kapak_sablon
12/1/07
2:49 PM
Page 1
kültür sanat yaflam›nda
• 2007/12
•
say› 68
•
2.25 YTL(KDV’li)
aral›k 2007
›ssn 1303-9113
sanat “piyasa” s›
. sanat m› de¤erler mi? . yasakl› dilin hüzünlü sesi: mehmed uzun . ellerin müzikle dans›: def . tokat’ta yazmac›l›k
kapak_sablon
12/1/07
2:50 PM
Page 2
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek
Sevgisizli¤in hükmü sürsün isteniyor. Kardeflli¤in yerini düflmanl›k als›n… Bin y›ll›k kadim dostluklar art›k tehlikede! Halklar aras›nda öfkenin ve kinin öne ç›kt›¤› çeliflkiler yeflertiliyor. Kap› komflusuna neredeyse bir anda düflmanlaflan bir insan, hangi aflamalardan buralara savruldu¤unu göremiyor. Bu bilinç yan›lg›s›, dostun-düflman›n bir anda birbirine kar›flmas›, egemenlerin uzun y›llar boyu yürüttü¤ü politikalar›n sonucu olarak karfl›m›za ç›k›yor oysa. Tarih, halklar›n birbirine düflman edilmesi, onlar›n hiç bir araya gelmemesi için yap›lan propagandalar›n zaman zaman tuttu¤unu anlat›yor bize. Kaybeden yine halklar oluyor el-
Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
bette. Halklar aras› düflmanl›¤a sevinenler ise her daim mutlu. Çünkü kurduklar› sömürü düzeni böyle yafl›yor, böyle y›k›lm›yor. Onlar›n sevinçlerini kursaklar›nda b›rakmak, halklar›n kardeflli¤inin hüküm sürmesi için çabalamak gerekiyor. Düfllerimizi, içi bofl birer hayal olmaktan ç›karman›n, yar›na daha güvenle, inançla bakabilmenin yolu birbirimize daha s›k› sar›lmaktan geçiyor. Birileri sevinmesin, birileri kanlar›m›z üzerinde tepinmesin art›k. Kötü günün hükmü tez biter, der eskiler. Bitsin art›k! Bunu yapacak olan da biziz, baflkas› de¤il… ‹nsana dair de¤erlerin pazar tezgahlar›na düfltü¤ü, üç otuz paraya her fleyin sat›n al›n›r hale geldi¤i zamanlarday›z. Böylesi bir ortamda sanat›n ve sanatç›n›n kirlenmemesi mümkün olmuyor elbette. Pislikten, çürümeden onlar da al›yorlar paylar›-
Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
n›… Kimileri do¤rudan sat›n al›n›yor ve art›k ayd›n olma vasf›n› yitirerek, egemenlerin saf›nda yer al›yor, “yap›tlar›n›” onlar›n hizmetine sunuyor… Kimileri ise bilerek ya da bilmeyerek, halka zarar veren, dolay›s›yla egemenlerin ekme¤ine ya¤ süren bir çizgiye savrulabiliyor. Sonuçta ayr› gibi görünseler de her iki durumdaki “sanatç›n›n”
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
de¤erlerini tekeller belirler hale geliyor, art›k her iki kesim de tüccarlaflm›fl oluyor. Bu sistemde temiz kalmak kolay de¤il; ancak temiz kalmak en baflta da ayd›nlar›n görevi ve sorumlulu¤udur. Halka düflmanlaflanlara art›k diyecek bir fley yok. Ama
Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI
bilmeden, yapt›klar›yla, ürünleriyle egemenlere hizmet edenlere diyecek sözümüz var. Parayla sat›n al›nmayacak de¤erleriniz olsun hayat›n›zda… Yeni y›l›n ilk ay›nda buluflmak dile¤iyle… Dostlukla…
Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
12/2007
6 “hat›rla sevgili”nin 3 hat›rlamak istemedikleri
8
6 8 10 12 14 16 17 19 21 24 26 30 32 33 36 38 42 44 45
3 “yaflam›n k›y›s›nda” do¤ru söylemiyor!
10 kapitalist sistem ve yozlaflma- 3 lll
24 sabahattin ali: ka¤n›
33 yasakl› dilin hüzünlü sesi: 3 mehmed uzun
26 3
5
GÜNCEL bir düflümüz var DENEME sanat “piyasa”s› ELEfiT‹R‹ “hat›rla sevgili”nin hat›rlamak istemedikleri S‹NEMA yaflam›n k›y›s›nda ARAfiTIRMA kapitalist sistem ve yozlaflma -lll DENEME devrim ANI zulmün karfl›s›nda fi‹‹R oktay rifat DENEME yaln›z duvarlar›n› y›kabilirsiniz evlerimizin ‹ZLEN‹M telekom grevi ‹NCELEME tokat’ta yazmac›l›k ÖYKÜ sabahattin ali- ka¤n› ‹NCELEME ellerin müzikle dans›- def DENEME vefa HAP‹SHANEDEN karikatür B‹YOGRAF‹ mehmed uzun T‹YATRO savafl ikinci perdede ç›kacak fi‹‹R ümit ilter ÖYKÜ elma a¤ac› fi‹‹R aziz nesin HABERLER
3
3
kapak 3 neflet günal duvar dibi lll
ellerin müzikle dans›: def
güncel
bir düflümüz var ersin kartal
Sudan karaya ad›m att›¤›m›zda bafllam›flt› her fley bizim için. ‹nsanl›k denilen fley böyle bafllam›flt›. Aya¤a kalkt›k sonra. Ad›m att›k. Biraraya geldik. Yiyecek ne varsa bölüfltük. Üflüdük, birbirimize sar›nd›k. A¤lad›k ayn› sesten, güldük ayn› sesten... Ayn› tepkiler verdik ayn› olaylara. Kardefltik kelimenin tam anlam›yla. O yüzden sevdik birbirimizi... Kardeflçe yaflay›p kardeflçe bölüflürken, birileri ç›k›p daha fazla istemeye bafllad› sonra. Bize benziyorlard› ama bizden de¤ildiler. ‹nsan kisvesindeydiler ama insan de¤ildiler, duygular›, düflünceleriyle... Kardeflli¤i öldürdüler, ilk kan› onlar döktüler. ‹nsana dair ne varsa hepsinden korkmaya bafllad›lar sonra. ‹nsanl›¤› her gün öldürmeye devam ettiler. K›r çiçeklerinin rengine büründük. Do¤a, kendi renkleriyle boyad› derilerimizi. Hiç önemli de¤ildi derilerimizin renkleri ama. Güzeldik; ne fazlam›z vard›, ne de eksi¤imiz bir di¤erimizden. Biz insand›k çünkü. Derilerimizin farkl›l›¤› sadece bir renkti, o kadar. Derilerimizin renklerinin beyaz, siyah, k›rm›z›, sar› olmas› neyi de¤ifltirirdi ki? Hangisinin de¤erli olup olmad›¤›na kim karar verebilirdi ki? Verdiler ama. Kardeflçe yaflarken, hep daha fazlas›n› isteyenler karar verdiler buna. Oysa bizim de¤er ölçümüz bu de¤ildi. Ad›na kader diyenler var ama biz buna yaflam diyelim; yaflam içerisinde ayn› ac›lar›, sevinçleri duyanlar›n de¤erleri de ayn› oluyor. Biz birbirimizi farkl›l›klar›m›zla sevdik. Sevmeyenler baflkalar›yd›. Siyaht›k, beyaz-
d›k, sar›yd›k, k›rm›z›yd›k... Adlar›m›z de¤iflti sonra. Her fleyimiz de¤iflti. Ayn› kalmak, ayn› dili konuflmak, s›n›rlar olmadan hep birlikte yaflamak güzeldi. Nas›l ayr›ld›k, nas›l ayr› diller konuflmaya bafllad›k çok önemli de¤ildi, uzun y›llar›n eseriydi muhakkak. Kimbilir belki bir gün yine ayn› kelimeler dökülür a¤z›m›zdan, ki dökülecek! Tarihin ve bilimin yasalar› böyle emrediyor çünkü. Ama bugün “ayr›y›z” ne yaz›k ki. ‹flte o “ayr›l›klar”›, biz kendi zenginli¤imiz görüp, öyle sevdik birbirimizi... Kimimiz Türkçe konufltuk, kimimiz Kürtçe. Kimimiz ‹ngilizce konufltuk, kimimiz Almanca, Rusça, Frans›zca, ‹rlandaca, Arapça, Farsça, ‹spanyolca... Say›s›z dilde söyledik türkülerimizi yani. Uluslar do¤du birer birer. Kürt dendi kimimize, kimimize Türk. Frans›z olduk, ‹ngiliz, Rus, Alman, Çinli, Japon, Hintli, ‹spanyol... Adlar›m›z de¤iflikti, ülkelerimiz de¤iflikti ne gam! ‹nsand›k iflte eninde sonunda. Biz böyleyken sevdik birbirimizi... Biz birbirimizi severken, birileri nefreti ekiyordu zihinlerimize hiç durmadan. Yüreklerinde sevgiden eser bulunmayanlar, hatta sevgiden korkanlar, bizi bize k›rd›rtmaya u¤rafl›yordu. Hay›nl›kta, alçakl›kta, halka düflmanl›kta s›n›r tan›mayanlar, yalanlar›yla baflar›yorlard› bunu ço¤u kere. Kan›yorduk yalanlar›na. Hiç düflünmüyorduk elimizdeki tafl›, art›k düflman gördü¤ümüz birilerine atarken. Onlara, di¤erlerine küfrederken hiç
titremiyordu sesimiz. Dükkanlar›n› ya¤malarken hiç k›zarm›yordu yüzümüz utançtan. Neleri, neleri yitirdi¤imizin ay›rd›nda olmadan kap›l›yorduk yalan rüzgar›na. fiimdi de öyle de¤il miyiz? Neyi paylaflam›yoruz ki flu koca dünyada? Topra¤› m›, suyu mu, türlü türlü yemiflleri mi, a¤açlar› m›, neyi? Yeter de artar hepimize bunlar. S›rf birileri bunlara sahip olmak için düflman ediyor bizi bize... Bilmemek, bunun fark›na varmamak kötü. Bunun ac›s›n› duymamak da... Birileri bize bir fleyler söylüyor. Diyorlar ki, “O Kürt, ona güvenme!”... Diyorlar ki, “O Siyah, ondan kork!”... Diyorlar ki, “O Alevi, onu öldürürsen cennetliksin!”... Buna benzer binlerce yalan, iftira, demagoji... Ne için? Daha fazla para, daha fazla kar, kendi sömürü düzenlerinin devam› için daha sa¤lam iktidarlar için elbette... Bu kadar m› çürüdük de görmüyoruz bunlar›? Bu kadar m› uzaklaflt›k de¤erlerimizden de normal geliyor bize bunlar? Bu yüzden mi tepkisiz kal›yoruz yaflananlara? Bir bak›n etraf›n›za, neler oluyor, kimler neler tezgahl›yor bizim hakk›m›zda? Bir bak›n, görün, duyun, konuflun, susmay›n... Biny›llard›r kadim dostluklar içinde yaflarken, nas›l düflman kesildik birbirimize, anlamaya çal›fl›n! Biz a¤larken ac›lar›m›za, kimler kahkahalar at›yor bizim halimize görün. Vicdan ki insan›n adalet duygusudur, vicdan›n›za
ARALIK 2007 | TAVIR | 3
güncel
Öfke de insana dairdir. Kin de... K›zg›nl›k, kahretme, ilenme de... Hepsi bize dairdir. Ama kime, neye? Can al›c› olan› budur! Toplumlar tarihi, insano¤lunun öfkesinin ilk kez s›n›fl› toplumlarda görüldü¤ünü belirtir. Öyledir de gerçekten. Ezenin, ezilenin olmad›¤› bir toplumda öfkenin yeflermesinin maddi koflulu yoktur çünkü. Egemenin öfkesi oldu¤u gibi, ezilenin de öfkesi olacakt›r do¤all›¤›nda. Egemenin öfkesinin kimlere, nelere yöneldi¤i bilinir. Onlar›n kini halkad›r, halk›n örgütlülüklerinedir, baflka bir fleye de¤il. Onlar›n s›n›f kini nettir. Bugün için net olmayansa ezilenin öfkesidir. Bu durum bir çeliflki gibi gözükse de, asl›nda de¤ildir. Çünkü, egemenler, tarih boyunca ezilenin öfkesini de bir flekilde kendi kontrolü alt›na almas›n› bilmifl, bu öfkeyi, kini farkl› yönlere kanalize etmeyi baflarm›flt›r. Bu konuda oldukça uzmanlaflan egemenler, kafam›zdaki “düflman” olgusunu her geçen gün mu¤laklaflt›r›yorlar. Bu gerçe¤i görmek gerek. Gerçek bilinince sorun kalmaz. Nas›l ki su yolunu bulur; öfke de, kin de akaca¤› kanal› bulacakt›r o vakit... Bizim düfllerimiz var gelece¤e dair. Dostlu¤a, kardeflli¤e, insanl›¤a... Kardeflçe üretmeye, kardeflçe paylaflmaya... Toklu¤a, berekete, her türlü kayg›dan uzak yaflamaya...
sorun bunlar›. Soruyu dürüstçe sorun ama, ki cevab›n›z da dürüstçe olsun. Cevab›n›z a盤a ç›karacak duygular›n›z›. Ve dünyan›n hiç de paylafl›lamayacak bir yer olmad›¤›n› anlayacaks›n›z. Bir avuç asala¤›n, binlerce y›ld›r iliklerimize kadar sömürdüklerini göreceksiniz. Sizden olmayan, sizin dilinizi konuflmayan, farkl› dinden/mezhepten birisi için a¤layacaks›n›z belki çok uzun y›llar sonra... Yitirdikleriniz, art›k yüre¤inizden bile sildi¤iniz de¤erlerin yeniden yeflermesine çok sevineceksiniz, a¤›z dolusu gülebileceksiniz... Yar›na daha güçlü bakacaks›n›z. Sizin gibi
4 | TAVIR | ARALIK 2007
düflünen, sizin gibi yaflayan milyonlarca insan›n varl›¤› güç verecek size... ‹nsan›n insana etti¤i en büyük kötülük, belki de bu. Kendinden olmayana duydu¤u kin! Kendisi gibi düflünmeyene duydu¤u öfke! Özümüz duyguyla yo¤rulmufl, insanl›¤›m›z› o duygular belirliyor. ‹flte sorun burada dü¤ümleniyor, duygular›m›z› kim yo¤uruyor? Kim nas›l biçim veriyor onlara? Bunu bildikten sonra gerisi kolay. Bizi bize düflman edenin kimli¤ini bir kez deflifre etmeye görelim, o zaman duracakt›r akan kanlar›m›z.
Bizim bir düflümüz var. Üzüntünün, ac›n›n dirheminin olmad›¤›, coflkununsa da¤larca yaflanaca¤› yar›nlara dair... Çocuklar›n yüzlerinden gülücüklerin eksik olmad›¤›, borçsuz, özgürce büyüyecekleri; eme¤in, al›nterinin sömürülmedi¤i bir dünyaya dair... Amerikan postallar›yla çi¤nenmeyen, emperyalistlerin sermayesiyle kirlenmeyen bir vatana dair... Sevgiye, kardeflli¤e, dostlu¤a, paylaflmaya, velhas›l bugüne kadar yitirdiklerimize; yüreklerimizden sökülüp al›nan her duyguyu yeniden ve daha güzelini yaflayaca¤›m›z, yaflataca¤›m›z günlere dair... “Bize” dair... Düfller, gerçe¤e dönüfltürülmek için vard›r. O güç ellerimizde. O güç hepimizde...J
deneme
sanat “piyasa”s›... mehmet esato¤lu
Büyük bir tarihi dönemi ticari bir ürünün içine sokarak anlatmaya kalkmak dünyan›n en zor ifllerinden biridir. Ticaretin ya da paran›n kurallar› gerçe¤in aktar›lmas›n›n önünde engeller yarat›r. Bir sanat yap›t›n› üretirken sanatç›n›n -bir ön hesab› yoksa- kafas› ve eylemi alabildi¤ine özgürdür. Gerçek, önünde tüm ç›plakl›¤›yla durmaktad›r. Sanatç› onun dört bir yan›nda dönüp durmaya bafllar. Önce bir körün fili alg›lay›fl› gibi ilk tuttu¤u yeri gerçe¤in kendisi zanneder. Giderek süreçte ayr›nt›larla karfl›laflt›kça allak bullak olur. Bütüne ulaflt›kça kafas› berraklaflmaya bafllar. Alg›lad›kça önce kafas›nda ard›ndan somutta biçimlendirmeye koyulur. Gerçe¤i yeniden flekillendirerek anlatt›¤› yap›t›n› var etme sürecinde yap›t ortaya ç›kt›kça ona büyük bir haz vermektedir. Kimi zaman iyice coflar, eski bir heykelt›rafl›n yapt›¤› gibi çekicini yap›t›na f›rlat›r ve ona “kalk aya¤a” diye ba¤›r›r. Üretti¤ini ticari bir alana getirdi¤inde ise ifl de¤iflir. Yap›t›n saçt›¤› gerçek -s›radan bir olay bile olsa- para sahiplerini tedirgin etmeye bafllar. Kiminin milliyetçi, kiminin dini, kiminin ise burjuva ahlaki düflünceleri ve duygular› ayaklan›r. Hep birlikte silahlar› kuflan›p gerçeklik ›fl›lt›lar›yla donanm›fl yap›t›n üstüne yürümeye bafllarlar. Önce önüne dikilirler. Çevreden kimsenin görmemesi için onu perdelerler. Kimsenin görmedi¤inden emin olduklar› an bafllarlar onu h›rpalamaya. Milliyetçi bir örtüyle örtme, dini bir çat›n›n alt›na çekme, üzerine ahlaki ö¤eler ilifltirmeye giriflirler. Para sahiplerinin dünyaya bak›fl› sanat yap›t›n› kuflatm›flt›r. Sanatç› bu duruma can› s›k›lsa, öfkelense bile yap›t›n› al›p bu batakl›ktan ç›karamaz art›k. Al›nan avanslar, yaz›l› sözleflmeler, piyasan›n raconlar› hepsi birer prangad›r aya¤›nda. Çaresiz yap›t›n› paray› bast›ran›n önüne b›rak›r. Onlar yap›t› kendi istedikleri forma sokar, piyasada kendi ç›karlar› do¤rultusunda pazarlanmaya haz›r hale getirirler.
Büyük kapitalist ülkelerde böylesi serüvenlerin yaflanmamas› ve zaman enerji yitirilmemesi için yarat›c› ekip ile onu pazara sunacak ekip birbirinden ayr›lm›flt›r. Hiçbir ekibin birbirinin ifline kar›flmas› mümkün de¤ildir. Yarat›c›lar iflin albenisi için alabildi¤ine “uçmak”ta özgürdürler. Tabii ki belli s›n›rlar› olan bu yarat› ve ortaya ç›kan yap›t onu pazara sunacak ekibin eline geldi¤inde onlar bir kasap hoyratl›¤›yla onu piyasaya uygun hale getirirler. Burada sanatsal duyarl›k, dürüstlük gibi kavramlara asla yer yoktur. Örne¤in yaflanan süreçte bir olay›n flöyle ya da böyle gerçekleflmifl olmas›n›n bir önemi yoktur. Önemli olan o an piyasan›n koflullar›na ve egemen s›n›f›n ç›karlar›na uygun hale getirilmesidir. Bazen olay›n gerçek kahramanlar› bile karfl›lar›nda anlat›lana flaflk›nl›kla bak›p dururlar ve kendi kendilerine ya da çevrelerine flaflk›nl›kla sorarlar; “Bu ben miyim? Benim bafl›mdan m› geçmifl bu olaylar. Buras› bizim ülkemiz mi?” Sanat› kendi kafas›na, be¤enisine ve dünya görüflüne göre ticari ortama sokmadan anlatan sanatç›lara ise uygulanan yöntem farkl›d›r. Genelde yapt›¤›, etti¤i görmezden gelinir ve kendisi de yok say›l›r. E¤er yapt›klar› kitleleri etkileyici ifller ise bir yandan önüne yasal engeller ç›kar›l›r öte yandan da sat›n al›narak piyasa içine çekilmeye çal›fl›l›r. Yüksek mebla¤l› ödemeler, yasal engeller ve hapis cezalar›yla “ak›l”lanm›yorsa onun için ölümün çanlar› çalmaya bafllam›flt›r. Sanat›n özgürlük savafl›m›; onun piyasaya, iktidara ve onun iliflkilerine karfl› alaca¤› tutumda flekillenir. J
Yap›t ortaya ç›kt›¤›nda art›k sanatç›n›n kafas›ndaki biçiminden, özünden iyice uzaklaflm›flt›r. Sanatç› yap›t›na uzaktan üzgün gözlerle bakar. Ama olan olmufltur. Para babalar›n›n her zaman böyle bir süreçle u¤raflmaya zaman› ve enerjisi yoktur. Paran›n ve iktidar olman›n büyük gücüyle sanatç›ya leb demeden leblebi demesini ö¤retirler. ‹lk zamanlar yaratman›n heyecan›yla bulutlar üzerinde “uçan” sanatç› art›k böylesi “uçma”larla zaman kaybetmemesi gerekti¤ini ödemeler dünyas›nda ö¤renir.
ARALIK 2007 | TAVIR | 5
elefltiri
“hat›rla sevgili”nin hat›rlamak istemedikleri! tav›r
V›c›k v›c›k bir dizi furyas›n›n içindeyiz. Ayn› bir çamur gibi nereye kaçsak bir dizi üstümüze s›çr›yor. Gökten dizi ya¤›yor, dizi ya¤murunda bo¤uluyoruz. “Bu kadar m› s›k›c›, bu kadar m› zararl›?” diye soran olabilir ama verecek cevab›m›z bu hususta hep “evet” olacakt›r.
olarak ifadelendirilen bir tart›flman›n içindeyiz. Hat›rla Sevgili dizisinden bahsediyoruz. Tav›r’›n da elbette bir söyleyece¤i olacakt›r bu konuda. Ki okurlar›m›z flimdiye kadar onlarca kez ayn› minvalde yazd›¤›m›z yaz›lar›m›z› hat›rlayacaklard›r.
Kapitalizmin medyas› kendine pazar alan› açmak için dizi furyas›nda da her fleyi tüketti say›l›r. Ucuz komedilerden mafya dizilerine, Amerikan sit-com tarz›n›n yerli versiyonlar›ndan a¤al› köylü dizilere, tarihsel kahramanl›k öykülerine kadar her fleyi yiyip bitirince, piyasa yapacak baflka konulara aç›l›m gerekliydi. Pazar sahipleri bu konuda kollar› s›vad›lar ve ortaya sol sosuna buland›r›lm›fl diziler ç›kt›. “Çemberimde Gül Oya” ve “Hat›rla Sevgili” bu dizilerden ikisi. (Di¤er baz› dizilerin içinde de k›smen garnitür olarak yer al›yor bu tür “sos”lar...) Gel zaman git zaman kimine göre nostalji, kimine göre iyi niyetli çaba, kimine göre sayg› duruflu, kimine göre ise çarp›tma
41 bölümdür gösterilen Hat›rla Sevgili dizisi neyi anlat›yor? Dizi, 1950’li y›llarda geçen bir aflk hikayesini esas konu alarak, bu aflk hikayesi etraf›nda örülen olaylar›n içine zaman zaman dönemin ülke gündemine ve politik meselelerine de de¤iniyor. Aflk hikayesini bir kenara b›rak›yor, dizinin esas olarak kamuoyunu meflgul eden politik yan›na dair bir fleyler söylemek istiyoruz. Dizi, politik meseleleri, tarihsel gerçekliklerden uzak bir flekilde ele al›yor. Bunu sadece dizinin yap›mc›lar›n›n, senaristinin, dan›flmanlar›n›n niteli¤iyle aç›klamak yan›lg›s›na düflmeden, bir-iki cümleyle özetlenebilecek bir du-
rumdur asl›nda bütün tart›flma. Her fley medya tekellerinin ve devletin istedi¤i flekilde olmaktad›r. Tarih de onlar›n istedi¤i flekilde çarp›t›lmaktad›r. Dizide tarihsel gerçeklerin çarp›t›ld›¤› noktas›nda tepkiler alan ve dizinin, atv (Bu kanal, Turgay Ciner’in mal› iken, onun vergi borçlar›na mahsuben, flu an bir devlet kurumu olanTasarruf Mevduat› Sigorta Fonu-TMSF’nin mal› durumundad›r.) ile birlikte ortak yap›mc›l›¤›n› ve proje tasar›mc›l›¤›n› üstlenen Tomris Giritlio¤lu, Hat›rla Sevgili adl› diziyi “Bu bir belgesel de¤il, 90 dakikaya her fleyi s›¤d›ramam.” diye savunsa da, kendisi de flunu iyi bilir ki bu dizi ticari amaçla çekilmektedir. Medya tekelleri sol kesimi izleyici olarak toplayabilmek için böyle bir dizi ihtiyac› duymufltur ve elbette ki kendi s›n›fsal ç›karlar›na ters düflmemek kayd›yla yay›nlatacakt›r. ‹çeri¤i de buna göre belirlenecektir. Her fleyin bir s›n›r› ve dengesi vard›r. Size yüzlerce kez doksan dakikalar verilse bile sizde çok iyi bilirsiniz ki gerçekleri o tv kanallar›ndan aktaramazs›n›z say›n yap›mc›! Oysa gerçekleri anlatmak için bir foto¤raf karesi bile yeter kimi zaman. Böyle olmas› da eflyan›n do¤as› gere¤idir. Sol’un da ifllendi¤i bu tip dizilerde muhalif gibi görünseler de, elefltirel yaklafl›mlar› var gibi olsa da, neye hizmet ettiklerini düflünürsek verdikleri mesaj devrimcili¤in bir nostaljiden ibaret oldu¤udur, umutsuzluktur. Devrimcilerin amaçlar› bile do¤ru düzgün anlat›lmaz. Genelde karikatürize tiplerdir devrimciler bu tip film ve dizilerde. Dizinin yap›mc›s› her ne kadar kendini ve dizisini savunurken “68’e bir sayg› duruflu” dese de, yapt›klar›n› tarihsel anlat›m ve iyi niyetli çabalar olarak de¤erlendirse de biz meseleye böyle bakam›yoruz.
6 | TAVIR | ARALIK 2007
elefltiri
Taylan Özgür’ün ablas› Hale Özgür K›y›c› ise dizinin Taylan Özgür’ü anlatan bölümünden sonra oldukça sert bir aç›klama yapt›. K›y›c›, kardeflinin ve dönemin devrimcilerinin dizide garnitür olarak kullan›ld›¤›n›, gerçeklerin çarp›t›ld›¤›n› söylüyor. Ve devam ediyor: “Deniz'i, Taylan'›, Sinan'›, Hüseyin'i ve di¤erlerini anlatabilmek biraz yürek ister. Ayn› duyarl›l›kta yaflamak ister. Yaflam› alg›lamak ister. O yürek de sizlerde ve dan›flmanlar›n›zda yok.” Mesele buradad›r asl›nda. Diziyi ortaya ç›karanlar›n niteli¤i ve diziyi halka ulaflt›ranlar›n s›n›fsal karakteri, gerçeklerin halka aktar›lmas›n› mümkün k›lm›yor. En iyimser tahlille, gerçekleri bilmedi¤inden yanl›fl aktar›r; en kötümser tahlille ise, bu ifl planl›, programl›d›r ve siyasi gerçeklerin do¤rudan çarp›t›lmas› ve onun üzerinden devrimcilere, devrimci de¤erlere yap›lan sald›r›d›r. Nüanslar, bu genel kaideyi bozmayacak kadar önemsizdir. Dizinin neye, kime hizmet etti¤i, o dizinin niteli¤ini de belirliyor tabi bu arada... Her eylemin bir amac› vard›r. Bu dizinin çekilmesinin de amac› bellidir. Nas›l “Çemberimde Gül Oya” dizisi dönekli¤i, mücadele kaçk›nl›¤›n› meflrulaflt›rmaya çal›flt›ysa, bu dizinin de solu ve tarihi do¤ru anlatmad›¤› gün gibi ortadad›r. 27 May›s ihtilalinin anlat›ld›¤› bölümlerde her ne kadar Demokrat Parti iktidar› elefltirilse de ihtilalin sebepleri çok ortaya konmuyor. Demokrat Parti’nin emperyalizmle yapt›¤› iflbirli¤i anlaflmalar› ve politik devrimin di¤er sebepleri üzerinde hiç durulmuyor. Ve 27 May›s politik devrimi, malum demokrasi anlay›fl› içinde de¤erlendirilip hikayenin kahramanlar› taraf›ndan yarg›lan›yor. Oysa 27 May›s ihtilali, iflbirlikçi DP iktidar›na son vermifl, pek çok hak ve özgürlük getirerek, bunlar› anayasal güvence alt›na alm›fl, sadece Kemalist subaylar›n de¤il, orta ve küçük burjuvazinin de ilerici kesimlerini içeren politik bir devrimdir. Halk deste¤ine sahiptir ve her ne kadar hedeflerine uluflamasa da anti-emperyalist bir öz tafl›maktad›r. Sonuçta küçük burjuva bir hareket oldu¤undan, kendine güvensiz davranarak, ülkenin emperyalizmin sömürgesi olma durumunu de¤ifltirememifl, emperyalizme karfl› tutarl› bir tav›r alamam›fl, anti emperyalist hedeflerinde baflar›ya ulaflamam›flt›r. Her ney-
se, sorun sadece burada dü¤ümlenmiyor zaten. Dizinin günah› sadece bu de¤il yani... Gerçekler ortada iken, Hat›rla Sevgili’de yukar›da sayd›klar›m›z›n yan›ndan bile geçilmemekte, üstüne üstlük suçlular bir de ma¤dur olarak gösterilmektedir. E tabi, dünyaya, ülkeye, hayata ve olaylara bak›lan pencere, hümanizmin burjuva penceresi olunca, bir anda suçlu-suçsuz ayr›m› da mu¤laklafl›yor, adalet terazisi hep yanl›fl tart›yor. Elbette kimse tarihi bire bir anlatmas›n› beklemiyor bir diziden. Belgesellerde bile bu pek mümkün de¤ildir, biliyoruz. Ancak yine de olaylar›n asl›na sad›k kalmak, en az›ndan tarihe sayg›l› olmak, bir sanat ürününün duymas› gereken en önemli sorumluluklardan biri de¤il midir? “68’e sayg› duruflu” gibi iddial› bir söylemle duyuruyorsan›z dizinizi, o döneme vak›f olman›z, o dönemin siyasi tarihini iyi tahlil etmeniz gerekir. E tabi bu da biraz politik çap gerektiriyor en baflta. “Ben yapt›m oldu.” veya “Benimkisi sadece bir kurgu, bu diziden baflka bir fley beklemeyin.” gibi de¤erlendirmelerle alt›ndan kalkamayaca¤›n›z ifllere bulaflmamak en iyisidir. Bu hakk› size kimse vermez. O dönemin içinde yer alan, o dönemin cefas›n› çekmifl, bedelini ödemifl olanlar vermez en baflta. Sonra da tarih! Nadir de olsa, bir dönemin anlat›ld›¤› dizi filmler yapanlar›n “samimiyetlerinin ve iyi niyetlerinin” de
ötesine geçmifl bulunan; yak›n dönemde sanki biraz daha artan, sanatsal ürünlerde devrimcilere ve devrimci/sol de¤erlere yap›lan sald›r›, Hat›rla Sevgili ile yeni bir boyuta s›çram›flt›r. Kamuoyunda demokrat olarak bilinen isimlerden oluflmufl bir ekiple ve proje tasar›m›ndan dan›flmanl›¤›na, müziklerine kadar her fleyinin bu ekip taraf›ndan yarat›ld›¤› Hat›rla Sevgili, bu boyutuyla inand›r›c›l›k oran› yüksek bir dizidir. Tehlikesi de buradad›r zaten. Bu dizide verilecek en küçük yanl›fl mesaj, do¤ru olarak alg›lanacak ve telafi edilmesi zor bir durum yaratacakt›r. Bu yan›yla Taylan Özgür’ün öldürülmesine ve 27 May›s’a bak›fltaki sakatl›k, hiç de masum de¤ildir bu yan›yla... Bilmemek mazeret de¤ildir. Bilmiyorsan›z ö¤renirsiniz. Canl›-cans›z bir dolu kaynak bulunabilir istenirse. E¤er çekti¤iniz bir aflk hikayesiyse, garnitürlerinizi bu sofraya uygun olanlardan seçersiniz. Ötesi sizin boyunuzu aflar. Sonuç olarak, sanatsal ürünlere sansürü savunuyor de¤iliz. Bu konuda aksi düflünceleri tafl›d›¤›m›z› herkes bilir. Ancak, baz› konular var ki hassasiyetimiz doru¤a ç›kar. Devrime ve devrimci de¤erlere yap›lan en küçük sald›r› karfl›s›nda sessiz kalmay›z. Tav›r ve okurlar› ‘68’iyle, ’80 öncesiyle, dünüyle bugünüyle yarat›lan tüm devrimci de¤erleri büyük bir k›skançl›kla korudu bugüne kadar. Bundan sonra da ayn› özenle korumaya devam edecek, üzerine ald›¤› bu sorumlulu¤u tavizsiz yerine getirecektir. J
ARALIK 2007 | TAVIR | 7
sinema
“yaflam›n k›y›s›nda” do¤ru söylemiyor! sevgi duman
Bir film var karfl›m›zda. Sinema tekni¤i aç›s›ndan, hikayenin güçlülü¤ü aç›s›ndan, yönetmenlik ve de oyunculuk aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde; hani 10 üzerinden hiç de düflük puanlar almayacak bir film... Son süreçte yapt›¤› filmlerle öne ç›kan, dünya sinemas› alan›nda hat›r› say›l›r bir yer edinen, uzun y›llard›r Almanya’da yaflayan bir yönetmen
olan Fatih Ak›n’›n son filmi Yaflam›n K›y›s›nda’dan söz ediyoruz... Bir üçlemenin ikinci filmini izliyoruz. ‹lki Duvara Karfl› idi ve “yaflam”› ele al›yordu. Yaflam›n K›y›s›nda ise “ölüm”ü... Bunu yönetmenin çeflitli yerlerde yapt›¤› röportajlardan biliyoruz. Duvara Karfl›’da insan›n bo¤az›n› dü-
¤ümleyen, karakterlerinin ac›lar›n› yüre¤imizin derinlerinden hissetti¤imiz bir filme imza atm›flt› Fatih Ak›n. Yaflam›n K›y›s›nda, Duvara Karfl› gibi sert olmasa da, yine baz› sahneleriyle insan› etkileyen bir film olmufl. Yaflam›n K›y›s›nda’n›n öyküsü flöyle gelifliyor: Y›llard›r Almanya’da yaflayan Ali (Tuncel Kurtiz), genelevde rastlad›¤› Yeter (Nursel Köse)’den etkilenip ona bundan sonra kendisiyle yaflamas›n› teklif ediyor. Genelevden kazand›¤› paray› verece¤ini söylüyor. Ali’nin, üniversitede ö¤retim üyeli¤i yapan o¤lu Nejat (Baki Davrak), babas›n›n bu karar›na karfl› ç›ksa da, Yeter’in Türkiye’deki k›z› Ayten (Nurgül Yeflilçay) için çekti¤i ac›lar› dinledikten sonra kad›na ac›maya bafll›yor. Filmin tam da bu aflamas›nda gerçekleflen Yeter’in hiç beklenmedik trajik sonu; Ali ve Nejat’› da derinden etkileyecek, yaflamlar›n›n bundan sonraki k›sm› için de¤iflik kararlar almas›n› beraberinde getirecektir. Yeter’in, Ali’nin ve Nejat’›n yaflam öyküleri kesiflirken, ayn› süreçte Ayten’in öyküsünü de izliyoruz beyazperdeden. Öyküler paralel gelifliyor ancak anneyle k›z›n “trajik” öyküleri, onlar› biraraya getiremiyor. Annenin öyküsü gerçekten trajik. Ve de gerçekçi. Yeter gibi daha niceleri, emperyalist bir ülkenin çürümüfllü¤ü içerisinde yok olup gitmifltir. Hem de akla hayale gelmeyecek derecede ac›lar çekerek... Ömrü hayat›nda akl›na bile gelmeyecek olaylar yaflayarak... Ayten’in öyküsüne gelince; yönetmenin belki bizi a¤latmay› düflündü¤ü bir öykü onun-
8 | TAVIR | ARALIK 2007
sinema
kisi... Trajikli¤ine belki yönetmen karar vermifl olabilir ama bizce öyle de¤il. Nihayetinde devrimcilik bir tercih ve gönüllülük meselesidir. Ayten’in tercihlerinden dolay› yaflad›¤› s›k›nt›lar, ac›lar ve di¤er fleyler, bu gönüllülü¤ün içerisinde de¤erlendirilmelidir ve Ayten de bunu çok iyi bildi¤i için oradad›r. Bu bilgilerin ›fl›¤›nda, afla¤›da biraz daha ayr›nt›l› inceleyece¤imiz Ayten’in öyküsü için trajik demeyece¤iz. Oyunculuklara dair söylenebilecek çok fazla bir fley yok. Y›lmaz Güney’in de¤iflmez oyuncusu Tuncel Kurtiz ve Rainer Werner Fassbinder’in kült oyuncusu Hanna Schygulla, y›llar›n deneyimiyle adeta oyunculuk dersi veriyorlar. Yeter rolünde Nursel Köse de onlardan afla¤› kalm›yor oyunuyla. Onun d›fl›ndakiler (baflrollerdeki Nurgül Yeflilçay, Patrycia Ziolkowska ve Baki Davrak dahil) vasat bir oyunculuk sergiliyorlar. Film, dedi¤imiz gibi sadece sinemasal aç›dan de¤erlendirildi¤inde, herkesin be¤enebilece¤i güzellikte... Fakat filmde, filme “siyasi sos” olarak kat›ld›¤› besbelli olan, örgüt üyesi Ayten ve onun bafl›ndan geçen birtak›m olaylar üzerine söyleyecek sözümüz olacak. Tekrar dönelim Ayten’e ve onun “trajik” öyküsüne... Oyuncu, senarist ve yönetmen olarak kendini kan›tlam›fl birisi Fatih Ak›n. Toplumsal olaylara, mültecilerin sorunlar›na, kültür farkl›l›klar›ndan do¤an sorunlara karfl› da duyarl› oldu¤unu biliyoruz. En az›ndan kendi söylemlerinden ve de filmlerinden biliyoruz bunu... Türkiye’yi çok tan›mad›¤›n›, keflfetmeye çal›flt›¤›n›, buralar›n kendisi için son derece önemli oldu¤unu da... Buraya kadar her fley güzel. Diyecek tek bir laf›m›z yok. Ki kendisini biz de, bugünün ve gelece¤in önemli bir yönetmeni olarak görüyoruz. Görüyoruz görmesine de, Yaflam›n K›y›s›nda filminde, “devrimci” Ayten üzerinden hangi mesaj› kimlere vermeye çal›flt›¤›n› bir türlü anlayam›yoruz. Türkiye’yi, Türkiye halklar›n›, bu halklar›n kültürlerini, inançlar›n›, gelenek ve göreneklerini bilmemesini; yurtd›fl›nda do¤up büyümesi mazeretiyle hofl görebiliriz. Bunlar› ö¤renme çabas›n›, kendi ülkesini, kendi halk›n›
ve kendi öz kültürünü tan›ma çabas› olarak de¤erlendirip takdirle karfl›lar›z üstelik... Ancak, bilgiye ulaflma yollar› bu kadar aç›kken; örne¤in devrimcileri, onlar›n kültürlerini, yaflam biçimlerini, düflüncelerini, inançlar›n› ö¤renme, kavrama flans› tarihin hiçbir döneminde olmad›¤› kadar çokken, Ayten gibi bir “devrimci” niye ve ne amaçla beyazperdeye tafl›n›r? Bunu aç›klamas› gerekiyor Fatih Ak›n’›n. “Ben devrimcileri böyle biliyordum.” veya “Benimki sadece bir kurgu. Ayten, benim tasarlad›¤›m biri...” diyerek iflin içinden s›yr›lamaz. Bu ifller o kadar da kolay de¤ildir. Bu ülkede ony›llard›r devrimciler var ve ony›llar boyunca can bedeli bir mücadele veriyorlar. Ve yine bu ülkede ony›llard›r faflizm var; bugün hala devrimciler, sokaklarda, meydanlarda, F Tipi hücrelerde... ezcümle hayat›n oldu¤u her yerde canlar›n› sunuyorlar bu mücadeleye... Bu mücadele, bir yönetmenin ödül ihtiras›na veya yönetmenlik hevesine alet edilmeyecek kadar de¤erlidir. Fatih Ak›n kimdir; devrimcilerle dalga geçme, onlar› halk›n gözünde küçük düflürme hakk›n› nereden almaktad›r? Bu, en hafif deyimle densizlikten baflka bir fley de¤ildir. Ötesidir hatta. Yap›lan, düpedüz burjuvazinin dilinden aktarmakt›r devrimcileri. Fatih Ak›n, yoksa ayn› dili mi konuflmaya bafllad› burjuvaziyle? Böyle bir durum olmad›¤›n› san›yoruz. En az›ndan olmamas›n› umuyoruz. Tam da burada sanatç›n›n, ayd›n›n yapmas› gerekenleri bir kez daha hat›rlatma intiyac› duyuyoruz. Gerçekler, do¤rular yak›c› bir flekilde orada öylece durmaktad›r. Ayd›n›n, sanatç›n›n görevi gidip onlar› oradan al›p, ürünlerine yans›tmakt›r. Bu, ayn› zamanda kendine “ayd›n›m” diyen herkesin tarihsel sorumlulu¤udur. Do¤rular› dosdo¤ru aktarmazsan›z, haks›zl›¤›n, adaletsizli¤in sorumlular›yla ayn› kefede olursunuz. Yapt›klar›n›z, egemenlerin ekme¤ine ya¤ sürer; onlar›n saf›nda yer al›rs›n›z, onlara hizmet edersiniz. Bunun iradi olmas› ayr› fleydir ve konumuz d›fl›ndad›r. Bizim bahsetti¤imiz, bunun bilmeden, tümüyle baflka niyetlerden dolay› yap›lmas›d›r. Ve isteseniz de istemeseniz de, tam orada “s›fat›n›z” de¤iflmifl olur. “Ayd›n” kimli¤inizi yitirirsiniz... “Yaflam›n K›y›s›”nda da ortaya ç›kan budur.
oldu¤u örgütün yaflam biçimine bak›n. “Devrimci” Ayten, tamamiyle legal olan 1 May›s gösterisine kontrgerilla ifli kar maskesiyle kat›l›yor ve dayak yiyen polisin silah›n› al›p bir yere sakl›yor. Sonra birdenbire örgütü taraf›ndan yurtd›fl›na kaç›r›l›yor. Sahte pasaportlar falan filan... 007 James Bond filmi gibi adeta. Yurd›fl›ndaki örgüt üyeleri, yurtiçindekilerden daha beter. Devrimcili¤i b›rak›p ticarete at›lm›fllar; “yoldafllar›” Ayten’e borç para veriyorlar, kay›p annesini bulmas› için. Ayten “borcunu” ödeyemeyince, “Önemli de¤il, gelip benim lokantamda çal›fl›rs›n.” cevab›n› al›yor. Ayten’in, bu söz karfl›s›nda “devrimci” duygular› kabar›yor ve “Siz ne biçim yoldafllars›n›z be! Üç kuruflun hesab›n› yap›yorsunuz...” diyor. Devrimcilik ancak bu kadar karikatürize edilebilirdi gerçekten. Fatih Ak›n’a kocaman bir aferin! Fatih Ak›n’›n bildi¤i devrimciler ve devrimci örgütler bu yap›da olabilir. Art›k yurtd›fl›nda hangi y›lg›ndan, hangi hainden dinlediyse bilemiyoruz ama devrimciler ve devrimcilik, bu ülkede onun bildi¤i gibi yap›lm›yor. Fatih Ak›n, gerçekten devrimcilerin sorunlar›yla ilgilenecek ve onlar›n sorunlar›n› beyazperdeye yans›tacaksa, do¤ru kaynaklara baflvurma ve iflin do¤rusunu ö¤renme gibi bir sorumlulu¤u yerine getirmelidir öncelikle. Devrimciler onun kameras›n›n oyunca¤› de¤ildir. Ve Fatih Ak›n, devrimcili¤i, ödül alacak bir film içinde sos olarak kullanamaz. ‹flte böyle bir film Yaflam›n K›y›s›nda... Sürecin “yükselen de¤eri” flovenizm ve devrimci düflmanl›¤›na, Fatih Ak›n marifetiyle “naçizane” bir katk› yani... ‹zlenecekse, bu gerçekli¤in ›fl›¤›nda izlenmeli...
Filmin Künyesi: Yönetmen: Fatih Ak›n Senaryo: Fatih Ak›n Oyuncular: Nurgül Yeflilçay, Baki Davrak, Hanna Schygulla, Patrycia Ziolkowska, Tuncel Kurtiz Filmin Türü: Drama Yap›m Y›l›: 2006 Yap›m Ülkesi: Almanya, Türkiye J
Çizilen devrimci tipi Ayten’e ve onun ba¤l›
ARALIK 2007 | TAVIR | 9
araflt›rma
kapitalist sistem ve yozlaflma - lll canan özkayal›
aile fertlerinin hepsinin birbirlerine karfl› sayg›lar›, paylafl›mlar›, sorumluluklar› ve birtak›m kurallar› vard›r. Bu kurallar her ailede genel olarak var olsa da, ekonomik ve s›n›fsal aç›dan oluflan ayr›ma göre farkl›l›klar da gösterir. Örne¤in: anne ve baba, aralar›ndaki iliflkinin maddi karfl›l›¤› olmadan sevgi, vefa, paylafl›m ve güven duygusuyla hayatlar›n› birlefltirmifl ve birbirlerine s›k› s›k›ya ba¤lanm›fllard›r. Çocuklar›yla olan iliflkileri de yine herhangi bir maddi karfl›l›¤› olmayan, sevgiye, paylafl›ma ve güvene dayal› bir iliflkidir. Birlikte yaflama, birlikte sofraya oturma, dost akraba ziyaretlerine gitme, büyü¤ünün sözünü dinleme, küçü¤ü sayma, dil ve üslupta seviye, maddi gelirlerin ortak olmas›, eve gidifl ve gelifllerin zaman›n belli olmas›... S›ralad›klar›m›z›n hepsi ailenin ortak yaflam kurallar› ve de¤erleridir. Yozlaflman›n, dejenerasyonun, çürümenin temsilcisi olan kapitalizmin hüküm sürdü¤ü günümüzde, yukar›da s›ralad›¤›m›z birtak›m ortak paydalar da art›k yok olmaya yüz tutmufltur. Aile iliflkileri de art›k maddi ç›karlara dayanmaya bafllam›fl; gerek anne-baban›n birbiriyle, gerekse de çocuklar›yla ve çocuklar›n birbirleriyle olan iliflkileri maddi temele oturmufltur. Art›k ailenin ortak de¤erleri ve ihtiyaçlar› yerine, bireyin ihtiyaçlar› bu yap› içinde belirleyici olmufltur.
Toplum bireylerden oluflur ve insanlar aras› iliflkiler de koca bir toplumsal yap›y› belirler. ‹nsan sosyal bir varl›kt›r, tek bafl›na yaflayamaz. ‹nsanlar ilk ça¤lardan itibaren belli toplumsal yap›lar içerisinde yaflam›fllard›r. Aile olmalar›, farkl› kabilelerden insanlarla bir arada yaflamalar› ve kan ba¤›yla ba¤l› olduklar› akrabalar› insan›n toplumsallaflmas›n›n örnekleridir. ‹nsan düflünen, üreten bir varl›kt›r ve tek bafl›na yaflayamaz demifltik; iflte bir arada yaflayan, üreten, emek harcayan insanlar, aralar›ndaki iliflkilerde çeflitli kurallar belirleyerek yaflamlar›n› sürdürürler. Bahsetti¤imiz kurallar, yaz›l› olmayan, insanlar›n ihtiyaçlar› sonucu kabul gören ve zamanla kal›c›laflan gelenekler, görenekler, de¤erler ve adetlerdir. Gelenek, görenek ve adetler; insanlar aras›ndaki samimiyet, duygusal güven ve yüz yüze uzun süreli iliflkilerdir. Toplumsal yap›n›n en temel kayna¤› olan aile, en bilinen tan›m›yla, anne baba ve çocuklardan oluflan bir kurumdur. Bir arada yaflayan
10 | TAVIR | ARALIK 2007
Efller birbirleriyle paralar›, miraslar›, maddi ç›karlar› için evlenir hale gelmifllerdir. Hal böyle olunca boflanmalar›n eskiye oranla her geçen gün daha da artt›¤›n› görmekteyiz. Örne¤in: Eflinin hiç içki içmedi¤ine inanan efl, bir süre sonra gerçeklerle yüzleflti¤inde ciddi bir güvensizlik bunal›m› yafl›yor. Kimseden borç para almad›¤›, afl›r› harcama yapmad›¤›n› söylerken birden ortaya yüklü miktarda bir borç ç›k›nca inan›p, güvenen efl y›k›l›yor. Efller birbirlerinden habersiz banka hesaplar› aç›p, kendisi için para biriktirmeye bafll›yor, böylelikle, birisi di¤erini terk etti¤inde di¤eri kendi yaflam›n› garantiye alm›fl oluyor. Böyle bir ailede kar› kocan›n ahlaki anlamda da birbirine sadakati kalm›yor; biri di¤erini baflka bir kifliyle aldat›yor ya da “mutlulu¤u” bir baflka insanda ar›yor! Bu örnekler de aile fertleri aras›ndaki güven sorununun boflanmalarda etkili oldu¤unu gösteriyor. Yine aile içi fliddete eskiye oranla daha fazla rastlan›yor, cinnet getirme ve bu psikolojik ruh hali sebebiyle ifllenen cinayetler günlük yaflamda üçüncü sayfa haberleri olmaktan ç›k›p, manfletlere tafl›n›yor, günlük yaflam›m›zda al›flt›¤›m›z herhangi bir olay durumuna geliyor. Kahvehanelerin ilk ortaya ç›k›fl› ne kadar masum olsa da, art›k onun
araflt›rma
da içi boflalt›lm›flt›r. Eskiden kahvehanelerde dergi-kitap okumak, efl, dost, komflunun derdini, s›k›nt›s›n› dinlemek ve paylaflmak için bir araya gelinirken, flimdi kumar oynamak, dedikodu yapmak, vakit öldürmek, “stres atmak” için bir araya gelinen mekânlar olmufltur buralar. Erkekler kahvehanelerde “deflarj” olurken, kad›nlar ise gün boyu televizyon karfl›s›nda oturup, kendi sorunlar›ndan uzaklafl›yor ve izledi¤i dizilerdeki karakterlerle kendi kiflili¤i aras›nda gel-gitler yafl›yor. Daha ekonomik oldu¤u söylenerek bir dönem kupon biriktirmek teflvik ediliyorken, flimdi kredi kart›na taksitle al›flverifl yapmak özendiriliyor. Bunun k›l›flar› da hemen uyduruluyor, al›flverifl yapmak kad›nlar için art›k “stres atma” arac› olarak gösteriliyor. Ekonomik geliri düflük, hayat› kredi kart›na pamuk ipli¤iyle ba¤l› olan insanlar çeflitli reklamlarla, taksitle al›flverifl yapmaya teflvik ediliyor. Bu sayede ucuz gibi görünen ve süreklileflen al›flverifller bir süre sonra önü al›namaz hale gelince ödenecek miktar art›yor ve alt›ndan kalk›lamaz hale geliyor. Kar› koca aras›nda yaflanan bu s›k›nt›lar, ayn› biçimde çocuklar› da olumsuz yönde etkiliyor. Sürekli kavga ve tart›flma ortam›nda kalan çocuk, psikolojik olarak olumsuz etkileniyor. Ailenin çocu¤uyla olan iliflkisinin maddiyata dönüflmesi de ekonomik sorunlarla bafl edemeyen ailenin, çocu¤unu gelir kayna¤› olarak görmesi, sadece eve getirece¤i maafl› düflünmesi, bütün iliflkilerini buna göre kurmas›yla somutlanabilinir. Böylelikle ev, art›k çocuk için sevgi dolu s›cak bir yuva olmaktan ç›k›p, sürekli stres, üzüntü, kayg›, korku yaflad›¤› ve uzaklaflmas› gereken bir mekân oluyor. Evinden so¤uyan çocuk, kendine sanal bir dünya kurabiliyor. Hatta çok ciddi, sapk›nl›k derecesinde duygular yaflayabiliyor. Örne¤in özellikle bir süre önce gündemde olan satanizmin sebeblerinden biri olarak; gençlerin ideallerinin olmamas›n›, sistemin onlar› düflünmekten, tart›flmaktan, inanmaktan, güvenmekten uzak tutmas›n› söyleyebiliriz. Yine uyuflturucu madde ba¤›ml›l›¤›, cinsel sapk›nl›klar, fuhufl, çeteleflme, rahat bir yaflam kurmak ad›na mafyalara özenme, h›rs›zl›k, dildeki bozulma... Bütün bunlar, insana ve insan›n de¤erlerine, onuruna, namusuna zerre kadar de¤er vermeyen kapitalist
sistemin ürünüdür. Çevremize bir kez daha dikkatli gözlerle bakal›m, uyuflturucu madde kullanmayan genç ya da çocuk neredeyse yok gibi. ‹flsizlik, aile içi sorunlar vb. nedenlerle kendisini yaln›z hisseden, içe kapanan, çevresiyle ve ailesiyle iliflkisi kopan gençler çözümü bu yolda ar›yor, kendilerine bu sayede “sorunsuz”, sanal bir dünya kuruyorlar. Toplumun en dinamik ve en verimli kesimi olan gençler ancak, bu çarklar›n aras›nda s›k›flarak etkisiz hale getirilebilir, de¤er yarg›lar›ndan uzaklaflt›r›labilirler. Sadece gençlerle s›n›rl› de¤il elbette, herkes için ondan bir önceki kufla¤›n tutum ve davran›fllar›n›n de¤iflimi, örnek olma özelli¤ini yitirmifl olmas› kendindeki yozlaflmay› daha da h›zland›r›yor. Komfluluk iliflkileri de bu çark›n difllilerine tak›lanlardan biridir. Komfluluk iliflkileri yine sevgi, güven ve karfl›l›kl› sürekli iletiflime dayand›¤› için bir de¤erken art›k karfl›l›kl› maddi beklenti çerçevesinde gelifliyor ve de¤er olmaktan ç›k›yor. “Ev alma komflu al”, “Komflu komflunun külüne muhtaçt›r.” Sözleri tarihten günümüze komfluluk iliflkilerinin toplum için ne kadar gerekli ve önemli oldu¤unu vurgulamak için söylenmifl ve bugünlere aktar›lm›flt›r. Eskiden sürekli birbirinin yard›m›na koflan, destek olan, güç veren komflular art›k: “Aman benden bir fley istemesin!”, “Evime gelip oturmas›n!” kayg›s›yla, de¤il birbirlerini ziyaret etmek, karfl›laflmak dahi
istemiyorlar. Sistemin özellikle dil, din, ›rk, inanç farkl›l›klar›n› kullanarak pompalad›¤› milliyetçi-floven duygulara kap›lmak da bir yozlaflmad›r. Bu propaganda, en çok da emperyalizmin ve iflbirlikçilerinin “Böl parçala yönet” politikalar›n›n ürünü olmakta ve binlerce y›ld›r birarada yaflam›fl, kadim dostluklar kurmufl halklar› bile zaman zaman birbirine düflman etmektedir. Son zamanlarda giderek büyüyen linç kültürü, iflte bu tür propagandalardan beslenmektedir. Uzun y›llarda kurulan dostluklar›n, kardeflliklerin bozulmas›, toplumsal yozlaflman›n bir yans›mas› olarak karfl›m›za ç›k›yor. Kan ba¤›yla ba¤l› oldu¤umuz akrabal›k iliflkileri de günümüzde zorunlu olarak cenaze ve dü¤ünlerle s›n›rl› kalm›flt›r. Hatta art›k bu ba¤lar bile giderek kopma derecesine gelmifltir. Öyle ki yeni nesiller belki de karfl›laflt›klar›nda birbirlerini tan›maz olmufltur. Teknoloji bu kadar ilerlememiflken, bir arada olma yöntemleri gelifltiren insanlar art›k tebrik ve üzüntü dileklerini dahi telefon ya da internet arac›l›¤›yla iletmeyi tercih ediyorlar. Yine ekonomik bir muhasebe yapmak zorunda kalan aileler, ev ziyaretleri, yüz yüze iletiflim yerine teknolojik yöntemleri deniyorlar. Teknoloji hayat›m›z› kolaylaflt›rd›¤› gibi, geleneksel yaflam›m›za ve de¤erlerimize de darbe vuruyor... (Sürecek)
ARALIK 2007 | TAVIR | 11
deneme
devrim... ümit zafer
“Anlamak: en büyük rahatl›k. Karfl› konulmaz zoru sosyal zaruretlerin Ve kavga: okul, yürek,yumruk olabildi¤ine nefret, kin, olabildi¤ine merhamet, sevgi, insan insan› sömürmesin diye ve daha adil bir dünya daha güzel bir memleket için...” (N. Hikmet)
Hayat›n bütün nur yüzlü ustalar›n›n sözüdür bu: “Devrim kitlelerin eseridir”... fiüphesiz gerçektir ve dosdo¤rulu¤una tarih tan›kt›r. Ki tarihin tan›k oldu¤u Küba devrimine, o fl›k imzas›n› atan sakall› ustalardan Che Guevara da flöyle der: “Devrim halk›n ba¤r›nda do¤ar.” ‹flte böyle do¤an ve kitlelerin eseri olan devrimin eseri de kendisini gerçeklefltirecek olan kitlelerdir. Efl deyiflle, devrim, kendisini yaratacak olan› yaratand›r. Eseri devrim olacak kitlelerin mimar›d›r devrim. Bir di¤er ifadeyle, kendisini gerçeklefltirecek olanlarda gerçeklefltirir kendisini. Ve hemen ifle koyulur. Ba¤r›nda do¤du¤u halk›n bafl›na getirilen binbir hal içinde, e¤itmeye bafllar ahaliyi. Gerçeklefltirece¤i eserin k›y-
metini, mecburiyetini ve inceliklerini kitleye göstermeye bafllar. Ki s›n›f kavgas› denilen o muazzam maceran›n kendisi en büyük okuldur. ‹çinde çeflitli dersleri ve s›navlar› olan bir okul hem de... Ad›na hayat denilen o kavgan›n en sab›rl› ve di¤erkam ö¤retmenidir devrim. ‹kna edicili¤inin s›n›rs›zl›¤›yla gösterir gerçekleri. Efsunlanm›fl gözleri açmakt›r onun ifli. Bu u¤urda, nice zahmete katlan›r. Ama bilimin ›fl›¤›yla, hayat›n karatahtas›n› ayd›nlatmaktan asla vazgeçmez. Ve en nihayetinde, ö¤rencisinin bilincine de, yüre¤ine de ulafl›r: “Ol sevda, böyledir çünkü...” ‹flte bu uzun yürüyüflte, devrim ve halk, birbirlerinin hem ö¤rencisi hem de ö¤retme-
nidirler. Devrimin kitlenin eseri, kitlenin de bizzat devrimin eseri olmas›d›r bir anlamda bu. Hakikat s›rr› fludur: Kitleyi yürüten devrim, devrimi büyüten kitledir bu macerada. Ve böylece yürünür bu engebeli, dolambaçl› ve sarp yolda. Bazen pusuya düflülür, bazen a¤›r a¤›r yürünür. Ama insanl›¤›n istikameti bellidir ve devrim, bu yolda ilerlemenin yazg›s› oldu¤unu bilir: “Ol kitapta böylece yaz›l›d›r.” Kitleye nas›l bir güç oldu¤unu anlat›r hep. Ki Naz›m Hikmet hakl›d›r: “Anlamak özgürlüktür.” Ve anlatmak, daha büyük bir kuvvet gerektirir. Anlat›r devrim, b›kmadan usanmadan. Nelere kadir oldu¤unu kavrayacak ö¤rencisinin, yarataca¤› eserden emindir. Devrim, güvenir ba¤r›nda do¤du¤u halka, ki o gücü yaratan kendisidir, kendisini yaratan da halk. Ve kitle, ellerinin mucizeler yarat›p tarih yazan fliddetini kavrad›¤›nda, k›yamet kopar! Öyle bir k›yamet olur ki bu, sömürü dünyas› y›k›l›rken eme¤in dünyas› do¤ar art›k... Elbette, ha deyince kopmaz o k›yamet. Öyle olsayd›, bütün kolayc›lar kopart›rlard› keyiflerine göre bir k›yamet. Ve lakin, fl›psevdilerin ifli de¤ildir bu. Mecnun olup çöller afl›lacakt›r zaman›n yollar›nda. Nereye yürüdü¤ünü bilerek ve vuslat›n›, hasretinde yaratarak ilerlenecektir. Ve meydanlardan, bazen flark›larla bazen de kan revan içinde geçilecektir. Aslolan, her halükarda yürümektir elbette. Ki hedefe varmakt›r bu yürüyüflte, hedefi var edebilmek saadeti. Çünkü, var edemedi¤ine varamazs›n bir türlü: “Ol sevda, böyledir çünkü...” Örste çekiç misali, meydanlarda inen darbe-
12 | TAVIR |ARALIK 2007
deneme
lerle çeliklefltirir devrim, kendisini eyeleyecek olan›. Telkari ustas› gibi, ince ince ifller halk›n sinesine kaç›n›lmaz oluflunu. Teknede hamur misali, gerçek ile yo¤urur o muhteflem bilinçleri. Onlar, art›k hayat›n s›rr-› hakikatine ermifllerdir. Ve lakin, henüz arif olmayanlar›n da bir sorusu vard›r: Ne olacak bu memleketin hali? Malum sorunun yanl›fl cevaplar›, ortal›¤› kaplar bazen. O zaman göz gözü görmez olur yalandan. Ve yaygara a¤›na kap›lm›fl kalabal›klar, çirkef içine çekilirler. Fakat o yanl›fl cevaplar›, bizzat hayat›n içinde eler devrim. Geriye tek bir cevap kalana kadar, kalburdan geçirir her fleyi. Hangi yalan, sürgit gerçe¤in rüzgar›na dayanabilir. Da¤›l›r yaygara bulutlar›. Hep da¤›lm›flt›r çünkü: “Ol kitapta böylece yaz›l›d›r.” S›k tekrarlanan ve güruhun a¤z›na sak›z edilen yalanlar›n, ilelebet gerçek san›laca¤›n› zannetmek, muktedirlerin mecburi yan›lg›s›d›r. Ölü do¤mufl bir ucubedir yalan, zalimin piçi olarak yaflat›lmaya çal›fl›lmas›, nafiledir. Tekrarlanmakla gerçe¤e dönüflmez ama günü geldi¤inde yald›z› dökülür ve ay›b› ortaya ç›kar. Çünkü, hakikat hayat›n eseridir ve yalan, haks›zlar›n iflidir. Ve hakikat kalburunun üstünde, yok edilmek istenen halk›n hakk› kal›r daima... ‹flte tüm bu macera içinde, yaralar› yeni yaralarla sararak mümkündür yürümek. Bir yürüyüfl eyleyen için, kural budur. Bazen, dalgalar gibi coflkuyla aya¤a kalk›l›r. Öyle ki, ad›mlar›n hiddeti zaman› h›zland›r›r. Bazen de, bir gözeden s›zan su gibi süzülüp gidilir. Bazen befl yüz bin emekçi olup ç›k›l›r Taksim’e, bazen de Sergül olup yan›l›r o meydanda. Ayn› yüre¤in iki halidir bu. Her iki halde de dura¤anl›k de¤il, hareket vard›r. Ama az , ama çok fakat, istikametine do¤ru daima hareket halindedir hakikat. Öyle bir yürüyüfltür ki bu, her ad›m› büyüyen hasret ve kavuflulan vuslat olur. Ki hasret ile vuslat aras›ndaki aflk›n ad›d›r kesintisiz devrim: “Ol sevda, böyledir çünkü...” Yalan› bayrak edinen kuru kalabal›klar›n ortas›nda, do¤rulu¤un yaln›zl›¤›yla dimdik durabilmenin s›rr›n› söyler devrim. Elbette, do¤ru söyleyeni dokuz köyden kovabilirler. ‹flte o dokuz köyün toplam›na ‘Onuncu Köy’
denilece¤i günlerin de gelece¤ini bilmektir hakikat ehli olmak. Ki tafllan›p kovulanlar, çarm›h›n› s›rt›nda tafl›y›p li¤me edilenler, dara çekilip atefllere at›lanlar malumdur bu macerada. Ve hayat, yalan tufan›nda Nuh’un Gemisi’ne hakikat yükleyenlerden yanad›r daima. Ve yalan denizinde y›lana sar›lmay› marifet bilenler bo¤ulurken, vazgeçmemenin mukadderat› da Ada’ya varmak olacakt›r mutlaka... Gelece¤in yükünü, ahs›z ve amans›z s›rtlayacaks›n, der devrim. Hiç kuflkusuz a¤›rd›r bu yük. Hayat kadar a¤›rd›r mesela. Kald›ramayanlar da olur. Kald›ran içinse, onur olur tafl›nan. Ve nice fliddetli eserse essin zulmetin kas›rgas›, sa¤lam durur hakikate erenler. ‹flte onlara ehli vakit denir ve içini umut ile doldurduklar› her an›, dolu dolu yaflar ve yaflat›rlar. Öyle bir yaflamak ki bu k›rk kez ölünür de k›rkbirinci defa “Bu kaç›nc› ölmem” denir: “Ol sevda, böyledir çünkü.” fiairin dizesiyle “Dört yan›m puflt zulas›/ Dönerim dönerim ç›kmaz” bir kabus olur bazen yaflanan. ‹flte bu zamanlarda, bütün arzuhalimizin yok say›lmas›d›r muktedir zevat›n arzusu. Ve kimsesizli¤imiz üzerine taht kuranlar, haklar›m›z üzerinde tepinmelerine böylesi zamanlarda takdir-i ilahi etiketi vururlar. S›rt›m›zdan, tam s›rt›m›zdan vururlar sonra. Ve itirazs›z ölmemizi, boyun e¤ip susmam›z› dayat›rlar. De¤ilse köhne masalar›na yumruk, hükümsüz fermanlar›na mühür vururlar. Ki heybetleri, korkular› kadar büyüktür. Fermanlar› ise, ayn› k›l›çlar› gibi kördür. Biri geçmez bu diyarda, öteki gerçe¤e ifllemez... Yalan depremleri, yaygara heyelanlar› geçicidir. Hakikat, hepsinin alt›ndan ç›kar aln›n› ç›kar aln›n›n ak›yla. Çekip ç›kartan devrimdir elbette. Ki a盤a ç›kma huyu vard›r gerçe¤in. Ne yapar eder bafl kald›r›r yalana. Ve gözlerini dikip o malum y›ld›za, yürür. ‹flte bu yürüyüflün her an›, alan› ve ad›m›nda büyür devrim. Damlaya damlaya hayata kar›fl›r. Ve her bir damla, ad›m ve eylemiyle onur yüzlü ustalara bin selam verir bu topra¤›n devrimi. Ki flair hakl›d›r elbette, Ekim Dervimi’nin 90. y›l dönümünde de: “Ol kitapta böylece yaz›l›d›r / Ol sevda, böyledir çünkü...” O kitap, “Bolflevik Parti Tarihi” dir ve en son sayfas›na flunu yazm›flt›r Stalin;
“... Eski Yunan mitolojisinde ünlü bir kahraman olan Anteus, efsaneye göre, denizler tanr›s› Poseidon’un ve yeryüzü tanr›ças› Gaia’n›n o¤luydu. Anteus, kendisini do¤uran, emziren, yetifltiren anas›na pek çok ba¤l›yd›. Bu Anteus’un yenmedi¤i tek kahraman yoktu. O yenilmez bir kahraman olarak kabul ediliyordu. Onun gücü nerede yat›yordu? Onun gücü, dövüfl s›ras›nda ne zaman hasm› taraf›ndan s›k›flt›r›l›rsa, topra¤a, kendisini do¤urup besleyen anaya dokunmas›nda ve bunun ona yeni bir güç katmas›nda yat›yordu. Ne var ki, onun bir zay›f yan› – flu ya da bu biçimde yerle ba¤›n›n kopar›lmas› tehlikesi – vard›. Düflmanlar› onun bu eksikli¤inin fark›ndayd›lar. Ve f›rsat kolluyorlard›. Bir gün bu eksikli¤inden yararlanan bir düflman ç›kt› ve Anteus’u yendi. Bu Herkül’dü. Herkül, Anteus’u nas›l yendi? Onun yerden aya¤›n› kesti, kald›rd›, havada tuttu, topra¤a dokunmas›na olanak vermedi. Ve sonunda onu bo¤du. “... San›yorum ki, Bolflevikler, Yunan mitolojisinin kahraman› Anteus’u and›r›yorlar. Anteus gibi, onlar da kendilerini do¤uran, emziren ve yetifltiren analar›yla, y›¤›nlarla ba¤lar›n› koruduklar› için güçlüdürler. Ve analar›yla, halkla ba¤lar›n› koruduklar› sürece, yenilmez olarak kalmak için her olana¤a sahiptirler...” (*1) Ve flimdi, sat›rlar›n vakti çoktan geçti. Yenilmez olan halk›n, yok edilemez olan fliirlerindedir s›ra. Ki o fliirler, Aral›k’ta diri diri ve dize dize yanarak, Ocak’ta mutlulu¤un resmini çizerler Havana’da. Ve sonras› ve sonunu flair söyler daima: “... Seni sevmek, Felsefedir, kusursuz. ‹mand›r, korkunç sab›rl›. ‹p’in, kurflun’un ra¤m›na, Yürür, pervas›z ve güzel. S›rada¤lar› devirir, Akan sular› çevirir, Al›r yetimin hakk›n›, Buyurur, kitab›nca...” (*2)
(*1) Bolflevik Parti Tarihi – J. Stalin – Syf. 455, 456 – Bilim ve Sosyalizm Yay›nlar› (*2) Hasretinden Prangalar Eskittim – Ahmed Arif – Syf. 47 – Cem Yay›nevi J
ARALIK 2007 | TAVIR | 13
an›
zulmün karfl›s›nda hüsna sar›
Ölümle yüzleflmek… ‹liklerinde, damarlar›nda ölümü hissetmek... Duvar y›¤›nlar›n›n aras›nda savafl› görmek. Ülkenin hareketini ilk kez bu kadar canl›, bu kadar dehfletle yaflamak. K›sacas› ölümü selamlad›k o gün. Beni unutup giden Azraile isyan ederek. Sanc›l› bir arma¤an gibiydi o gün gökyüzü. Ve sonbahar ince ince yüzünü göstermekteydi. Sinsi bir pazard› o gün. Önüme konuluvermifl sorumluluklar ve içinmde kaç›p gitmeye yönelik bir isyan türküsüyle yola koyuluverdim. Oynamam gereken bir oyun vard›. Yüzünü daha yeni güneflle tan›flt›ran minicik çiçeklere kardeflli¤i, dostlu¤u, bar›fl› ve paylaflmay› anlatan yüce bir oyun… Provalar›m›z› Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin tiyatro salonunda yap›yorduk. Ve o pazar günü çal›flma için derne¤e gittik. O gün da¤larda PKK militanlar› taraf›ndan 12 asker öldürülmüfltü. Sokaklar, öfkeli ama neye öfkelendi¤ini bilmeyen insanlarla doluydu. Sokaklar milliyetçi gruplar›n reklam bilbordlar› olmufltu. ‹flaretler, sloganlar onlara aitti. Saat 13.00 gibi bafllayan çal›flmam›z 15.30’da gayet keyifli bir flekilde bitti. Dernek üyeleri ve biz, hep beraber makarna yiyip, ard›ndan çaylar›m›z› yudumlarken siyaset konufluyorduk. Düflünceler ayn›yd› ama icraatlar farkl›yd›. Benim çevremde aileme olan sorumluluk, onlar›n ise ailelerinin de kurtuluflunu vatan sorumlulu¤una yükleme. Sohbetimiz hofl bir flekilde devam ederken sokaklar› dolduran grup bizim oldu¤umuz caddeye do¤ru yürüdü. Terastan bakt›k. Eller bize do¤ru uzand›, küfürler ve sloganlar eflli¤inde. Akl›m›z›n ucuna dahi gelmeyen düflünceler bir anda bafl›m›za geldi. Derne¤in camlar› tafl-
14 | TAVIR | ARALIK 2007
lanmaya bafllad›. Apartman›n girifl kap›s› da yumruklanmaya, tekmelenmeye... 10 kifliydik içeride. Ne yapaca¤›m›z› bilemedik. Birçok kifli dernek binas›na kofltu. Ne oldu¤unu, nerede oldu¤umu anlayamam›flt›m. Ba¤›rmalar, gürültüler… Kulaklar›m bunlar›n aras›nda feryat ediyor ve ayaklar›ma ne yapmam gerekti¤ini söyleyemeyen beynime bask› yap›yordu sanki. Yukar› kofltum. Kap› iyice aç›lm›fl, bir ordu faflistin sesleri sarm›flt› koridoru. Bir ben kalm›flt›m koridorda. Dernek kap›s› aral›kl›, herkes bana gel çabuk gel diye ba¤›r›yordu. Ve en yak›n arkadafl›m kap›n›n önünde ad›m› hayk›r›yordu. Bir yandan kap› arkas›na barikat kurulmaktayd›. Bir kafa gördüm alt merdivende. ‹çeriye girmem herkesin can›n› tehlikeye atmak olacakt›. Kendi can›m› da. Yüre¤im eziliyordu. ‹syan ›sl›klar› ötüyordu kulaklar›mda. Kofltum… Tiyatro sahnesine do¤ru uzand› ayaklar›m. Arkadafl›m kap›dan ç›k›p ard›ma düfltü. Camlardan içeriye tafllar ya¤›yordu. Savunmas›zd›k. Ve çok tecrübesiz… Ali ise sahnenin üzerinde durmufl Bernard Abla’n›n ac›s›n› yüzene takm›flt›. Sahnenin arkas›na geçtik. K›r›lan camlar›n sesleri ve afla¤›dan ba¤›ran bir ordu faflistin hayk›r›fllar›. Bir ara çantam› almak ve d›flar›da insan var m› diye bakmak için tekrar koridora at›ld›m. Dernek kap›s› tafl duvar. Alt katta ise bizi linç etmek isteyenlerin ayak sesleri ve sloganlar›. Tekrar ayn› yere döndüm çaresiz. Osman sahne alt›na girmemizi söyledi. Fakat hastal›¤› nedeniyle at›verdi kendini d›flar›. Ercan’la ikisi yan s›n›fa geçtiler. Oradan pencereden çat›ya ç›kt›lar. Osman’la ikimiz kalm›flt›k. Üzerinde kardeflli¤i anlatt›¤›-
m›z bu sahnenin alt›ndan kafalar›m›z› ç›kart›p olaylar› izledik. Odan›n içine say›s›z tafl ve sopa ya¤›yordu. Biz çaresizdik… Sonra koridorda patlama sesleri ve ba¤›r›fllar geldi. Sahne alt›na saklanmaktan baflka yolumuz yoktu. En sessiz oyunumuzu oynad›k o an, içeriye dolan onca adam›n aras›nda... Ölüm diye ba¤›ran, her taraf› talan eden, elleri sopal› adamlar›n aras›nda... Bizi saklayan bir tahta parças›n› demire monte edilmifl sahne ve bunu çevreleyen bir parça tül kumaflt›. Görüyorduk her fleyi. Kör olmak istercesine. Camlar› k›r›fllar›n›, ayaklar›n›, sandalyeleri d›flar› f›rlat›fllar›n›, canl› bulun diye ba¤›rmalar›n›. Ama her fleyi. ‹lk kap›n›n üzerindeki cam› k›r›p içeriye girdiler. Pencereye as›l› bayra¤› söktü 10-15 tane iri ayak. Korktuklar› o bayra¤›, çaresizli¤in sarmalad›¤› o mekanda sökebildiler ancak. Ve gözümüze bir sis perdesi gibi inen toz, duman... Annem düflüverdi birden akl›ma. Kapkara gözlerini, yorgun kapaklar› aral›yordu. Sab›rla geçen zaman dilimlerini duda¤›n› büzüflüne verirdi hep. Ve nas›rl› elleri. Do¤u kad›n›yd› o. Düflüverdi birden akl›ma. Çocuklar› için kendini heba etmesi. O caddeye gelip kalabal›k y›¤›n›n aras›nda k›z›m diye ba¤›rmas›. Sonra sesinin çatallafl›p kesilmesi. Gözlerinin siyah›n›n beyazla kaybolmas›. Yüre¤inin ac›s›. Ve sonra bedenini tafl betona b›rakmas›. Küçük küçük inleyiflleri. Gözleri göremeyecekti belki ama eti hissedecekti onca insan›n aya¤›n›n alt›nda oldu¤unu. Belki elmac›k kemiklerini birkaç damla yafl nemlendirecekti. Gidecekti annem. Nice analar gibi. Evlad› için, k›z› için. Vatan› için. Savafl meydan› gibiydi her yer. Boydan boya Uluyol. Sahneyi kald›rmalar› veya arkaya geçmeleri ölümü-
an›
müzdü. Osman bir köflede, ben bir köflede… Camdan yükselen “Yaflas›n Türkiye” sloganlar›. Sözde vatan›n kurtuluflu, ba¤›ms›zl›¤› için ba¤›rmaktayd› onca insan. Ba¤›rmaktan, zorbal›ktan baflka hiçbir fley yapmayan onca insan. Vatan haini kimdi acaba? Di¤er odalar›n da kap›lar› k›r›ld›. Seslerini çok net iflitebiliyorduk. Ama çaresizdik. Ellerimiz yumruk olmufl, bafl›m›z›n alt›nda dayanak halini alm›flt›. Dizlerim kaburgalar›ma bask› yap›yordu.Ama umurumda de¤ildi. K›r›lacakt› sanki difllerimiz öfkeden. Bir yandan d›flar›dan, bayraklar› sökün, diye ba¤›ran sesleri... Bayraklar› sökün. Korkular›m› sökün. Gözleri aç›l›nca sömürülen halk›n gidecek taht›m›z için sökün flu bayraklar›. Polis telsizi duyulmas›na ra¤men hala içerideydi faflistler. Hala y›k›yorlard› her yeri. Parçal›yorlard› önlerine geleni. Biz ise hayat›m›z›n en zor oyununu oynuyorduk Osman’la. Zulmün karfl›s›nda sessizlik… Sonra, iri ayaklar›n koflar ad›mlarla kap›ya yöneldi¤ini duyduk. Ç›kmak istiyordum. Bulundu¤um, s›k›flt›¤›m çukurdan gökyüzüne atlamak. Ç›k›yorum diye ba¤›rd›m ve bulundu¤um s›¤›naktan d›flar› att›m kendimi. Ard›mda Osman. Yan taraftaki s›n›fa gittik ilk. Oraya girememifller. Ama ç›k›fl yolumuz da yoktu. Sahneye geri döndü¤ümüzde her taraf ya¤malanm›flt›. Ç›plak ve bafl› dik bir gözle görüyorduk son manzaray›. Toz ve duman, bir tek onlar özgürce gezebiliyordu bu dört duvarl› yerde. Hala d›flar›dan sesler gelmekteydi. Yar›m saat önce güle oynaya tiyatro yapt›¤›m›z bu yerin harabeden fark› kalmam›flt› art›k. Kap›daki k›r›lm›fl camdan koridora atlad›k büyük bir sessizlikle. Her ad›mda y›k›nt›lar›n manzaras›. Ve toz, tafl, cam k›r›klar›, yerlere serilmifl ka¤›t parçalar›… Derne¤e do¤ru yürümeye bafllad›k. Kap› sa¤lamd› ve aç›lmam›flt›. Savafl filmlerindeki gerilim sahneleri bitmifl, yerini koca bir sessizli¤e teslim etmiflti.Her ad›mda zulmün ayak izleri. ‹çeriye telefon ettik. Barikatlar› çekip içeriye ald›lar bizi. Serap boynuma sar›ld›. Herkes topland› birden. Korku, endifle ve çaresizlik hakimdi o an atmosfere.”Ne oldu? Neredeydiniz? Nas›l kurtuldunuz?” sorular›n›, televizyondaki spiker ve telefon sesleri bozuyordu. Herkes oradayd› flimdi.
Tek vücuttuk adeta. Güvenliydi yeni bulundu¤umuz yer. Koltuk ve di¤er eflyalardan kap›n›n ard›na barikat yap›lm›flt› ve biz o an içeride sekiz kifliydik. D›flar›dan gelen ba¤›r›fllar ve sloganlar pek duyulmuyordu art›k. Gözlerimizi k›r›lm›fl camlardan giren rüzgarda nemlendiriyorduk. Ba¤›r›fllar, “ölüm” diye hayk›ranlar ve camlar›n buluflma sesleri… Hepsinden uzakt›. D›flar›s› ise hala çok kalabal›kt›. Grup da¤›lmam›fl, reklamlar›n› etlerimizle sonland›rmay› bekliyorlard›. ‹çeride ekip arkadafllar›m›zdan biri kalp krizi geçirdi. Hemen dernek üyeleri ambulans ça¤›rtt›lar. Sa¤l›k ekipleri geldi. Polisler, avukatlar, gazeteciler, kameramanlar… ‹çerisi birden ço¤ald›. Ama hala daha zulüm kokusu gitmemiflti binadan. Polisler ve derne¤in baflkan› bizim ekibi bir kere d›flar›ya ç›kartmaya çal›flt›. Demir girifl kap›s›n›n yar›lan yerinden çevik kuvveti görebiliyorduk. Sanki ç›k›fl›m›z› anlam›flças›na caddenin öteki ucuna do¤ru yürüyorlard›. O s›rada bir baflka faflist güruh daha geldi. Bir yandan foto¤raf makinelerinin flafllar›... Ç›kmam›z›n mümkün olmayaca¤›n› anlad›k ve tekrar yukar›ya gidifl. Aksi halde linç edeceklerdi bizi. Saat 19.00 gibi tam ç›k›fl izni geldi. Polis korumas› yerine yüre¤imizle. Ve polis otosu yerine taksiyle ç›kt›k binadan. Dernek üyeleri hala daha içerdeydiler. Önden Serap, ard›ndan ben. Ama ç›kmam›fl ölüm ferman›m›z› ç›kartm›fl sivillerle doluydu. Sa¤
aya¤›ma bir tekme yedim. Serap ise bir tokat. Ard›ma bakt›¤›mda Osman’› saç›ndan tutmufl linç etmeye çal›fl›yorlard›. Taksinin içine onu da almaya çal›flt›k. Ama olmad›. Taksi ilerlemeye bafllad›. Biz taksinin içinde Osman ise faflistlerin yemek taba¤›ndayd›. Camlara yap›fl›p Osman diye hayk›rmaya bafllad›k. Taksici ise karanl›¤› yararcas›na bizi ve arabas›n› kaç›r›yordu. Onun tek telaflesi camlar›n›n ve çerçevelerinin inmesiydi. Akl›m›zda Osman ve di¤er arkadafllar, taksinin içinde çaresizce bizi götürece¤i yeri bekliyorduk. Ne kalabilirdik, ne de gidebilirdik. Hiç tan›mad›¤›m›z birine emanetti o zamanlar›m›z. Faflizmi en ac› haliyle yaflad›k. Zulmü, çaresizli¤i, ölümü ve sessizli¤i. Düflünmenin en a¤›r darbesiydi belki de o gün oradaki herkese. Bir hiç u¤runa yap›lm›fl olayd›. Hiç bir suçu yoktu kimsenin. Ben ve di¤erleri hiç birimiz vatan haini de¤ildik. Bir ço¤umuz bu vatan ve yaflan›las› bir dünya için dilimizde marfl, elimizde özgürlük bayraklar›yla arfl›nlad›k sokaklar›. Tehlikeli oyuncaklar ve kitaplar edindik birer birer. Her birimizin evcilik oyunlar›na polis jopu ve faflist tekmesi kar›flt›. Ama her fleyi halk›m›z için yapt›k. Özgürlük için, ba¤›ms›zl›k için, kardefllik için... Her fleye ra¤men yüzüm güneflte. Güneflin, da¤lar›n ard›ndan tüm halklar› selamlayaca¤› günü bekliyorum.J
ARALIK 2007 | TAVIR | 15
fliir
elleri var özgürlü¤ün oktay rifat
1 Köpürerek kofluyordu atlar›m›z Durgun denize do¤ru. 2 Bu uçufl, güvercindeki, Özgürlük sevinci mi ne!
3 Öpüflmek yasakt›, bilir misiniz, Düflünmek yasak, ‹flgücünü savunmak yasak!
16 | TAVIR | ARALIK 2007
4 Ürünü ay›rm›fllar a¤ac›ndan, Tutturabildi¤ine, Sat›yorlar pazarda; Eme¤in dallar› k›r›lm›fl, yerde. 5 Ifl›k kör edicidir, diyorlar, Özgürlük patlay›c›. Lambam›z› bozan da, Özgürlü¤e kundak sokan da onlar. Uzand›k m› patlas›n istiyorlar, Yakt›k m› tutuflal›m. May›n tarlalar› var, Karanl›kta duruyor ekmekle su.
6 Elleri var özgürlü¤ün, Gözleri, ayaklar›; Silmek için kanl› teri, Bakmak için yar›nlara, Eflitli¤e do¤ru giden. 7 Ben kafes, sen sarmafl›k; Dolan dolanabildi¤in kadar! 8 Özgürlük sevgisi bu, ‹nsan kap›lmaya görsün bir kez; Bir urba ki eskimez, Bir düfl ki gerçekten daha do¤ru.
deneme
yaln›z duvarlar›n› y›kabilirsiniz evlerimizin... ümit zafer
“Y›k›c›lar geldiler, y›kt›lar bütün duvarlar› Yaln›z temeli kald› geriye Ve bir kaç tu¤la k›r›¤›” (Metin Alt›ok) Sadece duvarlar›n› y›kabildiler evlerimizin. Nursuz, u¤ursuz dozerleri ve ruhsuz robotlar›yla geliyor, y›k›yor ve gidiyorlar. Tarumar ediyorlar her yan›. Tafl üstünde tafl b›rakm›yor ve hayat›m›z› parçal›yorlar. Ve lakin, evimizi var eden temele dokunam›yorlar. Çünkü o temel ki bar›nma hakk›m›zd›r, sinemizde sapasa¤lam duruyor. ‹flte o temel var oldukça, ki evvel ahirdir, bir kaç tu¤la k›r›¤› üzerinde olsa bile yükseltiriz hayat›m›z›. Ve f›rlat›r›z o tu¤la k›r›klar›n›, çarpmas› gereken yere do¤ru. Bu hesapta, bizim elimizin hiddetiyle boy ölçüflemez o “kentsel dönüflüm” flirreti... Biz, ev diyoruz yaflad›¤›m›z yere, evimiz diyoruz; siz, ister gecekondu deyin, ister varofl ve hatta, mezbele diyenleriniz de var. Biliyoruz, i¤renerek bak›yorsunuz, bakmaya mecbur kald›¤›n›zda. Öyle ya benzemez bizim evler, sizin o steril villalara. Hiç benzemez. Herkesin evi, içiyle de d›fl›yla da kendine benziyor besbelli. Bizimkisi mahçup dururken k›y›da köflede, sizinkiler birer haramilik abidesi olarak yükseliyor uluorta. Adeta kas›l›yor o ecnebi isimli, çok özel güvenlikli ve hayli hususi konforlu villa-kentleriniz.... Ve bizimkilerin duvar›, s›vas›zd›r. Size hofl gözükmez bu ç›plakl›k. Ve lakin, göz zevkinize uygun albenili boyalar›n paras›na, yetmez bizim cümle cüzdan›m›z. Ol sebepten üryand›r duvarlar› evimizin. Yüzümüzün makyajdan azade oluflu gibi, evimizin duvarlar› da ç›plakt›r. Ki ç›plakl›¤›n bu biçimi, korkutuyor sizi; çünkü bu duvarlar, bizim yoksullu¤umuzun sizin haramzadeli¤inize tuttu¤u aynalard›r.
ARALIK 2007 | TAVIR | 17
deneme
Her s›vas›z duvar›, saltanat›n›za bir tehdit olarak alg›laman›z da bundand›r.
p›c›l›¤›m›z› korkunç buluyor o muktedir zevat.
Ama yan›l›yorsunuz yine. Aynalar› k›rmakla gideremezsiniz o meflhur korkunuzu: “Gecekondulardan gelip g›rtla¤›m›z› kesecekler!”...
Çünkü biliyorlar ki, bugün kondusunu yapan, yar›n devrimini de yapabilir pekala. Belli olmaz bu ifller, hiç belli olmaz hem de...
Ben
O duvarlara yazd›k biz, çocukluk aflk›m›z›n ilk fliirini : “Ali Ayfle’yi seviyo...” Hepimiz Ali, hepimiz Ayfle’ydik bu hususta.
“Çirkin” buluyorlarm›fl evlerimizi... S›vas›z duvarlar da i¤renç gözüküyormufl uzaktan... Yabanc›lara ay›p oluyormufl can›m... 21. yüzy›lda böylesi kondular da yaflamak ilkellikmifl... Halbuki biz keyfimizden yapt›k bu evleri, de¤il mi? S›rf moda oldu¤u için kondularda oturuyoruz! Bu zahmetlere zevk için katlan›yoruz zaten! Asl›nda biz de o villalarda oturabilirdik ama gecekonduda kalmak flimdi trendy!...
Tafllar›n
Ulan Allahs›zlar! Ulan halden anlamaz halk düflmanlar›! Bar›nma hakk›m›z› adam gibi sa¤lad›n›z m› hiç? Aç ve aç›kta b›rakmak, bizim için yazd›¤›n›z kader de¤il mi? ‹flte o kadere itiraz edip, bafl›m›z› sokaca¤›m›z bir çat› yapt›k diye mi bunca zulüm.
Görülmüflsem
Ve ayn› masumiyetle, ayn› duvara yazd›k umudun ad›n› da. Malum ya, y›ld›zlar kufland›¤›m›za da tan›kt›r, yüzü tu¤la k›rm›z›s› olan o ç›plak duvarlar. Ki inanc›m›za dava, eylemimize “suç” orta¤› olmufllard›r daima. Kederimize s›rdafl, h›nc›m›za yoldafl olmufltur o s›vas›z duvarlar. ‹lk yumru¤u s›kt›¤›m›zda, bir slogan› do¤ru dürüst ilk kez att›¤›m›zda ve dahi kalbimizi asar gibi ilk pankart› ast›¤›m›zda da yan›bafl›m›zdayd› bu duvarlar. S›rt›m›z› yaslad›¤›m›z kadim birer dost oldular bize. Üstümüze y›k›lmad›lar, kimsesiz b›rakmad›lar ve bizi hiç terketmediler. Nice karanl›k olsa da gece, göz gözü görmese de, her arad›¤›m›zda yerlerinde oldular. Padiflah ferman›yla düflmüflken peflimize kap›kullar›, olanca anaçl›¤›yla koynunda saklad› bizi bu duvarlar. ‹flte o evler ve mahalleler içinde atlat›ld› cümle takipler. Ve elbette, o mazlum duvarlar›n kuytusunda nice feryat yükselir ve o duvarlar›n zulas›nda kaç Ferhat isyana durur flimdi. Biliriz biz, biliriz ac›n›n feryad›n› ve o 盤l›klar›n nice Ferhat’›n do¤um sanc›s› oldu¤unu bir biz biliriz. Bir de içine nem, d›fl›na kurflun de¤mifl o duvarlar... ‹flte bu duvarlar›n içinde sadece tu¤la, briket, harç yoktur. Hay›r, onlar görünen yüzüdür. Ki y›kmaya çal›flt›klar› bu evlerin duvarlar›n› hasretimizle yükselttik biz. Umudumuzu birlefltirip çat› yapt›k bafl›m›z›n üstüne. Al›nterimizi ak›tt›k biz bu harc›n içine ve ac›lar›m›zla ördük bu tu¤lalar› böyle. Üst üste koyup yüksellti¤imiz sadece evimizin duvar› de¤il, insanca yaflam hakk›m›zd› elbette ki. Asl›nda duvarlar›n s›vas›zl›¤›n› de¤il, bizim kendi bafl›m›z›n çaresine bakan ya-
18 | TAVIR | ARALIK 2007
Demek bu duvarlar› y›k›p, buralardan kovacaks›n›z bizi. Peki, nereye gidece¤imizi san›yorsunuz? O halde bekleyin bizi, gelece¤iz...
AND OLSUN fiART OLSUN
Böyle Çukurlar›n ‹çinde Kalm›flsam Yaln›zsam Hor Arkas›zsam Ve Böyleyse Baht› Siyah›m
A¤açlar› budayabilirsiniz ve hatta kökünden kesebilirsiniz de. Ama yok edemezsiniz. Çünkü o a¤açlar›n kökleri çok derindedir. Ki her y›k›m›n ard›ndan, gö¤e uzayan a¤aç dallar› gibi b›rak›lm›fl demir filizleri yükselecektir yeniden. Unutmay›n ki, halk›n bar›nma hakk› kutsald›r ve ibadet eder gibi yeniden yap›l›r o kondular. Ve sonra, döflüne darbe al›p ölürken o duvarlar, hiç a¤lamad›lar. Canlar›n› tafl edip elimize yadigar b›rakt›lar. Duvarlar› y›k›p o evleri, ocaklar› söndüren haramilere f›rlat›p atal›m diye. Ki flimdi, tu¤la k›r›klar›n›n ve duvar parçalar›n›n kula¤›na “görüflmek üzere” dedik. Çünkü, yeniden görüflece¤iz, hem de en tez vakitte... Duvarlar› y›kabilirler elbette, ama sinemizdeki temellerini yok edemezler. Ve dahas›, flimdi o y›k›nt›lar›n içinden ç›kartaca¤›z, içinde haramilerin olmad›¤› bir gelece¤i. Çünkü, elimizdeki her tu¤la k›r›¤› gelece¤in basama¤›d›r art›k...J
Yemin Kasem Olsun Ve And Olsun fiart Olsun Yerde Kalmaz Ah›m. Enver GÖKÇE
izlenim
sözün eylemini bitirdi¤i yerde... sevinç dereli
Yan›yor… Önce bir el, uzak yollardan bulup getirdi¤i a¤aç dallar›n› b›rak›yor yere, sonra baflkalar› gelip yeni dallar getiriyor. Yavafl yavafl kocaman bir y›¤›n haline geliyor dallar. Ard arda eller, dal parçalar›n›, üst üste adeta bir kule infla ediyormufl gibi diziyorlar. Diziyorlar, diziyorlar… Çok ama çok uzaklardan bile görünüyor dallardan oluflan y›¤›n. Geçip etraf›na sevinerek bak›yor o dallar› yerlefltiren elin sahipleri. Birazdan flenlik bafllayacak, birazdan kopacak pat›rt›. Bunun heyecan› var yüzlerinde. Ve çakma¤›n çak›lmas›yla a¤aç y›¤›n›ndan ç›kan duman›n gö¤e yay›lmas›yla bafll›yor flenlik. Birden yükseliyor naralar gö¤e. Eller birlefliyor, omuzlar tutuluyor ve bafll›yor en coflkulusundan bir halay… Nice y›ld›r görülmedi böylesi, nicedir uzakt› bizden… Bugünse yeniden hat›rl›yor bu ülkenin insanlar› böylesi halaylar›… Ateflin etraf›nda halaya duranlar›n gözlerinde farkl› bir bak›fl var bu kez. Bafltan kazanacaklar›na inand›klar› bir kavgaya girmifl gibi gururla bak›yorlar etraflar›na. Biraz umut, biraz öfke, biraz heyecan, biraz coflku… Hepsi birleflmifl o gözlerde daha bir ›fl›mas›n› sa¤l›yor. Evet sözün bitti¤i yerdeyiz art›k. Söz eylemini yitirdi. fiimdi grev zaman›. Grev! “Oy bilesen ki ben haa Tafl döven demir döven Oy bilesen ki ben haa Toz toprak içinde flanl› S›fatat›m kat’ i çopur Ellerim ma¤rur ya¤l› Oy bilesen ki ben haa Yerden cevahir söken Zincirini yitirmifl dev Erken üzredir feryad›m Grev hakk›m› isterim Grev hakk›m› isterim
Grev hakk›m› isterim Grev!” ‹nsan›n eme¤ine sahip ç›kmas›, insan›n onuruna sahip ç›kmas›, insan›n kimli¤ine sahip ç›kmas›… Yani geçmifline, yani bugününe, yani yar›n›na sahip ç›kmas›… Grev çad›rlar› yok art›k... Yasalarda, çad›r kurmak yasak! Tipi de olsa, boran da, öyle ortada bekleyeceksiniz diyor yasalar. So¤uktan ölecek olman›z kimin umurunda? Sonra atefl yakmak da yasak… Grev atefli sadece bilinçlerde yanan bir sembole dönüflüyor. Yüreklerde yanan atefl yay›l›yor flehirde, onunla ›s›n›yor iflçiler. Grev deyince akla gelecek kavramlardan geriye, “grev gözcüsü” bir de “grev çay›” kalm›fl… Sözün bitti¤i, eylemin bafllad›¤› yerde grev çaylar›n› yudumlarken, gözlerinin ›fl›lt›s›na bak›yoruz iflçilerin… ‹flyerlerini korumak ister gibi bina önlerinde sabah akflam beklemeye bafllayal› 20 gün olmufl diyorlar… Oysa bu dergi elinize ulaflt›¤›nda hala kazan›lmad›ysa grev 1,5 ay› geçmifl olacak… (Umar›z kazan›rlar bu kez, diye küçük bir parantez açarak devam ediyoruz…) Onlar o kap›larda beklemeye devam edecekler… Telekom iflçisi grevde… Son y›llar›n say›sal anlamdaki en büyük grevi bu… Tam tam›na 26.500 Telekom iflçisi, o kutsal ateflin içinden geçerek bekliyorlar. Kentin karanl›¤›na karfl› ayd›nlanmak için, baflka iflçiler de görsün diye, yakm›fllar atefli. Ateflin tüm ülkeyi ›s›tmas›n› bekliyorlar… Büyülü bir sözcükten bahseder gibi bahsediyorlar grevden. Güçlü, iflçiyi iflçi yapan, hani o demir yumru¤u indirmesini sa¤layan bir sözcük grev… Tek kelime ama
güçlü… Tek kelime ama kudretli… Tek kelime ama sars›c›, korkutucu, s›ra d›fl›… Normal hayat›n durdurulup yeni bir hayata dönülmesini anlat›yor. Çocuklara grevi ö¤retmek… Yani günlere varan beklemeyi, yani umudun hiç yitmemesini, yani dayan›flmay›, yani hakk›n› aramak için döktü¤ün teri, verdi¤in eme¤i, söyledi¤in sözü ö¤retmek… Kolay fley midir üzerinde “grev gözcüsü” yaz›lan önlükler giyerek sabahlara kadar beklemek… Geceyi gündüz yapmak, grev ateflinin cay›r cay›r yak›lamad›¤› koflullarda, bir bardak grev çay› içerek ›s›nmaya çal›flarak beklemek… Sonra ya¤murda, sonra karda sonra rüzgar ac›mas›zca eserken beklemek… Ama hep kazanmak umudunu saklamak içinde… Ve de hep yar›na umutla bakmak. Telekom iflçileri iflyerlerinin önüne “Bu iflyerinde grev var” yaz›l› pankartlar›n› asarak bekliyorlar. Bize bile eski foto¤raf karelerinden f›rlay›p gelmifl gibi geliyor o pankart. Oysa yeni bir yaflam kurmufllar onlar iflyerlerinin önünde. Sandalyelerine oturmufl, gelen geçenin yüzüne “Bak›n biz burada sizin için de mücadele ediyoruz” der gibi bak›yorlar. Ellerinde bir bardak grev çay› ikram etmeye dünden haz›r “dostuz biz” diyorlar. Yeterince destek alamad›klar›n›n, fark›na var›lmad›klar›n›n k›zg›nl›¤› da var yüzlerinde… Biliyorlar ki direnifl uzun süreli olacak. Biliyorlar ki direnifl zorlu geçiyor ve geçecek. Ve bu yüzden kendilerini daha çok anlatmalar› gerek. Grevin kelime olarak kökeni, Fransa’da ücretlerini alamad›klar› için ifli b›rakan iflçilerin topland›¤› Gréve Meydan›’ndan geliyor. “Greve gitmek” ifadesi, iflçilerin ifli b›rak›p yürüye-
ARALIK 2007 | TAVIR | 19
izlenim
bet… Olmad›¤›n›n da göstergesi bu sözler, bu grev…
rek Paris belediye binas›n›n önündeki bu meydanda toplanmalar› ve orada beklemelerini ifade ediyor. Frans›zca bir kelimenin tüm dünyada bu kadar yayg›n bir hale gelmesi ilginç gerçekten. Eskiden bir meydan ad›yken flimdi insanlar›n yaflamlar›n› belirleyen bir kelime oluyor “grev”... Tarihte bilinen ilk grev eylemi, milattan önce 494 y›l›nda Roma’da, yoksul Plepler taraf›ndan, Roma’n›n egemen s›n›f› olan Patricilere karfl› yap›lm›fl. Patriciler Pleblere faizle borç vermifller ve borçlar›n› ödeyemeyince onlar› ömür boyu topraklar›nda bedavaya çal›flt›rmak istemifller. Bunun üzerine Plepler Roma’y› terk etmeye bafllam›fllar. ‹lk bafllarda Patriciler bu duruma sevinmifl ve ifllerini en alt s›n›f olan kölelere yapt›rarak sorunlar› çözebileceklerini düflünmüfller. Ancak zamanla Roma’daki bütün ifller aksam›fl ve hayat dayan›lmaz hale gelmifl. Sonunda Plepler, tüm taleplerini kabul ettirmifller. Telekom iflçilerinin de ayn› MÖ. 494 y›l›nda yaflayan kardeflleri gibi abart›l› bir talepleri yok. Sadece ve sadece insanca yaflamak istiyorlar. Bunun için de “eflit ifle eflit ücret” talepleriyle, sendika haklar›n› korumak istemeleri öne ç›k›yor. Diyorlar ki, “Biz y›llard›r zaten maddi olarak alaca¤›m›z kadar›n› almay› baflard›k. Ama flimdi gelen süreçte sendikam›z
20 | TAVIR | ARALIK 2007
elimizden al›nmaya çal›fl›l›yor. ‹flte biz bunu korumak için grevdeyiz. Bunun için oturuyoruz kap› önlerinde, bedel ödüyoruz… Buna karfl› mücadele etmek için birlikteyiz, omuz omuzay›z…” Telekom patronu yeni ald›¤› iflçilere, sendikas›zlaflmay› kabul etmeleri için belge imzalatmaya çal›fl›yor. Böyle giderse flu an çal›flan iflçiler emekli olduktan sonra gelen iflçiler tamamen sendikas›zlaflm›fl olacak… Ve bu da patronun Telekom’da at koflturmas›n›n yolunu açacak… Esnek çal›flma denilen, yani patronun iste¤ine göre çal›flma koflullar›n›n belirlendi¤i bir ortam›n ifl yerlerinde hakim olmas› ve tafleronlaflman›n yayg›nlaflmas› anlam›na gelecek. Yani giderek iflçi mücadelesinin tüm damarlar›n›n da kesilmesine neden olacak bu geliflmeler… Oysa böyle olsun istemiyor Telekom iflçileri… Onlar y›llard›r kazand›klar› haklar›n gelece¤e de kalmas›, korunmas› gerekti¤ini düflünüyorlar. Her fley çocuklar›m›z için diyorlar bu yüzden. Sohbet ettiklerimizden biri diyor ki bize, “En güzeli de çocuklar›m›z›n ‘Grev ne baba?’ demesi… Hep koyun gibi mi yaflayaca¤›z. Hiç mi mücadele olmayacak bu ülkede… Ok yaydan ç›kt› bir kere. Grev unutulmufl… Biz onu hat›rlatt›k.” Evet, hep koyun gibi mi yaflayacak bu ülkenin insanlar›… Hiç mi haklar›n› aramayacaklar, hep egemenin dedi¤i mi olacak… Olmayacak el-
Ama Osmanl›’da oyun çok diye bofla söylenmemifl. Osmanl› oyunlar›n› sevenler söndürmek istiyor o atefli. Yalanlar yay›yor ortal›¤a ateflin har›n› azaltmak için. Y›llard›r o iflyerlerinde her türlü bedeli ödeyen, kablolar›n, tesisat›n sa¤lam kalmas› için Telekom grevi sürdükçe her geçen gün oluflan zararlar, bir kablonun y›pranmas›, bir iflin aksamas›, aletlerde oluflan sorunlar onlar›n can›n› yak›yor. Çünkü her geçen günün bu durumu daha da zora soktu¤unun kendileri de fark›ndalar… Bayram gibi bafllad›klar› grevde iletiflimde ç›kan aksiliklerde direk kendilerinin suçlanmas›n› kabul edemiyorlar. Sabotaj diye onlar› karalamaya çal›flanlar›n oynad›klar› oyunun da fark›ndalar asl›nda. Telekom’un her köflesinde her kablosunda eme¤i var onlar›n. Kablonun nas›l çekildi¤ini, onlar biliyor en iyi. Onlar o logarlara girip gece-gündüz tamir etmifller o kablolar›… fiimdi ise ac› veriyor onlara bu durum. As›l vatana ihaneti bu grevin uzamas›na neden olanlar›n iflledi¤ini düflünüyorlar… Grevi çözmek yerine sabotaj yalanlar›yla karalamaya çal›flanlar, Telekom iflçilerini tutuklayanlar, bir de vatan› düflünüyormufl gibi görünmeye çal›fl›yor. Kendilerinin de dedi¤i gibi nak›fl nak›fl iflleyerek, ilmik ilmik örerek geldi iflçiler bu greve. Ve bir meflale yakt›lar. Bunu al›p gelifltirmek, bunu al›p gelece¤e tafl›mak, halk›n mücadelesini ve direniflini büyütmekle mümkün olacakt›r. 26.500 iflçinin kalbi bir at›yor, yüzü ayn› yöne bak›yor flimdi.. Tek yürek, tek soluk, yakt›klar› ateflin tüm ülkeyi ›s›tmas›n› bekliyorlar. NOT: Dergimiz matbaaya girmek üzereyken bir haber ald›k. Duyduk ki Türk Telekom iflçisi patronlardan istediklerini alm›fl. Duyduk ki son zamanlar›n en büyük grevlerinden biri baflar›yla sonlanm›fl. Bu yaz› grev devam ederken yaz›lm›flt›, Türk Telekom iflçilerini grev alan›nda ziyaret ettikten sonra... Baflar› dileklerimizle hoflçakal›n demifltik onlara... Baflard›lar. Baflarmalar›na en az onlar kadar sevindi¤imizin, onlar›n sevincine yürekten ortak oluflumuzun ifadesidir. Grev meydan›na ç›kan her iflçinin hakk›n› almas› dile¤iyle...J
inceleme
“bafl›ndaki yazmay› da sar›ya m› boyad›n?..” türkan do¤an
“ Bafl›ndaki yazmay› da sar›ya m› boyad›n Niçin sarard›n soldun da sevdaya m› u¤rad›n Bafl›ndaki yazman›n da çiçekleri solmaz m› K›z açsana yüzünü de bir kez görsem olmaz m›”
Her toplumun kendine özgü kültür birikimi, gelenek ve görene¤i, dili, karakteri oldu¤u gibi zanaatlar› da vard›r. Kültürel birikimin en içten ve en güzel yans›mas› olan zanaatlar, tarihten günümüze gelen kültürel birikimimizin en güzel belgesi olmufltur. Yazmac›l›k zanaat› da türünün en güzel örne¤ini Tokat'ta vermifltir. “Bafl›ndaki yazmay› da sar›ya m› boyad›n'' der bir Tokat türküsü, yazmac›l›¤›n tarihi kadar eski yaz›l›m›yla. Her dönemde ayr› birine söylenmifltir mutlaka bu türkü. fiimdi nine oldu belki; belki de öldü sar› yazmas› kadar solan, a¤ benizli gelin. Yazmac›l›¤›n tarihi gibi eskilerde kalm›fl sevdas›. Vuslata kar›flm›fl. A¤lam›fl, s›zlam›fl çokça bir zaman, torununun ad›nda yaflam›fl “M›stafa”s›…
‹flte böylesi vuslats›z türküler çoktur Tokat flehrinde... Topraklar›nda da¤lar› üç s›ra halinde bulunan Tokat, Orta Karadeniz’in iç k›s›mlar›nda yer al›r. Karadeniz Da¤lar›’ndan güneye, Anadolu'nun içlerine do¤ru dizi dizi yaylalar›yla, ovalar›, ba¤ ve bahçeleriyle, içindeki akarsular›yla, Akda¤ ve Çaml›bel aras›ndaki vadileriyle, dünyada benzeri az olan bu cennet ilin, zengin kültürel tarihinin izlerini keflfetmek için düflelim dedik Tokat'›n yollar›na. 5.000 y›ll›k bir tarihi geçmifle sahiptir Tokat. M.Ö. 3000 y›llar›ndan bafllayarak 14 devlet ve 5 beylik egemen olmufl bu topraklara. Uygarl›klar›n merkezi Anadolu'da devletlerin, imparatorluklar›n, beyliklerin yaflama ve fetih alan› da olmufl ayn› zamanda. Nice kavimler geçmifl, nice isyanlara, nice ayaklan-
malara ev sahipli¤i etmifl bu memleket. Emperyalizmin I. Paylafl›m Savafl›’nda Tokat halk› da bu iflgale karfl› tepkilerini canla kanla gösererek, Tokat Kalesi’nin burcuna dikmifller bayraklar›n›. Tarihin alt›n sayfalar›na bu memleketin bereketli topraklar›, k›nal› da¤lar›, nehirleri, “K›z›ldere”leri geçmifltir. Yemyeflil bir cennettir Tokat. Yol boyunca göçmen kufllar›n (daha çok da uzun gagal› leyleklerin) elektrik direklerine yapt›¤› yuvalarla karfl›lafl›rs›n›z. Kuzeyden güneye, Canik Da¤lar›, bat›dan do¤uya Killik Tepesi, Göla¤a Tepesi ile çevrilidir. Yüksek da¤lar ve da¤ rüzgârlar›n›n ›sl›klar›na kar›flan çoban kavallar›n›n yan›k sesleri meflhurdur bu ellerde. Getirir doldurur kulaklar›n›za içli bir ezgiyi, Almus Baraj›’n›n güneyindeki fiehne Kayas›’ndan, Yaylac›k’tan, Dumanl› Da¤lar›’ndan… Kelkit'in, Çekerek'in, Tozanl› Irma¤›’n›n can oldu¤u Tokat'›n tekmili yeflil ba¤lar›... Akkufl'un gürgenleri, Topçam yaylas›nda seher yelleri... Cennetten görüntü tad›nda hepsi… Yeflil›rmak, Karadeniz bölgesine can veren en önemli akarsudur. Tokat ili topraklar›n› Yeflil›rmak’›n kollar›, kanatlar› sulamaktad›r. Tozanl› sular›, Karacan ve Tekeli Da¤lar› aras›ndan Köse Da¤›’na geçer de, en güzel alabal›klar bu da¤lar›n sular›nda yetiflmez mi? Ar›lar en güzel bal› bu da¤lar›n çiçeklerinden toplamaz m›? Hey gardafl, Kazova'n›n üzümlerinden yap›lan Zile’nin pekmezi kadar tatl›d›r dost selamlar›. Tokat'›n il merkezindeki, tafl döflemeli yollar al›r sizi götürür, yosunlu kayalara sar›lm›fl,
ARALIK 2007 | TAVIR | 21
inceleme
yap›p (çenesinin alt›ndan ba¤lay›p), sa¤ eliyle h›zla çevirdi kirmenin kanad›n›. Ayn› yafllardaki bac›l›¤›na (arkadafl›na) bakt›. “Tokat bir ba¤ içinde Gülü barda¤ içinde Tokat’tan yar sevenin Yüre¤i ya¤ içinde” Mani bitince hep birden gülüflüyorlar… - Demek yüre¤i ya¤ ba¤larm›fl Tokat’tan yar sevenin ha, öyle mi nine? - Ba¤larm›fl ya, öyle derler. Hem memleketin her g›y› kenar›nda ya¤ ba¤lar, gönül düfltüyse bir güzelin derdine. - Yabanc›s›n herhal, alt›na bir minder atam. De hele, sen kimlerdensin han›m g›z›m? Nas›l da güzeller. Nas›l da tontonlar. Y›llar›n bilgeli¤i var gözlerindeki ›fl›kta. S›cac›k bir fleyler ak›yor insan›n içine onlar›n sesini duydukça. Gülerken gözleriyle, yüzleriyle, yürekleriyle gülüyorlar. Öyle içtenler ki... Güz mevsimi... Tokat flehrinin üzerine mekanik bir gri bulut örtülmüfl. Köylerde orak bitmifl, k›fl haz›rl›¤›n› yap›p çocuklar›n› okutmak için gelmifl bir ço¤u, bir ço¤u zaten buran›n emekçisi. Meslekler edinmifllerdir kendilerine, dededen toruna geçen zanaatlar. Elimizde bir torbaya konulmufl mad›mak kurusu ve bir parçac›k çemen otuyla ayr›l›yoruz mani dizen ninelerimizin yan›ndan. Hepsiyle kucaklafl›yor, hepsinin ellerini öpüyoruz tabi. Tokat'›n geçmezsen olmaz, tek ana caddesi “Mecburiyet Caddesi”ne iniyoruz. Yazmac›lar Çarfl›s›’n› ar›yoruz.
- Nine bir mani söylesen ya bize.
Tokat'ta geleneksel el sanatlar›, köklü bir geçmifle sahiptir. Anadolu'da bak›rc›l›¤› sevdiren ve dünyaya duyuran illerin bafl›nda Tokat gelir. Destanlara konu olmufltur Tokat'ta bak›rc›l›k. Bolu Beyi’ne karfl› meydan okuyan Köro¤lu, Tokat’tan ald›¤› bak›r›, destan›nda türkülemifltir. “Tokat kervan›ndan ald›m bak›r› ‹ncitmeyin fukaray› fak›r›”
Gülüyor çak›r gözlü bir nine. K›rm›z› zemin içine mavi çiçekleri olan yazmas›n› yaflmah
Kalayc›l›k, mutaf›kl›k, semercilik, hal›c›l›k, kilimcilik, saraçç›l›k, el dokumac›l›¤›, yeme-
foto: erdal yaz›c› Cirik ad›nda gecekondu mahallesinin darac›k sokaklar›na. “fiimdilerde asvalt yap›l›yormufl bu yollara.” diyorlar kirmen e¤irirken, bafllar›na Tokat ifli yazma ba¤lam›fl nineler. Kanatl› kap›lar›n demir zerzelerine tak›l› bastonlar›n›n dibinde yün e¤irirler. Mani di-
22 | TAVIR | ARALIK 2007
zerler. Haflhafl ezerler.
inceleme
nicilik, zurnac›l›k, yazmac›l›k… ildeki en önemli zanaatlard›r. Tokat'›n tafltan yap›l› kald›r›mlar›nda yürürken, bir türkü düfler dilimize. Sonra da yol boyu m›r›ldand›¤›m›z bu türkünün öyküsü... Yad ederiz üç etekli, al kuflakl›, bafl›na Tokat ifli mor çiçekli yazma ba¤lam›fl Hediye k›z›. “Hey onbeflli onbeflli, tokat yollar› tafll› Onbeflliler gidiyor k›zlar›n gözü yafll› Aslan yarim k›z senin ad›n Hediye Ben doland›m sende dolan gel beriye.” Eveli zamanda seferberlik ç›km›fl. Emperyalizmin I. Paylafl›m Savafl›’nda asker gücü yetersiz kal›nca, henüz 15 yafl›na basan delikanl›lara bile harp yolu gözükmüfl Tokat’ta. Kad›n-erkek, genç-yafll› a¤lanm›fl 15’lilerin arkas›ndan. Vatan u¤runa gencecik insanlar kanl› savafla gönderilmifl. Öyle ya, gidip de gelmemek, gelip de görmemek var. Savafla gidip de dönen olur mu? Daha 15 yafl›na yeni basm›fl Hediye k›z›n sözlüsü de savafla gitmifl. Y›llar geçmifl, ac›l› umutsuz beklemeyle. Savaflta Hüseyin'e ne oldu¤u bilinmeyince, Hediye'yi anas› ve babas› vermifller zengin bir yazmac› tüccar olan 60’›na gelmifl Emin Efendi’ye. Rengarenk Tokat yazmalar›na desen vuran ustalardanm›fl Emin Efendi. Yafl› yafl›na denk de¤ilmifl. Ama en çok da sevdi¤ine varamad›¤› için a¤lam›fl, yanm›fl Hediye k›z. Gözyafllar›n› çiçekli yazmas›n›n oyal› uçlar›na silmifl. Savafltan sa¤ gelen olurmufl me¤er, gelmifl sevdi¤i. Ama Hediye k›z› bulamam›fl. Hediye çoktan b›rak›p yazmac› ustas› Emin Efendi’yi de, göçüp gitmifl bu dünyadan. Birileri ast› der kendini, birileri kay›plara kar›flt›... Kelkit Çay›’na atm›fl derler bir ço¤u. ‹flte böyle, kendini öldürmüfl diye bilinir. fiimdilerde oyun havas› olarak bilinen ''Hey Onbeflli Onbeflli'' türküsü bir a¤›tt›r asl›nda. 15 yafl›nda savafla gidip de dönmeyenlere, gözü yafll› kalan niflanl›lar›n›n yakt›¤› a¤›tt›r… ‹flte Hediye k›z›n gözyafllar›n› oyalar›na sildi¤i yazmalar›n ve ustalar›n›n pefline düflüyoruz. Belki de Hediye k›z›n bir gün gelip kendisinin de yazma ald›¤› bir çarfl›ya götürüyor bizi yollar. Tokat ilinde yazmac›l›¤›n 600 y›ll›k bir geçmifli var. Tahta bask› el yap›m› ürünlerin ya-
p›ld›¤› Yazmac›lar Çarfl›s›’nda üretilen yazmalar folklorik bir kültür oluflturmufl. Yazmac›l›¤›n yap›ld›¤› Anadolu kentleri aras›nda Tokat'›n ayr› bir yeri var. El sanatlar›m›z içinde çit, yemeni, çevre, çember deyimleri ile tan›d›¤›m›z yazmac›l›k, zor ve özen isteyen bir zanaat. Tokat'ta elvan ve karakalem olmak üzere iki çeflit yazma bas›lmaktad›r. Desen ve kompozisyon yönünden do¤al bir görünüfle sahiptir. Tokat yazmalar›nda do¤adaki motifler özelliklerinden hiçbir fley kaybetmeden stilize edilerek, kal›p üzerine aktar›lm›flt›r. Tokat’›n karakteristik motifleri tüm özellikleri ile birlikte yazmalara yans›t›lm›flt›r. Do¤adan al›nan bitkisel motifler, çiçek ve meyve motifleri kal›p ustalar›nca baflar›l› bir flekilde kumafl üzerine aktar›l›r. Meyve çeflidi bol olan Tokat'›n bu özelli¤i yazma desenlerine konu olmufl. Elmas›, kiraz›, çiçekleri motifler halinde yer alarak desenlere kaynakl›k etmifl. “Desenler, a¤aç kal›plara kal›p ustas›nca bir nak›fl gibi ifllenerek aktar›l›r. Kal›p oymac›l›¤› sab›r ve el becerisi ister. Herkes yazmac› olur ama kal›p ustas› olamaz. En güzel kal›plar ise ›hlamur a¤ac›ndan olur.” diyor Tokat'tan yazmac› ustalar›. Kal›p oyulacak a¤ac›n çok kuru ve f›r›nl› olmas› gerekiyormufl. Aksi takdirde ›sland›¤›nda tahta, düzgünlü¤ünü yitirip deseni do¤ru biçimle vermezmifl. Kal›p yap›m›nda daha çok tercih edilen a¤aç sar›çam ve armut a¤ac› olmufl. Armut sert bir a¤aç oldu¤undan çabuk afl›nmaz, oyulmas› güç olmakla beraber bu a¤açtan yap›lan kal›plarla uzun bir süre bask› yap›labilir. Sar›çam ise suya daha dayan›kl› oldu¤u için tercih edilmifl. Fakat en çok kullan›lan a¤aç ise ›hlamur a¤ac› olmufl. Yazma kal›plar› içi bofl ve içi dolu olarak adland›r›lan iki farkl› teknikle ahflap oymac›lar› taraf›ndan haz›rlan›yormufl. Yazma adlar› gibi kal›p adlar› da ço¤u zaman ayn› olurmufl. Çünkü ne çeflit kal›pla yap›lm›flsa kal›ba o ismi vermifl ustalar. Kandilli göbe¤i / t›rt›ll›/ kandilli y›ld›z›. Kalem ifli yöntemde ise gerilmifl kumafl üzerine desen ve motifler çizgisel olarak f›rça ile çizilir. Ve sonra zemin ve motif renklendirilir.
Tokat yazmalar›nda daha çok k›rm›z›n›n koyu tonlar›, bordo, patl›can moru gibi renkler hakimdir. Tokat yazmalar› çok renklidir. Ve yöresine özgü yazma üretir ustalar. Tokat içi dolusu / Tokat befllisi / Tokat üzümlüsü /Tokat elmal›s› / Tokat yar›m elmal›s›/ Tokat kirazl›s› / Tokat içi bofl (Kayseri kenar ) / Tokat purket/ plaka/ kaynana yumru¤u/ asma yapra¤› ev ifli yazma / Trabzon kenar›/ gibi renk renk çeflit çeflit yazmalardaki nak›fllar, 40 y›l öncesine kadar 5 büyük handa yap›l›rm›fl. Bu zanaat, bugün sadece bir handa yap›lmakta. Bir çok meslekte oldu¤u gibi yazmac›l›kta da ç›rak yetifltirememekten flikayetçi ustalar. Eskiden el yap›m› kal›p oymac›l›¤› denilen bir meslek varm›fl. Ama flimdi böyle bir meslek kalmam›fl. Zamandan ve iflçiden tasarruf etmek için, kal›p ustalar› yerine fon bask›c›l›k ve emprimecilik tekni¤i olan “film bask›” uygulanmaya bafllanm›fl. Desendeki di¤er renkler kal›pla bas›lmakta ve elle bas›lmakta havas› vermekte. Ve böylece yavafl yavafl yazmac›l›k zanaat›nda da el ile, tahta kal›pla bask› özelli¤i ortadan kalkmaktad›r. Tokat'ta yazmac›l›k, karmafl›k teknikleriyle, büyük beceri ve ustal›k gerektiren bir el sanat›d›r. Köy dü¤ünlerinde, k›na gecelerinde renk renk, desen desen rastlan›lan; genç k›zlar›n çeyizlerinde çeflit çeflit bulunan Tokat yazmas›n›n yarad›l›fl hikayesini ö¤renip ç›k›yoruz Yazmac›lar Çarfl›s›’ndan. Mekanik, gri bulutlar gitmemifl üç yan› da¤larla çevrili Tokat'›n gö¤ünden. Geldi¤imiz yollarda ayn› bofllukta buluyoruz elektrik direklerindeki leylek yuvalar›n›. Hoflçakal Tokat elleri! Hoflçakal engin da¤lar›n seher yelleri, Hoflcakal! Mor salk›ml› üzüm asmalar›ndan yaprak bas›ld›¤› vakitlerde de gene geliriz. Gene geliriz yaylalar›n sar› derman çiçe¤ine kesti¤i mevsimde... Hediye k›z›n gözyafl›n› sileriz, dü¤ünlerde geliriz, toylarda geliriz. Olur ya orak zaman›na düfler yolumuz. Yolma yolar›z üç al›ç tarlas›n›n dibinde. K›z›ldere sular› coflanda, baharda geliriz, güzde geliriz güzel memleket… J
ARALIK 2007 | TAVIR | 23
öykü
ka¤n› sabahattin ali
Bir tarla meselesi yüzünden Savruklar›n Hüseyin, arkbafl›nda Sar› Mehmed’i vurdu. Otuz evli köy birbirine girdi. fiafl›rd›lar. Herkes korku içinde candarmalar›n gelmesini bekliyordu. Halbuki karakol buraya alt› saat uzakta idi; köyden kimse cinayet haberini götürmedikçe on befl gün bile u¤ramazlard›. Bu, köylünün akl›na en geç geldi; ondan sonra köyün ihtiyarlar› kahvede Hüseyin'in babas› Mevlut A¤a’n›n etraf›na topland›lar... Sar› Mehmed’in bir tek ihtiyar anas›ndan gayr› kimsesi yoktu. Onu karfl›lar›na ald›lar; davac› olmamas› için kendisine nasihat etme¤e bafllad›lar. ‹mam: “Ülen kocakar›” diyordu, “dava edersen ne kazanacaks›n? Kim gider de Mevlut A¤a’n›n o¤lu adam vurdu diye flahitlik eder? Etse bile sen ayda bir iki defa kasabaya gidip her seferde dört befl gününü gavur edersen tarlan› kim eker, ifline kim bakar? Kasaba iki günlük yol, gidersin, flahitlerin gelmedi, haftaya u¤ra derler mahkemen talik olur.
24 | TAVIR | ARALIK 2007
Sen gününü flafl›r›p gidemezsin, candarma seni al›r, gayri kendin istesen bile yakan› s›y›ramazs›n, evin bark›n y›k›l›r, iflte bir kazad›r oldu. Cenab›hak böyle istemifl, Allah’›n emrine mahkeme ile mi karfl› koyacaks›n? Ne yapsan o¤lun geri gelmez. Gel bu ifli kapatal›m. Sar› Mehmed’in sana zaten bir faydas› yoktu, dü¤ünde seyranda gezer; satt›¤›n›, iki flinik ekinin paras›n› avratlara yedirirdi. Bak Mevlut A¤a bundan sonra seni hep kollayaca¤›n› söylüyor. Ne dersin?” Orada oturanlardan birkaç› daha kocakar›n›n karfl›s›na geçip çömelerek yar› kand›r›r, yar› tehdid eder flekilde uzun uzun söylendiler: “Öyle de¤il mi, ha? Diyiversene, ha! Akl›n yatt› m› ? Diyiversene!” diye diller döktüler. Bütün bu sözleri oturdu¤u yerde bafl›n› sall›yarak dinleyen ve çapakl›, a¤lamaktan k›zarm›fl gözlerini, budakl› bir dala benzeyen iri mafsall›, çatlak derili elleriyle silen kocakar›, imam laf›n› bitirdikten sonra da hep ayn› flekilde sallanmakta devam ediyordu. Bir demet
öykü
kuru ot gibi bafl›ndaki yamal› ve kirli örtünün alt›ndan f›rlayan, k›nas› solmufl k›r saçlar›n› yüzünden ve ›slak yanaklar›ndan çekti. Anlafl›lmaz fleyler m›r›ldand›. Bu s›rada ölü d›flar›da, kahvenin bahçesindeki peykede bir has›r›n üstünde yat›yordu. Üstüne eski ve pis bir keçe örtmüfllerdi. Baflucunda iki üç sinek dolafl›yor, v›nl›yordu. Biraz ötede, güneflten gözlerini k›rp›flt›ran bir sürü ufak çocuk, ellerinde boylar›ndan büyük de¤neklerle ve hiç seslerini ç›karmadan bu üstü örtülü ölünün, keçenin alt ucundan f›rlayan ayaklar›na bak›yorlard›. Tabanlar› ve topu¤u tamamen delik kal›n bir yün çorab›n içinde donuk bir sar›l›k alan bu hareketsiz ayaklar ve bunlar›n üzerinde uçan ve kalk›p inerken günefle rastlay›nca yemyeflil parlayan sinekler onlar› e¤lendiriyordu. Aras›ra içlerinden biri uzaklardan kendisini ça¤›ran anas›n›n sesine kofluyor, biraz sonra yine koflup gelerek eski yerini k›m›ldamayan tavr›n› al›yordu. Kahvedekiler yavafl yavafl ç›kt›lar. Kocakar› o¤lunun baflucuna gidip oturdu. Bir eliyle ihtiyarl›ktan ve hastal›ktan bir nohut kadar ufalm›fl olan gözlerini silme¤e bafllad›. Bir hastan›n bafl›n› bekliyor gibiydi. Elini a¤›r a¤›r sall›yarak sinekleri koval›yordu. Bir ihtiyar, k›s›k sesiyle ba¤›rarak çocuklar› evlerine gönderdi. Di¤erleri de yavafl yavafl da¤›ld›lar.. Birkaç delikanl› cenazeyi al›p evine götürdüler. Akflama do¤ru her fley eski haline gelmiflti. Sanki uzun bir hastal›ktan sonra eceliyle ölmüfl kadar sükunetle ölü y›kand› ve gömüldü. Mevlut A¤a ezandan evvel Sar› Mehmed’in anas›na iki tane sütlü keçi ile bir torba un ve bir keseka¤›d› fleker yollad›. Bir ay kadar sonra idi, köye iki süvari candarma geldi. Kahvenin önünde indiler. Bunlar› görünce muhtar›n yüre¤i “hop” dedi, çünkü bunlar karakolun candarmalar› de¤ildi, herhalde vilayetten geliyorlard›. Candarmalar›n biri kahvede hemen ka¤›t kalem ç›kard›, muhtardan bafllayarak herkesin ifadelerini almaya koyuldu. Öbür candarma köyün meydan›nda afla¤› yukar› dolafl›yordu. Mesele derhal köye yay›ld›. Savruklar›n Hüseyin’le kavgal› olan ve kasabada pabuççuluk yapan Garip Mehmet, köylülerden duydu¤u cinayet iflini hemen hükümete bildirmiflti. Müddeiumumi(*) evvela kendisi dok-
toru da al›p gelecekti. Sonra A¤ustos’un bu s›ca¤›nda at üstünde günlerce yolculu¤u pek gözüne kestiremedi; ifli tahkik etmelerini söyleyerek aç›kgöz iki candarma yollad›. Doktor, daha ihtiyatl› bulunmak için, e¤er bir cinayet varsa cesedi ç›kar›p kasabaya getirmelerini candarmalara s›k› s›k› tembih etti. Sar› Mehmed’in anas› ifadesinde hiçbir fley söylemedi. Yaln›z: “Ben kimseden davac› de¤ilim.” dedi. “O¤lun eceliyle mi öldü, vuruldu mu?” sorgusuna bile ayn› cümle ile mukabele ediyordu. O¤lunun ac›s› daha içinden ç›kmam›flt›, fakat hükümet kap›s›na düflmek ona o¤lunun ölümünden çok daha korkunç geliyordu. Otuz sene evvel bir kere kasaban›n pazar›nda köylülerden biri bir torba bulgur çald›rm›fl ve bunu flahit göstermiflti. O zaman tam alt› ay mahkemeye gidip geldi¤ini ve tarlalar›n yüzüstü kald›¤›n› düflünüyordu. Halbuki o zaman daha gençti de ... Sonra Mehmet geri gelecek de¤ildi, Mevlut A¤a’y› düflman etmekten de hay›r ç›kmazd›; sonra köyde açl›ktan ölürdü. Onun için hep inkar etti . ‹kindi üstü candarmalar mezarl›¤a gidip köylülerle Mehmed’in ölüsünü mezardan ç›kartt›lar. Ancak yar›m metre kadar topra¤›n alt›nda olan ceset, fliddetle taaffün(**) ediyordu. Herkes befl on ad›m geri çekildi. Candarmalar Mehmed’in anas›n› ça¤›rarak: “Kofl bakal›m ka¤n›y›! O¤lunu kasabaya götüreceksin. Doktor muayene edecek!” dediler.Kad›n; “Yavrumu mezar›nda bile rahat komad›lar!” diye iki yan›n› dövüyor ve bütün Anadolu kad›nlar› gibi ses ç›karmadan ve pek az h›çk›rarak ve çömelerek a¤l›yordu. Mütemadiyen sallanmakta ve çatlak, kuru yumuruklar›n› a¤z›na ve gözlerine götürmekte idi. Candarman›n biri aya¤›yle hafifçe arkas›ndan dokundu: “Kalk bakal›m!” dedi. Kad›n ka¤n›s›n› kofltu, o¤lunun kurtlanm›fl ölüsünü parça parça olmufl bir yorgana sard›, eski bir flilteyi ka¤n›ya serdi, ölüyü onun üzerine yat›rarak hepsini birden ba¤lad›. Bunlar› yaparken ikide birde duruyor ve bir müddet a¤lay›p kendi kendisine söylendikten sonra tekrar bafll›yordu. Gece olduktan sonra yaln›zca yola düzüldü. Candarmalar daha evvel muhtar›, imam›, Savruklar›n Hü-
seyin’i birbirine ba¤layarak önlerine katm›fllar ve yollanm›fllard›. ‹htiyar kad›n, iki s›ska ve küçük, birer eflek kadar küçük öküzün çekti¤i ka¤n›n›n arkas›nda ç›plak ayaklar› tafllara tak›larak; elinde de¤nek, a¤lamaktan k›s›lm›fl sesiyle öküzlere ba¤›rma¤a çal›flarak, yürüyordu. Yaz gecelerinin parlak ay ›fl›¤› alt›nda çakallar›n sesini bast›ran bir g›c›rt› ile a¤›r a¤›r ilerleyen bu ka¤n› , hiç de bir ölü tafl›ra benzemiyordu: Öküzler s›rtlar›na vuran ayd›nl›k alt›nda canl› ve gürbüz; yamal› yorgan ve köhne ka¤n› fevkalade bir madenden yap›lm›fl gibi güzel ve yeni görünüyorlard›. Kad›n›n gölgesi, elindeki de¤nekle beraber, beyaz tafllar›n, çal›lar›n üzerinden atlayarak metrelerce uzan›yor, rakseder gibi s›çr›yordu. Halbuki altm›fll›k kad›n, ka¤n›dan yay›lan a¤›r koku ile sersemlemifl, sendeleye sendeleye yürüyor, bazan birdenbire h›zlanan öküzlerin yan›nda gitme¤e çabal›yordu. Yavafl yavafl ayaklar› sürüklenme¤e, a¤lamaktan, içine ak›ta ak›ta a¤lamaktan daralan gö¤sü nefes alamama¤a bafllad›. Ka¤n›n›n kenar›na tutunarak biraz daha yürüdü. Ayaklar› birbirine dolafl›yordu. Öküzlere “Oooha” diye ba¤›rmak istedi, sesi bo¤az›ndan ç›kmad›; elleri ka¤n›dan kurtuldu, yere yuvarland›, tozlar›n içinde tekrar aya¤a kalkarak kofltu. Karfl›dan do¤ru yeni ç›kan serin bir rüzgar üç etekli entarisini ve flalvar›n›n paçalar›n› uçuruyor, y›rt›k yazma baflörtüsünü siyah bir bayrak gibi dalgaland›r›yordu. Ka¤n›ya yetiflemeden tekrar düfltü, yüzü yolun beyaz ve kül gibi ince tozlar›na gömüldü. Ka¤n›, tafllara çarpt›kça , üzerinde ba¤l› ölüyü iki tarafa f›rlatarak ve yükselip alçalan uzun, yan›k g›c›rt›lar ç›kararak ve ay ›fl›¤›n›n alt›nda ve gecenin sessizli¤i içinde arkas›nda hafif bir toz bulutu b›rakarak, a¤›r a¤›r kendi bildi¤ine ilerliyordu...J
...../..... (*) Müddeiumumi: Savc› (**) Taaffün: Kokuflma, pis kokma
ARALIK 2007 | TAVIR | 25
inceleme
ellerin müzikle dans› sevcan da¤l›
Ellere vücudun kat›l›fl› ve birlikte inifl kalk›fl- na¤›, kökeni tarih sayfalar› aras›nda olan bir lar, e¤ilip bükülmeler ve vücudun ellerle, el- yolculuk... dekiyle bütünlenifli. “Erbane”den bahsediyoruz. Di¤er ismiyle Vurufllar›n isyana, sevgiye, aflka, hüzne, a¤›- def. ‹kisini tarihsel olarak ayn› yere koyanlar da dönüfltükleri an... Gözlerimizin önünde var ama ayr› olduklar›n› savunanlar oldu¤uolup bitiyor her fley. Belki bu kadar duyguyu nu da belirtelim. Türkiye’deki Kürtler erbane ayn› anda yaflamay› beklemedi¤imizden fla- diyor. Irak, ‹ran, Suriye’deki Kürtler ise def diyor. Buradaki enstrümanla oradaki enstrüfl›r›yoruz ilk baflta. man aras›nda fiziksel ve çal›fl tekni¤i olarak Sonra ise kaybolup gidiyoruz içinde. Her vu- farkl›l›klar var. Tarihi çok eskilere, M.Ö. ruflta ayr› bir yere gidiyoruz sanki. Ziller, kas- 3000’li y›llara dayan›yor. nak ve ona vuran eller. Sonra tüm vücudun bu dansa kat›l›fl›. Ç›kan ses tam da yüre¤imi- ‹ran’›n Kirmanflah flehrinde bir ma¤arada duzin üstüne vuruyormufl gibi. Tam da bizi an- varlar üzerine çizilmifl, kaz›nm›fl figürlerde kad›nlar›n ellerinde def dedi¤imiz müzik lat›yor... aletleri bulunuyormufl. Ve orada Çivi yaz›s›yEski bir yolculuk bu. Eskilere dayan›yor kay- la yaz›lan bir fliirde geçiyor def ismi: “Def der-
mane dilaye.”, yani “Def yüreklerin ilac›d›r.” diyor yaz›. O bölgelerde def olarak adland›r›lan bu müzik aletinin bizim topraklar›m›zda niye erbane ismini ald›¤›n› ise bilen yok. “‹ran’da bütün araflt›rmac›lar bu enstrümana def diyorlar. Ama Türkiye’ye geldi¤inde Van’› geçti¤iniz zaman enstrüman erbane oluyor.” diye anlat›yor erbane ustalar›ndan bir dostumuz. Dersim’de Munzur k›y›s›nda tan›d›k onu. Tara Jaff’›n Munzur k›y›s›nda çald›¤› “arp”a o da efllik etti. ‹kisi al›p bizi o kutsal topraklardan baflka ça¤lara götürdüler sanki. Munzur’un ça¤lay›fl›, da¤lar›n görkemine arp›n o melodik ve içe iflleyen sesiyle, defin vurufllar› kat›ld›. Dersim’de def atölyesinde çal›flma yapan kad›nlar› da seyrettikten sonra hemen pefllerine düfltük ve sohbet etmeye bafllad›k. “Buradaki enstrüman›n kasna¤› biraz daha kal›n. Fiziksel aç›dan biraz daha farkl› bir enstrüman. ‹kisi apayr› bir enstrüman diyece¤im ama de¤il… Ziller ikisinde de var ama buradakinde de ziller yo¤un de¤il, ziller yo¤un olarak kullan›lm›yor. Çal›fl tekni¤i farkl›. ‹ran’daki çal›fl tekni¤iyle Türkiye’deki çal›fl tekni¤i farkl›. O teknikleri göz önünde bulundurdu¤unuz zaman, bir enstrüman tekni¤i de¤iflti¤i için isim de¤ifltirmez. Niye erbane denildi¤ini ise kimse bilmiyor. Ben de ilk önce erbane diyordum. Ama def dersi ald›ktan sonra, o elimdeki materyalleri gördükten sonra fikir de¤ifltirdim. Bu enstrümanla ilgili yüzlerce bas›lm›fl kitap var ve hepsinde def olarak kullan›l›yor. Bilimsel bir çal›flma yap›lm›fl. Bu yüzden ben de art›k er-
26 | TAVIR | ARALIK 2007
inceleme
bane demiyorum.” diye anlat›yor erbane çalan dostumuz fierko… Ard›ndan bize defin özelliklerini anlatmaya devam ediyor. Onun anlat›mlar›yla yavafl yavafl, daha iyi tan›maya bafll›yoruz defi. “Mesela defte 360 tane zil var. 360 halka var. Fabrika ç›k›fl› oldu¤undan standartt›r bu 360. Ben edebi yaklaflt›¤›mda o her bir zilin sesinin farkl› bir anlam tafl›d›¤›na inan›yorum, hissediyorum. Def bana çok fliirsel bir enstrüman olarak geliyor. Zilleri yo¤un kullanm›yorlar. Zilsiz olsa o zaten def olmaz. Daire diye bir enstrüman bunun daha küçü¤ü çal›fl tekni¤i bundan çok farkl›, ziller çok az hafif zil sesi. Defe benziyor ama def de¤il. Türkiye’de Arap müzi¤inde arabesk müzi¤inde kullan›lan etraf› zilli olan hani hamamlarda kullan›lan tef mesela, tefin etraf›nda ziller var. ‹kisi ayr› enstrümanlar. Ben Diyarbak›r’da dilbilimcilerine sordum. Erbane Türkçe bir kelime de¤il. Tarihsel aç›dan bu isim nerden gelmifl bilinmiyor. Bu enstrümanlar Yezidi ayinlerinde kullan›l›r. Def ile erbaneyi farkl› bir fley zannederdik. Yezidilerde de def olarak geçiyor.” diyor.
tanesi def olmufl. Ço¤u kifli müzi¤e ilk defle bafllam›fl, ard›ndan renk sazlar› ö¤renmifltir. Babadan o¤ula geçen, kulaktan kula¤a ö¤retilen bir enstrümand›r def. Öyle yayg›nlaflm›fl ve geliflmifltir. Daha sonra notaya dökülmüfltür. “Normalde müzikte porte denen bir fley vard›r. 4 aral›k 5 çizgiden oluflur. Ama defin belli bir portresi yok. Onun standard› oluflmam›fl. Defin üç dört çeflit metodu vard›r. Hepsi de ayr› ayr› ö¤retim teknikleri ile anlat›lm›flt›r. Temelde defin üzerinde 5 vurufl vard›r. Te ile güm aras›nda toplam 5 vurufl vard›r…
oturmufllar, def nas›l çal›n›r, nas›l tutulur, kitaplarla resimlerle kasetlerle anlatm›fllar. Arap alfabesini kullanm›fllar ama farsça yazm›fllar. ‹ngilizce haz›rlanan kaynaklar da var.” Def, ilk dönemlerde zikirhane dedi¤imiz yerlerde dini ayinlerde, sadece tasavvuf amaçl› kullan›lm›fl. Sonradan de¤iflmifl bu durum. Yaslarda da çal›nm›fl, dü¤ünlerde de. “Ama 89’lu y›llardan sonra ‹ran’da Kamkars diye bir grup var. O grup bu enstrüman› zikirhanelerden al›yor, müzi¤in içine yavafl yavafl yerlefltiriyor. Türkiye’ye gelifli de çok eski de¤il. Kardefl Türküler’le birlikte, yavafl yavafl Türkiye’ye geliyor. Kürtçe müzik yapan gruplar kullanmaya bafll›yor.” diye anlat›l›yor. Hatta baflka bir dostumuzun anlat›mlar›na göre de Kamkars grubunda yer alan Hijen Kamkar ilk olarak müzi¤in içerisine koyuyor defi. Müzik içinde kullanmaya bafll›yor. Daha sonra Zakirler Hijen Kamkar’a dava aç›yorlar. Defe sayg›s›zl›k yapt›¤›n› ve defin müzik içinde kullan›lamayaca¤›n› söylüyorlar ve dava aç›yorlar. Hijen Kamkar, defe sayg›s›zl›k yapmad›¤›n› ispatl›yor, mahkemeyi kazan›yor. Tabi bunlar da bir anlat›m.”
“Ben o enstrüman› ö¤rendim bitti demek ölümdür. Def özel bir enstrüman yeni yeni geliflen, Kürt halk›n›n da sahip ç›kmas› gereken, kendi duygular›n› anlatabilece¤i bir enstrüman. Uzaktan sesini duydu¤unuzda nerede olursa olsun kutuplarda bile çal›ns›n o sesi duyun. Kendinize ait bir fleyler hissedersiniz...”
Çald›¤› aletin herkes taraf›ndan do¤ru bilinmesi iste¤iyle anlat›yor fierko. Dinliyoruz: “Defin üzerinde mesela Arap ritimler vard›r. Darbukada ya da bendirde ya da tumbada at›lan ritimler vard›r. Baz›lar› bunu kendi tarz›yla de¤il de darbuka çal›yormufl gibi çal›yor, bendir çalar gibi çal›yor. Ama defin kendine ait bir tarz› var, kendine ait ritimleri var, isimleri var. Her ritmin kendine ait ismi var. ‹ran’da ders almak ile Türkiye’de ders almak çok ayr› bir fley. Baz› kal›plar› var o isimle ö¤reniyorsun. Bir ritmin ad› vard›r. Dört dörtlük deyip geçeriz ama bir ritmin kendi içinde farkl› farkl› isimleri vard›r. ‹ran’da notaya dökülmeden önce zakirlerde, babadan o¤ula geçmifltir bu alet. Türkiye’de nas›l ba¤lama temel enstrümanlardan biriyse ‹ran’da da temel enstrümanlardan bir
Halkalarla birlikte al›rs›n›z. Defte befl vurufl vard›r. Tam, bek, miyan, solmiyan ve solbek solm›yan ve solbek. Sol elle vurulur, ayr›ca bunlar›n yan›s›ra sellaki diye bir vurufl vard›r o daha çok süslemelerde kullan›l›r. Defi e¤ip zillerle birlikte ses al›n›r bu vurufllar›n isimleri bölgesel farkl›l›klar gösteriyor. Bu isimlendirme ‹ran için kullan›l›r.” “Defin de notas› var elbet.” diye anlatmaya devam ediyor. “Nota diyoruz, insanlar flafl›r›yor, defin de notas› oluyor mu diye? Evet defin de notas›n› yapm›fllar... Yüzlerce def metoduyla ilgili kitap yazm›fllar ‹ran’da. Bu tarafa, Türkiye taraf›na geliyoruz; Erbane diyor ama kimse u¤raflmam›fl bu enstrüman nerden gelmifl, nas›l çal›n›yor, tekni¤ini gelifltirelim... Yok öyle bir fley... Orada
Belki profesyonel olarak Kamkars’lardan bahsedebiliriz bu alanda ama öncesinde de defin müzikte kullan›ld›¤› belirtiliyor. Ülkemize geliflinin çok daha öncelerde oldu¤u, halk aras›nda kullan›lan bir enstrüman oldu¤u da belirtilenler aras›nda. Ama dedi¤imiz gibi yaz›l› bir kayna¤› olmad›¤›, araflt›rma dahi yap›lmad›¤› için kesin tarih vermek her anlatan için zor. Çalarken izliyoruz dostlar›m›z›. Her enstrüman›n kendine ait bir etkileyicili¤i vard›r. Ve çalan e¤er bütünleflmiflse al›p götürür çalan›, izleyeni. Ama baz› çalg›larda ayr› bir hava eser, mistik, ad›n› koyamad›¤›n›z, sizi baflka diyarlara
ARALIK 2007 | TAVIR | 27
inceleme
“Duygu yoksa vurufllar bir süre sonra mekanikleflir oysa. Mesela iflin o artistlik k›sm›n› çok iyi yapanlar var. Ama ona flu parçay› çal desen o parçan›n kültüründe yaflayan biriyle ayn› duyguyu veremez. Amatör biri ondan daha duygulu çalar, çünkü yafl›yordur onu.”
tafl›yan bir ses gelir. “Esrarengiz bir enstrüman, gerçekten de gizemli bir enstrüman. Sesi çok etkileyici. Hani enstrüman vard›r dolayl› yoldan etkiler sizi. Bu direkt yüre¤inize hitap ediyor. Ben flahsen afl›¤›m. Ut da çal›yorum, ba¤lama da çal›yorum. Ama bu enstrümandan ald›¤›m zevki hiçbirinden alm›yorum. Düflünün insanlar bu enstrüman› çalarken kendilerinden geçiyorlar. Öyle büyüleyici bir sesi var.” diyor çalan dostumuz. Dediklerini biz onu izlerken yaflam›flt›k zaten. Özellikle arp ve defin uyumunu dinlerken, seyrederken kendimizi mitolojik bir öyküyü okuyormufl gibi hissetmifltik. Arp ‹rlanda’n›n milli enstrüman›, def Ortado¤u’nun. ‹kisinin uyumu ise inan›lmaz. K›yafetler de bütünlefliyor sahnedeki görüntüyle. “Sahneye ç›kt›¤›mda üzerimde o yöresel, ulusal k›yafetler olmad›¤›mda kendimi eksik hissediyorum. Bütünleflemiyorum. fiortla sahneye ç›k›p def çalmak… ‹hanet etmiflim gibi oluyor…” diyor dostumuz. Sonra çal›fl tekni¤i üzerinde duruyoruz. ‹ran’da ve ülkemizde farkl› çal›fl teknikleri kullan›ld›¤›n› aktarm›flt›k zaten. Biraz daha somutlamas›n› istiyoruz fierko’dan… “‹lk bu enstrümana bafllad›¤›m›z zaman Arap enstrüman› san›yorduk ama de¤ilmifl. Herkes bu enstrüman›n Kürtlere ait oldu¤unu kabul ediyor. ‹ran’da bunun araflt›rmas›n› Farslar yapm›fl. Fars müzi¤iyle u¤raflanlar. Ve bu enstrümana Kürt müzi¤inin enstrüman› diyorlar. fiu an Kamkarslar’›n kulland›¤› teknik, ‹ran’da kullan›lan teknik hiçbir yerde kullan›lmayan bir teknik. Farslar da müzikte kullan›yorlar ama daha farkl›. Ve Kürt müzi¤inin enstrüman› olarak kabul
28 | TAVIR | ARALIK 2007
ediliyor. Teknik, enstrüman›n tutufludur. Her iki eli kullanma fleklidir. Eskiden dervifller vard›. Köy köy gezerlerdi. S›rtlar›nda bir çuvalla bulgur toplarlard›. Onlar›n kulland›¤› teknikle, flu anda bizim çald›¤›m›z teknik çok farkl›. Onlar tek elle. -genelde sa¤ eli kullan›rlar, sol el pek çal›flmaz- Zilleri de pek kullanmazlar. Ritim tutarlar, kal›p atarlar. fiu anki teknik baya¤› gelifltirilmifl. Daha profesyonel bir tarzda zenginlefltirilmifl bir nevi. Farkl› farkl› tonlar ç›kartabiliyorsunuz. Bir elde üç farkl› ton kullanabiliyorsunuz, Zilleri ve sol elinizi çok yo¤un bir flekilde kullan›yorsunuz. Sol ile kullanmak çok önemli bu teknikte. Teknikler birbirinden çok farkl›.” Yo¤un bir ö¤renme ve ö¤retme süreci var defin. Haftada 4 saatten 8 ay sürdü¤ünü anlat›yor fierko. Tarihçesinden çal›n›fl›na, nota bilgisinden kültürel yap›s›na kadar her fleyi ö¤rettiklerini anlat›yor. 4 y›ld›r Diyarbak›r’da ö¤retmenlik yap›yor. Tutufltan, oturufla kadar her fleyin defi çalmada önemli oldu¤unu söylüyor. En önemlisi de defe hakim olmak. “Defin elinizden düflmemesi gerekir. Elinize ald›¤›n›z zaman def hâkimiyetiniz yoksa def elinizden düfler. Nas›l araba kullanmay› ö¤reniyorsunuz, direksiyon hâkimiyetiniz yoksa kaza yapars›n›z, aynen öyle. ‹ki gün elinize almay›n defi, üçüncü gün eliniz tutuklafl›r. Bütün enstrümanlar için bu böyle. Def fiziksel güç isteyen bir enstrüman. Defi tafl›d›¤›n›z kol çok yorulur.”diye anlat›yor. ‹zledi¤inizde görüyorsunuz zaten. Sahnede flov yap›yor def çalanlar. Eller hiç durmuyor, belli bir aflamadan sonra da vücut dahil olu-
yor ona. Gelelim yap›l›fl›na. Defin, özel a¤açlar› ve a¤açlar› bükme teknikleri var. Bu a¤açlar bir kaç gün suda bekletiliyor. Ondan sonra daire haline, çember haline getirebilmek için u¤rafl›l›yor. El yap›m› oldu¤u zaman onu gö¤üslerine bast›r›yorlar ve bu baya¤› bir fiziksel kuvvet gerektiriyor. Sonra çiviler çak›l›yor, halkalar tak›l›yor. Ve yap›lan a¤açtan kasna¤a deri geriliyor Tabi bu yöntemle yapan çok az kifli kalm›fl art›k. ‹ran’da resmi olarak üretim yapan 2 ayr› fabrika açm›fllar. Seri üretim yap›yorlar. Film denilen, slight denilen suni deriler kullan›yorlar. Bunlar›n daha kullan›fll› oldu¤unu söylüyor fierko. Çünkü k›fl›n gerçek deriyi ›s›tma sorunu oldu¤unu, yaz›n ise deride su oldu¤u için o su buharlaflt›¤› zaman s›caktan derinin gerildi¤ini belirtiyor. K›fl›n ›s›tmak için elektrikli battaniye kullananlar oldu¤unu hatta çal›nmad›¤› zaman battaniyenin alt›na konuldu¤unu da anlat›yor. Ayr›ca, deri def güneflte ›s›nd›¤› zaman baya¤› tizleflir ve çok tiz ses verirmifl. Tabi bu da uzun süre sahnede kalanlar için dezavantaj olaca¤›ndan pek kullan›lamad›¤›n› anlat›yor. Tabi zahmetinin çoklu¤unun d›fl›nda sesi de özel deri defin. “Deri defin sesini hiçbir def veremez.” diyor. Daha çok dervifller kullan›yormufl deri defi. Ülkemizde ise a¤›rl›kl› olarak ise, Urfa, Diyarbak›r ve Siirt’te yap›ld›¤›n› da belirtelim. Sadece ritim atmak için kullan›lan bir müzik aleti de¤il def. Çalan›na göre, birçok duyguyu ayn› anda verebilme yetisine de sahip. “Üzgün oldu¤um zaman farkl› bir ritim çalar›m, vurufllar›m çok farkl› olur. Sevinçli olunca çok farkl› çalar›m, hepsi anlat›l›r. ‹nsan›n do¤uflundan ölümüne kadar bir ritim var. Hayat›n her alan›nda bir ritim var, duygusuz ritim çal›nmaz kesinlikle. E¤er duygunu katam›yorsan enstrümana, teneke çal›yor gibi görünürsün. Duyguyla çalman gerekiyor, hissetmen gerekiyor o vurulan güm sesini hissetmen gerekiyor öncelikle.” diyor fierko. Zaten mesele insan›n yüre¤indekileri anlatabilmek de¤il mi? Müzik ve ritmin sözün yerine geçti¤i yerde tercüman olmak, yaflatmak de¤il mi? Kolay m› tüm bunlar› yapmak elbette de¤il.
inceleme
Enstrümanla ve tabi çald›¤›n müzikle ve yörenin geleneksel yap›s›yla bütünleflmek gerekiyor. ‹flin bir de duygu boyutu var tabi. Bak›n çalan nas›l tan›ml›yor onu. Sözgelimi, siz hiç sevgilinin gözlerine benzettiniz mi bir müzik aletini? Zor bir tan›mlama olsa gerek. Ama defe öyle ba¤lanan için bu do¤allaflm›fl art›k… “Def çald›¤›m zaman kendimi sevgilinin gözlerindeki denizin dalgalar›nda bo¤uflur gibi hissediyorum ya da gözlerinin denizinde yüzüyorum, bo¤uluyorum gibi hissediyorum.” diye anlat›yor bize… Belki böylesi tan›mlamalara biz de al›fl›k olmad›¤›m›zdan flafl›r›yoruz ilkin. Ard›ndan da çalarken neler hissetti¤ini, defin yaratt›¤› duygu selini dinliyoruz. “Mesela teknik anlam›nda çok iyi çalan ö¤rencilerimiz var ama duygu s›f›r. Ya da flu an dünya çap›nda çok iyi çalan kifliler var ama çok teknik çalarlar. Duygu yoksa vurufllar bir süre sonra mekanikleflir oysa. Mesela iflin o artistlik k›sm›n› çok iyi yapanlar var. Ama ona flu parçay› çal desen o parçan›n kültüründe yaflayan biriyle ayn› duyguyu veremez. Amatör biri ondan daha duygulu çalar, çünkü yafl›yordur onu. Defte, duygusuz çalmak daha zor gibi geliyor. Bu durum insan›n do¤as›yla, onunla bütünleflmekle alakal›d›r. Def gerçekten eline al›n›p çal›nan bir enstrüman de¤ildir çünkü. 8 ayda ö¤retiriz diyoruz ama 8 ayda e¤er bizim yönergelerimizle hareket eder ve dedi¤imiz tarzda çal›fl›rlarsa 8 ayda çok iyi çalarlar. Sadece 4 saatle yetinirse y›llarca çal›flsa da haftada 4 saat yetmez. Hiçbir enstrümanda son yoktur. Son aflamas› ölümdür. Ben o enstrüman› ö¤rendim bitti demek ölümdür. Def özel bir enstrüman yeni yeni geliflen, Kürt halk›n›n da sahip ç›kmas› gereken, kendi duygular›n› anlatabilece¤i bir enstrüman. Uzaktan sesini duydu¤unuzda nerede olursa olsun kutuplarda bile çal›ns›n o sesi duyun, kendinize ait bir fleyler hissedersiniz. O enstrüman› görmek bile insana farkl› bir heyecan veriyor. Yani gerçekten afl›k oldu¤um bir enstrüman. Arkadafllar okul bitince enstrüman› b›rak›rs›n demifllerdi, ben defi b›rak›rsam sevdi¤ime ihanet etmifl gibi olurum. Yani sevdi¤i-
nizle anlaflamazs›n›z ayr›l›rs›n›z ama deften ayr›lam›yorum ben. Benim onlara anlatmak istedi¤im çalman›n duygusudur. Hani bazen yan›n›zdaki arkadafl›n›za hafiften bir tokat atars›n›z ya, öyle bir fley, ama defe enstrümana sert davran›lmaz. Gerçekten enstrümana sert davran›lmaz yani, ses fliddetli ç›kar ama o fliddet bir fleyleri anlatmak içindir.” Son olarak ise size defin halk içindeki yerinden bahsedece¤iz. Evet bilgedir halk›m›z. Kendi gelenekleri, ba¤land›¤› inançlar› vard›r. Ve ço¤u zaman bu inançlar onun yüzy›llara dayanan deneyimlerinden gelir. ‹ran’da çal›n›rken patlad›¤› zaman defi götürüp bir tepede, bir a¤ac›n dibinde gömerlermifl mesela. Defi çalarken patlatmak onlarda günah say›l›rm›fl. ‹flte böyle bir sayg› varm›fl müzik aletine. Dini amaçla yap›lan müzikte kullan›lmas›n›n yan› s›ra oralarda kullan›lan en önemli müzik aleti olmas›n›n da etkisi var tabi böyle bir gelenekte. Önem verilir ekmek kazand›ran, derdi anlatan, devaya ça¤›ran böylesi bir alete. Bu yüzden defi çald›ktan sonra öpüp, bafllar›na koyar zakirler. Ülkemiz s›n›rlar›na geldi¤imizde ise, Botan bölgesinde özellikle M›rt›v denen kifliler ise daha farkl› bir flekilde konufltururlar defi. M›rt›v denen kifliler, çad›rlarda yaflarlar, göçebedirler. Çingene gezgin, evi bark› olmayan, bu flekilde yaflayan insan anlam›nda
kullan›l›r. Evleri yoktur bu kiflilerin, dolafl›rlar durmadan. Deften geçimlerini sa¤larlar. Para de¤il de erzak, yiyecek giyecek toplarlar gezdikleri yerlerde. Halk›n geleneklerinde yer etmifltir def. Biri do¤du¤unda o evin kap›s›nda oturup def çal›n›r, duruma göre a¤›tlar flark›lar çal›n›p söylenir. Çocu¤un do¤mufl olmas› kutlan›r. Dü¤ünlerde ise eksik olmaz zaten. Özellikle çift vurulur defe, iki kifli çal›p söyler. Ço¤u zaman yanlar›nda dilsiz kaval gibi bir enstrümanla birlikte çal›n›r. Siirt’te hemen hemen bütün dü¤ünlerde kullan›l›r def. Y›lbafl›nda ise y›lbafl›n›n, bahar›n müjdesidir ayn› zamanda. Y›lbafl›n›n geliflini kutlamak için def çalanlar grup halinde çeflitli k›l›klara girerek def ile beraber bütün evleri dolafl›rlar. Köydeki evlerinin içine girerler, kendilerine göre flakalar yaparlar. Tarihin derinliklerinden gelen, sesinde insana dair nice hikayeleri bar›nd›ran, bir enstrüman› tan›tmaya çal›flt›k. Ama yaz›l› kaynaklar›n azl›¤›ndan dolay› iflin ustalar›ndan dinlemekle yetindik. Her müzik aletinin kendine has özellikleri vard›r kuflkusuz. Ve o özellikler farkl› k›lar onu di¤erlerinden. Çalan için de, dinleyen için de özel yapar. Gerisi def için söylenmifl sözün derinli¤inde sakl›d›r: “Def dermane dilaye”...J
ARALIK 2007 | TAVIR | 29
deneme
vefa seren do¤ulu
Y›llar önce hastanede çal›fl›rken, küçük kardeflinden baflka kimsesi olamayan, a¤›r hasta bir k›z getirirler doktorun yan›na. Bu gencecik k›z›n tek yaflam flans› alt› yafl›ndaki küçük kardeflinden acil kan nakli yap›lmas› ile mümkündür. Küçük kardefl ayn› hastal›¤› geçirmifl ve kan›nda o hastal›¤›n mikroplar›n› yok eden ba¤›fl›kl›k oluflmufltur vücudunda. Doktor befl yafl›ndaki küçük çocu¤a durumu anlat›r ve ablas›na kan verip vermeyece¤ini sorar. Küçük çocuk bir an duraksar. Ablas›n› çok sever. Annesi y›llar önce öldükten sonra ona hep ablas› bakm›flt›r. Ablas›n›n, “Senin için yafl›yorum ben” sözleri kula¤›ndad›r çocu¤un hala. Onun ölmesini istemez asla. Derin bir nefes ald›ktan sonra "E¤er kurtulacaksa, veririm kan›m›." der. Kan nakli yap›l›rken, ablas›n›n gözlerinin içine bakar ve gülümser sürekli. K›z›n yanaklar›na yeniden renk gelmeye bafllam›flt›r, ama çocu¤un yüzü de giderek solar... Yavafl yavafl yüzündeki gülümseme kaybolur. Titreyen bir sesle doktora sorar: "Hemen mi ölece¤im?" Küçük çocuk doktoru yanl›fl anlam›fl, ablas›na vücundaki bütün kan› verip, ölece¤ini sanm›flt›r çünkü. Bize yaflam›n anlam›n› sorgulatan bu küçücük çocu¤un vefas›n›, o saf sevgisini arar olduk. Elbette ki gidip Kafda¤›’na, orada kuytu bir köflede büyüyen krizantem çiçe¤ini bulup, özünü güneflte demleyip içmeye gerek yok bu duygulara sahip olmak için. O kadar da de¤il. Ba¤l›l›k, vefa, sevgi, paylaflma, emek verme... Bunlar o kadar da uzakta de¤il bizlere. ‹nsano¤lunun o ilk yapt›¤› her ne ise, özünde yaflamaya dair bir fleyler oldu¤u kesin. ‹nsan› insan yapan, ona yaflad›¤›n› hissettiren, yaflamaya dair yap›lan ilk fley, bir nefes almak m›d›r, yoksa h›zl› ve sert bir flekilde esen rüzgâra direnmek midir? Belki de etraf›nda gördü¤ü capcanl› do¤ay› anlamak için yapt›¤› ilk dikkatli bak›flt›r yaflam›n bafllang›c›. Ve devam›nda emekle yo¤rulmufl o ilk her ne ise bizi, biz insano¤lunu di¤er tüm canl› yarat›klardan ay›r›p ayr› bir yere koymufl ve yaflaman›n sadece vücudumuzu ayakta tutmak olmad›-
30 | TAVIR | ARALIK 2007
deneme
¤› gerçe¤ini gözler önüne sermifl. ‹flte bundand›r ki hayat›m›z›n her an›n› bir duyguyla, bir de¤erle doldurmufluz. Ve en önemlisi ne mutlu bize ki bu duygular› nesillerden nesillere aktarabilmifl ve bir duyguyu bir baflka insana ö¤retebilmesini becermifliz. Üzülmek, sevinmek, k›zmak, utanmak, sevmek, nefret etmek… ‹nsani duygular yani. Al›flk›n olmad›¤› bir fleye iki gözünü iri iri açarak hayretler içerisinde bakmak bize özgüdür. Bir yanl›fl›, bir eksi¤i oldu¤unda yanaklar› al al olmufl ise birisinin, iflte o, insand›r deriz. Yan›ndaki açken a¤z›n› doldura doldura yemek yiyememek, az›n› paylaflmak bize özgüdür. Karfl›s›nda bir çocuk a¤larken, kendisi ile alakas› bile olmayan bir fleye istemeden a¤lamak varsa iflin içinde, yitirilmeyen bir fleyler vard›r iflte. Yaflamak tüm bunlar› iliklerine kadar hissetmenin ad› olsa gerek. ‹nsan› insan yapan de¤erlerle var olmak… Elbette bu h›zla ak›p giden zaman›n her an›n› dolu dolu yaflamak, her duygunun tad›n› ç›kara ç›kara özümsemek zordur. Günlük hayat›n telafl›yla gözümüzden kaçan, hayat›n a¤›rl›¤›na ve yo¤unlu¤una kurban etti¤imiz o kadar çok fley var ki? Sevgiyi, sadakati, iyili¤i, eme¤i unutmadan; nankörlü¤e, vefas›zl›¤a, vicdans›zl›¤a da göz yummadan yaflamak, onurlu bir insan olmak zordur. Ama imkâns›z de¤ildir asla. ‹flte o ak›p giden upuzun hayat›n içinde, verilen küçücük bir eme¤e karfl›l›k olan nedir acaba diye düflünürken buluyorsak kendimizi, bafl›m›z› kald›r›p dudaklar›m›z› büze büze gülebiliriz dostumuzun yüzüne. Elbette ki karfl›l›k de¤ildir bunun ad›. Olsa olsa ba¤l›l›k… Vefa… Sevgiye, eme¤e, dostlu¤a ba¤l›l›k… ‹yili¤ini, yard›m›n› gördü¤ümüz insana karfl› hissedilen sevginin, minnet duygusunun devaml›l›¤›. Onun eme¤ine, sevgisine karfl› borçluluk...
Bir kahvenin bile k›rk y›l hat›r›n›n oldu¤unu söyleriz ya hani, iflte bu sözü ederken gelir akl›n›z›n bir yerlerine. Vefa… Ne eski bir semt ad›, ne de köfle bafl›nda duran bozac›dan ibaret!.. Kadir, k›ymet bilmek yani… Seni var edene, seni büyütene, seni flekillendirene karfl› borçlu oldu¤unu hissetme yani. Bir borç. Bir nevi sevgi borcu... Senin için var›n›-yo¤unu dökenle, içinden yaz›s›z, sözsüz yapt›¤›n bir anlaflma. Senin yükünü çekene sahip ç›kmak... Kimi zaman insan elinden geldi¤ince de¤il, art›k elinden gelmese bile yan›ndad›r sevdiklerinin. ‹ki eli kanda olsa koflup gelmek, bundan olsa gerek. Her fleye ve herkese ra¤men onun yan›nda olmak... A¤›r bir borç… Kan kusup, k›z›lc›k flerbeti içti¤ini söyleyerek ödenir bazen, ama ödenir. Ayn› düflüncede oldu¤un, ayn› idealleri savundu¤un insanlarla zor günlerde kenetlenmenin ad›d›r vefa. Senin yükünü çekene, s›k›nt›lar›na, bilgisizli¤ine katlan›p yan›nda olana karfl›d›r. Gücün tükendi¤inde, yar› yolda t›kand›¤›nda sana her zaman dost elini uzatan yol arkadafl›na karfl›d›r. Aç çocuklara karfl› vefa… Onlar›n bak›fl›d›r ki, ac›t›r yüre¤ini ama hissettirir sana. Sevinmelisin. Aç, yoksul yaflayan halk›na karfl›d›r vefa. Onlar›n nas›rl› elleridir, içli a¤›tlar›d›r ki; öfkeyi salar bak›fllar›na… Sevinmelisin. Vatan› için can›n› seve seve verenedir ki, yüre¤inin kabard›¤›n› hissedersin. Sana o çarpan yüre¤in ne için çarpt›¤›n› ö¤retir. Sevinmelisin. Vefa, bu dünyada kalmam›fl dememelisin. Kalmad›ysa e¤er, gider bulunur…“Buluttan tarlalar› sürer, ya¤murlar ekersin gö¤ün gö¤süne, güneflte demlersin ve yüre¤inden süzer, öyle verirsin dostuna.” Ama vefal› isen... fiu birkaç sat›rl›k hikâyelere s›¤acak kadar mütevaz› ama insanl›¤›n da en büyük de¤erleri bunlar.
Art›k yaflam›m›zda pek fazla yaflamad›¤›m›z, dostlar›m›z›n ne a¤z›ndan ne de bak›fllar›ndan almad›¤›m›z duygular. Belki de bu yüzden bize büyük geliyordur. Bildi¤imiz ve de¤ifltirmek için u¤raflt›¤›m›z bir fley var ki, o da insanlar›n düflündü¤ü gibi yaflamay›p, yaflad›¤› gibi düflündü¤ü gerçe¤i… ‹flimizi, gücümüzü, cebimizdeki paray›, neyi nereden ö¤renece¤imizi belirleyen bu düzen, düflüncelerimize ve de¤erlerimize sald›r›s›n› eksik etmiyor. Kendine yontuyor. Her gün TV’lerden, radyolardan, gazete ve dergilerden “bencilli¤i” ö¤renmiyor muyuz? Her geçen gün biraz daha ç›karc›laflm›yor mu, biraz daha tüccarlaflm›yor beyinlerimiz? Ç›karlar›m›z, her geçen gün de¤erlerimizin önüne geçmiyor mu? K›sa bir öykü ile bafllad›¤›m›z yaz›m›z› yine k›sa bir öykü ile bitirelim. Elbette ki bunun gibi daha nice vefaya dair öykülerin yaz›ld›¤›, yafland›¤› umudunu yitirmeden... ‹kinci Paylafl›m Savafl› y›llar›... Hangi ülkede geçti¤i önemli de¤il, bir cephede, taraflardan biri kaçarken öbür taraf koval›yor. Kaçanlar bir sipere zor at›yorlar kendilerini... Askerlerden biri komutan›na, "Komutan›m arkadafl›m az ötede yere düfltü. ‹zin verin gidip alay›m onu." diyor. Komutan›, "Salak m›s›n o¤lum. Kafam›z›n üzerinden geçen kurflunlar›, bombalar› görmüyor musun? Hem de¤mez, çoktan ölmüfltür o." diye cevap veriyor askere. Asker a¤lamakl› bir flekilde ›srar ediyor, kendisi için çok önemli oldu¤unu söylüyor. Komutan› ›srarlara dayanamay›p izin veriyor askere. Asker 10–15 dakika sonra s›rt›nda arkadafl›n›n cesediyle birlikte sipere atl›yor. Komutan›, "Ben sana de¤mez demedim mi?" deyince asker, huzurla komutan›na flunlar› söylemifl:"De¤di komutan›m de¤di. Yan›na gitti¤imde yafl›yordu. Son sözü, 'Gelece¤ini biliyordum…, gelece¤ini biliyordum' oldu." J
ARALIK 2007 | TAVIR | 31
hapishaneden
32 | TAVIR | ARALIK 2007
biyografi
yasakl› dilin hüzünlü sesi: mehmed uzun demir balkaya
Siz hiç kendi dilinizi konuflamad›¤›n›z, onun anlafl›lmad›¤› bir yerde dilsiz kald›n›z m›? Hiç a¤z›n›zdan ç›kan her sözün size düflman gibi bak›lmas›na neden olaca¤›n› bile bile, son bir flans beni anlarlar 盤l›¤› ile konuflmaya çal›flt›n›z m›? Elleriniz ba¤l› bir flekilde durup kalm›flken derdinizi anlatmak için yüzlerdeki merhameti anlamaya çal›flarak, tan›mad›¤›n›z insanlara sokuldunuz mu? Hiç bilmedi¤iniz bir dili konuflmak zorunda b›raksalar sizi ve asl›n› unut, o kötü, bizimkini konufl deseler ne yapars›n›z peki? Düflündünüz mü hiç bunu? Bir halk›n dilinin yasaklanmas› ve bunun verdi¤i ac› nas›l bir fleydir, kim bunu nas›l hangi dille tarif edebilir? Hangi dil di¤er dilin ac›s›n› onun gibi anlatabilir? Anlat›labilir mi gerçekten bu ac›?
rad›r. Öyle ki konufltukça yasaklarla kanayan bir yara… Söyledikçe a¤›rlaflan bir s›z› dolar içine insan›n. Evet, bir halk› var eden en temel özellik dilidir… Ve Mehmet Uzun, o dillerden biri olan Kürtçe’nin lal olmas›na karfl› bir tav›rd›r. Siverek’te bafllayan yaflam› onun kendi ulusuna sahip ç›kma müca-
Ben ilk kez “Kader Kuyusu” adl› roman› okudu¤umda hissettim bu ac›y›. Hani hep deriz ya zordur insan›n kendi dilini konuflamamas›, özlemesi. ‹flte o kitab› okudu¤umda bunu derinden hissettim. Aradan y›llar geçmesine ra¤men bu ac›n›n yak›c›l›¤› hala haf›zamdad›r diyebilirim. Tabi bu da yazar›n›n bu ac›y› kendisinin de yaflamas›ndan ve bunu anlatabilecek kadar dilinin usta olmas›ndan ileri gelir. Bunu bu kadar iyi anlatan roman›n yazar› ise Mehmed Uzun’du. Kürt halk›n›n önemli yazarlar›ndan biriydi o. Y›llar›n› kendi diline sahip ç›kmaya adad›. Kürtçe yazd› kitaplar›n›. O topraklar›n dilini araflt›rarak, yenileyerek ve hakk›n› vererek yeniden canland›rd›. Sözlü anlat›m gelene¤i güçlüdür Kürtçe’de. Ama y›llard›r yasaklanm›fl olmas›, üzerinde var olan bask›lardan dolay› yaz›l› kaynaklar›n azl›¤›, e¤itim için herhangi bir kurumun olmamas› yaz›n›n daha da geride kalmas›na neden olmufltur. Ama Kürtçe kendini yaflatmay› üzerindeki tüm bask›lara ra¤men bildi. ‹flte tüm bunlar›n ortas›nda bir rehber oldu Mehmet Uzun… "En alttaki insan›n sesi ile yazmak istedim, en fazla zorda olan, en fazla sesi k›s›lm›fl olan, en fazla kendisini ifade etmesine müsaade edilmeyen birisinin a¤z›yla yazmak istedim" diye ifade ediyor kendini Mehmet Uzun… ‹çlidir Mehmet Uzun’un dili. ‹çinde biriktirdi¤i ac›lar›n, sürgünlerin, yoksulluklar›n, dilsiz kal›fllar›n, yani yaflam›nda eksik kalanlar›n yan›k ve ac›l› bir yan›n› tafl›r. Mehmet Uzun’un kitaplar›ndaki o dil Kürtçe a¤›tlar gibi insan› taaa içinden vurur. Bir yara vard›r o dilin konufltu¤u kelimelerin içinde ve o yara bir türlü iyileflmeyen bir ya-
ARALIK 2007 | TAVIR | 33
biyografi
delesiyle geçmifltir. Bu da Mehmet Uzun’u bir aray›fla ve bir yola yöneltmifltir. Onun dili ve kültürü, bütün dünya halklar›yla buluflsun diye, hayat›n› sundu¤u yok say›lm›fl bir halk›n içinde yaflad›¤› büyük bir deryad›r. 1977 y›l›nda ‹sveç'e siyasi mülteci olarak giden Mehmet Uzun, y›llarca ülkesine dönememifl ve sürgünde yaflad›¤› y›llar boyunca ise oradaki yaflama teslim olmayarak kendi diline ve Kürt edebiyat›na iliflkin büyük eserler yaratmaya bafllam›flt›r. ‹lkin baz› denemelerle bafllayan Uzun, romanlarla ve araflt›rmalarla kendine has bir üslup ve tarz oluflturmay› baflarm›flt›r. Uzun, Kürtçe’yi hareketlendirmek, ona yeni bir tat yeni bir haz kazand›rmak ve gelifltirmek istemifltir. Bugüne kadar daha çok, sözlü anlat›mla kendi varl›¤›n› sürdüren bir dili yaz›l› bir hale getirmek ve bu yaz›l› yan›na estetik kayg›lar› da eklemek oldukça zordur elbet. Ve Mehmet Uzun bu zoru baflarm›flt›r. Ve bunun yan› s›ra yazar›n kendi ana diline ne kadar hâkim oldu¤u da gözle görülür bir aç›kl›ktad›r. Romanlar›nda hem bugünü hem dünü anlat›r. Yer yer Dengbej anlat›lar›n› da kullanarak, kendi tarihini kökünden ay›rmadan bugünle birlikte anlatmas› kendi kültürünün devam›n› da beraberinde getirmifltir. Sadece bugünü yazaca¤›m diye bakmam›flt›r hiç. Geçmiflin diliyle bugünü anlatm›flt›r. “Ters yüz edilmifl, unutulmufl bir tarih söz konusudur. Tarihini bilmeyen, tarihini kendisine göre yorumlamayan bir entelektüel hareketin, bir siyasi hareketin baflar› flans› yoktur.” düflüncesiyle hareket etmifltir. Dengbejlerin içli, insan› yüre¤inden vuran, saran coflkulu anlat›m› hâkimdir kitaplar›nda. Dengbejlerin dilinden konuflmad›¤› kitaplar›nda bile o kültürün tafl›y›c›s› olman›n oluflturdu¤u ve belki de ancak Kürtçe yazman›n getirdi¤i bir tarz vard›r. Anlat›mlar›n›n mistik ve tarihsel boyutu hep olmufltur. “Diclenin Yakar›fl›”nda Uzun’un kuytuluklarda kalm›fl tarihi elindeki kandille ayd›nlatan B›royê Dengbêj’in dört gece boyunca anlatt›¤› insanlar›n hikâyesi, karanl›ktaki geçmiflin kandilin ›fl›¤›nda çekip ç›kar›lmas›d›r. Bir yandan tarihi anlatan Uzun, bir yandan da uzun k›fl gecelerinin o doyulmaz sohbetlerinin zevkini tatt›r›r okuyucusuna. Evet, uzun k›fl gecelerinde kandiller yak›l›p, sigaralar sar›l›p, tepsiler dolusu kuru incir ve üzüm yenilirken, dengbejlerin fliirsel hikâyeleri bafllar. Okudukça kay›p gidersiniz o gecelere… Bunlar kaç gün kaç gece sürer belli olmaz. Kandillerin ayd›nl›¤›nda Dengbêjler, kelimelerinin ve sesinin uyumuna kendini b›rak›r. Mehmet Uzun da bunu romanlar›yla bize tekrar tekrar tatt›r›r. Bu nedenle unutulmufl ve yeterince bilinmeyen bir kültürü bir yaflam biçimini keflfetmenin ve kendi kökleriyle buluflman›n romanc›s›d›r. Sürgündeyken bile hep vatan›na, halk›na duydu¤u özlem vard›r sat›rlar›n›n aras›nda. Bu yüzden ölümünün de bu topraklarda olmas›n› istemifltir."Beni Diyarbak›r iyilefltirir." diyerek Diyarbak›r'a gelen Uzun, gerçekten de 93 gün sonunda toparlanarak taburcu olmufl-
34 | TAVIR | ARALIK 2007
tur. Taburcu oldu¤unda düzenledi¤i bas›n toplant›s›nda "Beni Diyarbak›r halk› aya¤a kald›rd›." diyen Uzun, Diyarbak›r '›n roman›n› yazma sözünü verse de bunu yapacak kadar çok yaflayamad› ne yaz›k ki! Olmad›. “Bu topraklar tarihte ilk uygarl›klar›n, bütün yarat›c› eylemlerin, düflüncelerin olufltu¤u yerdir. Dillerin, dinlerin, kimliklerin, kültürlerin birlikte yaflad›¤› yerdir. Sabr›n ve mucizelerin mekân›d›r." dedi¤i Mezopotamya’n›n kalbine gömüldü. Ama yaflad›¤› sürece bu topraklar›n mucizesine inanc›n› hiç yitirmedi. Doktorlar›n ancak 15 gün yaflars›n dedi¤i koflullarda 15 ay yaflamay› baflard›. Yaflam›n› bir söyleflide flöyle anlatm›flt›: “Romanlar›m› yazarken tahammülsüzlü¤e karfl› tahammülü; vicdans›zl›¤a karfl› vicdan›; merhametsizli¤e karfl› merhameti; birlikte yaflaman›n erdem oldu¤unu iflleyerek yo¤urmaya çal›flt›m.” Kardefllikten yana oldu¤unu bu sözlerle vurguluyor Uzun. Son günlerinde dahi kardefllikten yana oldu¤unu söyleyen bir yazard› o. Bir halk›n dilini ve kültürünü yeniden yaratmaya çal›flan bir yazar olmas›n›n yan›nda halklar›n kardeflli¤inin de savunucusuydu. Bununla birlikte özelikle son y›llarda s›kça duydu¤umuz “bar›fl” sözcü¤ünü Uzun da kullanm›flt›r. fiu bir gerçektir ki ülkemizdeki halklar aras›nda bir savafl ve ayr›m yoktur. Ama y›llard›r bir halk›, Kürt halk›n› yok sayanlar ve katledenler vard›r. Mehmet Uzun’un da s›k s›k bahsetti¤i o sürgünleri yaflatanlar, bir halk› yok sayanlar ve Kürt denilince eli silah›na gidenler yaflanan tüm ac›lar›n sorumlusudurlar. Uzun’un bunlarla olan bar›fltan söz etmesi ise büyük bir yan›lg›d›r asl›nda. Ve bir yan›yla da yaflad›¤›, yazd›¤› o eserlerinin de¤erini de azaltmas› anlam›na gelir. Bar›fl, fliddet karfl›tl›¤› gibi kavramlar›n öne ç›kart›lmas›, Mehmed Uzun kitaplar›n›n olmazsa olmaz› olmufltur adeta. Hatta “Aflk gibi Ayd›nl›k Ölüm gibi Karanl›k” kitab›nda bu konu öyle ileri götürülmüfltür ki, tutsak bir gerilla ile devletin üst düzey bir askerinin aras›nda geçen çarp›k iliflkiler üzerinden bu masajlar› vermeye çal›flmak, olaylar› bu flekilde ifadelendirmek, en masum haliyle, yarat›lan onca de¤ere, ödenen bedellere, dökülen kana çarp›k bir flekilde yaklaflmak, onlara sahip ç›kmamakt›r. Oysa Uzun, tüm bunlar› bilecek kadar içindedir halk›n, yaflam›n, mücadelenin... Sivil toplumcu hareketin Kürt milliyetçileri aras›nda da kendine yer bulmas›; Mehmed Uzun’u, sorunlar› s›n›fsal temelinden kopartarak, Avrupa Birli¤i gözünden bakma anlay›fl›na sürüklemifltir. Bu da milliyetçili¤in açmaz›n›n, dolay›s›yla da Uzun’un kendi içinde yaflad›¤› açmaz›n sonucudur. Bu noktadaki bak›fl aç›m›z da, söylediklerimiz de bellidir. Ama bu konuda yap›lacak tart›flman›n ötesinde harcad›¤› emek, yapt›¤› araflt›rmalar, sahiplenmesi ve ödedi¤i bedellerle Mehmet Uzun bizim için de önemlidir. Bizim için Mehmet Uzun, hep yasakl› bir dilin yeni ve modern Kürt edebiyat›n›n temsilcisi olarak kalacakt›r. Mezopotamya'n›n kay›p toplumlar›n›, bu toplumlara ait söylenceleri, o kay›p sesleri, Dengbêjlerin o gür hikâyelerini modern edebiyatla, Mezopotamya'n›n en eski dillerinden biriyle buluflturdu. Dic-
biyografi
le’nin Sürgünleri’ndeki anlat›m bu noktada öne ç›km›flt›r asl›nda. Kendi ise yapt›¤›n› flöyle tarif etmifltir: “Benim anlat›c›m bir dengbêj, dengbêj usulü ile anlat›yor. Roman› öyle kurdum. Yani bir dengbêjin anlat›m› üzerine kurdum ama onu kurarken modern bir roman yazmak istedi¤imi de hiçbir zaman unutmad›m. Amaç modern bir roman yazmakt›, modern roman özellikleri-normlar› ve ölçüleri ile bu roman› yazabilmekti, fakat bunun yan›nda eski geleneklerimize ait sözlü anlat›m›n özelliklerini de bu modern romana aktarmak, tafl›mak, modern romanla o eski geleneksel diyebilece¤imiz anlat› türünün birleflmesini sa¤lamak, bunu yapmaya çal›flt›m ben. O nedenle bir dengbêji konuflturdum. Ama dengbêjin anlatt›klar› hiçbir dengbêjde göremeyece¤imiz kadar yo¤un, derin, genifl ruh halleriyle ilgili olabildi¤ince zengin çünkü modern romanda bunlar gerekliydi bunlar önemliydi. Benim bir edebiyat yazar› olarak resmi tarihin ötesindeki tarihe ulaflmam laz›md›; mazlumun tarihi, sesi k›s›lm›fl insanlar›n tarihi ve kaderleriyle öyküleri. Bunlar› yazmak gerekiyordu. Dolay›s›yla birbirine paralel akan birçok yandan olan insanlar, ›rklar, dinler, kimlikler, diller, çeflitli insani kaderleri ve insani öyküleriyle var romanda.” Sürgün zordur elbet. ‹nsan›n vatan özlemiyle y›llar›n› geçirmesi, kendi kültürünü -hele de yasaklanm›fl bir kültürse bu- d›flardan takip etmesi ömürden ömür götürür. Kendi halk›n› anlatma, kendi kültürünü yaflatma derdindeki bir yazar için ise bu çok daha elzem bir durumdur. Bu yüzden sürgün yazar›y›m demifltir Mehmet Uzun. "Sürgün yazar›y›m. Dünyaya ait olmak istiyorum. Kürtlerin sesine yer açmak istiyorum. Baz›lar› göç etti¤imi söylüyor, yaz›yor. Göç etmek baflka bir fley; sürgün baflka bir fley. Babam kansere yakaland›¤›nda bir hafta, bir gün, bir saat hiç fark etmezdi. Ona sadece 'elveda' demek için bir saatli¤ine geri dönüfl için baflvuru yapt›m. Ricada bulundum. Ankara'daki bürokrasi 'Hay›r' dedi. Sürgün budur." Evet, var m› bu sözlerden daha derin sürgünü anlatman›n yolu. Bu ac› nerdeyse Uzun’un tüm kitaplar›nda gizlidir. Dicle’nin sürgünlerinde de bu bariz görülür. Dicle ile vedalafl›rken sanki son gününü o anda görmüfl gibi yazm›flt›r baz› dizeleri. “Gidiyoruz biz Dicle, nehrim benim, beni, hayat›m› anlat yolculara. Yeni bir flark› ulaflt›r k›r›k yüre¤ime. Yeni sözler ö¤ret yaral› ruhuma, Kaderimizin yeni bir sayfas› olan destanlar›mla uyut beni, al beni koynuna. Hoflça kal Dicle, hayat›m benim. Hoflça kal Dicle’nin mavi ve k›z›l topra¤› Hoflça kal yer gök, günefl ve ay”
54 Y›lda, Dünyaya 20 Ayr› Dilden Ulaflt› Kürtçe'nin bir edebiyat dili olmas›nda önemli katk›lar› olan Mehmed Uzun, ayn› zamanda modern Kürt roman›n›n da kurucusu say›l›yor. Asimilasyon ve yasaklarla bo¤uflan bir dil olan Kürtçe'ye romanlar›yla büyük katk› sunan Uzun, 1953'te Siverek'te do¤du. 1977 y›l›ndan beri ‹sveç'te yaflayan Uzun, Kürtçe, Türkçe ve ‹sveççe yazd›¤› kitaplar› yirmiye yak›n dilde yay›nland›. 1985 y›l›ndan bu yana romanlar›n› kaleme alan Uzun hakk›nda Türkiye'de çok say›da dava aç›ld›. Mehmed Uzun, uzun y›llar boyunca ‹sveç Yazarlar Birli¤i yönetim kurulu üyeli¤i yapt›. Ayr›ca ‹sveç Pen Klübü ve Uluslararas› Pen Klüp'te aktif çal›flt›. ‹sveç ve Dünya Gazeteciler Birli¤i'nin de üyesi olan Uzun, bugüne kadar çok say›da Kürtçe roman yazd›. Uzun, "Aflk Gibi Ayd›nl›k Ölüm Gibi Karanl›k" roman› ve "Nar Çiçekleri" adl› deneme kitab› ile ilgili olarak 2001 bahar›nda yarg›land›. Ayn› y›l Türkiye Yay›nc›lar Birli¤i'nin her y›l verdi¤i Düflünce ve ‹fade Özgürlü¤ü Ödülü'nü, roman sanat›na iliflkin belirleyici katk›lar›ndan dolay› Berlin Kürt Enstitüsü'nün Edebiyat Ödülü'nü, yaratt›¤› edebiyat ve sözün özgürlü¤üne iliflkin duruflundan dolay› ‹skandinavya'n›n en önemli ödüllerinden olan Torgny Segerstedt Özgürlük Kalemi Ödülü'nü ve 2002'de ‹sveç kültür yaflam›na sundu¤u de¤erli katk›lar›ndan dolay› ‹sveç Akademisi'nin Stina-Erik Lundeberg Ödülü'nü ald›. TU (Sen), Roman, 1985; Mirina Kalekî Rind (Yafll› Rind'in Ölümü), Roman, 1987; Siya Evînê (Yitik Bir Aflk›n Gölgesinde), Roman, 1989; Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê (Abdal'›n Bir Günü), Roman, 1991; Destpêka Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyat›na Girifl), ‹nceleme, 1992; Hêz û Bedewiya Pênûsê (Kalemin Gücü ve Görkemi), Denemeler, 1993; Mirina Egîdekî (Bir Yi¤idin Destan›), Destan-A¤›t, 1993; Världen i Sverige (Tüm Dünya ‹sveç'te), Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, 1995; Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyat› Antolojisi), Antoloji, iki cilt, 1995; Bîra Qederê (Kader Kuyusu), Roman, 1995; Nar Çiçekleri, Deneme, 1996; Ziman û Roman (Dil ve Roman), Söylefliler, 1997; Bir Dil Yaratmak, Söylefliler, 1997; Dengbêjlerim, Deneme, 1998; Ronî Mîna Evînê - Tarî Mîna Mirinê (Aflk Gibi Ayd›nl›k Ölüm Gibi Karanl›k), Roman, 1998; Zincirlenmifl Zamanlar Zincirlenmifl Sözcükler, Deneme, 2002; Dicle'nin Sesi I - Hawara Dîcleyê (Dicle'nin Yakar›fl›), Roman, 2002; Diclenin Sesi II - Dicle'nin Sürgünleri, Roman, 2003; Ruhun Gökkufla¤›, Roman,2005; Küllerinden Do¤an Dil ve Roman, Söylefliler, 2005; Bir Roman›n Hat›ra Defteri, 2007. 20 dile çevrilen Uzun'un bütün eserleri ‹thaki Yay›nlar› taraf›ndan yay›mlan›yor.
Dil insan›, dil halklar›, dil dünyay› anlat›r, yaflat›r. Dilin lal edilemedi¤inin kan›t›d›r onun sözleri. Bu yüzden söylenen her Kürtçe kelimede Mehmed Uzun da yaflamaya devam edecek.J
ARALIK 2007 | TAVIR | 35
tiyatro
sanat m›, de¤erler mi? iflte bütün mesele bu! gülnaz b›çakç›
Vladimir Bendl, tiyatroyla aflk, ahlak, fleref ve ihanet gibi konularda seçim yapmak gerekti¤i zaman seçimini her zaman tiyatrodan yana yapar. Bu seçim onu tiyatro salonlar›nda bedenini süpürge yapacak kadar düflürür. Vladimir Bendl, aflkla tiyatro aras›nda seçim yapmak gerekti¤inde tiyatroyu seçer. Arkadafl› Struna'n›n sevgilisi Aniçka'y› sever. Aniçka da onu sever. Struna'y› terk eder ve Vladimir Bendl'la birlikte yaflamaya bafllar. Mutlu bir birliktelikleri vard›r. Ama bu mutluluk bir gün dikifl makinesi fabrikas› patronunun eflinin Bendl’a bir tiyatro binas› vererek sat›n almas›yla biter. Zavall› Aniçka, Bendl'a kendisini tiyatro binas›na satan birisi oldu¤unu söyler ve evden ayr›l›r. Ayr›ca, Aniçka bir çocuklar› olaca¤›n› söyler ama Bendl buna inanmaz çünkü onun gözü tiyatro binas›ndan baflka bir fley görmemektedir. Bir süre sonra zengin fabrikatörün kar›s› baflka birisini bulur, Bendl'› b›rak›r. Fabrikatör de Bendl'›n tiyatrosunu denetlemek ister. Bendl'a sanat›n da sat›n al›nabilece¤ini söyler. Bendl kabul etmez ve tiyatroyu ondan al›r.
Tiyatro binalar›n›n; ‹stanbul fiehir Tiyatrosu, Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi'nin ve ‹stanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nin arka arkaya kapat›ld›¤› flu günlerde, ‹stanbul Devlet Tiyatrosu, Oda Tiyatrosu Sahnesi’nde "Savafl ‹kinci Perdede Ç›kacak" isimli bir oyun sergileniyor.
Çek yazar Oldrich Danek'in, "Savafl ‹kinci Perdede Ç›kacak" isimli oyunu Yücel Erten taraf›ndan Almancadan Türkçeye çevrilmifltir, 16 Ekim 2007 tarihinde de ilk gösterimi yap›lm›flt›r.
Oyun, hastanede hasta yata¤›nda son günlerini yaflayan tiyatro oyuncusu Vladimir Yönetmen Yücel Erten, bu oyunu tiyatro bi- Bendl'›n geçmifl yaflam›n› anlatmas›yla baflnalar›n›n her ne pahas›na olursa olsun korun- lar. Oyunun geriye dönük bir anlat›m tekni¤i mas› için mi seçti acaba? vard›r.
Sonra, ‹kinci Paylafl›m Savafl› bafllar. Çekoslovakya, Naziler taraf›ndan iflgal edilir. Gestapo s›k s›k tiyatroya gelir. Oyunlar› denetler. Bendl, onlara boyun e¤er. Sanat›n› ülkesini iflgal eden düflman›n iste¤i do¤rultusunda yapmaya bafllar.
Peki ama perdenin ne olursa olsun aç›lmas› için sanatç›lar flereflerinden, onurlar›ndan ve insan› insan yapan tüm de¤erlerinden vazgeçebilirler mi? ‹flte bu konu tart›flmaya aç›l›yor oyunda… Bu soru soruluyor izleyicilere…
Bendl, tiyatro yaflam›na s›radan bir tiyatro kumpanyas›nda küçük bir mektup verme rolüyle bafll›yor. En büyük arzusu bir gün Kral Oidipus rolünü oynamakt›r.
Bendl, Naziler taraf›ndan katledilen yurttafllar›na karfl› da duyars›z kal›r. Çekoslovakya'da da Yahudi av› bafllar. Bir gün kendisine tiyatro binas›n› alm›fl olan dikifl makinesi fabrikas›n›n patronunun efli gelir. Kendisinin
36 | TAVIR | ARALIK 2007
tiyatro
ailesinde, birkaç kuflak öncesinde bir Yahudi bulundu¤unu, bu yüzden Gestaponun kendisini arad›¤›n› söyler ve tiyatroya s›¤›nmak ister. Bendl'a yalvar›r. Hiç olmazsa giflede bilet satabilece¤ini söyler. Ama Bendl, tiyatrosunu borçlu oldu¤u bu kad›n› ac›mas›zca reddeder. Bendl, insanl›¤›n› kaybetmeye ve h›zla düflmeye devam eder. Ve Gestapoya iki tane direniflçinin ismini verir. Onlar›n katledilmesine neden olur. Bunu yapt›ktan sonra da, bir direniflçi olan Struna'ya, kendisinin bir köstebek, bir la¤›m faresi oldu¤unu söyler. Bu arada Struna, Aniçka'n›n da kurfluna dizildi¤ini söyler. Çekoslovakya, Nazi iflgalinden kurtulup da, Nazi bayraklar› alafla¤› edilip sosyalizmin y›ld›zl› bayra¤› göndere çekilince mahkemeler kurulur. Muhbirler ve hainler yarg›lan›r. Bendl da yarg›lan›r. Bir direniflçi olan Struna, devrimci savc›ya Bendl'›n tiyatro için her fleyini feda etti¤ini söyler. Savc›, "fierefini ve onurunu da m›?" diye sorar. Struna "Evet" der. ‹flah olmaz tiyatrocu Bendl, hapiste de tiyatro yapar ve hiç tiyatro izlemeyenlere Shakespeare'in Machbeth'ini anlat›r. Cezas›n› çekip hapisten ç›kar. Yine tiyatroya devam eder. Ama, art›k kendisine çok önemsiz roller verilir. Bir gün yönetmen, Kral Oidipus'u oynayacaklar›n›, kendisine de Teresias rolünü vermeyi düflündü¤ünü söyler. Bendl, sevinçten kendisini kaybeder. Bendl, iyi bir tiyatrocu olmufltur ama iyi bir ayd›n olamam›flt›r. Sanatç› duyarl›l›¤›n› halk›ndan ve haktan yana kullanamam›flt›r. ‹nsanl›ktan, insani de¤erlerden ve insanl›k onuru ve flerefinden yana tav›r koyamam›flt›r. Tabii, ayd›n derken ülkemizdeki ayd›nlardan söz etmiyorum. Çünkü Fransa’n›n Cezayir’i iflgali s›ras›nda, kendi hükümetine karfl› ç›karak, Cezayirli direniflçiler için sokaklarda bildiri da¤›tan Jean-Paul Sartre ve Kara Panterlerle Amerika'da ve Filistinlilerle Filistin'de omuz omuza çarp›flan Jean Genet gibi ayd›nlara ülkemizde rastlamak ne yaz›k ki pek
mümkün olmuyor. Oyunun mesaj›, sanatç›n›n ayd›n sanatç› olmas›, halk›n sanatç›s› olmas› gerekti¤idir. Sanat›n› ve kendisini satmamas› gerekti¤idir. E¤er bir sanatç› insanl›k de¤erlerini, onurunu ve flerefini savunmuyorsa ve bunlar için mücadele etmiyorsa sonu, "Ben bir köstebe¤im, la¤›m faresiyim" diyen Bendl'›n sonu gibi olur. Hem zaten bu düflünceyle yap›lan sanata, sanat denilebir mi o da ayr› bir tart›flma konusu… Bir sanatç› yapt›¤› sanat›n kime, neye hizmet etti¤ini çok iyi bilmelidir. Daha do¤rusu taraf›n› net bir flekilde belirlemelidir. Tarafs›zl›k, onu mutlaka haks›z olandan taraf olmaya itecektir zamanla. Bir baflka deyiflle tarafs›zl›k diye bir kavram da yoktur zaten. Objektivizm, burjuva bir kavramd›r ve savunulmas›, insan› burjuvazinin yedek gücü olmaya götürür. Bendl’›n yaflam› buna çok güzel bir örnek oluflturuyor. Oyunculu¤a gelince, oyunun oyuncu kadrosu çok kalabal›k. Ancak oyuncular aras›ndaki uyum çok iyi. Vladimir Bendl'› canland›ran Hakan Meriçliler, rolünün hakk›n› baflar›yla veriyor. Baflhekim, yafll› oyuncu, Landecky, Müdür gibi dört ayr› rolde izleyici karfl›s›na ç›kan Alpay ‹zb›rak baflar›l› bir oyun ç›kar›yor. Yine onun gibi birçok rolde izledi¤imiz Burak fientürk, ‹pek Bilgin ve fienay Gürler de sahnede çok baflar›l›lar.
bilya, üç-dört cans›z mankenden ve çeflitli aksesuarlardan olufluyor. Sahnenin arka taraf›nda bir balkon yap›lm›fl. Burada üç kiflilik bir müzisyen grubu bulunuyor. Ayça Dafltan piyano, Tansu E¤inlio¤lu ve Derya Davulcu viyolonsel çal›yorlar. Ayr›ca, ölüm ve ayr›l›k sahnelerinde, balkonun sol köflesinde beliren bir solist bu hüzünlü sahneleri etkileyici sesiyle daha da dokunakl› k›l›yor. Oyunun koreografisi de çok güzel. Oyun içinde oyun fleklinde "Dilenciler Operas›" gibi opera ve danslar sergileniyor. Bunlar oyuna ayr› bir renk kat›yor. Baz› oyuncular›n balkondan döne döne inen yang›n merdivenine benzeyen merdivenden inip ç›kmalar› da hareketlilik sa¤l›yor. Oyunda kostümler de güzel. Oyunun geçti¤i dönemi baflar›yla yans›t›yorlar. Çok fl›k elbiseler var. Yaln›z Bendl'›n fra¤›ndan göbe¤inin görünmesi bu fl›kl›¤› bozuyor. Sanatç›n›n sanat›n› savunmas›n›n s›n›rlar›n› iyice belirlemesi gerekti¤ini ve seçimlerini do¤ru bir flekilde yapmazsa bafl›na gelebilecekleri görmek istiyorsan›z, "Bana seyirci gerek seyirci" diyen Vladimir Bendl'›n ça¤r›s›na kulak verin ve Oda Tiyatrosu’nda sergilenen "Savafl ‹kinci Perdede Ç›kacak" isimli oyunu izlemeye gidin. J
Sahne konusunda da; dekor, basit birkaç mo-
ARALIK 2007 | TAVIR | 37
fliir
umut ya¤muru ümit ilter
"... Tek kutuplu dünyac›lara göre Hakikatli insan olmak yasakt›r..." (Fatma Köse)
Bin y›ld›r hep yapt›klar› gibi Yasaklar› dinlemedi hakikatli insanlar Ve dediler ki; yola ç›kmal›, yol aç›k Ki onlar bu yolun Mahiriydiler Ve dediler ki; "Yolumuz devrim yolunda düflenlerin yoludur" Yola ç›kt›lar, yollar› aç›kt›...
Bir güz flafa¤›na merhaba der gibi Karanfiller aç›yor hayat dolu ve çok
Bafllar› dik, edas› k›rm›z›, gözleri umut Deste deste halaya duruyor karanfiller... Bahar›n sonu de¤il, sar›fl›n›d›r güz Bizim maceram›zda sonu yoktur bahar›n Ömrümüz bahar›nda kald›¤›ndan belki Hep bahar kals›n yüre¤in anaca¤az›m Ve aln›nda bir karanfil flaha kalks›n... Karanfil, K›r›ld›kça büyüyen bir inat çiçe¤i Karanfil, Kömür k›rm›z›s› bir isyan›n çiçe¤i Karanfil, Beton sevmeyen bir toprak çiçe¤i
Karanfil, Hayat›n ve halk›n tecritine cevapt›r Ve ba¤›ms›zl›¤›n gülü, o sevdan›n bülbülüdür. Gözün göze de¤mesi yasaksa, gönüller neyler Ki gönüllülük gereklili¤in bilince düflmesidir Ve o karanfil yar›fl›nda herkes candan geçer Hayat ard›nda kal›r hayallerin var olunca Ve karanfiller yedi cihana bir avaz sald›lar; "... Bir kefen giymek gerekiyorsa e¤er, bu asla düflman›n bize biçti¤i kefenler olmayacakt›r. Devrim e¤er canlar›m›za ihtiyaç duyuyorsa; k›z›l bantlarla, k›z›l bayraklarla süslenecek kefenleri giymekte tereddütümüz olmayacakt›r..."
Sorduk hayata ve ö¤rendik umudumuzdan Ve sordu hayat bize Bu da¤lar heybetlidir, aflabilir misin Bu yollar engebelidir, geçer misin Bu derya dalgal›d›r, bo¤ulmayas›n sonra Bu çöller bir amman, yutmas›n seni Ölüm var zulüm var ayr›l›k var Göze alacak kadar kara m› gözlerin Ki gece pusludur, yolunu flafl›rmayas›n Kökünden kopartmas›n seni o rüzgarlar Sel gelir üstüne sürükler sonra K›fl›n hükmüdür ayaz, üflümeyesin Kalleflçe vurulman›n ac›s› yamand›r Ve olmad›k anlarda ifl bafl›ndad›r ihanet Bir düflü bir umudu bir özlemi Kanayan yüre¤inden yar›n› do¤urabilir misin Ha deyince olmaz hiç birisi oysa
38 | TAVIR |ARALIK 2007
fliir
Ömrünü verip yeniden do¤abilir misin Soruyordu hayat ve ö¤rendik umudumuzdan Allah'›n de¤il zulmün emridir ölüm Gülüp de geçer misin duda¤›n›n ucuyla Hayat›n çengelleri bir dolu sorudur Cevaplar›na hayat verebilir misin Ne için yapacaks›n sahi Ne ad›na yaflayacak Ne u¤runa öleceksin Karanfil diliyle konufltu Adal›lar Halk için umudun u¤runa düfllerimiz ad›na Sorduk hayata ve ö¤rendik umudumuzdan Ve sonra yürüdük Naz›mca gülerek ve yürekten... Hayat bir soruydu bizim için Biz cevapt›k hayata dair ne varsa Biz yollara düfltük, cevaplar hayata Ne bir han arad›k Ne kervansaraylarda e¤lendik Soluksuz yürüdük menzile varmak için Düflenler, duranlar, hatta dönenler oldu Düflenlerle dalgalan›p ileriye at›ld›k Ve duranlar› yüreklerinden çekip Döneklerin yüzsüzlü¤üne tükürdük Yürüdük, kofltuk, dayand›k yar›na Vakit varken elbet kucaklaflt›k Ve kucaklad›k cümle Adal›lar› Her kucaklaflmada kavufltuk bir daha Söyledik, duyduk, gördük yar›n› Hükümsüz k›ld›k eski dünyan›n ferman›n› Kan›m›zla yazm›flt›k umudun tarihini Canlar›m›zla yaflat›yoruz umudu daima Özledik, düflledik, öldük yar›n u¤runa Zulmün ölümlerinden ölüm be¤enerek hem de Cevaplar›m›z› yar›nlara tafl›d›k omuzlarda Hayat bir soruydu bizim için Ve biz cevap olduk hayata dair ne varsa... Karanfil cevaplar, kara yalanlar› kepaze eder Ve bir karanfil rüzgar› düflürür o takkeyi Mülkiyenin ç›plakl›¤›ndaki zorbal›k s›r›t›r Ki haks›zl›¤›n bilinçli halidir alçakl›k Ve alçaklar riyakarl›¤›n ete¤iyle örtünürler Ve dahi haz›r ferman›n ertelendi¤i aç›klan›r Osmanl›'da oyun her daim çoktur elbet Ve inand›lar yalana, kanmaya haz›r olanlar Ve fakat karanfiller hakikatten vazgeçmediler... ‹ncir yapraklar›n›n hayat hikayesidir bu Zorban›n ç›plakl›¤›n› örtmek onlara düfler Ve düne kadar do¤ru dedikleri ne varsa
Suskun kal›rlar bir zalim rüzgar esince Lakin o rüzgar önce o yapra¤› savurur Soldan sa¤a savrulup gider incir yapraklar›... Kendine bir yaprak bulur daima zulüm Ve o yapraklar›n ard›na gizler ay›b›n› Zorba yaygaralarda savrulup duranlar En hazin halleriyle incir yapra¤› oldular Ve karanfillere dediler ki; “Vazgeçin hakl›l›¤›n›zdan...” Belki zorban›n ikna olmazl›¤›n› bildiklerinden Ve dediler ki; “Vazgeçmezseniz sonu fenad›r.” Ve ma¤rur karanfiller dediler ki; Yalan perdesinin gölge yapra¤› olmay›n... Hayatta her fley yitirilebilir kuflkusuz Nas›l kazan›lm›flsa kaybetmek de öyle Ama umudunu asla çald›rmayacaks›n O zaman hayat› kaybettin demektir Ve flimdi umudu savunman›n vaktidir Ve bu kan damarda durmaz art›k F›rlama kurflunlar ve katil namlular De¤ecekse bize de¤er, umuda asla... Bir aflk halidir umudun savunuflu Ya hep ya hiç Ya sonuna kadar gidersin Ya bafllamadan biter bu ifl Ve dayan›rs›n dayanacak her fleyinle Da¤lar delinir, çöller afl›l›r, zulüm yenilir Ki sonuna kadar savunulan umudun Asla sonu yoktur... Ö¤rendi¤im tek fley de¤ilse de En güzellerinden bir tanesidir Afl›klar ölse de aflk›n bakili¤i Ayn› kavga zaman baflka ayn› sevda Bu ölüm bir elveda de¤il Görüflece¤iz elbette can›m Seni yine sevece¤im Bambaflka bir zamanda Yafl›m›z çok farkl› olacak Ad›m›z, yüzümüz baflka Bir umudumuz ayn› kalacak Ki biz kavgada bahtiyar Sevdam›z yar›na yadigar...
Geldiler... Gece ve ›ss›zd› Geldiler...
Karanl›k ve haz›r k›ta Geldiler... Kan içmeye Geldiler... Emperyalizmin flerefine Geldiler... Can almaya Geldiler... Sinsi ve korkakça Geldiler... fiaha kalkm›fl suçlar›yla Geldiler... Tekmili birden Geldiler... Vursak ölür sand›lar Geldiler... Ve vurdular Geldiler... Yaksak yanar bildiler Geldiler... Diri diri yakt›lar Geldiler... Çok vurulduk Geldiler... Çok yand›k Geldiler... Lakin dayand›k Geldiler... Çok çarp›flt›k Geldiler... Ve gittiler Kanl› izler b›rakarak Geldiler ve gittiler Yüre¤imizi zaptedemediler! Kuflatmalarda tutulmufl, hayata aç›lan yollar Ama bir yol vard›r daima yüre¤inden geçen Bir gün mutlaka denilen o yere do¤ru Ki umutlu ad›mlard›r o yolu açan Zalimi titreten, ad›mlar›n›n sesidir Bundand›r umut yolunun kesilmek istenmesi Ve bo¤ulmak istenen halk›n kurtulufludur Yaflanan karanl›k denizinin tufan›d›r yine Dayanm›fl sinemize ayn› Amerikan silahlar› Umrumuzda bile de¤il saplanan kurflunlar Dald›r›p kalemi tarihi k›rm›z› yaz›yoruz Sat›lm›fll›¤›n kara sular› yükselip çarparken Geri çekilmek yok deyip savaflan Adal›lard›r... "... Sat›lm›fll›¤›n, kahbeli¤in, riyakarl›¤›n, adili¤in Ve her çeflit yabanc›laflman›n kar›fl›m› olan Karanl›k denizin ortas›nda, günefli batmayan
ARALIK 2007 | TAVIR | 39
fliir
bir Ada Ben ne flural›y›m ne bural› Adal›y›m Adal› Adam ormanl›kt›r Dostluk, yoldafll›k, mertlik orman› Bütün Adam› kaplar Erdemin günefli yirmi dört saat ayd›nlat›r Adam› Biz Ada sakinleri bilmeyiz karanl›¤›..." (M. ÇAYAN) Vuruyor yine kara dalgalar, Ada sahillerine Hayat› karartarak var olan bir zulüm Dayat›yor bir kez daha kendini amans›z Ve dayan›yor umudu hayat belleyenler Yüreklerinden baflka üryan bir direngenlikle Ki yürek dedi¤in zor zamanlarda çarpand›r Yalan›n ve zulmün surat›na hakikati... Ya tarih bitecek bu gece Ya gece gebedir gelece¤e Herkes kendi tercihini yaflayacakt›r Ve orman yanarsa içli yanacakt›r Patlar k›z›l çamlar›n kozalaklar› flimdi Ve bir kardefllik orman› düfler yar›nlara Ki her tohum düfltü¤ü yerde ormana duracakt›r... Yak›lacak kardefllik orman›, külü savrulacak Ada bat›r›lacak ki ferman büyük yerdendir
40 | TAVIR |ARALIK 2007
Ve da¤lar Dadal Dadal yine bizimdir Ve en heybetli da¤, yürekte yükselendir O da¤›n zirvesinde dalgalan›r sosyalizm Ki umudun yeliyle dalgalanan ba¤›ms›zl›kt›r Ne batar, ne yanar, ne yok edilebilir Ada dedi¤in o inanc›n ta kendisidir... Ad›m ad›m yaklaflan bir karanl›k olsa da Yakm›fl›z en zifirisini umudun atefliyle ‹nad›na ayd›nl›kt›r aln›m›z ve y›ld›zl› Ve sak›nm›fl›z meydan okuyuflun cüretiyle Alçal›yor karfl›m›zda karanl›¤a dair ne varsa... Yan›yor meflale meflale kad›nlar Karanl›¤a saplanan atefl oldu kad›nlar... Bu da¤lar Sa¤malc›lar Bir yan› Berdan bir yan› ‹lginç Her yan› Yazgülü her yan› Gülser ‹çli bir yang›nd›r flimdi Özlem Diri diri yakt›lar, bu da¤lar Sa¤malc›lar Bir yan› Seyhan bir yan› fiefinur Açs›n flimdi Nilüferler, bahar olsun Yan›yor meflale meflale kad›nlar Karanl›¤a saplanan atefl oldu kad›nlar... K›zlar›n› görüyorsun de¤il mi Sabo Zulüm karfl›s›nda nas›l da Sabolafl›yorlar Edalar›nda sen vars›n, dillerinde Eda Ve ayn› hayk›r›fl; “Cesaretiniz varsa gelin!” Geliyorlar ama namert ve korkakça
Yak›p y›k›p, kan döküyorlar Nisan'daki gibi Lakin yine ma¤luplar ve sen yine ma¤rursun Ki evlatlar›n umudun bayra¤›n› dalgaland›r›yorlar Size selam olsun Niyazi ve Sinan abi Selam ve and olsun Sabo ve Mahirler Mart'tan Nisan'a, Temmuz'dan Aral›k'a B›rakt›¤›n›z onuru büyütüyor evlatlar›n›z Ve umudun sanca¤›n› çekiyorlar vatana... ‹nsan teni neylesin su bile yan›yorsa Saçlar›n tutufltu önce hissetmeden Genzin atefl ald›, nefesin yand› Ci¤erlerin bir yang›n yeri alev alev Yan›yorsun diri diri gülüm, yan›yorsun... Duvarlar, demirler, kitaplar yan›yor Kalemler, ka¤›tlar, türküler yan›yor Kad›n ki yan›yor gülüm, kad›nlar Diri diri yan›yor herkes ve herfley... Bedenim kömüre döndü, beynim hala diri Ac› ard›mda kald› art›k duydu¤um gelecek Ve alevler kalbime ulaflt›¤›nda utand›lar Ki yüre¤im daha içli ve içten yan›yordu... Ve sonra kömür gözlü Özlem'i gördüm Kömür gözlümün kömüre dönen bedenini Bir karanfili korumak isterken kapanm›fl Gözlerini gördüm Özlem'in, yanm›fl gözlerini...
fliir
Ve sonra saçlar› alevli k›zlardan birisi Hay›r, hay›r diyen Münevver ablas›na "Baban›z Manukyan de¤il, anan›z diyeceksin." Ve saçlar›ndaki alev dilini de sar›yor... Ve sonra zulüm karfl›s›na geçen bir baflkas› "Takozu flööle koyki, aradan giremesinler." diyor Lakin zorba korkakt›r, yakmadan girmiyor Ki flimdi zulüm havaya kar›flm›fl kimyasald›r ‹çine çeksen için yanar, d›flar›s› zaten alevlidir... Ve sonra korkudan küfredenlere dönüp Diyor ki "Yeri geldi¤inde gösteririm ben size Bir devrimcinin nas›l ölmesi gerekti¤ini." Bunu diyen aman dilemeyen bir karanfildi Ve sonra o da uzand› kömür bedeniyle... Ellerine bakt›, kömürden bir kalemdi Vietnaml› küçük k›z kofluyordu ç›plak ve yan›k Önce k›rm›z› sonra karayd› için için yanan teni ‹stanbul'a ulaflt›¤›nda büyümüfltü Vietnaml› k›z Ki dünya yang›n yeridir ve yan›yor hala o Ki emperyalizmin yang›n› her yerde ve hep ayn›... Adal›lar›n yüre¤i harl› yanard› zaten As›rlar›n yang›n› gözlerinde flavk›rd› Ve bir k›fl gecesi tenleri de tutufltu Bir kabus olsayd› keflke onca yang›n Sabah uyand›r›verseydi Nilüfer herkesi Gülüverseydi gözlerinin içiyle Yazgülü Oysa yan›klar›n› bile sonra farkettiler Uygarl›k böyle bir fley midir yoksa Hissettirmeden mi yakar insan› mesela Ki o kara gözlü k›zlar›n kömür bedenleri Özlem Ercan, Yazgülü Güder Öztürk, Gülser Tuzcu fiefinur Tezgel, Seyhan Do¤an, Nilüfer Alcan Amerikan uygarl›¤›n›n insaniyet abidesidirler... Belli ki sömürünün ilahlar› kurban istiyor Ki kullar›n›n ifli kolayd›r bu mevzuda Nas›l olsa duvar arkas›nda da var günahkarlar Yak›p cümlesini ispatlay›verirler rüfltlerini
Lakin yanan ve yak›lan flu isyankarlar›n Bir çift sözü vard›r hakikate dair Ve onlar konufltular m› ateflli konuflurlar Söylediklerini yapar, yapt›klar›n› savunurlar Ki bu topraklar›n yüzünün ak›d›r onlar... Hakikatte yan›lmad›¤›m›z için yak›ld›k Yan›lsayd›k flayet, yanm›flt› hakikat Lakin yak›lsak da yine yan›lmayaca¤›z Ne Amerika'dan özgürlük Ne Avrupa'dan demokrasi Ki bu yan›lg›lar›n karfl›l›¤› ise hayat Che yine hakl›d›r bu macerada Hakikatin bedeli hofl gelir sefa gelir... (…) Kim öle kim kala meçhul duvarlar›n ard›nda Ve lakin kurulan son halay malumdur (..) Omuz omuza dövüflenler kavgan›n halay›na durdular
Hayata halaylarla veda edip halka gittiler Ma¤lup de¤ildiler, ki sadece ma¤rurdular... O insanlar her yerden gelmifllerdi Ve bir yere gidiyorlard› Al hayallerin k›r›lmad›¤› bir yere Gidiyorlard›, inanç ve sevdayla Ve umuda kurflun s›kanlarla dövüflerek O insanlar her yerden gelmifllerdi Dersim'den, Ordu'dan, Hatay'dan, Bolu'dan Yola ç›km›fllard› ba¤›ms›zl›k için Ada'ya ulaflman›n albatrosuydu her biri Ve yollar› kesilince kavgan›n Mahir'i O insanlar her yerden gelmifllerdi Kad›n erkek, genç yafll› halkt›lar Umutlu ve onurlu olmakt› suçlar› Ve asla vazgeçmediler erdemlerinden Ki o insanlar Ada'ya yürüyorlar hala Ve onlara yedi cihanda Adal›lar deniyor... J
ARALIK 2007 | TAVIR | 41
öykü
deniz kokan elma a¤ac› ömer aç›k
Rüzgâr›n uçurdu¤u masa örtüsünü düzeltiyor. - Deniz hikâyeleriyle büyüdüm ben, diye bafll›yor yeniden. Dedem de, babam da bal›kç›yd›, iyi bal›kç›lard›. Karada de¤il ya denizde aç›lanlardan›z biz. Pek çok adam›n karada gezdi¤inden fazla dolaflm›fl›md›r denizde. Böyle böyle benim ömrüm de bir deniz hikâyesi oldu iflte. Parmak uçlar›yla masan›n üzerindeki ekmek k›r›nt›lar›n› topluyor.
Daha ne istenir ki! Öyle ya, uyan›p yar›m yüzy›ld›r yaflad›¤›n kasaban›n içinde bir gezintiye ç›kmak; kasaban›n güzelim kahvelerinde oturaca¤›n, ev içlerinde dertleflen kad›nlar›n önünden geçece¤in, deniz yelinin tafl›d›¤› serinli¤in dolaflt›¤› tertemiz sokaklarda ba¤›ra ça¤›ra oynayan çocuklar›n - Neyim eksik ki, diyor sorunca. ‹nsan›n her aras›nda yürüyece¤in bir günü daha geçitürlüsünü verdi bu kasaba bana. Topra¤›, rece¤ini bilmek mutlu olmaya niye yetmedenizi, güneflin do¤uflunu bat›fl›n›, yedi sin ki! rengi… Her fleyinde biraz kendimi buluyorum art›k. Rüzgâr›na öyle al›flt›m ki baflka - Sen, diyor Hasan Amca, yüzümdeki s›k›nt›y› okumufl gibi. Do¤du¤un kasabaya döndün yerde nefes alamam diye korkar›m. ö¤retmenlik etmeye. Taflla toprakla de¤il, Sen ne dersin, der gibi gözlerimin içine bak›- makineyle hiç de¤il, kanl› canl› âdemo¤luyla u¤raflacaks›n. Onu de¤ifltirmeye... yor. Daha ne istenir ki, diyor sanki gözleri. - Mutluluk sözcü¤ünü kullanmak yaln›z köylülere mahsustur, diyor Hasan Amca. Dedi¤ine göre do¤du¤undan beri tek bir gün, bir güncük bile ayr›lmam›fl bizim bu kasabadan. Çolak oldu¤undan, askerlik de yapmam›fl.
42 | TAVIR | ARALIK 2007
- Denizle u¤raflan adam›n yüzü, toprakla u¤raflan adama benzer. Yan›k olur ikisi de. Bir garip ayd›nl›k olur. Yüzünün her yan›na rüzgâr kar›flm›flt›r çünkü ikisinin de. Kavruktur al›nlar›, saçlar›… Öyle ki, deniz adam›n› sesinden tan›rs›n. Sesine bile rüzgâr sinmifltir. Rüzgârla, havan›n bin bir oyunuyla böyle seviflir do¤a adam›. Avucunu kafl›yor. Gözlerimin, bir bo¤umu olamayan iflaret parma¤›na tak›ld›¤›n› fark ediyor. K›p›rdan›p duran dallar›n aras›ndan dilim dilim görünen denizi kopuk parma¤›yla aç›ktan gösteriyor. Sesi dinlenmifl bir ses sanki flimdi. - A¤›tl› Kayal›¤›’n›n berisinde koptu bu kadersiz parmak. Yem oldu bal›klara. Gözleri üzüntülü bir nefleyle büyüyor. - Belki avlam›fl yemiflimdir parma¤›m› yutan bal›klar›, diye hayk›r›yor. K›p›r k›p›r çocuk gözlerini uzaktaki akflam de-
öykü
nizine dikiyor yine.
oluflmufl. Avucumla okflay›p, aferin dercesine kavrad›m serin
Susuyoruz. O an akl›ma bir cuma gününde oldu¤umuz geliyor. Yaflamdaki herhangi bir cuma gününde. Olays›z, dingin bir yaflant› ak›fl›nda geçmekte olan bir cuma günü. Kendi halinde bir gün k›sacas›.
gövdesini. Minik yapraklar›ndan birini kopar›p burnuma götürdüm. Düpedüz bahar, düpedüz deniz kokuyordu.
Hasan Amca’y› denizin karfl›s›nda b›rak›p kasaban›n içlerine do¤ru yürüdüm. Birkaç çocuk beni görünce gülüflerek evlerin arkas›na kaçt›. Çarfl›n›n bir köflesine pazar kurulmufltu. Bir bal›kç› kasabas›n›n pazar›nda ne sat›l›rd› ki! Bal›ktan baflka her fley… Giriflte bir ulaman›n üstüne, terli saçlar› eflarb›ndan taflm›fl bir yafll›ca kad›nla k›z› oturmufltu. Bir baca¤›n› alt›na alm›fl, öbürünü önüne yayd›¤› bamyalar› kollarcas›na uzatm›flt› kad›n. Ufaklar›n› h›zl› h›zl› ay›kl›yordu bamyalar›n.
Taze bahar kokan elma a¤ac› yapra¤›n› gömle¤imin cebine koydum. Hasan Amca’n›n tahta sandalyelerinde oturup, çolak kolunu ›s›tarak uzaklara bakt›¤›n› bildi¤im kahvenin önünden geçecektim. Denize do¤ru yürüyecektim. Biliyordum, maviyi daha mavi, yeflili daha yeflil görecektim bugün.J
Ço¤u ince bir atletle kalm›fl adamlar, kald›r›m boyunca s›ralanan tezgâhlar›n ard›ndan kurulmufl oyuncaklar gibi, ayn› sözleri yineleyerek ba¤›r›yordu. Elman›n, salatal›¤›n, limonun renginde konufluyorlard› sanki. Durmadan tezgâh› düzelten flu esmer çocu¤un elleri, üç gün üç gece portakal kokuyordur belki de. Her akflam ayn› fleylerin yafland›¤› yoksul ev içlerine birkaç saatlik olsun tazelik tafl›maz m›yd› acaba bu yiyecekler? Bir kasabada akflamlar›, hele akflamlar› yaln›zl›ktan daha fena, daha derinden duyulan ne vard›r? Kasaba sözünün kendisi bile bir yan›yla yaln›zl›¤› getirir akla. Kasabal›lar›n akl›na, zaman›n, kasabalar›nda da dünyan›n baflka yerlerinde oldu¤u kadar h›zl› geçti¤i gelmez ama. Mevsimlerin flöyle bir görünüp yer de¤ifltirmesi, güneflin do¤uflu ve bat›fl› yeter onlara. Oysa bir sona yaklaflmakta oldu¤unu kavramak az çok sars›c› olabilir. Biriktirilmeyen, ertelenmeyen bir ak›flt›r yaflam. Bunu anlamak en umars›z›n bile birkaç dakika durup düflünmesine neden olur. O akflam kasaban›n, esintiyle oradan oraya tafl›nan tozlarla kapl› yollar›nda, çoktand›r girmedi¤im kuytu köflelerinde gezdim durdum. Geç vakit odama dönüp geceye bakan büyük tahta pencerenin kanatlar›n› açt›m. Sokaklar› ve gökyüzünü dolduran sessizli¤i dinleyerek düflüncelere dald›m. Bir zamandan sonra da bal›kç›lar›n hay huyu, iri sesli lak›rd›lar›, gülüflmeleri, ifl yaparken adet edindikleri üzere flakalaflmalar› uyutmad› beni. Denizse, insanlara hiç küsmeyen, yorulmayan bir canl›; bir uçsuz bucaks›z, bir her vakit renk de¤ifltiren, beklemesini bilen devcil varl›k gibi sakin bir gövdeyle ötelerde kasaban›n güneyini doldurarak yat›yordu. Günefl do¤arken uyudu¤umu biliyorum. Ö¤lene do¤ru evin önünden koflturarak geçen çocuklar›n pencereden dolan gürültülerine uyand›m. Art›k bir avuç kalm›fl bahçenin köflesinde duran elma a¤ac›n› o zaman fark ettim. Unutulmufl bir a¤açt›. Annemin ölmeden iki y›l evvel dikti¤i, yaprak bile açmayan hay›rs›z fidan›. Bakt›m ki ç›plak, çarp›k dallar›nda ufak tefek yeflillikler
ARALIK 2007 | TAVIR | 43
fliir
çocuklar›ma aziz nesin
Diyelim ›sl›k çalacaks›n ›sl›k Sen ›sl›k çal›nca Ne ›sl›k çal›yor diye flaflacak herkes Kimse çalamamal› senin gibi güzel
De ki sinek avl›yorsun sinek En usta sinek avc›s› olmal›s›n Dünya sinek avc›lar› örgütünde yerin baflta Örgüt yoksa seninle bafllamal›
Örne¤in k›y›ya çarpan dalgalar› sayacaks›n Senden önce kimse saymam›fl olmal› Senin sayd›¤›n gibi do¤ru ve güzel Hem dalgalar› hem saymas›n› severek
Say ki hiçbir iflin yok da düflünüyorsun Düflün düflünebildi¤ince üç boyutlu Amma da düflünüyor diye flafls›n dünya Sanki senden önce düflünen hiç olmam›fl
44 | TAVIR |ARALIK 2007
Dalga m› geçiyorsun düfller mi kuruyorsun Öyle sonsuz s›n›rs›z düfller kur ki çocu¤um Düfllerini som somut görüp flafls›nlar Böyle bir dalgac› daha dünyaya gelmedi desinler Dünyada yap›lmam›fl ifller çoktur çocu¤um Derlerse ki bu ifller bifleye yaramaz De ki bütün ifle yarayanlar ‹fle yaramaz san›lanlardan ç›kar
haberler
Behçet Aysan fiiir Ödülü’nü Salih Bolat ald› m›’nda hayat›n› kaybedenlerin ve flair doktor Behçet Aysan’›n an›s›na düzenlenen ödül ile ilgili olarak de¤erlendirme yap›ld›. Arif Damar, Emin Özdemir, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Do¤an H›zlan, Cevat Çapan ile Ataol Behramo¤lu'ndan oluflan seçici kurulun de¤erlendirmesi sonu-
‹dil Tiyatro Atölyesi yeni kurs dönemi’ne bir oyunla bafllad› ‹dil Kültür Merkezi bünyesinde oluflturulan ‹dil Tiyatro Atölyesi, yeni dönem kurs faaliyetlerine, haz›rlad›¤› “Nerde Senin Anayasan?” isimli oyunla bafllad›.
nin fliirsel bir dille aktar›ld›¤› oyunun sonunda, HÖC taraf›ndan haz›rlanan “Halk Anayasas› Tasla¤›”ndan da çeflitli maddeler aktar›l›yor.
Oyun, son süreçte gündemde olan, AKP iktidar›n›n haz›rlad›¤› anayasa tasla¤›na karfl› halk›n nas›l bir anayasa talep etti¤ine vurgu yap›yor. Toplumlar tarihi-
Kalabal›k bir izleyici toplulu¤u taraf›ndan izlenen oyun, hem sokak gösterisi olarak, hem de çeflitli derneklerde sergilenmeye devam edecek.J
cunda, ödülün ''Kan›t'' adl› kitab›yla Salih Bolat'a verilmesi uygun görüldü. Tören, 13 Aral›k Türk Tabibpleri Birli¤i (TTB)'den
Perflembe
günü
Ankara’da,
Çankaya Belediyesi Ça¤dafl Sa-
yap›lan yaz›l› aç›klamada, 2
natlar Merkezi'nde gerçekleflti-
Temmuz 1993'te Sivas Katila-
rilecek.J
Yalç›n Ergündo¤an’a para cezas› verildi BirGün gazetesinin yazar›, Sesonline.net haber sitesi Genel Yay›n Yönetmeni gazeteci-yazar Yalç›n Ergündo¤an’a 26 Nisan 2005'te BirGün gazetesinde yay›nlanan "Müritleri Haydar Bafl'a bafl kald›rd›" haberi nedeniyle Ba¤›ms›z Türkiye Partisi (BTP) Genel Baflkan› ve Kadiri Tarikat› fleyhi Haydar Bafl'›n flikâyeti üzerine hakk›nda 3 y›l hapis istemiyle dava aç›lmflt›. Aç›lan ceza davas›n›n yan› s›ra "hakaret" iddias› ile, yine Haydar Bafl’›n 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde açt›¤› 5000 YTL'lik tazminat davas›nda, mahkeme Yalç›n Ergündo¤an'›n cezaland›r›lmas›na karar verdi. Ergündo¤an, yaz›s›nda asla hakaret bulunmad›¤›n›, kamuoyunu bilgilendirmek maksad›yla
bu ilginç bilgileri yay›nland›¤›n› ifade ederek flunlar› söyledi: "Asla hakaret kast› yoktur. Kamuoyunun gözü önünde bulunan, bir siyasi partinin baflkanl›¤›n› sürdüren flahs›n davran›fllar›na dikkat etmesi, elefltiriye de tahammüllü olmas› gerekir. Siz gazeteci olarak bunu görüp de haber yapmayacaks›n›z?! Böyle fley olur mu hiç? Karar› temyiz edece¤iz..." ‹stanbul, Beyo ¤lu 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde aç›lan tazminat davas›nda 1500 YTL tazminat ödemeye mahkum edilen gazeteci-yazar Yalç›n Ergündo¤an hakk›nda 3 y›l hapis istemli ceza davas›na ise; 26 Aral›k 2007'de Beyo¤lu (Kas›mpafla) 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde bak›lacak.J
ARALIK 2007 | TAVIR | 45
haberler
fiair Müfltak Erenus ölüm y›ldönümünde an›ld› ‹stanbul Barosu Kültür Komisyonu, ailesi ve dostlar› taraf›ndan 7 Kas›m akflam› ‹stanbul Barosu'nun Orhan Adli Apayd›n Salonu'nda gerçeklefltirilen anmada, ailesi, dostlar›, meslektafllar› ve sevenleri vard›. ‹stanbul Barosu Kültür Sanat Komisyonu Baflkan› Ömer Yasa’n›n aç›fl konuflmas›yla bafllayan etkinlikte, hukukçu ve flair Erenus’un her iki alandaki çabalar›n›n önemi vurguland›. Konuflman›n ard›ndan etkinli¤i sunan tiyatro sanatç›s› Mehmet Esato¤lu, Erenus’un s›kça kulland›¤› “Yaflay›n siz”, “Bubam benim” sözleriyle flairin kimli¤ine bürünerek bir sunum gerçeklefltirdi.
yan yaflam serüveniyle aç›lan sunumda, foto¤raf sanatç›s› Özcan Yaman, onun çocukluk y›llar›ndan son günlerine dek görüntülerini etkinlik boyunca sergiledi. Etkinlikte s›ras›yla: Cengiz Gündo¤du, Gülçin Çayl›gil, ‹lhan Selçuk, Berrin Tafl, Ülker Solmaz, Neylan Do¤an, Ali Erenus, Grup Yorum, Av. Murat Topçuo¤lu, TAYAD’l› aileler, Tiyatro Simurg oyuncular›, Güngör Gençay, Sennur Sezer ve Adnan Özyalç›ner, Seyyit Nezir, Fikret Terzi, Avukat Nahit Oralbi söz ald›. Etkinli¤in son konuflmas›n› ise Erenus’un efli Bilgesu Erenus yapt›. Etkinlik sonras› ressam Özlem Kalkan Erenus, etkinli¤i düzenleyenlere haz›rlad›¤› Müfltak Erenus portrelerini arma¤an etti.J
Erenus’un 1915’te fiam’da baflla-
Amerikal› senaristler grev yapt› Amerikal› senaristler, çal›flma kontratlar›n›n yenilenmesi için Televizyon ve Sinema Stüdyolar› ile yapt›klar› görüflmelerin baflar›s›zl›kla sonuçlanmas› üzerine, 5 Kas›m’da greve bafllad›. Senaristler, internet ve DVD’lerden elde edilen gelirler-
46 | TAVIR |ARALIK 2007
den kendilerine daha büyük bir pay verilmesini istiyor. Buna
4. Uluslararas› Animasyon Film Festivali ‹stanbul’da yap›lacak
4. Uluslararas› Animasyon Film Festivali, 04 - 09 Aral›k tarihleri aras›nda ‹stanbul Modern Sinema’da düzenlenecek. Festivalde baflta Almanya, ABD, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Kanada ve Fransa olmak üzere dünyan›n dört bir yan›ndan 300’e yak›n film gösterilecek.
ya'dan Daniel Nocke'nin ''No Room for Gerold'' Amerikal› Alex Weil'in ''One Rat Short'', Arjantinli yönetmen Juan Pablo Zaramella'n›n son filmi ''Lapsus'' ve Kanadal› genç yönetmen MarieJosee Saint-Pierre'in ''McLaren Negatives'' bafll›kl› filmleri de seyirciyle buluflacak.
Bugüne kadar Oscar, Cannes, Alt›n Palmiye ve Sundance’e 2 kez aday gösterilen, Cannes’de Eat filmiyle Canal Ödülü, Push Comes to Shove adl› filmiyle de Jüri Özel Ödülü alan, Mutant Aliens, I Married a Strage Person filmleriyle Annecy’de 2 kez en iyi uzun metraj film ödülü kazanan Amerikal› yönetmen Bill Plympton festivalin özel konu¤u olacak. Festivalde, önemli festivaller ve özellikle animasyon festivallerinde büyük ödüllere ulaflan Alman yönetmen Andreas Hykade'nin çizgi-animasyon filmi ''The Runt''; yine Alman-
Ad›n› özellikle post prodüksiyon çal›flmalar›yla duyuran Kerem Kurdo¤lu, dijital sinema üzerine; Türkiye'nin en büyük animasyon firmas› olarak kabul edilen Anima'n›n en önemli yönetmenlerinden Mehmet Kurtulufl ise reklam ve uzun metraj üzerine söylefliler gerçeklefltirecekler.
Sabahattin Ali an›ld› Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) taraf›ndan 20 Kas›m günü düzenlenen ''Sal› Buluflmalar›''n›n ilkinde, gazeteci-yazar Sabahattin Ali an›ld›.
benzer en büyük eylem, 1988’de Writers Guild of America’n›n ça¤r›s› üzerine 22 hafta sürmüfl ve bu, film endüstrisine 500 milyon dolar zarar vermiflti.J
Ayr›ca dünyadaki video kliplerin en iyi örnekleri aras›nda yer alan indie tarz›nda müzik yapan gruplar›n indie video klipleri aras›nda da bir yar›flma düzenlenecek.J
Marko Pafla dergisini ç›karan ve sosyalist bir yazar olan Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948’de konrtgerilla taraf›ndan öldürülmüfltü. TGC Burhan Felek Konferans Sa-
lonundaki panelde konuflan Sabahattin Ali'nin k›z› Prof. Filiz Ali, babas›n›n Vedat Baykurt'la Yeni Dünya gazetesini ç›kard›klar› döneme iliflkin yazd›¤› çok say›da mektubun önümüzdeki dönemde bir kitapta toplanaca¤›n› belirterek, mektuplar›n, babas›n›n alt›ndan çok zor kalk›lacak bir dönem geçirdi¤ini gösterdi¤ini söyledi.J
haberler
Yazar Norman Mailer hayat›n› kaybetti Amerikal› yazar Norman Mailer, 84 yafl›nda hayat›n› kaybetti. Amerikan edebiyat›nda "h›rç›n çocuk" olarak tan›nan ve yaklafl›k 60 y›ld›r yap›tlar sunan Mailer, ekim ay›nda akci¤erlerinden ameliyat olmufltu. ‹ki kez Pulitzer Ödülü kazanan Mailer, 40'tan fazla kitab› ve denemelerinde okuyucular›na, Amerikan siyasi yaflam› ile Vietnam ve Irak iflgalleri hakk›nda kendi "rahats›z edici görüfllerini" aktard›. Mailer'in ilk kitab› “The Naked and the De-
ad” (Ç›plak ve Ölü) ‹kinci Paylafl›m Savafl›'yla ilgili olarak yaz›lm›fl en iyi romanlardan biri olarak kabul ediliyor. Roman, Mailer'in 1948 y›l›nda daha 25 yafl›ndayken tan›nmas›n› sa¤lam›flt›. Mailer, “The Armies of the Night” (Gece Ordular›) adl› eseriyle 1968 y›l›nda “Pulitzer Ulusal Kitap Ödülü”nü, “The Executioner's Song” (Cellad›n fiark›s›) adl› kitab›yla da 1978 y›l›nda “Pulitzer Roman Ödülü”nü kazanm›flt›.J
Alt›n Kaz En ‹yi Film ödülü, Tuzak’a verildi Kars’ta düzenlenen 2. Uluslararas› Alt›n Kaz Film Yar›flmas›’nda birincili¤i S›rp yönetmen Srdan Golubovic’in “Tuzak” adl› film ald›. Kars Valisi Ufuk Erden, 2. Uluslararas› Alt›n Kaz Film Yar›flmas›'nda ''Tuzak'' adl› filmi birinci seçilen yönetmen Srdan Goluboviç'in Alt›n Kaz ve 20 bin Euro'luk ödülünü Cem Y›lmaz'a verdi. 15 Kas›m tarihinde fiehir Sinemas›’nda düzenlenen törende, 2. Uluslararas› Alt›n Kaz Film Yar›flmas›na kat›lan 90 film aras›nda dereceye giren filmler aç›kland›. Yar›flmada “S›n›f”adl› filmiyle ikinci olan Estonyal› yönetmen Il-
GRUP YORUM g ü n c e 3 7 Kas›m: fiair Müfltak Erenus’un 5. ölüm y›ldönümünde Beyo¤lu Baro Han Orhan Apayd›n Salonu’nda düzenlenen anma program›na kat›ld›. Anmada yaklafl›k 200 kifli vard›.
324 Kas›m: Almanya’n›n Stuttgart kentinde düzenlenen “Alternatif Gençlik fiöleni”ne kat›larak yaklafl›k 2500 kifliye seslendi. J
Grup Yorum, türkülerini Telekom iflçileri için söyledi Özellefltirme politikalar› sonucunda sat›lan Telekom’da binlerce iflçinin sendikas›zlaflt›rmaya, hak gasplar›na karfl› bafllatt›¤› greve bir destek ziyareti de Grup Yorum’dan geldi. ‹stanbul Gayrettepe Telekom Baflmüdürlü¤ü önünde 18 gündür direnifle devam eden iflçilere destek olmak için Telekom Baflmüdürlü¤üne gelen Grup Yorum üyeleri, iflçilerin coflkulu alk›fllar› ve sloganlar›yla karfl›land›. Daha sonra iflçiler ad›na yap›lan konuflman›n ard›ndan söz alan Grup Yorum elemanlar›, “Hak gasplar›n›n,örgütsüzlefltirmenin en yo¤un yafland›¤› flu günlerde sizlerin direnifli çok anlaml›. Biz de bu direnifli sahiplendi¤imizi ve yan›n›zda oldu-
¤umuzu göstermek için buraday›z. Biliyoruz bir çok engelle karfl›lafl›yorsunuz, gün oluyor hakl› greviniz terör yaygaras›yla susturulmaya, yer yer fiili sald›r›larla sonland›r›lmaya çal›fl›l›yor. Ama tüm bunlara ra¤men direnmenin güzel bir örne¤ini veriyorsunuz” dediler. Grup Yorum, konuflman›n ard›ndan Gelki fiafaklar Tutuflsun, ‹nsan Pazar›, Hakl›y›z Kazanaca¤›z gibi türkü ve marfllardan oluflan küçük bir dinleti verdi. ‹flçiler de, türkü ve marfllara efllik ederek halaylar çektiler. Dinletinin ard›ndan iflçilerle sohbet eden Grup Yorum elemanlar› yine iflçilerin alk›fl ve sloganlar›yla u¤urland›lar.J
mar Raag Gümüfl Kaz ve 5 bin Euro’luk ödülünü Erkan Can’dan, Polonyal› Yönetmen Andrzej Jakimowski’de “Küçük Oyunlar” adl› filmiyle kazand›¤› Bronz Kaz ödülünü Nejat ‹fller’den ald›. Yar›flmada özel mansiyon ödülü ise Romanyal› Yönetmen Nae Caranfil’in ‘Sonras› Sessizlik’ adl› filmine verildi. Semih Kaplano¤lu’nun “Yumurta” adl› filmin gösteriminin de yap›ld›¤› ödül törenine, Esenyurt Belediye Baflkan› Necmi Kad›o¤lu, yönetmenler Reis Çelik ve Zeki Demirkubuz ile yerli ve yabanc› çok say›da davetli kat›ld›.J
ARALIK 2007 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3 Aralar›nda çeflitli kurum ve dernek temsilcilerinin bulundu¤u bir grup, 4 Kas›m günü Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi’nin kapat›lmas›n› protesto etti. Ça¤dafl Drama Derne¤i, Karanl›¤a Karfl› Sanat Cephesi gibi kurum ve derneklerin temsilcileri, sanatç›lar ve tiyatro gönüllüleri Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi’nin y›k›lmamas› için yürüdü. Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi’nin önünden bafllayan yürüyüflte s›k s›k “Muhsin Ertu¤rul y›k›lamaz” slogan› at›ld›. Yürüyüfl Atatürk Kültür Merkezi önünde sona erdi. 3Salao De Humor De Paraguacu Paulista Karikatür Yar›flmas›’n›n ödülleri verildi. Salao de Humor de Paraguacu Paulista (Selected 2007) Karikatür Yar›flmas›; enerji konulu tematik, politik, bant karikatür ve karikatür olarak dört ayr› bafll›kta yap›ld›. Birincili¤i Brezilya'n›n Minas Gerais'a eyaletinden Eduardo dos Reis Evangelista'n›n, ikincili¤i yine Brezilya'n›n Minas Gerais eyaletinden Marcio Leite da Silva'n›n ald›¤› yar›flman›n alt›nc›l›¤› da Türkiyeli karikatüristlerden Mahmutcan Eflonku-
lov kazand›. Karikatürist Musa Gümüfl ise; politik karikatür dal›nda birincilik, genel s›ralamada ise üçüncülük ödülünü ald›. 3Yumurta’ya Estoril Avrupa Filmleri Festivali’nden bir ödül daha verildi. Miquel Barcelo, Stephane Braunschweig, Don De Lillo, Asia Argento ve Ruy Duarte De Carvalho’dan oluflan jüri, “Yumurta”y› “En ‹yi 2. Film” seçti. Yönetmen Semih Kaplano¤lu’nun, senaryosunu Orçun Köksal ile birlikte yazd›¤› film, 14. Valdivia Uluslararas› Film Festivali’nde de “En ‹yi Yönetmen”, “En ‹yi Kad›n Oyuncu” ödülleri verilmiflti. 13. Uluslararas› Saraybosna Film Festivali’nde gösterilen filmin oyuncular›ndan Saadet Ifl›l Aksoy, yine “En ‹yi Kad›n Oyuncu” ödülünü alm›flt›. 5. Bangkok World Film Festivali’nin Dünya Sinemas› bölümünde yar›flan “Yumurta”, yönetmeni Semih Kaplano¤lu’na “En ‹yi Yönetmen” ödülünü getirmifl. ‹spanya’n›n Sevilla kentinde düzenlenen Sevilla Film Festivali’nde ise “Eurimages Ödülü” nü alm›flt›.
3Kaplumba¤alar da Uçar kitap oldu. Yönetmenli¤ini Bahman Ghobadi’nin yapt›¤›, San Sebastiyan’da “Alt›n ‹stiridye”, Portekiz’de “Fibresci Ödülü”, ‹ngiltere’de “‹fade Özgürlü¤ü Ödülü” gibi dünyan›n dört bir yan›nda 40 ödül alan “Kaplumba¤alar da Uçar” filminin senaryosu kitaplaflt›r›ld›. Avesta Yay›nlar›ndan ç›kan kitap, Ghobadi ile ünlü yönetmen Bernardo Bertolucci’nin 2005 y›l›nda Bertolucci’nin evinde yapt›klar› sohbetle bafll›yor. Mehmet Aktafl’›n Ghobadi ve filmi Kaplumba¤alar da Uçar’›n üzerine yapt›¤› de¤erlendirmeden sonra filmin senaryosu kitaba eklenmifl. Yönetmen Bahman Ghobadi 1 fiubat 1969 tarihinde ‹ran’›n Bane kentinde dünyaya geldi. 1992 y›l›nda yüksek ö¤renimini yapmak için Tahran’a gitti, 1988 y›l›ndan beri sanatsal çal›flmalar içinde olan Ghobadi, 1990’larda k›sa filmler çekti. K›sa filmlerinden “Sis ‹çindeki Hayat”la önemli bir ad›m atan Ghobadi, ilk uzun metrajl› filmi “Sarhofl Atlar Zaman›”n›, ard›ndan “Annemin Ülkesinin fiark›lar›”, “Kaplumba¤alar da Uçar” ve “Yar›m Ay”› çekti. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3aflk›n piri mecnundur
3istanbulin
3 sound of love
atilla meriç Ulusu Müzik
cihat aflk›n Kalan Müzik
tülay german Kalan Müzik
48 | TAVIR |ARALIK 2007
3 nalia bayar flahin Atefl Müzik
kapak_sablon
12/1/07
2:50 PM
Page 3
kapak_sablon
12/1/07
2:50 PM
Page 4