2007 57 ocak

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

ocak 2007

›ssn 1303-9113

2007/01

say› 57

2.25 YTL(KDV’li)



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu

Bir y›l daha geçti gitti. Her gününde ayr› fleyler yaflad›k. Üzüldük, sevindik, a¤lad›k, güldük... Cenazeler kald›rd›k, en sevdiklerimizi u¤urlad›k, bir gün bizim de gidece¤imiz günefl ülkesine... En fazla 122 rakam›n› telaffuz ettik 2006’da, art›k baflka bir rakam ç›kmas›n a¤z›m›zdan diyerek... Art›k kimseyi tecritin kald›r›lmas› için

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Ahu Zeynep Görgün Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4/5 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net

kaybetmeyelim istedik... 2007’den de istiyoruz. Behiç, Gülcan, Sevgi adlar› bir mermer tafla yaz›lmas›n istiyoruz. 2007’deyiz. Yaflayacaklar›m›z› tahmin etmek için kahin olmaya, fallar açmaya gerek yok. Nas›l bir ülkede yaflad›¤›m›z› bildi¤imizden... Biz yine bildi¤imiz yollardan yürüyece¤iz bu y›l da. Hiç flaflmayacak ad›mlar›m›z, santim sapmayacak. Bugüne kadar neysek, 2007’de de öyle olaca¤›z. Sonras›nda da... 2007’nin ilk Tav›r’› elinizdeki. ‹çindekilerle ilgili bir fleyler söyleyebiliriz her zaman yapt›¤›m›z gibi ama bu kez öyle olmas›n istedik. Umutlar›m›z›, düfllerimizi anlatal›m,

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

sizlerle paylaflal›m, yüreklerimiz ayn› duygularla çarps›n dedik. Böyle olaca¤›na eminiz. 2007’de de, sonras›nda da... Bundan hiç kuflkumuz yok. Kalemlerinize davran›p bize yazd›klar›n›z› göndermeyi, Tav›r’› daha çok kifliye ulaflt›rmak için çaba sarf etmeyi unutmay›n.

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Yürekleriniz umutlar›n› hiç yitirmesin. Yüzünüz hep ›fl›kl› ufuklara baks›n, düflleriniz hiç solmas›n, sararmas›n. Hep bizimle kal›n. Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...

Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Da¤›t›m D-R Yerel süreli yay›n

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

01/2007 33 behiç aflc› için bir direnç metni mektup

4 6 10 13 15 16 17 19 20 22 24 27 30 32 33 38 40 41 42 44 46

MEKTUP sennur sezer ELEfiT‹R‹ serdar kanat PANORAMA tav›r MAKALE özlem karaçelik ‹ZLEN‹M kevser ruhi DENEME naci arac› fi‹‹R vitezslav nezval DE⁄ERLEND‹RME sinan gümüfl fi‹‹R kemal özer ARAfiTIRMA kayhan demir RÖPORTAJ cevdet yetkin T‹YATRO gülnaz b›çakç› ‹NCELEME erden kay›ptafl DENEME cahit eski AYIN FOTO⁄RAFI nilsu gezgin ARAfiTIRMA hazal demir ‹ZLEN‹M tav›r OKURDAN burcu pamuk DENEME nihat çapar HAP‹SHANEDEN can y›ld›r›m S‹NEMA sevgi duman HABERLER

10 3 ahlaks›z teklif makale

33 kürt müzi¤i 3 araflt›rma

13 3

3

koku, buhar ve sabah saadeti: semaver röportaj

kapak 3


mektup

behiç aflc› için bir direnç metni sennur sezer

ö¤esi olan “hücre”nin, F tiplerinde do¤al bir durum oluflunu yaln›zca hapis yatm›fl olanlar m› anlar? Sürekli hücre... Üstelik Behiç, F tiplerindeki “tecrit”e karfl› ç›karken, bunu yaln›zca siyasal bir grup ya da gruplar için yapmad›¤›n›n alt›n› çizdi hep. Çünkü siyasi tutuklular/hükümlüler, beyin çal›flmalar› yapt›klar› için tecritle bir bak›ma bir ölçüde bafla ç›kabiliyorlarm›fl. Ama adli denilen tutuklu ve hükümlüler, tecrit yüzünden ak›l dengelerini yitiriyorlarm›fl. Birço¤una uyuflturucu niteli¤i yüksek ilaçlar veriliyormufl. Behiç’in bu tür tutuklulardan birbirini tan›mayan kiflilerin tan›kl›¤›ndan ö¤rendi¤i, “F tiplerinde tutuklunun kendine zarar vermesi” gerekçesiyle özel döflenmifl hücrelerinde iflkencenin de varl›¤›…

Bir avukat›n ölüm orucuna yatmas›, al›fl›lm›fl olaylardan olmasa gerek. Hele benim gibi ölüm oruçlar›na karfl› olan biri için. “Düflmana inat bir gün fazla yaflamak” ilkesine inanan, her koflul alt›nda direnmenin bir görev oldu¤u bilinciyle davranan biri, Behiç Aflc›’n›n davran›fl›n› nas›l onaylar? Ölmek, direnmek de¤il ki… Bir süredir kendi kendimle bu konuda didifliyorum. Behiç’in davran›fl›n›n kökenindeki gerçek sebep kesiyor yolumu: Hukuk bilmenin bir ifle yaramay›fl›. Behiç Aflc›’n›n hukuk adam› olarak toplumsal tepkiyi k›flk›rtmaktan baflka yapabilece¤i ne kalm›flt› ki? “Dünya Avukatlar Günü”nde, bir avukat› kendi can›na k›ymaya sürükleyen nedenleri tart›flmak gerekmez miydi? Normal hapishanelerde bir ceza

Bu söylediklerimin belli çevreler için hiçbir yeni yan› yok. Bir ayd›n›n her saniye mum gibi erimesinin de, ad›m ad›m önce belle¤ini sonra tüm sinirsel dengesini yitirmesinin de haber de¤eri yok olmal› ki… Neyse… Serinkanl›l›kla tart›flmal›y›z, bu toplumsal protestonun nedenini. Serinkanl›l›kla diyorum hep… Ama Ankara Barosu’ndaki görüflmede kendimi tutamad›m… Neredeyse hayk›rd›m: “Ne olur, ne yapacaksan›z elinizi çabuk tutun… Behiç’in elini tuttu¤umda elinin so¤uklu¤u sanki damarlar›ma yay›ld›. Ölümle, yaln›zl›kla el s›k›flm›fl gibi oldum. Hala içim üflüyor. Ölüyor meslektafl›n›z… Bir insan›n, ölümü içinde tafl›yarak direnmesidir ald›¤› her soluk…” Orada hayk›ramad›m ama siz bilin isterim, hep içim üflüyor o günden beri... Behiç Aflc›’y› bu eylemi yüzünden tan›d›m. Do¤al koflullarda karfl›laflsayd›k belki de

birbirimizle bir daha görüflmek istemezdik. Siyasal tavr›m›z örtüflmezdi. ‹nsan haklar›na sayg›l› birini tan›m›fl olman›n an›s›n› tafl›rd›m yaln›zca. fiimdi bir kardeflin yak›nl›¤›n› duyarak an›ms›yorum onu. Ölmek istemedi¤ini söyledi¤i için. Avukatl›k ya da hukuk adaml›¤› onuru ad›na böylesine bir eylemi seçti¤i için. Ölümün ayak sesleri onunla el s›k›flt›¤›mda beynimde yank›land›¤› için… “Tecrit”in koflullar›n› yaflayarak bildi¤i için, kararl›l›kla tecrite karfl› ç›k›yor o. Tecritte olan her kifliyle tek tek birlikte soluk almak demek bu. Tecritte olanlar, onun, yan› bafllar›nda oldu¤unu biliyorlar m›? Behiç, yüre¤inin at›fllar›n› solu¤umuzu tutarak sayd›¤›m›z› anlad› m›?.. Anneli¤in ortak bilinçalt›, bir bebe¤in solu¤unu uykusunda bile dinler. Biz anneler, yar› uykulu, “diren” diye soluk al›p veriyoruz... Diren Behiç Aflc›... Diren çocu¤um… O soluk al›yor henüz, bilinci bulanmad›. Bilsin ki, ne yapt›¤›n› anl›yorum, anl›yoruz. Her insan gibi silah›yd› hayat›. Hay›r, tek silah› de¤ildi. Gecelerce çal›flarak ö¤rendi¤i hukuk, as›l silah›yd›. Ama var olan koflullarda hukuk, tutuklu ve hükümlülerin insanca yaflamas›na, onlar›n onurunu korumaya yetmedi. ‹nsan›n silah› atefl almazsa ne yapar? F›rlat›r, yedektekini kullan›r. O da elinde kalan tek silah›n› kulland›: Yaflam›n›... Onurunu korumak için. ‹nsanl›k ve meslek onurunu savunmaya çal›flt›. Yaflam›ndan cayarak. Biz bütün ana-babalar, bu silah›n daha uzun süre elinde kalmas›n› istiyor, onun direnmesini bekliyoruz. Yaflamas›n› istiyoruz. Onun sesine ihtiyac›m›z var. J

OCAK 2007 | TAVIR | 3


elefltiri

orhan pamuk üzerine bir kez daha... serdar kanat

ninden sonra ülkeye ayak bast›¤›nda gazetecilere yapt›¤› aç›klama içinde geçen baz› cümleler, nedense bunlar› getirdi akl›m›za.

ki” olmaktan nefret ediyorlard›r. Ve belki de Türkçe konuflmak istemiyorlard›r hakl› olarak. Konu diller, dillerin suçlulu¤u-suçsuzlu¤u veya yasaklanmas› vesaire de¤il tabii ki, ancak de¤inmeden geçemiyoruz iflte konu edebiyat ve Nobel olunca.

Ya¤malar, talanlar, dökülen masum gayrimüslim vatandafllar›n kanlar›, kovulan, sürülen, servetlerine el konulan on binler...

“Benim için büyük bir gurur. Türkiye için büyük gurur. Nobel’i yaln›zca kendim için almad›m. Y›llardan beri birikmifl büyük Türk kültürü için, Türk dili için, Türk edebiyat› için ald›m. Türkçe için ald›m.” diyordu Orhan Pamuk. Dedik ya dillerin bir suçu yok, Türkçenin de...

‹flte bu, her fleylerini sonradan yitirecek olan vatandafllar›m›za karfl› yap›lan bir uyar›yd›, “Vatandafl Türkçe Konufl!” uyar›s›... Asl›nda dillerin hiçbir suçu yok ama Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Orhan Pamuk’un, ödül töre-

Pamuk, nas›l gurur duyuyorsa Türk olmaktan, Türkçe konuflmaktan; farkl› dillere sahip ama Türkiye’de yafl›yor olmaktan gerçekten mutlu olan bu ülkenin di¤er vatandafllar› da kendi dillerinden gurur duyuyorlard›r. “Öte-

6–7 Eylül olaylar›n›n yavafltan yavafltan tertiplenmeye baflland›¤› y›llard›. Anadili de¤iflik olan az›nl›klar› bask› alt›na alma, asimile etme, dillerini yasaklama... Hepsi Menderes’lerin, Demokrat Parti iktidar›n›n kara lekeleri olarak geçen uygulamalard›. Sonras›n› biliyorsunuz.

Hele ki ödülü alan bir Türk, anadili de Türkçe ise ve ödül töreninde, milyonlarca kiflinin karfl›s›nda

Türkçe konuflmuflsa... Ac›lar›m›z da Türkçe ne yaz›k ki... Evlad›n› ölüm orucunda yitiren analar, babalar Türkçe a¤l›yor, Türkçe feryat ediyorlar. “Tecrit”, köken olarak farkl› bir dilden geliyor belki ama o da Türkçe iflte. Tecrit eflittir 122, yaz›yla yüz yirmi iki insan... Tecrit bugüne kadar tam yüz yirmi iki insan› öldürdü. Bak›n bu kelimeler de Türkçe. Türkçe küfrediliyor bu ülkede insanlara, F Tipi hapishanelerde, iflkencehanelerde... Tüm insani de¤erler, televizyondaki k›yt›r›k dizi filmlerde Türkçe yok ediliyor, Türkçe katlediliyor, Türkçe yozlaflt›r›l›yor. Gazete manfletleri, yalanlar›, yolsuzluklar› Türkçe yaz›yor. Ve Say›n Pamuk, Türkçe “ölüyor” insanlar bu ülkede yedi y›ld›r, ölüm oruçlar›nda... Yok gerçekten Türkçe’nin bir suçu, ama Naz›m’›n dedi¤i gibi, suçun bir k›sm› da onun de¤il mi, siz söyleyin... Ya da Orhan Pamuk, anadilinden gurur duyarken anas›n›n ak sütü gibi helalinden, bir de bu yan›na vurgu

4 | TAVIR | OCAK 2007


elefltiri

“Pamuk, nas›l gurur duyuyorsa Türk olmaktan, Türkçe konuflmaktan; farkl› dillere sahip ama Türkiye’de yafl›yor olmaktan gerçekten mutlu olan bu ülkenin di¤er vatandafllar› da kendi dillerinden gurur duyuyorlard›r.” yapsayd› ya... Babas›na ve onun yazarl›¤› üzerine nas›l etki etti¤ini saatlerce Türkçe anlat›rken; o uzun konuflmas›n›n aras›na, çok de¤il iki-üç Türkçe kelime daha s›k›flt›rsayd› ya. Tecrit deseydi mesela. Avukat deseydi. Behiç deseydi. Ölüm deseydi. Oruç deseydi. Ölüyor deseydi... Türkçe... Deseydi... Kendi devletini flikayet maksatl› de¤il, (fiikayet makam› asla ve asla Avrupa olamaz zaten bu konuda. Çünkü tecridin, F Tipi hücrelerin finansörleri, fikir babalar› onlard›r.) ayd›n sorumlulu¤u gere¤i yaln›zca. Behiç Aflc›’n›n da Türkçe konufltu¤undan belki... Ne olurdu mesela? Al›rlar m›yd› Nobel’ini geri, daha vermemiflken hem de? Bakmazlar m›yd› yüzüne bir daha? Alçal›r m›yd› Nobel jürisinin gözünde? Vars›n öyle olsun ne olurdu ki? O konuflmaktan ve yazmaktan gurur duydu¤u Türkçenin di¤er kullan›c›lar›n›n, yani vatandafllar›n›n, yani bu ülkenin sadece Türklerin de¤il, Kürtlerin, Araplar›n, Çerkeslerin, Lazlar›n, Gürcülerin, Rumlar›n, Ermenilerin, Romanlar›n, Arnavutlar›n, Terekemelerin... yani bilcümle Anadolu insan›n›n gözünde yükselece¤i yer, de¤ersiz mi olacakt› Orhan Pamuk’un gözünde? Mütevaz› bir halk ayd›n›n›n böyle bir ölçütü kesinlikle olamaz. Ölçüt, kendi halk›d›r, kendi yurttafllar›n›n fikir ve düflünceleridir; Nobel’i veren ‹sveç Bilimler Akademisi’nin burjuva akademisyenleri veyahut ‹sveç kral›n›n de¤il. “Evet, insano¤lunun birinci derdi hala, mülksüzlük, yiyeceksizlik, evsizlik... Ama art›k te-

levizyonlar, gazeteler bu temel dertleri edebiyattan çok daha çabuk ve kolay bir flekilde anlat›yor bize. Bugün edebiyat›n as›l anlatmas› ve araflt›rmas› gereken fley, insano¤lunun temel derdi ise, d›flar›da kalmak ve kendini önemsiz hissetme korkular›, bunlara ba¤l› de¤ersizlik duygular›, bir cemaat olarak yaflanan gurur k›r›kl›klar›, k›r›lganl›klar, küçümsenme endifleleri, çeflit çeflit öfkeler, al›nganl›klar, bitip tükenmeyen afla¤›lanma hayalleri ve bunlar›n kardefli milli övünmeler, fliflinmeler...” Bu mudur yani gerçekten insano¤lunun en büyük derdi? Globalleflen, Nobel’le birlikte bir anda küreselleflen Orhan Pamuk için bu demek ki... Kabul, bunlar da elbette bugünün dertleri, peki ya müsebbibi kim? Bunu neden söylemiyor Orhan Pamuk? Akademi üyeleri dar›lmas›n diye mi? Peki nerede kald› 1 milyon Ermeni, 30 bin Kürt? Ne tez silindi haf›zas› Orhan Pamuk’un? Oysa unutmak mümkün müdür linçten son anda kurtulmay›? Bir ödül unutturuyormufl demek ki. Ah Nobel ah, sen nelere kadirmiflsin de bilmezmifliz... Türkçe konufluyor, Türkçe yaz›yor Orhan Pamuk. Nobel’i alan ilk Türk olmaktan ziyadesiyle de sevinçli, mutlu. Bu sevinci ve mutlulu¤u, ödül törenindeki konuflmas›na da yans›d› do¤al olarak. Tabir caizse bu ödülle s›n›f atlam›fl, Nobelli yazarlar s›n›f›na dâhil olmufltu ne de olsa. Ve de milyonerler kulübüne... Bir kral›n elinden Nobel almak, onlarla ayn› masada yemek yemek, patlayan flafllar, her f›rsatta size çevrilen objektifler, kameralar, tüm bunlar›n getirece¤i ve k›sa bir süre içinde nakde çevrilecek flan-flöhret... Bir nevi elektroflok yani. Elbette birtak›m de¤iflikliklere sebep olacakt›r tüm bunlar. Nitekim Orhan Pamuk’ta bunun belirtilerini görmek mümkün. “Nobel ödüllü bir yazar olarak art›k politik ayr›nt›lar hakk›nda konuflmak istemiyorum. Bazen k›z›p çenemi tutamad›¤›m olabilir. Ama ilke olarak dünyaya kültür penceresinden bak›yorum. fiunu anlad›m ki, Nobel Ödülü, hayat problemlerini çözmede yard›mc› oluyor...” diye-

rek art›k siyasi konularda tek bir kelime bile konuflmayaca¤›n› deklare etmesi örne¤in... Ah Nobel ah... Tanr› herkese bir Nobel nasip eylese de herkes hayat problemlerini çözüverse de¤il mi? fiimdi sorsak ay›p kaçacak Say›n Pamuk’a ama sormadan da edemeyece¤iz: Sahi hangi hayat probleminizi çözdü Nobel Ödülü? Maddi bütün problemlerinizi çözdü¤ünü biliyoruz. Onun d›fl›ndakileri ö¤renmektir murad›m›z. Hani flu “bafl belas›”, hani flu “lanet olas›” problemler... Halk›n problemleri yani. En baflta bir ayd›n›, ayd›nlar›n vicdan›n› rahats›z etmesi gerekenleri yani... Ayd›n vicdan› ki, belki ad›na baflka bir de¤iflle “halk›n vicdan›” denebilir. Öyle de¤il midir gerçekten? Görülmesi gerekenleri en baflta gören, duyulmas› gerekenleri en baflta duyan, konuflulmas› gerekenleri en baflta konuflan ve bilimin ve tarihin ve insani de¤erlerin yasalar› gere¤i hissedilmesi gerekenleri en baflta hissedenler ayd›nlar de¤il midir? Bir ülkede adalet yoksa, bunun hesab›n› sormak onun görevidir. Bir ülkede açl›k-yoksulluk, öldürüyorsa sokak ortas›nda, gecekondu kuytular›nda insanlar›, bunun da hesab›n› sormak onun görevidir. Ve vicdan, evet belki de en son kaybedilecek olan fley, kaybedilmeye bafllanm›flsa bugün, vicdanlara eslenecek olanlar yine onlard›r, ayd›nlard›r! Gelin edebiyat›n bir dal› olan, flu okudu¤unuz makale içerisinde bir matematiksel denklem kural›m: Nobel mi büyüktür, ayd›n vicdan› m›? J

“ (...) Mütevazi bir halk ayd›n›n›n (...) ölçütü, (...) kendi halk›d›r, kendi yutttafllar›n›n fikir ve düflünceleridir; Nobel’i veren ‹sveç Bilimler Akademisi’nin burjuva akademisyenleri veyahut ‹sveç Kral›n›n de¤il.”

OCAK 2007 | TAVIR | 5


panorama

bir y›l ve unutamad›klar›m›z tav›r

Saniyeler, saatler, günler, aylar, y›llar... Sevdiklerimiz. Hepsi içimizde, kalbimizin ve beynimizin derinliklerine bir fleyleri gizleyip, kanatlar›ndaki karanfil kokusunu dünyan›n her yerine serperek gidiyor. “Göçmen kufllar›n kanad›na tak›l›p gidiyoruz ama bizden geriye kalanlar› asla unutmay›n, unutturmay›n!” diyorlar sanki geçen saatler, seneler... Ne açl›¤›yla yaflam› savunanlar›, ne de açl›¤›m›zla zevk-ü sefa yapanlar›... Ne geride kalanlar›, ne de gelecekte yaflayacaklar›m›z› unutmayaca¤›z. “Unutmak en büyük ihanettir!”... Hoflgeldin 2007! 6 Ocak A¤r›’n›n Do¤ubeyaz›t ilçesinde, Koçyi¤it ailesinde ortaya ç›kan kufl gribi hastal›¤› bugün 3. can› da ald›. Muhammet Ali ve Fatma Koçyi¤it’in ard›ndan Hülya Koçyi¤it de hayat›n› kaybetti. Sa¤l›k Bakanl›¤›, 3 kiflinin

ölümüyle sonuçlanan olayda geç davranarak, ölümlerin göz göre göre yaflanmas›na seyirci kald›. 7 Ocak 9 May›s 2005’te Fidan Kalflen Ölüm Orucu Ekibi’nde yer alan Serdar Demirel, 18 Aral›k 2005’te tecriti protesto etmek icin bedenini tutuflturmufl, gardiyanlar›n ve hapishane idaresinin zorla müdahalesi sonucu hastaneye kald›r›lm›flt›. Hastanede bilincini kaybetmesi beklenen Serdar Demirel’e zorla müdahale edilmifl ve haf›zas› elinden al›nm›flt›. Annesini dahi hat›rlayamayan Serdar Demirel’e, 6 Ocak günü akflam saatlerinde tekrar zorla müdahalede bulunuldu. Zorla müdahalenin ard›ndan durumu a¤›rlaflan Serdar Demirel, 7 Ocak’ta hayat›n› kaybetti. F Tipi hapishanelerdeki tecrit iflkencesine karfl› sürdürülen ölüm orucu direniflinde yaflam›n› yitirenlerin say›s› Serdar Demirel ile birlikte 121’e ulaflt›. 25 Ocak Adana’da 25 Ocak günü fabrikalar›n›n kapat›lmas›na karfl› direnen TEKEL iflçileri ile dayan›flma yürüyüflü düzenlendi. TEKEL Adana Sigara Fabrikas›’n›n kapat›lmas›n› protesto etmek amac›yla ya¤mur alt›nda düzenlenen yürüyüflte D-400 karayolunu trafi¤e kapatmak isteyerek yere yatan iflçiler ile polis aras›nda k›sa süreli arbede yafland›. Bu arbede esnas›nda polis cop kullan›rken, bayg›nl›k geçiren 2 iflçi hastaneye kald›r›ld›. Baz› iflçiler ise AKP Adana ‹l Baflkanl›¤› binas› önünde, üstlerini ç›kartarak AKP hükümetine tepkilerini dile getirmek istedi. 3 fiubat 3 fiubat 1986 tarihinde, baflta hapishane-

6 | TAVIR | OCAK 2007

lerdeki evlatlar›n›n sesini duyurmak ve ülkede yaflanan anti-demokratik uygulamalara karfl› ç›kmak amac› ile tutuklu ve hükümlü aileleri taraf›ndan kurulan TAYAD, 20. y›l›n› kutlad›. 12 fiubat Baflbakan Tayyip Erdo¤an, 11 fiubat günü partisinin Mersin Merkez ‹lçe Kongresi’nin yap›ld›¤› salona gidiflinde, kendisine “Çiftçinin hali ne olacak? Hangi yüzle geliyor buraya?” diye ba¤›ran Mustafa Kemal Öncel isimli vatandafl› yan›na ça¤›rarak ukalaca azarlad›. Tayyip Erdo¤an ile yan›na ça¤›rd›¤› Mustafa Kemal Öncel isimli vatandafl aras›ndaki diyalog flöyle geliflti: Tayyip Erdo¤an: Böyle ba¤›r›lmaz ki, terbiyesizlik yapma. Kemal Öncel: Terbiyesizlik yapm›yorum. Lütfen bana hakaret etmeyin. Tayyip Erdo¤an: Artistlik yapma. Kemal Öncel: Artistlik yapm›yorum, ben sanatç› de¤ilim. Tayyip Erdo¤an: ‹yi bir sanatç›s›n. Kemal Öncel: Tar›m bakan›m›z›n anayasay›


panorama

ihlal etti¤ini biliyor musunuz? Tayyip Erdo¤an: Lan terbiyesizlik yapma. Kemal Öncel: Lan m›? Tayyip Erdo¤an: Evet. Kemal Öncel: Lan m›? Can›n sa¤olsun. Tayyip Erdo¤an: fiu anda çiftçiye ne verildi¤inin fark›nda m›s›n? Kemal Öncel: Ne zaman? Tayyip Erdo¤an: fiimdi. Kemal Öncel: Benim mahsulüm öldükten sonra m›? 2 senedir anam›z a¤l›yor. Baflbakan: Hadi anan› al git buradan. 15 fiubat Penguen isimli haftal›k mizah dergisinin, 24 fiubat 2005 tarihli say›s›nda ‘‘Tayyipler Alemi’’ ad› alt›nda Baflbakan Tayyip Erdo¤an’› 7 ayr› hayvan fleklinde çizdi¤i karikatürüne aç›lan dava düfltü. Erdo¤an’›n, karikatürlerin kiflilik haklar›na sald›r› teflkil etti¤i gerekçesiyle açt›¤› dava 14 fiubat günü Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görüldü. Erdo¤an’›n, Penguen dergisi aleyhine açt›¤› 40 bin YTL’lik manevi tazminat davas› reddedildi. Davan›n reddedilmesinin ard›ndan Penguen dergisi, 15 fiubat tarihli son say›s›nda yine Baflbakan Erdo¤an’› kapak yapt›. 5 Nisan Halk›n Hukuk Bürosu (HHB) avukatlar›ndan Behiç Aflc›, F tipi hapishanelerde uygulanan tecrit politikas›na karfl› 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde ölüm orucuna bafllad›. 14 Nisan Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i (ÇHD) eski Yönetim Kurulu üyesi avukat Hüdai Berber evinde kald›¤› kifliler taraf›ndan b›çaklanarak öldürüldü. Berber, meslektafllar› ve dostlar› taraf›ndan memleketi Denizli’de topra¤a verildi. 26 Nisan 35 y›ld›r söyledi¤i türkülerle gönüllerde

taht kuran ozan Ali Ekber Çiçek yaflam›n› yitirdi. 400’den fazla derlemesi ve düzenlemesi TRT arflivine giren ve bir çok sanatç› taraf›ndan eserleri seslendirilen Çiçek, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) radyolar›nda da uzun süre görev yapm›flt›. 27 Nisan F tipi hapishanelerdeki tecritin kald›r›lmas› için 354 gün ölüm orucu eylemi yapan Fatma Koyup›nar, ‹stanbul fiiflli’de bulunan direnifl evinde yaflam›n› yitirdi. Böylece ölüm orucunda yaflam›n› yitirenlerin say›s› 122’ye ulaflt›. 1 May›s Fatma Koyup›nar’›n ölümünün ard›nan, Uflak Hapishanesinden Sevgi Saymaz, 13. Ölüm Orucu Ekibi olarak ölüm orucuna bafllad›. 5 May›s Hapishanelerde uygulanan ve 122 ölüme neden olan tecrit uygulamalar›ndan dolay› Av.Behiç Aflc›’da sonra Adana’dan iki çocuk annesi olan Gülcan Görüro¤lu da ölüm orucuna bafllad›. 6 May›s “Selvi Boylum Al Yazmal›m” filmiyle kalplerimizde yer eden, Türk Sinemas›’n›n usta yönetmeni At›f Y›lmaz, tedavi gördü¤ü hastal›k nedeniyle vefat etti. Sinemaya 55 y›l emek veren Y›lmaz, Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde en çok ödül alan yönetmen olarak da tarihe geçti. 6 May›s Türk edebiyat›n›n ve yay›nc›l›¤›n›n usta ismi Erdal Öz, ‹stanbul’da uzun süredir tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. Öz, 12 Eylül döneminde defalarca hapishaneye girmifl, kitaplar› “komünizm propagandas›” yapt›¤› gerekçesiyle yak›lm›flt›. 11 Haziran Abdi ‹pekçi Park›’nda tecrite karfl› TAYAD’l› Aileler’in oturma eylemi 1000. Gününe girdi. Türkiye’nin birçok ilinden Ankara’ya gelen ve TBMM’ye giderek görüflme yapmak isteyen TAYAD’l› Aileler’e polis müdahale etti, müdahale sonucu bir çok TAYAD’l› çeflitli yerlerinden yaraland›. 29 Haziran Ölüm Orucu eyleminin 85. gününde olan

Behiç Aflc›’ya destek veren Grup Yorum elemanlar›, Aflc›’n›n eylemini sürdürdü¤ü evinde açl›k grevi yapt›. 4 Temmuz Irak’taki iflgale karfl› olan Amerikal› ünlü sanatç›lar, iflgali protesto etmek için 4 Temmuz Ba¤›ms›zl›k gününde Beyaz Saray önünde açl›k grevi yapt›lar. Açl›k grevine: Sean Penn, Susan Sarandon, romanc› Alice ve oyuncu Danny Glover kat›ld›. 8 Temmuz Tiyatro sanatç›s› Mehmet Akan 8 Temmuz günü, tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. Akan, 1969 y›l›nda befl arkadafl› ile birlikte “Dostlar Tiyatrosu”nu kurdu. Ayr›ca Ankara Sanat Tiyatrosu ve ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nda konuk oyunculuk ve yönetmenlik yapt›. 12 Temmuz Agos Gazetesi Yay›n Yönetmeni Hrant Dink’e “Türklü¤ü tahkir ve tezyif” suçundan verilen alt› ayl›k hapis cezas› onayland›. 14 Temmuz Kuzey ‹rlanda’da Maghaberry Hapishanesi’nde tutuklu bulunan, üç ayr› örgütten 32 tutsak ortak eylem karar› alarak, sa¤l›ks›z hücre koflullar›nda yemek yeme¤i reddettiklerini duyurdular. Tutsaklar 21 Haziran 2006 tarihinden itibaren, hücrelerdeki aç›k tuvalet kap›lar›n›n yan›nda havaland›rma olmaks›z›n yemeklerini yemek zorunda b›rak›l›yorlard›. 28 Temmuz Gazeteci Elif fiafak hakk›nda, yazd›¤› “Baba ve Piç” adl› roman›nda Türk Ceza Kanununun 301. Maddesi gere¤i “Türklü¤ü ve Cumhuriyeti afla¤›lad›¤›” iddias›yla 3 y›la

OCAK 2007 | TAVIR | 7


panorama

kadar hapis cezas› istemiyle dava aç›ld›. 26 Temmuz Yazarlar, flairler, sanatç›lar, avukatlar… 12 saat boyunca, hapishanelerde uygulanan tecrit koflullar›n› anlayabilmek için “Hepimiz Tecritteyiz” adl› bir oyun oynad›lar. Oyun, 26 Temmuz günü ‹stanbul Barosu Staj E¤itim Merkezi’nde, 9 Eylül günü Izmir’de, 1 Ekim Pazar günü Kocaeli E¤itimSen flubesinde, 7 Ekim günü de Ankara Barosu E¤itim Merkezi’nde, 12 Kas›m’da ise Bursa’da Semra Baflyi¤it Halk Sahnesi’nde oynand›. 6 A¤ustos Ege turnesi kapsam›nda Ege bölgesinin bir çok yerinde konserler veren Grup Yorum’un Selçuk’ta vermek istedi¤i konser, belediye baflkan›n›n keyfi tutumu sonucu engellendi. 12 A¤ustos Adana’n›n Gülbahçesi Mahallesi’nde Genç Bak›fl Dergisi da¤›t›m› yapan 13 yafl›ndaki Fevzi Abik ve 17 yafl›ndaki Cumali Sa¤lam, sokak ortas›nda elleri kelepçelenerek dakikalarca iflkenceye maruz kald›. 15 yafl›ndaki Fevzi Abik’in sokak ortas›nda kafas›na atefl edidi. Abik, 16 A¤ustos’ta hayat›n› kaybetti. 20 A¤ustos Sanat yaflam›nda 50. y›l›n› dolduran ünlü tiyatrocu Tuncer Necmio¤lu, bir y›ld›r tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi. Necmio¤lu, 42. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde de Y›ld›r›m Önal An› Ödülü’nü alm›flt›.

15 Eylül Ülkede Özgür Gündem gazetesi taraf›ndan bu y›l 14.’sü düzenlenen “Musa Anter ve Bas›n fiehitleri Gazetecilik Ödülleri Yar›flmas›”nda dergimizin karikatüristlerinden Mehmet Arslan “En ‹yi Karikatür” dal›nda birincilik ödülünü ald›. Arslan, ödülünü F tiplerindeki tecritin kald›r›lmas› için ölüm orucu eylemi yapan Avukat Behiç Aflc›’ya verdi. 22 Eylül “Baba ve Piç” roman›nda “Türklü¤ü afla¤›lad›¤›” iddias›yla yarg›lanan Elif fiafak ilk duruflmas›nda beraat etti. Av. Kemal Kerinçsiz ve grubunun linç girifliminde bulunmak amac›yla mahkeme önünde toplanmas› üzerine, Elif fiafak’a destek için duruflmaya gelenlerle faflistler aras›nda arbede yafland›. Olaylar s›ras›nda iki kifli gözalt›na al›nd›. 3 Ekim Avukat Behiç Aflç›’n›n fiiflli’deki evinin önünde bas›n aç›klamas› yapan “Tecrite Karfl› Sanatç›lar” dönüflümlü destek açl›k grevi yapt›lar. Aç›klamaya, Cezmi Ersöz, Ferhat Tunç, Grup Yorum, Zafer Diper, Nazan Diper, Mazlum Çimen, Sevim Belli, Bilgesu Erenus, Mehmet Esato¤lu, ‹nan Karak›fl, Ercan Ayd›n, Nurettin Güleç, Avni Sa¤lam, Rojin, Güngör Gençay, Ahmet Tulgar, Necmiye Alpay, fianar Yurdatapan, Yusuf Çetin, Metin Kahraman, ‹brahim Karaca, Erdal Güney, Mahir Günfl›ray, Esat Korkmaz, Yaflar Karaosmano¤lu, Cafer Solgun, Mehmet Arslan, Ali Ekber Eren, Kaz›m Gündo-

¤an, Nevzat O¤uz, Nezahat Gündo¤an, Grup Y›rt›k Uçurtma, Ça¤dafl Ataman, Kibar Aslan, Ruhan Mavruk, Metin Coflkun, Orhan Ayd›n, Atilla Meriç, Cem Y›lmaz, Grup Yürüyüfl, Fatma Y›ld›r›m, Halil ‹brahim Özcan, Faik Kesteko¤lu, Bilgesu Ataman, Efkan fieflen, Baflka Kültürevi Çal›flanlar› ve Celil Tokgöz kat›ld›. 12 Ekim 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu y›lki sahibi, yazar Orhan Pamuk oldu. Pamuk’a ödül verilmesi “Ermeni soyk›r›m›” suçlamas› yapt›¤› gerekçesiyle, devlet yetkilileri ve birçok kifli taraf›ndan tepkiyle karfl›land›. Pamuk ödülünü 11 Aral›k’ta Stokholm’de ald›. 17 Ekim Anadolu’nun Sesi Radyosu’na RTÜK taraf›ndan al›nan karar do¤rultusunda haber bültenleri ve yap›lan baz› programlarda “Halk› din, dil, ›rk ayr›mc›l›¤›na sevketmek, toplumda kin ve nefret duygular› uyand›rmaktan” 30 günlük kapatma cezas› verildi. 18 Ekim Halk ozan› Ruhi Su’nun efli S›d›ka Su, 18 Ekim’de evinde geçirdi¤i kalp krizi sonucu 83 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. 6 Kas›m ‹stanbul ‹kitelli Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i çal›flan› Birol Karasu “Yozlaflmaya karfl›” bafllat›lan kampanya çerçevesinde yap›lan eylemlerden birinde 6 Kas›m günü Küçük Armutlu Karanfilderesi mevkiinde uyarmak amac›yla girdikleri dükkan sahipleri taraf›ndan öldürüldü. Karasu, 4. Levent Sanayii Mahallesi mezarl›¤›nda topra¤a verildi. 16 Kas›m Daha önce Nasrettin Hoca ve Musa Anter Karikatür yar›flmalar›ndan ödüller alan dergimiz karikatüristlerinden Mehmet Arslan bu kez de karikatür dünyas›n›n Oskarlar› aras›nda gösterilen ve Japonya’n›n en yüksek tirajl› gazeteleri aras›nda olan 12 milyon tirajl› Yomiuri Shimbun gazetesinin düzenledi¤i Yomiuri Karikatür Yar›flmas›’da “Büyük Ödül”ü kazand›. 28 Kas›m Tecrite Karfl› Ayd›n ve Sanatç›lar, Ca¤alo¤lu’nda bulunan Türkiye Gazeteciler Cemi-

8 | TAVIR | OCAK 2007


panorama

yeti Lokali’nde bir araya gelerek bir bas›n toplant›s› düzenledi. Aç›klamaya Ali Erifl, Macide Tan›r, Bilgesu Erenus, Yusuf Çetin, Ahmet Tulgar, Perihan Ma¤den, Suavi, ‹brahim Karaca, Erdal Güney, Mehmet Esato¤lu, Avni Sa¤lam, Efkan fieflen, Metin Y›ld›r›m, Grup Yorum, Birol Topalo¤lu, Refika Kad›o¤lu, Gülten Kaya, Nevzat Karak›fl, Murat Kaya, Özcan Yaman, Faik Kesteko¤lu, Soner Soyer, Av. Kemal Aytaç, Mehmet Aslan, ‹nan Karak›fl, Hasan Sa¤lam, Mustafa Bak›r, Atilla Meriç, Hüseyin F›rt›na, Celal Turna, Efendi Koç, Mevsim Gürlevik, Bilgesu Ataman, Ça¤dafl Ataman, Mehmet Güvel ile Tecrite Karfl› Avukatlar, ‹stanbul Tabip Odas›, Temel Haklar Federasyonu temsilcileri kat›ld›. 10 Aral›k Gazeteci-Yazar Ayfle Düzkan, F tipi hapishanelerdeki tecritin kald›r›lmas› için ölüm orucuna bafllayan Avukat Behiç Aflc›’yla yapt›¤› röportajlar› “Behiç Aflc› Kitab›” isimli kitab›nda yay›mlad›. Düzkan kitab›n›, direniflinin 250. gününde Avukat Behiç Aflc›’ya getirerek imzalatt›. 15 Aral›k Çeflitli barolara üye 1000’e yak›n avukat ‹stanbul Barosu’nun ça¤r›s›yla ‹stiklal Caddesi’nde “Meslektafl›m›z›n yan›nday›z.” yürüyüflü yapt›. 26 Aral›k TBMM Baflkan› Bülent Ar›nç, Av. Behiç Aflc›’n›n ailesi ve demokratik kitle örgütü temsilcileriyle Dolmabahçe’de görüfltü. Görüflmede F tipi hapishanelerde yaflanan uygulamalar›n insani boyutlara getirilmesi gerekti¤ini belirten Ar›nç, sorunun çözüme kavuflmas› için Aflc›’n›n eylemine son vermesi gerekti¤ini ve Aflc›’y› da telefonla arayaca¤›n› söyledi. 30 Aral›k Saddam Hüseyin idam edildi. ‹flgalci ABD emperyalizmine ve ABD'nin kukla Irak hükümetine son an›na kadar boyun e¤meyen Irak Devlet Baflkan› Saddam Hüseyin 30 Aral›k sabah› idam edildi. 69 yafl›ndaki Saddam'›n so¤uk kanl› bir flekilde idam sehpas›na ç›kt›¤› ve infaz› öncesinde Irak halk›na seslenerek iflgalcilere karfl› bir araya gelip savaflmalar›n› istedi¤i belirtildi. J

OCAK 2007 | TAVIR | 9


makale

ahlaks›z teklif özlem karaçelik

“Hikayeye göre Fars kral› fiehriyar, Hindistan ile Çin aras›ndaki bir adada hüküm sürer. fiehriyar, kar›s›n›n kendisini aldatt›¤›n› ö¤renir ve öfkelenir; tüm kad›nlar›n sadakatsiz, nankör oldu¤una inanmaya bafllar. Önce kar›s›n› öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir kad›n bulmas›n› emreder. Her gece yeni bir gelin alan fiehriyar, geceyi geçirdikten sonra, tan vakti, kad›nlar› idam ettirir. Bir süre bu böyle devam eder. Daha sonra vezirin ak›ll› k›z› fiehrazat, bu kötü gidiflata son vermek için bir plan kurar ve fiehriyar’›n bir sonraki efli olmaya aday olur. Evlendikleri geceden bafllayarak, kardefli Dünyazad’›n da yard›m›yla her gece fiehriyar’a çok güzel ve heyecanl› hikayeler anlat›r. Tam flafak vakti geldi¤inde, hikayenin en heyecanl› yerinde anlatmay› keser. Hikayenin sonunu merak eden fiehriyar, ertesi gece devam edebilmesi için, o gecelik fiehrazat’›n idam›n› erteler. Kitab›n sonuna kadar, fiehrazat’›n fiehriyar’a anlatt›¤› hikayeler yer al›r. Sona gelindi¤inde, fiehrazat üç erkek çocu¤u do¤urmufltur ve evlenmelerinin üzerinden uzunca bir süre geçmifltir. Kral›n kad›nlara olan öfkesi ve kötü düflünceleri dinmifl, fiehrazat’›n sadakatine inanm›flt›r. Böylece önceki emrini de kald›r›r.” fiehrazat’›n binbir gece boyunca, bu flekilde anlatt›¤› masallar, zamanla Binbirgece Masallar›’n› oluflturur. Alaaddin’in Sihirli Lambas›, Sinbad, Ali Baba ve K›rk Haramiler bunlardan sadece birkaç› ve en tan›nm›fl olanlar›d›r. fiehrazat’›n, fiehriyar’dan kendini ve baflka kad›nlar› korumak için anlatt›¤› masallard›r bunlar. Masallar kendi ifllevleriyle birlikte de¤erlendirildiklerinde ve oldu¤u gibi kald›klar›nda

10 | TAVIR | OCAK 2007

son derece anlaml› geliyor. Ancak birileri masal kahramanlar›n› gerçe¤e uydurmaya kalk›nca iflin tüm büyüsü bozuluyor. “Binbirgece”nin büyüleyici havas› bir anda kendini aymazl›¤a, çirkinli¤e ve karanl›¤a b›rak›yor. Öyle ki, art›k saat 12’yi vurmadan balkaba¤›na dönüyor tüm arabalar… Ve tüm o flatafat, bir fiskede yerini sistemin ac›mas›zl›¤›na b›rak›yor. Masallar›n o temiz yan›, günümüze uyarlan›nca kirleniyor. “Binbirgece” bu kez karfl›m›za masal olarak de¤il, bir dizi film olarak ç›kt›. Kaç zamand›r tüm magazin programlar›, hatta haber programlar› fiehrazat’› ve bafl›na gelenleri tart›fl›p durdu. “‹stanbul’un masal›” yetmemifl olacak ki bu kez “Binbirgece”nin çetrefilli iliflkileri canland›r›ld›. Filmde olan bitenler, pek bir masal havas›nda anlat›lmasa da, baflroller için esin kayna¤› en az›ndan bu

masallar olmufl. Dizinin bafllang›c›n›n Binbirgece Masallar›’ndan okunan ve erke¤in kad›na duydu¤u güvensizli¤i anlatt›¤› bir bölümle yap›lmas› da bundan. fiehriyar gibi, kad›nlara güvenmeyen ve onlar› “sadakatsiz” bulan bir patron ve onun yan›nda yeni ifle bafllayan fiehrazat’›n etraf›nda kurulan bir öykü, Binbirgece. Filmde fiehrazat, çocu¤unu lösemi hastal›¤›n›n pençesinden kurtarmak için hiç sevmedi¤i, hatta do¤ru düzgün tan›mad›¤› bir erkekle, yani patronuyla para karfl›l›¤› birlikte olan bir kad›n olarak karfl›m›za ç›k›yor. Kad›n, ameliyat paras›n› bulabilmek için - filme göre- tüm yollar› deneyip de bulamay›nca, patronundan istiyor ve karfl›l›¤›nda “ahlaks›z bir teklif” al›yor. K›sa bir süre yaflanan sanc›l› bir sürecin ard›ndan “çocu¤u için” kabul ediyor bu teklifi fiehrazat. Birkaç bö-


makale

lüm sonra bu teklif tekrar karfl›s›na ç›kt›¤›nda (Hatta filmin bafl›ndaki 150 bin dolar, 300 bin dolar oluyor o arada) ise hiç düflünmeden reddediyor. Buraya kadar tamam. Tüm bunlar bir senaryo. Üstelik, flöyle filmler tarihi aç›s›ndan bakt›¤›m›zda da bir yan› Binbirgece Masallar›’na; di¤er yan› da 1993 ABD yap›m›, ülkemizde “Ahlaks›z Teklif” ad›yla gösterime giren ve baflrollerini Adrian Lyne, Demi Moore, Woody Harrelson’›n oynad›¤› bir filme uzanan kötü bir kopya. Bu yüzden “Medya bu, yine saçmalam›fllar” diyerek hiç düflünmeden geçip gidebilirdik bu konunun üstünden. Ancak farkl› bir yan› olufltu bu kez yap›lan “ahlaks›z teklif”in… Hat›rlanaca¤› gibi “Ahlaks›z Teklif” filmi ABD’de yay›nland›¤›nda, orada büyük tart›flmalara yol açm›flt›. Borçlar› olan bir çiftin bu durumdan kurtulmak için gittikleri Las Vegas’ta son çare olarak kad›na zengin bir kifli taraf›ndan yap›lan birlikte olma teklifi üzerine kurulmufltu bu film. O dönem çok da benimsenmeyen bu filmin tart›flmas› ülkemizde yap›lsa da bugünkü kadar yayg›nlaflmam›flt›. Elbette bizim gibi bir toplumun, bu tür filmleri içine sindirmesi ise -iyi ki- kolay olmuyor. En az›ndan, son dönemlere kadar böyle oluyordu, diyebiliriz. Ama bu kez tam öyle olmad›. Bu kez böyle bir tart›flmay› herkes en bafl›ndan kabul etti ve sanki o filmdekileri ailelerinin bir ferdiymifl gibi sahiplenmeye bafllad›. Ve hatta kimileri hakl› buldu fiehrazat’›. “Çocu¤unun göz göre göre ölümünü seyredemezdi. Tüm yollar kapanm›flt›. Üstelik kad›n bunu isteyerek yapmad›.” diye düflünmeye bafllad›. Öyle ki bu konu araflt›rmalara da konu oldu, röportajlar yap›ld›. Tart›flmalar yafland› hakk›nda. Bak›n, filme dair internet üzerinden yap›lan bir anketin sonuçlar›n› aktaral›m size: “Binbirgece dizisinde fiehrazat’›n yerinde olsayd›n›z ne yapard›n›z? Teklifi kabul eder, çocu¤umun hayat›n› kurtar›rd›m: %69.03 Kesinlikle kabul etmezdim: %30.97” Biz bile etraf›m›zda mini bir anket yapt›¤›m›zda birçok kiflinin kendini fiehrazat’›n ye-

rine koyarak sorgulad›klar›n› gördük. Konufltu¤umuz insanlar, dizileri, dizi kültürünü ve yarat›lmak istenen “ahlak”› gayet iyi bilen insanlard›. Ama böyle bir konuda karars›z kald›klar›n› gördük… Kuflkusuz insan hayat›n›n söz konusu oldu¤u bir yerde, al›nan her karar zordur. Hele ki ald›¤›n›z karar, bir yaflam›n devam etmesi ya da bitmesi anlam›na geliyorsa. Ve bu yaflam, can›n›z›n bir parças›na, daha yaflama karfl› hiçbir sorumluluk almam›fl küçücük bir çocu¤a aitse, durum daha da zorlafl›r; onu anl›yoruz. Peki ama, bu tart›flmaya buras›ndan bakmak ne kadar do¤rudur? Yani biz de herkesin bakt›¤› yerden mi bakmal›y›z? Hakl›-haks›z ikilemine girilmeden bak›labilir mi tüm bu yaflananlara? Elbette bak›labilir. Biz mesela hakl›-haks›z tart›flmas›ndan ç›k›p, “Niye böyle bir tart›flmay› yapal›m ki?”yi tart›flmak istiyoruz. Niye böyle filmler izlettiriliyor bize? Niye biz fiehrazat’› anlamaya çal›flmak zorunda b›rak›l›yoruz? Ya da niye yaflanan bunca gerçeklik içinde her fleyi b›rak›p bir kenara, gündemimizi bu iliflki oluflturuyor? Tüm bunlar›n ötesinde televizyonda bize her izlettirilenin esiri olmufl insanlar m› olmal›y›z? Orada verilen her fley gündemimize girmeli mi? Mesela sabah programlar›nda Ahu Tu¤ba’n›n yaflad›¤› düflkünlük niye bizi ilgilendirsin ki? Ya da gelin-kaynana kavgalar›, “Biri bizi gözetliyor”lar, çöpçatan hatlar›n›n kuruldu¤u programlar, niye bunca yo¤unlu¤uyla gün-

demde? Niye tüm bunlar bizim temel gündemimiz yap›lmak isteniyor? ‹zledi¤imiz diziye ne gözle bakt›¤›m›z önemlidir. Sorular o kadar çok, cevaplar› da çetrefilli de¤il asl›nda. Tüm bunlar›n nedeni, bizim de onlar gibi olmam›z› istemeleri… Evet, onlar bu düzenin temsilcileri ayn› zamanda. Ve para etraf›nda dönen her türlü ahlaks›zl›¤›, yozlu¤u, üçka¤›tç›l›¤› meflru görüyorlar. Tüm bunlar yaflamlar›n›n bir parças› olmufl, do¤al hale gelmifl asl›nda. ‹flte bu tür dizilerle, programlarla da kendilerine ait bu kültürü yayg›nlaflt›r›yorlar insanlar için. Asl›na bakarsan›z tüm bu sayd›¤›m›z programlar› kendi dünyas›na uyarlad›¤›nda, hiçbir ev kad›n› oralarda yap›lanlar› kabul etmez. Söz konusu olan kendi k›z› olsa mesela, hemen karfl› ç›kar. Kavga eder. Üzülür a¤lar. Ancak ifl ekran bafl›nda olmaya gelince, hemen taraf olmay› seçiyor. Bir yan›yla, o dünyaya bu flekilde bile olsa dahil olmak hofluna gidiyor çünkü. Günlük yaflam›n monotonlu¤undan ç›k›p yeni bir çevre buluyor kendine. Ay›playarak bile olsa izliyor olan biteni. Rahatlama arac› oluyor o dünyaya akmak. Ama en çok da ç›k›fl yolu oluyor onun için. Kaderin de¤iflti¤ini görmek, tan›nmak, var olan koflullar›n afl›ld›¤›na flahit olmak rahatlat›yor içten içe. T›pk› ekranda yaflanan aflklarla afl›k olundu¤u, oradaki k›zg›nl›k ve sevinçlere göre ifl yap›ld›¤› gibi.

OCAK 2007 | TAVIR | 11


makale

Yani kendinin yapamad›¤›n› yapmak… Yani s›n›f atlamak… ‹flte burada “de¤erler” ç›k›yor karfl›m›za. Filmlerle, programlarla, kimi tart›flmalarla içi boflalt›lmaya, geçersiz k›l›nmaya çal›fl›lan de¤erler. Hani eski Ayhan Ifl›k’l›, Belgin Doruk’lu filmlerde s›k yaflanan bir sahne vard›r. Filmde karfl›s›ndakinden kötü bir teklif alan kad›n adama döner ve “Ben senin bildi¤in kad›nlardan de¤ilim, alçak” der ve tokat atarak sahneden uzaklafl›r. Ya da karfl›l›kl› tart›flmalar›n yafland›¤› bir sahnede “Parayla her fleyi sat›n alabilece¤ini mi sand›n?” deyip a¤layarak sahneden uzaklafl›r kad›n. Tüm bunlar› düflününce bile gülümsediniz eminiz. Evet, sanal diyaloglard›r bunlar. Ama bizdendir. Bizi anlat›r asl›nda. O dönem bak›fl aç›s› da, ahlak da böyle flekillenmifltir toplumda. Oysa zaman, daha do¤rusu kapitalizm her fleyi kirletiyor iflte. Bir bak›yorsunuz önceden el üstünde tutulan ve hiçbir koflulda kirletilmeyen de¤erler, koflullara göre dokunulabilir hale geliyor. Öyle ki bu durumun göstergesi iflte bu tür filmlere kadar yans›yor. Gelinen nokta ve yap›lan tart›flmalar bak›fl aç›s›ndaki de¤iflimi de iyi bir flekilde yans›t›yor asl›nda. Ve bu bir k›s›m insan›n de¤il genelin düflüncesi olabiliyor. As›l tehlike de burada bafll›yor zaten. On üç y›l önce “Ahlaks›z Teklif” filmindeki kad›n uza¤›m›zda, sevmedi¤imiz, k›zd›¤›m›z ve hiç kendimizle k›yaslamad›¤›m›z biri olurken, bu kez öyle olmuyor, bir bak›yorsunuz fiehrazat’›n ne kadar iyi bir anne oldu¤unu tart›fl›yor insanlar. Çocu¤u için bedenini satmas› fedakarl›k oluyor. Ya da ikinci kez ayn› teklifi kabul etmemesi erdem halini al›yor. ‹htiyac› yokken yapmad› iflte, diye teselli buluyoruz onun hareketlerinde. Evet, yaflam zor. Evet bu, dünya hali ve insan›n bafl›na bin bir fley gelebilir. Ve tabi insan her zaman güçlü olamayabilir var olan sorunlar karfl›s›nda. Ve hatta ahlak kavram› da toplumlar›n yap›s›yla birlikte de¤iflime u¤rayabilir. Ama bu, iyiden yana, ileriden yana bir de¤iflim olmal›d›r. Yoksa bugün oldu¤u gibi, kapitalizmin kurallar›n› halk›n sindirmesinin çal›fl›ld›¤› bir flekilde de¤il. Bilmiyoruz ne kadar yak›ndan takip ettiniz tüm bu

12 | TAVIR | OCAK 2007

tart›flmalar› ama dizinin ard›ndan mankenler dünyas›ndan yükselen “Ben de böyle teklifler ald›m” sesleri bile, oralarda, yani bizden uzakta bir dünyada bunlar›n zaten yaflam›n bir parças› oldu¤unun ve hatta son derece “do¤al” oldu¤unu gösteriyor. Ama bize uzak olmal› tüm bunlar. Hatta arada ne kadar mesafe varsa o kadar iyi… “Aman uzak olsun” demekle olur mu peki? Olmad›¤›, tart›flmalar›n gidiflat›ndan belli. Biz nas›l bu hale geldik? As›l sorulmas› gereken sorulardan biri de bu zaten. De¤er yarg›lar› nas›l kirlendi? Nas›l her dayat›lan› kabul etmeye bafllad›k? S›rf patronun kad›na bu teklifte bulunmas› aç›s›ndan baksak bile, bu meflrulaflt›rman›n boyutu daha iyi anlafl›l›yor. Aymazl›¤›n da en son noktalar›ndan biridir bu durum. Kad›na de¤er vermeyen, ona meta olarak bakan düzenin en somut temsilcisidir filmdeki patron rolü. Elbette tüm bu yaflananlar bu son bir-iki y›l›n ifli de¤il. Ve elbette bir anda da çözülmeyecek. Ama uyan›k olmak gerekiyor… Kapitalizm kirletir. Ve bunu hepimiz biliriz. Ama ya sonras›… Nas›l korunur insan? Hangi de¤erlere tutunur? Önemli de¤il mi bu sorunun cevab›? Ve bu soruya verdi¤imiz cevaba göre de¤iflecek tüm yaflam›-

m›z. Filmlere, dizilere bak›fl aç›m›z, de¤erlendirmelerimiz… Ve bitirmeden son bir hat›rlatma, Binbirgece filmiyle ilgili RTÜK’ün soruflturma bafllatt›¤›n› ve yap›lan tahkikat sonunda kanuna ayk›r›l›k bulamad›¤›n› duymufl muydunuz? Evet, uzmanlar (Kimse bu uzmanlar ve kim onlara bu yetkiyi vermiflse) “Buyurun izleyebilirsiniz, hiçbir sak›ncas› yoktur, yol sizin” diyor. Ve ard›ndan da dizideki teklifin tart›fl›ld›¤› di¤er magazin ve flov programlar›ndaki yorumlar› ise “sak›ncal›” bularak rapor haz›rl›yorlar. Eee “ahlaks›z teklifler” ortaokul ö¤rencilerine kadar inince, art›k birileri hakk›nda soruflturma açmak laz›m, diye düflünmüfl olmal›lar. Do¤ru; o tart›flma programlar›nda olay›n daha da ayaklar alt›na al›nd›¤› bir gerçek ama yine tart›flman›n sak›ncal› bulunmas› da ilginç de¤il mi? Temizlik anlay›fllar› bu kadar iflte.. Tek dertleri var: Olan›n üstünü örtmek! D›flar›dan görünmesin yeter, diye düflünüyorlar. Ama görünüyor iflte... Hal böyle olunca da ne “ahlaks›z teklifler” bitiyor ne de “bir gecelik aflk”› anlatan diziler. Bak›n her gün bir yenisi daha piyasaya sürülüyor. Ve kapitalizm kendi çürümüfllü¤ünü halka yaymak için elinden geleni yapmaya devam ediyor... J


izlenim

ebruli fonda maçahela flark›lar› kevser ruhi

Yükseklerde yaflamak tuhaf bir alçakgönüllülük katar insana. Zirveye yaklaflt›kça ar›n›r insano¤lu kibrinden, gururundan… Do¤ayla uzlaflma yollar›n› aramak, karfl›ndakinin büyüklü¤ünü bafltan kabullenmektir, yenilgiyi içine sindirmektir biraz da. Gönüllü bir bafl e¤ifl, yakada ikinci kimlik gibi tafl›n›r. Bulutlarda gezinebilme özgürlü¤ü bir fl›mar›kl›k katacakken insana; do¤an›n dik bafll›l›¤› devreye girer, gücünü an›msat›verir. Topra¤a, da¤a, tafla, a¤aca, kurda, kufla biat edilir sonra. Tam o s›ra iflte, bir yerlerde, içten içe tütmeye bafllayan isyan atefli rahat b›rakmaz adam›. ‹nsan›n insanl›¤›n› besleyen, yüre¤ini büyüten isyan›n ateflidir bu. ‹yidir, güzeldir; isyan›n bu çeflidi üretkenli¤e yol açar. Bafl› dumandan görünmeyen da¤lar s›¤ar geniflleyen yüre¤inize, deli deli akan billur sular›n sesi s›¤ar, gövdesini saramad›¤›n›z büyüklükte a¤açlar›n dallar›, yemyeflil yapraklar› s›¤ar. Yeni do¤mufl buza¤›n›n boynuna as›lan küçük ç›ng›ra¤›n incecik fl›ng›rt›s› da s›¤ar ama… Da¤lar›n, kurdun kuflun, börtü böce¤in dilinden anlamaya bafllad›¤›n›zda birçok dili birden ö¤renmifl olursunuz. Çok dilli, çok kültürlü ve çok renkli bir yaflam rehberinizdir. Hayat›n her alan›na yans›yan çokseslilik, türkülerde en güzel halini bulur ve Maçahela fiark›lar› duyulur uzaktan uzaktan… Artvin’in Borçka ilçesine ba¤l› eski ad›yla Macahel, yeni ad›yla Camili’den söz etmek istiyorum. Macahel’de yaflayan, y›l›n alt› ay›nda kar yüzünden dünyayla ba¤lant›s› kesilen ve inan›lmas› güç hayatlar›n›, olur olmaz s›zlanmalara yer vermeden sürdüren güzel insanlardan söz etmek istiyorum. O

OCAK 2007 | TAVIR | 13


izlenim

güzel insanlar›n çoksesli güzel türkülerinden söz etmek istiyorum. Macahel, on sekiz köyün bulundu¤u bir vadi. S›n›rlar resmi olarak belirlenirken referandum sonucunda (1921), köylerin alt›s› Türkiye taraf›nda, on ikisi karfl› tarafta (o zamanki Sovyetler Birli¤i’nde) kalm›fl. Macahel’de yaflayanlar için o güne kadar “flehre inmek” Batum’a gitmekle efl anlaml›ym›fl. Macahelli bir yafll›n›n dedi¤i gibi “Biz flehir olarak Batum’u bilirdik, bizi Borçka’ya ba¤lam›fllar… Borçka’ya gidecek yol yok. Yolu geçtim, Borçka nedir; onu bilen yok”. S›n›r boylar›nda yaflanan tüm s›k›nt›lar burada da yaflanm›fl uzunca süre. S›n›r, kardeflleri, akrabalar›, arkadafllar› birbirinden ay›rmakla kalmam›fl; orada yaflayanlar›n hayatlar›nda o güne dek görmedikleri garip yasaklar› da getirmifl beraberinde. S›n›r›n öbür taraf›nda herhangi bir yeri parmakla göstermek suç say›ld›¤›ndan oralara gönül gözüyle bakmay› ö¤renmifller, yükseklerden geçen uça¤a “Kardeflime selam götür, olur mu?” diye seslenmifller. Karfl› tarlada çal›flan akrabas›na haber ulaflt›rmak isteyen Macahelli, yan›k türkülerde bulmufl çareyi; öyle havaya söyler gibi sanki. Adrese teslim türkülere yan›t da “karfl›dan” türküy-

le gelmifl do¤al olarak… Ulafl›m olanaklar›n›n k›s›tl› olmas› ve uzun süren k›fl dönemlerinde d›fl dünyayla ba¤lant›n›n kesilmesi insanlar› üretken ve yarat›c› olmaya yönlendirmifl. Böyle bir co¤rafyada yafl›yor olmak iflbirli¤i ve dayan›flmay› zorunlu k›l›yor haliyle. Dayan›flma ve yard›mlaflman›n en güzel örne¤ini göstermifl, Macahel’de yaflayanlar. K›fl›n hastalar›n› k›zakla indirmifller da¤dan. Hiçbir arac›n o kadar yükse¤e ç›karamayaca¤› yüzlerce kiloluk trafoyu, elektrik direklerini imece usulü insan gücüyle ve flark›lar eflli¤inde kufl gibi uçuruvermifller da¤›n tepesine. Bu flark›lar, ayn› zamanda toplumsal dayan›flman›n güçlü ve gür sesi. Do¤aya diklenmenin, da¤lara kafa tutman›n en bar›flç›l yolu… Camili (Hertvisi), Düzenli (Zedvake), Kayalar (Kvabistavi), Efeler (Eprati), U¤ur (Akria) ve Maral (Mindieti) isimli alt› köyün yer ald›¤› Macahel yöresi, “sakl› cennet, do¤a harikas›, her mevsimi ayr› güzellikte vadi” gibi ve buna benzer basmakal›p sözlerle anlat›l›nca, belki do¤ru bir betimleme yap›lm›fl oluyor ama bir bütünü ele alma söz konusuysa, eksik kalan çok fley oluyor. Yöre

ad› olmas›n›n ötesinde apayr› bir kültür, bir yaflam biçimi Macahel. Kendi kültürünü yaratm›fl, onu y›llarca korumay› baflarabilmifl ender bölgelerimizden biri. Ve türküler… Üç yüz y›ll›k bir gelene¤in günümüze ulanmas›, çok sesli söylenen Macahel Türküleri… Ya da Maçahela fiark›lar›… Geleneksel çoksesli Gürcü Halk Müzi¤i’nin, art›k Gürcistan’da bile unutulmufl örnekleri. Bunlar da o bölgenin gizli güzelliklerinden biriydi birkaç y›l öncesine kadar. fiimdi ise yafllar› 48-85 aras›nda de¤iflen Maçahela Toplulu¤u üyeleri, UNESCO’nun 18 May›s 2001’de “‹nsanl›¤›n Sözlü ve Manevi Miras›n›n Baflyap›t›” olarak ilan etti¤i çok sesli Gürcü halk flark›lar›n› geçmiflten gelece¤e tafl›man›n gururunu yafl›yor. Topluluk, Ahmet Kös (84), Nevzat Mevlüt Ertürk (77), Kaz›m Balc› (72), ‹smail Ertürk (66), Hamdi Ertürk (56), Muhammet Balc› (58), Cemal Karadeniz (56) ve Muhittin Gökdemir (45)’den olufluyor. Y›llard›r dü¤ünlerde, imecelerde, tarla ve bahçelerde Macahelliler taraf›ndan söylenegelen çoksesli halk flark›lar›, art›k yurtiçinde ve yurtd›fl›nda tan›n›yor. Macahel’de bu flark›lar› icra edenlerin say›s› daha fazla olmakla birlikte, bölgenin zorlu co¤rafi koflullar›nda ve di¤er k›s›tl› olanaklarla, ancak bu topluluk oluflturulabilmifl. fiark›lar› bilenlerin bir araya getirilmesi, flark›lar›n saptanmas›, notaya aktar›lmas›, albüm haline getirilmesi sürecinde gürcü kökenli müzisyen ‹berya Özkan ve Bayar fiahin’in çaba ve katk›lar› göz ard› edilemez. 2004 y›l›nda bir albümde toplanan Maçahela fiark›lar› art›k önemli bir kültürel miras olarak gelece¤e kalabilecek… Yaflad›¤›m›z topraklarda keflfedilmeyi bekleyen daha nice güzelliklerin bulundu¤unu düflünmek heyecan verici. Tarih boyunca birçok uygarl›¤a kucak açm›fl Anadolu’ya en çok yak›flan renk, ebrulidir olsa olsa. Bu ebruli fonda Maçahela fiark›lar›n› dinlemeye davet ediyorum herkesi, ünlü Frans›z yazar Antoine de Saint Exupery’nin sözünü an›msayarak: “‹nsanlar›n üzerine bir Gürcü flark›s› gibi ya¤mak gerek.” fiemsiyelerinizi açmay›n! Bazen ›slanmak da güzeldir. J

14 | TAVIR | OCAK 2007


deneme

gül ey can! naci arac›

Bir k›fl ayaz›nda niçin topra¤a kar›flmak ister insan? So¤uk, tir tir titretirken yapraklar›, buz kesmiflken sabah›n seher vakti ve sobada yanan atefl üflürken can nas›l kar›fl›r topra¤a? Neyin özlemi? Hangi aflk ›s›t›r bu yürekleri? fiaflk›nd› Gül; çünkü al›fl›k de¤ildi böyle fleylere. Gül, cand›. Hayata bir nehir gibi akand›. Gül’ün sevgi dolu dünyas›nda bir sürü arkadafl› vard›: Sindrella, Pamuk Prenses, Kelo¤lan, Kar›nca, A¤ustos Böce¤i ve daha niceleri… Kaf Da¤›’n›n ard›nda, Anka kuflunun dilinden dökülen ezgiler eflli¤inde hayat›n güzelliklerini paylaflm›fllard›. Gül, hepsiyle dosttu. Beraber güldü¤ü, beraber e¤lenip cofltu¤u arkadafllar›yd›, bu hayal aleminin kahramanlar›. Do¤adaki bütün renkler mevcuttu dünyas›nda. Hüzün ve ac› u¤ramazd› onlar›n yan›na. Ne zaman kötü bir fley olaca¤›n› sezecek olsalar, hep beraber hareket eder, üstesinden gelirlerdi. Çok de¤il, üç zaman önceydi. Pamuk Prenses’i, kötü kalpli Cad›’n›n elinden Yedi Cüceler’le birlikte kurtarm›flt›. Sonra Sindrella’n›n k›rk gün k›rk gece süren dillere destan dü¤ününde nikah flahitli¤i yapm›flt›. Hayaller kurmufltu. Küçük küçük hayaller… Köy köy, flehir flehir, ülke ülke geziyordu dünyay›, arkadafllar›yla birlikte. Bir defas›nda Kelo¤lan’la karfl›laflm›flt›, Anadolu’nun bir köyünde, de¤irmen bafl›nda. Bütün neflesi üzerindeydi yine. Keskin zeka, kurnazl›k örnekleri sunuyordu de¤irmenciye. Ne çok gülüflmüfllerdi beraber. Kötüye, çirkine yer yoktu bu dünyada. Her zaman iyili¤in ve güzelli¤in peflindeydiler. Onun için s›k s›k sohbet ederlerdi kendi aralar›nda. Her dilden sohbetlerdi bunlar. Hiçbir iletiflim sorunu yaflamazlard›. Çünkü a¤›zlar›ndan çok yürekleriyle konuflurlard›. Bir gün sohbetin bi-

rinde Gül arkadafllar›na: “Niçin iyiler beyaz, kötüler siyah giyer?” diye sordu. Önce bir sessizlik oldu. Sonra konuflmaya bafllad›lar: Pamuk Prenses: Daha önce hiç düflünmedim. Ama bana zehirli elmay› yediren Cad›, siyah giymiflti… Sindrella: Kötülükler karanl›ktan gelir. Karanl›k da siyaht›r. Yedi Cücelerden Öfkeli (öfkeyle): Renkleri suçlamay›n lütfen. Renkler suçsuzdur. ‹yi de kötü de tercihtir. Siyah da, beyaz kadar masumdur, her ikisi de bundan habersizdir bence. Gül: Evet, arkadafllar bence de renklerin suçu yok. Z›tl›klar tercihtir bence. As›l olan renklerle ve renklerde yaflayabilmektir. Onlar bu sohbete devam ederlerken; “sar›”, bir sürpriz haz›rl›¤›ndayd›. K›s k›s gülüyordu, içten içe. Sapsar› s›r›tmalar ürkütücü bir gürültüye dönüfltü aniden. Kötünün rengi siyah yoktu bu sefer. Ve Gül hiç istemese de hayal aleminden dünyam›za uyan›yordu. Art›k sar›, daha sar› s›r›tmaktayd›. Gül, ne oldu¤unu anlamaya kalmadan dünyam›za uyan›vermiflti. Burada da cüceler vard›. Ama yedi kifli de¤illerdi. Çoktular ve renksizdiler. Devler daha devdi, yedikçe açl›klar› artan devler, bir de¤il befl de¤il… A¤ustosböce¤i keman çalm›yor. Kar›nca hala çal›flkan ama gerekti¤i için de¤il, stokçuluk için çal›flkan. Bütün k›zlar prenses olmufl, delikanl›larsa prens. Ama ne prensesler pamuk ne de prensler beyaz atl›d›r. Periler Külkedilerine küsmüfl, cad›lardan yana saf tutmufllar. Renkleri ise hiç sormay›n, hepsi birbirine düflman… ‹kiz canavarlar dünyay› sarm›fl. En ›rak memleketlerde çocuklar›n düfllerini dövmekteler. Hayalsiz b›rakt›r›lm›fl

insanlar, s›rat köprüsünde s›k›flm›fl, birbirlerini ittirmekteler. Herkes av, herkes avc›… Gül iflte böyle bir dünyaya uyanm›flt›. ‹yili¤in güzelli¤in hayal aleminden, dünyan›n gerçeklerine böyle uyanm›flt›. Üzgündü, yüre¤i buruktu, al›fl›k de¤ildi bu gördüklerine, yüre¤i kald›ramazd› fazlas›n›… Bütün olumsuzluklar içinde ayk›r› tek bir ses, umut ›fl›¤›n› yakm›flt› yüre¤ine… Bir Boran’›n gökyüzüne yükselirken kanat ç›rp›fllar›! Evet, bu sesti onun umudunu yeniden yeflerten. Sesin geldi¤i tarafa yöneldi ve ilerlemeye bafllad›. Her ad›mda biraz daha yaklaflt›. Yaklaflt›kça sesler artt›. Azd›lar, ama yaln›z de¤ildiler. Boranlar›n kanat ç›rp›fllar› umudunu yeflertti yeniden. Gül bir daha masal alemine dönemeyece¤ini biliyordu. Ama orada yaflad›¤› arkadafllar›yla üretti¤i güzellikleri buraya tafl›man›n do¤ru olaca¤› kanaatindeydi. Boranlar, yaln›z de¤illerdi ve arkadafllard› hepsi. Ayn› güzellikleri burada Boranlar yafl›yordu. Aralar›nda olmal›yd› kendisi de, beraber olmal›yd›… “Haziranda ölmek zor”du. Temmuzda da kolay de¤ildi, topra¤a kavuflmak. A¤ustos sar›ya, sonbahara koflard›. En kolay› ilkbahard›. Karanfile k›z›l›, reyhana yeflili vermek için, Mart uygundur mesela. Bir renk olabilmek, böcekleri çiçe¤in özünü toplamaya ça¤›rmak için… Ama nas›l kar›fl›rd› insan topra¤a, so¤uk tir tir titretirken yapraklar›? Sobada yanan atefl üflürken ve sabah›n seher vakti buz kesmiflken neyin özlemiydi? Hangi aflk ›s›t›rd› bu yürekleri? Gül, sonunda anlad› dünyay› ve kavuflmak için tekrar masal›na “can” dedi. “Gül! ey can!” dedi. J

OCAK 2007 | TAVIR | 15


fliir

o gün gelince vitezslav nezval

O gün bir gelsin bak, bize art›k aç kalmak yok Gecece¤iz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden Portakallar› y›¤aca¤›m önüne tepeleme fiaraplar› y›¤aca¤›m etli börekleri, salamlar›

Bir kurtulal›m hele tüm asalaklardan Nas›l sevece¤iz birbirimizi,

Kumafl› dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakk›n

fliirler okuya okuya

senin

Elden geçirece¤iz hepsini bir bir, unutal›m diye Senin çekti¤in ac›lar›, benim gördü¤üm iflkenceleri

16 | TAVIR | OCAK 2007

Sevgili iflçi kad›n, flapka yapan makine Art›k bu elbiseler kaça diye sorma

Art›k kundurac› da yürümeyecek yal›nayak karda

Çekip gidince soyguncular, bir baflka dünya kuraca¤›z Yaflamak neymifl, yaflamak,

‹pekli gömlekler uçuracak bizi rüzgarda kufl gibi Lafta kalacak sanma, tafl çatlasa bunlar olacak

sen o zaman gör bak!

Türkçesi: A. Kadir-As›m Bezirci


de¤erlendirme

sudan ucuz tiyatro sinan gümüfl

Tiyatro denince üç ana kulvar gelir akl›m›za. (Amatör tiyatrolar› bu kategorinin d›fl›nda tutuyoruz). Bunlardan biri flehir tiyatrolar›d›r. Büyükflehir belediyesine ba¤l›d›r bu tiyatrolar. Belediyeden ödeneklidirler ve üzerlerindeki her türlü karar hakk›, ait olduklar› belediyededir. Bir di¤eri devlet tiyatrolar›d›r ki, ad›ndan da anlafl›laca¤› üzere devlet ad›na do¤rudan Kültür Bakanl›¤›’na ba¤l›d›rlar. Devletten ödenekli olarak yürütürler çal›flmalar›n›. Tiyatrolar içinde en fazla ödenek hacmine sahip olan›d›r devlet tiyatrolar›. Ve bir de özel tiyatrolar vard›r. Genco Erkal’dan Müjdat Gezen’e, Ali Poyrazo¤lu’dan Levent K›rca’ya onlarca tiyatrocunun, hiçbir resmi kuruma ba¤l› olmayan, kendilerine ait tiyatrolar›d›r bunlar. Kimi tiyatrolar belirtilen flartlar› yerine getirebildiklerinde, y›ll›k masraflar›n›n küçük bir k›sm›n›

devletten teflvik olarak alabilmekte “idi”. Ancak, bu y›l yürürlü¤e giren bir yasa nedeniyle bu ödenekten de yararlanamad›lar. Bu üç tiyatro kurumu aras›nda y›llar y›l› örtülü bir rekabet süregeldi. Kamuoyuna çok da yans›mayan bu rekabet, daha do¤rusu çekiflme, ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkanl›¤›’n›n, kas›m ay› sonunda yapt›¤› bir aç›klama ile ayan-beyan ortaya ç›kt›. Y›llard›r süren tart›flma, özel tiyatrolar›n, devlet ve flehir tiyatrolar› ile haks›z bir rekabete maruz b›rak›lmas› nedeniyle yürütülmekteydi. Do¤rudan devlet ve belediye güvencesi alt›nda olan bu iki tiyatro, bilet fiyatlar›n› makul düzeyde tutabiliyordu ama bu destekten yoksun özel tiyatrolar, masraflar›n› dahi kendileri karfl›lamak zorunda olduklar›ndan bu fiyatlar› uygulayam›yordu ve di-

¤erlerinden kat kat pahal› satmak zorunda kal›yordu biletlerini. Örne¤in devlet ve flehir tiyatrolar›nda ortalama ücret 6,5 – 7,5 YTL iken, özel tiyatrolarda 20 – 25 YTL aras›nda de¤ifliyordu. ‹flte bu haks›z rekabetin özel tiyatrolar› bitirdi¤ini belirten tiyatro yap›mc›lar›, özel tiyatrolar›n bilet fiyatlar›n›n da di¤erlerinin düzeyine inebilmesi için teflvik edilmesi gerekti¤ini savunuyordu. Ve y›llard›r çok düflük düzeyde verilen teflviklerin artt›r›lmas› gerekirken bunun tamamen kesilmesinin, özel tiyatrolar› bitirme hamlesi olarak alg›land›¤› ifade ediliyordu. Var olan nesnel durumun özel tiyatrolar› bitirece¤i tart›flmalar› sürerken, belediyenin yeni tart›flmalar bafllatan karar› geldi. Belediye Aral›k – Ocak aylar›n› kapsayan bir kampanya bafllatm›flt› ve kampanya boyunca flehir tiyatrolar›na siviller 1 YTL’ye, ö¤renciler 50 kurufla, engelliler ve refakatçileri 25 kurufla girecekti. “fiimdi Tiyatro Zaman›” ad› verilen kampanya, bilet fiyatlar›na yüzde 87’lik bir indirim getirmiflti. Belediye, bu karar›n›; salonlardaki doluluk oran›n› artt›rmak, tiyatroyu yayg›nlaflt›rmak ve halk›n al›m gücü düflük kesimlerini tiyatroya çekebilmek için ald›¤›n› aç›klad›. Belediyenin bu karar›, özellikle özel tiyatroculardan büyük tepki ald›. Bu karar›n, ciddi iyilefltirmeler bekleyen özel tiyatrolar› çok zor duruma düflürdü¤ü belirtildi. Ve bu karar›n, özel tiyatrolar› bitirmek için özel olarak al›nd›¤›n› ifade eden aç›klamalar yap›ld›. Tiyatronun bu kadar “ucuz” olmad›¤›, bu fiyat›n tiyatroya, oyunculara, senaristlere, seyircilere, eme¤i geçen herkese hakaret anlam›na geldi¤i belirtildi aç›klamalarda. Benzer tepkiler yaz›l› ve sözlü olarak devam etti ge-

OCAK 2007| TAVIR| 17


de¤erlendirme

çen süre içinde. ‹flte bu tart›flma, tiyatro çevrelerinde “Tiyatro bitiyor mu?” tart›flmalar›ndan sonra yeni bir gündem oluflturdu. Tiyatroyu halka sevdirmenin yolu neydi? Yoksul halk› tiyatroya tafl›man›n yolu neydi? Devlet ve flehir tiyatrolar› ile özel tiyatrolar›n bu konuda yapabilece¤i neler vard›? Evet, tiyatro halktan koptu, bu inkar edilemez bir gerçek art›k. Bundan yüksek fiyatlarla bilet satmak zorunda kalan özel tiyatrolar da, devlet ve belediye ödenekleri sayesinde fiyatlar›n› daha makul bir yere çeken devlet ve flehir tiyatrolar› da etkilendi, etkileniyor. Tiyatro sadece elit bir kesimin izledi¤i bir alana hapsoldu, zamanla bu alan da daralmaya bafllad›. Oyunlar›n içeri¤inden, halk›n al›m gücüne pek çok fley etkili oldu bunda. Sorunu köklüce ele al›p çözme niyetinde olmayan ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi, çözüm yerine ucuz bir popülizm malzemesi ç›kard› kendine. Her fleyi oy hesab›na, reklam hesab›na endeksleyen baflkan ve adamlar›, en kolay›ndan bir yöntemle, bir taflla iki kufl vurmufl olacaklar kendilerince. Hem “ucuzluk” yaparak halk› ne kadar düflündü¤ünü gösterecekler, hem de salonlar dolacak! Madem biletler pahal›, var olan fiyatlar halk›n al›m gücünün üstünde ve bu fiyatlarla tüm ‹stanbullular›n tiyatroya gelemeyece¤ini düflünüyorlar, o halde neden geçici bir kampanya? Kampanya bitti¤inde yeniden bafla dönülmüfl, yani al›m gücünün üstüne ç›k›lm›fl olacak. Bu durum bir çeliflki de¤il midir? Bu kampanyayla “Sadece bu iki ay size hitap ediyorum, di¤er aylar›n sizinle ilgisi yok” demifl olmuyorlar m›? Yoksa bu arada insanlar “Tiyatroyu yeniden keflfedecek” ve daha sonra da ne yap›p edip, bulup buluflturup tiyatroya m› gidecek? Y›l›n 365 günü kimsenin al›m gücüne, gözünün yafl›na bakmadan otobüsleri ve metrolar› yüksek ücretlerle fiyatland›r›p, Ramazan ve Kurban bayramlar›nda birden ücretsiz yaparak “sevaba giren” de onlar... O günlerde yaflanan izdiham›, insanlar›n üst üste istiflenmesini, nefes alamadan, bo¤ulacak gibi olarak varaca¤› yere gitmeye çal›fl-

18 | TAVIR | OCAK 2007

mas›n› “halka hizmet” olarak sunuyorlar. O günlerde yolculuklar daha fazla olaca¤›ndan ek seferler koyacaklar›na, nas›lsa ücretsiz diyerek otobüs say›s›n› azalt›yor ve bunu hizmet diye yutturuyorlar. ‹flte bunu yaparken ne kadar sayg›l› iseler, tiyatroyu 1 YTL yaparken de o kadar sayg›l›lar halka. Saatlerce s›rada periflan m› olmufl, o kadar beklemeden sonra bilet bulabilmifl mi, yoksa “nas›lsa sudan ucuz” diyerek ilk gidenler biletleri onaryirmifler mi alm›fl ilgilendirmez onlar›. Yine ayn› “Tepeleme, y›¤ma” anlay›fl›yla flov peflindeler asl›nda. Kondulardaki yoksullar› getirmekten çok, oluflacak s›ralar üzerinden yapacaklar› reklam ve tükenecek olan biletler ilgilendiriyor onlar›. Bir belediyenin, “Madem ilgi yok, ben ucuzlat›r iflin içinden ç›kar›m arkadafl!” demeye hakk› yoktur kan›m›zca. Madem bir ilgisizlik sorunu var ve bundan ziyadesiyle rahats›zlar, yoksullar›n tiyatroya gidemiyor olmas› onlar› yine ziyadesiyle ilgilendiriyor ve buradan gelecek paradan da bir fley beklemiyorlar, onlarca çözüm önerisi bulunabilir. Öncelikle halk›n ilgisini çekecek oyunlar haz›rlat›l›r. Ücretsiz davetiyeler bast›r›l›r mesela. Bir yandan oyunun normal fiyat›yla sat›fl› sürerken, bir yandan da her oyunda ücretsiz davetiye kontenjan› ayr›l›r, bunlar da her gün farkl› bir yoksul mahalleye da¤›t›l›r, hem de ev ev. Zab›talar iflportac› kovalamay› b›rak›p böyle hay›rl› bir ifl yapabilirler mesela. Sonra buralardan servisler kald›r›l›r, hem de ücretsiz, oyun bitti¤inde ayn› flekilde geri getirmek üzere. Neden? Belediyenin garaj›nda her zaman yatan onlarca otobüs yok mu? Hem her defas›nda farkl› kesimlerin izleyece¤i garanti alt›na al›nm›fl olur, hem gelenler, hem de oyuncular ma¤dur edilmemifl olur. Lise ve üniversitelere yine ücretsiz kontenjandan bilet da¤›t›labilir, belki bu durumda servis kald›rmaya da gerek kalmaz! Özel tiyatrolarla da (kendilerinin de ›srarla söyledi¤i gibi) bir araya gelerek, onlar›n da özveride bulundu¤u biçimler yaratarak, asgari masraflar›n› karfl›layacak fonlar ay›rarak mahalle mahalle, köy köy, okul okul gezmeleri sa¤lanabilir belediyenin olanaklar›yla

mesela. Böylelikle hem halka tiyatro izlemelerinin koflullar› sa¤lanm›fl, hem özel tiyatrolar›n bitme tehlikesi ortadan kald›r›lm›fl olur. Gerçekten halk için çal›flan, halk için üreten bir belediye, insanlar›na sayg›l› bir belediye bunlar› yapar. Sanata, tiyatroya, sanatç›ya sahip ç›kma, koruyup kollama böyle mümkün olur. Bunlar› söylerken, bu hizmeti sunacak düflünceden, ideallerden, inanç ve iradeden yoksun bir yönetim anlay›fl›n›n hakim oldu¤unu biliyoruz elbette. Halk için hizmet ve ödenek gerekti¤inde türlü bahaneler üreten, ma¤duriyetiyle hiç ilgilenmeyen, ama kald›r›m tafllar›yla, kaz›p kaz›p kapatt›rd›¤› çukurlarla müteahhitleri zengin eden bir belediyecili¤in oldu¤u yerde bu hizmetlerden bahsetmek elbette ki gülünç. Sosyalizme, sosyalist anlay›fla sahip yönetimlere has fleyler bu tip tasarruflar. Her fleye ra¤men bu, do¤ru olan› savunmam›z›n önünde engel de¤il. Mevcut tüm yaflam; halk› kültürel ve sanatsal etkinliklerden koparacak, onu kendi sorunlar› içinde bo¤ulacak bir alana hapsetme üzerine kuruluyken, geçici kampanyalar, “sudan ucuz” biletler, basit flovlardan öte fleyler de¤il. 1 YTL’lik bilet, göründü¤ü kadar masum de¤il... J


fliir

görüflmeci kemal özer

Bak›yorum onlar›n yüzüne Ölümden önceki bir Pazartesi Ne coflkuyu geri çeviren y›lg›nl›k Ne zaman› kollayan ürperti Çizmifller kavgay› yüreklerine.

Aflm›fllar dalgalar›n› iflkence denizinin Durgun gözlerinde iki su kabarc›¤› Ac›lardan geçmifller, bunca s›navdan. Öyle bir k›y›ya varm›fl ki art›k Ölüm elde edemez inançlar›n›.

Gökte güvercinlerin b›rakt›¤› Kanat seslerinden daha k›vrak Daha yo¤un görkemli düflüncelerden Verilen yarg›dan daha güçlü Bir umutla ifllemifller yar›n›.

Bak›yorum onlar›n yüzüne Ne yenilmifl, ne eylem yorgunu Yeflertti¤i incecik tohumlar ülkemin ‹ncecik bir güneflle ama direnç dolu Kabuklar› aras›ndan gelecek günlerin.

OCAK 2007 | TAVIR| 19


araflt›rma

rock müzik tarihi - l kayhan demir

adaletsizli¤e tepki, bu sistemin getirdiklerini kabul etmeme, dünyan›n sömürülmesine karfl› ç›kma düflünceleriyle ortaya ç›kan rock; bugün müzik endüstrisi ve onun “piyasa”s›n›n elinde ciddi savrulmalar yaflamaya devam ediyor. Rock, kapitalizmin bilinen kural›n› sorunsuzca uygulay›p baflar›l› oldu¤u bafll›klardan biridir, demek yanl›fl olmayacakt›r: Muhalif olan› kendi kurallar›na göre tekrar flekillendir, ondan kazanman›n yollar›n› bul, böylece “isyan”› yozlaflt›rd›¤›n gibi para kazanmaya da devam et, bir taflla iki kufl vur! Rock; 1960’l› y›llar›n bafl›nda rock’n roll’a yeni bir biçim getiren ‹ngiliz müzik gruplar› ile ortaya ç›kt›. Vokal melodi ve ço¤u kez buna efllik eden bir vokal armonisini destekleyen elektrik gitar, bas gitar ve davulla yap›lan müzik olarak tan›mlan›r. Org, piyano ya da synthesizer da, alt türlerin pek ço¤unda kullan›l›r. Yine “rock”un ilk dönemlerinde bak›r ya da a¤aç üflemelilere, özellikle saksafona s›kça rastlan›l›r. Üflemeli çalg›lar›n 1990’l› y›llarla birlikte yavafl yavafl etkisini kaybetmeye bafllad›¤›n› da ekleyelim.

Rock*, son k›rk y›l›n en popüler müzi¤i olma özelli¤ini korumaya devam ediyor. Bu k›rk y›ll›k süre içerisinde, onlarca ülkede yine onlarca alt türüyle rock, pek çok müzikal tavr› etkilemekle kalmad›, kendine ait bir kültürü de yaratt›. Ortaya ç›k›fl›yla bugün geldi¤i nokta aras›nda -do¤al olarak- önemli farklara sahip olan bu müzik türü, kendini müzik endüstrisine kurban etti¤i halde ve yine bu müzik endüstrisine ra¤men ilkelerini korumaya çal›fl›yor.

20 | TAVIR | OCAK 2007

Art›k “rock” denildi¤inde akla ilk gelen fley, siyahlar giyinmifl uzun saçl› gençlerin sert, sinirli tonlar eflli¤inde kafa sallad›¤›, dumanalt› konser salonlar› de¤il. Rock’u art›k yaln›zca kendine “rocker”** diyen gençler de dinlemiyor. Ve as›l önemlisi rock art›k “muhalif” olmakla efl anlaml› de¤il. Kapitalizmin özellikle metropollerde yaratt›¤›

Rock, çok genifltir ve s›n›rlar›n›n tan›m› da bir o kadar belirsizdir. Derdini sert tonlarda anlatan, di¤erlerine göre h›zl›ca ve kolayl›kla söylenip çal›nabilen bu müzik türü, birçok müzik türünün kar›fl›m›yla ortaya ç›kt›. Rock’un ne oldu¤unu anlatmaya bafllamadan önce onu ortaya ç›karan baz› müzik türlerine göz atmakta fayda var. 1600’lerin bafl›nda Afrika’dan Amerika’ya getirilen siyah köleler, büyük pirinç tarlalar›nda çal›flmaya bafllad›lar. Köleler bu toplu çal›flmalar s›ras›nda hep birlikte flark› söylüyorlar,


araflt›rma

söyledikleri flark›lar›n sözlerinde de özgürlü¤ü, köleli¤in getirdi¤i haks›zl›k ve adaletsizlikleri, buna karfl› olmay›, birli¤i, mücadele etmeyi ifade eden sözlere yer veriyorlard›. Bir süre sonra, cumartesi geceleri e¤lenme hakk›n› elde eden köleler, bu e¤lencelerde özgürlük mücadelelerini yüksek sesle dile getirmeye bafllad›lar. Blues*** bu toplu çal›flmalar ve e¤lenceler s›ras›nda do¤du; köleli¤in 1800’lerin ortalar›nda kald›r›lmas›nda da etkili bir role sahip oldu. Bununla birlikte zorla H›r›stiyanlaflt›r›lan siyahlar, dinsel ayinleri s›ras›nda dans, 盤l›k atma, ritim tutma gibi Afrika’dan getirdikleri baz› tap›nma yöntemlerini H›r›stiyan dualar›na soktular. Gospel****; siyahlar›n beyazlardan ald›¤› ibadet yöntemlerinin içine “Afrikal›” ritimleri ve coflkuyu katarak ortaya ç›kard›klar› yeni bir müzik tarz›n›n ad› oldu. Dini içerikli müziklerin yan› s›ra özellikle siyah olmayan göçmenler taraf›ndan gitar, banjo ve mandolin ile icra edilen folk***** da geliflimini sürdürmeye devam ediyordu. 1800’lerde köleli¤in kald›r›lmas›n›n ard›ndan di¤er bölgelere giden siyahlar, kuzeyde ‹rlandal› ve ‹skoç göçmenlerden keman›, güneyli göçmenlerden de gitar ve mandolini ö¤renme f›rsat› buldu. 1900’lere gelindi¤inde blues art›k genifl çevrelerin tan›d›¤› bir müzik türü olmufltu. Müzisyenler, yaflad›klar› de¤iflik bölgelerin kültür ve etnik yap›s›ndan etkileniyor, bu etkilenmeyi farkl› blues türlerine kaynak yap›yorlard›. Müzik endüstrisi de bu dönemde yeni yeni olufluyor, ›rkç› tepkilerin olabilece¤i riskini de alarak blues kay›tlar›ndan oluflan plaklar› piyasaya sürmeye bafll›yordu. 1930’lu y›llarda blues, Louis Armstrong, Ella Fitzgerald ve Billie Holiday gibi sanatç›lar›n çabalar›yla, caz ile bulufltu. Müzik, kat›ld›¤› her formla birlikte yeni bir forma bürünüyordu. 1940’l› y›llara gelindi¤inde blues, teknolojiyi de kullanarak gücünü art›rmaya devam etti. Blues’in en iyi yorumcusu olarak kabul edilen B.B. King, 1948 y›l›nda ilk siyah radyosu olan WDIA’da program yapmaya bafllad›. Bu, siyah toplumun haklar› için önemli bir geliflmeydi. Çalg›lardaki yenilikler ve genç müzisyenlerin çabalar› “jump”, “boogie” “R&B” (Rhythm and Blues) gibi yeni yeni formlar› ortaya ç›karmakta gecikmedi. Öbür yandan gitar, banjo ve kemana dayanan ve daha çok

beyazlar›n icra etti¤i ‘folk’ da ‘country’ gibi formlarla geliflimini sürdürüyordu. ‹simlerini belki de akl›m›zda tutmaya zorlanaca¤›m›z bu türler içerisinde rock’n roll’a ve dolay›s›yla rock’a geçiflteki son yap› tafl› R&B’dir (Rhtyhm and Blues). R&B’nin oluflmas›nda, 1940’l› y›llarda ekonomik nedenler yüzünden güneyden kuzeye göç eden siyah blues ustalar›n›n, gittikleri yerlerde piyano ve nefesli çalg›larla tan›flmas› etkili olmufltur. R&B, o güne kadar oluflturulan bütün siyah müzik türlerinin bir kar›fl›m›yla ama ‘blues’un armonik çat›s› alt›nda oluflmufl bir müzik türüydü. ‹lk dönemler yaln›zca siyahlar›n radyo istasyonlar›nda çalan bu yeni tür, k›sa süre sonra alt ve orta s›n›f beyaz gençleri de etkilemeye bafllad›. 1950 y›l›na gelindi¤inde beyazlar da R&B yapmaya bafllad› ama beyazlar›n yapt›¤› bu müzik türüne ilginçtir, “rock’n roll” ad› verildi. Bu isim de¤iflikli¤ini ünlü rock’n roll piyanisti Fats Domino flu flekilde anlatm›flt›r: “Biz, New Orleans’da 15 y›l öncesine kadar rock’n roll’a ‘R&B’ derdik”. “Beyaz” rock’n roll özellikle genç kesimleri çok etkiledi. Gençlerin önlenemez “de¤iflim” talepleri kendini bu müzik türünde bulmaya bafllad›. Bu durum, siyahlar›n yapt›¤› müzi¤e geleneksel karfl› ç›k›fl tavr›n› sürdüren beyazlar› da pazara dâhil etti¤i için tam anlam›yla müzik endüstrisinin ekme¤ine ya¤ sürdü. Chuck Berry ile bafllay›p Elvis Presley ile tan›nan bu tür, ABD’nin 2. Dünya Savafl› sonras› dünyaya pazarlama¤a çal›flt›¤› yeni bir kültürün de arac›s› olacakt›. Bütün dünya rock’n roll ile uyumaya, rock’n roll ile uyanmaya bafl-

lam›flt›. Ne yaz›k ki rock’n roll’un ömrü umulandan daha k›sa oldu. 1960’lara gelindi¤inde gerek gençlik gerek müzik endüstrisi daha yeni bir müzikal türe ihtiyaç duyuyordu. Bu geçifl döneminin flüphesiz en önemli ismi “60 gençli¤inin lideri” Bob Dylan’d›. Dylan’›n yapt›¤› flark›lar, form olarak, ne rock’n roll ne de folk içerisinde tan›mlanabiliyordu. Toplumcu folk flark›lar› dinleyerek büyümüfl olan Dylan, Woody Guthrie’nin bu toplumcu-politik folk müzik gelene¤ini dönemin yeni müzi¤iyle birlefltirdi. Ortaya ç›kan müzi¤in ad› “folk rock” olurken Dylan da özellikle “Blowin’ in the Wind” ve “Masters of War” (Savafl›n Efendileri) flark›lar›yla 1960’lara damgas›n› vuran ve “protest flark›” kavram›n› ortaya ç›karan müzisyen oldu. Yüzy›l›n en önemli müzisyenlerinden kabul edilen Dylan, flark›lar›nda emperyalist savafllara, silah tekellerine, siyahlara yönelen ›rkç›l›¤a, sosyal eflitsizliklere ve s›n›f farkl›l›klar›na dikkat çekiyordu. Bob Dylan’› anlatmak bafll› bafl›na bir yaz› konusunu oluflturaca¤› için, flimdilik onun ‘rock’un oluflmaya bafllad›¤› dönemde çok önemli bir role sahip oldu¤unu bilmemiz yeterli olacakt›r. -sürecek* Rock: (ing) 1. Sert, kaya 2. Sallanmak ** Rocker: (ing) 1. Sallanan sandalye 2. Rock dinleyen, rock kültürüyle yaflayan *** Blues: (ing) 1. Hüzün 2. Siyahlara özgü bir müzik türü **** Gospel: (ing) 1. ‹ncil 2. Hakikat ***** Folk: (ing) Halk

OCAK 2007| TAVIR | 21


röportaj

koku, buhar ve sabah saadeti: semaver mehmet püremifl

‹ster evde ol ister okulda, ister k›rda ol ister bay›rda, tarlada, fabrikada, tezgahta ya da mahpusta... Kan›m›za kar›flmam›flsa çay›n demi, eksik bafllar o gün. Bafl›m›z a¤r›r, en mühim kat›¤›m›z; ekmekten önce sofraya gelmemiflse o gün bir fleyler eksik kal›r yaflant›m›zda... Sohbetin demi tutmaz bir yudum çay olmadan. Befl bin y›l önce bir Çin efsanesiyle bafllar tarihi çay›n; milattan önce 2737 y›l›nda Çin imparatoru Shen Nong, bahçesinde yaban›l bir a¤ac›n alt›nda otururken bu a¤açtan birkaç yaprak düfler kaynayan içme suyuna. Böylece çay keflfedilmifl olur. Çin’de özel bir yeri olan çay, 519 y›l›nda Japonya’da baflka flekilde ortaya ç›kar. Budist rahip Dharma tutkular›n› yenip bedenine gem vurduktan sonra, geceleri uyumay›p her türlü gevflemeyi kendine yasaklar; tek bafl›na, yapraklarla beslenerek yaflar. Sonunda uykuya yenik düflen Dharma kötü bir düflle uyan›r. Bu zay›fl›¤› kendine yediremeyen rahip, sorumlu tuttu¤u gözlerinden al›r h›nc›n› ve iki göz kapa¤›n› kesip f›rlat›r. Bir gün sonra ayn› yere döndü¤ünde göz kapaklar›n›n toprakta kök sald›¤›n› ve harika bir bitkinin boy att›¤›n› görür. Bu bitki; o güne kadar hiç kimsenin haberdar olmad›¤› çay bitkisinden baflka bir fley de¤ildir. Sonra dünyan›n de¤iflik yerlerine do¤ru yolculu¤u bafllar çay›n. Sanki özellikle etraf›ndan dolaflm›fl da Anadolu’ya u¤ramam›fl yolculu¤u. Yüz seneyi bile bulmad› daha çay›n geçmifli bu topraklarda, Ziraat Okulu Mühendislerinden Ali R›za Erten, Batum ve Kafkasya’da incelemelerde bulunup 1917’de çay› getirmese, daha da bekleyecekmifliz. Nihayet, y›llard›r Rusya’daki fabrikalarda üretilen semaver ve Çinlilerin deyimiyle, “Tatar

22 | TAVIR | OCAK 2007

atl›lar›n›n çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzlar› gibi k›vr›ml›, tatl› bir meltemin dokundu¤u göl kadar parlak” olan çay, y›llar sonra mucize eseri birleflmifl; odun ya da kömür atefliyle semaverde demlenen çay› yudumlayan bebelerin dili çözülmüfl, hasretlikler çay›n buhar›yla selam gönderir olmufl, mahpuslar

demine dal›p okyanuslar› aflarak özgürlü¤üne kavuflmufl, k›rk gün k›rk gece dü¤ün yap›lm›fl ve ozan Sait Faik yazm›fl; “Odan›n içini k›zarm›fl bir ekmek kokusu doldurmufltu. Semaver ne güzel kaynard›. Ali, semaveri içinde ne ›st›rap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yaln›z koku, buhar ve sabah›n


röportaj

saadeti istihsal edilirdi.” Bu sihir devam ediyor mu hala bilinmez... Ama çay olmadan güne bafllamad›¤›m›z da aflikard›r. Bu sihrin yarat›c›lar› semaver ustalar›na bir u¤rayal›m istedik, Amasya’da, s›cak m› s›cak bir günde… fiehrin her zamanki dinginli¤i s›caktan bir kat daha artm›fl. Kral Kaya Mezarlar›’n›n bulundu¤u da¤dan süzülen nem bulutu, sanki Bak›rc›lar Çarfl›s›’ndaki semaver emekçilerinin gö¤sünden a¤›yor gökyüzüne. Tokmaklar kesik kesik, a¤›r a¤›r iniyor bak›r levhalar›n üzerine... Ustan›n aya¤›n›n dibindeki çay, iki kez yudumlanm›fl, sonra unutulmufl... So¤umufl... Sihri gitmifl... Masal aleminin yarat›c›lar› bu gizemi hissetmiyor mu yoksa? Sigaras›n›n külü uzam›fl da uzam›fl, eski bir kül tablas›n›n üzerinde. Belli ki o da unutulmufl... Çarfl›y› flöyle bir turlad›ktan sonra, çarfl›n›n en yafll› semaver ustas›yla olan randevumuzu sa¤layan Terzi Salih’le bulufluyoruz. Salih Usta da Amasya’n›n en eski terzilerinden. Yürürken konufluyoruz, dertli. “Haz›r giyim sektörü do¤du, mertlik bozuldu.” diyor. Ustas› bir Ermeni’ymifl. “Allah binlerce kez raz› olsun ondan; ondan ö¤rendiklerim sayesinde üç çocu¤umu da üniversitede okuttum.” diyor. Nihayet buluflma noktas›na geliyoruz. Usta da karfl›m›zda. Tam da hayalimizdeki gibi. Yüzündeki derin k›r›fl›kl›klar, nas›r tutmufl-tafllaflm›fl eller ve ürkek bir ses tonu. Elini öpüp, halini-hat›r›n› sorduktan sonra sohbetimize bafll›yoruz. Önce Cevdet usta cevapl›yor surolar›m›z›. Kendinizi tan›t›r m›s›n›z, kaç senedir semaver ifliyle u¤rafl›yorsunuz? Tenekeci Cevdet derler bana. 1932 y›l›nda Amasya’da do¤dum. 1965 y›l›nda bu ifle bafllad›m. Tam 35 senelik semaver ustas›y›m. Semavercili¤i kimden ö¤rendiniz, ilk yevmiyenizi hat›rl›yor musunuz? Ben day›mdan ö¤rendim ama onunla fazla çal›flmad›m. Daha sonra sac soba, malt›z, mangal, saçak iflleri de yapt›m. Hat›rlamaz olur muyum, 150 kurufltu. Bu para, ustam›n iste¤iyle verilen parad›r. Biz pazarl›k yapamazd›k. Eskiden para sorulmazd›, “Eti senin kemi¤i benim.” deyip bizi ustalara teslim ederlerdi. ‹fli biraz ö¤rendikten sonra usta para verirdi.

fiimdiki iliflkiler nas›l? Usta-ç›rak aras›nda yani... Benim yarad›l›fl›mda hürmet vard›r. Bizim zaman›m›zda ilkokul talebeleri çok disiplinliydi. Gülmek bile zordu. Eski disiplin, sayg› yok. ‹sterse babas› hac› olsun, isterse hoca olsun. Ben düzgün, çal›flkan ç›rak isterdim. Bu özellikleri yoksa gönderirdim. fiimdikiler sigara içiyor, sayg›s›zlar. Bu meslek kaç y›ld›r var? Eskiye göre ne durumda? Ben yetmifl yafl›nday›m. Kendimi bildim bileli semavercilik var. Eskiden el eme¤i vard›. fiimdi makineler kullan›l›yor. Turizm gelifltikçe sürüm yap›l›yor. Bu da kötü bir fley. Çünkü sürüm yap›ld›¤›nda kalite düfler. Biz ustalar›m›zdan, sürümden daha çok kaliteye dikkat etmeyi ö¤rendik. On tane semaver yapal›m ama tam yapal›m, derdik. O yüzden eski semaverler daha kaliteli. Bizim zaman›m›zda para da çok bereketliydi. fiimdikiler bizim gibi çal›flsalar para kazanabilirler mi, bilmem. Semavercili¤in zor yanlar› neler? Ben göz ameliyat› oldum. Katarakttan. Bana diyorlar ki: “Semavercili¤i neden b›rakt›n?” Dikkatli ifl yapmak zorundas›n. Malzemeler parlak oluyor ve zamanla yoruyor. Lehim ifllerinde kullan›lan tuz ruhu buhar› sa¤l›¤›m›z› bozuyor. Sürekli e¤ik durdu¤um için s›rt ve eklem a¤r›lar›m var. Sa¤ kolum birden bire a¤r›d› çekiç sallamaktan. Otuz befl y›l böyle geçti. Sabah yedi buçuktan akflam yediye kadar. Befl çocu¤umu semavercilikle büyüttüm. Dördü evli biri bekâr. Semavercilikten arta kalan zamanlarda çat› aktarma, baca dipleri-kenarlar› lehimleme gibi ifller de yapt›m. Kirac› m›s›n›z? Babadan kalma ahflap bir evde yafl›yordum. Han›m›n ayaklar› a¤r›d›¤› için evden ç›kt›k. Bir y›ld›r betonarme evde kirada oturuyoruz. Eskiden Ruslardan geliyordu semaver. Biz pazarlarda sat›yorduk. Çekiç sesleri aras›nda röportaj devam ederken sözü Erol Usta al›yor. O da 1944 do¤umlu. Amasyal›. Semavercili¤e ilkokulda bafllam›fl; o zamandan beri devam ediyor. Bize biraz anlat›r m›s›n›z? Nas›l yap›l›yor semaver? Bizim iflimiz lehimle yap›l›r. Yani kurflun ve kalay kar›fl›m›yla. Bir semaver 26 parçadan olu-

flur. Sadece bir kapa¤› dört parçadan meydana gelir. Her parça dört defa elden geçer. Yirmi alt› parçay› var›n düflünün. Önce su ›s›t›lan kap diye yap›lm›fl, daha sonra demlik eklenmifl ve semaver olmufl. Bak›r, sar›, galvaniz çeflitleri var. En güzeli teneke semaverdir. Bak›r uzun süre dayan›r ama kireç ba¤lar o da çay›n lezzetini bozar. Erol Usta da semavercili¤in giderek sektörleflmesinden flikayetçi. Bu konuda görüflünü belirtmeden geçemiyor. Sektör olmaya bafllad›ktan sonra, iflin ehli olmayanlar bile semaver yap›yor. O zaman kaliteli olmuyor. fiimdi Arçelik, Vestel bile semaver yap›yor. Dört befl sene önce neden yapm›yordu? Sektör olduktan sonra el att›lar. “Semaver” dedi¤imizde bahsetti¤imiz ifl, odun atefli veya mangal kömürü ile ›s›t›lan suyun lezzetli çay haline gelmesidir. Arçelik vs. gibi büyük flirketler elektrikle su ›s›tt›klar› için buna semaver demeleri yanl›flt›r. Sen de ç›rak yetifltirdin mi? Hem de çok. Kulaklar›n› da çektim tabii, çekmem mi? Usta geldi miydi aya¤a kalkard› baz›lar›. ‹ki çocu¤uma da bu meslek sayesinde bakt›m. ‹kisi de bu mesle¤i yap›yor flimdi. Ama art›k belim, s›rt›m çok a¤r›yor, gözlerim de eskisi gibi de¤il. Unutamad›¤›n›z bir olay var m›? Olmaz m› hiç? Bir keresinde bir kad›n turist, yedi buçuk milyona satt›¤›m semaver için “Ne diyorsun? Bu kadar emek harc›yorsun, daha fazla paraya satmal›s›n.” dedi. Binlerce müflteri içinde o kad›n eme¤ime sayg› gösterdi. Çok hayret ettim, duyguland›m. Son olarak ne söylemek istersiniz? Türkiye’de bizim gibi meslek sahiplerine gerekli önem verilmiyor. Bize sahip ç›k›ls›n. ‹fl garantimiz, sosyal güvencemiz olsun. Röportaj›n sonunda bafllang›çta bize mesafeli duran Cevdet Usta flakalaflmaya bafll›yor. Me¤er bizi maliyeci zannetmifl. Amac›m›z› iyice kavrad›ktan sonra güven duydu¤unu belli ediyor. “Kendine iyi bak.” diyoruz ayr›l›rken, “Bak›yom zaten. Evde iki tane ayna var. Sabah birine, akflam birine bak›yom. Bu da benden ihtiyar flakas›.” diyor. Gülüflüyoruz ve ayr›l›yoruz. J

OCAK 2007 | TAVIR | 23


tiyatro

ezilenlerin poetikas› - ll gülnaz b›çakç›

6) Söylev olarak tiyatro: Bu aflamada Boal kat›l›mc›lar›n içinde yer ald›klar› kültürel ve ideolojik gerçekli¤i alg›lamalar› ve de¤ifltirebilmeleri yönünde bir biçim oluflturmaya çal›fl›r. Boal’a göre, burjuvalar kendi dünyalar›n›n nas›l oldu¤unu bilirler, tiyatrolar› da bu tamamlanm›fl, bitmifl dünyan›n imgelerini sunan bir seyir tiyatrosudur. Proletarya ve ezilen s›n›flarsa henüz nas›l bir dünyalar› olaca¤›n› bilmezler. Bu yüzden, onlar›n tiyatrolar› bitmifl bir gösteri de¤il, prova niteli¤i tafl›yacakt›r. Yani tiyatro, kendilerini ve d›fllar›ndaki gerçekli¤i görme, de¤ifltirme yönünde bir deneyim olacakt›r. Bunun yan›s›ra tiyatronun geçiflin, dönüflümün imgelerini de sunabilece¤ini vurgular. Boal’a göre günümüz seyircisi denemelere ve provaya ilgi duyar; “kapal›” gösterilerden hofllanmaz. Burjuvazininkilerin tersine, halk›n davran›fl kurallar› seyircinin soru sormas›na, diyalo¤a girmesine ve kat›l›m›na izin verir, bu yönde cesaretlendirir. Buraya kadar anlat›lan tüm yöntemler birer prova tiyatrosu biçimidir. Ancak, seyirci tamamlanm›fl, az çok bitmifl biçimlerden de yararlanabilir. Boal taraf›ndan Brezilya ve Arjantin’de daha önce gelifltirilmifl olan bir tak›m teknikler yine kendisi taraf›ndan Peru’da büyük bir baflar›yla uygulanm›flt›r. 6) Gazete Tiyatrosu: Günlük haber bafll›klar›n› ya da dramatik olmayan malzemeleri tiyatroya dönüfltüren basit tekniklerden oluflur. Bu çal›flmada afla¤›da yaz›l› tekniklerin kullan›m› ile amaçlanan, normal d›fl› okumalarla, görsel boyutlar katarak haberin ya da iletinin tekilli¤ini k›rmak, alg›y› derinlefltirmek, sat›r aralar›n› okumay› sa¤lamakt›r. Verili iletiyi sorgulamak, ard›ndaki temel düflünceyi ortaya ç›karmak da hedefler aras›ndad›r: a) Basit Okuma: Haber bafll›¤› onu yanl›fl ya da maksatl› biçimde veren gazetenin genel anlam›ndan uzaklaflt›r›l›p ayr›flt›r›larak okunur. b) Çapraz Okuma: ‹ki haber bafll›¤› s›rayla biri di¤erini ayd›nlatacak, aç›klayacak, yeni bir boyut getirecek flekilde çapraz okunur. c) Tamamlay›c› Okuma: Egemen s›n›flar›n gazetelerince genellikle atlanan veri ve bilgiler habere kat›larak de¤erlendirilmeye çal›fl›l›r. d) Ritmik Okuma: Haber bir müzik parças›n› yorumlar gibi samba, tango vb. ritimlerle okunur. Öyle ki bu ritim, haberin gazetede gözden kaç›r›lmaya veya belirsizlefltirilmeye çal›fl›lan as›l içeri¤ini ortaya ç›kartmak için elefltirel bir “süzgeç” görevi görür.

24 | TAVIR | OCAK 2007


tiyatro

e) Koflut Eylem: Haber okunurken ayn› anda, haberi verilen olay oyuncular taraf›ndan mim yoluyla, bildirilen olay›n gerçekten yer ald›¤› ba¤lam› gösterecek biçimde görsellefltirilir. Böylece, insanlar bir yandan haberi dinlerken di¤er yandan haber görsel olarak tamamlan›r. f) Do¤açlama: Haber tüm çeflitlemeleri ve olas› durumlar›ndan yararlanabilmek amac›yla sahnede do¤açlan›r. g) Tarihsellefltirme: Ayn› olan baflka tarihsel anlar, ülke ya da toplumsal sistemlerde gösteren veri veya sahnelerin habere eklenmesiyle tarihsel ba¤lamda iliflkilendirme yoluna gidilir. h) Güçlendirme: Haber saydam, tan›t›m müzikleri, flark› veya tan›t›m malzemeleri deste¤inde okunur veya flark› biçiminde söylenir. i) Soyutun Somutlanmas›: Haberin genelde kat›ks›z biçimde soyut iletisinin içinde sakl› kalanlar sahnede somutlaflt›r›l›r. ‹flkence, açl›k, iflsizlik vb. olgular gerçek ya da sembolik grafik imgelerle somut olarak gösterilir. j) Metni Ba¤lam› D›fl›nda Sorgulama: Haber, bas›l› oldu¤u ba¤lam›n d›fl›nda sunularak haberin bas›m›yla uyand›r›lmak istenen güdümlü etki k›r›lmaya çal›fl›l›r. Kemer s›kma politikas›ndan bahseden ekonomiden sorumlu bir bakan›n, pahal› purolar›ndan birini tüttürürken gösterilmesi gibi. (!) 2) Görünmez Tiyatro: Bir sahnenin tiyatrodan baflka bir çevrede, izleyici olmayan insanlar›n önünde oynanmas›d›r. Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda orada bulunanlarla tiyatro yapmak fleklindedir. Tam bir metni ya da basit bir sinopsisi olan bir parçan›n ayr›nt›l› bir biçimde haz›rlanmas›n› gerektirir. Oyuncular titiz bir flekilde çal›flmal› ve izleyicilerden gelecek olas› tepkilere göre yap›lacak de¤iflimlere haz›r olmal›d›rlar. Bu olas›l›klar bir tür seçenekli metin oluflturur. Görünmez tiyatroda tüm tiyatro ritüelleri bozulmufltur; y›pranm›fl kal›plar› olmadan sadece tiyatro vard›r. 3) Fotoroman: Bir fotoroman›n olay dizisi, kayna¤› belirtilmeden, genel hatlar›yla anlat›l›r ve kat›l›mc›lardan öyküyü oynamalar› istenir. Daha sonra, canland›r›lan sahne ile fotoromandaki olay örgüsü karfl›laflt›r›l›r; farklar tart›fl›l›r. 4) Bask›n›n K›r›lmas›: Bu tekni¤in ç›k›fl noktas› egemen s›n›flar›n ezilen s›n›flar› bask› yoluyla sindirip ezdikleri gerçe¤idir. Bir kat›l›mc›dan kendisini özellikle bask› alt›nda hissetti¤i, bu bask›y› kabul etti¤i ve kendi arzular›na ayk›r› davranmaya bafllad›¤› bir an› hat›rlamas› ve anlatmas› istenir. Bu an›n derin bir kiflisel anlam› olmal›d›r. Yani özel olandan genele geçmek, özelde birinin bafl›na gelmifl bir fleyin baflkalar›n›n bafl›na gelenlerle oturdu¤u ortak taban› görmek, aralar›nda tipik olan›n fark›na varmak gereklidir. Bu teknik, Boal’›n tiyatronun eylemin provas› oldu¤u görüflünün tipik somutlaflt›r›lmas›d›r. Temelde iki aflamal› olarak gerçeklefltirilir. Birinci aflamada, kendini bask› alt›nda hissetti¤i olay› anlatan kifliden, di¤er kat›l›mc›lardan seçtikleri ile birlikte söz konusu olay› ayn› koflullar

ve duygularla gerçekte oldu¤u gibi canland›rmas› istenir. Gerçek olay›n bu “yeniden üretimi” tamamland›ktan sonra ikinci aflamada, sahne tekrarlan›r. Ancak bu sefer kahraman›n bask›y› kabul etmemesi ve ona karfl› durmas›, kendi istenci, istekleri ve düflünceleri do¤rultusunda hareket etmesi istenir. Ayn› zamanda, kahramana, kurmaca içinde bile olsa, gerçekte yapamam›fl oldu¤u bir fleyi yeniden deneme f›rsat› verilmifl olur. Bask›ya karfl› direnmenin provas›n› yapm›fl olmas› gerçe¤i, kifliyi gelecekte gerçekten ortaya ç›kabilecek benzer bir bask›ya etkin biçimde karfl› koymas› için haz›rl›kl› k›lacakt›r. Di¤er taraftan, bu tiyatro deneyiminde kifliye özgü olay bir ç›k›fl noktas› oluflturmal›d›r; genele ulaflmak vazgeçilmezdir. Süreç “görüngü” seviyesinden “kural” seviyesine yükselmedir; olay ak›fl›nda sunulan görüngülerden o görüngüleri yönlendiren toplumsal kurallara bir geçifltir. 5) Mit Tiyatrosu: Mitler genellikle halk taraf›ndan sorgulanmadan kabullenilirler. Mit Tiyatrosu’nda amaç mitlerin, halk masallar›n›n içlerinde bar›nd›rd›klar› öykülerin mant›ksal olarak dile getirilmesi yoluyla ard›ndaki gerçeklerin keflfedilmesi ve sorgulanmas›d›r. Boal’a göre, insanlarca uydurulan mitler analiz edilmeli ve içlerinde sakl› gerçekler ortaya ç›kar›lmal›d›r. Bu sakl› gerçekler mitlerin içindeki olaylar›n ve iliflkilerin genelde hak ve adalet kavramlar› taban›nda bir çeflit yeniden okumayla s›n›f çat›flmas› olgusunu belirginlefltirici, s›n›f bilincini

OCAK 2007| TAVIR | 25


tiyatro

pekifltirici biçimde yorumlanmas› ile ortaya ç›kan sonuçlard›r. 6) Analitik Tiyatro: Kat›l›mc›lardan biri bir öykü anlat›r ve bu öykü oyuncular taraf›ndan hemen do¤açlan›r. Ard›ndan her karakter bar›nd›rd›¤› bütün toplumsal rollere ayr›flt›r›l›r. Kat›l›mc›lardan, her bir rolü simgeleyen fiziksel bir nesne seçmeleri istenir. Örne¤in bir polisin bir tavuk h›rs›z›n› öldürdü¤ü bir olay örgüsünde polisin toplumsal rolleri analiz edildi¤inde afla¤›daki gibi bir çözümlemeye gidilebilir: a) O bir iflçidir çünkü ifl gücünü kiraya vermektedir; simge: ifl tulumu. b) O bir burjuvad›r çünkü özel mülkiyeti korumakta ve ona insan yaflam›ndan daha fazla de¤er vermektedir; simge: kravat ya da melon flapka. c) O bir bask› arac›d›r çünkü polistir; simge: tabanca. Ancak bu ifllemin, basitlik ve aç›kl›k yönünden sadece merkezdeki temel karakterlere uygulanmas› önerilir. Burada önemli olan, simgelerin orada bizzat bulunan kat›l›mc›larca belirlenmesidir. Daha sonra, her bir karaktere ait simgelerden baz›lar› dolay›s›yla karfl› düfltükleri toplumsal roller ç›kart›larak öyküyü yeniden anlatma girifliminde bulunulur. Kat›l›mc›lardan farkl› kombinasyonlar ortaya koymalar› istenir ve önerilen kombinasyon oyuncular taraf›ndan oynanmal› ve orada bulunan herkesçe elefltirilmelidir. Ç›kar›lan simgeler olmadan da öykünün yine tamamen ayn› kal›p kalmayaca¤› sorusunun yan›t› aranmaktad›r. Bu yolla insan eylemlerinin bireysel psikolojinin özel ve temel bir sonucu olmad›¤›n›n fark›na var›lacakt›r. Hemen her zaman, bireyin a¤z›ndan onun s›n›f› konuflmaktad›r. 7) Ritüeller ve Maskeler: Üretim iliflkileri (altyap›) bir toplumun kültürünü (üstyap›) belirler. Halk tiyatrosunun bu özel tekni¤i, “Ritüeller ve Maskeler”, üstyap› unsurlar›n› hassas bir flekilde a盤a ç›karmay› kapsar. Burada üst yap› unsurlar›ndan kas›t tüm insan iliflkilerinin somutlaflt›¤› ritüeller ve bu ri-

tüellerin her insana, toplumdaki rolüne ve yerine getirmek zorunda oldu¤u ritüellere göre, dayatt›¤› davran›fl maskeleridir. Boal bu çal›flma için basit bir örnek olarak bir adam›n rahibe gidip günah ç›kartmas›n› vermifltir. Nas›l yapaca¤› bellidir. Ama herkes her rahibin önünde ayn› flekilde mi günah ç›kart›r? Bu sorunun yan›t›n› irdelemek amac›yla Boal ayn› günah ç›kartma sahnesinin dört kez sahnelenmesini önerir. Birinci Sahne: Rahip de günah ç›karan adam da toprak sahibidirler. ‹kinci sahne: Rahip toprak sahibi, günah ç›karan adam köylüdür. Üçüncü sahne: Rahip Köylü, günah ç›karan adam toprak sahibidir. Dördüncü sahne: Rahip de günah ç›karan adam da köylüdür. Her bir durumda ritüel ayn›d›r. Ancak farkl› sosyal maskeler dört sahnenin birbirinden farkl› olmas›na yol açacakt›r. K›sacas›, toplumsal yaflam›n insan iliflkilerini cinsiyet, toplumsal s›n›f ve statülere göre de¤iflen belli davran›fl modelleri içerisine oturttu¤u düflüncesinden yola ç›k›larak do¤al bir gerçeklik olarak kabul edilen bu maskeler ve davran›fllar sorgulan›r. Boal’a göre, seyirci insandan eksiktir ve onu insanlaflt›rmak, tüm eylem kapasitesine yeniden kavuflturmak gereklidir. Halk tiyatrosunun tüm deneyleri ayn› amaca sahiptir; tiyatro taraf›ndan dünyan›n bitmifl imgelerinin dayat›ld›¤› seyircinin özgürlefltirilmesi. Halk tiyatrosundaki seyirciler (yani halk›n kendisi) bu imgelerin edilgen kurbanlar› olmay› sürdüremezler. J

26 | TAVIR | OCAK 2007


inceleme

geçifl... erden kay›ptafl

“trrrrum! trrrrum! trrrrum! trak tiki tak makinalaflmak istiyorum!”

“ Teknolojinin ilerleyifliyle yaflamlar›m›zda yer eden müzi¤in de¤iflimi aras›nda bir paralellik var. Ve flu anda bu teknolojik olanaklardan en çok yararlanan müzik türü elektronik müzik. T›pk› o da kendisinden önceki örnekler gibi gelifliyor. T›pk› kendisinden önceki örnekleri yaratanlar gibi duygular›n› aktarmak isteyen sanatç›lar taraf›ndan yarat›l›yor. Yaln›z küçük bir fark› var: Zaman zaman insanda yaratt›¤› güçlü etki nedeniyle, dinleyicisini de bir yarat›m sürecine sürüklüyor.”

Cezbeye tutulan dervifl misali Do¤ada sesli iletiflimi güçlendirmeyi keflfeden ilk atam›z, acaba müzi¤in ilk örne¤ini mi yaratt›? Avlan›rken dikkat çekmek için iki a¤aç dal›n› birbirine çarparak ses ç›kar›rken, ilk çalg›y› m› icat ediyordu? Gelifltirdi¤i teknolojinin daha da dallan›p kendisini defalarca yenileyece¤inden habersizdi muhtemelen bunu yaparken. Gitar›, ba¤lamay›, davulu icat eden dedelerimizin, bunlar›n içine yerlefltirilen kablolar ve kristallerle seslerinin farkl› ç›kmas›n›n sa¤lanaca¤›ndan da haberi yoktu elbette. Ya ilk elektrogitar› yapan kifli? Ona synthesizer diye bir fleyden bahsetseler gülerdi belki de. Yaln›z, ilk synthesizer’› gelifltiren mühendis, yapt›¤› kocaman makinenin, yar›n kucakta tafl›nabilen bir makinenin içinde sadece bir yaz›l›m olarak var olabilece¤ini hayal etmifltir büyük olas›l›kla. Ve yaz›l›m› gelifltiren programc›, iki a¤aç dal›n›n birbirine çarparak ç›kard›¤› sesin kayd›n› eklemifltir yaz›l›m›n kütüphanesine. Teknolojinin ilerleyifliyle yaflamlar›m›zda yer eden müzi¤in de¤iflimi aras›nda bir paralellik var. Ve flu anda bu teknolojik olanaklardan en çok yararlanan müzik türü elektronik müzik. T›pk› o da kendisinden önceki örnekler gibi gelifliyor. T›pk› kendisinden önceki örnekleri yaratanlar gibi duygular›n› aktarmak isteyen sanatç›lar taraf›ndan yarat›l›yor. Yaln›z küçük bir fark› var: Zaman zaman insanda yaratt›¤› güçlü etki nedeniyle, dinleyicisini de bir yarat›m sürecine sürüklüyor. T›pk› cezbeye tutulan bir dervifl misali, dinleyici kendinden geçiyor ve müzi¤in yarat›c›s›yla bütünlefliyor. Bir okyanus

OCAK 2007 | TAVIR | 27


inceleme

Marksist Kara Panterler Partisi’nin marfllar›n› üreten “Rap” gruplar›ndan etkilenen Turntable (pikap) üstatlar›, dedelerinin pamuk tarlalar›ndaki ezilmiflli¤in hüznünü anlatan “Blues”unun yerine, dakikada 120 vurufl içeren sert ve öfkeli bir müzik ürettiler.

Elektronik müzi¤in ilk örne¤i olarak kimi otoritelerce 1972 Münih Olimpiyatlar›’nda çal›nan Hot Butter’›n Popcorn isimli parças› verilmektedir. 1920’li y›llardan beri çeflitli besteci ve mühendislerin gelifltirdi¤i elektroakustik çal›flmalar, Popcorn kadar popüler olamad›klar› için milattan say›lmazlar bu sebepten. Günümüzde de müzi¤in en popüler olan türleri yahut medya taraf›ndan bize zorla dayat›lan türlerinin adam yerine kondu¤unu görmekteyiz. Oysa yeralt› zengin madenlerle doludur. Ve yeralt›n›n aksine, popüler müzikte, yani milyonlarca dolar›n döndü¤ü bir endüstride ço¤unlukla sanat de¤il, ticari metalar üretilir. Çabucak tüketilecek metalar birbirlerine inan›lmaz düzeyde benzemeleriyle s›¤ bir suda debelenme hissi yaratsalar da, gerçekte elektronik müzik bir okyanustur. Techno, Trance, House, Drum & Bass, EBM, Electroclash gibi ak›mlar›n yan› s›ra bunlar›n birbirleriyle etkilefliminden ya da kendi içerisindeki dinamiklerin de¤ifliminden ortaya ç›km›fl Minimal, Progressive, Hard, Dark vs. gibi adlara sahip yüzlerce türe sahiptir. Zaman zaman yeralt›ndan ç›kan nitelikli örneklerin popülerleflti¤i müzik tarihinde, elektronik müzik için 70’lerde f›rt›nalar gibi esen Kraftwerk’in bugüne olan etkileri büyüktür. Detroit’e, Goa’ya s›çratt›klar› k›v›lc›mlarla yeni müzikler yarat›lmas›na katk›da bulunmufllard›r. Nükleer karfl›t› tav›rlar›n› yans›tt›klar› çal›flmalar› Radioactivity, bugün birçok müzisyence yeniden yorumlanmaktad›r. Blues hüznünden Techno ve Hip Hop öfkesine do¤ru Ülkemizde konu hakk›nda pek bilgisi olmayan herkes için tek bir elektronik müzik türü vard›r: Techno! Özellikle Almanya’da yaflayan gurbetçilerimizin etkisiyle tan›flt›¤›m›z tech-

28 | TAVIR | OCAR 2007

no, elektronik müzik okyanusunda sadece büyükçe bir adad›r. 1979 y›l›nda yaflanan büyük petrol krizinden sonra ç›kmaza giren emperyalist endüstriler, otomotiv sektöründe ald›klar› darbenin yaratt›¤› a盤›, fabrikalar› kapatarak gidermeye bafllad›lar. Özellikle büyük bir sanayi kenti olan Detroit’teki otomotiv fabrikalar›n›n kapanmas›yla bafllayan süreçte yaflanan iflsizlik, tüm a¤›r ifllerini çok kötü koflullarda yapan siyahlar›n bir araya gelerek yeni bir kültür yaratmas›na yol açm›flt›r. Kapanm›fl fabrikalara ait dev hangarlarda yapt›klar› “Rave” adl› partilerde, analog plaklar› pikab›n üstünde ileri geri döndürüp, “Scratch”* atarak ilk techno ve hip hop örneklerini yaratm›fllard›r. Bar›flç› partilerde sahne alan “Funk” performansç›lar›ndan ve Marksist Kara Panterler Partisi’nin marfllar›n› üreten “Rap” gruplar›ndan etkilenen Turntable (pikap) üstatlar›, dedelerinin pamuk tarlalar›ndaki ezilmiflli¤in hüznünü anlatan “Blues”unun yerine, dakikada 120 vurufl içeren sert ve öfkeli bir müzik ürettiler. Buna karfl›l›k defalarca bas›lan Rave’lerde polisin vahfli sald›r›lar›na maruz kalan yüzlerce

siyah sanatç› tutukland›, yaraland› ya da baflka kötü muamelelere maruz kald›.** Etroit’in ünlü adlar›ndan Jeff Mills bu müzi¤i flu flekilde anlat›yor: “Techno müzik asl›nda hayal edemeyece¤iniz bir fleydir. E¤er asla duymay› ummayaca¤›n›z bir fley duyarsan›z, o techno’dur.” Goa Trance yahut bir tür fiaman ayini Kraftwerk’in Avrupa’ya etkisi daha tam sindirilememiflken, Detroit’ten gelen Techno dalgas›n›n yaratt›¤› patlama yeni tarzlar›n do¤mas›na yol açt›. 80’lerin klasik synth ve wave melodileri, ‹ngiltere’de “House”*** ak›m›yla yer de¤ifltirirken, eski k›talar›n kabile müziklerini an›msatmas›yla Hollanda ve Kuzey Afrika’da “Trance”e döndüler. Kendi içine dönmeyi tercih edenlerin müzi¤i olan trance, Avrupa’da 90’lar›n ikinci yar›s›na dek yeralt›nda kalmay› baflard›. Hindistan’›n bat› k›y›s›nda bir yer alan Goa Bölgesi ise, 60’lardan bu yana her dönem uzak bir gerçek, yak›n bir mit oldu. Önceleri Hindu ve Müslümanlar›n elinde olan bölge 60’lara kadar, 450 y›l boyunca Portekiz sömürgesi alt›ndayd›. Ça¤lar boyunca farkl› medeniyetler kendi kültürlerini bu topraklarla harmanlad› ve Goa oldukça ilginç bir yer haline geldi. Kuzey yar›mkürede so¤uk ve ya¤›fll› geçen Ekim ve Mart aylar› aras›, Goa’da musonlar›n dindi¤i kuru ve s›cak mevsimdir. Birbirinden güzel plajlar, hoflgörülü bir halk ve ucuz yaflam flartlar› 60’lardan itibaren hippie gençli¤ini Goa’ya çekmeye bafllad›. Goa’da oluflan büyülü ortam, y›llar boyunca her jenerasyondan kaybolmaya (ya da var olmaya) çal›flan gençlerin cennet anlay›fl›n›n

“T›pk› yoksul siyahlar›n hüznü olan Jazz ve Blues’un zenginler taraf›ndan kurulan müzik endüstrisi taraf›ndan ithal edilip, girifli 50 YTL olan mekanlarda insanlara sunulmas› gibi, elektronik müzik de pahal› gece kulüplerinde insanlara sunuldu.”


inceleme

plastik imgeleriyle birlefliyor. Endüstriyel müzik ve s›n›f ayr›m› Bugün özellikle ülkemizde ve kimi do¤u blo¤u ülkelerinde elektronik müzi¤e, zenginlerin, para babalar›n›n müzi¤i gibi bak›l›yor. Bunun nedeni çok aç›k. T›pk› yoksul siyahlar›n hüznü olan Jazz ve Blues’un zenginler taraf›ndan kurulan müzik endüstrisi taraf›ndan ithal edilip, girifli 50 YTL olan mekanlarda insanlara sunulmas› gibi, elektronik müzik de pahal› gece kulüplerinde insanlara sunuldu. Oysa NATO Zirvesi’ni protesto eden DJ’ler ülkemizde küçük ama anlaml› etkinlikler de düzenlediler. VIP olarak festival ve di¤er etkinliklere kat›lan kiflilerle dalga geçerek, “Biz size de¤il, arka s›ralarda dans edenlere çal›yoruz” tavr›n› gösterdiler.

karfl›l›¤› oldu. Goa’ya gelen ilk Bat›l› gençler olan Sekiz Parmak Eddie ve arkadafllar›n›n hikayeleri y›llarca dilden dile dolaflt›. 60’lar boyunca Goa, hippie hareketine, rock ve özellikle de saykodelik rock kültürüne sahne oldu. Goa Trance’in öncülerinden Dj Fred Disco’nun anlatt›¤›na göre 80’lerde Goa’da hala The Doors, Neil Young, Grateful Dead, Pink Floyd gibi rock gruplar› dinleniyordu. ‹lk dolunay partilerini gerçeklefltiren bir di¤er öncü Goa Dj’i olan Goa Gil de 70’lerden beri Goa’da yafl›yordu, fakat art›k ayn› müzikleri dinlemekten s›k›lm›flt›. Dünya ve müzik de¤ifliyor, Goa ise bu de¤iflimin gerisinde kal›yordu. Bu dönemde Dj Goa Gil; Nitzer Ebb, Front 242, Frontline Assembly gibi Electronic Body Music örneklerini Goa’ya getirdi ve bu tür, Goa Trance’in oluflumunda önemli rol oynad›. Birçok ülkeden insan›n bir araya geldi¤i Goa’da gezginler aras›nda müzikal anlamda da sürekli bir al›flverifl ve etkileflim söz konusuydu. Buraya gelen gezginler dünya üzerinde mevcut en tuhaf müzikleri de yanlar›nda getiriyorlard›. EBM’in yan› s›ra Goa Trance, Trance ve House gibi müzikal kaynaklardan beslendi ve Goa mistisizmini tafl›yan bir Trance ortaya ç›kt›. House’a özgü 303 davul makinalar›n›n analog c›z›rt›lar› Goa’n›n belirleyici özelliklerinden biri. 4/4’lük vurufllar ise Goa Trance’te di¤er türlere göre daha derinlerden geliyor ve bitmek bilmeyen 303 melodileri 16’l›k ve 32’lik ölçülerde de¤ifliyor, evriliyor. H›z› daki-

kada 120 ile 160 vurufl aras›nda de¤iflen Goa Trance parçalar›, di¤er türlerden farkl› olarak oldukça uzun sürmektedir (8–10 dakikadan k›sa olan›na rastlamak zordur) ve belirgin bir öyküye; girifl, geliflme ve sonuç fleklinde ilerleyen bir yap›ya sahiptir. Bu da Goa Trance dinleme deneyimine farkl› bir boyut, türün DJ’lerine de flamanik bir özellik kazand›rmaktad›r. fiark›lara yans›yan flamanik yap› Goa Trance’in dinlenecek de¤il de tecrübe edilecek bir müzik olmas›ndan kaynaklan›yor. Çünkü Goa’da “Rave”ler bir gece de¤il, genelde günlerce sürüyorlar. Bu özellikleriyle, eski ça¤lardaki flamanlar›n, kabilede belli bir yafla gelen gençlerin olgunlaflmas› için gerçeklefltirdi¤i bir tür tinsel e¤itime benziyorlar. Goa partilerinde farkl› uluslardan gelen insanlar kabile ruhuyla birlefliyor ve ortak bir yolculu¤un parças› haline geliyor. Di¤er ülkelerdeki ticari rave’lerin aksine bu partilerde ço¤u gezginlerden oluflan topluluk fl›k ve parlak de¤il. Aksine çamurlu, dökük ama son derece renkli. Goa Trance partileri okyanusun ve muson ormanlar›n›n k›y›s›ndaki gençlerin, teknolojinin c›z›rt›lar›yla aç›lan bir yolda ilerledi¤i kolektif bir meditasyon, bir pagan ritüeli. Goa Trance etraf›nda oluflan parti kültürü görsel anlamda da oldukça zengin. Üçüncü nesil tech-hippie’lerin organize etti¤i bu partilerde Hint, Maori, Aborijin ve K›z›lderili kültürleri, rave’lerin (uzaydan geldi¤i iddia edilen) fosforlu ve

Bir gün arka s›ralardakilerin yeterince bilinçlenip, güçlerine güvendiklerini ve müzik endüstrisinin plazalar›n› da yerle bir ettiklerini de görmek mümkün olacak. J *‹ngilizce çizik anlam›na gelen scratch, müzikte pikab›n üzerinde h›zl› hareketler yaparak c›z›rt›l› sesler ç›kartmaya deniliyor. ‹lk örne¤i besteci John Cage’in Music For Turntables/1953 adl› eseridir. ** Techno’nun bugün güçlü oldu¤u bir di¤er yer Berlin’dir. Detroit’ten daha farkl› bir geliflim gösteren “Alman Technosu” ve onun kavgac› alt türü olan “Schranz”, duvar›n y›k›l›p iki Almanya’n›n birleflmesini kutlamak amaçl› bafllam›flken, binlerce kiflinin polisle çat›flt›¤› illegal bir festivale dönüflen “Love Parade”dan beslenmifltir. Ülkemiz gençli¤ine de techno’yu tafl›yan “Almanc›” akrabalar›m›z, bu yeralt› kültüründen etkilenmeden geçememifllerdir. Bugün Love Parade’› milyonlarca dolarl›k sponsorlar yönetiyor. Alternatifi olarak “Fight The Power” yap›lmakta. *** 4/4’lük vurufllar›n oldu¤u House müzik oldukça farkl› alt türlere sahiptir. 22 yafl›n üstünde olan herkesin an›msayaca¤› Technotronic’in Pump Up The Jam adl› flark›s›, Acid House için en bilinen örneklerden birisidir. Bir di¤er bilinen ancak isyankar tav›rlar›yla farkl›l›k gösteren Acid House grubu da The Chemical Brothers’t›r. J

OCAK 2007 | TAVIR | 29


deneme

damla cahit eski

Suyun buza dönüfltü¤ü yerler. Hep daha yüksek, hep günefle daha yak›n. Ve daha zorlu… Kimi zaman bora, f›rt›na ve kimi zaman da kar alt›nda. Her bir damla yükseldikçe, kapt›r›r kendini illa bir rüzgara. Güneflin ›s›t›p kendine çekti¤i her damla, kofltukça o ayd›nl›k, o s›cac›k, devasa atefl topuna, hep daha bir so¤uk, hep buza kesme yolunda. Yükseldikçe birleflen, birlefltikçe ço¤alan… Bulutlar›n saklad›¤› günefl, güneflin ›fl›¤›n› esirgedi¤i dünya, tek bir su damlas›na nas›l da cömert oysa. Hava dedi¤in, bir boflluk san›l›r. Nefesini can bilirsin ya, di¤er taraftan boflluk san›rs›n, havay›. O masmavi dedi¤in gökyüzünde, nice hayatlar, nice dünyalar vard›r. Bir su damlas›, kopup geldi¤i sonsuzluktan, baflka bir sonsuzlu¤a var›r. Günefle kofla kofla… So¤udukça güçlenir, sertleflir. Buza kestikçe, bilenir. Ifl›¤› yeter çünkü o kocaman atefl parças›n›n; varl›¤› yeter doruklar› afl›rmaya. Geçti¤i her s›n›r sonras›, yeni bir hedef koyar önüne. O masmavi sonsuzlukta, boranlar aras›nda; bir su damlas› nas›l da koflar ayd›nl›¤a… Yol uzun, zaman sonsuzdur. Ölüm var m›d›r bir su tanesi için? Buza da kesse, alev alev de yansa; ölüm var m›d›r? Binlerce y›l›n öyküsünü bilir o. Bir ›sl›k gibi yan›nda f›s›ldayan rüzgarlar nice destanlar anlat›r. Rüzgar›n f›s›lday›fllar›nda, hayatlar vard›r, s›rlar, aflklar, kahramanl›klar… Havaya savrulmufl bir k›l›ç düflünün. Sesini rüzgar al›r iflte. Rüzgar suya söyler. Yak›lm›fl bir a¤›t›, kapar bir anda ac›lar›n ortas›ndan, gidip suya söyler rüzgar. Aflk›n› diyemezsin kimseye, m›r›ldan›rs›n ya… Rüzgar al›r onu iki du-

30 | TAVIR | OCAK 2007


deneme

da¤›n›n aras›ndan, tafl›r binlerce y›l, gidip suya söyler. Bir zalim neyi saklayabilir rüzgardan? Hangi kahramanl›k unutulur? Hangi aflk solar? Rüzgar al›r hepsini, biriktirir, büyütür; tafl›r ça¤lardan ça¤lara; diyarlardan diyarlara… Ad›na türkü deyin siz, destan ya da… O, rüzgar›n suya aflk›n›n f›s›lt›s›d›r; onu tarihle besleyen… Çünkü aflk, sadece, insanl›¤›n birikmifl öykülerinin, içinizdeki ateflten dam›t›l›p verilmesidir, sevdal›n›za. Bu da rüzgar›n suya aflk›d›r. Su damlas›, döne dolafla dünyay›, rüzgarla bir ve rüzgar›n aflk›n›n h›z›yla, hep bir so¤uk içinde, hep f›rt›na içinde, hep o ayaza vuran yaflamda; bir gün olur saplan›r bir buluta… Zaman› bilmeyiz biz. Kendimize ait sand›¤›m›z o koca koca y›llar, nas›l da yok say›l›r; evrenin, dünyan›n ve dahi, o biricik su damlas›n›n yan›nda. “Bulut dedi¤in nedir ki?” demeyin. Onca yak›nken o cehennemi ateflten küreye ve onca so¤uk alt›ndayken, dayan›p onca f›rt›naya kas›rgaya, gerekti¤i zaman, gerekti¤i yere b›rak›r, içine katt›¤› her bir su damlas›n›. Öyle oldu¤u için ve öyle olsun diye… Yaflam›n sonucunda ve yaflama sebeptir o damlalar›n kopmas› buluttan. Kimi zaman savrula savrula, kimi zaman bir flimflek h›z›yla iner, damla, dünyaya. Bir da¤ bafl›nda, bir a¤aç. A¤ac›n üstünde küçük bir böcek. Su damlas› iflte hayatt›r ona. Al›r onu, yaflam sayar kendine ve b›rak›r baflka yaflamlara. Bir sokak ortas›nda, aylak aylak gezinirken, keyfinizi kaç›ran bir habercidir o damla. Yaflamda baflka fleylerin oldu¤unun habercisi. Sizi hayata bakt›ran, yaflamda daha gerçek bir fleyler oldu¤unu hat›rlatan bir uyar›c›. Gittikçe ayak seslerinin ve gölgelerin azald›¤›, akflama do¤ru kararmaya bafllayan sokak aralar›nda, düfltü¤ü her bir yerde t›p›rt›s›n› duydu¤umuz, arka arkaya, kendini çat› kenarlar›ndan, çinko oluklardan afla¤›ya b›rakan, bir, onlarca, yüzlerce, binlerce damla… Süzüldü¤ü topra¤a, içine iflledi¤i yapra¤a, bir genç k›z›n gökkufla¤›na çevirdi¤i saçlar›na, yoksul damlardan içeri girip, bin eziyet haline gelse de ›slatt›¤› hal› ilmeklerine… Hep kendini katar ve bafllat›r hayat› yeniden. Rüzgar›n f›s›ldad›¤› öykülerdeki yaflam› katar yeni hayatlara.

Destanlar, kahramanl›klar ve aflklar, yeni yaflamlara verir kendini su damlalar›yla. Ya¤mur mu ›slatm›flt›, panzer mi, belli de¤il. Hangi operasyondan ç›km›flt›, s›r›ls›klam? Düflman de¤il oysa su. Hayat ve mutluluk, o. Süzüldükçe, aln›m›zdan yana¤›m›za; inerken dudak kenar›na, titrefltirdi¤i tenimizde, bir sevinç… Bir günefl ›fl›¤› getirir bize, y›llar öncesinde emdi¤i… Onca s›k›nt›n›n, ac›n›n ve ölümün ortas›nda. Tarlalara ya¤an bereketse, ölümlerde ya¤an umuttur. Damla damla… Cenaze törenlerinde a¤layan gökyüzüdür o. Türkü türkü ya¤ar, yürek s›z›m›z›n üstüne. Sa¤alt›r yaram›z›, dingin bir kalp verir bize. fiiir söyler gibi yoldafl›n›n baflucunda, al›r ac›n›… Damla damla… Bilinmez; yedi¤in lokmalardan, omuz verdi¤in insanlara; bast›¤›n topraktan, soludu¤un havaya her yerde su vard›r. Görünmez belki. ‹çimize ifllemifltir ama. Varl›¤›m›z› sürdürdü¤ümüzce, temiz kald›¤›m›zca, ard›m›za bir fley b›rakabildi¤imizce… Su damlas› olsak… Yaflam› var ede ede, her yere ve her fleyine sine sine, birleflir damlalar. Dere olur, nehir olur akarlar. Rüzgardan ald›¤› hikayeleri ve h›z›, bir ak›fla b›rak›r. Bir suyun ak›fl›… Deli dolu, bafl döndürücü. Geçti¤i her topra¤a hayat, tarlaya bereket veren. Nice canlar al›p, onu baflka hayatlara sunan; nehirler, ›rmaklar ve ça¤layanlar. Su damlalar›n›n yeryüzündeki devrimidir olsa olsa… Önüne kat›p her fleyi, ulaflt›r›r sonsuz maviliklere. Denizlere… Okyanuslara... Görmedi¤imiz ama dünyan›n ço¤unun ondan olufltu¤unu bildi¤imiz. Bizden çok farkl›, çok temiz hayatlar. Say›s›z su damlas› bir arada. Sonsuzlu¤un, büyüklü¤ün en somut hali… Hayat›n en temiz taraf›, rüzgar›n sundu¤u öykülerin vard›¤› gerçek dünya. Tarihin en eski varl›¤› ve gelece¤e b›rakabilece¤imiz tek gücümüz. Birlikteyken kendimizi bildi¤imiz, damla iken hasretimiz, bilincimiz. Bir su damlas› ne zaman var›r okyanusa? Kimse bilmez. Bilinen, okyanusun varl›¤› ve su damlas›n›n eninde sonunda ona varaca¤›d›r. Hayat›n bafllang›c›, kendisi ve gelece¤i… J

AYAKLAR BAfi OLACAK Kan giderdi Bir yanda Yaflamak Kan gider Kan revand› Bir yanda ölüm Hay›rl›yd› Yaflamaktan Bir yana içi sevdalarla Dolu Yemyeflil Bir dald›. Ve ölüm ile Sevda ile Kan ile Dönerdi devran. Gün oldu Cemreler Titremeye bafllad› Topraktan. Olmaz olsun fiu tanklar Motor sesleridir T›rt›ll› traktörler Bana yak›flan. Gün oldu Dinledi Dile geldi Befli¤indeki bebek: “ne kadar S›n›f Ve Tabaka varsa Sömürücü Kan içici Ve Çanak yalay›c› Ve Ne kokar Ne bulafl›r Lümpene kadar Hepsini ben Gömmeye gelmiflim Ayaklar› ç›plak Bir 盤›rtkan gibi Avaz avaz Hayk›r›r›m hala Ayaklar bafl olacak Ayaklar bafl Haydi ha…” Enver Gökçe

OCAK 2007 | TAVIR | 31


nilsu gezgin

ay›n foto¤raf›

Düfllerimizi satar›z biz… Umutlar›m›z›… “1 euro”dur fiyat›. Gelece¤imizi boncuk boncuk dizeriz iplere. “Hediyeeeee!” diye ba¤›r›r›z turist ablalara, a¤abeylere… “Hediyeeeeee!”… Dilimiz dönmez gavurcas›na… ‹flaret parma¤›m›z› gösteririz, “1” deriz, sonra “euro” deriz, “hediye” deriz… “Okul” deriz, “düfl” deriz… “1 euro” deriz… J

32 | TAVIR | OCAK 2007


araflt›rma

kürt müzi¤i hazal demir

yip gözyafl› döktüren Kürtler’den bahsediyorum… Kürtçe anlamaz ama a¤›tlar›n› dinleyince gözyafllar›n› tutamaz. Müzik dilinin ince ve güzel sözleri… Asl›nda geçen say›dan itibaren incelemeye bafllad›¤›m›z Kürt müzi¤inin, bu say›da da farkl› bir yan›n› ele almaya çal›flaca¤›z. Bir önceki say›m›zda dengbejleri yazm›flt›k. Bu, biraz özel, bafll› bafl›na ifllenmesi gereken bir konu oldu¤u için ayr› yazmak istedik. fiimdi de genel Kürt müzi¤i tarihi ve bugününe de¤inece¤iz. Bu nedenle flark›lar›n ve türkülerin yüre¤ini aç›p bakaca¤›z gönül gözümüzle… Tarihin sayfalar›n›n aras›na girdikçe Kürt müzi¤inin o birikimini daha iyi anlad›k. Neler neler birikmifl oralarda, bir kez daha gördük. Yüzümüze bakarken neler söylemiyor ki o dizeler? Bütün bunlar uzun uzun tart›fl›lmas› gereken bir konu olarak duruyor karfl›m›zda. Hani yüre¤inden vurur ya baz› fleyler insan›, iflte öyle yüre¤inden vurur Kürtçe türküler… Bazen yaram›z›, bazen a¤r›l› yüre¤imizi ac›t›r… Bazen de ta içimizi… A¤›tlar denilince gelip yürek kap›m›z› tekmeleyen duygular›m›z, hangi dilden seslenir bize? Kimse ç›kar›p atamaz o duygular›, kimse ç›kar›p kurtulamaz yakar›fllardan. Bazen Dicle olur, bazen F›rat; bazen çocuk, bazen yüzleri patika yollar› and›ran, elinde tütününü eksik etmeyen ana oluverir… Day›k derler onun diliyle. Day›k haa. Onun sözleri yürek yakar hep…

Kürtler’in tarihi oldukça zengin ve bu halk köklü bir gelene¤e de sahip. Bu zengin tarihin ayn› zamanda çat›flmalarla dolu bir yan› da var. Yüzy›llar boyunca hep çat›flmalar yaflam›fl ve yaflamaya devam ediyor. Belki o a¤›tlar›n o kadar içli olmas›n›n temelinde bu vard›r. Bazen farkl› fleylerin tarifini yap›yor flark›lar, türküler. Dilin s›z›s› hep hissediliyor ama, yasaklar s›n›rl›yor kelimeleri. Onun için iniltiyle bafll›yor söze… Bir anne kendi diliyle çocu¤unu sevemedi¤inde neler yaflar içinde? Ya da sevebilir mi gerçekten?

Da¤lar›, çad›rlar› ve bir de govendleri… Hani hep yok olmas› için çaba sarf edilen bir halk… Dilleri yasak, sesleri cezal› olanlar var ülkemizde. Herkesin dilinden a¤›tlar söyle-

Kürtçe, Hint-Avrupa dil ailesine aittir ve hatta ‹ran Sasanileri’nin Pehlevi diliyle ayn› kökenden geldi¤i söylenir. Bugüne kadar yap›lan araflt›rmalar da bunu do¤ruluyor. Kürtçe

dili üç lehçeye ayr›l›r. Azerbaycan bölgesinde ve Kuzeydo¤u Türkiye’de konuflulan Zaza lehçesi; Türkiye’nin Hakkari yöresinde, Kuzey Irak’ta ve ‹ran’da Kürtler’in yo¤un olarak yaflad›klar› bölgede konuflulan Kurmanci lehçesi; ‹ran Kermanflah bölgesinde konuflulan Gorani lehçesi. Kurmanci, Kürtler’in yar›s›ndan fazlas›n›n konufltu¤u, en yayg›n oland›r. Gorani, Farsça’daki Lori lehçesine çok benzer ve modern Farsça’ya çok yak›nd›r. Kürtlerin yaflam tarz›, toplumsal de¤ifliklikler, farkl› lehçeler; hepsi de bu zengin ve çok çeflitli kültüre yans›m›flt›r ve nesilden nesile aktar›lm›flt›r. Bu yan›yla ayn› dil ailesinden gelmesine ra¤men oldukça da zengindir ve birbirinden farkl›l›klar tafl›r. Kürtlerin dilleri kadar yaflamlar› da çok çeflitlidir. Asl›nda göçebe bir yaflamlar› var Kürtler’in. Bu nedenle de “da¤ halk›” denir kendilerine. Tarih boyunca s›rt›n› onlara dönmeyen tek dostlar› da¤lar olmufl. Da¤lar bu nedenle en güvenilir meskenleridir Kürtler’in. 19. yy ortalar›nda Kürtler’in yüzde otuzu hala göçebe yaflamaya devam ediyordu. Daha sonra bu göçebe yaflama a¤›r a¤›r son vermeye bafllad›lar. Bugün belirli yörelerde yar›-göçebe bir yaflam sürenler var olsa da, bu yaflam› art›k sonland›rm›fllard›r, diyebiliriz. Bugün az da olsa hala yaz aylar›nda hayvanlar›yla birlikte da¤lara ç›kanlar ve buralarda çad›rlarda yaflayanlar var. K›fl›n bast›rmas›yla tekrar köylerine geri dönüyor ve hayvanc›l›¤a devam ediyorlar. Bugün art›k da¤lar onlara yasaklanm›fl durumda, yoksa onlar yine da¤lar›n› kimsesiz b›rakmazlar. Sessiz koymazlar da¤lar›n›...

OCAK 2007 | TAVIR | 33


araflt›rma

Ne denli kahraman ve yi¤it ki Yenilmedi k›l›ca ve m›zra¤a) (Cigerxwin/Kürt Müzi¤i sy.27) As›l konudan bahseden Cigerxwin, flair yüre¤iyle konufluyor. Yüzy›llard›r yaflad›klar› yasaklar› bir türlü aflamayan Kürt halk›, bunu türküleriyle aflmaya çal›flm›fl. Müzik

Ovadaki Kürtler ise daha çok tar›msal ürünlerle geçimlerini sa¤lam›fllar. Daha çok bu¤day, arpa, tütün vb. ekmifller. Özellikle Dicle ve F›rat kenarlar› onlar›n yerleflim yerleri olmufl. Ova yaflam›, k›r yaflam›na göre baz› esneklikler tafl›yor. Da¤ yaflam›n›n getirdi¤i baz› zorluklar ve kurallar vard›r. Hem do¤an›n, hem de yaflam›n getirdi¤i kurallard›r bunlar. Her afliretin bir bölgesi vard›r ve orada yaflam›n› sürdürür. Da¤›n›k bir bölgede yaflama zorunlulu¤u, afliretlerin kendine has bir kültürü yaratmas›n› da beraberinde getirmifl. Da¤l›k bölgelerde kabile veya afliret biçiminde yaflamak, Kürt halk›n›n özelikle kendi ulusal kimli¤ini kazanamamas›nda önemli bir rol oynam›fl. Dolay›s›yla edebiyat alan›nda da çok yol kat edememifl. Kürtçe, sözlü edebiyata yaslanarak kendini korumufl ve bugüne kadar gelmifl. Anadolu halklar› içinde sözlü edebiyat› en geliflmifl olanlardan biridir Kürtler. Bu ortak edebiyat sonsuz hikaye, masal, destan, an›, efsane ve do¤al yaflama ait her türlü koflul ve durumu içinde bar›nd›r›r. Sözlü edebiyat›n temel kaynaklar›; aflk, savafl, günlük hayat, afliretler aras›ndaki iliflkiler, Kürt halk› ile iflgalciler aras›ndaki sonsuz savafllar, göç, kahramanl›k, do¤al yaflam ve Mezopotamya mitolojisinin zenginli¤i olmufl. Bu zengin edebiyat›n konular›; öksüz çocuk-

34 | TAVIR | OCAK 2007

lar, günlerce savaflan kahramanlar, tilkiden kurnazlar, korkaklar, Kürt gençlerinin kahramanl›klar›, kendini gençlerden gizleyen güzel Kürt k›zlar›, yeri ve gö¤ü birlefltiren yafll›lar, av merakl›s› ve iyi/kötü yürekli mirler, farkl› zamanlarda ve yerlerde düflmana karfl› savaflan Kürt önderleri, afl›klar aras›ndaki iliflkiler ve ihanettir. Büyük oranda sözlü anlat›mla s›n›rland›r›lm›fl bir halk›n hayat›nda, müzi¤in (do¤al olarak ve al›fl›lm›fl›n d›fl›nda) daha ayr›cal›kl› bir konuma sahip olmas› ve farkl› bir toplumsal ifllev üstlenmesi kadar do¤al bir fley olmaz. Bunun nedeni, yukar›da belirtti¤imiz gibi bu halk›n yaz›l› bir edebiyat›n›n olmay›fl›d›r. Baz› araflt›rmac›lar, Kürtler’de, “afl›r› folklor bollu¤u”ndan söz ederler ki; bu da Kürt kültürünün bugüne bu kadar canl› olarak ulaflmas›n›n s›rr›d›r. Yaz›l› kültürün olamay›fl› ve canl› bir folklorun yaflayabilmesi, birbirlerinin sebebi ve sonucudur asl›nda. Sözlü kültür ö¤elerinin bugüne tafl›nmas›ndaki en büyük pay müzik dilidir. Onun zenginli¤i ve kal›c›l›¤›d›r. “Sedan sal, hezaran zimane meye Weki me di bin deste dijmindaye Çi gernas ü mere di meydane ceng Ne flür ü ne mertal, ne top ü tifing” (Yüzlerce, binlerce y›l dilimiz Bizim gibi tutsak kald›

Kürt müzi¤i, kendi içinde baz› özgün yanlar tafl›yor ve zorunlu nedenlerden dolay› farkl›l›klar gösterebiliyor. Yukar›da k›smen bahsetmeye çal›flt›¤›m›z Kürt kültürü ve yaflam biçimi, bize az da olsa bir bilgi veriyor asl›nda. Daha çok k›ra dayal› bir yaflamlar› olsa da, ovalarda ve kentlerde yaflayanlar da var. Bu nedenle iki farkl› kültürden bahsetmek mümkün: K›r ve kent kültürü. Bu nedenle Kürt müzi¤ini de, k›r ve kent müzi¤i olarak ikiye ay›rabiliriz. Birbirine yak›n ama iki ayr› müzik tarz› karfl›m›za ç›k›yor... Yani k›r müzi¤i ve kent müzi¤i... Bunlara tekrar dönmek üzere, müzi¤in di¤er özelliklerine k›saca de¤inelim isterseniz. Kürt müzi¤i, köken olarak bir halk sanat›d›r. Yani soylu bir s›n›f›n sanat› hiç olmam›flt›r, desek yanl›fl olmaz. Kürtler’in yaflad›¤› bölgeler, sert do¤a koflullar›na sahip olmas›ndan dolay›, istilalardan uzun süre korunmufl da¤l›k bölgelerdir. Afliret yap›s›, göçebe topluluklar olarak yafl›yor olmalar›, Kürt müzi¤inin orijinalli¤ini gösteriyor. ‹çe kapal› bir yaflamdan dolay› d›fl olgular müzikal yap›y› pek etkilememifl. Halk sanat› oldu¤undan dolay›, içeri¤i ve biçimine de günlük yaflam›n ayr›nt›lar›, o bölgede yaflayan insanlar›n ac›lar›, özlemleri vb. yans›m›fl. Hemen her flark›n›n sözlerinde, duygular›nda, notalar›nda, makamsal dokusunda bunu bulmak mümkün. O yaflam›n ayr›nt›lar› türkülerin ak›fl›nda canlan›yor. S›cak ezgileri bundan olsa gerek. Kürt müzi¤inin baflka bir yan› ise ezgiden çok söze yaslan›yor olmas›d›r. Anlat›lmak istenen olay› veya olguyu müzikal yan›ndan çok sözle anlatmas› daha öne ç›km›fl durumda. Gerek içeri¤i, gerekse müzikal yap›s› fliirin etkisinde kal›yor. fiark› söylemenin, Kürt edebiyat›n›n en eski ve önemli k›sm›n› olufl-


araflt›rma

turmas›, bu yan›n› daha çok öne ç›karm›fl görünüyor. Bir di¤er yan ise halk müzi¤inin genel olarak söze yaslan›yor olmas›d›r. Kürt müzi¤i de halk müzi¤i olmas›ndan dolay› bu sonuç do¤al gibi geliyor. Kürt halk› teknik olarak birçok fleyden yoksundur tarih boyunca. Bu nedenle kendi imkanlar›n› kullanarak müzik yapmaya çal›flm›fl veya kendi sorunlar›n› müzikle anlatmak istemiflse de teknik zay›fl›ktan dolay›, yap›lan müzik biçim ve altyap› olarak zengin olmayabiliyor. Teknik müzik e¤itimi veremiyor, profesyonel müzisyen yetifltiremiyor, bu da zaman zaman kendini tekrar› ve yer yer ayn›laflmay› da beraberinde getiriyor. Kürt müzi¤inde gerek Kürtler’in yaflam biçimi, gerek feodal yap›s› buna oldukça elveriflli. Kürt müzi¤i günümüzde dahi yafl›yor bu sorunu. Böyle olmas›na ra¤men zengin bir ezgi yap›s› da var Kürt müzi¤inin. Asl›nda “Kürtler hep türkü söyler.” sözü oldukça do¤ru ve hakl›. Kürt halk› özel bir yer veya mekan beklemez, bafllar türküsünü söylemeye. Bunu herhangi bir zamanda ve ortamda yapabilir. Dinleyicisi de buna uygun hareket eder. Yolda giderken, kahvede bir masa etraf›nda oturmufl bir grup arkadaflla, bir a¤ac›n alt›nda, bir harman yerinde, bir gece toplant›s›nda ya da bir flenlikte... Dinleyicisiyle s›cak bir ba¤› var Kürt müzi¤inin. Dinleyen son derece dikkatlidir ve hiçbir zaman acelecilik yoktur. Saz flairlerinin saatlerce sürebilecek öykülerini, onlar memnuniyetle dinlerler. Hüzün dolu eski efsaneleri anlat›rlarken, dinleyiciler gözyafllar›n› tutamazlar. Türkü söyleyenler ve dinleyenler, türkülere sar›l›rlar. Bazen küçük bir mekan, bazen büyük bir alanda kucaklafl›rlar. Tarihte savaflç› olarak bilinen Kürtler’in, türküleriyle ne kadar yumuflak kalpli ve duygusal olduklar› ortaya ç›k›yor.

ban flark›lar› bafl›bofltur, özgürdür; da¤lar›n sesi de kat›l›r, yank›lan›r bir kayadan di¤erine, tan›r sürüsü çoban›n sesini ve öylece bakakal›r; gitmez öldürsen ad›m›n› atmaz o türkü bitinceye kadar dinler. Bunlar genelde basit, dar kapsaml› bir ezgiye sahip, sürekli tekrarlanan k›talardan oluflur. Törenlerde söylenen flark›lar olarak ayr›lanlar ise flunlard›r: Dü¤ünlerde ya da di¤er flenliklerde söylenen oyun havalar›. Bunlar›n eflli¤inde halaya dururlar. Yeni do¤an bir çocu¤un gece nöbetinde söylenen flark›lar ki bunu sadece erkekler söyler. Bu bafll› bafl›na bir gelenektir. Yeni do¤an çocu¤un bafl›nda üç gün beklenir ve buna flark›lar-türküler söylenir veya oyunlar oynan›r. Bir de kad›nlar taraf›ndan, genç yaflta yaflam›n› yitirenlerin ard›ndan yak›lan a¤›tlar... Ölüm flekli belirleyici olabiliyor. Savaflta yitirilmemifl ve bir kaza sonucu yaflam›n› yitirmiflse a¤›tlar yak›l›r peflinden, sadece savaflta yitirilenlere kahramanl›k flark›lar› söylenir. Ayr›ca yas müzi¤i olarak nitelendirilen müzik türü de var. Henüz evlenmeden ölen genç k›z ve delikanl›lar›n cenaze törenlerinde söylenir. Kaval, duduk ve erbane ile efllik edilir. Bunlara bazen dini duygular› ifade eden baz› fliirler de kat›l›r. Mezar bafl›nda özellikle Ermenistan bölgesinde çal›nan ac›kl› duduk ezgileri ile ölümün genç bir yaflam› yok etti¤i hissedilir. Dini müziklerde, kuran ve ezan okunur. De¤iflik dini bayramlar› vard›r Kürt

halk›n›n. Dini bayramlarda gerek müzisyenler, gerekse s›radan insanlarca yap›lan müzikler vard›r. Peygamberin dü¤ününde söylenen mevlit, Ramazan’da hac›lar› kabul ederken ve gönderirken yap›lan müzikler gibi… Dervifllerin müzi¤i; tek ya da koro halinde yap›l›r. Ayinlerde de bu tarz müzikler yap›l›r yine. Ayr›ca dini müzik, daha çok ezberden okunan parçalardan oluflur ve solistlere göre yorumlan›r. Yine söylenen deyifller ve bu deyifller eflli¤inde dönülen semahlar… Günlük yaflamla ilgili flark›lar; çocuk tekerlemeleri, ninnileri (laylay) ve sevda flark›lar›... Yün e¤irirken söylenen, kilim dokurken söylenen flark›lar da günlük yaflam›n parçalar› oluverirler. Bu flark›lar, hüzünlü ve melankolik flark›lard›r. K›sa ve çalg›s›z söylenirler. Sevda flark›lar› ço¤unlukla kad›nlar taraf›ndan bestelenmifltir. Herhangi bir s›n›rlama getirmeden tamamen serbest bir söyleyifl flekline sahip flark›lard›r. Da¤ yollar›nda yaflanan anl›k karfl›laflmalardan do¤an anl›k duygular, genç k›z›n ve delikanl›n›n yüzünde oluflan de¤iflimler, gizli gizli buluflmalarda dile gelen yal›n ve do¤açlama diyaloglar›n ezgiye dönüflmesi… Bazen de da¤lar›n ve vadilerin ötesindeki sevgiliye seslenirkenki sözcükler ve dokunakl›, içli ezgiler… Bir de kendi afliretinden olamayan yasakl› ve kavuflulmayan sevdalar›n dillerinden dökülen içli ezgilerin b›rakt›¤› izler…

Her anlar›nda flark› söylerler, hasat zaman› elinde orak, t›rpan… ‹nek sa¤arken hofl bir ninni dolan›r Kürt kad›nlar›n›n dilinde, sütünü veren ine¤e seslenirler. Odun toplarken, ya da bir kervan›n orta yerinde, bir ses yükselir. Kervan flark›lar› bazen a¤›r gelir. Uzun süren yolculuklarda hastal›¤a yakalan›p yolda ölenlere yak›lan a¤›tlar yürek paralar. Ço-

OCAK 2007 | TAVIR | 35


araflt›rma

Kahramanl›k flark›lar›; savafl meydanlar›nda uzun çat›flmalar› ve savaflç›lar›n kahramanl›klar›ndan bahseder. Tek kalsa dahi bir orduya karfl› savaflan kahramanlar› vard›r türkülerin. Savaflç› bir halk olmalar›ndan dolay› kahramanl›k türküleri oldukça fazlad›r. Politik flark›lar; siyasi içerikli flark›lar, gerek bir kifli, gerek koro halinde, zafer, yas, birlik duygular›n› ifade eder. 14. yüzy›lda yaflayan Feqiye Tayran ve 17. yüzy›lda yaflayan Ehmede Xani gibi ve günümüzde Cigerxwin, Hejed ve Bekes gibi flairlerin fliirleri bestelenmifl, daha çok ulusal mücadele ve ulusal mücadele verirken yaflam›n› yitirenler, onlar›n kahramanl›klar› ifllenmifltir. Serbest flekiller (kentsel-geleneksel müzik); belli olaylara, günlere ba¤l› de¤ildir. Bu tarz, kentsel geleneksel müzi¤i oluflturmakta ve modern etkilerin yan›nda, Arap, ‹ran ve Türk etkisi alt›nda (tonalite, ezgi, ritim ve flekil itibariyle) kalm›fl diyebiliriz. Kürt müzi¤inin iki farkl› türü Yukar›da k›smen iki ayr› tarzdan bahsetmifltik. Da¤ kültürü içinde yaflayan Kürtler’in müzikleri farkl›, ovada yaflayan Kürtlerin kültür ve müzikleri farkl›d›r. Da¤l›k bölgelerdeki müzik daha sert, vurgular› güçlü flark›lar ve üflemeli çalg›lar hakim. Do¤an›n zorluklar›, göçebe yaflam tarz›, müzik üzerinde derin bir etki b›rakm›fl. Göçebe çobanlar›n söyledikleri flark›lar o yaflam›n özeti adeta. Zozan’a (yay-

36 | TAVIR | OCAK 2007

lalar)’ ç›karken kar sular›n›n eriyerek büyük ça¤layan haline gelirkenki o h›rç›nl›¤› flark›lara yans›yor. Ya da ovaya geri dönüflün kutland›¤› flenlikler, kuzular›n do¤umu veya yünlerin k›rp›lmas› s›ras›ndaki kutlamalarda söylenen flark›lar bugün hala Kürt müzi¤inin temelini oluflturuyor. Ozanlar›n sesleri oldukça tiz ve yüksektir. fiark›lar da gür bir sesle söylenen flark›lard›r. Ova Kürtleri’nde ise daha sakin bir ruh haline sahip müzik hakim… Ova yaflam› koflullar› müzi¤e de yans›yor: Durgun ve yumuflak... K›r müzi¤ine nazaran ova müzi¤i daha duygulu ve daha melankoliktir. Ovadaki yaflam›n yoruculu¤u, s›cak iklimi ve sessizli¤i müzisyenlerin ruh halini belirler olmufl sanki. Hasat zaman›nda yaflad›klar› yorgunlu¤u müzikle gidermek istemifller adeta. Da¤ müzi¤inin tersine ovada a¤›rl›kl› olarak telli çalg›lar efllik eder flark›lara. Ses rengi de yumuflak ve naziktir. Fazla tiz ve yüksek bir sese gereksinim duymaz, ova flark›lar›. Yaz›l› olmay›p sözlü aktar›lan flark›lar›n sözlerine genellikle sad›k kal›n›r ama sürekli ve belli de¤iflimlere de u¤rayabiliyor zaman zaman. Dilden dile dolaflan her flark›n›n, orijinal halini korumas› kadar, belirli de¤iflimlere u¤ramas› da do¤al. Kürt müzi¤inde genel olarak sesler herhangi bir dereceden bafllayabilir ama temel sesle biter. Ezgi genellikle iniflli ve ç›k›fll›-iniflli bir seyir izler. Çalg›lar, göreceli olarak ikincil bir role sahip-

tir. Di¤er halk müzikleri gibi Kürt müzi¤i de tek seslidir. fiark›n›n kendisi temelde vokal bir karaktere sahiptir; çalg› eflli¤i, her fleyden önce dinleyiciyi vokalin mesaj›n› daha iyi alg›layabilece¤i bir ruh haline sokmak üzere eklenir. Yukar›da belirtti¤imiz gibi daha çok söze dayal› bir müzik olmas›ndan dolay› bu özgünlü¤ü içinde tafl›r. Geleneksel Kürt flark›s› bir k›tan›n yinelenmesine dayal›d›r. Bir k›tadan di¤erine geçerken sadece sözler de¤iflir. Tüm flark›lar ve uzun havalar bafltan sona ayn› ruh halinde devam eder. fiark›n›n ak›fl›n› kesecek ya da havas›n› de¤ifltirecek nefleli, canl›, hareketli pasajlar araya girmez. Bundan destanlar› ay›rmak gerekir: Çünkü destanlarda hikayenin ak›fl› ve yaflanan olaylar destan›n müzikal yap›s›n› ve anlat›m dilini belirler. Özellikle dengbejlerin anlatt›klar› destanlar özgün yanlar tafl›rlar. Onlar da, destan›n her bölümü için farkl› bir ezgi ve ritim kal›b› kullan›rlar. Kürt müzi¤inde dikkatimizi çeken bir yan da, flark›lar›n ya da türkülerin genelinin hüzünlü olmas›d›r. Bunun nedeni, yaflad›klar› flartlar ve san›r›z uzun süren savafl koflullar›d›r. Hep yok edilmeye çal›fl›lan bir halk olagelmifl Kürtler. Bu nedenle müzik yap›s› da bunu gösteriyor. fiark›lar›n hüzün yüklü olmas› ve bir de flark›lar›n ço¤unun bir kad›n diliyle ifade ediliyor olmas› bundand›r diyebiliriz. Onlar›n türkülerine bakmak, ac›lar›na bakmak kadar derindir. Bir 盤l›kt›r bu türküler, bir isyan… Bir yandan ac›lar›m›z› dokur; bir yandan dokudu¤umuz ac›lar›m›z›n anlam›n› bize söyler. O kadar çok hüzün yüklüdür ki, bazen zaman› yetmez o hüznü yaflamak için. “Hüznün bile yaflanmas›na zaman kalmaz da ne demek?” derseniz, gidip sorun kuytuluklarda kalan Kürt kad›nlar›na. Gidin bak›n ellerinin içinde biriken gözyafllar›na… Gözyafllar›n›n aynas›nda yaflanan sevdalar›n havada kalan ellerini göreceksiniz. Kürt k›zlar› gözyafllar›nda sevdi¤inin yüre¤ini görür. Hiç Kürt k›zlar›n›n z›lg›tlar›na dokundunuz mu? Ya ayr›l›klara? Kurflun yaras›na? Kürt müzi¤i bir yaral› çocuktur. Yaralar› sar›ld›kça büyüyecek kadar direngen… Yasaklar tak›l›r pefline… Tutsak al›namaz ama Kürt müzi¤i. O da¤lar›n yüre¤inde kendine bir ses, bir t›n› bulur. Yeter ki büyük flehirlerin içki kokular› aras›nda tüketilmesin. J


araflt›rma

Çalg›lar Kürt müzi¤inde nefesli çalg›lar özel bir yer tutuyor. Telli çalg›lar bunu takip ederken, yayl›lar da s›k olmamakla birlikte kullan›lmaktad›r. fiark›n›n konusu ve dili kendisine bir çalg› belirliyor. Daha çok duygulu ve hüzünlü flark›lar hakim oldu¤undan dolay› üflemelilerin öne ç›kmas› gayet do¤al. Kürt müzi¤ine ait çalg›lar yaln›zca Kürtlere özgü de¤il, di¤er halklar›n da kulland›¤› ortak çalg›lard›r. Bilûr (kaval): Dilsiz kaval, Kürt müzi¤inde önemli yeri olan çalg›lardan biridir. Onun içli sesi müzi¤e farkl› bir tat katar. Çal›n›rken bir ac› hissi uyand›r›r ya da bir h›r›lt› gelir kulaklar›m›za. Yaral› bir ci¤erden ç›kan sesi and›r›r, bu nedenle Kürt müzi¤inde etkili bir yere sahiptir. Birçok bölgede kullan›l›r. Dûdûk (mey): Di¤er Ortado¤u halklar›n›n müziklerinde de kullan›lan, genellikle erik veya kay›s› a¤ac›ndan, yap›lan kam›fll› bir üflemeli çalg›d›r. Kürtlerde daha çatlak bir ses rengiyle kullan›l›r, Erivan Kürtleri bu çalg›y› Ermeniler’in kulland›¤› renge yak›n olmak üzere daha yumuflak ve insan sesine yak›n bir renkte kullan›rlar. Zirne (zurna): Genellikle Romanlar›n kulland›¤› bir çalg›d›r. Kürtler’de zurna çalmak ço¤u bölgede hafifmeflrep ve ay›p olarak karfl›lan›r. Genellikle her bölgede davul ve zurnay› o bölgenin çingeneleri kullan›rlar. Son y›llarda ise

bu düflünce de¤iflmifl durumdad›r. Ve zurna dü¤ünlerin vazgeçilmez bir çalg›s› olmaya bafllam›flt›r. Duzare: Daha çok Bahdinan bölgesinde kullan›lan çift kam›fll› bir çeflit zurnad›r. Her bölgede kullan›lmamaktad›r. Tembûr (bisk): Kürt udu ya da saz› olarak bilinir. Ud ve buzuki aras› bir ses rengine sahiptir. Daha çok Suriye ve Irak Kürtler’inin kulland›¤› bir çalg›d›r. Hozan Dilflîyar, bu aletin Kürtler’den M›s›rl›lar’a, oradan da Fenikeliler arac›l›¤›yla Yunanl›lar’a geçti¤ini dile getirmektedir. fiu andaki “buzuki” saz›n›n atas› oldu¤u iddia edilmektedir.

arada kullan›l›r. Keman: Daha çok Dersim’de kullan›l›r. Aynen rebab gibi birden fazla tel bir arada kullan›l›r. Kemane gibi diz üstünde çal›n›r. Dersim Kürtler’inin Ermeniler’le bir arada yaflad›¤› dönemde bu çalg›y› onlardan ö¤rendikleri söylenir. Qirnata (klarinet): Daha çok Dersim, Elaz›¤ civar›nda kullan›l›r. Genellikle a¤açtan yap›lan türü de¤il metalden yap›lan türü kullan›l›r. Mey ve zurna aras› çatlak bir ses rengiyle çal›n›r.

Santûr: “Kanun”a benzeyen fakat daha az teli olan, çubuklarla vurularak çal›nan bir çalg›d›r. Daha ziyade ‹ran Kürtlerinin müziklerinde kullan›l›r. Dembilk (dombak): “Zarp” ad› da verilen vurmal› bir çalg›d›r. A¤açtan yap›l›r ve darbukaya benzemekle birlikte daha kal›n bir deri tak›larak kullan›l›r. Çeflitli boylar› ve tonlar› vard›r.

Cûmbûfl: S›ra ve mesire geceleri kültürünün etkisiyle baz› geleneksel müzik icrac›lar› bu çalg›y› da kullanm›fllard›r. Ba¤lama: Geleneksel Kürt müzi¤inde -semahlar d›fl›nda- pek yeri olmayan bu çalg› daha yak›n dönem icrac›lar›n geleneksel flark›lar› yorumlamas›nda kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Daha ziyade politik temal› flark›larda kullan›larak Kürt müzi¤ine girmifltir. J

Def (erbane-arbana): ‹ki türü vard›r. Birincisi, kasna¤›na yuvarlak ziller geçirilen bendir fleklinde (bildi¤imiz tefin büyük hali gibi) bir çalg›d›r. ‹kincisi ise daha yayg›n kullan›lan, özellikle zikir ayinlerinde ve dengbêjler taraf›ndan, kasna¤›n›n içerisine yuvarlak halkalardan oluflmufl zincirler tak›lan bendir fleklinde bir çalg›d›r. Dahol (davul): farkl› bölgelerde farkl› boylarda kullan›lan çift taraf› deriyle kapl› genifl kasnakl› bir çalg›d›r. Bir taraf›na tokmak, di¤er taraf›na ince bir çubukla vurularak çal›n›r. Kürtler davulu daha çok üç temel amaç için kullanm›fllar: 1. ‹fle ça¤r› 2. Kavgaya ça¤r› 3. fienli¤e ça¤r›. Rebab: Kemençeye çok benzeyen, üç telli bir çalg›d›r. At k›l›ndan gerilmifl bir yayla çal›n›r. Biri dem tutmak için, di¤eri ezgi çalmak için olmak üzere genellikle birden çok teli bir

OCAK 2007 | TAVIR | 37


izlenim

belki de¤il mutlak tav›r

Eller çal›fl›yor durmadan; ritmik bir difllinin elleri, ayaklar› durmadan iflliyor. Kolun biri yavafllarsa her fley birbirine girecekmifl gibi geliyor. Bütün kafalar öne do¤ru k›rk befl derece e¤ik; ne yukar› ne afla¤›. Kafa afla¤›da olunca yorgunluk belirtisi, ayakta uyuklamak an meselesi. Yukar› bak›lsa, kalabal›ktaki yaln›zl›¤a son verecek kelimelerin gelmesi kaç›n›lmaz...

Yaz›l› olmayan kural: Kafalar 45 derece e¤ik... Sohbet için gitti¤imiz birkaç tekstil atölyesinde benzer olan mekanik difllilerin, tüm ülkede oldu¤unu gözümüzde canland›r›yoruz: Milyonlarca elden, ayaktan, gözden oluflan devasa makina 24 saat çal›fl›yor. ‹stanbul’da 800 bin ve ülke genelinde 2,5 milyon insan tekstil

sektöründe çal›fl›yor. Ço¤unlukla apartmanlar›n alt›ndaki köhne ve havas›z iflyerlerinde çal›fl›yorlar. Bilmiyoruz, yolunuz hiç bu atölyelere düfltü mü? Hiç, do¤umdan ölüme kadar sürekli bir parçam›z olan giysilerin, eflyalar›n üretildi¤i bu yerleri gördünüz mü? Sanki bu yüzleri daha önce görmüflüz; çok tan›d›k geliyor bize. A¤›rl›kl› olarak genç k›zlar ve erkekler çal›fl›yor tekstilde. Küçücük yafllarda atölyelerde çal›flmaya bafllayan erkekler, askere gidene, k›zlar evlenene kadar sektörün içinde gece gündüz çal›flmaya tutsaklar. Ard›ndan askerlik ve evlilik yeni bir kap› aç›yor onlara. Askere gidenler, ço¤unlukla evlerine geri döndükten sonra kendi atölyelerini açma düflleri ile yaflamaya bafll›yor. “Hep böyle gidecek de¤il ya. Bir ç›k›fl olmal›” diye düflünüyor onlar. Ç›k›fl var m› peki? Yeni bir kap›, bir kurtulufl? Öyküleri o kadar çok birbirine benziyor ki, birden günlük ak›fl›n ortas›nda buluyoruz kendimizi. Sanki o insanlar›n öyküleri, bir bütünün parçalar› gibi gözüküyor. Ayn› öykünün birbirini tamamlayan ama hiç de¤iflmeyen bölümleri gibi… Atölyeler yo¤un; oldukça hummal› bir faaliyet var oralarda. Sonra yo¤un bir emek ve yo¤un bir sömürü. Çal›flma saatlerinin uzunlu¤undan verilen paran›n azl›¤›na, kötü koflullardan do¤ru düzgün bir yemek dahi verilmemesine kadar her fley, sömürünün bir parças›. Sigortas›z, kay›ts›z çal›flan binler, sektörün hep ayakta kalmas›n› sa¤l›yor. ‹fl güvencesi yok nas›lsa. Her an herkes kap› d›flar› edilebilir. ‹fl varsa ve hele de yetiflmek zorundaysa, gecesi gündüzü yok orada çal›flanlar›n. Firma ne isterse o olmal›. ‹stenenin alt›nda ifl yap›l›rsa, iflyeri sahibi ve dolay›s›yla iflçi de zarar

38 | TAVIR | OCAK 2007


izlenim

eder. Niye mi? Çünkü öylesine bir sektör ki bu, alabildi¤ine eleman ve alabildi¤ine atölye var elinizin alt›nda. Batan bir atölye kimin umurunda ki? Sadece bir eksik, o kadar. ‹flte bu yüzden çok çal›flmas› gerekiyor o atölyede çal›flanlar›n. Hani hep bürolarda çal›flan memurlar ya da baz› iflçiler için iflleri kaytard›klar›na yönelik hikayeler anlat›l›r. Kimisi abart›l›d›r hikayelerin ama yine de gerçeklik pay› vard›r. Çünkü ortam buna uygundur. ‹fllerin birbirini etkilemedi¤i bir yerde, herkesin kendi iflinden sorumlu oldu¤u bir flirkette çal›flan kaytarabilir de pekala. Ama her aksaman›n di¤er bir kifliyi etkiledi¤i, aksamalar›n sinirleri alabildi¤ine gerdi¤i ve o görünmeyen çark›n aksamas›n›n aylarca iflsiz gezmek demek oldu¤u bir sektörde, var m›d›r bunun yolu? Biz o bahsetti¤imiz yerlerden birisine ad›m›m›z› att›¤›m›zda ilk karfl›laflt›¤›m›z buydu iflte. O çark› hissettik, hem de kendimizin de dahil oldu¤u bir flekilde. Çark dönüyor ve biz de oradan bir diflliyi k›sa bir süreli¤ine (röportaj için bile olsa) al›koymaya çal›fl›yoruz. Ama olmuyor, difllinin biri olmaz ise bütün makina darmada¤›n olur, diflliler birbirine girer, toplamas› ise epey uzun sürer. Madem öyle, biz de muhabbetten dolay› yavafllayan ellere destek olup difllinin h›z›n› bozmad›k. Daha önce tekstil atölyesine girmeyenler için flöyle tasvir etmeye çal›flal›m. Her atölye için farkl› olsa da genel bir ifllem s›ralamas› yapabiliriz. Ama bunun için önce gitti¤imiz atölyenin bölümlerini s›ralayal›m. Buras› fason çal›flan, yani malzemesi marka taraf›ndan karfl›land›¤›ndan sadece dikimin yap›ld›¤› bir atölye. Yani tasar›m ya da kesim yap›lm›yor. Hatta ifller bitikten sonra “son kontrol”, “son ütü” ve “paketleme”nin de yap›ld›¤› bir yer de¤il buras›. Makineler s›rt s›rta dizilmifl, iflçiler birbirinin yüzünü göremesin, konuflamas›nlar diye...

ifller, sabah zaman kayb› olmas›n. “Ortac›”lar koflturup duruyor; ortac›lar genellikle k›zlardan olufluyor, makinelerin aras›nda irtibat› sa¤lamak onlar›n ifli. Ço¤unlukla yafllar› küçük bu k›zlar›n. 9–10 yafl›nda bafll›yorlar çal›flmaya. Okumam›fllar. Böyle bir hayalleri de olmam›fl ço¤unlukla. Özellikle erkek çocuklarda bu daha fazla hakim. Bir an önce para kazanmak istemifller çünkü. “Okul para kazand›rm›yor ki, ben burada para kazan›yorum. Birinci s›n›f› bitirdim. Ne de olsa okumay› biliyorum” diyerek nedenini aç›kl›yor biri. Aralar›nda üniversite hayali kuranlar da var tabi, ama yafl›tlar›na göre flanslar›n›n hayli az oldu¤unu biliyorlar. Para kazan›nca dershaneye gitmeyi, ard›ndan ise üniversiteyi hayal ediyor aralar›ndan birisi... ‹flverenin iflçilerden daha çok çal›flt›¤› zamanlar epey fazla. “Biz iflçi olarak çal›fl›rken, bu kadar az almazd›k. Daha oturakl› bir hali vard› ifllerin. fiimdi biz ayn›s›n› iflçiye yapam›yoruz.” diyor ifl yeri sahibi. Küçük ve orta iflletmeler tekellerin karfl›s›nda çok zay›f kal›yorlar. Özellikle Çin’in ucuza iflçi çal›flt›r›p, ucuza mallar ihraç etmesinin ard›ndan ülkemizde bu noktada kriz üstüne kriz yaflan›yor. Birçok küçük atölyede oldu¤u gibi hem çal›fl›p, hem ifl sahibi olanlar bile gerekli maafl› veremediklerini itiraf etmek zorunda kal›yorlar. Çal›fl›rken konuflmak yasak; sigara içmek; telefon açmak ve hatta tuvalete gitmek bile yasak! Çünkü ifl s›ras›nda “keyif” yap›lmaz

böyle yerlerde. Bu sayd›klar›m›z›n ifli yavafllataca¤› düflünüldü¤ünden tuvalete bile kartla gidiliyor. Ortada iki üç tane kart var, o kartlar varsa tuvalete gidebiliyorsunuz, günde en çok iki kez. Tekstil atölyelerinin vazgeçilmezi arabesk d›fl›nda, baflka bir müzik dinlemek ise neredeyse imkans›z. Baz› k›zlar radyolar›n›n kulakl›klar›n› saçlar›n›n içine gizleyerek, kulakl›k rengine göre saç tokas› takarak istediklerini dinliyor. Bazen de tuvalete gidip sevdi¤i türküyü rahats›z edilmeden dinliyor. Türkü dinlemek isteyen onlarca tekstil çal›flan›, dinledi¤i radyoyu aray›p istekte bulunuyor her gün. Tüm bunlara bakt›kça, kay›p giden yaflamlar›n atölyelerde nas›l ifllendi¤ine tan›k oluyorsunuz asl›nda... ‹flledikleri bezler gibi, her gün diktikleri kumafllar gibi kendi kaderlerini de çiziyorlar makinelerde. Ve iflin kötü taraf› o makineler hiç bozmuyor dikifl çizgisini. Aya¤›n›z› pedala bast›¤›n›z anda kay›p gidiyor i¤ne… Ayr›l›rken ne söylememizi istersiniz, nas›l anlatal›m, diye soruyoruz. “Pis bir ifl, bunu söyleyin.” diyorlar. ‹yi çal›flmalar diliyoruz, tüm tekstil atölyelerinde çal›flanlara. Biliyoruz ifl çok, biliyoruz yorgunlar. Ve yine çok iyi biliyoruz ki, belki de¤il, mutlak de¤iflecek her fley… J

Kumafl›n geçti¤i aflamalara göre, ütü, overlok, düz makine, kemer makinesi, ponteriz (Yani pantolonlarda kemerin geçmesi için köprü atmakta kullan›lan makine) gibi makineler s›ralanm›fl s›rt s›rta. Kumafllar önceki geceden haz›rlan›yor. Atölyenin hem sahibi, hem iflçisi olan kifli, firmadan iflleri al›p getirdikten sonra numaraland›r›p makinelere veriyor. Geceden yap›l›yor ki bu

OCAK 2007 | TAVIR | 39


okurdan

büyüyünce avukat olaca¤›m... burcu pamuk

Ama inand›¤›m bir fleyi savunurken, nas›l de¤iflti¤imi senin de görmeni isterim. Asl›nda insanlar› gerçekten çok seviyorum. Hem de hepsini. ‹nsanlar› mutlu görmekten büyük keyif al›yorum. Bunun için de, ç›kar›p cebimden 500 milyonu “Al bu senin tedavin için.” diyemesem de, en az›ndan, “Senin sa¤l›¤›n benim için önemli.” diyebilmek önemlidir bence. Sonra kitap okumay› çok seviyorum. Bay›l›yorum ya, kitaplar›n kokusuna bile afl›¤›m. Türü, yaz›l›fl maksad›, hiç önemli de¤il. Kitap olsun yeter ki. Sonra çok iyi yaz› yazar›m. Öyküler falan yaz›yorum. F›rsat bulursam okuturum sana. Çocukken bana sorarlard›; “Büyünce ne olacaks›n?” diye. Ben de hep “Avukat olaca¤›m.” derdim. Amac›m suçlular› hapse att›rmak, mutlu bir flekilde yaflamakt›. fiimdi büyüdüm, en az›ndan neyin ne oldu¤unu biliyorum, anlayabiliyorum. Ne olacaks›n diyenlere, hala “Avukat olaca¤›m.” diyorum. Fakat anlad›m ki birilerini mutlu etmek için, suçlular› hapse atmak çözüm de¤ilmifl. Sen att›kça onlar ço¤alacak, say›lar› gittikçe artacak. Ve gene anlad›m ki; kökü bulmadan, dal› kesmek bir anlam ifade etmiyor. Bu sefer daha derinlere inmeye bafllad›m. Fark ettim ki benim gibi düflünenler de var, yaln›z olmad›¤›m›

40 | TAVIR | OCAK 2007

anlad›m. Kitaplar› araflt›rd›m, sordum soruflturdum, baz› adresler buldum. Sonra çok oldu¤umuzu fark ettim. S›ra ne yapmam gerekti¤ine gelmiflti. Ve ben hayat›mda ilk defa 6. s›n›fta bir mitinge kat›ld›m. Çok flafl›rm›flt›m. Heyecan ve korku vard› içimde.

foto: özcan yaman

Asl›nda ne yazaca¤›m› da, yazd›klar›m› nas›l anlataca¤›m› da tam olarak bilemiyorum. Öncelikle, ben, “içine kapan›k” denilenlerdenim. Düflüncelerimi aç›kça söyleyebilece¤im zamanlar söylerim. Susmam gereken yerde hep susmuflumdur. Duygular›m› ise hiç paylaflamam. Belki bu yapt›¤›m bir hata.

“Peki, bu insanlar›n hepsi benim gibi mi düflünüyor?” demifltim. Daha fazla ö¤renmeye karar verdim. Tekrar sar›ld›m kitaplara; ö¤rendim ki, devrimci oluyormuflum ben. Oysa daha o kelimenin anlam›n› bile bilmiyordum. Çocukça, kendi kendime bir fleyler yapmaya çal›fl›yordum. Büyümeye, büyüdükçe daha çok hayret etmeye ve daha çok h›rslanmaya bafllad›m. Mutlaka ama

mutlaka bir fleyler yapmal›yd›m. Ben büyüdükçe güzel bir dünya hayal ettikçe, parayla yaflamaya al›flm›fl, neticesinde insanl›k de¤erini kaybetmifl insanc›klar›n dünyay› son sürat çöplü¤e dönüfltürdü¤ünü gördüm. Öykülerimde ve düflüncelerimde düzeltmeye çal›flt›m dünyay›. Birçok kelime ö¤rendim. Ruhumdaki ilk isyan duygusunu 6. s›n›fa giderken okudu¤um ‹nce Memed kitab›yla yaflad›m. Biliyor musun? Kitab› okuduktan sonra eflk›ya olmaya karar vermifltim. Gerçekten… Bildi¤in eflk›ya; s›rt›nda silah›, belinde kamas› olan bir eflk›ya… Zenginden al›p fakire verecektim. Ne olacak iflte, 12 yafl›ndayd›m. O zaman benim yafl›mda bir arkadafl›m vard›. Anlaflma yapm›flt›k. O avukat olacakt›, ben da¤da eflk›ya olacakt›m. fiehirdeki ifllerimi o yapacak, yakalan›rsam beni savunacakt›. Ama istedi¤in her fleyin üstüne yemin edebilirim; o zamanda olmay›, o çocukça hayallerime devam etmeyi isterdim. En az›ndan samimiyet vard›, sevdiklerimi daha çok görüyordum. fiu an 15 yafl›nday›m. Ve akl›mda dolu fley var… “Tecrit, ölüm orucu, F tipi, uyuflturucu, h›rs›zl›k, bedenlerini satanlar, polisler, coplar, hapisler, 5 milyarl›k flal, aç insanlar, havada saç›lan paralar...” Ne oluyor nereye gidiyoruz böyle? fiimdi devrimci, komünist, demokrat, sosyalist... Say›yorum hepsini fakat ben önce insan›m. Ve insan gibi yaflamak istiyorum. fiimdi sen de soracaks›n “Büyüyünce ne olacaks›n?” diye: ben avukat olaca¤›m inand›¤›m› sonuna dek savunmak ad›na! J


deneme

kardan adam nihat çapar

“Beflikler vermiflim Nuh’a Sal›ncaklar, hamaklar Havva Anan dünkü çocuk say›l›r. Anadolu’yum ben Tan›yor musun?”

yor bulutlar. Sokak kedisi geçmiyor bugün; simitçi güzergah de¤ifltirdi. Ortal›k sessiz. Üflümüfl bir köpek, kald›r›p kafas›n› bana bakmakta. Tenhayd› vakitler, tüylerim diken diken olmakta...

—Anadolu’yum ben... “Topra¤›n sesi mi olur?” deme, “Kar›n hüznü mü?” Bu Ocak so¤uk de¤il, üflümez ellerim; oturup koltu¤umda, kazma kürek yakt›ran Mart’› beklerim. Üflümez benli¤im; topra¤›n sesine hayran, ›s›n›r benli¤im. Senenin ilk günleridir; flöyle bakar›m elimi aln›ma koyup dört bir yan›n› beyaz saran Anadolu’ya, uzaktan. Sabah›n ilk saatleridir, her can uykuda; çay›m› yudumlarken camdan, topra¤›n sesini dinlerim sokaktan. Anadolu’yum ben...

“Nas›l severim bir bilsen. Köro¤lu’yu, Karay›lan’› Meçhul Asker’i Sonra Pir Sultan’› ve Bedrettin’i Sonra kalem yazmaz Bir nice sevda...”

“Birden a¤lamakl› olur bahçe Karfl›da, duvar dibinde Üç dal gecesefas› Üç kök herca menekfle.” —Senenin ilk günleridir. A¤z›m›n tad› baflka, gözümün feri baflka. Dal›p gidiyorum camdan d›flar›. Kar›n ikaz lambas› yok. Dalar giderim ikide bir, gözümü alamam hain beyazdan. Karfl›da duruyor sahne, a¤lamakl› oluyorum birden, anlamadan. Toparlan›yorum aniden. Karfl›da üç kök duruyor, hercai menekfle. Kar›n ikaz lambas› yok... Bildi¤im tüm cümleler akl›mda. Bir fley diyecek olurum, toparlayamam fakat, hain pusuda.

—Kalbim sakin at›yor. Ben dal›yorum beyaza. Dedim: “Senenin ilk günleri”; arabac›n›n at›, heyecanla kofluyor. Uyand›r›p “söyle” diyesim geldi: “Bir çay daha uzat.” Sonra anlatas›m, Pir Sultan’›, Bedrettin’i: “Nas›l severim bir bilsen...” Uyand›ras›m geldi, uyan ve çek içine bu temiz nefesi... “Meltemin bir tad›, ustaca a¤z› Biri, k›zmemesi, t›ls›m Ya¤murun bir damlas› süzülmüfl küfür, Bir damlas› aflk Senin uykular›n hain, Düfllerin kardefl Duyar m›s›n, anlay›p s›zlar m›s›n ki” —Senenin ilk günleri... Duyma... Anlay›p, s›zlanma...

“Onlar beni nas›l severdi… Bir bilsen, Urfa’da kurflun atan› Minareden, barikattan, Selvi dal›ndan Ölüme nas›l gülerlerdi Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun” —...Tuhaf bir gülümseme… Kedi ve simitçi ayn› sokakta. Akdeniz yeli okfluyor sanki tüylerimi. Hiç olmad›¤›m kadar gencim, heyecanl›y›m bugün. Ellerim kar›n üzerinde, üflümüyor. Dudaklar›ma de¤diriyorum sonra, uyuflmuyor. Gözlü¤üm düflüyor bir ara, temizleyip tak›yorum. Yan› bafl›mdan geçen k›zlar›n ellerinde karanfiller... Kar›n rengi k›zar›yor bir an... K›pk›rm›z› oluyor gözlerim, gömle¤im, kalemim... Gülümsüyorum... Gidiyorlar... Dal›yorum... “Vurulmuflum Da¤lar›n kuytuluk bir bo¤az›nda Vakitlerden bir sabah namaz›nda Yatar›m, kanl› upuzun... Vurulmuflum Düflüm, gecelerden kara. Bir hayra yoran›m ç›kmaz Can›m al›rlar ecelsiz S›¤d›ramam kitaplara fiifre buyurmufl bir pafla Vurulmuflum, hiç sorgusuz, yarg›s›z...”

... “Tenhayd›, tenhayd› vakitler Kusursuz, ç›r›lç›plak bir flafakt›.” —Tedirgin bir rüzgar esmekte. Eflatunla örtünmüfl, patlamaya haz›r duru-

Ankara’da bir yer. Kar alt›nda. Tenhayd› vakitler. Hiç uyanmayanlar, s›zlanmakta…

—Senenin ilk günleri… Kar kapl› Ankara, Elveda, Ankara…

...

OCAK 2007 | TAVIR | 41


hapishaneden

noel baba bize gelmez mi? can y›ld›r›m

Yata¤›ndan titreyerek kalk›p h›zla elbiselerini giyindi Hasan. Ayaz rüzgar, pencere cam›n› titretip, ince perdeyi salland›rarak girdi¤i evin içinde kol geziyordu. So¤u¤un karfl›s›nda k›r›lan cesaretiyle yata¤›n içinde gere¤inden fazla vakit geçirmifl, evden ç›kmakta gecikmiflti. Biraz daha oyalan›rsa otobüsü kaç›racak, bir sonraki otobüs gelene kadar yar›m saat kar›n alt›nda beklemek zorunda kalacakt›. Kar›n alt›nda beklemesi çekilirdi belki ama ifle geç kald›¤›nda patrondan iflitece¤i hakaretler çekilmezdi... Bu yüzden elini çabuk tutup, akflamdan haz›rlayarak poflete koydu¤u ö¤le yeme¤ini de al›p h›zla ç›kt› evden. O ç›karken kar›s› kömür ve kuru odunlarla doldurdu¤u tenekeler ellerinde, kömürlükten dönüyordu. “Haydi, hoflçakal›n.” diyerek uzaklaflt› evden.

Daha ilk ad›mda yüzüne sert bir tokat gibi çarpan ayaz, uyku sersemli¤inin son kal›nt›lar›n› da götürdü. Beresini kulaklar›na kadar indirip havaya bakt›. Havada beyaz›n tonlar› birbirine kar›fl›yordu... En dipte her yan› bürümüfl kar›n göz al›c› par›lt›s› vard›. Onun üstündeyse yeni yeni yak›lan sobalar›n bacalar›ndan tüten dumanlar›n grisi. Ayaz rüzgar›n da¤›tt›¤› sis gitgide yukar› çekiliyordu ama yine de havaya hakim olan sar›ms› sisti. O daha yukar› çekildikçe, bofllu¤unu gri duman dolduruyordu. Saat henüz çok erken olmas›na karfl›n, koca mahallede bacas›ndan duman tütmeyen gecekondu kalmam›flt› neredeyse. Hasan otobüse yetiflmek için h›zl›, buz tutmufl yolda düflmemek içinse ihtiyatl› ad›mlar

at›yordu. Yine her sabah adet oldu¤u üzere yürüdü¤ü yola, nefesini kesen dumana, titreyen so¤u¤a küfredip, lanet okuyordu yürürken. Küfretmesi yollar›n buz tutmas›ndan flikayetçi oldu¤u için de¤ildi. Aksine kardan ve buzdan memnundu. Çamurlu yolda yürümekten daha iyiydi böylesi. Onun küfürleri ve lanet okumas›, al›flkanl›ktand›. S›rada t›kl›m t›kl›m otobüslere, surat yapan patrona ve en nihayetinde kadere edilecek oturakl› küfürler vard›. Soka¤›n köflesine geldi¤inde, arkadafl› Kadir’in, üflüyen ellerini ovuflturup oldu¤u yerde yaylanarak kendisini bekledi¤ini gördü. Haz›r h›z›n› alm›flken, içinden bir küfür de ona savurdu. Sonra kendi kendine k›zd›. Bu so¤ukta onu bekletmifl olman›n mahcubiyetiyle yüklü “Günayd›n.” dedi. Kadir’in “Günayd›n”› ald›r›fls›zd›... Yan yana, konuflmadan yürümeye devam ettiler. Her sabah böyle konuflmadan yürürlerdi bu yolu. Dilleri ancak otobüs dura¤›na vard›klar›nda çözülür, otobüse yetiflmifl olman›n rahatl›¤›yla konuflmaya bafllarlard›. Sokakta yaln›z de¤illerdi. Otobüs dura¤›na ç›kan uzun sokak boyunca, aral›kl› bir insan kalabal›¤›, adeta ak›yordu tek yönde. Yürüyen insanlar›n hepsi birbirine benziyordu. Bafllar›nda kasket ya da bereleriyle, elleri cepte, bafllar› önde yürüyen, esmer, ço¤u b›y›kl› ve kirli sakall› insanlar... Birden garip sesler kaplad› ortal›¤›. Kulaklar› t›rmalayarak birbirine kar›flan sesler... Hasan bafl›n› kald›r›p Kadir’e bakt›. Ayn› anda Kadir’in de gözleri ona dönmüfltü. Ne oldu¤u anlafl›lmayan, karmakar›fl›k seslerin flaflk›nl›¤›yla etrafa bak›nd›lar. Hiçbir fley yoktu orta-

42 | TAVIR | OCAK 2007


hapishaneden

l›kta. Çevredeki di¤er insanlar da ayn› sesleri duyuyor olmal›yd›lar ki, herkes etraf›na bak›yordu merakla. Sesler iyice yak›ndan geliyordu art›k. Hasan kafas›n› kald›r›p yukar› bakt›. fiaflk›n bak›fllar› gerilen yüz hatlar›yla dona kald›. Gözlerini ayn› yere çeviren Kadir’in “La bu ne?” diyen flaflk›n sesiyle irkilip kendine geldi. Gökyüzünde, iyiden iyiye birbirine kar›flarak yükselen sis ve dumana bata ç›ka, sendeleyerek giden bu sürü, bu araba... Tüm bunlar gerçek miydi? Birbirlerinin yüzüne hayretle bakt›lar. ‹kisi de inanm›yorlard› gördüklerine ama ikisi birden, ayn› hayali görüyor olamazlard›. Hasan kendi kendine sert bir tokat at›p yeniden kald›rd› bak›fllar›n›. Sonra eliyle de iflaret ederek ba¤›rd›: “La bu Noel Baba!”... “Kofl la kofl, yakalayal›m gavat›.” dedi Kadir. Ayn› anda koflmaya bafllad›lar. Baflkalar› da görmüfl, arkalar›na tak›lm›flt›. Gitgide kalabal›klafl›yorlard› Noel Baba’n›n peflinde. Noel Baba’n›n devasa arabas›n› çeken geyikler, dumandan nefes alam›yor olacaklar ki olduklar› yerde sendeleyip garip sesler ç›kar›yor, çaresiz alçal›yorlard› gitgide. Ard›ndan bir hamleyle yükselmeye çal›fl›yorlarsa da baflaram›yor, daha da alçal›yorlard›. Düfle kalka pefllerinden koflan kalabal›k ise ba¤›r›fllar eflli¤inde arabay› tafll›yor, düflürmeye çal›fl›yordu. Hasan da ara verdi¤i küfürlerine flimdi yüksek sesle, Noel Baba için devam ediyordu. Bu arada koflarken yerden bir sopa alm›fl, art›k iyice alçalm›fl olan arabaya vurmaya çal›fl›yordu. Kalabal›k önce geyiklerin ayaklar›ndan, sonra araban›n tekerle¤inden tutup çekerek indirmeyi baflarm›flt›. Hemen etraf›n› sard›lar araban›n. Ne oldu¤unu anlamayan Noel Baba, gözlerini korkuyla etraf›nda gezdirip, nerede oldu¤unu, bu insanlar›n kim oldu¤unu anlamaya çal›fl›yordu. Hasan elindeki sopay› havaya kald›r›p, Noel Baba’n›n bo¤az›na yap›flt›: “Gel buraya deyyus, sonunda elimize düfltün.” dedi. ‹yice korkuya kap›lan Noel Baba’n›n beyaz sakallar› titriyordu. Ürkek sesiyle “Ne oluyor? Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz benden?”dedi. Kelime-

ler aral›ks›z dökülmüfltü dudaklar›ndan. Bu sefer Kadir yap›flt› yakas›na Noel Baba’n›n: “Biz kimiz haa? Ne istiyoruz, he mi gavat? Bilmezsin tabii. Ne bilecen! Bilmezsin de o yüzden flimdi böyle titriyon. Titre bakal›m... Sana ne yapsak hakt›r...” Kalabal›ktan biri Kadir’in arkas›ndan s›çrayarak bir yumruk savurdu Noel Baba’ya ama denk gelmedi. “Gebertelim bu pezevengi!” diye ba¤›rd›. Hasan geri itti onu. Kalabal›ktan u¤ultuyla sesler yükseliyordu. Yüksek sesle hayk›r›lan küfürlere “Öldürelim.”, “Kemiklerini k›ral›m flerefsizin.” , “Tafl yok mu tafl?” nidalar› efllik ediyordu. Hasan araban›n üzerine ç›k›p kalabal›¤a döndü. ‹ki eliyle yapt›¤› yat›flt›rma hareketleri a¤›r a¤›r da olsa kalabal›¤›n u¤ultusunu kesti. Herkes susmufl, merakl› gözlerle onu izliyordu. Kalabal›¤›n sustu¤unu gören Hasan, Noel Baba’ya döndü: “Bizim kim oldu¤umuzu bilmiyon he mi Noel Baba? Bilmezsin do¤rudur. Çünkü sen her y›l bugün, dörtnala giden geyiklerinle üzerimizden geçtin de, bir kez olsun bafl›n› çevirip afla¤› bakmad›n. Bir kere olsun bakm›fl olsayd›n, o zaman bilirdin bizim kim oldu¤umuzu... Ama biz seni gördük, hem de kaç defa... Kaç defa ba¤›rd›k arkandan ‘Noel Baba, Noel Baba...’ diye. Dönüp bakmad›n hiçbirinde.” Eliyle Kadir’i göstererek devam etti: “‹lk biz, ikimiz gördük seni. O zaman çocuktuk. Bafl›m›z› kald›r›p ufukta senin geçti¤ini görünce kofltuk peflinden. Sesimizi duyuramad›k sana ama gördük ya bir kere; ‘Noel Baba bize de gelecek.’ dedik, umut ettik... Her y›lbafl› seni bekledik Noel Baba. Bacadan giremezsin diye so¤uk k›fl günlerinde camlar› aral›k b›rak›p da yatt›k. Sabahlar› kalkt›k ki, gelmemiflsin yine. Bafl›m›z› kald›r›p gökyüzünden geçmeni bekledik; belki sesimizi duyururuz diye.” Kadir de araban›n üstüne ç›k›p Noel Baba’ya do¤ru bir ad›m att› ve: “Hadi bize gelmedin, bizim gözlerimiz her y›lbafl› flu gökyüzüne as›l› kald› da... Bari çocuklar›m›z için bir kez gelseydin. Arkadafllar›ndan senin ad›n› duyan çocuklar›m›z okul kitaplar›ndaki resimlerine bak›p bak›p her y›lbafl› seni beklediler, gelip onlara da

bir hediye b›rak›rs›n diye. ‘Üstümüzden geçen Noel Baba inip bize de hediye b›rak›r di mi baba?’ diye sordular... Ne ‘b›rakmaz’ diyebildik, ne de biz bir hediye al›p bafluçlar›na koyabildik. Hep boynumuzu büktük.” dedi. Kalabal›¤›n öfkesi yerini hüzne b›rakm›flt› art›k. Noel Baba’n›n yüzündeki korkuya ise, alabildi¤ine flaflk›nl›k kar›flm›flt›. Yeniden Hasan devam etti konuflmaya: “Yaa Noel Baba... Anlad›n m› biz kimiz? Bir kez olsun kap›s›n› çalmad›¤›n, bacas›ndan afla¤› bir küçük hediye bile b›rakmad›¤›n yoksullar›z biz. Sen hep flömine bacalar›ndan inip, zenginlerin evine b›rakt›n hediyelerini. Biz de böyle uzaktan izledik geçiflini, sesimizi duyurmaya çal›flt›k. Önce umutla, sonra umutsuzca... Ama kabahat sende de¤il, senden medet umanda. Ne yapal›m, kusurumuza bakma, çaresizli¤imizden...” fiimdi yüzündeki öfke, alayl› bir mahcubiyete dönüflmüfltü. Hasan elindeki sopay› kar›n üzerine at›p arabadan afla¤› atlad›. Son kez Noel Baba’n›n yüzüne bak›p bir fleyler söylemek istedi. Söyleyemeden arkas›n› döndü, a¤›r ad›mlarla yürüdü. Kadir de indi arabadan, hayretle yüzüne bakan Noel Baba ile göz göze geldiler. “De git Noel Baba, de git.” dedi. “Mahallemizden de, hayallerimizden de uzak dur!” A¤›r a¤›r da¤›ld› kalabal›k. Yan›ndan her geçen afla¤›layan gözlerle bak›yordu Noel Baba’ya, kimse tek söz olsun söylemiyordu. ‹lk kez böylesine ezen bak›fllarla karfl›lafl›yordu Noel Baba. Bir an önce uzaklaflmak istedi oradan. Bafl›n› kald›r›p gökyüzüne bakt›. Sis ve duman da¤›lm›flt›. Geyikler s›raya dizilmifl, onun iflaretini bekliyorlard›. Dizginlerini çekip gökyüzüne yükseltti arabas›n›... Onun uzaklaflmas›n› seyreden Hasan ve Kadir birbirlerine bakt›lar. O an ne kaç›rd›klar› otobüs, ne de patronlar›ndan iflitecekleri hakaretler vard› ak›llar›nda. “Noel Baba dedikleri de adam olsa, yüzünde meymenet yok.” dedi Kadir. “Öyle.” diye onaylad› Hasan, “sokakta görsem yüzüne tükürmem...” Ac›l› birer tebessüm yerleflti yüzlerine. Sonra tebessüm çekildi, ac› kald›... J

OCAK 2007 | TAVIR | 43


sinema

para ile iman›n, günahla sevab›n çat›flmas›: takva sevgi duman

‹slam terminolojisinde Takva, insan›n kendisini Allah’›n korumas›na, himayesine alarak, ahirette eziyete ve cezaya neden olabilecek her türlü fleyden kendisini titizlikle korumas›, günahlardan kaç›n›p, iyi ve faydal› iflleri, eylemleri yapmas›ym›fl. Muttakiler, yani takva sahipleri böyle yaparak, içlerindeki Allah korkusu ile Allah sevgisini dengede tutman›n çabas› içinde olurlarm›fl. Bu nas›l bir dengedir ve neden bir insan korku ile sevgiyi, “Diyalekti¤in z›tlar›n birli¤i ilkesini bu konuda es geçsek olmaz m›yd›?” dedirtecek kadar savaflt›rmaya gerek duyar

44 | TAVIR | OCAK 2007

gerçekten? Ve bu “denge”, insan› tüm de¤erleriyle birlikte yok etmeye çal›flan, bencilli¤in-bireycili¤in damarlara zorla zerk edildi¤i bir sistem içinde ne kadar uzun soluklu kurulabilir ki? “‹yi de, korku ve sevgi de Allah içindir; bir insan iki duyguyu da iyi bir Müslüman, iyi bir kul olmak için hisseder.” diyen tarikat üyeleri vard›r mutlaka. Maddiyat›n maneviyata galebe çald›¤›, insana dair güzel duygular›n çarfl›-pazar edildi¤i, yozlaflanlar›n, tabir caizse insanl›ktan ç›kanlar›n gün geçtikçe artt›¤›, batakl›¤›n her yan› sard›¤› bir dünyada, günahlar›n “janjanl›” ambalajlar içinde sunuldu¤u bir yerde bile bunun

mümkün olaca¤›n› savunanlar da... Böyle olmad›¤›n›, içinde bulunulan sistemin buna izin vermedi¤ini, Allah korkusunun -ve tabi do¤al olarak Allah sevgisinin de- “günah ifllemenin” önüne -ne kadar iradi olunursa olunsun- geçemedi¤ini anlat›yor iflte Takva. Kendilerine “Yeni Sinemac›lar” ad›n› veren ekibin, “Gemide” ve “Dar Alanda K›sa Paslaflmalar”dan sonra çektikleri üçüncü film olan Takva, kimselerin dokunmak istemedi¤i, dokunsa bile yüzeysel bir bak›flla yetinmek durumunda kald›¤›, ülkenin toplumsal yap›s› dikkate al›nd›¤›nda gerçekten de netameli bir


sinema

konuya -çok cesurca olmasa da- parmak bas›yor: Tarikatlar! H›ristiyanl›kta oldu¤u gibi Allah ile kul aras›nda bir ruhban s›n›f›n›n olmad›¤›, bu yan›yla bak›ld›¤›nda en eflitlikçi din olarak görünen ‹slamiyet içinde p›trak gibi her yan› saran, ilkeleri-kurallar› ve yaflam biçimleriyle görünenin aksine kapitalist düzene de¤me kapitalistten çok daha iyi uyum sa¤layan, böylelikle elde edilen muazzam miktarda maddi kazanc›n Allah yolunda harcanaca¤›n› zikreden, ancak hiçbir flekilde Allah yoluna harcanmad›¤› mahkeme tutanaklar›yla sabit olan tarikatlar›n dünyas›na, gerçekten mazbut ve masum küçücük bir dünyas› olan, günah ifllemekten öcü gibi korkan ve belki de tek günah›(!) gördü¤ü birtak›m rüyalar olan Muharrem’in gözünden bak›yor Takva... Elefltirel bir göz de¤il tabi Muharrem’in (Yönetmen Özer K›z›ltan ve senarist Önder Çakar’›n m› demeliydik yoksa?) gözü. Onun kavgas› kendisiyle. Ne kurulu düzenle bir sorunu var, ne de düzeni kuranlarla... Tek derdi iyi bir “kul” olmak, o kadar. Annesi ve babas›n› çoktan kaybetmifl, babas›n›n kendisini emanet b›rakt›¤› çuvalc› dükkan›nda tüketti¤i ömründe tek sosyal faaliyeti, ad› “... araflt›rma vakf›” kelimeleri ile biten fakat tarikattan baflka bir fley olmayan bir yerde zikir törenine kat›lmak olan Muharrem, yaflam›n ona çizdi¤i yolda mazbut ve masum bir flekilde ilerlerken karfl›s›na hiç beklemedi¤i bir teklif ç›k›yor. Bu teklif gerçekten de deyim yerindeyse tüm yaflam›n› de¤ifltirecek bir teklif. Ba¤l›, hem de tüm benli¤i ile ba¤l› bulundu¤u tarikat›n sahibi oldu¤u mülklerin kiralar›n› toplama, eksiklerini giderme ve birtak›m parasal ifllerini takip etmesidir kendisine teklif edilen... Dünya nimetlerinden uzak, tek bafl›na yaflad›¤› evinden ve iflinden, bir de zikirden baflka hiçbir dünyas› olmayan Muharrem’in takva derecesini belirleyecek olan s›nav bafllayacakt›r art›k. Muharrem’in endiflesi dünya nimetlerinin kendisini bozmas› falan de¤ildir. Tek endiflesi vard›r, o da ifli lay›k›yla yapamad›¤› takdirde fleyhine karfl› yaflayaca¤› mahcubiyettir. Filmin bundan sonras›, bu “seviye tespit s›nav›”n›n aflamalar›ndan olufluyor. S›nav bu; iki

sonuçludur, ya iyi not al›rs›n ya da kötü. Yani ya geçersin s›navdan ya da kal›rs›n; baflka bir sonuç yoktur. Bir s›nav normalde bir ö¤renci için her fley demek de¤ildir. ‹yi ya da kötü not almas› yaflam›n› tümüyle de¤ifltirecek sonuçlara yol açmaz. (Belki bunun bir istisnas› ÖSS’dir ve o apayr› bir tart›flma konusudur.). Ancak “ö¤renci” Muharrem olursa ve s›nav takva üzerineyse ifller de¤iflecektir tabi ki... S›nav›n iyi ya da kötü geçmesi Muharrem için hayati önemdedir. Muharrem için bu derece önemli olan s›nav, tarikat ve tarikat fleyhi için o kadar da önemli de¤ildir. Mülklerinin kiralar›n› tek kurufluna kadar al›yorlarsa, tarikat›n maddi kazanc› yerindeyse mesele yoktur. Muharrem, günahla sevap aras›nda gel-gitler yafl›yormufl, çeliflkiler içinde k›vran›yormufl ne gam... fieyh ve tarikat›n ikinci adam› Rauf (Bu rolde Güven K›raç tam bir tarikat üyesi görünümünde. Hiç s›r›tm›yor Rauf kiflili¤inde), kendilerinden, içinde giderek büyüyen sorulara (Mesela içki içen bir kirac›y› gören Muharrem, ne yapmak gerekti¤ini sordu¤unda, “Adam günü gününe kiras›n› ödedikten sonra ne içerse içsin, Allah’la onun aras›nda olan bir fley” cevab›n› al›yor. “Yine de onu ç›karmak istersen, dergâhtan bir çocu¤u kovman gerekir. Onun vebalini de biz alamay›z. Sen kovacaks›n” diye de uyar›yorlar.) cevap isteyen Muharrem’e, ç›karc› ve ikiyüzlü tav›rlar sergilemekten çekinmiyorlar. ‹flin “günah›n›” da “sevab›n›” da Muharrem’e yüklüyorlar. Netameli, bir o kadar da dokunulmazl›¤› olan bu konuda, Özer K›z›ltan’›n kameras›, tarikatlar›n daha ne kadar kuytuluklar›na, dehlizlerine, kasalar›na yönelebilirdi? Muharrem’in trajedisinde tarikat›n pay› daha ne kadar aç›k verilebilirdi? Bu sorular›n cevab›, öyle herkese göre de¤iflen fleyler de¤il. Elbette daha cesur olabilirdi senaryo da, kamera da... Bu bizim ülkemizin gerçekli¤i iflte. Hala on binlerce, belki yüz binlerce insan tarikat fleyhlerinin ete¤ini öpüyor, yoluna kendi çocu¤unu kurban veriyor, kendisi kurban oluyor hatta... Allah’la kul aras›na giren, say›s› belli olmayan fleyhler saltanat› var ülkede. Birileri ç›k›yor, “derin” bir-iki laf ediyor, müritlerinin gözü önünde zikir töreninde kendinden geçiyor ve bir tarikat›n fleyhi oluveriyor. Muharrem gibi, gerçekten masum düflüncelerle

inanc›n› yaflamak isteyenler de bu fleyhlerin elinde yok olup gidiyor. Peki, Takva, bu gerçeklere ne kadar yak›n duruyor? Filmdeki fleyh de, ikinci adam Rauf da, “dergâhtakiler” de, d›flar›dan bak›ld›¤›nda inançlar›n› yaflayan tiplemeler... Hatta sayg› duyulacak, günahs›z kiflilikler... Yani öyle bir film ki Takva, hem laik kesimler taraf›ndan, hem de bizzat tarikat üyeleri taraf›ndan izlenebilir ve her iki kesim de kendi kitlelerine tavsiye edebilir! (Nitekim öyle de olmufltur.) Darbeler çok sert de¤il. Tarikat fleyhleri, müritleri, filmdeki fleyh ve müritleri izleyip ders ç›karabilirler. Az önce bahsetti¤imiz cesaret eksikli¤i nedeniyle elbette. Özer K›z›ltan’›n objektivizmi, böyle bir konu için fazlas›yla lüks. Gerçekler çok ac›mas›z oysa. Tamam, netameli bir konu oldu¤u ortada, ancak bu ülkenin kanayan bir yaras› bu kadar m› masumca verilir? ‹nsan› kirletenin kapitalist pazar ekonomisi oldu¤u mesaj› verilmifl ama orada kalm›fl gibi. Yeterince güçlü olmayan senaryo ancak bu kadar›na izin veriyor iflte. Filmde Muharrem’i, yetersiz bir senaryoya ra¤men, yaflam›n içindeki gerçek bir insanm›flças›na canland›ran Erkan Can’a de¤inmemek olmaz. Zaten filmi o sürüklüyor bafltan sona. Alt›n Portakal’da En ‹yi Erkek Oyuncu Ödülü, hak edene verilmifl gerçekten. Her fleye, eksikliklere-aksakl›klara ra¤men, s›rf bu ülkenin tabular›ndan birine, biraz soluk da olsa ›fl›k tuttu¤u için bile izlenebilir. J Filmin Künyesi: Yönetmen: Özer K›z›ltan Senaryo: Önder Çakar Oyuncular: Erkan Can (Muharrem) Meray Ülgen (fieyh) Güven K›raç (Rauf) Erman Sabah (Muhittin) Settar Tanr›ö¤en (Ali Bey) Engin Günayd›n (Erol) Yap›m: 2006 Türkiye Süre: 109 Dk Türü: Politik - Dram

OCAK 2007 | TAVIR | 45


haberler Dokuzuncu ‹stanbul Uluslararas› Sinema - Tarih Buluflmas› yap›ld›

Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakf›’n›n düzenledi¤i Dokuzuncu ‹stanbul Uluslararas› Sinema-Tarih Buluflmas›’nda Hülya Koçyi¤it’e onur ödülü verildi. Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’n›n katk›lar›yla, “‹mparatorluklar” ana temas›yla gerçeklefltirilen festivalde Lütfi K›rdar Uluslararas› Kongre ve Sergi Saray›’nda bir ödül töreni düzenlendi. Törende, Koçyi¤it’in yan› s›ra tarih-

çi Prof. Dr. Halil ‹nalc›k ve Macar yönetmen Marta Meszaros’a da onur ödülü verildi. Dokuzuncu ‹stanbul Uluslararas› SinemaTarih Buluflmas›; ‹mparatorluklar, ‹nsan Haklar›/Belgesel Kuflak, Dünya Festivallerinden, Frans›z Ustalardan, Bir Ustaya Sayg›, Yar›flma Filmleri ve Ödüllü Filmler olmak üzere yedi ana bölümden olufluyor. Festivalde hafta boyunca izleyicilere 51 filmlik bir gösterim program› sunuluyor. J

Da¤ Filmleri Festivali sona erdi Gösterilen yerli ve yabanc› filmler 5 ana bafll›k alt›nda toplan›yor. Bafll›klar, Sinema Tarihinden, Dünyan›n Çat›s› Everest, Dünya Da¤lar›ndan, Ülkemizden, Da¤ ve Kad›nlar olarak belirlendi.

Do¤a Aktiviteleri Grubu, 2. Da¤ Filmleri Festivali’ni, 15–17 Aral›k tarihleri aras›nda, Tar›k Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde düzenledi. Festivalde yirminin üzerinde yerli ve yabanc› film gösterildi.

46 | TAVIR |OCAK 2007

Festival komitesi, ‹lk festivaldeki yerli belgesel film s›k›nt›s›n›n afl›lmas›yla birlikte, bu y›l düzenlenen ikinci festivalde daha fazla yerli belgesele yer verildi¤ini belirtti. Üç gün süren festivalde, toplam 15 adet film gösterildi. Festival, gönüllülük esas›na göre DAG üyelerince oluflturulan bir komite taraf›ndan organize ediliyor. J

Amerikal› muhalif yazar Naom Chomsky beraat etti ‹stanbul Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›, Aram Yay›nc›l›k taraf›ndan yay›nlanan, yazarlar› Edward S. Herman ve Noam Chomsky olan ‘‘Kitle Medyas›n›n Ekonomi Politi¤i, R›zan›n ‹malat›’’ adl› kitab›n özellikle bafllang›ç bölümünde suç unsurlar›n›n bulundu¤u gerekçesiyle Chomsky ve kitab›n yay›nc›s›, editörü ve çevirimcisini ‘‘Halk›n sosyal s›n›f, ›rk, din, mezhep veya bölge bak›m›ndan farkl› özelliklere sahip bir kesimini, di¤er bir kesimi aleyhine kin ve düflmanl›¤a alenen tahrik etmek’’, ‘‘Türklü¤ü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni alenen afla¤›lamak’’ suçundan 1,5 y›l 6’flar ay aras›nda cezaya çarpt›rm›flt›. 20 Aral›k 2006 tarihinde görülen duruflmada Amerikal› yazar Noam Chomsky’nin kitab› “R›zan›n ‹malat›”yla ilgili olarak yarg›lanan Türkiye’deki yay›nc›s›, suçlu

bulunmad›. Duruflmada esas hakk›ndaki görüflünü aç›klayan Cumhuriyet Savc›s› Kadir Nazmi Yelkenci, dava konusunu hat›rlatarak, Fatih Tafl, Lütfü Taylan Tosun ve Ömer Faruk Kurhan’›n 5187 say›l› Bas›n Kanunu’nun 11. maddesi uyar›nca sorumluluklar› bulunmad›¤› gerekçesiyle beraatlar›na karar verilmesini istedi. Kitab›n Ender Abado¤lu taraf›ndan tercüme edildi¤ini belirten Savc› Yelkenci, Abado¤lu’nun da, suçlaman›n unsurlar› oluflmad›¤› gerekçesiyle beraat›n› talep etti. Bas›n Kanunu’nun 2. maddesine göre, sorumlulu¤un tercüme edene ait oldu¤unu belirten hakim Sevim Efendiler, Tafl, Kurhan ve Tosun’un ayn› kanunun 11. maddesi uyar›nca sorumluluklar› bulunmad›¤› gerekçesiyle beraatlar›na karar verdi. J

Oral Çal›fllar ve Ahmet Altan beraat etti Gazeteci ‹pek Çal›fllar ile Hürriyet Gazetesi Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Necdet Tatl›can hakk›nda “Latife Han›m” adl› kitab›n gazetede yap›lan tan›t›m›nda, “Atatürk’ün manevi flahsiyetine bas›n yoluyla hakaret edildi¤i” iddias›yla ‹stanbul Ba¤c›lar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava, beraatla sonuçland›. Duruflmada san›k durumundaki Çal›fllar haz›r bulunurken, Oral Çal›fllar, Hasan Cemal ve Abdurrahman Dilipak gibi gazeteciler de duruflmay› izledi. Öte yandan Ahmet Altan’›n, ‘‘Bas›n Kanunu’na muhalefet etti¤i’’ iddias›yla yarg›land›¤›

dava beraatla sonuçland›. Ba¤c›lar 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruflmada, Hürriyet Gazetesi’nin 26 fiubat 2006 tarihli bask›s›n›n pazar ekinde yay›nlanan ‘‘Ad›n› Kaybeden Çocuk’’ bafll›kl› yaz›s›nda, ‘‘Görülmekte olan bir davan›n kesin kararla sonuçlanmadan hakim ve mahkeme ifllemleri hakk›nda mütalaa yay›nlad›¤›’’ iddias›yla yarg›lanan Altan’a iliflkin dava karara ba¤land›. Altan’›n, suçun yasal unsurlar› oluflmad›¤› gerekçesiyle beraat›n› kararlaflt›ran hakim, ayn› gerekçeyle Hürriyet Gazetesi sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Necdet Tatl›can’›n da beraat›na hükmetti. J


haberler Tiyatro Ödülleri-2006 sahiplerine verildi

GRUP YORUM g ü n c e 315-17 Aral›k: Atina’da yap›lan 5. Uluslararas› Tecrite Karfl› Mücadele Sempozyumu toplant›lar›na kat›ld›, dünyan›n de¤iflik yerlerinden gelen temsilcilere konser verdi. 322 Aral›k: ‹stanbul Osmanbey

Semiramis dü¤ün salonunda Kamu Emekçileri Bulufluyor gecesine kat›ld›.

Tiyatro Ödülleri–2006, 18 Aral›k Pazartesi akflam› Lütfi K›rdar Kongre ve Sergi Saray›’nda düzenlenen görkemli bir törenle sahiplerine verildi. “Tiyatro Tiyatro” dergisinin organizasyonu ile gerçeklefltirilen gecenin sponsorlu¤unu fiiflli Belediyesi üstlendi. Tiyatro Sanatç›s› Ayfle Lebriz’in sunuculu¤unu üstlendi¤i törende, tiyatro ve sinema sanatç›lar› bir araya geldi. Kazananlar ödüllerini, özel tiyatro sahipleri Müjdat Gezen, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Hadi Çaman, Ahmet Levendo¤lu, Gencay Gürün ve Hakan Alt›ner’in elinden ald›. Tiyatro Ödülleri ile birlikte verilen, “Tiyatro Tiyatro” dergisi yay›n kurulunun belirledi¤i Teflekkür Plaketi ise Mitos Boyut Yay›nevi sahibi Y›lmaz Ö¤üt’e verildi. Derginin Y›l›n Tiyatro Ödülleri’ni alan oyuncu ve yap›tlar ise flunlar: Y›l›n Oyun Müzi¤i Ödülü’nü Baba Zula / Trainspotting / Semaver Kumpanya ve Serpil Günseli / Kantocu / ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar› paylaflt›. Y›l›n Ifl›k Tasar›mc›s› Ödülü’nü Yakup Çart›k / Küller Küllere ve Bir de Yolluk / Akbank Sanat Yeni Kuflak Tiyatrosu ad›na ald›.

Y›l›n Giysi Tasar›mc›s› Ödülü’nü Türkan Kafadar / Ba¤dat Hatun / ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›ndan al›rken Y›l›n Sahne Tasar›mc›s› Ödülü’nü Bar›fl Dinçel / Gece Mevsimi / Kent Oyuncular› ve Sayg›l› Yosma / ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›yla ald›. Y›l›n Çevirmeni Ödülü’nü Zeynep Avc› / Ördek Muhabbetleri / Akbank Sanat Prodüksiyon Tiyatrosu’yla al›rken Y›l›n Yerli Oyun Yazar› Ödülü’nü Melisa Gürp›nar / Zaman Ad›nda Bir Kad›n / Tiyatro Ayna ad›na ald›. Y›l›n Kad›n Oyuncusu Ödülü’nü Tilbe Saran / Nathalie / AYSA Prodüksiyon Tiyatrosu’yla al›rken Y›l›n Erkek Oyuncusu Ödülü’nü de Selçuk Yöntem / Gece Mevsimi / Kent Oyuncular›yla ald›. Y›l›n Yönetmeni Ödülü üç yönetmene verildi. Bunlar; Ifl›l Kasapo¤lu / Trainspotting / Semaver Kumpanya, Orhan Alkaya / Savafl ve Kad›n / ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar› ve fiakir Gürzumar / Uyarca / ‹stanbul Devlet Tiyatrosu. Y›l›n Yap›m› Ödülü’nü ise Aymazo¤lu ile Kundakç›lar / Dostlar Tiyatrosu ad›na Genco Erkal ald›. J

3 23 Aral›k: 10 y›ll›k aradan sonra Babaeski’de coflkulu bir konser verdi. Kapal› spor salonunda verilen konsere yaklafl›k 1300 kifli kat›ld›. 324 Aral›k: Kangal Dernekleri Federasyonu’nun düzenledi¤i etkinlikte ‹stanbul Ba¤c›lar Olimpik kapal› spor salonunda yaklafl›k 4000 kifliye seslendi .J

Ahmet fi›k Do¤an Medya’ya karfl› ifl davas›n› kazand›

Bak›rköy ‹fl Mahkemesi, 21 Aral›k’ta gerçeklefltirilen duruflmada Gazeteci Ahmet fi›k’›n Radikal gazetesindeki ifline son verilmesini haks›z buldu ve gazetecinin ifle iadesine karar verdi. fi›k’›n avukat› Rana Y›lmaz, dava ettikleri Do¤an Gazetecilik A.fi.’nin, davada fi›k’la ilgili yaln›zca “performans düflüklü¤ü” gerekçesini öne sürdü¤ünü, ancak bunun da bir belgeyle ya da tan›kla desteklenmedi¤ini anlatt›. 4857 say›l› ‹fl Yasas›’na göre, Do¤an Gazetecilik A.fi. karar› kabul eder ve temyize gitmezse, fi›k’› ifle geri almak veya ifle almazsa dört ayl›¤› iflsizlik için, alt› ayl›¤› da tazminat olmak üzere toplam on ayl›k ücreti tutar›nda ödeme yapmak durumunda. An-

cak flirketin karar› temyiz etmesi ve Yarg›tay’a götürmesi bekleniyor. Ahmet fi›k, geçen y›l 3 May›s’ta, Dünya Bas›n Özgürlü¤ü Günü’nde iflten ç›kar›lm›fl, iflten ç›kar›lmas›ndan bir süre önce de, çal›flt›¤› Radikal gazetesinde haftal›k çal›flma sürelerinden fazla çal›flt›r›ld›¤›, bayramlarda, resmi tatillerde çal›flt›r›ld›¤›, bunlar için de fazla çal›flma ücreti ödenmedi¤i ve iflyerinde krefl bulunmad›¤› için dava açm›flt›. Daha sonra, ‹fl Mahkemesi’nin bugün haks›z buldu¤u “performans düflüklü¤ü” iddias›yla iflten ç›kar›lm›flt›. fi›k, yaklafl›k bir ay sonra Aktüel dergisinde ifle bafllam›fl, ancak Do¤an Grubu’na dava açmas› nedeniyle yeni ifli ancak dört gün sürebilmiflti. J

OCAK 2007 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3‹nsan Haklar› Derne¤i’nin eski Genel Baflkan Yard›mc›s› Kiraz Biçici ile eski Bingöl fiube Baflkan› R›dvan K›zg›n, TCK. 301. maddeden yarg›land›klar› davada, Bingöl 1. Asliye Ceza Mahkemesi taraf›ndan 6’flar ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›. ‹HD taraf›ndan yap›lan yaz›l› aç›klamada “Bu karar insan haklar› savunucular›n› susturmaya yöneliktir” denildi.

Mahkeme Biçici ve K›zg›n’a verdi¤i 6’flar ayl›k hapis cezas›n›n gerekçesinde “San›klar›n yarg›lamaya konu eylemleri ile güvenlik kurumlar›n›n sayg›nl›klar›na yöneldikleri, hiçbir somut kan›ta dayanmaks›z›n faili meçhul cinayetleri, kay›plar›, intiharlar› ve organize suçlar› güvenlik kuvvetlerine yükleyerek isnatlarda bulunduklar› ve bu kurumlar› alenen tezyif ve tahkir ettiklerini” belirtti. Biçici ve K›zg›n hakk›nda Mufl fiube Baflkan›’n›n tutuklanmas› üzerine 24 Temmuz 2003 tarihinde dayan›flma amac›yla bas›n aç›klamas› yapmalar› nedeniyle dava aç›lm›flt›.

3Tiyatrocular Kültür Bakanl›¤›’n› Protesto Etti... Özel Tiyatrolara Devlet Deste¤i Yönetmeli¤i’nin yürürlükten kald›r›lmas›n› protesto eden tiyatrocular, 12 Aral›k günü Kenter Tiyatrosu önünden bafllay›p, Taksim Atatürk An›t›’na kadar sessiz bir yürüyüfl gerçeklefltirdiler. Taksim Meydan›’nda yürüyüflü sonland›ran tiyatroculardan Ali Poyrazo¤lu, Dilek Türker, Hadi Çaman, Tuncay Özinel ve Nedim Saban birer konuflma yaparak, hükümetin ve özellikle Kültür Bakanl›¤›’n›n duyars›zl›¤›n› k›nad›lar. 3Beyo¤lu Belediyesi Sanat Galerisi’nden “Çocuk” sergisi...‹stanbul Valili¤i bünyesinde “Sokakta Yaflayan ve Sokakta Çal›flt›r›lan Çocuklar›n Korunmas› Projesi” kapsam›nda çal›flmalar›n› sürdürmekte olup, ayn› zamanda Beyo¤lu civar›nda aileleri ile birlikte yaflayan ve risk alt›nda bulunan çocuklar›n sosyal/kültürel ve e¤itsel faaliyetlerine katk› sa¤lamay› amaçlayan SHÇEK Beyo¤lu 75. Y›l Çocuk ve Gençlik Merkezi, 2007’ye girerken çocuklar›n ürünlerinden oluflan karma bir sergi aç›yor.

Sergide yer alan tüm resim, heykel, seramik, mozaik ve foto¤raflar, kurulufla rehabilitasyon süreci dahilinde devam eden çocuklar›n 2006 yaz okulu kapsam›ndaki sanat ve foto¤raf atölyelerine kat›l›mlar› sonucu ortaya ç›kt›. Çocuklar›n, soka¤›n risklerinden uzak bir alanda sosyalleflebilmelerini ve birlikte çal›flarak üretebilmelerini hedefleyen yaz okulu projesi, gönüllü e¤itmenler, sivil toplum kurulufllar› ve üniversiteler taraf›ndan desteklendi. 25 Aral›k’ta aç›lan Beyo¤lu 75. Y›l Çocuk ve Gençlik Merkezi Karma Sergisi’ni Beyo¤lu Belediyesi Sanat Galerisi, ‹stiklal Cd. No:437, Tünel/ ‹stanbul adresinde görebilirsiniz. 3Saddam Hüseyin idam edildi. ‹flgalci ABD emperyalizmine ve ABD'nin kukla Irak hükümetine son an›na kadar boyun e¤meyen Irak eski Devlet Baflkan› Saddam Hüseyin, 30 Aral›k sabah› idam edildi. 69 yafl›ndaki Saddam'›n so¤ukkanl› bir flekilde idam sehpas›na ç›kt›¤› ve infaz› öncesinde Irak halk›na seslenerek iflgalcilere karfl› bir araya gelip savaflmalar›n› istedi¤i belirtildi. J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 nurettin güleç yasaklarda sevdim Melodi Müzik

48 | TAVIR |OCAK 2007

3 koma çiya

xeli Kom Müzik

3 tara jaff dilley dewanem Kom Müzik

3 guantanamo yolu michael winterbottommat whitecross Kanal D Home Video




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.