2007 66 ekim

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

• 2007/10

say› 66

2.25 YTL(KDV’li)

ekim 2007

›ssn 1303-9113

seni dinliyoruz commandante

. insanl›¤a adanm›fl bir cesur yürek: albert einstein . kapitalizm yozlaflt›r›yor . ayd›nlar anayasa hakk›nda ne dediler? . lüleburgaz’l› romanlar›n müzisyenler kahvesi



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek

“Halk›n ekme¤idir adalet” demifl Brecht. Ekmek kadar, su kadar önemli hale gelen bir özlem bugün için adalet. Yaln›zca bugün için mi? De¤il elbet. ‹nsan›n diline “sömürü” sözcü¤ünün yerleflti¤i günden bugüne, sömürülenlerin, ezilenlerin, hakl› ve mazlum olanlar›n, u¤runa canlar›n› verdikleri muratlar›d›r, ad›na adalet denilen özlem. fiimdilerde herkesin dilinde anayasa dolan›yor. Herkes kendince murad›n› dillendiriyor, bir baflka deyiflle nas›l bir ülkede yaflamak istedi¤ini söylüyor haz›rlad›¤› anayasayla...

Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com

Daha s›n›flar›n ortaya ç›kt›¤› andan beri hep sesi-solu¤u kesilmeye çal›fl›lan, her daim

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

Azg›n kapitalizmin mutlak iktidar›n›n yafland›¤›n› ve onun yenilmez bir güç oldu¤unu

kendisine sunulanla yetinmesi istenen, ça¤r›lar›na-istemlerine hep kulak t›kan›lanlar... Mazlumlar... ‹ktidar sahiplerinin, al›nterini sömürüp bir lokma ekme¤e muhtaç ettikleri milyarlar... Dünyay› eme¤iyle var edenler, cümle alemi erdemleriyle güzelleyenler... Gün yüzü görmeyenler; dertten, tasadan, ac›dan baflka bir fley yaflamas›na izin verilmeyenler... Halk!.. Onlar da var art›k tart›flmalar›n içinde.

vaaz edenlere inat, onlar da yaflamak istedikleri dünyay› yaz›yorlar kendi dillerince. Hep baflkalar›n›n onlar ad›na yazd›¤›; özgürlüklerin de¤il bask›n›n, diktatörlü¤ün emir ve talimat manzumelerinin yer ald›¤› bir anayasay› de¤il, kendi adlar›n› tafl›yan›n› yaz›yorlar. Kendi yazd›klar› gibi yaflamak istiyorlar. ‹flsizli¤in, açl›¤›n, yoksullu¤un,

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

adaletsizli¤in, bask›n›n, sömürünün, iflkencenin tahakkümünde de¤il; eflitli¤in, özgürlü¤ün, kardeflli¤in en güzelinin yeflerdi¤i bir ülkede yaflamak istiyorlar. “AKP’nin haz›rlad›¤› anayasa hakk›nda ne düflünüyorsunuz?” diye sorduk, ayd›nlar›-

Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

m›z cevaplad›. Bir sonraki say›m›zda “Nas›l bir anayasa istiyoruz?”un cevab›n› arayaca¤›z. Kas›m ay›nda görüflmek dile¤iyle...

Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin

Dostlukla

Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

10/2007 32 3 hürriyete övgü

5 7 9 12 14 16 17 21 24 25 26 29 30 32 33 37 39 42 46

MAKALE bütün yasalar›n anas› için RÖPORTAJ mihri belli, flükrü erbafl, tuncel kurtiz, ezel akay, sad›k gürbüz DENEME seni dinliyoruz commandante B‹YOGRAF‹ nikolay ostrovski ARAfiTIRMA kapitalist sistem ve yozlaflma -1 DENEME kara yaz› ÖYKÜ metamorfoz SÖYLEfi‹ lüleburgazl› romanlar OKURDAN öykü AYIN FOTO⁄RAFI MAKALE yazlar› da k›fllar› da kurak ve s›cak ÖYKÜ bu benim hayat›m m›? fi‹‹R vitezslav nezval ÖYKÜ bir cinayet öyküsü fi‹‹R necati cumal› B‹YOGRAF‹ albert einstein K‹TAP “bayrampafla cezaevi gerçe¤i” OYUN yaln›zl›klar MASAL k›nal› ceylan ile bilge kaplumba¤a HABERLER

12 3 kapitalist sistem ve yozlaflma -l

17 ille de roman olsun 3

33 3

3

kapak 3 arka kapak desen: kubilay da¤bat›ran

insanl›¤a adanm›fl bir cesur yürek: albert einstein


makale

bütün yasalar›n anas› için tav›r

Yüzy›llar boyu ezilenlerin kan-can bedeli kazan›lm›fl hak mücadelelerinin miras›na kondu burjuvazi... Ve gerek feodal gericili¤e karfl› savafl›nda kitleleri kazanmak için, gerekse de emekçilere egemenli¤ini meflrulaflt›rmak için; bir ülkede haklar›n ve özgürlüklerin net olarak tan›mland›¤›, genel yaflam düzeninin s›n›rlar›n›n çizildi¤i, o toplumda yaflayan herkesin uymakla zorunlu oldu¤u yasalarla belirlenmifl “hukuk devleti”ne sar›ld›. Ama daha bir yüzy›l bile geçmeden ifllerine geldi¤i zaman bütün yasalar› da, onlar›n dayand›¤› bütün demokratik de¤erleri de hiçe sayabildi. Her fleyin maksimum kar elde etmeye en-

dekslendi¤i bir yaflam› her geçen gün daha da azg›n, daha da kural tan›mazlaflarak dayatmakta olan burjuvazi için bütün yasalarda oldu¤u gibi “hukuk devleti” söyleminde ç›karlar›na göre flekil alacak bir demagojiye dönüflmüfltür. Haklar›n ve özgürlüklerin net olarak tan›mland›¤›, yaflam›n temel kurallar›n›n belirlendi¤i, toplumsal iliflkilerin düzenlendi¤i, yetki ve sorumluluklar›n s›n›rlar›n›n konuldu¤u “Anayasa”, hukuk devletinin temelini oluflturur. Bir ülkede hayat›n s›n›rlar›n› belirleyen temel yasad›r anayasa. Anayasay› kimler yaz›yorsa, kimler belirliyorsa hayat›n s›n›rlar›n›, onlar o ülkenin egemeni demektir.

Onlar egemenliklerini yasal güvenceye almak ve bütün toplumun kabulünü sa¤lamak için, halka baflka hiçbir yaflama biçiminin “ülkemiz için” hay›rl› olmayaca¤› propagandas› eflli¤inde, aba alt›ndan sopa da göstererek ilan ederler ki; ennn demokratiiik, ennn özgürlükçüüü anayasay› yaln›zca onlar yapabilirler… Anayasa bütün yasalar›n anas›d›r ya, hani hiçbir yasa onun çizdi¤i s›n›rlar› aflamaz ve de hiçbir yasal düzenleme ona ayk›r› olamaz. Öyle ise bir ülkede hayat›n her alan›nda hüküm sürmesi beklenen temel yasalard›r anayasalar. Milyonlarca emekçi, ki anayasalarla çizilen s›n›rlar içinde yaflamaya mecbur edilmifllerdir, hiç de¤ilse anayasalarda yer alanlara herkesin uymas›n›, bütün yasalar›n herkese eflit uygulanmas›n› talep ederler. Ettikleri andan itibaren de sorular ve sorgular bafllar. Mesela Borçlar Kanunu da anayasaya uygun olmal›d›r. Orman Kanunu da, Ticaret Kanunu da, Özürlüler Kanunu da, Sosyal Güvenlik Kanunu da Vergi Kanunu da, Ceza Kanunu da, ‹fl Kanunu da vs. vs… Hayat› as›l olarak var edenlerin nas›l bir düzende, hangi hak ve özgürlüklerle, nas›l yaflamak istediklerine dair söyleyecekleri çok fley vard›r elbette. Ama ne anayasa yap›l›rken, ne de di¤er bütün kanunlar yap›l›rken, hayat›n bütün alanlar›n› dolduran, üreten, yaratan, yaflatan ve yaflayan milyonlar›n hiçbir fleyden haberi olmaz, onlara zaten sorulmaz. Hiç anayasa görmemifllere yutturmak kolayd›r da, düflünen, soran, kendi gelece¤i, kendi hayat› ile ilgili kararlara kat›lmay› talep edenlere aç›k seçik anlat›labilir mi anayasa? Mesela bütün anayasalarda devletin

EK‹M 2007 | TAVIR | 3


makale

temel amaçlar›ndan biri olarak; “… kiflilerin ve toplumun refah ve mutlulu¤unu sa¤lamak…(1982 Anayasas›- madde 5)” yazar. Milyonlar iflsizdir, onbinler çal›flt›klar› ifllerinden ihtiyaç fazlas› olduklar› gerekçesiyle at›lm›fllard›r ve ayn› ifller için çok daha ucuza çal›flacaklar› tafleron firmalar›n eline terk edilmifllerdir. Bütün sosyal güvence sistemi altüst edilmiflken, hastanelerinden postanelerine her yerde ve her konuda bir kapkaç ekonomisi, bir “paray› veren düdü¤ü çalar” yasas› hakim k›l›nm›flken “…kiflilerin ve toplumun refah›…” sözleri kime ne anlat›r ki? Mesela “haklar ve hürriyetler” Anayasa’da madde madde s›ralanm›flken hemen hepsinin ikinci cümlesinden itibaren “s›n›rlar› kanunla belirlenir” ya da “milli güvenlik”, “kamu düzeni” vs. gerekçe gösterilerek, say›lan bütün hak ve özgürlüklerin nas›l kullan›lamaz hale getirilebilece¤i anlat›labilir mi? Nas›l bir uyan›kl›k ama!.. “S›n›rlar› kanunla belirlenir” denilerek, kanun koyucuyu yetkili k›l›veriyor. “Yasalar anayasaya ayk›r› olamaz” da demifl. O zaman yasay› yapacak olanlara anayasada zaten yetki tan›nd›¤› için, istedikleri gibi s›n›r koyabilirler ve anayasaya ayk›r› olmaz. Bütün hak ve özgürlükler için flu soru kaç›n›lmaz hale gelir o zaman. Bu hak ve özgürlükleri kimler kullanabilir, kimler içindir mesela “dokunulamaz, devredilemez kifli hak ve özgürlükleri”? Bu ülkede kimlere milyarlarca dolarl›k yolsuzluklar›na ra¤men, katil oldu¤u kan›tlanm›fl olmas›na ra¤men ve daha nice a¤›r cezal›k suçlar› ortada olmas›na ra¤men dokunulamad›¤›n› sokaktaki herkes çok iyi biliyor. Tabi ki baklava çalan çocuklar›n 36 y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›¤›n›, en temel hak ve özgürlüklerini kullanmak isteyenlere yaflat›lanlar› da biliyor. Bildikleri, insana baflka sorular da sorduruyor elbette. Mesela anayasalar›n toplum düzeninin esaslar›n› belirledi¤i do¤ru ise; ayn› zamanda toplumsal s›n›flar›n aralar›ndaki güç ve ç›kar iliflkilerinin de bir yans›mas› oldu¤u kendili¤inden ortaya ç›kmaz m›? Sahi bizim anayasam›zda neden bu

4 | TAVIR | EK‹M 2007

anayasan›n kimin, kimler için oldu¤u aç›k aç›k yazmaz ki? Tersinden de sorulabilir: Sosyalist ülkelerin anayasalar›nda çok aç›k flekilde anayasal düzenin halk için, iflçi s›n›f› ve di¤er emekçiler için bir düzeni kurman›n ve gelifltirmenin amaçland›¤› çok aç›k yazarken bizim anayasa(lar›)m›zda neden yazmaz? Yoksa sömüren ve sömürülen aras›nda insanl›k tarihi boyunca bulunamam›fl bir uzlaflma koflulu bulundu da, anayasa bunun arac› oldu da, bunu bir tek anayasay› yapanlar m› biliyor. Elbette öyle de¤il. Sorun aç›k olamamakta. Nas›l ilan edilebilir ki, emperyalizme karfl› tarihin a¤›r kurtulufl savafllar›ndan birini vermifl olan bu halka gözünün içine baka baka emperyalizmin iyi bi fley oldu¤unu, bunun için göbe¤imizden ba¤l› olman›n, onun ç›karlar›n›n bekçili¤ini yapman›n, uluslararas› sermaye gruplar›n›n karlar›n› artt›rmay› garanti alt›na alman›n kurallar›ndan oluflan bir düzeni yaflamam›z gerekti¤i nas›l söylenebilir ki?... Mesela birçok anayasada devletin nitelikleri için “ba¤›ms›z, demokratik halk cumhuriyetidir” denilirken, bizim anayasada ba¤›ms›zl›ktan tek kelime söz edilmez… Bu anlama gelecek cümlelerin kimi maddelere serpifltirilmifl olmas› göz boyamadan ibaret de¤ilse hepimiz körüzdür… ‹ncirlik’ten kalkan uçaklar Irakl› çocuklar›n üzerine tonlarca bomba ya¤d›r›rlarken... Önce IMF’yi, ard›ndan Cottarelli’yi ezberledi bu halk. Elinde çanta ile gelen kravatl› sömürge valilerinin karfl›s›nda bizim bürokratlar›n, nas›l amirleri gelmiflcesine el pençe divan durduklar›n›; her ziyaretten sonra sofradaki ekme¤in daha da azald›¤›n› gördükten sonra… Ba¤›ms›zl›k… Bir baflka bahar›n ad› olur ancak… Kimse nas›l bir düzende yaflamak istedi¤imizi sormad›¤› gibi, halk›n kendi anayasas› için düfl kurabilece¤ine, taleplerini dile getirebilece¤ine, Halk›n Anayasas›’n› oluflturabilece¤ine de inanm›yorlar. Halk›n ifli de¤il diye bak›yorlar. Profesör ünvanl› olanlar›n, “çok bilen” ayd›nlar›n, uzman bürokratlar›n kapal› kap›lar ard›nda nice ince hesaplarla yazd›klar› anayasay› konufluyorlar. Ne kadar ko-

nuflurlarsa o kadar “sivil” olurmufl anayasa, “demokratik” olurmufl, öyle diyorlar… Halk›n kat›lmad›¤› bir anayasa nas›l “demokratik” olabilir ki? Demokratik olacak olan, anayasan›n oluflturulmas› süreci mi yaln›zca? Ya belirledi¤i yaflama düzeni? Demokratik düzen bir bahar düflü gibi… Bir baflka bahar… Bir halk›n iflçisiyle iflsiziyle, kad›n› erke¤iyle, yafll›s› genciyle, memuru-esnaf›-yoksul köylüsüyle, her milliyetten, her mezhepten emekçi insanlar›yla kendileri için bir yaflama düzeni istedikleri, bunu dile getirdikleri gün ile bafllayabilir. Kelimelerin anlam›n›, ta ci¤erlerinde duyu duya devletin “halk›n devleti” oldu¤u gerçe¤ini da¤a tafla yazd›¤›nda… Herkesin ifl sahibi oldu¤u, asgari geçim flartlar›n›n bütün vatandafllar için devletçe karfl›land›¤› bir yaflam… E¤itimin ilkö¤retim k›sm›n›n herkes için “paras›z ve zorunlu” oldu¤u yalan›n› devirip, e¤itimin tüm aflamalar›n›n; bar›nmas›yla, sosyal etkinlikleriyle halk için tamamen ücretsiz olup halk devletince hayata geçirilece¤i bir yaflam… Sa¤l›k için hiç kimsenin herhangi bir para, bir karfl›l›k ödemeksizin, en ileri tekniklerle tam tedavi olanaklar›ndan faydalanabilece¤i; çocuklar›n sa¤l›¤›n›n sürekli izlenmesinin gerekli her fleyin sa¤lanmas›n›n zorunlu olmas› gibi bir yaflam… Kendilerini temsil etsin diye seçtikleri her düzeydeki görevliyi, görevini yeterince yapmad›¤›n› gördü¤ü anda geri çekip baflkas›n› görevlendirebilece¤i, sürekli bir halk denetimi olan seçme-seçilme hakk›n›n oldu¤u bir yaflam... Bir ulusun nas›l yaflamak istedi¤ine kendilerinin karar verme hakk›n›n evrensel, devredilemez en temel hak oldu¤unu bilerek bütün halklarla kardeflçe yaflamay› temel alan, sahte bar›fl de¤il gerçek kardeflli¤i yaflatan bir vatan… Bahar düflleri bu kadarla s›n›rlanabilir mi? Milyonlar, ki gündelik gerçe¤in kahramanlar›d›r, gelece¤e dair s›n›rs›z düfllerin de as›l sahipleridirler. Ve o düflleri gerçe¤e dönüfltürmek için onlardan baflka hiçbir güç yoktur. Onlar hayat›n yasalar›n› bilip yakarlar türkülerini. Türküleri yakanlar kendi yasalar›n› da yapabilirler…J


röportaj

anayasa hakk›nda ne dediler? tav›r

AKP iktidar›nca haz›rlanmakta olan “sivil anayasa” hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Bu anayasan›n ülkeye, sanata, sanatç›ya getirece¤i olumlu-olumsuz fleyler hakk›nda neler söyleyeceksiniz?

“‹slami partiler emperyalizmle iflbirli¤i yap›yorlar” Mihri BELL‹ fiimdi ne kadar cumhuriyetçilikten bahsediyorlarsa da, düne kadar bu adamlar d›flar›da fleriat› savunmufllard›r. Özde bir de¤ifliklik yoktur o günden bugüne. Onun için fazla bir fley beklemiyorum. Seçim s›ras›nda bunlar baya¤› iyi konufluyorlard›. Seçimden bu yana iki ay geçti, seçimden sonra bafllad›lar gerçek yüzlerini göstermeye. Bunlardan demokratik anayasa beklemek hayal demek. Yüzde 47 oy ald›lar. Kürtler ve sol partilerin meclise girmesini engellemek icin yüzde 10 baraji konmufltu. Yüzde 47 oy almalar›, ötekileri partilerin gayretiyle olmufltur, iktidardaki partiye sans tan›yal›m demifllerdir. Olan budur. ‹slamiyet biliyorsunuz befl as›r uygarl›k meselesini elinde tafl›d›. ‹slamc› oldu¤u ülkeler Avrupa, Ortaça¤› yafl›yorken uygarl›k yar›-

fl›nda öndeydi. Fakat sonralar› ne olduysa H›ristiyan ülkeler öne geçti. Türkiye ve ‹slam ülkeleri bunu yaflnmad›. Kalk›p Hz. Muhammed zaman›ndaki yönetimi tekrar uygulamak ça¤dafll›k, ilericilik de¤ildir. Bunlar Amerika’yla anlaflm›fllard›r. Bugün Amerika, bafl emperyalist ülkedir. Bir de bu taraf üzerinden düflünmek laz›m. ‹ktidarda olan ‹slami partiler emperyalizmle iflbirli¤i yap›yorlar. J

Tuncel KURT‹Z Yuttafllar›m›z›n eflit haklara sahip olmas›n› istiyorum. Bu haklar flöyle: Ekmek yeme eflit hakk›, ayakkab› giyme eflit hakk›, okula gitme eflit hakk›. Hastanelerde eflit haklar. Yani Amerikan Hastanesi’nde ameliyat oldum ben, sosyal sigortalarda da ayn› haklar› bekliyorum e¤er eflitlikse, anayasaysa. Yurttafllar›na bu hakk› vermeli. Yoksulluk s›n›r› alt›ndaki yurttafllar›m›z›n hali herkes taraf›ndan bellidir. Köy köy dolaflt›¤›m›z Anadolu’nun felaketini, sefaletini biliriz. Yalanlara hiç ihtiyaç yok. Tevhid-i Tedrisat Kanunu diye bir kanunumuz vard›, yani e¤itimde eflitlik, o da yok. Demokrasi o zaman yanl›fl çal›fl›yor demektir…J

fiükrü ERBAfi Önce, “sivil” bir anayasa düflüncesi ve giriflimini olumlu buluyorum. Bu “sivil”lerden sosyalist bir anayasa beklemiyorum ama haz›rlayanlar›n ve son karar› vereceklerin ne kadar “sivil” olduklar› konusunda derin endiflelerim var. Asl›nda herhangi bir endiflem yok! Toplumun tüm muhalif güçlerini en az kendi say›sal/siyasi gücü kadar önemsemeyen, de¤erli bulmayan bir düflüncenin, gerçekten demokratik bir anayasa haz›rlayaca¤›na inanm›yorum. AB sürecinde haz›rlanan “uyum yasalar›”n› getirip 301. maddeyle sonuçland›ran; Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda seçimler öncesi yapt›¤› de¤ifliklikle polise 12 Eylül faflizminin tüm yetkilerini geri veren ak›l ve siyasi ahlak, bu kadar k›sa bir sürede nas›l bu kadar demokratik ve ça¤dafl olabilir ki?… Sonra, Avrupa’n›n “akil adamlar›” kadar, ayn› aç›kl›k ve içtenlikle neden bu ülkenin demokratik yap›lar›n›n görüflleri al›nmaz? 12 Eylül generallerinin yarg›lanmas›n›n yolunu açacak, 5000’in üzerindeki faili meçhul cinayetin dosyalar›n› karanl›k raflardan indirecek, bütün farkl› kültür ve kimliklerin gerçekten özgürce yaflamas›na olanak sa¤layacak, kendine karfl›t düflüncelerin de demokratik bir biçimde örgütlenmesine ve faaliyetlerine izin verecek, hiçbir maddesi flu ya da bu gerekçeyle fliddet içermeyecek, yaz›n›n-düflüncenin-sanat›n kefaretinin ancak yaz›yla-düflünceyle-sanatla ödenece¤ine inanan bir anayasa… Böyle bir anayasaya inanabilirim ancak. Geldi¤i yer ve dayand›¤› güçler aç›s›ndan bu siyasi iradenin yapaca¤› fleyler de¤il bunlar. J

EK‹M 2007 | TAVIR | 5


röportaj

“Anayasa, hükümet d›fl› iradeler taraf›ndan denetlenmeli ve gelifltirilmelidir” kilde tart›fl›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Hükümet bunu yaparsa, demokratik iddiala r›na bir yenisini eklemifl olacak. Ben ihtiyaç duyuyorum bir anayasaya. Bir sivil anayasaya. ’82 anayasas›ndan beri bu ihtiyaç tavana vurdu benim için de. Çok teknik yanlar› var tabii, hukuki oldu¤u için anayasa, ama onu daha önemli buluyorum.

Bütün siyasetçiler gibi AKP’li siyasetçiler de kendi kendilerine yapmay›, kamuoyunun önüne sürüp tart›fl›lmas›n› sa¤lamay›, elefltirilmesini çok istemiyorlar. Siyasi bir inisiyatif. Ama ben iflte bu defa bunun çok önemli oldu¤unu düflünüyorum. Sivil anayasa, sivil iradeler, hükümet d›fl› iradeler tarafindan denetlenmeli, gelifltirilmeli. Kamu kurumlar› kadar sivil toplum kurulufllar›n›n da bu tart›flma içerisinde yer almas› gerekiyor.

yaset tavr›. Ben, hem kendilerini hem de gelecekteki siyasi ak›mlar› etkileyecek bir demokratik çerçeve oturtmalar› gerekti¤ini düflünüyorum, riske girmeleri gerekti¤ini düflünüyorum yani. J

Bir de bu anayasan›n ruhundan benim bekledi¤im, hem sivil olmas›, hem de demokratik olmas›… Yani demokrasinin yollar›n› açmas› benim için çok önemli.

Dolay›s›yla henüz ortaya ç›kmam›fl bir anayasa hakk›nda bir fley düflünmeye imkan yok. Sadece art›k bir anayasan›n bafl›na “sivil” sözcü¤ü eklenmesine gerek olmamas› laz›m. Bütünüyle sivillefltirilmifl bir anayasa ile yönetilmeli toplumlar.

AKP’nin niyetinin flu ana kadar, Türkiye’nin gördü¤ü bütün hükümetlerin en demokrat niyetlisi olarak adland›r›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ama tabii siyasilere asla güvenmemek laz›m demokratl›k konusunda. Sadece en demokratik diyorum, yoksa benim demokrasi anlay›fl›m›n yak›n›nda bile de¤il AKP ve genel si-

Anayasa bir uzlaflmad›r. Bunun icin de uzlaflman›n bütün taraflar›n›n görüfllerini içinde bar›nd›rmal›. Bunun için de cok yayg›n bir fle-

ezel akay

sad›k gürbüz

“Bu bir anayasa de¤ildir, baflka bir zorlamad›r, bu baflka bir darbedir”

Bir anayasadan ne bekliyoruzun ötesinde, anayasa yapmaya soyunan bu kiflilerin anayasa yapma ehillerinin bulunmad›¤›d›r. Bu kifliler anayasa yapmaya ehil kifliler de¤ildirler. Bu demektir ki ehil kifliler tarafindan yap›lmas› gerekiyor. Birincisi, diye-

6 | TAVIR | EK‹M 2007

lim ki Barolar Birli¤i’nin haz›rlamakta oldu¤u anayasa gibi. Onlar›n getirece¤i anayasa daha demokratik, daha ça¤dafl daha sosyal olacakt›r. Yani fleriatç› emellerini gizlemeyeceklerdir, içermeyeceklerdir anayasalar›nda. ‹kincisi bu adamlar, dan›flmanlar› m› demek gerekiyor, baflkanlar› m› demek gerekiyor, Bush’ta oldu¤u gibi flaibeli bir flekilde seçilmifller, üzerlerinde zan vard›r, dosyalar vard›r. Ayr›ca % 46.5 oyla gelifllerinde Amerikan flirketinin bilgisayar sahtekarl›¤› iddias› vard›r. Bu zanla da, bu kuflkuyla da yaflamaktad›rlar. Parlamento kuflkuludur, bu parlamentoya da bu anayasay› onaylatacaklard›r. Bafl›ndan sonuna kadar bu anayasa haz›rl›¤› bunlar›n de¤ildir, ellerini anayasadan çeksinler.

Anayasan›n gerçekten düzeltilmesini istedi¤imiz 12 Eylül anayasas›n›n; akl› bafl›nda, hukuku bilen, hukukun içinde olan, ça¤dafl anayasalar› bilen ve özümsemifl ça¤dafl kafalarca de¤ifltirilmesi gerekir. Çok önemli bir konu daha vard›r. Bu siparifl bir anayasad›r. AKP yanl›s› kafalara siparifl verilmifltir. Kendi gibi düflünen kafalar› seçmifl, hukuk d›fl›nda olan çevrelerce onaylatacakt›r. Ayr›ca bu anayasa toplant›larla AKP’li gruplar taraf›ndan denetlenecek, son flekli verilecek, tam AKP kafa yap›s›nca bir anayasa insanlara dayat›lacakt›r. Bu da bir anayasa de¤ildir, baflka bir zorlamad›r, bu baflka bir darbedir, sivil darbedir, e¤er ad›na sivil diyeceksek. J


deneme

seni dinliyoruz commandante yalç›n y›lmaz

Nicedir haram›n helale, günah›n sevaba çevrildi¤i, yalana ihtiyac›n kalmad›¤› bir pervas›zl›¤a tan›k ediliyor insanl›k. Dirhem dirhem bedeli ödenerek hak edilmifl de¤erleriyle, kimli¤ini oluflturan bütün özellikleriyle ve en önemlisi de gelece¤e dair umudu ve düflleriyle insan, parça parça edilerek teslim al›nmak isteniyor.. Ebu Garib’lerden, Guantanamo’lardan, F-Tiplerinden... “Sizlere yalvar›yorum, bu utançtan kurtar›n, öldürün beni” diyen 盤l›¤›n sahibi tecavüz edilmifl kad›nlar›n, okul yollar›nda cesetleri serili kalm›fl çocuklar›n iflgal edilmifl yurdu Irak’tan... “Dünyan›n herhangi bir yerinde herhangi bir insana at›lan haks›z tokat”›n ac›s›n› kendi yana¤›nda hissedebilenlerden, a¤›tlara kar›flm›fl isyan sesleri yükseliyor. Kardeflim kadar, yoldafl›m kadar yak›ndan tan›fl›yoruz seninle Komutan. Ne kadar çok kardeflin, yoldafl›n var bilsen ... Sana bütün gönüllülükleriyle “Commandante” diyenler hiç azalmad›. Ve arkadafl, s›rdafl Che ile en mahrem zaaflar›n› konuflup, en a¤›r sorunlar›yla bo¤uflma cesareti ile dolanlar› çok gördüm... “Zafer hayalleri kuranlar aldan›yorlar. Bu ölümün, onun düflüncelerinin sonu, taktiklerinin, gerilla kavram›n›n, teorisinin bitimi oldu¤unu düflünenler çok yan›l›yorlar.” diye, Havana Devrim Meydan›’ndaki yüzbinlerce kardefline, yoldafl›na, arkadafl›na seslenen Fidel’i dinliyor dünya. Seni dinliyor. Meksiko City’de Amparan Soka¤› 49 no’lu evde ilk kez karfl›laflt›¤›n›z günden bugüne, Fidel senden söz etti¤inde ayn› sevgi ile parl›yor gözleri. Bizim de öyle Komutan... Bizden öncekilerden ne duymuflsak sana

EK‹M 2007 | TAVIR | 7


deneme

Devrimin ihtiyaç duydu¤u yerde ve görevde olmaktan baflka bir meram› olmayanlar için, özgürlük de, güç de bambaflka anlamlar içeriyor de¤il mi? Bu yüzden mi bu kadar hassas, ›srarl› ve kararl›d›r ve alçak gönüllü... “ Yoldafl Franqui, Carteles dergisinde ‘Haberler Aras›nda’ sütununda, Antonio Llano Montes taraf›ndan yaz›lm›fl, devrimci konumuma üstü kapal› de¤inen, görünüflte zarars›z bir yoruma rastlad›m. ‘Binbafl› Guevara Tarara’daki malikhanesine yerleflti’ deniyor bu yaz›da. (...) Hasta oldu¤umu, hastal›¤›m›n kumar masalar›nda, gece kulüplerinde gece hayat› yaflamam yüzünden de¤il, devrimci çal›flmalar›m u¤runa, kendimi sonuna kadar zorlamamdan a¤›rlaflt›¤›n› Revolution okuyucular›na aç›klamak istiyorum. Çok fazla ziyaretçi kabul etmek zorunda kalmamam için, Tafl›nmaz Mülklere Elkoyma Bakanl›¤›’nca, Havana’dan uzak, bana ödünç verilecek bir evde, doktorlar iyileflti¤ime karar verinceye kadar, geçici olarak kalmam› önerdiler. Batistac› birine ait bir eve yerlefltim çünkü Direnifl Ordusu’nun subay› olarak ald›¤›m 125 dolarl›k ayl›k gelir, tüm ailemi bar›nd›rabilecek kadar genifl bir ev kiralamama yetmiyor. Batista yandafllar›n›n evleri genellikle lüks oldu¤undan en sade olan›n› seçtim ama yine de bu evde oturmam halk›n duyarl›l›¤›na karfl› hakarettir. Bay Llano Montes’e ve hepsinden önce de Küba halk›na, sa¤l›¤›ma kavuflur kavuflmaz buray› terk edece¤ime dair söz veriyorum.(abç)(Bu mektup ilk kez 11 Mart 1959’da, Revolution gazetesinde yay›nlanm›flt›r.)” (E. Che Guevara, Yaflam Öyküsü, Yar Yay›nlar›, Syf: 122-123) Bu kadar net, bu kadar sade ve bu kadar güçlüyüz seninle. Halka hesap vermeyi varl›¤›n›n en önemli koflullar›ndan sayan›n ard›nda verilemeyecek tek bir hesap kalmam›fl olmas› bizi flafl›rtmaz ama düflündürür, kendimizi sorgulat›r, ö¤retir. dair, hepsinin do¤ru oldu¤unu yeniden yeniden kavraman›n coflkusu ve onuru ile doluyor içimiz. “Bu yar›mkürede bütün hükümetler size karfl› olsa da yoksul halk sizinle, sizi seviyoruz, bizi unutmay›n” diyerek ellerine sar›lan Perulu bal›kç›n›n coflkusunday›z... K›rk y›l olmufl Commandante... Senin bedeninde kurflunlarla açt›klar› yaralardan zulüm düzenine bir yol arayanlar; en sade halinle yeni insan›-sosyalist insan› müjdeleyen kiflili¤inde çürümüfllü¤e meflruluk kayna¤› arayanlar ömrünün her karesini didik didik ettiler de, tek bir noktac›k bile bulamad›lar. Birleflmifl Milletler salonlar›nda kürsüden dünya halklar›n›n emperyalizme öfkesini hayk›r›rken, devrimini yapm›fl bir ülkenin ekonomi bakan›yken, “Hiçbir yerde” olmak – Kongo’lu, Tanzanya’l› acemi savaflç›lar›n yan›bafl›nda bütün olanaks›zl›klara direnerek savaflmak- ne kadar kolay ve do¤al senin için.

8 | TAVIR | EK‹M 2007

Senin “sevgilin” Küba halk›, dünyada e¤itimin herkese en geliflmifl tekniklerle sunuldu¤u, sa¤l›k ile ilgili her alanda en ileri seviyeye gelindi¤i ve bütün yoksul halklar›n hak etti¤i ve özledi¤i gibi, herkesin tümüyle paras›z yararland›¤› bir vatan›n insanlar› olman›n hakl› gururunu yafl›yorlar. Neresinden yakalar da karalar›m diye yönlendirilmifl anketler yapanlar da Kübal› yafll›lar›n, çocuklar›n, gençlerin “dünyan›n en mutlu insanlar›” olduklar›n› itiraf etmek zorunda kal›yorlar. Sonuçtur bu. Nedenini sormazlar ama. Bilirler, sosyalizmin ç›kaca¤›n› sorular›na cevap olarak...

“Okunacak en büyük kitap insand›r” sözü ömürlerini insana, insan›n en güzel halini yaratmaya adam›fl olanlar için söylenmifl olmal›. Kardefl kadar, yoldafl kadar yak›n›z sana. Senden ö¤renmeye devam ediyoruz. Ve seni dilimiz yetti¤ince anlatmaya. Kardeflin, yoldafl›n olman›n onuruyla, lay›k olmaya çal›flarak. Hasta Siempre Commandante... Zafere Kadar Komutan... J


biyografi

yüre¤ine çifte su verilmifl yazar: nikolay ostrovski - ll sedef flafak

Ostrovski o güne kadar önüne ç›kan bütün engelleri aflarak çok çetin s›navlardan geçmifltir. fiimdi ise bütün vücudu felç ve yatalakt›r. Ayr›ca sa¤ gözündeki iltihap, sol gözüne de geçti¤i için tamamen kör olur. Dünya, kapkara bir perdeyle kapanm›flt›r art›k. Ama o bu haldeyken bile umutsuzlu¤a düflmez. Çünkü Ostrovski ve onun Genç Komünistler Birli¤i kufla¤›n›n; yaflam›n gerçekli¤i önüne güçlü bir barikat ördü¤ünde, o barikat› y›karak aflmak ve çok cans›z bir k›v›lc›m bile olsa onu aleve çevirerek, mücadeleyi sürdürme bilinci çok güçlüdür.

geriye kalan sadece güçlü sesidir. Elbette en önemlisi de sa¤lam bir beyninin olmas›d›r. Beynini korumak ve sa¤lamlaflt›rmak insan› insan yapan düflüncelerini, inand›¤›n davan› ve kiflili¤ine flekil veren partini korumak ve güçlendirmekle ayn› anlama gelir.

‹flte Ostrovski de bu bilinçle 1930–1934 y›llar› aras›nda dört y›l boyunca yatalak ve kör halde “Çelik Böyle Sertleflti” (Ve Çeli¤e Su Verildi) kitab›n›n bir ve ikinci cildinin üzerinde çal›fl›r. Ostrovski’nin fiziksel gücünden

“(...) Körlük, dehflet verici bir fley ancak körlük bile fethedilebilir. Bundan çok daha tehlikeli baflka bir fley var: Tembellik...” (Selam Yaflam Atefli/syf: 12) Ostrovski iflte böyle kendi kafas›nda çözümlemifltir içinde bulun-

Ostrovski, yaflam› boyunca önüne ç›kan bütün engelleri durmaks›z›n çal›flarak ve emekle aflm›fl olman›n gücü ve güveniyle, flimdi de hayat›n dayatt›¤› yatalakl›¤a ve körlü¤e teslim olmamak ve onun üzerine ç›kmak için iradi bir çaban›n içine girer.

du¤u durumu ve bunun çözüm yolunu. Yazarak katk› sunacakt›r hem gelece¤in sosyalist toplumuna ve gençli¤ine, hem de yatalakl›¤›n› ve körlü¤ünü yenerek parti saflar›na geri dönecektir. “Çelik Böyle Sertleflti” isimli ilk kitab›ndaki kahraman Pavel Korçagin, Ostrovski’nin kendisidir, yani kitap bir anlamda Ostrovski’nin otobiyografisidir. Ama tek bafl›na da bir biyografi de¤ildir. Ayn› zamanda kendisiyle ayn› cephede ve ayn› infla sürecinde yer alan kahramanlar›n duygular›n›, düflüncelerini, zorluklar karfl›s›ndaki direngenliklerini oldu¤u gibi gözler önüne seren güçlü, edebi bir eserdir. Ostrovski ilk kitab›na, ilk bask›lar›nda “Ve Çeli¤e Su Verildi” daha sonraki bask›lar›nda ise, “Çelik Böyle Sertleflti” isimlerini vermesinin yaflamdaki karfl›l›¤›n›; “ Çeli¤e, büyük ›s› ve ani so¤utmayla tav verilir. Bu onu sa¤lam k›lar, bu yüzden hiçbir fley onu k›ramaz. Ve bizim kufla¤›m›za da öyle tav verildi mücadelede ve çetin s›navlarda. Hayat›n sald›r›lar›na karfl› dayanmay› böyle ö¤rendik…” diye özetler. (Selam Yaflam Atefli/syf: 82) Kitap en küçük bir abartma olmaks›z›n sadece gerçe¤i anlat›r. ‹lk kitab›n› yazarken Ostrovski’ye rehberlik eden en önemli fley, do¤ru olmayan hiçbir fleyi söylememe kararl›l›¤›d›r. Kitap, yarat›c› bir çal›flmadan beklenen güçlü bir içeri¤e sahiptir. Ostrovski’nin “ Çelik Böyle Sertleflti” isimli kitab›n›n baz› fasikülleri ilk olarak, daha önce editörlü¤ünü yapt›¤› Molodaya Gvardia dergisinde, daha sonra da bir kitap olarak yay›mlan›r. Ostrovski daha ilk kitab› yay›mlan›r yay›mlanmaz çok genifl bir okuyucu kitlesi aras›nda tan›n›r. Eserini hakk›yla de¤erlendiren, anlayan ve ken-

EK‹M 2007 | TAVIR | 9


biyografi

di hayat›n›n içinden oldu¤u için seven okuyucular› olur. Özellikle de gençleri, kitaptaki kahramanlar›n komünizm davas›na olan inanç ve ba¤l›l›kla bütün zorluklar› aflma azmini kendilerinde bulmalar› çok etkiler. Kitapta anlat›lan Ukrayna Genç Komünistler Birli¤i’nin üyeleri hem iç savaflta, hem de infla sürecinde en önde yürüyen yeni insan ve emek kahramanlar›d›r. “Dostluk, dürüstlük, kolektivizm, insanc›ll›k- bunlar bizim yoldafllar›m›zd›r. Cesaret ve kahramanl›¤›n e¤itimi; Devrim’e fedakârca ba¤l›l›k ve düflmana karfl› nefret duymak- bunlar bizim yasalar›m›zd›r…” (Selam Yaflam Atefli/syf: 62) Bu arada Ostrovski, 24 Haziran 1934’de Moskova Proleter Yazarlar Birli¤i’ne üye yap›l›r. Ostrovski önüne hedefler koyarak ileriye do¤ru yol al›r. Örne¤in; “Çelik Böyle Sertleflti”nin ikinci kitab›n›n da bitirilifl tarihi olarak Genç Komünistler Birli¤i’nin 15. kurulufl y›ldönümünü hedefler ve hedefledi¤i tarihte de sonuca ulaflt›r›r. Genç Komünistler Birli¤i Merkez Komitesi Ukraynaca olarak iki kitab› tek cilt halinde yay›mlama karar› al›r. Genç Bolflevik Yay›nevi (Harkov) ise kitaplar› Birlik’in 15. kurulufl y›ldönümü için yay›nlar. ‹lk bask› 10.000 adet olur. Ayr›ca 1935’te Ukrayna film stüdyosundan gelenlerle birlikte Ostrovski, “Çelik Böyle Sertleflti” kitab›n›n film senaryosunun haz›rl›k çal›flmalar›na bafllar. Roman dünyan›n hemen hemen bütün ülkelerinde say›lamayacak kadar çok dile çevrilir. En çok sat›lan ve en çok bas›lan kitaplar aras›nda yer al›r. Çünkü kitaptaki bütün karakterler ve yaflanan olaylar iyi veya kötü, olumlu veya olumsuz yanlar›yla, ac›lar›yla birlikte mutluluklar› da gerçekte nas›lsa, oldu¤u gibi betimlenir. Nitekim Sovyet Edebiyat› gerçe¤in edebiyat›d›r. Bugünün ve gelece¤in sosyalist gerçe¤inin edebiyat›d›r. Ostrovski de eserleriyle Sovyet sosyalist gerçekçi edebiyat›n›n bir parças›d›r. Aradan y›llar geçtikten sonra Ostrovski’ye bu ilk kitab›yla ilgili olarak düflünceleri soruldu¤unda; “E¤er kitab› bugün yazsayd›m, daha düzgün, daha iyi yaz›lm›fl olurdu; ancak önem ve cazibesinin büyük bölümünü yitirmifl olurdu. Kitapta nelerin oldu¤u anlat›l›yor, nelerin olmufl olabilece¤i de¤il. Ve bu, onun esas üstünlü¤üdür. O bir hayal ürünü de¤ildir ve bir öykü gibi yaz›lmam›flt›r…” der. (Selam Yaflam Atefli/syf: 65)

10 | TAVIR | EK‹M 2007

Ostrovski’nin bütün hayat› yazmak ve e¤itim üzerine kuruludur. Akflamlar› parti gençleriyle e¤itim çal›flmalar› yapar. Bir taraftan da kendi eflini bir Bolflevik yapabilmek için çok emek harcar ve sonunda bunu baflar›r. Di¤er taraftan sürekli olarak partinin politikalar›n› ö¤renmeye ve anlamaya çal›fl›r. Yatalak ve kör iken de yaflama dört elle sar›larak, kendini K›z›lordu’nun bir savaflç›s› gibi parti saflar›nda görür. Bunlarla birlikte, yeni yeni eserler verebilmek için kendini gelifltirmeye ve bilgisini artt›rmaya çal›fl›r. 24 Kas›m 1935’te Sovyet hükümeti, Ostrovski’nin “Çelik Böyle Sertleflti” eserindeki baflar›s›na çok büyük de¤er verir ve yazar› Lenin Madalyas›’yla ödüllendirir. Ostrovski için bu büyük bir onur ve manevi güçtür. Kendisine duyulan bu güveni bofla ç›karmamak için her koflulda baflarmaya koflulland›r›r kendini. Ve bununla ilgili duygu ve düflüncelerini Bolflevik Parti’nin önderi Stalin’e bir mektupla iletir; “Amans›z hastal›k beni yata¤a düflürdü, fakat Lenin-Stalin Partisi’nin bana, genç iflçiden yetiflen Sovyet yazar›na verdi¤i silah› kullanarak, Bolfleviklere özgü büyük heyecan ve kararl›l›kla düflmanlara darbeler indirmeyi sürdürece¤im.” (Çelik Böyle Sertleflti-I/syf: 11) Genç sosyalist yazar Ostrovski; hem Sovyet hem de Dünya Edebiyat›’yla ilgili bütün bilgileri araflt›r›r, inceler ve hayat›n gerçekleriyle ilgili genifl bir bilgi sa¤lar. Dünya halklar›n›n kültürleriyle ilgili en güzel eserleri tan›mak için çabalar. Ö¤rendikleri, kavrad›klar›yla birlikte bak›fl aç›s›n› geniflletir. Ve pratikteki tecrübesini Marksist-Leninist teorinin ›fl›¤›nda irdeler. Ancak bu flekilde yaz›lan eserin gerçek de¤erinden emin olunabilir. Ostrovski, toplumun geliflmesiyle orant›l› bir ilerleme içinde olmay› baflar›r. Ve sosyalist, genç bir yazar olarak yaflamdan, mücadeleden hiçbir zaman kopuk de¤ildir. Halktan, mücadeleden kopuk olmak; t›pk› kendi laboratuar›nda tek bafl›na yazd›klar›n›n kimyas› ve anatomisiyle u¤raflan kapitalist toplumun burjuva bilim adamlar› gibi olmak demektir. Bu da toplum içinde yaflanan her fleye karfl›, sadece ilgisiz bir seyirci olarak kalmakt›r. Ostrovski, Sovyet Edebiyat›’n› ve bütün Sovyet yazarlar›n› tan›yabilmek için inatç› bir çabayla sürekli okur. Eskiden beri kitaplara karfl› var olan açl›¤›n›, yatalak oldu-

¤u bu dönemde doyas›ya gidermeye çal›fl›r. Bu dönemde Sovyet yazarlar›n›n görevlerinden biri ve en önemlisi de, insanlar›n kafas›ndaki eski kapitalist toplumun kal›nt›lar›n› temizlemek ve yeni sosyalist toplumun yaratt›¤› yeni sosyalist insan›n, fedakârl›k, kahramanl›k, dürüstlük, halka ve vatana ba¤l›, cüretli ve mücadelenin en önünde olmak gibi erdemlerini görmesini sa¤lamakt›r. Ostrovski, böyle kitaplar› da “…yaln›zca ön saflarda yürüyen, mücadelenin atefliyle tutuflan, her yenilgide kalbi kanayan, her zaferde halk›m›zla birlikte mutlu olan birisiancak o, heyecanland›r›c› ve gerçekçi bir kitap yazabilir…” (Selam Yaflam Atefli/syf: 50) derken, Sovyet yazarlar›n›n üzerine düflen o büyük sorumlulu¤u hangi koflullarda ancak yerine getirebilece¤ini çok aç›k bir dille ortaya koyar. Sovyet yazarlar›n›n, babalar›yla birlikte y›llarca cepheden cepheye vatan›n her kar›fl topra¤›n› dolaflm›fl ve flimdi de sosyalizmin inflas› için sonsuz bir sab›r ve emekle çal›flan fedakâr genç insanlar› anlatmas› onur vericidir. Çünkü bu insanlar cesur ve dürüst, kahramand›rlar. Ostrovski, Sovyet Edebiyat›’nda böyle karakterlerin (genç emek kahramanlar›) çok az oldu¤unu söyler. Ard›ndan da “Hayat›m›z kitaplar›m›zdan daha kahramancad›r” diye ekler. (Selam Yaflam Atefli syf42) 19 Haziran 1936’da Sovyet Edebiyat›n›n Proleter Temsilcisi ve Sovyet Yazarlar Birli¤i’nin ilk Baflkan› Maksim Gorki ölür. Gorki’nin ölümü, Ostrovski’yi çok derinden etkiler ve bundan büyük üzüntü duyar. Gorki’nin ölümünün ard›ndan “… Onsuz yetim kald›k…” der. (Selam Yaflam Atefli/syf: 225) Maksim Gorki, edebiyatta basitli¤e, vasatl›¤a ve baya¤›l›¤a karfl› ac›mas›z savafl açan sosyalist-gerçekçi bir yazard›r. Gorki’nin ölümüyle, yeni Sovyet toplumunda edebiyata yeni giren, içinde kendisinin de oldu¤u genç kufla¤›n yazarlar›na çok büyük bir sorumluluk düfltü¤ünün fark›ndad›r Ostrovski. Ve Maksim Gorki’nin bütün eserlerini, Sovyet edebiyat›na katt›klar›ndan ö¤renmek ve kendini daha da gelifltirmek için büyük bir çabayla okur. Sosyalist kültürün Sovyet toplumundaki ilk temsilcisi olan Maksim Gorki’nin yolunda, sosyalist bak›fl aç›s›yla Sov-


biyografi

yet Edebiyat›’nda, yaratt›¤› yeni karakterle ve yeni tarzla Sovyet Edebiyat›’n›n yeni ustalar›ndan olan Ostrovski de ilerler. Sovyet Edebiyat›’na Genç Komünistler Birli¤i’nin saflar›ndan gelen Ostrovski, zamanla yar›fl›rcas›na aral›ks›z çal›flarak yazmay› hedefledi¤i eserleri ve yapmay› planlad›¤› bütün ifllerini bir an önce bitirmek ister, çünkü ölümle yaflam aras›ndaki o ince çizginin üzerinde gidip geldi¤ini fark eder. Her geçen gün sa¤l›¤› daha da kötüye gider. “Yaflamak için acele etmeliyim- bunu hat›rlay›n! ‹yi bir savafl at› gibi, yaflam beni terk etmeden önce hedefe ulaflmak için yar›fl ediyorum (…) bütün geçmiflin yeniden bana ait oldu¤unu hissetmekten dolay› mutluyum- mücadele ve emek, infla çal›flmam›za kat›l›m, zafer sevinci, baflar›s›zl›klar›n ac›s›. Mutluluk bu de¤il mi? …” (Selam Yaflam Atefli/syf: 200) Bunun için h›zla yazmay› planlad›¤› kitab›n›n üzerinde çal›flmaya bafllar. Bu kitap Ekim devrimi sonras› olan genç kufla¤a içinde yaflad›¤› bu mutlu günlere nas›l gelindi¤ini, düflmanlar›n›n kimler oldu¤unu ve vatan topra¤›n›n her koflulda savunulmas› için çok güçlü nedenlere sahip olduklar›n› göstermek istedi¤i, iç savafl y›llar›n›, tarihi ak›fl› içinde anlataca¤› bir kitap olacakt›r. Bu roman›n ismi Kas›rga Çocuklar› (F›rt›na Çocuklar›)’d›r. Bu roman› yazabilmek için iç savafl y›llar› ve sonras›yla ilgili belgelere ihtiyaç duyar. ‹ç savafl belgeleriyle ilgili materyalleri incelemek için Moskova’ya gider. Ayr›ca K›z›lordu Genelkurmay› ve ‹ç Savafl Tarihi Yay›n Kurulu da, anlataca¤› tarihi kesitle ilgili her türlü yard›m› yapar. Ostrovski, F›rt›na Çocuklar›’yla ilgili roman›n›n çal›flmalar›na 1934’te bafllar. Ve F›rt›na Çocuklar›’n› yazmaya bafllad›¤›nda; “… bugün bir yazar gibi yazmaya bafllad›m (…) hayatta karfl›laflmad›¤›m karakterler yaratarak, asla kat›lmad›¤›m olaylar› betimleyerek…” (Selam Yaflam Atefli/syf: 65) fleklinde kendini ifade eder. F›rt›na Çocuklar›’n›n hikâyesi Ukrayna’n›n bir bölgesinde geçer. Sovyet topraklar›ndaki iç savafl y›llar›, 1918’in sonlar›, 1919’da Alman birliklerinin tahliye edilmesi ve iflçi s›n›f›yla köylülerin, Polonyal› toprak sahipleri ve burjuvaziye karfl› yürüttü¤ü çetin mücadeleyi anlatan bir romand›r. Ostrovski, F›rt›na Çocuklar›’n›n ilk

kitab›n› iki buçuk y›ll›k bir çal›flmayla ölümünden birkaç gün önce bitirir. Asl›nda düflündü¤ü roman, bir bütün olarak üç kitaptan oluflur. Ama ölümüyle birlikte geride ikinci ve üçüncü kitaba dair baz› çal›flma taslaklar› ve bafllang›çlar kal›r. Ama son an›na kadar hep üç kitab› da bitirme iste¤i a¤›r basar: “Kalbimin derinlerinden, kitaplar›n üçünü Ekim Devrimi’nin yirminci y›ldönümüne kadar bitirmeyi umuyorum. Ancak ne yaz›k ki, bunun için söz veremem, çünkü bir Bolflevik verdi¤i sözü tutmal›. Ve benim kallefl sa¤l›¤›m›n, verebilece¤im herhangi bir tarihi iptal etmesi her zaman olas›. O halde, e¤er umutlar›m gerçekleflirse, bunun mutlulu¤u daha büyük olur.” (Selam Yaflam Atefli/syf: 84–85) Bunun yan› s›ra Nikolay Ostrovski’nin annesine, dostlar›na gönderdi¤i mektuplardan, makaleler, konuflmalar ve röportajlardan oluflan “Selam Yaflam Atefli” isimli bir kitab› da yay›mlan›r. Kitab›n içindeki bütün anlat›mlara, materyallere bir arada bak›ld›¤›nda, Ostrovski’nin yaflam›nda ve kiflili¤indeki yeni insan›n erdemlerine ait güzelliklerin canl› bir belgesi görülür. Asl›nda makaleler ve mektuplardan oluflan bu kitap, Ostrovski’nin daha baflka flekilde yazabilmek için yaflayamad›¤› hikâyesinin verece¤i mesaj›, bu haliyle de vermifltir. Ostrovski’nin, ölüme en yak›n oldu¤u anda, kafas›ndaki tek düflüncesi Madrid halk›n›n faflizme karfl› direniflidir. Komsomolskaya Pravda bürolar›na telefon ederek “Madrid direniyor mu?” diye sorar. O anda Madrid, Franko faflizmi taraf›ndan kuflat›lm›flt›r. Madrid’in direndi¤ini duyan Ostrovski nefleyle ba¤›r›r: “Aferin onlara! O halde ben de direnmeliyim.” (Selam Yaflam Atefli/syf: 23). Kendini halk›n hakl› mücadelesinden koparmayan ve bütün enerjisini, gücünü dünyadaki en anlaml› fley; kahramanl›klarla dolu komünizm davas›na adanm›fl onurlu bir yaflamd›r, karfl›m›zda duran. Devrimci yazar Ostrovski’nin ölmeden önce yazmak istedi¤i baflka eserler de vard›r. ‹lk eseri olan “Çelik Böyle Sertleflti”nin üçüncü ve son kitab›n› da, roman›n kahraman› olan “Korçagin’in Mutlulu¤u” ismiyle yazmak istemifltir. Ayr›ca yazmay› düflündü¤ü bir de çocuk hikâyesi vard›r. Ard›ndan bilim-kurgu

denemesi üzerinde de çal›flmay› planlar. Neredeyse yaflad›¤› son güne kadar çal›flan Sovyet yazar› Nikolay Ostrovski, 22 Aral›k 1936’da, 32 yafl›ndayken Moskova’da ölür. Ve yaflam›, mücadelesi, kiflili¤i ve kültürüyle Sovyet ve Dünya Edebiyat›’na zengin bir materyal ve içerik kazand›r›r. Bunu sa¤layan da Sovyet topraklar›ndaki sosyalist yeni toplumun içinde yetiflip, büyüyen sosyalist kültürle donanm›fl genç yeni insanlardaki erdemlerdir. Ostrovski’yi ve eserlerini birçok yazardan farkl› k›lan da, içinde bulundu¤u toplumun yaratt›¤› kahramanlar›n, kitap sayfalar›ndan tekrardan hayat›n içine dönerek yaflam›n gerçe¤ini ifade etmesidir. Bu öyle bir gerçektir ki, ancak örgütlü, ortak mücadelenin her türden sorunun üstesinden gelme gücü verdi¤ini hem kör hem de yatalak olan komünist yazar Ostrovski’de görmek mümkündür. Ancak bu durumuna, büyük komünizm davas›na inanç ve ba¤l›l›¤› olmasa dayanamayaca¤›n› ifade eder. Yani Ostrovski’nin en büyük gücü, insanl›¤› gelecek güzel günlere götürecek olan komünizm davas›na olan ba¤l›l›¤›d›r. Tepeden t›rna¤a gerçek bir komünist olan Ostrovski, tam da o güne kadar yapt›¤› programl› çal›flmalar›n, araflt›rmalar›n, çabalar›n ve eme¤inin karfl›l›¤› olan yarat›c› ve zengin ürünlerini Sovyet ve Dünya Edebiyat›’na katacakken aram›zdan ayr›l›r. Ama bugün de Genç Komünistler Birli¤i’nden yazarl›¤a geçen Ostrovski’nin hayata dair ne varsa onu canl› ve somut sözlerle anlatt›¤› çok güzel kitaplar› vard›r. Ostrovski’nin de anlatmaya çal›flt›¤› gibi, bir yazar›n görmek isteyece¤i en müthifl fley, eserlerinin kendisi öldükten sonra da bütün insanl›¤a, bütün dünya emekçi halklar›na hizmet edebilecek nitelikte ve zenginlikte olmas›d›r. Ve bugünden geçmifle uzand›¤›m›zda, emek kahramanlar›ndan sosyalist yazar Nikolay Ostrovski, yaflad›¤› hayat ve yapt›¤› çal›flmalarla bu anlaml› sonuca ulaflm›flt›r. Nikolay Ostrovski, Sovyet ve Dünya Edebiyat›’nda sosyalist gerçekçili¤in köfle tafl› olarak tarihe ad›n› yazd›r›r. KAYNAKLAR: 1- Selam Yaflam Atefli ( Nikolay Ostrovski) 2- Çelik Böyle Sertleflti 1–2 ( Nikolay Ostrovski) 3- Kas›rga Çocuklar› ( Nikolay Ostrovski) 4- Eserler Cilt–15 (J.V Stalin) (B‹TT‹) J

EK‹M 2007 | TAVIR | 11


araflt›rma

kapitalist sistem ve yozlaflma - l canan özkayal›

Uzunca bir yolculu¤a ç›kmadan önce, ihtiyaç olarak yan›m›za alaca¤›m›z ne var ne yoksa hepsini alal›m istiyoruz. En çok da bilinç olsun alacaklar›m›z›n yan›nda, bir de kay›t tutaca¤›m›z bir fleyler olmal›. Göreceklerimizin hatr›m›za getirece¤i çok fley olacak ki, bu yolculuk öyle s›radan, rutin bir yolculuk de¤il, heyecanl›, riskli ve dikkat gerektiren bir yolculuk olsun...

miz ve ellerimiz sayesinde büyüttü¤ümüz eme¤imiz insan olmam›z›n temel kayna¤›yd›, art›k bu da yeterli de¤il. Kim daha çok hakimiyet sahibiyse o toplumu yönlendirmeye bafll›yor, sömürü daim k›l›n›yor. Her geçen zaman diliminde de¤iflim tüm h›z›yla devam ediyor, toplumlar kabuk de¤ifltiriyor, yeni süreçler atlat›yor fakat sömürü de¤iflmeyen tek fley oluyor.

Bugüne dair ataca¤›m›z çentikler derinden olmal›, izleri silinmemeli hiç. Unutmak ezberimizden silinsin istiyoruz. O yüzden derinden olmal› çentiklerimiz, unutursak yüzy›llard›r katetti¤imiz yollar› yeniden yürümek zorunda kalaca¤›z çünkü...

Dinden bilime, sanata, zanaata kadar hayat›n her alan›nda, günlük yaflamda bir sömürü zinciri uzay›p gidiyor.

Yollar yürümek içindir ama sonuna kadar, ard›na hiç bakmadan yürümek ve menzile varmak en büyük arzumuz, hülyam›zd›r. Varmak istedi¤imiz dura¤a gelmeden önce epey dolaflaca¤›z. ‹lkin gerilerden bafllayacak sonra bugüne ve devam edip yar›na rehber olacak bir yolculuk olacak bizimkisi... Geçmiflten gelen ve gelece¤e uzanan... ‹nsan olma özelli¤imizi ilk ellerimiz sayesinde kazand›ktan sonra, buna ba¤l› olarak beynimizdeki düflüncelerin geliflmesiyle, tarihin sayfalar›n› biz yazmaya bafllad›k. Böylesine çetrefilli, ama önüne ç›kan her engeli aflmada usta, hep yeniyi bulmada ›srarl› ve hepsinin de içinde emek olan bir tarih, sayfalar dolusu yeri fazlas›yla hak ediyor elbette ki ama yaln›zca art›larla dolu de¤il bu sayfalar ne yaz›k ki... Her ö¤rencinin karnesinde bir k›r›k not vard›r. Olmamas› nas›l gerçekçi de¤ilse, insanl›k tarihinin de hep iyi fleylerle anlat›lmas› gerçekçi de¤ildir. Bir taraftan nas›l h›zla yeniyi ö¤renip geliflmiflsek, di¤er taraftan da karfl›l›kl› iliflkilerin geliflmesi, daha do¤rusu üretimin artmas›yla birlikte, günlük iliflkilerde de art›k farkl›l›klar ve ba¤›ml›l›klar bafll›yor, özel mülkiyet kavram› burada art›k hayat›m›z›n bir parças› haline geliyor. Özel mülkiyetin toplumsal iliflkileri de belirler hale gelmesiyle, insanl›k birdenbire s›n›flar temelinde bölünüyor. Art›k zengin insan–fakir insan olarak ayr›l›yor s›fat›m›z, oysa elleri-

12 | TAVIR | EK‹M 2007

Pazar ekonomisinin hakim oldu¤u ve dünyada 1650’lerden bafllayarak, günümüzde art›k önüne gelen ne varsa ö¤üten bir makina olan kapitalist sistem, insanl›¤a dair her fleyi bir bir ortadan kald›r›yor; ahlak, sevgi, adalet, e¤itim, e¤lence, sanat, din... ‹nsanl›¤›m›z›n olmazsa olmazlar›n› ac›madan ö¤ütüp bir tarafa at›yor. ‹nsanl›k tarihininin sadece geçifl dönemlerine de¤inerek bafllad›¤›m›z bu yaz›, asl›nda dizi olarak devam edecek bir araflt›rman›n “merhabas›”... Bu say›da yay›mlanmaya bafllayan bu dizide; hayat›m›z›n her alan›nda derin yaralar açan ve bu yaralarda çürümeyi bafllatan yozlaflmadan, sebeplerinden, etkilerinden ve bu yaray› nas›l iyilefltirece¤imizden bahsedece¤iz. Bu yaz›ya iliflkin araflt›rmalar›m›zda gördük ki, insanl›¤›m›z gere¤i ihtiyaç duydu¤umuz ne varsa bu düzen içinde de¤ersizleflmeye, deyim yerindeyse bir para gibi bozdurulup harcanmaya yüz tutmufl, tutuluyor. Daha da somut olmas› için yozlaflmay› bir zincir olarak tasvir edersek bu zinciri oluflturan daha uzun halkalar›n oldu¤unu da görece¤iz. Karfl›s›nda günümüzün büyük bir bölümünü geçirdi¤imiz televizyonun yozlaflmay› yayan en büyük tehlike oldu¤unu bilmeyenimiz yok neredeyse. Bir ço¤umuz gayet masumane bir biçimde ele al›r›z bu durumu. “Yapacak baflka ne var ki, zaten iflten-güçten bunal›yoruz, bir tek sosyal faaliyetimiz televizyon izlemek, onu da çok görmemek laz›m” deriz çok rahat biçimde.


araflt›rma

kün müdür? Geçti¤imiz günlerde yeni bir döneme kap›lar›n› açan e¤itim alan›nda da ezberci, bilimden tamamiyle uzak, maddiyata endeksli bir anlay›fl hakimdir. Özel okullar›n ve kolejlerin giderek artmas›; dersaneye gidemeyen ö¤rencinin üniversiteyi kesinlikle kazanamayaca¤› saçmas›n›n sürekli tekrarlanmas› ve bu do¤rultuda dersanelerin dayat›lmas›, yozlu¤un en aç›k ifadesidir. Halk›n içinden, birlikteli¤inden ve kolektivizminden do¤mufl olan sanat da günümüzde her insan›n takip edip, dahil oldu¤u bir halden ç›k›p, elit, belli bir kesimin tekelinde kalm›flt›r. Ülkemizde sömürücü, “soylu” sülalelerden biri olan Sabanc›lar, günümüzde kültüre ve sanata ev sahipli¤i yapar olmufllard›r. Keza tiyatro sahnelerimiz ve kültür merkezlerimizin daha “kullan›fll›” hale gelmesi de imzalanan ihalelere bakar olmufltur.

‹çinde bulundu¤umuz kapitalist sistem bize sürekli bir tüketimi dayat›yor. Bir gün önce giydi¤imizi bir sonraki gün giymiyoruz, giymek istemiyoruz. Tüketim kültürü hayat›n de¤iflik alanlar›nda varl›¤›n› sürdürüyor . Oysa ki en baflta belirtti¤imiz ve içinde bulundu¤umuz kapitalist sistem bize sürekli bir tüketimi dayat›yor, bir gün önce giydi¤imizi bir daha giymiyoruz, giymek istemiyoruz. Tüketim kültürü hayat›n de¤iflik alanlar›nda varl›¤›n› sürdürüyor. Örne¤in; yere-gö¤e s›¤d›ramad›¤›m›z bir dizi oyuncusunu ya da bir müzisyeni en fazla bir kaç ay sonra unutabiliyoruz.

nuda zehri en güçlü olanlardan biri. Teknolojinin daha da ilerlemesiyle ailemizin bir ferdi olmay› baflaran bilgisayar ve internet dünyas› etki alan› ve tehlikesi aç›s›ndan ilk s›ralarda yer alanlardan biri.

Onun yerini dolduracak, yar›n onun yapt›klar›n›n daha da fazlas›n› yapacak bir sürü kifli var s›rada; a dizisi olmazsa, yar›n b dizisi var, c kiflisi yoksa yerine d kiflisi var... Televizyon, özellikle hem seslendi¤i kitle itibariyle hem de görsel olmas› yan›yla bu ko-

Bunu ortadan kald›racak güçlerden biri adaletse e¤er, bizim ülkemizde ve genel olarak da dünyada, vicdanlar› ile cüzdanlar› aras›nda s›k›fl›p, tercihi hep cüzdanlar›ndan yana yapan hakimlerin, avukatlar›n var oldu¤u bir ülkede adaletin A’s›ndan bahsetmek müm-

En çok flahit oldu¤umuz bir di¤er fleyse yolsuzluk ve rüflvet. Bunlar, bir sistemde çürümüfllü¤ün, yozlu¤un en aç›k ifadesidir.

Oyuncular, varolandan daha iyi bir yaflam standard›na kavuflmak için çareyi televizyon dizilerinde oynamakta aram›fllard›r. Sinemaya gelince; o da bu çark›n difllilerine tak›l›p kalm›flt›r, neredeyse sadece Hollywood’un balon kahramanlar›n›n hayat hikayeleriyle para kazanan ticari bir sektör durumuna gelmifltir. Spor ise her zaman ülkenin politik ve ekonomik dengelerini sarsacak kadar hassas bir konu olmufltur. Oyuncular en çok paray› hangi tak›m verir ise o tak›m için gollerini ard› ard›na s›ralam›fl, taraftarlar ise nas›l oldu¤unu kendilerinin bile anlamad›¤› bir biçimde, “fliddet kültürünün” içine düflmüfl, taraftarl›k fanatikli¤e ve ard›ndan çeteleflmeye evrilmifltir. Yozlaflmay›; kültürden, spora, e¤itimden, de¤erlerimize ve yarg›ya kadar hangi alanlarda nas›l ortaya ç›kt›¤›n› yaz› dizimizin ilerleyen bölümlerinde daha genifl anlataca¤›z. Bir sonraki say›m›zda kültür ve sanat alan›nda yozlaflmadan bahsedece¤iz. (SÜRECEK) J

EK‹M 2007 | TAVIR | 13


deneme

kara yaz› birgül çay

Hani insan bazen yaflad›klar›n›n kötü bir rüya olmas›n› istiyor ya. Uyuyup uyan›p da unutma flans›na sahip olmay›. Uyan›p suya anlat›yor rüyas›n›, suyla beraber kara gecenin karas› ak›p gitsin diye.

rinden sab›kal›d›r. Kaybedilen o¤ullar›m›za türküler yakt›¤›m›z, yolun ortas›nda öldürülen gazetecilerimiz olmufltur. Ve failleri meçhuldur hala…

Baz›lar›n›nsa yaln›zca gecesi de¤il, teniyle beraber yaz›s› da kara yaz›l›yor. Evet, kara tenliler onlar… “Zenci” diye argo söylemin zamanla tek adlar› oldu¤u, masallar›m›zda yaln›zca okflad›¤›m›zda lambadan ç›kan, emrimize amade cinler yahut romanlar›m›zda evin gene hizmetçisi gibi gözüken Arap Bac›lar... Sadece renkleri bizden farkl› diye yüzy›llar boyunca afla¤›lad›¤›m›z, önce insan olarak görülmek, sonra da bizimle eflit haklara sahip olabilmek için yüz binlerce kez öldürülen siyah ›rk›n mensuplar›…

Sevgili Malcolm benimde ülkemin de, benim içimde henüz sönmeyen yang›nlar› vard›r. 19 Aral›k’ta yanan… Canlar›m› alan yang›nlar›… Benim ülkemin de kimi semtleri, bu gördü¤ün gözlerin önünde yak›l›p y›k›ld›…

Malcolm X, iflte onlardan bir tanesi. “Zenci” av›na ç›k›l›p ve sanki dünya, onlardan silindi¤inde bütün kirlerinden temizlenecekmifl gibi bir fliarla her gün yeni bafltan kirletildi¤inde; babas›n›n küçük dükkân› yak›lm›flken “üstün ›rk” beyazlarca, gelen itfaiyenin yang›n› söndürmedi¤ini görmüfl kara derili bir genç… Neden biliyor musunuz? Çünkü yanan dükkan, bir “zencinin”... Onlara benzemeyen birinin dükkân›. Malcolm, “Baba o gün evimizi yakan yang›n, hala ayn› fliddetle içimi yakmaktad›r” diyordu. Kendi seçimimiz olmayan ten rengimiz yüzündendi tüm bu ac›lar. Kara tenliler bulabildikleri her fleyle, her yöntemle, her eylem biçimiyle karfl› geldiler buna. fiark›lar söyleyip müzikleriyle; isyanlar ç›kart›p bedenleriyle; partiler kurup fikirleriyle ve daha bulabildikleri ne varsa onunla karfl› geldiler. Art›k siyahlar›n gür sesleri, Martin Luther King’in “Benim bir hayalim var!” diye bafllayan o ünlü konuflmas›nda dile gelmifl ve o hayal, Mandela’n›n ülkesinde k›smen de olsa gerçekleflerek siyahlar günlük yaflama kat›lmaya ve iktidara yavafl yavafl gelmeye bafllam›fllard›. Mandela bu dönemde Nobel Bar›fl Ödülü dahil pek çok ödül al›rken, benim ülkemin verdi¤i ödülü kabul etmemifl çünkü 12 Eylül cuntas›n›n yönetti¤i ülkemizin insan haklar›n› ihlal etti¤ini görmüfl, sunulan ödülü samimi bulmam›flt›. Evet, sevgili Mandela, benim ülkem ne yaz›k ki insan haklar› ihlalle-

14 | TAVIR | EK‹M 2007

Nas›l ki insan haklar› “Dil, din, ›rk cinsiyet ayr›m› olmaks›z›n…” diyorsa; zulüm de, s›n›rlar›, dilleri, ›rklar› tan›madan, bir ayr›m olmaks›z›n diyordu… Bu anlay›fltan pay›n› alan 28 yafl›nda bir gençti Festus Okey. Sizin renginizde bir kardeflimizdi. Belki o da bizim tafl› topra¤› alt›n flehir efsanelerimizden birini duymufl, bir flekilde ülkemize gelmifl, bizden s›¤›nma hakk› istemiflti. Yani kap›m›z› çalm›fl bir misafirdi. Ne umutlarla geldi¤ini bilmedi¤imiz bu ülkede gözalt›na al›n›rken yapt›¤› tek fley, bir arkadafl›yla yürümekti. Durduruldu. Birine benzetilmiflti. Bir emniyet yetkilisinin sözleriydi bunlar: “Bunlar›n hepsi birbirine benziyor”... Bize benzemeyen herkes, nas›l da birbirine benziyordu de¤il mi? fiüpheli bulunmufltu. Muhtemelen esrar sat›yor, en küçük ihtimalle kullan›yordu! ‹flte flüphe buydu. Mesela kara kafll›, kara gözlüyseniz muhtemelen Kürt; Kürtseniz muhtemelen solcu; solcuysan›z muhtemelen tehlikeli olman›z gibi bir fleydi bu: “Zenciysen” muhtemelen sat›c› olman… Ne yaz›k ki genellemelerin ve flüphelerin gölgesindeydik. Yasalar, suç ispatlanana kadar suçsuz dese de, flüpheler insan›n yol ortas›ndan al›n›p bir ölüm mengenesine girmesine yetebiliyordu. Karakola gidece¤ini söylediler Festus’a ve arkadafl›na. Hakl› olarak nedenini sordu. Görgü tan›klar›n›n görebildi¤i tek fley, Festus’un o arabaya zorla, dayak yiyerek bindirildi¤iydi. ‹nsan›n en son görgü tan›klar› taraf›ndan görülmesi ne kötü fleydi. Festus ve arkadafl› Beyo¤lu Ekipler Amirli¤i’ne, insan haklar› ihlallerinden sab›kal› bir mekana getirildiler. Festus hala soruyor, muhte-


deneme

melen bir neden ar›yordu gözalt›na al›nmalar›na iliflkin... Arkadafl› alt katta tutulurken, o dördüncü kata ç›kart›ld›. Bir el silah sesi, gö¤sünü delen bir kurflun… O silah sesi yaln›zca gö¤sünü de¤il, zaman› yard›. Kanlar› yaln›zca bedenine de¤il tarihimize akt›. Bir kere daha kana buland›k. On iki yafl›nda bir çocu¤un bedeninden 13 kurflun ç›kan bu ülkede, olay an›ndaki kamera kay›tlar›n›n kaybolmas›na ya da Festus’un üzerinden esrar ç›kmas›na flaflmad›k elbette. Minareyi çalan k›l›f›n› uydurmaz da ne yapard›? Polisin silah›n› almak istedi¤ini söylediler Festus’un. Ne de olsa polisin görev ve selahiyetleri artt›r›lm›flt›. Kendi silah›na uzanan›n can›n› alabilirdi. Sokak kavgas›nda bile silah kullanmam›fl m›yd› daha geçenlerde? Bu ilk de¤ildi. Zulmün ›rk› yoktu, hiç de olmad›… Festus’tan önce de, sokak ortas›nda, elleri telsizli adamlar›n zorla arabalara bindirdi¤i ve bir daha asla hiçbir emniyet kayd›nda ad›na rastlamad›¤›m›z dostlar›m›z vard›. Ölü bedenleri bile bize çok görülen... Dostlar›n›n karanfil götürece¤i bir mezar› olmas› bile mümkün olmayan o körpe vücutlar, acaba ki nas›l bir iflkenceden geçirilmifllerdi?

Dünyan›n her yerinde ayn› renkte ak›yor gözyafllar›m›z. Dünyan›n her yerinde insan olmak, hak ve özgürlükler mücadelesi vermek büyük bir bedel istiyor. Ki hepimiz raz›y›z buna.

Acaba o a¤›zlar neleri susmufltu da, son soluklar› bu susufl olmufltu? Kaybedilmek istenen o kifliler mi, yoksa iflkencenin kendisi miydi? En az›ndan ölülerini bulsayd›k, o cesetler cans›z halleriyle bile bize kim bilir neler söyleyecekti? Filistin ask›lar›, renk renk hortumlar m›?

Fakat giderek ne kadar kolaylafl›yor ölmek fark›nda m›s›n›z? Mesela sokak ortas›nda hiç sebepsiz gözalt›na al›nabiliyorsunuz. F Tipi hapishanelerde, butona bast›¤›n›z halde doktora götürülemeyebiliyor, hücrenizde kalp krizi geçirebiliyorsunuz.

Bizim dostlar›m›zd› onlar. Susufllar›nda, bize onurlu bir dünyay› b›rakman›n özlemi vard›.

Soka¤›n ortas›nda bir kurflun s›k›labiliyor bafl›n›za. Ya da gözalt›na al›n›p bir daha ç›kamayabiliyorsunuz.

Aramad›¤›m›z yer kalmam›flt› onlar›. Kimsesizler mezarl›¤›ndan tutun da, bofl arsalara de¤in. En sonunda hiçbir yer kalmad›¤›nda insanlar›n vicdan mahkemesini kurmak için oturmufl ve beklemeye bafllam›flt›k. Ellerimizde çocuklar›m›z›n resmi, gözlerimizde onlara bir yerlerde rastlam›fl birini görmenin umuduyla…

Art›k ölmek için herhangi bir fley yapm›fl olman›za gerek bile yok, sadece flüpheli bulunman›z yetiyor. Art›k ölmek için herhangi biri olman›z yetiyor.

Siz hiç oturarak kör karanl›kta kaybedilen evlad›n› aramak nas›ld›r gördünüz mü? Cumartesi günleri ellerinde çocuklar›n›n resmiyle oturan anneleri duydunuz mu? Her çalan telefona bir umutla koflman›n ne demek oldu¤unu bilir misiniz? Kaybedildikçe kayboldu¤umuzu yüre¤inizin ta derinliklerinde hissediyor musunuz? Benim kara tenli kardefllerim! Bizim tenlerimiz kardefl, ac›m›z›n rengi yok.

Benim kara gözlü kardefllerim, unutmak de¤il hat›rlamak getirecek bizi kendimize. Çünkü karanl›k tenimizde de¤il ve kötü bir rüya de¤il ne yaz›k ki yaflanan. Hat›rlayarak ve birlikte olarak aflaca¤›z bu karanl›k günleri. Ellerimiz birbirine s›k›ca kenetlenecek ki çözülmesin, türkülerimiz birbirine kar›flacak ki gür ç›ks›n sesimiz. Takipçisi olaca¤›z ki her olay›n, yüre¤imiz zaman afl›m›na u¤ramas›n ve aln›m›z ak uzatal›m bar›fl ödüllerimizi. ‹çimizdeki yang›nlar sönsün. Hesab›n› soraca¤›z ki bu karanl›¤›n, bir kere daha yazmayal›m böyle kara yaz›lar› ve unutmayal›m renklerimizin kardefl oldu¤unu.J

EK‹M 2007 | TAVIR | 15


deneme

metamorfoz ümit zafer

O sabah gözümü açt›¤›mda, kendimi insan olarak buldum. Oysa ben, Latince ad› “Blatta Orientalis” olan ve düz kanatl›lar s›n›f›na giren, kendi halinde bir hamamböce¤iydim. O güne kadar elbette. Ama o sabah, böcek de¤ildim art›k. “Homo Sapiens” cinsinden tuhaf bir fleydim. Bu türü iyi tan›yordum: ‹nsan! ‹ki eli olan, iki ayak üzerinde dolaflan, sözle anlaflan, düflünce yetene¤i olan ve kendisini en geliflmifl memeli sayan mahluka dönüflmüfltüm. Bu bir metamorfoz idi ve gelip beni bulmufltu. Eyvah ki, hem de ne eyvah... Oysa o romanda, durum bambaflka anlat›l›yordu. Kendisini hamamböce¤i olarak bulan bir insand›. Ad› da Gregor Samsa idi. Ama flimdi, kendisini insan olarak bulan bir hamamböce¤i vard› ortada. Bu bendim. Fakat bu iflin içinde bir yanl›fll›k vard›. En az›ndan olmal›yd›. Hay aksi, o yanl›fll›k da gelip beni bulmufltu. Aman tanr›m, flimdi ne yapacakt›m?...

hamamlarda yaflamay›z ki biz. Her yerde var›z bir kere. Hem de her yerde...

yenlerden misiniz? Ama o zaman, burjuvaziye ne diyorsunuz?..

Buraya kadar yazd›¤›m deli saçmas› sat›rlara tahammül edenler, halime flafl›rm›fl olabilirler. Hatta söylediklerimi böcekli¤ime verebilirler. Öyle ya, zavall› bir böcek, hem de hamamböce¤i iken “insan” olmufltum. Buna sevinilmez de n’ap›l›r de¤il mi? Peki ama Gregor Samsa, böcek olufluna sevinmifl miydi ki, ben insan oldu¤uma sevineyim? Hay›r sevinmedim, bilakis üzüldüm...

Biliyorum Gregor Samsa bir roman kahraman›d›r. Ben ise bir öykü kahraman› bile olamam›fl, isimsiz bir hamamböce¤iyim. Ve elbette siz, her sabah insan olarak aya¤a kalk›yorsunuz. Ve bir gün, insanl›k olarak aya¤a kalkt›¤›n›zda, böcekler de¤il ama burjuva asalaklar kaçacak delik bile bulamayacaklard›r... J

Hay›r lütfen yanl›fl anlamay›n. ‹nsana, hele ki insanl›¤a hiç karfl› de¤ilim. ‹nsanl›¤›n yaratt›¤› erdemlere sayg› da duyar›m. Unutmay›n ki böcekler, insanlar ve cümle mahlukat, flu dünyam›zdaki her fley gibi y›ld›z tozlar›ndan mamülüz. Cevherimizin y›ld›z tozlar›ndan oluflmas›, ne kadar romantik de¤il mi? Elbette, bir böcekle akraba say›lmamak flart›yla...

Bu iflle tanr›n›n bir alakas› olamazd›. Olanbiten onca fleyi tanr›ya y›kmak, kullar›n kolayc›l›¤› de¤ilse neydi? Ya¤mur duas›na ç›kmak gibi! Biz böcekler kulluktan vareste tutuldu¤umuz için, bu konu bizi ilgilendirmezdi. Zaten kendi küçük böcek dünyam›zdan gayr›s› bizi alakadar etmezdi. Hatta bulundu¤umuz kuytuluklara düflerse güneflin gölgesi, ne biçim kaçard›k...

Size bir s›r vereyim mi: Hamamböcekleri aras›nda zenginler ve yoksullar, ezenler ve ezilenler diye bir ayr›m yoktur. O be¤enmedi¤iniz böcekler, zulüm ve sömürü nedir bilmezler. Milyonlarcas›n›n sefaleti ra¤m›na, birileri kasas›n› t›ka-basa doldurmaz. Yani böcekler aras›nda sömürü yoktur. Sömürü olmad›¤› için, zulüm de yoktur. Eflitlik içinde gül gibi geçinip giderken, bir sabah insan olarak uyanmaya itiraz ederim elbette.

“Hamamböce¤i” gibi flahsiyetsiz bir isimle an›lmak, hofl de¤il elbette. Mesela kelebek, ar›, sinek, kene... gibi kendine has bir ad›m›z olsayd› keflke. Keflke! Ama nerdeee, bizimkisi zü¤ürt sitemi say›l›r. Oysa sadece

Bak›n dünyan›n böcek halinde bir avuç asalak çok tokken, ço¤unluk çok aç de¤ildir. Ama ayn› dünyan›n insan halinde, burjuvazi sefa sürerken, emekçiler cefa çekiyor. Sahi siz de hamamböceklerine “asalak” di-

16 | TAVIR | EK‹M 2007


söylefli

ille de roman olsun! tav›r

Romanlar... Haklar›nda ne çok fley yaz›ld› çizildi. Çalg›c›lar, sepetçiler, çiçekçiler, falc›lar, kalayc›lar... Dergimizde de çok yer verdik Romanlara. “Sizlere kap›m›z her zaman aç›k” misafirperverli¤inde, sayfalar›m›z yine aç›ld› onlara. Bu sefer yolumuz Lüleburgaz’a düfltü. Lüleburgaz’dan bir okurumuz, “N’olur gelin bir röportaj yap›n. Burada bir müzisyenler kahvesi var, Romanlar kurmufl” dedi. Ayn› zamanda bir dernekmifl oras›. Hemen gidip ziyaret edelim istedik. Kendimize de, onlara da güveniyorduk. Samimiyetimizi gösterebildi¤imiz ölçüde, bize kap›lar›n›n ard›na kadar aç›laca¤›ndan emindik. Tav›r’›n gözleri neler görecekti acaba bu Roman mekan›nda? E¤lenceyi seven, nefleli insanlard› kuflku-

suz. Ancak biz yaralar› var m›, onu da görmek isterdik. Onlar da ezilmiflli¤in ve horlanm›fll›¤›n açt›¤› bir yara vard›r elbet, eminiz. Dokunmak istemeyiz elbette yaralar›na. Sadece kendilerine kardefl oldu¤umuzu hissettirebilmek derdindeyiz. Bu kayg›larla gidiyoruz yanlar›na. Gider gitmez kaynafl›yoruz. Milliyetlerimiz farkl› belki ama ayn› s›n›f›n insanlar›y›z. Bunu fark ediyorlar. Bir kaç saat vaktimiz var... Bir kaç saat içinde bakal›m neler diyecek dilimiz ve yüre¤imiz. “Roman”... Kendilerini böyle ifade ediyorlar. Aslen milliyetlerine verilen isim “Çingene” oysa. Ancak bu ad, y›llard›r ülkemizde bir afla¤›lama/hakaret sözcü¤ü olarak kullan›ld›¤› için kendilerine böyle hitab etmeyece¤iz. Biz dilimizde bunu bir horlama, afla¤›lama olarak kullanmasak da, flimdilik bunu

anlatabilmek çok zor. Yaz›m›z boyunca buna dikkat edece¤iz, ki söyleflimiz boyunca hep dikkat ettik. Kahveye gitmeden önce oradaki Roman müzisyenlerce tan›nan bir amcadan randevu ald›k. Bizi oraya davet eden arkadafl›m›z›n da, o amcayla tan›fl›kl›¤› var. O nedenle ilk güveni böyle kazan›yoruz. Daha sonra art›k kendi derdimizi kendimiz anlataca¤›z. Bir sanat dergisi ç›kard›¤›m›z› söylüyoruz. Ayn› zamanda müzikle de ilgilendi¤imizi. Sohbet bafllayacak ama bir türlü dernek baflkan› Mustafa A¤abey gelmiyor. Yak›nlarda bir köyde oldu¤unu ö¤reniyoruz. Bir televizyon kanal›, çekim yapmak için gelmifl ancak o ekip söz verdi¤i saatte gelmeyince bizim röportaj›m›z›n oldu¤u saat kaym›fl oluyor haliyle. Bu gecikme bize yans›yor. “Ama bizim randevumuz vard›, bize söz vermiflti” diyoruz. Hemen telafl al›yor kendilerini. Tekrar tekrar ar›yorlar. Biz program› de¤ifltirip önce oradaki müzisyenlerle ve derne¤in ikinci baflkan› ile röportaj yapmaya karar veriyoruz. Çita Amca tam da o s›rada devreye giriyor. “Ça¤›r›n be yav gelsinler, benim damat orda ki zaten...” Derne¤in tek göz odas›na geçti¤imizde bafll›yor s›cak sohbetimiz... Önce sizi tan›yal›m... Daha sonra nas›l ç›kt› bu dernek fikri, onu anlat›rs›n›z... Ben derne¤in ikinci baflkan› Bayram Yavuzer. Lüleburgaz do¤umluyum. Burada do¤dum, burda büyüdüm. Eee kendim müzikle u¤rafl›yorum. Bu derne¤i kurmam›z›n amac›, burdaki müzisyen arkadafllar› bir çat› alt›nda

EK‹M 2007 | TAVIR | 17


söylefli

toplamak ve Roman kültürünü Türkiye’ye ve dünyaya tan›tabilmek ... Buraya nas›l geldiniz, kaç y›l önce geldiniz? Kökenimiz Yunanistan’dan, Selanik Serez taraf›ndan. Buraya dedelerimiz göç etmifl, biz burda do¤duk, burda büyüdük. Daha önceki bilgilerimizi do¤ruluyor Bayram A¤abey’in anlatt›klar›. Romanlar bu bölgede art›k yerleflik hayata geçmifller. Ve k›smen de olsa sürdürdükleri meslekleri var, çalg›c›l›k, sepetçilik gibi. Çita Amca burada hemen araya giriyor. “Ama biz yani çekirdekten yetifltik... Dedelerimizin babas›, dedesi bu sanat› yap›yorlar, müzikle u¤rafl›yorlar. Gündo¤du Mahallesi’nin ço¤unlu¤u davul zurna çalarak oradan gelenlerden. Hani bizim köken yani bizim kökenimiz çalg›c›l›k. Dedelerimizin babas›, babalar›n›n babas›, hani çekirdekten....” Nas›l yafl›yorsunuz, neler yap›yorsunuz? Daha evvel toparlay›c› yoktu. Bir yere giderken herkes kendi bildi¤ine gidiyordu. Fakat flimdi dernek kuruldu¤undan beri bütün arkadafllar›m›z›, biz derne¤i toplay›p biyerlere götürüyoruz.

Neler yap›yorsunuz kültürünüzü yaflatmak için? Mesela yeni müzisyenler yetifliyor mu? Yetifliyor, arkadan geliyor, tabii yetifliyor. fiu anda, mesela Necmi Abimde torun var, 5-6 yafllar›nda davul çal›yor evde. (Çita Amca yine devreye giriyor) Ama baz›lar› da istemiyo. Bak bi torunum var mesela flimdi, dedi yav ben almam dedi elime, elektrikli tef çal›fl›yo. Hani bunun da eski tad› kalmad› yani. Romanlar›n s›k›nt›lar›, dertleri neler? fiimdi babac›m bak bir fley söyliyim mi sana, bizim bu müzikle u¤raflmalara sizler daha iyi biliyorsunuz, ne Roman gözüyle bak›yolar, ne bi sanatkar gözüyle bak›yolar... Baz› Romanlar köylere yerleflmifl tar›m iflçili¤i yap›yor ama geçici olarak. Gidiyo mesela bir köyün meras›na, kuruyolar 30 tane çad›r, onlar orda köyde çal›fl›yolar, amelelik yap›yolar. Sezon bitti¤i zaman yine k›fl›n gidiyolar. Eskiden biliyosunuz kalayc›l›k da vard›, o da

18 | TAVIR | EK‹M 2007

bitti. Niye bitti? Çünkü porselenler ç›kt›, melaminler ç›kt›, alüminyumlar ç›kt›, ne oldu, bak›rlar bitti yani. Bak cenab› allah sanki hepsini böyle kararlaflt›rm›fl. Terzileri konfeksiyoncular vurdu, adama gidiyoruz biz bayram... Arife günleri biz sabaha kadar uyumazd›k. Daha gençken. Terzinin bafl›ndayd›k, baflka yer de yok ki alas›n. Tabii, bayramda millet, terzi dikecek sana. Sabahlara kadar bekliyoduk. fiimdi öyle yok ki, terziyi fley vurdu, konfeksiyonlar. Bizi piyanistler vurdu. Herkes .. Bifley ç›k›yo yani. Günübirlik kazançla nas›l geçiniyorsunuz? Yani her gün bir dü¤üne mi gidiyosunuz? Her gün bi dü¤ün olmaz zaten, Ramazan ay› bu, Ramazan ay›nda hiç olmaz. Hangi aylarda daha çok oluyor mesela? Temmuz, A¤ustos. Haziranda okullar kapan›nca sünnet dü¤ünleri bafllar, iflte o Kas›m’a kadar gider. Ama insanlar›n da, kiflinin de elinde o bac›m. fiimdi ben dü¤üne gitmiflim, alm›fl›m 100 milyon para. E gelir burda 90’›n› içersem ben, k›fl›n neyin aç kalmam m›?

Müzisyen nas›l yetifliyor, mesela, o senin torun nas›l ö¤rendi davul çalmay›? Nas›l ö¤reniyor, kendili¤inden mi? O da içerden gelen bi fley. Çocuk merakl› olunca, götürüyosun dü¤ünlere. Çocuklara nas›l ö¤retiyorsunuz çalmay›? Çocu¤un içinde merak varsa, zaten kendili¤inden bu sanata at›l›yor. Meraks›z çocu¤u sen ne kadar s›karsan s›k, olmaz o ifl. Bu içten gelen bi fley. ‹flte onu soraca¤›m, mesela sizden müzisyen çok ç›k›yor. Yönlendiriyorsunuz gibi geliyor bana... Zaten bizim ço¤umuzda kulak zenginli¤i var bizde, arkam›zda ne makam var, ne nota var. Nas›l yap›yorsunuz besteleri, kim beste yap›yor, söz kim yaz›yor? Ezbere... Beste yapan var m› aran›zda?

Var da burda yok. Oyun havalar›nda baz›lar› okuyor mesela bestesiz. Ço¤u zaten birbirine benziyor kelimelerin, sözlerin. Sonra eskiden kolayd› beee, bir k›rm›z› gül, bizim milli flark›m›z, 25-30 sene çal›yolard› babamlar. fiimdi, en zorunu biz yafl›yoruz. Her gün bi flark› ç›k›yo. Bunlar› ö¤renmek mesele. Yabanc› fleyler giriyor kültürünüze... Biz kültürümüzü gene kendi içimizde yaflat›r›z. Kendiniz beste yapmazsan›z mesela kendinize dair, o yabanc› müzikler hayat›n›za girerse özünüzü koruyamazs›n›z, onu demek istiyorum. fiimdi bozmaz yani hiçbir zaman. Bozmas›n yani, onu demek istiyoruz. Bizim özümüz, özümüzde var. Mesela bunu bi Ahmet Özhan okuyamaz, bi Zeki Müren okuyamaz. fiimdi bunlar› de¤ifltiriyolar mesela çalma yap›yolar. Mesela, “Davullar›m Çalar Çaydan Afla¤a”... Arif fientürk... Yook bea, onu okuyam›yo o. K›zm›yor musunuz, özünü bozmuyor mu? Yoo yoo, o kendini bozuyor. Bizi bozmuyor. Romanca konufluyor musunuz? Bizde yok. Neden? Babalar›m›z bilmiyor, biz nas›l bilelim? Unuttunuz mu Romancay›? Neden unuttunuz? Bak flimdi, Romanl›k, baz› romanlar var burda, o çad›rc›lar, sepetçiler, onlar konufluyor. Romanca flark› söylemiyosunuz o zaman... Söylüyolar, onlar söylüyolar. Ama biz bilmiyoruz. Adam diyo ki Romanca filan yooo. O bir zenginliktir. Özü yaflatan asl›nda onlar. Burada, bu kahvede mi bekliyorsunuz günübirlik ifli? Evet ço¤unlukla öyle. Ama flimdi telefonlar var. Adam mesela mahalleye bile gelmek istemiyor, adam o kadar sosyetik ki mesela, han›m›yla mesela kar›s›yla beni seviyor mesela, Çita Abi diyor, filan parka gelebilir misin? Telefonlarla ifl bitiyor art›k. Eskiden kahvede pazarl›k yapard›k, flimdi telefonla.


söylefli

flim, öldür beni. Mustafa diye de kardeflim var, demifl öldürecem bu akflam seni, merak etme. Bu kadar da olmaz, allah m› söyletti yaa. Adam geliyo kardefl böyle. Kalp hastas›ym›fl zaten adam. Bana bi uzun hava çal diyo kardeflime. Çal›yorken paaat giittii. Yürüyün be ne oldu adaam? Öldü adam. Kardeflim dedi, benimle kimse konuflamaz dedi, öldü adam dedi. Bak flimdi dedi ben o kadar içten çal›yorum ki dedi, bana kimse dayanam›yor dedi....

Kederlerinizi nas›l ifade ediyosunuz? Üzüntünüzü? Sizin flark›lar›n›z hep nefleli. Bayram A¤abey: Bizim kültürümüzde, üzüntü, bir anl›k. Ya burada yar›m saat üzüntülüysen, yar›m saat sonra böyle nefleli.

Baflka ne ifl yapars›n›z, diyelim ki birinin yetene¤i yok müzi¤e, ne yapacak? Biz de okul okutuyoruz. Yeni nesili okutuyoruz. Benim çocu¤um mesela bu sene meslek lisesinden mezun oldu.

Ne tür enstrümanlar çal›yorsunuz? Bizde zenginlik var be babac›m. Bak flindi, Unkapan›’nda bas›l›r, bizde çal›n›r. Eee. Bu gazino gibi bi yer vard›r. Ben bazen darbuka çalar›m. Ritm oldu¤umuz için, def çalar›m, darbuka filan. Baz› ince sazlar.

Peki konservatuara filan giden oluyor mu yetiflip giden? Var, var. Mesela Hüsnü fienlendirici, bizim içimizden. ‹stanbul konservatuarda hoca var, benim ye¤enim. Kendi Keflanl›. Serkan Ça¤r›. Okutursan olur. Biraz da maddi güce ba¤l›. Herfley para be babac›m yaa. Para olmay›nca nas›l okutucan? fiimdi o baz› mesela ben çalg›c›y›m. Mesela, ben ifl ald›m 800 milyon. Daha fley çocuklar var yan›mda. Veriyorum 50’fler milyon onlara. Üçüne. Kal›yo bana 650 milyon. E ben kar›m› ifle gönderir miyim. Ama o 50 milyon alan, mecbur gönderecek. O, ifl alan›n merhametine kalm›fl yani. Baz›lar› gönderiyo han›m›n› mesela merdiven silmeye gönderiyolar. Çal›flmak ay›p de¤il be. H›rs›zl›k ay›p.

Neler çal›p söylüyosunuz. Belli bafll› türküler var m›, hangileri var? Kahveye oturdu¤un zaman biz mesela, köylerde kahveler var, dü¤ün evine giriyosun mesela, mübarekliyosun dü¤ünü, dü¤ün sahibine diyosun, hay›rl› olsun. O da teflekkür ediyor. fiimdi duyulmas› için ne yapmas› laz›m. Kahveler geziliyo. fiimdi ben gidiyorum kahveye, bak›yorum kahvede 60 yafl›nda adamlar var. Diyorum Rumelilerden çal; Aliflimin Kafllar›, Osman Pafla filan, onlar... Bi de gidiyosun, genç kahvesi var orda. Orda da Aliflimin Kafllar›’n› m› çalacam? Orada da bafll›yosun iflte, yeni ç›kan piyasa flark›s›. Piyasada ne geçiyosa onlar› çal›yosun. Bizde ne isterse var. Arap kültürü de var, laz kültürü de var, uzun hava da var. Ne isterse var.

Senin lakab›n m› Çita? Neden öyle diyorlar sana? fiimdi küçükken ben çok hareketliydim ben. Çita gibi. Köyde bana o yüzden Çita Day› Çita Day›... Bak bi gün, dü¤ün sahibi sevinçli adam, dü¤ün oluyo ya. Deli gibi para da tak›yo kardeflimiz. Öldür beni bu akflam karde-

Bayram A¤abey senin de var m› an›lar›n? Yaa olmaz m› var. Bi gün bööle çal›yorum bi dü¤ünde gelin baflkas›na kaçt›. (Gülüflmeler) Köyde çal›yoduk iflte bi gün. Vize köylerinden K›z›la¤aç’ta. K›na gecesini çald›k. Cumartesi sabah› gelini götürdüler, Vizeye berbere, saat 9 oldu gelin daha gelmedi. Dü¤ünü çal›yoruz biz. Saat iflte 10’a do¤ru bi haber geldi, dediler ki çalg› yasak, dü¤ün bitti. Gelin kaçti. Peki siz kendi dü¤ünlerinizi nas›l yap›yorsunuz? Çita Amca: fiimdi bizim dü¤ünlerimiz uzun sürüyo. Üç akflama ç›kt› dü¤ünlerimiz ama flöyle bi fley. Bizde çalg› çok az. 9’da bafllarlar 12’ye kadar. Gündüz olmuyor. O da mesela benim k›z›m, özel k›nal›k dikiyolar. 4 sene evvel, gittim 580 milyon para verdim k›nal›k diktirdim. Ama bizde çalg›s› az oluyo. Ama bizde mesela çok nefleli olur. Baz› yerlerde, bizim buras› için söylüyorum, baz› yerlerde kad›nlar erkekler oyun oynuyor, kavga yap›yor filan. Bizim dü¤ünlerde hiç ç›kmaz. Bizim dü¤ünlerde seyret böyle bay›l›rs›n. Kavga hayatta olmaz. Sohbet böyle uzay›p giderken zaman›n ak›p gitti¤i akl›m›za geliyor. Az ileride bir göz odal› atölyesi bulunan Elmas Usta’n›n yan›na gidece¤iz. Elmas Usta davul imalat› yap›yor. Kendilerinin baflka bir derne¤i var. fiu anda ifllerli¤i olan dernekten daha önce kurulmufl. Baz› sebeplerden dolay› ikinci bir dernek daha kurulmufl. Kendileriyle görüflmek üzere kalkarken Bayram A¤abey ve Çita Amca ile geçici olarak vedalafl›yoruz. Çünkü akflama bize sözleri var. Televizyon çekimi için giden müzisyen-

EK‹M 2007 | TAVIR | 19


söylefli

du. Bi deneyim dedi nas›l ç›kacak falan. Baflta gözümüz tutmad›. Dedik bi dene bakal›m. Denedi, hakikatten hepimiz flafl›rd›k. Bunu normalde motorcular kullan›r bobinajda. Parça parça keserler, bobinajda kullan›l›r. Biz de bunu davulda kulland›k. Çok da güzel yani... Sizin çok uzun y›llar geriden gelen kültürünüze ait bir çalg› de¤il mi? Bu Osmanl›’dan beri bizde var. Peki bu iflten nas›l geçiniyorsunuz? Burada dükkan›m var. Dükkan›mda davul yap›yorum. Ayr›ca bendir yap›yorum, tef yap›yorum. Yani bugün her türlü imalat› yap›yorum. Yani ekme¤imi ben burdan ç›kar›yorum. Ama di¤er arkadafllar›m›z mesela bu iflle geçinenler, diyelim dükkan› yok. Sezonu kapand›¤› zaman hamall›k olursa hamall›k yap›yor. Eee yan ifl olarak fabrikaya gidebilir. Pazara ç›kabilir. leri bekliyoruz. Gelecekler ve bize çalacaklar. Ancak öyle aksi bir zamanda gitmifliz ki köye, Ramazan sebebiyle akflamlar› davul çalanlar gündüz uyuyor, ya da iftar sebebiyle akflam vakti zaman›m›z bölünüyor...

Kültürlerini hep yaflatmalar›n› dileyerek ayr›l›yoruz yanlar›ndan. Ve bir gün, daha uzun sohbet etmeyi umut ederek, davul imalat› ile u¤raflan Elmas Usta’n›n az ilerdeki dükkan›ndan içeri giriyoruz:

Dostluk baki olsun, bir daha geliriz nas›l olsa diyoruz. Dile¤imize kat›l›yorlar.

Kaç y›ld›r davul yap›yorsunuz? Babadan, dededen gelme mi? Askerden geldikten sonra, 23-24 yafllar›nda, flurda köprübafl›nda bi abimiz vard›, bu davullar› yapan. Rahmetli oldu. Onun dükkan› kapanma seviyesine gelmiflti. Çocuklar› sarraf kendilerinin. Bir arkadafl›m tavsiyede bulundu dedi, gel dedi alal›m sana o mallar›. Bu dükkan da vard› zaten.

‹ftara tam befl kala Dernek Baflkan› Mustafa A¤abey de dahil dört müzisyen bize iki flark› çal›yorlar. Sözlerinde durmufl oluyorlar böylece. Ayr›lmak zor geliyor. “Er zaman bekleriz, er zaman...” diyorlar. Dergimizle birlikte yine gelece¤imizi söylüyor, kendilerine hayatta baflar›lar dileyerek ayr›l›yoruz. Dilimize dolan›yor o flark›: “‹lle de Roman olsun ‹ster çamurdan olsun O da Allah kuludur Her kim olursa olsun” fiark›da bile ayn› yakar›fl var. Y›llard›r insan olduklar›n› anlatmaya çal›fl›yorlar. Y›llard›r kendilerini savunmakla geçiyor ömürleri. Evet belki vatans›zlar ancak ülkemizin en renkli çiçekleri onlar... Kurtulufl gününe kadar solmas›nlar!

20 | TAVIR | EK‹M 2007

Dedi alal›m o mallar›, bu iflleri sen yap burda dedi. Senin elinden geliyo dedi. Gittik anlaflt›k çocuklar›yla orda. Malzemeleri ald›k getirdik buraya. O gün bu gün, bu dükkanda davul yap›yoruz, sat›yoruz. Malzemeyi nereden al›yorsun? Bursa’dan kasnak al›yorum. Mesela 2-3 türlü kasna¤›m›z var. Bu mesela flimdi ceviz. Bu gerdi¤imiz malzeme ise polyester. Kim buldu bu polyesteri, davul deriden yap›lmaz m›? Tamer Kurt buldu bunu. Eski Lüleburgaz müzisyenler dernek baflkan›m›zd›. Bu icad› bul-

Kasnaklar› haz›r m› al›yorsun, bafltan bize bir davul olma aflamas›n› anlat›r m›s›n?. Bunlar bize Bursa’dan geliyor. Bu cevizdir. 23 türlü a¤ac›m›z var. Bursa’da bunun makinesi vard›r. fiu flekil makinayaya sokuluyo, davul fleklinde ç›k›yo. Biz al›yoruz mesela flu flekilde büyüterek, bunun ölçüsünü alarak. Çak›yoruz. fiu flekil çakt›¤›m›z zaman, flunu tekrar al›yoruz, bi güzel z›mpara yap›yoruz. Z›mparam›z› yapt›ktan sonra bi güzel vernikliyoruz. Buralar› f›rça yard›m›yla davulumuza güzelce sürüyoruz. Sizin orijinal bir deseniniz var m›, yoksa böyle hepsini tek tip mi yap›yosunuz? Yok, her rengi çevirebiliriz, yani her renk yapabiliriz. Bi de kay›n a¤ac›m›z var. Hangisi makbul peki? En makbulü ceviz. Daha pahal›d›r de¤il mi? Muhakkak. Ya flimdi mal›na göre, 100 milyona da davul var, 300 milyona da davul var. Bu davul 100 milyon lira, bu davul 250 veya 300 milyon lira. Ha , özelli¤i nedir? 40 cm’dir. Dar koflumlu, hatas›z bi cevizdir. Yani hiç bi problem yoktur. 3 lira 5 lira biz farkl› al›yoruz ama daha farkl› da sat›yoruz. Ucuz etin yahnisi derler ya, öyle iflte... J


okurdan

otogar sakinleri

Yıllanmıfl flarapların durulu¤u vardı yüzünde, çizgilerinin en büyü¤ü fay hattından geçiyordu. Solu¤unu tıkarcasına içine çekti¤i sigarasının dumanını sessizce bırakırken bofllu¤a, mekanik bir hareketle tezgahını süzdü gözleri. ‹¤neden tespihe, her fley vardı tezgahında. Gelenlerin eli bofl gitmesi mümkün de¤ildi. Çocuklar, gençler, ablalar, teyzeler, amcalar, dedeler, herkese göre bir fleyler vardı; ezberlenmifl yaflantısının ürünleriyle dolu tezgâhında. Küçük sohbetlere tanık oluyordu kimi zaman bu tezgah. - Abi flu siyah tespih kaç para? - 1,50 canım. Nerelisin, nereye gidiyorsun? - A¤rılıyım abi. Çalıflmaya geldik gurbet ele, flimdi memlekette baba hasta, ziyaretine gidiyorum. - Geçmifl olsun. - Sa¤ol abi. Genç, tesbihi aldı¤ı gibi sallamaya baflladı; yakıflmıfltı da kara tenli cüssesine. Adımlarını daha bir a¤ırlafltırdı yürürken, omzunun birini hafif indirdi. Hah! fiimdi tam oldu kara tenli nasırlı ellere siyah parlak tafllı, arasında yer yer pulları olan tespih; Otobüs anonsları, A¤rıya hareket etmekte olan otobüsün kalktı¤ını bildirdi. Alıflılmıfl bir bakıfl fırlattı bofl perona, sonra çayını yudumladı; sigarasından dolu dolu bir nefes daha çekti, bıraktı dumanını bofllu¤a, gezdirdi bakıfllarını tezgahında. Her fley tamamdı.

Tezgahında göze çarpan en önemli unsur, bütün ürünlerin muntazam bir flekilde dizili olması ve en önemlisi hepsinin bir flekilde tezgahına ba¤lanmasıydı. Hırsızlıktan dolayı mı böyle yapmıfltı acaba diye düflünürken, sol elinin güçlü kaslarıyla sandalyesinin yerini de¤ifltirdi¤ini gördüm. Bütün görevleri sol eline yüklemiflti. Aynı anda sigarasından nefes çekerken, çayını yudumlayamıyordu. Derin nefeslerle solu¤unu sigaraya bo¤uyor ve ardından tablaya sigarasını bırakırken, dumanının çıkmasına izin veriyordu ve bir yudum çay geliyordu arkasından.

Sol koluna o kadar anlamı bir arada yüklemenin a¤rırlı¤ına ve sa¤ kolunun yoklu¤una inat, envai çeflit ürün yer alıyordu tezgahında. Her fley vardı tezgahında, sa¤ kolu bedeninde olmasa ne olurdu. Yüzündeki en derin çizginin fay hattına u¤raması bundandır. Yanına gidip hayat hikayesini dinlemeli mi, yoksa gözlerinin derinli¤ine inip çıkartmalı mı bu otogarın herhangi bir köflesinde sabitlenmifl küçük hayatı? Hatırlamak istemedi önce, sonra boynunu hafif e¤di ve bakıfllarını gözlerindeki hayatı saklarcasına kısarak: - Genç, ölüm benden dört kez geçti, dört kez öldüm, milyon kez gömüldüm. Enkazın

EK‹M 2007 | TAVIR | 21


okurdan

altında kalan sadece sa¤ kolum de¤il, hayatım oldu. Rastgele gezdirirken bakıfllarını gelen geçenlerin üzerinde, bir müflterinin saat almak istemesiyle, perdesini çekti enkazın üzerine. - Abi ne yapıyon sen, bunun orijinali bu kadar para. Yüz çizgileri, güldü¤ünde daha belirginlefliyor; donuk, mat bakıfllarının arasına gizledi¤i gözbebekleri büyüyerek ıflıldıyordu. Acaba kaç kifli, bu küçük kentin, küçük otogarındaki, sa¤ kolu olmayan bir iflportacının bakıfllarının arkasında gizledi¤i gözbebeklerindeki maviyi fark edebilirdi? - Bu orijinal zaten o¤lum. - Olur mu dayı, dalgamı geçiyon benle? - Yahu bu markayı nerde duydun sen, bunu sadece bizim mahalledeki Abdullah yapar. Kafasına göre markalar koyar. Bu markaların hiçbiri de aslında yoktur. Alıyosan bu fiyat. - Dayı 10 yap alayım. - Lan zaten ben 7,5’a alıyom. Çocu¤un flivesi, otobüsünün Karadenizin herhangi bir köflesine kalkaca¤ını gösteriyordu. Yüzündeki toylu¤un heyecanı günefl gibiydi. Gözleri fıldır fıldır, bedeni kıpır kıpır, yerinde duramıyor, her geçenin arkasından kaçamak da de¤il aleni bakıfllarını esirgemeden “maflallah” edasını yerlefltiriyordu ifadesine. - Sen beni kazıkladın ama alıcam dayı bu saati… Saat 15:15’i gösteriyordu, otobüsün hareket saatiydi. Uzaklaflan herhangi bir otobüsün bofllu¤u kalacaktı yine peronda. Kent yeflilli¤e teslim olmufl, suni uzuvlar gibi sırıtan lalelerin kokusuz canlı renkleri doldurmufltu cadde kenarlarını. Hiç kokusuz lale olur mu? Olurdu olurdu, bal gibi olurdu, Ahmet Amcanın suni uzva ihtiyacı yoktu. Gömmemiflti daha sa¤ kolunu, hatta enkazın altında uyuyordu aslında geceleri. Gece bu gözleri nerede kapattı¤ın de¤il, nerede açtı¤ın önemli olan dedi usulca ve tebessümü zoraki de¤ildi bu sefer, yüre¤inin enkazına bir tafl daha eklemifltim, üzgündüm, sessizdim, giden herhangi biriydim…J Berdan EYLÜL

22 | TAVIR | EK‹M 2007

desen: kubilay da¤bat›ran

ruhun gemisi Gün köyden uzaklafl›yordu. - Beni verecekler eyce, dedi k›z. Sesi duyulur duyulmazd›. Örgülü saçlar›, bahçedeki dut a¤ac›n dallar›yla birlikte salland›. - Kime, diye sordu yafll› kad›n. Rüzgârda da¤›ld› sesi. - Kime olacak! Yaban›n birine.

Sessizlik doland› aralar›na. Yaln›z, uzaktan bir u¤ultu gibi gelip geçen sürünün ç›ng›rakl› yürüyüflü duyulur gibiydi. - Benimle kal öyleyse, dedi yafll› kad›n. Seni ben büyüteyim art›k. ‹çeri girdiler. Rüzgâr kap›n›n d›fl›nda kald›. Yafll› kad›n›n aya¤› yal›nd›. Nas›rl› topukla-


okurdan

r›yla tafllar›n serinli¤ini duymuyordu. Çorapl› ayaklar›n›n küçüklü¤üne bakarak tahta kap›y› örttü k›z. - Sormayacaklar m›? - Neyi? - ‹steyip istemedi¤imi... Gözleri duvardaki kirli çerçeveye kayd› yafll› kad›n›n. Unutulmufl, küskün bir bak›flla göz göze geldi. Yine de bir an sonra mutlu görünen birine dönüfltü çerçevedeki adam. Yafll› kad›n›n yüzü ›fl›d›, çocuksulaflt›. K›s›k sesi iyice belirsizleflti. Torununun kendisini dinlemedi¤ini bile bile anlatt›. - Hava so¤udu, dedi konuflmaya doyunca. Do¤ruldu. Sobay› haz›rlamaya koyuldu. ‹nce dallar› k›rd› önce. Parmaklar› al›flk›nd› bu ifle. Kal›n dallara geldi s›ra. Dizleri bu ifl içindi. Izgaraya yerlefltirdi çal› ç›rp›y›. Soban›n yan›nda duran kutudan ç›kard›¤› karton parçalar›n› koydu aralar›na. Üzerine birkaç iri odun b›rakt›. Difllerini s›k›yordu üflümüfl gibi. “K›fl çal›nd› art›k” diye m›r›ldan›yordu arada bir. - Sizinkiler sobay› kurdu mu, diye sordu. Saçlar› örgülü k›z bir dal parças›yla oynuyordu. - Yok, dedi bafl›n› kald›rmadan, daha de¤il. Elindeki dal› burnuna götürdü. Ak-yeflil kabu¤u bir-iki kez koklad›. - Bu dallar yafl m› daha? - Havalar so¤udu art›k, dedi yafll› kad›n. K›fl çal›nd› iflte. - Beni de verecekler eyce, dedi k›z.

Yafll› kad›n all›-yeflilli ifllemeli baflörtüsünü cama dayad›. Köyün üstüne düflen alacaya bakt›. - Baban, evimin flu tek a¤ac›n› kesecek olas›ym›fl, he mi? - Bu y›l koruda y›kacak a¤aç yokmufl nine, diye çaresiz aç›klad› k›z, odunluklar›n içi tükenmifl. - Odun yoksa yakmay›versinler, diye parlad› yafll› kad›n. Yakmay›versinler. Gözünü flunca¤›z bir fidana dikmifl babana söyle, odun yakmay›versin bu y›l. Soban›n bafl›na çöktü. Nas›rl›, kesik kesik avucunun içinde bir süre saklad› alevi. Çubu¤un ucundaki alev a¤›r a¤›r büyüdü. Uzunca bir kartonu köflesinden tutuflturdu. Yüzünün bir yan› alev renginde ayd›nland›. Yanaduran karton parças›n› dallar›n içine sürdü. Kuru dallar al›flt› hemen. Geriye çekildi. Soban›n genifl a¤z›n› yar›mca kapad›. ‹vecence h›zland› alev, yay›ld› her yana. ‹kisi iki elden dal k›r›p att› sobaya. - Ad›m gibi bilirim boyu devrilesi baban›, dedi yafll› kad›n. Daha kunda¤›mdayken inatç›n›n tekiydi. Akl›na koydu¤unu yapar. Akl› ç›kas›ca. - Beni de… diye a¤lar gibi söylendi k›z. - fiimdi de flu kimsesiz fidana göz koymufl kans›z! Y›llar›n eme¤iyle sertleflmifl parmaklar›yla soban›n a¤z›n› sertçe kapad›. Yafl dallardan ›sl›ks› bir ses ç›k›yordu. Rüzgâr pencerede kap›da duyuruyordu kendini. - Yand› iflte, dedi.

Yeni bir dal ald› kutudan. Tazeydi dal. Kabu¤u limonumsu bir hofl koku ç›kararak kolayca soyuluyordu. Kaygan, yap›flkan bir ince de¤nek kal›yordu geriye. Ev, iki göz odayd› birbirine aç›lan. Pencerenin önünde içi kabart›lm›fl toprak, tohum yüklü iki saks› vard›. Sürünün ç›ng›rakl› yürüyüflü yaklafl›p evin avlusundan köyün içine akt›. Rüzgâr inatç› bir solukla geçti sararm›fl otlar›n içinden. Akflam alacaya boyad› köyün yollar›n›.

Is›nan bedenini ovuflturdu. Arkas›n› döndü. S›rt› ›s›nana de¤in ayakta düflünceli durdu. Soban›n a¤z›ndan tavana, duvarlara vuran ›fl›k ars›zca yer de¤ifltiriyordu. K›z, soban›n berisindeki has›ra k›vr›lm›fl, s›rt›n› duvara vermifl, kendisini affettirmek istercesine önüne düflürmüfltü bak›fllar›n›. Unutulmak, kimsenin an›msamayaca¤› biri olmay› geçiriyordu akl›ndan. “Töremiz buncad›r” demiflti anas›, “Hep

böyle yettik biz. El oca¤›nda, koca kuca¤›nda. Eycene sor git de.” Oysa anlatm›yordu nine, duymuyor, duymak istemiyordu. Oturmadan önce gü¤ümü soban›n üstüne usulca koydu. S›zan damlalar c›z›rdamaya bafllad› hemen. Dalg›nl›¤›ndan uyand› k›z. Soban›n bir yan› hafiften k›zarm›flt›. Eycesi sedire varmadan aya¤a kalkt›. - Gidiyom ben, dedi. Küs, öfkeli, k›rg›nd› sesi. Rüzgârs›zd› bu kez. - Ne acelen var? Atefl almaya m› geldindi! - Kalmaya gelmedim, dedi k›z. Birkaç ivecen ad›mda kap›y› buldu. - Ne zaman gelecen geri? Kap› g›c›rt›yla aç›ld›. F›rsatç› bir yel kap› aral›¤›ndan sald›rd› odaya. - Ört kap›y› ört, diye söylendi yafll› kad›n. Saçlar› örgülü k›z bahçedeki yaln›z dut a¤ac›na yetiflmiflti. Kafas›n› aral› kap›dan uzatt› yafll› kad›n: - Babana söyle, fidan›m› da kestirmem, seni de yabana verdirmem, dedi. Haydi, var git yoluna. Çekti kafas›n› içeri. Penceresinde soluk bir par›lt›yla, yere çak›l› iki göz odayd› flimdi ev. Eycesinin genç dut a¤ac›n›n alt›ndayd›. Bafl›n› kald›r›p yapraks›z dallara bakt›. Koyulaflan bulutlar›n itiflti¤i gök, dallar›n aras›nda k›r›k k›r›kt›. Sert bir k›fl olacakt›, dayanabilecek miydi onca so¤u¤a? Rüzgâr yüklendi yine. Saç örgüleri a¤ac›n dallar›yla birlikte umars›z savruldu. Yaln›z dut a¤ac›yla göz göze geldi. Bu sab›rl› a¤ac›n alt›nda yaflamdaki yeni bir olanak gelip kendini bulana de¤in oturmak istedi. Köyün öte yakas›na do¤ru yüzy›ld›r uzanan yola düfltü, inmeye koyuldu. Dönüp bakmad› ard›na. A¤aç hâlâ ona bak›yor muydu, bilemedi. So¤uktu. Ellerini koynuna soktu. ‹çinin üflüdü¤ünü duyarak yürüdü.J

EK‹M 2007 | TAVIR | 23


ay›n foto¤raf›

24 | TAVIR | EK‹M 2007


makale

yazlar› da k›fllar› da kurak ve s›cak sinan gümüfl

Mahfleri s›cak teslim alm›flken yaflam›, hiç ac›madan yok ederken can›, kavrulurken gök kubbenin alt›ndaki herfley; otlar, sulanmay› bekleyen çam, ç›nar, sö¤üt… Gölge gölgeli¤inden utan›rken, a¤ac›n ve otun ihtiyac›yla hayvan›n ihtiyac› ayn› olmuflken, kalkm›flken aradaki fark, par›ldayarak, bu¤ulanarak dalgalan›rken asfalt… Ona ra¤men yürür insan. Duda¤›n›n çatla¤› topra¤›n›n çatla¤›na benzemiflken, a¤z› yap›fl yap›fl, yara bere, susuz, bo¤az› yutkunmaktan y›rt›lm›flken, a¤›t yak›p gözyafl› dökemezken, a¤›r kokulardan burnu k›r›l›rken… Durduramaz hiçbir fley insan›n çare aray›fl›n›… Her fleye inat, bir yandan yürür yaflam›n ortas›na… Hayaller kurarak, düfller görerek. Düflünde kurtulur kuruyan hayat›n can alan pençesinden…

‹nsand›r o… Bolluk da, kurakl›k da onun eseridir… Bu alev alev, bu susuz, bu hararetli günler salg›n hastal›klar› beraberinde getirmifl olsa da; tarlalar› ortadan kald›rm›fl, yemiflleri kurutmufl; yüz binleri, milyonlar› yiyeceksiz, içeceksiz, giyeceksiz, bar›naks›z b›rakm›fl olsa da; insan karfl›s›nda zavall› olur. Çünkü düfler yollara insan… Felaketi yaratan da, çözecek olan da odur… ‹nsand›r o… Ve çeflit çeflittir… Üreteni de vard›r, tüketeni de. Milyarlarca metreküp suyu depo eden, barajlar, bentler yapan, suyu en verimli kullan›p tarlalar eken, yiyecekler yetifltiren, temizle-

nen, temizleyen, ilaçlar yapan insand›r. Hayat›n içinde en vazgeçilmezlerinden olan ve hayat›n tam ortas›na yerleflen, engin ve aziz olan suya en fazla muhtaç da olan da odur. Yine milyarlarca insan›n elinden suyu, hayat›, yaflam›n can damar›n› alan birkaç bin kendini bilmez de “insand›r”. Suyu alan, satan, hoyratça kullanan, at›klar›yla, silahlar›yla iklimleri de¤ifltiren de insan neslindendir. Ya¤murlar› ya¤maz k›lan zehirleri onlar salm›flt›r do¤aya. Akarsular› akmaz k›lan, kaynaklar› kurutan yine bunlard›r. Dünyan›n, do¤an›n zenginliklerini zimmetine geçiren bu “tuzu kurular” bilmezler ama flimdi bunun sonuçlar›n›n etkisini. Onlar yüzünden gelen kurakl›k, bir tek onlar› etkilememifltir. ‹flte bunu bilerek, bunu görerek yürür insan. Elinde kalabilecek son iki fley, biri hava öbürü su. Bu iki fleyden suyu ald›¤›n›zda, kaybedebilece¤i her fleyi kaybetmifl oldu¤undan yürür. “Kirlenmifl eller, temiz elli-kirli gönüllerden temizdir.” Ve flimdi kirlenmifl ellerin kirli gönüllere karfl› yürüyüflü bafllar. Kurakl›k k›tl›¤›, k›tl›k salg›nlar› getirmifl de olsa; öbek öbek, bölük bölük yitirilse de yaflamlar, bir ç›kar yolu vard›r iflin. Bunu bilir, bunu görür. Bunun için yürür. Yürüyüfl bollu¤ad›r. Ve bereketin topraklardan f›flk›rd›¤› günleredir. Milyarlarca insana yetecek kadar suya kavuflmayad›r. ‹nsan kaybetti¤ini almak için yürüyecektir kuflkusuz. Ya da henüz elindeyken kaybetmemek için… J

EK‹M 2007 | TAVIR | 25


öykü

bu benim hayat›m m›? cem yi¤it

Erkan yürüyordu ‹stanbul’un sokaklar›nda... Sabah ifle geç kalm›fl olman›n verdi¤i panikle ayaklar›n› yere pat pat diye bas›yordu. Evinden az önce ç›km›fl, Befliktafl vapuruna do¤ru h›zl› ad›mlarla ilerliyordu. Üsküdar’›n bilindik sabah curcunas› vard› sahilde. Dolmufllar bir yandan korna çal›yor, simitçi ba¤›r›yordu: “S›cak, taze simit” diye... ‹skele boyunda püfür püfür bir rüzgar, bir de mart›lar›n kula¤a flark› gibi gelen sesleri... Her sabah Üsküdar’›n ara sokaklar›ndan akar yüzlerce kifli ayn› saatlerde. Ard›ndan vapurlar›n oldu¤u yere, afla¤› do¤ru akarlar, akt›kça kalabal›klafl›rlar. Vapurlar›n gücü bazen bu kalabal›¤› karfl›ya tafl›makta zorlan›r. Tafl›rlar, bir daha tafl›rlar. Sonra ayn› curcunan›n bir tekrar› da akflamlar› yaflan›r. ‹flte az önce dolup giden vapurun yerine hemen yenisi yanaflt› ve büyük bir insan toplulu¤u h›zla atlad› vapura. Bir kar›nca sürüsü gibi doldurdular vapuru. Erkan da o kalabal›¤›n içinde atlam›flt› vapura. 15-20 dakika sonra Befliktafl ‹skelesi'nde olacakt›. Ayakta kalm›fl olmas›na üzülürken yolun k›sa olmas›yla avuttu biraz kendisini. Dünkü yorgunlu¤un ve sabah mahmurlu¤unun üstüne hiç iyi gelmiyordu asl›nda oturamadan yolculuk etmek. Denize dald› gözleri. Erkan Özduman; bir e¤lence mekan›nda temizlik ifllerini yap›yordu. ‹stanbul’da kardefli Tar›k’la birlikte yafl›yordu. Ailesi ise Bursa’da yafl›yordu. Kardefli Tar›k, uzunca bir süredir iflsizdi ve kendine uygun bir ifl bulam›yordu. O da s›k s›k Beyo¤lu’na tak›l›r, bazen nerede akflam orada sabah, gezer tozard›. ‹fl yeri Beyo¤lunda oldu¤u için iki araçla gidip geliyordu. Buraya al›flm›flt›, arkadafl çevresi hep buradayd› ama ne arad›klar›n› ne de mutlulu¤u bulabiliyordu. Hayat›nda hep bir boflluk vard›. Art›k bunalm›flt› bu monotonluktan.Çal›flt›¤› yere insanlar e¤lenmeye gelirdi. Fakat o kahkahalar›n aras›nda mutsuz garsonlar dolafl›rd›. Sahte gülüfllerin alt›n› kaz›d›¤›n›zda da derin bir yarayla karfl›lafl›rd›n›z. Vapurdaki insanlara bakt›. Bu kadar insan telaflla nereye gidiyordu? Her biri baflka bir hayat. Belki de hayat bir film ve herkes bu filmin birer figüran›yd›. “Ben de onlar gibiyim iflte.” diye düflündü

26 | TAVIR | EK‹M 2007

birden. Vapurdakilerin birço¤u gözlerini bir noktaya dikmifl, düflünceler içindeydi. Bir k›sm› da etraf› izliyordu veya izliyormufl gibi yap›yordu. Kendisi gibi düflünüyorlard› belki de. ‹nsanlar, birden tuhaf›na gitti. Herkes bir yandan bak›fllar›n› birbirinden kaç›r›rken, bir yandan da yan›ndakini, karfl›s›ndakini süzüyordu kaçamak bak›fllarla. Bu bir çat›flma m›yd› yoksa? ‹nsan olmakla kendine, insana yabanc›laflmak aras›ndaki çat›flma m›yd› acaba? Gerçekten anlam veremiyordu. Vapur iskeleye yanaflt›, sanki daha erken varm›flt› karfl›ya bu kez. Daha vapur tam yanaflmadan karaya akan insanlara kar›flt›. H›zla Taksim dolmufllar›n›n oldu¤u yere yöneldi. Karfl›dan karfl›ya geçerken o da di¤erleri gibi üstgeçidi kullanmad›. Dald› bofl buldu¤u bir anda yola ve karfl›ya geçti onlarla birlikte. Üstgeçitten gitmek bile zaman kayb›yd› onlar için, her fley bir kofluflturmacayd›, gecikmifllerdi. Dolmufla varana kadar biri vapurda olmak üzere üç tan›d›k yüz görmüfl fakat selam vermemiflti. Merhaba dedi mi bafllayacakt› muhabbet. Hem gereksizdi, hem havas›nda de¤ildi. Neden böyleydi? Yeterli zaman›n›n oldu¤u günlerde bile tan›d›klar›n› görmezlikten gelebiliyordu. “Ruh hali her gün farkl› oluyor insanda” diye düflündü. Bir gün güleryüzlü ve sohbete açken di¤er gün içine kapan›k, insandan kaçan bir halde olabiliyordu iflte. Bu kadar da m› de¤iflkendi ruh hali... Neyse ki flansl›yd›, genelde pek flansl› oldu¤unu düflünmezdi, hatta bütün flanss›zl›klar›n gelip onu buldu¤unu bile düflünürdü. Dolmuflta bir kiflilik yer kalm›fl olmas›na ve biner binmez hareket etmesine de sevindi birden. Art›k sevinçleri nas›l da darlaflm›flt›. Daha iki gün önce arkadafl›yla yine Kuledibi’nde bir çay sohbetinde benzer konular› konuflmufllard›. Dolmufl, az ileride trafi¤in içine saplan›p kald›, yüzlerce araç gibi. Bütün floförler önündeki araca, trafik s›k›fl›kl›¤›n› sanki o yaratm›fl gibi k›z›yordu.. Oysa stadyumun etraf›ndaki yolda çal›flma vard›. Hep böyle olurdu zaten, yol çal›flmas› olmazsa, baflka gün baflka bir fley ç›kard›. Ama ‹stanbul’un yollar› hep böyleydi. Bunun sebebi ne öndeki floför, ne de geçici s›k›fl›kl›k yaratan fleylerdi. Arkada-


öykü

ki öndekine korna çal›yor, trafik kar›fl›yor, stres art›yordu. fioförlerden yolculara bulaflt› bu ruh hali, herkes gerildi. Erkan bunald› iyice. Dolmufl, Gümüflsuyu’nu dolafl›p meydan›n dibinde son dura¤a geldi. Erkan, dolmufltan inerken biriken stresini, sinirini az kals›n önünde a¤›r hareket eden yafll› adamdan ç›karacakt›. Öfleye püfleye öne at›larak yafll› adam› geçti. Dönüp yüzüne bakt› geçerken, sinirle. Yafll› adamda mahzun ve yorgun bir ifade gördü. Gereksizdi davran›fl›. Fakat kendini böyle davranmaktan al›koyamad›. Eskiden böyle de¤ildi. Zaman geçtikçe baz› duygular›n›n de¤iflti¤ini de üzüntü içinde fark etti. Kendi elindeydi, görüyordu belki fakat müdahale edemiyordu. Çaresiz oldu¤unu düflünüyordu. O esnada, koluna çarpan mendilci k›zla göz göze geldi. “Abi bir tane mendil alsana n'olur!” dedi k›z, gözlerinin ta içine bakarak... Çevirdi bak›fllar›n› ve al›flk›n bir flekilde “Yok can›m, sa¤ol” dedi. The Marmara’n›n oradan ‹stiklal’e do¤ru yöneldi. Meydandan afla¤› vurup üç sokak sonra dükkana ulafl›yordu. Hemen meydan›n giriflinde her sabah duran ekip otosunun içinde bu kez bir çift göz ona bak›yordu. Bir an tedirgin oldu. Son dönemlerde bu karakolun ad›n› çok duyuyordu. En son bir Nijeryal›y› öldürmüfllerdi ayn› yerde. “Allah Korusun” dedi. Ve tepeden t›rna¤a ürperdi o Nijeryal›y› düflünürken. Meydandan afla¤›ya do¤ru kalabal›¤›n içine att› kendisini. Sanki bütün her taraf›n kalabal›¤› burada buluflmufltu. ‹çlere do¤ru ilerledi. Yukar› balkonlardan ‹stiklal Caddesi’ni izleyen biri, bu kalabal›¤›n hep ayn› kalabal›k oldu¤unu ve bir afla¤› bir yukar› gidip geldi¤ini düflünürdü herhalde. Farkl› yüzler, farkl› kültürler, farkl› kiflilikler olmas›na ra¤men; bütün yürüyenler ayn›yd› sanki. Erkan, kardefli Tar›k’› düflündü. Bir gecelik bir iflte çal›flaca¤›n› ve sabaha karfl› da bir arkadafl›n›n evine gidece¤ini söylemiflti en son görüfltüklerinde. Arasam m› diye düflündü ama bu saatte uyuyor olaca¤› için uyand›rmak istemedi kardeflini. Biraz sorunlar› vard› Tar›k’›n. Hayattan bir

zevk alamad›¤›n› söyleyip duruyordu. Bir k›za sevdalanm›flt› da, hayata olan ba¤l›l›¤› son dönemlerde biraz olsun güçlenmiflti. Erkan’›n ise yeni planlar vard› kafas›nda ve ifl konusunda yeni bir fleyler yapmak istiyordu. Daha geçen gün kardefliyle dertleflmiflti. Bütün bunlar›, yaflant›lar›n›, Beyo¤lu’nu, geçmifllerini ve bundan sonraki yapacaklar›n› bir güzel konuflmufllard›. Tam da bunlar› düflünürken yafll› bir kad›-

n›n sesi çal›nd› kula¤›na. Düflüncelere dalm›fl oldu¤undan, irkildi yafll› kad›n›n sesiyle: “Çantam› çald›, yakalay›n çocu¤u” diye. Galatasaray’›n üst taraf›nda, çocu¤un biri kad›n›n elindeki çantay› kapt›¤› gibi ara soka¤a do¤ru koflmufltu. Yafll› kad›n a¤lamakl› bir ses tonuyla sa¤a sola ba¤›r›yor; “Emekli maafl›m›, param› çald›, insanl›k yok mu sizde, vicdan yok mu?” diye a¤l›yordu bir yandan. Bir yandan da arkas›ndan kofl-

EK‹M 2007 | TAVIR | 27


öykü

nun, geçim derdinin insanlar› nas›l birbirinden ay›rd›¤›n›, eski birlik beraberlik gibi güzel duygular›n nas›l körleflti¤ini, insanlar›n nas›l duyars›zlaflt›¤›n› düflündü. Buna kendisini de katt› sonradan. Çünkü bütün bunlardan ayr› düflünemezdi kendisini. Aradan günler geçmiflti. Sal›lar› izin günüydü. Ve bu akflam iflten ç›karken arkadafllar›yla birlikte bir yerlerde zaman geçireceklerdi. Tar›k’a da ›srar etmiflti ama Tar›k’›n baflka planlar› vard›. ‹flten ç›kt›ktan sonra arkadafllar›yla bulufltu. Hep birlikte bir kafe-bara gidip oturdular. Saatler süren bu e¤lencenin ard›ndan sabaha karfl› art›k herkes yorgun düflmüfltü. Ald›klar› alkol de iyiden iyiye kanlar›na kar›flm›flt›. Taksicilik yapan arkadafl› b›rakacakt› onu evine. Birlikte ç›kt›lar. Mecidiyeköy üzerinden, köprüden geçeceklerdi karfl›ya. Bindiler arabaya ve yol ald›lar. Yollar bofltu. Mecidiyeköy otobüs duraklar› civar›na geldiklerinde yeni olmufl bir kazaya denk geldiler. Araba çarpm›flt› bir gence, yerde yat›yordu. Araç kaçm›flt› besbelli. Bir an durdular alsak m› diye... Sonra “Araban›n koltuklar› kirlenir kandan” dediler. Hem hastane ifllemleriyle kim u¤raflacat› bu saatte? Ard›ndan polise ifade, belki mahkemeye tan›kl›k derken bir dolu zahmete gireceklerdi. Çünkü bu ifller, yard›m etmek isteyenin üzerine kal›rd› böyle durumlarda. Bir sürü resmiyet, bürokrasi, üstüne üstlük masraflar da cabas›.

maya çal›fl›yordu h›rs›z›n. Etrafta seyirciler bir k›sm› ac› içinde kad›n› izliyor, biri kolundan tutmufl teselli etmeye çal›fl›yordu. Büyük bir ço¤unluk da biraz izleyip yerini yeni gelen izleyicilere devrettikten sonra yürümeye devam ediyorlard›. Olanlar adeta birer film karesiymifl gibi seyirci topluyordu. Çantay› çalan çocuk, Erkan’›n hemen yan›ndan soka¤› döndü ve kay›plara kar›flt›. Yafll› kad›n›n emekli maafl› art›k yoktu. Belki de yaln›z yafl›yordu ve flimdi aç kalacakt›. Erkan, "Belki..." ile bafllayan üç-dört cümle daha kurdu içinden yafll› kad›n hakk›nda....

28 | TAVIR | EK‹M 2007

Daha fazla zaman da harcamad›. Bu gördü¤ü olay›n etkisi yaklafl›k yar›m saat sürdü. Ama sadece yar›m saat. ‹flte böyleydi zaten genel durum da. Yaflananlar bizi gerçekten etkilerdi ama k›sa sürerdi, hemen unutuverirdik. Çünkü her fley çok h›zl› akard›. Her fleyi o kadar uzun düflünmeye kalksan, hiçbir fley yapamaz hale gelirdin bu sefer. Bu yar›m saat içerisinde insanlar›, insanl›¤›n›, kimsenin kimseye yard›m etmedi¤ini, yard›mlaflman›n, birbirine güven duygusu-

Kim u¤raflacakt› bunca iflin aras›ndan bunlarla? Yüzüstü, kanl› bir flekilde yatan genci orac›kta b›rakt›lar ve ak›llar›n›n bir köflesinde hesaplaflarak yola devam ettiler. Erkan'›n evine varm›fllard›. Arkadafl›yla ayr›ld›lar. Kaza yerine, yerde yaral› yatan gencin yan›na ambulans ve polisler geldi, ihbar üzerine. Gencin yüzünü çevirdi doktorlar, art›k çok geçti. Afl›r› kan kayb›ndan hayat›n› kaybetmiflti. Polisler üzerindeki eflyalara bakt›. Pek bir eflyas› yoktu. Cebinden 30 YTL, k›z arkadafl› sand›klar› kiflinin foto¤raf› ve Tar›k Özduman ismine bir kimlik ç›kt› sadece... J


fliir

o gün gelince vitezslav nezval çeviri: a. kadir- as›m bezirci

O gün bir gelsin bak, bize art›k aç kalmak yok Geçece¤iz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden

Kumafl› dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakk›n Art›k kundurac› da yürümeyecek yal›nayak karda

Portakallar› y›¤aca¤›m önüne senin tepeleme fiaraplar› y›¤aca¤›m, etli börekleri, salamlar›

‹pekli gömlekler uçuracak bizi rüzgarda kufl gibi Lafta kalacak sanma, tafl çatlasa bunlar olacak

Elden geçirece¤iz hepsini bir bir, unutal›m diye Senin çekti¤in ac›lar›, benim gördü¤üm iflkenceleri

Bir kurtulal›m hele tüm asalaklardan Nas›l sevece¤iz birbirimizi, fliirler okuya okuya

Sevgili iflçi kad›n, flapka yapan makine Art›k bu elbiseler kaça diye sorma

Çekip gidince soyguncular, bir baflka dünya kuraca¤›z Yaflamak neymifl, yaflamak, sen o zaman gör bak!

EK‹M 2007 | TAVIR | 29


öykü

bir cinayet öyküsü derya divrikli

Bu bir cinayet öyküsüdür. Katili bafltan belli. Ama bu cinayetin ne cenaze töreni oldu, ne de bu cinayetten hüküm giyen biri... Hazırsanız bafllayalım;

dedi. Gittim. Geldikten sonra da bir e¤itim kurumundan muhasebe kursu aldım. Zor bela. Kimi günleri aç geçirerek. Annemin, babamın o bofluna para harcıyorsun minvalli suçlayıcı bakıfllarına hedef olarak. Sandım ki tüm sıkıntılar yok olacak birden kurs bitince. ‹fl bulup artık asalaklıktan kurtulacaktım. Ahh büyük yanılgı. Her hafta onlarca ifl görüflmesine gidiyordum. Evde kaldı¤ım anlarda annemin "Bir ifle yaramazsın" bakıflları hayatımın en büyük iflkencesi oluyordu. Konfeksiyonda çalıflan kızkardeflim bile üstten bakar olmufltu bana. Her "Ne oldu abi, yine mi ‘Biz sizi ararız’ dediler" dedi¤inde, bo¤azımda bir yumru olufluyor, nefes almamı engelliyordu.

‹stanbul'un sıradan bir mahallesinde yaflıyorum. Liseyi bitirebildim ben ancak, bundan onbefl sene evvel. Çok isterdim daha fazla okumay›. Ama olmadı iflte, ailemin ekonomik koflulları elvermedi, kader diyelim. Çok havalıydım, yere basmıyordu ayaklarım. Okumasam da olurdu, okuyanların iflsizli¤i de ortada de¤il miydi? Ben isteyeyim tafltan çıkarırdım ekme¤imi. Israrla, didinerek iyi yerlere gelirdim çok yakında. Yeter ki çalıflayım, çalıflmak isteyeyim. O zamanlar bilmedi¤im fleydi, çalıflmaktan önce çalıflacak bir ifl bul- Herfley üstüme üstüme geliyordu. Herfley anmanın esas sıkıntı oldu¤u. Ö¤rendim... Hayat herfleyi ö¤retiyormufl insanın kafasına vura vura... Ta o zamanlardan beri birlikteydik onunla. Ben ona Can derdim. Küçücük bir velet. Küçük ama büyümüfl de küçülmüfl denen cinsten. Ne zaman içim sıkılsa yanımdaydı. Ne zaman morale ihtiyacım olsa, ne zaman umuda, coflkuya, hayal kurmaya... Hiçbir fley birdenbire olmadı, tam tersine yavafl yavafl, acıta acıta vuku buldu. Okul biter bitmez ifl aramaya baflladım. Gözüm yükseklerdeydi, iyi bir yerden ifle bafllayıp, ardından daha da yükselebilece¤im ifller bakıyordum kendime. Çok zaman almadı çok fena kandırdı¤ımı anlamam. ‹fller böyle yürümüyordu. En azından bir torpilin olmadan ortalama bir ifl bulman imkansızdı. Ne ifller de çalıflmadım ki... Ofisboyluk, konfeksiyon, floförlük, bekçilik. En son böyle olmayacak dedi Can. "‹fl bulma konusunda önüne çıkan sıkıntılardan birini bari ortadan kaldır" dedi. "Askere git gel, bak herfley çok güzel olacak"

30 | TAVIR | EK‹M 2007

lamsız, herfley düflman. Herkese öfkeleniyordum birden. Benim iyi bir iflte çalıflacak e¤itimi almamı sa¤lamayan aileme, okullarda bizi yönlendirmeyen ö¤retmenlere, aileden zengin olup bu sıkıntıları ömür billah yaflamayacak olan gençlere, kendine bir ifl bulup uzun zamandır çalıflan akraba çocuklarına, flu ma¤azadaki tezgahtara, bankadaki veznedara, ifl görüflmelerinde padiflahlar gibi davranan patronlara, kraldan kralcı olan insan kaynakları çalıflanlarına, flu karflıdan gelen, sevgilisine sarılmıfl olan ve hayatta hiç bir derdi yokmufl gibi gözüken 18 yaflındaki velete, her karflılaflmamızda, sorunun bende de¤il de bilerek iflsizlik yaratıp ucuz ifl gücü sa¤lamak gayretinde olan kapitalist sistemde oldu¤unu söyleyen, mahalledeki kültür merkezinde-


öykü

ki kıza, ama en çok da sürekli "hayat bir gün güzel olacak" diyen Can'a, en çok da kendime, en çok da kendime, en çok da kendime... ‹flte özellikle böyle zamanlarda en büyük moralimdi Can aynı zamanda. Yanımdan hiç ayrılmıyor, ben sokakları arflınlarken benimle konufluyor, umudum oluyordu. " Mutlaka çözülecek bu sıkıntılar sonsuza kadar gitmez ya" diyordu. " Yeter ki sen umudunu kaybetme. Yaflam umutsuz geçer mi canca¤ızım, karartma içini. Hadi gel bak ifl aranıyor ilanı var." Yılmadan mücadele etmemi sa¤lıyordu Can. Sonraları ise farkettim ki bu denli iflsiz kalmamın sebeplerinden biriydi o. Hayatı normal insanlar gibi yaflamamamın sebebiydi. Aslında yakın arkadaflım falan de¤il basbaya düflmanımdı. Bu baflbelası sürekli daha fazlasını istememe sebep oluyordu, sürekli hayal kurmama, insan gibi yafladı¤ım, eme¤imce kazandı¤ım, gül yanaklı bir yâr ile paylafltı¤ım bir mütevazi yaflam umudunu hep taflımama sebep oluyordu. Çok inanıyordum ifl bulaca¤ıma, insan muamelesi görece¤ime, o gül yanaklıyı evinin prensesi yapaca¤ıma. Pembe panjurları olan ev hani. Bu çocuk yüzünden iflin ayıbı olmaz deyip bir ofiste ofisboyluk yaparken, bana köpek gibi davranılmasını kabul etmiyor istifa ediyordum. Bu fazilet abidesi yüzünden, sonunda muhasebecilik yapmaya baflladı¤ımda yapılan yolsuzluklara göz yummayı kabul etmiyor ve yine, yeniden iflten atılıyordum. Her yerdeydi her zaman. Eskiden varlı¤ıyla beni umutlandırırken artık canımı sıkıyordu. Bu flekilde iflsiz güçsüz, önüme gelen herkesin afla¤ılar bakıfllarını yaflamaktansa bir patronun afla¤ılamalarına katlanmaya razıydım ben. Ya da geceyarılarına kadar eflek gibi çalıflıp eme¤imin yarısını bile kazanamamayı tercih ediyordum ailemin ima dolu sözlerini iflitmeye. Bir kabusu canlı canlı yaflıyordum ve bunun yerine baflka kabusların gönüllüsü olmufltum... Ama o bana izin vermiyordu. Kafamdan çıkmıyordu çınlayan sesi; " ‹nsanlı¤ını kaybetme! Ne yaflarsan yafla, insanlı¤ını kaybetmenden kötü olabilir mi? Varsın ayıplasınlar seni, varsın kimse anlamasın. Varsın "‹fl bulamadı¤ından de¤il, tembelli¤inden çalıflmıyor" diye konuflsunlar ardından. ‹nsanlı¤ının olmamasından daha mı iyi? Bir bak çevrene, seni ayıplayanlar, istihza edenler, arkandan gülenler çok mu mutlu hayatlarından... Sabahın altısında düflüyor-

lar yola, suratlarında bir gülümseme, dillerinde bir günaydın bulmak ne mümkün. Bütün gün düflünmeden, gülmeden, umut etmeden çalıflıyorlar, çalıflıyorlar, çalıflıyorlar... Biraz flanslılarsa onurlarını kaybetmiyorlar. Patron yalakalı¤ı yapmadan, rekabet seline kapılmadan, ifl arkadafllarını kendine düflman bellemeden, salt kendi hayatlarını yok ederek tüketiyorlar yaflamlarını. Kitap okumuyorlar, bir resme doya doya, sindire sindire bakmıyorlar. Deniz kenarında sevgiliyle oturmanın tadını çoktan unutmufllar. Bir makinenin çarkları gibiler. Bilinçsizce dönüyorlar, dönüyorlar. fiimdi sen bu insanların seni anlamasını nasıl beklersin? Kendileri bu kadar kaybolmuflken senin hala direnmeni nasıl kabullenebilirler. Seni anlamaları demek hayatlarından nefret etmeleri demek! Kendilerine müdahale etmeleri demek. Hani "hücre tipi hayat" terimini okumufltun ya bir dergide, iflte hayatları hücre olmufl o insanların... Seni anlasalar, hücrelerini farkedecekler. ‹nsanın kendisini yıkması ne zordur bilirsin. Seni anlarlar mı hiç kendilerini yıkmak pahasına? Sen diren insanlı¤ını kaybetme emi? Koyma kendini görünmez hücreler ardına. Hem inan bana yalnız de¤ilsin. O kadar çok ki senin yafladıklarını yaflayanlar. Direniyorlar, sen de diren! köreltme yüre¤ini." Tüm bunları duydukça kendimi zorluyor, insanlı¤ımı kaybetmeyece¤im bir ifl arayıflına tam gaz devam ediyordum. Her fleye ra¤men. ‹nsanlar herhangi bir ifl bile bulamıyordu, bense insanca bir ifl ısrarındaydım hala. Sonra o gün geldi. Hani bahsetmifltim ya güzeller güzeli gülümden. Hani ne kadar bahsetsem ona yaraflacak kelimeler bulmakta zorlanaca¤ım gül yüzlüm... O gün yine sahilde buluflmufltuk. Ona hep en güzelini layık bulsam da parasızlıktan hep sahilde bulufluyorduk. Banklarda oturup, denizi içiyorduk, bir cafede oturup meflrubat içmek yerine. Ben san›rdım ki yanımda olduktan sonra nerede oldu¤umuz onun hiç derdi de¤il. Halbuki dedi ki o gün bana, bana o gün dedi ki; " Böyle olmuyor! Bir ifl bul artık yeter. Ailem de çok rahatsız, ‘‹psiz sapsız biriyle nereye kadar, görüflme artık.’ diyorlar. E haksız da de¤iller hani, nasıl evlenece¤iz? Millet ev, araba alıp evleniyor, biz sahilden baflka bir yere bile gidemiyoruz seninle." Oy benim gül yüzlüm, o gün bana böyle dedi. Kimsenin beni anlamamasına eyvallah demifltim ya, yarim dedi¤i-

min sözleri bıçak oldu ba¤rıma saplandı. Tam üstüne konufltu Can. Yarama tuz bastı. " Üzülme" dedi. " Yâr dedi¤in yoldaflın olmalı, kimse olmadı¤ında olmalı, el olmalı, ayak olmalı, yürek olmalı. Böyle diyorsa anlamamıfl seni, sevmemifl... Yâr olmamıfl demek ki sana. Üzülme." Sevmemifl seni dedi ya bana, bana o gül yüzlü yar seni sevmemifl dedi ya, benim gözüm karardı, ömrüm karardı. Elime geçirdi¤im taflı vurdum kafasına, vurdum vurdum, vurdum. Sesi, solu¤u kesilene dek durmadım. Öldürdüm onu. O benim içimdeki çocuktu, yıllardan beri bu çirkin dünyada beni temiz tutan. Can'dı, özümdü. Kimi zaman kendimi bir flizofren gibi hissetmeme sebep olan, içimde sürekli sürekli, hiç bıkmadan konuflan, en büyük düflmanım yaratık! Benim en sonunda bir katil olmama sebep olan, hayatımı karartan, beni mutsuz bir insan yapan o yaratık! Sanırım okudu¤um onca kitap yüzünden belirdi içimde bu çocuk denen fley. Öyle ya, hayatlarında bir kez bile kitap okumayanlar, masal okumayanlar, dinlemeyenler; bir sevdayı, bir umudu, bir inancı, savaflı okudukları romanda karakterle beraber yaflamayanlar düfl kuramazlardı. Düfl kuramayanlar büyük amaçlara ve içlerinde bir yaramaz çocu¤a sahip olamazlardı. Yani haklıydım yargımda. Baflıma gelen herfleyin suçlusu kitaplardı. Kitapların yarattı¤ı, dünyayı bir masal gibi yaflamak isteyen Can'ımdı tek suçlu. Öldürdüm onu, hiç acımadım, hiç üzülmedim. Bu dünyanın bir gidifli vardı o ise ısrarla aykırılafltırıyordu beni, "anormal"lefltiriyordu. Herfley tamam ama yârimden ayıracaktı beni. ‹flte bunu kabul edemezdim. fiimdi bir muhasebe ofisinde çalıflıyorum. Evet üç kurufla, evet geceyarılarına kadar ücretsiz mesai yaparak, evet konum olarak üstümdeki herkesin afla¤ılamalarına katlanarak... Ama bu ifller böyle yürüyor kardeflim. Hem ben de stresten kaynaklı kendi alt›mdakilere ba¤ırmıyor muyum sık sık? Ve tüm bunların ödülünü alaca¤ım çok yakında. Bu sayede evime döndü¤ümde gülyüzlüm karflılayacak beni. Ben ve gül yüzlü yârim. Sadece ikimiz. ‹çimdeki çocuk bizimle de¤il artık.J

EK‹M 2007 | TAVIR | 31


fliir

hürriyete övgü necati cumal›

Bofluna de¤il dökülen kan Hat›ran daha aziz ç›kacakt›r Bu felaket senelerinden As›rlard›r bu böyledir Bütün kötülükler geçer Yaflar iyi ve güzel olan Sen çal›flman›n ve düflünmenin hakk›s›n Kanunlar›n, nizamlar›n üstünde Talihisin insanl›¤›n Her sevgi hayatla biter Yaln›z senin aflk›n kal›r Genç çocu¤a babadan Bofluna de¤il dökülen kan fiehirlerde, köylerde çocuklar büyüyecektir Daha zeki daha çal›flkan Bütün ac›lar unutulacak fiark›lar daha yürekten söylenecektir Y›k›lan evler köprüler Daha sa¤lam kurulacakt›r tekrar Yeniden fabrikalar yükselecek Tarlalar geniflleyecektir Bofluna de¤il dökülen kan Tarihin ak›fl›ndan anl›yorum Kuvvet zamanla y›k›l›r Yaln›z senin u¤runda ölür insan Yaras› ac›madan.

32 | TAVIR | EK‹M 2007


biyografi

insanl›¤a adanm›fl bir cesur yürek: albert einstein ümit zafer

“düfllemek bilmekten daha önemlidir” a. einstein

Hiç kuflku yok ki, bu yaz›, gayet eksik bir yaz› oldu¤unun idrak›ndad›r. Yine de, büyük bilgin Albert Einstein’in siyasal duruflu ve ayd›n kimli¤i hakk›nda, belli bir paylafl›m› hedeflemektedir. Eksikli¤inin fark›nda olan bu yaz›, Einstein’in hayat›n›n, bu sat›rlar›n bahsedece¤inden çok öte bir derinlik içerdi¤ini de bilmektedir. Yaz›n›n eksi¤i bir yana ama siz, flimdi flu sorunun cevab›n› tam verin: Einstein, deyince akl›n›za ne geliyor? Fizik bilgini… E=mc2 dekleminin mucidi… Nobel ödüllü bilim adam›… Özel ve Genel Görelilik Kuram›… Tarihin en büyük bilim adam›… Dahi… Tüm bunlar do¤rudur ama, yine de eksik bir yan vard›r. O da, tüm bu niteliklerin insan› olan Einstein’in “solcu” oldu¤u gerçekli¤idir. Ki Einstein’›n bu niteli¤i, burjuvazi taraf›ndan bilinçli bir flekilde yok say›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Öyle ya, yeri geldi¤inde “tarihin en büyük bilim adam›” dedikleri kiflinin, solcu oldu¤unun bilinmesini istemezler. Bu yaz›, iflte bu gerçekli¤in daha fazla insan taraf›ndan bilinmesini istiyor. Bu yüzden, Einstein’›n bilimsel kimli¤ini ihmal ediyor. Sadece politik duruflunu, hak ve özgürlük kavgas›nda taraf oluflunu ve bu tarafgirli¤i sa¤layan sosyalist düflüncelerini esas al›yor. Yani bu yaz›, eksi¤inin fark›ndad›r... Mart 1879’da Almanya’da do¤an Albert Einstein, Nisan 1955’te Amerika’da fiziken öldü. Ama bilimsel ve siyasal alanda yaflamaya devam ediyor. Hem insanl›¤›n bugün ulaflt›¤› bilimsel-teknolojik geliflme, hem de insaniyet anlam›nda Einstein’in düflünceleri varl›¤›n› koruyor. Tam da bu nedenle, her an

do¤rulanan düflünceleriyle, Einstein hayat›n içindedir. Ve flimdi biz, onun hayat›n›n içine do¤ru bir yolculu¤a ç›k›yoruz... Merakl› bir gençti Einstein. Ne, niye, nas›l sorular›na maddi dünya içinde cevap aramaya e¤ilimliydi. Bu e¤ilim, onu k›sa sürede bilimin yoluna ç›kard›. Bu amaçla, daha 16 yafl›ndayken Zürih’teki Politeknik Kurumu’nda e¤itim görmek istedi. Böylece Almanya’dan ayr›ld› ve ‹sviçre’ye geçti. Bu geçiflin bir di¤er nedeni de, Almanya’daki zorunlu askerlik uygulamas›yd›. Einstein’›n ‹sviçre’de ö¤rencilik yapt›¤› y›llarda Zürih, aralar›nda Lenin’in de oldu¤u Rus devrimcilerinin çok s›k bulundu¤u bir flehirdi. Bu ortamda politik görüflleri de netleflmeye bafllad›. Ki Rus devrimcilerinin siyasal tart›flmalar›na kat›lmak için, okula gitmedi¤i bile oluyordu. Sonras›nda bir yandan bilimsel, bir yandan da siyasal çal›flmalar›na devam etti. Her iki alanda da sözünü sak›nmad›. Bilimsel geliflmede 盤›r açan makaleleri ard arda yay›nlad›. Ve 1914 y›l›nda, art›k ad› bilinen bir bilim adam› olarak, Berlin’de profesörlü¤e bafllad›. Akademik kariyer ve bilimsel baflar›lar›, deyim yerindeyse Einstein’i yoldan ç›karmad›. ‹nsanlararas› ayr›mc›l›¤a karfl› oluflunu, kurdu¤u iliflkilerde somutluyordu: “Ben herkese, gerek hizmetli olsun, gerekse üniversite rektörü, ayn› biçimde hitap ediyorum.” Ve yeri geldi¤inde, üniversite ö¤rencilerine dayat›lan harçlar›n pahal›l›¤›n› protesto etmekten de kaç›nmad›. Bu amaçla, akflamla-

r› ücretsiz fizik dersleri vermeye bafllad›. Ülkemizdeki YÖK hocalar›, Einstein’in ortaya koydu¤u bu yaklafl›m›n epey uza¤›nda kal›yorlar elbette. Ne de olsa Einstein, bir “hoca” de¤il ama bir ayd›nd›. Hakikate yönelen bir beyni ve halka dönük bir vicdan› vard›. ‹flte o beyin ve yürek, emperyalist güçler aras›ndaki I. Paylafl›m Savafl›’na da karfl› ç›kt›. Einstein, ayd›n olman›n do¤al bir gere¤i olarak, elbette proleteryan›n yan›nda saf tutuyordu. Bilim ve sanat dünyas›n›n içinde yer alan kimileriyse, milliyetçilik yaygaras›n›n bayraktarl›¤›na soyunmufltu. Hiç kuflku yok ki, “ayd›n” olmak böyle bir fley de¤ildi. Burjuvazinin kirli politikalar›n› “tatland›rmak” de¤ildi ayd›n›n görevi. Ama ne yaz›k ki, birçok bilim adam› ve sanatç›, milliyetçilik dalgas›na kap›ld›lar. Ve hatta, Alman emperyalizminin sald›rganl›¤›n› savunan bir manifestoyu imzalad›lar. Einstein ve az say›daki arkadafl› ise, bu manifestoya karfl› bir bildiri kaleme ald›lar. Tahmin edilece¤i gibi, bu bildiri görmezden gelindi, hükümet taraf›ndan yasakland› ve imzac›lardan tutuklananlar oldu. Görüldü¤ü ve asl›nda hep oldu¤u gibi ad›n›z Einstein olsa bile, e¤er ç›karlar›na hizmet etmiyorsan›z burjuvazi taraf›ndan yok say›l›rs›n›z. Çünkü, burjuvazinin dümen suyuna girmemifl, halk›n ve hakikatin rotas›ndan ayr›lmam›fls›n›zd›r. Ayd›n kifli bu yok say›lma ve hatta yok edilme riskine ald›rmaz. Ki halklar›n özgürlü¤ü ve gerçe¤i var etme çabas›nda varl›k bulur ayd›n. Susturulanlar ad›na daha gür konufl-

EK‹M 2007 | TAVIR | 33


biyografi

man›n ayd›n kalman›n s›rr› oldu¤unu bilir. Bilgisinin gere¤ini yapar. Ve özgürlü¤ün Rosinante’si olan dilini flaha kald›r›r. Einstein’in yapt›¤› da bu olmufltur. I. Paylafl›m Savafl›’n›n öncesi ve sonras›ndaki milliyetçilik rüzgar›n›n koskoca sosyal-demokrat partileri bile sa¤a-sola savurdu¤u düflünülürse, Einsetin’in tavr›n›n k›ymeti daha iyi anlafl›l›r. I. Paylafl›m Savafl›’n›n sonras›nda bir yandan sovyet devriminin etkisi yay›l›yor; bir yandan da Avrupa’daki s›n›flar mücadelesi keskinlefliyordu. Bu etkilerin kaç›n›lmaz sonucu olarak da, Avrupa’daki monarflik iktidarlar bir bir y›k›l›yordu. ‹flte bu dalgan›n hayli fliddetli yafland›¤› Almanya’da, halk›n hak ve özgürlük mücadelesine destek veriyordu Einstein. Toplumsal geliflmelere son derece duyarl›yd› ve kral Wilhelm’in tahttan düfltü¤ü gün, ders verdi¤i s›n›f›n kap›s›na flunu yazd› : “Ders iptal, devrim!” fiimdi tarihin derslerindeydi s›ra. Ve hiçbir fley, insanlar› bu dersin öznesi olmaktan al›koymamal›yd›. Einstein bunu biliyordu. Ki sadece bu üç kelimede bilge, devrimci coflkusunu görebiliriz: “Ders iptal, devrim!” Nazilerin ad›m ad›m iktidara yürüdü¤ü y›llarda, Einstein da de¤iflik bask›lara maruz kal›yordu. Öyle ki, bilimsel-teknolojik s›çrama yaratan “görelilik kuram›”na bile “Yahudi sapk›nl›¤›” diyenler oldu. Kendisinden baflka herkesi düflman belleyen faflizmin palazland›¤› y›llar bafllam›flt› art›k. Einstein ise, Alman tekellerinin himayesindeki Nazilerin ›rkç› sald›r›lar›na karfl›, mazlumlar›n yan›nda yer al›yordu. Bugün Avrupa’da yeniden körüklenen yabanc› düflmanl›¤›n›n o günkü biçimlenifline karfl› Musevileri korumaya çal›flan örgüt, eylem ve etkinliklere destek veriyordu. Bu dönemde, konuk ö¤retim üyesi olarak Avrupa’n›n bir çok ülkesinde ders veriyordu. Ki ABD’deki Kaliforniya Teknoloji Kurumu’ndan da böylesi bir teklif ald›. Bunun üzerine, vize almak için Berlin’deki ABD Konsoloslu¤u’nu baflvurdu. Ama burada karfl›laflt›¤› muamele isyan ettirecek cinstendi.

34 | TAVIR | EK‹M 2007

Çünkü, politik görüflleri yüzünden sorgulamak istiyorlard›. ABD’li yetkililer Einstein’i “flüpheli” buluyorlard›. Asl›nda bu yaklafl›m›n anlam› aç›kt›. Daha ABD’ye ayak basmadan, kendilerine biat etmesini istiyorlard›. Ve Einstein, bu afla¤›lamaya gereken cevab› verdi: “... Nedir bu, sorgulama m›? Bu aptalca sorulara yan›t vermeye niyetli de¤ilim. Amerika’ya gidebilmek için ricada bulunmuyorum. Sizin kendi insanlar›n›z beni davet etti, evet yalvard›lar. E¤er ülkenize bir flüpheli olarak gireceksem, gitmek istemem. E¤er vize vermek istemiyorsan›z sadece söyleyin. Ben de ondan sonra ne yapaca¤›ma karar vereyim.” Einstein bu dikbafll›l›¤›yla girdi Amerika’ya. Tarih, 12 Ocak 1933 idi ve k›sa süre sonra da (30 Ocak 1933’te) Naziler Almanya’da iktidara geldiler. Einstein bir mülteci olarak Amerika’da kalmaya karar verdi. Zira Naziler, Almanya’da sahip oldu¤u her fleye el koydular. Dahas›, Naziler’in propaganda bakan› Goebels’in düzenledi¤i kitap yakma töreninde Einsetin’in eserlerini zevkle yak›yordu faflistler. Bunlar›n ne anlama geldi¤i aç›kt›. Daha ötesini ise, Nazi gazeteleri yaz›yordu zaten: Einstein’i öldürecek katile büyük para ödülü vaat ediliyordu... S›n›rlara hiç inanmayan bir dünya vatandafl›yd› o... Ve flimdi, dünyan›n Amerika’s›nda

sürüdürecekti bilimsel ve siyasal faaliyetlerini. Öyle de yapt›. Ama halk düflmanl›¤›yla meflhur FBI, öteden beri “tehlikeli” buldu¤u Einstein’a bask› kurmakta gecikmedi. Hakk›nda sürekli rapor tutuluyor, att›¤› her ad›m gözleniyor. Kurdu¤u her cümle kaydediliyordu. Alman faflistlerinin ölüsünü görmek istedikleri Einstein’›, Amerikan emperyalizmi de “sak›ncal›” buluyordu. Zira büyük bilgin insanlar›n eflit, halklar›n özgür olmas› gerekti¤ini savunuyor ve sosyalist düflünceler tafl›yordu. Bu denli ayd›nl›k düflünceler karfl›s›nda, ABD’nin anti-komünist müktedirlerinin azrail görmüfl gibi oldu¤u malumdur. Ne kadar rahats›z olduklar›n› da hissettiriyorlard›. Ama kiflisel ikbal derdi olmayan Einstein, bu rahats›zl›¤› umursamadan tav›r al›fllar›n› sürdürdü. ‹spanya iç savafl›nda tereddütsüz olarak Franko’ya karfl› Cumhuriyetçileri ve Uluslararas› Tugay› destekli. ABD’nin “tarafs›zl›k” ad› alt›nda ‹spanya’daki Halk Cumhuriyeti’ne ambargo uygulamas›n› elefltirdi. Çünkü bu yaklafl›m düpedüz Franko’yu desteklemek anlam›na geliyordu. Nazilerin körükledi¤i Yahudi düflmanl›¤›na karfl› ç›kt›. Faflizmin kanl› yüzünü teflhir etmek için u¤raflt›. Nazilerden kaçan mültecilerin ABD’ye kabul edilmesi için giriflimlerde bulundu. Ama ABD hükümeti bu giriflimleri dikkate almad›. Ki ABD’nin politikalar› ile


biyografi

Einstein’in politik duruflu hep çat›flmal› kald› zaten. Bu çeliflkinin varl›¤› do¤ald›. Çünkü ABD, herkesin bildi¤i üzere dünden bugüne halk düflman› bir noktadayken, Einstein ömrü boyunca halklar›n saf›nda yer ald›. Ve o safta, insanl›¤a hizmet etmek için elinden gelenin en iyisini yapmaya adad› kendisini. Bu adan›fl›n bir yan› bilimsel u¤rafllar›ysa, di¤er yan› özgürlü¤e iliflkin olan›yd›. Einstein, “Özgeçmifl Notlar›m”da bilimin ne denli çekici oldu¤unu özgürlük üzerinden anlat›r: “... Neredeyse d›fl›m›zda, bizden, insanlardan ba¤›ms›z kocaman bir evren mevcut ve ebedi bilmece gibi karfl›m›za dikilmifltir. Ama bu evren k›smen de olsa bizim duygular›m›za aç›k ve onun ö¤renilmesi, s›rlar›n›n gün ›fl›¤›na ç›kart›lmas› bizim için özgürlük kadar çekiciydi.” Kararl› bir anti-faflist olan Einstein, kat›ld›¤› bilimsel toplant›lar› da, siyasal sorunlar› gündeme getirdi¤i zeminlere çevirmekte gecikmezdi. Çünkü bilimsel oldu¤u kadar, siyasal gerçeklerin de anlafl›lmas›n› istiyordu. Bu u¤urda, bilimsel flöhretini kullanmaktan çekinmedi. Bilim adam› olarak bulundu¤u bir yerde, gerekti¤inde ortam› politize eden ateflli bir özgürlük militan› oluyordu. Ülkemizde epeyce yayg›nd›r akademikmesleki toplant›lar› apolitik s›n›rlarla hapsetmek. Böylesi hapislerden firar etmek ise, Einsein’a yoldafll›k etmektir flüphesiz. Dünyan›n en ünlü denklemi olarak nitelenen Einstein’in E=mc2 formülasyonu, konunun arifi olmayan bizlere, kendisine dair flunu söyletebilir: Madde enerjinin bir birimidir ve parçaland›¤›nda o enerji çok büyük boyutlarda a盤a ç›kar! ‹flte bu bilgi, o güne kadar var›lan bilimsel-teknolojik aflamada bir s›çrama yaratt›. A盤a ç›kart›lan o enerji, insanl›¤›n hizmetinde kullan›ld›¤› oranda yararl›yken, Hiroflima ve Nagazaki’yi de yok edebiliyordu. Ki Einstein’in bu k›y›m ve insanl›k suçunda bir dahli yoktur. Ve hatta, ABD’nin atom bombas› kullanarak Hiroflima ve Nagazaki’yi yok etmesini protesto edenlerin bafl›nda gelir. Einstein, bu bombalar›n kullan›lmas›n›n esas nedeninin Sovyetlere gözda¤› oldu¤unu tespit ederek, ABD’yi teflhir eder. Nükleer silahlar›n insanl›¤›n bafl›na nasl›

belalar açaca¤›n› öngören Einstein, bu konuda bilinç oluflturacak faaliyetlerin içinde yer ald›. Bu amaçla kurulan Atom Bilimcileri Acil Komitesi’nin baflkan› ve sözcüsü oldu. Her zamanki gibi sözünü sak›nm›yordu. Sovyet düflmanl›¤› üzerine infla edilen d›fl politika ve anti-komünizmi elefltiriyordu. Nükleer silahlanman›n tehlikelerini kamuoyuna aç›kl›yordu. Bu tav›rlar›yla da, FBI dosyalar›nda yer alan “Komünist” sicili iyice kabar›yordu... Alman Yahudi bir ailenin çocu¤u olan Einstein, Yahudilerin yaflad›¤› k›y›m ve horlanmaya karfl› duyarl›yd›. Ama bu duyarl›l›k hiçbir zaman “Yahudi olsun da çamurdan olsun” türü bir milliyetçili¤e dönüflmedi. Daha 1930’da ifade etti¤i yaklafl›m, bugüne ›fl›k tutar: “fioven milliyetçilik dizginlenmeli... Filistin’de ancak, kendini ülkede, evinde duyumsayan iki halk›n bar›flç›l iflbirli¤i temelinde bir gelecek görebiliyorum... Her fleye karfl›n bir araya gelmeliler.” Einstein her türden ›rkç›l›¤a, milliyetçili¤e, ayr›mc›l›¤a karfl› ç›kmay› insanl›¤a karfl› bir sorumluluk olarak görüyordu. Çünkü, insanlar›n eflitli¤ine inan›yordu. ‹flte bu inançla, Amerika’daki ›rkç›l›¤›n karfl›s›ndaki saflarda yerini ald›. Irkç›l›k ve bunun kendisine yans›mas›na dair yapt›¤› vicdan muhasebesi, bugüne ›fl›k tutan de¤erdedir: “... Amerikal›lar›n toplumsal bak›fl aç›s›, eflitlik ve insan onuru anlay›fllar› yaln›zca beyaz derililerle s›n›rl›. Kendimi ne kadar çok Amerikal› hissedersem, bu durum içimi o kadar çok ac›t›yor. Suç ortakl›¤› duygusundan, ancak sözümü sak›nmadan konuflarak kurtulabiliyorum.” Yaflad›¤›m›z ülkede hakim olan ›rkç›l›¤a, ayr›mc›l›¤a karfl› ç›kmak için, E=mc2 formülüne imza atman›z gerekmiyor. Ama insanl›k onurunun alt›na ancak böylesi bir duyarl›l›k, vicdan ve haysiyet prati¤iyle imza at›labilir. De¤ilse, sak›n›lan her sözden, yutulan her cümleden sonra, büyüyen suç ortakl›¤›n›n alt›nda ezilmek kaç›n›lmaz olur. Ki ›rkç›l›¤›n, flovenizmin hakim oldu¤u bir iklimde, tüm bunlar› “normal” saymakt›r her gün biraz daha büyüyen insanl›k suçu... Ve Einstein, ›rkç›l›¤›n “modern” nedenlerinin asl›nda ne kadar da köhne oldu¤una da-

ir, sözünü sak›nmadan konuflmaya devam eder: “... Atalar›m›z, bu siyah insanlar› evlerinden zorla getirdiler. Beyaz adam›n sa¤l›kl› ve rahat yaflam aray›fl›nda insafs›zca sindirildiler, sömürüldüler ve köle durumuna düflürüldüler. Siyahlara karfl› modern önyarg›lar, bu uygun olmayan koflulu sürdürme iste¤inin bir sonucudur.” Einstein, Amerika’daki ›rkç›l›¤a karfl› mücadele içinde, ilerleyen yafl›na ra¤men, elinden geleni yapt›. Çünkü yaflad›¤› dünya ve ülkede, Che’nin deyimiyle, at›lan her haks›z tokad›n ac›s›n› yüre¤inde hissediyordu. Gördü¤ü adaletsizli¤e, bildi¤i haks›zl›¤a, tan›k oldu¤u ayr›mc›l›¤a “bana ne” diyemezdi. Onun insanl›k haysiyeti ve ayd›n sorumlulu¤u, zulme karfl› ç›kmas›n› zorunlu k›l›yordu. Ki y›llar önce, bir üniversite kenti olan Princeton’a yerleflti¤inde flöyle demiflti: “Dünyan›n geri kalan› mücadele eder ve ac› çekerken, burada böyle bir huzur içinde yaflamaktan neredeyse utan›yorum.” Ve zaten böylesi bir duyarl›l›¤a sahip oldu¤u içindir ki, asla utan›lacak bir atalet içinde olmad›. Hak ve özgürlük mücadelesindeki dostu, tarihçi Du Bois’un flu sözleri, Einstein ve arkadafllar›n›n cüretinin özetidir: “... Kendi ülkemizdeki cehennem güçlerine karfl› daha kat›, daha uzun ve daha bükülmez bir savafl için beynimizin her gram›n› kullanm›yorsak, biz korka¤›z.” Beyninin her gram›n› insanl›¤›n özgürlük mücadelesinin hizmetine sunan Einstein, zulme karfl› mücadelenin uzun soluklu oldu¤unu elbette biliyordu. Ve iflte bu bilinçle konufluyordu: “... Kökleri çok derinlere uzanan bu kötücüllü¤ü çabucak iyilefltirmenin bir yolu oldu¤unu sanm›yorum. Ama bu kötücüllük iyileflene dek, adil ve iyi niyetli bir insan› bu davaya hizmet için elinden gelenin en iyisini yapt›¤›n› bilmekten daha fazla tatmin edecek bir fley olmayacak...” Einstein’›n bu sözlerinde, hak ve özgürlük mücadelesi yürüten adil ve iyi niyetli insanlar›n moral gücünün özünü buluyoruz: “... Bu davaya hizmet için elinden gelenin en iyisini yapt›¤›n› bilmek...” Einstein’in yap-

EK‹M 2007 | TAVIR | 35


biyografi

maya çal›flt›¤› da buydu. Irkç› fliddet, bir yandan sokaklardaki linç sald›r›lar›yla, di¤er yandan da meflhur olmufl Afro-Amerikal›lar’›n sindirilmesi fleklinde sürüyordu. Paul Robeson da sevilen siyahi bir flark›c›yd›. Bu nedenle susturulmak isteniyordu. Konserleri yasaklan›yor, her yerde izleniyor, yurtd›fl›na ç›k›fl› engelleniyor ve türlü flekillerde bask›ya maruz kal›yordu. Öyle ki, Amerika’n›n “beyaz dünyas›” için yok edilmesi gereken siyah bir lekeydi Robeson. Ayn› Robeson, insanl›k dünyas› için aln›ndan öpülmesi gereken kifliydi ve bu ifli, insanl›¤› temsilen Einstein yapt›. Bunca kuflatma ve bask›ya maruz kalan Robeson’u evinde a¤›rlad›, faaliyetlerine destek verdi. Sovyetler Birli¤i’nin prestijinin artt›¤›, sosyalizmin daha fazla taraftar buldu¤u bu y›llarda, Amerikan iktidar›n›n karfl› hamlesi “k›z›l av›” oldu. ‹ktidar, kendi politika ve uygulamalar›n› elefltiren, demokratik-sosyalist düflüncelere sahip olan herkesi “düflman” olarak görüyordu. ‹flte bu “düflmanlar”a karfl› bafllat›lan “k›z›l av›”n›n av köpekli¤ini de FBI baflkan› E. Hoover ile senatör J. Mc Carthy yap›yordu. Bu süreç içinde, “komünist” diye mimlenen insanlar soruflturmaya maruz kal›yor, yarg›lan›yor, bask›ya u¤ruyor ve birbirlerine iliflkin iftiralar içeren ifadeler vermeye zorlan›yorlard›. Kabul ederlerse kendileri kurtulacak ama verdikleri ifadeler yüzünden baflka insanlar zor durumda kalacakt›. Asl›nda tüm bunlar, soruflturmaya maruz kalan ayd›nlar üzerinden, halka yönelik bir sindirme operasyonuydu. Einstein bu operasyonun karfl›s›nda nas›l davranmak gerekti¤ini aleni olarak aç›klad›. Böylesi bir soruflturmaya maruz kalan bir ö¤retmene mektup yazd›. Mektup kamuoyuna yans›d› : “Soruflturmaya ça¤r›lan tüm ayd›nlar tan›kl›k etmeyi reddetmelidir.” diyerek tavr›n› koyan Einstein, devam ediyordu: “Bu büyük ad›m› yeterli say›da insan atarsa, baflar›l› olurlar. Atmazlarsa, o zaman ayd›nlar, kendileri için biçilmifl kölelikten daha iyisini hak etmezler.”

36 | TAVIR | EK‹M 2007

Bu mektup “k›z›l av›”na maruz kalanlar›n direngenli¤ini güçlendirdi. Öyle ki, mektup yay›nland›ktan sonra, soruflturmay› reddeden kimileri “Ö¤üdü Einstein’dan ald›m” dedi. Muktedirlerin “k›z›l av›” olanca h›z› ve kirlili¤iyle sürüyordu. “Avc›lar›n” hedefinde bu kez Julius ve Ethel Rosenberg çifti vard›. “Sovyet ajan›” olduklar› suçlamas›yla yarg›lan›yorlard›. Bir komplo davas›yd› bu. Einstein bu davaya müdahil olup Rosenbergler için giriflimlerde bulundu. Ama cellatlar kararlar›n› çoktan vermifllerdi ve Rosenbergler katledildiler. “Özgürlükler ülkesi” yaygaras›n›n sahibi olan ABD’nin gerçek yüzü buydu iflte. Dahi, bunun fark›ndayd› ve politik durufluyla bu yüze ayna tutuyordu. Herkesi de ABD’nin gerçekli¤iyle yüzleflmeye davet ediyordu... Ülkemizde “Sosyalizm Alfabesi” kitab›yla tan›nan Leo Huberman ve arkadafl› P. Sweezy, Monthly Review isimli dergi ç›kartmaya haz›rlan›yorlard›. Tahmin edilece¤i gibi, Einstein bu giriflimi destekledi. Ve derginin ilk say›s› için (May›s 1949) bir makale kaleme ald›. Einstein, “Niçin Sosyalizm?” yaz›s›na bir soruyla bafllar: “Ekonomik ve sosyal konularda uzman olmayan birinin sosyalizm hakk›nda görüfl belirtmesi uygun olur mu?” Ve hemen ard›ndan cevap verir: “Birçok nedenden ötürü ben, uygun oldu¤una inan›yorum çünkü, ekonomik ve sosyal sorunlar hayat›m›z› flekillendirmektedir.” “Ne olacak bu memleketin hali?” cümlesinin kuruldu¤u her an bu sorunlar ele al›n›yordur zaten. Engels’in dedi¤i de bir anlamda budur: “... Toplum örgütlenmesini etkileyen sorunlar üzerinde söz söyleme hakk›n›n yaln›zca uzmanlarda oldu¤unu sanmamal›y›z.” Ve hayat›m›z› ilgilendiren sorunlar›n nereden kaynakland›¤›n›, ne ve nas›l oldu¤unu sorgulamal›y›z, ki çözümün ne ve nas›l oldu¤unu da bulal›m. Einstein, “Niçin Sosyalizm” yaz›s›nda bunu yapar ve sorunlar›n kayna¤›n›n kapitalizm, çözümün de sosyalizm oldu¤unu gösterir: “... Kapitalizmde üretim fayda için de¤il, kar

için sürdürülür. Çal›flabilecek durumda olan ve bunu isteyen herkesin her zaman ifl bulabilmesi mümkün de¤ildir; hemen her zaman bir ‘iflsizler ordusu’ vard›r. ‹flçi devaml› iflini kaybetme korkusu içindedir... Teknolojik ilerleme, genellikle, herkesin çal›flma yükünü hafifletmeden çok, daha fazla iflsizlikle sonuçlan›r (...) ‹nsan, kapitalist toplumda öyle bir konumda ki, maskeler takmas›na yol açan egoist dürtüleri sürekli tetikleniyor; yarad›l›fl olarak daha zay›f olan toplumsal güdüleri ise sürekli kötüye do¤ru gitmekte. Toplumdaki konumu her ne olursa olsun tüm insanlar, bu süreç nedeniyle ac› çekiyorlar. Kendi bencilliklerinin mahkumlar› olduklar›ndan habersiz, kendilerini güvencesiz, yaln›z ve yaflam›n o saf, basit ve yal›n güzellikleri ellerinden al›nm›fl hissediyorlar... Ben, bireylerdeki bu tahribat› kapitalizmin en korkunç kötülü¤ü olarak görüyorum... Bu büyük kötülükleri saf d›fl› edecek sadece tek bir yol oldu¤una inan›yorum. Bu yol, toplumsal hedeflere yöneltilmifl bir e¤itim sisteminin efllik edece¤i sosyalist bir ekonominin kurulmas›d›r.” Yani Einstein “Tek yol devrim” diyor ve ekliyor: “‹nsan›n, o k›sa ve tehlikelerle dolu yaflam›n› anlamland›rmas›n›n tek yolu, kendini topluma adamas›d›r...” Her yaz›n›n bir sonu vard›r. Eksi¤inin fark›ndaki bu yaz›n›n da sonu geldi iflte. O halde “Düfllemek, bilmekten daha önemlidir.” diyen Einstein üstad›m›za, Castro ustam›z›n bir cümlesini ekleyerek bitirelim bu yaz›y›: “Biz, bafllang›çta iyi birer düflçüydük.” Peki ama düfllemek neden bilmekten daha önemlidir? Bu da, bu yaz›y› okuyanlara, bu yaz›n›n s›nav sorusu olsun. Ve unutmay›n; “Ders iptal, devrim!” Kaynaklar: Einstein – Düflünmenin keyfi / Francoise Balibar / YKY Dünyan›n En Ünlü Denkleminin Biyografisi E=mc2 /David Bodaris / O¤lak Yay›nc›l›k Bilim ve Gelecek Dergisi / Temmuz 2005 / say› 17 J


kitap

yüzümüzde tafl›d›¤›m›z izlerdir tan›kl›¤›m›z sedef flafak

Bizleri yedi y›l öncesinin 19 Aral›k 2000 tarihine götüren bir kitap var elimizde. Hepimizin hat›r›ndad›r bu tarihi kesit. Ad›na “Hayata Dönüfl Operasyonu” denilmifl ama ad›yla tam tezat, onlarca insan ölmüfltür hapishanelerde. Çok fley yaz›ld› bu konuda y›llar boyunca. Ancak bu kitab› farkl› k›lan bir fley var. “Bayrampafla Cezaevi Gerçe¤i” isimli kitab›n yazar›, bahsetti¤imiz “Hayata Dönüfl Operasyonu”nda Bayrampafla Hapishanesi’nde görevli jandarma tabur komutan›d›r. Kitab› yazd›¤›nda ise emekli binbafl›d›r Zeki Bingöl. Kitab›n ön kapa¤›ndaki foto¤raf karesinde, bundan tam yedi y›l önce, Bayrampafla’da diri diri yak›lan kad›nlar var. Evet bir foto¤raf karesi... Bazen öyle olur ki; sayfalar dolusu yaz›lar›n, en renkli cümlelerin bile hissettiremedi¤ini tekrar tekrar yaflat›r insana. Hem de en derininden... ‹flte bu foto¤raf karesi ad›na “Hayata Dönüfl” denilen, operasyonun belgelerinden biridir sadece. Yanm›fl yüzüyle televizyon ekranlar›na yans›yan Birsen Kars’›n; “Bizi, alt› kad›n› diri diri yakt›lar! Diri diri yakt›lar” hayk›r›fl› ise vicdanlar›m›zdan hiç silinmeyecek, tarihi bir görüntüdür. Onlar›n önce saçlar›, sonra yüzleri, elleri ve vücutlar› yand›. T›pk› yak›ld›¤›nda büzüflerek eriyen bir plastik gibi eridi derileri ve etleri... Eriyen yerlerden afla¤›ya do¤ru sarkan derileriydi... Foto¤raf karesindeki tutuklulardan biri; “ ... kap›dan ç›kmaya bafllad›¤›m›z s›rada girifl kap›s›n› yakmaya bafllad›lar. S›rt›m, ellerim, yüzüm yand› ama giydi¤im fleyler yanmad›. Kaza¤›m yanmam›flt› ama vücudum yanm›flt›. Yani ben tutuflmad›m, alev almad›m ama yand›m...” diyordu. Bir di¤eri ise; “ (...) Mazgal pencerelerinden ve çat›dan aç›lan deliklerden ne oldu¤unu anlayamad›¤›m›z, yan›c› s›v›, hortumlarla üzerimize, ko¤uflun içine s›k›l›yordu.... Hepimiz saçlar›m›zdan, bafl›m›zdan yanmaya bafllad›k. Yanan arkadafllar›m›z›n adeta derileri erimifl, sarkm›flt›. Eriyen derileri kollar›ndan, ellerinden, yüzlerinden sark›yordu. Bu yan›k flimdiye kadar gördü¤ümüzden baflka bir yan›kt›...”

dedi 19 Aral›k’tan hemen sonra. Bugün de bir foto¤raf karesinden dinliyoruz onlar›. Aradan y›llar geçti. Ama yak›ld›¤›m›z günkü gibi tafl›r›z üzerimizdeki izleri. Yüzümüzde tafl›d›¤›m›z izlerdir bizim tan›kl›¤›m›z. Aram›zda olmayanlar›m›z›n, yak›lan kömürleflmifl, kurflunlanm›fl bedenleri ise katliam›n ç›plak belgesi. Bizim tan›kl›¤›m›z, öyle uzaktan seyre dalarak ya da Zeki Bingöl’ün daha kitab›n›n ilk sat›rlar›nda mangal bafl›nda et k›zart›p içki içerken sohbetini yapt›¤› türden bir tan›kl›k kesinlikle olmad›. Can›m›z, ci¤erimiz yanm›flt› bizim Bayrampafla’da. Hiç so¤umam›flt›r yak›lan bedenlerimiz. S›cac›kt›r, hem de çok s›cak haf›zalar›m›zdaki yeri. Bizimledir çünkü diri diri yak›lan alt› can›m›z. Üzerimizde tafl›d›¤›m›z, onlar›n kömürleflmifl bedenlerindeki izlerdir. Hem de en temizinden, en güzelinden. Tafl›d›¤›m›z izler anlat›r; bizim dostluklar›m›z›, yoldafll›¤›m›z›, ac›lar›m›z›, sevinçlerimizi, kim oldu¤umuzu, nereden gelip nereye gitti¤imizi, dünya alem tan›r bizi, halkt›r bizim mayam›z, bundand›r diri diri yak›l›fl›m›z, katlediliflimiz... Bu foto¤raf karesinin oluflmas›nda pay› olan isimlerin bir k›sm›n› kitab›n›n ilk sayfalar›nda Zeki Bingöl gururla say›yor: “Bayrampafla Cezaevi art›k huzur doluydu. Mimarlar› da beraberdiler. Halen Yarg›tay üyesi olan eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, Baflsavc› vekili Metin fientürk, Cezaevi Müdürü Bahtiflen Er, ikinci müdürler ile infaz koruma memurlar› ve aileleri ile emekli olan eski ‹stanbul Baflsavc›s› Ferzan Çitici ile emekli binbafl› Zeki Bingöl. Bu kitapta anlat›lan olaylar› birebir yaflayan herkes birkaç arkadafl d›fl›nda burada biri Cezaevi Müdürü Duran Ceylan ve tayin olan müdür yard›mc›lar› ile memurlar ve Jandarmadan kahramanlar...” diye. ‹flte bu isimleri, 2006’da Durusu Terkos’daki piknik alan›nda biraraya getiren tek ortak nokta Zeki Bingöl’ün ad›n› koydu¤u “Kahramanl›klar›”d›r. Bofluna demiyorlar “K›br›s Bar›fl Harekat›’na haz›rlan›r gibi haz›rland›k ‘Hayata Dönüfl Operasyonu’na” diye... “Kahraman” olmak içinmifl me¤erse yaratt›klar› vahflet... Ve alt› y›l sonra bile piknik alan›ndaki sohbet konular›, onlar› biraraya getiren ortak noktalar› oluyor. Yudumlarken içkilerini, yerken mangalda k›zart›lm›fl etleri geçmifli yad etmek ad›na, zafer kutlamas› yap›yorlar. Zafer dedikleri;

EK‹M 2007 | TAVIR | 37


kitap

yor. Laf m› bu flimdi? Yak›larak kömürleflmektir iflte etkisi. Var m›d›r bunun daha ötesi? Kitaptaki sayfalar ilerledikçe, itiraflardan savunmaya geçiyor mimar› olduklar› “Hayata Dönüfl Operasyonu”nu: “Cezaevi Gerçe¤i Türkiye’nin adalet sisteminin üzerindeki kara buluttur... Cezaevinde hakim olmayan devlet, sokakta bu adamlarla nas›l bafl edecek? Bu sorunlar› ortadan kald›racak, siyasi ve adli gücü-kararl›l›¤› mutlaka a盤a ç›karmam›z gerekiyor...” (Bayrampafla Cezaevi Gerçe¤i / Zeki Bingöl Sy.281) Burada savunulan, kendine muhalif olan› ortadan kald›rmak için her çeflit silah› kullanma hakk›n› kendinde görmektir. Savundu¤u katliam› güçlendirmek için yalana baflvurdu¤u yerler de var kitapta; “... 1996 y›l›ndan beri hiçbir terör bölümünde ne arama, ne de denetim yap›labilmiflti. Tutuklular isterse say›m veriyor, istemezse vermiyorlard›... Cezaevinin ana koridoru yani maltas›nda cezaevi idaresi dolaflam›yordu...” Elbette bunlar bayatlam›fl yalanlardan. Bu türden yalan iddialar daha o günlerde günyüzüne ç›kar›larak ayd›nlat›lm›flt›.

kahkahalar ve küfürler aras›ndan “Hepinizi tek tek köfte gibi k›zartacak, c›z b›z yapaca¤›z... Sizi gebertmeye geldik, yar›n gidip kol ve bacaklar›n›z› toplayaca¤›z...” demekle kalmay›p, planlad›klar› gibi yapmalar›d›r. Önce gaz bombalar›yla bo¤arlar, sonra diri diri yakarlar. fiiirin dizelerinde geçti¤i gibi: He Vallah /Kocamand›r /Kalabal›k /Yücedir / Kalabal›k /Vatand›r /Ah Len/Ah /Onlar /Yoksul /Eti / Yerler /Ve/ ‹çtikleriKand›r (Enver Gökçe-Yaflam› ve Bütün fiiirleri, Syf:109) Zeki Bingöl, kitab›n›n ilerleyen sayfalar›nda itiraflara bafll›yor; “Amasya 66. Tugay Komutan› emir vermifl, bir cins yuvarlak lastik topa benzeyen gaz bombalar› getirttirmifl. Bunlar birliklere da¤›t›l›yordu. Gaz bombas› bitince, çat›daki birlikler bunlar› kullanacakt›.” (Bayrampafla Cezaevi Gerçe¤i / Zeki Bingöl Sy.148) Kitab›n yazar› Aksiyon Dergisi’nde yap›lan röportaj›nda da itiraflar›na devam ediyor; “(...) Ateflli silahlarla ölenlerin say›s› sadece 4’tür. Geri kalanlar yanarak ölmüfltür. Dedi¤im gibi çok profesyonel davrand›k. Bir tek konuda tereddütüm var. Bölge Komutanl›¤›’n›n emriyle getirilen, ad›n› ve etkisini bilmedi¤im bir bomba kullan›lm›flt›. Bana göre onun olmamas› gerekirdi.” (Zeki Bingöl / Aksiyon Dergisi) Y›llar sonra aç›kl›yor iflte kullan›lan öldürücü gazlar›, bombalar›. Ve hiç utanmadan da bu bomban›n etkisini ve ad›n› bilmedi¤ini söylü-

38 | TAVIR | EK‹M 2007

Kitab›n sonlar›na do¤ru ise Zeki Bingöl adaleti sorgulatan daha da ç›plak gerçekleri döküyor ortaya: “(...) Görüflmede Ankara özel harekat komutan› albay B. E.’de vard›. Ben operasyona kat›lanlar›n isim listesini vermem diyordu. K›zg›nd›. Baflta sizin ad›n›z geçmeyecek kay›tlarda demifllerdi diye söyleniyordu... tümgeneral O.Ö. ... emir verdi sadece cezaevi birliklerinin isimleri savc›l›¤a bildirilecekti. Dosya bu flekilde savc›l›¤a gönderildi. ‹mzalar ve isimler eksik. Ama operasyonun s›cak çat›flma bölümünde olan birliklerin isimleri bildirilmemiflti. Bildirilen isimler ve birlikler operasyona d›flardan destek ve emniyet görevi verilenlerdi. Birde cezaevi personeli operasyonla hiçbir ilgisi yoktu. Onlar›n da isim listesini istemiflti savc›l›k... (...) Ama çok garipti harekat emirini imzalayan general emri toplat›yor. Operasyona kat›lan birlikler isimlerini savc›dan sakl›yordu. Hatta baflsavc› bile imzalam›yordu. (...) Operasyon günü Amasya 66 nc› tugay komutan› general ilk ölüm haberleri gelmeye bafllay›nca o da hemen gitmiflti. Yani hiç kimse ad›n›n operasyon evraklar›nda geçmesini istemiyordu. (...)” (Bayrampafla Cezaevi Gerçe¤i / Zeki Bingöl Sy. 172-173) “... Savc›lar tutulacak tutanakta imza hanesinde isim olmas›n demifllerdi. Sicil numaras›nda da de¤ifliklik yap›labilir demiflti. Öyle de yap›ld›.” (Bayrampafla Cezaevi Gerçe¤i / Zeki Bingöl Sy. 174) Bu gerçek daha operasyonun yap›l›fl› planlan›rken karar alt›na al›n›r ve uygulan›r. Gerçek suçlular biliniyor ve tan›n›yor olmas›na ra¤men yedi y›ld›r yüzümüzde tafl›d›¤›m›z izlerdir tan›kl›¤›m›z diyen kad›n tutsaklar san›k sandalyesinde oturtuluyor. Adalet terazisi bunun için çal›flm›yor. Bugüne kadar tarihin hiçbir sayfas› karanl›kta gizli kalmam›flt›r. Gerçek keskin bir b›çak gibidir. Deler geçer karanl›¤› ve mutlaka ç›kar›r ayd›nl›¤a “Yüzümüzde tafl›d›¤›m›z izlerdir tan›kl›¤›m›z” diyenleri. J


oyun

yaln›zl›klar gülnaz b›çakç›

Tiyatro sezonunda kaç›rd›m diye üzüldü¤üm Tiyatroevi’nin “Yaln›zl›klar” isimli oyununu Tiyatro Atölyesi’nde izleme f›rsat›n› bulabildim. Oyun Hasan Ali Toptafl’›n “Yaln›zl›klar” isimli fliir kitab›ndaki çeflitli yaln›zl›k fliirlerinin sahnede oyunlaflt›r›larak izleyiciye sunulmas›ndan olufluyordu. Tek kiflilik oyunda Mahir Günfl›ray yaln›zl›k fliirlerini oynarken kendisine iki bayan müzisyen efllik ediyordu. Oyun çeflitli yaln›zl›klar›n analizi gibiydi. Oyunda herkes kendi yaln›zl›klar›n› bulabiliyordu. Çeflitli yaln›zl›k fliirleri numaralanm›flt›. Kalabal›klar içinde yaln›z olmak. Canh›rafl gürültüler içinde sa¤›r olmak. Susmak. Hiç

konuflmamak... Ya da konuflurken bile dilsiz olmak. Tabiri nas›l yap›lmal› düzenin insan› insanl›ktan ç›karmas›n›, de¤erlerini bir bir yitiriyor olmas›n›. Mahir Günfliray’›n belki böylesi politik kayg›s› yok “Yaln›zl›klar”› oynarken ama insan yaflad›¤› gibi düflünüyor iflte diyalekti¤in emretti¤i üzre. Sistem insan› yaln›zlaflt›r›yor, onun iradesinden ba¤›ms›z olarak. Oyun yaln›zl›klar›n en öne ç›kan çeflitlerinin derlemesi bir nevi. Nedenlerine çok, belki de hiç inmeyerek... Anlatal›m yine de oyunu çözümleyebildi¤imiz kadar›yla... ‹nsan bazen al›p bafl›n› gidip yapayaln›z kalmak ister. Zamana uyarak yapt›¤› bütün iflleri bir tarafa b›rak›p, zaman› yaln›zl›¤›n yönetimine b›rakmak ister. Bir çoban gibi yapayaln›z, yaln›zca koyunlar›yla da¤ bafl›nda yaln›z kalmak ister. T›pk› 4. fliirin flu dizele-

rindeki gibi: “Yaln›zl›k, kendimizi al›p kaçt›¤›m›z dilsiz bir att›r; yelesi bak›fllar›m›zda (...) Ve yaln›zl›k, yaln›z bir çoband›r Çobanlar›n bak›fl›nda Zaman› güden” Yaln›zl›k yaln›zca kiflilerin yaln›zl›¤› de¤ildir. 12 Eylül darbesi gibi aç›k faflizm dönemlerinde, toplumlar da yaln›zlafl›r. Bask› ve sindirme dönemlerinde insanlar e¤er direnifl yoksa, insanlar susturulmuflsa, kiflilikleri, varl›klar› ve yüzleri de yiter gider. Say›lara ve yüzdelere dönüflürler. “Yaln›zl›klar’›n” 6. fliirinin, 27. sayfas›ndaki dizeler bu dönemleri çok iyi anlat›rlar: “Silahlar caddelerine inince bir yüre¤in, köflelerini tutup kald›r›mlar›na dizilince ya da ele geçirince flehirlerini, bahçelerini, kitaplar›n› ve ekmeklerini; ya da çocuk gölgeleri korkuyla çekilince çocuklar›n cebine, kufllar tak›l›nca h›çk›r›k a¤lar›na ve radyodan yay›lan marfllar kar›fl›nca çaylar›n buhar›na; yüzlerimiz azal›r bizim. Namlular ve tetikler kadar azal›r, namludakiler Ve tetiktekiler kadar. Art›k bir yüzdeyizdir anlamlar›n yüzünde”. ‹nsan yaln›z kal›nca kendisiyle tart›fl›r ve hesaplafl›r. Bazen kendisi sand›¤› ilkelere, inançlara, düflüncelere karfl› ç›kan farkl› eylemler yapt›¤›n› fark eder. Kendisini sorgu-

EK‹M 2007 | TAVIR | 39


oyun

lar, kendisine ra¤men yapt›¤› olaylar› sorgular. Kendi içindeki kifliliklerini sorgular. Ve bu sorgulama bazen öyle ileri gider, insan kendisini öyle bir mahkum eder ki, kendisini yok etmeye kadar vard›r›r bu eylemi. T›pk› 7. fliirdeki afla¤›daki dizelerdeki gibi:

kez, birikir kalem uçlar›nda, ka¤›tlarda, zarflarda. Bak›fllarda birikir, susufllarda, bekleyifllerde, kap›larda Ve birikim yüktür her zaman, Yaln›zl›k bir yükün a¤›rl›¤›d›r”

“Yaln›zl›k al›p karfl›na kendini, öteki kendinlerle konuflmakt›r. Bak›flmakt›r, öteki kendinlerle; dövüflmektir. Kimi zaman da, öldürmektir ‹çlerinden sana en çok benzeyeni, Benzemiyor diye. Yaln›zl›k, öldürmektir.”

Ve bazen yaln›zl›kta o kadar ileri gidilir ki, insan kendi kendisinden uzaklafl›r, kendi kendisine yabanc›lafl›r ve kendi kendisinden kopar, kendi kendisine sa¤›rlafl›r, yine 11. fliirin ikinci yar›s›ndaki dizeler bunu gösterir:

Yaln›zl›k insan›n duygular›n› ve düflüncelerini rahatça paylaflamamas›d›r. Yüre¤ini rahatça açamamas›d›r. Karfl›s›ndakine derdini anlatamamas›d›r. Bu yüzden mektuplar en iyi çaredir yaln›zl›¤a. Sayfalara dökersiniz yaln›zl›¤›n›z›, ac›lar›n›z› ve sevinçlerinizi. Bembeyaz ka¤›tlar size en yak›n dost olurlar. Üstelik, an›nda tepki verip, sizi elefltirmezler; sizin sorunlar›n›z› alg›layamay›p ilgisiz yorumlar yapmazlar, konuflurken kafan›z› kar›flt›rmazlar. Rahatça tekli bir iç sohbeti gerçeklefltirirsiniz mektuplarla. Ama söylenmeyen yaln›zl›k a¤›rlafl›r ve bir yük olur üstünüzde, 51. sayfadaki, 11. fliirin ilk befl dizesindeki gibi: “Yaln›zl›k postac›lar›n tafl›d›¤› yüktür ço¤u

“Yorgunlu¤umuzu o nesnenin kuca¤›ndan o nesnenin kuca¤›na gezdirirken, yürür ya da koflarken, coflarken ya da deli dolu yaflarken ans›z›n ölümü istemektir yaln›zl›k; kendimizin kendimize sa¤›rl›¤›d›r”. Ayr›ca, yaln›zl›k, insan›n çok sevdi¤i yak›n›n› kaybetmesinden sonra da yaflan›r. Ölen sevgili, efl, dost bizimle yaflamaya devam eder. Bizimledir hep. Birliktelik ölümle bitmez. Ölüler bizde yaflamaya devam eder. 13. fliirin dizelerindeki gibi: “Ölülerin dönüp dolafl›p bizde yaflamas›d›r yaln›zl›k. Her ölü ölümünü kan›tlar, yani yaflad›¤›n›; ve biz durup dinlenmeden ölümlere ekleniriz, kurtulufl yoktur. Yaz›lm›fl kitaplard›r ölüler ve zaman›n raf›na kald›r›lm›fl gümüfllerdir. Onlar ki, bir yanlar›n› b›rak›rken bize, Bir yan›m›z› götürmüfllerdir”. Genelde, yaln›zl›k sevilen kifliden ayr›l›nca hissedilir diye düflünülür. Ama öyle çok yaln›zl›k çeflidi vard›r ki, bu çeflit yaln›zl›k sadece yaln›zl›klardan birisidir. Sürekli tekrarlanan “Ben sensizli¤i yaln›zl›k sanm›flt›m her keresinde.” dizesindeki gibi. Oysa, yaln›zl›k bazen kendi benli¤ini kaybetme ya da kiflilik parçalanmas› da olabilir t›pk› 14. fliirin parantez içinde yaz›lm›fl ilk dizeleri gibi: “(Yaln›zl›k bende bensizlikti oysa; ya da bende birçok ben.)”

40 | TAVIR | EK‹M 2007

Kifli, sevdi¤i insan gidince ve bir de, onu bir daha göremeyecekse dünyan›n ortas›nda yapayaln›z kal›r. Alt-üst olur. ‹çinde bir deprem olur. A¤layamaz. T›pk› 14. fliirin son dizeleri gibi: “Zang›r zang›r bir tren geçerdi ya, damarlar›m›zdan; yaln›zl›k onun dönmeyece¤ini bilmekti”. Yaln›z insan gidip gelir. Bazen ölümle yaflam aras›nda, bazen iki yer aras›nda, bazen iki kifli aras›nda, bazen umutla umutsuzluk aras›nda gidip gelir. 16. fliirin son dizeleri gibi: “Sular senin bin birinci atlay›fl›n› bekliyor oysa, masmavi uzan›yorlar gözlerine. Sen de uzan›yorsun biraz... Sonra, geri çekiliyorsun. Sonra, yeniden. Evet, yeniden. Böylece, gelip gidiyorsunuz ölümün k›y›lar›na, böylece; Yaln›zl›k gidip gelmektir biraz da, Nereye olursa” Yaln›zl›k tutkularda da vard›r. ‹nsan tutkular›na göre yaflar. Devrimciler özgürlük tutkusu olan insanlard›r. Yaflamlar›n› özgürlük tutkusuna çevirirler. Onlar› yaflama ba¤layan kelepçedir belki bu tutku. Onun için insanlar›n tutkular›n›n bilinmesi önemlidir. Çünkü tutkular yön verir yaflama. 24. fliirin 95. sayfadaki dizeleri de bunu belirtirler: “Yaln›zl›k tutkularda gezer ço¤u kez; körkütü¤ünden s›r›ls›klam›na, zilzurnas›ndan akla yatk›n›na kadar bütün tutkularda. Çünkü akl›n, Her fleyi tutkuya dönüfltürmek gibi Tuhaf bir köyü vard›r; Ve tutkular, ‹nsan› tutmaya yarayan en eski kulplard›r -ki, birini gö¤e ç›kar›r ya da yere bat›r›rken ço¤unlukla oralarda tutulur. Bu yüzden önce tutkular› ö¤renilir insan›n, Sonra tutkular› unutulur”. “Romeo ve Juliet”, “Leyla ile Mecnun”,


oyun

“Mem u Zin”, “Ferhat ile fiirin” gibi büyük aflk efsanelerine ve destanlar›na bakt›¤›m›zda büyük aflklar›n hep yasaklardan, gelenek ve göreneklerin bask›lar›ndan do¤up, onlara karfl› mücadelede büyüdüklerini görürüz. Bu aflklarda sevgilililer birbirlerini çok sevmelerine karfl›n birbirlerine kavuflamazlar ve yaln›z ölürler. 25. fliir bunu çok güzel anlat›r: “Yaln›zl›k aflklarda gezer ço¤u kez; Aflklar ki, yüzy›llard›r vazgeçemedi¤imiz bir ölüm türüdür ve yasalar›n, geleneklerin ve törelerin ve sak›z sak›z al›flkanl›klarla yasaklar›n hüküm sürdü¤ü yerlerde do¤arlar. Bu yüzden, her aflk›n gerisinde bir kurakl›k vard›r ve her aflk büyüler kendini kendi baflkald›r›s›yla. Sonra aflk›n, ç›r›lç›plak kalan ya da kendini öyle hisseden bir ben’i biz’le örtmek gibi (ki, biz ben’in en kal›n örtüsüdür) gizli bir görevi vard›r. Aflklar ki- ah aflklar, Yaln›zl›¤›m›z kadard›r”. Evlerdeki ve ailelerdeki yaln›zl›klara gelince, günümüzün dünyas›nda, televizyonun ve bilgisayar›n sayesinde insanlar aras›ndaki iletiflim iyice kopmufltur. Ayn› evi paylaflan insanlar seneler sonra ayr›ld›klar›nda yaflam›n hiçbir fleyini paylaflmad›klar›n› ve hatta iki saat bile sohbet etmediklerini fark ederler. ‹ki kiflilik bir yaln›zl›km›fl yaflanan derler. 26. fliir de evlerdeki yaln›zl›¤› anlat›r: “‹ster içinden bak›ls›n ister d›fl›ndan, bütün pencereler birer yaln›zl›kt›r ev denen yaln›zl›¤›n yüzünde. Çat›lara üflüflen antenlere bakmay›n, yaln›zl›kt›r; camlar› titreten flu müzik, flu perdeler ve omzunuza çarp›p geçen flu b›y›k, flu bir kasalar› sonra, flu mikrofondaki ses, flu gülüfl,

flu öpüflme ve bütün al›flverifller yaln›zl›kt›r. Gece, gündüz sizinle gezer; yaln›zl›k. Gündüz, gece sizinle gezer yaln›zl›k”. En sonunda, insan ister kalabal›klar içinde olsun, ister yaln›z olsun, her türlü durumda yaln›zd›r, yapayaln›zd›r. Bir tak›m birliktelikler, dostluklar, arkadafll›klar, bunlar›n hepsi yan›lsamalard›r. 28. fliirin belirtti¤i gibi: “‹nsan yaln›zl›¤› arayan bir yaln›zl›kt›r kimi zaman, kimi zaman da korkar ondan, hep kaçar. Her korku yaln›zl›kt›r bu yüzden ve telefon rehberlerinin s›cakl›¤› bir yan›lsamad›r, pencereden bakman›n rahatl›¤›, bakamaman›n korkunçlu¤u ve caddelerin, meydanlar›n ve kahvehanelerin ürkünçlü¤ü, ya da bir ayak sesinin bize bir yüzü getirifli, bir el sallay›fl›n hüznü bitirifli, sonra ellerimizden bir çift el uçup gidince avuçlar›m›z›n kuyu kuyu oyuluflu, sonra kocaman salonlarda bir a¤›zdan ba¤›r›rken kalabal›kla, fluram›zda tuhaf bir fleyin duyuluflu bir yan›lsamad›r. ‹nsan yapayaln›z bir yaln›zl›kt›r”. Zor da olsa yaln›zl›¤›m›z› paylaflmal›y›z. Dostluklar kurup yüre¤imizi açmal›y›z. Yoksa, yaln›zl›k bizi öldürür, intihara sürükler. 29. fliirdeki gibi: “Silah›n› kendinden yontar yaln›zl›k; her fleyden koptu¤u için her fley olan kendinden. - Peki, namlunun ucunda kim var? - Kim olacak; tetikteki ben” Oyunun sahnelenifline gelince; Mahir Günfliray ola¤anüstü bir oyun ç›kar›yor. Bir buçuk saat süren tek perdelik oyunda her izleyici kendi yaln›zl›klar›n› yafl›yor adeta. Mahir Günfliray sahneye gri tak›m elbiseyle ve kravatla ç›k›yor. Ama yerine göre, kravat› ç›kar›p at›yor, paçalar›n› s›y›r›yor ve üstünde-

ki gömle¤i ç›kar›yor. “Ve yaln›zl›k, yaln›z bir çoband›r/çobanlar›n bak›fl›nda/zaman› güden” dizelerini okurken bir battaniyeye sar›narak çoban› oynuyor. Oyun fliirlerden olufluyor ama oyuncu yaln›zca fliirleri okumuyor, onlar› canland›r›p yafl›yor. Dizeleri okurken vücut hareketleriyle, fliirlerdeki yaln›zl›k duygular›n› bizim de yaflamam›z› sa¤l›yor. Mahir Günfliray ola¤anüstü bir vücut esteti¤iyle çeflitli yaln›zl›k duygular›n› eflsiz bir performansla ete kemi¤e büründürüyor. Büyük bir oyuncu oldu¤unu bir kez daha kan›tl›yor. Mahir Günfliray’a klarnetiyle Kamucan Yalç›n ve viyolas›yla Günefl Özgeç isimli iki bayan müzisyen efllik ediyor. ‹kisi de beyaz elbise giyiyor ve uzun siyah çizmeleri var. Dekor ise, yere buruflturularak at›lm›fl beyaz ka¤›tlardan ve evlerde karfl›lafl›labilecek, le¤en, süpürge, kutu gibi eflyalardan olufluyor. Ve bunlar› oyuncu dizelere göre kullan›yor. Claude Leon’un sahne tasar›m› güzel ve ifllevsel. E¤er fliir seviyorsan›z, fliirsel tiyatrodan hofllan›yorsan›z, daha do¤rusu fliirlerin sahnede baflar›yla nas›l canland›r›ld›¤›n› merak ediyorsan›z, önümüzdeki tiyatro sezonunda “Yaln›zl›klar” oyununu kaç›rmaman›z› öneririm.J

EK‹M 2007 | TAVIR | 41


masal

k›nal› ceylan ile bilge kaplumba¤a... zeynel y›ld›r›m

Sevgili çocuklar, hem çok eski, hem de çok yeni zamanlarda, ne çok uzak, ne de çok yak›n bir ülkenin, güzel mi güzel bir orman› varm›fl. Çiçekleri rengârenk, a¤açlar› yemyeflilmifl bu orman›n. Kimi zaman da çocuklar›n nefleli kahkahalar› ormandaki kufl, böcek seslerine kar›fl›rm›fl ve orman›n bülbülü güzel sesiyle, ormanda yaflayan tüm canl›lara her zaman nefleli, umutlu türküler söylermifl. Ormanda yaflayan tüm a¤açlar, hay-

vanlar, çiçekler, böcekler bülbülün sesine uyan›r, nefle ile ifllerine kofltururlarm›fl. Orman ne zaman susarsa, bulutlar bülbülün sesine gelir, ya¤mur damlalar›n› b›rak›rm›fl. Ama bir gün her fley de¤iflmifl çünkü her ormanda oldu¤u gibi, bu ormanda da kargalar varm›fl. Kargalar, böyle hayvanlar›n kardeflçe yaflamalar›ndan, mutlu olmalar›ndan nefret edermifl. O yüzden kötü sesleriy-

le; “gak gak gak....” diye ba¤›rarak bülbülün sesini bast›rmaya çal›fl›rlarm›fl. Ama bunu hiçbir zaman baflaramam›fllar. Kargalar bu durumdan hoflnutsuz, bir gece toplanm›fllar. Kötü karga; “Arkadafllar bu böyle olmayacak, bülbül türküler söyledikçe orman nefleleniyor, canlan›yor. Bizim sesimiz ise, bülbülün sesini engelleyemiyor. Bir fleyler yap›p, bülbülü susturmal›y›z.” demifl. H›rs›z karga: “Ben buldum karga kardefl, bu gece sessizce bülbülün yuvas›na gidip, bülbülün sesini çalaca¤›z.” diye at›lm›fl. Bütün kargalar›n sevinçten gözleri büyümüfl. “Evet, bu iflin sonu geldi! Art›k bülbül susacak!” diye düflünüp “Gak gak gak...” diye gülmüfller. H›rs›z karga konuflmas›na devam etmifl: “Bana üç tane gözleri keskin, gece görünmeyen karakarga verin. Bu gece bülbülün sesini size getireyim” demifl. Bütün kargalar, H›rs›z Karga’ya gözcülük yapabilmek için “ben, ben, ben...” diye nefleylere ba¤r›flm›fllar. H›rs›z Karga, üç karakargay› da yan›na alarak, gecenin karanl›¤›na kar›flm›fl... Ertesi gün K›nal› Ceylan uyand›¤›nda, çoktan günefl do¤mufl, ö¤len olmufltu. K›nal› Ceylan bütün orman›n uyudu¤unu görünce çok flafl›rm›fl. Her sabah bülbülün sesine uyanmaya al›flm›fl olan hayvanlar, bu kez uyanamam›fllar. K›nal› Ceylan orman› bu halde görünce bülbüle bir fley oldu¤unu hemen anlam›fl. Ve bülbülü aramak için h›zla koflturmaya bafllam›fl. Bülbülü ararken bir taraftan da uyuyan hayvanlar› uyand›r›p bülbülü sormufl. Yafll› mefle a¤ac›n› görünce, “Mefle a¤ac›, mefle a¤ac› hadi uyan! Kalk art›k. Ö¤-

42 | TAVIR | EK‹M 2007


masal

len oldu,” demifl. Yafll› mefle a¤ac›, K›nal› Ceylan›n sesine uyan›nca, sinirlenerek sormufl:“Ne var, ne istiyorsun?” K›nal› Ceylan: “Bülbül, bugün hiç türkü söylemedi, kendisi de yok. Bütün orman uyuyor. Yard›m et de bülbülü bulal›m. Sen gördün mü bülbülü?” diye sormufl. Yafll› mefle a¤ac› önce biraz homurdanm›fl sonra dallar›n› titretip kendine gelerek biraz düflünmüfl. Daha sonra da kal›n sesiyle a¤›r a¤›r konuflmufl: “Demek ondan bütün orman uyuyor. Bugün ben de sesini duymad›m bülbülün. En son dün gördüm günbat›m› s›ras›nda. K›z›lçam a¤ac›ndaki yuvas›na do¤ru uçuyordu. Sen git, ben de di¤er a¤açlar› uyand›ray›m.” demifl. K›nal› Ceylan hemen k›z›lçam a¤ac›na do¤ru koflmaya bafllam›fl. Yolda çiçeklerin soldu¤unu, bulutlar›n kayboldu¤unu, ça¤layandan akan suyun kesildi¤ini görmüfl. Sadece kargalar›n sesi geliyormufl ormandan. Onlar da kötü sesleriyle sürekli gülüyorlarm›fl. K›nal› Ceylan tüm bunlar› görünce, durumun daha kötü oldu¤unu anlam›fl. Ve daha h›zl› koflmaya bafllam›fl. K›z›lçam a¤ac›n›n bulundu¤u kayal›klara koflmufl. Koflmufl koflmas›na ama yolda ne kadar hayvan görmüflse, hepsini uyand›r›p bülbülü sormay› da ihmal etmemifl. Bal›¤a, ata, tilkiye, zürafaya, file, aslana... Hepsine sormufl. Hayvanlar›n hepsi de K›nal› Ceylan’a ayn› cevab› vermifl. “Ne gördük, ne de duyduk.” demifller. Uzatmayal›m sevgili çocuklar. K›nal› Ceylan sonunda k›z›lçam a¤ac›n›n yan›na gelmifl. Gelmifl gelmesine ama hem meraktan, hem de yorgunluktan kalbi küt küt at›yormufl. K›z›lçam a¤ac›na seslenmifl; “K›z›lçaaam, k›z›lçam! Bülbül kardefl yuvas›nda m› acaba?”

Ceylan’›n bu ça¤r›s›na dayanamayan bülbül, yuvas›ndan ç›km›fl. Sessizce uçup K›nal› Ceylan’›n yan›na konmufl. K›nal› Ceylan, bülbülün a¤lad›¤›n› ve hiç sesinin ç›kmad›¤›n› görünce merakla sormufl: “Ne oldu böyle sana? Neden a¤l›yorsun bülbül kardefl?” Bülbül, f›s›lt›ya benzer bir fleyler söylemifl ama K›nal› Ceylan bülbülün ne söyledi¤ini anlamam›fl. Bülbülün sesini duyabilmek için e¤ilip kula¤›n› bülbülün gagas›na yaklaflt›rm›fl, bülbül yine f›s›lt›yla: “Dün gece h›rs›z karga ve arkadafllar› sesimi çald›lar. Art›k ne türkü söyleyebiliyorum, ne de sesli konuflabiliyorum.” demifl. Duyduklar›na inanamam›fl ceylan. Gökyüzündeki kargalara bakm›fl, kargalar›n her zamankinden daha keyifli güldü¤ünü görmüfl ve bülbüle “A¤lama bülbül kardefl. Mutlaka sana sesini geri getirece¤iz. Hem sesini, hem de güzel orman›m›z› kurtaraca¤›z.” demifl K›nal› Ceylan. Demifl demesine ama bunu nas›l yapaca¤›n› kendisi de bilmiyormufl. Biraz düflündükten sonra, orman›n bilgesine gitmeye karar vermifl.

K›z›lçam: “Evet burada ama ne türkü söylüyor, ne de yuvas›ndan ç›k›yor, san›r›m hastaland›!” demifl.

Sevgili çocuklar, orman›n bilgesinin kim oldu¤unu bilir misiniz? Tabii ki orman›n bilgesi kaplumba¤ad›r. Çünkü hayvanlar içinde en uzun yaflayan kaplumba¤ad›r. Sab›rl›d›rlar ve yaflad›klar›n› hiç unutmazlar. Bundan dolay›d›r ki, canl› birer tarihtir kaplumba¤alar. Geçmiflten ö¤renip, gelece¤i anlarlar. ‹flte bu yüzden her fleyi bilirler. Bülbülü de yan›na alan K›nal› Ceylan, h›zla bilge kaplumba¤an›n evine koflmufl. Yolda di¤er hayvanlara da haber vermeyi unutmam›fl. Böylece ormandaki tüm hayvanlar, bilge kaplumba¤an›n evinin önüne toplanm›fllar. K›nal› Ceylan: “Bilge Kaplumba¤a, Bilge Kaplumba¤a!” diye seslenmifl.

Bülbülün orada oldu¤unu ö¤renen K›nal› Ceylan sevinçle bülbüle seslenmifl: “Bülbül kardeeeefl, bülbül kardeeefl. Afla¤› gel de konuflal›m. Bugün türkü söylemedin, bütün orman uykuda kald›. Çiçekler soldu, ça¤layandan akan sular kesildi, bulutlar kayboldu ve dahas› çocuklar da ormana gelmez oldu. Bülbül kardefl, bülbül kardeeefl... Hadi gel, yine bize umutlu, nefleli türküler söyle.” K›nal›

Bilge Kaplumba¤a elinde bastonuyla yavafl yavafl, a¤›r ad›mlarla evinden ç›km›fl. Karfl›s›nda orman›n tüm hayvanlar›n› görünce, ormanda bir sorun oldu¤unu anlam›fl. Ki, bülbülün sesini o da bugün hiç duymam›fl. Bülbüle bakm›fl, bülbülü gözü yafll› görünce, bülbülün bir derdi oldu¤unu da anlam›fl. K›nal› Ceylan, olan› biteni anlatm›fl. Bülbülün sesini nas›l geri getireceklerini Bilge

Kaplumba¤a’ya sormufl. Bilge Kaplumba¤a, yavafl emin ad›mlarla bir sa¤a, bir sola yürümüfl. Kimi zaman da hayvanlara tek tek bakarak “H›mm!” demifl. Sonra yüksek bir tafl›n üstüne ç›km›fl. Bu arada hayvanlar da kendi aralar›nda m›r›ldan›yormufl. Bilge Kaplumba¤a bastonunu tak tak tak diye tafla vurmufl. Tak tak tak sesini duyan hayvanlar susup, Bilge Kaplumba¤a’y› dinlemeye bafllam›fllar. “Elbette ki var! Ama çok zor” demifl Bilge Kaplumba¤a. K›nal› Ceylan hemen at›lm›fl: “Bilge Kaplumba¤a, ne kadar zor olursa olsun. Bülbülün sesini bulmam›z gerek. Yoksa geriye ne biz, ne de orman kalacak. Ne gerekiyorsa yapaca¤›z. Sen yeter ki ne yapmam›z gerekti¤ini söyle bize” demifl. Di¤er hayvanlar da K›nal› Ceylan’› onaylarcas›na evet evet deyip bafllar›n› sallam›fllar. Bunun üzerine Bilge Kaplumba¤a tekrar bastonunu tafla vurmufl. “Dinleyin o zaman, flu karfl›da duran da¤› görüyor musunuz? Bu da¤a Umut Da¤› derler” demifl. Bütün hayvanlar önce Umut Da¤›’na, sonra Bilge Kaplumba¤a’ya bakarak “Eeee” demifller. Bilge Kaplumba¤a, hayvanlar› daha rahat görebilmek için gözlüklerini takm›fl. Ve anlatmaya devam etmifl: “O gördü¤ünüz Umut Da¤›’n›n tepesi bulutlar› aflar. Umut Da¤›’n›n tepesinde ise, Ulu Sevgi A¤ac› vard›r. Bu Ulu Sevgi A¤ac›’n›n meyveleri, bülbülün sesini geri getirecektir. Amaaa!” demifl Bilge Kaplumba¤a… Bütün hayvanlar bilge kaplumba¤an›n a¤z›n›n içine baka baka merakla, “Eeeeee...”demifller. Bilge Kaplumba¤a: “Umut Da¤›’na bugüne kadar kimse ç›kamad›. Bir tek hayvan›n oraya ç›kmas› ise imkâns›z. Çünkü Umut Da¤›’n›n tepesine ç›kmak için yemeden içmeden yürümek gerekir. Ve Umut Da¤›’n›n yolu da yoktur. O da¤›n kayalar› diktir, geçit vermez. Uçurumlar› derindir. Ve bin bir türlü engeli vard›r. Umut Da¤›’na ç›kabilmek için, yüre¤inden sevgiyi ve umudu eksik etmemeniz gerekir. E¤er bunlar› unutup geri dönmeye karar verirseniz, kargalardan fark›n›z kalmaz. Ya da Umut Da¤›’n›n derin çukurlar›nda kal›rs›n›z. Unutmay›n ki, yürüdü¤ünüz her ad›m arkan›zdan gelen arkadafl›n›za yol olacakt›r. Yürüdü¤ünüz yolu belli etmek için, geç-

EK‹M 2007 | TAVIR | 43


masal

ti¤iniz yerlere k›z›l karanfil tohumlar›ndan at›n. E¤er Umut Da¤›’n›n yolcusu son nefesine kadar yürürse, oldu¤u yerde bir atefl yakmal›. Atefl yakmal› ki, ard›ndan yürüyecek arkadafl› atefli görsün ve s›ran›n kendisinde oldu¤unu anlas›n. Anlas›n ki, arkadafl›n›n yürüdü¤ü yoldan yürüyüp, Ulu Sevgi A¤ac›’na giden yolu, daha daha ileriye tafl›s›n. Ancak bu flekilde ulaflabilirsiniz Umut Da¤›’n›n doruklar›na. Size k›z›l bir bant verece¤im. Bu meflale size bu yolda güç verecektir. Güç verecektir çünkü o size Umut Da¤›’na niçin ç›kt›¤›n›z› hep hat›rlatacakt›r. Art›k son nefesinizi verece¤inizi anlad›¤›n›zda onu yerde bir tafl›n üstüne koyun. Ki peflinizden gelen arkadafl›n›z o band› sizden emanet al›p, kendisinden sonra gelene emanet b›raks›n. fiimdi gidin, düflünün tafl›n›n! Karar›n›z› verin. Unutmay›n Umut Da¤›’na yolculu¤a ç›k›p geri dönenler, kargalar› daha çok sevindirir. ‹yi düflünün!” demifl Bilge Kaplumba¤a. Ve gözlüklerini ç›kar›p sessiz, a¤›r ad›mlarla evine dönmüfl.

ne ç›km›fl. Hayvanlar da kararlar›n› söylemeye bafllam›fllar. ‹lk sözü alan K›nal› Ceylan olmufl. “Biz Umut Da¤›’na ç›kaca¤›z. Bedeli ne olursa olsun, bülbülün sesini ve orman›m›z› kurtaraca¤›z.” Demifl.

O gün, tüm hayvanlar kendi aralar›nda konuflup tart›flm›fllar. Tilkiler tilkilerle, atlar atlarla, zürafalar zürafalarla, ceylanlar ceylanlarla, filler fillerle... uzun uzun konuflmufllar.

Zürafa: “Durun bir bakal›m, ne olacak? fiimdiden acele etmeyelim. Belki her fley düzelir, ç›kmaya gerek kalmaz.” demifl.

Ertesi gün yine Bilge Kaplumba¤a’n›n evinin önünde toplanm›fllar. Bilge Kaplumba¤a yine gözlüklerini tak›p büyük tafl›n üstü-

Fil: “Biz filler Umut Da¤›’na ç›kmay› gereksiz görüyoruz. Biz açl›¤a dayanamay›z, baflka bir yol bulaca¤›z.” demifl. Tavflan: “Ne gere¤i var? Umut Da¤›’nda hayat›m›z› tehlikeye atmaktansa burada yaflamak daha iyi de¤il midir?” demifl. At ise: “Biz atlar›n bacaklar› güçlüdür. Biz çabucak ç›kar›z.” demifl. Tilki kurnazca: “Da¤a ç›kman›n mutlaka kolay bir yolu vard›r. Biz de ç›kar›z” demifl. Eflek: “Ne gere¤i var can›m? Kargalara söyleyelim, versinler bülbülün sesini, olsun bitsin.” demifl.

Gördü¤ünüz gibi çocuklar, tilki kurnazl›¤›na, atlar güçlü bacaklar›na güvenmifller. Tabii ki yan›lm›fllar. Neden yan›ld›klar›n› ise masal›m›z›n sonunda Bilge Kaplumba¤a anlats›n bize. Biz ceylanlarla ç›kal›m yolculu¤a. Ormandaki tüm ceylanlar toplanm›fllar. Yola ilk ç›kan ise K›nal› Ceylan olmufl. K›nal› Ceylan di¤er arkadafllar›na tek tek sar›l›p vedalaflm›fl. Sonra da Bilge Kaplumba¤a’n›n verdi¤i k›z›l band›, kibriti ve k›z›l karanfil tohumlar›n› yan›na alm›fl. Ve son kez arkadafllar›na, bülbüle, ormana bakarak: “Sizi çok seviyorum. Mutlaka Ulu Sevgi A¤ac›’na ulaflaca¤›z ve güzel orman›m›z› kargalara b›rakmayaca¤›z.” demifl. Ve Umut Da¤›’na do¤ru düflmüfl yollara. Hiçbir fley yemeden, geçti¤i yerlere k›z›l karanfil tohumlar› b›rakarak yürümüfl, yürümüfl, az gitmifl uz gitmifl ama dere tepe düz gitmemifl sevgili çocuklar. Çünkü kayalar dik, çal›lar dikenli, uçurumlar ise derinmifl Umut Da¤›’nda. Ama ald›r›fl etmemifl K›nal› Ceylan. Her fleye ra¤men yürümüfl. Ben diyeyim üç mevsim, siz deyin dört mevsim. Ben diyeyim 200 gün, siz deyin 300 gün hep yürümüfl K›nal› Ceylan.

44 | TAVIR | EK‹M 2007

Kargalar da bofl durmam›fl tabii ki. K›nal› Ceylan’›n geri dönmesi için ellerinden geleni yapm›fllar. Ne mi yapm›fllar? Bazen gökten tafllar ya¤d›rm›fllar, bazen sald›r›p K›nal› Ceylan’›n gözlerini oymaya çal›flm›fllar. Kimi zaman da “Tatl› dil” döküp kand›rmaya çal›flm›fllar. Ama K›nal› Ceylan hiç ald›r›fl etmemifl kargalara. Yürümüfl, yürümüfl, yürümüfl... K›nal› Ceylan açl›ktan ve yorgunluktan ad›m atamaz hale gelmifl. Ve anlam›fl ki art›k atefli yakman›n vakti geldi. Çal› ç›rp› toplay›p geceyi beklemifl. Gece olunca, k›z›l band› ç›kar›p bir tafl›n üstüne koymufl. Bulundu¤u yere son karanfil tohumlar›n› da serpifltirmifl. Ve toplad›¤› çal› ç›rp›y› yan›nda getirdi¤i kibritle tutuflturmufl. Tam alevler büyüyecekken, kargalar gelip atefli söndürmeye çal›flm›fl. Bakm›fl ki kargalar atefli söndürmeye çal›fl›yorlar. Ormandakilerin yakt›¤› atefli göremeyeceklerini düflünüp, atefli büyütmek için kendisi de alevlerin içine girmifl. Alevler büyümüfl, büyümüfl... Ormandakiler büyüyen alevleri görmüfller. Alevlerin içinden bir y›ld›z ç›km›fl. Y›ld›z süzülüp Umut Da¤›’n›n üzerinde durmufl. Bunlar› gören Benekli Ceylan, “S›ra benim.” demifl. Arkadafllar›yla vedalafl›p hemen yola koyulmufl. Yürürken bir de ne görsün? K›nal› Ceylan’›n yürüdü¤ü yerler k›z›l karanfilden bir yol olmufl. Çabucak varm›fl K›nal› Ceylan’›n atefli yakt›¤› yere. Tafl›n üstündeki band› al›p K›nal› Ceylan’›n kald›¤› yerden bafllam›fl Umut Da¤›’na t›rmanmaya. T›rmanm›fl, karanfil ekmifl; karanfil ekmifl, t›rmanm›fl. Ben diyeyim 300 gün, siz deyin 400 gün, hiç durmadan, aç susuz t›rmanm›fl Umut Da¤›’na. Benekli Ceylan da son an›nda yakm›fl atefli. Bakm›fl ateflin harlanmas› gerekiyor, kendisi de girmifl ateflin içine. Alevlerden bir y›ld›z ç›km›fl. Y›ld›z süzülüp Umut Da¤›’n›n üstünde durmufl. Bu arada ormandakiler de bofl durur mu? Tabii ki bofl durmam›fllar sevgili çocuklar. Umut Da¤›’na t›rmanan ceylanlara hep inanm›fllar. Sevgilerini belli etmek için, ormanda yakt›klar› ateflle selamlam›fllar ceylanlar›. Ceylanlar için türküler söyleyip halaylar çekmifller. Kargalar da atefl yakmay›, türkü söylemeyi ormanda yasaklam›fllar. Ama kimseler dinlememifl kargalar›. Her gi-


masal

den ceylan›n ard›ndan türküler söylemifller. Ve kargalar›n h›rs›z oldu¤unu, ceylanlar›n da kahraman oldu¤unu dünya âleme duyurmufllar. Sözün k›sas› çocuklar, kargalar sald›rm›fl, ormandakiler sahiplenmifl; ormandakiler sahiplenmifl, kargalar sald›rm›fl. Ama ceylanlar› hiç yaln›z b›rakmam›fl ormandakiler. Benekli Ceylan da atefli yak›p y›ld›z oldu¤unda Anne Ceylan “S›ra benim” demifl. Ve ekmifl Umut Da¤›’na karanfillerini. Anne Ceylan y›ld›z oldu¤unda, Kardefl Ceylan ba¤lam›fl k›z›l band›n›… Kardefl Ceylan atefl yak›p y›ld›z oldu¤unda, Sürmeli Ceylan ç›km›fl yola... ‹flte böyle sürüp gitmifl. Ben diyeyim 6 y›l, siz deyin yedi y›l, hiç durmadan, birbiri ard›na t›rmanm›fllar, karanfil ekip atefl yakm›fllar. Derken, Güzel Gözlü Ceylan “S›ra benim.” demifl ç›km›fl yola. K›z›l karanfil yolundan göz aç›p kapayana kadar geçmifl. Sürmeli Ceylan’›n b›rakt›¤› k›z›l band› al›p aln›na ba¤lam›fl. Ben diyeyim 280, siz deyin 300 gün, aç ac›na ve karanfil ekerek yürümüfl. En sonunda Umut Da¤›’n›n tepesine varm›fl. Açl›ktan ve yorgunluktan tam yürüyemez hale gelmifl ki Ulu Sevgi A¤ac›’n› karfl›s›nda görmüfl. Buna çok sevinmifl Güzel Gözlü Ceylan. Ulu Sevgi A¤ac› o kadar büyükmüfl ki, ben diyeyim üç bin, siz deyin befl bin dal› varm›fl. Gövdesi ise bir apartman kadar büyükmüfl. Bir dal› bahar› yaflay›p çiçekler açarken, di¤er dal› yaz› yaflay›p meyveler veriyormufl. Yavafl yavafl Ulu Sevgi A¤ac›’na yaklaflm›fl. Elindeki son karanfil tohumlar›n› da Ulu Sevgi A¤ac›’n›n gölgesine serpifltirmifl. Derken, Ulu Sevgi A¤ac›’n›n arkas›ndan K›nal› Ceylan ve 122 arkadafl› ç›kagelmifl. Onlar› karfl›s›nda capcanl› gören Güzel Gözlü Ceylan buna çok sevinmifl. Arkadafllar›, Güzel Gözlü Ceylan’a, “Seni bekliyorduk” demifller. Ve ona tek tek sar›lm›fllar. Sonra sevinçle kocaman bir atefl yakm›fllar. Ormandakiler de Güzel Gözlü Ceylan’›n Ulu Sevgi A¤ac›’na ulaflt›¤›n› anlam›fllar. Sonra Güzel Gözlü Ceylan, arkadafllar›na; “Haydi, hep birlikte Ulu Sevgi A¤ac›’n›n meyvelerinden al›p ormana dönelim” demifl. K›nal› Ceylan da, “Biz art›k burada yaflayaca¤›z. Geri dönemeyiz. Ulu Sevgi A¤ac›’n›n

meyvelerini sen ormana götüreceksin. Hadi düfl yollara, kurtar orman›m›z›” demifl. Güzel Gözlü Ceylan, arkadafllar›ndan ayr›lmak istememifl. Ama orman› kurtarmas› gerekti¤ini de hiç unutmam›fl. Arkadafllar›yla vedalafl›p Ulu Sevgi A¤ac›’ndan üç meyve alm›fl. Ve k›z›l karanfilli yoldan ormana geri dönmüfl. Güzel Gözlü Ceylan’› orman sevinçle karfl›lam›fl. Hep birlikte nefle içinde Bilge Kaplumba¤a’n›n evine gitmifller. Bülbül de kaplumba¤an›n evindeymifl zaten. Bilge kaplumba¤a ve bülbül, Güzel Gözlü Ceylan’› karfl›lamak için yüksek tafl›n üstüne ç›km›fllar. Güzel Gözlü Ceylan tüm hayvanlar›n alk›fllar› içinde, Bilge Kaplumba¤a’ya k›z›l band›, kibriti ve Ulu Sevgi A¤ac›’n›n üç meyvesini vermifl. Bilge Kaplumba¤a meyvelerden birini, uzun zamand›r aç ve yorgun olan Güzel Gözlü Ceylan’a vermifl. Güzel Gözlü Ceylan hemen iyileflip, eskisinden daha güçlü olmufl. Di¤erini ise orman›n topra¤›na kar›flt›rm›fl. Uzun zamand›r kuruyan toprak, yeflermifl renk renk çiçekler açm›fl, sular ça¤lam›fl, bulutlar tekrar gelmifl. Tüm bunlar› seyreden kargalar art›k yenildiklerini anlay›p seslerini ç›karmam›fllar. Bilge Kaplumba¤a son meyveyi bülbüle vermeden önce, elindeki bastonu üç kez tafla vurmufl… Tak tak tak! “Sevgili kardefllerim! Ceylan›n sayesinde orman›m›z kurtuldu. Bülbül yine bize umutlu türküler söyleyecek. Bu ormanda mutlu, kardeflçe yaflamam›z› istemeyen kargalar ise, art›k biliyorlar ki, bu orman› yok edemeyecekler. Ama unutmay›n ki, atlar, tilkiler de ç›km›fllard› yola. Ama ceylanlar› yaln›z b›rak›p kargalar› sevindirdiler. Tilki, kurnazl›¤›na güvenip Umut Da¤›’na ç›kman›n kolay yolunu arad›. Kolay yol olmad›¤›n› anlay›nca, geri dönüp bizi kand›racakt›. Ama Umut Da¤›’n›n çukurlar›na düfltü. At sadece güçlü bacaklar›na güvendi. Ulu Sevgi A¤ac›’na inanmad›. ‹nanmad›¤› için bir süre yürüdü sonra “Yeter bu kadar.” deyip

geri geldi. Ama ceylanlar Ulu Sevgi A¤ac›’na hep inand›. Sab›rla inançla hep yürüdüler. Orman›n kurtulmas›n› düflündüler ve amaçlar›na ulaflt›lar. Baflard›lar çünkü Ulu Sevgi A¤ac›’na ulaflman›n fedakarl›ktan geçti¤ini biliyorlard›. Orman›m›za sad›k kald›lar.” demifl Bilge Kaplumba¤a. Sonra elindeki son meyveyi de bülbüle vermifl. Ulu Sevgi A¤ac›’n›n meyvesini yiyen bülbülün sesi geri gelmifl. Güzel sesiyle ilk türküsünü K›nal› Ceylan için söylemifl. Sonra orman, bülbülün sesiyle birlikte canlanm›fl. Yine eskisi gibi çocuk sesleri orman›n sesine kar›flm›fl ve ormandaki tüm canl›lar, bülbülün umutlu türküleriyle kardeflçe yaflamaya devam etmifller. Haa, unutmadan sevgili çocuklar, peki kargalar ne olmufl? Tabii ki ormanda yaflamaya devam etmifller. Her zamanki gibi bülbülün sesini bast›rmaya çal›flm›fllar. Kargalar›n bundan sonra nas›l bir oyun oynayaca¤›n› bilemeyiz. Ama art›k ormandakilerin Umut Da¤›’na t›rmanan k›z›l karanfilden bir yolu varm›fl. ‹flte böyle çocuklar. Ceylanlar, Umut Da¤›’n›n üzerinde y›ld›z olmufllar. E¤er siz de geceleri yüksek da¤lar›n doruklar›na dikkatlice bakarsan›z gökyüzünde 122 y›ld›z›n “Her fley sizin için” yazd›¤›n› görürsünüz. ‹flte o da¤ Umut Da¤›’d›r sevgili çocuklar....J

EK‹M 2007 | TAVIR | 45


haberler Marcel Marceau yaflam›n› yitirdi

Takva Oscar aday› oldu 43. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nde 8 ödül alan Takva, Türkiye’nin Oscar aday› oldu. Yönetmenli¤ini Özer K›z›ltan’›n yapt›¤›, senaryosunu Önder Çakar’›n yazd›¤› film, Toronto ve Saraybosna gibi yurtd›fl› festivallerinden de önemli ödüller alm›flt›. Takva son olarak Saraybosna Film Festivali’nde büyük ödülü alm›flt›.

20 Eylül’de Türkiye Sinema Eseri Sahipleri

Meslek

Birli¤i’nde

(SESAM) topland›. Toplant›ya kat›lan temsilciler, ilk oylama sonucunda 40 film içinden ilk 5 film

olarak

“Beynelmilel”,

“Takva”, “Mutluluk”,

“Kader” ve “Hokkabaz”› belirledi. ‹kinci tur oylama sonucunda da “Takva”n›n, Türkiye’yi temsilen

Kültür ve Turizm Bakanl›¤› ile 12 meslek örgütü temsilcileri, 80. Akademi Ödülleri “En iyi yabanc› film” aday aday›n› belirlemek için

Dünyan›n en tan›nm›fl pandomim sanatç›s› Frans›z Marcel Marceau 25 Eylül tarihinde 84 yafl›nda yaflam›n› yitirdi.

80. Akademi Ödülleri “En iyi yabanc› film” aday aday› olarak gönderilmesine karar verildi. J

Ruhi Su ölümünün 22. y›l›nda çeflitli etkinliklerle an›ld›.

Sessiz sanat›n ustas› Marcel Marceau 1923 y›l›nda Strasbourg’un Alsatian kasabas›nda do¤du. Marceau, daha sonra babas›n›n kasapl›k yapt›¤› Lille kentine gitti. ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda babas›n›n Fransa’y› iflgal eden Naziler taraf›ndan esir al›n›p öldürülmesi üzerine Marceau, 1944 y›l›nda direnifl hareketine kat›ld›. Marceau daha sonra Frans›z ordusuna kat›ld› ve savafl sona erene kadar Almanya’daki müttefik ordusunda görev yapt›. 1946 y›l›nda sanat çal›flmalar›na bafllayan Marceau, büyük mim ö¤reticisi Etienne Decroux’dan ders ald›, “bip” ad›ndaki ünlü ka-

rakteriyle tan›nd›. Onlarca y›l canland›rd›¤› komik ve trajik karakterlerle dünyan›n her yerinde sanatseverlerin be¤enisini kazanan Marceau, “Mim, t›pk› müzik gibi ne s›n›r ne de ülke tan›r. E¤er kahkaha ve gözyafllar› insanl›¤›n karakteriyse tüm kültürler bizim ö¤retimizle yo¤rulmufltur” demiflti.J

Filmekimi bafll›yor 22 Eylül günü, Ruhi Su vakf› çal›flanlar›, ailesi, Dostlar Korosu, Grup Yorum, ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› ve birçok demokratik kitle örgütü temsilcisiyle birlikte, sevenlerinin kat›l›m›yla gerçekleflen anmada, ilk olarak bir dakikal›k alk›fll› sayg› duruflunda bulunuldu. Ruhi Su’nun yaflam›n›n anlat›ld›¤› ve konuflmalar›n yap›ld›¤› anmada; Grup Yorum; Ruhi Su ve tüm devrim flehitleri için “Bize Ölüm Yok” adl› flark›y› seslendirdi. Ard›ndan s›ray› alan Ruhi Su Dostlar Korosu da Ruhi Su türkülerini seslendirdi. Son olarak sözü alan Sad›k Gürbüz ise anmaya kat›lanlar›n eflli¤iyle birlikte türküler söyledi. Anmaya kat›lanlar daha sonra Sümeyra’n›n mezar›n› da

46 | TAVIR |EK‹M 2007

ziyaret etti. Ayn› akflam, ‹dil Kültür Merkezi’nde de bir anma etkinli¤i düzenlendi. Ruhi Su’nun sesinden bir türküyle bafllayan anmada, daha sonra Ruhi Sun’nun hayat›n›n anlat›ld›¤› bir konuflma yap›ld›. Program Ruhi su Dostlar Korosu’nun türküleriyle devam etti. Dinletinin ard›ndan Ruhi Su ile ilgili haz›rlanan sinevizyon izlendi. Son olarak sahneyi Grup Yorum ald›. Yorum, Ruhi Su’nun kendileri için çok de¤erli bir insan oldu¤unu belirterek “Hocam›z›n yaratt›¤› de¤erlere hep ba¤l› kalaca¤›z.” dedi. Konuflman›n ard›ndan Ruhi Su türkülerinden ve kendi flark›lar›ndan oluflan küçük bir dinleti sundu.

Filmekimi program›, Cannes, Berlin ve Toronto gibi festivallerde ödüller alan filmlerle son dönemlerde baflar›l› yap›tlar ortaya ç›karan yönetmenlerin yap›tlar› Beyo¤lu Emek Sinemas›’nda izleyiciyle buluflmaya haz›rlan›yor. 19-25 Ekim tarihleri aras›nda her akflam 21.30 seans›nda, yeni çekilen bir filmin galas› da yine Filmekimi kapsam›nda yap›lacak.

yat uygulamas› bu y›l da devam

Filmekimi’nin 19 Ekim Cuma günü saat 21.30’da gerçekleflecek ilk gala gecesi ise, Fransa’n›n 2008 Oscar aday› Persepolis ile olacak.

Filmekimi’nde gösterimler s›ra-

Geçti¤imiz y›l gençler taraf›ndan büyük ilgiyle karfl›lanan hafta içi gündüz seanslar›ndaki (11.00, 13.30, 16.00) indirimli fi-

edecek : Filmekimi boyunca hafta içi gündüz seanslar› sadece 3,5 YTL olacak. Gösterim saatleri, geçti¤imiz y›llarda oldu¤u gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30 olup, 20 Ekim Cumartesi saat 24.00’te tek bir geceyar›s› seans› olacak.

s›nda ara verilmeyecek. Filmden önce gösterilecek reklam filmleri tam seans saatlerinde bafllayacak ve reklam filmlerinin bitiminden bir dakika sonra filmin gösterimine geçilecek. Film bafllad›ktan sonra da salona izleyici al›nmayacak.J


haberler

Halk Anayasas› Tasla¤› tart›flmaya aç›ld›.

GRUP YORUM g ü n c e 38 Eylül : Gülsuyu'nda gerçekleflen halk flenli¤ine kat›larak yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. fienlikte ayn› gün , Birol Topalo¤lu, K›smet Y›ld›z ve ‹dil Tiyatro Atölyesi de sahne ald›. 3 9 Eylül : Armutlu Cemevi

Gençlik Komisyonu'nun organize etti¤i 4. Armutlu Güz fienli¤ine kat›ld›.

konserde 1200 kifliye konser verdi. 3 15 Eylül: Antakya Aç›khava

Tiyatrosu'nda yap›lan konserde 1400 kifliye seslendi. 3 22 Eylül: Ruhi Su’nun 22.

ölüm y›ldönümünde mezar› bafl›nda

Halk Anayasas› Tasla¤› Tan›t›ld› Haklar ve Özgürlükler Cephesi, haz›rlad›¤› Halk Anayasas› Tasla¤›’n› kamuoyuna aç›klayarak, ülke gündeminin birinci maddesi olarak ele al›nan anayasa tart›flmalar›na halk›n cephesinden kat›larak alternatifini sundu. 26 Eylül günü Mecidiyeköy Kültür Merkezi konferans salonunda düzenlenen bas›n toplant›s›na ayd›n ve sanatç›lar, araflt›rmac›-gazeteciler, yazarlar ve genifl bir izleyici toplulu¤u kat›ld›. Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin bas›n bildirisinin okunmas› ile bafllayan toplant›ya Mihri Belli, Sevim Belli ve Haluk Gerger de divan

masas›nda yerlerini alarak kat›ld›lar. 82 Anayasas›’n› haz›rlayan Dan›flma Meclisi’nin cuntac› 5 generalin onaylad›¤› isimlerden olufltu¤u belirtilen bas›n aç›klamas›nda, bugün de haz›rlanan anayasan›n, AKP hükümetinin dar bir akademisyen grubu taraf›ndan kapal› kap›lar ard›nda ele al›nd›¤› ifade edildi. Divan masas›nda tek tek düflüncelerini aç›klayan Haluk Gerger, Sevim Belli ve Mihri Belli’nin ard›ndan, izleyiciler de söz alarak anayasa konusunda düflüncelerini belirttiler. Toplant›, ileri bir tarihte düzenlenecek bir forumda anayasa konusunda genifl bir tart›flma platformunun yarat›laca¤› belirtilerek bitirildi.J

3 9 Eylül : Gazi Barajüstü

Orman›'nda yap›lan 3. Geleneksel Gazi Halk fienli¤i’ne kat›larak on binlerce kifliye seslendi. fienlikte Yorum d›fl›nda yaklafl›k 40 sanatç› sahne ald›.

anmaya

kat›larak anmaya kat›lanlar›n da eflli¤iyle “Bize Ölüm Yok” flark›s›n›

seslendirdi.

Ayn›

akflam ‹dil Kültür merkezinde düzenlenen Ruhi Su’yu anma

3 14

Eylül: ‹skenderun Karaa¤aç'taki Klas Dü¤ün Salonu Bahçesi'nde yap›lan

etkinli¤ine kat›larak Ruhi Su türküleri söyledi.J

Kürt Film Festivali’ne baflvurular bafllad›

‹zmir ‘de karikatür yar›flmas› düzenleniyor

Beflinci Londra Kürt Film Festivali 30 Kas›m-6 Aral›k tarihleri aras›nda düzenlenecek.

Uluslararas› ‹zmir K›sa Film Festivali, 35 ‹zmir Film Festivali ve Karikatürcüler Derne¤i ‹zmir Temsilcili¤i taraf›ndan düzenlenen karikatür yar›flmas›n›n konusu 'sinema ve kad›n' olarak belirlendi. Yar›flmaya dünyan›n her yerinden profesyonel ve amatör karikatüristler kat›labiliyor. Bundan sonraki y›llarda festival bünyesinde kal›c› hale getirilmesi dü-

www.lkff.co.uk adresi üzerinden ‹ngilizce ile Kürtçenin Sorani ve Kurmanci lehçelerinde haz›rlanm›fl olan kat›l›m flartlar› ve baflvuruya dair detaylar› içeren formu doldurarak festivale filmi gösterimi için baflvuruda bulunmak mümkün. Kürt Film Festivali'nde uzun ve k›sa metrajl› filmler ile belgesel ve animasyon filmleri de gösteriliyor.

flünülen ve yar›flmaya gönderilen karikatürlerden oluflan serginin seçiciler kurulu da Cem Koç (Karikatürcüler Derne¤i ‹zmir Temsilcisi) , Kayhan K›rm›z›gül (UIKFF Baflkan›), Mehmet Aslan, Murteza Albayrak ve Eray Özbek’ten olufluyor. Son baflvuru tarihi 20 Ekim olan yar›flmada 3 çal›flmaya ödül verilecek.J

yap›lan

Kat›lacak bütün filmleri ingilizce altyaz›l› olmas› gerekiyor. Yar›flmaya ancak 2006 y›l› ve 2007 y›l›nda yap›lm›fl ve önceki y›llarda Londra Kürt Film Festivalinde gösterilmemifl olan filmler kat›labilecek. Festivale gönderilecek film baflvurular›n›n 15 Ekim 2007'ye kadar yap›lmas› gerekiyor. J

EK‹M 2007 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3 19 y›ldan bu yana aral›ks›z olarak düzenlenen Uluslararas› ‹stanbul K›sa Film Festivali, 07 - 14 Kas›m 2007 tarihleri aras›nda yap›l›yor. Aç›l›fl gecesi yerli, yabanc› konuklar ve bas›n›n kat›l›m› ile 05 Kas›m’da yap›lacak. Programa, 35 mm, 16 mm sinema filmi ve dijital formatta kurmaca, canland›rma ve deneysel filmler al›n›yor. Son baflvuru tarihi 15 Eylül 2007 olarak belirlendi. Etkinlikler ücretsiz olarak, ‹stanbul Frans›z, ‹talyan ve Alman Kültür Merkezlerinin sinema salonlar›nda gerçeklefltirilecek. 3Sinema Eseri Yap›mc›lar› Meslek Birli¤i (Se-Yap) Kuruldu. “Sinema eseri yap›mc›lar›n›n ortak ç›kar ve hedefler do¤rultusunda örgütlenmelerini sa¤lamak; yap›mc›l›k mesle¤inin kamuoyu nezdinde sayg›nl›¤›n› artt›rmak; uluslararas› yap›mc› ve yap›m evleri ile kurumsal iliflkiler kurarak ülkemizde sinema sektörünün ve film yap›mc›l›¤›n›n geliflmesine katk›da bulunmak” amac› ile oluflturuldu¤u aç›kland›. 3 Sinema oyuncusu Ali Kemal As›liskender

hayat›n› kaybetti. Türk Sinemas›n›n emektar oyuncular›ndan ''Karga Kemal'' lakapl› Ali Kemal As›liskender, Pankreas kanseri tedavisi gördü¤ü hastanede 23 Eylül günü yaflam›n› yitirdi. Türk sinemas›nda daha çok Karadenizli tiplemeleriyle tan›nan ve birçok sinema filmi ile dizide rol alan As›liskender'in cenazesi Hekimbafl› Mezarl›¤›'na defnedildi 3 Piyanist Joe Zawinul Yaflam›n› Yitirdi Avusturyal› caz piyanisti, 1970'lerin caz rock grubu Weather Report'un kurucusu Joe Zawinul, 11 Eylül günü Viyana'da 75 yafl›nda öldü. Macar, Çek ve Çingene kökenli sanatç›n›n 5 A¤ustostan bu yana Viyana'da bir klinikte kanser tedavisi gördü¤ü, bu yüzden son turnesini iptal etti¤i kaydedildi. 1960'larda ünlü trompetçi Miles Davis ile ABD'de albümler kaydeden Joe Zawinul, daha sonra 1970'de Wayne Shorter, Miroslav Vitous, Jaco Pastorius, Airto Moreira ve Alphonse Mouzon gibi müzisyenlerin yer ald›¤› Weather Report grubunu kurmufl ve bu grupla "Heavy

Weather", "Black Market" ve "I Sing the Body Electric" gibi albümler yapm›flt›. 3 59. Emmy ödüllerini kazananlar belli oldu. Drama dizisi dal›nda ''Sopranos'' en iyi dizi, "Boston Legal"deki rolüyle James Spader en iyi erkek oyuncu, Sally Field "Brothers and Sisters"deki baflar›s›yla en iyi kad›n oyuncu oldu. Bu alanda Terry O'Quinn ''Lost"daki rolüyle en iyi yard›mc› erkek oyuncu, Katherine Heigl da "Grey's Anatomy"deki rolüyle en iyi yard›mc› kad›n oyuncu ödülüne lay›k görüldü. Alan Taylor da "Sopranos" ile en iyi yönetmen oldu. Komedi dizisinde ise ''30 Rock'' en iyi dizi, Ricky Gervais, ''Extras'' ile en iyi erkek oyuncu, America Ferrera "‹gly Betty" ile en iyi kad›n oyuncu, Jeremy Piven "Entourage" ile en iyi yard›mc› erkek oyuncu, Jaime Pressly "My Name is Earl" ile en iyi yard›mc› kad›n oyuncu oldu. "Ugly Betty"nin yönetmeni Richard Shepard da en iyi komedi dizisi yönetmeni seçildi.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3Yönetmen : Terry George

Tür: Dram

48 | TAVIR |EK‹M 2007

3 Yönetmen : Christophe Barratier Tür:Komedi

3 Yönetmen : Tayfun Pirselimo¤lu Tür:Dram

3 Yönetmen: Michael Winterbottome Tür:Belgesel




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.