4/30/07
5:58 PM
Page 1
kültür sanat yaflam›nda
may›s 2007
kapaklar
›ssn 1303-9113
•
2007/05
•
say› 61
•
2.25 YTL(KDV’li)
kapaklar
4/30/07
5:58 PM
Page 2
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu
Kentlerin bellekleri vard›r bizim hiç fark›na varmad›¤›m›z. Güzel-çirkin ne varsa kaydederler belleklerine. Peki, neresidir bunun adresi, nereye kaydederler bunca fleyi? Tek tek herkesin, kentin tüm insanlar›n›n haf›zas›... Saraylar›, camileri, cumbal›-afl› boyal› ahflap evleri, mahalleleri, o mahallelerin insanlar›-kültürleri... Sinema salonlar›, tiyatro salonlar›... Saat kuleleri; elde bayrak, dilde slogan y›l›n belli günleri mahfleri kalabal›klarla dolan meydanlar› sonra...
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek
Bir kent... Ki belle¤i en güçlü kentlerden, biny›llar›n haf›zas›na sahip ‹stanbul... Belle¤i yok edilmek isteniyor. Kentin Taksim Meydan›’yla neredeyse özdefl Atatürk Kültür
Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net
Merkezi; yetmezmifl gibi kentin yüz y›ll›k tiyatro ç›nar› Muhsin Ertu¤rul Sahnesi binas›, muktedirlerce y›k›lmak üzere... Belle¤ine sahip ç›kanlara uzatt›k mikrofonlar›m›z›... ‹stanbul bizimdir, flimdinin muktedirlerinin de¤il! Düfllerimiz vard›r renk renk, rengârenk... Tutar atar›z suyun üzerine. Bir de dilek tutar›z, ne olaca¤›n›, nas›l flekil alaca¤›n› bilememenin tarifsiz heyecan›ndan ötürü... K⤛tla kaplar düfllerimizin üzerini. Ne varsa k⤛d›n üzerindedir düfllerimize dair. Ad› da ebrudur. Geçmiflin günümüze aktard›¤› sanatlar›n en güzelidir belki. Suyun, renkle-
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
rin, boyalar›n, f›rçalar›n ve k⤛d›n dostlu¤unun, bizim de yüreklerimizi ›s›tt›¤› güzelliktir ebru... ‹nsana ve hayata dair tüm güzelliklerden yanay›z her daim. Güzelliklere sahip ç›kmak kadar, yeni güzellikler yaratmak da gerek. Omuz omuzal›¤›n, dayan›flman›n gereklili¤inden söz etmeyece¤iz. Sözü, kapa¤›m›zda da görece¤iniz gibi, “ebru” söylüyor... Tüm güzelli¤iyle, tiyatroyla dostlu¤unu hayk›r›yor... Bize de kapa¤›m›z› ona açmak kal›yor... Dersim ad› nerede geçerse geçsin, yüreklerimiz bir an durur sanki. Nefes almay›z bir süre. Coflku deyin, heyecan deyin, kötü bir haber alma korkusu deyin ad›na, ya da baflka bir kavram bulun, bu her daim böyle olmufltur. Her da¤›, her a¤aç dibi, her koya¤›, her otu, çobanlar›, koyunlar›, her yafltan insan› tan›r bizi Dersim’in. Düflen her karanfilimizi... Y›llar y›l› karanfile doyurdu¤umuz Dersim topraklar›nda açan dört ka-
Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› ASPAfi
ranfili kokluyor flimdi Dersimliler... Yürekleriniz may›s coflkusuyla dolsun. Yeni say›m›zda görüflmek dile¤iyle hoflçakal›n... Dostlukla...
Yerel süreli yay›n tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
05/2007 33 flehrin belle¤i silinmesin röportaj
7 9 10 13 17 22 26 29 33 36 38 40 41 44 46
RÖPORTAJ haflmet zeybek-aliye uzunata¤an- arif akkaya ÖYKÜ can y›ld›r›m fi‹‹R afflar timuçin RÖPORTAJ selda yefliltepe ARAfiTIRMA türk edebiyat›nda kad›n yazarlar-lll ‹ZLEN‹M suya dökülen düfllerimiz: ebru DENEME ellerini öptü¤ümüz topraklar RÖPORTAJ murat sezen ‹ZLEN‹M sulukule B‹YOGRAF‹ kemal tahir T‹YATRO inishmaan’›n sakat› ‹ZLEN‹M nuri bilge ceylan foto¤raf sergisi NOTA grup yorum RÖPORTAJ atilla dorsay S‹NEMA zincirbozan HABERLER
17 3 suya dökülen düfllerimiz: ebru röportaj
29 sulukule y›k›lmas›n 3 izlenim
41 3
3
atilla dorsay’la sinema üzerine röportaj
kapak 3 ayla makas
röportaj
flehrin belle¤i silinmesin... tav›r
‹stanbul fiehir Tiyatrolar›, Osmanl› döneminden günümüze yaflam›fl en eski sanat kurumlar›ndan biri... Eski ad› Darülbedayi olan fiehir Tiyatrolar›, 1914 y›l›nda müzik ve tiyatro okulu olarak kurulmufl, 1930'lu y›llara kadar hem okul hem de topluluk olarak çal›flmalar yapm›fl. Sanat›n resmi çat›lar alt›nda yaflayabilece¤i ve geliflebilece¤i görüflüyle var edilen fiehir Tiyatrolar›, 93 y›ll›k tarihi boyunca devleti yönetenlerle bo¤uflmak suretiyle varl›¤›n› korumaya ve ayakta kalmaya çal›flm›fl bir sanat kurumu. Osmanl›’dan miras toplumsal yap›lanmas› ve dünyaya bak›fl›yla sahne sanatlar›na karfl› düflmanca tav›r alan devlet yöneticileriyle, “Bat›”ya öykünen, kendi toplumunun sorunlar›na uzak sanat insanlar› aras›n-
da süren çat›flma günümüzde de ayn› fliddetle sürüp gidiyor. fiehir Tiyatrolar›’n›n sanat kurumu olarak var olmaya çal›flt›¤› y›llar dünya kapitalizminin de büyük bir krize girdi¤i döneme denk gelir. Ülkede yaflanan büyük ekonomik krize ra¤men Osmanl› dönemini her yan›yla tasfiye etmeye çal›flan Kemalist yönetim, kendini ifade edece¤i ve üzerinde yükselece¤i kurumlara gereksinim duyar ve bunlar›n varl›¤›n› sürdürmesi için bütçe ay›r›r. 600 y›l Osmanl› yönetimi alt›nda yaflam›fl, Arap ve Fars kültürü ile yo¤rulmufl bir toplumda bunu kotarmak çok kolay de¤ildir. Kültürel yaflam› cami ve kahvehane aras›nda organize etmifl bir toplumu tiyatro seyret-
mek için salonlara çekmek orada -çok da benimsemek istemedi¤i- “Bat›l›” bir dünya görüflünü, davran›fl›n› sunmak üzere büyük bir u¤rafla giren fiehir Tiyatrosu yöneticileri, 1930-1960 aras›nda oldukça çekiflmeli bir mücadelenin ortas›na düflüyorlar. Toplumu tan›mak, duyarl›klar›n› anlamak, onu süreç içinde de¤ifltirmek yerine onu “adam etmek” yolunu seçen dönemin yöneticileri, ald›klar› kararlar ve uygulamalarla, sanatç›lar› ise seçtikleri toplum sorunlar›ndan kopuk oyunlarla toplumla canl› iliflkiler kurma ve gelifltirme yerine ad›m ad›m ondan kopma durumuna düflüyorlar. Öncelikle oyun yazar› s›k›nt›s› ile bo¤uflan fiehir Tiyatrolar› genel olarak bat›l› yazarlar›n oyunlar›na yöneliyor. Yabanc› yazarlar›n oyunlar›n› kimi zaman do¤rudan kimi zaman da ülkemizin koflullar›na uyarlayarak perde açan topluluk, süreç içinde kendi yazarlar›n› yetifltirmeye çal›fl›yor. 30’lu, 40’l› y›llarda Kemalist yönetimin kendi ayd›nlar›yla sert bir biçimde hesaplaflmas› ve onlar› hapishanelere doldurmas› sonucu fiehir Tiyatrolar›, resmi çat›lar alt›nda besleme üç-befl yazarlarla “ifli götürmek” durumunda kal›yor. Ülkenin en büyük yazar› Naz›m Hikmet bile bu y›llarda yap›tlar›n› takma isimlerle sergiletebiliyor. Kurumun bafl›nda gerici yöneticilerle uzlaflma yollar› için çaba harcayan, kurumu var eden Muhsin Ertu¤rul bile, sert uygulamalar› protesto amac›yla, zaman zaman flapkas›n› al›p gitmek durumunda kal›yor. Ülke tiyatrosunda 60’lara kadar görülen bu t›kan›kl›k, o y›llarda iflçi s›n›f›n›n mücadelesi-
MAYIS 2007 | TAVIR | 3
röporaj
nin geliflmesiyle oluflan nispi özgürlük ortam›nda bir ölçüde aç›l›yor. Resmi çat›lar d›fl›nda oyunlar yazan ve sergileyen amatör ve profesyonel topluluklar genifl kitlelerle ba¤lar kurmay› baflar›yorlar. Vas›f Öngören, Oktay Aray›c›, Haldun Taner o güne dek görmezden gelinen bir dolu toplum sorununu konu alan önemli yap›tlar ortaya koyuyorlar. Ülke tiyatrosundaki hareketlenmeden fiehir Tiyatrolar› ancak 70’lerin ortas›nda nasibini alabiliyor. 1930’lardan bu yana s›radan oyunlarla izleyicinin karfl›s›na ç›kan fiehir Tiyatrolar› bu dönemde Brecht’ten Peter Weiss’dan Vas›f Öngören’e Oktay Aray›c›’ya bir dolu ça¤dafl yazar›n önde gelen yap›tlar›n› önemli yorumlarla sahneliyor. Muhsin Ertu¤rul’un 60’larda ülke tiyatrosunda yetiflmifl ilerici sanatç›lar› etraf›nda toplayarak bafllatt›¤› bu at›l›m, 1980 y›l›nda 12 Eylül darbesiyle durduruluyor. Onlarca sanatç› 1402 say›l› s›k›yönetim yasas› uygulanarak kurumdan at›l›yorlar. 1980 sonras› yeniden eski kaotik ortam›na sürüklenen fiehir Tiyatrolar›, flimdinin baflbakan› Recep Tayyip Erdo¤an’›n 1994’te belediye baflkan› seçilmesiyle yo¤un s›k›nt›lar yaflamaya bafll›yor. Yöneticiler, oyun seçiminden tiyatronun yönetimine her fleye müdahale etmeye bafll›yorlar. Tiyatro yönetimin verdi¤i kimi tavizler de onlar› tatmin etmiyor. Her gün daha yeni sald›r›larla tiyatronun üzerine yürüyorlar. Belediye yönetiminin gerici uygulamalar›na karfl› bir dernek kurarak direnmeye çal›flan sanatç›lar bir yanda gerici yönetimi zaman zaman durdurmay› baflar›yorlarsa da, öte yandan bünyesindeki koltuk merakl›s› sanatç›lar›n ihaneti ile de bo¤uflmak zorunda kal›yorlar. ‹flte bugün, fiehir Tiyatrolar› yeni bir tehlike alt›nda. Harbiye Sahnesi, bir “Kongre Vadisi” projesine kurban edilmek üzere. Ayn› kaderi Atatürk Kültür Merkezi de paylafl›yor. Baflta Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi olmak üzere, y›k›lmak istenen tüm kurumlar› kurtarmak ad›na mücadele edenlerle, bugünü, yaflananlar›, yaflanacak olanlar› konufltuk. Harbiye Muhsin Ertu¤rul sahnesi önünde direnifl yapan sanatç›lardan Aliye Uzunata¤an, Arif Akkaya ve Haflmet Zeybek, sorular›m›z› cevaplad›lar...
4 | TAVIR | MAYIS 2007
Harbiye Muhsin Ertu¤rul Tiyatrosu neden y›k›lmak isteniyor? Bu böyle birden bire mi gündeme geldi? Aliye Uzunata¤an: Türk tiyatrosu kuruldu¤undan beri k›rk dokuz tane sahne de¤ifltirmifl. Ve bu sahnelerin hiçbiri bugün yok. Ben tiyatro sahnesine ad›m att›¤›m gün, flu anda olmayan ve dünyada iki ülkede yap›lm›fl, çok özel bir mimarisi olan Dram Tiyatrosu yand›. Bir kere yand›, kurtar›ld›, ikincisinde yand›, içinde tiyatro yap›lmad›¤› bir dönemde yand›; onu hiç anlayamam›fl›md›r hayat›m boyunca. Bir de o zaman Beyo¤lu’ndaki komedi tiyatrosu vard›, Emek Sinemas›’n›n soka¤›nda. Ben bu iki tiyatroda uzun y›llar çal›flt›m. fiu anda ikisi de yok ortal›kta ve buraya tafl›nd›k. Bugün buras› y›k›lmak isteniyor. Ve beni en çok üzen fley, tiyatro binas› y›k›labilir yerine yenisi yap›labilir; niçin böyle ifllere kalk›flanlar, sanatç›larla, sanat örgütleriyle diyalog kurarak yapmazlar. Niçin biz bas›ndan, kulaktan dolma ya da Zaman gazetesinden ö¤reniyoruz bunu. Yani buraya ömrünü vermifl, buras› Türk Tiyatrosu’nun befli¤i, bugün var olan bütün özel tiyatrolar dâhil hepsi, eskilerin tabiriyle fiehir Tiyatrosu’nun rahle-i tedrisinden geçip ç›km›fllard›r. Böylesine binlerce sanatç›, yüz binlerce seyirci yetifltirmifl bir kurumken buras›. Sanatç›lara, sanat örgütlerine, kimseye haber vermeden böyle kararlar nas›l al›nabilir? Bu diyalogsuzluk niye? Bu gerginlikler niye? Gereksiz buluyorum bu gerginlikleri? Elbette gecekondusunu y›kt›rmayan bir ev kad›n› kadar olamayacak m› Türk Tiyatrosunun sanatç›lar›? Bunu nas›l düflünmezler? Bugün her gün televizyonda görüyoruz, gecekondusunu y›kt›rm›yor kad›n. Y›kt›rmamak için elinden geleni yap›yor. Biz Türk Tiyatrosu’nun befli¤i olan, ad› Muhsin Ertu¤rul olan bir sahnenin y›k›lmas›na nas›l izin verebiliriz? Nerede yafl›yor bu insanlar, biz hangi ça¤da yafl›yoruz? Ben inanam›yorum 2007’de oldu¤umuza. Arif Akkaya: Mesela Almanya’da bir örne¤i var bunun galiba. Kent merkezindeki bir tiyatro binas› ulafl›mdan ve merkezden uzak oldu¤u için; tiyatro binas›n› y›kmadan, oldu¤u yerden üç yüz ya da befl yüz metre ileriye, merkeze tafl›maya çal›fl›yorlar. Hiçbir flekilde dokunmuyorlar binaya. Binay› kültürün mer-
kezinden kald›rm›yorlar tam tersi tafl›yorlar merkeze yak›n olsun diye. Bizde ise tam tersi merkezdeki binam›z› y›kmak istiyorlar ve bize hiçbir yer vermiyorlar. Yer de göstermiyorlar. fiimdi söylenilen fleylerin d›fl›nda buras› rant için y›k›l›yor. En ac›s› o. Burada yap›lmak istenen proje kültür de¤il, kongre merkezi olarak düzenlemeyi içeriyor... Amerika’da bir örne¤i varm›fl diye bir mail dolafl›yor etrafta. fiimdi dünyan›n hiçbir yerinde kongre merkezi kentin merkezinde olmaz. Kent merkezinde tiyatrolar, baleler, operalar olur. Aliye Uzunata¤an: Say›n Baflkan, oteller buraya yak›nm›fl diye televizyonda böyle söylüyor. Yani bu o kadar ac› veriyor ki bana. K›rk befl, k›rk alt› y›ll›k bir oyuncunun, benim ve bütün sanatç›lar›n; burada olmayan bugün, d›flar›da tiyatro yapan arkadafllar›m›z›n da can›n› çok yakar bu laf. Yani oteller yak›n, o zaman kongre merkezini buraya yapal›m. Olmaz, dünyan›n hiçbir yerinde örne¤i yok. Kongre merkezleri büyük kalabal›klar›n gidece¤i yerler oldu¤u için, daima flehrin d›fl›nda olur. Ben size Berlin’den bir örnek vereyim. Berlin’de 150 tane belediye ve devlet destekli tiyatro var. 280 tane özel tiyatro var. Yani ‹stanbul bir metropolse zaten salon say›s› çok düflük. Çok zavall›y›z bu konuda. Bir de var olanlar› yok edersek nas›l kültürden laf edebiliriz? E¤itim kelimesi tek bafl›na bir fley ifade etmez. E¤itimi kültürle birlikte yan yana almazsak bu toplumda ne Avrupa Birli¤i’ne girebiliriz ne de ça¤dafl insanlar olabiliriz. Muhsin Ertu¤rul kadar büyük, art›k tarihe ad› alt›n harflerle yaz›lm›fl bir insan›n ad›n› tafl›yan bir kurumu siz yok edemezsiniz. “Her fley olabilirsiniz ama sanatç› olamazs›n›z” laf›n› söyleyen bir adam›n kurdu¤u bir cumhuriyet ülkesinde yafl›yorum ben. Ve 2007 y›l›nda bir Belediye Baflkan› geliyor, sanatç›lara haber vermeden ben oray› y›kaca¤›m, kongre merkezi yapaca¤›m diyor. Arif Akkaya: Biraz da ça¤›n gerisindeyiz bu anlamda. Yani di¤er ülkelerde, Aliye Han›m’›n söyledi¤i gibi, tiyatro merkezleri ve tiyatro adetleri çok fazla ama bizim en s›k›fl›k oldu¤umuz zaman, kendi yönetmeli¤imizin peflindeyken, bir de üzerine bina y›-
röportaj
k›lmas›n› büyük bir talihsizlik olarak de¤erlendiriyorum. Çünkü bizim özerkli¤imizin olmas› laz›m. Geçmiflten beri hep özellefltirmeleri gündeme getiriyorlar, elden ç›kar›lmayan yer kalmad› neredeyse, flimdi de Harbiye fiehir Tiyatrosu’nun ve AKM’nin y›k›lmak istenmesinin bunlarla ba¤lant›s› olabilir mi? Aliye Uzunata¤an: Bak›n bir örnek vereyim; Hitler Avrupa’da birçok flehri yerle bir etmifl. Giderseniz görürsünüz, içeride y›k›lm›fl halde çekilmifl resimleri var, bombalanm›fl ve dümdüz olmufl bu flehirler. ‹lk defa do¤rultulan binalar ve birebir ayn›lar› opera ve tiyatro binalar›d›r. Ve halka da sorulmufl: “Önce sizin hayat›n›z› m› rahatlatal›m?” Halk da bilinçli ve önce opera binalar›, demifl. Birebir ayn›lar› yap›lm›fl ayn› muhteflemlikte. Biz niçin de¤erlerimizi koruyam›yoruz toplumda? Sanata düflman olan insanlar her zaman ça¤d›fl› insanlard›r. Arif Akkaya: Bir de “Avrupa Birli¤i’ne girmek istiyoruz.” diyorlar ama say› olarak m›, yani tiyatro, bale, opera gibi yoksa nitelik olarak m›? Bu ikisi aras›nda rakamsal de¤il niteliksel bir fark olmas› laz›m. Sizin istedi¤iniz kadar befl bin tane salonunuz olsun ama nitelikli ifller yapabilecek alt zemininiz, sözleflmeleriniz, yetifltirilmifl sanatç›lar›n›z yoksa elbette bir fley yapamazs›n›z. Burada say› önemli de¤il, elbette çok say›da tiyatro binam›z ve salonumuz olsun ama bunlar için kaç tane insan yetiflmifl, bunlar için tüzel kiflilikler, bunlar için özel flartlar haz›rland› m›? Hay›r. Karanl›¤a Karfl› Sanat Cephesi olarak Harbiye fiehir Tiyatrosu’nun y›k›lmak istenmesine karfl› bafllatt›¤›n›z eylemlilikleriniz oluyor. Bu oluflum flehir tiyatrosunun y›k›lmas› gündeme gelince mi oluflturuldu? Aliye Uzunata¤an: Tabi ki bu yönetmelik için de bafllad›, yani haklar›m›z›n elimizden al›nmas›ndan itibaren bizim bu eylemler, toplant›lar bafllad›. Ama üstüne üstlük bir de binalar›n sorunlar› girince tabii ki sanat dünyas› el ele tutuflarak, seyirciyle de el ele, sanat örgütleriyle de el ele, eylem demeyelim ad›na, bu korumay› üstlenece¤iz. Yani biz Muhsin Ertu¤rul ad›n› çi¤netmeyiz. Bütün sanat dünyas›n› kat›yorum. Sadece flehir tiyatrosunu de¤il. Bütün sanat dünyas› el ele olmal›y›z. Özel tiyatrosuyla, müzi¤iy-
le, operas›yla, balesiyle birlikte el ele ancak bir fleyler yapabiliriz. Arif Akkaya: Muhsin Ertu¤rul da de¤il flu anda ‹zmit fiehir Tiyatrosu’nda, Bak›rköy fiehir Tiyatrosu’nda, her tiyatroda hemen hemen sanatç›lar›n üzerinde büyük bir bask› var. Yani müdürler orda resmen at koflturuyorlar. Ve kötü muamele yap›yorlar insanlara, özellikle sanatç›lara. Burada düflmanca bir tutum var. Bunlara tabi karfl›y›z. Bu insanlarda çünkü, tiyatrocular kötüdür, gibi yanl›fl bir izlenim var. Yönetmelikten, bina y›k›m›na kadar her fleyden haberimiz var bizim. Ama onlar›n anlamad›klar› bir fley var, bizi k›skan›yorlar Haflmet A¤abey’in deyimiyle. Bizim yapt›¤›m›z ifli çok k›skan›yorlar. Ve bizden o yüzden nefret ediyorlar galiba. Hâlbuki biz seyircimizle birlikte var›z. Yani bizim sahne üzerine ç›k›p, söylemek isteyip de söyleyemedi¤imiz her fleyi söyleme flans›m›z var. Bunu k›skan›yorlar. Çünkü onlar›n öyle bir güçleri yok. Ama bizim böyle bir gücümüz var. Ve bizim arkam›zda milyonlarca ‹stanbullu var. Peki, bizlerden, seyircilerden ve kamuoyundan istedi¤iniz nedir? fiimdi flehir tiyatrosunun y›k›lmamas› için bafllatt›¤›n›z bir imza kampanyas› var, yani tüm bunlarla ilgili de bilgi verebilir misiniz? Aliye Uzunata¤an: fiimdi, flehir tiyatrosunun bahçesinde sürekli arkadafllar›m›z nöbet tutuyorlar ve orada iki tane aç›lm›fl defter var. Birisi imza kampanyas› için, buraya gelen tüm seyircilerimiz flehir tiyatrosunun y›k›lmamas› için o deftere imza at›yorlar. Di¤erinde de flehir tiyatrosunun y›k›lmak istenmesine karfl› duygu ve düflüncelerini ifade ediyorlar. Mesela o defterin içindeki yaz›lara bak›p onlar›n foto¤raf›n› çekebilirsiniz. Ve o kadar çok buraya gelip bizle birlikte nöbet tutmak isteyen seyircimiz var ki, gelmeyin dememize ra¤men, mesela benim bir arkadafl›m geldi ve bizimle birlikte eyleme kat›ld›. Ki biz daha henüz seyirciden böyle bir talepte bulunmad›k. Bulundu¤umuz gün hakikaten y›k›l›r ortal›k. Sizlerin elefltirileriniz yok mu di¤er kesimlere, sanatç›lara? Onlar›n bu konudaki duyarl›l›klar› nas›l veya sizin bununla ilgili tavr›n›z nas›l? Aliye Uzunata¤an: Ben mesela medyan›n
özellikle bir iki kanal d›fl›nda çok az yer verdiklerini düflünüyorum bu can al›c› meseleye. Yani çok fleyler manfletten verilirken Türkiye tiyatrosunun befli¤i flehir tiyatrosuyla ilgili haberler h›zla geçifltiriliyor. Çok üzücü. Bunu tabi her televizyon kanal› yapm›yor. Mesela Kanal Türk’ün yapt›¤› bir program vard› bununla ilgili. Çok hofluma gitti mesela. Tabii tek tek bu ifle gönül vermifl insanlar›n da yapt›klar› var. Hepsini kapsam›yor ama ben medyan›n bütününden daha fazla ilgi beklerdim böyle bir olay karfl›s›nda. Arif Akkaya: O anlamda AKM daha fazla medyada yer ald›. Ama flehir tiyatromuz maalesef de¤il. Çünkü insanlar›m›z, tiyatro sanatç›s›y›m dedi¤inde, hangi televizyon dizisinde oynuyorsun, diye soruyorlar. Yani insanlar›m›za ne yaz›k ki biz medya yoluyla ancak televizyon dizilerinden ulaflabiliyoruz. Yani ne yaz›k ki insanlar art›k tiyatrodan kopar›lm›fl durumda, ilk akl›na gelen televizyon dizileri oluyor. Orada bir kafa y›kamaca, orada bir uyutmaca operasyonu var ve bu ifller orda ne yaz›k ki malzeme olarak kullan›lm›yor. Manflete ç›kmas› da zaten istenmiyor. Çünkü bu kongre merkezi yap›lmas› meselesinde rant hesab› var. Ayr›ca eklemek istedi¤iniz bir fley var m›? Aliye Uzunata¤an: Alt›n› çizerek söylemek isterim, sadece söylemek yetmez. Yani bu güveni sanatç›lara vermek zorundalar. Bunlar yaz›l› çizili hangi güvencelerle anlafl›yorlarsa ayn› fleyi belgeli olarak biz de görmek istiyoruz. Arif Akkaya: Yani bizim projeyi görmemiz laz›m bir heyet oluflturup. Ve bizim ayn› zamanda bundan sonraki tiyatromuz için bizim özerkli¤imizin olmas› flart. Baflka çaremiz yok. Aliye Uzunata¤an: Bu özerkli¤in alt›n› çizerseniz çok mutlu oluruz.. Bir de 1931 y›l›nda verilmifl bir hakk›n elimizden al›n›fl›yla bafllad›¤›n› bu hareketin, diye belirtirseniz çok seviniriz. Teflekkür ediyoruz. Ve bizler de fiehir Tiyatrosu’nun y›k›lmas›n› istemiyoruz, sizleri destekliyoruz, mücadelenizde baflar›lar diliyoruz. Bizler de sizlere teflekkür ediyoruz.
MAYIS 2007 | TAVIR | 5
röporaj
Harbiye fiehir Tiyatrosu neden y›k›lmak isteniyor. Bu durum birdenbire mi ortaya ç›kt›? Ülkemizde geçmiflten bugüne devletin kültür ve sanata bak›fl› ve bunun karfl›s›nda tiyatro sanatç›lar›n›n tavr› nas›l oldu? Bu çerçevede sizlerin söyleyecekleri olacakt›r. Haflmet Zeybek: Teflekkür ederim, ne güzel soru sordun. Bu tiyatro binas›n›n aç›l›fl›ndan iki sene sonra ben buraya geldim. 1972’de aç›ld› 1974’de de ben bu tiyatroya girdim. Bütün ömrüm, hayat›m bu tiyatronun içinde geçti. Çok çeflitli oyunlar sahneledim. Oyunlar koydum. Hiç kimsenin anlayamayaca¤› bir fley benim için Harbiye Muhsin Ertu¤rul Tiyatrosu’nun ne anlama geldi¤i. Onun için diyoruz ya, “Belle¤imiz silinmesin, tiyatrolar›m›z y›k›lmas›n.”
yoruz. Bofla da gitmiyor. Mesela flöyle bir fley, An›tlar Yüksek Kurulu topland›¤› zaman buray› S‹T alan› ilan etti.
‹çimizde tiyatro yapanlar da dahil mesela flu laf› anlam›yor. Ba¤›ms›z bir bina; ba¤›ms›zl›k ne demek? Ba¤›ms›z bir kültür, ba¤›ms›z bir tiyatro yapmak istiyoruz dedi¤im zaman, can›m ne olacak ki, diyorlar. Bak›n herhangi bir ticari kurumun içinde bir reyon, detarjan reyonu gibi olmayal›m. Yani bafll› bafl›na ba¤›ms›z olal›m. Mesela “Ba¤›ms›z Türkiye” demek can yak›c› bir kelime.
Yani tekrar tekrar söylemek istedi¤im flu; bu bir bina y›k›m› de¤il, bir kültür katliam›.
Bak›n›z, ikinci dünya savafl›nda Almanlar ayn› fleyi söylediler; “Her fley kapanabilir, tiyatrolar asla.” Ruslar ayn› fleyi söylediler Petersburg’da ,”Her fley kapanabilir, tiyatrolar asla” . Çünkü neflesini, yaflama gücünü, yaflama coflkusunu kaybetmifl bir halk hiçbir fley yapamaz. Ama bu coflkusunu kaybetmemifl halk her fleyi yapabilir. Yani Phoeniks gibi ya da bizim dilimizde diyelim Zümrüd-ü Anka gibi kendi külünden yeniden dirilebilir. ‹flte tiyatronun bu önemini bildikleri için, bu moral de¤erini bildikleri için dilimizi kesiyorlar. Peki di¤er kesimlere yönelik söylemek istedi¤iniz bir fleyler var m›? Mesela birçok demokratik kurum var, medya var, de¤iflik sanat çevreleri var. Yani buralarda da flehir tiyatrosunun y›k›lmak istenmesi gibi bir gündem yeterince yer al›yor mu? Bununla ilgili söylemek istedikleriniz var m›? Haflmet Zeybek: Kesinlikle, mesela Mimarlar Odas›, binlerce teflekkür etmemiz gerek. Di¤er demokratik kitle örgütleri, devlet tiyatrosu örgütleri, kültür sanat örgütleri. Bunlar çok duyarl› davran›yorlar. Çeflitli toplant›lar yap›yoruz ve çok büyük de baflar›lar elde edi-
6 | TAVIR | MAYIS 2007
Bu iflte bu toplant›lar›n, demokratik kitle örgütlerinin, arkadafllar›m›z›n birlik ve beraberlik içinde yapt›¤›m›z mitinglerin, toplant›lar›n sonucu. Buran›n S‹T alan› olmas› durumunda flehir tiyatrosunun y›k›m› da durdurulmufl oluyor mu? Haflmet Zeybek: Tabii ki y›k›m mümkün de¤il. Gelinen nokta o. An›tlar Yüksek Kurulu, Belediye’nin üzerinde. Belediye’nin üzerinde de ‹çiflleri Bakanl›¤› var. ‹nsanlar› de¤ifltirebilirler vs. bu uzun hikâye, sonuçta illa da y›kaca¤›z diyorlarsa...
Bir de AKM’nin de y›k›lmas› gündemde. Bunu da k›saca de¤erlendirir misiniz? Haflmet Zeybek: fiehir tiyatrosunun y›k›lmak istenmesiyle AKM’nin y›k›lmak istenmesi hiç farkl› de¤il, ayn› fley. Mesela AKM’nin y›k›lmak istenmesinin hiç üzerinde bile durulmuyor. Ama AKM Avrupa’da ikinci, Balkanlar’da birinci bir opera binas›d›r. Düzenlenebilir, yap›labilir, onar›labilir, restore edilebilir ama bütün dert arkadaki rant›n› ele geçirmek. Yoksa kültür mültür yapmak de¤il. Ticaretle kültür beraber gider mi? Mesela onu söylüyorum afla¤›da arkadafllara, biz bu gece bir oyun oynuyoruz, insanlar da seyrediyor. O seyretti¤imiz, o insandaki dönüflüm bize geri döner mi, kaç sene sonra olur, olur mu biliyor muyuz? Mesela bir arkadafl görürüz, on sene sonra, gelir der ki; “Baba elini öpeyim.” “Ne oldu?” Der ki: “Ben senin o oyununu seyrettim, ondan sonra okumaya bafllad›m. Hatta siyasi mücadeleye girdim, hapis yatt›m on iki y›l. Ç›kt›ktan sonra da adam oldum.” O zaman insan›n akl›na flu gelir, on iki y›l hapsettiren bensem e¤er, benim oyunumdan dolay›ysa benim elimi niye öpüyorsun, beni vursana, dersin. Mesela böyle bir tombalac› bir oyunumu seyretmifl öyle karfl›laflt›k. Ondan sonra ANA’y› okumufl, di¤erlerini okumufl, birdenbire o, tombalac› lümpenlikten ç›km›fl ve devrimci
hareketlere kat›lm›fl. ‹çeride de e¤itmifl kendini, öyle on iki y›l yatm›fl, ç›km›fl. Kültür-sanat ülkemizde hep geri planda tutulmufl. Yeri gelmifl düflman ilan edilmifl. Sanat›n muhalif olma yan› var. Buna dair söyleyecekleriniz var m›d›r? Haflmet Zeybek: Ben bunu size çok aç›k söylerim. Geri planda tutulmufl de¤il. Devrimci sanat geri planda tutulmufl, gündeme getirilmemifl, burjuva sanat, emperyalist sanat gündeme getirilmifl. Neden? Para kazan›yor insanlar da ondan. Hatta ve hatta flöyle bir atasözü vard›r ya mesela böyle, tafllar› ba¤lay›p, köpekleri salmak gibi. Devrimci sanat› yasakl›yorsun, tutukluyorsun, faili meçhul ediyorsun, yok say›yorsun, ötekini de serbest b›rak›yorsun. Keselerin a¤z›n› aç›yorsun, paralarla destekliyorsun, hadi dayan bakal›m diyorsun. Haks›z bir rekabet, dayan›lmaz bir fley. Bu eylemleriniz devam edecek mi? Haflmet Zeybek: Tabii ki devam edecek. Ya baflka bir biçime döndürürüz, ya baflar›l› oluruz vazgeçeriz, öyle bir durumday›z. Bu konuya gösterdi¤iniz ilgiden dolay› size teflekkür ederim Biz de Tav›r Dergisi ad›na bu sohbet için teflekkür ediyoruz ve mücadelenizde baflar›lar diliyoruz.J
öykü
bu s›n›f›n ö¤retmeni ve ö¤rencileri nerede? can y›ld›r›m
Kasvetli bir hava vard› d›flar›da. Cam›n kenar›nda, kravat›n› ba¤larken hissetti bunu Kemal ö¤retmen. Yeni bir e¤itim y›l› bafll›yordu. Uzun bir aradan sonra, sabah›n yedisinde okul yolunu tutacakt›. Pardösüsünü üzerine ald› ve yola koyulmak için kap›y› aralad›... Komflusu Melahat Han›m ve apartman›n kap›c›s› Cafer Amca’n›n onu fark etmemesine bir anlam verememiflti. Oysa her sabah selamlafl›rlard›. Bunu düflünmeye bafllam›flt› ki, bu düflünceden s›yr›lmas›na neden olacak bir fley yafland›. Bir polis otosu, sireni aç›k bir flekilde yan›ndan geçiyordu.
ilhami y›ld›r›m
Kemal ö¤retmen yine 12 Eylül sabah› evinden gözalt›na al›nmas›n› düflündü. Eflinin ve daha yeni ilkokula bafllayacak o¤lunun gözü önünde, yaka-paça gözalt›na al›nm›flt›. O¤lu
Cevahir’in, pantolonunun paças›na sar›l›p “Babam› nereye götürüyorsunuz?” diyerek a¤lamas›n› hiç unutam›yordu. fiubede yaflad›¤› iflkenceleri sanki tekrar yafl›yormuflças›na elinde tuttu¤u ö¤retmen çantas›n›n a¤›rlaflt›¤›n› hissetti. Filistin ask›s›yd› kollar›n› tutmaz hale getiren... Bo¤az›na geçirilen ipi gözünün önüne getirince bir an solu¤unun kesildi¤ini hissetti. Polis otosunun sireni art›k duyulmuyordu ki, Kemal ö¤retmen okula yaklaflt›¤›n› fark etti. Her yeni e¤itim y›l›n›n bafl›nda oldu¤u gibi okul yollar› c›v›l c›v›ld›. Birinci s›n›fa bafllayacak olanlar aileleriyle geldi¤i için okul önü daha bir kalabal›kt›. Bu c›v›l c›v›l kalabal›¤a bakan Kemal ö¤retmen, yeni bir s›n›fta e¤itim y›l›na bafllaman›n heyecan›n› daha fazla
duydu yüre¤inde. Sonunda beklenen zil çalm›fl ve ö¤renciler s›n›flara da¤›lm›flt›. S›ra ö¤retmenlerin s›n›f kap›lar›n› aralamas›na gelmiflti. *** — Günayd›n çocuklar! Nas›ls›n›z bakal›m? Ben sizin yeni ö¤retmeniniz olacak kifliyim. ‹smim Kemal. Bundan sonra sürekli beraber olaca¤›z. Sizler bu s›ralarda okuma-yazma ö¤reneceksiniz. Ben de ö¤retmeniniz olarak bu konuda elimden geleni yapaca¤›m. Ama ilk dersimizde tan›flal›m isterseniz? Mesela senden bafllayal›m. Söyle bakal›m senin ismin ne yavrum? — Fatih — Kaç yafl›ndas›n Fatih? — Annem bu kadar yafl›mda oldu¤umu flöylüyo (Parmaklar›yla yafl›n› göstererek) — 7 yafl›ndaym›fls›n... ‹yi güzel. Peki, büyüyünce ne olmak istiyorsun? — Doktor olmak istiyorum. — Bak sen fluna hele... Çok güzel. Niye doktor olmak istiyorsun? - Doktor olup inflanlar›n ölmelerine iflin veymeyce¤im, onlar› iyiyefltiyece¤im. - Peki, sen hiç hastalan›nca hastaneye gittin mi? - Gittimmm. En son hafltalan›nca annemlebabam götüymüfltü. fiaten ondan floyna doktol olmaya kayay veydim. Çünkü... - “Çünkü...” dedin, anlatmayacak m›s›n? (Ö¤retmen biraz bekler, cevap alamay›nca) Neyse daha sonra anlat›rs›n. - Haydi yavrum sen söyle bakal›m ismini. - ‹smim Murat ö¤retmenim. - Peki, kaç yafl›ndas›n Murat? - 8 yafl›nday›m ö¤retmenim.
MAYIS 2007 | TAVIR | 7
öykü
ilhami y›ld›r›m
- Saymay› biliyor musun? Kaça kadar sayabiliyorsun? - 10’a kadar ö¤retmenim. - Kim ö¤retti sana 10’a kadar saymay›? - Ablam. - Sen ne olmak istiyorsun? Var m› olmak istedi¤in bir fley? - Var ö¤retmenim... ‹nflaat mühendisi olmak istiyorum... - Bak sen, inflaat mühendisini de biliyor... Çok çok iyi. Niye istiyorsun bakal›m inflaat mühendisi olmay›? - Sa¤lam evler yapmak için... - Ooo sa¤lam evler... Aferin sana. Peki niye? - Depremde y›k›lmamalar› için. - Sen hiç deprem oldu¤unu hissettin mi? - Ben mi? fiey... - Tamam tamam korkma! Anlatmasan da olur. - Peki, senin ismin ne k›z›m? - Dilara. - Ne güzel isimmifl bu böyle... Kim vermifl bu ismi sana? - Babam. - Baban ne ifl yap›yor peki k›z›m? - Bir restoranda çal›fl›yor... fiey... Tamam, tamam hat›rlad›m garson... - Sen ne olmak istiyorsun? - Henüz karar vermedim tam olarak! - Ama bir fleyler var de¤il mi akl›nda?
8 | TAVIR | MAYIS 2007
- Var ama utan›yorum söylemeye. - Söyle k›z›m utan›lacak bir fley yok. - ‹yi o zaman. Baflbakan olmak istiyorum. - Bunda utan›lacak ne var ki k›z›m? - Ama ö¤retmenim annem hep baflbakan›n yalan söyledi¤ini söylüyor. - Haa haa haa... Sen niye baflbakan olmak istiyorsun peki? - Ben mi? ‹stiyorum iflte! *** Zil çalm›fl ve Kemal ö¤retmen, ö¤retmenler odas›n›n yolunu tutmufltu. Her zamanki yerine, bir gazete al›p geçmiflti. Ama kimse onu yine fark etmemiflti... Daha gazetesine göz atmam›flt› ki, ö¤retmenlerin üzüntülü üzüntülü birbirleriyle konuflmalar›na kulak kabartt›... Hepsi de rögar›n içine düflüp ölen çocu¤u konufluyordu. Bu süre konuflulanlar› iflitmiflti. Bir an o¤lu Cevahirin elinden kay›p o çukura düfltü¤ünü gözünün önüne getirince ürperdi... Ve içinden konuflmaya bafllad›: “Allah belalar›n› versin. Her gün bir çocuk bir çukura düflüyor. Ve can veriyor. Bir de çocuklar› çok seviyorlarm›fl gibi objektiflerin karfl›s›na geçip çocuklara hediyeler da¤›t›yorlar. Oysa çocuklar›n mezarlar›n› yine bizzat onlar kazd›r›yor. Onlar de¤il mi ihaleleri kar h›rs›yla hareket eden patronlara veren? O patronlar de¤il mi o mezarlar› kazan? Ama yok, yok! Bir gün o mezarlara kendileri girecek ve bir daha ç›kamayacaklar. Yar›nlar bu bilinçle yetifliyor hiç merak etmesinler... *** Kemal ö¤retmen gazetesine dönmüfltü. ‹lk sayfaya bakmas›yla flok olmas› bir olmufltu. Biraz önce “Baflbakan olmak istiyorum” diyen k›z›n, Dilara’n›n o gülen, masum yüzü gazete sayfas›n›n tam ortas›ndayd›. Hiçbir anlam veremiyordu. Gazete rögara düflen Dilara’n›n öldü¤ünü yaz›yordu. “Hay›r hay›r bu bir rüya olmal›.” dese de bu bir rüya de¤ildi ve içi içini yer olmufltu. Ki ö¤retmenler konuflurken içlerinden birinin “Kaçak binan›n alt›nda kalan Murat’la, ailesinin paras› olmad›¤› için hastane kap›s›ndan geri çevrilen Fatih’in ölümünün, Dilara’n›n ölümünden ne fark› var ki?” dedi¤ini an›msam›flt›. “ Bu çocuklar›n hepsi biraz önce benim s›n›f›mdayd›.” dese de Kemal ö¤retmen “hay›r olamaz.” diyerek ö¤retmenler odas›ndan ç›k›p koflmaya bafllam›flt›. Kemal ö¤retmen’in “Hay›r ola-
maz.” diyerek ba¤›rmas›n› duyan olmam›flt›. Ama ö¤retmenlerin tek garibine giden, penceredeki tülün rüzgar›n esintisi ile havalanmas› olmufltu... Kemal ö¤retmen hayat›nda hiç bu kadar h›zl› koflmam›flt›. Bir taraftan Fatih’in neden doktor olmak istedi¤ini anlad›. Çünkü Fatih ailesinin paras› olmad›¤› için hastane kap›s›nda kalm›flt›. Öyle ya s›n›fta sordu¤u soru yar›m kalm›flt›. “Ya Murat!” diyordu. Do¤ru ya, Murat’›n “‹nflaat mühendisi olmak istiyorum ö¤retmenim.” deyiflinin alt›nda yatan, kaçak binan›n alt›nda kalmas›yd›. Masum, gülen gözlü Dilara’y› düflündü ve onun da niye bu yaflta ülkeyi yönetmek istedi¤ini anlad›... Bir bir bu düflünceler Kemal ö¤retmenin akl›ndan geçiyordu. “Onlar ölmüfl olamaz” düflüncesiyle koridorda koflmaya devam ediyordu. Okul koridorundaki çocuklar› Dilara’ya, Fatih’e, Murat’a benzetiyordu... Çocuklar›n gözlerinde, onlar›n umutlar›n› görüyordu... Bu çocuklar›n içinden “Dilara’lar, Fatih’ler, Murat’lar niye öldü?” diye hesap soracaklar›n ç›kaca¤›n› düflünüyordu. Ama art›k ö¤retmeni oldu¤u s›n›f›n kap›s›n›n önündeydi. Kemal ö¤retmenin kalbi art›k yerinden ç›kacak gibi çarp›yordu. *** S›n›f›n kap›s›n› açt›... Dilara’y›, Fatih’i ve Murat’› birlikte oyun oynarken görünce dünyalar onun olmufltu. Hiçbiri ölmemiflti, yafl›yordu... Biraz da sanki biraz evvel akl›nda geçenlerin hiçbiri geçmemifl gibiydi. Çocuklar ö¤retmenlerini görünce yerlerine geçmiflti. Dilara izin isteyerek aya¤a kalkm›flt›. Ö¤retmenine bir soru sormak istedi¤ini söyledi. Kemal ö¤retmen “Sor bakal›m Dilara. ” dedi. - Ö¤retmenim boynunuzdaki o kal›n ip niye? Kemal ö¤retmen hiçbir fley anlamam›flt›. Dilara bunu fark edince ipi parma¤›n›n ucuyla göstermiflti. Kemal ö¤retmenin eli ipe gitti ve o¤lu Cevahir’in “Babam› nereye götürüyorsunuz?” diye a¤lamas›n› bir kez daha hat›rlad›. Birden s›n›f›n kap›s› aç›ld› ve müfettifl, okul müdürüne flöyle dedi. -Bu s›n›f›n ö¤retmeni ve ö¤rencileri nerede?J
fliir
bir inanç tutkununun türküsü afflar timuçin
(Onlar savaflç›d›rlar içlerinde Gökleri yeni bafltan kurarlar) Böyle ç›kma gece vakti balkona Havalar so¤udu üflümesin ayaklar›n Ac›ya sal›verme kendini bir ç›rp›da Sonumuz nas›l olacak diye yorma kafan› Umutsuzlu¤a kap›lma gelip geçenlere bak Umutsuzluk suçunu ifllemek bize yasak
MAYIS 2007 | TAVIR | 9
röportaj
anadolunun sesi radyosu genel yay›n yönetmeni selda yefliltepe sorular›m›z› cevaplad›
anadolunun sesi radyosu neden kapat›ld›? tav›r
Dergimizin Nisan say›s›nda, ülkemizde bas›n-yay›n organlar›na verilen cezalardan, yasaklardan ve sansürlerden “Sansürlü Sayfalar ve And›çl› Medya” bafll›¤›yla ele ald›¤›m›z bir yaz›da bahsetmifl ve olay›n muhataplar›yla röportajlar yapm›flt›k. Evrensel Gazetesi Yaz› ‹flleri Müdürü Fatih Polat, Özgür Gündem Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni Yüksel Genç ve Avukat Selçuk Koza¤açl› yaflad›klar›n› ve düflüncelerini bizimle paylaflm›flt›. Bu ülkede bask›lar bitmedi¤i için bask›lardan nasibini alanlar da bitmiyor. Bu say›m›zda, Anadolunun Sesi Radyosu Genel Yay›n Yönetmeni Selda Yefliltepe ile yapt›¤›m›z sohbeti sizlere aktar›yoruz. Anadolu’nun Sesi Radyosu olarak, yay›n hayat›n›za bafllad›¤›n›zdan itibaren sürekli bask›larla ve yasaklarla karfl› karfl›ya olan bir radyosunuz. Yay›n›n›z flu anda süresiz olarak durduruldu. Bu cezay› hangi gerekçelerle, neye dayanarak verdiler? Selda Yefliltepe: Anadolu’nun Sesi Radyosu yay›n hayat›na bafllad›¤› tarihten itibaren defalarca kapatma cezas›yla karfl› karfl›ya kald›. Aylarca yay›n yapamad›¤›m›z da oldu. Genelde bir ayl›k kapaman›n ard›ndan yay›n hayat›m›za devam ediyorduk. Buna dair pek çok kez bas›nda röportajlar yap›ld›. Kapatma gerekçelerinin hepsi yay›nlad›¤›m›z haberler, çeflitli programlar›m›z; ama radyomuz özellikle F tipi hapishanelerdeki tecridi anlatan haberlerimiz, tecridi gündeme getiren programlar›m›z gerekçe gösterilerek kapat›ld›. Bütün bunlara ek olarak Naz›m Hikmet’in bir fliiri de gerekçe gösterildi, yeri geldi Ah-
10 | TAVIR | MAYIS 2007
met Kaya’n›n ya da Grup Baran’›n bir flark›s›n›n sözleri de kapatmaya gerekçe olarak gösterildi. Bu kez ald›¤›m›z ceza her zaman ald›¤›m›z uyar› cezalar›ndan da, kapatma cezalar›ndan da farkl›, çünkü Anadolunun Sesi Radyosu’nun yay›n›n›n süresiz durdurulmas› ve yay›n izinlerinin ve baflvurular›n›n iptaline iliflkin bir karar ald› RTÜK. Bu demektir ki Anadolunun Sesi Radyosu bir daha yay›n yapamayacak. Yani süresiz susturma hedeflendi. Karar bir faksla iletildi bize. Hukuktan söz edilir, demokrasiden söz edilir bizim ülkemizde ama yine kendi izinleri do¤rultusunda yay›n yapan bir kurulufla gönderdikleri bir faksla yay›n hakk› iptal edilebiliyor. Çok mu flafl›r›yoruz derseniz, asl›nda flafl›rm›yoruz. Nas›l bir ülkede yaflad›¤›m›z› zaten biliyorduk, fark›ndayd›k; bu nedenle karar çok flafl›rtmad›. Ama elimizden geleni yapaca¤›z, sonuna kadar yap›lmas› gereken ne varsa hepsini yapaca¤›z. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 30 Ocak 2007 Sal› günü saat 11.00’de üst kurul toplant› salonunda toplanm›fl radyomuzu de¤erlendirmifl, radyomuzun programlar›n› de¤erlendirmifl ve Rotatif isimli program›m›zda da yer verdi¤imiz haberlerin “bu vatan› bölebilecek, insanlar› tahrik edebilecek nitelikte” oldu¤una karar vermifl. Karardan k›sa bir bölüm okumak istiyorum size: “Vatandafllar› birbirleri aleyhine tahrik ederek onlar aras›nda kin, intikam ve düflmanl›k duygular› yaratacak ve duygular› gelifltirecek, milli huzur ve güvenli¤i devaml› flekilde ihlal edecek, bu yoldan ana-
yasan›n dayand›¤› temel ilkeleri yok etmeye varacak sonuçlar do¤uran bir davran›fl.” Böyle de¤erlendirmifl profesörler, avukatlar ve isimlerinin hemen bafl›nda doktor s›fat› bulunanlar... Rotatif’te hangi programlar ifllenmifl derseniz, Gündem gazetesinden yani günlük yay›n yapan bir gazeteden okunan haberler gerekçe gösterilmifl. Bu haberleri gazeteler yaz›yor, herkes okuyor ama biz radyomuzda bu haberlere yer verdi¤imiz zaman yay›n hakk›m›z› tamamen iptal edebiliyorlar; Newroz kutlamalar›ndaki haberlerden söz ediliyor, ard›ndan yine Güneydo¤u’da yaflanan bir katliam›n haber olarak verilmesi gerekçe gösteriliyor. Bütün bunlar› duyurdu¤umuzda, insanlara bunlar› biz aktard›¤›m›zda “milli huzuru” bozmufl oluyor, dolay›s›yla anayasay› ihlal etmifl, insanlar› birbirine düflürmüfl oluyoruz. Böylece de devleti y›kabilecek bir yay›n yapm›fl oluyor, bunu baflarm›fl oluyoruz onlar›n nezdinde. ‹nsan aç›kças› ne söyleyece¤ini de flafl›r›yor, gerçekten onlar›n alm›fl olduklar› kararlar›n hepsini duyurabilsek, keflke hepsini söyleyebilsek, neyle suçland›¤›m›z›, bizim yapt›¤›m›z yay›nda nelere yer verdi¤imizi anlatabilsek iyi olacak ama bu kararlar çok yer tutuyor. Burada uzun uzun de¤inmenin de bir anlam› yok, diye düflünüyoruz, öz itibariyle de yay›n›m›z süresiz durduruldu ve yay›n iznimizin iptaline karar verdiler. Hangi yollara baflvurmay› düflünüyorsunuz? Selda Yefliltepe: Biz ne yapt›k? Hukuksal bir süreç bafllatt›k ve bu hukuksal sürecin sonucunu bekliyoruz. ‹lk etapta bu karar›n yü-
röportaj
zi duyurmay› görev bildik. ‹nsanlar›n yaflad›¤› ac›lar› gündeme getirdik; onlar›n ac›lar› bizim de ac›lar›m›z çünkü, çok uza¤›nda de¤iliz bu insanlar›n hep böyle bakt›k, onlar›n duygular›, beklentileri, özlemleri, yaflamak istedikleri dünya bizim d›fl›m›zda olan fleyler de¤ildi ve biz onlarla beraber ayn› fleyleri hissettik, ayn› fleyler için üzüldük, ya da ayn› fleyler bizleri keyiflendirdi. Bu nedenle de onlar için haber yapt›k. Onlara kendi kültürlerine sahip ç›kmalar› gerekti¤ini ö¤rettik. Medya insanlar› uyutmak istiyor biz tam tersine onlar›n bu ülkede yaflanan gerçekleri görmelerini istedik. Kendi kültürüne, kendi ülkesine sahip ç›kan, adaletli olan ve bu ülkede yaflanan her haks›zl›¤a, hak gasplar›na karfl› ç›kan insanlar olmas›n› istedik bizim dinleyicilerimizin ve bu do¤rultuda yay›nlar yapt›k.
“Taraf›z! Hakl›dan yana taraf›z. Taraf›z! Do¤rulardan yana taraf›z. Nas›l bir ülkede yaflad›¤›m›z› biliyoruz ve bu ülkede yaflanan hak gasplar›n›, adaletsizlikleri dilimiz döndü¤ünce, elimizden geldi¤ince ve RTÜK izin verdi¤i ölçülerde de insanlara kendimizi duyurmay› görev bildik...”
rütmesinin durdurulmas› için baflvuruda bulunduk, buna ne kadar zamanda cevap verecekler, henüz belli de¤il. Yürütmeyi durdurma karar› al›n›rsa yay›n hayat›m›za bafllayaca¤›z. Mahkeme devam edecek. E¤er yürütmeyi durdurma karar› verilmezse de, di¤er yol ve yöntemleri denemifl olaca¤›z. Türkiye’de iç hukuk yollar› kapan›ncaya dek baflvurular›m›z devam edecek. RTÜK’e göre ,“halk› kin ve düflmanl›¤a sevk ediyor” Anadolu’nun Sesi. Buna ra¤men ayn› zamanda genifl bir dinleyici kitlesine de sahip, yay›n politikan›zdan bahseder misiniz?
Selda Yefliltepe: Anadolunun Sesi Radyosu hiçbir zaman oldu¤undan farkl› göstermedi kendisini. fiöyle ki; yay›n hayat›m›za bafllad›¤›m›z andan itibaren taraf oldu¤umuzu söyledik. Bir taraf olarak yay›n yapt›k ve düflüncelerimizden, ilkelerimizden asla taviz vermedik. Taraf›z! Hakl›dan yana taraf›z. Taraf›z! Do¤rulardan yana taraf›z. Nas›l bir ülkede yaflad›¤›m›z› biliyoruz ve bu ülkede yaflanan hak gasplar›n›, adaletsizlikleri dilimiz döndü¤ünce, elimizden geldi¤ince ve RTÜK izin verdi¤i ölçülerde de insanlara kendimi-
Bahsetti¤iniz yasaklardan nasibini alan sadece siz de¤ilsiniz, Evrensel gazetesi, Özgür Gündem gazetesi ve birçok internet sitesi bu yasaklara maruz kald›. Birçok ayd›n ve yazar 301. maddeden yarg›land›. Hrant Dink katledildi. Bas›na and›çlar gönderildi, sansürler uyguland›. Buna iliflkin dergimizin bir önceki say›s›nda da bu konuya iliflkin röportajlara yer vermifltik. Bütün bu yaflananlar› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Selda Yefliltepe: Öncelikle nas›l bir ülkede yafl›yoruz sorusunun cevab›n› verdi¤imizde bu yaflad›klar›m›z›n bizi flafl›rtmad›¤›n› düflünüyorum. Radyomuz aç›s›ndan bakt›¤›m›z zaman Güneydo¤ulu çocuklar›n üzerine kurflun s›kmak bir ülkeyi bölmüyor, halk› kin ve düflmanl›¤a sevk etmiyor, ya da çocuklar›n üzerine kurflun ya¤d›ranlar yarg›lanm›yor, suçlu ilan edilmiyor, görevlerinden al›nm›yor, ama bunu haber yapan bir yay›n kuruluflunun yay›n hakk› ihlal edilebiliyor. Halk›n yaflad›¤› bask›lar›, katliamlar›, zulümleri anlatan, yazan ne kadar bas›n organ› varsa elbette ki bunlar› susturmakla bafllayacaklar ifle. Çünkü bizi susturduklar› zaman, bütün bunlar› duyuran insanlar› susturduklar› zaman, di¤er bas›n ve yay›n organlar›yla da insanlar›n beynini y›kad›klar›nda hiçbir fley olmam›fl gibi davranabileceklerini düflünü-
MAYIS 2007 | TAVIR | 11
röportaj
ye ama bizde böyle bir fley yok. Birçok dinleyicimizle konufltu¤umuzda “Radyomun dü¤mesini kapatt›m, Anadolunun Sesi ne zaman yay›na bafllarsa o zaman açaca¤›m.” diyor. Onlarla telefon, mail ya da karfl›l›kl› ziyaret yoluyla görüflmeye devam ediyoruz… Onlar da bizimle beraber bu hukuki süreci takip ediyorlar; bütün bunlar çok önemli. Hukuksal süreç nas›l geliflecek, bu mu¤lâk. Dedi¤imiz gibi yap›lmas› gereken ne varsa onu sonuna kadar yapaca¤›z. Çünkü biz Anadolunun Sesi Radyosu’nun aç›k olmas›n› istiyoruz, dinleyicilerimizden uzak kald›¤›m›z bu süre zarf›nda bu hasreti telafi etmek istiyoruz, onlarla beraber yine ayn› fleyleri yaflamak istiyoruz, bu ülkede yaflanan bu dünyada yaflanan gerçekleri onlara duyurmak istiyoruz, onlar›n sorunlar›n› onlara anlatmak istiyoruz.
yorlar. Zulmedenleri, iflkence yapanlar›, katliam yapanlar› daha rahat koruyacaklar. Bu flekilde önlerine hiçbir engel ç›kmam›fl olacak. Bak›yorsunuz yozlaflmaya karfl› mücadele verenlerin üzerine kurflun s›k›labiliyor, uyuflturucu satanlar korunabiliyorken çocuklar›n üzerine kurflun s›kanlar yarg›lanm›yor. Ülkemizde yaflananlar de¤iflmedi, F tiplerinde yaflananlar de¤iflmedi, Güneydo¤u’da yaflananlar hiç de¤iflmedi. Her gün onlarca insan yine tutuklan›yor; bu zulüm politikas›n›n devam etmesi için de bizim gibi bas›n ve yay›n organlar›n›n susturulmas› gerekiyor. Adlar›n›n yan›na profesör, avukat, doktor bir dolu s›fat koyan adamlar oturuyorlar ve buna karar veriyorlar. ‹nsanlar›n beyinlerini ne kadar uyuflturabilirlerse, ne kadar susturabilirlerse bu sistemin ömrünü biraz daha uzatm›fl olacaklar aç›kças›. Buna kafa yoruyorlar ve bunun için de bu kararlar› çok rahat alabiliyorlar. Dinleyicilerinizle olan iletifliminiz kesildi mi? Bu röportaj arac›l›¤›yla onlara söylemek is-
12 | TAVIR | MAYIS 2007
tedi¤iniz fleyler var m›? Selda Yefliltepe: Yay›n›m›z internetten devam ediyor ama bu flekilde dinleyicilerimizin tamam›na ulaflm›fl olmuyoruz. Bizim dinleyicilerimizle gerçekten özel bir ba¤›m›z var ayn› zamanda; pek çok duyguyu onlarla beraber yafl›yoruz. Kimi zaman o mikrofon kalkm›fl oluyor, onlar› çok yak›ndan ilgilendirmifl olan haberleri ilk bizden duyuyorlar örne¤in. Bu haberleri ilk olarak vermenin heyecan›n› onlarla beraber yafl›yoruz ve ilk radyoculuk yapmaya bafllad›¤›m›z süre içerisinde de onlarca güzel fley, onlarca da ac› yaflad›k onlarla beraber. Yeri geldi gözyafl› döktük, yeri geldi sevindik. Bu çok önemli; biz ayn› zamanda ayn› kültürdeniz, ayn› fleylere inan›yoruz, bu dünyan›n güzel bir dünya olabilece¤ine inan›yoruz, bunu özlüyoruz onlarla beraber. Böyle bir ba¤›m›z var ve bu çok özel bir ba¤ diye düflünüyorum; bu nedenle de radyomuzun kapal› olmas› pek fazla bir fleyi de¤ifltirmedi. Kimi yay›n kurulufllar›n›n kayg›lar› vard›r, dinleyicileri gider, okuyanlar› kalmaz di-
Radyomuzun bir an önce aç›lmas› onlar›n da iste¤i, bizim de iste¤imiz. Ama diyelim ki olmad›, Anadolu’nun Sesi olmad›. Biz yine bizi dinleyenlerle, bizi sevenlerle beraber olaca¤›z. Bu ülkede yaflananlar hiç de¤iflmeyecek, çünkü zulmün politikalar›n› daha rahat uygulayabilmek için susturuyorlar bizi. Ama biz onlar›n zulüm politikalar›n› rahat uygulamalar›na radyomuz kapal› olsa da izin vermeyi düflünmüyoruz aç›kças›. Böyle bir durumumuz da yok; mutlaka bir yol yöntem bulunur ve biz yine onlarla iletiflim kurar›z diye düflünüyoruz. Bütün dile¤imiz ve amac›m›z da bu. Özellikle dinleyicilerimize söyleyeceklerimiz var. Yaflanan haks›zl›klara karfl› olsunlar, kulaklar›n› kapamas›nlar, gözlerini kapatmas›nlar bu ülkede yaflananlara; çünkü görmemek ve duymamak hiçbir fleyi de¤ifltirmiyor. Hani bir slogan vard›r ya “Susma, Sustukça S›ra Sana Gelecek!” diye, çok s›k kullan›l›r ama gerçekten de böyledir bu. Hiçbir fleye sessiz kalmas›nlar, radyonun kapat›lmas›na da sessiz kalmas›nlar; bence sahiplenmek için ellerinden ne geliyorsa yaps›nlar ve bizi bu hukuksal süreçte de yaln›z b›rakmas›nlar ve yan›m›zda olsunlar diyorum. Teflekkür ediyoruz.J
araflt›rma
türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - lll hande sonsöz
19. yy, Osmanl› Devleti’nin siyasal ve ekonomik çöküfle girdi¤i, “Bat›l›laflma” fikrinin benimsenmesiyle toprak kay›plar›n› azaltmaya çal›flt›¤› ve buna uygun olarak kendi içinde sürekli reformlar yapt›¤› dönemdir. Her çöküflün ard›ndan talep edilen hak ve özgürlükler, Osmanl› ayd›nlar›n› kültürel olarak edebiyatta ve sanat›n di¤er alanlar›nda, siyasal olarak ise örgütlenmeleriyle yeni düflüncelerin tart›fl›ld›¤› farkl› bir yere tafl›m›flt›r.
1908’de II. Meflrutiyet’in ilan›yla birlikte II. Abdülhamit idaresinin ortadan kald›r›lmas›, ayd›nlar› ve ‹ttihat-Terakki yönetimini kendi içlerinde yeni siyasi ideolojileri anlamaya ve uygulamaya yöneltmifltir. “‹slamc›l›k” ideolojisinin devrinin Sultan Abdülhamit ile kapanmas›n›n ard›ndan Meflrutiyet’in ilk y›llar›nda “Osmanl›c›l›k” ideolojisine tekrar s›¤›n›lm›fl fakat imparatorlu¤un içindeki uluslar›n ba¤›ms›zl›klar›n› tek tek kazanarak ayr›lmalar› ve Balkan Savaflla-
r›’ndan I. Dünya Savafl›’n›n sonuna kadar olan dönemde yaflanan toprak kayb›, “Türkçülük” ideolojisinin oluflmas›na zemin haz›rlam›flt›r. Asl›nda II. Meflrutiyet hareketinin en önemli sonuçlar›ndan birisi de “Osmanl›c›l›k-Bat›c›l›k-‹slamc›l›k-Türkçülük” gibi fikir hareketlerinin tan›nmas›, tart›fl›lmas› ve uygulanmaya konulmak istenmesidir. Siyasal reformlar›n kültürel reformlara yans›mas›, kad›n›n da sosyal hayatta yer edinmek iste¤ini göstermifltir. K›z okullar›n›n ve yüksek okullar›n aç›lmas›yla kad›nlar›n üniversiteye girmeleri, bu geliflimin bafllang›c›n› oluflturur. Kad›n gazetelerinin yay›nlanmas›yla geleneksellik, Tanzimat Dönemi’nin kad›n yazarlar›nca sorgulanm›flt›. Bu geliflimlerin sonucunda 1908 y›l›nda aile hukukunda önemli de¤ifliklikler yap›lm›flt›r. Dinsel hukukun yerini, k›smen laik bir hukuk alm›flt›r. Kad›nlar, meslek edinmeye, ifl hayat›nda yer almaya bafllam›fllard›r. Bu kazan›mlar›n yan›nda “Kad›nlar›m›z, de¤il yirminci as›r, on beflinci as›rda bile yaflam›yorlar.” diyerek siyasi alanda da mücadele etmek istemifllerdir. Cepheye giden erke¤in b›rakt›¤› her türlü ifle kad›n devam etmifl, 1913 y›l›nda ç›kan “Teflvik-i Sanayi Kanunu”yla kad›n, ekonomik ve sosyal hayatta tamamen yerini alm›flt›r. Kad›n yazarlar›n ise yazd›¤› eserlerle verdikleri mücadele paralel gitmifltir. Halide Edip Ad›var: 1884 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. Özel olarak Arapça, Farsça, Felsefe, Edebiyat, Türkçe, Matematik dersleri ald›. Üsküdar Amerikan K›z Koleji’nde e¤itimini tamamlad›. ‹stanbul K›z Ö¤retmen Okulu’nda ve K›z Lise-
MAYIS 2007 | TAVIR | 13
araflt›rma
si’nde ö¤retmenlik ve müfettifllik yapt›. ‹lk yaz›lar›n› “Tanin” gazetesinde “Halide Salih” ad›yla yay›mlad›. Bu yaz›lar› “fiehbal, Mehasin, Resimli Kitap, Büyük Mecmua, Vakit, Akflam, Türk Yurdu, Hâkimiyet-i Milliye” gazete ve dergileri takip etti. 1908 y›l›nda milli geleneklere ba¤l› kalarak, kad›nlar›n bilgi ve kültürünü artt›rmak amac›yla “Teali-i Nisvan” cemiyetini kurdu. Bu cemiyet, dil kursu açmak, konferanslar vermek ve çeviriler yapmak gibi faaliyetlerde bulunuyordu. Dergilerde yazd›¤› yaz›lar, Osmanl› içindeki muhafazakâr birtak›m gruplar›n dikkatini çekti. Halide Edip de, 31 Mart Ayaklanmas› s›ras›nda M›s›r’da yaflad›. 1917 y›l›nda ikinci evlili¤ini yapt› ve Adnan Ad›var ile evlendi. 1918–1919 y›llar›nda ‹stanbul Darülfünun’da (Edebiyat Fakültesi) Bat› Edebiyat› dersleri verdi. Önceleri vatan›n kurtulmas› için Amerikan mandas›n› isteyen Halide Edip, daha sonra Mustafa Kemal’in “tam ba¤›ms›zl›k” fikrini benimsedi. 1919 y›l›nda Sultanahmet Meydan›’nda, ‹zmir’in iflgalini protesto etmek için düzenlenen ilk mitingde konuflma yapt› ve halk› Kurtulufl Savafl›’na deste¤e ça¤›rd›. ‹stanbul’un iflgali üzerine, efli Adnan Ad›var’la birlikte Anadolu’ya geçti. 1913 y›l›ndaki Balkan Savafl›’nda ve 1922’deki Sakarya Meydan Muharebesi’nde yaral›lara hastabak›c›l›k yapt›. Kurtulufl Savafl›’ndaki di¤er önemli görevlerinden dolay› Mustafa Kemal’in takdirini kazand› ve onbafl› rütbesini alan ilk kad›n oldu. Kurtulufl Savafl›’ndan sonra Mustafa Kemal’le siyasi ayr›l›klar yaflad›. Efli Adnan Ad›var, ‹zmir Suikast›’yla ilgili yarg›land›. Böylece Halide Edip ve efli, Atatürk’ün ölümüne dek yurtd›fl›nda yaflad› ancak 1939 y›l›nda Türkiye’ye dönebildi. 1940 y›l›nda ‹stanbul Üniversitesi ‹ngiliz Dili ve Edebiyat› profesörlü¤üne getirildi. 1950 y›l›nda Demokrat Parti ‹zmir milletvekili oldu. 1954 y›l›nda milletvekilli¤inden ayr›ld› ve 1964 y›l›nda öldü. Eserleri: 1909 y›l›nda “Heyula”, “Raik’in Annesi”ni; 1910 y›l›nda “Seviye Talip” roman›n› yazd›. 1912 y›l›nda yazd›¤› “Handan” roman›yla, aflk ve bireysel duygular› anlatarak kad›n›n sosyal konumunu ve psikolojisini sorgulad›.
14 | TAVIR | MAYIS2007
Kad›n›n, e¤itim verilmeden, var olan haklardan yararlanamayaca¤›n› savundu. Fikir ak›mlar›n›n Osmanl›’ya yeni gelmesiyle yap›lan tart›flmalar, kad›na bak›fl› da flekillendiriyordu. Bat›c›lar, iyi bir e¤itimden sonra kad›n›n örtünmesine gerek kalmayaca¤›n›; Türkçüler, Türk-‹slam-Avrupa sentezinin uygulanmas› gereklili¤ini vurguluyorlard›. ‹slamc›lar ise, kad›na bak›fl konusunda ‹slamiyet’in kad›nlara birçok hak verdiklerini savundular ve taleplere tedirgin bakt›lar. Halide Edip Ad›var, 1913 y›l›nda Balkan Savafl›’n›n etkisiyle ve “Türkçülük” ideolojisini benimsemesiyle bireysel romanlardan toplumsal romanlara yöneldi ve “Yeni Turan” adl› ütopik roman›n› yazd›. 1922 y›l›nda “Ateflten Gömlek” ile Kurtulufl Savafl›’n›n ilk roman›n› yazm›flt›r. Çöken saltanat rejimi ve Anadolu’ya geçifl günleri, Ulusal Ba¤›ms›zl›k Savafl›, roman›n ana konusunu oluflturmufltur. Romanda, önce fiiflli semtinde yaflayan Hariciye memuru Peyami vard›r ve Sakarya Savafl› sonras›nda hastanede yaral› olarak yatmaktad›r. Hat›ralar›n› yazd›¤› s›rada kafas› aç›larak içinde kurflun aranacakt›r. Bu arada memleketin kurtuluflu için bir yandan propaganda faaliyetleri sürerken di¤er taraftan mandac›lar ülkeyi yabanc› bir devletin egemenli¤ine sokmak istemektedirler. Yunanl›lar›n ‹zmir’i iflgaliyle birlikte Peyami’nin uzak akrabas› olan Ayfle’nin efli ve çocu¤u da öldürülmüfltür. Bunun üzerine Ayfle, ‹stanbul’a Peyami’nin ailesinin yan›na gelir. ‹stanbul’daki mitingden sonra Anadolu’ya geçme karar› al›n›r. Ayfle de bu arada hemflire olmufl ve Anadolu’ya gitmifltir. Peyami d›fl›nda, Ayfle’ye ‹hsan da âfl›kt›r ve ona evlenme teklifi eder ama teklifini Ayfle reddeder. ‹hsan intihara teflebbüs eder ama gerçeklefltiremez. Ayfle’nin tek düflündü¤ü ise ‹zmir’in iflgal alt›nda olufludur. Savafl s›ras›nda ‹hsan vurulur. Vurulanlar›n içinde Ayfle de vard›r. Peyami, ‹hsan ile Ayfle’yi yan yana gömdürür. Art›k onun da tek düflündü¤ü ‹zmir savunmas›d›r. Çünkü Ayfle’nin tek sevece¤i insan, ‹zmir’e ilk girecek insand›r. Halide Edip Ad›var, yazd›¤› ilk Kurtulufl Savafl› roman›yla kad›na sorumluluk yüklüyor ve bireysel tutkular› bir tarafa b›rak›p görev
bilinciyle hareket etmesini sa¤lamak istiyor. ‹lk defa bir kad›n romanc›n›n gözünden, savafl gerçe¤inin ve bilincinin yans›t›lmak istendi¤ine flahit oluyoruz. Roman›yla ilgili olarak “Karfl›ma birdenbire ç›kan Peyami’ler, ‹hsan’lar, Ayfle’ler bir çocuk ›srar›yla hikâyelerine -Ateflten Gömlek- diyorlard›.” vurgusunu yapar. Da¤a Ç›kan Kurt (1923), Kalp A¤r›s› (1924), Vurun Kahpeye (1926), Zeyno’nun O¤lu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarc›k (1939), Sonsuz Panay›r (1946), Döner Ayna (1954), Akile Han›m Soka¤› (1958), Hayat Parçalar› (1963), Ad›var’›n di¤er eserleridir. Bunlardan kad›n sorununu ele alan ve en fazla göze çarpan› kuflkusuz “Vurun Kahpeye” roman›d›r. Vurun Kahpeye, ilk olarak 1923 y›l›nda Akflam gazetesinde tefrika edilmifl ve günümüze dek üç kez filme çekilmifltir. Roman, Kurtulufl Savafl› günlerinde bir kasabada geçer. Yazar savafl›, kasabaya ö¤retmen olarak gelen Aliye’nin dilinden aktar›r bu sefer. Romanda, düflman iflgalini yaflayan Anadolu halklar›n›n bak›fl aç›s›; bir yandan Kuvayi Milliye örgütlenmesi, di¤er taraftan Yunanl›larla iflbirli¤i yapan “din adamlar›” anlat›l›r. Bu romanda yazar, dinin afl›r› muhafazakârl›¤› karfl›s›ndaki tavr›n› ortaya koyar. Roman›n en sonunda Ö¤retmen Aliye, düflman›n iflbirli¤ine yaklaflmam›fl, kad›n haliyle Kuvayi Milliye’yi savundu¤u için herkesin önünde gericiler taraf›ndan tafllanarak öldürülmüfltür. Kurtulufl Savafl› sürecinden önce bafllayan, savafl sürecinde saflar›n keskinleflmesiyle belirlenen “ilericigerici” çat›flmas› ana temay› oluflturuyorken; Ö¤retmen Aliye ve geliflmeye kapal› din adam› karfl›tl›¤› romanda belirgin bir biçimde aktar›l›yor. Sinekli Bakkal’da ise II. Meflrutiyet, ‹ttihatTerakki Dönemi ve sürgünler, “Müslüman Do¤u-H›ristiyan Bat›” karfl›tl›¤› ve uzlaflmas›yla tekrar maziye dönüfl yer almaktad›r. Halide Edip Ad›var’›n yazd›¤› eserler üzerinden incelenirse, Cumhuriyet Dönemi roman›n›n ortak özellikleri kendini gösteriyor. Reflat Nuri Güntekin’in ö¤retmen olarak Anadolu’ya gönderdi¤i “Çal›kuflu Feride” ile “Ö¤retmen Aliye”, aralar›nda farkl›l›klar da
araflt›rma
olsa sahip olduklar› görüfl aç›s›ndan yak›n yerlerde durmaktad›rlar. Kurtulufl Savafl›, edebiyat›n merkezinde duruyor çünkü “Ateflten Gömlek” roman›n›; savafl› gerçeklik itibariyle, gözleme dayal› olarak ve gerçeklerden yola ç›karak anlatacak olan Yakup Kadri’nin “Yaban” ve Kemal Tahir’in “Esir fiehrin ‹nsanlar›” ve “Esir fiehrin Mahpusu” takip edecektir. Çöküflün ard›ndan gelen ekonomik bunal›m, kad›nlar›n hak arama mücadelelerinde oldu¤u kadar ekonomik hayata girmelerini de kolaylaflt›rm›flt›r. Siyasal alanda bilinçlenmenin ve protestonun Balkan Savafl›’n›n kayb›yla oldu¤u çok aç›k görülüyor. 1934 y›l›nda “seçme ve seçilme hakk›” verilene kadar sadece kad›nlar taraf›ndan kurulan, ülkenin birçok yerinde dernekler ve örgütlenme anlay›fl› h›zla geliflmifltir. Bunlardan öne ç›kan baz› cemiyetler flunlard›r: Müdafaa-i Milliye Osmanl› Han›mlar Cemiyeti: (1919) Önce Balkan Harbi s›ras›nda bir yard›m cemiyeti olarak kurulmufltur. Darülfünun’da yapt›¤› toplant›larda topluca sesini duyuran Osmanl› kad›nlar› savafla karfl› flu faaliyetlerde bulunmufllard›r: a) Bütün Osmanl› kad›nlar› ad›na orduya telgraf çekmek b) Rumeli’deki cinayetlere karfl› Müdafaa-i Milliye’ye yard›m etmeleri için Hindistan, Türkistan, Rusya’daki Müslüman kad›nlara telgraf çekmek c) Rumeli’deki olaylar› protesto etmek ve olaylar›n durdurulmas› için Avrupa kraliçelerine telgraf çekmek. Anadolu Kad›nlar› Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Halk›, ‹tilaf Devletleriyle Yunan ve Ermenilere karfl› direnifle ça¤›rm›fl; iflgalleri protesto eden kad›n hareketlerini ve yard›mlar› organize etmifltir. Sivas Kongresinde Müdafaa-i Hukuk derneklerinin birleflmesiyle “Anadolu ve Rumeli Kad›nlar› Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ad›n› alm›flt›r. Bu cemiyet de 1923 y›l›nda ilk siyasi örgütlen-
mesini gerçeklefltirmifltir. Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsiliye ile sürekli haberleflmektedir. Bunun yan›nda Müslüman kad›nlarla da sürekli haberleflmeyi sürdürmektedir. Bu cemiyet da¤›ld›ktan sonra “Kad›nlar Halk F›rkas›” ve “Türk Kad›nlar Birli¤i” Nezihe Muhittin baflkanl›¤›nda kurulmufltur. Nezihe Muhittin: Romanlar›ndan çok kad›n konusunda yürüttü¤ü siyasi faaliyetlerle ön plan ç›kan Nezihe Muhittin, 1889 y›l›nda ‹stanbul’da do¤du. Evde özel ders alarak e¤itimine devam
F›rkas›’n›n içinde yer ald›. 1935’ten sonraki y›llar›n› roman yazarak sürdürdü. 1958’de öldü. Düflünceleri ve Kad›na Bak›fl›: Nezihe Muhittin’in baflkanl›¤›nda kurulan “Kad›nlar Halk F›rkas›”ndaki amaç; “Memleketin her noktas›nda siyasi, sosyal, iktisadi ve bütün meselelerde geri durumda bulunan kad›nlara yard›m etmek” ve kad›nlar›n en önemli meselesinin e¤itim ve sosyalleflme sürecinden geçmeleri bilincinin afl›lanmas›d›r. Ama kad›nlar›n henüz oy hakk› olmad›¤› için partinin yasallaflma baflvurusu reddedildi. Bu örgütlenme ayn› zamanda 7 fiubat 1924 y›l›nda Türk Kad›nlar Birli¤i Cemiyeti’ni kurmufltur. Nezihe Muhittin, 1908 anayasas›n›n, baflta kad›nlara yeni haklar vermedi¤inin ama politik hayata at›lmalar›n› mümkün k›ld›¤› görüflünün üzerinde duruyor, ekonomik alanda ise ithal mallar›n yerine yerli mallar›n kullan›lmas›n› fliddetle savunuyordu.
eden yazar, Maarif Nezareti’nde aç›lan s›nav› kazand› ve ö¤retmenlik yapmaya bafllad›. 20 yafl›nda Darülmuallimat’a ö¤retmen olarak tayin edildi. Çeflitli okullarda müfettifllik ve yöneticilik yapt›. 1913 y›l›nda kurulan Osmanl› Türk Han›mlar› Esirgeme Derne¤i’nde görev ald› ve 1924 y›l›nda “Türk Kad›nlar Birli¤i’”nin 1927 y›l›nda ise “Kad›nlar Halk F›rkas›”n›n kurucular› aras›nda yer ald›. Derne¤in düflüncelerini yaymak için 1925 y›l›nda kendi imkânlar›yla “Kad›n Yolu” dergisini yay›mlamaya bafllad›. 1930 y›l›nda Kad›nlara “Seçme ve Seçilme Hakk›” tan›yaca¤›n› söyleyen Serbest Cumhuriyet
1931 y›l›nda ç›kard›¤› “Türk Kad›n Hareketi” kitab› ile Türkiye’deki kad›n hareketini anlatt›. Kentli ve köylü kad›nlar›n tezatlar›n› bu kitab›nda toplumun geçirdi¤i süreçleri göz önünde bulundurarak irdeledi. Ona göre; kentlerde kad›nlar bir darbo¤azdayd› ama erkeklerle birlikte çal›flan köylü kad›nlar kifliliklerini koruyabilmifllerdi. Kad›nlar›n yaflad›klar› durumu de¤ifltirememelerinin nedeni ifl sahibi olamamalar›yd›. Frans›z pozitivistlerden çok etkilenen yazar, “ulus”, “uygarl›k”, “toplumsal düzen” kavramlar›n›n çok üzerinde duruyordu. Bunun yan›nda bireycili¤e karfl› ç›k›yordu. Bireyin toplumla mutlaka uzlaflmas› gereklili¤inin üzerinde duruyordu. Kad›nlar›n erkeklerle bir olma hevesi ve erkek gibi davranmalar›n› tasvip etmiyor, toplum önünde konuflma hakk›n› elde edemeyen ya da
MAYIS 2007 | TAVIR | 15
araflt›rma
çocuk bakamayan kad›n›n ilerleyemeyece¤ini vurguluyordu. Cumhuriyet, demokrasi, kad›n-erkek eflitli¤i konusunda kendisinin ve di¤er kad›nlar›n neler yapabilece¤ini araflt›r›yordu. Çünkü kad›nlar›n düflman› gördü¤ü modern erke¤in gücü de¤il, eski-toplumsal düzenin köhnemiflli¤iydi. 1927’de ise “Kad›nlar Birli¤i Cemiyeti” amaç maddesine “siyasal haklar› elde etmek” maddesini ekledi. “Anadolu’daki cehaletle ve taassupla savaflmak ve Anadolu kad›n›na Bat›’n›n ulaflm›fl oldu¤u ilerlemeleri göstermek” oldu¤unu sürekli yineledi. Dönemin erkek ayd›nlar› taraf›ndan görüflleri çok afl›r› bulunan Muhittin, onlara flu cevab› vermifltir: “‹nk›lâplar› do¤uran, çabalar ve savafl›md›r. Biz de seçimden seçime her yurttafl gibi haklar›m›z› alaca¤›m›z güne de¤in savaflmay› sürdürece¤iz. Kanunlar, er geç toplumsal yaflam›n gereklerine uymak zorundad›r.” Kad›nlar›n yapt›¤› çal›flmalar sonucunda 17 fiubat 1926 tarihinde ilan edilen “Medeni Kanun” ise, çok efllili¤i yasaklad› ve kad›nlar için boflanman›n yolunu açt›. 1930 y›l›nda belediye, 1933’te ihtiyar meclisi seçimlerinde, 1934’te genel seçme ve seçilme hakk› kazand›lar. Romanlar›na gelince; toplumun de¤erlerini, ahlak ilkelerini, aileyi, masum kad›nlar› korumay› ö¤retmeye çal›flm›flt›r ve zaman›nda popüler olan on befl tane roman yazm›flt›r. Sevgi temas›n›n önem kazand›¤› bu romanlarda kad›n›n sevecenli¤i, aile içindeki yerine vurgulama yapar ve kad›n› hem akl›yla hem de duygular›yla ele al›r. Nezihe Muhittin’in romanlar› flunlard›r: Benli¤im Benimdir (1929), Güzellik Kraliçesi (1933), Haydudun Sonu (1934), ‹stanbul’da bir Landro (1934), Kevser Nine (1934), Bozkurt Küçük Mehmed’in Roman› (1934), Atefl Böcekleri (1936), Aflk Böyle Söndü (1939), Bir Yaz Gecesiydi (1943), Ç›plak Model (1943), Avare Kad›n (1943), Kalbim Senindir (1943), Ç›ng›rakl› Y›lan (1943), ‹zmir Çocu¤u (1944), Sabah Oluyor (1944), Gene Gideceksin (1944), Bir Aflk Böyle Bitti (1944), Sus Kalbim Sus (1944)…
16 | TAVIR | MAYIS2007
Kad›n haklar› konusunda özellikle I. Dünya Savafl›’ndan sonra “oy hakk›” ve “mülkiyet hakk›”, dünyan›n hemen hemen bütün ülkelerinde bafll›ca sorun haline gelirken hatta II. Dünya Savafl›’ndan sonra bile tart›fl›l›yorken Bat›’n›n ve Sovyetler Birli¤i’nin s›n›f mücadelesi sürecinden geçmesi, kad›n haklar›n›n yan›na “emek” sözcü¤ünü de yüklemifl ve elefltiriler daha çok kapitalizme yönelik yap›lm›flt›r. Türkiye ise bu konuda ilk baflta da söyledi¤imiz gibi ideolojileri daha yeni II. Meflrutiyet’le tan›d›¤›ndan dolay› “ulus” bilinci ayd›nlarda ancak yerleflmifl, kad›nlar mücadelelerini “s›n›fsal” söylemle de¤il, “ulusal” söylemle yapm›fllard›r. Ancak kad›nlara yasal olarak seçme ve seçilme hakk› veren ülkelerin bafl›nda Türkiye gelir. Türkiye’deki kad›n haklar›n›n s›n›f bilinciyle birleflmesi ise tarihsel olarak 1940’lardan sonra, edebiyatta ise 1960’lardan sonra bafllar. Edebiyat alan›nda cumhuriyet döneminin di¤er kad›n yazarlar› Müfide Ferit Tek, fiükufe Nihal Baflar, Güzide Sabri, Muazzez Tahsin Berkand, Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Kerime Nadir, Pakize Baflaran, Cahit Uçuk, Halide Nusret Zorlutuna, Suat Dervifl’tir. Bu yazarlar›n baz›lar›n›n ortak özelliklerine bak›ld›¤›nda kad›n haklar›n› savunduklar›n›; derneklerde çal›flmalar yaparak kad›nlar›n seslerini duyurmaya çal›flt›klar›n› görüyoruz. Ayr›ca Anadolu’ya giderek ö¤retmenlik yapt›klar›n›, ideallerini romanlar›na yans›tt›klar›n› da... Bir k›sm› ise toplumsal sorunlara zaman zaman de¤inmifller ama genel olarak aflk romanlar› yazm›fllard›r. Bunlardan en öne ç›kanlar› Muazzez Tahsin Berkand ve Kerime Nadir’dir. Kerime Nadir: 1917 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an Kerime Nadir, Saint Joseph Frans›z Lisesi’ni bitirdi. ‹lk fliirleri ve öyküleri Servet-i Fünun, Uyan›fl ve Yar›may dergilerinde; aflk romanlar› ise “Hayat” ve “Aydabir” dergilerinde tefrika edildi. Romanlar›n›n birço¤u filmlere uyarland›. Döneminin popüler romanc›s› olarak görülen yazar›n okuyup etkilendi¤i roman ise “Yaban”d›r. Yazar, neden aflk romanlar›n› yazd›¤›n› flöyle anlat›r: “Hayatta üzerime en fazla tesir eden ve beni yazmaya sevk eden amil, insanlar›n aflk
konusundaki vefas›zl›¤›, egoizmi, anlay›fls›zl›¤› olmufltur.” Çok okunmas›n›n ve toplumun bu tarz romanlara bak›fl›n› “E¤er bir yazar, vak’alar yaflad›¤› cemiyete uyuyorsa, o vak’alar›n muhayyile mahsulü oldu¤unu okuyucuya pek inand›ramaz” sözleriyle dile getirir. K›rka yak›n roman yazan Kerime Nadir, “Samanyolu, H›çk›r›k, Seven Ne Yapmaz, Esir Kufl, Posta Güvercini, Kalp Yaras›, Sisli Hat›ralar, Solan Ümit, Funda…” gibi romanlar› toplumun her kesimi yak›ndan tan›r asl›nda. Döneminde de toplumcu eserler yerine “aflk romanlar›” yazd›¤› için çok elefltirilen yazar, (Bu, dönem göz önüne al›nd›¤›nda hakl› bir elefltiridir. Çünkü yazar en önemli yap›tlar›n› II. Dünya Savafl›’n›n yap›ld›¤› süreçte verir) ama di¤er bir bak›fl aç›s›ndan bak›ld›¤›nda sevginin, ba¤l›¤›n, sadakatin, safl›¤›n toplumsal de¤erlerde muhafaza edilmesi sorunu karfl›m›za ç›k›yor. Kerime Nadir’in romanlar›n› okudu¤umuz ya da o eski Türk filmlerini izledi¤imiz zaman birbirlerini seven âfl›klar birbirlerine aflklar›n› itiraf edemezler, itiraf ettikleri zaman da aralar›na baflka birisi girmifltir ve asla kavuflamazlar. Kad›n kahramanlar; ince, narin, duygusal ve nazl›d›rlar. E¤er sevdiklerine kavuflamazlarsa ince hastal›ktan sevdi¤inin kollar›nda ölürler. Leylak kokular›, y›ld›zl› yaz geceleri, papatyalar, piyano sesleri, ellerden kay›p giden seneler, sonbahar rüzgârlar›, veda etmeler, k›r›k kalpler, ölene de beklemeler, hat›rlanan sevgiliyle yeniden karfl›lafl›ld›¤›nda dolan gözler… Bunlar› toplad›¤›m›z zaman ortaya ç›kan, “aflk›n eski bir yalan olmad›¤›n›” söyleyen Kerime Nadir’in romanlar› olsa da, özledi¤imiz geçmiflin ve yaflamak istedi¤imiz duygular›n aksi asl›nda. “Geçmifle bakarken her fleye ra¤men içimde derin bir hüzün duymaktay›m. De¤iflen dünya ile beraber kaybolan y›llarda yaln›z gençli¤imiz de¤il, sevdi¤imiz her fley yok olup gitti. Bu dünya bizim dünyam›z de¤il art›k! Yaflant›m›zda baflkalar›n›n zevki ve iradesi egemen! Romanslardan ar›nm›fl bir hayat ise çok yavan!” (sürecek.)
izlenim
suya dökülen düfllerimiz: ebru... tav›r
‹nsan, yüre¤ini al›p atmak ister bazen. Ellerine al›p bakmak ve içinden geçenleri hayk›rmak ister. ‹nsan, bazen yüre¤inden geçen her fleyi paylaflmak ister. Ve açar yüre¤ini… Örselenmekten korktu¤u yerde, yine de yaflam›n tam da ortas›na koyar, inad›na. Bazen görülmesi için sergiler hatta. Böyle oldu¤unda ad›na tek bafl›na “yürek” denmez belki ama bir kez sergilemifltir art›k… Gerisi gelir… Ad› kimi zaman f›rça darbesi olur, kimi zaman nota, kimi zaman m›sra olur, kimi zaman replik… Ama hep bir yolu bulunur. Sözcüklerin tek bafl›na yetmedi¤i yerde, dolays›z anlat›mlar›n tükendi¤i yerde… ‹nsan mutlaka bir yolunu bulur… ‹flte bu yollardan biri… Renklerin suyun yüzünde dalgaland›¤› an. Suya yüre¤inizdekileri döktü¤ünüz, ortaya ç›kan flekillerin ahengini gördü¤ünüz an. Su ve flekillerin, su ve renklerin buluflmas›... Yani suya resim yap›ld›¤› an. Suya resim yap›l›r m›, demeyin... Ad› resim olmaz belki ama yap›l›r. Hem de yüre¤inizdekileri yaflam›n tam ortas›nda sergiledi¤iniz resimler yap›l›r. Ve ço¤u kez sizin bile ne ç›kaca¤›n› bilmedi¤iniz, hayallerinizin de üstüne ç›kan resimlerdir bunlar. Suya resim yapma sanat›, yani “ebru”... Yani, içi s›v›larla dolu bir kab›n içinde boyalar›n kar›fl›m›yla yarat›lan dalgalanman›n k⤛ttaki yans›mas›. Ebruyu duyan›n›z, bileniniz vard›r aran›zda. Bir atölyeye gidip göreniniz, hele de tüm cesaretini toplay›p yapmaya çal›flan›n›z oldu mu bilmiyorum ama ebru ile u¤raflan birinin ondan kolay kolay vazgeçemeyece¤i söylenir; se-
MAYIS 2007 | TAVIR | 17
izlenim
venleri bilir. Ebruya do¤ru olan yolculu¤umuza önce Sultanahmet’ten bafllayaca¤›z. Orada ö¤rencileriyle birlikte gülen gözlü bir kad›n bekliyor bizi, ard›ndan ise ayaklar›m›z bizi ta Üsküdar’a kadar götürecek. Y›llar›n ebru ustas› bir beyefendiyle, bir önceki sohbette eksik kald›¤›m›z baz› yanlar› konuflaca¤›z. Bu arada konu itibariyle ara ara anlat›mlar› birlefltirdi¤imizi de söyleyelim. Ayn› konu etraf›nda iki ayr› ustan›n görüflünü alarak birlefltirmek istedik. Ebru, Farsça’da Ab-ru, yani suyun yüzü anlam›na geliyor. Bulutumsu ya da bulut anlam› da var. Ça¤atayca’da ebre (kafl), Arapça’da varakul mucezza (damarl› k⤛t) demek. 13. yy’da yap›lmaya bafllanan, Avrupa’da Türk k⤛d› olarak tan›nan ve Osmanl›’dan günümüze bozulmadan gelen, geleneksel bir sanat ebru. ‹ran üzerinden ‹pek Yolu vas›tas›yla Anadolu’ya geldi¤i de belirtiliyor. Takip etti¤i güzergâhlar, bize ebrunun gerçekte bir Orta Asya sanat› oldu¤unu gösteriyor, onun içindir ki tarihçesinde Hindistan’dan Çin’e, ‹ran’a kadar birçok ülkenin ad› geçiyor. Ebrulara imza at›lmay›fl› kaynak iflimizi zorlaflt›rm›fl ve ne zaman/nerede sorular›n› yan›ts›z b›rakm›flt›r. Tarihi tespit edilmifl en eski ebru 1447 y›l›na ait olup, Topkap› Saray›'nda bulunmaktad›r. Bunun net bir bilgiden öte, ilk ortaya konabilen olarak kullan›ld›¤›n› da belirtmifl olal›m. Sultanahmet’te Ayasofya’n›n hemen yan›nda bir yer; ad› Cafera¤a Medresesi. Hani turizm flirketlerinin ilanlar›nda söylenir ya, do¤a ve tarihin birleflti¤i yer diye, san›r›z buras› için de bu kavram kullan›labilir. Daha kap›dan girdi¤iniz anda havas› insan› sarmaya bafll›yor. Huzur ve rahatl›k veren bir hali var bahçesinin. Kula¤a eski zamanlardan bugüne uzanan hafiften bir musiki sesi geliyor ve hemen gönüllere düflüyor sevdas›. ‹çeri girdi¤imizde ö¤reniyoruz ki, kursiyerlerden birine aitmifl o ses. Ve toplay›p etraf›na di¤erlerini söylüyormufl böyle ara ara. Atölyeye girdi¤imizde gözümüzü içerde çal›-
18 | TAVIR | MAYIS 2007
flanlardan alam›yoruz ilkin. Teknelerin bafl›nda oturanlar tüm dikkatlerini suya vermifl, çal›fl›yorlar. Boya az›c›k eksik olsa, ya da fazla damlalar düflse suyun üstüne her fley alt-üst olacak endiflesi var hepsinde sanki. Ellerinde minik boya flifleleri olan bu insanlar, boyalar› özel haz›rlanm›fl bir suya aktararak yeni flekiller oluflturuyorlar. Normal bir suyun içine al›p herhangi bir boyay› döktü¤ünüzde, suyun renginin de¤iflmesi d›fl›nda bir sonuç al›namayaca¤› düflünüldü¤ünde, bu iflin de s›rlar› oldu¤u daha iyi anlafl›l›yor. Boyalar suyun içinde da¤›lm›yor çünkü su, özel maddelerle dolu. Ebru ustalar› teknenin içindeki bu s›v›y› “kitre” diye tan›ml›yorlar. Sertli¤i olmayan su içinde iki gün bekletilip, iyice eriyen kitre, bez torbalardan süzülüp tekneye al›nd›ktan sonra ayran k›vam›na geldi¤inde kullan›labilecek duruma getiriliyor. Tabii ebruda kullan›lan boyalar›n da özel boyalar oldu¤unu hat›rlatal›m. Eskiden daha çok toprak boyalar kullan›l›yormufl. fiimdilerde ise farkl› haz›r boyalar kullan›l›yor. Ama her halükarda boyalar bile emek istiyor kullan›lmak için. Çünkü suyun içinde dibe batmamalar› için ezme, süzme gibi ifllemlerden sonra boyalar ödle kar›flt›r›larak haz›r hale getiriliyor. Hatta resim yapmakta kullan›lan f›rçalar› bile yapmay› ö¤reniyor Ebru ustalar›. Gül dallar›n›n uygun büyüklü¤e getirilip, at k›llar›yla bütünleflmesinden oluflan f›rçalar› ço¤unlukla ö¤renciler haz›rl›yor. Eeee öyle kolay de¤il ebru sanat›nda ilerlemek. Her fleyden önce sevgi ve sab›r gerekiyor. Bu konuyu sordu¤umuzda, “Bana kal›rsa tabi ki her fleyi s›f›rdan biz yapal›m, piflelim, yapt›¤›m›z iflin püf noktalar›n› bilelim. Bu yol uzun ve meflakkatli. Tekne k›vam›, boya ayar›, bunlar uzun bir zaman al›r. Bunu baflard›¤›n›zda da s›ra her desenin tam anlam›yla hatas›z yap›lmas›na gelir. Bu süreç ciddi anlamda uzundur, sizin çal›flman›zla ba¤lant›l›d›r.” diyor Ayla Makas… Hemen hemen ayn› cevab› Hikmet Barutçugil’den de al›yoruz. “‹ki türlü ö¤renme sistemi var.” diye sözlerine bafll›yor Hikmet Hoca, “Aktif ve pasif…
Pasif ö¤renme nedir? Çocu¤a dersiniz ki, sobaya elini de¤dirme; s›cak, yanars›n. Bu pasif ö¤renme. Ancak çocuk ne zaman elini de¤dirir, can› ac›r, derisi kabar›r, iflte o aktif ö¤renme. Onu asla unutmaz, pasif ö¤renme unutulur. Biz en bafl›ndan al›yoruz. Boyalar› ezdiriyoruz ö¤rencilere, f›rçalar›n› yapt›r›yoruz, suyunu haz›rlat›yoruz. Ayarlar›n hepsini kendileri yap›yorlar. ‹lk 4 ayl›k dönem hep buna yöneliktir. Bunu asla unutmazlar. Bir Çin atasözü var. ‘Bana bal›k verme, bal›k tutmay› ö¤ret.’ diye… Biz her fleyi haz›rlay›p, önüne koyarsak, çocuk yapar bir de havaya girer ‘Vay be, ne büyük sanatç›y›m, neler yap›yorum.’ der. Ama aradan zaman geçer, ‘Hadi ben yapay›m.’ deyince hiçbir fley yapamaz. Onun altyap›s› yoktur çünkü... Biz onu tercih etmiyoruz; biz diyoruz ki bunu herkes yaps›n, her flekilde ö¤renilsin. fiimdi diyelim ki 100 gram mavi bir boya. Çocuk bunu ald›. Pazardan, çarfl›dan eve giderken bir kaza oldu, elinden düfltü, flifle k›r›ld›, ya¤›fll› bir gündü, suya kar›flt›, ziyan oldu diyelim. Sonra çocuk 3-4 milyon paray› verip yenisini al›r. Ama o arada boyay› ezmiflse, saatlerce göz göze, bak›fla bak›fla onunla bir muhabbet kurulmufltur. O ezdi¤i boyay› k›rsa içi s›zlar. ‹flte o muhabbet kurdu¤u fleyin daha sonra ne güzellikler yapt›¤›n› görünce sanki çocuklu¤undan beri, yetifltirip, gençli¤ini, olgunlu¤unu gördü¤ü biri gibi olur. O renklere karfl›, malzemeye karfl› muhabbet flart.” ‹flte öyle uzaktan görüldü¤ü gibi kolay ve k›sa vadeli de¤il bu ifl. Uzun bir yolculu¤a bile benzetilebilir. ‹nsan›n, sevdi¤inin yoluna giderken emek harcamas›ndan daha do¤al ne olabilir ki? Evet, ebru deyince sevda ve aflk kelimeleri hiç dillerden düflmüyor. Yani, “Ebru aflkla yap›l›r” diyor bu iflin ustalar›... “Teknenin bafl›na geçti¤iniz an ne ç›kaca¤›n› siz de tam olarak bilemezsiniz ve o anki moralinizin ürünüdür tüm ebrular. Elbet birçok sanat dal›nda yüre¤in ortaya konulmas›yla eser ortaya ç›kar, ama ebrunun farkl› bir yeri vard›r bu noktada. Ayn› motifi ayn› kitre içinde iki kez yapamad›¤›n›z gibi bazen öyle olur ki tüm gün çal›fl›rs›n›z ve kafan›zdaki hiçbir model yans›maz suyun yü-
izlenim
züne. fiafl›r›p kal›rs›n›z... “Aflkt›r bu iflin bafl›.” diye anlat›yor bu durumu Ayla Makas. Medresenin içindeki o küçük odada, gülen gözleriyle bizi karfl›layan Ayla Makas, y›llar›n› ebru sanat›na adam›fl ve ebruya olan aflk› her halinden anlafl›l›yor. Ebru sanat›yla, ‹.Ü. Edebiyat Fakültesi’nde okurken tan›flm›fl. K›sa bir süre foto¤raf sanat›yla ilgilendikten sonra, çeflitli nedenlerden dolay› yeniden aray›fl içerisine girmifl ve Kuyucu Murat Pafla Medresesi’nde duvar panosunda “ebru” kelimesine rastlam›fl. “Ne oldu¤unu bilmiyordum ve ‘bu’ dedim, ‘ö¤renmem gereken bu’. Bilinmeyene her zaman ilgim olmufltur ve bu ilgi beraberinde sevgiyi de yakal›yorsa sonuç bir düflü gerçeklefltirmeye kadar gidiyor. Evet, ben düflüme ilk ad›m›m› bilinmeyene cevap arayarak att›m ve yola ç›kt›m.” diye anlat›yor ilk âfl›k oldu¤u günleri. “O günden bugüne duygular›mda bir de¤ifliklik yok.” derken, aflk›n›n nas›l hala içini yakt›¤›n› ise flöyle anlat›yor; “Titredi¤imi, kalbimin at›fllar›n›, tekrar tekrar yapma iste¤imi, sevgimi, tutkumu hat›rl›yorum. K›sacas› ona olan aflk›m›n tarifi kelimelere s›¤maz. Ona olan tutkum, ona olan sayg›m her fleyin üstündeydi benim için. Ebru sanat› beni mutlu ediyordu, beni bana b›rakm›yordu. Ben de onu en iyi flekilde ö¤renip ona lay›k biçimde davranmal›y›m dedim. Ve elimden gelenin en iyisi için u¤raflt›m ve u¤raflmaya devam edece¤im. Ebru sanat› bana yeni bir hayat sundu, bu sabr›n mükâfat›yd› bence, koflulsuz sevginin mükâfat›. Ben bunu, bu sanata ilgi duyan bütün gönüllerde hissediyorum. Evet, hepsinin yürekleri yang›n yeri ve onu ebru sanat›yla hafifletmeye, ya da iyilefltirmeye çal›fl›yorlar. Baflar›yorlar da... Baflarmaya çal›flmalar› için de elimden geleni yapmaya çal›fl›yorum. K›sacas› ebru, hayat gibi; hem çok fley ifade ediyor, hem de hiçbir fley... Sükûneti, gerçek dostlu¤u, paylaflmay›, sevgiyi, huzuru, hoflgörüyü... Ve en önemlisi sabr› ö¤rendi¤im okul. En güzel yan› da bu mektebin sonu yok.”
Tabi ebru tek bafl›na suya flekil vermek, onu k⤛da aktarmak de¤il. Kendine göre de bir felsefesi var bu iflin. ‹flte bu konudaki sorumuzu do¤rudan Hikmet Hoca’ya soral›m isterseniz. Ebru konusunda birçok incelemeler yaparak, farkl› bir bak›fl aç›s› getirdi¤ini belirtmifl olal›m. “Bu sanatlar›n temelinde ilahi güzellik aray›fl› vard›r. ‹nsan›n yapt›¤› sanat neyse ebru mu, hat m›, müzik mi, heykel mi ne olursa olsun hiç fark etmez. Bu yapt›¤› fleylerde Allah’›n yaratt›¤› güzellikleri taklit ederek kendini ona yaklaflt›rma e¤ilimi varsa… Çünkü sanatlar›n temelinde onun var oldu¤una inan›yoruz; baflka hiçbir fley yok. Para pul, flan flöhret u¤runa sanat yap›ld›¤› zaman o hiçbir yere varm›yor. Para, pul, flan, flöhreti bir gölge gibi önümüze katarsak, onu asla yakalayam›yoruz. Zaman geçiyor, günefl bat›yor çünkü ›fl›¤a koflmuyoruz. Gölgemiz daha da uzuyor. Yetiflmemiz daha da zorlafl›yor. Ama biz gölgeden vazgeçip de ›fl›¤a koflarsak, günefle koflarsak, gerçek bilgiye, gerçek kemale, gerçek olgunlu¤a, insanl›¤›n yarat›lma haysiyetine uygun tav›rlar her neyse, ona do¤ru koflarsak gölgemiz de bizi asla b›rakmaz, peflimizden gelir. Ifl›¤a kofltukça, hem kendimizi bir flekilde e¤ittikçe, kendimize bir tak›m de¤erler yükleyebiliyorsak, kendimizi yaratana yaklaflt›rabiliyorsak o ›fl›k yükselir.” diye anlat›yor ebrunun felsefesini. Ebrunun insan kiflili¤inde de¤iflikliklere neden oldu¤unu da güzel özetliyor Hikmet Barutçugil. “‹nsanl›¤›n sahip oldu¤u hastal›klar var. Yani manevi hastal›klar, öfke, nefret, kin, gurur, kibir, dedikodu, g›ybet… ‹flte bunlardan ar›n›p, olgun insan haline gelmek. Bunun da en güzel yollar›ndan biri sanat. Çünkü sanatla u¤rafl›rken insan›n akl›na kötü fley gelmiyor. Ebru yapan biri fitnelik düflünebilir mi? Düflünemez, çünkü orada geliflen fleyler, o büyülü ortam, umulmad›k geliflmeler, her an bir sürpriz. Hani iflleyen demir ›fl›ldar misali, kötü fley, negatif fley düflünmeye düflünmeye insan›n da o dima¤› bir parça ar›n›yor, temizleniyor. Modern psikoloji buna katarsizm diyor. Biz bu sanatlarda bir ol-
gunlu¤a gidifl flekli olarak görüyoruz. Bunun da ad› tasavvuf zaten.” Ayla Han›m ise bu konudaki düflüncelerini flöyle aç›kl›yor: “Ebru sanat›nda bir fleyin ayn›s› yoktur, benzeri vard›r. Hayat›n›zda bugünle yar›n›n farkl› olmas› gibi bir fley bu. Benzerlikler vard›r. Her fley ayn› gibi gözükür ama farkl›d›r. Aflka gelince, tarifi mümkün olsayd› bu kadar flair ve fliir olmazd› aflka dair bence. Zor ve anlat›lmas› güç benim için. O benim ruhumda s›cac›k ve diri. Onu hangi gözde görsem tan›r›m. Aflkla bakt›¤›n›zda aflk› görmeniz laz›m. Onu hissetti¤inizde ise, flükrü… Hele bu coflkuyu da eserlerinize ve sevdiklerinize yans›t›rsan›z de¤meyin keyfinize gitsin. Bu duygularla ebru teknesinin bafl›na oturdu¤unuzda art›k akl›n›zda-fikrinizde hiçlik vard›r. Yani sadece siz ve boyalar›n›z, f›rçan›z... Desen de o anda gelip ortaya ç›kar. Bu anda ö¤renmenin de ötesinde, tamamen çok özel bir fley ç›kar›rs›n›z. Evet, belki ebrudur, baflkas›na s›radan gibi gelir ama size çok fley ifade eder ve o çal›flmay› kolay kolay gözden de, yürekten de ç›karamazs›n›z. Aradan zaman geçer, yine ayn› esere dönersiniz. Belki teknik çok hata bulursunuz ama o anda yakalad›¤›n›z o flahane duygu hala o eserin üzerinde as›l›d›r. Yani bana hayat› zor k›lan her an›m› teknede unuturum. Herkesin unuttu¤u gibi. ‹flin s›rr› burada bence. Var gibi gözükürsünüz asl›nda ama o anda yoksunuzdur. Tarifsiz bir duygu. ‹badet gibi. Dua gibi. Aflk gibi.” Bu arada tasavvuf düflüncesine ek olarak ebruda bu durumu güçlendiren baz› semboller oldu¤unu da hat›rlatal›m. Çünkü kullan›lan baz› motifler do¤rudan bu duruma yönelik. Hatta bu yüzden son derece önemli ebru yapanlar için... “Mesela çiçeklerin sembolleri var. Lale, hilal, Allah ebced hesab›na göre 66’ya tekabül ediyor. O bak›mdan lale çok kullan›l›yor. Karanfilin, rengine göre anlam› var. Beyaz karanfil, safl›¤› temizli¤i temsil ediyor. K›rm›z› karanfil aflk› temsil ediyor. Gül de öyle. Ebced hesab› 92, karfl›l›¤› Hz.Muhammed’dir. Netice itibariyle lalenin ebru sanat›nda yeri
MAYIS 2007 | TAVIR | 19
izlenim
ler de¤il. Bu arada akademik e¤itim yapman›n da çok büyük faydalar›n› gördüm. Kendim tekstil desinatörü olarak mezun oldum ama ald›¤›m›z temel dersler, temel sanat e¤itim dersleri, renk bilgileri, malzeme bilgileri, do¤al madde bilgileri, onlar›n hepsi bu ebru sanat›nda yapt›¤›m araflt›rmalara çok büyük destek oldu, kaynak oldu. Daha sonra, 1988 y›l›nda Londra’da bir okul var, Real Colors of Art diye bir sanat okulu. 250. kurulufl y›l›n› kutluyor. Ve bu okul sadece ihtisas düzeyinde sanat e¤itimi veriyor. Lisans e¤itimi yok onlar›n. Oradan bir teklif ald›m. Burada bir sergi aç diye, 250. kurulufl y›ldönümü dolay›s›yla. Oradaki ‹ranl› bir sanat tarihçisinin önerisiyle ‘barut ebru’ fikri olufltu.” Evet, var olan geleneksel ebru tekni¤ine bir yenisini daha ekliyor Barutçugil. ‘Barut ebru’ ilk zamanlar tepkilere neden olsa da, zamanla kabul ediliyor ebru ustalar› aras›nda. önemlidir. Ve laleyi yapma süresi de belli bir piflme noktas›ndan sonrad›r. Çiçekler aras›nda yap›lmas› en kolay olan, en zor çiçektir lale.” Medrese’nin o mistik havas›ndan ç›k›p Üsküdar’a uzan›yoruz. Üsküdar sahiline do¤ru, tepede bir atölye. Cafera¤a Medresesi’ne girerken yaflad›¤›m›z duygular›n ayn›s›n› burada da yafl›yoruz. D›flar›n›n tüm karmaflas›n›, yo¤unlu¤unu arkam›zda b›rak›p gizemli, mistik bir kap›dan içeri giriyoruz. A¤açl›, çiçekli bahçenin ortas›nda bulunan bir atölye buras›. K›r saçl›, y›llar›n› ebru sanat›na vermifl bir usta karfl›l›yor bizi. 1973 y›l›nda Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamal› Endüstri Sanatlar› Yüksek Okulu'nda tekstil e¤itimi ald›¤› dönemlerden, ebruda ustalaflmas›na kadar yaflad›¤› süreci anlat›yor bize. Tabi 1970’li y›llarda ebru ile u¤raflman›n hiç de kolay olmad›¤›n› da vurguluyor. “Birdenbire ortaya ç›kan bir aflk, gönül sevdas›.” dedi¤i ebru üzerine uzun y›llar araflt›rmalar yapm›fl Hikmet Barutçugil ve kendine has bir tarz gelifltirmifl. “Ebru ile ilgili bildi¤im su ve boya, baflka hiçbir bilgi bilmiyordum. 1977 y›l›na kadar suyu bir flekilde
20 | TAVIR | MAYIS 2007
kullanarak, boyalar› onun üzerinde yüzdürmeye çal›flt›m. Bu s›rada fark ettim ki tabiatta var olan baz› görüntüler, baz› desenler bu suyun üstünde ç›kan desenlere çok benziyor. 1975 y›l›n›n may›s ay›n›n Bilim ve Teknik Dergisi’nin kapa¤›nda bir foto¤raf vard›, ‘Denizler kirleniyor’ diye bir bafll›k atm›fllard›. Orada kirli denizden çekilmifl bir foto¤raf vard› sanki. Belki de mikroskobik bir foto¤raft›, pek hat›rlam›yorum. Ama benim yapt›¤›m ebrulara o kadar çok benziyordu ki. Bu beni bir flekilde motive etti. Heyecanland›rd› beni, demek ki tabiatta, oluflumda bir benzerlik var. Daha sonra, flimdi flimdi fark ediyorum ki baz› mikroskobik ve teleskopik görüntüler, benim su üzerinde oluflturmaya çal›flt›¤›m ebrulara çok benziyordu. fiartlar yerine geldi¤i zaman benzer fleyler ortaya ç›kabiliyor. O bana h›z verdi. Ve yo¤un bir flekilde çal›flt›m. Tabi bu geleneksel ebruyla, görüntü olarak pek ba¤daflmayan desenler ortaya ç›k›yordu. Bu heyecanla bir sürü fley yapt›m. Geleneksel kal›plara s›¤d›ramad›klar› için bunu kabul etmediler. Elefltiriler hakaret düzeyine vard›. Ama hiç önemli de¤ildi. Çünkü tabiatta bir benzerini gördü¤üm için. Bunlar do¤ada var zaten, olmayan fley-
Sonra ebru ve onun için anlam› üzerine konufluyoruz Hikmet Hoca ile. Uzun uzun ebruya ve temel maddesi olan suya dair düflüncelerini anlat›yor. Anlatt›klar› karfl›s›nda flafl›r›p kal›yoruz. “Yarat›l›fl›n s›rr›n› teflkil eden su. Su bir mucize. Suyu hiç araflt›rma flans›n›z oldu mu? Ben bir süre araflt›rd›m. ‹SK‹’ye bir kitap haz›rlam›flt›m. Bir su sempozyumu ile ilgili bir ebru kitab›. Orada su ile ilgili bir makale yazm›flt›m. fiafl›rd›m kald›m. Hem asit, hem bazik; etraf›ndaki enerjiden etkilenen… Hatta flimdilerde suyun haf›zas›ndan bahsediyorlar. Su baz› fleyleri akl›nda tutuyor. Su, içine kat›lan maddelerin tesirlerini hat›rl›yor ona göre tepki veriyor. Suyun kristal yap›lar› var. Bunu da Dr. Emoto isimli bir Japon araflt›rm›fl. Su, etraf›ndaki enerjilerden etkilendi¤inde, kristal yap›lar›nda bir de¤ifliklik oluyor. Bizim de bu ebruda s›n›f›m›zda kat› kurallar vard›r. Bunlardan bir tanesi negatif enerji üretme yasa¤›d›r. Bu enerji üretme yasa¤› da flöyle; bazen ebrular bozuluyor, dibe çöküyor, ak›yor. Ben her gece y›llarca bunu düflünürdüm. Sonuda Dr. Masuro Emoto’nun bir makalesini okudum. Foto¤raflar var. Mesela müzik dinletilmifl bir su. Su etraf›ndaki, enerjiden,
izlenim
müzikten, konuflulan sözlerden etkileniyor ve ona göre bir kristal yap› oluflturuyor. Mesela yüksek volümlü bir rock müzi¤i karfl›s›nda su kristalleri flafl›r›yor; renkleri, yap›lar› bozuluyor. Ama bir klasik müzikte, do¤al enstrümanlar›n çal›nd›¤› bir müzikte son derece güzel; hatta ve hatta ayn› kelimenin de¤iflik dillerdeki kristal yap›lar› da farkl›. Teflekkür kelimesi, Japonca farkl› kristal, Çince farkl› kristal; ‹ngilizce, Almanca, ‹talyanca, Korece farkl› kristaller veriyor. Demek ki baz› kelimeleri bizim kendi orijinal dilinde kullanmam›z laz›m. Onun bizde yaratt›¤› tesir farkl› oluyor.
heplik ve hiçliktir. ‹ki tarafl› da düflünebilirsiniz. Siyah bütün renkleri içine al›r, beyaz hiçbirini almaz, hepsini yans›t›r. Tasavvufta bir söz vard›r. ‘Hiç olursan hep olursun…’ E¤er biz bu hiçlik dedi¤imiz fley, biraz önce bahsetti¤imiz öfke, nefret, gurur, kibir gibi hastal›klardan vazgeçip de bunlar›n hepsini belgelersek, hiçbiri almazsa hep oluyoruz. Bu siyah-beyaz da, daha evvel denenmemifl bir fleydi.
Tabi tüm bu aç›klamalar›n üzerine Barutçugil’in kulland›¤› yöntemlerden biri olan siyah-beyaz ebru üzerine de konufluyoruz. Eeee malum bunca su ve renklerin bütünleflmesinden bahsetmiflken, ebruyu sadece iki renk ile s›n›rlamak ilginç geliyor bize, tabi Hikmet Hoca’n›n bu noktada da oldukça farkl› bir aç›klamas› var. “Siyah-beyaz ebru,
Yeni bir fley mutlaka var. Her gün yeni söyleyecek sözümüz var. Bizden sonraki nesiller bizim gibi düflünmeyecek, farkl› düflünecek. Onlar›n yapacaklar› fleyler de var. Biz bu kap›lar› kapatamay›z, sürekli aç›k tutmam›z laz›m. Sanat bilim gibi tekâmül etmezse kaybolur.” (Hikmet Barutçugil) “Aç›kças› burada son söz olarak flunu söylemek isterim. Bu sanata gönül verenler kendilerine sunulan bilgilerin k›ymetini bilip, bu sanat› devam ettirsinler ama ben yapt›m oldu fleklinde de¤il, her fleyine vak›f olarak; felsefesine, yaflam tarz›na, tekni¤ine... H›rslar›n›, egosunu öne ç›karmak için bu sanata yönelenler, bu sanat›n gerçek nimetlerinden yararlanamazlar. Ancak ellerine geçen gelip-geçici fleyler olur. Dejenere etmeden, asl›n› ve özünü bozmadan ama bir o kadar da kendi tekni¤iyle yeniye aç›k...
fiimdi b›rak›n ebrunun suyundan, flundan-bundan, her fleyden vazgeçtik, vücudumuzun yüzde yetmifl ikisi su. fiimdi biz düflüncemizle, konufltuklar›m›zla, yapt›klar›m›zla önce kendi suyumuzu etkiliyoruz. Bizim, hayat kalitemizi yükseltmek için kötü enerjiden kurtulmam›z, yani kristal yap›m›z›n bozulmas›n› önlememiz laz›m. Bunun de tek yolu, konufltu¤umuz kelimeler güzel olacak, düflüncemiz güzel olacak. Kötü bir fleyi akl›m›za bile getirmeyece¤iz. Biz derslerde bunu uyguluyoruz iflte. Terapi özelli¤i de orada ç›k›yor ortaya.” Evet ayn› cümleleri Cafera¤a Medresesi’nde de duymufltuk. F›rçay› elimize ald›¤›m›zda Ayla Han›m’›n ilk anlatt›klar›, ebruya otururken kafan›n rahat olmas›, sevgiyle bu ifli yapmak üzerineydi. “Moralsiz bir flekilde oturursan ebru tutmaz.” diye de uyarm›flt› bizi. Oysa o küçük denemede o kadar heyecanl›yd›k ki, b›rak›n ebrunun tutmamas›n› düflünmeyi, heyecandan kalbimiz duracak sanm›flt›k.
“Biz sanat› belli kal›plar içine sokamay›z. Bu çok yanl›fl. Sanat tarihin bafl›ndan beri tekâmül etti. O zaman baz› fleyler bittiyse, yaflam›n s›rr› o zaman ortadan kalk›yor.
Temeli sa¤lam olmayan hiçbir fleyle yol alamazs›n›z. Çürük zemin üzerine kurulu olan her fley bir gün y›k›lmaya mahkûmdur. ‘Kal›c›l›k, yürekte b›rak›lan izlerdir.’ deyip sözlerimi bitiriyorum.” (Ayla Makas) Siyah-beyaz›n da bir renk oldu¤unu, kendi tonlar› içinde bir sonsuzluk alemi oldu¤unu göstermek için öyle bir çal›flmad›r o…” Evet, ebruya dair yolculu¤umuzun sonlar›na geldik. Ekte merakl›s›na baz› bilgilerimiz de olacak ama biz gidip görmenizi ve ondan sonra bu “aflk” serüvenine at›lman›z› öneririz. Çünkü tekne bafl›na geçmeden tüm anlatt›klar›m›z›n da yeterli oldu¤unu asla düflünmüyoruz. Yaz›m›z› iki ebru ustas›n›n sözleriyle bitirelim. ‹kisine de ayr› ayr› teflekkür ederken, size de yolculu¤unuzda baflar›lar diliyoruz.
K›saca "‹çiçe damlat›lm›fl renklerden oluflan daireleri flekillendirmek" olarak tan›mlanabilir. Çiçekli ebrunun temeli say›l›rlar. Hatip Ebrusu'nu uygularken önce herhangi bir ebru türü zemin olarak yap›l›r. Bu zemin üzerine kal›n bir b›z veya damlal›k kullanarak, çaplar› 2–4 cm'yi geçmeyen eflit aral›kl› daireler oluflturulur. Görüntünün belirgin olmas› için, ilk renk genellikle koyu seçilir. Daha sonra ikinci, üçüncü, hatta istenirse dördüncü renk konulur. ‹nce bir uç, i¤ne veya b›z yard›m›yla desenleme yap›l›r.J
MAYIS 2007 | TAVIR | 21
deneme-fliir
ellerini öptü¤ümüz topraklar erhan bal
‹nsan›n yüre¤ini b›rak›p geldi¤i yerler vard›r ya… Anlatmak istersin anlatamazs›n. Foto¤raflara s›¤d›rmaya çal›fl›rs›n dar gelir; s›¤maz, s›¤d›ramazs›n. Oraya her döndü¤ünde ise bir an›s›n› yan›nda gezdirirsin. Bizim yan›m›zda yüre¤i çökmüfl bir an› deryas› vard›r, hangi birini tafl›mal›… Dersim… Da¤lar›n o denli çoktur ki an›lar› s›¤m›yor insan›n düfllerine… Köyleri, çökmüfl evlerin ortas›nda yükselen k›r›k a¤aç parçalar›, göç edip giden kufllar, viraneye dönmüfl yollar… Hiç atefl yüzü görmeyen bacalar… Art›k bir damla su akmayan çeflmeler… Her köyün bir hikâyesi var. Her köyün bir serüveni, bir bekledi¤i var… Her köylünün anlatacak bir ac›s› var. Avurtlar›n› yoksullu¤un yedi¤i köylüler... Ac›lar›n› anlatmaya art›k kelime bulamayan köylüler... “Kaç haberin 盤l›¤›n› att›k o beyaz badanal›, soba duman›ndan sararm›fl evlerde. Kaç kez karanl›¤›n orta yerinde o küçük camda izli mermilerin peflinden bakt›k. Kaç ay bekledik, kaç y›l bekledik yollar›… Kaç gece uykusuz kald›k o sözü duymak için. Gelecekler ve yine uzaktan seslenecekler ‘Kamo’ diye. Yüre¤ime güvenmeden bekledim, bu an› kald›rabilir mi emin de¤ildim ama bekledim. ilhami y›ld›r›m
22 | TAVIR | MAYIS 2007
Sonra bir gün geldiler ve gittiler. Nisan›n ilk akflam›yd› gittiklerinde. Buralar› yine onlars›z b›rakarak gittiler.
deneme-fliir
Çok sürmedi, kara haberleri geldi pefllerinden, kara günler yine geldi oturdu evlerimizin orta yerine. Uzun uzun bak›yorum k›vr›lan patika yollar›n ortas›nda. Tek bir yaprak bile k›p›rdam›yor. Tek tek sönüyor sanki karfl› köylerin ›flk›lar›. A¤›r, çok a¤›r bir hava çöküyor yine bizim olan yerlerin üstüne. Bir anda kendi kendime flaflarak en i¤renç küfrü sal›yorum karanl›¤›n ortas›na. Bir anda rahatl›yorum sanki.”
Evet, öyle çok ki genç ölüler burada. Da¤lar›n s›rt›na yaslanm›fl köyler kaderlerine raz› m› bilinmez ama gururlular.
O hiçbir tarife, hiçbir ac›ya s›¤mayacak anlar› yaflayanlar›n öyküleri… Sanki hayattaki tek haklar›(!) beterin beterini yaflamakm›fl gibi, bu haklar›n› sonuna kadar kullanm›fllar.
Sözler kendinden utan›r gibi bir anda ortadan kaybolurlar. Kimse bulamaz ve sessizlik çöker üzerlerine... Kufl ç›v›lt›s› bile yok. Do¤a da susar bir an. Sözsüz ve sessiz bir gün dolmak üzere...
“Yoksulluk denilen o berbat fleyi onlar›n yüzlerinde görmek kadar ac› bir fley var m›?” diye sorsalar, herkes ayn› cevab› verir. Hay›r! Yoksullukla ne kadar kardefllerse, da¤larla da o kadar kardefltirler, dert orta¤›d›rlar. Da¤lar onlar›n kahraman›d›r, s›rdafl›d›r… Gider ona anlat›r her fleyini, onun yüre¤ine s›¤›n›r, türkülerini da¤lara do¤ru yakar. Gerilla der ve bakar insan›n gözünün ta içine… Öykü devam eder... “Benim baflka umudum yok ki. Yolum da, yordam›m da onlar. Ne yaparlarsa do¤ru yaparlar derim. Hiç kötülük görmedim. Nereye söylesem, nereyi anlatsam bir kurflun s›k›l›r yüre¤ime. Nereyi tarif etsem bo¤az›m dü¤üm dü¤üm olur.” Gözlerini uzaklara dikiyor. Biraz kendinden, biraz bizden uzaklaflmak ister gibi bak›yor. Ama gözlerinin uzaklarda ne arad›¤›n› biliyorum... Dokunam›yorum... Bundand›r ki, yitirdi¤i her gerilla onun için bir umut yitirmek kadar net ve ac›d›r. ‹nsan büyüttü¤ü hangi fleyi yitirmek ister ki?
Kulaktan kula¤a f›s›ldanan haberler ekleniyor, kerpiç evlerin duvar›na s›rt›n› yaslay›p günefllenen sohbetlere. Kara haber! ‹simler kulaktan kula¤a f›s›ldan›yor. Tarif ediliyor yitirilenler... “O sürekli gülen k›z var m›ym›fl?”, “Bir de...”
“H›d›rdam›, Bargini...” dediler... “Çok büyük bir operasyon.” dediler... Bu topraklar kutsal say›l›r, kurbanlar kesilir. “Elini öptü¤ümüz topraklar buralar. Buralar da bizim gibi fukara, kayalar› yok, dereleri... Yarlar› derin de¤il, çekmifl gitmifl her fley burada sanki... Tafl›, kayas› bile... Nisan ay› yar› fukarad›r buralarda. Mefle daha kunda¤›n› çözmemifl, yeflil yapraklar› saramam›fl dost bildiklerini. Bu tehlike demek. Bin kez dolan›r yoksa etraf›nda. Silah seslerinin yabanc›s› de¤il, açmaz kollar›n› vermez kendi yi¤itlerini. Yine de her seferinde düfler koynuna bir baflka güler yüzlü k›r çiçe¤i. K›r›lgan olur bilirsiniz k›r çiçekleri. Renkleri hiç solmaz ama dokundu¤un an k›r›l›r. Sar› renkleri öyle canl› as›l› durur bütün evlerin köflelerinde.” Dört kifli dediler... ‹ki k›z, iki erkek. ‹lkin o gülen gözlü, sonra gözlüklü k›z vurulmufl. Da¤ tafl dolmufl. O derenin içinde...
Sonra köy köy tarif ediyor... Dört kifli dediler... “Geçti¤iniz her köyün mezarl›¤›ndaki mezar tafllar›na dikkatlice bak›n. Bafluçlar›nda k›rm›z› karanfiller, güneflten solmufl resimler, alt alta yaz›lm›fl m›sralar, k›rm›z› kurdeleler görürsünüz ya da mezar›n farkl› bir biçimde yap›ld›¤›n›. Do¤um ve ölüm tarihleri aras› hep k›sad›r.”
Dördü de vurulmufl. Dersim böyle hep ac›lar›n› yüre¤ine gömer. Da¤lar›nda düflenler kadar, oray› mesken tutanlar da çoktur. O umuttur iflte. Hiç tükenmeyen, azald›kça ço¤alan...
DERS‹M’DE ÇINAR D‹PLER‹ Nihat Çapar Da¤lar›n ayakuçlar›n› dantel gibi ören Rüzgâra bir bak›n. Ellerinizi sürdü¤ünüz vakit; San›rs›n›z i¤neyle örülmüfl Oyan›n tahta çemberi. Gözünüzü sürdü¤ünüz vakit; San›rs›n›z f›rça de¤irmifl köflelerine Dalgac› Mahmut. Yüre¤inizi bir edersiniz ‹fllemesindeki hünerin terine, Yak›nlaflt›¤›n›z vakit görürsünüz; Koklad›¤›n›z vakit ya da, Ya da tatt›¤›n›zda; Uzaktan benimsendi¤i gibi de¤ildir Batan i¤nenin ac›s›, Kanat›r içe yönelen kanallar›n Karal›¤›nda. San›rs›n›z oyadan bahsetti; Dantel gibi ören ayakuçlar›ndan; Heybetli omuzlar›n. De¤il. Ben da¤lardan bahsederim. Yamaçlar›n› örten karaçam Alm›flt›r bafl›n› gitmifltir uza¤a. Ne temiz havas›n› salar vaktiyle, Ne de s›cak nefesini. Nefes… Gece verince olmazm›fl; Kufllar, bülbüller aflk›na! Kaçamak bak›fllara ahit olunmamas›na Göz atarak, Toprakla bütünlefltiklerinden Bu temiz nefes; Her bir kelebe¤in ayva tüyüne, Zararm›fl. Yamaçlar›n› hafif kat ederim. Patikler yerle bir, Sa¤lam basamaz aya¤›m›n huylanan yeri. Hafif zorlan›r, El atar›m; Topra¤a s›¤›nm›fl aciz dal›n iç cebine. Ses etmez. Bir soluk sigara yakar beleflçi yan›m Talebelerden kalm›flt›r akl›mda, ‹çemem hat›r›mdayken o vaktin tamam›; Yakar esasen bu sarma, Bo¤az›m›n; Dirençli barikat›n›. Unuttu¤um kibrit sonra; Elimi. Geç fark ederim;
MAYIS 2007 | TAVIR | 23
deneme-fliir
Çenesiz itin teki u¤uldar, U¤uldar… Burnuma konan kelebekler getirmifltir sabah›. Gözlerimdeki çapak de¤il, Temiz diyar›n papatya dal›. Sar›s›n› sürmüfltür gece, Is›rmayan kar›ncalar. ‹zinsiz t›rmanm›fllar belimden bafl›ma. Gözlerime de¤mifller mi bilmem; Rahats›z etmez aç›p kaparken. Kenarlar›m sar›d›r ama. Papatya sar›s›. Geri beyaz›, gözlerimde. Sevifltiririm her deneyiflimde. Aç›p kapad›kça birleflir, Kapay›p açt›kça belirginleflirler. Mideme inen sanc›lara; Taze yaprak üzerinde biriken çamurlu suyla, Derman arar›m. Can›m diflimde, Diflim Allah’a yak›n; Da¤lar bafl›nda. Atar›m sigaran›n son demini ufka, “Ya Allah” demem fakat Hareketlenirken. Hayda! Demek gelir içimden temaflaya hürmeten, Olmaz. Dikelmeme ramak kala batan günefl; Zorlaflt›r›r iflimi. Kara gözler dalar uza¤a. Karanl›k, Ahmet’i hat›rlat›r Haflim o¤lu. Tekmil ufukta belirip K›z›l çizgilerle k›zaran yüzüme sorar›m; —Günün yaflanas› hangi vaktidir? Güler çizgiler, K›z›l›n›n A¤z›na tutuflturdu¤u sak›z› çi¤neterek. Yosma tavr› sarar harelerin, Her yan›m›. Anlar›m vakit geç olmufl. Sonra dirilirim, Dineldi¤im ufkun duvar›ndan. Tüm gücümle ellerimi ç›rpar›m. Patikler yerle bir, Üstüm bafl›m kozalak bezeli. Çamlar›n ikram›ym›fl, bilmezdim s›rr›n›; Yerde sürünmelerinin. Ellerimde kir, Temizlenmez,
24 | TAVIR | MAYIS 2007
Âdemo¤lu’nun rengi benzinde; Ama kokusu genzinde, Ama ayalar› hünerli… Bir kat daha yar›lan›r›m k›ll› gö¤sünde, Solu¤umdan habersiz da¤›n. Geç olmufltur vakit. Alt›mda kirli ceketim, çul olsa iyi olurdu, Olmad›, üzülmem. K›ll› gö¤sünde burnuma tüter, Onuncu gezegen babam›n; Ter kokusu. Birden uyan›r etraf›ma bakar›m. Der karay›lan: “Rüyayd›, Nitekim a¤›r olur bizim çam›n uykusu.” Bir küfür savururum fezaya, Serapm›fl! Burnumda hazin bir özlem kokusu, Çam a¤ac›n›n deliksiz uykusu, Tavflandan habersiz da¤, Karay›lan›n dostane duygusu, Patikler hava al›r, Hazin bir özlem kokusu; A¤ac›n zehirli uykusu, Da¤, Bafl›na sal›nan kara dumandan habersiz, Tavflan s›ra bekler; Afla¤›l›k pazarl›klar›n korkusu, Patikler delik; Aya¤›m üflür, Alt›mdakinin ceket oldu¤unu anlayan Sa¤›r sultan;
“Kurulu¤unu gidersin yeter” der bir yan›m. Di¤er yan›m hala puflt; Yetinmez nitekim; Yoklu¤unu göremedi¤i Hayvani arzular›n. Bafl›m› e¤ip afla¤›ya bakar›m. Epeyce gelmiflim katlar›; Göz karar› her kata çizik atar›m. Say›l› katlar çabuk biter derler, Kula¤›mda bu yüzden tebeflir; Her safta, C›l›z bile¤ime, Hat›r atar›m. ‹ki ad›m sonra tekler midem. Su de¤ilmifl derdi, Kafllar›n› yukar› eder da¤ bafl›nda. Bir kufl gelir yan› bafl›ma. Azat etmifl koloni bafl›, Aç halimi sezince; Tepeden. Konuflmaz, Göz etmez, Dilemez; içinden… Açar gömle¤inin dü¤ümlerini üç ilik, Ç›plak bedenini teslim eder onurluca, Masama. Diyemem: “Karn›m aç.” K›yamam; Salar›m sonra, Özgür kanatlar›n› Bucaks›z diyarlara.
deneme-fliir
Arkas›na bakmadan uçar. F›rsat bu f›rsatt›r. O kaçarken sevinçle; Görünen berrak yer, Da¤daki son katt›r.
Gün içerisinde yap›fl›r Dudaklar›n›n kenar›na çeflitli samanlar. Çizgili at›l›r, Al›r beyaz difllerinin ustal›¤›yla Dudaklar›ndaki zerzevat›…
Devam eder asi bedenim, Da¤ yollar›n›n açmaz›na; ‹natla. Bir türkü dillenirim, Ortas›ndan bafllar›m diye Basar tekeler kahkahay›. Umursamam; Ama sürdürürüm insan yan›mla, Yar›m›, az geçen devamla:
Da¤›n tepesi bildiktir, Görürüm. Fakat bilirim, Bir daha çekemeyece¤imi içime; ‹nsan de¤memifl nefesi. ‹flitirim; Ancak nas›l derim; Dilimdeki nakarat› çalan kelebe¤in, Suçsuz oldu¤unu; Kendime. ‹flitirim; Kula¤›ma ba¤›ran sessizli¤in, Da¤ bafl›n› sevmeyiflini… Epey yol ald›k. fiems tepededir.
‘K›y›da bir ç›plak adam Durmufl düflünür. Bulut mu olsam, Gemi mi yoksa? Bal›k m› olsam, Yosun mu yoksa?’ Utan›r tekeler Ezbere süzülen nakarat›n seyrinde; Anlamaz çakallar bir türlü, Tekelerin aksine. Güneflin, Seman›n ortas›na demir att›¤› vakit var›r›m; Fifleklerin, Domuzlar için sal›nmad›¤›n› Fark etti¤im tepeye. Bofl buldu¤um bir tafl So¤utur bedenimi, Geri atmam ama ad›m›m›. ‹zlerim… Kuzeye cephe örmüfl, Yuvalar›n› onaran kar›ncalar; ‹fl bölümü yapm›fl Sabah sabah. A¤ustos böce¤i Hatas›n›n fark›na var›nca B›rakm›fl sahnesini, Yede¤i A¤ustos’a. Subafllar›nda serinleyen beyaz k›sraklar Kesiflir uzaktan; Çizgililerle. Keçiler, T›rafl eder büyüklerin ensesini. Sakallar› kal›r ama. Keçi sakal, ondan sonra türer. Belik belik örülen saçlar›n› açar, Nazl› Arap at›.
San›r›s›n demifl birisi “Ç›k dur semada.” Demem fakat görürken; Soluklanamayan; Özgür çiçekleri. Dallar›na yuva yapm›fl kargalar izlerim, Sa¤da solda 盤l›k at›p; Kara rengiyle kara ufuklara yelken açan. ‹leride durur bir tanesi, Henüz s›kt›m elini. Çektim hemen, Dalm›fl. Nas›l da bayat kokuyor bir bilsen… Misafir etmifl cesur a¤aç. Zannederim agâh olmufl, Ses etmez a¤aç. K›z›l gözleri alazlan›r, Anlar›m az; Bu, Bedrettin’in ilmi¤ine geçit vermeyen Yi¤it eflhas… Da¤›n tepesi so¤uktur. Kimseler yok göründü havali saflar›nda. Ben vard›m yaln›zca, Ç›nar’›n ayakuçlar›nda. Kargalar döner kellemizin üflüyen yerinde, Birisi s›yr›l›r sürüden; Süzülür gömlek cebime Ve anlat›r nas›l serdi¤ini; Pençesiz bir kartal› pusu kurarak meydanda, Islak yere.
Der sonra: “Bir yanl›flla infaz ettik. Kartal, henüz terlemekteyken; Hücum ettik.” Yer de¤ifltirir Ç›nar, Müsaade de ister ama. “Gel bu yan” der. Giderler iki ad›m, Kanatl› mahcup; az da endifleli: Yüzünde “Ne yapt›m?”›n ac› tecrübesi. “Uç” der Koca Ç›nar: “Git art›k buradan” Kaybolur ufukta… Da¤›n tepesine yat›r›rlar sonra yaral›y›. Gagas› darp edilmifl; Gözleri solgun. Mücadele vermifltir oncas›yla, Demez gayr› bir fley; Suskun. Uzunca soluk al›r Ç›nar diplerinde. Zemin hafif ›slak. Islan›r s›rt› Belli etmez hiç. Duyum al›p koflar di¤er kartallar, Aran›r gözleri failin nefesini. Uçup gitmifltir uzaklara; Fakat koklar kartal›n teki, Utançla birlik semada as›l›; Kaçan›n son nefesini… Uyurlar o gece… Ayr›ld›m alandan, Görünen da¤a olmad›m k›lavuz. Bir da¤ gördüm Tepesinde kartallar› a¤›rlayan; Bir de Ç›nar, Çamurdan kufllara a¤al›k yap›p, Do¤aya salan. Bofl fiflekleri Her daim görürüm yerlerde. Meydan bofl de¤ilmifl, Da¤lar›n orta yerinde. Al›r›m, Kula¤›m›n ard›na kurdu¤um sal›ncaktaki Tebefliri Ve devam ederim tepeden inmeye. Bile¤ime çizdi¤im hat›rlar yön eder gözüme; Öyle bir nefes çektim ki, Görünmeyen yi¤itlerin selam olsun her daim Efkârl› serine… J
MAYIS 2007 | TAVIR | 25
röportaj
a¤açtan bir ezgi kutusu yaratman›n öyküsü... tav›r
Bugün bir yolculu¤umuz var Beyo¤lu’nun müzisyenlerce çok bilinen bir yerine, Tünel’e... Haz›rl›klar›m›z› tamaml›yor, dergiden ç›k›yor, k›sa bir yolculu¤un ard›ndan fiiflhane’deki otobüs dura¤›nda iniyoruz. fiiflhane her zamanki günlerinden birini yafl›yor. Kalabal›k bir insan toplulu¤u; kimi iflten eve dönüyor, kimisi de yeni mesailerine bafllamak üzere iflyerlerine kofluyor. Trafik yine arapsaç›. Buralarda de¤iflen pek bir fley yok yani. fiiflhane’den yukar› Tünel’e ç›kan yoldan yürümeye bafll›yoruz. Tünel de her zamanki gibi... ‹stanbul çalg› piyasas›n›n kalbi burada att›¤› için, çalg› almak isteyen,
26 | TAVIR | MAYIS 2007
çalg›s›n› tamir ettirmek için atölye arayan yo¤un bir kalabal›k var Tünel’de. Hava epeyce so¤uk. S›rt çantam›zdaki kay›t cihaz›n› ç›kar›p, pillerini kontrol ediyoruz. Sa¤lam ve çal›fl›r durumda. Amac›m›z bir gitar yap›m ustas›yla söylefli yapmak. Bu arada gözlerimiz ve kulaklar›m›z müzik aletleri satan dükkânlara yöneliyor ister istemez. Öyle albenili ki, gözlerimizi alam›yoruz renk renk gitarlardan, piyanolardan, ba¤lamalardan... Özellikle de gitarlar. Hepsi birbirinden güzel... Alt› tellisi, on iki tellisi, siyah›, sar›s›, kahverengisi, akusti¤i, kla-
si¤i... ‹nsan›n akl›ndan bir an içeri girip birini al›p çalmak, tellerinin üzerinde gezinmek geliyor. ‹ste¤imizi bast›r›yoruz çünkü iflimiz var. O an kula¤›m›za sesler gelmeye bafll›yor. Sesin geldi¤i yöne dönüyoruz. Tan›d›k bir yer bu. Bir gitar yap›m atölyesi. Atölyenin önünde bir an durup dinlemeye bafll›yoruz. Gitar›n perdeleri üzerinde dans eden parmaklar›n dokundu¤u tellerden yükselen seslerle kendimizden geçiyoruz adeta. Melodik ve ak›c› bir ses. Bize yapaca¤›m›z söylefliyi unutturan ezgilerden bir an önce kurtulmak
röportaj
gerek diyor ve atölyeden içeri giriyoruz. Tam karfl›m›zda bir masan›n arkas›nda oturan, hafif göbekli, saçlar› dökülmüfl ve kirli sakal›yla daha önce röportaj yapmak için sözleflti¤imiz Murat Sezen’den baflkas› de¤il gitar›ndan o güzel sesleri ç›karan. ‹çeride çal›flan iki usta, tüm maharetlerini a¤açlar›n üzerinde adeta dans eden elleriyle gösteriyor, birbirinden güzel ezgiler do¤uracak birbirinden güzel gitarlar yap›yorlar. Atölye iki katl› ve s›cak bir ortam var içeride. Vitrininde yepyeni gitarlar al›c›lar›n› beklemekte... Ve gitara dönüflmeyi bekleyen renk renk a¤aç kütükleri atölye içinde s›ra s›ra duruyorlar. Selam veriyoruz Murat Sezen’e ve di¤er ustalara... Ve bafll›yoruz gitar›n serüvenini dinleyece¤imiz sohbetimize, bas›yoruz kay›t cihaz›n›n dü¤mesine... Gitar yap›m› nereden akl›n›za geldi, nas›l ö¤rendiniz, ustalar›n›z kimlerdi? Benim akl›mda gitar yap›m› falan yoktu, “gitar yapay›m” diye bafllamad›m. Ben çocukken arkadafllar›m›n oyuncaklar›n› yapard›m. Bütün mahallenin k›l›çlar›n›, ok-yaylar›n› falan yapard›m. Askeriyenin bandosu vard› o zaman, 1960’lardan bahsediyorum. Biz onlar›n pefline tak›l›rd›k; gazete-flapka, tahta k›l›ç, rap-rup giderdik. Adamlar da gülmemek için kendilerini zor tutarlard›, komik komik yürürdük. Ben a¤açla, ihtiyaçlar›m› böyle böyle, kendi kendime halletme yetene¤ini biraz kazand›m galiba. Sonra ben biraz müzi¤e ilgi duydum, mandolin falan çald›m. Pop müzikten etkilendim, belki biraz o dönemler dünyay› saran böyle biraz ‹ngiliz, biraz Amerikan pop müzi¤i, Beatles gibi popüler fleyler biraz etkiledi. Hemen mandolinin tellerini de¤ifltirip gitar gibi çalmaya bafllad›m. Çocukça fleyler tabi. Ondan sonra bu iki ayl›k merak, “Hadi bana gitar al›n.”a döndü. Dediler “Çalg›c› m› olacaks›n?” Sonra “Üniversiteyi bitir alaca¤›z.” dediler. 13 yafl›ndas›n, üniversiteyi bitirene kadar beklenir mi flimdi? O zamanlar marangozlara gidip elektrik gitara benzer fleyler kestirirdim. Adamlar da beni sevmezlerdi, böyle tahtayla bekleyen bela bir fley. Bakt›m ki kimsenin bana gitar
alaca¤› yok. Bu hikâye bende bu ifle do¤ru bir h›rs yaratt›. Ben mimarl›k okudum, orada tasar›m formasyonu edindim. Bana, tabi ifller için, çok katk›s› olan bir durum bu. Sonra kendi kendime bir fleyler yaparken, konservatuar›n çalg› yap›m› bölümü var, oraya misafir ö¤renci olarak gidip gelmeye bafllad›m. Bir y›l geçtikten sonra tekrar s›nava girdim, baflka bir bölüme girdim. Bakt›m ki art›k bir fleyler oluyor. Yani flöyle diyebilirim fakirlikten dolay› bana gitar alamad›lar, ben de kendim gitar yapmaya bafllad›m. Durumu kabul etmedim, ben kendi yaflam alan›m› kendim icat ettim. Müzik e¤itimi ald›n›z m›? ‹lk olarak babam›n ald›¤› mandolinle bafllad›m. Sonra ben nedense blues müzi¤ine kafam› takt›m. Çok fazla blues d›fl›na ç›kmad›m. Y›llarca gitar çald›m. Ancak bu çalg› yap›m› beni büyüledi. F›nd›ko¤lu Dershanesi’nde caz armonisi ve caz felsefesi dersleri ald›m. Türk Müzi¤i Konservatuar›’n› üç y›l okuyup b›rakt›m. Oradaki derdim, Türk müzi¤ini, Türk müzi¤i demek de pek do¤ru de¤il, bu co¤rafyan›n müzi¤ini modern müzikle, caz müzikle birlefltirip bir sentez oluflturmakt›. Bunu baflaramad›m. Erkan O¤ur benim okuldan arkadafl›md›r, çok de¤erli arkadafllar›m da vard›r. Ben mücadeleyi pek kald›ramad›m. Belki aile flartlar›, sorumluluklar vs. Yanl›fllar da yapt›k, bu iflin ticaretini de yapt›m, bu beni utand›ran s›kan, vakit kaybettiren bir fleydir. Bir de kendi kendime araflt›ran-soran, böyle hasta ruhlu bir adam›m. Ben al›r bir partisyonu, bu akor niye böyle, neden burada diye sorar›m, sabahlara kadar uyumam. Belki bu mükemmeliyetçiliktir, sa¤lam olmakt›r. Sanatç› dürüst olmal›d›r. “Ben bunu yapt›m, herkes yesin.” demekle olmaz. Bu yüzden çok enerji kaybettim, çok zaman kaybettim. fiirin, e¤lencelik flark›lar yapt›m. Sonuç olarak alayl› say›lmam ama ben yine de alayl›y›m. Bütün imkânlar› bulamam›fl merakl› adamlardan biriyim yani. 1970’lerde baz› gruplara girdim. Rock’n Roll de¤il de, blues grubuyduk. Uzun saçl› falan.
Askerler cemselerde saçlar›m›z› keserdi. Dinlenebilir müzik çalan, dünyan›n pop müzi¤ini çalan bir gruptuk. Bu benim gurur duyaca¤›m bir fley de¤ildi. Ama ben enerjimi çok çalma ifline vermedim. Daha çok yeni bir fleyler üzerine çal›flmay› tercih ediyorum. Mesela flöyle söyleyeyim, “Tahta taraba gel gir dolaba.” diyor adam. Öyle de¤il arkadafl, ben “Taksim’de, tramvay dura¤›nda buluflal›m.” dedim, sen beni aramad›n, gelmedin. Yafl›yoruz böyle fleyleri. Ben oralarda, köylerde-derelerde büyümedim ki, ben bo¤azda f›st›k gibi bir yerde büyüdüm. “Köprüden, derelerden geçti gelin” gibi fleyler bana uzak. Baflka fleyler ö¤rendim hayat›mda. Benim çocukken okudu¤um kitaplar belki de hala oralara gitmemifl olabilir. Bu bölgenin müzi¤ini yapmak demek, her fleyi sanat say›p yapmak demek de¤ildir, anlatabiliyor muyum? Dünyan›n sesi vard›r, her fley yap›labilir. ‹nsan kardeflli¤i olmal›d›r. Tahtan›n gitara dönüflmesini anlatabilir misiniz? Dünyadaki bütün a¤açlardan gitar olmaz. Ormandan bir a¤ac› seçmesini ve o seçti¤iniz a¤ac›n uygun yerlerini bilmeniz gerekir. Bu a¤ac›n kurumas› laz›m, 6–7 y›ll›k a¤açlar var burada. 10–12 y›la kadar gider yani. Müzisyenler desenlere, görüntülere önem verirler, müzisyen olarak o bir haz al›r. Ama bana göre hiç önemli de¤ildir. Fantastik görüntüleri sever, dünyada oluflmufl böyle bir borsa var art›k. Bence do¤ru a¤açlar, do¤ru kesimler, do¤ru ölçülendirmelerle, bu tamamen tasar›md›r ve bir mimari meseledir. Hangi a¤ac›n, nerede-nas›l ifle yarayaca¤›n› bilmek zorundas›n›zd›r. Ayn› aileden a¤açlarla da olmaz. Dokunarak, hissederek, sertlik derecesini, uyumu anlaman›z laz›m.Daha çok ladin ailesinde, çeflitli elyaflarda, dokularda a¤aç vard›r ve dünya kalitesindedir. Di¤eri akçaa¤aç denilen a¤açt›r. Yani kafl›k yap›lan, balta yap›lan a¤açlard›r bunlar. Çok de¤eri bilinmez. Mesela bat›da kullan›lmayan ard›ç vard›r, harikulade bir a¤aç. Sedir var ama sert oldu¤u için iflimize pek yaram›yor. Servi a¤ac› flamenko gitarlar› için iyidir mesela... Gitar için a¤ac›n do¤ru kesilmesi laz›m. 4mm, 5mm kesim ustal›¤›na kavuflmak laz›m. Bunun için zaman gerekir, ö¤renmeniz
MAYIS 2007 | TAVIR | 27
röportaj
gövdeli, ovation gitar› vard›r. A¤açtan yapamad›klar› için fiberden döküp yapt›lar y›llarca. Dünyada ilk defa bu kadar büyük ve ciddi a¤açlar›, dilim dilim yan yana getirerek gitarlar yapt›k. Barok gitarlar var çok minik, bir tane örnek var. Onu da ‹ngiltere’de birileri yap›yor. Süsleme, ses tellerinin etraf›nda abanoz ve sedeften, ayr› bir fley, “rosa” diyoruz, bunu yap›yoruz. Tamamen el ürünü, iyi bir iflçilik gerektiriyor. Gitar›n cilas›nda, fazla tutucuyuz, çok fazla a¤›r polyester kullanm›yoruz. A¤ac› çok yormuyoruz. Sizi etkileyen, akl›n›zda kalan an›lar›n›z› bizimle paylafl›r m›s›n›z? Bir gün yemek yiyordum, arkadafllar birden bire koflarak geldiler, Pat Metheny dükkânda dediler, önemli caz müzisyenidir. Biz ona ciddi bir sayg› duyuyoruz. Adam bizim gitar›m›z› çal›yor, bass gitar çal›yor. Uçakta gitar›n› m› kaybetmifl, bir fleyler olmufl. Gitar ar›yorlard›, Gibson çal›yormufl. Bizim bitmemifl gitarlar›m›z› görüyor, merak ediyor. Yukar›da da biz tam gitar› Remzi Usta’yla bitirmek üzereyiz, telleri çekiyoruz, cilas› yok. Aaa dedi, bu gitar› benim gözüm tuttu, dedi. Gitar yar›n biter, dedim. Bir gün sonra geldi, sonra çalmaya bafllad› tezgâh›n önünde. Sonra birden bire kafas›n› kald›rd›, bunun sihri nedir dedi, nas›l bir sihir bu dedi. Ben bunu konserde çalabilir miyim, dedi. Bize davetiye verdi, konseri izledik. Konserde ismimizi söyledi, sonra kendi sitesinde yazm›fl, “hayat›mda çald›¤›m en iyi gitard›” diye. Ve dünyada en iyi on caz gitarc›n›n aras›nda say›lan biri yani. Bu hikâyeler de uzad› böyle. ve ö¤retmeniz gerekir. Ondan sonra inceltilirler, ütüler vard›r, a¤aç bunlar›n etraf›nda kal›ba göre hafif ›slat›larak iki parçadan olufluyorsa gitara flekil verirsiniz. Do¤ru bir sap aç›s› yapmak, do¤ru ölçülendirmek... Teknik olarak çok fazla fley var, bas-tiz ayar›, seslerin uzamas› falan. Yani birisi ö¤renmek istiyorsa sab›rl› ve titiz bir çal›flma gerekir, neden ve ne için sorular›n› sormas› gerekir. Çok kolay ö¤renilir gibi görünür ama daha sonra mikro ifller devreye girdi¤inde sab›r
28 | TAVIR | MAYIS 2007
gereklidir. fiu anda dünyada sayg›de¤er çok farkl› dallarda, bizim gitar›m›z› çalan önemli insanlar var. Onlara da gerçekten teflekkür ediyorum, bizim gitar›m›z› tercih ettikleri için. Kendi yapt›¤›n›z ürünü kabul ettirmek çok zaman ve emek gerektiren fleylerdir, on y›llar› alan fleylerdir. Mesela bas›nçl› tellerde, telleri gövdenin arkas›ndaki kanallardan geçirerek, gövde üzerinde ses tablas›n› yormayacak teknik kulland›¤›m›z köprü sistemi var. Yuvarlak
Bir kaç hafta önce Pat Martino Türkiye’deydi. Gitar ald› bizden, ben hayat›mda böyle gitar çalmad›m, falan dedi. Bunlar bizim gururumuz tabii. Bence yaflam mücadelesinde, sab›rl› olmak, ne yapt›¤›n› bilmek, gerçekten düzgün olmak, düzgün insan olmaya çal›flmak flu veya bu flekilde bir baflar› getirir. Teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.J
izlenim
kentin soluk borular› kesilmesin... tav›r
Ortak noktalar› var onlar›n... Gözleri öyle benziyor ki birbirlerine. T›pk› dünyan›n tüm yoksul çocuklar› gibi. Yüzlerinde nereden geldi¤i belli olmayan bir muziplik. Belki, bunca renkli bir yaflamlar› olmas›d›r yüzlerine o ifadeyi yerlefltiren. Ortak noktalar› var onlar›n... Sokaklara bakt›¤›m›zda art›k görmedi¤imiz bir gelene¤in temsilcisi onlar. Ayn› iplere, ayn› çamafl›rlar› as›yorlar. Bir evden di¤erine gerilen iplerde ayn› yaflamlar›n hikâyesi as›l›. Her gün dünyan›n çamafl›r›n› y›k›yorlar sanki ve hala onlar için beyazlar›n niteli¤i önemli. Camdan cama yap›lan dedikodularda hala bu k›yaslan›yor çünkü. Ortak noktalar› var onlar›n... fiehrin göbe¤inde ama derme çatma denile-
bilecek evlerde yoksullukla örülü bir hayat sürüyorlar. Yine de gülümsüyorlar bize ve hayata karfl›. Öfkeleri de var elbet ama onlar› gören herkes, bu insanlar› hep gülümsüyor san›yor. ‹stanbul’un iki ayr› mahallesine düfltü yolumuz. Ad›m ad›m gezdik sokaklar›n›… Hep duydu¤umuz ama bir türlü yak›ndan tan›ma f›rsat› bulamad›¤›m›z Sulukule gerçe¤ine tan›k olduk. Onlar›n o renkli, c›v›l c›v›l dünyas› içine az da olsa girebildik. Sonra daha merkeze do¤ru giderek Tarlabafl› sokaklar›nda yürüdük. Bunca ayr› kültürün bir arada yaflad›¤› bu yere ilk kez bu kadar dikkatli gözlerle bakt›k. ‹ki ayr› dünya Tarlabafl› ve Sulukule. Ayn› ya-
z› içine almam›z›n nedeni ise, tamamen, mahalle halk›n›n yak›nda yaflamas› muhtemel olan y›k›mlar... Evet, ‹stanbul’un göbe¤inde, orada yaflayanlar›yla ünlü iki ayr› semt y›k›l›yor… Hem de apar topar, yang›ndan mal kaç›r›rcas›na... E¤er dedikleri gibi olursa Sulukule sadece eski filmlerde kalacak. Bak›p bak›p yâd etti¤imiz eski günlerde. Tarlabafl› ise y›k›mlar›n ard›ndan bambaflka bir hal alacak. Lüks binalarla donat›lacak her taraf›. “Taksim-Edirnekap› otobüsüne binip, Edirnekap› dura¤›ndan yürüyerek befl dakikada surlar›n yan›ndan Sulukule’de olabilirsiniz.” diye anlat›l›yor gidifl yolu. ‹stanbul’un bu kadar merkezi bir yerindeki bu mahalleyi hiç fark etmemifl oldu¤umuzu anl›yoruz gitti¤imiz zaman. Daha yolda yürümeye bafllad›¤›m›z anda etraf›m›z bize gülümseyerek poz veren çocuklarla çevriliyor. Öyle al›flm›fllar ki resimlerinin çekilmesine “Abla resimleri ne zaman da¤›tacaks›n›z.” diye soruyorlar ilk olarak. Görüntümüzden gazeteci oldu¤umuz fazla anlafl›l›yor galiba. Ya da yabanc› olmam›z onlar için yetiyor. Ad›m atar atmaz bizi yönlendiren dostlar›m›z›n sayesinde bilgiler almaya bafll›yoruz. Evlerin üstüne yap›flt›r›lm›fl numaral› k⤛tlar hemen dikkatimizi çekiyor. Öyle bir-iki k⤛t de¤il, bir evin üstüne onlarcas› yap›flt›r›lm›fl. Mahalle halk›na sordu¤umuzda belediyenin ifli oldu¤unu söylüyorlar ama öyle tatmin edici bir cevap alam›yoruz onlardan. Sonradan ö¤reniyoruz ki belediyenin y›k›mlar için yapt›¤› etap çal›flmas›n›n bir sonucuymufl bu. Y›k›mlar baz› bölgelerden bafllayaca¤›ndan öncelikli bölünen binalar varm›fl. Sorular sordu¤umuzu görünce hemen toplant›lar›n yap›ld›¤› yeri gösteriyorlar, “Abla gazeteciler or-
MAYIS 2007 | TAVIR | 29
izlenim
da topland›.” diyerek… Gösterilen yere gitti¤imizde ilkin çocuklar ç›k›yor karfl›m›za. Ellerinde kocaman resim k⤛tlar› ve renkli kalemleriyle çocuklar... Kimi resimle anlat›yor derdini, kimi yaz›yla. Tek tek s›ral›yorlar, “Nesliflah Mahallesi Y›k›lmas›n”, “Oyun alan› istiyorum”, “ Mahallemden gitmek istemiyorum” diye. Onlarcas› var yazd›klar›n›n. Renkli kalemlerle öyle özgürce yazmak belki de ilk kez nasip oluyor onlara. Hem de bu yapt›klar›n›n duvarlara as›lmas›, çevrelerindeki abla ve a¤abeylerin onlarla ilgilenmesi mutlu ediyor onlar›. Onlar›n o küçük ellerinde görüyoruz y›k›m›n bir çocuk için ne demek olabilece¤ini, yar›na dair hayallerini, umutlar›n›. Sonradan ö¤reniyoruz ki me¤er o gün bu alanda mahalle halk›yla bir toplant› tasarlanm›fl ama ça¤r› ve duyuru yeterli yap›lmad›¤›ndan tam istenilen etkiyi yaratamam›fl bu durum. Ve meydan çocuklara kalm›fl. Onlar anlatm›fllar o minik yürekleriyle düfllerini, isteklerini. Çocuklar›n yüzlerindeki o mutluluk, heves ve büyük ifller baflar›ld›¤›na dair olan ifade oldukça etkiliyor bizi. Az da olsa sohbet etmeye bafll›yoruz onlarla. Ve birden aralar›nda hiphop yapan çocuklar oldu¤unu ö¤reniyoruz. Eeee ça¤a ayak uyduruyor Sulukule. Geleneksel danslar yerini yeni tarzlara b›rak›yor. Öyle sevimli ki bu hiphopcu çocuklar, anlat›yorlar hemen nas›l yapt›klar›n›. Ve en çok flafl›rd›klar› da ayn› kiflilerin ikinci, üçüncü kez onlar›n yan›na gelmesi oluyor... “Aaa bu abla yine gelmifl.” diyor örne¤in biri. Çünkü al›flm›fllar sadece birilerinin onlar›n üzerinden prim yapmak için gelip gitmesine. Tekrar gelip hallerini hat›rlar›n› dahi sormamalar›na. O yüzden mahallelerine yönelik son dönemdeki bu ilgi flafl›rt›yor onlar›. Bin y›ld›r orada yafl›yor Romanlar...
30 | TAVIR | MAYIS 2007
Bin y›ld›r ortak bir kültürün yarat›c›s› onlar. Ve do¤al olarak haklar› olan› istiyorlar. Yani kendi mekânlar›nda kalmak, yaflamlar›n› sürdürmek. Sokaklar›nda geziyoruz Sulukule’nin. Her soka¤›n bir köflesinde biraya gelen insanlar kendi aralar›nda sohbet ediyorlar. Birbirlerini tan›yor onlar. ‹ç içe geçmifller art›k. Dertleri, tasalar› ortak. O yüzden oradan gitmek, evlerinin da¤›t›lmas›n›n d›fl›nda baflka bir fley onlar için. Bir kültür, bir yaflam yok olacak giderlerse. Bin y›ll›k bir gelenekten bahsediyoruz. Dile kolay. Sulukule Roman Kültürünü Gelifltirme Dayan›flma Derne¤i’ne gitti¤imizde bahçesindeki bir tabela dikkatimizi çekiyor; “Ben Sulukule’de do¤dum. Benim babam Sulukule’de do¤du. Benim çocuklar›m Sulukule’de do¤dular. Biz Sulukule’yiz” diye devam edip giden bir yaz› bu. Evet, bir yerlerden tan›d›k gelebilir bu söylem ama do¤ru olan da bu. Onlar kendi mahallerinde, kendilerince yaflamak istiyorlar ve Sulukule onlar›n... O sokaklarda her ad›m›m›z› att›¤›m›zda bunu daha iyi hissediyoruz. Sokaklara girip sohbet ediyoruz Sulukulelilerle. Yabanc›lar›n sokaklar›nda dolaflmalar›-
na ne kadar al›fl›k olsalar da, ilkin ürkek gözlerle bak›yorlar bize. K›sa soru-cevaplarla bafllayan konuflma uzun sohbetlere var›yor. Dertlefliyoruz karfl›l›kl›. Y›llard›r birbirlerini görmeye al›flm›fl onlar. En yoksul anlar›nda da birlikte paylaflm›fllar üç kuruflu, en kötü zamanda destek olmufllar birbirlerine. Sevmesini ve sahip ç›kmas›n› bilmifller yani. Dertlefltikçe anlat›yorlar tüm bunlar›. Tafl›n›rlarsa kaybedecekleri dünyan›n komfluluk iliflkilerinin, ortamlar›n›n fark›ndalar asl›nda. K›zg›nlar bu yüzden. Ve kaybetmek istemiyorlar. “Burada siz gecenin 12’sinde bile soka¤a ç›kabilirsiniz, kimsenin bafl›na bir fley gelmez. Paran olmazsa bile bakkaldan bir fley alabilirsin, sorun olmaz. Bizim dü¤ünlerimiz de, cenazelerimiz de baflka olur.” diye anlatmaya bafll›yorlar. Kendine özgü dilleri ve üsluplar›yla. “Dünyalar› de¤il ‘akk›m›z›’ istiyoruz.” diyor ve devam ediyorlar; “Bar›nma hakk›m›z›, en do¤al hakk›m›z› elimizden al›yorlar. Benim mezarlar›m burada, örflerim, adetlerim, geleneklerim, bütün benli¤im burada. Benim kültürüm burada. Bu gibi kültürleri yok ederseniz Türkiye’nin hiçbir yerinde yaflam alan› bulamazs›n›z. Bloklar, binalar yap›l›r, flunlar bunlar yap›l›r
izlenim
ama insanlar› kültürleriyle yaflatamazs›n›z. Biz flöyle düflünmek zorunda b›rak›l›yoruz, zengin olan elit tabakan›n yaflam hakk› var. Bizim gibi varofllarda yaflayanlar›n yaflama hakk› yok.” diyor, dernek baflkan› fiükrü Pündük. Derne¤e girip Sulukule’ye dair uzun bir sohbete girifliyoruz orada. Y›k›mlar›n olmamas› için u¤raflan demokratik kitle örgütlerinden arkadafllar oradalar ve bize yard›mc› olmaya çal›fl›yorlar. Y›k›m projesini duyunca duyarl› olan baz› kitle örgütlerinin de çal›flmas›yla bir dernek kurulmufl Sulukule’de. Mahalle halk›n›n sesisolu¤u olmufl. Etkinlikler düzenleniyor her hafta sonu orada. Tabii bunu örgütleyenler temel olarak “40 Gün 40 Gece Platformu” olmufl. Platformun ad›n› duyunca, Sulukule ancak böyle anlat›labilirdi diyoruz. O yüzden hemen ilgimizi çekiyor. “Y›k›mlara 40 gün kald›, ne yapal›m?” tart›flmalar› s›ras›nda yap›lan öneriler sonucunda ç›km›fl bu isim. Ard›ndan atölye çal›flmalar›na bafllam›fllar. Ritim atölyelerinden, evlerin renk renk boyanmas›na; çeflitli çalg›lardan oluflan müzik atölyelerinden, dokuma atölyesine, foto¤rafç›l›k atölyesinden çeflitli tart›flmalar›n yap›ld›¤› panellere kadar uzun bir program ç›kart›lm›fl. Tek Sulukule için de de¤il, “Sulukule ‹stanbul’dur” diyerek baflka alanlarda da toplant›lar yap›yorlar. ‹çlerinde çeflitli örgütlenmeler, müzisyenler, sosyologlar, sanatç›lar, mimarlar, flehir planc›lar›, akademisyenler, gönüllüler var. Halk› bilinçlendirmeye çal›fl›yorlar yapt›klar›yla. Halk› da içine katarak etkinlikler yapmak istedikleri, “kat›l›mc›” bir süreç oluflmas›n› bekledikleri için atölyeler oluflturma fikri ortaya ç›km›fl. Dernekte onlarla sohbet ediyoruz. Yaflad›klar›n› anlat›p, neler yapacaklar› üzerine konufluyoruz uzun uzun. Tüm renklili¤iyle Sulukule gözlerimizin önüne seriliyor. “Romanlar çok do¤al yaflayan insanlar. Her fley kendili¤inden gelifliyor burada. Para asla bir yat›r›m de¤il onlar için. Günlük bir kullan›md›r sadece. Befl milyon da kazansalar, befl milyar kazansalar da ayn›d›r. Dans ve müzik gerçekten kendi içlerinde olan bir fley. Hep dans ve müzik içinde yaflam›fl bu insanlar. Bu flekilde kendi kültürleriyle beraber yafl›yorlar,
d›flar›ya da bu flekilde gösteriyorlar. Gerçekten tüm hayatlar› dans ve müzik. En ufak bir ritim duysalar hemen oynamaya bafllarlar. Bu insanlar müzi¤i gerçekten hissederek çal›yor. Bu insanlar burada do¤up büyüdü¤ü için burada bir dayan›flma içindeler. Baflka yerde yapamayacaklar› dayan›flma ile burada yaflamlar›n› sürdürüyorlar.
olmamas›.
Bu insanlar d›flardan gelen herkese aç›klar.” diye anlat›yor ‹nsan Yerleflimleri Derne¤i üyelerinden Gülden Kalafat. Sohbetimiz oldukça uzuyor bu arada. Sulukulelilerin kendilerine has üsluplar›yla anlatt›klar› hikâyeler oldukça dikkatimizi çekiyor. En çok da 1992 y›l›ndan önce daha rahat koflullarda ve daha kardeflçe yaflad›klar›n› anlat›yorlar.
“Kentsel sit alan› olan Beyo¤lu'ndaki yüzlerce tarihi bina, önümüzdeki y›l bafllayacak bir projeyle adeta yeni bafltan infla edilecek. Arsa paylar› küçük tarihi evler, d›fl cepheleri aynen korunarak beflerli-onarl› gruplar halinde birlefltirilip tek bir blok halinde yeniden yap›lacak. Az›nl›klarca terk edilen ve sahipsiz kalan binalar kayyum tayin edilerek kamulaflt›r›l›rken, bürokratik engeller bölgeye özel atanacak koruma kuruluyla afl›lacak. Tüm imar harçlar›ndan muaf tutulan bölgesel yenilenmede inflaat maliyetlerinin yüzde 35 azalmas› nedeniyle çok say›da ifladam›n›n aday oldu¤u belirtilen projeye, Tarlabafl›'ndaki tüm binalar uymak zorunda. Bina sahipleri, yeniden yap›lanmadan kaç›n›rsa, yap› h›zla kamulaflt›r›lacak.” diye özetleyebiliriz.
Çünkü 1992 öncesinde “e¤lence evleri“ varm›fl Sulukule’de. Müzisyenin, ev sahibinin, oynayan›n d›flardan gelen misafiri a¤›rlad›¤› ama kendine göre de belli kurallar› olan yerlermifl buralar. Ama o y›l belediye taraf›ndan al›nan baz› kararlar sonucunda kald›r›lm›fl bu evler. Ve mahalleli tamamen daha zor flartlar alt›nda yaflamaya mahkum edilmifl. Tabii di¤er taraftan, mahalle de zamanla kirlenmeye bafllam›fl. Konufltuklar›m›z›n hepsi o günleri yad ederek anlat›yor bize. “Kimler geçmedi ki bu sokaklardan” diyerek bafll›yorlar anlatmaya; ünlü sanatç›lardan politikac›lara, yabanc› konuklardan ülkenin öbür ucundan gelenlere kadar bir sürü isim say›yorlar. Hikâye uzay›p gidiyor. Mahalleden ç›k›p gidene kadar sohbetlerimiz de devam ediyor. Her sokakta kap›s›n›n önünde oturan biriyle merhabalafl›yoruz neredeyse. Sulukule’den ç›k›p Tarlabafl› sokaklar›na uzan›yoruz. En çok renklili¤iyle dikkatimizi çekiyor Tarlabafl›. Renklili¤i, bar›nd›rd›¤› kiflilerin yap›s›ndan geliyor. Sokak sokak bölünmüfl neredeyse konutlar. Ço¤u da y›k›lmak üzereymifl gibi duruyor. Bir sokakta Kürtler otururken, di¤erinden Nijeryal›lar ç›kabiliyor örne¤in. Siyah derili insanlar, do¤all›¤› olmufl mahallenin. Sonra bir sokak daha de¤ifltirdi¤imizde Romanlarla sohbet etmeye bafll›yoruz. Sulukule’den al›fl›k oldu¤umuz konuflma tarz› gelip burada da buluyor bizi. ‹flin en garibi ise y›k›mlardan do¤ru düzgün kimsenin haberinin
Hani Sulukule’de de bir bilgi eksikli¤i vard› ama burada ço¤u kimse konudan haberdar bile de¤il. Bas›ndan duymufllar o kadar. Belediye do¤ru düzgün kimseye bir aç›klama yapmam›fl ama ortada baz› gerçekler var. Bu durumu,
Bunlar gazetelere yans›yanlar tabi. El alt›ndan neler döndü¤ünü, projenin hangi ihale usullerinden geçti¤ini ise bilmiyoruz. Ama görünen o ki, o bölgeyi de zorlu bir y›k›m süreci bekliyor. Çünkü orada yaflayanlar›n tek alternatifi olmufl Tarlabafl›. Merkeze yak›nl›¤›, kiralar›n azl›¤›, mahalle sakinlerinin çeflitlili¤iyle, “Buradan baflka gidecek yerimiz yok.” diyenleriyle farkl› bir yer buras›... Ve kendi anlat›mlar›nda da bahsettikleri “pislik yuvas›” olma özelli¤ine ra¤men orada yaflamay› seçmek zorunda kalm›fllar. ‹flin en vahim taraf› da, kentin o bölümünün oradan temizlenmek isteniyor olmas›. Resmen ayr› bir plaza cenneti yarat›lmak isteniyor orada. Kent yoksullar›ndan uzakta, Beyo¤lu’nun ‹stiklal Caddesi’nin ›fl›kl› görüntüsünü bozmayan bir arka cephe oluflturulmak isteniyor. Tüm ‹stanbul için düflündü¤ümüzde ise ‹stanbul, “soylulaflt›r›lmak” isteniyor. Hani Amerikan romanlar›nda, kentlerden bahsedilirken, kentin çevresini saran gettolardan da mutlaka söz edilir. Oralar, kentin çevresini saran pis ve yoksul insanlar›n yaflad›¤› hastal›kl› yerlerdir soylulara göre. Ama bizim ülkemizde hiç böyle olmam›flt›r. Plaza-
MAYIS 2007 | TAVIR | 31
izlenim
larla kondular, biraz da flehrin çarp›k geliflmesinden kaynakl› iç içe kurulmak zorunda kalm›flt›r. D›fllayamam›fllard›r onlar›. “Kondulardan gelip g›rtlaklar›m›z› kesecekler.” korkusu da bu yüzdendir. fiimdi iflte bunu yok etmek istiyorlar. 2010 y›l›nda Avrupa baflkenti olmas› planlanan ‹stanbul’da, en az›ndan göz önünde kirli, yoksul, muhalif, bu tür yap›lar olmas›n istiyorlar. Tüm çabalar bu yüzden. Zaten tarihi dokusu korunacak dedikleri yere garaj giriflleri bile olan büyük plazalar yapmaya çal›flmalar› da bundan. ‹ki ayr› semtinde dolaflt›k ‹stanbul’un. Sokaklar› birbirine benzeyen, ayn› flehrin kardefl çocuklar›yd› onlar. Yap›lar› apayr› olsa da kaderleriydi onlar› bunca ortak k›lan, kardefl yapan. Peki, ne olmal›, böyle mi kalmal›? Elbette ki hay›r! O kendili¤inden y›k›lmak üzere olan ev-
32 | TAVIR | MAYIS 2007
lerde kimse yaflamas›n. Elbette birtak›m düzenlemeler yap›lmal›. Onun için o bölgelerde oradaki insanlar›n da fikri al›narak, Yerinde Dönüflüm Projesi üretilmeli. Yani insanlar evlerinden, mahallelerinden, komflular›ndan olmamal›. E¤er bir kondu y›k›lacaksa onun yerine, yeni bir ev yap›lmal› ama bu, belediyenin istedi¤i bir yerde ve biçimde de¤il, buralardaki insanlar›n da düflüncesi al›narak, onlar›n seçimine uygun bir flekilde yap›lmal›.
mad›¤› ortada. Sulukule’de de, Tarlabafl›’nda da insanlar›, yeni ev verece¤iz diye kand›r›yorlar. O tarihi, kentin merkezindeki evleri çok ucuza al›p, baflkalar›na daha pahal›ya satma planlar› yap›yorlar. Ve özellikle Sulukule’deki kültürü da¤›tmak istiyorlar...
Sulukule’nin de, Tarlabafl›’n›n da tarihi dokusuna dokunmadan, oradaki sa¤l›ks›z yaflam koflullar›na, oradaki halkla birlikte karar vererek, o mahalleler, yerinde, yeniden yap›land›r›lmal›.
Döndü¤ümüzde akl›m›zda oralarda yapt›¤›m›z sohbetler kal›yor. Sulukule’de insanlar›n gülümseyen ama kayg›l› yüzleri ve her fleye ra¤men hayat karfl›s›ndaki dik durufllar›; Tarlabafl›’nda ise her ad›mda içlerinden sanki apayr› bir yaflam ç›kacak hissi veren binalar kal›yor. Ve ille de ipe as›l› olan çamafl›rlar.
Gecekondu yaflam›n›n, oradaki izbe, altyap›s›z, sa¤l›ks›z evlerin savunulacak bir taraf› yok gerçekten de. Ancak y›k›mlar›n, oradaki insanlar›n alternatif bir yaflam kuracaklar› yerleri kurmadan, sadece koca mahalleyi dümdüz etmenin de savunulacak bir yan› ol-
‹flte karfl› ç›k›lmas› gereken bunlar. Asl›nda kentlerin soluk borular› o mahalleler. Ve kentin soluk borular›n›n t›kanmamas› laz›m.
Tüm kent benim dercesine meydan okuyan ve ortadaki tüm pisli¤e ra¤men bembeyaz kalabilen; evden eve, sokaktan soka¤a as›l› çamafl›rlar...J
biyografi
kemal tahir... senem özdemir
Türk edebiyat›n›n çok tart›fl›lm›fl ve a¤›r elefltirilere maruz kalm›fl bir yazar›d›r Kemal Tahir. Romanlar›n›n de¤eri üzerindeki bir anlaflmazl›ktan çok, yazar›n ideolojik platformda ald›¤› tav›rdan kaynaklanm›flt›r bu elefltiriler. Anadolu insan›ndan, tarihi olaylara kadar çok çeflitli konular› iflledi¤i romanlar›yla Türk roman›na konu zenginli¤i katarak, tarihsel ve siyasal görüfllerini romanlar›nda iflledi.
at›lmak zorunda kald› ve çeflitli ifllerde çal›flt›. Bu dönemde avukat kâtipli¤i, Zonguldak kömür iflletmelerinde ambar memurlu¤u yapt›. ‹stanbul’da Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde düzeltmenlik, röportaj yazarl›¤›, çevirmenlik yapt›. Yedigün, Karikatür dergilerinde sayfa sekreteri oldu. Karagöz gazetesinde baflyazarl›k, Tan gazetesinde yaz› iflleri müdürlü¤ü yapt›.1937 y›l›nda ilk efli Fatma ‹rfan Han›m ile evlendi.
As›l ad› ‹smail Kemalettin Demir olan yazar, 1910 y›l›nda ‹stanbul’da dünyaya geldi. Babas›, II. Abdülhamit’in yaverlerinden olan bir deniz subay›yd›.
1938 y›l›nda Naz›m Hikmet ve Hikmet K›v›lc›ml› gibi dönemin solcu ayd›nlar›yla beraber, donanmay› isyana teflvik etmek suçlamas›yla askeri mahkemece yarg›land› ve 15 y›l hapse mahkûm oldu. Çank›r›, Çorum, Nevflehir, Malatya ve K›rflehir hapishanelerinde 12 y›l yatt›ktan sonra 1950 y›l›nda ç›kan afla serbest kald›.
Galatasaray Lisesi’nin 10. s›n›f›nda annesinin ölmesi üzerine hayat mücadelesine
1935,1940 aras›nda geçimini sa¤lamak için takma adlarla aflk ve serüven romanlar›, gülmece öyküleri, çeviriler, uyarlamalar yay›mlad›. Yazar olarak as›l kimli¤ini hapis yatt›¤› y›llarda oluflturdu. Anadolu köylüsünü ve sorunlar›n› içten tan›ma olana¤› buldu¤u bu y›llar›, romanlar› için malzeme toplayarak, not tutarak, düflüncelerini temellendirecek okuma ve araflt›rmalar yaparak geçirdi. Hapishane yaflam›n›n ard›ndan ‹stanbul'a döndü ve ‹zmir Ticaret gazetesinin ‹stanbul temsilcili¤i görevinde bulundu. ‹kinci efli Semiha S›d›ka Han›m ile evlendi. Körduman, Bedri Eser, Samim Aflk›n, f. m. ikinci, Nurettin Demir, Ali G›c›rl› gibi takma isimlerle gazetelere tefrika aflk ve macera romanlar›, senaryolar yazd›, Frans›zca çeviriler yapt›.
6–7 Eylül olaylar› s›ras›nda tutukland› ve 6 ay Harbiye Hapishanesi’nde kald›. Hapishaneden ç›kt›ktan sonra Aziz Nesin’le birlikte 14 ay kadar Düflün Yay›nevi’ni yönetti. Maddi zorluk içinde bulundu¤u dönemlerde serüven roman› olan Mike Hammer serisi romanlar›n›n çevirisini yapt› ve bu seriye kendi yazd›¤› yeni romanlar ekledi. 1960’tan sonra kendisini tümüyle edebiyata adad› ve hayat›n› romanlar›ndan kazand›¤› parayla sürdürdü. Eserleri: Sanat hayat›na ilk olarak fliirle bafllayan Kemal Tahir’in ilk fliirleri 1931 y›l›nda ‹çtihad isimli dergide yay›mland›. Bafllang›çta fliirlerini hece ölçüsüyle yazd›. Naz›m Hikmet’le arkadafl olduktan sonra serbest ölçüye geçti. 1938-1939’da Ses’te ç›kan sosyal temal› fliirlerinden sonra fliir yazmad›. ‹lk olarak Tan gazetesinde tefrika olarak yay›nlanan Göl ‹nsanlar› isimli uzun öyküsü 1955 y›l›nda kitap olarak yay›mland›. Bu sene ayn› zamanda ilk roman kitab› olan Sa¤›rdere yay›mland›. 1957 y›l›nda Körduman isimli roman› yay›mland›. Müsveddeleri hapishanede yaz›lan bu kitaplarda Orta Anadolu köy yaflam›n› gerçekçi ve gözlemci bir bak›fl aç›s›yla anlatt›. Bu romanlar›n müsveddelerini okuyan Naz›m Hikmet ona övgü dolu mektuplar yazarak “Fakir ve zengin köylü münasebetlerinin, derebeylik bakayas›, s›n›f ve tabaka çat›flmalar›n›n eksikli¤i”ni hissetti¤ini ifade etti, yeni pasajlar yaz›p bu eksikli¤i gidermesini önerdi. fiehir romanlar› dizisinin ilk kitab› olan “Esir fiehrin ‹nsanlar›”, 1956 y›l›nda bas›ld›. Ke-
MAYIS 2007 | TAVIR | 33
biyografi
tutum izledi Kemal Tahir. Bu romanda eflk›yan›n devlet gücü karfl›s›nda yenilmeye mahkûm olaca¤›n› anlatt›. Kemal Tahir, Metin Erksan, At›f Y›lmaz ve Halit Refi¤ ile senaryo çal›flmalar› da yapt›. Eserlerinden baz›lar› film ve dizi olarak çekildi. Bunlardan en meflhuru ise Kar›lar Ko¤uflu isimli eseridir.
mal Tahir, bu romanda mütareke döneminde ‹stanbul’daki ayd›nlar›n gözünden mücadele ve Anadolu’daki direniflin örgütlenmesini anlatt›. Dizinin di¤er bir kitab› ise 1961’de bas›ld›. Burada, birinci kitaptaki kahraman olan Osmanl› paflazadelerinden Kamil Bey’in hapishaneye girmesiyle birlikte geçirdi¤i dönüflüm ve fark›na vard›¤› insan ve Anadolu gerçekli¤i anlat›l›r. Dizinin son kitab› Yol Ayr›m›’nda 1930’lu y›llarda yeni kurulmufl olan cumhuriyetin yaflad›¤› sanc›lar ve Serbest F›rka dönemi vard›r. Kemal Tahir, ilk yazd›¤› kitaplarda Türk köylüsünü ve toprak yap›s›n› ifllerken, zamanla yönünü yak›n Türk tarihine döndürdü. “Kurt Kanunu” isimli kitab›nda Atatürk’e düzenlenmek istenen ‹zmir suikast›n›; “Rahmet Yollar› Kesti” ve “Yedi Ç›nar Yaylas›” isimli kitaplar›nda cumhuriyetin bafllar›nda a¤al›k ve eflk›yal›k konular›n›; “Yorgun Savaflç›”da Anadolu'daki bafls›z, öndersiz ulusal güçlerin birleflip Ulusal Kurtulufl Savafl›'na bafllamas›na kadar geçen dönemi; “Bozk›rdaki Çekirdek”te de Köy Enstitüleri’ni iflledi. Rahmet Yollar› Kesti, edebiyat çevrelerinde genifl yank› uyand›ran ilk roman›d›r. Bu roman, Yaflar Kemal’in ‹nce Memed isimli roman›n›n büyük bir ilgi ile karfl›land›¤› bir dönemde yaz›ld›. Fakat bu romanda ‹nce Memed gibi devlete baflkald›ran eflk›yal›ktan yana olmak yerine, devletten yana bir
34 | TAVIR | MAYIS2007
Dili kullanmadaki ustal›¤›na mutlaka de¤inmek gerekir. Kitaplar›ndaki her karakter kendine has bir konuflma flekline sahiptir. Anadolu insan›n› yöresel a¤z›yla konuflturmas›n› ustaca becerdi. “Bu ak›n haz›rl›¤›n› Pir Elvan’dan de¤il de, roman›n anlat›c›s›ndan dinleseydik, kuru, büyük bir olas›l›kla kifliliksiz bir anlat› olur ve okurun ilgisi ak›n olay›n›n kendisine, yani anlat›lana yönelirdi. Oysa bu yöntemde okurun ilgisini çeken yaln›zca anlat›lan olay de¤il, anlat›fl›n kendisi. Pir Elvan’›n canl›, alayl›, nefleli anlat›fl› onun kiflili¤ine ›fl›k tutarken, Kel Dervifl ile flakadan at›flmalar›, bahçedeki aktarma olay›n› tiyatro tekni¤ine uygun küçük bir güldürü sahnesine dönüfltürür.” Düflünceleri: Yazar, romanlar›na kendi politik görüflünü katt›¤›, insanlardan ve olaylardan çok bunlara yer verdi¤i için roman›n esteti¤ini bozdu¤u yönünde birçok elefltiri ald›. Berna Moran yukar›daki al›nt›da da görüldü¤ü gibi Kemal Tahir’in dili kullanmadaki ustal›¤›na de¤erini verirken “Kurt Kanunu” isimli roman›n› ise elefltirir. Roman› sadece estetik yönünden de¤erlendirmekle kalmaz, gerçekçi roman yazar› olarak gösterilen Kemal Tahir’in insan psikolojisine de ters düflmemesi gerekti¤ini söyler, bunu da romandaki al›nt›yla gösterir: “Kara Kemal, her an bas›lma tehlikesi alt›nda, ölümün nefesini enselerinde hissederken, Emin Bey’e tarih ve politika üzerine uzun nutuklar çeker. Kovalaman›n doruk noktas›nda Kemal Bey’in rahat rahat konuflabilmesi, Emin Bey’in de hayret ve merakla dinlemesi hem psikolojik bak›mdan inand›r›c› de¤ildir hem de gerilimi söndürür. Üstelik Kara Kemal’i, okurun ondan yana olmas›n› sa¤layan adam kimli¤inden ç›kar›p, tarih dersi veren bir ö¤retmen kimli¤ine büründürmekle romanda amaçlanan bir etkiyi zay›flat›r.” Yazar›n en çok tart›flma yaratan kitab› ise
Devlet Ana kitab› olmufltur. 1967 y›l›nda roman›n yay›mlanmas›ndan sonra sicilli bir komünist olarak bilinen ve o döneme kadar s›n›rl› sol bir çevre taraf›ndan ilgi gösterilen Kemal Tahir, solcu ayd›nlar taraf›ndan elefltiri ya¤muruna tutuldu. Tam tersine milliyetçi çevreler de Devlet Ana’daki görüfllerinden dolay› Kemal Tahir’e bir yak›nl›k göstermeye bafllad›lar. Buna karfl›n kendisine sempati gösteren milliyetçiler 12 Eylül askeri cunta döneminde Yorgun Savaflç› adl› roman›ndan uyarlanan dizinin Atatürk düflmanl›¤› iddias›yla yak›lmas›na ise seslerini bile ç›karmad›lar. Elefltirilmesinin sebebi ise, Osmanl› Devleti’nin kurulufl dönemini anlat›rkenki tarihsel geliflmeleri farkl› yorumlamas›yd›. Osmanl›’n›n kurulufl aflamas›nda Bizans tekfurlar›na savafl açmas›, topraklar›n› geniflletmesi öyle anlat›lm›fl ki, “Vay be ne büyük devletmifliz.” diyesi geliyor insan›n. Tahir, kendi düflüncesini yans›tarak, feodalizmden çok farkl› insanc›l bir düzen kuran Türkler’in devlet kurmadaki becerisi ve olaylar›n geliflmesini anlat›rken milli gururu okflayan bir içerikte yazm›fl, ak›nc› ve k›y›c› bir döneme güzellemeler yapm›fl. “Bence Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun kuruluflundaki ana unsur Osmanl› toplumunu meydana getiren insanlardaki devlet kuruculu¤u yatk›nl›¤› dehas›d›r.” diyerek övgüler dizmifl. Kitap için çok fazla araflt›rma inceleme yapt›¤›n› belirterek bu tespitlerinin do¤rulu¤unu ispatlamaya çal›flm›fl: “Biz ‘Devlet Ana’ da, iki ayl›k bir devreyi anlat›r›z. ‹ki ayl›k devrede toplad›¤›m›z fleylerin hiçbiri öyle kolayca tarih kitaplar›nda, ansiklopedilerde, makalelerde bulunur fleyler de¤illerdir. Hepsi, i¤neyle kuyu kazarcas›na elde edilmifl, yan yana getirilmifltir. Elimizde olsayd› belki daha da çok bilgi katard›k. Bulabildi¤imizin azamisini kulland›k. Bence kitab›m›za zarar vermedi, çünkü yetmedi. Tafsilat bence azd›r bile.” Herhangi bir burjuva ideologu üzerine konufluyor olsayd›k de¤inmeye gerek kalmazd› belki. Ancak Marksist oldu¤unu söyleyen Kemal Tahir, dönemin savafllar›n› kiflilerin iyilik ve kötülüklerine göre de¤erlendirerek, idealist bir bak›fl aç›s›yla yazm›fl. Mesela Bizans tekfuru Notus Gladyüs kötü bir karak-
biyografi
ter ve onun dolaplar› sonucu savafllar ç›k›yor. “Filatyos ve Aya Nikolas feodal düzene imrendikleri için, Mo¤ol Çudaro¤lu para için, bir zamanlar Osman Bey’in dostu olan Rumanos ve Eskiflehir Sancak Bey’i Aliflar, kad›n tutkusu yüzünden; Keflifl Benito s›rf ortal›k kar›fls›n diye alçakça ifllere kalk›fl›rlar.” Yani ekonomik, politik, siyasi durumlar de¤il, bu kiflilerin kötülükleri sonucu savafllar ç›km›flt›r Devlet Ana roman›na göre ve tabii ki Kemal Tahir’e göre. Ayn› bak›fl aç›s›yla yaz›ld›¤› için ilk dönem romanlar›nda ele ald›¤› köy ve k›rsal kesimde, nesnel gerçeklik anlat›lmas›na ra¤men köylüde devrimci bir özellik aranmad› ve romanlar›nda köylü bir s›n›f çat›flmas›na sokulmad›. Çünkü O’na göre s›n›flar›n olmad›¤› bir Anadolu’da baflkald›r› imkâns›zd›r. Marksist ideolojiyi yerlilefltirerek Anadolu’ya uygun ulusal bir sol düflünce oluflturmaya çal›flt›. Çünkü Marksizm’in Do¤u toplumlar›n› aç›klamaya yeterli olmad›¤›n› ve Türk toplumuna uygun olmad›¤›n› düflünüyordu. Böylece ortaya ç›kard›¤› eserlerinde, Marksizm ile bat›l›laflman›n sonucu ortaya ç›kan cumhuriyet döneminin resmi tarihinin bir sentezi ortaya ç›kt› diyebiliriz. Görüfllerini ve eserlerini tart›fl›rken Kemal Tahir’in Türk edebiyat›nda önemli bir yeri oldu¤u gerçe¤ini atlamamak gerekir. Her ne kadar baz› görüfllerine kat›lmasak veya yanl›fl bulsak da ele ald›¤› dönemleri aktarmadaki ustal›¤›yla gerçekçi bir yazard›r. Osmanl›’n›n kurulufl dönemi ya da Cumhuriyetin ilk y›llar›n›n anlat›ld›¤› romanlar›nda toplumun yaflam› çok gerçekçi anlat›lm›flt›r. Ak›c›, sürükleyici diliyle okuru romana ba¤lar. Ona göre roman yazar›, yans›tt›¤› toplumun olufl yasalar›n› incelemeli ve aç›klamal›d›r. Dönemin birçok kesimi taraf›ndan elefltirilse de ›srarla düflüncelerini savunmaya devam etti. Ve 1973 y›l›nda da yine bir tart›flma s›ras›nda geçirdi¤i kalp krizi sonucu yaflam›n› yitirdi. Kaynaklar: Bat› Aldatmac›l›¤› ve Putlara Karfl› KEMAL TAH‹R/ Hulusi Dosdo¤ru Türk Roman›na Elefltirel Bir Bak›fl II / Berna Moran (‹letiflim Yay›nlar›) J
KEMAL TAH‹R'E MEKTUP “Malatya” diyorum, senin çat›k kafllar›ndan baflka bir fley gelmiyor akl›ma. Bursa'da kapl›calar Amasya'da elma Diyarbak›r'da karpuz ve akrep. Fakat senin oran›n, Malatya'n›n nesi meflhurdur, yemifllerinden ve böceklerinden hangisi, suyu mu, havas› m›? Düflün ki hapisanesi hakk›nda bile fikrim yok. Yaln›z : bir oda, bir tek penceresi var : çok yüksek olan tavana yak›n. Sen ordas›n dar ve uzun bir kavanozda küçük bir bal›k gibi... Teflbihim hofluna gitmeyebilir. Hele bu günlerde kendini kafeste arslana benzetiyorsundur. Hakl›s›n Kemal Tahir, emin ol ben de öyle, muhakkak ki arslan›z, flaka etmiyorum hatta daha dehfletli bir fley : insan›z... Hem de hangi tarihte, hangi s›n›ftan, malum... Lâkin demir kafesle kavanoz bahsinde ifl de¤iflmiyor, ikisi de bir, hele bu günlerde... — Bunu içerde rahat ve masun yatan bilir — ... Hele bu günlerde, Sar›yerli Emin Bey’in f›kralar›na gülmek,
sevgili kitaplar›n ve domatesin lezzeti, tahtakurular›na ra¤men uyku — günde üç tatl› kafl›¤› Adonille de olsa — ve Tahir'in o¤lu Kemal hattâ mektup gelmesi senden ve hattâ ses duymak, dokunmak, görebilmek havan›n ›fl›¤›n›, kar›ma olan aflk›mdan baflka nefsimin herhangi bir rahatl›¤›n› affedemiyorum... Fark›-hassasiyet? De¤il. Dö¤üflememek, bir mavzer kurflunu kadar olsun bilfiil do¤rudan do¤ruya... Ancak kavgada vurulan ac› duymaz ve kavga edebilmek hürriyetidir en mühimi hürriyetlerin. ‹çerim yan›yor, Kemal, d›flar›m serin... Anl›yorsun ya, zaten etti¤im lâf bizim lâflar›m›z›n herhangi biri : çok konuflulmufl ve konuflulmakta olan... fiimdi kim bilir kaç yerde, kaç insan, dizlerinde at›l ve çaresiz yatan ellerine küfredip ac›yarak bu lâflar› ediyor... Anl›yorsun ya, zarar yok, ben anlataca¤›m yine! Elden hiçbir fley gelmedi¤i zaman konuflup anlatman›n alçak tesellisi? Belki evet, belki hay›r... Hay›r öyle de¤il. Hangi teselli b›rak be dinini seversen b›rak... Bu, düpedüz, bafl›n önde, oldu¤un yerde dolanarak kükremek, bö¤ürüp ba¤›rmak, Kemal... 1941, Sonbahar.
Naz›m Hikmet J
MAYIS 2007 | TAVIR | 35
tiyatro
inishmaan’›n sakat› gülnaz b›çakç›
2006–2007 tiyatro sezonunda, ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nun en nitelikli oyunlar›ndan birisi olan, Ahmet Levendo¤lu’nun çevirdi¤i ve yönetti¤i “Inishmaan’›n Sakat›”, Martin McDonagh taraf›ndan yaz›lm›flt›r. Martin McDonagh, ‹rlandal› bir anne ve babadan, Londra’da do¤mufltur. Ülkesini yaln›zca yaz tatillerinde ziyaret etmifltir ama oyunlar›nda ‹rlanda kültürünü ve dilini yans›tm›flt›r. Martin McDonagh, ayn› zamanda, ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nda yedi sezondur oynayan “Leenane’›n Güzellik Kraliçesi”nin de yazar›d›r. “Inishmaan’›n Sakat›” isimli oyunun konusu k›saca flöyle özetlenebilir: Inishmaan, ‹rlanda’n›n orta bat› k›y›s›nda uzanan üç adadan oluflan Aran Adalar›’ndan
ortada olan›d›r. Bu adada, yoksul, halktan insanlar yaflarlar. Bunlar›n aras›nda sarhofllar ve kaba saba konuflanlar da vard›r. Birgün Inishmaan’›n yan›ndaki Inishmore adas›na Hollywood’dan film ekibi geldi¤i duyulur. Inishmaan’›n gençleri de bu adaya gidip bu filmde rol almak isterler. Adada herkesin tan›d›¤› Sakat Billy de adadaki herkesi atlatarak Inishmore adas›na gitmeyi baflar›r. Oradan da film ekibiyle ABD’ye gider. Ama filmde rol alamaz ve yeniden özledi¤i adas›na döner. Oyunda Inishmaan’›n atmosferi baflar›yla çizilmifltir: Bu kayal›k adan›n tar›ma elveriflli topraklar› olmad›¤› için ada sakinleri bal›kç›l›k ve hayvanc›l›kla geçinir. Bal›kç›l›¤›n adan›n yafla-
m›ndaki önemli yeri, oyunun içinde yans›t›lan ve büyük bir ustal›kla dekorla iç içe geçen, sahnenin önüne ve oyuncularla izleyiciler aras›na konulan ve hem oyunculara hem de izleyicilere izlettirilen Man of Aran (Aranl› Adam) belgesel filminde gösterilir. Bu film adayla ilgili belgesel bir filmdir ve bir balina av›n› gösterir. Hayvanc›l›¤›n önemli oldu¤u da Sakat Billy’nin sürekli ineklere bakt›¤›n›n söylenmesi ve kay›kç› Babbybobby’nin sarhoflken bir ine¤e tu¤la atmas›yla anlat›l›r. Inishmaanl›lar ‹rlanda’y› överler. Oyunda s›k s›k çeflitli karakterler “Demek bir diflçi de ‹rlanda’ya geliyor. O zaman ‹rlanda pek de fena bir yer de¤il.”, “Demek bir Amerikan Film ekibi de ‹rlanda’ya geliyor. O zaman ‹rlanda pek de fena bir yer de¤il.” sözleri sürekli tekrarlan›r. Bu yurt sevgisinin bazen milliyetçili¤e vard›¤› da olur. Bunu Billy’nin ABD’de otel odas›nda rolünü tekrarlarken söyledi¤i “‹rlanda Onuru, ‹rlanda Gururu” gibi sözlerinden de anlar›z. ‹rlandal›lar›n içkiye düflkünlükleri de, Johnnypateenmike’›n alkolik annesi ve içince ineklere tu¤la atan ve yeflil diflli k›zlar› öpen kay›kç› Babbybobby taraf›ndan gösterilmifltir. Oyunda, ‹rlanda’ya özgü karakterlerin yan›nda evrensel olarak tüm küçük yerlerde yaflayan kiflilere özgü özellikler ve olaylar da belirtilmifltir. (Özellikle, küçük ve olanaklar› k›s›tl› yerlerin gençlerinin baflka yerlere gitmek; geleceklerini baflka yerlerde kurmak ve film artisti olmak istemeleri, bana Orhan Kemal’in “Yalanc› Dünya” isimli roman›n› ça¤r›flt›rd›. Bu roman›n baflkiflisi Neriman da, Band›rma’dan film artisti olmak için kaçar. Onun hayalleri de Sakat Billy’nin, güzel ve a¤z› bozuk Helen’in hayallerine benzer.) Küçük ve
36 | TAVIR | MAYIS 2007
tiyatro
sine bir an önce ölmesi için habire içki vermektedir. Oyun bir ‹rlanda masal›d›r. Masal biçiminde geliflmifltir. Oyunun sonunda, oyuncular seyircileri birbirlerine göstererek, ‹rlanda müzikleriyle nefleli ‹rlanda danslar› yaparak selam verirler. Böylece, bir oyun, bir masal izledi¤imizi anlar›z.
kapal› yerlerde her fleyin duyulmas›, her ailenin haberinin Johnnypatenmike gibi kifliler taraf›ndan oradan oraya tafl›nmas›, incir çekirde¤ini doldurmayan nedenler yüzünden ailelerin kavga etmesi ve küsmesi (Burada, bir ailenin kaz›n›n di¤er bir ailenin kedisinin kuyru¤unu ›s›rmas› yüzünden iki ailenin aras›nda gerginlik ç›k›yor)...vb. Ayr›ca, oyunda, ‹rlanda’n›n, ‹ngiltere’nin sömürgesi olmas› ve ezilmesi de belirtilmifltir. Bunu Helen’le Bartley’in oyunlar›nda görürüz. A¤z› bozuk, kaba ve zorba karakterli Helen, Bartley’e “Hadi sen ‹rlanda ol. Ben de ‹ngiltere olay›m.” der, sonra Bartley’i bir sandalyeye oturtur ve onun kafas›nda üç yumurta k›rar. Bir ara Billy’nin teyzeleri de gazetede gördükleri komik b›y›kl› bir adam foto¤raf›ndan söz ederek Hitler’e, yani faflizme göndermede bulunurlar. Oyunun büyük bir zevkle izlenmesine neden olan baflka bir özelli¤i de fludur: Oyundaki karakterler tüm çeliflkileriyle gerçek ve capcanl›d›rlar. Nas›l gerçek yaflamda bir insan tamamen kötü ya da tamamen iyi olamazsa ve içinde çeliflkiler ve karfl›tl›klar tafl›rsa, oyundaki karakterler de tüm çeliflkileri ve de¤iflkenlikleriyle gerçe¤e uygundurlar. Örne¤in sakat ve masum bir çocuk olan Billy, efli veremden ölmüfl kay›kç› Babbybobby’ye doktorun a¤z›ndan kendisi için yazd›¤› sahte bir mektup verir. Bu mektupta Billy’nin yak›nda
veremden ölece¤i yazmaktad›r. Kay›kç› Babbybobby bu mektubu okuyunca Sakat Billy’yi Inishmore adas›na götürmeye raz› olur. Yani masum sakat Billy f›rsat›n› bulunca tüm ada halk›n› kand›r›r. Bunun tam tersine, küfürbaz, kaba ve zorba Helen, sakat Billy kendisine birlikte yürümeyi teklif edince, Billy’yi çok kaba bir flekilde reddeder ve afla¤›lar. Ama biraz sonra geri gelir ve Billy’ye teklifini kabul etti¤ini söyler ve onu öper. Herkesin s›rr›n› birbirine tafl›yan Johnnypateenmike ise sakat Billy için yapt›¤› bir iyili¤in s›rr›n› hep saklam›flt›r. Billy’nin sakat do¤du¤unu gören anne ve babas› Billy’yi de alarak ve kendilerine bir çuval tafl ba¤layarak denizde kendilerini öldürmek istemifllerdir. Ama Johnnypateenmike sakat Billy’yi anne ve babas›n›n elinden alarak kurtarm›flt›r. Üstelik alkolik annesinden çald›¤› yüz sterlinle Sakat Billy’yi hastanede tedavi ettirmifltir. Billy’ye de bir yalan uyduruverip, anne ve babas›n›n kendilerini çocuklar› Billy yaflas›n diye öldürdüklerini çünkü Billy’nin onlar›n ölümlerine ödenen sigorta paras›yla tedavi ettirildi¤ini söylemifltir. Martin McDonagh’›n bu oyununda da, “Leenane’nin Güzellik Kraliçesi’nde oldu¤u gibi, anne çocuk aras›ndaki düflmanl›k ifllenmifltir. “Leenane’nin Güzellik Kraliçesi”nde oldu¤u kadar fliddetli ve sert olmasa da, Johnnypateenmike da alkolik anne-
“Inishmaan’›n Sakat›”ndaki tüm oyuncular› kutlamak gerekir. Ama özellikle, ilk profesyonel oyunlar›n› oynayan ve performanslar› çok baflar›l› olan Sakat Billy rolündeki Deniz Gönenç Sümer’i ve Helen rolündeki Pelin Gülmez’i candan kutlamak gerekir. Bunlar›n d›fl›nda, sürekli haber tafl›yan Johnnypateenmike rolündeki Ats›z Karaduman da rolünün hakk›n› baflar›yla vermektedir. Bunlar›n yan›nda, Johnnypateenmike’in alkolik annesini baflar›yla canland›ran ve oyunun sonunda çok güzel danseden Sema Çeyrekbafl›o¤lu’nu, ve Sakat Billy’nin, birisi can› s›k›l›nca taflla konuflan di¤er durmadan fleker yiyen teyzelerini canland›ran Hanife fiahin ve G›lman Kahyao¤lu Peremeci’yi ve Bartley rolündeki Mertcan Semerci’yi baflar›l› oyunculuklar›ndan dolay› kutlamak gerekir. Dekoru de¤erlendirecek olursak; dekor, kayal›klardan oluflmufl Inshmaan Adas›’n› çok güzel bir flekilde gösteren büyük kayal›k bir ada izlenimini veren ve dönen yüksek bir kütledir. Ifl›k bu Ada’y› ayd›nlatt›kça Ada lacivertten koyu mavi renge döner. Bu büyük, hemen hemen tüm Sahneyi kaplayan Ada dekoru çok ifllevlidir çünkü dekor de¤iflece¤i zaman sahne kararmakta ve ada dekoru dönmektedir. Durdu¤u zaman, kayal›klar› oluflturan adan›n gövdesinden büyük iki kap› kanad› yanlara aç›l›r ve ortaya de¤iflik iç mekânlar ç›kar. Bu iç mekânlar, s›ras›yla, Sakat Billy’nin teyzelerinin dükkânlar›, Johnnypateenmike alkolik annesiyle yaflad›¤› ev olur. Bir keresinde de bu büyük Ada döner ve durur. Yandan dar bir kapak aç›l›r bu Babbybobby’nin kay›¤› olur. Oyundaki kostümler de, oyunun geçti¤i zamana ve mekâna uygun olarak baflar›yla tasarlanm›flt›r. ‹stanbul Devlet Tiyatrosu’nda, bence bu sezonun en iyi oyunlar›n›n birisi olan “Inishmaan’›n Sakat›” gerçekten izlenmeye de¤er bir oyun.J
MAYIS 2007 | TAVIR | 37
izlenim
foto¤raftan bize bakan yüzler ve nuri bilge ceylan tav›r
Filmlerinden tan›d›¤›m›z Nuri Bilge Ceylan’›n, ‹stanbul Film Festivali kapsam›nda Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde aç›lan “Sinemaskop Türkiye” bafll›kl› foto¤raf sergisini görmeye gidiyoruz. Mahallenin sokaklar›nda, tan›d›k insanlar›n içinde olman›n rahatl›¤› ve güveniyle yürüyoruz. Gecekondu insanlar› hepsi; büyüdü¤ümüz, içinde oldu¤umuz, yüzü yüzümüze benzeyen, ayn› kaderi paylaflt›¤›m›z insanlar. Sokakta oynayan çocuklar›n sesleri, seyyar sat›c›lar›n seslerine kar›fl›yor yine. Gidece¤imiz yer uzak de¤il; Teflvikiye Caddesi... So¤uk beton binalar ve sokaklar. Ayn› o sokak gibi yüzler. Gösterifl budalas› genç k›zlar, lüks giyimli kad›nlar, vitrinlerinden flatafatl› yaflam›n göstergesi gibi f›flk›ran yabanc› isimli ma¤azalar. Az önce ayr›ld›¤›n›z bir dünyadan baflka bir dünya içine girmifl gibi oluyorsunuz. Buralara kendine ait olmayan bir yer gibi yabanc› gözlerle bak›yor insan ve kendisini de bu-
38 | TAVIR | MAYIS 2007
ralara ait görmüyor. Bir an önce gidece¤imiz yere ulaflmak için caddeyi h›zla ad›mlarken, binalar›n numaras›na bakarken büyük, asma katl›, temiz ve lüks, d›fl› parlak mermer tafllarla yap›lm›fl bir yap› dikkat çekiyor. Binaya buras› neresi diye daha yak›ndan bakarken, buras›n›n gitmek istedi¤imiz adres oldu¤unu görüyoruz. “Demek böyle lüks binadaym›fl sergi, buraya halktan insanlar gelir mi?” diye düflünüyoruz. Günlük hayat›m›z›n do¤al bir parças› haline getirilen X-Ray cihaz›ndan geçtikten sonra içeri giriliyor. Serginin yan tarafta, afla¤› katta oldu¤unu ö¤rendikten sonra merak içinde h›zla o tarafa yöneliyoruz. ‹lk merdivenden afla¤› inerken, Do¤u’da tafllardan yap›lm›fl bir köy evinin önünde elinde kürekle bekleyen bir köy kad›n› ve hemen onun yan›nda kap›n›n önünde duran iki genç k›z karfl›lad› bizi. Bir an sars›l›yor, yine kendimizi baflka bir dünyada buluyoruz. Lüks bir caddeden yürüyüp lüks bir binadan girip karfl›nda bir an yoksullu¤un,
bizden olan insanlar›n yüzlerini görünce kal›yorsun orada. ‹flte bizim insanlar›m›z, do¤all›¤› samimiyeti ve ben buran›n, bu mekân›n insan›y›m diyen durufluyla orada bekleyen bizim kad›nlar›m›z. Bafl›n› ne tarafa çevirsen ayn› insan yüzleriyle karfl›lafl›yorsun. Kendine has durufluyla, ceketi omzunda, a¤z›nda sigaras›, bir kasaba delikanl›s› köfle bafl›nda duruyor; gölgede yüzünü sakl›yor. “‹flte” diyorsun, “bu soka¤a, bu köfle bafl›na ancak bu insan yak›fl›r.” O bölgenin do¤a koflullar› ve yaflam flartlar› gibi sert çizgili yüzleriyle ama bir o kadar da do¤al, içten ve ma¤rur bak›fllar›yla insanlar. Yüzlerindeki o sert ifadenin d›fl›nda durufllar› birbirine benzemese de hepsi ayr› ve ayn› öykünün insanlar› gibi bak›yor. Ve çocuklar… Tarlada çal›flan, da¤da davar peflinde koflan erken büyüyen, delikanl›l›¤a onunda, on birinde ad›m atan çocuklar. Omzunda helkelerle eve su tafl›yan küçük k›z, eli cebinde göl kenar›nda poz verip bi-
izlenim
razdan belki de bal›¤a ç›kacak delikanl›, bir köflede bafl›nda renkli yazmas› eli bö¤ründe bekleyen küçük k›z. Do¤all›¤›, bozulmayan yüzüyle, üzerinde yaflayan insanlar›n özünün, tarihinin, kültürünün bir parças›, hatta onunla özdeflleflen mekânlar. Da¤lar ovalar, göller, tafllar›n aras›na kurulan evler, çamur içinde, birbirine geçiflli darac›k merdivenli sokaklar, s›rt s›rta yaslanm›fl, dostlu¤un ve kardeflli¤in simgesi gibi duran evleriyle kasabalar. Karl›, gri, ya¤murlu, kara bulutlu gökyüzü ise bu manzaraya ayr› bir gizemli bir hava kat›yor. Neredeyse bütün foto¤raflarda ayn› hava hâkim; a¤›r hüzünlü ve o hüznün arkas›nda gizlenen canl› hareketli bir yaflam. Foto¤raflardaki kusursuz kompozisyon, usta ellerden, usta gözlerden ç›km›fl besbelli. Bakan› içine çekiyor, al›yor o taraflara sürüklüyor. Nuri Bilge Ceylan, 1980’lerde çekti¤i baflar›l› siyah-beyaz foto¤raflarla, tan›yanlar›n haf›zalar›nda yer etmifl birisi. Ama sonra fo-
to¤raf›n kendi iç dünyas›n› anlatmakta yetersiz oldu¤unu düflünerek sinemaya bafllam›fl. Uzun y›llar sinemaya yo¤unlaflt›¤› için eline hiç foto¤raf makinesi almam›fl. ‹klimler filminin mekân ve yer araflt›rmas›n› yaparken bir gün Kapadokya’da bir görüntü dikkatini çekiyor bu görüntüyü en iyi nas›l foto¤raf haline getiririm diye düflünürken, sinemaskop (panoramik) bir flekilde çekmenin daha güzel olaca¤›na karar veriyor. Ve art›k sineman›n o yo¤un çal›flmas› d›fl›nda vakit buldukça foto¤raf çekiyor. Sineman›n, birlikte yap›lan bir ifl olmas›ndan kaynakl› daha zor bir ifl oldu¤unu söyleyen Ceylan, “Foto¤raf zaman zaman insan› do¤ayla bafl bafla b›rakan bir u¤raflt›r. Gidersin rüzgâr› hissedersin, yaln›zs›nd›r, bir huflu duygusu kaplar içini. Onlar› özlemiflim, o yüzden terapi gibi geldi, devam ettim. ‘‹klimler’e mekân bakmak için Türkiye’nin çeflitli yerlerini gezerken de foto¤raf çekmeyi sürdürdüm. Çünkü foto¤raf›n dinlendirici, terapi edici bir yan› var benim için.
Ben foto¤rafla u¤rafl›rken sezgilerimle hareket ederim. Zihnimi çok yormam. Ama senaryoyla u¤rafl›rken çok yoruluyorum. Bu yüzden foto¤raf benim için bir s›¤›nak. Oraya kaçar›m, dinlenirim ve sonra tekrar güç kazan›p senaryolar›ma dönerim.” diyor bir röportaj›nda. Geçti¤imiz ay 3–28 Nisan tarihleri aras›nda Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde aç›lan, her biri bir film karesi gibi özenle çekilen foto¤raflardan oluflan serginin dünya prömiyeri, 2006 y›l›nda 47. Selanik Film Festivali kapsam›nda Selanik’te gerçekleflti. Ceylan’›n Selanik’te büyük ilgi gören foto¤raflar› daha sonra Londra’da National Gallery’de de sergilendi. Filmleriyle Türk sinemas›na yeni bir dil kazand›ran Nuri Bilge Ceylan’›n foto¤raflar› da sinema dilini yans›t›yor sanki. Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergisini kaç›rm›flsan›z; ayn› foto¤raflar›, Nuri Bilge Ceylan’›n kendisine ait internet sitesine girerek de izleyebilirsiniz. J
MAYIS 2007 | TAVIR | 39
nota
s›ra neferi grup yorum
40 | TAVIR | MAYIS 2007
röportaj
atilla dorsay’la sinema üzerine... tav›r
özel yetene¤in de yine bir daha ayn› biçimde ortaya ç›kmas› mümkün de¤il ama zaten gerekli de de¤il asl›nda. Yani ille de yeni bir Y›lmaz Güney olsun dememin anlam› yok, yeni yönetmenler var, çok baflar›l›lar. Baz›lar› Y›lmaz Güney’den etkilenmifl olabilir, baz›lar› hiç etkilenmemifl olabilir, yeni bir kuflak geldi illa eskiyi araman›n bir anlam› yok tabi...
“Sinemada ve sanatta da mükemmellik her fley demek de¤il. Mükemmele ulaflamam›fl pek çok sanatç› var. Ressam, mimar, yazar, hatta sinemac› olsun. K›r›k yaflamlar var. Çok erken bitmifl ömürler var. Örne¤in Fransa’n›n çok erken ölmüfl Jean Vigo gibi bir sinemac›s› var. Jean Vigo’nun yeri ayr›, Y›lmaz Güney’in de öyle. “
Y›lmaz Güney ne yapmaya çal›flt›? Türk Sinemas› yeni bir Y›lmaz Güney yaratabilir mi? Yaratamaz! O çok özel koflullar›n ürünüydü. O özel koflullar kolay kolay tekrar etmez. Baz› toplumbilimciler ayn› koflullar›n 20–30 y›lda bir tekrar etti¤ini söylüyor ama
Türkiye o 70’li y›llar›n koflullar›na kolay kolay geri dönmez diye düflünüyorum. Dolay›s›yla o koflullar yok. Ayr›ca Y›lmaz Güney, yine kiflisel aç›dan da çok çeflitli ö¤elerle ortaya ç›km›fl bir insand›. O kiflisel yetene¤in, koflullardan etkilenmekle de birlikte o çok
Y›lmaz Güney’in sinemas›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Çok genel bir biçimde, hep bir oluflum halinde, hep bir aray›fl içinde bir sinema oldu¤unu ve Y›lmaz’›n kendi yönetti¤i filmlerde hiçbir zaman kendi istedi¤i düzeye ulaflamam›fl oldu¤unu düflünüyorum. Her filmi sanki bir laboratuvar gibi... Küçümseyici olacak ama müsvedde gibi. Çok acele, çok h›zl›, adeta kapkaç koflullarda senaryo yaz›p film çekti¤i için ve hiçbir filmini Türkiye’nin o çalkant›l› döneminde, yeterince haz›rlayamadan adeta platoya kofltu¤u için, filmlerinde bir mükemmellik duygusu yok. Belki kendisi mükemmeli ar›yordu ama koflullar onun mükemmeli bulmas›na imkân vermedi. Tabi uzun hapishane y›llar›nda senaryolar›n› yazd›¤› filmlerin altyap›s› daha güçlüydü ama onlar› da kendisi yönetemedi. Dolay›s›yla bence yani Y›lmaz Güney harcanm›fl bir yetenek. Türkiye’nin o özel koflullar›n›n un ufak etti¤i, adeta konjoktürün al›p çi¤nedi¤i bir yetenek. Bunu söylerken uzun y›llar›n› hapiste geçirmesini kastetmiyorum. D›flar›da oldu¤u y›llarda da çok çeflitli fleyler, kar›flt›¤› politik olaylar, askeri müdahaleler, ültimatomlar, kendi özel hayat›, bir dönem çok düflkün oldu¤u o gece hayat›, belinden silah eksik ol-
MAYIS 2007 | TAVIR | 41
röportaj
mayan kabaday› yaflam›… fiunu da eklemek laz›m, bir ara hayalini kurdu¤u siyasal önder olma hevesi, onu bir sinemac› olarak filmlerini yeterince haz›rlamaya, olgunlaflt›rmaya, mükemmellefltirmeye f›rsat tan›madan filmlerini yapmas›na neden oldu. Hâlbuki normal olarak bir sinemac›n›n koflullar› bunlar de¤il. Bir sinemac› baflka ifllere ilgi duysa, politik aç›dan uyan›k olsa ve politik bilince sahip olsa bile esas çabas›n› filmlerine yöneltmesi gereken bir kifliliktir, bir yazardan da daha çok hatta. Çünkü bir filmi haz›rlamak... Hele Y›lmaz’›n yapt›¤› gibi, yaz, yönet, oyna çok daha büyük bir kendini adama ister. Ama adayamad› kendini; yani sinemas›na kendisini yeterince adayamad›. Politik yaflam› öne mi geçti? Politik fleyler araya girdi. Bir döneminde solun belli bir kesiminin öncülü¤ünü yapma-
ya kalk›flt›. O, Güney Dergisi’nde y›llarca birtak›m yaz›lar yazd›. Bilmiyorum bir dönemin konjonktürünün getirdi¤i fleylerdi belki. Bilemiyorum bugün sol düflünce hala ayakta tabi, sosyalizm ayakta. Hala politik, ekonomik, ideolojik bir kuram olarak var. Bunlar›n ortadan kalkt›¤›n› söylemek istemiyorum ama onun o dönem pefline düfltü¤ü fantazi birtak›m uygulamalar›n bugün pek geçerlili¤i yok. Dolay›s›yla bütün bunlara kap›lmasayd› da yine tabii ki solcu, sosyalist, komünist bir düflünür olarak filmlerinde bu ideolojinin kanatlar› alt›nda daha iyi haz›rlanm›fl eserler üretebilseydi bugün daha iyi fleyler b›rakabilirdi bize. Ama bütün bunlar onu küçümsememiz için yeterli fleyler oluflturmuyor. Filmleri mükemmel olmayabilir ama o fimlerindeki heyecan, o sinemasal ö¤eler çok daha uzun
42 | TAVIR | MAYIS 2007
boylu incelikle haz›rlanm›fl baz› filmlerde ön plana ç›k›yor. Yani sinemada ve sanatta da mükemmellik her fley demek de¤il. Mükemmele ulaflamam›fl pek çok sanatç› var. Ressam, mimar, yazar, hatta sinemac› olsun. K›r›k yaflamlar var. Çok erken bitmifl ömürler var. Örne¤in Fransa’n›n çok erken ölmüfl Jean Vigo gibi bir sinemac›s› var. Ama iki-üç filmiyle bile bir “L’atalante”, di¤eri “Hal ve Gidifl S›f›r”, bir flair-sinemac› olarak çok önemli bir yere sahip. Ama bunun yan›s›ra 100–150 filme imza atm›fl, çok daha uzun yazm›fl bir sinemac› da olabilir ama Jean Vigo’nun yeri ayr›, Y›lmaz Güney’in de öyle. E, o kadar erken de ölmedi. Jean Vigo gibi daha otuzlar›nda çekip gitmedi ama sonuç olarak o da 50 yafl›na varmadan öldü. Erken bir yaflt›r. Ve yapabilece¤i birçok fleyi yapamad›. Y›lmaz Güney’in sinemas›ndan söz etmek tabi hüzünlü bir
len ama son derece kiflisel bir tav›rla sinemaya aktaran Yavuz Turgul ve onun da ard›l› olan Reha Erdem gibi sinemac›lar›n sinemalar› çok farkl›... Çok radikal bir sinemac› olan ve her filminde farkl› bir türde bir fleyler yapmaya çal›flan Dervifl Zaim sinemas› bence çok farkl› bir yerde duruyor. Ça¤an Irmak ise eski Yeflilçam’› günümüzün ölçütleriyle besleyip de¤erlendirmeye çal›flan bir çaban›n ki biraz önce söyledi¤im gibi Yavuz Turgul, Reha Erdem onun baflka halkalar›d›r, en son temsilcisi olarak son derece baflar›l› ifller yap›yor.
olay. ‹nsana hüzünlü birçok fleyi hat›rlat›yor. Çok ac›, çok k›r›k birçok fleyi hat›rlat›yor ama onun da insan olarak, sanatç› olarak yazg›s› böyleymifl.
Bütün bunlarla birlikte düflünürsek, yeni yönetmenlerin Türk Sinemas›’n› ata¤a geçirdi¤inden bahsedebilir miyiz? Kesinlikle! 2000’li y›llar Türk sinemas›n›n yeni bir yüzy›lla birlikte ata¤a kalkt›¤› y›llard›r. Türk toplumunun gidiflat›na paralel olarak. Çünkü Türk toplumu 2000’li y›llarla birlikte bir de¤iflim yafl›yor. Her aç›dan olumlu ve olumsuz yanlar›yla bir de¤iflim yafl›yor. Ama bence daha çok olumlu yanlar›yla de¤ifliyor.
Bir Y›lmaz Güney Sinemas›’ndan, Metin Erksan Sinemas›’ndan, At›f Y›lmaz Sinemas›’ndan bahsedebiliyoruz. Mesela yeni yönetmenlerden böyle bir sinema dili yakalayabilecek olan var m›, Nuri Bilgi Ceylan’dan Dervifl Zaim’e kadar... Var tabii, benim çok be¤endi¤im bir sürü yönetmen var. Ben hepsini eflit ölçüde izliyorum, be¤eniyorum. ‹flin en hofl yan› birbirinden çok farkl› sanatç›lar olmas›. Mesela benzer gözükse de Zeki Demirkubuz’la Nuri Bilge’nin sinemas› çok farkl›d›r, neredeyse 180 derece farkl›d›r. Klasik Yeflilçam’a daha yak›n olan ve ondan ald›klar›yla daha popüler biçimde daha çok kitleye ulaflabi-
Ömer U¤ur var... O tabi politik bir sinemac›. Eve Dönüfl’ü çok iyi bir siyasal sinema örne¤i olarak buldum. Ömer U¤ur’u hiç küçümsemiyorum... Yani belki Y›lmaz Güney’e yaklaflan bir ekolün temsilcisidir.
Tabi toplumun içine düfltü¤ü bir paranoyadan da söz edilebilir. Yani afl›r› milliyetçilik, ekonomiye fazla güvenme, ideolojiler öldü denilerek fikri ve ideolojik altyap›s› olmayan pragmatik birtak›m anlay›fllarla Türkiye’yi gelece¤e tafl›ma gibi birtak›m fleyler de yok de¤il. Büyük bir kargafla devri tabii. Osmanl›’daki fetret devri gibi bir fley.
röportaj
Bu konulara e¤ilebiliyor mu Türk sinemas›? fiimdi Türk sinemas›nda da milliyetçi filmler yap›l›yor onu söyleyeyim ve bunlar beni rahats›z ediyor. Bunlar ilgi görüyor. Son dönemde o Kurtlar Vadisi Irak’tan Yand›m Ali’ye kadar milliyetçili¤i ön plana ç›karan filmler yap›l›yor ama toplumdaki genel paranoya, sinemaya o kadar yans›mad›. Her fleye ra¤men bir kere geçmifle dönük filmler, tarihin içinden süzülüp gelen filmler ve Türk Sinemas› hala bence, çok tehlikeli sularda yüzmüyor. Bir kaç afl›r› örnek var ama yap›lan film say›s› da k›yasla az oldu¤u gibi onlar tarihimizin çok zor dönemlerinde, 1920’lerde Kurtulufl Savafl› öncesi veya sonras›nda geçen filmler ve yahut Cenneti Beklerken gibi asl›nda ideolojik olarak hiç bir afl›r›l›¤› olmayan, tam tersine çok ak›ll›ca birtak›m fleyler söyleyen tarihi filmler yap›l›yor. Dolay›s›yla sinema flu anda, sütten ç›km›fl ak kafl›k de¤il ama kendine düflen birtak›m sanat›n ilericili¤i, sanat›n uyar›c›l›¤›, sanat›n ça¤dafll›¤› konular›nda daha çok iyi örnekler veriyor. Kötü diyebilece¤imiz, olumsuz diyebilece¤imiz örnekler çok az. Bu aç›dan Türk sinemas› bence çok iyi bir s›nav verdi son y›llarda ve sanatsal yan› güçlü filmler yapt› ama ideolojik aç›dan flüpheli tehlikeli ve zararl› filmler çok az yapt›. Yani o genel toplam›n içinde son derece az bir oran tutuyor. Dolay›s›yla bence Türk sinemas›n›n gidifli o aç›dan da çok iyi. Peki, Türk Sinemas› do¤ruyu söylüyor mu? Mesela “Zincirbozan” do¤ruyu söylüyor mu? 12 Eylül’ü anlatt›¤›n› iddia eden bir film. Mesela yine “Eve Dönüfl”... Yani Türk sinemas› do¤rular› m› anlat›yor? Olumlu ya da olumsuz mesaj verme kayg›s› var m›? Çok büyük yalanlar söylendi¤i görüflünde de¤ilim. Mesela Zincirbozan’da bizi rahats›z eden ne olabilir? Bütün her fleyin arkas›nda CIA’in ya da Amerika’n›n varl›¤› olay›n› abart›yor bence Zincirbozan öncelikle. Çünkü savaflan genç insanlar, o y›llarda 12 Eylül’ün ast›¤›-kesti¤i insanlar, bir ideal u¤runa mücadele veren insanlar, hepsi birer mafla m›yd›? Birer piyon, birer kukla, birer oyuncak m›yd›? Evet, baz› fleylerin piyonu oldular ama birço¤u da inand›klar› fleyler için öldüler. Yani Zincirbozan bu aç›dan 12 Eylül’ün kurban› olan birtak›m genç insan-
lar›, bir kesimi hiçe say›yor adeta. Sonuç olarak her fley bir oyundu, onlar olmasa baflkalar› olacakt› demeye getiriyor. 12 Eylül’de, 12 Eylül öncesinde, 12 Eylül’ün kendisinde, 12 Eylül’ün yap›lmas›nda CIA’in etkisi var tabii ki ama o filmde gösterildi¤i ölçüde de¤il bence ama her fleyin de çok büyük bir yalan oldu¤u da do¤ru de¤il bence. Zincirbozan baflar›l› bir film de¤il ama gerekli bir film. 12 Eylül’ün liderleriyle birlikte, 12 Eylül’ü yapanlar, 12 Eylül’ün hedef ald›¤› siyasetçiler; 12 Eylül öncesinde ve hatta sonras›nda sokaklarda dövüflenler aç›s›ndan gösterilmesi gerekliydi. Yani bütün bunlar›n art›k sinemada ele al›nmas› gerekiyor. Bütün toplumlar kendi siyasal darbelerini kendi siyasal olaylar›n›n, yak›n tarihlerini hikâyesini anlat›yorlar televizyonda ve sinemada. Bizde hiç de¤inilmedi bu konulara. Gerçi 12 Eylül’den sonra da bir kaç 12 Eylül filmi yap›lm›flt›. Bunu hep söylüyorum zaten. ‘90’l› y›llarda bile, hani ‘80’li y›llarda pek de¤ilse de, ‘90’l› y›llarda gayet baflar›l› 12 Eylül filmleri yap›ld› hatta bir kaç tanesi ‘80’li y›llarda yap›ld›, “Sen Türkülerini Söyle” , Muammer Özer’in “Kara Sevdal› Bulut”u, “Dikenli Yol” ve di¤erleri... 12 Eylül filmleri yap›ld›, yap›lmad› denemez. Ama flimdi yap›lanlar daha bilinçli. ‘90’l› y›llarda da At›f Y›lmaz’›n “Eylül F›rt›nas›” filmi var. Ama Zincirbozan yine farkl› bir film çünkü olaya çok makro düzeyde bak›yor. Bir kaç kiflinin öyküsü de¤il, bütün politik liderler, Evren ve di¤erleri, sokakta çarp›flanlar, sokakta çarp›flanlar› kukla gibi kullananan Ankara’daki M‹T tak›m›. Bütün bu kesimlere birden e¤iliyor. Do¤ru e¤iliyor, yanl›fl e¤iliyor tart›fl›labilir ama bu tarz filmlerin yap›labilmesi çok önemli. Ben istiyorum ki Zincirbozan’› genifl bir kesim görsün, tart›fls›n... Be¤enmesin, olumsuzlas›n, elefltirsin, tamam ama görsünler. 12 Eylül hala etkileri süren çok önemli bir olayd›. Tabi çeyrek yüzy›l bir toplum yaflam›nda çok önemli bir süre de¤il, bireylerin yaflam› için önemli ama toplumlar›n yaflam› için k›sa bir süre. Dolay›s›yla bu tür filmleri yok saymak veya çok a¤›r biçimde elefltirmek çok do¤ru bir yöntem de¤il. Onlara nefes alma imkân› verelim ki arkalar›ndan baflkalar› da gelsin.
Son bir soru... Demin bahsetti¤iniz ekonomik, sosyal siyasal koflullar›n içerisinde Türk sinemas›nda tekelleflme ya da sponsorluk sistemi yararl› m›, zararl› m›? fiimdi bir kere sponsorluk tekelleflme de¤ildir. Çünkü sponsorluk ne demektir? Sinemaya sermayenin gelmesi demektir. Efendim sermaye kendi düflüncesindeki filmlere izin verir... E bir zamanlar bu tip filmleri TRT yapt›r›yordu. Peki devlet televizyonunun sponsorlu¤u daha m› iyi, daha m› hay›rl›? Hay›r! Sermayenin sinemam›za girmesi ve sponsorlu¤un artmas› bence iyi bir fley çünkü sermaye gruplar› çok farkl›. Sermaye tek bir kaynaktan gelmiyor ki. Her filme baflka bir grup, baflka bir kurulufl, baflka bir flirket veya baflka bir sermaye sponsorluk yap›yor. Dolay›s›yla çok farkl› fleyler ortaya ç›kabilir. Yani her fleyi sermaye aç›s›ndan gören filmler de ç›kabilir ancak çok daha özgürlükçü, çok daha özgürce bak›lm›fl filmler de, anlat›lm›fl hikâyeler de ç›kabilir. Dolay›s›yla sponsorlu¤un geliflmesi kendi aç›s›ndan bir olay. Tekelleflme ise flu aç›dan var gibi gözüktü bir ara. Filmleri farkl› firmalar üretiyordu ama sinema da¤›t›m›nda bir kaç Amerikan kökenli flirket egemen oldu¤u için UIP, Warner Bross ve her fleye ra¤men bir Türk da¤›t›m flirketi olan ama prensip olarak yine Amerika’da birkaç flirketin temsilcili¤ini yapan Özen Film gibi bir kaç flirketin tekeline girme olay› söz konusuydu. Ama flimdi bu da de¤ifliyor. Küçük flirketler kuruldu. Hem yabanc› filmleri getirmede, (Chanteir Film’den Bir Film’e kadar) onlar bazen Türk filmlerini göstermede de sponsorluk yap›yorlar. Hem de do¤rudan do¤ruya Türk filmi yapmaya yönelik baz› küçük flirketler kuruldu. Dolay›s›yla bütün da¤›t›m UIP, Warner Bross, Özen Film’in elinde imaj› da k›r›lmaya baflland›. Mesela yaln›zca Türk filmlerini da¤›tan Kenda diye bir flirket var. Dolay›s›yla da¤›t›m olay› da Türkiye’de gelifliyor, çeflitleniyor, bir yelpaze haline geliyor. Onun için flu anda tam anlam›yla bir tekelleflmeden bahsetmek Türk Sinemas› için haks›zl›k olur diye düflünüyorum. Sohbet için çok teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim. Baflar›lar diliyorum.J
MAYIS 2007 | TAVIR | 43
sinema
bafltan sona yalan: zincirbozan... sevgi duman
Yak›n tarihimize dönük filmler gün geçtikçe ço¤al›yor. Bunun iyi bir fley oldu¤unu söylemek ne yaz›k ki güç; çünkü anlat›lan hikâyeler gerçekle pek uyuflmuyor. Uyuflmay›nca da geçmifl tarihimizi bilmeyen yeni nesil, yanl›fl ö¤reniyor, yanl›fl flekilleniyor. 12 Eylül’ü konu alan filmlere yeni eklenen Zincirbozan da iflte böylesi filmlerden... Tarihi gerçekten çarp›tma amaçl› yaz›lm›fl, çekilmifl; yanl›fllar›n, yok asl›nda düpedüz yalanlar›n, filmin içerisinde var olan bir kaç do¤ruyu da götürdü¤ü Zincirbozan, flimdiye dek yap›lan 12 Eylül filmlerinin en yalanc›s›, tarihi en çok çarp›tan›... Geçmiflten bugüne flöyle bir bakt›¤›m›zda, di¤er konulara göre 12 Eylül, daha bakir say›l›r
Türk sinemas›nda... Eh haz›r Eve Dönüfl’le, Beynelmilel’le birlikte bu konu prim yapm›flken, Avni Özgürel oturmufl, komplolar›n en komplosundan bir senaryo döktürmüfl 12 Eylül’e dair. Senaryo, benim diyen masalc›lara tafl ç›kart›r gerçekten de... Neresinden tutal›m ki, iler tutar yan› yok yaz›lanlar›n. Özgürel “yazm›fl” gerçekten de... “12 Eylül’ü öncesi ve sonras› ile birlikte anlatmak” gibi a¤›r tonajl› bir amaçla yola ç›kan Zincirbozan; dönemin siyasi kiflilikleri Demirel, Ecevit, Erbakan ve elbette darbeci befl general üzerinden bunu denemeye çal›flsa da yar› yolda, nefessiz bir flekilde kal›veriyor. Belki bir nebze yukar›daki flahsiyetlere fiziken benzeyen oyuncular›n filmde yer almas›, bir nebze de bu flahsiyetlerle ilgili çekilen ilk film olmas› nedeniyle önemli bir film Zincirbozan...
Ancak baflta bu karakterlerin karakterleri üzerinde, önemli “yaz›m yanl›fllar›” var senaryoda. Demokrasi kavram›yla uzaktan yak›ndan ilgisi olmayan bir flahsiyet nas›l da demokrat olmufl filmde anlafl›l›r gibi de¤il. O zat öyle bir zat ki, iktidar› süresinde iflkence ayyuka ç›km›fl, ‹MF ile yap›lan anlaflmalarla ekonomi çökertilmifl, kurdu¤u MC hükümetleriyle ülkeyi polis devleti haline getirmifltir. ‹flte o zat iktidar› elinden alan darbecilere karfl› nas›l da savunuyor demokrasiyi, insan haklar›n›... Sonra gelelim generallere... Sonradan MGK (Milli Güvenlik Konseyi) üyesi olacak befl general, ABD’den tamam›yla ba¤›ms›z, hatta onlara ra¤men(!) el koyuyorlar iktidara. ABD’nin bir dirhem dahli yok Allah için 12 Eylül’e, daha do¤rusu generallere... Sadece kardefli kardefle k›rd›rtmak(!), sa¤dan ve soldan örgütlere silah sa¤layarak ortal›¤› terörize etmekle 12 Eylül’e zemin haz›rl›yorlar. Avni Özgürel’e göre, Kenan Evren ve di¤er generaller, yüksek vatan sevgileriyle yap›yorlar bu ifli. Generaller, “Kardefli kardefle k›rd›rtan” sistemi, bir an önce de¤ifltirmek için müdahale ediyorlar var olan parlamenter demokrasiye. Var olan›n demokrasi ile ba¤daflacak bir yan› yok zaten. Düpedüz s›k›yönetimlerin bir kaç ili askeri k›fllaya çevirdi¤i; sivil faflistlerin halk›n can güvenli¤ini aç›ktan tehdit etti¤i; karakollardaflubelerde-hapishanelerde iflkencenin sürdü¤ü; Marafl, Çorum ve Sivas gibi katliamlar›n yafland›¤› y›llar 12 Eylül öncesi dönem. Eh bütün bunlar›n yafland›¤› (daha do¤rusu yaflat›ld›¤›) bir sisteme de demokrasi denilmez herhalde. K›r›k dökük demokrasimizi bir kenara b›raka-
44 | TAVIR | MAYIS 2007
sinema
l›m, ortada öyle bir 12 Eylül var ki, ezberimizi bozuyor gerçekten de. Kenan Evren’in ve yard›mc›s› olan generallerin ABD’den talimat almad›klar›n› ö¤reniyoruz. Demirel’in demokrat oldu¤unu ve demokrasi için generallere kafa tuttu¤unu sonra... Devrimci bir örgütün M‹T içindeki Amerikan iflbirlikçisi bir grup taraf›ndan yönlendirildi¤ini, ayn› grubun sivil faflistleri de ayn› flekilde yönlendirdi¤ini de, “Pes! Bu kadar›na da pes art›k!” nidalar›yla bilinçlerimize kaz›yoruz(!) tabii ki... “Olabilir, adam kurmaca bir senaryo yazm›fl, 12 Eylül’ü böyle yorumlam›fl.” türünden iyi niyetli bir yorumla durumu hofl karfl›lamak mümkün, ancak senarist bütün bunlar› “tümüyle gerçek” diye bas›n-yay›n organlar›nda deklare ediyorsa, iflte orada “Dur bakal›m.” deme hakk› do¤uyor elbette... Kime? Tabii ki, 12 Eylül’ü, öncesi ve sonras›yla bilenlere... “Ezberin bozulmas›”ndan kast›m›z, 12 Eylül’e ait gerçeklerin Avni Özgürel’in ak›llara seza hayal gücünden türemifl senaryosundaki gibi olmad›¤›n› bildi¤imizdendir.
Sivil faflistlerin durumu ayr›d›r, onlar halka ve devrimcilere karfl› gerçekten de, kelimenin gerçek anlam›yla kullan›lm›fllard›r. Filmde MHP’den ve Türkefl’ten hiç bahsedilmemesi de ayr›ca pek manidard›r. 12 Eylül öncesinin bafl aktörlerinden biri olan Alpaslan Türkefl niye filmde yoktur, acaba benzerini bulamad›klar› için mi? Filmde devrimcilere yönelik, çok aç›ktan onlar›n de¤erlerine, inançlar›na bir sald›r› var. Devrimci kad›n militanlar›n, erkek yoldafllar›n›n her türden ihtiyaçlar›n› karfl›lad›¤›; ideolojisiz, tek dertleri eylem yapmak olan katiller güruhu oldu¤u... gibi gerçekd›fl› ithamlar, bu filmin asl›nda neden çekildi¤inin ipuçlar›n› veriyor bizlere. Filme, Do¤an Medya’n›n sponsor olmas› da bundand›r herhalde. Demirel’in filmi çok gerçekçi bulmas› da...
“Herkes, yani ABD’nin müdahale etti¤i di¤er ülkeler gibi biz de kullan›ld›k.” diyor Özgürel bir röportaj›nda. Avni Özgürel kullan›lm›fl olabilir, kendi sorunudur. Ancak, bu ülkede gerçek anlam›yla demokrasinin, ba¤›ms›zl›¤›n ve sosyalizmin yaflanmas› için mücadele edenleri, bu u¤urda can›n› seve seve verenleri, CIA’n›n ve M‹T’in basit birer tetikçisi, tafleronu gibi gösterme hakk› yoktur.
Bir de Turgut Özal’›n, MGK’n›n aday› Turgut Sunalp’e karfl› seçimi kazanmas›n›n ABD eliyle örgütlenmesi... Bundan gayr›s› Avni Özgürel’in “senaryosu”dur, gerçek kifli ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur! Bir film nihayetinde Zincirbozan. Bu yaz›n›n amac› da o filmin sinematografik aç›dan de¤erlendirilmesi idi ama bizi bundan çok daha önemli bir noktada yazmaya iten neden, Avni Özgürel’in tarihi tersyüz
Bafltan sona yalan dedik ama hakk›n› yemeyelim, filmde çeflitli do¤rular yok de¤il. Mesela mekânlar hep gerçek. Meclis, Demirel’in Güniz Sokak’taki ünlü evi, Zincirbozan K›fllas› ve di¤er mekânlar...
eden senaryosu oldu. 12 Eylül filmde anlat›lan gibi de¤ildir ve kimse de böyle ö¤renmemelidir. Ayr›ca film 5N1K’y› kendi penceresinden aktar›rken, bunu belgesel format›nda yapt›¤› için, sinematografik aç›dan da söylenecek çok fazla bir fley yok. Oyunculuklar da vasat. Nazmiye Demirel’i canland›ran Ayfle Tunaboylu rolünün hakk›n› veriyor biraz, o kadar. Film bitti¤inde perdede “Bu film, 12 Eylül’de idealleri u¤runa hayat›n› kaybedenlerin an›lar›na adanm›flt›r.” yaz›s›n› görüyoruz. Film boyunca onlar›n an›lar›na hakaret eden sahneleri izledikten sonra üzerine bu yaz›y› görmek, midelerdeki bulant› oran›n› hayli artt›r›yor. Hiç yaz›lmasa daha iyi olurdu...J
KÜNYE: Yönetmen: At›l ‹naç Yap›mc›lar: Mehmet N. Karaca, Ayfer Özgürel, Avni Özgürel Senaryo: Avni Özgürel Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki Oyuncular: Bülent Ecevit: Bülent Emin Yarar Süleyman Demirel: Haldun Boysan Kenan Evren: Suavi Eren Nazmiye Demirel: Ayfle Tunaboylu Rahflan Ecevit: Suna Selen
MAYIS 2007 | TAVIR | 45
haberler Yorumcular Pertek’te gözalt›na al›nd› Grup Yorum, Do¤u turnesinin ilk konserini yapaca¤› Dersim Merkez’e geçmek üzere Pertek’e geldi¤inde, jandarma kontrol noktas›nda durduruldu. Burada yap›lan kimlik kontrollerinin ard›ndan Selma K›l, Cihan Keflkek ve Muharrem Cengiz, haklar›nda arama karar› oldu¤u gerekçesi ile gözalt›na al›nd›. Selma K›l için duruflmas›na kat›lmay›p ifade vermedi¤i gerekçesi ile Beyo¤lu Adliyesi’nce; Cihan Keflkek ve Muharrem Cengiz için ise, yine duruflmalar›na kat›lmay›p ifade vermedikleri gerekçesi ile Çorum Adliyesi’nce arama karar› ç›kart›ld›¤› ö¤renildi. Gözalt›na al›nan arkadafllar›n› alana kadar ilçeden ayr›lmayacaklar›n› belirten di¤er Yorum elemanlar› ile Pertek Belediye Baflkan› Kenan Çetin ve Tunceli Baro Baflkan› Özgür Ulafl Kaplan’›n giriflimleri sonucu Cihan Keflkek ve Muharrem Cengiz ayn› günün akflam› serbest b›rak›l›rken; Selma K›l, Beyo¤lu Adliyesi’nden gelen yaz›n›n gecikmesi nedeni ile bir gün sonra ö¤leden önce serbest b›rak›ld›. Konu ile ilgili ‹dil Kültür Merkezi, Tav›r Dergisi ve FOSEM taraf›ndan yap›lan ortak aç›klamada: “Malatya, Elaz›¤, Tunceli, Hozat il ve ilçelerini kapsayan Do¤u turnesi kapsam›nda, 4 Nisan 2007 günü verecekleri konser için Tunceli’ye giden Grup Yorum üyelerinden Cihan Keflkek, Muharrem Cengiz ve Selma K›l, Pertek ilçesi giriflinde gözalt›na al›nd›. Grup üyelerinden Cihan Keflkek ve Muharrem Cengiz 2002 y›l›nda Çorum ilinde düzenlenen Grup Yorum konseri sonras› haklar›nda aç›lan bir davayla
46 | TAVIR |MAYIS 2007
ilgili olarak, Selma K›l ise yasal bir dergiyle ilgili bir dava kapsam›nda gözalt›na al›nm›flt›r. Cihan Keflkek ve Muharrem Cengiz akflam saatlerinde gerekli ifllemlerin ard›ndan serbest b›rak›l›rken, Selma K›l bir gece Pertek Jandarma Karakolu’nda kalacak. Günler öncesinden konser yap›lacak illerde ortam› germek için yo¤un çaba sarf eden, konser afifli yap›flt›ran insanlar› gözalt›na alan, konser afifli yap›flt›r›lan evlerin sahiplerini sorguya çekip flikâyetçi olmaya zorlayan polis ve jandarman›n yapt›¤› bu hukuksuzluk, Grup Yorum’a olan tahammülsüzlü¤ün bir sonucudur. Grup Yorum konserine kat›l›m› azaltmak, hatta konserin yap›lmas›n› engellemek amac›n› tafl›maktad›r. Do¤u turnesi öncesinde defalarca, hatta çok yak›n zaman içerisinde yurt d›fl›nda konserler veren Grup Yorum üyeleri, ne oluyorsa birden aranan kifliler durumuna düflürülüyor ve hukuksuzlukla karfl› karfl›ya kal›yorlar? Sormak istiyoruz, Tunceli’de ‘Ben istedi¤ime konser yapt›r›r›m istemedi¤ime konser yapt›rmam.’ m› deniyor? 22 y›ll›k tarihi boyunca say›s›z engellemeler ile karfl› karfl›ya kald› Grup Yorum, ama hiçbir zaman türkülerini söylemekten geri durmad›. Hayat, Grup Yorum’u ve devrimci sanatç›lar› yüzlerce kez hakl› ç›kard› tarih önünde. Hiçbir güç halk›n sanat›n› yapanlar› engelleyemedi, engelleyemeyecek. Grup Yorum’un türküleri bütün engellemelere, yasaklamalara hukuksuzluklara, keyfiliklere ra¤men Dersim’in de da¤lar›nda, ovalar›nda, sokaklar›nda yank›lanacak. Çünkü herkes bilir ki türkülerimizin bafl› diktir.” denildi. J
Yazar Kurt Vonnegut yaflam›n› yitirdi
Ça¤dafl Amerikan Edebiyat› yazarlar›ndan Kurt Vonnegut, 84 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. 1960’lar ve 70’lerde yazd›¤› ve Amerikan yerleflik kültürüne tepki gösteren kitaplar›yla tan›nan hümanist yazar›n, evinde düflerek bafl›n› çarpt›¤› ve beyin zedelenmesi sonucu öldü¤ü belirtildi. Kurt Vonnegut, 1922 y›l›nda ABD’nin Indianapolis flehrinde dünyaya geldi. Cornell Üniversi-
tesi’nde biyokimya okuduktan sonra ‹kinci Dünya Savafl›’nda Avrupa’da asker olarak bulundu. Almanya’da savafl esiri olarak ele geçirildi. Bu olay üzerine “Mezbaha No:5” (Slaughterhouse-Five) adl› roman› yazd›. Bu kitap sayesinde ça¤dafl Amerikan yazarlar› aras›nda an›ld›. Savafl sonras›, yazarl›¤a zaman›n›n ço¤unu ay›rmadan önce fiikago Üniversitesi’nde antropoloji dal›nda uzmanlaflt›. Bafllang›çta bilim-kurgu üzerinde yo¤unlaflt› ve ilk yay›mlanan roman›, “Otomatik Piyano” (Player Piano) bu dalda Vonnegut’a büyük övgü kazand›rd›. Kurt Vonnegut’un yap›tlar›nda ac›mas›z bir mizah öne ç›kar. Yazar, insan›n tamamen çaresiz kald›¤› anlar›nda böyle bir mizaha sar›ld›¤›n› düflünür. J
En yafll› Kübal› müzisyen öldü
Küba’n›n aktif müzik yaflam›na devam eden en yafll› müzisyeni Faustino Oramas, arkas›nda ülke çap›nda tan›nm›fl birçok çal›flma b›rakarak, 95 yafl›nda, karaci¤er kanseri nedeniyle 27
Mart’ta yaflam›n› yitirdi. Takma ad› “El Guayabero” (Oyunbaz) olan Oramas’›n kimli¤inde yazan›n aksine 103 yafl›nda oldu¤u düflünülüyor. Yafl›n›n getirdi¤i sorunlara ra¤men, Oramas, geçen sene do¤um gününde onuruna düzenlenen gösteriye kat›lm›flt›. Küba’n›n en büyük ozanlar›ndan biri olan “El Guayabero”, mizah içeren flark› sözleriyle ülkedeki bat› gelene¤inin en iyi temsilcisi olarak biliniyordu. 2000 y›l›nda Ulusal Mizah Ödülü alan Oramas, hayat› boyunca Küba’n›n en iyi müzisyenleri aras›nda yer almaktan mutluluk duyan sembolik bir Kübal› idi.J
haberler
26. Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali sona erdi Jüri Özel Ödülü’ne ise Amerikal› yönetmen Tom DiCillo’nun “Delicesine” adl› filmi seçildi. “Kültür Bakanl›¤› Y›l›n En ‹yi Türk Filmi” ödülü Nuri Bilge Ceylan’›n “‹klimler” filmine verildi. Kazanan filmi Ulusal Yar›flma Jüri Baflkan› Ferzan Özpetek aç›klad›. Filmin yap›mc›lar› Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Özbatur ödüllerini Hale Soygazi’den ald›lar. 26. Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali’nin Kapan›fl Galas› ve Ödül Töreni 14 Nisan Cumartesi gecesi Lütfi K›rdar Uluslararas› Kongre ve Sergi Saray›’nda gerçeklefltirildi. Bu y›l, ba¤›ms›z filmlerin yönetmeni, Amerikal› foto¤rafç›, müzisyen ve yazar Gus Van Sant’a festivalin “Sinema Onur Ödülü” verildi. Alt›n Lâle Ödülü, Norveçli yönetmen Joachim Trier’in “Tekrar” adl› filmine verildi. Kazanan filmi Uluslararas› Alt›n Lale Yar›flmas› Jüri Baflkan› Michael Radford aç›klad›. Fatma Girik, “Tekrar” filminin ödülünü filmin yönetmeni Joachim Trier’e verdi.
“Kültür Bakanl›¤› Y›l›n En ‹yi Türk Yönetmeni” ödülü ise “Kader” filminin yönetmeni Zeki Demirkubuz’a verildi. Ulusal Yar›flma jüri üyelerinden Y›ld›r›m Türker y›l›n en iyi Türk yönetmenini aç›klad›. Zeki Demirkubuz’a ödülünü Hale Soygazi verdi. En ‹yi Erkek Oyuncu ödülünü “Takva” filmindeki rolü ile Erkan Can ve “Kader” filmindeki rolü ile Ufuk Bayraktar paylaflt›lar. En ‹yi Kad›n Oyuncu ödülü ise “Beynelmilel” filmindeki rolü ile Özgü Namal’a verildi. Jüri Özel Ödülü’ne ise “Beynelmilel” adl› film seçildi. J
GRUP YORUM g ü n c e 34 Nisan: Do¤u turnesi kapsam›nda Dersim Merkez’de bulunan Gündo¤anlar Dü¤ün salonunda verdi¤i konseri yaklafl›k 600 kifli izledi. Türkçe’den Kürtçe’ye, Zazaca’dan ‹spanyolca’ya de¤iflik dillerde flark›lara yer verilen konserde marfllar s›k›l› yumruklarla söylendi. 35 Nisan: Yine ayn› turne kapsamanda Hozat’ta Belediye Kültür Merkezi’nde bir konser verdi. Konseri, salonu t›kl›m t›kl›m dolduran ve soka¤a taflan 700 kifli izledi. 37 Nisan: Malatya Renkli Dü¤ün Salonu’ndaki konser veren Yorum, konseri izlemeye gelen 800 kifliyle geçen iki y›l›n özlemini giderdi. Eski ve yeni birçok flark›y› seslendiren Yorum’a dinleyicileri de efllik etti. ‹spanyolca “Hasta Siempre” flark›s›
nin yaflamlar›n› ve sorunlar›n› anlat›yor. 5–12 Nisan 2007 tarihlerinde Seul’de yap›lan festivalde yar›flan film, önümüzdeki günlerde Viyana Kad›n Filmleri Festivali ile ‹stanbul’da 2. Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali’nde de gösterilecek. Belgesel, k›sa bir süre önce de 30’uncu Göteborg Film Festivali’nde gösterilmiflti. Belgesel, önümüzdeki aylarda Türkiye’deki pek çok festivalin program›na al›nd›. J
314 Nisan: Paris’te düzenlenen “Bizim Destan›m›z” isimli etkinlikte bir konser verdi. Selda Ba¤can, Servet Kocakaya ve Ferhat Tunç’un da kat›larak türkülerini okudu¤u etkinlikte sahne s›ras› Yorum’a geldi¤inde konser salonunu dolduran binlerce kifli Yorum türkülerine efllik etti. 329 Nisan: Ankara’da, Demokratik kitle örgütlerinin 1 May›s’ta Taksim’de olacaklar›n› aç›klamak için düzenledikleri mitinge kat›ld›. Yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.J
Nokta dergisinin yay›n› durduruldu
“Gündelikçi”ye Güney Kore’den birincilik ödülü 43. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde En ‹yi Belgesel seçilen “Gündelikçi”ye, 19 Nisan tarihinde Güney Kore’den ödül verildi. Yönetmenli¤ini Emel Çelebi’nin yapt›¤› film, Seul’de düzenlenen 9. Kad›n Filmleri Festivali’nde ‘Birincilik Ödülü’nün (First Prize) sahibi oldu. Yar›flmaya kat›lan 17 film aras›ndan s›yr›larak Güney Kore yap›m› “Be With Me” ile birlikte bu ödüle lay›k görülen “Gündelikçi”, ‹stanbul’da yaflayan temizlik iflçileri-
büyük be¤eni toplad›. 38 Nisan: Do¤u turnesinin son konseri, Elaz›¤’da Terminal Dü¤ün Salonu’nda yap›ld›. Salonu dolduran 500 kifli, bir Elaz›¤ türküsü olan “Yüksek Minare”yi hep birlikte söyledi.
13 Nisan tarihinde polis taraf›ndan bas›lan Nokta Dergisi, 20 Nisan günü yapt›¤› aç›klamayla yay›n hayat›na son verdi. Derginin imtiyaz sahibi Yeminli Mali Müflavir Ayhan Durgun’un kapanma gerekçesi olarak maddi s›k›nt›lar› gerekçe gösterdi¤i belirtildi. Son say›s›nda “Aynen
Devam” kapa¤›yla ç›kan dergi önümüzdeki hafta yay›mlanmayacak. 2003 ve 2004’teki darbe iddialar›n›n yan› s›ra, Türk Silahl› Kuvvetleri ile sivil toplum kurulufllar› aras›ndaki iliflkilere son say›s›nda yer veren Nokta dergisine bir hafta önce polis bask›n› düzenlenmiflti. Bask›n›n, Genelkurmay Baflkanl›¤›’n›n yürüttü¤ü bir soruflturma çerçevesinde, yap›ld›¤› ortaya ç›km›flt›. Arama gerekçesi ise, derginin son say›s›ndaki “Günümüzdeki sivil eylemler, ne kadar sivil?” konulu kapak haberi idi. Polis bask›n›nda derginin bürosunda bulunan tüm bilgisayar ve belgelere el konmufltu. J
MAYIS 2007 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Fatih Ak›n, yeni filmiyle Cannes Film Festivali’nde yar›flacak.Yönetmen Fatih Ak›n, “Yaflam›n K›y›s›nda” adl› filmiyle, 16–27 May›s’ta yap›lacak Cannes Film Festivalinde yar›flmaya kat›lacak. German Films taraf›ndan yap›lan aç›klamada, Fatih Ak›n’›n bu filmiyle, festivalde en büyük ödül olan “Alt›n Palmiye” için yar›flaca¤› bildirildi. Cannes Film Festivali’nde 2 y›l önce de jüri üyesi olan Ak›n, 2004 y›l›nda düzenlenen Berlin Film Festivali’nde “Duvara Karfl›” filmiyle “Alt›n Ay›” ödülünü kazanm›flt›. 3Orhan Pamuk, Cannes’da jüri üyesi olacak. Festival komitesinin 19 Nisan tarihinde yapt›¤› aç›klamaya göre, jüri baflkanl›¤›n› ‹ngiliz yap›mc› Stephen Frears üstlenecek. Jüride, Pamuk ile birlikte, Portekizli oyuncu Maria de Medeiros, Çinli sinemac› Maggie Cheung, Frans›z aktör Michel Piccoli yer al›yor. 16–27 May›s’ta yap›lacak festivalde, 22 film yar›flacak. Festival s›ras›nda ayr›ca, yar›flma d›fl› 21 film gösterilecek. 3‹dil Kültür Merkezi’nde Cevdet Ba¤ca Konseri
Yap›ld›. 8 Nisan Pazar günü ‹dil Kültür Merkezi’nde dinleyicileriyle buluflan Cevdet Ba¤ca, 2 saat süren konserinde kendi besteledi¤i flark›lardan oluflan bir repertuar sundu. Baz› flark›lar›n›n öykülerinden de bahseden Ba¤ca, yeni ç›kacak olan albümünün de ismini aç›klad›. Cevdet Ba¤ca’n›n konserine müzisyen dostu Nurettin Güleç de söyledi¤i birkaç flark›yla efllik etti. 3Mizah Ödülleri sahiplerini buldu Mizah Üretenler Derne¤i, Karikatürcüler Derne¤i ve Bak›rköylü Sanatç›lar Derne¤i’nin birlikte düzenledi¤i “2. Mizah Ödülleri” sahiplerini buldu. 14 Nisan günü Yunus Emre Kültür Merkezi’nde gerçeklefltirilen törende, “Mizah Yazar›” dal›nda Atilla Atalay, “Karikatür” dal›nda dergimizin karikatüristlerinden Mehmet Arslan ve “Tiyatro” dal›nda Müjdat Gezen’e ödül verildi. “Sinema” dal›nda “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü” filminin yap›mc›lar› Bahad›r Atay ile Serkan Çakarer, senaryo yazar› Levent Kazak ile yönetmen Ezel Akay ödül ald›.
“Televizyon Komedi Dizisi” dal›nda ise, “Cennet Mahallesi” dizisiyle yap›mc› Türker ‹nano¤lu, senaryo yazar› Resul Ertafl ve yönetmen Yaflar Seriner’e ödül verildi. “Münir Özkul Özel Ödülü” Nejat Uygur’a, “Dr. Do¤an Birgül Özel Ödülü” Cihat Tamer’e verildi. 3‹stanbul Film Festivali kapsam›nda Radikal Gazetesi Halk Ödülleri verildi. Halk Ödülü hem uluslararas› hem de ulusal yar›flmada izleyicilerin oylar›yla belirlenen filmlere verildi. Ulusal Yar›flma’da Nuri Bilge Ceylan’›n “‹klimler” adl› filmi ödül kazand›. 3Düzeltme: bir önceki say›m›zda “Sessizli¤e karfl› bir kitap” bafll›kl› yaz›da Salih Sevinel’in intihar etti¤i yaz›lm›flt›r. Do¤rusu flöyledir: 20 Temmuz 2004 tarihinde Salih SEV‹NEL tutuklu bulundu¤u hapishanenin doktorlar› taraf›ndan gerekli müdahalenin yap›lmamas› nedeniyle, geçirdi¤i kalp krizi sonucu yaflam›n› yitirmifltir. Düzeltir, okurlar›m›zdan ve ailesinden özür dileriz. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 toprak cahit berkay-grup zan Voltaj Pozitif
48 | TAVIR |MAYIS 2007
3 drama köprüsü
3 dosttan dosta
3 aflk adam› söyletir
sevinç eratalay Seyhan Müzik
türkülerin dili
okan murat öztürk Rec Ethnic
rahmi saltuk Saltuk Plak
kapaklar
4/30/07
5:58 PM
Page 2
4/30/07
5:58 PM
Page 1
kültür sanat yaflam›nda
may›s 2007
kapaklar
›ssn 1303-9113
•
2007/05
•
say› 61
•
2.25 YTL(KDV’li)