Agustos09

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

2.25 TL(KDV’li)

a¤ustos 2009

›ssn 1303-9113 •2009/8 • say› 88

. o’nunla ve onsuz geçen bir y›l›n sonunda kalemimizden dökülenler ve “sen olaca¤›z”

. kuzey irlanda’da ölüm oruçlar› ve boal tiyatrosu . “sol”ca müzik . “kral” öldü... pop müzik yeni “kral”›n› ar›yor



kültür sanat yaflam›nda

2.25 TL(KDV’li)

a¤ustos 2009

›ssn 1303-9113 •2009/8 • say› 88

tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

. o’nunla ve onsuz geçen bir y›l›n sonunda kalemimizden dökülenler ve “sen olaca¤›z”

. kuzey irlanda’da ölüm oruçlar› ve boal tiyatrosu . “sol”ca müzik . “kral” öldü... pop müzik yeni “kral”›n› ar›yor

Merhaba Ac›n›n katmer katmer oldu¤u topraklar›n, Anadolu’nun çocuklar›y›z biz. Bin y›llard›r soyulmufl, sömürülmüfl bir vatan›n...

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02

“Binlerce y›l sa¤›lm›fl›m, Korkunç atl›lar›yla parçalam›fllar Nazl›, seher-sabah uykular›m› Hükümdarlar, sald›rganlar, haydutlar, Haraç salm›fllar üstüme. Ne ‹skender takm›fl›m, Ne flah ne sultan Göçüp gitmifller, gölgesiz! Selam etmiflim dostuma Ve dayatm›fl›m... Görüyor musun?” diyen topraklar›n evlad›y›z... Mayam›zda var zulme karfl› direnmek. Direnmenin onuruyla büyüyor yoksulun, mazlumun, ezilmiflin, sömürülmüflün umudu bu topraklarda binlerce y›ld›r iflte. Binlerce y›ld›r, gözümüzün ›fl›¤›, elimiz-kolumuz, her fleyimiz olanlar›n yüzü suyu hürmetine elbette... Aya¤›m›z tafla de¤miyorsa; düflsek bile kalkmas›n›, ölsek bile yeniden do¤mas›n›, kül olsak da Anka olabilmeyi beceriyorsak onlar›n sayesindedir... Bu topraklar verimlidir. Bereketi bire bindir. Direniflin Mahirleri, ezenin ve ezilenin ortaya ç›k›fl›ndan beri var bu yüzden bu topraklarda. Damarlar›nda kan›m›z›n akt›¤› Anadolu’nun onurudur onlar. Rehberdirler. Kör karanl›klarda önümüzü ayd›nlatan onlard›r. Umudun adresini yaln›z onlar bilirler. Adlar› bazen Bedrettin’dir, bazen Börklüce... Bazen Zünnun, bazen ‹shak... Bazen Köro¤lu, Bazen Dadal... Bazen Çak›rcal›, bazen Yörük Ali... Ve bazen Mahir... Ve bazen de Day›... Bedenlerini açl›¤a yat›ran, tecrite ve izolasyona, siyasi kimliklerine yap›lan sald›r›ya karfl› gün gün ölenlerin, Bobby Sands’lerin öyküsü hala yol gösteriyor onlar›n ard›ndan yürüyenlere... ‹rlanda’n›n cumuhuriyetçe ordusunun üyelerinin, kapat›ld›klar› tecrit kamp› H-Bloklar›’nda, Boal’›n forum tiyatrosuyla tan›flmalar›n›n öyküsü var bu ay sayfalar›m›zda... Ve Yaban O¤lak... Özgür tutsaklar›n kaleminden ç›kan masal›n, ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› taraf›ndan canland›r›lmas›n›n hikayesini, oyunun yönetmenine ve oyuncular›na sorduk. Cevaplar› sayfalar›m›zda... Masal›n yazar›n›n, do¤rudan Yaban O¤lak’a yazd›¤› mektupla birlikte... Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...

Yerel süreli yay›n tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

08/2009 6 9 11 13 15

18 20 21 26 28 30 32 33 37 43 44 46

ELEfiT‹R‹ levent karakaya “sol”ca müzik ANI FOSEM bir klip deneyimi: sen olaca¤›z MEKTUP ferit aygül ö¤retmenimiz DENEME hasan karaca var m›s›n›z de¤ifltirelim dünyay›? DENEME hasan karaca bencillik nas›l lanetlenebilir? ‹NCELEME eren bu¤lal›lar kuzey irlanda‘da ölüm oruçlar› ve boal tiyatrosu DENEME sinan gümüfl “kral” öldü... pop müzik, yeni kral›n› ar›yor fi‹‹R lubomir levçev kurflun asker RÖPORTAJ tav›r “yaban o¤lak”› canland›ranlar anlat›yor DENEME mehmet esato¤lu yaban o¤lak ile yollara düflerken MEKTUP gülay efendio¤lu ANI grup yorum dinleyicileri da¤lar sözümüz var AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM fi‹‹R 95 flair seyfi turan fliiri ‹NCELEME ümit zafer ebuzer’e dair fi‹‹R ahmet telli savrulan külleri ömrümüzün S‹NEMA sevgi duman devlet s›rr› HABERLER

6 sen olaca¤›z

3

9 3 ö¤retmenimiz

15 kuzey irlanda’da ölüm oruçlar›› ve boal tiyatrosu 3

37 3

3

kapak 3

ebuzer’e dair


elefltiri

“sol”ca müzik! levent karakaya

lerine ç›karlar. Bazen bir dü¤ünde, bazen bir piknikte, flenlikte, festivalde, bazen bir mitinge konuk olmufllard›r veya bir televizyona, radyoya konukturlar, gazetede röportajlar› ç›kar. Bütün buralarda halktan bahsederler, soldan, duyarl› olmaktan bahsederler. Ülke sorunlar›na dair o anki atmosferde o coflkulu kitleye çok coflkulu fleyler de s›ralarlar. Tan›d›n›z de¤il mi? Evet iflte onlar...

O kadar çok albüm, o kadar çok müzisyen var ki müzik piyasas›nda. Art›k bir yerden sonra, “Bu kimdi, bu yeni mi ç›kt›, o da kim yahu, neydi bu flark›c›n›n ismi?…” gibi tepkileri hemen hemen herkes vermifltir mutlaka. Bir furya zaten vard› ve anlafl›lan uzunca bir süre olacak da. Kapitalizmin pazar ekonomisi her fleyi çok h›zl› tükettirip, yenisini de çok h›zl› oluflturuyor. Art›k bir yerden sonra takip edemez, hat›rlayamaz hale geliyorsunuz. Bu, iflin bir yan›.

Bizim as›l olarak de¤inmek istedi¤imiz konu ise, olay›n baflka bir boyutu. Toplumsal meselelere, halk›n sorunlar›na duyarl› oldu¤unu veya demokrat, solcu, devrimci oldu¤unu iddia edip, onun tersi gibi yaflayanlara de¤inmek istiyoruz. Biliyorsunuz ki, isim isim yazmaya kalksak bu bir sayfay› doldururuz hemen, sonras›n› da siz düflünün art›k. Her gün, belki bir yerlerde de karfl›lafl›yor olabiliriz onlarla. Gerçekten de halk etkinlik-

Bu kiflilerin bir k›sm›, “saçma” denilebilecek üretimler ç›karma potansiyeli tafl›rlar daima. Çünkü bir dönem tafl›d›klar›, yani asl›nda halk›n olan de¤erleri satm›fllard›r, ettikleri küfürlerle. Ve flimdi ne idü¤ü belirsiz, birtak›m fleylerle doldurmaya çal›fl›rlar hayatlar›n›. Bir yandan geçmiflten kalan bir dil, belki üslup, belki anlat›m biçimi, bilgi, birikim görünür söylemlerinde, yaflam pratiklerinde… Bir yandan da kapitalizmin propagandas›ndan etkilenmifl bir kültürün yay›c›s› konumundad›rlar. Ve buna ba¤l› olarak hangi yolda oldu¤u belirsiz, ayaklar› yere basmayan bir hayatt›r onlar›nki. Bu nedenledir ki, üretimlere de yans›r bütün bunlar. A¤z›nda sol söylemler varken, yozlaflm›flt›r asl›nda. Birey hayat› yaflar, bencildir art›k. Düzenin bütün “nimetlerinden” bir an önce faydalanmaya çal›fl›r. Savrulup düflmüfltür yani. Yine de ak›l(!) verir sa¤a sola, hatta utanmadan “sol”a bile... Kimi ise, art›k örgütlü yaflamdan kopmufl, solculu¤unu, devrimcili¤ini yine de sürdür-

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 3


elefltiri

dü¤ünü iddia edenlerdir. Bunlar›n dilinde hep devrimci söylemler vard›r. “Biz de devrimciyiz…” Türkü barlar vard›r hayatlar›nda oysa, meyhaneler vesaire... Akflam›-sabah› birbirine kar›flm›fl, iç içe geçmifltir. Türküleri art›k bir makine, bir cihazm›fl gibi söyler. Buralarda yaflayan bir müzisyen; adeta sohbetinden, hal ve hareketlerinden, türküleri söyleyifl biçiminden anlafl›l›r. K›sacas› bütün bunlar› yaparken hep geçmiflten bahsederler. Asl›nda önemli olan da flimdi ne yapt›klar›, nas›l yaflad›klar›, halk›n ne kadar içinde olduklar›, ne kadar samimi, dürüst, mücadele içinde olduklar›d›r. E¤er flimdi bir fley yapm›yorsa, tutup da gece gündüz geçmiflin flaflaal› anlat›mlar›na girmemeli, oturup mütevaz› bir flekilde yaflam›na bakmal›, öyle yaflamal›d›r de¤il mi? Ne yaz›k ki; neredeyse bütün sol, ilerici etkinliklerde isimleri say›lanlar aras›ndad›rlar. Ça¤r›lacak çok da yerleri yoktur zaten. “Sanatç›d›r” onlar. “Halk›n sanatç›s›d›rlar”. Peki halk için ne yap›yorlar? Solculuk ad›na, sosyalizm u¤runa neler yap›yorlar? “Alevicilik” yap›yorlar ama Alevi kültürüne yönelik olarak gerçek anlamda ses getiren, dönüfltürmeye dönük, ilerletmeye dönük ne yap›yorlar, yoksa sadece türküler mi söylüyorlar? “Demokratl›k” yap›yorlar ama, ama hangi toplumsal muhalefete yön vermek için aktif bir flekilde görev alma ihtiyac› hissediyorlar, veya hayati önemde olan, halk›n birebir gündemi olan sorunlar›n çözümü u¤runa ne çaba gösteriyorlar? Sorular elbette ki ço¤alt›labilir. Ama sorun flu aflamada sorular› ço¤altmak de¤ildir. Çünkü ortada ondan önce de baflka bir sorun vard›r. Mesele, yaflanan toplumsal süreçten ba¤›ms›z de¤ildir illa ki. Yani sosyalizm düflünün, ‘90’larla birlikte “zay›flamas›”; solun “düfl k›r›kl›¤›na” u¤ramas›; sol ad›na büyük darbeler yenmesi, (12 Eylül 1980 darbesi ve sonras› gibi.); ’70’li y›llar›n hareketlili¤inin flimdi olmamas› gibi etkenler böylesi bir sürece haz›rlam›flt›r bir bak›ma... Onlara sorsan›z, birço¤u da bunlar› s›ralayacakt›r asl›nda. “Sosyalizm öldü” masallar› anlat›rlar çok güzel. “Peki sorunlar o zaman sence nas›l çözülür?” sorusuna ukalaca ce-

4 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

vap yetifltirirler: “Yahu boflver, delilik. Bu halktan bir fley olmaz. Hak ediyorlar. Önce birey olmal›s›n. Kendi gelece¤ini garanti alt›na almal›s›n. Ekonomik özgürlü¤ünü kazanmal›s›n vesaire vesaire” Ama hiçbir fley, günümüz “sanatç›”lar›n›n halk›n gündemine duyars›z kalmas›n›n nedeni olamaz. Kendisine “sanatç›”y›m diyenler üretmelidirler. Üretimleri egemenlere, yani düzene hizmet etmemelidir ama. Yapt›¤› müzikleri arabesk süzgeçten geçirerek, gücünü k›rmamal›, eziklefltirmemeli, insanlar› umutsuzlu¤a teflvik etmemelidir. Türküleri poplaflt›rmamal›, popüler kültürün geçici, ö¤ütücü çark›na dahil olmamal›d›r. Bencil bir hayat yaflamamal›d›r. Kendi sorunlar›ndan önce toplumun sorunlar›, devrimin sorunlar› olmal›. Hep aflklar, aldatmalar, vücut güzelli¤i, ayr›l›k ac›s› m› vard›r toplumlar tarihinde? Halk›n gündemini hep bunlar m› oluflturuyor? Ya da hep “medet sevdi¤im, dostun bahçesi, mihman›m, bade içtim” diyerek hangi toplumsal yara tedavi edilebilir? Bir halk›n milli de¤erlerine karfl› de¤iliz; bir mezhebin, bir dinin, bir kültürün tek seslili¤ine de... Aksine herkesin ana dili dahil, kendi kültürünü yaflatmas›n› savunduk bugüne kadar, bundan sonra da savunaca¤›z... Ama biz halklar›n türkülerini söylemeliyiz. Onlar› bir araya getirecek olan türküleri. Hepsinin ortak duygular hissedebilece¤i türküleri… Buradan sesleniyoruz onlara: “Medet, mihman›m, dost, bade” diyerek gerçeklerden kaçamazs›n›z. “Sevgilim, aflk›m, bir tanem” gibi bencil duygulara s›¤›narak gerçeklerden kaçamazs›n›z; “Y›k›ls›n baht›m, zalim kader, serseri kurflun” diyerek gerçeklerden kaçamazs›n›z... Üç kelime flark› sözü yaz›p, en anlams›z sözcükleri ha bire tekrarlayarak, alt›na ritm döfleyip albüm yaparak gerçeklerden, güncellerden hiç kaçamazs›n›z. Halk›n güncelini, yaflad›¤› s›k›nt›lar›, ülkeyi yak›p kavuran, yaflam› zorlaflt›ran birincil derecede sorunlar› sanat›n›za tafl›mazsan›z, halk›n sanatç›s› de¤ilsinizdir. Hiç öyle misyonlar biçmeyin kendinize. Bugün vars›n›z, yar›na kalmazs›n›z. Halklar sizi hat›rlamaz. Bir zaman popüler olursunuz, hayranlar›n›-

z›n sevgi gösterisinden bafl›n›z döner… Ama bunlar›n hepsi geçicidir. Bunu siz de biliyorsunuz. Halk›n gündeminden kaçarsan›z, zamanla onlardan kopars›n›z. Kendi gerçe¤inizden, bir zaman sonra geçmiflinizden ve kimli¤inizden de kopars›n›z. Ki bunun örnekleri çokça vard›r dünden bugüne. Bir tak›m sorunlarla mücadele etmeyi, sadece üç befl kiflinin s›rt›na yüklemek, ne vicdani, ne ahlaki, ne de insani bir fleydir. Öyle bir çürüme ki bu; müdahale etmezsek bizi de, bizim mücadelemizi de etkisiz hale getirecektir mutlaka. Tart›flmal›y›z, müdahale etmeliyiz, dur demeliyiz. Yeniyi yaratabilmek için bunlarla da mücadele etmek flart. Bir k›sm›yla belki dostlu¤umuz, arkadafll›k ba¤lar›m›z, müzikal ba¤lar›m›z olabilir. Ama elefltirmekten kaçmamal›, kendili¤indencili¤e b›rak›lm›fl bu duruma iradi bir müdahalenin zaman› geldi de geçiyor. Evet baflta dedi¤imiz gibi, kalabal›¤›z. Yetenekliyiz. Genifl kitlelere seslenebiliyoruz. ‹yi, güçlü, dillere dolanan ezgiler üretebiliyoruz. Bunlar›n hepsi güzel. Peki ne söylüyoruz, nas›l söylüyoruz? ‹flte bu soru ayr›m noktas›d›r. Bir sanatç› bunu sorarken ayr›lmaya bafllar, demin bahsetti¤imiz yaflam türünden. Söyledi¤imiz fley, yapt›¤›m›z müzik kime hizmet ediyor? Burjuvaziye mi, halka m›? Nitelikli bir kitle yaratmaya dönük bir çaba yok. Arabesk söylemler var, pop söylemler var. Y›lg›nl›¤› “sol” ad›na kitlelere yayanlar var. Veya “sol” söylemleri kullanarak devrimcilerin a¤›r bedeller sonucunda bir yerlere getirdi¤i de¤erler üzerinde tepinenler var. Mesele, sadece aflk türküleri söylerken de aradan birtak›m sorunlara de¤inmek midir? Veya ç›k›lan baz› gecelerde, flenliklerde, konserlerde baz› sorunlardan bahsetmek midir? Peki nas›l yafl›yoruz, türkülerimizdeki gibi mi, yoksa onlar›n istedi¤i gibi mi? Kendili¤inden mi, yoksa bilinçli mi? Müzi¤i gerçekten de egemenlere karfl› mücadelede bir araç olarak kullanabiliyor muyuz, halka umut türküleri verebiliyor muyuz? Yoksa; bunal›mlara, aflk yaralar›na, y›k›nt›lara, umutsuzluklara, ayr›l›klara m› çok vurgu yap›yoruz. Peki bu kimin ifline yar›yor? Veya biz kimiz? Sanatç› denilen kavram›n anlam› ne? Biz de¤ilsek, niye mangalda kül b›rak-


elefltiri

m›yoruz orada burada konuflurken? E¤er bizsek sanatç› sorumluluklar›m›z› yeterince yerine getiriyor muyuz? Evet, gerçekten güzel ezgiler de yap›l›yor dedik, dinlenebilir etkileyici örnekler de ortaya ç›kabiliyor. Ama biz bu gücümüzü hangi amaçla kullan›yoruz? Yani bilinçsiz, egemen politikan›n propagandas› alt›nda etkilenmifl, ezilmifl, genifl çeperli, umutlu düflünemeyen insan topluluklar›n›n isteklerini mi; yoksa onlar› bu durumdan ç›karmaya dönük, kendi gerçekleriyle bir an önce yüzyüze gelmelerine dönük yeni bak›fl için mi üretiyoruz? Burada yine ayn› soruyu soruyoruz. O halde biz ne yap›yoruz? Hangi sanatç›dan bahsediyoruz. Konunun can al›c› bir di¤er yan› da; müzikte, düzenlemelerde, söylem biçiminde, okumada ve vücut dilinde ortaya ç›kan arabesk anlay›flt›r. Hangi konudan bahsederse bahsetsin, onu getirip arabesk süzgeçten geçirerek anlat›yor birileri. O zaman Pir Sultan’lar› dilimize pelesenk etmeyecek, mitinglerde ateflli konuflmalar yapmayaca¤›z, mütevaz› olup susaca¤›z... Sanat, halk›n içinde halkla birlikte olmal›, ondan kopuk olmamal›d›r. Halk›n yaflam›ndan kopan sanatç› ayn› zamanda onun duygular›ndan, reflekslerinden, de¤erlerinden kopar. ‹flte o zaman yozlafl›r, savrulur. Mesele tek bafl›na devrimci sanatç› olup olmama meselesi de¤ildir. Mesele; halk›n kültürüne sahip ç›kma, o kültürü yaflamakla da ilintilidir. Albümlere, albüm kapaklar›na bakt›¤›m›zda, flark› sözlerinin yüzde doksan› aflk, ayr›l›k ac›s›, hasretten ibarettir; yar›s› da zaten “sol arabesk”tir… Söylem biçimlerine, söyleyifl tarz›na, yorumlamaya bakt›¤›m›zda da ayn› tabloyla karfl›lafl›yoruz. Birço¤unda umut yoktur. Kitleleri bilinçlendirme amac› hiç yoktur veya güncele de¤inen bir fley yoktur. Çünkü art›k halk›n gündelik yaflam›ndan kopmufltur. Yaflam› da kendisi de politik de¤ildir zaten. fiimdi böyle bir tabloya yukardan bak›n; ülkemizdeki sanatç›n›n, flark›c›lar›n durumlar›n› görürsünüz. fiimdi o zaman bu tablonun neresinde Sovyetlerdeki üretim, yaklafl›m, Mao’nun sanat yöntemi, devrimci sanatç›-

l›k, halk›n sanatç›l›¤›? Say›lar› yüzün çok çok üstünde türkücü, flark›c› var, öyle veya böyle sol cenahta duran. Bir yandan da bak›yorsunuz ki üretilen bir fley yok. Sadece aflk›n, y›k›lm›fll›¤›n, arabeskin, kiflisel duygular›n “solcas›” var. Müzik, sanat dallar› içerisinde do¤rudan duyguya, yüre¤e iflleyen bir türdür. Canl› gibidir. Etkili bir müzik, yeri geldi¤inde kitlelere moral, motivasyon olur. Yeri geldi¤inde isyana ça¤›r›r, direnifl içerisinde güç verir. Daima hat›rlat›r bir fleyleri. Savafllarda savaflç›lar baz› müzikleri dinleyerek motive olmufllard›r tarihte. Bir savafl borazan› bile duygu olarak de¤ifltirir savaflç›y›. Sald›r der, dur der, çekil der v.s. Yani her duyguyu anlatabilirsiniz. Dinledi¤iniz bir türküye a¤lars›n›z bir yerde. Bir tanesinde coflkun duygular yaflars›n›z. Yenik düflen bir insan› tekrar aya¤a kald›rabilir etkili bir flark›. Egemenlere korku salabilir. Ama ayn› zamanda dejenerasyon arac› olarak kullan›l›r, kapitalist kültürün en önemli tafl›y›c›s› da olur. Hangi amaçla kullan›ld›¤›na ba¤l›d›r. Pop, arabesk gibi düzene hizmet eden müzik türlerinin yan›nda, isyanc›, politik, halka dayanan geçmifli olan müzik türlerini de yozlaflt›r›r. Türkü, rock, hip hop v.s. Müzi¤in, do¤ru kullan›ld›¤›nda nas›l kitleleri etkiledi¤i, nas›l büyük topluluklar› bir kerede bir araya getirdi¤i ortada. Bundand›r ki; en genifl seyirci kitlelerini, içi boflalt›lm›fl, yoz, sapk›n müzik türleri için olufltururlar. Müzi¤in kitlelerdeki gücünü ve etkisini iyi bilirler, kullan›rlar. Peki biz nas›l yapaca¤›z? Gerçekten müzi¤in gücünün fark›nda m›y›z? Onu iyi kullanabiliyor muyuz? Bugün görünen gerçek flu ki; HAYIR. Ülkemizde çeflitli kulvarlar oluflmufl, bu alanda. Yani halk için sanat yapt›¤›n› iddia edenler, demokrat, solcu, devrimci, sosyalist oldu¤unu, ilerici oldu¤unu bir flekilde ifade edenler nezdinde. Nedir bunlar? Toplumsal mücadeleler tarihinde, toplumlar›n geliflmesinde, de¤iflmesinde, tarihin ak›fl›nda her zaman halk›n sanat›n›n önemli yeri olmufltur. Birçok kez de belirleyici, önemli etkenlerden biri durumunda olmufl-

tur. S›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›kmas›ndan bugüne, hep ezenler, ezilenler; sömürenler sömürülenler çat›flmas› olmufltur. Aslolarak iki s›n›f vard›r. Bu noktada yap›lan sanat da s›n›fsal bir zemine yaslan›r. Ya ezenlere, ya ezilenlere, ya sömürenler ya sömürülenlere, bugün ya burjuvaziye ya proletarya s›n›f›na hizmet eder. Bazen yap›lan sanat›n ad› baflka olabilir, görüntüsü baflka olabilir ama hizmet etti¤i yer baflka olabilir. Sanat, yaflam›n içinden, ihtiyaçlardan ortaya ç›km›flt›r. Zamanla insanlar›n el becerileri, düflünce sistematikleri gelifltikçe yeni sanat türleri ç›km›fl, var olanlar ise geliflmifltir buna ba¤l› olarak. ‹lk insanlardan bugüne önemli baz› kal›nt›lar, gelenekler kullan›lan sanat arac›l›¤›yla sonraki kuflaklara tafl›nm›flt›r. Ortaya ç›kar›lan kal›nt›lar o dönemki toplumdan izler göstermifl, onlar›n yaflamlar›na iliflkin baz› bilgiler vermifltir. Tarihe tan›kl›k etmesi bir yana, sanat›n egemenlere karfl› mücadele tarihi içerisinde ifllevi de olmufltur. Ona nas›l bakt›¤›m›z önemlidir. Çin devriminde Mao Zedung, köy köy tiyatro sanat›n› kullanarak insanlara yeni insan›, devrimi, sosyalizmi anlatm›fl ve tiyatro, di¤er sanat dallar› devrimin alt yap›s›n› oluflturmada önemli rol oynam›flt›r. Sovyetlerde sosyalizmden sonra, nice edebiyatç›, yazar, sinemac›, güçlü sanatsal üreticiler ortaya ç›km›flt›r. Devrim onlar›, onlar da devrimi beslemifllerdir. Türkiye’de her bir Grup Yorum konseri ayn› zamanda politik kitlelerin kendini ifade alan›, buluflma noktas› olmufltur. Aksi iddia edilseydi, flunlar› sorard›k. O zaman neden yüzy›llardan bugüne egemenler sanata hep engel koydu, ne zaman sanat kitleleri bilinçlendirmede bir araç oldu, iflte o zaman egemenlerin korkusu oldu. Nice sanatç› katledildi, gitar çalan elleri kesildi, zindanlara at›ld›, idam edildi, yapaca¤› faaliyetler engellendi, yasakland›. Hala da sürüyor. Kald› ki; sadece üreten insanla s›n›rl› kalm›yor bu bask›lar. Sanat›n›n ulaflt›¤› kitle de yine benzeri bask›lar› yafl›yor, bedelleri ödüyor. Egemenler, sanat›n gücünün fark›nda çünkü. Yoksa bu kadar çok korkmazd›, böylesine bask› alt›na almaz ve tarihte böyle örnekler yaflanmazd›. J

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 5


an›

bir klip deneyimi: sen olaca¤›z FOSEM

profesyonelce çekilen ve hiçbir içeri¤i olmayan, alg›m›z› darmada¤›n eden bu klipler gerçekte, bir fley anlatmak yerine birçok fley götürüyor. Yozlu¤un içine batm›fl, sadece göze hitap eden, içeriksiz, tüketim ç›lg›nl›¤›n› sal›k veren bu görsellik tam da “sanattan uzak bir sanat” olarak karfl›m›za ç›k›yor. Kendisini sanat olarak sunan bu klipler bir Ortal›¤› kaplayan müzik kanallar›ndan evi- yerden sonra bizi biz yapan en önemli yan›mize her gün anlams›z ve ucube bir sürü m›z›, de¤erlerimizi ezip geçiyor. klip giriyor. Milyarlarca paran›n harcand›¤›, Grup Yorum’un Sen Olaca¤›z flark›s›n›n klip çekimleri için Gazi Mahallesi’ndeyiz. fiark›n›n içerdi¤i anlam› görüntülerle de vermek, hatta onu zenginlefltirmek istiyoruz. Ancak daha önce bu konuda baz› çal›flmalar›m›z olmufl olsa da deneyim anlam›nda daha iflin bafl›nda say›l›r›z.

6 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

De¤erlerimizin yok edilmeye çal›fl›ld›¤› böylesi bir sanat›n alternatifini yapmak iddias›n› tafl›yoruz biz de. Alternatif olmak, ister istemez zorluklar› da beraberinde getiriyor. Çünkü milyarlarca lira para harcayarak profesyonel oyuncularla, teknik anlamda donan›ml› bir klip çekme imkan›na sahip de¤iliz. Elimizdeki tek imkân halk›m›za, kolektivizmimize olan güvenimiz. Biz bu güçle yola ç›k›yoruz ve son derece k›s›tl› olanaklarla bir klip çekmeye soyunuyoruz. Gerçeklerin gü-


an›

cü karfl›s›nda hiçbir fley ayakta duramaz biliyoruz. Tarihimizin bize ö¤rettikleriyle bilincimizi bir kez daha tazeleyerek düflüyoruz yola… Ad›n› direniflle tarihe yazd›rm›fl, zulme karfl› barikat olmufl Gazi Mahallesi’ne var›yoruz… Dost hat›r› elimizde bir kamera ve paras›n› zar zor bir araya getirip alabildi¤imiz bir demet karanfil… Ancak direnifllerle hat›rlad›¤›m›z Gazi Mahallesi’nde zulüm kol geziyor flimdi. Ne pisli¤i varsa yamamak istiyor Gazi halk›n›n üzerine. Direnen, do¤rudan yana olan ne varsa silip süpürüyor. Uyuflturucu, fuhufl ne varsa tüm bunlara yeflil ›fl›k yak›yor. Biliyor ki unutursak tarihimizi, düflünmezsek gelece¤imizi zulmün kap›lar› daha rahat aç›lacak. Zulüm olur da ona karfl› duranlar olmaz m›? Gerçeklerin gücüyle zulmü bo¤mak için oraday›z. Gerçeklerimiz, tarihimiz… Gerçeklerimiz, yoldafllar›m›z… Gerçeklerimiz, yolumuzu ayd›nlatan ustam›z… Gerçekleri bizlere b›kmadan usanmadan anlatan ustam›z›n, Kavgam›z›n Mahiri’nin yan› bafl›nday›z. Zulme karfl› barikat olup, yaflam›n› yitirmifl Gazi’nin çocuklar›n›n yan›nda, yoldafllar›yla birlikte yat›yor usta. Halk›n›n kuca¤›nda sonsuz uykusunda uyuyor… Ustam›za okunan flark›n›n klibini de yine onun yan›nda çekmek istiyoruz. Bu duygularla ve anlatmak istediklerimizin tatl› heyecan›yla klip haz›rl›klar›m›za bafll›yoruz. Bir gün öncesinden gidip ald›¤›m›z karanfil fidanlar›n› ilk çekimi yapaca¤›m›z evin bahçesine dikiyoruz. Bir elimizle topra¤› çapalay›p bir elimizle eflerken elimizde ac› bir yan›k hissediyoruz. Ancak uyar›lmam›z, ›s›rgan otuyla güzelce bir merhabalaflt›ktan sonra oluyor. Geç uyar›lm›fl olmam›zdan dolay› sadece bir merhaba dedi¤imiz bu inatç› otun s›z›s›ndan bir gün boyunca kurtulam›yoruz. Gülü seven dikenine katlan›r misali biz de katlan›yoruz. Çekime bafllayaca¤›m›z ertesi gün erkenden kalk›p malzemelerimizi al›p mahalleye gidiyoruz. Bize yard›mc› olmalar› için sözünü ald›¤›m›z arkadafllar›m›z karfl›l›yor bizi. Sabah›n erken saatleri, güneflli bir gün… Üzerine flark›lar, marfllar söylenen Gazi Ma-

hallesi art›k bir tafl y›¤›n›. Y›k›lan ve yerine binalar›n dikildi¤i mahallede arka tarafa adeta gizlenmifl gibi duran bir gecekondu mahallesindeyiz. Bu mahallenin gecekondular›nda bütün evler bahçeli. Bahar›n geldi¤ini orada fark ediyoruz. Çeflitli meyvelerin oldu¤u bu yemyeflil bahçelerde bahar›n tüm renklerini görüyoruz adeta. Gökdelenlerin gö¤ümüzü kapatt›¤›, adeta tafl y›¤›n›na çevrilen bu flehirde gökyüzünün varl›¤›n› unuttu¤umuzu fark ediyoruz. Gökyüzüne bak›yoruz uzun uzun… Sabah›n yumuflak ›fl›k tonlar›ndan faydalanmak istiyoruz. ‹lk çekimi yapaca¤›m›z ev ahalisi erkenden kalkm›fl, çay haz›r bizi bekliyorlar! Evin sahibi Hüseyin Amcam›z konuflmay› seven, güleç biri... Daha önce kahvecilik yapt›¤›n› ve nas›l iyi çay demledi¤ini anlat›yor bizlere. Ancak bizim gözümüz çayda de¤il, bahçedeki erikte. Uzun zaman olmufl a¤açtan bir fley kopar›p yemeyeli. Önce çekiniyoruz nas›l istesek diye. Bir süre gelip gidiyoruz ancak sonra dayanamay›p söylüyoruz ve afiyetle yiyoruz eriklerimizi. Erikler çok küçük olmalar›na ra¤men o kadar güzeller ki... Küçükken bahçelere dal›p “çald›¤›m›z” ve y›kamadan yedi¤imiz erikler geliyor akl›ma. “Bu tat o tat!” diyorum kendi kendime. Bizi erkenden kalk›p bekleyen, Hüseyin Amcalar›n komflusu 3–4 yafllar›nda küçük bir arkadafl›m›z daha var. Ad› Cemal. Kameran›n gelece¤ini duyunca sabah erkenden kalk›p her defas›nda be¤enmeyip defalarca k›yafet de¤ifltirmifl. En son birinde karar k›labilmifl olsa gerek, onu uzun bir süre üzerinden ç›karm›yor. Ancak bizi sab›rs›zl›kla bekleyen bu küçük dostumuz bütün taleplerimizi reddediyor ve kamera karfl›s›na geçmiyor. Arkadafl›m›z›n bu azmine ve çekingenli¤ine çok gülüyoruz. Evet, haz›rl›klar da tamam. Art›k bafllayabiliriz. - Haz›r, ak›yoorr… - Biraz daha yavafl… - Karanfili flöyle tutacaks›n… Ve klip çekimimize bafllam›fl oluyoruz. ‹lk sahne çekimimizi h›zla bitiriyoruz. Di¤er sahnelerimizi mahalle aralar›nda çekece¤imiz için kameray› bahçeden soka¤a tafl›yoruz.

Saatin biraz ilerlemesiyle birlikte mahalle uyan›yor, bir anda her taraf dolmaya bafll›yor. Güneflin ›fl›klar›n› art›k daha fazla hissetmeye bafll›yoruz. Aç›kta kalan boynumuz hemen k›zarmaya bafll›yor, elimizde tuttu¤umuz karanfiller bir süre sonra art›k yorgun düflüyorlar. Ancak civar evlerden çocuklar arac›l›¤›yla bize tafl›nan su yorgunlu¤umuzu bir nebze de olsa atmam›z› sa¤l›yor. Çekimler ilerledikçe ve daha fazla insan çekime dahil olmaya bafllad›kça civar evlerle muhabbetimiz giderek koyulafl›yor. Hemen birbirimize al›fl›yoruz. Belirli bir zamandan sonra art›k su yerine çay geliyor çocuklar›n ellerinde. Sadece çay gelmiyor tabi, yo¤un soru bombard›man› alt›nda kal›yoruz bir an. Bir yandan bize yard›m etmek isterken bir yandan da durmadan çekim alan›na girip ç›k›yorlar. Bu yüzden baz› s›k›nt›lar yafl›yoruz küçük de olsa. Kameray› gören bütün mahalle çocuklar› ak›n ediyor ve merakl› gözlerle bize bak›yorlar. Ancak ilgileri sadece kamerayla bitmiyor. - Abla o kadar gülü ne yapacaks›n - Bir tane gül versene bana abla - Abla anneler gününü kutlamak için mi bu güller! Derken bu merak›n kayna¤›n› buluyoruz. O günün Anneler Günü oldu¤unu bir an unutmufluz. Ancak elimizdeki gül de¤il karanfil. Ne kadar anlatmaya çal›flsak da gül oldu¤una kendini ikna eden çocuklar çekim bitince birer tane vermemiz için söz istiyorlar bizden. Ne yapal›m tek çare söz vermek ve veriyoruz sözümüzü. Bu arada elimizdeki karanfiller vazoya koymad›¤›m›z için solmaya bafll›yorlar. Deneyimsizli¤imizden olsa gerek baz› haz›rl›klar konusunda eksi¤iz. Her fleyi en ince ayr›nt›s›na kadar düflünmek gerekti¤i sonucuna var›p bundan sonraki çal›flmalar›m›zda daha dikkatli olmam›z gerekti¤ini anl›yoruz. Bunlar› düflünürken dostlar›m›z›n eksiklerimizi kapatacaklar›n› da biliyoruz ve öyle de oluyor. Yafl›n› bir hayli alm›fl olan Sad›k Baba’m›z biz söylemeden Gazi’yi altüst ediyor ve tam da istedi¤imiz gibi bir vazo bulup getiriyor. Bu kadar koflturup ter içinde kalmas›na sebebiyet verdi¤imiz için biraz utan›yoruz. S›ms›k› sar›l›yoruz terli vücuduna Sad›k Baba’m›z›n… Sevgili Ali Haydar’› sararcas›na… O¤lunu yitirmenin ac›s› var daha kollar›nda! Bu düzenin

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 7


an›

pisli¤ini görüp mücadelede can›n› vermekten çekinmeyen Ali Haydar Çakmak’›n ac›s›! Ac›s›n› biraz da olsa dindirecek olan evlatlar›y›z bizler onun. O¤lunun u¤runa mücadele etti¤i düflünceleri, Ali Haydarlar› yaflatmaya çal›fl›yoruz biz de. Bu yüzden biliyoruz ki Sad›k Baba’m›z bizi çok seviyor ve yapt›¤› bu ifl onu yormuyor. Bütün eksikliklerimizi mahalle halk›yla birlikte, kolektif olarak halletmeye çal›fl›yoruz. Bize yard›m eden bu dostlar›m›z ayn› zamanda klibin oyunculu¤unu da yap›yorlar. Bir mahallede yaflanacak olan her fley klibimizin konusu oluyor. Kap›s›n›n önünde döfle¤inin yününü ç›rpan ama bir taraftan da aralarda el iflini yapmaya devam eden teyzemiz… Evinin inflaat›n› yaparken yorgunluktan yüzündeki k›r›fl›kl›klar› bir kat daha artm›fl olan amcam›z… Sokakta canlar› ç›kana kadar top oynayan çocuklar›m›z… Çocuklar daha çok top als›n diye bakkal›n›n önünü renkli toplarla süsleyen bakkal abimiz… Ömrünün son demlerini akflama kadar kap› önünde oturarak geçiren ninemiz… Tüm yaflanan bu gerçeklikleri çekmek oluyor kameram›z›n ifli. Orada çekti¤imiz tek fley var, o

8 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

da halk. Halk›n gerçek yaflant›s›n› farkl› bir dille anlatman›n sevincini yafl›yoruz. Yorucu ve yo¤un bir çal›flman›n art›k finalindeyiz. Son sahnemizi ustam›z›n mezar›n›n bafl›nda çekece¤iz. O’nun yan›nday›z! Mezar›nda de¤iflik renkte karanfiller ekili, bafl›nda siluetinin oldu¤u k›rm›z› bir flama as›l› duruyor. Y›llar sonra, k›rm›z› bayra¤a sar›l›, k›rm›z› flamalar aras›nda ülkesine getirilifli geçiyor gözlerimizin önünden. Nas›l bir hasret ki bu kimse s›¤d›ram›yor yüre¤ine! On befl bin yürek tek bir el olup kucakl›yor ustay›. K›rm›z› karanfillerle donat›yor tabutunu! On befl bin yürek içinde kiminin evlad›, kiminin arkadafl›, kiminin abisi, kiminin ise ö¤retmeni O! O gün içimize ak›tt›¤›m›z gözyafllar›m›z›, burada da içimize ak›t›yoruz. A¤lamak yok, bütün ifller oldu¤u gibi devam edecek biliyoruz, bu onun bizden son iste¤i… Ve bafll›yoruz son sahnemizi çekmeye. Kad›n›yla erke¤iyle, çolu¤uyla çocu¤uyla, yafll›s›yla genciyle her yafltan insan, yani halk orada. O her zamanki gibi bize öncülük edi-

yor. Her zamanki sadeli¤iyle her zamanki canl›l›¤›yla karfl›m›zda. Bize verdi¤i eme¤i, bize olan sonsuz güvenini düflünüyoruz ona bakarken. “Ona lay›k olabiliyor muyuz, güveninin gereklerini yerine getiriyor muyuz acaba?” diye sorgulamaya bafll›yoruz kendimizi. Yaflant›m›z›n her an›nda, yapt›¤›m›z her iflte onun ö¤rettikleri… Onun ö¤rencileriyiz biz. Sosyalizme olan ba¤l›l›¤›, ülkesine, halk›na olan sevgisinin büyüklü¤ünü düflünüyoruz. Normal bir klip çekimi yapm›yoruz orada. O an hissettiklerimiz, yaflad›¤›m›z duygular o kadar gerçek ki… Karanfilleri mezar›na b›rak›rken tüm eller yüreklerde tek bir fley düflünüyor, tek bir and içiyor: “Senin ad›n and›m›z ebedi miras›m›z Hayat›n kitab›m›z baç ucumuzda Sevgili vatan›nda halk›n›n kuca¤›nda Sen rahat uyu yoldafl iflte burada” Bu sahneleri kameran›n kaydetmesine gerek kalm›yor, tarih haf›zas›na çoktan kaydediyor… J


mektup

ö¤retmenimiz... rehberimiz... yol gösterenimiz... her fleyimiz... ferit aygül

Belki de hayat›n›n en mutlu gününde, hayalini/hayalimizi gerçeklefltirdi¤imiz, yola art›k daha büyük bir güçle devam karar› ald›¤›m›z bir günde, tam 15 y›l önce sana söylediklerimiz geliyor akl›m›za, “sensizli¤in” birinci y›l›nda... “Geçen y›llar› hat›rlamak için bir an gözlerimizi kapatt›¤›m›zda, bir ç›rp›da yirmi y›ll›k bir tarih seriliyor önümüze. Düflünüyoruz da, bu 20 y›l›n her saatinde, her dakikas›nda sen vard›n. Yüzlerce insan, de¤il 20 y›l, 20 gün bile bu zorlu mücadelede dayanamay›p yorulurken, dönerken, biz (…)'nin verimli topraklar›nda koca bir ç›nar olduk. Bu ç›nar›n topra¤a dalan köklerinde, y›llara meydan okuyan gövdesinde, f›flk›ran sürgününde, dal›nda, yapra¤›nda sen vard›n. Bir buzk›rand›k biz. K›fllar ne kadar zorlu geçse de, buzlar dört bir yandan sar›p tekneyi çat›rdat›p bat›rmak için s›k›flt›rsa da, ac›ya sab›rla dayan›p, buzlar› k›ra eze yola devam eden bir buzk›ran. Kaptan› sendin, omurgas›nda da sen vard›n. Devrimcili¤imizin amatörlük günlerinde akl›m›za gelen her fleyi sorard›k sana. B›kmadan dinlerdin. Yürüyüfllerde, iflgallerde, çat›flmalarda, tart›flmalarda yan›bafl›m›zdayd›n.” Sana seni anlatmak hiç kolay olmam›flt› o zaman... Hele flimdi, hele sensiz geçen bir

y›ldan sonra hiç kolay de¤il... Al›flmam›fl›z “sensizli¤e” hiç. Sesini duymamaya, sessizli¤ine... Kolay de¤il, 15 y›l önce seninle geçen 20 y›l›n coflkusunu yaflarken, bu 20 y›l›n üzerine ne mutlu ki bir 14 y›l daha eklenmifl, gücümüze güç katan rehberli¤inde yolumuz daha bir düzlenmiflti geçen y›l. Sensizli¤in bafllad›¤›, o s›ms›cak a¤ustos gününde, art›k yola sensiz ama seninle devam edece¤imiz gerçe¤i ac›, çok ac› bir yara açsa da yüreklerimize; yola o güne kadar seninle devam etmenin, seninle omuz omuza yürümenin gururu, onuruyla sa¤altm›flt›k yaralar›m›z›. Bo¤az›m›za dü¤ümlenen yumru¤u; vasiyetin üzerine dökmedi¤imiz, dökemedi¤imiz gözyafllar›na say ve hoflgör. Çünkü fiziken seninle bir daha birarada olamayacak olman›n a¤›rl›¤›n› bir anda omuzlar›m›zda duymak kolay de¤ildi.. “Tükenmeyen enerjinle çok zafer gördük. Yenilgiler bozguna dönmemiflse, pani¤i kararl›l›¤›n ve iraden önlemifltir. Kuflatma alt›nda direnifl destanlar› yazabilece¤imize inan›yordun. Bunu bütün dostlara, düflmanlara da gösterdik. Herkesin ‘Bu olamaz’ dedi¤ini, bir tek sen ‘olur’ dedi¤in için gerçeklefltirdik. Hep daha iyi bir devrimci olmam›z için u¤raflt›n. Her türlü eksik ve zaaflar›m›za ra¤-

men sab›rla, büyük bir emek sarf ederek dönüflebilmemizin çabas›n› gece gündüz sürdürdün. Hareketin dev gibi sorunlar›n›n yan›nda, tüm kiflisel, insani dertlerimiz senin de derdin oldu. ‹lgilendin, yol gösterdin.” Nas›l da bencildik gerçekten. Sana hiç sormazd›k, “Bir sorunun var m›?” diye; senin de arada bir derdinin olaca¤›n› düflünmeyecek kadar bencildik iflte… Engin hoflgörünle bunu hiç dert etmedin. Etmezdin, edemezdin. ‹flte bu yüzden, önümüzdeydin, bu yüzden “Day›”m›zd›n. “Bir k›lavuzdun. Gecede flafl›rmadan, uçuruma düflürmeden, batakl›kta bo¤durmadan, kuflatmada ezdirmeden bizi bugüne ç›kard›n. ‘Art›k ölsem de gam yemem gayr›’ deme hakk›n da yok! Biz de¤il, tarih alm›fl bu hakk› elinden. Çünkü tarih yazd›ran iradeler çok kalmad›. Tarih, sayfalar›n› usta eller yazs›n istiyor. Yirmi y›ld›r da buna tan›k. Yirmi y›ld›r p›r›l p›r›l, her sayfas› milyonlar›n gözünde aç›k, ölesiye sevilen güzelliklerle dolu, ihanetleri ezip geçen, kuflatmalar› yaran bir harekete tan›kl›k etmek, tarihin hofluna gidiyor. Ve milyonlarca y›l›n deneyini tafl›yan bilge sesiyle, bize "onunla yürüyün" diyor. Bu yorgun, ac›larla, alçakl›klarla dolu ihtiyar dünyaya, yirmi y›ld›r güzellikler resmeden ustay› tarih seviyor.

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 9


mektup

rendi¤imiz binlerce güzel fley gibi künyemize kaz›d›¤›m›z bu duygularla bak›yoruz önümüze. Bir y›ld›r yüreklerimizde yaflanan f›rt›nalar› tarife hiçbir dilin gücü yetmez. Ac›lara flerbetliyiz ama yoklu¤una al›flmak güç gerçekten. Ac›lar› gömüp kalplerimize, ileriye, daha ileriye bakmam›z gerekti¤ini hayk›rd›¤›n› duyar gibiyiz. Öyle yapaca¤›z zaten. Hem zor, hem de kolay bir ifl bu. Senden ö¤rendiklerimiz, yolumuzda hiçbir engele tak›lmadan yürümemize, tak›lsak bile kolayca aflmam›za yeter de artar bile. Sonras›, sonras› da senin ö¤rencilerine düflüyor iflte. Yüzünü kara ç›karmamak! Yapaca¤›z! Mutlaka ama mutlaka yapaca¤›z!

ra¤›na varaca¤›m›za inanc›m›z sonsuz. Seni bugüne kadar çok üzdük belki. Sevindirmesini de bilece¤iz.

Seninle var olduk. Yola seninle ç›kt›k. SenMütevaz›l›¤›n, devrimci için olmazsa ol- sizken bile en büyük güç kayna¤›m›z yine maz oldu¤unu senden ö¤renmifltik. Ö¤- sen olacaks›n. Bu güçle yolculu¤un son du-

Kavga seninle güzel, yenilgi seninle katlan›l›r.” J

Bu sevgi bofluna de¤il. Süreci tahlilde isabet, taktiklerde ustal›k, sadece bizim çizgimizde vard›r. Sadece bizim sloganlar›m›z, a¤z›m›zdan ilk hayk›r›ld›¤› günden bugüne susturulamad›. Dilden dile, kuflaktan kufla¤a dalga dalga yay›ld›. Gelece¤i müjdeleyen bu seste senin flaflmaz öngörün, özgüvenin, cüretin var!” Bu sesi bir y›ld›r duymuyor belki tarih de ama 38 y›ll›k eme¤inle yaratt›klar›n, b›rakt›¤›n miras, tarihin bundan sonra yazacaklar›n› da çoktan belirledi asl›nda. “Süreci tahlilde isabet, taktiklerde ustal›k” var bizim hamurumuzda. Sen mayalad›n bu hamuru, kendin ellerinle yo¤urdun. Ekme¤i piflirmek de art›k bizim iflimiz.

10 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

“Verdi¤imiz sözleri bugünlere gelmemiz için harcad›¤›n büyük eme¤e karfl› edilmifl bir teflekkür kabul et. Sözler hayat›n içinde bir bir kan›tland›¤›nda, as›l o zaman sevineceksin biliyoruz. Ve bunun için ülkemizin da¤lar›na, k›rlar›na, kentlerine, varofllar›na, fabrikalar›na, tarlalar›na, okullar›na, dört bir yan›na koflaca¤›z. Baflaramazsak hakk›n› helal etme, baflaranlar›m›z da ç›kacakt›r. Buna inan›yoruz! Ve bir kez daha diyoruz ki;


deneme

var m›s›n›z de¤ifltirelim bu dünyay›? hasan karaca

Üstüne üstlük y›k›mlarla karfl› karfl›ya olan evler. Düflünebiliyor musunuz, tek göz, tuvaletsiz bir evde yafl›yorsunuz ve evinizi bafl›n›za y›k›yorlar (sanki mecbur olunmasa orada kal›nacakm›fl gibi); böyle bir ev bile fazla görülüyor size. Çocuklar yafl›yor bu evlerde. Anne-baba, büyükler, onlarca insan; t›k›fl t›k›fl, tek göz bir evin içinde yaflamaya çal›fl›yorlar demek daha do¤ru olur. Tek göz evi olmayanlar da var ve onlar naylondan yap›lma çad›rlarda yafl›yor bu mahallede ve Hindistan’›n birçok kentinde. Sokaklar tozdan, çamurdan geçilmiyor. ‹fl yok, açl›k alm›fl bafl›n› gidiyor. Adalet desen zaten hiç yok, herkes kendi adaletini kendi sa¤lamaya çal›fl›yor, güçlü olan güçsüzü yok ediyor. Herkes, kendine bir kap› ar›yor bu hayattan kurtulmak için çaresizce ve bu düzenin içinde.

Öylesine adaletsizliklerle dolu bir dünyada yafl›yoruz ki; kimi zaman, “Art›k yeter, bu kadar da olmaz!” deyiveriyoruz bir anda. Ve bu baz› zamanlar, art›k o kadar çok artmaya bafllad› ki, günden güne, saatten saate de ço¤almaya devam ediyor. Ta ki hep birlikte bir dur diyene kadar da devam edecek...

maliyetinin 10 kat› üzerinde para kazanan, gifle rekorlar› k›ran devasa bir Hint filmi. Film üzerine bir fleyler söylemeyece¤iz ama bu filmden yola ç›karak kapitalizmin adaletsizli¤ini, nas›l vahfli, köleci, aç gözlü oldu¤unu ortaya koymaya; nas›l umut taciri oldu¤unu dilimiz döndü¤ünce anlatmaya çal›flaca¤›z sizlere.

Slumdog Millionaire, yani Çaylak Milyoner filmini duymufl, izlemiflsinizdir. 8 dalda Oscar ödülü kazanan, 7 milyon dolar bütçeli,

Hindistan’›n Mumbai kentinin kuzeyinde Garib Nagar Mahallesi... Tek odal› ve tuvaleti bile olmayan evler.

Sonra bir gün bir filmin çekimleri bafll›yor bu yoksul mahallede. Film bu mahalleyi, buradaki yaflam› anlatacak, yine burada yasam›fl bir gencin gözünden. Herkesin gözü bu filmde tabi. “Ne yapsak da buradan kendimize bir ekmek ç›karsak” diye düflünüyor, ayaklar›na gelen bu f›rsat›(!) kaç›rmak istemiyorlar. Genç-yafll›, çoluk çocuk doluveriyor film setine. Oyuncular gerekli filme, çocuk oyuncular hem de. Bu sefer anne-babalar hücum ediyorlar hemen film setine, ille de benim çocu¤um olsun diye. Garip, tuhaf, belki yok-

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 11


deneme

¤iflmesi için ne kadar da h›zl› ad›mlar atmam›z gerekti¤ini düflündük bir kez daha. Bir Mumbai sokaklar› de¤il yoksulca yaflad›¤›m›z, Kenya’dan Mozambik’e; Irak’tan Filistin’e, Türkiye’nin Armutlu’suna, Gazi’sine, ‹kitelli’sine kadar yoksullarla dolu dünya. Bak›n yaflad›klar›m›za hepsi de ortak. Gecekondularda, barakalarda çektiklerimiz, çal›nan umutlar›m›z, tarlalarda-fabrikalarda heba edilen al›nterimiz… Bunun için de¤ifltirmeliyiz her fleyi.

sanlar›; iflgallerle dünyay› kana bular, sonra hiçbir fley yokmuflcas›na nas›l demokrat oldu¤u yalanlar›n› pefl pefle s›ralar. Öyle mikroptur ki kendi yaratt›¤› ne kadar pislik varsa onlardan da para kazanman›n bir yolunu bulmaya çal›fl›r. T›pk› Slumdog MillionaiSlumdog Millionaire, dünyan›n birçok yerin- re’de oldu¤u gibi. Yoksullu¤u yarat›p sonra de izleniyor insanlar taraf›ndan. Hindis- filmini çekmek ve para kazanmak. Tam ontan’daki yaflam denilen o dram - ki bu film- lara göre bir ifl iflte. de k›smen vard›r- izleyenleri etkiliyor. Sinema salonlar› doluyor ve 10 milyon dolar Anlayaca¤›n›z bizim çocuklar ve aileleri gübütçeli film öyle paralar kazan›yor ki, ayn› zel bir masal›n içinde, güzel düfller kurdular, filmden 10 defa çekebilecek duruma geliyor güzel günler geçirdiler ama saat Cindrella filmin yap›mc›lar›. Kim bilir art›k yap›mc›lar, masal›ndaki gibi 24.00 oldu mu düflledikleri filmin flöhretli oyuncular› bu servetle Mia- arabalar kaba¤a, giydikleri güzel elbiseler mi’de yeni evlerine yerleflmifllerdir. Ya da yine eskimifl mütavaz› elbiselerine geri dönkim bilir bizim gibi ülkelerde tatillerini ya- dü. Sadece aylar sonra, o da laf olsun diye parak; tatl› karl› yeni Slumdog Millionai- çocuklardan birine ev almaya karar verdi filmin yap›mc›lar›. Almaya karar verdikleri ev re’ler için güç(!) topluyorlard›r. de sadece ve sadece 23 metre kare. Yanl›fl Peki, o bir umutla filmin kap›s›na giden co- okumad›n›z tam tam›na 23 metre kare. Ve cuklara ne oldu dersiniz, onlar›n çaresiz ai- bu evde kalabal›k bir aile yaflayacak. Diyorlelerine? Ne düfller kurmufllard› oysa, belki lar ki “Bir fare deli¤inden ç›k baflka bir fare biraz para, bir ifl belki, neden olmas›n belki deli¤ine gir!” ‹flte yoksullara reva görülen bir ev... Ee ne de olsa çocuklar› oynam›flt› hayat. Ne kadar da iyilikseverler de¤il mi? filmde. Mutlaka, yaflamlar›n› az›c›k da olsa Bizim s›rt›m›zdan kazand›klar› milyonlarca dolar›n yan›nda 23 metre kare ev. Vahfli sörahatlatacak bir fleyler olmal›yd›... mürünün dik alas› de¤il mi sizce bu? Olsayd› ilginç olurdu asl›nda ama olmad›. Olamazd›, çünkü kapitalizm eflittir vahflet Filmin ard›ndan yaflanan bu olayla birlikte; demektir. Yoksullu¤u yarat›r, aç b›rak›r in- bu vahfli sömürü düzeninin bir an önce desula yak›flmayan bir bencillik. Dedik ya yoksulluk fena. Aralar›nda flansl› olanlar filmde rol al›yorlar. Çekimler yap›l›yor ve dev bütçeli film bitiyor ve Oscarda 8 dalda ödülleri topluyor...

12 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

‹nsanl›k iki s›n›fa, ezenler ve ezilenler diye ayr›ld›¤›ndan bu yana hep bir adaletsizlik sürmekte. Bu savaflta bir taraf -ki bir avuçtur- daha fazla kazanmak, dünyan›n bütün nimetlerini ele geçirmek için insandan bafllayarak, tüm do¤ay› ve dünyay› sömürmeye devam ediyor. Di¤er yanda ise milyonlarcam›z sadece ve sadece günlük yaflam›m›z› sürdürebilmek için ne bedeller ödüyoruz. Yetmiyor beyinlerimiz kirletiliyor, bilinçlerimiz buland›r›l›yor. Gözümüzle gördü¤ümüz, yan›bafl›m›zda yaflanan haks›zl›klara ses ç›karamaz hale getiriliyoruz. Ne kadar da güçlüyüz oysa. Demiri topra¤›n dibinden ç›karan da, iflleyen de, kömürü söken de, ateflleyen de, binalar yap›p içinde oturamayan da, okullar yap›p çocuklar›n› okutamayan da, devasa al›flverifl merkezleri infla edip, sofras›nda makarna ve çorbaya talim eden de yine biziz. Gelin de¤ifltirelim her fleyi. Mumbaili, Kenyal›, Mozambikli, Irakl›, Filistinli, Türkiyeli çocuklar›n kaderini… Öyle güzel bir dünyada yafl›yoruz ki tad›n› ç›karmak için de¤ifltirmeliyiz her fleyi. Eme¤imizden elde ettikleri servetleri geri almak için, midemize kramplar girene kadar mutluktan gülebilmek için, oh be insan›m diyebilmek için, bu dünya ne kadar güzelmifl de fark›na varamam›fl›m diyebilmek için de¤ifltirmeliyiz her fleyi. Varm›s›n›z Mumbaili, Kenyal›, Mozambikli, Irakl›, Filistinli, Türkiyeli çocuklar, gençler, kad›nlar, erkekler, yafll›lar… Ne dersiniz? Her fley de¤iflecek buna inan›n yeter; eme¤imiz ve al›nterimiz kazanacak. J


deneme

bencillik nas›l lanetlenebilir? ümit ilter

"Elbette umutsuzlu¤a düflerim bazan Elbette umutluyum her zaman Neden yaz›l›r bir fliir Neden okunur bunca yaz› Çünkü nas›l afl›labilir baflkaca ‹nsan›n karmafl›kl›¤›" (Edip Cansever)

Karmafl›k m›d›r gerçekten insan denilen flu derya? Cevaps›zl›¤›n, kuraca¤›n cümleden daha fazla cevap say›l›r belki de. Fakat sen yine de kaç›nma kelimelerini paylaflmaktan. Çünkü paylaflmaya çal›flmak da bir cevapt›r, paylaflmaktan kaçmak da… Demek, böyle demifl Aristo: "… Her insan›n kendini sevmesi do¤am›zda vard›r. Buna karfl›l›k bencillik ise hakl› olarak lanetlenecektir. Çünkü o, insan›n kendi kendini sevmesinden de¤il de, gerekti¤inden fazla sevmesinden kaynaklan›r." Bencillik nas›l lanetlenebilir ki? Bu soruya bir cevab›n var m›? Söylemin so¤uklu¤una inat, eylemin s›ca¤›n› tafl›yan bir cevap olmal› ama. Bir kafl›k çorba kadar s›cak bir cevap hem de… Ne çok uyar›c›, ne çok uyuflturucu, ne çok sakinlefltiriciyle gübreliyorlar hayatlar›n›. Ne çok k›z›yorlar, ne çabuk küsüyorlar. Her fleye nas›l gülüyorlar, a¤l›yorlar, küfrediyorlar? Ne çok s›k›l›yor canlar›. Nas›l da tahammül edemiyorlar kendilerine bile. Ayak kayd›rmalar, yüze gülüp arkadan vurmalar, yalanlar, üste ç›kmalar, cehaletin bilgiçli¤iyle ahkam kesmeler, herkesi rakip görmeler, baflkas›n›n mutsuzlu¤uyla mutlu olmalar, küstahl›klar… Duyamad›m cevab›n›, soruyu tekrarl›yorum: Bencillik nas›l lanetlenebilir?

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 13


deneme

fiiflkin egolar en sonunda dünyay› kendilerine bile dar ediyorlar, de¤il mi? S›¤am›yorlar özel dünyalar›n hususi çölüne bile… Dalgalar›, gel-gitleri, ak›nt›lar›, durgunlu¤u ve f›rt›nas›yla kim azadedir o karmafladan? Hele böyle son kullanma tarihi geçmifl kapitalizmde. Durdukça çürüyen, çürüdükçe bunal›m üreten bir batakl›k de¤ilse, nedir bu düzen? Fakat yine de flaire kulak vermek gerekir: " Elbette umutsuzlu¤a düflerim bazen/ Elbette umutluyum her zaman" Diyalektik bir dengedir bu. Umutsuzluktan umut ç›karman›n ilmidir yani…

dan bafllayarak, her birinin en üstün insan oldu¤u, herkese karfl› mücadele etmek, bunda zafere ulaflmak ve sonunda bir sömürücü olmak gerekti¤i düflüncesini afl›lar… Nerede bölünmemifl bir halk varsa, onu siyahlar ve beBir tutam György Lukacs sözü de ekelim flim- yazlar, yeteneksizler ve yetenekliler, okuryazarlar ve okuma yazmas› olmayanlar diye böldi buraya: "Çürümenin en büyük oldu¤u yerde, yeniden meye çabalar, tek tek bireylere varana kadar tekrar tekrar böler, bireyi toplumun merkezi do¤ma arzusu da en güçlüdür." yapar…" (*) Elbette, Che de söyleyecektir sözünü: "… Bir insan›, devrimin içinde yaflamak kadar hiçbir "Bizse, halka gücünün, kendisinin di¤erlerinden daha iyi oldu¤unu sanmaktan de¤il, s›fley e¤itmez." n›rlar›n›, birlikten ald›¤› kuvveti bilmekten, iki Peki, senin cevab›n nedir o soruya: Bencillik kiflinin tek kifliden, on kiflinin iki kifliden, yüz kiflinin on kifliden ve alt› milyonun yüz kifliden nas›l lanetlenebilir? Bugünün dünyas›nda hem de. Her yerinden çok daha fazla fleyler yapabilece¤ine inanbireycilik fosepti¤i patlayan bu dünyada, na- maktan geldi¤ini kan›tlayamaz…" (*) s›l baflar›labilir bu? Kan›tlad›kça, bencilli¤i de lanetlemifl oluruz Buradan ötesine geçmek için, bir kez daha k›- elbette. Araman gereken cevaba gelince, halk lavuz kaptan›m›z Che'ye b›rak›yoruz sözün konuflur yine. Nas›l m›? ‹yi dinle o zaman… has›n›: Bir gün bir hakikat dervifline sormufllar: "Sev"… Özel mülkiyetin, insan›n insana karfl› mü- ginin sadece sözünü edenlerle, onu yaflayancadelesinin en üst biçimi olan tekel, halk› bö- lar aras›nda ne fark vard›r?" len, sömüren ve yozlaflt›ran en muhteflem silaht›r. En ucuz fakat en kötü kaliteden, ya da Hakikat dervifli, 19 Aral›k yang›n›nda kül olan yarars›z ürünleri ortaya sürer, kültürünü biz- sakal›n› s›vazlay›p, de yabanc› bir zihniyet yaratmak amac›yla, "Bak›n göstereyim" demifl. filmler, romanlar ya da çocuk masallar› biçiminde sat›l›¤a ç›kar›r tekeller. Çünkü onlar›n Önce sevgiyi dilden gönüle indirememifl olanstratejisi budur; bu strateji, kolektif çal›flma- lar› ça¤›rarak onlara bir sofra haz›rlam›fl. Hepn›n karfl›s›na bireysel çabalar› ç›kar›r, her in- si oturmufllar yerlerine. Derken tabaklar içinsanda bir parça bulunan ve onu di¤erlerini de s›cak çorbalar gelmifl. Arkas›ndan da "deraflmaya iten bencilli¤i pohpohlar. Ayn› za- vifl kafl›klar›" denilen bir metre boyunda kamanda her insanda var olan ve onu baflkala- fl›klar. r›ndan mükemmel oldu¤una inand›ran üsHakikat dervifli sofradakilere, "Bu kafl›klar›n tünlük kompleksini de okflar…" (*) ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir flart "… Böylece, tekel, insanlara en genç yafllar›n- koflmufl. "Peki " diyerek içmeye teflebbüs et-

14 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

mifller. Fakat o da ne? Kafl›klar uzun geldi¤inden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar a¤›zlar›na. En sonunda bakm›fllar beceremiyorlar, öylece aç kalkm›fllar sofradan. Bunun üzerine, "Bir de sevgiyi gerçekten bilenleri ça¤›ral›m yeme¤e" demifl hakikat dervifli. Yüzleri ayd›nl›k, gözleri sevgiyle gülümseyen, umutlu insanlar gelip oturmufllar sofraya bu kez. " Buyurun" denilince, her biri uzun boylu kafl›¤›n› çorbaya dald›r›p, sonra karfl›s›ndaki yoldafl›na uzatarak içirmifl. Böylece her biri di¤erini doyurmufl. "‹flte" demifl teni kül, can› daim olan dervifl, "kim ki hayat sofras›nda yaln›z kendini görürse, sevgiyi de asla bulamaz. Paylaflmay› bilmeyenin sadece dilinde olur sevgi, o da yaland›r. Yeri gelince üstüne bafl›na döker iyice bencilli¤ini…" Bu karmafl›k sat›rlar derdini anlatabildi mi, ne dersin? Buna sadece sen cevap verebilirsin. Fakat bir fley demeden önce Fidel Castro' yu da dinlemelisin: "… Zaman›n denemelerine ve yaflam›n altüst olufllar›na baflar›l› flekilde direnen en derin inançlar tek bir günde elde edilemez. Bunun öncesinde biz, hepimiz kendi içimizde tafl›d›¤›m›z e¤ilimlerin hakk›ndan gelmeliyiz…" Ve hiç unutma, hayat sofras› bazen sokakta kurulur, bazen da¤larda, bazen de hücrede kurulur... "Elbette umutluyum her zaman…" (*) Sosyalizm ve ‹nsan/Che Guevara / Syf: 6869 / Yar Yay›nlar› J


inceleme

kuzey irlanda’da ölüm oruçlar› ve boal tiyatrosu eren bu¤lal›lar

Takvimler 1975 Ocak ay›n› gösterdi¤inde, ‹ngiliz emperyalizmine karfl› verdikleri mücadelede tutsak düflen P‹RA (Geçici ‹rlanda Cumhuriyet Ordusu) militanlar›n› yeni bir savafl bekliyordu. Avrupa’daki burjuva demokrasisinin k›r›k befli¤i ‹ngiltere, Kuzey ‹rlanda’daki zindanlar›nda tutsak etti¤i ‹rlanda milliyetçilerini sindirmek ve onlar› ‹rlanda toplumundan tecrit etmek için, tutsaklar›n üzerinde yeni bir bask› politikas›n› bafllatmaya karar verdi. ‹rlanda’n›n ‹ngiliz emperyalizminden kurtulma çabas› eskilere dayan›r. ‹rlanda halk› 1919 y›l›nda ‹rlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) önderli¤inde verdi¤i mücadeleyle ‹ngiliz emperyalizmini yenilgiye u¤ratm›fl olsa da, ba¤›ml›l›ktan kurtulamam›flt›. ‹rlanda halk›n›n ba¤›ms›zl›k mücadelesinin daha yetkin bir gerilla mücadelesine dönüflmesi ve ba¤›ms›zl›k taleplerinin daha güncel biçimlerle ifade edilmesi ise 1969 y›l›nda P‹RA’n›n kurulmas›yla mümkün oldu. Tam ad› Geçici ‹rlanda Cumhuriyet Ordusu olan ama yaz›da bizim P‹RA diyece¤imiz bu örgüt, kurulmas›n›n ve eylemlere bafllamas›n›n hemen ard›ndan genifl bir kitleden sempati toplad› ve iflgalcilere kan kusturmaya bafllad›. ‹flte ‹ngiliz emperyalizminin hapishanelerde 1975 y›l›nda bafllatt›¤› yeni zulüm dalgas›, esas›nda tutsakken de örgütlenmeye ve örgütlemeye devam eden P‹RA’n›n yükselmeye bafllad›¤› bir dönemde al›nan kimi “ön-

lemlerden” ibaretti. Bu önlemlerden birincisi, tutsaklar› ‹rlanda halk›ndan ve ‹ngiliz kamuoyundan tecrit etme amac›n› tafl›yordu. Buna göre tutsaklar H-Bloklar› ad› verilen yeni bir binaya tafl›nacakt›. ‹ddialara göre daha konforlu, daha ifllevli bir binayd› bu. ‹kinci olarak, bu tutsaklar›n siyasi statüsü art›k kald›r›lacakt›. Art›k onlar da di¤er mahkûmlar gibi, adi suçlu s›fat›na sahip olacaklar ve böyle muamele göreceklerdi. Üçüncü olarak, kendi giysilerini giymeleri yasakt›, üniforma giyeceklerdi. Dahas›, tutsaklar hapishane idaresinin sürekli olarak küçük hak gasplar› ve kötü muameleyle kendilerinin yaflam alanlar›n› k›s›tlad›klar›n› söylüyorlard›. E¤er ‹ngiliz iflgalcileri bu tav›rlar›n› sürdürürlerse, direniflçiler de buna uygun yan›tlar vereceklerdi.

‹lk hamle 1976 Eylül’ünde Kieran Nugent adl› tutsaktan geldi. Üniforma giymeyi reddeden Kieran, hücresine ç›plak bir halde at›l-

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 15


inceleme

d›. O da kendisini hücredeki battaniyeye sard›. Hapishane kurallar›na göre üniforma giyemeyen hücresinden ç›kamazd›. Böylece Kieran yedi gün yirmi dört saat süren bir hücre hapsine maruz b›rak›lm›fl oluyordu. Tarihi “Battaniye Protestosu” k›sa süre içinde tüm hapishaneye yay›ld› ve battaniyeler P‹RA militanlar›n›n bask›ya direnifllerinin simgesi haline geldi. Buna karfl›l›k ‹ngiliz yetkililer, onlar›n televizyon, radyo ve gazete eriflimlerini, yaz› yazma haklar›n›, mektuplaflma haklar›n› ellerinden ald› ve üzerlerindeki bask› a¤›rlaflt›.

da anlafl›lm›flt› ama, tutsaklar›n sivil giysilerden kast›, kendi seçtikleri giysilerdi. ‹ngiliz devleti ise kendi seçti¤i sivil giysileri tutsaklara dayat›nca, yeni bir anlaflmazl›k bafllad›. Üstelik as›l talep olan, yani tutsaklar›n siyasi tutsak statüsünün kabul edilmesi talebi hala geri çevriliyordu. Bu sefer, tutsaklar›n siyasi statülerinin geri al›nmas›n›n 5. y›ldönümü olan 1 Mart 1981’de ölüm orucuna bafllanaca¤› duyuruldu. ‹rlandal› direniflçi Bobby Sands’i ölüme götüren ve ‹rlanda’daki direniflin alevini harlayan da iflte bu ölüm orucu olacakt›.

Hapishanedeki direnme savafl› ad›m ad›m büyüyor, fliddet giderek t›rman›yordu. 1978 y›l›nda tutsaklar hapishane yönetiminin zorbal›¤›na karfl›, bir y›kanmama protestosu bafllatt›lar. Üniformas›z hücreden ç›kma haklar›n› kazanm›fllard› ama, k›yafetleri hala geri verilmemiflti. ‹ngiliz devleti bu sefer kendilerini kurulamalar› için onlara ikinci bir havlu vermeyi reddediyordu. Y›kanmama protestosu buna karfl› bir direnifl oldu.

Bobby Sands 1 Mart 1981’de ölüm orucuna girdi. Onunla birlikte toplam 23 kifli aral›klarla ölüm orucuna girdiler ve Sands de dâhil toplam 10 ‹rlandal› direniflçi bu ölüm orucunda flehit düfltü. ‹steklerini kabul ettiremeyip geri çekilmifl olsalar da, tutsaklar kimi geliflmeler de kaydettiler. Zira Sands’in ölüm orucunda oldu¤u süreç içinde, Birleflik Krall›k Parlamentosu’nun ‹rlandal› milletvekillerinden biri kalp krizi nedeniyle ölmüfl ve yerine Bobby Sands’in seçilmesi için bir kampanya bafllam›flt›. Ölümünden hemen önce Sands milletvekili olarak seçildi. Bu hem ülke içinde, hem de d›fl›nda Thatcher rejimine karfl› kamuoyunu güçlendirdi. 5 May›s 1981’de, ölüm orucunun 66. gününde flehit düflen Bobby Sands’in tabutunun ard›ndan 100.000 kifli yürüdü.

1980 y›l›na gelindi¤inde H-Bloklar›’nda 1300 ‹rlandal› tutsak vard› ve hapishanede giderek a¤›rlaflan iflkenceli bir bask› görmekteydiler. Bu dönem, d›flar›daki mücadelenin de giderek h›z›n›n düfltü¤ü bir dönemdi. 21 Ekim 1980 y›l›nda tutsak komutan Brendan Hughes bir aç›klama yapt›: “Geride b›rakt›¤›m›z son dört y›l içinde hapishanedeki tüm di¤er protesto olanaklar› tüketilmifl ve siyasi tutsak olarak tan›nma taleplerimizi güvence alt›na almak için açl›k grevine gitmekten baflka yolumuz kalmam›flt›r.” 1970 y›l›nda Belfast’taki hareketin önderlerden biri olan Hughes, bu açl›k grevinin de önderli¤ini üstleniyordu. 27 Ekim’de bafllayan ve 18 Aral›k’a kadar süren bu açl›k grevi, tutsaklar›n haz›rl›ks›zl›¤› nedeniyle k›smi bir baflar›s›zl›kla sonuçland›. 18 Aral›k’ta grevcilerden birisi rahats›zland›. Grevin önderi Hughes, daha tüm hapishaneden sorumlu olan direniflçi Bobby Sands’le ba¤lant›ya geçemeden, rahats›zlanarak bir hastaneye nakledildi ve bu iletiflimsizlik içinde Hughes grevi sonland›rma karar› ald›. Direniflçilere vaat edilen kimi haklar›n verilmeyece¤i k›sa süre içerisinde anlafl›ld›. Üniforma yerine sivil giysiler verilmesi konusun-

16 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

Pek çok P‹RA önderi, görünüflte bir yenilgi olan bu sürecin asl›nda hareketi canland›rd›¤›n› söylüyordu. O s›rada P‹RA’n›n hapishane sorumlusu olan Brendan McFarlane “Ölüm orucu kurtulufl mücadelesinin do¤as›n› yeniden flekillendirdi. Cumhuriyetçi hareket yeni bir titreflim yakalay›nca bildik elefltiriler geçersizleflti, bize destek verenlerin çok az oldu¤u ya da hiç olmad›¤› yönündeki ‹ngiliz miti yerle bir oldu ve halkla yeni bir mücadele dönemine do¤ru at›ld›k” diyordu. Ayn› süreç ‹rlanda halk›ndan daha çok kiflinin giderek parlamenter yolu önerenlere yönelik güveninin sars›lmas›n›, silahl› mücadelenin gereklili¤ine ikna olmas›n› sa¤lad›. 1981 Paskalya Bayram›’nda yapt›¤› aç›klamada P‹RA “Sözümüz yaln›zca silahl› mücadeleyle dinlenir olacak, ulusal ba¤›ms›zl›¤›m›z› ancak ‹rlanda Cumhuriyet Ordusu’nun yapt›¤› mücadele ile kazanaca¤›z” diyordu.

Ölüm orucu, tutsaklar›n bilinçleri üzerinde büyük bir etki yaratt›. Bir yandan d›flar›daki hareketin güçlenmesine katk› sunarken, di¤er yandan hapishaneye yaz›l› materyallerin, kitaplar›n ve dergilerin girmesi konusunda bir özgürlü¤ü, canlar› pahas›na kazanm›fl oldular. ‹çeride büyük bir kütüphanenin oluflturulmas› için kollar s›vand› ve e¤itim faaliyetleri bafllad›. P‹RA tutsaklar› ço¤unlukla milliyetçi ve cumhuriyetçi içgüdülerle ‹ngiliz emperyalizmine karfl› savafl›yorlar ve yo¤un bir H›ristiyanl›k inanc›yla donanm›fl oluyorlard›. Bu e¤ilim ölüm orucu sonras›nda de¤iflti. 1996 y›l›nda H-Bloklar›’na transfer edilen bir P‹RA militan›, kütüphanede tarihsel materyalizme dair kitaplar›n bu kadar çok olmas› karfl›s›nda flafl›rm›flt›. Lenin’in, Marx ve Engels’in, Fanon’un kitaplar›; güncel mücadelelere, Nikaragua’ya ve Vietnam’a iliflkin kitaplar; kapitalist ekonomiye ve gerilla savafl›na iliflkin çözümlemeler raflar› doldurmufltu. Büyük bir okuma ve ö¤renme h›rs›yla dolu olan tutsaklardan baz›lar›, devrimci-sosyalist e¤ilimler kazanmaya bafllad›lar. Öte yandan, ‹ngiliz emperyalizmi P‹RA tutsaklar›na adi suçlu gibi davranma tavr›ndan vazgeçmedi. Hatta bu uygulaman›n devam› olarak Provolar (P‹RA militanlar›na verilen isim) Kuzey ‹rlandal› di¤er mahkûmlarla ayn› ko¤ufllara konulmaya baflland›lar. Tutsaklar bunun üzerine Kuzey ‹rlanda’n›n çeflitli bölgelerinden gelen ama siyasi suçlu olmayan tutsaklara yönelik bir propaganda faaliyeti bafllatt›lar. Bu faaliyetin önemli bir yönü de örgütsüz ve bilinçsiz bu insanlar›n bir flekilde siyasallaflt›r›lmas› ve harekete kat›lmas›yd›. Böyle bir siyasi faaliyet için uygun bir araç aray›fl›nda olan P‹RA militanlar›, arad›klar›n› Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi” ve Augusto Boal adl› tiyatrocunun “Ezilenlerin Tiyatrosu” adl› kitaplar›nda buldular. Çok k›sa bir zaman önce aram›zdan ayr›lan Boal’in gelifltirdi¤i “Forum Tiyatrosu” yöntemi 1983 itibariyle ilk kez H-Bloklar›’nda uygulamaya konuldu. K›saca bahsedecek olursak, Freire’nin pedagoji tasar›m›nda ö¤retmen ve ö¤renci aras›ndaki keskin s›n›rlar flulafl›r. Ö¤retmen ve ö¤rencisi aras›ndaki iliflki tek tarafl› ve sürekli olarak ö¤retmenin verdi¤i ve ö¤rencinin ald›¤› bir iliflki de¤il, ö¤retmenin de ö¤-


inceleme

rencisinden ö¤rendi¤i bir iliflkidir. Asl›nda Marksist diyalekti¤in ve örgütlenme teorisinin temeli olan bu ö¤renci-ö¤retmen diyalekti¤i forum tiyatrosunda bambaflka bir biçim ald›. Pasif seyirciyi oturdu¤u yerden düflünmeye zorlanmakla yetinilmeyecektir art›k. Onun kendi oyununun oyuncusu olmas›n› sa¤lamak için seyirciyi bizzat sahneye ç›karmak gerekir ve oyuncular ya da yazar taraf›ndan üretilmifl bir oyunu de¤il, yine kendi hayat›ndan ç›kar›lm›fl bir oyunu sahneye tafl›mak flartt›r. Seyirci ve oyuncu ayr›m› ortadan kalkmasa bile mu¤laklaflacak, seyirci olas› eylemlerinin sonuçlar›n› deneyerek görebilecektir. Sonuçta geriye en sa¤l›kl› sonuç kalacakt›r: Ya bu düzeni devirmek, ya da yok olmak! P‹RA’l›lar da forum tiyatrosu yöntemini hapishane koflullar›na uyarlad›lar. “K›z›l kitap” ad›n› takt›klar› tutsaklar, ko¤ufltan ko¤ufla çeflitli bahanelerle transfer olup, buralarda tiyatro ve yaz›n faaliyetleri, kitap sirkülasyonu gibi iflleri üstleniyorlard›. Bu tutsaklar bir hücreye geldiklerinde, yanlar›nda yine tutsaklar taraf›ndan yaz›lm›fl bir oyun metnini de getiriyorlard›. Bu metinden yola ç›karak önce di¤er mahkûmlar›n da rol ald›¤› bir tiyatro oyunu sahneleniyor daha sonra hep birlikte oyun üzerine tart›fl›l›yordu. Boal’in teorisine uygun olarak, bu oyunlarda herkes oyuncu, herkes seyirciydi. Daha sonra seyirci-oyunculardan gelen yorumlara göre metin gözden geçiriliyor, gerekirse kimi bölümler eklenip ç›kart›l›yordu. Tiyatronun bu kullan›m›, militanlar ve di¤er ‹rlandal›lar aras›nda sadece bir e¤itim ve bilinçlendirme iliflkisi kurmakla kalmad›, bunun ötesinde bir dayan›flma a¤› kuruldu ve tutsaklar aras›ndaki birliktelik hissi de güçlenmifl oldu. Sanat›n seyircisiyle olan bu yak›n iliflkisi, kaç›n›lmaz olarak onun niteli¤ine de yans›d›. Tiyatro tarihçilerinin, Kuzey ‹rlanda tiyatrosunun o dönem en çok etkilendi¤i kayna¤›n H-Bloklar›’nda yap›lan tiyatro oldu¤unu söylemesi bofluna de¤ildir. O dönem P‹RA’ya angaje olan “d›flar›daki” tiyatrolar sanatta çok daha ajitatif bir seyir izliyorlar, a¤›rl›kl› olarak cumhuriyetçi temalarla ve duygusal bir tonda seyirciye sesleniyorlard›. Fakat içeride bambaflka bir faaliyet yürüyordu. Çok daha farkl› bir yaklafl›mla, mahkûmlarla fikir al›flverifli içerisinde kürtaj, ›rkç›l›k ve eflcinsellik

gibi temalar›n da ele al›nabildi¤i bir forum tiyatrosu yap›lmaya baflland›. Bir tür birleflik cephe takti¤i güden P‹RA’l›lar, politiklefltirmek istedikleri kitlenin güncel dertlerini sosyo-ekonomik sisteme ba¤layabilecekleri, sistemle herhangi bir noktada çeliflkiye düflen ezilenleri sisteme karfl› yöneltip savaflt›rabilecekleri bir kültürel faaliyet içine girmifl oluyorlard›. Ne var ki, tüm bu çabalar örgütün ideolojik bir netli¤e ulaflmas› için yeterli olamad›. Hareketin bafl›ndan beri tafl›d›¤› milliyetçi özü onun Kuzey ‹rlanda halk›n›n bir kesiminden destek almas›n› kolaylaflt›rm›fl olabilir, fakat P‹RA, milliyetçi siyasetini tutarl› bir s›n›f siyasetine çevirmekte isteksizdi. P‹RA’da ifller tersine çevrilmiflti: Normalde proletarya öncülü¤ündeki bir birleflik cephede, küçük-burjuva milliyetçi unsurlar›n varl›¤› belirli bir dereceye kadar hofl karfl›lanabilir. P‹RA’da ise Marksist-Leninist sosyalistlerin varl›¤› “hofl karfl›lan›yordu”. Bu da kaç›n›lmaz olarak örgütü sa¤a savurdu. Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas› ve emperyalist sald›r›n›n daha da azg›nlaflmas› karfl›s›nda, önce silahl› mücadeleyi stratejik bir mücadele biçimi olmaktan ç›kar›p, taktik bir mücadele biçimine dönüfltürdüklerini ilan ettikleri TUAS adl› bildiriyi yay›mlad› P‹RA. Daha sonra da uzlaflmazl›¤› ve ba¤›ms›z Kuzey ‹rlanda Sosyalist Cumhuriyeti fikrini bir kenara b›rakt›. Ve nihayet 1998 y›l›nda emperyalist bir bar›fla(!) yönelik ad›mlar at›lmaya baflland›. P‹RA’n›n geride b›rakt›¤› direnifl kültürü, pek çok bak›mdan önemli ve tipiktir. Türkiye’nin koflullar›, ‹rlanda’n›n koflullar›ndan çok farkl› olmakla birlikte, direnmek ve halkla iletiflim kurmak için tüm imkânlar›n seferber edilmesinden, bir propaganda ve örgütleme

arac› olarak sanat›n etkin kullan›m›ndan ö¤renilecek çok fley vard›r. Boal’in tiyatrosu, bugün de halk›n örgütlenmesi ve sistemin sorgulat›lmas› aç›s›ndan devrimcilerin elindeki silahlardan biri olmaya devam ediyor. Di¤er taraftan P‹RA’n›n tarihi, s›n›f siyasetinin ve uzlaflmazl›¤›n terk edilmesinin mücadeleye verebilece¤i onulmaz hasar› gösteren bir ders niteli¤indedir. Bu dönemde Kuzey ‹rlanda’da yaz›lm›fl oyunlardan birinde flöyle der: “Bar›fl, savafl›n yoklu¤u de¤ildir. Bar›fl, savafl› yaratan koflullar›n yoklu¤udur.” P‹RA’l›lar bu hakikati unuttularsa da, verdikleri mücadelenin do¤rular›n› ve yanl›fllar›n› dünya devrimci hareketine miras olarak b›rakt›lar.

Kaynaklar: Richard English. Armed Struggle: The History of IRA. Macmillan, 2003 Jeanne Colleran ve Jenny S. Spencer. Staging Resistance: Essays on Political Theater. Michigan, 2001.

o

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 17


deneme

“kral” öldü... pop müzik, yeni “kral”›n› ar›yor... sinan gümüfl

kardefliyle birlikte yaflayan Jackson, müzikle çocuklu¤unda tan›flt›. A¤abeyleri Marlon, Jermaine, Jackie ve Tito ile birlikte “Jackson 5”te flark› söylemeye bafllad›¤›nda henüz dört yafl›ndayd›. Çok erken yaflta bafllayan müzik yaflam›, ömür boyu sürecek olan ve günden güne büyüyüp müzikte dünyan›n neredeyse en ünlü kiflisini yaratacak bir maceraya dönüflecekti.

Müzi¤in dünyadaki belki de en ünlü ismi; ad›n› besteleriyle, sesiyle, danslar›yla, sahne flovlar›yla oldu¤u kadar; çocuk tacizcili¤i, yapt›rd›¤› estetik ve teninin rengini açt›rma ameliyatlar›, oksijen çad›r›nda yaflamas›, kendine has giyim tarz› gibi de¤iflik yanlar›yla da duyurmufl Michael Jackson, geçirdi¤i kalp krizi sonucu yaflam›n› yitirdi. Ad›n› tüm dünyan›n bildi¤i bu kiflinin cenazesi ve ölümüne dair spekülasyonlar da di¤er “s›radan” ölülerle bir olmad› kuflkusuz. ‹flin bu yan›na de¤inmeden önce Michael Jackson'un yaflam öyküsüne k›saca de¤inmek istiyoruz. Michael Jackson (Bundan sonra MJ diyece¤iz), 29 A¤ustos 1958'de dünyaya geldi. 8

18 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

Önemli yetenekleri olan MJ, ’80’li y›llar›n müzi¤ine, özellikle de pop müzi¤e damgas›n› vurdu. Güçlü sesi, bestecilik yetene¤i, söz yazabilme becerisi gibi özellikleriyle üretken bir sanatç› oldu. Hatta denilebilir ki yetenekleri sadece bunlarla s›n›rl› de¤ildi. Yapt›¤› bestelerin albüm kay›tlar›nda gitar, piyano ve daha birçok enstrüman› kendisinin kaydetmesi, ritimlerini kendisinin yazmas› onun müzisyen kiflili¤inin de¤iflik yönleriydi. Yapt›¤› besteler s›radan besteler de¤ildi. Pop müzi¤e yenilikçi bir anlay›flla yaklaflarak, de¤iflik boyutlar kazand›rd›. Birçok dalda Grammy Müzik Ödülü ald›. MTV taraf›ndan “Milenyum Sanatç›s›” seçildi. Sadece “Thriller” albümü tüm dünyada 50 milyon satt›. Bu tüm zamanlar›n sat›fl rekoru anlam›na geliyordu. Bugüne kadar yay›nlad›¤› tüm albümleri de 300 milyondan fazla satt›. fiark›lar›na çekilecek kliplerin senaryosunu yazmaya kadar varan çok yönlülü¤ü vard› MJ’nin. Ve elbette bir de sahne flovlar›... fiark›lar›n› sahnede sunarken yapt›¤› danslarla ayr› bir 盤›r açt›. Bu konuda özel figürler gelifltirdi ve bunu sahne flovuna bizzat kendisi katt›. Sahnede oynayarak ona efllik edecek

olan dansç›lar› da bizzat kendisi haz›rlad›. Kendisinin üretti¤i ve yüz binlerce gencin benimseyerek oynad›¤› çeflitli dans figürleri mevcuttu. Bu özelliklerinin yan›na kendine has giyim tarz›n› da eklemeden olmaz elbette. Gerek sahnede, gerek sahne d›fl›nda oluflturdu¤u giyim tarz› ile de oldukça farkl›yd› di¤er “normal” insanlardan. Sahnedeyken flapkas›, eldivenleri, renkli çoraplar› ve daha bilimum aksesuar› eksik olmad›. Kimi zaman alt›nlarla yald›zlanm›fl elbiselerle ç›kt› karfl›m›za, “göz kamaflt›r›c›” bir ›fl›lt›yla. Bir de konserlerinde takt›¤› kol bant›n› hiç eksik etmedi. Bu kol bant›n› dünyadaki açl›¤› ve yoksullu¤u yaflayan çocuklar›n durumuna dikkat çekmek için takt›¤› söylendi. Duyars›z kalmad› çocuklar›n durumuna. Afrika’daki açl›¤a dikkat çekmek için müzi¤in zaman›ndaki yaflayan en büyük isimleriyle seslendirilen ve klibi çekilen “We Are The World” flark›s›n› besteleyerek bu konudaki “duyarl›l›¤›n›” gösterdi. Ama di¤er yandan çocuklara cinsel taciz gibi sapk›nl›klarla da suçland› ve bu suçlamalardan ald›¤› cezalar da oldu. O art›k sadece çocuklara flefkat ve sevgi dolu bir melek olarak de¤il, onlar›n bedenine göz dikmifl bir sap›k olarak da an›lacakt› bundan sonra. Her ne kadar köklerinin ba¤l› oldu¤u Afrika’n›n çeflitli sorunlar›na dikkat çekmifl ise de, di¤er yandan siyah olan rengini açt›rmak için yapt›rd›¤› ameliyatlarla da gündeme geldi. Bunu ›rk›ndan utanmas›na ve bir beyazm›fl gibi görünmek istedi¤ine yoran-


deneme

lar da oldu. Ancak kendisi ve doktorlar› bu durumu inkar ettiler. “Özel dermatolo¤u”, MJ’nin 1993 y›l›nda cilde rengini veren pigmentlerin kayb›na neden olan “vitiligo” hastal›¤›na yakaland›¤›n› aç›klad›. Yüzünün rengindeki aç›lma da, estetik ameliyatlar› da bu hastal›¤a ba¤land›. Gerek flark›lar›, gerek danslar›, gerek giyim kuflam› ve gerekse yaratt›¤› sansasyonlardan dolay› denilebilir ki onu dünyada tan›mayan insan kalmad›. Hatta yap›lan kimi anket ve araflt›rmalara göre nam› ilkel kabilelere kadar gitmiflti ve dünyan›n en ünlü kiflisiydi MJ. Bir yandan yüz milyonlarca hayrana sahipti, di¤er yandan ondan ve onun temsil etti¤i dünyadan, de¤erlerden nefret eden yine yüz milyonlarca insana... Onun gerçek bir yetenek oldu¤u muhakkak. Ancak bu yeteneklerini ne için, kim için ve ne flekilde kulland›¤› sorusunun cevab› ne yaz›k ki pek olumlu olamad›. Bir yanda çocuklar›n açl›¤›na dikkat çekmek için kolbantlar› takmas›, di¤er yanda kendisinin ifadesiyle 1 milyar dolardan fazla olan bir servetin içinde sürdürülen bir yaflam. O çocuklar›n açl›¤›n›n bafl sorumlusunun var olan gelir da¤›l›m›ndaki adaletsizlik oldu¤unu bilmiyor muydu acaba? Dünyadaki zenginlikleri, say›l› miktardaki insan›n tüketiyor olmas›; bu insanlar›n zevkü sefas› için milyarlarca insan›n çal›fl›yor olmas›; var olan düzenin bu dengesizli¤i ve adaletsizli¤i korumak üzere infla edilmifl olmas› gibi gerçekler, onun gündeminin d›fl›nda kald›. O çocuklar› aç b›rakan bu sistemi elefltirmek bir yana, edindi¤i birikimle açl›¤a neden olanlardan birisi oldu. Bunun için samimiyetsiz ve yapayd› onun sevgisi. O, emperyalizmin yald›zl› dünyas› içinde özel olarak parlat›lan bir mega-hiper y›ld›z oldu. Emperyalizmin böyle yeteneklere ihtiyac› vard›, bu kifliler sayesinde yaratt›¤› de¤ersizlikle uyuflturmak istiyordu beyinleri. Pop denen yozluk ve asimilasyon yayan bir kültürün, bu kadar gelifltirilmesi ve kitlelere sabahtan akflama kadar zehir gibi enjekte edilmesi bundand›. Ve MJ, pop müzik illetinin yay›lmas›nda ve sevilmesinde büyük hizmet etmifl bir flovalyesi oldu emperyalizmin.

Ve o dünyan›n, o çark›n bir parças› oldu¤u içindir ki mutlu olamad› asla. ‹nsanlardan kaçt›. Kapatt› kap›lar›n›. Yüzünü gizledi, maskelerle ç›kt› d›flar›. Çok tan›n›yordu, çok zengindi ama mutsuzdu. Çünkü en yak›n›ndaki kiflinin bile sadece ç›kar için yaklaflt›¤› ve asl›nda baflka da bir de¤er vermedi¤i birisiydi. Ve emperyalizm posas›n› ç›karana kadar kullanmaya devam etti. Y›llar önce Pepsi için yap›lan bir reklam çekiminde ç›kan yang›nda yüzünün ve saçlar›n›n yanmas› nedeniyle a¤›r travmalar ve ameliyatlar geçirmesine ra¤men çal›flmaya devam etmek zorunda kald›. Ve bu yo¤unluk içinde günün birinde ani kalp durmas› nedeniyle öldü. Yaflam› büyük sansasyonlarla geçen MJ’nin ölümü de büyük sansasyonlara konu oldu. Ölüm nedenleri üzerine onlarca teori gelifltirildi. Madde ba¤›ml›l›¤›ndan kansere kadar de¤iflik teoriler ortaya at›ld›. Daha sonra k›z kardefli ve babas›, MJ’nin ç›kar çevrelerince öldürüldü¤ünü iddia etmeye bafllad›. Dirisini sonuna kadar kullanan emperyalizm ve medya, ölüsünden de nemalanmak

istiyordu. Ve öyle büyük bir rüzgar estirildi ki dünyan›n dört bir yan›nda temsili cenaze törenleri düzenlendi. Ülkemizde bu törenlere sahne oldu. ‹stanbul’daki anma törenlerinden Mardin’in bir köyündeki cenaze namaz›na kadar de¤iflik biçimlerde ortaya ç›kt› bu etkinlikler. Amerikada’ki “gerçek” cenaze töreni ise de¤ersizlikte ve ç›karc›l›kta, her fleye kar gözüyle bakan kapitalist tüketimde var›lan son nokta oldu. Cenaze törenine kat›l›m bilete tabi tutuldu. Bu biletleri almak isteyen yüz binlerce kifli s›raya girdi. Biletler karaborsaya düflerek 100.000 dolara kadar al›c› buldu. Bu gözü dönmüfllük içinde tüm dünyada naklen yay›nland› cenaze töreni, sponsorlar, verilen reklam aralar› eflli¤inde... Yaflarken kendisine sayg› göstermeyen, bir makine gibi kullanan emperyalizmin, öldükten sonra da oyunca¤› olmaktan kurtaramad› kendisini MJ. Ve yarat›lmas›na kendisinin de ortak oldu¤u de¤ersizlikler dünyas›n›n son kurban› oldu…J

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 19


şiir

kurşun asker lubomir levçev çeviri : fahri erdinç, kemal özer

Kent yaşam› bu bir oyun oynan›r ki geceleri bulan h›nz›rca bulmuş deli eder adam›. Buyurun işte. Tam geceyar›s›. Z›rrr telefon. Sesi kargadan beter. -Bölüyor uykunu ortas›ndan. Ve sen kurşun asker f›rl›yorsun yataktan ar›yorsun almac› karanl›kta -oldum olas› görev duygusu yanive güçlükle yutkunarak Aloo, diyorsun, alo!.. Ama kaskat› susuyor öbür uçtaki. Bir kötücül soluma kulağ›nda. Belli ki nişan al›p s›k›yorlar birine kurşunu ve zonklamayabaşl›yor şakaklar›n düş falan değil yanl›şl›k ise hiç değil işte ac›mas›z oyun Söz götürmez

20 | TAVIR | AĞUSTOS 2009

sinirlenmeye de gelmez efendim yokluyor işte birisi bizi. Görünmez kulağ›n› dayam›ş da uzaktan izliyor ne yap›p ettiğimizi. Belki akl›ndan ç›km›ş bir eski göz ağr›n düşün dur bakal›m hangisi? Sak›n Ölüm hazretleri olmas›n? Ve art›k başka çare yok aç›k b›rakarak almac› öylece kalk aç bütün ›ş›klar› düğmesine bas›ver teybin doldur iki bardak ağz› ağz›na geç masa baş›na hemen iyice yerleş olup olacağ› bu, tac›n taht›n çek kağ›d› önüne sar›l kalemine işte efendim al›nyaz›n! Ve ben böyle bir saatte zehir zemberek

kadeh kald›rmak istiyorum ve içmek iri iri yudumlarla yaşas›n şiir diyerek. Şiirler! Tek varl›k, elinde avucunda ozan›n, düşman› bile varsa şiirler onun en bağl› düşman›. Var olun şiirler! Kald›rma gücü neyse kanatlar›n sizin sessiz direnişiniz de öyle, doğal yeteneğin ürünü olun şiirler ve öncüye öncülük edin hep! Edin ki onurland›rs›n bizi ulaşt›ğ›m›z düzey, sağl›ğ›n›za -bilinenler ve bilinmeyenlersağl›ğ›n›za, kald›r kadehini heyy kurşun asker! Bizi dostlar›m›z unutabilirler - bu olağanama düşmanlar›m›z hiçbir zaman!


röportaj

“yaban o¤lak”› canland›ranlar anlat›yor... tav›r

n›larak aktarmak için elimize geçen güzel bir f›rsatt›. Olay›n böylesi boyutlar› da var. O nedenle Yaban O¤lak seçildi.

‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› olarak ilk kez bir çocuk oyunu oynuyorsunuz. Ve seçti¤iniz oyun da Yaban O¤lak oldu. Ümit ‹lter'in “Yaban O¤lak Mist›r Co'ya Karfl›” isimli masal kitab›ndan yola ç›karak bu oyunu sahnelediniz. Bu oyunu seçmenizdeki sebep neydi? Veysel: Yaban O¤lak Mist›r Co'ya Karfl› kitab›n›n bir özgünlü¤ü var. Hem hapishanedeki bir tutuklu taraf›ndan yaz›lm›fl olmas›, hem de çocuklara emperyalizmi ve onlar›n iflbirlikçilerini çok iyi bir dille, daha do¤rusu onlar›n diliyle anlatan bir kitap olma-

s›, onun özgün yanlar›. Bundan dolay› seçildi bu kitap. Bir yandan da bir kampanyayla birleflti. Hem kitab›n tan›t›m›na iliflkin yap›lan kampanyayla, hem de kitab›n özünün insanlara ulaflt›r›lmas› iste¤iyle bütünleflti. Asl›nda illa da bir çocuk oyunu olsun gibi bir amac›m›z yoktu. Sonuçta süreçle de bütünleflen bir yan› var. Çünkü bütün kavramlar tersine çevrilmifl bir durumda. ‹nsanlar›n düflünceleri, emperyalizm gibi bir kavramdan uzaklaflt›r›lmak isteniyor. Düzen taraf›ndan ve de sol görünümlü kifliler taraf›ndan... Unutturulmak istenen bir gerçe¤i, bir do¤ruyu, çocuk oyunu kulla-

Gamze: Daha önce hiç çocuk tiyatrosu deneyimimiz olmam›flt›. Zaten böyle bir deneyim yaflamak istiyorduk. Yaban O¤lak Mist›r Co’ya Karfl› kitab›, Tav›r Yay›nlar›’n›n bir kitab›. Kitab›m›z› tan›tmak için, kitab›n içinden bir bölüm seçip oynamak istedik. Daha sonra bu fikir daha genifl bir genifl bir projeye dönüfltü. ‹stanbul’un Avrupa ve Anadolu yakas›ndaki mahallelerine ve Anadolu’ya da gidece¤iz. Gitti¤imiz her mahallede çok büyük bir ilgi ile karfl›lafl›yoruz. Küçük küçük çocuklar bizi karfl›lay›p kucakl›yorlar. Sonra oyunun mahallede tan›t›m›na yard›mc› oluyorlar. Dekorlar›m›z› eflyalar›m›z› tafl›maya yard›m ediyorlar. Oyunun içinde hep varlar. Oyunun hem seyircisi, hem de emekçisi onlar. Çocuklar bizim gelece¤imiz deriz ya, gerçekten de gelece¤imiz onlar› nas›l yetifltirece¤imize ba¤l›. Bu oyunda bunu daha somut gördük. Çocuklar›m›z›n bu tip kültürel faaliyetlere ne kadar aç olduklar›n› gördük. Düzen onlara sahte kahramanlar ve hiçbir zaman gerçekleflmeyecek hayaller sunuyor. Oysa bizim hikayemiz hayat›n içinden ve çok gerçek. Gerçe¤in ta kendisi. Yaban O¤lak, gelece¤i araya araya kendi buluyor. Onlar da kendilerinde bu gücü görecekler. Oyunumuzdan etkileniyorlar. Oyunu çocuklarla birlikte anne ve babalar›

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 21


röportaj

da izlediler gördü¤ümüz kadar›yla. Dikkatimizi çeken bir yan da fluydu: Oyun, çocuklar›n oldu¤u kadar büyüklerin de büyük ilgiyle izledi¤i bir oyun. Büyüklerin de alfabelik bir çocuk olup tüm o kavramlar› yeniden ö¤reniyormuflças›na bir dikkatle izlediklerini gördük. Elbette ki oyunu sahneye koyarken çocuklar›n dünyas›na yönelik bir hedefiniz var muhakkak. Peki, çocuklar›n düflünce dünyas›nda nas›l bir fley uyand›rd› sizce oyun? Bu hedeflere ulaflt›¤›n›z› düflünüyor musunuz? Mesude: Kitab›n vermek istedi¤i mesajla birebir örtüflen bir hedef var burada. Kitap bir masal ama çok hayat›n içinden. Gerçe¤i o yafltaki çocuklara da ifade etme iste¤i var. Oyunda dikkati çeken fley de bu asl›nda, gerçe¤in bu flekilde ifade edilmesi. Yani "gerçekler bu kadar aç›k ve yal›n" mesaj› var. Hem küçük yafltakiler, hem de büyüklerin düflünceleri medya ile yaflamdan kopuk bir noktaya getirilebiliyor. Demin Veysel'in söyledi¤i gibi emperyalizm kavram› yumuflat›l›yor. Oysa ki bugün ezilen halklar nezdinde, emperyalizmin de¤iflen bir taraf› yok. Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir. Kitap bunlar› anlat›rken; bu oyun da onun bir anlamda sahneye uyarlanm›fl özeti durumunda. Anlat›lan gerçekler ayn›. Amaç bu gerçekleri çocuklar›m›za anlatabilmek. Bunu yaparken de hayvan karakterler kullan›ld› izleyicilerin çocuk olmas› nedeniyle. Bu zamana kadar oynanan çocuk oyunlar›na bakt›¤›m›zda verilen mesajlar; çevreyi temiz tutmaya, derslerini çal›flmaya, anne ve babalar›n›n sözünden ç›kmamaya, yalan söylememeye... vs. yönelik mesajlar oluyor daha çok. Bunlar›n çocuk gelifliminde yeri tart›fl›lamaz zaten. Ama bu oyunda baz› kavramlar ilk kez karfl›lar›na ç›k›yor. Mesela Ceberrut ve valiyle anlat›lan iflbirlikçilik, Mist›r Co ile simgelenen emperyalizm-sömürü, Yaban O¤lak'la simgelenen devrimcilik gibi... Ya da bir keçi sürüsü ile anlat›lmak istenen düflünmeyen ve sorgulamayan insanlar gibi... Bunlar› anlatmak zordu herhalde. Her ne kadar böylesi bir düzenin içinde yaflasalar da, açl›¤› yoksullu¤u çekenler onlar olsa da; böylesi kavramlar dünyalar›nda yok. Aileler de bunlar› anlatmakta zorlan›yorlar. Oyun bu konu-

22 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

da ne kadar baflar›l›? Veysel: Kitab›n bas›m›ndan sonraki süreçte okuyanlardan ald›¤›m›z de¤erlendirmeler var. Kitab›n çok aç›k bir dille bu gerçekleri anlatt›¤› fleklinde de¤erlendirmeler bunlar. Ama sonuçta izleyenlerin yafl› belli. Oyuna da bir yafl s›n›r› koymak gerekiyor. Bir masal olmas›na ra¤men politik bir kitap. O politiklik baz› yerlerde dile de yans›yor asl›nda kitapta. Biz de baz› yerlerdeki o politik dili, oyunda biraz daha çocuk diline çevirmeye çal›flt›k. Bu da yafl s›n›r›n› biraz daha düflürmek içindi. Mutlaka kitapla ayn› özü tafl›sa da baz› yerlerde de¤ifliklikler içermek zorunda kal›n›yor oyunda. ‹flte tüm bunlar›n amac› o kavramlar›n, kelimelerin de¤il; o gerçeklerin anlafl›lmas›. Bunun da anlafl›ld›¤›n› görüyoruz. Her ne kadar iki defa oynam›fl olsak da bizce hedef kitlesine ulaflacak bir oyun Yaban O¤lak. Oyuncusuyla, rejisiyle... bir bütün olarak oyunla ulaflacakt›r o kitleye. Ve insanlar›n kafas›nda o gerçeklerin yeniden uyanmas›n› da sa¤layacakt›r diye düflünüyoruz. Bilmeyenlerin ö¤renmesi, unutanlar›n hat›rlamas› için iyi bir f›rsat bu oyun. Gamze: Her s›n›f, kendi ideolojisinin propagandas›n› yapar. Egemen s›n›f bugün kendi düzenini devam ettirmek için içini boflaltt›¤› beyinlere ihtiyaç duyuyor. Kapitalizm, kendi politikalar›na uygun olarak sanatta edebiyatta, kültürde bir yozlaflma ve de¤er yitimini örgütlüyor. Çocuklar da bu propagandan›n hedefi durumunda. AKP iktidar› da e¤itimde idealist safsatalarla dolduruyor beyinlerini çocuklar›n. Her türden gericilik ders kitaplar›na kadar girmifl durumda. Kadercilik, flükürcülük kabul ettirilmeye çal›fl›l›yor. Aksini düflünürsen günaha girersin. Ya da suç ifllersin. Devletine karfl› gelme. Sürü gibi yafla. Bütün insanlar bir koyun sürüsü sanki. Ama bir gün, bir yaban o¤lak ç›k›yor ve sürüyü de “yoldan ç›kar›yor” Yaban o¤lak özgürlü¤ü savunand›r. Ama bireysel de¤il, toplumsal bir özgürlü¤ü. Bu da zaten gerçek özgürlüktür. Anne ve babalar›n da anlatmakta s›k›nt› çektikleri konular› ifade etmesi yan›yla, oyunun onlara yard›mc› oldu¤unu söyleyebilir miyiz oyun için? Veysel: Anketlerde ç›kar s›k s›k, Amerika'dan en çok nefret eden ülke durumun-

day›z biz. Bizim ülkemizde dünyaya yeni gözlerini açan çocuk bile Amerika'ya borçludur. Bu nedenle oyunu izlesinler veya izlemesinler insanlar çocuklar›na bu gerçekleri anlatmal›lar. Yoksa düzen onlar› yalanlar›yla çok çabuk kand›r›yor. Yani çocuklar›m›z da “Ne ifli var onlar›n Irak'ta, Somali'de?” diye sorabilmeli. Do¤rular› bilmeli. Yoksa biz Mist›r Co’lardan kurtulamay›z. ‹flte asl›nda oyun o Mist›r Co’lardan nas›l kurtulunaca¤›n› da anlat›yor. Sadece gerçekleri anlatmakla kalmay›p, o iyi denen, güzel denen fleye nas›l ulafl›labilece¤ini anlat›yor. Çocuklarla çal›flmak nas›l bir fley, avantajl› m›? Mesude: Elbette sahnede oynayan o çocuk anlarsa izleyici çocuklar da anlayabilir. Onlar bizim için veriydi. Deneyerek görmemizi sa¤lad›lar diyebilirim. Hem oynama, hem de sonuçlar›n› gözlemleme flans›m›z oldu. Gamze: Oyuncu arkadafllar›m›z zaten kendileri bir çocuk ve onlarla çocuk oyunu oynamaya kalk›yorsunuz. Ve oldukça da yaramazlar. Provalarda çok s›k›nt› çektik tabi. Sahnede oyununu oynuyor bir sonraki sahne gelene kadar kuliste çocuk olman›n gereklerini yerine getiriyor. Ne yap›yor, oyunlar oynuyor yerlerinde duram›yorlar. Ancak sorumluluklar›n fark›ndalar. Ve hepsi çok zeki ve dikkatliler. Bize kulisteki hat›rlatmalar› onlar yap›yorlar. Unuttu¤umuz bir fley olursa onlara soruyoruz! Oynayan arkadafllar›m›z›n hepsinin daha önceden tiyatro deneyimi vard›… Bunun da faydas› oldu tabii. Peki, çocuklara rollerini anlat›rken nas›l çal›flt›n›z? Yani bir oyuncunun rolüyle bütünleflmesi denilen fleyi nas›l gerçeklefltirdiniz? Canland›rd›¤› karakterin özelliklerini biliyorlar m›yd›? Veysel: Bu oyunun yaz›m› yönetmenle birlikte sahnelerken yap›ld›. Bir yandan oynay›p, bir yandan yaz›ld›. Düflünerek, olaylar birlikte örülerek yaz›ld›. Yönetmenimizle böyle çal›flt›k. Oyuncular›n da yaz›m aflamas›nda katk›lar› oldu. Bu durum, karakterin daha iyi anlafl›lmas›n› da sa¤lad›. Üzerlerinde hep beraber konuflarak yaz›ld›. Çocuklar nezdinde de o karakteri içsellefltir-


röportaj

mesi, onunla bütünleflmesi daha yaz›m aflamas›ndayken sa¤lanmaya çal›fl›ld›. Kendi aram›zda yapt›¤›m›z kimi sohbetlerle adeta bir e¤itim çal›flmas› gibi de¤erlendirildi. Buras› bir okul gibi. Oynad›¤›m›z her oyunla ö¤renmeye devam ediyoruz. Roller böyle bir yöntemle ortaya ç›kt›¤› için daha sa¤l›kl› oldu. Yani kafalar›nda ne olufltuysa bu e¤itim sürecinde oldu. Mutlaka ki biliyorlar art›k neyi canland›rd›klar›n›. Ayr›ca oyunu oynarken de s›k›nt› yaflayabilece¤imiz fleyler olabilece¤ini de düflündük. Çünkü çocuklar›n nas›l tepkiler verece¤ini her zaman bilemeyebilirsiniz. Çocuklar neticede. Hiç beklemedi¤in bir tepki verebilirler. Ama biz yine de baz› fleyleri önceden kestirmeye çal›flt›k. Mesela oyunun bir bölümünde Yaban O¤lak, izleyicilerden baz›lar›n› o¤lak yapmak için sahneye al›yor. Oyunun bir bölümünde de “Hadi flunlar›n üzerine sald›ral›m!” diyor. Öylesi bir durumda tüm izleyicilerin sald›rd›¤›n› düflünün mesela. ‹flte böylesi fleyleri önce-

den düflünerek oynamak gerekiyordu. Orada bu sözlerin sadece sahnedeki çocuklara söylenmesi laz›m ki, di¤er çocuklar sahneye f›rlamas›n. ‹flte bunu bile düflünmek gerekebiliyor çocuk oyununda. Ama ilk iki oyunumuzu oynad›k. Çocuklar›n s›k›labilece¤ini düflündü¤ümüz yerler vard›. Oralara da dikkat ettik. Düflündü¤ümüz gibi olmad›. S›k›lmadan izlediler. Oyun da zaten hareketli bir oyun, sahneler h›zla de¤ifliyor, kostümler de¤ifliyor. Bunlar›n da etkisi büyük. Ayn› zamanda interaktif bir oyun bu. Seyirciyi de kimi yerde kat›yoruz. Gerek soru sorup cevap alarak, gerekse do¤rudan sahneye alarak... Öyle epik bir yan› da var. Mesude: Çocuklar› rollerine haz›rlarken kitab›n etkisi çok büyük tabi. Hepsi kitab› okudu ve kitap üzerine konufltuk hepsiyle. Tiyatroyla oyunculuk anlam›nda ilk kez tan›flanlarla tiyatro üzerine sohbetler ettik. Bunlar da role haz›rlanma ve bütünleflme

aç›s›ndan önemli fleylerdi. Provalar›n d›fl›nda da tek tek çal›flmalar ald›k. Peki, tekrar çocuk tiyatrosuna geri dönecek olursak, tiyatro ile e¤itime iliflkin neler söyleyebilirsiniz? Gamze: Politik çocuk tiyatrosu olur mu diye bir tart›flma var. Halihaz›rda Küba'da böyle bir oyun oynan›yor. Kendi aram›zda da politik çocuk tiyatrosu nas›l olur diye de tart›fl›yoruz asl›nda. Politika, çocuk dünyas›na çok kaba bir flekilde ifade edilmeli midir? Tart›fl›lan fley bu yani... Evet, biz sosyalist gerçekçi sanat› savunuyoruz. Ve çocu¤un hayat›n›n da politikaya dahil oldu¤unu düflünüyoruz. Zaten çocu¤un hayat›nda fliddet var. Biz bunlar› kimin yaratt›¤›n› anlatabilmeliyiz sahnede çocu¤a da. Politikayla tan›flmas› için, çocu¤un belli bir yafla m› gelmesi laz›m? Ya da burjuva sanat anlay›fl› gibi sadece iyiler ve kötüler diye mi anlataca¤›z? ‹yi neden iyi, kötü neden kötü?

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 23


röportaj

ba¤›na de¤inebilir miyiz? Kendisinin izleme f›rsat› olam›yor maalesef. Onunla paylafl›m›n›z nas›l? Gamze: O çok merak içerisinde elbette. Her aflamas›n› yazmaya, anlatmaya çal›fl›yoruz, her ne kadar tecrit koflullar›nda çok zor olsa da. Oyundaki bütün herkese dondurma ›smarlad›. Ve coflkusunu böyle anlayabiliyoruz. Oyunun kahraman› Yaban O¤lak’a bir mektup yazm›fl. En son görüflmemizde izleyen ve gülen çocuklar›n foto¤raflar›n› görmeyi çok istedi¤ini söyledi. O çocuklar›n coflkusunu görmesini ne çok isterdik. O yoksul çocuklar›n mutlulu¤unu göremese de hissediyordur eminim.

Ya da kahramanlar kimler? Mesude: Evet, hayat›n içindedir asl›nda kahramanlar. Superman, He-man ya da Spiderman’ler yoktur hayat›n içinde. Mesela flöyle bir kahramand›r Yaban O¤lak. Asl›nda korkakt›r. Korkakt›r ama hayat›n içinde cesurlaflm›flt›r. Gerçekleri göre göre, hayattan ders ala ala kendisi gerçe¤i bulmufltur. Kimsenin ona sunabilece¤i bir fley yoktur. Özel güçleri yoktur. Bir Bilge Kedi var. Onun da Yaban O¤lak'a sundu¤u bir reçete yoktur. Evet, belki verdi¤i ö¤ütler vard›r ama as›l gerçe¤i kendisi aray›p bulacakt›r. O korkak, cahil, flaflk›n Yaban O¤lak, böyle böyle cesur bir kahraman olmufltur.

kendimizi. Yaban O¤lak da bu e¤itimin bir arac› olabiliyorsa ne mutlu bize. Ki, o zaman amac›m›za ulafl›yoruz demektir. Gamze: Ye¤enimle kitap hakk›nda konufluyordum. Bu 6 yafl›nda bir k›z, ismi S›la. Okula gitmedi¤i için kitab› okumad› henüz. Ona kitab› hediye ettik. Kitab› hapishanede bulunan bir amcan›n yazd›¤›n› anlatt›m. Dedi ki “Peki neden hapishanede?” ... Ne diyece¤imi bilemedim. Küçücük bir çocu¤a “O amca siyasi düflünceleri sebebiyle içerde” nas›l derim? Anlamaz bunu. Sonra akl›ma oyun geldi dedim ki: “Kötülere karfl› mücadele etti¤i için içerde”... Gözlerini kocaman açarak bana bakt› ve flu cevab› verdi: “Ama kötülere karfl› mücadele etmeliydi, niye içeri att›lar onu?” Sonra yine ne diyece¤imizi bilemedik. Herkes ayn› fikirde olmad›¤› için içerde dedik zorunlu olarak. Gördünüz mü çocu¤un hayat›na nas›l giriyor politika? ‹flte S›la’n›n kafas›ndaki kahraman art›k hapishanedeki Ümit ‹lter amcas›. Ona kocaman bir kalp çizip gönderdi. Çünkü o, kötülere karfl› mücadele etti ve S›la için bir kitap yazd›. Yani sorunuza cevap oldu mu bilmiyorum ama bir anlamda kitab›n içindeki kahramanlar var, bir de hayat›n içindeki kahramanlar. Bunlar bir yerde siyasi tutsaklard›r…

Veysel: E¤itimin kendisi hiçbir fleyle s›n›rland›r›lamaz. Hayat›n kendisi de e¤itimin bir parças›. Bu noktada sanat› da e¤itime dönüfltürmek bizim elimizde. Sosyalist gerçekçi sanat›n özü de budur. Mesaj vermektir, gerçekleri aktarmakt›r, gelece¤i nas›l kuraca¤›n› göstermektir. Biz de bu perspektifle hareket ediyoruz. Bütün oyunlar›m›zda bir mesaj vermek istiyoruz. Sanat›m›z› bu do¤rultuda flekillendirece¤iz. Çünkü biz gelece¤i kendi ellerimizle kurmak için mücadele ediyoruz. Sanat› da bunun etkin bir arac› haline getirmek için u¤rafl veriyoruz. Ne kadar anlatabilirsek, insanlar›n de¤iflimine, dönüflümüne ne kadar katk›da bulunabilirsek o kadar baflar›l› olmufl sayaca¤›z Peki son olarak, Ümit ‹lter’in oyunla olan

24 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

Tecritin ard›ndan ç›kabilen, onu delebilen, oralardan gelece¤i gösterebilen bir kitap bu. Bu çok önemli. D›flar›da da etkisini bulunca tutsaklar› da çok heyecanland›r›yor haliyle. Bunu da görmek istiyorlar. Ayn› zamanda oynayanlara, izleyenlere, eme¤i geçen herkese çok selamlar› var. Biraz da çocuklarla söyleflelim isterseniz. Yaban O¤lak'la ne zaman tan›flt›n? Berdan: Ben ilk baflta okumam›flt›m. Sonra abim oyuna kat›ld›. O zaman ilgimi cekmiflti. Sonra ben de davet edildim oyuna. O zamana kadar daha bitirmemifltim ama oyunda yer al›nca art›k bitirmem gerekti¤ini farketttim. Ben de bir o¤lakt›m ve nas›l bir o¤lak oldu¤umu bilmem gerekiyordu. O yüzden açt›m kitab›, okudum ve bitirdim. Herkes anlayabilir mi? Berdan: 3. s›n›ftan yukar›s› anlayabilir Sen Yaban O¤lak'› canland›rd›n sahnede. Nas›l haz›rland›n rolüne? Arda:Buradaki provalarda bak›yorduk zaten. Provalar›n d›fl›nda burada ‹dil Kültür Merkezi’nde ayr›ca çal›flt›m. Evde de çal›flt›m hep. Yani her yerde rolümü ezberlemeye çal›flt›m. Hep bakt›m yani. Peki sen nas›l tan›flm›flt›n kitapla? Arda: ‹lk olarak burada, ‹dil’de gördüm. Bir hafta sonu müzik çal›flmas› için gelmifltim. Kitap da buraya yeni gelmiflti. Raflara konulurken dikkatimi çekmiflti hemen. Sorunca kitab›n bizim için yaz›ld›¤›n› ve yazan›n da Ümit ‹lter oldu¤unu ö¤rendim. O gün hemen almam›flt›m ama ertesi gün


röportaj

mahallemizin kütüphanesinde görünce orada okumaya bafllad›m. Yaban O¤lak için neler düflünüyordun oyuna bafllamadan evvel? Arda: Merak eden bir o¤lak. H›rsl›, ö¤renmek istedi¤i fleyin peflini b›rakmayan bir o¤lak. Bir de boyun e¤meyen... Oyunda masalc› amcaya “Gelecek nerde?” diye soru soruyorsunuz? Peki siz hiç düflündünüz mü bu sorunun cevab› nedir diye? (Bu sorunun cevab›n› henüz bilmiyorlar) Oyunun di¤er çocuk oyunlara bak›ld›¤›nda baflka bir dili var. Her karakter gerçek yaflamda bir kesimi ifade ediyor. Siz hangi karakter neyi temsil ediyor bunu anlayabildiniz mi? Sinan: Mist›r Co Amerika’y› temsil ediyor mesela. Ceberrrut da bizim ülkemizden ama Amerikal›lara ülkemizi satanlar› gösteriyor. ‹flbirlikçiler yani. Mesela oyunun bir bölümünde vali diyor ki: Para için ülkemiz size feda, ›rmaklar›m›z size feda. Onun gibiler yani. Oyunun bafl›nda söylüyor yani. Bir Amerikal› en uzun boynuzlu keçiyi avlamak için gelmifl. Ve kimse buna bir fley demiyor. E¤lence için de¤erli varl›klar›m›z› al›yorlar. Arda: O¤laklar halk› temsil ediyor. Yaban O¤lak devrimci birisi. Oyunun içinde çocuklara bazen sorular soruyorsunuz? Mesela Yaban O¤lak, o¤laklar kesilmeye götürülürken "Nereye götürüyorlar arkadafllar›m›?" diye soruyor çocuklara. Peki her zaman do¤ru cevab› alabiliyor musunuz? Sinan: Bazen alamayabiliyoruz ama o zaman da Veysel Abi gibi yönlendiriyoruz. Mesela ormanlarda kimler yaflar diye soruyoruz. Keçi d›fl›nda her fleyi söylüyorlar. O zaman ipuçlar› veriyoruz. Hani böyle uzun boynuzlar› oluyor, flöyle ses ç›kar›yor, diyerek yönlendiriyoruz. Kesmeye götürdüklerinin cevab›n› vere meyebiliyorlar ya hani, bunun sebebi ne olabilir? Çok kolay bir soru çünkü bu. Sinan: Evet çok kolay, ama çocuklar köy yaflam›ndan uzak olabiliyorlar. Ondan olabi-

lir.

leri düflünüyor.

Oyunun size kazand›rd›¤› çok fley olsa gerek. Oyundan sonra art›k de¤iflen bir fley oldu mu sizin için? Sinan: Tabi, Ceberrrut’la birlikte, valiyle birlikte ülkemizi satanlar›, iflbirlikçileri gördük. O sürü sahnesinde, asl›nda insanlar›n iktidara her türlü boyun e¤ip, onlar›n söyledikleriyle hareket etti¤ini gördük.

Hiç Ceberrut’tan krtulma gibi bir düflünce si de yok de¤il mi? Ali R›za: Evet, ekmek elden su gölden gibi düflünüyor herhalde. Ara s›ra dayak yese de...

Sen daha önce de baz› çocuk oyunlar›nda oynam›flt›n. O oyunlarla bunu k›yaslad›¤›nda, neler söyleyebilirsin? Sinan: Oyunda verdi¤imiz mesajlar daha farkl› tabi. ‹nternet kafelerde, televizyon bafl›nda ö¤rendiklerinden faha farkl› fleyler anlatmaya çal›fl›yoruz. Onlara da gelip bu oyunu izlemeleri ça¤r›s›nda bulunuyoruz tabi.

Oyunda sen Ceberrut'un köpe¤isin. Rolünden dolay› yaflad›¤›n s›k›nt›lar neler? Ali R›za: Çok sevilen bir tip de¤ilim tabi. Mesela oyuna ça¤r› yapmak için bazen davulu elimize al›p mahallede duyuru yap›yoruz. O zaman bile benden korkuyorlar. Oyuna ça¤›rmaya gidiyoruz ama çok küçük çocuklar›n benden korktuklar› oluyor. ‹nsanlara kolay yaklaflam›yorum yani. Nas›l haz›rland›n rolüne? Ali R›za: Art›k köpeklere daha dikkatli bakmaya bafllad›m. Hareketlerini daha dikkatli izledim. Köpe¤in korkarak duvara t›mand›¤› bir sahne var mesela, buraya epey bir bakmak zorunda kald›k. Sinan: Evet, dört hafta do¤ru köpek sesini ç›karamad› mesela! Sence nas›l bir köpek bu Ceberrut'un köpe¤i? Ali R›za: Köpek tam olarak ne yapt›¤›n› bilmeyen, salak bir köpek. Yalaka bir köpek. Ama baz› fleyleri özellikle kendi ç›kar›na gelen fleyleri de biliyor. Mesela köpe¤in dolara karfl› acayip bir ilgisi var. Dolar› gördü¤ü zaman köpe¤in a¤z› sulan›yor, gözleri aç›l›yor. O zaman yapmayaca¤› bir fley yok. Asl›nda köpe¤i de Ceberrut'a benziyor. Yani köpe¤in kendi düflüncesi yok. Sahibi ne düflünüyorsa, neyi seviyorsa o da ayn› fley-

Sahibini seviyor mu peki? Ali R›za: Hay›r sevmiyor asl›nda. Orada da ç›kar iliflkileri var. Sevmiyor asl›nda ama kendisine bakt›¤› için yan›nda. Bazen tehditler savurmuyor de¤il. Mesela bir yerde "Vurma bak Mist›r Co'yu ›s›r›r›m ona göre" diyor. Onu canevinden vuruyor yani. Oyunu çocuklar anl›yorlar m› peki? Ali R›za: Bence anl›yorlar. Gerçi yafl› çok küçük olanlar›n bilmedi¤i fleyler var. Mesela Gazi Mahallesi’nde çok küçükler Mehter Marfl›'nda alk›fl tutmufllard›. Ama daha büyük olunca 5-6 yafl ve üzeri anl›yor. Sana rolünün verildi¤i an neler hissettin? Ali R›za: ‹lk önce k›zard›m, ola ola köpek mi oldum diye. Ama birisinin olmas› gerekiyordu. Senin rolün de öyle kolay bir rol de¤il. ‹lk baflta tereddüt etti¤in oldu mu? Acaba yapabilir miyim diye düflündün mü? Ali R›za: Evet, çünkü köpe¤in ne yapaca¤›n› tam olarak bilmiyordum. Zaten ilk üç-dört provada bir fley yapam›yorum. Sadece havlay›p duruyordum. Sonra replikler yaz›ld›kça ben de çal›fl›nca daha iyi oldu. Bununla birlikte bir ekip ruhu da söz konusu de¤il mi? Yani tiyatroda baflar› demek tek tek tüm oyuncular›n baflar›l› olmas› demek, bunu görmüfl oldunuz. Sinan: Vallahi bu kadar kalabal›k olman›n iyi olmad›¤› fleyler de oldu. ‹dil'deki kulise s›¤amad›k. S›k›fl›k oldu. Hep birlikte çal›flm›fl olman›n sizlere katt›¤› bir fley olmad› m› peki? Ali R›za: Oldu. Mesela sorumluluk duygumuz biraz daha geliflti. Çünkü bizim yapaca¤›m›z bir yanl›fl hareket di¤er ekip arkadafllar›m›za da yans›yacakt›. Onun için daha düzenli çal›flt›k. Hem kendimiz için hem de ekibimiz için çal›flm›fl olduk. o

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 25


deneme yönetmeni yaban o¤lak’› anlat›yor...

yaban o¤lak ile yollara düflerken... mehmet esato¤lu

Bir kitap okursunuz. Okudu¤unuz kitap sizi etkilemeye bafllar bafllamaz içinizi tatl› bir heyecan sarar; “Ah bunun filmi ya da oyunu ne güzel olur” diye içinizde duygular uçuflmaya bafllar.

bulurlar. Asl›nda kitaptaki kifliler, olaylar, ayr›nt›lar sahne ya da ekranda ete kemi¤e bürünmüfltür ama insan›n düfl gücünde yapt›¤› kurguya eriflmenin mümkünü yoktur.

Yaz›l› olan› sahneye ya da ekrana aktar›rken kayg›lardan biri de yap›t›n özünün bozulmas›d›r.. Burada gözetilmesi gereken yazar›n anlatt›klar›n›n mümkün olabildi¤ince aktar›m› olmal›d›r. Her fleyi aktarmak mümkün olmasa da ana hatlar› koruma konusunda da bir titizli¤e gereksinim vard›r. Aktaran bir yandan bunu yaparken öte yandan da metnin kendisinde uyand›rAsl›nda yap›lmas› gereken kitaptan yola d›¤› ça¤r›fl›mlar› ve renkleri de oyun metni ç›karak yeni bir sahne metni ya da film se- ya da senaryoya katabilmelidir. naryosunun oluflturulmas›d›r. Kitapta yaz›l› olan›n sahne ya da film diline çevirisi Burada kimi zaman düflülen bir baflka yangerekir. Bu çok kolay bir ifl de¤ildir. Örne- l›fl da yap›ttan senaryo ya da oyun metnine ¤in yazar kitab›nda bir olay› uzun uzad›ya giderken ipin ucunun kaç›r›larak konunun anlat›r. Bunun sahne ya da film dilinde elden ç›kmas›d›r. Bazen ifl öyle bir hale geifadesi tek bir görüntüdür. Bunun tam ter- lir ki izleyenlere “Keflke yeni bir yap›t kalesi de olabilir. Yazar›n tek bir cümle ile geç- me alsaym›fl” dedirtecek düzeye gelir. ti¤i alan›n atmosferini aktarmak için bir Kitaptan sahneye ya da ekrana gitmek dolu görüntü gerekebilir. uzun, zorlu ama zevkli bir yolculuk. Bu yolKitaptan sahneye ya da ekrana do¤ru bir culu¤un daha önce yap›lm›fl deneyleri, bayolculuk bafllad›¤›nda yap›t yeni bir biçim- flar›lar› ve baflar›s›zl›klar› bize yol gösterilenmeye u¤rar. Burada eski anlat›m›n kimi yor. Biz bütün deneyleri gözümüzün önünizleri olmas›na ra¤men yap›t›n ilk hali ge- den geçirerek yeni bir yarat›mda bulunduk. Bunun da bu yolda bir kilometre tafl› ride kalm›flt›r. olmas› en büyük dile¤imiz. Yap›t›n kitaptaki biçimini bilenler bu yeni biçimi yad›rgarlar. Yap›t› kitaptan okumufl Yaban O¤lak Oluflurken olan, kifli ve olaylar› kafas›nda canland›rd›¤› biçimde göremedi¤i an düfl k›r›kl›¤›na ‹dil Tiyatro Atölyesi, uzun geçmifli ve on u¤rar, sahnede ya da ekrandakini “yavan” y›llara dayal› birikimiyle 2006 y›l›nda yeniAma ortada küçük bir yan›lg› vard›r. Okudu¤unuz bir kitapt›r. Sahnede ya da ekranda izleyece¤iniz ise farkl› bir fley. ‹kisinin de farkl› bir dili, anlat›m› ve kurgusu vard›r. Kitapta anlat›lan baflka fleydir, sahneye ya da ekrana uyarlanan ise baflka. Her ikisin de t›pa t›p ayn› konudan bahsediyor olmas› da durumu de¤ifltirmez.

26 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

den yo¤un bir tempoyla üretmeye, sahnelemeye bafllad›¤›n›n üçüncü y›l›nda politik bir çocuk oyunu var etti. Bu oyun di¤er çal›flmalardan farkl›yd›. Öncelikle Bolu F Tipi Hapishanesi’nin dört duvar› aras›nda yarat›lm›fl bir yap›t yazar› aram›za gelemese de izleyiciyle buluflacakt›. Yap›t önemliydi. ’70'li y›llarda bir dönem yayg›nlaflan daha sonra ’80'li y›llardan sonra örnekleri ortada görülmeyen politik çocuk yaz›n›na iliflkin bir yap›t üretilmiflti. Ülkemizde çocuklara yönelik ilk politik edebi yap›tlar ortaya ç›kt›¤›nda bir kesim bunu coflkuyla karfl›larken öte yanda baflka bir kesim de bunun çocu¤un “temiz” dünyas›n› olumsuz etkileyece¤i gerekçesiyle karfl› ç›kt›. 12 Eylül'le birlikte politik çocuk edebiyat› da ortal›ktan yok olunca bu kez çocuklar›n “temiz” dünyas›na manken-futbolcu isimleri, parfüm, otomobil, televizyon kanal›, banka markalar›n›n dolufltu¤unu gördük. ’90'lar›n ortas›n bafllayan kültürel dibe vurufl ancak 2000’in ilk befl y›l›ndan sonra biraz durulur gibi oldu. Bu dönemde çocuklara yönelik nitelikli baz› edebi ve görsel ürünler ortaya ç›kt›. Bugün çocuklara belli bir dünya görüflünü anlatan, onlar›n çevrelerine, dünyaya ve insan iliflkilerine do¤ru bakmalar›n› sa¤layacak, onlar için özel üretilmifl yap›tlar yok. Bunlar olmay›nca her türden milliyet-


deneme

çi-dinci gerici yaklafl›mlarla doldurulmufl yap›tlar çeflitli yollarla ellerine ulafl›yor. Bu alana özgü yeni bir politikayla kültürel, sanatsal üretimler yap›lmas› acil bir gereksinim.

zun içinde yer ald›. fiimdi sahnedeyiz. Bir yandan oynuyoruz öte yandan kula¤›m›z çocuk ve yetiflkin izleyicilerde. Onlardan gelecek her türlü elefltiri v e

“Yaban O¤lak Mist›r Co'ya Karfl›”

Hülya fiimflek’lerin vasiyetiydin sen bize. Bir de, 145 cm’lik boynuzu yüzünden zevk olsun diye vurulan Aksakal’›n yadigar›yd›n. Ve emperyalistlere h›nc›m›zs›n. Bir yan›m›z Aksakal’sa, bir yan›m›z sensin iflte.

Anadolu'da binlerce y›ld›r anlat›lan masal biçiminden yola ç›karak yap›t› kurgulayan ‹lter, yer yer yolunu güncel olaylar›n içinden geçiriyor.

‹lter'in masal›n›n baflkiflisi bir Yaban O¤lak ama masal onun serüvenleri fleklinde geliflmiyor. ‹lter, Yaban O¤lak'›n arkas›nda adeta bir kamera gibi dolaflarak bize her gün görüp de fark etmedi¤imiz bir dünyan›n ayr›nt›lar›n› gösteriyor. Oyunu sahnelerken gerek masal tad›n› korumay›, gerekse Anadolu masallar›na egemen olan göstermeceyi ön planda tutan bir sahneleme yapt›k. Rol da¤›l›m›nda son bir y›ld›r toplulukta yayg›n bir e¤ilim bu oyunda da ön plana ç›kt›. O da yetiflkinlerle çocuklar›n yan yana oynamas›. Genellikle tiyatrolarda yayg›n olan çocuk-yetiflkin ayr›m› ‹dil Tiyatro Atölyesi'nde tam tersine her yafltan oyuncunun omuz omuza birlikte üretmesi biçiminde gerçeklefliyor. Oyunu sergilerken politik geçmiflimize iliflkin bir dolu öge ve müzikler de oyunumu-

Vay be Yaban O¤lak! Hapishaneden firar etti¤in yetmezmifl gibi, sat›rlara mahkum olmay› da reddetmiflsin. Sana da bu yak›fl›rd› zaten. Sevgili Yaban O¤lak!

Ümit ‹lter masal›n› olufltururken yap›t›n› bir aya¤›n› gelenekselin üzerine oturturken, öbür aya¤›n› da evrensellik üzerinden infla ediyor.

Biz oyunu kurgularken oyunun bafl kiflilerinden birini de “Masalc› Amca” olarak belirledik. Hücresinin duvar›nda foto¤raf› olan bir çocu¤a masal anlatmaya bafllayarak giderek o duvarlardan ç›karak -yaflamda da oldu¤u gibi- herkesin masalc› amcas› olan bir Ümit ‹lter’i anlat›yoruz.

anlam, ‹dil’in ellerinde sokaklara, sahnelere tafl›nd›, tafl›n›yormufl.

Biliyor musun, geçen gün bir dostumuz “Heri Pot›r’lar›n dünyas›nda Yaban O¤laklar’›n flans› nedir?” diye sordu. Yalan dünyas›nda gerçe¤in flans› nedir, der gibi geldi bize soru. Fakkat yine de cevaplanmal›. O da flu ki, senin yoldafllar›n var Yaban O¤lak. ‹flte senin flans›n bu! öneri ile bu oyun ad›m ad›m geliflecek de¤iflecek. Bir yandan oynayaca¤›z öte yandan da dünyan›n de¤iflmesi için u¤rafl verece¤iz. Kimbilir belki bir gün bu u¤rafl›n sonunda Yaban O¤lak Mister Co'ya karfl› masal›n›n yazar›n› da izleyicilerimizin aras›na kat›veririz.

yazar’›ndan yaban o¤lak’a mektup

Halk çocuklar› senin yoldafl›nd›r. Seni oyunlaflt›r›p yoldafl›n.

sergileyenler

zaten

Senin flans›n, yoldafllar›nla sürdürdü¤ün savafl›nd›r Yaban O¤lak! Baflkaca da bir flans›n yok. Dedim ya Yaban O¤lak, sana mektup yazmak hiç akl›mda yoktu. Zaten bu mektubun amac› da, sana bir selam vermekse, sana can verip oyunlaflt›ran arkadafllara, seni izleyen yoldafllar›na bin selam vermektir as›l olarak... Belik bir gün bir da¤da görüflmek üzere, hoflçakal. Hoflçakal Yaban O¤lak... Ümit o

Sevgili Yaban O¤lak! Sana mektup yazaca¤›m hiç akl›ma gelmezdi. Ama hiç sorma, olay büyüdü. Sen henüz büyümedin gerçi ama tafl›d›¤›n

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 27


mektup

gülay’dan güler zere’ye dair... gülay efendio¤lu

“Zindan alacaklar›n› topluyor Tepeden t›rna¤a Borcum yok! Bozdurdum ömrümü Gençli¤im düfltü pay›ma. Bir nefesin boyunda hücrem Yar dilime tespih etmiflim seni Bir denizi Bir damla suya bo¤amazlar Tedari¤imi haz›rla Olur ya Düflerim senden ayr› Garibe düflmesin sol yan›n Dolmas›n gözlerin Kald›r bafl›n› iki gözümün arkadafl› Ucu ortas› yok bunun Boyun k›rmadan yaflamak u¤runad›r Toz duman paramparça oluflumuz”

Merhaba, Bu fliiri Güler’in defterinden ald›m. fiairini yazmam›fl ve maalesef ben de hat›rlam›yorum. Ama bu fliiri Güler nas›l güzel okurdu hat›rl›yorum. Yazarken sanki ondan dinliyorum. Bu fliiri Grup Yorum’un besteledi¤i flekliyle de çok güzel söylerdi. “Söylerdi” demek gerek, çünkü art›k o yan›k, o yüre¤i iflleyen sesiyle ne fliir okuyabilir, ne flark› söyleyebilir. Art›k onun dama¤›n›n büyük bir bölümü yok. “Kanserden kaynakl›” dense de tam olarak öyle de¤il. Bir hastal›k, bir bafl›na bu denli y›k›c› de¤ildir. Bu kanser bile olsa... Öyleyse? Kimdir Güler Zere bilmezsiniz elbet. Tecrit hücrelerinden size sesimizi duyurmam›z o kadar zor ki! Belki bugünlerde siz de karfl›laflt›n›z Güler’in hasretle bakan gözleriyle. Baz› gazetelerde haberi ç›kt›, bizim haber olmam›z için ço¤u kez ölmemiz bile yetmezken, flimdi flans m›, bu eflikte Güler’e dair haberlerin gazetelerde ç›kmas›? Kim bilir belki... Haberler flöyle bafll›yor: “Kanser hastas› tahliye edilmiyor...” Devam›n› okuyam›yorum bu haberin, kal›yorum öylece. Tam 10 y›l boyunca ayn› hücreyi paylaflt›k, paylafl›lan salt bir hücre de¤ildir bizler için, yaflam›n ta kendisidir. Üç kiflilik bir yaflama ve küçücük hücrelere s›¤d›rd›klar›m›z. Nas›l getirilir bu haberin sonu?

28 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

Güler’in koflullar›n›, yaflad›klar›n› biliyorum. Bunlar› bilmek ac›m›, öfkemi büyütüyor. Peki siz biliyor musunuz hastanelerin “mahkûm” hücrelerini? Genelde morg bitifli¤idir, günefl girmez, lefl gibi kokarlar, duvarlar› pis yata¤›n üzerine ha kapakland› ha kapaklanacak gibidir, hücrenin en afla¤›l›k olan›d›r onlar. Böyle olunmas›na ra¤men bofl bulmak, s›ra olmak dahi lüks(!) olmufltur Güler için. Kanserdi evet, tedavi(!) için bofl hücre yoktu... Ve saatler süren ameliyat›n ard›ndan, daha ay›lmadan, at›ld› onun için bofl b›rak›lan hücreye. Henüz kendine gelirken bir ses duymufl d›flar›dan, “Ay›ld›ysan ses ver!” diye. Ses vermeliydi Güler, dama¤› al›nm›flt› birkaç saat önce, çok kan kaybetmiflti, kanserdi ama olsun ses vermeliydi! Ses vermesini istiyorlard› ses... Oysa o kocaman bir 盤l›k-


mektup

t›, o hücrede yatan yaral› bedeniyle. Yan›nda bir refakatçi olabilir mi? Yoo hay›r! O ancak dizilerde, filmlerde olur ya da pafla a¤›rlayan mekânlarda. Güler tecrit hücresinde tek bafl›na dövüflmek zorunda kanserle. Esasta duvarlarla, esasta o buz gibi ba¤›ran sesin sahibiyle, esasta kap›s›na vurulan kilit üstüne kilitle, esasta pislikle, esasta yaln›zl›kla dövüflmek zorunda. O koflullarda kap›s›na dayanacak olursa ölüm, bir bafl›na karfl›lamak zorunda onu da. Kara gözleriyle bakmal› yüzsüzlüklerine, onu o hasta bedeniyle oraya hapsedenlerin. Güler çok güzel türkü söylerdi evet, reyhan kokusuna âfl›kt›, çocuk resimleri ve fliirler biriktirmiflti zulas›nda... Çok suçludur Güler. Ne kadar? Sevgisi kadar suçlu! fiimdi hücremde üçüncü kifli Güler’in foto¤raf›. Nas›l hasretle bak›yor. Belki de bana öyle geliyor. Ama hasretli oldu¤unu da biliyorum elbet. Ve ben bu hasreti dindirecek bir fley yapamaman›n h›nc›n› büyütüyorum içimde. “Güler Zere tahliye edilmiyor...” evet öyle yaz›yor. Peki neden? Doktor raporlar› var kime ne? Güler hücrede, Güler kanser, Güler... dahas›n› yazmaya benim kalemim varmaz ama Güler’in d›flar›da tedavi olabilmesi, birilerinin kaleminin ucundan ç›kacak birkaç cümleye ba¤l›. “Hayata döndürmek için(!)” kan›m›za ekmek do¤rayanlar, hapishanelerde hastalan›p hayat›n› kaybedenleri bir kazanç(!) olarak görüyor olmal›lar ki bekliyorlar. Bu beklemenin bir ad› var ama akbabalara hakaret olur, çünkü onlar›n öldürmek gibi bir fiilleri yoktur, sadece bakarlar. Oysaki bu bekleme salt bir bekleme de¤ildir, öldürmektir... Çok özledim, özledik Güler’i, ama aslolan bu de¤il elbet. “Az da olsa tedavi flans› var” deniyor. Bu flans(!) onu o kör hücrede nas›l bulsun, özgürlük ilac› olsun. Siz de bir sorsan›z kendinize ve duymas› gerekenlere, “Neden Güler o lanet hücrede, ölüme terk ediliyor?” Neden? Bu sorunun gerçek yan›t› birçok fley anlatacakt›r kuflkusuz. Güler’in iyileflebilmesi için ona elinizi uzat›n, tutup ç›kar›n onu tecrit hücresinden, ç›kar›n ki o güzel türküsü size de ulafls›n, ç›kar›n ki siz de bir parça ç›km›fl olun kuflat›lm›fll›¤›n›zdan. Güler’le paylaflt›¤›m›z düfllerin büyüklü¤ünde sevgimizi getirdim size. GÜLAY EFEND‹O⁄LU: E Tipi Hapishane, Elbistan/K.Marafl J ANACAN Y‹⁄‹TLEMELER‹ I Can›mdan can yolundu U¤uldar anacan›m Dal› diken bürüdü Filizim darda benim Oy çak›l da çak›l kuduz diflleri Körpe cani parçalamak iflleri Can›mdan can duruldu S›z›ldar anacan›m Bahar› kan surudu Çiçe¤im harda benim

Oy sinsi de sinsi hain güçleri Ayd›nl›¤a tuzak kurmak iflleri Can›mdan can budand› Ça¤›ldar anacan›m Bir sevdaya adand› Yi¤idim s›rda benim Oy civan da civan umut kufllar› Analar›n can can açan düflleri II Gün do¤ar günüm olur Solurum dünüm olur Birisi benim yavrum Gerisi gülüm olur Vay kanl› da kanl› cellat elleri Cellat ellerinde halk›n gülleri Ifl›¤› gözde ca¤›r Sözünü özde ca¤›r Yüre¤in da¤ rüzgar› Ac›n› közde ça¤›r Vay çatal da çatal y›lan dilleri Y›lan dillerinde halk›n gülleri III Yavrum benim ça¤›l ça¤›l Sularda ›fl›ldan›r Zulüm ona ölum de¤il Bin canda yank›lan›r Oy seni de seni yavru ceylan›m Öcünü h›nc›ma yemin etti¤im Tomurcu¤um güne durmufl Dal üstünde h›zlan›r Düflmanlar› pusu kurmufl Kan içinde gizlenir Oy seni de seni yavru ceylan›m Ölümlerde gülüflüne kurban›m IV Can zulüm ba¤lar›nda En güzel ca¤lar›nda Alevlenmifl kuflum benim Özgürlük da¤lar›nda Oy seni de seni yavru kartal›m Rüzgar›n› doruklarda tutan›m Bir yan›m uzaklarda Bir yan›m tuzaklarda Öfkeyle bilendi ac›m Difllenmifl kucaklarda Oy seni de seni kanl› ba¤lar›m Günü gelir hesab›n› sorar›m

Nihat BEHRAM

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 29


an›

da¤lar sözümüz var grup yorum dinleyicileri

ye'den Yorum sevenlerle Burhaniye'de bulufltuk. Burhaniye'ye geldi¤imizde toplam sekiz Yorum severdik. Bir Yorum severimiz iki buçuk yafl›ndaki S›la Nazl›'yd›. S›la Nazl›, babas› ve annesi ile gelmiflti. ‹ki bayan Yorum sevenin ise iflten ç›kmas›n› bekliyorduk, çünkü izin alamam›fllard›. Dolay›s›yla güneflin bat›fl›n› "fieytan sofras›" denilen ziyaret yerinden izleme flans›n› kaybettik. “Cunda Adas›”ndaki tarihi Tafl Kafe’de çay da içemeyecektik. Arabaya bir kifli s›¤m›yordu. "Genç madenci" konsere gelece¤ini ve bir kifliyi götürebileceklerini söyleyen ÖDP'lilerle gelmek için kald›. Konser saatinde amfi tiyatronun önüne geldik ama Grup Yorum Sevenler Sitesi’nden, Grup girifli bulamad›k ve bir yokufla sapt›k. OraYorum'un Ayval›k'a gelece¤ini ö¤rendik. s› askeri bölgeye ç›k›yormufl, bu yüzden Biz de ‹stanbul'da Grup Yorum Sevenler Si- arabam›z› park edip döndük. Kula¤›m›za tesi üyelerinin her Yorum konserinde bu- her türlü piyasa müzi¤i geliyor ama Yorum luflmas›n›n gelenekselleflmesini Anado- müzi¤i gelmiyordu. Girifl kap›s›ndan yukalu'ya da tafl›yal›m istedik. Sitede ça¤r›lar r› do¤ru ilerledi¤imizde yüre¤imiz yerinyapt›k. Albatrosum, Sarpa, Genç Madenci den f›rlayacak gibi oldu. siteyi temsilen buluflup Çanakkale Ayvac›k-Küçükkuyu, Bal›kesir Akçay-Burhani- Yükseldikçe,

30 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

"Da¤lar sözümüz var Doru¤unda izimiz var Daha bir güçlü yürüyoruz art›k Nice engel alt edildi Dalga dalga geliyoruz art›k" sözlerinin etkisi alt›na giriverdik. Bir da¤bafl›ndaym›fl ve ufuktan ak›n ak›n halk kurtulufl savaflç›lar› geçiyormufl hissine kap›l›yorsun müzikle birlikte. Bu sesle, Selma’n›n sesiyle birlikte hayallerden kurtuluyoruz. 20 gün sürecek turnelerinden söz ediyor, konser yeni bafllam›fl bu ilk flark› ama Genç Madenci'nin gelemeyece¤ini, çünkü onu arabalar›yla getirecek olanlar›n, gelmekten vazgeçmeleri nedeniyle gelemeyece¤ini ö¤renince can›m›z s›k›l›yor. Bu ruh halinin yarat›lmas›nda onunda pay› vard› çünkü, burada olmal›yd› diyoruz. Resim çekemeyece¤i için de ayr›ca üzülüyoruz, resimcimiz oydu. E daha siteye üyeli¤inin ilk gününden ödp -dy ile ilgili, yaz› yay›nlarsan sana böyle yaparlar diye de saka yap›yoruz. Ve "U¤urlama" ile devam ediyor konser. "Bu kente yaln›zl›k çöktü¤ü zaman uykusunda bir kufl ölür ecelsiz" U¤urlama ile de flehrin sokaklar›nda adeta flehir gerillas› ile süzülüyoruz. Öznur'un sesi, " Yüre¤im çarpar flimdi Öyle büyük bir aflkla Geçmiflim pusulardan Korkusuz bir telaflla" diyerek yüreklerin pusulas› oluyor. "K›z›ldere'den bu günlere kavgam›z›n Mahir'isin.” dizelerinin geçti¤i flark›da eller yüreklere gidiyor. "Sen rahat uyu yoldafl iflte burada" Bu hareket Day›'n›n ölmedi¤inin iflaretidir


an›

de... fiark›n›n sonunda "Mahir Hüseyin Ulafl Kurtulufla Kadar Savafl" slogan› at›l›yor. Mahir'e iliflkin konufluyor ‹nan ve peflinden "K›z›ldere" flark›s› bafll›yor. "Kahraman 122 can"la 7 y›l süren ölüm orucu ve süren tecrit gerçe¤ine vurgu yap›l›yor. "Sizlere sunaca¤›z Tertemiz sabahlar› Özgür bir vatan›" "Ah l›m›n evin dare" diye bir Kürtçe ezgi ile devam etti program. "Bahar da¤lar›n Dicle’ye akt›¤› yerde bafllar Gayr› dört mevsim bahard›r Da¤lardan akar vatan›ma" flark›s›na efllik eden tilililer, adeta bir halk›n kurtulufl iflareti olarak çekiliyordu. Zaman h›zla ilerliyor 8. flark› bilinen bir marfl: "Heeeyyyy hey göklere duman durmufl da¤lar hey" Ve kitle halaya duruyor; acemilerin çekece¤i bir halay de¤il bu. Acemiler ayaklara bas›yor. Nazl›'n›n annesi halay bafl›nda, Nazl› da kuca¤›nda onunla halay çekiyor. Bütün dikkat onlarda, bu muhteflem bir görüntü. Ne kadar flansl› bir çocuk. M›sri K›z'la, sevdal›m›z›n M›sri K›z gibi zor günlerde sevdal›s›na s›rt dönmeyen birisi olmas›n› diliyor gurur duyuyoruz onunla. Sevdaya yasak koyan›n dünyada yerinin olmayaca¤›n› hayk›r›yoruz. “Abir’e A¤›t"la Irak’ta iflgalci Amerikan askerleri taraf›ndan tecavüz edilip öldürülen 14 yafl›ndaki k›z kardeflimizi düflünüyoruz. Cihan "Onlar›n askerleri onursuzdu. Irakl›lar onurluydular” diyor iflgal döneminde Irak'ta Canl› kalkan olarak bulunmas›n›n tan›kl›¤›yla... "Kahrolsun ABD Emperyalizmi" slogan› at›l›yor peflinden. Zulüm Irak’ta da, ülkemizde de en alçak yöntemlerle sald›r›yor. Bunu görüyoruz son iki flark›da. "Defol Amerika" diyece¤iz hep birlikte. Bu-

nun için Selma kitle ile prova yap›yor. Bu koro çal›flmas›nda zorlan›yoruz ama yöneten Yorum eleman› olunca baflar›yoruz. Selma'n›n "Bu ülkenin gerçek sahipleri haz›r m›s›n›z?" sözleri ile büyük koro bafll›yor. Albüme okuyan 70 sanatç› gibi ses ç›kmasa da, ortak bir ruh yakalan›yor en az›ndan. “Katil ABD Ortado¤u'dan Defol" sloganlar› patl›yor hemen. Çav Bella ile enternasyonalizmi düflünüyoruz. "Beni de götür da¤lar›n›za Dayanamam tutsakl›¤a" Evet tutsakl›¤a dayan›lmaz ki, ne demifl Che: "Esaret da¤lar›nda gül olmaktansa, özgürlük da¤lar›nda diken olurum" “Haziranda Ölmek Zor”la an›yoruz Orhan Kemal'i, Naz›m Hikmet'i, Ahmed Arif'i. Bu üç ölümü selamlayan Hasan Hüseyin'i an›yoruz. "Ne kadar ufalm›fl bedenin göz yafl›ma s›¤d›n sen" flark›s› sanki 1996 Ölüm orucu zaferinin y›l dönümünü selaml›yor. fiehitlerimizi an›yoruz. Hissediyoruz gecenin sonu yaklafl›yor ama biz bitmesin istiyoruz. on alt›nc› flark›y› söylüyor Yorumcular. "Gecemizde kanat sesi Tutulan bu kimin yas› Biz dövüfltük biz can verdik Yurdum seni biz sevdik. Kahpeli¤in ortas›nda Sevdam›z› biledik" Yorumculara tak›l›yor gözlerimiz. Aaaa Selma üflemeli bir çalg› çal›yor ne güzel. Beyaz giysi hakim Yorumcularda. Ali, Selma, Öznur, ‹nan, ‹brahim, Cihan... di¤er Yorum elemanlar›n›n isimlerini bilmiyoruz. Bu kadroyu ilk defa izliyorum. ‹zleyen arkadafllar var tabi. "Atefl Düfltü¤ü yeri yakar" Evet atefl düfltü¤ü yeri yak›p, egemenleri y›kacak bir gün. Gecekondu ve Gökdelenin at›flmas›nda Yorumcular tiyatro yeteneklerini de sergiliyorlar.

Yorumcular›n aktard›¤› Güler Zere ile ilgili haberi duydu¤umuzda öfkelendik. Adli T›p Kurumu’nun karar› dehflet verici bir karar. Güler'i onlar›n elinde b›rakmamaya söz veriyoruz. Cemo'suz Yorum konseri olmaz diyoruz ve Cemo ile da¤lar›n yücesinde atefl yak›yoruz. Her zaman oldu¤u gibi yine en fazla revize edilen flark› oluyor. "Ç›k›p Dersim da¤lar›na/Türkü söylemek var ya" bölümünde herkes kendi memleketinin da¤›na ç›k›yor. Bu konserde ‹nan'›n da flark› seslendirdi¤ine tan›k oldum. Gecekondu gökdelen flark›s›n› iyi seslendirdi. Hakl›y›z Kazanaca¤›z’dan sonra halay flark›lar› ile kitle halaya durdu. Hiç tan›mad›¤›m›z insanlarla, ayn› duygularla halaya durmak ne güzel bir duygu diye düflündük. Saat gece yar›s›n› geçince konser bitti. Kafaya koymufltuk, siteden baflka arkadafllar› da bulacakt›k. Sarpa, Grup Yorum elemanlar›na Güleycan'› sormaya gitti. Geldi anlat›yor ama Güleycan'› bulamad›¤›na da üzgün. "Grup Yorum Sevenler Sitesi’nden Güleycan konsere gelece¤ini söylemiflti, geldi mi acaba? Onu nas›l bulabilirim" diye soruyor Yorumculara. Ald›¤› cevap iki tane Güleycan oldu¤u, ikisinin de küçük oldu¤u, birinin yan flüt ö¤rencisi, birinin koroda oldu¤u ama konserlere gelmedi¤ini anlat›yor Yorumcular Sarpa’ya. Gülümsüyoruz... Art›k bu buluflmay› sonraki konserlere erteleyerek oradan ayr›l›yoruz... Tekrar Grup Yorum sevenleri evlerine b›rakarak geceyi tamaml›yoruz. Biz eve gitti¤imizde gece 01.00’di. En son Sarpa ulaflm›flt›r evine san›r›m çünkü herkesi yerine ulaflt›rma sorumlulu¤u onundu... Bir dahaki Grup Yorum konserinde daha kalabal›k buluflmak üzere demifltik ayr›l›rken hepimiz. Evet, her konserde daha kalabal›k olaca¤›z... (Yaz›, Grup Yorum Sevenler sitesine “Albatrosum” rumuzuyla yazan kifliye aittir.) J

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 31


ay›n foto¤raf›

FOSEM

32 | TAVIR | A⁄USTOS 2009


fliir

seyfi turan fliiri

1. usaré domaié vané, qezna isania nen›ka jü çeneké de henie kemeria (*) diyarbak›r’›n kay›p çocu¤uyum her fleyin tükendi¤i bir yerdeyim tafltan baflka yok verecek bir fleyim

sevecekse elbet, k›r›k bir kemi¤in hüznüyle sevecek kalbim... vurma bana, vurma! içimin oyuncaklar› k›r›l›yor ben, her ilkbahar›n ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlar›mda eskimifl okul önlü¤ümden bozulup dikilme siyah külotum flu soruyla geçtim tarihten kurflunlar aras›nda ölüm, bir halk›n çocu¤u olman›n tek mucizesi mi? "her çocuk bir yüre¤in penceresi" derdi anam günefl batmaya bafllad›¤›nda ufukta

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 33


fliir

flimdi yürekleri kör kap›lar gibi insanlar›n çocuklar› yiyorlar ad›m atarken soka¤a akl›m erdi¤inden beri içindeyim bu hüznün; kabara flak›rt›s›, makineli tüfek sanc›s›, kan damlas› kufllar geçiyor düfllerimden gökyüzü renginde türkülerine yüz çevirip kalem k›r›yor hâkimler anne! ben buraday›m; kalbimi çekiç yapt›m da düzeltemedim hayat›m›n e¤ri bü¤rü kaportas›n› ezikli¤ini bana kusuyor ustam üstüpü gibi harc›yor çocuklu¤umu koltuk de¤ne¤imin sekiflinden huylanan köpek kadar bile de¤ilim üstüme dikilmifl gözler için... kap›lar kapal›, duvarlar yüksek, çocuk ömrüm zindan içinde bir ç›nlama kal›rsa kulaklar›mda hepinizin sa¤›rl›¤›ndand›r, ölü bir nokta kal›rsa gözlerimde hepinizin körlü¤ünden. - dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur duyulursa k›r›l›r sonra içimdeki taze dal parklar ötelerde kalm›fl ve okullar; siz kötü çocuklar diyorlar, düflüyor bol kelepçe oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim, bundan m›yd› hiç de büyümedi ellerim ruhum safirdi, incindi utanc› gördüm zorban›n sopas›nda durdum azaltmak için ruhumdaki ac›y› günefl gören evlerin kap›s›nda karfl›mda hayal kalp, orman u¤ultusu, mezarl›k çiçekleri annem ard›mdan yetim bir a¤›t söylüyor durmadan çocuklu¤umu buruflturup ödüyorum insanl›¤›n yenilgisini dünya filizk›ran çöl, soka¤›mda kurt bahar›. insan› ac›s›ndan bilirim vahfleti fliddetinden bafl›mdaki devletli y›rt›k yarg›s›z infazdan faili meçhul cinayetten ben kay›t d›fl›, a¤›r tahrik, öteki çocuk muskal› efliklerden geçtim efliklerin sa¤ ayakla afl›ld›¤› evlerden nazara karfl› dökülürken ö¤rendim kurflunu cinayetler iflledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan tafl›m cebimdeydi akl›m›n kuflunu salarken kafeslerinizden ben miydim rüzgâr topac›na gökkufla¤›n› saran ben miydim devletinizi bir çak›lla bozan de¤ildim… bir çocu¤un düflüydüm de mor bir çocu¤un zor bir çocu¤un üflümüfl eliydim tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs yanl›fll›kla kal›r›m yo¤un bak›m yaln›zl›¤›mla - bana vururken ellerini incitme yorgun amca akflam çocuklar›n› nas›l seversin yoksa her yer metal! esiyor derin namlunun solu¤u bir tafl çalm›fl›m ölümden

34 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

nereye atay›m ki onu hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana törenler bayraklar istemezdin; alk›fllar flaflaalar istemezdin siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yafllar istemezdin bal›klar s›rtlar›nda tafl›yorlar denizi, görmeliydin… kanatland› 盤l›k gök bofllukta y›rt›p bulutlar› sard›m yarama el dokumas› bayraml›k gömle¤imi giymifltim bilmediler; anam›n ter kokusunu tafl›yordu dinmedi beyazlar›n nefreti, tek renk tek tip bu flehri çocuklar kuflatacak, üç kap› üç kilit hangi elim k›r›k yaln›z onlar biliyor o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi. ya¤mur ya¤mad›; ya¤m›yor… belki hiç ya¤mayacak ölen lalenin ac›s› da büyüyecek benimle vur diyen yürek durdukça bunlar›n içinde yaralanm›fl bir hayat yaflayacak giysilerimin içinde yüzümü günefle tafl›y›n kufllar gülüflüp oynuyordur orada çocuklar yak›lm›fl fenerler gibi iri gözleri... bir damla terle gözyafl›ndan do¤mufllard› avuçlar›mda tuzlar› kald› k›pk›rm›z› bir gece çocuklar›n kan›ndan örtünemem annemin anlatt›¤› masal› omzuma k›r›k bir kol biçildi, terzi kim? morarm›fl bir çift göz kafama buyur ettim kabuk benim topra¤a, kanasa yara benim çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim - devlet beni vur! büyüyorum, ben tehlikeyim h›rs›zlar›n çald›¤› dilimi 盤l›klarla onard›m katillerin boflaltt›¤› ruhumu alk›fllarla buraday›m: cevab›n soruyu incitti¤i yerde { (*) çocukluk bahar› derler, hazinesi insan›n bir k›z çocu¤unun t›rna¤›nda kaya k›nas› } 2. leylekler getirmedi, kan yollar›nda bulduk seni sonsuz k›r›n ortas›nda kollar› taflla k›r›lan filistinli gibi mahzun ay bir hata duruyor orada kaymak: bir zemindir de bir çocu¤a bir tafl da o sektirir oyuna bak! çiçeklenir hem k›y›c›¤›ndan çocuklar tafl’›n ritmini sekti simidin cam›ndan neler olmaz ki bütün ayakkab› boyac›lar› maça gider ellerindeki f›rçalarla seni k›rd›klar› yerden karar›yor dünyan›n bütün sabahlar› (o, hakkari'de bir çocuk) kalkt› yerinden annesine gider gibi sar›ld› koyunun memelerine annesinden emer gibi


fliir

kan, demirle yüzlefltirildi. sevincini tafl›ran çocuk akt› bir deli suya. bir daha hiç açmayacak o çiçek: masumiyet susarak kör edecek tarihin gözlerini - öldürmek -bilmem neden, kadîm mesle¤iniz miydi tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamay›n bizi 3. çünkü bilmezsiniz kalbini unuttu¤unuz o çocuklar tarihin beyaz taylar›d›r flimdi bu çocuklar ölmemifl gibi yapsak karga gak dememifl, tavflan da¤a küsmemifl gibi vurdu¤unuz her dipçikte yerin dibine girdiniz ne kahramand›n›z çocuklara sizin akl›n›z hurda edilmifl çocuklar›n incinen yüzüne neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritas›yla bir dili kopararak m› var olacaks›n›z? elbette tafla inanacakt›r çocuklar çocuklar bütün dillerle konuflur... 4. tank paletleri ezip geçerken cesetleri korkarak yürüyordu caddede bir çocuk kar›ncan›n birini ezece¤im onun sevgilisini üzece¤im diye sana bir flark› gibi geldi nedense ölüm neyi sevdin anlamad›m; bak bafl›mda onlar›n elleri her katil gibi onlar da biliyor art›k kimsenin kimsenin pefline düflmeyece¤ini. çocuklar›n dövüldü¤ü bir medeniyet kuruluyor cehenneme fleytan dahi utan›yor da¤l›yor gözlerini kendi kendine içlerinde aflk kalmam›fl onlar›n, görülen sadece insan k›l›f› ruhlar› çekilip al›nm›fl, buz ve barbarl›k doldurulmufl yerine! - ete¤inden tafllar› gö¤e salma seyfo bafl›na düfler devlet-in oyun sanma temelini mülkün y›k›l›r s›rt›na senin 5. böyle fal bakmad› avuçlar›ndan hiçbir devlet çocuklu¤unun geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara biz kaç çocuktuk derdimizden dert tafl›rm›fl yüzümüz kerbela sustuk susturulduk dört yan›m›z a¤r›lar içinde a¤r›yla - biz de çocuktuk. biz de çocuktuk. bir zamanlar. çocuklara dokunanlar hiç çocuk olmad›lar m› yoksa?

6. ö¤retmenin vurdu¤u yerde gül biter diyen tüfek dipçi¤inden bahçe beklermifl (!) a¤lamay›n lavanta kokulu anneler en güzel çocuklar›n›z öldürülecektir... 7. nereye istesek oraya gideriz haritan›n y›rt›lan yerine havagaz›n› ve pencereleri açar sevifliriz yüre¤inizin üflüyen dipnotlar›ndan bir damla s›cak kan düfler fliir defterimize sussun k›rm›z› bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmlar› ömrünün bahar›nda çocuk konuflacak öz topra¤›n› sulad›¤› göz p›narlar›yla - azad yok azap var biji azadî çocuklar 8. çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara kayarlar, kayarlard› yokufl aralar›nda tafl› tafl üstünde kalmam›fl göç denklerinden f›flk›r›p pet fliflede suyla, ka¤›t mendil satarlard› trafik ›fl›klar›nda menem aymaz öfkeymifl, dipçi¤e y›kanm›fl ellerin vurdu ac›s› yüreklere, boynundan bir çiçe¤in a¤açtan yonttu¤um bir tüfe¤im var. flükredin, o gün yan›mda de¤ildi; erkekseniz flimdi gelin! 9. yurdunu sev, yurdunu koru; tüfenginin dipçi¤ini eksik etme insan›ndan.. .. böyle olunur devlet, emret; yazs›n bunu, kafas›na hem defterine seyfi! 10. yitik çocuklu¤un lüzumu yok, size daha çok riya gerek sen çirkin bir pinokyo’sun adam ellerin çünkü ölümlere uzuyor kan adam, küçük adam bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor 11. her çocuk çokça do¤udur her çocuk biraz diyarbak›r savafl, vahflet, zulüm her çocukta onmaz yaralar b›rak›r kedere b›çak çekip jilet atarlar cehenneme tinerle ovarak cesaretlerini dudaklar› uçuklar uçurumlar›n uykulardan çal›n›rken çocuklar sabah say›mlar›nda sar› gözlerinde tufan uyuyan çocuk çöl atefliyle dökülür (k)an'›n üstüne

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 35


fliir

bir dipçi¤in izinde yürür yaral› geyikler kervan› yükü iflaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme. 12. büyüyünce oyuncak bebek olmak istiyor k›z›m hiç korkmas›n, can› yanmas›n diye diyorum ki ona: akl›n hükmünün olmad›¤› bu pislik zaman› unut tafl atan çocuklara kar›fl, kandil kokan gecelerde yürü sonsuz dalgalar›na boyun e¤ denizin uzaklafl rüzgârs›z flehirlerden atefl yanan da¤lara kofl nas›lsa resimleyemezler hiçbir duvara zaman› 13. tamam, devlet, ‘baba’d›r bu co¤rafyada; hem söver hem döver ama, babalar babal›ktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler” 14. güle dipçik vuran zihin acaba hangi diptedir? büyür dünyan›n mavi gözleri; büyür olur iki k›z›l kan çana¤› ah! dipçik düflüyor hep diptekilerin pay›na 15. çocuk daha insand›r büyümemifltir henüz evin yaras›d›r yüzümüzde gezdirdi¤imiz dünyan›n selâms›z mezar› taze iki yeflil zeytin gözleri kararmas›n hayatla 16. büyük flairler çocuklar›n aras›ndan ç›kacak çünkü sözcükler s›n›rlayamaz onlar› duvarlar bofl bir zorlama onlar tamamlanmad›¤›na inan›rlar dünyan›n o yüzden ço¤u kefliflerde 17. aflk tanr›’n›n prangal› yüre¤idir katillerin suratlar›na ac›s›n› kusan, tanr›’n›n kanayan elidir, çocu¤un çepellenmifl zülfüne a¤layan. vurulmufllu¤un çocuklu¤uyla flark›larla gelir kelepçelenmifl öpücükler... 18. ac›mas›z k›y›c› o¤lumuzun bafl›n› ezerken asl›nda yurdumun gelece¤idir elden giden dayan ›s›rgan›m, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan! yeniden kanamas›n çocuklar›n onulmaz yaralar›!

36 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

eklenmifl dizelerin i¤ne deliklerinden 19. kafamda çatlak m› var, ne derdin belki kofluyordum çocuklu¤umun düzenine gülü gül ile tartan kardefllik bahar›n› haber eylemek için günlere ve güllere o, ol(durul)mayan renklere ol(durul)mam›fl biçimlere ah! dil var, paramparça bir dil, o tafl›n içinde 20. tak›l›verdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak… büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü… dilsizlik taflt›, esmerlik taflt›, çocukluk taflt› hrant oldu, gazze'yle direndi fliir sözcüklerden taflt› gökkufla¤›nda dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya köyü yak›lm›fl küçük bir kürt çocu¤una türkçe sar›ld› 21. gaç›k denizlerin hürlü¤ünde, sabah geliyor çocuklar, sabaaah, kanaya kanaya!! bu sabah, eli kalem tutan bir sabah benzemiyor hiç baflka sabahlara

fi‹‹RE KATILAN 95 fiA‹R: A. Ertan M›s›rl›, A.Hicri ‹zgören, Abdülkadir Budak, Ahmet Ada, Ahmet Günbafl, Ali Haydar Çakta, Altay Ömer Erdo¤an, Arif Damar, Asuman Susam, Ayd›n fiimflek, Ayhan Altay, Aziz Kemal H›z›ro¤lu, Betül Tar›man, Bilsen Baflaran, Bülent Güldal, Celal Çimen, Cem Mehmet Eren, Cezmi Ersöz, Danyal Nacarl›, Dinçer Sezgin, Emin Kaya, Engin Turgut, Enver Ercan, Ercan Y.Y›lmaz, Eren Aysan, Erol Büyükmeriç, Fad›l Öztürk, Fatin Hazinedar, Fergun Özelli, Fuat Çiftçi, Gonca Özmen, Gökben Dervifl, Gül Acemi, Gülsüm Cengiz, Gültekin Emre, Hakan Cem, Halide Y›ld›r›m, Halil ‹brahim Özbay, Haydar Ergülen, Hayrettin Geçkin , Hayri K. Yetik, Hüseyin Alemdar, Hüseyin Hatipo¤lu, Hüseyin Peker, Hüseyin fiahin, ‹hsan Topçu, ‹lhan Tülman, ‹smail Mert Baflat, Kemal Varol, Kenan Yücel, Küçük ‹skender, M. Sad›k K›r›ml›, Mahmut Temizyürek, Mehmet Atilla, Mehmet Çetin, Mehmet Sarsmaz, Metin Cengiz, Metin Kaygalak, Murat Koçak, Mustafa Ergin K›l›ç, Muzaffer Kale, Nam›k Kuyumcu, Nesimi Aday, Nefle Yaflin, Nevzat Çelik, O¤uzhan Akay, Onur Aky›l, Onur Caymaz, Orhan Alkaya, Önder K›z›lkaya, Özgün E. Bulut, Özkan Kula, Özlem Sezer, Perihan Baykal, Rahmi Emeç, Raif Özben, Roni Margulies, Sabahattin Kurto¤lu, Seçil Özcan, Selami Karabulut, Selim Temo, Sennur Sezer, Serap Erdo¤an, Serkan Engin, Seyhan Erözçelik, Sina Akyol, Sinan Özdemir, fiehmus Ay, Tar›k Günersel, Veysel Çolak, Veysi Erdo¤an, Yusuf Alper, Yücel Kay›ran, Yücelay Sal, Zeynep Uzunbay o


inceleme

ebuzer’e dair... ümit zafer

“Ey Muhammed! Seni peygamber olarak seçene and olsun ki; Ebuzer, gökyüzünde melekler aleminde, yeryüzünde oldu¤undan daha ünlüdür.” (Cebrail)

“‹slam tarihinde Ebuzer’in hayat› karanl›kta kalm›flt›r” der Ali fieriati. Neden? Olur olmad›k halifeler, evliyalar, sultanlar için övgüler yazan ‹slam tarihçileri, Ebuzer’i neden görmezden gelmifllerdir? Oysa, Hz. Muhammed’in peygamberli¤ini ilan›ndan sonra, ‹slam’› kabul eden dördüncü kiflidir Ebuzer. Peygamber’in onun için söyledikleri de, en az›ndan ‹slam tarihçileri taraf›ndan bilinir: “Ebuzer, sinesi dolup taflacak kadar ilim ö¤-

renen kiflidir.” “Ebuzer’in hayas› ve takvas› Meryem o¤lu ‹sa’n›nki gibidir.” “Ne mavi gökyüzü, Ebuzer’den daha do¤ru sözlü birinin üstüne gölge salm›fl, ne de kara toprak böyle bir adam› kucaklam›flt›r.” Peygamber’in bu denli yüceltti¤i bir sahabeyi bütün Müslümanlara tan›tmaktan neden imtina etmifllerdir? Bu sorular›n cevab›n›, yine Ali fieriat’ide bu-

luruz: “Ebuzer ‹slam’›, acze düflürülen, zulme u¤rayan ve mahrum b›rak›lan insanlar›n s›¤›na¤› olarak görüyordu… E¤er sosyalizmin slogan›, ‘Herkesten yetene¤ine göre ve herkese eme¤ine göre’ ise, biz bunu on üç yüzy›l önce Ebuzer’in yi¤itçe mücadelesinde daha görkemli bir flekilde müflahade ediyoruz…” (Syf: 20) “… Sosyalistler diyorlar ki: Dünya sosyalist olmal›d›r/ Ki yaflanmaya lay›k olsun/ Ya¤mac›l›k, haydutluk, aristokratl›k/ kaybolsun, mahvolsun, yok olsun!... Biz de bu düflünce tarz›n› Ebuzer’in bütün hayat›nda aç›kça görüyoruz.” (Syf: 20) Ebuzer’in hayat›n›n neden karanl›kta b›rak›ld›¤› anlafl›lm›fl olmal›d›r bu sözlerden. Böylece onun zenginlere karfl› aç›kça yoksullar›n saf›n› tutan sosyal adaletçi yaklafl›mlar›, yok say›lmak istenmifltir. Çünkü; “Evinde yiyecek ekme¤i bulunmad›¤› halde, yal›n k›l›ç ayaklanmayan halka nas›l hayret etmem?” diyen biridir Ebuzer. Ve hep olageldi¤i üzere halk düflmanlar›, hak ve hakikatten ayr›lmayanlar› sevmezler. ‹sterse sahabe olsun, e¤er bir kifli sömürüye karfl› ç›km›flsa, ‹slamc› geçinen haramiler o kifliyi önce yok edip, sonra da ça¤lar boyu yok saymaya devam ederler. ‹flte bu yüzden fieriati’ye hak veriyoruz: “‹slam tarihinde Ebuzer’in hayat› karanl›kta kalm›flt›r.” “Ebuzer Kimdir?” diye soran Ali fieraiti,

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 37


inceleme

“Öze Dönüfl” isimli kitab›nda flu cevab› verir: “… Büyük bir ink›lapç›; soylulu¤a, istibdada, adam kay›rmac›l›¤a, yokluk ve imtiyaza karfl›d›r… Hedef fludur: Bu halk uyans›n ve bilsin ki, din onlara yutturulan ve ç›karlar için araç edinilen de¤ildir. Hem bilsinler ki, hayat da onlar›n yaflad›¤› hayat de¤ildir.” Ebuzer, “Ebuzer” olmadan önce, kervanlar›n yolunu kesen Bedevi kabilesi G›far’a mensup bir çöl insan›d›r. Ad› da Cünade’nin o¤lu Cündep’tir. Dönem, ‹slam tarihçilerinin diliyle söylersek “Cahiliye Dönemi”dir. Ki her kabilenin bir put- tanr›s› vard›r. G›far kabilesinin putu ise Menat’t›r. G›farl›lar bu tafl heykelin gönlünü hofl tutmak için, ellerinden geleni yaparlar. Cündep hariç… Menat’›n tanr›l›k vas›flar›n› sorgulamaya bafllayarak, puta olan inanc›n› yitirmifltir çünkü Cündep. Ve bir süre sonra da Mekke’de Muhammed isimli birinin tüm di¤er tanr›lar› tek bir Allah’a indirgedi¤ini duyar. Bunu ifliten di¤er insanlar Muhammed’i k›narken, Cündep gidip onu bulmaya karar verir. Çünkü duyduklar›, kendisinin de içinden geçenlerdir. Mekke’ye gider ama Hz. Muhammed’i bulamaz. Ertesi gün arar ama yine bulamaz. Buldu¤unda, ‹slam’›n ne ve nas›l oldu¤unu, olaca¤›n› bizzat Hz. Muhammed’den ö¤renir. Bu yeni dini kabul eden dördüncü kifli olur. Sonra da Mekke’nin ortas›nda inanc›n› hayk›rarak, herkesi ‹slam’a davet eder. Fakat, Mekkelilere göre yapt›¤› kafirliktir, tanr›lara sayg›s›zl›kt›r. Hal böyle olunca da Ebuzer linç olmaktan zor kurtulur. Ertesi gün ayn› sahne yeniden yaflan›r.

si oldu.

“... Peygamber’in sözlerini dinliyor, ö¤renip baflkalar›na da aktar›yordu. Savafl zaman› yi¤itçe k›l›ç kullan›yor, bar›fl zaman› ise ilim ve irfan ö¤reniyordu... Temizlikte ve zahitlikte Peygamberi and›r›yordu, öyle ki zahitHz. Muhammed bakt› ki, Ebuzer bafl›na ifl lerin en ünlülerinden birisi olmufltu.” (syf: açacak burada, onu kendi kabilesine gön- 69) derdi: “Ebuzer! Bu konuyu gizli tut ve memleketine geri dönüp kavmine tebli¤de bu- “... Hicretin 6. y›l›nda Peygamber Beri Muslun. Çünkü ben bunlar›n sana zarar verme- talik savafl›na giderken, Ebuzer’i Medine’de sinden korkuyorum. Ne zaman ortaya ç›kt›- kendine vekil olarak tayin etti. Bu bizzat ¤›m›z› haber al›rsan, o zaman gel.” (syf: 48) onun flahsiyetine ve temizli¤ine duyulan güvenin tam bir göstergesiydi.” (syf: 73) Geçen zaman içinde, Ebuzer, G›far kabilesini ‹slam’a kazand›. Daha sonra da Medi- “... Ebuzer, Ümmü Zer’i efl al›ncaya dek mesne’ye gidip Peygamber sahabelerinden biri- citte yaflad›. Ümmü Zer de, Peygamber’in

38 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

büyük sahabelerindendir. Bütün s›k›nt› ve zorluklarda fedakar kocas›na ortakt›. Ebuzer’in elde etti¤i tüm iftiharlarda da pay› vard›.” (syf: 75) Zaman, ‹slam’›n zaferleriyle ilerledi ve Arabistan yar›madas›na bu yeni din hakim oldu. Bu ilerleyiflte daima Peygamber’in yan›nda oldu Ebuzer. Son an›na kadar da orada oldu. Bilindi¤i gibi, Peygamber’in vefat›ndan sonra, Ebu Bekir halife oldu: “... Ebuzer, Ebu Bekir’in hilafeti boyunca di¤er ‹slam cengaverleriyle birlikte savafllara kat›l›yor, cihat ediyor, büyük ‹slam medeniyetinin tesis edilmesinde ve fetihlerde büyük fedakarl›klar gösteriyordu... ‹slam’›n gücü gittikçe art›yordu. Ebuzer ise son derece yoksul ve sa-


inceleme

de yafl›yordu...” (syf: 109) Ebu Bekir’in ard›ndan Ömer’in halifeli¤i bafllad›. Bu süreçte birçok sahabe, yönetici kadrolara getiriliyor, de¤iflik yerlere vali olarak atan›yordu. Bu görevlere getirilenler aras›nda bozulmalar da bafllam›flt›. Ço¤u kendi menfaatlerini düflünür olmufltu. Ebuzer’in böyle davrananlara karfl› tavr› netti: “... sorumlu halk›n yarar›na çal›flmal›d›r, kendi yarar›na de¤il.” Ömer’in öldürülmesinin ard›ndan halifeli¤e Osman getirildi. Bu süreçte Müslümanlar aras›ndaki gelir adaletsizli¤i adeta bir uçuruma dönüfltü. Halife Osman ve çevresindekiler servet denizinde yüzerken, sokaktaki s›radan müslümanlar yoksulluk deryas›nda ç›rp›n›yorlard›. Ebuzer bu yozlaflmay›, mal mülk düflkünlü¤ünü görüyor ve k›z›yordu bu duruma. Özellikle Peygamberin meclisinde bulunanlar›n flimdi doymak bilmez birer servet düflkünü olmalar›na sitem ediyordu. Çünkü onun inand›¤›, u¤runa ölümü göze ald›¤› ‹slam bu de¤ildi. Din ad›na servet biriktirilmesini, s›radan insanlar mahrumken debdebe içinde yaflanmas›n› kabul edemiyordu. “Komflusu açken tok yatan bizden de¤ildir” dememifl miydi Peygamber? Oysa Osman ve çevresindekiler hilafeti bir tür saltanata çevirip halk› sömürerek kendi ceplerini dolduruyorlard›. “... Ebuzer bu sapmalar karfl›s›nda mücadele etmekten baflka bir fley bulam›yordu. K›yam etti. Dönemin yöneticilerinden korkmadan halk› takvaya ve eflitli¤e davet ediyor, Osman’›n çirkin davran›fllar›n› elefltiriyordu.” (syf : 118) Yoksullar›n ‹slam›’yla zenginlerin ‹slam’› ayr›fl›yordu art›k. Bunun böyle görünür olmas›n›n nedeni, üçüncü halife Osman döneminde toplumdaki s›n›fsal çeliflkilerin iyice keskinleflmifl olmas›yd›. Evet, herkes befl vakit namaz k›l›yordu ama kimileri aç k›l›yordu namaz›, kimileri de ziyadesiyle tok k›l›yordu. Bu farkl›l›k hayat›n her an›nda giderek elle tutulur, gözle görülür bir hale geliyordu.

Ebuzer, bu tablo karfl›s›nda susamazd›. Susmak, inançlar›na ayk›r› olan bu durumu onaylamak olurdu. Hay›r, bu durum onaylanamazd›. Peygamber’in hadislerinden, Kur’an’dan al›nt›lar yaparak mal, mülk düflkünlerinin Allah yolunda say›lamayaca¤›n› dile getirir oldu: “Bu halk uyans›n ve bilsin ki, din, onlara yutturulan ve ç›karlar için araç edinilen de¤ildir.” SAKINCALI EBUZER Ebuzer’in eflitlik ve adalet arayan vaazlar› yoksullar› etkiliyordu. Tam da bu nedenle, hilafet rejimi için art›k “sak›ncal›” olmufltu. Bizzat halife Osman taraf›ndan tehdit edilip uyar›ld›. Çünkü Ebuzer’in söyledikleri halk›n gözünü aç›yor ve din ad›na keselerini dolduranlar›n kirli yüzünü a盤a ç›kar›yordu. Zengin tak›m› Ebuzer’den rahats›zd›. Nitekim, bir süre sonra fiam’a sürgün ettiler Ebuzer’i. fiam’da ‹slam ad›na valilik yapan Muaviye, büyük bir “Yeflil Saray” yapt›r›yordu. Oysa ‹slam’da böylesi saraylar yoktu, Peygamber’in böyle bir e¤ilimi olmam›flt›. Ebuzer’in ölçüsü de buydu. Ve bu ölçüyle tartt›¤› Muaviye’ye flöyle dedi: “E¤er bu saray› halk›n paras›yla yapt›r›yorsan ihanettir; yok, e¤er kendi paranla yapt›r›yorsan israf.” “‹SLAM BU DE⁄‹LD‹R” Ebuzer, bu kez fiam’da bafllad› halk› ayd›nlatmaya. Çünkü, Muaviye ve çevresindekiler dini kullanarak kendi saltanatlar›n› meflrulaflt›rmaya çal›fl›yorlard›. Bir avuç harami, y›¤›nlar› din ile uyutmaya çal›flarak kendi menfaatlerinin gere¤ini yap›yordu. Ama Ebuzer “‹slam bu de¤ildir.” diyordu. Söyledikleri de halk›n kalbine ulafl›yordu. Öyle ki, halktan insanlar Muaviye’yi ona flikayet etmeye bafllad›lar. Kimisi epeydir maafl alamad›¤›n›, kimisi de gördü¤ü haks›zl›klar› anlat›yordu. Sömürünün oldu¤u yerde, derman arayan da çok oluyordu elbette. Tablo buydu ve Ebuzer k›zg›nd›. Muaviye gibileri sefa sürsün, halk mahrumiyet içinde yaflas›n diye mi inmiflti onca vahiy, onca ayet, sure? Hay›r, bunlara göz yummayacak ve hayk›racakt› Ebuzer: “Vallahi görüyorum ki hak ortadan kalkm›fl, bat›l canlanm›flt›r. Yalanc›l›k do¤rulu¤a ye¤ tutulmufl, düzen-

sizlik ortaya ç›km›flt›r. Ey servet sahipleri! Fakirlerle eflit olun!” (syf: 121) YOKSULLUK KADER DE⁄‹LD‹R... Zengin ve fakir aras›ndaki uçurumu, çeliflkiyi görüyordu. Görüyor ve kabul etmiyordu. Böyle oldu¤u içindir ki, mevcut kurulu düzenin sahipleri de Ebuzer’e tahammül edemiyorlard›. Onlar diyorlard› ki: “Zenginlik ve yoksulluk kaderdir, yoksullar da bu kadere katlanmal›d›r.” Ebuzer, hay›r diyordu iflte bu yalanc›l›¤a. Çünkü birilerinin servet biriktirmesi demek, halk›n yoksullaflmas› üzerinden mümkündü ancak. E¤er yoksulluk bir kaderse bu kaderi yazan Allah de¤il, Muaviyeler’di. ‹flte bu gerçe¤i halka göstermek için egemenleri teflhir ediyordu Ebuzer: “... Siz ipek kumafllar ve diba perdeler seçiyorsunuz. Nazik yetiflmifl bedenleriniz sert kumafllardan inciniyor. Oysa Allah Rasulü has›r üstünde uyurdu. Siz çeflit çeflit yemekler yiyorsunuz. Oysa Allah Rasülü doyas›ya arpa ekme¤i bile yememiflti.” (syf: 122) Bu ve benzeri k›yaslamalar zengin s›n›f›n eteklerinin tutuflmas›na yetti. Çünkü birer asalak olduklar›n› gösteriyordu Ebuzer. Ve yoksullar ilgiyle dinliyordu onu. Bu ilgi tehlikeli bulundu muktedir zevat taraf›ndan. Bunun üzerine, Ebuzer’i fiam’dan uzaklaflt›rmak için, ‹slam ad›na K›br›s’›n fethedilmesine gönderdiler. Ki beklentileri bu savafl s›ras›nda ölebilece¤iydi. Gitti, savaflt› ve ölmeden geri geldi Ebuzer. SERVET‹N KAYNA⁄I... Muaviye’nin haks›z uygulamalar›n› teflhir etmeye devam etti. Kimi zaman Muaviye taraf›ndan tehdit ediliyor ama yine de susmuyordu. Bir keresinde aralar›nda flöyle bir diyalog geçti: “Ebuzer: Ey Muaviye, zengini sen zenginlefltirdin, fakiri de sen fakirlefltirdin. Muaviye: Ey Ebuzer! Bu iflleri b›rak, sen halk› devrim için k›flk›rt›yorsun. Öyle bir devrim ki sonucunu Allah’tan baflkas› bilemez. Ebuzer: Can›m› elinde bulundurana and olsun ki servet sahipleri mallar›n› halkla paylaflmad›kça bu ifli b›rakmam.” (Syf: 126) Bu ve benzeri tav›rlar›yla yoksullar›n kalplerini kazan›p gözlerini açan Ebuzer, zenginler s›n›f›n›n servetlerini nas›l elde ettiklerini

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 39


inceleme

de sorguluyordu. Diyordu ki: “Ey servet sa- karfl› orada bulunan s›radan insanlardan bihipleri! Sizin mallar›n›zda mahrumlar›n risi flu cevab› verdi: “Asla! Mal, bizim mal›m›zd›r. Her kim bizi oradan mahrum ederse, hakk› vard›r.” Allah huzurunda onu k›l›çlar›m›zla yarg›laEbuzer’in ifade etti¤i, temel bir ekonomi- r›z.” politik bilgisidir asl›nda. Öyle ya, zenginlik denilen fley özünde baflkalar›n›n eme¤inin Halk›n eme¤inin, gayretinin ürünü olan zenürününe el koymaktan ibarettir. Ve halk› ginliklere bir avuç asalak el koyuyor ve sonbilgilendirmeye devam ediyordu Ebuzer: “... ra da “istedi¤imize da¤›t›r›z” diyorlarsa, elMallar halk›n hakk›d›r. Fakat Muaviye bü- bette verilmesi gereken cevap budur. Halka tün mal› düzenin görkemi, saray›n›n muha- dilencili¤i reva görenlerin hakk›, hiç kuflkuf›zlar› ve kendi hizmetçileri için kullan›yor... suz halk›n k›l›çlar›na hesap vermektir. O da herhangi bir Kureyflli gibi yaflamak durumundad›r... Gelirler, halk aras›nda eflit da- Halk›n giderek böyle düflünmeye bafllamas›, fiam’›n zengin s›n›f›n› korkuttu. Ve Muaviye, ¤›t›lmal›d›r...” (Syf: 127) bir kez daha Ebuzer’i susturmaya çal›flt›. Ama bu kez sat›n almaya çal›flacakt›. Bu ÖLÜM KAR ETMEZ... Kimileri “Muaviye’ye, zenginler s›n›f›na bu amaçla saray›na davet edip muazzam bir zidenli cepheden sald›rma, sonra bafl›na gele- yafet sofras› serdi önüne. ceklerden çekin” dediler ama Ebuzer’in cevab› haz›rd›: “Dostum Muhammed bana Ebuzer, önüne serilen zengin sofras›na ta‘Ac› da olsa hakk› söylememi ve kimsenin k›- mah etmedi ve böylesi rüflvetlere karn›n›n tok oldu¤unu gösterdi. Bunun üzerine, Munamas›ndan korkmamam›’ nasihat etti.” aviye de asl›na döndü ve yine tehditlere deHalk›n hakk›n› savunmaktan korkmuyordu vam etti: Ebuzer. Ona göre korkulmas› gereken bir fley varsa, o da halk›n hakk› yenirken susul- “Ey Ebuzer, servet sahipleri senden flikayetmas›yd›. ‹slam’›n gere¤i, Peygamber’in de çiler. Diyorlar ki sen sefilleri onlar›n aleyhine dedi¤i gibi, bedeli ac› da olsa do¤ru olan› k›flk›rt›yorsun.” söylemekti. O da öyle yapt›. Konufltukça Ebuzer: Ben onlar› sermayedarl›ktan men sarst› Muaviyeler’in saray›n›. Bunun üzerine ediyorum. bizzat Muaviye taraf›ndan ölümle tehdit Muaviye: Neden? “Çünkü Allah böyle buyuruyor” der Ebuzer edildi. ve cevap olarak Tevbe Suresi’nin “‹nsanlar›n Elbette, hakl›l›¤›na inanan bir insan› ölüm mallar›n› haks›zl›kla yiyenlerin can yak›c› bir bile korkutamaz. Ki gece vakti gözünü kor- azapla müjdelendi¤i” bölümünü söyler. kutmak için kap›s›na gelen halife Osman’›n kiral›k katiline verdi¤i cevap, kararl›l›¤›n› da Deveyi hamuduyla yutan günümüz haramileri gibi, Muaviye de bu sözlere ald›r›fl etgösterir: - Kendini tehlikeye atma. Halk› bizim aleyhi- mez. Çünkü onlar›n dini iman› servetleridir. Bundan baflka bir fley düflünmezler. Öyle olmize k›flk›rtma. Bu iflleri b›rak! - And olsun ki servet müslüman kitleler ara- du¤u için, Ebuzer’i susturabilmek amac›yla s›nda paylafl›lmad›kça bu iflten vazgeçme- yine tehditlere bafllad› Muaviye: “Ben sana bu iflleri b›rakman› emrediyorum.” Ebuzer’in yece¤im. cevab› da kararl›l›¤›n›n özeti oldu yine: “And olsun ki servet halk aras›nda eflit olarak pay“KILIÇLA YARGILARIZ” Ebuzer’in bu kararl›l›¤› halkta da karfl›l›¤›n› lafl›lmad›kça mücadelem sürecektir.” buluyordu. Öyle ki, yeri gelince s›radan insanlar Muaviye’nin uygulamalar›na itiraz TOK AÇIN HAL‹NDEN ANLAMAZ… edebilecek güvene sahip olmaya bafllad›lar. Ebuzer, inand›¤› do¤rular konusunda tavizBir keresinde, Cuma namaz›nda halka hitap sizdi. Bu nedenle ne Muaviye’nin haram sofeden Muaviye flöyle dedi: “Mal, bizim mal›- ras›na gönül indiriyor, ne de teklif edilen m›zd›r. ‹stedi¤imize ba¤›fllar›z ve istedi¤imi- menfaatleri kabul ediyordu. Oyse ekonomik zi mahrum b›rak›r›z.” Bu kibirli yaklafl›ma durumu kötüydü. Maafl› kesilmiflti, her ta-

40 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

raftan kuflat›lm›flt›, ailesiyle birlikte yokluk içindeydiler. Ama bu durum onu y›lg›nl›¤a düflürmüyor, aksine mücadelesini daha da fliddetlendiriyordu. Varl›¤›, söylemi ve davran›fllar›yla bir örnek oluflturuyordu Ebuzer. Bu peygamber sahabesini görüp dinleyenler, Muaviyeler’le fark›n› hemen görüyorlard›. Ki din ad›na halk›n gözüne çekilen perdeleri parçal›yordu. Halk›n büyük ço¤unlu¤u yokluk içindeyken bir avuç zenginin zevküsefa sürüyor olmas›n›n aç›kça ‹slam’›n amaçlar›na ayk›r› oldu¤unu hayk›r›yordu her f›rsatta. Ebuzer’e göre, ‹slam, sadece Kabe’den putlar› temizlemek de¤ildi. Sadece namaz, sadece oruç de¤ildi. Toplumdaki eflitsizli¤in giderilmesiydi ayn› zamanda. Ki halk açken, toklardan ibaret bir hükümetin idaresini ‹slami bulmuyordu Ebuzer. Çünkü tok, aç›n halinden anlayamazd›. Muaviyeler de namaz k›l›yor, oruç tutuyorlard›. Dinin biçimsel flartlar›n› herkese göstere göstere yerine getiriyorlard›. Ama Ebuzer’e göre böyleleri dindar say›lmazd›.Hele ki, halk yoksulluk içindeyken varl›k denizinde yüzen yöneticiler asla dindar olamazlard›. Çünkü onlar›n dindarl›¤› ç›karlar› içindi, Allah için de¤il. Oysa Allah’a hizmet etmek isteyenin görevi, halk›n mahrumiyetini ortadan kald›rmak, toplumdaki eflitsizli¤i gidermek olmal›yd›. Bunu yapmayan yöneticiler isterlerse on vakit namaz k›ls›nlar, gösteriflten baflka bir k›ymeti olmazd›. YEN‹DEN SÜRGÜN… Ebuzer’le bafl edemeyen Muaviye, en sonunda onu fiam’dan uzaklaflt›rmaya karar verdi. Halife Osman’a yazd›¤› mektup “Ebuzer, fiam halk›n› isyana teflvik ediyor.” bilgisini tafl›yordu. Nitekim bir süre sonra, Ebuzer’i bu kez yeniden Medine’ye sürgün ettiler. Yoksul halk üzgündü. Haklar›n› savunan bu yi¤it sahabe de olmazsa, kim onlar› Muaviye’nin h›flm›ndan koruyacakt›. Ebuzer, yoksullara flöyle seslendi: “Allah’› gazapland›r›p yöneticilerimizi ve hakim s›n›f› hoflnut etmeyin. ‹hanet ederlerse onlardan uzaklafl›n. ‹flkence ve sürgünle karfl›laflsan›z bile.” Sürgün edilen Ebuzer vakur ve ma¤rurdu. fiam’a nas›l gelmiflse, öyle de gidiyordu.


inceleme

Do¤ruluktan ayr›lmad›¤› için buraya sürgün edilmiflti. Ayn› nedenle flimdi gerisin geriye sürgün ediliyordu. Vicdan› rahat, aln› aç›kt›. “… Ebuzer mücadelesine yeniden bafllad›. Zenginlere ve köle sahiplerine yönelik sald›r›lar›n› artt›rd›. ‹nsanlar› eflitli¤e, s›n›f farkl›l›klar›n›n kald›r›lmas›na ve servetin halk aras›nda bölüfltürülmesine ça¤›r›yordu. Osman, fakirleri zerginlere karfl› k›flk›rtacak ayet ve hadisleri okumaktan sak›nmas›n› istedi. Ancak Ebuzer dinlemedi ve yine kölelerin özgürlü¤ü, eflitlik ve servet paylafl›m› için Osman’›n düzenine sald›rd›.” (Syf: 141) Halife Osman’›n düzeninden beslenen zenginler s›n›f›. Halk› soyup sömürmelerini kitab›na da uydurmaya çal›fl›yordu. Ama böylesi giriflimleri de a盤a ç›kart›p teflhir ediyordu Ebuzer. Çünkü ayn› zamanda Peygamber’in yan›nda yetiflmifl bir din alimiydi o. HIRSIZIN ZEKATI… Bir keresinde Ebuzer ile Halife Osman tart›flmaya bafllad›lar. Osman flöyle dedi: “Ey Ebuzer! Bu iflleri ne zaman b›rakacaks›n?” Ebuzer’in cevab› hiç de¤iflmiyordu: “Sefillerin haklar› sermayedarlardan al›nd›¤› vakit! “ Bu cevab›n ard›ndan Osman, orada bulunan toplulu¤a dönerek ve Ebuzer’i haks›z ç›karma gayesiyle flu soruyu sordu: “Sizce bir insan mal›n›n zekat›n› verdikten sonra art›k onda kimsenin hakk› var m›d›r?” Osman’›n din alimlerinden birisi cevaplad› bu soruyu: “Hay›r müminlerin Emiri! Birisi mal›n›n zekat›n› verdikten sonra, isterse alt›ndan bir ev bile yapt›rabilir.” Ebuzer, bu cevab›n alçakl›¤›ndan i¤rendi. Ve elindeki asayla sertçe vurdu alim say›lan dalkavu¤un gö¤süne. Sonra da flöyle dedi: “E¤er birisi halk›n mal›na sahip olup, haklar›n› ellerinden alm›flsa, halktan ald›¤› mal›n zekat›n› verince, sen onu görevini yerine getirmifl Müslüman m› say›yorsun?” Evet, öyle say›yorlard›. Çünkü hepsi o durumdayd›. Halk›n hakk›n› çal›yor ve sonra da bu soygun üzerinden elde ettikleri servetin göstermelik zekat›n› vererek durumu

meflrulaflt›rmaya çal›fl›yorlard›. Oysa, öncelikle sorulmas› gereken, o serveti nas›l elde ettikleri, o servette kaç yoksulun hakk› oldu¤uydu. Ama zenginler s›n›f› bu sorular›n sorulmas›n› bile fitne say›yordu. Bugün de öyle de¤il mi? Burjuvazi büyük bir flatafatla Hacca gidiyor. Orada, Kabe manzaral› süper lüks otellerde kal›yor ve sonra da “Hac›” oluyor. Öyle mi? Ya da Amerika’da bir eli ya¤da bir eli balda yaflay›p en büyük Müslüman olunuyor. Öyle mi? Demek ki, Muaviyeler sadece düne dair figürler de¤ildir. Onlar her dönem ifli kitab›na uydurarak semiren haramilerdir. Ama bu dönemin Ebuzerler’i de olmufltur… AHLAK‹ DÜELLO… Ebuzer nas›l susturulacakt›? Cevab› beyhude olan bu soruya cevap aramaya devam ediyordu Halife Osman. Bu aray›fllar› çerçevesinde bir kez daha Ebuzer’i sat›n almak istedi ve kölesiyle para yollad› Ebuzer’e. “Osman, bütün müslümanlar’a bu paray› verdi mi?” diye sordu Ebuzer. Hay›r, vermemiflti. O halde, Ebuzer de alamazd›. Onun halktan ayr› davranmas›n› gerektiren bir yan› yoktu. Osman, birkaç kez daha gönderdi paray› ama her defas›nda reddetti Ebu-

zer. En sonunda, Osman, “E¤er bu paray› Ebuzer’e verebilirsen, seni azad ederim” dedi kölesine. Osman’›n bu sözlerini oldu¤u gibi Ebuzer’e aktaran köle, flöyle dedi: “Allah seni ba¤›fllas›n. Bu paray› al. Benim özgürlü¤üm senin bu paray› almand›r. “ Ebuzer yine reddetti ve flöyle dedi: “Benim de köleli¤im bu paray› almakt›r.” Al›rsa bir köle kurtulmufl olacakt› belki ama Ebuzer’de bir köleyi kurtarmak ad›na Osman’dan para kabul etmifl olmakla lekenecekti. Ahlaki bir düelloydu bu ve Osman ahlaks›zd›. Bir kölenin de¤il, bütün kölelerin özgürlü¤ü yolunda yürüyebilmek için o paray› almad› Ebuzer. ALLAH’IN RAHMET‹… Halife Osman’›n uygulamalar› öyle çarp›kt› ki, din ad›na yapt›¤› her fleye karfl› ç›kmak gerekiyordu adeta. Bunun bir örne¤i rejimin ileri gelenlerinden Abdurrahman bin Auf öldü¤ünde gündeme geldi. Auf, zengin bir adamd›. Ölünce miras›n› oluflturan alt›n ve gümüflleri Osman’›n karfl›s›na y›¤d›lar. Osman flöyle dedi: “Allah Abdurrahman’›

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 41


inceleme

ba¤›fllam›flt›r. ‹yi yaflad› ve öldü¤ünde arka“Yoksulluk küfürdür. Geçimi olmayan›n ahs›nda tam bir serveti b›rakt›.” reti yoktur, Allah’›n fazl› yüksek ganimet, Bunu duyan Ebuzer, Halife’nin karfl›s›na di- iyilik ve hay›r, maddi yaflamd›r ve ‘Ekmek Alkilip sordu sorulmas› gerekeni: “Sen, ard›n- lah’a tapman›n temelidir.’ Bir toplumda fada bu kadar miras b›rakan adama, Allah kirlik, zillet ve zay›fl›¤›n tüm bu din, maneviyat ve takvayla olmas› yaland›r.” (Syf: 174) rahmet etmifltir mi diyorsun?” Bu bir soru de¤il, bir cevapt› asl›nda. Çünkü bu kadar servet biriktiren kifli, o kadar yoksulun da hakk›n› çalm›fl demektir. Ebuzer bu gerçeklikle düflündü¤ü için “Bu kadar miras b›rakan adama Allah rahmet etmez” diyordu. Çünkü o hak çalm›flt›r, çünkü o mirasta yoksul hakk› vard›r. Bugün de öyle de¤il mi? Memleketin meflhur burjuvalar› olan Vehbiler, Sak›plar öldü¤ünde muktedir zevat koro halinde “Allah rahmet eylesin” demiyorlar m›? Diyorlar. ‹flte o zaman soruyor Ebuzer: “Siz, ard›nda bu kadar miras b›rakan adama ‘Allah rahmet etmifltir’mi diyorsunuz?

fieraiti, Ebuzer’in Allah ve halk aras›nda kurdu¤u ba¤› da izah eder:

“Sosyal konulardan bahseden tüm ayetlerde Allah ve insan (itikadi de¤il) sosyal yönden birbirlerinin yerine geçerler. ‹slam›n Rabbi kendine ait odak, kurban, koku, tütsü vb. istemez. Halka ait ve toplum için olan fley, Allah için olur… Allah’›n yolu, Allah’›n mal›, Allah’›n evi, Allah’›n hükmü, Allah’›n eli, Allah için, Allah’a do¤ru… Hepsi toplumda karfl›l›k bulur. Halk›n yoludur, halk›n mal›d›r, halk›n evidir… Halk›n yönetimidir, halk›n elidir, halk içindir, halka do¤rudur. Çünkü halk Allah’›n ailesidir ve böyle anlamaÇÖLDE C‹NAYET… En sonunda, alenen öldürmeyi göze alama- yan, bu flekilde inanmak kendilerine zor ged›klar› Ebuzer’i Rebeze çölüne sürdüler. Ka- len kifliler, dindarl›k maskesi takan kafirlerr›s› Ümmü Zer, o¤lu ve k›z›yla burada yafla- dir ancak.” (Syf: 179) maya bafllad›. Ki buras›, Hac zaman› gelip geçenlerin oldu¤u, di¤er zamanlarda ise kufl ‹flte böyle düflünen Ebuzer, flöyle diyordu: uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Yoksulluk “Ne zaman yoksulluk kap›dan girerse, din ve hatta açl›kla kuflat›ld›lar çölün ortas›nda. baflka bir kap›dan ç›k›p gider.” Çünkü gayet iyi biliyordu ki, aç insan en sonunda kendi Önce k›z›, ard›ndan o¤lu burada öldü. haysiyetini de yemek zorunda kal›yordu. BuArt›k yafllanm›flt› Ebuzer ve bir gün kar›s› gün de öyle de¤il mi? IMF yasalar›n›n, AB’ye Ümmü Zer’e “Ayr›l›k yak›nd›r!”dedi. Ölece- uyum paketlerinin gün geçtikçe yoksullafl¤ini sezmiflti. Zalim ve zenginlerin karfl›s›n- t›rd›¤› halk›m›z, kuflat›ld›¤› cenderede sosda e¤medi¤i boynunu topra¤a b›rakacakt› yal bir bunal›m yaflam›yor mu? Annesini keart›k. Ümmü Zer, kocas›n›n can çekiflti¤i bu senler, k›z›na tecavüz edenler, akrabalar›n› anlarda yoldan geçen üç kifliyi yard›ma ça- kurflunlayanlar›n nüfus ka¤›d›nda da “‹s¤›rd›. Ebuzer bu gelenlere bakt› ve “Hangi- lam” yazm›yor mu? niz devlet adam›, casus ya da askerse beni gömmesin” dedi. O anda bile zalimlerin Ebuzer, yoksul halka soru sormas›n› da ö¤rekanl› ekme¤iyle beslenenlere minnet etmi- tiyordu: “Halife Osman neden ipek giyiniyor yordu. Gelenlerden genç olan› devletle bir da biz paçavralar içindeyiz? Neden onlar›n ba¤› olmayan, halktan bir insand›. Ebuzer önünde leziz yemeklerle donat›lm›fl sofralar kuruluyor da biz aç›z?” Basit gibi görünen bunu duyunca, gözlerini kapad› ve öldü. ama cevaplar› sömürü düzenini teflhir eden sorulard› bunlar. Ve fieriati, Ebuzer’in halka EBUZER NE DEM‹fiT‹? Tuzu kuru zenginlerin h›k deyicisi olan ‹slam neyi ö¤retmeye çal›flt›¤›n› da özetler bize: tarihçilerinin, Ebuzer’e neden gözlerini kapad›klar› anlafl›lm›flt›r san›r›z. Ama Ali fiera- “… Günden güne seçkinlik, sömürü, yoksuliti, bu sayg›de¤er sahabeyi mahkum edil- luk, sosyal ve s›n›fsal uçurumdaki geniflleme art›yordu. Ebuzer’in propagandas› da gittikmeye çal›fl›ld›¤› karanl›ktan ç›karm›flt›r. çe yay›l›yor, mahrumlar› ve sömürülenleri ayakland›r›yordu. Açlar Ebuzer’den ö¤renfieriati’ye göre Ebuzer flöyle diyordu:

42 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

mifltiler ki yoksulluklar› ilahi irade, önceden yaz›lm›fl, semavi bir kader de¤ildi. Hazine’nin bir sonucuydu, hepsi bu…” (Syf: 182) Yoksulluk kader de¤ildir, sadece hükümetlerin politikalar›n›n sonucudur. Dolay›s›yla, yoksulluktan kurtulmak isteyenler kendilerini yoksul eden düzeni de¤ifltirmek zorundayd›lar. Ama egemenler ne der, malumdur: “Yoksullu¤umuz Allah’›n takdiri-dir. Fakirlik kaderdir…” Ebuzer, tam tersini söylüyordu: “… Mahrumlar flevk ümitle etraf›nda toplan›yorlar ve o insanlara ‘hak’la ikiz olan ‘hakikati’, ‘adalet’le yoldafl olan ‘‹slam’› ve ekme¤i de düflünen Allah’› ö¤retiyor, uyuflturmak yerine tahrik ediyor, yeflil saray› daha bitmeden viran olmakla tehdit ediyordu.” (Syf: 183) Yoksullar›n hakk›n› savundu¤u için zulme u¤rad› Ebuzer. Ama asla aman dilemedi, ah etmedi. Yürüdü¤ü yolda bafl›na gelen türlü belalara katlanmas›n› bildi. fieriati’nin vurgulad›¤› flu gerçekli¤e vak›f bir derinlikteydi çünkü: “… Di¤erlerinin açl›¤›yla savaflan›n kendi açl›¤›n› göze almas› ve toplumu özgürlefltirebilecek kiflinin kendi özgürlü¤ünden vazgeçmesi gerekir.” (Syf: 174) Ve fieraiti, “Ebuzer” isimli kitab›na yazd›¤› Önsöz’de, Ebuzer’in sosyalizmle ba¤›n› da kurar: “Ebuzer’in mahrum ve çaresiz s›n›f lehine o günün toplumunda yükseltti¤i çabucak kesilen bu ses, bin y›l sonra yani 18. ve 19. yüzy›lda Avrupa’da ortaya ç›kan (Marksizmi kastediyor-bn) ve k›v›lc›mlar› bütün halklar›n ete¤ini saran muazzam bir yanarda¤›n ilk kükremesiydi.” (Syf: 20) O yanarda¤ halklar›n adalete, eflitli¤e, sömürüsüz ve zulümsüz bir hayata olan kadim hasretinden oluflmufltur. O yanarda¤›n kökleri topra¤›n derinliklerinde, vücudu halk›n içinde, sesi dilimizde, atefli yüre¤imizde, h›nc› da yumru¤umuzdad›r. Vars›n, birileri Ebuzer’i yok says›nlar. O bizim aram›zda, saf›m›zdad›r. Peygamber sahabesi Ebuzer, bizim tarihsel yoldafl›m›zd›r. Vesselam…

KAYNAK: Ebuzer / Ali fieriati / Fecr Yay›neviJ


fliir

savrulan külleri ömrümüzün ahmet telli

Bir k›z›n kocaman gözlerinde gördüm bulutlar›n da¤lara sessizce çöküflünü Çocuksu susufllar› gördüm, k›r›lan sevinci Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara sald›m çobanlar çoktan inmifllerdi ovaya bense yapayaln›z bir a¤açt›m doruklarda Harelenen sularda bir yan›k kokusu ve uzun boyunlu bir k›z›n gülümseyifli Ifl›k zamana ba¤l› zamansa onun kocaman gözleridir art›k Anlad›m tarih de yaz›lmaz bir aflk›n sayfalar›na düflmüyorsa gün Yaln›zd›m, yapraklar›m dökülmüfltü bir bir deryalara savrulup çöllere düflmüfltü Bir duman tütüyor yine hangi kent yand› hangi sokakta vuruldu sevgilim Bir demet menekfle bir avuç toprak burkulan bir yürek miyim hep Sesimde bir yanma bir kekrelik uzay›p giden bir çöl yaln›zl›¤› Gazeteleri okumuyorum bafl›m dönüyor sulanmam›fl çiçekler gibi kuruyor her fley her fley bir yolculu¤un hüznünü tafl›yor gidip de gelmemek üzere bütün yüzler Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi bir da¤ suskunlu¤u yürüyor kentlere yenilen biz miyiz yoksa aflklar m› bir k›z›n kocaman gözlerinde görüyorum savrulan küllerini ömrümüzün Bu kenti ayr›l›klar y›kacak birgün biliyorum Ölümden flikâyeti yok ölüp gidenlerin ama bir k›z›n kocaman gözlerinde yang›nlar ç›k›yor Ac›lar dehfletli kinlendiriyor beni Kabar›p duruyor içimde, kabar›p duran bir okyanus yurdumu ar›yorum bat›k bir tekne de¤ilim yurdumu ar›yorum k›zg›n küller ortas›nda

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 43


sinema

içinde s›r olmayan bir film: devlet s›rr› sevgi duman

Para! Ya da iktidar! Bugün dünya üzerinde halklar›n yaflad›¤› ne kadar ac› varsa, dünya üzerinde ne kadar ac› yaflan›yorsa sebebi ABD’dir, Almanya’d›r, ‹ngiltere’dir, Japonya’d›r, Fransa’d›r, yani özcesi tüm emperyalistlerdir. Fransa’y› da özellikle sayd›k çünkü Devlet S›rr›, Fransa’y› anlat›yor. Frans›z gizli servisi DGSE’nin alçakça, insani tüm de¤erleri hiçe sayarak, onursuzca nas›l ajan devflirdi¤ini; onlar› nas›l “kutsal” görevler u¤runa yetifltirdi¤ini; yine onlar› iflleri bittikten sonra nas›l bozuk para gibi harcad›¤›n› anlat›yor.

Daha önce yay›nlanm›fl kitaplardan ve çekilen filmlerden tan›d›¤›m›z bir konu Secret Defense (Devlet S›rr›)’n›n konusu. Hile Yolu adl›, MOSSAD’›n nas›l ajan yetifltirdi¤ini, yine eski bir MOSSAD ajan›n›n dilinden okumufl; bu ve benzeri anlat›mlardan hemen her ülkenin (Bunlar›n içine sosyalist ülkeler dahil de¤il elbette.) gizli servislerinin benzer yöntemlerle ajan devflirip e¤itti¤ini ö¤renmifltik. Emperyalistler ve onlar›n iflbirlikçileri konumundaki ülkelerin gizli servisleri, baflta CIA olmak üzere, ‹ngilizlerin MI5‘i, Almanlar›n BND’si, ‹talyanlar›n SISMI’si, hemen hemen ayn› yöntemlerle savafl›yorlar kendi deyimleriyle “teröristlerle”.

44 | TAVIR | A⁄USTOS 2009

Her fleyin ters yüz edildi¤i, at iziyle it izinin birbirine kar›flt›r›ld›¤› bir süreçte yafl›yoruz. Dezenformasyonun, bütün emperyalist ülkelerce, her türden iletiflim a¤›yla, (buna sanat da dahil, buradaki örnekte oldu¤u gibi, sinemayla) en ince flekliyle servis edildi¤i zamanlarda yani... Kimileri de, do¤rudan olmasa da, tafl›d›klar› burjuva hümanizmiyle, yaflanan s›n›fsal çeliflkileri bu bak›fl aç›s›yla de¤erlendirerek, emperyalist sömürü düzeninin de¤irmenine su tafl›maya devam ediyorlar en iyimser yorumla... ‹yimser olmak lüks gerçi, çünkü s›n›fsal çeliflkiler had safhada ve dünyan›n dört bir yan›nda açl›ktan, yoksulluktan geçilmiyor; iflkenceler, katliamlar dünyada hiç yaflanmad›¤› kadar çok yaflan›yor. Bütün bunlar›n tek nedeni var:

Yönetmen Philippe Haim hakk›nda çok fazla bilgiye sahip de¤iliz ama, dar ve burjuva hümanizminden menkul bak›fl aç›s›yla, hem Frans›z gizli servisini elefltiriyor(!), hem de Usame Bin Ladin’i ve Selefiyye örgütünü... Yönetmenin düflünsel çarp›kl›klar›na sonra dönmek üzere, öncelikle filmin hikayesine bir göz atal›m. Yoksul Dianne (Vahina Giocante), üniversitede okuyabilmek için Lisa takma ad›yla fahiflelik yapmaktad›r. Ve iflbirlikçi ö¤rencilerden birinin tuza¤›na düflerek Frans›z D›fl Güvenlik Gizli Servisi (DGSE)’nin bünyesine tehditle al›n›r. Yapacak bir fleyi yoktur, teklifi(!) kabul etmek zorunda kal›r. Ve s›k› bir ajanl›k e¤itiminden geçtikten sonra, askerlerini Afganistan’dan çekmeyen Fransa’da sansasyonel bir eylem planlayan ve El Kaide ile birleflen Selefiyye örgütünün üst düzey sorumlular›ndan olan Al Bharad’dan eylemin nerede ve ne zaman oldu¤unu ö¤renmesi için Lübnan’a gönderilir.


sinema

flekilde gösteriyor ki; filmde esas i¤renilmesi gereken Frans›z gizli servisinin ç›kar› için her türden yöntemi mübah sayan flefi ve onun avanesi neredeyse birer aziz gibi duruyorlar. Ve “kökten dinci”lere aman vermemeleri için izleyiciyi adeta duaya sevk ediyor film. Müslümanlar tu kaka, Frans›zlar birer vatansever, birer aziz.

Dianne’in öyküsüyle efl zamanl› olarak yürüyen baflka bir öykü de Pierre’inkidir. Pierre de Fransa’n›n bafltan kaybetmifl yoksullar›ndan biridir ve annesiyle kötü bir evde yaflamaktad›r. Ev kiralar›n› bile veremeyecek durumdad›rlar ve Pierre bu yüzden uyuflturucu satmaya bafllam›flt›r. Pierre bir gün yakalan›r ve hapse at›l›r. Dianne ile kaderleri(!) ayn›d›r. O da hapishanede Selefiyye örgütünün a¤›na düfler. Yönetmenin objektivizmi burada göz yaflart›c›d›r çünkü Fransa gizli servisinin alçakça yöntemlerinin hemen hemen ayn›s›n› Selefiyye’nin de kulland›¤›n› görürüz Pierre’nin öyküsünde. Selefiyye’nin hapishanedeki temsilcisi Aziz, daha ilk görüflte “göz koydu¤u” Pierre’in üzerine birilerini sald›rt›r ve tecavüz ettirdikten sonra “kurtar›r”. Amaç, Pierre’in güvenini kazanmakt›r. Sonras› kolayd›r. Zaten bombofl beyinli olan ve kiflili¤i zedelenmifl Pierre, ‹slami telkinlere zaman içerisinde daha çok meyilli hale gelir ve hücrede Aziz’in haz›rlad›¤› ola¤anüstü bir ritüelle kelime-i flehadet getirerek müslüman olur. Dianne’in ve Pierre’in e¤itim(!) süreçleri; farkl› amaçlar u¤runa olsa da, yönetmenin Fransa’y› ve Selefiyye’yi do¤ru dürüst analiz etmeden ve gerçekleri hiç sorgulamadan ayn›ym›fl gibi göstermesi manidar gerçekten. Fransa’n›n emperyalist bir güç olarak Afganistan’da ne arad›¤›n› sorgulam›yor Devlet S›rr› örne¤in. Selefiyye’nin Fransa’ya

olan öfkesinin temelinde, on y›llar önce Cezayir’de, Libya’da Arap halk›na yönelik iflgal ve katliamlar›n oldu¤u da yok keza filmde. Ve egemenlerin a¤z›yla, Müslümanlar›n özgürlük kavgalar› ve eylemleri terörizm olarak beyinlere nakfledilirken, Fransa’n›n her türden pisli¤i, katliam›, yolsuzlu¤u, iflkencesi vesairesi vatanseverlik oluyor nedense. Bir tek emperyalistlerin vatanlar› de¤erli; iflgal edilen sömürge ülkelerde yaflayanlar›n vatanlar›n› sevmeleri ve özgürlük savafl› vermeleri suç emperyalistlere göre. Talibanlar›n ve Selefiyye örgütünün eylemleri, eylem biçimleri, ideolojileri ve kültürleri tart›fl›labilir ve hatta mahkum da edilebilir ama bunu yapacak olanlar halklard›r, emperyalistler de¤il. Emperyalistler önce kendilerine baks›nlar, kendi pisliklerini temizlesinler. Taliban› da, Selefiyye’yi de yaratan s›n›f savafl›m›ndan baflka bir fley de¤il çünkü. Onlar› silahl› mücadeleye iten koflullar› da emperyalistler yaratt› baflkas› de¤il. Hiçbir ulus durup dururken silaha sar›lmaz, eylem yapmaz. Philippe Haim’in filmde gösterdi¤i gibi, “kafirlere” cihat açm›fl bir örgütün liderlerinden birinin s›rf kendi egosunu tatmin için asla!

Philippe Haim, Müslümanlar› ve Frans›zlar› ayn› biçimde elefltirmeye kalkm›fl ama sat›r aralar›nda yine de Avrupal› bak›fl aç›s›n› görebiliyoruz. Hatta baz› sahnelerde gözümüze gözümüze sokuyor Haim. Hem nal›na, hem m›h›na vuran bir film gibi dursa da Devlet S›rr›; yine de filmin sonunda Frans›z Gizli Servisi DGSE’nin filmdeki yöntemlerle tam 15 sald›r›y› önledi¤ini söyleyerek hem böylesi alçakça yöntemleri meflrulaflt›r›yor, hem de insanlar› Müslümanlara karfl› k›flk›rt›yor. “Baz› kötü davran›fllar› olsa da; modern dünyan›n koruyucular›, her zaman “cahiliye” devrini yaflayanlara k›yasla kabul edilebilirdir ve kazanmas› gereken onlard›r”... ‹flte filmin ana fikri. Bunca yaflanandan sonra ve emperyalizm yaflad›¤› sürece, bugüne kadar yaflanan ac›lar›n bin kat› daha yaflanacakken, hala modern dünyan›n (Siz bunu emperyalist sömürü düzeni olara alg›lay›n) kazanmas› için dua etmenin anlam› aç›kt›r: Burjuvazinin ideolojik ve kültürel hegemonyas› alt›nda olmak! Philipe Haim, e¤er gerçekten Frans›z Gizli Servisi üyesi de¤ilse, bu kadar yanl› bir film çektikten sonra, servisten ciddi bir teklif almas› kuvvetle muhtemeldir. KÜNYE: Yönetmen: Philippe Haim Senaryo: Nathalie Carter, Philippe Haim Oyuncular: Gerard Lanvin, Vahina Giocante, Nocolas Duvauchelle, Mehdi Nebbou Görüntü Yönetmeni: Jerome Almeras Kurgu: Sylvie Landra Müzik: Elise Luguern J

Devlet S›rr›; Taliban’›, ya da Selefiyye’yi, bu örgütlere mensup militanlar› öyle i¤renç

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 45


haberler

Ken Loach’tan ‹srail AKP’nin Fakir Baykurt Protestosu Düflmanl›¤›! y›l›nda aç›l›fl›n›n yap›ld›¤›, Kültür Bakanl›¤›’na ba¤l› kütüphanenin görevli memuru olmad›¤› için köylüler taraf›ndan ayakta tutulmaya çal›fl›ld›¤› ö¤renildi.

Sosyalist gerçekçi yazar Fakir Baykurt'un do¤um yeri Akçaköy'deki müze evinde bulunan ve civar köylerden yüzlerce çocu¤un yararland›¤› "Elif Nine Kütüphanesi"nin y›llard›r kendi haline b›rak›ld›¤› ortaya ç›kt›. 1998

AKP’nin, iktidara gelmesiyle birlikte kütüphane memurunu görevden ald›¤›n› söyleyen köylüler ve o günden bu yana da kütüphanede herhangi bir memurun görevlendirilmedi¤ini, kütüphanenin bak›m›n›n kütüphanecilikle ilgisi ve bilgisi olmayan köylülere b›rak›lmas›n›n sa¤l›kl› olmad›¤›n› ve bu durumu k›nad›klar›n› ifade ettiler. J

Avustralya’n›n Melbourne kentinde düzenlenen Melbourne Uluslararas› Film Festivali’nin Siyonist ‹srail devletinden para almas› üzerine, ‹ngiliz yönetmen Ken Loach, durumu boykot etmek için filmini festivalden çekti. Loach’›n uyar›s›na ra¤men ‹srail sponsorlu¤unu savunan festival yetkilileri filmin festivalden çekilmesiyle zor durumda kald›lar. ‹flçi s›n›f›n›n hayat›n› filmlerine konu alan, ayn› zamanda ‹srail’e karfl› kültürel boykot konusunda çal›flma yürüten Loach, geçti¤imiz May›s

Afl›k Mahsuni fierif Berçenek’te An›ld›

Pinter ‹çin Edebiyat Ödülü Verilecek Geçen y›l yaflama veda eden muhalif oyun yazarlar›ndan Harold Pinter'in ad›n› tafl›yan bir edebiyat ödülü verilmeye bafllanacak. ‹ngiliz PEN'i taraf›ndan düzenlenecek olan, seçici kurulunda yazar›n efli Lady Antonia Fraser, oyun yazar› Tom Stoppard gibi Pinter'a yak›n isimlerin de yer alaca¤› ödül, ‹ngiliz ya da ‹ngiltere kökenli yazarlara verilecek. Efli Antonia Fraser, Pinter'in 2005'te ald›¤› Nobel Edebiyat Ödülü töreninde yapt›¤› konuflmaya dikkat çekerek ve bu yap›tlar›n, Pinter'in de dedi¤i gibi korkusuz, ödün vermeyen bir bak›fl›n ürünü olmas› gerekti¤ini söyledi.

46 | TAVIR |A⁄USTOS 2009

Afl›k Mahzuni fierif in ölümünün 7 y›l›nda, 5. anma etkinli¤i, Marafl’›n Afflin ilçesi Berçenek köyünde, 25 -26 Temmuz günlerinde yap›ld›. ‹lk gün on bine yak›n insan, etkinli¤in aç›l›fl törenine kat›ld›. ‹lk gün program›, bir panel ile bafllad›. Panele kat›lan yazar ‹slam Çankaya ve Süleyman Zaman, ozan›n hayat›n›, duyarl›l›¤›n› ve direncini anlatt›lar. 14 Ekim'de British Library'de yap›lacak törenle sahibini bulacak olan ödülde, seçilen yazara bin sterlin tutar›nda para ödülü de verilecek. J

ay›nda ‹skoçya’n›n baflkenti Edinburgh’da düzenlenen Edinburgh Uluslararas› Film Festivali’ne ‹srail’in sponsor olmas›na tepkisini ifade etmiflti. J

Düzenlenen konser gecesinde ise çeflitli ses sanatç›lar› ve halk ozanlar›, Afl›k Mahzuni fierif’in türkülerini seslendirdiler. Ayr›ca TAYAD'l› Ailelerin ve Devrimci Alevi Komitesi’nin etkinli¤e kat›ld›¤›n› belirten bir sunum yap›ld›.

Etkinli¤e kat›lan CHP Genel Baflkan Yard›mc›s› Behlün Tamayl›gil ve Marafl milletvekili Durdu Özpolat ile TAYAD’l› aileler bir görüflme gerçeklefltirdi. Yap›lan görüflmede, Tamayl›gil ve Özpolat’a, Elbistan Hapishanesi’ndeyken damak kanserine yakalan Güler Zere'nin hastal›¤› ile ilgili bilgi verildi. Sorunun TBBM’ye götürülmesi, gerekirse hastanede Güler Zere’yi ziyaret ederek konuya duyarl› olunmas› gerekti¤i anlat›ld›. CHP milletvekili Durdu Özpolat, Güler Zere’nin hastal›¤›n› bildi¤ini ve bu sorunu TBMM kürsüsüne götürece¤ini söyledi. CHP Genel Baflkan Yard›mc›s› Behlün Tamayl›gil ise, yine konudan haberdar oldu¤unu, durumu bildi¤ini, CHP ‹stanbul kad›n kollar›n›n aç›klama yapt›¤›n› belirtip, tekrar sorun ile ilgilenece¤ini belirtti. J


haberler

Kutsiye Bozoklar fiehit Düfltü... cadelesini sürdüren bir devrimciydi. 18 Temmuz günü Bozoklar'› son yolculu¤una u¤urlamak için Ankara Karfl›yaka Mezarl›¤›'na gelen 1000'den fazla kifli, 1. kap›dan Bozoklar'›n mezar yerine kadar kortej oluflturarak yürüdü.

Devrimci, yazar ve flair, Sanat ve Hayat dergisi ve At›l›m gazetesi yazar› Kutsiye Bozoklar (Ifl›k Kutlu), 16 Temmuz'da, 56 yafl›nda flehit düfltü. Bozoklar, y›llard›r kanserle mücadele ediyordu. 1970'lerin bafl›ndan bu yana mücadele içinde yeralan Bozoklar, 36 y›l önce polis taraf›ndan kurflunlanm›fl ve bunun sonucunda da felç olmufltu. Bozoklar buna ra¤men o günden bu yana mü-

"fiehitlere Devrim Sözümüz Var", "Kutsiye Bozoklar Kavgam›zda Yafl›yor", "Kutsiye Bozoklar Ölümsüzdür" sloganlar›yla mezar› bafl›na gelindi. Bozoklar'›n defnedilmesinden sonra yoldafllar› ve dostlar› O'nu anlatt›lar mezar› bafl›nda. Halk Cephesi ve di¤er siyasi yap›lardan çeflitli demokratik kitle örgütleri, son yolculu¤unda Bozoklar'›n yan›ndayd›lar. J

Yaban O¤lak Küçükarmutlu’da Oynand› ‹dil Tiyatro Atölyesi taraf›ndan haz›rlanan çocuk oyunu Yaban O¤lak, ‹dil Kültür Merkezi ve Gazi Mahallesi Bar›fl ‹klimi'nde oynanmas›n›n ard›ndan 19 Temmuz Pazar günü Küçükarmutlu Cemevi'nde sahnelendi. Oyun öncesi çocuklar mahallede megafonla duyuru ve oyuna ça¤r› yapt›lar. Seyircilerin büyük ço¤unlu¤unu çocuklar›n oluflturdu¤u oyun Armutlu halk›n›n büyük ilgisini çekti.

Yaban o¤laklar›n ve yaban keçilerinin Amerikal› avc›lara ve iflbirlikçilerine karfl› mücadelesinin anlat›ld›¤› oyunu çocuklar büyük ilgiyle izlediler ve oyuna kat›l›m sa¤lad›lar. Büyüklerin de dikkatle izledi¤i oyunu yaklafl›k 70 kifli izledi. J

GRUP YORUM g ü n c e

3 12 Temmuz 2009: 12-14 Temmuz 1991 katliam›n›n y›ldönümünde gerçeklefltirilen mezar anmas›na kat›ld›. Anmada 300 kifli yer ald›. 318 Temmuz 2009: Ayval›k Amfi Tiyatro'da gerçeklefltirilen konserde yaklafl›k 500 kifliye seslendi. 322 Temmuz 2009: ‹zmir Narl›dere Amfi Tiyatro'da

gerçeklefltirilen konserde yaklafl›k 1000 kifliye seslendi. 324 Temmuz 2009: ‹zmir Selçuk Amfi Tiyatro'da gerçeklefltirilen konserde 750 kifliye seslendi. 326 Temmuz 2009: Malatya Arguvan Türkü Festivali’ne kat›ld›. Festivalde yaklafl›k 30 bin kifliye seslendi.

Nezihe Araz Hayat›n› Kaybetti Gazeteci-yazar Nezihe Araz, 25 Temmuz 2009 tarihinde ‹stanbul'da hayat›n› kaybetti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden (TGC) yap›lan aç›klamada, TGC üyesi, Bas›n fieref Kart› ve 2003 Burhan Felek Bas›n Hizmet Ödülü sahibi Nezihe Araz'›n 25 Temmuz 2009 tarihinde, ‹stanbul'da vefat etti¤i bildirildi. Ankara'da 1922 y›l›nda do¤an Nezihe Araz, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Co¤rafya Fakültesini bitirdi. Mesle¤e 1952 y›l›nda bafllayan Araz, Resimli Hayat ve Hayat dergilerinde, Havadis, Yeni Sabah, Akflam, Tasvir, Yeni ‹stanbul, Yeni Gazete, Hürriyet, Milliyet ve Meydan gazetelerinde çal›flt›. Araz'›n, araflt›rma ve röportajlar›n›n yan› s›ra fliir ve tiyatro oyunlar› kitaplaflt›r›ld›. fiiirlerini "Benim Dünyam" adl› bir kitapta toplayan Nezihe Araz'›n, "Anadolu Evliyalar›" adl› kitab› ilgi ile karfl›land›. Nezihe Araz, Kent Oyuncular› taraf›ndan sergilenen "Hayattan Yapraklar" adl› televizyon dizisini ve yine Kent Oyuncular›'n›n sergi-

ledi¤i, "Ak›ll› Tavflan ve Güçlü Aslan", "Sihirli F›nd›klar" adl› müzikli çocuk oyunlar›n› yazd›. Araz'›n Devlet Tiyatrolar› edebi kurullar›nca repertuara al›nan ve çeflitli tarihlerde oynanan oyunlar› flunlard›r: "Bozk›r Güzellemesi", "Öyle Bir Nevcivan", "Alacakaranl›k", "‹mparatorun ‹ki O¤lu", "Afife Jale", "Cahide", "Ballar Bal›n› Buldum." "O Kad›n", "Ekmek Kavgas›", "‹htiras F›rt›nas›", "Afife Jale" ve "Han›m" adl› senaryolar› da film olmufltur. J

A⁄USTOS 2009 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

316 A¤ustos’ta Geleneksel Halk sofras› Pikni¤i ‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan düzenlenecek. Her y›l geleneksel olarak düzenlenen pikni¤e bu y›l Düflbaz, Marsis, Hakan Yeflilyurt ve Grup Yorum kat›lacak. Ayr›ca programda halk oyunlar› ve yar›flmalar da yer alacak. Piknik Kemerburgaz’da bulunan Binbafl› Çeflmesi Mesire yerinde yap›lacak. o 311. ‹stanbul Bienali 12 Eylül’de Bafll›yor 12 Eylül-8 Kas›m tarihleri aras›nda gerçekleflecek olan 11. Uluslararas› ‹stanbul Bienali, sanatç›lar›n› ve sergi mekânlar›n› aç›klad›. ‹stanbul Bienali'nde 40 ülkeden dünya güncel sanat çevrelerinde tan›nan ya da yeni keflfedilen 69 sanatç› ve sanatç› grubunun çal›flmalar›na yer verilirken, bu sanatç›lar›n 9'u Türkiye'den. WHW / What, How & for Whom (Ne, Nas›l ve Kimin ‹çin) küratörlü¤ünde düzenlenecek 11. Uluslararas› ‹stanbul Bienali, bafll›¤›n› Bertolt Brecht'in 1928 y›l›nda Elisabeth Hauptmann ve Kurt Weill ile birlikte yazd›¤› Üç Kuruflluk Opera adl› oyunun ikinci perdesinin kapan›fl parças› olan "‹nsan Neyle Yaflar?" adl› flark›dan al›yor.

WHW taraf›ndan "‹nsan Neyle Yaflar?" olarak belirlenen ‹stanbul Bienali'nin kavramsal çerçevesi, Brecht'e yeniden keflfedilmesi ve yeni kuflaklara gösterilmesi gereken bir klasik olarak bakmay› de¤il, geçmiflin sakl› kalm›fl taraflar› üzerine bugün art›k düflünmeye bafllamay› ve sanat›n, toplumsal olana müdahale ve estetik jest aras›ndaki eski iliflkilerin gözden geçirilmesi ve yeni iliflkiler kurulmas› aç›s›ndan nas›l olas›l›klar bar›nd›rd›¤›n› araflt›rmay› öneriyor. o 3‹dil Biret Konserine Faflist Sald›r› Dünyaca ünlü usta piyanistlerden ‹dil Biret'in ‹stanbul Topkap› Saray›'ndaki konserinde, bir grup, konser alan›n›n önünde "tekbir" eflli¤inde, ‹dil Biret'in afifllerini yakt›. BBP’ye ba¤l› faflist Alperen Ocaklar›'na üye olan yaklafl›k 50 kiflilik güruh, Biret'in konser verdi¤i Topkap› Saray›'n›n önüne gelerek içeride flarap içildi¤ini öne sürüp konsere tepki gösterdi. Konser afifllerini yakan grup içeri girmek isteyince polis ve jandarma göstericilere son derece yumuflak bir flekilde müdahale(!) etti. Konser vermek için saraya gelen ‹dil Biret, arka kap›dan girmek zorunda kal-

d›. ‹dil Biret'in efli fiefik Büyükyüksel "Gözü dönmüfl bir grup, ‹dil'in posterlerini yakt›. Vakit gazetesi ‹dil Biret'i hedef gösterdi. Sivas'taki katliam›n bir benzeri de burada yaflanabilirdi" sözleriyle tepkisini dile getirdi. o 3fiairler, Hakkâri’de 23 Nisan’da ç›kan olaylarda bir özel harekâtç› polis taraf›ndan bafl›na dipçikle vurularak a¤›r yaralanan 14 yafl›ndaki Seyfi Turan için bir fliir yazd›. Kafalar› dipçikle k›r›lan, otuz y›l içeri at›l›p, “e¤itim” ve “bali”yle hayatlar› karart›lan çocuklar için birer ya da ikifler dizeyle bir fliir yaz›yoruz; vicdan›m›z ve masumiyetimizi korumak için diyerek yola ç›kt›k diyen flairler, gelece¤i kuracak olan kafas› taammüden sald›r›ya u¤rayan on dört yafl›ndaki Seyfi Turan’›n varl›¤›nda, her türlü nefret ve fliddeti ak›l d›fl› sertlikte yaflamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir fliir hediye ettiklerini ifade ettiler. Aralar›nda Arif Damar, Sennur Sezer, Nevzat Çelik’in de bulundu¤u 95 flairin yazd›¤› 21 bölümlük “Seyfi Turan fiiiri”nin çizimlerini de Semih Poroy yapt›. J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3kulak misafiri brenna mac crimmon kalan

3isli ç›ralar beyhan aksoy anadolu müzik

3kemençe ustalar›ndan

3ay bizlere flahit oldu

karadeniz türküleri bahr-i siyah

ozan flah turna anadolu müzik

odeon

48 | TAVIR |A⁄USTOS 2009




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.