kültür sanat yaflam›nda
• 2008/12
•
say› 80
•
2.25 YTL(KDV’li)
aral›k 2008
›ssn 1303-9113
.
devrimin fliir 盤l›¤›: mayakovski “abdi ipekçi”nin kollar› TAYAD’l›lar› bir kez daha kucaklad› edebiyat›m›z›n “ayd›n”l›k yüzü erol toy grup yorum’la yeni albümleri üzerine söylefli
.
.
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
“Kötü günün hükmü tez biter” der eskiler… Bir temenni midir, yoksa tarihin ö¤reticili¤inden mi bilinmez. Diyalekti¤in, yani bilimin yasalar› öyle demiyor elbette. Kötü günün hükmünün tez bitmesi, ancak ve ancak bilinçli ve iradi bir çabay›, bu do¤rultuda hiç tükenmeyen bir enerjiyle savaflmay› gerektiriyor… Tecrite karfl› mücadele sekiz y›ld›r sürüyor bu ülkede. 122 can pahas›na, yüzlerce sakat pahas›na, onulmaz yaralar pahas›na… Zulmün sahipleri, 10 saatlik sohbeti bile çok görüyor hücrelere kapat›lm›fllara… Verilen sözlere, yay›nlanan genelgeye ra¤men hem de… Bir kez daha s›nan›yor içeridekilerin, d›flar›dakilerin sabr›. Tafl de¤il ya yürekleri, ki tafl olsa çoktan çatlam›flt›, sab›rlar›n› sonuna kadar zorlad›klar›n› hayk›rd›lar geçenlerde zulmün payitaht›nda… Ankara yollar› bir kez daha ba¤r›na bast› o çok tan›d›¤› yolcular›. Bir kez daha sar›p sarmalad› flehrin göbe¤indeki o park, ellerinde pankartlar, dövizlerle kendisini ziyaret edenleri. O park›n içinde topraktan f›flk›rm›fl eller birer birer kucaklad› etraf›na toplananlar›. Epeydir görüflememenin hasretiyle, büyük, kocaman bir sevgiyle… Bitecek! Tecrit zulmü elbet bir gün sona erecek. Yolu yok, o cesur ve mecbur insanlar›n emekleriyle, do¤ruyu hep do¤ruyu gösteren düflünceleriyle, tarihin çöp sepetine at›lacak. Amerika… Dünya üzerinde ne kadar insanl›k suçu varsa, hepsinin sahibi, hepsinin birebir sorumlusu olan zulüm imparatorlu¤u. Yeni tanr›s›n› seçti flimdi. Tarihlerindeki ilk Siyah tanr›lar› bu. Ezilen atalar›ndan de¤il ama, d›fl› siyah içi beyaz olan›ndan. Öbür türlüsü, yani gerçekten Siyah ve gerçekten demokrat birinin Beyaz Saray’a yerleflmesi, eflyan›n tabiat›na ayk›r›d›r çünkü... Buna karfl›n, hala bu yeni zalimden demokrasi bekleyenler, ezilen halklara dair bir umut tafl›yanlar, gerçekleri çok geçmeden görecekler… Obama, Amerikan emperyalizminin tanr›s› olman›n bilinciyle ve bu misyonun gere¤i olan vahflili¤iyle, görmeyen ya da görmek istemeyenlerin gözlerindeki tül perdeleri y›rt›p atacakt›r. Kazanan yine tekeller, kaybeden yine ezilen dünya halklar› olacakt›r.
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Devrimin hiç susmayan 盤l›¤›, fliirin en yi¤it hayk›r›fl›yd› Mayakovski. Her fleyini devrime, sosyalizme adam›fl birinin yaflam›, düflünceleri çok de¤erlidir. Almas›n› bilene… Direnifl fliirlerini okuyanlar, onun yi¤it dizeleriyle yüreklerine umudu yükleyenler oldukça, hiç unutulmayacak Mayakovski. Unutulmas›na asla izin vermeyecek, onun yolundan yürüyenler…
Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Türküler susmaz, halaylar sürer diyenlerin iki buçuk y›ll›k suskunluklar› bitti. Bafle¤meden’le yeniden bulufltu Grup Yorum, sevenleriyle… ‹ki buçuk y›lda neler oldu¤unu, ne yaflay›p ne hissettiklerini, Bafle¤meden’de neleri anlatt›klar›n› sorduk onlara…
Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Mücellit Ali Laçin Davut Pafla Cd. Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 291 Topkap›- ‹stanbul Tel: (0 212 ) 674 85 28 Yerel süreli yay›n
Senenin son ay›na içimizde binbir umutla giriyoruz. Yeni y›lda hep birlikte umudu daha da büyütece¤imize olan inanc›m›zla… Yeni y›l›n ilk ay›nda görüflmek dile¤iyle… Dostlukla…
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
12/2008 5 5 11 16 17 20 23 25 28 30 32 33 36 38 40 41 46
MAKALE zulmün siyah tanr›s› DENEME devrimin fliir 盤l›¤›: mayakovski RÖPORTAJ erol toy ÖYKÜ vazgeçmesinler k›zan›mdan RÖPORTAJ grup yorum DE⁄ERLEND‹RME grup yorum ÖYKÜ küreselleflen yoksulluk ve yozlaflmada bir tan›kl›k ANI abdi ipekçi park› izlenimleri T‹YATRO viflne bahçesi fi‹‹R vladimir mayakovski AYIN FOTO⁄RAFI arjen j. zwart ÖYKÜ sabahattin ali MAKALE bellek, fliir, foto¤raf fi‹‹R ahmet telli fi‹‹R ümit ilter S‹NEMA son cellat pandoran›n kutusu HABERLER
17 3 grup yorum
25 abdi ipekçi park› izlenimleri 3
28 3
3
devrimin fliir 盤l›¤›: 3 mayakovski
kapak: 3 ayd›n ayan
viflne bahçesi
makale
zulmün “siyah” tanr›s› metin y›lmaz
Sömürgecilik tarihinin belki de en önemli keflfiydi Amerika k›tas›n›n keflfi. Büyük, çok büyük bir k›tayd› buras›. Ve inan›lmaz boyutlardayd› yeralt› ve yerüstü zenginlikleri. Göz kamaflt›ran bu zenginlikler bir kez geçmiflti art›k sömürgecilerin eline, hem de hiçbir fleyden, paradan puldan, sömürüden ve kötü olan hiçbir fleyden habersiz K›z›lderililerin kan› can› pahas›na... K›tan›n gerçek sahipleri olan K›z›lderililer, katliama u¤rad›lar, yap›lan k›y›mla say›lar› iyice azald› ve tarihsel süreç içinde asimilasyon politikalar›yla onlar da “Amerikanlaflt›lar”... Amerika k›tas›n›n tarihi kanla doluydu. fiimdi bugün sadece bu k›tan›n de¤il, dünyan›n en ac›mas›z, en katliamc› ve sömürücü tak›m›n›n en kodaman› olan Amerika Birleflik Devletleri’nin de kuruluflunda bu kanl› tarihin izleri vard›r. Bu izlerin rengi de “k›rm›z›” ve “siyah”t›r daha çok. Çünkü en çok K›z›lderililerin ve Siyahlar›n kan› dökül-
dü o topraklarda. ‹flte flimdi bu topraklarda, kanlar› en fazla dökülenlerden, Siyahlardan biri Amerika Birleflik Devletleri’nin yeni baflkan› seçildi. Baflkan Barack Hussein Obama, aslen Kenyal› Siyah ve Müslüman bir baba ile Kansasl› H›ristiyan ve Beyaz bir annenin, Siyah ve Protestan o¤lu olarak Beyaz Saray’›n yeni sahibi durumunda. Nereden nereye gelindi¤ini iflte tam da burada hat›rlamak gerekiyor, Barack Hussein Obama’y› daha iyi tan›mak ve gerçeklere ulaflmak için... Barack Hussein Obama gerçekten de kimdir, hangi misyonu yüklenecektir, demokrat m›d›r de¤il midir?... Bu ve buna benzer onlarca soru bugün dünyan›n hemen her yerinde bir tart›flma konusu. Tart›fl›lacak elbet. Çünkü karfl›m›zda dünyan›n en büyük emperyalist gücünün patronu duruyor. Geçmifline bir bakmak gerekiyor tabi, Obama’n›n bugünün ve gelecekte yapacaklar›n›n tahlili ancak böyle mümkün olacakt›r. Dedi¤imiz gibi, Amerika k›tas› bakir ve zengin topraklara sahipti ve bu da Avrupal› sömürgecilerin ifltah›n› fazlas›yla kabart›yordu. Bu topraklar; k›tan›n keflfinin hemen ard›ndan buraya yo¤un göçlerin yaflanmas› ve bu aflamadan sonra da k›tan›n gerçek sahipleri olan K›z›lderililerin elinden, tarihte efline az rastlan›r bir vahflet ile ad›m ad›m al›nd›. 17. yy’›n ikinci yar›s›na kadar Amerika'ya ak›n eden göçmenlerin büyük bir ço¤unlu¤unu ‹ngilizler oluflturuyordu. Hatta ilk koloniler oluflturulurken ‹ngilizler, hapishanelerde yatan borçlu tutuklular› “kurtar›p”,
Amerika'ya kolonilerini gelifltirmek için getirmifllerdi. Yine ayn› dönemde sömürgeci Avrupa devletleri aras›ndaki savafllardan kurtulmak için de bu k›taya göçler yaflanmaya bafllam›flt›. Fakat sömürgeci Avrupa devletleri, Avrupa'dan gelen yo¤un göçlere ra¤men iflgücü yetersizli¤i çekiyorlard›. Topra¤›n uçsuz bucaks›z ve zengin olmas›, bunu iflleyecek oranda bir çal›flan kitlesi ihtiyac›n› da ortaya ç›kar›yordu. Avrupal› sömürgeciler bunun da ucuz ve kolay yolunu buldular elbette: Afrikal› yerlilerin kölelefltirilerek, Amerika'ya çal›flt›r›lmak üzere tafl›nmas›... Köle tacirleri taraf›ndan tutsak edilen Afrikal› esirler, zincire vurularak k›taya getiriliyor ve buralarda kurulan pazarlarda hayvanlar gibi aç›k art›rmalarla sat›l›yordu. Köleler özellikle Güney eyaletlerindeki kolonilerde, tar›m iflletmelerinde tütün, pamuk, pirinç vb. ifllerde kullan›l›yordu. Kölecilik k›sa süre içerisinde o kadar yayg›nlaflt› ki, neredeyse nüfusun yar›s› kölelerden olufluyordu art›k. 1700’de Virginia’da 16.000 kadar köle kullan›l›rken, 1770’lerde bu say› 187.000’e kadar yükseliyordu. Yine Güney Carolina’da kurulan tar›m çiftliklerinde 1775’te 100.000 kiflilik tar›m nüfusunun sadece 25.000’i beyazd›. Ama bu çiftliklerin denetimi ve buralardan elde edilen gelirler Beyazlar›nd›. Beyaz efendilerin ç›karlar›n› korumak ve siyahlar›n efendilerine karfl› herhangi bir giriflimlerini önlemek için çeflitli önlemler al›n›yor ve siyahlar›n iflledikleri “suçlar” en a¤›r yöntemlerle cezaland›r›l›yordu. Bu koflullarda oluflturulan tar›m çiftliklerinde ve iflletmelerinde çok say›da köle-
ARALIK 2008 | TAVIR | 3
makale
nin Beyazlar taraf›ndan çal›flt›r›lmas›n›n bir sonucu olarak Beyazlar›n zenginlikleri h›zla artt› ve Amerika Birleflik Devletleri’ne getirilen tüm Afrikal›lar, Beyazlara kölelik yapmaya mahkum edildiler. Afrikal› ilk kölenin Amerika k›tas›na getirildi¤i ilk anda, flu an bu k›tada halen devam eden ›rkç›l›¤›n tohumlar› da at›lm›fl oluyordu ayn› zamanda. Irkç›l›¤›n bugün sona erdi¤i üzerinden, Obama’n›n, yani bir Siyah›n bile baflkan olabildi¤i bir ülkede böyle bir fleyden söz etmenin art›k mümkün olamayaca¤› üzerinden nutuklar at›l›yor gazetelerin köflelerinden... Amerikan Senatosu’nda Obama d›fl›nda neden baflka bir Siyah üyenin olmad›¤›ndan bahsetmiyorlar ama. Ku Klux Klan’dan da... Gün geçtikçe sadece Siyahlara de¤il, göçmenlere, Müslümanlara da yönelik resmi ve çeflitli ›rkç› çetelerin fliddetinden de söz etmiyor bu “demokrasi” ve Amerika afl›klar›... Dünya üzerinde ne kadar demokratik düzen varsa ortadan kald›ran, dünya halklar›n›n iradelerine bir gram sayg› göstermeyen, can›n›n istedi¤i ülkeyi iflgal eden ve cuntalar tezgahlay›p katliamlar yapan bir ülkeden ve onun Siyah da olsa baflkan›ndan demokrasi beklemek de ne oluyor? Hangi demokrasiden bahsediyoruz? Daha tan›yamad›n›z m› Amerikan tipi demokrasiyi? Yan›bafl›m›zdaki milyonlarca Irakl›n›n cesetleri de yetmedi tan›man›za? Obama’n›n rengi mi kand›r›yor sizleri; Siyahi birinin, çekti¤i ac›lardan kaynakl›, ABD’ye daha ›l›ml› bir politika m› izletece¤ini düflünüyorsunuz? Yan›l›yorsunuz. Hem de çok fena yan›l›yorsunuz.
d›fliflleri bakanlar›ndan Colin Powell da Siyaht›. Bu “Siyah” bürokrat ve askerlerin, katliamc› ve emperyalist Amerikan politikalar›n› nas›l canla baflla uygulad›¤›na, bu politikalar› hayata geçirirken nas›l da insanl›ktan zerre nasip almam›fl bir icraat sergilediklerine tüm dünya halklar› tan›kt›r. Amerikan devlet kademelerinde Rice ve Powell gibi daha bir çok Siyah vard›r ve onlar da ülkeleri iflgal eden, halklar› katleden politikalar›n uygulanmas›nda ayn› kararl›l›kla, azimle yer almaktad›rlar. Elbette flu an Siyahlar›n Amerika’da ezilmedi¤ini, ›rkç›l›¤a maruz kalmad›¤›n› kimse iddia edemez. ABD’de 1990’lar›n rakamlar›na göre memurlar›n/bürokratlar›n sadece % 3'ü Siyahlardan, kad›nlardan ve di¤er az›nl›klardan oluflmaktad›r. Geriye kalan % 97 gibi bir oran Beyazlar›n elindedir. Hapishanelerdeki insanlar›n büyük bölümü de Siyaht›r. Suç iflleme oranlar›nda Siyahlar, deyim yerindeyse Beyazlara fark atm›fl durumdalar. Bunun nedeni elbette ki Siyahlar›n keyif için suç iflleyen, psikopat tipler olmas› de¤ildir. Yüzy›llard›r itilmekten, ezilmekten, aç ve yoksul b›rak›lmaktan, ekonomik ve sosyal olarak kendilerine sistem içerisinde yer bulmalar›na izin verilmemesinden ve sonuç olarak Beyazlar›n hakim oldu¤u ›rkç› bir sistemin onlar› resmen suça itmesi yüzünden hapishaneleri dolduruyor Siyahlar... Obama, bu afla¤›lanan, horlanan, yoksul Siyahlardan m›d›r peki? Hay›r de¤ildir. O, atalar› gibi Kenya’dan getirilip kölelefltirilenlerden de¤ildir. Evet Alex Haley’in o unutulmaz roman› Kökler’deki Siyah köle Kunta Kinte’lerin hiçbir zaman yok edilemeyen özgürlük tutkusuna, “Beyaz Adam”a karfl› tafl›d›¤› öfkeye, kine hayat›n›n hiçbir döneminde sahip olmam›fl, olamam›flt›r. Çünkü asimile edilmifl, devflirilmifl, s›n›f atlam›fl bir Siyaht›r Obama ve bu yüzden baflkan olmas›n›n yolu aç›lm›flt›r kendisine. Obama ve onun gibiler, devlet yönetiminde her zaman kendilerine yer bulmufllard›r.
Bir kere en baflta, Obama'n›n renginin Siyah olufluna bakarak çeflitli demokratik beklentilere girenler, “de¤iflim” rüzgarlar›n›n esece¤ine kendilerini inand›ranlar, derinin renginin befl para etmeyece¤ini, emperyalist politikalar›n sar›, siyah, beyaz, k›rm›z› her renk ile savunulabilece¤ini, hiç uzaklara gitmeye gerek olmadan, ABD’den de görebilir, anlayabilir, kavrayabilirler. Tabi bunu görmek istemektir önemli olan. Gerçekten görmek isteyen gözler görebilir yaln›zca bu ger- Obama, kimilerinin savundu¤u gibi Siyahlar›n mücadelesi içinden gelen biri de¤ildir yaçekleri. ni. O, yaflam›n›n en bafl›ndan ABD’nin genel Condolezza Rice da Siyaht›r örne¤in. Yine politikalar›yla bütünleflmifl, o sistemin çarkeski genel kurmay baflkan› ve Irak iflgalinin lar› ve statüsü içinde çal›flm›fl, o statü içinde
4 | TAVIR | ARALIK 2008
ve Amerikan devlet politikalar›n› savunarak senatörlük yapm›fl biridir. Yani Obama da bir Sam Amca’d›r, Amerika’d›r. Sadece Siyaht›r o kadar. Ve katil Amerika’n›n Bush’la iyice teflhir olmufl yüzüne “yeni”, “demokrat” bir maske geçirmek için baflkan yap›lm›flt›r. Bundan baflka bir “de¤iflimden” söz etmenin di¤er ad› kendini bilmezlikten baflka bir fley de¤ildir. Bush’un Siyah olan› iktidardad›r flimdi. ‹ki partinin yer ald›¤› ve Cumhuriyetçiler’in sembolünün fil, Demokratlar’›n sembolünün eflek oldu¤u Amerika’n›n “Filler ve Eflekler demokrasisi”nde, fillerden nöbeti eflekler devralm›flt›r. Bu kadard›r iflte olan bitenin özü, özeti... Herkes sormal›d›r kendisine, Amerika emperyalist politikalar›ndan vaz m› geçecektir Obama ile birlikte? Yar›ndan tezi yok, iflgal etti¤i yerlerden çekilip, sahip oldu¤u tüm nükleer ve nükleeer olmayan silahlar› imha m› edecektir? Bugüne kadar Amerika’n›n iflledi¤i suçlardan dolay› dünya halklar›ndan özür mü dileyecektir?... Hadi en iyi niyetimizle düflünelim, tatl› su demokratlar›n›n ütopyalar›n›n gerçekleflebilece¤i olas›l›¤›n› gözönünde bulundural›m ve Obama’n›n yukar›daki sorular›n tümüne olumlu yönde cevap verdi¤ini var sayal›m. Peki buna, Obama’n›n seçim propagandas›na bir milyar dolar para yat›ran tekeller izin verecekler mi? Nas›l da ütopik geliyor de¤il mi? Asl›nda eflyan›n tabiat›na, kapitalizmin ruhuna ayk›r› varsay›mlard›r bunlar ve gerçe¤e dönüflmesi imkans›zd›r. ‹flte bunu anlamayan, anlamak istemeyenlere daha ne söylenebilir ki? Zulüm bitmeyecektir dünya üzerinde, tek bir emperyalist güç kalmayana dek... Ve zulmün en büyük sebebi Amerika’n›n yeni tanr›s›n›n Siyah olmas› hiç ama hiçbir fleyi de¤ifltirmeyecektir...J
deneme
devrimin fliir 盤l›¤›: mayakovski ümit ilter
“Ben flair olarak Her fleyimi Tüm gücümü, Sana Ve hakl› davana Ad›yorum, ‹flçi s›n›f›!” (Mayakovski)
1… MAYAKOVSK‹ K‹MD‹R? Mayakovski, coflkulu bir rüzgard›r. Eser durur hala sokaklarda. Ki hantal zaman›n surat›nda patlayan bir narad›r onur fliiri. fiairdir, iliklerine kadar hem de. Ve fakat, sadece flair de¤ildir bu heybetli adam. fiair olman›n ötesindedir. fiairin ötesi fliirdir. Ve kesintisiz k›z›l renkli bir fliirdir Mayakovski. O’nun fliiri devrimin rüzgar›d›r. Durdu¤u, duruldu¤u görülmemifltir daha. Ki esmeye devam ediyor iflte hayat›n atar damarlar›nda… 2… fi‹‹R ÖLÜMSÜZDÜR! Evet, Mayakovski’nin öldü¤ünü söyleyenler yan›l›yor. Çünkü, 14 Nisan 1930’da ölen, zaten fani olan bir bedendi. ‹ntihard› sebebi ölümünün. Ve fakat, flairine inat ölümsüzdür fliir. Ve ucu aç›k bir fliirdir flimdi flair. Yumrukla yaz›l›p yürekle söylenen bir fliir hem de. Dememiz o ki, o gün ölen flair Mayakovski’ydi; Mayakovski’nin fliiriyse esip durur baht›m›zda… 3… fiA‹R NEREL‹D‹R? Ve e¤er, Mayakovski’yi bir Rus flairi olarak biliyorsan›z… Yanl›fl tan›yorsunuz demektir. Çünkü bir Gürcü köyünde do¤mufltur. Ama Rus olmad›¤› gibi, Gürcü de de¤ildir. Çünkü, herhangi bir milliyetle tan›mlanman›n ötesine geçmifl bir sosyalisttir. Tam da bu nedenle hem Rus, hem Gürcü, hem Kübal›, hem de bural›d›r. Ki insanl›k memleketinden bir enternasyonalisttir flair… 4… DO⁄MAK… Mayakovski’nin biyografilerinde flairin Temmuz 1893 do¤umlu oldu¤u yazarsa da… as›l do¤umunun daha sonra oldu¤u bizce ma-
lumdur. Elbette, ana rahminden 1893’te do¤mufltur. Ve lakin, fliirine ebelik yapmaksa bir flairin gerçek do¤umu, çok daha sonra
do¤acakt›r o ucu aç›k Mayakovski fliiri… 5… KAFKASYA’DA BÜYÜMEK…
ARALIK 2008 | TAVIR | 5
deneme
Küçük bir Gürcü köyü olan Bagdadi’de, 1893 y›l›nda do¤an bebe¤in ad›na, “Vladimir Mayakovski” dendi. Ve Kafkasya’n›n o bafl›na buyruk do¤as›n›n ortas›nda büyümeye bafllar bu çocuk. Babas›, bir orman bekçisidir. Annesi, babas›, ablalar› Ludmilla ve Olga’yla beraber köy koflullar›nda sürer yaflam›. Do¤an›n h›rç›n, insan›n ise yarat›c› güzelli¤ine tan›k olarak büyür. Ve sonra, okula gitme vakti gelir…
kiliseyle ilgili her fleyden nefret etmeye bafllad›m. Belki de gelecekçili¤imin, tanr›tan›mazl›¤›m›n ve enternasyonalcili¤imin kayna¤› da budur…” 9… D‹fi B‹LEMEK… Ve 1904 y›l›nda bafllayan Rus – Japon Savafl› ile Çarl›¤›n zulüm ve sömürüsü daha bir katmerlenir. Emekçiler bu duruma tepki gösterince de, hep oldu¤u gibi, üzerlerine Kazak atl› güçleri gönderilir. Tan›k olduklar› o çocu¤a düflmanlar›n› tan›t›r: “… Ben de Kazaklara difl bilemeye bafllad›m.” Hayat›n do¤al ak›fl›na uygun bir saflaflmad›r bu. Çünkü Mayakovski bir halk çocu¤udur, Kazak güçler ise Çarl›¤›n jandarmas›. O çocuk, önce difl bileyecek, sonra da bu saflaflman›n bilincine erecektir…
6… OKUMAYI SEVMEK… Gidip ö¤renir okuma yazmay›. Sadece ö¤renmekle s›n›rl› kalmaz ama. Giderek sever okumay›. Ve ders kitaplar› haricinde de sürdürür sevdi¤i bu ifli. Cervantes’in “Don Kiflot” roman›, okumaya olan sevgisini artt›r›r. Bu arada, liseye devam edebilmek için, yak›nlardaki Kutaysi flehrine gider. Burada baflta Jules Verne’nin fantastik romanlar› olmak üzere, 10… DEVR‹M VE MANZUME… daha çok okur. Resim yetene¤inin a盤a ç›k- Rusya’daki s›n›flar mücadelesinin keskinleflti¤i ve bir yandan da Bolfleviklerin etkilerinin mas› da o günlerde olur… artt›¤› bir süreçtir bu. ‹flte o günlerde Mayakovski’nin ablas› Moskova’da ö¤retmen oku7… ULUSLAR HAP‹SHANES‹… Ve dönemin Çarl›k Rusyas›’ndaki emekçilerin luna gitmektedir. Orada edindi¤i politik dutablosuna bakmak gerekir. Ki Mayakovski ve yarl›l›¤› kardefliyle de paylafl›r: “… Katlanm›fl ailesi, bu koflullar›n içindedir: “… köylü ifllet- uzun ka¤›tlar veriyordu gizlice.” Ve Mayamelerinin gelirini aflan a¤›r vergiler ve toprak kovski, ablas›n›n sayesinde hayat›n›n ilk polia¤alar›na ödenen azat taksitleri, köylü y›¤›n- tik bildirilerini okur. O güne kadar okudu¤u lar›n› sefalete düflürüyor, ocaklar›n› söndü- her fleyden farkl›d›r bunlar. ‹çeri¤i devrimci, rüyor ve yeni geçim yolu aramak üzere köyle- dili fliirseldir. Okudu¤u bu bildirilerden nas›l rinden uzaklaflmaya zorluyordu. Bu köylüler, etkilendi¤inin cevab›n› da kendisi verir: kentlerde imalathane ve fabrika kap›lar›na “Devrimdi bu… Manzumelerle. Manzume ve dökülüyorlard›. Böylece fabrikatörler de ucuz devrim kafamda birleflmiflti.” Ki devrimi bir ifl gücü elde ediyorlard›… Çarl›k Rusyas›’nda çocu¤un bile anlayaca¤› denli etkili anlatan iflçiler ve köylüler hiçbir politik hakka sahip bu tarz›, daha sonra gelifltirecek ve devrimin de¤illerdi. Zorba Çarl›k yönetimi halk›n en fliirini yazacakt›r Mayakovski… az›l› düflman›yd›… Çarl›k Rusyas›, bir uluslar hapishanesiydi. Çarl›k Rusyas›’nda Rus olma- 11… KAHROLSUN ÇARLIK! yan çeflitli milliyetler bütün haklardan mah- “… Biz yoksulluk içinde k›r›l›yoruz, bizi eziyorrum b›rak›lm›fllard› ve her zaman her türlü lar, bize dayan›lmaz ifller yüklüyorlar, hakaret ediyorlar, bizi insandan saym›yorlar… hakarete ve afla¤›lamaya u¤ruyorlard›…”(1) Sabr›m›z tükendi art›k.” diyen emekçiler, 1905 devrimci f›rt›nas›n› estirirler Rusya’da. 8… BASKI VE NEFRET… Ve okuldaki papazlardan biri sorar: “Oko ne Zulüm ve sömürünün karfl›l›¤› olacakt›r eldemektir?” Olanca do¤all›¤› içinde “Üç Libre” bette. Hayat›n diyalekti¤i bunu gerektirir ve anlam›na geldi¤ini söyler Mayakovski. Ama “Kahrolsun Çarl›k” hayk›r›fl› duyulur her yanbu cevap o kelimenin Gürcü dilindeki karfl›l›- da. ‹flçilerin grevleri, köylülerin ayaklanmala¤›d›r. Oysa, o kelime eski kilise Slavcas›’nda r› yay›l›r. Ve anlatmaya devam eder Maya“göz” demektir. Papaz›n duymak istedi¤i ce- kovski: “Devrim benim için flöyle bafllad›: Arvap budur. Ulusal bask›n›n okul s›ralar›na kadafl›m ‹zidor, papaz›n yemeklerini yap›yoryans›m›fl bir ayr›nt›s›d›r bu. Ve gerisini Maya- du, birden yal›nayak f›r›n›n üstüne f›rlad› sekovski söyler: “… Az kald› çak›yordum. Bu ne- vinçten. General Alihanof öldürülmüfltü. Oydenle eski her fleyden, Slavca her fleyden ve du Gürcistan ayaklanmas›n› bast›ran. Bildiri-
6 | TAVIR | ARALIK 2008
ler, mitingler. Ben de kat›l›yorum bunlara. Ne güzeldi.” 12… SOSYAL‹STLER‹N YETENE⁄‹… Büyük altüst olufllar içinde yer alan herkes gibi, h›zla olgunlafl›r Mayakovski. Kendi gerçekli¤ine uygun biçimde mücadelenin içindedir art›k. Köhne ve gerici Çarl›k okulunda boykot örgütler. Sokaklarda bildiriler da¤›t›r, afifller yap›flt›r›r, yürüyüfllerde ve sokak çat›flmalar›nda yer al›r. Dahas›, ihtiyaç oldu¤unda babas›n›n silahlar›n› gizlice al›p devrimcilere ulaflt›r›r. Ayr›ca tüm bu koflturmaca içinde h›zla ve h›rsla okur. Çünkü ayd›nlanmaya ihtiyac› vard›r ve o ihtiyac›, sosyalist ö¤retiyle giderir: “Bütün hayat›m boyunca beni en çok etkileyen, sosyalistlerin olaylar› çözmekte, evreni belli bir görüfle oturtmaktaki gösterdikleri yetenek olmufltur…” Böyle oldu¤u içindir ki, anarflist ya da baflka bir fley de¤il, sosyalist olmay› seçmifltir zaten… 13… MARKS’IN ÖNSÖZÜ… Rusya’daki devrimci dalgan›n geri çekilmeye bafllad›¤› 1906 y›l›nda, Mayakovski babas›n› kaybeder. Ailesine b›rakt›¤› miras, yoksulluk olur. Aile, büyük flehre göçmek zorunda kal›r. Ablas›n›n yan›na, Moskova’ya tafl›n›rlar. Mayakovski bir yandan çal›fl›r, öte yandan liseye devam eder. Ve tüm bunlar›n içinde okumaya ara vermez: “Okuyorum, felsefe, Hegel, do¤al bilimler. Ama özellikle de Marksç›l›k. Marks’›n önsözü kadar vuruldu¤um bir sanat yap›t› yok. Ö¤renci odalar›ndan illegal yay›nlar geliyor. Sokak savafl›n›n incelikleriyle ilgili fleyler. Lenin’in ufak mavisini hiç unutmuyorum…” fiairin burada Marks’›n “Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›’ya Önsöz”ünü kastetti¤i malumdur… 14… B‹RAZ ZAMAN… Di¤er liselerdeki devrimci ö¤rencilerin illegal yay›nlar ç›kard›¤›n› gördükçe, “Ben de yapabilirim” coflkusuyla giriflimlere bafllar. Dener, çal›fl›r, yazar, atar, gene yazar. Ama bu ilk yaz› deneyimleri baflar›yla sonuçlanmaz. Yazd›klar›n› sosyalizm inanc›yla ba¤daflt›ramad›¤›ndan b›rak›r yaz› yazmay›. Ki ileride ölümsüz dizeler yaratacak olan da ayn› kalemdir. Sadece o kalemin ucunun hayat taraf›ndan aç›lmas› için biraz zaman gerekmektedir…
deneme
15… STOL‹P‹N GER‹C‹L‹⁄‹… 1908 y›l›na gelindi¤inde, yenilgiye u¤rayan devrimin ard›ndan Stolipin gericili¤i denilen süreç yaflanmaktad›r Rusya’da. Çarl›k hükümeti, emekçilerin politik ve mesleki örgütlerini da¤›tm›fl, devrimcileri hapishanelere doldurmufltur. ‹flkence ve idam s›radanlaflm›flt›r. Çar›n bakan› Stolipin’in emriyle binlerce devrimci dara¤açlar›nda katledilir. Gerisini de Bolflevik Partisi Tarihi’nden okuruz: “… Karfl›-devrim ideolojik cephede de sald›r›ya geçti. Marksizmi ‘elefltiren’, ‘baltalayan’, devrimi küçümseyen, alaya alan, devrime ihaneti öven ve ‘kifliye sayg›’ perdesi alt›nda cinsel ahlaks›zl›¤› dile getiren bir sürü moda yazar türedi… Ayn› biçimde, sahte bilimsel teorilerin örtüsü alt›nda türlü türlü din ak›m› bafl gösterdi.” (2) 16… YOLDAfi KONSTANT‹N! ‹flte bu koflullarda, illegal olan Bolflevik Partisi’ne 1908’de üye olur Mayakovski. Ve Moskova Komitesi’ne seçilir. Parti, henüz genç bir oluflum say›l›rd› ama, Mayakovski daha da gençti. Henüz 15 yafl›ndayd› ama 1905 devriminin kuca¤›nda büyümüfltü. Ve hemen faaliyete bafllad›. Kaç yafl›nda olundu¤unun de¤il, yap›lacak ifllerin önemi vard›: “Emekçileri, kundurac›lar› ve bas›mc›lar› örgütlemeye gidiyordum. Bana ‘Yoldafl Konstantin’ diyorlard›…” 17… CAH‹L ÇOCUK “Yoldafl Konstantin” görevlerinin ard›ndan kofltururken tutsak düfler. ‹llegal yay›nlar›n bas›ld›¤› bir matbaa evde yakalan›r. Ele geçen yay›nlar› Mayakovski’nin yaz›p yazmad›¤›n› anlamak için, adeta dilbilgisi s›nav› yapar gibi yaz›lar yazd›r›rlar. O da her defas›nda yanl›fl yazarak ne denli “cahil” oldu¤unu ispatlar(!) Ve sonra da flöyle der: “Kendini uyan›k zanneden sorgu yarg›c›, beni el ilanlar›n› kaleme almakla suçlad›. Çok u¤raflmalar›na ra¤men, her seferinde yanl›fl yazd›m… En sonunda yutturdum.” Ve kefalet paras›n›n da ödenmesiyle, yafl küçüklü¤ünden serbest b›rak›l›r bu “cahil” çocuk… 18… HEP AYNI HÜCRE… Ç›kar ve kald›¤› yerden devam eder. Ta ki 1909’un Ocak ay›nda hapisteki devrimci kad›nlar›n kaç›r›lmas›n› organize etme iddias›yla yeniden tutuklanana kadar. Bu kez bir y›l kadar tutsak kal›r. ‹çerde bir tür özgür tut-
sak prati¤i izleyerek, direngen bir durufl sergiler. Hal böyle olunca da, malum gerekçelerle Butirki Hapishanesi’ne sürgün edilip hücreye at›l›r. Ama koflullara teslim olmaz. Edebiyat ve siyaset üzerine okumay› sürdürür. Ve bir kez daha, yazma hevesiyle kalemine sar›l›r. Ki daha sonra kurdu¤u flu cümle, o günlerde yazd›klar› hakk›nda yeterince fikir verir: “Hapisten ç›karken elimden alan gardiyanlar sa¤ olsun! Ya bas›lm›fl olsayd›!” 19… OLMADI fi‹MD‹… Ocak 1910’da “üç y›l süreyle polis ve aile gözetimi alt›nda olmak flart›yla” serbest b›rak›l›r. Ama bu kez, yetersizliklerini abart›p kendini e¤itme ad›na, aktif faaliyetten çekilir. Fakat, Çarl›k düzeninin kulu olmay› da tercih etmez. Sosyalist inançlar›n› korur. Yo¤un olarak kitap okumaya bafllar. Ayr›ca Güzel Sanatlar Okulu’na girip resim derslerini takip eder… 20… O AKfiAM… Mayakovski, içindeki flairi ortaya ç›kartmas›na yard›m eden David Burliyuk’la, 1911’de tan›fl›r. K›sa sürede s›k› dost olurlar. fiair ve ressam olan Burliyuk’un kendisini nas›l “flair” yapt›¤›n› flöyle anlat›r bize: “Sretenski Bulvar›’nda Burliyuk’la bulufluyoruz. Bir iki dize okuyorum ona ve ekliyorum: ‘Bir arkadafl verdi de…’ David duruyor. Yüzüme bak›yor. Gür sesle ba¤›rarak: ‘Sizsiniz bunu yazan! Dahi bir ozans›n›z siz!’ Hak etmedi¤im bu sözleri sarf etmesi çok heyecanland›r›yor beni. Dizeler aras›na gömülüyorum. Beklenmedik bir biçimde ozan olup ç›km›flt›m o akflam…” 21… YEN‹L‹⁄‹N GEM‹S‹… fiiir maceras›na bafl koyan Mayakovski’nin ilk fliiri “Lal Rengi ve Beyaz” ad›yla yay›nlan›r. Ve sonra ard› gelir. Öyle ki, fliir bahçesinin fütürist açan çiçeklerinden olmufltur. Dahas› da D. Burliyuk, V. Khleonikov ve A. Kruçonikh ile birlikte, Ekim 1912’de Rus fütürizminin manifestosuna imza atar. “Resmi Be¤eniye fiamar” bafll›¤›yla yay›nlanan bu bildiri, var olan sanat› eski ve ifle yaramaz olmakla itham etmektedir: “… Geçmifl bo¤ucudur. Akademi ve Puflkin, hiyerogliften daha anlafl›lmazd›r. Puflkin, Dostoyevski, Tolstoy gibilerini ‘Yenili¤in Gemisi’ nden at›n denize. ‹lk aflk›n› unutmayan son aflk›n› tan›yamaz…”
22… FÜTÜR‹ZM NED‹R? “Gelecekçilik” anlam›na gelen fütürizmin ne ve nas›l bir sanat ak›m› oldu¤una, bir sözlük gözlü¤üyle bakal›m: “… ‹talyan flair F.T. Marinetti’nin kurdu¤u, iyi de olsa kötü de olsa eski olan her fleyi, gelenekleri, ahlak›, düflünce kal›plar›n› hor görüp, sanayinin geliflimi sonucunda ortaya ç›kan h›z›, geliflmifl teknolojilere sahip makineleri, sefahati ve yeryüzünün sa¤l›¤› olarak kabul etti¤i savafl› öven ak›m… Nitekim Marinetti 1909’da Le Figaro gazetesinde yay›mlatt›¤› gelecekçili¤in ilk bildirgesinde geçmifli reddeden y›k›c› düflüncelerini ‘Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakç›l›kla, feminizmle ve bütün yararc› korkakl›klarla savaflaca¤›z’ diyerek ortaya koyar. Gelecekçiler toplumsal adaletsizli¤in ortadan kald›r›lmas›ndan yana bir tav›r içerisindeymifl gibi görünseler de ‘Biz dünyadaki gerçekten sa¤l›kl› tek fleyi, yani savaflç› ve ölüme götüren düflünceleri yüceltiyoruz’ diyerek gizli faflizan düflüncelerinin ipuçlar›n› verirler.” (3) 23… RUS FÜTÜR‹ZM‹… Marinetti’nin en nihayetinde vard›¤› yer Mussolini faflizminin propagandisti olmakt›r. ‹çinde Mayakovski’nin de yer ald›¤› Rus Fütüristleri ise kendine has bir yol izlerler: “… Rus fütürizmi ‹talyan fütürizminin aksine ak›fl›n› proleter devrimine do¤ru sürdürmekteydi. Bunda da en büyük etken V. Mayakovski’nin flairlikten önce politik bir geçmifle sahip olmas›yd›… Asl›nda sanat elefltirilerinin alt›nda toplumsal elefltiri yat›yordu. Rus gelecekçileri birçok anlamda devrimciydi. Bu damar büyük etkisi olan Mayakovski’nin tavr›ndan kaynaklan›yordu… Geçmifli yads›yorlard›, çünkü Çarl›k rejiminin devrime karfl› halk›n dikkatini baflka yönlere çekmek için ileri sürdü¤ü romantik ve duygusal fanatizme karfl› devrimci bir tepki duyuyorlard›…” (4) 24… “KÖPEO⁄LU KÖPEK!” Mayakovski, Çarl›k rejiminin zulüm, sömürü ve gericili¤ine düflmand›r. Sahtekarl›¤a, alçakl›¤a, paraya tapanlara öfkelidir. Burjuva toplumunun ruhunda var olan ikiyüzlülü¤e katlanamaz. Ve olanca öfkesini de dizelerinde somutlar. fiiirini bir k›l›ç gibi savurur. Hiç kuflku yok ki, Çarl›¤›n efendilerine batar o k›l›ç. Yaras› olanlar gocunur. Öyle ki, Mayakovski ve arkadafllar›n›n sesini bo¤mak için ellerinden geleni yaparlar. Gerisini de Maya-
ARALIK 2008 | TAVIR | 7
deneme
kovski söyler: “… Yay›nc›lar yüz vermiyordu bize. Kapitalistlerin burnu y›k›c› kokusu al›yordu. Baflvurular›m› kabul eden ç›kmad›… Gazeteler fütürizmle dolup tafl›yor. Ama pek de kibarca de¤il. Bana da aç›kças› ‘Köpeo¤lu Köpek’ diyorlar…”
diri tutar dizelerinde. Ki savafl›n bu büyük altüst oluflu, düzene ayk›r› durdu¤u yerden, devrimi bekleyen yere tafl›r flairi. Ve o inanc›n izleri daha net ve çok görülür fliirlerinde… 28… DEVR‹MC‹ DERT! “Sanat gerçe¤e tutulan bir ayna de¤ildir, bilakis onu de¤ifltirmek için kullan›lan bir çekiçtir” diyen Mayakovski, çekiciyle vurmaya devam eder zamana. Yeri gelir dinsel gericili¤e güldürü unsurlar›yla vurur. Yeri gelir Çar ve Çariçe’nin karikatürlerini çizerek mizah›n m›zra¤›n› saplar. Düflman belledi¤i hiçbir fley kurtulamaz elinden. fiiir, resim, afifl, karikatür, tiyatro… ile anlat›r anlatmak istedi¤ini. Çünkü, mevcut köhneli¤i de¤ifltirmek gibi bir derdi vard›r. Öyle büyük bir derttir ki bu, yaln›zca yüre¤i büyük olanlar gere¤ini yapabilmifllerdir…
25… ‹NADINA TURNE… Bu kuflatma alt›nda, ya “Yenili¤in Gemisi”ne rüzgar olacaklard› ya da… Hay›r baflka bir seçenekleri yoktu. Onlar, ilerlemeyi seçip 191314 y›llar› boyunca ülke çap›nda turneye ç›kt›lar. Yay›nlatamad›klar› eserlerini do¤rudan halka götüreceklerdi. Çarl›k polisi engellemeye çal›flsa da baflar›l› olamad›. Gür ve etkileyici sesi, heybetli endam›yla halk›n karfl›s›nda ezberden okudu fliirleri. Zaten onun fliirinin karakteristik özelliklerinden birisidir bu. Kitlenin önünde okunmak içindir dizeleri. fiiirinin ak›fl›, biçimi, uyaklar› ve melodisi, kitleyle diyalog kuracak tarzdad›r. ‹flte bu tarz›n 29… “L‹L‹ BEN‹ SEV” Tutkuyla afl›k oldu¤u Lili Brik’le 1915 y›l›nda öncüsüdür Mayakovski… tan›fl›r. Deyim yerindeyse, imkans›z bir aflkt›r bu. Ve hep öyle kal›r. Kimi zaman küllenir, ki26… “TAKMADIK!” Bu turnenin ard›ndan, Güzel Sanatlar Oku- mi zaman hareketlenir ama hep yanar. lu’ndan at›ld›lar. Aç›k ki Çarl›k rejimi onlar- 1916’da “Omurgan›n Flütü” isimli fliirini bu dan hoflnut de¤ildi. Mayakovski böylesi aflka adar. Bu fliirin bir dizesinde sordu¤u sobask›lara pabuç b›rakacak birisi de¤ildi. Ve ru, yaflad›¤› melankolinin özeti gibidir: “Nekirli tekliflere bast› tekmeyi: “Sanat gene- reye gitsem ki içimdeki bu cehennemle?” Neralleri tak›m› okulun müdürü, elefltirinin de, reye giderse gitsin, o cehennemi daima içintaflk›nl›¤›n da önlenmesini öneriyordu. Tak- de tafl›yacakt›r. Ölmeden önce “Lili Beni Sev” mad›k.” Ki niye taks›n, niye boyun e¤sin diyecek kadar hem de… köhne Çarl›¤a? E¤er öyle yaparsa, ruhunu paspas etmifl olurdu. Ama e¤mez bafl›n›, 30… “BEN‹M DEVR‹M‹M” kesmez o gür sesini. Kimi zaman melanko- Hayat›n altüst olaca¤› günlerin yaklaflt›¤›n› lik ve bohem bir yelpazede dolaflsa bile, du- sezer flair. Kalbi devrimle çarpanlar›n anlaruflu daima ayk›r› olur düzene. Çünkü mad- yaca¤› bir duyarl›l›kla alg›lar o müthifl depdi ve manevi bir beklentisi yoktur burjuvazi- remin arifesinde olduklar›n›. Ki fiubat den. Ve beklentisiz olanlar›n olanca sak›n- 1917’deki gözlemleri flöyledir: “Bence besmas›zl›¤›yla hayk›r›r: Sevginiz yerin dibine belli, sosyalistler gelecek. Hem de kaç›n›lbats›n… Sanat›n›z›n can› cehenneme… Yok maz olarak. Bolflevikler de.” Ki haflmetli sars›c›l›¤›yla gelen Ekim Devrimi’dir. Ve devriolsun sizin sisteminiz… mi tereddütsüz benimseyip selamlar Mayakovski: “… Kabul etmek mi etmemek mi? 27… SAVAfi VE fiA‹R… Emperyalistler aras› çeliflkilerin kanl› sonucu Böyle bir soru yok benim için. Benim devriolarak, 1. Paylafl›m Savafl› 1914’te bafllar. mim bu.” Ezilenlerin aya¤a kalk›fl›, elbette Çarl›k Rusyas›, savafl›n taraflar› aras›ndad›r. Mayakovski’nin devrimidir. Ve flimdi, TaMayakovski ise, emperyalistler aras› payla- v›r’›n Nisan 1980 tarihli say›ns›da yer alan fl›m için, halklar›n kan›n›n dökülmesine kar- yaz›m›zda söyledi¤imizi yinelemenin sat›fl›d›r. “Savafl ve Dünya” fliiriyle emperyalist r›nday›z : “ Mayakovski’yi Mayakovski yasavafl›n vahfletini etkileyici biçimde anlat›r. pan, 1917 Ekim Devrimi’dir…” (5) Ama sadece durum tespiti yapmakla yetinmez. Halklar›n kardeflli¤i ve mutlulu¤unun 31… ‹K‹NC‹ NUH TUFANI… bir gün mutlaka gerçekleflece¤i inanc›n› da Mayakovski ve fütürist arkadafllar›, gelece¤i
8 | TAVIR | ARALIK 2008
yüceltiyorlard›. Ve flimdi gelece¤in vakti gelmiflti. Art›k yeniyi üretip emekçi ruhlar› doyurabilmek için orak-çekiç olmak zorundayd› sanat. Yeni bir hayat kurulacakt› ama hiç deneyimleri yoktu. Çünkü insanl›k tarihinde bir ilk yaflan›yordu. Tarihin bu büyük görevini bilince ç›karan sanatç›lar›n sorumlulu¤u büyüktü. Sosyalizmi yaratma do¤rultusunda yürüyen emekçileri e¤itmekti görevleri. ‹flte bu sorumlulu¤un gere¤ini yapmakt› sanat› ve sanatç›y› devrimci k›lan. Ve hayk›r›yordu Mayakovski: “Biz, ikinci Nuh tufan›yla / Yeniden y›kayaca¤›z dünyan›n tüm kentlerini” 32… ASIL DO⁄UM… “… Ekim, özünde ozan›n ikinci kez dünyaya gelifliydi. O günden sonra, devrim, Mayakovski’nin fliirlerinin temel kahraman› oldu. Devrimde, tüm bafllang›çlar›n bafllang›c›n› görüyordu. Onun için devrim, özgürlük, adalet ve do¤rulu¤un simgesi, nefle ve esin kayna¤›yd›. Güçlü bir patlama gibi, hayatta eskimifl, ça¤d›fl› kalm›fl ne varsa, hepsini tozduman ediyordu.” (6) 33… ‹LK fiA‹R OLMASI… Beyninin her hücresini, sanat›n›n her biçimini devrimin, efl deyifliyle emekçilerin hizmetine sunar. fiiir, tiyatro, karikatür, sinema ile kitlelere ulafl›p devrimin coflkusunu paylafl›r. Ve sorar Sovyet edebiyatç›s› Aleksander Uflakov: “ Mayakovski’nin eserlerine bu ola¤anüstü boyutlar›, bu muazzam gücü ve çekicili¤i kazand›ran nedir? Bugün farkl› ülkelerde, farkl› kuflaklar taraf›ndan tekrar tekrar okunan bu dizeleri do¤uran, flaire esin kayna¤› olan nedir? Ya da Mayakovski’nin fliirini besleyen düflünceler ve yaflam kayna¤› nelerdir?” Ve kat›ld›¤›m›z cevab› yine Uflakov’dan al›r›z: “… Mayakovski’nin as›l önemi, fliirle sosyalist devrim düflüncelerini birlefltiren ilk flair olmas›ndan ileri gelir.” (7) 34… ROSTA PENCERELER‹… 1919’da olanca a¤›rl›¤›yla süren savafl›n yaratt›¤› yokluk ve karfl›-devrimcilerin sabotajlar› yüzünden günlük gazeteler ç›kamaz. Oysa, geliflmeler hakk›nda emekçilerin bilgilendirilmesi ve devrimci düflüncelerin yay›lmas› için, iletiflim çok önemlidir. Gazetelerin ç›kmad›¤› koflullarda bu nas›l yap›lacakt›r? Devrimci irade, çaresiz de¤ildir. Lenin’in rehberli¤inde çözümler bulunur ve “ ROSTA, yani Rus Telgraf Ajans›’nda çal›fl-
deneme
maya bafllar. Görevleri her gün haz›rlayacaklar› afifl ve resimli bildirilerle, halk› bilgilendirmektir. Her gün ve h›zla haz›rlanmas› gereken güç bir ifltir bu. Çünkü ilham perisi bekleme lüksü yoktur. Her gün çizim yap›lacak, her gün geliflmelere dair spotlar yaz›lacak ve böylece her gün haz›rlanacakt›r afifller. Öyle de yaparlar ve devrimin bak›fl aç›s›n› kitleye tafl›rlar. Afifller trenlerle dolaflt›r›l›r, flehirlerdeki büyük pencerelere as›l›r. Moskova’n›n ac› so¤u¤unda, yeri gelince aç ve uykusuz ama hiç durmadan yazar, çizer, üretir Mayakovski. Soyut bir gelece¤i yüceltmekle ilgili de¤ildir art›k. Çünkü gelecek ellerinde büyümektedir… 35… EME⁄‹N GÜR SES‹… Ajitasyon-propaganda çal›flmalar›nda yer almas›, Mayakovski’nin sanatsal yarat›c›l›¤›n› daha bir keskinlefltirir. Ve ard arda gelir fliirler, yaz›lar, tiyatro oyunlar›, hicivler, gezi notlar› ve sinema çal›flmalar›. Eserlerinin emekçilerin ihtiyaçlar›n› karfl›layacak biçim ve içerikte olmas›na dikkat eder. Anlafl›l›r, ayd›nlat›c› ve coflkulu olmas›n› amaçlar. Böyle oldu¤u içindir ki, emekçilerin gür sesi olarak benimsenir. Ve devrimi ilgilendiren, efl deyiflle hayata dair her fleyi sanat›n›n konusu yapar flair: “… Devrim, Mayakovski’nin lirik duygular›n›n boyutlar›n› olabildi¤ine geniflletmifltir. Bu dönemde, flairin gözün-
den kaçan, onda tutkulu fliirsel duygular uyand›rmayan, önemli ya da önemsiz herhangi bir olaydan söz etmek zordur. Mayakovski’nin fliirinin yirmili y›llar›n en önemli olaylar›n›n tümünü içerdi¤ini söylersek abartm›fl olmay›z… Onun lirik fliiri, ülkenin ilk kahramanca on üç y›l›n›n tek sanatsal tarihçesidir…” (8) 36… H‹C‹V S‹LAHI! Sosyalist kuruluflu baltalamaya çal›flan her türden kapitalist al›flkanl›k ve bürokratizm, Mayakovski’nin fliir silah›na hedef olur. Ki toplant› üstüne toplant› yap›p hiçbir sonuç alamama hastal›¤›yla dalga geçti¤i fliirini Lenin’de be¤enir. Ve yapt›¤› bir konuflmada bu fliire at›fta bulunur: “… Mayakovski, fliirinde, toplant› yapma adetini gülünçlefltirerek, gününü toplant›larda oturmakla geçiren komünistleri alaya al›yor. fiiir aç›s›ndan pek bilmem ama, siyaset aç›s›ndan kesin bir do¤ruluk tafl›d›¤›na yemin edebilirim.” Lenin’in siyasal, Mayakovski’nin sanatsal olarak üstüne gitti¤i ayn› hastal›kt›r. Kapitalizmin çürümüfl kültüründen kalan al›flkanl›klar›n üstüne, hiciv sanat›yla yürür flair. Görüldü¤ü gibi, ustas›n›n elinde hayli ifllevsel bir silaht›r fliir… 37… LEN‹N DESTANI… Lenin, 21 Ocak 1924’te ölür. Bunun üzerine,
Lenin’in ideallerini büyütmek ve ac›y› kuvvete, çevirmek amac›yla partiye “Lenin Kaydolmas›” bafllat›l›r. K›sa sürede çeyrek milyona yak›n emekçi Bolflevik Partisi’ne kaydolur. Mayakovski’de büyük önderin an›s›n› yaflatacak “Lenin Destan›”n› yazar. ‹flte bu destan›, en coflkulu Lenin biyografisi ve devrim tarihi olarak okumakta mümkündür. ‹çerdi¤i tarihsel gerçekçilik, destan›n fliirsel gücünü artt›ran bir özellik sa¤lam›flt›r. Daha destan›n ilk dizelerinde “ Dünya da / Lenin kadar canl› / kimse yok” der flair ve ekler: “ O bizim gücümüz / bilgeli¤imiz / en güvenilir silah›m›z…” 38… LEF VE RAPP… Mayakovski, sanatç›lar›n örgütlü olmas›ndan yanayd›. Ki devrimden önce, fütüristler olarak birlikte davrand›klar› malumdur. Devrim sonras› ise, fütüristleri kapsayan bir platform olarak, 1922 y›l›nda LEF (Sanatta Sol Cephe) dergisini ç›kart›r. Hemen her sanatsal ak›m›n buna benzer giriflimleri oluyordu zaten. LEF Dergisi’nde (kom-füt) komünist-fütürizmi yaymaya çal›fl›yordu. Mayakovski 1930’a kadar bu oluflumun içindeydi. Ki Sovyet iktidar› bu ve benzeri oluflumlar›n, Rusya Proleter Yazarlar Birli¤i (RAPP) çat›s›nda toplanmas›n› öngörüyordu. Ve elbette, Yazarlar Birli¤i’ne hakim olan anlay›fl sosyalist gerçekçilik idi. Komünist-fütürizmi sa-
ARALIK 2008 | TAVIR | 9
vunan Mayakovski, bu ikisini harmanlayan bir anlay›flla, 1930’da Yazarlar Birli¤i’ne girdi. Yürüttü¤ü tart›flmalar› da ufuk aç›c› biçimde sürdürüyordu flair… 39… EN KOLAY ‹fi… “fiu yaflamda yeni bir fley de¤il ki ölüm / Ama pek öyle yeni say›lmaz yaflamak da.” diyen flair Yesenin, 1925’te intihar eder. Dostunun ölüm fleklini elefltiren flair “Sergey Yesenin’e” fliirini yazarak hayat› savunur o zaman: “fiu yaflamda en kolay ifltir ölmek / as›l güç olan yepyeni bir yaflama bafllamak.” Ama ne yaz›k ki, takvimler 14 Nisan 1930’u gösterdi¤inde, bu kez o “en kolay ifl”i seçen Mayakovski olur. Sebepleri o günden sonra çok tart›fl›lm›flt›r. Aflk ac›s› diyen de ç›km›flt›r, yaln›z kald›¤›n› söyleyen de… REF’ten RAPP’a uzanan tart›flmalar›n y›prat›c›l›¤›ndan söz eden de olmufltur, bunlar›n bileflkesi bir bunal›m sonucu oldu¤unu söyleyen de… Lunaçarski ise, flairi intihara sürükleyenin “ikizi” oldu¤unu söyler. Kimdir bu? Cevab›n› yine Lunaçarski verir: “… Mayakovski’nin talihsizli¤i, bir ikizinin olmas›yd›… Bu ikiz neden yap›lm›flt›? Mayakovski’de küçük-burjuva kalm›fl her fleyden.” 40… KIRKLARA KARIfiMAK… fiair b›rakt›¤› son mektubunda intihar› için flöyle der: “Ba¤›fllay›n beni. ‹fl de¤il bu, biliyorum (kimseye de ö¤ütlemem), ama benim için baflka ç›kar yol kalmam›flt›.” Ve yazd›¤› “son” fliiri de flöyle bitirir: “Ve sizler mutlu olun yeter…” Hiç kuflku yok ki, flairin intihar›n› kendisine yak›flt›ram›yoruz. As›l güç olan› yaratmaya devam etmek, boynunun borcuydu. Ve art›k, cenaze töreninde konuflan Lunaçarski’yi dinleriz: “… Mayakovski her fleyden önce, s›ms›cak, k›p›r k›p›r hayatt› bizler için. Milyonlar ad›na, milyonlara, milyonlar›n yazg›s›ndan söz ederken, tarihin en büyük toplumsal hareketinin sözcülü¤ü-
10 | TAVIR | ARALIK 2008
nü yap›yordu. Devrimin müjdecisi Mayakovski yenilmez kalacakt›r. Tüm an›tsal bütünlü¤üyle karfl›m›zda duruyor. fiark›lar›n›n sesini dinleyin.” Dinliyoruz ve kula¤›m›za ulafl›yor o rüzgâr›n coflkulu sesi. Ki Mayakovski, kendi kaderini yazmaya bafllayan emekçilerin flair yüre¤idir. Zaman içinde ismi, cismi de¤iflse bile, insanl›k destan›na dizeler düflen ayn› yürektir, ki çarpmaya devam ediyor hayat›n gö¤sünde. Ve yadigar b›rakt›¤› kalem, Aragon’dan Eluard’a, Neruda’dan Brecht’e, Naz›m Hikmet’ten Adnan Yücel’e… elden ele geçerek yaz›yor o büyük yürüyüflün fliirini. Ve e¤er, flimdi bir son söz gerekiyorsa, o söz elbette ustam›z Mayakovski’nin olacakt›r: “… Ben yine Bildi¤imi okuyaca¤›m. M›sralardan Savaflç› Sloganlar yapaca¤›m…”
KAYNAKLAR : (1) Bolflevik Partisi Tarihi – Syf: 18-19 Bilim ve Sosyalizm Yay›nlar› (2) Age – Syf: 135 (3) Felsefe Sözlü¤ü – Bilim ve Sanat Yay›nlar› (4) Mayakovski ve Fütürizm – Yi¤it Tuncay – Yeni ‹nsan Dergisi, Haziran 1994 (5) Tav›r - Nisan 1980 (6) Lenin destan› – Mayakovski – Syf: 16 – Yar Yay›nlar› (7) Age – Syf: 10-11 (8) Age – Syf: 17 J
röportaj
edebiyat›m›z›n “ayd›n”l›k yüzü: erol toy tav›r
Dünya görüflünüz, yazarl›¤›n›z› ne ölçüde etkiledi ve eserlerinize ne derece yön verdi? Zaten insanl›¤›n oluflumundan beri ezenler ve ezilenler var. ‹nsan›n bulundu¤u yer ya da bulunmay› özellikle seçti¤i yer önemli. Ezenler taraf›nda da olabilirsiniz ezilenler taraf›nda da... Ama taraf oldu¤unuz zaman onun bütünüyle özümsenmesi gerekiyor. Bütünüyle özümsenmifl bir fleyde baflka türlü davranmak mümkün olmaz. O seçimi yaparak gitti¤iniz zaman; ezen taraf›ndaysan›z, her ezifli alk›fllamak durumundas›n›z. Ya da bunu çeflitli kal›plara dökersiniz; bireycilik, liberalizm, flu-bu dersiniz. Ezilenden taraftaysan›z ona da toplumculuk, sosyalizm dersiniz, komünizm dersiniz. Bu iki ayr› fley, toplumsalla bireycilik, paylafl›mla ç›karc›l›k aras›ndaki farkt›r. Ta bafl›ndan beri benim seçimim belli. Biraz önce de¤indiniz taraf meselesi, her daim ayd›nlar içerisinde tart›fl›l›r durur. Bir ayd›n taraf olmal› m›d›r, taraf olacaksa kimden taraf olmal›d›r? Tarafs›zl›k taraf olman›n daniskas›d›r. Yani neye göre tarafs›zs›n. Bir adam öbürünü döverken “Ben tarafs›z›m arkadafl, seyrederim.” mi diyeceksiniz? Dövülenin yan›nda m› olacaks›n›z, dövenin yan›nda m› olacaks›n›z? E¤er “Seyrederim.” derseniz dövenin yan›ndas›n›z. “Dur! yapma kardeflim, niye bunu yap›yorsun?” derseniz, dövülenin yan›ndas›n›z. Tarafs›zl›k diye bir fley hiçbir zaman sözkonusu de¤ildir. ‹nsan taraft›r ama tarafl›l›¤›n› saklamak için tarafs›zl›¤› kullan›r. Ses ç›kar›rsan›z zay›ftan yana tarafs›n›z, siz de sopay› yersiniz, daha çok ses ç›kar›rs›n›z.
Ayd›n tan›m›n›z nedir, özellikleri nelerdir? “Ayd›n›m›z ‹nsan›m›z Devletimiz” diye bir kitap da yaz›p Naz›m’dan sonra “Askeri isyana teflvik”ten soruflturmalara u¤rayan ikinci yazar oldu¤um için rahatl›kla söylüyorum. Ayd›n, ça¤›n›n vicdan›d›r. Hiç kimse vicdan›n› aldatamaz. Ayd›n da aldanmamaya koflulludur. Ve yerinde, zaman›nda, gerekiyorsa devlete, gerekiyorsa sömürüye, gerekiyorsa halka karfl› do¤ruyu savunabilme bilincine ve bilgisine sahip olmak zorundad›r. Hiç bunun aras› yoktur. “Biz ayd›nlar!...” diye bafllayan hamasi nutuklar... 15 tane diploma falan. Ama bak›yorsunuz en yobaz›n koltu¤unun alt›nda cirit at›yor. Ayd›n tan›m› tart›fl›l›r hale geliyor ondan sonra?
Ayd›n tan›m› tabi tart›fl›l›r. Ayd›n olmay› birtak›m özel ç›karlar sa¤layarak taraf olmakla bütünlefltirdi¤in zaman ayd›n tan›m›n› tart›flmak zorundas›n. Ayd›n olmak demek mutlaka ezilenden yana olmak demek de¤il ki. Ezenden yana ayd›n da var yani. Zaten onlara o akl› kim veriyor? Tek bir ayd›n tan›m› yok mu? Benim düflünebildi¤im, bilebildi¤im, ça¤›n›n vicdan› olmakt›r. Ve vicdan aldat›lamad›¤› için ayn› zamanda erdem demektir. Yani h›rs›zl›k yapt›, h›rs›z vicdan azab› çekiyorsa, azap k›sm› ayd›n k›sm›d›r. Taraf, tarafs›zl›k olay›na uyarlarsak peki? Ayd›n da taraf olabilir. Ayd›n, “Bizim halk›m›z kesinlikle adam olmaz.” der. Bundan sonra
ARALIK 2008 | TAVIR | 11
röportaj
da, “Madem halk›m›z adam olmaz, halk›m›zla birlikte bir fley paylaflma imkan›m›z da olmaz. Haz›r burada bok gibi akan bir tak›m fleyler var ben de ondan nemalanay›m.” diyebilir. Pekala müthifl bilgilidir, müthifl ak›ll›d›r, zekidir, kurnazd›r, baya¤› ayd›nd›r. Bilgi bak›m›ndan ayd›nd›r. Ama o sömürünün orta¤› olduktan sonra vicdan olmaktan ç›kar. Aflk romanlar› yazman›z için size de teklifler geldi mi? Ben o dönemde 6000 liraya veriyordum gazeteye bir tefrikay›. E¤er aflk romanlar› yazsayd›m, bir kere on bin lira hemen avans veriyorlard›. Anadolunun istedi¤im yerinde en lüks otelin bütün masraflar›n› karfl›l›yorlard›, yol paralar›n› karfl›l›yorlard›. Sadece yaz diyorlard›. Beceremem ben, elimden gelmez. Hala beceremiyorum.
yor öbürü de Yunus’u ç›kar›yor. Hangisini di¤erinden üstün sayabilirsin, ikisi de bizim. Ama Mevlana Farsça yaz›yor, Türkçe’ye çevirmek zorundas›n. Yunus’u oldu¤u gibi okuyorsun anl›yorsun. Dilde günümüz yazar›, ozan› için seçimi budur. Hemen anlayabilmek mi, anlatabilmek mi, araya bir çevirmen sokmak m›, sözlük sokmak m›? Hemen anlafl›lmas›n› sa¤lamak isityorsan kullan›lan sözcükleri de¤erlendirmek zorundas›n. Ha o arada dilini gelifltirmek de yazarlar›n ve ozanlar›n görevidir. Ressamlar boyay›, rengi gelifltirecekler. Dil öyle bir fleydir ki TDK bir sürü sözcük türetti önerdi kabul edilebilenler bir avuç. Dil çünkü de¤er tan›m, anlam ve önemini tam karfl›lam›yorsa o sözcü¤ü geçerli k›lm›yor. Veya kendisi ona bir fley söylüyor. Ama “uçak” tuttu. “Uçak” uçma yeri demek, havaalan› demek asl›nda. Çünkü ‘ak’ durak demek, yer demek Türkçe’de. “Uç-ak” uçma yeri demek. O yüzden havac›lar›n hiçbiri uçak demez, tayyare der.
Suya sabuna dokunma, seni ihya edelim mi dediler? E tabi, her fleye ra¤men do¤ru düzgün yazabilene ihtiyaçlar› var. Do¤ru düzgün yazan, sah- Mesela çok oturgaçl› götürgeç gibi fleyler... tekarl›¤› da ustal›kla yapar yani çok geç fark Yok. Altay, Ça¤atay ya da Uygur Türkçesine, Özbek, kazak Türkçesine bak›l›rsa çok de¤iflik edilir. sözcükler var. “Divan-› Lügat-it Türk”ü, “KuSizin yaz›n›n›zda dil çok önemli. Dilin edebi- tatgu Bilig”i okumaya kalkt›¤›n›z zaman görüyatta kullan›m› hakk›nda ne diyeceksiniz? Ya- yorsunuz, Dede Korkut bambaflka bir dil gibi banc› sözcüklerle “zenginlefltirilen” bir Türkçe geliyor. Çok ilginçtir mesela, rahmetli Cengiz mi, halk›n sokakta kulland›¤› bir Türkçe mi? Aytmatov’la birbirimizi gayet iyi anl›yorduk. O Türk Dil Kurumu’nun öztürkçe ad›na dayatt›- bizim anlam›m›zda Türkçe’yi bilmiyor, ben onun anlam›nda Kazakça’y› bilmiyorum ve ¤› yeni türetilen kelimeler mi, hangisi? Dilin amac›, anlat›m. Anlatmak, uzlaflmak, so- gayet birbirimizi iyi anl›yorduk. Ortak kelimenuçta iletiflime varabilmek. Bu en kolay iletifli- ler ve ortak düflünüfl tarz› var öyle olunca komi nas›l sa¤layacaksa öyle al›nmal›. Fakat lay ekleniyor birbirine ve anlafl›l›yor. Türkçe’nin bir özelli¤i var. Yeryüzündeki kökü ek, eki kök olabilen tek dil. Ve onun için alabil- Neruda’n›n da çok güzel bir hikayesi vard›r di¤ine genifllerken, alabildi¤ine tan›m alarak an›lar›nda. ‹spanya iç savafl›ndan can›n› kurtagenifller. Onun üzerinde düflünerek de yaz›la- rabilmifl bir anarflist ‹rlanda’da bir barmenle bilir. Efendim yaz› dili baflkad›r da, konuflma ahbap oluyor. Barmen tek kelime ‹spanyolca dili baflkad›r da falan filan. Nedir? Konuflma bilmiyor, anarflist tek kelime ‹rlandaca ya da dilinde arada s›rada küfredersin. Yaz›da kolay ‹ngilizce bilmiyor ama bunlar saatlerce sohbet kolay onu edemezsin, çünkü suç. Bütün hika- ediyorlar. Yani demek ki herkes kendi bildi¤ini söylüyor, içinden geleni söylüyor, öteki de söyye o, yaz› dilinin fark› bence odur. lüyor, dinlemeyi bildikleri için saatlerce sohbet Osmanl›ca yazacak mesela. Hem Osmanl› edebiliyorlar. hem Selçuklu kendi diline en büyük kaz›¤› at- Anlat›m ve anlafl›l›rl›k önemli. Anlat›mla anlam›fl devletler. Kurultay karar›yla yaz› dilini fl›l›rl›¤› sa¤lad›¤›n›z anda kulland›¤›n›z sözcük Arap, yaz› biçimini Arap alfabesi olarak al›yor, ne olursa olsun as›l amac›na gittiyse zaten devlet dilini ise Farsça olarak al›yor Osmanl›. do¤rudur. Nedir edebiyat? Edebiyat dünyaya Halka sadece Türkçe kal›yor. Ama o da Alevi nizamat vermek de¤il. Edebiyat okuyan kiflitekkesinde, Türkmen gelene¤i içinde Türk- nin ileride karfl›laflaca¤› herhangi bir olayda çe’yi öyle gelifltiriyor ki, biri Mevlana’y› ç›kar›- ça¤r›fl›m uyand›rmas›d›r. Sürpriz olmamas›n›
12 | TAVIR | ARALIK 2008
sa¤lamas›d›r. Onu düflününce her yaz›, okuyan taraf›ndan tamamlan›r. Hiçbir yazar kendi yazd›¤›n› bitmifl saymamal›. Onu okur bitirecek. Çünkü onun durumuna göre de¤erlendirmesi gerekir. O gün çok neflelidir, o cümleyi baflka de¤erlendirir. Çok hüzünlüdür baflka de¤erlendirir. Asl›nda yaz› yaz›ld›¤› gibi kalan bir fley zannediliyor, de¤ildir. Okundu¤u gibi kalan bir fleydir. Okundu¤u an çok önemli diyorsunuz… Çok önemlidir. Sevgilisiyle buluflmufltur çok keyiflidir. Bambaflka anlar. Terk edilmifltir, bambaflka anlar. Bu her sanat eseri için geçerli öyle mi? Sanat›n özelli¤i bu zaten. Sanat›n, esteti¤in özelli¤i, duyguyu harekete geçirmektir. Edebiyat›n da, resmin de, sineman›n da özelli¤i budur. Yani sanat dallar›n›n en büyük özelli¤i, insan›n insanlaflmas›na yard›mc› olmak. Duygulu olabilmenin kap›lar›n› açmak. Yahut tafllar›n› döflemektir. Azap Ortlaklar›’n› topluca okurken merak etti¤imiz bir fley vard›. Kitab›n›zdaki dil gerçekten o dönem konuflulan dil miydi? Picasso’nun çok güzel bir hikayesi vard›r. Bir resmin alt›na bal›k yazm›fl. Biri de gelip bak›yor. Sa¤dan bak›yor soldan bak›yor, yukar›dan afla¤›dan… Diyor ki; bal›k diyorsun ama bal›k nerede? Bal›k de¤il ki bu diyor, resim bu. fiimdi onun hesab›, mutlaka o anda konuflulan dili aynen almak gerekmiyor. Baz› kilit sözcükleri al›rs›n›z, metnin içine yerlefltirirsiniz, birden bire herkes o günkü dilmifl gibi okur. Biraz yabanc›laflm›fl ama… Gayet tabi. Belli fleyleri belli olaylar› o zaman›n sözcü¤üyle tan›mlars›n›z. Sonuçta o da Türkçe bu da Türkçe… Bugünkü tan›mlama sözcü¤ü yerine, o günkü tan›mlama sözcü¤ü kullan›rs›n›z. Bunun için de o günü ö¤renmek gerekiyor. Ö¤renerek yap›l›rsa, o zaman çok güzel oturuyor. Tamamen bugünkü dille yaz›ld›¤› halde sanki o günkü dille yaz›lm›fl gibi oluyor. Tabi Türkmen gramerini, hem “sarf ve nahiv”i bilmek gerekiyor. fiimdi sarf ve nahv asl›nda Osmanl›n›n grameridir. Yani Arab›n grameridir. Ama Türkmen grameri baflka bir fley. Türkmen gramerinde, cümle yedi sözcü¤ü geçmez. Sarf ve nahv’de bir paragrafl›k cümlelere çok müsaittir . Çünkü nokta ve vir-
röportaj
gül yoktur. Gidebildi¤iniz kadar gidersiniz. Roman türü, edebiyata kapitalizmin geliflimiyle kat›lan bir tür. Bireyin ve bireyci kültürün öne ç›kmas›… O dedi¤in Bat› roman›. Do¤u roman› çok eski. Asl›nda roman kentleflmeyle ortaya ç›kan bir fley. Çünkü kentler ayr› ç›karlar› do¤rultusunda çal›flan insanlar›n bir araya geldi¤i yerler. Genellikle insanlar› yaln›zlaflt›r›yor. Ama mesela Do¤u roman›na mesnevi diyorlar. Bat›daki roman tan›m›yla Do¤udaki roman tan›m› farkl›. Do¤udaki roman dikkat edilirse, genellikle bir bütünü kavrar. Hangi mesneviye bakarsan›z bak›n. ‹sterseniz Battal Gazi’ye bak›n, isterseniz Mesneviye bak›n Mevlana’n›n, bir bütün anlat›r. Do¤ay›, insan›, dünyay› ve toplumu anlat›r. Do¤unun roman› bu. Bat› da bireye döner. Neden? Çünkü do¤u da toplumculuk var. Kamu mülkiyeti. Bat›da bireycilik var, özel mülkiyet var. Peki o roman üzerinden gidersek, Bat› roman› Do¤u roman›. Bizde milli edebiyat dönemi dahil olmak üzere roman, kapitalizmin geliflmedi¤i y›llarda ortaya ç›k›yor. Tanzimat ve milli edebiyat döneminde kapitalizm yok. Cumhuriyet döneminden flu andaki zamana kadar tam anlam›yla kapitalist ülke diyemiyoruz Türkiye’ye. O nedenle Bat›l› anlamda roman›n, bireyi anlatan roman›n ç›k›fl›n› neye ba¤l›yorsunuz? fiimdi Tanzimat’›n bütün hedefi bat›l›laflmak. O tür evreler dünyan›n her yerinde var. Aflk iliflkisi, k›skançl›k, intikam ve vurdu-k›rd›lar. Dünyan›n her taraf›nda var. Bat›l› romanc› bunlar› derli toplu biçime sokunca, Tanzimat romanc›s› “Bizde de böyle bir fley var. Bizde de olabilir.” diye, ki Tanzimat’ta da çok özgün hikayeler vard›r, denemifllerdir, taklit etmifllerdir. Bunun en özgün örne¤i; romanc›n›n bulundu¤u yer meselesidir. Mesela Halide Edip Han›m. Halide Edip Han›m, Büyük Millet Meclisi aç›ld›¤› andan itibaren Anadolu’dad›r. 1920’den 1922’ye kadarki toplumsal ivmeyi ve toplumsal bileflimi yaflam›flt›r. Romanlar› sadece Anadolu insan›n› anlat›r. Ve onlar›n direncini, gücünü ve kayg›s›n› dile getirir. Yakup Kadri Bey, ‹zmir’i geri alm›fl bir p›r›l p›r›l Mareflal’le karfl›lafl›r. ‹lk defa ‹zmir’de karfl›lafl›rlar. Ve orada o Mareflal hayallerini anlat›r. Yakup Kadri Bey de Osmanl› toplumunu bildi¤i için ayd›n dram›n› anlat›r. Harika anlat›r. Ve bir baflka harika, Çal›kuflu. Bütün o Kurtulufl
Savafl› döneminde Reflat Nuri Bey ‹stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde ö¤rencidir. Sonra ö¤retmen olur. Anadolu’ya ideoloji tafl›mak gerekir. Böyle ald›¤›n›z zaman roman de¤erlendirmesini romanc›n›n bulundu¤u yer, konumu, durumu, aktard›¤›yla bire bir örtüflür. E¤er konuyu çok iyi hazmettiyse iyi aktar›r. Hazmetmediyse ister bireyci anlat›mda al›n, Psikiyatrlar›n deli olmak yerine romanc› olmas› gerekir. Çünkü insanlar› en iyi onlar tan›yor. Ama do¤ru düzgün bir tane psikiyatr romanc› yok. Siz kendinizi sosyalist gerçekçi bir yazar olarak tan›ml›yorsunuz. Sosyalist gerçekçi bir yazar›n konusu ne olmal›, neyi yazmal›? Sosyete iflte. Toplum. Yani bireyleri ald›¤› zaman, onun bireylerinin toplumu temsil etmesi gerekir. Kifliyi de¤il. Kifliyi temsil bir yerde psikolojik bir olayd›r. Halbuki toplumu temsil, do¤rudan do¤ruya reel bir gerçektir. Özel ç›karlarla toplumsal ç›karlar›n çeliflkisidir bir bak›ma bu. Kiflisel bir soru olacak ama cevap vermeyebilirsiniz. Sosyalist Gerçekçi yazar var m› flu anda? Bu ülkeden 12 Eylül diye bir fley geçti. Hemen arkas›ndan Sovyetler Birli¤i y›k›ld›. Bir yere dayanarak bir fley yapan insanlar, hem dayanaktan yoksun kald›lar, hem ezildiler. Onun için toplumcu gerçekçilik olabilir mi diye sormak laz›m. Biz o beyne sahip oldu¤umuz için diretiyoruz. Herkesten ayn› fleyi isteyemezsiniz. 30 y›ll›k bir süreç. Ayr›ca bu 30 y›l›n içerisinde kapitalistleflmede bir ivme oldu. Ekmek aslan›n karn›na girdi. ‹nsanlar›n yaflamak hakk›. Nerede yaflam alan› bulduysa oraya kayd›. Kala kala bir avuç insan kald› Türkiye’de. Onlar da ya çeflitli biçimlerle açl›¤a, sefalete raz› olduklar› için, ya da unutulmaya yüz tuttuklar› için, ya da kendilerince bir yol tutturduklar› için kalabildiler. Yoksa yaflam›n dayatt›¤› gerçeklere karfl› kim durabilir? Edebiyatta bir tekelleflme söz konusu. Bankalar bile sözleflmelerle yazarlar› kendilerine ba¤l›yorlar. Bu tekelleflme konusunda ne düflünüyorsunuz? Bu çok do¤al. Ben ellili y›llarda bankada çal›flt›¤›m zaman bir kurstayd›k. Bankan›n patronu sohbet s›ras›nda dedi ki: “Biz bir da¤›t›m flirketi kuraca¤›z; kitaplar› alaca¤›z, yarars›z gördü¤ümüz kitaplar› da¤›tmayaca¤›z.” Dedim ki “Efendim, siz Jack Landon’un hikayesi-
ni bilir misiniz?” “Nedir?” dedi. Jack Landon Demir Ökçe’yi yazm›fl: vermifl Colins’e 80 bin dolar avans› alm›fl. Ve New York’ta ne kadar dejenere alkolik varsa, ki kendisi de böyledir, bunlar› trene doldurmufl, 80 bin dolar› vermifl istasyon flefine, param›z›n bitti¤i yerde indirirsin bizi demifl. Vur patlas›n çal oynas›n gidiyorlar Chicago’ya do¤ru, Chicago’ya üç dört istasyon kala para bitiyor. Bunlarda trenden atl›yorlar. Hemen yürüye yürüye gittikleri ilk istasyondan Colins’e telgraf çekiyor. Diyor ki: “Avans›n gerisini gönderin.” “Ne gerisi?” diyor Colins, “Biz basmayaca¤›z ki, sadece sana avans verdik.” 1907’dir Demir Ökçe’nin yaz›l›fl›. Onun Açl›k Ordusu’nda, bir ‹ngiliz Lordu arkadafl› var. Sefilin tekidir ayn› flekilde. O diyor ki roman›n› Londra’da bast›ral›m, getirelim Amerika’ya. Bast›r›yorlar. Vapura dolduruyorlar roman›. Tam New York liman›na girmek üzereyken, Colins daha ucuz fiyata ç›kar›yor roman›. Bunun üzerine Jack Landon, köy köy dolaflarak romanlar› sat›yor. Yani? dedi adam. Bende dedim ki; “Sanatla kültürle ve bilimle bafl edilemez”. Siz parayla bir yerden t›kars›n›z o öbür taraftan ç›kar. fiimdi döne döne geldi¤imiz yer o. Genifl bir kitle. fiimdi daha tam fark›nda de¤iller ama bu ani büyümenin ceremesi çekilmeye bafllanacak. O zaman herkes toplumcu gerçekçi olacak. Çünkü gerçek kendini dayat›r. Son zamana gelip eriflebilirsek belki bir fley olur. Yap› Kredi, Koç gibi yerlere ba¤lanan yazarlar›n ayn› zamanda kalemleri de ba¤lanm›fl olmuyor mu? Hay›r. fiimdi e¤er kitap ya da yaz› yaz›yorsan›z, yaz›n›n ç›kt›¤› yer önemli de¤il ki, yaz› önemli. E¤er yaz› iyiyse, do¤ruysa, güzelse flimdi flu kapitalizm belli bir yerlere geldi¤i zaman flunun fark›na var›yor. Bilim kültür ve sanat hammadde haline geliyor. Y›llar y›llar önce bir ara bofl bulundular. Beni böyle kodamanlar›n bir toplant›s›na ça¤›rd›lar. Alt› yedi y›l önce. Bir aç›k oturum. Sanat›n yerini anlat›yorum. Dedim ki; ya bak›n siz afla¤› yukar› üç dört y›ld›r sürekli artan bir ihracat yap›yorsunuz. Hiçbir ay di¤erinden az olmuyor. fiimdi bu belli bir yere gelecek. Belli bir yere geldi¤i zaman onda derinleflebilmek için, gitti¤iniz her pazarda benim mal›n daha iyi, daha güzel, daha ucuz, daha sa¤lam diyeceksiniz. Bunu diyebilmeniz için “Benim kültürüm, sana-
ARALIK 2008 | TAVIR | 13
röportaj
t›m var.” demeniz gerekir. Kültür ve sanat hammadde olacak. Eflekler gibi geleceksiniz. fiimdi bu büyük sermayenin böyle girmesinin iki etkeni var; bir, vergi yasas›nda anonim flirketler cirosunun % 5’ini aflmamak kayd› ile yapt›¤› bütün kültür masraflar› otomatikman vergiden düflülüyor. Birinci neden vergi kaçakç›l›¤›. ‹kinci neden, art›k benim bilim, kültür ve sanat›m var deme dönemine giriyor Türkiye. Sahiplenme duygusuna dönüflüyor. ‹flte orkestralar kuruyorlar, müzeler aç›yorlar vs… Bu yavafl yavafl sanata, kültüre ve edebiyata dönecektir. fiimdi yalvar yakar sponsor arayanlara, onlar sanatç›lara yalvar yakar gelmeye bafllayacaklar. Nitekim ba¤layabilmek ad›na geliyorlar flimdi. Peki sonuçlar› ne olacak? Sonucu flu: yaz›lm›fl her yaz› yay›nlanmal›. Yaz›y› okurdan baflkas› de¤erlendiremez. Hele para verip alan okuyucudan baflkas› de¤erlendiremez. Böyle olunca her yaz› yay›nlanmal›. fiimdi bankalar›n yay›n› falan da ne kadar yay›nc› tart›fl›l›r. Bin kitap bas›yor. Yedi sekiz yüzü zaten kendi protokolüne da¤›t›yor. Geri kalan› da piyasaya veriyor. Bir daha ya bas›yor ya basm›yor. Elinde 10 tane kal›yor, on y›l bekletiyor. Veya baz›lar›n› da sürekli bas›yor. Çok para kazand›¤› için sürekli vergiden kazanmak ad›na yap›yor. Kötü bir fley de¤il. Ne yaps›n, yazar yay›nevine veriyor kitab› paras›n› alam›yor yay›nlatam›yor. Toplum gerekti¤i gibi sahiplenmiyor. Bin kitap bas›l›yor, bir y›lda sat›lm›yor. Toplum sahip ç›km›yor. Yay›nc›lar do¤ru düzgün ödeme de bulunmuyor. Banka al›yor bütün paray› önceden ödüyor. Ne yaps›n yazar. Teklif gelmedi¤i için böyle rahat›m, teklif gelse düflünürüm. Gelmemenin rahatl›¤›yla. Gelece¤ini sanmam. Çünkü, o para iflini meflrulaflt›rmakla kendini kabul ettirmek aras›ndaki seçimdir. Erol abi edebiyat›m›z çok dönemden geçti. fiimdi köfle tafl› olabilecek bir ak›m›n ortaya ç›kmamas› ya da öyle bir dönemin yaflanmamas›n› neye ba¤l›yorsunuz? Bir ça¤ de¤iflimi söz konusu. Yer yüzünde teknoloji de¤ifliyor. Al›fl›lm›fl teknolojilerin yerine yepyeni bir biliflim teknolojisi diye bir fley geliyor. Bu hemen kafalar› kar›flt›r›yor. O kar›fl›k kafalardan do¤ru düzgün bir ak›m ç›kmaz. Sürekli kontak ç›kar. O dönemi yafl›yor iflte. Yolu belli olanlar›n d›fl›nda yeni ça¤›n oturmas› gerekiyor.
14 | TAVIR | ARALIK 2008
Genel olarak ayd›nlar gelece¤e çok ciddi bir umutsuzluk içinde bak›yorlar, siz umutlu bak›yorsunuz nedeni nedir? Umutsuzluk kendinle, özel ç›kar›nla toplumun ç›kar›n› bir sayd›¤›n zaman söz konusudur. Kendi ç›kar›n› öne ç›kard›¤›n zaman umutsuz olursun. Veya heveslendi¤in ç›kar› elde edemedi¤in anda umutsuz olursun. Ç›kar›n› toplumun ç›kar›yla paylafl›m niteli¤inde ald›¤›n zaman, koskoca bir toplum var. Bu toplum bir ivmenin içerisinde, ister istemez bu ivmenin bir sonucu olacak. Kapitalizm bilinmeyen bir fley de¤il ki; Amerika’da, Almanya’da, Fransa’da ve ‹ngiltere’de nas›l gelifltiyse Türkiye’de de öyle geliflecek. Sosyalizm de bilinmeyen bir fley de¤ilse, zaten kendi geleneksel yap›s›. ‹flte bir yerde t›kan›r, ne oldu kapitalizm t›kand›, devletçilik bafllad›. Sende devletçilik zaten on bin y›ll›k bir geçmifl. Onun için o çalkant› biter bitmez, ister istemez herkes kendi yerini bulacakt›r. Toplum da ona göre o arada geliflmifl mi, gerilemifl mi olacak? fiimdi flekil olarak bakars›n, elbise giyim kuflam bak›m›ndan gerilemifl olabilir ama uygarl›k aç›s›ndan ilerlemifl olabilir. Üretim aç›s›ndan. Ona m› bakacaks›n›z ona m›? fiekile bakarsan›z umutsuz olursunuz. ‹çerik olarak, ideolojik olarak bakarsan›z umutlu olursunuz. Bu kadar basit bir fley. Umutsuz olan bireyci bak›yor öyle mi? Güncel bak›yor. Adam gitmifl üç befl kuruflu var borsaya yat›rm›fl. Borsa batm›fl. Bu Türk liras›na güvenilmiyor demifl, birikimi dolar yapm›fl, dolar düflmüfl. Naz›m’› Bedrettin’e götüren nedenleri biliyorsunuz. Sizi Bedrettin’e götüren nedenler nedir? Benim geçmiflimde sendikac›l›k var. Tarihsel süreçler içinde dikkat ettiyseniz, benim yazd›klar›m tamamen direnifl süreçleridir. Bedrettin de bir direnifl sürecidir. Yahut bir isyan süreci. Yeni eserimde de Babailerin isyan›na, Selçuklulara kadar gidecek. Bedrettin çok verimli bir fley. Y›llar önce daha Naz›m’›n Bedrettin Destan› Bulgaristan’da yeni yay›nlan›rken, oyun diye düflündüm üç kahraman seçtim : Bedrettin, Dadalo¤lu ve Pir Sultan. Bedrettin çok derin bir filozof oldu¤u için s›¤mad›. Dadalo¤lu’nda yani Kozano¤lu olaylar›nda Osmanl› daha ilerlerde. O yerlefltirmek istiyor, öteki göçebe kalmak istiyor. Pir Sultan oyun oldu. Bedrettin roman oldu.
Yazarlar ve çevirmelerin bir örgüt etraf›nda, YAZKO etraf›nda birleflmesi güzel bir süreçti. Sizin deyiminizle flimdi uykuya yatm›fl bir durumda. Örgütlenme hakk›nda ne diyorsunuz? Asl›nda örgütlenilmiflti. Ve çok da iyi bir örnekti. Üç bin kitap bas›yordu YAZKO. Ayda 15 kitaba ç›k›yordu bask› üçer binden. fiiir kitaplar› da içinde. Ve bir buçuk-iki ay içerisinde tüketiyordu bask›lar›. Çok iyi bir giriflim olmufltu. Bütün yazarlar› topluyordu. O tarihe kadar Bab›ali de ödenmeyen bütün telifler ödenmeye bafllanm›flt› hatta yükselmiflti oranlar. 12 Eylül girdi devreye ve 12 Eylül’ün s›k›yönetim komutan› benim yüzüme söyledi: Y›kaca¤›z sizi, dedi. Rahats›z ediyor. Bütün bir ayd›nlar›n bir araya toplanmas› ve onlar›n üç befl dergiyle hele Somutla her hafta muhalefetin çerçevesini çizmesi. O tabi devletin bugün düflün Taraf’›n durumu. Seçimle gelmifl bir hükümet. Hele ki devlet. Kaç›n›lmazd› sonu da. Diretebildi¤imiz yere kadar götürdük. Gazetesi da¤›t›lm›yor, dergisi da¤›t›lm›yor, kitaplar› da¤›t›lm›yor. Çünkü kitap da¤›t›c›lar›n› yok ettiler önce. Somut’un da¤›t›m›n› önlediler. Hem Yay-Sat’› hem Hür Da¤›t›m’› korkuttular. Ürküttüler. El koyar›z, diyorlar. Kanunda var iflte, 1402 say›l› S›k›yönetim Kanunu’nda vard›. S›k›yönetim olursa var. Normalde Yarg›tay’a ‹dari Dan›fltay’a. Ama s›k›yönetim varsa yasal hakk› komutan›n. Toplumsal Dirilifl diye bir dergi ç›k›yordu, Kürt milliyetçilerinin ç›kard›¤› bir dergiydi, onlar kendilerine ait bir de matbaa kurmufllard›. Bir örgütün yay›n organ› diye kapatt›lar Toplumsal Dirilifl’i. Onun matbaas›na da el koymufllard›… Mahkeme karar›yla el koymufllard›r. Öteki S›k›yönetim Kanunu’yla. Adam benim yüzüme söyledi. Bizi çok rahats›z ettiniz,, dedi. Ben de dedim, ayda 7 bin 8 bin da¤›t›m yapan bir gazete kockoca devleti nas›l rahats›z eder. O zaman dedi ki, hangi gazetenin üstüne gitsem Somut’ta ç›kt›, diyor. Asl›nda bir de iflkence tutana¤› yay›nlam›flt›k. Bab›ali’den arkadafllar flikayet ediyor. Bu yaz› tehlikeli diyoruz fleklinde, ama Somut’ta okuyoruz fleklinde. Ben de diyordum ki hiçbir fley olmaz. Malum oto sansür de¤il mi? Onu da yans›tarak yüzüme söyledi. Dedim kusura bakmay›n ben yirminci yüzy›l Türkiye’sinin yazar›y›m, dönüp sansürle falan u¤raflamam. Sizin elinizde yetkiler var, ben ne
röportaj
bu halk›n polisiyim, ne askeriyim. Ben bu toplumun yazar›y›m, do¤ru bildi¤imi yazar›m. Suçum da varsa hapishaneler de benim hastaneler de benim, gider yatar›m. Zaten 26 ayr› savc› sizinle u¤rafl›yor. Arad›k arad›k suç bulamad›k tedbir ald›k kapatt›k, dedi. Ben sadece kalemim oldu¤u için elimde, ald›¤›m en de¤erli övgü diye bakaca¤›m buna. Arkamda sizinki gibi bir ordu olsayd› hepinizi asard›m, dedim. Sonra sigara içer misiniz dedi, içerim dedim. Hemen çay söyledi. Ondan sonra iki saate yak›n konufltuk. Etkileniyorlard› y›ld›ramay›nca. Y›lg›nl›¤a da kap›lm›yor askerler falan ama etkileniyor. Güçlü bir rakip olarak ya da düflman gibi mi görüyor? Her halde öyle görüyor. Düflman diye görse bile ezebilece¤i düflmanla, kavga edece¤i düflman fark›n› ay›r›yor. Arada ben de bir yumruk yiyebilirim durumuna giriyor. Vazgeçti¤im zaman etiketin olmuyor. Etiketin olmay›nca ifl zorlafl›yor. Bas›nda sansür, radyo televizyon kapatma, kitap toplatma ve gazete dergileri kapatma bunlar hakk›nda ne diyeceksiniz? Bizim rahmetli Oktay Kurtböke, gerçi benim durumum da ondan fark› de¤ildi ama Cumhuriyetin eski yay›n yönetmeni o derdi ki; ya üç sat›r yaz› yaz›yorlar üç y›l hapis yat›yorlar. fiimdi marifet de¤il çünkü o zaman oto sansür vard›. Bir yazar o ülkenin ne savc›s›, ne hakimi, ne polisi, ne jandarmas›, ne de kanun koyucusudur. O kendince do¤ru bildi¤ini yazar. Önce bilinçalt›ndaki, bilinçüstündeki polisini, jandarmas›n› kovalayacak ve oturacak yaz›s›n› yazacak. Bunun bir bedeli vard›r, ödeyecek. Böyle olursa, bunu incelikle yaparsa, bir de küfür var. Yasaya ra¤men, o yasaya ayk›r›l›¤› sen ortaya koyarsan karfl› taraf da onu kullan›r. Ama karfl› tarafa, o yasaya ra¤men do¤ruyu söylenebilirsen hiçbir fley olmaz. Biraz da bunun etkisi var. Cesarettir yahut yi¤itlik taslamak ad›na bas›yor kalay›. Belge, bilgi ve bilinçle yapaca¤› yerde, duyguyla yap›yor. Karfl› taraf da duyguyla yap›yor. Çünkü ç›karlar›na dokunuyorsun karfl› taraf›n. Her halükarda dokunuyorsun ustal›kla yapsan da, acemice yapsan da dokunuyorsun. O da sana dokunuyor. Ama faflist bir zihniyetin o derece estetik olaca¤›n› hiç zannetmiyoruz. Diyelim ki sosyaliz-
mi savunan bir yaz› için koskoca bir dergiyi bir ay kapatma, dergi bürolar›n› basma, oradaki insanlar› içeriye atma buna nas›l bir uygulamad›r, nas›l bir zihniyettir? Niye mücadele ediyoruz? Türkiye demokratikleflsin diye. Demokrasi var m› ki? Bu bak›fl aç›s› demokratik ülkede yaflaman›n bak›fl aç›s›. Türkiye demokratik bir ülke de¤il ki. Demokratik yapmaya u¤raflt›¤›m›z bir ülke. Bununda bedeli var bunu da biz ödeyece¤iz. Kim daha çok demokrasi istiyorsa, o demokrasinin geliflme yollar›na kald›r›m tafl› olmak zorunda. Dünyan›n hiçbir yerinde demokrasi, ‹ngiltere’ye demokrasi, Macaristan’a demokrasi keyfi öyle istedi¤i diye gelmedi. Kral›n kellesini kestiler öyle geldi. Fransa’ya öyle geldi. Oraya kadar da çok kan döküldü. Bir tek çal›flma saati 12 saate indirilsin ve 18 yafl alt›na da uygulans›n diye sadece ‹ngiltere’de 60 bin kifli öldü. ‹ngiltere de demokrasinin befli¤idir. Türkiye nerede peki? Türkiye’de flimdi bir baflbakan geliyor, alik›ran bafl kesen ç›k›yor. ‹stedi¤ini azad ediyor, istedi¤ini berbat ediyor. Demokratik olsun diye u¤rafl›lan ülke bu. Demokrasi s›n›flar dengesidir, daha s›n›flar oluflmam›fl ki tam anlam›yla. Sendika yok ortada. ‹flçiler, iflçi s›n›f› hani nerede? Emekçi kitleler hani nerede? Yok efendim 12 Eylül ezdi sendikac›lar›. Korkuyorlar. Hakl›n›n korkusu olur mu? Hakl›n›n gücü olur. Gücünü da¤›tm›fls›n, yalvar yakar üç kurufl zam alacaks›n, befl kurufl bilmem ne yapacaks›n diye u¤rafl›yorsun. S›n›f dengesidir demokrasi. S›n›f yoksa köylün
bitiyor, esnaf›n bitiyor. ‹ster istemez emekçiler ve patronlar, kapitalistler kal›yor. Böyle bir oluflum içinde iflçi s›n›f› örgütsüz. Ya da örgütünün bafl›ndakiler kapitalistlerden daha berbat. Soyguncu. Sar› sendikac› dedi¤imiz. Bu koflullar alt›nda demokrasi bekliyorsun. Her demokratik ç›k›fl onlar› da rahats›z ediyor. O yüzden bu kadar sessiz kal›yor. Köpeksiz köyü de¤neksiz gezebiliyorlar. Emekçi kitleler sen dergiyi nas›l kapat›rs›n, sen gazeteyi nas›l kapat›rs›n diye bir bafl›n› dikseler bir defa, hangi yarg›ç öyle bir karar verebilir? O da insan. Yok böyle bir fley. Ondan sonra demokrasi diyoruz, “fukara” Tayyip Erdo¤an hakl›, ona dokunmazsa demokrasi, dokunursa milli iradeye ayk›r› davran›fl. Her fleye ra¤men toplumsal bir iradeyle kurulmufl bir devlet oldu¤u için Türkiye Cumhuriyeti, adam % 47 oy ald›. Bir baflsavc› bir dilekçe verdi anayasa mahkemesine ortal›k toz duman. Gerçek iktidar toplumun yar›s›ndan bir fazlad›r. Gerçek demokrasi bu. % 47 oyla gerçek demokrasi de iktidar olunabilinir mi? % 47’lerle meclisin 3/2 sini almak var m›? Demokrasilerde kaç oy ald›ysan o kadar vekilin olur. Demokratik anayasan yok, demokratik partiler yasan yok, demokratik seçim yasan yok. Çok güzel bir söylefli oldu Say›n Toy. Teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ediyorum.J
ARALIK 2008 | TAVIR | 15
öykü
vazgeçmesinler k›zan›mdan birgül çay
Ucu buca¤› gözükmeyen bu¤day tarlalar› aras›nda, sar› bir deniz gibiydi köyümüz... Biz insanlarsa baflaklar›n içinde, ba¤ yapan, deste yapan küçük bal›klard›k… Tek hayali vard› her birimizin: “Bir gün bu tarlalardan birine sahip olabilmek!” Ekti¤imiz ve biçti¤imiz bu deniz, suyunu al›nterimizden oluflturan bu derya ne yaz›k ki bizi yaln›zca rençber olarak alm›flt› aras›na… Bir gün gençten bir çocuk ç›k›p geldi tarlaya; önce köyün a¤as›yla, ard›ndan babamla konufltu... Anlatt›, anlatt›, anlatt›… ‹flte o gün kaderimi de¤ifltiren, beni tarlalardan al›p ait oldu¤um yere okuluma götüren o b›y›klar› yeni terlemifl çocuk benim ö¤retmenimdi... Benim okula gitmemin bedelini, her gün okuldan sonra benim yerime gelip tarlada çal›flarak ödedi... Onu tan›d›kça beni yaln›zca yoksullu¤un de¤il, bilgisizli¤in de koynundan ald›¤›n› düflündüm. Enstitülüydü. Bizi okuturken, yeni fidanlar getirdi, afl›lar yapt›rd› a¤açlara. Meyveyi ö¤rendik, bir de hayvanc›l›¤›n asl›n›… Kaderimmifl gibi düflündüm ben de; birilerinin hayat›n› da ben güzellefltirmek, de¤ifltirmek istedim. ‹flte bu yüzden baflka bir mesle¤i hiç düflünmeden ö¤retmen oldum. En çok anam sevindi bu ifle, çünkü ellerim toprakla u¤raflmad›¤›mdan yar›k yar›k olmam›fl, nas›r tutmam›flt›. Kalem tutan ellerim, yumuflac›kt› annemin saçlar›n› okflarken... Yumuflak dokunufllara hasret annem belki de en çok bu yüzden sevindi… Geçen zamanla yetkilerim, rütbelerim artt› ve nihayet bugün müdür oldum... Öyle bir hale koydu ki zaman beni, kimi çocuklar› çok sevdim evet, ama kimilerinden de vazgeçtim… ‹flte bu çocuk da onlardan birisiydi, karnesine bak›nca bir tane düzgün notu yoktu. Git
16 | TAVIR | ARALIK 2008
dedim kaportac›ya, senin okumaya niyetin yok. Zaten s›n›flar›m seksen kifli, okumaya niyeti olmayan› da al›rsam nice olur halimiz. Bari niyetlilere de engel olmas›n. Yer iflgal etmesin. *** Yer iflgal etme, dedi gitti¤im okulda müdür bana. Zaten hep bir iflgal halimdeyim. Do¤mufluz, evimiz sekiz nüfus. Yedisi erkek biri k›z. Yatacak yer bile yok; evde iflgal etti¤im yer, salonda yata¤›m› kardeflimle paylaflt›¤›m›zda, bana düflen k›sm›. ‹stedi¤im kanal› seyretmek tabii ki mümkün de¤il, sofradan da pay›m›za düflen, babam›n asgari ücretinin sekizde biri. fiafl›rd›n›z m›? Matematik bilmem sanmay›n. Çok geliflkindir benim matemati¤im... Su satarken, mendil satarken para üstünü yanl›fl verince çok k›z›yorlar, o yüzden hemen ö¤rendim. Ama pazarda da yer iflgal edemiyoruz. Zab›talar geliyor hemen. Ama yetmiyor iflte babam›n paras›. Evimiz desen, oray› da iflgal etmifliz zaten. Gecekondu diyorlar buraya, kaç kez geldiler y›kmaya… Derslerin zay›f, dedi bir de. Bana derslerin zay›f dedi. Benim e¤itim diye gördü¤üm fley, sadece bir okul binas›d›r, içi de ço¤u zaman bofl olur. Ö¤retmen görmedik üçüncü s›n›fa kadar. Gelince o kadar sevindik ki, yokluktan neredeyse ayda bir yedi¤imiz yumurtay› bile verdik ona. Dördüncü ve beflinci s›n›flar bir arada okuduk. Bir ders onlara, bir ders bize... Gel ki öncesinden ö¤retmenim yoktu ki ö¤reneyim, okuma yazmay›. Yoksa istemedim de¤il. Defter desen, bir defterimiz oldu hep, önü matematik, arkas› Türkçe... Bir de önlük... Önlü¤ümüz tam de¤ildi hiçbir zaman; okul ç›k›fl›nda kardefllerimizle buluflup önlük de¤ifltirirdik. Buraya da babam getirdi bizi, daha iyi okuya-
l›m diye... Geldik ki ne gelelim. S›n›flar seksen kifli. Ö¤retmene sorsan daha ad›m› bilmez. Ama ben bir soruyu bilmedim diye k›zm›fl bana. Derslerim kötüymüfl, benim suçummufl... Peki, ama müdürüm ben kimin suçuyum? Niye vazgeçtiniz benden? Ö¤retmen olmak istiyorum ben... Annemin saçlar›n› okflamak istiyorum, yumuflac›k, kalem tutan ellerle. *** Param›z yok diye hep bütün bunlar, müdür, dedik adama. Okumufltur, yazm›flt›r dedik. Lakin bir derdimizi bile bilmedi, bir suali, bir maruzat› varsa çekip beni söylemeyi bilmedi, deyiverdi çocu¤un yan›nda. Kaportac› olsunmufl da, dersleri kötüymüfl de... Ne yaps›n benim sabi. Ben bilir miydim ki okuma, vaktiyle oturup yan›bafl›na, iki kelimecik edeyim onunla. Bir harf ö¤reteyim. ‹flte temizli¤ine gitti¤im bu özel okulun çocuklar›n›n hangisi daha ak›ll›d›r o¤lumdan da, onlar bu yaflta, yabanc› lisan ö¤renir, benimki Türkçe yazmay› bilmezken... Labrotuvarlar› var bunlar›n. Hepsi maflflallah bilim adam› sanki, lakin bizimkinin yoktur oturcak s›ras›. Ayakta ders yaps›n diyecem ama ö¤retmeni de yok. S›n›fta dört kifli bir s›radalar. K›zan›m solak. Dönmez eli kolu. ‹fle koflmak zorunday›m bir de okul ç›k›fl›. Kendi bafl›na nas›l çözsün, ö¤retmen mi tutverdik matemati¤e. Kaportac› olsun diyor müdür bey... Olsun tabi, memleketin ona da lüzumu var. Ama ben isterim, çocu¤um ö¤retmen olsun. Okflay›versin anas›n›n saç›n› yumuflac›k elleriyle. Vazgeçmesinler benim k›zan›mdan öyle, benden geçtikleri kadar çabuk...J
röportaj
bafle¤meyen grup yorum tav›r
‹ki buçuk y›l… Ve yeni albüm… Albüm kapa¤›ndaki yaz›n›zda "öyle çok fley vard› ki anlataca¤›m›z, öyle derindi ki kimi duygular›m›z…" demiflsiniz. Neler yafland› ve albüm çal›smalar›na nas›l yans›d›? ‹ki buçuk y›ll›k bir ara bizim için gerçekten uzun bir süre. Çünkü iki albüm aras›ndaki süre ortalamam›z yaklafl›k bir buçuk senedir. Bu nedenle her zamankinden daha fazla birikti anlatacaklar›m›z. Çünkü öyle bir ülkede, öyle bir dünyada yafl›yoruz ki, neredeyse her yeni gün, ac›s›yla, güzeliyle, erdemlisiyle, onursuzuyla yepyeni fleylere tan›k oluyoruz. Adaletsizlikler dünyas›nda her an yepyeni bir adaletsizlikle karfl›laflabiliyoruz. Gün geçmiyor ki ülkemizin bir yerinden bir y›k›m, bir dram haberi ç›kmas›n. Gün geçmiyor ki, iflgalciler yeni katliamlar yapmas›n, yeni kentler istila etmesin. ‹flte böyle bir dünyan›n tam ortas›nday›z. Ayd›n ve sanatç› olman›n do¤al ve tarihsel gere¤i olarak bunlar› anlatmakla sorumlu görüyoruz kendimizi. Bu nedenle hep daha çok birikiyor anlataca¤›m›z, anlatmak istedi¤imiz fleyler. Albüm çal›flmam›z boyunca da hiç bitmedi bunlar. Ve aralar›ndan elemeler, seçimler yapmak zorunda kald›k anlatacaklar›m›z›n. Çocuklar›m›z›n dram› ne kadar önemliyse, yüzbinlerce insa-
n›n yaflad›¤› y›k›m tehditleri o kadar önemliydi. F Tipi hapishanelerdeki tecrite karfl› direnifl ne kadar önemliyse bu ülke için, iflgalci ABD’ye karfl› Irak halk›n›n direnifli o kadar önemliydi. Yaflanan herfleyi bir albüme s›¤d›rmak zor oluyor elbette, bu yan›yla seçici olmak zorunda kal›yoruz. Atlayamayaca¤›m›z, yok sayamayaca¤›m›z ve bir flekilde üretime dönüflmesi gerekti¤ini düflündü¤ümüz geliflmeleri, albüm hangi aflamaya girerse girsin bir flekilde dahil ediyoruz; bu albümde de böyle oldu. Albümdeki flark›lar›n tam ve kesin listesini oluflturmak son günlere kadar sürdü.
Neden “Bafle¤meden”? Çünkü albüm içinde hangi flark›da hangi konuyu iflliyor olursak olal›m, gelece¤e umutla bakmak, her türlü soruna karfl› mücadele azmini sonuna kadar sürdürmek; ortak bir özellik olarak ve albümün tafl›d›¤› ruh olarak ç›k›yor karfl›m›za. Bir flark›m›zda her türlü flovenist k›flk›rtmaya karfl› “Anam›z birdir” diyerek, bir baflkas›nda “Sen bizsin, biz de sen olaca¤›z.” diyerek, baflka birinde “Uzat›n ellerinizi ço¤als›n ayak seslerimiz, bir olursak y›k›l›r zulmün kaleleri” diyerek, “yurdum
seni u¤runa ölecek kadar biz sevdik” diyerek hep bir coflkuyu ve umudu iflledik flark›lar›m›zda. Burada her türlü zulme, bask›ya, zorlu¤a, engele ve yolundan al›koyacak herfleye karfl› kesin bir karfl› koyufl, bir kararl›l›k ve devrime olan flaflmaz inanç var. Bu tüm flark›larda flu veya bu biçimde ifade ediliyor. Bu nedenle flark›lar›n bu en temel ortak özelli¤i, albümün de ismini oraya ç›kar›ld›.
Her yeni albümde toplumsal gündemin önemli konular›na dair flark›lar görmeye al›flt›k. Ama ayn› zamanda müzikal yeniliklere, yeni denemelere de al›flt›k. Bu albümde yenilikler var m›, neler var? Yeni tarzlara yönelmenin bunca y›ll›k Yorum çizgisine neler kazand›raca¤›n› düflünüyorsunuz? Albümümüzde yenilik ad›na ciddi ad›mlar att›¤›m›z› düflünüyoruz. Öncelikle flunu söyleyelim, bu yeniliklerin hiçbiri kendili¤inden ortaya ç›kmad›. Uzun tart›flmalar ve netleflmelerle birlikte bilinçli ve iradi ad›mlarla oluflturduk yenilik ad›na yapt›klar›m›z›. Rock müzik denemesi fleklinde de¤erlendirilebilecek düzenlemeler yapt›k kimi flark›larda. Elektrik gitar› daha öncekilere göre daha yo¤un ve hissedilir kulland›k. Rock müzik asi-
ARALIK 2008 | TAVIR | 17
röportaj
isyankar gençli¤in sesi olarak flekillenmifl bir müzik türü zaten. Ve do¤as› gere¤i dinamik bir yap›s› var. Bu dinamizmi, bu agresifli¤i, müzi¤imizin içeri¤inde yani sözünde zaten varolan sert ve yal›n gerçeklerle buluflturmak ve daha dinamik flark›lar elde etmek istedik. Yine hip-hop, kenar mahalleliler olarak adland›r›lan ve itilen bir kesimin tepki müzi¤i olarak ortaya ç›km›fl, ajitatif bir söylemi içeren müzik türüydü. Genç kuflak üzerinde ciddi bir yayg›nl›¤› olan bu tarz› içeren bir denemeyi de bir örnekle albümümüze tafl›d›k. Hip-hoptaki ajitatif söylemi, ajitasyonuna gerçek anlam›yla denk düflecek bir devrimci içerikle ele ald›k. Devrimci söylemlerle hiphop oluflturduk, ki bu belki de hiç ilgisi olmad›¤› halde ›rkç›-faflist söylemlere hapsedilmifl bu müzik türünün ayaklar› üzerine do¤rultulma çabas›na bir katk› niteli¤indedir. Ve bu tarzlara yönelmifl günümüz gençli¤iyle köprüler kurma çabas›d›r. Tabi ki sadece bu flark›larla olmaz, bunlar bu konuda at›lm›fl ilk somut ad›mlard›r. Bunlar d›fl›nda müzi¤imizin çehresi ile ilgili att›¤›m›z baz› yenilik ad›mlar› oldu. Mizahi bir anlat›ma sahip flark› örne¤imiz olmam›flt› bugüne kadar. fiark›larda mizah› kullanma, at›flma, tafllama gibi örnekler halk müzi¤i içinde de ciddi bir yer tutuyor. Halk›m›z›n her türlü soruna gayet nefleli, kendinden emin
18 | TAVIR | ARALIK 2008
ve esprili bir flekilde de yaklaflabilece¤ini göstermesi aç›s›ndan da önemli buluyoruz mizahi anlat›m›. Halk›n neflesine örnek olmas› aç›s›ndan y›k›mlarla ilgili flark›m›z› bu flekilde tasarlad›k. Yine “Dediler ve Dedim Ki” isimli flark›m›zda da böyle bir üslup var. Tüm bu yenilikleri, müzikal mozai¤imizin renkleri olarak de¤erlendiriyoruz. Klasikleflmifl, yerleflmifl bir Yorum tarz› zaten var. Enstrüman yap›s›ndan vokal biçimine kadar yerleflmifl bir tarz bu. Bu tarz› korumak ve bunu esas k›lmak bizim için en temel noktalardan biri. Ama bunun d›fl›nda, tamamen otantik yani yerel, ya da klasik müzik orkestrasyonuyla armonize edilmifl, ya da Latin, çok çeflitli biçimlerde örnekler hep verdik, bu yapt›¤›m›z yenilikler de bu örnekler içindedir. 24 y›ll›k birikimin oluflturdu¤u Yorum tarz›, bize bu özgüveni veriyor.
Çok çeflitli kesimlerden çok genifl bir dinleyici profiliniz var. Sözünü etti¤iniz yenilikleri kimlerin nas›l karfl›layaca¤› hakk›nda beklentileriniz neler? Dedi¤iniz gibi sadece üniversitelilere, ya da orta yafl üzerindekilere, ya da belli bir mezhebe, belli bir bölge ve milliyete hitap eden bir müzik yapm›yoruz. Dinleyici kitlemiz içinde yedisinden yetmifline; Artvin’inden Mani-
sa’s›na, Tekirda¤’›ndan Ankara’s›na, Diyarbak›r’›ndan Sinop’una her flehir ve bölgede yaflayan, Alevi, Sünni, Türk, Kürt ve çok de¤iflik ö¤renim durumuna sahip, çok de¤iflik kültürlerden insanlar var. Tüm bu insanlar›n ortak noktalar› ise eme¤iyle geçinen, yoksul, ezilen insanlar olmalar›d›;, en az›ndan sömürüye, soyguna ortak olmayan insanlar olmalar›d›r. Bu ayn› zamanda bizim hedef kitlemizi oluflturur. Bu kadar genifl bir yelpazeye hitap etmenin, bu kadar farkl› kültür ve ö¤renim durumuna sahip insanlar›n hepsine ulaflabilmenin, bunun dengesini kurman›n elbette ki zorluklar› oluyor. De¤iflik t›n›, enstrüman ve ritim yap›lar›ndan hofllan›yor olabilirler insanlar. Tüm bu renkleri albümlerimizde tafl›maya çal›fl›yoruz. Elbetteki kendimize ait tarz› s›k› s›k›ya koruyarak. Ancak bu flark›lar›m›z›n böylesine de¤iflik yelpazede yay›labilmesi ve kabul görmesinin esas nedeni, flark›lar›m›z›n içeri¤inde varolan samimiyet, hesaps›z, yalans›z ve çok net bir biçimde ezilenden yana saf tutmam›zd›r, diye düflünüyoruz. Hangi formda olursa olsun, hangi biçimde olursa olsun, kendi yaflam›n› görüyor flark›lar›m›zda insanlar. Yoksul halk›n yaflam›, çeliflkileri ve bu çeliflkilerin çözümünde kurulacak dünyadan baflka fleye yer yok flark›lar›m›zda. Bunlar içeri¤e yönelik ve de¤iflmeyecek olan fleyler flark›lar›m›zda. Bununla birlikte müzikte yani biçimde yapt›¤›m›z yenilikler Yorum’un al›fl›lagelmifl tarz›na aflina olan ve bu flekilde flark›lar bekleyen kitlesi içinde baflta tepkiler görebilir, ya da yad›rganabilir ama zamanla bu dinleyicilerimiz taraf›ndan da kabul görece¤ine inan›yoruz. En “muhafazakar” Yorum dinleyicisi bile, en az›ndan içeri¤inden dolay›, ortaya ç›kan anlat›ma bakarak, ne dedi¤imize ve neden böyle dedi¤imize bakarak belli iliflkiler kurabilir bu flark›larla. Ama hip-hop’u hiç sevmeyen, Rock müzik dinlemeyenler, bafltac› etmeyeceklerdir bu flark›lar›, bunu da çok do¤al karfl›lar›z zaten. Bizim onlara da hitap edecek flark›lar›m›z oldu¤unu biliyoruz çünkü albümümüzde. 24 y›l› geride b›rak›rken 20. albümünü haz›rlam›fl bir Grup Yorum olarak ülkedeki müzik alan›nda yaflanan genel durumu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Bu ortamda muhalif müzik gruplar›n›n veya tek tek sanatç›lar›n önlerinde ne gibi görevler var? Siz bu tablo-
röportaj
nun neresindesiniz? Ülkemizde müzikal alan›n di¤er ad› “piyasa” oluyor. Ve bu piyasan›n kurallar› belirliyor üretim sürecini genellikle. Sanatç›lar›n “özgür” olmas›ndan, “serbestçe üretebilmesinden” dem vuranlar, Unkapan›’ndaki yap›mc›lar›n iki duda¤›n›n aras›na bakmak durumda kal›yor maalesef. Hissedilenin de¤il, “bu tutar” denilenin üretilmeye çal›fl›ld›¤› bir ortamda, yenilik ve geliflim ad›na bir çabaya giriflilmiyor; bu iflin teknik boyutu. Sanatç›lar da ayd›n olma misyonunun gere¤i olan konulardan çok, sorun ç›karmayacak, statüyü bozmayacak, çabuk tüketilecek konulara yöneliyor. Sanatç›lar esas olarak bu k›s›rdöngünün içinden ç›k›p, halka yabanc› olmaktan vazgeçmek zorundalar. Halk›n içinde olmayan, onun dünyas›na girmeyen, onun derdini ve s›k›nt›s›n› anlayamaz ve do¤al olarak üretime de dönüfltüremez. Bu halk ne yer ne içer, dertlerinin s›k›nt›lar›n›n kayna¤› nedir, nas›l kurtulur, bunun için kimler ne yap›yor, kendisi ne yapabilir gibi sorulara cevap aramak zorundad›r sanatç›lar. Aksi, halk› küçük görmeye, de¤er vermemeye, yabanc›laflmaya götürür ki, y›k›m olur sanatç› aç›s›ndan. Üretememek en büyük y›k›md›r çünkü. Sanat›n hemen her alan›nda ilkesel, felsefi ölçülerin k›ymeti harbiyesinin kalmad›¤› bir üretim anarflisi ve ayn› zamanda deyim yerindeyse bir üretim kab›zl›¤› yaflan›rken 15 flark›l›k albümle geldiniz. Bu güç nerden geliyor, nas›l üretiyorsunuz, üretebiliyorsunuz? Bizim ülkemizde yaflay›p da konu ve buna ba¤l› olarak üretim s›k›nt›s› çeken bir sanatç›n›n kör olmas› laz›m bizce. Dört bir yan›ndan adeta konu f›flk›ran bir ülke Türkiye. Her konudan destanlar yaz›l›r. Ama ülke gerçe¤inden habersiz olmak ya da bunu ciddiye almak, “sanat› sanat için yapmak” sorumsuzluk ve yabanc›laflmadan baflka bir fley de¤ildir. Kendi iç dünyas›ndaki bireysel sars›nt›lar› her fleyin üzerinde gören, bunun sanat›n› yapan, “Ben kendim için yap›yorum sanat›m›.” diyen bir sanatç› bunun için de kitleler nezdinde de¤er kazanamaz pek. Biz çok aç›k söyleyelim, bu albümdeki 15 flark› buzda¤›n›n sadece görünen yüzü. Albüme s›¤mad›¤› için de¤erlendiremedi¤imiz ve son dönem üretimi olan bunun en az iki kat› flar-
k›m›z daha mevcut. Biz örgütlü bir sanat yap›yoruz. Örgütlülük, bize net bir pencere, perspektif ve ufuk kazand›r›yor. Halk›n bizzat kendisi ve mücadelenin tam ortas›nda olmak anlam›na geliyor örgütlülük. Bu bak›mdan “kenardan gözlemlediklerimizi” de¤il, bizzat yaflad›klar›m›z› üretime dönüfltürüyoruz. Örgütlü olmam›z sayesindedir ki, mücadelenin her alan›ndan flark›lar, fliirler ak›yor bize. Sadece Yorum’un çekirdek kadrosu olman›n çok ötesinde bir kitlesellik kazan›yor böylece Grup Yorum. Bu albümde de müzisyen sanatç› dostlar›n›z›n kat›l›m› oldu mu? Hangi çerçevede nas›l bir dayan›flma yaflad›n›z? Özellikle “Defol Amerika” isimli marfl›m›zda böyle bir kat›l›mdan bahsedebiliriz. Yapt›¤›m›z bu besteyi birlikte okumak için teklif götürdü¤ümüz hemen her sanatç› dostumuz büyük bir coflkuyla kabul etti bu flark›n›n korosunda olmay›. Ve sonucunda çok genifl bir koro, yaklafl›k 70 kiflilik bir koro olufltu. Bu flark›m›z›n düzenlemesinde, baflka baz› flark›lar›m›z›n düzenlemesinde birlikte çal›flt›¤›m›z müzisyen dostlar›m›z da oldu. fiair dostumuz ‹brahim Karaca’n›n yine büyük deste¤ini gördük bu süre boyunca. Ve daha birçok kifli bu süre içinde gerek flark›larla ilgili, gerek sözlerle ilgili, gerek teknik olarak birçok konuda destek sundu. Büyük bir kolektivizm
iflledi Bafle¤meden’in bafl›ndan sonuna kadar. Popüler kültürün müzi¤e yans›mas› hakk›nda fikirleriniz nelerdir? Günümüzün müzi¤ini nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Popüler kültür geçici bir olgu oldu¤u için, yani her dönem farkl› bir tarz› içerece¤i ve öne ç›karaca¤› için buna göre sanat icra etmek sanatç›y› kimliksizlefltirir. O dönem içinde en popüler olan tarza yönelme, “tutulan” flark›lar› söyleme, geçici bir etki yakalamas›n› sa¤layabiliyor sanatç›n›n. Ama uzun vadede bir tarz oluflturulamad›¤›nda bu etki kaybolup gidiyor. Müzik içinde de bunun say›s›z örne¤ine rastlamak mümkün. Öyle bir an geliyor ki Müslüm Gürses, rock flark›lar›n› arabesklefltirerek söylüyor, öyle bir an geliyor ki rockcular Müslüm Gürses flark›lar› söylüyorlar. Ya da bir popçu, flark›lar›n›n içine bir yere bir türkü de ekliyor. Ne rock ad›na, ne türküleri ya da kültürü sahiplenmek ad›na at›lan bir ad›m yok burada. Kapitalizmin do¤as›na özgü olan h›zla tüketme ve yok etmenin örnekleri yaflan›yor burada. Bu geçici bir sempati toplasa da, uzun vadede hiç ama hiçbir fley kazand›rm›yor, ne söyleyene ne de dinleyene... B›rak›n bu ülkenin en çarp›c› konular›n› ifllemeyi, bir kal›c›l›k bile hedeflenmiyor böyle olunca. Her fley h›zla tüketilmifl oluyor…J
ARALIK 2008 | TAVIR | 19
de¤erlendirme
bir sanatç› duyarl›l›¤›: “defol amerika!” grup yorum
“Defol Amerika”; Bafle¤meden adl› yeni albümümüzdeki flark›lardan biriydi. Bu albüm için yola ç›kt›¤›m›zda; emperyalizmi, ABD’nin iflgallerini, sömürüsünü, halk›n öfkesini bir flekilde ifllemeliyiz demifltik. “Abir’e A¤›t” adl› flark›m›z ABD iflgali sonucu Irak’ta yaflanan bir dram› anlat›yordu. Ama a¤›t içinde öfke de yans›yordu bu flark›n›n dizelerinde. “Dediler ve Dedim ki” adl› flark›m›zda ise yine Amerika’ya karfl› tafllama fleklinde bir hitap vard›. Amerika’n›n politikalar›n› teflhir eden, üslubu ise tafllama fleklinde olan bir flark›yd› bu. Bu bestelerin yan›s›ra bir de marfl diliyle, daha sert söylemi olan, öfkeyi do¤rudan dile getiren, net bir karfl› duruflu ifade eden bir flark› yapal›m dedik. Mitinglerde, meydanlarda, sadece buralarda de¤il, mücadelenin her alan›nda coflkunun, sömürüye karfl› öfkenin ifadesi olsun dedik. “Defol Amerika” bestesi böyle bir ihtiyac› tamamlad›. Eylül ay›nda bu flark›ya iliflkin yapt›¤›m›z tart›flmalarda; böyle bir marfl›n önemli oldu¤unu, özellikle bunu farkl› farkl› türlerde müzik yapan – sahne, stüdyo, albüm, konser zincirlemesiyle yaflayan, günlük kofluflturmacalarla bo¤ulmufl, elbetteki dönem dönem belli bir durufl sergileyen – sanatç› dostlar›m›zla birlikte “Defol Amerika” diyebilmenin önemine vurgu yapt›k. Yapaca¤›m›z bu çal›flma, günlük hayat kofluflturmacas›n›n d›fl›nda politik gündeme müdahale eden, hele de emperyalizme karfl› bir durufl sergilemenin ifadesi olan
20 | TAVIR | ARALIK 2008
ve milyonlarca insan› etkileme gücü bulunan bir birliktelik olacakt›. Bu gerçekten de önemliydi. “Bizimle birlikte ‘Defol Amerika’ diyebilen sanatç›lara kap›m›z aç›kt›r” diyerek ifle koyulduk. Tabi ki samimiyet ve asgari duyarl›l›klar bizim aç›m›zdan belirleyici oldu. Büyük bir müzisyen korosuyla birlikte böyle bir flark›y› söylemenin hazz› baflka bir fley olsa gerek. Biz böyle bir hazz› yaflad›k. Eminiz ki di¤er sanatç› dostlar›m›z da bu çal›flma sonucunda ayn› hazz› yaflad›lar. Ki sohbetlerimizden de böyle bir sonuç ç›karabiliyoruz. ‹lk önce bir tarih belirledik: 14 Ekim. ‹lk stüdyo kayd› bu tarihte yap›lacakt›. Bir yandan yurtd›fl› konserleri için turnedeyken bir yandan albüm tart›flmalar› hararetli bir flekilde sürüyordu. Turne içerisinde sanatç› dostlar›m›z› aramaya bafllad›k. Nejat Yavaflo¤ullar›, Murat Kekilli, Cengiz Özkan, Feryal Öney, Hakan Yeflilyurt ve Nurettin Güleç’in ilk ekipte yer alaca¤› kesinleflti. Biz Türkiye’ye döndük ve kendi stüdyomuzdaki teknik haz›rl›klar› da tamamlad›k. Sanatç›lar Okmeydan›’nda Az›msanmayacak say›da sanatç› Okmeydan›’na ilk defa ayak bas›yordu. Bugüne kadar, yollar› bir flekilde kesiflmemifl Okmeydan› sokaklar›yla. Stüdyomuz Okmeydan›’ndayd›. Halk›n yaflam mücadelesini s›cak bir flekilde yaflad›¤›, “varofl” denilen, ço¤u kez yok say›lan, seçimlerde hat›rlanan halk›n yaflad›¤› bir mahalledeydi. ‹dil
Kültür Merkezi’nde bu stüdyoyu bu sene kurmufltuk. Ayn› zamanda Yorum tarihinde bir ilkti bu. Böyle bir stüdyoya sahip olman›n hayalini kurduk uzun y›llar. Belki de mümkün olmayaca¤›n› düflünerek. Ama flimdi hayalini kurdu¤umuz kendi stüdyomuzda kay›tlar›m›z› yap›yorduk. Her kay›t gününde, kap›m›za çeflit çeflit arabalar yanafl›yor, komflular›m›z “Kim geliyor acaba bugün?” diye merakl› gözlerle bak›yordu. Hep televizyonlardan, konserlerden görmeye al›flk›n olduklar› yüzler bu kez kendi mahallelerinde, yanlar›na kadar gelmiflti. Merakl› yüzler, ard› ard›na gelen sorular. Cevapl›yoruz, projemizi anlat›yoruz. Arada bir de imza kaçamaklar› oluyor tabi. Bu flark›y› onlar için de söylüyorduk. Aç kalmam›z›n, yoksullu¤a mahkum edilmemizin, iflyeri kap›lar›nda afla¤›lanmam›z›n sorumlusu, bu ülkeyi sömürenlerin bafl› Amerika’ya a¤›z dolusu bir “defol” diyorduk. Hayat, Okmeydan›’nda çok hareketli akar. Bir yandan salepçi ba¤›rarak afla¤› do¤ru geçerken, bir yandan “Patates-so¤an” diye ba¤›r›r biri, yukar› do¤ru ç›kar. Çocuklar birbirini kovalar, çatapat patlat›r. Komflular balkonlardan birbiriyle yüksek sesle konuflur. Mahallenin gençleri köflede öbekleflir, tatl› sohbetlere dalar. Bir yandan çöpçü kardefllerimiz rutin bir flekilde soka¤› temizlerken di¤er yandan yafll› bir amcan›n yine k›zd›¤› bir fley olmufltur. Bütün bunla-
de¤erlendirme
ra yeni bir hareketlilik daha eklenmifl oldu sanatç›lar cephesinden. Kay›tlar Bafll›yor fiark›, koro halinde okunacakt›. Bundan önce de çeflitli zamanlarda sanatç›lar, bir albüm çal›flmas› için biraraya geldiler. Ama; ya bir flairin fliirlerini besteleyenler olarak, ya bir sanatç›n›n flark›lar›n› okumak için ya da birlikte bir albüm haz›rlamak için. Fakat bu flekilde politik bir biraraya gelifle tan›k olmam›flt› bu “camia”. ‹flte bu çal›flmayla birlikte, en baflta bu baflar›ld›. Bu baflar›ya imza atanlar ise iflte bu büyük koroyu oluflturan, ça¤r›m›za severek ve isteyerek kat›lan sanatç› dostlar›m›zd›. “Yaflad›¤›m›z tüm ac›lar›n esas kayna¤›, zulmün tanr›s›, dünyan›n ezilen bütün halklar›n›n bafldüflman› olan Amerikan emperyalizmine karfl› ç›kman›n, birlikte a¤›z dolusu bir “Defol!” çekmenin rahatl›¤›nday›z flimdi. Irak’ta daha on dört yafl›nda tecavüze u¤ray›p kurfluna dizilen Abir’ler aflk›na; atom bombalar›yla, napalmlarla, ad›n› bile bilmedikleri ölüm
kusan silahlarla katledilen milyonlar aflk›na; çekti¤imiz tüm ac›lar aflk›na ‘Defol Amerika!’ dedik koskoca bir koroyla. Sesimizi ço¤altt› dostlar›m›z. Bir ça¤r›m›zla koromuzu büyütmeye, emperyalist haydutlar›n karfl›s›na daha güçlü bir sesle ç›kmak için hayk›rmaya geldiler. Öfke bu sesteydi, kin bu seste... Yar›n bu seste, umut bu sesteydi... Daha çok ve daha büyük korolar kurmak boynumuzun borcudur...” ’80’li y›llarda dünya ölçe¤indeki baz› sanatç›lar yine böyle politik bir duyarl›l›kla biraraya gelmifl; ilk önce ‹ngiltereli sanatç›lar Etiopya’daki açl›ktan yola ç›karak, “Do They Know ‹t's Christmas?” (Onlar, Noel oldu¤unu bilir mi?), ard›ndan Amerika’da dünyaca tan›nm›fl yüzler bir araya gelerek Afrika k›tas›ndaki açl›k ve yoksulluk için “We Are The World” (Biz Dünyay›z) demifllerdi. Her ne kadar ciddi ve istikrarl› bir politik duruflu ifade etmese de bu deneyimlerin politik müzik tarihinde önemli
bir yeri vard›r ve baflka projelere de örnek oluflturmufltur. Bugün de biz; 2010’lu y›llara girerken, dünya halklar›n›n bafl düflman› Amerika’ya “Defol Amerika” diyecektik. Bu yan›yla da ciddi bir projeydi. ‹lk önce flark›n›n demo halini dinliyoruz kafemizde. Bir yandan çaylar yudumlan›rken bir yandan vurgu yapaca¤›m›z yerleri ve ayr›nt›lar› çal›fl›yoruz. fiark›n›n baz› dizelerinde geçen sözlere gönderme yaparak; “soyunuzu sopunuzu, topunuzu…” diye espriler yap›l›yor. Söz konusu Amerika olunca, bu bölüm daha bir yarat›c›l›¤› tetikliyor. Kahkahalar yükseliyor… Tabi ayn› zamanda tam da bu co¤rafyaya ait bir yaklafl›m, bir Anadolulu yaklafl›m›. E¤lenceli ve s›cak bir sohbetin ard›ndan, stüdyoya kayda geçiyoruz. Yeni stüdyomuz için öncelikle bir “hay›rl› olsun”lar› ve tebrikleri ald›ktan sonra kay›t odas›na yerlefliyoruz. Birlikte stüdyo atmosferinde flark› söylemek, birbirinin hatas›n› düzeltmek, flark›ya çal›flmak, öneriler getirmek çal›flmay› zengin k›lan yanlardand›. Önce-
ARALIK 2008 | TAVIR | 21
de¤erlendirme
sinden flark›ya iliflkin ne kadar konuflmufl olsak da, veya ne kadar dinlemifl olsalar da; flark›y› stüdyoda söylerken hissedilenler baflka oluyordu. Bunu en çok da okumalar s›ras›nda göz göze gelifllerde anl›yorduk. Güzel ve anlaml› bir ifl yapt›¤›n› insan herhalde en iyi o atmosferde, omuz omuza flark› söylerken anl›yordu. Farkl› yerlerden, de¤iflik türlerde müzik yapan sanatç›lar ayn› duygu, ayn› hedef için kafa yoruyordu. Kay›t bittikten sonra Amerika’n›n, emperyalizmin politikalar› ve dünyam›zda yaflananlar üzerine güzel bir sohbet yapt›k. Böyle birliktelikleri ço¤altmak herkesin ortak fikriydi. Bu düflünce daha sonraki gelecek olan sanatç›larda da öne ç›kacakt›. Bu duygularla ilk konuklar›m›z› kültür merkezimizden u¤urlad›k. Koro Büyüyor… ‹lk baflta, daha küçük bir hedefle yola ç›km›flt›k aç›kças›. Fakat daha sonra çevremizdeki sanatç› dostlar›m›z›n önerileri, bu fikrin olumlu tepkiler almas› sonucu koro gittikçe büyüyordu. Bu fikri kiminle paylaflt›ysak neredeyse olumsuz karfl›lamad›. Tabi farkl› düflünenler, bizimle ayn› düflünmeyenler yok muydu? Böyle örnekler de oldu, onlar› da kendi prensipleri çerçevesinde sayg›yla karfl›lad›k.
te Özlem Taner, Ergün Efe ve Zeynel Aba yer ald›. 17 Kas›m’da Ümmüflen, Derya Köro¤lu, Sumru A¤›ryürüyen, Hüseyin Karakufl, Leyla, Haluk Çetin, Kibar Arslan, Murat Kaya, Nevzat Karak›fl; 18 Kas›m’da Leman Sam, fievval Sam, fievin ve Aytekin Atafl; 19 Kas›m’da Servet Kocakaya ve 20 Kas›m’da son olarak Ulafl Özdemir büyük koromuzu oluflturdu.
“Biz neden böyle ifller için biraraya gelmiyoruz?” sözü birçok kez tekrarland› bu kay›tlar ‹kinci koro kayd› ise, 31 Ekim’deydi. Bu ko- boyunca. Bu da gösteriyordu ki, böyle birararoda Vedat Sakman, Rojin, Yasemin Göksu, ya geliflleri ço¤altmal›yd›k. Avni Sa¤lam, Erdal Bayrako¤lu, Kemal Kaplan ve Ercan Ayd›n yer al›yordu. Daha son- Birlikte durufl kadar anlaml› bir fley yoktu, ra, 6 Kas›m’da ‹lkay Akkaya, Ali Ekber Eren, özellikle ülkemizin de buna ihtiyac› oldu¤u Enver Çelik, Erdal Güney, Hasan Sa¤lam, bir dönemde. Bu çal›flma, eminiz ki bundan Metin Karatafl, Burhan Berken; 11 Ka- sonraki hedeflerimize yön verirken hep akl›s›m’da Nilüfer Sar›tafl, Bayar fiahin, Hüse- m›zda olacak, böylesi korolar› daha da büyüyin Turan, Seyfi Yerlikaya, Gülcihan Koç, K›- tecek projelere imza atmam›z› sa¤layacak. v›rc›k Ali, Emre Salt›k, Ali Mahsuni, Birol Topalo¤lu, Mehmet Gümüfl, Atilla Meriç, Kay›tlar boyunca; Yorum ekibine de çok iflyine ayn› günün akflam› Abidin Biter, P›nar ler düfltü tabi. Bir arkadafl›m›z ses kay›tlar›Sa¤, Tolga Sa¤, Arzu ve Suavi; 14 Kas›m’da n› al›rken, bir arkadafl›m›z içeride konuklarMetin Y›lmaz, Vedat Baran, Cafer Arat; 15 la birlikte flark›lar› çal›fl›yor, biri foto¤raflaKas›m’da Cem Çelebi ve Nurettin Rençber; r›n çekilmesiyle ilgilenirken, di¤eri çay, su 16 Kas›m’da birinci ekipte Erensoy Akkaya, servisi yap›yor. Say›m›z›n az oldu¤u günlerErdal Erzincan, Muharrem Temiz, Mercan de ise bir-iki kifli bunlar›n hepsini üstleniErzincan, Aynur Günefl, Deste Günayd›n, yordu. Yine böyle yo¤un günlerden birinde ikinci ekipte Sevcan Orhon, Ümit Y›lmaz, sanatç› dostlar›m›zdan biri flaflk›nl›¤›n›; Servet Sarak, Gökhan Birben, üçüncü ekip- “Sen az önce tonmaisterlik yapm›yor muy-
22 | TAVIR | ARALIK 2008
dun? fiimdi çay servisi yap›yorsun. Çayc› m›s›n, müzisyen mi?” fleklinde dile getirmiflti. Sonra ona bizi, kültürümüzü ve ideallerimizi tekrar hat›rlatm›flt›k. Sanat, halktan ve yaflan›landan kopuk olamaz. Halk›m›z da dahil olmak üzere bütün dünya halklar›n› etkisinde tutan bir meseleye; gerçek ayd›n, gerçek sanatç› olan kifli fikir belirtmeli, tav›r koymal›. Tabi ki ezilen halklardan yana tav›r koymal›. Gerçekleri yok sayamay›z. Hiçbir sorun yokmufl gibi baflka telden “Kendi türkülerimi, flark›lar›m› söylerim ben” deyip kenara çekilemeyiz. Sanatsal olarak var olmak demek as›l olarak ve uzun soluklu anlamda halka ve gerçeklere s›rt›n› yaslamakla mümkündür. Gündem hakk›nda bir fikri olmayan›n sanatsal arenada da belirleyicili¤i yoktur. ‹nsan›n direkt olarak duygular›na, içine iflleyen bir sanat dal› olan müzik ne yaz›k ki günümüzde böyle politik konulara açt›r. Bundan sonra neden, ülkemizin dünyam›z›n sorunlar› için biraraya gelmeyelim, çözüme katk› sunmayal›m? Müzisyenler olarak ortaya böyle duyarl›l›klar koymak durumunday›z, bu ayn› zamanda üzerinden atlan›lamaz bir görev, bir sorumluluktur. Böyle nice güzel birlikteliklere daha imza atma dile¤iyle... J
hapishaneden
küreselleflen yoksulluk ve yozlaflmada bir tan›kl›k evren aç›kgöz
‘Dünya küçük bir köy’ olmufltu. ‘Küreselleflmiflti’. Sanal … noktal› yerleri siz doldurabilirsiniz. Çünkü cümleyi tamamlamaya dilim varm›yor. Bu öyküyü yaz›p yazmama konusunda çok düflündüm. “S›n›flar, s›n›rlar art›k yoktu!” Aflk›n, sevginin ailenin sadece Amerikan kültüründeki hali vard›. Bize ait olan her fley ‘geri’, ‘afl›lmas› gerekenler’ olarak ilan edilmiflti. Edilmiflti edilmesine de!.. Öyküyü kaleme alma konusunda düflündükten sonra karar verdim. Ve “anlatmal›y›m” dedim “bu tan›kl›¤›m›...” Anlatay›m ki görsünler, görmek istemeyenler veya yaflad›¤› hayat›n gerçe¤ini bilmeyenler. Yozlaflman›n ne boyutta oldu¤unu, çürümenin nelere yol açt›¤›n›... Ben bu trajik olaya tan›kl›k etti¤imde o kafede sadece bir iflçiydim. Anlatay›m o tan›kl›¤›m›, bak›n ne hale getirilmek isteniyoruz. Bize ait olan fleyler nas›l da yok ediliyor. Bir gün önce izinliydim. O sabah biraz dinlenmifl olarak ifle gittim. ‹nternet Kafe’de çal›fl›yordum. Kafeyi aç›p, sa¤› solu düzenledikten sonra bilgisayarlar› kontrol ettim. Normalde her gün kontrol etmiyordum. Çünkü iflime vak›ft›m. Bu defa bir gün önce iflte olmad›¤›m için kontrol ettim. Bu ifllemleri yapt›¤›m zamanlar, onlarca kez küfürlü konuflmalara, tehditlere, erotik sözlere rastl›yordum. Bu seferde ayn› manzara vard›. ‹lerleyen bölümlerde taray›c›da bir bayan ve bir erke¤in yaz›flmalar› tak›lm›flt›. Erkek olan› tan›yordum, hemen dikkatimi çekti. Ayn› mahallede oturuyorduk. Ama ifl nedeniyle evlerine gidiflimi saymazsak hiç ilifl-
kim ve sohbetim yoktu. Kafeye geldi¤ine de ilk kez tan›k olmufltum. Çocuk zengin bir ailedendi. Kendi evlerinde bilgisayar› vard›. Bilgisayar›n›n kurumunu ve montaj›n› ben yapm›flt›m. Bu kafeye neden gelmiflti, bilmiyordum. Buraya daha çok yoksul aile çocuklar› gelirdi. Merak›m› gidermek için yaz›flmalar›n› takip etmeye devam ettim. Yaz›flmalar›n ilerleyen bölümlerinde iflin ahlaki s›n›rlar› afl›lm›flt›. Kameralar› aç›p k›z›n vücudunu teflhir etmesini istiyordu. Ve bu haldeyken de seyredip, aflktan söz ediyorlard›. Yaz›flman›n devam›n› ve sonucunu tahmin etmek güç de¤ildi. Bu durumun fazla sürmeyece¤i, bir s›n›rlar›n›n kalmayaca¤› tahmininde bulunuyordum. Ve dillerindeki “sevgi”, “aflk” sözcüklerinin ne kadar e¤reti durdu¤u da ortadayd›. “Sanal dünya”da yaflamaya devam ediyorlard›. Yaz›flmalara bakmaya devam ettim. Dünya
sanald› sanal olmas›na ama, gerçekler ac›mas›zd›! Gerçekler sanal de¤ildi! “Yüre¤inin derinliklerinde birazc›k insanl›k damar› olanlar” gerçeklerle nas›l yüzleflecekti? “Ar damar› çatlam›fl” denir ya, gerçekten de öyle. K›za kamera karfl›s›nda olmad›k soytar›l›klar yapt›r›yordu flimdi de. K›z›n rahatl›¤› kendi evindeki bilgisayar› kullan›yor olmas›ndand›. Ve konuflacak bir fleyleri kalmad›¤›nda yüzlerini de ayn› anda göstermeye ikna oluyorlard›. Yüzlerini birbirlerine gösterdiklerinde o anda ekran bafl›nda donup kalm›fllard›! Ne olmufltu, niye flafl›rm›fllard›, ne vard›? Çocuk donmufl halden bir an s›yr›larak k›za son cümlelerini yaz›yordu: “Bekle! Eve geliyorum” Ve o cümleden sonra yaz›flma da, görüntü de bitiyordu. Yaz›flmalar› ve görüntüleri gördükten sonra bilgisayar›n bafl›nda ben de
ARALIK 2008 | TAVIR | 23
hapishaneden
donup kalm›flt›m. Nas›l olabilirdi? ‹fl hayat›m liymifl. ‹çeri kimse girmesin diye kap›y› kilitleboyunca onca yozlu¤a tan›k olmufltum ama mifl. Durumu ö¤renen anne ve babas› flok geçirmifller. Art›k “kimsenin yüzüne bakamam” ilk kez böylesini görüyordum. diyerek k›z da yerde yatan cans›z bedenin Çocuk eve gittikten sonra neler yaflanm›flt›? elindeki silah› al›p kendini vurmufl. Bunun Benim için bu iki kifli s›r de¤ildi. Sizin için öy- üzerine anne-baba kap›y› k›rarak içeri girmiflkünün sonuna kadar gizini korusun!.. Evdeki ler ve o dehflet verici an› yaflam›fllar. geliflmeleri de k›sa sürede ö¤rendim. Art›k bu iki kiflinin, yaflad›klar›n›n sizin için de Kafeden ç›kan genç o telaflla eve varm›fl. K›- bir “s›r” olma özelli¤i kalmad›. Abla-kardefltiz›n odas›na girmifl ve konuflmufllar. Ne ko- ler, daha hayatlar›n›n bafllar›ndayd›lar. Ama nuflmufllar bilmiyorum. Ama o k›sa konufl- Amerikan kültürüne o kadar batm›fllard› ki, o madan sonra genç, odas›ndan silah›n› al›p hayatlar›n›n bahar güzelliklerini dibi olmak›z›n odas›na geri gelmifl. ‹çeri girdikten son- yan karanl›k çukura benzetmifllerdi adeta. ra orac›kta kendini bafl›ndan vurarak öldürOlaydan sonra kafeye gelen jandarma yaz›flmüfl. malar› istedi, gösterdim. Ama görüntüleri K›z 盤l›k 盤l›¤a kalm›fl, 盤l›¤›na koflup gelen vermedim. Jandarma ile savc› soruflturmas›anne babas›na çocu¤un ölüm nedenini an- n› tamamlad›. latm›fl. Bunlar› anlat›rken odan›n kap›s› kilit-
24 | TAVIR | ARALIK 2008
Ve flimdi bir soru gelip dayand› bilinçlere: Suçlu kim? Soruflturmalar sonucu “suçlu” bulunmufl ve mahkemeler de hükmü vermiflti. Suçlu anne-babayd›. Anne-babaya “ilgisizlik ve sahip ç›kmamaktan” bir buçuk y›l hapis cezas› verildi!.. Kim veriyor bu karar›? Anne ve babay› suçlu ilan etmekle bitiyor mu bu dava? Bir yerlerde, kafelerde, karanl›k izbe yerlerde, kuytularda, düzenin sundu¤u en afla¤›l›k arzu nesnelerine birileri daha bulafl›yor. Kimileri fuhufl bata¤›nda bo¤ulurken, kimileri zorlukla buldu¤u damar›ndan uyuflturucu zerkediyor kan›na. Kimileri çocu¤unun okul paras› diye ay›rd›¤› üç-befl kuruflu kumar masalar›na bas›yor. Oysa gelece¤imiz kendi ellerimizde... Yozlu¤un bata¤›na saplanmamak da, yozlu¤un gerçek sahibi olanlar› bir daha dirilmemek üzere ortadan kald›rmak da..J
an›
sevdan›za and olsun... cansu tekin
Ne kadar çok severdi Ahmet A¤abey Zehra’y›, kuzusu Canan’›. Ne kadar çok severdi fienay Abla o¤lu Erdem’i, Gülsüman Abla Sinan’›. “Günler a¤›r Günler ölüm haberleriyle geliyor Düflman haflin, zalim ve kurnaz, Ölüyor çarp›flarak insanlar›m›z Halbuki nas›l hak etmifllerdi yaflamay›, Ölüyor insanlar›m›z ne kadar çok...” 1... 3... 6... 8... 10... 35... 48... 63... 79... 82... 93... 100... 110... 120... 122...
Bir yer düflünün. Duvarlar› o kadar beyaz ki, bakt›kça gözleriniz kamafl›p, kör olacakm›fl, bir mezarl›¤› and›ran sessizli¤inden kulaklar›n›z ç›nlad›kça ç›nlay›p, u¤uldad›kça u¤ulday›p, dayan›lamaz hale gelecekmifl gibi dipsiz, sanki elinizi de¤dirdi¤inizde bir daha o beyaz renk ç›kmayacakm›fl gibi yap›flkan, bakt›¤›n›zda kan›n›z çekilecek kadar ruhsuz, çirkin, pislik!...korkak! Eli kanl› bir cellat sanki, yüzünde bir seri katilin so¤uklu¤u, so¤uk!.... So¤uk!.... So¤uk! So¤uktu, b›çak gibi keskin bir so¤uk, etiniz kesilse sanki yere bir damla kan düflmeyecek.
Yola ç›k›yoruz yine, yollara düflüyoruz t›pk› dokuz y›l önce, o so¤uk duvarlarla ilk tan›flt›¤›m›z o berbat, o kara günlerdeki gibi. T›pk› efli¤ine aya¤›m›z› aylarca atmada¤›m›z, gözlerimize bir damla uykunun girmedi¤i, bo¤az›m›zdan bir lokman›n geçmedi¤i, çocuklar›m›z›n saçlar›na flöyle doya doya dokunamad›¤›m›z o günlerdeki gibi... Düflman›m›zla yaka paça dö¤üfltü¤ümüz, ak saçlar›m›z›n kald›r›mlarda kald›¤›, kan›m›z›n yüzlerine bulaflt›¤›, bafl›m›z› gö¤e kald›r›p “Yeter at›k, yeter! Yeteeeeer!” diye feryat etti¤imiz günlerdeki gibi.
Tam 122 insan o dipsiz kuyular›n içinde can verdi. Sanki topra¤›ndan sökülüp al›nan bir çiçek gibi soldu, döküldü, kurudu... D›flar›da analar, babalar, içeride evlatlar... Bir kez olsun ah demeden. Olmaz demeden. ‹natla, mevsimler boyu, yüzbinlerce saat, kilometrelerce yol... Söylenmeyen söz b›rakmadan... Bu nas›l bir ac›, nas›l bir düflman. Cellat utan›r cellatl›¤›ndan, daha kaç genç can› alacak bedeninden? Yeter! Yeteeeeer! Yeter be zalimler... Nas›l k›yd›n›z deniz bak›fll› Günay’a, serçe narini Zeynep’e?... Nas›l k›yd›n›z da¤ gibi Hüseyin’e... Ahh, donup kalsayd› keflke size dokunan o eller; nefesi dü¤üm dü¤üm olsayd› o y›lan bak›fll› adamlar›n.... Beyaz temizlik, safl›kt›r, iyiliktir derler hep. Beyaz› da kirlettiler, zalimlefltirdiler, katillefltirdiler. Kime dokunsalar kirletiyorlar... Bundan böyle onlar›n elinin de¤di¤i her fley haram, her fley düflman bize... Hangi ülkeye, hangi flehre sorsan›z tan›r bizi. Beyaz baflörtülerimizden, k›r›flm›fl yüzlerimizden, çat›k kafllar›m›zdan, yüreklili¤imiz-
ARALIK 2008 | TAVIR | 25
an›
den... Bafle¤meyiflimizden... ‹stanbul, Adana, yaflas›n. Yaflas›n, yaflas›nlar, bir daha hiç öl‹zmir, Ankara... Abdi ‹pekçi! Tam alt› y›l misa- memek için. fir etti bizi, alt› y›l s›rdafl, kardefl, baba, yar olHangi ülkede, hangi co¤rafyada insanlar sohdu bize. Yarenlik etti. bet etmek istedikleri için düflman bilinir, iflAlt› y›l önceydi. Yaz aylar›n›n nöbetini sonba- kence görür öldürülürler; hangi adalet hep hara devretti¤i günler. Uykusuz, aç, yorgun, ölümden yana olur? “Yirmi birinci yüzy›l›n ya¤mur, kar alt›nda sab›rla beklenilen alt› y›l. Türkiyesi”nde oluyor ama. F tipi dedikleri o Ve alt› y›l boyunca sadakatle s›k›ca tutan bir mezarlarda, insanlar birbirlerinin yüzlerine çift el. Öylesine s›cak, öylesine sahiplenici, öy- hasret b›rak›l›yorlar. lesine anaç... En zor zamanlar›m›zda s›rt›m›z› So¤u¤una ald›rmadan geliyoruz Ankara. Ad›yaslad›¤›m›zd›. n› kara yazanlar utans›n, sen de¤il. Kanl› ellefiimdi yine sana geliyoruz Ankara, yollar›na riyle ba¤r›na dayananlar, seni zulmün bafldüfltük yine. 122 can yetmedi, gördük ki daha kenti yap›p da çirkinlefltirenler utans›n. Sana fazla can istiyorlar. ‹ki y›l geçti verdikleri söz- bir kez bile gönlümüz rahat gelmedik, gelelerin üstünden. Onlar için kolay olabilirdi bu medik. Hep bir derdimizi anlatmak için, sa¤›r sözleri verip tutmamak, ama bizim için de¤il, kulaklara sesimizi duyurmak için geldik. Topolmayacak, 122 evlad›m›z›n can›yla, kan›yla raklar›na bir kez olsun huzurla ayak basmaald›k bu sözleri, öyle kolay de¤il yerine getir- d›k. memek, öyle kolay de¤il bizi görmezden gelmek, susturmak. Susmayaca¤›z! Nas›l can be- Yol boyunca yaflad›klar›m›z geldi akl›m›za, deli kazand›ysak bu mücadeleyi, verilen söz- dokuz y›la s›¤d›ramad›klar›m›z. Gözlerine ler tutulana kadar da veririz can›m›z› seve se- bakmaya k›yamad›klar›m›z, s›cakl›klar›na dove, yeter ki kendilerinden baflka bir çift göz yamad›klar›m›z. Hapishanenin pençesinde görsün evlatlar›m›z›n gözleri, yeter ki konufl- esir kalanlar›m›z. Kimimiz daha hiç görmedi sun kendisinden baflka biriyle, dokunsun in- Ankara’da Abdi ‹pekçi Park›’n› ve o park›n san olana, sar›ls›n, a¤las›n, gülsün, bafl›n› yas- içindeki bir çift eli. Kimimiz y›llar›m›z› geçirdik las›n baflka bir dostunun omzuna, fikrini söy- alt›nda, kimimiz bir kez, kimimiz defalarca lesin, flakalafls›n, yaras›n› sars›n... ‹nsan gibi kez gördük. fiimdi üç gün kal›p açl›k grevi ya-
26 | TAVIR | ARALIK 2008
paca¤›z. Sonra da sözünü tutmayanlar›n yan›na sözlerini bir kez daha hat›rlatmak için gidece¤iz. Her gitti¤imizde adaletsizlikle karfl›laflt›¤›m›z o kap›dan içeri adalet talebi için bir kez daha girece¤iz. Bütün haz›rl›klar›m›z tamam, park›n yan›na geldi¤imizde arabalardan inip pankartlar›m›z, dövizlerimiz ve sloganlar›m›zla düzenli bir flekilde yürüyerek, her zamanki yerimize, elin alt›na yerlefliyoruz. O kadar pratik yap›l›yor ki her fley, geçmiflin deneyimleri çok ne de olsa. K›sa bir sürede yerlefliyoruz parka, ya¤mur için muflamba örtüyoruz elin üstüne, banklar›n tepelerine, bir taraftan da çay oca¤›n› kuruyoruz, üç gün boyunca sadece s›v› alaca¤›z, çay sad›k bir dostudur grevcilerin, olmazsa olmaz›. Çoluk çocuk her yerini doldurmufluz, gelen geçenin dikkatini çekiyor hemen yan›m›za gelip soruyorlar daha iyi anlamak için, biz de anlat›yoruz, “Adalet bakan› F Tipi hapishanelerdeki tutuklular›n haftada 10 saat biraraya gelece¤ine” dair söz verdi¤ini fakat iki y›l geçmesine ra¤men sözünü tutmad›¤›n›... Genelde destekliyorlar insanlar, tepki gösterenler de oluyor ama onlar da beyinleri milliyetçilik hikayeleriyle y›kanan, kand›r›lm›fl, aldat›lm›fl insanlar. ‹lk gün epeyce ziyaretçimiz oldu. Memurlar,
an›
sendikac›lar, demokratik kurum temsilcileri, futbol taraftarlar›, ev kad›nlar›, ö¤renciler, iflsizler, evsizler... ‹lk gecemiz; halaylar, voltalar, sohbetler, ve ac›mas›zca esen f›rt›nayla bafletmekle geçti. Bütün eflyalar›m›z sa¤a sola uçufltu, her fley uçuyordu etraf›m›zda, bir taraftan da ya¤mur bafllad›. Birkaç tenekenin içinde atefl yak›p ›s›nmaya çal›fl›yoruz ama atefl f›rt›na ve ya¤mura dayanamay›p sönüyor bir süre sonra. Tam 115 kifli açl›k grevine bafllad›k. Bir k›sm›m›z gece nöbet tutup, bir k›sm›m›z da ertesi günkü nöbeti tutmak için Ankara’ya, çeflitli evlere da¤›larak uyumaya gidiyor. Ertesi gün yine, sloganlarla birlefliyor, halaylarla, flark›larla, marfllarla geçiriyoruz günü. Grup Yorumcular da aram›zda, onlar da bizimle kal›p açl›k grevine kat›ld›lar üç gün boyunca, bir taraftan konser verip, her gün marfllar söyleyip halaylar çektirdiler bize. Yeni albümlerinden bir flark› seslendiriyorlar. “Sevdan›za And Olsun” ismi, tecrite karfl› mücadelede hayat›n› kayben 122 can için yaz›lm›fl... fiark›n›n “Kahraman 122 can yürüyor en önde, telafls›z kayg›s›z, yar elinden tutar gibi, sevdan›za and olsun sizlere sunaca¤›z tertemiz sabahlar›, özgür bir vatan›” nakarat› hemen dillere dolan›yor, herkes bir yerde ayn› sözleri m›r›ldan›yor.
Sabah oldu, saat 10.00’da bir heyet Adalet Bakanl›¤›’na görüflmeye gidecek. Heyet döndü¤ünde de görüflmeler aktar›l›p Ankara’dan ayr›l›nacak. Öncesinde bir aç›klama yap›p, heyetimizi u¤urluyoruz. Herkesin içinde, yüre¤inde ayn› temenni ve dilekler var. “Bu ifl bir an önce çözülsün, evlatlar›m›z birbiriyle sohbet edebilsin, bir kez de flu Ankara’dan içimiz rahat ayr›lal›m, müjdelerle dönelim” düflüncesi dönüp duruyor zihinlerde... Heyet gitti, biz de etraf›m›z› topluyor, eflyalar›m›z› arabalar›m›za yüklüyoruz. Park› süpürüp, temizleyip eski haline getiriyoruz, ne de olsa buras› bizim evimiz. Heyet yaklafl›k iki üç saat sonra geri geliyor. Ahmet A¤abey telafll› ve öfkeli, y›llard›r bir umutla geldi¤i bu kap›dan yine benzer cevaplarla geri dönüyor. Herkes heyecanl› ve suskun, etrafta volta atanlar, bildiri da¤›tanlar, birileriyle sohbet edenler gelenleri görünce hemen elin alt›nda toplan›yorlar. “Acaba ne konufluldu, ne söylendi” diye meraklan›yorlar. Ahmet A¤abey megafonu eline al›yor ve bakanl›kta konuflulanlar› anlat›yor: “Biz Adalet Bakanl›¤›’nda bir görüflme yapt›k. Bakan orada de¤ildi, ama Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürü’yle konufltuk. Bize yerlerinin uygun olmad›¤›n›, yeterli personel olmad›¤›n› ve en k›sa zamanda bu sorunu çözmek istediklerini söyledi. Bizim için zaman tükendi; verdikleri sözün, istedikleri zaman›n üzerinden iki y›l geçti, fakat evlatlar›m›z hala birbirlerinin sesine, yüzüne hasretler. Bu mücadele insanl›k mücadelesidir ve insanl›k asla yenilmeyecek. E¤er verdikleri sözleri tutmazlarsa, daha çok gelece¤iz kap›lar›na. Biz umudumuzu yitirmedik, ama sabr›m›z hiç kalmad›. Tecrit kalkana dek evlatlar›m›z›n yan›nda olmaya devam edecek, biz onlara verdi¤imiz sözü mutlaka yerine getirece¤iz.”... Ç›t yok, herkes dal›p gitmifl bir yerlere, ama herkesin kafllar› çat›k, gözleri öfkeyle bak›yor. Ahmet A¤abey oradaki herkesin, sadece oradakilerin de¤il, Türkiye’nin dört bir yan›ndakilerin, karanl›k hücrelerde tecrit alt›nda tutulanlar›n, yar›na yine de umutla bakanlar›n duygular›na tercüman oluyor... Otobüslere do¤ru yine geldi¤imiz gibi giderken; pankartlar›m›z›n arkas›nda ellerimizde dövizler, üzerimizde TAYAD’l› Aileler yaz›l› k›rm›z› önlüklerimizle yürürken bütün dudaklardan flu yemin sözleri dökülüyor: “Sevdan›za and olsun, sizlere sunaca¤›z tertemiz sabahlar›, özgür bir vatan›”... J
Son gece skeçler, oyunlar haz›rlan›yor; TAYAD’l› aileler, mahallelerdeki gençler, gözalt› hikayeleri skeçlerin konusu oluyor. Analar›n yüzlerindeki hüzün bir nebze olsun uçup gidiyor, tatl› bir kahkaha var a¤›zlarda... Gülmek de, a¤lamak da bize mahsus. Hayat her fleyi ö¤retiyor bizlere... ‹lk gün ayarland›¤› gibi bir grup kal›yor, di¤er bir grup da uyumaya gidiyor. Bir küçük k›z çocu¤u ilifliyor gözümüze, buz gibi so¤u¤a ra¤men gitmek istemiyor, bir anan›n kuca¤›na s›¤›nm›fl, gözlerindeki uykuya ra¤men kalmak için direniyor. Ana sar›p sarmal›yor onu s›ca¤›yla. Hangi s›cakl›k o çocu¤u ›s›tabilir ki ana kuca¤›ndan baflka. Ufakl›k da oran›n emekçilerinden, gün boyu elinde davulla, “Duyduk duymad›k demeyin, Adalet Bakan› sözünü tutmuyor” diye ba¤›r›p durdu, TAYAD’›n haz›rlad›¤› bilgi notunu da¤›tt›, herkes gerçekleri bilsin diye.
ARALIK 2008 | TAVIR | 27
tiyatro
viflne bahçesi gülnaz b›çakç›
durumu kendisine aç›kça flöyle anlat›r. “TROFIMOV: Çiftlik bugün sat›lm›fl ya da sat›lmam›fl, hepsi bir de¤il mi? Bu ifl çoktan bitmiflti, geriye dönüfl yok, yol kapand›. Sakin olun sevgili dost. Kendinizi aldatmay›n. Yaflam›n›zda hiç de¤ilse bir kez olsun gerçe¤in do¤rudan do¤ruya gözlerinin içine bak›n.” (Üçüncü Perde) Oyunda, yaln›zca toplumsal yap› ifllenmemifl ama oyun kiflilerinin özellikle de L. Andreyevna’n›n psikolojik yap›s›, gel gitleri, üzüntüleri; nehirde bo¤ularak ölen o¤lu için çekti¤i ac› ve karfl›l›ks›z sevgisi ve flefkati, kendisini soyup so¤ana çeviren bir adama olan sevgisi de belirtilmifltir.
Viflne Bahçesi, Anton Çehov’un son oyunudur. Yazar bu eserinde, büyük toprak sahibi aristokrat s›n›f›n sanc›yla çözülüflünü ve tükeniflini, tarih sahnesinden çekilirken yerini baflka bir s›n›fa, burjuvaziye b›rak›fl›n› çiftlik sahibi bir ailenin öyküsü üzerinden anlat›r. Oyunun konusu k›saca flöyledir: Çiftlik sahibi Lyubov Andreyevna Ranyevskaya, 7 yafl›ndaki o¤lunun nehirde bo¤ulmas›ndan sonra do¤up büyüdü¤ü yerleri b›rak›p k›z›yla Paris’e gitmifltir. Bir taraftan unutmak istedi¤i dedelerinden kalma çiftli¤i bir süre özleyip yine anayurdu Rusya’ya döner. Ailenin ekonomik durumu çok kötüdür. Erkek kardefli de çal›flmayan L. Andreyevna’n›n ailesinin çok borcu vard›r ve viflne bahçeleri de sat›lma riski alt›ndad›r. Onlar› bu tehlikeye karfl› tüccar Lopahin sürekli uyar›r ve bu aristokrat aileye çiftli¤i kurtarman›n yolunu gösterir. Lopahin’e göre tek çözüm viflne bahçesinin yazl›kç›lara kiralanmas›d›r. Ama aile de¤il
28 | TAVIR | ARALIK 2008
bunu kabul etmek, bunun sözünü bile duymak istemez. ‹çinde bulunduklar› durumu anlamaz, kendi gerçeklerini görmek istemez. Lopahin onlara gerçe¤i anlatmak için çok çabalar. Tabi viflne bahçesini yazl›kç›lara kiralamalar› için ikna etmeye çal›fl›r ama tüm çabalar› bofluna gider. Oyunun sonunda, viflne bahçesi sat›l›r. Ama kim al›r? Lopahin al›r. Aile oyunun sonunda dedelerinin dedelerinden kalma evlerinden ve topraklar›ndan ç›k›p gider. Bu ayr›l›fl ve gidifl çok hüzünlüdür. Viflne Bahçesi, kapitalizmin gelifliyle art›k tarih sahnesinden sanc›l› bir biçimde çekilen feodalizmin simgesi olmufl bir eserdir. Oyunda uyufluk, çal›flmayan ve bir türlü harekete geçemeyen aristokrat s›n›f›n gerçe¤i görmek istememesi ve kabullenememesi anlat›l›r. Bu durumun en tipik örne¤i çiftlik sahibi L. Andreyevna’d›r. Üniversite ö¤rencisi Trofimov, Pyotr Seregeyeviç yani Petya bu
“TROF‹MOV (Gözyafllar› aras›ndan): Tanr› aflk›na ba¤›fllay›n aç›k sözlülü¤ümü, fakat bu adam soyup so¤ana çevirdi sizi! L. ANDREYEVNA: Hay›r, hay›r, konuflmay›n böyle… (kulaklar›n› kapar.) TROF‹MOV: Fakat alça¤›n biri o, bunu sizden baflka bilmeyen yok! Alça¤›n teki, befl para etmez bir alçak!.. (Üçüncü Perde) Tükenen ve tarih sahnesinden silinmeye yüz tutan aristokrasinin yerini burjuvazi almaya bafllam›flt›r. Oyunda kapitalizmin simgesi tüccar Lopahin’dir. Lopahin çiftlik sahiplerini, viflne bahçesini yazl›kç›lara kiraya vermeye ikna etmeye çal›fl›r ama onlar› ikna edemez ve sonunda çiftli¤i kendisi sat›n al›r. Lopahin burjuvazinin aç gözlü para h›rs›n› ve anlay›fls›zl›¤›n› ve görgüsüzlü¤ünü belirtir.
tiyatro
Daha çiftlik sahipleri gitmeden a¤açlar› kestirmeye bafllar. A¤açlar›n kesildi¤ini gören ailenin bundan nas›l ac› çekece¤ini düflünmez. Üstelik, Lopahin için tüm burjuvalar gibi para h›rs› ve iflleri her fleyden, sevgiden bile önde gelir. Lopahin çiftlik sahibinin evlatl›¤› Varya’y› sevdi¤i halde ona evlenme teklifi etmeyi hep erteler. Zaten oyunda, iletiflimsizlik de ifllenir. Kimse kimsenin sorununu dinlemez. Birisi bir sorunundan söz ederken karfl›s›ndaki ilgisiz bir fley söyler. Ayr›ca, insanlar birbirlerine ulaflamazlar. Bu durum da sahnede canland›r›l›r. Lopahin oyunun sonunda o kadar çabalamas›na karfl›n bir türlü Varya’ya evlenme teklifi edemez. Oyundaki tek umut, üniversite ö¤rencisi Trofimov Pyotr Sergeyeviç’tir. Trofimov devrimci bir karakterdir. Herkesin hiçbir ç›k›fl yolu bulamad›¤›, büyük ac›lar çekti¤i bir ortamda herkese umut verir. Gururludur ama hiç kimseyi küçümsemez. “TROF‹MOV: Senin baban köylüymüfl, benimki eczac›yd› ve bütün bunlardan kesinlikle hiçbir fley ç›kmaz. (Lopahin, ka¤›t paralar ç›kar›r cebinden) B›rak, b›rak… ‹stersen iki yüz bin ver, almam. Ben özgür bir insan›m. ‹ster varl›kl›, ister yoksul olun, sizlerin hepinizin de¤er verdi¤iniz fleylerin benim gözümde havada uçan bir tüy kadar de¤eri yoktur. Sizler olmadan da yapar›m ben, umurumda de¤ilsiniz. Güçlü ve gururluyumdur ben. ‹nsanl›k yüce bir gerçe¤e, yüce bir mutlulu¤a do¤ru gidiyor… Dünyada elde edilebilecek en yüce gerçe¤e ve en yüce mutlulu¤a do¤ru gidiyor insanl›k… Ve ben ön saflar›nday›m bu gidiflin!
ediyor ve “Biz de yorumumuzda yazar›n bu düsturunu esas ald›k” diyor. Bizce bu kadar basit de¤il tabi ki... Anton Çehov’un, gerçekten feodalizmin çözülüflü ve kapitalizmin ülkeye giriflinin ayak seslerini, diyalektik ve s›n›fsal bir pencereden bakarak aktaran Viflne Bahçesi adl› eserinin tiyatro sahnesine, neredeyse s›n›fsall›ktan uzak yüzeysel bir flekilde yans›t›lmas› hem esere karfl› ifllenmifl bir suç, hem de en hafif deyimle Çehov’a ihanettir. Baflta Ali Taygun olmak üzere, bu eserin tiyatroya aktar›lmas›nda eme¤i olan herkesin oturup düflünmesi gerekmektedir. Eseri okuyan ve eserdeki s›n›fsall›¤› anlayabilenler, oyundaki eksikli¤i hemen kavrayacaklard›r. Okuyucu, yukar›daki de¤erlendirmeleri de Viflne Bahçesi’ni kitap olarak da okudu¤umu bilerek, oyunu izlerken kitab› düflünerek yaz›lm›fl fleyler olaca¤›n› gözönünde bulundurmal›d›rlar. Oyunculuklara gelince L. Andreyevna rolündeki Jülide Kural yine oyunculu¤unun doru¤undayd›. L. Andreyevna’n›n gel gitler içindeki yani hem geçmiflinden kurtulmak isteyen hem de geçmiflinden bir türlü kopamayan halini, karfl›l›ks›z sevgisini ve flefkatini, kendisini soyup so¤ana çeviren bir adam› yine sevmesini hem gerçekle bir türlü yüzleyemeyiflini, gerçe¤i kabullenemeyiflini, hem ac› çekti¤ini ama bazen de hiçbir fleyi ciddiye almamas›n›, hiç paralar› olmamas›na ra¤men har vurup harman savurmas›n› ve e¤lenmesini, tüm karmafl›k
psikolojik yap›s›n› Julide Kural sahnede baflar›yla canland›rmaktad›r. Lopahin rolündeki Y›ld›ray fiahinler’in de baflar›l› oyununu belirtmek gerekir. fiahinler, Lopahin’in eskiden köle olan bir aileden geldi¤i için ezikli¤ini, yerine geçmeye çal›flt›¤› s›n›fa özenmesini ve sürekli çal›fl›p yükselme h›rs›n› ama bir türlü inceltemedi¤i ruhunu yani s›n›f›n›n kiflili¤ine yans›tt›¤› tüm özellikleri baflar›yla sahnede sergilemektedir. Üstelik, son perdede, oyunun sonunda, Varya’ya bir türlü evlenme teklifi edememesini ve bu s›k›nt›s›n›, özellikle ellerini oynatarak, aç›p kapayarak içinde bulundu¤u s›k›nt›y› izleyicilere ola¤anüstü bir baflar›yla göstermektedir. Kat› kuralc› ve sürekli Anya ve Petya’y› kontrol eden, ama flefkatli ve Lopahin’i seven ama onun kendisine evlenme teklifi edece¤inden umudu olmayan Varya’y› canland›ran Zeynep Özya¤c›lar da iyi bir performans göstermektedir. Oyunun nefle kayna¤› olan ve kahkahalar atan Anya’y› canland›ran Aygen’i ve bir türlü okulunu bitiremeyen, devrimci, aç›k sözlü, ak›ll›, nefleli ve insanl›¤›n gelece¤inden umutlu olan Petya’y› sahnede canland›ran Tolga Yeter’i de baflar›l› oyunculuklar›ndan dolay› kutlamak gerekir. Di¤er oyuncular da rollerinin hakk›n› vermektedirler. Oyunun dekoru da, kostümler gibi, sahnelenen oyunun yerini ve zaman›n› baflar›yla yans›tmaktad›rlar. Ifl›k da baflar›yla kullan›lmaktad›r. J
LOPAH‹N: Varabilecek misin? TROFIMOV: Varaca¤›m. (Bir sessizlikten sonra) varaca¤›m, ya da baflkalar›na yol gösterece¤im, nas›l var›laca¤›n› ö¤retece¤im onlara.” (Dördüncü Perde). Oyunun sahnelenmesine gelince, oyunun yönetmeni ve oyuncusu olan ve oyunda durmadan borç para isteyen Piflçik’i baflar›yla canland›ran Ali Taygun, Viflne Bahçesi’ni oyunun yazar› Anton Çehov’un istedi¤i gibi yönetti¤ini iddia ediyor. çünkü Çehov’un: “Elimden ç›kan oyun bir dram de¤il, bir komedi, hatta yer yer bir fars.” dedi¤ini ifade
ARALIK 2008 | TAVIR | 29
fliir
herkes ve her fley için vladimir mayakovski
Hay›r. Olamaz. Sevgilim, sen de mi k›zd›n bana? Niçin? Bak geldim, çiçek de getirdim, ama, ama... asla bir kötülük yapmad›m sana!
Solgun bir yüzle, düfltüm kald›m sendeleyerek. Sokak döndü durdu çevremde. Duydum kesik kesik fren seslerini. Esiyor rüzgar ac›t›yordu yanaklar›m›. Bu denli kargafla hiç olmam›flt›.
Baflkentin karmaflas›nda bakt›m çevreme çok sert bir yüzle. Hüzünlü, sanki ölüm döfle¤indeydim. Yüre¤im de yitik bu arada.
Bir kötülük yapm›yorsun bana, ama
30 | TAVIR | ARALIK 2008
ilgilenmiyorsun da benimle. Art›k hiç umurunda de¤ilim. Aflk! Sen vard›n usumda hep. Yeter! Bitirin bu aptalca oyunu. ‹sterseniz elefltirin beni, en görkemli serseriyim ben.
An›msar m›s›n? S›rt›ndaki haç›n alt›nda iki büklümken bir anl›¤›na durdu ‹sa. Onu izleyen kalabal›k ba¤›rd› o anda gülerek: “Yürüsene, aptal!” dediler.
Durumlar iflte böyle! Ant içerim ki dürüst olaca¤›m, bir k›z verin bana. Genç güzel bir fley olsun. Hiçbir kötülük etmeyece¤im, yaln›zca safl›¤›n› bozaca¤›m onun i¤neleyici sözlerimle. Göze göz! Difle difl!
Hiç aral›ks›z düflündüm binlerce kez öç almay›. Korkutun isterseniz beni. Suçlu ortada zaten de¤il mi? Göze göz! Difle difl!
Do¤ru! Ac›mas›zs›n. En zorlu gününde ba¤›r›rs›n bir zavall›ya. Rahat vermez, karg›fllars›n onu. Ama biz haz›r›z zaten buna.
Öldürün gömün beni. Kurtulurum oradan, yapar›m elimden geleni. Ama bir köpek gibi, gelece¤im arkan›zdan sizin, sald›raca¤›m size hep!
fliir
piflman bir durumda. Gerekirse yatar so¤uk tafllarda. Ben de çizece¤im bir dinsizin resmini Çar'›n kap›s›na. Kuruyun ›rmaklar, dindiremesin Çar susuzlu¤unu. Onu ilençleyin! Günefl, ›fl›¤›n› harcama onun için bofluna! Binlerce yoldafl›m d›fllans›n alanlarda! Ve en sonunda geldi¤inde o ça¤lar›n ötesinden üflüyerek, anlayacak son günlerini tüketti¤ini. Haydutlar›, k›y›c›lar› kurtaramayacak onu.
Gün do¤uyor. Aç›ld›kça aç›l›yor gökyüzü, yutuyor geceyi yavafl yavafl. Pencereler ›fl›l ›fl›l tavalar s›ms›cak. Dökülüyor günefl kentin üzerine.
Ey kutsal öç! Önderlik et bana çok güçlüsün yafl›yorsun dizelerimde. Benim bu yüre¤im, söyleyecek sana her fleyi t›ka basa dolu o.
Gelece¤in insanlar›! Nas›ls›n›z? Tan›mal›y›m sizi. Buraday›m, bütün ac›lar›mla. Yaralar›m s›zl›yor... Size b›rakaca¤›m her fleyimi o mutlu ülkümü. Geceleyin birden uyanacaks›n. Çünkü gürleyece¤im bet sesimle. Hiç rahat yüzü de vermiyorsun bana. Kalmad› fark›m bir tutsaktan. Ama güçlüyüm yine de ben! Boynuzlar› tellere tak›lm›fl
bir geyik gibiyim. Gözlerim kan çana¤›na dönmüfl. Bir zavall› da olsam dikilece¤im bütün gücümle gösterece¤im herkese yüzümü.
(1916)
‹nsan kaçamaz! Pis,
ARALIK 2008 | TAVIR | 31
ay›n foto¤raf›
arjen j. zwart
32 | TAVIR | ARALIK 2008
öykü
bir orman hikayesi sabahattin ali
-Orman bizim her fleyimizdir delikanl›, anam›z, babam›z, evimiz... diye, yan›mda oturan ihtiyar anlatmaya bafllad›. Alacakaranl›k gittikçe art›yordu. Günefl, afla¤›larda uzanan ovadan tamamen çekilmiflti. Yaln›z arkam›zdaki büyük ormanda, a¤açlar›n üstüne at›lm›fl k›rm›z› bir çuha gibi rüzgarla hafif hafif k›p›rd›yordu. Biraz sonra büsbütün kayboldu. Ve o anda her fley de¤ifliverdi. fiimdiye kadar yaflayan, k›m›ldayan, ses ç›karan ova art›k ölüydü ve beyaz, ince bir sisle örtülmeye bafllam›flt›. Buna karfl›l›k orman canlan›yordu. Sabahtan beri ancak m›r›lt›lar› duyulabilen a¤açlar konufluyorlar, ba¤›r›yorlar, sallan›yor ve ellerini birbirine uzat›yorlard›. Yaln›z a¤açlar de¤il, yerdeki otlar, kuru yapraklar, çal›lar, a¤açlar›n gövdesine sar›lan sarmafl›k soyundan nebatlar, hatta kahverengi mantarlarla koyu yeflil yosunlar bile canlanm›flt›. Gürültülü bir k›m›ldama, bir ses kargaflal›¤› orman›n kenarlar›ndan d›flar› dökülüyordu. Arkam›zda büyük bir flehir gerinerek uyan›yor zannediyordum. Birden bir iflaret alm›fllar gibi bu ahenge hayvanlar da kar›fl›verdiler. Kufl hayk›r›fllar›, ulumalar, acele koflan ayaklar›n alt›nda k›r›lan dallar›n sesi birbirini koval›yordu. Ara s›ra ovaya kadar uzanarak oradaki mutlak sessizli¤i bile y›rtan ac› ve keskin bir feryat, arkas›ndan bir bo¤uflma gürültüsü ve uzun h›r›lt›lar, bu karanl›kla beraber canlanan flehre korkunç bir mahiyet veriyordu. Biraz ileride ön aya¤›yla h›rç›n h›rç›n eflelenen at›m kiflnedi ve bafl›n› bana do¤ru çevi-
rerek inler gibi sesler ç›kard›. Sonra, tekrar otlamaya bafllad›. Yan›mdaki ihtiyar, dirseklerini dizlerine dayam›fl oturuyor ve
sigara içiyordu. Burufluk dudaklar›n›n bir kenar›ndan afla¤› do¤ru sallanan bu küçük atefl, sakallar›na tuhaf bir k›rm›z›l›k veri-
ARALIK 2008 | TAVIR | 33
öykü
yan c›garay› att›. Sakal›ndan külleri silkti ve yüzüme bakmadan, oldukça sakin bir sesle, flöyle anlatt›: -Babalar›m›z dedelerimizden, biz de babalar›m›zdan ne gördükse onu yap›yor, t›pk› onlar gibi yafl›yorduk. Bundan memnunduk. Zaten yeryüzünde baflka bir fleyin de olabilece¤ini bilmiyorduk ki memnun olmayal›m. Bütün vazifemiz, bize verilen emanetleri o¤ullar›m›za vermek, onlara da böyle yapmalar›n› söylemek zannediyorduk. D›flar›dan gelecek bir elin bunlar›n hepsini altüst edece¤ini düflünmüyorduk bile... Bir gün hükümetin bir flirkete orman›n öbür bafl›nda ifllemek müsaadesi verdi¤ini duyunca, ihtimal bunun ne demek oldu¤unu pek bilmedi¤imizden, hiç ald›r›fl etmedik... Fakat çok geçmeden orman›n öbür ucunda birbiri arkas›na devrilen a¤açlar›, gittikçe büyüyen meydanlar› görünce nas›l bir tehlikenin yanaflt›¤›n› fark eder gibi olduk; bu tehlikeyi gücümüzün yetti¤i kadar kendimizden uzak tutmaya çabalad›k.
yordu. S›karak ufaltt›¤› gözlerini ayaklar›- du. Ormans›z yaflamak!.. Bunu akl›m›za gen›n ucuna, yahut yüzüme dikerek k›rp›flt›r›- tirmiyorduk bile... yordu. ‹htiyar, kolumu tuttu. Elleri titriyordu. Ken-Her fleyimiz, delikanl›, var›m›z yo¤umuz disine bir fley olmufl gibiydi. Küçük, dermans›z gözleri yafl doluydu. Burufluk yüzünde ormand›r bizim... diye devam etti. birçok çizgiler daha belirmiflti. Bir fley söyle-Orman› evimizden iyi tan›r›z, her a¤aç bi- mek istiyor, fakat t›kan›r gibi oluyordu. Yüzim kahr›m›z› anam›zdan çok çekmifltir. Kö- zünden, a¤z›n›n kenarlar›ndan, gözlerinyümüz bir orman›n ortas›ndayd›, etraf›n› den, hatta vücudunun her sars›nt›s›ndan a¤açlar bir duvar gibi sarm›flt›. Biz onun d›- dökülen bir ac› beni sar›yor, kucakl›yordu. fl›nda da dünya oldu¤unu bilmezdik bile. Nihayet, bo¤az›n› t›kayan bir fley varm›fl da Çocukken de¤neklerden yapt›¤›m›z ka¤n›- onu f›rlatmaya muvaffak olmufl gibi birlara kuru yaprak doldurur, arabac›l›k oy- denbire ve bir hayk›r›fla benzeyen bir sesle: nard›k. Daha sonralar› babalar›m›za yard›m etmeye özenir, kaybolan deve torumlar›n› -Delikanl›, bizim elimizden orman›m›z› ald›lar, bizi ormans›z b›rakt›lar... Bizi bir tek aramak için en s›k yerlere dalard›k. a¤açs›z b›rakt›lar!.. diye ba¤›rd›. Sonra elini Orada kaybolmam›z mümkün de¤ildi. Hiç bafl›na götürdü. Kasketini geri iterek seyrek bilmedi¤imiz yerlerde bile s›k›nt› çekmeden beyaz saçlar›n› yakalad›. Böylece bir müdyolumuzu bulurduk. K›r›k dallar, devrilmifl det kald›. kütükler bize yol gösterirdi. Hem insan kendi evinde kaybolur mu? Büyüdükçe orma- Ben onun içerisindeki vukuat› takip ediyor n›n, bizim için daha baflka fleyler oldu¤unu ve kurulmas› biten bir duvar saatinin rakkada anlad›k: S›rt›m›z› o giydiriyor, karn›m›z› s› gibi nas›l yavafl yavafl sükunete geldi¤ini o doyuruyor, evimizin kerestesini o veriyor- görüyordum. Dudaklar›n› yakmaya baflla-
34 | TAVIR | ARALIK 2008
Fakat ormana düflen bu yara, yavafl yavafl yay›ld›, kökleflti. En eski, en büyük a¤açlar, önünde bilmeden ürperdi¤imiz, ceddimizmifl gibi çekindi¤imiz ihtiyar gövdeler birbiri arkas›na devriliyor, ç›plak meydanlar gün günden art›yordu. Çocuklu¤umuzda güçbela aralar›ndan geçebildi¤imiz, güneflin bile giremedi¤i kuytu, s›k› yerlerde flimdi kel birer meydan vard›. Üzerlerinde yaln›z ezilmifl otlar, ufak yongalar görülen bir meydan... Sonra bu yara, iflleyerek, büyüyerek bizim köyün baltal›klar›na kadar dayand›. Biz buraya yabanc› bir baltan›n girmemesi için hep birden karfl› koyduk. Ne para, ne tehdit bizden a¤açlar›m›z› alamayacakt›. Fakat flirket öyle dalavereler, dolaplar çevirdi ki, nihayet odunumuzu satamaz olduk. Kerestemiz elimizde kald›, yok pahas›na gene flirkete verdik. Hatta iflsizlikten baz› gençler flirkete baltac› girecek oldular, hepimiz olmaz dedik. Fakat nihayet orman›m›z› parça parça elimizden almalar›na raz› geldik. Delikanl›, biz köylü adamlar›z. Akl›m›z çok ilerisine ermez. fiirket bize, bu or-
öykü
manlar› son sistem iflletece¤im, dedi. Ormanc›l›¤›n usulü budur, dedi. Siz beceremiyorsunuz, dedi. Belki do¤ru söylüyordu. Fakat bu iflteki gerili¤imizden istifade ederek bizi eli bö¤ründe b›rakmak revay›hak m›yd›?* O bizim cahilli¤imizi, zavall›l›¤›m›z› kesesini doldurmak için bahane yapt›. Kendisiyle at yar›flt›ramayaca¤›m›z› biliyordu. Hiç insaf etmeden hepimizin can›na okudu. Art›k çocuklu¤umuzun, delikanl›l›¤›m›z›n geçti¤i yerlerde yüre¤imiz s›zlamadan dolaflam›yorduk. Gençli¤imde k›z kaç›rd›¤›m zaman arkas›na s›¤›n›p dört kifliyle dövüfltü¤üm bir a¤aç vard›. Gövdesinde o zamandan kalma kurflun yaralar› dururdu. Onu devirirlerken uzakta durup bakt›m. Bir baca¤›m›, bir kolumu kesiyorlarm›fl gibi oluyordum. Ne gelir elden delikanl›? Gözümün yafl›n› silip ayaklar›m› kuru otlarda sürüyerek uzaklaflt›m. Her fley, her fley bitmiflti art›k... Hiçbirimizin yüzünde gülmek takati kalmam›flt›... Köy bile art›k eski köy de¤ildi. Biz ihtiyarlar; onu tan›makta güçlük çekiyorduk. Etraf›n› a¤açtan duvarlar›n çevirdi¤i, dünyadan uzak köy de¤ildi bu... fiimdi kasaba yolunun kenar›nda, bir kulübede, yabanc› biri flirketin amelesine yiyecek ve içecek sat›yordu. Bunlar da köy sokaklar›nda y›k›larak dolafl›yorlard›. Fakat befl alt› yüz a¤açl›k bir parça, bir koru vard› ki, bütün köy, ölse buras›n› satmamaya, kapt›rmamaya karar verdi. Art›k bununla geçinmeye çal›flacakt›k. Çocuklar, babalar›n›n anlatt›¤› eski, büyük ve esrarl› orman› burada bulmaya çal›flacaklard›. Bu, köye eski günlerinin bir yadigar›yd›. Hiçbirimiz, ama hiçbirimiz buraya el sürdürmek istemiyorduk. fiirket de, galiba ileri gitmekten korktu¤u, bizi dar›ltmay› da menfaatine uygun bulmad›¤› için, buray› elde etmeye pek hevesli görünmüyordu. Fakat bunun uzun sürmeyece¤inden korkuyorduk. Nitekim öyle oldu, onlar›n a¤açlar›na son günlerde kurt düfltü¤ünü, büyük ziyanlar verdi¤ini duymufltuk. fiirket, bunun alt›ndan kalkmak isteyecekti. Bir sabah, bizim koruya baltac›lar›n girdi¤i haberi köyü dolaflt›. Herkes evinden ç›k›yor, gene giriyor, komfluya kofluyor, sokaklarda flaflk›n, acele gidip geliyordu. Fakat bu flaflk›nl›k çok az sürdü. Herkesi bir a¤›rl›k, ümitsiz kararlar verdikleri
zaman insanlara gelen bir a¤›rl›k kaplay›verdi. Hepimiz, bulundu¤u siperde son kurflunu ataca¤›n›, sonra orada muhakkak ölece¤ini bilen bir nefer gibi sakindik. T›pk› o nefer gibi, dudaklar›m›z›n kenar›nda ac› bir istihza vard›. Sansar›n a¤z›ndaki bir pilicin, yahut kesilmek üzere olan bir koyunun son ç›rp›n›fllar›yd› bunlar, delikanl›... Onlar da bunun faydas› olmad›¤›n› belki çok iyi bilirler ama... ‹htiyar biraz durdu. Sert bir rüzgar ç›km›flt›. Orman›n bütün dallar›, bütün yapraklar› ötüyor, hayk›r›yordu. Bu sesler f›rt›nal› bir denizin gürültüsüne benziyordu; a¤açlar büyük dalgalar gibi iniyor ve ç›k›yorlard›. Orman›n üzerimize devrilece¤ini zannediyordum. Zaman zaman yükselip alçalan, mütemadiyen makam›n› de¤ifltiren bu muazzam u¤ultu, ihtiyar›n kelimelerini büyütüyor, k›v›r›yor ve kendisiyle kar›flt›r›yordu. Onun sözlerini, orkestra içindeki bir flütün di¤er aletlerin sesinden ay›rt edilmeyen sesi gibi kar›fl›k duyuyordum. ‹htiyar devam etti: -Ta ne zamanlardan beri sesimizi ç›karmay›p içimize att›¤›m›z fleyler, hep birden uyand›; hepsinin ac›s›n› birden duyduk. Bu ac›, gençleri, ihtiyarlar›, kad›nlar› ve çocuklar› hep birden bir kurt sürüsü haline koymaya kafi geldi. Elimizde baltalar, sopalarla ormana dald›k. ‹flçiler daha yeni bafll›yorlard›. Bir tek a¤aca el sürerlerse analar›n› belleyece¤imizi söyledik; durdular. Azl›kt›lar ve böyle bir fley beklemiyordular. Derhal eflyalar›n› toplayarak orman›n kenar›na çekildiler. Biz de a¤açlar›n alt›na, onlara karfl› oturduk. ‹çimizden birini kasabaya, hükümetin bu ifllere kar›flan memuruna yollay›p bekledik. Bu bekleyifl akflama kadar sürdü. Biz akflama kadar a¤z›m›z› aç›p konuflmad›k. Hükümetin memuru geç vakit, yan›nda flirketin bir memuruyla beraber geldi. Bizim yan›m›zdan geçip gittiler, amelenin bafl›ndaki adamla konufltular. Sonra hükümetin memuru yan›ndaki iki candarmaya bizi göstererek: -Sürün bunlar› ormandan d›flar›! dedi. fiirketin memuru, ameleye:
-‹flinize bak›n siz!.. dedi. O zaman köylü; kad›n, erkek, bütün köylü, hiçbir iflaret almadan, hiç kavilleflmeden**, sanki bir elden idare ediliyormufl gibi, o anda yerlerinden f›rlad›lar. Gözleri kapal›, karfl›lar›nda duranlar›n hepsine sald›rd›lar. Odunlar, balta saplar› inip kalkmaya bafllad›. Orman›n akflamla koyulaflan alacakaranl›¤›nda gölge gibi cisimlerin birbirinin üstüne at›ld›¤› görülüyordu. Kapal› a¤›zlarda hapsedilen k›s›k ve iniltiye benzeyen seslerden baflka bir fley duymak mümkün de¤ildi. Çok sürmeden flirketin iflçileri teker teker kayboluverdiler. Geri kalanlar da selameti kaçmakta buldular. Fakat hükümetin göbekli memuru ancak köye kadar koflabildi, orada köy odas›na saklanarak kap›y› arkadan sürmeledi. Biz de, art›k her fleyin bitti¤ini, bunu bizim yan›m›za b›rakmayacaklar›n› pekala biliyorduk; art›k yapacak bir fleyimiz yoktu. Biz iflimizi bitirmifltik. fiimdi bekleyebilirdik. Her fley bekledi¤imiz gibi oldu: Ertesi gün imdat al›p gelen candarmalar, çocuklar ve kocakar›lardan baflka, kad›n, erkek bütün köy halk›n› iplerle ba¤layarak kasabaya götürdüler ve memuru kurtard›lar. Sonra duydum ki, delikanl›larla kad›nlar onun bulundu¤u oday› sabaha kadar durmadan tafllam›fllar. Bir fley yapamamaktan, bir fley yapamayaca¤›n› bilmekten do¤an bir flaflk›nl›kla tafllam›fllar. T›pk› fleytan tafllar gibi... ‹çlerindeki h›rs› böylece söndürmeye çabalam›fllar... Zavall›lar. ‹htiyar sustu. Rüzgar durmufltu. Ormandan hafif sesler geliyordu. A¤açlar›n üzerinde, uzun ve atlas bir etek dolafl›yormufl gibi f›s›lt›lar vard›. Yapraklar, içerisinde piyano bulunan bir odada ba¤r›ld›¤› zaman piyano tellerinin ç›kard›¤› hafif, ince u¤ultuya benzeyen kar›fl›k, birbirinden ayr›lmaz, acayip m›r›lt›larla k›m›ld›yorlard›. Orman dev büyüklü¤ünde bir çocuk gibi m›fl›l m›fl›l uyuyordu ve bu sesler onun nefesleriydi. ‹htiyar yeni bir sigara yakarak kalkt›. Bilmedi¤im bir tarafa do¤ru a¤›r a¤›r yürüdü. Ben de at›ma binerek bu uyuyan orman›n zifiri karanl›¤›na do¤ru yavaflça süzüldüm. J * Do¤ru muydu, do¤rulu¤a yarafl›r m›yd›? **sözleflmeden 1930 (Resimli Ay, s. 7, Eylül 1930)
ARALIK 2008 | TAVIR | 35
deneme
bellek, fliir, foto¤raf flükrü erbafl
Bellek… ‹nsan›n bilme, unutma ve an›msama yetisi. ‹nsan›n, fark›nda olarak yaflama ayr›cal›¤›. Befl duyumuzla alg›lad›¤›m›z her fleyi kaydetti¤imiz bir özel alan. Yaflad›¤›m›z her fleyi; zaman›, olaylar›, do¤ay›, toplumsal olgular›, geçmifle ve gelece¤e tafl›d›¤›m›z, üç boyutlu hale getirdi¤imiz, aralar›nda iliflkiler kurdu¤umuz, karfl›laflt›rmalar ve de¤erlendirmeler yapt›¤›m›z, böylece kendimizi ve dünyay› anlad›¤›m›z, ço¤altt›¤›m›z bir bilgi ve bilinç hali… Yaflamay› biyolojik ihtiyaçlar ve zorunluluklar alan›ndan ç›kar›p, etik, estetik, ideolojik, dinsel ve felsefi bir de¤erler silsilesine do¤ru tafl›yan yetisi insan›n. Bize hayal kurma, haz alma, ac› duyma, sevinçten korkuya kadar pek çok heyecan› yaflama imkân› veren; bizi bedensel varl›¤›m›z›n ötesine geçiren; estetik yaflant›lar tasarlama ayr›cal›¤› veren, k›saca varl›¤›m›z› insan k›lan bir büyülü özelli¤imiz… Erken söylenmifl bir sonuç cümlesi say›lmazsa, ödülü ve cezas› insan›n.
ama bizim ilk kez yapt›¤›m›z bir seçimdir bu. Bellek, bir anlamda insan›n hayat bilgisidir. Bilgisinden de öte hayat bilincidir. Günlük yaflam, kendi ak›fl› içinde bizi sonsuz görüntülerden, sonsuz ayr›nt›lardan oluflan bir etki alt›nda tutar. Bunlar›n çok büyük bir k›sm› önceden tasarlanmam›fl, planlanmam›fl, rastlant›sal etkilerdir. Evler, sokaklar, çal›flma hayat›n›n bizim irademiz d›fl›ndaki gerçekli¤i, çarfl›lar, güneflin do¤uflundan bulutlar›n seyrine, a¤açlardan di¤er canl›lara pek çok toplumsal olay ve ortam, do¤a olaylar› ve varl›klar›, hepsi de bizim irademizin d›fl›nda oluflan, ancak bizim imgelemimizi, duygu ve düflünce dünyam›z› bir biçimde oluflturan yaflant› parçalar›d›r. Bütün bunlar›n oluflturdu¤u bellek, özellikle alg› süreci itibariyle, bizim rastlant›sal belle¤imizdir. Elbette bu bellek de bizi bir bilgiye götürür, bir bilinç oluflturur. Ancak böyle bir bilinçlilik, bizim önceden kurgulad›¤›m›z, bir amaç olarak önümüze koydu¤umuz, ona ulaflmak için çaba gösterdi¤imiz, taraf›m›zdan arzulanm›fl ve tasarlanm›fl bir alg› süreci ile bafllamaz. Biz bu rastlant›sal alg›larla da de¤erlendirmeler yapar›z; önceki alg›lar›m›zla bu “yeni” görüntüleri fark›nda olmadan karfl›laflt›r›r›z; buradan, daha yeni görüntülere, yeni bilgilere var›r›z, belle¤imize yeni halkalar ekleriz. Bu, insan›n zihinsel süreçlerinin, alg› ve de¤erlendirme ediminin do¤as›nda olan bir kaç›n›lmazl›kt›r. Ancak bir sanat yap›t›yla kurdu¤umuz iliflkiden çok farkl› olarak, ilk aflamas› kesinlikle rastlant›sald›r.
‹nsan›n do¤umdan itibaren yaflad›¤› her fley; ses, dokunufl, koku, tat, renk ve biçim olarak alg›lad›¤› her fley, fark›nda olsun olmas›n, onun belle¤ini oluflturur. Biz bu görünmez ve sonsuz kay›tla kavramaya bafllar›z dünyay›. Bu kayd›n alan› ne kadar büyürse, bizim dünyam›z da o kadar büyür. Bir baflka ifadeyle, biz de o kadar büyürüz. Yaflant› yoluyla, kitaplar yoluyla ve daha pek çok kanaldan edindi¤imiz bilgiler; bizim hayatla iliflkimizi belirleyen, ona niteli¤ini veren, bizi durmadan olup bitenlerle ilgili de¤erlendirmeler ve seçimler yapmaya götüren birisi yapacakt›r. En s›radan, al›fl›lm›fl, hiçbir yenilik içermeyen bir yaflant› bile olsa, biz bir de¤erlendirme ve seçim yapar›z. Seçim, var olan›n kabulü, s›ra- Bir sanat yap›t›yla kurdu¤umuz iliflki, gündedan olana kolayca kat›lma da olsa, bir seçimi lik hayatla kurdu¤umuz iliflkiden çok farkl›d›r. içerir. Bize kadar herkesin yineleyip durdu¤u Bu iliflkide bilinçli, seçilmifl, tasarlanm›fl bir al-
36 | TAVIR | ARALIK 2008
g› söz konusudur. ‹ster sanat yap›t›n›n yarat›c›s› olal›m, ister yarat›lm›fl bir sanat yap›t›n›n al›mlayan› olal›m, biz ay›klanm›fl, düzenlenmifl ve kurgulanm›fl bir dünyayla iliflkiye giriyoruz demektir. Bu, tam anlam›yla iradi bir iliflkidir, bilinçli bir eylemdir, kendi hayat›m›za kendimiz taraf›ndan yapt›¤›m›z bir müdahaledir. Bu müdahale tam anlam›yla bir fark›nda olma talebine dayan›r, fark›nda olmay› içerir ve yeni bir fark›nda olma alan›na aç›l›r. ‹nsan belle¤i neredeyse bütün alg›lar›n› görüntülerle kay›t alt›na al›r. Buradan, hayat›n her hangi bir alan›na iliflkin soyut formüllere indirgenmifl bir bilgiye varsa bile, özellikle bir sanat yap›t›yla iliflki söz konusu oldu¤unda, onun düflünce yürütme yetene¤i, görüntülerle, resimlerle düflünce yürütmedir. Tam burada, resmin, foto¤raf›n, karikatürün, heykelin, edebiyat metinlerinin, fliirin nas›l bir bellek oluflturdu¤una kap› aralayabiliriz. Bunu yaparken alan› biraz daraltarak iki dal›n üzerinde dural›m: Sanatsal bir de¤er tafl›yor olmak kofluluyla foto¤raf ve fliir… Bilinen olgu; foto¤raf, görüntülerle kurulmufl, görüntülerle kay›t alt›na al›nm›fl bir metindir. D›fl gerçeklik içinden sanatç›s› taraf›ndan seçilmifl bir durumun, ›fl›k, gölge, aç›, renk ve mekanla, o durumun içerdi¤i insani trajedinin, en tam uygunlu¤unun bulunarak kal›c› k›l›nmas› eylemidir. Do¤al ya da toplumsal, hangi konu-olay-olgu seçilmifl olursa olsun, foto¤raf sanatç›s›, and›¤›m tüm bu noktalar›n en iyi kompozisyonunu yakalamak durumundad›r. Bunun için günlerce, saatlerce bekleyecektir, u¤raflacakt›r, pek çok güçlükler çekecektir. Ancak, seçti¤i görüntünün anl›k, geçici bir gerçeklik, bir baflka ifadeyle, çok k›sa bir sürede yitirilmifl bir bellek
deneme
olmaktan ç›kmas› için bu emek ve yarat›c› kayg› kaç›n›lmazd›r. Çünkü sanatç› bize, yapt›¤› seçimle, kurdu¤u görüntülü metinle, hayata iliflkin bir önermede bulunmaktad›r. Önerdi¤i sanatsal gerçeklikle bizi, zaman›m›z›n d›fl›na tafl›mak; böylece bize tek katmanl›, tek do¤rulu, tek güzelli bir dünyan›n olmad›¤›n›, olamayaca¤›n› duyurmak istemektedir. K›saca bizi, gündelik hayat›n tam bir hapishaneye dönmüfl tek boyutlu belle¤inden, üç zamanl›, çok katmanl› bir baflka gerçe¤e, halka halka büyüyen bir belle¤e, dolay›s›yla da sonsuzlu¤u gören, kavrayan bir hayat bilgisine götürecektir. Foto¤raf›n oluflturdu¤u bellek sararm›fl, bir geçmifl hay›f› ve gelecek korkusu olan bir bellek de¤il, insan› hem hayat›n içinde tutan, hem de bu hayat› güncel olan›n d›fl›na ç›karan bir bellektir; öyle olmal›d›r. fiiire gelince… Benzer özellikleri tafl›makla
birlikte, foto¤raftan daha etkili olan yan›, insana sözcüklerle resim çizdirme özelli¤idir. Foto¤raf, ne kadar kurgulanm›fl, gerçeklik bozularak kurulmufl olursa olsun, sonuçta resmedilmifl, sabitlenmifl bir görüntüyle bizi yeni görüntülere götürürken, fliir, ortada hiçbir resim yokken, o resmi bize dille, sözcüklerle yapt›rd›¤› için, insan›n imgelemini harekete geçirmede foto¤raftan daha etkilidir. Bizden, biraz daha fazla bir kat›l›m ve çaba ister. Daha fazla bir dil sezgisi ve bilinci ister. ‹fllek bir hayal gücü ister. Daha geliflmifl bir soyutlama yetene¤i ister. Soyut kavramlar› somutlayabilme bilgisi ve bilinci ister. Diyalektik bir görme ister. Daha genifl bir hayat bilgisi ister. Kuflkusuz bütün sanat yap›tlar› da bu donan›m› bekleyecektir onunla iliflkiye giren herkesten. Ancak fliir tüm bunlar›n en fazla billurlaflt›¤› bir özel aland›r. Böyle bir yaflant›n›n bizde oluflturdu¤u bellek ise, bütün hücrelerimize iflleyerek oluflmufl bir bel-
lek olaca¤›ndan gerçek anlamda kal›c›, bütün zamanlar› içeren, bizi durmadan yeni hayatlara götüren, verili olanla yetinmeyen, k›saca yak›c› bir fark›nda olma bilinci demektir. Böyle bir fark›ndal›k iyi midir? Elbette iyidir. Bizim küçücük hayatlar›m›z› binlerce hayat› içine alan bir hayata çevirdi¤i için iyidir. Ömrümüzü say›l› y›llarla s›n›rl› bir ömür olmaktan ç›kard›¤› için iyidir. Yaflad›¤›m›z zaman› halka halka büyüttü¤ü için iyidir. Bizi baflkalar›n›n hayat›na sevgiyle katt›¤› için iyidir. Bizden sonras›n› ve bizden baflkas›n› anlama ve yaflama yetisi kazand›rd›¤› için iyidir. Tüm bu özelliklerinden ötürü de ac›d›r. A¤›rd›r. Yaral› bir özgürlüktür. Kendine batan bir sevgidir. Bir incelik yenilgisidir. Bir mutsuzluk ve huzursuzluk bilincidir. Ancak, insan›n insan olabilmesi için baflka bir flans› da yoktur. J
ARALIK 2008 | TAVIR | 37
fliir
yang›n y›llar› ahmet telli
Kent kocam›fl bir manda gibi duygusuz iri gödesiyle uzan›rken ›fl›kl› bir çamur gölüne apans›z aç›l›yor yurdumun tarihinden koyu bir cinayet sayfas› irin gibi ak›yor zaman›n penceresinden sokaklara Yapraklar ürperiyor ve k›pk›z›l kesiliyor y›ld›zlar utançtan Art›k kendi dal›na küskün bir a¤aç gibi hayat sanki hiç yel esmiyor yaprak k›p›rdam›yor tutuyor solu¤unu bu cinayet filminin sonunu dehfletle bekleyen kent hiç mi hiç tükenmiyor sokaklarda koflan tekmeleyen ve ana avrat söverek kelepçeleyip götüren ayak sesleri Birer kanl› gömlekti günler y›lan dilli bir yang›nd› tenimizde sanki Nesimi'ydik derimizi yüzüyorlard› ama biz hep ayn› coflkuyla yineliyorduk sevdam›z› "yaflas›n halklar kahrolsun faflizm!" Ve tarih o bilge tavr›yla yaflanan günlere "yang›n y›llar›" diye sayfa aç›yordu Yelkenleri fora etti¤i günlerdi zulmün biberli okflay›fllar›yla yüre¤imizi ellerine al›p
38 | TAVIR | ARALIK 2008
ç›lg›n kahkahalar att›¤› günlerdi ç›lg›nca gülüyordu bankerler orospular ve cümle iflbirlikçiler gökyüzü as›k bir surat sevda efkar bulutunda kerem durmak zaman› de¤il art›k ey yolcu ey kalbim da¤l›yor gö¤sümüzü düflman süngüleri ak›t türküleri art›k biz kaç f›rt›nas›n› gö¤üsledik hayat›n kaç korsan bask›n›n› püskürttük bu utanca katlan›r m› yürek flimdi Biz bir kerem’in atefliyle yanan ferhat’›n sabr›yla piflenlerdeniz Ey kalbim flimdi ufka bak nas›l da k›zar›yor ihaneti gören yan› ve bir yan›yla yorgun bir ana gibi nas›l da emziriyor asi çocuklar›n› topra¤›n karanl›klarda örüyor a¤›n› örümcek gibi korkak ve i¤renç elleriyle zulüm k›ns›z bir hançer tutuyor sapl›yor yeflermekte olana sapl›yor bütün sevdalar›n ba¤r›na Oysa sevdas› sevdad›r ferhat’›n ac›s› sevdas› gibi cehennem flirin’in gergefinden ald›¤› gülü mermere nak›fllayan ve gülü sab›r belleyip zulme direnendir Hikayesi uzundu zulmün
hesab›n› veremeyece¤i z›ndan duvarlar›n›n salyams› ve yap›flkan karanl›klar›ndan al›yordu yengeç solu¤unu ta ilk mülkiyetten hain ve korkak üstelik korku bahçesinde ihanet bahç›van›yd› flimdi ne ki ac›n›n ve sevdan›n cehennemi sabr›n sarn›c›n› patlatacakt›r yalay›p geçse de ba¤r›m›z› bu yang›n y›llar› Ey zakkumlar› güllerle öpüfltüren bahar ekilirken ihanet yüklü topraklara zulmün biberli tohumu büyür her kar›fl›nda sevdal› yürekler orman kadar olur dayan›r orman gibi yürekte nice sevdalar sonra ç›kar›r derinden en derinden billur kayna¤› ve biz ey bahar ar›nd›rarak topra¤› ihanetlerden gül fidan› büyütmeyi ö¤rendik sulayarak kan›m›zla ve söyleyerek korkusuz türküsünü sevdan›n Ey bahar›n ölümsüz yasas› sokaklara s›¤maz oldun art›k s›¤maz oldun kitaplara yürüdü bütün ›rmaklar› yurdun kaynayan damarlar›m›za durmak zaman› de¤il art›k ey yolcu ey kalbim her patlayan tomurcuk birer mavzer mermisidir bahara durur kanl› ve güleç yarat›r sevdan›n türküsünü
fliir
Tutufltururken türküler hasretin kerem çubu¤unu yakt›k gemileri zulmün iskelesinde bir flafak vakti hüznün gergefinde yar›m kalan kufl açarken mavi atlas›n› yer yüzünün ve sa¤arken sütünü gittikçe h›rç›nlaflan gö¤ün vurduk kavgan›n sedef parmaklar›yla korsanlar›n kap›s›na ac›m›za kat›k ettik umudu ç›yan kuyular›nda yaflad›k geçtik s›nav›ndan zulmün Gö¤sümüzde bin y›llar›n h›rç›nlafl›rken sevdal› f›rt›nalar› kurulurken dört yan›m›za pusular yürüdük üstüne üstüne zulmün vurufltuk son mermiye dek sonuna dek dayand›k kanl› ve güleç çiçekler açt› gö¤sümüzde ve son kez el sallarken dostlara ölüm bedrettin gülüflüydü dudaklar›m›zda yar›na dönük ve inatç› ölüm diriltir kimi sevdalar›n intikam türkülerini
ARALIK 2008 | TAVIR | 39
fliir
korku üzerine dörtleme ümit ilter
“‹nsan korkuyu yaflar ve yener” Maharet “korkuyorum” demekle de¤il, korkuyu yenmekte...
her fley 1. her an hep birlikte gülebilirsin hep birlikte yaflan›r s›cac›k kollarla olmaz iflte! halaya durabilirsin kara gecelerin flafak kaçk›nl›¤›nda a¤laya- Korku Hani silsek sözlüklerden, bilirsin Yok etsek, hep birlikte Korkunun ihanetini dedi¤imiz ve savaflabilirsin Yani korku tekil ifl de¤ildir kavga Tek bafl›na yaflan›r ölünse de Yüre¤inde sevgin, kal›nsa da Bilincinde inanc›n, hep birlikte dövüflülür Sa¤lamsa öfken, ama kavgada korku Afl›lmaz de¤il tek bafl›na yaflan›r Afl›l›r tekillikte o an, Ama al›flt›r kendini çoklu¤u yaflarsan, S›rt›na silah dayand›¤›nda yenebilirsin! Tek bafl›na olacaks›n Unutma o an Ifl›lt›l› gecelerde, P›rp›rl› yüreklerle verilen sözleri Kavgana, Kavganda verdi¤in sözlere, Sözler verdi¤in sevdi¤ine Sad›ksan Bitti bu ifl! Gözlerde yaflan›p afl›lan›n Tatl› tebessümüyle Zafer kazand›¤›n›n resmidir bu
2.
40 | TAVIR | ARALIK 2008
3. korkmuyorum deme bana do¤aya karfl› ç›kma kesilirken a¤açlar›n ürpertisine bir ceylan›n avc›dan kaç›fl›na ayk›r› bu... insanlar korkmaz, biz hiç korkmay›z deme bana! Biz ki sonuna kadar insan›z Yeri gelince insanlar için ölebiliriz Ve belki Korkuyu da yaflayacak kadar insan›z Yani can›m, korku da insanca Malum karfl›tlar›n birli¤i As›l ifl korkmuyorum demek de¤il Korkuyu rezil kepaze etmekte! Yenmekte! Yani korkuyu korkutmakta Kavgada korkabilir Kavganla korkuyu aflabilirsin Yani can›m As›l ifl “korkuyu yendim” diyebilmekte.
4. “Hiçbir fley korkutmuyor bizi” dersem, yalan olur sadece ama sadece, hala aflamad›¤›m›z korkumuz, ne iflkence tezgahlar›, ne dara¤ac›, ne de bir duvar dibi... hala sevdal›ya söylenen, utangaç, acemi, çocuksu, sözlerden, hep korkmufluzdur...
sinema
bir 12 eylül karakteri: son cellat bayram gülsüm karl›
Bunun aktörlü¤üne soyunan ordu, tüm özgürlükleri çi¤nemeye yasall›k kazand›rm›fl, k›flla disiplinini tüm topluma hakim k›lm›flt›r. ‹nsanlar k›fllalara doldurulmufl, iflkencelerden geçirilmifltir. Egemen güçler bunun için devletin bütün kurumlar›n› kullanm›flt›r. Piflman, dönek, y›lg›n, ezik insanlar yaratmaya çal›flm›fl buna karfl› ç›kanlar› da idamla cezaland›rm›flt›r. Bu dönem; solun da, ayd›nlar›n da güçlü bir durufl sergileyemedikleri bir dönem olmufltur. Solun bir çok kesimi ricat kararlar› alarak siyaset sahnesinden çekilmifltir. Küçük burjuva özellikler tafl›yan ayd›nlar›m›z ise, tarihin bu s›nav›ndan baflar›l› bir flekilde ç›kamam›fllard›r. Her zaman ilerici bir misyonu olmas› gereken, topluma öncü olmas›, do¤runun yan›nda taraf olmas› gereken ayd›nlar›n ço¤u “tarafs›zl›¤›” seçmifltir. Tarafs›zl›¤›n da asl›nda güçlüden ve haks›zdan yana taraf oldu¤unu görmezlikten gelmifli kör, sa¤›r, dilsiz rolü oynam›fllard›r.
12 Eylül kapkara bir perdedir ülkemiz tarihinde. Öyle karad›r ki her bakt›¤›m›zda beyaza olan öfkesini, kinini görür gibi oluruz. ‹nsanl›k ad›na, insan onuru ad›na hiçbir fley yoktur bu perdede. Öyle kara, öyle karanl›k... Tüm pisli¤ini, tüm çöplü¤ünü o perdenin arkas›na atm›fl gizlemeye çal›flm›flt›r ama kendisini gizleyecek bir yeri kalmam›flt›r. O kadar aç›k, o kadar nettir.
Bir halk deyimiyle söyleyecek olursak 12 Eylül, yüz karas› bir dönemdir ülkemizde. ‹nsan onurunu, namusunu, insana ait her fleyi ezip, parçalam›flt›r. ‹taatkar, otoriteye sayg›l›, apolitik, sorgulamayan bir halk yarat›lmaya çal›fl›lm›fl, insanlar›n kafalar›nda afl›lmaz duvarlar oluflturulmufltur. Oluflturulan bu duvar, flu an içinde yaflad›¤›m›z düzendir iflte.
Ancak 12 Eylül sadece tank, top, tüfek, iflkence, mahpusluk demek de¤ildir. Bir baflka boyutu daha vard›r ki bu egemen güçlerin belki de en önem verdikleri noktad›r: Psikolojik savafl. 12 Eylül’le birlikte mizahtan sinemaya, resimden müzi¤e, karikatürden romana tüm sanat ve edebiyat alanlar›n›n içi boflalt›lm›fl, bu say›lanlara kitlelerin bilincini çarp›tma ifllevi yüklenmeye çal›fl›lm›flt›r. Ve bu flekilde bir 12 Eylül yaz›n› oluflmufltur. Bas›n ve yay›n organlar› bu psikolojik savafl›n bir baflka parças› haline getirilmifl, 12 Eylül öncesinden bafllayan toplumsal yaflam› parçalamaya dönük giriflimler, bu dönemde daha da organize bir fle-
ARALIK 2008 | TAVIR | 41
sinema
kilde yap›lm›flt›r. Holdingler bu dönemde kültür sanata ilgi duymaya bafllam›fllar, gençleri altyap›dan yoksun, bilimsel temele dayanmayan sporlara kanalize ederek ya da uyuflturucu, seks batakl›¤›na iterek apolitiklefltirmeye çal›flm›fllard›r. Bunun için sinemay› da bu do¤rultuda kullanm›fllard›r. Her fleyin arabesklefltirildi¤i bu dönemde sinema da bundan pay›n› alm›flt›r. Sinemada aç›k saç›k, hiçbir içeri¤i olmayan filmler 12 Eylül öncesinde de vard›r ancak 12 Eylül’le birlikte bu tür filmlerin d›fl›nda bir de sol, sosyalist ideolojiye sald›r› niteli¤inde filmler yap›lmaya bafllanm›flt›r. Devrimcileri karalayan bu filmler ile toplum depolitize edilmifl, devrimcilerden uzak tutulmaya çal›fl›lm›flt›r. Bu tarzda onlarca film yap›lm›fl, bu flekilde kitlelerin bilinçleri çarp›t›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Çekilen filmler bireyleri inceleyen, bu bireylerin bunal›mlar›n› perdeye yans›tan tarzda olmufltur hep. 12 Eylül dönemini çarp›k bir flekilde anlatan bu filmler, günümüzde bir baflka boyut daha kazanm›fl, ticaret batakl›¤›n›n içine sürüklenmifl ve tamamen içeriksizlefltirilmifltir. Yönetmenler bu filmleri yaparken adeta bir taflla iki kufl vurmufllard›r. Hem bu flekilde devrimcileri karalam›fl hem de bunun üzerinden servet kazanm›fllard›r. Son y›llarda çekilen Babam ve
O¤lum, Vizontele ve Vizontele Tuuba, Zincirbozan gibi filmler, bunlara örnektir. 12 Eylül Sinemas› kategorisine giren filmlerden biri de geçti¤imiz günlerde vizyona giren Son Cellat filmidir. Baflrollerinde Atilla Saral ve Kadir ‹nan›r’›n oynad›¤› Son Cellat’›n yönetmenli¤ini fiahin Gök yap›yor. Film, 12 Eylül askeri cuntas› sonras› siyasi tutuklular›n idam›na ortak edilen bir adli tutuklunun yaflam›n› anlat›yor... Bayram (Kadir ‹nan›r), filmde at arabas›yla geçimini sa¤lamaya çal›flan, okumam›fl, fakir birisi. Kar›s› taraf›ndan sürekli afla¤›lanan horlanan Bayram, bir gün kar›s›na ve o¤luna hediye alarak büyük bir heyecanla eve dönüyor. Ancak kar›s›n› yatakta baflka bir adamla ölü olarak buluyor. Bundan dolay› hapse at›l›yor. Bayram’›n afla¤›lanmas› hapishanede de bitmiyor. Ko¤uflun bütün iflleri; çay, tuvalet temizli¤i vb. her fley bayrama yapt›r›l›yor. Bir süre sonra ko¤ufllar›na savc› bir tutuklunun gelmesiyle Bayram kendisine destek olacak birini bulmufl oluyor. Atilla Saral, cumhuriyet savc›s› Yusuf’u canland›r›yor filmde. Devrimcilik yapan o¤luna sürekli karfl› ç›k›yor, o¤lunun yapt›¤›n› bofl ifller olarak görüyor. Baba-o¤ul sürekli tart›fl›yor ve yi-
ne böyle bir tart›flma an›nda o¤lu babas›n›n bir korkak oldu¤unu yüzüne hayk›r›p gidiyor. ‹lk zamanlar bunu kabul etmeyen savc›, o¤lunun öldürülmesi ve ard›ndan kar›s›n›n onu terk etmesiyle tek bafl›na kal›yor. O¤lunun bu sözü üzerine düflünen savc› korkak biri oldu¤unu kabul ediyor ve o¤lunun yapt›¤› iflleri bir flekilde devam ettirmeye çal›fl›yor. Bir gece o¤lunun arkadafllar›yla afifl asarken jandarmalar taraf›ndan fark ediliyor ve tutuklan›p hapse at›l›yor. Ve orada vurulan jandarmalardan birinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Hapishanede siyasi tutuklular›n içine konmayan savc› ile Bayram’›n hayatlar› burada kesifliyor. Savc›, Bayram’› di¤er adlilere karfl› koruyor, Bayram’a okuma yazma ö¤retmeye bafll›yor ve ikisi aras›nda s›k› bir arkadafll›k gelifliyor. Tüm bunlar yaflan›rken, bir yandan da devrimcilerin idam›na bafllan›yor. Ve cellat olarak da Bayram seçiliyor. Avukat, Bayram’a davas›n›n zor bir dava oldu¤unu bu yüzden hapishaneden hiçbir zaman ç›kamayaca¤›n›, ancak e¤er cellatl›k yaparsa k›sa sürede ç›kaca¤›n› söylüyor. Bayram, can›n› kurtarmak için devrimcilerin idam edilmesini kabul ediyor. Ve devrimciler bir bir idam ediliyor. Cellatl›k görevini yerine getiren Bayram tahliye ediliyor. Ancak tahliye olmas›yla her fley bitmifl olmuyor. Hapishane yönetimi ve avukatlar Bayram’› hayat›n›n belki de en zor görevi için zorluyor. Son Cellat, Arabac› Bayram üzerinden bize 12 Eylül döneminin ezik, kendine güvenmeyen, inançs›z kiflili¤ini veriyor. Arabac› Bayram, tam da düzenin istedi¤i ve kendi iste¤i do¤rultusunda kullanaca¤› bir tip. Hapishane yönetimi Bayram’›n bu cahilli¤inden faydalanmakta gecikmiyor elbette. Bayram’›n faflist, iflbirlikçi avukat› onu kand›rmay› baflar›yor ve Bayram hapishanedeki siyasi tutsaklar›n idam› için kullan›l›yor. Yani her fley, yarg›s›yla hapishane yönetimiyle büyük bir elbirli¤iyle tezgahlan›yor. Tezgahlanan bu oyuna ortak oluyor Bayram, çünkü onun için önemli olan herhangi bir de¤er yok, önemli olan yaflamak, her ne flekilde olursa olsun. Öyle ki kar›s›n› evinde kendi yata¤›nda bir baflka adamla buldu¤u zaman bile tepkisiz kal›yor. Onur, gurur meselesi yapm›yor bunu. Kar›s›n›n ölü bedeninin bafl›nda durup a¤l›yor ve “Sana fistan alm›flt›m.” diyor. Bu dereceye varacak kadar kifliliksizlefltirilmifl bir karakter olarak duruyor karfl›m›zda. Böylesi kiflilikler her zaman sistemin arzulad›¤› kifli-
42 | TAVIR | ARALIK 2008
sinema
ler asl›nda, çünkü bu kiflilikleri istedi¤i gibi kullan›yor. Bencil olmas›, sadece kendisi için yaflamas› ö¤retiliyor böylesi kifliliklere. Film gereksiz yere uzat›l›yor bizce. Savc› ile Bayram aras›nda geliflen arkadafll›¤›n üzerinde fazla durulmas› bir yerden sonra s›kmaya bafll›yor, filmi dura¤an bir hale sokuyor. Siyasi ko¤uflta, adlilerin tam tersine bir hareketlilik var ancak senarist bunun üzerinde durmay› tercih etmiyor anlafl›lan. Filmde siyasi ko¤ufllardan gelen slogan ve marfl seslerini duyuyoruz sadece. Bunun d›fl›nda oradaki devrimcilerin ne istedikleri ve nelerle karfl›laflt›klar› üzerinde hiç durulmuyor. Sadece duvarlara yaz›lan sloganlar›n gösterilmesi, devrimcilerin süreci nas›l tahlil ettiklerinin verilmemesi filmin kopuk olmas›n› beraberinde getiriyor. At›lan sloganlar ve devrimcilerin direniflleri biraz karikatürize edilmifl. Özellikle jandarman›n siyasi ko¤ufllara müdahalesi o kadar rahat oluyor ki hemen ko¤ufla girip al›yor devrimcileri. Bayram, kar›s›yla olan iliflkisinde, hapishanede di¤er tutsaklarla olan iliflkisinde, filmin her yerinde afla¤›lanm›fl, kendine zerre kadar güveni olmayan bu kiflili¤i çok iyi veriyor. Devrimcilerin idam edilmeye bafllanmas›yla bir kez daha Bayram’›n çaresizli¤ini görüyoruz. Bir kez daha o kanl› ellerini y›karken, yüzünde-
ki ifadesinde acizli¤i görüyoruz. Ama bu durum Bayram’a kabuslar gördürse de karfl› ç›kma cesaretini gösteremiyor ve devrimcilerin bir bir idam sehpas›nda ipini çekiyor. Devrimciler idam edildikten sonra tahliye edilen Bayram giderken di¤er adlilerle vedalaflmak istiyor ancak karfl›l›k bulam›yor, bir tek savc› d›fl›nda... Çünkü adlilerin gözünde yan›na yaklafl›lmamas› gereken, murdar biri art›k Bayram. Ve hiçbir flekilde affetmiyorlar Bayram’›. Onu bir tek savc› kucakl›yor. “Unut her fleyi ve hayat›n› yafla.” diyor savc›. Gayet insanc›l(!) yaklafl›yor. Her fley o kadar normal ki, o kadar kabul edilebilir ki. Devrimcilerin ko¤ufllarda sesleri hala yank›lan›yorken, kan kokusu iflkencecilerin ellerinde bu kadar tazeyken unut, diyor. Çünkü savc› da unutuyor, daha do¤rusu ac›lar›n›n hesab›n› sormaktan bile aciz oldu¤undan, içinde bulundu¤u durumdan tek kurtuluflun her fleyi unutmaktan geçti¤ine inan›yor. Ne de çabuk unutuyor o¤lunun da ayn› iflkenceciler taraf›ndan öldürülüflünü, ne kadar kolay kabulleniyor kendisinin haks›z yere idam edilece¤ini ve halk›n de¤erlerinden ne kadar da uzakta... Çünkü halk dedi¤in her kim olursa olsun onuruyla yaflayan› ba¤r›na bas›yor, halk›n de¤erlerinde cellatlara yer yok çünkü. Savc›, adliler kadar bile olam›yor. ‹çinde tafl›d›¤› burjuva hümanizmi her fle-
yin önüne geçiyor. Bayram’a okuma ö¤retirkenki e¤itmenli¤ini burada yapam›yor. “Hay›r sen büyük bir hata yapt›n bu kabullenilemez sen de katilsin!” diyemiyor, tam tersine unut diyor, git diyor ve izleyicinin de kafas›nda bu durumu meflrulaflt›r›yor. Evet “Bayram okumam›fl cahilin biri, bu yüzden kand›r›l›yor ve bunun için yap›yor cellatl›¤›.” denilebilir, do¤rudur da; ancak bunun kabullenilmesi ve ona anlat›lmamas›, kavrat›lmamas›; hele hele ayd›n misyonu tafl›yan birinin bunu yapmamas› kabul edilemez bir durum. Ve asl›nda savc› bey as›l yapmas› gereken fleyi yapmam›fl oluyor. Bayram’›n cellatl›k yapmas›na bir nevi katk›da bulunuyor. Oyunculuklara gelince; Kadir ‹nan›r, Bayram karakterinde gerçekten çok iyi bir performans sergiliyor. Bayram’›n o ezik, toplum taraf›ndan küçük görülmüfl, kendine güvensiz, 12 Eylül’ün yaratt›¤› sorgulamayan kiflili¤ini çok iyi veriyor. Son Cellat, daha bafl›ndan sonunun tahmin edilece¤i filmlerden. Bu durum, filmin gücünü zay›flatan bir etken. Yine de 12 Eylül hakk›nda çekilen tüm filmler gibi (Tabi do¤rulara dayanan ve gerçekten o dönemin gerçeklerine de¤inen filmlerden bahsediyoruz.) izlenmeli. 12 Eylül, hiç unutulmamal›, unutturulmamal›.J
ARALIK 2008 | TAVIR | 43
sinema
“günümüz pandoras›”n›n kutusunda neler var? sevgi duman
dernizm” denilen olgu, asl›nda daha do¤ru bir deyimle kapitalist toplum hayat›, iflte böyle bir yaflamd›r. Modernizm, eski tip, yani ilkel-komünal dönemdeki gibi ortaklafla bir yaflam döneminin art›k sona erdi¤ini, bir daha böylesi bir yaflama dönmenin mümkün olmad›¤›n› söyler. Bunun ad› da “ça¤dafll›k”t›r, “modernlik”tir... Öyle midir acaba? Nas›l bir hayatt›r bu? Ne getirir insana, nelerini götürür? Kim kazan›r, kim kaybeder bu karmafl›k kavgada?...
Metropol yaflam›; bir yan›yla modernli¤i, ça¤dafll›¤› yans›tt›¤› gibi, öte yandan insan› neredeyse tüm de¤erlerinden soyunduran bir sonuç do¤urur. Bireyi keflfettirir insana kapitalizm. Daha do¤rusu birey olmay› ö¤ütler; kendinden baflka kimseyi düflünmemeyi, hatta anay›, babay›, kardefli bile... Ad›na “mo-
44 | TAVIR | ARALIK 2008
‹flte bu sorular›n ve bunlara eklenebilecek daha onlarca sorunun cevab›n› vermeye çal›fl›yor Yeflim Ustao¤lu, son filmi Pandora’n›n Kutusu’nda... Her biri, “bireyi” keflfetmifl ve kendince bir yaflam uydurarak ömürlerini tamamlamak için “yaflayan”, gelir düzeyi iyi olan üç kardeflin, Nesrin, Güzin ve Mehmet’in öyküsünü izliyoruz iki saat boyunca. Bir Karadeniz köyünde yaln›z yaflayan annelerinin, bir gün kayboldu¤unu ö¤renen üç kardefl, arabalar›na atlad›klar› gibi annelerini aramaya koflarlar. Daha yoldayken Pandora’n›n Kutusu, aç›lmaya, içlerindeki tüm kö-
tülükler bir bir ortal›¤a saç›lmaya bafllar. ‹liflkiler pamuk ipli¤iyle ba¤l›d›r; sevgiler göstermelik, birbirlerine karfl› ilgileri yapmac›kt›r; herkes kendi pay›na yaflamaktad›r hayat›, di¤erleriyle olan ba¤lar› sadece biyolojiktir, ondan ötesi bofltur vesaire... Bulurlar annelerini jandarma ve köylülerin yard›m›yla... Art›k tek bafl›na yaflayamayacak kadar yafllanan ve alzheimer hastal›¤›na yakalanan annelerini de yanlar›na alarak metropol yaflam›na geri dönen üç kardeflin, omuzlar›na yüklenmifl kapitalizm art›¤› sorunlar›na flimdi bir de anneleri eklenmifltir. Nesrin ve kocas› Faruk, tek çocuklar› Murat’› kendi istedikleri gibi yetifltirme u¤runa bunal›ma sokmufl, Murat da buna isyan ederek kendini sokaklara atm›fl, parayla okudu¤u özel üniversiteyi bofllam›flt›r. Kendine, asl›nda gerçekten de tam bir asalak gibi yaflayan day›s› Mehmet’i örnek alm›flt›r... Güzin, bir gazetede üst düzey yöneticilik yapmakta ve gel-gitli bir aflk iliflkisi yaflamaktad›r. Bunal›mdad›r bu yüzden. ‹fle böylesi sorunlar yuma¤›na flimdi de her fleyi unutmufl, ne çocuklar›n› ne de torunlar›n› tan›yan, alzheimer hastas› Nusret eklenmifltir. Nesrin, en büyük evlat olarak annesine bakmay› üstlenir önce. ‹mkans›z aflk› için evine bile gitmeyen Güzin de, bir parazit gibi yaflamay› isyankarl›k sayan Mehmet de uygun de¤ildir zaten annelerine bakmaya... Bir yandan kocas›yla kar›-koca iliflkisinde sorunlar yaflayan Nesrin, öte yandan asi o¤lu Murat’› düflünmekte, bunlar›n üzerine bir de anne-
sinema
siyle u¤raflmak ona çok zor gelmektedir... Yolu yok, teslim olacaklard›r kapitalizmin bencillik bata¤›na. ‹letiflimsizli¤in, yaln›zl›¤›n, bunal›mlar›n, kendinden baflka hiçbir fleyi düflünmemenin ç›kmaz›na... Annelerini, bir bak›mevine b›rak›rlar. Tabi bu durum, kendi sorunlar›n› ortadan kald›rmayacak, aksine vicdanlar›n› sarsacakt›r...
reyin topluma nazaran daha de¤erli k›l›nd›¤› kapitalizmde, “birey”lerin yaflad›¤› sorunlar› anlatmaya çal›flan, ancak foto¤raf çekmekten öte bir fley anlatmayan “Pandora’n›n Kutusu”, Yeflim Ustao¤lu’nun filmografisinde yine ödüllü filmlerden biri olarak sinema tarihine geçmifl durumda.
Tam da bu noktada, da¤lar›na geri dönüp her fleyi ama her fleyi unutaca¤›n› söyleyen ve sürekli aç›k kap› buldu¤unda f›rlay›p d›flar› ç›kan Nusret’le, annesine/babas›na/yaflad›¤› düzene isyan eden ama asl›nda neye/kime isyan etti¤inin bilincinde olmayan torunu Murat’›n yollar› kesiflir. Nine-torun kendilerini bekleyen sona do¤ru yola ç›karlar...
Film, çeflitli film festivallerine kat›larak ödüller almaya devam ediyor. En ‹yi Film ve En ‹yi Kad›n Oyuncu dallar›nda ödüller alan “Pandora’n›n Kutusu”nda, baflroldeki Nusret’i canland›ran Frans›z oyuncu Tsilla Chelton’a deyinmeden geçmeyelim. Frans›z olmas›na ra¤men aksans›z bir Türkçe ile oynayan Chelton, rolünde çok baflar›l›. Filmin do¤all›¤›na en büyük katk›y› da o yap›yor.
Pandora, hiç aç›lmayacak bir kutuyu s›rf merak›ndan açm›fl ve dünyaya tüm kötülükleri saçm›fl efsaneye göre... Efsaneler gerçe¤i yans›tm›yor ama; kötülüklerin hepsi de yaflam›n gerçekli¤inden do¤uyor. Ezen ve ezilen savafl›nda, ezenlerin yaratt›¤› kötülüklerdir yaflad›klar›m›z. Ezenlerin düzeninde, insana dair her fleyin al›n›p sat›l›r hale getirildi¤i, bi-
Her türlü övgüyü hak eden bir oyunculuk sergileyen Chelton’un yan›s›ra Nesrin’de Derya Alabora ve Murat rolünde Onur Ünsal da iyi birer oyunculuk ç›karm›fllar. Karadeniz’in eflsiz güzelli¤i, filmin temas›na uyan müzikler; ve yine neredeyse bir baflrol oyuncusu gibi filme katk› sunan ‹stanbul’un birer labirenti and›ran sokaklar›... tüm bunlar filmin art›lar›
aras›nda yer al›yor. Yönetmeninin kendi söylemiyle aktar›rsak, sonuçta, yaln›zl›¤›n, iletiflimsizli¤in, bencilli¤in, insani de¤erlerin yitiriliflinin ve kaybediflin filmi olarak çekilmifl “Pandora’n›n Kutusu”... Bizce elefltirel gerçekçilik alan›ndan bakarsak bunu da baflar›yor. Tabi bize beyazperdeden yans›yanlar bir sonuç. Nedenlerini ne yaz›k ki göremiyoruz filmde. Çözüm yollar›n› da... KÜNYE: Yönetmen: Yeflim Ustao¤lu Senaryo: Yeflim Ustao¤lu, Sema Kaygusuz Görüntü Yönetmeni: Jacques Besse Kurgu: Franck Nakache Özgün Müzik: Jean-Pierre Mas Oyuncular: Nusret: Tsilla Chelton Nesrin: Derya Alabora Güzin: Övül Avk›ran Murat: Onur Ünsal Mehmet: Osman Sonant Faruk: Tayfun Bademsoy H›rs›z: Nazmi K›r›k J
ARALIK 2008 | TAVIR | 45
haberler
“Sivas Yand› 15 Y›l Oldu”, ‹dil Kültür Merkezi’nde sahnelendi
Uçan Süpürge Onur Ödülleri aç›kland› Bu y›l 12. kez düzenlenecek olan Uçan Süpürge Kad›n Filmleri Festivali’nin “Uçan Süpürge Onur Ödülü” ve “Bilge Olgaç Baflar› Ödülleri” sahipleri belli oldu.
Tiyatro Simurg oyuncular›, 29 Kas›m Cumartesi günü saat 18.00’de ‹dil Kültür Merkezi’nde “Sivas Yand› 15 Y›l Oldu” isimli oyunlar›n› sahnelediler. Oyunun yönetmenli¤ini Mehmet Esato¤lu, yard›mc› yönetmenli¤ini ise Timur Ölkebafl yap›yor. Oyun katliamlardan ve ac›lardan yakas›n› kurtaramayan Sivas ve çevresinde yaflananlar›, sanatç›lar›n dilinden anlat›yor. Konufla tart›fla paylafla Sivas’a giden sanatç›lar› anlatan oyun, izleyiciyi dün ile bugün aras›nda bir yolcu-
lu¤a ç›kar›yor. Aynur Diz, Bilgesu Ataman, Funda ‹slam, Ogün Seyrekel, Mehmet Esato¤lu ve Timur Ölkebafl’›n çeflitli rollerini paylaflt›¤›, geçti¤imiz yaz katliam›n y›ldönümünde Sibel Yalç›n Park›’nda da oynanan oyun, yaln›z bir otelin de¤il Sivas’ta bir tarihin tutufltu¤u 2 Temmuz’u etkileyici bir flekilde iflliyor. ‹dil Kültür Merkezi tiyatro salonunda sahnelenen oyun, seyirciler taraf›ndan büyük be¤eni toplad›. J
Yeflilçam ödülleri verilecek Yeflilçam Ödülleri, 3 Mart 2009’da düzenlenecek ödül töreniyle sahiplerine verilecek. 1 Ocak-31 Aral›k 2008 tarihleri aras›nda gösterime girmifl tüm Türkiye yap›m› filmlerin aday olarak kabul edildi¤i Yeflilçam Ödülleri, iki aflamal› bir seçici kurulun de¤erlendirmesi sonucu 11 dalda veriliyor. Bu y›l ikinci kez verilecek olan “Yeflilçam Ödülleri”nin adaylar›ndan baz›lar› flunlar: ''R›za, Çocuk, Ulak, 120, Bayrampafla Ben Fazla Kalmayaca¤›m, Hayattan Korkma, Mülteci, Miras, Ara, Vesaire Vesaire, O..Ço-
46 | TAVIR |ARALIK 2008
cuklar›, , Vicdan, Devrim Arabalar›, Üç Maymun, Güneflin O¤lu, Iss›z Adam, Son Cellat, F›rt›na, Gitmek, Saddam'›n Askerleri, Sonbahar, fieytan'›n Pabucu'' Birinci Aflama Seçiçi Kurulu’nun oy pusulalar›n› içeren dosyalar önümüzdeki günlerde gönderilmeye bafllanacak. Birinci aflamadaki sektör jürisinin her dalda belirledi¤i 5 aday filmin oylama dosyalar› ise yaklafl›k 1500 kiflinin oluflturdu¤u ikinci aflaman›n genifl kat›l›ml› jürisine ulaflt›r›lacak. Genifl jüri ise her kategorideki bu befl aday içinden birincileri belirleyecek.J
7-14 May›s 2009 tarihleri aras›nda Ankara’da düzenlenecek olan festivalde Uçan Süpürge Onur Ödülü oyuncu Suna Selen’e, Bilge Olgaç Baflar› Ödülleri ise yönetmen Yeflim Ustao¤lu ve sanat yönetmeni Zepür Han›myan’a verilecek. Selen, Ustao¤lu ve Han›myan ödüllerini festivalin 7 May›s'taki aç›l›fl›nda alacaklar.
Festival komitesi, konuyla ilgili internet sitesinde; Suna Selen’i Türkiye sinemas›na aktris ve ayd›n bir sinema çal›flan› olarak katt›klar› için; Ustao¤lu’nu filmlerinde etnik kimliklere kameras›n› cesurca çevirip hep bar›fl› savundu¤u, “biz”i “öteki”’ ile buluflturup “öteki”nin biz oldu¤umuzu gösterdi¤i için; Han›myan’› da tasar›mlar›yla sanat› yaflama, yaflam› da sanata dönüfltürdü¤ü, durmaks›z›n üretti¤i, sineman›n perde arkas›nda kendini baflar›yla var etti¤i için ödüle de¤er buldu¤unu aç›klad›.J
“Katledildi¤imiz Günler” etkinli¤i kapsam›nda yap›lacak olan “o günün hikayesi” isimli sergi 19 Aral›k 2008 tarihinde 19.00’da ‹dil Kültür Merkezi’nde aç›lacak.
haberler
“Ac›lar fienli¤i”ni Arama Tiyatrosu sahneliyor
GRUP YORUM g ü n c e 35
k a s › m 2 0 0 8 : ‹stanbul Üniversitesi’nde Halk Bilim Kulübü taraf›ndan düzenlenen söyleflide yaklafl›k 300 kifli ile sohbet etti.
38
k a s › m 2 0 0 8 : Armutlu katliam›’n›n y›ldönümü dolay›s›yla Küçük Armutlu’da
düzenlenen anmaya kat›larak flark›lar›n› söyledi. 3 30 kas›m 2008: Divri¤i Kültür Derne¤i’nin ‹stanbul Gösteri Merkezi’nde düzenledi¤i “Yozlaflmaya Karfl› Gençlik fiöleni”nde yaklafl›k 3000 kifliye seslendi.J
Kardefl Türküler, Sayat Nova ile Ermenistan’da konser verecek Bilgesu Erenus’un 17 y›l önce yazd›¤› Ac›lar fienli¤i isimli oyunu Arama Tiyatrosu sahneliyor. Oyunun yönetmenli¤ini Özkan Schulze, müziklerini Ali Eerenus, ›fl›k tasar›m›n› Ulafl Yatk›n yapt›. Foto¤raflar› Özcan Yaman ve Eren Toydemir çekti. Oyunculu¤unu ‹nan Ambarkütük, Özlem Aktafl, Emsal Yeflilbingöl ve Eren Toydemir’in üstlendi¤i oyun, her hafta cumartesi günü saat 20:30’da Arama Tiyatrosu sahnesinde oynan›yor. Oyun için Bilgesu Erenus flöyle söylüyor: Bas›lm›fl olsa da Ac›lar fienli¤i’ni, uzun bir süre, yazd›¤›m oyunlar aras›nda saymakta zorland›m. Mesleksel anlamda flöyle bir kusurum var; bir oyunumun yaz›l›p bitti¤ini anlamam için, onu mutlaka ve mutlaka, seyircisinde seyretmem gerek! Sovyet Bloku’nun çökertildi¤i y›llarda, tiyatrolar ve rejisörler, haberli olsalar da Ac›lar fienli¤i’nden uzak durmufltu. Asl›nda, oyunlar›mdan çok, ismimden uzak durulan günler… Sürekli gözalt›na al›n›yor, yarg›lan›yordum. ‘Ac›lar fienli¤i’ni keflke Bilgesu yazmam›fl olsayd› da oyna-
sayd›k!’ diyen tiyatrolar›n yan› s›ra, bafllay›p vazgeçenler de oldu. fiikayetçi de¤ilim, onlar bana inatta sabr› yaflat›p, farkl› bir güç katt›lar. 2008 y›l›n›n sonunda, hem seyredenler hem de yazar› için Ac›lar fienli¤i’ni görünür k›lan, Özkan Schulze ve Arama Tiyatrosu’na, kucak dolusu sevgiler... fiimdi ben, Ac›lar fienli¤i’nde, seyirciyi seyrederken, bu yaflanan günleri daha o günden nas›l olup da gördü¤ümü görüyorum. fiimdi ben, içimizdeki son yarg›ç, vicdan, giderek toplumsallaflt›¤› için, devrimi ve kaç›n›lmazl›¤›n› görüyorum.
Sayat Nova Korosu, Kardefl Türküler ve BGST Dansç›lar›, Ermenistan’da verecekleri konserlerin duyurusunu yapt›lar. 1014 Aral›k tarihlerinde yap›lacak Ermenistan turnesinde, birlikte Türkçe, Ermenice, Kürtçe, Arapça, Çingenece, Lazca gibi birçok farkl› dilde flark›lar seslendirecek olan Sayat Nova ve Kardefl Türküler, danslar eflli¤inde haz›rlad›klar› gösterilerini Hrant Dink’e adad›klar›n› aç›klad›lar. ‹stanbul’da yap›lan bir konserin ard›ndan, halklar›n kardeflli¤ine olan özlemini “Düflün bir kez Mehmed Uzun, Türkler, Kürtler ve Ermeniler Yerevan’da birlikte türkü söylüyor. Hem de sadece
kendi türkülerini de¤il, birbirlerinin türkülerini. Biz koltuk de¤nekleriyle ç›km›fl›z ortal›¤a halay çekiyoruz!” sözleriyle yans›tan Hrant Dink’in bu dile¤ini yerine getirmek isteyen müzisyenler, 68 kiflilik genifl bir kadroyla Ermenistan’da halklar›n kardeflli¤ine vurgu yapacak bir dizi konser düzenleyecek. Bahar Kap›lar›n› Açt›¤›nda… / Karun e Kalis ad›yla, 12 ve 13 Aral›k akflamlar› yap›lacak gösteriler halk konseri fleklinde düzenlenecek. Yerevan ve Vanatzor’da yap›lacak gösteriler, haz›rl›k sürecinden itibaren bir film ekibi taraf›ndan da belgelenmeye baflland›.J
fiimdi ben, sokaktaki adam›n yada uyuyan devin –dünyada ve bizde- uyand›¤›n› görüyorum. Demek ki, her yafltan çocuklarla yeniden devrimin pefline düflülecek!‹çimin rahatl›¤› bundan geliyor, mutluyum.” Yazar Bilgesu ERENUS, flehir d›fl›nda olmad›¤› taktirde, oyunlardan sonra, kalmak isteyenlerle yap›lacak olan sohbet toplant›lar›na kat›lacak.J
ARALIK 2008 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Yaflam›n› Fransa’da sürdüren flair fieyhmuz Da¤tekin’e Frans›z Akademisi, “Theophile Gautier Ödülü”nü verdi. 1986’dan beri Fransa’da yaflayan Da¤tekin, geçen y›l da “Sadece Ateflsiz Bir Köprü” kitab›yla Mallarme Ödülü’nü alm›flt›. Frans›zca kaleme ald›¤› 6 fliir kitab› ve bir roman› bulunan fieyhmus Da¤tekin, Ad›yaman’›n Harun köyünde do¤umlu. 1986’da Fransa’ya yerleflen Da¤tekin, burada Türkçe, Kürtçe ve Frans›zca fliirler yazd›. Fransa’n›n en köklü ve eski kurumlar›ndan Academie Francaise (Frans›z Akademisi), bu y›l da¤›tt›¤› toplam 65 ödülü, akademi direktörü Pierre-Jean Remy’nin yapt›¤› bir konuflmayla akademisyen üyelerine takdim etti. Remy, fieyhmus Da¤tekin’in “Sadece Ateflsiz Bir Köprü” kitab›n›n “Türkçe, Kürtçe ve Frans›zcan›n buluflma noktas›” oldu¤una dikkat çekti. 3“‹flkenceye Tolerans” filmi En ‹yi Belgesel Film Ödülü’nü ald›. Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf›’n›n (T‹HV) gerçeklefltirdi¤i, yönetmenli¤ini Arma¤an Pekkaya ve Umut Kol’un yapt›¤› ‹flkenceye
Tolerans adl› belgesel film, 9. ‹zmir Uluslararas› K›sa Film Festivali’nde En ‹yi Belgesel Film Ödülü’nü ald›. T‹HV, ‹flkenceye Tolerans belgeselini, bu belgeselin gerçek sahipleri olan Türkiye’de ve dünyada iflkence görmüfl milyonlarca insana adad›¤›n› aç›klad›. Aç›klamada, “‹flkenceye Tolerans belgeselinin kazand›¤› baflar›, iflkencenin ve kötü muamelenin önlenmesi için verilen mücadelede önemli bir ad›md›r.” denildi. "‹flkenceye Tolerans" bu y›l 45. Antalya Alt›n Portakal Film Festivali, 20. Uluslararas› ‹stanbul K›sa Film Festivali, 13. Boston Film Festivali, 29. ‹FSAK Yar›flmas›, ODTÜ K›sa Film Günleri gibi ulusal ve uluslararas› birçok festivalde finalist oldu ve gösterildi. 3Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun Deli Dumrul adl› oyunu, Ukrayna’da düzenlenen Karadeniz Kulübü Üçüncü Tiyatro Festivali’nde “Son 3 y›l›n en iyi oyunu” seçildi. Festival kapsam›nda sahnelendikten sonra aralar›nda önemli elefltirmenlerin de
bulundu¤u seçici kurul taraf›ndan de¤erlendirmeye al›nan eser, Y›l›n En ‹yi Yap›t› ödülü için yar›flt›. Ancak eserin üstün baflar›s› nedeniyle jüri, Deli Dumrul için daha farkl› bir de¤erlendirmeye gitti ve oyunu Son Üç Y›l›n En ‹yi Yap›t› seçti. 31001 Belgesel Film Festivali sona erdi. Belgesel Sinemac›lar Birli¤i (BSB) taraf›ndan 13-19 Kas›m tarihleri aras›nda düzenlenen, 11. Uluslararas› 1001 Belgesel Film Festivali sona erdi. 30’u Türkiye’den, 12’si yurt d›fl›ndan olmak üzere 42 yönetmenin kat›ld›¤› festivali takip edenler, etkinlik süresince Avustralya, Fransa, Filistin, ‹srail, ‹talya, Finlandiya, Hollanda ve Norveç’ten gelen yönetmenlerle sohbet ettiler. Festival kapsam›nda, “Kültürleraras› Diyalogda Belgesel Sinema”, “Belgesel Sinemada Müzik” ve “Süha Ar›n Belgesel Sinemas›” bafll›kl› paneller de düzenlendi. 35 ülkeden, 127 filmin gösterildi¤i festivalde 78 yabanc›, 49 yerli filme yer verildi.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3virtüözler cavit murtezao¤lu Artvizyon Yap›m
48 | TAVIR |ARALIK 2008
3bafl›bozuk mor ve ötesi Rakun Müzik
3güldünya flark›lar›
3bafle¤meden
kad›n sanatç›lar DMC
grup yorum Kalan Müzik