl›nda? Sen ölüme yatm›flken, hukuk bir tafl olup susmuflken kim tecritteydi? Biz, bizim yerimize yap›lm›fl tercihlerle yaflarken, neyi düflünece¤imize bile karar veremezken, haber alma özgürlü¤ümüz k›s›tlanm›fl, sansürle yo¤rulmuflken kim tecritteydi gerçekte? Bize yalanc› cennet vaat edilip, ç›karc› ikiyüzlü bir toplum yaratmaya çal›fl›l›rken, masallar›m›z, türkülerimiz bile al›n›rken ellerimizden, çocuklar›m›za diledi¤imizce isim koyamazken, asl›nda tecritte olan, tabutlukta yaflayan kimdi? Onlar m›, biz mi? fiimdi sana sol yan›m› versem, bir gözümü bir kolumu versem, inand›rsan ki buras› asl›nda bir hukuk devletidir. ‹nanmam Behiç A¤abey, kimse de inanmaz. Bizim daha direncimiz var. Yusuf’un kuyular›na gönderecek kervanlar›m›z.. B‹RGÜL J


okurdan

ANA Bu y›l ilk defa Newroz kutlamalar›na kat›ld›m. Polisler etraf› çevirmifl, tetikte duruyorlard›. Ama insanlar umursamadan, mutluluklar›n› coflkular›n› yöresel k›yafetlerin alt›ndaki ruhla bir bütün k›lm›fllard›. Hayk›r›yorlard› umutlar›n›. Grup Göç’ün kardefllik özgürlük ve eflitlik üstüne söyledi¤i türkülere, hep bir a¤›zdan kat›l›yorlard›. Türkülerin ço¤u Kürtçe oldu¤undan sözlerini anlayam›yordum. Ancak ezgiler yüre¤ime iflliyordu ve her kelime orada tercüme ediliyordu. Anlamad›¤›m türkülere bile efllik etmeye bafllam›flt›m. Tam bu anda omzumda hissetti¤im bir elin ard›ndan kurumufl bir dudak yana¤›ma öpücük kondurdu. Yafll› bir ana cam gibi gözleriyle okfluyordu beni adeta. Gözlerini hala üzerimde hissediyor, her akl›ma geldi¤inde ürperiyorum. Sanki hala saçlar›m› okfluyor.

ifade ediyordu. Kürtçe bir fleyler söyleyerek, elimi s›ms›k› tutup sonra yan›mda duran baflka bir bayan›n eliyle birlefltirdi. Sanki “Tutun ellerinizi s›ms›k› tutun, elleriniz kopar›lsa da yüre¤iniz asla birbirinden kopmas›n.” diyordu. Ana, daha sonra zaten akmaya haz›r vaziyette bulunan gözyafllar›n› özgür b›rakt›. Ne içindi bu hayk›r›fllar, nedendi yanaklar›n gözyafllar›yla ›slanmas›? Sonra ö¤rendim; onun fidan gibi yi¤it iki o¤lu varm›fl; ancak gencecik iki o¤lunu kendi eliyle topra¤a vermifl. O da her ana gibi hayaller kurard› gelece¤e dair. Ama art›k gözyafllar› eksik olmuyor yanaklar›ndan. Ac›s›n›, öfkesini, gözyafllar›yla anlat›yor. Sözlere gerek var m›? ÖZLEM J

Sözlerinden hiçbir fley anlamad›¤›m bu yafll› ana, gözleriyle çok fley

«F» Harfinde 0’larlarla bafllar kronometreler 1 rakamlar›n onursal Bafllang›ç namesindeyken 1 ve A... Sonra 2 B asal bir say› 3 C gece boyunda D Marks’ta sevecen Bende bir bezirgan 4 içerisinde E ellerimiz 5 ile birlikte Kala kald›m anons edilen bir yorgun seste F’lere gelemiyorum henüz Bir silah deposunun önünde Da¤›t›l›rken silahlar katletmek için fianl› ordumuza bir mahpushane önünde T’ye de bir fley diyemiyorum susarken tarihle Kendi kederini yafl›yor henüz bir yerde A’lar› sevdim hep B ve S ile birlikte birde H’leri

Ama ›s›namad›m 8m2’lik «F» harflerine F tipi stüdyolarda ak›l d›fl›l›¤›n burgac›na at›lan “en alttakilerin”, kumdan kaleleri içinde Kahkahayla izleyen baronlar›n Engizisyonlar›nda sekiz trilyonluk kanl›

arenalar Puntolar halinde mürekkepleri s›r›t›rken Mekanik spikerlerin seslerinde Her sabah baz› muayyen flartlar alt›nda ‹rticai sald›r›fl›n ilerlemesi içerisinde «F» F a fl i z m «F» T e r ö r i s t bir d i k t a t o r ya F tarihleriyle sab›kal›d›r kanl› ayinlerinde F’nin gölgesi alt›ndaki bo¤up öldürmektedir korkuyu F’nin içinde olan umudun ve inanc›n gövdesidir E. Kalan

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 35


okurdan

YEN‹’YE… Kibritçi k›z için günlerce a¤lam›flt›… Havalar hala çok, ama çok so¤uktu. Ondan ald›¤› kibritleri çok eski zamanlardan beri, kitaplar›n›n aras›nda kuruttu¤u gül yapraklar› diye yüre¤inin aras›nda sakl›yordu. Y›llanan kitab›n kokusuyla kar›flan yaprak kokusu gibi, yüre¤inin derinlerine saklad›¤› bu kibritler de kar›flm›flt› onunla. Alev alabilirli¤inden hiçbir fley yitirmeden… Koridorun ucundan yank›lanan ayak sesleri, bir insan evlad›na ait de¤ildi. ‹nsan suretindeydi belki ama rengi boz bulan›kt›, kenar mahallelerde at›klarla kirlenmifl, içinde sa¤l›ks›z yoksul çocuklar›n oynad›¤› sular› and›r›yordu. Oynayan çocuklar› hat›rlamaya çal›flt›, zorland›. Bulan›kl›¤›n içinden kibritçi k›z›n solgun ve derin anlamlarla yüklü yüzünü seçebildi yine de.

Ama mümkün de¤ildi saklamak. Yüre¤i ac›d›, buruldu, tafl›yamad› kibritçi k›z›n cans›z günahs›zl›¤›n›. Bir fleyler yapmal›yd›… Devrilen koca ç›nar›n sesiyle aç›ld› kap›. Yüre¤inde tafl›d›¤› cenazeyi görmeden sürüklediler onu hissizlik çukuruna. Oysa elinden geleni yap›yordu gitmemek için. Donmufl kaskat› bedenine hakim olamasa da içinden vurufluyordu zebanilerle. Soysuzlu¤un bekçileriyle hesaplaflmak tek arzusu oluyordu gitgide. San›yorlard› ki korkuyor, san›yorlard› ki eli aya¤› ba¤l›d›r. Ama yan›l›yorlard›. Zaman› yenilemek, insanl›¤› yenilemek için öyle bir arma¤an verecekti ki evrene, kibritçi k›z canlanacak, yüre¤i de hafifleyecek ve ›s›nacakt›. ‹flte o zaman y›l da yeni olacakt›, dünya da. Az kalm›flt›… Zebaniler çevresinde bir halka oluflturmufl, ars›z kahkahalarla onu ez-

Bir a¤›rl›k çöktü üzerine. Uykuya dalacak gibiydi. Göz kapaklar› kurflunlaflt›, çöktü, çöktü… Birdenbire sars›lmaya bafllad›. So¤uk bir denizin içine at›lm›flt› sanki öylesine ay›ld›. Sars›nt› yay›l›yor, difllerini, yüzünü, ellerini, tüm bedenini, görüp görebilece¤i her fleyi, her yeri, geçmiflini, bugününü, gelece¤ini kapl›yordu. Dünya sadece sars›nt›dan ibaretti art›k, sonu gelmiyordu. Ay›ram›yordu ki ölüm mü bu yaflam m›; ya da tan›mad›¤› baflka bir fley mi? Elinde olmadan parçalar›na ayr›l›yor, yine birlefliyordu, ama bu sefer daha sanc›l› olarak ayn› fleyleri yafl›yordu. Hala sonu gelmek bilmiyordu dipsiz kuyunun, uçsuz gö¤ün. Tutunabildi¤i tek fley vard›, hiç b›rakmad›¤›: Fark›nda olabildi¤i tüm benli¤iyle kavrad›¤› tek fley, o k›zdan ald›¤› ve çok eski zamanlardan beri saklad›¤› kibrit çöpleri… Uyand›¤›nda – belki de uykuya dald›¤›nda – bir bahar günüydü herkes ve her yer. Çiçeklerin capcanl› renkleri, patlamaya haz›r sab›rs›z tomurcuklar, en güzel ürünlerini sergilemeyi iple çeken verimli a¤açlar, k›fl›n yorgunlu¤unu z›playa z›playa üzerinden atmaya çal›flan sincaplar, her yönüyle do¤an›n uyan›fl› vard› insanlar›n ellerinde, yüzlerinde. Huzurlu çocuklar annelerinin flefkatli gözlerinde c›v›ld›yorlar, babalar sofralardaki ekmekler kadar s›cac›k sar›yorlard›. O, hepsiydi, herkesti. Kusursuz bir flark›daki ahenkti yaflad›klar›. Mükemmel bir tabloydu gördükleri. En yerinde ve en gerçek renklerle yap›lm›flt›; tablonun kendisi ressamd›. Hiçbir fley unutulmam›flt›, ta ki… Ta ki k›pk›z›l, iri bir kandamlas› tablonun tam ortas›na ya¤ana dek… Bereketli, ya¤mura aç toprak, insanl›¤a ve do¤aya geri vermek için özümserken kan ya¤murunu, uyudu – ya da uyand›. Gök gürlüyordu, flimflekler çak›yordu derinlerde, derinlerinde. Kibritçi k›z, onun yüre¤i bir saçak alt›ym›flças›na s›¤›nmaya çal›fl›yordu. Elinden geldi¤ince korumak istiyordu, ›slanmas›n istiyordu ama tek bafl›na yetemiyordu. Baflka yürekler de laz›md›, baflka yürekler… O yeni y›l gecesinde ya¤mur dinmek bilmedi. So¤uktan dondu sokaklarda yaflayan binlerce insan. S›cak evlerinde akflam yumuflac›k yataklar›na gömülenler gündüz de makamlar›ndaki koltuklar›na gömüleceklerdi, o koltuklardan hançerler ya¤d›rmaya devam ederek masum düfllerin üzerine. Yeni olan neydi peki? Kibritçi k›z büzüldü so¤uktan, kar›ncadan küçük oldu. So¤uk zehir gibi yürüdü damarlar›nda, geçti¤i yerleri cans›z ard›nda b›rakarak. Parmaklar› çarp›ld›, avucunda s›k› s›k› tuttu¤u kibritler saç›ld›, bafl› yere düflerken savrulan saçlar› gibi. Yeni neydi? Yeryüzünü flimflekler de¤il günefl ayd›nlatmaya bafllarken, masumiyetin cesedinin üzerine vurmaktan utand› ›fl›k.

36 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

meye çal›fl›yorlard›. Gözleri bakt› içindeki ac›dan ve h›nçtan umuduna do¤ru. ‹rkildi önce kibritçi k›z›n buz gibi aln›nda biriken boncuk boncuk terleri görünce. Yumuflac›k solu¤uyla sildi onlar›. Diz çöktü yüre¤i masumiyetin önünde son kez; söz verdi, bedelini ödeyip onu canland›racakt› mutlaka. Bafl kald›rd› bilinci soysuzlu¤a ve aya¤a kalkt› da¤lar gibi. fiahland› damarlar›nda kan›, ça¤lard›r saklad›¤› kibritlerden birini ald›. Zebaniler durdu birden. Ç›kard›lar tüm silahlar›n›, onun üzerine do¤rulttular ama nafile. Da¤lar oldu yürüdü, uçurumlar oldu yürüdü, yanarda¤lar oldu yürüdü, okyanuslar oldu yürüdü, y›ld›zlar oldu yürüdü, açl›k oldu, isyan oldu, aflk, adalet, özgürlük oldu yürüdü, hiçbir silah durduramad› onu. En sonunda ateflten bir zafer 盤l›¤› oldu… fiimdi alevlerin karfl›s›nda donanlar, büzüflenler insan suretindeki onursuzluk, ahlaks›zl›k, yalan, ihanet, zulüm ve soysuzluktu, o umut renginde dev bir meflaleyken. Kibritçi k›z, yeni y›l›n ilk sabah›nda uyanabilmiflti bu kez. Ama uyand›¤›nda kibrit satm›yordu. Çünkü dünya, yeni bir yer olmufltu art›k…

Sema Üstünalan. J


fliir

savafl›n efendileri (*) bob dylan

Gelin bakal›m savafl›n efendileri Siz büyük silahlar yapan Ölüm uçaklar› infla eden Bütün bombalar› yapan Duvarlar›n arkas›nda saklanan Masalar›n›n gerisinde saklananlar Maskelerinizin arkas›nda sizi görebildi¤imi bilmenizi istiyorum. Siz yok etmek haricinde asla hiçbir fley yapmam›fl olanlar Siz oyunca¤›n›zm›fl gibi benim dünyamla oynayanlar

Elime bir silah verip sonra gözlerimden saklananlar Ve sonra dönüp en h›zl› kurflunlardan koflarak kaçanlar Judas gibi yalan söyleyerek ihanet edenler ‹nanmam› istiyorsunuz ama bir dünya savafl› kazan›lamaz. Damar›mdan akan suyu gördü¤üm gibi Sizin gözlerinizden görüp beyninizi okuyorum Siz di¤erlerinin atefllemesi için tetikleri çekenler Sonra koltuklar›na kurulup ölüm say›s›n›n artmas›n› seyredenler Genç insanlar›n vücutlar›ndan kan f›flk›r›p çamurun içine gömülürken Malikanelerinde saklananlar Siz var olabilecek en kötü korkuyu üzerimize salanlar Dünyaya bir bebek getirme korkusunu Do¤mam›fl ve ismi konmam›fl bebe¤imi tehdit ettiniz Damarlar›n›zda akan kan› hak etmiyorsunuz. Böyle haybeden konuflabilecek ne biliyorum ki Genç oldu¤umu daha bir fley bilmedi¤imi söyleyebilirsiniz Ama bildi¤im tek bir fley var sizden genç olmama ra¤men ‹sa bile yapt›¤›n›z› asla ba¤›fllamayacak. Durun size bir soru soray›m; paran›z bu kadar iyi mi? Size ba¤›fllanmay› sat›n alabilecek mi? Alabilece¤ini mi düflünüyorsunuz? Cenazenizin ölüm çanlar› çalarken anlayacaks›n›z Kazand›¤›n›z onca para ile ruhunuzu asla geri sat›n alamayacaks›n›z. Ve umar›m ölürsünüz ve ölümünüz yak›n olur Soluk bir ö¤le sonras›nda tabutunuzu seyredece¤im Ve mezar›n›za indirilirken sizi izleyece¤im Ve öldü¤ünüzden emin olana kadar mezar›n›z›n üzerinde duraca¤›m. Türkçesi: Ece Esmer (*) Savafl›n Efendileri (Masters of War) ünlü müzisyen Bob Dylan’›n 1963 tarihli “The Freewheelin” isimli albümünde yer alan bir flark›d›r.

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 37


nota

biz olmasak

38 | TAVIR | Aâ „USTOS 2006


nota

Biz olmasak gökyüzü

Biz olmasak ray

Biz olmasak Taflova’n›n tütünü

Biz olmasak üzüm

Dönen tekerler y›kanan bu¤day

Kütahya’n›n çinisi

Biz olmasak üzüm göz

Ay›n on befli güzel de¤ildir

Ana dizi, kardefl dizi, yar dizi

Kömür göz, ela göz

Güzel de¤ildir

Biz olmasak göz ile kafl Öpücük, nar içi dudak güzel de¤ildir

Söz: Enver Gökçe Müzik: Grup Yorum

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 39


öykü

efl zamanl› aflklar kadir kepezli

Kimsesizken, hiç ummad›¤›m yerlerin dar umutlar›nda büyürken yani, s›rt›m›zda küçük, eski ceketler tafl›rd›k. ‹simleri bile vard›; birinin ismi kahrolas›, birinin ismi bitip tükenen, di¤erinin ismi de herkesin bildi¤i, s›¤›nd›¤›, edebiyat›n› yapt›¤› yaln›zl›kt›… Yaln›zl›k!.. Kimsesizken, yan›m›zda hiç kimse yokken yani, da¤lar›n› aflt›¤›m, ovalar›n›n berrak sular›nda yüzünü y›kad›¤›m yerlerde, insanlar›n üzerine ölü topra¤› serpiliyordu. Yang›nlar vard›… Ç›¤ düflerdi… Sevap kazanmayan, do¤umuyla beraber günahkar bebeler, lanetlenmifl kaderleriyle öldürülüyordu. Herkesin imrenerek bakt›¤› çimen yeflilleri yoktu mesela. Her yer k›z›ldan sar›ya dönerdi…

fiaho’yu bir gece yürürken arkadan vurmufllar. Silah sesini duyanlar d›flar› ç›km›fllar ki fiaho’nun “oturmaaaaaaaam” diye sesi geliyor. Oturmadan öldü… Bir keresinde çok iyi hat›rl›yorum; Zilan ellerinde k›rm›z› karanfillerle ölü bulunmufltu. Sonradan söylediklerine göre, amcas› Hüseyin’in o¤lu ona tecavüz etmifl. Nenem Meryem anlat›rd›; k›z›, namusunu verdi¤i için, amcas›n›n o¤lu öldürmüfl. Zilan’›n abisi yoktu… Dört k›z kardefltiler. Sonra anlad›m neden büyüyemedi¤imizi. Neden bizi kuytulara itmifller? Neden bize az›nl›k demifller? Neden bizi kullanarak savaflm›fllar? Neden, neden?

Herkesin bildi¤inden daha çok bildi¤inden! A¤›tlar›, yakar›fllar›, sessizce a¤lamalar›, konuflmas›… Bildi¤inden yani… ‹çi dolu dolu, he desen yüre¤i patlayacakm›fl gibi, taflk›n bir ça¤layan gibi bakan gözleri… fiimdi ben anlatmayay›m da kim anlats›n? Söyleyeyim de bir dinleyin… ‹lk kez do¤dum, on bin kez öldü¤ümü dinleyin… Ben, Mihri Süleyman gibi güzel, ismim gibi Emin birinden… Yalans›z, fitnesiz… Hayat flimdi bafll›yor… Herkesin bildi¤i o yaln›zl›k var ya, flair Naz›m’›n anlatt›¤› “Büyük Yaln›zl›k” … ‹flte o, ben… Anlatay›m sizlere “Efl Zamanl› Aflk›n” ta kendisini… …

Deli fiaho’yu da hat›rl›yorum. Her gün sokakta yatard›, sokak dedi¤ime bakmay›n, yaz›da yabanda kal›rd›. Biri ça¤›r›p ekmek verirse yerdi. Aylarca aç kalsa kimsede bir lokma istemezdi. Fukarayd›. Bir torbas› vard› s›rt›nda, dolafl›r dururdu. ‹çinde ne vard› kimse bilmezdi. Soranlara da “Sana ne, ben sizin evinizin içinde ne var diye soruyor muyum ha.” Sigaras›n› yakar yine yola düflerdi. Tütün tabakas›n› verirlerdi ama o sadece bir sarmal›k tütün al›rd›. fiaho hiç oturmazd›, bir kez görmüfller oturdu¤unu, o anda utanc›ndan yerin dibine girmifl, görenlerin eline aya¤›na kapanm›fl “Bir daha hiç oturmam.” diye yalvar›yormufl. Gözlerinde yafllar dökülüyormufl. O güne kadar da hiç kimse otururken görmemifl.

40 | TAVIR | TEMMUZ 2006

Anl›yorum nedenleri; bizi böyle büyüttüler, biz soramad›k nedenleri… Bizi nedensiz büyüttüler. Biz kapand›k kendimize de ondan ses ç›karamad›k. Biliyorum, doktorlar gelmezdi bize… Ö¤retmenler gelirdi, birkaç kifli… Sonra kala kala bir tane kal›rd›… Elleri gözleri kömürden siyah, yüre¤i daha da öfkeli… ‹stemiyorlard› sanki bizi… ‹stenmedi¤imizi söylerdi nenem… Bildi¤inden konuflmazd›, biliyorum… Ama biliyor gibi söylerdi. Hakl›yd›!.. Görmüfl geçirmifl kad›n… Eski toprak… Kardan korkmaz, 盤 düfler de evimize, ya da okula k›zakla giderken alt›nda kal›r›z düflüncesini içinde bar›nd›rmaz, korucu Hüseyin’in bir numaral› düflman›… Bildi¤inden söyledikleri, bildi¤inden…

Benimkisi uzun bir yolculuk hikayesi, köyde okuyan tek kifli benim. Büyük umutlarla kaçt›m bir gece vakti. Babam reddetti beni evlatl›ktan… Okumam ona göre anarflist olmama yetiyordu. Yolculu¤a ç›kaca¤›m günün ilk saatlerinde, oturmufl soban›n yan› bafl›na, bana ba¤›r›yordu: - Gidemezsin! D›flar›da “OHAL”ciler var… Korucu Hüseyin seni görür, bilir kaçt›¤›n›. Kasabaya giden yol karla kapl›… Kurtlara afl olursun… Olmaz dedim sana ulan! … ‹zin vermem. - Baba, senin dediklerin bahane… Senin derdin ‹stanbul’da okumam… - Okuyamazs›n… Orada kötülük var. - Burada da var… Hem kötünün de kötüsü var. - Ben istemedikçe kötülük gelmez sana… Anana, gardafllar›na, nenene…


öykü

- Gelir… Burada yaflad›kça her fley gelir. Yan›lm›fl›m. Yan›ld›¤›m› anlad›¤›m anda ö¤rendim en büyük hatay›… Babam›… Babam›… Öldürmüfller… Nerede nas›l niye öldürmüfller kimse bilmiyor. Öyle ya ölülerin nedenini sormak bile ölüme davetiye ç›karmak ya. Anam anlatmad›, o da bilmiyormufl. Gecenin bir vakti götürmüfller. Kaç hafta gelmemifl, sonra gelmifl, korucu Hüseyin de yan›ndaym›fl, yüzüne battaniye mi ne örtmüfller. Anama “V›rv›r edip duruyordun. Al getirdik.” Demifller. Anam orada düflmüfl, babam›n yüzünü dahi görememifl. Komflular bizim yan köyün mezarl›¤›na gömmüfller. Korucu Hüseyin ihbar etmifl beni… Kaçakm›fl›m, kimliksizmiflim… Bir kaça¤›n o¤lu olsa olsa terörist olurmufl. Da¤a gittim de örgüte kat›ld›m da… Her fleyin savunuculu¤unu yapt›m da… Ölüme öncülük ettim de… falanda filan yani akl›na ne gelmiflse söylemifl. Söyler korucu Hüseyin biliyorum. Babam sa¤lam insan, söylemez beni… Do¤rudur insanl›¤›, bilmiyor ki nerede oldu¤umu… Ama ben bildi¤im halde gidemedim köye… Haber geldi¤inde kardeflim Muhammed’ten, kahroldum… Dedim ya, s›rt›mda bir ceket var ismi de kahrolufl… ‹flte yaflad›¤›m topra¤›n üzerime giydirdi¤i bir ceket bu… ‹stanbul’dayd›m art›k ama elimde hiçbir fley yoktu… Sessizlikten baflka, okulda baflka bir yaflam d›flar›da baflka bir yaflam, üstüne bir de para olmay›nca, neye yanaca¤›n› bilemedim. S›¤›nd›m ‹stanbul’un her mekan›na, soka¤›na, kald›r›mlar›na, insanlar›na… Her yanda postallar var kara kara, insanlar› bile alk›fl tutuyorlar “OHAL”cilere… Ya¤murlu bir günde ellerinde pankartlar olan insanlar “ordu göreve” diye 盤›r›yorlard›. Düflündüm de o an babam›… Üzerime bir ceket daha biniverdi; ismi de, yitip giden. Al›flamad›m, güçsüzlü¤ümden de¤il çaresizli¤imden… Dönmem gerekti¤ini hissettim… fiimdi size her fley bir anda olup bitmifl gibi gelecek, do¤rudur… Ama onu bir de bana sorun, ömrümden ömürler gitti… Bu yanl›fll›klar, bu bitip kahrolas›, topra¤›na s›çt›¤›-

m›n flehri eritti beni… Okuyamad›m da… Nerede okudu¤um önemli de¤il, sormay›n onu bana… … Köye gelmeyeli çok olmufltu. Bizim oralarda baz› fleylerin de¤iflti¤ini söyleyen efendiler uzaktan bakm›fllar topra¤a…Haneler ayn› say›da hemen hemen. Say› de¤iflmemifl ama kimileri var ki y›k›lm›fl, viran olmufl. Farelere mekan flimdi. Konu komflunun ço¤u gurbet yollar›na düflmüfl. Hüseyin ve onun gibileri nin bask›lar›ndan y›l›p da düflmüfller o bilmedikleri yollara. Hiç bilmedikleri memleketlere gidip de mekans›zlara kar›flm›fllar... ‹flte bizim fakirhane. Yok y›k›lmam›fl, sadece biraz solmufl mu ne? Kap›y› çald›m, içeri girdim… Her fley ayn›… Babam hariç… Bir ceket daha vard›, hat›rlayacaks›n›z, ismi yaln›zl›kt›… O flimdi üzerimde bir yük gibi, ç›kartam›yorum. Ölü topra¤›nda beklemeli yar›nlar içerisindeyim, ellerim kollar›m ba¤l›… Yeniden bafllayay›m dedim yaflama, olmad›. Malum, kaça¤›m ya! Bir gece kap› çald›, içeri gelenler hemen tan›d›m korucu Hüseyin de yanlar›nda.... Ald›lar beni bir gece sorguya, b›rakmad›lar… Neler olmad› ki, bedenim ›slakken ince, camdan yap›lma bir mili erkekli¤ime soktular… Ac›m tarifsizdi… Anlatmakla olmaz, yaflamakla hiç olmaz… ‹nsanl›k d›fl› bir fley yani! Uzun zaman iki yana gidip geldim havaland›rmada… Çok gün sayd›m mapus dam›nda, kaçak tütün çuvallar› dolu gelip tez elde boflald›. Ellerim yafllanm›fl etraf› sar› sigara örtüsüyle kapanm›fl. Korucu Hüseyin’e benzeyen gardiyanlar›n haddi hesab› yoktu. Hele Topal Hamdi vard› ki h›nk demifl korucu Hüseyin’in burnundan düflmüfl sanki, huyuyla suyuyla t›pk›s›. Gülerken otuz iki diflini birlikte gösterirken bile küfreder… ‹flte böyleyken böyle… Hiç kere mapusta yatt›m, süründüm… Bu yazd›klar›m› da ranzamda yaz›yorum…

Zaman geçtikçe al›fl›yorum ac›lara. Özlem birikiyor, hasret ço¤al›yor içimde bir volkan gibi ama bir türlü patlayam›yorum. Benimkisi böyle bir ac›, böyle bir öykü iflte… Ne zaman bitece¤i belli de¤il. Yafl›yorum öylesine, anam, gardafllar›m, nenem ne yap›yor bilmiyorum, en çok koyan da o zaten. Nenem ölmüfl olabilir, yafll›yd› zaten, e¤er ölmemiflse hiç ölmez gibi geliyor bana!!! Laf benimkisi de… Öylesine yafl›yorum, ceketler üzerimde, yaln›zl›k, kahrolufl, yitip giden… Bir merhaba diyemiyorum, bir “hoflça kal” var, o da flimdi söylenmez… ‹flte, hepsi bu…J

TEMMUZ 2006 | TAVIR | 41


deneme

madem ki ölümün önüne geçilmez ne zaman gelirse gelsin... michel eyquem de montaigne

Sokrates’e, “Otuz Zalimler seni ölüme mahkûm ettiler” dedikleri zaman, “do¤a da onlar›” demifl.

“Inter se mortales mutua viviunt Et quasi oursores vitae lampada tradunt.” (Lucretius)

“Bütün dertlerin bitti¤i yere gidece¤iz” diye dertlenmek ne budalal›k! Nas›l do¤uflumuz bizim için her fleyin do¤uflu olduysa, ölümümüz de her fleyin ölümü olacak. Öyle ise, “yüz y›l daha yaflamayaca¤›z” diye a¤lamak, yüz y›l önce yaflamad›¤›m›za a¤lamak kadar deliliktir. Ölüm baflka bir hayat›n kayna¤›d›r. Bu hayata gelirken de a¤lad›k, eziyet çektik; bu hayata da eski fleklimizden soyunarak girdik.

“‹nsanlar yaflatarak yaflar birbirini Ve hayat meflalesini, birbirine devreder koflucular gibi.”

Bafl›m›za bir kez gelen fley büyük bir dert say›lamaz. Bir anda olup biten bir fley için bu kadar zaman korku çekmek ak›l kar› m›d›r? Ölüm, uzun ömürle k›sa ömür aras›ndaki ayr›m› kald›r›r çünkü yaflamayanlar için zaman›n uzunu k›sas› yoktur. Aristo, Hypanis ›rma¤›n›n sular› üstünde bir tek gün yaflayan küçük hayvanlar bulundu¤unu söyler. Bu hayvanlardan, sabah›n saat sekizinde ölen genç, akflam›n beflinde ölen yafll› ölmüfl say›l›r. Bu kadarc›k bir ömrün bahtl›s›n›, bahts›z›n› hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama sonsuzlu¤un yan›nda, da¤lar›n, ›rmaklar›n, y›ld›zlar›n, a¤açlar›n, hatta baz› hayvanlar›n ömrü yan›nda bizim hayat›m›z›n uzunu, k›sas› da o kadar gülünçtür... Do¤a bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: “Bu dünyaya nas›l geldiyseniz, öylece ç›k›p gidin. Ölümden hayata geçerken duymad›¤›m›z kayg›y›, hayattan ölüme geçerken de duymay›n. Ölümünüz varl›k düzeninin, dünya hayat›n›n koflullar›ndan biridir.

42 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

Hayat bir iflinize yaramad›ysa, boflu bofluna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaflay›p da ne yapacaks›n›z? Sizin hat›r›n›z için evrenin bu güzel düzenini de¤ifltirecek de¤ilim ya? Ölmek, yarat›l›fl›n›z›n kofluludur, ölüm sizin mayan›zdad›r: Ondan kaçmak, kendi kendinizden kaçmakt›r. Sizin bu tad›n› ç›kard›¤›n›z varl›kta, hayat kadar ölümün de yeri vard›r. Dünyaya geldi¤iniz gün bir yandan yaflamaya, bir yandan ölmeye bafllars›n›z. “Prima, Quae vkam dedit, hora carpsit.’ (Seneka) ‘Bize verdi¤i hayat› kemirmeye bafllar ilk saatimiz.” “Nascentes morimur, finisque ab origine pendet.” (Manllius) “Do¤umla ölüm bafllar, son günümüz ilkinin sonucudur.” Yaflad›¤›m›z her an, hayattan eksilmifl, harcanm›fl bir and›r. Ömrünüzün her günkü ifli, ölüm evini kurmakt›r. Hayat›n içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan ç›k›nca ölümden de ç›km›fl oluyorsunuz. Ya da flöyle diyelim, isterseniz: Hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana etti¤i ise, ölmüfl olana etti¤inden daha ac›, daha derin, daha can yak›c›d›r.Hayattan edece¤iniz kar› ettiyseniz, doya doya

yaflad›ysan›z, güle güle gidin. “Cur non ut plenus vitae conviva recedis? Cur amplius addere quaeris Rursum quod pereat male, et ingratum occidat omne.” (Lucretius) “Niçin hayat sofras›ndan, karn› doymufl bir ça¤r›l› gibi kalk›p gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaflanacak; yine bofluna geçip gidecek baflka günler katmak istiyorsun? Hayat kendili¤inden ne iyi, ne kötüdür: Ona iyili¤i, kötülü¤ü katan sizsiniz.” Bir gün yaflad›ysan›z, her fleyi görmüfl say›l›rs›n›z. Bir gün bütün günlerin eflidir. Baflka bir gündüz, baflka bir gece yok ki. Atalar›n›z›n gördü¤ü, torunlar›n›z›n görece¤i hep bu günefl, bu ay, bu y›ld›zlar, bu düzendir. “Non alium videre patres: Aliumve nepotes Aspicient.” (Lucretius) “Babalar›n›z baflka türlüsünü görmedi: Torunlar›n›z baflka türlüsünü görmeyecek.” Benim komedyam, bütün perdeleri ve sahneleriyle, nihayet bir y›lda oynan›r, biter. Dört mevsiminin nas›l geçti¤ine bir bakarsan›z, dünyan›n çocuklu¤unu, gençli¤ini, olgunlu¤unu ve yafll›l›¤›n› onlarda görürsünüz. Dünyan›n oyunu bu kadard›r. Mevsimler bitti mi, yeniden bafllamaktan baflka bir marifet gösteremez. Bu hep böyle gelmifl, böyle gidecek. “Versamur ibidem atque insumus usque.” (Lucretius) “‹nsan kendini saran çemberin içinde döner durur.” “Atque in se sua per vestigia volvitur annus.” (Virgilius)


deneme

Nec desiderium nostri nos afficit ullum.” (Lucretius) “O zaman ne hayat› arar›z; ne de kendimizi; Varl›¤›m›zdan hiçbir fleye özlemimiz kalmaz.” Hiçten daha az bir fley olsayd›, ölüm hiçten daha az korkulacak bir fleydir denebilirdi: “Mufto mortem minus ad nos esse putandum Si minus esse potest quam quod nihil esse videmus.” (Lucretius) “Ölüm size ne sa¤ken kötülük eder, ne ölüyken; sa¤ken etmez, çünkü hayattas›n›z; ölüyken etmez, çünkü hayatta de¤ilsiniz.”

“Y›l hep kendi izleri üstünde dolan›r.” Dünyay› size b›rak›p gidenler gibi, siz de baflkalar›na b›rak›p gidin. Hep eflit oluflunuz benim adaletimin esas›d›r. Herkesin ba¤l› oldu¤u koflullara ba¤l› olmaktan kim yerinebilir? Hem sonra, ne kadar yaflarsan›z yaflay›n, ölümde geçirece¤iniz zaman› de¤ifltiremezsiniz: Ölümden ötesi hep birdir. Beflikte iken ölseydiniz, o korktu¤unuz mezar›n içinde yine o kadar zaman kalacakt›n›z. “Licet, quod vis vivendo vincere secla, Mors aeterna tamen nihlominus illa manebit.” (Lucretius) “Kaç yüzy›l yaflarsan›z yaflay›n, Ölüm yine sonsuz olacakt›r.” Zaten ben sizi öyle bir hale koyaca¤›m ki, art›k hiçbir ac› duymayacaks›n›z. “In vera nescis nullum fore morto alium te. Qui possit vivus tibi te i;agere peremptum, stansque jacentem.” (Lucretius) “Bilmiyor musunuz ki; öldükten sonra baflka bir benli¤iniz sa¤ kal›p sizin ölümünüze yanmayacak, ölünüzün baflucunda durup a¤lamayacak?” Bu doymad›¤›n›z hayat› art›k aramaz olacaks›n›z: “Nec sibi enim quisquam tum se vitamque requirit.

duymad›¤›n›z bir fleye kötü demek ne büyük safl›k! Niçin benden ve kaderden yak›n›yorsunuz? Size kötülük mü ediyorum ben? Siz mi beni yöneteceksiniz, ben mi sizi? Öldü¤ünüz zaman yafl›n›z› doldurmam›fl da olsan›z, hayat›n›z› doldurmufl oluyorsunuz. ‹nsan›n küçü¤ü de büyü¤ü gibi bir insand›r. ‹nsanlar›n ne kendileri ne de hayatlar› arfl›nla ölçülemez. Khiron, babas› Saturnus’tan, zaman ve süre tanr›s›ndan, ölümsüzlü¤ün koflullar›n› ö¤renince ölümsüz olmak istememifl. Sonsuz bir hayat›n ne çekilmez olaca¤›n› bir düflünün.

Hiç kimse yaflam›ndan önce ölmüfl say›lmaz; çünkü sizden arta kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin de¤ildir: Ondan da bir fley yitirmifl olmuyorsunuz.

Ölüm olmasayd› sizi ondan yoksun ettim diye bana lanet edecektiniz. Hayat›n›za, mahsus biraz ac›l›k katt›m; ne hayattan ne de ölümden kaçmaks›z›n benim istedi¤im bir ölçüyle yaflayabilmeniz için hayata ve ölüme, tatl› ile ac› aras›nda bir k›vam verdim.

“Respice enim quam nil ad nos ante acta vetutas Temporis aeterni fuerit.” (Lucretius) “Bizden önce geçmifl zamanlar› düflün Bizim için onlar yokmufl gibidir.”

‹lk bilgeniz olan Thales’e, yaflamakla ölmenin bir oldu¤unu ö¤rettim. Birisi ona: “Madem yaflamak bofl niçin ölmüyorsun?” diye sormufl, o da “‹kisi bir de onun için” diye cevap vermifl.

Hayat›n›z nerede biterse, orada tamam olmufltur. Hayat›n de¤eri uzun yaflanmas›nda de¤il, iyi yaflanmas›ndad›r: Öyle uzun yaflam›fllar var ki, pek az yaflam›fllard›r. fiunu anlamakta geç kalmay›n: Doya doya yaflamak y›llar›n çoklu¤una de¤il, sizin gücünüze ba¤l›d›r. Her gün gitti¤iniz yere hiçbir gün varmayaca¤›n›z› m› san›yorsunuz? Avunabilmek için efl dost istiyorsan›z, herkes de sizin gitti¤iniz yere gitmiyor mu?

Su, hava, toprak, atefl ve benim bu yap›m›n di¤er bütün ö¤eleri hem yaflaman›za hem ölmenize yol açarlar. Son gününüzden niçin bu kadar korkuyorsunuz? O gün, sizi öldürmede öteki günlerinizden daha fazla bir ifl görmüyor ki! Yorgunlu¤u yapan son ad›m de¤ildir son ad›mda yorgunluk yaln›zca ortaya ç›kar. Bütün günler ölüme gider son gün var›r.”

“Omnia te vita perfuncta sequentur.” (Lucretius) “Ömrün bitince, her fley de seninle yok olacak.” Herkes ayn› ak›fl›n içinde sürüklenmiyor mu? Sizinle birlikte yafllanmayan bir fley var m›? Sizin öldü¤ünüz anda binlerce insan, binlerce hayvan, binlerce baflka varl›k daha ölmüyor mu? Madem geri dönemezsiniz, niçin kaç›n›yorsunuz? Birçok insan›n ölmekle, dertlerinden kurtuldu¤unu görmüflsünüzdür ama kimsenin ölmekle daha kötü oldu¤unu gördünüz mü? Kendi görmedi¤iniz, baflkas›ndan da

‹flte do¤a anam›z›n bize verdi¤i güzel ö¤ütler... Çok kez düflünmüflümdür: Acaba niçin savafllarda kendi ölümümüz de, baflkalar›n›n ölümü de bize evlerimizdeki ölümden çok daha az korkunç gelir? Öyle olmasayd› ordu hekimlerle, a¤lay›p s›zlayanlarla dolard›. Acaba niçin ölüm her yerde ayn› oldu¤u halde köylüler ve yoksul insanlar ona çok daha metin bir ruhla katlan›rlar? Ben öyle san›yorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylar›yla, as›k suratlarla ölüme verdi¤imiz korkunç durumdur... Çocuklar sevdiklerini bile maske takm›fl görünce, korkarlar. Biz de öyle. ‹nsanlar›n ve her fleyin yüzünden maskeyi ç›kar›p atmal›y›z. (Kitap 1, bölüm XX) J

A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 43


haber yorum

tecriti, sanat›n diliyle anlatmak Her fley bir ziyaretle bafllad›. Grup Yorum, fiiflli’deki evinde ölüm orucunu sürdüren Av. Behiç Aflc›’n›n yan›na ayd›n ve sanatç›larla birlikte gitmek için yo¤un bir telefon trafi¤i bafllatm›flt›. Yorum’un telefonlar›na otuz kadar ayd›n cevap verdi ve ziyaret gerçeklefltirildi. Ölüme ve tecrite karfl›yd› ayd›nlar, sanatç›lar… Bunu bizzat Behiç Aflc›’ya da söylediler. Ne onun ne de bir baflkas›n›n ölmesini istiyorlard›. Önerecekleri baflka bir eylem biçiminin de olmad›¤›n›, bu yüzden Behiç Aflc›’ya eylemini bitirmesini de söylemeye haklar› olmad›¤›n› da belirttiler tabi… Ancak bir fleyler yapabilirlerdi. Hiç olmazsa Behiç Aflc›’n›n ve di¤er ölüm orucunu sürdürenlerin yaflam›n› devam ettirebilmek için bir fleyler yapabilirlerdi. Bunu konufltular Behiç Aflc›’n›n önünde. Öneriler gelmeye bafllad› ard›ndan… Bas›n aç›klamas›ndan tutal›m, Ankara’ya gitmeye kadar çeflitli önerilerdi bunlar. Bilgesu Erenus’un tecriti oynama fikri genel kabul gördü orada bulunanlarca. Ard›ndan aralar›na yeni kat›lanlar›n da bulundu¤u birçok ayd›n ve sanatç›, Karfl› Sanat Galerisi’nde bir araya gelerek ne yapacaklar›n› netlefltirdiler. Senaryoyu Bilgesu Erenus yazacakt›. Ve ayd›nlar-sanatç›lar kesintisiz 12 saat tecrit alt›nda kalacaklard›. Yer aray›fl›na giriflildi ve ‹stanbul Barosu’nun Staj E¤itim Merkezi oyun mekan› olarak belirlendi. Ve o gün geldi çatt›… Yazar Bilgesu Erenus’un senaryosunu yazd›¤› oyuna, aralar›nda Mihri Belli, Sevim Belli, Vedat Sakman, Metin Coflkun, Gülsen Tuncer, Beklan Algan, Atilla Meriç, Dr. fiebnem Korur Fincanc› gibi, yaklafl›k otuz kadar ayd›n ve sanatç› kat›ld›. ‹stanbul Barosu Staj E¤itim Merkezi’nde saat 12.00’de bir bas›n aç›klamas›yla bafllayan etkinlikte, ortak bas›n aç›klamas›n› Bilgesu Erenus okudu. Bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan, Amatör Tiyatrocular Çevresi’nden gelen ve gardiyan rolündeki bir oyuncunun “dikkat” komutuyla tek s›ra halinde yukar›daki tecrit odalar›na

44 | TAVIR | A⁄USTOS 2006

al›nan oyuncular, üzerlerinde numara bulunan birer turuncu forma giydiler. Girdikleri tecrit odalar›nda birer numara olarak hitap edilen ayd›nlara hapishane kurallar› anons edildi ve bu kurallara uymalar› istendi. Sürekli kameralarla gözetlenen ayd›nlar›n uymalar› istenen hapishane kurallar› aras›nda isteklerini dilekçeyle belirtmek, göz temas›nda bulunmamak, konuflmamak, sa¤a bola bakmamak gibi kurallar vard›. Özel eflyalar›na giriflte el konuldu. Oyun bitene kadar verilmedi. Kurallara uymayanlara görüfl cezas› ve yo¤un tecrit cezas› verildi. Oyun boyunca sürekli pop ve arabesk müzik ve kalp at›fl› sifon sesi gibi efektler dinletildi. Toplam 12 saat sürece¤i belirtilen oyun, bir deneysel tiyatroydu. Ne yaflanaca¤› ve ne gibi sonuçlarla karfl›lafl›laca¤› önceden kestirilemeyen oyun, taraflar›n y›pranan psikolojileri göz önüne al›narak 6 saat sonra bitirildi. Oyun bitirildikten sonra oyunda rol alan bütün kiflilerin önce birbirlerine, daha sonra ise d›flar›da bekleyen ziyaretçilerine sar›ld›klar› ve duyguland›klar› gözlendi. Oyun s›ras›nda tecrit bölümünde yaflanan-

lar, afla¤›daki salonda bekleyen ziyaretçilere canl› olarak izlettirildi. ‹zleyenlerin de yaflananlardan oldukça etkilendikleri görüldü. Oyun s›ras›nda tecrit odas›ndan dilekçe vererek ayr›lmak isteyenler, gözleri ba¤lanarak, kulaklar›na kulakl›k tak›l›p, ellerine eldiven ve a¤›zlar›na maske geçirilerek 10 dakika yo¤un tecrite tabi tutuldu. Oyundu belki evet ama kat›lanlar, bugüne kadar belki sadece kelime olarak bildikleri “tecrit”i sahiden hissettiklerini; kendilerinin alt› saatte bu kadar etkilendiklerini, buna karfl›n alt› y›ld›r tecritte bulunanlar›n kim bilir nas›l etkilenmifl olabileceklerini bilemediklerini; tecritin insana karfl› yap›lan en büyük iflkence oldu¤unu söyleyerek, duygular›n› dile getirdiler. Sanat›n diliyle tecriti yaflamak! O gün, o salonda alt› saatte olan biten buydu. Ayd›nlar›m›z-sanatç›lar›m›z tecrite karfl› art›k daha yo¤un mücadele edilmesi do¤rultusunda ad›m atacaklard›r eminiz… Tecriti sanat›n diliyle de¤il ama gerçekten yaflayanlar ad›na…J


haberler R›fat Ilgaz Festivali yap›ld› R›fat Ilgaz Sar›yazma Kültür ve Sanat Festivali Cide’de 11. kez düzenledi. Üç gün süren festivalde R›fat Ilgaz’›n hayat› ve fliire bak›fl aç›s› hakk›nda konuflmalar yap›ld›. Festival, R›fat Ilgaz’›n infla halinde olan evinin önünde yap›lan yürüyüflle bafllad›. Sar› yazmalar›n› bafllar›na ba¤layan kad›nlardan, omuzlar›na asan erkeklerden, Cidespor’un minik tak›m›ndan ve Cidelilerden oluflan kortej Belediye Meydan›’na kadar yürüdü. R›fat Ilgaz’›n o¤lu Ayd›n Ilgaz, festivalin aç›l›fl konuflmas›nda, festivalin art›k kurumsallaflt›¤›n› ve amac›n›n birkaç esnafa para kazand›rmak olmad›¤›n› ifade etti. O¤ul Ilgaz “Babam ölmeden önce de festival yap›lmas›n› ve ad›n›n ‘sar›yazma’ olmas›n› istemiflti.” dedi. J

GRUP YORUM g ü n c e 3 13 Temmuz; Avukat Behiç Aflç›’n›n F tipi hapishanelerdeki tecrit uygulamas›n›n kald›r›lmas› amaçl› bafllatt›¤› ölüm orucu eylemine destek vermek için, yedinci ekiple birlikte bir günlük açl›k grevi yapt›. 31 Temmuz; Taksim’den Okmeydan›’na tafl›nan ‹dil Kültür Merkezi’nin, Okmeydan› Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda yapt›¤› aç›l›fl flenli¤ine kat›larak 2000 kifliye seslendi. fienlikte, Grup Yorum Korosu ve ‹dil Kültür Merkezi Çocuk Korosu da birer konser verdi. 32 Temmuz; Kad›köy’de yap›-

“Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak” sansürlenmek istendi!

lan “Sivas Katliam›” mitingine kat›larak, yaklafl›k 10.000 kifliye seslendi. 38 Temmuz; Gençlik Dernekle-

ri Federasyonu’nun Bal›kesirEdremit’te düzenledi¤i “3. Yaz Kamp›”na kat›larak yaklafl›k 150 kifliye seslendi.

310 Temmuz; 30’a yak›n ayd›n ve sanatç›yla birlikte F Tipi hapishanelerde uygulanan tecritin kald›r›lmas› talebiyle 100 gündür ölüm orucu eylemini sürdüren Avukat Behiç Aflc›’ya destek vermek amac›yla bir ziyaret düzenledi. 323 Temmuz; Alt›noluk Amfi Tiyatro’da Anadolunun Sesi Radyosu’nun düzenledi¤i konserde 1500 kifliye seslendi

Grup Yorum Korosu 3 27 Temmuz; Sultanahmet

Meydan›’nda 96 Ölüm Orucu flehitlerini anmak için yap›lan bas›n aç›klamas›nda dinleti verdi 3 13 Temmuz; Avukat Behiç Aflc›’n›n ölüm orucu eyleminin 100. gününde düzenlenen programa kat›larak bir dinleti verdi.J

Gazeteci-yazar Elif fiafak’a dava!

Gazeteci Ahmet fi›k'›n kara may›nlar›n›n tehlikesine dikkat çekmek için (‹HD) ‹nsan Haklar› Derne¤i'yle ortaklafla açt›¤› “Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak” foto¤raf sergisi, salonu kiraya veren Kültür Bakanl›¤› Döner Sermaye ‹flletmesi Merkezi (DÖS‹M) yetkililerinin müdahalesiyle karfl›laflt›. ‹stanbul, Diyarbak›r, Kars gibi çeflitli kentlerin ard›ndan, 29 Haziran'da Ankara Mithatpafla'daki DÖS‹M galerisinde aç›-

lan sergiye iki hafta aradan sonra müdahale geldi. Salonu kiraya veren DÖS‹M Ticaret Müdürü ‹smet fienol, sergilenmekte olan foto¤raflar için Oya Baydar, Murat Çelikkan, Ahmet Tulgar, P›nar Selek, Tevfik Tafl ve Reha Ma¤den taraf›ndan kaleme al›nan alt› yaz›n›n kald›r›lmas›n› istedi. ‹HD Genel Sekreteri Nejat Tafltan, ‹HD Genel Merkezi'ni de arayan fienol'un, "Biz salonu size resim sergisi için verdik, siz devlet düflmanl›¤› yap›yorsunuz" dedi¤ini söyledi. J

Gazeteci-yazar Elif fiafak hakk›nda, “Türklü¤ü ve Cumhuriyeti afla¤›lad›¤›” iddias›yla 3 y›la kadar hapis cezas› istemiyle dava aç›ld›. fiafak’›n yarg›lanmas›na, 21 Eylül’de Beyo¤lu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bafllanacak. Beyo¤lu Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›’nca haz›rlanan iddianamede, “Baba ve Piç” roman›n›n yazar› Elif fiafak’›n, kitab›nda Türklü¤ü ve Cumhuriyet’i afla¤›lad›¤› öne sürüldü. Kitaptan baz› bölümlere yer verilen iddianamede, Elif fiafak’›n

Türk Ceza Kanunu’nun “Türklü¤ü, Cumhuriyeti ve kurumlar›n› afla¤›lama” suçuyla ilgili 301. maddesi birinci f›kras› uyar›nca, 3 y›la kadar hapis cezas›na çarpt›r›lmas› istendi. Gazeteci-yazar Elif fiafak’›n yarg›lanmas›na önümüzdeki günlerde Beyo¤lu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bafllanacak. Elif fiafak’›n davaya konu olan kitab›nda, Müslüman-Türk Kazanc› ailesiyle, Ermeni as›ll› ABD’li bir aile olan Çakmakç›yanlar’›n hikayeleri iç içe anlat›l›yor. J

N‹SAN 2006 | TAVIR | 45


haberler

Locarno Film Festivali Mehmet Akan yap›l›yor hayat›n› kaybetti Locarno Film Festivali bu y›l 2-12 A¤ustos tarihleri aras›nda yap›l›yor. “Gelece¤in Leoparlar› 2006” bölümüne, Türkiye’den kabul edilen eserler de var. Festivale Umut Aral’›n “Çarp›flma”, Belma Bafl’›n “Poyraz” ve Fatih K›z›lgök’ün “Toz” adl› k›sa filmleri kat›l›yor. Yar›flan filmler aras›nda ayr›ca Fransa’dan Deniz Gamze Ergüven’in “Bir Damla Su” ile Almanya’dan Martina Priessner ve Tuncay Kulao¤lu’nun yönettikleri “T›rafl”da yer al›yor. 59. Uluslararas› Locarno Film Festivali’nin aç›l›fl›, Michael Mann’›n popüler televizyon dilinden uyarlad›¤› “Miami Vice” filminin gösterimiyle yap›lacak. Aç›l›fl filmi d›fl›nda toplam 13 film, kentin tarihi meydan› Pizza Grande’ye kurulan yedi bin kiflilik aç›k hava sinemas›nda gösterime girecek. “Open Doors/Aç›k Kap›lar” bölümünde her y›l dünyan›n belirli bir bölgesinde odaklanan ve bu y›l Güneydo¤u Asya ülkelerinden 11 filme yer veren Locarno Film Festivali, bu ülkelerin sinema endüstrilerinin geliflimine katk›da bulunacak iki projeye nakit destekte bulunacak.J

Hrant Dink’in cezas› onayland›

Tiyatro sanatç›s› Mehmet Akan 8 Temmuz akflam›, tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. 27 Mart 2005 Dünya Tiyatro Günü Amatör Tiyatrolar Çevresi Bildirisi’nde, “Henüz k›rm›z› kadife perdeler, çok katl› dü¤ün pastas› misali yald›zl› salonlar, tanr›lar, tanr›çalar denli eriflilmez y›ld›zlar yoktu. Ama tiyatro hep vard›. Her yer tiyatrodur ve tiyatroya amatörlük yarafl›r...” diyordu Mehmet Akan. Akan, 1969 y›l›nda befl arkadafl› ile birlikte “Dostlar Tiyatrosu”nu kurdu. Uzun y›llar bu

toplulukta çal›flt›. Ayr›ca Ankara Sanat Tiyatrosu ve ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nda konuk oyunculuk ve yönetmenlik yapt›. J

‹dil Kültür Merkezi, yaz sinemas› etkinliklerine bafllad›

Agos Gazetesi Yay›n Yönetmeni Hrant Dink’e “Türklü¤ü tahkir ve tezyif” suçundan verilen alt› ay hapis cezas› onayland›. Dink, bir yaz›s›nda Türklü¤e karfl› Ermeni propagandas› yapt›¤› iddias›yla eski TCK’n›n 159. maddesinde düzenlenen “Türklü¤ü tahkir ve tezyif suçundan fiiflli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 6 ay hapse mahkûm edilmifl ve cezas› ertelenmiflti. Yarg›tay 9. Ceza Dairesi cezay› onaylay›nca ceza kesinleflmifl oldu. Dink, cezas› ertelendi¤i için hapse girmeyecek ama 5 y›l boyunca hapis tehdidi alt›nda kalacak.Dink A‹HM'ye gidiyor Yarg›tay Ceza Genel Kurulu'nun "Türklü¤e hakaret" su46 | TAVIR |N‹SAN 2006

çundan ald›¤› cezaya son noktay› koydu¤u karara üzüldü¤ünü, ama flafl›rmad›¤›n› söyleyen Hrant Dink, Türkiye'deki yarg› sürecinin tamamlanmas›yla birlikte, Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi'ne baflvurmay› de¤erlendirece¤ini söyledi. J

K›sa bir süre önce Okmeydan› Mahmut fievket Pafla Mahallesi’ne tafl›nan ‹dil Kültür Merkezi; etkinliklerine yenilerini ekleyerek devam ediyor. Okmeydan›’nda bulunan Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda “Ücretsiz Yaz Sinemas› Günleri” bafllatan ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›, ilk olarak Yönetmenli¤ini Ahmet Uluçay’›n yapt›¤› “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak” adl› filmi gösterdi. ‹lk gösterim olmas›na

ra¤men yaklafl›k 500 kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte, Cumartesi ve Pazar günleri de ayn› film gösterildi. “Ücretsiz Yaz Sinemas› Günleri”ni yaz boyunca her hafta Cuma, Cumartesi ve Pazar olarak aç›klayan ‹dil Kültür Merkezi sonraki haftalarda Yönetmenli¤ini Ümit Cin Güven’in yapt›¤› “S›r Çocuklar›”, yönetmenli¤ini Handan ‹pekçi’nin yapt›¤› “Büyük Adam Küçük Aflk” isimli filmleri gösterdi. J


haberler Bas›n özgürlü¤ü Ödülü, sahiplerini buldu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 2006 Bas›n Özgürlü¤ü Ödülü sahipleri belli oldu. Seçici kurul, ödülün “yarg› sürecini” de dikkate alarak, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an’› ipli¤e dolanm›fl kedi gibi gösteren karikatürüyle bafllayan hukuk

savafl›m› nedeniyle tüm karikatürcüler ad›na Musa Kart ve karikatürün kiflilik haklar›na sald›r› oluflturmad›¤›na iliflkin ilk karar› veren Eskiflehir 3. Asliye Hukuk Hakimi Mithat Ali Kabaali aras›nda paylafl›lmas›n› oybirli¤iyle kararlaflt›rd›.J

‹smet Kurtulufl hayat›n› kaybetti Türkiye’de sinemac›l›¤›n önemli isimlerinden ve kendisine Sinema Yazarlar› Derne¤i taraf›ndan sinema emek ödülü verilen ‹smet Kurtulufl, girdi¤i bitkisel hayattan ç›kamayarak yaflam›n› yitirdi. Sinemaya 1960 y›l›nda a¤abeyi Orhan Kurtulufl’la birlikte bafllayan Kurtulufl, ‹stanbul’un en eski sinemalar›ndan biri olan Emek Sinemas›’n›n da sahibiydi. Kurtulufl, sinema iflletmecili¤ine Maltepe yazl›k sinemas›yla bafllam›flt›. S›ras›yla Yel De¤irmeni, Özen, Ba¤larbafl›, Çiftlik, K›z›ltoprak, Kent ve Atlantik sinemalar›n› iflleten Kurtulufl, 22 May›s 2002’de kapanan Ankara Akün Sinemas›’n›n da sahibiydi. 1975 y›l›ndan bu yana Beyo¤lu Emek Sinemas›’n›n iflletmecili¤ini yapan ‹smet Kurtulufl 1939 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. 1967 y›l›nda ‹stanbul ‹ktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nden mezun olan Kurtulufl, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birli¤i’nin kurucular›ndan birisiydi. ‹smet Kurtulufl birçok sinema meslek örgütü ve derne¤inde de aktif görevlerde bulunmufltu.J

Savafl foto¤rafç›s› Catherine Leroy öldü raflar›n› çekmek için Saygon’a tek gidifl bileti ald›¤›nda 22 yafl›ndayd›. Bir y›l sonra 173. Hava ‹ndirme Tugay›’n›n paraflütle yapt›¤› indirme harekât›n› izleyen tek gazeteciydi.

60 yafl›ndaki Catherine Leroy 12 Temmuz’da kanserden öldü. Fransa’da do¤an Leroy, 1966 y›l›nda Vietnam’daki Amerikan askerlerinin foto¤-

1968 y›l›nda Vietnaml›lar’›n Ted sald›r›s› s›ras›nda Leroy, kuzey Vietnam askerleri taraf›ndan esir al›nd› ve daha sonra Vietnam askerlerinin savafl s›ras›nda çeki¤i foto¤raflar› Life dergisinde yay›mland›. Leroy Vietnam’dan sonra, Somali, Afganistan, Irak, ‹ran ve Libya’daki foto¤raflar› çekti. J

Amerikal› sanatç›lardan açl›k grevi Irak’taki iflgale karfl› olan Amerikal› ünlü sanatç›lar, iflgali protesto etmek için açl›k grevi yapt›lar. 4 Temmuz Ba¤›ms›zl›k Günü’nde Beyaz Saray önünde açl›k grevine bafllayan sanatç›lar eylemi yapmalar›n›n sebebini “Gösteriler düzenledik. Nöbetler tuttuk. Kongreyi harekete geçirmeye çal›flt›k. Baflkan Bush’un konutunun önünde kamp kurduk. Hapse girdik. Art›k daha fazlas›n› yapmal›y›z.”

sözleriyle aç›klad›lar. Sean Penn, Susan Sarandon, romanc› Alice Walker ve oyuncu Danny Glover'in de aralar›nda oldu¤u protestocu ünlülerin, ''dönüflümlü açl›k grevi'' yapaca¤› kaydedildi. Eyleme en az 2 bin 700 kiflinin kat›lmas› bekleniyor. Son araflt›rmalar, ABD halk›n›n yaln›zca 3'te 1'inin, savafl›n gidiflat›ndan memnun oldu¤unu gösteriyor.J

N‹SAN 2006 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3Baykal Saran son yolculu¤una u¤urland›. Rejisör ve tiyatro oyuncusu Baykal Saran Kocatepe Camii'nde düzenlenen törenin ard›ndan Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi... Tiyatro sanatç›s› Baykal Saran, Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi. Saran için Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Baykal Saran'›n tiyatro sanatç›s› efli Beyhan Saran, ailesi, sevenleri ve sanatç›lar kat›ld›. Saran, Kocatepe Camii'nde ö¤le namaz›n› takiben k›l›nan cenaze namaz›n›n ard›ndan Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda defnedildi. 3“Türkülerle Türkiye”sat›fla ç›kt›. Kültür ve Turizm Bakanl›¤› taraf›ndan, 81 il için ayr› ayr› haz›rlanan türkü CD'leri, Döner Sermaye ‹flletmesi Merkez Müdürlü¤ü ma¤azalar›nda sat›fla sunuldu. DÖS‹M yetkilileri, sevgi, ayr›l›k, sevinç, hüzün ya da ac›lar›n dili olan, bazen bütün toplumun, bazen de söylendi¤i yörenin gelenek ve göreneklerini anlatan türkülerin bu sayede nesilden nesile aktar›laca¤›n› söyledi.

3 ABD destekli ‹srail’in saldırılarını protesto et-

mek amacı ile Ankara Aydın Sanatçı Giriflimi, 21 Temmuz’da Ankara Yüksel Caddesi’nde saat 12.30’da bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Ahmet Telli flunlara de¤indi: “Ortado¤u'daki savafl yangını Türkiye'ye de sıçratılmak isteniyor. Göz göre göre, demokrasiden vazgeçilerek bir iç savaflın tetik bofllu¤una itiliyoruz. Bu vahfleti önlemesi gerekenlerin baflında gelen ve Ortado¤u'da barıflı talep eden Baflbakan, tam tersine savaflı kıflkırtıyor; savafl baltalarının bir an önce ortaya çıkartılmasını öneriyor. ‹srail'in Ortado¤u'da uyguladı¤ı ‘orantısız, güç kullanımına’ karflı duydu¤u haklı tepkiyi, ‘barıflı kabullenmeyenler (...) bunun bedelini küresel terörle karflı karflıya kalmak suretiyle er ya da geç öderler.’” diyerek mahkum ediyor. 3Irak'ta ‹flgale Hayır Koordinasyonu üyeleri 24 Temmuz günü ‹srail'i ve iflbirlikçi AKP'yi protesto etmek için AKP il binası ve ‹srail Konsoloslu¤u önüne kendilerini zincirlediler. AKP il binasına kendini zincirleyen, Cem Özcan, Ça¤dafl Büyükbafl, Özgür Karakaya, VeliGök-

tafl, Abbas Duman gözaltına alındı. ‹srail Konsoloslu¤u önünde ise, Bedri vatansever, Mustafa Kapar, Mustafa Saygılı, Can Davaslıgil, Zafer Gündüz ve Bahar Gök gözaltına alındılar. 3Temel Haklar Federasyonu üyeleri, Kırklareli'ne ba¤lı Kıyıköy beldesinde yaptıkları yaz gezisine polisin ve jandarmanın düzenledi¤i baskını protesto etmek ve u¤radıkları hukuk dıflı uygulamalarla ilgili 25 Temmuz günü saat 14.00'te suç duyurusunda bulundular. Temel Haklar Federasyonu üyeleri suç duyurusunda bulunmak için fiiflli Adliyesi önünde toplandılar. 40 kifliden oluflan federasyon üyeleri “Linçleri Provokasyonları Bofla Çıkaraca¤ız -Temel Haklar Federasyonu” imzalı pankart taflıyarak ‘Baskılar Gözaltılar Tutuklamalar Bizi Yıldıramaz, Linç Saldırılarına Provokasyona Son, Komploları Bofla Çıkaraca¤ız ‘ sloganları attılar.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 guantanamo yolu

3 dönüfl

3 kaplumba¤alar da uçar

film

film

film

film

Yön: Michael Winberbottom

Yön: Andrei Zvyagintsev

Yön: Bahman Ghobadi

Yön: Paul Higgis

ve Mat Whitecross

türkçe dolby digital

türkçe- kürtçe dolby digital

türkçe dolby digital

‹ngilizce dolby digital

105 dk

97 dk

107 dk

92 dk

48 | TAVIR |N‹SAN 2006

3 çarp›flma




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.