Aralik2009

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

2.25 TL(KDV’li)

aral›k 2009

›ssn 1303-9113 •2009/12 • say› 92

. 9 y›l sonra 19 aral›k ve kalemimizden dökülenler . absürd tiyatronun ustas›: harold pinter . filipinler’de devrimci mücadele ve “kurtulufl tiyatrosu” . bir kapanmaz yara: marafl



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba Öyle bir gündü ki o, benzeri yaflanmam›flt› tarih boyunca… Öyle bir gündü ki o, zalimler, zulüm ad›na heybelerinde ne varsa, boflaltm›fllard› tutsaklar›n üzerine…

Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu

O gün, 2000 y›l›n›n Aral›k ay›n›n 19’unda, iki iradeydi çarp›flan. Zulüm, “Teslim olun, diz çökün!” diyordu; tutsaklar ise “Ölece¤iz ama asla teslim olmayaca¤›z!”… Dediklerini fazlas›yla yapt›lar. Söylediklerinden bir eksik yapt›klar› anda, ölümü gerçek anlam›yla yaflayacaklar›n› biliyorlard› çünkü. Korkmad›lar, sinmediler; hiç kimseden yard›m beklemeden, yürek ferahl›¤›yla, tam 28 kez yürüdüler ölümün üzerine.

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek

O gün tam 28 güvercin yükseldi masmavi gö¤e do¤ru… O gün tam 28 karanfil açt› ülkenin dört bir yan›nda. Bir kelebek tam 28 kez kanat ç›rpt›ktan sonra kondu o karanfillerin birine… Tam 28 ana gö¤sünü yumruklad› o gün. Ülkenin yine dört bir yan›nda tam 28 mezar kaz›ld›… Tam 28 a¤›t yak›ld› yanan, yak›lan, bombalarla ve kurflunlarla katledilen 28 can ad›na…

Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com

Ölümün s›radanlaflmas›n›, ölümün art›k hiçbir zaman korkutucu olamayaca¤›n› gördü bu topraklar. Ölümün ufkunda umudu gördü… Devrimci tutsaklar, umudu ölümleriyle kaz›d›lar bu halk›n künyesine. O umutla düfllerimiz, hiç olmad›¤› kadar masmavi bugün.

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0 (212) 452 23 02

O gün, Aral›k’›n 19’unda yenilseydi tutsaklar, bir daha açmayacakt› çiçekler umudun renginde. Masmavi düfller, bir daha hiç görülmeyecekti. Bu ülkenin gökyüzünden kara bulutlar hiç eksilmeyecekti… ‹rade savafl› bugün için bitmifltir. Tutsaklar, yani umudun tafl›y›c›lar›, yani özgürlük ve ba¤›ms›zl›k sembolleri; kendilerinden kat be kat güçlü bir hasm›n iradesine boyun e¤dirmifllerdir. Tecrit politikas›n›n yaflamas› için katledilen 28 tutsa¤›n üzerine, yedi y›l süren büyük direniflte 94 ölüm daha ekleyerek, 122 karanfille kazan›lm›flt›r bu irade savafl›. fiimdi umudu büyütmenin zaman›. fiimdi, yar›nlara daha güvenle yürümenin, engin denizlerde özgürlük rüzgarlar›yla pupa yelken yol alman›n zaman›. fiimdi, 122’lerin düfllerini gerçe¤e dönüfltürmenin zaman›… “Onlar ölmediler yok! Atefl fitiller gibi Dimdik ayakta Barut ortas›ndalar” Halk ve vatan sevgisinin somutland›¤› bedenlerini açl›¤a, ölümün koynuna yat›r›p da, 19 Aral›k’ta zulmün cellatlar›n›n yüzüne tükürerek ölümün üzerine yürüyenlerin aflk›na… Onlar›n sevdalar› ve düflleri aflk›na… Onlar›n yolundan yürümeye and içenlere bin selam olsun. Yeni y›l›n ilk ay›nda, umutlar›m›za yeni umutlar ekleyece¤imiz yeni bir ocak ay›nda görüflmek dile¤iyle… Dostlukla…

Yerel süreli yay›n tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

12/2009

33 böyle olmad› ki.. olmad›, hiç olmad›!

3 5 6

11 17 18 20 23

27 30 32 25 40 44 46

DENEME erkan demir böyle olmad› ki... olmad›, hiç olmad›! fi‹‹R bedri rahmi eyübo¤lu zindan› tafltan oyarlar DE⁄ERLEND‹RME temel demirer, derya alabora, metin coflkun, flükrü erbafl 19 aral›k 2000 ÖYKÜ 19 Aral›k öykü yar›flmas› öyküleri MEKTUP ümit zafer hoflgeldin güler DENEME türkan do¤an bir kapanmaz yara: marafl DENEME ümit zafer karay›lan der ki ‹NCELEME eren bu¤lal›lar filipinler’de devrimci mücadele ve “kurtulufl tiyatrosu” B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer carlos marighella T‹YATRO gülnaz b›cakç› bal›kesir muhasabecisi B‹YOGRAF‹ gülnaz b›çakç› absürd tiyatronun ustas›: harold pinter ARAfiTIRMA tav›r edebiyat türlerinin en melezi: roman-ll RÖPORTAJ tav›r inan temelkuran S‹NEMA sevgi duman bornova bornova HABERLER

63 sanatç›lar 19 aral›k’› anlatt›

3 32 harold pinter

27 3 carlos marighella

3 23 filipinler’de devrimci mücadele ve “kurtulufl tiyatrosu”

kapak ön iç kapak karikatür: mehmet arslan arka iç kapak foto: FOSEM

3


deneme

böyle olmad› ki... olmad›, hiç olmad›! erkan demir

Uyuyorsun. Derin ac›lar›n izleri var yorgun yüzünde. Az önce düflürdü¤ümüz ateflinin, art›k her fleyden etkilenen bedenine verdi¤i ac›lar›n izleri bunlar biliyorum. Ama daha ne kadar çekeceksin bu ac›lar› bilmiyorum. Ne vakit bu hastane ko¤uflundaki yata¤›ndan kalk›p da aram›za kat›lacaks›n, onu da bilmiyorum. Bilmemek sinirlendiriyor beni. Hepimizi... ’96 geliyor akl›ma, iyice eriyen bedenini gördükçe. Her an› eylem olan 69 gün. Ulucanlar’dayd›n o zaman. En öne at›lanlardand›n. “Tabutluklara girece¤imize ölürüz!” diyen sesleriniz hala kulaklar›m›zda. Nas›l silinir ki o ses! O seslerin gücüyle y›km›flt›k o vakit tabutluklar›. Sizin eriyen bedenlerinizin ördü¤ü barikat› aflamam›fllard›, bizi tabutuluklara mahkum etmek isteyenler... Uyuyorsun. Dinlen biraz. Çok ac› verdi bu seferki atefllenmen. Zor düflürdük gerçekten. Diyalekti¤in kanunu. Z›tlar›n birli¤i yani… Atefller içerisindeydin ama bir yandan da üflüyordun ölesiye. Islak bez tamponlar› aln›na, eklem yerlerine koydukça titriyordun. Sen üflüdükçe ben de üflüyordum seninle birlikte. Difllerin birbirine vurdukça, lanet ediyordum senin yakan› b›rakmayan, ad›na enfeksiyon denen merete... Seni amans›z, seni zamans›z yataklara düflüren mikroplara... Nas›l da kahrediyorsun sen de bu duruma. Sempozyumu konufluyorsun benimle sürekli. Y›llard›r böyle bir uluslararas›

ARALIK 2009 | TAVIR | 3


deneme

etkinlik, bir sempozyum düzenlemek için ça- Uyuyorsun... l›flt›¤›n›, çabalad›¤›n› biliyoruz. Sempozyum geldi çatt›. Kaç gün kald› ki flunun fluras›nda? Çoktand›r bir fley de yiyemiyorsun. fiu ad›na ensure denilen, vitamin-protein deposu s›v›“Tekerlekli sandalyede bile olsa gelip kat›la- y› da almasan, neredeyse açl›k grevine gitmifl ca¤›m sempozyuma” diyorsun. Gülüyorum. gibi olacaks›n. “B›rak flimdi tekerlekli sandalyeyi falan. Yürüyerek birlikte gidece¤iz oraya.” diyorum Uyand›r›p, haz›r ateflin düflmüflken bir ensure içirsem mi diye düflünüyorum ama k›yam›iyileflece¤ine olan inanc›mla... yorum. Uykuya daha çok ihtiyac›n var flimdi. Bu sempozyum için oluflturulan komitenin toplant›lar›n›n senin yatakucunda yap›l›yor Uyu sen. olufluna, seninle birlikte biz de kahrediyoruz. Nas›l da ihtiyac›m›z var asl›nda senin çabala- Ko¤uflta kalan di¤er hastalar merakl› gözlerr›na, senin iflbitiren yan›na, senin öngörüne... le geleni-gideni süzüyorlar. Sonunda, biri Yine de ac›lar içinde k›vran›rken bile dene- merak›n› yenemiyor, gelip soruyor bana. yimlerini aktarman, yol göstericili¤in, birçok “Kardefli misin?” diyor. “Arkadafl›y›m.” diyoifli kolay k›l›yor bizim için.. rum. “Allah allah” diyor, “ne güzel bir arkadafll›k bu. ‹nsan›n kardefli gelip kalm›yor baUyuyorsun. flucunda, uykusuz, tüm gün boyunca...” Konufluyoruz. Kafanda hep yaklaflan semGülümsüyorum. Do¤ru; düzen kardefllik duypozyum var. Soruyorsun ayr›nt›lar›. Anlat›yorum. K›z›yorsun duyduklar›na; bit- gular›n›, dostlu¤u da çoktan öldürmüfl. Bizim memifl, birbirine girip kar›flan ifllere... ‹flini iyi senin yan›nda uykusuz kalarak üzerine titreyapmayanlara, özensizlere, ufkunu dar tu- memiz; bir buçuk ayd›r yüzlercemizle ziyaretanlara, apolitik davrananlara, olaylara diya- tine gelmemiz flafl›rt›r elbette onlar›. lektik yaklaflmayanlara... Ko¤ufltaki di¤er hastalar›n, hasta yak›nlar›n›n, refakatç›lar›n›n bize imrenerek, hatta K›z›yorsun... k›skanarak bakt›klar›n› görüyorum sürekli. Seni tan›yanlar›n ortak düflüncesi bu; k›zg›n- Oysa zor de¤il ki dostluk, arkadafll›k, ba¤l›l›k, paylafl›m, yoldafll›k... Ama ah flu bencillik… l›¤›n, asabi yap›n... Kan›na girmeye görsün insan›n, onu insanBazen k›r›c› da oluyordun, fark›nda de¤ildin l›ktan ç›karmas› çok zaman alm›yor iflte. ama. Neyse ki niyetinin ne oldu¤unu biliyorUyuyorsun... du herkes. Politik bak›yordun çünkü. Her fleyin do¤ru dürüst yap›lmas›yd› tek der- Ço¤unlukla ciddiydin sen. Sol’la iliflkileri yürüttü¤ünden midir, yoksa sert mizaçl› oludin. ‹nsanlar› k›rmak, dökmek de¤il... flundan m›d›r bilmiyorum. D›flar›dan ço¤u kifli bilmezdi ama, ben senin gülmeyi ne kadar Uyuyorsun... çok sevdi¤ini biliyordum. Gülünce de a¤›z doZiyaretçilerin hiç eksik olmuyor. Bizden, aile- lusu gülerdin. So¤uk esprilerime hem de... mizden çok var ziyaretine gelen. Ayr›ca, y›llard›r birlikte toplant›lar yapt›¤›n, ortak mü- fiimdi gülemeyecek kadar yorgunsun. Gülcadeleyi örgütlemek için y›llard›r dil döktü- meni ne kadar çok istiyorum bilemezsin. Öz¤ün, yine k›zd›¤›n, ba¤›r›p-ça¤›rd›¤›n ama lüyorum o anlar›, karfl›l›kl› dolu dolu kahkaha dostlu¤un da has›n› gösterdi¤in di¤er siya- att›¤›m›z dakikalar›... setlerden insanlar da geliyor yan›na. Nas›l da gözlerinin içi gülüyor gelenlerin. Sana olan Hat›rlar m›s›n, seninle yolculuklara da ç›khislerinin samimiyeti gözlerinden okunuyor. m›flt›k. E¤lenceliydi hepsi. Hiç unutulmayaBaflarm›fls›n. Onlar›n kalbini kazanmay› da, cak kadar dolu dolu ve e¤lenceli... onlara güven vermeyi de...

4 | TAVIR |ARALIK 2009

Uyuyorsun. “Her iflin adam›”yd›n sen. Gönül rahatl›¤›yla her ifli verirlerdi sana bu yüzden. Gözleri arkada kalmazd›. Çok bilmedi¤in bir ifl olsa bile -ki ço¤unu bilirdin zaten- onu mutlaka bitirirdin. Uyuyorsun. Kalk hadi! Çabucak iyileflmen laz›m... Kalk, kendini zorla lütfen. Sana ihtiyac›m›z var. Uyuyorsun... Hadi yeter uyudu¤un. Bak seni bekliyor bir kamyon ifl. Seni bekliyor sempozyum. Filistinli, ‹rlandal›, Lübnanl›, Baskl›... emperyalist sald›rganl›¤a karfl› halklar›n birli¤ini kurmak için az çabalamad›¤›n onlarca dostun, arkadafl›n. Seni bekliyor sol’la ilgili ve daha onlarca konu ile ilgili toplant›lar, tart›flmalar, seminerler, paneller... Seni bekliyor yaz›lar, çiziler. Seni bekliyor koca Armutlu. Seni bekliyor komiteler. Hepimiz bekliyoruz. Kalk hadi, yeter bekletti¤in! Uyuyorsun... Bir daha hiç uyanmayacaks›n... Bu gerçe¤i kabullenmek zor... Çok zor... Keflke k›y›p uyand›rsaym›fl›m seni... Hiç olmazsa bir-iki sat›r daha konuflurduk. Keflke daha çok gelseydim hastaneye... Daha çok kalsayd›m yan›nda... Böyle olmad› ki. Hiç olmad›... Beklemiyorduk bunu. Apans›z oldu. Aniden. Tokat gibi. Bizi b›rakaca¤›n› hiç düflünmüyorduk. Sen de beklemiyordun ki. Ameliyat›n› olup bir an önce iflinin bafl›na dönecektin. K›zd›¤›n çok fley vard›, o fleylerin sorumlular›ndan hesap soracakt›n. Sensiz çok da yürümeyen iflleri derleyip toparlayacakt›n. Çeflitli derneklerde, federasyonlarda seçimler yaklafl›yordu, kalk›p o seçimleri kazanmak için kent kent dolaflacakt›n.Kim yapacak flimdi bütün bunlar›? Elbette o ifller sahipsiz kalmayacak. Yap›lacak mutlaka. Ama sensiz olmas› buruk... Seninle güzeldi onlar› yapmak. Böyle olmad› ki... Olmad›, hiç olmad›!


fliir

zindan› tafltan oyarlar bedri rahmi eyübo¤lu

Bursa'n›n ufak tefek yollar› A¤r›dan s›z›dan tutmaz elleri Tepeden t›rna¤a fliir gülleri Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor. Bir flubat gecesi tutuldu dilin Silaha b›ça¤a varmad› elin Ne ana ne baba ne k›z ne gelin Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor. Ne bir haram yedin ne cana k›yd›n Ekmek gibi temiz su gibi ayd›n Hiç kimse duymadan hükümler giydin Döflek diken diken yast›k bat›yor Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor.

Abenim Yi¤idim dayan. Dayan hey gözünü sevdi¤im Bugün efkarl›y›m açmas›n güller Yi¤idimden kötü haber verirler. Sana kökü d›flarda diyenlerin kökleri kurusun Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün fiiirin gökyüzü gibi herkesin. Sen K›z›l›rmak kadar bizimsin En büyük ustas› dilimizin Can›m›z ci¤erimizsin.

Bugün burdaysa fliirin, yar›n Çin'dedir Bütün h›flm›yla dilimiz Kökünden sökülmüfl bir ç›nar gibi Yüre¤imiz içindedir. Bugün burdaysa fliirin, yar›n Çin'dedir Ac›s›yla s›z›s›yla aln›n›n kara yaz›s›yla Bir yan› nur içinde tertemiz. Bir yan› s›z›m s›z›m s›zlayan memleketimiz içindedir.

Zindan› tafltan oyarlar ‹çine bir yi¤it koyarlar Sa¤a döner bö¤rü tafla gelir Sola döner ç›r›lç›plak demir Çeli¤in has› da yi¤idim aman böyle bilenir Döflek melul mahzun, yast›k bat›yor Yi¤idim aslan›m aman burda yat›yor. Bugün efkarl›y›m açmas›n güller Yi¤idimden kötü haber verirler Demirden pencere tafltan sedirler Döflek melul mahzun yast›k bat›yor Yi¤idim flahinim aman burda yat›yor, Mezar aras›nda harman olur mu? On üç y›l hapiste derman kal›r m›? Azrail aç susuz can›n al›r m›? Döflek melul mahzun yast›k bat›yor Yi¤idim flahinim aman yerde yat›yor... Dilinde dilimi buldu¤um Gücüne kurban oldu¤um Anam babam gibi övdü¤üm Dayan hey Aslan Ustam ARALIK 2009 | TAVIR | 5


de¤erlendirme

o gün temel demirer

Ülkemizin yaflad›¤› en ac› katliamlardan biridir 19 Aral›k. En karanl›k en ac› gündür. Unutmad›k. Bundan tam 9 y›l önceydi bahsetti¤imiz karanl›k gün. O gün içerdekinin de d›flardakinin de bir hikayesi vard›. O gün’ü o an› sanatç›lara sorduk:

Bundan tam dokuz y›l önce, 19 Aral›k 2000 tarihinde, ülke genelinde 20 hapishaneye birden tam 10 bin asker ve polisle birlikte düzenlenen ve tarihin belki de en kötü ironisi olan “Hayata Dönüfl Operasyonu”nda, 28 tutsak yaflam›n› yitirmiflti. Tutsaklar›n kimileri makineli tüfek kurflunlar›yla, kimileri menflei bugün bile tan›mlanamayan gazlarla, alevler içinde yak›larak, kimileriyse do¤rudan gaz bombalar›yla katledilmifllerdi. Yüzlerce tutsak a¤›r flekilde yaralanm›fl, kimileriyse sonradan sakat kalm›fllard›. Bugüne kadar ülke tarihinde, belki de dünya tarihinde efline rastlan›lmayan bir operasyonun k›sa öyküsü, 19 Aral›k’›n bir günlük öyküsü buydu. 19 Aral›k hepimizde bir etki b›rakt›. Aradan geçen y›llara ra¤men o günkü öykünüzü bizimle paylafl›r m›s›n›z? O güne dair hat›ran›zda kalanlar neler... Sizin 19 Aral›k öykünüz nedir? O gün o an eneler yapt›n›z? Neler hissetiniz? O günün öyküsünü bir kez de sizden dinleyelim... “Yaflam kalbini okuyacak bir flark›c› bulamazsa, akl›n› konuflacak bir filozof yarat›r.”[1] O günü, o gün[2] ne düflündü¤ümü, hissetti¤imi düflünüyorum… Tam dokuz y›l önceki o gün; Robbert Haveman’›n, “Her türlü gelece¤in kökleri geçmiflte yatar” deyiflindeki gerçe¤i yaratt›… Art›k hiçbir fley, 20 hapishaneye birden 10 bin asker ve polisle sald›r›ld›¤› 19 Aral›k 2000’den sonra ayn› olmayacakt›; olamayacakt› co¤rafyam›zda… Çünkü o gün, özlenen gelecek için vazgeçilemeyecek bir “geçmifl” yarat›ld›. “Gelece¤in en iyi peygamberi, geçmifltir,” dermifl John Sherman; hakl›! O gün, gelece¤in peygamberi olmaya hak kazanan bir geçmifl yarat›ld›… Gelecek bu geçmiflten asla ba¤›ms›z olmayacakt›; Friedrich Nietzsche’nin, “Yaln›z gelece¤i kuran kimsenin, geçmifli yarg›lamaya hak-

6 | TAVIR | ARALIK 2009

k› vard›r,” uyar›s›ndaki üzere… ***** An›ms›yorum: Cornelius Vanderbilt gibi, “Hukuk mu! Bana ne hukuktan? ‹ktidar bende de¤il mi?” diye hayk›ran vahfleti tan›d›k o gün bir kez daha; hem de en tart›flmas›z›ndan, “‹ktidar budur, böyledir…” dedirten cinsten… “‹ktidar” deyip geçmeyin; o adalet falan da¤›tmaz; hak/ hukuk ise hak getire… Ald›rmay›n Digesta’n›n, “Hominum causa omne ius constitutum est/ Bütün hukuk insan içindir,” demesine… Kolay m›? “Hak ancak eflitler aras›nda bir sorundur, güçlüler yapabildiklerini yaparken, güçsüzler zorunlu olduklar› ac›lar› çekiyorlar,” der Thucydides as›rlar ötesinden… ***** O gün biz(ler)e, baflkalar›n›n bize yani davam›za önem vermesini istiyorsak; kendimize önem vermemeliyiz… gerçe¤ini hat›rlatt›/ ö¤retti… Kendi kendinin hâkimi olmayan, fedaya haz›r olmayan kimsenin özgür olmas› mümkün olabilir miydi? Postmodernler, liberal ödlekler anlamasa da; insan(lar), davalar› u¤runa kendilerini “feda”y› göze ald›klar› oranda insanlaflabilmektedirler… Çünkü ancak kendini yönetenler, kendinde dünyay› (11. Tez’deki üzere!) de¤ifltirecek gücü bulabilirler… ***** Orta yerde bir zulüm vard›; boyun e¤ilmemeliydi; direnilmeliydi; baflar›lmal›yd›; öyle de oldu… Kolay m›? Baflar›, cüretin çocu¤uydu; baflar›n›n s›rr›; bilmek, istemek, cüret etmek ve baflkald›rmakt›; hem de, nerede olunursa olunsun… Asla teslim olunmamal›yd›; teslim olmamak baflarman›n bafllang›c›yd›; Saint Exupery’nin, “Baflar›s›zl›k, güçlülere daha güç verir,” sözü an›msanmal›yd›; o hâlde direnifl zaman›yd›… Baflka türlü davranmak mümkün de¤ildi!


de¤erlendirme

Bunun için atefl hatt›ndaki baflkald›r›y›, düflünce ve niyetlere göre de¤il, hareketlere göre ölçme zaman›yd›. Ateflten gömle¤i s›rtlar›na geçirenler için önemli olan sözler de¤il, o sözleri hayata geçiren tercihlerin davran›fllar›yd›. Çünkü eylemler, sözcüklerden daha fazla konuflur, daha çok fley anlat›rd›; ve sahiciydi… Evet o gün; sahici olan›n zaman›yd›… Tam da bunun için, 1996 Ölüm Orucu’nda kaybetti¤imiz Hüseyin Demircio¤lu, “‹lk önce ben olmal›y›m, çünkü kendimin yapamayaca¤› bir fleyi baflkas›ndan istememeliyim!” diyordu enginleri fethetme cüretinin sahicili¤iyle. Sonra da “Deniz sakin oldu¤u zaman dümeni herkes tutar,” diyen Publilius Syrus’un ve de “Hayallerinizi kovmay›n›z. Çünkü onlar gittiler mi, belki siz kal›rs›n›z, fakat art›k yaflam›yorsunuz demektir,” diye ekleyen Mark Twain’in sözlerini an›msatarak… ***** Politik bir eylem biçimi olarak, açl›k grevine yol açan “Neden”, “Eylemin Kendisi” ve “Sonuç”lar›yla birlikte ele al›nmal›d›r. Bizimkileri ve Bobby Sands’› ancak böyle kavrayabilirsiniz! Beden en büyük savafl alan›d›r! Boby Sands ile bizimkiler kan›tlad› bunu; W. Shakespeare’in kahraman› ‘Venedik Taciri’nin meflhur repli¤ini tekrarlarcas›na: “‹nsan eti kutsal de¤ildir!” Evet açl›k grevi/ ölüm orucu, otoritenin ve kitlelerin “insani-insanc›l” duygular›n› yani vicdan›n› hedefleyen ve bu temelde de “otorite”ye meydan okuyan “pasif isyand›r/ direnifltir.” “Yüzleflme/ yüzsüzleflme” eksenidir… Tam da o günlerde “Ölüm Orucu - Notlar” bafll›kl› yaz›s›na, “Ölüm orucu olay›, ayd›n sorumlulu¤u denilen özel bir sorumsuzluk ve bencil u¤rafl› türünü bir kez daha turnusol testine tâbi tutuyor,” notunu düflen Ulus Baker duraksamadan ekliyordu: “Ölüm orucunda mahkûmun bedeni bir savafl alan›na dönüflür. Onun üzerinde her türden kuvvet birbiriyle mücadele etmektedir. ‹flaretin, ça¤r›n›n, beyan›n bedenidir o. Varl›¤›n dokunabilece¤i, eriflebilece¤i, gezip tozabilece¤i tek yüzey onun görüntüsü, var olabilece¤i tek derinlik onun iç organlar›d›r. Bu savafl ne bir örgüt, ne de devlet taraf›ndan yürütülmektedir. Dolays›zca cezaevinin mimarisi ile mahkûmun bedeni orada karfl› karfl›ya gelirler, yüzleflirler. ‹flte bu beden kendini eritiyor, cezaevinin bedeni için yok k›larak kazan›yordu savafl›... Canl› varl›k ölümü düflünemez. Spinoza’dan ö¤rendi¤imiz bu düflünce olgusal de¤il varolufla iliflkindir. Onun sayesinde ölüm oruçla-

r›n›n ölüme de¤il, yaflama do¤ru gitti¤ini, yaflama iliflkin taleplere sahip oldu¤unu, onunla kenetlenip onu olumlad›¤›n› ö¤reniyoruz. Çünkü yaflam dirençtir. Kendine bir süre biçmez, sonunu alg›lamaz, sona erdi¤inde kendisi ortada bulunmaz...”[3] Yok say›lmak istenenlerin, “yoktan” var olma isyan›yd› o kesit; ölüme ra¤men ölüme meydan okuyan bir ölümsüzlük aray›fl›yd›… Hay›r; Hz. Ali’nin, Ölümün belirtisi do¤makt›r”; Stanislaw Jerzy Lec’in, “Ölümün ilk iflareti do¤umdur,” sözleriyle yetinemeyiz; ölümün “Nas›l”›/ “Neden”i vard›r; çünkü “Ölüm sadece sonun bafllang›c›d›r,” der bir Çin Atasözü… Hay›r, hay›r; “Ölüm âsude bahar ülkesidir” diyen Yahya Kemal’e kulak as›lamazd›; ölümü yenme çabalar›na en kestirme yan›t›, “Herkes ne zaman ölür, elbet gülünün soldu¤u akflam,” dizeleriyle veren Turgut Uyar’›n dizeleri varken… ***** Kolay olmad›; çok ac› çektiler, ac› çektik, hâlâ da çekiyoruz… Ac› çekmenin, ölmekten daha çok cesaret istedi¤ini bilmiyor olamazs›n›z... Ancak ac›n›n atefliyle kavrulmadan, o s›rat köprüsünden geçmeyi göze almadan baflar›n›n mümkün olmad›¤›n› da! Bir an geçmiflinin ac›lar›n bugünkü sevinçlerimizin kayna¤› oldu¤unu an›msay›n; neyi kastetti¤imi anlayacaks›n›z… Bunun için “‹nsan ac› çekmeden olgunlaflamaz,” derdi Konfüçyüs… Evet ac› çekildi; ancak bu ac›ylad›r ki, gelecek o gün baflkald›ran direnç kadar olabilecekti; korku ya da hesaplarla, hiçbir fley yap›lamazd›. Gerekti¤inde hayat› (ama asla vicdan› de¤il!) hiçe sayar bir cesaret gerekliydi; çünkü do¤ru olan› yapmamak cesaretsizlikti… ‹flte o güne dair, “Tehlike ile karfl›laflmam›fl olan insan, cesaret hakk›ndaki sorulara cevap veremez,” der La Rochefoucauld’un sözü… *****

ARALIK 2009 | TAVIR | 7


de¤erlendirme

Oncas›n›n ard›ndan geriye Prometheus’a, Hallac-› Mansur’a lay›k bir destan kald›; bir Kürt Atasözü’ndeki üzere, “Ba ji textê çi dibe?” “Yel kayadan ne götürür?” diye hayk›ran ve hâlâ yol gösteren… Demokritos’un, “Gerçek, uçurumun dibindedir,” sözünü unutmayan gerçekçi hayalleriyle onlar biliyorlard›: Hayal olmadan hiçbir baflar›ya ulafl›lamazd›… Dünyan›n gördü¤ü her büyük baflar›, öncesinde sadece bir hayaldi… Sonra da hiçbir fley, insan›n baflkald›rmaya cüret eden hayal gücü kadar özgür de¤ildir…

tan›kt›r bize/ Aç ve kavruk bir memeden/ Direnmeyi yudum yudum emen/ Bir çocuk gibi ö¤rendik/ Ve direndik/ Ordular kurduk türkü renklerinden/ Bütün a¤›tlar› bir hücumda yendik/ Ac›ya kurflun ifllemez art›k/ Biz yaflamay› zulümsüz sevdik,” dizelerinde tarif edilen “Ac›ya Kurflun ‹fllemez” gerçe¤idir… ***** Son bir fley daha; 9 y›l sonra o gün, bu günden neden hâlâ önemli (mi?)!

Postmodern vaazlara, liberal z›rvalara inat an›msay›n!

Gerçekler yalan, do¤rular yanl›fl ilan edilip; Kafka’n›n “Kendini insanl›¤a bakarak s›na” uyar›s› çok daha fazla önem kazan›yorken; insan›n insanl›¤›ndan utand›¤› bir ça¤da yafl›yoruz.

ABD’deki Afro-Amerikal›lar›n yürüttü¤ü özgürlük savafl›m›n›n en önemli simgelerinden olan “We shall overcome someday/ Bir gün yenece¤iz” ezgisi hâlâ dillerdedir… Sömürgeci ‹ngiliz iflkencehanelerinde katledilen ‹rlanda özgürlük savaflç›s› Boby Sands ve arkadafllar›n›n Kelt dilinde hayk›rd›klar›, ‘Tiocfaidh Ar La/ Bizim de bir gün günümüz gelecek’ slogan› haf›zalarda hâlâ yerini koruyor… Unutmufl de¤iliz! Unutturmayaca¤›z da! Unutulmamas› için elimizden geleni ard›na koymayaca¤›z… Her ça¤›n kahramanlar›, fedaileri, yi¤itleri, idolleri vard›r; kim bunu inkâr edebilir ki? Yaflad›¤›m›z ça¤da -maalesef!- hâlâ geçerli bu! Kahraman› olmayan yüzy›l olur mu; -maalesef!- olmaz! Çünkü “Kahraman kifli halka umut, mutluluk veren kiflidir,” Conrad Detrez’›n deyifliyle… Nihayet “Sosyalizmi tembel, uçar›, egoist, düflüncesiz, kayg›s›z insanlarla gerçeklefltiremezsiniz. Sosyalist bir toplumun, kendi bulundu¤u yerden, genel refah için tutku ve hevesle dolu, yoldafl› insanlar için fedakârl›k ve duygudafll›k dolu, en zoru gerçeklefltirmeye kalk›flacak cesaret ve kararl›l›kla dolu insanlara ihtiyac› vard›r,” der “Toplumun Sosyalizasyonu” bafll›kl› yaz›s›nda Rosa Luxembourg… ***** Nihayet o gündeki Onlar m›? Onlar Nâz›m Hikmet’in, “1+1=Bir”inde, “Biz bugünün kahraman›,/ yar›n›n/ münadisiyiz./ Bu durmadan akan,/ y›k›p yapan/ ak›fl›n/ çizgilenmifl sesiyiz./ Biz/ ad›mlar›n› tarihin ak›fl›na uyduran/ temelleri çöken emperyalizme vuran,/ yar›n› kuran/ lar›z./ O duvar/ o duvar›n›z,/ v›z gelir bize v›z!..” diyenlerdir…

“Gerçekçi ol; do¤ruyu söyleme,” yalan›n›n egemen k›l›nmak istedi¤i; veya insan(lar)›n Gilles Deleuze’ün, “Bireyler art›k bütünsel de¤il, bölünmüfl, ayr›flt›r›lm›fl, da¤›t›lm›fl biçimlerde; kümelerde, örneklemelerde, verilerde, piyasalarda ya da ‘banka’larda ele al›n›yorlar,” diye betimlendi¤i “eflya-insan”a dönüfltürüldü¤ü bu postmodern insan(s›zl›k) kesiti inceledi¤inde flu iki fleyle karfl›lafl›r›z: Yenilmesi “imkâns›z” gibi sunulan yalan ve bu yalanla mücadele ettikçe güçlenen isyan… O gün, biz(ler)e bir kez daha; “‹syanc›lar, vaat edilen insanca yaflam projesinin güvencesi, öznesi, onurudur” gerçe¤ini ö¤retirlerken; tarihi yaratan›n da bu ›srar ve kararl›l›k oldu¤unun alt›n› çizerler… Bu da gün gelir… “Aln›n›/ da¤ atefliyle ›s›tan/ yüzünü kanla y›kayan dostum/ senin/ uyurken duda¤›nda gülümseyen bordo gül/ benim kalbimi harmanlayan isyan olsun/ flimdi dingin gövdende/ u¤ultuyla büyüyen sessizlik/ birgün benim elimde/ patlamaya sab›rs›z mavzer olsun/ bafl›n› omzuma yasla/ gö¤sümde tafl›yay›m seni/ gövdem gövdene can olsun,” dizeleriyle Arkadafl Zekai Özger’in dilimizden düflmeyen ‘Aflkla Sana’d›r… Bu da gün gelir… “Biz Marksizmi entelektüel gevezelik ve dünya devrimci hareketinin trafik polisli¤ini yapmak için okuyup ö¤renmiyoruz. Biz dünyay› de¤ifltirmek için, dünyan›n Türkiye’sinde devrim yapmak için Marksizmi ö¤reniyoruz,” sat›rlar›d›r… Bu da gün gelir… O gündür… Yani fedakârl›k ile kahramanl›¤›n “Teslimiyet asla!” hayk›r›fl›yla destanlaflt›r›lmas›d›r... 19 Kas›m 2009 16:51:33, Ankara. NOTLAR

Yine Onlar, Nâz›m Hikmet’çe, “Dinleyip diyecek çok./ Fakat uzun söze vaktimiz yok./ Yürüyelim…” diye hayk›ranlard›r… Veya Onlar, Atilla ‹lhan’›n dizelerindeki vazgeçilemezliktir: “Ben sana mecburum bilemezsin/ Ad›n› m›h gibi akl›mda tutuyorum/ Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ Ben sana mecburum bilemezsin/ ‹çimi seninle ›s›t›yorum/ / Ne vakit bir yaflamak düflünsem/ Bu kurtlar sofras›nda belki zor/ Ay›ps›z fakat ellerimizi kirletmeden/ Ne vakit bir yaflamak düflünsem/ Sus deyip ad›nla bafll›yorum…” Ya da Onlar Nikolay Vaptsarov’un “Mektup”undaki, “…farkl› bir fleydir,/ yeryüzü/ zehirli pas›ndan/ silkinirken/ ölmek,/ bafllarken milyonlar›n ölümsüzlü¤ü,/ asl›nda bu, flark› demek,/ evet, bu flark› demek,” olan bir sonsuzluk/ ölümsüzlük flark›s›d›r… Özetin özeti; nihayetinde Onlar; Adnan Yücel’in, “Y›ld›zlar ve sular

8 | TAVIR | ARALIK 2009

[1] Halil Cibran, “Kum ve Köpük”. [2] Çok fley yazd›k Onlara dair; yazd›klar›m›z›n alt›ndaki imzalar hâlâ bizimdir; ne yazd›¤›m›z›, neye imza att›¤›m›z›n bilincindeyiz; dediklerimizin ve onlar›n arkas›nday›z; her zaman, daima! Bu konuda bkz: S. Özbudun-T. Demirer, “Söylenecek Yalan Kalmad›” ‹nsan Hak(s›zl›k)lar›, Ütopya Yay., 2008, ss.257-332; S. Özbudun-T. Demirer, “Hay›r, Evet’ten Önce Gelir”! Hukuk(suzluk) Yaz›lar›, Ütopya Yay., 2008, ss.486-494; S. Özbudun-C. Sar›-T. Demirer-Ö. Orhangazi, “Yeni Düzen(sizlik)”den Baflkald›r›ya, Ütopya Yay., 2005, ss.211-214; N. Atmaz-‹. Çayla-T. Demirer-Y. Demirer-E. Kubilay-Murat K-Ö. Orhangazi-N. K. Özbolat-S. Özbudun-G. Özgür-E. A. Özkaya-T. fien, ÖDP Yaz›lar›, Ütopya Yay., 2001, ss.96-97/ 100-118; S. Özbudun-T. Demirer-G. Özgür, ‹mparatorun Soytar›s› Egemen Medya, Ütopya Yay., 2007, ss7-24. [3] Ulus Baker, “Ölüm Orucu–Notlar”, Birikim Ayl›k Sosyalist Kültür Dergisi


de¤erlendirme

ölenler böyle yok olmay› hakedecek ne yapm›flt›? Baz› fleyleri anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü yaflanan fley o kadar korkunçtur ki nas›l ifade etseniz az gelir. Yap›lan operasyon bence kelimelerle anlat›lamayacak kadar insanl›k d›fl›yd›. Kendi fikrinden olmayan› yok sayan ›rkç› düflünce sistemi, hapishanelerde flaka yapar gibi hayata dönüfl ad›n› verdi¤i operasyonla bir sürü insan› iflkenceyle öldürdü. Bu kimi hayata döndürdü, ölenler böyle yok olmay› hak edecek ne yapm›flt›, bizden olmayan› ortadan kald›rmaya yönelik bu nefret günlük hayatta nereden bu kadar besleniyor? San›r›m sorulacak çok soru var. Ama cevaplar asl›nda bu felaketleri aç›klayamayacak kadar basit: ‹ktidar... Bu olgu yaflam üstünde var oldu¤u sürece o gücü elde etmek için insan›n insana yapmayaca¤› fley yok diye düflünüyorum. Ruhumuzu ve bedenimizi kanla beslemedeki bu doyumsuzluk, tatmin olmaya yaklaflt›¤›m›z noktadaki bu vahflet, insan olman›n gere¤ini, insan böyle bir fleyse ben bu hayatta nerede durmam gerekti¤ini gerçekten bilmiyorum. Tarihe bakt›¤›m›z da soy k›r›mlarla vahfletle dolu.Gücü olan›n di¤eri üstündeki insanl›k d›fl› hali beni dehflete düflürüyor.Bir kez daha ›rkç› düflünceyi lanetliyorum.

Derya Alabora

19 Aral›k’a uzanan süreç bir operasyonun ipuçlar›n› vermiflti zaten. Bunu farkedenlerin say›s› ve çabas› toplumu uyarmak için yaz›k ki yetersiz kald›. Göstere göstere katliam› gerçeklefltirdiler. Bu operasyonu düzenlerken en kalleflçe yöntemleri kullanabilecekleri elbette ihtimal dahilindeydi. Ama bu kadar› benim hayalgücümü aflt›. ‹nsanlar› neyle yakt›klar›n›, neyle erittiklerini hala bilemiyoruz. Bu operasyonun ad›n›n "Hayata Dönüfl" olmas› ise gerçekten ironik.

Metin Coflkun

ARALIK 2009 | TAVIR | 9


de¤erlendirme

bir devlet klasi¤i flükrü erbafl

Uzun zaman oldu gazeteye yazmayal›. Yaz› istenen her telefonda mazeret s›ralamaktan utan›r oldum. Ancak gerçekten geçerli bir özürüm vard› ve arkadafllar›m›n beni mazur görece¤ine inan›yordum: Her türlü toplumsal/siyasal muhalefete karfl› bir tehdit, bir flantaj olarak dayat›lan F tipi cezaevleri gerçe¤i... Bir grup arkadaflla birlikte, gerçekleflmesi halinde bu projenin yol açaca¤› bireysel/toplumsal felaketin boyutlar›n› gösterebilmek için, bu kötülü¤ün önlenebilmesi için aylard›r ç›rp›n›p durduk. Elbette bu ç›k›fl›n kendisi ideolojik bir duruflu içeriyordu; ama biz bundan da önce ve sürekli olarak Ulrike Meinhof’un sözcüklerle çizdi¤i flu ç›r›lç›plak insan resmine vurgu yaparak ulaflmaya çal›flt›k, yüreklerini gö¤üs kafesinde bir ceket dü¤mesi gibi tafl›yanlara; devlete; devletin borazanc› bafl› gibi davranmay› biricik gazetecilik eti¤i haline getiren büyük(!) medyam›za: “Bafl›n›n patlad›¤› hissi, kafatas›n›n parçalanaca¤›, patlayaca¤› hissi. Beyninin t›pk› bir erik kurusu gibi burufltu¤u hissi. Sürekli gergin oldu¤un ve bunun görüldü¤ü ve uzaktan izlendi¤in hissi. Hücrenin k›p›rdad›¤› hissi –uyan›yorsun, gözlerini aç›yorsun hücre k›p›rd›yor- ö¤leden sonra, günefl ›fl›¤›nda birden duruyor. K›p›rdad›¤›n hissinden yakan› s›y›ram›yorsun. Niçin titredi¤ini bilemiyorsun, donuyorsun. Normal sesle konuflmak için, yüksek sesle konuflur gibi çaba gerekiyor, neredeyse ba¤›rmak gerekiyor. Dilsiz kalma hissi. Art›k sözcüklerin anlam›n› ay›rt edemiyorsun –ancak keflfedebiliyorsun- ›sl›k sesi veren harfleri kullanmak; s, fl, ç kesinlikle dayan›lmaz. Sözdizimi, gramer denetlenemiyor. ‹ki sat›r yazd›¤›nda, ikinci sat›r›n sonunda birincinin bafl›n› hat›rlayam›yorsun. Dizginlenemeyen bir sald›rganl›k boflan›yor. En vahimi flu: Hayatta kalma flans›n›n olmad›¤›n›n, bunu anlatman›n, bunu baflkalar›na anlatman›n imkâns›zl›¤›n›n aç›kça bilincinde olmak” (Avukat›na yazd›¤› 16 Haziran 1972 tarihli mektup) Ancak ne yaz›k ki devlet, halka karfl› ve yalana dayal› ekonomik, siyasi ve fiziki fliddet gelene¤ine yeni bir fliddet klasi¤i daha ekledi. Bir y›ld›r cezaevlerinin maketleri üzerinde sald›r› provas› yapt›¤›n› ‹çiflleri Bakan›’n›n a¤z›yla iffla eden devlet, göstermelik olarak bafllatt›¤› görüflmeleri, kimi ayr›nt›larda t›kay›p keserek, baflta görüflmelere kat›lanlar olmak üzere, kendisine inanan herkesi bir kez daha aldatt›. Sald›r›dan hemen önceki günlerde pek çok ayd›n, sanatç› ve demokratik kitle örgütü temsilcisi, Adalet Bakan›’na görüflmelerin yeniden bafllat›lmas› için defalarca ça¤r› yapt›, ancak yan›t alamad›. Bu tutum, olup bitenlere bak›ld›¤›nda, devletin gerçek niyetini göstermesi aç›s›ndan son derece önemli. Bu insan k›y›m›n›n ad›n›n ‘flefkat operasyonu’, ‘hayata dönüfl operasyonu’ konulmas› ise, en hafifiyle bir alay, bir afla¤›lama; devletin zekâ –veya kas›t- düzeyini gösteren bir büyük bulufl! Bu nas›l bir pervas›zl›kt›r ki öldürdü¤üne kurtard›m der. Bitirmek için müdahale etti¤i ölüm oruçlar›n›, açl›k grevlerini art›r›r ve sald›r›y› üç kilometre uzaktan izleyerek görevini baflar›yla yapan büyük bas›n›m›z hariç, bütün dünyan›n gözleri önünde ölüme götürür! Nerede ve nas›l bitece¤ini, senaryo sahiplerinin bile

10 | TAVIR | ARALIK 2009

kestiremedi¤i bu devlet klasi¤i bitti¤inde, ölü say›s›n› gördükten sonra, kimler utanmadan, ac› duymadan birbirinin yüzüne bakar; yan›t› bilinen bir soru elbette, ama insan hâlâ insana inanmak istiyor. K›sa cumhuriyet tarihimize, döneminde en çok cezaevi katliam› yap›lm›fl Bakan› olarak geçecek Adalet Bakan›n›n, F tipi cezaevlerinin aç›lmas›yla ilgili, kamuoyuna defalarca aç›klad›¤› yasal düzenlemelerin birini bile yapmadan, h›nç al›r gibi bu cezaevlerine bir gecede yüzlerce kifliyi nakletmesini ise, en az›ndan bir etik sorunu olarak kamuoyunun ve kendisinin vicdan›na(?) b›rakmaktan baflka bir fley gelmiyor flimdilik elden. Devletin, bir katliama özdefl bu ba¤›fllanmaz tutumunun gerisinde nas›l bir iflas etmifl ekonomi-politika oldu¤unu; siyasi/toplumsal hangi halk karfl›t› uygulamalar› halktan gizleme amac› tafl›d›¤›n›, bu ülkenin ayd›nlar›, duyarl› insanlar›, gerçek yurtseverleri en az onlar kadar biliyor. Ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, ‘ölümleri durdurun’ 盤l›¤›n›, önce ölümü desteklemek olarak alg›layan ve suçlayan, sonra da yapt›klar› ‘operasyon’u destekleme anlam›na yoran Baflbakana ve onun ilgili yöneticilerine söylenecek en masum söz ise flu olsa gerek: ‘Sizler bu 盤l›¤›, ç›rp›n›fl› anlamaktan uzaklaflal› y›llar ve y›llar oldu. Ayn› cümleyi bir ay içinde iki ayk›r› anlamda alg›lamak olsa olsa size özgü bir maharettir. Bizler bir insan›n hayat›n›n, yüzlerce cezaevinden çok daha de¤erli oldu¤unu biliyoruz. Ve bu katliam›n karar sorumlulu¤unu tafl›yan, bilinçli olarak bunu alk›fllayan herkesi, tarih ve kamuoyu önünde bir kez daha fliddetle k›n›yor ve suçluyoruz.’ Devletin, ucuz flark kurnazl›¤› ve kendi yurttafl›na duydu¤u derin düflmanl›k duygusuyla bir oldu-bittiye getirdi¤ini sand›¤› F tipi cezaevlerinin gerçek maceras› yeni bafllamaktad›r. Bizler, aylard›r b›k›p usanmadan dillendirdi¤imiz bu cezaevi gerçe¤ini, devlete ve ba¤›ms›z(!) medyaya ra¤men b›k›p usanmadan dillendirmeye devam edece¤iz. Çünkü bizler biliyoruz ki, bu cezaevleri, küçücük bir demokratik hoflgörüsü olmayan bir cezaevi modelidir. Devletin flehvetle savundu¤u sürekli bir ölüm modelidir. ‘‹çeri’nin üzerinden d›flar›y› tutsak alan bir korku rejiminin ilk ve son dura¤›d›r. Sosyal bir varl›k olan insan› biyolojik bir varl›¤a indirgeyen vahfli ve faflist bir modeldir. Siyasal/düflünsel her türlü muhalif yap›lanman›n hücre hücre parçalanmas› modelidir. ‹nsan›n ruhsal ve bedensel olarak çökertilece¤i bir yaln›zl›k cumhuriyetidir. Bireyin, devlete/sisteme karfl› yapaca¤› her türlü itiraz›n, akl›nda ve a¤z›nda kurutulmas› giriflimidir. Özgür düflüncenin ve hayal gücünün ba¤lanaca¤› devlet kaz›¤›d›r. Ve insan›n temel haklar›na, varolufluna, do¤as›na ve onuruna indirilmifl sürekli bir 12 Eylül darbesidir. Onu savunanlara da, ona karfl› ç›kanlara da kolay olmayacak bir süreçtir bafllayan. (2001 y›l›)


öykü

19 aral›k öykü yar›flmas› öyküleri O günün öyküsünü yaz›n demifltik sizlere. ‹çeride savunmas›z tutsaklar› yak›p kavuran, bombalarla-kurflunlarla 28 can›m›z› aram›zdan alanlar unutulmas›n, o gün direnenlerin miras› yar›na bir de sizlerin kaleminden tafl›ns›n istemifltik. Ad›na da “Savrulup Gitmekte Külleri Ömrümüzün” demifltik “yar›flmam›za”... Yar›flt›rmad›k ama sizin heybelerinizden dökülen duygular›n›z›n ka¤›tlara yans›m›fl olanlar›n›... Yar›flt›ramazd›k zaten. Neyi yar›flt›racakt›k ki? “Bunun duygusu daha iyi?” diyemezdik. Gönül isterdi ki, hepsini bu say›m›zda yay›mlayal›m. Mümkün olmad›¤›n› sizler de takdir edersiniz. Zorlukla “seçtik”. ‹flte ad›na seçim diyemeyece¤imiz bir fleydi bu. fiimdilik üçünü yay›ml›yoruz. Gelecek say›m›zda üç adet daha yay›mlayaca¤›z. Öykü sahiplerine sürpriz olsun, bir ay daha beklesinler lütfen. Hoflgörünüze s›¤›narak...

KÖMÜR OLMAK "Kötü kokular geliyor burnuma" dedi birinci ve derin derin nefes ald›. Ona ald›rmamalar›na k›zarak ama k›zg›nl›¤›n› belli etmemeye çal›flarak kendinden emin bir tonda sözünün devam›n› getirdi: "Hiç hayra alamet de¤il bu koku. Hissediyorum, kötü fleyler olacak!" "Aman can›m sen de amma vesveselisin. Hani, ben hiç koku falan alm›yorum" diye cevap verdi ikinci. "Ben de" diye destekledi onu üçüncü. "Bak, gördün mü?" "Ama siz koku alamazs›n›z ki!" diye itiraz etti birinci. Hakl›yd› ve di¤erleri de bunu biliyordu. ‹kinci, susmak yerine kendini be¤enmifl bir edayla ders vermeye kalkt›: "Duymadan inanmam bir fleylerin oldu¤una. Koku-moku hikaye!" Üçüncüyü sinirlendirdi bu sözler: "Her duydu¤una inan›rsan iflin var senin. As›l ben, gözlerimle görmedi¤ime inanmam." Ne zamandan beri susan dördüncü girdi araya: "Olan biten her fleyi gözlerinin gördü¤üyle s›n›rlarsan yanm›fls›n arkadafl. Onlarca ülke, yüzlerce flehir, binlerce kasaba… Kocaman dünyada milyonlarca insan… ‹flte senin gibiler vakti zaman›nda sadece gördü¤üne inanarak kendilerine güler yüz gösterenlere

ARALIK 2009 | TAVIR | 11


öykü

kand›lar, gerçek ne diye sormay›p zulme, vahflete ortak oldular" "A¤›r de¤il mi bu sözler?" dedi birinci. Çünkü dördüncünün sözleri ona da dokunmufltu. "Hiç de de¤il. Zaman bazen genel geçer fikirlerin hüküm sürmesine izin verir, uzaktan k›s k›s gülerek seyreder bizleri. Sonra öyle bir an gelir ki tek do¤ru sayd›¤›m›z, sorgulamaya da kalkmad›¤›m›z fikirlerimiz felaketimiz olur." "Tamam da ne diyorsun flimdi? o yanl›fl, bu yanl›fl… Do¤ru nerede peki?" ‹kinciyi uzun uzun inceledi dördüncü, sevecenlikle cevap verdi. fiefkatli ilk okul ö¤retmenleri gibiydi: "Do¤ru hepimizin birlefliminde. Ne sadece duyulan. ne sadece görülen, ne de dokunulan. Bazen hepsi, bazen bir kaç›…" Sonra hepsi zaman›n ça¤r›s›na uyarak uyumaya çekildi. Birinci kendi kendine söyleniyordu: "Tamam da benim kokusunu ald›¤›m fley ne? Bir fleye de benzetemiyorum. Beni huzursuz eden bu koku?. Of neyse ne!" Düflünmekten vazgeçti. ‹kinci ve üçüncü, birinciye inanmad›klar› için kendilerini tatl› uykunun kollar›na b›rakt›. Dördüncü ise bir fleylerin olmas›n› bekliyordu. Her an bir fleyi kavramaya haz›r olarak yatt›. ‹kinciye saatin tik-taklar› öteden beri ninni gibi gelirdi. O tik-taklar›n olmad›¤› bir yerde uyuyamaz, fark›nda olmadan uykusunda tik-

12 | TAVIR |ARALIK 2009

taklar› sayard›. Az sonra yatmalar›n›n üzerinden dört buçuk saat geçmifl olacakt›. Fakat o da ne! ‹kinci kimi sesler duymaya bafllad›, dikkat kesildi. Yelkovan›n hareketi de¤il düpedüz postal sesiydi duydu¤u; ritmik h›zl› sesler. Gün içinde duymas›na imkan olmayan bu sesleri flimdi yüre¤inde hissediyordu. Di¤erlerini hemen uyarmal›yd›. Peki ya inanmazlarsa ona, onun birinciye inanmad›¤› gibi… Kendine k›zmaya vakti yoktu. Önce dördüncüyü uyand›rd›. Dördüncü de sakin, ses ç›karmamaya çal›flarak di¤erlerini uyand›rd›. "Ne oldu, ne var! Bir fley göremiyorum" dedi üçüncü. "Göremezsin tabi, saat daha sabah›n befli. Yukar›dan sesler geliyor." "Ifl›¤› yaksan." "Hay›r olmaz. Kufl gibi avlanmak m› istiyorsun? Karanl›¤a al›flmaya çal›fl." Söylenene itaat etti üçüncü. Pencereden etraf› kolaçan edip bak›fllar›n› çat›ya yöneltti. "Çat›dalar, görüyorum." dedi. "Ne görüyorsun?" "Üniformal› birileri çat›ya yerlefliyor. Maskeliler." "Nas›l bir maske, kar maskesi mi?" "Tam seçemiyorum. Biraz farkl› bir maske, a¤›z k›sm›nda bir eklenti var. Yarat›k gibiler." "Bir ses duydum, neyin nesi bu?"diye sordu ikinci. "Makineli tüfe¤i çat›ya yerlefltiriyorlar. Onun sesi olsa gerek" diye cevap verdi üçüncü ve az

sonra hiç olmad›¤› kadar so¤uk kanl› konuflmaya devam etti. "Namlular›n› bize çevirdiler. Dikkat! Yere yat›n! Çabuk!" "Atefl etmeye bafllad›lar. Ne korkunç bir ses bu. Kula¤›m u¤ulduyor. ‹yi ki duymuyorsunuz, dayan›lacak gibi de¤il" dedi ikinci. "Benim gördüklerimi görmedi¤in için flansl›s›n. Döfleklerin pamuklar› havaya saç›ld›. Her yer delik deflik" dedi üçüncü. Fal tafl› gibi aç›lm›fl, nereye bakaca¤›n› bilemezken dördüncüyü uyard›: "Dur, ne yap›yorsun? Vurulacaks›n, çek kendini!" Ne zamand›r suskun kalan birinci zor duyulur bir sesle konufltu: "Bu koku da ne böyle? Nefes alam›yorum. Bo¤uluyorum sanki! Kim bo¤uyor beni? Elleri bile olmadan nas›l bo¤uyor?" "Çünkü seni bo¤an gaz! Gaz bombalar›n›n elleri olmaz…" "Peki beni kör eden ne? Hiçbir fley göremiyorum. Sadece karanl›k… Kopkoyu karanl›k!" "Bu sesler! Ne kadar çok bomba at›yorlar!" "Camlar› iyice k›rmal›y›m. Yoksa hepimiz bo¤ulaca¤›z" dedi dördüncü ve bir sopay› kavray›p vurdu vurdu. "Ne yap›yorum ben! Yoldu¤um kendi saç›m! Ç›ld›rm›fl gibiyim. Of, içim parçalan›yor. Kendime hakim olam›yorum. Sinir gaz› vermifl olmal›lar, sakin olmal›y›m." "Duman kokusu! Yang›n m› ç›kt›?" diye sordu birinci. Üçüncü cevap verdi: " Evet, arka taraf yan›yor!" "Su! Su bulmam›z gerek." "Battaniyelerle söndürelim! Çabuk olun!" Zaman ilerlemifl, hükmünü verip her birini tek bir bedende birlefltirmiflti. "Ne kadar da sessiz ortal›k?! Neredeyim ben? Herkes nereye gitti? Karanl›k! Çok karanl›k… Hiçbir fley göremiyorum. Kap› hangi tarafta kald›? fiu tarafta olmal›. Kalkmal›y›m. Ah! Can›m yan›yor. S›cak, çok s›cak. Ölüyorum galiba. Kalkabilsem! Kap›ya bir ulaflabilsem. Neden kimsenin sesi ç›km›yor? Gayret etmeliyim… Tamam kalkt›m! Of, hiçbir yeri göremiyorum… Neye tak›ld›m acaba? Bu s›cak? Gözlerim! Gözlerim yan›yor… Gözle…” "Haydi kalk! Gayret et! Buras› yan›yor, hemen ç›kmal›y›z. Çabuk ol!" "Eriyorum! Yüzüm! Yüzüm nerede? Ellerim! Neden sark›yor böyle? Göz kapaklar›m yok! Burnum, dudaklar›m?! Erimifller! Yan›yor, el-


öykü

lerim, yüzüm yan›yor… Ne korkunç bir ac› bu. Ama hiç alev yok bedenimde. Nas›l yan›yorum ben, nas›l eriyorum böyle?" "O serptikleri fley yüzünden. Beyaz bir pudra gibiydi, içeri püskürttüler. De¤di¤i yeri yakt› geçti." "‹yi ama giysilerim sapasa¤lam. onlara hiçbir fley olmam›fl. Oysa ben eriyiverdim birden." "Bu bilmedi¤imiz de¤iflik bir fley. Giysilere zarar vermeden yak›yor. " Birincisi burun ikincisi kulakt›, üçüncüsü göz, dördüncüsü eldi. Her biri ve hepsi eriyip yand›. Olduklar›ndan baflka bir fleye dönüfltü. fiimdi hiçbiri yerinde de¤ildi. Onlar sustu; kaskat›, kapkara, duymayan, dokunmayan, konuflmayan, görmeyen bir kömür oldu. Onlar sustu, kömür konufltu. Uflak E tipi Kapal› Hapishanesi Kapal› Tutsaklar›

du, “Anlad›n m›?” bafl›n› sallad›, “tamam” dedi. Yaz boyu ifl aram›flt› Ahmet. Marangozluk ve oto tamircili¤inde usta say›l›rd›. Bu meslekleri babas› ve abisinden ö¤renmiflti. Uygun bir ifl bulamay›nca, bir damacana su bayisinin deposunda floför olarak ifle bafllam›flt›. ‹fli, araçla Bayrampafla’daki ana depodan, bayinin Befliktafl’taki deposuna damacana su tafl›makt›. Arkas› 60 damacana su alacak flekilde dizayn edilmifl panelvan minibüse atlad›klar› gibi düfltüler yola. Patronu yan›na

plesiyer Sad›k’› da vermiflti. Sad›k, su bayisinin eski personeliydi. ‹flin zorluklar›n› biliyordu. Yafl›n› doldurunca o da ehliyet al›p, bayide floförlü¤e bafllayacakt›. fioförlerin deyimiyle arabaya ç›kacakt›. “‹fle tam zaman›nda bafllad›n Ahmet Abi. Yaz›n olsa bu ifl hiç çekilmez.” dedi Sad›k, sohbet açmak için. Mevsim k›flt›, aylardan da Aral›k. Haliç Köprüsü’nü geçtiler. ‹lk sapaktan sapt›lar. Göz Hastanesi’ni de geçtikten sonra hapishanenin önündeki yoldan dümdüz ilerlediler. Karfl›lar›nda Bayrampafla Kuru G›da

DAMLA Patronu yolu tarif ediyordu: “Haliç Köprüsü’nü geçtikten sonra ilk sapaktan içeri gireceksin. Yol ikiye ayr›l›r: Koca bir tabela var, ‘Hal Yolu, Bayrampafla’ yazar. Sen Bayrampafla istikametine gideceksin. Göz Hastanesi’ni de geçtikten sonra karfl›na hapishane ç›kar. Biliyor musun hapishaneyi?” “Bilmem mi?” dedi içinden, “oras› bizim kale”. Bir dönem abisi de yatm›flt› Bayrampafla’da. O zamanlar daha küçük bir çocuktu. Babas›yla beraber ziyarete giderlerdi. Nizamiye kap›s›n›n tam karfl›s›nda ziyaretçilerin u¤rak yeri bir kahvehane vard›. Eflini, o¤lunu, k›z›n›, kardeflini ziyarete gelenler o kahvede otururlard›. O günleri, babas›n›n sözlerini hat›rlad›: “Ziyarete gelen flu insanlara bak. Bir tane tak›m elbiseli, kravatl› görebiliyor musun?” der ve ard›ndan her zaman yapt›¤› gibi bir atasözü ile nasihatini tamamlard›: “Eee ne demifller, zenginin at› da¤lar aflar, fakirin efle¤i yolda flaflar”. Atasözünü ve söylenenleri küçük bir çocukken alg›layabilecek durumda de¤ildi. Atasözünü bir daha düflündü ve içinden “onun için da¤larda flahan, hapishanede aslan olduk ya” dedi. Dalm›fl gitmiflti, patron da anlatmaya devam ediyordu: “Hapishanenin duvarlar›n› görürsün zaten. Koca koca kuleleri var. Hapishanenin önündeki yolu dümdüz takip et, karfl›nda kuru g›da hali görünür” dedi ve sor-

ARALIK 2009 | TAVIR | 13


öykü

vermezdi. “Hepimiz halk denizinde birer damlay›z. Giyimimizle, davran›fllar›m›zla p›r›l p›r›l olmal›y›z…” derdi. Tahliye olanlardan kalan eflyalar› en iyi flekilde de¤erlendirir, giyilemeyecek durumda olanlar› ay›r›r, havaland›rman›n ortas›na y›¤ar ve atefle verirdi. Çantadaki son eski eflyay› da öbe¤in üzerine att›. Cebinden bir çakmak ç›kar›p, öbe¤in solundan tutuflturdu. Yan›ndaki R›za’ya bir mendil verdi. R›za mendili al›p bir halay bafllatt›. Herkes yan›ndakinin omzunu tuttu. Ad›mlar, hareketler yavafl yavafl uyum sa¤l›yordu ama yürekler hep uyumluydu. Hem de yaflam›n her an›nda vard› bu uyum. ‹nand›klar› davay› birlikte büyütmenin, birlikte üretmenin ad›yd› yaflamlar›. Bu yaflam› yaflam yapan bir umutlar› vard›. Halk›n tüm yaflam› o cümlenin kendisi olsun diye mücadele ettiklerinden tutsakt›lar ama umutluydular. O bir cümleyi unutmas› zordu: “Yarin yana¤›ndan gayr› her yerde, her fleyde hep beraber…” Kuru G›da Hali’ne gelmiflti. Hamallar, yazmanlar, seyyar sat›c›lar oradan oraya ak›yordu. ‹çinden “fiu insanlar Ümraniye’de ko¤ufl duvar›nda yaz›l› o sözü er geç kavrayacak” dedi ve depoya girdi.

Hali’ni gördüler.

Hemen her gün Bayrampafla Hapishanesi’nin önünden geçerken kornaya bas›yor ve gözünde Ümraniye Hapishanesi’nde kald›¤› günlerden bir an› canlan›yordu. Her zamanki akflamlardan biriydi. Akflam yeme¤i yenmifl, çaylar yudumlan›yor, sohbetler ediliyordu. Coflkusu, enerjisi hiç tükenmeyen Berkan yemekhane kap›s›nda göründü ve sevinçle ba¤›rd›: “Arkadafllar havaland›rmaya!”

“Kolaym›fl be Sad›k. Gerçi hapishanenin önünden geçerken biraz dald›m, hüzünlendim”dedi. “Neden?” diye merakla sordu Sad›k. “Ben de siyasi bir davadan k›sa bir süre Ümraniye Hapishanesi’nde yatt›m. Bayrampafla Hapishanesi’nde de yoldafllar var. Önünden geçerken korna çalsak Aflur Abi duyar m›?” diyecekti, diyemedi, sustu. Sadece Berkan’›n neflesi, coflkusu herkesi sarm›fl ve “Mahalleden tan›d›klar var da” diyebildi. havaland›rmaya ç›k›lm›flt›. Veli Day›, havaGünler birbiri ard›na h›zla geçiyordu. Ahmet land›rman›n ortas›nda y›¤›l› eski elbiselerin ifli ve yollar› iyice ö¤renmifl, yaflam›n hay-hu- üzerine elindeki çantadan eski elbise at›yordu. Komüncüydü Veli Day›. Yoldafllar›n›n yayu içinde damacanalar› tafl›yordu. mal› ya da y›rt›k, eski elbise giymesine izin

14 | TAVIR |ARALIK 2009

O gün yine ayn› yoldan sürdü arabay›. Göz Hastanesi’ni geçince yine hapishane ç›kt› karfl›s›na. Duvarlar›yla, nöbetçi kuleleriyle, tel örgüleriyle karfl›s›nda duran hapishane dünkü hapishane de¤ildi. Çat›larda askerler vard›. Balyozlarla, hiltilerle çat›y› deliyorlard›. Bir de askeri helikopter dolafl›yordu. Korku ve merak içinde ilerledi. Ko¤ufl duvar›na kepçelerinin t›rnaklar›n› pençe gibi geçiren ifl makinalar›n› gördü. Hapishaneden gökyüzüne kara kara dumanlar yükseliyordu. Hapishane duvar›n›n tam karfl›s›nda durdu. Araban›n motoru dizel oldu¤undan çok ses ç›kar›yordu. Konta¤› kapatt›, motoru durdurdu, dinledi: Devrimcii Tutsaklaar Teeslim Al›naaamaz! Arkas›ndaki araçlar da kornalara bas›yordu. Yan›nda oldu¤unu çoktan unuttu¤u Sad›k, endifleyle “Ne yap›yorsun abi? Caddenin ortas›nda durduk sürsene” dedi. Arac› çal›flt›r›p gaza bast›. Bayrampafla’ya operasyon yap›yorlard›. Merak ve telafl içinde sürdü arabay›. Haldeki depoya vard›klar›nda yaz›haneye girdi. Sekreterden TV’yi açmas›n› istedi.


öykü

TV kanallar› yirmi hapishanede 19 Aral›k sabah› “Hayata Dönüfl” ad›yla bafllat›lan operasyonu görüntüler eflli¤inde veriyorlard›. Minibüse damacana sular yüklenene kadar TV’den olan› biteni anlamaya çal›flt›. Sad›k d›flar›dan, “Araba haz›r abi” deyince yola koyuldular. Hapishanenin önünden geçerken her yerin asker-polisle, gazetecilerle ve canl› yay›n araçlar›yla dolu oldu¤unu gördüler. Ahmet öfke, merak, üzüntü… hepsini bir arada yafl›yordu. Sad›k onu teselli etmek istercesine, “‹çerde tan›d›¤›n çok mu abi?” dedi. Üzgün, bafl›n› sallad›. Akl› haberlerde bitirdi mesaiyi.

Ablas›, “Hat›rlars›n anne, Y›lmaz Abi’nin han›m›n›n ye¤eni oluyor. Hani küçükken Ahmet’le bizim bahçede güvercin besliyorlard›. Meyve kasalar›ndan kümes yapm›fllard›. Zay›f, uzun boylu bir çocuktu.” diye anlatt› ama yafll› kad›n yine hat›rlayamad›.

Eve gelince hemen TV’nin bafl›na geçip haberleri izlemeye bafllad›. TV ekranlar›nda operasyon görüntüleri akarken, gözlerinin önünde Ümraniye Hapishanesi’den an›lar bir bir canlan›yordu. Dal›p gitmiflti ki ablas›n›n seslenmesiyle kendine geldi. “Gel üç-befl bir fleyler yiyelim.” dedi ablas›. Yafll› anas› ve ablas›yla sofraya oturdu. Ablas›na bak›nca istemeyerek güldü. Protez yap›laca¤› için baz› diflleri çekildi¤inden ablas›n›n a¤z› burufl burufltu. “Ayn› annem gibi olmuflsun” deyince gülüfltüler. Ablas› “Birazdan Y›lmaz Abi’yi arayaca¤›m, ifl ç›k›fl› u¤rad›m, muayenehanesi kapal›yd›.” dedi.

Ahmet evden ç›k›p , ‹lker’in anne babas›n›n evine do¤ru yürürken, ‹lker de sanki yan›nda yürüyordu. ‹çinden ba¤›rmak, hayk›rmak geliyordu. Evin oldu¤u soka¤a yaklafl›nca slogan sesleri duydu, h›zland›. Soka¤›n girifli resmi ve sivil polisler taraf›ndan tutulmufltu. Soka¤›n içinde genç-yafll› insanlar, mahalleliler vard›. Polislerin aras›ndan s›yr›l›p kalabal›¤a kar›flt›. Yüre¤i denize düflen bir damla gibiydi. Hayk›r›yordu herkesle beraber:

Y›lmaz Abi difl teknisyeniydi. Yemek bittikten sonra ablas› Y›lmaz Abiyi arad›: “Akflam u¤rad›m ama kapal›yd›n›z. Benim difller ne oldu?” diye sordu ama yüz ifadesi bir anda allak bullak oldu. Ahmet’le göz göze geldi. Y›lmaz Abi’ye “Bafl›n›z, bafl›n›z sa¤olsun” deyip telefonu kapatt›. Ahmet, “Kim ölmüfl?” diye sordu. Ablas› “Nas›l olur?” der gibi bakarak, “Senin arkadafl›n vard› ya… ‹lker… ‹lker’i Çanakkale Hapishanesi’nde öldürmüfller. Enifltesi Y›lmaz Abi, muayenehaneyi bu yüzden erken kapatm›fl… Tüm aile ‹lker’lerin evdelermifl.” dedi hala telefonda duyduklar›na inanamayarak.

K›r›klar F Tipi Özgür Tutsaklar, Kas›m 2009

Ahmet, oldu¤u yerde donup kalm›flt›. Yafl dolu gözlerle karfl› duvara bak›yordu ama a¤lam›yordu. Sanki ‹lker hemen karfl›s›ndayd›. ‹lker, tutuklan›p Çanakkale Hapishane’sine götürülene kadar yedikleri, içtikleri hiç ayr› gitmemiflti. Yafll› anas› a¤lamakl› sesiyle hat›rlayamad›¤› ‹lker’i sordu: “Ben tan›m›yom mu, gördüm mü?”

Ahmet bir iç geçirip yerinden kalkt›, TV’nin oldu¤u vitrindeki bir gözden foto¤raf albümünü ç›kard›. ‹lker’le bir dü¤ünde çektirdikleri foto¤raf› buldu, annesine gösterdi. Yafll› kad›n foto¤rafa bak›nca gözyafllar›n› tutamad›: “Bu yi¤ide k›yd›lar he mi…” diye beddualar etmeye bafllad›.

DEVR‹M fiEH‹TLER‹‹‹ ÖLÜMSÜÜÜZDÜR!

NEDEN?

Ben bu öykünün bafl›nda yaflananlar bir daha yaflanmas›n, bu Ülke topraklar› iflgal edilmesin, halk zulüm görmesin diye can›n› ‘’Halka feda’’ eden Karanfillere 19 Aral›k Direniflçilerine bir öykü yazmak istedim. Y›l 2000: 11yafl›mday›m, bedenim ufak aç oldu¤umu, üflüdü¤ümü hissediyorum. Dahas› benden küçük 2 kardeflim var onlar›nda bu durumlar›na tan›k oluyorum. Ama ne yapabilirim ki annemin, ablamlar›n da durumu farks›z... Okula gitmem gerekiyor ama dergi almak için para laz›m, anneme gidiyorum; anne bana para verebilir misin? Dergi almam gerekiyor kalemim de yok uzun zamand›r kulland›¤›m kalem art›k elimde tutamayaca¤›m kadar ufald› açmaktan. Annem ç›kart›p 50 bin lira veriyor. ‹htiyaçlar›m› karfl›layacak

kadar olmasa da mutlu oluyorum, çünkü annemin bu paray› bile veremedi¤i zamanlar› biliyorum. Okul yolunda bafll›yorum düflünmeye bu para ile ne yapmal›y›m diye. Dergi alamam onu ç›kart›yorum akl›mdan çünkü “Okul dergisi’nin” fiyat› 175 bin Lira. neyse her zamanki gibi komflunun k›z›ndan al›r dersimi yapar›m yine diyorum... 1 k›rm›z› 1 de kurflun kelam al›yorum, paramda bitiyor zaten. Okulda yine 6 saat boyunca aç kalaca¤›m, do¤rusu art›k pek etkilenmiyorum çünkü açl›¤a al›flt›m... Ama kendi kendime sormadan da duram›yorum neden öyle? Neden yaz›n da k›fl›n da hep bu siyah ucu y›rt›k ayakkab›mla gelip gidiyorum okula ..oysa benim de babam çal›fl›yor gecesini gündüzüne katarak... Ve okulda derslerden çok bu düflünceler meflgul ediyor beynimi... Ama bu böyle gitmez, gitmemeli geçer bir gün diyorum nas›l geçece¤ini bilmiyorum ama geçmeli... Günlerden Pazar günü babam›n açt›¤› bir küçük bakkal var erkenden uyan›p bakkal› açmam gerek, babam hale sebze almaya gitmifl. Bakkal› aç›p silip süpürüyorum ortal›¤›, sonra da oturup kitap okuyorum. Kimsenin de gelip gitti¤i yok Büyük, kocaman marketler aç›lm›fl herkes oraya gidiyor art›k. Babam geldi getirdi¤i sebzeleri beraber yerlefltiriyoruz. Biz sebzeleri yerlefltirirken gözüm yan binan›n apartman kap›c›s›n›n k›z› P›nar’a tak›l›yor. P›nar da binan›n çöplerini döküyor... Hemen yan taraf›mdada çocuklar oyun oynuyorlar ‘“aç kap›y› bezirgan bafl›’’diye... Öyle çok istiyorum ki gidip oynamay› ama babama yard›m ediyorum. Hem iflimiz var diye babam da yollamaz beni... Ve yine kendi kendime diyorum ki asl›nda babam benim de oynamam› neden istemesin ki ama iflte iflimiz var. P›nar da oynam›yor, çöp döküyor ama babalar›m›z de¤il, suçlu olan baflka fleyler var, oynamam›za izin vermeyen... ‹flte öyle yaflaya yaflaya düflüne düflüne geçiyor günlerim... E tabiî ki bunlar›n yan›nda çok güzel günlerim de geçiyor... Mutlu oldu¤um, kab›ma s›¤amad›¤›m günlerim. Öyle ö¤renmifl olmal›y›m ki en ufak fleylere çok çok mutlu oluyorum. Annemin s›cak bir gülüflü kadar ne mutlu edebilir ki beni? Birgün odada bulmaca çözüyorum bir ses geldi “6 kad›n› diri diri yakt›lar’... Tabii ses televizyondan geliyordu odadaki televizyon aç›kt›, o sesi duyunca merak ettim b›rakt›m

ARALIK 2009 | TAVIR | 15


öykü

elimdekini... Kad›n›n yüzü bembeyazd› çok korkmufltum o an, onlar› tan›m›yorum ama içimin ac›d›¤›n› hisettim bir an. Hapishaneler, çat›lar›nda dumanlar gö¤e do¤ru yükselen hapishaneler... Ama hiç kimse bir fley yapm›yor, yard›m etmiyor. Belki yard›m etmek isteyenler var ama durduruyorlar onlar› ve yard›m etmekten öte silahlar, bombalar s›k›yorlar, dehflete kap›l›yorum gördüklerim karfl›s›nda... Neden itfaiye gitmiyor, neden kimse yard›m etmiyor diyorum be oldu¤unu bile anlamadan… Birileri ç›k›p ‘’HAYATA DÖNÜfi’’ diyor, ben de zannediyorum ki ‘’onlar› hayata döndürece¤iz, kurtaraca¤›z’’ demek istiyorlar... Yine bütün sorular cevaps›z kal›yor... O kad›n›n sesi ve yüzü hala akl›mda, o hapishanedeki insanlar ç›km›yor akl›mdan. Öylece kaz›n›yor haf›zama. Kurcalamak istiyorum ama kimden neyi ö¤renece¤im ki, herkes en fazla benim gördüklerimi görmüfltü... Ve zaten bize göstermek istediklerinden baflkas›n› da göstermemifllerdi televizyonda…

KEN’’ “YOK ETMEK’’ oldu¤unu... 11 yafl›mdaki cevaps›z sorular›n cevab›n› al›yorum flimdi tek tek... Zaten devlet yakmak, yok etmek istiyordu onca insan› neden yard›m etsin ki? Neden itfaiye o at›lan bombalar, s›k›lan kurflunlar devletin de¤il miydi..? Devlet yakmak yok etmek istemiflti çünkü o hapishanedekiler 11 yafl›ndaki Zehra’n›n yaflad›¤›n› hiçbir çocu¤un ve hiçbir insan›n yaflamas›n› isetmiyorlard›... Adalet ve eflitlik istiyorlard›... Topraklar›m›z›n sat›lmas›na karfl› ç›k›yorlard› ve bir set gibi duruyorlard› karfl›s›nda düflman›n..

Zamanla “6 KADINI D‹R‹ D‹R‹ YAKTILAR’’ diyen kad›n› tan›yorum flimdi... Sonra o dumanlar› gö¤e yükselen hapishanelerdeki direniflçilerle tan›fl›yorum tek tek... Tan›d›kça ne güzel insanlar ne onurlu insanlar diyorum... 11 yafl›mda hissetmifltim bir fleylerin oldu¤unu ve iflte o diri diri katletmek istedikleri benim ad›ma,bizim ad›m›za,halk ad›na mücadele ettiler... Onlar›n 11 yafl›ndaki Zehra’n›n, Ayfle’nin, Hasan’›n ve P›nar’›n bile hissedip fark edip ama anlam veremedikleri fley u¤runa direndiler... Ezenden de¤il ezilenVe Y›l 2009… 20 yafl›mday›m… Nereden bilebilirdim ki onlar›n “HAYATA DÖ- den yana oldular ve direndiler kanl› bedenleNÜfi’’ dedikleri fleyin asl›nda onlar› “VAR- ri ile direndiler..

16 | TAVIR |ARALIK 2009

Düflmanda bomba vard› onlarda YÜREK Düflmanda silah vard› onlarda ‹NANÇ Düflman teslim almak istiyordu baflka çareniz yok gelin teslim olun diyordu onlar; ASIL S‹Z HALKIN SAVAfiÇILARINA TESL‹M OLUN diyordu.Bunu diyorlard› çünkü halk›n öncüleriydiler ve gün geçtikçe bir baflkas›yla tan›fl›yorum.. -Atefl olup üzerlerine yürüyen abi ile tan›fl›yorum -‘’6 kad›n› diri diri yakt›lar’’diyen ablayla... -Zay›flam›fl bedenlerine ra¤men düflmanla çat›flmak isteyen ölüm orucu direniflçileri ile tan›fl›yorum -Döktü¤ünüz kanla bo¤ulacak hesap vereceksiniz diyenleri ve daha nicelerini tan›yorum… Onlar yaflatmak istediler ve yaflatmak için öldüler ve iflte bu yüzdendir ki aradan 9 y›l geçmesine ra¤men onlarla henüz tan›fl›yorum ve eminim ki 9 y›l sonra hala yenileri ile tan›fl›yor olaca¤›m ve 9 y›l sonra benim gibi hala daha yeni tan›flacak olanlar da yine olacak... Çünkü onlar halktan biriydiler bu topraklar›n evlatlar›yd›lar ve bu topra¤›n ba¤r›nda daha nice yi¤itler boy verecek ... Fatma Do¤an


mektup

hoflgeldin güler... hoflgeldin güler...

m›z da meydanda.

Sevgili Güler, Amerikan kelepçesi içindeki, tarihin özeti gibi zafere duran ellerinden, o ellerinden öperim…

Merhamet dilencili¤i dayatarak adaletsizliklerine bafl e¤memizi arzulayan cellatlar›n surat›na onurun tokad›n› çarpan ellerinden, o ellerinden öperim…

Halk› gördün mü Güler?

Büyük ailemizi gördün mü Güler?

Halk olman›n o en mutlu haliyle, çekip ald› seni o köhne duvarlar›n ard›ndan. Cüret ve emekten ibaret devrimci iradesiyle hiç durmadan, pes etmeden, s›zlanmadan parçalay›p aflt› en sonunda bütün engelleri. Halk kazand›, k›z›n› ba¤r›na bast›. Seni hayata tafl›man›n Mahir'i olan bu halk, kim ne derse desin, kendisini de gelece¤e tafl›yacakt›r.

‹stanbul'dan Balcal›'ya, Elaz›¤'dan Brüksel'e senin günefle hasret gülüflünü her soka¤a, sesini de sa¤›r sultanlara tafl›d› bizim çocuklar. Aksakall›s› da vard› içinde, mutfa¤›ndan ç›k›p geleni de… Çoluk çocuk, kad›n erkek, genç yafll› ve hepsi birer mavzer k›vam›nda delikanl›yd› "Güler'e Özgürlük" derken. Öyle ki, destursuz Azrail olmaya kalkan riyakârlar alay›n›n kabusu oldular. Her yerde karfl›lar›na ç›kt›lar. Tek kelimeyle, müthifltiler…

Kokmufl ve ziyankâr kraliyetlerinin soy özelli¤i olan nekrofil bir sarhoflluk içinde kanl› yalanlar kusuyorlard› her a¤›zlar›n› açt›klar›nda. ‹nsana benziyordu suretleri ve lakin derin çürümelerinin kokusu ele veriyordu insanl›kla, ilgileri olmad›¤›n›. Ve suçüstü yakalanm›fl bir seri katilin yüzsüzlü¤üyle gizlemeye çal›flt›lar yüzlerini.

Ac›y› bal eyleyen iradenin bin selam›n› veren ellerinden, o ellerinden öperim…

Engelleri afla afla denizlere varan nehirlerin kesintisiz coflkunlu¤undaki yaflam›n flerefine kald›rd›¤›n ellerinden, o ellerinden öperim.

Tabiat› çukurluk olan dipsiz muktedirli¤in ölüm kuflatmas›nda hayat›n k›z›l bayra¤›n› dalgaland›ran ellerinden, o ellerinden öperim. Çirkefin krallar›n› gördün mü Güler?

Kanserden daha habis olan zulmetin ortas›nda bir meflale gibi duran ellerinden, o ellerinden öperim… 122'leri gördün mü Güler?

Dostlar› gördün mü Güler? Onlar, seni o sessiz ölüm hücresinden çekip almaya çal›flanlar›n kollar›ndaki takat, dizlerindeki derman, bilinçlerindeki umudun ta kendisiydiler. Seni oradan ç›kartan ellerin bu denli güçlü, sevecen ve kararl› oluflu bundand›r. Giderken söyledikleri gibi, emekçi ellerde, direngen bileklerde, bafl e¤mez yüreklerde yafl›yor iflte 122'ler. Ve iflte bu varoluflla, oradan ç›kar›p ald› seni Melek'ler…

Seyhan’› gördün mü Güler? “Can›m›z Güler için” diyerek yollara düflen ve her bir ad›mda “Yaflas›n Güler Zere” diyerek karanl›¤›n madrabaz fleytanlar›n›n kahrolmas›na sebep olan dostlar› gördün mü Güler? Omuz omuza oldukça büyüyen bir isyan selinin damlas›yd› onlar. Ki hayat denilen bu kavgada geldikçe omuzlar›m›z yan yana, bile¤i bükülmez bir kudret yarataca¤›-

Ve flimdi sen, seni seven herkese bir zafer göstermelisin: Kanseri de yenmelisin! Yeneceksin… Yenece¤iz… O günü de görece¤iz Güler: “Bir umudum sende / Anl›yor musun?” umudundan, o y›ld›zl› umudundan öpüyor, yüre¤imizle kucakl›yoruz seni.

ARALIK 2009 | TAVIR | 17


deneme

bir kapanmaz yara: marafl türkan do¤an

fl›’na. Anadolu’nun bozk›r›na k›r çiçekleri gibi da¤›lm›fl halklar; sonras›nda yerleflip yurt, yuva kurmufllar Nurhaklar›n eteklerindeki köylerde. Kardeflçe bölüflmüfller ekmeklerini… Bir zaman sonra da¤lar›n› yeniden sarm›fl çakal sürüleri. Engerek y›lan›, gözlüklü sar› y›lan›, ç›ng›rakl› zehirli y›lan› eksik olmam›fl. Bu sefer a¤ac›n kurdu kendi özünden olmufl. Marafl’›n göbe¤inde 31 y›l önce kanl› bir Kerbela yafland›¤›nda, düflürmüfl omzundan kahramanl›¤›n h›rkas›n›. Art›k katliam›yla an›lan bir flehir olmufl Marafl. Mahallelerinin dar sokaklar›ndan oluk oluk kanlar akm›fl meydanlar›na. Faflizm, kan kokan elleriyle emekçilerin, devrimcilerin, Alevilerin yaflad›¤› mahallelere do¤ru salyas›n› ak›tm›fl.

Güneydo¤u Toroslar’›n uzant›s›nda k›vr›ml› hem de kanl› yazd›rm›fl Marafl iline do¤ru... da¤ yollar›… K›vr›ml› da¤ yollar›n›n karfl›s›nda ala flafak, duru bir yüz gibi aç›l›rken düflüyor Marafl, Güneydo¤u Anadolu Bölgesi’nin Akdeyolumuz Ah›r Da¤›’na. niz Bölgesi ile birleflti¤i noktada, tarih öncesi ça¤larda kurulmufl bir flehirdir. Akdeniz’in doArd›ndan geçit verir Düldül Da¤›... Ve yollar ¤usunda , 31 y›ld›r omurgas›nda keskin bir a¤götürüyor bizi dolambaçl› da¤ s›ralar›ndan r›s›yla var olan yaral› bir flehir... Yüzy›llar boBinbo¤a Da¤›’na. Yüre¤imizle sar›l›yoruz al- yunca göçer afliretlerin konaklama ve yaylak ça¤› al k›z›l tafll›, bafl› dumanl› karl›, ete¤i kek- yerlerinden biri olmufl bu topraklar. lik sesleniflli flen olas› yüce da¤lara, burcu burcu kokular saçan bereketli Nurhak Da¤la- Güngörmüfl Marafl ili, çok kah›r çekmifltir ve r›’na... yasl›d›r ezelden beri. Marafll›lar, emperyalizmin 1. Paylafl›m Savafl›’nda Frans›zlara karfl› Seher zaman›n›n k›m›ldan›p kalkt›¤› vakit, bu bu topraklar›, “Marafl bize mezar olmadan tozlu yollar götürüyor bizi çevresini da¤lar düflmana gülizar olmaz.” diyerek sahiplensarm›fl, tarihe ad›n› hem kahramanl›¤›yla, mifl. Kad›n-erkek omuz vermifl Kurtulufl Sava-

18 | TAVIR | ARALIK 2009

Resmi ve gayr› resmi kalemlerin senaryosuydu bu. Kontra kalemlerin elinden ç›km›fl senaryo, yine resmi ve gayr› resmi ellerce gerçe¤e dönüfltürüldü. Yaflanan›n ad›na “katliam” diyordu sözlükler. Belki de bu sözcük bile boynu bükük kal›rd›, yaflananlar›n karfl›s›nda... Erkan-› harb’in önderli¤inde faflistler elinden ölüm kofltu sa¤a sola. Siluetinin Kerbela’ya benzedi¤i Marafl, kanl› sokaklar›n›, evlerini b›rakt› gerilerde. “Yabani güller dile gelse söylese. K›y›s› sö¤ütlü coflkun ›rmaklar tarif etse, da¤dan yuvarlanan kayalar anlatsa.” der Marafl Halk›; “Anlatsa kan deryas›nda yüzen canlar›m›z›, ac›lar›m›z›... Ölümler ortas›nda yaln›z, çaresiz kal›fllar›m›z›...”


deneme

lesi’nden: “Döne Geliiin, Döne Geliin, kaças›n amannn!” Nereden gelir bu ses? Hangi sokak? Alev alm›fl hangi ev? Ç›¤l›klar, 盤l›klar, 盤l›klar. Döne Gelinlerin deflilen kar›nlar›ndaki bebeler, giyip pabuçlar›n› kaçmaya çal›fl›yorlar az sonra kafalar›n› uçuracak olan tahray› tutan ellerden… Döne Gelin’in sesi k›s›l›yor bo¤az›n› s›kan el yüzünden. Kan f›flk›r›yor kesilen memesinden. Her evin bacas›ndan yükselirken dumanlar, baflka kap›lara kofluyor ellerinde ölüm oyunlar›yla cellatlar. 80 yafl›nda gözleri görmeyen Cennet Nine’nin oyarak gözlerini, devam ediyorlar oyunlar›na. Günlere, gecelere yay›l›yor. Köylerde insanlar tarlalar›na ekin bafla¤› gibi seriliyor. Cesetlerini toplayanlar›n cesetleri kar›fl›yor yenilerine, fieker Deresi kan ile sulan›yor. Hiç keklik ötmez olmufl sonra bu da¤lar›n yamaçlar›nda, öteni dertli olmufl. Ah›r Da¤›’ndan geçerek Çukurova’ya inmifl dertli öten k›nal› keklikler... fiak›m›fllar y›llar boyu. Üzerinden y›llar geçse de Marafl der da¤lar tafllar. K›y›s›n›n sisi, ince duman›, da¤›l›p da¤lara yay›l›r seher zaman› da Marafl der. Bülbül a¤lar gül dal›ndan. Çi¤ düfler çam i¤nelerinin ucundan, Marafl der. Analar toplan›rlar evlerinin kana çanak tutan duvarlar›n›n dibinde, y›llarca a¤›t yakarlar. Soruyoruz neden yaralar›n sar›lmaz Marafl? “Derdim çoktur memlekete söylenmez” diyor. Ezeli uykusundan uyan›p perde perde yükselen a¤›tlar› dolduruyor kulaklar›m›za; yan›kl›¤a, ac›l›¤a, s›cakl›¤a, bomboz ovalara, s›ra s›ra boy vermifl ç›plak yüce da¤lara... “Memlekete söylenmez” olan dertleri tafl›yan sokaklardan geçiyoruz. Sorulmad›k hesaplar›n defterini açar gibi. Sesler geliyor kula¤›m›za. Aradan y›llar geçse de sokaklar›n, caddelerin k›y›lar›na gizlenmifl bir inilti, bir uluma... Bir kan kokusu, bir höykürüfl. Her yana sinmifl dolafl›yor ayaklar›m›za...

“K›z›l komünistler Moskova’ya!’’ “Müslümanl›k elden gidiyor, koflun. Bir tek çocuk bile kalmas›n; do¤ray›n Alevileri ve komünistleri!” “Ali” diyordu fiah’›n Anadolu’daki adamlar›; “Kerbela” diyordu, “Hüseyin” diyordu... “K›z›lbafl’lara ölüm diyordu a¤z› salyal› höyküren canavar. Ölüm kofluyordu sokak sokak. T›rpanlarla, tahralarla sat›rlarla... Önceden iflaretlenmifl evlerin kap›s› çal›n›yordu tek tek. Hangi flahtan yana olaca¤›n› flafl›rm›fl, iki dünya sultan›n›n kavga alan›nda s›k›fl›p kalm›fllard›. H›s›md›lar, kirveydiler; komfluluk haklar›, helallikleri vard›, k›z al›p k›z verdiler. Esnaft›lar; evleri duvar duvarayd›. S›ra s›ra kaynayan kazanlarda hafllanacak bedenlere soruldu ‹slam’›n flart›. “Salavat getir öldürece¤iz seni.” diye höykürdü biri; “Salavat getirmeyi bilmez bu k›z›l öldürelim!” diye ürüdü bir di¤eri. Bir külçe et daha at›ld› yanm›fl bedenlerin üzerine.

“Sütçü imam aflk›na vurun!”

Gök ekinlerin baflaklar›n› biçen t›rpanlar biçti dillenen bebekleri. Gülücükleri as›l› kald› çivilerle duvarlara. T›rpan t›rpan savurdular ocaklarda.

“‹slam elden gidiyor öldürün Alevileri!”

Bir ses geliyor kula¤›m›za Yörük Selim Mahal-

Memlekete hükmü geçen saraydan devlet baba buyuruyor: “D›flar› ç›kmak yasak!” Evlerinde kalanlar sabah›n ilk ayd›nl›¤›nda evlerinde; köylerinde kalanlar tarlalar›nda öldürülüyor. Marafl’›n sokaklar› yaral› kalm›fl. Akan onca gözyafl› derelere kar›flm›fl. Sokaklar›ndan, evlerinden toplay›p ölülerini kendine yabanc› düflmüfl topraklar›na gömüp, yüzlerinde hayat boyu tafl›yaca¤› derin çizgilerle söyleflip; yan›k eflyalar›yla ve an›lar›yla göç edip gitmifller baflka memleketlere. Geride Marafl’ta bir kapanmaz yara kald›... Hala kanayan... Kapanmaz bu yara... Çünkü o günden bugüne halk›n kan› akmaya, yaras› kanamaya devam ediyor. Zulüm, vahflet her boyutuyla sürüyor. K›yamete kadar ellerimiz yakan›zda diyor analar. Kapanmaz bu yara... Bu zulüm, bu sömürü düzeni son bulmad›kça Marafl, unutulmayacak. Asla!

ARALIK 2009 | TAVIR | 19


deneme

karay›lan der ki... ümit zafer

“Karay›lan der ki harbe oturak Kilis yollar›ndan kelle getirek Frans›z ad›n› bütün bat›rak Vurun Kürt ufla¤› namus günüdür” (Halk Türküsü)

Ç›kan kaç›nc› savaflt› bu, art›k say›s›n› flafl›r›r olmufltuk. Ve her seferinde alyeflil bayra¤›n peflinden giden yi¤itlerin ak›beti meçhul kal›rd›. Yanan yüreklerin sesi duyulurdu sadece: “Eli Yemen’dir, gülü çemendir / Giden gelmiyor, acep nedendir” Padiflah emriydi, emir büyük yerdendi. El mecbur, gidilecekti savafla. Belki bir kurflun de¤ecekti, belki de siperlerin ayaz›nda tifüsten geberip gidecektik. Ve kefensiz yatacakt›k meçhul mekan›m›zda. Ulemalar “mukadderat” derler bu ifle ve lakin, halk›n akl› yatmaz ve sorar, “Acep nedendir?” diye...

1... As›l ad›m, Mehmet. Do¤du¤umda böyle demifller ama sonra, “Karay›lan” diye nam sald›k cümle cihana. Besni kasabas›n›n Elif Köyü’nden bir Kürt çocu¤uyum. Anam Ayfle’den 1888’de do¤du¤um söylenir. Do¤rudur herhal... Babam›n ad›, Mamo’ydu. Da¤ gibi adamd›. Ard›ç a¤açlar›na benzerdi duruflu. Y›k›lmaz san›rd›m onu. Ama bir gün, bir kurflun ile y›k›ld›. ‹yi olmad› bir türlü yaras›. Öldü...

O tuzu kuru ulemalara, beylere, paflalara göre “Halk cahildir, bilmez e¤risini do¤rusunu”. Oysa “Acep nedendir?” diye sorup sorgulayan halk›n bin gözü vard›r, görür her bir fleyi. Görür ve der diyece¤ini: “Karavana bak›rdand›r / Yar gözlerin çak›rdand›r / Zengin olan bedel verir / Askerimiz fakirdendir.” Fakir askerler sürülürken savafl meydanlar›na, s›ra bana da geldi elbet. Düfltük yola ve yolumuz düfltü Erzurum’a. Dö¤üfltük Rus çar›n›n ordusuyla. Çok yi¤itler k›r›ld› orada. Onlar çar, biz padiflah kulu idik. Onlar›n aras›nda prens, bizim aram›zda da flehzade yoktu. Savafl› ç›kartan emperyalistler dünyay› paylaflt›, birbirini k›ran fakir askerler de kara topra¤›...

On alt›s›nda kara ya¤›z bir delikanl› idim. Ve tarla, harman, davar, çapa derken büyüdüm. Büyümenin en kavruk haliyle. Ö¤rendim bu arada okuyup yazmay› ve “Molla” dediler lakab›ma...

Öldüm sand›m ama sadece yaralanm›fl›m. Sonra zaten “Savafl Bitti.” dediler. Her bir ad›mda bin ac›ya flahit olarak döndüm köyüme. Geldim gördüm ki, bitmemifl asl›nda savafl. Olup biten, memleketin iflgal edilmesiymifl...

Sonra padiflah ferman›n› duyurdu tellal davullar›: Savafl ç›km›flt›!

Sarayda yaflayanlar için “vatan” kendi tahtlar›ndan ibaretmifl me-

20 | TAVIR | ARALIK 2009


¤er. Dün o taht›n ç›kar› için bizi cephelere sürenler, bugün ayn› ç›karlar için bizim topra¤›m›z› emperyalistlere sunuyorlard›. Onlar atlas kaftanlar›n› ve tu¤lu bayraklar›n› emperyalistlere paspas etmifllerdi çoktan. Ama biz, bald›r› ç›plakl›¤›m›z› sancak eylemenin vaktindeydik. Yaflad›klar›ndan ö¤reniyor insan. Bafl›n› kald›r›nca görüyor her bir fleyi. Ki e¤ilmifl bafl›n görmesi mümkün de¤il gerçe¤i. Gördük biz de memleketimizde olup biteni. Ve anlad›k, emperyalistlerin çuha masalar›nda yaz›lan o kara kaderi. Anlad›k ve reddettik. Anlad›k ve kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek için silaha davrand›k... ‹flbirlikçiler sarm›flt› hayat›. Bunlar›n önde gideni Bozan A¤a denilen alçakt›. Etraf›na saçt›¤› korkunun gölgesinde yapmad›¤› rezillik kalmam›flt›. Hal böyle iken, nas›l dolafl›rd›k “yi¤idiz” diye orta yerde. Haks›zl›¤a sessiz kalmak, bizi kepaze yapmaz m›yd›? Yapard›. O halde Bozan A¤a denilen ›rz› k›r›¤›n hesab›n› görmeliydik... Atland›k, silahland›k ve davrand›k da¤lara do¤ru. Bu da¤lar bilir dostu da, düflman› da. Tan›r kendisinden olan›. Ve kuca¤›n› açar evlad›na. Ki yeterince güvenince da¤ köylüleri, gösterdiler Bozan’›n izini. Yettik, yetifltik ve kaç kez çarp›flt›k...

Yoksul köylülerin karfl›s›nda Azrail kesilen bu alçak, bizim karfl›m›zda Azrail’den kaçan bir ceset olmufltu çoktan. Ve eriflip Bozan itine, girifltik birbirimize. Ya¤mur olup ya¤d› kurflun, hem bize, hem onlara. Bir ara kardeflimin vuruldu¤unu gördüm. F›rlad›m yerimden kofltum yan›na. Nas›l s›rtland›m, nas›l getirdim, nas›l de¤medi o kurflunlar. Bilemedim ama bildi¤im flu ki, o gün buldu belas›n› Bozan A¤a. Bana da “Karay›lan” denmeye baflland›...

medik. Silah namustur töremize göre. Hele ki düflmana verilmez asla. Daha bir sar›ld›k mavzerlerimize ve fiahin Bey’in diliyle hayk›rd›k Frans›z emperyalizminin yüzüne:

Ve as›l kavgam›z bundan sonra bafllad›. Çünkü zalimin büyü¤ü Frans›z emperyalistlerin ta kendisiydi. Ve emperyalistlerin bölgede yapmak istediklerine itiraz›m›z vard›. As›l flimdi mavzer kuflanman›n vaktiydi. Gün o gündü. Mösyölerin kanl› kalemleri de¤il, nas›rl› ellerimizdeki mavzerler yazacakt› belal› bafl›m›z›n kaderini...

Ve Aral›k 1919’dan bafllayarak, Antep civar›nda düflmana darbe üstüne darbe vurduk. Her zorlukta daha bir karartt›k gözümüzü. “teslim olun” ça¤r›lar›na verdi¤imiz cevap türkü oldu dillerde:

Toplad›m yi¤itleri ve dedim böyle böyle... Sordum, Frans›z’›n ifli burada ne? Onlar›n dedi¤i olacaksa, hayat bizim olmaz. Karfl› koyarsak hakim olamazlar hiçbir fleye. Ve sonra ifllemeli cepkenlerimizin üstüne, çapraz fiflekliklerimizi sard›k iyice. Sürdük atlar›m›z› atam›zdan yadigar doruklara...

Öyle de yapt›k. Nerede düflman varsa, indirdik tepelerine öfkemizin gürzünü. Onlar›n silahlar› moderndi, bizim öfkemiz kadim. Ve flair hakl›d›r: “Ne ‹skender takm›fl›m / Ne flah ne sultan / Göçüp gitmifller gölgesiz”

‹flgalci Frans›zlar, bütün silahlar›n kendilerine teslim edilmesini istiyorlard›. Veren olmazsa alamazlard› elbet. Biz silah›m›z› ver-

“...Namus ve hürriyet u¤runa ölüme at›lmak bize A¤ustos s›ca¤›nda so¤uk su içmekten daha tatl› gelir. Sizler can› k›ymetli insanlars›n›z. Çatmay›n›z bize. Bir gün önce topraklar›m›zdan savuflup gidiniz. Yoksa k›yar›z can›n›za.”

“Karay›lan der ki harbe oturak/ Kilis yollar›ndan kelle getirek”

Bunlar da gidecekti elbet üç vakte kadar. Ne bir falc›n›n kehanetiydi bu, ne de takvas›n› kaybetmifl bir hocan›n hurafesi. Bile¤imize ve yüre¤imize, bir de flu da¤lara ve o da¤lar› öyle zaptedilmez yapan halka güvenimiz-

ARALIK 2009 | TAVIR | 21


deneme

2... Karay›lan der ki; GDO’lu uyduruk mallar›yla, zehirli at›klar›yla, bulafl›c› hastal›klar›yla, tabiat›n dengesini bozan harislikleriyle yok ediyorlarsa gelece¤imizi.. Karay›lan der ki; Emekçilerin maafl›n›n ne olup olmayaca¤›na bile hükmediyorsa IMF... Karay›lan der ki; Afganistan’dan Irak’a, Filistin’den Kolombiya’ya, halklara kan kusturuyorsa emperyalist katiller... Karay›lan der ki; Vatan›n ba¤r›na saplanm›fl bir Amerikan hançeriyse ‹ncirlik...

di bizi böyle pervas›z konuflturan... ‹flte o güvenle girdik en amans›z çarp›flmalara. Ve ezber ettirdik “Karay›lan” ad›n› Frans›zlara. fiahin Bey hakl›yd›, “Onlar›n can› k›ymetlidir.” derken. Öyle ki, 20 Ocak 1920’de gerçeklefltirdi¤imiz Karab›y›kl› Bask›n›’nda elli Frans›z askerini esir ald›k. Evet, onlar›n can› tatl›yd›, biz ise candan geçmifltik. Ba¤›ms›zl›k u¤runa. Ve feda ruhumuzla “Vurun Antepliler namus günüdür.” diyerek dal›yorduk iflgalcinin saflar›na. El alt›ndan, dil üstünden haberler gönderiyordu mösyöler. Alt›n ve makam öneriyorlard› susturmam için mavzerlerimizi. Ölmek var, dönmek yok diye ç›km›flt›k bu yola. Evvel allah, zafere kadar durmayacakt›k. Bu yolda bize düflen “Marafl’tan ç›kt›m da girdim bahçeye / Vatan sat›l›r m› alt›n akçeye?” sorusunun cevab›n› kurflunlarla yazmakt› düflman›n surat›na. Biz de bize yak›flan› yapt›k: “Karay›lan der ki: Kilis’i basak / Aynal› martini depoya asak / Çolak Kumandan’›n kellesin kesek / Vurun çetelerim namus günüdür” Vurdu çeteler, vurdu Antepliler, vurdu o Kürt yi¤itler ve ad›m ad›m geriledi emperyalist iflgalciler. Bir Nizip yolunda ç›kt›k karfl›lar›na, bir Ma¤arabafl›’nda. Bir Kurbanbaba’da konufluyordu silahlar›m›z, bir Sakçagö-

22 | TAVIR | ARALIK 2009

zü’nde... Ve Kilis-Antep yolunu mesken eylemiflti tüfe¤imizin namlusu... Savafl bu, bedeli kaç›n›lmaz. Lakin, ne olurdu fiahin Bey’den önce vurulup ben düfleydim. Ama öyle olmad› ve 25 Mart 1920’de K›z›lburun’da flehit düfltü fiahin Bey. Vuruflkan bir flahan olup çat›fla çat›fla ölümsüzleflen yoldafl›ma sözüm kald› geride: Ya istiklal, ya ölüm! Ya zaferi kazanacak, ya da bu yolda biz de ölecektik. Keskin bir b›çak gibi saplam›flt›k zamana and›m›z›. Onu oradan hiç kimsenin ç›kartmaya gücü yetmezdi. Frans›z flaraplar›na efllik eden meze olmaktansa, flu kara topra¤a tohum olmak ye¤di bizim için. Elbette parya olmay› seçenler de vard›. “Ticaretin dini iman› olmaz.” diyordu böyleleri. Kimileri de, “Halife efendimizin emri böyle” diyerek din ad›na e¤memizi istiyorlard› bafl›m›z›. Ama biz, damarlar›m›zda iflbirlikçilik de¤il, topra¤a kar›fl›p gelece¤e akacak kan tafl›yorduk. Vakti gelince akacakt› o kan ve tarih böyle yaz›lacakt›. Öyle de oldu. May›s 1920’ de Sar›msaktepe’deki düflman güçlerine hücum ederken, Frans›z kurflunu gelip buldu vücudumu. Boylu boyunca düfltüm da¤lara, iflte bu yüzden ‹stiklal afl›¤› ruhum da¤larda, meydanlarda, yumruklarda gezer hala...

Karay›lan der ki; Ülkemizde ne ekip ne biçilece¤ine bile kar›fl›yorsa Avrupa Birli¤i... Karay›lan der ki; Beyaz Saray’›n oval ovislerinde kararlaflt›r›l›yorsa memleketin kaderi, Karay›lan der ki; Yozlaflt›rman›n sarhofllu¤u, bireycili¤in körlü¤ü, yabanc›laflman›n duyars›zl›¤› ve bencilli¤in “hep bana rabbena”c›l›¤› ile zehirlenmiflse hayat... Karay›lan der ki; Emperyalist tekellere peflkefl çekiliyorsa flu cennet vatan... Karay›lan der ki; Halk› sömüren bir avuç harami semiriyorsa gün be gün... Karay›lan der ki; Tersanede ifl kazas›, Davutpafla’da atölye patlamas›, Bursa’da fabrika yang›n›, madende göçük, sel ve deprem ve domuz gribi ve trafik ve sefaletin pençesine ölüp gidiyorsa a¤z› var diliyok mazlumlar... Karay›lan der ki; Harbe oturak, çünkü namus günümüzdür...


inceleme

filipinler’ de devrimci mücadele ve “kurtulufl tiyatrosu” eren bu¤lal›lar

Filipinler’deki devrimci mücadelenin mermisi, 1968 y›l›nda suskunlu¤unu bozdu. 1960’lar, yani halklar›n ellerini kald›r›mlara bas›p do¤rulmaya bafllad›klar› y›llar... Amerikan emperyalizminin bir yandan geri b›rak›lm›fl ülkelerdeki sermaye sütunlar›n› sa¤lamlaflt›rmaya çal›flt›¤›, di¤er yandan halklara kan kusturdu¤u y›llar.

Kimileri bir çekirge sürüsüne benzetir kapitalizmi. Çöktü¤ü tarlan›n baflaklar›n› kurutan, sonra da çekip giden ve arkas›nda sefalet b›rakan bir çekirge sürüsüne... Teflbihte hata olmaz derler ama bu teflbih, tarihin en önemli yönünü es geçiyorsa e¤er, hatal›d›r. Bizler hiçbir zaman çekirge sürüsüne bu¤day baflaklar› gibi teslim olmad›k. Ya¤ma her zaman direnifli, faflizm de her zaman devrimci savafl› ensesinde hissetti. Sustu¤umuz anlarda dahi, bu çaresiz bir suskunluk de¤il, namlunun a¤z›ndaki merminin suskunlu¤uydu. Filipinler’deki devrimci mücadelenin mermisi, 1968 y›l›nda suskunlu¤unu bozdu. 1960’lar, yani halklar›n ellerini kald›r›mlara bas›p do¤rulmaya bafllad›klar› y›llar... Amerikan emperyalizminin bir yandan geri b›rak›lm›fl ülkelerdeki sermaye sütunlar›n› sa¤lamlaflt›rmaya çal›flt›¤›, di¤er yandan halklara kan kusturdu¤u y›llar. Bu y›llar, ayn› zamanda tüm dünyada devrimci mücadelenin kanla sulanan tohumlar›ndan rengarenk çiçeklerin açt›¤› y›llar oldu. Devrimci kültür hareketleri kitleden kopuk sanat› tekrar kitlesiyle bir araya getirdi ve bu kavuflmadan çok verimli bir tiyatro hareketi do¤du. Filipinler’deki tiyatro hareketi de, ’60 sonras›ndaki bu anti-emperyalist dalgan›n en nadide örneklerinden birini oluflturur ve bize ö¤retecek çok fleyi vard›r. Filipinlilerin “Kurtulufl Tiyatrosu” ad›n› verdikleri hareketi incelemeden evvel, ülkedeki mücadeleyi biraz aktarmaya çal›flal›m SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti aras›ndaki fikirsel ayr›l›¤› izleyen y›llarda, Sovyet revizyonizmine paralel bir çizgiye sahip olan FKP-

ARALIK 2009 | TAVIR | 23


inceleme

t›. FKP’nin 1969 y›l›nda “uzun süreli halk savafl›”n› benimsemesi tesadüf de¤ildir. Amerikan emperyalizmine karfl› verdikleri savaflta ayn› takti¤i benimseyen Vietnaml›lar, bölgedeki halk savafllar› üzerinde silinmez bir etki b›rakm›fllard›. Dahas›, Filipinler’de devlet, emperyalizmin dayatmalar› do¤rultusunda 1956 y›l›ndan bafllayarak bir özellefltirme program› uygulam›fl ve 1970’lere gelindi¤inde ülkedeki kaynaklar›n ço¤unu özel sektöre aktarm›flt›. 1969 y›l›nda d›fl borç a盤› kapat›lamaz noktaya geldi¤inde, ülke çareyi IMF’den borç almakta bulmufl ve bu emperyalist kurumun dayatt›¤› politikalar nedeniyle iflsizlik ve sefalet daha da artm›flt›. Ülkede h›zla gerçekleflen kapitalistleflme, ö¤renci ve iflçi say›s›n› artt›rd› ve içteki bu potansiyel, uluslararas› devrimci mücadelenin gündemiyle birleflince 1972 y›l›na kadar devleti bunaltacak olan bir protesto ve grev dalgas› bafllad›. Bu eylemlilik sonraki mücadelenin önder kadrolar›n› yaratacakt›. Devrimci mücadelenin böylesine yükselmesi ve ekonomik bunal›m, ülkede aç›k faflizmin uygulanmas›n› çabuklaflt›rd›. 1972 y›l›nda, önce “komünist ayaklanma” uyar›s› yap›ld› daha sonra da halk aras›nda panik yaratmak için ülkenin her yerinde bombalar patlat›ld› (y›llar sonra kimi generaller ve politikac›lar bu bombalamalar›n bizzat ordu taraf›ndan organize edildi¤ini ileri süreceklerdi) ve daha sonra da s›k›yönetim ilan edilerek bir bask› dalgas› bafllat›ld›. Sendikalar›n, ilerici ö¤renci örgütlerinin militanlar› ve liderleri tutukland›, iflkenceden geçirildi, öldürüldü.

ML’den (Filipinler Komünist Partisi-Marksist Leninist) 1968’in Aral›k ay›nda kopan Jose Maria Sison, 75 yoldafl›yla birlikte FKP’yi kurdu. “Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Düflüncesi”ni benimsemifl olan ve Çin’e yak›n duran parti, 1969 y›l›nda 60 kiflilik k›r gerillas› ve 35 ateflli silah›yla at›l›m›na bafllayacak ve 1974’e gelindi¤inde ülke çap›nda 20’den fazla gerilla cephesini açm›fl olacakt›. Filipinler, yeni-sömürgecilik takti¤inin ilk uyguland›¤› ülkelerden birisi oldu. 2. Paylafl›m Savafl›’n›n hemen ard›ndan, 1946 y›l›nda Filipinler Cumhuriyeti kuruldu ve bu sözde ba-

24 | TAVIR |ARALIK 2009

¤›ms›z ülkenin bafl›na, iflbirlikçi iktidarlar birbiri ard›na gelmeye bafllad›. Amerikan emperyalizmi, ülkenin her yan›na da¤›lm›fl üsleriyle, buray› Güneydo¤u Asya’y› kontrol alt›nda tutabilece¤i bir s›çrama tahtas› olarak kullan›yordu. Bu üssün güvenli¤i için de, Filipinler oligarflisine hibe üzerine hibe, rüflvet üzerine rüflvet vermekten geri kalmad›. Filipinler’deki faflist diktatörlü¤ün savunma harcamalar› 10 y›l içinde sekize katland›. Marcos önderli¤indeki oligarfli de buna karfl›l›k içte devrimci mücadelenin bast›r›lmas›n›, d›flta ise Vietnam’daki ABD katliamlar›na 10.000 askerle destek verilmesini temin etmek için elinden geleni yap-

Bu aç›k faflizmin iki temel sonucu oldu: K›sa süre içinde ö¤renci ve iflçi eylemleri kontrol alt›na al›narak sermayenin hareketi için genifl bir alan aç›lm›fl oldu. Öyle ki, sömürge faflisti Marcos, kaynaklar› h›zla merkezilefltirdi; hem iktidar›, hem de ekonomiyi kendi çevresindekiler etraf›nda toparlad›. Marcos’a yak›n olan aileler rüflvet, hibe, vergi indirimi, el koyma ve büyük oranda kredi deste¤iyle milyarlarca dolarl›k servetlerin sahibi oldular. Bu sürecin sonunda k›rsal kesimin % 63’ü yoksullu¤a gömülürken, nüfusun % 10’luk bir kesimi ülkenin toplam zenginli¤inin % 45’ine sahip hale geldi. Marcos’un bafllatt›¤› toprak reformu, topraks›z köylülerin say›s›n› artt›rd›, kentler muazzam göçler alarak büyüdü. 1970-80 aras›nda izlenen ihracata dönük üretim politika-


inceleme

s› iflçi say›s›n› büyük oranda artt›rd›. Di¤er yandan, bu aç›k faflizm reformist ö¤renci örgütlenmelerini, reformist sendikalar› ve partileri teker teker siyaset sahnesinden sildi. 1972 darbesiyle birlikte militan ö¤renciler ve iflçiler yeralt›na inerek devrimci mücadeleyi sürdürdüler. Bu süreçte FKP’ye kat›l›m artt›. Öyle ki FKP yöneticilerinden biri, “bizim en iyi örgütçümüz, faflizmin kendisidir” diyecekti. 1970’te 2000 kifli olan parti kadrosunun, 1980’lerde 30 ila 35.000 aras›nda oldu¤u tahmin ediliyordu. Komünist Parti, 1970’lerdeki eylemlerle bafllayan bu radikalleflmeyi 1971 y›l›nda Milli Demokratik Cephe’yi (MDC) kurarak karfl›lad›. S›k›yönetimin ard›ndan MDC, partinin kadrolar›n›n devflirilmesi için yegâne alan oldu. MDC alt›nda örgütlenen 16 ayr› demokratik kitle örgütü, ayd›nlardan hemflirelere, rahiplerden avukatlara, ö¤rencilerden köylülere dek uzanan genifl bir a¤ kurdu. MDC, yurtd›fl›nda da 25 ayr› ülkede örgütlüydü. FKP’nin bu dönemdeki baflar›s›, araflt›rmac›larca birkaç nedene ba¤lanmaktad›r: S›k›yönetim ve Marcos’un iktidardan düflürülmesine kadarki dönemde partinin ideolojik netli¤i ve koflullara uyum sa¤lamaktaki baflar›s›; kadrolara tan›d›¤› inisiyatif ve kadrolar›n ba¤l›l›¤›; halk›n ihtiyaçlar›n›n do¤ru tespiti ve legal alan› baflar›yla kullanma bunlar aras›ndad›r. Marcos rejiminin kolluk kuvvetleri, ABD’den ithal ettikleri kontrgerilla taktiklerinin Filipinli komünistler karfl›s›nda bofla ç›kt›¤›n› flafl›rarak gözlemleyeceklerdi. Ama mücadele tarihi tuhafl›klar, yenilgiler ve derslerle doludur. FKP, Marcos rejimine karfl› giderek büyüyen bir muhalefeti örgütlemifl ama baflat güç haline gelememiflti. Oligarflinin ya¤mas› ve bask›s› artt›kça krize sürüklenen ekonomi ve siyasal bask›lar sonucu Marcos iktidardan indirildi ve 1986 y›l›nda genel seçime gidildi. Bu andan itibaren partinin ideolojik netli¤i ortadan kalkt› ve bocalamalar bafllad›. FKP’yi elefltirenler bu bocalamalar› partinin dogmatik bir biçimde takip etti¤i Maoist çizgiye ba¤lamaktad›r. 1970’ten sonra artan sanayileflme ülkeyi çarp›k bir kapitalistleflmeye maruz b›rakm›fl, ancak FKP kadrolar› ülkenin yar›-feodal, yar›-sömürge oldu¤unda ›srar et-

mifller ve devrimin stratejisini k›rdan kente do¤ru gerçekleflecek bir ayaklanmaya göre çizmifllerdi. Marcos’un iktidardan indirilmesine giden süreçte toplumun genifl kesimlerini örgütleyecek bir cephe oluflumunun yarat›lamamas›, Marcos karfl›t› muhalefetin FKP taraf›ndan temsil edilememesine ve burjuvazinin kanal›na akmas›na neden oldu. FKP, Marcos’un düflürülmesini izleyen süreçte tutars›z davrand›. Önce 1986 y›l›nda yap›lan seçimlerin burjuva sisteme hizmet etti¤ini söyleyerek, seçim boykotu uygulad› ve bu süreçte elindeki legal imkânlar› kullanamad›. Giderek soyutland›. ‹kinci olarak seçimlerin yap›lmas›n›n ard›ndan, FKP güçleri, bu kez de yeni seçilen hükümetle bar›fl görüflmeleri yapmaya kalk›flt›. Burjuvazi bu görüflmeler süresince gücünü yeniden toparlama f›rsat› buldu ve uzlaflma çabalar›n› FKP’ye a¤›r ödetti. Karfl›-devrimin 1987 y›l›nda bafllayan sald›r›s› bu kez daha yo¤un ve profesyonelceydi: FKP’nin üsleri yok edildi, militanlar› katledildi ve partinin önde gelen 100 lideri 1988’de karfl›-devrimin tutsa¤› oldu.

yaklafl›m›yd›. Diktatör Marcos karfl›t› bir demokrat olan Cecile Guidote, 1967 y›l›nda “kurtulufl tiyatrosu”nu etkili bir biçimde ülke çap›nda icra edecek olan PETA (Filipinler E¤itsel Tiyatro Derne¤i) adl› organizasyonu kurdu. Guidote, diktatörlü¤e karfl› ç›kan bir isim oldu¤u için k›sa süre sonra ülkeden sürgün edilince PETA’da liderlik el de¤ifltirdi. PETA’n›n liderli¤ini daha radikal solcular›n ele almas› ve 1970’lerin ortas›nda iyi planlanm›fl bir çal›flmayla derne¤in iflleyifli mükemmellefltirildi. S›k›yönetimle birlikte yüzlerini halka dönen ayd›nlar, sanatsal üretimlerinin merkezine halk› yerlefltirmekle yetinmediler, bizzat halk›n sanat üretebilmesini sa¤lamak için kollar›n› s›vad›lar. Kurtulufl tiyatrosu böylece Boal’in tiyatro anlay›fl›na yeni ö¤eler ekleyerek, onu daha da devrimcilefltirdi.

Yaz›m›zda devrimci mücadelenin en yo¤un yafland›¤› 1970-86 sürecine odaklanaca¤›m›z için, Filipinler’deki devrimci mücadelenin sonraki aflamalar›na girmeye gerek duymuyoruz. Ancak halen Jose Maria Sison’un önderli¤inde olan FKP’nin 1990’lar›n sonundan itibaren yeniden bir toparlanma sürecine girdi¤ini ve flu anda Filipinler’deki en güçlü komünist parti oldu¤unu belirtelim.

Boal’in tiyatrosu sorunu teflhis ediyor, oyuncularla bölgeye gidiyor, oyunu halkla birlikte oynad›ktan sonra oradan ayr›l›yordu. Kurtulufl tiyatrosu ise kendini bir devrimci örgüt gibi yap›land›rm›flt›: PETA’ya ba¤l› yazarlar, müzisyenler, ressamlar ve oyunculardan oluflan bir tiyatrocu grubu, birkaç hafta önceden atölye yap›lacak mahalleye yerlefliyor ve orada halkla temasa geçiyordu. Gecekondu halk›n›n küçük-burjuva ayd›nlara tepeden bakmas› nedeniyle, böyle bir iletiflim aradaki buzlar› k›rma, sorunlar› gözlemleme f›rsat›n› veriyordu.

Kurtulufl Tiyatrosu Filipinler’deki devrimci tiyatro faaliyeti birkaç kaynaktan beslendi. Bunlardan en önemlisi, giderek artan eflitsizlikler ve buna paralel olarak geliflen halk direnifliydi. Ayd›nlar ve sanatç›lar giderek halk için ve halkla beraber üretmeye ilgi duyar oldular. ‹kinci kaynak, Filipinler’deki anti-emperyalist mücadelede etkisini sürdürmeye devam eden yurtseverlik ve milliyetçilik oldu. Ancak bu milliyetçilik, bugünün Türkiye’sinde hissetti¤imiz türden bir milliyetçilik de¤il; halk›n kendisine karfl› dayat›lan yoz burjuva kültürünü reddetmek için s›¤›nd›¤›, ayd›nlar›n da bu kültürün karfl›s›na savunulacak ve gelifltirilecek bir de¤er olarak dikti¤i, ilerici özellikler gösteren bir milliyetçilikti. Üçüncü kaynak ise, Güney Amerika’da yarat›lan, devrimci pedagoji ile tiyatronun harmanland›¤› Boal’in “ezilenlerin tiyatrosu”

Daha sonra bir hafta süren atölye boyunca, halk›n kendi sorunlar›n› müzikle, boyayarak ya da oynayarak ifade edebilmesi için onlara e¤itmenlik yap›l›yordu. Buradan tamam› halk›n ürünü olan müzi¤iyle, dekoruyla bir tiyatro gösterisi oluflturuluyor ve kimi durumlarda gösteri mahalle halk›na oynan›yordu. Ancak burada as›l amaç atölyeye kat›lanlar›n yal›t›lm›fll›ktan kurtulmalar›, ifade yeteneklerini gelifltirmeleri ve bunu kendilerini ezen sisteme muhalif bir biçimde yapmalar›yd›. Gerçekten de atölyeye kat›lan yoksullar›n öz-sayg›lar›n›n ve güvenlerinin artt›¤›, kendilerini daha yarat›c› hissettikleri belirtilmektedir. Üçüncü ve son aflamada, halk›n içindeki gönüllülerden bir kurtulufl tiyatrosu grubu oluflturulmas› için gereken ad›mlar at›l›yor ve PETA merkezinin sürekli dan›flmanl›k deste¤i alt›nda, mahallede bir sanat atölyesi yarat›lma-

ARALIK 2009 | TAVIR | 25


inceleme

eylem kapasitesi o kadar geliflmiflti ki, akflam eylem haberini al›p, beyin f›rt›nas›yla bir oyun yaz›yorlar, sabah provas›n› yap›p, ö¤len de sahneliyorlard›. Ve ülkedeki mücadele sertlefltikçe, tiyatrocular gerilla tiyatrosu yöntemlerini de gelifltirmeye bafllad›lar. Polisler ya da sivil faflistler taraf›ndan yakalanmamak için tek kullan›ml›k ucuz dekorlar kuruyorlar, hafif maskeler ve kostümlerle oyunlar›n› sahneleBu çal›flman›n sonuçlar›na iliflkin ilginç bir ör- yip, polis gelmeden önce halk›n aras›na kar›fl›nek vard›r: PETA’n›n e¤itmenleri, yoksul ma- yorlard›. Ne var ki, pek çok sanatç› gözalt›ndan hallelerden gelen yüz kadar gence üç günlük ve iflkenceden kendi pay›na düfleni ald›. bir atölye çal›flmas› yaparlar. Burada insanlar›n kendi ezilmiflliklerini ya bir müzikle, bir re- PETA’n›n kurtulufl tiyatrosu yöntemi, sadece simle, bir k›yafetle ya da maskla ifade edebil- topluluk çal›flmalar› ve sokak tiyatrosu göstemeleri için gerekli çal›flmalar yap›l›r. Kimisi re- rileriyle yetinmedi. Bu türden yarat›c› drama sim, kimisi müzik, kimisi dans çal›fl›r. Üç gü- çal›flmalar›n›n yan›nda, geleneksel dramatik nün sonunda yoksul mahalleli düzene yönelik oyunlar da yaz›ld› ve sahnelendi. Ancak bu öfkelerini somutlaflt›rd›klar› tenekeleri, mask- oyunlar›n yaz›l›fl ve sahnelenifl biçimleri de lar›, çizimleri ve kostümleri alarak karnaval devrimciydi. Sürekli yap›lan yazarl›k, oyuncuhavas›nda flehir merkezine akarlar. Yol boyun- luk atölyeleri sayesinde deneyimli bir sanatç› ca kendilerine kat›lan ve merkezde onlar› kar- havuzuna sahip olan PETA’n›n yazarlar›, düfl›layan binlerce insanla birlikte Davao flehrin- zenli olarak gündemi ve gazeteleri takip edideki hükümet binalar›n›n etraf›nda bir hafta yor, kendilerine konu teflkil edebilecek haberlere odaklan›yorlard›. Buna uygun bir haber sürecek bir gösteri yaparlar. bulunabilirse, yazarlardan biri olay›n gerçekKurtulufl tiyatrosunun emekçileri, sadece bir leflti¤i yere gidiyor, oran›n sakinleriyle tan›fl›sanatç› olmakla yetinmiyorlard›. Hepsi birer yor ve bir süre onlarla birlikte yafl›yor, oyunupedagog ve sosyolog da olmak durumunday- nu orada yaz›yordu. d›. Gittikleri yerlerde yaflayan insanlar›n sosyo-ekonomik durumlar›n› bilmek, onlar›n ya- Örne¤in, 1978 y›l›nda kertenkele yiyerek yaflad›¤› ezilmifllikleri kavramak ve bildiklerini flayan yoksul bir çocu¤a dair yap›lan bir gazeaktar›rken bunu uygun bir dille, onlara tepe- te haberinden sonra PETA, yazar havuzundaden bakmadan yapman›n yollar›n› bulmak ki Malu Jacob’u görevlendirdi. Jacob, uzun bir süre çocu¤un yaflad›¤› gecekondu mahalledurumundayd›lar. sinde yaflayarak onunla dost oldu ve daha Bu süreç, küçük-burjuva sanatç›lar›n bilinç- sonra buradan yola ç›karak yazd›¤› “Juan lenmesine büyük katk›larda bulundu. Tan›k Tambar” adl› oyun, ulusal çapta ün kazand›. oldu¤u yoksulluk karfl›s›nda etkilenen tiyatro PETA’ya ba¤l› Peryante adl› toplulu¤un “‹losanatç›s›, yoksullu¤un da bir esteti¤i oldu¤u- cula” adl› oyunu daha da ilginçtir. Oyunda, nu fark ediyordu. Yoksullu¤un renkleri, çat›fl- ‹locula adl› bir vampirin öyküsü anlat›l›r. ‹lomas›, ifadesi, dekoru, müzi¤i ve hatta oyuncu- cos kasabas›, diktatör Marcos’un do¤du¤u lu¤u da baflkayd›. Küçük-burjuva sanatç›n›n kasabayd› ve oyun sahnedeki vampirin flahüniversitede ya da flehir merkezinde gördü- s›nda Marcos’a yöneltilmifl ac› bir hicivdi. Ka¤ünden çok baflka… Yönetmen Brenda Fajar- r›n a¤r›s› ve haz›ms›zl›k çeken vampir ‹locula, do, bir oyun ç›kmadan evvel tasar›mc›lar›n›n doktor ça¤›r›r. Doktor vampirin midesinden gecekondu mahallelerini ziyaret etmelerini s›ras›yla bir iflçinin yumru¤unu, bir köylünün flart kofluyor ve oran›n esteti¤ini sahneye ak- s›rt›n›, bir ö¤rencinin bacaklar›n›, bir profesörün beynini, bir sanatç›n›n dilini ve devrimci tarmalar›n› istiyordu. Kurtulufl tiyatrosu bu metodolojiyle ülke ça- mücadelede flehit düflenlerin kalplerini ve cip›nda çabucak yayg›nl›k kazand›. Her flehirde ¤erlerini ç›kar›p kenara atar. Bunlar›n hepsi bir eylem, grev ya da gösteri oldu¤unda sah- Marcos iktidar› s›ras›nda öldürülen halk› neye oyun koyabilecek, sokak tiyatrosu sah- temsil etmektedir. Oyunun sonunda, tüm bu neleyebilecek hücreler vard› art›k. Gruplar›n parçalar birleflerek yeniden ve daha güçlü bir s› sa¤lan›yordu. Böylece PETA bir mahallede daha örgütlenmifl ve burjuvazinin yoz sanat›na karfl›, adeta bir kültür fabrikas› gibi çal›flan bir sanat hücresi yaratm›fl oluyordu. Bu yeni mahalledeki sanat hücresinin militanlar› yeterince deneyim kazan›nca, onlar› baflka bir mahalleye göndermek ve oray› örgütlemek mümkün olabiliyordu.

26 | TAVIR |ARALIK 2009

insan olarak aya¤a kalkar ve iflçinin yumru¤u vampiri ezerek öldürür. 1983 ve 84 sezonu boyunca sahnelenen oyun, adeta Marcos’un çöküflünü haber vermekteydi. Örnekler ço¤alt›labilir, ancak flunu söylemek de yeterli olacakt›r: PETA önderli¤inde örgütlenen kurtulufl tiyatrosu, Marcos’un devrilmesine kadarki dönemde halk direniflinin kültür-sanat alan›ndaki temsilcisi de¤ildi yaln›zca. Sürekli olarak yetifltirdi¤i militanlar, devrimci mücadele için adeta ba¤›ms›z bir propaganda makinesi ifllevi görmekteydiler. Sürekli ezilmiflli¤i nedeniyle kendine ve yarat›c› yeteneklerine olan güvenini yitirmifl halka, burjuva kültürü ve televizyonun sald›r›s› alt›nda kolektif ezilmiflli¤ini bireysellefltirenlere uzanan bu yard›m eli Marcos’un devrilmesinde önemli roller oynad›. Kurtulufl tiyatrosu; sanat üretme iflini, ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n tekelinden kurtarmay› hedefledi ve sonuçta hem ayd›nlar›n, hem de halk›n devrimcilefltirilmesi gibi bir görev üstlendi. Zira sanata iliflkin teknik bilgi ve ustal›k ayd›nlarda mevcuttu ama halkla, yoksullukla ve direniflle ba¤ kuramasayd›, bu teknik ruhsuzlaflmaya, bireycileflmeye mahkûmdu. Öte yandan, bu yoksullu¤u birinci elden deneyimleyen halk da, kendini nas›l ifade edebilece¤ini bilmiyordu. Bu ittifak sayesinde burjuvazinin kültürünün d›fl›nda bir kültür yaratmak mümkün hale geliyordu. Bana kal›rsa kurtulufl tiyatrosu, yöntemi ve içeri¤iyle sosyalist sanat›n varabilece¤i en derinlikli noktalardan birisidir. Böyle bir sanat yaln›zca 1,5 saatlik bir gösteriyle seyircisine bilinç afl›lamakla yetinmez. Böyle bir sanat, ayn› zamanda seyircisini örgütler, onu da harekete geçmeye, yaratmaya ve direnmeye teflvik eder. Bu bak›mdan, bilinçlenme iflini hakk›yla yerine getirebilen en etkili yöntemlerden biridir de denebilir, çünkü bilinç tam da bu direnme iradesinden ve bunun eyleme dökülmesinden do¤ar. Kaynaklar: Eugène Van Erven. The Playful Revolution. Indiana University Press, 1992. Miriam Coronel Ferrer. The Communist Insurgency in the Philippines. Edward Elgar Publishing Ltd, 2007. Misagh Parsa. Devlet, ‹deoloji ve Devrim. ‹letiflim Yay›nlar›, 2004.


biyografi

flehir gerillas›n›n yol göstereni: carlos marighella mete y›lmazer

Tarihin bize ö¤retti¤i fley o ki; hayat›n› özgürlük ve adalet kavgas›na adayanlar, vurulup düflseler dahi asla ölmezler. Onlar, dünyan›n herhangi bir yerinde davalar›n› sürdüren birileri oldukça sonsuza kadar yaflarlar. Ölümsüzlü¤ün s›rr› da budur. Bugün ülkesinden binlerce kilometre uzakta ve vurulup düfltü¤ü günün üzerinden k›rk y›l geçmiflken Carlos Marighella’ya dair yaz›yorsak bu sat›rlar onun ölmedi¤ine kan›tt›r. Peki kimdir Carlos Marighella? “Marighella, Brezilya’da Yankee emperyalizminin egemenli¤ini y›kmak ve ülkenin sömürülen kitlelerini kendileri için adalet ve geliflmeye dayanan bir istikbali garantileyecek güce kavuflturmak amac›yla bir ulusal kurtulufl hükümeti kurmak üzere iktidar› silahl› mücadele ile ele geçirmek esas›na dayanan bir örgütün lideridir.” Ve onun hikayesinin özeti flöyledir: Brezilya, Latin Amerika’n›n en genifl ve en kalabal›k ülkesidir. Carlos Marighella, Behia eyaletinde, Salvador flehrinde 5 Aral›k 1911 tarihinde do¤mufltur. Çocukluk y›llar›, ülkesinde ard› ard›na grevlerin, politik kitle eylemlerinin yafland›¤› bir dönemdir. O da çocuklu¤undan bafllayarak açl›¤›, yoksullu¤u tan›m›flt›r. Ve genç yaflta “komünist” olur. 1929 y›l›nda Salvador Politeknik Okulu’na kayd›n› yapt›r›r ve ayn› y›l Brezilya Komünist Partisi’ne üye olur. Bundan sonraki k›rk y›ll›k ömrünün tamam› kavga içinde, dolu dolu geçecektir. Ö¤rencilik y›llar› boyunca gençlik hareketinde çeflitli görevler al›r. 1935 senesinde do-

¤up büyüdü¤ü flehirden ayr›l›p Rio de Jenerio’ya gider. Komünist Parti Merkez Komitesi’nin özel bürosunda görevlidir art›k. Devrimciler üzerinde a¤›r bask›lar›n oldu¤u bir süreç yaflanmaktad›r. Nitekim Carlos Marighella da 1936 Mart’›nda yakalanarak tutsakl›kla tan›fl›r. Hasm›yla olan bu ilk karfl›laflmas›nda onlar› yenilgiye u¤ratmas›n› bilmifltir Marighella. Gördü¤ü onca iflkencelere karfl›n dimdik durur. Hapishaneye at›l›r. Tutsakl›¤› bir y›l kadar sürer. 1937 May›s’›nda bir siyasi af ç›kar ve o da serbest b›rak›l›r. Hapishaneden ç›kt›¤›nda önünde iki yol vard›r: Ya her fleyi b›rak›p evine dönecektir, ya da yeni tutsakl›klar›, iflkenceleri ve belki ölümü göze alarak yolunda yürümeye devam edecektir. Tereddütsüz koflar mücadeleye. Bu kez Sao Paulo’ya geçer. Ve art›k parti içinde daha önemli sorumluluklar üstlenmeye bafllam›flt›r. Sao Paulo’da oluflturulan eyalet komitesinin yöneticisidir art›k. Bu, onun örgütlenme yetene¤iyle öne ç›kt›¤› bir süreç olur. Ayn› zamanda, o dönem parti saflar›na s›zmaya çal›flan Troçkist sapmalara karfl› da amans›z bir ideolojik mücadelenin sürdürücüsüdür. Ki ona yak›flt›r›lan s›fatlardan biri de “Stalinistlik”tir. Eski bir arkadafl›n›n deyimiyle “Brezilya’n›n en keskin Stalinisti’dir. Çok so¤uk, kat›, inatç›d›r. Cesurdur.” (Elbette burada ‘Stalinizm’ diye ifade edilen özünde Marksizm-Leninizm’dir.) Carlos Marighella mücadelesini sürdürürken 1939 y›l›nda bu kez Sao Paulo’da yeniden tutuklan›r. Bu defa tutsakl›¤› yedi y›l sürecek-

tir. Sürekli bir yerden baflka yere sürülür. Ancak tüm bunlar›n onu geriletmesi flöyle dursun, gitti¤i her yere coflkusunu da tafl›r. O hapishaneleri de mücadelenin alan› olarak görmektedir. Norinha Adas›’nda tutsakken örgütledi¤i e¤itim çal›flmalar› ve çeflitli politik faaliyetlerle buray› tüm tutsaklar için bir devrim okuluna dönüfltürmüfltür. 1946 y›l›nda, 2. Paylafl›m Savafl›’n›n sona ermesiyle ülkede bask›lar biraz olsun hafifler. Yeni bir af yasas› ç›kar›l›r. Ve Marighella, bir kez daha özgürdür. Mücadeleye koflar yine. Ayn› y›l Komünist Parti aday› olarak girdi¤i seçimlerde Behia eyaletinden federal temsilci seçilir. Fakat bu görevi çok fazla sürdüremeyecektir. 1948 y›l›nda Komünist Parti yasad›fl› ilan edilir ve meclislerdeki temsilcilikleri de la¤vedilir. Onun için mecliste olmak amaç de¤il araçt›r zaten. Parlamenterist hayallerin peflinde olmam›flt›r hiçbir zaman. Yeniden Sao Paulo’ya dönerek yeralt›nda devrimci çal›flmalar›n› sürdürür. Parti içerisinde de gitgide daha fazla öne ç›kmaktad›r. 1952 y›l›nda Merkez Komitesi Yürütme Kurulu üyeli¤ine getirilir. 1959 y›l›n›n ilk günlerinde Latin Amerika k›tas› Küba devrimiyle sars›lmaktad›r. Marighella devrimi ilk destekleyenlerdendir. Ayn› zamanda Küba devriminin yaratt›¤› deneyim onun düflüncelerini önemli de¤iflikliklere u¤ratacak, ufkunu açacakt›r. 1963 y›l›nda Brezilya’da Joao Goulart’›n baflkanl›k etti¤i popülist bir hükümet iktidara gelir. Hükümet toprak reformu da dahil kimi halkç› politikalar› gündemine alm›flt›r. Bu-

ARALIK 2009 | TAVIR | 27


biyografi

büyük bir gürültüyle geri çevrilmiflti.” “Brezilyal› devrimcileri birlefltirmenin ve halk›n iktidar›na götürmenin tek yolu en az uzlafl›c› ve en az bürokratik olan gerillad›r.” 1967 y›l› A¤ustosu’nda Küba’da Latin Amerika Dayan›flma Örgütü Konferans› gerçeklefltirilecektir. BKP konferansa kat›lmama karar› al›r. Ancak Carlos Marighella, bu karar› onaylamaz. “Hiçbir zaman vazgeçmeyece¤im komünistli¤im, konferans›n düzenleme kurulunun ça¤r›s›n› reddetmeme el vermiyor.” diyerek konferansa kat›lmak üzere Havana’ya gider. Bunu üzerine BKP yönetimi Marighella’n›n konferansa kabul edilmemesi için telgraf çeker. “Bürokratik toplant›lar düzenlemek için büyük gayretkeflli¤e düflen, ama kavgay›, devrimci eylemi gerçeklefltirmek için parma¤›n› bile oynatmayan” eski yol arkadafllar›yla ipler tümüyle kopmufltur art›k.

nun üzerine 1 Nisan 1964 tarihinde ABD destekli bir darbe gerçeklefltirilir. Carlos Marighella, daha ilk anda darbeye tav›r alan ve darbe karfl›t› mücadelenin en ön saflar›nda yer aland›r. Bu mücadelede reformist s›n›rlamalara da yer yoktur. Rio de Jenerio’da Orduevi’ne ve Deniz Subaylar› Kulübü’ne silahl› sald›r›lar düzenleyen de odur, birçok yerde halk›n kitlesel gösterilerine öncülük eden de... Diktatörlü¤ün hedefi haline gelmesi çok sürmez. Sonunda bir sinemada k›st›r›l›r. Teslim olmay› reddeder ve direnir. Ç›kan çat›flma sonucu, yaral› olarak ele geçer. Carlos Marighella, art›k tamamen devrimci bir çizgide ilerliyor, devrim için savafl›yor, bedel ödüyordu. Yaflad›¤› deneyimler ve teorik incelemeleri onu devrim için silahl› savafla giriflmekten baflka yol olmad›¤› sonucuna ulaflt›rm›flt›. Ve bu çizginin Komünist Parti’nin bürokrat yöneticileriyle görüfl ayr›l›klar›na yol açmas› kaç›n›lmazd›. Nitekim bu ay-

28 | TAVIR |ARALIK 2009

r›l›k 1966 y›l›ndan itibaren iyice a盤a ç›kar. Marighella, görüfllerini aç›klar... “Yürütme kurulu OLAS(Latin Amerika Dayan›flma Örgütü / bn.)’a karfl›d›r. Ve Küba devrimi ile dayan›flmay› bozmufltur. Bu durumda ben kendimi Küba devriminin öncülük etti¤i Latin Amerika devrimine kat›lm›fl olarak görüyorum. (…) BKP’nin yönetimi çok a¤›rd›r ve asla hareketlili¤e kavuflam›yor, burjuva ideolojisi ile bozulmufltur. Devrim u¤runda hiçbir fley yapamaz. Ve ben art›k, tek yapt›¤› ifl toplant›lar düzenlemek olan bu edebi sanatlar akademisine ait olmak istemiyorum.” “Devrimci güçleri k›rsal bölgeye y›¤mak zaman› gelmifltir. En az›ndan Latin Amerika’da Marksist-Leninist bir proleter yönetimin ifllevi, yaln›zca flehirlerde de¤il, k›rlarda da haz›rl›kl› olmakt›r. Arkadafllar hat›rlayacaklard›r ki, merkez komitesinin üçte birinin k›rsal bölgelere gönderilmesini önermifltim. Önerim

Carlos Marighella, konferans›n ard›ndan bir süre daha Küba’da kal›r. Art›k birçok fley kafas›nda netleflmifltir. Bafllat›lacak olan gerilla savafl›n›n izleyece¤i stratejik hatt›n temellerini bu süreçte formüle eder. Teorik çal›flmalar›n› tamamlayarak y›lsonunda yeniden Sao Paulo’ya geçer. Burada Komünist Parti’den ayr›lan di¤er kadrolarla bir araya gelir. Yoldafllar›yla birlikte Ulusal Kurtulufl Hareketi’ni kurarak devrimci savafl› bafllatma haz›rl›¤›na giriflirler. “Ulusal Kurtulufl Hareketi, Brezilya devrimci hareketine yeni bir görüfl aç›s› aç›yor, her çeflit yabanc› modelden; Küba, Rus veya uygun bir görüfl sahas›… Ulusal Kurtulufl Hareketi, bürokrasi tuza¤›na düflmeksizin yürütülen en mükemmel eylem biçimidir.” Marighella’ya göre Brezilya’da devrimin izleyece¤i yol öncelikle flehir gerillas› olmal›d›r. fiehirlerde gerçeklefltirilecek eylemlerle diktatörlü¤e darbeler vurulacak, halk deste¤i sa¤lanacak ve ayn› zamanda k›r gerillas›n›n koflullar› yarat›lacakt›r. Kent gerillas›n›n ta-


biyografi

n›m›n› flöyle yapar: “Kent gerillas› askeri diktatörlü¤e karfl› konvansiyonel yöntemlerle silahl› olarak savaflan kiflidir. Bir devrimci ve ateflli savaflç›, bir halk dostu, bir özgürlük afl›¤›d›r.” “(…) Kent gerillas›, siyasi bir hedefi izler ve yaln›zca hükümete, büyük ifl çevrelerine ve yabanc› emperyalistlere sald›r›r.” “Kent gerillas›, Brezilya’n›n mevcut iktisadi, siyasal ve toplumsal sistemini çözülmeye u¤rat›p y›kmaktan korkmaz; çünkü onun amac›, k›r gerillalar›na yard›m etmek ve silahl› halk›n iktidara geçece¤i, tümüyle yeni ve devrimci bir toplumsal ve siyasal yap›n›n kurulmas›na yard›mc› olmakt›r.” “(…) Kent gerillas›n›n baflkald›r›s› ve siyasal sorunlara müdahaledeki ›srar› savundu¤umuz davaya halk deste¤i sa¤laman›n en iyi yoludur. Tekrar ediyoruz ve tekrarda ›srarl›y›z bu halk deste¤ini sa¤laman›n yoludur. Halk›n hat›r› say›l›r bir kesimi kent gerillas›n›n eylemlerini ciddiye almaya bafllad›¤›nda, baflar›s›n› garantilemifl olur.” Ulusal Kurtulufl Hareketi, 1968 Eylülü’nden itibaren Sao Paulo, Rio de Jenerio ve Belo Horizante kentlerinde eylemlere bafllar. Bankalar, askeri k›fllalar, Amerikan ajanlar› flehir gerillas›n›n hedefi olur. Ve bir yandan bu eylemler gerçeklefltirilirken ayn› zamanda yaratt›¤› etki, sonuçlar vb. teorik olarak çözümlenip yeniden prati¤e aktar›lmakta, teori ve pratik birlikte gelifltirilmektedir. Bu dönem gerçeklefltirilen eylemlerin baz›lar› flöyle:

ve iflkencelerin bir mesajla yay›nlatt›r›lmas›; k›r gerillas›n›n da yak›nda harekete geçirilece¤inin duyurulmas›; ülkenin çeflitli zindanlar›nda hapsedilmifl on befl militan› kurtarmak üzere Birleflik Devletler Elçisi Burke Elbrick’in güpegündüz kaç›r›lmas›… Polis taraf›ndan aranan ve pasaport verilmeyen baz› gerillalar›n, Boeing 707’leri iki kez Küba’ya kaç›rmalar›…” Ayr›ca 1968 Eylül-1969 Ekim aras› süreçte de¤iflik flehirlerde 100 banka kamulaflt›rma eylemi yap›l›r. Bu eylemler yaln›zca 3-4 dakika kadar sürmektedir ve hiç kay›p verilmez… Yükselen devrimci mücadele ve ard› ard›na vurulan darbeler askeri diktatörlü¤ün ve emperyalizmin halk›n yarat›c›l›¤› ve cüreti karfl›s›nda güçsüzlü¤ünü, çaresizli¤ini gözler önüne seriyordu. Bu durum Carlos Marighella’y› emperyalizmin ve iflbirlikçi diktatörlü¤ün bafl hedefi haline getirmiflti. CIA ajanlar›n›n bizzat kat›larak yönetti¤i operasyonlar›n, insan avlar›n›n hedefinde o vard›. Ve o, bu koflullarda ülke içinde, s›k s›k yer de¤ifltirerek görevlerini sürdürüyordu. Art›k tüm Brezilya halk› onu tan›m›flt›r ve bir efsanedir. “Marighella ele geçirelemez, Marighella her yerdedir.”

delenin art›k k›rsal alanlara yay›ld›¤› bu süreçte CIA ajanlar›n›n da içinde yerald›¤› operasyonlardan birinde, Carlos Marighella’n›n yeri tespit edilir. 4 Kas›m 1969 akflam›nda otomatik silahl› 80 polis taraf›ndan pusuya düflürülerek katledilir. Sao Paulo kald›r›mlar›na uzanm›flt›r kurflunlanm›fl bedeni. Ama ölmüfl müdür? Hay›r… Mücadelesi, devrimci mücadeleye teorik ve pratik katk›lar›, Latin Amerika’da ve tüm dünyada halk kurtulufl savaflç›lar› taraf›ndan sahiplenilir. Ve Marighella dünyan›n dört bir yan›nda emperyalizme ve iflbirlikçilerine karfl› mücadelelerde yaflamaya devam eder. Carlos Marighella’n›n “fiehir Gerillas›” isimli kitab› Türkiye’de de 1970 Ekim’inde yay›nlanm›flt›r. Bu kitab›n kapa¤›nda kurflun deli¤ini and›ran üç delik vard›r. Ve bundan dolay› devrimci gençler aras›nda “üç delikli” diye an›l›r, o dönem. Mahir Çayan da dahil birçok devrimci önder bu kitab› okumufltur. Ve denilebilir ki, Mahir’in çizdi¤i Türkiye devriminin yolunda Carlos Marighella’dan da izler vard›r… Kaynak: Latin Amerika’da ‹syan›n Tarihi-Sibel Özbudun

Oysa çok sürmeyecektir bu durum… Müca-

“Sao Paulo’daki lüks konutundan ç›karken CIA ajan› Amerikan yüzbafl›s› Charles Chandler’in öldürülmesi; ordu yerleflme yerlerinin ve Amerikan ticaret kurumlar›n›n dinamitlenmesi; radyo istasyonlar›n›n iflgali ve buralardan devrimci yay›nlara geçilmesi; Rio Merkez Hapishanesi’nden bir grup arkadafl›n›n kurtar›lmas›; rejimin diktac› ve polis niteli¤inin, bu rejimin yasalar ayaklar alt›na alarak sürdü¤ü tutuklama

ARALIK 2009 | TAVIR | 29


tiyatro

bal›kesir muhasebecisi gülnaz b›çakç›

28 Aral›k 2009 tarihinde, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’n›n Reflat Nuri Güntekin Sahnesi’nde, Reflat Nuri Güntekin’in “Bal›kesir Muhasebecisi” isimli oyununu izledim. Oyun, klasik eserlerin hiçbir zaman eskimedi¤ini ve her zaman günümüzde de söyleyecek sözleri oldu¤unu do¤ruluyor. “Bal›kesir Muhasebecisi”, 1952-53 y›l›n›n ilk komedisidir. Bal›kesir Muhasebecisi, günümüzde yozlaflman›n alabildi¤ine artt›¤› bir dönemde ve dürüst olman›n nerdeyse alay konusu oldu¤u bir zamanda, insanl›¤›n temel ilkelerinden birisi olan namus hakk›nda çok aç›k bir mesaj veriyor. Reflat Nuri’nin oyununun mesaj› olarak “Namusun yar›m›, çeyre¤i olmaz. Namus namustur.” diyor. Ayr›ca, namussuzluk yapan›n yaln›zca o namussuzlu¤u yapan kifli olmad›¤›n› ama kendisi yapmasa bile o namussuzlu¤un nimetlerinden yararlananlar›n da namussuz- hasebecisi, arkadafllar›n›n da teflvikiyle ‹stanbul’a gelir. ‹stanbul’da vurgunculuk yalu¤un suç ortaklar› oldu¤unu belirtiyor. par. I. Paylafl›m Savafl›’ndan kalma demirleOyun 1950’li y›llarda geçiyor. 1950’li y›llar, ri toplayarak yasa d›fl› ticaret yapar. Bu yolbilindi¤i gibi emperyalizmin ülkemize gir- suzluk sayesinde çok zengin olur. O¤lunun di¤i, ülkemizi kendisine ba¤l› bir yeni sö- otomobili, kotras› ve hatta özel uça¤› bile mürge haline getirdi¤i y›llard›r. Emperya- vard›r. lizm, yeni sömürge ülkeleri yaln›zca ekonomik olarak sömürmez. Ayn› zamanda, ken- Oyunun ilk perdesinde bu yoz yaflam sergidi yoz kültürünü de getirerek insan›n temel lenir. Vur patlas›n çal oynas›n bir yaflam de¤erlerini afl›nd›r›r. ‹nsanlar›n tek amac› gösterilir. Anne, zaman zaman eski yaflam›tüketim ve rahat yaflam olur. Bu rahat ya- na özlem duyar. Yeni yaflama tam uyum flama ulaflabilmek için yap›lan yolsuzluklar sa¤layamaz. O sonradan görme zenginlerin ve namussuzluklar bir ak›ll›l›k, bir erdem yaflam› sahnede canland›r›l›r. gibi sunulur. ‹nsanlarda karakter afl›nmas› olur. Temel de¤erler yok olur. Oyunda da, Böyle yaflam süren kiflilerin bencilli¤i de orta halli bir ailenin reisi olan Bal›kesir Mu- vurgulan›r. Vurgunculukla sonradan zengin

30 | TAVIR | ARALIK 2009

olan ailenin o¤lunun de¤erli bir felsefe ö¤retmeni zor durumda kalm›flt›r. Ve onlardan ifl istemek için gelir. Ama Necdet, ö¤retmenine hiç de yard›mc› olmaz. Hatta onu dinlemez bile. Konuflmalar› evin baflka bir yerinde verilen e¤lenceden gelen iki bayan›n abuk sabuk konuflmalar›yla kesilir. Üstelik, Necdet, ö¤retmeninin bir ara Diyarbak›r’a sürüldü¤ünü hat›rlatarak onun can›n› yakar. Ona burada kendisine göre bir ifl olmad›¤›n› söyler ve ö¤retmeni oray› terk etmek zorunda kal›r. Ayr›ca, birinci perdede, yoz ve seviyesiz kültürle alay edilir. Anne, ö¤retmenle tan›fl›nca Frans›zca memnun oldum demek ister. “Arflante” der. Ö¤retmen hemen düzeltir ve


tiyatro

do¤rusunun “enchanté” oldu¤unu söyler. Birinci perdenin sonunda oyun canlan›r. Bir sivil polis gelir ve yolsuzluk yapan Tahir Bey’i tutuklar. Tahir Bey ona rüflvet teklif eder ama polis “Sen ne demek istiyorsun?” diye sert bir flekilde karfl› ç›kar. Polisin bu davran›fl› bizi flafl›rtsa da oyunda böyledir. Tahir Bey tutuklan›r ve hapsi boylar. Oyunun ikinci yar›s› namus kavram›n›n sorgulanmas›yla geçer. Yazar, topluma namus kavram›yla ilgili çok aç›k ve net bir mesaj verir. Namus, yaln›zca namussuzluk yapan insan›n sorunu de¤ildir ama bu namussuzlu¤u kendisi yapmasa bile bu namussuzlu¤un nimetlerinden yararlan›yorsa o da namussuzun suç orta¤›d›r ve dolay›s›yla namussuzdur. Reflat Nuri Güntekin’in de dedi¤i gibi “Namusun yar›m›, çeyre¤i olmaz. Namus ya vard›r ya yoktur.” ‹kinci perdede ailenin reisi Tahir Bey tahliye olup gelmifltir. Baflta sahnede görünmez. Sahnede ailesi vard›r. Tüm aile bireyleri kendisinden yak›n›rlar. Efli ve çocuklar› Tahir Bey’i yerden yere vururlar. Ondan utand›klar›n› söylerler. Bal›kesir’deki eski namuslu yaflamlar›n› özlemle anarlar. Bu s›rada, Tahir Bey’e yeni bir yolsuzluk teklif eden arkadafl› gelir. Tahir Bey onun teklifini reddeder. Ailesine de art›k her fleylerini kaybettiklerini söyler. O¤lunun art›k arabas›, kotras› ve özel uça¤› da yoktur. Her fleylerini kaybedeceklerdir. Bunu anlayan ve biraz önce babalar›n› reddetmeye kalkan aile bireyleri birden namus yüzünden sahip olduklar› zenginlikleri kaybedeceklerini anlay›nca üç yüz altm›fl derece dönerler ve namussuzlu¤un nimetlerinden vazgeçmek istemezler. Babalar›n› yeni yolsuzluk teklifini kabul etmeye iterler. Tahir Bey, o zaman onlara neden böyle birden de¤ifltiklerini sorar ve “Siz de benim suç ortaklar›ms›n›z.” der. Tahir Bey’e yeni bir yolsuzluk teklifinde bulunan arkadafl›n› canland›ran oyuncu, oyunla günümüz aras›nda ba¤lant› kurmak için Baflbakan R. Tayyip Erdo¤an’›n alay konusu olan sözlerinden “one minute” ve “bizi te¤et geçti” gibi sözleri kullan›r. Oyun komedidir ama sonunda verdi¤i

önemli mesajla günümüzde de son derece ciddi bir sorunun, “namusun” aç›k ve net bir tan›m›n› yaparak namusun ya var ya da yok oldu¤unu yar›m›, çeyre¤i olamayaca¤›n› belirtir. Sahnelemeye bakt›¤›m›zda oldukça baflar›l› oldu¤unu görüyoruz. Oyuncular komedi ö¤elerini baflar›yla veriyorlar. Tahir Bey’in efli rolündeki Berrin Koper yeni, yoz zengin yaflam›na uyum sa¤layamad›¤›n›, evde her zaman terlikle ya da ç›plak ayakla dolaflmaya al›fl›k bir kiflinin evde sürekli ayakkab›yla dolaflmaktan çekti¤i s›k›nt›y› hep tek ayakkab›s›n› ç›kararak dolaflmas›yla veriyor. Bu hareketi biraz afl›r›ya kaçsa da amac›na ulafl›yor. Sonradan görme zengin bir bayan oldu¤unu da yine her yeni bir kifli geliflinde “ah ah ah ah” diye koflarak elini öptürmesi komik hareketiyle belirtiyor. Ama oyunun en komik ve izleyiciyi en çok güldüren oyuncusu, fierif Ali Day› rolünü baflar›yla oynayan Naci Tafldö¤en’dir. Enifltesinin yapt›¤› vurgunculuktan o da pay kapm›flt›r ve ona da küçük bir ifl yeri verilmifltir. Bunlar› kaybetmemek için çabalar. Naci Tafldö¤en küçük kentlerin sonradan görme zenginlerinin gülünç durumlar›n› sahnede çok iyi canland›r›yor ve izleyicileri kahkahalara bo¤uyor.

Dekor olarak sahne ikiye bölünmüfltür. Sahnenin önünde yani izleyicinin gördü¤ü ön k›s›mda aile bireyleri aras›ndaki konuflmalar, yak›nmalar geçer. Ö¤retmen ve polis gibi d›flar›dan ciddi bir fley söylemeye gelenler de hep bu k›s›mdad›r. Sahnenin arkas›nda ve izleyicinin hep gördü¤ü bölümün arkas›nda görünmeyen ama görünen bölüme bir kap›yla ba¤lanan ve e¤lencenin geçti¤i bölüm vard›r. ‹zleyici bu bölümü görmez ama bu bölümün varl›¤› oradan ön bölüme gelen Mimi ve Totofl gibi e¤lence düflkünü genç k›zlar ve zaman zaman ciddi bir fleyler konuflmaya gelen ö¤retmen gibi kiflilerle konuflmak için o bölümden kap›dan geçerek ön bölüme gelen e¤lencedeki Necdet gibi aile bireyleri taraf›ndan verilir. Kostümler 1950’li y›llar›n kostümlerini baflar›yla canland›rmaktad›r. Ifl›k olarak, afl›r› parlak ve bol ›fl›k, zenginlik özentisini iyice yans›t›r. Edebiyat›m›z›n önemli yazarlar›ndan Reflat Nuri Güntekin’in ilk olarak 1952–53’te sahnelenen “Bal›kesir Muhasebecisi” isimli oyunu, namus kavram›n› baflar›yla sorgulayarak günümüzün önemli bir sorununa ›fl›k tutuyor. Yoz kültürün her taraf› sard›¤›, namussuzlar›n bafl tac› edildi¤i günümüz toplumunda hepimizi namus konusunda uyar›yor.

ARALIK 2009 | TAVIR | 31


biyografi

absürd tiyatronun ustas›: harold pinter gülnaz b›çakç›

Paylafl›m Savafl›’n›n bafllamas› üzerine 9 yafl›nda terk etti¤i Londra’ya 12 yafl›nda geri dönebildi. Savafl dönemindeki bombalamalar›n etkisini üzerinden hiçbir zaman atamad›. Okulda özellikle Franz Kafka ve Ernest Hemingway’in kitaplar›n› okudu. Londra’da Hackney Downs Dil Okulu’ndaki e¤itimi s›ras›nda okul tiyatrosunda Joseph ve Romeo gibi karakterleri canland›rma olana¤› buldu ve kariyer olarak oyunculu¤u seçti. 1948’de Kraliyet Akademi Dramatik Sanatlar Okulu’na burslu olarak girdi ancak 2 sene sonra okulu b›rakt›. Askere gitmeyi reddetti¤i gerekçesiyle para cezas›na çarpt›r›ld›. 1950’de ilk fliirlerini Harold Pinta takma ad›yla yay›nlad›. 1951’de Drama Okulu'na girdi. Çeflitli tiyatro gruplar›nda oyuncu olarak çal›flt›ktan sonra oyun yazarl›¤›na bafllad›. 1957’de Bristol Üniversitesi’nin Tiyatro bölümü için Oda adl› oyununu dört günde tamamlad›. Bunu, ayn› y›l yine Bristol Üniversitesi Tiyatro Bölümü taraf›ndan sahnelenen Do¤um Günü Partisi adl› oyunu izledi. Kap›c› (1957), Git Gel Dolap (1960), Yuvaya Dönüfl (1965), Eski Günler (1971), Iss›z Topraklarda (1975), ‹hanet (1978) oyunlar› ile tan›nd›.

Absürd Tiyatro’nun Beckett, ‹onesco, Adamov gibi önemli yazarlar›ndan biri olan Harold Pinter, geçen y›l 24 Aral›k 2008’de, g›rtlak kanseri nedeniyle yaflam›n› yitirdi. ‹ngiliz Tiyatrosu’nun, 20. yüzy›l›n ikinci yar›s›n›n önemli yazar› Harold Pinter, 2005

32 | TAVIR | ARALIK 2009

Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. Oyun yazar›, senarist, flair, tiyatro yönetmeni, aktördür. Pinter, 10 Ekim 1930’da Londra’da Yahudi bir terzinin o¤lu olarak dünyaya geldi. II.

Oyunlar›nda genelde insanlar›n gündelik konuflmalar›n›n çözümlemesini yapt›. ‹nsanlar üzerindeki bask›y› iflledi. ‹lk eserlerinde iflçi s›n›f›na mensup insanlar›n içinde bulunduklar› olumsuz koflullara, maddi zorluklara ve bunun ruhlar›na yans›mas›na ve onlar›n hayal k›r›kl›klar›na de¤indi. Pinter'›n oyunlar›, soyad›na at›fla Pinteresque (Pintervari) denilen kendine özgü bir tarz yaratt›. Genellikle bir odada geçen


biyografi

oyunlar›nda sessizli¤i, gizemi ve k›sa konuflmalar› kullanarak bir gerilim ve tehdit havas› oluflturuyordu. Erotik fanteziler, tak›nt›lar, k›skançl›k ve nefretten örülü diyaloglar kuruyordu. Harold Pinter, yaln›zca oyun yazar› ve aktör de¤ildi, ayn› zamanda insan haklar› mücadelesi veren bir ayd›nd›. 2003 y›l›nda, ABD’nin Irak’a karfl› yapt›¤› iflgali elefltiren bu haks›z savafla karfl› ç›kan bir fliir seçkisi yay›nlad›. Bu fliir seçkisiyle Wilfred Owen fiiir Ödülünü kazand›. Harold Pinter’in insan haklar› mücadelesi, 1973’te fiili Devlet Baflkan› Allende’nin öldürülmesinden sonra bafllad›. Bu olaydan sonra Pinter, aktif bir insan haklar› mücadelesi yürüttü. 1999’da Kosova krizinden sonra NATO’nun müdahalelerini elefltirdi ve “Miloseviç’i Serbest B›rak›n” kampanyas›na kat›ld›. Amerika’ya karfl› Küba Dayan›flma Partisi’ne üye oldu. Amerika ve ‹ngiltere’nin Irak’› iflgalini elefltirdi ve ‹ngiltere Baflbakan› Tony Blair’e karfl› kampanyaya kat›ld›. Harold Pinter, Arthur Miller’le birlikte 1985 y›l›nda Türkiye’ye geldi ve 12 Eylül bask›s› alt›ndaki ayd›nlara destek oldu. Türkiye ziyaretinin arkas›ndan “Bir Tek Daha” ve “Da¤ Dili” isimli iki oyun yazd›. Ayr›ca, sanatç› 2004 y›l›nda Hasankeyf’i korumak için Il›su Baraj›’na karfl› bir kampanya bafllatm›flt›. Bafll›ca Oyunlar›: •Do¤umgünü Partisi (The Birthday Party, 1957) •Kap›c› (The Dumb Waiter, 1957) •‹nce S›z› (A Slight Ache, 1958) •Eve Dönüfl (The Homecoming 1965) •Eski Zamanlar (Old Times, 1970) •Iss›z Topraklar (No Man's Land, 1974) •Aldatma (Betrayal, 1978) •Alaska Diyar› (A Kind of Alaska, 1982) •Da¤ Dili (Mountain Language, 1988) •Ay Ifl›¤› (Moonlight, 1993), •Küllere Küllere •Bir Tek Daha

Harold Pinter, 20. yüzy›lda, Avrupa’da önemli bir tiyatro ak›m› olan Absürd Tiyatro’nun önemli yazarlar›ndand›r. Martin Esslin, “Absürd Tiyatro” isimli kitab›nda ilginç bir deneyimi anlat›r. Absürd Tiyatro’nun ilk eserlerinin gösterildi¤i y›llard›r. Absürd Tiyatro’nun en önemli yazarlar›ndan Beckett’in “Godot’yu Beklerken” isimli oyunu sahnelenmifl, oyundan kimse bir fley anlamam›fl ve elefltirmenler oyunu tam bir skandal olarak tan›mlam›fllard›r.

Ama 19 Kas›m 1957’de, San Francisco Actor’s Workshop Toplulu¤u, “Godot’yu Beklerken”i, San Quentin Hapishanesi’nin bin dört yüz mahkumu için sergiler. ‹zleyiciler, oyunu büyük bir dikkatle izlerler ve büyük bir tad al›rlar çünkü oyun her izleyicinin kendi sonucunu ç›karmas›n› sa¤lar, izleyiciden bir fley istemez, onlar› zorlamaz ve umut da¤›tmaz. Mahkumlar oyundan sonra flöyle derler: “Godot’yu hala bekliyoruz ve beklemeye

ARALIK 2009 | TAVIR | 33


biyografi

tan›mlanmayan bir korku ve beklentinin fliirsel bir imgesidir. Oyundaki iki kiflinin neden korktuklar›n› soran bir elefltirmene Pinter, “Aç›kça odan›n d›fl›nda olandan korkuyorlar. Odan›n d›fl›nda üstlerine gelen bir dünya var, bu korkutucu. Eminim sizi ve beni de korkuBu hapishanenin mahkumlar› kendilerine tuyor.” der. (Absürd Tiyatro, Martin Esslin, “Godot nedir?” diye soruldu¤unda, “Top- Dost Kitabevi, s. 185) lumdur, d›flar›s›d›r.” diye yan›tlam›fllard›r. Oyunun konusu k›saca flöyledir: Oyunda, Martin Esslin, “Absürd Tiyatro” isimli ese- odada, Rose ve Bert isimli yafll› bir kar› koca rinde “Godot’yu Beklerken” isimli tiyatro oturur. Rose, efli Bert’i bir anne sevgisiyle oyununun elefltirmenleri taraf›ndan yer- sever, pohpohlar ama Bert onunla konuflden yere vuruldu¤u s›rada San Quentin Ha- maz. Rose’un ev sahibi yerine koydu¤u Bay pishanesi’nin izleyicileri taraf›ndan olumlu Kidd ve Bert d›flar› ç›karlar. Yaln›z kalan Rose d›flar› ç›kt›¤› zaman, d›flar›da bekleyen iki bir biçimde alg›lanmas›n› flöyle aç›klar: kifli görür. O andaki dehflet an› oyunda ba“Elefltirmen ve tiyatro izleyicilerine bu tür flar›yla verilir. Bu çift, ev sahibini aramaktaoyunlar›n hala anlafl›lmaz gelmesi, sebep d›rlar. Giderler. Sonra Bay Kidd döner. Roolduklar› ve hala sebep olmay› sürdürdük- se’u görmek isteyen bir adam günlerdir leri flaflk›nl›k, bunlar›n henüz yayg›n biçim- bodrumda eflinin gitmesini beklemektedir. de anlafl›lmam›fl ve do¤ru dürüst tan›m› Bay Kidd d›flar› ç›kar. Rose tek bafl›na kal›r yap›lmam›fl yeni ve daha geliflmekte olan ve kap› yine aç›l›r. Kap›, tehlikenin oda¤›d›r. bir sahne gelene¤inin parças› olmas›ndan Kör ve siyahi bir adam içeri girer ve Rose’u kaynaklanmaktad›r. Kaç›n›lmaz olarak, bu babas›n›n ça¤›rd›¤›n› söyler. Bu adam kolyeni gelenekte yaz›lan oyunlar bir baflka tukta otururken Rose’un efli Bert içeri girer, oyunun ölçütleriyle de¤erlendirildi¤inde konuflur. Bir süre sonra koltukta oturan saçma ve yersiz kand›rmacalar olarak görü- adam› fark eder, adam›n sandalyesini devilecektir. E¤er iyi bir oyunun ak›ll›ca olufltu- rir ve onu hareketsiz kalana kadar deli gibi rulmufl bir öyküsü olmak zorundaysa, bun- döver. Rose gözlerini t›rmalar ve kör olur. larda sözü edilecek bir öykü ya da konu yoktur; canland›rma ve dürtünün ustal›¤›y- Harold Pinter’in 1957’de yaz›lan ve ilk kez la de¤erlendiriliyorsa, bunlar ço¤unlukla 21 Ocak 1960’ta Londra’da Hampstead tan›nabilir kiflilerden yoksundur ve izleyici- Theatre Club’de sahnelenen ikinci tek perye neredeyse mekanik kuklalar gösterir; delik oyunu ise “Gitgel Dolap”t›r. Bu oyune¤er iyi bir oyunun anlafl›l›r biçimde gözler da da yine iki kifli ve bir oda vard›r. Burada, önüne serilen ve sonunda çözülen tam bodrum kat›nda iki kiral›k katil vard›r. Kuraç›klanm›fl bir izle¤i olacaksa, bunlar›n ne banlar›n› öldürmek için emir beklerler. bafl› ne de sonu vard›r; e¤er iyi bir oyun ay- ‹simleri Ben ve Gas’d›r. Gas su almak için nay› do¤aya tutuyor ve inceden inceye göz- d›flar› ç›kar. O s›rada, kap›dan ilk girenin öllemlenen küçük öykülerdeki ça¤›n davran›fl dürülmesi emri gelir. Ben kap›dan ilk gireni ve özentilerini resimliyorsa, bunlar ço¤u öldürür, bu Gas’d›r. kez düfllerin ve karabasanlar›n yans›malar› olarak görünmektedir; e¤er iyi bir oyun fla- Pinter’in ilk uzun oyunu “Do¤um Günü Parkac› bir haz›rcevapl›¤a ve i¤neli konuflma- tisi” dir. Bu oyunda “oda” motifi deniz k›y›lara dayan›yorsa, bunlar ço¤u kez ilintisiz s›nda Meg taraf›ndan iflletilen bak›ms›z bir gevezeliklerden oluflmaktad›rlar.” (Absürd pansiyona dönüflür. Meg’in efli Petey de saTiyatro, Martin Esslin, Dost Kitabevi, s. 23) hildeki flezlonglar› kiralar. Pansiyonda tek bir müflteri vard›r. O da bir kere çok büyük Harold Pinter, ilk oyunu “Oda”y› dört günde bir piyano konseri verdi¤i uydurma öyküsüyazar. Oyun ilk kez May›s 1957’de Bristol nü anlatan Stanley’dir. Meg onu çok sever. Üniversitesi’nde sergilenir. Oyunun merkezi Bir gün ilk iki oyundaki gibi kap› aç›l›r ve olan oda, Pinter’in oyunlar›n›n ço¤unun yi- içeri iki kötü adam girer. Bunlar Stanley’in nelenen motifidir. Oyun bir sahne, iki kap›, peflindedirler. Stanley’in do¤um günü olhala devam edece¤iz. Görüntü çok s›k›c› olup, oyun çok yavafllad›¤›nda birbirimize isim tak›p çekip gidece¤imize yeminler edece¤iz – ama gidecek yer yok.” (Absürd Tiyatro, Martin Esslin, Dost Kitabevi, s. 23)

34 | TAVIR | ARALIK 2009

mad›¤›n› söylemesine ra¤men ona bir do¤um günü düzenlerler. Bunlardan birisi taraf›ndan gözlükleri ç›kart›lan Stanley histeri krizi geçirir ve Meg’i bo¤maya çal›fl›r. ‹ki kötü adam onu yukar› ç›kar›rlar. Sonra, Stanley’i afla¤›ya indirirler. Ona siyah bir ceket, ve çizgili bir pantolon giydirmifllerdir, melon flapka takm›fllard›r. Stanley elinde k›r›k gözlükleri bofl bofl bakan bir kukla gibidir. Adamlar, Stanley’i büyük siyah bir arabayla götürürler. Ama Meg afla¤›ya indi¤inde hala partiyi düflünür. Neler oldu¤unu anlamam›flt›r. Harold Pinter, bu ilk üç oyunundan sonra Absürd Tiyatro türünde k›sa ve uzun oyunlar yazmaya devam etmifltir. Pinter, 1985 y›l›nda Türkiye’ye gelmifltir. Bu ziyaretten sonra, ’80 cuntas› döneminde yaflanan korkunç iflkenceleri iflleyen “Bir Tek Daha” ve “Da¤ Dili”ni yazm›flt›r. “Bir Tek Daha” sorgudaki iflkenceyi ifller. Bu oyunda, faflizm ve otorite, iflkencecinin parma¤›yla simgeleflmifltir. Sorgulad›¤› adama ve kad›na “Bu benim parma¤›m. Bu da küçük parma¤›m. Bak. Gözlerinin önünde sall›yorum. ‹flte böyle.” der. Sorgulama sonunda sorgulanan kar›-koca serbest b›rak›l›r ama askerlere tüküren ve tekme atan 7 yafl›ndaki o¤ullar› yok edilmifltir. “Da¤ Dili” isimli oyunda ise, Pinter hapishanelerde Kürt olan tutsaklar›n kendi dillerinde görüfl yapamamas›n›, ana dilinden baflka dil bilmeyen bir Kürt anan›n u¤rad›¤› köpek iflkencesini ve bir ayd›n›n efline görüflte yap›lan iflkenceleri ve afla¤›lamalar› anlat›r. Son iki oyun d›fl›nda, insan›n varl›¤›n›n saçma oldu¤unu ve yaflam›n anlam›n› yitirdi¤ini iflleyen Absürd Tiyatro yazarlar›ndan Harold Pinter, oyunlar›ndaki gibi umutsuz kalmam›flt›r. ‹nsan haklar› konusunda mücadele etmifltir. Bu gerçeklik, Pinter nezdinde bir ayd›n›n nas›l davranmas› gerekti¤inin de en güzel örneklerinden birini oluflturuyor. Harold Pinter’in yaflam›, düflünceleri ve eylemleri, dünyan›n tüm ayd›nlar›n›n örnek almas› gereken gerçekler olarak önümüzde duruyor.


araflt›rma

edebiyatta türlerin en melezi: roman-ll tav›r

19. yüzy›l ortalar›ndan itibaren etkili olan realist (gerçekçi) ak›m romanlar›n›n içeri¤i gözleme ve belgeye dayan›r. Yazarlar, yap›tlarda kendi kifliliklerini gizlerler, toplumu ve insan› bilim adam› nesnelli¤iyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yans›t›rlar. Realizmin konular› gerçek yaflamdan al›nd›¤›ndan, romanda ola¤anüstü olay ve kiflilere yer verilmez. Olay ve kifliler, günlük yaflamda yaflanma ya da görülme olas›l›¤› olan nitelikler tafl›r. Bunlar yap›tlarda ayna ya da foto¤rafç› gerçekçili¤i ile yans›t›l›r. Do¤a ve insan betimlemeleri ölçülüdür. “Sanat için sanat” anlay›fl›na sahiptirler. Sanat› ve edebiyat› toplumu de¤ifltirme, e¤itim ve mücadele arac› olarak görmezler. Realist yap›tlarda aç›k, yapmac›ks›z, söz sanatlar›ndan uzak bir üslup kullanm›fllard›r. Balzac, Stendhal, Gustave Flaubert, Dostoyevsky, Tolstoy, Charles Dickens, Ernest Hemingway…..vb romanc›lar gerçekçi eserler üretmifllerdir. Gerçekçi ak›m›n hemen arkas›ndan ise naturalizm (do¤alc›l›k) etkili olmufltur. 19. yy ile 20. yy bafllar›nda etkili olan naturalizm ak›m›; insan› ahlaksal ve ak›lsal nitelikleriyle de¤il, rastlant›sal ve fizyolojik özellikleriyle ele al›r. Buna göre, d›fltan gelen toplumsal ve ekonomik bask›lar alt›nda ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davran›rlar. Yazg›lar›n› belirleyebilme gücünden yoksun olduklar›ndan yapt›klar›ndan sorumlu de¤illerdir. Emile Zola’n›n (Deneysel Roman) adl› eseri Natüralist ak›m›n edebi bildirgesi olarak ifade edilir. Naturalizm, gözlemle birlikte deneyi de uygulayan edebiyat ak›m›d›r. Edebiyatta natüralizmin öncüsü olan Frans›z

yazar Emile Zola, yazarl›¤›n›n yan› s›ra onurlu bir ayd›n tavr› göstererek tarih sayfalar›nda yerini alm›flt›r. 1897 y›l›nda Frans›z ordusunda Yahudi olmas› nedeniyle hakk›nda sahte dava aç›lan Yüzbafl› Dreyfus’u, hükümetin bütün bask›lar›na ra¤men savunan ve Fransa devlet baflkan›na hitaben “‹tham Ediyorum” makalesini yay›nlayan Zola, bask›lardan dolay› Fransa'y› terk edip bir süre Londra'da yaflamak zorunda kal›r. Büyük çabalar sonucunda Dreyfus Davas› yeniden görülür, adaletin yerini bulmas› sonucunda yurduna döner. Germinal, genellikle Emile Zola'n›n en iyi eseri ve Frans›z edebiyat›n›n en iyi romanlar›ndan biri olarak gösterilir. Roman, 1860'larda Kuzey Fransa'da, uzlaflmaya yanaflmayan maden iflçilerinin fliddetli ve gerçek grev öyküsünü konu al›r. Germinal'in, 100’ün üzerinde ülkede orijinali ve çevirileri yay›nlanm›flt›r. Ürün ve bereket anlam›na gelen Germinal, roman›n sonunda sosyalist ve yenilikçi görüfllere yönelik bir umut verir. Zola’n›n ölümünden sonra Germinal, onun en iyi eseri olarak kabul edilmifltir. Cenazesinde iflçiler toplanm›fl ve “Germinal! Germinal!” diye ba¤›rm›fllard›r. O zamandan itibaren kitap, çal›flma flartlar›n› sembolize eder duruma gelmifl ve madenci s›n›f› kültüründe önemli bir kilometre tafl› olmufltu. XX. yüzy›l›n bafllar›… 20. yy’›n bafllar›nda “iyi edebiyat” art›k her zamankinden çok “seçkin okur”un alan› haline gelir. Yazar›n metni, mu¤lak anlamlar bar›nd›ran bir metindir. Ne kadar mu¤laksa o kadar iyi say›l›r. Tek yorumdan ziyade, metin

emile zola birden fazla anlamland›rmaya aç›k olabilir. “Sessiz ama konuflmay› bekleyen bir sanat nesnesi” de denir ayn› zamanda. Yani o, eriflilmez de¤ildir ama eriflilmesi güçtür. Bu dönemde yazarlar, kolay anlafl›lan metinler ya da zor anlafl›lan mu¤lak ve okurunu en usta yorumculardan seçen metinler aras›nda seçim yaparlar. 20. yy’›n bafllar›nda ‹ngiliz roman›nda görülen en önemli de¤ifliklik karaktere duyulan ilginin git gide azalmas›d›r. Roman yazarlar› kendilerinden önceki yazarlar›n gözden kaç›rd›¤› ya da töresel s›n›rlamalar yüzünden dile getiremedikleri tutkulara, düflüncelere e¤ilirler. 20. yüzy›l›n en özgün en genifl etkiye sahip ‹ngiliz roman yazar› James Joyce’dir.(1882-1941) Kendine özgü sanat›, "A

ARALIK 2009 | TAVIR | 35


araflt›rma

Portrait Of The Artist", "As A Young Man" (1916) roman›nda belirgin olarak görülür. 1922’de Paris’te yay›mlad›¤› Ulysses’de bu özgünlük daha da ortaya ç›kar. Joyce’nin roman›, bütün yaflam›, bilinçalt›n›, bilinci her yönüyle, her boyutuyla yans›tmas›n› ister. Durmadan de¤iflen bu izlenimleri vermek için, dili e¤er, büker, konuflma biçimlerini bozar. Al›nt›lara, kesintilere baflvurur. Kitaplar› kadar, hayat› da ilgi çekici bir yazar olan Jack London ise Amerikan edebiyat›na yeni bir soluk getirmifl ve 18. yy'›n abart›l›, süslü sanat anlay›fl› yerine ak›c›, sade bir sanat anlay›fl›n› benimsemiflti. Yazd›¤› kitaplarla halk kitlelerinin ve özellikle proletaryan›n geliflmesini ve ufkunu geniflletmesini amaçlayan London, Amerika'n›n ilk proleter yazar› olmufl ve kitaplar› genifl kitleler taraf›ndan okunmufltu. Yaz›lar› dergilerde yay›mlanm›fl ve art›k edebiyat çevresi taraf›ndan tan›nan bir yazar olmufltu. 1902 y›l›n›n Temmuz ay›nda Amerikan Press'ten Güney Afrika'ya giderek oradaki savaflla ilgili röportaj yapma teklifi alm›fl ve hemen trene atlad›¤› gibi yola ç›km›flt›. ‹ngiltere'ye vard›¤›nda ise geri dönmesini isteyen bir telgraf gönderilmifl. Fakat Londra'da befl paras›z kald›¤›ndan dönmek yerine kentin en kötü flartlar›nda yaflayan insanlar›n›n bulundu¤u do¤u yakas›na yönelerek bir süre o insanlar gibi yaflam›fl, onlar gibi giyinmifl, onlar gibi yemifl, içmifl. Buradaki koflullar›n iktisadi tahlillerini de yapt›¤› ve o insanlar›n çarp›c› hi-

jack london

36 | TAVIR |ARALIK 2009

kayelerini, yaflamlar›n› anlatt›¤› kitab› "Uçurum ‹nsanlar›", büyük bir ilgi uyand›rm›flt›. Bu kitab› yazarken hem kendi gözlemlerine, hem de Londra'n›n yoksulluk sorunu üzerine yaz›lm›fl yüzlerce broflür rapor ve esere dayanarak, adeta bir sosyolog gibi çal›flm›flt›. Kendisinin dünya çap›nda tan›nmas›n› sa¤layan ve sosyalist romanlar aras›nda say›lan “Demir Ökçe” de bu zamanda yaz›ld›. Bu kitab›nda Marx'›n fikirlerini, kendi diliyle yazd› ve bunlar› bu romanda okuyucuyla paylaflt›. Demir Ökçe kurmaca bir romand›r ve ayn› zamanda Jack London'un ileri görüfllülü¤ünü yans›t›r. Jack London iflte bu belgeler ve delillere dayanarak bir eser yazm›flt›. Kapitalizm h›zla büyürken roman sanat› da bireyi öne ç›kar›yordu. Karfl›t› olarak proletaryan›n edebiyat› da geliflmeye, sanat için sanat yapanlarla toplum için sanat yapanlar ayr›flmaya bafllad›. Gerçekçi ve naturalist yazarlar emperyalizmin sömürüsünü elefltiriyordu, humanizmden bahsediyordu, yoksullu¤un kötü bir fley oldu¤unu söylüyordu, bireyi yüceltiyordu. Ancak bunun nas›l de¤iflece¤ine dair bir yorum yapm›yordu. 19. yy’da tarihsel geliflimin diyalektik olarak kavranmas› ve mevcut üretim tarz›n›n de¤iflmeden tarihin de¤iflemeyece¤i ise, tarihsel materyalizmle ortaya konulmufltu. Bu de¤iflimin kendili¤inden olamayaca¤›n› belirten Marksizm; “Filozoflar, dünyay› farkl› biçimlerde yorumlad›lar; ama as›l olan onu de¤ifltirmektir.” sözüyle 20. yy’a damgas›n› vurdu. Ekonomi-politi¤in yan› s›ra edebiyatta; kültür, estetik, gerçekçilik, yabanc›laflma gibi konular›n ele al›nmas›n›n ve prati¤e dönüflmesinin gereklili¤i anlafl›lm›fl oldu. Böylece, kapitalist ve sosyalist ideolojiye bölünmüfl iki kutuplu dünyada “edebiyat”, kültürlerin biçimleniflinde yeniden önemli bir rol oynad›. Sovyetler Birli¤i’nde sosyalist bir iktidar›n kurulmas›yla naturalist ve gerçekçi edebiyat, “sosyalist gerçekçi” edebiyat ak›m›yla afl›ld›. Burjuvazinin çürümüfl yoz kültürüne karfl› çetin bir mücadele verildi¤i y›llarda Stalin yazarlara büyük önem vererek onlar› “insan ruhunun mühendisleri” olarak ilan etti. 1934 y›l›nda toplanan Yazarlar Kongresi’nde Gorki, sosyalist-gerçekçili¤i flöyle tarif etti: “Gerçekçilik, bireyi iyice ihtiyarlam›fl olan dar görüfllülük ve bireycilikten sosyalizme varan yolda geliflmesinin süreci içinde ele al›rken onu yaln›z bu-

günkü haliyle de¤il, yar›n olmas› gerekti¤i ve olaca¤› biçimiyle de ele almal›d›r.” Gorki, edebiyat›n parti edebiyat› olmas›n›, halkç›l›ktan ayr›lmamas›n› özgür bir edebiyat›n temeli olarak görür ve “Sovyet edebiyat›n›n baflar›s› sosyalist inflan›n baflar›s›na ba¤l›d›r”der... Maksim Gorki, Sovyet edebiyat›na “sosyalist gerçekçilik” yönteminin uygulanmas›nda ve yerlefltirilmesinde çok önemli bir yere sahipti. “Sosyalist gerçekçili¤in amac›, eski dünya kal›nt›lar›yla mücadele ederek onlar›n etkilerini ortadan kald›rmakt›r. Ama temel görev, yaflam› sosyalist ve devrimci bak›fl aç›s›yla tan›makt›r.” diyen Gorki, “Sosyalist Gerçekçilik Üzerine” bafll›¤› alt›nda yazd›¤› makalesinde Sovyet halk›na flunlar› söyler: “Geçmiflin zehirli, katlan›lmaz, kötü etkilerinin, gerekti¤i biçimde ortaya konmas› ve anlafl›lmas› için, bunlara flimdi kazan›lan baflar›lar›n doru¤undan, gerçekle ilgili büyük ideallerin yüksekliklerinden bakma yetene¤ine sahip olmak gereklidir. Bu yüksek görüfl noktas›, edebiyat›m›za yeni bir tema kazand›racak, yeni biçimler yaratmas›na yard›mc› olacak ve bizim için yepyeni bir yönelim, sosyalist gerçekçilik yaratacak olan, onurlu ve k›vançl› bir duygu uyand›racakt›r…”

Sovyet edebiyat›n›n sosyalist-gerçekçi yazarlar›ndan Nikolay Ostrovski de, k›sac›k yaflam›na çok büyük ideallerini s›¤d›rmay› baflarm›flt›r. Bu, insanl›¤›n mutlu gelece¤ine hizmet edecek olan komünizm idealidir. “Bir adam, yaflamak için büyük bir ideale sahip oldu¤u zaman gerçek bir adamd›r. O zaman, parçalar halinde yaflamaya son verir ve bir bütün olarak yaflamaya bafllar. Bir insan›n gücünü oluflturan da budur. Ve yaln›zca insanlar› de¤il, bütün uluslar› da kahramanlar haline dönüfltürebilen büyük bir ideal vard›r: Komünizm! Halk›n mutlulu¤u için mücadele!” Ostrovski bu bilinçle 1930–1934 y›llar› aras›nda dört y›l boyunca yatalak ve kör halde “Çelik Böyle Sertleflti” (Ve Çeli¤e Su Verildi) kitab›n›n bir ve ikinci cildinin üzerinde çal›fl›r. Ostrovski’nin fiziksel gücünden geriye kalan sadece güçlü sesidir. Elbette en önemlisi de sa¤lam bir beyninin olmas›d›r. Beynini korumak ve sa¤lamlaflt›rmak insan› insan yapan düflüncelerini, inand›¤›n davan› ve kiflili¤ine flekil veren partini korumak ve güçlendirmekle ayn› anlama gelir. Ostrovski, yaflam› boyunca


araflt›rma

maksim gorki

önüne ç›kan bütün engelleri durmaks›z›n çal›flarak ve emekle aflm›fl olman›n gücü ve güveniyle, flimdi de hayat›n dayatt›¤› yatalakl›¤a ve körlü¤e teslim olmamak ve onun üzerine ç›kmak için iradi bir çaban›n içine girer. “(...) Körlük, dehflet verici bir fley ancak körlük bile fethedilebilir. Bundan çok daha tehlikeli baflka bir fley var: tembellik...” Ostrovski iflte böyle kendi kafas›nda çözümlemifltir içinde bulundu¤u durumu ve bunun çözüm yolunu. Yazarak katk› sunacakt›r hem gelece¤in sosyalist toplumuna ve gençli¤ine, hem de yatalakl›¤›n› ve körlü¤ünü yenerek parti saflar›na geri dönecektir. II. Paylafl›m Savafl› bafllarken Sovyet Edebiyat›’n›n en bilinen yazarlar› ‹lya Ehrenburg, Leonid Leonov, Fadayev, fiolohov, Ostrovski’ydi. Bu yazarlar›n eserlerinde faflizme karfl› direnifl ve yurtseverlik temalar› ön plana ç›kar. II. Paylafl›m Savafl› Avrupada faflizmin kol gezdi¤i y›llar, Avrupa edebiyat› için tam bir y›k›m olmufltur. Umutsuzlu¤un kol gezdi¤i y›llarda, ya faflizme karfl› aç›ktan tav›r al›p savafl›lacakt› ya da teslimiyeti seçip kaçman›n yollar› aranacakt›. Bu tercih, savafl›n sonras›nda üretilecek olan eserleri do¤rudan etkilemifltir. Gerçeklerden tamamen uzaklaflan edebi ak›mlar ortaya ç›km›flt›r. Almanya’da deyim yerindeyse Hitler’in hayaletiyle bile yeniden karfl›laflmaktan korkan ve buna karfl› direnen, kapitalizmin yaratt›¤›

“üniversite”nin “uzmanl›k aptal›” yetifltirmeye yarad›¤›n› söyleyen gençlik vard› sistemin karfl›s›nda. Yine iktidar› hedeflemeyen, örgütsüz bir flekilde geliflen hareketler; anarflizm ve “egzistansiyalizm”in (varoluflçuluk) harmanlanmas›ndan oluflturduklar› teorileriyle, k›rm›z› bayrak çekmekten aflk yapmaya kadar varan eylemler yapt›lar. Dolay›s›yla yap›lan eylemler ilginç protestolar olmaktan öteye geçmedi. Bir fleyleri protesto etmenin hazz›n› yaflad›klar› eylemlerinde, Vietnam’›n iflgalini protesto ediyorlar, ABD ›rkç›l›¤›na savafl aç›yorlar, ‹ran fiah›’n›n bask› rejimini istemiyorlar ve Yunanistan’daki faflist darbeyi k›n›yorlard›. Edebiyatta ise dönemin sosyal olaylar› daha sonra eserlere yans›m›fl, biçim tart›flmalar› ço¤u zaman içerikten daha ön plana ç›km›flt›. Almanya, Fransa, Amerika, Latin Amerika’da II. Paylafl›m Savafl› sürecindeki sosyal durum, romanlara yans›yarak 1970’lere kadar giden süreci edebiyat kuramlar› tart›flmalar› ›fl›¤›nda yeniden tart›flmaya açt›. Heinrich Böll’ün “Neredeydin Adem?” roman›, Macaristan’dan Almanlar›n geri çekilifli zaman›ndaki ikinci derece olaylar›n yan yana dizilmesinden kurulur. Savafl asl›nda birbirleriyle ba¤›ms›z olaylar ve gerçeklerden ibarettir. Bu düflünce, Böll’e göre sadece savafl için de¤il, bütün dünya için do¤rudur. Öbür yazarlarda karfl›laflt›¤›m›z çizgilerden ço¤unu Böll’de de buluyoruz. Böll’ün inanc›na göre de, savafla bir anlam vermek mümkün de¤ildir. Savafl bir tesadüfler zinciridir; tesadüf asl›nda saçma olan bir dünyan›n egemen yasas›d›r. Sözgelimi, bir te¤men çarp›flman›n ortas›nda mide sanc›s›na tutuluyor ve çömelmiflken, y›k›lan samanl›¤›n alt›nda kalarak ölüyor. Bir çavufl, karargah kurdu¤u yerin önünde aylarca durmufl olan bir may›na günün birinde bas›yor ve parçalan›yor. Eserin as›l kahraman›, savafl›n son gününde, baba evine döndü¤ü an, tam eflikte tesadüfen aç›lan bir topçu ateflinin hedefi oluyor... 1945 y›l›nda II. Paylafl›m Savafl›’n›n bitiminden 1970’lere kadar “y›k›nt› edebiyat›”olarak adland›r›lan dönemde Heinrich Böll, Günter Grass ve Peter Weiss eserleriyle, fikirleriyle ön plana ç›kt›. Heinrich Böll, savafl›n etkisini gençlik y›llar›nda hissetti. Savafl kurbanlar›n›, kad›nlar›, babas›z çocuklar› ele ald›. Nazi döneminin kültür politikas›n›, demokrasi dönemindeki her döneme ait olan ç›karc› tipleri

alayc› bir flekilde iflledi. Günter Grass ise savafla karfl› özgürlü¤ü savundu. ‹majlar yoluyla siyasi içerikte romanlar yazd›. 1965 seçimlerinden itibaren Alman Sosyal Demokrat Parti içinde yer ald›. “Lokal Anestezi” roman›yla gençli¤in savafla karfl› duruflunu iflledi. Peter Weiss, sosyalist yazar olarak tan›mlad› kendini. Tiyatroyla da u¤raflan yazar, biçim tart›flmalar›n›n yo¤un sürdü¤ü bir zamanda toplumda yer bulamayan iktidar taraf›ndan hapishaneye t›k›lm›fl bireyi devrimci olarak gösterdi. Ama Weiss’in Avrupa’da sol çevrelerce en çok tart›fl›lan kitab›,“Direnmenin Esteti¤i”oldu. 1918-1947 y›llar› aras›nda geçen romanda, Alman iflçi hareketiyle Antik Bergama’ya kadar inen tarih tart›fl›lmaktad›r. Roman›n ana karakterleri, K›z›l Orkestra isimli direnifl gurubunun üyeleri genç komünistlerdir. 1937 senesinde Berlin’de bafllayan romanda üç arkadafl Bergama heykellerinin önünde antik toplumdan bafllayarak tarih, kültür, siyaset, sanat ve edebiyat hakk›nda tart›fl›rlar. Tart›flman›n odak noktas›n› sosyalist ve anti-faflist mücadele için geçmiflteki kültürel mirastan yararlanmakt›r. Alman iflçi hareketinin I. Paylafl›m Savafl›’yla beraber bölünmesi, Weimar Cumhuriyeti’ndeki iflçi hareketleri ve Nazilerin iktidara geliflinin nedenleri tart›fl›l›r. SPD’nin iflçi hareketine karfl› ihaneti ve bunun sonucu olarak komünistlerin yenilgisi dile getirilir. Peter Weiss, Marksist estetikçi olarak sundu¤u bak›fl›nda tarihin öznesini oluflturanlar›n as›l ezilen s›n›f oldu¤unu söyler. Estetik anlay›fl›n› ise flöyle aç›klar: “Esteti¤in geleneksel kavramlar›yla ilgilenen bir estetik de¤il, yani güzelin ö¤retisiyle, armoniyle, flekillenmifllikle, aç›klanm›fll›kla, sonlanm›fll›kla, örnek olmayla ilgili de¤il, tam tersi insan›n mücadelesine tekabül eden, daha yüksek bir bilinç düzeyine do¤ru ilerleyen bir mücadeleyi içeren, içinde her fleyi bar›nd›ran bir estetik.” Siyasi mücadele içerisinde duran ama bu politik yenilenme için verilen bu mücadeleye kesinlikle ait olmas› gereken, kültürel de¤iflimi yaflayan, kültürel servet ve de¤erlerle zenginleflmesi konusunda görüfl birli¤i sa¤layan insanlar anlat›l›r Weiss’in eserlerinde... “Biz edebiyata, sanata hangi biçimde olursa olsun ifadeye girifli, politik örgütlenmeyle efl za-

ARALIK 2009 | TAVIR | 37


araflt›rma

letinin Cezayir’deki iflgal ve zulmüne cepheden tav›r ald›. Çünkü o, zulme karfl› mazlumun yan›nda olmay› ayd›n sorumlulu¤unun bir gere¤i olarak görüyor ve buna uygun davran›yordu. Böyle davranmayanlara ise hakl› olarak ac›mas›zd›: “Bu savafl› yarg›l›yorsunuz ama hala Cezayir savaflç›lar›yla dayan›flma cesareti gösteremiyorsunuz.” diyordu. Çünkü o, “insan›n insan olma ad›na sonuna kadar direndi¤i bir dünya”dan yanayd›. 1964 y›l›nda kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülü’nü de ayn› gerekçelerle reddetti.

günter grass manl› olarak ele geçirmeliyiz.”der Weiss. 20. yy’›n ilk yar›s›n›n sonlar›na do¤ru Alman Filozofu Heidegger’in ortaya att›¤› varoluflçu felsefeyi baz› Frans›z yazarlar› edebiyata uyarlar. Varoluflçu düflünceye göre; insan dünyaya geldikten sonra kendi varl›¤›n› gerçeklefltirir. Kendi özgün kiflili¤ini, özünü, bilincini kendisi oluflturur. ‹nsana kendisinden baflka yol gösterebilecek kimse yoktur. Onun için özgürdür. Bireyin varoluflunu, özünde üstün tuttu¤u için ayn› zamanda topluma bir karfl› ç›k›fl› da içerir. Bütün zaaflar›yla birlikte insan› amaçlar›n› seçiflinde özgür tutar. En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jospers, Jean- Paul Sartre, Gabrial Marcel ve Movrice Marlov Ponty olmufltur. Jean Paul Sartre’›n ilk roman› “Bulant›” 1938’de yay›nland›. Bu ilk eserinde, felsefi düflüncelerini (varoluflçuluk) roman›n baflkahraman› Roguentin’in arac›l›¤›yla dile getirdi. 1940’ta düflünce, eylem ve iliflkileri nedeniyle Naziler taraf›ndan esir al›nd› ve bir Nazi toplama kamp›na götürüldü. Esaretten kurtuluflunun ard›ndan faflizme karfl› Frans›z direnifl hareketine kat›ld›. Bu süreçte bir yandan direnifl cephesi içinde savafl›rken di¤er yandan da felsefi düflüncelerini anlatt›¤› “Varl›k ve Hiçlik”i yazd›. Sartre için anti-faflist direniflle, sanatsal üretim birbirinin karfl›s›nda fleyler de¤ildi. Zira her ikisi de ayd›n olman›n do¤al ve zorunlu sonucuydu. Sartre, II. Paylafl›m Savafl› sonras› felsefi ve edebi etkinliklerine devam ederken ayn› zamanda vatandafl› oldu¤u Frans›z dev-

38 | TAVIR |ARALIK 2009

Fransa’da da edebiyatta II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra suçluluk ve tedirginlik felsefesi dönemin genel edebiyat›n›n ruhunu oluflturuyordu. Sartre, modern dünyada insan›n kendini gerçeklefltiremedi¤ini söyleyerek insan›n özgürlü¤ünün hiçlik karfl›s›nda önemini vurgulayarak toplumsal olabilece¤ini ileri sürdü. “Sanat; her zaman, insanl›k, özgürlü¤ü elde edilince dünyan›n görünüflü nas›l olacaksa, onu bugünkü durumda, bugünün dünyas›nda sunmakt›r.” diyen Sartre; “‹nsanl›k tarihinin tek geçerli yorumu diyalektik maddeciliktir çünkü gerçekli¤in kendisi Marxisttir ve Marxizm -hiç olmazsa ça¤›m›z için- afl›lmaz durumdad›r.” tezini savunurken de, varoluflçulukla diyalektik materyalizmin ba¤daflt›r›lmas›n›n imkans›zl›¤›n› atl›yor, kendisiyle çelifliyordu. Paris ’68 eylemlerinde ö¤rencilerin yan›nda yer almas›na ra¤men, sistemin kendisini de¤ifltirme hedefi olmad›kça yap›lan eylemlerin sadece reformist düzeyde kalaca¤›n› ö¤rencilere anlatt›. Fransa’n›n Cezayir’i iflgalini k›nad›. Ayn› dönemde edebiyat›n ba¤lanmac›l›k (angajman) olmas› gereklili¤ini savundu. Eylemin insandan önce bafllad›¤›n› ba¤lanman›n bireysel ve toplumsall›k aras›nda ba¤ kurma oldu¤unu, ayd›n›n “fildifli kuleye”çekilmek yerine, politik sürece müdahale etmesi gerekti¤ini savundu. Böylece zaman›nda “parti edebiyat›”yapmak, edebiyat› ikinci plana atmakla elefltirilen, küçümsenen sosyalist gerçekçiler, bu sefer de “angajman edebiyat›” yapmakla elefltirildi. Biçimde ise “yap›salc›l›k”modas›n›n geçer akçe oldu¤u bir sürece girildi. Yap›salc›l›k; yüzeyde bir tak›m fenomenlerin alt›nda derinde yatan baz› kurallar›n-yasalar›n oluflturdu¤u sistemin aranmas› ve edebiyat eserinin içine kapanarak çözümlenmeye çal›fl›lmas›d›r. Eser, onu yazana göre ya da tarihsel

çerçevede de¤il, her fleyden önce efl zamanl›l›k içinde incelenmelidir. Albert Camus (1913-1960) ise; daha çok “absürd” (saçma) kavram›n› irdelemifltir. Ona göre insan›n içinde yaflad›¤› evren, saçma, mant›ks›z, ak›ld›fl› ve anlams›z bir yap›ya sahiptir. Dolay›s›yla insan hayat› da saçmad›r. ‹nsan hayat›n›n anlam› ancak saçmal›k ve haks›zl›klara baflkald›rarak ortaya ç›kar. ‹nsan sadece do¤ruluk, iyilik, dostluk, bar›fl, adalet için yaflamal›d›r. Romanda bafll›ca eserleri; Yabanc› (1942), Veba(1947), Düflüfl(1956), Tiyatro’da Yanl›fll›k(1944), Caligula(1945)’d›r. Simon de Beauvoir (1908-1986); Varoluflçu aç›dan kad›n›n sosyal, siyasal ve cinsel sorunlar› üzerinde durur. Ayn› zamanda feminist hareketin öncülerindendir. Bafll›ca eserleri, Konuk K›z (1943), Mandarenler (1954), Andre Malraux (1901-1976), ‹nsanl›k Durumu, Büyük Yol, Umut, Melekle Savafl gibi eserlerinde olumsuz koflullar›n hakim oldu¤u güler yüzlü cehennemin de insan›n yaln›zl›¤›n›, kaderiyle bafl bafla kald›¤› dramatik maceras›n› anlat›r. Sovyetlerde, II. Paylafl›m Savafl› boyunca emperyalizme ve faflizme karfl› verilen destans› mücadeleler, isimsiz kahramanlar romanlarda yer alm›flt›. Ancak, Stalin’in ölmesinin ard›ndan yeni iktidar›n revizyonist politikalar›yla sosyalizmin alt› yavafl yavafl oyulurken, romanda devrim öncesi Rus burjuva gerçekçili¤inin izleri yeniden ortaya ç›kmaya bafllar. Tolstoy’un “Savafl ve Bar›fl”roman›ndan etkilenen Simonov’un, romanlar›nda cephe cephe gezerek savafltan haberimiz olurken; Fadeev, Sovyet iktidar› için her fleylerini feda eden halk savaflç›lar›n›n ruhsal durumunu anlat›yordu. Ancak yeni iktidarla birlikte durum de¤iflmeye bafllar. Sosyalist gerçekçi edebiyat› bir kenara iten Vasili Aksionov “Meslektafllar”, “Y›ld›zlara Bilet”, “Fas Portakal›” romanlar›yla bohemcili¤e kap› açarak geriye dönüflün ilklerinden olmufltur. Amerika’da da savafla karfl› gösterilerin yo¤unlaflt›¤› ve ›rkç›l›¤a karfl› eylemlerin artt›¤› 1960’larda Boby Seale taraf›ndan siyahlara yap›lan ayr›m›n ortadan kalkmas› için California, New York ve Chicago'da “Kara Panterler Partisi (KPP)” siyahlar›n haklar›n› savunan, kenar mahallelerde, gecekondu semtlerinde örgütlenen ulusal-devrimci bir parti olarak


araflt›rma

ortaya ç›kt›. 1969 y›l›nda do¤udan bat›ya polis KPP bürolar›n› basarak üyelerin bir k›sm›n› öldürdü, bir k›sm›n› tutuklad›. Sistemin ›rkç› tutumu romanlara da yans›d›. Alice Walker, siyahlar›n varl›¤›n› kad›n bak›fl aç›s›yla anlatmaya çal›flt›. The Color Purple (Mor Renk), yoksul, iki siyah kardeflin y›llarca ayr› kalmas›n›, birbirlerine sevgilerini ifllerken; e¤itimsiz çirkin birinin bayan arkadafl›n›n yard›m›yla kendini tan›maya bafllad›¤›n› anlat›r. Tony Morrison ise sanat eserlerinin politik olmas› düflüncesinde toplumun ç›ld›r›fl halini de vermektedir. Beloved (Sevilen) köle olarak yaflamas›na izin vermektense çocuklar›n› öldüren bir kad›n›n ve çocu¤unun dram›n› sunar. Amerika ve Bat› Edebiyat›nda sosyal konular yerini 1970’lerle beraber bireyin kimlik aray›fl›na b›rakt›. Bu durum asl›nda II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra bafllayan ümitsizlik felsefesinin vard›¤› son noktad›r. Toplumsal ayaklanmalar›n kendili¤inden gelmesi ve örgütsüz oluflu kapitalizm taraf›ndan ard› ard›na bast›r›lmas› toplumu bireyci bir yaflam tarz›na, ayd›nlar› da sadece bireye yönelik bir edebiyata yönlendirdi. Avrupa ve Amerika’da edebiyat bireye yönelirken Latin Amerika’da verilen anti-emperyalist savafllarla birlikte edebiyatta Marksizmin etkisinin aç›k aç›k görüldü¤ü dönem oldu. 1959 y›l›nda gerçekleflen Küba devrimi yeni sömürge ülkeler için model oldu. Lucaks ve Gramsci’nin “Fitili ateflleyenin ayd›nlar olmas› gerekir” tezini, Küba devrimi prati¤iyle çürütmüfltür. Çünkü 1956’daki ayaklanmalarda fitili ateflleyenler aras›nda ayd›nlar›n yeri çok azd›. Küba devriminden sonra Che, sosyalist gerçekçili¤in hareket noktas› oldu¤unu, devrimin “yeni insan›n”ortak sorunlar›n› yazaca¤›n›, yine de ayd›nlar›n öncü s›fat›yla “ya ikimiz de hüküm giyece¤iz ya da birlikte temize ç›kaca¤›z”söylemiyle hareket etmesi gerekti¤ini belirtmiflti. Castro da, edebiyat›n önemine vurgu yaparak devrimin ertesinde öykü kitab›n›n 15.000 basarak 15 günde tükendi¤ini ve devrimlerinin kültürel siyasete dayand›¤›n› söylemiflti. Lezama Lima, Eliseo Diego ve Cintio Vitier gibi yazarlar, genç devrimci ozanlar taraf›ndan be¤eniliyordu. Kübal› yeni ozanlar, Cesar Vallejo, Neruda, Octavio Paz gibi Latin Amerikal› ustalarla yak›ndan ilgileniyorlard›. Edebiyatta

Bat›’daki gibi deneysel çal›flma alan›na girilerek içten geldi¤i gibi yazma ve yeni anlat›m biçimlerini denediler. “Bizim savafl›m›z insanlar› olduklar›ndan daha iyi duruma getiren sürecin ta kendisidir. ‹nsan›n eski durumu de¤il, flu an yapmakta oldu¤u, Küba devrim sürecine uymaktad›r.”anlay›fl›yla hareket edildi. Gelenekçi edebiyatla modern edebiyat Küba’da birlikte yürüdü. Örne¤in; Lezoma Lima’n›n Cennet adl› roman›; Küba’da, devrimin iflbafl›na geliflinden önceki kent-soylu s›n›f› elefltiren, devrimcilerin yeralt› mücadelesini anlatan, sermayeci geçmifli kötü ruhlardan temizlemeye u¤raflan geleneksel-gerçekçi tarzdad›r. Edmund Pesnoes’in “Yollar”› ise devrimi anlatan bir adam›n ac›mas›z öyküsü üzerine kuruludur. Latin Amerika’n›n bu yeni yazarlar›, edebiyatta da yeni bir 盤›r açt›lar. “Büyülü gerçekçilik”denilen ak›m, Gabriel Garcia Marquez’in 1967 y›l›nda kaleme ald›¤› ve bugün hala okunan eseri “Yüzy›ll›k Yaln›zl›k” ile dünya edebiyat›n› etkilemeye devam ediyor. Yüzy›ll›k Yaln›zl›k; yazar›n büyükannesinin anlatt›¤› öykülerin ve do¤aüstü hayatlar›n do¤all›¤›yla, bir Kolombiya köyü olan Macondo’nun kuruluflu, insan psikolojisi ile gerçekli¤in düfl ve kurmaca ile sentezi olarak ortaya ç›kan çok güçlü bir eserdir. Asya ve Afrika Avrupa ve Sovyetler Birli¤i’ne göre daha az bilinen Asya ve Afrikal› yazarlar, 1956 y›l›nda bir toplant› yapt›. 17 Asya ülkesinden yazarlar›n kat›lmas›yla yap›lan ilk uluslararas› yazarlar toplant›s›nda, Asya-Afrika Yazarlar Hareketi’ni oluflturma düflüncesi ortaya at›lm›flt›. 1958’de, tüm k›talardan ve 50 ülkeden 204 yazar›n kat›l›m›yla Taflkent’te toplanan I. Asya-Afrika Yazarlar Kurultay›’nda yazarlar, çeyrek yüzy›l boyunca eylemlerine ›fl›k tutacak flu ilkeyi ortaya koyarlar: “Emperyalizme karfl› ve toplumsal ilerleme için mücadelede yazarlar›n uluslararas› dayan›flmas›.” Kurultayda ele al›nan bafll›ca konular, bafll›klar halinde flöyleydi: Asya-Afrika ülkelerinde edebiyat ile kültürün geliflmesi bu edebiyat ve kültürün insanl›¤›n ilerlemesi, ulusal ba¤›ms›zl›k, özgürlük ve dünya bar›fl› içindeki yeri. Asya-Afrika ülkelerinin kültürleri ve Bat› ülke-

leri halklar›n›n kültürüyle olan iliflkileri. Çocuk edebiyat›n›n geliflmesi ve e¤itici ifllevi... Toplant›larda, estetik, yaz›n, yazar haklar›, telif haklar› gibi sorunlara da de¤iniliyordu. Ancak toplant›ya kat›lanlar›n ço¤u emperyalizme, ›rkç›l›¤a, sömürgecili¤e karfl› savafl veren halklar›n yazarlar› oldu¤undan esas gündemi politik konular oluflturuyordu. XX. yüzy›la kadar dünya edebiyat sürecine a¤›rl›¤›n› koymufl bulunan Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl›, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki toplumsal ve ulusal kurtulufl savafllar›yla y›k›lm›flt›. Bat›’da kapitalizmin geliflmesiyle birlikte, bat›l› ülkelerin öbür dünya ülkelerinin maddi kültürlerini egemenlikleri alt›na ald›klar› oranda, manevi kültürlerini de egemenlik alt›na almalar› sonucu ortaya ç›km›fl, böylece Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl› edebiyat süreçlerinin de¤iflmez mutlak ölçütü haline gelmiflti. ‹flte sömürgecili¤e, yeni-sömürgecili¤e ve emperyalizme ba¤l› böylesine bir kültür sömürgecili¤i ile kültür emperyalizminin bir anlat›m› olan Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl›, Üçüncü Dünya diye adland›r›lan ülkelerde verilen ulusal-toplumsal ba¤›ms›zl›k savafllar› sonunda, kültür sömürgecili¤ine son verilmeye bafllanmas›yla y›k›lm›flt›. Asya, Afrika, Latin Amerika ülkeleri edebiyatlar›n›n kendi ulusal kimliklerini kazanmas› do¤rultusunda dünya edebiyat süreci de yeni bir aflama içine girerek daha ileri bir edebiyat anlay›fl›n›n ortaya ç›kmas›na neden oldu. Asya ve Afrika ülkelerinin ulusal kifliliklerini, özgürlük ve ba¤›ms›zl›klar›n› kazanma savafl›mlar› ile direniflçi fliir ve edebiyat, birbirinin ayr›lmaz parças› olmufltur. Nitekim bu ülkelerde siyasal önderlerin ayn› zamanda bu ulusal kurtulufl ve ba¤›ms›zl›¤› dile getiren ozanlar olmas› hiç de rastlant› de¤ildir. Amilcar Cabral, L. Senghor, Patricio Lumumba, Seku Toure, Agusto Neto, Ho Chi Minh gibi adlar, ülkelerinin özgürlük savafl›mlar›n› ulusal edebiyatlarla iç içe ba¤layan adlard›r. S›¤›naklarda, hapishanelerde, toplama kamplar›nda, barikatlarda, sürgünlerde yaz›lm›flt›r Asya- Afrika ülkelerinin ulusal kurtulufl savafl›m› yolundaki edebiyat ürünleri... ‹flte emperyalist sömürgecili¤e oldu¤u kadar, Avrupa merkezli edebiyat anlay›fl›na son verdiren fley de bu olmufltur. (sürecek)

ARALIK 2009 | TAVIR | 39


röportaj

toplumsal meselelerin oda¤›ndaki sinema... tav›r

Lümpenleflme var toplumda. Kad›nlar, erkekler, hepsinde lümpenleflme var. Toplumda emekle ilgili durum belli, örgütlenme durumu belli. ‹flsizlik büyük bir sorun fakat iflin olup o parayla yaflayamamak daha büyük bir sorun Türkiye’de. Yani 600 Lira maaflla çok güzel hayatlar yaflanm›yor. Bornova Bornova’da, halk›n en genifl kesimi olarak adland›rabilece¤imiz insanlar›n öyküleri var. Bu bir tercih mi? Nedir o kesimlerle sizin ba¤›n›z? Amac›n›z, ço¤unlu¤un dertlerini anlatmak m›? Bir de iki filmde de anlatt›¤›n›z› düflünüyor musunuz onlar›n sorunlar›n›, dertlerini? ‹NAN TEMELKURAN:Tabi düflünüyorum. Hiperrealite ile ilgili küçük bir derdim var ona dair bir fley söyleyeyim. Çok hiperrealist filmler genellikle toplumun daha marjinal kesimleri üzerine olup, hani iflte gerçeklik budur fleklinde tokat çarpma hissi verir. Filmde de öyle bir dil hakim ve o dil hepimizin konufltu¤u ama baz› insanlar›n konuflmamas› gereken ama art›k herkesin konufltu¤u bir dil haline geldi. Bir kad›n niye öyle konuflur, bir yandan yararlar›n› görebilirsin. O kadar çok kullan›rs›n ki bu sefer anlam› kalmaz ama bu anlam› kalmaman›n tabi toplumlar›n di¤er taraflar›nda yani hayat›n di¤er alanlar›nda karfl›lamamas› laz›m. Kad›n ekonomide hayata öyle bir kat›l›r ki ve erkek egemen söylemi konuflarak bitirir onlar gibi konuflarak bitiriverir ve sonra kad›n geçer belki ama öyle bir durum

40 | TAVIR | ARALIK 2009

olmamas›na ra¤men öyle bir konuflma flekli var.. Yani bu özellilikle mi yarat›ld› toplumda? Kad›nlar nas›l bu hale geldi? Lümpenleflme var toplumda. Kad›nlar, erkekler, hepsinde lümpenleflme var. Toplumda emekle ilgili durum belli, örgütlenme durumu belli. ‹flsizlik büyük bir sorun fakat iflin olup o parayla yaflayamamak daha büyük bir sorun Türkiye’de. Yani 600 Lira maaflla çok güzel hayatlar yaflanm›yor. 600, 1.200 Lirayla iki kiflinin çal›flt›¤›n› bir de çocuklar› oldu¤unu düflünün çok kolay de¤il o maafllarla yaflamak Türkiye’de. Herkesin bildi¤i sorunlar bunlar ve böyle olunca emekten sap›p daha kolay para kazanma yollar›na girmek, o tür sembollerin de pompalanmas› var süreçten ya da sonuca giden insan tipi var ve köfle dönmecenin de sembolleri var. Köfle döndükten sonra olabilecek semboller; a¤al›ktan Mercedes’e kadar, sar›fl›n bir kad›nla birlikte olmaktan bilmem neye kadar yani akl›ma gelmiyor semboller... Ve gerçek de¤il onlar gerçekten sembole yani süreçten sonuca do¤ru, süreci düflünmeyip

flunu alabilmem için benim flu kadar çal›flabilmem laz›m diye bir süreç yaratabilirsin kendine, amaç edinirsin ve onu al›rs›n ya da iflte hayat›nla ilgili bir de¤iflikliktir o. Seviye atlamak gibi bir fley diyelim birazc›k daha rahat yaflamak için. Bu herkesin hakk› olan, isteyebilece¤i bir fley. Mesle¤ini de¤ifltirmeden de yapabilirsin. Bunu flunun için de söyleyebilirim; iflçisindir, sendikalafl›rs›n iflte mücadeleye girersin ve ücretinle çal›flma koflullar›n artar ama sen iflçi olarak kalmaya raz›s›nd›r. ‹yi yaflayay›m, bu hayat bir tane, çocuklar›ma iyi bakabileyim, devlet de baks›n, beraber bakal›m bu da bir süreç fakat buna öyle kolay ulaflamay›nca baflka türlü ulaflmak durumunda kalan bir toplum ç›kt› demek istiyorum. Yani Bornova Bornova’daki tipler de öyle tipler... ‹flte öyle mesleksiz insanlar. ‹flsizlikten yana as›l sorunu, mesleksizlikten... Taksicilik bir meslek de¤il, bir ifl sadece; garsonluk da de¤il, buna meslek denmez çok insan›n çok kolay ö¤renebilece¤i fleyler. As›l sorun mesleksizlik yani; meslek liselerinin yanl›fl yap›lanmas› ve ülkede do¤ru düzgün sanayinin olmamas›... Çok temel, derin meseleler bunlar ama Özal dönemiyle beraber liberalizm kutsand›kça tabi daha ayyuka ç›k›yor. Bugün böyle bir toplum yarat›ld› ve böyle gidiyor. Salih iyi bir aile çocu¤u ama. Peki nas›l o hale geldi? Orada nedensellik veriyorum ama flimdi bu tür çöküflleri yaflayan bir sürü aile var her birinin çocu¤u böyle oldu diye bir fley olmad›¤›na, böyle bir determinizm olmad›¤›na göre, ben bir yere kadar neden verebilirim ondan sonra bu çocu¤un bafl›ndan bir gün böyle bir fley geçmifl olabilir ama benim verdi¤im ne-


röportaj

lül’ün, yani o dönemde ac› çekmifl insanlar ya da yak›nlar› çok ac› çekmifl insanlar o yüzden gider üstüne, -gitsinler de, sonuna kadar gitsinler- bir bu mesele var; bir de biz de bunun kültürel çöküflünü yaflad›k, böyle bir toplumla karfl› karfl›yay›z. ‹fl yap›yoruz kimse izlemiyor, zaten çok kifli izleseydi böyle bir ifl ç›kmazd› veya 2 milyon insan bunu izleyecek olsa ben de böyle bir film yapmazd›m, baflka bir film yapard›m. Böyle bir fley hissetmezdim çünkü... Neyse 12 Eylül filmi diyebiliriz benim filmime ama flimdi bir sürü filme bu yüzden 12 Eylül filmi diyebiliriz. Ayn› yaz›y› Muhsin Bey’in bafl›na da koyabilirsin.

inan temelkuran den; bir fley geçmifltir olur ya da özenmifltir çocuk yani iflte belki erkenden fazla fl›mart›ld›¤› için öyle yaflamaya al›flm›flt›r. Ben verdim nedensellik asl›nda, bir sürü fleye verdim yani. O pek önemli de¤il, önemli olan onun yaratt›¤›, verdi¤i korku... O mahalledeki bir tane psikopat›n etrafa verdi¤i korkuyu düflün. Sen kaç kiflisin, alt edemez misin onu? A¤z›n›, burnunu da k›rars›n... ‹lginç bir fley. Sembol toplumu yarat›rsan öyle bir fley ç›kar ki karfl›na, böyle kal›rs›n iflte... Kürt aç›l›m›yla ilgili de söyleyebilirim bunu, Y›lmaz Güney için de söyleyebilirim daha önceki röportajda da söyledim sana hat›rlad›n m›? Öyle bir sembolleflmifller ki, onlarla ilgili film yapsan be¤endiremezsin kimseye yani umurumda da de¤il be¤endirmek belki ama yani bafl›n belaya girer yapsan. Birisi be¤enmez ve hatta çok az insan be¤enir öyle bir durum yani. Yeni yönetmenler niye Y›lmaz Güney olmak istesin ki yani, kendileri olsunlar... Ya tabi, oras›› öyle, ben Y›lmaz Güney’le ilgili bir film yapamazs›n demek istedim. Abdullah Öcalan’la ilgili yapamazs›n, Ahmet Kaya’yla ilgili yapamazs›n zor yani. Atatürkle ilgili yap›lam›yor iflte, bu yani onu demek istiyorum; çok sembol insanlar bunlar, o kadar zor ki onlarla ilgili film yapmak. Sinema da böyle tehlikeli bir araç. Can Dündar’›n Mustafa filminde anlatt›klar›n›n hepsi vard› kitaplarda al oku... Ama adam film yapt›, tabi kimse kitap okumuyor ama film izleniyor. Kitab› kim okuya-

cak ama film yapt›¤›n zaman tehlikeli oluyor… Siz karamsar m›s›n›z peki? Karamsar›m ama karamsarl›k illa nihilistlik getirecek diye bir fley yok hatta nihilist olup da eylemci olabilirsin, de¤iflece¤ini ummuyorum ama ben yine de yapay›m eylemimi diyorum, vicdani rahats›zl›k duyarak. Olabilir yani ben öyle biriyim. Peki 3. ve 4. filminiz de bu mecrada m› gidecek, böyle mi devam edecek? Bilmiyorum komedi yapmak istiyorum ama baflka ifller de var, teklifler var. Teklif dedi¤im arkadafl grubu teklifleri.. Hep kendi projelerinizi hayata geçireceksiniz de¤il mi? Beraber çal›flabilece¤imiz yazarlar oldu¤unu düflünüyorum. Yani Emrah Serbest olur, Hakan Günday olabilir. Bar›fl B›çakç› var mesela, en son Seyfi Teoman’›n filmini yapt› “Bizim büyük Çaresizli¤imiz”i daha yeni bitirdiler... Peki Bornova Bornova’ya, demin bahsetti¤imiz fleyler ›fl›¤›nda, bir 12 Eylül filmi diyebilir miyiz? Yani diyebiliriz, bu 12 Eylül meselesinin üzerine de çok gidiliyor gibi geliyor bana. Diyebiliriz tabii ama Bornova Bornova için... Hesaplafl›lmad›¤› içindir muhtemelen... Tabi bir taraf o yüzden gider üzerine 12 Ey-

De¤er yitimini anlatt›¤› için... Evet yani böyle bir sürü film var. Ama iflte benim “Hah iflte budur!” dedi¤im, “Ben bunun gibi bir fley yapmak istiyorum!” deyip de yapamad›¤›m ifli söylersem, Ümit Ünal’›n “Ara” filmidir... O dönemde küçük birer flirketi olan, iyi ifl yapan, laptoplar› çok iyi olan, çok sorunu olmayan, sadece yemek ve seksten bahseden ve kendilerince en zeki olan dört insan aras›nda geçen bir hikaye yapt›. Ve orada onu anlatmak istiyordu “‹flte o kuflak, 12 Eylül’ün kay›p kufla¤›” diye. Yani Salih’in baflka türleri, plazalarda çal›flan› gibiydi onlar da... Ayn› yafl grubu içerisindeydiler zaten. Bofl, sadece seks, yemek, para... Bu, benim için çok güzel bir filmdi. Çok etkilenmifltim. Nihayetinde bu Bornova Bornova’daki veya sizin Ara’da bahsetti¤iniz tipler, 12 Eylül’de bafllayan operasyonun kurbanlar› hepsi. Sonuçlar› desek daha do¤ru. Onu öyle hisseden mi kurban olur acaba diye düflünüyorum. Hani umurunda de¤ildir ya kurban›n... Bu da Kemalistlere yap›lan elefltiri gibi “Senin neyine herkesi de¤ifltirmek?” Biz de onlara kurban diyoruz. Niye ki? Sonuç desek daha do¤ru olur. Tamam öyle diyelim. Ama sizin filmlerinizde sosyalist gerçekçili¤in özelliklerini hiç mi göremeyece¤iz? Sadece sorunu anlatmakla m›, foto¤raflar›n› çekmekle mi yetineceksiniz hep, çözüm yolunu hiç göstermeyecek misiniz? Olabilir tabi ama benim burada bilinçli tercihim bu. Böyle yerlerde iyi insanlar da ç›km›flt›r, toplumsal sorumlulu¤u olan vesaire. Ben de oralardan ç›kt›m örne¤in. Beni geç bir sürü iyi insan ç›kt› o mahallelerden. Ama ben onlar› gösterseydim bu sefer o operasyonu, yarat›-

ARALIK 2009 | TAVIR | 41


röportaj

lan tahribat› atlam›fl olurduk diye düflünüyorum. Biraz yumuflatm›fl olurduk sanki. Ama ne oldu, demokrasiye üç sene ara verildi, sonra her fley eskisi gibi devam etti. Birincisi, yanl›fl anlafl›lma olsun istemedim; ikincisi Brecht de böyle çözüm önermez. ‹yi karakter yoktur onda. Evet, “‹yi olan izleyicidir. Ben size kötüleri anlataca¤›m” der. Genelde de böyle yapt›¤› için bafl› belaya girmifltir Demokratik Almanya’da... “Bir tane de iyi iflçi koysayd›n ya oyunun içine” demifller hep ona... O da, “‹flte iyi iflçiler izliyor oyunu zaten. Devrim yapm›fllar. Ben onlara kötü karakterleri gösteriyorum” demifl. Ben de Brechtyen bak›yorum yani olaylara. Filme iyi karakter koymak istemedim, bafl›ndan beri böyle bir fley düflünmedim. Filmin sonu bile zorlad› beni, sonunu bulunca çok sevinmifltim. Hakan hikaye anlat›yor, bir yere ba¤l›yor ya...

Bana diyorlar ki, “Adam öldürmenin yüzde sekseni ‘Ne bak›yon lan!’ dendikten sonra oluyor” Ya da az›c›k para borcun var, vermiyorsun vuruyorum seni falan. Böyle oluyor adam öldürmek. Yani adam öldürmek çok kolaylaflt› ülkede, ben öyle hissetti¤im için yapt›m. Rakamlar›yla bakmak laz›m elbette. Buraya gelirken kafaya koymufltu asl›nda de¤il mi? Hay›r, bir fley yapacak, ne yapaca¤›n› bilmiyor. Eline b›ça¤› verdi¤i zaman, böyle oldu. Kim bilir belki vermedi¤i zaman belki dayak yiyip gidecekti.

Bornova Bornova’da oyunculuklar güzel gerçekten; hem Öner Erkan, hem Kadir Çelik, hem de Damla Sönmez... Ve mutlaka ki iyi bir yönetim. Onlar›n da severek, isteyerek oynamalar›ndan olmufltur bu muhakkak. Filminizde uzun diyaloglar var, uzun sekanslar var, hani “sanat filmi” diye burun k›v›ranlar Ensest gibi tabu say›labilecek bir olguya da da olabilir. Flashbacklerde yeni metodlar kullanm›fls›n›z mesela. Yeni de¤il de, az kulde¤iniyor film orada... Bununla ilgili bir araflt›rma bile yap›lam›yor lan›lan fleyler sinemada. Kimlerden esinlenevet. Art›k çok fleye flafl›rm›yoruz biliyor mu- diniz, yoksa siz mi yaratt›n›z? sun? Ben flafl›ran adam severim ama flafl›rmayan, umursamayan, sorgulamayan adam› Esinlendiklerim de var, yaratt›klar›m da var. O sevmem. fiafl›rmad›n m›, öyle tepeden bakan görüntüler üzerinde o kadar, yani çok fazla tavr› göstermek çok hofl bir fley de¤il. fiafl›r- aletin imkanlar›n›n d›fl›na ç›kmadan, sadece mazsak insanl›¤›m›z› kaybediyoruz. Bak, Mu- kamera anlam›nda söylüyorum, imkanlar›n rat Belge örne¤in, yukar›dan bakan yaz›lar ya- d›fl›na ç›kmadan yeni yap›labilecekler o kadar zar ya; iki sene önce, birileri Ankara’da benzin istasyonlar› bas›p bas›p adam öldürdüler zevk için. “Ne oluyor, toplumsal bir travma m› geçiriyoruz? De¤ifliyor muyuz yoksa” diye flaflk›nl›¤›n› dile getirmifl, daha önceki yaz›lar›na benzemeyen bir fley yazm›flt›. Böyle bir fley yazm›fl olmas›na sevinmifltim. Tabi ki bunu hissediyordur da yaz›yordur, ama ben “Hah! Ne güzel ki hislerini paylaflt›” demifltim. Korkunç cinayetler iflleniyor art›k de¤il mi bizim ülkemizde de? Filmin bir özelli¤i de o zaten. Olsa da olur olmasa da olur, çok elefltiriler geldi ama istesem ben de yapard›m yani. “Böyle b›çakla adam m› vurulur arkadafl.” da diyebilirler, desinler. Benim anlatt›¤›m bu de¤il orada. O çocuk da katil de¤il zaten. Bir anda oluyor iflte. Bu ifller planl› olmuyor her zaman. Ben hukuk fakültesi mezunuyum biliyorsun, arkadafllar›m da mezun oldu, ceza hakimi olanlar. Çok da konufluyoruz onlarla.

42 | TAVIR | ARALIK 2009

da fazla de¤il. Bugün için baflka yap›labilecek bir fley yok özel efektsiz. Resimler, birbirine geçirmeler falan da özel efekt say›l›r da, bütün kullan›lan fleyler iflte, bunlars›z pek yenilik yok kamerada. Etkilendiklerim kimler, çok film izliyorum, Tarantino’dan tut, Eric Zonka diye bir adam var, Frans›z, mesela o beni çok etkiler. Eric Zonka’n›n “Küçük H›rs›z” diye bir filmi vard›r. O sosyalist gerçekçidir örne¤in, sizin daha çok hoflunuza gidebilir. O filmde bir çocuk, bir fabrikada çal›fl›yor, böyle olmayacak diyor. K›z arkadafl›n›n da paras›n› çal›yor. K›z arkadafl›na söylüyor, ben gidece¤im falan deyip, onun da paras›n› çal›p, Marsilya’ya gidip bir çeteye girerek k›sa yoldan para kazanmay› planl›yor. Giriyor mafyaya, bafl›na bin beflyüz tane ifl geliyor flu bu, en sonunda o girdi¤i mafya bunun bo¤az›n› kesiyor, biz öldü zannediyoruz o anda çocu¤un. ‹nan›lmaz güzel yapm›fllar o sahneyi. Sonraki sahnede çocu¤u iflte ekmek fabrikas›nda görüyoruz. Orada çal›fl›yor, sigara içmeye lavaboya ç›k›yor, o s›rada iflte, baflka biri yan›ndan geçerken bir broflür veriyor eline. “Politikayla ilgilenir misin?” diyor. Ertesi gün yap›lacak eylemin broflürü bu... Ve sonra iflte ellerin ekmek yapt›¤›n› görüyoruz, orada bitiyor film. Çok güzel, beni çok etkilemiflti o film. Ben böyle bir fley yapmak isterdim, çok inan›lmaz bir filmdi. Flashback’le ilgili idareli kullanmaya çal›flt›m. Ben onu Tarantino’nun, Reservuar Köpekleri’nde gördüm. Tim Roth tuvalete iner. Üç ki-


röportaj

fliyle konuflur. Harvey Keitel’le ve di¤er iki kifliyle. Onlara bafl›ndan geçen bir olay› anlat›r. Yan›nda bir arkadafl›ndan ald›¤› esrar varken, onu daha birine teslim edememifltir, yan›nda kalm›flt›r. Tuvalete iner onunla beraber, tuvalette bir tane polis köpe¤iyle, iki tane polis vard›r. Polis köpe¤i de esrar›n kokusunu al›r. Bunu anlat›rken, flashback oluyor, sessiz bafll›yor flashback. Hani anlat›rken görüyoruz, görüyoruz, köpekleri görüyoruz, anlatmaya devam ediyor, duyuyoruz. Kamera tekrar Tim Roth’a döndü¤ünde Tim Roth art›k o mekanda anlatmaya devam ediyor. Ayn›, benim yapt›¤›m›n ayn›s›. Ben oradan esinlendim. Tarantino’da da vard›r uzun diyaloglar, senin filmindeki gibi. Evet ben seviyorum. Daha önce de söyledim, teorik olarak yapt›¤›m film, yanl›fl bir film dedim. Ben kendi, bilincim anlam›nda söylüyorum. Benim sinema anlay›fl›m bu etkinli¤in görüntü sanat›d›r. Daha ziyade, görüntüyle anlatmak gerekir, daha zor bir sinemad›r, daha uzun çetrefilli bir çal›flma da ister. Fakat bu karakterler oturup konuflan insanlar, ben bunlarla ilgili bir fley anlatmak istiyorsam konuflturmak zorunday›m. Teorik olarak kat›lm›yorum ama böyle bir film yapt›m dedim. Ve yine de söylüyorum yani. O tür filmlerin iyilerini yapan arkadafllar›m›z da var. Baz›lar›n› be¤enmem, baz›lar›n› da be¤enirim. Ama be¤enmediklerimin iyi ifller yapaca¤›n› da düflünürüm. Bu arada zor bir sinemad›r bizim yapt›¤›m›z, en zor sinemad›r yani, söyleyeyim. fiu anlamda söylüyorum. ‹zleyiciyi zorlar, ama bunu yapmas›, oyuncuyla u¤raflmas›, diyalog yazmas›n›n zorluklar›, ben söyledikçe baflka zorluklar› var elbette. Ama bir fleyi sadece görüntüyle anlatmak, insan›n içini anlatmak özellikle, ruh halini elbette daha zor. Ama ben sinirliyim, ya bu günlerde biraz k›rg›n›m dedi¤im anda ben k›rg›nl›¤› anlatm›fl olurum, anlatabildim mi? Yani duyguyu söylersin, ad›n› biliyorsan, duyguyu söylersin. Böylece daha kolay olmufl olur. Teorik olarak kendi yapt›¤›m› do¤ru bulmad›¤›m fley belki daha uzun bir süre harcanmas› gerekiyor, baflka fleyler bulmam gerekiyordu onu anlatmak için. Ama o zaman da bunun d›fl›na ç›kacakm›fl›z gibi geliyor. Ama ben bakkaldaki çocuklar›, bakkal›n yan›ndaki duvar›n üzerinde oturan çocuklar› anlatmak istedim. Bunun nedenlerini, bu çocuklar›n nas›l konufltuklar›n›, nelerden konufltuklar›n› ve birbirleriyle arkadafll›k iliflkilerinin nas›l oldu¤unu, bir gün-

de bunun nas›l de¤iflece¤ini, dolay›s›yla duygular›n›n nas›l sahte olabilece¤ini falan filan. Bunlar› anlatmak istedim. Bakkal önünde oturan çocuklar .... çok görürüm, çok tehditkar bakarlar. Ve bu fliddetten bahsedilmedi¤ini de düflünüyorum. Onlar›n, o karakterlerin biraz iç dünyas›na ineyim istediniz san›r›m... ‹çini daha do¤rusu. Buydu yani. Küçük bir film yani o yüzden. ‹ki filminiz de jürilerin dikkatini çekti ve ikisi de ödüller ald›. Hala da al›yorlar. Siz bu filmleri çekerken, ödül alacak diye düflündünüz mü? Ya da istediniz mi? ‹stemedim falan demem, ama bekliyor muydun? Dersen beklemiyordum. Pardon yazarken böyle yazmad›m, tabi ki böyle bir fley yapmad›m da. Film çekilip, montaj olduktan sonra oyuncular›n alabilece¤ini düflündüm. Hepsinin alabilece¤ini, herhangi birinin daha do¤rusu. Hepsi iyi çünkü, hepsi iyiler. Alanlar›n da almayanlar›n da hak etti¤ini düflünüyorum. Kendim de Antalya Film Festivali’ne gittim, baflka festivale gitmedim. Olursa aç›k söyleyeyim, maksimum senaryonun ödül alabilece¤ini düflündüm. Çünkü ben Kosmos filmini izledim ve dedim yar›flma bitmifltir. Çok iyi bir film Kosmos, çok çok iyi bir film. Ben çok be¤endim. Biraz da utand›m yani. O gece çok söyledim, televizyonlar›n ço¤una. Ben jüri olsam ona verirdim, anlam›nda söylüyorum. Ben öyle düflünüyorum. Jüri de sinemay› bilenlerden seçilmiflti bu y›l... Hepsi iyiydi, ama, iflte jüri olur baflka bir filme verir. Bunun çok sevinmek, paras› hariç, çok rahatlatan bir para, elimizi rahatlatan bir para geçmemifl olmas›na ra¤men... Bir sonraki filmi garanti ediyor en az›ndan de¤il mi? Yok can›m, borçlar›m›z› ödüyoruz. Bir sürü borcumuz var. Yani bir destek olarak olunmufl oldu. Ama Kosmos’dan çok etkilendim, çok temiz bir ifl. Bizimki biraz kirli bir ifl. Yani ruhu da öyle olmas› gerekiyor zaten. Ama karfl› taraf›n titizlik hissi var Kosmos’da. Benim titizlendi¤im baflka fleyler var, oyunculuk, diyaloglar, baflka fleyler falan. Ama onu izledi¤im zaman “Hah iflte bu sinema” dedim. Bizimki

ise bir film, anlatabildim mi? Demin karamsarl›ktan bahsettik ya, onu biraz daha açabilir misiniz? Nas›l bak›yorsunuz bu ülkenin gelece¤ine, bu halk›n gelece¤ine, bu toplumun gelece¤ine? Filmlerinize yans›yordur mutlaka bu düflünceleriniz... Çok çabuk de¤iflece¤ini düflünmüyorum. Çok çabuk her fleyi unutuyoruz ya sürekli. 2006’da adam terörle mücadeleye ses ç›karm›fl, karfl› ç›km›fl, bugün kendisi 13-15 yafl›ndaki çocuklar› hapse at›yor. 2009’da da aç›l›m yapt›¤›n› söylüyor. Bir gün sonra DTP’nin bayra¤›na PKK bayra¤› diyor. Böyle karman çorman, lambur lumbur konufluyoruz. Çok samimi söylüyorum bir fley düflünemiyorum art›k, düflünmek istemiyorum. Düflünmemeye çal›fl›yorum. Fakat vicdanen rahats›z oldu¤um için yine düflünüyorum. Küfrediyorum, k›z›yorum... Filmlerinde hep böyle belirgin bir özellik olacak galiba argo, küfür falan. ‹nflallah olmaz her zaman da, yeri gelir baflka türlü insanlar, örne¤in doktorlar aras›nda geçen bir film yapar›z. Öyle konuflulan yer olur, konuflulmayan yer olur. Bu filme gitmifl, ruhuna uygun tabi ki. Bunlar yap›lmam›fl fleyler. Diller do¤ru düzgün oturmam›fl. Ki ben yapma ihtiyac› duyuyorum herhalde. Y›lmaz Güney’den bahsedece¤im. Erkan Yücel’le çevirdi¤i bir film vard›: Zavall›lar... Hiç küfür etmezler orada da. “Bunlar nas›l adamlar böyle?” dersin. Dayak yerler, küfür etmezler. Karamsarl›¤›n›zdan bahsediyorduk... Ben bu ülkenin kolay düzelece¤ini zannetmiyorum. Dünya bir yere gidiyor, iyi-kötü bir yere gidiyor. Biz gerisinden geldi¤imiz için, biz kötülerini al›yoruz zaten. Ya da daha küçük bir ülke oldu¤umuz için nükleer santral iflte zorla sat›lmaya çal›fl›l›yor. Çok korkuyorum, sat›l›rsa çok eski modeli sat›lacak diye. Hem araflt›rma-gelifltirmemiz, AR-GE’miz yok. Bunun gibi çok temel binlerce sorun var. Karamsar›m yani. Ben de birey olarak bir yönünden tutabiliyorum; tafl çatlasa bu kadar›n› yapabiliyorum. Film yap›yorum. Bu ülkenin sorunlar› da¤ gibi. U¤rafl›lacak gibi de¤il yani. Teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.

ARALIK 2009 | TAVIR | 43


sinema

bütün mahallelerin filmi: bornova bornova sevgi duman

allah›n kulu da ç›k›p buna tek çift laf edemiyor korkudan. Ve liseli Özlem. Özlem de ‹nan Temelkuran’›n filmlerine yak›flan bir karakter. “Erkekleflmifl”, küfür ve argodan oluflmufl diliyle, esrar ve hapla dumanlad›¤› kafas›yla ve yar›m kalm›fl düflleriyle...

Bütün filmlerine yans›yaca¤›n› söyledi¤i “erkekleflme” konusunda; kendi do¤up büyüdü¤ü bir ilçeden, Bornova’dan, hayat›n tam da ortas›ndan, tam da içinden yeni bir filmle, “Bornova Bornova” ile karfl›m›za ç›kt› ‹nan Temelkuran. Daha önce ayn› konuyu iflledi¤i Made ‹n Europe ile kendi deyimiyle “orta ve orta-alt kesimlerin” dünyas›na çevirdi¤i kameras›yla, hayat›n çarp›c› karakterlerini, çarp›c› anlar›n› anlatan Temelkuran; yine ayn›s›n› yapm›fl Bornova Bornova’da. ‹zmir’in, o bahsetti¤i kesimlerin yaflad›¤› kent merkezli ilçesi Bornova’da, deyim yerindeyse hayat›n sillesini yemifl ve hala da yemekte olan dört karakterin, birbiriyle belki de zorunlu olarak iç içe geçen öyküleriyle bir kez daha izleyenleri sarsmay› baflar›yor, genç kufla¤›n iyi yönetmenlerinden olan Temelkuran...

rilen Hakan’›n askerden dönmesiyle bafll›yor Bornova’n›n bir gününün anlat›ld›¤› öykü. Hakan, bir dostlar›n›n elinden tutmas›n›, ona bir taksi floförlü¤ü ayarlamas›n› bekliyor. Bir hayli de umutlu bu konuda. Mahalleden liseli Özlem’e de afl›k içten içe. Özlem’in bundan haberi bile yok ama. Üniversite mezunu, felsefe okumufl, belli bir sol bilinci de olan Murat, erkek dergilerine erotik fanteziler iflledi¤i yaz›lar yazarak geçiniyor; daha do¤rusu geçinmeye çal›fl›yor. Gerçekten yapmak istedi¤i fleyleri yapacak cesareti ise yok. Kar›s›yla birlikte yaflad›¤› evde, iflsizli¤in verdi¤i sorunlar nedeniyle dert de eksik olmuyor tabi.

12 Eylül’ün gadrine u¤ram›fl bir aileden gelen ama ifli serserili¤e vurmufl, hayat› palavra olan Salih, bir torbac›... Esrar ve hap sat›yor mahallenin liselilerine. Bisiklet tamircisi görüOkuyamam›fl, futbolcu olmak istemifl ama bir nümünde ama esas ifli uyuflturucu satmak. Bir sakatl›k sonras› futbolu b›rakm›fl, belki de de, her mahallenin olmazsa olmaz› kabaday›mahallede, sokaklarda bofl bofl gezece¤ine, l›k kontenjan› da ona ayr›lm›fl, o da bunu “labir an önce bitirip gelmesi için askere gönde- y›k›yla” beceriyor. Herkes korkuyor ondan. Bir

44 | TAVIR | ARALIK 2009

Hepimizin oturdu¤u benzer mahallelerde, s›kça rastlad›¤›m›z (Benzerleri ne kadar da çok de¤il mi?) karakterler bunlar. ‹nand›r›c›l›¤› bu yüzden çok yüksek tipler yani filmdekiler. Ancak, yine de hayat›n içerisinde çok da yer almayanlar için bu karakterler ve yaflad›klar›; kerameti kendinden menkul ayd›nl›klar›yla s›rça köflklerden d›flar›ya bakanlar›n; hayata, içinde yaflad›¤› sisteme ve insana dair tek bir tan›kl›¤› olmayanlar›n, bol keseden toplum ve insan üzerine laf cambazl›¤› yapanlar›n izlerken belki de dudaklar›n› uçuklatacak denli sert öyküleri, ziyadesiyle ürkütücü gerçekten. Ürkütücü, çünkü özellikle 12 Eylül sonras›nda giderek h›zl›anan bir ivmeyle bugüne kadar uygulanan yozlaflt›rma politikas›n›n, büyük ölçüde tüm ülkeye nüfuz etti¤inin, gençli¤in ve en geneliyle toplumun hat›r› say›l›r ço¤unlu¤unu etkiledi¤inin göstergesi beyazperdede izlediklerimiz. “Nas›l yani! Gerçekten böyle mi gençlik?” dedirtecek kadar sert karakterlerle insanlar› sarsmak ve “Bak›n görün ne haldeyiz? Bak›n görün gençlik ne halde!” demek istiyor sanki ‹nan Temelkuran. Etkili olur mu bilmiyoruz, ancak filmle u¤rafl›ld›¤›, en etkileyici nas›l verilebilir diye düflünüldü¤ü aç›k. Çözüm demiflken, elbette sanat anlay›fl›, filmde çeflitli çözüm yollar›n› göstermesini engelliyor ‹nan Temelkuran’›n. Brecht’in yolundan ilerledi¤ini söyleyen ‹nan Temelkuran, filmlerinde bu nedenle iyi karakter kullanmad›¤›n› belirtiyor. Bir de, yozlaflman›n, ahlaki düflkün-


sinema

rinden atlamamak gerekiyor. Filtreden geçirilmifl bir rengi olan film, insan›n içini burkan konusuna çok uygun düflmüfl, filmin ruhunun rengi gibi olmufl adeta. Öner Erkan, gelece¤i olan bir oyuncu. Hakan rolünde, bir ruh halinden ötekine çarçabuk geçerken gösterdi¤i performans, iyi bir oyuncu oldu¤unun kan›t› zaten. Alt›n portakal ald›¤›n› da belirtelim bu rolle. Bir Alt›n Portakall› oyuncu daha var filmde. O da, belki filmin gerçekten tek psikopat› olarak adland›rabilece¤imiz Özlem rolündeki Damla Sönmez. Bir kad›n›n “erkekleflmesini”, onun liseli bir k›z› canland›ran oyunculu¤unda izlemek insan›n tüylerini ürpertiyor gerçekten de. lü¤ün, köfledönmecili¤in, bencilli¤in, bireycili¤in, de¤er yitiminin anlat›laca¤› bir filmde, iyi karakter kullan›lmas›n›n, 12 Eylül’ün yaratt›¤› travmalar›, yaratt›¤› yozlaflmay› yumuflataca¤›n› düflünüyor. Yönetmenin görüfllerine kat›lmayanlar olacakt›r tabi ki, ancak filmdeki dört karakterin de, 12 Eylül’ün ürünü tiplemeler oldu¤u gerçe¤ini çok çarp›c› bir flekilde anlatmada, sanki bu yöntem daha do¤ru gibi. Belki filmde bir de iyi karakter olabilirdi, bu sistem içerisinde nas›l yaflan›laca¤›n›, sistemin pisliklerine karfl› nas›l mücadele edilece¤ini gösteren... ‹yi de olabilirdi bu elbette. Böyle olmamas›n›, yönetmenin hayata sosyalist gerçekçi olarak bakmamas›na ba¤lamak gerekiyor herhalde... Foto¤raf›n› çekiyor yaflanan gerçeklerin ve gerisini izleyenlere b›rak›yor. Bazen foto¤raf›n› çekmek yetmiyor ama. Sürekli baz› gerçekleri hat›rlatmakla yetinmek de... Devrimci sineman›n daha genifl bir ufku olmal›. Ve o ufku izleyicilere aktarman›n envai yolunu-yöntemini bulmal›. Deneysel sineman›n, ülke genelinin düzeyini düflündü¤ümüzde, çok da fazla zorlanmamas›n›n gerekti¤i gün gibi ortada. ‹yi filmlerin çok az izleyici bulmas›, sadece sinema tekellerinin sansürüyle, vizyona girecek sinema bulamamas›yla ve di¤er engellerle aç›klanamayaca¤›n›, bu tür filmlerin de art›k biraz kendilerini sorgulamalar› gerekti¤i çok aç›k... Bornova Bornova’y› bahsetti¤imiz tür içerisinde de¤erlendirmemekle beraber, yeni dönem Türkiye Sinemas›n›n genç yönetmenleri içerisinde, kendi sinema dilini oluflturma süreci içerisinde, Avrupa

Sinemas›’na ya da baflka ülke sinemalar›na öykünmekten çok, yüzlerini daha fazla bu ülkeye dönmelerinin, daha çok bu halk› ve bu halk›n sorunlar›n› görmelerinin zaman› gelmedi mi? Soyut, bunal›ml›, anlams›z ve hiçbir fley anlatmayan filmler de¤il ihtiyac›m›z olanlar. Estetikten ayr›lmadan, gerçe¤in en sanatsal esteti¤ini yaratmaya çal›flarak, ama bu halk› anlatarak yürümeliler bu genç yönetmenler. Yozlaflma gerçekten büyük sorun. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, insani de¤erlerin hepsi birer birer yitiriliyor. Bu durumu sinema perdelerinde çok göremiyoruz ama. Zaten Amerikan sinemas›n›n iflgali alt›ndaki Yeflilçam’›n, bu sorunlara parmak basmas› beklenemez. Bunu daha çok, ülkenin sorunlar›na kafa yoran, bu konuda sorumluluk duyan ba¤›ms›z yönetmenler yap›yor, ya da imkanlar elverdi¤i ölçüde yapmaya çal›fl›yor. ‹nan temelkuran da onlardan biri. Bornova Bornova, sa¤lam senaryosu, iyi yönetimi ve kurgusuyla ve çok iyi oyunculuklar›yla eli yüzü düzgün bir film. Yönetmenin, feyz ald›¤›, etkilendi¤i, sevdi¤i yönetmenlere gönderme yapt›¤› sahneler var filmde. Flashbacklerde Tarantino’ya yapt›¤› göndermede, kendine özgü fleyler de var tabi. Bunlar, bir yönetmenin kendi sinema dilini oluflturmada geçti¤i ola¤an evreler olarak de¤erlendirilebilecek fleyler. Daha ikinci uzun metraj› bu. Daha iyi filmler çekece¤inin birer kan›t› gibi duran iki film bunlar... ‹nan Temelkuran’›n iki filminde de görüntü yönetmeni Enrique Santiago Silguero’nun kameras›ndan yans›yan güzel görüntülerin üze-

Ve her ikisinden de geride kalmayan, hatta belli sahnelerde onlardan rol çalan mahallenin kabusu bir serseriyi, Salih’i canland›ran Kadir Çermik... Gelecekte daha iyi oyunculuk sergileyece¤ini söylemek mümkün... Sonuçta, 12 Eylül’ün üzerinden bir silindir gibi geçti¤i ve ad›na “kay›p kuflak” diyebilece¤imiz bir kufla¤›n kahramanlar›n›n, iç burkan, çarp›c› ve bizim olan öykülerinin filmi Bornova Bornova. Bornova bir simge asl›nda. Yaflananlar sadece oraya özgü fleyler de¤il. ‹zmir’in bu noktada, ‹stanbul’dan, Kars’tan, Samsun’dan, Mu¤la’dan, yani Türkiye’nin herhangi bir flehrinden pek bir fark› yok. D›flar›y› biraz gözlemlemek yeterli. Hakanlar, Salihler, Özlemler, Muratlar hemen hemen her sokakta geziyorlar ülkenin dört bir yan›nda...

KÜNYE: Yap›m: 2009 ~ Türkiye Tür: Dram Yönetmen: ‹nan Temelkuran Senaryo: ‹nan Temelkuran Yap›mc›: ‹nan Temelkuran Görüntü Yönetmeni: Enrique Santiago Silguero Müzik: Harun ‹yicil, Ferit Özgüner Oyuncular : Öner Erkan (Hakan), Kadir Çermik (Salih), Damla Sönmez (Özlem), Erkan Bektafl (Murat), Öner Atefl, Murat K›l›ç, Hasan fiahintürk, Mustafa K›rantepe, Selen Uçer, Ceren Demirel, Gonca Vuslateri, Lale Temelkuran, Nalan Örgüt, Memetcan Diper, Ya¤›z Pala, Semih Can, Mehmet Fidan

ARALIK 2009 | TAVIR | 45


haberler

Sanatç›lar Güler Zere’yi ziyaret etti

Sanatç›lar, özgürlü¤üne kavuflan Güler Zere'ye 13 Kas›m’da bir destek ziyaretinde bulundu. Tecrite Karfl› Sanatç›lar'›n ça¤r›s›yla toplanan, aralar›nda S›rr› Süreyya Önder, ‹lyas Salman, Yaflar Güner, Yasemin Göksu, Grup Yorum, Ak›n Ok, Ercan Ayd›n, Ruhan Mavruk, Mehmet Esato¤lu, Tunay Bozyi¤it, Geronimo, Mehmet Esato¤lu, Hale Üstün, Mehmet Arslan ve Cafer Arat'›n oldu¤u sanatç›lar, Güler Zere'nin tedavisinin sürdü¤ü Çapa T›p Fakültesi Hastanesi kap›s›nda saat 13.00'te bulufltular. Güler Zere'nin bulundu¤u Onkoloji Servisi'nin

önüne gelen sanatç›lar, kapida kendilerini bekleyen bas›n mensuplar›na, hem ziyaretlerinin nedenlerini, hem de Güler'le ilgili duygu ve düflüncelerini anlatt›lar. S›rr› Süreyya Önder, konuflmas›nda, "Adli T›p Kurumu'nun ilgili daire baflkan›n›n demecini dinlemek bile tüyleri ürpertmeye yetiyor. Adli T›p Kurumu, y›llard›r üzerinde flaibe bulutu ile yaflamaya devam ediyor. Burada önemli olan kamunun, duyarl› insanlar›n, sanatç›lar›n yaflama hakk›na sahip ç›kmak konusunda gösterdikleri duyarl›l›kt›r. Bizler Güler Zere'nin yan›nda oldu¤umuzu bildirmek üzere buraday›z." diyerek, ayd›n ve sanatç›lar›n Gülerlerin yaflam hakk›n› savunacaklar›n› belirtti. Tecrite Karfl› Sanatç›lar ad›na aç›klama yapan Grup Yorum eleman› Cihan Keflkek, "Duyarl› kamuoyu, ortaklafla ayn› duygular› paylaflt›. Hayat›n› kaybetmek durumunda b›rak›lan bir tutukluyu aram›za ald›k. Asl›nda O'nun özgürlü¤ünü kutluyoruz. Ama istiyoruz ki di¤er hasta tutuklular da serbest b›rak›ls›n." dedi. Yasemin Göksu'nun haz›rlad›¤› ve sanatç›lar›n Güler Zere ile ilgili duygular›n› aktard›klar› defter, Göksu, ‹lyas Salman ve Ruhan Mavruk taraf›ndan Güler Zere'ye iletildi. Güler Zere'nin odas›n›n kap›s›ndan selam vermelerine ve bir-iki cümle konuflmalar›na izin verilen sanatç›lar, Güler Zere'ye onu çok iyi gördüklerini, en k›sa sürede iyileflmifl olarak onu yanlar›na al›p götürmek istediklerini, yüzlerce kiflinini selam ve sevgilerini getirdiklerini ilettiler.

Eric Stinus yaflam›n› yitirdi

Yoldafllar› Ayçe ‹dil’i ziyaret etti

Uzun zamand›r kanser hastal›¤›yla mücadele eden Danimarkal› ozan Eric Stinus 13 Kas›m 2009 sabah› hayat›n› kaybetti. Stinus, 2008’de Uluslararas› Nâz›m Hikmet fiiir Ödülü’nü kazanm›flt›. Eric Stinus’un fliirleri dilimizde flair Kemal Özer’in sahibi oldu¤u Yordam Yay›nlar›’nca yay›mlanm›flt›. Bir röportaj›nda Naz›m Hikmet fliirlerine iliflkin flöyle cevap vermiflti; "... Nâz›m Hikmet’in fliirleriyle karfl›laflmak, benim için, zamanla yazg›ya dönüflen bir rastlant›yd›. Bildi¤iniz gibi, dünyada pek çok fliir var. Hepsini bilmeye insan›n ömrü belki de yeterli de¤il. Ama Nâz›m Hikmet’in fliirleri benim için bitmeyen bir tutku oldu. Bir flair arkadafl›na gönderdi¤i mektupta: ”‹flte sana büyük bir

46 | TAVIR |ARALIK 2009

flairden yap›lm›fl bir seçki gönderiyorum!” diye yazm›fl oldu¤unu (y›llar sonra) ö¤rendim. Bu ilk seçkinin bafll›¤› ”Hep bir a¤›zdan türkü söyleyip/hep beraber sürebilmek topra¤›” fieyh Bedrettin Destan›’ndan al›nm›fl iki dizedir. Bu iki dizeyi çevirmek bile insan›n iyi bir fliir yazmas› gibi bir fley!"

‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar› geleneksel kurban bayram›nda flehitlerini mezarlar› bafl›nda and›. ‹dil Kültür Merkezi’nden yola ç›kanlar›n aras›nda onlar› tan›yanlar, tan›mayanlar onlar›n çal›flma arkadafllar› yoldafllar› eylem arkadafllar›, mahpus arkadafllar› da vard›. Önce Ayçe ‹dil Erkmen’in Silivrikap›’da bulunan mezar› ziyaret edildi. ‹dil’in mezar›na çiçekler b›rak›larak ‹dil’in marfl› olan Mitralyöz okundu.

‹dil’ le vedalafl›ld›ktan sonra Gazi mezarl›¤›na do¤ru yola ç›k›ld›. Gazi Mezarl›¤›nda hangi mezar›n bafl›na gidilse karanfillerle dolu oldu¤unu gördü ‹dil çal›flanlar›. Burada da ‹dil Erkmen’in babas› Semih Erkmen, Gazi fiehitleri, Eyüp Bafl ve Day›’n›n mezar› ziyaret edildi. Mezar bafllar›nda flehitlerin mücadeleye olan ba¤l›l›¤›, fedakarl›¤› anlat›ld›. Söylenen türkülerin ard›ndan anmalar bitirildi.


haberler

Victor Jara yeniden topra¤a verildi

1973 y›l›ndaki darbenin ard›ndan Augusto Pinochet'nin diktatörlü¤ünün ilk günlerinde iflkence görüp öldürülen fiilili ozan, flair ve tiyatrocu Victor Jara an›ld› ve tekrar topra¤a verildi. Jara'n›n mezar› gerçek ölüm nedenini saptamak ve olaya kar›flan zanl›lar hakk›nda ipucu bulabilmek için Temmuz ay›nda aç›lm›flt›. Soruflturma hala sürüyor, ancak ozandan geriye kalanlar törenle defnedildi. 3 güne yay›lan törenlerin ilk gününde, 36 y›l önce, 1973'te öldürülen Victor Jara için konuflmalar yap›ld›, an›lar anlat›ld› ve flark›lar söylendi. fiili'de sosyalist Allende hükümetine karfl› gerçeklefltirilen askeri darbenin ilk günlerinde öldürülen müzisyen Jara'n›n ölümüyle ilgili adli t›p raporu da aç›kland›.

quez Bravo'yu suçlu buldu¤unu söyleyerek kapatm›flt›. Ancak flark›c›n›n dul efli 82 yafl›ndaki Joan Jara'n›n da kurucular› aras›nda oldu¤u Victor Jara Vakf› olay›n peflini b›rakmad›. Vakf›n 2004 y›l›nda Victor Jara Stadyumu ad› verilen o stadyumdan kurtulanlar› ifade vermeye, dolay›s›yla mahkemeye kan›t sunmaya ikna etmesiyle, flark›c›n›n cinayet davas› geçen y›l ivme kazand›. Soruflturmay› yürütenler, Pinochet ordusunda görev yapm›fl yüzlerce eski askeri sorguya çekti. Jose Paredes Marquez adl› bir asker, cinayeti anlatarak sorumlular›n adlar›n› verdi. Dört gün süren iflkencelerin ard›ndan 17 Eylül 1973 tarihinde yüzü fliflmifl ve elleri tüfek dipçi¤iyle k›r›lm›fl halde stadyumdaki soyunma odalar›ndan birine getirildi. "El Loco" (Deli) lakapl› düflük rütbeli bir subay tabancas›n› Jara'n›n flaka¤›na dayayarak Rus ruleti oynamaya bafllad›. Ta ki kurflun denk gelip Jara'n›n kafatas›na saplanana kadar. Jara'n›n bedeni sars›larak yere y›¤›ld›.

fiark›c›n›n öldürülmeden önce ellerinin dipçikle k›r›ld›¤›n›, kafa, omuz, kol ve bacaklar›na 44 kez atefl edildi¤ini belgeleyen rapor, davay› takip eden mahkemenin yarg›c› Juan Eduardo Fuentes Belmar'a da gönderildi.

Ard›ndan Paredes de içlerinde olmak üzere odadaki askerler taraf›ndan Jara'n›n cesedine 43 kez atefl edildi. Ayn› odada Jara'n›n ölümüne tan›kl›k eden 14 kifli de geride görgü tan›¤› b›rakmamak için makineli tüfekle öldürüldü. Bu s›rada rütbeli subay Nelson Edgardo Haase Mazzei soruflturma masas›n›n arkas›nda oturuyor ve olan biteni seyrediyordu.

Yarg›ç Fuentes 15 May›s 2008 tarihinde davay› Santiago Stadyumu'ndaki en üst rütbeli asker olan emekli albay Cesar Manri-

Ülkenin orta k›sm›nda marangozluk yapan 55 yafl›ndaki Paredes bu ifadesinden sonra tutuklanarak cezaevine konuldu.

GRUP YORUM g ü n c e

ma gecesinde yaklafl›k 800 rasyonunun YÖK’ü protesto kifliye seslendi. için Ankara’da yapt›¤› üç günlük açl›k grevine Grup 3 15 Kas›m 2009: Hamburg Yorum da flark›lar›yla kat›ld›. Anadolu Federasyonu taraf›ndan Delphi Showpalast da 3 8 Kas›m 2009: Anadolu Fe- düzenlenen Grup Yorum derasyonu bünyesinde çal›fl- konserinde yaklafl›k 750 kiflimalar›n› sürdüren Stuttgart ye seslendi. Halk Kültür Evi'nin düzenledi¤i konserde, 1200 kiflilik 3 25 Kas›m 2009: KESK’in yapm›fl oldu¤u bir günlük ifl b›kitleye seslendi. rakma eyleminde Beyaz›t mitingde 3 14 Kas›m 2009: Bremen ve Meydan›’ndaki Çevresi Alevi Kültür Merke- yaklafl›k 25.000 kifliye seszi'nin düzenledi¤i dayan›fl- lendi. 3 6 Kas›m 2009: Gençlik fede-

Ahmet Uluçay hayat›n› kaybetti Rahats›zl›¤›ndan ötürü bir süredir tedavi gören yönetmen Ahmet Uluçay hayat›n› kaybetti. Ahmet Uluçay, 1954 y›l›nda Kütahya’da do¤mufl ve 1960 y›l›nda köye gelen seyyar sinemac› sayesinde sinema ile tan›flm›flt›. Uluçay, arkadafl› ile 12 yafl›nda sinema makinesi yapmaya koyularak 3 senelik bir u¤rafl›n sonunda köylü halk›na film göstermeye bafllad› ve bu flekilde sinema yolculu¤una bafllam›fl oldu.

olan “Karpuz kabu¤undan gemiler yapmak” › çekerken geçimini sa¤lamak için yem fabrikas›nda hamall›k yapan Uluçay, bu filmiyle Türkiye’de ve yurtd›fl›nda 40 a yak›n ödül ald›. Sa¤l›k s›k›nt›lar›ndan dolay› çekimlerine ara vermek zorunda kald›¤› “bozk›rda deniz kabu¤u” adl› filminin çekimlerine 2007 de bafllam›flt›.

Köyde tavukçulukla u¤raflan arkadafl› ‹smail mutlu ve maden iflçisi arkadafl› flerif akarsu ile tepecik köyü arkadafl grubunu oluflturan Uluçay ilk filmi “Optik Düfller” i çekti (1992). 6. Ankara Uluslararas› film festivaline kat›larak “optik düfller” ve “koltuk de¤neklerinden kanat yapmak” isimli filmleriyle tan›nd›. Y›llarca geçim s›k›nt›s› çeken Uluçay kamyon floförlü¤ü inflaat iflçili¤i ve tavukçuluk gibi birçok iflte çal›flt›. ‹lk uzun metrajl› filmi

ARALIK 2009 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3 15. Gezici Film Festivali Bafllad›. Ankara, Artvin ve Üsküp’ün ev sahipli¤i yapaca¤› 15. Gezici Film Festivali bafllad›. Ankara Bat› sinemas›nda aç›l›fl töreni yap›lan festivalin sunuculu¤unu fievval Sam yapt›. Festivalde 32 ülkeden toplam 112 yönetmenin filmi bulunuyor. 10 Aral›k tarihine kadar Ankara’da sürecek olan festival, 11-17 Aral›k’ta Artvin’e ve 18-20 Aral›k’ta Makedonya’n›n baflkenti Üsküp’e u¤rayacak. Festivalin bu y›lki temas› ‘’Karfl›-LIK’’ olarak belirlendi. 3 Fransa’n›n baflkenti Paris’teki müzelerin bir bölümünde çal›flanlar greve gittiler. Çal›flanlar›n ilk kez 23 Kas›m’da Pompidou modern sanat müzesinde ifl durdurmas›ndan sonra sendikalar grevin giderek yay›laca¤› uyar›s›nda bulundular. Devletin emekliye ayr›lan kamu çal›flanlar›n›n yar›s›n›n yerine yeni memur almayaca¤›n› belirten sendikalar bunun kabul edilemez bir durum oldu¤unu bildirdiler. Her gün binlerce turistin ziyaret etti¤i bu müzelerde, çal›flanlar her sabah yapt›klar› toplant›yla grevi 24

saat daha uzat›p uzatmamaya karar veriyor. Grev, Louvre, Orsay ve Pompidou müzelerinde hala sürmekte. 3 1001 Belgesel Film Festivali Bafll›yor.

Bu sene 12. si düzenlenecek olan festivalin aç›l›fl› Cemal Reflit REY salonunda olacak. Festivalde belgeselin yan› s›ra panel, söylefli, ustal›k dersi ve “gece yar›s› belgeselleri” de 4-11 Aral›k tarihleri aras›nda yap›lacak. Festivalde gösterilecek filmler aras›nda 1950 ve 60 l› y›llar›n Sovyet propaganda filmleri, haber arflivleri ve tv görüntülerinden arflivler kullan›larak kurgulanm›fl ‘Revue’, 2. dünya savafl›n›n en uzun kuflatmas› olan Hitler’in üç milyon nüfuslu bir flehri açl›¤a mahkum etti¤i Leningrad kuflatmas›n› belgeleyen ‘Blockade’ isimlibri belgesel de bulunuyor. Sovyetlerden bir baflka belgesel de; Rusya’da komünizmden kapitalizme geçifl dönemi s›ras›nda intihar ederek hayat›na son veren Rus flairi anlatan ‘Boris Ryzhy’ yer al›yor. Tamamen arfliv görüntü-

lerinden oluflan ve Portekiz’de Salazar diktatörlü¤ünü iflleyen deneysel belgesel ‘Natureza Morta’ da festivalde yer alacak filmler aras›nda. Bu y›l festival program›nda yer alacak bölümlerden biri de Küba belgesel sinemas›. Küba’n›n ilk kültürel kurumu olan Küba Sinema Sanat› ve Endüstrisi Enstitüsü’nün (ICAIC) 50. y›l› olmas› vesilesi ile , Küba elçili¤i ve Jose Marti Küba dostluk derne¤inin katk›lar›yla dünden bugüne Küba belgeselleri gösterimi yap›lacak. Festivalde Türkiye’den yer alan belgeseller aras›nda Diyarbak›r hapishanesinde 12 Eylül sonras›nda yaflanan vahfletin anlat›ld›¤› Çayan Demirel’in ‘5 nolu’ adl› belgeseli de var. 1001 belgesel film festivali gösterimleri ve yan etkinlikleri Frans›z Kültür Merkezi, Pera Müzesi, Tar›k Zafer Tunaya kültür merkezi, Muammer Karaca Tiyatrosu, Kumbara Sanat, Naz›m Hikmet Kültür Merkezi, tarihi Sümerbank binas› ve tütün deposunda gerçeklefltirilecek. Film gösterimleri ücretsiz olacakt›r.

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3

ihsan efl espira Kalan Müzik

48 | TAVIR |ARALIK 2009

3 muharrem-ali çoban yol aflk›na güvercin Müzik

3

mesut gülsever yoruldum Anadolu Müzik

3 türkülerimiz var bizim Özdemir Plak




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.