kültür sanat yaflam›nda
haziran 2007
›ssn 1303-9113
•
2007/06
•
say› 62
•
2.25 YTL(KDV’li)
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu
Her May›s’›n ilk gününün coflkusu bir baflkad›r. O gün hürriyet, en güzel elbisesiyle, iflçi tulumuyla dolafl›r sokaklar›m›zda, meydanlar›m›zda... Bir yer vard› ki, omuzlar› kalabal›k üniformal›lar›n, bir eylül sabah› karabasan gibi üzerimize çöktü¤ü y›ldan beri giremiyordu oraya. Ta ki bu seneye kadar. Oradayd› iflte, Taksim’de. Y›llar›n özlemini bir solukta tüketircesine. 30 y›l›n ac›s›n› bir nebze de olsa hafifletircesine. Hürriyet nas›l da yak›fl›yor oraya, nas›l da hak ediyor bunu. Taksim’e daha çok yolu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: info@grupyorum.net
düflecek. Her sene daha da ço¤alarak hem de... Çocuklar... Ac›lar›m›z›n küçük ama düfltü¤ü yeri en fazla yakan sebepleri... Ölümlerin en dayan›lmaz›d›r onlar›n ölümleri. Yürek dayanmaz, tarife ne kelime yeter, ne de koca koca sözlükler. Bir kaç marul yapra¤› için. Budur iflte bu ülkenin gerçe¤i. Padiflah sofralar›nda t›k›n›r kimileri, kimileri de daha bir tane portakal yemeden eziliverirler arabalar›n alt›nda. Küçük bedenlerin ölümüdür öfkemizi emziren. Gözyafllar›m›z›n hafifletmeyece¤i öfkemizi... Saatlerin kalp at›fllar›d›r tik-taklar. Zaman onlarda do¤ar, onlarda büyür, onlarda
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
biter. Biten elbette zaman de¤il, koca koca ömürlerdir. Onlar ölmezler ama. Birileri onlar›n ölümüne izin vermez. Bir cerrah›n titizli¤ine ve dikkatine, küçücük aletleri kullanma ustal›¤›n› katanlardan birine, bir saat doktoruna gittik. Art›k caddelerimizde pek rastlan›lmayan saat tamircili¤inin son ustalar›ndan birine açt›k sayfalar›m›z›... Kapitalizm öldürüyor. Kelimenin gerçek anlam›yla da öldürüyor, geleneklerimizi de, de¤erlerimizi de, mesleklerimizi de... Aç›lan her yeni pazar, bir önceki pazar›n ölümü demek oluyor. Eflekler, atlar tükenmedi ülkede ama art›k yollar her yere erifliyor, arabalar her yere ulafl›yor. Semercilik de ölüyor iflte. Bir tarih daha son demlerini yafl›yor.
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n
“Haziranda ölmek zor” demifl ya ozan, her haziranda yüre¤imize daha bir dokunur söyledi¤i. Bir kez daha k›zar›z o dizeleri yazana. fiiir kötü oldu¤u için de¤il, aksine yan yana gelebilecek en güzel kelimeleri buldu¤u ve do¤ru söyledi¤i için! Baflta Naz›m olmak üzere, haziranda yitirdi¤imiz de¤erlerimizi bu ay bir kez daha yaz›yoruz kalplerimize. Hiç silinmemecesine... Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla... tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
06/2007 33 bugün ellerim mehmet deneme
5 7 9 10 13 17 21 24 26 28 31 32 33 35 36 40 41 44 46
DENEME bugün ellerim mehmet... DENEME bekledim geliflinizi üstümde iflçi tulumuyla DENEME bir demet marul kaç çocuk eder? NOTA grup yorum ‹ZLEN‹M kenya izlenimleri ARAfiTIRMA türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - IV RÖPORTAJ kuklayla tan›fl›n belki hayran olursunuz RÖPORTAJ zamana hükmeden mahir eller ‹ZLEN‹M semercilik ‹ZLEN‹M yoksullu¤a, zaman›n tan›kl›¤› ARAfiTIRMA pakistan’da kültür ve müzik AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM fi‹‹R enver gökçe ANI okurdan fi‹‹R pablo neruda ‹NCELEME absürd tiyatro 1 DENEME köstebek mezar› T‹YATRO etna: bedendeki kuyu S‹NEMA kara kitap HABERLER
5 3 bekledim geliflinizi üstümde iflçi tulumuyla deneme
13 türk edebiyat›nda kad›n 3 yazarlar -IV araflt›rma
36 3
3
absürd tiyatro inceleme
kapak 3
deneme
bugün ellerim mehmet... deniz korcan ‘89 1 May›s’›nda katledilen Mehmet Akif Dalc›’n›n an›s›na...
Bugün 1 May›s. Can›m 1 May›s ... Benim olan her fleyi ald›m da geldim. Açl›¤›m›, ayakkab›s›zl›¤›m›, yoksullu¤umu, iflsizli¤imi, hastal›¤›m›, hapisli¤imi ve hasretli¤imi; bütün öfkelerimi ald›m da geldim. Yüre¤im kafesteki kufl benim. “Ç›kar beni at” diyor üstüne üstüne düflman›n. Bugün 1 May›s, ellerim tafl topluyor, ellerim bugün Mehmet. Bugün yok ac›mak. Bugün yüre¤im tafl olsun. Tafl olsun ki ç›kar›p f›rlatay›m üstüne hasm›n. Bugün ellerimdeki tafl, yüre¤im olsun. Yüre¤imi f›rlat›p at›yorum Mehmet için, Taksim için... 30 y›l önce Kazanc›’da düflenler için... 30 y›ld›r öldürdüler. Öldüm, dirildim. Öldüm ço¤ald›m. ‹flte flimdi yine emekçi ad›mlar›yla buraday›m. Bugün 1 May›s. Can›m 1 May›s. Her taraf hainlik. Her taraf pufltluk. K›s›k gözler. Belki yine ölürüm. Bugün bir kez daha ölürüm. Yüre¤imi ald›m da geldim.
O gün... S›rt›m›zda hain ‹srail coplar›. Kalaslar, coplar. Tutam tutam yolunan saçlar›m›z, ard›m›zda b›rakt›¤›m›z ayakkab›lar›m›z çantalar›m›z. V›z›r v›z›r geçen kurflunlar. Üstümüze ya¤an kurflunlar... Nas›l unuturum Mehmet nas›l? Sonra çoluk çocuk genç yafll› demeden sald›rd›lar. Kurflunlar art›k canl› hedeflerin üstüne ya¤›yordu. Ötesi Taksim... Ötesi bir kar›fl toprak. Düfltü¤ümüz yer de, bizi sokmak istemedikleri yer de bizim vatan›m›z... Bizi vatan›m›za sokmamak için iniyordu s›rt›m›za ‹srail sopalar›. ‹flte hainlik bu. Kafam›z gözümüz patlad›. Yerlerde sürüklendik. Kollar›m›z k›r›ld›. Götürüldü¤ümüz karakollarda günlerce iflkencelerden geçirildik. Polis ve bekçiler, ekip otolar›ndan, çevredeki binalardan atefl ediyordu o gün. Önce kuru s›k› sand›k sonra aln›ndan akan kan bize gerçe¤i söyledi. Sokak sokak kavgay› ö¤rendik. Sokak sokak savunduk 1 May›s’›.
Tafl de¤il, yürek elimdeki.
Sen orada yat›yordun öylece. Seni hastaneye götüremedik... Seni en fazla üç-dört metre tafl›yabildik.
T›pk› o günkü gibi... Nas›l unuturum nas›l? On binlerce emekçiydik, on binlerce emekçi “Taksim!” diyorduk. Sen en öndeydin Mehmet. Yüre¤ini alm›fl at›yordun hasm›na.
Kurflun ya¤muru hiç dinmiyordu. Aln›ndan kan boflan›yordu. Kurflun ensenden girip aln›ndan ç›km›flt›. Sen yar›m saat kald›n kollar›mda. Nas›l unuturum Mehmet, nas›l? S›cac›kt›n...
Tafl de¤il bu nedenle elimdeki.
Seni hastaneye götürmemize engel oldular. Üzerine kapaklanm›flken tekmeler iniyordu vücudumuza. Yafl›yordun henüz... ‹flte bundan tafl de¤il, yürekti elimizdeki. ‹flte yine bugün 1 May›s. Karfl›mda hainlik. Karfl›mda afla¤›lanmam duruyor. Karfl›mda horlanm›fll›¤›m. Karfl›mda yoksul b›rak›lm›fll›¤›m. Karfl›mda ete süte doymay›fl›m. Karfl›mda bebelerin çal›nan lokmalar›n› saklam›fllar. Karfl›mda kan izleri, la¤›m çukurlar›. Karfl›mda sömürü çarklar›. Petrol kokan eller, kana kar›flm›fl kokular. Karfl›mda çürümüfllük, karfl›mda uyuflturucu karfl›mda fahiflelerin etinden kotar›lm›fl dolarlar… Karfl›mda çek, senet, kara para, karfl›mda sat›l›k etler-bedenler, karfl›mda yalanlar, karfl›mda ikiyüzlülükler, sahtekarl›klar... Hepsi karfl›mda. Haydi savur tafl›! Haydi beee! Kavga günü.
Gaz bulutu içindeyiz. ‹nsan›n ci¤erini söken bir gaz bu. “Sakin olun arkadafllar birazdan geçecek...” Kusmak istiyorum. Sanki ö¤ürdükçe daha iyi geliyor. “Toparlan›n arkadafllar. Birazdan bitecek.” Dost eller limon at›yorlar bize. Limon biber gaz›n›n yanmas›n› hemen kesiyor. Bu gaz adam› öldürür mü? Sanki ci¤erlerim parçalanacak. Nas›l da gaza bo¤dular. Düflünebiliyor musun bir nefes, bir soluk hava bile yasak.
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 3
deneme
fakir - köylü Hatçe kad›na ›rgat Süleymana düflman, sana düflman, bana düflman, düflünen insana düflman, vatan ki bu insanlar›n evidir, sevgilim, onlar vatana düflman.” Buras› Okmeydan›. Sibel bugün her yan. Komutan Sibel. Bugün yüre¤im Mahir. Sokaklar bizim, sokaklar vatan. Haydi ellerimi tut. Yan›yor ellerim, bombalar›n s›ca¤›ndan. Yaflas›n 1 May›s, bin kez yaflas›n! Mehmet, bugün ellerim. Aln›mdaki günefl, Mehmet… Yüzümüz günefle dönük. Aln›m›z yanar hep, bafl›m›z›n dikli¤inden… Bugün uslanmaz bu ellerim. Tafl toplar geçmiflten gelece¤e. Tafl toplar kucak kucak. Savurur yüre¤ini sanki.... Gülen resmin akl›mdan ç›km›yor. Bugün daha bir hofl gülümsüyorsun Mehmet. Befl bin kez, on bin kez… Taksim... Hedef Taksim. Taksim’deyiz Mehmet. Taksim vatan çünkü. Taksim’de emekçilerin ad›mlar›; otuz y›l sonra… Senin aln›ndan dökülen kan izlerini takip ederek geldik Taksim’e. Kavgay› ö¤retti¤in yerlere basarak geldik. Kuca¤›ndan dökülen tafllar› toplayarak geldik. Biz geldik Mehmet, yoldafllar›n. Ellerimiz de, yüre¤imiz de sana benzer. Bu meydanda düflen kardefllerimizin öfkesini yüre¤imize doldurduk da geldik. Okmeydan› sokak sokak hayk›r›yor. Kuflatt›lar dört bir yandan. Madem öyle, her yer Taksim. Her yerde sen vars›n. Her yerde yoldafllar›n… Bak görüyor musun, nas›l da çat›fl›yorlar çat›lardan, sokaklardan, tepelerden? Düflmanca bak›yorlar. Düflmanca s›k›yorlar gaz›. Vahfli hayvanlara s›kar gibi. Zavall›lar, görüyor musun? Duvardaki afifllerimizi söküyorlar. Yaflas›n 1 May›s, binlerce kez yaflas›n. Yüre¤im Mehmet bugün.
4 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
Bugün yüre¤im Mehmet. Düflmanca bak›yorlar. Düflmanca s›k›yorlar gaz›. Hepimize düflmanlar... Bugün dillerim Naz›m benim. “Bursa'da havlucu Recebe Karabük fabrikas›nda tesviyeci Hasana düflman
Kardefllerin onlar. Bak iflte her sokak bafl›nda çat›flan kardefllerin. Senin aln›ndaki yaradan öptüler ve belki senin düfltü¤ün y›l do¤dular. Genç soluklar›na h›nc› katt›lar. Onlar senin kan kardefllerin. fiimdi buradalar, buraday›z. Yaflas›n 1 May›s, binlerce kez vatan... J
bekledim geliflinizi, üstümde iflçi tulumuyla... p›nar ceren
O gün, avuçlar›m›n kor kor yand›¤›, difllerimi s›zlat›rcas›na a¤›r ac›lar çekti¤im o sabah, bayram sevinciyle uyuyamayan çocuklar gibi sevinçli ve hafiftim. Sanki demiri ben dövmemifl, çiviyi ben çakmam›fl, tarlay› ben sürüp ekmemifl, kumafl› ben dokumam›fl, elbiseyi ben dikmemifltim… Sanki bütün ac›lar›m›, parmaklar›m›n aras›na s›k›flt›rd›¤›m flu sigaran›n son duman›yla bir kerede çekip alm›flt›m ci¤erlerime, hem de “Ustabafl› ya görür de iflten atarsa!” korkusu olmadan, köfle bucak saklanmadan… O gün, tulumumu iflte o bayram çocuklar›n›n gülüflüyle giydim üzerime. Bayramd› tabi ya! Bizim bayram›m›zd›: Eme¤in, birli¤in, mücadelenin ve dayan›flman›n bayram›… Üstümdeki ya¤ lekeleri soframdaki ekme¤i, kar›m›n, çocuklar›m›n mutlulu¤unu anlat›yordu bakanlara… Ellerimin irili¤ine bakmay›n öyle, demirin inad›yla bafl etmek kolay m› sand›n›z? Oysa ben de okflamas›n› biliyorum s›rma saçlar›. Tutmas›n› narin elleri, koparmas›n› dal›ndan çiçe¤i… Kar›m, çocuklar›m ve komflular›mla ayn› heyecanla ad›mlad›k o sabah dik yokufllar›, kald›r›ms›z sokaklar›.... Ay›n on befli de de¤il üstelik. Saraçhane yoluna geldi¤imizde
yüzlercemizle, binlercemizle karfl›laflt›k, kalabal›¤a kar›flt›k hemen. Gözler ayn› bak›yor, sözler ayn› anda ve ritmik ç›k›yor a¤›zlardan, eller ayn› güçle s›k›l›yor, gelece¤e ayn› güvenle, ayn› güçle bak›l›yor. Bu uzun yürüyüflü ‹stanbul’un en güzel meydanlar›ndan birinde, Taksim’de tamamlad›k. Hepimiz yerimizi ald›k yavafl yavafl, ben de bütün gelenleri görebilece¤im bir yer buldum kendime; simsiyah camlarla kapl›, kocaman bir binan›n önünde dikildim. Say›m›z giderek ço¤ald›, bir-iki kilometre yak›n›m›zdaki denizin çarpan deli dalgalar› gibi ak›yor insanlar, köpük köpük da¤›l›yor meydana. Bu meydan hiç bu kadar ayd›nlanmam›flt›, rengârenk flimdi: K›rm›z›, sar›, mavi, turuncu, beyaz, siyah, yeflil… Ve hiç bu kadar rahat nefes almam›flt›; insanlar ço¤ald›kça daha rahat soluyor havay›, çiçekleri daha diri, daha canl›, daha taze flimdi. Karfl›l›k veriyor insanlar sanki; halk›n flark›lar›n› yapanlar daha gür bir sesten söylüyor flark›lar›n›, oyuncular hiç yorulmak bilmiyor, avukatlar en büyük savunmalar›n› yap›yorlar bu meydanda, onurlu hâkimler gerçek suçlular› yarg›l›yor, sendikac›lar en güzel yerde sahip ç›k›yorlar emeklerine, iflçiler beraberli¤i, kardeflli¤i, dayan›flmay› bu meydanda görüyor. Kad›nlar sömürü zincirini bu meydanda ko-
par›yor, ö¤retmenler bu meydanda görüyor bilimin ayd›nl›¤›n›, doktorlar bu meydanda yeniden ediyorlar Hipokrat yeminlerini, pasl› demirlerin, nemli duvarlar›n aras›nda özgürlü¤ü savunanlar bu meydanda, binlerin içinde flimdi. Yitirdiklerimiz, en de¤erlilerimiz burada bizimle birlikteler. Bu ülkenin ayd›nl›k yüzleri; ayd›nl›¤›n, sanatç›l›¤›n nas›l olmas› gerekti¤ini herkeslere ö¤retenler, Y›lmaz, Naz›m ve di¤erleri burada! Herkes, hepimiz buraday›z, davullar, zurnalar, halaylar›m›zla, eflimiz dostumuz, çocuklar›m›zla, bayrak bayrak, dalga dalga, sel sel, da¤ da¤, yürek yürek… Ötesi yok art›k, dönüfl de yok. Birazdan olacaklardan habersiz dinliyoruz yap›lan konuflmalar›. Birazdan ne olaca¤›n› yaln›z, bafl›m›zda akbaba misali dönen cellâtlar biliyorlard›; bir de lefl kargalar›… Birden, birkaç yerden ard› ard›na s›k›lan silah sesleri duyuldu. O an› hiç unutamam. ‹nsanlar gözlerimin önünde oraya buraya kaç›fl›yorlard›. Ç›¤l›klar, feryatlar bütün meydan› kaplad› bir anda, sonra bir panzer insanlar›n üstüne yürüdü h›zla. Gözlerimle gördüm! O genç delikanl›n›n döflünü parçalayan kurflun, meydan›n tam bafl›nda bekleyen mavi bir otomobilden s›k›ld›. Birisi tam bu siyah caml› binan›n çapraz›nda du-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 5
deneme
ran otelden, bir di¤eri de afla¤› sokaktan… Yerde k›rm›z› saçl› bir genç k›z yat›yor, e¤ilip saçlar›n› okflay›nca, yüzünden süzülen kan›n saçlar›na o k›rm›z› rengi verdi¤ini gördüm. Bir de o k›z›l saçl› k›z› vuranlar›n gözlerindeki korkuyu, teti¤i çekerken ellerindeki titremeyi, sonra korkakça kaç›fllar›n›… Kaçt›lar! Kaçarken kan izlerini de yanlar›nda götürdüler. Sand›lar ki görmez bu gözler, bu kulaklar duymaz, bu yürek yanmaz, bu meydan konuflmaz… Taksim! Taksim gördü o gün. Duydu, yand›, bekledi o da benim gibi… Bekledi, umudunu bir kez olsun yitirmeden. Katillerin hesap verece¤i günü bekledi, o gün sokaklar›n› k›z›la boyayan kanla büyüttü çiçeklerini. Ondand›r çiçeklerinin k›z›ll›¤›, ondand›r kavurucu s›ca¤› 1 May›slarda… Sab›rtafl› dedikleri çatlar bu hasret karfl›s›nda, çatlar da tuz-buz olur… Biz bekledik günlerce, haftalarca, aylarca, y›llarca, mevsimlerce… Kar alt›nda bekledik. Yaz›n s›ca¤›nda, sonbahar›n yelinde... Unutmam›z, ihanet etmemiz için her yolu denediler. A¤z› lefl gibi kokanlar tepindi üzerinde kimi zaman; kimi zaman, korkular›n› üzerlerindeki üniforman›n alt›nda saklayanlar, bu meydan› yasaklayanlar, beyinleri çal›nanlar, kurulan süslü sahnelerde avaz› ç›kt›¤› kadar ba¤›ranlar, Efes’ler, Turkcell’ler, Avea’lar… Kimi zaman, elindeki mendille, yaflama s›k›ca tutunan minik elli çocuklarla sabah› bekledik gecelerce, kimi zaman etini satan kad›nlar›n lanetleriyle ç›nlad› sokaklar. Kaç genç k›z›n hayalleri çal›nd› bu gece vakitlerinde, kaç delikanl› son kez ci¤erine usulca çekti havay›, son kez gördü yatt›¤› yerden gökyüzünü, y›ld›zlar›? Kaç çocuk boya sand›¤›nda gezdirdi¤i boyayla yazd› özlemlerini, kötü olan her fleyi elindeki bezle h›zl› h›zl› sildi? Kaç pezevenk elini ovuflturdu et tacirli¤inden cebine giren para için? Kaç kan emici s›rtlan elindeki flarap kadehini okflarken “Daha fazla nas›l sömürürüm?”ün toplant›lar›n› yapt› otel odalar›nda, y›l›fl›k gülüfller saç›ld› etrafa, çarflaflarda dudaklar›ndaki rujun izi kald› kibar han›mefendilerin? Telafll› telafll› koflturanlar oldu ifllerine... Uy-
6 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
kulu gözlerle yürürken çarp›flanlar, karfl›dan karfl›ya geçmek için itiflenler, kapkaçç›lar, el ele, dudak duda¤a gezenler, vitrinleri seyredenler, entelektüeller, kestane, m›s›r, simit satanlar… Evlatlar›n› bir kez olsun yaln›z b›rakmayan analar babalar da geldi. Ellerindeki resimlerin rengi soldu ama onlar› bulacaklar› düflüncesi hiç solmad› yüreklerinde. Onlar› da istemediler; y›¤›n y›¤›n otobüsler çevirdi etraflar›n›. Saçlar› kald›r›m tafllar›nda kald› tutam tutam; k›r›k gözlük, ayakkab› onlar› anlatt› bakanlara… Ö¤renciler, memurlar, iflçiler, avukatlar, sanatç›lar, her gün geldiler buraya; belki o günkü gibi kalabal›k de¤il ama giderken gözleri hep arkada kald›, bu meydanda. “Bir gün gelecek…” diye bafllayan cümleler dudaklar›ndan düflmedi hiç. Ad›m ad›m yaklaflt›lar hep, bazen yüzler, bazen binlerle geldiler. Ama hep yendiler, yenilen olmad›lar hiç. Tam 30 y›l sonra ayn› görkemle, ayn› kararl›l›kla, ayn› coflkuyla geldiler yine. Dile kolay, 30 y›l. O gün gördü¤üm çocuklar kocaman adam oldular, o zaman otuzunda olanlar altm›fl y›l› geride b›rakt› ömründe. Kimisi aram›zdan ayr›ld› onurluca, kimisi kabu¤una çekildi, kimisi patron oldu, kimisi yalanc›, kimisi korkak, kimisi hali vakti yerinde bir tüccar, kimisi ekmek derdinden kald›ramaz oldu bafl›n›, kimisi için mazide kald› o günler, sadece hayalinde kalan gençlik maceras›… Birileri de vard› ki, onlar hiç yitirmedi inanc›n›, sevgisini, ba¤l›l›¤›n›, gözleri ayr›lmad› hiç flu can›m meydan›n orta yerinde duran bu tafl an›ttan ve yine flu can›m meydandan. Sadece bir tafl y›¤›n› de¤ildi sak›n›p koruduklar›; sevdiklerinin ve burada güpegündüz vurulanlar›n hat›ras›na ve onlar›n gelecekteki düflüneydi bu hasret, bu sevgi, bu ba¤l›l›k. 30 y›l sonra, bu da¤ gibi hasret sona erecekti, 30 y›l sonra bu meydan bir kez daha gülecekti. Üstümden hiç ç›karmad›¤›m iflçi tulumumla karfl›layaca¤›m gelenleri. Hepimiz tarif edilmez heyecan içindeyiz. Haftalar öncesinden “‹zin vermeyece¤iz, sokma-
yaca¤›z, yapt›rmayaca¤›z.” sözlerini duymaya bafllad›k. Bizim de söyleyecek sözümüz vard›r elbet. Girece¤iz, çünkü dökülen kan›m›z var, girece¤iz çünkü sorulmam›fl hesab›m›z var, girece¤iz çünkü gelece¤imiz, yar›n›m›z, bugünümüz için sözümüz var. O geceyi nas›l sabah yapt›k, o gün›fl›¤›n› nas›l bekledik, o yüreklere nas›l söz geçirdik, hiçbirimiz bilemeyiz. Yar›n yeni bir gün, yeni bir ay›n bafllang›c›, bahar›n, bayram›n müjdecisi… Takvim yapraklar› May›s’›n 1’ini gösteriyor. Dolmabahçe, Befliktafl, Kabatafl, Eminönü, fiiflhane, Mecidiyeköy, fiiflli… Öbek öbek insan dolu, t›pk› o günkü gibi 30 y›l öncesi gibi. Meydan, misafirlerini karfl›lamak için sab›rs›z, heyecanl›. Meydana ç›kan tüm yollar kapal›. Korkudur yollar› kapatan. 30 y›l›n hasretini hangi korku siler ki? Sabah bir araya gelen kim varsa engellediler. Taksim’e ç›kan tüm sokaklar beyaz dumandan görünmüyor adeta. Duman insan›n genzini, yüzünü, temas etti¤i her yerini yak›yor. Ama olsun bunun için de¤er, bunun için katlan›l›r; g›k› bile ç›kmaz kimsenin. ‹zmir, Ankara, Edirne, Malatya, Elaz›¤, Eskiflehir, Artvin… bütün illerden insanlar ayn› düflü gerçeklefltirmek için düfltüler yola. Onlar zorluyor, coplar kalk›yordu, onlar zorluyor, gazlar at›l›yordu, onlar zorluyor mermiler s›k›l›yordu. Dolmabahçe’deki kalabal›k gitgide art›yor; yüz kifliler, üç yüz oldular, yedi yüz, bin, bin befl yüz… Ç›k›yorlar yokuflu, ad›mlar hep ileri at›l›yor, Kazanc› Yokuflu’na varmak üzereler, yan sokaklarda bekleyenler de kat›l›yor yürüyenlere. Engel olam›yorlar korkudan medet umanlar. Yürüyenler gittikçe ço¤al›yor, Kazanc› Yokuflu binlerle beraber flimdi. Taksim sloganlarla yank›lan›yor, kalpler h›zl› h›zl› at›yor, gözyafllar› yanaklardan süzülüyor… 30 y›l sonra buluflman›n sevinci tüm yüreklerde. Ben ise ayn› yerimde duruyorum üstümde iflçi tulumumla. 30 y›l hep buradayd›m, hiç ay›rmad›m gözlerimi sizden. Yüre¤imdeki atefl hiç so¤umad›. Hep sizi bekledim. Meydan›n tam karfl›s›nda siyah caml› binan›n üstünde as›l› olan foto¤raf de¤ildim sadece... J
deneme
bir demet marul kaç çocuk eder? erhan bal
Çat›r çat›r ses ç›kar›r yanaklar› gülen annelerin. Bir an durur… Annesine bakar sonra, güldü¤ünü görmek için bakar. Yeter iflte o çocuk için, çileli bir annenin küçücük gülüflü… A¤›z dolusu de¤il ufac›k olabilir, olsun anne gülüflü de¤il mi; küçü¤ü, büyü¤ü mü olur? Ya flu an… Ne yap›yor annesi tülbendin alt›nda saçlar›n›n aklar›n› saklarken? Adeta tel tel yerinden söküp almaya çal›fl›yor… Üzeri k›rm›z› güllerle dolu bir etek giyen Antepli anne, bugün öyle a¤l›yor ki Kayseri’nin orta yerinde, onu tutup yüzündeki ac›y› düzeltecek çocu¤u yok art›k. Gözyafllar›n› silecek bir mendili de yok… Çeyizine de hiç koymam›fl mendili.. Gözyafllar› o kararan yüzünde kendisine yol bulup incitmeden ak›veriyor afla¤›ya do¤ru… Usulca ete¤inin ucundan tutup, bir k›rm›z› gülün orta yeriyle burnunu siliyor… Ac›, yüzünde bir ç›kmaz soka¤a girmifl gibi kalakal›yor art›k… Ve feryat ve isyan… Annelerin isyan› da, feryad› da yürek parçalar. Yalvar›r bir baba, ellerini gö¤e açarak: “Bir kez daha affet Allah›m”… Suçu kendinden arar, flapkas› yerlerde tozun için kalan baba… “Çocuklar caddeye saç›ld›” diyor komflusu… “O kadar çok ve o kadar de¤ersiziz ki, caddelere saç›l›yor çocuklar›m›z” demiyor… Diyemiyor… Çocuklar›m›z k›r›l›p un-ufak edilip caddelere saç›l›yor… Bu hangi ac› kitab›nda yaz›l›? Neler k›r›l›r içimizde biz bunlara bakt›kça… Kaç günün yorgunlu¤uyla dizlerini dövüyor anneler, bilinmiyor... Yoksullu¤un çaresini aramay› b›rak›p duruyor boynu bükük bu sokaklarda… Hangi zaman daral›p yok oluyor yazg›s›n›n elinde? Kaç gün be hey zalim, kaç gün kendini tüketiyor? Kaç ömür haz›rlan›yor yollara düflmek için? Doymayanlar isyan etmeli mi yanarda¤ gibi? “Yanaklar› k›r›l›r gibi” çocuklar›n… ‹zler nas›l kaz›l›r o minnac›k al›nlar›nda? Küçücük elleri, yara bere içinde de olsa sever annesini, düzeltir yüzündeki o çilekeflli¤i… Evin orta yerinde bir çocu¤un dolaflmas›, oynamas› hoplay›p z›plamas›, o ailenin en büyük sevinci de¤il midir? Vars›n çad›rlarda olsun; mutluluk sadece lüks dairelerde yaflanmaz ki. Yüzü güneflte yanan bir çocu¤un gülüflüne tan›k oldunuz mu hiç? Çad›rda yaflayan bir çocu¤un gülüflüne hem de…
Bir demet marul alm›fl befl çocu¤u vermiyor kimseye… Kapatm›fl gözlerini… Çürümüfl bir marul yapra¤›na sar›l›p kal›n›r, bu Kayseri denilen ilin orta yerinde… Aflevinin önünde y›¤›l› duran çöpün içinde Turgay, Veysel, Muharrem, Ali, Serengül ve Berivan… Yaflamla son oyununu oynuyorlar… Tan›d›k isimler. Ne yar› ‹ngilizce ne de k›r›k harflerle ç›k›yor a¤z›m›zdan isimleri. Eski isimler hepsi. Bildi¤imiz isimler. Turgay, Vey-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 7
deneme
Turgay, Veysel, Muharrem, Ali, Serengül… Kim bilebilir ki bu çocuklar›n anlatt›klar› hikâyeleri? Ölürken açl›klar›n› yutkundular… Bo¤azlar› dü¤üm dü¤üm oldu belki de… Ya da “Oh be kurtulduk açl›¤›n pençesinden” mi dediler? Demediniz de¤il mi çocuklar, deyip de rezil rüsva etmediniz geride kalan bizleri? Kap›lar›n önlerinde zaman›n› bekleyen bir yaray› tutup atmad›n›z içinize de¤il mi çocuklar? Bu kazan›n tesadüf olmad›¤›n› söylüyorlar oralar› bilenler. Nizip göçmeni Zurnac› ailesinin çocuklar›n›n, aflevinin at›klar›n› toplayarak beslenmeye çal›flt›klar›n› söylüyorlar. Yani bu zalim zamanlarda, o çöp sofras›nda beslenmeye devam ediyor insanlar… Gözleri, aflevinin çöplü¤ünde öylece kalakald›, Turgay’›n, Serengül’ün, Muharrem’in, Veysel’in, Ali’nin ve Berivan’›n... Çöp sofras›nda karn›n› doyuramadan yaflama gözlerini yumdu befl kardefl… Turgay, Veysel, Muharrem, Ali, Serengül… Ne zaman unutulur? Dördü hemen ölmüfltü. Muharrem de kardefllerini b›rakmayarak iki gün sonra yetiflti onlara. Turgay, Veysel, Muharrem, Ali, Serengül… Ne biliyorlard› bu zulüm hakk›nda? Bir yandan hiçbir fley bilmiyor, di¤er yanda çok fley biliyorlard›. Çünkü onlar hep aç ve aç›kta kal›yorlard› ve bunu gören, duyan de¤il, bire bir yaflayan çocuklard›… Onun için, yoksullu¤un ne namert bir yarat›k oldu¤unu iyi bilirlerdi. Bir fley daha biliyorlard› Zurnac› ve Davulcu aileleri, kendilerinden önce de büyüklerinin bahar ay›nda ellerinden tutup onlar› Kayseri’ye getirdiklerini. Anne ve babalar› da bunlar› biliyorlard›. sel, Muharrem, Ali, Serengül ve Berivan… Yafllar› daha emekleyen bu çocuklar k›r›l›p yollara saç›ld›lar… Gözleri yolun karfl›s›ndaki çürük marullara tak›l› kal›p öylece son soluklar›n› verdiler. Hayalsiz, düfller kurmadan, a¤›zlar›nda sadece bir yaprak çürük marulun tad›yla, yolun orta yerine saç›ld›lar…
Ötesi yok… Bilgi orada bitiyor; fakirlik bafll›yor, yokluk-yoksulluk, afla¤›lanma bafll›yor… Ondan sonras›n› kimse konuflmuyor, kimse de bilmiyor… fiimdi büyüdüler, evlendiler ve onlar da çocuklar›n› okuldan al›p Kayseri’ye getirdiler. Sonra, sonras› yok iflte… Befl cenaze birden kalkt› evlerinden….
Turgay sekiz, Veysel yedi, Muharrem ve Ali alt›, Serengül befl yafl›nda kald›. Hepsi de Gaziantep’in Nizip ilçesinden gelen Zurnac› ailesinin çocuklar›yd›. Melikgazi beldesinin esmer çocuklar›ndan alt›s›yd› onlar. Soyadlar› ilginizi çekmifltir. Bunlar “esmer vatandafllar”…Kemeralt› Mahallesi’nde yaflayan evsiz ve yurtsuz, vatans›z vatandafllar. Bu çocuklar Gaziantep/Nizip’ten göç edip gelmifller. Kimbilir neler neler yükleyip s›rtlar›na, düflmüfller bu göç yollar›na… Kemeralt›’nda davul, zurna çalarak yaflamlar›n› sürdürüyorlar. Zaten yar›s›n›n soyismi “Davulcu”, yar›s›n›nsa “Zurnac›”... Bahar biraz ›s›t›nca kendini, Kayseri’ye gelirler. Dü¤ün mevsimi aç›l›nca çalg›c›lar için daha fazla ifl olana¤›n›n oldu¤u zamanlar, tutuyorlar Kayseri’nin yolunu. Nerden bilebilirlerdi ki Kayseri onlar›n ac› zulas› olarak kalakalacak bir ömür boyu? Nerden bilebilirlerdi ki, gözyafllar› takatsiz kal›p orta yerde y›¤›lacak?
8 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
Kemeralt› Mahallesi eski Kayseri. Yerliler y›k›k binalar›n› b›rak›p gitmifller. O tarihi tafl binalar apartman olarak yükseliyor, “esmer vatandafllar”›n yoksulluklar›n›n yan› bafl›nda. Ev sahipleri bu y›k›k dökük evleri ayl›k 20 ya da 30 YTL’ye kendi deyimleriyle “esmer vatandafllara” kiral›yorlar. Ev bulamayanlar çad›r kuruyor. Yani yaflam›n en çilekeflini çekiyor, yoksullu¤un en zirvesinde dolafl›yorlar. Yani bu zalim zamanlar›n o çöp sofras›nda beslenmeye devam… Gözleri aflevinin çöplü¤ünde öylece kalakald› Turgay’›n, Serengül’ün, Muharrem’in, Veysel’in, Ali’nin ve Berivan’›n... Çöp sofras›nda karn›n› doyuramadan yaflama gözlerini yumdu befl kardefl... Turgay, Veysel, Muharrem, Ali, Serengül… Sahi ne zaman unutulur?J
nota
kavuflma grup yorum
insano¤lu vura öle gece güne döne döne tutuflmaz m› bu karanl›k en yi¤itler yana yana flen olas›n anac›¤›m o¤lun erdi murad›na destan oldu vatan›na...
pir sultan soyundan akan yi¤itler börklüce'yle cenge kalkan yi¤itler çak›rcal›'dan beri konaklar yak›p y›kan zulmün bile¤ini büken yi¤itler
flen olas›n anadolu o¤lun zulmü y›kt› geçti k›r›lsa da bir fidan›n bin tomurcuk çiçek açt› haber sal›n dört bir yana da¤lar ona kucak açt› yoldafllar› silah çatt›, kurtulufla söz-müzik: grup yorum
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 9
izlenim
kenya izlenimleri... ferit çaml›k
20–25 Ocak tarihleri aras›nda 7.’si yap›lacak olan Dünya Sosyal Forumu (DSF) haz›rl›klar›m›z tamamlanmak üzereydi. 7. DSF, Kenya’n›n baflkenti Nairobi’de yap›lacakt›. Vize gibi ifllemler için nelerin gerekli oldu¤unu araflt›r›yoruz. En az 10 gün öncesinden “Sar› Humma” afl›s› yapt›rmam›z gerekti¤i söyleniyor. Bunun bir zorunluluk oldu¤u söylendi¤i için kifli bafl› 30 YTL verip afl›y› yapt›r›yoruz. Bize bir karne veriliyor ve bu karneyi sürekli pasaportumuzla birlikte tafl›mam›z gerekti¤i anlat›l›yor. Ancak ne Nairobi’ye girerken, ne de Türkiye’ye dönüflte kimse yapt›rd›¤›m›z afl› hakk›nda bir fley sormuyor bize. Merak ediyoruz, o halde neden zorunlu? Ald›¤›m›z cevap flöyle: Afrika’ya gidip gelen insanlar bu afl›y› yapt›rmam›flsa bundan sonra hiçbir AB ülkesine girifl izni verilmiyor. Yani emperyalistlerin iste¤i ve onlar›n vatandafllar›n›n sa¤l›¤› için
afl› yapt›rd›¤›m›z› ö¤reniyoruz. Yolculu¤a ç›kmadan iki saat önce Hrant Dink’in katledildi¤ini televizyonlardan ö¤reniyoruz. ‹nsanlar›n ak›n ak›n AGOS gazetesi önüne gitmesini izliyoruz. Sloganlar at›l›yor: “Katil devlet hesap verecek.” Bir yan›m›z› katliam›n protesto edildi¤i eylemlerde b›rak›p havaliman›n›n yolunu tutuyoruz. Son kontroller yap›ld›ktan sonra uça¤a biniyoruz. ‹ki saat sonra Kahire Havaliman›’na iniyoruz. Burada uça¤›n personeli de¤ifliyor, yeni yolcular bindikten sonra hareket ediyoruz. Aral›ks›z 5,5 saatlik bir uçufltan sonra Nairobi’ye iniyoruz. S›cakl›k fark› bizi etkiliyor. 5 derece s›cakl›ktan 40–45 derece s›cakl›¤a geliyoruz. Rak›m 1600 metre. Buna ra¤men havas› nemli de-
¤il. Kuru bir s›ca¤› da yok. Güneflin yakt›¤›n› hissetmiyor insan. Bunun ac›s›n› bir hafta sonra yüzümüz yand›¤›nda anl›yoruz. Otele yerlefliyoruz. Normal fiyat›n›n iki kat›n› ödüyoruz. DSF nedeniyle turist say›s› artt›¤› için hemen her fleyin fiyat› iki kat›na ç›kart›lm›fl Nairobi’de. Alternatif olmad›¤› için peflin ödüyoruz param›z›. Kald›¤›m›z otel, flehir merkezi ile varofllar›n bafllad›¤› yerde, tam s›n›rda kal›yor. 20 flilinlik suyu ilk gün 2 dolara sat›n al›yoruz. Sonra 100 flilin, sonra 50 flilin ödüyoruz ayn› suya… 1 Dolar, 69 Kenya fiilin’i ediyor. Yani “turist”in kaderinin dünyan›n her yerinde ayn› oldu¤unu, yaflayarak bir kez daha görüyoruz. DSF için kay›t yapt›rmam›z gerekiyor. S›raya giriyoruz. Bürokrasi burada da karfl›m›za ç›k›yor. Yaklafl›k 2 saat süren bir mücadele sonucu kayd›m›z› yapt›rmay› baflar›yoruz. Dört gün boyunca çeflitli seminerlere kat›l›p, di¤er ülkelerden gelen heyetlerle tan›fl›yoruz. Organizasyon oldukça kötü. Kat›lmak istedi¤imiz birçok seminerin yerini bulam›yor, bulduklar›m›zda ise çeviri sorunu yafl›yoruz. Büyük bir stad› brandalarla bölüp, küçük küçük seminer salonlar› haz›rlam›fllar. Ancak binden fazla seminer oldu¤u için ve salonlar yan yana oldu¤u için sesler birbirine kar›fl›yor, bazen konuflulanlar anlafl›lmaz hale geliyor. Yaklafl›k 80 bin kiflinin kat›ld›¤› söyleniyor etkinliklere. Ancak seminerlerin ço¤u bofl geçiyor. 2 bin kiflilik çad›rlarda, Samir Amin, Wolden Bello, Leyla Halid gibi tan›nm›fl isim-
10 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
izlenim
lerin verdi¤i seminerlere 25–30 kifli kat›l›yor. ‹lk gün yap›lan yürüyüfle ise 6 bin kiflinin kat›ld›¤›n› ö¤reniyoruz. Bu y›l 7.si yap›lan DSF’nin art›k bir yol ayr›m›na do¤ru ilerledi¤ini söylemek mümkün. Sosyal hareketlerin bir araya gelip emperyalizmin dünya çap›ndaki sömürü, sald›rganl›k ve zulmüne karfl› ortak mücadeleyi gelifltirme hedefinin giderek mu¤lâklaflt›¤›n› görüyoruz. Seminer salonlar›n›n bofl, turistik eflya stantlar›n›n, yerlilerin dans gösterilerinin yap›ld›¤› yerlerin, içkili çad›r restoranlar›n t›ka basa dolu olmas›, sorunlar›n tart›fl›l›p çözüm yollar›n›n arand›¤› yerler olmaktan ç›k›p festival alanlar›na dönüflmesi, DSF’nin gelece¤inin tart›fl›lmas› gereklili¤i sorununu daha da yak›c› hale getiriyor. DSF içinde s›k kullan›lan bir espri ise var olan durumu k›saca özetliyor: “Devrimci turizmi yap›yoruz”. Sosyal forumun, ne kadar “sosyal” oldu¤unun da tart›flmaya aç›k oldu¤unu, ilerleyen günlerde görüyoruz. 7. DSF’nin bir sponsorunun oldu¤unu, bunun da Kenya’n›n en büyük tekellerinden biri olan GSM flirketi CELL-TEL oldu¤unu ö¤reniyoruz. Sosyal forum alan›n›n çevresinde kurulan çad›r lokantalar›n yine büyük bir k›sm›n›n büyük flirketlere ait oldu¤u ç›k›yor ortaya. Forumun 4. günü bu lokantalardan en büyü¤ü Kenyal›lar taraf›ndan bas›l›p da¤›t›l›yor. Yap›lan aç›klamadan anl›yoruz ki bas›lan yerin sahibi Kenya Savunma Bakan›… K›saca flunu söylemek mümkün: Kenya Devleti, sosyal forumda, sosyal hareketlerden daha etkin bir konumda. “Size iflkenceyi anlatmak için yaflad›k” bafll›kl› bir seminere kat›lmak için seminerin yap›laca¤› salona gidiyoruz. Kenyal› eski politik tutsaklar›n düzenledi¤i bir seminer bu. Salonun bofl oldu¤unu görünce nedenini soruyoruz. Cevap yine sosyal forumlarda al›fl›k olmad›¤›m›z tarzdan: “Hükümet semineri yasaklad›.” Tekellerin sponsorlu¤unu yapt›¤›, bakanlar›n lokanta açt›¤›, hükümetin be¤enmedi¤i seminerleri yasaklad›¤› bir DSF’de güzel fleylerle de karfl›laflabiliyoruz. Venezüellal› dostlar›m›z› görüyoruz… Venezüella bayraklar›, Chavez posterleri alt›nda
dans ediyorlar. Sohbete bafll›yoruz; “54 kifli özel bir uçakla geldik. Her birimiz Venezüella Devleti’ni temsil etme yetkisine sahibiz. Hiçbirimiz hükümet üyesi vb. de¤iliz. Halktan, s›radan insanlar›z. Ama Chavez bu yetki ile gönderdi bizi buraya.” diyor, ekip baflkan›. Chavez’in halkla iç içe oldu¤unu, halka verdi¤i de¤eri bir kez daha bu örnekte görüyoruz. Biraz ilerde Vietnaml›lar›n stand›na gidiyoruz. Stand›n en göze çarpan yerinde Vietnam bayra¤› ve Ho Amca’n›n resmi yan yana duruyor. Çok s›cak davran›yorlar bize. “Vietnam Sosyalizme Yürüyor” bafll›kl› seminerlerine davet ediyorlar bizi. Kat›l›yoruz. Vietnam’›n ABD emperyalizmine karfl› direniflini, bu direniflte milyonlarca Vietnaml›n›n katledildi¤ini, 4 milyon Vietnaml›n›n sakat kald›¤›n› anlat›yorlar. Ho Amca’n›n gösterdi¤i yolda ilerlediklerini, Vietnam Komünist Partisi’nin 3 milyona yak›n üyesi oldu¤unu, yüzlerce halk örgütlenmesi ile hükümetin birlikte çal›flt›¤›n›, sosyalizme emin ad›mlarla yürüdüklerini anlat›yorlar. “Halktan koparsan›z yozlafl›rs›n›z, sosyalizmi kurmak için halkla birlikte olmak zorundas›n›z” diyorlar. Ve sosyal forumlar›n klifle slogan› haline gelen “Baflka bir dünya mümkün” slogan›na “Baflka bir dünya de¤il, sosyalizm mümkün ve baflaraca¤›z” diye karfl›l›k veriyorlar. Sosyal forumun 4. gününde Filistin heyetinin örgütledi¤i Filistin yürüyüflü düzenleniyor. Biz de kat›l›yoruz bu yürüyüfle. En baflta Leyla Halid yürüyor. Bir yerde toplan›yoruz. Leyla Halid, Filistin direniflini anlatan bir konuflma yap›yor. Irak ve Lübnan Direnifli’yle bütünlefltiriyor Filistin direniflini ve ortak düflmana karfl› birlikte mücadele ça¤r›s› yaparak konuflmas›n› bitiriyor. DSF’nin son günü Nairobi’nin varofllar›ndan flehir merkezindeki Uhuru Park’ta maraton düzenleniyor. Daha çok, Afrikal›lar kat›l›yor bu maratona. Ve Uhuru Park’ta düzenlenen kültürel etkinlikle 7. DSF bitiriliyor. Nairobi’de alt›nc› ve son günümüze giriyoruz. Bu süre içerisinde f›rsat buldukça Nairobi’yi gezmeye, Kenya hakk›nda bilgi edinmeye çal›fl›yoruz. Kenya 1963’te ‹ngilizler’den “ba¤›ms›zl›¤›n›” kazan›yor. fiu an hükümette sa¤ koalisyon var. Baflbakan ise eski bir
polis flefi. Yolda tesadüfen hapishane ring arac›n› görüyoruz. Tutsaklara sar› renkli tek tip elbise giydirilmifl elleri ve ayaklar› zincirlenmifl… Sokakta polisler beyzbol sopas›na benzer sopalarla devriye geziyorlar. Kendine ait bir kültürü kalmam›fl Kenya’n›n. Y›llar önce ‹ngiliz emperyalizminin sömürgesiyken, ‹ngilizler her fleyleriyle nüfuz etmifller ülkeye. Trafik soldan iflliyor ‹ngiltere’deki gibi. Direksiyonlar sa¤ tarafta. Hangi lokantaya girerseniz girin ‹ngiliz kültürünün yans›malar›n› görürsünüz. Servisten, çatal b›çaklar›n dizilifline kadar her fley ‹ngiliz kültürüne uygun yap›l›yor. 8 y›ll›k zorunlu bir e¤itim var ve bu ücretsiz olarak veriliyor. 8 y›ldan sonraki e¤itim ise paral›. Her okulun kendine ait bir üniformas› var. Yoksullukla bo¤uflan Nairobi halk› okula gidecek olan çocu¤una bu üniformay› almak zorunda. ‹flsizlik oran› çok yüksek. Ortalama bir iflçinin ald›¤› maafl ise 300–350 dolar civar›. Kenya 42 ayr› kabileden olufluyor. Her kabilenin kendisine ait bir dili var. Ancak Kenya’daki hemen herkes üç ayr› dil biliyor. Bunlar›n birisi kendi kabilesinin dili, di¤eri Kenya’n›n ulusal dili olan “Kiswahili”, üçüncüsü ise ‹ngilizce. Yerli halktan en bilineni “Masai”ler. Yerel k›-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 11
izlenim
daki lokantada yemek yiyorduk. Otele dönmek istedi¤imizde bu flekilde gidemeyece¤imizi, can güvenli¤imizin olmad›¤›n› söyleyerek yan›m›za güvenlik eleman› verip öyle otele gitmemize izin veriyorlar. Otelle lokanta aras› yaklafl›k 15 metre… Her lokantan›n ve iflyerinin özel güvenlikçileri var. Bunlar›n ellerinde yine polislerin tafl›d›klar›na benzer beyzbol sopalar› var. Rehberimiz hemen her akflam, kesinlikle otelden ç›kmamam›z› ve otelin arka taraf›ndaki bölgeye kesinlikle gitmememizi s›k› s›k› tembihliyor.
yafetleriyle geziyorlar ve turistlere sat›lan hemen tüm süs eflyalar› Masai figürlerinden olufluyor. Kapitalizmin her fleyi birer metaya dönüfltürüp kar elde etme h›rs›n› Kenya’da daha çarp›c› bir flekilde görebiliyoruz. Bir halk, bir kabile kendi kültürünü yaflayam›yor ve bu kültür bir gelir kayna¤› olarak turizmin hizmetine sunuluyor. Bunu hemen her fleyde görmek mümkün. Do¤a, yerli kabileler, hemen her fley bir araç olmufl art›k. Tabii ki özünü kaybetmifl yavafl yavafl. Do¤al parklar oluflturmufllar, buralara de¤iflik hayvanlar› yerlefltirmifller. Zürafalar› ve hatta yaban domuzlar›n› bile sevebiliyorsunuz. Bildi¤imiz hayvanat bahçesindekilerden daha evcilleriyle karfl›laflmak flafl›rt›yor ilk baflta bizi. Yine turistler için düzenlenen safarilerle hem yerli halk hem de do¤an›n bütün güzellikleri birer meta olarak kapitalizmin çarklar›nda ö¤ütülüyor. Gelir da¤›l›m›ndaki adaletsizli¤in çok büyük oldu¤u, sözde ba¤›ms›zl›¤›n› ilan eden ama ilan etti¤i ilk günden itibaren hiçbir zaman ba¤›ms›z olamayan, kendi iktidar›n› kuramayan, sürekli emperyalistlerin güdümüyle yönetilen bir ülkede demokrasiden söz etmek elbette mümkün de¤il. Emperyalist tekellerin cirit att›¤› Nairobi’de Türkiyeli flirketlerin de bulundu¤unu görüyoruz. Daha çok alt›n madenleri üzerinde bir çal›flma yürütüyor Türkiyeli flirketler. Ve bunlar oldukça büyük ifller yap›yorlar. Dünyan›n en büyük gecekondu mahallesinin Nairobi’de oldu¤u-
12 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
nu ö¤reniyoruz. Araçla yan›ndan geçerken floför ve rehberimiz bizi sürekli uyar›yor: “Camlar›n›z› kapat›n, foto¤raf makinelerinizi ve çantalar›n›z› koruyun.” Gecekondu bölgelerinden araçla geçmenin bile güvenli olmad›¤›n› her geçiflimizde ayn› uyar›lar› yaparak anlat›yorlar bize. Uçsuz, bucaks›z ve sadece teneke evlerden oluflan “gecekondular›” görüyoruz. Kanalizasyonlar›n aç›kta oldu¤u, sa¤l›kl› koflullar›n ve temizli¤in olmad›¤›, hastal›klar›n kol gezdi¤i bu mahallelerde teneke evlerin d›fl›nda bir fley yok. Ve bu evlerde herhangi bir hastal›¤a yakalanmadan yaflamak mümkün de¤il. Sar› Humma ve A‹DS gibi hastal›klardan ölenlerin say›s› çok yüksek ve büyük ço¤unlu¤u yoksul insanlar. Halk›n %15’i kay›tl› A‹DS hastas›. Kay›t d›fl› olanlarla bu say›n›n %25’lere ç›kt›¤› söyleniyor. Nairobi’de iki farkl› dünyay› keskin ayr›mlarla görmek mümkün. En zenginlerle en fakirler aras›ndaki uçurumun Türkiye’dekinin 100 kat› kadar oldu¤unu düflünün. fiehir merkezinde gökdelenler yükselirken, hemen birkaç sokak ilerisinde insanlar›n açl›ktan sokaklarda bir parça yiyecek bulmak için dilendi¤ini görebilirsiniz. Do¤al yasak bölgeler oluflmufl Nairobi’de. Akflam 20.00’den sonra buralara kimse giremiyor. Ve hemen tüm iflyerleri en geç 20.00’de kapan›yor. Örne¤in kald›¤›m›z otelde restoran olmad›¤› için caddenin karfl›s›n-
Yoksullu¤u, yozlaflmay› en yal›n haliyle görmek mümkün Nairobi’de. Tinerci çocuklar dikkatimizi çekiyor hemen. ‹stanbul’daki tinerci çocuklar akl›m›za geliyor. Binlerce kilometre uzakta olmam›za ra¤men o çocuklar› görebiliyoruz Nairobi sokaklar›nda. Ve tan›d›k bir fleyi de s›k s›k görüyoruz… CHE, Nairobi’de de insanlar›n kalbinde yerini alm›fl. Birçok CHE tiflörtlü, flapkal›, kolyeli genç Kenyal›ya rastl›yoruz. Daha önce de¤iflik konferanslara kat›lmak için dünyan›n birçok ülkesine gitmifltik. Kenya’da da gördük ki dünyan›n neresine gidersek gidelim de¤iflmeyen baz› fleylerle karfl›laflaca¤›z: Tinerci çocuklar, CHE ve “katil Amerika” slogan›. Alt› günlük Nairobi gezimizde bizi en çok etkileyen gün, ölüm orucu direniflinin zaferini bir otel odas›nda telefon mesaj›yla ö¤rendi¤imiz gün oldu. 7 y›ld›r süren direniflimizin her aflamas›nda bulunup zaferi Kenya’da görece¤imiz kuflkusuz akl›m›z›n ucundan bile geçmiyordu. Bir an önce ‹stanbul’a dönmek için can at›yorduk. Uçak havaland›¤›nda bizden birkaç koltuk arka tarafta Leyla Halid’in oldu¤unu görüyoruz. Filistin halk›n›n özgürlü¤ü için kaç›rd›¤› uçak akl›m›za geliyor hemen; tebessüm ediyoruz. O da bize selam veriyor… Yolculuk boyunca emperyalizmin bir ülkeyi, bir halk›, sadece tankla-topla de¤il ekonomik ve kültürel olarak da yok edebildi¤ini, Kenya’n›n bunun çok ç›plak bir örne¤i oldu¤unu düflünüyoruz. Biz sadece bir flehri gördük. Ama emperyalizm koca k›tay› bu hale getirmiflti. Emperyalizmin dünya halklar›na karfl› iflledi¤i suçun büyüklü¤üne bir kez daha tan›kl›k ederek dönüyoruz ‹stanbul’a…J
araflt›rma
türk edebiyat›nda kad›n yazarlar - lV hande sonsöz
Türkiye, 1940’l› y›llardan itibaren bir dönemece girmifltir art›k. 1910’lardan sonra yaz›lan eserler eski-yeni çat›flmas›n› anlat›rken, “Ba¤›ms›zl›k Savafl›” ruhu ile verilen eserler, yeni do¤an ülkedeki insanlar›n durumunu anlatmay› ve halka umudu afl›lamay› kendine görev edinmiflti.
lerde, romanlarda, öykülerde kendini göstermifl, daha sonra siyasal alanda eylemlilik olarak kendini 1960’lardan itibaren devam ettirmifltir. Kad›n
Kad›n aç›s›ndan bak›ld›¤› zaman, Halide Edip Ad›var ile birlikte gelen, kad›n›n toplum içinde birey olarak kalabilmesinin tarafl›l›¤›, toplumsal gerçeklikler göz ard› edilmeden verilmeye çal›fl›lm›fl; Kerime Nadir’de kad›n, kendini bireysel ve duygusal tutkular›na kapt›rm›fl; Suat Dervifl’te ise en üst tabakadan en alt tabakaya kadar, kad›n›n psikolojisi ve s›n›fsal konumu Türkiye tarihi çizgisiyle anlat›lmak istenmifltir.
Cumhuriyet ilan edilmifl, ulusal anlamda ekonomik-siyasal-sosyal-kültürel politikalar en çok üst-yap› reformlar›yla oturtulmaya çal›fl›lm›fl, halk, “ümmet” kültüründen “millet” seviyesine tafl›nmak istenmifltir. Edebiyat da, konu olarak Anadolu’ya yüzünü dönmüfl ve geçmifli bir daha yaflamamak için gerçekçili¤e yönelmifltir. 1940’l› y›llar, d›flar›da II. Paylafl›m Savafl›’n›n devam etti¤i, içeride ise s›n›flar›n çarp›k da olsa oluflmaya bafllad›¤›, Türkiye’nin savaflta tarafs›z kalsa bile bask›lar›n özellikle 1943–1944 y›llar› aras›nda yo¤un olarak yafland›¤›, milliyetçi-sosyalist düflüncelerin baflta edebiyattaki eserlerde çat›flt›¤› dönem olarak özetlenebilir. Bu dönemin kad›n yazarlar›n›n, Osmanl›’n›n, e¤itimli, Cumhuriyet devrimlerini hemen benimsemifl, ayn› zamanda Bat› kültürüne sahip ailelerinin çocuklar›ndan ç›kt›¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. II. Paylafl›m Savafl›, dünya halklar›nda anti-faflist ve anti-emperyalist mücadele biçimlerini örgütlü bir flekilde ortaya ç›karm›flt›r. Türkiye’de de bu biçim önce gazete-
kimi zaman da kalemleri... 1940–1950 y›llar› aras›, bu iki noktan›n edebiyatta kimi zaman kesiflti¤i ve birbiri içinde kar›flt›¤›, kimi zaman da ayr›ld›¤› süreci kapsar.
1950 dönemi öykücülü¤ü ise Sabahattin Ali ve Sait Faik etkisi alt›ndad›r. Sabahattin Ali’nin öldürülmesinden sonra gerçekçilik anlay›fl› devam etmifl, fakat Sait Faik’in durumu anlatan biçimcili¤i daha ön plana ç›km›flt›r.
suat dervifl
yazarlar›n ise kimi zaman siyasal düflünceleri ön plana ç›km›fl,
Bunun yan›nda Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle baflta “hilafetçili¤e özlem” fleklinde siyasal anlamda geri dönüfl politikas› izlenmifl, tarikatlarla tekrar ba¤lar kurulmufl, Köy Enstitüleri kapat›lm›fl, di¤er yandan “Küçük Amerika” olma hayalleriyle, ülke, Amerikan emperyalizmine teslim edilmeye bafllanm›flt›r. Ayd›nlar ise Marx’›n daha yeni bilincine varm›fl, modernlik kav-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 13
araflt›rma
ram›n› sorgulamaya bafllam›fl, Sartre’›n “Egzistansiyalizm Hümanizmad›r” kitab›n›n etkisi alt›na girmifl, eserlerde “sürrealist” anlat›m tekni¤ine gidilmifltir. Nezihe Meriç ve Leyle Erbil’in eserlerinde, özellikle öykülerinde “sürrealizm, bilinç ak›fl› tekni¤i, imge” den yola ç›karak, insan, “mekân-zaman” çerçevesinde irdelenmifltir. Her iki yazar da, Sait Faik öykücülü¤ünün kendilerine etkisinden bahsederler zaten. SUAT DERV‹fi Türkiye’nin ilk kad›n gazetecisi, ilk bas›n sendikas›n›n befl kurucusundan biri ve ilk baflkan›, gazetede ilk kez bir kad›n sayfas› oluflturan gazeteci, Fransa’da bas›lan ilk Türk roman›n yazar›, Devrimci Kad›nlar Birli¤i’nin kurucusudur. Aristokrat bir ailenin çocu¤u olarak, 1905 y›l›nda ‹stanbul’da dünyaya gelen Suat Dervifl, daha on dört yafl›ndayken roman yazar. Yay›nevinin kendisine gönderdi¤i, biraz beklemesini isteyen cevaba sinirlenir ve gönderdi¤i roman› geri ister. 1920 y›l›nda ise, Kara Kitap adl› roman› yay›mlan›r ve Suat Dervifl, ülkemizin ilk kad›n romanc›lar›ndan biri olur. Di¤er romanlar›n yay›mlanmas› gecikmez. 1923’te, Ne Bir Ses Ne
Bir Nefes, Hiçbiri, Ahmet Ferdi ve Behire’nin Talipleri adl› romanlar›n› yay›mlat›r. 1924’te ise Fatma’n›n Günah›, Ben mi, Buhran Gecesi, Aksaray’dan Bir Perihan ve Hepimiz Birimizin Örne¤iyiz gibi roman ve öykü kitaplar›n› yay›mlatan Dervifl, 1928’de Gönül Gibi’yi, 1937’de de Emine’yi yay›mlat›r. 1930’lu y›llarda Almanya’ya giden yazar, Berlin Konservatuar›’nda ve Edebiyat Fakültesi’nde okur. Ayr›ca orada Sultan’›n Kar›lar› isimli roman›n› yay›mlat›r. 1932 y›l›nda yurda döner, ard›ndan gazetecili¤e bafllar. "Son Posta", "Vatan", "Cumhuriyet", "Gece Postas›", "Tan", "Haber" ve "Son Telgraf" gibi gazetelerde f›kra, hikâye, röportaj ve tefrika romanlar› yay›mlan›r. 1940–1941 y›llar›nda “toplumcu gerçekçi” ak›m›n ilk edebiyat dergisi olan “Yeni Edebiyat” yay›mlan›r. Daha sonra Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri olacak olan Reflat Fuat Baraner’le evlenir. Demokrat bir yap›ya sahip olan Suat Dervifl, art›k örgütlü mücadele içindedir ve TKP üyesidir. ‹kinci Paylafl›m Savafl›’n›n fliddetlendi¤i bir dönemde Nazi hayranl›¤› bafl gösterir ülke
bas›n› içinde. Sivil ve resmi faflistlere inat, “Niçin Sovyetler Birli¤i’nin Dostuyum?” adl› bir kitap yazar ve bu kitaptan dolay› flimflekleri üzerine çeker. Ard›ndan efli ve arkadafllar› ile birlikte gözalt›na al›n›p, sorgulan›r. Ç›kar›ld›¤› mahkemede 142. maddeden sekiz ay hapis cezas› al›r. Suat Dervifl, 1930’larda ara verdi¤i romana, 1945’te geri döner ve “Ç›lg›n Gibi”yi yazar. Edebiyata bak›fl aç›s› da de¤iflmifltir art›k. Sosyalist gerçekçi edebiyat›n geliflmesi için çaba gösteren biri olmufltur. Bu konuda flunlar› söyler: “Evvela kendi toplumunu, ülkesini; daha sonra da bütün dünyay› tan›mayan, buralarda yaflayan edebi, toplumsal ve felsefi ve hayati davalar›, koflullar› bilmeyen, anlamayan bir baflka edebiyat yap›lamaz. Genç kuflak flunu bilmelidir ki, yetenekle yaz› yaz›l›r, kültürle edebiyat yap›l›r.” Ard› ard›na romanlar› yay›mlan›r Suat Dervifl’in. “Kendine Tapan Kad›n,” “Yeniden Yaflayabilseydik”, “Zeynep ‹çin”, “Bu Roman Olan fieylerin Roman›d›r”, “Hiç” ve “Cemile” bu sürecin romanlar›d›r. Bu romanlar›n konular› çok çeflitlilik gösterir. Osmanl›’n›n çöküflünden sonraki “Türkiye Tarihi” roman karakterlerinde belirginleflir. Özellikle kad›nlar›n s›n›fsal karakteri erkeklerle olan iliflkilerinde ortaya ç›kar. Demokrat Parti döneminin ekonomik politikalar›, kültürsüz burjuva tipleri ve bunlar›n çarp›kl›klar›, karakterler üzerinden anlat›lmaya çal›fl›l›r. 1960’lar›n sonunda yazar, “Ankara Mahpusu”nu, ard›ndan “Fosforlu Cevriye” yi yazar. Bu roman, edebiyat çevrelerinde oldu¤u kadar, okur kitlelerince de bilinen klasik romanlardan biri olur. Yazar, aristokrat kesimdeki insanlar›n çeliflkilerinin yan›nda, toplumun en alt kesimindeki insanlar› Fosforlu Cevriye ile anlat›r. Cevriye, düzenin d›fl›na itti¤i bir sokak kad›n›d›r. Genelde argo konuflur, ancak bir gün karfl›s›na devletçe aranan ve siyasi kimli¤i olan biri ç›kar. Tutkulu bir aflkla ba¤land›¤› bu siyasi kaçak onu, kirli dünyas›ndan ç›kar›r ve Cevriye de, onun için ölümü bile göze al›r.
14 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
araflt›rma
NEZ‹HE MER‹Ç 1925 y›l›nda do¤an yazar, ‹stanbul Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyat› ve Felsefe okur. Bir dönem Dost Yay›nlar›’n›n ve dergisinin yönetiminde çal›flt›ktan sonra, 1950 y›l›nda “Bir fiey” ad›n› tafl›yan ilk hikâyesi ç›kar. Bu hikâyeleri 1953 y›l›nda “Bozbulan›k”, 1956’da “Topal Koflma”, 1965’te Menekfleli Bilinç, 1979’da Dumanalt›, 1989’da “Bir Kara Derin Kuyu” takip eder ve bu son öykü kitab›yla Sait Faik Hikâye Ödülü’nü kazan›r.
Bilinç ak›fl› tekni¤iyle “ben”, simgesel ve ça¤r›fl›mlar yoluyla aktar›lmaya çal›fl›l›yor. ‹lk öykü kitab›ndaki “Bofllukta Mavi”de, hayatta tutunacak hiçbir fleyi olmayan genç bir k›z, gökyüzünün mavisine bakt›¤› zaman arkas›nda hüzün ve bofllu¤u fark eder. “Bozbulan›k”ta ise konya¤›n etkisiyle zihinden f›rlayan düflünceler, toplumun durumunun bireyin düflünceleri ile birleflmesi ve hiç beklenmeyen kesik bir bitifl… “Umut Fakirin Ekme¤i” öyküsü di¤er öykülere nazaran insan› hayat›n içinde tutuyor. Toplumun alt kesiminden, evlatl›k olan ve ifl arayan kad›n›n flerbetçi kad›nla yapt›¤› konuflmalar›n›, Allah’a yakar›fl›n› ve “ne olursa olsun” kadercili¤ini anlat›yor. “Topal Koflma” adl› öykü kitab› ise “Susuz I” ile bafll›yor ve “Susuz XI”e kadar devam ediyor. ‹lk öykü kitab›ndaki umutsuzlu¤un yan›nda yaflama sevinci olsa da, bu kitapta susuzlu¤un nedenini bulmak istiyor yazar ve yine “kad›n-birey-toplum” üçlüsünden yola ç›karak “insan-mekân-çevre” üzerinden anlat›m yap›yor. Kentte yaflaman›n getirdi¤i kofluflturmaca, insanlar›n her fleyi (baflta aflk olmak üzere) kolayca tüketebilmesi, toplumsal statüyle, insani de¤er yarg›lar›n çat›flmas›, “Susuz” öykülerinde çeflitli meslek gruplar› üzerinden verilmifl. Kendi h›rslar›n› yenemeyen, toplumda yeri-
nezihe meriç
Nezihe Meriç, 1950 dönemi edebiyat› kad›n yazarlar›m›zdand›r. Türkiye’nin rotas›n›n baflka tarafa çevrildi¤i bu dönemde, edebiyat alan›nda “toplumculuk” bak›fl aç›s› hâkimken, bireyin de yavafl yavafl incelendi¤i eserler de göze çarp›yor. Nezihe Meriç’in öykülerinde s›k s›k kad›nlar›n içten içe kendi düflüncelerine, duygular›na ve isyan›na tan›k oluyoruz.
ni bulamam›fl, bunalm›fl, ak›l ve sa¤duyudan yoksun insanlar›n çaresizli¤i… Yazar, öykülerinin bir köflesinde durarak olan› biteni izliyor ve yorumunu söyleyerek yine öykünün sonunu vermeden kesiyor: “Neden gülmüyorlar… Aflk›, neden sevinçle, nefleyle karfl›lam›yorlar? Beraber olunca kentin de¤iflece¤ini, gece vakti havagaz› ile yar› ayd›nlanm›fl yokufllar›n masal havas› estirece¤ini, geceleri gökyüzüne çizilen ›fl›kl› pencerelerin çok güzel görünece¤ini, kentin, büyük, yok edilmez gücüyle onlar› koruyaca¤›n› düflünemiyorlar m›? Ne fena somurtuyorlar? Neden böyle yap›yorlar?” Ard›ndan gelen “Menekfleli Bilinç”, kad›nerkek iliflkileri üzerinden kad›n›n bireyli¤ini karfl› cinse ve topluma ispatlama çabas›n› güder. Sevgisiz bir evlilikten yola ç›karak birey-toplum çat›flmas›, kad›n›n “Ben de var›m ve buraday›m!” isyan› söz konusu bu öyküde. “Dumanalt›” ve “Bir Kara Derin Kuyu” kitaplar›, 1960–1980 dönemi siyasal ve toplumsal olaylar›n› bireyin bak›fl aç›s›ndan, yaflad›klar›ndan yola ç›karak somut bir flekilde verir. Dumanalt› adl› öykü kitab›nda
kufla¤›n›n siyasal düflünüflü ve eylemlili¤i, bunun toplum üzerinde (kent ve köy insan›ndaki, çocuklar üzerindeki) etkisi, ard›ndan gelen 12 Mart darbesi, tutuklanmalar, ölümler, iflkenceler, hapishane yaflam›… Kitapta hiçbir öykü birbirinin önüne geçmiyor. Günlük, kendi halinde yaflayan insanlarda bu yaflan›lanlar›n etkisi yine imgelerle ve derin psikolojik tahlillerle aktar›l›yor ve kitap 12 Eylül sürecine kadar uzan›yor. “Bir Kara Derin Kuyu” kitab› ise karamsarl›¤›n en üste ç›kt›¤› an olarak nitelendirilebilir. Nezihe Meriç, romanlar›nda da renkleri, imgeleri, ça¤r›fl›m yoluyla kullanarak toplumsal çalkant›lar›n birey üzerindeki etkisini veriyor ama eserlerde bu kar›fl›kl›¤a ve karamsarl›¤a dair bir çözüm önermiyor çok fazla. Sadece olan› gözlemleri sonucunda imgelerle aktar›yor. “Alacaceren” roman›, kuflak çat›flmas›ndan ç›karak de¤erleri hiçe say›lm›fl, faflizmi, savafl› görmüfl ve tan›m›fl dede ile torun aras›nda geçiyor. Yazar, eserleriyle ilgili, “Ülkenin yak›n tarihinin çalkant›lar›n›, yaflananlar›, çekilen ac›lar› gözden uzak tutuyor de¤ildim. Kin ve nefretin yerine umut ve sevgi geçmifl, as›l, insanl›¤› kadere, yasa, utanca bo¤an gerçek sorgulanmal›d›r” diyor ve öykü yazman›n esas-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 15
araflt›rma
leyla erbil
lar›n› ise flöyle anlat›yor: “Ça¤dafl bir bilince sahip olabilmenin koflullar› var, esteti¤i, felsefesi var… Sanat›n kurallar›, ekonomisi, toplumbilim var… Sanatç›n›n ifli zor tabii. Ben bu konuda zorland›¤›m› söyleyebilirim.” LEYLA ERB‹L 1931 do¤umludur. ‹lk öyküsü olan “U¤rafls›z” 1956 y›l›nda Seçilmifl Hikâyeler dergisinde yay›mland›. Bu dönemden sonra çeflitli dergilerde yaz›lar yazd› ve 1959 y›l›nda “Hallaç” adl› öykü kitab›n› ç›kard›. Bu kitapta Sait Faik ve Beckett etkisi alt›nda kalan yazar, klasik öykü tarz›ndan farkl› olarak durum öyküleri yaz›yor fakat ço¤u öyküde noktalama iflaretleri kullanm›yor, çok uzun tamlamalarla bireysel ve toplumsal durumlar birdenbire iç içe giriyor, öyküyü anlafl›lmaz k›lmak belli bir biçim haline dönüflüyor. ‹nsana bak›fl aç›s›n›n tümüyle yaralanm›fl, sakatlanm›fl oldu¤u noktas›nda birleflince onlar› I. tekille anlatman›n yeterli olmayaca¤› görüflünü savunuyor. Öykü incelendi¤i zaman görülüyor ki, Beckett’in “Hiçbir fley hiçbir fleyden gerçek de-
16 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
¤ildir.” cümlesiyle kitap bafll›yor ve hiçli¤in, bunal›m›n, insan›n kendi olamamas›ndan kaynakl› olarak yabanc›laflman›n toplum üzerindeki etkisini yans›tmaya çal›fl›yor. Bunun yan›nda, kendi sözleriyle, kad›n olmas›n›n da etkisiyle “cinsel tabularla” da çarp›fl›yor.
beliriyor ve anlafl›lmaz olsa da dönemine göre yenilikçi ve “yeni gerçekçi” bir flekilde sisteme karfl› durufl sergilemeye çal›fl›yor. Fakat di¤er yandan hiçbir flekilde sosyalizmin gelmeyece¤ini düflünüyor yazar. Kitab›n ilk öyküsü olan “Vapur”da onun gözünden seyrederiz dünyay›.
Di¤er eserlerine de yans›tt›¤› aile olgusu, kad›n cinselli¤i gibi konulara kimi zaman sert, kimi zaman da elefltirel bir tutum tak›n›yor. Hallaç’ta bafllayan bu tutum 1968 y›l›nda yazd›¤› “Gecede” öyküsüyle sürüyor.
Geçmiflten bugüne toplum olarak anlatamad›klar›m›z› ya da sevinçlerimizi anlat›r vapur. Hep halk› tafl›maktad›r, bu yüzden insanl›¤›, ezildi¤i için, isyana ça¤›r›r ama halk buna güler ve vapur yine yaln›z kal›r. Ayna’da ise yaflad›¤› ortamdan s›k›lan bir gencin, devrimci eylemlere kat›lmas›, onun bu halinin son günlerini yaflayan annesine dokunmas›, annenin bak›fl aç›s›ndan verilir.
Sait Faik’ten önce Dostoyevski, Kafka, Sartre, Shakespeare ile tan›flan yazar, yasakç› zihniyetten toplumsal tabulardan korkuyor. Bu korkusunu ve isyan›n› öykülerinde hayk›r›yor ve flu sözlere yer veriyor: “ ‹nsan, bu uygar dünyan›n -ister Do¤u’da, ister Bat›’da olsun- içine do¤du¤u zaman bir biçimde yaralanm›fl olarak do¤uyor. Uygarl›¤›n sizden bekledi¤i bu korkunç talepler, sizi hastaland›ran bir durum yarat›yor ve tabii yazar da bunun pay›na düfleni al›yor ve örseleniyor. Yazarl›k benim için tedavi mahiyetindedir.” Ama as›l kaynaklar›n› Marx ve Freud olarak aç›kl›yor. Toplumun ekonomik temelinin Marksizmle aç›klanmas› gereklili¤ini, uygarlaflman›n temelinde dini bir korku da yayd›¤› için Freudçu yöntemlerin benimsenmesini gerekti¤ini belirtiyor. “Kafka-Marks-Freud” üçgeninde incelenirse yine kendi sözleriyle Kafka’n›n baba figürünün kendisinde “devlet” olarak yer ald›¤›n›, insanl›¤›n da karfl›s›na dikilen, fliddete ve flehvete düflkün, sömüren, ürpertici olmayan, y›lmayan, bar›fl ve sevecenlikten nasibini almam›fl Tanr›’y›, devlet olarak görüyor. Marks’›n bu kavramlara kapitalist sistem karfl›t› bilimsel bir aç›klama getirdi¤ini, bu aç›klaman›n diyalektik bir seyirde oldu¤unu ve dogmatik olmad›¤›n› ama Freud’un da klinik modellerle ve laboratuarlarda çal›flarak “burjuva hastal›klar›n›” iyilefltirdi¤ini ileri sürüyor. Dolay›s›yla 1960’lardaki yabanc›laflma ile oluflan kaynaklar›n ve yazarlar›n kendini terk etmedi¤ini söylüyor Leyla Erbil. “Gecede” öyküsü bunun ifade tarz› olarak
Küçük-burjuva çeliflkisi içindeki ailenin siyasi süreç de¤iflince al›flt›klar› ortamdan farkl› yerlere savrulmas› anlat›lm›flt›r. ‘Gecede’ ise burjuva s›n›f›n›n ahlak yap›s›n› elefltirmeye yönelik bir öykü. Toplumu de¤ifltirmeye çal›flan insanlar›n bunu yapamay›p her türlü ahlaks›zl›¤a “ilericilik” olarak sahip ç›kmas› umutsuzlu¤u ve saçmal›¤› verilmektedir. Yazarl›¤›n cinsiyetle ilgili de¤il, insanl›k bak›m›ndan sosyal bir misyon oldu¤unu söyleyen yazar, kad›n›n kafas›ndaki kendine ö¤retilmifl tabular› y›karak baflta edebiyat dünyas›nda var olunmas› gereklili¤ini vurguluyor. Yazar›n di¤er eserleri, Eski Sevgili, Tuhaf Bir Kad›n, Mektup Aflklar›, Düfller Öyküler, Zihin Kufllar›, Karanl›¤›n Günü, Cüce ve Üç Bafll› Ejderha’d›r. Bu eserlerde de yine toplumun bunal›m›, yabanc›laflmas›, ayd›nlar›n ikilemi, kad›n›n sorunlar›, nesnelerin gözünden insanlar simgeleflmektedir. Bu dönem edebiyat›, genel olarak Bat›’n›n siyasal düflünüflünün etkisiyle ve insan›n umutsuzlu¤uyla “bunal›m edebiyat›” olarak adland›r›lm›flt›r. Bu dönem, kapitalizmin açmaz› ile Marksizmin II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra yeniden yorumland›¤›, toplumun da birey üzerinden sorgulanmaya bafllad›¤› bir dönem olmufltur. (sürecek) J
röportaj
kuklayla tan›fl›n belki hayran olursunuz... tav›r
Bir festival daha geçti ‹stanbul’dan. Festivaller kenti haline geldi ‹stanbul. Yaz aylar›n›n gelmesiyle birlikte, birbirinden renkli festivallere ev sahipli¤i yap›yor kent. Bunun en renklilerinden biri de “Kukla Festivali”ydi kuflkusuz.
anlat›mlar aras›na, fiaman ayinleri s›ras›nda kullan›lan bez bebeklerin zamanla kukla halini ald›¤› yönündeki inanc› ve ilk gölge kuklalar›n›n Yunan felsefesinde yer ald›¤›, hatta M›s›r’›n as›l köken oldu¤u yönündeki inançlar› da katmak gerekiyor.
Kukla, çocuklu¤umuzdan bize uzanan el... Kukla, yüreklerimizde hala yaflayan çocuk sevincimiz... “Kuklalar› sever misiniz?” Bu soruyla bafllad› maceram›z. Sahi sever misiniz kuklalar›? Hiç izlediniz mi onlar›? Gözünüzde canland›lar m› sizin de; yoksa oyunun bir parças› gibi uzaktan izlemekle mi yetindiniz? Çocuklu¤unuzdan bahsetmiyoruz sadece. Sonras›nda da hiç ba¤ kurdunuz mu onlarla? Elinize al›p oynatt›n›z m›? Neler hissettiniz peki? Can vermek, ses vermek, onlar›n dilinden konuflup, baflka bir kimli¤e bürünmek ve büründürmek nas›l bir fleydir sizce?
Yani anlayaca¤›n›z bu noktadaki araflt›rmalar›n sonuçlar› farkl› farkl›. Ve bizi tek bir kayna¤a götürmüyor.
Kuflkusuz görsel sanatlar›n her alan›nda var, “canland›rma, baflka bir kimli¤e bürünme.” Ama kendinizin o role girmesi d›fl›nda o rolü baflka bir nesnede görme ve ona hayat verme, iflin baflka bir boyutu. “Kukla, her fleyden önce ve hep bir aktördür. Ezberleyemeyecek olsa da rolünü hiç flafl›rmaz. Kukla ekmek istemez, su istemez ve üstelik ustas›n›n ekme¤i ve suyunu da sa¤lar.”diyor bu iflin ustalar›.
Kuklan›n, kuklac›l›¤›n, ülkemiz topraklar›nda canlanmas›n›n ise daha çok 1500’lü y›llara ait oldu¤u belirtiliyor. ‹flte bu noktada sözü, kukla ustas› ve ‹stanbul’da 10.’su düzenlenen Kukla Festivali’nin sanat yönetmenli¤ini yapan Cengiz Özek’e b›rak›yoruz. fiunu da belirtelim; yaz›m›z boyunca kendisinin görüfllerine s›k s›k baflvurarak, onunla yapt›¤›m›z keyifli sohbetten de bölümler aktaraca¤›z.
Nas›l ortaya ç›kt›¤›na dair ise birçok rivayet var. Kuklac›l›k tarihi, binlerce y›l öncesine dayan›yor ama kesin bafllang›ç tarihini bilen yok. Kimi ilk ç›k›fl yerinin Çin oldu¤unu iddia ederken, kimi ise Hint kökenli oldu¤unu belirtiyor. Tabii bu
“Bir kere Karagöz’ün ç›k›fl›n› yaz›l› bir belgeye dayand›r›rsak, 1517’ye Yavuz Sultan Selim’in M›s›r seferine dayand›rmak gerekiyor. Yavuz Sultan Selim’in, M›s›r’da o devrin hükümdar›n› asmas›n› ve ipin iki defa kopmas›n› anlatan bir oyun haz›rlayan Memlüklü gölge oyuncusunu al›p ‹stanbul’a getirmesiyle bafll›yor bu serüven. Daha sonra M›s›r’da bu sanat unutuluyor. Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun oraya gönderdi¤i pafla arac›l›¤›yla Karagöz, oradaki kukla, yeniden oluflturuluyor. Onun için flu anda ad›na Aragoz diyorlar. M›s›r’a gidip sordu¤unuz zaman, Türklerden gelmifltir bize kukla, diyorlar. Ama asl›nda Türklere M›s›r’dan gelmifltir.”
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 17
röportaj
Cengiz Özek, 12 yafl›nda bafllam›fl Karagöz figürleri yapmaya. 15 günlük bir kurstan sonra yapt›¤› Karagöz figürlerini Kapal›çarfl›’da satmaya bafllam›fl. Ve bu ifli daha ayr›nt›l› bir flekilde ö¤renmek için araflt›rmalar yapm›fl. Yurtd›fl›nda aç›lan sergiler d›fl›nda, ‹stanbul’da afla¤›-yukar› otuzun üstünde sergi açan Özek, “‹lk açt›¤›m sergi ile birlikte Karagöz gösterileri de yapmaya bafllad›m. ‹lk yapt›¤›m gösterilerde seyirciyle buluflmada bir problem oldu¤unu hissediyordum. Ve tiyatroyu bilmek gerekir düflüncesiyle tiyatro kursuna gitmeye bafllad›m.” diye anlat›yor o dönemini. Tevfik Gelenbe Tiyatrosu’nda ald›¤› tiyatro kursu, akademide “Türk süsleme sanatlar›” üzerine görülen e¤itim ve ard›ndan konservatuar›n tiyatro bölümündeki e¤itimin ard›ndan çeflitli tiyatrolarda çal›flmaya bafllam›fl. Konservatuarla birlikte ifl idaresini de okumufl. Konservatuar bittikten sonra ve okudu¤u süre içinde Devlet Tiyatrosu, fiehir Tiyatrolar›, Dormen Tiyatrosu, bir 10 y›l kadar da Kenter Tiyatrosu’nda yönetici oyuncu ve dekorlar› tasarlayan kifli olarak görev yapm›fl, bir sürü afifle de imza atm›fl. Ve yurtd›fl›nda kat›ld›¤› çeflitli kukla festival-
lerinin ard›ndan ülkemizde uluslararas› bir festival düzenlemenin ihtiyaç oldu¤una karar vererek organizasyon ifline giriflmifl. ‹lki 1998 y›l›nda düzenlenen festivalin ilk ikisini tamamen kendi olanaklar›yla düzenleyen Özek, 3. y›l›ndan itibaren de festivali sponsorlar›n katk›lar›yla düzenlemeye bafllam›fl. Art›k 10. y›l›n› geride b›rakan ve dünyada önemli bir yeri olan festivale, bugüne kadar 150’ye yak›n grup kat›lm›fl. “Her y›l de¤iflik gruplara ev sahipli¤i yapm›fl›z. Birçok sergi açm›fl›z. Çeflitli dosyalar oluflturmufluz. Mesela Akdeniz kuklas› üzerine bir dosya oluflturmufluz. Workshoplar (atölye –bn-) düzenlemifliz. Ki bunlardan en önemlisi kukla ve terapi üstüne oluflturdu¤umuz workshop’tu. ‹flte biraz utanma duygusuyla, biraz kendi ülkemizdeki kuklay› tan›tabilmek duygusuyla bu festivali yapmay› düflledik ve bu günlere geldik.”diye anlat›yor bu süreci de Cengiz Özek. Evet, onuncusu düzenlendi bu y›l festivalin. Birçok ülkeden kat›l›mc›n›n geldi¤i festivalle birlikte kukla tiyatrosunun bir kez daha gündeme geldi¤i, bir kez daha izleyicinin dikkatini çekti¤i bir gerçek. Hatta okullarda toplu olarak düzenlenen organizasyonlarla birlikte çocuklar›n da o yafllarda ilgisini çekmeye
bafll›yor festival. Kukla deyip geçmemek gerekiyor tabi. Öyle renkli bir dünya ki kuklalar dünyas›, biraz göz att›¤›n›zda, biraz takip etti¤inizde karfl›n›za çok ilginç örnekler ç›k›yor. Kukla, sadece güldürme arac› de¤il sonuçta. Tam tersine çocuk için kendi dünyas›n› anlatma arac› olabiliyorken, yeri geliyor KaragözHacivat oyunlar›nda s›kça gördü¤ümüz haliyle bir tafllama arac› oluyor, yeri geliyor ö¤renme, rahatlama ya da tedavi amaçl› kullan›labiliyor. Bir düflünelim, Pinokyo’nun yalan söyleyince burnunun uzamas› kadar hangi öykü çocu¤a yalan›n tehlikelerini anlatabilir, örne¤in? Ya da Susam Soka¤›’n›n renkli karakterlerinin çocuklar›n dünyas›na girdi¤i ve ö¤retti¤i kadar hangi program etkili olmufltur onlar üzerinde? Sohbetimiz derinlefltikçe tam da bunlar› konufluyoruz Cengiz Özek ile. “Çocuk için önemli bir unsur kukla. Özellikle çocuklar kuklayla ilgilenmeli, kukla yapmal› okullar›nda. Kendilerini ifade edebilmeliler. Birçok söyleyemedi¤i fleyi çocuk elindeki bebekle, kuklayla annesine söyler. Biz de zaten festivali daha önceki y›llarda ‘‹çinizdeki çocu¤u ç›kart›n’ program›yla sunduk. Bunun için yuvalar ve okullar kuklayla daha direk ilgilenmeli diye düflünüyorum.” diye anlat›yor çocu¤un gelifliminde kuklan›n olas› misyonunu. Evet, çok çeflitleri var kuklalar›n. Ve her halk›n da farkl› bir anlat›m tekni¤i… Bizim ülkemizde kukla sanat› daha çok KaragözHacivat gibi gölge tiyatrosu üzerinden flekillenirken baflka ülkelerde bu durum de¤iflebiliyor. “Asya’da daha çok gölge a¤›rl›kl› bir kukla varken, Avrupa’da daha çok üç boyutlu kukla hâkim. Asya’da daha din a¤›rl›kl› kukla varken, Bat›’da daha oyuna yönelik bir fley gözüküyor. Zaman zaman ülkemizdeki kukla da tasavvufi bir noktaya kaysa da, Karagöz, oyun format›n› da hiçbir zaman kaybetmemifl. Belki bir sentez noktadaym›fl gibi... Çünkü gölgenin mistik yan› da var. Gölge atan›n ruhunu temsil ediyor
18 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
röportaj
fiamanizm’de. E¤er yaflad›¤›m›z dünya ayd›nl›ksa ve beyaz onu temsil edebiliyorsa, öbür dünya da karanl›kt›r ve siyah da onu temsil ediyordur. Ak ve kara, ‘ying ve yang’›n bir dengede bulufltu¤u noktada kukla var. Çünkü o kuklan›n gölgesi bu tarafa geçiyor. Gölge nedir? Karanl›kt›r. Bu tarafta da ayd›nl›k vard›r, ›fl›k. Kukla ›fl›kla gölgenin aras›nda durur. Öbür dünya ile bu dünyan›n, karanl›kla ayd›nl›¤›n aras›ndaki iletiflimi sa¤layan bir unsurdur. fiamanizm gölgeyi atalara ulaflmakta kullan›r. Bununla da dünyan›n kurulufluyla ilgili tasavvufi bir mant›k oluflturmak mümkün olabiliyor. Türklerin ailesindeki biri öldükten sonra, bir odada onlar›n kuklalar›n›n yap›ld›¤›n› ve her gün gelen yemeklerden onlara da ikram edildi¤ini, Abdülkadir ‹nan araflt›rmalar›nda yazar. fiamanizm’in hüküm sürdü¤ü Tibet’te ölen bir kiflinin ayak taban derisinin yüzüldü¤ü ve o kifliyle ayak taban derisinden yap›lm›fl figür vas›tas›yla iliflkiye geçildi¤ini, Metin And’›n kitab›ndan görebiliyoruz. fiu anda dünyada çok çeflitli kuklalar yap›l›yor. Geleneksel tarzda yap›lan, kat›ks›z geleneksel kukla da var, biraz modernize edilmifl, geleneksel fondaki kukla da... Tamamen günümüzün bütün teknolojisini alabildi¤ine kullanan bir kukla formu da var. Hangi kukla daha ileri derseniz, bence böyle bir fley yok. ‹nsanlar var bence dünyada yaflayan; baz› insanlar›n yapt›¤› baz› kuklalar çok iyi oluyor…” Kukla dünyas›na girdikçe daha iyi anl›yoruz anlat›lmak isteneni. Toplumlar›n yap›s›nda ne kadar önemli bir yer kaplad›¤›n› ise ancak araflt›rmalar›m›z sonucunda görebiliyoruz. Çünkü tarihe bakt›¤›m›zda kuklan›n etkileyici bir anlat›m flekline sahip oldu¤u kadar, kulland›¤› dille de güçlü bir sanat dal› haline geldi¤i ortaya ç›k›yor. Yaflanan gerçekleri padiflah›n yüzüne söyledi¤i, halka mesaj verdi¤i için öldürülen Karagöz ve Hacivat’›n hikâyesi dillerdedir hala. Mizah›n yeri geldi¤inde ne kadar vurucu olabilece¤inin de gösterisidir bu durum. “Evet Karagöz’ün önemli unsurlar›ndan biri
de tafllamad›r. Hatta birçok oyununun da bu amaçla yaz›ld›¤› söylenebilir. Zaten amac›m›z bunu baflarabilmek. Bunu yapt›kça baflar›l› olur ve ayakta kalabilirsiniz. Mesela Aziz Nesin üç tane Karagöz oyunu yazm›flt›r, üçü de günümüzle iliflkilendirilmifl Karagöz oyunlar›d›r. Oynand›¤› zaman son derece ses getirmifl oyunlard›r. Kesinlikle böyle olmal› ve böyle ifller yap›lmal›. Günümüzle paralellik tafl›madan olmaz zaten. O zaman tafllama olmaz, neyi tafllayacaks›n yani? Günümüzle ilgili bir fleyi tafllaman gerekiyor ki yerine otursun tafl, yoksa ne anlam› var?” Tabii sahip ç›kmak gerekiyor. Çünkü halka mal olmufl bu sanatlar, gün geçtikçe biz sahip ç›kmad›¤›m›z sürece yok olmaya mahkûmlar. Teknolojinin bu kadar geliflti¤i, tüm de¤erlerin alt-üst edildi¤i bir ça¤da, bu de¤erlere sahip ç›kmak; onlar› yaflatmak, onlara hak ettikleri de¤eri vermek anlam›na geliyor. “Karagöz ve di¤er kuklalar›m›za, günümüzle paralellik tafl›yacak noktada, sanatç›lar›m›z› yönlendirmemiz ve yüreklendirmemiz gerekiyor. Çünkü bunlar bizim kendi kültürümüz, kendi kimli¤imiz.. Buna sahip ç›kmayaca¤›z da neye sahip ç›kaca¤›z? Kaybetmemek için hafl›r-neflir olmam›z ge-
rekiyor... O aç›dan çok önemli kendi tiyatrona, kendi kültürüne sahip ç›kabilmek. Daha sahip ç›k›lmas› gereken bir sürü fley var...” Ve son olarak ise kuklan›n yaratt›¤› duygu seli üzerine konufluyoruz. Eline sihirli bir derne¤i alm›flças›na kuklay› seven, sevinen insanlar görmüfltüm ben, o kukla evine ilk gitti¤im zaman. Sanki karfl›lar›nda y›llard›r hayallerindeki, özlemlerindeki sihirli bir güce kavuflmufl gibi sevinen insanlard› bunlar. Biraz da bu duyguyu anlamak istedi¤imden son sorum kuklac›l›¤›n yaratt›¤› duygular üzerine oluyor. Yani seyircinin neler hissetti¤ini ve kendi duygular›n› soruyoruz Cengiz Bey’e. Son sözleri o söylüyor.“ Kukla seyredin kukla çok güzel bir fleydir. Kukla insandaki macerac›, keflfedici dürtüleri harekete geçiriyor. Bu hepimizin içinde az ya da çok var ama bu duygular›m›z›n fark›na var›nca çok mutlu oluyoruz. Önemli olan bunun fark›na varabilmek. ‹flte festivaller de bunun için var zaten. Kendimizin fark›na varabilmemiz için var. F›rsatt›r, kendimizin fark›na varabilmek için bu festival. Daha önce hiç kukla seyretmemiflseniz, en az›ndan 11. festivalde seyredin ve tan›fl›n; kim bilir belki de hayran olursunuz…” J
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 19
röportaj
Kukla çeflitleri: El kuklas›: Çoraptan yap›lan en basit versiyonlar›ndan tutun da, vantriloklar›n (karn›ndan konuflan insanlar) kucaklar›na oturtup a¤›z ve çene bölgelerini tek elleriyle oynatt›klar› tiplere kadar pek çok çeflidi var el kuklalar›n›n. Büyük tipte olanlar›n göz kapaklar› bile kuklac› taraf›ndan içeriden bir mekanizma ile idare ediliyor. Küçük el kuklalar›n›n bu kadar karmafl›k parçalar› yok, a¤›z ve gözleri aç›l›p kapanm›yor. Sadece el parmaklar›n›n yard›m›yla bafl› ve kollar› hareket ettirilebiliyor. Kol kuklas›: Oynatmak için iki kifli gerektiren kol kuklas› da benzer bir mekanizmaya sahiptir. Daha karmafl›k bir flekilde hareket eden kollar› da oldu¤u için bir oynat›c›ya daha gerek vard›r. Parmak kuklas›: Daha basit bir mekanizma olamaz herhalde. Parma¤a tak›lan minicik bir kuklac›k. Çubuklu kukla: Yine afla¤›dan idare edilen ama ayaklar› da olan kuklalard›r. Arka taraftan vücudun çeflitli k›s›mlar›na ba¤l›
20 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
olan bir de¤nek mekanizmas›yla idare edilirler. Endonezya adalar›nda yayg›n olarak oynat›lan geleneksel “wayang golek” kuklalar› bunlara örnektir. ‹pli kukla: ‹ple kontrol edilen kuklalara ayn› zamanda Frans›zca bir kelime olan “marionette” de deniyor. Bu romantik isim, Frans›zca’da Hz. ‹sa’n›n annesi Meryem’in, Ortaça¤ zaman›na ait figüründen gelen bir isim. ‹pli kuklalar›n vücutlar› tamd›r. Genel olarak ellerden, ayaktan ve bafltan ba¤l› olan iplerin uçlar›, art› ya da “H” fleklindeki ç›talar›n uçlar›na ve ortalar›na ba¤l›d›r. ‹ki eline bu ç›talar› alan oynat›c›, bunlar› ustaca hareket ettirerek kuklalar›n› her flekle sokabilir. Düz kuklalar: Kuklalar genellikle üç boyutlu olur. Ama düz figürler, birbirine ba¤l› çeflitli vücut parçalar›ndan oluflur ve aradaki eklem parçalar›n›n afla¤› yukar› oynay›p alçal›p yükselmesine ba¤l› olarak hareket eder. ‹pli kuklalar gibi yukar›dan oynat›l›rlar. Gölge oyunu kuklalar›: Deri ya da baflka bir mat malzemeden yap›lan
iki boyutlu kuklalar, arkalar›na sabitlenen çubuklarla, yar› geçirgen bir ekran›n arkas›nda hareket ettirilirler. Mant›k olarak oldukça basit görünse de, ortaya ç›kan sonuç oldukça renkli ve keyiflidir. Elbette Karagöz ve Hacivat akl›m›za ilk gelecek örnek olsa da, Çin gölge oyunu kuklalar› da meflhurdur. Siyah ›fl›k kuklas›: Sadece as›l oynat›c›n›n göründü¤ü, di¤er kiflilerin ise siyah giysileri nedeniyle izleyicilerin fark edemedi¤i, karart›lm›fl sahnede oynat›lan, yar›m insan vücudu büyüklü¤ündeki kuklalard›r. En ünlüsü, Japon “bunraku” kuklalar›d›r. Su kuklas›: Kökenleri Vietnam’a dayanan su kuklalar›, haliyle tahtadan mamul ve sahne olarak da havuz kullan›lan kuklalard›r. Su alt›nda gizlenen uzun çubuklarla idare edilirler. Z›playan Jack, humanette, kablo kontrollü kukla, uzaktan kumandal› kukla gibi pek çok kukla türü daha sayabilir, yine de eksik b›rakm›fl oluruz ama dünyadaki bütün kuklalara yer vermemiz olanaks›z. Yine de bir fikriniz olmufltur diye düflünüyoruz.J
röportaj
zamana hükmeden mahir eller... tav›r
Zaman›n h›zla ak›p gitti¤i mekânlardan birindesiniz. Duvarda as›l› olan onlarca saatten gelen tik-tak sesleri, sadece elinizden ak›p giden, asla tutamad›¤›n›z zaman› anlat›yor. Kendisine dost mu, yoksa düflman m› diyece¤inizi bilemedi¤iniz o zaman denilen kavram› iliklerinize kadar hissetti¤iniz bir mekân buras›. Her biri farkl› farkl› zamanlar› gösteren onlarca saat aras›nda bir süre sonra zaman kavram›n›, günün hangi saatinde oldu¤unuzu unutuyorsunuz. Buras› zaman›n durdu¤u yer oluyor art›k. Ve orada masas›n›n bafl›nda oturup, elindeki küçücük bir aletle, önünde tamir bekleyen saatlerle u¤raflan adam da zaman› durdurabilen bilge kifli... Saat tamircisi Ömer Usta.
Ömer Usta’n›n, fiiflli’de bulunan tamir dükkân›na gittik. Duvarda, masan›n üzerinde, çekmecelerde irili-ufakl› onlarca saat var. Duvar saatleri, masa saatleri, kol saatleri, guguklu saatler, köstekliler... Demin yok olan zaman, flimdi yine beyninizin bütün k›vr›mlar›na bir tik, bir tak b›rak›yor her saniyede. Karfl›daki duvar saati, alt›da. Ama sabah m›, akflam m›? Masan›n üzerindeki ise üçü gösteriyor. Acaba do¤ru olan bu mu, derken; duvardaki saatten bir kufl f›rl›yor aniden. Saat on iki olmal›… Bir an için bu düzensizlik o kadar çok s›k›yor ki can›n›z›, hepsinin ayn› an› göstermesini istiyorsunuz. Büyük bir istekle ve çaresizlikle o adama bak›yorsunuz. Bunu yapabilecek tek kifli o. Israr-
foto: özcan yaman
la bafl›n› önüne e¤en adam›n, bu düzensizlik içinde nas›l yaflad›¤›n› düflünüyorsunuz bir yandan. Bilge adam kafas›n› kald›r›yor. Büyük bir sakinlik ve bilgelik var gözlerinde. Sanki bize, “Sakin ol, her fleyi hallederiz, unutma zaman bizim ellerimizde. Ona hükmedebiliriz.” diyor. Ve o andan itibaren, o büyük karmaflan›n içerisinden ç›k›p bir düzene oturtuyorsunuz her fleyi. Saat tamircisi, içinizdeki saati tamir etti ve ayar›n› yapt› bile. Zaman denilen fleyin ancak ve ancak insanla varolabilece¤ini kan›tlad› size. Bakmay›n siz, onun zamanla bu kadar dalga geçmesine. O ki tüm insanlar içinde zamana en çok de¤er veren ve onunla yolculuk yapmay› en çok seven kiflidir. Eline ald›¤› geri kalm›fl bir saat ise e¤er, hemen zamanda k›sa bir yolculukla geriye döner, zaman›n gerilerinde buluflur hastas›yla. Onunla konuflmaya bafllar, bu zamana getirmeye ikna eder. K›sa bir u¤rafltan sonra do¤ru zamanda tekrar buluflurlar. Yok, e¤er hayata veda etmiflse, ona can vermek bir vefa borcudur. Çünkü kendi yaflam› da ona ba¤l›d›r bir anlamda. Y›llar›n dostlu¤u yani bu ba¤… Ömer Usta için hayat saatlerle bafllar. Yetmifl befl yafl›ndaki Ömer Usta, saati eline ilk ald›¤›nda, on befl yafl›nda, henüz hayata iliflkin çok çok az bilgisi ve deneyimi olan bir gençti. Saat tamircisi olan day›s›, içini da¤›tmas› için eline bir saat verdi¤inde muhtemelen altm›fl y›ll›k bu uzun serüvenin ilk dakikalar›n› yaflad›¤›n›n fark›nda de¤ildi. O sadece elinin ve akl›n›n pratikli¤ini gösterecekti day›s›na. Ama day›s›n›n verdi¤i ikinci görevle art›k bambaflka bir dünyan›n kap›s›n›n araland›¤›n› ve bu aral›ktan içeri süzülen küçük Ömer'in kaç›fl›n›n olmad›¤›n› o da görü-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 21
foto: özcan yaman
röportaj
yordu: "Da¤›tt›¤›n saati geri topla flimdi." Biriki dakika içerisinde saat h›zla toplanm›fl ve çal›fl›r hale getirilmiflti bile. Görev tamamd›. 15 yafl›ndaki Ömer art›k, Ömer Usta olman›n yolunda idi. Usta ile ç›rak aras›ndaki bilgi al›flveriflinin ve paylafl›m›n büyüklü¤ünü, yüceli¤ini Ömer Usta'n›n çal›flmas›nda görürsünüz. Onun için en büyük usta, day›s›. Bu zanaat›n sürmesinin elden ele, ak›ldan ak›la geçen bilgi oldu¤unu bilen usta ve ç›rak ne ö¤renmekten üflenir, ne de ö¤retmekten kaç›n›r. Ç›rak vefas›n› gösterirse ustas›na, ifli ö¤renir ö¤renmez onu bir bafl›na koymazsa; iflte o zaman usta, da¤arc›¤›n›n en ücra köflesinde kalan bilgiyi, parmaklar›n›n aras›nda s›k›fl›p kalm›fl hünerini, tüm bildiklerini bir bir anlatacakt›r ç›ra¤›na. Baba-o¤ul iliflkisinden daha s›cak, daha emek dolu bir iliflki olacakt›r o iliflki. Ömer Usta ve day›s› gibi...
meden çal›fl›yor, tamirci Ömer Usta. Elindeki c›mb›za benzeyen aletle tutuyor her fleyi. ‹nsano¤luna verilen, en ince iflleri bile yapabilmesini sa¤layan ve onu hayvanlardan ay›ran en büyük özelliklerinden biri olan elleri, bu ifl için biraz kaba geliyor. Elin tek ifllevi bu aleti tutmak ve tamir edilen saati müflterinin koluna takt›ktan sonraki bir tokalaflma için. Önemli olan c›mb›z ve dikkat... “Elin aya¤›n titremeyecek. Yani titrek bir adam olmayacaks›n. Sinirli olmayacaks›n. Ben altm›fl senedir hiçbir kimseyle kavga etmifl insan de¤ilim. O bana söyler, ben eyvallah derim. Bir de sab›rl› olacaks›n. Ama benim bir fleyim var ki, ben parma¤›m› da kessem bu saat buradan sa¤lam ç›kar. Onun için hiç merak etme, derim. Olabilir hata olabilir ama düzeltilir. Kolay. Özenli olacaks›n. Dikkat etmezsen olmaz. Aletlerin var. Onlar› tutacaks›n. Dikkatli dikkatli yerlefltireceksin.”
Saat tamircisi için hayat ayr›nt›larda gizlidir. Hiç mi hiç fark›na varmad›¤›m›z, varl›¤›ndan bile haberdar olmad›¤›m›z küçük fleylerin önemini bilen kiflidir o. ‹nsan yaflam›n›n küçük ayr›nt›lar› ile saatin içindeki o küçücük vidalar›n, yaylar›n, çarklar›n aras›ndaki iliflkiyi en iyi onlar kurar belki de.
Saatin içini anlatmas›n› istiyoruz. Gözleri parl›yor adeta. Altm›fl y›l boyunca yapt›¤› ifli hiçbir s›k›nt› belirtisi göstermeden tekrar anlat›yor. “Bunun içinde çarklar var iflte. fiu zemberek. Bak onun yan›nda ona s›rt›n› dayam›fl olan da zembere¤in çark›. Bu zembere¤in içini kuruyorsunuz iflte. O da saatin bütün parçalar›n› çal›flt›r›r.”
Yapt›¤› iflin gerektirdi¤i hassasiyet, sizi kendisine hayran b›rak›yor. ‹flin tüm zorluklar›na ra¤men, severek çal›flmas› sayg›nl›k uyand›r›yor. Darmada¤›n haldeki masan›n üzerindeki saate gözüne takt›¤› büyüteçle bakarak, elindeki o küçücük parçalar› tutmaya yarayan araçla adeta bir doktor edas›yla hiç incit-
Saat tamircileri herhalde hayatta kendisine en çok güvenilen kiflilerdir. Çok pahal› saatleri bile getirip onlara teslim etti¤imize göre... Ömer Usta kendisine saatini b›rak›p bir daha hiç gelmeyenlerden de bahsediyor bizlere. Hala sakl›yor bu saatleri. "Belli mi olur, bir gün gelir isterler. O zaman çekme-
22 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
ceden ç›kar›p veririz biz de." Bir saat tamircisinin evinde yaflaman›n nas›l bir duygu oldu¤unu tahmin etmek zor olmasa gerek. Yarat›c›l›k ve saatin iç içe geçti¤i mekânlar. "Evin her taraf›nda saat var mutlaka. Sadece tuvalette yok. Ama oraya da koyaca¤›m. Mutfaktaki saati tavadan yapt›m. Tavan›n ortas›n› deldim yapt›m. fiimdi tuvalete de yapaca¤›m. Küçük bir erkek çocuk tuvaletini yaparken görünecek. Vücudunun üzerine saati yerlefltirece¤im. Bunlar olmazsa olmaz. Zaman böyle geçiyor iflte. Yoksa altm›fl y›l bu mesle¤e katlanmak kolay de¤il. Hem sevgi hem böyle u¤rafllar, geçiyor iflte." Ömer Usta, zanaatç›lar›n çekti¤i zorluklardan nasibini alm›fl. Zanaatç›l›¤a gerekti¤i kadar de¤er vermeyen ülkemizde, y›llar›n› bu ifle vermifl binlerce kifli bir yandan ifllerini gelifltirmenin ve zamana ayak uydurman›n çarelerinin ararken, di¤er yandan ne bir ç›rak bulabiliyorlar yanlar›nda ifli ö¤retecek, ne de kendilerine gerekli olan malzemeleri. Yok olmaya yüz tutmufl onlarca zanaat için yazd›¤›m›z ç›rak s›k›nt›s›, ifllerine gerekli de¤erin verilmemesi, Ömer Usta'n›n da a¤z›ndan dökülen kelimelerin aras›nda var. Ama her fleye ra¤men Ömer Usta da day›s›ndan ald›¤›, usta olma sorumlulu¤unu, lay›k›yla yerine getirenlerden asl›nda. O¤lu gibi sevdi¤i ç›raklar›n› anlatmaktan da geri durmuyor, ç›rak, deyince. "Ç›rak m›? Ç›rak nerede var? Eskidendi onlar. Kimse gelmez flimdi. Buras› küçük. Gerçi es-
röportaj
kiden biz burada o¤lumla birlikte çal›fl›yorduk. Yine de yetifltiremezdik. Sonra o¤lum baflka bir dükkân açt›. Ama flimdi bizi geçindirmiyor buras›. Ç›rak alamay›z ki. Ama zaman›nda yetifltirdi¤im ç›raklar›m var. Hepsi flimdi bir yerlerde bu ifli yap›yorlar. Hele bir tanesi var beni her zaman arar yani. Bir o¤lum da o benim. ‹kinci o¤lum diyorum ben ona. O çok vefal›. Bayramlarda seyranlarda arar. fiimdilerde sayg›l› ç›rak kalmad›. Az›c›k bir fley ö¤reniyorlar. fiöyle bir aç›p kapamas›n› ö¤renince çekip gidiyor; kendi dükkân›n› aç›yor. ‹yi de¤il bu... Etraf›m›zda yeni ö¤renen çocuklar›m›z da var; onlara yard›m ediyoruz bir yandan. Onlar, yapamad› m› benim yan›ma geliyorlar, Ömer Usta fluna bir bak, diye. Bak›yoruz. Bazen bana diyorlar ‘Moruklad›n art›k, b›rak bu ifli.’ diye. Ama iki gün sonra geliyorlar, saat getiriyorlar. Aaa bak, demek ki daha bitmemifl iflimiz. Zaman var daha. Usta olmak kolay de¤il tabi. Burada, ver di¤er yenilere; u¤rafl›r dururlar saatlerce. Bana onlarca getir sana akflam hepsini teslim edeyim. Onlar bir tanesiyle u¤rafl›r dururlar." Bu mesle¤e sahip olanlar›n hepsinde geliflen bir durum mudur bilemeyiz ama Ömer Usta on parma¤›nda on marifet olan birisi. Bunun üzerine yard›mlaflma duygusunu da ekleyince siz düflünün nas›l bir insan ç›kar ortaya... "Ben hiç kimseyi geri çevirmem. Mutlaka iflini yapar öyle gönderirim. Elimden her bir ifl gelir mutlaka. Adam›n gözlü¤ünün çerçevesi mi k›r›lm›fl. Tamir eder öyle gönderirim. Kad›n›n çantas›n›n kulpu mu k›r›lm›fl, yapamam demem. E böyle olunca da adam saatini de bana getirir elbet. Tan›fl›r›z en az›ndan. Onun ifli yap›lm›fl olur. Gelmezse de can› sa¤ olsun. Birgün birisi geldi. Elinde ekmek k›zartma makinesiyle. Dolaflm›fl dolaflm›fl pasaj›n içinde kimseye tamir ettirememifl. En sonunda ‘Ömer Usta'ya git. O tamir eder.’ demifller. Geldi. Utan›yor ama adam. Elinde saat de¤il makine var ama. ‘Ömer Bey beni size gönderdiler. Bunu siz yaparm›fls›n›z.’ dedi. Bakt›m, kolay bir ifl. Ver dedim. O¤lum bir yandan bana kafl göz yap›yor.’Neden u¤rafl›yorsun bununla. Senin iflin mi?’ diye. Dur, dedim. Yapt›m iki dakikada. Getirttik bakkaldan ekme¤i, koyduk içine. ‹ki dakika olmadan tak att› ekmekler. Mis gibi k›zarm›fl. Adam çok mutlu oldu. Gitti. Bir zaman sonra evinde ne kadar bozuk saat varsa ge-
tirdi, tamir et diye. Bak iflte, dedim o¤luma. Ha flimdi o adam gelmeyebilirdi de... Olsun. Ama ne oldu? O adam benim otuz senelik müflterim oldu. Yapabiliyorsak, elimizden geliyorsa neden yapmayal›m yani? Hiç de¤ilse zevk olsun diye yapar adam be." Y›llar›n› esnaf olarak geçirmifllerin günümüzde s›k›nt›lar› daha art›yor kuflkusuz. Bu derginin sayfalar›nda aylard›r yazd›¤›m›z ve yok olmaya yüz tutmufl onlarca mesle¤in sahibinin a¤z›ndan dökülen flu cümleyi Ömer Usta'n›n da a¤z›ndan duyar gibiyiz: "Nerede o eski günler?" ‹nsanlar aras›ndaki ba¤›n en s›k›s›n›, en karfl›l›ks›z olan›n› yaflam›fl olanlar, bunu günümüz insan iliflkilerinde göremeyince mesleki zorluklar daha az ac›t›yor onlar›n can›n›. Hele ki esnaf iliflkileri... "Bir esnaf dedi¤iniz zaman, ailecek birbirini tan›rd›. Tan›mal› da. fiimdi ben karfl›mdaki adama soruyorum nerede oturdu¤unu. Sana ne, diyor. Yahu olur mu hiç? fiimdi dedim, sen gitsen burada bir yang›n ç›ksa. Mal›n mülkün yanar burada. Ben kime nas›l haber verece¤im? Sana burada bir fley olsa. Düflsen, y›k›l›p kalsan.... Ben kime haber vereyim? Aileni nas›l bulay›m? Evinin numaras›n› ver bari de arayay›m. De¤il mi ama? Neden komfluyuz biz burada o zaman? Ölelim gitsin. Kimsenin birbirinden haberi olmas›n. Eskiden biz birbirimizin dü¤ününe, cenazesine giderdik be. fiimdi nerede? Bir selam› zor al›yoruz." Saatin ne zaman bulundu¤unu bilemeyiz ama saat tamircili¤inin, saatin bulunmas› kadar eski oldu¤u kesin. Ömer Usta da bu upuzun y›llar›n altm›fl senelik k›sa ama bir ömür süren bölümünün tan›¤›... Kim bilir belki de Ömer Usta gibi bir usta bir daha gelmeyecek bu dünyaya. 60’l› y›llar›n mekanik saatlerinin yerini art›k elektronik saatler al›nca saat tamircilerinin yapaca¤› tek ifl de sadece pili biten saatlerin pilini de¤ifltirmek oluyor. H›zla ilerleyen teknolojik geliflme elektronik-quartz saatleri de beraberinde getirdi. Saatlerin kullan›m alanlar›n›n artmas› da elbet bir etken. fiimdilerde insanlar saatin kaç oldu¤unu ö¤renmek için kollar›na de¤il, telefonlar›na bakar oldular. Y›llarca bu zaman›n sayaçlar› ile u¤raflan tamirciler, eskiden gecelere kadar çal›flt›klar› dükkânlar›n› art›k iflsizlikten ö¤leden sonra kapatmak zorunda kal›yorlar. Ömer Usta ile sohbetimizde bu küçücük dükkânda, flu ana kadar hiç
düflünmedi¤iniz kadar ayr›nt› tak›l›yor akl›n›za saatle ilgili. Saat, canl› bir mekanizma... Sürekli iflleyen. Onun bir beyni vard›r mutlaka. Akrebi ve yelkovan› onun hareket eden kollar›, ayaklar›d›r... Tak›lan o küçücük pil, sürekli kan pompalar bu mekanizman›n çal›flmas› için. ‹çerideki bütün çarklar birbirine ba¤l›d›r. Bu mekanizman›n içerisindeki küçücük bir parçan›n bozulmas› ya da ifllevini yerine getirmemesi, ölüme sebep olabilir. Ve saat durabilir. ‹flte orada bu saat tamircisi, yani "doktor" devreye girecektir. Sizin çeflit çeflit heyecan›n›za, sakin anlar›n›za, tereddütlerinize tan›kl›k eder kol saatiniz. Sizin nabz›n›z›n at›fl›n› kontrol eder her daim. Veyahut ceketinizin, yele¤inizin iç cebinde, gö¤sünüzün üstünde kalp at›fllar›n›z› sayar. Masan›z›n üzerinden, duvar›n›zdan göz k›rpar günün baz› anlar›nda. Size küçük bir telafl b›rak›p kaçar. Saatiniz sizin bir parçan›zd›r. Saat, bize hep yeniyi müjdeler. ‹lerleyen her saniye, her dakika gelece¤e dair umuttur bazen. Ama saatinizi ayarlamay› unutmamal›s›n›z kesinlikle. Siz onu ihmal ederseniz, o da sizi ihmal eder. Hayat›n›z›n ayar› bozulabilir. Bir ifle, bir buluflmaya geç kalabilirsiniz. Bozuk bir saatle, hayat›n›z›n saniyelerinden birer birer çalabilirsiniz fark›nda olmadan. Y›llar sonra oturup bofl geçen senelere üzülmemek için flimdiden içinizdeki saatinizi ayarlaman›z yeterli olacakt›r belki de kim bilir? Bir saat tamircisinin dükkân›na gitti¤inizde, eline bir saat verirken onu iyi dinleyin. Cümlelerin içinde mutlaka zaman›n peflinde koflan akrebin ve yelkovan›n sihrine iliflkin bir fleyler vard›r. Duvarlardaki, masadaki saatlere bakmaktan da geri kalmay›n. Küçücük dükkân›nda sohbetinize devam ederken, saatlerin tik-taklar› hiç kesilmeyecektir. Sizi çocuklu¤umuza kadar götüren bir saate bakars›n›z bir yandan. Kurmal› saatin üzerindeki yelkovan›n ritmine uyarak yem yiyen tavuk ve civcivin neler düflündü¤ünü bulmaya çal›fl›rs›n›z. Ve tüm bunlardan sonra tamir edilmifl saatinizi alarak dükkândan ç›kars›n›z. Derin düflüncelere dalm›fl bir halde yürürken biri sizi durdurup flu soruyu sorar: "Pardon saat kaç acaba?"J
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 23
izlenim
bir meslek daha devrini tamaml›yor: semercilik... türkan do¤an
Bir ulusun, yaflay›fl, biçimini, kültürünü, gelene¤ini, görene¤ini, tarihler öncesinden günümüze tafl›yan el sanatlar›, halk›n de¤erler birikimini de oluflturur ayn› zamanda. Geçmiflten günümüze ifllevini ve devrini tamamlayan, varl›¤›n› korumaya dirense de unutulmaya yüz tutmufl meslekler aras›nda en bafll›ca köfleyi alm›fl durumda semercilik. Tarihte çok geçerli potansiyel iflgücü olan semercili¤in geldi¤i son noktada, maalesef ki birçok el becerisi mesleklerde oldu¤u gibi, ç›rak yetifltirememek neticesinde ve devam›nda s›ras›yla kapat›lan dükkânlar olmufl.
Yük hayvanlar›n›n s›rt›na yerlefltirilen a¤aç iskeletli bir yast›kt›r, semer. Semer otu, sazl›k olarak bilinen batakl›klarda yetiflen kurutulunca esneklik kazanan, semer ve palan yap›m›nda kullan›lan ince, uzun ve yuvarlak bir bitkidir. Ve semerci ustalar› bu otu bulmak zorundad›rlar. Semercili¤in tarihi çok da yak›n bir tarih de¤ildir. M›s›r, Mezopotamya ve Anadolu uygarl›klar›n›n yük tafl›mak için hayvan›n s›rt›na bir a¤aç yerlefltirdikleri bilinmektedir. Semer, Araplar ve ‹ranl›lar taraf›ndan kullan›lm›fl ve onlardan da Türklere geçmifltir. Semer yap›m›nda genellikle a¤aç,
çuval, deri, saz gibi malzemeler kullan›l›r. Ve hayvan›n s›rt›nda karn›n›n iki yan›na do¤ru aç›lan bir biçimdedir. Hayvan›n s›rt›na de¤en iç taraf› saz doldurulmufl iki kanatl› bir çuvald›r. Yük vurulan üst taraf› da semer a¤açlar› denilen ahflap küçük direklerle çat›lm›fl ve üstüne hayvan derisi veya çad›r bezi dikilmifltir. Hayvanlar›n omuzlar› üstüne gelen bölümde üstte yükü ba¤lamaya yarayan öne do¤ru ç›k›nt›l› iki kolu vard›r. Hayvana konulan yük, iple hayvan›n sa¤r›s› üstüne gelen bölümdeki kancalara ba¤land›ktan sonra tekrar omuz bafl› kollar›ndan dü¤ümlenir. Semer hayvan›n s›rt›nda kalan, kay›fl veya kaytan denilen sa¤lam bir fleritle ba¤lan›r. Kolan›n iki ucu hayvan›n kaburgalar›ndan biri üzerine tak›l›r. Kar›n alt›ndan geçtikten sonra semerin üzerine dolanan bu kolan, semeri hayvan›n s›rt›nda s›k›ca tutturmaya ve yükün sallanarak düflmesini önlemeye yarar. Semerin omuz bafl› kollar›na genellikle ''kafl'' denir. Semerler hayvan sahibinin zevkine göre süslü ya da sade olur. Sedef kakmal› semerler bile yap›lmaktad›r. Kafllar›, kolanlar›, hayvan›n kuyru¤u alt›ndan geçen ve inifllerde semerin omuzlara düflmesini önleyen pald›m› ve üzerine at›lan çulu, iste¤e göre ifllemeli nak›fll› olup, yörelere göre kilim motifli olur. Osmanl›lar döneminde, Yeniçeri oca¤› mensuplar›ndan birinin, bir ortadan baflka bir ortaya geçmesi ocak kurallar›na göre ''semer devirmek'' (ayr›ld›¤› ortaya hakaret etmek) olarak say›l›rd›.
24 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
izlenim
Tarihte Anadolu'nun baz› yörelerinde evlenmek isteyip de bunu anne babas›na söyleyemeyen gençlerin bu düflüncelerini belli etme yöntemleri aras›nda ine¤e semer vurmak gibi bir gelenekleri varm›fl. S›cak bir günün ö¤le sonunda düflüyor yolumuz Menemen ilçesine. Darac›k bir soka¤›n çapraz›na düflen bir semerci dükkân›na ilifliyor gözümüz. ‹rili ufakl› çanlar, bir boydan bir boya sarkan renkli boncuklar aras›nda babadan kalma dükkân›n› her sabah 09.00’da açan semerci Erol Usta buyur ediyor bizi içeri. Ad›m›m›z› atarken bu küçücük semerci dükkân›na, Ümit ‹lter’in sözleriyle bütünleflen emek havas›n› soluyoruz. “Ustalaflmak, ustalaflmak bir e¤lemedir / Bu¤day biçmek, tafl k›rmak gibi emek verdikçe ustalafl›r insan.” Kolay gelsin usta! Otuz y›ld›r semercilik mesle¤ini yapan Erol Usta’yla tan›fl›yoruz. Tireli, evli ve iki çocu¤u var. Bu mesle¤i seçmesini babas› istemifl. Babas›n›n ç›ra¤› olmufl, sonra ustalaflm›fl. Ve flimdi bize bu mesle¤in günümüzde geldi¤i son noktay› anlat›yor: “Otuz y›ld›r bu mesle¤in içindeyim. Baba mesle¤i, dedik. Asl›nda ben marangoz olacakt›m, hatta semercili¤e bafllamadan önce bir ay marangozculuk yapt›m. Sonra babam beni yan›na ald›, o zamanlar semercilikte çok para vard›. ‹yi kazan›rd›k, flimdiki gibi de¤ildi, sayg›de¤er bir iflti.
okumal› ve iyi bir mesle¤i olmal›.” diyor. Bir yandan da ekliyor,
Yörükler gelirdi, rençberler gelirdi. Günde sen de befl, ben diyeyim on semer ç›kar›rd›k, yirmi dört saat çal›flt›¤›m›z günler olurdu. fiimdi ifller bozuldu, semercilik mesle¤i de ifl tutmaz, para görmez oldu.
Erol Usta bir yandan semercilik mesle¤inin zorluklar›n› anlat›rken di¤er yandan da iflini aksatm›yor.
Eski kazanç kalmad›. Ege bölgesinde en küçük semerci esnaf›n›n bile yafl› k›rk befltir. Yetiflen o¤ul, ç›rak yok, dedemiz babam›za, babam›z bizlere b›rakt›; biz çocuklar›m›za b›rakam›yoruz, torunlar›m›z bu mesle¤in varl›¤›ndan habersiz büyürler art›k.” Erol Usta 11 yafl›ndaki o¤lu Saim'in semercilik mesle¤ini seçmesini istemiyor. “Saim
“4 y›l daha ödemem gereken Ba¤-Kur borcum var, ben de b›rakaca¤›m bu mesle¤i ondan sonra, dükkân› da kapataca¤›m. Gün geçtikçe zarara giriyoruz.”
“Semercilik zor zanaat. Zevkli yanlar› da var; zevk almazsan yapamazs›n. Zaten emek verdi¤in fleyi önce sevmek zorundas›n, babam öyle der. Semercili¤in art›k para kazand›rm›yor oluflu moralimi çok bozuyor art›k.” Erol Usta’n›n babas› Mehmet Usta, Menemen’de “Semerci Mehmet Usta” diye nam salm›fl. En güzel ve en sa¤lam semerleri Mehmet Usta yaparm›fl. Eskiden Menemen’de semerci dükkânlar›n›n say›s› on
iken flimdi sadece Erol Usta’n›n dükkân› kalm›fl. Erol Usta kararl›, Ba¤-Kur borcunu zar zor ödesin dükkân› kapatacak. “Gidiflat kötü, hayvanc›l›k para etmiyor, yörükler yaz›ya indi semercilik mesle¤i teknolojiye de yenik düflüyor. Küçük motorlar, traktörlerle ifl görüyor köylüler. Eskiden her iflini binek hayvanlarla yaparlard›, bu nedenle de semerci dükkânlar› çoktu. fiimdi makineler olunca beygire, semere hacet kalmad›; hayvanc›l›k öldükçe semercilik de öldü. Bu ifller zincirleme oldu. Semercilikte istedi¤imiz verimi alam›yoruz, babam Mehmet Usta on y›l sonra düzelir o¤ul dese de düzelmez biliyorum. Dört y›l sonra kapat›yorum dükkân›…” Menemen’den, Erol Usta’n›n semerci dükkân›ndan ayr›l›rken, onu hayat›n›n 30 y›l›na s›¤m›fl mesle¤inin an›lar›yla bafl bafla b›rak›yoruz…J
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 25
izlenim
yoksullu¤a zaman›n tan›kl›¤› mehtap egeli
Saat, zaman› ölçen, insanlar›n yaflam›n› düzene koyan, yaflam›n her an›n› belirleyen vazgeçilmez ve en önemli araç olarak hayat›m›zda yerini alm›flt›r. Saatlerin ortaya ç›k›fl› da zaman kavram›yla do¤rudan ilintilidir. ‹nsanlar›n her gün önünden say›s›z kez geçtikleri, randevulaflt›klar›, bulufltuklar›, foto¤raf çektirdikleri tarihi yap›tlar aras›nda, mevcut flehrin ve bölgenin simgesi halini alm›fl saat kuleleri de bulunur.
26 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
Ve bu tarihsel yap›lar kurulufllar›ndan günümüze bulunduklar› alanda, meydanda, parkta halk›n ac-tatl› birçok olaya tan›kl›k ederler. T›pk› ‹zmir’in Konak Meydan›’n› süsleyen ve ‹zmir’in simgesi halini alm›fl yafll› saat kulesinin tan›kl›¤› gibi. 106 y›ld›r bulundu¤u meydanda, geceli gündüzlü, halk›n yoksulluklar›na, çaresizliklerine tan›k olmufl saat kulesi. Çevresinde olup bitenlere, süresine ve öncelik-sonral›k s›ras›na bakarak tarihe tan›kl›k etmifl.
1901 y›l›nda 2. Abdülhamit’in tahta ç›k›fl›n›n 25. y›l› için Sadrazam Küçük Sait Pafla taraf›ndan Alman konsolosluk binas›n› yapan mimara yapt›r›lm›fl. 81 metre kare taban üzerine sekizgen fleklinde ve dört basamakl› haç biçiminde mermer bir platform üzerine yap›lan saat kulesi, 25 metre yüksekli¤inde ve 4 katl›d›r. Dört köflesinde çeflmeleri bulunan saat kulesi zarif bir sanat eseridir. 106 y›ll›k bir tarih. Ve bu tarih eserinin tan›kl›¤›na neler s›¤mam›fl ki? ‹htilallere, iflgallere,
izlenim
kurtulufllara, devrimlere, suikastlere, toplumsal dönüflümlere, kentsel de¤iflimlere, yang›nlara, depremlere, flenliklere, törenlere, bayramlara, ac›-tatl› her güne ve geceye tan›kl›k etmifl. Konak Meydan›’nda bulunan ve yap›m›ndan bugüne iflgallere, ba¤›ms›zl›k savafl›na tan›kl›k etmifl saat kulesi. Ülkeyi zapturapt alt›na almak isteyen emperyalistler kol gezedurmufllar civar›nda. ‹flgale karfl› vatan savunmas›nda Kuvay-i Milliye hareketine kat›lan, “Vatan u¤runda toprak ve hürriyet için ölme kabiliyetindeyiz” diyen her bir Egelinin sesini duymufl, zaman›n ve tarihin ak›fl›nda yol alm›fl saat kulesinin iri çarklar›. “Yetti gayrik” diyen sesler ço¤alm›fl etraf›nda. Duymufl; vatan kolay savunulmam›fl. Görmüfl; ölen de olmufl, öldüren de. Kovulmufl emperyalistler topraklar›m›zdan. Dizlerini k›ra k›ra oynam›fl efeler Konak Meydan›’n›n tam ortas›nda, zafer naralar› ata ata. K›l›ç kalkanlar›n› meydan›n beton zeminlerine çala çala. 106 y›ll›k bir tarihe, en çok da de¤iflmeyen yoksulluklara tan›kl›¤› geçmifl. Gün do¤umundan gün bat›m›na dek evine iki ekmek götürmenin derdine düflmüfl nice çaresiz insanla göz göze gelmifl. Günün ilk ›fl›klar› vuruyor kentin üstüne. Palmiyelerle süslenmifl caddelerden geçerek ilerliyoruz Konak Meydan›’na. Gittikçe ço¤alan kalabal›¤›n bir sa¤a bir sola sonra karfl›l›kl›, çapraz gidifllerinin aras›ndan ç›k›p, karfl›s›nda beliriyoruz yafll› saat kulesinin. Boyac› çocuklar, kaderleri ayn› isimleri ‹brahim, Muhammed, Yasin ve Çekdar olarak de¤iflen, elleri kadar gözleri de kara çocuklar. Dilenciler, el fal› bakt›rmazsan›z bakla fal›nda ›srarc› olan Roman kad›nlar›… fiipflak fotosuna güveniyor Çorumlu ‹smet A¤abey. (Mutlaka Konak Meydan›’nda saat kulesinin önünde bir foto¤raf›n›z olmal› ) Seyyar sat›c›lar, (Çakmak tafl›, topuk tafl› ne ararsan var.) çi¤demciler, –Egeliler çekirde¤e çi¤dem diyor- baloncular alm›fllar saat kulesinin etraf›nda yerlerini. Öbek öbek güvercin sürüleri ve güvercin yemi sat›c›lar› kurmufllar tezgâhlar›n› Konak Meydan›’nda sa-
at kulesinin karfl›s›na. Çevresinde m›r›ldanan insan toplulu¤unun sesleri birbirine kar›fl›yor...
Sosyalizm Nedir ?
‹zmir’de yaflayan insanlar ve güvercinler aras›nda da özel bir ba¤ vard›r. Nesillerdir güvercin besleme gelene¤ini sürdürmüfller. Gökyüzüne bir uçan bir konan, say›lar› an be an de¤iflen güvercinler ve güvercin yemi sat›c›lar›…
Yani flu demek ki, day› k›z›,
Sosyalizm,
Sosyalizm, Senin anlayaca¤›n yani, El kap›s›n›n yoklu¤u de¤il de
‹zzet Amca 1943 Mardin do¤umlu. On üç y›l olmufl boflalt›lan köyünden ç›k›p da ‹zmir e geleli. On üç y›ld›r saat kulesinin hemen karfl›s›nda ufak bir tezgâhta güvercin yemi satmakta.
‹mkans›zl›¤›. Sosyalizm Devirmek da¤lar› elbirli¤iyle
— Köyümde çiftçiydim, tarlalar›m, ba¤›m bahçem vard›. Büyük flehirde paran varsa yaflars›n, ifl güç tutamad›m; hem gençler bile bulam›yor ifli, ben de bulamad›m. On üç y›ld›r güvercin yemi sat›yorum.
Ama elimizin öz biçimini, Öz s›cakl›¤›n› yitirmeden. Sevgilimizin bizden ne flan, ne para,
Yirmi y›l önce dördüncü çocu¤unu do¤ururken kaybetmifl eflini ve bir daha evlenmemifl. Güvercinlerin ve saat kulesinin dili olsa da konuflsa. — Vallah yan gözle bakmad›m kimselere; dünya ahret bac›m sayd›m hepsini… Halime’yi (kar›s›) severmifl me¤er. Havalar›n so¤uk olmad›¤› ve hasta olmad›¤› günlerde hiç aksatmam›fl iflini; güvercinleri, saat kulesini, Konak Meydan›’n›… Ve biriken kalabal›klar›n aras›nda 13 y›ld›r gidip gelmifl Kadifekale’deki gecekondusuna. Öksüz kalm›fl saat kulesi; hünerli elleriyle saat kulesinin tamirat›n›, onar›m›n› yapan saat tamircisini de yitirmifl y›llar sonra. Eski bir apartman›n çat› kat›nda oturan saat tamircisi, ç›ra¤›na açmam›fl kap›y›. Yedek anahtar›yla içeri giren ç›rak ustas›n› yerde ölü bulmufl ve saat kulesinin de o günden bugüne s›vas› dökülmüfl, duvarlar› çatlam›fl, zaman›n tafl›maktan yorgun düflmüfl olsa gerek ki, kararm›fl, yirmi iki diflli çark›. 106 y›ll›k bir tarih; yoksul halk›n çileli kederli yaflam›na tan›kl›k etmifl geceli gündüzlü, ‹zmir’in Konak Meydan›’n› süsleyen yafll› saat kulesi. 1901’den 2007’ye kadar ayn› yoksullu¤un ak›fl› saat difllilerinin ördü¤ü zaman dilimleri gibi hiç flaflmadan ilerliyor. J
Vefadan baflka bir fley beklemeyifli… Sosyalizm, Yani yurttafl ödevi say›lmas› bahtiyarl›¤›n,
Yahut mesela, -bu seni ilgilendirmez henüzesefsiz, güvenle, emniyetle, gölgeli bir bahçeye girer gibi girebilmek usulcac›k ihtiyarl›¤a, ve hepsinden önemlisi, çocuklar›n, ama bütün çocuklar›n, k›rm›z› elmalar gibi gülüflü… Naz›m Hikmet
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 27
araflt›rma
pakistan’da kültür ve müzik nidal aras
Pakistan, geçmiflte Hindistan’›n bir parças›yd›. Hindistan’daki ‹ngiliz sömürgecili¤i 1947’de sona erince, Pakistan da buradan koparak ayr› bir devlet olarak olufltu. Pakistan’›n etraf› da yine Hindistan gibi da¤larla ve çöllerle çevrili. Tabi o bölgeyi boydan boya yaran ‹ndus nehri de yine Pakistan’›n yan› bafl›nda. A¤›rl›kl› nüfusunu Müslümanlar›n oluflturdu-
¤u ülkenin resmi dili Urdu olmakla beraber, farkl› bölgelerde Sindhi, Pashto, Punjabi ve Baluchi gibi diller de konufluluyor. Tar›m faaliyetlerinin ön planda oldu¤u ülkede, halk›n büyük bir k›sm› köylerde yafl›yor. Feodal kültürün as›l kültür olarak a¤›rl›¤›n› sürdürdü¤ünü görüyoruz. Buna ba¤l› olarak da hiyerarflik yap›lanman›n, kast sisteminin de güçlü oldu¤unu görüyoruz. Müzik, kültür, yaflam ve toplumsal özellikler hep iç içedir. Böyle olunca,
bu yap›lanma tabii ki müzi¤i de, kültürü de, anlay›fl› da etkiliyor ya da birlikte birbirleriyle etkileflim içerisinde oluyorlar. Festivaller, Geleneksel Danslar ve K›yafetler fiab-e Barat, Gydil Fitr, Sibi, Sind At ve Büyükbafl Hayvan gösterileri, Jashan-e Larkana, Bassant, Newroz gibi çeflitli adlarla her ülkede oldu¤u gibi belli dönemlerde festivalleri, bayramlar›, özel günleri vard›r. Bu festivallerin kimisinde dualar edilir, ev ziyaretleri yap›l›r. Tatl›lar da¤›t›l›r kimisinde, kimisinde geleneksel sporlar yap›l›r, yar›flmalar düzenlenir, el yap›m› ürünler sergilenir, danslar yap›l›r. Mesela, Bassant Festivali’nde insanlar bir araya gelir, bahar›n geldi¤inin ifadesi olarak uçurtmalar uçurulur. Ya da Newroz bayram›nda, futbol, voleybol, hokey gibi sporlar yap›l›r, halk danslar›ndan örnekler sergilenir. Geleneksel danslar aras›nda ilgi çekici olanlardan baz›lar› ise flunlar: Gidda: Kad›nlar›n yapt›¤› bir dans çeflidi. Dansa efllik s›ras›nda söylenen sözlerin konular› çok genifl olabilir. Mesela dansç›, iyi anlaflamad›¤› bald›z›, kocas›, kaynanas›, yaln›zl›¤› hakk›nda sözler kullan›rken di¤er yandan politik nitelikli sözler de söyleyebilir, bu nefleli dans s›ras›nda... Davul yerine dansç›lar›n alk›fllar› vard›r. Dairesel olarak hareket edip ellerini omuz hizas›na getirip alk›fllarlarken, k›zlar avuç içlerini yan›ndaki arkadafl›n›n avuç içine vuruyor. Ritim de daha çok bu alk›fllarla sa¤lan›yor. Bu geleneksel dans s›ras›nda kad›nlar kendilerine özgü bluz ve yöresel etekler giyiyorlar. Giyilen k›yafetlerin en yayg›nlar›ndan biri de Shalwar-Kameez.
28 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
araflt›rma
Jhumar: Bu dans ise erkeklerin yapt›¤› bir dans çeflididir. Jhumar dans›nda dede, baba ve torunu bir arada görmek mümkündür. Her biri farkl› ruhsal durumu belirten üç ana farkl› jhumar türü var. Bu dans da, di¤erlerinde oldu¤u gibi dairesel olarak yap›l›yor. Dansç›lar ortadaki davulcunun etraf›n› sar›yorlar. Bu dansta atlama, s›çrama gibi hareketler yok. Normalde köylerde, ay ›fl›¤›nda ve evlerden uzak bir yerde yap›l›yor. Tabii danslar› anlat›rken Sufi müzi¤inde de çeflitli danslar›n oldu¤unu, ayr›ca dini ayinlerde, zikr törenlerinde de yine kal›plaflm›fl belli kelimelerin sürekli tekrarlanmas› ve kafalar›n sallanmas› fleklinde kendinden geçilerek yap›lan dans çeflitlerinin oldu¤unu da belirtmek gerekiyor. Danslar›n en bilinenlerini de bu flekilde iflledikten sonra, k›yafetlere de k›saca de¤inelim. Pakistan’›n en çok bilinen geleneksel k›yafeti fialvar Kamis (Shalwar-Kameez). De¤iflik renk ve biçimlerde olabiliyor. Bu k›yafet hem erkek hem kad›nlar taraf›ndan kullan›l›yor, Pakistan’›n tüm bölgelerinde yayg›n olan bir giysi türü. Sind bölgesindeki kad›nlar›n kulland›¤› k›yafet ise Ghagra (bir çeflit etek) ad›n› al›yor. Pakistanl› kad›nlar dü¤ün günlerinde Gharara denilen özel giysileri giyiyorlar. Sherwani ve Achkan da Karakuli denilen bafla giyilen bafll›klarla beraber Pakistanl› erkeklerin milli k›yafetlerinden. Pakistan Müzi¤i: Pakistan, kendine özgü kozmopolit yap›s›ndan dolay› farkl› kültürlerin harmanlanmas›ndan oluflan müzikal türlere sahipse de, Hint müzi¤inden çok ayr› düflünülemez. Zaten Hint müzi¤i yaz›s›yla bu yaz›y› ardarda ifllememizin nedeni de bu. Özellikle müziklerinde, “ses sanat›” gibi ayr› bir dal›n olmas›, Pakistan kültürüne önemli bir katk›da bulunmufltur. ‹lk ulusal müzik amaçl› giriflimler de bir ulusal radyonun aç›lmas›yla bafllam›flt›r. Radyo, as›l olarak Hint kökenli müzisyenlerden oluflurken, sonralar› daha iflleyiflli ve oturakl› bir hale gelmifltir. 1970’te ise geliflen müzik ilgisinin üzerinden iki tane müzik merkezi kurulmufl. 1980’li y›llar›n bafllar›nda, genel olarak ülkede a¤›rl›¤›n› gösteren ‹slamc›l›k anlay›fl› müzi¤e de etkide bulunmaya bafllam›fl. Zaten dini kural-
lar ve s›n›rlamalar müzi¤in geliflmesinde de önemli bir engel teflkil etmifltir, Pakistan’da. Bu dönemlerde ghazal, thumri, dadra gibi müzik türleri güçlenmifltir. En çok bilinen baz› sanatç›lar flunlar: Farida Khanum (Feride Han›m), Mehdi Hassan, Ghulam Ali ve Abida Parveen. Günlük yaflam içerisinde müzik önemli bir yere sahip. E¤lencelerde, toplanmalarda, dü¤ünlerde, sünnetlerde özgün fleylere rastlamak mümkün. Hala da bu devam eder. Kad›nlar ve erkekler ayr› olarak bu tip tören ve toplanmalarda flark›lar, maniler söylerler, uzun havalar okurlar. Dü¤ünden önce k›na töreni gelene¤i ülkemizde oldu¤u gibi, Pakistan’da da vard›r. Müzikal Yap›: Pakistan müzi¤i genellikle tek sesli bir yap›dad›r ve çok çeflitli efllikler içerir. ‹lk boyut melodik k›s›md›r. Solo veya bir grup taraf›ndan icra edilir. Eflliksiz müzikler ise destans› ya da hayat içinde kullan›lan müziklerdir. Ancak ço¤u melodi, ritmik eflliklerle icra edilir; bu ritimler de tek el vurufluyla elde edilen ritimler ya da enstrümanlar kullan›larak oluflturulan ritimler olabilir. Enstrümantal bas sesler ise genellikle ritmik eflliklerde yer al›r, örne¤in üflemeli melodi ve bas topluluklar›nda oldu¤u gibi. 1. Form Pakistani vokal müzi¤inde metinsel yap› pek çok farkl› müzikal formun temelini oluflturuyor. Ço¤u flark› iki ya da dört sat›rl›k sözlerden oluflan fliirsel bir yap›ya sahip. Genellikle kafiyeli ya da kafiyesiz sat›rlar müzikal olarak ayr›lm›flt›r. 2. Melodi Pakistan geleneksel müzi¤inde Hindustani müzi¤in baz› özelliklerini bu melodik yap› içinde görmek mümkün. En yayg›n özelliklerden biri olarak raga say›labilir. Bunun yan›nda bhairavi, kafi, khamaj, bilaval ve di¤erleri say›labilir. 3. Ritim Geleneksel Pakistani müzik, ritmik olarak serbesttir. Fakat bunun yan›nda ço¤u Pakistan melodisi ölçülü kal›plar ve ritimlerle düzenleniyor. Ritmik hareketler eflit veya eflit olmayan sürelere bölünebiliyor. Senkoplu
diziler yayg›n olarak kullan›l›yor, özellikle de Punjab bölgesinde. Ço¤u Pakistani geleneksel müzi¤i, ritmik efllik formlar›na sahip. Davul vurufllar›n›n süresi, notas›, de¤eri ve yo¤unlu¤u ritmik ölçüler gerçeklefltirilirken de¤iflebiliyor. Sonuç olarak bölgelerin sitilleri ve belirli müzik türleri ile ilgili ritmik kal›p çeflitlilikleri elde edilmifl oluyor. Dörtlü ölçüler Sind ve Punjab bölgelerinde daha yayg›n olmakla beraber tüm bölgelerde görülüyor ve özelikle dans müzikleri ve grup flark›lar›nda uygulan›yor. Dörtlü ölçülerde baz› do¤açlamalar, ritmik kadans formulleri içeriyor, bu formuller Hindustani müzikteki tihai ile benzerlik gösteriyor. Bu basit form içindeki kadans formülü ölçü yap›s›n›n ilk vuruflunun bafl› ve sonunda üç vuruflun üç kat tekrar›n› içeriyor. Eflit süreli olmayan birimlerden oluflturulan çeflitli ölçüler Balucistan ve Kuzey Bat› Cephesi bölgelerinde ritim içinde yer al›yor. Bu birimler flark›lar›n sözsel ve fliirsel ritimlerine tekabül ediyor. En popüler ölçülerden biri 6/8’lik ölçüler diye düflünülebilir. Bu ölçüler genelde uzun-k›sa-k›sa-uzun olarak bölümlendiriliyor. Pashto dilinde tengra olarak bilinen ölçüler kuzey bat› Punjab bölgesinde simm_ dans türünde kullan›l›yor. Bunlar›n d›fl›nda farkl› bölgelerde 7/8’lik(Kuzey Bat› Cephesi) , 5/8’lik(Balucistan) gibi ölçü de¤er-
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 29
araflt›rma
leri ritim içinde kullan›l›yor. Çalg›lar: Pakistan müzi¤inde kullan›lan çalg›lar, genelde Afganistan, Hindistan, ‹ran ve Ortado¤u’nun baz› bölgelerinde kullan›lan çalg›larla ortakt›r veya benzerlik gösterir. Ayn› bölgede kültürler birbirlerinden etkilenmifltir. Yerel çalg›lar›n d›fl›nda tabii ki bat› çalg›lar› da Pakistan müzi¤inde belli yerlerde yerini al›yor. Bat› müzi¤i anlay›fl›nda (Rap, Hiphop, Raggy v.s gibi) müziklere dönük geçmiflte bir tak›m yasaklama, engellemeler getirildi¤ini de daha önce Türkiye’deki bir müzik konferans›nda Pakistanl› müzisyenler dile getirmiflti. Buna ra¤men popüler müzik içerisinde özellikle bu çalg›lar kullan›l›yor. Baz› dü¤ün ve bando tak›mlar›nda da yine üflemeli ve yayl› bat› çalg›lar›n kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Vurmal› Çalg›lar: En çok kullan›lan vurmal› çalg›lardan biri Dholak(dolki) ad› verilen çalg›d›r. Danslara ve her çeflit flark›lara efllik için kullan›lan bu çalg› iki kafal› bir enstrüman ve elle çal›n›yor. Punjab bölgesinde dholak flark›lar› ad› verilen tüm flark›larda bu çalg› kullan›l›yor. Yap› olarak dholak ile ayn› ancak daha büyük olan bir di¤er vurmal› çalg› da Dhol (Duhul). Dhol çubuklarla çal›n›yor; aç›k alanda yap›lan müziklerde ve halka yap›lacak duyurularda kullan›lan bir çeflit davul. Ayr›ca dü¤ün orkestralar›nda üflemelilerle danslara efllik için kullan›l›yor. Di¤er bir vurmal› çalg›
da Damru (Dugduggi) ad› verilen çift tarafl›, yap› olarak kum saatine benzeyen küçük bir davuldur. Koltuk alt›na alarak çal›nabilir ve kolun aras›nda s›k›flt›r›larak akordu de¤ifltirilebilir. Shiva tanr›s› dans ederken kullan›ld›¤› söylenen çalg› türüdür ve dünyada bilinen en eski çalg›lardan oldu¤u söylenmektedir. Pakistan’da sokakta yaflayan insanlar ve hayvan oynat›c›lar aras›nda oldukça yayg›n bir çalg›d›r. Naqqara, farkl› büyüklüklerde çömlek ya da metal pirinç alafl›m›ndan yap›lm›fl olan ve iki çubukla çal›nan bir vurmal› çalg›. Naubat ve Bher ad› verilen büyük boyutlu olan bu çeflitteki davullar tekli olarak çal›n›rken küçük olan naqqara çift olarak çal›n›r. Daff, elle çal›nan daire fleklinde bir çalg›, bilinen ad›yla tef ya da daire. Daha çok kad›nlar›n flark› söylerken efllik olarak kulland›klar› bir çalg›d›r. Di¤er çalg›lar›n ise belli bafll›lar› flunlard›r: Sahnai (surna, sharnai): Seremonilerde, törenlerde sokakta çal›nan çalg›lard›r. Dü¤ünlerde yayg›n olan geleneksel orkestralar›n vazgeçilmez çalg›lardand›r. Bu çalg›n›n ve kullan›m›n›n kökeni Ortado¤u’ya dayan›r. Bin (murli, Pungi): Daha çok y›lan oynat›c›lar taraf›ndan çal›nan üflemeli bir çalg›d›r. Sind bölgesindeki çal›m› geleneksel özellik tafl›r. Dü¤ünlerde sahnai ile birlikte güzel bir ahenk yaratan bu çalg› Pathan grup dansla-
r›nda da kullan›l›r. Bat›l› misyonerler taraf›ndan bu bölgeye aktar›lm›fl ve flark›lara efllik için kullan›lan bir çalg› da serbest kam›fll› tafl›nabilir Harmonium’dur. Yahudi arp› olarak da bilinen di¤er bir çalg› da Chang’t›r. Pakistan’›n tüm bölgelerinde daha çok çobanlar taraf›ndan çal›n›r. Daha çok metalden yap›lan bu çalg›n›n Punjab bölgesinde bambu tipleri de bulunuyor. Pek çok flüt çeflidi içinde en çok bilinen tür ise Bansuri’dir. Bambu versiyonlar› oldu¤u gibi yatay olarak çal›nan ve metalden yap›lm›fl türleri de bulunmaktad›r. Alghoza (jori, pava, binõn) çift borulu bir flüttür. Tahtadan yap›lm›flt›r. Flütlerden biri bas sesi vermek için kullan›ld›¤› gibi her ikisi de melodi için kullan›labilir. Çobanlar›n çald›¤› bir çalg› olmas›n›n yan›nda Sind bölgesinde profesyonel müzisyenler taraf›ndan da çal›nmakta. Telli ve Yayl› Sazlar Pakistan geleneksel müzi¤inde en yayg›n yayl› çalg›lardan biri Sarinda (surindo, saroz). Üç telden oluflur, vokal ve flüt müziklerinde efllik için kullan›l›r. Dikey konumda tutularak oturarak veya ayakta çal›nabilir. Di¤er bir yayl› entrüman ise Sarangi (sangi). Genellikle vokal eflliklerinde ve ço¤unlukla Sindi ve Punjab bölgelerinde kullan›l›r. M›zrapla çal›nan ve Afganistan’da da popüler olan telli çalg› da rabab olarak biliniyor. Solo ve efllik çalg›s› olarak kullan›labilir. Pakistan’›n Kuzey Bat› Cephesi ve Balucistan bölgelerinde yayg›nd›r. Perdesiz rabab modern Sarod’un atas› say›l›r. Ayr›ca bat›dan gelen banjo ve mandolin gibi çalg›lar da günümüzde Sind bölgesinde geleneksel ve popüler müzikte kullan›l›yor. Kaynakça: Garland Müzik Dünyas› Ansiklopedisi The Groovemusic Online http://www.travel-culture.com http://punjabgovt.nic.in http://www.allaboutsikhs.com http://www.suite101.com http://www.kapurthalaonline.com J
30 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
ay›n foto¤raf›
FOSEM Foto¤raf ve Sinema Emekçileri
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 31
fliir
dost enver gökçe
Ben berceste m›sra› buldum Hey ömrümce söylerim Gözden, gezden, arpac›ktan olsun Hey ömrümce söylerim! Bizsiz Ilgaz'›n çam ormanlar› güzel de¤ildir. Hayda günlerim hayda S›rt›n› düflmana verdikçe Murat da¤lar› güzel de¤ildir, Dost dost ille kavga! Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm, Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz; Biz olmasak göz ile kafl, öpücük, nar içi dudak; Biz olmasak ray, dönen tekerlek, y›kanan bu¤day, Ay›n onbefli; Biz olmasak Taflova'n›n tütünü, Kütahya'n›n çinisi, Yani bizsiz Anne dizi, kardefl dizi, yar dizi Güzel de¤ildir. Gel günlerim gel de dol Gel Ayd›nl›m ‹zmirlim, Gel aslan›m Mamak'tan Erzincan'dan Kemah'tan Düflmanlar selam ister
32 | TAVIR | HAZIRAN 2007
Gözden, gezden, arpac›ktan! Adana'n›n pamu¤u dokumada; Diyarbak›r, Afyon, Kütahya fabrikada Ümit iflkencede mahzun Tenim, ayaklar›m uryan Ekmek iflkencede mahzun Ve Divrik'in demiri arabada ‹flçi-köylü ve iflçi bir arada Söyle türküler yadigâr› kardefl Söyle a¤r›lar yadigâr› kardefl Neden al›nterleri Nimetler, haklar haram oldu sana Gel günlerim gel de dol Gel Ayd›nl›m ‹zmirlim Gel aslan›m Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan Düflmanlar selam ister Gözden, gezden, arpac›ktan Sana selam olsun Hürriyetlerin meçhul oldu¤u dünya Can›m Türkiye, Memleketimiz! Çal›san halklar›yla ümmi Çal›flan halklar›yla garip, Irgad›, esnaf›, madencisi, iptidai aletleri Kad›nlar›, erkekleri, hapishaneleri; Bafl›bofl sular›, dumanl› vadileri,
yoz topraklar›yla, ‹flflizleri, realist flairleri, mücahitleri, Sokak flark›s›, keten helvas›, Akflam Haberleri satanlar›yla memleketim Sana selam olsun Sürgünler, mahkumlar, hastalar Alaca¤›n olsun Seni ‹stanbul seni Seni Bursa, Çank›r›, Malatya, Sizlere selam olsun üniversiteler! Ö¤retmenleri al›nm›fl kürsüler, Ö¤retmenler Sizlere selam olsun Hürriyeti yazan eller, dizen eller Sizlere selam olsun makineler Entertipler, rotatifler, bobinler Bu gülünç, afla¤›l›k, Namussuz fleyler d›fl›nda, Sana selam olsun Zincirin zulmün kar etmedi¤i, K›rbac›n kar etmedi¤i Büyük tahammül! Gel günlerim gel de dol! Gel Ayd›nl›m, ‹zmirlim, Gel aslan›m Mamak'tan Erzincan'dan, Kemah'tan Düflmanlar selam ister Gözden, gezden, arpac›ktan
deneme-fliir
dal›yorum tozu dumana katm›fl gecenin sessizli¤ine elif bekler
Mevsimlerden sonbahar, akflam›n serinli¤i. Bir heyecan dalgas› sarm›fl bedenimi. Bir an önce biletimi almak için yaklafl›yorum gifleye. Biletimi al›p en öndeki koltu¤a do¤ru ad›mlar›m› s›klaflt›r›yorum. Zaman›n devir atlamas›n› istiyorum. Sekiz y›ld›r buluflmuyoruz. Bir ›rma¤›n ruhunu doyurmak için yata¤›na ulaflmas›yd›, sizinle olan buluflmam›z. Ab-› hayat ak›yordu sanki damarlar›mdan. Akan her damlada kan›m tazeleniyordu. ‹çimde donan korlar yavafl yavafl tutufluyordu… Mevsimlerden sonbahar, akflam›n serinli¤i ruhumu okfluyor usul usul… Art›k koltu¤uma oturuyorum. Saatimin içine gömülüp tik-taklar dünyas›na giriyorum. Sekiz y›l oldu diyorum. Haylaz çocuklar gibi oradan oraya koflmak geliyor içimden. Yüre¤im a¤›r geliyor bedenime, tafl›yam›yorum. Lofl ›fl›klar›n alt›nda görünüyorlar. Alk›fl tufan› kopuyor. Hareketsizim. Ellerim birbirine çarpm›yor. ‹çimdeki coflku yüzüme yans›m›yor. Etraf›ma “k›skanç çocuklar” misali bak›yorum. Bitmiyor sevgi seli. Gözlerindeki ›fl›lt›, yüreklerindeki atefl, yüzlerine vurmufl. Selaml›yorlar bizleri. O güzellik sözlere dökülüyor: “Sekiz y›ld›r gelemiyoruz efelerin diyar›na. Bunca zaman›n ard›nda yükümüz a¤›r; sekiz y›l›n kavgalar›n›, yasaklamalar›n›, gözalt›lar›n›, mevsimler süren direnifllerini ve k›rm›z› karanfiller getirdik sizlere.” Gözlerim doluyor. Hesap sormak ad›na binlerce yumruk kalk›yor havaya. Bir sonbahar gününün akflam serinli¤inde yaflama inat,
direniflçiler hat›rlat›l›r gibi “Bize Ölüm Yok” marfl› yükseliyor gökyüzüne. Rüzgârla birlikte da¤›l›yor kentin karanl›k semalar›nda. Kavgan›n s›cakl›¤› daml›yor içime. Belki de yan›mdaki dosta belli etmek istemezcesine kan›m› emer gibi gözyafllar›m› ak›t›yorum içime. Volkan olsun eritsin ac›lar›m›. Kaç mevsimdir bir bir dökülüyor yapraklar? Açl›k ve susuzluk kol geziyor yurdumun zindanlar›nda. Toprak, çorakl›¤›n› kaybedip yefleriyor düflen her filizle. Bense hala yenilmez yan›m› gösteremiyorum dostuma. Ac›larla yo¤rulmufl bedenlerin yüreklili¤i karfl›s›nda sa¤altam›yorum bedenimi. Hangi tabip iyilefltirebilir bu onulmaz yaram›? Yapraklar›n h›fl›rt›s› kula¤›m› t›rmal›yor. “Mevsimler geçiyor, hala insanl›k dersini almad›.” diye sesleniyor içimdeki insano¤luna. Dört mevsim hiç bu kadar ac› vermifl miydi? Rüzgâr coflkuya ça¤›r›yor beni. Yeryüzü daha cömert adem-i beflerden, daha sahiplenici. Nas›l da gecenin karanl›¤›n› da¤›t›yor hilal! ‹ç içe geçmifl eller aras›nda yerimi almaya gidiyorum. Kat›l›yorum do¤an›n o muazzam ahengine. Her flark›da bir diyara götürüyorlar bizleri. Zeybe¤in, horonun, halay›n sevinciydi yaflananlar... Efelerin diyar›na gelip de zeybe¤e durmamak olur mu? Kalk›yor bir yürek yerinden ve bafll›yor efe oyununa. Ben de gidiyorum Çak›rcal›’n›n ota¤›na. Daha birkaç y›l öncesine kadar efelerin yurdu de¤il miydi buras›? Dökülen her yaprakla üzüntüm kat be kat art›yor. Her yaprak bir yolcuydu yan› bafl›m›zda, görmezden gelip coflkuya ortak olam›yorum; geçmiflimi hat›rl›yorum bir anda, ba¤›fllay›n beni.
‹çimdeki bentleri durduram›yorum. Yabanc› gözlerle bak›yorum etrafa. Bacaklar›m tutuluyor. Ayaklar›m m›hlanm›fl gibi yere. Coflman›n mevsimini yar›m kalan çocuklu¤umda b›rakt›m. Ayr›lman›n, yak›lm›fll›¤›n ac›s›n› uzuvlar›mda hissederken, ac›m› içime gömüp gidiyorum sizlerle çocuklu¤umun diyar›na. Bir rüya alemindeyim. Dönmek istemiyorum. Ey zümrüd-ü anka, al beni kanatlar›n›n üstüne, götür o masallar ülkesine! Soluyay›m havas›n›. Çal› olup dolaflay›m hasretin da¤lar›n›. G›lgam›fl’›n karanl›k da¤›ndan geçiyorum, ulafl›yorum ölümsüzlük suyuna. Bir damla içmek için e¤ilirken, Zel Da¤›’nda buluyorum kendimi. Bir sonbahar günü, günefl yavafl yavafl batmak üzere Zel Da¤›’nda. Dürtüklüyor havadaki dost eli; “Kalk gidiyoruz.” diyor f›s›lt›yla. Ayak diriyorum. Çocuklu¤uma bak›yorum. Çocuksu düfllerle süslenen evim hala yerinde duruyor. Çocuklu¤um ise oradan oraya koflturuyor. Ben üzerimde k›rm›z› çiçekli fanila, baca¤›mda -çok sevdi¤im- pijamayla, yakar top oynuyorum köyün di¤er çocuklar›yla. ‹dare lambas›n›n ›fl›¤›nda befl tafl oynuyorum. Bazen yensem de ço¤u zaman yeniliyorum. “Haydi, kalk gidiyoruz” diyor dost eli. Yafl birikiyor gözlerimden, tek damlas› dahi süzülmüyor yanaklar›mdan, ummanlar ak›yor içimden sanki. Bir damla dökülse buharlaflacak kaderim. Göle ilk atlay›fl›m›, kulaç atmay› ö¤rendi¤imde bendeki sevince ortak oluyorum yeniden ve gülümsüyorum yafll› gözlerle
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 33
deneme-fliir
uzaktaki bene. Sonra bir sonbahar günü, göç mevsiminde düfltük yollara. Göç mevsiminde arkadayd›m, gök ana bütün cömertli¤iyle üzerimizdeydi. Rahmetini b›rak›yordu adeta üzerimize. Ayaklar›m›n içi v›c›k v›c›kt›... Gerideydim zorunlu göç yolunda. Gitmiyordu ayaklar, ilerisini sis perdesinden göremiyordum. En sevdi¤im çöp bebe¤im kalm›flt› tafllardan yap›lm›fl oyuncak evimde. Onu almal›yd›m, b›rakamazd›m orada. Ne yapard› bir bafl›na? Üflümez miydi? Onu almak için kofluyorum kofluyorum… Bir dost eli omzuma dokundu ve bebe¤im çocuklu¤unda kald›. Bilinmezliklere do¤ru ilerlerken “Nereye gidiyoruz, nereye gidiyoruz?” sorusu ›slanm›fl dudaklar›m›n aras›nda s›ralan›yordu. Art›k bebe¤im ve evim k›z›ll›klar içinde kaybolmufltu. Birkaç dakika öncesine ait ne varsa yan›yordu alev alev. Çocuktum ve arkadayd›m. Haydi, kalk gidelim, diyor dost eli... Cemo dizeleri son bulunca kalkt›m birkaç dakika konuk oldu¤um Zel Da¤›’nda... Son bir kez bakmak istedim geriye.
Sürgün Çocuk
Uzaklarda m› kald›n? Uzaklars›z m› kald›n? Uymad› m› bu gökyüzü üstüne, Bu rüzgârlar tan›mad› m› seni? Uyutmad› m› seni bu masallar? Kulak ver topra¤›n›n sesine O topraklarda masal yürür. A¤›r a¤›r ka¤n›lar, Gö¤e gerilmifl yald›zl› lacivert gecenin alt›nda masal olur yürür. Karadeniz’de yasl› bir tekne olur yürür topra¤›n Kör mü kald› dillerin? Dillerin elsiz ayaks›z, Dillerin esrik… Kulak ver da¤lar›na Da¤lar›nda tarih yürür
Hala yan›yordu ve ben oradayd›m. Bu alev hiç sönmeyecek diyorum içimden. ‹nsanl›k ad›na yürüyenler oldukça göç yollar›nda, bu alev hiç sönmeyecek. Art›k bir bafl›na de¤il düfller. Dal›ndan kopan her yaprak ulafl›yor yitik kentin da¤lar›na, baksana halaylar kurulmufl, yarenler dost meclisinde çocuklu¤uma sahip ç›km›fllar... Kalkma zaman›. A¤lamaya bafll›yorum... Tekrar efelerin diyar›na yola koyuldum.
Geçirip s›rtlar›na kanl› ellerini tepelerin Savaflç›lar›n t›rman›r durur kaf da¤›na.
Ifl›klar söndü. Ortal›k boflald›. Ayaklar›m›n alt›nda binlerce yaprak, bir an duraks›yorum ve gülümsüyorum onlara.
Yürür…
Beni selamlarcas›na kat›ld›lar havadaki dost yeline. Gidin gidebildi¤iniz yere kadar diye göz k›rpt›m. H›fl›rt›lar› geride b›rakarak dal›yorum tozu dumana katm›fl gecenin sessizli¤ine… J
O da¤larda a¤›tl› melodiler yürür. Sokaklar›nda kan ve barut kokusu Parklar›nda k›r›k m›z›kalar Yüre¤inde bir sürgündür yürür. Yürür
Bir yürüyüfltür yüre¤in, büyür… (21 May›s Çerkes sürgününün 143. y›l› an›s›na...)
seda demir
34 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
fliir
halk pablo neruda
Halkım ben, hani flu sayılamayan, hani flu çok halk. Solu¤umun öyle bir gücü var ki sessizli¤i deler geçerim, dinlemem, filiz verir, boy atarım, zifiri karanlık demem.
Zulüm, acı, ölüm, flu bu bir anda gizlerse de tohumu, ölmüfl gibi görünürse de halk, döner gelir elbet bir gün nisan ayı, kavuflur baharına toprak, kızgın eller da¤ıtır atar a¤ır havayı. Ölümün içinden yeflerir yaflamak.
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 35
inceleme
absürd tiyatro - l ahmet yapar
Absürd Tiyatro, 1950’lerde geliflen bir tiyatro hareketidir. K›smen Samuel BECKETT (Baz› tiyatro çevrelerince, absürd tiyatrocular aras›nda say›lmamaktad›r.) Jean GENET, Eugene IONESCO, Fermand› ARRABAL, Artur ADAMOV ve Harold P‹NTER isimleri ile kurumlaflm›flt›r. Çok belirsiz bir aç›kl›k ile dadaist ve sürrealist sanat ak›mlar›ndan türemifltir. Yarat›c›s›, UBU RO‹’nin yazar› Alfred JARRY’dir. Absürd ad› Frans›z varoluflçulu¤un temel duygular›n›n birinden türemifltir. Dünyada varl›¤› ispat edilebilir safl›klar›n yoklu¤unun ac› dolu bir fark edilifli. Sa¤›r (Latince’de surdus) ve cevap vermeyen bir Tanr›’ya sorular sorar›z. Bundan dolay› Beckett’in Godot’u Beklerken adl› oyununda, Godot asla gelmez, e¤er gelirse de (ilk seferde güçlü sonra güçsüz Pozzo) fark edilemez. Sonuç, temel karakterleri ›st›rap ve belirginsizlik içerisinde b›rakmaktad›r. Absürd (saçma) H›ristiyan ve ateist varoluflçulu¤una iliflkin bir olgudur. Soren K‹ERKEGAARD’›n ünlü “inan›yorum çünkü saçma” deyiflinde bu olgu bulunur. Absürd Tiyatro, ‹kinci Dünya Savafl›’n› yaflayan insanl›¤›n içine düfltü¤ü saçmal›klar›n, bofluna çabalar›n, bofluna bekleyifllerin ac›s›ndan kaynaklanan bir umutsuzluk havas› içinde olufltu. Ama yaflam›n saçmal›klar›n› sergileyifliyle, umutsuzlu¤un “dehfletini” gösterifliyle “yeni bir umut kayna¤›” diye de de¤erlendirilebilir. Savafltan sonra bir umutsuzluk dönemi yaflanmaktad›r. ‹nsan düflüncesi, anlayamad›¤› güçler karfl›s›nda felce u¤ram›flt›r. Milyonlarca insan›n ölmesi, kitle k›y›mlar›, atomun parçalanmas›, kentlerin yak›-
36 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
l›p y›k›lmas› dehflet uyand›rmaktad›r. Korku ve güvensizlik gibi, nedeni az çok bilinen duygular yerini nedensiz bir endifleye, bunal›ma, boflunal›k duygusuna b›rakm›flt›r. Daha iyi bir dünya ülküsünün yerini onar›lmaz bir biçimde parçalanm›fll›¤›n kabul edilmesi alm›flt›r. Absürd Tiyatro yazarlar› ‹kinci Dünya Savafl›’n› yaflam›fl olanlar›n ruhsal durumunu dile getirirler. Ayr›ca savafl olgusunun yan›nda XX. yüzy›lda iyice belirmeye bafllayan endüstri ça¤›n›n etkisi de, yazarlar üzerinde etkili olmufltur. Bu döneme de¤in köye, kasabaya, kente da¤›lm›fl olan küçük-büyük topluluklar, dinsel inançlar›n, gelenek ve törelerin, al›flkanl›klar›n s›n›rlad›¤› bir dünyada yafl›yorlard›. Çeflitli çevrelerden gelen bu insanlar flimdi endüstri merkezlerinde toplan›yor, korkunç bir gücün tafl›y›c›s› olan kitlenin içinde yeni bir yaflam düzeni kurmak ve ona ayak uydurmak zorunda kal›yorlard›. Eskiden bu insanlar aras›ndaki uyumsuzluklar dinsel inançlarla bir dereceye kadar örtülebiliyordu. fiimdi ise yüzy›llar süresince geçerli olan de¤er yarg›lar›n›n k›r›ld›¤›, inançlar›n içeri¤ini yitirdi¤i materyalist bir dünyada buluyorlard› kendilerini. ‹nsanlar birbirlerine yabanc›laflmaya bafll›yor, anlaflma araçlar› gittikçe k›s›tlan›yor, birbirinin dilini bile anlayamaz hale geliyorlard›. Yeni bir insan türü ç›k›yordu ortaya: Topra¤›ndan, yaflad›¤› çevreden, do¤al ba¤lant›lar›ndan kopar›larak yapay bir ortam içine itilmifl olan ve kitle içinde tek bafl›na
kalan yaln›z insan, Absürd Tiyatro’yu besleyen damarlar olmufltur. Burjuva kapitalist dünyan›n neden oldu¤u bu yozlaflmaya ve yaln›zl›¤a karfl› burjuva dünyas›n›n al›fl›lageldik beylik de¤erlerine dayal› yaflam tarz›n› mutlak olumsuzlay›c› bir tepki ortaya koyar, absürd yazarlar. Absürd oyunlarda rastlanan genel özellikleri maddelefltirecek olursak flu özellikleri s›ralayabiliriz: — ‹letiflimsizlik — Yabanc›laflma — ‹nsans›zlaflma —Gerçe¤in yerinden oynat›lmas› —Gerçe¤i parçalamak, ona ayna de¤il de prizma tutmak. —Karfl›-tiyatro, karfl›-oyun, karfl›-kahraman —Sahnenin somut görüntü dili —Grotesk ve kara güldürü —Sanatl› uyumsuzluk. Absürd Tiyatro, bütün kal›plara karfl› ç›kar, al›fl›lm›fl ve yaflanmakta olan düzeni yerer, mant›k s›n›rlar›n› tan›maz. Geleneksel tiyatro anlay›fl ve kurallar›n› tan›maz. Absürd Tiyatro anlay›fl›na göre her fleyi belli bir s›ralama ve düzen içinde anlatmaya, canland›rmaya gerek yoktur. Tiyatro, ses ve hareket düzeninden ibarettir. Olaylar aras›nda ba¤ kurmak gereksizdir. Birbirleriyle ilgisiz olaylar› çarp›c› olarak vermek yeterlidir. Absürd Tiyatro’da ele al›nan olay, olgu ya da kifli ne olursa olsun alay konusudur. “Sahne, perde düzeni, girifl-ç›k›fllar; serim, dü¤üm, çözüm bölümleri umursanmaz. Eser, bilmeceler, semboller
inceleme
ve saçma denilecek tasar›larla doludur. Önemli olan, bir sevinç veya kayg›n›n sebeplerini belirtmek de¤il, sadece o sevinç ve tasan›n biçimini, oluflunu göstermektir.” Absürd Tiyatro’da öne sürülen tez veya verilmek istenen mesaj asla aç›klanmaz, onu herkes istedi¤i gibi anlar ve yorumlar. Haks›z kadar hakl›, kötü kadar iyi, zalim kadar mazlum da ço¤u kez ayn› ölçüde gülünç olarak verilir. Absürd Tiyatro’da kahraman, anti-kahramand›r. Suçlu, zavall›, bilgisiz, eylemsiz ve zay›ft›r. Absürd Tiyatro’da amaç, seyirciyi “düflündürmek, tedirgin etmek, onun surat›na, iç çirkinliklerini gösteren bir ayna tutmak”t›r. Absürd Tiyatro eski, hatta arkaik geleneklere dönüfltür. Yenili¤i, öncellerinin karmafl›k bilefliminde yatar ve incelenecek olurlarsa, haz›rl›ks›z izleyiciyi tabular› y›kan ve anlafl›lmaz bir yenilik olarak etkileyen fleyin, yaln›zca çok az farkl›l›k gösteren ba¤lamlarda tan›d›k gelen ve kabul edilebilir uygulamalar›n geniflletilmesi, yeniden de¤erlendirilmesi ve gelifltirilmesi oldu¤u görülecektir. Koltu¤unda oturan seyirci, yaln›zca do¤alc› v e
öykücü tiyatrodan haz›r beklentileri nedeniyle Ionesco’nun “Kel fiark›c›”s› gibi bir oyunu flafl›rt›c› ve anlafl›lmaz bulacakt›r. Ayn› seyirciyi bir müzikhole oturtun; komedyenin ve yard›mc›s›n›n bir izlek ve öyküden yoksun, eflit ölçüde saçma gevezeliklerini ses ç›karmadan kabullenecektir. Oysa çocuklar›n› “Alice Harikalar Diyar›nda”n›n her yerde yap›lan gösterilerinden birine götürdü¤ünde orada da geleneksel Absürd Tiyatro’nun sayg›n örne¤ini, son derece keyifli ve anlafl›labilir bir biçimde bulacakt›r. Bunun tek nedeni ise, al›flkanl›k ve kökleflmifl gelene¤in halk›n gerçek tiyatrodan beklentisini iyice daraltm›fl olmas›d›r. Böylece tiyatronun alan›n› geniflletme çabalar›, kesin çizgilerle belirlenmifl bir e¤lenceyi izlemeye gelen ve az›c›k farkl› bir yaklafl›m›n üzerlerinde etki b›rakmas›na izin verecek aç›kl›kta bir düflünceden yoksun olanlar›n öfkeli tepkileriyle karfl›lafl›r. Absürd Tiyatro’nun yeni ve her biri de¤iflik bileflimlerle ve kuflkusuz ça¤dafl sorunlar›n ve düflüncelerin anlat›m› olarak sergiledi¤i eski gelenekleri, belki de flu bafll›klarda toplanabilir: “Yal›n” tiyatro; yani sirk ve revülerde, akrobat, bo¤a güreflçisi ya da mim sanatç›lar›n›n çal›flmalar›nda görülen biçimiyle soyut göze yönelik görüntüler. Soytar›l›k, maskaral›k ve ç›lg›n sahneler. Sözel saçmal›k. Ço¤u kez güçlü bir alegorik parça tafl›yan düfl ve düfllem yaz›n›. Bu bafll›klar ço¤u kez birbirine geçer; soytar›l›k soyut görüntülere oldu¤u gibi sözel saçmal›¤a da dayan›r ve trionfi(zafer) alaylar› ve geçit törenleri gibi, böyle izleksiz ve soyut gösteriler ço¤u kez alegorik bir anlamla yüklüdür.
ionesco
Absürd Tiyatro’daki “yal›n” unsur onun yaz›n karfl›t› tutumunun, anlam›n derin düzeylerde aktar›lmas› için bir araç olarak dilden uzaklaflmas›n›n görüntüsüdür. Genet’nin ayinsel ve yal›n, biçimsel eylemi kullan›fl›nda; Ionesco’nun nesnelerin
ço¤almas›nda; “Godot’yu Beklerken”de flapkalarla müzikhol araflt›rmalar›nda; Adamov’un ilk oyunlar›nda kiflilerin tutumlar›n›n d›flavurumlar›nda; Tardieu’nun yaln›zca devinim ve sesten bir tiyatro oluflturma çabalar›nda; Beckett ve Ionesco’nun bale ve mim gösterilerinde, tiyatronun önceki sözel olmayan biçimlerine bir dönüfl görürüz. soren kierkegaard
Soytar›l›k gelene¤ini, “Vahflet tiyatrosu”nu ça¤r›flt›ran, Dadac›l›k, Gerçeküstücülük gibi ça¤dafl sanat ak›mlar›ndan etkiler alan, varoluflçu filozoflar›n düflüncelerinden yararlanan Absürd Tiyatro’nun belli bafll› yazarlar› Eugéne Ionesco (d.1912), Jean Genet (d.1910), Samuel Beckett (d.1906), Arthur Adamov ( 1908–1970), Harold Pinter (1930)’dir. Bir ak›m içinde birleflmifl olmayan, her biri ba¤›ms›z bir anlay›fl›, ayr› bir üslubu gelifltiren bu yazarlar›n ortak noktas›, insano¤lunu evren içinde tutunacak dal bulamayan, özlemlerini, beklentilerini gerçeklefltiremeyen, yabanc›laflm›fl, çevresinden kopmufl bir yarat›k olarak ele almalar›d›r. Afla¤› yukar› bütün Absürd Tiyatro yap›tlar›nda, yaflam›n gerçek gereksinimleri karfl›s›nda toplumsal iliflkilerin düzenlenme sürecinde ortaya ç›kan, yasalar›n, kurumlar›n anlams›zl›¤›, mant›ks›zl›¤›, saçmal›¤› sergilenir. ‹nsano¤lu tutunacak de¤erler ararken sürekli düfl k›r›kl›klar›na u¤rar; savafllar, bask› yönetimleri, korkular, kuflkular, hepsini saran
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 37
inceleme
lerine ve topluma yabanc›laflt›klar›n›, do¤aya ters düfltüklerini anlar. Toplumdaki yabanc›laflman›n bir insans›zlaflma aflamas›na geldi¤inin bilincine var›r. Absürd Tiyatro, tüm iliflkilerdeki kopuklu¤u, sevgisizli¤i, y›k›c›l›¤›, çat›flmay›, savafllar› böyle aç›klamakta, flafl›rtma, korkutma, tedirgin etme yolu ile ayn› sonuca vard›rmaktad›r. Absürd Tiyatro’nun seyircide yaratt›¤› flaflk›nl›k ve irkilme, sahne ile seyirci aras›na bir uzakl›k koymufltur. Bu uzakl›k sahnedeki oyunun yabanc› gözle seyredilmesini sa¤lamaktad›r. Uzaklaflma, tiyatro yap›t›n›n özelliklerinin fark edilmesi demektir. Seyirci oyunun de¤iflik, ayk›r› yap›sal düzenini uzak aç›dan görür, bir sanat yap›t› olarak bu düzenlemeden tat al›r.
suçluluk duygusu içinde hiçli¤e do¤ru sürüklenir. Saçmal›klar›n sergilenifli bir ac›kl› güldürü havas› yarat›r. Bu türün ilk önemli örne¤i Ionesco’nun La Cantatricechauve (1950-Kel fiark›c›) adl› oyunudur. Bu oyunu üzerine konuflurken yazar›n söyledi¤i flu sözler Absürd Tiyatro’yu yaratan duyarl›¤›n özeti gibidir: “‹nsan trajik de¤ilse, gülünç ve ac›kl›d›r.” Samuel Beckett’in En Attendant Godot (1953-Godot’yu Beklerken) adl› oyunu ise Absürd Tiyatro’nun en büyük yank›lar uyand›ran ürünü olmufltur. ‹ki sirk palyaçosunun saçma sapan konuflmalar› asl›nda zengin ça¤r›fl›mlarla, ünlü yap›tlara göndermelerle doludur. Arthur Adamov, insan›n yaln›zl›¤›n›, baflka insanlarla iliflki kuramamas›n› iflleyerek bafllad›¤› oyun yazarl›¤›n›, siyasal konulara do¤ru gelifltirmifl, toplumsal düzenlerin savafllar› yaratan özelliklerini ele alarak, insanlar›n ç›karlara dayal›, ikiyüzlü, yapmac›k iliflkilerinin, uluslar ve halklar aras› iliflkilere nas›l yans›d›¤›n› sergilemifltir. Ünlü yap›t› Le Profeesseur Taranne (1951, Profesör Taranne ) ac›mas›z bir toplumsal düzende, bir profesörün nas›l ezilip yok edildi¤ini anlat›r. ESTET‹K UZAKLIK Günümüz tiyatrosunda estetik uzakl›k ilke-
38 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
sinin bir kez daha tan›mlanmas›, bir kez daha yorumlanmas› gerekmifltir. Absürd Tiyatro, seyirciyi karfl›s›na almay› ve onu rahats›z etmeyi amaçlad›¤›ndan sahne ile seyirci aras›nda duygusal bir yak›nl›k kurmaktan özellikle kaç›n›r. Bu tiyatroda sahne, seyircinin sevimli bulaca¤›, tan›y›p özdeflleflece¤i bir ortam de¤ildir. Uyumsuz bir tiyatro, sahne ile seyirci aras›na koydu¤u bu uzakl›kla illüzyonu bozmufltur. Sahnede sergilenen oyun seyircinin duyumlar›n› fliddetle uyar›r. Onu sahnedeki kiflilerle, durumlarla özdefllik kurmaktan al›koyar. Uyar›lma ifllemi ses ve görüntü ile yap›lmaktad›r. Görüntü ve seslerde al›fl›lm›fl uyarmalardan kaç›n›lm›flt›r. Tiyatronun bilinen biçim kal›plar› kullan›lmad›¤› için bu düzenlemeler her fleyden önce flafl›rt›c›d›r. Gerçeküstü, düflsel biçimler, uyumsuz sesler, seyirciyi tedirgin eder. Tan›d›k biçimlerin çarp›t›lm›fl olmas› ayn› zamanda uyar›c›d›r ve seyircinin dikkatini biler. Absürd Tiyatro’da seyirci, örtülü bir anlam› bulmaya çal›flmaktad›r. Biçimsel uyumsuzlu¤un gerçe¤in özündeki uyumsuzlu¤a koflut oldu¤unu sezer. Toplum yaflam›n›n bir uyumsuzluk dönemine girdi¤ini, kiflilerin birbirleri ile iletiflim kuramad›klar›n›, birbir-
Absürd bir oyun, gerçe¤in yeni bir yüzünü göstermeyi baflar›yorsa seyircinin bafltaki tedirginli¤i ve flaflk›nl›¤› bir bilinçlenme aflamas›na ulaflacakt›r. Bu oyun, ayn› zamanda kendi uyumsuzluk biçimlerinin tutsa¤› olmuyor, her oyunda yinelenen kal›plarla yetinmiyorsa kendine özgü yeni ve özgün bir oyun yaratabilir. Bu durumda oyun, rahats›z etme aflamas›n› geçmifl yeni bir zevk üretmifltir. Sahne ile seyirci aras›ndaki so¤utucu uzakl›k, ak›lc› ve sanatsal bir yaklaflma ile noktalam›flt›r. Seyirci oyunun hem gerçekle olan ba¤lant›s›n› görmüfl, hem de ondan oyun olarak hofllanmaya bafllam›flt›r. Böylece sahneyi seyirciden ay›ran uzakl›k, ifllevsel bir estetik uzakl›k de¤eri kazanm›fl olur. Özetlersek Absürd Tiyatro’da estetik uzakl›k flöyle bir uygulamayla ortaya ç›kmaktad›r: 1-Duygusal iletiflimin ortadan kald›r›lmas› 2-fiafl›rt›c› gerçe¤in, seyircinin daha önceden tan›mad›¤› biçimler içinde sunulmas› 3-Sözlü ve görüntülü anlat›mda keskin uyar›lar kullan›lmas› 4-Seyircinin ilk flaflk›nl›k dönemini afl›p biçimsel uyumsuzlu¤un kendine özgü uyumunu görmeye bafllamas› 5- Seyircinin oyundan estetik bir zevk almas› Bu aç›klamaya göre “Absürd Tiyatro”da es-
inceleme
ç›kan kitle insan›n› Ionesco flöyle tan›mlar: “En kurnazlar›, olaylara ayak uydurabilenler, baflar›ya ulafl›yor. Ak›nt›ya karfl› yüzmüyorlar. Böylece hep karl› ç›k›yorlar. Kazançl›lar ama yaflam›yorlar, kendileri yok ortada, ak›m›n içinde eriyorlar, onun biçimini al›yorlar; kendi biçimleri yok. Kimi için yaflamak kolay, güdülmeleri yetiyor. Kay›yorlar. Ben, bense da¤lar› aflmak zorunday›m, hiçbir zaman t›rmanamad›¤›m da¤lar›.
fernando arrabal
tetik uzakl›k, t›pk› daha önce gördü¤ümüz ak›mlarda oldu¤u gibi seyirciyi sahneden uzaklaflt›rd›¤› ölçüde ona yaklaflt›rmakta, oyunun özünün oldu¤u kadar biçiminin de daha iyi de¤erlendirilmesini sa¤lamaktad›r. Tiyatro, yaln›zca burjuvalar› rahatlatmak için bir araç olmamal›, onlar› korkutmal›, yeniden çocu¤a dönüfltürmelidir. “En kolay yol kahkahaya yol açmadan grotesk olmakt›r. ‹nsanlar›n tekdüzeli¤i ve aptall›¤› öyle büyüktür ki ancak kötülüklerle gerekti¤i gibi temsil edilebilir. B›rakal›m, yeni drama bir kötülük olsun. Teknik, ça¤›m›zda maskelerin etkisini yaratmak için sahne, kay›t, elektrikli poster, megafon tekniklerini kullanmak zorundad›r. Karakterler maskeli ve uzun de¤neklerin üstünde duran karikatürler olmak zorundad›r.” (Yvan GOLL) Bu, Absürd Tiyatro’nun amaç ve özelliklerinin ço¤unu do¤ru betimleyen etkileyici bir bildirgedir. TOPLUM YAfiAMI VE ORTAMIYLA B‹REY ARASINDAK‹ UYUMSUZLUK Endüstri ça¤›nda toplumun taban›n› oluflturan y›¤›nlar›n yüzeye ç›kmas›yla, ortaya
Olas› olan› yapmak zorunlulu¤u duyan seçkin bir soyun insan›y›m. Ne yaz›k ki, bu soyun en miskinlerinden biriyim: K›m›ldayam›yorum yerimden ve da¤lar gittikçe yükseliyor, gittikçe daha korkunç oluyor. Ben onlara gitmesem, onlar bana gelecek. fiimdiden yerin sars›nt›s›n› duyuyorum, kayalar›n üstüme düfltüklerini ve beni paramparça ettiklerini görüyorum. Biliyorum, her fleyden vazgeçerim ama kendimden vazgeçemem. Tam tersini yapabilmeliydim.” Ionesco, bu tümcelerle kitle-insan›n›, kiflili¤i olan bireyin karfl›t› olarak tan›t›yor bize. Sorumluluk duygusunun olmamas›, bu insan›n en karakteristik yan›. Kendi kendine hesap verme gereksinimi duymaz, sorunlar› da yoktur. “Ak›nt›ya karfl› yüzmez.” Böylece hep kazançl› ç›kar, ama baflar›ya kendi kiflili¤i pahas›na ulafl›r; kendisi yoktur ortada. Duyular› iyice körlenmifl olan kitle-insan›n›n karfl›s›nda bireyi gösterir Ionesco. Ak›nt›n›n içinde sürüklenenlerin kolayl›klar›, rahatl›klar›, yabanc›d›r bireye. O “da¤lar› t›rmanmak zorundad›r.” Ama k›m›ldayamaz yerinden; Ionesco eylem insan› de¤ildir. Böylece kitle ile bireyin savafl› bafllar. T›rmanamad›¤› da¤lar, bir karabasana çevrilir. Kitle ile birey aras›ndaki uçurum, Absürd Tiyatro yazarlar›n›n de¤iflik biçimlerde ele al›p iflledikleri bir konudur. Kitle insan›n›n öz varl›¤›ndan s›yr›larak kiflili¤ini yitirmesi, ortak bir sorun oluyor. Ionesco günlü¤ünde; “ ‹nsanlar›n gözlerimin önünde biçim de¤ifltirdiklerini gördüm” diye anlat›r, “‹lk önce yavafl yavafl yabanc›laflt›klar›n› duyumsad›m, uzaklaflt›klar›n›… Baflka bir ruh girmiflti içlerine. Kifliliklerini yitirdiler, bafl-
ka kiflilikler ald›lar.” Ionesco, iki insan türünden söz edilmesinin do¤ru olaca¤› kan›s›ndad›r. ‹nsan ve yeni (modern) insan. “Yeni insan bana, yaln›z psikolojik aç›dan de¤il, fiziki aç›dan da insandan ayr›l›yor gibi görünüyor. Ben yeni insan de¤ilim. ‹nsan›m. Düflünün bir kez: Bir sabah kakt›¤›n›zda gergedanlar›n ortal›¤› sard›¤›n› görüyorsunuz. Gergedanlar›n ahlak anlay›fl›, gergedanlar›n felsefesinin egemen oldu¤u bir gergedan dünyada buluyorsunuz kendinizi. Yaflad›¤›n›z kenti bir gergedan yönetiyor. O sizin sözcüklerinizi kullan›yor ama sizin dilinizi konuflmuyor. Onun için sözcüklerin ayr› bir anlam› var. Böyle bir kimseyle nas›l anlaflabilirsiniz?” Ionesco’nun günlü¤ünde de¤indi¤i bu gergedan imgesi, onun “Gergedanlar” oyununun izle¤ini oluflturur.
BOZUK ‹L‹fiK‹LER Pinter:“Kimi kez senin kim oldu¤unu veya bana nas›l göründü¤ünü anlayabildi¤imi san›yorum, ama bu bir rastlant›, görene de görülene de özgü, iki yanl› bir rastlant›. Yaflam›m›z bu bile bile oluflturdu¤umuz rastlant›lar›n sürmesine ba¤l›... Senin kim oldu¤un ya da bana nas›l göründü¤ün öyle bafl döndürücü bir h›zla de¤ifliyor ki, izleyemiyorum.” (sürecek)
harold pinter
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 39
deneme lerimizi esmer k›lan, cay›r cay›r kavuran günefl de¤il mutlaka. Ac›, esmerlefltiren bizleri. Derin yollar açan yüzlerimize, ac›n›n ta kendisi. Yafll› a¤açlar gibi, her yaflanan gün bir çizik atm›fl tenimize. Ç›¤l›klar›m›z, feryatlar›m›z, kendi derinliklerinde bo¤ulmufl.
köstebek mezar› denef demiray
Kalabal›klar s›k›flm›fl. Gözlerine bakmaz olmufl birbirinin; birbirinin dilini bilmez olmufl, ya¤mur niyetine çamur ya¤m›fl üzerimize. ‹nsan›z biz… Çukurlar köstebeklerin. Hayat›n kendisi bizim. Bizde anlamlan›r, gür, yeflil ormanlar. Olabildi¤ine sarm›fl, bafl›m›z›n üstünde saç›m›za dökülen mavi pullu gök, bizim saçlar›m›za yak›fl›r. Göremediysek de gerçek mavisini gö¤ün, insan›z biz… Düfl kurmak bizde gelecekleflir. Bafllad› iflte çiselemeye ya¤mur. Yavafl yavafl, serin serin dökülüyor yüzümüze. Ya¤murun kokusunu koklayal›m flimdi. Ya¤murun kokusundan, alabiliriz gezinip geldi¤i çimenlerin ekflimsi yeflilini. Ya¤murun kokusunda, sesinde, yükseldi¤i gölleri görebiliriz. Ya¤muru tafl›yan bulutun solu¤unu duyabiliriz. Onu sürükleyen rüzgâr› sonra. Ve bu ç›lg›n döngünün yata¤› iflte apaç›k gözlerimizin önünde. Mavinin üzerine kondurulmufl kufllar, meyve bahçeleri… Bu çukurdan ç›kabiliriz. Emzirerek diriltiyor iflte bizi ya¤mur. K›vr›larak, sürüklenerek, e¤ilip bükülerek… Yavafl yavafl do¤ruluyor kans›z vücutlar›m›z. Koca bir öbek, koca bir memleket insan…
foto¤raf:emre bozbo¤a
K›vr›larak, sürüklenerek, e¤ilip bükülerek… Yavafl yavafl do¤ruluyor kans›z vücutlar. Kocaman bir çukur… Öbek öbek öldük; öbek öbek ceset… Her yere aç›ld› çukurlar, köflelere, yol ortalar›na… Sap›r sap›r döküldük… Yavafl yavafl do¤ruldu¤unda bütün cesetler ve merakla, anlamland›rmak için neden orada olduklar›n›, son sahnelerini an›msamaya çal›fl›rken, bakarken kanl› gözleriyle d›flar›s›na çukurun, köstebeklerden baflka bir fley görmeyecekler. Uzun pençeleri, kirli-dökük tüyleriyle köstebekler. Bekledi¤imizden daha küçük. Ve en az bildi¤imiz kadar sinsi, korkak. Köstebekler…
40 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
Hayat› ortas›ndan bafllayanlar kazmaya, kemire kemire büyüterek batakl›klar›n› yayanlar. Evlerimizi, gö¤ümüzü kuyu diplerine infla edenler… Yat›p kuytuluklar›m›z›n dibinde, gö¤ü yak›n sanarak, kayan y›ld›zlarla dilekler tutuyoruz. Bize göre kaz›ld›¤› için mezarlar›m›z, flükür ediyoruz. Bat›yoruz, bat›r›l›yoruz. Ellerimizin aras›nda bafllar›m›z. Bafllar›m›z›n üstü kum, çak›l. Ç›kartsak bir kez bafl›m›z›, uzatsak korkmadan, görece¤iz yüzlerini. Ve bafllayaca¤›z günefle do¤ru t›rmanmaya. Bitki köklerine tutunarak, kanatarak t›rnaklar›m›z›, kan ter içinde… Koskacaman gövdesinin gürültüsüne kap›lm›fl gibiyiz evrenin. U¤ul u¤ul kulaklar›m›z, yüz-
Topra¤›n tenini y›rt›p boy uzatm›fl köklere, dallara tutunarak dikiliyoruz a¤›r a¤›r. Yükseliyoruz ayd›nl›¤a do¤ru, ç›kmak için bize kaz›lan kara çukurdan. Tutunarak birbirimizin omuzlar›na. Bilerek her att›¤›m›z ad›m›, sakince içerek ya¤murun sular›n› ve sunarak birbirimize, mavi gö¤ün düflünü düflürmeden gözlerimizin önünden. T›rmanan, dev çukurlardan; köstebekleri kendi karanl›klar›na yollamak için t›rmanan a¤›r a¤›r, hiç soluk almadan, kas›larak bütün ilikleriyle ac›dan, yükseldikçe allanan kans›z vücutlar›, t›rnaklar› kanayarak, deflerek s›rt›n› topra¤›n, avuç içleri yüzleri çizik… Derin çukurlardan, günefle do¤ru t›rmanan; solgun yüzlü, öbek öbek, memleket memleket insan… Geleceklerinin orta yerine oturtmak için günefli, bütün kuytuluklarda yitirdi¤imiz canlar›m›z› alarak yan›m›za, kendi mezarlar›na gömmek için hayat›m›z› kemirenleri, a¤›r a¤›r yükseliyoruz… J
tiyatro
etna: bedendeki kuyu... gülnaz b›çakç›
12 May›s’ta Kad›köy’de Oyun Atölyesi’nin sahnesinde izledi¤im “Etna: Bedendeki Kuyu” isimli oyun, gerek verdi¤i önemli mesaj, gerek ça¤›m›z›n en önemli sorunlar›ndan birisi olan fliddet ve zorbal›k ve bunun karfl›s›ndaki bireyin durumu gibi sorunlar› iflledi¤i için çok ilginç bir oyundur. Oyun bu sorunlar› hem sosyolojik, hem de psikolojik planda ele al›yor. Oyun, ilginç ve ça¤›m›z sorunlar›n› iflleyen metni yan›nda, izleyiciye oyunculuk aç›s›ndan da bir flölen sunar. Oyunun konusu k›saca flöyledir: Toplumdaki çeflitli fliddet ve zorbal›k olaylar› karfl›s›nda yaln›z kalan Sophie, duyarl› bir insand›r. Yaln›z dünyas›nda, gittikçe gerçeklerden kopa-
rak, fliddet ve zorbal›¤› yaratanlarla, çeflitli kifliliklere girerek mücadele eder. Onlar› hayalinde cezaland›r›r. “Etna: Bedendeki Kuyu” isimli oyunun yazar› “Theater an der Ruhr” kökenli bir oyuncu olan Christine Sohn’dur. Oyunun verdi¤i en temel mesaj, kötülü¤e seyirci kalanlar›n kötülü¤ü yapanlardan daha fazla suçlu olduklar›d›r. Burada, hemen binlerce Musevi toplama kamplar›nda, f›r›nlarda yak›l›rken buna seyirci kalan Alman ulusu akla gelir. Sophie, dünyan›n böyle karanl›klara gitmesinde en büyük suçun, zorbal›klar› hiçbir fley yapmadan izleyenler olduklar›n› söyler. Hitler faflizmi döneminde önce Museviler yok edilmeye çal›fl›lm›fl, kim-
se sesini ç›karmam›fl, sonra komünistler ve sosyalistler ve sonra s›radan Alman halk›na s›ra gelince Almanlar ne büyük bir tehlike karfl›s›nda bulunduklar›n› anlam›fllard›r. Ama ifl iflten geçmifl, binlerce de¤erli insan katledilmifltir. Kötülüklere ve zorbal›klara karfl› hiç mücadele etmeden olan-biteni izleyenler, kötülükleri yapanlardan daha çok suçludurlar çünkü bu kötülükler durdurulmazsa ilerlerler ve tüm insanl›¤› yok ederler. 12 Eylül faflizmi, devrimcileri iflkencehanelerde ve sokaklarda katlederken, toplum, yarat›lan korku ve bask› ortam›nda, sessizce katliamlar› ve iflkenceleri izledi. Sonra, s›ra ayd›nlara ve sanatç›lara geldi. En son olarak da s›radan halktan kifliler katledildi. Ayr›ca, 12 Eylül döneminde, “Akrep” isimli tiyatro oyununda gösterdi¤i gibi, çok say›da devrimcinin yan›nda adli mahkûmlar da idam edildi. Egemen s›n›flar›n ideolojisi, “Bana dokunmayan y›lan bin yaflas›n.” gibi sözlerle halk› toplumsal mücadeleden uzak tutmaya çal›fl›r ve toplumsal olaylara yabanc›laflt›r›r. Bu propagandalarla halk, toplumsal olaylara müdahale etmek yerine seyirci kal›r. Ya da halk, 12 Eylül cunta dönemindeki, aç›k faflizm taraf›ndan korkutularak ya da sindirilerek toplumsal olaylara müdahale etmekten ve zorbal›klara karfl› ç›kmaktan uzaklaflt›r›l›r. Bunun kötü sonuçlar› ortadad›r. Toplumsal mücadele geriler ve halk›n aleyhine olan birçok uygulama yürürlü¤e girer. Alman ulusu; Museviler Naziler taraf›ndan katledilirken
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 41
tiyatro
k›l›n› k›p›rdatmam›flt›r. Tarih boyunca bu suçun a¤›rl›¤›n› tafl›yacakt›r. Christine Sohn gibi yazarlar kendi uluslar›n›n bu tutumunu eserlerinde elefltirmektedirler. “Etna: Bedendeki Kuyu” gibi eserler yaratarak di¤er toplumlara zorbal›k karfl›s›nda sessiz kalman›n kötü sonuçlar›n› göstermektedirler. Oyunda da, Sophie “kötülüklere karfl› ç›kmay›p da onlar› izleyenler yüzünden dünyan›n karanl›klara gömüldü¤ünü” söyler. Ayr›ca, o¤lunun as›l katilini de¤il de, o¤lunun katlediliflini bir film izler gibi izleyen o¤lunun arkadafl›n› öldürmeyi seçer. Ayr›ca oyunda, suçun as›l kayna¤›na inmenin gerekti¤i anlat›l›r. Suçta kullan›lan, suça itilenlerin, suçu iflleyenlerin de¤il ama bu suçu ifllettirenlerin, bu suç ortam›n› ve kültürünü yaratanlar›n, insanlar› suç ifllemeye iten yoz ve çürümüfl kültürü yayan film, kitap, TV dizileri gibi etkinliklerin yap›mc›lar›n›n cezaland›r›lmas› gerekti¤i anlat›l›r. Oyunda da Sophie, önce o¤lunun arkadafllar› taraf›ndan öldürülmesini izleyen o¤lunun arkadafl›n› öldürür. Sonra bir sand›ktan bir ekmek ç›kar›r. Bunu bir adam flekline getirir. O¤lunun ve arkadafllar›n›n izledikleri fliddet filminin yönetmeni yapar ve onu hayalinde öldürür. Çünkü o¤lu ve arkadafllar› bu yönetmenin fliddet filmini izlemifller ve bu filmle ilgili bir iddiay› yerine getirmek için Sophie’nin o¤lu-
nu öldürmüfllerdir. Oyun, bizim ülkemizde de, büyük bir sorun haline gelen gençlerin suça itilmesinin alt›n› çizmifltir. Yoz ve çürümüfl kültürün içinde yaflayan ve her gün, her yerde fliddet filmleri, programlar› ve reklâmlar›yla beyinleri doldurulan gençler, gittikçe fliddeti içsellefltirip, hiç sorgulamadan cinayet ifllerler ya da Hrant Dink’i arkadan vuran Ogün Samast gibi faflist cinayet flebekeleri taraf›ndan kullan›l›rlar. Ayr›ca, toplumdaki ekonomik-sosyal-siyasal kriz ve insanlara hiçbir insani de¤eri ö¤retmeyen e¤itim sistemi yüzünden de bilinçsiz gençler gelecekten umutlar›n› kesmifllerdir. Bunlar, umutsuz, hiçbir de¤ere inanmayan, gittikçe insanl›ktan uzaklaflan, kendilerine ve topluma yabanc›laflan robotlara dönüflmüfllerdir. Hiçbir duygu ve düflünce tafl›mad›klar› için kolayca suç da ifllerler, film izler gibi cinayet de izlerler. Oyunda, Sophie, o¤lunun katlediliflini izleyen o¤lunun arkadafl›na “Gelecekten ne bekliyorsun?” diye sorar. Çocuk, Sophie kendisine anlams›z bir fley sormufl gibi bofl bofl bakarak durur ve “Gelecek de ne?” der. Sophie “Peki pesimist (karamsar) misin?” diye sorar. Çocuk bu soruya da yan›t veremez. Oyun, fliddetin en yüksek ve en yayg›n biçiminin yafland›¤› savafltan da söz eder. Hak-
s›z savafllarda ölenlerin nas›l boflu bofluna öldükleri de konu edilir. Örne¤in Irak iflgalinde ölen Amerikal› askerlerin durumunda, bu askerler haks›z bir savafla gönderilmifllerdir ve haks›z bir amaç u¤runa, iflgalci ordunun askeri olduklar› için, kendi ülkelerini savunan Irakl› direniflçiler taraf›ndan öldürülmektedirler. Burada, suç kimindir peki? Onlar› ülkelerini savunmak için öldüren Irakl› direniflçilerin mi, yoksa bu Amerikal› askerleri Irak’›n petrolünü ele geçirmek ve buradan bafllayarak tüm Ortado¤u’yu iflgal etmek isteyen emperyalist Amerikan ordusunun mudur? Oyunda bu olgu da sorgulan›r. Sophie bu sefer de, savaflta niflanl›s› Mehmet’i kaybeden bir kad›n rolüne bürünür. Mehmet’in kendisine cepheden gönderdi¤i mektuplar› okur. Mektubun bir yerinde flu sözler yer almaktad›r: “Savaflta o¤ullar›n› kaybeden anneler hep karfl› taraf› suçlarlar. Ama o¤ullar›n› cepheye gönderen komutan› suçlamazlar.” Oyunun bir de psikolojik boyutu vard›r. Bu boyutta, toplumdaki fliddet ve zorbal›¤a karfl› tek bafl›na, yaln›z mücadele etmek isteyen duyarl› bir bireyin bu fliddet ve zorbal›k karfl›s›nda psikolojisinin nas›l bozuldu¤u ortaya konur. Toplumda, gündelik yaflam›n her taraf›n› saran ve kiflilerin psikolojisini bozan fliddete ve zorbal›¤a karfl› tek bafl›na mücadele etmek imkâns›zd›r. Bunu deneyen, duyarl› bireyler bu amaçlar›n› gerçeklefltiremeyince kendilerini aciz ve çaresiz hissederler. Bu zorbal›k karfl›s›nda tek bafl›na kalm›fl gibi duyumsarlar kendilerini ve böylece önce topluma sonra da kendilerine yabanc›lafl›rlar. Yavafl yavafl gerçeklerden koparlar. Gerçeklerden uzak kendi kurduklar› hayali dünyalarda yaflamaya bafllarlar. Kendi kifliliklerini bir kenara b›rak›p baflka kifliliklerin içinde yaflamaya bafllarlar. Ya da baflka kifliliklerle özdeflleflerek ve o kiflilikleri içsellefltirerek kendi kifliliklerinin yerine o kiflilikleri geçirerek, art›k o kiflilik sahibi olarak yaflamaya bafllarlar. Öylesine girdi¤i bir duruflmada hemen san›kla özdefllefliveren “Anayurt Oteli” filminin bafl kiflisi Zebercet gibi. Oyunda da, Sophie’nin bir sand›ktan ç›kard›-
42 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
tiyatro
¤› kaset sayesinde, gerçekte, Sophie’nin, o¤lu arkadafllar› taraf›ndan öldürülen bir anne olmad›¤›n›, niflanl›s› savaflta ölen bir kad›n olmad›¤›n› ama tüm bunlar›n Sophie’nin “gölgeleri”, yani hayal ürünleri olduklar›n› anlar›z. Toplumdaki fliddete ve zorbal›¤a karfl› duyarl› olan Sophie, fliddet kurbanlar›n›n yak›nlar›yla kendisini özdefllefltirmifl, onlar›n kifliliklerini al›p kendi kiflili¤inin yerine koymufl ve onlar›n kiflili¤i içinde yaflamaya bafllam›flt›r. Bu kiflilikler, onun, oyunda söyledi¤i gibi “kuyular›d›r”. Sophie gerçek yaflam›nda bir hemfliredir. Ne o¤lu arkadafl fliddetiyle öldürülmüfl ve onun ölümünü izleyen o¤lunun arkadafl›n› öldüren annedir, ne de fliddet kültürünün yarat›lmas›na katk›da bulunan fliddet filmleri yönetmenini öldüren ayn› annedir, ne de savaflta niflanl›s›n› kaybetmifl bir niflanl› kad›nd›r. Oyunun sahnelenifline gelince; oyun hemen hemen tek kiflilik bir oyundur. Hemen hemen dememin nedeni, bir buçuk saatlik oyunun bafl›ndan sonuna kadar Laçin Ceylan’›n tek bafl›na oynamas› ancak oyunun sonuna do¤ru küçük bir bölümde Nihat ‹leri’nin sahneye ç›k›p Gottlieb’i canland›rmas›d›r. Laçin Ceylan ola¤anüstü performans›yla bir oyunculuk flöleni sunmaktad›r. Bir buçuk saatlik oyunun temposu bir an bile düflmemektedir. Laçin Ceylan önce bizi Sophie’nin gerçekten o¤lunun öldü¤üne ve o¤lunun katlini izleyen arkadafl›n› öldürdü¤üne inand›r›r. Sahnede delilik krizleriyle, cezaland›rmak istedi¤i fliddet olaylar› izleyicileri ve zorbalar yerine koydu¤u karpuzu, lahanay› ve adam flekli vererek fliddet filmi yönetmeni yapt›¤› ekme¤i öfkeyle, h›rsla ve kinle paramparça edifliyle, delilik krizine yakalanm›fl bir flizofren hastas›n› ola¤anüstü bir baflar›yla canland›r›r. Baflta izleyiciyi gerçekten o¤lu ölen bir anne oldu¤una inand›r›r. Ancak, kaseti ortaya ç›kar›p da izleyiciye dinletti¤i zaman onun bir ak›l hastas›n› canland›rd›¤›n› anlar›z. Laçin Ceylan toplumdaki fliddet yüzünden psikolojisi bozulup hastalanan insanlar›n
çekti¤i ac›lar› ola¤anüstü bir baflar›yla sahnede yans›t›r. Sophie rolüyle, hassas ve duyarl› bir kiflinin baflkalar›n›n ac›lar›n› içsellefltirerek sonunda hastalanmas›n› ve suçlular› hayali ve gerçekd›fl› biçimlerde cezaland›rmas›n› baflar›yla canland›r›r. Nihat ‹leri’nin sahneye ç›kmas› bir yabanc›laflt›rma etkisi yarat›r. Oyundaki gerilim az bir süre için kesilir. Nihat ‹leri, küçük de olsa rolünün hakk›n› verir. Kostümlere yani Laçin Ceylan’›n kostümüne gelince, sade ve V yaka k›rm›z› bir elbise giymifltir. K›rm›z› belki de içindeki isyan› ve öfkeyi simgelemektedir. Laçin Ceylan’›n giydi¤i çeflitli ayakkab›lar onun konumunu gösterir. Baflta, anne rolünde oldu¤u için sade orta boy topuklu kahverengi bir çift ayakkab› giyer, sonra kaseti ortaya ç›kar›p da tüm anlatt›klar›n›n onun “gölgeleri” yani hayal ürünleri oldu¤u ortaya ç›k›nca yüksek topuklu pembe aç›k acayip ayakkab›lar giyer. Pembe renk onun hayallerini temsil eder. Gerçekte, bir hemflire oldu¤unu belirtti¤i zaman düz beyaz hemflire ayakkab›lar› giyer. Sahnedeki dekor çeflitli boylarda sand›klardan oluflur. En büyük sand›kta son öldürdü¤ünü söyledi¤i, yani hayalinde öldürdü¤ü,
hayali o¤lunun hayali cinayetini izleyen kurban›n›n cesedinin bulundu¤unu söyler. Bu sand›¤› açar ve içinden kumlar dökülür. Daha küçük bir sand›kla da sanki o¤luyla konuflur gibi konuflur. Baflka bir sand›ktan da kurbanlar›n›n kafalar›n› parçalad›¤› b›çak ve balta gibi aletler ve onlar›n bafllar›n›n yerine koydu¤u karpuz, lahana ve ekmek ç›kar. Sahnenin, seyirciye göre, sa¤ köflesindeki sand›ktan da bir kaset ç›kar›r daha solda baflka bir sand›¤›n arkas›nda bu kaseti dinletir. Bu kaset onun gerçe¤ini ortaya koyar. Bu sand›klar Sophie’nin kuyular›d›r. Yani onun girip ç›kt›¤› kifliliklerdir ve hayalindeki yaflamlard›r. Sahnenin arka sa¤ köflesinde yukar›da bir örtü vard›r. Oyunun sonuna do¤ru bu örtüyü çekip al›r. Ve kendini asmak için kulland›¤› dara¤ac› ortaya ç›kar. Oyun “Kötülüklere seyirci kalmak, en az kötülükleri uygulayanlar kadar büyük kötülüktür” diyen mesaj›yla, gençlerin geleceksiz kalma ve suça itilmeleri ve savafl gibi sorunlar› ifllemesi ve sorgulamas›yla izlenmesi gereken bir eserdir. Ayr›ca, “‹flte oyunculuk budur” dedirtecek kadar ola¤anüstü bir oyunculuk sergileyen Laçin Ceylan’›n oyunculuk flöleni için de kaç›r›lmamas› gereken bir oyundur. J
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 43
sinema
nazizmin “kara kitap”› sevgi dumwan
Hollandal› yönetmen Paul Verhoeven, 1983 y›l›ndan sonra ilk kez kendi ülkesinde çekti¤i Kara Kitap(Black Book) adl› ve Hollanda’da flimdiye kadar çekilen en yüksek bütçeli film olma özelli¤ine sahip bir filmle yeniden sinema izleyicisinin karfl›s›na ç›k›yor. Konu ne sevimli ne de orijinal. Naziler, Yahudilere uygulanan vahflet, direnifl vesaire… Ac›lar, ac›lar, ac›lar… Bilemiyoruz art›k Naziler ve iliflik konular, hangi boyutlar›yla ele al›nabilirse belli bir orijinallik kazan›r? Çünkü Verhoeven’in de, her ne kadar iki buçuk saat sürse de izleyicinin ilgisinin uzunca bir süre düflmedi¤i, hatta yer yer
insan› geren, ürperten, duyguland›ran bir film olan Kara Kitap’la bunu baflard›¤› pek söylenemez. Konu orijinal de¤il, senaryo da çok güçlü de¤il… Geriye bir tek oyunculuk ve yönetim kal›yor. Eh, bunlar hakk›nda, “vasat›n biraz üzerinde” de¤erlendirmesini rahatl›kla yap›yoruz. Belki 2. Paylafl›m Savafl›’nda Naziler’e direnen ülkeler hakk›nda yap›lan filmler içinde hemen hemen hiç rastlan›lmayan Hollanda ve Hollandal› direniflçilerin beyezperdeye yans›mas› belli bir orijinalite tafl›yabilir. Hollanda ve di¤er komflu ülkeler; eski Var-
flova Pakt› ülkeleri, yani eski sosyalist ülkeler (Burjuva medya ve resmi tarih kitaplar›n›n diliyle “Do¤u Bloku Ülkeleri”) kadar Nazi zulmü görmediler. Buna ra¤men Kara Kitap’la görüyoruz ki oralarda, Naziler’e karfl› c›l›z da olsa bir direnifl örgütlenmifl; Hollandal› vatanseverler, iflgal edilen ülkelerini savunmak için silahlanm›fllar. Film esas olarak Rachel Stein adl› bir flark›c›n›n, Nazi iflgali döneminde Hollanda’da bafl›ndan geçenler üzerine kurgulanm›fl. Rachel bir Yahudi ve tabi ki Rachel’in Nazi zulmünden kendisini ve ailesini kurtarmas› için çaba göstermesi gerekiyor. Nedense her Yahudi gibi onlar da biraz paral› ve bu durum Rachel ve ailesi için kurtuluflun kilidini açan bir anahtar konumunda. Neredeyse kurtulacaklarken olmuyor ve tüm ailesini Nazi kurflunlar›yla yitiriveriyor Rachel. ‹flte tam da burada, insan›n yaflayabilece¤i bu en büyük ac›ya ra¤men, Rachel’in yaflama dört elle sar›lmas›na, Naziler’e dönük öfkesine ve Hollandal› direniflçilere kat›lmas›na tan›k oluyoruz. Filmin bundan sonras›, ilginç ve de etkileyici geliflmelerle dolu… Rachel’in Ellis takma ad›yla Naziler’in içine s›zmas›, oradan direnifle büyük katk›lar sa¤lamas› ve tabi bu arada iyi niyetli bir Nazi subay›na abay› yakmas›. Filmin, daha do¤rusu belki de “Naziler ve Yahudiler” ana eksenli tüm filmlerin kabak
44 | TAVIR | HAZ‹RAN 2007
sinema
kar›flt›rmaktan öte bir “faydas›” olmayan filmlerin beyazperdeleri iflgal etmesi kaç›n›lmaz oluyor. Hollanda’n›n en ünlü kad›n artisti Carice Van Houten, filmi bafltan sona sürükleyen isim olarak öne ç›k›yor. Temel ‹çgüdü’nün yönetmeni Verhoeven, o filmdeki “ustal›¤›n›” burada da tekrarlam›fl ve Van Houten’in bütün “güzelliklerini” bu filmde sergilemifl. Böylesi bir filmde bu kadar çok yatak sahnesinin olmas› ve kad›n bedeninin teflhiri, çok da masum gelmiyor bize. Hele de Temel ‹çgüdü gibi bir filmi yönetmifl biri söz konusu olunca… ‹nsan› bu konuda rahats›z etmesinin d›fl›nda filmde aksayan çokça bir fley yok.
tad› veren özelliklerinden biri olan “‹yi niyetli, insani özelliklerini yitirmemifl Nazi subay›” karakteri, Kara Kitap’ta da gözümüzün içine sokuluyor. Olabilir. Mutlak ki, Nazilerin içinde de böylesi insanlar ç›km›flt›r ve birtak›m insanlara gerçekten çok büyük yard›mlar› olmufltur. Fakat bunlar istisnad›r ve onlar üzerinde tafl›d›klar› üniforman›n suçuyla mahkûm olmufllard›r çoktan. O üniformay›, gamal› haçla kirlenmifl gri üniformay› bir kez s›rt›na geçirdin mi orada iyi niyetten bahsetmek abesle ifltigaldir. Art›k faflistsindir. Aksi, olay›n en baflta s›n›fsal temeline ayk›r›d›r. 2. Paylafl›m Savafl›, iflkenceci ve sadist ruhlu bir sap›¤›n, yani Hitler’in ihtiras›ndan m› ç›km›flt›r flimdi? Tarih böyle mi aç›klan›r; böyle mi anlat›l›r toplumsal olgular›n nedenleri? ‹flte sinema dünyas›nda, “Naziler kimdir, nedir, kimleri temsil ediyorlar ve bu zulüm kimin ç›kar›nad›r?” sorular›n›n cevab›n› veren film çekilmedi daha, derken bunlar› kastediyoruz… Elbette ki biz bunu Hollywood ve di¤er ülke sinemalar› için söylüyoruz. Yoksa mutlaka ki, sosyalist ülkelerde Naziler ve faflizm üzerine çok filmler yap›lm›fl
ve o filmlerde faflizmin s›n›fsal temellerine inilmifltir ama bunun bize yans›mas› olmam›flt›r, sansürün alt›n makas› ne yaz›k ki o tür filmlerin sinemalarda gösterilmesini engellemifltir. Yahudi lobisinin her tarafta oldu¤u gibi, sinema dünyas›nda da çok güçlü durumda oluflu, tabi ki çekilen tüm Nazi dönemi filmlerine do¤rudan bir etkide bulunmakta. O dönemde ac›lar›n en büyü¤ünü Yahudilerin yaflad›¤›n› kimse inkâr edemez elbet. Do¤ru olan budur ve Nazi zulmünün en ince ayr›nt›s›na kadar tüm dünya halklar›na anlat›lmas›, hiç unutturulmamas› gerekmektedir. Bunda hemfikiriz. Ancak, Nazileri do¤uran Krupps ve Thyssen tekellerinden bahsetmeyen bir film, ortaya ç›kan Nazi vahfletinin asl›nda kapitalizmin kar h›rs›ndan baflka bir fley olmad›¤›n› gizlemekten öte bir fley yapm›yor demektir. Bugüne kadar çekilen tüm Nazi dönemi filmlerini gözlerinizin önüne getirin; hiçbirinin bu gerçe¤in uza¤›ndan-yak›n›ndan geçmedi¤ini göreceksiniz. Hal böyle olunca, sadist/iflkenceci Nazi subaylar›yla iyi niyetli Nazi subaylar›n›n arz-› endam etti¤i, içi bofl ve insanlar›n kafas›n›
Dedi¤imiz gibi, konu her zaman oldu¤u gibi ifllenmifl, her zamanki gibi yönetilmifl ve her zamanki gibi bitirilmifl. Yine de, Nazilerin unutulmamas›n›, ça¤dafl Nazilerin bugün de yaflad›¤› gerçe¤ini de unutmamam›z› sa¤layaca¤› için, gidilip görülmesi yararl› olacakt›r. ‹flkencenin de¤iflmedi¤ini, bugün ayn› yöntemlerin uyguland›¤›n›, faflizmin fliddetinin hiç de¤iflmedi¤ini aksine daha da vahflileflti¤ini göreceksiniz. Zulme karfl› direniflin, bu do¤rultuda örgütlenmenin nas›l gerekli oldu¤unu ve tabi vatanseverli¤in verdi¤i coflkuyu, direnmenin onurunu.J
Filmin Künyesi: Yönetmen: Paul Verhoeven Oyuncular: Carice van Houten, Sebastian Koch, Thom Hoffman, Halina Reijn, Derek de Lint Senaryo: Gerard Soeteman, Paul Verhoeven Görüntü Yönetmeni: Karl Walter Lindenlaub Müzik: Anne Dudley Kurgu: Job ter Burg, James Herbert Tür: Gerilim - Savafl
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 45
haberler Alt›n Koza için 12 film yar›flacak 23 filmin baflvurdu¤u 14. Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde, ön elemeyi geçen 12 film yar›flacak. Erdo¤an Akduman, Sinan Güngör, Abdurrahman Keskiner, Nur Sürer ve Artun Yeres’ten oluflan ön jüri; 2 Süper Film Birden, Barda, Beynelmilel, Cenneti Beklerken, Hokkabaz, ‹lk Aflk, Kader, Küçük K›yamet, Mavi Gözlü Dev, Polis, Sis ve Gece ile Takva filmlerinin Alt›n Koza için yar›flmas›na karar verdi. Elenen filmler aras›nda Eve Dönüfl, Son Osmanl›, Eve Giden Yol, Adem’in Trenleri gibi filmler var. 14. Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde bu y›l, Uzun Metrajl› Ulusal Film Yar›flmas›’nda 12, Ö¤renci Filmleri Yar›flmas›’nda 40, Onur Ödülleri Özel Gösterimi’nde 3, “Y›lmaz Güney An›s›na” bölümünde 2, “Festival Temas›: Çocuk Haklar›” bölümünde 3, “Alt›n Koza’dan Dünya’ya” bölümünde 6, “Türk Sinemas›’nda Bir Usta Oyuncu: Hülya Koçyi¤it” bölümünde 4, “Dünya Sinemas›’ndan” bölümünde 12, “Ödüllü Akdeniz Filmleri Seçki-
joan Baez konseri ABD ordusu taraf›ndan engellendi
si” bölümünde 10, “Dünya K›sa Filmleri” bölümünde 20, “Dünyadan ve Türkiye’den Belgesel Örnekleri” bölümünde 15, “Artun Yeres Filmleri” bölümünde 7, “Alt›n Koza K›sa Film Seçkisi” bölümünde 20, “K›sacAdana” bölümünde 10 olmak üzere toplam 164 film gösterilecek. 4–11 Haziran aras›nda yap›lacak festivalin jürisi Mehmet Bayhan, Reis Çelik, Çolpan ‹lhan, Gökhan K›rdar, Tuna Kiremitçi, O¤uz Makal, Özdemir Ö¤üt, Safa Önal, Agâh Özgüç, Ifl›k Yenersu ve Kadri Yurdatap’tan olufluyor. Bu y›l, film etkinli¤i a¤›rl›kl› olarak düzenlenecek festivalin, konser bölümünün ise müzik festivali olarak sonbahar aylar›nda yap›laca¤› bildirildi. Sinema Oyuncular› Derne¤i (SODER), Ça¤dafl Sinema Oyuncular› Derne¤i (ÇASOD) ve Festival konuklar›n›n da kat›l›m›yla 6 Haziran 2007 günü Mimar Sinan Amfi Tiyatro’da, K›raç bir konser verecek. En iyi filme 200, jüri büyük ve halk ödülünü alan filme ise 175’er bin YTL verilecek. J
Amerikal› muhalif flark›c› Joan Baez’in, Irak ve Afganistan’dan dönen yaral› askerler için bir askeri hastanede flark› söylemesine izin verilmedi. Joan Baez, Washington Post gazetesinde 2 May›s günü yay›mlanan aç›klama-
46 | TAVIR |HAZ‹RAN 2007
ve kurulufllar›n›n bu amaçla yapacaklar› çal›flmalarda koordinasyonu sa¤lamak üzere, ‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti Ajans› kurulacak. Beyo¤lu ilçesinde bulunan Atatürk Kültür Merkezi y›k›larak, yerine ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi taraf›ndan, di¤er belediye ve Hazine arazilerinden oluflacak alanlar kat›larak, yeni bir Atatürk Kültür Merkezi binas› yap›lacak. J
Joan Baez’in, reddedilmesi ile ilgili “Küskün müsünüz?” sorusuna ise “Tabii ki de¤ilim. Ordu taraf›ndan reddedilmek onurdur” cevab›n› verdi¤i aç›kland›. J
Yeni Türkü konseri engellenmeye çal›fl›ld›
AKM’nin y›k›lmas› için ilk ad›m at›ld› Atatürk Kültür Merkezi’nin y›k›larak, yerine yenisinin yap›lmas›n› öngören ‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti Kanunu Tasar›s›, TBMM Milli E¤itim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edildi. Tasar›ya göre, ‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti Projesi kapsam›nda, ‹stanbul’u 2010 y›l› “Avrupa Kültür Baflkenti” olarak haz›rlamak, yap›lacak etkinlikleri planlamak, yönetmek, kamu kurum
s›nda, rock flark›c›s› John Mellencamp’›n Walter Reed Askeri T›p Merkezi’nde birlikte flark› söyleme davetini kabul etmesinden sonra etkinli¤e kat›lmas›na izin verilmedi¤ini söyledi. Daima fliddetin karfl›s›nda yer ald›¤›n›, 40 y›l önce Vietnam Savafl› s›ras›nda yapt›¤› gibi Irak iflgalinin de karfl›s›nda durdu¤unu anlatan 66 yafl›ndaki Baez, “Y›llar önce Vietnam’dan yeni dönen askerlerin daha iyi karfl›lanmas›na bir flekilde katk›m olabilir diye düflünmüfltüm. Bu düflünce belki bugün Irak ve Afganistan’dan dönen askerler için flark› söyleme davetini kabul ederken tereddüt hissetmememde etkili oldu” ifadesini kulland›.
Gazi Üniversitesi ‹ktisadi ve ‹dari Bilimler Fakültesi’nde (‹‹BF) flenlikler kapsam›nda 19 May›s tarihinde yap›lmas› planlanan
Yeni Türkü konserine okul d›fl›ndan gelen faflistler dinleyicilere sözlü ve fiziksel sald›r›da bulundu. Al›nan bilgiye göre, konser öncesi okul içinde toplanan grup, ö¤rencilere ve baz› okul görevlilerine sözlü sald›r›da bulundu. Yeni Türkü bu geliflmelerin üzerine çok yerinde bir karar alarak konserin iptal edilmeyece¤ini aç›klad›. Gecikmeli bafllayan konserde sahneye ç›kan grubun solisti Derya Köro¤lu “bu kiflilere pabuç b›rakmayacaklar›n›” söyledi. Grubun daha sonra, “F›rt›na”, “Mamak Türküsü” gibi sevilen flark›lar›n› çal›p söyledi¤i konser sorunsuz bir flekilde sona erdi. J
haberler
Trakya Kültür Merkezine polis bask›n› ve Metin Balmumcu gözalt›na al›nd›. Ercan Göko¤lu "kesinleflmifl cezas›" bulundu¤u gerekçesiyle tutuklan›rken, iki kifli serbest b›rak›ld›.
Halk kültürünü gelifltirmeye ve kal›c› hale getirmeye çal›flan, ayn› zamanda haklar ve özgürlükler mücadelesi veren demokratik kitle örgütlerine yönelik bask›lar›n son örne¤i, Babaeski'de faaliyet yürüten Trakya Kültür Merkezi (TKM)’nin bas›lmas›yd›. 12 May›s 2007 tarihinde sivil ve resmi polislerce düzenlenen bask›nda, haklar›nda yasaklama karar› olmayan kitaplara, 3 adet bilgisayara ve çeflitli yay›nlara el konulurken, kültür merkezi çal›flanlar› Ercan Göko¤lu, Ercan Öztürk
Bask›na iliflkin 15 May›s'ta, TKM ve Edirne Gençlik Derne¤i Giriflimi ayr› ayr› yapt›klar› bas›n aç›klamalar›nda, "arama" ad› alt›nda TKM'nin çal›flmalar›n›n terörize edilmek istendi¤ine dikkat çekildi. ÖDP, E¤itim-Sen ve Tüm BelSen'in de destek verdi¤i aç›klamada, bask›lar›n TKM'nin faaliyetlerini engelleyemeyece¤i kaydedildi. Ercan Göko¤lu, hukuku giriflimler sonucunda daha sonra serbest b›rak›l›rken, Trakya Kültür Merkezi, faaliyetlerine hiç ara vermeden devam ediyordu. J
“Ölüm Oruçlar›” Foto¤raf Sergisi Karfl› Sanat Galerisi’nde aç›lacak Gençer Yurttafl taraf›ndan alt› y›ll›k süreçte, ‹stanbul, Küçükarmutlu ve Aksaray'da ölüm orucunun devam etti¤i evlerde, Gazi Mahallesi’ndeki cenazelerde ve tutuklu ailelerinin ‹stanbul’un çeflitli yerlerinde yapt›klar› eylemlerde çekilen foto¤raflar, ölüm oruçlar› sürecini günümüze tafl›rken, toplumsal belle¤imizi bu konuda canl› tutmaya çal›fl›yor.
F Tipi hapishanelerde uygulamaya sokulan tecrit ve izolasyon politikalar›na karfl› sürdürülen ölüm orucu direnifli, operasyondan sonra da devam etmifl ve 122 insan›n hayat›n› kaybetmesiyle sona ermiflti.
Ölüm orucu eylemini ve bu süreçte hayat›n› kaybeden 122 insan› bir kez daha hat›rlamak ve hat›rlatmak amac›yla oluflturulan “Ölüm Oruçlar›” adl› sergi, 1 Temmuz’a kadar sürecek. UL‹SfotoFEST‘07 foto¤raf etkinli¤i çerçevesinde düzenlenen sergi ‹stiklal C. Elhamra pasaj›nda bulunan Karfl› Sanat Ga-
lerisinde izlenebilir. J
GRUP YORUM g ü n c e 328 Nisan: 77 1 May›s katliam›n›n 30. y›l›nda 1 May›s’› Taksim’de kutlamak için ça¤r› yapan sendika, parti ve örgütlerin, D‹SK öncülü¤ünde Ankara’da Yüksel Caddesi’nde gerçeklefltirdi¤i mitinge kat›larak yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. 36 May›s : Deniz Gezmifl, Yusuf Aslan ve Hüseyin ‹nan’›n idam edilifllerinin 35. y›l›nda, Beyaz›t Meydan›’nda yap›lan anma etkinli¤ine kat›larak, 600 kifliye “Büyü” ve “Bize Ölüm Yok” flark›lar›n› söyledi. 3 9 May›s : 21.’si düzenlenen “Geleneksel ‹TÜ Ö¤renci fienli¤i”, bu sene de rektörlü¤ün yasakç› tutumu alt›nda gerçekleflti. fienlik için belirlenen üç gün boyunca polis, ö¤rencilere müdahale ederek gözalt›na ald›. Buna ra¤men flenli¤in son günü üniversiteye giden Grup Yorum, ö¤renciler taraf›ndan yap›lan aç›klaman›n ard›ndan kap› önünde bir dinleti verdi. Ö¤renciler, Yorum flark›lar› eflli¤inde halaylar çekerek flenliklerini tüm engellere ra¤men gerçeklefltirdi. 3 10 May›s: Ankara Gençlik Derne¤i’nin, polis y›¤›na¤› ve birçok müdahaleye ra¤men, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde gerçeklefltirdi¤i flenli¤e kat›larak yaklafl›k 400 kifliye halaylar çektirip, flark›lar ve marfllar söyledi. 314 Nisan: Paris’te düzenlenen “Bizim Destan›m›z” isimli etkinlikte bir konser verdi. Selda Ba¤can, Servet Kocakaya ve Ferhat Tunç’un da kat›larak türkülerini okudu¤u etkinlikte sahne s›ras› Yorum’a geldi¤inde konser salonunu dolduran binlerce kifli Yorum türkülerine efllik etti.
311 May›s : ODTÜ Uluslararas› Gençlik Toplulu¤u’nun geleneksel olarak düzenledi¤i ODTÜ flenli¤inin 4. gününde sahneye ç›kan Yorum, 10.000 ö¤rencinin izledi¤i konserde 2 saat boyunca en sevilen flark›lar›n› tüm kitlenin kat›l›m› ile söyledi. Yorum konseri s›ras›nda stada sloganlarla ve kortejler halinde giren yüzlerce ö¤renci, konserin ilerleyen bölümünde sahaya devasa boyutta “DEVR‹M” kelimesini yazd›. 315 May›s : Ege Üniversitesi ö¤rencileri taraf›ndan 3.’sü gerçeklefltirilen “Canan Kulaks›z Alternatif fienli¤i’ne 15 May›s tarihinde kat›larak yaklafl›k 3500 kifliye seslendi. 318 May›s: K›br›s’a ikinci kez giden Grup Yorum, en be¤enilen flark›, türkü ve marfllar›yla Salamis Antik Tiyatrosu’nda kendilerini karfl›layan 1500 kifliye bir kez daha coflku dolu anlar yaflatt›. 327 May›s : Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i Sultanbeyli fiubesi'nin 27 May›s tarihinde ‹nönü Stadyumu’nda düzenledi¤i "Cemevine Bir Tu¤la'da Sen Koy" fienli¤ine kat›larak yaklafl›k 10 bin kifliye seslendi. fienlikte Arif Sa¤, Erdal Erzincan, Vedat Sakman, Esin Afflar, Sabahat Akkiraz, Yasemin Göksu, Suavi, Berrin Sulari, Nurettin Güleç, Ali Ekber Eren, Birol Topalo¤lu, Hasbihal Toplulu¤u, Gülcihan Koç, Aynur Haflhafl, Grup Umut Ya¤muru ve Rutkay Aziz de yerald›lar. 331 May›s: ‹stanbul Üniversitesi’nde, Halk Bilim Kulübü taraf›ndan organize edilen flenli¤e kat›ld›. Konser boyunca ö¤renciler flark›lara efllik etti.J
HAZ‹RAN 2007 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Berlin Türk Film Festivali bafllad› Berlin’de geleneksel olarak düzenlenen Türk Film Haftas›, son dönem Türk sinemas› eserlerini Berlinli sinemaseverlerle buluflturdu. 2006–2007 sezonunda çekilen yeni filmler aras›nda tan›nm›fl yönetmenler Sinan Çetin, Ömer U¤ur, Nur Akal›n gibi isimlerin filmleri 10 gün boyunca gösterime sunulacak.
Ali'yi anlatt›¤› 'Bafl›n Öne E¤ilmesin' kitab›yla H›fz› Topuz'un oldu. Tahsin Yücel, Osman fiahin, Semih Gümüfl, ‹nci Aral, Adnan Binyazar, Refik Durbafl ve A. Kemali Ögütçü'den oluflan seçiciler kurulu, 'Bafl›n Öne E¤ilmesin'i, yar›flmaya baflvuran 44 eser aras›ndan oybirli¤iyle ödüle de¤er gördü. Ödül 1 Haziran'da yap›lacak törende Topuz'a verilecek.
3Frans›z Soka¤›’nda K›sa Filmler fiöleni Taksim’deki Frans›z Soka¤›’nda K›sa Filmler Sokak fiöleni yap›lacak.
3Sadri Al›fl›k Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri sahiplerine verildi. Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde düzenlenen gecede bu y›l “Tiyatro” dal›nda onur ödülü Turgut Özakman, “Sinema” dal›nda ise onur ödülü Fatma Girik ve Memduh Ün’e verildi.
Festival, 2 -17 Haziran tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek. Herkese aç›k olarak düzenlenen etkinlikte, 16 gün boyunca k›sa filmler gösterilecek. Festival süresince canl› müzik, defile, söylefli, resim, heykel ve karikatür sergileri de gerçeklefltirilecek. Sokak ziyaretçileri, flenli¤in ilk gününden son gününe kadar her gün farkl› bir etkinlik yap›lacak.
3Orhan Kemal ödülü H›fz› Topuz'a verildi 36. Orhan Kemal Roman Arma¤an›, Sabahattin
“Y›l›n en baflar›l› kad›n oyuncusu” ödülü, Bitiyatro’da sahnelenen “Etna: Bedendeki Kuyu” oyunundaki rolüyle Laçin Ceylan’a, “Y›l›n en baflar›l› erkek oyuncusu” ödülü ise ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’nda sahnelenen “Ölümsüz Öykü” adl› oyundaki rolüyle Erhan Abir’e verildi. “Yard›mc› rolde y›l›n en ba-
flar›l› kad›n oyuncusu” ödülüne, Kent Oyuncular› tiyatrosunca sahnelenen “Anna Karenina” oyunundaki rolüyle Demet Evgar, “Yard›mc› rolde y›l›n en baflar›l› erkek oyuncusu” ödülüne ise ‹BB fiehir Tiyatrolar›’nda sahnelenen “Ölümsüz Öykü” adl› oyundaki rolüyle Eraslan Sa¤lam lay›k görüldü. 3Cannes ödülünü kazananlar belli oldu 60. Cannes Film Festivalinde ödül alanlar belli oldu. Festivalde büyük ödül olan alt›n palmiye ödülünü, “4 Months, 3 Weeks and 2 Days’ (4 ay, 3 Hafta ve 2 Gün) adl› filmiyle Romanyal› yönetmen Christian Mungiun kazand›. Fatih Ak›n'›n, ''Yaflam›n K›y›s›nda'' isimli filmi ise en iyi senaryo ödülünü kazan›rken, Alt›n Palmiye’den sonra gelen büyük ödül de Japon yönetmen Naomi Kawase’nin çekti¤i “La foret de Mogari” isimli filmine verildi. 16 May›s tarihinde bafllayan festival s›ras›nda seçici kurulu taraf›ndan seçilen 21 film yar›flma d›fl› gösterildi. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3 türkmen k›z›
3 dedem korkut
3 imkans›z aflk
özlem taner Kalan Müzik
musa ero¤lu Duygu Müzik
cem y›ld›z Kolaj Yap›m
48 | TAVIR |HAZ‹RAN 2007
3 yüre¤ine efkan fleflen fieflen Müzik