2007 60 nisan

Page 1

3/28/07

9:29 PM

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

›ssn 1303-9113

2007/04

say› 60

2.25 YTL(KDV’li)

nisan 2007

kapaklar

koca bir ömrün yans›malar› üzerine fikret otyam’la söylefli sansürlü sayfalar ve and›çl› medya hüznün, ac›n›n sesi kaval›n yarat›l›fl öyküsü “mavi gözlü dev”e küçük gelen bir film...

.

.

.


kapaklar

3/28/07

9:29 PM

Page 2


tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu

Madde birincil veridir. Düflünce, bilinç onun üzerine flekillenir. ‹nsanl›¤›n evrimi bu minvalde sürer gider milyonlarca y›ld›r. Bilinçlenen insano¤lu, yaflam›n do¤al seyri içerisinde bilincine denk düflen ifade biçimlerini de gelifltirmifl, yaz›l›-sözlü ve daha birçok flekilde bunun örneklerini sunmufltur. Tabi egemenlerin izin verdi¤i ölçüde! ‹flte buna, düflünceye ve ifade özgürlü¤üne, s›n›flar›n ortaya ç›k›fl›ndan bugüne ege-

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4/5 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net

menlerin müdahalesinin ad›d›r “sansür”... Yaz›l›-sözlü, görsel-iflitsel tüm ifade biçimlerine ve bunlar› yay›nlayan bas›n-yay›n organlar›na, yasalar› belirleyen egemen tak›m›n›n uygulad›¤› bask›lar›n, yasaklar›n yo¤unlaflt›¤› günlerdeyiz. Bask›lar›n, yasaklar›n ma¤durlar›na ve ayd›nlara sorduk sansürü... Yüzler ve Gözler... Otyamlar›n son sergisi. ‹çinde dünya kadar duygu tafl›yan kocaman, kapkara gözler... Ve bu gözlerin vatan›, duru bir su gibi yüzler. Fikret Otyam, on y›llar› bulan sanat hayat›n›, an›lar›n›, hayata bak›fl›n› anlatt› bizlere... Nefesin, ince-uzun, a¤açtan bir borunun içinden geçerek sese, ezgiye, notaya, nice

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

duygulara, nice sevdalara uzanmas›... Sesine, ezgisine, 盤l›¤›na canl›-cans›z hiçbir

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Sahnede ya da sokakta ama ille de amatörce tiyatro diyenlerin konuklu¤u sürüyor

fleyin, hiç kimsenin kay›ts›z kalamad›¤› bir ezgi p›nar›d›r kaval. Hüznün, ac›n›n en çok yak›flt›¤› bu çalg›n›n, kaval›n ustalar›yla konufltuk. Çalg›lar›n yap›m›n› anlatmak istiyor ve buna kavalla bafll›yoruz.

sayfalar›m›zda. Bu ruh hiç kaybolmamal›. Kaybolmamal› ki, tiyatro gibi, insanl›¤›n do¤um tarihi ile özdefl bir sanat, gerçekten bu ifli hakk›yla yapanlar›n elinde kals›n; yüzü hep ileriye, yeniye, hakl› ve mazlum olana dönük olsun.

Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Gelecek say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...

Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi Yerel süreli yay›n tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

04/2007 12 3 türk edebiyat›nda kad›n yazarlar-ll araflt›rma

5 8 10 12 16 17 22 24 25 26 29 32 33 35 39 41 42 44 46

DE⁄ERLEND‹RME ezberimize yaz›lan yasak RÖPORTAJ sansürlü sayfalar ve and›çl› medya K‹TAP sessizli¤e karfl› ÖYKÜ günayd›n ARAfiTIRMA türk edebiyat›nda kad›n yazarlar-ll fi‹‹R hasan hüseyin RÖPORTAJ fikret otyam ARAfiTIRMA rock müzik tarihi-lV AYIN FOTO⁄RAFI ilhami y›ld›r›m fi‹‹R a.kadir RÖPORTAJ sinan çelik ile kaval üzerine ARAfiTIRMA hint kültürü ve müzi¤i-ll DE⁄ERLEND‹RME flevval sam-sek DENEME stencil RÖPORTAJ istanbul tiyatora kumpanyas› T‹YATRO oyun sonu OKURDAN yürek ac›s› S‹NEMA mavi gözlü dev S‹NEMA mutluluk HABERLER

17 3 fikret otyam röportaj

26 sinan çelik 3 röportaj

42 3

3

‘mavi gözlü dev’e küçük gelen bir film sinema

kapak 3 fikret otyam


de¤erlendirme

ezberimize yaz›lan yasak güngör gençay

‘Düflünce özgürlü¤ü ve bas›n üzerine konan yasaklar’ gibi bir ana bafll›¤›n, gerçekte tüm toplumsal hayat› içine alan bir çap› vard›r. Çünkü bu yap›; kiflilerin iliflkilerinden, devletin, yönetimlerin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlardaki ulusal ve uluslararas› iliflkilerine dek uzan›r. Kurulu kapitalist-emperyalist düzende, eniboyu hesaplanamayan bir çark içinde ifller. Ne ki, bask›, özgürlük k›s›tlamalar›, jurnal deyince, hakl› olarak ilk akla gelen, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nu otuz y›l› aflk›n bir süre yöneten Abdülhamid ve dönemi olmaktad›r. Çünkü Abdülhamid’in son on befl y›l›, sokaktaki insan›n jurnalcili¤ini aflarak devlet idaresinde görevli birçok kifliyi de bu yola itmifl ve onlar› birbirleriyle yar›fl›r duruma getirmifl, jurnal çetelerinin do¤mas›na ne-

bir h›z kazand›¤›n› göstermesi aç›s›ndan ibret vericidir.

den olmufltur. Halen ayr›nt›lar›yla bilinemeyen bu döneme iliflkin olaylara, Ahmet Rasim mizahi bir anlat›mla an›lar›nda yer vermifltir. Ancak o dönemde de sanatç›, ayd›n tavr›n›n günümüzden çokça bir farkl›l›k tafl›mad›¤› görülür. Örne¤in, flair-i azam olarak an›lan Abdülhak Hamid yazd›¤› övgü dolu mektupta “Allah’›n gölgesi” oldu¤unu bildirdi¤i padiflahtan sadaka istemifltir. (Bu ç›karc› tutumunu ittihatç›lara karfl› da sürdürmüfltür.) Ebüziya Tevfik, Bak›rköy’de yapt›rd›¤› malikhanesi için para, Abdullah Cevdet ise padiflah taraf›ndan da¤›t›lan madalyan›n kendisine de verilmesi isteminde bulunmufltur. Bu örnekler çürümenin nas›l ve nereden bafllad›¤›n› ya da bafllayan çürümenin nas›l

Ay›p-Yasak Ülkemiz özelinde ay›p ve yasaklarla iç içe büyüyen bir toplumun kiflileri oldu¤umuz saptamas›n› yapmak, san›r›m yanl›fl olmaz. Çünkü bu ay›p ve yasaklar, hiçbir temele dayand›r›lmadan aile içinde bafllamakta, geniflleyen halkalar biçiminde yay›larak, yaflam alanlar›n› kaplamakta, de¤iflik çehrelerle günümüze ulaflmaktad›r. Somutlamak gerekirse, do¤ar do¤maz kunda¤a al›narak hareket kabiliyetinden yoksun b›rak›lan bebek, aile sahnesinde, “sus küçü¤ün söz büyü¤ün” rolüyle yer almaktad›r. E¤er çocuk k›z ise, bir de “ay›p” oklar›n›n hedefi olmaktan kaç›narak büyümek, büyütülmek zorundad›r. Askerlikte mant›k aranmayaca¤›n› belirleyen anlay›fl da, e¤itimde ezbercili¤e evrilmektedir. Bir do¤ru için befl tane yanl›fl› ezberleten e¤itim sistemi, halk çocuklar›yla, yabanc› dilde e¤itim gören zengin çocuklar›n› ayr›flt›rmakta; sonuçta diplomal› iflsizler ve ö¤renim görmüfl ev kad›nlar› ordusunu yaratmaktad›r. Di¤er tarafta ise, sömürü üzerinden zenginler saltanat› yoluna devam etmektedir. Baflka bir deyiflle, Platon’un ünlü yap›t› “devlet”te belirtti¤i gibi: “Çömlekçi zengin olmamal›, çömlekçi zengin olursa çömlekçili¤i b›rak›r, çömleksiz ne yapar›z sonra?” hükmü 21 yy.’da da sürdürülmeye çal›fl›lmaktad›r. Yani üretici kesim sömürü tezgâh›na aç›k tutulmaktad›r.

av. mehmet gölebatmaz

Halk y›¤›nlar›, k›rsal kesimlerde, köylerde ve metropollerde dayat›lan koflullar çerçe-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 3


de¤erlendirme

bir ortam› yaratmak içindir. Ne yaz›k ki emperyalizme eklemlenmifl ülkelerde yasalar, bilinen deyiflle k⤛t üzerinde kalmakta, ifllerlik kazanamamaktad›r. Dahas› bask›c› ülkelerin, bask›c› yasalar› adapteye dahi gerek görülmeden uygulanmaya konulmaktad›r. Nitekim 1889 ‹talyan Ceza Yasas›, Türkçe’ye çevrilerek 1 Mart 1926’da ülkemizin ceza yasas› olarak yürürlü¤e sokulmufltur.

tan oral

vesinde yokluk ve yoksulluklar›n› yaflamaktad›r. Emek ise, sermayenin denetimi, zaman zaman da boyunduru¤u alt›nda varl›¤›n› sürdürmeye çal›flmaktad›r. ‹flte bu durum, sözün bitti¤i yerdir. O zaman hak aramaya yönelen büyük kitleyi bask› alt›nda tutmak için devlet müdahaleleri devreye girer. Ne ki ay›plar, yasaklar, müdahalelerle yaflamlar›n› sürdüren kifliler; sessiz, bafl› öne e¤ik, konuflmayan bir toplumu, sermaye yönetimlerinin istedi¤i bir toplumu olufltururlar. Böylece karfl› tepkiyi yaratacak en büyük güç, edilgin duruma getirilmifl olur. Yasalar/Demokrasi ve ‹nsan Mutlulu¤u ‹lk yasa kitab›n›n ‹.Ö. 1750 y›llar›nda Sami Kral› ünlü Hammurabi taraf›ndan halka aç›kland›¤›n› ö¤renmifltik tarih kitaplar›ndan. Daha sonra bir Ur-Nammu tabletiyle ilk yasan›n Hammurabi’den çok önce, yaklafl›k ‹.Ö. 2050 y›l›nda gerçekleflmifl oldu¤u ortaya konuldu. 1215 y›l›nda ‹ngiltere’de halk›n kiflisel haklar›n› tan›yan ve ilk siyasi belge özelli¤i tafl›yan 63 maddelik Magna Carta’n›n (yüce ferman) yol aç›fl›yla insanl›k kiflisel kazan›mlar elde etmifltir. ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi, Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi, ülkelerin kendi özellerinde oluflturduklar› anayasa ve yasalar, gerçekte, insanlar›n özgürlüklerini kullanabilecekleri demokratik

4 | TAVIR | N‹SAN 2007

Özet olarak söylemek gerekirse, yasalar›n koruyucu maddeleri demokrasiyi, insan yaflam›n› ve özgür düflünceyi sa¤lamaya yetmemektedir. Örne¤in krall›k olan ‹ngiltere’de demokrasi daha nitelikli ifllerken, ad›na demokrasi s›fat› eklenmifl baz› ülkelerde yönetim totaliter bir anlay›flla icraat›n› sürdürmektedir. Çünkü özgürlüklere iliflkin halk yarar›na yap›lacak aç›l›mlar, hükümetlerin siyasal anlay›fl› do¤rultusunda gerçekleflmektedir. Geri b›rakt›r›lm›fl ülkelerde bu olgu, tahmin edilenden de fazla karmafl›kl›klar göstermektedir. Düflünce Özgürlü¤ü Ancak özgür bir ortamda, özgür düflüncenin varl›¤›ndan söz etmek olas›d›r. Bu ortam ise demokrasinin var oldu¤u aland›r. Bu ba¤lamda U¤ur Mumcu: “Ça¤dafl demokrasilerde düflünce suçuna rastlanmaz. Düflünceler, ‘zararl›’ ve ‘zarars›z’, ‘tehlikeli’ ve ‘tehlikesiz’ diye ayr›lmaz. Zararl› düflünce, tehlikeli düflünce yoktur, do¤ru düflünce, yanl›fl düflünce vard›r. Düflüncelerin do¤rulu¤u ya da yanl›fll›¤› ancak özgür bir ortamda ölçülüp tart›fl›l›r… Düflünce özgürlü¤ü bir bütündür. Sa¤ ve sol düflünce diye bölünemez. Tehlikeli, tehlikesiz diye ikiye ayr›lamaz. Sak›ncal›d›r, de¤ildir diye nitelendirilemez.” demektedir. Yaflayan her insan›n, düflünmek de do¤al hakk›d›r. Ancak hayat›n devingenli¤i içinde düflünmeyi, salt kendi bilgi sand›¤›nda saklanacak bir çeyiz gibi alg›lamamak gerekmektedir. Çünkü düflünce özgürlü¤ü devingenli¤in anahtar›d›r. Düflünen insan, düflüncesini ifade edecek ve ifade etti¤ini yapacakt›r, eyleme dönüfltürecektir. M.Ö. 460–370 y›llar› aras›nda yaflay›p atomun bölünmezli¤ini ortaya atan ilkça¤ bilginlerinden Demokritos’un bu düflüncesine karfl›n; ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda atom par-

çalanm›fl, bomba olarak Hiroflima ve Nagazaki’ye at›lm›flt›r. Bu olgu, üretilen ve bilgi birikimi olarak gelece¤e aktar›lan, sonuçta eyleme dönüflen düflüncenin göstergesidir. Düflünmek ve düflündü¤ünü ifade etmek için gerekli bir ortam tasarlamak ya da beklemek, ad› söylenmemifl de olsa, oto sansür uygulamas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Böyle bir durum, en az›ndan düflünüp, düflüncesini ifade etmeyen kifliyi güdüklefltirir. E¤er bu kiflinin halk› ayd›nlatmak gibi bir görevi varsa, haber alma özgürlü¤ü temel hakk› olan halk karfl›s›nda hesap verme durumunda kalmas›, kaç›n›lmaz olur. Ülkemizde TCK’n›n k›skac›nda yol almaya çal›flan yazarlar ve gazetecilerin, 3 May›s’ta özgürlük bayramlar›n› kutlamalar› elbette önemlidir. Ancak bu kutlaman›n, otosansür uygulamayanlar›n da hakk› oldu¤unu da unutmamak gerekir. Ülkemizde 2005 y›l›nda 807 gazeteci tutuklanm›fl, 1308 gazeteci fiziksel sald›r›ya u¤ram›fl ya da tehdit alm›flt›r. Ayr›ca yaz›p-çizdiklerinden ötürü haklar›nda dava aç›lan, para cezas› alan ya da soruflturmaya tabi tutulan yazar ve çizerler bu say›lar›n d›fl›ndad›r. Bunca ac›ya neden gö¤üs gerer, bunca cezay› çektikten sonra neden yoluna devam etme yüreklili¤ini gösterir, do¤ruyu halk›na ulaflt›rmak isteyenler? Antik ça¤da mutlulu¤u köpeklikte ya da keyfetmede arayan bilginler vard›. Bugün mutluluk tek bafl›na yaflanm›yor… Yaflanam›yor. O nedenle, insanca ve hakça yaflanacak bir dünyan›n kurulmas› kaç›n›lmaz oluyor. Bunun gerçeklefltirilmesi de düflünce emekçilerinin sesiyle, halk›n gür sesinin birleflmesinden geçiyor. Kaynaklar: Düflünce Tarihi, Orhan Hançerlio¤lu; Remzi Kitabevi 1983 Tarih Sümerde Bafllar, S.N. Kramer (Çev: M. ‹lmiye Ç›¤) Türk Tarih kurumu 1990 Abdülhamit’e Verilen Jurnaller, Faiz Demircio¤lu ‹st. 1955 Bir Devlet Ar›yoruz, U¤ur Mumcu; um:ag Vakf› Yay›nlar›; ‹st/1977 J


röportaj

sansürlü sayfalar ve and›çl› medya tav›r

Dünyan›n hangi ülkesinden, neresinden, hangi dinden, dilden, ›rktan olursak olal›m, en temel ve ortak yan›m›z düflünüyor, üretiyor olmam›z. Her toplumun kendi yaflad›¤› co¤rafya ve yaflam koflullar›na göre de¤iflen baz› kültür, gelenek ve görenekleri, dini inançlar› vard›r. Kuflkusuz tüm bunlar ifade edildi¤i zaman anlaml›d›r. Herkes ayn› fleyleri düflünüp, ayn› fleyleri hissetmez, hatta bazen kimine göre övgü olan sözler, bir di¤er kifliye göre sövgü, hakaret say›labilir. Bunda kültür farkl›l›klar› en büyük etkendir. Tam da, bu iflin içinden nas›l ç›k›l›r dedi¤imiz s›rada, devreye hukuk ve yasalar girer. Türkiye’de özellikle son y›llarda flahlan(d›r›l)an milliyetçi-floven duygular, toplumu içine al›p sürükleyen bir hortum vazifesi görüyor. ‹çine ald›¤› herkesi ö¤üterek, düflünce, din ve kültür düflman› yap›yor. Anayasada yasa koyucunun elinin alt›nda joker olarak bekletilen maddeler uslanmayanlar›n s›rt›nda k›rbaç gibi flak›rd›yor. Bir ayd›n, düflünceleri ve kimli¤i yüzünden sokak ortas›nda katlediliyor, hemen ard›ndan bas›n-yay›n organlar›na cezalar ya¤d›r›l›yor, bütün bunlara ra¤men hala uslanmayanlar varsa ve olacaksa da tek tek (sapla saman misali) ay›klan›yor. Asker yanl›s› olanlarla olmayanlar, güvenilir olanlarla güvenilir olmayanlar yay›mlanan and›çlarla belirleniyor. Deyim yerindeyse kulaklar çekiliyor. Kendi sistemine muhalif olanlar hizaya getirilmeye, kimliksiz, kültürsüz, ›rkç›, floven bir toplum yarat›lmaya çal›fl›l›yor. Herkesin kendince yorumlar yapt›¤›, tart›flt›¤› tüm bu konular hakk›nda, bu yasalar›n ma¤durlar› olan Evrensel ve Özgür Gün-

dem gazetesi çal›flanlar› ve hukuki aç›dan da fikirlerini ald›¤›m›z Av. Selçuk Koza¤açl› ile yapt›¤›m›z röportajlara yer veriyoruz sayfalar›m›zda. Uzun süredir yasaklamalarla, sansürle karfl›lafl›yorsunuz, son olarak da Agos gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni Hrant Dink’in katledilmesinin ard›ndan cinayeti iflleyen Ogün Samast isminin aç›klanmas› nedeniyle para cezas› ald›n›z, bu ceza hangi maddeye dayanarak verildi? Fatih Polat (Evrensel Gazetesi Yaz› ‹flleri Müdürü): Ogün Samast’›n yafl›n›n 18’den küçük olmas› nedeniyle avukat› bir baflvuruda bulunmufltu savc›l›¤a. Ad›n› aç›k yazan bütün yay›n organlar› için ilgili yasa maddesini gerekçe göstererek dava aç›lmas›n› istedi ve bu durumda da savc›lar kendi bölgelerindeki bas›n yay›n organlar›na soruflturmalar açt›. Para cezalar›na dayal› olarak dava açt›lar, cezalar verdiler. Biz, Agos, Cumhuriyet, bu m›nt›kadaki gazetelerin hepsine para cezalar› verildi. Do¤an grubu, Sabah grubu; bunlar da ald›lar. Ortada baflbakan›n yapt›¤› bir aç›klama var; yakaland›¤› zaman O.S.’nin ismini aç›klad›, savc› aç›klad›, baflsavc› aç›klad›, bunun d›fl›nda emniyet müdürü aç›klad›, foto¤raflar›n› da¤›tt›lar, hatta asker ve jandarman›n onunla birlikte bayrak önünde çektirdi¤i foto¤raflar da¤›t›ld›. Dolay›s›yla resmi makamlar›n yapt›klar› aç›klamalar› biz yazd›k ve bütün bas›n yazd›. Dolay›s›yla e¤er bu bir ceza gerektirecekse, baflbakandan bafllayarak, ‹stanbul Cumhuriyet Baflsavc›s›, Emniyet Müdürü bunlar›n hepsinin cezai tedbire tutulmas› gerekir. Yani burada asl›nda bas›n, arac› du-

rumda. Elçiye zeval olmaz denir ya, yap›lm›fl olan aç›klamalara yer vermek d›fl›nda bir durum yok. Ama burada anlafl›lan savc›lar hukuku teknik ve bir yan›yla da ideolojik okudular. O metne teknik olarak bak›p dersiniz ki; 18 yafl›ndan küçük oldu¤u için tabiî ki yaz›lmamas› laz›m. ‹flte burada özel bir durum var. Burada bir kere bu yasak ifllevsizleflmifl durumda. Cinayet var, bir ayd›n katledilmifl ve halk›n, kamuoyunun bilgilenme hakk› var. Dolay›s›yla isminin yaz›lmas› gerekiyor. Yüksel Genç (Özgür Gündem Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni): Daha önce de Özgür Gündem ayn› fleyleri yaflamak zorunda kald›. En son Gündem ayn› fleyi yaflad› ve Terörle Mücadele yasas›na dayand›rmakla birlikte gerekçenin kendisi de hiçbir flekilde hukuki de-

fatih polat

NISAN 2007 | TAVIR | 5


röportaj

¤il zaten. Çünkü gerekçede çok ilginç bir ifade geçiyor: Abdullah Öcalan’›n zehirlenme haberi karara gerekçe gösterilmifl ve flunlar ifade edilmifl “Demokratik hayat›n süreklili¤ini sa¤lamak için müdahale etme ihtiyac›” duymufllar. Aç›kças› Gündem gazetesi 13. A¤›r Ceza Mahkemesi’nce yay›n› durduruldu¤unda bile çok fazla hukuki olarak bir yere oturtmak çok zor. Bir nedenle örgüt propagandas›, suçluyu övme gibi tan›mlar s›k›flt›r›larak ama gerekçesine de demokrasinin süreklili¤i gibi tuhaf ifade kat›larak yap›ld›. Zaten niyetin kendisi hangi madde oldu¤u falan da de¤il, çünkü bas›nla ilgili olan fley o be¤enmedi¤imiz 80 anayasas›na ayk›r›. Be¤enmiyoruz dedi¤imiz gibi, kald›r›lmas› gereken bir darbe anayasas›na bile ayk›r› bir durumla karfl› karfl›yay›z. Siyasi nedenleri a¤›rl›kl› olan, gerekçesinde de ifade edildi¤i üzere afl›r› siyasi, önemli oranda da Kürt sorununa devlet mantalitesinin yaklafl›m biçiminden beslenen bir durum var “Gündem”in yay›n›n›n durdurulmas›nda. Sadece Gündem gazetesinin kapat›lmas› meselesi de de¤il, Gündem’den sonra yine özgür bas›n›n bir parças› olarak Yaflamda Gündem gazetesi ç›kt›, daha ç›kt›¤› ilk gün, ilk say›da toplat›ld›, toplat›ld›¤› gibi, ç›kmam›fl say›lar›n›n toplat›lmas›na savc›l›k keyfi olarak karar

yüksel genç

6 | TAVIR | NISAN 2007

verebiliyor, bunu polisle birlikte fiiliyata dökebiliyor. Ç›kmam›fl bir yay›n›n yasaklanmas› gibi bir mant›k olabilir mi? Ama Türkiye’de olabiliyor.

m›fl unsurlar›nca sahiplenilmesinden sonra a盤a ç›km›fl pozisyonlard›r.

And›ç tart›flmalar›, 301. madde, sansürler, Özgür Gündem ve Anadolunun Sesi Radyosu’nun kapat›lmas›, birçok internet sitesine eriflimin engellenmesini bir bütün olarak de¤erlendirirsek düflünce ve ifade özgürlü¤üne konulan yasaklar hakk›nda ne söylemek istersiniz?

Ben daha da ileriye gideyim, Türkiye’nin en can yakan sorunlar›ndan biri Kürt sorunu ve Kürt sorunu nezdinde kim bir yaklafl›m sergilediyse, Kürt sorunu ve Kürt sorunuyla ilgili olan de¤erlere kim biraz ›l›ml› bir fley söylemeye çal›fl›yor ise, h›zla sistem taraf›ndan güven bunal›m›na, güven testine tabii tutuluyor. Radikal bulduklar›n›, usland›ramaz olduklar›n› susturuyor, ürkütüyor, sindiriyor.

Fatih Polat: 28 fiubat örne¤indeki gibi, Genelkurmay ikinci baflkan›n›n gidip bir gazetenin yaz› ifllerini f›rçalamas› gibi, (ifllevi daha farkl› yani o zaman öyle yap›lm›flt›), bu defa da And›ç’la gözümüz üzerinizde diye mesaj veriliyor. fiu anki Genelkurmay’›n izledi¤i siyaset, Terörle Mücadele ad›na bütün özgürlükleri ask›ya almay› dayatan bir siyaset ve bu da belirleyici oluyor. 1992–1995 aras›, Türkiye bas›n tarihinde en çok gazetecinin öldürüldü¤ü, gazetelerin bombalan›p havaya uçuruldu¤u bir tarih, buraya do¤ru bir zorlama var.

Türkiye kimlik bunal›m›n› 301 gibi maddelerle kapatmay›, ayn› zamanda kendi sisteminin üretece¤i milliyetçilik jargonunu besleyebilece¤i önemli can simidi, emniyet sübab› gözüyle görüyor; bu tip maddeleri sürekli üretiyor, ad›n› de¤ifltiriyor, içine bir fleyler kat›yor. Ama sürekli Türklü¤ün afla¤›land›¤› kompleksi üzerinden toplum bir güvenlik bunal›m›na teflvik edilerek milliyetçilik üretiliyor. Bu milliyetçili¤in son y›llarda ulaflt›¤› düzey ne yaz›k ki masum milliyetçilik tan›mlar› içerisinde ifade edilemeyecek düzeyde olan bir faflizm.

Dünyan›n hiçbir yerinde bir ayd›n öldürüldükten sonra savc›lar dönüp o teti¤i çeken kiflinin ismini aç›k yazan bas›n yay›n organlar›na ceza vermez, bilakis bu cinayetin arkas›na bakmaya çal›fl›r, sonuçta hukuk savc›lara böyle bir sorumluluk yüklüyor. Dolay›s›yla bu bas›n özgürlü¤ü ve demokratikleflmek bak›m›ndan kazan›lm›fl olan mevzilere bugün çok daha s›k› sar›l›nmas› laz›m. Bu milliyetçili¤in yükseltilmesi, provokasyonlar, kontrgerilla cinayetleri, derin devlet eylemleri; bunlara önümüzdeki dönemlerde alan› bofl b›rak›rsak sürpriz olmayacak.

Av. Selçuk Koza¤açl›: 301. maddenin en önemli kal›b› biliyorsunuz, Türklük. 1982 Anayasas›’n›n önsözünde de geçiyor bu kavram. Türklük, Türklü¤ün yüceltilmesi ne demek? Bu bir yasa hükmü oldu¤una göre bu Türk tarifinin de yasada bir yerde yap›l›yor olmas› laz›m. Yoksa anlaflamayabiliriz Türk tarifi konusunda. Mesela annesi Kürt babas› Türk olanlar Türk müdür? Annesi de babas› da Ermeni olup Türkiye Cumhuriyeti vatandafl› olanlar Türk müdür? Anne taraf›ndan babas› Rum, annesi Ermeni, baba taraf›ndan da annesi Pomak, babas› Gürcü olanlar Türk müdür... gibi bir katastraf›n içine girmemek için bizim bir yasal tan›ma ihtiyac›m›z var. Anayasal vatandafll›k denilen, 62. maddede gösterilen: “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandafll›k ba¤›yla ba¤l› olan herkes Türk’tür.” tan›m›...

Yüksel Genç: Klasik ya da basit anlamda düflünce ve ifade özgürlü¤ünün olmamas› ile ilgili izah edilemeyen, onu aflan bir durum asl›nda. Çünkü Türkiye sistem olarak, kendini kurgulamak için, ötekilefltirdi¤ini yok etme hakk›n› da kendisinde gören ve buna sonsuz derecede inanan ülke pozisyonunda. Son And›ç olaylar›na bak›n, Anadolunun Sesi Radyosu’nun yaflad›¤› ya da Evrensel gazetesinin yaflad›¤› pozisyonlara bak›n, Hrant Dink’in öldürülmesine bak›n, önemli oranda bunlar Türkiye’nin ötekilefltirilmifl, “sistemd›fl›laflt›r›lm›fl” ve bunun bask›s›n› derin olarak yafla-

Problem burada iflte. 301’i tehlikeli bir madde yapan 301 içindeki Türklü¤ün korunmas› unsurunu riskli bir madde yapan zihniyet bu. Bu anayasan›n önsözünde de vard›r. Bir bütün olarak düflündü¤ümüzde ortaya ç›kan fley flu: 301’de korunan fley asl›nda burada “Kurtlar Vadisi”ndeki adam›n; “Ben bunu ko-


röportaj

rumak için silah kullan›yorum.” dedi¤i fley. fiemdinli’de bombay› atan›n; “Ben bunu korumak için bu bombay› at›yorum” dedi¤i fleyin tarifidir 301… 301, devletin hukuk d›fl›na ç›kma potansiyelini, devletin anayasal varl›¤› d›fl›ndaki varl›¤›n›, devletin silahl›- külahl› faaliyetlerini, devletin demokrasiyle iliflkisinin zay›flam›fl yan›n› temsil ediyor. Orada korunan fley bu. Yoksa gerçekten burada memuru korumaya çal›flsalar, dedi¤im gibi Türk Ceza Kanunu’nda memuru korumaya iliflkin madde var. Gerçekten burada Türklü¤ü korumaya çal›flsalar, Türk tan›m› anayasada var. Vatandafll›k ba¤›yla ba¤l› olan herkes Türk’tür diyor iflte. Zaten o korunakl› bir durum oldukça. Ama oradaki ›rkç› vurgu, yaln›z Türk’ten bir ülkenin vatandafl› olarak de¤il, Türk’ten bir kan, ›rk olarak söz eden bir madde bu. Ruhu böyle en az›ndan; o yüzden böyle tehlikeli. Kald›r›lmas› gerekiyor. De¤ifltirilmesi de¤il, dönüfltürülmesi de¤il, ortadan kald›r›lmas› gerekiyor. Hrant’›n 301’den hüküm giydi¤i pasaj›n tamam›n› okuyabildiniz mi? Diyor ki orada özetle: Ermenilerin içinde bulunduklar› ac› verici durumdan, kendilerine sürekli ac›maktan, bütün hayatlar›n› soyk›r›m meselesine yo¤unlaflt›r›p, orada da ac› çekiyor olmaktan kurtulmalar›n›n bir sebebi var. Çünkü damarlar›nda Türk düflmanl›¤›, Türk kan› dolafl›yor, art›k kafalar›nda tak›nt› olmufl. fiimdi ne kadar aç›k de¤il mi adam›n ne söyledi¤i, Türkleri kafaya takm›fl olarak, Türk’le yat›p, Türk’le kalk›yorsunuz. Özellikle Ermeni Diasporas› için söylüyor bunu. Hani burada biz Türk’lerle birlikte yafl›yoruz, sizin bu Türk nefretiniz, sizin bütün hayat›n›z› Türk’e odaklaman›z bizi bitirdi diyor yani, empati kuram›yoruz Türklerle, arkadafll›k yapam›yoruz, siyaset yapam›yoruz, çürüttünüz diyor Türk’le Ermeni neslini. ‘Soyk›r›m olmufltur olmam›flt›r’a bindirdi¤iniz, alakas›z ülkelerin parlamentolar›ndan ç›kan kararlar yüzünden Türk meselesini oda¤a almak bizi bitirdi. Türkler bizimle empati kuram›yor, biz Türklerle… Çok aç›k yani. Hakaret varsa kime var? Ermenilere var yani. Türk düflmanl›¤›yla yo¤rulmuflsunuz diyor yani. Hakaret varsa Ermenilere var. Herkes: “Vay Ermeni’nin kan› temiz, Türk’ün kan› pis öyle

mi?” Her birisi hukuk fakültesi mezunu olan hakim, bir sürü de bu kuru gürültücüler hep beraber; “Vay efendim, sen Türk kan›na pis dedin.” Adama verdiler cezay›, Yarg›tay da onad›. Tehlikeli ifller bunlar. Niye yap›yor, söylediklerinin vurgusunu artt›rmak için yap›yor. ‹rkiltmek için yap›yor. Bunu okurken Ermeniler irkilsin, Türkler irkilsin, çünkü bu irkilme arkas›ndan neyi getirecek? Mevzuyu anlamak üzerine düflünecek. Ama hakim anlam›yor, hakim de savc› da anlamak istemiyor, veriyorlar cezay›. Avrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nin düflünce özgürlü¤ü konusundaki yaklafl›m›nda bu irkiltme ifli çok aç›k anlat›l›r arkadafllar, düflünce aç›klamas› flok edici olabilir, tiksindirici olabilir, i¤rendirici olabilir, heyecana yol açabilir, memnuniyetsizli¤e yol açabilir, hepsi düflünce aç›klamas›n›n özünde vard›r zaten. Herkesin hoflland›¤› düflünceyi aç›klamak zaten neden yasak olsun ki, düflünce aç›klamalar›n› koruyan ceza hükümleri ne için konulmufltur, hofllan›lmayan fleyler de söylenebilsin, kalabal›¤›n hofllanmad›¤›, rejimin, iktidar›n hofllanmad›¤› fleyler de söylenebilsin diye koymufl de¤il mi? Bunlar› etkili söylemenin yolu neyse o yap›lacak. And›ç nedir? Hangi koflullarda uygulan›r? Av. Selçuk Koza¤açl›:Bu üçüncü And›ç arkadafllar, Türk tarihindeki and›çlar aras›nda. And›ç askeri bir protokol terim. And›ç’›n özü flu: Bilgi bir inflaad›r. Marksizmin bize ö¤retti¤i en önemli fley bir nesnenin kendisiyle o nesnenin bilgisi farkl› fleylerdir. Zaten materyalizm ve idealizmin temel kap›flma alan› da budur. Nesnenin kendisi baflka bir fleydir, bilgisi baflka bir fleydir. Ve nesnenin kendisinden yola ç›karak bilgisine ulaflabilmek için bir infla faaliyetinde bulunulur. Bilgi yarat›l›r, do¤ada bulunmaz. Neyle infla ederiz? Dille, baflka araçlarla infla ederiz. Baz› zamanlarda Genelkurmay engelleyemez ya da neyse Milli Güvenlik Kurulu onun temsil etti¤i fley, o zaman belki bu haberi flu flu flu gazeteciler yazmayacak, nas›l yazd›rmazs›n: Bas›n toplant›s›na ça¤›rmazs›n, yan›nda seyahate götürmezsin, aç›klamay› ona göndermezsin. Zaten gizli gazetecilerin var onlara ayr›ca manipüle ediyorsun da burada ifl o kadar büyüyor ki And›ç meselesinde, gizli gizli

av. selçuk koza¤açl›

yürüttü¤ün manipülasyon yetmiyor, aç›kça art›k diyorsun ki: Hay›r! fiu gazeteciyi görmeyece¤im buralarda bizim hakk›m›zda bu yaz› yazmayacak. Bunun bir yan› zaten çok aç›k, Türkiye’de öldürülmüfl gazetecileri sayal›m, And›ç’la ak›llanmayan›n bafl›na ne gelir? Çok güzel bir Osmanl› atasözüdür bu: Nush ile uslanmayan› etmeli tektir, tektir ile uslanmayan›n hakk› kötektir. Bu bilgiye yön verme gayretidir, bilgiyi olufltururken, enformasyonun sa¤l›kl› kanallara akmas› yerine, siyasal iktidarlar›n istedikleri kanallara akmas› gayretidir. And›ç bunun ara aflamas›d›r ve ileride sertleflerek faili meçhul gazeteci cinayetlerine kadar gidebilir. Yine Anadolu’nun Sesi Radyosu’nun kapat›lmas› mesela bir cinayet iflte, tüzel kiflilerin de yaflamlar› nedir? Lisans iflte radyonun yaflam›d›r. Bunu iptal etti¤iniz zaman radyoyu idam etmifl olursunuz, yarg›s›z infaz etmifl olursunuz. Ha gazeteciyi gerçekten öldürmüflsün, ha radyonun lisans›n› hukuk d›fl› sudan sebeple yarg›s›z biçimde ortadan kald›rm›fls›n. Hem görsel medyan›n, hem görsel bas›n›n önemi çok büyük ama abart›lacak kadar de¤il. Çünkü e¤er iyi, sa¤l›kl› örgütsel a¤lar›m›z varsa, kanallar›m›z varsa, düzenli al›flverifl yap›yorsak, toplant›larla, çal›flmalarla, süzgeçlerimiz çal›fl›yor demektir, bu kirli su geldikçe bizim süzgeçlerimiz onu süzecek ve yoksullar için ezilenler için, halk için uygun olan bilgiyi de bize b›rakacakt›r.J

NISAN 2007 | TAVIR | 7


8-9 sessizlige karsi

3/28/07

8:21 PM

Page 8

kitap

sessizli¤e karfl› bir kitap tav›r

Cumhuriyet muhabirlerinden Alper Turgut, F Tipi hapishanelerde yaflananlar›, tecridin kald›r›lmas› için bafllat›lan ölüm orucu direniflinde yaflam›n› yitirenleri “Sessizli¤e Karfl›” isimli kitab›nda anlat›yor. Ölüm oruçlar› ile ilgili çarp›c› gerçekleri gözler önüne seren “Sessizli¤e Karfl›”, Alper Turgut’un ilk kitab›. Gazetecili¤in so¤ukkanl›l›k gerektirdi¤i su götürmez bir gerçek olsa da ac› gerçeklere sadece bir habermifl gibi bakanlar, bizi bu mesle¤in eti¤ini sorgulamaya itmifltir ço¤u kez. “Alper Turgut nas›l bir gazetecidir?” sorusuna iliflkin haf›zam›z› yoklarken birden kitab›n bafl›nda kimi ilginç cümlelerle karfl›lafl›yoruz. Kitab›n›n giriflinde kaleme ald›¤›, depremde yaflad›klar›na iliflkin k›sa bir an›s› dikkatimizi çekiyor. “Ölümün, ac›n›n, kan›n, gözyafl›n›n, fliddetin tarifini bilirdim. Notlar›m› al›r, foto¤raf çeker ve haberimi yazard›m. Dramlara yoldafll›k edip, yans›tmak... Evet, iflimdi bu benim. Ama tam bu noktada durmak laz›m... Gazeteciden önce insan›m ben. Karfl›mdaki adam tepeden t›rna¤a azap içinde... Hangi üzüntüsünden al›koyay›m, hangi derdine merhem olay›m? Ne anlatay›m, ne flekilde avutay›m? An›lar›na ulaflmas›na nas›l yard›m edeyim? Kahretsin...” 2004 y›l›nda çal›flt›¤› gazeteye gönderilen bir mektupta flunlar yaz›l›yd›: “Alt› nüfusa bakmakla yükümlü bir babay›m. Bir buçuk y›ld›r her an› iflkence olan bir tecrit alt›nda tutuluyorum. ‹nsan sesine, sohbetine hasret... Yaln›zl›k bo¤uyor. Sanki bir kuyuday›m. Size yaz›yorum. Ama elinize geçer mi bilemiyorum. Yine de sesimi, sesimizi bir yerlere ulaflt›rmak için yaz›yorum... Ve yaflad›klar›m›z› bir gün okurlar›n›zla paylafl›r-

8 | TAVIR | NISAN 2007


8-9 sessizlige karsi

3/28/07

8:21 PM

Page 9

kitap

san›z, umuduyla...” Tecrit iflkencesine dayanamayarak 2004 y›l›nda hücresinde intihar eden Salih Sevinel’in bu mektubuydu Alper Turgut’a bu kitab› yazmaya karar verdirten. Onun deyimiyle de, tecrit konusunda kitap yazmak zorlu bir görevin yerine getirilmesiydi. Yaflananlar vard›. Çok aç›kt› ve gerçekti. 122 kere gerçekti yaflanalar. Siz gerçekleri yazmak isterseniz e¤er, gözlerinizi bu gerçeklere açar ve kalemi elinize al›rs›n›z. Gerisi gelir zaten. “Öyküleri vard›r istinas›z tüm insanlar›n. Y›k›c›, yak›c›, en ac›tan›ndan olsa dahi... Amiyane tabirle anadan do¤ma ç›k›p gelir karfl›na, sars›c› hikâyeler. Ama al›n yazas› de¤ildir bu. Mukadderat hiç de¤il. Kör talih, kem talih... Kader. Hadi can›m. Birileri ölüme giderken, çürür gider tüm de¤erler. Eninde sonunda dönüp, dolafl›r ac›lar katar› ve bir gün çarpar suratlara son sürat. Yal›n ve gerçek...” “Türkiye’nin cezaevleri cehennemi yafl›yordu. Sansür duvar›n› y›kabilmek için ç›rp›nan ac›l› ailelere karfl› bu bir vicdan borcuydu. Hemen kollar› s›vad›m. Belge, bilgi toplama, ilgili röportajlar, tan›kl›klar ve insan öyküleri... Toparlama ifli iki y›l›m› ald›.” 7 y›ll›k bir direnifl sürecini bir kurgu içinde aktar›yor bizlere. O kitab›n› yazmaya bafllad›¤› günlerde ölüm haberleri gazetelerde ya bir cümle ile yer al›yordu ya da hiç yer alm›yordu... Ölümler, rutin hayat›n rutin birer parças› olmufl, say›larla ifade edile gelmiflti. Alper Turgut, bu kitab›yla yedi y›l›n öyküsünü gelece¤e tafl›yor. Yedi y›l boyunca yaflananlar› hat›rlat›p, tüm insanlar›n haf›zas›n› taze tutuyor. “122 insan› aram›zdan alan 600’ü aflk›n sakata yol açan tecrit karfl›t› eylem tam› tam›na 2285 güne yay›ld›. Bu milyonlarca cana mal olan ‹kinci Dünya Savafl›’ndan daha uzun bir süreye denk geliyor. Direnifl bafllarken do¤anlar bugün ilkokul ö¤rencisi... Düflünün! Gazeteci Hrant Dink’in katil zanl›s› Ogün Samats açl›k grevinin ilk günlerinde henüz 10 yafl›nda masum bir çocuktu. Örne¤in The New York Times, açl›¤›n birinci y›ldönümünde ‘modern tarihin en uzun eylemi’ notunu düflmüfltü. Evet. Tarihte benzeri bir direnifl yok. Ne eski ça¤larda ne de asri zamanlarda...” Ölüm Orucu direniflini bitirmek bahanesi ile “hayata dönüfl” ad› verilen ve 30 kiflinin ya-

flam›n› yitirmesine sebep olan 19 Aral›k Operasyonu, ölüm orucunu d›flar›da sürdürenlere kap›lar›n› açan Armutlu, Alper Turgut’un tan›kl›¤›n› yaflam›fl. ‹nsanlar›n gözleri önünde gün gün eriyen direniflçiler, onlar›n ac›l› ve bir o kadar suskun toplumu harekete geçirme çabas› içinde olan aileleri kitab›n içindeki gerçek kahramanlar. Kitab›n› bitirdi¤inde ölüm orucu eylemi hala devam ediyordur. Yaz›lan sat›rlar matbaa yolunda iken ise ölüm orucu eylemi büyük kazan›mlarla sona erdirilir. Son anda kitab›na zafere iliflkin birkaç not düflen Turgut, “Ona bundan böyle u¤urlu kitap diyece¤im” diyerek direniflin kazan›mlar›n›n sevincini yaflad›¤›n› bizlere de hissettirir. Kitab›n›n son sözü yerine “hapishaneler tarihçesi” koyan Alper Turgut, fazla ayr›nt›ya girmeden dünyada ve Türkiye’de bulunan hapishaneleri anlat›r. Bu bölüm de binlerce belge incelenerek haz›rlanm›flt›r. Alper Turgut’un kitab› okuyacak olanlara önerisine kat›lmamak mümkün de¤il. Ama onun da dedi¤i gibi sorunun kavran›lmas› için öncelikle kitab›n sonunda yer alan hapishaneler tarihçesini okumak gerekir. Ant Kitap taraf›ndan yay›mlanan Sessizli¤e Karfl›, 448 sayfadan olufluyor. Kitab›n sonunda kaynakçada isimleri geçen kitaplara bakt›¤›m›zda Alper Turgut’un bu kitab› yazarken ne kadar derin bir araflt›rma yapt›¤›n› da görebiliyoruz. “Sessizli¤e Karfl›”, direnenleri, direnenlerin a¤z›ndan anlat›r bizlere adeta. Tarihe düflülen notlar önemlidir, yaflananlar› an›msat›r. Ne kadar içinde olsan›z ve yaflasan›z da arada bir tazelemeniz gerekir haf›zan›z›. Gelece¤in hat›r› içindir bu tazeleyifl.J Adana’da do¤an ve ‹stanbul’da okuyan Alper Turgut, uzun y›llar polis ve adliye muhabirli¤i yapt›. Gazetecili¤e Milliyet Gazetesi’nde bafllayan ve 12 y›ld›r Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabirlik yapan Alper Turgut’a Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i taraf›ndan 2006’da “Bas›n Özgürlü¤ü” ödülü verildi. 2004’te ise “‹flkenceye Beraat” bafll›kl› haberinde yarg›y› etkiledi¤i gerekçesiyle hakk›nda aç›lan ve 20 bin YTL para sezas›na çarpt›r›lan Alper Turgut’un dosyay› hala Yarg›tay’da.

ölü mü denir Ölü mü denir flimdi onlara Durmus kalpleri çoktan Ölü mü denir flimdi onlara K›m›ldam›yor gözbebekleri Ölü mü denir peki En büyük limanlara demirlemifl En büyük gemiler gibi K›m›ldam›yor gözbebekleri Ölü mü denir flimdi onlara. Suratlar› gergin Suratlar› kararl› Belli ki çok beklemifller Kabu¤undan ç›kan bir portakal gibi gelen sabah› Suratlar› gergin Bir savafl alan›na benziyor suratlar› Dudaklar› nemli Son defa kendi etini öpüp Yani son defa gerçek bir insan etini Hazla kapanm›fllar öyle Geçirmiyor gövdeleri so¤u¤u Geçirmiyor s›ca¤› da Ve ikiye ayr›lm›fl bir nehir gibi bacaklar› Ak›yorlar sonsuza Ölü mü denir simdi onlara. Kimse hüzünlü olmas›n S›ras› de¤il hüzünün daha Bir gün bir flehrin alan›nda Bir mermer y›¤›n›n›n gözlerine Omuzlar›na düflerse bir ç›nar yapra¤› Hüzünlensin yaflayanlar o zaman S›ras› de¤il hüzünün daha. Öylesine s›k›lm›fl ki yumruklar› ‹yice s›k›ls›n yumruklar Saklans›n diye bir arma¤an gibi bu kat›l›k Öylesine s›k›lm›fl ki yumruklar› Kimse hüzünlü olmas›n Kimse hüzünlü olmas›n diye S›ras› de¤il hüzünün daha. Unutulsun bir gövdeye duyulan hasret Unutulsun bu al›fl›lm›fl duyarl›k O kadar sade, o kadar kalabal›k ki Unutulmaya de¤er onlar›n insan gövdeleri Ve unutulmal› mutlaka Dolsunlar diye yüreklere Dolsunlar damarlara. Ölü mü denir Ölü mü denir flimdi onlara. EDIP CANSEVER

NISAN 2007 | TAVIR | 9


10-11 gunaydin

3/28/07

8:23 PM

Page 10

öykü

günayd›n ümit ilter

adama bakm›flt›. Hatta do¤rulmam›flt› bile. Hala hastas›n›n üzerine e¤ilmifl, yaray› dikmeye çal›fl›yordu. O adam›n had say›da “durun” demesi, belki de bundand›r. Çünkü doktorun elleri durmam›flt›. Doktor olanca tecrübesiyle adama bak›p “Çok kan kaybetti, kan verece¤iz.” dedi¤inde, o adam “olamaz” dedi. K›sa, kesin ve netti sesi: Olamaz! fiu ana kadar yaflanan her fley, kendisini tekrar eden “acil servis” vakalar›ndand›r. Kendini kaybeden hasta yak›nlar›n›n fluursuz davran›fllar göstermesi, burada normal say›l›r. Ama bu öykünün esas o¤lan› say›lan bu adam, fluursuz bir hasta yak›n› say›lmaz. Hatta bu denli cehalet ancak e¤itimle mümkündür, deyiflini somutlayacak kadar, idrak sahibi oldu¤u malumdur. “Durun” dedi flu adam, bu doktora: Durun! K›zarm›fl gözleri, sanki yerinden f›rlayacakm›fl gibi, ileri do¤ru hamle yaparken, bir kez daha tekrarlad›: Durun! Doktor durabilirdi elbette ama ve nitekim durup adama bakt›. Doktorun gözleri, “Bu kritik anda ‘durun’ diyen edepsiz de kim?” der gibi bir mana tafl›yordu adeta. “Durun” diyen göz ile “hay›rd›r” diyen göz, geçip giden zaman›n üstünde birbirlerini süzdüler. Adam “durun” diyordu, doktor durmufltu ve zaman durmadan ak›yordu. Belli ki zaman, emir kipiyle konuflan bu adam› ciddiye alm›yordu. Ve zaten, zaman› de¤il ama

10 | TAVIR | N‹SAN 2007

doktoru durdurmak istiyordu flu adam. Peki, ama o adam kimdir? Bu sorunun bir cevab› vard›r ve cevab›n da bir zaman› vard›r. Henüz o zaman gelmedi. Ama gelecek. Bu arada adam yineledi yeniden: “Durun diyorum lan size, durun!” Burada “lan” demeye, “e¤er durmazsan›z” vurgusu yüklendi¤i için, herkes biraz daha durdu say›l›r. Ve o adam, herkesin kendisine bakt›¤›n› görerek “Ne yap›yorsunuz siz?” deyiverdi. Bütün bunlar, otuz saniyeden daha az bir zamanda olmufltu. Ve asl›nda, doktor durmam›flt›. Sadece, kafas›n› çevirip,

Bu durum birazdan anlafl›lacakt›r. Ne zaman? Reklâmlardan sonra... Az sonra! Axa Oyak sigortalas›n sizi... Yeni Toyota’ya afl›k olacaks›n›z... Sindirim için Danone- Size birebir... Coca Cola öpsün cümlenizi... Ve “durun” dedi yine adam. Bu adam›n ikide bir “durun” demek d›fl›nda, bir fley demeyece¤ini zannedenler varsa, elbette yan›l›yorlar. Bu arada doktor, hastan›n çok kan kaybetmifl olmas›ndan hareketle, kan vermeye u¤rafl›yordu. Ki o adam, yeniden bafllad›. “Durun, o kan kimin kan›? “Doktor soruyu anlam›fl da cevab›n› verir gibi, hasta-


10-11 gunaydin

3/28/07

8:23 PM

Page 11

öykü

müttefikimizdir’ dedi. D›fliflleri Bakan› ‘AB ile iliflkilerimiz rotas›nda ilerliyor.’ dedi. D›fliflleri Bakan› ‘IMF’nin istedi¤i düzenlemeleri yap›yoruz.’ dedi. S›k›ld›n›z m›? O halde size Seda Sayan’›n dekoltesini gösteriyoruz.” Ve sonra adam, kald›¤› yerden devamla, “durun” dedi yine: “Bu kan› K›z›lay kimden alm›fl? Belli mi bu? De¤il! Ben çocu¤umun damarlar›n› onun bunun bozuk kan›yla kirletmem kardeflim.” Mesele, biraz da zürriyet meselesiydi, demek ki... ‹nsan, tek erkek evlad›n›n damar›na, ne idü¤ü belirsiz kan zerk ettirir mi kardeflim? Hiç! Ettirmemeli tabii. Böyle düflünüyordu adam. Zaten hemen ard›ndan “benim kan›m› verin” diyerek çözümü gösterdi. Ama ‘olmaz’ dercesine el sallay›nca doktor, çileden ç›kt› adam. A-ha! Vay hay›n doktor vay! Bunu gözüm hiç tutmam›flt› zaten. Var bunun kan›nda da bir bozukluk. Ne demek “olmaz” lan, ne demek? Sonras› uzun hikâye, ama bu hikâye o kadar uzun de¤il. Yine de biraz devam edelim. O adam›n kan grubu ile hastan›nki birbirini tutmad›. Buna ra¤men gerçeklikten iyice kopan adam, ortal›¤› birbirine katt›. Ya da bunu denedi diyelim. Ama sa¤l›k emekçileri, bir yandan hastan›n can›n› kurtar›rken di¤er yandan da o adam› etkisizlefltirdiler. En sonunda anlafl›ld› ki, o adam ile bu hastan›n aras›nda yak›nl›k yok. Akraba bile de¤iller...

n›n kan grubuna uygun.” dedi. Oysa o adam›n arad›¤› cevap bu de¤ildi. Adam›n ilk “durun” deyiflinden bu yana geçip giden zaman, öyküde bile geçse, kritik bir zamand›. Çünkü hasta yaral›yd›, kanamas› vard› ve acilen kan verilmesi gerekiyordu. Doktorun çabas› da buydu zaten. Lakin o adam›n bu hastayla iliflkisi neydi?

tan hay›nlar› z›rt p›rt kan ba¤›fllay›p milletin kan›n› bozuyorlar. Neden olmas›n. Tabii ya... Kans›z m› olsun bu çocuk?”

“O¤luma kan verip de kan›n› bozmay›n lan! Asil ve necip ›rk›m›n kan›na ya bir Ermeni’nin kan› kar›fl›rsa? Kim bilir, kim verdi o kan› K›z›lay’a? Belli mi bu? Belki de va-

“Say›n Seyirciler! Seyredip durdu¤unuz hayatta bugün flunlar oldu: Baflbakan ‘Amerika stratejik

O çocuk gerçekten kans›z olacak m›? Sorunun beklenen cevab› için, biraz daha bekleyeceksiniz. Çünkü flimdi “haberler”i izleyece¤iz.

Tüm bunlar olup bittikten sonra, Yeflilçam filmlerinin klifle sahnesi yeniden yafland›: Polis geldi? O adam› Ford-Otosan markal› araçlar›na ald›lar. Bir sigara verdiler. Marlboro’ydu içtikleri. Amerikan Philips-Morris flirketiyle Sabanc›’n›n ortakl›¤›nda ç›kart›lan bir sigarayd› bu. Ve derin derin içine çekti adam. Ve öykü yavafl yavafl biterken, fonda mehteran çalmaya bafllar. Tam o s›rada, yar› ç›plak Kartal Tibet, “yakala kurt” der, Alman Çoban köpe¤ine. Sonra... Günayd›n! J

N‹SAN 2007 | TAVIR | 11


12-14 kadin yazarlar

3/28/07

8:25 PM

Page 12

araflt›rma

türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - ll hande sonsöz

Tarih, zaman geçtikçe kendisiyle yüzleflmemizi istiyor ve biz o gerçekleri belki yüzy›llar sonra bulup ç›kartarak irdelemeye bafll›yoruz. Çünkü o aynaya bakt›¤›m›z zaman toplum olarak bugün ayn›lar›n› yaflamak istemiyoruz asl›nda. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözüne saplan›p kalmak yerine, tarihin kendi ak›fl› içinde ilerledi¤ine inan›yoruz. Bugünden geçmifle dönüp bakt›¤›m›zda ve tekrar bugüne geldi¤imizde, sorunlar›n azalmas›n› istememize ra¤men ço¤ald›¤›n› görüyoruz. Siyasal, sosyal ve kültür tarihimizi kapsayan “sorunu” ya da “sorunlar›” anlamaya çal›fl›yoruz bugün yeniden. Bu sorunlardan birinin de “kad›n sorunu” oldu¤u muhakkak. Edebiyat›m›z›n kad›n kalemlerini incelerken ayn› zamanda kad›n haklar› mücadelesini, erke¤in kad›n› romanlarda ve hikâyelerde yans›t›fl fleklini pek göz ard› etmememiz gereklili¤i de yaz›lan eserlerde önümüzde duruyor. “Bafllang›ç-Yükselifl-Çöküfl” üçlemesi Osmanl› tarihi için söylenebilecek anlaml› sözlerden birisi belki de. Çünkü Osmanl›’n›n önce imparatorluk s›n›rlar› içinde yaflarken tüm dünyaya hakim olmas›, sonra halifeli¤i al›p getirmesi buna paralel olarak Arap-Fars kültürüne yönelmesi kendimize ait bir kültür-edebiyat oluflturmak istesek de oluflturamay›fl›m›z›n nedenleri aras›ndayken; bir de bunun yan›nda 18. yy’da bafllayan “Bat›l›laflma” serüveni, d›flardan Frans›z ‹htilâli’nin imparatorluk üzerindeki etkisi, ulus-devlet anlay›fl›n› ve kimlik bunal›m›n› do¤urmufltur. Ayd›nlar›m›z›n ve halk›m›z›n bir taraf› “‹slamc›-Muhafazakâr” kalm›flken, di¤er taraf› hep Bat›l›laflm›flt›r. Romanlarda, hikâyelerde ve fliirlerde bu sorun dile getirilerek ortak bir bak›fl aç›s› sergilenmeye çal›fl›lm›flt›r.

12 | TAVIR |NISAN 2007

Bize o günlerden miras kalan “kad›n sorununa” bak›ld›¤›nda Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar yüzleri kapal› olmayan kad›n, yani Anadolu kad›n›, erke¤i ile birlikte sosyal hayat›n içindedir. Tanzimat’tan önce de evde ders veren özel kad›n hocalar bulunmaktad›r. Çok efllilik (poligami) ise saray ve çevresinden bafllar ve sonralar› halka yay›l›r. Kad›n›n evlenece¤i erke¤i seçme, boflanma, miras gibi konularda haklar› ‹slam Hukuku ile k›s›tlanm›fl ve mahkemede flahitli¤i dahi bir erkek yerine iki kad›n flekline dönüflmüfltür. Kad›n, Osmanl›’da çok fliddet görmese de kafes içinde olmaktan kurtaramaz kendini. 18.yy. ise Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun geriledi¤i ve Pasarofça Antlaflmas› ile çöküflünün belgelendi¤i bir yüzy›l olmufltur. Art›k “Bat›l›laflma” dönemi bafllam›fl, baflta askeri ve teknik üstünlük aç›s›ndan Bat›’ya uyum sa¤lanmaya çal›fl›lm›fl ama içerde yar›-teokratik rejim devam etmifltir. Bilhassa III. Selim’den bafllayan, II. Mahmut’la devam eden reformlar sonucunda, 1839’da Tanzimat Ferman› ilan edilmifl ve Müslümanlar›n yan›nda gayr-› müslimler vatandafll›k ba¤lam›nda, haklardan yararlanma f›rsat› bulmufllard›r. Ama di¤er yandan ‹ngilizlerle imzalanan 1838 Balta Liman› Sözleflmesi, devletin 1535’ten beri kapitülasyonlarla yabanc› devletlere sa¤lad›¤› imtiyazlar›n son halkas›d›r ki Osmanl›, 1856 Paris Antlaflmas›’yla ancak Avrupa hukukundan yararlanabilmifl ve Avrupal› devlet konumunda olabilmifltir. Bugünkü deyimle, bir yandan demokratikleflirken di¤er taraftan emperyalizme göbekten ba¤›ml› hale gelmifltir. ‹lerleme aç›s›ndan bak›ld›¤› zaman, matbaan›n bulunmas›, ülkeyi da¤›lmaktan kurtarma

çabalar› ve devletin Ayd›nlanma dönemini yaflayamamas› gibi geliflmeler, Osmanl› Devleti’ni kendi içinde reformlar yapmaya zorunlu hale getirmifltir. Tanzimat Ferman› bu reform döneminin dönüm noktas›n› oluflturmaktad›r. Do¤u-Bat› ikili¤inin olufltu¤u bu dönemde roman, öykü, fliir, tiyatro gibi edebi türlerin yan› s›ra, gazete de halk›n hayat›na sokulmaya çal›fl›lm›fl ve ayd›nlar taraf›ndan halk›n seviyesini yükseltmek için e¤itimden geçmesi ortak bir düflünce haline gelmifltir. Tanzimat döneminden bafllanacak olursa kad›n yazar olarak sesini ilk duyuran Fatma Aliye Han›m’d›r. Fatma Aliye Han›m; 1894–1936 y›llar› aras›nda yaflam›fl devlet adam›, hukukçu ve tarihçi Cevdet Pafla’n›n k›z›d›r. Evde özel hocalardan Frans›zca dersleri alan yazar, evlendi¤inde de kocas›n›n izniyle çal›flmalar›na devam etmifl ve George Ohnet’in “La Volonte” adl› eserini 1889–1890 y›llar› aras›nda “Meram” ad›yla Türkçeye çevirmifl ve eser, “Bir Kad›n” imzas›yla yay›nlanm›flt›r. Çünkü kad›n yazar olarak dönemin düflüncesine yak›flmad›¤› için kimli¤ini gizlemek zorunda kalm›flt›r. (Ayn› dönem ‹ngiliz kad›n yazarlar› da erkek takma isimler kullanarak kimliklerini gizlemifllerdir.) Bundan sonra dönemin önemli edebiyatç›lar›ndan Ahmet Mithat Efendi ile görüflen ve fikir tart›flmalar› yapan Fatma Aliye Han›m geleneklere uymak flart›yla babas›ndan ve ünlü yazardan destek görür. Ahmet Mithat Efendi ile birlikte “Hayal ve Hakikat” adl› roman› 1891 y›l›nda yay›nlar. Tercüman-› Ahval gazetesinde kad›n haklar›yla ilgili yaz›lar›n› yazarken “Nisvan-› ‹slam” adl› eseriyle ‹slam’da kad›n›n konumu ve durumuyla ilgili ö¤ütler vermektedir. 1892 y›l›nda “Muhadarat” adl› roman›n› kendi ismiyle yay›mlar ve konakta yaflayan Faz›la isimli


12-14 kadin yazarlar

3/28/07

8:25 PM

Page 13

araflt›rma

genç bir k›z›n bak›fl aç›s›ndan kad›n sorununu bir kez daha irdeler. Çok efllilik, boflanma, örtünme, cariyelik gibi konularda bir taraftan ‹slam’›n geleneklerini savunurken, di¤er taraftan kad›n›n modernleflmesi gereklili¤ini, kendi ayaklar› üzerinde durabilece¤ini, bunun için mücadele etmesi gerekti¤ini belirtir. Muhadarat’›n ard›ndan Ref’et, Udi ve Enin romanlar› s›ray› takip eder. fiair Nigâr Han›m, 1848 y›l›ndan sonra Osmanl›’ya s›¤›nan Macar Yahudilerindendir. Tanzimat Dönemi yazarlar›ndan Recaizade Mahmut Ekrem’in fikirlerinin etkisinde kalan Nigar Han›m, daha çok, yazd›¤› kad›n ruhuna e¤ilen lirik fliirlerle tan›n›r. Fatma Aliye Han›m’›n ›l›ml› muhafazakârl›¤›n›n yan›nda, Avrupal› bir kad›n tipi olarak karfl›m›za ç›kar. Sekiz dil bilen ve edebiyat sohbetlerinde göz dolduran Nigâr Han›m’›n Efsus, Niram, Aks-i Seda, Elhan-› Vatan adl› fliir kitaplar› vard›r. Özellikle Elhan Vatan adl› fliir kitab›yla Balkan ve Çanakkale Savafllar› s›ras›nda Türk kad›nlar›n› mücadeleye ça¤›rm›flt›r. Bunun yan›nda kad›n›n e¤itilerek vazife bafl›na getirilmesi gerekti¤ine inanm›fl ve devlet adamlar›n›n temel vazifesinin kad›na “milli talim ve terbiyeyi verecek ortam haz›rlamak” oldu¤unu belirtmifltir. Görülüyor ki, Tanzimat Dönemi’nde kad›n yazarlar, erkek yazarlar›n ve bulunduklar› saray çevresinin sayesinde seslerini duyurmaya çal›flm›fllar. Kendi kültürlerinden çok da ödün vermek istemeyerek muhafazakârl›klar›n› korurken, kad›nlar›n özgür, modern ve mücadeleci olmalar›n› arzu ederek eserlerini yazm›fllard›r. Türk Edebiyat Tarihi aç›s›ndan incelendi¤i zaman Tanzimat Dönemi, 1900 y›l›na kadar sürmüfl onun ard›ndan Servet-i Fünûn dönemine girilmifltir. Tanzimat Dönemi’nde Tanzimat Ferman›’n›n ilân edilmesiyle geliflen düflünce ortam›nda ayd›nlar ülkeyi da¤›lmaktan kurtarmak istemifller, parlamento fikrini benimseyerek 1876 y›l›nda haz›rlanan, ayn› zamanda Osmanl› Devleti’nin ilk anayasas› olan Kanun-i Esasi’nin yürürlü¤e girmesine katk›da bulunmufllard›r. Ülkede kültürel ortam ve siyasal ortam paralel gitmektedir. Tanzimat Dönemi kendi içinde ekonomik olarak çöküfle giderken fikir olarak felsefesini

oturtmaya çal›flm›fl, merkeze ise e¤itim sorunuyla kad›n sorununu beraber alm›flt›r. Yaln›z erkek yazarlar›n yaratt›¤› kad›n tipler ya çok Bat›l› oldu¤u için tehlikeli ve ölümcül ya da ahlak düflkünü oldu¤u için kaderine raz› olarak intihar etmifl tipler olarak karfl›m›za ç›kar. Nam›k Kemal’in “‹ntibah”›, kad›n konusunda ilk göze çarpan romanlardan say›labilir. Türk Edebiyat›’nda ilk edebi roman olarak ad› geçen ‹ntibah’ta, babas›n› kaybetmifl olan Ali Bey’in, Mehpeyker isimli bir kad›na âfl›k olmas›, kad›n›n ahlak düflkünü biri oldu¤unu ö¤rendikten sonra annesinin istedi¤i Dilâflup’la evlenmesi fakat Mehpeyker’i unutamay›nca roman›n di¤er kahramanlar›yla birlikte trajik sonla biten hikayesi anlat›l›r. Nam›k Kemal, öncelikle romanda bir k›yaslamaya gitmifltir. Mehpeyker ve Dilâflup’tan yola ç›karak Do¤u- Bat› karfl›laflt›r›lmas›... Mehpeyker bütün kad›nl›¤›, bireyli¤i ve tutkular›yla Ali Bey’in karfl›s›nda durur fakat Nam›k Kemal, roman› sürekli keserek onun konuflmas›na izin vermez ve halka ahlak dersi vermeye bafllar. Dilâflup ise ne olursa olsun Ali Bey’in yan›ndad›r ve onun için can›n› ortaya koyan bir kad›nd›r. Yazar, onu romanda saf, dünyadan habersiz, muhafazakâr olarak nitelendirir. Babas›z bir imparatorlu¤un ortada kalm›fl zavall› o¤ullar›d›r ayd›nlar. Devletin tekrar o eski görkemine ulaflmas›n› isterler. E¤er ulaflamazsa sürüklenip gidece¤inden tedirgindirler. Ali Bey’in ç›rp›n›fllar›n›n ve Nam›k Kemal’in Mehpeyker’i birey olarak görememesinin ard›nda yatan gerçek budur. Ahmet Mithat Efendi ise döneme damgas›n› vurmufl ayd›nlardand›r. Eserlerini bast›¤› matbaas› ve sahibi oldu¤u Tercüman-› Hakikat gazetelerinin yan› s›ra roman, hikâye gibi türlerde iki yüze yak›n eser b›rakm›flt›r. Meddah hikâyecili¤inin temsilcisi gösterilen yazar, natüralist ak›mdan etkilenmifltir. Romanlar›nda Bat› kültürü ve terbiyesi alm›fl ama ah-

lak yönünden Osmanl› kültürüne ait olan kahramanlar› özellikle de kad›nlar› desteklemifl, evde oturan, cahil kad›nlara da e¤itim verilmesi gereklili¤inin üzerinde ciddiyetle durmufltur. Ahmet Mithat Efendi’ye göre; “‹slamiyet’in kad›na tan›d›¤› haklar Türk kad›n›na verilmifl olsayd› feminizmin Osmanl› toplumundaki olumsuz etkileri görülmeyecekti. Çünkü ‹slam Hukuku Bat›’ya daha çok hak vermifltir.” Ahmet Mithat Efendi de Nam›k Kemal gibi ikilemini sürdürmüfl ama romanlar›nda Nam›k Kemal gibi kat› bir tutum tak›nmam›flt›r. Samipaflazâde Sezai’nin “Sergüzeflt” roman› esaretten özgürlü¤e koflmaya çal›flan cariye bir k›z›n yaflad›klar›n›, cariyelik kurumunu ele alarak duygusal bir biçimde anlat›r. Cariye, harplerde esir edilen veya para ile sat›lan kad›nlara verilen add›r. Cariye ticareti yapanlar, onlar› al›p yetifltirdikten sonra tekrar ald›¤› fiyat›n birkaç misline satabilirdi ve kabiliyetlerine göre müzik, fliir, edebiyat, Kur’an okuma, ev idaresi gibi konularda e¤itim görürdü. Çünkü e¤itim görmüfl cariyeler daha iyi para ediyordu. Sat›ld›¤› konakta kendini kabul et-

NISAN 2007 | TAVIR | 13


12-14 kadin yazarlar

3/28/07

8:25 PM

Page 14

araflt›rma

zenginler taraf›ndan “pis bir halay›k” olarak gözükmektedir ve hiçbir fleye lay›k de¤ildir. Onu Celal Bey’in kendisine duydu¤u imkâns›z aflk› bile kurtaramaz. Yazar›n ac›mayla bakt›¤› bu küçük k›z sömürü koflullar› içerisinde s›k›fl›p kalm›flt›r. Onun özgürlü¤e kavuflmas›n› ister fakat Dilber kaç›nca yine de özgür olabilecek midir? Okuyucuya sorgulatmak istedi¤i budur yazar›n. Nam›k Kemal’den Samipaflazade Sezai’ye gelindi¤inde romanlarda kad›n karakterlerin biraz daha oturdu¤u göze çarp›yor. Yazarlarda, ahlak dersi vermektense bilinç ak›fl› tekni¤ini kullanarak ve onlar› birey haline getirerek toplumsal sorunlara çözüm bulma iste¤i görülüyor.

tiren güzel ve kabiliyetli cariyeler evin efendisine çocuk verdikleri takdirde evin han›m› bile olabiliyorlar ya da köleler gibi efendiler taraf›ndan azat edilebiliyorlard›. 1856 Paris Antlaflmas›’yla Abdülmecit taraf›ndan kald›r›lan bu sistem esas olarak cumhuriyetle birlikte ortadan kalkacakt›r. Roman, Dilber ad›nda dokuz yafl›ndaki genç bir k›z›n zengin bir kona¤a sat›larak evde hizmetçi gibi sömürülmesi ve kullan›lmas›n›, evin o¤lu Celal Bey’le yaflad›¤› imkâns›z aflk›n›, Cevher Bey taraf›ndan kurtar›lmaya çal›fl›l›rken onun ölmesi ve roman›n en sonunda Dilber’in özgürlü¤üne koflarken kendini Nil’in sular›na atmas›n› gerçekçi bir dille yans›t›r. Samipaflazade Sezai, romanda fark›nda olarak ve olmayarak çok karakter olamam›fl kahramanlar› s›n›fsal gerçeklikleriyle yans›tmaya çal›flm›fl. ‹mparatorluk Avrupal›lafl›rken konak bütün ihtiflam›yla romanda karfl›m›za ç›kar. Fakat dokuz yafl›ndaki cariyeye yap›lanlar baflta ahlaksal yönden imparatorlu¤un çöküflüdür. Çünkü Dilber ne kadar güzel de olsa

14 | TAVIR |NISAN 2007

Madam Bovary, Anna Karenina, Aflk-› Memnu Frans›z Edebiyat›’nda modern ve realist say›lan Madam Bovary, flair nigar yaz›ld›¤› 1857 y›l›nda büyük yank›lar uyand›rarak ahlak d›fl› görülmüfltür. Emma Bovary evlidir ve yaflad›¤› hayat›n tekdüzeli¤inden s›yr›lmak için s›k s›k âfl›k olur. Okudu¤u kitaplar›n sürekli etkisindedir. Emma’n›n yavafl yavafl düflerek intihar etmesini, kad›n›n s›k›fl›p kald›¤› zor durumla ilintiler Flaubert. Madam Bovary’yi bir fahifle olarak göstermek istemez bize. Tolstoy’un Anna Karenina’s› da intihara sürüklenecek bir sonla biter. Çarl›k Rusya’s›n›n koflullar›na ve kad›na bak›fl›na, buna paralel olarak baflta aristokrat kad›nlar taraf›ndan olmak üzere Anna’n›n cezaland›r›l›fl›na ve çekti¤i ac›lara beraber flahit oluruz. Toplum, tek istedi¤i sevdi¤i adam ve çocu¤uyla beraber mutlu olmak isteyen kad›na düflmüfl bir kad›n gözüyle bakar ve asla izin vermez. Anna da tek yol olarak ölümü seçecektir. Türk Edebiyat› ise Servet-i Fünun’u istibdat dönemiyle birlikte açar. Abdülhamit’in, Meclis’i otuz y›l süreyle kapatmas› ayd›nlar› içe kapanma dönemine götürmüfl “sanat için sanat” ilkesi ön plana ç›km›flt›r. Bireysel konular Servet-i Fünun’da önem kazan›rken Frans›z terkipler, Arapça ve Farsça tamlamalar yaz›la-

ra geri dönmüfl, Bat›l›laflma fikri ise ‹slam’›n önüne geçmifltir. Dönemin en önemli yazar› kuflkusuz Halit Ziya Uflakl›gil’dir. Aflk-› Memnu roman›nda tümden kad›n sorununu iflleyen yazar karakterleri bize kendi düflüncelerinden ay›rarak, nesnel olarak psikolojileriyle aktarmay› baflarm›flt›r. Öncelikle söylenmesi gereken, romanda kad›n tiplerinin yavafl yavafl de¤iflti¤i, fiziksel olarak sar›fl›n kad›nlar›n romana girdi¤i, birey olarak kendini kan›tlama çabas›nda olduklar›d›r. Bunun yan›nda sanata merakl›, özellikle piyano çalan kad›nlar da (Nihal, Suat) kendini gösteriyor. Aflk-› Memnu (Yasak Aflk) roman›nda kad›nlar bütün diflilikleriyle ön plana ç›karlar ve her biri kendini birey olarak ispatlama çabas› içerisindedir. Roman›n konusuna gelince: Düyunu Umumiye de görev yapan yafll› Adnan Bey’le evlenen Bihter, ailesinin bulundu¤u konumdan utanmaktad›r ve evlili¤i kaç›fl olarak görür. Bihter’in annesi Firdevs Han›m ise k›rk yafl›nda olmas›na ra¤men kendini var etme çabas›ndad›r ve sosyeteden geri çekilmek istemez. Adnan Bey’in ise Nihal ad›nda narin bir k›z› vard›r ve Bihter’i üvey anne gözüyle gördü¤ü için bir türlü kabullenemez. Adnan Bey’in ye¤eni Behlül ise Beyo¤lu çevresinin yetifltirdi¤i alafranga-züppe tipindedir. Bir süre sonra Bihter’le yasak iliflkiye giren Behlül, daha sonralar› onu istemez ve Nihal’e döner. Roman, olaylar zincirinde uzay›p giderken en sonunda Bihter’i de intihar etmifl görürüz. Romandaki kad›n tipleri fazla oldu¤undan, bu roman›n öznesi Bihter mi yoksa Nihal mi sorular› kafam›zda soru iflareti yarat›rken, yazar›n Bihter’i intihar ettirmifl olmas› kad›n›n bir türlü bireyli¤ini ispatlayamam›fl olmas›yla paralel düflünülmelidir. Toplumsal flartlar romanda verilmiyor görünse de bireysel tutkular› ve ahlaki de¤erleri aras›nda s›k›fl›p kalan ve yapt›¤›ndan utanan bir kad›n›n hazin sonunu okuyoruz birlikte. Bizde yarat›lan kad›n tipinin di¤erlerinden etkilendi¤i çok aç›k görünse de Ahmet Hamdi Tanp›nar; “Edebiyat-› Cedide marazidir, bu yüzden kahramanlar› da marazidir” dese de Madam Bovary’nin ve Anna Karenina’n›n yaflad›¤› sonu yaflayan Bihter, dolay›s›yla kad›nlar toplumun kendilerine bak›fl aç›lar›ndan üzerlerine düflen pay› “Do¤u-Bat›” fark etmeden fazlas›yla alm›fllard›r. (Sürecek)


deneme

her fley hakk›nda hiçbir söz... elif eser

bitirdim. Paras›zl›k elbette. ‹fl bulmak da zor bu durumda, bu devirde. Kaportac› ustas›na gittiydik de ilk, “Eti senin, kemi¤i de senin” dediydi babam. Ellerimi arapsabunuyla y›kasam ne çare! Ç›km›yor ki t›rnak diplerinden kahrolas› katran ya¤›! Hat›rlar›m da flimdi; yeni palazlanm›fl›m, üst duda¤›mda terlemeye bafllam›fl kaytan b›y›klar›m. Bir k›za yan›¤›m, k›z da kesik, bilirim. Utan›r, gidemem yan›na. Gidersem ‘ya tutarsa elimi!’ korkusu. Pastanenin birinde keflkül yemek ister de, karfl›s›nda kafl›¤a dokunamam kayg›s›… Konuflsam da d›fl›mdan nas›lsa dinlemezsiniz. Hayat sizin hayat›n›z de¤il ki. Kusuyorum. D›flar›da bir yere de¤il, içime. Bir düzen tutturmufl gidiyor herkes. Bense düzenin d›fl›ndaki son halka zincir, sallan›r dururum, daldan kopan kuru yaprak misali. Yol gösteren yok, yön veren yok. Elde yok, avuçta yok. Çal›p ç›rpmak m› laz›m, dürüstlü¤ün para etmedi¤i bir yerde? Dümen mi çevirmeli, el etek mi öpmeli ille de? Fazlas›yla kirlenmifl zihniyetlerin üzerine kussam içimden geçenleri, bilirim söyleyeceklerini “Yarabbi flükür!” tevhitleri. Fark›na vard›klar›nda ise üzerlerine yap›flan gerçekleri vakit kaybetmeden diyecekler, dinlemeden, etmeden: “At›n bunu içeri!” Netice vermeyecek ne yapsam, bilirim. Düzen bizim düzenimiz de¤il ki.

A¤l›yorum. D›fl›mdan de¤il içimden. Sanc›s› yan›ma kals›n batan gözyafllar›m›n... Bütün kahr›m küfürüm de elbette. Size ne diyebilirim, toplum d›fl›na bir flekilde kendini itmeyi baflaran bensem! Bensem köprü altlar›ndaki onca evsize çobanl›k etmek isteyen? Üflüyen yüre¤imi bilmezsiniz nas›lsa, bilemezsiniz sizler, aç nefes nas›l kokar? A¤lasam da d›fl›mdan ald›rmazs›n›z bu yüzden. Derdim sizin meseliniz de¤il ki. Konufluyorum. D›fl›mdan de¤il içimden. Bütün söylemim kendime. ‹lkokulu güç bela

Yan›yorum. D›flar›m de¤il, içerim. Gam yemem, bedenim s›tmalansa, hasta düflsem günlerce. Bir köy var; yollar›na gidemedi¤im. Bir çocuk var; gözlerine bakamad›¤›m. Bir adam var; iki yüz küsur gündür açl›¤›na çare bulamad›¤›m… Köyün yollar›n› sel alm›fl, istesem de varamam. Çocu¤un gözleri kimsesiz, kald›rsa da bafl›n› bakamam. Adam›n yüre¤inde yat›yor bir aslan! Bedeni dönse de gün be gün kuruyan a¤açlara, ald›rmayan gülüflüne ben hayran. Bunlar› siz görmez, duymaz, bilmesiniz. Onlar sizin insan›n›z de¤il ki! Susuyorum. Bilmem öyle meydanlarda ahkâm kesmeyi! Ben cahil, ben cühela iflsiz bir kaportac› kalfas›! Ne desem duyulmayacak sesim. Bellidir etiketim. Oysa ben de bilirim iyi giyinmeyi, en iyi mekânlarda boy göstermeyi. Ben de severim en lüks lokantalarda, yan›nda beyaz flarap, havyar yemeyi. Bakmay›n ellerimin kirine, montumun dökülen derisine, ilkokulu zor bitirmiflli¤ime… Her fley hakk›nda hepinizden fazla bilirim bilmesine de, söyleyecek sözüm yoktur sizlere!J

NISAN 2007 | TAVIR | 15


16 siir

3/28/07

8:26 PM

Page 16

fliir

ac›y› bal eyledik hasan hüseyin

‹BRAH‹M BALABAN- halay çekenler

"Pir Sultan Ölür Dirilir"

Ya nas›l k›yar›z insana

Bak flu bebelerin güzelli¤ine Kafl› destan Gözü destan Elleri kan içinde

Sen olmazsan öldürmek ne Çürümek ne zindanlarda Özlem ne ayr›l›k ne Yokluk ne yoksulluk ne ‹flfliz güçsüz dolanmak ne gün gün ile bar›flmal› kardefl kardefl duruflmal›

Kör olas›n demiyorum Kör olma da Gör beni Damda birlikte yatm›fl›z Öküzü hoflça tutmufluz Koyun de¤il flu da¤larda San kendimizi gütmüflüz Hor bakt›k m› kar›ncaya K›rd›k m› kanad›n› serçenin Vurduk mu karacan›n yavrusunu

16 | TAVIR |N‹SAN 2007

koklaflmal› söyleflmeli korka korka yaflamak ne kahrolas›n demiyorum kahrolma da gör beni kanad›k toprak olduk

çekildik bayrak olduk döküldük yaprak olduk geldik bugüne ekme¤i bol eyledik ac›y› bal eyledik s›rat› yol eyledik geldik bugüne ekilir ekin geliriz ezilir un geliriz bir gider bin geliriz beni vurmak kurtulufl mu körolas›n demiyorum kör olma da gör beni


röportaj

koca bir ömrün yans›malar›: “yüzler ve gözler”... tav›r

Ihlamur’da bir sanat galerisi… Hayatlar›n› sanata adam›fl bir kar›-kocan›n, el eme¤i-göz nuru ürünleri sergileniyor burada. “Yüzler ve Gözler” ad›n› verdikleri sergide, Fikret Otyam’›n kocaman kara gözleriyle kad›nlar›n baflrolde oldu¤u, keçilerin onlara efllik etti¤i tablolar› ve Filiz Otyam’›n, besledikleri hayvanlar›n gözlerine tuttu¤u objektiften yans›yan görüntüleri yer al›yor. 6–30 Mart tarihleri aras›nda aç›k olan sergiye, biz de gittik. Oradayd›lar. Bizi bekliyorlard›. Filiz Otyam’›n konuklar› oldu¤undan, onunla sohbet edemedik ama gönül adam› Fikret Otyam’la zaman›n nas›l geçti¤ini anlayamad›¤›m›z güzel bir sohbete dald›k. Hem Fikret Otyam’› tan›d›k, hem de sanatla iç içe on y›llar boyu bir arada yaflayan Filiz ve Fikret Ot-

yam’›n, bir arada mutlu bir flekilde yaflamas›n›n nedenlerini anlad›k… Fikret Bey, gerçekten çok yönlü bir insans›n›z; gazetecilik, yazarl›k, foto¤rafç›l›k, ressaml›k ve kim bilir bizim daha bilmedi¤imiz baflka bir dolu özelli¤iniz vard›r. Esas olarak hangisi Fikret Otyam? fiimdi bak›n bunu bana y›llardan beri sorarlar. Ben ne yüzde yüz kat›ks›z ressam›m, ne yüzde yüz kat›ks›z foto¤rafç›y›m, ne yüzde yüz kat›ks›z yazar›m. Bu üçünün toplam›ndan Fikret Otyam ç›kar ortaya. fiimdi gazetecili¤e bafllad›¤›mda gördü¤ümü yaz›yorum ama bir de foto¤raf diye bir fley var; icat var. Lumiere Kardefller bulmufl. O, yazar›n ispat›d›r, tan›¤›d›r, yard›mc›s›d›r ve amcas›n›n o¤lu de¤il, kan kardeflidir. O yard›m eder. Ben foto¤raf da çe-

kiyorum. Y›llar sonra eski mesle¤ime döndüm. Ben Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyübo¤lu Atölyesi Yüksek Resim Bölümü mezunuyum. ‹lk hocam da, hocalar›n hocas› Çall› ‹brahim. fiimdi onu diyorum, yaz›n›n bitti¤i yerde foto¤raflar imdad›na yetiflir, gerçe¤i vurgulamak için. Ondan sonra iflte ayr›ld›ktan sonra Cumhuriyet’ten emekli olup as›l mesle¤ime döndüm. Ondan sonra da 1979 y›l›nda, ad› güzel Gazipafla ilçesine yerlefltim, Atatürk’ün ad›n› koydu¤u söylenen. Elimde f›rça ölmek üzere resme devam ediyorum. Ben foto¤raf sanatç›s› de¤ilim, halk›m bana böyle demifl ben de eyvallah dedim kabul ettim. Ne var? Yalan foto¤raf çekmedim. Ifl›k fluradan gelmifl, metre flu kadar ben bakmam, pat diye deklanflöre basar›m. Çok da güzel ç›kar. Düzmece yok, resmin düzmecesinden i¤renirim, yaz›n›n da öyle. Foto¤raf›n da öyle. Ee böyle böyle güzel ifller ç›km›fl. Bu iflten anlayanlar Otyam Usta diyorlar. Halk sevmifl ben de eyvallah kabul ettim. Otyam’›n anlam› nedir? Efendim, babam benim Yemen’de asker. Yemen bizimmifl, vatan kurtarmaya gitmifl te¤menken daha Birinci Dünya Savafl›’nda. ‹stiklal Savafl› s›ras›nda bir dönem Aksaray’a geliyor, 2. Ordu’dan emekli oluyor. ‹flte ‹stiklal Savafl›’ndan sonra, 10 y›l Yemen’de kald›ktan sonra –dedem Yemen’de flehit, day›m›n kafas›n› kesmifller Yemen’de dolaflt›rm›fllar, Sahra’da falan, neyse o ayr› bir konu- Aksaray’a geliyor. Bir eczane varm›fl, özel idarenin... Eczane herhalde vukuatlar vermifl Aksaray’da. Duymufllar ki eczac› emekli oluyor. 2. Ordudan babam, ‹stanbul Kuruçeflmeli. Zaten ismi de Basri ‹brahim Kuruçeflme. Geliyorlar diyorlar, Basri Bey bir eczane haz›r, gel bu eczaneyi sana verelim, borcunu yavafl yavafl ödersin.

N‹SAN 2007 | TAVIR | 17


röportaj

Ben orada do¤dum 19 Aral›k 1926’da Aksaray’da. Soyad› Kanunu ç›kt›¤›nda babam Artur koydu soy ismimizi. “Ar” Frans›zca sanat, “tur” tavaf, sanat tavaf› yani. Redif Saydam eski baflbakan, babam›n silah arkadafl› Aksaray’a geldi¤inde diyor ki, “Bu ne yahu, yar› Türkçe yar› Arapça ben sana bir soyad› gönderece¤im” diyor. “Otyam” olsun diyor. Bu nedir? Ottan ilaç ç›kartan anlam›nda, y›llar sonra Piraye Abla, Naz›m’›n kar›s› Polonya’dan mektup yaz›yor, “Fikret, Otyam ne demek bana yaz.” Yazd›m, “Abla böyle böyle.” Oradaki Türkologlar incelemifller asl› “otiyem” ottan ilaç ç›kartan kimyayla, simyayla u¤raflan anlam›nda. Ama otyam de¤il otiyem. Böylece soyad›m›z Otyam olarak kald›. Ara Güler’le yapt›¤›m›z bir röportajda, “Foto¤raf sanat de¤il sadece bir tarih tan›kl›¤›d›r.” demiflti. Siz ne diyorsunuz bu konuda, Ara Güler’e kat›l›yor musunuz? Ara benim can ci¤er, çok eski dostum, dünyan›n en tatl› hergele Ermenisidir, çok maceram›z var, gönül adam›d›r, bir tane anlatay›m. Pamuk iflçileri ile ilgili bir röportaj yapaca¤›m Adana’da; saç sakal b›rakt›m bir ayd›r Cumhuriyet’teyken, git iflini hallet, dediler. Ben nas›l k›yafet de¤ifltirmiflim, nas›l çekece¤im foto¤raf? Telefon ettim “Yavrum Ara, sen beni ara, vaziyet böyle böyle, seni uçakla götüre-

18 | TAVIR | N‹SAN 2007

ce¤im” dedim. Kand›r›yorum tabi, uçak paras› o zaman nerede... Neyse Ara geldi. Masraflar bana ait tabii, Cumhuriyet vermiyor. Kafay› çektik iyicene, Esenbo¤a’ya gidece¤iz diye otobüse bindik. Bir aral›k bu ay›ld› “Yavrum” dedi “Esenbo¤a buraya tafl›nd›?”... Biz art›k Ankara’da Polatl›’ya do¤ru gidiyoruz. “Ulan Ara vaziyet yok, para yok ne halt edece¤iz?” dedim. Neyse bir hafta ak›l almaz güzel bir röportaj oldu. Ara tarlalarda ziraatç›, foto¤raf merakl›s› bir Kürt beyi gibi, ben ›rgat böyle yerde oturuyorum can pazar› gibi. Orhan Peker geldi resimleri çizdi ve kitap ç›kt› ödül kazand›, flimdi 3. bask›s› ç›kt› 2- 3 gün evvel, Günizi Yay›nlar›’ndan. Ara’y› severim. fiimdi öyle der, ya flimdi sanat ustal›¤› ne demek, flu flöyle olursa sanat olur böyle olmazsa manat m› olur, diye... Güzel foto¤raf sana bir zevk veriyorsa bir yaflama sevinci... Ne demek sanat foto¤raf›? Sonra Ara Güler “Ben muhabirim, foto muhabiriyim” der. Ulan pezevenk, sen bal gibi, çok güzel foto¤raf çeken hergelenin tekisin. Güzel foto¤rafç›, gerçekten yüz ak› bu ülkenin foto¤raf sanat› için. Sanat› için diyorum bak, toptan. Ama sanat m› de¤il mi dersen, güzel bir foto¤raf m›, bir ifllevi var m›, bir ifle yar›yor mu, bir mesaj› var m›? Ben biraz daha baflka yönden de bak›yorum; kime çekiyorsun, ne için çekiyorsun, o çekti¤in insanlara bunun yarar› olacak m›? Ben objektife hep böyle bakar›m. Deklanflöre basamam t›k t›k t›k diye; çünkü fukara gazetelerde yetifltim. 12 poz çeker benim makinem. Bir kare çekerken ulan çekeyim mi çekmeyeyim mi diye elim titrerdi. fiimdi geçen geliyorlar bana y›l-

lard›r geliyorlar, t›rrrrrrrrrrrt ulan bu nedir? Motor var bunda 36 poz birden. Hesap soran yok bilmem ne… Ama biz öyle geldik. Eflim de öyle. Öyle hani ne kadar çok çekersek birisi tutar anlay›fl› yok bizde. fiimdi foto¤raf ifle yaramal›. Öyle foto¤raflar›m var ki 7 sayfa yaz›ya bedel. ‹flte o ayr› bir makale, ayr› bir röportaj, ayr› bir elefltiri konusu. ‹flte foto¤raf o benim için. Yoksa flimdi dijital fleyler ç›kt› herkes foto¤raf çekiyor. Ama foto¤raf güzel fley; dün burada 1,5 saat belgesel çekti NTV, anlatt›m bunlar›n hepsini. Yani foto¤raf sanat manat beni ›rgalamaz. ‹fle yar›yor mu benim için en güzel sanat en güzel arkadafl o. Çünkü insanl›¤a bir katk›da bulunuyor bir güzellik yarat›yor, bir ifle yar›yor, bir davay› bir sorunu çözüyor. Benim bütün foto¤raflar›m böyle. Ben 1953’te gittim ilk defa Güneydo¤u’ya, Do¤u Anadolu’ya, ad›m Kürtçüye ç›kt›. Devlet planlaman›n rakamlar›n› kulland›¤›m için komünist dediler. fiimdi bana o damgay› vuran deyyuslar›n hiçbiri yok ama ben seninle konufluyorum burada; yaz›lar›mla foto¤raflar›mla buraya geldim. Peki, teknolojik geliflmelerin foto¤rafç›l›k sanat›na yapt›¤› “katk›lara” ne diyeceksiniz? fiimdi efendim teknoloji güzel bir fley, dünya de¤ifliyor, insanlar aya gidiyor geliyor. Yerin yedi kat alt›ndaki fabrikan›n vidas›n› çekiyor


röportaj

ama bizim bir al›flkanl›¤›m›z var: Filmi takacaks›n, bire getireceksin; ben pozometre kullanmam. Ben çok acele fleyler çekti¤im için sabit 8–11 böyle, 250–11... Sonra saracaks›n onu, tekrar tükürükleyeceksin, yap›flt›racaks›n vesaire. fiimdi bu dijital makineye ben uzun müddet direndim; dedim, bu sahtekâr makine. Öyle fleyler yap›yorlar ki... Ama öbüründe sahtekârl›k yok. Bir gün efendim bizim ye¤en “Dubai’ye gidiyorum, sana da dijital bir makine getireyim.” dedi. Geldi. Ben elime almad›m 6–7 ay bu makineyi. Sonra keçi resmi laz›m oldu çok acele. Köydeyiz, orda da çok güzel keçiler gelmifl yolda giderken “Ya Filiz dedim flunu bana bir ö¤retsene.” Filiz benim ö¤rencim o zamanlar, foto¤raf ö¤rencim. fiuraya basacaks›n falan dedi, çektik biz de. Oradan benim bir foto¤rafç› evlad›m var, babas› arkadafl›m. Ben buna 74 y›l›nda bir makine vermiflim, büyük firma sahibi flimdi Ankara’da. Bana bir albüm göndermifl, “Baba bana bu makineyi vermeseydin, ben belki böyle foto¤raf çekemeyecektim” diyor. Genifl aç›, oray› da gösteriyor, buray› da gösteriyor. Ak›l almaz güzel foto¤raf. Ulan o¤lum ne makinesi bu? Anlatmam ama yengeye bir tane gönderirim, al sana küçük bir resim dedi. Gittik Ankara’ya sergiye. Bana dia gönderir o, tablolar›m›n foto¤raf›n› kendim çekerim. Baba bundan sonra sana film yok. Niye? Yengeye bir makine verdim dedi, dijital. O¤lum dedim bafl›ma salma flu pezevengi... Kar›m ilk kez eline ald›, benim güzel bir tablom var, k›rm›z›. Çekti onu, getirdi. Bu kadar da olur mu yahu? fiimdi Ara da bu dijitale karfl›. Bir arkadafl›m geldi sergiye. “Ara k›z›yordu, bir foto¤raf›n› çektim Ara’n›n” dedi. Ara foto¤rafa bakm›fl, be¤enmifl, güzel foto¤raf, “fiimdi boku yedik evlad›m” demifl. fiimdi ald› yürüdü bu ifl ama ben anlamam öyle pikselden mikselden. Evim benim foto¤raf mezarl›¤› gibi. Film oldu¤u müddetçe çekerim bildi¤im gibi. Fikret Bey, flimdi bu sergiye gelsek, “Yüzler ve Gözler” ne anlama geliyor? Biz y›llardan beri eflim Filiz’le foto¤raf sergisi açar›z. Eskiden kilim dokurdu, özgün dokuma yapard› Filiz. Uzun y›llar yani yirmi sekiz y›la yak›n yapt›. Yurt içinde, yurt d›fl›nda çok sergi açt›, yar›flmalara kat›ld›. Birçok tekstil müzesinde Filiz’in özgün dokumalar› var. fiimdi orada seçici kurul üyesi, yani toplan›yorlar, iyidir kötüdür diye seçiyorlar eserleri. Bu elleri, kollar› dokuma yaparken, yapt›¤› hareket-

lerden ötürü, 25 y›l lifler koptu, bilmem kireçleme yani sakat kald› kar›. Dedi ki doktor, bundan sonra katiyen ifl yok. Filiz benim ö¤rencimdir, Do¤u’ya giderken benim foto¤raflar›m› o çekerdi, Ara yerine... Bu sefer iflte dedim ya ben hep portre yap›yorum, kad›n yüzleri üzerine. Ya ben de evdeki hayvanlar›n gözlerini çekeyim dedi… Biz evde hayvan besleriz. Ben foto¤rafç›, ressam, gazeteci olmasam, bir hayvanat bahçesinde bak›c› olmay› ye¤lerdim. Doktor olay›m demiyorum, mühendis olay›m demiyorum ama hayvanat bahçesinde memur olmay› ye¤lerdim. Çok güzel hayvanlar›m›z var evde, köydeki evde. Onlar›, çekmeye bafllad› hayvanat bahçesinde. Bir arkadafl›n bahçesinde çok güzel hayvanlar vard›. Bu daha çok fazlayd› buraya getirmedik hepsini, çünkü galeri küçük. Yani gözler ve yüzler, bende insan yüzleri, Filiz de hayvanlar›n gözlerini çekti iflte. Böyle ortak bir sergi yapt›k. Fikret Bey, sizin sanata bak›fl aç›n›z› ö¤renmek istiyoruz. Sizce mesaj vermeli mi sanat, yoksa bireyin kendi duygular›n›/düflüncelerini aktarma yöntemi mi sadece? Ben bu gibi laflar› hayatim boyunca sevmedim. “Efendim bunun güzel bir mesaj› vard›.” Ulan ne mesaj› ya? fiimdi ben gidiyorum röportaja, jandarma da Güneydo¤u’da s›n›rda kaçakç›l›k yapan dokuz kifliyi öldürmüfl, ölüler getiriliyor. Biz de eflimle beraber Suriye s›n›-

r›nday›z. fiahan diye bir kaçakç›n›n ölüsünü getirdiler. O s›rada fiahan’›n kar›s› bir çocuk do¤urdu, ad›n› fiahan koydular. A¤›tlar yükselir s›n›r gören köyden. Eve girdim, bir dirhem flafl› sevmem biliyor musun, sevmedim yahu. Yüksek kalite film kullan›yorum. Az olsun güzel olsun... ‹çimden öyle geldi, Diyarbak›r’da Milliyet muhabirine, “Bir flafl ver bana” dedim çocu¤a, orada verdi, eve girdik. Ah›r... Sol tarafta inekler, koyunlar, kuzular... fiöyle dönüyorsun, bir yer yata¤›. Orada lohusa bir kad›n. Gözüm görmüyor, makineyi durup net yapacaks›n. Çocu¤un flafl›n› da takt›m makineye, Filiz’e dedim al çakma¤› flu kad›n›n yan›na git. Ifl›¤› gördüm net yapt›m. Çakar›m çakar›m flafl almaz, çakar›m çakar›m almaz. O zamanlar sigara içiyordum. Alüminyum k⤛d› ald›m içinden, soktum flafl›n oraya, üç kere bast›m deklanflöre. Birincisi tavan. fiuramda yaln›z, bir kad›n görmüfltüm, karanl›k zaten, kad›n da siyahlar içinde s›rt›nda bir çocukla çok karanl›k ama bir de ona görmeden bast›m. Döndüm o yerdeki Filiz’in netini yapt›m. ‹flte o üç tane foto¤raftan iki tanesi hayat›m›n en ac›, en güzel foto¤raf›... O s›rt›nda çocuk olan kad›n, fiahan’›n bac›s›ym›fl. Lohusa kad›n. Ç›kt›k Filiz a¤l›yor. Ne a¤l›yorsun ya dedim, o da “Bu ne ya ben Amerika’da o¤lumu do¤urdum üç gün bana göstermediler ya fluraya bak. Hüngür hüngür a¤l›yor. Halk›m›z›n gerçe¤i bu, Amerika’dan

N‹SAN 2007 | TAVIR | 19


röportaj

gelmiflti evlendik. fiimdi ben bu foto¤raf› yay›mlad›m bunun mesaj› ne olur yahu? Bir rezaleti, bir yoksullu¤u, bir insan sayg›s›zl›¤›n› gösteriyor iste mesaj› bu bunun. Doktor yok, ebe yok, al iflte köylüleri vurmufllar kaçakç› diye... Niye vurursun kardeflim bunun bir cezas› yok mu? Tütün, sigara kaç›rd›ysa on alt› y›l hapis tamam, sen gör, dan dan dan ve benim ad›m jandarma düflman›na ç›kt›. Niye? O kadar ac› fleyler görüyordum ki teybe al›yordum bunlar›, geziyorum tüm bu kaçakç›lar konusunda. Arada müsademeye kat›ld›m arada kald›m. Ve kaçakç›lar, köydekiler bana silahlar›n› verdiler. Niye? Yahu bizi jandarma yakalarsa bizim anam›z› a¤lat›r, seni aramazlar gazetecisin diye. Korkuyorlar, herkes silahl› geziyor orada, benim silah›m da bir foto¤raf makinesiydi baflka bir bok de¤il. Bunlar› yaz›yorum. Burada mesaj nedir flimdi? Bak ben sana baflka bir fley söyleyeyim, ‘53 y›l›nda akademiyi bitirdim; Dünya Gazetesi’ndeyim. Falih Bey dedi ki, Falih R›fk› Atay: “ Kuzum siz bir bilet al›n, Giresun’a, Hopa’ya kadar gidip gelin.” Dedim ki, “Falih Bey, ben kara çocu¤uyum, Do¤u’yu merak ediyorum. Falih Abi, “Ya oralar s›cakt›r m›cakt›r...” falan dedi. Bizim Kürt de Cumhuriyet’te o zaman, Yaflar Kemal. Benim canci¤er, eski arkadafl›m. O da duymufl benim gidece¤imi Cumhuriyet’te, v›nlay›p gitmifl. Ulan bu herif Kürt, oralar› bilir, Kürtçe’yi bilir, ben bir Aksaray çocu¤uyum, gariban orta Anadolu çocu¤u. Bilmedi¤im bir iklim, bilmedi¤im bir do¤a, bilmedi¤im bir toplum, ben ne yapaca¤›m, flafl›rd›m. ‹lk büyük

20 | TAVIR | N‹SAN 2007

röportaj›m üstelik Dünya Gazetesi’nde; gittim Orhan Kemal’e “Lan Orhan vaziyet bu. Kürt gitti benden önce oralara, ben ne yapaca¤›m...” falan... “Hiç korkma” dedi, “Yalan yazmayacaks›n, gördü¤ünü yazacaks›n, kim için, ne için yazd›¤›n› akl›ndan ç›karmayacaks›n. Git röportaj›n› yap da gel.” dedi. Diyarbak›r’day›m, faytonda bir adam gidiyor. K›l›k k›yafet tam çerçi, kuca¤›nda bir esans sand›¤›, eline alm›fl Kuran-› Kerimi, bizim Yaflar. Birbirimize sar›ld›k. Bakt›m Cumhuriyet’ten buna Laica makine vermifller. Yahu bizim Kürt bunun kapa¤›n› bile açamaz... Ver dedim ben çe-

keyim senin foto¤raflar›. Olacak fley mi? Dünya gazetesindeki Fikret Otyam Cumhuriyet’teki Yaflar’›n foto¤raflar›n› çekecek. Ama bak›n yine üç kifli varsa flerefimle temin ediyorum bana gaipten bir ses geldi, “Dikkat et, bu Kürt seni atlatacak” diye... “Ulan ben çekiyorum ama sana bir flart›m var Yaflar. Alt›nda foto¤raf›n Fikret Otyam imzas› olacak.” Benim makine uyduruk bir makine 12 poz çeker, güzel bir makine. Kürt iki tane film ald› alt› dokuz. Gitti, t›rafl oldu, esanslar›n› satt›. Gittik foto¤raflar› çektik, devecilerin yan›nda, karpuz yerken falan... Sonra gitti y›kand› temizlendi; ben dedim, bir kebap yedir bana. Yedirdi. O gün buluflaca¤›z ertesi gün beraber Van’a gidece¤iz. Van’da köyde yaz› yazaca¤›m benim daktilo yan›mda. Daktilo da portatif de¤il, masa üstü, deve gibi bir fley. Ertesi gün, Sezai diye bir bayi var orada, gazeteci çocuk. “Ne ulan nereden geldin?” dedim. “Ya Fikret A¤abey, Yaflar A¤abey’i uça¤a yetifltirece¤im.” Ne uça¤›na? ‹stanbul. Atlat›yor beni bizimkisi. ‹stanbul’da filmleri banyo ediyor, bir bak›yor gri fleyler, bozuk tüm fotolar. Gelmifl bu demifl ki “Yahu bu verdi¤iniz makine bozuk. Sonradan görüfltü¤ümüzde k›zd› bana. Ben de “Ulan k›zd›rma beni flimdi öbür gözünü de ben kör ederim. Hani beraber köye gidecektik. Sen beni atlatt›n sahtekâr.” Neyse sonradan bar›flt›k... Güneydo¤u, oran›n halklar›, oran›n insanlar› sizin için ne ifade ediyor? Siz sanki resmen


röportaj

oral› gibisiniz, onlar gibisiniz. fiimdi dün bir Urfal› doktor geldi buraya boynuma sar›ld›, önce bir Urfa beyiti okudu. Sonra dedi ki “Ya Fikret A¤abey, ben seni ö¤rencilik y›llar›mdan tan›r›m. Bir Urfal› senin kadar Urfa’y› sevemez.” Bak sadece Urfa de¤il bütün her yeri severim. Ad›yaman var flimdi, yeni göz a¤r›m, gariban bir kent. Tut ilçesi var, çok güzel bir ilçe. Nas›l güzel insanlar yahu. Orada bir meydan var, üç yüz-dört yüz y›ll›k ç›nar a¤ac› var meydanda. Ad› ne biliyor musun caddenin? Zübeyde Han›m Caddesi. Ve benim ad›m› verdiler o meydana, Fikret Otyam Meydan› diye. Kar›mla düflündük, biz de 7 metre boyunda, eli kitapl› bir Mustafa Kemal heykeli arma¤an ettik oraya. fiimdi utan›yorum bunu söylemeye ama orada befl tane ö¤renci k›z›m›z var bizim. Okutuyoruz kar›mla ben. Kolejde biri, biri üniversitede. Fikret Bey, hiç politikayla ilgilendiniz mi? Efendim benim babam›n vasiyeti var. Babam›n silah arkadafl› ‹smet ‹nönü rahmetli. ‹smet Pafla’ya çatmayacaks›n, bankadan borç para almayacaks›n, politikaya at›lmayacaks›n. fiimdi politika olmad› ama a¤›r cezada yarg›land›m; gelen dosyalarda Kürtçü, komünist, afl›r› sosyalist yaz›ld› benim için. Baflka fleyler de diyebilirlerdi, pezevenk de diyebilirlerdi. Çok flükür demediler. Teflekkür ettim mahkemede, bana bu suçlamay› yönelten polislere. Böyle oldu, çocuklar›m› da böyle yetifltirdim. Benden çok severler Do¤u’yu, oran›n insanlar›n›... Bir dünya görüflünüz var elbette? Valla kardeflim dil, din, ›rk, renk, cins, inanç tan›madan bütün dünya insanlar›n› seviyorum. Eflitli¤i seviyorum, bir de küçüklü¤ümden beri bende bir Alevi-Bektafli sevgisi var. fiu boynumda gördü¤ün 12 köfleli tafl› 40 y›ld›r tafl›yorum. Hac›bektafl’ta bir Dede takt› boynuma. Geçen gün çekim yap›yorlar; bunu ç›kar, mikrofona vuruyor dediler. Bana bak dedim, ben öldü¤üm zaman bu benim boynumda olacak, bu benim inanc›m. Nedir, ben dedim Alevi de¤ilim keflke olsam. Anadan babadan olur Alevilik. Serüvenim var, kitaplar yazd›m, beni çok severler ama Bektafli olunuyor, Alevi olunmuyor. fiimdi bana Baba gibi taparlar. Düflün Hac›bektafl Dostluk ve Bar›fl Ödülü’nü üçüncü kez bana, bu yezit sünniye verdi bu adamlar... Dördüncüsünü de manevi evlad›m Mahzuni fierif ald›. Ben ald›m ödülü bir emek-

li ödül sahibi olarak yeni sahibine verdim. Heyecanland› bu, manevi babam diyece¤ine “Bu ödülü öz babam›n elinden ald›m.” dedi. Ulan anan-baban duyar ay›p olur pezevenk. Onun için insan sevgisi ya, olmad› m›, abi koy gitsin. En k›zd›¤›m fley vefas›zl›kt›r. ‹nsan› insan eden ö¤elerden biri vefad›r. Sevgi, flimdi diyeceksin ya herifi niye seveceksin? E can›m sevilmeyen insan olur mu, onun da sevilesi bir yan› vard›r. Ben çok kaybettim bu yüzden. Peki, mutlu musunuz seçimlerinizden? Yani ressaml›ktan foto¤rafç›l›ktan… Olmaz olur muyum yahu? Zaten ben hep flunu derdim: ‹flin ne olursa olsun, davul mu çal›yorsun, darbuka m›, keman m›, klarnet mi piyano mu, flüt mü ne çal›yorsan, o yapaca¤›n ifli en az 10 saat o ifli yapacaks›n. Ben 12 saat çal›flt›m. Hayvan çok severim, do¤ay› çok severim. Köyde yafl›yorum alt› ay. Bunald›m m› atlar›m Güneydo¤u’ya giderim. Gezerim oralarda, soluklan›r›m. Her fleyden memnunum ama Türkiye, ülkem çok kötü idare ediliyor. Türkiye’nin sonu çok karanl›k. Hele bu AB denilen pezevenk, o yasalar, o dayatmalar Türk olarak, M. Kemal Atatürk evlad› olarak, onun devrim ve ilkelerine ba¤l› bir insan olarak bu dayatmalar benim son derece gücüme gidiyor, onursuz bir duruma düflüyorum flimdiki iktidar yüzünden. Ben de elimden geldi¤ince yaz›yorum boyuna. Mahkûm oluyorum; olsun. Baflbakan, kendisine hakaret ettim diye 20 milyarl›k tazminat davas› açt›. Befl milyara indirdiler. Yani hâkim, teraziyi eline ald›, bunun onuru befl milyardan fazla etmez dedi. Befl milyara mahkûm etti. Faiz hani haramd› oldu sekiz buçuk. Hayvan fleklinde yapt›lar baflbakan›. Herkes beraat ederken, ben mahkûm oldum yahu. Yarg›tay da onaylam›fl. ‹tiraz ettik, tashih-i karar için, o da olmad›. Onursuzluk çok kötü bir fley; ben cumhuriyetin devrim ve ilkeleriyle büyüdüm. ‹flte dedi¤im gibi o do¤uda yap›lan zulümler beni çileden ç›kard›. Çok gönül kazand›m; o susuzluk, GAP. Ben ilk 1953’te gittim, Devlet Su ‹flleri Genel Müdürü 1955’te geldi. GAP’›n üvey babas› karfl›n›zdaki bu cand›r. ‹flimi gücümü b›rakt›m, nerede k›zam›k var, nerede hastal›k var, koflar›m y›lardan beri. Ama Kürtçü dediler komünist dediler, ne derlerse desinler umurumda de¤il. Benim halk›ma karfl› bir ayd›n borcum vard› onu en has›ndan yerine getirdim. Öte dünyaya giderken

gözüm aç›k gidece¤im, daha yapacak çok fley var çünkü. Bir de benim her yerde Almanya’da, Türkiye’de Alevi-Bektafli toplumuna verdi¤im bir laf›m var: Ey canlar beni iyi dinleyin, nerede ölürsem öleyim beni sak›n ha hocalar›n karfl›s›na dikmeyin! Gidiyorsun camiye, tabut orada. Merhumu nas›l bilirdiniz? ‹yi bilirdik. Ulan Allah’›n evi o; pezevengin, deyyusun biri, h›rs›z, vatan haini. Belki ben de öyleyim, nereden biliyorsunuz? Halka yalan söyletmeyin, beni cem evine götürün. ‹ki dede var beni çok seven, benim de çok sevdi¤im onlar y›karlar, y›kamasalar da olur. Organlar›m›z› ba¤›fllad›k kar›mla beraber. ‹fle yarayan bir parça varsa verin, türkülerle gömün beni. Bir semah dönün. Gece de Kur’an-› Kerim Nar Suresi 67’yi bir güzel yerine getirin. Ne diyor orada; size hurmalar›n, üzümlerin suyundan sar›, güzel, keyif verici bir r›zk verdim. Bu r›zk› kullanan cemiyetlerde hay›r vard›r, der. Ben bu sureyi 65 y›ld›r yerine getiriyorum. Ben Yeni Rak› içerim, fleker hastas›y›m, baflka rak› dokunuyor. fiimdi Amerika ald› Yeni Rak›’y›. Yüzüm, gözüm aç›k gidecek öte dünyaya. Fikret Bey, bir sanatç›, tafl›d›¤› ayd›n sorumlulu¤uyla ça¤›na tan›kl›k ederken objektif mi olmal›, taraf m› olmal›? Taraf olacaksa kimden yana taraf olmal›? Abi ben ezilenden taraf›m. Haks›zl›¤a u¤rayan›n, zulüm görenin, ezilen-hakk› yenen kim varsa ben onun taraf›nday›m. Hiçbir zaman alçaklar›n, namussuzlar›n, para babalar›n›n, hainlerin, vatan sat›c›lar›n›n, insan sat›c›lar›n›n, onur sat›c›lar›n›n yan›nda olmad›m. Niye olay›m yahu? Bir ayd›n, bir sanatç› öyle olmal› de¤il mi? Herhalde... Ama ben kar›flmam baflkas›n›n ifline nereden olursa olsun, ama bana sorarsan benim görüflüm budur. Ben öbür taraftay›m, onlardan yanay›m. 50 küsur kitab›m, çekti¤im foto¤raflar, açt›¤›m sergiler, yazd›¤›m senaryo, yazd›¤›m oyun May›n ortada, belgeler ortada, söylefliler ortada, orada duruyor. Ben bir de severim küfrü. Bay›l›r›m küfür etmeye. ‹çim boflal›yor küfür edince... Al›flt›lar da. Biri diyor ki söveceksen Otyam Baba gibi küfret de koymas›n adama. Ben çekinmem, televizyonlarda da ederim. ‹flte böyle bizim hikâyemiz de... Bu güzel sohbet için çok teflekkür ediyoruz Otyam Baba.J

N‹SAN 2007 | TAVIR | 21


22-23 rock muzik

3/28/07

8:39 PM

Page 22

araflt›rma

rock müzik tarihi - lV kayhan demir

Yaz› dizimiz boyunca ‘rock’u ve onun nas›l geliflti¤ini, günümüze gelirken ne tür aflamalardan geçti¤ini anlatmaya çabalad›k. Rock, sanayi toplumunun geliflmesine paralel bir geliflme göstererek karmafl›klaflmaya devam ediyor. Makineleflme döneminde mekanikleflen t›n›lar, üretimin gitgide bilgisayarlarla programland›¤› günümüzde bir öncekine benzer bir flekilde elektroniklefliyor. Rock’un alt›n dönemi olan 70’li y›llara dönmemiz mümkün olmasa da üretim devam ediyor, yeni gruplar ve flark›lar ortaya ç›k›yor. Bu devinimin önüne geçilmeyece¤i de çok aç›k. Eskilerden daha farkl› ve yine “iyi” albümler ve sanatç›larla tan›flaca¤›z… “Bu dünyaya ait olmamak” düflüncesiyle, ortaya baflka müzik gruplar› ç›kacak, ayn› düflünceyi savunan baflka müzik türleri… Rock, dünyada neler olup bitti¤ine gözlerini açan bir dönem gençli¤inin hayallerinin ve umutlar›n›n müzikal olarak d›flavurumuydu. Kapitalizmin ve endüstrinin onu kendi ç›karlar› do¤rultusunda “moda” yapmas› da, emperyalizmin ‘rock’u dünya gençli¤ine karfl› bir yozlaflt›rma arac› olarak kullanmas› da bu gerçe¤i de¤ifltirmeyecek. ‘Rock’u flu an c›l›z da olsa emperyalizme karfl› dünya halklar› cephesinden kullananlar da var; olmas› da kaç›n›lamaz. Rock belli ki bir süre daha “alternatif” olman›n göstergesi olacak. Sisteme “a¤›r” elefltiriler getiren flark›lar›n pek ço¤u yine rock olacak. Bundan en az›ndan bizim kuflkumuz yok. Teknik olarak ‘rock’un geçen k›rk y›l içerisinde ald›¤› biçimler bundan sonra ne olaca¤› konusunda da bize ciddi ipuçlar› veriyor. K›rk y›l içerisinde yaklafl›k 150 alt tür

22 | TAVIR | NISAN 2007

oluflturmufl rock. Birçok alt tür, bir baflkas› ile kesiflmifl, birbirinden ayr›lm›fl, içinden baflka türler ç›karm›fl. Oturup ‘rock’la ilgili yaz› yazmak bu aç›dan bak›ld›¤›nda çok da kolay de¤il… Folk Rock, Progressive Rock, Alternative Rock, Indie Rock, Britpop, Punk, Funk Metal, Hard Rock, Heavy Metal, Grunge, Garage, Underground, Rap Metal, Thrash Metal, Black Metal, Gothic Metal, Doom Metal, Hardcore, New Wave, Pop/Rock, Acid Rock… Bunlar› tek tek, gerek teknik gerek felsefe olarak de¤erlendirmek, önemli temsilcilerinden örnekler vermek, b›rak›n bu derginin sayfalar›n›, büyükçe bir kitab›n sayfalar›n› da aflacakt›r. Yaz› boyunca dönemler ve alt türler incelenirken anlatt›klar›m›za yard›mc› olmas› aç›s›ndan baz› gruplar›n, kiflilerin ismini and›k. Metallica gibi, Cranberries gibi, Alanis Morissette gibi ismini anmad›¤›m›z pek çok grup ve sanatç› da oldu. Bunu yapmam›zda yine ifllenen konunun geniflli¤i etkili oldu. Konunun geniflli¤i nedeniyle söylediklerimiz san›r›z anlafl›lm›flt›r. Yaz› boyunca ‘rock’un anavatan› olan ‹ngiltere ve ABD d›fl›ndaki ülkelerdeki geliflimine de¤inmekten özellikle kaç›nd›k. Bu, birçok fleyin birbirine kar›flmas›na neden olacakt›. Çok rahat bir flekilde anlafl›labilece¤i gibi ‘rock’la birlikte onlarca ülkede onlarca alt tür ortaya ç›kt›. ‹ngiltere d›fl›nda öncelikle k›ta Avrupa’s›na daha sonra da bütün dünyaya yay›lan rock, ülkemizde de yerel motiflere dayanan yeni bir tür ortaya ç›kard›: “Anadolu Rock/Pop” olarak adland›r›lan bu alt tür, bat›da ortaya ç›kan ‘rock’u temel al›yor ama ezgilerde ülke topraklar›na yaslan›yordu. Türkiye topraklar›nda ‘rock’un ortaya ç›k›fl›, geçirdi¤i aflamalar ve bugün

geldi¤i durum bafll› bafl›na baflka bir araflt›rman›n konusunu oluflturacakt›r. ‘Rock’un hemen her ülkede benzer bir sürece girdi¤ini biliyor olmak flimdilik yeterli olur. ‘Rock’u anlat›rken ortalama olarak on y›lda bir ortaya ç›kan “yeni” ve kendini yenileyen alternatif türlerin, k›sa süre içerisinde “moda” haline geldi¤inin, bunun da endüstri taraf›ndan pazara soluk ald›rmas› için kullan›ld›¤›n›n alt›n› çizdik. Müzik endüstrisi bu kapitalist karakteriyle her zaman böyle oldu, bu sistem oldu¤u sürece de endüstrinin davran›fl› yine üç afla¤› befl yukar› bu flekilde olacakt›r. Deneysel çal›flmalar›, bazen var olana olan tepkinin bazen de bir aray›fl›n sonucu olarak ortaya ç›kan “yeni” ürünleri pazar haline getirmenin ve bundan para kazanman›n oldukça zor oldu¤u gibi bir gerçek de var. Sistem flu flekilde iflliyor: Deneysel çal›flmalar genellikle küçük yap›mc›lar›n, ülkemizde de örnekleri bulunan “idealist” müzik flirketlerinin s›rt›na yükleniyor. Riski alan küçük iflletmeler zor koflullarda bu “yeni” olan› piyasaya sokmaya çal›fl›rken olanaklar›n azl›¤› nedeniyle ço¤u kez yeniliyor, geriliyor. Az da olsa baflar› kazanan yap›mlar› tekeller sat›n al›p bu “yeni” olan› bir anda moda yap›yor, milyonlara varan sat›fl rakamlar›na ulafl›yor. Tekeller kazan›yor, piyasa geçici bir nefes al›rken tüketici “yeni” bir sürecin kültürel etkisi alt›na giriyor. Rock, buna en çok tan›k olan müzik türlerinin bafl›nda gelir. Büyük bir ço¤unlu¤a göre ‘rock’un 60’l› y›llar›n bafl›nda ortaya ç›k›fl›ndan 70’li y›llar›n ikinci yar›s›ndaki “serseri” ‘punk’a kadar olan dönem ‘rock’un alt›n dönemi olarak


22-23 rock muzik

3/28/07

8:39 PM

Page 23

araflt›rma

Müzik art›k bir iliflki biçimidir, kimliktir. Bugün “Ne tür müzikten hofllan›yorsun?”, “Kimi dinliyorsun?” sorular›na verilen cevaplar ister istemez bir tavr›, bir duruflu, kimli¤i ifade etmektedir. Bir fleyin kalitesinin onun çok sat›p-satmad›¤›yla ölçüldü¤ü günümüzde bu tür sorulara “iyi” ve “do¤ru” cevaplar vermenin ne kadar zor oldu¤u san›r›z gözlerden kaçmayacakt›r. Rock; ç›rp›n›yor –her zaman ç›rp›n›yordu-, yenileniyor –her zaman yenileniyordu-, karmafl›klafl›yor –her zaman karmafl›kt›- ve yafl›yor… Ve biz hala John Lennon’un “Düflle”sindeki gibi umutluyuz: “Cennetin olmad›¤›n› hayal et / Denersen kolay oldu¤unu göreceksin / Alt›m›zda cehennem yok / Üstümüzde sadece gökyüzü / Tüm insanlar›n bugün için yaflad›¤›n› hayal et /

adland›r›l›r. Bu dönem, asl›nda, bir tür tan›mlamas› içermeyen “klasik rock” ifadesiyle anlat›l›r. Beton mahallelerde yaflay›p fabrikalarda çal›flan insanlar›n köye dönüfl özleminde oldu¤u gibi ‘rock’un “alt›n dönemi”ne övgüler düzülür. Eskinin kalitesi göklere ç›kart›l›rken bugünün kalitesizli¤i yerilir. Böyle olunca da hemen her “yeni” grup eskilerden ünlü bir flark›y› “cover”(*) yapar, video klipler çekilir ve tekrarlamac› müzik de nihayetinde kendini tekrar eden bir müzi¤e dönüflür. Bugün aradan geçen onca y›la ra¤men “seçki” albümleriyle, “best of”larla pazar diri tutulmaya çal›fl›l›yor. Yeni kuflaklara Pink Floyd dinlemeden, Beatles dinlemeden gerçek bir “rocker” olunamayaca¤› anlat›l›rken, Nirvana’n›n efsane solisti “Kurt Cobain” tiflörtleri hala yok sat›yor. Asl›nda de¤iflen bir fley yok, sistem kendini tekrarlamaktan baflka bir fley yapm›yor. Endüstri ne derse desin rock ortaya ç›kt›¤› dönemdeki “muhalif” ya da “alternatif” kimli¤inden bir hayli uzaklaflm›fl durumda. Ama rock, bize göre hala, kültürel ba¤lar›n› ailelerinden gitgide daha erken yafllarda koparan gençlerin bütünleflme ve yetkinleflme sürecini ifade ediyor. Çeflitlilik, genç-

li¤i kendi kültürüyle, kendi kahramanlar›yla ve kendi kavgalar›yla var olan ayr› bir toplum haline getirir. Sistem ise gençli¤e gelecekteki “tüketici” görevini ö¤retir: Kurallara boyun e¤mek, dünyadaki her fleyi sahiplenmeye çal›flmak fakat bununla birlikte yetiflkinlerden kendini ay›rmak için de “yeni”nin peflinde koflmak. Böylece, sistem taraf›ndan, hem gençli¤in do¤al muhalif-ayd›n yap›s›na engel konmam›fl, ama kontrollü k›l›nm›fl, hem de rock gibi gene do¤as› gere¤i muhalif-isyankâr bir misyonu olan müzik, tehlikeli kulvarlara sokulmam›fl olacakt›r. Yine de, bu döngüye giren her genç bireysel de olsa özgürlü¤ün kanallar›n› bir parça aralayabilmifl demektir. Elbette, bu özgürlü¤ün grup ya da toplumsallaflmas› bireyin, bir sonraki prati¤i ile ilgili olacakt›r. Müzi¤e, bir mücadele ve devrimci pratik ve görevleri tamamlama alan› olarak bak›lamayaca¤› ortadad›r. Fakat bu pratik toplumsal ve mücadeleci kimli¤i bafllatacak olan, bireysel özgürleflme hareketine kaynakl›k eden, en az›ndan bunla s›n›rl› olarak b›rak›lmaya çal›fl›lan, ‘rock’, gene ezber bozan, sistem d›fl›na taflan o ruhu ile toplumsal duyarl›l›klar› ve örgütlü mücadele gereksinimlerini de, bireyde yaratmak durunirvana Ne mutlu ki, dokusu da, kökeni mundad›r. de, gelece¤i de buna uyumludur.

Ülkelerin olmad›¤›n› hayal et / Zor de¤il / U¤runa öldürecek ve ölecek bir fleyin olmad›¤›n› / din de yok / Tüm insanlar›n bar›fl içinde yaflad›¤›n› hayal et / Hayalperest diyebilirsin bana / Ama tek de¤ilim ben / Umar›m bir gün sen de kat›l›rs›n bize / Ve bir bütün olur dünya o zaman Mal›n ve mülkün olmad›¤›n› hayal et / Merak ediyorum, yapabilir misin bunu? / Ne açl›k var ne aç gözlülük / Bütün insanlar kardefl / Bütün insanlar›n dünyay› paylaflt›¤›n› hayal et”

(*) Cover: 1- (‹ngilizce) Kap, kapak, örtü, bir fleyi örtmek. 2- Baflkas›na ait olan bir flark›y› tekrar çal›p söylemek, yorumlamak.

Kaynakça Gürültüden Müzi¤e, Jacques Attali, Ayr›nt› Yay›nlar› Wikipedia, The Free Encyclopedia Rockepedia, The Encyclopedia of Rock Music Ekfli Sözlük (B‹TT‹)J

NISAN 2007 | TAVIR | 23


24ayin fotosu

3/28/07

8:40 PM

Page 24

ay›n foto¤raf›

foto: ilhami y›ld›r›m

Tek göz dam›n alt›nda, hiç bitmeyen bir yoksullu¤un pençesinde hangi düfller görülür ki yar›na dair? Kimler el koyar o düfllere, kimler siler yüzlerdeki gülüflleri? Kerpiç duvar› bile umuda boyayan nak›fllarda ama yine de gelece¤imiz. K›p›rt›s›z bakan o güzelim, kapkara gözlerde... Soka¤›n kirine, pas›na bulanm›fl küçücük yüzlerde...

24 | TAVIR |N‹SAN 2007


fliir

çiçekleri umudumuzun a.kadir

foto: deniz koçak

Çok olun, çocuklar, çok olun, yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, yapraklar kadar, bal›klar kadar çok olun. Bu dünya ne tek tek yaflamakta, bu dünya ne rak›n›n, ne flarab›n içinde, bu dünya ne parada, ne pulda, ne kallefllikte, ne zulümde. Bu dünya aflk›n içinde, al›n terinde. Çok olun, çocuklar, çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele, yaflay›n dünyay› doya doya, aç›n kap›lar›, camlar› günefle, ne yeise kap›l›n, ne korkuya,

çok olun, çocuklar, çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele. Mutlu olmak varken bu dünyada, geceler geldi dayand› kap›m›za, olduk ac›m›zla sarmafl dolafl, bekledik düflümüzle koyun koyuna. Çok olun, çocuklar, çok olun, yapraklar kadar, bal›klar kadar çok olun, el ele verin, çocuklar, el ele, bütün gündüzler sizin olsun, yaflay›n dünyay› doya doya. Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.

N‹SAN 2007 | TAVIR | 25


26-28 kaval

3/28/07

8:42 PM

Page 26

röportaj

hüznün, ac›n›n sesi kaval›n yarat›l›fl öyküsü tav›r

Dünyan›n en güzel fleylerinden biridir enstrüman çalmak. Bir tutku, bir hastal›k… Enstrümanla aran›zda gözle görülmez bir ba¤ kurulur, aray› uzatt›¤›n›zda küser. Birlikte yaflar sizinle enstrüman›n›z… Ya da siz enstrüman›n›zla birlikte yaflars›n›z. Kaval›n ise ci¤erden gelir sesi; nefesinizi verirsiniz usul usul. S›cak nefes, onu ›s›t›r hayat verir, dört diyar› dolafl›r nefes, dü¤ünlerde halay çekenlere kar›fl›r, evlat ac›s› çekenlerin bo¤az›nda dü¤ümlenir, gurbet ellerde s›la özlemi olur. Çoban›n kendi bafl›na dertlendi¤i cofltu¤u kavala nefesini, yüre¤ini, sevdas›n› verip yayg›nlaflt›ran, orkestralara kazand›ran kaval sanatç›s› Sinan Çelik ile kaval yap›mc›l›¤› üzerine sohbet ettik. Kaval sanatç›s› olarak baflka bir uzmanl›k alan› olmas› gereken kaval yap›mc›l›¤›na soyunuyorsunuz, neden?

Birileri bunu yapmazsa ifl bizim bafl›m›za kal›yor. Güzel enstrümanlar›n bize sunuldu¤u bir ortamda bulunsak tabii ki daha güzel olacak. Ama problem flu, Anadolu’da yayg›n olarak kullan›lan kaval›n perdeleri kendi içinde sa¤lam olabilir ama orkestrayla birlikte, diyelim ki tonun Do oldu¤u bir orkestraya efllik edeceksiniz ve sizin elinizdeki kaval ne Do, ne Si, arada bir fley olabilir. Geleneksel tarzda aç›lm›fl bir kaval varsa bu problemle karfl›laflabiliyorsunuz, böyle olmuyor tabii. Bu anlamda devletin ciddi bir araflt›rmas› da yok, halk müzi¤iyle u¤raflan uzmanlar›n da böyle bir derdi olmam›fl. Yani TRT’nin tek kanal oldu¤u dönemlerde, halk müzi¤i ad›na araflt›rma, derleme çal›flmas› yapan insanlar, enstrümanlara da gereken önemi vermediler. Enstrüman yap›m› çok önemli, iyi icrac›lar oldu¤u gibi, iyi enstrüman da olmas› gere-

kiyor. ‹yi saz olmadan nas›l çalabilirsiniz, mümkün mü? Komflular›m›zdan Bulgaristan’a gittim ben, orada da geleneksel çalg›lar kullan›l›yor. Mesela otantik gayda ile flimdi kullan›lan gayda ayn› de¤il. Perde say›s› de¤iflmifl, 7 perdeli ve kromatik perde yapm›fllar, altta da bir tane 8 oluyor. fiimdi gaydada ses verecek aparat var iki tane, yan yana. Biriyle melodi çalarken, di¤eri de dem sesi anlam›nda size yard›mc› olsun diye. Adamlar bunu alm›fl, baflka bir yerine takm›fl. Anormal fleyler çal›yorlar, çok güzel. Ç›kan ses gayda sesi tabi, t›n› ayn›. Ama çok geliflmifl. Diyelim ki ton de¤ifltirmek istiyorsunuz, aparat› de¤ifltirip daha genifl ses alabiliyorsunuz. Bunu gadulkada da yapm›fllar, bizim klasik kemençeye benzer. fiimdi onu dört telli yapm›fllar, 12 tane rezonans teli var, enstrümanda anormal bir genifllik var. Bizim orkestralarda en fazla bir iki tane kabak kemane yan yana duyuyorsunuz ama belli bir sese geldi¤iniz zaman o sesler rahats›z etmeye bafll›yor sizi. Orada 8–10 tane gadulka ayn› anda çal›yor bir yayl› orkestras› gibi duyuyorsunuz. Kavalda ise bir Re bir Do kaval var. Bu sefer iyi kompozitörler yetifltirmifller. Enstrümanlar›n yap›lar›na uygun yaz›lm›fl her fley. Biz gidiyoruz burada yurttan seslerde veya öteki kay›tlarda herkesin önüne ayn› notalar› koyuyorlar. fiimdi ba¤lama yöresel tavr› biliyorsa ona göre çal›yor. Bu ezgi kavalda nas›l çal›nacak, tezeneli bir saz de¤il, nas›l çalacaks›n›z bu ezgiyi yani? Orada kavala göre olan pasaj ona göre yaz›lm›fl, gadulkaya göre olan ona göre yaz›lm›fl. ‹flin bir baflka yönü, bizde komalar var; sizi s›n›rlayabilir bu. Bizde makamlara göre perdeler aç›lm›fl ka-

26 | TAVIR | N‹SAN 2007


26-28 kaval

3/28/07

8:42 PM

Page 27

röportaj

val ve meyde. fiimdi ben bunun yanl›fl oldu¤unu düflünüyorum. Ben art›k komas›z aç›yorum. Ama koma kullan›lacaksa bant yap›flt›r›yordum daha önceleri. fiimdi bir aparat üzerinde çal›fl›yorum ben. Bunun sayesinde perdeyi küçültüyorum. Ben neden kaval› hep ayn› yerden çalay›m ki, ezgi nereden güzel t›nl›yorsa oradan çalay›m. Yani yedi parma¤›m› da kapatarak niye çalay›m. Üç parmak kapal›yken daha iyi ç›k›yorsa neden öyle çalmayay›m? Koma sorunu ç›karsa da bu aparat› tak›yorum. Kaval, ‹ran neyinden ve Arap neyinden daha geliflmifltir. ‹ran neyi 5 perdeli, Türkiye’de çal›nan Arap neyi 6 perdeli. Kaval ise 7 perdeli, ses alan› daha genifl, kullan›m alan› daha genifl ve ayr›ca transpoze yaparak çalma imkânlar› fazla. Ben de de¤iflik melodileri saz›n de¤iflik yerlerinden çalmak istiyorum. Kaval›n ülkemizde geliflmemesinin sebepleri nedir? Halk müzi¤inin toplu icra edilme anlay›fl› da o kadar eski de¤il. Halk müzi¤i k›rsal kesimlerde icra edilirken, sanat müzi¤inin ya da klasik Türk müzi¤i ne denirse, onun birlikte çal›nma gelene¤i çok daha eski. Yani ba¤lamalar karfl›l›kl› at›flma tarz›nda söylüyorlar. Ara ara, bitirirken, birlikte ayn› ezgiyi çal›yorlar. Ufak ufak da olsa vurmal› giriyor. Davulzurna da oldukça yayg›n olmufl zaten, dü¤ünlerden falan. Yani birlikte çal›nman›n yeni olmas› en büyük etken bence. Konservatuarlarda enstrüman yap›m bölümlerinde kaval yap›l›yor mu? Kaval›n yap›m› di¤erlerine göre daha kolay görünse de asl›nda zor; bir torna makinesi, torna ustas› olmas› laz›m. Yani bir ba¤lama ya da di¤er sazlar için o atölyede torna olmas› gerekmiyor ama kaval için gerekiyor. Di¤er enstrümanlar›n de¤iflik parçalar›n› baflka atölyelerde yapt›r›p atölyenizde birlefltirebilirsiniz ama kaval tek bir parçadan olufluyor. Benim burada yapt›¤›m gibi, kaval› baflka yerde açt›r›p, burada perdelerini açmak, kaval yap›m bölümüne girmiyor. Yani kalifiye bir ifl gerekiyor. Daha çok hangi a¤açlar kullan›l›yor? Eskiden yayg›n olan, ilk akla gelen erik ve kay›s›d›r. fiimdi ben k›z›lc›k, yaban armudu, dut a¤açlar›ndan kaval yapm›flt›m. K›z›lc›k güzel bir a¤aç ama zor bulunuyor, hem zaman

içinde “iflleme” dedi¤imiz, e¤ilme ve çatlama riski var. Ama dokusu sert bir a¤aç. Genifl gövdeli a¤açlardan yap›lmas› gerekiyor, zamanla ifllememesi için. A¤ac›n kendi içinde bir öz suyu var, bu çok riskli. Suyun hareket etti¤i bölge risklidir. Öze yak›n olan bölgeden yap›lmas› laz›m. fiimdi diflbudaktan deniyoruz. O da fluradan akl›m›za geldi, Makedonya’dan kavallar getirtmifltik, çok hafifti. 6–7 kaval hepsi 200–250 gram gibiydi. Ben a¤aç oldu¤unu bile tahmin edemedim. Bir araflt›rd›m, diflbudakm›fl. Tonlar› da iyi, Anadolu’da da yayg›n olan bir a¤aç. Kestane vs. Ancak kesimi uygun koflullarda yap›lmam›flsa erik de olsa, baflkas› da olsa bir fley de¤iflmiyor, kötü oluyor. Ben bu iflten çok büyük bir keyif al›yorum; yani haz›r kavallar olsayd› da böyle u¤raflmasayd›m diye düflünmedim hiç. Bu ifl için Anadolu’nun dört bir taraf›n› gezdim, ilk kavallar›m› Tokat/Niksar/Ellikveren Köyü’nde Hasan Usta’ya yapt›r›yordum. Daha sonra onlar ‹stanbul’a göçtüler, burada vefat etti. Bunun için yeni aray›fllara girdim. fiimdi Adana’da bir ustayla çal›fl›yorum; torna tesviye bölümünden emekli bir ö¤retmen kendisi, bu ifli iyi bilen birisi, a¤ac› da iyi tan›yor. fiu anda onunla da çal›fl›yorum. De¤iflik et kal›nl›¤› da önemli t›n›yla ilgili onunla ilgili de bir çal›flma yap›yoruz. Plastik kaval ya da alüminyum kavallar çok yayg›n, bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Yani 100–150 YTL bir enstrüman almak için pahal› gelebilir insanlara, ülkenin ekonomik

durumu belli zaten. Ö¤renmek ve kullanmak isteyenler olabiliyor, bu anlafl›labilir bir durum. Ancak bir bak›yorsunuz TRT’de bile plastik fleylerle çal›yor, buna s›cak bakm›yorum, çünkü kaval›n bir t›n›s› var, kaval t›n›s› var, bir rengi var. Neden insanlar as›rlard›r kam›fltan yap›lm›fl bir kaval yapmam›fllar da baflka ya a¤aç delmeye çal›flm›fllar, ya da pirinç borudan yapmaya çal›flm›fllar. Çünkü kaval›n bir rengi var, kaval sesi var. Ama tabii a¤aç olmal›, a¤aç t›n›s› al›nmal›. Kitab›n›z›n ç›kaca¤›n› duyduk; ne zaman ç›kacak? Yaz›ld› bitti asl›nda, bir iki düzeltme vard›, o da yap›ld›. Zaman›nda bitmesi gereken ifller var, yeni ç›kacak olan albümler var, ondan sonra nisan ay›nda ç›kacak. Bu birincisi olacak. fiöyle bir fley de var: Bu metodu birilerinin çal›fl›p benim de takip etmem gerekiyordu. Seviyesinin üstünde olabilir, anlafl›lmayabilir diye beklemek istedik. De¤iflik olarak, birinci ve ikinci pozisyon olarak daha önce benim adland›rd›¤›m isimlendirmeyi kald›r›p, dizi olarak de¤ifltirdik. Sol dizisi, La dizisi, Re dizisi gibi. Bu yeni olacak. Çünkü Anadolu’daki ezgilerin bir k›sm› pes tarafa do¤ru geniflliyor, özellikle zeybeklerde vs. Bunu La veya Sol dizisiyle icra etmek mümkün de¤il. Yani diyelim pese do¤ru genifllerken siz neden onu tizden çalas›n›z ki? Kavalda da zeybeklerin bir k›sm›n› çalarken s›k›nt›lar oluyordu. Bulgaris-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 27


26-28 kaval

3/28/07

8:42 PM

Page 28

röportaj

zel bir aparat yapt›rd›m. Elle yakarak açt›¤›n›zda kaval› ona ba¤l›yorum, sabit kal›yor. Perdeyi açt›kça, flaryo ilerleyerek di¤er deli¤in üstüne geliyor. Yak›ld›¤› zaman hem a¤aca zarar veriyorsunuz, hem e¤ri-bü¤rü delme riski var, hem de perdeleri standart açamama gibi bir durum var. Bir kaval açmak için yar›m saat u¤rafl›l›yordu, flimdi üç dakikada aç›yorum. Kaval›n bafl›na koydu¤umuz bafll›¤› da ilk defa ben koydum. Y›llar sonra Bulgar kaval› gördü¤ümde ayn›s›n› onlar›n da kulland›¤›n› gördüm, tabii benimki çok büyük bir keflif de¤il, ama akl›n yolu birdir. fiimdi neyde bafl pare varsa, kavalda da buna benzer bir aparat olmal› dedim. Bafll›k a¤ac›n k›r›lmas›n› engelliyor, hem de çok hafif tizliklerde onu uzatarak akordunu da biraz ayarlama avantaj› oluyor. Göze hitap etmesi için de çal›fl›yorum. Yüz kaval içinde sizin gözünüze Bulgar kaval› çarp›yorsa bu ona harcanan eme¤i gösterir. Bir de kaval›n ya¤lanmas› laz›m; s›v› ya¤ kullan›yoruz, her çeflit ya¤ kulland›m, ancak asit oran› düflük ya¤ olmas› daha iyi olur. Kurudu¤unu hissetti¤iniz zamanlar ya¤ sürmek laz›m. ‹ki faydas› var, birincisi a¤ac›n nem almas›n›n önüne geçti¤ini düflünüyorum, ikincisi de üfledi¤im havan›n hareketini h›zland›rd›¤›n› düflünüyorum. Tabi üfledikten sonra da nemi al›nmal›, bu zarar verebilir. Bu güzel sohbet için teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.J tan’a gitmifltim, oras› olaya bak›fl›m› çok etkiledi. Dünyan›n her yerinde bir La sesi vard›r. Bizim ülkemizde La diyorsun baflka bir La çal›yor, baflka bir fley icra ediyor. Re dizisiyle çal›flt›¤›m›z zaman bu s›k›nt› da olmayacak. Piyanodaki La ne ise o notadan istenen ses daha rahat ç›kacak. Bundan sonra sen oturup kendi notan› transpoze etmeyeceksin, sana yazan piyano üzerinden yazacak. Donan›m›nda si bemol, la bemol olanlar› pese do¤ru genifllemeleri falan daha rahat çalacaklar. Bir de uzun havalar yazd›m 8–10 tane. Bizim saz›m›zda do¤açlama çok önemli. Onlar›n çalaca¤› bir biçimde notaya ald›m. Kaval yap›mc›l›¤›n›n geliflmesi için giriflimlerde bulunuyor musunuz?

28 | TAVIR | N‹SAN 2007

Tabii bulunuyorum, neden Adana’ya gidiyorum? Burada da kaval yapan ustalar var. Ama ben Adana’ya da gidiyorum, orada da birileri yaps›n istiyorum; yoksa burada on dakikada ulaflaca¤›m yerlerde de var. Ali Usta var mesela. Adana’da üç-befl gün kal›yorum, oradaki insanlar› da teflvik etmeye, motive etmeye çal›fl›yorum. Bizim insanlar›m›z geleneksel tarzda bu ifli yapmaya çal›fl›yorlar, bir sürü fleyi ben onlara anlatt›m, ço¤unun kaval açarkenki aparatlar›n› da ben yapt›rd›m, matkap uçlar›n› d›flar›dan getirtip... Daha önceden ben de kaval perdelerini yakarak aç›yordum ama, bunu sa¤l›kl› olmad›¤›n› gördü¤üm için, daha kolay ve a¤aca zarar vermeyecek tarzda gü-

S‹NAN ÇEL‹K K‹MD‹R? Kaval icrac›s›. 1957 Sar›kam›fl do¤umlu Sinan Çelik, aralar›nda Musa Ero¤lu, Grup Yorum, Özlem Özdil gibi isimlerin de oldu¤u pek çok müzisyene konserlerinde ya da albümlerinde çald›¤› kaval ile efllik etti. Çelik, akademik çal›flmalar›n›n yan›nda kendisine ait ve ayn› zamanda yöneticili¤ini yapt›¤› “Duygu Müzik” arac›l›¤› ile müzik yap›mc›l›¤› da yap›yor.


araflt›rma

hint kültürü ve müzi¤i - ll nidal aras

serler de dört saat veya daha fazla sürebilir. Hindistan’da Hint klasik müzikleri d›fl›nda da müzikler dinlenip söylenmektedir. Mesela yayg›n olarak adak, sadakat konulu müzikler yer al›r. Bunlara, bhajan denilmekte ve yar› popüler olarak de¤erlendirilmektedirler.

Güney Asya klasik müzi¤i ilk olarak vokal a¤›rl›kl› olmas›na ra¤men, sözsüz müzik olarak da eflliklerde kullan›l›yor. ‹kinci bir kullan›m olarak ise, ya vokale efllik ve vokalin tekrar› veya geniflletilmifl hali, bu ilk vokal gelene¤ine paralel bir gelenek olmufltur.

bir teori içinde geliflmifltir. Kuzey Hindistan müzi¤i ise di¤er kültürlerden etkilenmifl, özellikle Müslüman ve Hindu geleneklerinin etkileflimi ile zenginleflmifl ama bunun yan›nda sistematik yönünden zay›f bir müzik olmufltur.

Hint müzi¤ini iki ayr› müzik gelene¤i olarak incelemek gerekir: Hindustani Müzik Gelene¤i: Kuzey Hindistan Bölgesi Karnatak (Karnatik) Müzik Gelene¤i: Güney Hindistan Bölgesi Bu iki müzik sistemi, sözlü anlat›m bilgisine dayanan çok geliflmifl bir teori, müzikal form, performans karakteri ve biçimsel soylara sahiptirler. ‹ki müzik gelene¤i temelde ayn› esaslara dayansa da ayr›nt›da baz› de¤ifliklikler bulunmaktad›r. Güney Hindistan müzi¤i kendi safl›¤›n› korumufl ve organize

Karnatik müzik, Hinduizm ile çok yak›ndan ba¤lant›l›d›r. Hindustani müzi¤in, daha çok sözsüz oldu¤u, Karnatik müzi¤in temelinde ise vokal müzik oldu¤u düflünülür. Ama tabii ki, her ikisinde de sözsüz ve vokal müzik türleri yer almaktad›r. Hindistan klasik müzi¤inde, grup müzi¤inden çok ayr› solo ve virtüözite sergileyen performans ile karfl›lafl›l›r. Formunda belirli bir kompozisyona dayan›lmaz, do¤açlama esast›r. Bu performanslar kimi zaman otuz dakikadan iki saate kadar devam eder; kon-

Ayr›ca sinemalar arac›l›¤›yla yaz›lan ve yay›mlanan müzikler de oldukça yayg›nd›r. Burada pop müzik için kullan›lan terim filmi (filmigit) ad›n› almaktad›r. Hint film endüstrisi bir y›lda dünyadaki di¤er ülkelerin hepsinden daha çok film üretmektedir. Film müzikleri bu yüzden çok popülerdir. Müzik, çalg›lar, mimik danslar; fliirlerin ve hikâyelerin aktar›lmas›nda en önemli araçlar olmufltur. Hint müzi¤i dünya müzikleri içinde çok büyük bir öneme sahiptir; baflta klasik bat›, pop, jazz olmak üzere pek çok müzik tarz›n› ve müzisyeni etkilemifltir. Raga ve Tala: Raga Hindustani “Raga” ile geleneksel Hint müzi¤i hakk›nda biraz bilgi verelim. “Raga”, Sanskritçe bir kelimedir, sözlük anlam›yla “renk” demektir. Daha özel anlam›yla, “S›ral› notalar›n seslendirilmesiyle oluflan ruh halini ve duyguyu belirten” anlam›n› tafl›maktad›r. Müzikteki anlam›yla “Raga”, makam ve melodi bilgisi demektir. Sözsüz do¤açlamalar da denilebilir; oldukça uzundurlar. ‹lk ça¤lardaki müzik yazarlar› müzi¤in bafllang›ç noktas›n› müzi¤in iç benli¤e etkisi ve duygular›n müzik içindeki üretimi olarak belirtmifllerdir. Çinliler Konfüçyüs ö¤retisini müzikteki armoniyle iliflkilendirirken, Endonezyal›lar her bir gamelan çal-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 29


araflt›rma

g›s›n›n sesinin ayr› bir renge sahip oldu¤unu söylemifl, Bat› Asyal›lar bu ses ve renk iliflkisini makamlarda bulmufllar, ortaça¤da Bat›l› besteciler melodik renkten söz etmifllerdir. Karnatak müzikte “Raga” terimi daha genifl anlamda kullan›lmaktad›r. Burada müzikte 3 oktav içindeki gam, mod, tonal sistem, melodik motifler ve temalar, mikrotonlar, süslemeler ve do¤açlama anlam›nda kullan›lmaktad›r. “Raga”lar çeflitli dönemlerdeki ruh hallerini (mod) belirtmek için belirli zamanlarda söylenirler. Örne¤in bir gün içindeki ruh hallerini belirtmek için, gece Ragalar›, sabah Ragalar›, ö¤len Ragalar› icra edilir. Karnatak müzikte Ragalar belirlenmifl dizilerden olufltu¤u halde bu diziler temel al›narak do¤açlamaya yer verilir. Karnatak gelene¤indeki Raga performans›n›n süslemelerindeki do¤al bütünlük, bu gelene¤i Hindustani müzikten ay›r›yor. Hindustani müzikte icrac›, do¤al tonlar› ve kayd›rmalar› genifl süslü tonlara tercih ediyor. Raga notalar› solfej fleklinde okunuyor, Hindistan’›n bat› müzi¤indeki “do-re-mi-fasol-la-si” eflde¤eri “sa-re-ga-ma-pa-dhani”dir ve Raga ö¤rencileri melodiyi bu sesleri kullanarak söylerler. Tabi bu yedi nota d›fl›nda sesler de vard›r. Bat› ses sisteminde 12 ton bulunurken Hindistan’da 22 farkl› ton bulunur. (Türk Müzi¤indeki komalar gibi düflünülebilir.) Baz› Ragalar farkl› amaçlarla söylenir. Mesela Mallar Ragalar› ya¤mur için, Kedar Ragalar› hastal›klar› iyilefltirmek için, Raga Dipak atefl oluflturmak için söylenen Ragalard›r. Ragalar›n bugüne kadar kullan›m›n›n en güzel örne¤i, Hindistan’daki sinema sektörü “Bollywood”dur. Bollywood, Bombay ve Hollywood kelimelerinin kombinasyonundan oluflmufltur. Hindistan film sektörü Bollywood, dünyadaki en büyük film sektörüdür. Bu nedenle film müzi¤i tarz› (filmi git) da oldukça geliflmifltir. Tüm Bollywood, sektör olarak müzikaller üzerine kurulmufltur. Popüler müzikler kullan›lmas›na ra¤men, Bollywood müzikallerinde de geleneksel Ragalar›n yeri önemlidir. Tala Hint müzi¤i geleneklerinde yer alan bir di¤er önemli eleman “Tala”d›r. “Tala” iki an-

30 | TAVIR | N‹SAN 2007

lama gelmektedir: Birincisi Kuzey ve Güney Hindistan sistemlerindeki ritim, ikincisi ise özel “döngüsel ölçüler”dir. Bu ritim ve ölçüler müzi¤in tarz› ne olursa olsun tüm vurmal›larda kullan›labiliyorlar. Perküsyon, Hint müzi¤i gelene¤inin vazgeçilmez bir çalg›s›d›r. Ritim ve davullar Hindu inan›fl›n›n temel göstergesidir. Tala, zaman›n do¤as›n›n kar›fl›k felsefi düflünceleri ile özdefllefltirilir. Ritim ve metrik döngüler zaman›n bir döngüsü gibi ifade edilir. T›pk› araba tekerle¤inin, güneflin, gözün ve insan yaflam›n›n döngüsü gibi… Zamanla ilgili kültürel düflünceler bu döngü içinde kendini gösterir. Talalar ritim ve döngüyü belirtiyor demifltik. Hindu inan›fl›na göre bir insan do¤ar, yaflar, ölür ve yeniden yeni bir döngüye girer; reenkarnasyon olay› gerçekleflir. ‹flte bu döngüyü göstermek için müzikte ritimle bunun ifadesi gerçeklefltirilir. ‹lk vurufl her zaman kendisine dönülen vurufltur. Ritim çalg›lar›ndaki çeflitli vurufllar, de¤iflik anlamlara gelmektedir. Tala, Klasik Türk Müzi¤i’ndeki ‘usul’ ile özdefllefltirilebilir. Her bir davul vuruflunun bir ismi vard›r ve davulcu bunu hat›rlamak zorundad›r. Ço¤u davulcu bu vurufllar› a¤›zlar›yla söyler. Düzinelerce farkl› tala vard›r, her biri kendi ismine sahiptir ve farkl› vurufllara sahiptirler. Bu vurufl düzenleri 3’ten 128’e kadar olabilir. En yayg›n Talalar ise 7 ile 16 vurufl olanlard›r. Tala ilk vuruflla bafllad›¤›nda 16. vuruflta bitmek yerine yeni bir döngüye girmek için ilk vuruflta biter ve yeni bir döngü bafllar. Bu vurufllara “bol” ad› verilir. Bu vurufllar›n oluflturdu¤u kompozisyona “theka” denir. En basit theka en çok bilinen ve tintal ad›n› alan ritmik ölçüler için flu flekildedir: dha,dhin,dhin,dha/ dha,dhin,dhin,dha/dha,tin,tin,ta/ ta,dhin,dhin,dha. Hint Müzik Türleri Hindustani Müzikte Türler: Kuzey Hindistan vokal müzi¤i çeflitli türlere ayr›lm›flt›r. Her tür kendi kompozisyonu, vokal, emprovizasyon tekni¤i ve estetik bak›fl aç›s›na sahiptir. Temel türler; “drupad, khyal ve tumri” denilen türlerdir. Ayr›ca bu türlerin alt türlerine ve bu türlerle iliflkili

daha pek çok çeflitli türe rastlamak mümkündür. Her türün farkl› icra teknikleri oldu¤u için flark›c›lar tüm türleri ö¤renseler de sadece biri üzerine uzmanlafl›p onu icra ederler. Vokal teknikleri ve müzik türleri d›fl›nda, sözsüz müzik türleri de yer almaktad›r. Hint müzi¤indeki di¤er önemli tür ise, Pers ve Arap Müslüman kültüründen ortaya ç›kan ve Urdu dilinde konuflan halklar aras›nda yayg›n olan bir flark› ve fliir türü olan “ghazal”d›r. Karnatak Müzikte Türler: Bu gelenekte; temel müzik türüne “varnam” denir. Güney Hindistan’da konserler varnam ile bafllar. Varnam, etüd ya da bizim bildi¤imiz anlamda konsere bafllama, aç›l›fl makam›, Ragay› tan›t›c› çal›m, yani Türk müzi¤indeki “taksim” olarak düflünülmelidir. Bu egzersizler vokal tekni¤ini ve çalg› kullan›m›n› gelifltirmek için e¤itici ve yararl›d›r. Güney Hindistan’da 18. yüzy›ldan bu yana canl›l›¤›n› koruyan di¤er flark› türü de “kriti”dir. Bu türde metinler, kahramanl›k içeren, duygusal ya da hikâye anlat›ml› olabiliyor. Bunlar daha çok ba¤l›l›k belirten flark›lard›r. Kriti 3 bölümden oluflur. Pallavi bir


araflt›rma

ya da iki sat›rl›k sözlerden oluflan ilk bölümdür ve flu sözler yer al›r: “Sizler hükümdarlar›n stratejilerinin becerikli uzmanlar›s›n›z; yerinde, dostça inanç, do¤ufltan bilgelik, bölüp fethetmek ve son olarak güç kullan›m›.” ‹kinci bölüm Anupallavi ad›n› al›r ve flöyle bafllar: “Ravana, Büyük Lord Siva’n›n büyük ada¤› olarak bilinir…” Son bölüm ise Caranam ad›n› al›r; di¤erlerinden daha uzundur. Ço¤u zaman pallavi ile bitebilir. Teorik olarak 36.000 Raga vard›r. Pratik ve yayg›n olarak daha az say›da kullan›l›rlar. Di¤er türler; Ragam-Tanam-Pallavi, Tillana. Bu flark› türleri d›fl›nda vokal ve sözsüz olarak sayabilece¤imiz baflka türler ve alt türler de yer almaktad›r. Hint Çalg›lar› Sitar: Hint müzi¤inin en önemli ve popüler çalg›lar›ndan, gitar ailesine ait bir çalg›d›r. Akort edilebilen perdelere sahiptir. Perdeler her Raga için farkl› akortlan›r. Üç farkl› amaç için yaklafl›k otuz kadar teli mevcuttur. Bunlar, melodi telleri, bas teli ve komal› -titreflim veya dem- sesleri ç›karan ahenk telleridir. En ünlü Hindistan sitar sanatç›s› olarak Ravi Shankar bilinmektedir. Ayn› zamanda kendisi pek çok film müzi¤i de bestelemifltir. Vina (Veena): Sitara benzeyen ama ahenk telleri bulunmayan bir çalg›d›r. Bu çalg›da ayarlanabilir perdeler yoktur. Daha çok Karnatak müzikte kullan›lan bir çalg›d›r. Shanti Raghavan Güney Hindistan’da müzik ö¤retmeni ve bir Veena icrac›s›. Bu çalg› için flunlar› söylüyor; “Vina, Kuzey Hindistan çalg›s› sitara benzer ancak 4 teli vard›r ve yanda 3 tane fazladan vurufllar› tutmak için telleri vard›r. Sesi, insan sesini and›r›r. Çok profesyonelce çal›nd›¤›nda bu sesi duyan biri bir insan›n flark› söyledi¤ini düflünebilir.” Keman: Günümüzdeki kemanla ayn› özelliklere sahip ama çal›m tekni¤i farkl›d›r. Müzisyenler ba¤dafl kurarak, keman› omuz hizas›ndan daha afla¤›da çalarlar.

Harmonium: 19. yüzy›lda H›ristiyanlarla beraber sömürgecili¤in Hint müzi¤ine en büyük etkisidir. Bu çalg›, Hindistan’›n büyük merkezlerinden olan Kalküta’da zengin kesimin evde kendi e¤lenceleri için kulland›klar› bir çalg› iken Hindistan’›n di¤er bölgelerinde de yayg›nlaflm›fl ve genelde vokal eflliklerinde kullan›l›r olmufltur. Tamperamen sistem kullanan bu çalg› geleneksel Hint müzi¤i sistemine karfl›t olsa da özellikle de Quawwalli müzi¤inde kullan›l›r. Tabla: Hindistan’da yayg›n olarak kullan›lan vurmal› çalg›d›r. ‹ki küçük davuldan oluflur. Tiz olan (dahina) sa¤ elle çal›n›rken bas olan (baya) sol elle çal›n›r. Tiz olan genelde “do” sesine akort edilir, bas olan›n ise akort edildi¤i belli bir nota yoktur. Mridangam: Karnatak müzikte yayg›n olarak kullan›lan bir davul türüdür. ‹ki tarafl›d›r, sa¤ taraf› tiz sesler sol taraf› bas sesler içindir. Hint müzi¤indeki benzeri “pakhavaj” ad›n› al›r. fiehnai: Hindustani müzikte kullan›lan obua cinsi üflemeli bir çalg›d›r. Karnatak müzikte kullan›lan›na “nagasvaram” denilir. Her iki çalg› tap›naklardaki törenlerde, saray seremonilerinde, dü¤ün törenlerinde ve di¤er halk müziklerinde kullan›l›r. “fiehnai”ye efllik eden davula “kurdak”, nagasvarama efllik eden davula “tavil” ad› verilir. Sarod: Sitar ailesinden perdesiz bir Hindustani gelene¤i çalg›s›d›r. Çok yayg›n olan Afgan çalg›s›ndan gelmifltir. Yaklafl›k 200 y›ld›r kullan›lmaktad›r. Bansuri: Hindu tanr›s› “Kriflna” taraf›ndan çal›nd›¤›na inan›lan tahta flüt. Karnatak müzikteki eflde¤eri “venu” veya “kuzhal” olarak bilinir. Bambu tüpten yap›lm›fl, yap›m tekni¤i basit ama çal›m› zor bir çalg›d›r. Santur: Perslerin santuruyla iliflkilidir. Dünyada pek çok kültürün kulland›¤› bu çalg› Hindistan’a Kaflmir’den gelmifltir. Kaflmir’de sufi ‹slam

müzi¤inde kullan›lm›flt›r. Tambura: Su kaba¤›ndan yuvarlat›lm›fl büyük bir gövdeye sahip, uzun bir boynu olan dört telli bir sazd›r. “Buzzing” denilen v›z›lt› sesi ç›karan bu tellerde özellikle “sa” ve “pa” sesleri bas tonunu ç›karmak için kullan›l›r. Genelde topluluk müziklerinde bas sesini veren çalg›d›r. Jalatarang: Küçük boyutlardaki porselen taslar›n içlerine farkl› miktarlarda su doldurulmas› ile oluflturulan bir çalg›d›r. Bu taslara ince bir çubukla vurularak farkl› notalar elde etmek mümkündür. Sarangi: Kuzey Hindistan yayl› çalg›s›d›r. Daha çok Müslüman müzisyenler taraf›ndan kullan›l›r, persler taraf›ndan getirilmifl bir çalg› olma olas›l›¤› yüksektir. ‹nsan sesiyle eflli¤i çok güzel bir form oluflturur. Bu çalg›n›n Müslümanlar ve alt kasta ait insanlar taraf›ndan çal›nmas›n›n nedeni olarak tellerinin ba¤›rsaktan olmas› olabilir, denilmektedir. Bunun dayana¤› ise, Hindularda baz› hayvanlar›n kutsal say›lmas› ve havyan etinin pek kullan›lmamas›d›r. Bin: Vinaya benzer bir çalg›d›r. 24 metal perdeden ve büyük bir gövdeden oluflur. ‹ki oktav içinde yar›m sesler de vard›r. Hindistan yar›madas›, kültürü, inan›fllar›, gelenekleri, yaflam biçimleri, müzi¤i, edebiyat›, destanlar› ile milyonlarca insan›n ve onlarca kültürün bir arada yaflad›¤› muhteflem bir bölgedir. Hint kültürü, birçok toplumu ve baflka kültürü de etkilemifl, ona kaynakl›k etmifl ve flekillendirmifltir. Kaynakça: Dünya fiiir Antolojisi, Sosyal Yay›nlar› Haberci.com, Coflkun Aral Buckinghammusic.com Garland Dünya Müzi¤i Ansiklopedisi Excursions in World Music, Charles Capwell Music in India, Bonnie C. Wade Ramayana, Derleme, Dost Yay›n Da¤›t›m World Music A Global Journey, Terry E. Miller ve Andrew ShahriariJ

N‹SAN 2007 | TAVIR | 31


32 sevval sam

3/28/07

8:45 PM

Page 32

de¤erlendirme

hüznün sesi: SEK tav›r

Oyuncu ve flark›c› fievval Sam, Aral›k ay› sonlar›nda ‘Kalan Müzik’ etiketiyle bir albüm yay›mlad›. “Sek” isimli albüm, Sanat Müzi¤i’nin seçkin ve bilinen eserlerinden olufluyor. Annesi Leman Sam’›n toplumcu flark›lar›ndan farkl› olarak, Sanat Müzi¤i flark›lar›ndan oluflan bir albüm yapan fievval Sam, albümde baflar›l› yorumlar›yla dikkat çekiyor. Daha önce, oynad›¤› dizilerde ve Kaz›m Koyuncu’nun baz› konserlerine kat›larak sahnede, Karadeniz flark›lar› söyleyen Sam, buralardaki performans› ile olumsuz kimi elefltiriler alm›flt›. Sam’›n, yorum gücünün yüksek olmas› gerekti¤i bir alan olan Sanat Müzi¤i tarz›nda bir albüm haz›rlad›¤› ö¤renildi¤inde, sonucun öncekilerden çok da farkl› olmayaca¤› düflünülmüfltü. Ancak albüm yay›mland›¤›nda, düflünülenlerin aksine, güçlü bir yorumla ç›kt› dinleyicilerinin karfl›s›na, fievval Sam. Albüm düzenlemelerinde, tarz›n özüne sad›k kalma amac›yla Klasik Türk Müzi¤i sazlar›na yer verilerek sa¤lanan sadelik dikkat çekiyor. Altyap›da herhangi bir modern deneme yap›lm›yor. Buradan, hedeflenenin asl›na sad›k bir

32 | TAVIR | N‹SAN 2007

tarz oldu¤u sonucu ç›k›yor. Solistin sesinin müzikal altyap›ya bo¤ulmad›¤›, cesaretle ve aç›kl›kla öne ç›kar›ld›¤› görülüyor. Bunlar, solistin özgüveninin ve sesine hâkimiyetinin göstergeleri olarak, Sam’›n ve ‘Sek’in art›lar› aras›nda. Bunun yan› s›ra solistin sesinin genifllik s›n›rlar› zorlanm›yor. Ses aral›¤›ndaki darl›¤›n ve sesin yüksek derecelere ç›kam›yor olmas›n›n önüne, bu duruma uygun flark›lar seçilerek geçildi¤i gözlemleniyor. Bu yan›yla, var olan duruma uygun, gerçekçi ve baflar›l› bir repertuar oluflturulmufl denilebilir.

Teknik boyutuna bakt›¤›m›zda ve bir ç›k›fl albümü olarak ele ald›¤›m›zda, iyi bir albüm olarak de¤erlendiriyoruz ‘Sek’i.

“Söyleyemem Derdimi”den “fiimdi Uzaklardas›n”a, “Benzemez Kimse Sana”dan “Kimseye Etmem fiikâyet”e 20 ayr› eserin yer ald›¤› albümün müzik yönetmeni Fahrettin Yark›n. Albümdeki sazlar›n, türünün ustalar› taraf›ndan icra edilmesi, albümün baflar›s›n› olumlu etkileyen di¤er faktörlerden…

Bu topraklara ait bir müzik tarz› olarak, kökeni ve geldi¤i yer neresi olursa olsun, bugün halk›n bir bölümünün büyük bir sevgiyle dinledi¤i bir müzik tarz› olan Sanat Müzi¤i’ni, elbette ki kaliteli ürünlerle karfl›m›za ç›kt›¤›nda, sahipleniyoruz. Bu yan›yla fievval Sam’›n yapt›¤› bu albüm de bir deneme olarak baflar›l› bir çal›flma. Bunlarla beraber, fievval Sam’›n bu etkileyici sesini sadece Sanat Müzi¤i söylerken de¤il, türkülerimizi okurken de, bugünümüzü anlatan flark›lar› okurken de duymaya al›fl›k oldu¤umuzu belirtmeliyiz. Türkülerin içerdi¤i duyarl›l›klar›n aflinas› oldu¤unu bildi¤imiz fievval Sam’›n, Sanat Müzi¤i alan›nda ilerici, insani duyarl›l›klar›yla bir istisna olaca¤›n› düflünüyoruz. Bundan sonraki olas› farkl› tarzdaki albümlerinde, aflk ac›s›n›n yan› s›ra, evlad›n› kaybetmenin ac›s›n›, çocu¤unu aç koyman›n ac›s›n›, yoksullu¤un ac›s›n› da anlatmas›n› isteriz, fievval Sam’›n.

Albüm’de Hicaz, Hicaz-Humayun, Süznak, Hüzzam, Segâh, Nihavend, Bayati, Uflflak ve Dügâh makamlar›ndan örnekler seçildi¤i görülüyor. Bu makamlar›n kendi içinde bütünlüklü olarak sunulduklar›, örne¤in Hicaz flark›lar›n arka arkaya sunulup ard›ndan bir klarnet taksimi ile Hüzzam makam›n›n aç›ld›¤› ve ard›ndan da Hüzzam flark›lar›n geldi¤i görülüyor. Di¤er makamlara geçifllerde de benzer aç›fllarla, gelecek olan makam›n haz›rland›¤› görülüyor. Bu durum dinleyifli kolaylaflt›r›yor ve albümü ak›c›laflt›r›yor. Seçilen örneklerin Düyek, Sofyan, Semai, Curcuna ve Aksak usullerinden olmas› da dikkat çeken bir di¤er nokta. Usullerin, aynen fliirdeki aruz vezni gibi, belli uzunluklardaki kal›plarla yap›lan vurufllar› içerdi¤ini göz önüne al›rsak, ayn› usullerdeki flark›lar›n da genel olarak kendi içlerinde bütünlüklü olarak sunulmas›ndan dolay›, albümdeki ak›c›l›k güçleniyor.

Sanat Müzi¤i’nin do¤al içeri¤i olan aflk ve aflk ac›s› temalar›, albümün tamam›na yay›lan nitelikte… Bunun d›fl›na ç›kan tek bir istisna dahi yok. Yap›lan›n Sanat Müzi¤i olmas›ndan ve genelde klasiklerin seçilmifl olmas›ndan, klasiklerin de esas itibariyle bu konular› hüzünlü bir biçimde ele almas›ndan dolay›, bu içerik de do¤al karfl›lanabilir.

Sanatç›n›n bu yönleri de göz önüne al›narak, hem Sanat Müzi¤i hem içerik olarak halk›n günlük sorunlar›na daha aç›k olan di¤er tarzlarda gerçeklefltirece¤i olas› çal›flmalar› ile bir bütün halinde düflünüldü¤ünde, çok daha sa¤lam ve etkili bir yere oturacak ‘Sek’.J


deneme

STENCIL erden kay›ptafl

"Sana çizgili bir k⤛t verirlerse sen öteki türlü yaz" Fahrenheit 451 / Ray Bradbury

Her gün karfl›m›za ç›kan binlerce afifl, tabela, TV reklâm›, logo ve arma beynimize görsel bir bombard›man biçiminde yans›yor. Burjuvazinin hepimizi teslim alma savafl›n›n vazgeçilmez bir parças› bu görsellik. Fotografik belle¤imize birkaç renk ve çizgiyle kaz›yor, tüketim ve koflulsuz boyun e¤ifl mesaj›n›. Kendisini daha çok dayatabilmek için laboratuarlar›nda yeni bombalar gelifltiriyor bir yandan. Yeni reklâmlar, yeni reklâm alanlar› tasarl›yor. Kuflatmaya yepyeni silahlar sokuyor gün be gün. Mao’nun Sun Tzu’dan ve eski savafl geleneklerinden ö¤renip gelifltirdi¤i önemli bir stratejik hamledir, düflman›n silah›n› çalmak. Bugün hala etkili durumda bu hamle. Burjuvazinin laboratuar›nda gelifltirdi¤i tüm sald›r› yöntemlerini onun zarar›na dönüfltürebiliyoruz. Özellikle de görsel sald›r›y›. Bugün Latin Amerika’da, ‹rlanda’da duvarlar› süsleyen duvar resimlerinin, kitlelerin mücadelesine olan katk›s› yads›namaz. Bir emekçi mahallesindeki duvar yaz›s›, ‘billboard’da bulunan reklâmdan daha etkilidir. ‘Billboard’daki içeri¤i k›sa sürede akl›ndan silen insanlar, evine giderken duvarda gördü¤ü “Köle de¤ilsin!” (90’l› y›llarda yayg›n bir flekilde Avrupa’da duvarlara yaz›lan bir slogan) mesaj›na umutla sar›lacakt›r. Anlat›lmak istenenin etkili bir görsellikle süslendi¤i durumlarda, insanlar› harekete geçirmek daha da kolaylaflmaktad›r. Geliflen teknolojinin görüntü iflleme konusuna getirdi¤i yeni seçenekler, görsel anlat›mlar›n zenginleflmesinde bir s›çrama yaratt›. Art›k en akla gelmeyecek kolâjlar ve yap›lmas› imkâns›z olarak düflünülen çizimler, bilgisayar yard›m›yla rahatl›kla haz›rlanmakta ve her türlü medyaya aktar›m› sa¤lanabilmekte. Bizim az önce sözünü etti¤imiz medyam›z olan duvarlar›n, bunun d›fl›nda kalmas› da beklenemezdi. Devlet Su ‹flleri, TEK gibi resmi kurumlar›n yan› s›ra, tüm burjuva partilerinin ve hatta faflistlerin bile uzun zamand›r flablonla duvar boyama konusunda yapt›¤› çal›flmalar› görebiliyoruz. Ancak, haz›rlanan teneke flablonun duvara yerlefltirilmesine izin verdi¤i tek renkli logolar›, hem sanatsal de¤il, hem de mülkiyet s›n›rlar› belirleme ve görüntü kirlili¤i yaratma gibi sanat›n karfl›s›nda bir tavr› aktar›yor. Stencil, grafikte bir tür maskeleme tekni¤i olarak do¤du. Daha sonralar› ad›n› popüler bir fonta da veren bu teknik, farkl› katmanlara bö-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 33


deneme

lünmemifl görsellerin çeflitli bask› teknikleri için film/flablon olarak ç›kt› al›nmas›n› kolaylaflt›r›yordu. Sonralar› katman bazl› bir grafik iflleme yönteminin gelifltirilmesiyle, maskeleme yerine, duvarlara flablonla resim aktarma biçiminin ad› olarak kullan›lmaya baflland›. Stencil uygulamas› yapmak için, öncelikle çok fazla renkten oluflmayan bir resme ihtiyac›m›z var. Tek renk çal›flacaksak, bunun yap›m› çok kolay. En klasi¤inden, CHE’nin o ünlü siluetini al›p uygulayabiliriz. Ancak, stencil yapan birisi, uygulad›¤› sanat›n çok da fazla tekrar edilmifl bir fley olmas›ndan rahats›z olacakt›r. Bu yüzden her seferinde yeni bir uygulaman›n gelifltirilmesinde yarar var. Görsel olarak kullanaca¤›m›z resim dosyas›n›, bilgisayar ortam›nda katmanlar›na (layer) ay›rd›ktan sonra, her bir ‘layer’› ayr› birer renge boyuyoruz. Sonras›nda, ister bu dosyan›n tümünün, istersek de her bir katman›n (içleri siyah renkle dolu) ayr› ayr› olarak ç›kt›s›n› al›yoruz. Standart yaz›c›lar A3 boyutundan (29,7x42 cm) daha büyük bir ç›kt› alamad›¤› için, daha büyük ifllerde ozalitçiye gitmekte yarar var.

ne tüyo veriyor. En ünlüleri ise, ‹ngiltere’den Banksy. May›s 2005'te Britanya’n›n meflhur müzesi British Museum’da üzerinde al›flverifl arabas› iten bir ma¤ara adam›n› gösteren bir tafl bulundu. Müze görevlilerinin ancak 3 gün sonra dikkatini çeken bu tafl›n yan›ndaki aç›klamada “post-katatonik” döneme ait oldu¤u yaz›yordu. Bu h›nz›rl›¤› yapan, her gün yüzlerce insan›n ziyaret etti¤i müzede fark edilmeden 3 gün sefa süren bu “çal›flma”n›n sahibi Banksy’den baflkas› de¤ildi. Benzer bir “çal›flmay›” Brooklyn Müzesi’nde de gerçeklefltiren Banksy, bu kez fark edilmek için 1 hafta beklemek zorunda kalm›fl. Banksy genelde sistemi sorgulatan çal›flmalar›yla göze çarpan bir stencil ve graffiti üstad›. Savafl ve kapitalizm karfl›t› duvar boyamalar›yla yans›tt›¤› mesajlar kitlelerce kabul görüyor. Zeki ve esprili bir biçimde duvarlar› boyarken, medyaya ç›kmamaya da özen gösteriyor. Kendisine ünlü firmalar ve reklâm ajanslar›ndan yap›lan tüm teklifleri ›srarla geri çevirmekte.

Daha sonra, elimizdeki ç›kt›y›, ayn› büyüklükteki bir asetat›n üzerine sabitliyoruz. Falçatam›zla, her bir renk için ayr› bir asetat kullanarak, asetat›n üzerinde boyanacak yerleri keserek boflalt›yoruz. Elimize stencil uygulamas› için flablonumuz haz›r oluyor. Art›k, bize izin veren bir komflumuzun duvar›na sprey boya ile stencil uygulamas› yapabiliriz.

Türkiye’de stencil uygulamalar›na da son 2–3 y›ld›r rastlanmakta. Cihangir ve Asmal›mescit’teki ninja ve Deniz Gezmifl stencil uygulamalar› oldukça dikkat çekici. ‹flin ruhunu korumak ad›na, ticari projelerden uzak duran birçok stencil sanatç›s›, uluslararas› internet platformlar›nda ifllerini paylafl›yor. Geçti¤imiz aylarda Taksim Meydan›’na yap›lan “Guantanamolu Tutsak” adl› çal›flmayla otoritelerin flimfleklerini üstüne çeken stencil sanatç›lar›, yeni iflleriyle burjuvaziyi beklemedi¤i biçimde görsel haf›zalardan defetmeyi amaçl›yor.

Dünyada Stencil’in çok fazla uygulamas› var. ‹nternet üzerinde insanlar birbirlerinin yapt›¤› stencil çal›flmalar›n› de¤erlendiriyor ve birbiri-

Kaynakça: http://www.stencilrevolution.comJ

34 | TAVIR | N‹SAN 2007


röportaj

kartal’›n amatör ruhlu sesi: istanbul tiyatora kumpanyas› tav›r

Yapt›¤›n›z tiyatroyu nas›l de¤erlendiriyorsunuz, amatör tiyatro ile profesyonel tiyatro aras›ndaki fark nedir? Siz amatör tiyatro mu yap›yorsunuz? Ali Çoban: Yapt›¤›m›z tiyatronun modeli asl›nda eski köy enstitüleri, halkevleri modeli biraz. Amac›m›z tiyatroya perde açmak ama genç insanlar›n hayatlar›n› biçimlendirecek alanlarda onlara olanak sa¤layacak, önermelerde bulunacak bir merkez gibi buras›. Ama öncelikli tiyatro. Sonral›kl› hedefleri de burada olan arkadafllar›n üniversiteye yönlenmeleri üniversitedeki bölümlerine katk› sa¤lama, gelecekteki hayatlar›n› kolaylaflt›racak baz› fleyleri beraber paylafl›p birlikte önermelerde bulunmak olan bir topluluk. Profesyonel, yar› profesyonel ve amatörlerden oluflan bir topluluk bu, say›s› 40 kadar var. ‹ki tarafa da yak›n›z akademisyenler de var içimizde, amatör olup y›llard›r bu ifli yapanlar, yeni bafllayanlar da var. Amatör diye adland›rd›¤›m›z arkadafllar da en az 12 y›ld›r bu ifli yap›yor. Ama hayatlar›n› farkl› ifllerden kazan›yor.

Amatörlük ile profesyonellik aras›ndaki fark nedir? Siz nas›l tan›ml›yorsunuz? Ali Çoban: Genel geçer ay›r›m noktas› para kazanmayla ilgili. Yani üretti¤in mal›n karfl›s›nda para al›yorsan ad›n profesyonel oluyor. Ama ben bunun bir disiplin oldu¤una, bir anlay›fl oldu¤una inan›yorum. Amatör bir yap›m›z olmas›na ra¤men, tavr›m›zda davran›fl›m›zda profesyonel olmaya gayret ediyoruz. Herhalde ay›r›m noktas› para kazanm›yor olmam›z birey olarak. Kimse buradan para alm›yor, biz buraya sürekli para harc›yoruz: 3 lira harcayan da var 3 milyar harcayan da var, fark etmiyor. Ki kursa gelen arkadafl da buras› için para harc›yor, hep burada olan arkadafl da para harc›yor. ‹nan Biçer: Amatör deyince bu iflin yeni bafllayan›, çayla¤› gibi anlafl›l›yor ama, tiyatroda amatör ruh çok büyük bir misyon gibi geliyor bana. ‹nsanlar zamanlar›n› emeklerini bütün gayretlerini buraya ay›r›p, bir fleyi var etmeye çal›fl›yorlar. Buradaki amatörlük böyle bir amatörlük. Profesyonellik de, bizim iflteki çal›flma disiplinidir. Bu ifli bir hayat biçimi olarak seçmeyebilirsiniz. Ama bu iflin gereklilikleri, incelikleri vard›r, bunlara özen göstererek olmas› gerekenlere ve idealize etti¤iniz durumlar› da buna yans›tarak yapt›¤›n›z ifl profesyonel ifl oluyor. Bir önceki ay dergimizde yay›mlanan röportaj›nda Mehmet Esato¤lu flöyle demiflti: “Tiyatro alan›m›z›n amatör alandan kopufluyla birlikte sahne ve sanatsal yarat›m yoksullaflm›fl, günümüzde ise dibe vurarak izleyicisini de yitirmifltir.” Sizce de böyle midir, siz nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Ali Çoban: Bu anlamda do¤ru. Bütün sanatlar için söylüyorum, tiyatro alan›nda amatörlük iflin kayna¤›, gözesidir. Bu kaynak ne kadar

çok olursa o kadar çok profesyonel oyuncu, ressam, müzisyen ama bir o kadar da bu ifli meslek edinmeyen seçebilen, yetenekli seçme güdüsü yüksek seyirci oluflmaya bafll›yor bir süre sonra. Herkesin bu ifli yapmas› gerekmiyor, 15 kifli bafll›yor, bunlardan bir tane oyuncu ç›kabiliyor ama 14 tane profesyonel seyirci ç›kar diyoruz. Amatör gruplar azalmaya bafllay›nca do¤ald›r ki seyirci say›s› da azalmaya bafll›yor. Daha önce Kartal ve civar›nda 15 tane amatör tiyatro vard›. 80’den sonra bir tav›rd› belki, h›zla tiyatro topluluklar› olufltu, say›s› 15’e yükseldi. Afla¤› yukar› herkes birbirini tan›yordu, herkes birbirine yard›m ediyordu. Kartal Sanat ‹flli¤i Tiyatrosu’nun oyuncusuydum, kurulan bütün topluluklara destek oluyorduk, yard›mc› oluyorduk. O dönemlerde 10 bin seyirciye ulaflt›¤›m›z oluyordu. ‹ki sezonda 15 bin, 30 bin seyirciye ulaflt›¤›m›z dönemler oluyordu. Her tarafa turneye gidebiliyorduk o zaman. Ama flimdi azald› bu, bunun nedeni de Esato¤lu’nun söyledi¤i gibi amatör yaklafl›m›n azalmas›d›r. Çünkü amatör topluluk oldu¤unda amatör organizatörler de olurdu. Dayan›flma daha yo¤un oluyordu. Herkes sizi bir yerlere götürmek istiyordu. Turneye ç›kt›¤›m›z dönemler boyunca otellerde falan çok kalm›yorduk biz. ‹nsanlar evlerinde a¤›rl›yordu bizi. Devlet tiyatrolar›, flehir tiyatrolar› gibi kurumlar olmal›; çünkü tiyatro çok para isteyen bir ifl. Onlar da yapmal›, ama amatörler onlardan daha çok yapmal›, ya da daha çok amatör gruplar olmal›. Bir biçimde, ödenekli kurumlar m›, belediyeler mi bilemiyorum kim destekleyecekse, desteklemeli ve yaflamal›. Gerçi bizi destekleyen yok ama... Ya da seyirci desteklemeli, buralar yaflam alanlar› çünkü. Daha çok izleyicinin gelmesi herhalde en te-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 35


röportaj

mel çözümdür. Bir yerden destek gelecekse bunu iyi bilmek gerekir diye düflünüyorum Bu, kurum, kurulufl, ya da kifli olabilir. Çünkü mesela bir holdingden destek al›nmaya bafllarsa, bir süre sonra oradan ba¤›ms›z hareket edememeye bafllar bir sanatç›. Ali Çoban:Tabii ki denetler sizi. Az önce Kartal Sanat ‹flli¤i’nden bahsetmifltim; o örnektir asl›nda. Seyirci bütün ihtiyaçlar›m›za kol kanat geriyordu. Biz tiyatroya bafllad›¤›m›z dönemde ‘çivi nas›l çak›l›r’dan, ‘nas›l oynan›r’a kadar her alanda bilgi sahibi olmak zorundayd›k. O yüzden kendi sandalyemizi kendimiz yap›yorduk, kendi dekorumuzu kendimiz yap›yorduk, kendi oyunumuzu kendimiz yaz›yorduk. Herkes bir fley yapmak zorundayd›. Reji de yapmak zorundayd›, oyun da yazmak zorundayd›, oynamak zorundayd›. Yeterli olmayabiliriz tabi. Bugünün koflullar›nda bakt›¤›m›zda, “vay anas›n›” denilecek ifller de¤ildi. Çok elefltirilebilir, ama donan›m sahibi olmak zorunda oldu¤umuzu biliyorduk. Terzimiz bizim, seyircimizdi; birçok fleyi kendimiz yap›yorduk, tiyatro salonumuzu kendimiz yap›yorduk, afifllerimizi kendimiz yap›yorduk. Serigraf yöntemle afiflleri kendimiz yap›yorduk, ustam›z ‹smail Ifl›ksoy vard› kulaklar› ç›nlas›n. Her fleyi kendimiz yap›yorduk. Ama flunu biliyorduk, biz bunu yapt›¤›m›zda baflard›¤›m›zda, yapamad›¤›m›z fleyi de seyirci yapar. Aileler destekliyordu. O zaman abonelerimiz vard› bizim, kombine bilet al›yorlard›. Samimi söylüyorum, belirli bir para ödüyorlard›, abone oluyorlard› ve her oyunumuza geliyorlard›. Türkiye’nin her taraf›nda böyle seyircimiz vard› bizim. Biz bunu yitirdik bu süreçte. Asal olan seyirci tabi, baflka insanlarla görüflüp sponsor aramak çok can›m›z› s›k›yor. ‹nan Biçer: Bunu 120 y›l önce dünya tiyatrosu tart›flm›fl. Sanat›n her dal› için tart›fl›lm›fl ve baflka bir ekole geçilmifl. Nas›l bu hale geldik, yaflanan sanat m›d›r, biz sanat›n taklidini mi yap›yoruz? Halk için sanat m›, sanat sanat için mi? Çok güzel söylemifl Mehmet Esato¤lu: Bizim damar›m›z› besleyen amatörlük. fiimdi bak›yorsunuz mesela büyük holdinglerin sponsor oldu¤u oyunlardan tutun da devlet tiyatrosu, flehir tiyatrosunun seçti¤i oyunlara bak›n. 20 y›ld›r toplam ortalama 50 oyun etraf›nda dönmüfller. Türkiye’de sanat›n anlataca¤› tek bir fley mi varm›fl? Ayn› oyunlar dönüp durmufl. Gelen seyirci de kaçar, toplumun sorunlar›ndan uzak bir sanat zaten dün-

36 | TAVIR | N‹SAN 2007

yan›n hiçbir yerinde o toplumun kültürünü anlatmam›fl. Burada da ayn› fleyler yaflan›yor. Biz dünya sanat›n› 120 y›l geriden takip ediyoruz bir kere, ortada böyle bir fley var. Ali Çoban: fiunu da söylemek laz›m, tiyatro gereklilik olarak alg›lanmam›fl bizde. Kurtulufl savafl›ndan sonra, denmifl ki, “Bu eksiktir, yap›n.” Mant›ksal ve bilimsel de yapm›fllar. Yani Karl Lebert diye bir adam› getirmifller buraya, konservatuar kurmufllar. Bu ifl bilimsel olsun diye. Ac›d›r ki aradan bu kadar y›l geçmesine ra¤men ben de ö¤rencilik dönemimde Karl Lebert’in ö¤retileriyle e¤itim gördüm. 50 y›ll›k zaman dilimi var arada, biz suyunun, suyunun, suyunu gördük e¤itim olarak. Hiçbir geliflim olmam›fl, sebebi de d›flar›dan direk al›nmas›. Çünkü Osmanl› döneminde, Anadolu tiyatro oyuncular›na izin verilmiyor, geliflim olmuyor. Asl›nda kumpanyalar falan çok becerikliymifl o dönem ama bir sürü engelle karfl›laflt›klar› için geliflim olmuyor. 1900’lerde öyle ama 1970’lerde de öyle. Devlet Tiyatrosu sanatç›lar› Anadolu’nun herhangi bir yerinde turneye gittiklerinde bayanlara karne soruluyormufl. Anlatabiliyor muyum? Tiyatro aktörleri akflamlar› sahneye ç›k›yor diye devlet taraf›ndan bayanlara vesika veriliyordu. Ve bunlar devlet sanatç›s›; hangi gözle bak›ld›¤›n› görüyorsak, bu insanlar neyi kat edebilir, neyi aflabilir? Elefltiririz ama flu an bile yasal bir problem ç›kt›, Devlet Tiyatrolar› birbirine girdi, bu adamlar d›flar›da çal›flabilir mi, çal›flamaz m›? Yasaklayal›m gibi bir zihni-

yet söz konusu. En büyü¤ü de en küçü¤ü de problem yafl›yor. Üç sene öncesine kadar amatör tiyatrolar izin almadan oyun oynayam›yordu. fiu an bile isteseler izin sorabilirler asl›nda. Birçok problemle bo¤ufluyoruz; telif gibi bir problemimiz var. Ödeyemiyoruz çünkü kazanam›yoruz. Düne kadar vergisi var ödemeye çal›fl›yoruz. Kiras› var ödemeye çal›fl›yoruz. Maddi, manevi, kültürel bir sürü sorun var. ‹nan Biçer: Burada kurslar›m›z var, ö¤rencilerimize küçük çapta ödevler veriyoruz. Diyor ki, araflt›rd›m bulamad›m. Nas›l araflt›rd›n, ‘Google’a yazd›m ç›kmad›.’ diyor. Google’a yazd›¤›nda ç›kan bilgi genel kültür olabilecek bir bilgi bile de¤il. Senin gibi benim gibi adamlar ç›k›yor, Ekfli Sözlük’te oldu¤u gibi Shakespear’a dair, Brecht’e dair bilgiler, sitedeki kadard›r. Eski yersiz ve gereksiz birço¤u. Oradan ald›¤› bilgiyle adam bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup ç›k›yor karfl›n›za. Yeni nesli düflünün flimdi, her fleyi internetten araflt›r›p bulan, internetten yapan bir nesil. Sen bu adama ç›k›p da memleket sorunundan bahsetti¤inde, “abi ç›kal›m kola içelim o zaman ya” falan diyecek yani. Ali Çoban: Bir arkadafl›m üniversitede e¤itmen. Ö¤rencilerle Afrika üzerine oyun oluflturmaya çal›fl›yor san›r›m. Bir kaç örnek vermifl onlarla ilgili, araflt›rma yap›n gelin oyun olufltural›m. Ertesi gün gelmifl çocuklar, bilgisayara girmifller tahmin ediyorum, Afrika zencilerin yaflad›¤›, emperyalistler taraf›ndan


röportaj

sömürülmüfl, hiçbir fleyleri olmayan zencilerin yaflad›¤› ülkeler toplulu¤u. Bu kadar yani, asl›nda daha saçma da ben toparlayarak söyledim. fiunu sormak gerekli: Kim ç›km›fl oradan tiyatro yazar› olarak, amatör topluluklar var m›, hala tiyatro yap›l›yor mu? Oraya uygulanm›fl olan fliddet içeren yapt›r›mlar, zulüm sanat›na nas›l yans›m›fl; varsa e¤er ezilmifl insanlar, bu adamlar bugün bunu anlatabiliyorlar m›? Hiçbir fley yok. Bu kadar bulduk hocam, bu kadar. Bizde de ayn› fley geçerli, belki de tükenifl sebebi o. Arma¤an Ayd›n: Eme¤i bilgiyi bir baflkas› keflfeder, yaflatmak için çabalar, paylafl›r. Paylaflt›kça da baflka yere ulafl›r. De¤eri azalmaya bafllar. Bu bana ulaflt›¤›nda ben mekanik bir flekilde söylerim. fiimdi düflününce akl›ma geliyor, bir milyar liras› var adam›n cep telefonu alacak; 15 gün- 20 gün araflt›r›yor. Megapiksel diyor mesela, sen nereden biliyorsun, o bak›fl aç›s› var m›? Yok. Müflteri temsilcisine gidiyor bu iyi flu iyi falan, bir milyar› veriyor. Sorgulayan bir toplum yok. Amatörlü¤ün do¤uflunda muhalif olman›n etkisi var m›? Ali Çoban:Tabii ki, sanat muhaliftir. Muhalefet yapmak zorundad›r, tiyatro san›yorum en net muhalif alan. Peki iktidar›n neresindedir tiyatro? Ali Çoban:fiunu çok rahat söyleyebilirim ki, benim gibi, bizim gibi düflünen birileri de iktidarda olsa, biz hep muhalefette kalmak durumunday›z. Böyle düflünüyorum. Tiyatro sorgulayan ve sorgulatan bir alan. E¤er biz kendimiz sorgulayam›yorsak, bir fley soram›yorsak, seyirciyle bunu paylaflabilmemiz mümkün de¤il. Ona ne diyece¤iz o zaman? Bir s›k›nt›dan dolay› bir fleyden dolay› tiyatro yap›yorsak e¤er biz, kendimizi sorgulayaca¤›z, bizle karfl› karfl›ya gelen seyirciyi sorgulayaca¤›z ki onlar bizi sorgulayabilsin. Öncelik e¤lencedir tiyatro da, bunun ayk›r›s›n› düflünmüyorum. Asal ifllevi e¤lendirmektir tiyatronun. Ancak buradan giden insan gerçekten, huzurlu, mutlu gidebilmeli. O zaman tiyatro asal amac›na ulaflm›flt›r; ama kafas›nda birkaç soru da varsa çok mutlu oluruz. Bu fleyi getirmemeli, didaktik, “Bak›n bize neler neler yapm›fllar” gibi de¤il yani. Gerçekten e¤lenecek, gerçekten yapt›¤›m›z iflin bir sanatsal de¤eri de olacak, haz alman›n ötesinde. Ama buradan giden insanlar bir fleyleri sorgulaya-

cak. Öncelikle bizi sonra kendini sonra da yaflad›¤› alanlar›… Tiyatro her zaman muhalif olacak bence ve öyle olmal›. Tiyatrolar›n kendi içinde baz› örgütlenmeleri var, dünya tiyatrolar günü dolay›s›yla etkinlikler de düzenlenecek. Sizin de içinde oldu¤unuz bir örgütlenmeniz var m›? Ali Çoban:Amatör tiyatrolar çevresi vard› o zaman, çok yo¤un iliflkiler vard›, bütün gruplar birbirini çok iyi tan›yordu, yap›lan birçok etkinlikte, festivalde her yerde vard›. fiimdi aç›kças› 90’dan sonra baya¤› bir da¤›ld›k. Ama flimdi biz herhangi bir flekilde iliflki içinde de¤iliz. Birkaç nedeni var bunun: ‹TK 98 y›l›ndan beri çal›fl›yor. Mekan sorunumuz vard›. Kendi fiziksel alanlar›m›z› rahatlatamad›¤›m›z için bir türlü aç›lamad›k. Asl›nda tiyatro yapanlar›n birço¤unu bireysel olarak tan›yoruz. Ama grup anlam›nda bir iliflki kurmufl de¤iliz henüz. Bu sene salonu yapt›k, flimdi kendi fiziksel alan›m›z› rahatlatmaya çal›fl›yoruz, daha sonra zorunlu olarak o tür topluluklarla iliflkiye geçece¤iz. Bunun birkaç sebebi var. Kartal’da festival yapmay› düflünüyoruz, çocuk oyunlar› festivali yapmay› düflünüyoruz. Do¤al olarak baflvuraca¤›m›z insanlar onlar. Ama ‹stanbul d›fl›ndaki etkinliklerden haberimiz yok. Herhangi bir öneri de almad›k, kat›l›r m›s›n›z, gelir misiniz diye? Olursa bu tür oluflumlar içinde yer al›r›z, elimizden gelenden fazlas›n› yapmaya çal›fl›r›z. Buran›n varl›¤› devam ederse e¤er, olmayan fleyleri de yapmaya çal›fl›r›z. Size özel bir soru sorabilir miyim? Dizilerde

rol al›yorsunuz belki de hayat›n›z› daha rahat sürdürebilecekken, “Bana ne kardeflim, niye ben u¤raflay›m.” demiyorsunuz, bir sürü derdi s›k›nt›s› olan tiyatro için çal›fl›yorsunuz, neden? Ali Çoban: Evet asl›nda ben televizyondan kazand›¤›m paralar› böyle yerlere harc›yorum. Televizyonda çal›flmay› çok isteyerek seçmedim, zorunlu olarak ekonomik getirisi oldu¤u için yap›yorum. Yapmaya da devam edece¤im. Çünkü bu tür alanlar yaflayacak bu flekilde. Birkaç nedeni var televizyonda çal›flmam›n. Birincisi kendi hayat›m› sürdürmek zorunday›m. Çünkü hiçbir ödenekli toplulukta çal›flmay› istemedim, Devlet Tiyatrosu, fiehir Tiyatrosu, akademisyen oldu¤um halde istemedim. Hep bildi¤im, anlad›¤›m, anlatmaya çal›flt›¤›m biçimde tiyatro yapmaya çal›flt›m. Böyle yerlerin oluflumunda olma sebebim de... Ya anlatmak zor, bu bir hastal›k bu bir tutku… Ben bir fley yap›yorum, bunun bir fleye yaramas›n› istiyorum, e¤er yapt›¤›m fley, sanatsa e¤er, ben böyle demeye korkuyorum, yapt›¤›m fley sanatsa, bunun hayattaki karfl›l›¤› bir fleye yarayarak olacakt›r. E¤er bir fleye yaram›yorsa mutsuz olurum, bunu yapman›n çok anlam› yok. Bunun da böyle yerlerde birlikte çal›flt›¤›m, birlikte ö¤rendi¤im arkadafllara faydal› oldu¤umda gerçekleflti¤ini düflünüyorum. Yoksa hiçbir anlam› yok bunu yapman›n. Birçok insan flöyle yap›yor: Barlarda, kahvelerde bir araya gelip, sürekli yak›n›yorlar, “Ti-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 37


röportaj

yatro yapam›yoruz.” diyorlar. Böyle konuflmaktansa aç kalmay› tercih ediyorum. Evet, tiyatro yap›labiliyor. Ben çok uzun y›llard›r tiyatro sahnesine ç›kam›yorum ama bana omuz veren benimle ayn› havay› soluyan birçok arkadafl›m oluflturdu¤umuz ortamda sahneye ç›k›yor. Belki ben televizyonda çal›flmak zorunda kal›yorum ama, burada 40 genç arkadafl bu ifli yap›yorlar. Ben inan›yorum ki, onlar›n içerisinden birço¤u daha bu iflten ekmek yiyecek, profesyonel olacak, akademisyen olacak, amatör olarak sürdürecek. ‹çimizde bankac›, muhasebeci, ö¤retmen vs. var. Beni mutlu ediyor böyle ifllere zaman olarak da, hayat olarak da, ekonomik olarak da yat›r›m yapmak. Beni sadece mutlu ediyor, baflka hiçbir getirisi yok. Buraya geldi¤imde herkesin bir araya gelmesi için etkinliklerde bulufluyoruz, sahneden arkadafllara bakt›¤›mda ne kadar genifl bir aile oldu¤umuzu görüyorum. Herkesin ne kadar huzurlu oldu¤unu da görüyorum. Tabi küçük s›k›nt›lar, gerilimler, stresler yafl›yoruz, birbirimize k›z›yoruz, tart›fl›yoruz. Aflamayaca¤›m›z s›k›nt›lar yafl›yoruz. Ama buraya geldi¤imde herkesin birbirine nas›l bakt›¤›n› görüyorum, bu yeterince büyük bir ödül diye düflünüyorum. Çal›flma program›n›z nas›l, ayr› çal›flma gruplar›ndan insanlarla çal›flmak zordur san›r›m? Ali Çoban: Birkaç grubumuz var. Genç kadrolar›n olufltu¤u bir topluluk var, genellikle çocuk oyunu oynuyorlar. Asl›nda ekibin yaflamas›na en büyük katk›y› da onlar sa¤l›yor. Onlar›n yapt›¤› çal›flmalar daha uzun sürüyor. Çünkü a¤›r yük onlar›n s›rt›nda. Çocuk oyunu çal›fl›p okullarda sahnelerde oynuyorlar, tiyatromuzun kazand›¤› tek ekonomik gelir kayna¤› da asl›nda o. Baflka bir grubumuz daha var, gündüz kendi ifllerinde çal›fl›p, akflam gelen ekip. Onlarla da e¤itim çal›flmalar› yap›yoruz. Cuma akflamlar› 19.00 da bafll›yor. O ekiple de büyük oyun çal›fl›yoruz. Prova yapt›¤›m›zda her gün oluyor çal›flmam›z. ‹nan Biçer: ‹fli gücü olup akflamlar› emeklerini buraya harcayan insanlardan olufltu bizim ekibimiz. Bankac›s›, sigortac›s›, muhasebecisi, inflaatç›s›, iflten ç›k›p, en erken saat 20.00 de bafllay›p gitti¤i yere kadar çal›fl›yoruz. fiimdi kurs kadromuzda 27 Mart Dünya Tiyatrolar Haftas› için bir çal›flma bafllad›.

38 | TAVIR | N‹SAN 2007

Zamazingo’yu oynuyorsunuz, bunun d›fl›nda yeni oyun haz›rl›¤› var m›? Ali Çoban:Biz her Cumartesi günü kendi cep sahnemizde saat 19.30 da Aziz Nesin’in Zamazingo isimli oyununu oynuyoruz. Genç bir arkadafl›m›z, Ercan’›n yazd›¤› Robin Hood ve Soytar›lar isimli bir çocuk oyunumuz var. Cumartesi ve Pazar günleri oynuyoruz. Cumartesi saat 10.30 da Maltepe Grandhouse sinemalar›nda, Pazar günü 13.00 te kendi cep sahnemizde oynuyoruz. Büyük oyunu için ön çal›flmalar devam ediyor; birkaç seçenek var flimdi. Ama Zamazingo, seyircisine tam ulaflamad›¤› için bir telafla da kap›lm›yoruz. San›yorum sezonun sonuna do¤ru yeni oyunla kapataca¤›z perdeyi. O yeni oyunla da taze taze sezona bafllay›p devam edece¤iz. Repertuar tiyatrosu oluflturmaya çal›fl›yoruz asl›nda. Hem bir kaç sahnede perde açmay›, hem de bir kaç oyunla seyirci karfl›s›nda olmay› istiyoruz. Bu sene ekonomik krizlerle, salonun yap›m›yla u¤raflt›¤›m›z için asal olan iflimiz tiyatro ikinci planda kald›. ‹nan Biçer: Var oldu¤umuz alan sahne ama biz o alanlardan mecburen feragat etmek durumunda kal›yoruz. ‹flte çocuk oyunlar›na a¤›rl›k veriyoruz ki maddi aç›dan bizi rahatlats›n. Ama içimiz rahat etmiyor, atölyemizi yeniden bafllat›yoruz. Buradan kendi oluflturdu¤umuz bir oyuna varaca¤›z sonunda. Yine yaflad›¤›m›z kültürün dertlerinin de içinde oldu¤u bir oyun olacakt›r zaten. Çünkü dert yafl›yoruz. Batuhan Yarar: Biraz önce var oldu¤umuz yer sahne dedi de ‹nan A¤abey; biz sahnede var olurken genelde mali ifllerde yok oluyoruz. Ali Çoban: Paradan anlam›yoruz ya. ‹flte biz bunlar› baflard›¤›m›zda, bu arkadafllar içinde 10 kifli bu iflten hayat›n› kazan›rsa çok mutlu olaca¤›z. ‹kinci yerde perde açt›k, bir üçüncüsü de olabilir. Hedefimiz birkaç yerde perde açan, bu iflten hayat›n› rahatl›kla kazanan insanlar toplulu¤u oluflturabilmek. Düflünsenize mutlu oldu¤u alandan para kazanan insanlar olacak. Kastetti¤imiz para da, “paralaaar” biçiminde alg›lanmas›n. Yani biraz yol paras› yemek paras› düflünmeden hayat›n› idame ettirecek insanlar›n mutluluk alan› olsun. Bunu da baflaraca¤›z. ‹nan›yorum ben buna, sezona iki büyük oyunu, üç çocuk oyunuyla girece¤iz. Geçen yaz buradaki her fleyi biz kendi ellerimizle yapt›k, inflaatla geçti, bu

yaz daha ciddi prova dönemi geçirip bu oyunlar› haz›rlayaca¤›z. ‹nan Biçer: Türkiye’deki amatör topluluklar›n›n birço¤u ö¤renci topluluklar›. Biz amatör tiyatro de¤il de literatürde özel tiyatro olarak geçiyoruz. Bir de böyle bir durum var. ‹nsanlar sürekli dertlerle u¤rafl›yorlar. Mekan›n m› var derdin var. Biz bu tiyatroyu açt›k; biz buran›n kira derdi, elektrik derdiyle u¤raflmaktan oyunculu¤umuzla tam anlam›yla ilgilenemiyoruz. Ki bunun derdini tasas›n› tafl›yoruz zaten. Ekonomik durumun d›fl›nda baflka dertlerle ilgileniyoruz. Düflünüyorum flimdi amatör topluluklar›n›n hepsi ayn› durumdalar. Tabi ki say›lar› azal›yor. Baflka flans kalm›yor. Birkaç tane akl›selim ç›k›p, inad›na bu ifli yapacak, baflka yolu yok yani. “Ra¤men tiyatro” yap›yoruz yani. ‹nan Biçer: Bu tür mekanlar sayesinde, insanlar›n önü aç›l›yor; mesela Ali A¤abey’in sayesinde 6-7 kifli konservatuar bitirmiflti, onlardan biri beni. Her birinin gitti¤i yerde baflka bir oluflumun içinde oldu¤unu düflünün. Ayn› kültür devam ediyor. Ali Çoban: Evet asl›nda biz ilk olarak Kartal Sanat ‹flli¤i’yle ‹smail A¤abey’le bafllad›k. Sonra Eskiflehir Tiyatora Kumpanyas› kuruldu. Taflradaki ilk akademik profesyonel tiyatro toplulu¤uydu. Bu topluluk da¤›ld› ama Eskiflehir Büyükflehir Belediye Tiyatrosu ve Anadolu Tiyatrosu kuruldu. Kentte tiyatro kurulabilece¤i görüldü. Burada da kocaman tiyatro merkezi yapm›flt›k, sonra birileri taraf›ndan al›n›p y›k›ld›. Malum kifliler taraf›ndan. Sonra biz Kartal’da ‹stanbul Tiyatora Kumpanyas› olarak dört katl› bir bina yapt›k. Burada olmayan ciddi genifl bir kadro sayesinde… Hepsini sevgiyle an›yorum. Ekonomik sebeplerden dolay› bir senede kapatmak zorunda kald›k. Dört katl›, dans salonu, kafeteryas›, s›n›f›nda kütüphanesi olan bir yerdi. fiimdi de buraday›z, bitmiyor yani. fiunu gördük, arkam›zdan birçok oyuncu yetiflerek geliyor. Biz b›rak›p gitsek bile burada akademisyen olan arkadafllar var onlar sürdürecekler. Genç arkadafllardan akademik e¤itim almak isteyenler var, mutlaka birileri kal›yor. fiunu diliyorum, buradan yetiflmifl insanlar farkl› yerlerde de olsa bu ifli yine yapacaklar. Daha çok insan olacak, mutlu alanlar olacak diye düflünüyorum. Sohbetiniz için teflekkür ediyoruz.J


tiyatro

oyun sonu gülnaz b›çakç›

Samuel Beckett’in, üçüncü büyük oyunu olan “Oyun Sonu”, 1954–56 y›llar› aras›nda yaz›lm›flt›r. ‹lk kez 3 Nisan 1957’de yine Roger Blin’in yorumuyla Londra’da Royal Court Theatre’da sahnelenmifltir. (*) Oyun, efendi-köle iliflkisini ve sevgisizli¤i etkileyici bir biçimde anlat›r. Oyunun geçti¤i yer, tüm dünyadan soyutlanm›fl bir odad›r. Bu odan›n iki yüksek penceresi ve mutfa¤a aç›lan bir kap›s› vard›r. Bu odan›n tam merkezinde Hamm’›n tekerlekli koltu¤u durur. Bu koltuk Hamm’›n iste¤iyle biraz hareket etse de yine Hamm’›n iste¤iyle merkeze gelir. Sahnede Hamm’›n

seyirciye göre sol taraf›nda iki çöp kutusu bulunmaktad›r. Bunlar›n içinde Hamm’›n annesi Nell ve babas› Nagg yaflarlar. Nagg ve Nell’in ayaklar› yoktur. Bir kazada ayaklar›n› kaybetmifllerdir. Hamm ise kötürümdür. Tekerlekli sandalyeye ba¤›ml›d›r. Gözleri de görmez ve beyni kanamaktad›r. Oyun bafllad›¤›nda, bafl›nda kanl› bir mendil vard›r. Oyunun tek hareket eden kiflisi Clov’dur. O da romatizmalar› yüzünden oturamaz. Hamm, Clov’u küçükken yan›na alm›fl ve büyütmüfltür. Clov flimdi Hamm’›n hastabak›c›s›d›r. Aralar›nda zorunlu bir ba¤›ml›-

l›k iliflkisi vard›r. Zorunlu ba¤›ml›l›k iliflkisinde, e¤er iki taraf da eflit de¤ilse, bir taraf güçlü ya da Hamm gibi kendisini önemli birisi gibi hissediyorsa ve di¤er taraf da her zaman emir alan ve sömürülen tarafsa, ayn› zamanda bir efendi-köle iliflkisi var demektir. Buradaki, Hamm ve Clov aras›ndaki iliflki, Godot’yu Beklerken’deki Pozzo ve Lucky’nin iliflkisine benzer. Pozzo kendisini önemli bir kifli zanneder ve Lucky’yi sömürür. Lucky de bir türlü onu b›rak›p gidemez. “Oyun Sonu”nda da, ayn› efendi-köle iliflkisi vard›r. Hamm Clov’u sürekli afla¤›lar. Clov da onu b›rak›p gitmek ister ama bir türlü gidemez. Burada zorunlu ba¤›ml›l›k iliflkisi vard›r. Zorunlu ba¤›ml›l›k iliflkisinde bir taraf özgürdür. Di¤er taraf› ezer, sömürür. Di¤er taraf da bundan kurtulamazsa, aralar›nda nefret bafllar. Burada Hamm hastad›r. Clov ona bakar. Hasta ve bak›c›s› aras›ndaki iliflki, sevgisiz bir iliflkidir. Hasta, bak›c›s› özgür oldu¤u için ondan nefret etmeye bafllar. Bak›c›s› da ona ba¤›ml› oldu¤u için hastadan nefret eder. Hasta, bak›c›s› bir gün onu b›rak›p gider diye önlemler almaya bafllar. Böylece, daha ac›mas›z ve sevgisiz olur. Bu iliflki gittikçe ikisini de tüketmeye bafllar. Hamm, Clov’a onu çocukken yan›na al›p büyüttü¤ünü kafas›na kakarak söyler. Gittikçe zalimleflir. Clov gitmek ister ama gidemez çünkü u¤rad›¤› kötü muameleler ve afla¤›lamalar yüzünden yaflam sevincini kaybetmifltir. Yeni bir yaflam kuracak gücü yoktur. Buradaki sevgisiz ba¤›ml›l›k, zorunlulukla sürer. Clov yürüyebilir ama kilerin flifresini bilmez. Hamm yürüyemez ama kilerin flif-

N‹SAN 2007 | TAVIR | 39


tiyatro

Örne¤in Hamm ilac›n› içti¤i halde yine ister. Beckett’e göre, insan bebekli¤indeki çaresizlikten, yafllan›p da bir türlü ölememesine kadar hem kendisi ac› çeker, hem de kendi yak›nlar›na ac› çektirir. Bu da insan›n varoluflunun anlams›zl›¤›d›r. Oyunda mutsuzluk da önemli bir yer tutar. Mutsuzluk, gençlikte sevgiyle yaflanan k›sac›k bir andan geriye kalan, saatlere ve günlere dayanma sabr›d›r. Bu anlams›z yaflamda insan mutsuzdur çünkü insan dünyaya öylece at›lm›flt›r. Nas›l olsa ölecektir. Tüm yapt›klar› ölümüne kadar olan yaflam›n› anlaml› k›lmaya çal›flan yan›lsamalard›r. Yaflam ac› çekmek demektir. Yaflamda, kifli önemli oldu¤u yan›lsamas› içinde bulunur ve ac›mas›zlafl›r. Hamm ve Clov mutlulukla ilgili flunlar› söylerler: Hamm: Bir an için bile mutlu oldun mu hiç? Clov: Bildi¤im kadar›yla hay›r. (Oyun Sonu, s. 62)

resi ondad›r. Bu sevgisiz ve bir k›s›rdöngü halindeki iliflki gittikçe ikisini de tüketir.

Beckett’e göre, insanlar›n önemli bir dayana¤› olan Tanr› inanc› da art›k yok olmufltur. Hamm: Tanr› kalleflin teki! Öyle biri yok.

Bu sevgisiz iliflki yaln›zca Hamm ve Clov aras›nda de¤ildir. Hamm ile annesi Nell ve babas› Nagg aras›nda da sürer. Hamm babas› Nagg’a fleker verece¤ine söz verip ona öykü anlat›r ama sonra vermez. Ayn› sevgisizlik anne ve babas› taraf›ndan küçükken Hamm’a karfl› yap›lm›flt›r. Nagg, küçükken s›k s›k uyan›p a¤layan Hamm’› sakinlefltirip rahatlaflt›racaklar› yerde, onu sesinin duyulmayaca¤› bir yere götürüp, Nell’le rahatça uyuduklar›n› söyler. fiimdi de, onlar yafllanm›fl ve sakat kalm›fl olduklar›ndan Hamm’a ihtiyaçlar› vard›r. Hamm da kendi s›ras› geldi¤inde onlara kötü davran›r. Zaten onlar› çöp tenekesine atm›flt›r. Oyunda tek sevgi k›r›nt›s› Nell’in de anlatt›¤› gençlik an›s›, yani o göldeki k›sac›k mutluluk an›d›r. Beckett’e göre zaten mutluluk gençlikte yaflanan k›sac›k bir olayd›r. Beckett’in tüm oyunlar›nda oldu¤u gibi, bu oyunda da belirli bir zaman ve uzam kavram› yoktur. Oyun bunlardan soyutlanm›flt›r.

40 | TAVIR | N‹SAN 2007

Oyunda kaos ve düzen aras›nda bir çeliflki vard›r. Clov düzene düflkündür. Burada dünyan›n düzeninin tamamen bozuldu¤u art›k tam bir kaosun hâkim oldu¤u anlat›l›r. Bu kaos, Nagg taraf›ndan pantolon öyküsüyle anlat›l›r: Eski zamanlarda bir pantolon siparifli alan bir terzi, kusursuz bir dikifl yapmak için müflterisini aylar boyunca oyalam›fl. Sonunda tepesi atan müflteri, Tanr›’n›n dünyay› alt› günde yaratt›¤›n›, oysa onun bir pantolonu üç ayda dikemedi¤ini söylemifl. Terzi çok sinirlenerek, “Ama say›n bay›m.” demifl, “Bir dünyan›n haline bak›n›z, bir de flu benim PANTOLON’a”... Tüm sevgisizlik ortam›na karfl›n, Beckett yine de oyuna umut koymufltur. Camdan dürbünle bakan Clov bir çocuk görür. Bu umut verici bir geliflmedir. Ayr›ca, Beckett’in oyunlar›nda olay dizisi ve karakter geliflimi yoktur. Bir k›s›rdöngü içinde devinen kifliler vard›r. Oyunun orijinal ad› Endgame’dir. Bu terim

satranç oyunundaki son hamleler için kullan›l›r. Ama bu oyunda son hamle bir türlü olmaz. Burada, Clov at, Hamm flah, Nell ve Nagg da piyonlard›r. Clov sürekli L fleklinde yürüyerek hareket eder. fiah yani Hamm, hep odan›n ortas›ndad›r. Askerler yani Nell ve Nagg, hiç yerlerinden oynamazlar. Beckett’in bir özelli¤i olan oyun içinde oyun takti¤i burada da vard›r. Hamm sahnede bir oyun oynand›¤›n› arada belirtir: Clov: Beni burada tutacak ne var? Hamm: Diyalog. (Oyun Sonu s. 58) Oyunun sahnelenmesine gelince; Hamm rolündeki Genco Erkal ve Clov rolündeki Bülent Emin Yarar ola¤anüstü bir oyun ç›kar›yorlar. Genco Erkal, bir kere daha tüm üstün oyunculuk yetene¤ini sergiliyor. Bülent Emin Yarar da rolünün hakk›n› veriyor. Yar› palyaço gibi görünen birisini baflar›yla canland›r›yor ve yapt›¤› hareketleri sürekli tekrarlayarak bu özelli¤ini de gösteriyor. Oyunun hareket eden tek kiflisidir ama romatizmalar› vard›r. Bu durumunu da sahnede aksayarak yürüyerek göz önüne sermifltir. Tabi rolleri k›sa diye Meral Çetinkaya’n›n ve Hikmet Karagöz’ün de haklar›n› yememek gerekir. Oyunun dekoru son derece sadedir. ‹ki tane yüksek pencere vard›r. Baz› yorumcular taraf›ndan bu iki pencere Hamm’›n gözleri olarak, oda da Hamm’›n beyni olarak görülmüfltür. Hamm’›n tekerlekli sandalyesi de güzeldir. Nell ve Nagg’›n içinde bulunduklar› çöp tenekeleri de güzel bir biçimde yap›lm›flt›r. Oyuncular›n kostümleri de rollerine uygundur. En sonunda k›rm›z› elbiseyle sahneye gelen Bülent Emin Yarar, palyaço gibi birisi oldu¤unu gösterir. Hamm rolündeki Genco Erkal’›n k›yafeti de baflar›l› bir biçimde rolüyle uyuflmaktad›r. Oyunda, ›fl›k da baflar›l› bir biçimde kullan›lm›flt›r. Oyun Sonu, Beckett sevenlerin kaç›rmamas› gereken bir oyundur. J (*) Samuel Beckett Tiyatrosu, Ayflegül Yüksel, Dünya Kitaplar›


okurdan

yürek ac›s› karanfil e¤in

‹nce bir s›z› daml›yor yüre¤ime. Gün geçmiyor ki yaln›zl›¤›n so¤uklu¤unda… Ne çabuk da akflam oldu diye bir tasam yok. Zaman›n deryas›nda bo¤uluyorum. Denize ak›t›lm›fl zehrin bal›klar› yüzdürüflüydü benim zamana olan üstünlü¤üm. Kendimce oyalan›yorum. Öyle kafa yoracak, beyin patlatacak… Hiçbir u¤rafl›m da yok. Gündelik yaflam›n bofl vermiflli¤i içinde geçmiflin hesaplaflmas›na giriyorum. K›zd›¤›m, a¤lad›¤›m, ba¤›rd›¤›m, olmaz dedi¤im anlar› düflündüm. Hiçbirine ald›rmad›n, ç›kt›n o menzilsiz ve mesafesiz yolculu¤a. Arkana dönüp de bakmad›n. Biliyordun ki bakarsan gidemeyecektin. Arkanda b›rakt›klar›n aras›nda en çok da çocuklu¤unu seviyordun. Yal›n ayak çamurlara bata ç›ka yürüdü¤ünü. Annenin üzerine titredi¤ini, geceleri üflümeyesin diye uyumay›p üzerini örttü¤ünü, tek derdinin sen oldu¤unu… Nas›l bakacakt›n ilk aflk›na? Onun gözlerinde dünyay› sevdi¤ini… Bakmad›n ve yürüdün kalbinin derinli¤ine. Seni ça¤›ran sese kulak verdin ve yürüdün umutlar›na. Beni böylece b›rakt›n ve bencillefltirdin gidiflinle. Gidiflinle bir ben kald›m bu koca kürede. Etraf›m sahra çölü, hiçbir canl›ya ait iz yok. Yolunu kaybetmifl bedevinin dahi ayak izi yoktur. Çölün kavuruculu¤unda titriyorum. Etraf›mda günahlar, sevaplar hep as›l› kalm›fl. Uzan›yorum Asuman’a, kurtulmak istiyorum kendimden ve senden. Sana ulaflabilece¤im yere yükseliyorum, bir dirhem sevap

koparay›m dinsin ac›lar›m diye. Sevaplar orada hiç ele gelmiyorlar. Kahkahalarla gülüyorlar bana, her uzan›flta ele gelen günahlar oluyor. Çölün kavuruculu¤una, güneflin yak›c›l›¤›na sinmifl adeta; oysa günahlar nas›l da feryat figan: “Yeter art›k! Almay›n benden; en uzaklara en saflara en temize bulaflt›m.”derken ben kahkahalarla kendimden geçiyorum: “Yürü, daha gitmedi¤in ayak basmad›¤›n topraklar var. Yürü oralara; tut elinden ayd›nl›klar›n, karanl›¤a çevir.” ‹yili¤in ve kötülü¤ün iç içe geçifliydi… Soytar›lar›n adam say›ld›¤› ülkemde, cesurlar, yürekliler bilinmedik mekânlarda mülteciler misali yurt tutunmadan oradan oraya yürüyorlar. Günahl› kullar, onlar› günahkâr, kendilerini sevapkar say›p düflmüfller pefllerine, gördükleri yerde kurfluna diziyorlar günahkâr dediklerini. Ayaklar› yeryüzünün bakir topraklar›nda oysa onlar›n; sevdal›lar bu topraklara, koymufllar bedenlerini ortaya. Birileri onlar› günahkâr say›p düflmüfller pefllerine... Ad›mlar›n semada dolafl›yor duyuyorum seni. ‹çim kan a¤layarak izliyorum seni. Ne zaman, diye soruyorum usulca rüzgâra, ne zaman gelecek? En kuytulara haber salan seher yeli senden yana esmiyor. Gündüzlere küsüp karanl›klarda arfl›nl›yorsun o sevdi¤in topraklar›. Gölge gibi var ya da yok ›fl›¤a hasret, günefle hasret hep birileri için; kendilerine yaflam›yorlar. Gündelik aflklara, dedikodulara

as›lmadan kaybolup gidiyorlar içimizden. Sadece bir duyum geliyor. 160 karelik harfler inceden bir s›z› b›rak›yor içime. Tak›l›p mart›lar›n gümüfl kanad›na, dalm›fls›n mavili¤e hiç korkmadan. Öyle bir kanat›yor ki içimi difllerimi s›k›yorum. Dudaklar›mdan kan daml›yor içime. Yemeden içmeden kesiyor beni. Bir bak›yorum etraf›m kan gölü, etraf›m günahlar denizi, etraf›mda salyadan bo¤ulmufl insanlar… Kofluyorum oradan oraya, eziliyor ayaklar›m›n alt›nda, kan yüzüme bulafl›yor. Ellerim ayaklar›m kandan k›pk›rm›z›. Usul usul daml›yor içime s›z›. Semadan bir el tutuyor beni, kavr›yor bütün bedenimi; çekip almak istiyor salya ya¤murundan: “Gel, diyor, içimize; dinsin art›k ac›lar›n, yaln›zl›¤›n son bulsun!” Kurtaram›yorum ruhumu o k›yamet gününden. O kadar cesur muyum senin yan›nda yer almak için? Gökyüzü ile yeryüzü aras›nda o ince çizgi dedikleri yerdeyim. Ad›m atsam rahmani, ad›m atsam fleytani… Akl›m› kullanam›yorum, duygular›m›n zincirine tak›l›p salya dünyas›na düflüyorum. El sall›yorum sana, incecik tebessüm yüzümde; korkuyorum sana bakmaktan, yüzünü görmeye dayanamam diye, yüzün kör kurflunda delik deflik, ben yine burada sen olmadan kendimce yafl›yorum, senden uzakta içimde bir parça “ebru”yla yeniden yeniden yeniden ve kendimce…J

N‹SAN 2007 | TAVIR | 41


42-43mavi gozlu dev.doc

3/28/07

8:52 PM

Page 42

sinema

“mavi gözlü dev”e küçük gelen bir film... sevgi duman

fiiir ve flair sözcükleri bu ülkede en çok Naz›m Hikmet’i getirir akla. Do¤rudur da. Sadece bu ülkenin de¤il, tüm dünyan›n en büyük flairlerinden biridir söz konusu olan. Türk vatandafll›¤›ndan, üstelik vatan hainli¤i suçlamas›yla ç›kar›lm›fl, oysa vatanseverli¤i en güzel anlatan fliirleri yazm›fl, vatan hasretiyle yana tutufla hayata veda etmifl bir ozand›r akla gelen. Yine sadece Türk dili de¤il, dünya üzerindeki bütün diller içinde kavgan›n ve sevdan›n en güzel dizelerini yazm›fl bir komünisttir. Böylesi bir de¤eri anlatan, hem de dünyada ilk kez yarat›lacak bir sanat eserine, bir filme imza atacaksan›z, buna biraz emek harcaman›z gerekir de¤il mi? Mavi Gözlü Dev filmine emek harcanmam›fl demiyoruz elbette ama harcanan eme¤in beyazperdedeki yans›mas›na bakt›¤›m›zda, dökülen al›n terine de¤medi¤ini gönül rahatl›¤›yla söyleyebiliriz. Senarist Metin Belgin, tam sekiz kez sil bafltan yapt›¤› ve hayat›n›n dört y›l›n› verdi¤i senaryosunu tümüyle kitabi bilgilerle oluflturmufl, belli. Zaten bunu bir söyleflisinde itiraf etmifl, Naz›m hakk›nda kimseyle konuflmad›¤›n›, yaz›l› belgelerin yeterli oldu¤unu söylemifl. Olmaz! Naz›m’› anlatan bir biyografik eser yarat›rken onun hakk›nda sadece yaz›l› belgelerle yetinmek, o eseri eksik k›lar, sakatlar. Yaz›l›-sözlü, görsel-iflitsel, canl›-cans›z ne varsa her fleyi ama her fleyi araflt›rmak, elde edilen verileri harmanlamak ve hepsinden bir sonuç ç›karmak gerekir. Metin Belgin bunu bilmeliydi. ‹flte bu nedenledir ki film, bir sinema filmi gibi de¤il de sanki bir fotoroman gibi duruyor karfl›m›zda, bize o hissi veriyor. Oyuncu-

42 | TAVIR | N‹SAN 2007

lar da bu fotoroman senaryosu çerçevesinin d›fl›na ç›kacak, kendi rolünde öne ç›k›p örnek bir oyunculuk sergileyecek dramatik malzeme bulam›yorlar do¤al olarak. Mekân seçimleri, dekorlar, kostümler ve makyajlar o dönemi yans›t›yor, kimi oyuncular tiplemelerinde oldukça baflar›l›lar (Örne¤in Balaban tiplemesiyle Ferit Kaya) belki ancak, bunlar da filmi iyi bir sinema filmi yapmaya yetmiyor. Hele ki Mavi Gözlü Dev’in Naz›m hakk›ndaki ilk film oldu¤u düflünüldü¤ünde, keflke bunca emek hiç harcanmasayd› diyesi geliyor insan›n. Ya da keflke biraz daha emek harcansayd› da, “ilk film” olman›n hakk› verilseydi... Film, Naz›m Hikmet’in “Orduyu isyana teflvik” gibi, dayanaks›z ve tümüyle komplo

üzerine kurulmufl bir dava sonucu 28 y›l hapis cezas› almas› üzerine, Bursa Kalesi’ne (Bursa Hapishanesi’ne o vakitler “Bursa Kalesi” deniliyor) sevk edilmesi ile bafll›yor ve hapishane sürecini kaps›yor. Filmde geriye dönüfllerle; Naz›m’›n gençlik günleri, TKP (Türkiye Komünist Partisi) ile iliflkileri/kavgalar›/çeliflkileri, ona yap›lan komplo ve daha birçok konu verilmeye çal›fl›l›yor. ‹ki saatlik filme Naz›m’›n koca ömrünün s›¤d›r›lmas› tabii pek mümkün de¤il ancak, genç nesillere Naz›m’› anlatma, en az›ndan Bursa’da geçirdi¤i hapishane günleri üzerinden onun kiflili¤ini/düflüncelerini/aflklar›n› anlatma misyonuyla yola ç›k›yorsan›z, biraz daha özenli olman›z gerekiyor. Naz›m’a ikizi kadar benzer bir Yetkin Dikinciler bulmakla; hapishanedeki odas›-


42-43mavi gozlu dev.doc

3/28/07

8:52 PM

Page 43

sinema

n› 1944’te yapt›¤› bir tablodan esinlenip bire-bir ayn›s›n› infla etmekle; Bursa Hapishanesi’nin o y›llardaki halini platoda yeniden yapmakla Naz›m Hikmet anlat›lm›fl olmuyor maalesef. Daha fazlas› gerekiyor. Daha kapsaml› bir senaryo, daha güçlü bir reji ve tabi ki daha güçlü oyunculuklar… Ancak en önemlisi tabii ki senaryodur. Senaryon güçlü ise yönetmenin de ifli kolaylafl›r iyi bir film ç›karmak için, oyuncular›n da... Hülyal› gözlerle, fliirsel diyaloglarla film boyunca dolafl›p duran, aflk ac›s›ndan baflka bir ac› duymayan, hapishanede kald›¤› süre boyunca efli ve sevgilisinden baflka kimseyle görüflmeyen (Tek bir istisnas› var, onda da Bursa’n›n esnaflar›ndan birisi ile görüflüyor, efline ve partiye çeflitli mektup/not göndermek için. Bir de Kemal Tahir’le yaz›flt›¤›n› göstermek için, ondan gelen mektubun kendisine verildi¤i bir sahne var. Orada bile çok önemsemiyor görünüyor Naz›m. Eminiz ki böyle de¤ildir, çünkü Kemal Tahir’le Naz›m’›n yaz›flmalar› ülke ve dünya gündemi ile ilgilidir daha çok. Ozan›n politik yan›n› anlatmak için bundan daha iyi bir f›rsat da olamazd› herhalde ama senaristin ve yönetmenin iste¤i bu de¤ildi muhtemelen.) bir Naz›m Hikmet dublörü var filmde karfl›m›zda duran. Bu mudur Naz›m? Bu mudur yaflam›n›n neredeyse tamam›nda komünizm mücadelesi içerisinde yer alan, hayat›n› insanl›¤›n bu en büyük davas›na adayan ve politik yaflam› boyunca hep örgütlü olmufl/örgütlü olmay› savunmufl, dünyan›n ve Türkiye’nin en büyük ozan›? Biyografik eserler yaratmak zordur, kabul ediyoruz ancak bu ifle soyunuyorsan›z hakk›n› vermek için de çaban›z›n olmas› gerekir, art niyetli de¤ilseniz e¤er. Yönetmen Biket ‹lhan’›n ve Senarist Metin Belgin’in art niyetli oldu¤unu iddia etmiyoruz; biz sadece konunun öznesi Naz›m Hikmet olunca, kavgan›n/sevdan›n ve Türkçe’nin bu en büyük flairinin kitlelere art›lar›-eksileriyle, do¤rular›-yanl›fllar›yla, yani uzun laf›n k›sas› insan olarak her yan›yla aktar›lmas› sorumlulu¤unu vurguluyor, Naz›m’›n en do¤ru flekliyle anlat›lmas›n› istiyoruz. Bu ülkede de¤erler çok çabuk tüketiliyor. Hangi amaçlarla yola ç›k›l›rsa ç›k›ls›n, iyi niyetli bir çabayla da olabilir, bu ülkenin de¤erlerine bilerek ya da bilmeyerek zarar verilmesine izin vermemek gerekiyor. Her fleyin üç otuz paraya çarfl›-pazar edildi¤i bir ülkede, Na-

z›m gibi bir de¤er k›skançl›kla korunmal›, onun üzerine ne yap›lacaksa özenilerek yap›lmal›d›r. Keflke Naz›m ile ilgili yap›lan ilk filmde bu kadar a¤›r konuflmasayd›k; çok fley beklemiyorduk gerçekten, sadece eli yüzü düzgün bir filmle karfl›laflsayd›k da güzel sözler, gelece¤e dair umutlu cümleler yazsayd›k flu sayfalara. Hiç kimseyi ilahlaflt›rm›yoruz, yanl›fl anlafl›lmas›n. Naz›m’› da tüm elefltirilerden muaf, adeta bir peygamber mertebesinde biri gibi görmüyoruz elbette. Zaten bunu biz ne Metin Belgin’den, ne de Biket ‹lhan’dan bekliyoruz. Naz›m’› Naz›m gibi anlatmak! ‹zlenildi¤inde gönül rahatl›¤›yla “Naz›m Hikmet’i çok iyi anlatm›fl’ dedirtecek bir film izlemek. Asli astar› budur murad›m›z›n... Bu murad›n karfl›l›¤› olarak; karfl›m›za aflk ac›s›ndan hapiste bunal›mlara giren, bir mahkemede söyledi¤i “Ben komünist bir flairim”den öte neredeyse apolitik bir Naz›m Hikmet ç›kt›¤›nda elbette ki söyleyecek bir kaç cümlemiz olacakt›r. Filmi izleyenler bu endiflemizin nedenini çok iyi anlayacakt›r. Sonuç olarak, gerçekten eli-yüzü düzgün bir Naz›m Hikmet filmi ç›karabilmek için her türlü olanak var iken; bu olanaklar hiç de iyi kullan›lmam›fl, bundan dolay› da iyi bir film ortaya ç›kmam›flt›r. Mavi Gözlü Dev, iflte böyle bir filmdir.J

Künye: YÖNETMEN: B‹KET ‹LHAN YAPIMCI: SELAY TOZKOPARAN-B‹KET ‹LHAN SENARYO: MET‹N BELG‹N GÖRÜNTÜ YÖNETMEN‹: CLAUDIO BOLIVAR SANAT YÖNETMEN‹: MUSTAFA Z‹YA ÜLKENC‹LER MÜZ‹K: CEM ‹D‹Z UYGULAYICI YAP: N‹HAN BELG‹N SES: DINOS KITTOU SÜRE: 118 DAK‹KA V‹ZYON TAR‹H‹: 9 MART 2007 OYUNCULAR: YETK‹N D‹K‹NC‹LER (Nâz›m Hikmet), DOLUNAY SOYSERT (Piraye), ÖZGE ÖZBERK (Münevver), U⁄UR POLAT (Tahsin Bey), FER‹T KAYA (Balaban), SUNA KESK‹N (Celile Han›m), RIZA SÖNMEZ (Orhan Kemal), AHMET MÜMTAZ TAYLAN, S‹NAN TUZCU, TURAN ÖZDEM‹R, MURAT KARASU, DEVR‹M NAS, TURGAY TANÜLKÜ, CEVDET ARICILAR, N‹HAT ‹LER‹, MAHMUT GÖKGÖZ, SADIK GÜRBÜZ, MET‹N BELG‹N, HAKAN GERÇEK, OKAN YALABIK, N‹L GÜNAL, Z‹YA KÜRKÜT, ZÜHTÜ ERKAN, MUTLU GÜNEY, ÇET‹N YELTEK‹N, UFUK AfiAR, YAfiAR KARAKULAK, ÖNER ATEfi, DERV‹fi TEZCAN, BERKAY ATEfi.

N‹SAN 2007 | TAVIR | 43


44-45 mutluluk

3/28/07

8:53 PM

Page 44

sinema

“mutluluk”u bulmak kolay m›? sevgi duman

“Mutluluk”un, kifliden kifliye göre de¤iflen bir kavram oldu¤u noktas›nda herkes hemfikirdir herhalde. Tabii mutlu olunan baz› koflullar›n herkes için ayn› olmas›yla birlikte… O kadar çok fley mutlulu¤umuzun kayna¤› olabilir ki: Bazen bir telefonda sevdi¤iniz insan›n sesini duyman›z bile size enerji verebilir, güzel fleyleri an›msatabilir; dolay›s›yla bir mutluluk kayna¤› olur. Yaflamda mutlulu¤u bulmak gerçekten zor olabilir bazen. Küçük fleylerle de mutlu olabilir insan, ya da tam tersi, dünyalar› alsa mutlu olmaz bir türlü. Mutlululu¤u yakalay›p yakalayamamak kiflinin hayata nas›l bakt›¤›yla ilgilidir. Dünya görüflü, yaflam felsefesi ile ilgilidir. Hele günümüzde kapitalist anlay›fl›n egemen oldu¤u bir dünyada, mutlu olman›n koflullar› daha da zor olsa gerek. ‹flte böyle

bir durumda demin bahsetti¤imiz anl›k mutluluklar, insan›n mutlu yaflamas›nda yeterli etken olmazlar. Yaflad›¤›m›z o koca ömre ne s›¤d›rd›¤›m›z, nas›l yaflad›¤›m›z, ortam, koflullar, çevre, elbette hayata bak›fl›m›z... yaflamdaki genel mutlulu¤umuzu belirler. Abdullah O¤uz’un, Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk” isimli kitab›ndan senaryolaflt›rd›¤›, romanla ayn› ismi tafl›yan filmi de, yaflamdaki mutluluk aray›fl›na bir örnek. Filmde, mutlulu¤u arayan üç karakterin yollar›n›n nas›l kesiflti¤ine, ortak bir öykünün özneleri haline gelmelerine tan›k oluyoruz. Van’›n bir köyünde bafllayan Meryem(Özgü Namal)’in hikâyesi ile kesiflen baflka hayatlar ve hikâyelerle örülüyor

film. Bir göl kenar›nda tecavüze u¤ram›fl bir flekilde bayg›n bulunan Meryem’in çarp›c› görüntüleriyle bafllayan filmin öyküsü, insan› kolayl›kla sar›p sarmal›yor. Tecavüze u¤ram›fl Meryem’e, tecavüzcüsünün kim oldu¤unu ›srarla söylememesi nedeniyle, töre gere¤i “namusunun kirlendi¤i” gözüyle bak›l›yor. Ve ailesi taraf›ndan cezas› ölüm olarak belirleniyor. Bu durum, Anadolu’da, özellikle Kürt illerinde uzun y›llardan bugüne gelen bir olguyla, bir yarayla bizi karfl› karfl›ya getiriyor. Daha filmin bafl›nda bu çarp›c› sahneler bize “töre”nin ac› yanlar›n› tekrar an›msat›yor. Meryem’in ölümü bekleyifli, filmin bafl›nda seyirciyi etkileyen, insan›n içini ac›tan sahneler olarak beyazperdeye yans›yor. Meryem’in infaz görevi amcao¤lu Cemal(Murat Han)’e verilir. Askerden yeni gelmifl Cemal, askere gitti¤i güne kadar pek bir ifle yaramad›¤›n› düflünen bir karakteri canland›r›yor. Askerlikle birlikte bir de¤ere kavufltu¤unu, bir ifle yarad›¤›n› hissediyor. Askerli¤i döneminde da¤da komando görevini sürdürürken yaflad›¤› silahl› çat›flmalar, bask›nlar, ölümler de yine onun üzerinde bu duygular›n oluflmas›n› tetikleyen unsurlar oluyor. Yaflad›klar›, askerlik sonras›nda da davran›fllar›na yans›yor. Cemal ile Meryem çocukluklar›ndan beri birbirlerini tan›rlar. Fakat yollar›, as›l olarak Meryem’i öldürme görevi Cemal’e verildi¤i zaman kesiflir. ‹stanbul’a gitme bahanesiyle Meryem yola ç›kart›lacak ve yolda Meryem öldürülecek. Planda bu vard›r. Cemal ve Meryem ‹stanbul’a do¤ru yola ç›karlar. Cemal yolda Meryem’i öldürmeyi dener ama Meryem’e k›yamaz. Ard›ndan ‹stan-

44 | TAVIR | N‹SAN 2007


44-45 mutluluk

3/28/07

8:53 PM

Page 45

sinema

‹flte üç ayr› karakter, üç ayr› yaflam deneyimi burada buluflur. Cemal, Meryem ve ‹rfan art›k birliktedirler. ‹rfan’›n bir teknesi vard›r; Cemal ve Meryem’le tan›fl›r, onlar› sever, teknesine iflçi olarak al›r. Filmin bundan sonraki k›sm› ise daha çok teknede geçer. ‹rfan, Meryem ve Cemal’in hem yaflamlar›n› sorgulad›klar› yer olur bu tekne, hem de üçünün de as›l olarak kendilerini bulduklar› yer. Geceleri, gündüzleri yolculukla geçer, birlikte çal›flma, beraberinde birçok fleyi paylaflmay› sa¤lar. Filmde, yönetmenin de bahsetti¤i gibi “Do¤u ve Bat›” çat›flmas› burada verilmeye çal›fl›l›yor. Bu çat›flma, ‹rfan’›n Meryem’e duydu¤u belirsiz platonik aflk ve Cemal’in k›skançl›¤› üzerinden veriliyor. Film, etkileyici foto¤raflar› ve sahneleriyle ak›lda kal›c›. Bunlar d›fl›nda, ülkenin çeflitli güzel yerlerini bize gezdiriyor. Van, ‹stanbul, Konya ve Marmaris’i dolafl›yoruz. Özellikle Özgü Namal’›n oyunculu¤u yine dikkatimizi çekiyor. Murat Han da, rolünde cesur ve rahat. Talat Bulut ise zaten y›llar›n deneyimine sahip olan bir oyuncu. Zülfü Livaneli’nin roman›n› okumadan senaryo tart›flmas› yapmak beki yersiz ancak yönetmenin vermek istedi¤i Do¤u-Bat› çat›flmas›nda da klifleler var gibi geliyor insana. Filmin b›rakt›¤› genel izlenime dönersek e¤er; etkileyici sahneleri olmakla birlikte klifle bir hikayeden kurtulamam›fl. bul’a geldiklerinde tekrar dener fakat Meryem’i öldüremeyece¤ini fark eder. Bu andan itibaren de aileden uzaklafl›p, ortal›ktan kaybolmaya bakarlar. Çünkü bu durum töre gere¤i kabul edilemez bir fleydir. Cemal ve Meryem, Cemal’in ‹stanbul’daki askerlik arkadafl› arac›l›¤›yla Marmaris’te bir yerde çal›flmaya bafllarlar. Bu arada durumdan flüphelenen aile, Cemal ve Meryem’in pefline iki adam takar. fiunu da söylemeden geçmemek gerekir. Yönetmen; töre gerçe¤ini anlatmak istedi¤ini, buradan yola ç›kt›¤›n› söylüyor fakat bu anlat›m yo¤unlu¤u ilk sahnelerle s›n›rl› kal›yor ne yaz›k ki. Özellikle bir tabu olarak görülen töre, daha etkileyici ve oturakl› bir anlat›mla verilseydi belki daha da isabetli olacakt›.

Daha önceki sahnelerde de boy gösteren ‹rfan (Talat Bulut), as›l olarak buradan sonra devreye girer. ‹rfan, büyük flehirde yaflayan, Bat›l› bir karakter. Amerika’da e¤itimini tamamlam›fl, entelektüel birikime sahip, bir üniversitede görev yapan tan›nm›fl bir profesördür. Efli (Lale Mansur) ise burjuva bir kad›nd›r. Ekonomik durumlar› çok iyidir. Fakat baflta da anlatt›¤›m›z gibi, mutlulu¤u yakalamak öyle kolay bir fley de¤ildir. Hele de böyle bir dönemde. ‹rfan da her türlü maddi olanaklara ra¤men bu mutlulu¤u yakalayamayan ço¤unlu¤un içindedir. Art›k büyük flehrin bo¤ucu hayat›ndan, kirli insan iliflkilerinden, kar›s›n›n zengin arkadafllar›ndan, hesapç›-sahtekar iliflkilerden b›km›flt›r. Bunlar›n hepsinden kurtulmak ister. Ve al›r bafl›n›, do¤rudan Marmaris’e gider. Kendi tan›m›yla “hayattan izin al›r”

Töre ve Do¤u-Bat› çat›flmas›, pek ifllenmemifl, biraz tabu olarak görülen, orijinal konulard›. Bunlar daha derinlikli ifllenseydi filmden daha iyi sonuçlar ç›kar›labilirdi diye düflünüyoruz. Bütün bunlar›n sonucunda Mutluluk, Abdullah O¤uz’un deyimiyle, “Bir yolculuk ve aflk hikâyesi” olmaktan öteye geçememifl.J

KÜNYE: Eser: ZÜLFÜ L‹VANEL‹ Yönetmen & Yap›mc›: ABDULLAH O⁄UZ Oyuncular: TALAT BULUT (‹RFAN) ÖZGÜ NAMAL (MERYEM) MURAT HAN (CEMAL)

N‹SAN 2007 | TAVIR | 45


haberler 2. Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali Bafll›yor

Dünya Tiyatrolar Günü eylemlerle kutland›

y›s’ta Beyo¤lu Emek Sinemas›’nda yap›lacak. Geceye Meksika ve Hindistan’dan konuk yönetmenler de kat›lacak. Dördü yabanc› kurmaca, befli yerli kurmaca, 23’ü yabanc› belgesel, 8’i yerli belgesel olmak üzere 40 filmin yer ald›¤› festivalde, bu y›l da çok say›da sinema klasi¤i ve yeni yap›m izlenebilecek.

Bu y›l Türk–‹fl'e ba¤l› Hava-‹fl ve Petrol-‹fl ile D‹SK'e ba¤l› Birleflik Metal-‹fl sendikalar›n›n düzenledi¤i ve 1 – 7 May›s tarihleri aras›nda; ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir'de efl zamanl› olarak gerçeklefltirilecek festival, 1 May›s’ta Taksim Kazanc› Yokuflu’na karanfil b›rak›lmas›yla bafllayacak. Festivalin aç›l›fl gecesi 2 Ma-

Film gösterimleri ‹stanbul’da Frans›z Kültür Merkezi, ‹talyan Kültür Merkezi, Yeflilçam Sinemas›, Halkevi Sinema Salonu, Petrol-‹fl Konferans Salonu, Hava-‹fl Konferans Salonu, Birleflik Metal-‹fl Konferans Salonu’nda; Ankara’da Ankara Sanat Tiyatrosu ve Ekin Sanat Merkezi’nde gerçeklefltirilecek. Festivale iliflkin ayr›nt›l› bilgi için www.festival.sendika.org Tel: 0212 245 82 65, Fax: 0212 245 70 10 J

Kültür ve Turizm Bakan› Atilla Koç’un y›k›laca¤›n› aç›klad›¤› Atatürk Kültür Merkezi’ne (AKM) dokunulmamas› için sanatç›lar eylem yapt›lar. 26 Mart günü saat 11.00’de AKM önündeki eyleme sanatç›lar ve sanatç› örgütlerinden yaklafl›k 500 kifli kat›ld›. Devlet Tiyatrolar›, fiehir Tiyatrolar›, Devlet Opera ve Balesi, TOBAV, DET‹S, KÜLTÜR SEN, Uluslararas› Plastik Sanatlar Derne¤i, Tiyatro Emekçileri

ve ‹dil Kültür Merkezi’nden sanatç›lar›n kat›ld›¤› eylemde Harbiye Muhsin Ertu¤rul ve AKM’nin y›k›l›p yerlerine Kongre Merkezi yap›larak ticari rant sa¤lamak isteyen hükümet protesto edildi. Bu eylemin ard›ndan aç›klama yapan Bakan Koç sanatç›lar›n dizilerden vakit bulup sanat yapmad›klar›n› söyleyerek sanatç›lar› tehdit etti.J

26. Uluslararas› ‹stanbul ‹dil’de Dünya Tiyatrolar Günü kutland› Film Festivali bafllad› 26. Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali, Ferzan Özpetek’in son filmi “Bir Ömür Yetmez” (Saturno Contro) filmiyle (26 y›ll›k tarihinde ilk kez bir Türk yönetmenin filmiyle) aç›ld›. Bu y›l 26’nc›s› düzenlenen festivalde toplam 235 film gösterilecek. ‹stanbul Kültür Sanat Vakf› taraf›ndan gerçeklefltirilen festival program›nda Oscar aday› 6 film yer al›yor. Festivaldeki Oscar Aday› Filmler: —Jonathan Dayton ve Valerie Faris’in yönetti¤i “Little Miss Sunshine”

46 | TAVIR |N‹SAN 2007

-Guillermo del Toro’nun yönet-

yapt›. Tiyatro Simurg, Maske Ti-

menli¤ini üstlendi¤i “Pan’s Lab-

yatro Toplulu¤u, ‹dil Kültür Mer-

yrinth”

kezi Tiyatro Atölyesi, Alternatif

-Susanne Bier’in yönetmenli¤ini

Sanat Oyuncular› ve Tiyatro Gü-

üstlendi¤i “After the Wedding”

ney k›sa oyunlar›n› sergilerken,.

-Rachid Bouchareb’in yönet-

ilgiyi en çok çeken Sabahattin

menli¤ini üstlendi¤i “Days of

Ali'nin De¤irmen öyküsünün

Glory / Indigènes”

canland›r›lmas›

- Steven Soderbergh’in yönetti¤i

15.00-18.00 aras›nda yap›lan

Antoinette” Festival sinemalar›: Emek, Yeni Melek, Atlas, Sinepop, Beyo¤lu ve Rexx ‹KSV merkezi: ‹stiklal Caddesi No: 64 Beyo¤lu J

Saat

etkinlik’te Ferhan fiensoy’un

“The Good German” - Sofia Coppola’n›n filmi “Marie

oldu.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü dolay›s›yla Amatör Tiyatrolar Çevresi ve ‹dil Kültür Merkezi 26 Mart'ta etkinlik düzenledi. Yüzden fazla kiflinin izledi¤i etkinli¤in sunuculu¤unu Tiyatro Simurg yönetmeni, oyun yazar› ve oyuncusu Mehmet Esato¤lu

kaleme ald›¤› karfl› bildirinin yan›nda Tüm dünyada her y›l haz›rlanan ve bu y›l birleflik Arap Emirlikleri’nden Dr. Sultan Bin Muhammed el Kasimi’nin ele ald›¤› Dünya Tiyatrolar Bildirisi okundu.J


haberler “Y›l›n Bas›n Foto¤raflar› 2006” yar›flmas› sonuçland›

GRUP YORUM g ü n c e 3 4 Mart: Bostanc› Gösteri Merkezi’nde yap›lan ve 1700 kiflinin izledi¤i konserde Grup Yorum dinleyicilerine sürprizlerle dolu bir konser verdi, "Hasta Siempre" flark›s›n› ‹spanyolca söyleyen Yorumcular flark›y› söylerken y›ld›zl› bere de takt›. Tiyatro Simurg oyuncular› da 16 Mart ve ‹nsan Pazar› flark›lar›nda skeçler yapt›.

Türkiye Foto Muhabirleri Derne¤i (TFMD) taraf›ndan her y›l düzenlenen ve bu y›l 22’ncisi 9 Mart’ta yap›lan “Y›l›n Bas›n Foto¤raflar› 2006’ yar›flmas› sonuçland›. Y›l›n Haber Foto¤raf› ve “Y›l›n Bas›n Foto¤raf›” ödüllerini Zaman’dan Kürflat Bayhan

ald›. Melih Zafer Ar›can, Atilla Cang›r, Haluk Çobano¤lu, ‹brahim Demirel, Burhan Elifl, R›za Ezer, Can Karakafl, Burhanettin Özbilici, Selahattin Sevi, U¤ur Tenekecio¤lu ve Fevzi Yaz›c›’dan oluflan jüri, ödüleri seçti.J

Türkiye-Almanya Film Festivali Ödülü ‘Kader’e verildi 12. Türkiye-Almanya Film Festivali ana ödülü Zeki Demirkubuz’un yönetti¤i Kader’e verildi. En ‹yi Erkek Oyuncu ödülünü Takva’daki rolüyle Erkan Can, En ‹yi Kad›n Oyuncu ödülünü Tutsak’taki rolüyle Jule Böwe kazand›. Verilen Ödüller: Uzun metraj film yar›flmas›: En iyi film: Kader - Zeki Demirkubuz En iyi erkek oyuncu: Erkan Can (Takva) En iyi kad›n oyuncu: Jule Böwe (Tutsak) Secici Kurul yönetmenlik özel ödülü: Reha Erdem (Befl Vakit) Seyirci Ödülü: Eve Dönüfl - Ömer U¤ur

38 Mart: ‹dil Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Dünya Emekçi Kad›nlar Günü” etkinli¤inde bir dinleti verdi. 312 Mart: Gazi katliam›n›n 12. y›ldönümünde Gazi Mahallesi

Beyaz›t meydan›nda katledilen 7 üniversite ö¤rencisi ad›na yap›lan anmaya kat›larak, yaklafl›k 300 kifliye seslendi. 317 Mart: ABD’nin Irak’› iflgal etmesinin 4. y›l›nda, iflgali lanetlemek direnifli selamlamak için ‹stanbul Dolmabahçe’de yap›lan “Emperyalizm Yenilecek, Direnen Halklar Kazanacak” mitingine kat›larak yaklafl›k 4000 kifliye marfllar söyleyerek, halaylar çektirdi.J

gütünü kurmufltu. Direnifle karfl› silahl›-silahs›z pek çok yeralt› faaliyeti yürüten Lucie Aubrac, Gestapo taraf›ndan tutuklanan eflinin Lyon Hapishanesi’nden kaç›fl›n› da örgütlemiflti. Savafl sonras›nda ö¤retmenlik görevine devam eden Aubrac emekli olduktan sonra Fransa’daki okullar› dolafl›p ö¤rencilere direnifl hareketini anlatmay› sürdürdü. Lucie Aubrac pek çok resmi ödüle lay›k görülse de Fransa’n›n Cezayir ve di¤er sömürgeci politikalar›na karfl› ç›km›flt›.

En iyi k›sa film:Fremd (Yaban)Hakan Savafl Mican Özel mansiyon: Security - Lars Henning Belgesel film yar›flmas›: En iyi belgesel: Mein Vater der Türke (Benim Babam bir Türk) Marcus Vetter, Ariane Ricker

Öngören Ödülü Kad›na A¤›t (Requiem für eine Frau) - Berrin Balay Tuncer, Önder ÖzdemJ

3 16 Mart: 16 Mart 1978’de

Frans›z direnifl hareketinin kahramanlar›ndan Lucie Aubrac öldü

Genç Seçici Kurul Ödülü: Befl Vakit - Reha Erdem

Seçici Kurul yönetmenlik özel ödülü: Mein Tod ist nicht Dein Tod (Benim Ölümüm Senin Ölümün) Lars Barthel

Cem Evi önünde ve yaflam›n› yitirenlerin mezar› bafl›nda marfllar söyleyen Grup Yorum, binlerce kifliye seslendi.

2. Paylafl›m Savafl›’nda Frans›z direnifl hareketinin öncülerinden Lucie Aubrac 94 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. Ayn› zamanda tarih ö¤retmeni de olan Lucie Aubrac, co¤rafya ö¤retmeni olan efli Raymond Samuel ile birlikte Nazi iflgaline karfl› ilk direnifl hücresi olan “Güneyin Ba¤›ms›zl›¤›” ör-

Aubrac’›n direnifl s›ras›nda yaflad›klar› “Lucie Aubrac”, “Gölgelerin Ordusu” ve “K›rlang›ç Bulvar›” isimli üç ayr› filme konu oldu. Özellikle Claude Berret’in 1997 tarihli “Lucie Aubrac” filmi Aubrac’›n gerçek öyküsünü anlat›yordu. Aubrac direnifl an›lar›n› anlatt›¤› iki kitap da yazm›flt›.J

N‹SAN 2007 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

38 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nde ‹dil Kültür Merkezi’nde etkinlik düzenlendi. Yap›lan konuflmalar›n ard›ndan Tiyatro Simurg ve ‹dil Kültür Merkezi Tiyatro Atölyesi’nin haz›rlad›¤› tiyatro gösterilerinin ard›ndan Grup Yorum küçük bir konser verdi. 3‹dil Kültür Merkezi’nde Grup Yorum elemanlar›n›n çal›flt›rd›¤› ‹dil Çocuk Korosu konseri yap›ld›. 25 Mart’ta bu y›l›n ilk konserine ç›kan çocuk korosunun önümüzdeki dönemlerde baflka etkinliklere de kat›lmas› planlan›yor. ‹dil Çocuk Korosuna Eylül ay›nda yeni kay›tlar al›nacak. 3‹vme’nin yeni say›s› ç›kt› Yay›n hayat›na 2006 y›l›nda bafllayan, mühendislik mimarl›k gibi mesleklerin haklar›n› savunan ve toplumsal alanda mühendislik, mimarl›¤›n ald›¤› rolü sorgulama ihtiyac› ile yola ç›kan mühendislik, mimarl›k ve planlamada + ‹VME ad›yla üç ayda bir yay›mlanan derginin Mart 2007 tarihli 3. say›s› ç›kt›.

3Ümit Kaftanc›o¤lu Öykü Yar›flmas›’ sonuçland› "Yal›n Ses" edebiyat dergisinin düzenledi¤i "2007 Ümit Kaftanc›o¤lu Öykü Yar›flmas›" sonuçland›. 350 öykünün kat›ld›¤› yar›flmada, "Ac› Da¤lar" adl› öyküsüyle Hamdullah Köseo¤lu birincili¤e, Ali Balk›z ve Esra Odman ikincili¤e, Bünyamin Çelebi, Ercan Baflar ve Muharrem Erbey ise üçüncülü¤e de¤er görüldü. Adnan Özyalç›ner, Osman fiahin, Mehmet Güler, Öner Ya¤c› ve H. Hüseyin Yalvaç'tan oluflan seçici kurul ‹lyas Engiz, Ferhat Öztürk, Z.fiükran Topal, Halit Payza, Gizem Kodak, ‹rfan Mutluer, Emine Emel Balc›, Aykut Arslan Y›ld›z ve Muammer Küçükergör'ü de mansiyona de¤er gördü. Öyküler "Ümit Kaftanc›o¤lu Öykü Ödülleri–2007" ad›yla kitaplaflt›r›lacak. Türkü derlemecisi, edebiyatç› ve ö¤retmen Ümit Kaftanc›o¤lu 1980 y›l›nda sivil faflistler taraf›ndan 16 kurflunla katledilmiflti. 3Rag›p Zarakolu, Dünya Bas›n Özgürlü¤ü Günü’nde Yarg›lanacak. Prof. Dr. Dora Sakayan'›n "Bir Ermeni Doktorun Yaflad›klar›-

Garabet Haçeryan'›n ‹zmir Güncesi" ve George Jerjian'›n "Gerçek Bizi Özgür K›lacak" kitaplar›n› yay›mlad›¤› için yarg›lanan yay›nc› Zarakolu mazeret bildirdi¤i için 15 Mart'taki duruflma görülememiflti. Zarakolu hakk›nda aç›lan davalar›n görülmesine 3 May›s Dünya Bas›n Özgürlü¤ü Günü'nde devam edilecek. "Gerçek Bizi Özgür K›lacak" kitab› için "Devleti ve cumhuriyeti tahkir ve tezyif" ve "Atatürk'ün an›s›na hakaret" iddialar›yla yarg›lanan Zarakolu'nun 7,5 y›l hapsi isteniyor. 32. Aflk›n Film Festivali Konya’da Gerçeklefltiriliyor Konya Büyükflehir Belediyesi taraf›ndan ikincisi düzenlenecek olan “Uluslararas› Aflk›n Film Festivali” bu y›l 11–20 May›s Tarihlerinde Konya’da gerçeklefltirilecek. Konya Büyükflehir Belediyesi ve Ankara Sinema Kültürü Derne¤i taraf›ndan gerçeklefltirilecek olan festivalde, Türk ve Dünya Sinemas›’ndan seçkiler sunulacak. ‹lgilenenler: info@askinfilm.com adresinden ayr›nt›l› bilgi alabilirler.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 seninle sonsuza kadar

3 bulutlar geçer

ayla dikmen Seyhan Müzik

feryal öney Kalan Müzik

48 | TAVIR |N‹SAN 2007

3 bir nefes cengiz onural Kalan Müzik

3 Ziz çarnewa Mir Müzik


kapaklar

3/28/07

9:29 PM

Page 2


3/28/07

9:29 PM

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

›ssn 1303-9113

2007/04

say› 60

2.25 YTL(KDV’li)

nisan 2007

kapaklar

koca bir ömrün yans›malar› üzerine fikret otyam’la söylefli sansürlü sayfalar ve and›çl› medya hüznün, ac›n›n sesi kaval›n yarat›l›fl öyküsü “mavi gözlü dev”e küçük gelen bir film...

.

.

.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.