2006 55 kasim

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

2006/11

say› 55

2.25 YTL(KDV’li)

kas›m 2006

›ssn 1303-9113

say›lar›n belle¤i yoktur

.

pontus ve pontus müzi¤i tarihin tan›¤› foto¤raf ve ara güler ebu garipte avukat olmak sosyalist gerçekçi edebiyat›n proleter temsilcisi: gorki bir meslek daha yok oluyor: faytonculuk

.

.

.



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu

Takvim sayfalar›na gitti mi elimiz, y›rtar bir kenara koyar›z. Hayat›n sayfalar›n›n aras›nda nelerin sakl› durdu¤unu o an pek düflünmeyiz. Bu ülkede insanlar, f tiplerinde tecrit alt›nda yaflamaya zorlan›yor. Yedi y›ld›r hapishanelerde tecrit sorunu çözülmedi. Yedi y›l… Nas›l geçti bu yedi y›l? Oysa o y›llar geçerken tutsaklarda yaflama dair sakl›

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Öznur Turan Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4/5 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net

kalan neleri varsa, pefli s›ra al›p götürdü. ‹nsanlar›n yaflamlar›n› al›p götürdü. Y›llar dönüp bakmad› bu yaflanm›fl olanlara. “Sabr›n sonu yoktur” derler ya, öyleymifl evet. Bir de insan iradesinin gücünün… Ankara…. Kararan yazg›lar›n kararnamelerinin ç›kt›¤› kent. E¤ildik Ankara’n›n kula¤›na; flark›lar›m›z› söyledik, fliirlerimizi okuduk. Behiç’in durumunun a¤›r oldu¤unu söyledik. Ses vermedi… Sonra ba¤›rd›k yüre¤inin orta yerine. “Tecriiiiit” dedik, “‹nsanlar ölüyor” dedik… Yine ses vermedi her zamanki gibi. Yine annelerin gözyafllar›yla t›kad› kulaklar›n›…

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

Bir de flunu ö¤rendik; annelerin a¤›tlar›n› duymayan bir insan, yer, yurt, mekan her ne ise baflka hiç kimsenin sesini duymaz. Bunu ö¤renerek sesimizi orada b›rak›p geldik. Tecritin kalbine, annelerin a¤›tlar›n› b›rakt›klar› yere, biz de seslerimizi ve mevsimlerdir aç olan üç insan›n solu¤unu oraya b›rak›p geldik...

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi

Biraz da sitem ettik Ankara’ya… Ölen insanlar›n utanc›yla ne kadar yaflayacaks›n Ankara? Bir de aç kalan insanlar›n ah›yla… Dergimiz elinize ulaflt›¤›nda takviminizde bir yaprak daha sökmüfl olacaks›n›z. O gün Behiç, Gülcan ve Sevgi’nin nerede olacaklar›n› bilemiyoruz. Bunu onlara sormad›k, soramad›k. Yeni say›m›zda görüflmek dile¤iyle… Dostlukla…

Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

11/2006

5 sen ne dersin istanbul? 3 izlenim

5 7 10 11 12 13 15 16 20 21 24 26 29 32 33 36 38 41 42 43 45 46

DE⁄ERLEND‹RME serdar kanat ‹ZLEN‹M zeynep esen ÖYKÜ erdem karaçam DENEME mehmet özer DENEME haluk gerger fi‹‹R sennur sezer RÖPORTAJ ara güler ÖYKÜ nihat çapar ‹ZLEN‹M grup yorum SÖYLEfi‹ hasan özkan SÖYLEfi‹ sahar mahdi DENEME yelda sarg›n ARAfiTIRMA pontus ve pontus müzi¤i RÖPORTAJ faytonculuk AYIN FOTO⁄RAFI umut kaçar B‹YOGRAF‹ maksim gorki NOTA grup yorum T‹YATRO hegel ve brecht ELEfiT‹R‹ hilmi bulunmaz fi‹‹R sandor petöfi S‹NEMA TAR‹H‹NDEN sekizinci gün OKURDAN mektup-fliir HABERLER

3 3 nobel ve hallaç pamu¤u de¤erlendirme

11 mektup arkadafl›m 3 deneme

33 3

3

sosyalist-gerçekçi edebiyat›n proleter temsilcisi: gorki biyografi

kapak 3


de¤erlendirme

nobel ve hallaç pamu¤u... serdar kanat

Herkesin hakl› sebepleri vard› kendince. Orhan Pamuk’un ald›¤› Nobel’in, Nobel Ödülü d›fl›nda her fleyi tart›flt›raca¤›, düflünce belirten herkesin nal›nc› keseri gibi konuyu kendine yontaca¤›, kendine siyasi malzeme yapaca¤› besbelliydi asl›nda.

da, Fizik-Kimya-Biyoloji-T›p-‹ktisat Türkiyeli birinin ödül almas› pek mümkün olmad›¤›ndan, sadece edebiyat alan›nda bir beklentisi vard› insanlar›n) Çeflitli isimler zikrediliyor, zikredilen isimlerin o y›l edebiyat ödülünü alan yazar ya da flairden çok daha iyi oldu¤undan dem vuruluyor, nihayetinde Nobel’i veren vakf›n olaya siyasi bakt›¤› ve o yüzden Türkiye’yi bu ödülden mahrum b›rakt›¤› sonucuna var›l›yordu. Bolca küfürlü “elefltirilerden” sonra, ayn› elefltirileri(!) tekrarlamak için bir sonraki y›l beklenmeye bafllan›yordu.

On y›llard›r tart›fl›l›yordu memlekette, Nobel’in, daha do¤rusu Nobel’in edebiyat alan›nda verilen ödülünün Türkiye’ye hiç verilmedi¤i… (Nobel’in da¤›t›ld›¤› di¤er alanlar-

‹flte bu sene, “Bak›n yine bize ödül vermediler. Çünkü…” ile bafllayan matbu “elefltirilerini” neflretmek için f›rsat kollayanlar, bir anda floke oldular ödüller aç›klan›nca… Ar-

Sonunda bizim de bir Nobel’imiz oldu. Orhan Pamuk, ald›¤› Nobel Edebiyat Ödülü ile Türkiye’nin on y›llar süren Nobel açl›¤›n›(!) doyuruverdi birden... Tabi ülkenin bütününü de¤il. Çünkü onun ald›¤› ödül baz›lar›n› ziyadesiyle k›zd›rd›.

t›k beklenen gerçekleflmiflti ve sonunda bir Türk alm›flt› iflte ödülü. Sevinmeli, ödülleri da¤›tan vakfa minnetlerini ifade etmelilerdi tez elden. Ama böyle olmad› tabi ki. Zehir zemberek aç›klamalar geldi, gözlerini flovenizm bürümüfl “kifayetsiz muhterisler”den… Nedeni, Orhan Pamuk’un sarf etti¤i bir-iki cümleydi: “Bu ülkede bir milyon Ermeni, otuz bin Kürt katledildi. Bunlar› kimse ifade edemiyor, ilk ben söylüyorum.” Cümlelerin ilki do¤ru, ikincisi yanl›flt› asl›nda. Orhan Pamuk’tan önce de bu düflünceleri ifade edenler vard› ve bunun bedellerini çok a¤›r ödemifllerdi hem de. Gerçek flu ki, “Orhan Pamuk bugün bu sözleri sarf edebiliyorsa, bugüne kadar ödenen bu bedellerin sayesindedir” demek, çok aç›k bir gerçe¤i ifade etmek ve bir hakk› teslim etmek olacakt›r. Bu ülkenin bask›dan, sömürüden, her türden yozlaflmadan kurtuluflu için direnen, savaflan, mücadele edenler varken ve denildi¤i gibi bunun bedellerini de ödemeyi göze alanlar ortadayken, Orhan Pamuk’un demokrasi havarisi kesilmesi ve etti¤i bir-iki cümle için övgüler beklemesinin hiçbir anlam› yoktur. Orhan Pamuk’un adalet anlay›fl› iflte bu kadard›r, burjuvazinin adalet anlay›fl›na sahiptir. Tam da bu noktada, ödülün neden Pamuk’a verildi¤i noktas›nda birtak›m ak›l yürütmeler yap›labilir. Vak›f, özenle seçiyor çünkü ödül sahiplerini… ‹sveç burjuvazisi, daha genifl bir ifadeyle Avrupa emperyalizmi, ödülün ilk verilmeye baflland›¤› y›ldan beri; Nobel ödüllerini, özellikle de Nobel Edebiyat Ödülü’nü verece¤i kifli veya kifliler üzerinden kendi siyasi propagandas›n› yap›yor. Bu ödül üzerinden kendi görüfllerini yaymaya, empoze etmeye çal›fl›yor. “Orhan Pa-

KASIM 2006 | TAVIR | 3


de¤erlendirme

muk, onlar için ne gibi bir propaganda malzemesi olabilir ki?” gibi bir soru akla gelebilir. Orhan Pamuk’un h›zl› bir AB’ci oldu¤unu, demokrasinin AB ile gelece¤ini savundu¤unu, yaflam biçiminden söylemine kadar tam bir Avrupal› oldu¤unu dünya alem biliyor. Görüldü¤ü gibi ödül için biçilmifl kaftan Orhan Pamuk… Nobel Edebiyat Ödülü’nü vermeye yetkili k›l›nm›fl olan ‹sveç Kraliyet Bilimler Akademisi, ödülün gerekçesini, “Pamuk, ‹stanbul kentinin melankolik ruhunu yeniden yakalamak için, kültürler aras› mevcut çat›flmalar› uzlaflt›ran yeni semboller yaratt›” fleklinde aç›klayarak, asl›nda gerçekleri gizliyor. Böyle birine ödül vermeyecek de kime verecek? K›l› k›rk yararak, siyasi konjonktürü de mutlaka hesaba katarak ödül verece¤i kifliyi arayan Avrupa emperyalizmi, bu kifliyi gökte ararken yerde bulmufltur. Nobel Edebiyat Ödülü’nü veren ‹sveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin sekreteri Horace Engdahl, Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilmesinde, Türkiye’deki siyasi durumun etkili olmad›¤›n› söylemifl ve “Elbette ödül baz› siyasi dalgalanmalara yol açabilir, ama biz bununla ilgilenmiyoruz” diyerek aç›kça yalan söylemifltir. Horace Engdahl, Pamuk için ayr›ca, “Kendi ülkesinde tart›flmal› bir kiflilik, ama neredeyse ödülümüzü alanlar›n hepsi böyle” diyerek de, Pamuk’un özellikle seçilmedi¤ini vurgulamak istemifltir. Kaz›n aya¤› öyle de¤il tabi ki. Kraliyet Akademisi, “Pamuk’un belirlenmesinde hiçbir siyasi neden yoktur” diyemez çünkü kopan tart›flmalar bile bunun böyle olmad›¤›n›n kan›t›d›r en baflta. Orhan Pamuk, kapsaml› eserler yaratm›flt›r edebi olarak, evet. Roman dal›nda son y›llarda Türk edebiyat›nda öne ç›kan yazarlardan biridir, belki de en önemlisidir, bu da inkâr edilemez bir gerçek. ‹flte bu nedenle birkaç y›ld›r “Nobel alabilir” denilen yazarlar aras›nda ad› geçmeye bafllam›flt›r. Pamuk’un ödül alma süreci sanki ad›m ad›m haz›rlanm›fl ve nihayet, Türk edebiyat› bu “onura” eriflmifltir. Ancak, burjuva çevrelerce böylesine önem atfedilen bir ödül, normal flartlar alt›nda ülkeyi sarsmas›, ortal›¤› hallaç pamu¤u gibi atmas› gerekirken,

4 | TAVIR | KASIM 2006

düflünüldü¤ü gibi olmam›flt›r. Pamuk en baflta hükümet üyelerince, protokol gere¤i yasak savarcas›na flöyle bir kutland›. D›fliflleri Bakan› Abdullah Gül, “ Nobel tabii çok önemli bir olay, özellikle Nobel içinde edebiyat alan› çok seçkin. Böyle bir alanda bir Türk’ün böyle bir arma¤an› kazan›yor olmas›, flüphesiz ki hepimiz için büyük bir mutluluk kayna¤› olmufltur.” diyerek hükümetin “resmi” görüflünü ifade etti. Gayr› resmi görüflleri ise, aç›klanmasa da meçhul de¤il kimse taraf›ndan. Faflistler, flovenistler, kafatasç›lar, son zamanlar›n yükselen trendi ‘milliyetçilik rüzgâr›’n› da arkalar›na alarak esip gürlediler, höykürdüler Pamuk’un ödül almas› üzerine. Kimi Kraliyet Akademisi’ni dava etmeye kalkt›; kimi ise vatandafll›¤› kendi tekelinde sanarak, “Ödülü ald›ktan sonra vatandafll›ktan ç›karal›m”a kadar vard›rd› Pamuk’a olan öfkeyi… Pamuk’a aç›lan dava s›ras›nda, onu linç etmek isteyenler yine a¤›zlar›ndan salyalar akarak sald›rd›lar. Bir de meslektafllar› vard› Pamuk’un. Kendilerine verilse k›rk takla atarak alacaklar› Nobel’i Pamuk’a lay›k görmediklerini, bu ülkede Pamuk’tan çok daha önemli yazarlar›n oldu¤unu, onun Türk edebiyat›n› temsil etme liyakati bulunmad›¤›n› söyleyenler vard›. Üstelik bunlar, kimilerince demokrat bilinen kiflilerdi ki, ilginç bir flekilde flovenist ifadeler kullanarak, Orhan Pamuk’a verilen ödülün Türklere yönelik düzenlenen Haçl› Seferleri’nin bu sürece özgü yeni bir flekli oldu¤unu söyleyecek kadar ileri gittiler. Bir AB’ciler sevindi bu ödüle. Onlar da sevinçlerini gizlemek durumunda kald›lar, yükselen flovenist dalga karfl›s›nda. Bunlar, yani iflah olmaz AB’ciler, kendi görüfllerine sahip birisinin ödül almas›n› tabi ki coflkuyla karfl›lad›lar. AB nihayet onlar› da görmüfl, hak ettikleri de¤eri onlara vermiflti. Asgari ölçüde demokrat olan Orhan Pamuk gibi, hiçbir zaman anti-emperyalist olmayan bu tipler, Nobel’i de yanl›fl aç›dan, insanlar›n kafalar›n› kar›flt›racak flekilde tart›flt›lar günler boyunca. Neresinden tutulsa elde kalacak tart›flma-

lard› bunlar. Halklar için hiçbir önemi yoktur Nobel ödüllerinin. Nihayetinde emperyalizmin da¤›tt›¤› bir ödüldür. Ölçütleri emperyalistlerce belirlenmifltir. Bir halk ayd›n›, asgari ölçüde demokrat olan bir yazar, normal koflullar alt›nda emperyalizmin kendisine verdi¤i ödülü reddeder. Çünkü demokratl›¤›n da asgari ölçüsü, anti-emperyalist olmakt›r. Tarihte örnekleri vard›r ki bunlar içinde Jean Paul Sartre’›n tavr› tüm ayd›nlar için çok güzel bir örnektir. Sartre, kendisine verilen Nobel’i reddetmifl; reddetmekle kalmam›fl, bundan sonra burjuvazi taraf›ndan kendisine verilecek hiçbir ödülü almayaca¤›n› aç›klam›fl ve almam›flt›r da… Pamuk ve onun gibi düflünenler için Nobel çok önemli oluyor ve onu alm›fl olmak kendileri aç›s›ndan bir prestij kayna¤› gibi görülüyor. Bugüne kadar da kimi yazarlar›m›z üzerinden, Nobel’i hak etti¤i halde neden verilmedi¤i tart›fl›ld› duruldu. Hala da tart›fl›l›yor. Örne¤in Naz›m Hikmet ve Yaflar Kemal… Bu iki halk ayd›n› flimdilerde Orhan Pamuk’la k›yaslan›yor, Nobel’in onlara da verilmesi isteniyor. Abesle ifltigaldir bu iki halk ayd›n›n›n Pamuk’la ayn› kefeye konulmas›. Evet, Naz›m ödülsüz bir flairdir ama bu, onu dünyan›n en iyi ozanlar› aras›nda gösterilmesine, hatta en iyisi olarak an›lmas›na engel de¤ildir. Keza Yaflar Kemal’e bugüne kadar Nobel verilmemesi, onun de¤erini düflürmüfl de¤ildir. Verilse de Yaflar Kemal hakk›nda çok bir fley de¤iflmeyecektir çünkü esas olan burjuvazinin ölçüleri de¤il, halk›n ölçüleridir. Esas olan Nobel de¤il, halk›n verece¤i ödüldür. Kalemini halk› için kullanan; ülke sorunlar›n› kendi sorunu bilip, sanat›n› bu do¤rultuda icra eden bir ayd›n için Nobel bir hiçtir. Öyle bakmal›d›r. Öyle bakmad›¤›nda yanl›fla düflece¤ini bilmelidir. Öyle bakmad›¤›nda de¤er yarg›lar› de¤iflecek, art›k kiflilere ve olaylara burjuvazinin penceresinden bakacak, bütün bak›fl aç›s› tümden ters dönecektir çünkü… Yap›lan tart›flmalar›n asl› astar› budur. Kopar›lan f›rt›nadan geriye kalan bunlard›r…J


izlenim

sen ne dersin istanbul? zeynep esen

Ya¤murlu havalar› hiç sevmem. A¤lamakl› insan gibidir. Ben a¤lam›yorum! Ya¤mur ya¤›yor, so¤uk. Sert, netameli bir havay› bile tercih ederdim ama...

“‹hsaaaaaaaaan! Tecritteki dostlaaaaaaaaaar! Buraday›z!..”

Ya¤murlu bir günde geliyoruz bu kez sana. Ellerimizde dururken hala Behiç’in s›cakl›¤›. El ele tutuflup söz verdik biz.

Tarih bunu da yazacak ‹hsan. Bu duyulmayan sesimizi de yazacak. ‹nsan onuru bu, kolay yok edilebilir bir fley de¤ildir. ‹nsan onuru bu, tecrit hücrelerine de s›¤maz. Bir gün gelir o duvarlar da y›k›l›r.

Sana geliyoruz Ankara. Behiç’in gözlerinden ald›¤›m›z ateflle yak›yoruz yol fenerimizi. Ki Behiç, hayat›n en güzel resmidir. Ölüm deryas›nda Behiç, hayat›n vaktidir. Cefam›zd›r aln›m›zda. Ve düflüyoruz yollara. Dilimizde türkülerle.

‹stanbul bizi ya¤murlarla u¤urluyor. ‹stanbul bizimdir. ‹stanbul kadim dostumuzdur. Dönece¤iz bekle. Tecrit kentine gidip, tarihin bu vaktine bir çentik at›p gelece¤iz. Bofla de¤ildir hiçbir çaba. Çünkü biz bir insanl›k suçunu yüzlerine hayk›rmaya gidiyoruz.

Ne a¤›r söyler bizim türküler. Ne dertlidir ki gülden a¤›r. Bunu belki de en iyi Sincan’›n tecrit hücrelerindeki ‹hsan Cibelik bilir. ‹hsan’›n saz›ndan dökülüverir belki, gelir de dilimize dolan›r Ankara’n›n Yüksel Caddesi’nde:

Dost da düflman da bizi u¤urlamaya gelmifl... Kucaklafl›yoruz dostlar›m›zla. ‹stanbul’dan ç›k›yoruz. Kalabal›k de¤iliz. Hatta az›z. Yolda bir arkadafla soruyorum: “Neden bu kadar az›z ki?” Cevab› düflündürücü : “Biz hep az olduk ki... Az olmasak 122 kifli ölür müydü söylesene. Önemli olan say› de¤il, az kifliyle bile olsa ne yapt›¤›m›zd›r.”

“düfltüm bir ormana, yol belli de¤il oy zulum zulum, bafl›mda zulum uzak git ölüm” ‹flte o son dize bo¤az›m›za dü¤ümlenir kal›r. Gerisi gelmez. Sen çalsan da gelmez ‹hsan, çünkü oras› sözün bitti¤i yerdir. Sözün bitti¤i yerde nota neylesin? Öyle bir bafl›na kal›r. Sen çal yine de ‹hsan. Biz dinleyelim. Ankara’n›n Yüksel Caddesi’nde. Sesimizi duyurabildik mi ey tecrittekiler! Sesimiz o kal›n sansür duvar›na çarp›yor ama biz sesimizi duyurmas›n› da biliriz. Ankara’n›n en yüksek yerine ç›k›p Sincan’a do¤ru ba¤›rmak geliyor içimden:

Evet az›z. Ama bir gün ço¤alaca¤›z. Yüzer yüzer, biner biner de gelece¤iz... Otobüsümüz a¤›r a¤›r yol al›yor. Sabah›n ilk ›fl›klar›yla orada olaca¤›z. Yolda, ertesi gün yaflayacaklar›m›z›n merak› içinde dal›yoruz hafiften uykulara. Sen ne dersin ‹stanbul? Zulmün kalbi de durur mu bir gün? “Durur!” der gibi bak›yor bana ‹stanbul... Behiç’i senin ellerine emanet edip düflüyoruz flimdi Gülcan’›n anne yüre¤iyle, Sevgi’nin s›cakl›¤›yla Ankara yollar›na.

Sabah›n erken saatlerinde yine dostlar›m›z karfl›l›yor bizi. Kucaklafl›yoruz. Dostlar›m›z, yoldafllar›m›z, kardefllerimiz. Ankara’n›n mahpus görmüfl ayd›nlar› karfl›l›yorlar bizi s›ms›cak yüzleriyle. Yükümüzü boflalt›yoruz. Yükümüz a¤›r, Behiç’in 200 günlük açl›¤›n› s›rtlad›k da geldik. Gözlerinin ferini, direncini ve umudunu getirdik. Getirip hepsini b›rak›yoruz Ankara topra¤›na. Bu kente sanatç› yüre¤imizle geldik. Bu flehre anne, kardefl, baba yüre¤imizle geldik. Yüre¤imizi b›rak›p gitmesini de biliriz. Yüre¤imizi sizinkinin yan›na b›rak›p. “Boyun e¤menin ak›l say›ld›¤› yerde, soyu ezelden deli olanlar›n” yan›na... Yüksel Caddesi’nin tan›kl›¤›nda tarihe notlar düflüyoruz: “Bu kent, tecridi uygulayanlar›n kentidir. Buradan ç›k›yor zulüm kararnameleri.” Bakanl›¤›n kap›s›nda bir duvar var ki, binlerce kolluktan oluflan duvar bu. Korkunun duvar› bu. Düflüncenin etraf›na örülmüfl bir duvar. Düflünen beyinlerin etraf›na örülen korku duvar›. Bu duvar› aflmas›n düflünce! Zira en tehlikelisidir zulümden kurulu iktidarlar›n gözünde düflünce. Tecrit edilmelidir görüldü¤ü her yerde. Devlet erkinin kap›lar› bu sefer ayd›nlar›n yüzüne kapan›yor. D›flar›da binlerce kolluk, günler öncesinden bu misafirli¤e haz›rl›¤›n› yaparken, gitti¤imiz makamda derin bir sessizlik hakim. Korkudand›r herhalde... Beynimizdeki düflüncenin

KASIM 2006 | TAVIR | 5


izlenim

mand›lar bir tutam yeflile bile. fiimdi ben Yüksel Caddesi’ndeyim ve bunlar› düflünüyorum. Birden sanki kula¤›ma f›s›ld›yorsun: “Hala düflmanlar...” ‹çeri giren heyeti bekliyoruz. Yüksel Caddesi’ne yürüdük buraya kadar. Bakanl›¤›n önünde öylece ayakta durmufl bekliyoruz. Biz burada ne çok bekledik ‹hsan... Böyle bekledik sessizce. Sloganlarla da bekledik, türkülerle de. Ellerimizde bayraklarla bekledik. Pankartlarla. Biz burada ellerimiz kollar›m›z arkadan ba¤l› bekledik, ömrümüzün son on dakikas›nda... Biz burada ne çok bekledik ‹hsan anl›yor musun? Anlars›n sen halden, biliyorum. Tecrit... Bizi bizden ay›ran demek. Tecrit zulüm demek. Millet Meclisi’nde anlat›yoruz bunlar›. Dört ilde tecridi tiyatrolaflt›rd›¤›m›z› ve insanlar›n hislerini getirdi¤imizi söylüyoruz. Hepsi birer belgedir.

korkusundan. Yüzümüze bakamayacaklar› için koltuklar›n› terk edip gitmifller. Bu ülkeyi yönetenler ayd›n›yla yüzleflmekten de korkuyor.

Bekliyoruz. Önümüzde polisten örülmüfl lacivert duvar. Bizi renklere bile düflman ettiler. Bu rengi sevmedim hiç. Bask› otoritesinin rengi bu.

Bu düflüncelerimizi aç›kl›yoruz kap›n›n önünde. “Adalet Bakanl›¤›’na bir s›k›nt›m›z› dile getirmek için geldik, kap› yüzümüze duvar oldu. Kimli¤imizde TC vatandafl› oldu¤umuz yaz›l›, dilekçe vermek yasal hakk›m›z... Ama muhatap alacak kimse bulam›yoruz. Muhatap bulamad›¤›m›z yer, bir ülkenin bakanl›k makam›...”

Ne çok fleyi yasaklad›lar de¤il mi bize? En sevdi¤imiz renkleri de... Siyah› yasaklad›lar, haki yeflili, laciverdi, kahverengiyi, k›rm›z›y›... Bize gelen k›yafetler bu renk olamazd›. Ama beyaz› hiç yasaklamad›lar. Renksizli¤in rengini, hiçli¤in rengini.

Umudumuzu hiç yitirmedik. ‹lk defa böyle karfl›lanm›yoruz. Sanki az önce bir tabut geçmifl gibi bakanl›k önü sessiz. Bas›n mensuplar› not al›yorlar. Herkesin gördü¤ü bir gerçe¤i bir kez daha aç›kl›yoruz. “Bu bir yok sayma politikas›d›r!” Duydun mu ‹hsan, bizi yok say›yorlar. Sizi yok say›yorlar. Kapatt›klar› o hücrelerde sesiniz duyulmaz san›yorlar ama sen yine de çal, biz elbette ki sesini duyar›z. Sesinizi duydu¤umuz için buraday›z.

6 | TAVIR | KASIM 2006

Kitaplar›m›za hep düflmand›lar, mektuplar›m›za, çizgilerimize, mektuplara yap›flt›rd›¤›m›z küçük küçük çiçeklerimize. Hepsini kopar›p atarlard›; ne bize gelirdi, ne de biz gönderebilirdik d›flar›ya. Umut dolu sözlerimize düflmand›lar. Sözlerimizin üstünü karalad›lar hep. Her fleye düflmand›lar. Bir keresinde aramaya gelen gardiyanlar›n gözleri, havaland›rmada bir arama yapt›ktan sonra duvar dibinde kendili¤inden bitmifl bir çiçe¤e tak›lm›flt›. Görmemelerini ne kadar çok isterdim. Son anda gördü biri ve elini uzat›p kopar›p at›verdi yere çiçe¤i. Düfl-

Anlatmaktan yorulmuyoruz. Dilimizin döndü¤ünce anlat›yoruz derdimizi milletin vekillerine. Dönmek üzere yola ç›k›yoruz. Behiç’in gözleri düflüyor akl›m›za. Dönerken o kadar çok kalabal›¤›z ki ‹hsan. Halklar dolduruyor otobüsümüzü. Gürcüler, Lazlar, Kürtler, Zazalar, Araplar... Otobüsümüz tam da halklar›n kardeflli¤ini sergiliyor. Me¤er ne çok renkliymifliz. Türküler söylüyoruz her dilden. Ülkemizin bütün ezilen halklar› olarak gelmifliz me¤erse kap›lar›na. Halklar›n gücünü kim yenmeyi baflarabilir ‹hsan. ‹flte böyle kardeflçe, tecrit edilmeden yaflamak istiyoruz. ‹nan ki türkülerimiz bile bunu söylüyor... Bilirsin sen, dedim ya en iyi sen bilirsin belki. Halden anlars›n. Sevgilerimizi b›rak›yoruz tam da Sincan’›n önünden geçerken sizlere. Hoflça kal›n dostlar... Sizi yüre¤imize bas›yoruz. Gökyüzünün mavisine kavuflaca¤›n›z günlerin hasretiyle...J


öykü

turuncu öfke erdem karaçam

te koymufllard› ki bizi ezilmek iflten bile de¤ildi. Onca bekletmenin ard›ndan, içimizden baz›lar›n› ay›rarak baflka bir odaya ald›lar... O odada kaç gün bekledik hat›rlam›yorum bile... Tek bildi¤im flimdiye kadar dolaflt›¤›m›z yerler içinde en kötü muameleyi orda gördü¤ümüzdü... Yüzümüze bile bakmad›lar… Her eline alan yüzünü buruflturup f›rlatt› yere bizi.

Nas›l bir yer buras›, nereye getirdiler beni böyle? Bunca bekleyiflin ard›ndan bu kadar h›zl› bir yolculuk yapaca¤›m hiç akl›ma gelmezdi. Kimbilir kaç ayd›r o depoda bofl yere tuttular bizi. Aç›l›p kapanan kap›lar›n d›fl›nda olanlar› merak edip durdum günler boyu. Ve flimdi nereye geldi¤imi bile bilmeden bekliyorum burada... Kaç gündür oradan oraya gönderip duruyorlar. Önce benim gibi yüzlercesinin oldu¤u bir odada bekledim... O kadar üst üs-

Bize bakan herkes birinden söz edip durdu bafl›m›zda, ad›n› tam olarak hat›rlam›yorum flimdi. “O gelince al›r bunlar›” diyorlard› ama bekledikleri bir türlü gelmemifl olacak ki, biz oldu¤umuz yerde öylece kal›p durduk... fiimdiyse oradan da al›p bu odaya koydular... Bekliyoruz... Her ses duydu¤umda biri bana bakacak, benimle ilgilenecek diye kalbim h›zla çarp›yor ama daha yan›ma gelen olmad›. Buray› hiç sevmedim zaten. Burdaki insanlar ne kadar da so¤uklar öyle. Birbirleriyle konuflurlarken bile içten bir ses duymad›m. Ayn› cümleleri kullan›p duruyorlar.. Bir resmiyet var aralar›nda ama sayg›dan olmad›¤› hemen

anlafl›l›yor. Ah bir kurtulabilsem buradan… Oysa ilk yola ç›kt›¤›mda ne kadar heyecanl›yd›m. Depodan ilk ç›k›fl an›m› hiç unutam›yorum. Nas›l merak etmifltim gidece¤im yeri. Bu benim özgürlü¤e ilk ad›m atmamd›. ‹lk yolculuktu, ilk heyecan… Depodan ç›kartt›ktan sonra bir arabayla atölye gibi bir yere götürdüler beni. Kendimi bir anda kalabal›k bir insan toplulu¤u aras›nda buldum. Nas›l bir telafl vard› orada çal›flanlar aras›nda, anlatamam. Yorgun yüzler beni beklediklerinden mesaiye kalm›fllard› o akflam. Günlük rutin ifllerinden farkl›yd›m ben onlar için. Sevdikleri ve de¤er verdikleri birilerinin gelip rica etmeleri sonucu, benim oraya gitmemi kabul ettiklerinden bahsediyorlard› aralar›ndaki konuflmalar›nda. Biliyorlard› birlikte yapaca¤›m›z iflin önemini. Bana bakarlarken bile o heyecan vard› üzerlerinde. Gece boyunca çok dikkatli ve h›zl›ca çal›flt›lar. Tüm ifli bir günde bitirmek zorundayd›lar çünkü. Seri hareketlerle durmadan iflliyordu elleri. Bana her dokunduklar›nda yeni fleklim biraz daha ortaya ç›k›yordu. Yeni bir ben yarat›yorlard› sanki... Birkaç saatlik bir çal›flman›n ard›ndan gelip ald›lar bizi. ‹çeri girenleri görünce gözleri parlam›flt› çal›flanlar›n. Konuflmalar›ndaki samimiyetten anlafl›l›yordu ne kadar mutlu olduklar›. Sanki sabaha kadar çal›flanlar o iflçiler de¤ilmifl gibi flen kahkahalar at›yorlard›. Böylesi bir ifl yapmaktan dolay› ne kadar mutlu olduklar›n› anlat›p duruyorlard› gelenlere. Tam anlamam›flt›m o zaman gelenlerin bizi

KASIM 2006 | TAVIR | 7


öykü

niye bir an önce görmek istediklerini.. S›radan bir durum sanm›flt›m ilk baflta. Ama o heyecan bana da bulaflm›flt› inan›n... Garip bir haz›rl›k, farkl› bir heyecan vard› aralar›nda. K›sa süreli bir yolculuktan sonra, baflka bir apartmana soktular bizi. ‹lginç bir yerdi buras›. Bir sürü odadan oluflan, acayip kalabal›k bir yer. Di¤er yerlerden fark› ise gelenin gidenin hiç bitmemesiydi. Bir sürü kap› ve o kap›lar ard›nda çal›flan insanlar… Müzik dinleyeninden yaz› yazan›na kadar onca kiflinin çal›flt›¤› iki katl› bir yerdi buras›. Bir gün boyunca her gelen, sadece etraf›mda doland› benim. Yeni gelenlerin ço¤u anlamam›flt›, niye bizim orada oldu¤umuzu. Galiba sadece getirenler biliyordu.

lüyorlard›. Tüm gülüfllere ra¤men bir dertleri oldu¤u, bir fleyler anlatmak istedikleri her hallerinden anlafl›l›yordu. Gülücükleri bile kederliydi. O an için de¤il ama yaflam›n ak›fl›na karfl› bir aceleleri vard› sanki. “Çok zaman›m›z kalmad›” diyordu bir kad›n... “200’lü günlere yaklaflt›” diyordu bir baflkas›… “Belki aralar›nda duyarl› biri ç›kar” diyordu di¤eri… Gece boyu sürdü bu telafl… Ütü bile yapt›lar o saatte. Düzgün olsun, üzerimizde hiç k›r›fl›kl›k kalmas›n istiyorlard›. Baflka bir özen vard› her yapt›klar› iflte.

Gece boyunca ise baflka bir telafl bafllad›. Maharetli eller dokundu bize. Her birimizin rahat etmesi için yer gösterdiler, zarflara koydular. Özenle yaz›lar yazd›lar üzerimize. O kadar önem veriyorlard› ki, bizim yerimize do¤ruca varmam›za, çok dikkatli çal›fl›yorlard›. Sonra birlikte di¤er ifllerin de yap›lmas›n› bekledik.

Sabah olunca yeni bir telafla uyand›k hepimiz. ‹lginçtir, onca geç yatmam›za ra¤men sabah uyand›¤›mda dinç hissediyordum ben kendimi. Bu insanlar›n aras›nda olmak iyi gelmiflti bana… Farkl› bir dünyadaym›fl gibi hissetmifltim. Ö¤lene do¤ru ise hepimizi al›p yeniden arabaya bindirdiler. Onca ay sadece oturup bekledikten sonra bu telafl, bu yolculuklar bafl döndürücüydü tek kelimeyle... Ve ben nereye gidece¤imizi merak ediyordum.

Metinler yaz›ld› sabaha kadar. “Ankara” laf› hiç düflmüyordu a¤›zlar›ndan. Hep Ankara’dan ve orada bizim ulaflmam›z› düflündükleri birilerinden bahsediyorlard›. Postay› ald›klar›nda nas›l flafl›racaklar›n› anlat›p gü-

Yolculu¤un sonunda yine bir apartmana geldik. Bu kez üst katlara ç›kt›k. Hayat›m boyunca hiç o kadar üst katlara ç›kt›¤›m yoktu benim. ‹tiraf etmeliyim bafl›m döndü yine. Bizim eve girmemizle ortam birden

de¤iflti içeride. Ard›m›zdan baflka baflka insanlar gelmeye bafllad›. O evde yaflayanlar için farkl› bir gün oldu¤u her hallerinden belli oluyordu. ‹nce, uzun ve hep gülümseyen bir adam “hoflgeldiniz” diyordu herkese. Baflka bir sevgi vard› gözlerinde. Huzur ve sevgi, sevinç par›lt›lar› dolafl›yordu gözbebeklerinin içlerinde. Yumuflak bir ses tonuyla s›cac›k konufluyordu gelenlerle. Gülümsüyordu hafiften. Öyle ölçülüydü ki hareketleri ve onun etraf›nda dolaflan sayg› öyle büyüktü ki garip hissettim kendimi. Normalin d›fl›ndayd› tüm olanlar. ‹nan›n gözlerimi alamad›m hiç ondan. Ve en kötüsü de ac› çekti¤ini hissettim. Zay›ft› vücudu ve herkesinkinden farkl› bir yan› vard› zay›fl›¤›n›n. Ona normal geldi¤i ise her halinden belli oluyordu... Sonra biri beni, ona gösterdi. Nas›l telaflland›m, nas›l heyecanland›m anlatamam. Bütün her fleyimle titredim. O an eminim rengim bile de¤iflmifltir. Turuncu olan rengim kimbilir nas›l olmufltur. Yan›na gitti¤imde ise çok gariptir, gülümsemesiyle yüz yüze gelince rahatlad›m bir anda, güvende hissettim kendimi.. Uzun uzun bakt› bana.. Bana bakarak yan›ndakilerle konufltu, güldü. Al›p ölçülerimi kontrol etti. Üzerinde denedi beni. Bense heyecanland›m. Sanki hep yan›nda kalaca¤›m gibi hissettim. Öyle farkl› bir havas› vard› ki, çok isterdim kalabilmeyi. Ama nedense olmad›. Beni geri verdi arkadafllar›na ve gelenlerin yan›na gitti. Bakakald›m arkas›ndan. Yaln›z b›rak›lm›fl, eksilmifl gibi hissettim kendimi. Anlafl›lan baflka bir yere göndereceklerdi beni. Çünkü o gider gitmez tekrar ilk geldi¤im halime soktular. Ve o ince, uzun, ma¤rur bak›fll› adam› o evde b›rakarak indik afla¤›ya. Duvardaki yaz› ise o an dikkatimi çekti. “Adaletin olmad›¤› yerde direnmek hakt›r” yaz›yordu k›rm›z› bezin üstünde. Gözlerim yaz›da tak›l› kald›. ‹nce, uzun adam›n bak›fllar›yla birlikte… Yine yolculuk bafll›yordu. Ama bu kez farkl› bir fley daha oldu ve alk›fllarla bafllad› yolculuk... Evde bulunanlar›n ço¤u afla¤› indi ve

8 | TAVIR | KASIM 2006


öykü

görmeyi. Uçup gidebilsem, o an› yaflad›ktan sonra herkese anlatabilmeyi isterdim. Beni postaneden gönderenlerin ve o ince, uzun, ma¤rur bak›fll› adam›n yan›na var›p, anlatmak isterdim. Ama hala bekliyorum… Hala bitmedi o bekleyifl. Üzerimde yazan isme bak›yorum s›k s›k... Postanede üzerimdeki ismi okuyarak konuflan kifli nas›l da öfkelenmifl ve heyecanlanm›flt› ilk baflta. O iyi insanlar bir fleyler istiyorlard› çünkü. Var olan taleplerinin karfl›lanmas› için bunca u¤rafl›yorlard› bizimle. Ama inan›n tüm bunlar olmasa, bu odada bir dakika bile duras›m yok. ‹lk geldi¤im depoya gitsem bile daha iyi. Öyle ürkütücü ki bu oda, girip ç›kanlar, bu yaflad›klar›m… Ama, ya bekleyenler?

alk›fllamaya bafllad›. Sonra bizi de yanlar›na alarak yürüdüler... Yol boyu herkes bize bakt› inan›n. Merak edenler, gelip soranlar o kadar çoktu ki... Heyecanland›k hepimiz. ‹yi bir fley yap›yorlard›, belli. Güzel bir iflin içinde olmam ayr› bir heyecan verdi bana. Sonras› ise daha ilginç oldu. Postane yazan bir binan›n önüne geldiklerinde, ç›kart›p bizleri pofletlerden, kameralara göstererek bir kutunun içine koydular.. Gülümsüyordu hepsi… Amaçlar› yerine gelece¤i için heyecanl›lard›. Ve en çok da yerimize ulaflt›¤›m›zda, alanlar›n yüzlerini görmek istediklerini söylüyorlard› birbirlerine. Ço¤unun uzaklara bak›yordu gözleri. Sanki o an› görmek istercesine. ‹flte o an hiç unutamayaca¤›m bir fley oldu. Aralar›ndan biri beni seçti ve tam kutuya atacakken üzerimdeki yaz›y› farketti. Yaz› o kadar ilgisini çekmiflti ki, hemen kameralara seslenerek beni gösterdi. Bir anda ›fl›klar ve tüm gözler bana çevirildi. Adaletten bahsediyordu zarf› eline alan adam. “Guantanamo hapishanesinde bulunan tutsaklara zorla giydirilen k›yafetleri temsil eden bu kumafllar› oynad›¤›m›z tecrit oyununda kulland›k” diyerek zarf›n içinden çe-

kip ç›kart›p beni de bas›na gösterdi. Yeniden terler bofland› üzerimden. Benim gibi bir kumafl parças›n›n bu kadar ünlü olaca¤› akl›ma gelir miydi hiç? Ama o insanlar yapt›lar bunu. Dertlerini bu kez benimle anlatmay› seçmifllerdi çünkü. Ve bu yüzden Ankara’ya do¤ru yola ç›kan her zarfa umutlu gözlerle bak›yorlard›. Ve inan›n o andan itibaren ben de deli gibi merak etmeye bafllad›m Ankara’ya varaca¤›m an›. Tahmin edece¤iniz üzere, o andan sonras› sadece bekleyifl ve yolculuk demek oldu benim için. Elden ele dolafl›p durdum. Açan bakan olmad› daha. Çok kifli merak etti ama üzerimdeki yaz›y› görünce b›rakt›lar hemen. Bafl›nda da anlatt›¤›m gibi, o odadan bu odaya dolafl›p durdum. Ve iflte burday›m. Depodan bafllay›p, atölyeyle devam aden ve girdi¤im binalardaki evlerin ard›ndan postanede beni buraya göndermelerini sa¤layan yolculuk ve bekleyifl hala bitmifl de¤il. Hala sahibimin gelip beni almas›n› ve az da olsa benimle ilgilenmesini bekliyorum. Zarf›n içindeyim, üstümde bir ka¤›t var. Tek sayfa bir metin. O gözlüklü kad›n koymufltu bunu içime. Okumalar›n› ve biraz da olsa vicdanlar›n›n sesini dinlemelerini dilemiflti koyarken. O kadar çok istiyorum ki o an›

O postanede ortaya ç›kan umudun beklentisini nas›l bir kenara b›rak›r›m ki ben? S›rf o yüzden bile olsa beklemeye devam etmeliyim, diyorum. Biliyor musunuz günün birinde benim gibi turuncu bir önlü¤ün bu kadar de¤erli olaca¤› hiç akl›ma gelmezdi. Oysa flimdi açsalar paketimi dünya yerinden oynayacakm›fl gibi geliyor. Sanki üzerimdeki yaz›n›n, yüzünde patlayacakm›fl gibi hissediyorum kendimi. Ah bir ilgilense, bir açsalar flu zarf›. Öyle k›zg›n›m ki bu bekleyiflten ötürü. Oysa beni gönderenler ne umutla yapm›fllard› o iflleri. ‹flte bu yüzden patlamak istiyorum yüzlerine. Ve üzerimdeki yaz› her geçen dakika a¤›r geliyor. Patlasam da tüm bu bekleyifl bitse istiyorum. Sadece bir cümle var oysa. Niye bu kadar a¤›r geldi¤ini anlatmak ise çok güç. O cümleye her bakt›¤›mda, o ince, uzun ve gülümseyen bak›fll› adam›n yüzü geliyor gözümün önüne. Onun çekti¤i ac›n›n, son bulmas›n› istediklerinden bahsetmelerini düflünüyorum. Ve üzerimdeki yaz› daha da a¤›r geliyor her geçen dakika. Tüm bu yolculu¤un, tüm bu bekleyiflin, tüm bu yaflananlar›n sorumlusu o, biliyorum….Üzerimdeki “Adalalet Bakanl›¤›’na” yaz›s› ve duvardaki “Adaletin olmad›¤› yerde direnmek hakt›r” sözleri gidip geliyor beynimin içinde. Öfkem giderek büyüyor. Ve ben hala bekliyorum…J

KASIM 2006 | TAVIR | 9


deneme

say›lar›n belle¤i yoktur mehmet özer

Silip, yok etmek istiyorlar an›lar›m›. Erik a¤açlar›n› unutmamal›y›m. Puslu bir sabahta kentlerin varofllar›n›, pencerelerinde fesle¤en ve sardunya teneke kutulardan domates biber, bir de günebakan beslenen kondular›n›... Güvercin uçuran çocuklar›, misket oynayan, çember çeviren mendil satan, gözleri uykuya doymam›fl çocuklar› unutmamal›y›m.

Ben bir say› de¤ilim. Benim bir ad›m vard›... Kaç gündür buraday›m, bilmiyorum. Unuttum gündüzü, günyüzü görmedim. Tüm günlerim beyaz bir gece. Tepede as›l› duran ölgün sar› ›fl›k, ç›ld›rtan sessizlik. Beyaz bir sessizlik. Gittikçe büyüyen sessizlik, dipsiz uçurum gibi. Uçsuz bucaks›z beyazl›k. Bu sonsuzlukta bir leke gibi duruyorum. Gittikçe küçülüyorum. Duvarlar üstüme geliyor. Hangi köfleye s›¤›nsam diyor köfleler sald›r›yor, gözlerimden beynime. Ad›m› unutmamal›y›m. Say›lar›n an›lar› yoktur. Ad›m, ad›m neydi benim? Boflluk... Düflüyorum düflüyorum, düflüyorum. D›flarda bu bofllu¤u bekleyen gardiyanlar var biliyorum. Kap› alt›ndaki küçük delikten uzanan ellerinden tan›yorum onlar›. Bu el diyorum. Benim elim gibi. Gece mi geliyorlar gündüz mü, bilmiyorum? Her fleyi unutmam› istiyorlar benden. Akl›m›, vicdan›m› istiyorlar. Küçük yeflil bir leke ilifliyor gözüme. ‹flte diyorum. Kocaman bir a¤aç dallar›na kufllar konan çocuklar oynafl›r gölgesinde. Bir çocuk dallara tak›lan uçurtmas›na a¤lar, sonra bir kufl havalan›r bakakal›r›m, kufllar›n ard›ndan. Beyaz perdede bir gölge dolafl›r. Sende mi tutsaks›n sinek? Aman görmesinler seni, sonra bir kartal oluverir birden havalan›r da¤lara do¤ru. Ben bir say› de¤ilim, benim bir ad›m vard›!..

10 | TAVIR | KASIM 2006

Ben bir say› de¤ilim, Benim bir ad›m vard›! Neydi benim ad›m? ‹nançlar›m› istiyorlar benden, flark›lar›m›z›, sevdiklerimi yok etmek istiyorlar. Yüzümdeki an›lar›n izini. Ya¤murda ›slanan viflne dal›ndan süzülen ›fl›¤› unutmamal›y›m. K›zkardeflimin k›nal› ellerini, annemin beyaz baflörtüsünü, babam›n yoksullu¤umuzu gizleyemeyen gözlerini, omzumdaki dost elleri unutmamal›y›m. Sahi neydi benim ad›m? Sevdi¤im kad›n nas›l seslenirdi bana? Yorgun elleriyle boyun atk›m› ören annem ne derdi ki? Say›lar ne kadar de¤erli olursa olsun ad›mdan ve an›lar›mdan daha de¤erli olamaz. Ad›m› anlaml› k›lan yaflad›klar›m›z de¤il miydi? Gö¤üs kafesimin üstünde bir inanç da¤› var dedim kendi kendime. Geçit vermez yoldafllar›m. O doru¤a asla ulaflamazlar. Kafam›n içinde bir deniz var dedim kendi kendime. Bu beyaz karanl›k içimdeki denizi geçemez. Kuflat›lm›fl, kapat›lm›fl olmam neyi de¤ifltirir ki, olanca güzelli¤iyle bedenimde sürüyor yaflam. ‹çimdeki yaflam› korumak için, çekilip yürek zarlar›ma bedenim; savafl›m›, bu ölüm hücresine neden kapat›ld›¤›m› unutmamal›. Söz vermedik mi bizden önce y›ld›zlaflanlara, öfkeyi unutmamal›y›m. fiimdi hat›rl›yorum yan›bafl›mda vurulup düflen kadim yoldafl›m›n son sözleriydi. Bofluna çi¤nenmedi bunca yol, cesaret bir ad›m daha. Unutma, unutma yaflad›klar›m›z›, düfllerimizi unutma. Ben bir say› de¤ilim. Benim bir ad›m var. Ad›m: Mehmet Özer.J


deneme

mektup arkadafl›m haluk gerger

la hapisteydi. Döndüm, O hapisteydi. Bir gün bir arkadafl› arad›. “Mektup arkadafl›”m döndü¤ümü duymufl benimle yaz›flmay› sürdürmek istiyordu, “Olur muydu?” Sevinmifltim. “Tekrar yazmak için yeniden hapse girmemi beklemesin, yazs›n bana” dedim. ‹lk f›rsatta da ziyaretine giderim henüz hiç görmedi¤im “mektup arkadafl›”m›n diye düflündüm. Üç ya da dört gün sonra o arkadafl› arad› yeniden. Sesindeki telafl ve hüzün hala kulaklar›mda. Bir operasyonBana yazd›¤› ilk mektubu çok iyi an›ms›yo- dan söz ediyordu… Ölümler vard›, yananlar rum. ‹kimiz de cezaevindeydik; O ‹stan- vard›, operasyon sürüyordu... “Mektup arkabul’da, ben Orta Anadolu’da bir ilçede. Baz› dafl›m” da operasyonda öldürülmüfltü!.. konularda görüfllerimi soruyor, arkadafllar›n›n selamlar›n› iletiyordu. Ben de O’na yaz- Yanm›flt›, yak›lm›flt›, ölmüfltü… Yak›lm›flt›… d›m. Yaz›flmaya bafllad›k. Böylece “mektup Sonras› biliniyor. “Hayata Donüfl Operasyoarkadafl›” olmufltuk… Sonra ben hapisten nu”, alevler, alev alev bedenlerle tecridin ç›kt›m. ölümünden önce gelmiflti, ölüm kadar kat›, O hala hapisteydi. Yurtd›fl›na gittim. Döndü¤ümde O hala hapisteydi. Sonra yeniden d›flar› gittim. Döndüm ve tekrar hapse girdim. O hala cezaevindeydi. Hapisli¤imin ilk haftalar› olmal›yd›, mektup arkadafl›m beni bulmufltu. ‹ki mahpus yeniden yaz›flmaya bafllad›k… Sonra ben bitirdim süremi, ç›kt›m. O hala hapisteydi. Uzun bir süre için yeniden yurtd›fl›na tafl›nd›m. O ha-

bir de resmi ç›kacakt›. Mektup gelmedi. Belki daha yazma f›rsat› bulamam›flt›, belki yazm›flt› da henüz göndermemiflti. Bu arada O’nu ilk kez gördüm de! Cenazesini bir televizyon kanal› belki iki saniye kadar göstermiflti haberlerde. Bir resmi ilifltirilmifl miydi tabutuna an›msam›yorum. Anadolu’da bazen duvak da yerlefltirirlerdi bafl taraf›na de¤il mi? Zaten pek görme f›rsat› da olmam›flt› ya. Yüzünü göremedi¤im “mektup arkadafl›”m›n tabutu bir an gelip geçmiflti beyaz camda… Sonralar› baz› geceler O’nu rüyamda gördüm. Hiç görmedi¤im “mektup arkadafl›”m› rüyalar›mda hep küçük, yaln›z, bembeyaz bir bulut olarak görüyordum… Yüzü yoktu, yanmam›flt›, bembeyazd›… Çok yaln›zd› ve ›fl›klar aras›ndayd›… Sanki “Güneflin Sofras›”na do¤ru süzülüyordu… Saf ve güzeldi… Küçük, tek bafl›na bir bulut… fiimdi ne zaman bir yaln›z bulut görsem gökyüzünde, yüzünü hiç görmedi¤im ama tabutunun görüntülerini izledi¤im “mektup arkadafl›m”› hat›rl›yorum. Ne zaman bir bulut kümesi görsem O’nun, “Güneflin Sofras›”n› paylaflt›¤› yoldafllar›n› hat›rl›yorum. Yitip sar›s›cak ayd›nl›¤a giden atl›lar›…

ölüm kadar so¤uk, ölüm kadar ac›mas›z. O ne yapm›flt›? Neler olmufltu? Nas›l bafllam›flt› her fley? Sorular ve yürek yakan yan›tlar… Ya bana yazmay› düflündü¤ü mektup? Acaba mesaj›m› al›p da bana yazm›fl m›yd›? Mektubu postalam›fl m›yd›? Mektup yolda m›yd›, “idare”de mi bekliyordu, yoksa henüz gönderememiflti ve o da yanm›fl m›yd› ko¤uflta? Arkadafl›m ve mektubum birlikte mi yanm›fllard›? Günlerce bekledim bir umutla nedense. Sanki mektubu gelecek ve içinden

‹çim s›k›ld›¤›nda, hüzün bast›¤›nda gözlerimi; yüre¤im darald›¤›nda, O’na mektuplar gönderiyorum. Bir ucunu yakmadan. Hasret mektuplar› de¤il ki bunlar. Hesap mektuplar›, iç dökme, borç dökümü bir tür. Biliyorum yan›ts›z mektuplar da de¤il bunlar. Yan›tlar› duyumsuyorum. Lanetlilerin 盤l›k 盤l›¤a ayak seslerini… Biliyorum, mektuplar›m adressiz de de¤il, yan›ts›z da… J

KASIM 2006 | TAVIR | 11


fliir

f tipi cezaevleri için itiraz›md›r sennur sezer

Cezad›r, insan› sevdi¤inden ay›rmak, Kapatmak dört duvara. ‹nsan s›ca¤›, dertleflecek yürek Azalt›r cezay› ama.

Ç›k›p yürünecek alan kapal›, Kapal› gökyüzü pencerelere. Onurla beklemek kesilen süreyi, Paylaflmak onurunu korumay› Geniflletir ufku.

‹nsan› kendi sesine kapamak, Kapamak yapayaln›zl›¤›na. Azaltmak insanl›¤›n bir yan›n›, Düflü, yüre¤i, akl› koparmak. Ad› ne olursa olsun tek anlam tafl›r: ‹flkence! ‹flkence onura yönelik bir ifl, Ey elinde kalemi olan, ey karar gücü, ‹flkence suçtur, ceza de¤il, Hücre, iflkencedir.

Ey karar gücü, ey eli kalemli bir dakika dur Kapa gö¤e pencereni, Sesini kapa sevdiklerinin. Kapan kendi ayak sesine, Bir gececik, bir gececik dene. Hücreyi savunmadan önce Dene ›ss›zda bir ot olmay›, Akmay› bir dere nas›l çölde akarsa, dene. Sonra konufl, Sesin kalm›flsa, Bakabiliyorsan aynada yüzüne.

12 | TAVIR | EYLÜL 2006


röportaj

tarihin tan›¤› foto¤raf ve ara güler tav›r

Foto¤raf denince ülkemizde ilk onun ad› gelir akl›m›za. Ömrünü foto muhabirli¤ine adam›fl ve neredeyse dünyada gezmedi¤i yer kalmam›fl, televizyonun olmad›¤› yerde foto¤raflarla dünyay› gözlerimize tafl›m›fl bir insandan, Ara Güler’den bahsediyoruz. Foto¤raf›n sanatsal, estetik yönünden daha çok, insan yaflam›n› sermifl önümüze. Foto¤raf insanlara tafl›nan bir ›fl›ksa, gerçekleri- do¤rular› dolays›z aktarman›n bir aracaysa, o bunu kendi düflüncesine, hissettiklerine ve yaflad›klar›na uygun olarak aktarmaya çal›flm›fl. Say›s› 100 binlerle ifade edilen bir foto¤raf arflivine sahip Ara Güler, ülkemiz aç›s›ndan dünyada bu alanda ismini duyuran nadir insanlardan birisi.

Foto¤raf sanat de¤ildir diyorsunuz bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Foto¤raf bir kay›t arac›d›r, makine bir kay›t arac›d›r. Foto¤raf› çeken insan›n beynidir. ‹nsan›n bilgisidir. ‹nsan›n formel oldu¤u zaman edindi¤i donelerin toplam›d›r foto¤raf. Bilhassa benim gibi eski foto¤rafç›lar insanlar›n foto¤raflar›n› çekiyor. Yaflam›n, örflerin, adetlerin, hakikatin yan›nda olan foto¤raf› çekiyoruz. Bilmece olmayan foto¤raf› çekiyoruz.

bir nevi görsel tarihi yazmaktay›z. Ve bu görsel tarih o kadar mühim bir fleydir ki; tarih yazmak sanat olmufl, sanat olmam›fl mühim de¤ildir.

Biz bir nevi tarihçilik yap›yoruz . Foto¤afç›lar olsun, ifli bilen kameramanlar olsun devrimizin yaflanan gerçeklerini kaydediyoruz ve bunlar zaman içinde tarihin mal› oluyor. Biz

Foto¤raf çeken var, “foto¤raf çeken var.” Foto¤raf çekti¤ini zanneden bir sürü adam var dünyada, onlar foto¤raf çekmezler. Kuyudan su mu çekiyorlar, burnunu mu çeki-

Tarih daha mühim oldu¤u için, her zaman önce gelir. Her fleyde sanat olmaz. Sanat da çok mühim fleydir fakat her fley de¤ildir. Tarih yazmak daha önemli çünkü insan›n kendisini gösteriyor tarih. Yani foto¤raf çekmekle tarihin içine ›fl›k tutabilirsin.

Kendisi hiçbir zaman foto¤raf› yoksullar›n elinde zalimlere karfl› kullan›lan bir silah olarak görmemiflse de, çevresinde yaflananlara da hiçbir zaman ilgisiz kalmam›flt›r. Foto¤raflar›n›n ço¤unda iflçilerin, emekçilerin, köylülerin, üreten insanlar›n foto¤raflar›n› görürsünüz. Döneminde o tarihin ünlüleri olarak bilenen kifliler, hep Ara Güler’in foto¤raf makinesinin önünden geçmifltir. Biz de foto¤raf makinemizi ve kay›t cihaz›m›z› kapt›¤›m›z gibi, onunla röportaj yapmaya gittik. Beyo¤lunda Galatasaray Lisesi’nin yan taraf›ndaki kendi yerine, Ara Kafe’ye. Kafenin ad› kendi isminden mi geliyor bilmiyoruz ama kafe tam arada, kuytu bir yerde. Kendimizi tan›tt›ktan sonra röportaj›m›z bafll›yor.

KASIM 2006 | TAVIR | 13


röportaj

yorlar belli de¤il. Foto¤raf›n belgecilik taraf› çok daha mühimdir. Tarihe onlar kal›yor. Tabi sanat da kal›yor tarihe. Sanat insanlar›n e¤itimini, görsel alg›s›n› de¤ifltiriyor sanatta. Zannediyorum ki foto¤raf belgeselli¤e daha yak›n. Sanat foto¤raf›n ifli de¤il. Foto¤raf›n icat olmas› en evvela hayat›n bir taraf›n›n dondurulmas›, onu tarihe mal etmesidir. Kendine foto¤rafç›y›m diyenler sanat diye oyunlar yap›yor onlar beni ilgilendirmiyor. Sanatç› olmas›n da foto¤raf çeksin daha iyidir. Dünyan›n her taraf›n› dolaflt›n›z bir çok olaya, hatta kimi devrimlere de tan›k oldunuz, Eritre’de gerillalar›n foto¤raflar›n› çektiniz. Bu toplumsal olaylar sizi nas›l etkiledi? Ben Hürriyet gazetesinde çal›fl›yordum. Hayat dergisinde de çal›flt›m. Paris-Match, Der Stern dergisinde de çal›flt›m. Bunlar hakiki büyük gazetelerdir. Gazetecili¤in içinden geliyorum ben. Onun için bir sürü yere gidebiliyorum. Ben bi gazeteciyim, foto¤rafç› de¤ilim. Foto¤rafç› diye benimle röportaj yap›yorsan yanl›fl adamla röportaj yap›yorsun.

Ama sizi dünyan›n en iyi yedi foto¤rafç›s› aras›nda gösteriyorlar? Öyle deseler ne olur demeseler ne olur. Önemli de¤il. ‹flini yap sonra da öl be. Herkes foto¤raf çekemiyor. Ee ne yapay›m çeksin. Hayat› hissetmek laz›m hayat›. Hayat› hisetmiyorlar herifler. Anlad›n m›? Sadece flekillere bak›yorlar. Palavrada yokum ben. Gezdi¤iniz bir çok yer var. Bafl›n›zdan geçen bir olay› anlat›r m›s›n›z? Tabi çok yer gezdim. En sevdi¤im yer, en çok resim çekmek istedi¤im yer Hindistan ama Hindistan’›n her yeri birbirinden meflhur. Birbirinden güzel resim veriyor. Ondan sonra Endonezya öyle, Burma öyle ama mesela Japonya kati süretle iyi bir resim vermez.

14 | TAVIR | KASIM 2006

Bunu nas›l ay›r›yorsunuz? Bütün buralara gidip geziyorum. Benim kadar Türkiye’de gezmifl bi yarat›k yoktur. Pilotlar bile benden az gezmifltir. Pilotlar ayn› yere giderler, dönerler.

Sizin çekti¤iniz foto¤raf bambaflka benim çekti¤im bambaflka. Benim bafl›mda bi yaz›iflleri müdürü bilmem ne var. Onlara göre ayarl›yorsun. Çok zor ifltir yani öyle bi röportaj yapmak. Can›na okurlar adam›n.

Sonra pilotlar hiç bir fley görmezler, otele giderler sabah yine bir araya gelirler ayn› yere uçarlar. Ben bir yere gitti¤im zaman her yerini gezmeye çal›fl›r›m. Bir mevzunun çap›nda dolafl›yorum. Ötekiler gidiyorlar flöyle bir bak›yorlar geliyorlar.

Foto¤raf›n sanat galerilerine düflmesine karfl›y›m diyorsunuz. Karfl› de¤ilim de bir fleye yaramaz. Düflmemesi iyi olur çünkü bunlar bizim yüzümüzden kendilerinin kendi propagandalar›n› yapan bizzat zavall› müesseselerdir bu galeriler. Sanatkar kimdir? Cezanne m›d›r, Renoir m›d›r yoksa sanat galerici midir? Galerici komisyonunu al›yor. Tezgah› vard›r demektir onun. Bezirgan.

Foto¤raf› çekilir ya da çekilemez… Bunu neye göre ay›r›yorsunuz? Çekiliyor diye ay›rm›yorum, beni gönderiyorlar oralara. Diyorlar ki git alt›n röportaj› yap da gel. fiu kadar bütçesi var vb. Bir röportaj alt› ay sürüyor, üç ay sürüyor. Foto¤rafa ilginiz nas›l bafllad›? Sinemayla bafllad›m sonra foto¤rafç›l›¤a döndüm. Film rejisörü olmay› istiyordum. Sineman›n bütün yerlerinde branfllar›nda çal›flt›m. Senkron, laboratuar, montaj, miksaj hepsinde. Sonra stüdyonun birinde yang›n ç›kt›. Babam beni art›k oraya göndermedi. Sonra beni gazeteye koydular. Yeni ‹stanbul gazetesi. O arada liseyi bitirdim. 1951’de Yeni ‹stanbul Gazetesi’nde çal›flt›m. O ara yedek subayl›k uzuyor. Askere gittim ard›ndan Hürriyet’e girdim. Çok az kald›m Hürriyet’te, ondan sonra Hayat Mecmuas›’n›n foto¤rafç›s› oldum. Sonra Hayat Mecmuas›’nda foto¤raf müdürü oldum. Ondan sonra ihtilaldan bir sene sonra Hayat’tan ayr›ld›m. Paris-Match’de, Stern’de çal›flmaya bafllad›m. Time-Life’de çal›flt›m. Kitap yazmad›m, kitap yapt›m. 50 tane daha kitap yapabilirim. O kadar malzemem var. 800 bin dia var elimde. Belki daha çoktur bilmiyorum. 50 senelik gazetecilik tarihim olmufl. Gazeteciler Cemiyeti o zaman bana plaket vermiflti. 50 seneyi dolduran gazeteciler diye. 57 senedir sar› bas›n kart› tafl›yan bir gazeteciyim. Bu dünyan›n her yerine de gittim. Güney Amerika hariç. Sevdi¤im yerlere gidiyorum.

“Sanat, bir amaca, topluma hizmet etmeli.” denir. Örne¤in Picasso ‹spanya ‹ç Savafl›n› resimlefltirmifltir. Picasso Guernica’y› yapmasayd› da yaflayacakt› ama oraya bomba at›l›yor ve Picasso buna k›zd›¤› için o resmi yap›yor. Yaflad›¤›m›z toplumsal geliflmeler foto¤raf›n›za ne kadar yans›yor? Örne¤in 12 Eylül‘de çekmedim. Çünkü bütün bunlar lokal kald›. Ben o zamanlar d›fl gazetelerde çal›fl›yordum. D›flar›s› benden öyle bir fley istemedi, ben de yapmad›m. Sanatç› toplumsal geliflmelere duyarl› olmal› denir. Öyle deniyorsa öyledir. Muhakkak öyledir. Salgado diye bir foto¤rafç›n›n “Afrika’da Açl›k” diye bir kitab› var. James Matchmeh’in “Cehennem” diye harpler üzerine bir büyük kitab› var. Türkiye’ye bunlar gelmiyor ki göresin. Ama bizim ülkemizde baz›lar› dört tane manken k›z› çekiyor foto¤rafç› zannediyor kendini. Bunlar kapitalizmin uflakl›¤›n› yap›yor. Mal satacak. Sanatç›n›n bir bak›fl› olmas› gerekmiyor mu? Sizin dünya görüflünüz nedir? Kültürlü adamdan sanatç› olur. Ben bir dünya vatandafl›y›m kardeflim. V›z gelir bana dünya. Teflekkür ederiz Ben de kolay gelsin diyorum. Dergiyi istiyorum ha ç›kar ç›kmaz bana gönderin. J


öykü

o üçgen nihat çapar

‹çeriye al›yorlar beni. Garip bir flekilde bana bak›yor herkes. Herkes dedim. Yaklafl›k befl kifliyiz. Bafl›m›zda, b›y›kl›, göbekli ve pehlivan t›rafll› iki görevli. Bafl›m›zda dedim. Birisi oturuyor, yemek yiyor: Adana. Adana kebab›. San›r›m ac›l›. Ve san›r›m gözlerini kapatm›fl. Soluk almadan yiyor. Yeflillik, ayran, salata. Di¤eri bafl›m›zda. Cep telefonuyla konufluyor. Kal›p kelimeler kullan›yor:

Bindik arabaya. Arabay› ‘o’ kullan›yor. Ben ön koltuktay›m. Arka koltukta iki sevgili. Sevgilisini tan›m›yorum ama kendisini tan›rs›n›z: ‹smi ‘o’. Ben k›z› ilk defa görüyorum. Esmer hafif, siyah saçl›, orta boylu. Sevimli görünüyor ilk bak›flta ama ‘o’ f›s›ld›yor kula¤›ma:

-Tamam abi, olur abi, peki abi, do¤rudur abi, merak etme abi...

Sonra da ben:

-Fahiflenin teki.

-Ama sevimli. Ben biliyorum. Abisi de¤il. Yaklafl›k befl kifliyiz... Say›yorum, tam befl. Ben, iki görevli, ‘o’ ve ‘o’. San›r›m ö¤renciler. 20–25 yafl civar› bak›yor gözleri. -Tamam, abi, emrin olur abi, görüflmek üzere abi... Kapat›yor telefonu. Abisine küfrediyor. Ama ben biliyorum, abisi de¤il. Gençler gülüyor. Tokad› yiyorlar. Tecrübesizler. Öteki garip bir ses ç›kart›p: “Elhamdülillah” derken, “Afiyet olsun abi” diyor beriki. Masa toparlat›l›yor. Masaya oturtuyorlar bizi. Ifl›klar kapatt›r›l›yor. Sonra birisi de oturuyor bizimle. Di¤eri ayakta. Soruyor bana: -Nerelisin? -Tokyo, Moskova, Madrid, fiam, Tahran, Bonn, Ankara... -Pekala, anlat. Nas›l oldu? -Pekala, anlat›yorum. fiöyle oldu:

Arkadan gelen resmi araç yok. Uzunca bir müddet türkü dinledikten, k›rm›z›da geçtikten ve yüksek devirle ilerledikten sonra, bir çiftli¤e yaklafl›yoruz. ‘O’ duruyor. Bana, “Onu uyand›r” diyor. ‘O’na, “Kalk” diyorum. Kalk›yor. Araba bagaj›n› aç›p, yeflil bir çanta al›p gidiyorlar. K›z uyuyor. Bir müddet ‘onu’ izliyorum. Daha sonra kanal bire tak›l›yorum. K›sa bir süre sonra geliyorlar. O küfrediyor kendi kendine. ‘O da’ arabay› çal›flt›r›yor. Yavaflça uzaklafl›yoruz. ‘O’ diyor ki:

Araban›n sahibini tan›m›yorum. Sordu¤umda da söylemiyorlar. Kiral›k de¤il ama. Hava kararmak üzere. ‘O’nun birisini görmesi, bir ifli halletmesi gerekiyormufl. ‘Oraya’ gidip, ifli halledip, ‘oradan da’ ‘oraya’ gidece¤iz. O’nunla ‘o’ uyurken; ‘o da’ teybi aç›yor. ‹lk kanalda klasik, ikincisinde hip hop, üçüncüsünde türkü çal›yor. Biraz bekleyip vites koluna at›yor elini ve motor devrini yükseltiyor. - “... neredesin sen...” Müzik yavafl yavafl bitiyor. Spiker y›lg›n bir sesle konufluyor. San›r›m dudaklar›n› mikrofona dayam›fl... Derken, ard›ndan ‹smail çalmaya bafll›yor. Türüt. San›r›m a¤l›yor, türküyü söylerken. Üçüncü kanalda tak›l›yoruz. ‘O’ k›rm›z› ›fl›kta durmuyor. Her seferinde heyecanlan›yorum. Sevgililer uyuyor. ‹leride çevirme var. Jandarma. ‘O’ durmuyor.

(Herkesin gözü bu¤ulan›r, ‘o’ güne dönülür) -Deli misin sen? Neden durmad›n?” -Her fley tamam. Gidebiliriz. Gülümsüyor. Dikiz aynas›na da bak›yor ama.

KASIM 2006 | TAVIR | 15


öykü

verdi. Yemekler geldi. Benim gözüm, -karfl›daki- durmadan bulundu¤umuz masaya bakan orta yafll›, kirli sakall›, fliflman ve kel adama tak›ld›. Elindeki kürdanla difllerini kar›flt›r›yor, arada bir de sinir bozucu gülücükler at›yordu. Biz kalkt›k, adam da kalkt›. Biz arabaya bindik adam da bindi; ama kamyona. Biz önce ç›kt›k. ‘O’ ne yapt› bilemiyorum. Tekrar ç›kt›k yola. Hava serin. Akflam inmifl. Teyp kapal›. (Korkumdan açam›yorum.)’Onlar’ arkada k›s›k sesle konufluyorlar. K›z›n sesi duyuluyor hafif fakat ‘onun’ sesini tam alam›yorum. Can›m s›k›l›yor. Torpido gözüne koydu¤um gazeteyi al›yorum. Göz at›p b›rak›yorum. Can›m s›k›l›yor. Cesaretimi toplay›p ‘ona’ soruyorum: -Nereye gidiyoruz? Bana bak›p, tekrar önüne bak›yor. Tekrar bana bakt›¤›nda bir fley diyecek oluyor… Bay›lm›fl›m. Gözümü aç›yorum çok hafif. ‘Onlar’ hareketsiz yat›yor. Bafl›m›zda kamyoncu. Gülüyor. Gözlerimi kapat›yorum istemeyerek. KARANLIK. Geometrik flekiller dönüyor. Üçgen, kare, dikdörtgen, silindir, daire. Üçgen, kare, dikdörtgen, silindir. Üçgen, kare, dikdörtgen. Üçgen, kare. Üçgen. Evet üçgen. Kocaman bir üçgen kal›yor gözümün önünde. ...... ..... .... ... .. . ... -Ne yapaca¤›z flimdi? ‘O’ öfkeli. Cevap veriyor: -Ne bileyim! Sür arabay›. Çok sinirli olduklar› gözlerinden belli. Hofl, gözlerine de pek bakam›yorum ama anlayabiliyorum. ‘O’, Türüt’ü buluyor yine. Türüt a¤l›yor, ben camdan d›flar›y› izliyorum. Hava karard› kararacak.

16 | TAVIR | KASIM 2006

Hava karard›. K›z uyand›. Elini çantas›na att› direkt. Bir tane sigara ç›kard›. ‘O’ umursamad›. Araba çakma¤›n› uzat›p, yakt›m sigaras›n›. Teflekkür etmedi. Tam önüme dönüyordum ki ‘o’ aniden fren yapt›. K›z 盤l›k att›. A¤z›ndaki sigara ‘onun’ üzerine düflmüfl fren yap›nca. ‘O’ yanm›fl. K›z tokat yedi. ‘O’ da kediye küfrederek arabay› hareket ettirdi ve devam ettik yola. Bir restorana yöneldik. Durduk. Hepimiz indik arabadan. ‹çeriye geçtik. Herkes istedi¤i yeme¤in sipariflini

-E, bitti mi? -Evet. -Peki, sen kimsin? -Üçgen. -Onlar kim? -Üçgen. -Söyleyece¤in baflka bir fley var m›? -Hay›r. -Teflekkürler ... J


izlenim

efeler diyar›nda bir yolculuk grup yorum

Bu derginin sayfalar› üzerinden, y›llard›r paylafl›yoruz sizinle. Yolculuklar›m›z›. Kimi zaman Karadeniz’in h›rç›n ve de asi dalgalar›n›n yan›na, yemyeflil ve dimdik da¤lar›n›n eteklerine düflüyor yolumuz, Artvin’den, Trabzon’dan, Rize’den yaz›yoruz. Kimi zaman ise Do¤u’nun eflsiz güzelli¤inin ortas›na düflüyoruz; Dersim’de Munzur Gözeleri’nden, Diyarbak›r’da flehir surlar›ndan sesleniyoruz size. Ancak sadece birer gezi yaz›s› olmuyor yazd›klar›m›z. Çünkü oralara gezmek için de¤il, konser için, oradaki dinleyicilerimizle hasretliklerimizi gidermek için gidiyoruz. Ve konser an›ndan, yat›p kalkt›¤›m›z yere kadar; gezip gördü¤ümüz yerlerden, yaflad›¤›m›z, flahit oldu¤umuz olaylara kadar, bir y›¤›n duygu ve heyecan› iç içe yafl›yoruz. Ve bu heyecanlar›m›z›, bu duygular›m›z› sizlerle de paylaflmak için, al›yoruz ka¤›d› kalemi elimize. Bizi etkileyen ne varsa, bafll›yoruz yazmaya. ‹flte flimdi yine ka¤›d›m›z› kalemimizi elimize ald›k. Bu defa Ege’ye do¤ru yola ç›k›yoruz. Ege’de üç konser verece¤iz. Bu konserlerin ilki ‹zmir’de, Fuar Aç›khava olarak adland›r›lan aç›khava tiyatrosunda... Konserin tarihi 8 Ekim. Bunun d›fl›nda 13 Ekim’de Uflak’ta ve 14 Ekim’de Antalya’da konserlerimiz olacak. ‹zmir konseri ile Uflak konseri aras›ndaki zaman diliminde, farkl› farkl› ilçe ve köylerde, üniversitelerde, söylefliler yapaca¤›z. Oldukça yo¤un ve dolu dolu bir program bizi bekliyor. Hepimizde kab›na s›¤maz bir heyecan. Bu kez, konserlerin her defas›nda bizi heyecanland›ran hatta dizlerimizin ba¤›n› çözen etkisinin d›fl›nda; yapaca¤›m›z söyleflilerin ayr› bir mutlulu¤u ve sab›rs›z bekleyifli var. Söyleflilerde hem “Y›ld›zlar Kufland›k” albümümüzün de¤erlendirmelerini alabilecek, hem de ö¤-

rencilerle ve özellikle köylülerle tan›flaca¤›z. Onlarla daha önce ülkenin de¤iflik yerlerinde de olsa defalarca ayn› havay› soluduk, ayn› ortamda bulunduk. Ve paylafl›mlar›n›n ve cömertliklerinin ve verdikleri de¤erin ne oldu¤unun fark›nday›z. Ege köylülerini y›llarca kitaplardan okuduk. Efelerin, zeybeklerin hikayelerinin bafll›ca yarat›c›lar› olan Ege köylüleri ile daha önce de tan›flm›flt›k ama bu defa farkl› yerlerde, farkl› köylülerle tan›flaca¤›z. ‹flte bunun için heyecanl›y›z. Bunun için sab›rs›z bir flekilde bitmesini istiyoruz yolculu¤umuzun. Fuar Aç›khava Yorum’u A¤›rl›yor ‹zmir’deyiz. Konserin yap›laca¤› gün ‹zmir’e gelmifl oldu¤umuz için, hemen sahne haz›rl›klar›na bafll›yoruz. Bir yandan da merak ediyoruz ‹zmirlilerin konsere olan ilgisini. Organizasyonu yapan arkadafllar›n, çok iyi bir ilginin oldu¤unu ve Aç›khava’n›n dolmas›n› beklediklerini söylemesi, bizi ayr›ca heyecanland›r›yor. Konser saati yaklafl›yor. Biz haz›rl›klar›m›z› tamaml›yoruz ve içeri girifller bafll›yor. ‹çerinin tamam›na yak›n›n›n dolmas›na ra¤men, d›flar›da büyük bir kuyru¤un oldu¤unu ö¤reniyoruz. Bu konserin bafllamas›n› biraz olsun geciktirse de, herkes taraf›ndan olgunlukla karfl›lan›yor. Konserimiz çok güçlü bir atmosfer içinde bafll›yor. Daha ilk flark›dan itibaren flark›lar›m›za büyük bir kat›l›mla efllik ediyor ‹zmirliler. Her flark›m›z ayr› bir heyecanla, ayr› bir coflkuyla karfl›lan›yor. Çok güçlü bir konser ortaya ç›kmaya bafll›yor. Konserde son flark›m›z› okurken, üç saatlik

sürenin göz aç›p kapay›ncaya kadar ak›p gitti¤ini fark ediyoruz. Ege bizi çok güçlü bir sahiplenmeyle karfl›l›yor. Bu moralle, sonraki günlerde yapaca¤›m›z söylefliler ve konserlere haz›rlan›yoruz. Üniversite Gençli¤i’yle Sohbetler Hem 9 Eylül Üniversitesi’nde, hem Ege Üniversitesi’nde ö¤rencilerle sohbet toplant›lar› düzenliyoruz. Sohbetlerimizin ilki 9 Eylül Üniversitesi’nde... Bu sohbetimiz için üniversite yönetimine izin baflvurusu yap›lmad›¤›ndan, sohbetimiz bahçede gerçeklefliyor. Ya¤mur ya¤maya bafllad›¤› için sohbetimizi kantine tafl›yoruz. Ancak buras›n›n çok gürültülü olmas› nedeniyle, ya¤muru gürültüye tercih ediyor, yeniden bahçeye ç›k›yoruz. Yaklafl›k 100 kadar ö¤renci kat›l›yor sohbete. Kimi zaman bizim sordu¤umuz sorularla, kimi zaman onlar›n sorular›yla ilerliyor konuflmam›z. Gelenlerin büyük ço¤unlu¤unun bizi birçok yan›m›zla tan›yor olmas›, takip ediyor olmas› ve son derece sa¤l›kl› elefltiri ve de¤erlendirmelerde bulunmalar› bizi oldukça mutlu ediyor. Ülke ve dünya gündeminden Y›ld›zlar Kufland›k albümüne pek çok alanda geniflleyen sohbetimiz, yaklafl›k otuz metre uza¤›m›za “konufllanm›fl” ve say›lar› 40’a yak›n olan, okulun “Özel Güvenlik Birimi”nin üniformal› elemanlar›n›n bak›fllar› alt›nda bafllay›p, sona eriyor. Yine benzer bir sohbeti, iki gün sonra Ege Üniversitesi ö¤rencileri ile yap›yoruz. Burada da bahçede yap›l›yor söylefli, zaten hava da oldukça güzel. Buradaki sohbetin di¤erine oranla temel farkl›l›¤›, kat›l›mda ortaya ç›k›yor. Sohbete yaklafl›k 30 kiflinin kat›lmas› hepimizi üzüyor. Pek duyuru yap›lamam›fl. Ancak buna ra¤men canl›l›¤›ndan bir fley kay-

KASIM 2006 | TAVIR | 17


izlenim

betmeden bafllay›p bitiyor sohbetimiz. Köy Gezileri Bafll›yor 10 Ekim sabah› ‹zmir’in Bay›nd›r ilçesine ve bu ilçeye ba¤l› Ar›kbafl› ile Yakap›nar köylerine gitmek üzere yola koyuluyoruz. ‹lk dura¤›m›z Ar›kbafl› köyü oluyor. Bu köy Çerkeslerden oluflan bir köy… Burada ev ziyaretinde bulunaca¤›z, ard›ndan köy kahvesinde, muhtar›n da oldu¤u bir sohbet yap›lacak. Hemen köyün giriflindeki tabela dikkatimizi çekiyor: “Bu Köye Hurdac›, Seyyar Sat›c› ve Hortumcu Giremez! – Muhtarl›k”. Tabela, gören herkesin oldu¤u gibi bizim de dikkatimizi çekiyor. Oradaki özellikle ‘hortumcunun’ hangi anlama geldi¤ini soruyoruz muhtara. Muhtar da yüzünde muzip bir gü-

18 | TAVIR | KASIM 2006

lümsemeyle cevapl›yor: “Elbette ki çalan ç›rpan hortumlayandan bahsediyoruz yoksa normal hortum satan›n suçu ne? O girebilir tabi”. Bu tabelan›n, köye daha önce gelen kimi görevlilerin tutumlar› sonucu as›ld›¤›n›, bunun asl›nda onlar›n köyde yapt›klar› bir tak›m fleylere gönderme anlam›na geldi¤ini ö¤reniyoruz köylülerden. Bu kiflilerin lakab› da “hortumcu”ymufl zaten. Buradaki ziyaretimizi tamamlad›ktan sonra Bay›nd›r ilçesine do¤ru harekete geçiyoruz. Buraya yapaca¤›m›z ziyaret normal program›m›zda yok, son gün ekliyoruz. Bu ziyaretin belediye hoparlöründen anons edildi¤ini ve orada bizi bekleyenlerin toplanmaya bafllad›¤›n› ö¤reniyoruz. Bay›nd›r’da ilan edilen çay bahçesine vard›¤›-

m›zda yaklafl›k 50 kiflinin bizi bekledi¤ini görüyoruz. Hepimiz flaflk›n›z iflin do¤rusu. Bu kadar kifli beklemiyoruz çünkü. Daha do¤rusu bu kadar kiflinin gelece¤inden haberdar de¤iliz. Gelenlerin bir k›sm› ö¤retmen, büyük ço¤unlu¤u ise Bay›nd›r’›n yerlileri... Yorum’u daha önce hiçbir konserde izleyememifl olanlar ço¤unlukta. Hep uzaktan takip etmek zorunda kalm›fllar. Yorum’un kendileri için çok farkl› fleyler ifade etti¤ini belirtiyorlar. Her biri farkl› yerlerden geliyor. Anonsu duyan kulaklar›na inanamam›fl ve buraya gelmifl. Böyle bir sevgi karfl›s›nda tabiri caizse elimiz aya¤›m›z birbirine dolan›yor. Ne konuflaca¤›m›z›, ne diyece¤imizi bilemiyoruz. Uzun uzun sorunlar›n› anlat›yorlar. Bazen birbirine sataflmalar, tatl› sert tart›flmalar yaflan›yor. “Bir araya gelemiyoruz, sorunlar›m›z› paylaflam›yoruz.” fleklinde konuflup birbirlerini ve kendilerini suçluyorlar. Bu tart›flmalar›n aras›nda Yorum’u da konufluyoruz. Hemen hemen hiçbirinin ‹zmir’deki konseri duymad›¤›n› ve bu nedenle kat›lamad›¤›n›, yine Y›ld›zlar Kufland›k isimli albümümüzün ç›kt›¤›ndan haberdar olmad›klar›n› görüyoruz. Bunu yine merkeze çok uzak olmalar›na ve her fleyden mahrum b›rak›lmalar›na ba¤l›yorlar. Sohbetimizi art›k tamamlamak istiyoruz, çünkü biliyoruz ki Yakap›nar köylüleri bizi bekliyor. “fiark› söylemeden b›rakmay›z.” diyorlar. Zaten konsere de gelemedik, bari burada duyal›m, diye de ekliyorlar. Bunun üzerine biz de elbette ki arac›m›zdan saz›m›z›, gitar›m›z› ç›kar›p; flark›lar›m›z› söylemeye bafll›yoruz. Orada bulunan elli kiflinin kat›l›m›yla söylüyoruz U¤urlama’y›, Gel Ki fiafaklar Tutuflsun’u. Ama son albümden Kay›plar›n Ard›ndan’› söyledi¤imizde hepsi susuyor, sadece hüzünle dinliyorlar. Albümü almad›klar›ndan flark›y› da bilmiyorlar, bu nedenle efllik de edemiyorlar. Bu flark› üzerinden albüme tam not vermeleri bizi oldukça sevindiriyor. Hep birlikte çektirdi¤imiz hat›ra foto¤raf›n›n ard›ndan sar›l›p vedalafl›yoruz, bir kez daha görüflmek üzere sözler vererek… Tekrar yola koyuluyoruz. Her birimizin yüzüne çökmüfl olan tatl› bir tebessümle kar›fl›k yorgunluk... fiimdi Yakap›nar’a varmak üzereyiz. Yakap›nar’a geldi¤imizde, köy meydan›ndaki kahvenin bahçesinde toplanm›fl olan köylülerin bizi bekledi¤ini görüyoruz. Masalar birlefl-


izlenim

tirilmifl, haz›r. S›rayla kendimizi tan›tt›ktan sonra, yanlar›na oturuyoruz. Daha sonra gençlerin gelmesiyle yer küçük kal›yor, bu nedenle içeri geçiyoruz. Burada ilk sordu¤umuz soru, köylülerden kaç›n›n bizi tan›d›¤›n›, kaç›n›n “Köye birileri gelmifl, gidelim bakal›m kimlermifl?” diyerek geldi¤ini soruyoruz. E¤er bizi tan›mayanlar ço¤unluktaysa ya da tamam› öyleyse, kendimizi en bafltan anlatmak istiyoruz çünkü. Oradaki istisnas›z herkesin Yorum’u tan›d›¤›n› duymak bizi gerçekten hem çok flafl›rt›yor, hem de mutlu ediyor. Çünkü gençler ve orta yafll›lar tamam da, aram›zda köyün yafll›lar› da var, onlar bile tan›yor ve severek takip etti¤ini belirtiyor. Gençler içinde üniversite bitirip ifl bulamad›¤› için köyüne dönenler de var, hala üniversite okuyanlar da var, hiç üniversiteye gitmemifl olanlar da. Özellikle üniversiteyi bitirmifl ve hala gitmekte olanlar›n, Yorum’u çok iyi tan›d›¤›n› görüyoruz. Ve yine ayn› kifliler, as›l olarak Yorum üzerinden tart›flmak istiyor. Yorum’un müzi¤i hakk›nda merak etti¤i teknik fleyleri dahi soruyorlar. ‹çlerinde müzikle u¤raflanlar da var. Ama yafll›lar bu “muhabbetten” s›k›l›yorlar, onlar da araya girip “Ne olacak bu memleketin hali?” diyor, güncel meseleleri tart›flmak istiyor. Her iki taraf›n istek ve taleplerine yetiflmekte zorlan›yoruz. Tart›flmalar çok canl› yürüyor. Bazen biri bir baflkas›n›n sözünü kesiyor, bazen baflka biri araya giriyor. Ve sonuçta çok verimli bir tart›flma ç›k›yor ortaya. Yafll›lar “yaklaflmakta olan fleriat tehlikesine” karfl› dikkat çekmek isterken ve bu konuda bizim fikirlerimizi merak ederken, gençler “türkü barlarda ç›kman›n” yarar ve zararlar›n› tart›fl›yor. Saatler süren sohbetimizin ard›ndan burada da saz›m›z› ve gitar›m›z› al›yoruz elimize, bafll›yoruz flark›lar›m›z› söylemeye. Tabi yine orada bulunanlar›n kat›l›m›yla ve tabi yine son albümden söyledi¤imiz flark› hariç. Buradaki sohbetin ard›ndan bir eve geçiyoruz. Yeme¤e davetliyiz. Kahvede sohbete kat›lanlar›n bir k›sm› buraya da geliyor. Evin han›mlar› ve genç k›zlar, grubumuzun bu ziyaretteki tek bayan üyesi Selma ile mutfak bölümünde bir yandan yemekleri haz›rlay›p bir yandan s›cak bir sohbet bafllat›rken, evin küçük çocu¤u “Biz Olmasak” isimli flark›m›z› bafltan sona ba¤lamayla son derece baflar›l› bir flekilde çal›yor. Babas›, gelece¤in

Yorumcusu olacak diyor. Bu arada ‹nan ve ‹brahim evin di¤er konuklar›yla kahvedeki sohbeti devam ettirmekle meflguller. Hem de enerjilerinden ve heyecanlar›ndan hiçbir fley kaybetmeden! Oldukça s›cak iliflkilerin ard›ndan, saatler gece yar›s›na yaklafl›rken buradaki ziyaretimiz de sona eriyor ve yeniden ‹zmir’e do¤ru harekete geçiyoruz. Bademler Köyü ve Yorum Bulufluyor Ege Üniversitesi’ndeki söyleflinin sona ermesinin ard›ndan, program›m›zda yer alan bir baflka ziyareti gerçeklefltirmek üzere yola ç›k›yoruz. Bu seferki dura¤›m›z, oldukça ünlü bir köy: Bademler Köyü. Köyün ünü, tiyatrosundan geliyor. Anadolu’daki ilk köy tiyatrosu burada kurulmufl ve bugüne kadar yaflat›lm›fl. Ayr›ca köylülerin büyük oranda okuma yazma biliyor olmas› ve köy evlerinin kendine özgü yap›s›, bu köyün kendisini tart›flt›ran di¤er yanlar›. Kültüre ve sanata böyle önem veren ve bu nedenle çeflitli flekillerde bas›na haber konusu olan bir köye söylefli için gitmek elbette ki heyecan verici. Köye vard›¤›m›zda, bu söylefliyi organize eden Bademler Kültür ve Sanat Derne¤i Baflkan› Seyfi fien ve di¤er dernek üyeleri taraf›ndan karfl›lan›yoruz. Seyfi fien ve beraberindekiler, köyde k›sa bir gezintiye ç›kar›yorlar bizi. Köye ait olan bir müzeyi gezdikten sonra köy tiyatrosuna do¤ru yürümeye bafll›yoruz. Zaten söylefli de köy tiyatrosunda yap›lacak. Yolda yürürken köylülerin s›cak ilgisi ile karfl›lafl›yoruz. Köye gelece¤imizden büyük ço¤unlu¤un haberdar oldu¤unu ve söylefliye kat›lacaklar›n› görüyoruz. Tiyatro, gözümüzde daha köye özgü canlanm›flt› hep. Ama gelip içine girdi¤imizde oldukça flafl›r›yoruz. Oldukça modern, sahnesinden ›fl›kland›rmas›na, koltuklar›ndan fuayesine kadar oldukça geliflmifl bir tiyatro ç›k›yor karfl›m›za. Do¤rusu böylesini flehir ortas›nda görmek bile güç. 150 koltuklu tiyatro salonu, söylefli saatinde tamamen doluyor. Yafll›s›ndan gencine, hatta ilkokul ça¤›ndaki çocuklara kadar, çok de¤iflik kuflaklar›n kat›ld›¤›n› görüyoruz. Yakap›nar’daki sorumuzun benzerini burada da soruyoruz, kimlerin bizi tan›d›¤›n› kimlerin tan›mad›¤›n› anlamak istiyoruz. Yine salondaki istisnas›z herkesin tan›d›¤›n› görüyoruz. Biz an-

latacaklar›m›z› belli bir program dahilinde anlatmak isterken, sürekli sorularla karfl›lafl›yoruz. Ve bu planlamam›z de¤iflmek zorunda kal›yor. Yorum’a dair çok fazla fleyin merak edildi¤ini ve görüyoruz. “Birazdan milli maç bafllayacak, bu nedenle toparlayal›m” fleklinde bir uyar› al›yoruz. Herkesin maç izlemek isteyece¤i f›s›ldan›yor kula¤›m›za. Bu durumu oradakilere de soruyoruz. Kimisi “evet” derken, büyük ço¤unluk “hay›r biz bunu tercih ederiz” diyor. Sohbetimizin ard›ndan, yine flark›lar›m›z› söylemeye bafll›yoruz. Di¤er yerlerde olan, sanki kopyas›ym›fl gibi, burada da tekrarlan›yor. Eski flark›lara herkes efllik ederken, hatta bizim özellikle onlara söyletti¤imiz bölümlere herkes kat›l›rken, yeni flark›lar›m›z› söyletemiyoruz, çünkü bilmiyorlar. Y›ld›zlar Kufland›k isimli albümümüzün, bizi çok iyi tan›yan, bilen dinleyicimize ulaflamam›fl oldu¤unu bu köylere yapt›¤›m›z ziyaret sonucu ö¤reniyoruz, albümün ç›kt›¤›ndan bile haberi olmad›¤›n› görüyoruz. Buradaki söyleflimizin ve mini konserimizin ard›ndan çok güçlü bir alk›fl tufan› kopuyor. Uzun bir süre onlar bizi, biz onlar› alk›fll›yoruz. Ege’deki köy ziyaretlerimiz genel olarak çok etkilemiflti zaten bizi ama buran›n etkisi bir baflka oluyor. Bizden, daha sonra bu köye konser için gelece¤imizin sözünü almadan b›rakmayacaklar›n› söylüyorlar. Bir daha gelece¤iz, dedikten sonra ç›kabiliyoruz ancak. Beraberimizde, sizlere ulaflt›raca¤›m›z selamlar›m›z› alarak. Bu söyleflimizin ard›ndan ‹zmir ve çevresindeki program›m›z› tamamlam›fl oluyoruz, Uflak ve Antalya konserleri için yola ç›k›yoruz. ‹zmir’de kald›¤›m›z süre boyunca gerçekleflen sohbetler, tam da düflündü¤ümüz gibi büyük etki b›rak›yor üzerimizde. Ve bir kez daha görüyoruz ki, yoksulluk her yerde, bitmek bilmez sorunlar her yerde. Ama yine görüyoruz ki bunlar›n hiçbirinin insani de¤erlerini kaybettiremedi¤i tertemiz insanlar var Anadolu’nun dört bir yan›nda. Bizim ‹zmir’deki köy gezileri program›m›z sona erdi ama Yorum’un konserleri devam ediyor. Yar›n ka¤›t ve kalemimizi bir baflka yerde elimize al›ncaya dek… Hoflçakal›n.J

KASIM 2006 | TAVIR | 19


söylefli

hasan dede ve yareni sipsi... tav›r

Kendisi anlatam›yor, yakas›ndan bir türlü silkemedi¤i çilesini… Amasya çok mu uzak? Yar›m kalm›fl bütün düflleri… T›pk› bizim sorular›m›za verdi¤i cevaplar gibi, hep yar›m. Bir insan neden yar›m b›rak›r yaflam›n›? O da bilmiyor asl›nda. Bir bilebilse, yaflad›klar›n›n nedenini bir çözebilse… O¤lunu 20 y›l sonra görmüfl. Y›llar›n bu kadar çabuk ömrünü doldurup gitmesi bile onu flafl›rtm›yor. Yaln›z kalm›fl. Bu yaln›zl›¤› biraz da kendisi üretmifl asl›nda. Onu yaln›zl›¤›ndan s›y›r›p götürense sipsinin o içli sesi olmufl... Yaln›zl›¤›n kuytusunda iki dost, iki s›rdafl… Babas› istedi¤i için eflinden boflanm›fl. “Ben kendim yapt›m.” diyor. Bunu söylerken piflmanl›¤›n› öyle anlat›yor ki… -Han›m›n kabahati yoktu ben b›rakt›m. -Boflanmasayd›n keflke hayat arkadafl›ndan... -Sorma... Belki sipsi bunu daha iyi anlatt›¤› için ona sar›lm›fl, kim bilir… Evlenmek istiyor, yaln›zl›¤a dayanam›yor art›k. -67 yafl›nday›m ama yaln›zl›k zor. Evlenmek istiyorum. ‹nsana yafll›l›kta laz›m esas efl. Yeme¤ini yapacak, çamafl›r›n› y›kayacak. Benim çamafl›rlar kirleniyor, y›¤›l›p kal›yor. - Bakabilecek misin hatuna? - Bakar›m, neden bakamayay›m? Evi yok Hasan Dede’nin. Tek s›¤›nd›¤› yer, elindeki bu sipsiler. Onlar›n notalar›na s›¤›n›yor ço¤u zaman. Ekme¤i orada sakl›. O içli seste gizli, bir de Hasan Dede’nin ince eme¤inde… Bir duvar›n dibinde, y›llar›n yaln›zl›¤›na s›rt›n› vermifl öylece duruyor Hasan Dede… Bir duvar dibinde hemen orac›kta yap›verdi¤i sipsilerden sat›yor. Yolu nas›l düflmüfl buraya, o da bilmiyor… Amasya’dan ç›k›p gelmifl. Sokaklar›n insana açl›k yaflatt›¤› 80’li y›llarda, o da düflmüfl yollara.

20 | TAVIR | KASIM 2006

Eline geçeni otele veriyor ço¤unlukla. Kazansa ne olacak? Yaln›zl›k iflte… Yaln›zl›k, onu öylece b›rak›vermifl duvar›n dibine, baflucundan hiç ama hiç ayr›lm›yor. ‹zmir koca bir flehir, o kadar çok insan var ki kalabal›ktan geçilmiyor… Ama Hasan Dede, bu insan kalabal›¤›n›n içinde kendi yaln›zl›¤›yla bafl bafla kal›yor. J


söylefli

ebu garipte avukat olmak... tav›r

Siyah saçlar›n› atkuyru¤u yap›p arkadan toplam›fl. Makyajs›z esmer yüzünde hep bir tebessüm var. “Avukat, her yerde avukatt›r” dedirten türden çantas› hiç elinden düflmüyor. Sohbet ederken çantas›ndan ara ara Arapça yaz›l› belgeler ç›kar›yor. TAYAD’›n düzenledi¤i Uluslararas› Tecrit ve Tecride Karfl› Mücadele Sempozyumu’na Irak’tan kat›l›yor Sahar Mahdi. 1963’te Erbil’de do¤mufl ama flu an Ba¤dat’ta yafl›yor. “18 y›ld›r avukatl›k yap›yorum” diyor. O’nun ad›n› ilk kez Ebu Garip Hapishanesi’nde yaflananlar gün yüzüne ç›k›nca duyduk. Tutsaklar›n avukat›yd› ve onlar›n sesisolu¤u olmufltu. Do¤al ki ona soraca¤›m›z ilk soru Ebu Garip’le ilgili oluyor. Bize Ebu Garip’i anlatmas›n› istiyoruz. Söze Irak’ta ad› duyulan›n Ebu Garip oldu¤unu ama

Irak’ta çok hapishane oldu¤unu söyleyerek bafll›yor. “Amerika’n›n bu hapishanelerinde kalmak çok zor. ABD Irak’› ilk iflgale geldi¤i zaman Irak’ta 100 bin insan hapishaneye girdi. Ve öyle bir fley vard› ki, en ufak bir fley yapan› bile hapishaneye at›yorlard›. Yani diyelim ki birinin arabas›na çarpt›n›z, birine bir fley yapt›n›z, biriyle aran›zda bir tart›flma geçti, bunlarda dahi sizi hapishaneye at›yorlard›. Ama bundan sonra sadece siyasi tutsaklar üzerinde yo¤unlaflmaya bafllad›lar. Ve daha sonra da sadece mücadele verenleri, ABD iflgaline karfl› mücadele veren örgütlerin insanlar›n› ve çevresindeki insanlar› hapishaneye atmaya bafllad›lar. Yani en önemlisi Ebu Garip olsa da, kuzey-

de, güneyde çok say›da hapishane infla ettiler. Amerikan askerlerinin kamp kurdu¤u her yerde belki de bir hapishane var. Ama hepsini bilemiyoruz. Irakl›lar bu hapishaneler hakk›nda do¤ru düzgün haber alam›yorlar. Ve Irak hukukunda da böyle hapishaneler yok. Buradaki hapishaneler Irak hukukuna göre de¤il Amerikan hukukuna göre ifllem görüyor. Ve buradaki tutsaklar hakk›nda kimse bir fley bilmiyor. Ve burada hiçbir örgütün ne olup bitti¤inden haberi olmuyor. Kimse ziyaret edemiyor buralar›. Ne aileler gidebiliyor, ne avukatlar gidebiliyor; tamamen onlar›n denetiminde. Kimse d›fla yans›yan, sizlerin de duydu¤unun d›fl›nda çok fazla bir fley bilmiyor. Bu bilinmezlik kötü, çok kötü.” Herkes suçlu, herkes potansiyel suçlu. Potansiyel suç ne ola ki? Kendi vatanlar›n› koruma mücadelesi potansiyel suç! ‹flgal alt›nda olabilirsin. Yapaca¤›n tek fley var: Direnmeyeceksin. Yak›n›n tutuklanm›fl olabilir: Sormayacaks›n. Evin bafl›na y›k›lm›fl olabilir: Karfl› ç›kmayacaks›n. Gözlerinin önünde insanlar katledilebilir: Görmeyeceksin. Aksi durumda olacaklar malum... Sahar bir avukat. Direnifli destekleyen, direniflin içinde yer alan bir avukat. Ancak o dahi müvekkilleri hakk›nda yeterli bilgi alam›yor, Irak’a “özgürlük” getirenlerden! Bilinmezli¤in bir avukata yaflatt›¤› duygular› merak ediyoruz. “Duygular›m› anlatmam çok zor çünkü bi-

KASIM 2006 | TAVIR | 21


söylefli

zim mesle¤imiz avukatl›k, bizim insanlara, hapishanedeki insanlara yard›m etmek gibi bir görevimiz var ama bunu yapam›yoruz, bu engelleniyor. Bizler bunun önüne geçebilmek için bazen çal›flm›yoruz. Biz çal›flmad›¤›m›z zaman mahkemeler de çal›flam›yor.

sanatç›s›-ayd›n› direniflin içinde yer al›r, almal›d›r. Irak’ta da böyle oldu¤undan bahsediyor Sahar. Direnifl kültürü sanata, edebiyata, söylenen flark›lara pek yans›mam›fl tabii ki, iflgal koflullar›nda. Direniflin sanat›n› sormak istiyoruz Sahar’a.

Eylemler yap›yoruz; çeflitli flehirlerde, derne¤imizde, birliklerimizde bir tak›m protestolarda bulunuyoruz ve ayn› zamanda bizim d›fl›m›zdaki örgütlere de hapishanedeki tutsaklar›n durumu hakk›nda bilgi vermeye çal›fl›yoruz.

Kal›c› hale getirebiliyorlar m› sanat eserlerini, yoksa onlar da ABD bombalar› alt›nda yok mu oluyor, bilmek istiyoruz. Bir de tabi, Irak’›n ayd›nlar›-sanatç›lar› mücadelenin neresindeler, neler yap›yorlar, iflgal alt›nda dahi üretimin içindeler mi, k›saca ne durumdalar? Bunlar› da bilmek istiyoruz elbette.

Örne¤in flu anda bir bakanl›k kurulmufl durumda, Irak’ta; ‘‹nsan Haklar› Bakanl›¤›’ diye. Biz hiçbir flekilde hapishaneleri ziyaret edemiyoruz ama onlar ziyaret edebiliyorlar. Biz ziyaret etmek istedi¤imizde daha do¤rusu flikayet etmek istedi¤imizde, t›pk› bir flaka gibi, bize o bakanl›¤›n kap›s›n› gösteriyorlar. Hadi gidin o bakanl›¤a iflinizi halledin, diyorlar ama bu bir saçmal›k; çünkü zaten o bakanl›k, hükümetin bakanl›¤›. Onlara yard›mc› olmaya çal›fl›yoruz ama durum gittikçe zorlaflt›. Asl›nda kaç›r›lma, öldürülme belki hapse at›lma gibi birçok tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Ve art›k günümüzün koflullar›nda Irak’ta hapishanelerdeki koflullardan bahsedemiyorsunuz çünkü sizi öldürüyorlar, birçok avukat› öldürüyorlar. Koflullar çok sertleflti, ama biz o koflullarda yine de bir fleyler yapmaya çal›fl›yoruz.” Direniflin oldu¤u yerde, direnenler kendi kültürünü yarat›r mutlaka. Ve iflgalin, zulmün oldu¤u yerde direnmek hakt›r diyerek,

22 | TAVIR | KASIM 2006

“Sanatç›lar›n ve avukatlar›n, de¤iflik meslek kurumlar›n›n bir k›sm› Amerikan yanl›s› ama büyük bir k›sm› da direnifl yanl›s›. Irak’ta flu an Amerika lehine yaz›lm›fl hiçbir fliir yok. Irak halk›n›n büyük bir ço¤unlu¤u Amerikal›lara karfl›. Zaten Irak’ta neredeyse hiç kimse Amerikal›lar›n varl›¤›n› kabul etmiyor. Hemen hemen hepsi direnifli destekliyor çünkü bu bir tarihtir; bir sanatç› Amerika’y› destekleyemez, mümkün de¤il. Ama en önemli örgütler iflte mühendis örgütleri, ö¤renci örgütleri, doktorlar›n, hemflirelerin, avukatlar›n örgütleri… Bunlar›n hepsi yani en önemlileri en fazla kitleyi bar›nd›ranlar da hep Amerika’ya karfl›; çünkü baflka türlü olamaz. Burada sempozyumda gösterdi¤imiz filmde oldu¤u gibi filmler çekiyoruz. Ve baflka yerlere tafl›maya çal›fl›yoruz. Dolay›s›yla flimdi

bu tür fleyleri yapmaya çal›fl›yoruz. Ayn› buraya geldi¤imiz gibi baflka yerlere de konferanslara gidiyoruz. Buralarda görüntüler gösteriyoruz, insanlara anlat›yoruz. Irak’ta bunun üzerine çok fazla fley var flu anda. Birçok örgüt, birçok kurulufl filmler çekiyor, flairler fliirler yaz›yor, yazarlar yaz›lar yaz›yor. Bunun üzerine gerçekten de bir fleyler geliflmekte. Biz Irak’ta da birçok konferans yap›yoruz ama d›flar›daki insanlar› ça¤›ram›yoruz çünkü can güvenli¤i aç›s›ndan birçok tehlike var, maddi problemlerimiz de var ama maddi problemlerin ötesinde can güvenli¤i aç›s›ndan birçok tehlike bulundu¤u için yurt d›fl›ndaki insanlar› bu konferanslara maalesef ça¤›ram›yoruz.” Kendisinin de fliir yazd›¤›ndan bahsediyor Sahar. Irak ‹flçileri Komünist Partisi’ne üye Sahar. Partinin ç›kard›¤› gazeteye de yaz›lar yazd›¤›n› söylüyor. “Direniflimizi anlatmak için ne yapabilirsek onu yapmaya çal›fl›yoruz” diyor. Irak’ta olmak... Irakl› olmak... Bir kad›n, bir ayd›n, bir avukat olarak… Nedir, nas›ld›r? “Bir Irakl› olarak Irak’ta yaflad›¤›n›zda flu düflünceye var›yorsunuz; bir insan de¤ilsiniz gibi. Sadece milislerin ve onlar›n destekçilerinin oldu¤u bir yer gibi. Ba¤dat bir hayaletler flehri. Elektrik yok, su yok, gaz yok, güvenlik yok... Yani her an ölebilirsiniz. ‹nsanlar hep üzüntü, ac› içinde. Ve yollarda yürürken kendi kendine konuflan insanlar görebilirsiniz her zaman. Herkes çok korkmufl vaziyette. Çocuklar, bebekler, kad›nlar bombalamalardan dolay› kor-


söylefli

kuyorlar, çok ürkekler. Yani ne zaman ölebilece¤inizi hiç bilemiyorsunuz, kestiremiyorsunuz ve evinizde bile bu böyle. Hiçbir güvenli yer yok, yata¤›n›z bile güvenli de¤il. Bu bombalamalardan dolay› zaten birçok insan da yata¤›nda ölüyor. Yani bir ›fl›k görmüyoruz flu anda. Amerika’ya karfl› mücadele etmek istiyoruz. Biliyoruz çok tehlikeli, çok zor ama bir fleyler yapmak zorunday›z, buna inan›yoruz. Ve Irak için yeni bir gelecek infla edebilece¤imize de inan›yoruz. De¤iflmek zorunda çünkü bunlar, de¤iflmek zorunda. Çünkü Irak halk› eninde sonunda kazanacak, buna inan›yoruz. Bu durum bu flekilde devam edemez.” Bir ayd›n olarak baflta bizim ülkemiz ayd›nlar›na ve genelde de tüm dünya ayd›nlar›na neler söylemek istedi¤ini soruyoruz Sahar’a. “Onlara flöyle seslenmek istiyorum: Dünyada savafllar son bulmal› bar›fl olmal›, insanlar aç kalmamal› ve ayd›nlar da bunun için mücadele etmeli, bir fleyler yapmal›. Tecrit olmamal›, hapishanelerdeki bu koflullar yaflanmamal›. Bunlar›n sona ermesi için ayd›nlar›n bir tavr› olmal›. Yani Müslüman ya da baflkalar› diye bir fley yok; dünyan›n her taraf›nda, Ortado¤u’da da bizim bölgemizde de ac› çeken insanlar var. Buraya geldi¤imde beni flafl›rtt›¤›n› size ifade etti¤im gibi yine burada da gördüm ki ac› çeken insanlar aras›nda dünyan›n hiçbir yerinde fark yok hepsi ayn›.” Ayn› dili konufluyoruz Sahar’la. Çekilen ac› ayn›, zulmeden

ayn›. Direnenlerin dili de... Behiç Aflc›’dan çok etkilenmifl Sahar. Ayn› mesle¤i yap›yorlar. Biri hukukun kalmad›¤›n› düflünerek bedenini ölüme yat›rd›. Di¤eri iflgale karfl› direnen bir avukat. Sahar Türkiye gerçe¤ini çok anlayamad›¤› için flafl›r›yor. “Irak’ta iflgal var, ya Türkiye’de?” diye soruyor. Türkiye’de yak›lan, katledilen insanlar, katliamlar görmek flafl›rt›yor onu, anlayam›yor. Anl›yoruz ki bilmiyor ülkemizi yeterince. Anl›yoruz ki yeterince anlatamam›fl›z ülkemizin gerçeklerini. Uzun uzun anlatam›yoruz ona, vaktimiz yok, birazdan yola ç›kacak Sahar. Irak’a dönecek. Behiç’i görmek istiyordu ancak vakit kalmad›, Behiç’e iletmek istedi¤i bir fley varsa iletece¤imizi belirtiyoruz... “Tabii ki söylemek istiyorum. En baflta kesinlikle ona çok sayg› duyuyorum. Bütün dünyadaki avukatlar için kendisi bir ö¤retmen. Ve öyle bir avukat ki kendisi, bu yapt›¤› ö¤retmenlik de onu gösteriyor; hani müvekkili için yaflam›n› hiçbir fley yemeyerek ortaya koyabiliyor, onlar›n daha iyi koflullara sahip olmas› için bu flekilde yol gösteriyor. Çok cesur bir avukat. Ve yapt›¤› çok insanca bir fley... Ve dedikleri ses getirecektir. Ve ayn› zamanda onun yapt›¤› ölüm orucu direniflinin di¤erlerine göre daha çok ses getirece¤ini düflünüyorum. Çünkü o bir avukat oldu¤u için daha fazla dikkat çekecektir ve daha fazla bilinecektir. Umuyorum ki Behiç Aflc› ölmeden Türkiye’de her fley de¤iflir. Ona selamlar›m›z›

gönderiyoruz. Avukatlar örgütümüzdeki bütün avukatlar ad›na onu selaml›yoruz. O çok çok büyük bir insan.” Sözlerinin tek kelimesini atlamadan Behiç Aflc›’ya iletece¤imizi söylüyoruz. Onu tan›maktan dolay› mutlu oldu¤umuzu, Irak’taki iflgale karfl› direnenlerin bizlere inanç ve güven verdi¤ini vurguluyoruz Sahar’a... Teflekkürlerimizi de iletiyoruz elbette. Bize zaman ay›rd›¤› ve söyledikleri güzel fleyler için... “As›l ben size teflekkür etmeliyim. Çünkü bizler buraya geldik, Irak’taki hapishaneleri anlatt›k, direnifli anlatt›k. Bu sempozyumda sizler de çok yoruldunuz, çok emek verdiniz. fiu bizim için çok önemli: Siz burada tutsaklar›n›zla birlikte zaten ac› çekiyorsunuz ama buna ra¤men bizim tutsaklar›m›z›n sesine de kulak verdiniz. Onlara dayan›flma duygular›n›z› ilettiniz. Bu bizim için çok önemli, bunun için teflekkür ederiz. Çünkü bizim için Irak’ta neler oldu¤unu anlatmak, bu konuda bilgi vermek çok büyük bir önem tafl›yor. Çünkü insanlar›n hiçbir fleyden haberi yok. Her fley k›sa haberlerle geçifltiriliyor ve asl›nda Irak’ta neler olup bitti¤i bilinmiyor. Ve böylece insanlar bilgi sahibi olacaklar ve emperyalizmin insanl›¤a karfl› bir fley oldu¤unu anlayacaklar bu yolla. Umuyorum hepimiz baflaraca¤›z. fiu anda bu att›¤›m›z ad›mlar›n çok önemli oldu¤unu düflünüyorum ve baflar›ya ulaflaca¤›m›za da inan›yorum. Çok bedel verilmifl bu yolda: 122 insan... Kad›n-erkek kendini bu mücadelede feda etmifller. Ve bu mücadele mutlaka kazanmak zorunda…” J

KASIM 2006 | TAVIR | 23


deneme

bir kad›n tan›d›m... yelda sarg›n

“Uzaktaki ac›lar› gösteren foto¤raflar›n sa¤lad›¤› bilgi ne ifle yarar? ‹nsanlar kendilerine yak›n olan ac›lara pek bakamazlar. Hem de bütün dikizci tuzaklar›na, kendileri için yararl› bir sonuç olan bilgi edinme f›rsat›n› sunmas›na ra¤men.” Susan Sontag

Bir kad›n tan›d›m ben. Yaralanm›fl ortas›nda yaflam›n. Ve hep çekti¤i ac›larla gülüyordu yaflama. Ald›¤› kararlar›n ortas›nda, bir bafl›na yürüyordu. Bilirsiniz, bazen zor olur insan›n yaflam›n› flekillendirmesi… Büyük kararlar almak gerekir yürüyebilmek için. Ve güçlü olmak... Kararlar alm›flt› kad›n. Yaflam›n›n tam ortas›nda yepyeni bir ad›m atacak kararlar istiyordu; de¤iflmeli; diyordu her fley. Ac› veren onca günü geride b›rakmak ve yürümek istiyordu yeni bir yaflama do¤ru. Yeni gün sanc›larla do¤uyordu ama. Sanc›lar bat›yordu kalbine sanki. Sanc›lar deliyordu yüre¤ini. Fay hatt› k›r›lm›flt› bir kez. Ad›m ad›m oluflan çatlaklar, topra¤›n biriken gerginli¤iyle buluflunca olan olmufltu iflte. Fay hatt› yüre¤inin tam ortas›nda k›r›lm›flt› sanki. Bir uçurum gibi ikiye ay›rm›flt› yaflam›n›. Geride kalm›flt› an›lar ve sevdikleri. Hem de unutup gitmek istedikleriyle beraber, can›na anlam katanlar› da b›rakm›flt› uçurumun o k›y›s›nda. Biliyordu öyle olmazd› bu. Ulafl›p almal›yd› onlar›. Ama yoktu gücü flimdilik. Güç toplamaya çal›fl›yordu bu yüzden. Att›¤› her ad›m, ulaflt›¤› her el onun parças› olmal›yd›. Güç vermeliydi ona. Gelip geçenlerin yüzlerine hep bu yüzden bak›yordu sanki. Hayat›ndan geçen her kiflide bir kez daha sorguluyordu yaflad›klar›n›. Bir kez daha ölçüyordu yaflam›n tüm kurallar›n› ve bir kez daha tart›yordu. Yine de hep umutlu gözlerle bak›yordu yaflama. Sanki her geçen, ona elini uzatacakm›fl gibi gelse de olmuyordu hiç…

24 | TAVIR | KASIM 2006

El uzatmak ve boflta kalmas› o elin… Siz yaflad›n›z m› hiç bu duyguyu? Hiç böyle bir sanc›n›z oldu mu sizin? Onca umutluyken, bofllu¤a yuvarland›n›z m› hiç? Nas›l ç›kt›n›z peki o kuyudan? Sevdiklerinizin olmas› yetti mi? Ya kendiniz… O gücü kim afl›lad› size? Peki tam da buras›nda yaflam›n, sorgulad›n›z m› hiç tüm olanlar›? Nas›l bir düzende, kimin için yaflar insano¤lu? Kim karar verir kurallara? Kimindir çizilen kader? Ve bunca insan›n yaflad›¤› bir yerde nas›l yaln›zlafl›r insanlar? Niye bencilleflir insan? Nas›l duyars›zlafl›r ve uzat›lan el niye boflta kal›r? “Karfl›l›¤› olmay›nca sevgiyi bile kabul etmiyor insanlar” diyordu kad›n bir konuflmam›zda. Oysa sevgi doluydu, yüzünde hep gülücükler vard› onun. Umutsuz olmam›flt› hiç. fiimdiyse ac› çekiyordu her elini geri çevirdiklerinde. Bu köhne düzenin insan iliflkilerinde yaratt›¤› tahribat› böylesine yaflamak a¤›r gelmiflti ona. ‹nsanlar›n düfltükleri, düflürüldükleri durumu görmek ve aralar›nda tasnif yapmak zorunda b›rak›lmak. Çünkü insanlar, bencil yanlar› söz konusu olunca silip geçiyorlard› etraflar›ndaki her fleyi. Hem de bunu flaflaal› kelimeler kullanarak yap›yorlard›. En zoru da buydu kad›n için. Yüzüne gülüp sonra arkas›n› dönenlerin, hep kendilerini en duyarl› ilan edenler olmas›... Yani güvendi¤i onca kiflinin ikiyüzlülüklerinin ortaya ç›kmas›… Yani korkup kaçmalar›… A¤›r geliyordu ona tüm bunlar› yaflamak. ‹flte ona bakarak düflündüm tüm bunlar›… Sonra umudu, ba¤l›l›¤›, vefay› düflündüm. Ve bunlar› bugün, bu zor flartlara ra¤men tafl›-

yanlar›n bir tek “bizimkiler” oldu¤unu… Jilet kesi¤i bir sanc› saplan›yor bazen yüre¤ine insan›n. Yaflad›klar› a¤›r geliyor. Her fleyin bir anda yok olmas›n› istiyor mesela. Unutmak, unutturmak ve yok olmak. Ac› çekiyor çünkü. elle tutulur, gözle görülür bir ac› de¤il ço¤u zaman bu. Hatta gülücüklerin arkas›na s›¤›nan içten içe yok eden sinsi bir ac›. Öyle ki can›n›n yand›¤›n› anlayan olmuyor… Bakanlar›n görmedi¤i bir oyun sanki bu. Ve en kötüsü de görmek isteyenlerin gitgide azald›¤›… Mesele de bu zaten. Görmek istememekle bafll›yor her fley. ‹stemiyor çünkü. Elini vermek istemiyor sana. Baflkas›n›n elini tutmak zor geliyor, yük oluyor o anda. Kendi ac›m›zla yanmaya o kadar al›fl›yoruz ki, baflkas›n›n ac›s›na bakmak zorlafl›yor ço¤u zaman. Ac›lar› çeken biz de¤il de baflkas› olunca, tüm sorunlar bir anda çözülüyor sanki... Oysa ne çok fley var böyle anlarda, bizi bize düflman eden. Bizi insanl›¤›m›zdan uzaklaflt›ran, insana düflmanlaflt›ran. Kaybedenin kendimiz oldu¤unu ne kadar anl›yoruz böyle zamanlarda. Bilmiyoruz. Oysa kaybediyoruz, azal›yoruz, insanl›ktan ç›k›yoruz hatta. Sadece bedensel zevkleri için yaflayan varl›klar haline geliyoruz böyle anlarda. S›rt›m›z› dönüp gitti¤imiz her fleyde daha çok yaflan›r hale geliyor bu durum. Her ‘bana ne’ deyiflimiz, her bizden uzak say›fl›m›z, her yok say›fl›m›z bizi biz olmaktan ç›kart›yor asl›nda… Ayakta kalmak… Baflkas›na muhtaç olmadan, baflkas›na yük olmadan sadece kendine inanarak, güvenerek… Sonra hayatla, insanlarla, yaflamla verdi¤in bu kavgada hep yar›-


deneme

mek... Kendinin hissedip sahip ç›kmak. Böyle böyle geniflliyor çember. Aksi takdirde bo¤ulan biz oluyoruz tam ortas›nda. Halkalar geliyor üstümüze... Bize ait olmad›¤›n› düflündü¤ümüz ve tam tersine bizim olan o halkalar bo¤uyor bizi. Unutmak gerçekten ça¤›n hastal›¤› m›d›r mesela... Neyi unutur insan? Önem vermediklerini mi? Neye önem vermez peki? Kendini ne ilgilendirmez? Ç›karlar m› belirler her fleyi? Yok mudur bunun daha ötesi? Ya bizim o an fark edemediklerimiz? Kim belirliyor bizim için önem s›ras›n›? Hangi kurallar bizi sar›p sarmal›yor? Biz neresindeyiz yaflam›n? Ve ne kadar esiri oluyoruz belki de hiç onaylamad›¤›m›z o kurallar›n? Evet, tekrar soruyoruz kendimize ve size, unutmak gerçekten ça¤›n hastal›¤› m›d›r ve bu ça¤da gerçekten her koyun kendi baca¤›ndan m› as›l›r?

n› yaflamak için gücün olmas›n› istemek. Ve daha da zoru baflkas›n›n ayakta kalma savafl›n›n içinde bir olabilmek... Güç verebilmek ona. El olabilmek, gülüflünü koymak ortaya, s›cakl›¤›n›, ç›kars›z bir sevgiyi... ‹nsan olabilmenin erdemi asl›nda bunlar... Ve zor de¤il asl›nda... Sadece baflkas›n›n ac›s›n› görmek, görmeyi istemek gerekiyor. Ad›m atmak belki… Büyük bir halka bu asl›nda... ‹çinde binlerce halka bulunan. ‹çten bafllay›p, d›fla do¤ru geniflleyen. Tam ortas›nda biz var›z belki… Geniflledikçe görmeye bafllad›klar›m›zla ç›k›yoruz o halkan›n içinden. Çevremizle alakam›z-

la birlikte büyüyor ve büyütüyoruz. Yak›nlar›m›z, arkadafllar›m›z, komflular›m›z, dostlar›m›z… Ve sonra tan›mad›¤›m›z ama elimize ihtiyaç duyanlar. Uzaktaki çocuklar belki. Belki may›nlarla sar›lm›fl bir topra¤›n ortas›nda yaflamak... Belki tepene bombalar ya¤arken hayat› devam ettirmeye çal›flmak... Ya da ülken iflgal alt›ndayken esaretin zincirlerini k›rmak için bedenini ortaya koyanlar›n aras›nda yaflamak... Ya da açl›k çeken bir halk›n evlad› olmak... Yar›nlar için kurulan bir düfle sahip ç›kt›¤›n için ortas›nda olmak tel örgülerin... Sana dayat›lana karfl› ç›kmak... Paylaflmak... Sev-

‹flte bu sorulara verdi¤imiz yan›tlarla de¤ifliyor yaflama bak›fl ac›m›z. Kabul, ac› çekiyor insano¤lu ve hatta çekti¤i ac›lardaki adaletsizli¤in boyutuna göre daha bir umutsuzlu¤a düflüyor. Ama bu da, daha çok bütünü görmemekten, kendini yaln›z hissetmekten geliyor. Oysa yaln›z de¤il kimse… Adaletsizlik varsa, adalet arayanlar da var. Ç›kar varsa, ç›kars›z sevenler de var. Bencillik varsa, paylafl›m›, dostlu¤u büyütenler de var. Kirlenmifllik, yozluk, ahlaks›zl›k varsa, tüm bunlara alternatif bir yaflam düflü de var. Yeni insan için, yepyeni bir dünya için verilen kavga ayn› temizli¤i ve yaratt›¤› de¤erlerle sürmeye devam ediyor. Çünkü bu dünya da baflkas›n›n ac›s›n› kendi ac›s› olarak görenler, onu hiç yaflamadan yüre¤inde hissedenler var. Ve hala dönüyorsa bu yafll› dünya onlar ac›lara meydan okuduklar› içindir. Bir kad›n tan›d›m... Onun hayat›na bakarken düflündüm tüm bunlar›... Onun gözlerinde gördüm sevgiyi ve umudu. Sonra ac›y›, beklentiyi, sahiplenilme iste¤ini. Derinliklerinde düflünürken fark ettim ac›dan umuda dönüflen yolu, hüzünlerin isyana çevrilmesi gerekti¤ini ve “biz” olabilmeyi… Baflkas›n›n gözleri de¤ildi oysa onda gördü¤üm. Aynada parlayan yüzümüzdü belki... O yüzden baflkas›n›n ac›s› olmad› hiç... Her zamankinden daha yak›nd› belki de… J

KASIM 2006 | TAVIR | 25


araflt›rma

pontus ve pontus müzi¤i f›rat köprülü

Karadeniz’in ve Trabzon’un bilinen tarihi, en az 4000 y›l öncesine dayan›r. Milattan önce 17. yy’da koloniler halinde Ege’nin de¤iflik ada ve flehirlerinden (site) kopup bakir Karadeniz’in sahil bölgelerine gelip yerleflen Helenler (Milatuslar), kab›na s›¤mayan dalgal› ve f›rt›nal› denizin bu ürkütücü yan›n› ilk gördüklerinde korkmufl olmal›lar ki “Eksinous” yani “yabani” olarak tan›mlarlar Karadeniz’i. Daha sonra dingin ve dura¤an halini keflfeden ve gelecek yüzy›llarda yurt olarak seçecekleri bu bölgeye, “Eukseinos” yani “konuksever” ad›n› verirler. Ama bölgenin tamam› ve Karadeniz’in bilinen en eski ad› eski Helence’de “deniz” anlam›na gelen “Pontus”tur. Pontus, bir etnik kimli¤in ad› veya tan›m›ndan ziyade, bu bölgenin geçmiflten bugüne, mitolojik dönemden geldi¤i söylenen ismidir.

26 | TAVIR | KASIM 2006

Sinop’a gelip yerleflen Helenler koloniler kurarak, daha sonra Karadeniz’in do¤usuna do¤ru aç›l›rlar. Denizcilik ve ticaretle u¤raflan ve dönemin insan ve toplum yap›s›na uygun aray›fllar içinde olan Helenler yeniden keflifler pefline düflerler. K›y› boyunca dümenlerini çevirirken iflte bugünkü Trabzon’u (Trabezunta) keflfetmifl olurlar. Konumu itibariyle do¤al bir savunma kalesini and›ran, görünüm itibariyle daha çok bir masay›-sofray› and›ran Trabzon, yine Helenler taraf›ndan “Trabezi”, yani masa ad›n› al›r. De¤iflik uygarl›klar›n egemenli¤ine giren Trabzon; üzerinde yaflayan her bir uygarl›¤›n temsilcileri egemenleri taraf›ndan farkl› farkl› adland›r›l›r. Trabezus, Trabezunta, Tarbez, Tirabzan, Tirabzon ve nihayet Trabzon olarak günümüze kadar gelir. Merkezi konumu itibariyle tarihin bütün evrelerinde tüm dünyan›n ilgisini

çekmifl ender kentlerden biri olan Trabzon; Medler, Persler, Romal›lar kimi zaman da Ruslar›n iflgaline u¤ram›flsa da 1461 tarihinde Türklerin egemenli¤ine girer ve k›sa sürede ulusal s›n›rlar›n en önemli flehirlerinden biri durumuna gelir. Pontuslar bugün Karadeniz ve Yunanistan’›n d›fl›nda ‹talya, Sicilya gibi ülkelerde de mevcutlard›r. Tam bir geçifl noktas›nda bulunmas›, de¤iflik uygarl›klara ev sahipli¤i yapmas› Trabzon'u önemli k›lan etkenlerin bafl›nda gelir. Onun için Karadeniz’i ya da bu topraklar› ele al›rken Trabzon’a ayr›ca de¤inmek gerekir. Çünkü uzun y›llar Pontus Rum ‹mparatorlu¤u’nun da merkezi durumunda olmufl ve onun ad›n› tafl›m›flt›r. Böylesine köklü geçmifle sahip bir kentin kültürel yaflam› da renkli olmak zorundad›r. Bir kere, Trabzon bildi¤imiz "kent kültürü"nü yüzy›llardan bu yana içinde yaflatm›fl-yaflatmaktad›r. Ticari ve idari merkez olarak Trabzon'da yüzy›llar›n ötesinden bu yana kurulu bulunan e¤itim-kültür-sanat-ticaret merkezlerinin varl›¤› kentin bütün bölgelerle birlikte canl› ve süregelen bir kültürel birikimin harmanlamas›yla günümüze kadar da baflar›yla tafl›nm›flt›r. Pontuslar›n sanatsal kültürel geçmifllerine bakt›¤›m›zda, özellikle resim ve fliir alanlar›nda önemli çal›flmalar yap›ld›¤›n› görürüz. Özellikle 19. yy’›n ortalar›ndan 1908’e kadar olan dönemde Rumlar alt›n ça¤›n› yaflar. Kültürel, siyasi, ekonomik alanlarda büyük at›l›mlar yaparlar. ‹stanbul’da, Türkiye’nin çeflitli yerlerinde onlarca kurum, kurulufl açarlar. Fakat bunun günümüze tafl›nmas› noktas›nda o dönemdeki hassasiyet sa¤lanmaz veya sa¤lanamaz. Halk danslar› ve müzik de Karadeniz veya Pontus kültüründe önemli bir yere sahip olur, ilgi çeker. Özellikle kemençe bu bölgeyle özdeflleflir ve buran›n ha-


araflt›rma

yat›nda önemli bir yere sahip olur. Bir ülkede yaflayan halklar›n, sözlü edebiyat›, gelenekleri, görenekleri, töreleri, inançlar›, müzi¤i, oyunlar›, yemekleri, giyimleri, bunlar›n birbiriyle olan iliflkileri, evrimi, yay›l›m›, etkileflimi, kuram ve yasalar›n bütünü; halk bilimini do¤urmufltur... Toplumsal kültürün ve bilincin öznesi konumundaki insan, binlerce y›l›n eme¤iyle ve birikimiyle tarihsel zenginli¤i içine katt›¤› de¤erleri, günümüze kadar getirmeyi baflararak bugüne kadar korumaya çal›flm›flt›r. ‹flte bunun temelinde, yukar›da sayd›¤›m›z de¤erlerin bütününü oluflturan özne konumunda, insan-halkhalklar olmas› yatar. Halklar›n kültürel gelifliminin biçimlenmesinde farkl› inanç ve farkl› etnik unsurlar olmas›na karfl›n, yerellik ve sosyal topluluklar›n benzeflen alg› ve tepki biçimlerini de beraberinde tafl›yor olmas› ayr› bir güzellik katar. Do¤u Karadeniz bu tan›mlamaya uygun düflen ender bölgelerden biridir. Müzi¤in t›n›s›; keskin s›n›rlar›n içinde yarat›lan dünyada; bölgemiz kültürünün bafll›ca simgesi konumunda olan kemençe, tulum ve kaval, bu bölgede yüz y›llar boyunca iç içe yaflam›fl olan Türkler, Rumlar, Lazlar, Hemflinliler, Gürcülerin birlikte oluflturduklar› ortak kültürde önemli bir paya sahiptir. Pontus’ta Çalg› Pontus bölgesinde as›l olarak kullan›lan çalg›lar; kemençe, kaval, tulum, zurna ve davuldur. Kemençe a¤›rl›kl› olmak üzere, tulum da yayg›nd›r. Bunlarla birlikte, çeflitli halk danslar›nda, oyunlarda davul ve zurna, baz› durumlarda da kemençeyle birlikte kaval kullan›ld›¤› da görülür. Fakat bunlar›n en önemlisi ve yayg›n› Do¤u Karadeniz’in genelinde de oldu¤u gibi kemençedir. “Kemençe”, Farsça kökenli bir sözcükten türetilmifltir. “Keman” sözcü¤ü bilindi¤i gibi Türk halk edebiyat›nda (fliir, mani, türkü) s›kça kullan›lmaktad›r. “Kafllar› keman gibi” türkülerde-flark›larda s›kça geçen bir deyimdir örne¤in... Türkçe’de anlam karfl›l›¤› “yay” olan keman kelimesi ve “çe” küçültme ekinin bir araya gelmesiyle “Kemençe” ismi ortaya ç›km›flt›r. Yani yayla çal›nan küçük saz anlam› tafl›r. Dünyan›n çeflitli ülkelerinde farkl› isimlerle ve farkl› flekillerde kemençe sazlar bulunmaktad›r. K›rg›zistan ve Özbekistan’da “k›yak” veya “›kl›¤-›kl›k”, Araplarda “rebap”,

Bulgarlarda “gudala” diye adland›r›lmaktad›r. Benzer özelliklere sahip kemençeye yak›n sazlar yine kendi co¤rafyam›za yak›n bölgeler olan Güney Kafkasya dedi¤imiz Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’da da mevcuttur. Lozan anlaflmas› sonucu Karadeniz kökenli Rumlar’›n 1924’te zorunlu göçe tabi tutulmalar›yla birlikte Karadeniz kemençesi Anadolu s›n›rlar›n› aflarak Yunanistan’a kadar uzan›r. Burada bulunan Karadeniz Rumlar› kemençeyi bir kimlik olarak kabul edip yaflamlar›n›n her evresinde kutsal ikonalar gibi bafluçlar›nda bulundururlar. Henüz, ilkokul ça¤›na bafllamadan, çocuklara çeflitli dernekler arac›l›¤›yla horon ve kemençe dersleri verdirirler-verirler. Hemen her Karadenizli Rum’un evinde bir kemençeci vard›r. Festival ve dini bayramlarda (Paskalya) kemençeler eflli¤inde türküler söyleyip horon teperler. Yine oralarda Karadeniz lehçesiyle ve yüz-iki yüz y›l öncesinden kalan flark›lar-türküleri çal›p söylerler; kimi zaman Rumca; kimi zaman Türkçe... Ülkemizde ise uzun y›llar ayn› duyarl›l›k gösterilmemifl, son on befl y›ld›r özel çal›flmalar, dernekler, kurslar arac›l›¤›yla ve Karadeniz müzi¤ine karfl› oluflan bir ilgiyle birlikte geliflmeye, sahiplenmeye bafllanm›flt›r. Karadeniz’in müzi¤ine iliflkin veya kemençeye iliflkin konuflulunca, özgün kimli¤inden hiçbir zaman ödün vermeden tüm Karadeniz insan›n›n gönlünde yerini hep sakl› tutmay› baflaran, ünlü kemençeci ustalar akla gelir: Hasan Tunç, Biço¤lu Osman, Hüseyin Dilaver, Mehmet S›rr› Öztürk, Ferhat Özyakupo¤lu, Fahrettin Dilaver, Kemal ‹pflir, Bahattin Çamuali, Kâtip fiadi, fievket Köro¤lu, Saffet Genç, Koryan›l› Hüseyin gibi... Ve yine geleneksel Karadeniz kemençe ustalar›n›n yolundan devam eden Yusuf Cemal Keskin bunlardan baz›lar›d›r. Kemençe (Lyra); Karadeniz insan›n›n sosyal yaflam›n›, inanc›n›, aflk›n›, öfkesini, kavgas›n›, özlemlerini dile getiren ve en yal›n haliyle kendi ruhsal ritmini d›fla vuran üç telli sözcüsüdür. “Genellikle erik a¤ac›ndan yap›l›r. Üç tellidir. Kemençenin boyu ortalama 60 cm, derinli¤i 4,5–5 cm, gövdesinin en dar yer 5,5 cm, en genifl yeri 8,5 cm’dir. Yay›n uzunlu¤u genellikle kemençenin boyu kadard›r. Kemençenin kravat› ise 30 cm’dir. Gövde k›sm› genellikle erik ya da dut a¤ac›n›n oyulmas› ile elde edilir. Yay›n k›llar› atkuyru¤undand›r. Teller ise,

eskiden ba¤›rsaklardan elde edilirdi, flimdi madeni teller kullan›lmaktad›r.” (Ömer Asan – Pontus Kültürü) Kaval (Kavali); Kemençe kadar genifl bir bölgeye hitap etmez. Daha çok yüksek Karadeniz köylerinde çal›nan bu çalg›n›n ilginç bir ses-melodik t›n›s› vard›r. ‹nce, uzun, dilsiz bir nefes çalg›s›d›r. Yaklafl›k 30 cm uzunlu¤unda ve sekiz delikten oluflmaktad›r. Kavak a¤ac›ndan oyulup üst ve bafl k›s›mlar› kal›n ifllemeli bir görüntüsü vard›r. Günümüzde bilinen kaval ustas› Kerim Ayd›n’d›r. Kerim Ayd›n ile birlikte yerel sanatç›lar art›k albümlerini zenginlefltirmek için kimi zaman di¤er sazlarla birlikte veya tek bafl›na icra etmektedirler. Tulum (Touloumi); A¤›zl›k, nav ve deri bölümü olmak üzere üç bölümden oluflur. A¤›z bölümünden hava üflenerek fliflirilir ve içerdeki hava deri bölümünde biriktirilir, buradan da koltuk alt›ndan bast›r›larak Nav k›sm›na aktar›l›r. Nav, tulumun klavyesinin oldu¤u bölümdür, buradan çal›n›r. Befl sesten oluflur, oktav yoktur. Koma sesler vard›r. “Si”, “la” ve “sol” kararlar›nda iyi t›n› verir. Di¤er tonlarda uyumsuzluklar yaflan›r. Genellikle kuzu veya o¤lak derisinden yap›lan tulum; Do¤u Karadeniz’in d›fl›nda Erzurum-Kars, Trakya gibi bölgelerde de görülür. Trakya’da gayda ismini al›r. Davul (Ntaouli) - Zurna(Zourna); Anadolu’nun temel geleneksel çalg›lar›d›r ayn› zamanda. Anadolu’nun hemen hemen her taraf›nda oldu¤u gibi bu çalg›lar bölgeye özgü ufak tefek farkl›l›klar tafl›sa da Karadeniz’de de kullan›l›r. Genelde halkoyunlar›nda, hareketli flark›larda tercih edilir. Halk oyunlar› (Horon); Kemençe, kaval ve de baz› ilçe ve köylerde zurna ile birlikte de icra edilmektedir. Nitekim Yunanistan’a göç eden Rumlar kemençe ile birlikte tulum, kaval ve zurnay›-davulu beraberinde götürmüfllerdir. Hala halk danslar›n›n tümünde bu çalg›lar kullan›lmaktad›r. Bölgesel uzakl›klar darald›kça folklorik benzerliklerin daha belirgin bir flekilde ortaya ç›kmas› etnik farkl›l›k de¤il ortak bir kültürün kar›fl›m›, zenginli¤indendir. Bu bölgede Türkler olsun, Rumlar olsun flark›lar›n› ayn› melodi ve ayn› duygularla çal›p söylerlerdi. Yine Rumca konuflan bölge insan›n›n Türkçe konuflanlardan

KASIM 2006 | TAVIR | 27


araflt›rma

farkl› bir yorumu yoktur. Hemen hemen temel anlamda karakteristik reflekslerle do¤al bir bütünlük sa¤lamaktad›r. Bu horonda da böyledir. T›pk› sosyal yaflamlar›nda oldu¤u gibi. Horonun 6 çeflidi vard›r. 1- Düz Horon 2- S›ksara 3- Hotsar› 4- Körçek 5- Sallama 6- Atlama Baz› oyunlar flunlard›r; Dipat (9/8), Koçhari (2/4), Serra (7/8), Tik (5/8), Tik Tromakhton (7/8), Mono Omal (4/4), Diplo Omal (9/8), Lakhana (9/8)... Daha çok düz horon oynan›r. Oynarken efllik etmesi de basittir, oynanmas› da sadedir.

Türküler Pontus flark›-türküleri genelde hareketlidir. Yukar›da ad› geçen çalg›lar eflli¤inde yaflan›lanlar› anlatan dörtlükler akar gider. At›flma, meflhurdur. Müthifl bir do¤açlama yan› vard›r bu tip türkülerin. Mesela bir kemençeci, elinde kemençeyle birlikte o an gördü¤ü bir konu, fley hakk›nda hemen bir dörtlük söyler. Genelde iki m›sras› kafiye oluflturmak ve girifl yapmak için söylenirken di¤er iki m›sras› as›l konuyu ifller. Karadeniz insan›n›n belki de genel yap›s›ndand›r. Hayata daha olumlu bir pencereden bakar asl›nda. Bu, ciddi anlamda türkülere de yans›m›flt›r. Ama tabii ki a¤›tlar da vard›r. Size Kimi Gördü¤ümü Anlatay›m / Ksantippi ‹osifidou Size dört yol a¤z›nda kimi gördü¤ümü anlatay›m Ecelin kar›s›na rastlad›m, ecelin kar›s›n› gördüm Elimi uzat›p, anahtarlar› ald›m Açt›m ve sefaleti gördüm Afla¤› dünyadaki garipliklerini gördüm Gitti¤in yerde ne yorgan ne yatak var Tafl› yast›k yaparlar, topra¤› yatak Yorgan ise bofl ovalar ve yabani otlar Uyan kardeflim, sabah oldu Dilim yand›, piflti, uyan ”Güneflim, yetimlerine ne b›rakt›n?” ”Yetimlerime, maflrapan›n dibinde biraz su, B›ça¤›n ucunda bir parça ekmek b›rakt›m.” ”Yetimleri dünya istemiyor Kötü laf edecekler. Yolunu kaybet güneflim ve art›k geri dön

28 | TAVIR | KASIM 2006

Dulunu ve küçüklerini korumaya gel Güneflim, yataklara düflen benim hasta güneflim.”

Suyun eritir tafl›. Ben dünyadan vazgeçtim, Bari ad›m› sen tafl›.

Anadolu’nun her yerinde oldu¤u gibi bir tak›m halk söylenceleri bu bölgede de mevcuttur. Mesela günümüze kadar süre gelen hikayelerden biri flöyledir:

Sar› otun tütsüsü Merhem olur kokusu. Her kim yalan söylerse Tafl kesilsin ordusu.

Fanta(*) gelinin kocas› gurbettedir. Uzun zaman olur eve gelmez. Gelin Fanta huzursuzdur. Sevdi¤i kocas› onu terk etti¤ini düflünür ve kendini müzi¤e verir, flark›lar söyler kaval çal›p da¤lara ç›kar, yayla yayla, köy köy dolafl›r. Derdini ve kederini bu yolla anlatmaya çal›fl›r. Sesi bir kufl sesi kadar güzeldir, ama yeryüzünde öyle kufl yoktur. ‹nceden derin ve yak›c›d›r. Kadife kadar da dingin ama ne çare kendi de¤il, onu dinleyenler mutludur. Yollara düflüp kocas›na a¤›tlar, flark›lar, fliirler söyleyip kaval çalan Fanta gelin bu yolla sevdi¤ine ulaflaca¤›n›, sesini duyuraca¤›n› düflünür ve düfller. Fakat kaynanan›n derdi baflkad›r. Yap›lacak bunca ifl varken deli divaneler gibi da¤dan da¤a, yayladan yaylaya, köylerden köylere dolaflmas›na, flark›lar söyleyip kaval çalmas›na akl› ermez. O, farkl› fleyler düflünür. ‹flten kaçt›¤›n› ve baflka gönüller peflinde oldu¤unu söyler. Bu laflar a¤›zdan a¤›za, kulaktan kula¤a yay›l›r ve gelinin kula¤›na kadar gelir. fiimdi ac›s› daha da derinleflmifltir. Yüre¤i daha da yanmaya bafllar. Gözyafllar› p›nar olup Karadeniz’e inciler gibi süzülüp akar. Çünkü kendini gururu incinmifl ve afla¤›lanm›fl olarak duyumsar. Ve flöyle bir flark› söyler:

Bu flark›n›n dizeleri asl›nda bir bedduayd›. Kim yalan söylerse tafl kesilsin ve da¤›n kayal›klar›nda dünya var oldukça öyle kals›n. Gelip geçenler görsün ve ibret als›n diye. Ve kay›nvalidesi Karada¤’da (Mavro Rafl›) at üzerinde giderken, rüzgâr, bu flark›n›n dizelerini melodik bir havayla kay›nvalidenin bir kula¤›ndan f›s›ldar. Rüzgâr öteki kula¤›ndan ç›kana kadar, kay›nvalide at› ile birlikte tafl kesilir ve oldu¤u yerde kal›r. Hala bu kayal›¤›n fieyhi Yaylas›’n›n eteklerindeki kayal›klarda bulundu¤u söylenir.

Ey gidi Mavro Rafl›

*Fanta: Rumca’da bir isimdir ve güzel, narin, ince anlam›na gelir. Fantastik kelimesi de buradan gelir. Kaynakça: Pontus fiark›lar› Albümü / Kalan Müzik Ömer Asan / Pontus Kültürü Muhammed Çak›ral www.efxinospontos.org www.etnikmuzik.com www.kanal59.com www.pontosworld.com www.kemence.com www.muammerketencoglu.com J


röportaj

bir meslek daha yok oluyor:

faytonculuk türkan do¤an

tafl›r. Fayton dört tekerlekli; ön tekerlekleri küçük, arka tekerlekleri büyük, tek oklu ve çift at koflulu bir araçt›r. Öndeki arabac› yar› yüksekte oturur. Körük çekildi¤i zaman arabac› körük d›fl›nda kal›r. Arabaya ön ve arka tekerleklerin çamurluklar› aras›na yerlefltirilmifl basamakla binilir. Fayton dört kiflilik arabad›r. ‹ki kiflinin yüzleri gidifl istikametinde arkaya sabit yere, iki kifli de onlar›n karfl›s›na bakan bir yere oturur. Körük bilhassa ya¤murlu havalarda çekilip aç›l›r. Bacaklar›n ›slanmamas› için de diz üstüne çekilen muflambas› vard›r. Körük d›fl›nda kalan arabac›lar da ya¤murluk giyerler. Arabac› yerinin her iki taraf›nda da birer fener vard›r.

Anadolu halklar› köklü bir geçmifle sahip. Kültürel zenginli¤i dolu olan bir geçmifl ve bu birikimin her bir parças› k›ymet tafl›r. Çünkü kültürleri oluflturan yap›n›n temelinde insan eme¤i vard›r. Tarihler öncesinden günümüze gelen faytonculuk ve fayton yap›mc›l›¤› da kültürel miraslar›m›z aras›ndad›r. ‹zmir’de yaflayanlar bilir. Karfl›yaka sahili, Konak Kordonboyu denince akla ilk gelen fayton sefalar›d›r. Yüzy›llar boyunca günlük hayat›n bir parças› olan faytonculuk, erozyona u¤ram›fl nice kültürler gibi, ancak nostaljik olan varl›¤›n› sürdürebiliyor son y›llarda. Ülkenin birçok sahil ilçesinde gördü¤ümüz faytonculuk art›k yok olma aflamas›na gelmifl. ‹stanbul’da sadece adalarda fayton sefas› yapabilirsiniz. ‹zmir’de de Konak Kordonboyu ve Karfl›yaka sahilinde yerli ve yabanc› turistleri mistik bir havayla geziye ç›karan faytoncular

bu mesle¤in art›k ra¤bet görmedi¤ini, gittikçe tükenmekte oldu¤unu söylüyorlar. Faytonculuk, milattan önce 2800 y›llar›nda M›s›r’da ortaya ç›km›fl. Milattan önce 1800 y›llar›nda Asurlular dört tekerlekli atl› araba yapm›fllar. 9. yüzy›lda da atlar›n dizginle idare edilme sistemine geçilmifl. Fayton ilk defa ‹stanbul’a, Sultan Abdülmecit döneminde saray ve konak arabas› olarak getirilmifl. Sultan Abdülaziz döneminde de faytonlar kiralanmaya bafllanm›fl. Bu dönemlerde ‹stanbul’da tek ulafl›m arac› atl› binek hayvanlar›yd›. Üstü aç›k olan faytona lando, üstü kapal› olana ise kupa denirdi. Sultan Abdülhamit döneminde kad›nlar›n faytona binmesi yasaklanm›flt›. Zaman geçtikçe yörelere göre tekerlekli arabalar›n tipi-flekli de¤iflmeye, geliflmeye bafllad›. Fayton kelime olarak Frans›zca’d›r. Phaeton (faeton) körüklü, aç›k binek arabas› anlam›n›

Sonbaharda s›cak bir ‹zmir havas›. Ya¤murlar bafllad› bafllayacak. Karfl›yaka iskelesindeyiz. Buras› kalabal›k bir cadde. ‹nsanlar bir o yana bir bu yana kofluflturuyor. Vapurlar iskeleye yaklafl›yor. Binenler ve inenler, otobüs duraklar›nda, banklarda oturanlar, güvercin yemleyenler, fal bakan Roman kad›nlar›, zab›talar›n kovalad›¤› seyyar sat›c›lar ve faytoncular... Y›llard›r Karfl›yaka iskelesinde bu kofluflturmacan›n içinde yaflayan faytoncular... Say›lar› otuzu ya bulur ya bulmaz. Rengarenk süslenmifl faytonlar›, püsküllü zilli beygirleriyle sabah›n ilk ›fl›klar›yla Karfl›yaka sahilinde toplan›yor ve gün kararana dek yerli ve yabanc› turistleri gezintiye ç›karmak için, sahil band› üzerinde s›ras›yla bekliyorlar. Merhabalar. Buyur abla nereye kadar gitmek istersiniz? Hay›r yolculuk de¤il, kültür ve sanat dergisi için bir röportaj yapmak istiyorum sizinle. Konu nedir abla?

KASIM 2006 | TAVIR | 29


röportaj

y›l mahpus yatm›fl. Kader bu, yi¤idin aln›na da yaz›lan gelir demifller. “11,5 y›l›m Buca, Denizli, Urla hapishanelerinde geçti.” diyor. Detaylara girmiyor pek. Ama “namus aln›m›z›n ak›d›r” diyor. Ramis amca hapishane yaflant›s›ndan sonra kendini d›flar›ya zor al›flt›rm›fl.

Konumuz unutulmaya yüz tutmufl faytonculuk. Asker Metin’e havale ediyor çocuk bizi. “Abla o size bu iflin zorluklar›n›, güzelliklerini bir güzel anlats›n” diyor… S›ras›yla dizilen renkli faytonlar›n albenili görüntülerinin aras›ndan ilerlerken Karfl›yaka halk›n›n Asker Metin lakab›yla tan›d›¤› diyaliz hastas› Metin A¤abeyle tan›fl›yoruz. Bizi görünce flafl›r›yor. Merak ediyor meseleyi. Kültür Sanat Yaflam›nda Tav›r adl› dergi için röportaj yapmak istedi¤imizi söyleyince hofluna gidiyor. Tabi konuflal›m, bu mesle¤in zorluklar› güçlükleri o kadar çok ki. S›k›nt›lar›m›z aras›nda kültürel varl›¤›m›z› unutuverdik. Say›m›z gittikçe düflüyor. Ata mesle¤i, baba mesle¤i dedi¤imiz faytonculukta çocuklar›m›z› yetifltirmiyoruz art›k. Bu meslek ra¤bet görmüyor. Kazanam›yoruz da. Siftahs›z eve gitti¤imiz günler oluyor. Nerde eski faytonculuk? Belediye de bizi istemiyor burada. Karfl›yaka’n›n düzenini biz bozuyormufluz. Oysa Karfl›yaka halk› bizi sever sayar. Gelmedi¤imiz günlerde “Atlar›n zil seslerini özledik, nerelerdesiniz?” derler. 10 yafl›nda faytonculu¤a bafllam›fl Metin A¤abey. Babadan kalma meslek, diyor. Böbrek hastas›, haftada üç gün diyaliz makinesine girdi¤ini söylüyor. So¤ukkuyu çiftlik evinde atlar›na bakt›¤› bir dam› var Metin A¤abeyin. Karfl›yaka sahilindeki bütün atlar da o damda bak›l›yor. Bir çift at›n günlük 15 YTL masraf› oldu¤unu söylüyor. Y›lda sadece

30 | TAVIR | KASIM 2006

4 ay faytonculuk yap›l›yormufl. Nisanda bafllay›p eylülde biten bir sezon. Eskiden iyi kazan›l›rm›fl bu iflten. “Son y›llarda günlük masraflar›m›z› bile karfl›layam›yoruz.” diyor. Ayn› anda Bekir A¤abey ba¤›r›yor: “25 y›ld›r bu mesle¤in içindeyim” Müflteri olmad›¤› için herkes s›ras›yla bu sohbete kat›l›yor. Palmiye a¤ac›n›n dibine s›ras›yla oturan faytoncular bu mesle¤in zorluklar›n› anlat›yorlar. Topal Hüseyin lakapl› Hüseyin A¤abey y›llard›r bu mesle¤in içinde. Karacan ad›n› verdi¤i beygirini çocu¤u gibi okfluyor. 10 yafl›ndaki o¤lu Bar›fl’› yaln›z büyütmüfl, Bar›fl ne kadar çok faytoncu olmak istese de Hüseyin a¤abey Bar›fl’›n bir doktor olmas›n› istiyor. “Boyac›l›k yap›p, mendil sat›p, okul masraf›n› karfl›layan Bar›fl’›m faytoncu olmas›n, olursa aç kal›r” diyor. Doktor olsun, ö¤retmen olsun istiyor ama hayat koflullar›n›n zorlu¤u yutkunduruyor Hüseyin A¤abeyi. Günlük masraflar›n› bile ç›kartamad›¤› bir ifl art›k faytonculuk. Ramis Amca, Karfl›yaka faytoncular›n›n en yafll›s›. 40 y›ld›r bu mesle¤in içinde oldu¤unu söylüyor. ‹zmir Buca do¤umlu. Faytonculu¤a bafllamadan önce çok çeflitli ifller yapm›fl. Tütün ma¤azalar›nda çal›flm›fl, gevrek (simit) satm›fl, odunculuk, boyac›l›k yapm›fl. Ve kendi deyimiyle 8 yafl›ndan bu yana ekmek kavgas›n›n içindeymifl. “Herkesin bafl›ndan geçen bir derdi vard›r” diyor. Ramis Amca 11,5

Bir 10 y›l›m içerinin psikolojisini atmakla, d›flar›ya al›flmakla geçti diyor. Ailem görüflüme çok fazla gelemezdi, uzakt›, gurbete gelemezlerdi. Kar›m çocuklar›mla görüflüme gelse bir haftal›k yiyecekleri olmazd›. Ekonomik durumumuz iyi de¤ildi. Yoksul bir ailenin çocu¤uyuz zaten. Ailem de bayramda seyranda gelirdi ancak. Hapishanede yaflamak çok zordur. En ufac›k hatan, a¤z›ndan ç›kacak yanl›fl bir kelimen senin ölümüne sebep olabiliyor. D›flar›da da çok zorluk çektim. ‹ntihara kadar geldi¤im günler oldu. Faytonculuk beni yeniden hayata ba¤lad›. Halkla kaynaflt›rd›. Onca y›l hapishane koflullar›nda bir hayvan gibi yaflad›ktan sonra, faytonculukta insan oldu¤umu anlad›m. Atlar özgür, ben özgür. Baba mesle¤i dedi¤imiz faytonculuk art›k bize ekmek vermiyor. Belediye de bizi istemiyor. O da ayr› bir mesele. Hüseyin A¤abey giriyor söze: Bu Karfl›yaka sahil caddesinde 30 faytoncuyuz. Y›llard›r burada ifl yapar›z. Y›lda sadece 4 ay yap›l›r bu ifl. Ahmet devam ediyor: Dönemin belediye baflkan› Ahmet Pirifltina bize burada bir durak verdi. Belediye de¤iflti yerimizi kald›rd›lar. ‹ki ay önce zab›talar gelip bizi yerimizden ç›karmak istediler. Direnince de, önce zab›talar sonra da çevik kuvvet döverek müdahale etti, kelepçelediler. Biz beygirlerimize k›yamazken zab›talar döverek götürdüler atlar›m›z›. Faytoncular bilir kamç› hafif vurulmal› beygire, a¤›r kamç›da beygir kan ifler. Sonra da hasta olur, ifl göremez. Arabalar›m›z› 2 hafta ba¤lad›lar. Direndik vermedik yerimizi ama biliyoruz ki bizi buradan atacaklar. Ramis a¤abey, taleplerimiz var belediyeden, diye söze giriyor: Durak istiyoruz, arabalara tarife verilsin. Beygirlerimizin temizli¤i ve ihtiyaçlar› için çeflme yap›ls›n. Karfl›yaka’n›n nostaljik bir parças›y›z.


röportaj

Kültürel, zengin bir yan›m›z var. Avrupa’dan gelen yerli-yabanc› turistler bize ilgiliyken, belediye bizim burada olmam›z› istemiyor. Bizi Bostanl› sahiline göndermeye çal›fl›yor. Çocuklu¤undan beri bu ifli yapan Ahmet de istemiyor Bostanl› sahiline gitmeyi: Eskiden Bostanl›’da çay bahçeleri vard›. Güzeldi Bostanl›, flimdi daha sakin. Biz ifl yapamay›z orada, sakindir oras›. Bal›k m› avlayaca¤›z, top mu oynayaca¤›z? Ramis Amca: Faytonculuk öldü art›k günlük 15–20 YTL kazan›yoruz. Zaman oluyor hiç kazanam›yoruz. Yemciye borç, nalbanda borç, bakkala çakkala borç. Bir-iki ifl yapacaks›n da, ufak tefek borçlar›n› ödeyeceksin de evini geçindireceksin. fiafl›rd›k biz de. Bu saatten sonra elimizden baflka meslek de gelmez. Sadece yerimizi istiyoruz. Zab›talar, çevik kuvvet geldi. Arkadafllar›m›z› dövdüler. Befl gün arabam› kapatt›lar. Yani bu nedir? Yüzy›llard›r kültürel zenginli¤i yaflatan faytonculuk aniden halka zarar veren meslek mi oldu da, cezaland›r›l›yoruz. Belediye baflkan› bizim dura¤›m›z› elimizden almaktan ve bizi dövdürmekten zevk mi al›yor? Fakir fukaray› bezdirmekten, Karfl›yaka halk›yla bizi karfl› karfl›ya getirmekten zevk mi al›yor? Ben de bu devlete görevlerimi yerine getirdim. Askerlik yapt›m, vergilerimi ödedim. Biz de bu memleketin, bu topra¤›n insanlar›y›z. fiimdi kim ne hakla posta koyuyor? Asay›m kendimi Karfl›yaka caddesinde bu da belediyeye ibreti alem olsun. Fakir fukaran›n ekme¤i ile oynama kardeflim. Sorunun varsa randevumuzu kabul et. ‹nsan›z biz, konuflmaktan kaçamazs›n. Sorunumuz ortaksa çözece¤iz. Denizin karfl› k›y›s›ndaki Kordon boyunda da, faytoncular›n benzer s›k›nt›lar› varm›fl. Ama onlara daha avantajl› deniyor. Haftada iki kez Avrupa’dan gemiyle gelen turistler flehir turlar›na ç›k›yormufl. Faytonculu¤un kültürel boyutunu düflünmek ikinci plana kalm›fl Karfl›yaka sahilinde. “Biz geçim derdine düflmüflüz kardeflim” diyor Bekir A¤abey. Söylefliden çok sonralar› yine orada, faytoncular›n mekan› Karfl›yaka’day›z. Önce gök gürlüyor sonra da hafif bir ya¤mur at›flt›rma-

ya bafll›yor Karfl›yaka iskelesine. Faytoncular›n sezonu kapanm›fl. “Art›k bu aylarda ifl olmaz” demifllerdi. “Bir kaç arkadafl havan›n iyi oldu¤u günlerde gelir, tak›l›r. Ama sezon kapand›¤› için ifl ç›kmaz pek. Ya¤mur sonras› romantik bir geziye ç›kmak isteyen sevgililer, yolunu flafl›rm›fl bir turist ve trafik gürültüsü stresi çekmek istemeyen Karfl›yaka’n›n yerlisi yafll› kad›nlar d›fl›nda binen olmaz faytona.” Bir faytoncu geliyor öteden. Pullu at›yla, “Karfl›yaka sahili faytonsuz olmaz” der gibi, itinayla iskelenin karfl›s›ndaki bankan›n önüne park ediyor. Sezgin A¤abey 40 yafl›nda. Onun da babadan kalma mesle¤i faytonculuk. Bugün siftah edememifl, ama “saat daha erken” diyor. “Hem acelemiz de yok, bu bizim iflimiz, elbet bir müflteri ç›kar”. Uzun y›llard›r bu mesle¤in içinde oldu¤unu söylüyor. Evli ve okuyan çocuklar› var. Faytonculuk çocuklu¤undan bu yana hayat›n›n bir parças› olmufl. Ama çocuklar›n›n bu mesle¤i devralmas›n› istemiyor. Faytonculuk art›k ekmek vermiyor. Ramis Amcay› ar›yoruz. Sonra s›ras›yla gelen birkaç faytoncudan ö¤reniyoruz ki Ramis Amca Karfl›yaka Devlet Hastanesinde yat›yor. Ziyaretine gidiyoruz. Ramis amcay› hastanenin gö¤üs hastal›klar› bölümünde 210 no’lu odada yatar buluyoruz. Bizi görünce çok flafl›r›yor, seviniyor. Akl›n›n ucundan geçirmedi¤ini söylüyor. Genel durumu iyi gözüküyor ama ci¤erlerindeki problem önemsenecek boyutta. “Uzun y›llard›r hapishane koflullar› kolay olmad›” diyor bir yandan. Bir yandan da ziyaret hofluna gidiyor. Beygirlerine bakmak için hastaneden her gün kaçt›¤›n› da ö¤reniyoruz. Sa¤l›¤›n› sordu¤umuzda “Ci¤erlerimde leke varm›fl, heyet karar verecek art›k nedir ne boyuttad›r” diyor. Hastaneden neden kaçt›¤›n› sordu¤umuzda “S›k›l›yorum yatmaktan dama gidiyorum, beygirlere bak›yorum. Arkadafllar›m var orda sohbet ediyorum akflam gelip yat›yorum” diyor. Hastane kantininde sohbete devam ediyoruz. “Faytonculuk öldü, art›k mesle¤imize hürmet eden yok. Oysa tarihten gelen bir kültüre sahip faytonculuk. Eskiden arabalar m› vard›? Faytondu arabalar, 70 senesinden sonra ço-

¤almaya bafllad› arabalar. Faytonlarsa ölmeye bafllad›. Geleneksel nostaljik bir durum oldu. Eskiden Karfl›yaka halk› pazar›na gider, dönüflüne fayton arard›. Sünnet dü¤ünleri olurdu, nikah olurdu bizler gezilere ç›kar›rd›k. Belediye bizi s›k›flt›rd›kça biz iflimizden, Karfl›yaka halk› da bizden so¤umaya bafllad›. Ekmek yiyemez hale geldik. Yatta katta gözümüz yok. Baba mesle¤i iki ekmek alal›m koltu¤umuzun alt›na eve gidelim derdimiz o.” Faytonlar›n nerede yap›ld›¤›n› sordu¤umda Ramis Amca bir iç geçiriyor. Art›k faytoncular gibi yap›mc›lar›n da kalmad›¤›n› anlat›yor. “Faytoncularla beraber yap›mc›lar da tarihe kar›fl›yor”, diyor. Bu özel, bu sanat isteyen ifli art›k yapan yok gibi. Bursa Erdek’te, Manisa Akhisar da, Denizli’de, ‹stanbul’da, Adapazar›’nda yap›l›yor. Koflumlar’› döflemeler’i de art›k yapan yok. Koca ‹zmir’de nalbant da kalmad› art›k. Bize buradan Menemen’den geliyor, bir de ayn› zamanda faytonculuk yapan bir arkadafl›m›z var, Arap Mustafa o anl›yor bu iflten, o yap›yor. Fayton yap›m› kolay de¤ildir. Fayton yap›mc›s› zanaatç›d›r, ustad›r. Bu ifl bilim iflidir. Faytonculuk çok bilimseldir, tekerle¤in çap›n› hesap etmek hep bilim iflidir, dengesini hesap etmek kolay de¤ildir. Biz inanm›fl›z bu ifle, ama art›k faytoncular gibi yap›mc›lar da tarihe kar›fl›yor. “Faytoncunun en de¤erli mal› nedir?” diye soruyoruz. “Hiç kuflkusuz atlar›d›r” diyor Ramis Amca. “Faytoncunun en de¤erli mal› atlar›d›r. Çocu¤u gibi bakar ona.” K›fl›n geçimlerini farkl› ifller yaparak sa¤l›yor faytoncular. Kimileri odun tafl›yor, kimileri k⤛t topluyor, kimileri de ufak ifller. “Zorlan›yoruz” diyorlar, “K›fl›n daha çok zorlan›yoruz. Ot bulamaz, yem bulamaz hale geliyoruz. Da¤a sal›yoruz atlar›, ot Allah’tan, su Allah’tan” diyor Ramis Amca. “Faytonculukta geldi¤imiz son nokta maalesef budur” diyor. Hasta ziyaretinin iyisi k›sa olan›d›r, ama bizim sohbetimiz uzun sürüyor. Ramis Amcayla sohbete doyum olmuyor aç›kças›. Onu daha fazla yormadan bu güzel sohbeti için dergimiz ad›na teflekkür edip geçmifl olsun dilekleriyle kalk›yoruz Ramis Amcan›n yan›ndan. J

KASIM 2006 | TAVIR | 31


umut kaçar

ay›n foto¤raf›

Yollar›n sonu olmad›¤› gibi, çilesinin de sonu yoktur. Ömrünü törpüler insan›n yollar. Ellerindeki damarlar›n güzergah› ne tarafa usta? Hangi ac›n›n hatt›nda çal›flt›n? Hangi yollar›n tekerlek izleri o damarlar? Aynalar hep gerçe¤i insan›n yüzüne vurur. Bazen gizlesin istersin, göstermesin kusurunu…‹flte sen de gizler sand›n k›rlaflan saçlar›n›, ama gizlememifl. Öylece as›l› kalm›fl saçlar›nda y›llar›n zorlu¤u, ac›lar›, hüzünleri… Yafl›n› sormad›k…Yüzüne yans›yanlar bizi uzaklara götürmeye çal›flsa da gitmedik. Çok uzaklara gitmedik, yaln›z sen çoktan yollar›n yorgunu olmuflsun be usta. Biraz a¤›r yürüsen… H›z, yaflam›n› öyle eritir ki sen bile fark edemezsin. Biliyoruz, birilerini her sollad›¤›nda, hayat› da sollamak istiyorsun. Yok sen uyma fleytana, ne demifl flairlerin en birinci ustas›, “Yaflamak güzel fley be kardeflim!”… Günün her an›nda aynaya bakmak zorundas›n de¤il mi? Oysa hiç kimse geride kalanlara bakmak istemez... Belki de floför olman›n ac› gerçe¤i bu, hem önüne hem de arkada kalanlara bakmak… “Evet efendim, ücretleri uzatal›m lütfen” Aynaya bakmaya devam et usta. Birikmifl tozunu da almay› unutma. Sana hiçbir zaman iki yüzlü davranmayan tek dostun o senin. Sana hay›rl› yolculuklar...J

32 | TAVIR | KASIM 2006


biyografi

sosyalist-gerçekçi edebiyat›n proleter temsilcisi: maksim gorki - l sedef flafak

As›l ad› Aleksoy Maksimoviç Peflkov olan Maksim Gorki 28 Mart 1868’de Rusya Novgorod’da köylü bir ailenin çocu¤u olarak dünyaya gelir. Çocukluk y›llar› Astrahan’da geçer. Babas› burada bir gemi acentas›nda çal›flmaktad›r. Maksim Gorki daha befl yafl›nda iken babas› ölür. Çok küçük yaflta yetim kal›nca, do¤du¤u yer olan Nijni Novgorod’a döner. Bu arada annesi yeniden evlenince Maksim Gorki büyükannesi ve büyükbabas›n›n yan›nda kal›r. Boyac›l›k yapan büyükbabas›, iflleri iyi gitmedi¤inde Gorki’ye ba¤›r›r, ça¤›r›r, azarlar ve kötü davran›r. Büyükannesinden baflka sevgi ve flefkat görece¤i hiç kimsesi yoktur. Maksim Gorki sevgisiz büyür.

Rus öykü, roman ve oyun yazar› olan Maksim Gorki, hem devrim öncesi hem de devrim sonras› dönemleri gerçekli¤inden koparmadan anlatan eserler yazm›fl tek Sovyet yazar›d›r. Bu yan›yla yaflad›¤› ça¤›n en büyük ustalar›ndan biri olan Maksim Gorki, sanata yeni bir kahraman ve sosyalizme estetik bir ideal katar. Sadece Sovyet edebiyat›nda de¤il dünya edebiyat›nda da sosyalist gerçekçi bir sanat anlay›fl›n›n yerleflmesinde çok büyük katk›s› olan Sovyet edebiyat›n›n kurucusu Maksim Gorki gelecek Rus yazar kuflaklar›na da örneklik sunar, önderlik eder. Maksim Gorki’nin açl›k, yoksulluk ve ac›larla örülü bir yaflam› olur. Bundan dolay› Sovyet edebiyat›nda en büyük proleter yazar say›l›r. Bu dönemde tüm dünyada iflçi s›n›f›n›n mücadelesinde bir yükselme vard›r. Ve bu durum Maksim Gorki’yi daha da çok öne ç›kart›r ve gelifltirir.

Maksim Gorki yedi yafl›na gelince bir sanat ilkokuluna bafllar ama burada en fazla birkaç ay kalabilir. Yoksulluk ve açl›k kendini dayat›nca çal›flmak zorundad›r. Bir daha da okuma f›rsat›n› bulamaz. Daha sekiz yafl›ndad›r ve çal›flmaya bafllar. O y›llarda Çarl›k Rusyas›’nda tüm halk açl›k, yoksulluk ve sefalet içinde bir yaflam sürdürmektedir. Tabii ki Maksim Gorki de bu yaflamdan pay›na düfleni fazlas›yla al›r. Ço¤u zaman aç, üstü bafl› y›rt›kp›rt›k, yal›nayak bir haldedir. Maksim Gorki açl›k, sefalet ve ac›larla geçen yaflam›ndan dolay› Rusça’da “ac›” anlam›na gelen Gorki takma ad›n› al›r. Maksim Gorki, say›lamayacak kadar çok yerde çal›flmak zorunda kal›r. ‹fl için Rusya’n›n güney ve do¤u bölgelerini ad›m ad›m dolafl›r. Çeflitli ifllere girer ç›kar. Sekiz yafl›ndayken bafllad›¤› ilk ifl ise eskiciliktir. Daha sonra ayakkab› ç›rakl›¤›, aflç› yamakl›¤›, ikon ressam› yard›mc›l›¤›, gemi hamall›¤›, f›r›n ç›rakl›¤›, duvarc›l›k, gece bekçili¤i, demiryolu iflçili¤i ve avukat›n yan›nda sekreterlik yapar. Bütün bu

y›llar boyunca açl›¤›n, yoksullu¤un ve ac›n›n ne oldu¤unu yaflayarak ö¤renen Maksim Gorki, sokaklarda tam bir sokak çocu¤u gibi kavgalar›n içinde, hatta kavgalara elebafl›l›k yaparak büyür. Gorki, sokaklar› sessiz iken sevmez. Sokak çocuklar›n›n sesi, onun için soka¤a ç›kma ve kavgaya bafllaman›n iflareti gibidir. Sokak çocuklar›yla birlikte bir çete kurar. Gorki’nin en büyük zevki dövüflmektir. Baflka da bir e¤lencesi yoktur. Sokak kavgalar›, Gorki’nin kendini ifade etme biçimi olur. ‹çinde büyüttü¤ü ac›lar›n›n, a¤›r çal›flma koflullar›n›n, açl›¤›n›n yaratt›¤› öfkesinin, isyan›n›n d›flavurumu gibidir sokak kavgalar›na olan sevgisi. Gorki’nin isyankar yanlar›yla birlikte çok temiz bir vicdan› vard›r. Örne¤in sokak çocuklar›n›n dilencilerle alay etmelerine tepki gösterir. Maksim Gorki, çocukluk ve gençlik y›llar› boyunca mutlulu¤u, huzuru ve sevgiyi hiçbir yerde bulamaz. Dolay›s›yla o yafllardayken içinde bulundu¤u ruh halini; “(…) Sanki karanl›k ve derin bir çukurun içinde yafl›yordum. Hissiz, duygusuz ve körleflmifl gibiydim. Yar› ölüye dönmüfltüm.” diye aç›klar. Ayr›ca sevgiden yoksun geçen y›llar› için de, “Sevgi denen canl› ve coflkun duygular ruhumda solmufltu... Kalbimde a¤›r bir intikam duygusu bu anlams›z, karanl›k ve ölü dünya içinde yaln›zl›¤›m›n fluuru kül alt›nda bir atefl gibi g›c›rd›yordu” der. Maksim Gorki daha çok küçük yafllarda iken bile iyi bir gözlemcidir. Daha çocuk yafltad›r ama çal›flma koflullar›n›n adaletsizli¤i ve patronlar›n ç›karlar› için ne kadar çirkinlefltiklerini, ahlaks›zlaflt›klar›n› görür ve anlar. Dolay›s›yla patronlara karfl› büyük bir kin ve öfke besler. Patronlar›n koydu¤u kurallar› çi¤neme iste¤i vard›r. Halk›n çarl›k bask›s› alt›nda açl›ktan ve yoksulluktan birer birer öldü¤ünü

KASIM 2006 | TAVIR | 33


biyografi

Art›k bütün paras›n› kitaplara yat›rmaya bafllar. Gorki, üniversite ö¤renimi için Kazan’a gelir ve ilk gençli¤i burada geçer. Düflündü¤ü gibi Kazan’da üniversite’ye giremez ama burada ilk defa devrimci düflüncelerle tan›fl›r. O dönemde Rusya’da köylülü¤ün önderli¤inde devrim olaca¤›n› savunan Narodnikler vard›r. Maksim Gorki, Narodnikler’in temsilcileriyle tan›fl›r. Güçlü bir gözlem yetene¤i olan Gork,i Narodnizmin Rus köylüsünü oldu¤undan abart›l› ve idealize eden yanlar›n› görür, yanl›fl bulur ve elefltirir. Gorki’nin gençlik y›llar› Kazan’da geçer. Gorki 18 yafl›ndad›r ve 10 kapik gibi çok düflük bir ücretle dondurucu so¤uklara karfl›n ölesiye çal›flmak zorunda kal›r. Bu yetmezmifl gibi bir de patronlar›ndan, ustalar›ndan sürekli dayak yer, hor görülür, itilip kak›l›r ve yoksulluk, sefalet hiç peflini b›rakmaz. Kazan’a yüksek ö¤renimini tamamlamak için gelen ö¤rencilerle tan›flmas› ve çok istedi¤i halde kendisinin yapamam›fl olmas›ndan kaynakl› onlarla aras›ndaki uçurumu fark etmesi, itilip kak›lmas›, açl›k ve fukaral›kla birleflince Maksim Gorki yaflam›n a¤›rl›¤› alt›nda ezilir, bunal›ma girer. Ve 1887’de intihar girifliminde bulunur. ‹çinde bulundu¤u yaflam koflullar›ndan dolay› t›pk› annesi gibi Gorki de akci¤erlerinden rahats›zd›r. Bütün yaflam› boyunca da bu rahats›zl›k kendini hissettirecektir.

görür. Zenginlerden al›p fakirlere vermek, fakirlerin karn›n› doyurarak mutlu ve nefleli olmalar›n› sa¤lamak hayallerinin bir parças›d›r. ‹flsizlik ve çok a¤›r çal›flma koflullar›n›n ortaya ç›kard›¤› ahlaki ve sosyal çöküflü genelevlerle, sokak çocuklar› ve sokak k›zlar›yla görmek mümkündür. Rusya’daki bu genel tablo Maksim Gorki’nin yaflant›s›nda da kendisini hissettirir. Üvey babas› iflten ç›kar›l›nca yaflamalar› daha da güçleflir. Annesi açl›ktan ve sefillikten verem olur. Tedavi ettiremeyen anne ölür. Yüre¤inin derinliklerinde annesini kaybetmenin ac›s› ve üzüntüsü vard›r. Ama hayat›n gerçekli¤i ac›mas›zd›r ve büyükbabas› Gorki’ye art›k tek bafl›na kendisine bakmay› ö¤-

34 | TAVIR | KASIM 2006

renmesi gerekti¤ini anlat›r. Gorki on yafl›ndad›r. fiehrin merkezindeki bir ayakkab› ma¤azas›nda ç›rakl›k yaparak tek bafl›na ekme¤ini kazanmaya bafllar. Gorki’nin çocuklu¤u son derece cahil, ac›mas›z, dar görüfllü ve anlay›fls›z insanlar›n aras›nda geçer. Maksim Gorki edebiyattan para kazanana kadar ifl için çok de¤iflik yerlere gider. Volga nehrinde yolcu tafl›yan bir gemide bulafl›kç›l›k yapmaya bafllar. Geminin kaptan› Gorki’ye okumas› için kitaplar verir. Bu kitaplar Gorki’nin çok ilgisini çeker ve kendi bafl›na ›srarla, inatla okuma yazma ö¤renmek için çal›fl›r. Ve çok k›sa bir zaman içinde yaflam›n›n en büyük tutkusu haline gelen okuma yazmay› ö¤renir.

Maksim Gorki, üniversiteye giremeyince kendi kendisini yetifltirmeye karar verir. Eline geçen her kitab› okumaya bafllar ve kitaplar Gorki için yaflama tutunacak bir dal olur. S›ms›k› sar›l›r bu dala ve birçok konuda bilgi sahibi olur ama sistemli ve programl› kitap okumad›¤› için ö¤rendi¤i bilgiler da¤›n›k ve birbirinden kopuktur. Gorki’nin en büyük flans› Kazan’da ilk çal›flmaya bafllad›¤› yer olan f›r›n›n Marksist yay›nlarla dolu bir kütüphaneye benzemesidir. O dönemin Çarl›k Rusyas›’nda f›r›nlar Marksist klasikler ve yasak kitaplarla dolup taflan siyasi e¤itim yerleridir adeta. Di¤er yandan Kazan flehri devrimci hareketin en yo¤un oldu¤u yerlerden biridir. Dolay›s›yla f›r›nda çal›flmak Maksim Gorki için hem bir ekmek kap›s›, hem de devrimci düflüncelerini gelifltirme, siyasi e¤itimini ileriye tafl›ma, devrimci hareketleri tan›ma, eylemlere kat›lma zemini yarat›r. Tüm bunlardan dolay› Gor-


biyografi

ki’nin yaflam›nda f›r›nlar›n ve ekmek iflçili¤inin çok özel ayr› bir yeri vard›r. Nitekim Ekmek ‹flçileri isimli roman›nda da, Kazan’da ilk çal›flt›¤› f›r›nlardan birini anlatacakt›r. Sonuçta; Maksim Gorki’nin siyasi e¤itimi tamamen rastlant›lara ba¤l› ve gelifligüzeldir. Bundan dolay› Gorki; kendisinin Marksist oldu¤unu ama bunu kitaplardan ziyade, Kazan’da eski ekmek iflçilerinden, arkadafl› Semenov’dan ö¤rendi¤ini ifade etmifltir. Rusya’daki iflçi s›n›f›n›n ac› ve s›k›nt›larla dolu yaflam koflullar› Gorki’nin de yaflam›n›n özetidir. Buna dair Maksim Gorki; “ ‹nsan› yaratan›n ‘çevresine karfl› direnç’ oldu¤unu çok küçük yaflta anlad›m.” derken, zulme karfl› boyun e¤meden, dimdik durman›n, kendine güven ve hakl›l›¤›na inanmakla olaca¤›n› anlat›r. Elbette ki bu sözleri intihar girifliminden sonra daha sa¤l›kl› düflünerek ç›kard›¤› sonuçlar üzerinden söyler. Ve soluk al›p verdi¤i her günü s›k›nt›lar, ac›lar, tehlikelerle dolu olsa da sorunlar› güçlü iradesiyle aflmay›, onlar› do¤ru yöntemlerle çözmeyi ö¤renir. Çarl›k Rusyas›’nda 1891’lerde korkunç bir k›tl›k bafllar. Var olan açl›k, yoksulluk, sefalet en son s›n›r›na dayan›r ve derinleflir. Bu k›tl›k y›llar›nda Maksim Gorki de açl›k çeken halkla birlikte K›r›m, Kafkasya ve Ukrayna’ya gider. ‹flte bu zorlu, ac›mas›z ve a¤›r koflullar Gorki’nin, sömürü düzenine karfl› olan öfkesini büyütür ve mücadele etme azmini güçlendirir. Maksim Gorki yirmi bir yafl›ndad›r. Ve Kazan’dan ayr›larak Güney Rusya’ya gitmifl, orada bir avukat›n yan›nda sekreterlik yapmaya bafllam›flt›r. Ayr›ca bu y›llarda Maksim Gorki, Yafll› Meflenin fiark›s› isimli bir fliir yazar. fiiirini fiair Wladimir Korolenko’ya gösterir. Korolenko’nun fliirini eksik bulmas›, onun edebiyatla u¤raflmaktan vazgeçmesine neden olur. Bu defa Rusya’y› yaya olarak dolaflmaya karar verir. Bu yolculu¤u da Ukrayna’dan Kafkaslar’a, Tiflis’e kadar uzan›r. 1889’a gelinmifltir ve Çar’›n polisleri, ajanlar›, Gorki’nin peflindedir. Gorki Tiflis’te de devrimci ö¤rencilerle tan›fl›r. Ve ö¤renciler Maksim Gorki’yi yaflad›klar›n› yazmas› konusunda ikna ederler. 12 Eylül 1892’de Tiflis’te yerel bir gazete olan Kafkas Eyaleti’nde Makar Çurda isimli ilk öyküsünü Maksim Gorki ismiyle yay›mlar. ‹lk öyküle-

rinden itibaren eserlerinde her daim bir iyimserlik, insan›n yarat›c› gücüne ve insana duyulan bir güven ve hümanizm vard›r. Maksim Gorki daha çok Rus toplumunun d›fl›na itilmifl iflsiz, güçsüz insanlar›n öykülerini yazar. ‹lk öyküsünün ard›ndan Maksim Gorki, yerel bir gazetede gazeteci-haberci olarak çal›flmaya bafllar. Maksim Gorki’nin ismini as›l olarak duyuran öyküsü Russkoye Bogatstvo isimli ayl›k bir dergide yay›nlanan Çelkafl (1895) olur. Çelkafl o dönemde Maksim Gorki’nin en baflar›l› eseridir. Ve yazarl›¤a ilk ad›mlar›n› Çelkafl ile atar Gorki. Çelkafl, bir liman h›rs›z›n›n öyküsünü anlat›r. Ve Maksim Gorki’nin Çarl›k Rusyas›’nda ayaktak›m›n› konu ald›¤› ünlü “serseri dönemi”, Çelkafl ile bafllar. Dolay›s›yla art›k Gorki’nin edebiyat dünyas›na ayaktak›m›n›n hayat› girecektir. Ço¤unlukla çaresiz bir hayat›n do¤al yaflam mücadelesini yans›tt›¤› öykülerinde; ayaktak›m›n›n, alt s›n›flar›n, toplum d›fl›na itilmifllerin, h›rs›zlar›n, katillerin ve ezilmifllerin yaflam›na duydu¤u sempatiyi gizlemez. Gorki’nin bu ilk çal›flmalar›; henüz yaflam›n gerçekli¤i ile toplumsal gerçekli¤i bir dünya görüflü içinde yorumlay›p sonuçlar ç›kartan eserler, öyküler de¤ildir. 1897’de yay›nlanan Malva, Eski ‹nsanlar, Ekmek ‹flçileri isimli öykülerinde Gorki, Rusya’daki halk›n yaflam›n› ve toplumsal olaylar› gerçekçi bir üslupla anlat›r. Ekmek ‹flçileri öyküsüyle Gorki, ismini daha genifl bir kesime duyurur ve edebiyat dünyas›nda kendini kabul ettirir. Öyle ki Maksim Gorki’den Tolstoy’la ayn› düzeyde bir sanatç› diye bahsedilir. 20. yüzy›la gelindi¤inde Maksim Gorki, ard arda yeni öyküler yazmaya bafllar. Bu dönem Çarl›k Rusyas›’nda kapitalizmin geliflmesi ve halk›n yaflam›n›n daha da zorlaflmas› Gorki’nin öykülerinin temel konusu olur. ‹lk roman› Foma, devam›nda Gordayev, Onlardan Üçü, ‹tiraf, Okurov Kenti ve Matvey Kojemyakin 1899’da yazd›¤› eserler aras›ndad›r. Maksim Gorki 20. yüzy›l› flu sözlerle selamlar; “Yeni yüzy›la güçlü, sa¤l›kl›, nefleli insanlar aras›nda, en güzel biçimde merhaba dedim.” 19. yüzy›l›n sonunda Avrupa’da patlak veren sanayi krizi, k›sa sürede Rusya’y› da kapsayacakt›r. Kriz y›llar›nda (1901- 1903) 100.000’den fazla iflçi soka¤a at›l›r, 3000 bü-

yük ve küçük iflletme kapat›l›r, iflçilerin ücretleri indirilir… Sanayi krizi ve iflsizlik beraberinde daha fazla iflçi, köylü ve emekçi halk› sokaklarda hakk›n› arar hale getirir. 1901 1 May›s Grevi’nde Çar’›n askerleri iflçilere sald›r›r ve kanl› bir çat›flma yaflan›r. Bunun üzerine Maksim Gorki; “F›rt›na Kuflunun fiark›s›” isimli bir fliir yazar. Öfkenin gücü ve zafere olan inanç vard›r bu fliirde. Tüm devrimci çevreler Gorki’nin bu fliirini dinler. “F›rt›na Kuflunun fiark›s›” isimli fliirini ve ayn› tarihte “Kas›rga’n›n Türküsü” adl› öyküsünü yay›mlayan Marksist bir dergi olan Jizn hemen kapat›l›r, Maksim Gorki tutuklan›r ama çok geçmeden serbest b›rak›l›r. Maksim Gorki 1901’de Pyatnitskki’ye gönderdi¤i mektupta; “Bu insanlar, yeni yüzy›l›n gerçekten manevi yenilenme yüzy›l› olaca¤›n›n güvencesidir. ‹nanç, büyük bir güçtür ve bu insanlar ideallerinin yenilmezli¤ine inan›yor. Hepsi de bu yolda canlar›n› vermeye haz›r. Talih içlerinden çok az›na gülecek, ço¤u büyük ac›lar çekecek, birço¤u mahvolup gidecek, ama yeryüzü onlar›n yerini alacak daha çok insan yaratacak ve sonunda zafer iyilik ve adaletin olacak, insanlar›n en yüce ölümleri zafere eriflecektir.” diye yazar.(sürecek)

KASIM 2006 | TAVIR | 35


nota

gel yine grup yorum

36 | TAVIR | KASIM 2006


nota

KASIM 2006 | TAVIR | 37


tiyatro

hegel ve brecht: özne karakteri mi nesne karakteri mi? gülnaz b›çakç›

Augusto Boal, Brecht’in epik tiyatrosuna farkl› bir yaklafl›mda bulunur. Brecht’in epik tiyatro kavram›n› elefltirir ve Brecht’in kendi tiyatrosunu Marksist Tiyatro olarak adland›rmas›n›n daha iyi olaca¤›n› savunur. Boal’a göre “epik” kavram› birçok kavram karmaflas›na yol açar. Çeflitli teorisyenler epik kavram›n› çeflitli biçimlerde kullanm›fllard›r. Ayr›ca, Brecht’in her tiyatro eseri de epik türde de¤ildir. Brecht’in tiyatro eserleri çeflitli türlere da¤›lm›flt›r. Afla¤›da Augusto Boal’›n Bertolt Brecht’in epik tiyatro kuram› de-

¤erlendirmesinin bir özetini bulacaks›n›z. Epik Kavram› “Epik” kavram› tiyatroda oldukça zor kavranmaktad›r. Epik sözcü¤ünün anlam› nedir? Brecht bu kavram› kendi tiyatrosuna uygulad›. Oysa Aristoteles bu kavram› kullan›rken epik tiyatrodan de¤il, sadece epik fliir, tragedya ve komedyadan söz eder. Epik fliir Aristoteles’e göre, tragedyan›n tersine, biçimsel aç›dan “anlat›sal”d›r. Tragedyada olaylar bugünde geçer. Epik fliirdeyse eskiden olmufl olan olaylar flu anda öykülenir. Erwin Piscator da epik sözcü¤üne farkl› bir anlam yükler. Piscator bir tiyatro gösterisinde film, slayt, grafik gibi mekanizmalar› kullan›r. Bu mekanizmalar›n kullan›ld›¤› biçim özgürlü¤üne Piscator “Epik Biçim” der. Bu mekanizmalar› kullanarak yarat›lan biçimsel zenginlik empatiyi k›rarak uzakl›k etkisi yaratt›. Brecht bu uzakl›k etkisini daha sonra gelifltirdi. Ayr›ca Brecht, epik tiyatro ifadesini, Hegel’in epik fliir tan›m›na bir karfl› durufl olarak kullan›r. Brecht’in poetikas› Hegel’in idealist poetikas›na karfl› ç›kan bir yan›tt›r. Hegel’e göre sanat, hakikatin maddenin içinden parlamas›d›r. Bu görüfle göre Hegel sanatlar› sembolik, klasik ve romantik olarak s›n›fland›rm›flt›r. Birincisinde, madde bask›nd›r ve tin güçlükle görünür. Örne¤in: Mimari. ‹kincisinde, tin maddeden biraz daha özgürleflmifltir ve dengeye ulafl›r, örne¤in: heykelt›rafll›k. Bir insan›n ifadesi, ac›lar› mermer arac›l›¤›yla vücuda getirilir. Üçüncüsü de romantik denilen ve tinin kendisini maddeden tamam›yla özgürlefltirdi¤i sanatlard›r. fiiir bu kategoriye örnek oluflturur. Hegel’de fiiir Türleri: Epik fliirde eylem ve karakterler seyircilerinkinden farkl› bir zamana aittir; dramatik fliirde ise seyirciler eylemin gerçekleflti¤i zaman ve mekana tafl›n›r yani karakterlerle ayn› zaman ve mekandad›rlar ve böylece de onlarla empati kurabilir, o anki, canl› duygusal iliflkiyi yaflayabilirler. Epik fliir “hat›rlat›r”; dramatik fliir ise “yeniden yaflat›r”. Hegel’e göre öznellik nesnellikten önce gelir: Ruh bütün d›flflal eylemleri belirleyen öznedir. Buna göre de karakter eylemlerinin mutlak öznesidir. Özne Karakterlerin Özgürlü¤ü

38 | TAVIR | KASIM 2006


tiyatro

Dramatik bir eserin oluflturulmas›nda önem arz eden baflka özellikler de vard›r: Karakterin özgürlü¤ü, insan yaflam›n›n en evrensel, en ak›lc›, en temel, en önemli alanlar›nda uygulanmal›d›r. Aile, ülke, devlet, ahlak, toplum vb. insan ruhuna, dolay›s›yla da dramatik fliire lay›k temalard›r. Dramatik fliir somut gerçekli¤i ifller. Tiyatro bireylerle ilgilenir. O halde, bireylerin bütün somutluklar›yla gösterilmeleri gerekir. Tiyatronun genel ilgi konular› bireysel de¤il evrensel olmal›d›r. Yani bir karakterin bireysel iradesi ahlaki bir de¤erin ya da etik bir seçimin somutlanmas›d›r. Örne¤in Kreon’un Antigone’un kardeflinin gömülmesine izin vermemesi devletin iyili¤i içindir. Antigone’un kardeflinin gömülmesi için çelik irade göstermesi ailenin iyili¤i içindir. Bu iki bireysel irade çat›fl›rken asl›nda iki ahlaki de¤er çat›fl›r. Hata de¤erin kendisinde de¤il afl›r›l›¤›ndad›r. Tragedyada karakterlerin güttü¤ü amaçlar›n uzlaflmaz olmas› gerekir. Uzlaflma olas›l›¤› olsayd› tragedya de¤il drama olurdu. Hegel’in poetikas›n› en aç›k biçimde temsil eden argüman, karakterin bütün d›flsal eylemlerinin onun özgür tininden kaynakland›¤›n› ileri süren argümand›r. Kötü Bir Sözcük Seçimi Brecht, karakterin mutlak özne de¤il, tepki verdi¤i ve gereklerine göre davrand›¤› ekonomik ve toplumsal güçlerin bir nesnesi oldu¤unu ileri sürerek onun bizzat özünü reddeder. Hegelci poetikan›n bütününde tin öznedir. Epik fliir tin taraf›ndan belirlenen eylemleri gösterir; lirik fliir ise bu tinin kendi içindeki devinimleri gösterir ve son olarak dramatik fliir tini ve onun d›fl dünyadaki eylemlerini gözlerimizin önüne sürer. ‹dealist poetikaya göre toplumsal düflünce toplumsal varl›¤› belirler; Marksist poetikaya göre ise toplumsal varl›k toplumsal düflünceyi belirler. Hegel’e göre dramatik eylemi tin yarat›r; Brecht’e göre ise dramatik eylemi karakterin toplumsal iliflkileri yarat›r. Brecht’in poetikas› yaln›zca “epik” de¤ildir: Onun poetikas› Marksisttir ve Marksist poetika lirik, dramatik veya epik olabilir. Brecht’in poetikas› dramatik ve epik eserleri oldu¤u kadar lirik eserleri de kucaklar. Brecht kendi poetikas›n› Marksist poetika olarak adland›rsayd› iyi olurdu. Hegel’le Brecht aras›ndaki temel farkl›l›k Hegel karakterini mutlak bir özne olarak görürken Brecht karakteri bir nesne, ekonomik toplumsal güçlerin bir sözcüsü olarak görür. Brecht taraf›ndan gösterilen farkl›l›klar›n baz›lar› asl›nda daha çok epik, dramatik ve lirik biçimler aras›ndaki farkl›l›klara iliflkindir: Denge, öznellik-nesnellik; Olaylar dizisinin biçimi; üç birlik kural›na e¤ilim gösterip göstermedi¤i; Her sahnenin bir sonraki sahneyi nedensel olarak belirleyip belirlemedi¤i; Giderek zirveye ulaflan bir ritim ya da do¤rusal anlat›sal ritim; Sonuca duyulan merak ya da geliflime duyulan merak; karars›z bir bekleyifl ya da bir sürece iliflkin bilimsel merak; Sürekli evrim ya da s›çramal› ilerleme; Öneriler mi yoksa tart›flma m›?

Brecht’e göre “dramatik” ve “epik” ad› verilen tiyatro biçimleri aras›ndaki farklar: (Mahagonny üzerine notlar ve di¤er yaz›lar› esas al›narak oluflturulmufl bir genel çerçeve.)* Brecht’e göre “Dramatik Biçim”(‹dealist Poetika) Brecht’e göre “Epik Biçim” (Marksist Poetika) 1.Düflünce varl›¤› belirler. (Özne-karakter) 1.Toplumsal varl›k düflünceyi belirler. (Nesne-karakter) 2.‹nsan verili, sabit, de¤iflmez, içkin ve bilindi¤i flekliyle de¤erlendirilen bir varl›kt›r. 2.‹nsan de¤iflebilir bir varl›kt›r, araflt›rman›n nesnesidir ve “süreç içinde” dir. 3.Dramatik eylemi özgür iradelerin çat›flmas› do¤urur; eserin yap›s› çat›flan iradelerin bir flemas›d›r. 3.Dramatik eylemi ekonomik, toplumsal veya politik güçler aras›ndaki çeliflkiler do¤urur; eser bu çeliflkilerden oluflan bir yap› üzerine kuruludur. 4. Seyircinin duygusal uzlaflmas›ndan oluflan ve seyirciyi eylemde bulunma olana¤›ndan yoksun k›lan bir empati yarat›r. 4. Seyircinin

KASIM 2006 | TAVIR | 39


tiyatro

elefltirel bilinçlili¤ini ve eylemde bulunma kapasitesini uyand›rarak onu bir gözlemci haline getirmek suretiyle dramatik eylemi “tarihsellefltirir”. 5.Oyunun sonunda katharsis seyirciyi “ar›nd›r›r”. 5. Bilgi yoluyla, seyirciyi eyleme yöneltir. 6. Duygu 6. Ak›l 7.Oyunun sonunda çat›flma çözülür ve yeni bir iradeler flemas› yarat›l›r. 7.Çat›flma çözülmeden b›rak›l›r ve temel çeliflki daha belirgin flekilde ortaya ç›kar. 8.Hamartia karakterin topluma uyumunu engeller ve dramatik eylemin temel nedeni budur. 8. Karakterin kiflisel hatalar› hiçbir zaman dramatik eylemin do¤rudan, temel nedeni de¤ildir. 9. Anagnorisis toplumu hakl› ç›kar›r. 9.Elde edilen bilgi toplumun hatalar›n› a盤a ç›kar›r. 10.fiu anda gerçekleflen eylem. 10.Anlat› 11.Yaflant›. 11.Dünyaya dair bir görünüm. 12.Duygu uyand›r›r. 12.Karar vermeyi talep eder. Brecht’in istemedi¤i fley, seyircilerin, burjuva seyircilerin yapt›¤› gibi tiyatro salonuna girerken flapkalar›yla birlikte beyinlerini de d›flar›da b›rakmalar›d›r. Katharsis ve Huzur mu, Yoksa Bilgi ve Eylem mi? Brecht bir Marksist’ti, dolay›s›yla ona göre bir tiyatro eseri huzurun, dengenin sa¤lanmas›yla sona eremez. Aksine toplumun dengesini hangi yollarla yitirdi¤ini, toplumun ne yöne hareket etti¤ini ve geçiflin nas›l h›zland›r›laca¤›n› göstermelidir. Brecht halk sanatç›s›n›n flehir merkezlerini terk edip kenar mahallelere gitmesi gerekti¤ini çünkü toplumu de¤ifltirmekle gerçekten ilgilenen halk› sadece buralarda bulaca¤›n› iddia eder: “Sanatç›, kenar mahallelerde toplumsal yaflam›n kurban› olduklar› için onu de¤ifltirmekle ilgilenen iflçilere, bu toplumsal hayata iliflkin kendi imgelerini göstermelidir.” (2) Marksist bir sanatç› hareketi, ulusal özgürleflmeyi, sermaye taraf›ndan ezilen s›n›flar›n özgürleflmesi yönünde gelifltirmelidir. Hegel ve Aristoteles tiyatroyu seyircilerin “düzen karfl›t›” özelliklerinden ar›nd›r›lmas› olarak görürler; Brecht ise kavramlar› belirginlefltirir, hakikatleri a盤a ç›kar›r, çeliflkileri sergiler ve dönüflümler önerir. Hegel ve Aristoteles gösterinin sonunda sessiz bir uyku hali yaratmay› arzular; Brecht ise teatral gösterinin eyleminin bafllang›c› olmas›n› ister: Denge toplumun dönüfltürülmesiyle sa¤lanmal›d›r, bireyin talep ve gereksinmelerinden ar›nd›r›lmas›yla de¤il. Burada, Brecht’in Aristotelesçi oyunu olarak kabul edilen “Carrar Ana’n›n Silahlar›” oyunundan söz edilebilir. “Cara Ana’n›n Silahlar›” üç birlik kural›na uyar. Yani zaman, mekan ve eylem birli¤i kural›na uyar. Ama oyunun sonunda, Carrar Ana eylemsizlikten ar›n›r. Bilgisizli¤i yüzünden tarafs›z kalmak istiyordu ve hakl› davada kullan›lacak silahlar› aklay›p vermeyi reddediyordu. Ama sonunda, o¤lunun Franco’nun askerleri taraf›ndan öldürülmesiyle Carrar Ana gerçekleri gö-

40 | TAVIR | KASIM 2006

rür ve aktif olarak ‹spanya ‹ç Savafl›’na kat›l›r. Yunan tragedyalar›nda trajik karakter eyleme geçme e¤ilimini kaybeder. Oysa Carrar Ana aktif olarak iç savafla kat›l›r. Carrar Ana’da Aristotelesçi olan yaln›zca üç birlik kural›n›n varl›¤›d›r. Bu nedenledir ki, Brecht idealist tiyatronun duygu uyand›rd›¤›n›, Marksist Tiyatronun karar vermeyi talep etti¤ini iddia eder. Carrar Ana bir karar verip eyleme bafllar; dolay›s›yla Aristotelesçi de¤ildir. Brecht e göre, sanatç›n›n görevi gerçek fleyleri göstermek, ama ayn› zamanda da fleylerin nas›l oldu¤unu a盤a ç›karmakt›r. Augusto Boal’›n Brecht’le ilgili düflüncelerini yine Brecht’in “Tiyatro Üzerine” isimli kitab›ndan bir al›nt›yla bitirelim. “Ama bir fley oldukça aç›k hale gelmifltir: Günümüz dünyas› günümüz insan›na ancak dönüfltürülebilir olarak tasvir edilirse anlat›labilir”(3) *(2) age sf. 274-75 (3)age. sf. 274 J


elefltiri

bir harfin anlam›n›n büyüklü¤ü hilmi bulunmaz

sahibi olarak, “s›radan” okurlara göre, daha içten bir okur olarak varl›¤›m› sürdürüyorum… “Güncel” üst bafll›¤›yla yaz›lan “Devlet, Tiyatrolara Para Yard›m›n› Keserken” adl› Mehmet Esato¤lu imzal› yaz›y› okurken, itirazlar olufltu beynimde. Genel geçer fleylerle yaz›s›n› kotarmaya çal›flan imzan›n, birçok görüflüne kat›lmamakla birlikte, as›l itiraz›m flu tümceye karfl› geliflti; “… Para alanlar a¤l›yor, almayanlar ise suskun.” ‹flte bir harfin, ne denli büyük önem içerdi¤ini örnekleyen bir tümce.

Malumunuz alfabe “a” ile bafllar ve “z” ye dek gider. Her harfin, kendince büyük önemi vard›r…

na gereksinim duyuyorum. Yaz›lar›n baz›lar›n› “bildi¤imden” okumuyorum. Baz›lar›n›ysa okuma iste¤imin olmamas›ndan…

Yaz› ifliyle u¤raflanlar, harfle resim yapan insana benzerler. Renk uyumunu iyi sa¤layan insan nas›l ki, baflka etmenlerle birlikte ressam diye an›l›rsa, harflere hakk›n› vererek kullanan insana da yazar denilir…

Eylül 2006 say›s›n›n ilk yaz›s› beni ilgilendirdi¤i için, büyük bir dikkat ve özenle okudum. ‹kinci yaz› da benim için çok önemli bir konuyu içerdi¤inden, onu da içercesine okuma gereksinimi duydum…

Bana önem verip, her say›s›n› yollayan Tav›r dergisi çal›flanlar›n›n, ne denli incelikli davrand›klar›n›n ayr›m›nday›m. Salt bana de¤il, kendilerini anlayan herkese incelikli davrand›klar›n› biliyorum…

fiimdi, Tav›r’› ç›kt›¤› günden beri bilen, baz› konularda “Tav›rc›lar” ile ortak paydalarda buluflan biriyim.

Tüm yaz›lar›n› okuyamad›¤›m için Tav›r dergisi çal›flanlar›n›n anlay›fll› bak›fl aç›lar›-

Faflizmin kültür merkezlerine sald›rd›¤› dönemde, her türlü sald›r›y› gö¤üsleyerek, Tav›r ile ortak tav›r alma eylemlili¤inde bulunan bir yap›n›n (Bulunmaz Kültür Merkezi)

Tümce flöyle olsayd›; “... Para alanlar a¤l›yor, al(a)mayanlar ise suskun.” Hiçbir itiraz›m›z olamazd›. Neden?.. Çünkü biz (Bulunmaz Tiyatro-‹stanbul) para “almayanlardan›z”. Baflvuruda bulunmuyoruz. Bulunup da para vermeseler, “alamayanlardan” oluruz. Yine örnekse, Ali Poyrazo¤lu “O¤lum Çiçek Aç›yor” adl› projeyle baflvuruyor ve para vermiyorlar. Demek ki Poyrazo¤lu, “alamayanlardan”. Yine Ankara Sanat Tiyatrosu, “Bir Halk Düflman›” adl› oyunla baflvuruyor, onlara da para verilmiyor. Demek onlar da “alamayanlardan”. Biz, devrimci dünya görüflüne sahip oldu¤umuzdan, faflizmin sadakas›na gereksinim duymad›¤›m›z için, baflvuruda bulunmuyoruz ve para “alm›yoruz”. Dolay›s›yla bizim baflvurmamam›z, bafll› bafl›na bir “suskun olmama hali”. Bizim d›fl›m›zda da baflvurmayan ve “almayan” baflkalar›n›n varl›¤› kula¤›ma geliyor. Ancak ben, öncelikle kendi tavr›mdan sorumluyum…

KASIM 2006 | TAVIR | 41


fliir

bir düflünce kurcalar kafam› sandor petöfi

Bir düflünce durmadan kurcalar kafam›: Yatakta, bafl›m yumuflak yast›kta m› ölmeli? Yoksa bir karanfil gibi mi solmal› yavaflça, Gizli bir kurdun içten içe kemirdi¤i? Sessiz sedas›z eriyip gitmeli mi yoksa Bofl bir odaya b›rak›lm›fl mum gibi? ‹stemem, tanr›m, böyle ölüm istemem! Ölmeyi dilerim ben, ölmeyi birdenbire: Ayakta, y›ld›r›mla parçalanan bir a¤aç gibi, Kas›rgayla devrilen bir a¤aç gibi ölmeyi, Uçuruma yuvarlanan bir kaya gibi, Tepeden t›rna¤a titrete sarsa yeri gö¤ü. Uyanacak bir gün kölelikten usanan halklar,

42 | TAVIR | KASIM 2006

Koflacaklar savafl alan›na do¤ru. Yüzler yal›m yal›m, bayraklar alt›nda duracaklar. Dört bir yanda p›r›l p›r›l flu onurlu parola: Herkese özgürlük! Her yerde özgürlük, her yerde! Yay›nca halklar ba¤›ra ba¤›ra Bu sözcükleri dört buca¤a, do¤udan bat›ya, Ve bafllay›nca sald›r›lar zorbalara karfl›, ‹sterim ölmek en ön s›ralarda, ‹sterim sulas›n yüre¤im fleref tarlas›n› Gençli¤imin f›flk›ran al kanlar›yla. A¤z›mdan ç›kan mutlu son sözüm Bast›r›ls›n isterim çelik gürültüsüyle, Borazan sesiyle, top gümbürtüsüyle. Kazan›lan zaferle atlar kiflnesinler, Var h›zlar›yla çi¤neyip geçsinler cesedimi, B›raks›nlar paramparça gövdemi savafl alan›nda. Bafllay›nca sonra cenaze töreni, Getirilsin bir araya bütün kemiklerim, Matem marfllar› çals›n durmadan Kara tüllü bayraklar alt›nda. Bir mezara gömülsün kahramanlar›n hepsi, Senin u¤runda can verenlerin hepsi, Ey özgürlük, en dünyan›n özgürlü¤ü!

Türkçesi: A. Kadir – As›m Bezirci


sinema tarihinden

le huitieme jour (sekizinci gün) kayhan demir

da annesinin yan›na evine dönmek istemektedir. Harry, büyük bir bankada kapitalizmin hileleri, müflteri iliflkileri üzerine dersler veren orta yafll›, ciddi ve gayet yo¤un bir adamd›r. Modern insan›n “çark” içerisinde düfltü¤ü yabanc›laflma ve kariyer h›rs› yüzünden eflini ve çocuklar›n› ihmal etmifl, efli de bu duruma çocuklar› al›p ondan uzaklaflmakla cevap vermifltir. Hatta Harry, bir iki günlü¤üne yan›na gönderilen çocuklar› istasyondan almay› unutacak kadar ailesinden uzaklaflm›fl, çocuklar kendi bafllar›na annelerine geri dönmüfltür. Eflinden özür dileme, çocuklar›n› tekrar görebilme çabalar› sonuçsuz kalan Harry, bu “çökme” durumuyla ifl hayat›nda problemler yaflam›fl, sorunlu bir adama dönüflmüfltür. Öykü, karakterlerin tan›t›lmas›ndan sonra iflte tam da burada bafllar. Fiziksel-zihinsel özürlü olan ya da toplumca öyle kabul edilen insanlar›n yaflamlar›, sineman›n zaman zaman yer verdi¤i konular aras›ndad›r. Kapitalizm çark› içerisindeki y›¤›nlara bu dünyada onlar›n –özürlülerin- da yaflad›¤›n› hat›rlatan bu türden yap›tlar, izleyenleri ciddi bir etik sorgulamaya iter, itmelidir. Le Huitième Jour, klasik olmayan öyküsüyle ve -flu günlerde çok ihtiyac›m›z olansevgiyi sunmada gösterdi¤i baflar›s›yla haf›zalardan silinmeyecek bir film olma özelli¤i kazan›yor. Bununla birlikte izleyeni yukar›da de¤indi¤imiz etik sorgulamaya itmede ciddi bir baflar› gösteriyor. Öncelikle iki karakterimiz var: Georges ve Harry.

Alt karakterler de var: Georges’un rüyalar›na giren (ölü) annesi ve Luis Mariano isimli bir flark›c›. Georges’un sevgilisi Nathalie. Öbür tarafta Harry’nin efli ve çocuklar›. Georges “down sendromu” hastas› bir gençtir, kendisi gibi onlarca hastayla birlikte bir klinikte kalmaktad›r. Down sendromu hastalar› Mo¤ollar’a benzedi¤i için Mo¤olistan’da do¤du¤una inanmaktad›r. Kar›ncalar›n yürüyüflünü, kesik çimenlerin a¤lamas›n›, rüzgar›n saçlar›n› g›d›klamas›n›, bir de ayn› klinikte kendisi gibi hasta olan Nathalie’yi sevmektedir. Hayal mi gerçek mi oldu¤unu bilmedi¤i anlarda annesi ve flark›c› Luis Mariano ile konuflmaktad›r. Annesi y›llar önce ölmüfl olmas›na ra¤men bazen bunu unutabilmekte, en çok

Georges, tatil döneminde ailelerinin yan›na giden hastalara özenir, annesine gitme umuduyla kendisini yaln›z b›rakmayan bir köpekle birlikte klinikten “kaçar”. Harry, çocuklar›n› görme umuduyla gitti¤i kasabadan dönerken ya¤mur ve karanl›k, biraz da kendi ruh hali nedeniyle yolun ortas›na ç›kan Georges’un köpe¤ine çarpar ve onu öldürür. ‹ki ana karakterimizin tan›flmas› bu flekilde olur. Harry ya¤murdan ›slanm›fl bu genç adam› ve az önce öldürdü¤ü köpe¤i arabas›na al›r, bir süre sonra Georges’un özürlü oldu¤unu fark eder, onu bir karakola götürür, fakat bu “bafl belas›”ndan kurtulmay› bir türlü baflaramaz. Gece yar›s› Harry’nin

KASIM 2006 | TAVIR | 43


sinema tarihinden

geri götürmesini ister. Georges y›k›lm›flt›r. Harry de bu duruma çok üzülür. Georges’u üzen baflka fleyler de vard›r: öykü boyunca yollarda, lokantalarda tan›flt›klar› insanlar Georges’un “mongol” oldu¤unu görünce yan›ndan h›zla ayr›lmakta, çeflitli bahanelerle kaçmaya çal›flmaktad›r.

evinin bahçesine mezar kaz›p köpe¤i gömerler, Georges bu s›rada çok “bet” bir sesle köpe¤i için ilahiler söylemektedir… Bundan sonra Georges ve Harry aras›nda s›cak bir iliflki bafllar, Harry unuttu¤u fley olan “sevgi”yi tekrar bulurken Georges da ilk kez kendisine de¤er veren bir arkadafl edinmifltir. Buna ra¤men Harry’nin bafl›na olmad›k ifller açmay› da ihmal etmez. Ço¤u zaman yapt›¤› tuhafl›klarla Harry’i güldürmeye çal›fl›r. Bir arkadafla sahip olma sevincini rüyalar›ndaki annesiyle paylafl›r. ‹kili uzun bir u¤rafltan sonra Georges’un evini bulur fakat Georges’un annesi öleli dört y›l olmufl, eve de baflkalar› tafl›nm›flt›r. Georges, unuttu¤u bu ayr›nt› yüzünden çok üzülür. Georges’un k›z kardeflinin adresi bulunur ve Harry ya¤murlu bir günde bu adresi Georges’a verip çekip gitmek, bir flekilde bu olaydan kurtulmak ister. Fakat bunu baflaramaz. Sonra birlikte Georges’un ablas›na giderler, burada da olumlu bir tablo ile karfl›laflmazlar. Georges’un yanlar›nda kalaca¤›ndan tedirgin olan ablas› kendi dünyas›nda yaflamak istedi¤ini ve Georges’a bakamayacak durumda oldu¤unu söyler ve Harry’den Georges’u klini¤e

44 | TAVIR | KASIM 2006

‹kili, klini¤e gitmeden önce Georges’un en çok istedi¤i fley olan denizi görmeye gider. Buras› ayn› zamanda Harry’nin eflinin ve çocuklar›n›n yaflad›¤› kasabad›r. Harry, kar›s› ve çocuklar›n› zorla da olsa görmek istemektedir. Bu niyetle girdi¤i evde kar›s›yla kavga ederken Georges d›flar›da Harry’nin k›zlar›yla tan›fl›r. K›zlardan büyük olan› do¤um gününün ay›n 14’ünde oldu¤unu ama babas›n›n her zamanki gibi iflleri nedeniyle gelmeyece¤ini söyleyerek 14 rakam›n› Georges’un eline yazar. Harry gerçekten o gün önemli bir seminere kat›lacakt›r. Harry evden kovulur. Bu kez Georges Harry’e sar›larak onu teselli etmeye çal›fl›r, onunla oynar, gülmesi için elinden geleni yapar. Harry’e kar›ncalar›n yürüyüflünü gösterir, rüzgar›n saçlar› g›d›klad›¤›n›, a¤aca dokununca a¤aç olunaca¤›n› ö¤retir. Harry, Georges’u klini¤e götürür. Georges üzgün ama gururlu bir ifadeyle Harry’i “arkadafl›m Harry” diye klinikteki di¤er hastalara tan›t›r. Bütün hastalar Harry’i çok sevse de Harry kaçarcas›na klinikten ayr›l›r. Bu arada Nathalie de ailesi taraf›ndan klinikten al›n›r. Georges iyice yaln›zlafl›r. Ay›n on dördü olmufltur. Georges, bir müze gezisinde olan arkadafllar›n› Harry’e yard›m etmek amac›yla ayart›r. Hastalar müzeden kaçar, bir galeriden bir minibüs çalar, Harry’yi “ciddi” seminerini bölerek kaç›r›r, flirketteki havai fiflekleri çalar, daha sonra Nathalie’yi de, bir flekilde kaç›rarak Harry’nin ailesinin oldu¤u kasabaya gider. Kullan›lmayan bir lunapark› -ki Harry ve Georges buraya daha önce gelmifltir- iflgal eden hastalar e¤lenmeye bafllar. Georges ve Nathalie bütün kusurlar›na ra¤men birlikte olur, Harry de çocuklar›n›n bulundu¤u evin önünde havai fifleklerini ateflleyerek k›z›n›n do¤um gününü kutlar, k›zlar› buna çok sevinir. Fakat kasabay› sarsan bu gürültü ve kar›fl›kl›k polisleri harekete geçirir. Lunapark› basan polis, hastalar› toplar,

Nathalie de zor bir karar vererek Georges’tan ayr›l›r, ailesine döner. Harry ve Georges polislere görünmeden olay yerinden kaçar. Görevlerini yerine getirdi¤ine inanan Georges da, Harry’i yaln›z b›rakarak ondan kaçar, Harry’nin çocuklar›na ve efline kavuflmas›n› gizlenerek izler ve daha bu dünyada kendisine bir yer olmad›¤›na inand›¤› için Georges’un Harry’nin veya kendi flirketine ait gökdelenin tepesine ç›kar ve oradan kahkahalar eflli¤inde uçar! Harry, Georges’tan ö¤rendi¤i her fleyi çocuklar›na ö¤retir. Birlikte a¤aç olmay›, kesik çay›rlara dokunmay›... ‹nsan yan›m›z› sorgulayan, sevginin s›n›rlar›n›n ne oldu¤unu bulmaya çal›flan film; kapitalizme ve onun insan› yabanc›laflmaya ve bireycili¤e iten kent yaflam›na göndermeler yap›yor. Özürlülerin toplum ve hatta aile içerisinde bile yad›rgand›¤› bat› toplumuna da iç elefltiriler getiriyor. Frans›z, Belçika, ‹ngiliz ortak yap›m› Jaco van Dormael imzal› Le Huitieme Jour, sevgi ve dostluk üzerine bugüne kadar yap›lm›fl en iyi filmlerden biri olma unvan›n› fazlas›yla hak ediyor. “Bafllang›çta, bir fley yoktu. Sadece müzik vard›. Tüm bulutlar müzi¤i duydu. (Tanr›) ‹lk gün günefli yaratt›: Gözleri ac›t›r... ‹kinci gün, suyu yaratt›: Islak. Üstünde yürürseniz ayaklar›n›z ›slan›r. Sonra rüzgar› yaratt›: G›d›klar... Üçüncü gün, çimleri yaratt›: Kesti¤iniz zaman, a¤larlar. Ac› çekerler. Rahatlamak için dostça konuflmal›s›n›z. E¤er bir a¤aca dokunursan›z bir a¤aç olursunuz. Dördüncü gün, inekleri yaratt›: Soluduklar› zaman s›cac›k üflerler. Beflinci gün, uçaklar› yaratt›: E¤er onlar› kabullenmezsen, geçmifle uçup gitmelerine seyirci kal›rs›n. Alt›nc› gün, insan› yaratt›. Erkekler, kad›nlar ve çocuklar: Kad›nlar› ve çocuklar› tercih ederim çünkü onlar› öptü¤ünüzde batmazlar. Yedinci gün, rahatlamak için, bulutlar› yaratt›: E¤er iyice bakarsan›z, onlarda her hikayeyi görürsünüz. Sonra hiçbir fleyi atlamad›¤›na flafl›rd›. Sekizinci gün, Georges’u yaratt›.” J


okurdan

sizden gelenler

RENGARENK KARANLIK Karanl›¤›n içine birkaç tane renk bulamac› serpifltirmifller, tumturakl› sözcüklerle bunu flekillendirmifller ve önümüze “‹flte hayat budur” diye koyuvermifller, ad›na da “yeni dünya düzeni” (!) demifller... Kanl› saltanatlar›n› korumak, harc› zulüm ve gözyafl›yla kar›lm›fl kalelerini daha da ulafl›lmaz k›lmak için iflte hayat budur demifller...

Karanl›kla boyam›fllar Anadolu’mu… Karanl›kla boyam›fllar Vatan›m›...

Ama bir gün birileri serden geçip f›rlam›fllar soka¤a, bedenlerini f›rça yaparak, hayat›n gerçek renkleriyle boyamaya bafllam›fllar o yoz karanl›¤›, dünyan›n bütün güzellikleri ile... Çocuklar aç kalmas›n, bedenler sat›lmas›n diye... ‹nsanlar vurulmas›n, Erdallar as›lmas›n diye... ‹htilaller olmas›n, kanl› saltanatlar y›k›ls›n diye... Ölmüfller, ölmüfller... Ve binlerce Bu renkli hayat›n içinde gizlenmifller yüzlerce kez do¤mufllar her bir ölümden. Yeniden biny›l. Yasalar yazm›fllar, cezalar koymufllar, biri- lerce kez ölmek için... leri fark›na var›r da, bu kanl› saltanat› y›kar korkusuyla... Ey Anadolu’m ne duruyorsun öyle, kalk aya¤a! fiimdi durma günü de¤ildir, savaflma Bu renk bulamac›n›n içinde sadece onlar günüdür... fiimdi susma günü de¤ildir, yaflayabilirmifl ama… D›flar›da kalanlar yoz hayk›rma günüdür... karanl›¤a teslim olmufl, nefes almak bile güç. Ölümün nereden gelece¤ini kestirmek o Dilin mi yok? Al sana dil, konufl öyleyse! kadar zor ki! Sesin mi yok? Al sana ses, hayk›r öyleyse! Elin mi yok? Al sana el, kald›r öyleyse! Bazen açl›k olmufl ölümün ad›, bazen cinnet, Can›n m› yok? Al sana can, savafl öyleyse! bazen iflkence, bazen tecrit, bazen de faili Sen atalar›m›zdan yadigar de¤ilsin, çocukmeçhul ama ille de demokrasi! lar›m›zdan ödünç ald›k seni ve tertemiz geri verece¤iz çocuklar›m›za... ‹nsan hayat› o kadar ucuzmufl ki, dünyan›n dört bir taraf›ndan hayat sat›n almaya Bak geldik Anadolu, su dedin, ya¤mur olduk gelmifller... Ezmifller, sömürmüfller... yeflerttik topra¤›n›… Can dedin, ser dedin kurflun olduk, ya¤d›k zulmün üstüne... Karanl›kla boyam›fllar sokaklar›n›. Aç çocuk- Korkmad›k savaflt›k, tutuflturduk bedenimizi lar› mendil, kad›nlar› bedenlerini satarken ba¤›ms›zl›k atefliyle… Su deyip de akt›k görmeyelim diye… hayat›n olu¤undan, içimiz bir tufana teslim olana kadar… Sesinde yüzy›llar›n hasretine Karanl›kla boyam›fllar sokaklar›n›. ‹nsanlar doyduk, bütün dillerde sustuk sana varana vurulurken sebepsiz yere henüz 17 sinde, kadar. Ve unutmad›k asla, unutmas›nlar onlar faillerini bilmeyelim diye. Erdallar da! Her yeni kavgaya koflarken bizde inanç, dara¤ac›na giderken duymayal›m diye… bizde umut, tüm karanl›klar› öldürecek kadar Karanl›kla boyam›fllar sokaklar›n›. ‹htilaller cesurdur... daha kolay yap›ls›n, kanl› saltanatlar› y›k›lmas›n diye… Ahmet Ali Özkan J

BÜYÜK AfiK

Kavgan, kavgam Sevdan, sevdam Ve e¤er istersen Ben Sen. “Çizgisinden sapm›fl do¤ru” Yönünü flafl›rm›fl rüzgâr Tersine akan nehir. ‹nsan ki sorumlu ‹nsan ki beynini kemirir Ne aç doyurmak Ne de hay›r dualar› duymak Yaln›z seni, do¤adaki seni Toprak Hava Su ‹çime solumak bir nefes gökyüzünü Sevdam› sevdana Kavgam› kavgana katmak. Ne büyük aflk! Baflucundaki reyhana hayat vermek...

Naci Arac› J

KASIM 2006 | TAVIR | 45


haberler

Tüyap Kitap Fuar› aç›ld›

Rodçenko’nun foto¤raflar› ‹stanbul’da sergilendi

Fuarda kitapseverler 'Onurland›ranlar' sergisi ile Kitap Fuar›'n›n yolculuk öyküsüne tan›kl›k edecek. Tasar›m ve konseptinin Sad›k Karamustafa taraf›ndan haz›rland›¤› sergide, ‹stanbul Kitap Fuar›'n›n onur yazarlar› ve onur çizerlerinin foto¤raflar› ve metin al›nt›lar› yer alacak.

28 ekim - 5 kas›m 2006 tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek olan Kitap Fuar›'n›n bu y›lki temas› 'Kitap Fuar›'n›n 25 Y›l›- Bir Yolculuk Öyküsü'. Ayr›ca, fuar süresince çocuklar için özel etkinlikler yer alacak. Çocuklar, TÜYAP Çocuk Kulübü kapsam›nda söylefli, resim atölyesi ve okuma saati gibi 25 etkinli¤e kat›lma olana¤› bulacak.

“Engellenmifl Edebiyat ve Suç Ortaklar›” bafll›kl› sergide ‘Canan ve Zehra’ kitab› da yer alacak. Sergi için, Adalet A¤ao¤lu, Av. Fikret ‹lkiz, Enis Batur, fiakir Eczac›bafl›, Müge Sökmen, Ahmet Oktay, Orhan Koçak, Do¤an H›zlan, Sevim Belli ve Av. Gülçin Çayl›gil, hakk›nda dava aç›lm›fl kitaplar aras›ndan özel bir seçim yapt›lar. Tav›r yay›nlar›ndan ç›kan, ölüm orucunda iki k›z›n› kaybeden Ahmet Kulaks›z’›n yazd›¤› Canan ve Zehra kitab› da seçildi. Kitap milliyet kitap eki stand›nda yer alacak.

Neflet Ertafl korsan yüzünden albüm ç›karamad›¤›n› söyledi Bolu Belediyesi’nin düzenledi¤i Ramazan etkinlikleri kapsam›nda Bolu’ya konser vermek için giden Neflet Ertafl bir bas›n toplant›s› düzenleyerek, eserlerinin korsan olarak ço¤alt›lmas› ve sat›lmas› ile ilgili büyük dert yaflad›¤›n› belirtti. Neflet Ertafl, 50 y›ld›r, sevenlerine, iki y›lda bir yeni türkülerden oluflan albümler verdi¤ini belirterek, “Son kasetimi bundan üç y›l önce ç›kartt›m. Her iki senede bir yeni türkülerden oluflan bir

46 | TAVIR |KASIM 2006

kaset veriyordum. Bu sene veremedim. Nedeni korsanlar. Korsanlar ve internet nedeniyle. Kaset yapan firmalar sat›fl yapamad›¤› için yüzde 70–80 durdular. Üretim yapm›yorlar. Bunun nedeni de eme¤inin karfl›l›¤›n› alamad›klar›ndan. Kasetim bunun için gecikti. Yoksa her iki senede bir kaset veriyordum” diye konufltu. 2007 y›l›nda yeni bir albüm ç›karaca¤›n› belirterek aç›klamas›n› bitirdi.J

Rus foto¤rafç› Rodçenko’nun foto¤raflar› ‹FSAK 1. Uluslararas› ‹stanbul Foto¤raf Bienali kapsam›nda Ekim ay› boyunca Karfl› Sanat Çal›flmalar›’nda sergilendi. MIR Trade ve Moskova Foto¤raf Evi iflbirli¤iyle düzenlenen serginin ilk bölümü “Rodçenko ve Çevresi” bafll›¤›n› tafl›yor. Rodçenko’nun, efli Varvara Stepanova’y› ve dostlar›n› görüntüledi¤i foto¤raflar› 1924 ile 1940’l› y›llar aras›ndaki dönemi kaps›yor. Ayr›ca farkl› foto¤rafç›lar›n çekmifl

oldu¤u Rodçenko foto¤raflar› da bu bölümde sunuluyor. Dönemin sanatç›lar›n›, giyim tarzlar›n›, yaflam flekillerini gösteren “Rodçenko ve Çevresi”nin ard›ndan “Moskova Kartpostallar›” adl› ikinci bölüm geliyor. Rodçenko, Moskova’y› türlü halleriyle gözler önüne seriyor. Perspektifi de bak›fl aç›lar›n› da tersyüz eden bina foto¤raflar›, elektrik direkleri, spor gösterileri ve sokak manzaralar› bir flehrin yaflam›n›, de¤iflimini anlat›yor.

Venedik bienali istanbula geldi ‹stanbul Modern Sanat Müzesi, ikinci uluslararas› sergisi “Venedik-‹stanbul” ile 51.Uluslararas› Venedik Bienali’nden bir seçme yaparak ‹stanbul’a getiriyor. Böylece Venedik Bienali, 110 y›ll›k tarihinde ilk kez ülkemize tafl›n›yor. Küratör Rosa Martinez, serginin, s›n›rlar›n silinebilece¤ini ve sanat›n kentler aras›ndaki tarihsel, kurumsal ve e¤itsel ba¤lar› güncelleyen ola¤anüstü bir araç olabilece¤ini aç›kça yans›tt›¤›n› belirterek, “Venedik-‹stanbul projesi, sanat›n, nas›l, bienallerden müzelere do¤ru seyahat edebile-

ce¤ini ve bu aktar›m arac›l›¤›yla nas›l yeni anlamlar kazanabilece¤ini gösteriyor” diyor. “Venedik-‹stanbul” sergisine kat›lan sanatç›lar›n yap›tlar›, genelde baflkald›r› mesaj› tafl›yor, küreselleflme sürecinde dünyada bireylerin ve özellikle kad›n›n yeri temalar›n› irdeliyor. Bu nitelikleri tafl›yan yap›tlar, ayn› zamanda ça¤dafl sanat ve kad›n iliflkisini tart›flmak üzere ‹stanbul Modern çat›s› alt›nda aç›k bir platform oluflturulmas›na da ön ayak olacak. J


haberler

Anadolu’nun Sesi Radyosu’na bir ay kapatma cezas› verildi Anadolu’nun Sesi Radyosu taraf›ndan konuya iliflkin yaz›l› bir aç›klama yap›larak, flunlar söylendi:

programlar ve müzikler içinde geçen sözler flunlard›r. (...)

ANADOLU’DAN YÜKSELEN BU SES SUSMAYACAK! Radyomuz Anadolunun Sesi’nin yay›n› RTÜK’ün ald›¤› karar do¤rultusunda bir kez daha durduruluyor. 7 Ekim - 25 Aral›k 2003 tarihleri aras›nda yay›nlad›¤›m›z; Objektif, Halk›n Sesi, Haber Bülteni, Gün ‹zi programlar›nda geçen konular ve yay›n ak›fl›m›z içinde yer verdi¤imiz fliir ve müziklerden dolay› “Toplumu fliddete, etnik ayr›mc›l›¤a sevk etti¤imiz, halk› s›n›f, ›rk, dil, din, mezhep ve bölge fark› gözeterek kin ve düflmanl›¤a tahrik etti¤imiz, toplumda nefret duygular› oluflturan yay›nlara izin verdi¤imiz” gerekçesiyle 15 Eylül 2004 tarihinde radyomuza 30 gün geçici yay›n durdurma cezas› verilmiflti. Bu karar do¤rultusunda radyomuzun yay›n› 3 gün durdurulmufl Ankara 12.‹dare Mahkemesi’ne yapt›¤›m›z baflvuru sonucu ise mahkeme RTÜK’ün yay›n durdurma karar›n› usulsüz bularak yürütmeyi durdurmufl ve 3 günün ard›ndan radyomuz yay›n›na devam etmiflti. Fakat Ankara 12.‹dare Mahkemesi 26 Aral›k 2005 tarihinde açt›¤›m›z davan›n reddine karar vererek, kapama karar›n›n uygulanmas›n› istemifltir. 1 y›la yak›n bir süre geçtikten sonra RTÜK bu karara dayanarak radyomuzun yay›n›n›n 17 Ekim tarihinden itibaren 30 gün durdurulmas›na karar verdi. Radyomuzun yay›n›n›n 30 gün durdurulmas›na neden olan

15 Aral›k 2003 tarihinde saat 00.15’deki müzik yay›n›m›zda Grup Baran’›n flark›s›ndaki flu cümleler; “ Kavga Kavga yürüyoruz insanlar›n aras›nda bir bafl›na kalabal›k. Her fleyi yar›nlara b›rakarak kavga kavga ac› bir ›sl›k. Bu kavgada ölenleri yaflatacak bayrak bayrak çocuklar, çocuklar›m›z. ‹flkencede mapuslarda bir e¤ilmez bafl›m›z var yenilmeyiz. Bir yan›m umut, bir yan›m sevda. Halay halay kurduk kavgalarda yan yana” (...) Demokrasicilik, hak ve özgürlükler söylemlerini daha s›k duydu¤umuz flu günlerde Anadolu'nun Sesi bir kez daha susturulmak isteniyor. Gerekçe ise bir flark›, bir fliir ve tüm bas›n organlar›nda yer alan haberlerin dinleyicilerimize ulaflt›r›lmas›d›r. Tüm bunlar› size aktard›¤›m›z için yay›n›m›z sansürlenmek istenmektedir. Oysa tek yapt›¤›m›z sizin yaflad›¤›n›z sorunlara, olaylara de¤inerek sizin sesiniz olmaya çal›flmakt›r. Anadolu'nun Sesi ilk defa bu bask›larla karfl›laflm›yor, daha önce iki defa yay›n durdurma cezas› alan radyomuz her defas›nda daha güçlü ve ilkelerinden taviz vermeyerek dinleyicilerinin de deste¤iyle yay›n›na devam etmifltir. Bundan sonra da bu ilkeleriyle yay›n›na devam edecektir. ANADOLUNUN SES‹ RADYOSU.J

GRUP YORUM g ü n c e 3 30 Eylül: ‹stanbul Esenyurt

R›fat Ilgaz Aç›khava Tiyatrosu’ nda ya¤mur beklenmesine ve so¤uk havaya ra¤men 1500 kiflinin kat›l›m›yla konser yap›ld›. 3 6 Ekim: ‹stanbul, Kartal E¤itim-Sen ve Bahçelievler’de Y›ld›zlar Kufland›k albümü üzerine söylefli yapt›. 38 Ekim: ‹zmir Fuar Aç›khava Tiyatrosu’nda 3000 kifliye seslendi. 39-12 Ekim: 9 Eylül üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde söylefli yapt›. ‹zmir’e ba¤l›, Bademler köyü, Bay›nd›r ilçesi, Yakap›nar ve Ar›kl› köyleri’nde dinleyicileriyle bulufltu.

verdi. ‹stanbul 1 No’lu Dü¤ün Salonu’nda yap›lan konserde yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. 3 17

Ekim: 14 Ekim’de Konyaalt› Aç›khava Tiyatrosu’nda yap›lacak olan konser, yo¤un ya¤mur nedeniyle 17 Ekim’e ertelendi. Antalya Dü¤ün Salonu’nda yap›lan konsere 700 kifli kat›ld›.

3 23 Ekim: Paris’te Anadolu

Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i Y›ld›zlar Kufland›k isimli gecede 700 kifliye seslendi. 326 Ekim: ‹stanbul Karanfiller Kültür Merkezi’nde yaklafl›k 50 dinleyicisiyle Y›ld›zlar Kufland›k albümü üzerine söylefli yapt›. 3 28

3 12 Ekim: Uflak’›n Sivasl› ve

Banaz beldelerini ziyaret etti. Sivasl› E¤itim-Sen flubesinde söylefli gerçeklefltirdi. 313 Ekim: Uflak’ta ilk konserini

Ekim: TarabyaüstüBo¤aziçi Kültür ve Dayan›flma Derne¤i’nde 40, Paflabahçe Kültür ve Dayan›flma Derne¤i’nde ise 100’ün üzerinde dinleyicisiyle birlikte söylefli gerçeklefltirdi.

S›d›ka Su yaflam›n› yitirdi

Halk ozanı Ruhi Su'nun efli Sıdıka Su, 18 Ekim’de evinde geçirdi¤i kalp krizi sonucu 83 yaflında hayat›n› kaybetti.

1923 do¤umlu Sıdıka Su, lise e¤itimini Bursa’da aldıktan sonra, Ankara’da felsefe ö¤renimi görmeye karar verdi. Ankara Üniversitesi DTFC’deki yıllarında Ruhi Su ile tanıfltı. O günlerde sanatçının kurdu¤u koroda çalıflmaya baflladı. Ruhi Su ile birlikte TKP’ye üye oldu. Ancak her ikisi de 1952 TKP Tevkifatı sırasında Ankara’da tutuklandılar. Sıdıka Su 5 yıl boyunca Sultanahmet ve Harbiye Merkez Hapishaneleri’nde yattı. Hapishane yıllarının tek mutlu olayı Ruhi Su ile evlenmeleri oldu.J

KASIM 2006 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3Çukurova Halk Kültür Festivali tarihi ertelendi Adana Temel Haklar ve Özgürlükleri Derne¤i 2–3–4–5 Kas›m tarihleri aras›nda düzenleyece¤i Çukurova Halk Kültür Festivali’nin tarihini erteledi. Adana Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i yapt›¤› yaz›l› aç›klama ile festivali 16–17–18–19 Kas›m tarihleri aras›nda düzenlenece¤ini bildirdi. 3Attila ‹lhan mezar› bafl›nda an›ld› Attila ‹lhan, 10 Ekim’de ölümünün birinci y›ldönümünde Afliyan Mezarl›¤›’ndaki mezar› bafl›nda an›ld›. ‹lhan’›n kabri bafl›ndaki tören, kalabal›k bir ziyaretçi toplulu¤unun kat›l›m›yla gerçekleflti. Çolpan ‹lhan, Kerem Al›fl›k konuflmalar yaparken, sevenleri de beraberinde getirdikleri karanfilleri mezarl›¤a b›rakt›. 3Filmekimi 13–19 Ekimde gerçekleflti ‹KSV’nin organize etti¤i film festivali Filmekimi, 13–19 Ekim tarihleri aras›nda Beyo¤lu’nda gerçekleflti. Festival 5. yafl›n› kutlad›. ‹lk kez düzenlendi¤i 2002 y›l›ndan bu yana seyirciden büyük ilgi gören ve geçti¤imiz y›l 28.000 kifliyle

seyirci rekoru k›ran Filmekimi program›nda Beyo¤lu Emek Sinemas›’nda 7 gün boyunca 20 film gösterildi.

eden önderlerden biri oldu¤unu söyledi. Sayek’in cenazesi kocatepe Camii’nde k›l›nan cenaze namaz›n›n ard›ndan ‹skenderun’a gönderildi.

3Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülünü ald› 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Orhan Pamuk, bu geliflmenin Türkiye’de kabul görmesi ve coflkuya vesile olmas› gerekti¤ini söyledi. Orhan Pamuk, Alman Der Spiegel dergisine verdi¤i demeçte, “Bana lay›k görülen ödül Türkiye’de kabul görmeli ve coflkuya vesile olmal›. Biz bunu, ola¤anüstü bir geçmifli ve büyük önemi olan Türk Edebiyat› için bir fleref vesilesi olarak kutlamal›y›z. Ben Türkçe yaz›yorum, bu edebiyat›n bir parças›y›m ve ödüle lay›k görülen bir kifli olarak da bunun bir temsilcisiyim” dedi.

3Semih Balc›o¤lu yaflam›n› yitirdi. ‹stanbul’da, 1928 y›l›nda do¤du. ‹lk karikatürü, 1943 y›l›nda Akbaba mizah dergisinde yay›mlanan Balc›o¤lu, Karikatür, Amcabey, Akflam, Dünya, Hürriyet ve Tercüman’da çal›flt›. Yurt içi ve yurt d›fl›nda 49 ödül kazanm›fl olan Semih Balc›o¤lu, Gabrovo Mizah Evi’nin yapt›¤› oylama sonucu, dünyan›n 106 çizerinden biri olarak kabul edilmiflti.

3Eski Türk Tabipler Birli¤i baflkan› Füsun Sayek kanser hastal›¤›ndan dolay› yaflam›n› yitirdi. TTB Merkez Konseyi Baflkan› Gencay Gürsoy, Sayek’in öfkeyi bile sevgiyle ifade etti¤ini, sa¤l›k alan›n› piyasaya teslim eden anlay›fla karfl› mücadele

Balc›o¤lu, seramikle yapt›¤› karikatürlerini ‹stanbul ve Ankara’da sergiledi. Bugüne kadar 7’si yurt d›fl›nda olmak üzere 60 kiflisel sergi açt›. 19 karikatür kitab› yay›nlanan Balc›o¤lu’nun ‘Güle Güle ‹stanbul’ adl› eseri, ‹talya’da ‘Karikatür Kitaplar› Yar›flmas›’nda Birincilik Ödülü kazand›. ‹ki arkadafl›yla 1969 y›l›nda Karikatürcüler Derne¤ini kuran Balc›o¤lu, 1973-1979 y›llar› aras›nda da Türkiye Gazeteciler Sendikas› Genel Baflkanl›¤› görevinde bulundu. Balc›o¤lu’nun cenazesi, 30 Ekim Pazartesi günü Zincirlikuyu Mezarl›¤›’nda topra¤a verilecek.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 adem aslando¤an

mührü misali Ema Müzik

48 | TAVIR |KASIM 2006

3 mifla maya çalsak göle Mod Müzik

3 befl yönetmenle

3 y›lmaz arslan

anlat istanbul TMC

yara Günizi




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.