B20 2

Page 1

A y l

l

k

s

0

s y a l

. l

s t

..

••

k u l t u

d e r g

r

OMER LA<;iNER

K6rfez vesilesiyle Dogu Perin~ek'in krizi AHMET iNSEL

Kemalist "laiklik" mi, ~ogul toplum laikligi mi? SAFFET MURAT TURA

Althusser'i okumak SEMiH A YTA(LAR

Sosyalizmin yeniden tan1mlanmas1 ve sorular (I) AKDOCAN DZKAN

Aruk yok: ingiltere'nin Maggie'si, Thatcher'1n ingiltcre'si TERR}' EAGLATO/\"

Wittgenstein'1n dostlan (II) GECEN AYIN BiAIKiMi Kontrgerilla, ordu ve Turkiye toplumunun sorumluluk bilinci KiTAP

ELE$TiR iSi

SALiHA MERiH AKIN

Kad1nlar1n yan1nda bir kitap ALi AKAY

Harekeisizligin

hareketlendirili~i:

Banyo

AESiMLi GAYRIRESMi TAR Demokrat Parti ve ordu (I)

H •

DEGiNMELER "Din devleti talepleri"-"yuniyen bilim" ve Turkiye'de demokrat olmak • Sava~ ve kadrnlar • Cemil (:i~ek'in aileyi kurtarma harekat1 • Moskovalt gangsterler • Cezaevlerinde neler oluyor?

5000 Tl

. 1

s

.

1



Ay l ik sosyalist ku l tur dergisi

ARA LIK 1990

3 GEQEN AYIN BiRiKiM i Kontrgerilla, ordu ve Turkiye toplumunun sorumluluk bilinci

7 OMER U.(iNER

Korfez vesilesiyle Dogu Perinc;ek'in krizi

18 AHMET iNSEL

Kemalist "laiklik" mi, c;ogul toplum laikligi mi?

26 SAFFET MURAT TURA

Althusser'i okumak

37 SE,'vfiH AYTA(U.R

Sosyalizmin yeniden tan1mlanmas1 ve sorular (I)

41 AKDO(;AN OZKAN

Aruk yok: ingiltere'nin Maggie'si Thatcher'1n ingiltere'si

49 TERRY EAGLATON

Wittgenstein'1n dostlan (II)

61 KiTAP

ELE$T iR i Si

SALiHA MERiH AKIN

Kad1nlann yan1nda bir kitap

Hareketsizligin

ALi AKAY hareketlendirili~i:

Banyo

64 RESiML i GA YRIR ESMi TARiH Demokrat Parti ve ordu (I)

68 OEGiNME L ER LEVENT KOKER

"Din devleti talepleri"-"yuruyen bilim" ve Turkiye'de demokrat olmak YELDA Sava~

ve kad1nlar

AYU KAPAN

Cerni! C::ic;ek'in aileyi kurtarma harekau BORiS KAGARLiTSKY

Moskovah gangsterler Cezaevlerinde neler oluyor


Birikim Ya}'lnc1hk ltd Sirketi ad1na sahibi: Yaz1i~leri

Miidiiru:

Gorse! Tasanm:

Mural Belgt Abdullah Onay Omit K1van~

GOrsel DOzenleme ve Bilgisayar Uygulama:

Yap1m: Baslu: Da~um:

Hilsnil Abbas

ismail Abbas Perka A.$. Ayhan Matbaaalik Hilrriyet Holding A.$.

Abo n e otmak icm . a~aQ1da belirtilen abone be· detini, Birikim Limited $1rketi'nln Pamuk· bank Turbe $ubesl 210233 No'lu hesab1na yat1rmaruz ve banka dekootu totokopisiru, Birikim Yayinlan, K~yasolya Gaddesl, No:1 7-19/A, Sultanahmet 34400 Istanbul adresine gondermeniz yetertidir. Adin1z1, adresinizi, posla kodunuzu ve abone i~leminizin hangi say1dan ba~laya· ca0 1m hitfen bildiriniz. Abone bedellerl: Yurtici: Avrupa, OrtadoOu: Amerika: 40 S

60.000 TL.

35$ Avustrelya: 40 $

Ek s I k s a y 1I a r icin ba~vuru adresleri: ISTANBUL: ileti~im Kitabevi Klodfarer Cad. No.7 Ca~aloQlu ANKARA: lieti~im Kitabevi Selanik Cad. No.72/A K1z1lay IZMIR: heti~im Kitabevi 859. Sok. No: 118, Zemin Kat, Konek

Birikim Ya y 1nlar1 ~Cad. No.17·19tA~

met 34-400 istanbul

Tel. 512 17 34


G

E

E

N

"T . urkiye'de saghkh bir demokrasinin varhg1ndan soz edebilrnenin ilk $art1 nedir?" diye soruldugunda, rnerkez sag egilimin bir k1srn1yla "sol yelpaze"nin hcrnen tiirnii "dernokratik hak ve ozgurluklerin eksiksiz varolmas1d1r" bic;irninde standart bir cevap verrne ah$kanhg1ndad1r. Sadece askeri' darbe ve mudahaleleri izleyen gec;i$ donemlerinin ilk evrelerinde, "millet iradesinin iizerinde hie; bir giic; olmamahd1r" yollu serzeni$ler de buna eklenir. Ordunun "n1iidahale yetkisi"nden duyulan ho$nutsuzluk irna edilir, ama bir sure sonra bu yak1nmalar da duyulmaz olur ve ulke "normal siyasi duzenimiz" ic;inde ya$amaya ba$1ar. "ORDU SORUNU"

Oysa Tiirkiye'de saghkh bir demokrasinin ilk $art1, i$te $U kesik kesik yak1nrnalarla varhg1 ancak i1na edilebilen "ordu sorunu"nun halledilmesidir. Sorun, sadece, ordunun "gereginde" mudahale etme "yetkisi"ni kullan1yor olu$unda degildir. Ordunun bu "gereginde miidahale etme yetkisi"ni me$ru _gostermekte kulland1g1

A

y

N

B

anayasal, yasal hatta tuziiksel dayanaklan, parlamento kararlanyla iptal etn1ekle de bu sorunun halledilebilir olmad1g1 ortada. Sorunun kokleri, toplutnun buyiikc;e bir bolii1niiniin de her defas1nda ohnasa bile, "gerektiginde" ordunun yonetime el koyabilrnesini me$ru, kabul edilebilir sayan bir zihniyet yap1s1nda olu$undad1r. Bu zihniyet yap1s1n1n odag1nda, toplurnun -buyuk olc;iide orduyla 6zde$ sayd1g1- "devlet"i kendi iistiinde, neredeyse bag1ms1z bir kururn addeden devlet fikri yer ahr. Arkaik karakterine ragmen toplumumuzun gec;irdigi onca ekonomiksosyal degi$im kar$1s1nda hala gec;erliligini koruyan bu fik1r, sayg1h bir teslimiyetin degil, korkunun, korkutma ve sindirilmelerin ordiigii, peki$tirdigi bir tarihin rniras1d1r. Toplumun genelinde, fertlerinin biiyuk k1sm1nda sahici bir ozgiivenin geli$mesini baltalayan, hangi turden olursa olsun tutarh, sonuna kadar goturulmii$ dii$iince ve ki$ilik yap1lann1n olu$mas1n1 budayan, o nedenle de iki yuzlii, c;ifte standanh bir onam1n siireklilik kazanma-

R

.

I

K

M

s1nda ba$hca arnil olan bu "devlet korkusu" var kald1kc;a, Tiirkiye'de ne demokrasiden ne de herhangi bir saghkh toplumdan soz etn1ek kendini aldatrnaktan ba$ka bir $ey degildir Kas1m ay1nda bir kez daha iilke gundeminin on s1ralanna c;1kan Kontrgerilla konusu etrannda olup bitenler, bu gerc;egi yeniden dogrulad1. Turkiye toplumu ve ona yon verme iddias1ndaki siyasal giic; ve ak1mlar, yine o "devlet korkusu" nedeniyle, Kontrgerilla konusunu biraz didiklemekle yetinip, tatmin olup, sonra da "ah$kanhg1m1z geregi" yeniden golgeli yerine havale edip b1rakular. i$in ac1kli, ibret verici yan1 $U ki: Orduyu dogrudan ilgilendiren ve onu "$Clpheli" bir konumda tart1$1na gundemine c;eken bu Kontrgerilla olay1, genelkurmay ba$kan1n1n istifas1yla giindemin gerilerine itilirken; kamuoyunda ordu, arnk "$aibeli" bic;imde degil, bir tiir sempati halesiyle konu ediliveriyordu. Bu ani duygu degi$imi, ulke kamuoyunda tedavisi mutlaka gerekli -bit $izoit kafa yap1s1n1n varbg1n1 bir kere daha kan1tlamaktad1 r. Oysa Kontrgeri.lla konusunu

3


tam sonuc; altn1ncaya kadar gundemde tuttnak, konunun dolays1z baglant1lann1 da tart1$maya dahil ederek geni$letmek, soz konusu hastahg1n tedavisi ic,:in gerc;ek bir imkand1. Bu imkan1n iizerine gitn1enin za1nan1 da heni.iz gec;memi$tir.

DAHA ONCE DE GUNDEME GELMiSTi \:iinku bu kez giindeme geli$inde Kontrgerilla konusu eskisinden hayli farkh ve zengin bir baglamda idi. Hat1rlanacag1 iizre 12 Mart donemi ve sonras1ndaki giindeme getirili~l etinde konunun sadece iki yonii vard1. ilki bu kurulu$un devlet m ekanizmas1 ic,:indeki yeri, "gorevi" ve bu yer ve gorevin yasal dayanag1n1n olup olmad1g1 idi. ikincisi ise bu kurulu$un ABD 路 ve CIA ile baglanns1 idi. Donemin tartI$malan esnastnda boyle bir orglitiin devletin resmt, yasal mekanizmas1 ic;inde yer almad1g1, hatta boyle bir kurulu$un tamamen uydurma oldugu, var olmad1g1 "yetkililer"ce soylendi. Genelkurmay111 Ozel Harp Dairesi veya Seferberlik T etkik Kurulu gibi organlan ic,:inde ve MiT'le i$birligi halinde yuvalanm1$ oldugu iddialan da "yetkililer"ce reddedildi, ama zaman1n ba$bakan1 Ecevit boyle bir $eyin olabilecegini kuvvetle ima eden sozler de soyledi. "Kontrgerilla''iun ABO ve CIA baglanus1 da $iiphesiz, yetkililerce $iddetle reddedildi - her $eyden once oyle bir orguc yoktu c;unku. Arna Kontrgerilla'n1n var oldugunu 1srarla one siirenler, boylesi bir orglitiin ABD ve CIA ile baglant1s1n1n olrnamas1n1n d ogas1na ayk1n olacag1n1 da bilmekteydiler.

"SiviL" UZANTILAR

4

0 donemki tart1$malarda pek fazla uzerine gidilmeyen bir

nokta daha vard1. Ecevit, konuyla ilgili konu$malann1n birinde bu orgiitiin varltg1n1 "gayri resmf" bic;:imde dogrulayan bir generalin, kendisine orgutun "sivil" uzant1lann1n da oldugundan s6z ettigini anlatmt$tI. Mesela diye i$aret edilen "sivil", yorenin MHP ilc;e ba$kan1yd1. 0 done1n Kontrgerilla konusunu arada bir gundeme getiren solun dii$iince c;:izgisinde, CIA-MiT-Kontrgerilla ve MHP ili$kisi bir zincirin halkalar1 gibi goruldugiinden bu ~1HP ili$kisinin ozel anlami fazla kurcalanma1n1$tl. ilkin italya'da ortaya c;:1kanlan, ard1ndan Avrupa'ntn tum NATO ulkelerinin kendilerinde de var oldugunu ac;:1klad1klan "super NA.fO" gizli 6rglitlenmesinin, Avrupa kamuoyunu ayaga kald1ran ilk yonii, orgiitiin bu a$1n sag-fa$iSt "sivil" uzant1lar1 oldu. Bu 6rglit0.n yasal statO.sO. aynca tart1$tladursun kamuoyu, "devlet ve di.izenleri korumantn yuksek menfaatleri" ad1na gizli tutulan ve me$ru gosterilen boylesi bir 6rgC1tiin "sivil" ayag1n1n nic;in ozellikle bu fa$iSt egilimlilerden olu$turuldugunu sormaktayd1. Asker mensuplann sec;iminde de ayn1 olc;:utiin gozetildiginin guc;lu kanttlan da ortadad1r. NATO ile ii.ye devletler arastndaki akitlerin ac;1k 1naddelerinde kurulu$ gerekc;:esi yer almayan, dolay1s1yla kamuoyunun bilgisi dt$1nda NATO ve hukumetler aras1 gizli anla$malarca kurulan bu orgiitun, "demokratik rejim" esprisiyle z1tltg1 bir ba$ka tepki nedeni oldu. Durun1u vahimle$tiren bir diger nokta da; yasal ya da yan-yasal statusu, "sava$ ve komunist i$gal durumlannda faaliyete ge<;mek" olarak belirlcnmi$ bu orgutun; Belc;ika, italya ve Yunanistan gibi iilkelerde "olagan donemlerde" de "bo$ durmad1g1n1n", siyasal

teror, cinayet ve hatta katliamlar diizenleyerek illegal aktif bir siyasi guc;, organizasyon gibi "c;ah$t1g1n1n" ortaya c;1kmas1d1r. Adi gec;en iilkelerin tiimunde hukiimetler, orgutun varhg1n1 resmen kabul ettikleri gibi, yak1n donem ic;inde lagvedilecegini de ilan ettiler. Aynca bu Gladio-50.per NATO gibi adlarla an1lan orgiitlerin "bo$ dur1nad1g1" iilkelerde yapng1 kanh ku$kulu i~lerin sorumlulann1n tespitine c;ah$acaklanna dair soz de verdiler. Bu sozler, tutulur tutulmaz ya da ne olc;ude tutulur; Gladio turu gizli orgutlerin yerine devletler daha ozenli yeni gizli orgutler ikame ederler etm路ezler ay11 konu; ama $U noktaya dikkat edilmelidir ki; Bat1 ulkelerinde bu kirli i$, tamamen sec;:imle gelmi$ hiikumetlerin bilgisi dahilinde ve denetim alan1 ic;inde cereyan etmi~tir. i$in kirli yanlann1n sorumlulann1n hangi diizeyden ba$lanarak aranacag1 bellidir ve kapsam1 ulkelere gore degi$Se de buniann hesab1n1n verilmesini 1srarla talep eden ve takip edecek bir kamuoyu vardtr.

"DEVLET"E AiT BiR MESELE! Oysa oteki NATO ulkelerinde ayyuka (:1kan bu NATO-Gladio skandah n edeniyle Ti.irkiye'de de Kontrgerilla konusu kac,:1n1lmaz olarak bir kez daha giindeme getirildiginde, gerc;i ne gec;mi$ ne de $imdiki hukumetler, ac,:1kc;a boyle bir orgiit bizde asla olmam1$Ur diyemediler, ama hiikiimetler olarak bu konuda bilgi ve sorumluluklann1n olmad1g1 yonunde beyanlarda da bulunabildiler. Kamuoyu da pek yad1rgamad1 bu beyanlan. (unki.i Kontrgerilla konusu, hukiimetleri, siyasal iktidarlar1 "a$an" bir konuydu ve dolaY1s1yla var olsa da olmasa da Kontrgerilla "devlet"e Birikin1 20 I A r al 1k 1990


ait bir meseleydi. Bu tur meselelerde ise muhatap "devlet"di. 0 hal<le Kontrgerilla tezgahla- 路 n1rken ABD'nin, NATO'nun veya CIA'in "yetkili"leri TC1rkiye'deki hukumetlerle degil "devlet"le i$i kotarm1$ olmahyd1lar ve bu arada hiikiimete de "bilgi" verilmi$ olur veya olinayabilirdi. 1ATO'nun Kontrgerilla orgutlemesine kanlman1n karan "devlet"c;e verilmi$, 6rgilt "devlet"c;e -yani pratikte ordu taraf1ndan- "gerek gordugu" bic;imde kurulmu$; hukumetlere de olsa olsa boyle bir i$in yap1ld1g1 "bilgi" kabilinden duyurulmu~, "i$e bumunu sokmalan"na .izin verilmedigi gibi, "denetleme" yapmalann1 ise galiba "hadlerine mi du$mil$" diye kar$1lay1p "i$i" bildikleri gibi yuriltmu~lerdir. Gene! kan1, Kontrgerilla i$inin buna benzer bir bic;imde kotanld1g1n1, orgut kirli i$1er ic;in kullan1ld1ysa -ki kesindir bukarar ve uygulaman1n yine bu c;erc;eve ic;inde gerc;ekle$tirildigini varsayd1g1 ve bunu da hie; yad1rgamad1g1 ic;in; bu varsay1m Turkiye toplumunun yerle$ik "devlet" kavram1na denk dil$tugu ic;in ... Omegin bir Ecevit ''Kontrgerilla tilru bi r orgutiln varhg1ndan kuvvetle $ilpheleniyordum, ama... " derken, ya da bir Demirel "bilmiyorum, ama olabilir de" diye konu$urken kimse de kalkip, "nas1l olur karde$i1n, biz sizi rnillet iradesi ad1na devleti y6netesiniz diye sec;rnedik mi?" diye yllksek sesle sormuyor; "bu nasil millet iradesidir, bu nasil siyasal iktidar olmaktir" demiyor. Hal boyleyken ANAP'h eski bir milli savunma bakan1n1n Ecevit'in ordu-Kontrgerilla ili$kisini ac;1k eden sozlerine "Ecevit susmahd1r" diye tepki gostermesine, ofke duyandan c;ok, hak veren c;1kabiliyor. Oteki NA TO ulkelerinde

'

Kontrgerilla orgutlerinin kuru1U$ karan da, denetlenmesi de "millet iradesi"ni temsil eden kurumlarca yap1hn1~. yapt1klan i~ ler o kuru1nlann (hilktimetlerin) bilgi ve onay1 dahilinde olmu$tur. Suphesiz buralarda da "millet iradesi"nin as li organr, kurumu olan parlamentolar devre d1$1 edilmi$lerdir ve tepkilerin yogunlugunun onemli bir nedeni de budur. Parla1nentolar ve "milletin dogrudan dli$ilncesini, iradesini yansttan" kamuoyu organlar1. milletin ve vekillerinin c;ignenmi$ hakk1n1n hesab1n1 sormak ic;in ayaga kalkmaktad1rlar. lUTFEDiLEN A<;:IKLAMA

Turkiye'de ise gerek katnuoyu gerekse parla1nento, millet iradesinin Kontrgerilla gibi bir konuda, herhangi bir bic;imde "hak" sahibi olamayacag1n1n kabulu havas1nda oldugu ic;in boylesi bir tepkiyi zaten gosteremezdi. Arna 6te yandan da ba$ta 1 Mayis katliam1 olmak uzere y1g1nla "esrarengiz", "faili mec;hul" cinayet, bombalama, tertip gibi olaylar vard1. Bir ac;1klama olsun beklenmekteydi. Bu durumda ordu lutfen k1p1rdad1. Ozel Harp Dairesi, Seferberlik Tetkik Kurulu gibi Kontrgerilla'n1n Turkiye karargah1 oldugu kuvvetle san1lan yerlerin asker yoneticileri, Kontrgerilla11111 olmad1gtn1, an1lan kirli i$lerle hic;bir ili$kilerinin olmad1g1n1 bir kez daha soyle$ip, tan1$mayi, soru$turmay1 kestirip atan bir brifing teniplediler. Konu kapaolmahyd1; bas1na, parlamenterlere verilen brifing, Ozel Harp Dairesi'nin asker elemanlann1n bina c;aus1na silahh adamlar indirip ic;erisini i$gal ettikleri bir gosteriyle sona erdi. Onunla birlikte Kontrgerilla tart1$mas1 da tavsad1, sona erdi. Ordu bu kadan size yeter, kesin dedi ve kesildi.

Arna 1 May1s katliam1 gibi "kirli" s1fat1n1n pek az kaf$1lad1g1 1nelanetlerin kaynak ve sorumlulan kimdir tilrunden pek dikenli sorulann yant s1ra; Ozel Harp Dairesi'nin varhg1n1 inkar edemedigi "sivil uzanular"1n kimlerden ve ne kadar oldugu, bunlara tahsis edilen hayli ce$itli ve kaban k silah ve cephanenin durum ve ak1beti konusu ortalarda durmaktad1r. Cevab1 ordudan ahnacak, bu sorulara o, ya redderek ya <la sizi ilgilendirmez tavnyla cevap vermekte; kimse de bu cevaplann dogrulugunun soru~ turul 颅 mas1 gerekir dememekte, diyememektedir. O rdunun tavn , oyle bir SOrll$tUrma)'l, parlamentO ad1na bile olsa "siyil"lerin yapmas1na, af$ivlerinin onlar taraf1ndan didiklenmesine, elemanlann1n sorguya cekilmesine asla izin vermeyecegi bic;imindedir. Oysa buna artik kesinlikle ihtiyac; vard1r. Ozel Harp Dairesi'nin soz konusu sivil uzanulann1n, orduca ifade edildigi gibi, terhis edilen erattan, yedek subaylardan sec;ildigi, arada bir yoklamalann1n yap1ld1gi, bunun d1$1nda uslu uslu durduklan katiyyen inand1nc1 degildir. ilgili general, Ozel Harp Dairesi elemanlann1n en az1ndan l<Ibns'ta kullan1ld1gtn1 , $U anda da PKK'ya kaf$I kullan1lmakta oldugunu soylemi$, ancak bunlann asker elemanlar oldugunu da eklemi$tir. Ozellikle bu "PKK'ya kaf$1" kullantlan elemanlann sadece asker oln1ayip yore halk1ndan da dev路$itildigi, omegin koruculuk ayg1t1n1n Ozel Harp Dairesi'nce yonetildigi. onun milis gucu oldugu rahathkla iddia edilmelidir. Bu milis giicii kendisini hukumete degil, orduya bagh saymaktad1r ve yann herhangi bir hukumet, "Kun sorunu"nu askerf yoldan veya askerlerin istedigi tarzda

5


6

c;ozmeyi reddedip yeni bir politika uygulamaya niyetlense, s1rf ordudan degil, -onunla baglanuh baglanus1z- bu milis guc;:ten de gelebilecek tepkiyle kar$ila$1nak durun1unda kalacakt1r. Bu gelecegin tehlikesidir denilebilir, an1a i$in bir de gec;mi$1e ilgili yan1 var. Hat1rlanacag1 uzre Kontrge1illa ile ilgili g6ril$leri ahnan parti liderlerinden yaln1zca eski MHP, $imdiki 路 M<;:P Genel Ba$kan1 Turke$, hiddetle yoktur oyle bir 6rgt:1t dedi ve ard1ndan zaun1n Ozel Harp Dairesi'yle vaktiyle -asker iken- ili$kisinin olup olmad1g1 sorusuna "cevap yok" kar$1hg1n1 verdi. Olmad1, yok diyebilecekken bu rur bir cevap vermesi, hayli y~k1n bir gelecekte Ozel Harp Daire.s i'nin durum ve sicili Uzerine Ciddi bir SOrll$tUrma olabilecegi kaygis1ndan 6turudt:tr. Boyle bir soru$turma Bay Tiirke$'in sadece subayken degil, c;ok sonralan da Ozel Harp Dairesi'yle kattnerli ili$kilerinin oldugu gerc;egini ortaya serebilir c;:unku. Ozel Harp Dairesi'nin MHP'li ilc;:e ba$kan1 mensubu sadece aysbergin goninen pek kuc;uk bir路 parc;as1 olabilir. Bunun az1n1sanacak bir ihtimal olmad1g1 biliniyor. Oteki NATO ulkelerinde "sivil uzant1lar"1n bilhassa, fa$iSt egilimlilerden derlendigi, Almanya'da eski nazilerin ilk planda "orgut"e dahil edildigi ac;:1ktayken; Turkiye'deki Kontrgerilla'n1n pek c;:ok MHP'li il, ilc;:e ba$kan1 istihdam etmi$ olabilecegini kestirmek ic;:in feraset sahibi ohnak gerekmez. Bu noktada akla gelen bir husus daha var: Bilindigi uzre MHP, 12 Eylul doneminde 1461'den ac;:1lan bir <lava iddianamesiyle yargiland1. Bu iddian1n daha hafifi ile -6megin 141. madde ile- dava ac;:1lan 6rgutlerin sadece merkezleri degil, en az1ndan ii yonetimleri de davaya dahil edildiler. MHP'de

ise "ilginc;:" bir bic;:imde ii y6netimleri -ac;:1kc;a bir siyasi cinayetle ilgili degillerse- davaya dahil edilmediler; hatta bilinen kadanyla savc1 6nune dahi c;1kmad1lar. MHP'ye bagh Olku Ocaklar1'n1n pek c;:ok ii ve ilc;:e 6rgutii mahkeme 6nune c;1kanld1ysa da, bizzat paninin alt kademe orgutleri bu uygulamadan uzak tutuldular. Ozerlerine gidilseydi Ozel Harp Dairesi'siyle "organik" ili$kilerinin fa$ oln1as1 "tehlike"sinden dolay1m1 idi bu? Dikkate deger bir soru. Turke$'in Kontrgerilla konusuna kar$1 gosterdigi hiddet sadece bu gec;:mi$ ili$kiden mi ibarettir, yoksa M(P'de de suren bir uygularnay1 ilgilendirdiginden 6tiiru mudur?

MAZUR GORULEMEYECEK BiR ZAAF Butun bu sorular canhhg1n1 korurken, kamuoyunun, ordunun as1k surath "bu kadar beyler" uyans1yla geri c;:ekilmesi hazindir. Ancak daha da hazin olan, Necip Torumtay'1n istifas1 patlak verince o azarlanma ve sinme duygusunun yerini orduya sempati duygusunun ahvermesidir. Toplumun buyiik k1sm1n1n yaka silktigi ANAP hukumetinden ve Turgut Ozal fenomeninden ordumuz sayesinde kestirmeden kurtulabilecegimiz "umudu" kolaycac1k ye$eriverdi. Kimileri bu "umudu", ordunun Ozal ve ANAP'a kar$1 bir darbe haz1rlamakta oldugu haberleri vererek 6teden beri pompalamaktaydilar zaten. Boylece bir tiir "istemem, ama yan cebime koy" tavn ic;:inde kronik "kurtanc1"m1z1n hay1rh i$ler de yapt1g1, yapabilecegi tarz1ndaki her kesimde farkh bir bic;imde rastlanan "fikir" de uyanlm1$ oluyordu. Toplumun, sivil siyasal guc;:lerin, kendi guc;:le1iyle halletmesi gereken, bunun ic;:in ustlerine du$en tum

demokratik gorev ve son1mlulugu yerine getirmesi beklenen bir sorunu; "ANAP'tan ve Turgut Ozal'dan kurttilma" ihtiyac1n1, ordu bu ihtiyac1 giderebilir gibi g6ziiktiigunde hemen ona ihale edivermeye bunca yatk1n olmak mazur goriilemez bir zaaft1r. Tiirkiye toplumunun ki$i ve kurumlanyla bu zaaftan utanc;: duymas1 ic;:in ses yukseltmek; olur olmaz yerde kendini duyurabilen bu zaa&, toplumun her alandaki du$iince ve davran1$ alemine zerkeden bu "sorun"u, Tiirkiye'nin ordusuyla ili$kisindeki c;arp1k, hastahkh hali giindemin ba$1na oturtmak ve gerc;:ekten c;:ozumleninceye kadar orada tutmak; b1rak1n ba$ka $eyleri yurtta$ olma bilincinin art1k e11elen emez bir hukmudiir. Ordu sorunu gundeme getirilmeli, hep s1cak tutulmah ve mutlaka c;:oziime kavu$turulmahd1r. Bunun on ~art1, c;ok geni$ bir kesimde yayg1n olan "ordunun dokunulmazhg1" kiiltilnu sorgulayan bir kampanyan1n ac;:1lmas1d1r. Buna ek olarak TC ordusunun goreviyle baglant1s1 olmayan imtiyazlanntn tart1$ma gundemine getirilmesidir. Ordunun, eri az1ndan ulusun temsilcilerinin denetimine ac;:1k ohnas1n1 saglayan kesin yasal hukumler y6niinde giri$imlerde bulunulmah ve sonuc; olarak da, TC ordusunun, yine ulus temsilcilerinin kararlanyla yeniden duzenlenmesi saglan1lmahd1r. Bu safhalan ya$ayacak bir Turkiye toplumu, saghkh bir demokrasiye sahip olabilmenin ilk ve temel $art1n1 yerine getirmesinin yan1 s1ra; demokrasi kiiltuniniin asli 6gelerinin c;ogunu 6zilmseyecegi bir olgunla$ma surecinden gec;:mi$ olacakor. Tiirkiye toplumu aynca bu surec;:ten ciddi bir 6zguven kazanm1$, hat1n say1hr bir sorumluluk bilinci geli$tirm~ olarak c;:1kabilecektir. Bi ri ki m 2 0 I Ar a I 1k 1 9 9 0


Korfez vesilesiyle Dogu Perinc;ek'in krizi OMER LA(iNER

Su andaki yayg1n kullan1ma gore "devrimci sosyalizm" tabiri yiizy1h a~k1nd1r sosyalist hareketin dii~iince, orgiitlenme ve eylem dunyas1na temellik eden, herkesce asgari mii~terekler diye kabul edilen tez ve ilkelerin gec;erli li~ni esas almak ve bunlara dayanmayan bir sosyalist hareketin dii~iiniilemeyece­ ~ni savunmak anlam1na gelmektedir. Birbirlerini mannki olarak gerektiren ve boylece bir dii~iinme ve davran1~ sisteminin iskeletini olu~turan soz konusu tez ve ilkeler ozetle ~oyle s1ralanabilir: i$c;i s1n1fin1n devrimci, sosyalist olma zorunlulugu, emeginin kar~1hg1n1 alamamaktan dogar ve buradan hareketle ac;1klan1r. Oretim arac;lann1n ozel miilkiyeti sorunlann kaynag1 olarak belirtilir. Dola}'ls1yla da sosyalist toplum, as1l olarak bu miilkiyet tarz1n1n ortadan kald1nlmas1 sureci, merkezi planlama ve adil payla$1m toplumu olarak tasarlan1r. Bunun ise bu dogas1 geregi ancak siyasal iktidar ele gec;irilerek, devlet gliciiyle yukandan a$agi kurulabilece~ dikkate ahnarak sosyalist hareketin oncelikle ve asli olarak bir siyasal hareket tarz1nda orglitlenmesi geregine vanr. Bu da bir siyasal partinin yonetim ve yonlendiricili~nde, siyasal miicadelenin gereklerine gore davranan, glic; ili~kilerini, siyasal c;1kar hesaplann1 gozeten bir yakla$1m1 Ong0n1r. Yalon doneme kadar "devrimci" sifanru ~1mak ic;in sadece bu asgari mU.$tereklere uyuyor olmak yetmezdi. Aynca illegaliteyi, silahh miicadeleyi esas almak, buna gore de orgti.tlenrn~ olrnak gerekirdi. Ancak, daha dun silahh miicadeleyi vb. esas almad1klan ic;in kendilerine revizyonist-reformist denilen ve hemen tiimii pro-Sovyetik olan egilimler "bizi amk o asgari mii$terekler de ne baghyor ne de ilgilendiriyor" deyip kendilerine "yeni" -ome~n ANAP civannda- yerler aramaya ba$lad1ktan sonra, soz konusu "asgari

mii~terekleri"

bu "gelenegi" savunuyor olmak bile "devrimci" addedilmeye yeter oldu. 0 nedenledir ki buglin illegaliteyi, silahh miicadelenin ~u veya bu tarz1n1 savunuyor olsun olmas1n, sadece ·yukanda ~a}'l­ lan ana tez ve ilkeleri, dii~iinli.$ ve kavra}'l$ tarz1n1 benimseyen, yani bu anlamda ortodoks konumu muhafaza eden herkesin kendini devrimci diye nitelemesine pek ses c;1kanlm1yor. i~te bu onamda Bay Dogu Perinc;ek ve onun ba~1n1 c;ektigi e~lim, Sosyalist Parti'yi kurar kurmaz kendilerini "devrimci sosyalizm"in bir temsilcisi, hatta odag1 ilan ettiler. Daha da ileri gidip tiim 6teki "devrimci sosyalist"lerin SP c;atts1 alttrida toplanmas1 gerektigini, aksine bir tavnn "devrimci sosyalist" s1fat1 ta~ $iyor olmaya hale! getirece~ ni ilan etmeye ba$lad1lar. Kendilerini devrimci sosyalist diye niteleyen orglit ve e~limlerin herhalde tamam1, Bay Perinc;ek ve temsil ettigi aktm1n de~l "devrimci sosyalizm"in odagi rolune soyunmas1n1, o s1fan c;ok daha mutevazi bir rol iistlenerek bile olsa ~1mas1ru ic;lerine sindirmekte hayli glic;luk c;ekiyor olmahd1rlar. Bay Perinc;ek ve ait oldugu PDA (Proleter Devrimci Ayd1nhk) c;izgisinin ozellikle 1975-1980 donemindeki kimli~ ve siciliyle olu~turdugu tariht ve manevi engeller bunun $ilphesiz ba~hca nedenidir. Bir TiKP (Turkiye i$c;i Koylu Partisi) ozel~tirisi ya}'lnlamak, gec;mi$te ba$kalan gibi -hadi biraz daha fazla olsun- biz de hatalar yapuk demek o derin tariht, manevi engelleri ortadan kald_1rmayabilir; ama bunlan yapan bir e~limin "devrimci sosyalist"ler sa&na nic;in ahnmad1gin1 "nesnel ktstaslar" baz1nda ac;1klamak da hayli zordur. 0 nesnel ktstaslar, yani az once i$aret ettigimiz asgari mii$terekler zemininde "devrimci sosyalist" s1fatl1 herkesin uzerinde durdugu, sahiplendigi bu temelde varolan onakhk bir yana b1ra-

7


k1hp, PDA (TiiKP-TiKP-SP) c;izgisinin i$ledigi hata ve suc;lar "d1$tala1na" nedeni diye gosterilirse, bu yol a<;1hrsa, aln1 ak akim bulmak hi<; de kolay olmayacakur. 0 nedenle de $imdi soz konusu "devrimci sosyalist"lerin dagtn1k ka1np1nda, Bay Perinc;ek ve PDA egilimine kar$1 uzak durucu, ama hayli de s1kinuh bir hava vard1r. Su veya bu konudaki ozel g6n1$ ve onerileri savunman1n degil, sosyalist hareketin geleneksel tezlerini, sosyalist toplum, i$c;i s1n1f1, orgfitlenme, parti, vb. ana konulardaki temel g6ni$lerini savunman1n "devrimci sosyalist"ler ic;in birincil gorev konumuna y11kseldigi $U ko$ullarda; bu gorevi herkesten daha zengin arar;larla, orgutlu ve y11ksek sesle yapan bir PDA'n1n kamuoyu onunde o "devrimci sosyalizm"in en faal temsilcisi, hatta onciisii, odagi gibi gon1nup gu<; toplamas1na engel olmak hir; de kolay olmayacakur. Mevcut kO$Ullarda oteki "devrimci sosyalist"ler ir;in hayli ciddi olan bu sorun beni ilgilendirmiyor. (unkii ben, bu dergide ve bu dergiyle birlikte, )'lllar oncesinden beri -$imdi "devrimci sosyalist" olmarun asgari temeli addedilen- tezlerin sadece sosyalizm hedefine ula$makta yetersiz kald1g1n1 degil, daha otesinde sosyalizm hedefiyle r;eli$tiklerini belinmekteyim. Yiizy1h a$kind1r diinya ve Tiirkiye sosyalist hareketinin d11$iince ve eylem dunyas1n1 belirleyen, $ekilleyen o tezlerin, kapitalist toplumu a$an bir devrim perspektifi sunma ozelliginden mahrum oldugunu, yaln1zca bir tepki ve isyan1 dile getirdiklerini ve sunduklan perspektif ile olsa olsa burjuva-kapitalist toplum bic;iminin devletr;i bir versiyonuna vanlabilecegini ileri siirdiin1. Buradan hareketle '80 oncesi Birikim'inden ba$layarak sosyalizmin bir devrim olarak nas1l yeniden tannnlanabilecegi sorusu iizerinde durulup, edinilen ipuc;lan dogrultusunda i$<;i s1n1&n1n ve kitlelerin devrimci bilinci konusu ayd1nlat1lmaya r;ah$1ldi. Sonur;ta sosyalist toplumun iktidar ele gec;irilerek, devlet guciiyle "yukandan a$ag1" kurulamayacag1, aksine a$ag1dan, insanlann bilinc;li tercihleriyle, giderek yeni bir toplumun, her bakimdan yepyeni bir hayat tarz1n1n zuhuru boyutunu kazanacak bir siirec;te olu$abilecegi tezine gelindi.

iKi

8

APAYRI ANLAYIS

Bu c;ok kisa ozet, Birikim'de ad1m ad1m geli$tinneye, biitunliik kazand1rmaya r;ah$t1g1m1z yeni sosyalizm anla)'l$ln1n mahiyeti hakkinda $ilphesiz yeterli bir fikir veremez. Zaten konumuz da bu degil. Ancak, Birikim'de yaz1lanlardan haberdar olan Bay Perinc;ek de kabul etmek zorundad1r ki, orada kendisinin savunucusu oldugu geleneksel sosyalizmden farkli, apayn bir sosyalizm anla)'l$1 -$imdilik teorik ic;erigiyle- olu$turulmak istenmektedir. Bu c;aba amac1na yakla$1r, ula$1r ayn konudur, ama $Ura5l kesindir ki gerek $imdi

bu yaz1da ele alacag1m1z, Irak ve Korfez ile ilgili konularda, gerekse ba$ka konularda konu$urken, ayn1 dii$iillil$ zemininde olan iki insan degiliz. Simdilik ayn1 sosyalizm etiketi alunda g6n1niiyor olsak da; gerc;ekte kesinlikle yanyana olmamas1 gereken iki apayn anlay1$1, yakla$1m1 temsil etmekteyiz. Bay Perinc;ek'in ve ait oldugu egilirnin, hakiki temsilcisi olmaya c;ah$t1klan geleneksel "devrimci sosyalist" zemini onlara ve onlarla hakiki temsilcilik mucadelesine giri$ecek olanlara b1rakiyoruz. 0 nedenle de az sonra ad1 gec;en $ahs1n ve egilimin Irak ve Korfez Krizi'yle ilgili g6n1$leri iizerinden yapacag1m1z polemigin amac1 da -dolayh bile olsaonlann bu "devrimci sosyalist"lik iddialann1n gec;ersizligini gostermek degil. Aksine Bay Perinc;ek ve egiliminin o "devrimci sosyalist" anlay1$1n gayet tipik ve yetkin bir temsilcisi oldugu kan1s1nday1z. Hatta o c;ok a)'lplanan 1980 oncesi kimlik ve sicillerinin dahi soz konusu sosyalizm anla)11$1n1n "siyasal mucadele" nosyonu ic;inde epey zorlanarak da olsa pekala mazur gosterilebilecegini de soyleyebiliriz. Zaten bizim bu yaz1da anlatacaklanm1z1n odag1nda da bu "siyasal miicadele" nosyonu ile sosyalizmin nas1l bir baglanus1n1n oldugu, olabilecegi sorusu yer alacaknr. Nitekim Bay Perinc;ek de Teori dergisindeki "soyle$i"sinde Irak ve Korfez Krizi konusunda kendisinden farkh te$his, g6n1$ ve tutum Onerenlere cevap verirken -san1nm gayet farkinda olarak- Birikim'de yaz1lanlar ile otekilerinkini ayn kefelere koymu$tur. Bu tasnif ashnda hie; de yanh$ degildir. (iinku Bay Perinc;ek ve digerleri, genelde ve ozel olarak bu tart1$1lan sorunda birbirlerinden $U veya bu olc;iide farkh "sosyalist siyaset"leri temsil etmekte; yani varolan veya miimkun bir "oncu-yonetici parti"nin bak1$ ac;1s1ndan, onun olgulan gorme tarz1ndan konu$maktad1rlar. Ornegin Bay Perinc;ek, kendi bak1$ a<;1s1n1n ve g6ru$ tarz1n1n "oncil miifrezenin ve mucadelenin ic;inde olman1n sorumlulugunu ta$1d1gi"n1 soylemektedir. Bu tumturakh ifade ile kastedilen onun geleneksel sosyalist anla)'l$In merkezinde yer alan o malum "oncu-yonetici pani"lere has konumdan bak1p, gonip konu$tugudur. "Oncil-yonetici pani", sosyalist literarurde, ozeilikle "i$c;i s1n1f1na bilincin d1$ar1dan verilecegi" tezi baglanunda c;ok tart1$1lm1$ bir konudur. Hat1rlanacag1 ilzre Birikim'de bu konuyu daha ziyade sosyalizmin orgutlenmesi sorunu ic;inde ele alan, bu baglamda sorgulayan yaz1lar ya)'lmlad1k. Sosyalizmin insanlann konum ve ili~kilerinde bir devrim, dolay1s1yla bir hayat tarz1, giderek bir yeni toplumun zuhuru tarz1nda, "a$ag1dan yukanya" olu$acak bir siirec; olmas1 gerektigi $t!klindeki ana tezden hareketle; "yukandan ~gt" -devlet arac1hgiyla- gerc;ekl~tirilecek "devrim" dU.$iincesine kopinaz bi\:imde bagh bu "6ncu-y6netici pani" Birikim 20 I Ara l 1k 1990


fikrinin terkedilmesi gerektigini soyledik. Eger sosyalizm, yukanda ozetlendigi iizre, bir "dipten gelen dalga" gibi, "taban" inisyatiflerinin olu$turdugu bir hareketlilik ve degi$in1 siireci olarak gerc;ekle$meli ise; "siyasal parti", bu siirec;te ancak bir koordinasyon i$levi iistlenebilir; soz konusu olu$umun ic;inde, onun temel ozelliklerini yans1tan bir kurulu$ halinde ve gereginde o olu$umu "temsil ederek" yer alabilirdi. PERiN(:EK'iN "SiYASi BAK1$"1

Ancak Bay Perinc;ek'le yapacag1m1z polemikte neyin ne oldugunun daha iyi anla$1lmas1 ic;in bu "6nciiy6netici parti" konusunun bir ba$ka yan1n1 ele almak kesinlikle路gereklidir. Bu, o tiir aygttlann, hatta genelde "siyasal orgiit"lerin tamam1n1n, her tiiriiniin sahip oldugu 0ak1$, degerlendirme tarz1d1r. Bu k1saca "siyasi baki$" dedigimiz $eydir. Sorunumuz bu siyasi balo$1n durumlan neresinden ve nas1l gordugu 6zelligi ne olan tahlil ve te$hislerde bulundugudur ve ozel olarak da bunun sosyalizmin amac1nda yans1yan dii$iince ve kavrama tarz1yla uyu$up uyu$mad1gid1r. Bay Perin(:ek, kendisinin "i$c;i s1n1f1n1n oncii mevzilerinden" bakt1g1n1 "6ncii miifrezenin ve miicadele ic;inde olman1n sorumlulugunu ta$1d1g1"ru s6ylerken hem $i$iniyor hem de buradan bak1$1n "gerc;ek"le1i c;ok daha berrak gosterdigini iddia ediyor. Bu $i$inmenin kendini okiiz sanan kurbagan1nkine benzeyip benzemedigini ve o gozleriyle diinyan111 kac;ta kac;1n1 hangi kink aynadan gordugiinii anlatmaya c;ah$acag1m. "Siyasi baki$", Bay Perinc;ek'in de defalarca ifade ettigi gibi, her $eyden once "giic; ili$kilerine.., kuvvet dengelerine bakan, bunlan tespite c;ah$an bir baki$ur. Amac1na "siyasal milcadele" ic;inde varmak isteyen, yani toplun1la ilgili hedefini gerc;ekle$tirebilmek ic;in siyasal iktidann ele gec,:irilmesini ilk ve zorunlu ko$ul sayan her hareket, kendini bu gilc; ili$kileri ic;inde tan1mlamak, $ekillemek ve meydana gelen durumlan, bu ili$kilere etkisi noktas1ndan gormek ve degerlendirmek zorundad1r. Diinya g6rii$ii ve toplumla ilgili gene! hedefi sadece ihtiya\ duydugu siyasal gucii nereden ve hangi saikleri kullanarak temin edebilecegi konusunda ve bir de iktidar stratejisinin tespitinde belirleyicidir. Bu c;erc;evenin ic;i ise siyaset yapman1n herkes ic;in e$it derecede gec;erli olan usul, teknik ve arac;lanyla doldurulur, i$lenir. Arna<; ic;in her $ey mubahur manugin1n rahathkla ye$erebildigi bu somut siyaset alan1 ve zemininde, dunya g6rii$ii ve toplumsal hedef farkhhklan, ancak giyilen formalann farkl1hg1 mesabesindedir. Oyunun kurallan ve ba$an kistaslan herkes ic;in ayn1d1r. Belirtmek istedigimiz ilk nokta, "siyasi baki$"1n, bu guc; il~kilerine, iktidar hesaplanna yonelik niteligi ile, dogrudan bu gli<; ve iktidar ozellikleri ta$lrnayan, ama

dolayli bic;imde siyaset zemini ve ortam1n1 bilyuk 6l<;C1dc etkileyebilen olu$un1\an farkedebilm ekte c;ogu kez yetersiz kah$1d1r. Her $eye siyasi bakman1n 6vgusilnil yapan sosyalisderimizin kad1n ve c;evre hareketi gibi olu$umlann 6nemini ancak neden sonra farkettikleri ve farkettikten sonra da ne denli "etkili" olabildikleri, y1g1nla 6rnekten sadece en yenileridir. ikinci ve as1l iizerinde duracag1n11z nokta "siyasal bak1$"1n kendisini stratejisiyle, onceden tespit ettigi "ara hedef'lerle s1n1rlayan yap1s1d1r. Siyasal baki$111, yapt1g1 tespic ve Ce$hislerin ayn1 zamanda "siyasal bilinc;" kazand1rmak veya vermek ic;in de kullan1ld1g1 siyasal hareketlerde -ki "sosyalist hareket"ler tam1 cam1na boyledirler- bu s1n1rl1hg1n son derece y1loc1 sonuc;lar vermesi gayet muhtemeldir. (ilnkil insanlara bir durum veya ortamda hangi olgulann veya olgulann hangi yoniiniin 6nemli, as1l oldugunu soyleyen, boylece bir "dogru cav1r" onerisi empoze eden o -"siyasal bilin<;" de yuklenmi$- Ce$his ve tespitler; olaylar taraflndan dogrulanmaz!ar ise ... buradan sadece o "bilinc;"i empoze edenlerin siyasal ehliyetsizlikleri gibi bir sonuc; c;1kmaz; $iiphe o bilincin temsil ectigi dilnya g6rii$ilne, toplum hedefine kadar yayihr. Bay Perint;ek ve ait oldugu egilimin "siyasal baki$" tarz1, yirmi yillik ge<;mi$inin b~hca donemlerinin tilmunde $U yukanda soylenenlerin en "parJak" OmekJerini vermekle unludur. Bunun o egilime ozgu ek nedenlerini daha sonra gOrecegiz. Arna onunla birlikte ba$kalann1n da payla$ng1 asli zaaf kaynag1 ilzerinde durmahyiz ilk.in. Az once siyasal bakt$ln "strateji" ve "ara hedef'ler nedeniyle kac;1n1lmaz olarak k1s1th, dar g0rfl$111luge ac;1k oldugunu soyledik. Bir ba$ka ifadeyle bu baki$ tarz1 dun1mlan, olgu ve olaylan butuniiyle ve biltilnlugil ic;inde gorebilmekten mahrumdur. Onlan kendi gormek istedigi gibi, s1rf o yonleriyle gormek, buna aykin olanlan onem dereceleri ne olursa olsun kii<;ilk, hatta yok saymak, gostermemek egilimindedir. Omegin kendilerinin "Tiirkiye'de demokratik halk devrimini ba$ararak sosyalist devrime 路 ilerleme perspektifiyle" baknklann1 soyleyen Bay Pecinc;ek, ele alacag1m1z yaz1lannda gerc;eklige kendi strateji ve ara hedeflerinin k1s1tlad1g1 bir gozle bakman1n tipik bir omegini sunmaktad1r. 0 stratejiden bakmak, Ortadogu'daki mevcut durumu Bay Perinc;ek gibi gormeyi gerektinnez gerc;i, ama onun dediklerine kulak verelim. SOyle diyor: "Korfez'e bak1yoruz: ABD diger emperyalistlerin de destegini alarak, gelrni~ butun fuzelerini , silahlann1 lrak'a ~evirmi.$; sava~ armadas1n1 getirmi.$, namlulan lrak'a dogru {:evirmi~; iki yuz bin asker getinni.$ ve daha da getirecek, Suudi Arabistan'a yerle~tinnij, sagdan soldan da asker topluyor. Bunlar da silahlann1 lrak'a dogru ~evinni$ler. Burada bizim ancak saptayabilece-

9


gimiz bir sajla~ma var, de~tiremeyiz hi bu

10

sajla~1nayi "

(Teori, 11-12, s.29). 路 Simdi iyi dinleyin Bay Perinc;ek: Ba$kalan da i$aret etti, ben de Birikim'de belirttim ki; "Korfez sorunu"nu yeni, benzersiz ktlan iki 6nemli olgu var. Birincisi, II. Dunya Sava$t ertesinden beri ilk kez bir "Uc;:uncii Diinya" devleti, bir ba$ka devleti zorla, halktn1n nzas1 olmadan ilhak ediyor. ikincisi, bu olay kar$1路 s1nda yine ilk kez tum dunya devletleri iscisnas1z, lrak'1n yapt1g1 ilhaka kar$1 c;1ktyor, bunun kabul edilemezligini ilan ediyorlar. lrak'a kar$1 yapngin1 geri ald1rtacak bir miieyyidenin uygulanmas1gerektiginde de yine herkes miittefik. Farkhhk bu miieyyidenin "ban$c;il" arac;:larla -ekonomik, diplomatik tecrit vb.- s1n1rh kalmas1n1 isteyenlerle "ancak sava$la oh.ir" diyenler aras1nda. Siz ilkin "Jrak'1n yapug1 i$gal, ilhak say1lmaz" diyerek birinci olgunun varhg1n1 reddediyorsunuz, boyle bir $ey yok diyorsunuz. Daha da ileri gidiyor, ilhak Irak'1n hakktd1r demeye getiriyorsunuz. Irak'1n "hak"ktn1 ne c;:e$it fikirlere dayanarak savundugunuzu, bu ilhak olgusunu yok etme becerisini nas1\ gosterdiginizi, ne gibi marifetler sergilediginizi biraz sonra gorecegiz. ikincisi, Jrak'1n kar$1s1ndaki o uluslararas1 ittifak1 da yok farzediyorsunuz. Sizi okuyan, ortada ABD'nin Kuzey Vietnam'a sald1rd1g1 duruma benzer bir $ey oldugunu san1r. Oysa "Jrak-ABD cephele$mesi"ni farkh, hatta benzersiz kilan $ey, ABD'nin ard1nda ilk kez boylesi bir ittifaktn varhg1d1r. Suphesiz ABD "cephenin onunde" kendi t>zel c;1karlan, c;1kar hesaplan ic;in de duruyor. Belki o diinya olc;eginde destek olmasayd1 da yine orada olurdu. Hatta Irak, Kuveyt'i ilhak edip "bahane" yaratmasayd1 bile Irak'la c;:att$acagi bir ba$ka bahane bulur, tezgahlard1 dahi denilebilir. Arna bunlar $U andaki gerc;ek durumun yerine ikame edilecek $eyler degil. Gerc;:ek durum, olay1n c;1plak bir ABD-Irak c;an$mas1 olma}'lp; Irak ile ard1nda tum diinya devletlerinin destegi bulunan, o destek ad1na da orada bulunan bir ABD aras1ndaki c;:at1$mad1r. Herbiri de ABD ile ciddi sorunlan olan iran, Kuba, (in, SSCB ve sizin yeni Kabe ada}'lntz Kuzey Kore de dahil rum dunya ulkelerinin ABD ile birlikte Irak'a kaf$1 saf tutmalann1, onunla en az1ndan Irak'a ambargo konusunda birle$melerini yanh$ bir tavtr olarak niceleyebilir, gerekc;:elerinizi de soylersiniz, ama bu olguyu yok sayamazs1n1z. Ostelik bu olgu, tam da dunyada yeni bir safla$man1n, bir Kuzey-Guney aynm1n1n te$ekkul etmeye ba$lad1g1run soylendigi bir donemde, ozellikle o Guney ulkelerinin bir tavtr ah$1 olarak 6nlimlize geliyor. Yine belirriyorum bu tavtr alt$ yanh$ ya da dogru olabilir, ama konu$ulan konunun, durumun onemli bir ogesi, lrak ve ABD pozisyonlannt degerlendirirken dikkate ahnmast gere-

ken bir faktordlir. Kaldt ki bir sliredir Guney'den, Gliney bilincinden s6z eden, daha dogrusu bu deyimleri diline dolayarak konu$maktan yarar bekledigi anla$1lan Bay Perinc;ek'in Guney ulkelerinin bu yeni d6nemdeki ilk tav1r gosterisini, benimsesin benimsemesin ele almas1 beklenirdi. Oysa Bay Perinc;:ek bu konuda tek bir s6z dahi etmemek.te, deginme bile yapmamaktad1r. Nedeni gayet basittir bunun: C::unku bu olgu onun sozde stratejisini, ara hedefini "makul" gosterecek "ac;1klama $emas1"na uymamakta, bu $emay1 bozmakca, onunla c;eli$mektedir. Bay Perinc;:ek de bu "disiplinsiz" olguyu $emas1n1n inand1nc1hgin1 bozdugu ic;in cezalandtrmakta, yok saymaktad1r. C::unku Bay Perinc;ek kendisini "Turkiye i$c;i s1n1f1n1n 6ncli mevzileri"nin sahibi ve sorumlusu mevkiine atam1$Ur. Bay Perinc;:ek'in ic;inden geldigi gelenekte kendi kendisini bu gibi mevkilere atamak ic;:in sozde ideolojik gerc;ekte metafizik bir gerekc;e bulmak yeter say1ld1g1ndan "normal"dir bu. Arna kendi kendilerini bu mevkilere atayanlar kendilerini aynca olgulan yok saymak gibi yetkilerle de donaurlar. Bay Perinc;ek i$te bu yetkisini kullanarak olgulan yok saymakta beis gormuyor. Ostelik bunu yaparken yavuz h1rs1zhg1 da elden b1rakmamak gibi bir "fazilet"le de susluyor tavnn1. Omegin "KOrfez sorunu"nda durumu "lrak-ABD kar$1 kaf$1ya" diye tarif ettigi yerde, benim, durumun boyle tan1mlanamayacag1n1 an\att1gtm yaz1ya anf yaparak muhte$em bir yavuz h1rs1zhk becerisi sergiliyor. Soyle diyor bay1m1z: "lac;iner makale yaz1nca cephe cepheye gelen glic;lerin konumlan degi$rniyor ki." Elbette degi$miyor Bay Perinc;ek. Benim makalelerimin boyle bir gucu yok c;ok $likur. Arna Allah korusun sizinkilerin var. Mesela zat1n1z "maddi gerc;ek $0yledir" diye yazdtntz, durum derhal bu emrinize uydu. Suph.esiz "maddi gerc;ege" nas1l olmas1 gerektigini soylediniz 0 da derhal elinizdeki $eman1n ic;ine girdi ve size "emperyalizme kar$t miicadele" haklandaki konservelerinizi, "yeyin" diye one si.irmek ftrsann1 tan1d1. Yalruz bu bayat konservelerinizi sergilemeye devam edin de bari agz1n1z1 bozma)'ln. Terbiyeli olun, dii$lince ve tart1$ma ahlaktna uyun gibi bir ricada bulunman1n sizin gibi kendinden menkul "yetki"lerle donanm1$ "konum sahipleri" uzerinde hic;bir etkisi olmayacag1n1 bilmez degilim. 0 baktmdan bilhassa sizin ic;in "oldugunuz gibi kahn, boylece belki daha yararh olursunuz" diyorum. C::unkli bu iilkede gerc;ekten dil$ilnce zenginligine, kavray1$ geni$ligi ve derinligine sahip, boyle oldugu ic;in de dil$linli$ ve davranl$ ahlakt saglam bir sosyalizm aktm1 yC$erecekse, bunun ic;:inde yer alacak olanlar, hie; degilse sizin gibiBirikim 20 I

A ra l 1 ~

1990


.

I

leri g6riip nasil olunma1nas1 gerektigini erkenden farkederler. Bunlan tam burada $Unun i<;in soyluyorum Bay Perin<;ek. Ben sizin $emantzdan kovdugunuz "Guney ulkelerinin tavn" olgusuyla ilgili o\arak Birikim'de $Unlan yazdnn: "ABD ve otehi Bat1lr emperyalistler, Irah'a ha~1 a{:t1hlan seferde 'uluslararas1 huhuh'un <:ig11e11digi temas1n1 one <:rhanp bol bol hullandrlar. Ancah bunu yaparlarhen guttuhlen a111a\ hendilennin ne denli huhuhsevcr olduhlan111 iddia edip goz boya1nah degildir. Busaatten sonra. himsenin gozunu boyayamayacahlan11111 gayet farh1ndad1rlar. Dolayis1yla ama{:lan bu degil, herbin hom$ulanyla lrah-Kuveyt aras1ndahine benzer sorunlan bulunan butun bir devletler aleminin 'd uyarltlzg1n1' harehete ge\irmehtir. $u anda 'uluslararas1 huhuh' adina yap1lan \agnya hemen tum devletler olumlu cevap verdilerse bu yiizdendir. Yuz~ ~kin 'U{:iincii Diinya' iilhesinin her binnin falanca ho~usuna ha~1 hendisini 'lrah /(onumunda ' filancas1 har$1s1nda ise Kuveyt honun1unda gorebilecegi yiginla 'devletleraras1 son~n 'u vard1r. Kendi bolgesel diinyalan i(:i11de bu sorunlanyla ugra$an, birbirlenyle surtil$en devletler -ve (:ogu durumda halhlar- i{:in soz honusu 'uluslararas1 huhuh' huralz -yani bir devletin otehini zorla ilhah edenieyeceg; ilhesi- hayati (}nem ta$1maktad1r. Eger bugiin Irah, ayni n1illetten olduhlan gereh(:esiyle Kuveyt'i zorla ilhah ettiginde cayd111c1 miieyyideyle ha~ila$1naz ve gen ad11n att1nlan1azsa, yann dii11yan111 bir<:oh bolgesinde bir(:oh devlet, hom$usunu, diyelim birlihte bir cografi butiinluh olt1$turduhlan gereh(:esiyle veya -neden olmas1n- ayn1 1rktan olduhlan iddias1yla ilhah etnieye kalht1ginda, sadece o hom$usuna gilciiniln yetip yetmeyecegir1e bahacah demehtir. Kald1 hi bu gibi olaylar Ortadogu gibi iktisadi bak1mdan sadece 'Bat1'y1 degil peh (:Oh ulkeyi de yah1ndan ilgilendiren bir bolgede degil, (:ogunun kola yea 'bana ne' diyebilecegi bolgelerde meydana gelebileceh, yani ate$ ancak dii$tilgu yen yakacahtir". (sayi.1 7, s.5)

Bu Mlumu klSQltarak size ahtaran Teori'ye hi<;bir kar~1 a<;1klama getir111eksizin hemen $Unlan soy\uyorsunuz: "0.La(:iner burada emperyalizn1in jandarmas1 mant1giyla diinyaya bak1yor. Yani 'Arnenkan bart$1', 'emperyalist ban~ 路 mant1g1yla bakiyor. Hatta 'cayd1nc1 n1iieyyide' uygulayarak vah$i hallilan disipline alma tehelini emperyalizn1e tan1yor" (SaY1. l l-l 2, s. 53) i$te boyle. Bay Perin<;ek'in $emas1n1 bozan bir olgudan s6z ediyorsunuz o da size <;irkefle cevap veriyor. Asbnda degtnmek bile gereksiz buna. Boylesi bir i;irkef, hele bir de Bay Perini;ek cinsinden birisi taraf1ndan auhyorsa uzerimizde iz bile b1rakmaz. Arna Bay Perin<;ek'e ku<;lik bir uyanmtz olacak: Bu kadar bol

ve kolay <;irkef atmay1n. Bunca <;irkefi bu denli kolay, bol ve zahmetsizce bulup kullanabilmeniz merak konusu olur ve durdugunuz yerde ve ki$iliginizde mundemi<; bir uretim kaynagt oldugu ke$fediliverir. Suret-i haktan gorunmeniz pek zorla$tr bu durumda. "ONCO MUFREZE" KONUMUNDAN KONUSMAK

Bay Perin<;ek ve ait oldugu egilimin ba$ka marifetlerine ge<;meden once bir ara ai;1klama yapmak gerekiyor. Simdi adt gei;en zat gibilerince temsil edilmek gibi ag1r bir talihsizlige de ugram1$ olan geleneksel sosyalist anlaY1$1n ba$langi<; doneminde, kaf$1tlann1n bile ortuk bi<;imde hak verdikleri bir bilimsellik iddias1 vard1. Sosyalist hareket epeyce bir <.1onem bu iddias1na titiz\ikle sahip <;tkmaya, UY1Tiaya <;ah~u. Gerc;ekliklerin, tarihin, olaylann aki$1n1n "ama<;"1n saglamhgt ve hakl1hg1n1 kanttlayacagtna dair "iman" o denli gu<;lu idi ki ; herhangi bir olay ya da olgular dizisi onIara ili$kin 6nceden yap1lmt$ bir -a<;tklama. veya tespitle <;eli$tiginde, yani bir anlamda o tespitin i$aret ettigi devrimci bir imkari1n mevcut olmad1g1 gibi bir sonu<; ortaya <;1kt1g1nda, ne bu sonucu inkar etmek ne de $a$kinhga kap1lmak tavn egemen olur; o olay ve olgular, daha degi$ik bir yonde -ya da yonuyleyine devrimci nitelikte bir imkan sundugu inanc1yla yeni ba$tan ele ahn1rd1. "Geri;ek devrimcidir" sozu o donemlerden kalmad1r. Bu tutumun neden surdurulemedigi, boylece kurulmak istenen gelenegin neden bir yerlerde t1kand1gtn1 ara$tlnnak konumuz degtL Ancak $Una i$aret etmekle yetinelim ki; o ukanan gelenegin yerine, olgulan anlama ve a<;1k\ama faaliyetirrin siyasal tespit, strateji ve hatta donemsel hedeflerce i<;eriksel olarak belirlendigi bir ba$ka gelenek ikame edilmi$ ve peki$tirilmi$tir. Oyle ki bu gelenegiyle mevcut sosyalizm anlaY1$tn1 savunanlar, herhangi bir siyasal stratejiyle bagtn1 kuramad1klan bir ai;1klama, inceleme <;abas1n1 "degersiz", "i$e yaramaz" sayar olmU$lar; hele bir inceleme, ai;1klama yaz1s1 mevcut siyasal stratejilerden hii;birine hakhhk kazand1racak bir vas1f ta$1m1yorsa, bir de bunu yaparken onlann soz etmedikleri olgulardan bahsediyorsa "kafa kan$Unyor" damgas1yla el tersi ile itmeye ko$ullanm1$lard1r. Bay Perin<;ek, benim "salt entellektuel konum"dan konu$tugumu soylerken bu ko$ullanmadan medet ummaktad1r. Bunu da kendisinin "oncu mufreze" konumunda oldugunu ekleyerek yap1yor. Ben ve Birikim dergisi hi<;bir zaman "oncu mufreze" vb. s1fatlara heves etmedik. Ard1m1zda bir orgut glicu olmadtgtndan degil, Bay Perin<;ek'in sahip oldugu orgutlu gliclin on mislini ternsil etse idik de tak1nmazd1k bu s1fat1. Sahsen "oncu mufreze", "oncu-

11


12

yonetici parti" gibi kurumlan sosyalizm amac1yla bagda$Unnamakla birlikte; bu s1fao ~1yan kurulu$lann sosyalizm tarihinde var oldugunu, i$1evlerini el~tir颅 sem bile her $eyden once ciddi, s1fann1 gerc;ekten hak eden kurulu$lar oldugunu biliyorum. Bu kurulu$lar ikide bir "hen oncl.iyiim" diyerek ve dedikleri ic;in degil, hakedilmi$ bir c;abayla, "ardlanndaki"lerin ac;1kc;a me$rulugu tan1nm1$ ona}'lyla bu s1fao ta$tmaktayd1lar. "Ardlanndaki"lerin bu me$ruiyeti vermedigi, varbklanndan haberdar bile olmad1g1, olsa bile kaale almad1gi birilerinin kendi kendilerine oncii, yonetici parti madalyalan takmas1 ve bu madalyalara saygi gosterilmesini istemesi komedidir. Her uc;gen $apka giyip bir elini gomleginin gobek hizas1 dugmeleri aras1na sokup gezene Napolyon denilmedigini bilmek gibi ufac1k bir feraset lonnus1ndan soz ediyoruz. Bu kadarc1k bir ferasetiniz varsa ve gerc;ekten anlama ve ac;1klama yeteneginize guveniyorsan1z Bay Perinc;ek, ikide bir hen "oncii miifrezeyim" gibi kalkanlara s1g1n1p konu$mayin. Yapoginiz ac;1klamalann, ileri siirduguniiz g6n1$lerin zaaftn1, tutars1zhg1n1 ve yu. zeyselligini bu hayali kalkanla ortemezsiniz. Bak1n, hen "entellektl.iel konum"dan, ba$kalan, ornegin yalon zamana kadar yan1n1zda olan Faik Bulut daha da "siyasi" konumlardan lrak'1n "anti emperyalist" diye nitelenmesinin yanh$ oldugunu soyluyoruz. Hepimizin ortak oldugu kadar farkh gerekc;elerimiz var. Zaoniz ise aksi iddiada. Irak'tn ABD'nin ba$1n1 c;ektigi cephe kar$1s1nda anti-emperyaList bir konumda yer ald1g1n1, dolayis1yla desteklenmesi gerektigini soyliiyorsunuz. i$te size "entellektuel konum"lulara oldugu kadar oteki "oncii"liik iddias1nda bulunanlara kaf$1 ustl.inluguniizii kan1tlama &rsan. "Oncii" mevziinizden bakug1n1zda ba$kalann1n goremedigi neleri gorebildiginizi anlatma imkan1. Oysa siz ne yap1yorsunuz. Done done tekrarlad1g1n1z tek bir olgu var. Emperyalist ABD, Irak'1n kaf$rs1nda, o halde lrak anti-emperyalist konumdad1r. Bunu herkes de goruyor, ama ba$ka $eyleri de goriiyor. Size bunlar hanrlanhyor; omegin "Irak'1n sici\i" sergilenip bu sicille anti-emperyalist olunur mu? diye soruluyor, Irak'ta tam bir dikta diizeninin hukiim siirdiigu gerc;egine dikkat c;ekilip, boylesi rejimlerin anti-empe1yalist herhangi bir amac; gudemeyecekleri soyleniyor. Siz ise, bunlara bakmay1n , ABD lrak'tn kaf$1s1nda degil mi ona halon sadece diyorsunuz. Eski yanda$1n1z Faik Bulut'un "lrak Kuveyt'i i$gal ve ilhak etmekle emperya\izme kaf$1 cepheyi zayd1attl, guc;leri dag1tt1, bolgeyi provokasyona ac;1k hale getirdi" tespiti yapmas1 da kar etmiyor. Siz buna da Irak yonetimi belki de bir hesap hatast yaprn1$ olabilir gibisinden bir cevap (!) verip, ama onemli olan bu degil diyerek, yine "ABD lrak'1n kar$1s1nda yer al mt$ buna

bak1n" demeyi siirdiiriiyorsunuz. Kusura bakmay1n, ama bu bir "oncii" balo$t m1d1r yoksa at gozlugii ile bakmak m1d1r? Bly Perinc;ek, size daha birc;oklan da haurlaulan, gosterilen olgularla $U anlaulmak isteniyor: Evet ABD, lrak'1n kar$1s1nda, bu bir olgu. Arna bu olgu, biitun bu sayilan olgularla birarada dii$iiniildiigiinde onaya "emperyalizme kar$1 mucadele" tablosu c;1km1yor. Her zil sesi yemek verilecegi anlam1na gelmedigi gibi, ABD'yi her gorduguniiz yerde kar$1S1ndaki de antiemperyalisttir sanmay1n deniliyor. Bugl.in Onadogu'da "emperyalizme kaf$t ml.icadele" kategorisine sokulabilecek bir son1ndan soz edilemese bile, onun kadar ciddi, tavtr ahnmas1gereken bir sorun var. Irak ne denli haks1z bir giri~imde bulunmu$ olursa olsun onun -korkunc; olacagi besbelli- bir sava$la ezilmesi, onu gec;tik boyle bir sava$tn c;1kmas1 vahim bir olay, bir felakettir. Boyle addedilmesi ve ozellikle "sosyalistim" diyenlerin bu sl.ireci engellemek ic;in tun1 i1nkanlann1 kullanmas1 gerekir. Arna anla$1ld1g1 kadanyla, "oncl.i sorumlulugu ta$1yan" zann1z boyle bir sava$tn c;1kmas1n1, hatta Irak'1n yerle bir edilmesini pek de vahim bir olay olarak gorml.iyor, oyle degerlen<lirmiyorsunuz. Nitekim $Oyle buyurmaktas1n1z: "ABD ve emperyalistler hedefledikleri gibi Irah yonetimini ve Irak'1n sava~ mahinesini yerle bir etseler bile, bu olay, kan1mca Ortadogu'da bir donam noktas1d1r. ileride tarih 1990'1bir donan1 noh1as1 olarak belirleyeceh. Irah'1n i;1k1$1 yenilebilir, ama yeni bir anti-emperyalist yahsel~in ilk huJ'$ununu s1kt1. Birdenbire bolgede anliemperyalist egilimle~ harehetlendirdi, yeni bir antie1nperyalist dalgan111 ba~langic1 n1 olu~turdu. lrah yenilse bile, bu kaba~111 ini$e get;meyecegi belli oluyor. Burada Faih arkada~ hesap hatas1 yapiyor". (Teori, sayi.1112, s.37) Hesap a$lon1z kar~1s1nda soyleyecek soz bulamamam1 mazur goriin Bay Perinc;ek. Onbinlerce insan1n oldiigii, ulkelerin ate$e, dun1ana, kimyasal zehir- . Jere, harabelere boguldugu bir sava~ ihtimali gozleri路 mizin onundeyken, sizin bu tablodan bile aritmetik meralonizt tatmin edecek ~eyler gorebilmenizi "uzak gon1$11.iliik" fllan m1 say1yorsunuz yoksa? Oyle oldugu anla~1hyor, ama akbabalan midesi kald1rmayanlann sizden takdirlerini esirgeyeceklerini de biliyor olmahs1n1z. Oinleyin Bay Perinc;ek. En iflah olmaz c;1kar hesap<;1s1n1n bile iistl.ine hesap yapmayi ic;ine sindiremedigi durumlar vard1r. Sosyalist etiketini her nas1lsa ta$1yan biri i<;in bu etiketi ta~1man1n asgari geregi de sava$lara kar$t c;1kmakttr. Hemen belirteyim i$gale ya da sald1nya ugram1~ bir ulusun, hallon direnmesi me$rudur ve bu, sava$1 onaylamak degildir. <;:unkti sava$ ba~laulm1$t1r. Birikim 20 I Ara l1 k 1990


Arna henuz sava$ ba$lamam1$ken, sava$ bir guc;:lu ihtimal olarak ortada duruyorken, ozellikle bir sosyalistin gorevi her $eyi bir yana b1rakip bu ihtimalin gen;ekle$mesini onlemektir. Siz ve sizin gibilerin bir<;:ok konuda oldugu gibi bu sava$ sorununda da g6rl1$ ve tavnnt ku$a c;:evirerek somlirdugunliz Lenin, I. Dlinya Sava$! ihtimali ufuktayken, ne acaba kim hakl1 diye sordu ne de bu kan ve ate$ deryas1n1n sonuna yonelik hesaplar kurdu. Sakin sava$an taraflar emperyalistlerdi de ondan demeyin. Sava$ta olenler Berlin, Paris, londra borsalanndan ve banka yonetim koltuklanndan getirilip cepheye slirulenler degildir. 0 nedenledir ki, donemin gerc;:ekten devrimci sosyalistleri cephelerde vuru$turulanlara siperlerinizden <;:tkin, sava$may1 durdurun ve silahlann1z1 kard~lerinize degil, sizi sav3$a devama zorlayanlara dogrultun diyorlard1. Hakll sava$ olamaz. Sadece ac;:1kc;:a silahh sald1nya maruz kaldtgiruzda m~ru mlidafaa hakktniz vard1r. Ve bu hakkt en iyi mlidafaa hucumdur deyip sald1n ba$1atma "hak"kina don11$tlirl1rseniz sadece haks1z degil suc;:lu, mlicrim olursunuz. Derginiz Y11zytl'da "Tlirkiye'nin yeri Irak'1n yan1d1r" diye man$et atnn1z. Bay Ozal da Turkiye'yi ABD'nin, Suudilerin ve $eyhlerin kuyrugu dibinde mevziye sokmaya c;ah$tyor. Siz Ortadogu'daki bir sava$ kaosundan sozde "devrim" ic;in c;.1kar av1 pe$indesiniz; Bay Ozal da sozde "milli c;.1kar"lar aVI i<;:in bu sefere <;:1kmak pe$inde. ikiniz de ayn1 "c;.1karc1" kategorisi i<;:inde farkh formalarla geziniyorsunuz. Arna Ozal gibilerin "milli c;.1kar" formas1n1 da giymeyeceginiz anlam1na gelmez bu ..(1karc1hk illetine bir kez yakaland1n1z mt bu egik duzlemin sizi nerelere slirukleyecegi hie; belli olmaz. Kald1 ki daha $imdiden "milli c;.1kar"c1 manug1n en dibine dii$ebileceginizin ac;:1k alametleri de ortada. Omegin Bay Perin<;:ek, "Araplann Prusyas1 Nerede" ba$hkll ibret belgesinde aynen $Unlan soyluyorsunuz: "Her milletin birle$meye hahh1 vard1r ve bunu zor hullanarak yapmaya da hahh1 vard1r. Bu zor kullanmayt ille de proletarya kullanacah degildir. Kuveytli Arap milletinin par,as1d1r ve burada ona 'ne istiyorsun' diye sorulmaz da. <;:unku onun oyu teh ba$1na bir anlam ta$1maz. Gene! oyun bir par(as1 olarak anlarnlid1r. Aynca hu(uk i.$birli4i az1nhhlar belirlememelidir milletlerin kaderlerini. Eger Kuveyt emperyalizmin ho$nut olmad1g1 bir ulke olsa ve Irak da emperyalizmin ussu olsayd1, Kuveyt'in lrak'1 kendine katn1as1gene olumlu bir geli$me olurdu ve ilkeye ayk1n d~mezdi." (Teori, sayi 9, s.29-30). Bay Perinc;ek, hen vaktiyle Hitler'in Avusturya'yi, Sudetleri, Danzig koridorunu Alman birligine katrna talebini nas1l me$ru gostermeye <;:ah$tigina <lair yazd1klann1, soylediklerini okudum. Siz de okuyun. Gore-

ceksiniz ki Hitler bile bu yorelerin Almanya'ya ilhakin1n me$rU gerekc;esini ora halklann1n ac;.1k birle$me arzusunun varhg1nda buluyor. "Onlara ~ istiyorsun diye sorulmaz da" gibi bir ifadeyi Hitler bile kullanmaktan kac;.1n1yor. Sizin ondan da cesur (!) oldugunuz anla$1hyor. Saddam Hliseyin bile Kuveyt'in i$galini "ihtilal oldu, El Sabah hanedan1n1 devirenler bizi c;:agird1lar, geldik" gibi bir bahane uydurarak hakl1 gosterme ihtiyac1n1 duydu. Bir Arap milliyetc;isi bile "Arap milletinin -ya da tarihi Irak'1n- kuc;uk bir parc;:as1 olan Kuveytliye ilhaki isteyip istemedigi sorulmaz, onun oyu tek ba$1na anlam ta$1maz" diyemedi. "Proletaryan1n oncu mevzileri"nde sipere yatm1$ c;.1kar kt>llayan biri, "utanma kard~i m" diye sesleniyor, "buyiik"ler bir $ey istedi mi "kuc;uk"lerin onu isteyip istemedigini kaale bile almazlar diyor. Hayir bayim, Kuveytli dunyan1n en a$agihk yarangi bile olsa, bir bolge t~kil ediyor ve bu bolge olarak . kendine kom$U, hatta onu c;:evreleyen bir "milli birlige" kanlmak istemiyorsa, o mitli devletin tebaas1 olmayi degil, kendi devletinin tebaas1 kalmak istiyorsa, kimsenin onu birlige zorla katma "hak"ki yoktur, olamaz. Zorla gerc;ekle$tirildigini iddia ettiginiz Alman ve italyan birliklerinde, bO:yuk c;ogunluguyla birlige kaolmak istemeyen bir bOlge halkin1 zorla birlige sokmak olmam1$Ur. Birlige kaolmamakta direnen yerel beyler, prensler vard1r. Zor, halkin ozellikle bu konuda iradesini temsil etmeyen, o "bir avuc;: yonetici"ye kar$1 kullan1lm1$0r. Bu rur zor ise, Irak'1n Kuveyt'e uygulad1gi zorla ~ deger, e$ anlamh degildir. Bir de $U konu var. Size, Irak'1n Kuveyt'i ilhak etmesi oldu bitti haline gelirse "Giiney" ulkeleri dunyas1nda nelerin olabileceginden soz edildi. Sizin bu sozlere verdiginiz cevap "Amerikan bar1~1n1 savunuyorsunuz" gibi bir c;irkef oldu. Yani demek istiyorsunuz ki, b1rakin orada yeni Irak'lar bulduklan Kuveyt'lerini "ne istiyorsunuz diye sormadan" zorla hallediversinler. Gerekc;:eniz de, bu Giiney ulkelerinin <;ogunun s1n1rlann1n "emperyalistler"ce c;izilmi$ olmas1. Hesab1niza gore; Irak adaylann1n Kuveyt'leri yutmalanna cevaz verilmi$ bir slire<;:te gli<;:lli milli devletler te$ekkul edecek, bu da "emperyalizm"e darbeler vurul,mas1 demek olacak, "emperyalizm"le "c;:eli~颅 ki"ler artacak, c;at1$malar <;:tkacak ve bu c;atlaklardan da "devrim ilerleyecek". Bay Perinc;ek, "Guney" dunyas1n1n iki buyiik pa路r<;:as1, lie; yiiz milyonluk Afrika, sekiz yuz milyonluk Hint yan-kitas1 hakktnda ne biliyorsunuz? Eger fiitursuzca kulland1giniz o "Ban icad1" millet kistaslann1 kullan1p "milli devlet" $3mpiyonlugu yapnginizda Afrika'da neredeyse kabile c;ap1nda ka~ "millet"le kar$1la~acaginiz1, Hindistan'da en az Avrupa'dakiler kadar sayida devletin zuhur edebilecegini hie; dii$11n- 13


14

dunuz mu7 Sak1n ben buytik birliklerden yana)'lm demeyin; c;ilnkil gerek Hint yan kitas1ndaki birligin korunabilmesi ve gerekse Afrika'da mumkiln en geni~ birligin zuhuru ic;in millet gibi bir kavram akla dahi getirilemez; milleti, milletleri a~an, millet kistaslann1 hukumsuzle~tiren yeni ve buytik birl~melerin kavram1na ihtiyac; vard1r. "Guney'~in halklan, "Kuzey"in kanla, y1kimlarla gec;tigi -ki bu faturan1n epeyce bir k1sm1 da "Guney"in s1rundan odenmi~tir- "milletlerin te~ekkulu" safhas1ndan gec;mek zorunda degildir, olmamahd1r da. Dikkat edilsin, "Bau"daki "milli birlik"lerin kurulma silreci, s1rf milletin ayn siyasi otoriteler alnndaki parc;alann1n birle$tirildigi bir ic; mucadele sureci degildir. Ayn1 zamanda bir veya birkac; milletle yeminli d11$manlar haline gelindigi bir "d1$a kar$t" boyutu da vard1r. Guney dunyas1ndaki her "1nilli birlik"c;i giri$im, milli ideolojinin ytikselmesi ve peki$mesi ic;in elzem olan bu "dii$rnan milletler" ihtiyac1n1 kac;1n1lmaz olarak c;evresinden "temin edecek"tir. Guney dunyas1na sizlerin neden hirer Prusyan1z olmas1n diye 6gut verenler, o Prusya'n1n Polonyahlarla, Frans1z ve Avusturyalilarla, Ruslarla yapugt sava$1an da biliyorlar mt acaba? Guney'in Prusyalan da milli dil$man olarak emperyalistleri se<;sin, Kuzey'in ulkeleriyle c;aU$Sln, cenk etsin diyebilir ve oyle demeye de getiriyor Bay Perinc;ek. Yuzy1hm1z1n ba$tndan yak1n doneme kadar, boyle bir yolun "maddi ko$ullan" vard1. "Emperyalizn1" askeri giiciiyle yonetim aygiuyla, bunlar yoksa bile iktisadi-mali kurulu$lanyla Guney ulkelerinin ic;inde, tepesindeydi. Bu donem, bu bic;imiyle sona eriyor, hatta erdi bile denilebilir. Orcadogu'nun ozel durumu haric;, Guney dunyas1n1n tumunde arttk "emperyalizm" eski maddi varhg1 kadar, hatta daha fazla bir etki ve belirleme gucuyle, kendi Kuzey s1n1rlan ic;ine "c;ekilmi$" hale geliyor. B.irikim'in yine ayn1 17. sa)'lstndaki yaz1da bu yeni donemin ozelliklerini anlatuk. Burada yinelemeyelim. Yani Bay Perinc;ek, sizin "anti-emperyalist mucadele" $emalann1z maalesef "tarihin mah" olduJar. Gerc;i sizin, "emperyalizme agtr darbeler vurdugu", "emperyalist zinciri ktrd1g1" vb. ifadelerle takdim ettiginiz "anti-emperyalist miicadeleler"den zaferle c;1km1$ ulkelerin donup geldigi yerler de ortada. Buna i$aret etmekle ne o mucadelelerin "bo$una" oldugunu soylemek istiyorum ne de onlann ta$1d1gt ytice amac;lara sayg1s1zhk etmek akhmdan gec;er. Bunlar boyle sonuc;lanm1$ olsalar bile insanhk tarihinin onurlu birer sayfas1d1rlar. Ve bugiin eger bir "Guney bilinci"nden s6z ediliyorsa, o bilinc; o dunyan1n buninunde degilse bile, o biininii etkileyebilecek herhangi bir yorede, gerc;ek bir kunulu$ bilinci olarak

zuhur edecekse, olu$umunda o onurlu antiemperyalist miicadelelerin tariht tecrubesinin pa)'l mutlaka olacakur. i Oylesi bir bilincin olu$umunun 6niindeki engellerden, ayak baglanndan biri de. kendinize Prusyalar bulun diyen c;agnlarda dile gelen mukallit ve $abloncu zihniyettir. Bay Perinc;ek bu tur c;agnlarda "Avrupa merkezli ideolojiyle miicadele" gibi bir ozellik.oldugunu da iddia etmektedir. Hayir ba)'lm, o ideoloji ic;inde oynuyor olmakur bu. "Guney" ne Kuzey'in yollann1 izleyerek ne de kendini anti-Kuzey olmaya .ko$Ulland1rarak "kunulabilir". "Giiney", buninunde degilse bile, herhangi bir bic;imde biirunluk arzeden her bir buyuk parc;as1nda, o parc;ay1 olu$turan halklann tarihsel-kultiirel birikimlerinin ozgun bir sentezini, yaranc1 bir giic;le seferber ederek, kendine 6zgii bir yol. bir yeni ve yeniden $ekillenme akimlan dogurabilmelidir. Bay Perinc;ek'in kirkdort sahife siiren soyle$isinde ve "Araplann Prusyas1. .. " yaz1s1nda ifade ettigi hemen her g6r11$ ve tez:, ya ac;1k olgu tahrifine, ya herhangi bir olgu kiimesine ta$1mas1 miimkun olmayacak derecede abaruli anlam yuklemelerine ya da insaf s1n1rlann1 zorlayan bir demogojik baglanu kurma tarz1na dayanmaktad1r. Kuyuya bir degil onlarca ta$ atffil$Or ve bunlan tek tek c;:1kartmaya c;ah$mak ic;:in zaman harcamak israf olur. "DU$MAN"A f\.iUHTA<; BiR SiYASET

Ancak bu ta$lan atan kafa yap1s1run bir 6zelligi iizerinde durmak herhalde yararh ve ayd1nlanc1 olacaknr. Bay Perinc;:ek'in ait oldugu egilimin tarihini biraz olsun bilenler, bu bilgileriyle $U ele ald1gtm1z metinleri okuduklannda ortak bir yan bulacaklard1r. Soyle ki: Bir durumun ac;1klanmas1nda olsun, bir tavtr onerisinde olsun PDA c;izgisinin tan1mla)'1CI ozelligi, "d11$man" tespitine verdigi onem ve titizliktir. Gerc;i her siyasi iddias1 olan hareket kendine bir dii$man veya rakip belirler, ama PDA c;:izgisinde "dii$man"1n i$levi hayli fark11d1r. Cunkli genellikle siyasal hareketler. bir sorun, bir konu kar$1s1nda once kendi g6ril$ ve tavnn1 olu$turmaya c;ah$1r, sonra "dil$man"1n1n veya rakibinin tavnn1n ne olduguna bakar ve gerekiyorsa ona gore baz1 duzenlemeler yapar. Oysa PDA c;:izgisi, g6rl1$1inlin, tavnn1n ne olacag1n1 bilmek ic;in "dii$man"1na muhcac;ur. Cunkli o "dli$man"1n cam kaf$1s1nda yer almakla yukumlu sayar kendini ve o nedenle de s6z konusu sorunda "dl1$man"1n1n nerede durdugunu gorebilmelidir ilkin. Sonras1 kolayd1r. Ele ald1gtmtz yaz1da y1g1nla 6mek gosterilebilir bu. soylenenlere. Yaz1da ba$ dli$man "ABO emperyalizmi"dir ve Bay Perinc;ek, ABD'nin belirli bir tavtr koydugu herhangi bir konuda kendi tavnn1n ne olduguBirikim 20 I Aral1k 1990


nu gayet kolayhkla soyleyebilmektedir. Arna muhtemel bir durumdan, ortaya c;:1kmas1 beklenen bir sorundan bahsedilip, g6n1$ ve tavn soruldugunda "somut duruma bakanz" gibisinden cevaplar vermektedir. "Somut duruma bakanz" dedi~ de, ome~n iranIrak sava$1yla ilgili olarak soyledigi gibi "emperyalizmin ne tarafta oldugu"na bakmaknr. "Dil$man", PDA ic;:in sadece hangi tarafta duracag1n1 ~ret etmesi ic;:in degil, ayn1 zamanda olgulann mahiyetini, 6nemlilik derecesini bildirmek ic;:in de gerekli, "1$1k tutucu"dur. 6megin Bay Perinc;:ek, lrak'1n Kuveyt'i ilhak1n1n ne anlama geldigini ve 6nem derecesini ABD'nin tavnndan c;:1kard1g1n1 ozenle belirtmektedir. PDA'n1n bu "anti"ci kafa yap1s1n1 izah gerektirmeyecek derecede sergileyen bu bolumde, Bay Perinc;:ek soze $6yle ba$hyor: "Simdi lrak'1n buglinkil girfyimi Araplann birligini saglamada onemli bir ad1m m1d1r, bu ayn ta~ma. Bunu onamazdeki gel~meler gosterecek." (Teori, say1. l l -l 2, s.31) Boyle konu$mas1 normaldir. Cunku emperyalizmin tavn henuz bu soruya "ayd1nhk" getirmiyor. 0 nedenle de kesin bir $ey soylemek, hatta tahminde bulunmak bile hata olur. Oysa hemen ard1ndan Bay Perinc;:ek gayet emin bir tarzda konu$abilmektedir: "Arna Araplann birligini saglama yonande ABD'yi en rahats1z eden geli$medir bu. Nas1r'dan sonraki.Belki de Nasir ABD'yi bu kadar rahatsiz etmedi. ABD'nin tepkisinden boyle anla$1hyor." BOYLE DUSMAN DOSTLAR BASINA ...

ABO tepkisinin bu denli yo! gosterici olu$unun sebebini merak ederseniz Perinc;:ek hemen merak1n1z1 gidermeye haz1rd1r: "ABD'nin d~anap ta$1narak, planlr olarak ortaya koydugu tepkilerden, lrak'ta bir Prusya potansiyeli gordaga anla$1hyor. Prusya potansiyeli gormese, tepesine <:ullanmaz. <;:unka batan eniperyalisc devletler, liatta biltiln devletler ger<:ek<:i hedejler ifin, ger(:ehlih zemininde rnilcadele verirler, hayaller uzerinde degil. Demek ki lrah'1n giri$iminde Araplann birle$mesi olay1n1n filizlendigini gomiil$." (Teori 11-12, s.31) E, boylece de Bay Perinc;:ek'in neyi gormesi gerektigi belli olmu$ oluyor. insan sec;:ti mi boyle "dil$man"lar sec;:meli kendisine. 0 dii$ilnecek, gorecek, tav1r alacak, sizi bu zahmetlerden kurtaracak ve yapacagin1z i$ onun tam kar$IS1na gec;:mek olacak. $u a$agidaki ahno ise "dii$man"1 $a$maz pusula addetme rekorunu ktrmaya adayd1r. Dinleyiniz, Bay Perinc;:ek Irak'1n giri$imi kar$1s1nda "tela$a kap1lan" ABD'den s6z ediyor ve ekliyor:

"Ni(:in O.Lafiner'in yaz1lan ka~1S1nda ABD ayn1 te-

la$1 gostermiyor? Ni<:in bu kadar anti-kapitalist olan, olaylan meta ekonomisini kald1rmak, ileriki yuzy11lann penceresinden bakanlara ka~1 ABD boyle bir ha<:lt seferi ba$latm1yor?" (Teori, sayi.11-12, s.31) Kantt dedi~niz i$te boyle olmah. ABD'nin hac;:h seferine mazhar olamad1g1m ic;:in C1zgilniim Bay Perinc;:ek. Arna Allahtan umut kesilmez. Bakars1n1z ABD, bir gun hac;:h seferi ac;:ar bana, o zaman otomatikman yan1ba$1mda olursunuz ... da diyemiyorum. Cunku ya o s1rada "ba$ dil$man" degi$tirmi$seniz?

••• S1k s1k oluyor da bu onun ic;:i n sordum. "Anti" olmak, ka~10 tarafindan belirlenmektir. Kar$1t olunana kin, ofke duymak ve bunu tavnnda yansttmak o derinden belirlenme halini gizleyebilir, ama asla kald1rmaz hatta zaman gec;:tikc;:e giic;:lendirip peki$tirir. PDA c;:izgisinde bu "anti"ci 6zelligin, bir bak1$ ve davrant$ tarz1 olarak ic;:selle$mesinde, en ba$1ndan beri ha$1r ne$ir olduklan Cin dunyas1n1n dil$ilnme tarz1na damgas1n1 vuran, kadim Cin felsefesine ozgu diyalekti~n etkisi olabilir. Olu$U Ying ve Yang'1n (iyi ve koruniin) ebedi miicadelesi ve donemsel iistun geli$leri ile dongQsel ve sonsuz bir aki$ olarak kavrayan bu felsefe, CKP metinleri arac1hg1yla uzun yillar CKP'nin ko$ulsuz, sad1k izleyicisi olmu$ bu ak1m1n dil$ilnce diinyas1na iyice sinmi$ olmahd1r. Bir b~ka etken, Marksist diyalektik dii$iincenin, ornegin "ka~1tlann birligi", "sentez" ve "a$ma" nosyonlan hemen hemen es gec;:ilerek -zaten felsefe iizerinde ne kadar duruldu ne kadar onemsendi ki- Turkiye sosyalist hareketine basic bir ka~1thk felsefesi olarak sunulmu$ olmas1d1r denilebilir. PDA san1nz bu iki etkenin \ak1$mas1ndan dolayi "anti"ciligin adeta iliklerine i$ledigi bir c;:izgi haline geldi. Bu onlara belli bir somut durum kar$1S1nda c;:abucak hukiim verme, taVJr alma gibi rahathklar saghyor, ama durumlann degi$mesi kar$1s1nda en fazla ac;:1ga dii$ffiU$ olan <la yine onlar oluyor. Gerc;:i hemen toparlan1p dunkii soz ve tav1rlar1ndan epeyce uzak bir noktada -genellikle "dil$man" da de~$tigi veya degi$tirildigi ic;:in di! ve tav1r arac;:lan da degi$iyoryeniden ayn1 keskinlikte konu$maya ba$hyorlar. Arna durum de~$tiginde ; 0 olurnsuz gerc;:ekieri ifade ediyor1nU$<;:as1na ileri siirulen keskin soz ve tav1rlann, suc;:lulara ozgu bir tela$1a c;:op sep.etine havale edildigi yeni bir ayarlanrna yapmak, bu kez de apayn bir konumdan konu$mak "1necburiyetinde" kahyorlar. Boylece PDA c;:izgisi ve Bay Perinc;:ek, diinya kirlann1n, koylu halklann1n, $Chirleri ku$atlp zaptedecek silahh buyuk ihtilali havariliginden, Turk milliyetc;:ilerine bile parmak 1s1rtan bir ate$lilikle "Rus tehlikesi"

15


nc kar$1 cihat ideolojisine, yalpalad1gi y1llan saymazsak ~imdi de en ortodoks Marksist roliiyle geleneksel sosyalizn1i savunn1a ideolojisine savrula savrula gel di. YENi REHBER KUZEY KORE

16

Gec;mi$te PDA, "durum"lann degi$tigini, "ba$ du$man"1n kim oldugunu <;:KP'den ogrenirdi. $imdi bu kaynak c;ah$mad1g1 ic;in, i$ler epey zor. Ger<;i bir onceki "ba$ dil$man" SSCB'nin bu statuden indirilmesi mecburiyeti has1l oldugu ic;in, ikinci derecedeki du$man ABO vekaleten bu statuye atand1 ve PDA da nerede nas1l tav1r alacag1n1 "tersinden" gosteren kutup y1ld1z1n1 buldu. Arna etrafta dunyan1n degi$tigi, ABD'nin eski giicunu yitirdigi, bilmem kac; kutuplu bir dunya duzenine dogru gidildigi vb. sozler dola$makta. Yeniden bir "ba$ du$man" tespiti ihtiyac1 ufukta gozukuyor. PDA'n1n kendi ba$1na bu i$in alt1ndan kalkmas1 <;ok zor. Al1$1k degil buna. $imdilerde PDA <;izgisi yayinlannda goklere c;1kanlan Kuzey Kore ve onun lideri Kim ii Sung'un -$U g(I<; ~;urumda alon degerinde gozuken"(uc;e du$uncesi"nden medet umulabilir. SP'nin yay1n organ1 Teori'nin ele ald1g1m1z say1s1nda SP Genel Ba$kan1 Ferit ilsever, "Kore'de Sosyalizm: i$te Kapitalizme Gerc;ek Bir AltcrnatiP' adh yaz1s1yla PDA'run yeni doneminin "ac;1h$1n1" resmen yap1yor galiba. Ayru saytda Omer Ozenurgut imzah yaz1 "Kore Halkin1n Sosyalizm ve Yeniden Birle$rne Davas1, Bizirn de Davam1zd1r" ba$hkli yaz1s1yla bu a<;1h$1 takviye ettikten sonra, yeni "rehber" aday1 Kirn il Sung ile onun seneler once atanrn 1 ~ veliahn olan oglunu yald1zlarna gorevini de yerine getiriyor. Bu yald1zlama rnutlaka gereklidir. <;:unku dunyaya ancak keskin ak ve karalar, iyi ve kotiiler <;izelgesinden bakmay1 bilen PDA ic;in "rehber"in pamuk akhg1nda olrnas1, degilse bile gayret edilip oyle g6rulmeye路 al~1lmas1 $annr. Kore'yi yetrni$ rnetreye kadar varan heykelleriyle donatan, gazetelerin neredeyse hava raporu sutunlannda bile iinvanlanyla birlikte ad1n1 zikretmek "usul'' haline gelen Kim il Sung'un, "ki$iye taprna" omegininin bir $ahikas1 oldugunu soylernek, oglunun yillar oncesinden "parti karanyla" veliahtliga getirilmesinin hanedan yonetirnini and1rd1gin1 ileri surmek Ozerturgut'a gore "ernperyalistlerin ve kapitalistlerin du$C1ncesidir". Ozerturgut bu olgular yoktur demiyor, bunlara boyle anlamlar vermek "kufur"dur diyor. $uphesiz ayn1 olgular "dii$man"1m1z1n cephesinde tespit edilseydi o anlamlan vermek tamamen "dogru taVIr" olurdu. Dunyayi ak-kara, iyi-koru ikiligi ile ac;1klayan qil$unrne tarz1 sahipleri, simyacilann aray1p durduklan "felsefe ta$t"na sahiptirler. 0 ta$ nas1l dokundugunu alnn ediyorsa; bu baylann da elinde olan, yapuklan ve kulland1klan her $ey, pir-u pak kesili-

veriyor. 0 nedenle de kar$1tlann1n, "anti"si olduklann1n, igren<;, haksiz diye niteledikleri ara<;, eylern, tav1r ve yontemlerini aynen ahnakta tereddut dahi etmiyorlar. $irndilik bu kadar yeter. SOSYALiZM BACIMSIZ BiR 00$0NME TARZIOIR

Sosyalizm, anti-kapitalizm degildir. Kapitalizm, ister iktisadi-toplumsal bir diizen, ister bir siyasal ili$kiler sistemi, ister bir dunya, toplum ve insan kavray1$l olarak ele ahns1n, sosyalizm butun bu duzeylerin olu$umunda en taT0$11maz "gerc;ek"ler, on kabuller olarak yer alan ogeleri sorgulayan, onlann donu$tiirulebilirlikleri iddias1 iizerine kurulan, bu iddiayi ger<;ek kilmaya "$imdiden" ba$layan bir hareket, olu$um, dii$iinme tarz1d1r. Dolay1s1yla kar$ila$llg1 sorunlar oniinde, g6rU$ ve tavnn1 belirlemekte kullanacagi kendi ozgiin k1staslan, deger ve deger yargilan vard1r. Sosyalizm, bu anlamda bag1ms1z 路bir hareket ve dii~iinme tarz1d1r. Ozellikle bu noktalarda "dii~man"a, "dii$man1n tavnna bakrnaya" ihtiyac1 yoktur, olmamahd1r. Bak.Ip tavnn1 belirleme ihtiyac1n1 duyan "dii$man" olsun. "Dii$man"1o konuma itebilmek, g(I<; ili$kilerinde iistiin konuma gec;rnekten c;ok, yaranc1, donii$tiirucii vasf1n sosyalist olu$urnun fiili varhg1nda ac;1kc;a dile geliyor, orada temsil ediliyor olmas1yla rniimkiindiir. (iinkii donii$iimiin, donii$tUrebilmenin dinarnigi nicelikte degil, niteliktedir. Bay Perinc;ek, giic; dengeleri hesab1 yapacag1n1za, kuvvet <;at1$malann1n ic;ine neresinden. nas1l bir iiniformayla kaolacagin1za kafa yorup bunu "ger<;ek<;ilik" diye allay1p pullayacagin1za, o tiir c;at1$malann olu$turacagi bir c;atlak arahg1ndan s1z1p, ister istemez c1hz, kis1r bir "devrim"i yap1verme oportiinizmine takihp kalacagin1za. bu nitelikler uzerine dii$iiniin, onu edinrneye yah$1n; ve eger "siyaset" yapacaksantz, o niteliklerin ye$erdigi bir ortamtn, bir olu$umun zuhuruna hizmet edecek tarzda, bu hizmetle tutarh yap1lar, ili$kiler ic;inde yap1n. Sosyalizmin gereksindigi giic; ancak ve boyle saglanabilir <:iinku. <;:at1$rnada, donii$tiirulmeye <;ah$tlan diizeni en fazla temsil eden giiciin kar$1s1nda taVIr almak bir $eydir $iiphesiz, ama bunun i<;sel k1s1thbg1n1n bilincinde olmak kayd1yla. Eger bu bilinc;, son derece hakh gerekc;elere dayan1yor olsa da ofke ve kinle bulan1r, yitirilirse; ya da apac;1k goriinmt> gibi aldat1c1 bir c;ekiciligi olan manikeist "koru''.ye kaf$1 c;1kma kulrune kendini b1rakma yoluna girilir, "kaf$1t" olmaya tiim olumlu anlam ve ama<;lar yiiklenirse, "koru"yle, "kar$1t"1n1zla aran1zda ba$lang1\:ta var olan farkhhklann silikle~ecegi bir noktaya dogru siiniklenmeniz ka\:1n1lmaz olur. "Koru"ye "d~man"a kaf$1 <;1krnak adina m~ru sayd1g1n1z her yoldan, her arac1 kullanarak, arzulad1g1Birikirn 20 I Arel1k 1990


n1z gucu edinseniz bile, o gucun sizi nereye goti.irecegi, sizin irade ve ''a1nac1"n1zca degil, o gucun niteligince, onun nas1\, hangi yontemlerle hangi saikler harekere ge<;irilerek topland1g1 fakton1nce belirlenecektir. On ca $anli "anti-em perya lisr", "demokratik halk" ve "sosyalist" devrimle1in gelip y1k1mla -sizin benimseyeceginiz bir ifade kullan1rsak- teslimle sonu<;land1g1 bi<;imindeki <;ag1m1z1n yak1c1olgusu, size butun bunlan dli$ilndurtmuyorsa, hi<;bir $CY anlamam1$s1n1z ve anlayan1ayacaks1n1z demektir. Bir de $Unu anlay1n an1k Bay Perin<;ek: (:at1$ma kapitalist -emperyalist- toplum i<;in ne bir zaaf ne de onun a$il topugudur. Tam aksine onun dinamizmini, ya$a1na, degi$me ve var kalabilme gucunu ald1g1 "1nekanizma"d1r. Onunla c;at1$an, onun tam z1dd1nda yer a\an dcgil, onunla <;eli$en, yani onunla kok-

ten farkhla$an ve daha tistiln bir yarauc1 gucii fiilen temsile yetenekli bir olu$um, bu "1nekanizma"y1 bir daha <;ah$mamak ilzrc durdurabilir, gec;ersiz kihp "tarihin <;6plugu"ne atar. Aina bu kapsamh vc zor goreve soyunmay1p, kapitalizme onu temsil ettirdiginiz burjuvaziye kar$1t gii<;ler olu!?turman1n pe$ine di.i$erseniz, yaln1zca o mekanizman1n c;ah$mas1na yard1mc1 olmu$ olursunuz. (:arklan aras1na soktugunuzu zannettiginiz ta$lan ve c;omaklan da ogfatup yeni uri.inlcri diye pazarlayarak, o 1nekanizma -yine sizin de)•iminizle- "on bin y1l ya$ar". Bu sureyi k1saltmak, hatta gori.iniir za1nan1n ic;ine c;ek1nek, galiba ilkin kendine sosyalist diyenlerin k1sa dii$iinrnekten kurtulmalanna bagh. "Kurtulu$"un ilk ve vazge<;ilmez $art1, 6zellikle bugiin, budur.

17


Kemalist ''laiklik'' mi, c;ogul toplum laikligi mi? . AHMET INSEL

18

B irikim'in Kas1m 1990 sayis1n1n giri$ yaz1s1nda belirtildigi gibi, Turkiye Cumhuriyeti siyasal tarihinin 6nemli donum noktalanndan birisini ya$amaktad1r. Yak1n doneme kadar topluma yeni bir kimlik verme ve bu kimligi hem belirleme hem de denetleme politikas1n1 c;ok yalandan surduren Kemalist cumhuriyet devleti_guc;leri, bugun onulmaz bir kimlik bunahm1 ve gu~uzliik ic;inde lavranrnaktad1r. Bu giic;le1in ic;inde bulunduklan me$ruiyet bunahm1ndan dogan bo$lugu, toplum ic;inde yaygin kokleri olan dindarrnuhafazakar ak1m doldurma c;abas1ndad1r. "Laiklik prensiplerine bir darbe daha" ba$hg1 alunda her gun Kemalist bas1nda okuyarak neredeyse kan1ksad1g1m1z bir dizi oneri, karar ve fiili uygulama, son on yil ic;inde devlet ve hukiimet ic;inde giderek giic;lenen bu dindarmuhafaza~r kesimin siyasal-toplumsal projesini yeteri ac1khkta betimlernektedir. . Hemen belirtelim ki goriinen tehlike ne $eriat devleti, ne de omegin Vahabi islam1n el kesme, insan larbac;lama geleneklerinin Turkiye'ye egemen olmas1d1r. Bunlar alt1 yiizy1lhk Osmanh islam1n1n gelenekleri ic;inde yer almayan kurallard1r. Bugiinku Tiirkiye toplumuna kabul ettirilmeleri ihtimalleri de yokcur. Gerc;:ek tehlike bir dint pratigin ve onun ahlak kurallann1n, resmt kurallara, devletin kurallan na donii$turiilmesinde yatmaktad1r. Dini pratigin anayasal olarak diizenlenmesinde, toplumun c;:ogunlugunun kabul ettigi ahlaki degerler ad1 alnnda, dint kurallann resmile$tirilmesinde yatmaktad1r. Bu nedenle isla1n1n kagn iizerinde ongordiigu kurallann, omegin Suudi Arabistan'da veya iran'da uygulanan ceza yontemlerinin, c;:agda$ cezaland1rma yontemleri dikkate ahnarak yumu$at1lmas1 tilru oneriler, din devleti ic;inde kabul edilebilir cevaplar ararnakla rnaluldurler. 1 <::unku as1l sorun "zina", "fuhu$", "oruc; yemek", "ic;ki ic;mek", "na-

maz lalman1ak" ve benzeri davran1$lar nas1l cezaland1nlmahd1r sorunu degil, bu eylemlerin sue olmak konumundan c;1kanlmas1d1r. Aksi takdirde bunlara hangi kabul edilebilir yontemlerle ceza verilebilecegini tart1$maya ba$lamak din devletini veri kabul etmek demektir. 2 Adi gei;:en eylemler ki$ilerin kendi aralannda cozecekleri, devletin ise taraf degil, sadece sorunun c;ozuln1esinde arac1 olabilecegi bireyler aras1 olas1 ihtilaf konuland1r. Demokratik devletin bu konular<la gozetecegi tek prensip, bu sorunlan fiziki giic; ve bask1 arac1hg1yla c;ozmeye yeltenenlere kar$1 cayd1nc1 6n\emler a\makur. islami alam ic;inde kendilerini aslen siyasal hareket olarak tan1mlayanlar, e\beue yukanda c;izilen ve bir inanc1 degil, inane; ozgurlugun[l guvence aluna a\an devlet prensibini reddedeceklerdir. Arna bu konuda da tum islami hareketleri ayn1 kaba koymak, bunlann hepsini koktendinci ak1mlar olarak ele almak, demokratik laiklik prensibi zemininde bir toplumsa\ anla$man1n tum kap1\ann1 kapatmak demektir. Gerc;i geleneksel veya refonne edilmi$ islami prensipleri, egemen siyasal gucii yonlendirici prensip konumuna getirmek, siyasa\ islan1i hareketlerin temel motivasyonudur. Arna bu islami hareketler ic;inde koktendinci egilimler kuc;uk bir az1nhkur. Buyiik c;ogunlugu olu$turan kesimin esas hedefi $Criat devletini tesis etmekten c;ok, Sunni islam ahlak ve ya$am kurallann1 benimsemi$ kadrolann yonlendirecegi bir devlet otoritesi olu$turmaknr. Zaten bu nedenle buBaz1 1hmh Miislumanlar omegin eli kesilmek yerine hapis cezas1na <;arpnnlan h1rs1z1n, aynca elini n uzerinin <;izil mesinin yeterli olacag1 gOri\~f1ndedirler. 2 Turk Ceza Kanunu i<;inde fuhu~ ve zinan1n su<; olarak yer almas1 daha ileride ele alacagim1z nevi ~ahs1na munhas1r "laik" devlete anlamh omcklerden birisidir. I

Birikim 20/Aral t k 199 0


gun, TCK'n1n 163. maddesinin Kemalist devleti savunucu hic;bir etkinligi kahnam1$nr 163. n1addeyi savunmak, de1nokrasi prensibini reddeden siyasal lsla1ni hareketlere kar$I toplu1n i<;inde ideolojik planda miicadele etmekten kac;1nman1n kd1f1 haline d6nii$rnii$tiir. Demokratik laiklik platformunda anla$maya Tiirkiye'deki dindar muhafazakar egil imlerin 6nen1li bir b6lii1niiniin haz1r olduklan unutultnamahd1r. Bugiin boyle bir platform zen1ininin ortaya c;1kma1nas1n1n astl sorumlusu, kendilerini laikligin patentli bekc;ileri olarak gorenlerin ne laik, ne de demokratik olan Kcmalist "laikligin" temel referans olarak kabul edilmesi konusundaki saplantdand1r. KORU NAN "LAiKLiK" Mi. KEMALiST DEVLET Mi?

Turkiye'de kendilerini 6zg1irliikc;ii olarak tan1mlayanlann biiyiik <;ogunlugu dindar muhafazakar egilin1ler kar$1S1nda temel giivenceyi, Kemalist devlet giic;lerinin kendilerine atfettikleri "duntrna mC1dahale etme yetkisi"nde bulurlar. Bu anlay1$1n en guzel orneklerini gec;tigimiz ay ic;inde gazetelerde yayimlanan bir dizi c;agnda bir kez daha okuduk. Ornegin 15 "demokratik demek ve 1neslek orgiitllniin" laikligi koru1nak ic;in yapt1g1 c;agr1da yer alan onbir madde, Kemalist-devletc;i laiklik anlay1$1n1n en guzel sentezlerinden birisini sunuyordu. <:;:agn, baz1 kesimler ic;in tarihin bir noktada durdugunu gostennekteydi. iman1hatip ortaokullannn1ve Kuran kurslann1n kapauln1as1 savunulmakta, ama bunun yan1nda "Diyanet i$leri kadrolanna, ba$ka yerlerde istihdarn edilmi$ imam hatip ve ilahiyat <;tki$1tlann ahnarak bo$lugun doldurulmas1" 6nerilmekteydi. Diyanet i$le1i ba$kanhg1, yani laik devletin bir idaresi, 16 ya$1ndan bllyiik c;ocuklar ic;in yaz aylannda can1ilerde Kuran kurslan dllzenlemeliydi. "Cami vaazlar1n1n insanlan birbirlerine du$1nan edici (yani 141-142), laik curnhuriyete hakaret edici (yani 163) durumlardan annd1nlarak nezih (yani muass1r medeniyete uygun) ve yararh (yani ulusal kalk1nrna hamlesine katkida bulunan) ogretiler haline geti1ihnesi" devletin gorevi olarak sunulmaktayd1. Ca1nide vaaz1n hangi konuda ve nas1l verileceginin tespiti devletin gorevi midir? Diyanet i$leri Ba$kanhg1 bir devlet kuru1nuysa, evetl Aina o za1nan laikligin neresindeyiz? Zaten Cumhuriyet gazetesi de 15 kurulu$Ul1 bildirisini yay1mlarken koyclugu ba$hkla istemeden bu noktaya parn1ak bas1yordu: "Laikligin c;ignenmesinde.devlet rol oynad1". An1a sadece on y1ldan beri degil, Kemalist reformlar1n yllrurluge girmesinden beri! Bu 15 "demokratik kurulu$un" c;agns1 ve benzeri onlarca c;agny1 halifesi TC devleti olan bir milli ve resmt islam dini olu$turulmas1na, daha dogrusu Mustafa Kemal doneminde ba$layan bu giri$imin restore edilmesine bir c;agn olarak okumak gerekir. islam1n

yerelle$mesi, ulusalla$mas1 elbette arzu edilir bir geli$1nedir Aina bu kendini laik olarak tan1mlayan bir clevletin gorevi degildir. Kuran'1n veya czan1n 路rc1rkc;e okunup, okunn1ayacag1na ancak Muslllmanlar karar verebilirler. Arna bugun bu yetki yasal olarak bir devlct kururnunun, Diyanet i$leri Ba$kanhg1n1n tekelindedir. Bu nedenlc evlerinde toplan1p Tt:irkc;e Kuran okun1ak isteyebilecek olan Musluman akimlann ortaya <;1kmas1n1 <la laik cumhuriyet devleti engellemekteclir! Anadolu islarn1, as1rlardan bcri ad1m adun yerellC$ffii$tir. Buglln Avrupa路da Cezayirlilerin, Pakistanhlann ca1nilerinin kap1s1ndan ic;eri ad1m atan Muslu1nan Tllrk kac; tanedir? Bu yerelle$menin kendi mecras1 ic;indc clevam edebilmesinin 6nundeki cngeller kald1nlmalid1r. Yerelle$t11C ozerk islarni akitnlara hayat hakk1 tan1nmas1yla, muhafazakar Sunni isla1ni otoritenin Ttirkiye'de islan1 i.izerindeki yasal tekelinin k1nlmas1yla gerc;ekle$ebilir. Biraz once belirtilen "laiklik" c;agnlann1n laik prensiplere ne dereceye uyduklann1n tartt$mah olmalann1n yan1ncla, i$in ba$ka iki cephesinin daha oldugunu hat1rlamak gerekiyor. Bu nevi $ahs1na munhas1r laikligin dayancl1g1geleneksel gu<;ler bugt1n buyuk bir bunahm ic;indedirler. Bu ciddi bir varolu$ bunahm1d1r. Kemalist devlet partisini bir kez daha yard1ma c;ag1nnak, ondan Kemalist "laiklik" prensip ve yontemlerinin yeniden canland1nnas1n1 talep etmek, sadece tutarh laiklik prensibine aykin oldugu ic;in degil, Ken1alist devlet guc;lerinin ya$ad1g1 me$ruiyet bunal11n1 nedeniylc, bunu gerc;ekle$tirmekten aciz olduklan ic;in de yanh$ttr. Oc;llncu olarak, iyi kotC1 tesis edihne yolunda olan sivil otoritenin askeri otorite uzerindeki kay1ts1z $arts1z ege1nenligi prensibine bir kez claha darbe vurulmas1n1n kaptlann1 aralad1g1 ic;in de bu tur c;agnlar1 mahkum etmek gerek1nekteclir. Boyle c;agnlarla huzur bulanlann yapt1klan tek $ey kendi siyasal ufuklann1n elli )'ll oncesiyle s1n1rh kald1g1n1, kcndilerinin de Kemalist muhafazakarhk hastahg1ndan muzdarip olduklann1 gozler onllne se1111ektir. Siyasai islami hareketlere kar$t ozgi.irluk<;u ak11nlann verecekleri mucadele, geleneksel Kemalist "laik" clevlet mudahalelerinin ic;erik ve bic;imletini topyekun reddetmelidir. Tiirkiye'de islam1n konumu ve gene! olarak inan<; ve du$unce 6zgurliigC1nun guvencesi salt devlet olmaktan c;1kn1ah, bu gC1vencenin esas temelini toplun1sal n1e$ruiyet olu$tllrmahd1r DLl;;t:1nce, inane; ve ya$an1 tarz1 sorunlan clevlet sorunu olarak, devlet ic;inde degil, toplumsal sorunlar olarak toplum i<;inde c;ozulmelidirler. Ordunun "laik tasarruflanndan" yeteri kadar nasibini alan ve bugun yukselen dindar muhafazakarhg1 "barbarlann" istilas1na ugrayan insanlann deh$eti ic;:inde izleyen "laik"-<;:agda$la$mac1- "cle1noki路at" c;evrclcrin

19


bugun tek urnutlan gelecek se<;irnlerde CHP seleflerinin hukumetc gelip, bu gidi$e bir son venneleridir. Halbuki boyle bir hukun1etin i$ ba$1na gelrnesinin sonunda gene buyiik bir hiisran yatt1g1n1kestirrnek hie; de zor degil. K1saca ifade edilirse, CHP gelen1:ginden gelen parti veya partiler, bundan boyle yukanda belirtilen kimlik bunahrn1yla rnalul laik siyasal gur; odaklann1 el\crine ger;irecekler ve arzulad1klan "laikle$tirici" rnlldahaleleri yapacak ara<;lan bularnayacak\ard1r. Kernalist gelenegin, Sunni islam1 devlet i<;inde tutup,. onu bogmak stratejisi, bugf.ln vanlan a$amada ba$anstz kalmaya mahkumdur. Son on-onbe$ y1\dan beri devlet kurumlar1ndaki kadrola$malar ve bunun devlet biitr;esindeki baz1 harcama kalemlerine yans1yan yiiku dikkate ahn1rsa, geleneksel 6nlemlerle tarafsiz hukuk dev\eti noktas1na d6nii$iin neredeyse olanaks1z oldugu daha iyi ortaya <;1kar. DEVLETCi "I..AiKLiK"TEN DiNDAR DEVLETCiLiGE

Kendisini sosyal demokrat olarak tan1mlayan hareket ve dii$iinceler, 1¡urkiye toplumuna yon veren, topluma ya$ad1g1 kimlik bunahm1ndan kurtulabilecegi perspektifler sunan bir ideolojik 6nderlik konumunu ele gec;irebilmeleri ic;in hiikiimet olmalann1n bundan boyle yeterli olmayacagtnt anlamamak konusunda $a$1rnc1 bir inatla direnmektedirler. Ozgiirliikc;f1 hareketlerin arzulanan fikri 6nderlik konumuna devleti ele ger;irerek degil, once kendi siyasal df.1$iin ve tasanm koordinatlann1 degi$tirerek ula$acaklan Birikim'de yayimlanan birc;ok yaz1da ele ahnd1. Arna en biiyiik toplumsal ortak paydan1n muhafazakarhk oldugu gf.lnumiiz Turkiye'sinde, devlet panisinin Kabe'sine duzenledigi "laikligi koruma" seferleriyle, bu yonde mudahale etmesi i<;in devlet partisine yollad1gi davetiyelerle dindar muhafazakar <;evrelerin devlet yonetimi uzerindeki yukselen etkisine kar$t yeterli miicadele verdigini zanneden laik devlet<;i cephe, hala 1930'\ar efsanesinin buyiisu alnnda y~amak­ ta. Bugf.ln ic;ine df.1$tf.lkleri ar;maz buyudukr;e, dogal olarak bu efsanenin biiyiisii de gf.l<;lenmektedir. Kemalist/devlet<;i "laiklik" anla)'l$Jn1n savunuculan malal olmalanna ragmen, bugf.ln hala canh ve ayaktad1rlar. Laik devlet<;i cephe as1l 6\dunicu darbeyi, destekledigi gur;ler devleti bir kez daha ellerine ger;irip, dindar muhafazakar akimlara ka~i ozlenen mucadeleyi vennekten aciz kahnca yiyeceklerdir. D11$iince ve inanr; 6zgl1rlugu konusunda bogucu miidahalenin etkinliginin ve o r;ok s1n1rh me$ruiyetinin ger;1ni$te kald18Jn1 belki o zaman fark edecekler, ama <;ok ger; kalm1$ olacaklard1r. DEVI.ET KURUMLARININ EL DEGiSTiRMESi

20

Unutmamak gerekir ki Kemalist laiklik ve gene! ola-

rak devlet merkezli siyasal me$ruiyet geleneginin, bugiin dindar muhafazakar ak1mlar ka~1s1nda acz i<;inde k1vran1$1ndaki temel sorumlu gene kendisidir. ~un­ kii y1llard1r buyuk bir inat ve pervas1zhkla topluma empoze ettigi devletr;i kurum ve me$ruiyeti bugf.ln din! hareket kullanmaktad1r. Kemalist-laik devletr;iligin kurumlann1 bu kez dindar-muhafazakar devletr;i hareket i$gal etmeye haz1rlanmaktad1r. ideolojik biitun liigii r;atlamt$, ir;i kofla$ml$ Kemalist devlet kurum ve geleneklerinden geriye kalan, dindar muhafazakar akim ir;in yeterlidir. Kemalist partinin yillard1r yapugin1 bu kez onJar, ayn1 kurumlan ayn1 siyasal yontemlerle, ama ba$ka hedefler i<;in kullan1p, bunlan kendi giir;lenmelerinin arac1 yapmaktad1rlar. Yetmi$ y1lhk cuinhuriyet tarihinin en istikrarlt siyaseti olan devletr;ilik, bu kez dindar-muhafazakar soylem ic;inde tezahiir etmcktedir. Kemalist dcvlet kurumlann1n, bu denli rahatl1kla "dii$manlan" dindar muhafazakar kadrolann emri alnna giri$lerinin, bunlann hedefleri dogn1ltusunda i$lemeye rahathkla devam eunelerinin temel nedeni, bu kurumlann 6zunf1n "laik", "demokratik", vb... olmaktan once devletr;i, otoriter, merkeziyet<;i olmaland1r. Kemalist devletr;ilik gibi ve onunla e$ oranda otoriter, merkeziyett;:i ve devlet<;:i olan Sunni islam ak1m1, Kemalist kurumlarda arzuladigi miidahale ortam1n1 bulmaktad1r. iktidardaki dindar muhafazakarlann onumuzdeki d6nemde Tevhidi Tedrisat kanununun en bilyuk savunucusu olarak ortaya <;1krnalan beklenmelidir. Bu nedenle 6zgiirliikc;u hareketlerin miicadelelerinde hedefi $a$1nnamalan, devlet partisinin dini harekete ka~1 yeniden bir cephe it;:inde birle$me 6nerisini reddedip, dint ak1mlara kar$1 degil, devletin toplum iizerindeki hiikiimran konumuna kar$I cephe ac;mahd1rlar. Ancak boyle bir cephenin ba$anh olmas1 halinde islami, Kemalist, militarist veya milliyetr;i kesimlerin devre devre ayn1 kurumlan i$gal ederek, du$iince, vicdan, ya$am bi<;imi gibi konulara miidahale etmesinin onu kesilebilir. Ozgurlukt;:ii tum hareket\er kendilerine y1\lard1r empoze edilen Kemalist-laik devlett;:ilikle dindar-muhafazakar devletc;ilik aras1nda zorunlu ser;im yapma noktas1nda s1ki~maktan ancak bu yolla kurtulabilirler. Bu ise daha once belirtildigi gibi Kemalist gelenegin tan1mlad1g1 du$iince, inanr;, ya$am tarz1 "6zgiirluklerinden" burunuyle kopmak demektir. islami muhafazakar hareketin, stratejik devlet kurumlan arac1hg1yla toplum iizerinde Sunni islam1n ahlaki tahakkiimiinii peki$tirecek bir dizi giri$imde bulunduklan ar;1kttr. Memurlara zorunlu din egitimi 6nerisi; egitim kurumlannda zorunlu olan din dersini, din ogretimi olarak yeniden tan1mlan1p, uygulamah ders konumuna getirilmesi giri$imi; imam-hatip okullann1n teknik okul vas1flann1 kaybederek, islaBirikim 20 I Aral1k 1990


mi gene! egitim okullan haline donii~tiitiilmeleri, Kuran kurslan ve imam-hatip okullann1n Milli Egitim Bakanhgi denetiminden c;1kanlma <;abas1; televizyonda dini sansur uygulanmas1; "muz1r ne~riyaun" denetimi ; evlat edinmek i<;in gereken ~artlar aras1nda imam1n tavsiyesinin de aranmas1gibi giri~imleri yan yana dizince ortaya <;1kan tablo ciddidir. Bunun toplumdaki aksi ise gunliik ya~anuda Sunni orf ve adetlerinin giderek ag1rhg1n1 hissettirmesi, omegin Ramazan ay1 ic;inde bunun neredeyse ac;1k bask! unsuru haline donii~mesi ve s1n1rh da olsa bireysel veya toplu ~iddet eylemleri ~eklinde tezahi.\r etmesidir. KEMALiSTLERiN ACiZLiGi

I

I

Dindar muhafazakar akim1n eylemliligi kar~1s1nda geleneksel Kemalist c;evreler, her zaman oldugu gibi bu kez de, bu gidi~atln "d1~ mihraklar" tarafindan yonetildigini hayk1rmaktad1rlar. Kemalist c;evrelerin sorunu ba$ka tiirlii algilayamamalann1n sebebi siyasal mucadele verebilecekleri bir sivil toplumsal alan ve dayanaklann1n olmayi$1ndand1r. Kemalist c;evreler toplum i<;inde mucadele vermekten aciz olduklan i<;in, sorunu devlet kaunda ve devlet miidahalesiyle c;ozulecek $ekilde alg1lamak ve onaya koymak zorundad1rlar. Kemalist gorii$e gore laiklik, "Turkiye toplumunun birlik ve beraberligi ic;inde d1$ du~manlara ka~1 kendini savunacagi" bir aland1r. Bu birlik ve beraberligin tecessum ettigi tek bunye devlettir. Bu nedenle her ti.\rlii onemli toplumsal ihtilaf1n kaynag1 toplumun d1~1na aulmah, toplum dt$lna yani d1~ mihraklara kar$1 miicadele verebilecek tek guc; olan ulusal devlet siyasal arenan1n eek gucii olmahd1r. Halbuki dindar-muhafazakar yukseli~ esas olarak ne ic;, ne de d1$ merkezlerden yonetilmektedir. Sunni islam1n egemen oldug碌 bu yiikseli~in bir merkezinden ziyade, bu akJm1n temsilcilerinin bir mantalite birlikteligi i<;inde davrand1klanndan soz etmek daha dogrudur. ANAP i<;inde "liberal" Guzel'le, muhafazakar Kec;eciler aras1nda bir kultur, dil ve dunya gorii~u birlikteligi oldugu, ama bunun ~ahsi siyasal stratejiler nedeniyle degi$1k b1c;imler alnnda tezahur ettigi ac;1kur. Toplum i<;inde yak1n zamana kadar siyasal gli<; kurumlan d1$1nda kalan veya b1rakilan bir toplumsal c;evrenin, bu iktidar mevkilerine gelince ald1gi inisyatifler toplamt, yukanda c;izdigimiz tabloyu vermektedir. Bu c;evreleri belli siyasal ama<;lar ugruna yonlendirmeye c;ah$acak merkezler elbette vard1r ve olmas1 da olagandtr. Demokrasi i<;inde ba~ka tilrlusii du~iiniilemez . Arna bu tur desteklerin varhgi, boyle bir <;evreyi iktidar mevkilerine getirenlerin bu destek odaklan olduklan anlam1na gelmez. Ayd1nlar Ocagi'n1n etkileyebildigi c;evrelere belli hedefler onermesi demokratik diizen i<;inde normaldir. Garip olan demokratik, sol, sosyalist, sosyal demokrat c;evreleri

etkileyecek benzer devlet d1$1 fikir kurumlann1n Tiirkiye'de olmay1$1d1r. Devlet yamac1nda boy atman1n, onyillar boyunca s1run1 kendi ozerk gu<; ve kurumlanna degil de devlet kurumlanna vermenin ceremesidir bu. Devlet<;i c;evrelerin iddia,, ettikleri gibi dindarmuhafazakar giri~imlerin amac1 TC devletini zayiflatmak degil, tersine onun geleneksel mudahale kurumlann1 ba$ka yonde mudahaleler yapar duruma getirerek, devleti daha da guc;lendirmektir. Bu egilimin kokleri Turkiye toplumunun ic;indedir. Bu nedenle iktidara aday ozgClrlukc;u hareketler ne ic;in iktidara gelmeyi hedeflediklerini ac;1kc;a ortaya koymahlar, toplum i<;inde 6nen1li bir yer i$gal eden bu egilimlerle nas1l bir birlikte ya$an1 onerdiklerini ac;1kc;a ifade etmelidirler. Onerecekleri birlikte ya~amtn temeli geleneksel Kemalist "laiklik" degil, demokratik laik prensiplerin onak kabulu olmahdtr. <;:OGUL TOPLUM ve' LAiKLiK

Daha once belirttigimiz gibi ozgurliik<;u hareketlerin asli sorunu islami hareketlerle miicadele degildir ve olmamahd1r. Bu ise geleneksel Kemalist <;evrelerle 6zgurluk<;ii hareketler路aras1nda laiklik konusunda varolan z1mni anla~man1n ge<;erliligini yitirdigini a<;1k<;a ilan etmeyi gerektirir. Bu iki nedenle gereklidir: 1. Ozgtirliik<;u dii$iince ve hareketlerin kendilerine tutarh bir davran1$ hato <;izebilmeleri i<;in gerekli prensiplerin ba~1nda demokrasi gelir. Demokrasi bir <;ogul toplum projesidir. Bu <;ogul toplumun olmazsa olmaz bir sacayagi herkesin dl1$iince ve .inanc;lann1 ifade etmesi ve arzulad1g1 ya$am bi<;imi i<;inde ya$ama gCtvencesinin sagland1g1 laik diizendir. Kemalist devletc;i gelenek bu anlamda laik degildir. Savunulan Kemalist ink1laplar, laik devlet inkilaplar1 degil, tepeden modernle$tirmeci, zorba devlet inkilapland1r. Zorunlu din dersine di$ bileyenlerin, tfim yf.tksek egitim kurumlannda zorunlu devrim tarihi dersine de di$ bilemeleri gerekir. Ramazanda ic;ki i<;tigi i<;in bir insantn tartaklanmas1na hakh olarak tepki gosterenlerin, "'Mustafa Kemal'i sevmiyorum, yapnklann1 da tasvip etmiyorum" diye fikrini a<;1k<;a ifade etmek cesaretini duyanlann, evde toplu ibadet yapanlann tutuklanmalanna da ayn1 tepkiyi gostermeleri beklenir. Omekleri uzatmak gereksiz. Kemalist "laiklik" hi<;bir zaman, ne l 930'larda, ne l 960'larda, ne de gec;tigimiz son. on y1lda laik olmam1$Ur. Ozgtirliik<;ii hareketlerin davran1$lanna, siyasal se<;imlerine yon verecek temel prensip ise fikir, inane;, ya~am tarz1 konulannda toplum i<;inde <;ikacak aynhklarda devletin taraf olmas1n1 engellemek, devletin farklthklann fiziki <;at1$ma haline donmesini onleyici onlemler almas1n1 saglamaknr. Bu onlemlerin olaganustii onlemler olmas1na da gerek yoktur. Kamu

21


huzurunu bOZUCU eylemJerC ka~I olagan onJernJer bu konuda yeterlidir. Rak1 satan dukkana bornba koyan ki$ilcr, Ra1nazan'da sokakta sigara ic;:cnc sald1ranlar, kollan c;:1plak dola$an bir kad1n1 tanaklayanlar veya i$yerinde, devlc1 dairesindc bcnzer konularda bask1 uygulayanlar olagan cezai 111ilcyyide gercktiren suc;:lar i$lc1nektedirler. Bunlann ozellikle laiklige kar$1 i$lenmi$ suc;:lar olarak degil, kimsenin dokunma yetkisindc olmad1g1 temel birey hak ve ozgurluklerine kar$1 i$lenmi$ suc;:lar olarak 1an11nlan1nas1 yeterlidir. Raki satan dukkana bomba koyana verilecck ceza harac;: almak ic;:in dukkan bombalayana verilccek cezad1r. Sokakta sigara ic;:ene sald1ran lar, bana tcrs baku diye adam dovmeye kalkanlann alacag1 cezay1 alirlar. Bunlar ic;:in aynca ozel cezalar getirilmesi gerekmez. Arna Saidi Nursi ic;:in evlerinde toplan1p mevlit okuyanlar; bir tarikat olu$turup veya varolan bir tarikata kaohp, tarikatlann1n gcregi gibi ya$ayanlar; her ne a1nac;:la olursa olsun, ozgi.ir iradesiylc bir ya$am tarz1 ve bunun k1lik, kiyafetine vanncaya kadar gercklerini sec;:cnler sue;: i$lemcmcktedirler. Tek ba$1na veya toplu halde Stalin'in kitaplann1 veya Mustafa Ketnal'in Nutku'nu okuyanlann sue;: i$len1edigi gibi. TC yurtta$lann1n temel hak ve ozgurlukleri konusunda her zaman en yaygin ve silrekli tehditi Kemalist devlerin kendisi olu$turdugu ic;:in, Ke1nalist devlet, birey veya gruplann aralanndaki dint kokenli surtil$melcri basunnak konusunda ten1el hak ve ozgiirluklerin savunulmas1 giivencesini verememcktedir. Bu haklann savunulmas1 prensibi ic;:inde c;:ozulebilecck birc;:ok c;:an$ma, devletin guvcnligini tehdit eden bir ba$kald1n te$ebbusu olarak alg1lanmakta, olaganustu 6n1emler me$ru kihnmaktadtr. Bugiln Sunni islami harekete ozellikle gene;: ku$aklar nezdinde esas dinamizmini veren, neredeyse yetmi$ y1la ula$an bir sureden beri laiklik ad1na yap1lan bask1lara kar$1 ba$kald1rman1n $evkidir. Bu nedenle ozgiirlukc;:u hareketler islami hareketi boy hedefi gosteren bir cephede yer ald1klannda buyuk bir siyasal hata i$lemi$ olacaklard1r. TOPLUM i<;:iNDE M0CADELE

22

2. Tutarh bir prensip ic;:inde siyasal hatun belirlenmesi yan1nda, ozgurliikc;:u hareketlerin Ke1nalist "laiklik"le tum gobck baglann1 kestiklerini ilan etmesi, dindar-muhafazakar du$unce ve ak1ma kar$t mucadelenin bu kez toplum ic;:inde surdilrulmesi ac;:1s1ndan da gereklidir. Anti-dernokratik ve anti-laik Kemalist devlet duzeni prensiplerinin reddedilmesi, bunlann kurumlann1n ya lagvedilmesi ya da devlet bunyesi d1$1na c;:1kanlmas1yla gerc;:ekle$ebilir. Boylece dindar-muhafazakar c;:evrelerin devlet eli ve gucilnu arkas1na alarak fikir, inane;: gibi konularda topluma mudahale etmelerinin kurumlan ortadan kald1-

nhr. isla1ni akim ve c;:evrelerin dcvlet gilr;: ve destegi sayesinde bugun elde ettikleri toplum ic;:inde giderek geni$lemc olanag1 ortadan kalkar. Diyanet i$leri Ba$kanhg1'n1n lagvedilmesi ve bagtms1z dint tC$kilatlara 1opluma dini hizmet goturme gorevinin dcvrediln1esi ozgilrluk<,:il hareketlerin c;:ekinmeden savunacaklan ve iktidara geldiklerinde yapmay1 taahhiit edecekleri en onemli konulardan birisi ohnalid1r. 1990 y1li butc;:esinde Diyanet i$leri Ba$kanhg1'na aynlan odenek 788 milyar lira, Milli Egitim Bakanhg1 ic;:indc yer alan din ogretiminin odenegi ise 344 milyar lirad1r. "L.aik" TC devletinin butr;:esi ic;:inde toplam 1.132 trilyon \irahk kaynak Sunni islam pratik ve egitimine aynlm1$Ur. Bu miktar 1991 y1h bt:nc;:esi ic;:inde 2 trilyona yakla$maktad1r. Ozellikle personel harcamalann1n ag1r basug1 bu harcama kaleminin edindigi ozgul buyume dinamigi, bundan sonra siyasal egilimi ne olursa olsun her hukilmetin uzerinde yeterli bask1 yaratacak buyukluktedir. Diyanet i$lerinin lagvedilmesiyle bu yuk cemaat ilzerine devredilmi$ olacaknr. L.aikligin bir tan1~ma konusu oln1aktan c;:1kmas1 ir;:in boyle bir onlern elzemdir. Ayn1 zamanda bu gen;ek anlamda din ozgurlugunun de nihayet Tilrkiye'ye avdet etmesi anlam1na gelecektir. Alevi cemaat veya olas1 diger cemaatler kendilerine uygun din hizmeti kurumlan olu~tura足 bilecckler, bunun mali gereklerini de kendileri kar$tlayacaklard1r. 3 Butc;:e ic;:inde yaraulan boyle bir tasarruf, Milli Egitim Bakanhg1'n1n biltc;:csinin yuzde 14'une denk dil$mektedir. Bu kaynagtn butilnuyle MEB'e devredilmesi, 6nilmuzdeki y1llarda giderek daha buyuyecek olan egitim sorununun c;:oziilmesine kuc;:uk de olsa katkida bulunacakur. Yaraulmas1 gereken yeni vergi kaynaklan yan1nda, Milli Savunma Bakanhg1 butr;:esinde yap1lacak kis1tlamalar, omegin ilk elde askerlik silresinin anlamh bic;:imde kisalulmas1 ve TSK personel politikas1nda yap1lacak degi$ikliklerden elde edilecek tasarruflarla guc;:lenen laik MEB butr;:esinin, nilfusunun yuzde 50'sini 20 ya~1ndan kuc;:uklerin olu$turdugu bir toplumun egitim ihtiyac1na denk dil$er seviyeye getirilmesi, 6zgiirlukr;:u hareketlerin esas hedeflerinden birisi olmahd1r. Diyanet i$leri B3$kanhgt'n1n lagvedilmesinden sonra camiler, durumlanna gore ya cemaatlerin demek ve3 Din hi zmetinin finansman1 konusunda Ban i1lkelerinde iki tur uygu lama vard1r. Ya din gorevlilerinin ma<i;i1n1 kilise kar~1lar, ya da bunlann ma<i;iJ devlet taraf1ndan ka~1lan1r, ama bu harcamalann gelirleri gOnullu kesintilcrden sa~lan1r. Bu gelirler uzerinden kesilen sendika aidauna benzemektedir. Bu ikinci sistem Almanya'da uygulanmaktad1r. Bu kesintiyi vermek istemeyenlerin beyan1 kesintiyi ortadan kald1rmakt.ac:hr. Buna ka~1hk Fransa'da din gOrevlilerinin maa~lan sadece kilisenin ~ahsi gelirleriyle ka~1lanmaktad1r. Ririkim 20 I Aral 1k 1990


ya vak1flanna, ya da belediyelere veya koy idaresine devredilmelidir. Bunlann ic;inde tarihi eser konumundaki yap1lar ic;in ise Ki.iltCtr Bakanltgt butc;esi ic;inde ayr1 bir duzenleme getirilebilir. En 6ne1nli geli$n1e din hizmetleri personelinin devlet n1emuru konurnundan c;1kanlmas1d1r. Bu personelin gelirleri ce1naat taraf1ndan kar$danmahd1r. Bunun kar$1hg1nda din hizmetleri personeline de Sosyal Sigona sistemi ic;inde bir yer ac;1lmahd1r. Yukanda yapslan oneriyi bugun dindar muhafazakar kesimin bCtyuk bolumu "kazan1lrn1$ haklar elden ahnmaya c;ah$1hyor", "din eldcn gidiyor" feryatlanyla kar$ilayacaklard1r. Arna bu fe1yatlar, bir yandan inane; ve ibadet ozgurlugunii savunup. diger yandan da devlet butc;esi i<;inde resmi inane; ve resn1i ibadet kururnunun geli$n1esini talep etmenin tutars1zlrg1n1 daha ac;1k gozler onune sereccktir. Bu tutarsizhg1n fark1nda olan ve miimkun oldugunca bunu has1r alt1 etmeye c;alr$an dindar muhafazakar c;evrelerin boyle bir siyasal hamle kar$1Stnda destabilize olacaklan ac;1kt1r. e kadar gostermemeye c;ah$Salar da, kar$1 c;1kt1klan 6nerinin "dinin elden gitmesi" degil, dinin devlet <lenetiminden, devletin de dini hizn1et yukunden kurtulmas1 demek oldugunu saklaya1nayacak\ard1r. Dindar muhafazakar kesim boyle bir oneriye kar$1 c;1karken, esas siyasal a1nac1n1n inane; ve ibadet ozgurlugunu tesis etmek degil, bir inanes topluma devlet arac1hg1yla empoze etmek oldugunu ilan etmek zorunda kalacakur. Boylece ozgurlukc;ii hareketler muhafazakarhk ve bir nas'a teslimiyete ka~t toplum ic;inde yiiriitecekleri ideolojik miicadelede inisyatifi ele gec;irebileceklerdir. Bugun ise siyasal inisyatif dindar muhafazakar egilimin elindedir. Milli Egitim harca1nalann1n htzla artt1nlmas1, kamu egititn kurun1lar1n1n ogrenci kabul etme kapasitelerinin geni$letilmesinin yanrnda, verdikleri egitim kalitesinin hrzla yukseltilmesi bu mucadelenin temel ta$lanndan birisidir. Bu ise egitim personelinin egitim kalitesinin ve gelir seviyesinin anlamh bir $ekilde ve hizla yiikseltilmesi demektir. En az1ndan benzer startide olmalan gereken bir tegmenle gene; bir ilkokul ogretmeninin gelir ve egitim seviyelerinde var olan fark, bugun merkez sag1n bile kabul etmek zorunda oldugu sosyal devlet prensibinin Turkiye'de yiiriirlukte olmad1g1n1n en ac;1k i$aretidir. Bugun dini egitim kurumlan ta$rah fakir aile c;ocuklann1n en az1ndan orta egitime ula$abilmesine, hatta ic;lerinden bir k1sm1n1n yuksek ogretime s1c;rayabilmesine olanak saglamaktad1r. Ozellikle Dogu'da yaoh bolge imam-hatip okullan bu i$levi gormektedir. Orta ogretimde komik derecede az ogrenciye verilen devlet bursunun (tum Turkiye ic;in toplam 8500 burs') 2800'iinun, yani toplam orta ogretim

burslannrn u<;tt: birinin Din Egitimi Gene\ Mudurlugifncc dag1ulrnas1, dint egitirnin esas olarak k1rsal bolge c;ocuklann1n promosyonu i$levi gordugune i$aret etniekted ir.4 Ayda 40 bin lira gibi, yuriirlukteki asgati O.crctin onda bitine ancak ula$an orta egitim bursu. ancak k1 rsal bolgede ya$ayan yoksul aileletin c,;ocuklan i<;in bir an lam ta?1maktad1r. Dini egitirnin esas toplurnsal cazibesi buradad1r. Vak1flar, demekler taraf1ndan )'6netilen ogrenci yurt ve pansiyonlanndan yararlanma konusunda da imam-hatip okullan ogrencilerine benzer ayncahklar saglanmaktad1r. Sonuc; olarak buyuk bolurnuyle devlet kaynaklann1n, k1smen de i:izel mali kaynaklann mobilize edilrnesiyle, dini egi tim bir toplumsal promosyon unsuru olarak i$letilmcktedir. Vanlan a$amada ancak Diyanet i$le1i Ba$kanhg1'n1n lagvedilmesi bu surece son verebilir. Kemalist laikler gozlerini bu gerc;ege kapayarak ve dini egitimin oynad1g1 toplumsal promosyon i$levini "dini mihraklann halk1m1z1 istismar etmesi" olarak yorumlay1p, bunlan kah yasaklay1p, kah kendi biinyesi ic;inde denetirn ve gozetim aluna alarak Tiirkiye toplumunu bugun vanlan noktaya elleriyle getirdiler. Bugun de ge<;mi$ten ders c;1karacak giic;te gozukmiiyor\ar. Diyanct i$leri Ba~kan hg1'n1n lagvedilmesinden sonra dini egitim ozgurluguniin zedelenme1nesi ic;in Tevhidi Tedrisat kanununun da lagvedilrnesi gerekir. Ka;.. muya veya ozel kurum ve $ah1slara ait ilkokullarda, Milli Egitim Bakanhgt'ntn denetimi alunda verilen zorunlu ilk egitimden sonra egitim ve ogretim serbest olmahd1r. Devlet elindeki kaynaklan esas olarak kamu egitim kurumlanna tahsis etmeli, bunun kar$1hg1nda ozel egitimi de serbest b1rakmahd1r. Diplomas1n1n devlet taraftndan tan1nmas1n1 talep eden veya devletten mali destek isteycn ozel egitim kurumla-. nndan bu talepleri kar$1hg1nda kamu gucunun asgari egitirn ko$ullann1 ve denetim yetkisini istemek hakk1d1r. Ozgiirliikc;u hareketlerin i:izel egitim kurumlanndan korkup, bunlan yasaklamak yerine. kamu egitim kurumlann1n "ozel sektordeki" rakiplerine kaf$1 her ac;1dan iistun olmas1n1 saglayacak olanaklan yaratmaya c;ah$malan beklenir. Geleneksel Kemalist <;evreler_din hizmet ve egitimi iizerinden devlet denetiminin kalkmas1 onerisini "gerici" aktmlann bu kez d1$ kaynaklar tara&ndan beslenecegi iddias1yla reddedeceklerdir. Gunumuz kuruyla 500 milyon dolan a$an ve vergi gelirleriyle kar$tlanan boyle bir kaynag1 her yd Turkiye'deki Sunni cemaate kim verebilecektir? Soz konusu miktann " Gene! onaokul ve liselerde okuyan ogrencilerin l l 45'inden biri burs alabilirken, imam-hattp lisclcrindc okuyan her 100 OArenciden birisi burslu okumaktad1r. Cumhuriyet, 26.11.1990.

23


24

ABD'nin Turkiye'ye yapug1 askerf yard1ma yak1n oldugu hanrlan1rsa Sunni islam1n yilhk harcamalann1 dllzenli ~kilde uzerine alacak bir d1$ malt-siyasal gucun onaya c;1kmas1n1n ne denli zor oldugu daha iyi anla$1hr. Boyle bir durumda bugun zaten islami hareketlere akan di$ kaynaklarda cuzi art1$lar olabilir. Ostelik bu kaynaklann 1niktan ne olursa olsun, 6zg11rlukc;u hareketler toplumun baz1 kesimlerinin d1$andan mali, ideolojik veya siyasal destek gormesini yasaklayamazlar. Bu tur destekler ele$tiri konusu olabilir, topluma te$rih edilebilirler, ama yasaklanamazlar. Bu hen1 temel bir prensiptir, hem de 6zg11rlukc;u hareketlerin de dt$ dunyadan destek, guc; ve fikir almaya ac;1k olmas1 gereginin bir sonucudur. Turkiye'de kendini surekli savunma halinde ve son tahlilde devlet partisinin <lumen suyunda tutan 6zg11rlukc;u alomlann yeni bir siyasal c;1g1r ac;malan, onerdikleri siyasal perspektifleriyle geleneksel siyasal cephele$meyi kendi yararlanna alrust etmeleri ic;in gerekli ilk ad1m ne uzmanlara haz1rlaulm1$ bilmem kac;1nc1 "altematif iktisat politikas1", ne de mulkiyet duzeninde koklu degi$ikliklerdir. Bunun ilk ko$ulu, ozgurluk soylemini Turkiye toplumu nezdinde $aibeli k1\an tarihr referanslardan 6zg11rlukc;u hareketlerin her $eyden once kendilerini radikal bir $ekilde s1Y1nnaland1r. Bu referanslar sosyal demokratlar i<;in Kemalist cumhuriyet ink1laplanna sadakat, Kemalizmin ruhuna teslimiyet, sosyalist c;evreler ic;in ise dar bir oncu kadronun tepeden empoze edecegi devrim $emas1 olarak ozetlenebilecek geni$ anlamda leninizmdir. Muhafazakar hareket, toplumun 6zgurle$mesini ekonominin serbestle$mesi fikrine indirgeyip, usta bir el maharetiyle hedef $3$trtmas1 yapmaktad1r. Bir yandan rkonomide simgesel serbestiler (omegin 6zelle$tinneler) gen;:ekle$tirirken, diger taraftan yogun bir mudahaleci politika (10-15 trilyonluk butc;e ac;1gi, uygulanan kur politikas1, yogun devlet ihaleleri, tC$vikler, dar bir giri$imci c;evresine saglanan ac;1k destek...) uygulamaktad1r. Buna paralel olarak, devletin zaten bunaluc1 mudahalesine surekli maruz kalm1$ olan fikir ozg11rlugunun yan1nda, inane; ve ya$am tarz1 ozgurlugu de bu kez Sunni orf ve adetlere uymayanlar aleyhine daralulmaya c;ah$1lmaktad1r. Toplumla diyalog kurmakta daha ba$anh olan muhafazakar soylem, Turkiye toplumu ic;inde var olan merkeziyetc;iotoriter egilimleri kendi muhafazakar devletc;iligine tahvil etmek konusunda geleneksel Kemalistlerden daha da ba$anhd1r. Onumuzdeki donemde bu ba$ans1 giderek de anacaknr. Ozgurlukc;u hareketlerin mucadeleyi devlet ic;i siper kapma mucadelesi olmaktan htzla c;1kanp, bunu toplum ic;inde surduriilecek ideolojik-kulrurel miicadele alan1na c;ekebilmeleri ic;in Kemalist mudahale aygitlann1n IDC$ruiyetini ele$tir-

rne tekelini dindar muhafazakar soylemin tekelinden kurtarmahd1rlar. Bunun yan1nda ozgurluk<;u hareketlerin h1zla tarO$marun gl1ndemine getirmeleri gereken soru, Kemalistlerin konu$ulmas1ndan, tart1$1lmas1ndan deh$ete kapild1klan , "Turkiye toplumunun birliktelik temeli nedir?" sorusudur. Bu soru sadece Turkiye'de ya$ayan Kurt nufusun haklann1 gundeme getirmek ic;in sorulmamahd1r. Bu son derece onemli konunun yan1nda soruhnas1 gereken soru Turkiye toplurnunun birlikteliginin temelinde islam1n m1 yatugi sorusudur. Turkiye toplumu gerc;ekten yiizde 99'u Musluman oldugu ic;in mi birliktedir? Bilindigi gibi isteyenler boyle bir orana Kemalizmin laiklik ucubesi uygulamalanndan biri sayesinde varmaktad1rlar. Nufus kurugune TC vatanda$lann1n dini i$lenmekte; H1ristiyan veya Yahudi olmayan herkes neredeyse ocomatik olarak islam yaz1\maktad1r. Cumhuriyetin ilk y1llanndan beri H1ristiyan ve Yahudilerin ulkeyi akin akin terketmeleri sonucunda, laik TC devleti vatanda$lann1n yuzde 99'unun dini, devlet kutuklerinde islam olarak kay1thd1r. Laik TC devleti gereginde gayn resmt $ekilde kendisinin fiilen "Musluman Turk Devleti" oldugunu ilan edebilmektedir. Boylece bu konuda laik olmayan birc;ok Musluman devletten daha curetli bile davranabilmektedir. l 930'larda bu 6nle1n Musluman olmayan TC vatanda$lann1n ay1rt edilebilmeleri ve fiilen baz1 kamu haklanndan yararlanamamalan i<;in yururlukte b1raktlmt$Ur. Bug11n ise TC devletinin bu uygulamay1 surdurmekteki yaran nufusun resmen hepsinin Musluman oldugunu iddia edip, islami mucadeleye roplum ir;inde me$ruiyet alan1 b1rakmamakor. Nitekim Kemalistlerin bugl1n Diyanet i$leri Ba$kanhgi'na yonelttikleri esas ele$tiri, bu kurumun "sanki nufusun buyiik c;ogunlugu Musluman degilmi~cesine Muslumanlan Musluman yapmaya u~mas1"d1r. Asbnda islami hareketler bir cephesiyle mucadelelerinde hakhd1rlar. <;:unku Turkiye'de ger<;ekten nufusun yuzde 99'u Musluman degildir. Cenazesi camiden kalkan her Turk vatanda$t, oglunu sunnet ettiren her anne-baba Musluman m1d1r? Buyuk kentlerde dinle bir alakalan olmayan haun saY1hr bir kitle vard1r. Bunlar ne orur; tutarlar, ne namaz k1larlar, ne de hacca giderler. Arna "ak$am kafalan bir guzel c;ekelim" denince "in$3llah" derler. Cenaze namaz1 oncesinde caminin avlusunda bekle$irler. Erkek c;ocuklann1 adet yerini bulsun diye sunnet ettirirler. Bu kesim ic;in ad1 gec;en pratikler, bayram ziyaretinde goturulen hediye gibi dint vasfiru neredeyse kaybetmi$, sivil ritueller haline donli$mli$tlir. Turkiye toplumu bir yanda dini pratikle pek ah$veri$i olmayanlann, diger yanda ise elinden geldigince islam1n be$ farz1n1 yerine getirmeye c;ah$anlann yanyana, ir;ic;e ya$aBirikim 20 I A r al1k 19 90


d1gi, kendine Mush1man diyenlerin ic;inde sadece Silnnilerin bulunmad1g1, Turklerin yan1nda Kurtlerin ve diger etnik/dini az1nhklann da yer ald1g1 homojen olmayan bir toplumdur. Ho1nojen toplum saplant;ts1n1 ta~1yan Kemalisi devlet guc;leri, Turkiye toplumunun dinamizminde temel unsuru olu$turan bu ic;ic;e y<..,anan heterojenligi silrekli yads1yarak, Sunni islami hareketin otoriter emellerinin ilzcrinde ye$erecegi bir me?ruiyet zeminini kcndi elleriyle yaratm1$lard1r. Bugiln Sunni islami hareketin, Musluman topluma Musluman devlet gerekir iddias1n1 temellerinden sarsacak <;tki$, Turkiye toplumunun birlikteliginin esas harc1n1n ne Turkluk ne de islamlik olmad1g1, hele Sunni islam olman1n hie; olmad1g1n1n guvenle vurgulanmas1d1r. Nas1l islami hareketler mescit, ba$6rtusu, dint egitim, vb... haklann1 inane; ve inatla savunuyorlarsa, kendilerini Muslilman olarak tan1mlamayanlann da oruc; saatlerinde d1$anda yemek yiyebilmek, cenazesini camiden kald1rmamak, c;ocuguna din dersi verdirmemek, kamu veya 6zel sektorde i$e ahn1rken dini/etnik nedenlerle dt$lamaya tabi k1hnmamak, arzulad1g1 dili kullanmak, c;ocuguna istedigi ismi vermek vb... haklann1 da ayn1 guven ve guc;le savunmahd1rlar. ic;eriye ba$6rtusuyle ginnek i<;in gene; kizlar ilniversite kapdannda hakh yilruyil$ler yaparlarken, c;ocuklann1n din dersine zorla ginnesini istemeyen veliler neden elleri kollan bagh otururlar? NeI

lfl

den devlet guc;lerine c;1kartuklan c;agnlarla yetinirler? Taleplerinin ba$6rtilsilyle ilniversiteye girebilmek kadar hakh oldugundan m1 ku$kulan vard1r? Yoksa kendilerini toplum ic;inde mi g6r1nemektedirler? Ozgurlukc;:u harcketlerin toplum ic;inde, geleneksel devlet gilc;:leri ve onlann tahayyul dunyas1ndan mumkun oldugu kadar uzak ve 6zerk kendi dilnyalann1 olu$turmalan gerekmektedir. i$te o zaman 6zgilrlilkc;u hareketler radikal islami hareketlerin 6nune devleti degil, kendi varhklann1 koruman1n me$ruiyeri ic;inde c;1kabilecekler, heterojen toplumun dinamiklerini "totaliter" egilimlere kar$1 toparlayabilecekler ve siyasal c;at1$ma alan1n1 Kemalist devlet<;ilikle dindar devletc;:iligin tekelinden kurtarabileceklerdir. Bu ise iddiah, tabulan tart1$ma konusu yapan, bir fikrin, bir kurumun, bir ismin muze bekc;iligini yapmakla yetinmeyen insanlann hareketliligi demcktir. Ozgurlilkc;u hareketlerin yeni bir siyasal c;1g1r ac;abilmesinin ve bunu 6zgilrle$me simgesi 1$tg1nda geli$tirebilmelerinin 6nko$ulu bu 1$tgtn her $eyden once kendilerini ayd1nlatmas1d1r. Turkiye'de kendilerini ozgurlilkc;il olarak tan1mlayan kesimler tariht $artlanmalan gcregi bu 1$tktan genellikle korkagelirler. <;:ilnku bu, nas'a teslim olmayan, toplumun kun1cu gilcil olarak once kendine gf1venen insanlann ta$1d1g1 1$lklir. Turkiye'de kendilerini ozgurlukc;u aknn ic;inde yer almaya aday olarak gorenler once tasanmlannda kendilerini ozgilrle$tirmelidirler.

• • ' KITAP! lffi DEN.. BIR .

TURKIYE TOPLUMUNUN BU NALi Mi •

AHMET INSEL

TURKIYE TOPLUMUNUN BUNALIMI I AH,/ET HjSEL

Ahmet insel, bir yanda TC devletini kuran ve surduren kadrolann obur yanda ''sivil" politikac1lann yerald1g1 iktidar ili$kileri ve 9at1$malanna egiliyor. Arna as1I onemlisi, devletin toplum hayat1na, toplumsal geli$meye vurdugu damgaya ve topluma dayat11g1 ili$kiye dikkat 9ekiyor. Turkiye toplumunun son y1llarda yogunla$ml$ olarak ya$ad1g1derir, bunal1m1n hem tarihi koklerini hem guncel nedenlerini ayd1nlatmada ilk ad1m1n, butun projektorleri ve gozleri devlete dogru 9evirmek oldugunu ileri si.iren yazar, temel sorunsah a91s1ndan onem ta$1yan, islam kar$1s1nda devlet, laiklik, milliyetc;ilik, Ti.irk siyasi partileri ... konulann1 ele ahyor. insel aynca, Turkiye toplumunun ya$ad1g1 bunahmdan 91k1$ yollann1 ara$11nrken, hem bir temel kavram olarak demokrasinin ic;erigini ayd1nlatmaya c;all$1yor, hem de bir sosyalist demokrasi perspektifi olu$1urmaya yonelik onermelerde bulunuyor.

25


Bir filozof olarak Althusser

Althusser'i okumak SAFFET MURAT TURA

can gibi buyuleyici bir soylemi vard1, ne de Foucault gibi dii$flniilmemi$in s1n1rlann1 zorlamaya c;ah$1yordu. Althusser sonunda bir Marksist idi. Marx da, yeniliklere ac;ilan, belki biraz da "ziippe", bu gene; "entel"ler ic;in fazla bilinen bir $eydi. Ben, belki arkada$1anm kadar iyi bir felsefe egitimi almad1gim ic;in ya da onlardan daha az zeki oldugumdan, Althusser'i fazla onemserdim. Onu yetmi$lerin "eski Birikim"inde tan1m1$ ve h1zla esas kaynaklara y6nelmi$tim. Onda olmayan erdemleri de buldugumu sanmt$ olabilirim, an1a sonuc; olarak on b~ y1lhk felsefe okumam1 en verimli $ekilde yonlendiren c;agda$ filozof Althusser oldu. Zaten bu yaz1y1 bir bakima vicdan muhasebesi sonunda kaleme ald1m. Bir sure once psikiyatrinin en sayg1n ve temel "textbook"unun son bask1s1nda, yt:1zyihm 1z1 en c;ok etkileyen birkac; psikiyatr aras1nda lacan achn1n gec;tigini gormek benim ic;in $a$1rtlc1 oldu. <;unkii Lacan, ya$arken, belki kulturel yaz1n alan1nda etkHi olmu$tu, ama psikiyatri disiplini c;erc;evesinde teorisini yaygin bir $Ck.ilde kabul ettirememi$ti. Oliimiinden yakla$1k on yil sonra boyle bir iti~ar iadesi (ustelik biyoloj ik psikiyatrinin kesin egemenligini kurdugu $U gunlerde) gerc;ekten de $a$1ruc1 olsa gerek. Foucault'nun bugun bize ne katt1g1n1, -ya da ashnda belki de hic;bir $ey katmad1gin1- $imdi tartl$mak istemiyorum. Althusser'e gelince: onun biraz talihsiz bir insan oldugunu dli$liniiyorum. iki kez talihsizdi. C:unku ilk olarak, c;ok 6ne1nli felsefe tezleri geli$tirmi$ olmas1na ragmen, bir fi lozof olmaktan c;ok bir Marksist politikac1 gibi ele$tirildi. Dli$iiniiyorum da eger felsefesini Marksizmden biraz daha bagi1nsiz bir $ekilde, belki hafif akademisyen bir uslup ile dile geurseydi, bugun ad1 "resml felsefede" Kuhn'dan once an1hrd1.

O n yil kadar once, her cumartesi gllnu Bogazic;i Oniversitesi'nde felsefe dersinden c;1kan bir grup ogrenci Bebek'te bir ufak kahvede toplan1rd1. Bu grupta, universitenin c;e$itli fakultelerinde okuyup, ek ders olarak felsefeyi sec;en ogrenciler, dersleri veren sayin Hilmi Yavuz'un ozel iznini alm1$ birkac; up ogrencisi ile birkac; yeni mezun up doktoru da vard1. Ben de onlardan biriydim. Bebek toplanulannda $iir, sanat, bilim ve ozellikle felsefe konu$ulurdu. Wittgenstein, Feyerabend ya da bir ba$kas1n1n tart1$1ld1gi olurduysa da, genellikle sohbet <loner dola.$1r $U fie; Frans1zda yogunla$1rd1: Foucault, lacan ve Althusser. Once lacan oldu, sonra Foucault, $imdi de Althusser. San1nm boylece zaten fiilen tarih olmu$ bir donem, resml kay1tlar ac;1s1ndan da tarihe gomiiluyor. Simdi bak1yorum da, biz bu uc; Frans1z1 kendi ya$amlanm1z1n -umut ederim- ba$1nda, ama onlann ya$amlann1n sonunda yakalayabilmi$iZ. Bu bile bir $eydir diye dii$iinuyorum: bir zamanlar mesela Kant'1n oldugunu duyup da uzulen kac; ki$i vard1 acaba istanbul'da? l. ALTHUSSER

26

Biz, o grup, bu iic; Fransizdan c;ok $ey beklemi$tik. Ne beklemi$tik? Kesin bir yan1t vermek giic;: ama biraz genc;lik heyecan1 ile olacak, onlann binlerce y1lhk kiiltur tarihine -bize yara$1r- bir sonsoz yazd1klann1 umut etmi$tik. Elbet, biitiin yiiksek beklentiler gibi bir du$ k1nkltg1. .. Zaman ic;inde onlar da insanhg1n kultur tarihindeki mutevazi yerlerini alarak, bir bir bizi terk ettiler. Acaba gerc;ekten, onlardan geriye ne kald1? Ashna bakarsan1z, bu iic; Frans1zdan aram1zda en az saygi goreni -maalesef- Althusser'di. Onun ne la-

Birikim 20 I Aral ok 19 9 0

•


Arna Althusser Marksist c;cvrelerde en az1ndan c;ok yak1n bir gec;n1i~e kadar ge<;erliligini koruyan -ve fevkalade ilkel bir cle$tiri tarz1 olan- "yaftalayarak ele$ti1i"den nasibini almas1na imkan veren bir soylem geli$tirdi. Ancak bir filozof olarak degil ele$tirilrnek, anla$ilrnad1 bile. Althusser'in ikinci $anss1zhg1 ise "hasta" ohnas1yd1. 3ir filozof ic;in "deli" vltnaktan Jaha kotu ne olabilir? Ostelik Althusser'i n uygun bir tedavi gorrnedigini dii$iinn1ek ic;in sebeplcr var. ilk olarak Althusscr psikanalize fazla gC1venirdi. Sonra, eger biyolojik tedavi yonternleri uygulanm1$ olsayd1, en az1ndan bilinen "facia" engellenebilirdi diye dli$linuyoru1n. An1a herhalclc boyle bir teclaviclen Althusser'in felsefi uretkenligi de nasibini ahr vc belki de bugun ondan kalan eserlerinin pek az bir bolurnunu gen;:ekle$tirrni$ olurdtL Bu da rnadalyonun obur yuzil tabii. Acaba hastahg1 eserini ne ~eki ld e etkiledi? Bu soruyu kendirne c;ok 路sordum. Ostelik ba$kalann1n da yan1n n1erak cttigini dil$ilnClyorum. insanlann cevap arad1g1 sorulan ~u ya da bu ahlaki gerek<;e ile gorrnezden gelrnenin bir tur buclalahk olduguna inan1yorurn. 0 halde bir filozofu , psikiyatr gozuyle olc;up bic;rnem baz1 insanlan -hakli olarak- rahats1z etse bile yukandaki soruya k1sa bir yantt verecegim. Marx ic;in adh kitab1111n ba$1ndaki notta Althusser'in, Stalin donerninin unlu "proleter bilimi-burjuva bilimi" ikiligine bagh oldugunu itiraf euigini goruyoruz. Kendi felsefesi de bu tezin ~iddetli bir ele$tirisine dayann1akla beraber gene de katt bir aynm c;izgisi c;ekrneyi surdurur: Bu sefer "burjuva bilimi-proleter bilimi" $eklinde degil de "bilirn" ile "ideoloji" aras1nda. Bu, Althusser'in "yanlma" (spliting) irekanizrnas1 kulland1g1n1 gosterir kanaatindeyi1n. Osrelik Althusser kendi geli~tirdigi tezlerin ashnda ~1arx taraf:tndan, arna fark1nda olmadan ifade edildigini, bir ba$ka deyi$le Marx'1n kendi kurdugu Marksizrnin ne oldugunun farlonda olmad1gtn1 iddia eder. Boyle bir dli$ilnce psikanalitik teorinin bir model olarak ba$anyla kullan1ld1g1 Althusser felsefesi ic;inde bir "hezeyan" olarak degerlenditilemcz. Ancak Althusser'in "yansama" (projection) rnekanizmas1 (belki de "yans1tarak 6zde~le$me" rnekanizmas1) kulland1g1 $eklinde yorurnlanabilir. "Yanlma" ve "yans1tma" mekanizrnalann1n birlikte kullanilrnas1 da Althusser'in "paranoid" ($ilpheci-hezeyan egilimli) bir yap1s1 oldugunu gosterir. Bu yap1, yukanda ornekledigirn $ekilde eserinin ana hatlanna ve burada ele alarnayacag1rn aynnnlanna (Marx'1n gene; Marx ve olgun Marx diye ikiye aynlrnas1na, olgun Marx'1n kendi ic;inde aynca yanlrnas1na, ekonomi-politigin tamamen bir ideoloji olarak ele ahn1nas1na, "semtornal okurna" bi<;i1nine vb.) yans1rn1$t1r. Ancak bir filozofun yargilanacag1 yer psikiyatri klinigi degildir. Althusser paranoid yap1s1na

ragrnen ya da bu yap1 sayesinde dunyada benzeri olrnayan degil ise bile, e$i olmayan bir felsefe kurrnu$tur. Ben bu yaz1da Marksist Althusser'i degil filozof Althusser'i on plana ta~1 yacag1m. 0, belki, pek <;ok Marksist du~unurun iddia ettigi gibi Marx'1 yan h~ yorurnlam1~11r. Arna, bu, filozof Althusser'in yanh$ yorumlanmas1na sebep ve zernin olu~turrnamahd1r. Alchusser bir donernin rransa's1nda 路'yap1salc1hk" ach verilen ak1m i<;inde degerlcndirildi. Ashnda onun nc olc;ude yap1salc1 oldugu tarU$rna gotilrilr. Eger ger<;ck anla1nda yap1salc1lar (1nesela Levi-Strauss, Barthcs vb.) goz onune ahn1r ise Althusser'in (Foucault, hatta bir 6l<;C1de Lacan gibi) baz1 yap1salc1 olc;utlere uy1nad1g1 gorulur. Ancak Althusser'in ozellikle "teorik sorunsal" kavran11n1n yap1salc1 egilimler ta$1d1g1 da ac;1kt1r. Ancak ister dogru ister yanh$ olsun Althusser'e yap1salc1 dcmek, sadccc onu yaftalarnak anlam1na gelir ki, bu da onu ne anla1nay1 ne de e le~tir颅 meyi kolayla$ttnr. Yap1salc1 denen ak1rn Fransa'da Sartre varolu$<;Ulugu ile polemik ic;inde parlad1. Birey, ozgurluk gibi tcn1alan a<;1kc;a reddeden, ara$t1rrnalann1 dilbilim yontemi ile surdurmeye <;ah$an bu ak1rn gorebildigim kadanyla <;ag11n1z1n son buyuk ak1rn1 oldu. Yap1salc1hk sonras1 kultur ya~am1 daha "anar$ik" bir gorunurn sunar. Boyle bir gene! kulturel c;erc;evede Althusser ilk bak1$ta yap1salc1hktan etkilenrni~ bir Marksist dil$linur gibi kar$1n11za c;1kar. Eserinin ramam1nda gorilnurde ~u konu tart1$1hr: Tarihi maddecilik (ya da Althusser'in tercih ettigi ifade ile "tarih bilirni") Marx taraf1ndan kurulrnu$ yeni bir bilimdir. Bu yeni bilirnin kurulmas1 da fizigin , kirnyan1n vb. kurulrnas1 ile ayn1 episten1olojik ozellikleri ta$1r. Karl Marx'1n birey olarak kenclinden once egemen olan teorik ideolojilerden (yani Hegel, Feuerbach ve ekonorni-politikten) etkilendigi dogrudur. Ancak bu etki sadece Marx'tn genc;lik eserletinde ortaya c;1kar. Oysa olgun Marx'1n temel teorik sorunsah butun bu ideolojilerden "kopmu$", ta1namen ozgul bir bilirn ortaya c;1krn1$t1r. i~te bu sebeple Marx'1n genc;lik eserlerini Matksiz1ne dahil etrnemek gerekir. Ostelik olgun Marx'1n yazd1gt her sanr da Marksizrne dahil degildir. Her $eyden once Marx'in dil$ilncesinde meydana gelen buyuk devrimi gormek gerekir. Marx'dan yapilacak bir ahnttn1n bu buyuk dii$ilnsel devtimin "yap1s1na" ne olc;ude uydugunu hesaba katmak ternel k~uldur. Ashnda boyle bir Marx yorurnu gene! olarak kabul goren yorumlara pek benzernez. Gene! anlaY1$a gore Marx ba$1ndan beri bir olc;ude Marksis.ttir. Gerc;i gene; Marx'da Hegel, olgun Marx'da da ekonomi-politik etkisi gorulur. Arna olgun Marx, Hegel'den ald1g1 "diyalektik" yonterni ekonorni-politige uygi.ilarnaktan ba$ka bir $CY yaprnarnt~ur. Dolayis1yla _gerek Hegel,

27


Feuerbach ve ekonomi-politik ile Marx aras1nda gerekse gene; Marx ile olgun Marx aras1nda bir kopu$ degil, bir sureklilik, bir evrim vard1r. Hegel ile Marx aras1nda bir kopu$ oldugunu ilk kez ileri suren Althusser degildir. Baz1 6nemli italyan Marksistleri ve ikinci Entemasyonal dii$iinurlerinden baz1lan bu tezi daha once ileri siirmi.i$ti.i. Ancak Althusser soz konusu "kopu$"u tamamen yepyeni bir epistemolojik c;erc;eve ic;inde tart1$1p, tan1mlamaktad1r. i$te Althusser ele ahn1rken genellikle onun bu felsefi yonu gozden kac;1nhr. Bir Marksist olarak degerlendirildigi zaman da, "Marksizmin i$c;i s1n1fi ile dogrudan baglant1s1n1 kesen" bir teori kunnakla, hatta "pozitivistlik"le suc;lanm1$tlr. 1 Benim buradaki amac1m filozof Althusser'i incelemek oldugu ic;in bu tipte ele$tirileri goz onune almayacag1m. Althusser'in temel felsefe kavramlann1 geli$tirdigi iki kitab1; yani Marx ic;in ve Kapital'i Okumak henuz Turkc;e'ye c;evrilmedigi ic;in a$ag1da yurutecegim c;ah$may1 tartl$maya ac;mak guc;le$iyor. Ote yandan da bu yaz1ya Althusser'in Turkiye'de okunmam1$ ve ashnda temel felsefe kitaplan clan bu iki kitab1 bir olc;ude olsun tan1tmak odevini yukluyor. 2. ALTHUSSER'iN TEMEL FELSEFE KAVRAMLARI

28

Althusser gene; Marx ile olgun Marx aras1ndaki kopu$u, bir ba$ka deyi$le Hegel, Feuerbach, ekonomipolitik gibi "ideolojiler" ile "tarih bilimi" aras1ndaki kopu$u ilk bak1$ta oldukc;a basit gozuken iki kavram arac1hg1 ile dii$iinur: "Epistemolojik kopu$" ve "teorik sorunsal". Bu kavramlar Althusser taraf1ndan sadece Marksizme uygulanm1$tlr, ancak turn bilim tarihine uygulanabilecek bir giice sahiptirler. Nitekim baz1 ogrencileri bu yonde c;ah$malar yapml$Clr. Soz konusu kavramlann b~langic; tan1mlan oldukc;a basittir. Teorik sorunsal "teorik bir olu$umun (formasyonun) ozgiil biitunsel birligidir." 2 Basit bir ornek sayesinde teorik sorunsal kavram1na ac;1kl1k kazand1rabiliriz. Mesela Marx'1n herhangi bir cumlesinin ne olc;ude Marksist oldugunu saptamak ic;in bu cumlenin Marksist teorik sorunsalda (yani Marksist teorinin ozgiil butiinsel birligi ic;inde) yer ahp almad1g1na, bu sorunsalda nas1l bir yer i$gal ettigine bakmamiz gerekir diyebiliriz. Epistemolojik kopu$ ise "bilimsel bir disiplinin temelinin mevcut (contemporaine) teorik sorunsahnda meydana gelen mutasyondur". 3 Bu tan1m1 anlamak ic;in mutasyon kelimesine ac;1kl1k kazand1rmam1z gerekiyor. Mutasyon esas itibanyla genetik biyblojinin geli$tirdigi bir kavramd1r. Genier bir biyolojik tilrun temel ozelliklerini bir nesilden digerine ta$1yan kimyasal bir kod ile yaz1lm1$ bilgi depolan gibi dii$ilnulebilir. Normal ko$ullarda bu genetik bilgi, hemen he-

men hic;bir degi$iklige ugramadan bir nesilden digerine gec;er. Ancak bazen, bugun yaln1zca kismen bildigimiz nedenlerle, genetik bilgiyi ta$1yan kimyasal kodun yap1s1nda bir degi$iklik meydana gelir. Bilginin kodlanmas1nda meydana gelen bu degi$iklige mutasyon ad1 verilir. Mutasyonlar genellikle hastahkh bireylerin dogmas1na neden olurken, c;ok ender olarak ya$amda kalma $ans1 biyolojik atalanndan daha yilksek clan bireylerin de turemesine yo! ac;ar. i$te bu ikinci durumda turlerin evrimine (ashnda yap1sal bir degi$iklige dayand1g1na gore turlerin devrimine) dogru bir imkan ortaya c;1kar. Althusser "epistemolojik kopu$" kavram1n1 "mutasyon" kavram1 ile dii$iinilrken genetik biyolojiye ortiik bir gondennede bulunmaktad1r. Anlatmak istedigi basitc;e $6yle 6zetlenebilir: Epistemolojik kopu$ teorik bir olu$umun teorik sorunsahnda meydana gelen yap1sal bir devrime dayan1r. Simdi uzun bir yap1salc1hk, dilbilim vb. tartl$mas1na ginneden "yap1" ve "yap1sal degi$iklik" kavramlan hakk1nda basit bir ipucu venneye c;ah$acagtm. Mesela "ikiyuzonuc;" say1s1n1 gosteren 213 ifadesini goz onune alahm. Simdi bu ifadede yer alan ogelerin (yani rakamlann) yerlerin degi$tirir isek 123, 321 vb. gibi farkh sayilan gosteren ifadeler elde ederiz. Demek ki "ikiyilzonuc;" sayis1n1 gosteren 213 ifadesi sadece 1,2,3 rakamlanndan (6gelerinden) degil bunlann birbirlerine g6reli konumlannda i$gal ettikleri yerden kaynaklan1r. Bir ba$ka deyi$le, 213 ifadesinde her bir ogenin "degerini" veren yap1 ic;inde i$gal ettigi konumdur, digerleri ile girdigi yap1sal ili$kidir. (iinkii 213 ifadesinde "2" rakam1n1n "ikiyilz" say1s1n1 gostennesinin sebebi iic;iincii basamakta yer almas1d1r. Eger "2" rakam1 ikinci basamakta yer alsayd1 "yirmi" say1s1n1 gosterecekti. Demek ki yap1 sadece ogelerine indirgenemez, yap1 bu 6gelerin kar$1hkh ili$kilerinden olu$ur. Dstelik her bir ogeye "degerini" veren de yap1 ic;inde i$gal ettigi konumdur. Gem!tik biyolojide de durum benzer bir gorunum ahr. Mutasyonda genetik bilgi kodunun kimyasal 6geleri aras1nda yap1sal ili$ki degi$ir. i$te Althusser gene; Marx ile olgun Marx aras1nda epistemolojik bir kopu$ (mutasyon) oldugunu boyle bir "yap1" kavram1 arac1hg1 ile dii$iinmektedir. "Emek", "sennaye", "diyalektik", "yabanc1la$ma" gibi kelimelerin hem olgun hem de gene; Marx'da ortak olarak bulunmas1 onemli degildir. 6nemli clan bu ogelerin nas1! bir yap1sal ili$ki ic;inde bulundugudur. C::unku teorik yap1da (sorunsalda) meydana gelen de1

M.Lowy, "Objectivite et Point de Vue de Classe Dans le Sciences Sociales Cri." Eco. Pol, Oct.-Dec., 1972, s.18-19. 2 LA!thusser, Pour Marx, Maspero, Paris, 1977, s.24. 3 LAlthusser, Pour Marx, s.24. Biri kim 20 I Aral1k 1990


gi$iklik tum bu ortak ogelerin degerini degi$tirmi$, Bilimsel bilgi daha sistemli deneysel yontemlere dabir ba$ka deyi$le ayn1 kelimeler aruk ba$ka kavram- yanan daha aynnnh bir bilgidir, ama ozunde bilimlan gostermeye ba$lam1$t1r. Althusser'e gore gene;: sel olmayan bilgiden farkh degildir. (iinkii sonuc;: olaMarx'1n kulland1g1 kavramlar tamamen "Hegelci- rak her ikisi de deneyseldir. Epistemolojik sureklilik anlay1$1n1n i.ic;:iincii ic;:eriFeuerbachc;:1" bir ideolojik teorik sorunsalda tan1mmi de "doga bilimleri" ile "insan bilimleri" aras1nda lan1r. Oysa olgun Marx'1n teorik sorunsah farkbd1r: bilimseldir. Bir b~ka deyi$1e olgun Marx, gene;: Marx'- ozde bir farkhhk olmad1gi tezidir. Bu iki bilim alan1n1n konulann1n farkh olmas1 onemli degildir. insan dan epistemolojik olarak koparken Hegel'den de kopbilimlerinde de doga bilimlerinde oldugu gibi deney ffiU$tur. ve gozleme dayanan ortak bir metodoloji kullan1br Althusser'e gore gene;: ve olgun Marx aras1ndaki epis(veya kullan1lmahd1r). temolojik sureksizligi gormeyenler ashnda tamamen Epistemolojik sureksizlik tezi ise daha yeni bir anHegelci bir yakla$1mda; yani evrimci-teleolojik bir la)'1$0r. Epistemolojik si.ireksizligi di.inya c;:ap1nda gi.inyakla$1mda bulunmaktad1rlar. Bu tipte Marx yorumculan $Oyle d11$11nurler: Gene;: Marx'1n sonunda ol- deme getiren T.Kuhn oldu. Kuhn'a gore "olagan bilim" gun Marx'a dogru geli$tigini (evrimle$tigini) biliyoad1n1 verdigi ve 6nemli bir giic;:lugiin ortaya' c;:1kmaruz. Demek ki gene;: Marx, amac1 olgun Marx'a ula$- d1g1 donemde ashnda tum deneysel c;:ah$malar bilim mak olan bir tohum, bir filizdir. Gene;: Marx geni$ ol- adamlann1n iizerinde (gene! olarak orti.ik bir bic;:imc;:iide Hegel (ashnda Althusser'e gore Feuerbach) et- de) anla$Ug1 ve sistemli bir ili$kisi olan kavramlar, inanc;:lar, varsay1mlar ve modellerden ~l u$an "parakisindedir. 0 halde Marx'1n biitiin yapt1g1 Hegel'den ald1g1 diyalektigi ters yuz edip "ayaklan uzerine digma"lar c;:er<;evesinde di.i$i.ini.ilur ve gerc;:ekl~tiri足 koymak" ve sonra da bu yontemi ekonomi-politige lir... Ancak bilim tarihinde oyle baz1 donemler {buuygulamakur. Bir ba$ka deyi$le gene;: Marx'1n (Hegel- nahm donemleri) ortaya c;:1kar ki; amk kaf$1la$1lan bir ci) eserleri, olgun Marx'1n eserlerini amac;:layan bir ev- ya da bir dizi deneysel sonucu mevcut paradigma c;:erc;:evesinde anlamak, dii$iinmek, ac;:1klamak imkans1z rimin ilk ad1m1d1r. Oysa Althusser'e gore 1845 )'lhnda Marx'1n dt1$t1n- bir hale gelir. Bu durumda genellikle ortiik olarak kacesinde buytik bir devrim meydana gelmi$, Marx He- . bul edilmi$ olan varsa)'lmlan, modelleri, inanc;:lan vb. yani "paradigma")'l belirtik hale getirmek, tartl$mak gelci teorik ideolojiden tamamen kopmu$tur. Althusser, Marx'1n "tarih bilimi"ni oldukc;:a kau, gerekir. Sonuc;: olarak yeni bir paradigma kurulur ve "yapJSal-mekanik" kavramlar arac1hgi ile yorumlam1$- bunahm yaratan sorun c;:ozi.ili.ir. Ancak bilim amk yeni t1r. Marx'da gerc;:ekten bir epistemolojik kopu$ mey- bir a$amaya gec;:mi$, olaylan, deneyleri, olgulan farkl1 dana gelmi$ ise bile, bu kopu$un sonunda ortaya <;:1- bir $ekilde di.i$l'lnmeye ba$laml$tlr. i$te bu, bilimde kan Marksizmin, Althusser'in Marksizm yorumlan- devrimlerle ilerlendigini gosterir. Kuhn ile Althusser aras1nda ilginc;: bir benzerlik varna ne olc;:i.ide uydugu aynca tai:t1$1lmas1 gereken (ve zaten c;:ok tart1$1lm1$) bir konudur. Ancak iistlendigi- d1r. Ancak Kuhn'un kavramlan (paradigma ve bilimmiz odev Althusser'in temel epistemolojik g6rt1$leri- sel devrim) daha c;:ok bilim adamlann1n dii$iinme bini ac;:1klamak oldugu ic;:in bu sorunu goz onune alm1- c;:imlerini ko$ulland1ran yap1lar ile ili$kili iken, Altyoruz. husser'in kavramlan (teorik sorunsal ve epistemolojik kopu$) dogrudan teorilerin yap1s1 ile ili$kilidir. 3. EPiSTEMOLOJiK KOPU~ (YA DA MARX iC::iN) Kuhn'un kitab1 ilk kez 1962 )'lhnda bas1lm1$0T, AltAlthusser "epistemolojik kopu$" kavram1n1 ozellikle husser'in Marx ic;:in adb kitab1 ise 1965 )'lhnda yaMarx'1n Hegel'den (ya da olgun Marx'1n genc;:lik eser- yimlanm1$nr. Ancak kitab1n ic;:erdigi makaleler daha lerinden) kopu$unu i$ledigi Marx ic;:in adh kitab1n- once 1960-1964 )'lllan aras1nda ya)'lmlanm1$U. Deda geli$tirmi$tir. Bu kavram1n teorik onemini anla- mek ki Kuhn, Amerika'da akademik alanda Althusmak ic;:in "epistemolojik sureklilik", "epistemolojik ser ise Paris'in ayd1n-Marksist c;:evrelerinde, ayn1 )'11sureksizlik" kavramlann1 ayd1nlatmak gerekir. larda birbirlerinden bagtms1z, ama ana hatlanyla Epistemolojik sureklilik, ashnda klasik deneyci- sadece ana hatlanyla- benze$en felsefeler geli~tirmi$足 pozitivist bilgi teorisinin ic;:erimlerinden biridir. Bu bil- tir. Bu oldukc;:a ilginc;: bir durumdur ve Althusser'in gi teorisine gore her ti.irli.i bilgi deneyden ti.irer, bili- "teorik pratigin ozel bir boyutu oldugu" tezini dogmin ilerlemesi demek, yeni deneysel bilgilerin eskirular gibi yorumlanmaya ac;:1knr. lere ilave olmas1d1r. Boylece bilim, c;:izgisel bir siirekEpistemolojik sureksizligi di.inya c;:ap1nda tartJ$maya lilik c;:erc;:evesinde ilerler, daha dogrusu buytir. a<;an Kuhn olmakla birlikte, bu anlay1$1 di.inyada ilk Epistemolojik siireklilik anla)'1$ln1n ikinci (ve ilki ile baglannh) bir anlam1 daha vard1r: Bilim oncesi bil- ot T.Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yap1s1. c;ev:Niliifer Kuya?. gi ile bilimsel bilgi aras1nda onemli bir fark yoktur. Alan Yay .. 1982, s.45-46.

29


30

kez savunan (Althusser'in akademik alanda da hocas1 olan) G.Bachelard olmu$tur. Zaten Kuhn da birkac:; not ilc bunu belirtir. Ancak Kuhn'un ac;1k-sec;ik iislubuna kar$d1k Bachelard'in edebi gondermelerle zengin bir anlaum tarz1 vardtr. Bu sebeple diinya akademik felsefesine egemen olan Anglo-Sakson gelenej5i Bachelard't gormezden gelmi$tir. (Anglo-Saksonlar Frans1z felsefesine -biraz pejoratif anlamda- edebi felsefe derler.) Bachelard'tn 6zellikle iizerinde durdugu epistemolojik kopu$ bilimsel olmayan zihniyet ile bilimsel zihniyet arastnda yer alan kopu$tur. Simdi Bachelard'tn ~gtdaki saorlann1 izlen1ek bizi 6nemli sonuc;lara gotiirecektir: "Biitiin saghkh (correcte) nesnel deneyler, subjektif bir yanh$tn diizeltilmesini belirlemelidir. Fakat yanh$lar tek tek kolayca Y1k1lamaz. c;:unkii onlar kar$thkh olarak birbirine baghdtr (e$giidumliidur). Bilimsel zihniyet (!'esprit scientifique) bilimsel olma•an zihniyeti y1kmadan kendini kuramaz" 5 Bu saurlarda dikkat edilmesi gereken nokta, bilim;el olmayan zihniyetin tek tek rastlanusal yanh$lara sahip olmay1p, yanh$lann1n sistemli bir ili$ki ic;inde ofmas1d1r. Bir ba$ka deyi$le bilimsel olmayan dii$iincenin (Althusser'in vurgusu ile ideolojinin) sistemli bir 6riintiisii vard1r. Bu sebeple bilimsel zihniyetin kurulmas1 koklii bir kopu$ gerektirir. A$ag1da Marx'tn ekonomi-politik ile kopu$unu ele ahrken bu sisten1li yanh$lan konusuna tekrar deginecej5iz. Ancak $imdilik geli$im psikolojisinden alacagtmiz bir 6mek, sistemli yanh$lann ne an lama geldigini kabaca gosterecektir. c;:agda$ psikolojide Binec zeka testlerini geli$tirdikten sonra, bu testier degi$ik ya$ gruplanndaki c;ocuklara uygulanmt$tlr. Sonuc; olarak ya$ ilerledikc;e dogru cevap say1s1n1n artt1g1, dolay1s1yla zekan1n artt1g1 gorulmii$tflr. Bu durumda da c:;ocuklann eri$kinlerden daha aptal oldugu, giderek ya$la zekantn ilerledigi, evrimle$tigi dii$iiniilmii$t0.r. Oysa o s1ralarda gene; bir bilim adam1 olan Piaget dogru cevaplann say1s1 ile degil, yanh$ cevaplarla ilgilendi. Bu c;ah$man1n sonunda belli ya$ grubundaki c;ocuklann aynt yanh$lan yapug1n1 saptadt. Oyleyse c;ocuklar belli problemleri c;ozemedikleri ic;in geli$iguzel yanh$lar yapm1yordu, bu problemJeri belli bir $ekilde dii$iindukleri ic;in sistemli yanh$lar yap1yordu. Bu da belli ya$ gruplanndaki c;ocuklann eri$kinlerden daha az dU.$iinebildiginden c;ok, eri$kinlerden (ve diger ya$ grubundaki c;ocuklardan) nitel olarak farkh dii$0.ndugunu gosteriyordu. Yani zeka c;izgisel bir geli$im izlemiyor, birbirinden nitel olarak farkh evrelerden gec;iyordu. i$te sistemli yanh$lar farkl1 zeka evrelerinin, farkli "zihniyetlerin" belirtisiydi. Piaget buradan hareketle hala gec;erliligini koruyan bir psikoloji okulu

kurmu$tUr. Sistemli yanh$ anlay1$1n1 yukanda Bachelard'dan aktard1g1n11z sanrlarda yerine koyarsak, bilimsel zihniyet ile bilimsel olmayan aras1nda nice! degil nitel bir farkhhk, bir "kopu$" oldugu iddias1n1 daha kolay anlayabiliriz. Bachelard'tn tezi eger yeterince ayd1nhk bir $ekilde delillendirilebilir ise, klasik deneycipozitivist bilgi ilerlemeciligi tezine ciddi bir itiraz olu$turur. Bu bak1mdan Althusser'in Marx ile Hegel (yani bilim ile ideoloji) aras1ndaki kopu$ konusunda 1srar etmesi anlamhd1r. Althusser, epistemolojik kopu$ kavram1n1 "zihniyet", "subjektiP', "objektiP' gibi kismen psikolojik gondermeleri olan kavramlarla di."t$iinmez. Yani ashnda o da Bachelard'dan kopmu$tur. Althusser epistemolojik kopu$ kavram1n1 teorik sorunsal kavram1 ile du$11nur. Ostelik Althusser'in bu yeni "epistemolojik kopu$" kavram1 sadece bilim oncesi dii$U.nce ile bilin1 aras1nda yer alan kopu$a degil, ayn1 zamanda bir bilirnin ilerlemesi s1ras1nda birbirini izleyen, birbirinin yerini alan bili1nsel teoriler aras1nda yer alan kopu$a da uygulanabilir. Ashnda bu durum Althusser'in temel tezleri bak1n11ndan olumsuz bir durum yaraur. Nitekim Althusser ve ogrencilerinin bu sorunu gordugii anla$thyor. Baz1 ogrencileri bu iki tipte epistemolojik kopu$U birbirinden ayirmaya c:;ah$ffil$ ve ilki ic;in (yani ideloji ile bilim aras1nda yer alan kopu$ ic:;in) "epistemolojik kopu$" ad1n1korurken, ikincisine (yani kurulmu$ bir bilimin geli$imi s1ras1nda birbirini izleyen bilimsel teoriler aras1nda yer alan kopu$a) "bilim-ic;i yanlma" ad1n1 vermeyi dU.$U.nn1ii$tur.6 ideoloji ile bilim aras1nda yer alan kopu$a (ki bundan sonra ideoloji-bilim kopu$U ad1n1 verecegiz) ornek vermek gerekirse, Euclid taraf1ndan geometrinin kurulmas1, Gali le ve Newton taraf1ndan fizigin kurulmas1, L..avosier taraftndan kimyan1n kurulmas1 ve (Althusser'e gore) Marx taraftndan "tarih bilimi"nin kurulmas1ndan s6z edebiliriz. Bilimin ilerlemesi s1ras1nda birbirini izleyen teoriler aras1rtda yer alan epistemolojik kopu$a (ki bundan sonra bilim ic;i kopu$ diyecegiz) en ac;1k iki 6rnek geometride Euclid ile Lobache\vski aras1ndaki kopu$ ve fizikte Ne\vton ile Einstein aras1nda yer alan kopu$tur. Yukanda da belirttigim gibi ashnda Althusser'in epistemolojik kopu$ kavram1 bu her iki tipte kopu$a da uygulanabilir. Fakat Althusser'in temel tezleri ac;1s1ndan en az1ndan ideloji-bilim kopu$unun c;ok daha koklu bir kopu$ oldugunu gosterebilmesi gerekir. Ancak bu pek kolay bir odev gibi durmamaktadtr. BelG.Bachelard, La Philosophie du Non, Paris, 1940, s.8. 6 M.Fichant et M.Pecheux, Sur l'Hi.stoire de.s Sciences, Maspero, Paris, 1974, s.12. 5

Birikin120/Ara l ik 1990


ki de Althusser'in baz1 ten1el tezlerinden vazgec;mek bile gerekebilir. Bu konuyu ileride ele alacag1z. Simdi Althusser'e gore epistemolojik kopu$un nastl meydana geldigini gorelim. Althusser'e gore bilim yapmak toplurnsal bir pratiktir ve diger toplu1nsal pratikler gibi (yani uretim pratigi, ideolojik pratik, politik pratik gibi) kendi ozerk alan1na sahiptir. Bir ba$ka deyi$le bu pratigin tarihinin kendi ic;inde (de) izlenmesi gerekir. Bu asltnda bir bak1ma yeni bir tezdir. C:unku klasik epistemoloji zaten bilgi uretimini tamamen soyut bir di.izeyde, tamamen toplum d1$1 bir alanda ele ahr, bilgi i.iretimi nin toplumsal boyutunu goz oni:tnde bulundurmaz. Buna kar$1hk bilgi sosyolojisi de bili1n tarihini tamamen bir sosyolojiye indirgemek egil/mindedir. Bu durumda da bilgi uretiminin ozerkligi tehlikeye dii$er. i$te bu baglamda Althusser, ilk b~kt$ta sanki bir ii<;:iincu yoldan bahseder gibi gozukur. Teorik pratigin kendi ozerk tarihi vard1r, ancak bu tarih, diger pratiklerin ozerk tarihlerinde oldugu gibi, diger pratiklerin tarihleri ile kaf$1hkl1 ili$ki ic;indedir. Fakat Althusser teorik pratigi i$lerken onu tum tarih ic;ine yerle$tirmeyi ihmal etmi$, boylece ozerklik on plana c;1km1$, bir ba$ka deyi$le klasik epistemoloji c;erc;evesi a$tlamam1$!IT. Teorik pratik, diger pratikler gibi, bir birinci materyali (hammaddeyi) bir uriine donii$ti.irmeye dayan1r. Althusser bu teorik pratik tezini Marx'1n 1859 tarihli Ekonomi Politigin El~tirisine Giri$'inde kulland1g1 kavramlarla ili$kili olarak dli$ilnmli$tilr. Marx bu c;ah$mas1nda bilginin "dfl$i.incede soyuttan dl1$ilncede somuta yukselmek" oldugunu soyler. Althusser'e gore teorik pratigin birinci materyali (hammaddesi) mevcut ideolojik veya bilimsel te0rik olu$umlard1r. Marx'1n "di.i$ilncede soyut" dedigi bu olu$umlara Althusser "Genelleme l" ad1n1 verir. Bu hammadde (Genellemc 1) uzerinde etkili olan uretim arac1 Althusser'in umak ic;inde "teori" dedigi $CYdir. Bunlar yeni kavramlar ve varsay1mlardan olu$an yap1lard1r. Althusser bunlara "Genelleme 2" ad1n1 venr. Genellen1e 2'nin (uretim arac1n1n), Gcnelle1ne l 'e uygulanmas1 ile elde edilen iiriine Althusser Genelleme 3 ad1n1 verir. Bu, Marx'1n "dii$iincede somut" dedigi bilgidir (teorik bilgi). i$te epistemolojik kopu$ bu sure<;: i<;:inde ger<;:ekle$ir ve Genelleme 1 ile Genelleme 3'u yap1sal olarak birbirinden ay1nr. Asltnda Genelleme l ile Genelleme 2 aras1nda da bir epistemolojik kopu$ vard1r. Ancak Althusser bu sorunla ilgilenmez. Simdi Marx ic;in'den birkac; satJr izleyelim. "Genelleme 1 ile Genelleme 3 aras1nda asla 6zel bir 6zde$1ik yoktur, daima gerc;ek bir d6nil$iim vard1r. Bu donfl$iim gerek ideolojik bir genellemenin bilimsel bir genellemeye donii$iimii (mesela Bachelard'1n "epistemolojik kopu$" dedigi bic;im alnnda ortaya c;1-

kan mutasyon) sayesinde, gerek eski bilimsel genellemeyi "kapsayarak" reddedcn, yani bu eski bilimsel genellemenin "goreliligini" ve duruma bagh (suberdonne) gec;erlilik s1n1rlann1 tan1mlayan yeni bir bilimsel genellemenin flretimi sayesinde ger\ekle$iT. 7 Yukandaki ahnnda ozellikle $U ifadenin alt1n1 c;izmek istiyorum: "eski ... genellemenin goreliligini ve duruma bagh gec;erlilik s1n1rlann1 tan1n1layan yen i bir ... genelleme". Bu ifade Althusser taraf1ndan sadece bilim-i<;i kopu$ i<;in ileri suriilmii$tt1r. Ancak daha sonra gorecegimiz gibi ideoloji-bilim kopu$una da uygulanabilir mahiyettedir. i$te Althusser epistemolojisinin gilc;lugii de burada ba$lar. (:iinkii arttk bilim ile ideoloji aras1nda kesin bir ay1nn1 c;izgisi c;ekmek, gerc;ekle$tirilmesi imkans1z bir 6dev halini altr. Soz konusu tart1$may1 erteleyerek, $imdi epistemolojik kopu$ kavram1n1n fizik bilimi ic;inde rneydana gelen en onemli devrin1lerden birine nasil uygulanabilecegine bakaltm: Ne\vton-Einstein kopu$u. Burada aynntth bir 6zel Bag1lltk teorisi 6zeti verecek yerim yok. isteyen okur aynnt1lan aynca a ra~ur颅 mahd1r. Einstein'1n iizerinde c;ah$ng1 birinci materyal (hammadde) Ne,vton fizigidir (Genelleme 1). Einstein'1n uretim arac1 yani Genelleme 2 ise iki aksiondur: "lI$1k uzayda kaynag1ndan (kaynag1n1n h1z1ndan) bag1ms1z olarak her yonde c h1z1 ile yay1ltr." ... "2-Butun fizik kanunlar1n1n ifadesi bakim1ndan butlin eylemsizlik (Galile) sistemleri (yani sabit h1zla hareket eden sistemler) birbirine e$deger olmahd1r.'>8 Yani fizik kanunlan bi.itun eylemsizlik sistemlerinde degi$meden kalmahd1r. Ashnda birinci aksion (yani 1$1k h1z1n1n kaynag1n1n h1z1ndan bagims1z bir sabit oldugunu bildiren aksion) Lorentz bag1l uzay-zaman d6nii$t1m formulleri ile e$degerlidir. <;:unku Lorentz donii$ilm formulleri, bu birinci aksion sayesinde ispatlanan ve Galile'nin eylemsizlik sistemleri ic;in verdigi klasik dont1$flm formullerini duzeltmeyi saglayan bir teorem gibi kabul edilebilir. Mantik ve matematikte bir aksionu kald1. np, yerine bu aksion sayesinde ispatlanm1$ bir teoremi koymak manttk bak1m1ndan c;eli$ik bir sonuc; yaratmaz. 0 halde t$1k h1z1n1n degi~mezligini bildiren aksion yerine Lorentz formulleri yazilabilir. Einstein, Lorentz bag1l uzay-zaman d6nii$t1m formullerini (Genelleme 2), klasik Newton fi.ziginde (Genelleme 1) uzay ve zamanla ilgili ifadelerde yerine koyarak 6zel Bag1lhk teorisini (Genelleme 3) uretmi$tir. Ozel Bagilhk teorisi incelendiginde Lorentz formulleri bu teorinin bir bolumu olarak ortaya路 c;1kar. 0 halde Ge:nelleme 1 ile Genelleme 2 aras1nda da Althusser, a.g.e., s.168. 8 A.Ozemre, <;agda$ Fizige Giri$, 7

iTO

Yay.,

ist., 1970, s.18.

JJ


32

episte1nolojik bir sureksizlik vard1r. $imdi bu iki bilimsel teorinin epistemolojik bir kopu$ olu$turdugu ac;1kt1r. Gerc;i her ikisi de "zaman", ''.uzakhk", "kutle", "enerji" keli1nelerini ortak olarak kullan1r, ancak bu kelimelerin gosterdigi kavramlar tamamen farkhd1r. Bir ba$ka deyi$le bu iki teori ayn1 gen;:ek fizik evrenden degil, bu gerc;ek fizik evrene tekabi.il etmesi beklenen iki farkl1 "teorik" nesneden soz etmektedir. Hangi teorik nesnenin ya da teorik modelin gen;ek fizik evrene uydugu ise ayn bir deneyleme sorusudur. Deneyler de Einstein'1 hakh c;1karmaktad1r. Dstelik, yukanda Althusser'den aktard1g1m1z ve alt1n1 c;izdigimiz saurlara uygun bir $ekilde, yeni teori (Einstein) eskisini (Newton) kapsayarak reddeder. Yani Einstein teorisi, Newton teorisinin gec;erliliginin neye goreli oldugunu, hangi ko$ullarda gec;erli oldugunu tan1mlar: Newton teorisi ancak 1$1k hiz1 kar$1S1nda ihmal edilebilecek kadar kuc;uk h1zlan ic;eren sistemler ic;in dogru sonuc; verir.(Bir ba$ka deyi$le 1$lk h1z1 sonsuz olsayd1 dogru sonuc; verirdi.) Goruldugu gibi Althusser'in epistemolojik kopu$ kavram1, c;ag1m1zda meydana gelen en onemli bilimsel olaya tam olarak uygulanabilmektedir. Althusser ileri surdugi.i teorinin, Marx'1n "dii$iincede soyuttan dii$iincede somuta yukselme" dedigi $eyi, yani bilgi uretim surecini daha ac;1k bir $ekilde ifade ettigi kan1s1ndad1r. Althusser'in teorik pratik kavram1n1n aynca alun1 c;izmemiz gereken bir yonu daha var. Goruldugu gibi Althusser'e gore bilgi uretimi sadece dii$iinsel ve kavramsal bir surec;tir. Bir ba$ka deyi$le, teorik pratigin nesnesi de, uretim arac1 da, urunu de gerc;ek (d1$ dunya vb.) degil kavram5aJ olu$umlard1r. Burada Spinoza etkisini gormek mumkundi.ir. Hatta daha karm~1k bir duzeyde Lacan etkisinden bile soz edilebilir. Althusser'in Marx ic;in adh eserinde Hegel'e, Marx'1n Hegelci yorumlanna ve Feuerbach'a kar$1 geli$tirdigi en onemli ele$tirilerden biri de bu noktada dugiimlenir. Hegel "dii$iincede soyuttan gerc;ek somuta" ilerlemeye c;ah$ffil$Ur. Ashnda onun sorunsahn1 payla$an (yani ayn1 yap1sal il~kilere sahip kavramlan kullanan) Feuerbach ozne ile yiiklemin yerlerini degi$tirip, yani "Hegel'i ayaklan iizerine koyup", gerc;ek somuttan dii$iincedeki soyutu tiiretmi$tir. Gene; Marx da Feuerbach'1 politik konulara uygulamakla yetinrni$tir. Oysa Althusser'e gore olgun Marx bu sorunsahn (dii$iincede soyut-gerc;ek somut sorunsahn1n) d1$1ndad1r. Marx i<;:in sorun "dii$iincede soyuttan gene dii$iincede somuta yiikselmektir". Bilgi ile gerc;ek aras1ndaki ili$ki; gene! olarak kavram ile gerc;ek aras1nda yer alan ili$ki bir tiireme, yabanc1la$ma ya da yans1ma ili$kisi degil tekabiil etme ili$kisidir. Bu "tekabiil etme" de bilginin pratikte kullan1$h bir ara<;:

olu$turup olu$turrnad1gi sorunuyla (biraz Marksist bir jargon kullann1a111a izin verilirse bilginin kullan1m degeri ile) ili$kilidir. Boyle bir bilgi anlay1$1n1n klasik deneyci epistemoloji ile ne olc;ude uzla$rnaz oldugu konusunu i$lemeyi gereksiz buluyorum. 4: iDEOLOJi VE BiLiM (YA DA KAPiTAL'i OKUMAK)

Althusser teorik sorunsal kavram1n1 ozellikle Marx ile Ekonomi-politik aras1ndaki kopu$U inceledigi Kapital'i Okumak adh kitabtnda geli$tirmi$tir. Kapital'i Okumak ilginc; bir sorunla ac;1hr: Acaba ekonomi-politik, Marx'1n gordi.iklerini nic;in goremedi? Marx, Smith ya da Ricardo'dan daha zeki ve yetenekli oldugu ic;in mi onlann c;ozemedigi sorunlan c;ozdu? Althusser'in vercligi yan11 asltnda c;ozumlerle degil sorunlarla ilgilidir. Ekonomi-politik baz1 sorunlan asla sormad1g1 (soramad1g1) ic;in c;ozemedi. Peki bu sorulmam1$, yani eksik sorunlar tama1nen rastlanusal olarak, yani ekonomi-politik yazarlann1n beceriksizligine bagh olarak m1 gozden kac;m1$t1r? HaY1r. Althusser'e gore bu eksik problemler rastlannsal olarak degil sistemli bir $ekilde g6zden kac;m1$t1r. (Psikanaliz benzetmesi ile bunlar hirer lapsus, hirer semptomdur.) Yukanda geli$im psikolojisinin her ya$ grubuna ozgu sistemli yanh$lardan hareket ederek, eri$kin zekas1 ile c;ocuk zekas1 aras1nda nicel degil nitel bir farkhhk oldugunu gosterdigini kaydetmi$tik. i$te Althusser'e gore Marx ile ekonomi-politik aras1nda nice! (yani daha c;ok sorunu goz onune aimak) degil nitel bir farkhhk vard1r. Ekonomi-politigin eksik b1rakng1 sorunlar sistemlidir. (:unku bu sorunlar ekonomipolitigin temel kavra1nsal yap1s1 iizerinde de asla sorulamayacak, yani formiile edilemeyecek sorunlard1r. Marx ise bu sorunlan forrnule etmeye imkan veren yeni bir teorik sorunsal kurmu$tur. Althusser'in $U saurlann1 izlemek ilgin<;: olabilir: "Goz 6niine ahnan bir a$arnas1nda bilim sadece, tum sorunlann ortaya konmas1n1n bic;imlerinin tan1mlanm1~ mutlak imkan1n1n ko$ulunu, yani bunlann mutlak belirlenimini olu~turan, tan1mlanm1$ teorik bir yap1n1n, yani teorik sorunsahn1n alan1nda ve bu sorunsahn ufku dahilinde sorunlar ortaya koyab1路1路1r. 禄9 Burada bir soru ortaya c;1kiyor: Ekonomi-politik ile Marx aras1nda bir epistemolojik kopu$ oldugu dogtu ise bile, neden Marx'1n sorunsah bilimsel, ekonomipolitik sorunsah ise ideolojik olarak nitelenmektedir. ilk akla gelen yan1t, ekonomi-politigin burjuva s1n1ti.n1n baki$ ac;1s1na yerle$mi$ olmas1na dayand1n9 Althusser et E.Balibar, lire le Capital, Maspero, Paris, 1975, s.25. Birikim 20 I Aral1k 1990


I 1

lacakur. Arna Marx da proletaryan1n ideolojik baki$ ac;1s1na yerle$memi$ midir? 0 halde teorik son1nsallan farkh olsa bile Marx da ekonomi-policik kadar ideolojik ohnahd1r. Ancak Althusser bu ihtirnali reddeder. Boyle yapmakla da bir $ekilde Marksizmin proletarya ile sosyolojik ili$kisini kesmis olur. iste Althusser'in Marksist c;evrelerde en c;ok ele$tirilen yonu budur. Hatta ad eta ikinci Entcrna~yonal ti pi bir pozitivistlikle bile suc;lanmr$ar. Oysa Althusser c;ok saglam bir anti-pozitivizm gundeme getinnistir. San1nm bilgi sosyolojisi ile epistemolojiyi bagda$ttnnaya i1nkan veren teorisini yeterince gelistirememi$ oldugunu kaydettigim hanrlanacakur. iste bu nedenle Althusser bu konuda yanhs anlas1lm1$ttr. Althusser belki kendi teorisinin imkan verdiginden daha guc;lu bir vurgu ile teorik pratigin ozerk boyutu lizerinde durmu$tur, ama bu haliyle bile soylemi anti-pozitivisttir. Onu ele$tirenler, bilginin sosyolojik boyutunu ihmal eden herkesi pozitivist olarak nitelemeye varan bir kavram kargasas1na dayan1yorlar. Acaba Althusser nic;in Marx'r bilimsel, ekonomipolitigi ise ideolojik olarak nitelemektedir? Bu soruya yan1t bulmak ic;in once baz1 eski tart1$1nalan goz oniine almamtz gerekiyor. Klasik pozitivizme gore bilgide bir s ureklilik olduguna ve bu surekliligin ayn1 za1nanda doga ve insan bilimleri surekliligini de ic;erdigine daha once deginmi$tim. Bir ba$ka deyi$le, pozitivizme gore insan bilimleri de gerek yon tern gerek teorilerinin yap1s1 itibariyle doga bilimleri modelini izler (ya da izlemelidir) ... (agda$ manakc;r pozitivizm de bun.in bilimleri ortak bi-r fizikalist di! paydas1nda birle$tinneye c;ah$m1st1r. 10 (Bunun pratikteki sonucu insan bilimlerinde davran1$c;1hk okulunun savunulmasr olmu$tur.) Daha yeni pozitivist egili1nlere gore ise, insan bi; limlerinin doga bilimlerinden farkh oldugu tezi, "teknik", "yontem" ve "bulu$ nosyonu" ile "dogrulama nosyonu"nu kan$tlrmaktan kaynaklanmaktad1r. 11 Bir ba$ka deyi$le bu iki tip bilim aras1nda "yontem" vb. ac;1s1ndan degil teorilerinin manuki yap1s1, kurulu$U ac;1s1ndan ozdC$lik vard1r. Pozitivizmin en onemli tezlerinden biri olan bu tipte bir sureklilik gorl1$iine kar$1 eek itiraz, giic;lu bir metaftzik temeli olan Alman kultiirilnden ve etki alan1nda yer alan Orta Avrupa'dan gelmistir. Ozellikle Dilthey'in tarih felsefesinden kaynaklan1p, bir olc;ude Weber'i etkileyen, Marksizm ic;inde Lukacs'1n "tarihselci" yorumuna, Mannheim ve Goldmann'1n farklr bilgi sosyolojilerine, Frankfurt Okulu c;ah$malanndan Habermas'a kadar uzanan ka~r teze gore insan bilimleri, doga bilimlerinden kokten farkhd1r. (iinkii doga bilimlerinde amac; nesneyi (dogayr) bilmek ve ac;1klamak iken, insan bilimlerinde ozne ile nesne -kismen- ozdC$tir; insan bu tip bilimlerde ken-

dini anlar. kendi hakk1nda bir biline; geli$tirir. Busebeple yans1z (objekciO bir insan bilirni olamaz (ya da olrnan1ahd1r). C::Ctnku insanlan anlamak ic;in daima birtak1m deger yargtlan, kiiltf1rel normlar vb.den hareket etmek gerekir. Bu anlay1$1n Marksizm ic;indeki yansrmasr "s1n1f bilinci" meselesi olmustur. Bu anlayr$a gore toplum ancak belli bir s1n1f1n ideolojik bakt$ ac;1s1na dayan1larak kavranabilir. 0 halde insan bilimlerindeki butiin teoriler belli bir toplumsal s1n1fa gorelidir. Bu dun1mda da toplum bilimlerindeki teorilerinin hangisinin bilimsel oldugu taru~tlamaz (mutlak gorelilik ya da tarihselcilik) Bu c;erc;evede Marksizm de proletaryanrn "potansiyel" s1n1f bilincidir (Lukacs). Mutlak goreliligi yumu$atmak istey.en baz1 yazai:lar c;e~itli s1n1f goril~ ac;1lann1 eklektik bir tarzda biraraya getirme $ansrna sahip ozel bir toplumsal katmandan soz etmi$tir (Mannheim, baglanns1z ayd1nlar kategorisi). Ya da proletaryanrn (tum devrimci s1ruflar gibi) y~d1gi c;aga tarihsel bir perspektiften¡bakmak $ansrna sahip oldugu ic;in, bu c;agrn en nesnel bilgisine ulasabildigini (Rosa Luxemburg); ya da proletaryan1n uretim arac;lanndan yoksun olmasr sebebiyle kendi s1n1f egemenligini degil s1n1fs1z toplumu hedefledigini, boylece aslrnda bir s1n1f1 dcgil bir bak1ma insanhgi temsil ettigini, bu sebepl~ de toplumun en nesnel bilgisine (bilincine) ula~maya imkan verdigini savunmu~lardrr (bir olc;ude Frankfurt Okulu'nun baz1 c;ah$malan ve biraz degi$ik bir baglamda Lo,vy). M.Lowy, yukanda ozetledigimiz tartI$mayi ba$3nyla yuruttilgii kitab1n1, 12 ideoloji ile bilim arasrnda bir orta yol bulmak ic;in hence fevkalade ba$ans1z bir c;a,bayla sonland1nr. Lowy'nin hareket noktas1 Marx'1n ekonomi-politik hakk1ndaki yarg1land1r. Marx, ekonomi-politigi gene! olarak ideolojik olmakla ele$tirirken, yer yer bilimsel bulu$lanndan da soz eder. 0 halde diye dii$iinilr Lowy, ideoloji ile bilim busbutun birbirine kar$1t olmasalar gerek. Bir baska deyi$le ideolojilerin i<;:inde bilime belli bir ozerklik tan1yarak destckleyen bir yap1 olsa gerek. Lowy, buldugu c;ozumu bir model arac1hg1 ile uzay parc;as1 ve gozlemci ili$kisi modeliyle ac;1klar. Belli bir uzay parc;as1n1 dcgi$ik ac;tlardan gozlemleyerek resmeden ressamlar dusunur. Bunlar ayn1 topluma degi$ik s1n1f bak1s ac;danndan bakan bilim adamlann1 temsil etmektedir. (Elbette proletaryanrn baki$ ac;1s1na yerle$en "ressam" sosyolojik konumu itibariyle her $eyi daha iyi gorebilmektedir.) Sonuc; olarak her bir 1

•

10 O.Naurath, le Developpement du Cercle de Vicnne, Fran¡ II

12

s1zca .;eviri, Paris, 1935, s.54. R.Rudner, Philosophy of Social Science, Prentice-Hall, 1966, s.6. M.Lowy, Paysages de la Verile, s.221.

JJ


34

ressan1 (bilin1ada1n1), ayn1 uzay pan;as1n1 kcndi konun1una (s1ndsal konumuna) g<ireli olarak resn1eder (beti1nlcr) Bunlann bili1nsclligi isc yapuklan rcsimlcrin, rcsin1 sanat1n1n 0lc;:utierine uyup uy1nan1as1 gibi bir $Cydir. Boy lccc idcolojiler (::.1n1fsal konun1lar ya da bak1$ ac;1ian) bili1nle c;:eli$rn cz, ta:n tcrsine bilirn yapmaya in1kan verir. Arna belli bir konu1na yerle$en herkes ressa1n olinad1g1 gibi ideolojik konumlara yerle$en her insan da bili1n yaparnaz Bilim yap1nan1n (resim yapn1ak gibi) kendine ozgu evrensel kurallan vard1r: "Res1netme sanau: bilim, kelin1enin etitnolojisindeki Grek kokenli anlam1nda ozerkligine (otonomisine) sahiptir (otono1nos: kendi ozerk yasas1), yani kendi 6zgun aktivitC kurallanna, zorla)'1Cl disip)inine, ic;:sel rnant1g1na, hakikati ke$fetmeye y6nehni$ bir pratik ohnak s1fat1 ile 6zgt:1tlugune sahiprir". 13 lowy'nin bu benzern1esi sayesinde $iindi Althusscr'in bilim ile ideoloji aras1na c;:ektigi s1111n ve koydugu kar$1thg1 daha kolay ifade etmen1izi saglayacak bir kar?Jt tez bulduk. 0 haldc lo\\1y'nin 1nodelini izlcn1eyi s(irdt:1relin1. Biz uzay1 dain1a bak1$ noktam1za goreli bir perspektiften goriiniz. Ania acaba bilimin soz ettigi uzay boyle bir perspektife indirgenebilir 1ni 7 Tam tcrsine bilimin s6z ettigi uzay, yani bili1nin teorik nesnesi olarak uzay asla perspektif degildir, o gcometral bir tasan1nd1r. 14 Ashnda birey olarak geon1etral uzay1 asla kafa1111zda irngcleyen1eyiz. <;:t:1nku onu ne zaman imgelcrsck dain1a bir perspektif halindedir. Oysa geometral bir tasan1n olarak uzay, bize bu uzay ic;:indc her bir noktadan nasil bir perspektif goriineceginin bilgisidir. ~i1ndi basit bir omek verclim: bir uzay parc;as1nda s1ras1 ile I gozlemcisi, A cisn1i, B cisn1i ve II gozlemcisi oldugunu dLi$llnelin1. I gozle1ncisi A cisminin B cis1ninden daha yak1n oldugunu iddia ederken, II gozlemcisi B'nin A.'dan daha yak1n oldugunu savunur. Tart1~1nan1n tek c;:6zumu perspektiften s1ynhp (kopup) geon1etr.il tasanrna ula~maktJr. Geometral tasanm goz 6nune ahnd1g1nda art1k sorunlar k6kten degi$mi~tir. Aruk A cisrni onde 1ni, arkada 1n1, sagda n11, solda m1 gibi sorular degil. "A cis1ninin cinde ya da arkada gorulrnesinin ko$ullan nedir?" gibi sorular sorulabilir hale gelir. Yani sorunsal kokten degi?mistir. i$tC perspektif d(isun1ne ile gton1etral dll$l'1nn1e aras1ndaki fark idcoloji ile bilin1 aras1ndaki epistemolojik kopu~a uyar. "Ekonorni-politik l'tninf111 'n1eta' bi<;imini aln1as1111 -evrensel- bir veri olarak kabul edcrkcn, Marx, uriinun "rneta" bi<;imini almas111111 -tarihl- kosullan nedir?" diye sorabilir. Bak1$ ac;rlan degil du$linccnin yap1s1 degi?n1istir. Bir baska deyisle ne daha genis bir perspektif yakala1n1s ressamd1r soz konusu olan, ne de ~.1annheim '1n soyledigi gibi farkh perspektiflerin sentczini yapan baglant1s1z aydrnlar-

d1r. Marx'rn yapt1g1 perspektiften kurtulup geornetrale ula~1nakt1r, yani b(itt:1nt:1yle sorunsal degistirmekt i r.

$i1ndi perspektif ile ideolojik sorunsah, geomctral tasann1 ilc bilin1scl teorik sorunsah benzestinncrnizin baz1 ic;erin1lerine bakahm. ideolojik teorik sorunsahn esas1 rnant1ki islem (operasyon) yapmaya kapah ohnas1d1r. Bir sey digerinden yak1n ise, bu bir olgudur. Ortin "meta" bic;:iminde beliriyor ise, buevrensel- bir olgu<lur Oysa bilimsel sorunsal manuki i$lem yapn1aya i1nkan verir: "A cis1ninin B'den daha yak1n goninmcsinin ko$tillan nedir?" "Un1nun meta bic;:imini almas1n1n ko?ullan nedir?" Mesela fizik biliminde belli kosullar alunda belli bir deneyin gerc;:eklc$tirilmesi durumunda ne gibi sonuc;lar elde edebileceginizi rnannki ak1l yiirutme sayesindc bulabilirsiniz. Fizik boyle bir 1nant1ki i~len1e, sorun c;ozmeye elverisli bir reorik sorunsala sahiptir. Eger bclli bir uzay parc;:as1n1n gcometral tasannuna ula$1n1s iseniz, sadece n1ant1ki i?le1n yap1nak sayesinde bu uzay parc;:as1n1n herhangi bir noktas1ndan nasrl bir perspektif goruneccgini <,:1kartabilirsiniz. Bu durumda Lov.ry'nin bilin1 ile ideoloji arasrnda buldugu dayan1sn1ay1 reddetrnemiz gerekiyor. Bilim (geometral) ideolojiden (perspektiften) kopmaya dayan1r. Bununla berabcr, nas1l geomctral tasanm perspektiflerden hareketle liretiliyor ise, ideolojiler de bilimin ha1n1naddesidir (Genellerne I). Geometral ve perspektif 1nodeli ve1i1nli bir rnodel gibi durduguna gore isle1neye deva1n edelim. Gerc;:ek geometrale az-c;ok denk dt:1~ecek bii¡ geometral tasanm ancak 'bir'den fazla pcrspektifi hesaba katmakla kurulabilir. i$tC bu noktada tv1arx'111 c;:ahsrna tarz1 ilgin<;tir. Onun he1nen bt:1tiin eserleri ya "elc$tiri" ad1n1 tasrr, ya alt ba$hg1 "ele$tiri" kelirnesini ic;:erir, ya da en az1ndan i<;erigi elestireldir. Marx'1n "elc?tiri"den anlad1g1 da az-c;ok Kant'1n anlad1g1 ?eye benzer: yani ele ald1g1 konunun "kaynaklann1n oldugu kadar yay1hn11n1n ve s1111rlann1n" 15 belirlenmcsi. Bir ba?ka deyi?le tv1arx, Hegel'i, Smith'i ya da bir ba?kas1n1 ele ald1g1 zaman onun hangi ko$ullarda, neye g6reli olarak, hangi s1n1rlarda dogru oldugunu g6sterir. Yani ele~cirdiginin yanh$ltg1n1 degil, dogn1luk ko?ullann1 ve s1111rlann1 gosterir. Bu c;:ah$1na taxz1 Marx'1n geo1netrale ulasmaya yoneldigini, 'bir'dei1 c;ok pcrspektife yerlc?tigini gosterir. Bilin1 yap1nak h<'ll i hir pcrspektife yerle?ip resim l3 11.1.Lowy, a.g.c .. Anthropos, Paris. s 221. 14 Bilin1in uza>'• nasil du$iindi'1~un\1 g6nnt'k i(in bkz.: B.Russell, The Problems of Philosophy, 1968, s 29-32: ya da ay-

15

111 kitabin Tf1rkc;t' c;evirisi (Vehbi Hacikadiroglu) Felsefe Sorunlan, Alaz Yay .. 1980. s29-3l. E.Kant, Critique de la Raison Pure, Frans1zca c;ev iri, P.U.F.,

1950. s. 7. Birikim 20 I Aral1k 1 990


yaprnak, yani gen;ekligi betirnlen1ek degil, perspektif halinde olan1n (ideolojinin) ko$Ldlara baghlig1n1, gorelilik ko$ullann1 gostcren vc 111anuki i$lern yapmaya elveri$li yeni bir sorunsal kurmakur. Yukanda, epistemolojik kopu$ konusunu i$lerken , Althusser'in Marx ic;in adh kitab1ndan aktarchg11n birkac; sau r uzeri nde dun11u$turn: "eski ... gcncllemenin goreliligini ve duruma bagh gei;:erlilik s1n1rlann1 tan11nlayan yeni bir ... genelleme". $itndi haurlanacag1 gibi eski genelle1ne (Genelle1n e I) teorik pratigin harnmaddesi oluyor ve bu pratigin urunu olan yeni genclleme (Genellc1ne Ill) eskisinden episcemolojik olarak kopuyordu. Marx'1n uzerinde c;ah$t1g1 hammadde (Ge.nellernc I) esas olarak Hegel ve ckonomipolitiktir. Marx, bunlann goreliligini , duruma bagh gec;erlilik s1n1rlann1 gosteren, yani bunlan belli bir geometralin perspcktifi olarak tan1mlayan ycni bir sorunsal urctrni$tir. Marx'1n sorunsah an1k gcomctral bir sorunsald1r. 0 halde Weber'in istendiginde "duran bir araba" ol1nachg1n1 soyledigi elc$tiri tipi Marx'111 kap1s1nda durur? (Marksizn1 bir tarihselcilik degildir.) Ancak burada Althusscr ac;1s1ndan ciddi bir sorun kar$1rn1za i;:1k1yor. l-iat1rlanacag1 gibi , epistemolojik kopu$ konusunu i$lerken, bu kavramtn her ikisi de bilimsel birer teori olan ve bilimin geli$mcsi s1ras1nda birbirini izleyen Newton ve Einstein teorileri aras1nda yer alan bilim-ic;i kopu$a da uygulanabildigini, ustelik Einstein teorisinin Newton'un teorisinin "goreliligini", duruma baglt gec;erlilik s1n1rlann1gosterdigini kaydetmi$tim. i$te bu durum<la ideolojibilim kopu$U ile bilim-i<;i kopu$ kavrarnlan birdenbire a}'ln edilemez bir hal ahr. <;:unku ideoloji ile bilimsel teori aras1nda yer alan epistemolojik sureksizlik, iki bilimsel teori aras1ndaki sureksizligin ayn1 nitelikleri ta$tr. Sant n m bu ciddi problemi Althusser de farketrni$tir. Bu sorunun iki c;ozum yolu olabilir. Birinci yola gore (ki Althusser'in bu c;ozum yolu uzerinde c;ah$t1g1n1 dii$11nuyorum), "ideoloji" kavram1111 epistemolojik kopu$ ve teorik sorunsal kavramlan ile d11$11nulen felsefi platfonnun dt$1!1da, aynca tannnlamak gerekir. Althusser'i aynca bir ideoloji teorisi kurmaya yonelten sebep bu olabilir. <;:unku ideoloji kesin bir bic;imde tan1mlan1r ise, ideoloji-bilim kopU$U ile bilim-ic;i kopu$U ay1rt etmek imkan1 dogar. ikinci c;ozum yolu Bachelard-Althusser epistemoloji yakla$1m1n1n ba$lang1c; tezinden vazgec;meyi gerektirir. Ancak bence daha geri;:ekc;i bir yoldur. Bilirn in, bilirn 6ncesi dii$iinceden (sorunsaldan) bir seferde degil "kuanta"larla yani s1<.;ramalarla koptugu dii$Ctnulebilir. Perspektif ve geornetral benzetrnesine donersek, bir geometral tasanrn goz onune ald1gi perspektifler olc;usunde gerc;egin geornetraline denk d11$meyi ba$anr. Bilirn her a$amada yeni perspektifleri

de hesaba katarak gen;:egin geo1netralinc <laha <,:ok uyan yeni tasarunlar kurar. !3oylece mcscla eski geo1nctral tasanmda bclli bir perspcktifin ag1rl1klr olarak rol oynad1g1 ortaya 1,:1kar. Bilim her ad1mda biraz daha merkezsizle~ert•k (dcc;antralizc olarak) ilerler. Bu durun1da da bilim kopu$1arla ilerlen1ektc, ama bunlar Althusser'in dil$iindugu ol<;ude koklu olma1naktad1r. Mesela Newton fizigi bilim oncesi dl1$11nceden kopmu$tur, ama Einstcin'dan sonra bilirn onccsi du$linceyc daha yak1n oldugu gon1lrnl1$t(ir. (<;:unku uzay vc zaman kavramlan bilim onccsi dli$l1ncenin izlerini ta$1maktad1r.) Bu a$atnada bir soru i$imize yarayabilir. Acaba ekonon1i-politik sorunsah tan1amen ideolojik bir sorunsal 1n1d1r? Yoksa bir olc;iide de olsa rncrkezsizle$mc n1idir? Ben bu ikinci son1ya evet cevab1n1 vermemiz gerektigini dl1$Clnflyorum. Perspektif ve geometral tasanm n1odelini kullanrrken, geomctral tasanm1n ashnda rnanuki i$lem yaprnaya imkan vennesi ac;1s1ndan bilimsel teorik sorunsala model olu$turdugunu belirtn1i$tim. Bu bagla1nda ekonomi-politigin de bir olc;ude manttki i$lcrn yapmaya elveri$1i oldugunu iti raf etmek gerekir. Oysa saf perspektiflcr (ideolojilcr) olarak degerlendirilcbilecek soylemlerin, rnesela geni$ olc;ude dinlerin, boyle bir tnanuki i$lem yapma irnkan1 yaratmad1g1n1 biliyoruz. 0 halde ekonomi-politigin de belli bir olc;ude bilin1sel oidugunu kabul edebiliriz. Bu durumda ideoloji ve bilirnin kar$tthg1 tezini, bilimin ideolojiden koparak kuruldugu tezini korumakla beraber, bilimsel teorilerin bir seferde, tek bir kopu$la ideolojiden annd1g1 tezini reddcdebilme $ans1n1 cle gec;irmi$ oluyoruz. Bilim, bilimsel olmayan dii$iinceden "kuanta"larla. s1i;:rarnalarla kopar. Bachelard vc Althusser'in tcmcl tezine ayk1n olmakla beraber san1nm ger<,:ek bili1n tarihine tekabul etmek ai;:1s1ndan bu tezi savunmak gerekir. Biraz oportunist bir cumle kullanacag1m : Boylcce -bilimsel ac;1dan oviinCllecek bir meziyet gibi olmasa bile- Marx'tn ideolojik yanhhg1n1 da anlayt$1a kabul edebiliriz. Gccirdigimiz ele$tiriyi goz onune ahrsak, Kapital'i Okun1ak adh kitab1nda Althusser'in, Marx'1n teorik sorunsahn1n ekonomi-politikten koptugunu, yani "tari h bilimi"nin i;:ok daha fazla ve tarnamen farkh sorunlan ortaya koymaya ve mannki i$lem yapmaya elvcri$li bir teorik sorunsal olu$turdugunu, ustelik ekonomi-politigin goreli gec;erlilik ko$ullann1 gosterdigini soyleyebiliriz. Arna ayn1 $Cyler Newton ve Einstein aras1nda yer alan kopu$ ii;:in de gosterilebilir. 0 halde ekonomi-politigin tarnamiyle bir ideoloji, Kapital'in ise tamamen bir bilirn oldugunu iddia edemeyiz. Eger Kapital'i Okumak okunur ise, Ahhusser'in gerc;ekten de ekonomi-politik aleyhine yukanda sayd1klan1ndan daha c;ok deli! getinnedigi goriilur. Bence

35


bu deliller ekonomi-politigi tamamen ideolojik olmakla suc;:lamaya yetrnez. Dunya ak ile karadan olu~­ rnuyor.

••• Bu yaz1da Althusser'i bir filozof olarak nas1l okurnak gerekti~ni anlatrnaya c;:ah~nrn. Ancak okur Marx ic;:in ya da Kapital'i Okumak uzerinde c;:ah~maya b~lar ise, burada anlaulanlan hernen gormesi guc;:tiir. Zaten bu nedenle de genellikle alg1lanilamadan gec;:ilmi~tir. Burada anlaulanlar <;e~i tli Marx yorumlan, Marksizmi yeniden duzenleme c;:abalan i<;inde sanrlar aras1na s1kt$1p kalm1~nr. Arna Althusser'in sanr aralann1 okumay1 ba~anrsan1z, onda akademik felsefenin alk1~ lad1g1 Kuhn'dan c;:ok daha fazlas1n1 bulursunuz. Ancak felsefesi geli$tirilmemi$, ac;:1klanmam1$ bir goruniimle s1n1rh kalm1$t1r. Althusser akademik felsefede bir y1ldiz olmak yerine Marksist politikada itelenen bir filozof olarak kalmay1 tercih etti. <;:unkii o bir panizand1. Partizan deyince akh ma bir hikaye geldi. Umanm kimse ne Althusser'e ne de Marksistlere saygisizhk etti~mi dii$iinmez. <;:unku, ac1 duydugumuz zaman bile kendimize gillebilmek bir erdem meselesidir. •

Hikaye $6yle: San1nm Kru~c;:ev doneminde olacak, bir giln Sovyetler Birligi yuksek prezidyumu Ban tipi eglenceye ac;:1lma karan ahr. Bu amac;:la hemen baz1 biirokratik i$b6lumlerine gidilerek bir komite gorevlendirilir. 0 s1ralarda Ban'da en <;ok ilgi goren eglence striptiz oldugu ic;:in komite de Moskova'da boyle bir gosteri duzenlemeye karar verir. Uzun ve yorucu c;:ah$malar sonunda nihayet ilk gosteri dl1zenlenir. Salon ·tamamen doludur. Arna ikinci gece, iic;:iincii gece tam bir fiyasko ... Salonda birkac;: maden i$<;isinden ba$ka kimse yok. (Onlann biletlerini de zaten partinin verdigini kaydeuneye gerek yok.) Neyse, olay y11ksek prezidyumu fena halde ktzd1nr. Hemen komite ba$kan1 prezidyum onunde hesap vermeye c;:agnhr. Saka degil, acaba emperyalist ajanlann parmag1 m1 var bu i~te? Komite ba~kan1 ezile biizule hesap verir: "Ger<;ekten ben de anlamad11n sayin yolda~lar. Bina deseniz c;:arhk Rusya's1ndan kalma kt$1tk saray, orkestra deseniz dunyaca iinlii Moskova Oda Orkestras1, dansoz deseniz, ta$ gibi kad1n, kirk y1lhk partizan ..." Althusser bir panizan olmay1 sec;:erken akademik felsefe kariyerinin uzerini de bir kalemde c;:izdi. Gulebiliriz de, hatta gulmeliyiz de. Arna biraz dii$iinmeliyiz: Althusser neden bir partizan olmayi tercih etti?.

36 Birikim 20 I Ar a I1k 19 9 0


Sosyalizinin yeniden tan1Inlaninas1 ve sorular (I) SEMiH AYTA<;LAR

Sosyalizmin yeniden tan1mlanmas1 geride kalan bir dizi soruyu sormadan ne denli olanakh olabilir? Sorular <;ogu kez yan1tlardan daha onemlidir. Sorulann <;ogu bildik ve belli bir baki~ ile yiiklu; ashnda ona verilebilecek yan1clar da o kadar tan1d1k ve ac;1k gon1nmektedir ki, sorular bu anlamda absurd ya da gereksiz gelebilir. Oysa her soru, o bildik anlam1 daha da a<;abilecek ya da sorgulayacak ikinci sorulara gebe oldugundan dola)'l farkh bir i~leve; ona ~imdi足 ye degin verdigimiz yan1tlan sorgulayacak diger sorulan dogurmak i~levine sahiptir. Ardarda sorulabilecek sorular bile fark1nda olahm ya da olmayahm, kendi ic;inde ac;1kc;a tan1mlanmam1~ da olsa bir yan1u ya da yan1t zeminini olu~turur. Bazen tart1~1lmaz derecede ac;1k, bazen de ku~kulara kar~1n ac;1k, kabullenilen alanlarda yukselir sorular: Ozgurluk gibi, demokrasi gibi, alt yap1-ust yap1 gibi, aru deger gibi, ideoloji-ozne gibi vb... Arna tum bu alanlarda, once kuc;uk masum ya da art' niyet yuklu ve giderek birle~en ve birbirini ku$atan bir yumak c;1kar ortaya. Bu yumak, dogrudan yanit aramak ya da sorulan bu yan1tlann i<;inde ya da yan1tlan verenin kafas1n1n ~<;in足 de yan1tlara gomulu ve onlarca belirlenmi~ olarak ifade etmek kadar yantt ic;erebilir. <;:unku sorular da ashnda yan1tt1rlar, ardarda birbirine ve kendine ka~1 el~cirel olan ve bir turlu sonu gelmeyen yan1tlar. Sorular herhangi bir noktadan, herhangi bir alan c;evresinde sorulabilir: Onceleri geli~igilzel ve onlann c;agn$Urd1klan ile giderek sistemle$en, sonra giderek diger alanlarda da bir oncekileri c;agn~uran ve yineleten. Elbette sorular ba$ka turlu de olabilir ve bunlara ba~kalan da eklenebilir. Ye sorular belirsiz bir yan1u ya da tan1mlamayi $ekillendirebilir, bir an gon1nur gibi kilabilir ya da gon1nebilecegi zemine i~足 ret edebilir. 6zg11rluk ve demokrasi konusundaki ku$-

.

kular ve sorular elbette daha gllncel, daha c;arp1c1. Bu c;arp1c1hk bu konudaki burun kuramsal birikim ve deneyimlerine kar$thk onlan yeniden ke~fetmeye c;al1~an bugunun sosyalist toplumlann1n histerik y6neli$lerinin de 6tesinde. Fakat yanit buralarda bir yerlerde bile olsa biz tersten bll.$lay~hm. En az1ndan hem histeriye, hem de bu histeriye ka~1 olas1 reaktif tutumlanmiza gem vunnak ic;in daha temelde, daha masum, dola)'ls1yla daha an niyetli ya da oyle gon1numlu sorularla ba$layahm: I. ART! DECER

1. Toplum bic;imlerini ayiran aru degere ozg(ln el konu$ bic;imi ise sosyalizm de bir aru degere el konu$ bic;imi olarak tan1mlanabilir mi? 2. Aru deger kavra1n1 somun1yii de ac;1klayan bir kavram ise sosyalist toplun1da an1 degerin varhgi, somun1 kavram1n1 ortadan kald1nr m1? 3. Aro degerin ele gec;irili$inin zora dayah olup olmamas1 (ekonomik ya da ekonomi d1$1 zor) sosyalist olan ve olmayan toplumlann a)'lnm1nda kriter olabilir mi? 4. Zor d1$1 aruga el koyma -gonullu(!) ya da bilinc;li(!) olarak art1g1 b1rakma- soz konusu olabilir mi? 5. Eger bu run toplumlarda art1 deger varsa, am degere gi're bir sosyalizm ayinc1 bir. nitelik ta$1yabilir mi? Bu sadece gec;ici bir evre olarak tarumlanabilir mi? 6. Aro degerin toplumsal gereksinin1lcrin kar$1lanmas1 ile topluma iadesi (kolektif amac;h kullan1m1) ya da onun bilinc;li bir politika ile yonlendirilmesi (merkezt planlama) ya da toplumun artt degerin kullan1m bic;imleri konusunda soz hakkin1n olabilmesi, sosyalizm ic;in ay1rt edici bir ozellik ta$1yabilir mi? 7. Kapitalist bir toplumda artJ degerin kullan1m bic;imi olarak y~ttnm, toplumun gereksinimlerinin d1-

37


38

;;1nda m1dtr? tv1erkezl planlama, piyasa ekonomisine gore bu gereksinin1le1in kar;;1lann1as1nda daha m1 ba;;anh olrna $ans1na sahiptir? Ya <la 1naddi refah1 ek vc c;:aba gerektiren bir gereksinim olmaktan c;:1karrnada kapitalizmden daha n11 etkilidir? Sosyalist toplu1ndaki yaunrnlar, kaynag1n1 aru deger d1$1nda bir yerden mi saglamaktad1r? 8. Tilketim toplumu olarak tan1mlanabilecek kapitalizm, aru degeti yaonrn d1;;1nda gereksiz bir tilketi1nde harcayarak kaynak israf1na 1111 yol ac;:1naktad1r. Sosyalizm ise buna c;:ozil1n mil buhnaktad1r? Kapitalist toplumlarda art1 degerin kollektif amac;:h kullan1m1 yok mudur? Tum kapitalistler artl degeri yaunm d1;;1nda lt:1ks tuketin1le bitire1neyeceklerine gore, sosyal kurum ve etkinlikler tarz1nda dolayh yaunm alanlannda da kullan1lan aru deger, sosyalist toplumlarda olandan daha 1n1 yetersizdir? 9. Asgari maddi refah1n saglanmas1 ic;:in gerekli teknolojik geli$imin ivmesi kapitalist toplumlarda sosyalist toplu1nlara gore daha mi geridir? 10. Eger bunlara vetilen yanlt yetersizse, aru degerin sanatsal ve bilimsel ya da dil$11nsel alanlarda kullanun1 1n1 sosyalist toplumlarda kapitalist toplumlardan daha ileridedir. 11. Arn degerin toplumsal denetiminin bunlar d1$1nda saglayacagi c;:ok 6nemli ba$ka ayncahklar m1 kapitalist toplumla sosyalist toplumu birbirinden ay1rmaktad1r? 12. Merkezi planlama, arn degerin toplun1sal kullan1m1nda piyasa ekonomisinden daha mi ba$anhd1r? 13. Art1 degerin toplumsal denetirni somut olarak sosyalist toplumlarda nasrl bir farkhhk saglar? 14. Art! degerin kapitalistlerce ele gec;:irilrnesi sonucu yaunm veya diger yontemlerle toplumsal kullan1m1yla; sosyalist biirokrasi ya da varsa kurumlar agi ile sosyalist toplun1 taraf1ndan kullan1m1nda, sosyalist insan1n/ toplumun olu$tllrulabilmesi ya da toplumsal gereksinimlerin ka~1lanabilmesinde ya da sosyalist anlamda bir ideoloji ya da dii$iinsel etkinligin gcli$mesinde bir toplum bic;:imi anlam1nda ay1rt edici fark11hklar var m1d1r? Giiniimiiz kapitalist toplumlannda ya$ayan sosyalistler, reel sosyalist toplumlarda ya$ayan sosyalistlere gore "sosyalist insan" olmaktan daha 1111 uzakttrlar? 15. Eger bunlara verilecek yanlt belli bir yonde ise merkezi planlama ile piyasa ekonomisi aras1 farkh ltk sosyalist toplum olma anla1n1nda ne deger ta;;1r? Ya da ne kadar birbirlerine kar$1tt1rlar? Art1g1n kullanun1nda merkezi planlama ne oranda sosyalizn1in tan1mla)'lc1s1d1r ve kritetidir7 16. Art1g1n bizatihi kendisi sosyalist toplum kavram1nda, dahas1 sosyalizmin tan1mlanmas1nda ne kadar role sahiptir? . 17. Am deger teorisi sosyaliz1nin kavranmas1 ve ta-

n1mlanmas1nda ne kadar i;;levseldir? II. TOPiK

1. Alt yap1/ ilst yap1 ili$kisinin gerekliligi nereden kaynaklanmaktad1r? 2. Bu topikteki her iki diizeyin ili$kisinin tan1111lanmas1n1n onemi nedir? 3. Alt yap1n1n belirleyiciliginin son tahlilde oln1as1 onemli bir fark11hk getirmekte midir? Bu fark11hk yans1ma ve uretim olarak belirlenirse, bu ili;;kinin iiretim ile tan1mlanmas1 sosyaliz1nin tan1mlanmas1nda bize ne tiir yararlar saglayacakur? 4. ideoloji bir list yap1 m1d1r? Eger ilst yap1 ise alt yap1n1n bir yans11nas1 olmas1 ile yans1ma olmay1p ozgiin bir alan olmas1ve aradaki ili$kilerin yap1sal ili$kiler olmas1 son tahlilde belirlen1neyi nasil etkiler? Yap1sal belirlenme topigin yans1uc1 belirlenmesin路e gore bize sosyalizmin tan1m1 konusunda daha m1 c;:ok ipucu verir? 5. Eger ideoloji dolay1mh/ dolay1ms1z, \;arp1k/ diizgun bir yans1ma ise bugClnku reel sosyalist toplumlann olu~mayan sosyalist ideolojilerini ve bu toplumlartn bugilnkii birle;;ik Almanya'da oldugu gibi kapitalizm.in sag egilimlerinin potansiyel gucii olmalan111 nas1l ac;:1klayabiliriz? Bir tek gecede tek bir karar ile terkedilen ideolojiler neyin yans1mas1d1r? Ya da zaten olu;;an toplumlar sosyalist olmad1g1 ic;:in rni sosyalist bir ideoloji yoktur? Eger boyleyse olu$an toplumlar neydiler? Kapitalist rni? Ya da teorik olarak bu ikisi aras1nda olabilecek ge<;i$ toplumlan m1? Yetmi$ )'llhk ve bu yetmi;; y1lda $U ya da bu oranda kendini yeniden iiretn1eye muktedir bir gec;:i$ toplumu olabilir 1ni? Eger ideoloji iiretim teorisi anla1n1nda toplumun yeniden iiretimi i$levini de goruyorsa yetmi;; y1ld1r bu toplun1u iireten ve bir gilnde kapitalizmle sarrna;; dola$ olabilen bu ideoloji ne menem bir ;;eydir ve ne denli sosyalisttir? Eger sosyalist ise yans11na ya da iiretim anlam1nda list yap1/ alt yap1 b.elirlenmeleri ile ilgili teorilerin gec;:erliligi ne diizeydedir? Eger ideoloji ve alt yapt bu denli farkh alanlar ise belirleyicilik teotisi, ister yans1maya, ister iiretime dayans1n gec;:erliligi ya da daha genelde topik teotisinin gec;:erliligi tart1$1hr bir nitelik kazanmaz 1111? 6. Bizi alt yap1n1n belirleyiciligine iten ve sosyalizmin tan11nlanmas1nda vazgec;:ilmez bir yer ta$tyan (ister kabul edilsin, ister reddedilsin) anla)'l$ kaynag1n1 nereden almaktad1r? Maddi hayat1n iiretimi anlay1;;1 neden ya;;amsald1r? Bu ya$amsalhgin temsil ettigi toplum anlay1$1 ile sosyalizme varmak miimkiin mu? Miimkiinse varolan reel sosyalist toplun1lan da zaten bu anla)'l$a dayanarak tan1n1lanan sosyalist toplumun dt$tnda gormek olas1 m1?


•

III. (:,\CIRICILIK

l. (:oktand1r sosyaliz1n kulaga ho$ gelen bir c;ag1nc1-

hga sahip degil. 1 c SOS) alist toplun1da ya$ayanlar (son zamanlarda gonildugC1 gibi en c;ok da onlar) ne de kapitalist toplum bireyleri ic;in sosyalizm c;ok da 6zlenen bir toplum olrna ozelligini ta$1m1yor aruk. Bunun nedeni kapitalist toplum ic;in, toplumun kendini tum krizine ka~1n saglad1g1rcfah olanaklan ve kitle ileti$in1 arac;lan sayesinde ideolojik dl"1zcyde restorasyonu; sosyalist toplu1n ic;in ise yasaklanan1n c;ekiciligine kapilrna ya da kapitalist 111ec.lya Clretiminin, ileti$im arac;lann1n zaferi ile (Dogu Avrupa'n1n yeni toplumlannda oldugu gibi) ac;1klanabilir mi? 2. SotTil!t toplu111lar olarak kapitaliz1n ve sosyalizm bir k1yas 111ant1g1 ic;inde neden rakip ola1na1naktad1rlar ya da:.sosyalist toplu1nlar, varolu$1an ilc varolmad1klan bir donemc gore neden c.laha az arzulan1r toplumlard1r? Onlann so1nut varolu$lann1n di1$gucu ve ozlemlerin sonsuzlugunu k1s1rla$t1ran yonu mu, yoksa haldeki konumlan ile ula$1lmak istenenin hie; de c;ekici olmad1g1n1n gorulmesi mi etkili olmaktad1r? !\eden kapitalizm, sosyalizme gore tum k6hnemi$ligi ve c;eli$kilerine kar$IU c;ekiciligini koruyabilmektedir? 1 3. Sosyalizm, hele komunizm adland1rmas1 ile c;ag1nc1hg1n1 halen ne oranda surdurebilmektedir. Birbiri ard1s1ra komunist partilerin adlann1 degi$tirmeleri ya da feshedilmek zorunda kalmalan aruk bu ad1n bir "anti-c;ag1nc1hk" ta$1d1g1 anlam1na m1 gelmektedir? Gene! olarak sosyalizm inanc1n1n bireysel ya da toplumsal dayanaklan nelerdir ya da nelerdi, nas1l ve neden yitirildi? Bu soru ile bir yandan c;agnlan1n, yani oznenin tan11111, ote yaridan sosyalizrnin ne oldugu tekrar gundeme gelmektedir. Herhalde en c;ok a$1nan ve bulan1kla$an da bunlar oldu. 4. insanlar Marksist anlamda sosyaliztn bilimsel oldugu ic;in mi ona inan1rlar? Bilimsellik bir nesnellik, bir hakhhk saglad1g1ic;in mi inand1nc1d1r? Sosyalizm inanc1 tarihi materyalizmin bir bilim olmas1ndan kaynaklanan bir hakhhk zerninine mi yoksa 6zgurluk ve daha iyi bir dunyaya <luyulan 6zleme 1ni baghd1r? 5. Tarihi materyalizm gerc;ekten bir olc;ut mudur? Hakhhk, giiven ve ka<;1ntlmazhk anlamtnda bir determinizmin ifadesi midir? Eger oyleyse sonsuzlugunu iddia eden kapitalizm ile kac;1n1lmazhg1n1 iddia eden sosyalizm aras1ndaki farkhhk, birinin bilimsel olmas1 m1d1r? Yoksa bilimsel olmayan, tariht materyalizmden <;ok bu iddian1n kendisi midir? Bu iddia tarihi materyalizmin dogal ve kac;1n1lmaz bir sonucu ya da ona atfedilen bir yak1$Unna ya da "c;ag1nc1hk" geregi duyulan bir ozlem midir? "Sosyalizmin kac;1n1lmazhg1"n1 ortadan kald1rd1g1m1zda tarihsel materyalizmin kendisi ne denli c;ag1nc1 olabilir? 6. Toplumu "donCt$tiirme"ye yonelik bir kuram ola1

rak Marksizm, d6ni.i$tC1rucu gucunii bilimselliginden mi aln1ak1ad1r? Donl1$t11ruculuk ne oranda c;ag1nc1d1r? Eger oyleyse "doni1$tl1m1e" degi$mezligi savunan kapitalizme gore nedcn daha az c;ag1nc1d1r? Bu sadece donl1$tC1rme hedcfinin. onun bedelini odemek ic;in yeierli vaadi vennemesinden mi yoksa kapitalizrnin vaadlerinin kapitalist toplumlar bir yana, buglinku sosyalist toplumlar ic;in bile daha c;ek1c1 oimas1ndan m1d1r? Bu dogruysa vaadlerin bilimsel dayanaklan yetersiz n1i dernektir? 2 7. 0 zaman Citopik vaadler ve reel toplumlann reddi <;ag1nc1hkta yeni ufuklar ac;abil ir mi? Hen1 buglinku sosyalist toplumlara. hem de kapitalist toplumlara yonelik, sosyalist 1oplun1lann varo1U$U ile yitirilen un1utlann restorasyonuna ili$kin bir sosyalizm anlay1$1 ve formiilasyonu yeni bir c;ag1nc1hk yaratabilir n1i? Marksizm ya da "sosyalizrn" "u1nut ilkesine" gore yeniden tan1mlanabilir mi? Bir zamanlar bilimsel sosyalizmin Cltopik olana kaf$1 kazand1g1 zafer, bu kez utopik olan1n zaferi ile sosyaliz1ni ve hatta bilimselligi kurtarabilir mi? Bu yeni tan1mlama bilimsel ola11111 kazan1rnlann1 golgeleyecek bir histeriyi de beraberinde getirir mi? Nasil bilimsel sosyalizm, utopik olanda bugun daha iyi farkedebildigimiz ve ke$fedebildigin1iz baz1 olumluluklan, yaratt1g1 histeri ile orttuyse yeni zemin de bilimselligin kazan1mlann1n pek <;ogunu Stalinizmin ya da reel sosyalist toplumlann olumsuzluklan ile birlikte gomme egiliminde mi olacaknr? 8. "Umut ilkesi" temelinde boyle bir tan1mlama mevcut sosyalist toplu1nlann anti c;ag1nc1hgina ka~1n 1

Sosyalizmin sonu11 bir toplum olarak ortaya \tkamad1g1 bir doncn1dc hatta bilirnscl SOS)'alizmin kurulu$ a$amas1nda kapitalist toplumla a\rk<;a kiyas cdilebilir bir ozcllik ta$1yabilmesi olas1 mr? 0 zarnan sosyaliz1n tan11nlarnas1nrn bir k1yas manugrn1n da otesindc gorCllebilir ozellikletinin -ki bunlann birc;o~u Cltopik tcmcllidir- On planda olmas1 dogal dc~l 1ni? Aina somut bir toplurn olarak sos ya list toplun1lar ister istcmcz k1yas1 ve sosyalizmin de bu kiyas i<;inde 1an1mlann1as1n1 do~urmaktadtr. Bu 1an11nla1nan1n ustii 6rtuk olarak somu1 sosyalist toplumlar Oncesinde olmad1g1n1 soyleyebihr miyiz? 2 Buraya kadar olan sorularda ag1rhk sosyalist toplumlann ve giderek bu toplumlarla baglanus1 i<;inde sorgulanan kuram1n bir ~kapitalist toplumlarla k1yas manugi" ic;inde el~tirisi midir? Bu clC$1iti tar-1 bizi sosyalizn1i bir kalk1nma modeli olarak kavrayan anlay1$la ayn1 manuksal payla$1m i\inde yaln1zca sosyalizmin bir kalk1nma modeli olarak kapitalizm!e geri kalm1$ bir iilkede bile yan$abilecck yeterlilik vc donan1ma sahip olamad1g1n1 ispata m1 gotiirmektedir? 0 zaman sosyalizmin ycniden tan1mlanmas1nda 1ers1en kurulmu$ bir kalk1nma modcli ve buna oncelik cdebilccck kiyas manugi m1d1r yaptlmak istcncn? Oysa topigin cle$titisirie uzanan ve aru degerle planh kalk1nn1ay1 bu topik ic;inde yerine oturtmaya i;,ah$an diger sorular bizi bu "an niyet'"den uzakla$Urm1yor mu? Kalk1nma modelinin her iki dt1zeyde de k:urulu$unun ka<;1n1lmaz kaynag1 konusuncla bir dizi ku~ku olu$turmuyor mu?

39


i$levsel olabilir mi? Yoksa onlan reddetmek zorunda m1d1r? Bu reddedili$le birlikte yeni sosyalizmin farkhhg1n1n guvencesi nerede $eki llcnecektir? Bilimsellik bu giivenceyi vennekte ne denli i$levseldir? 9. Bilimsellik, sosyalist toplurnlann haldeki bi<;:imlerinden ne denli sorumlu degildir? Mevcut sosyalist toplumlar ashnda bu bilimselligin sonu<;:lan m1d1r ve ba$ka tiirliisii miimkiin olabilir miydi?. 10. Tarihi materyalizm ne kadar bilimseldir? IV. iDEOLOJi VE OZNE

l. (agirma i<;:in <;:agnlan1n, yani Oznenin, Ote yandan <;:ag1ran1n yani sosyalizmin, ne oldugunu tan1mlan1ak gereklidir. Bu ikisinin ili$kisi teoride <;:ogu kez topikten hareketle <;:Oziimlenmek <lurun1undad1r. Oysa topik bu konuda ne kadar elvcri$li bir model sunmaktad1r? 2. Ozneler, ister birey ister s1n1f olarak tan1mlans1n ideoloji ile ili$kilerinde ya kapitalizm i<;:inde kendi oz bilincine yakla$an ve yanh$ bilin<;: donemini kapatmak tlzere harekete ge<;:en ya da ideoloji tarafindan belirlenen ve kodlanan bir tan1mla1na i<;:inde ifade edilmi$lerdir. ilk tan1mlan1ada kendi 6zilne ve gereksini mlerine yabancila$tlnlan bir sure<;: i<;:inde insan ozii ve ama<;:lan ile tanrmlanan bir ozne soz konusu iken ikinci tan1mlamada ideoloji taraf1ndan belirlenen ve tan1mlanan oznenin bilinci kendiliginden bilin<;:tir ve bu anlamda sosyalist bilin<;: dt$andan verilir. Bu d1$andaki bilin<;: nerede ortaya <;:tkar? Yine ideolojinin alan1 i<;:inde midir yoksa ideolojiyi de belirleyen bir alt yap1da m1 yaz1hd1r? ideoloji ttlmuyle <;:1ki$S1Z bir kimlikleme rnidir, yoksa sosyalizmin gereksinim duydugu bilinci11 de i<;:inde yer ald1g1 bir diizey midir? 3. Eger ideoloji bir an\amland1rn1alar sistemi ise bir anlamland1rma dizgesi olarak sosyalizm, bunun i<;:inde olmak durumunda degil midir? Peki alt yap1 nerededir? Anlamland1rma sistemi taraf1ndan belirlenmemi$ bir ger<;:eklik bir hi<;: olacagina gore anlam sistemi d1$1nda ve onu belirleyen bir diizey olabilir mi? Kultiir kadar ekonomi de bir anlam sistemi d1$1nda tan1mlanabilir mi? Eger sembolik duzen ya da anlamland1rma sistemi i$aret eden, gosteren ise gosterilen,

i$aret edilen bu anlamland1rma sisteminden bag1ms1z olarak varolabilir mi? Eger boyleyse dii$iinsel sistemi, kiiltiiril ve anlamland1rma sistemini belirleyen ve ondan bag1ms1z olabilen bir diizeyden bahsetmek olas1 olabilir mi? 0 zatnan topik ic;:indeki alt yap1n1n anlam1 nedir7 Alt yap1, ya da maddi hayat, ya da ger<;:eklik ancak anlamland1rma sistemi i<;:inde ve ona emdirilmi$ olarak varolmak durumunda degil midir? 4. Eger tersi dogruysa bir dii$l1nce sistemi olarak Marksizrri, topigin yakla?1m1 i<;:inde ancak kapitalist sistemin bir ilrilnii ve bu anlamda belirli bir toplum bi<;:imi ic;:inde mi ge<;:erlidir? Eger belli bir iiretim tarz1n1n belirledigi bir dii$iince ise ge<;:ici bir a<;:1klama tarz1ndan Cite bir ?ey olabilir mi? 5. Sosyalizmi simgesel sistemin, anlamland1rma sisteminin dt$tnda bir yerden hareketle tannnlamaya kalkarsak tan1m1 belirsiz insan gereksinimlerinin ne kadar uzag1na gidebiliriz? insan ozii ve gereksinimlerinin simgesel sistem d1$1nda varhg1n1 kabul etsek bile bu sosyalizmi tan1mlamak anlam1nda ne kadar i$levseldir? Dahas1 tarihi geli?im teorisi i<;:inde toplurn bi<;:imlerinin degi$iminde aru degere dayanan bir tan1mlama ile sosyaliz1ne giden yol ve reel sosyalist toplumlann merkezt plan\an1a, somuriinun ve an1g1n ortadan kald1nh~1, uretim tarz1n1n belirleyecegi ideoloji ile sosyalist insan ve sosyalizm beklentisi birbirinin d1$1nda m1d1r? Sonu<;:ta ortaya <;:1kan sadece bir yanh$ anla$1lma ve sosyalist toplumlann deneyimsizlik ya da beceriksizligi midir? 6. "insandan yahulm1$ dogaya" "hi<;:lik" olarak bakan Marx'1n sembolik kalabildiginden sozetmek olas1 m1? Yaln1zca k6$e ta$lan konn1u$ Marksizm kapitalist toplumun "dogal toplum" 1nodelinden ne kadar uzakta? Ve sosyalizmi yeniden tan1mlarken bu tan1mlaman1n ogelerini artik yaln1zca anlamland1rma sisteminin i<;:inde aramak (sonu<;: yine umutsuz olsa da) ve bu sistem d1$1nda, bu sistemi belirleyen bag1ms1z bir ger<;:eklik anlay1$1ndan (topigin mantigi) vazge<;:erek oJu$turmak m1 gerekir? Bu yakla$1mla tarihsel geli$im teorileri ve merkezi planlaman1n erdemi ile tan1mlanm1$ sosyalizm anlaY1$lann1n dt$lna <;:1kmak olas1 olabilir mi?

40 Birikim 20 I Aral1k 1990


Art1k Yak: ii:igiltere'nin Maggie'si, Thatcher'1n Ingiltere'si AKDOGAN OZKAN

What have you done, Maggie, whac have you done? •

Roger Waters

22 Kas1m sabah1, Margaret Thatcher, ylizunde insan1 c;ileden c;1karan, o kendine a$1n guvenin yogunla$mt$ hali clan glilumsemesiyle kuf$un gec;irmez Daimler'ine binip Kralic;e'nin huzuruna son kez Ba$bakan s1fauyla gidiyordu. Bundan yakla$1k iki saat once, ingiltere'nin o mutevazi sayilabilecek (Downing Street, 10 numaradaki) Ba$bakanhk Konutu'ndan yap1lan Ba$bakanhk Burosu ac;1klamas1, ktsa sure ic;inde tum dunyada $Ok etkisi yaratmI$, ABD'den Irak'a, AT komisyonlanndan Turkiye ve Guney Afrika'ya kadar pek c;ok ulke ve kurulu$ta geni$ yank1lar uyand1rm1$tl. Ounya siyasetinin gorup gorecegi en c;etin ceviz siyasetc,:ilerinden biri Margaret Thatcher, 11.5 yilhk ba$bakanhk ve 15 yilhk Muha~azakar Parti liderliginden aynlacag1n1 ac;1klam1$t1. Haber ulke ic;inde duyulur duyulmaz clay haline gelmi$ti. Bu surpriz (?) olay1 duydugumda oturdugum yerden bir sevinc; girdab1na garkoldugumu, "Oemir Leydi oldu. Huzur ic;inde c;unlsiin" diye dl1$11ndugumt1 hanrhyorum. Ba8J$la beni Oemir leydi. Ben seni hie; sevmemi$tim. Evet, istifa karan $Ok yaratmt$tL <;;:unkii, Maggie, !vtuhafazakat Parti hderligi ic;in yaptlan oylaman1n ilk turunda, yillar sonra kendisine isyan bayragi ac;an eski Savunma Bakan1 Michael Heseltine'dan fazla oy almI$ ve 21 Kas1m gunu, "mucadeleye devam ediyorum" demi$tL Aradan yalntzca 24 saat gec;tikten sonra nas1l oluyordu da, ikinci tura kat1lmayacag1n1 ve partiye yeni lider sec;ilir sec;ilmez istifa edecegini soyluyordu? Evet bu ac;1dan bir surpriz oldugu soylenebilir. Maggie'nin istifas1, BBC ve ITV gibi iki onemli TV kanahn1n yayin aki$1n1 neredeyse tumuyle degi$tirmesine neden olmu$tU. (ITV, son kez bundan 27 yil once Kennedy Suikasn nedeniyle program1n1 degi$tirmi$ti.) Karardan iki saat sonra Ot$i$leri Bakan1 Do-

uglas Hurd ile Maliye Bakan1john Major'un parti liderligi ic;in Heseltine ile yan$acaklan,n1 ac;1klamalan ingiltere'deki siyaset kazan1n1 art1k fokur fokur kaynaur olmu$tU. Her yerde parti ic;i gli<; hesaplanndan bahsediliyor, bu arada, muhalefetteki i$<;i Partisi'nin kamuoyu yoklamalanndaki 1.5 yilhk usttinlugu iyiden iyiye kayboluyor, Maggie degils'e bile bu kez de Muhafazakar Parti altematifsiz gortinuyordu. Merhu- . mun olumu bo$una degildi anla$1lan. BA$SAGLIGI MESAJLARI YA DA MERHUMU NASIL BiLiRDiK?

Daha once defalarca Ronald Reagan'1n 1 no'lu hayran1 oldugunu beyan eden Maggie'nin istifas1 ABO yonetimince uzuntuyle kaf$1lan1yordu. Hazmedilecek haber miydi bu? Maggie, saltanau suresince ingiltere'yi ABD'nin b~ destekc;isi ve en yakin muttefiki yapffil$, hatta birc;ok ingiliz, "madem oyle, nedir bu AT ayaklan filan? ABD'nin 53. eyaleti olup kurtulahm bu dertten" diyor, alayc1 bir ifadeyle zaten Maggie'nin ba$Indan beri s1cak bakmad1g1 "Man$ Tuneli yerine Atlantik Tuneli" 6neriyorlard1. Ba$kan Bush, Maggie'nin istifas1n1n kendisini "allak bullak ettigini" bO$Una soylemiyordu. South Yorkshireh bu alayct ingilizler kadar naif olmayan Bush, hayali Atlantik Tunelini degil, ama Thatcherizmin Kralic;e 11.Elizabeth'ten 1979 yihnda vekaleten devrald1gi ingiliz lisleri ile Korfez bolgesine gonderilecek takviye ingiliz birlikleri konusunda ayn1 comert hizmetin bundan boyle de sureceginden emin olamazd1. Sukran Gunu dolayis1yla Korfez'deki ABO askerlerinin hindisini payla$an Bush, Maggie'ye o gline dek "yapnklan ic;in $likranlann1 sundugu" ozel mesaj1nda belirttigi gibi kendisini "ozleyecekti". Maggie'nin istifas1na ilginc; bir tepki de Sovyetler

41


42

Birligi'nden geldi. Bir zamanlar Maggie'ye "Demir Leydi" s1fat1 yak1$t1ran SBKP yay1n organt Pravda, onun 111Ctcadeleci yeteneginden ovgCtyle bahsederek, "istifas1yla partinin c;:1karlann1 kendi c;:1karlanna ustun tutan $erefli bir tutum alm1$t1r" gibi yerinde (!) bir yorumda bulundu. (The Guardian, 24 Kas1m, 1990) "Partinin c;:1karlan" soz konusu oldugunda neyin "$erefii" oldugunu herkesten iyi bilen ve bunu tum di.inyaya kan1tla1n1$ bir partiden gelen bu yorumun, tabii ki anla$ilmaz bir yan1 yok. 1988 Nisan'1nda Turkiye'ye yapng1 resmi ziyaret s1ras1nda onuruna verilen bir ak$am yemeginde, "ingiltere'deki sec;:menlerin kendi 6zalc1 politikalann1 onaylad1g1n1" soyleyerek donemin Turkiye Ba$bakan1 Turgut Ozal'a hayranhg1n1 ifade etmekten kac;:1nmayan Maggie'nin istifas1 6zal'1 da "uzml1$tl1". Cumhurba$kan1 Ozal, Maggie'ye gonderdigi mesaj1nda, "zeka ve sagduyusu dunyada herkesin sayg1s1n1 kazanm1$ Thatcher'1n saghks1z ingiltere ekonomisini canland1rd1g1n1" belirtiyor ve "hiir dunyan1n kendisinin istisnai yeteneklerine ve sagduyusuna guvenebileceginden emin oldugunu" vurguluyordu. (Giine~, 24 Kas1m 1990) Gerc;:i, bizzat Muhafazakar Parti, Maggie'nin "istisnai yetenek ve sagduyusundan" aruk c;:ok ciddi ku$kulara garkoldugu ic;:in kendisini safdt$1 b1rak1yordu, ama Ozalc1 bir Leydi ile zor zamanda dayant$ma gostermek bir "centilmenlik" geregi olarak da dii$l1niilebilirdi. Hein Maggie, Tiirkiye'nin 12 Eylul ile diinyada yaratug1 olu1nsuz imaj1n silinmesi ic;:in c;:abalann1 surdurdiigii bir s1rada, ingiltere'deki muhalefetin biitiin israrlanna ragmen iilkemize gelerek "yonetimle dayan1$man1n siyasi bir ifadesi" olarak gorulen bir ziyarette de bulunmam1$ m1yd1? "Dayant$ma", bu ac;:1dan da onemliydi. ingiltere'de muhalefet, Tiirkiye hiikiimetinin insan haklan konusunda ciddi bir ilerleme saglamad1g1n1, 12 Eylul rejimi ile birlikte Tiirkiye'de 50 ki$inin daragac1n1 boylad1g1n1 soyluyor, "oliilere sayg1 gosterilmesini" de one c;:1karan bir ifade ile Maggie'nin ziyaretine kar$t c;:1k1yorlard1. Muhalefetin bu itirazlanna ald1n$ etmeyen Maggie, ulkemize geliyor, istanbul'daki son giiniinde Selimiye'deki Florence Nightengale Miizesi'ne c;:elenk koyduktan sonra, gazetecilerin mezarhklar ve c;:ic;:ek tarhlan uzerinden atlayarak kO$U$rnalan ile c;:1kan kan$1kl1k s1ras1nda hiddetle gazetecilere donerek, "Biz oliilerimize sayg1 gosteririz, geri c;:ekilin. Her yeri c;:ignediniz" diyordu. BBC TV'sinde de verilen bu g6riintiilerdeki "sayg1s1zhk" iizerine ertesi gunkii The Times gazetesinde, Turk makamlann1n, "bas1na sansur ya da k1s1tlama uygulan1yormu$ havas1 yaratmamak ic;:in bOtiin denetimi b1rakug1" kaydediliyordu. Bir garip memleketti Tiirkiye. The Times'1n bu yorumu dogruysa, demek ki

basin haklanna sayg1m1z1 ifade edelim derken, ingilizlerin oliilerine saygis1zhk edilmesine yo! ac;:m1$llk. Avn1pa'da olup bitenleri kendi siyasi c;:rkarlan dogrultusunda yorum lamay1adet edinmi$ rnuhalefet partilerirniz ise, "gerc;:ek demokrasinin bu oldugunu" belirterek, "arkas1ndaki halk destegini yitirmi$ Maggie'nin istifas1n1n ne kadar erdemli bir tav1r oldugunu" soylediler ve "dans1 ba$1m1za" $eklinde niyetlerini ifade ettiler. (Giine$, 25 Kas1m 1990) Demirel, "ar ve haya"dan soz ederek, bir ba$bakan1n istifas1 konusundaki zorlayic1hgtn (maaleseO manevi olma d1$1nda bir yan1 bulunmad1g1n1 soyledi ve halen ulkeyi erken sec;imlere gotiirmek istemeyen hukOmetin erdemsizli~nden yakind1. Muhalefetin, demokrasi ve insan haklan konulannda Avrupa'n1n gosterdigi faziletten kendisini muaf tutup, yaln1zca bir ulke ba$bakan1n1n istifas1n1n faziletinden(?) dem vurmas1 pek de durust bir yakla$1m degil. i\ncak kendi c;:ifte standarthhklanna bu iilkede ya$ayan <;ok ki$iyi aruk inandtrmt$ olduklanndan soyledikleri ile c(lrmu kadar yer yakabilrni$ olduklanna da ~$1rmamalan gerekiyor. Aina yine de, kendi parla1nenterlerini . "Oras1路路 ile ilgili bir konferansa kat1ld1klan gerekc;esiyle partiden uzakla$t1ran ve $U uJkede ya$anan pek <;Ok <;irkinlik kaT$1Slllda susan bir muhalefetin mesele hiikiin1etin istifas1 olunca, birden erdetn ve $ahsiyet sahibi kesilmesi her defas1nda insan1 c;ileden c;1karm1yor degil. Ostelik, Maggie'nin istifas1n1 gerekc;elendiri$leri de yanh$: "halk destegini yitirdi Thatcher ve erdernli bir $Ckilde istifa etti". Yanh$ oldugu gibi, bu s1fata mazhar olan ki$iyi hayaun1 erdeme adamt$ ve bu konuda bir istikrar da tutturmu~ biri olarak sunuyor. Ostelik, dii$11nl1n bir kez. "Dans1 ba$1m1za" derken soz konusu ettikleri "erdem"li tavnn, TCtrkiye'deki iktidar taraf1ndan da sergilenmesi halinde, Y1ld1r1m Akbulut istifa edecek ve ANAP yeni bir liderin ba~kanhg1nda iktidann1 surdtirecek. Arzulad1klan gerc;ekten bu mu? Cumhuriyet gazetesi de "parti i<;inde dort oy eksik c;:1ko diye istifa edebilmek... Ne gC1zel." diye safdil yorurnlarda bulunuyor. Siyaset adamlanrn1z1n yan1 s1ra, bu iilkede ne zaman me$ruiyet ya da hukuk s1n1rlann1 c;igneyen bir ihlal ya$ansa bunu Bau'ya $ikayet etmeyi adet haline getirmi$ yazarlanm1z1n da, Ba11'y1 bir kez daha "fazilet"inden 6tl1ru omek gostermesine $a$mamak gerekiyor. Ancak bizim bu fazilete ne zaman ve nasil kavu$acag1m1z belli degil. Sar'lki, bizirn ba$bakan da istifa etse, o c;ok s1k tekrarlad1klan "demokrasi kiiltiirO ve terbiyesi" birden yerle$mi$ olacak. Oysa Maggie'nin istifas1n1n ne "demokratik kiiltiir" ile ne de "erdem" ile bir ilgisi var. iktidann1 ne pahas1na olursa olsun korurnak isteyen, bunun ic;:in once Thatcher'1n $ahs1nda cisimle$mi$ ki$isel kanaata dayah politikalardan s1ynhp, geleneksel Tory degerlerden biri olarak gorulen mutabakata dayah parBirikim 20 I Ara l 1k 19 90


ti i<;i politikaya donn1ek isceyen bir parcinin ic;inde oldukc;a rafine yoncemlerlc haz1rlanm1$ bir komplonun kurban1 oldu o sadece. Aynca, "gelecek gene! se<;imde parcinin ikcidar $ans1n1n tehlikede oldugunu sezerek gorevinden <;ekildi" $eklinde bir ac;1klama da yanh$. Ne yani, popiilaritesi 1.5 y1ld1r kamuoyu yokLamalannda i$<;i Panisi'nin en az yiizde 10 alunda seyreden bir parti lideri bunca zamand1r sezemedigi bu olguyu bir gece i<;inde mi sezdi? Ostelik parti liderligi ic;in yapilan oylan1ada, l-leseltine'1n 152 oyuna kar$ihk 204 oy alinas1na ve daha 24 saat evvel ikinci tur oylan1aya katilacag1n1 a\1klamas1na ragmen. Hay1r, hay1r bu aktl yi.iriiune hie; de doyurucu degil. Dahas1, Maggie, 1983 y1h ndaki gen el sec;i1n lcrdcn yine ayn1 $ekilde 18 ay once karnuoyu yoklamalannda i$c;i Partisi'nin gcrisindeydi. I Icrn de kcnd isinc verilen halk destegi Y,uzde 21 civanndayd1. Yani istifas1 oncesinde nab1z yoklamalann1n gosterdigi halk desteginden <;ok a$agtlarda idi. Maggie, yine de o se<;imleri kazanmay1 bildi. i$<;i Partisi'nin kamuoyu yoklamalanndaki iistiinliigii 1987 sec;i1nleri 6ncesinde de soz konusuydu. Fakat se<;imlcri kazanan yine Maggie oldu. "FARELER"iN iHA ETi

Asltnda Maggie i<;in ingiltcre tarihinin en az poptiler ba$bakan1 demek san1nm yanh$ olmaz. Peki nas1l oluyor da, poptiler olmayan bir parri lideri tic; kez ard arda se<;im zaferi kazan1yor? Bunu daha sonra a<;1klamaya c;ah$acag1m. Simdi, yukanda bahsettigim kom plo olay1na donelim. Ger<;ekten de, "popiilaritesini yitirdi ve istifa etti" diyerek zaten hie; bir za1nan populer olmayan bir ba$bakan1 fazilet $ampiyonu ilan etmeden once, parti i<;inde neler olup bitti~in e goz at1lm1$ olsayd1, komplo ile neyin kastedildigi anla$1hrd1. ingiliz bas1n1n1n giic;li.i kalen1leri Maggie'nin istifas1ndan bir gun once darbenin geli$in i haber veriyorlardt. Parti i<;indeki sadakat s1n1rlar1n1, istenmedigi halde son pani liderligi se<;imlerine kaulacak denli zorlayan Maggie'nin ihanete ugrayacag1 haberleri ile dolu idi gazeteler. 22 Kas1m tarihli The Independent gazete~inJc, "ihant:tt: ugramas1 gereken ki~i" ba$hgi ile kaieme altnan bir yaz1da, 1975 y1hnda t:d...vard Heath'den yine bir darbeyle parti liderligi gorevini devralan Maggie'nin muhafazakar millervekilleri ve bakanlann1n kendisine olan bagltltklann1 c;ok fazla zorlad1g1 ve her yeni sadakat talebinin kendisini giderek daha tecrit bir konuma getirdigi belirtiliyordu. isti(an1n hemen ertesinde ise, ingiliz gazetelerinin baz1lan "tam da ingiliz usulti darbe" nitelemesini kullan1rken, "ihanet" sozctigO.nO. de a<;1k<;a telaffuz ediyorlard1. Muhafazakar Partili parlamenterlerden Sir John Stokes, BBC'ye verdigi demecinde, "Sadakatsizlik kazand1. BiiyO.k bir lideri, s1rf birtakim adamlar kelle vergisi yuzunden koltuklanndan olmas1n diye

kaybettik" ~eklinde yorumda bulunuyordu. Ticaret ve Sanayi Bakanhg1 muste~arlanndan Edward Leigh ise, "kendi insanlanm1z1n komplosuna ugrad1k" derken, ad1n1 vcrmek isterneyen bir fvtuhafazakar Partili parlamenterin komploculann kim olduguna dair sozleri de Today gazctesinde yer ahyordu: ¡'kendi rezil hizipleri d1$1nda kimseyi iste1neycn Eton Mafyas1"(*). Bir ba~ka milletvekili ise, Magg1e'nin istifa ettigi giinun ak$an11 Ava1n Kamaras1'nda i$c;i Partisi taraf1ndan onerilen gl'1vcnsizlik oylamas1nda 120 oy farkla son zaferini kazand1g1n1, sonucun belli olmas1yla muhafazakar n1illetvekillerinin onlerindeki kagitlarla muzaffer kahramanlann1 selan1lad1klann1 hanrlanyor ve ~unl an soyluyordu: "onu arkas1ndan b1c;aklayanlann ellerindeki kag1tlarla kendisini oylece selamlamalan insan1n rnidesini bulanchnyor." (The Independent, 23 Kas1m 1990) Maggie'nin 37 ya$tndaki gazeteci k1z1 Carol Thatcher ise, ITN TV'sine verdigi demecinde, "biitO.n yapuklanndan sonra, kendisine kar$1 giri$ilen bu hareket en ac1mas1z ihanet eylcmidir" diyordu. Muhalefet her ne kadar Maggie'nin istifas1n1 kutluyorsa da, komploculan karalamaktan geri durmuyordu. i$<;i Partisi lideri Neil Kinnock, Maggie'nin istifas1yla parti liderligi ve ba$bakanhga soyunan uc; aday1, "gormedik, duymad1k, soylemedik" tavn i<;inde olan tic; ak1lh maymuna benzetiyor ve bu "komploculann giivenilmez bir karakter yap1s1nda olduklann1" ileri surf.tyordu. Bu y1hn mart ay1nda Mid-Stratfordshire'da yap1lan ve i$c;i Partisi'nin l 935'den bu yana bu bolgede elde ettigi en biiyuk zaferin ard1ndan $6yle diyordu Neil Kinnock: "Bu, onemli bir kav$ak noktas1, tabii bizim ic;in degil, Muhafazakar Parti i<;in. Bayan Thatcher'den ne kadar <;abuk kurtulmalan gerektigine karar vermek zorunda kalacaklar". (The Guardian, 24 Mart 1990) Maggie'den kurtulmu$tU arttk Kinnock. Ancak bunun sersemletici hazz1 k1sa surdu ve Kinnock, Muhafazakar Parti'nin yeni lideri John Major'a kar~1 he1nen, onun "guvenilmez karakter yap1s1ndan" hareketle bir aleyhte kampanyaya giri$ti. ~onuc; itibariyle, ne olduysa, hepsi "erdem"in c;ok uzaginda, ki$isel veya siyasi <;1kar ve hesaplar ugru• Eton College. ingiltere'de so n 50 yilda b~bakanhk yapan 10 kisiden 3'unun ogrenim gOrdugu, yaklas1k 550 y1lhk bir gelenege ve muhafazakar bir Orgutlenmeye sahip lise ayannda yaln1zca crkeklerin gidebildigi bir egitim kurumu. 1..ondra yakinlanndaki bu kolejde son 40 y1hn bes d1sisleri bakan1 da ogrenim gOrmus. Kolej egitimini burada gOrm\1$ kisilerin Muhafazakar Parti i~inde buyok bir ag1rhg1 var. Zamanla aguhgi tedricen azalan bu kurumun 1960 yihnda inuhafazakar milletvekillerinin b~te birini yitimiisti. Douglas Hurd'un da ogrenim gordugo bu kurumdan yetisenlerin yilksek tahsillerini Oxford'da yapmalan siyasi kariyerlerine ayn bir gil~ katacak bir etken oluyor. Bir anlamda bizdeki Galatl!saray Lisesi ve Mulkiye gelenegine benzetilebilir.

43


I

I

44

na yap1lm1$U. Belki tepkilerden c;ok, olup bitenleri aktarmak bu konuda daha ikna edici olabilir. Oyleyse, benim okuyup, dinleyip, gorduklerimden olu$turdu, gum hikayeyi aktarmama izin verin. 21 Kas1m c;ar$amba gecesi, yani ikinci tur oylamaya kat1lacag1n1 haylord1g1 gun Maggie, kabine uyelerinin her biriyle ayn ayn g6rli$me yapu. ilk tur oylamada Heseltine'den c;ok daha fazla oy almas1na ragmen, kamuoyu yoklamalannda partinin Heseltine'1n liderliginde gelecek gene! sec;imlerde i$c;i Partisi'ne usrunluk saglayacagin1n ortaya c;1kmas1, parri ic;inde bir komplo soylentilerini ayyuka c;1kartm1$t1. Maggie'nin acilen g6rli$meye c;ag1rd1g1 bakanlar, ilk tur oylamada kendisine oy verdiklerini, ancak derhal istifa etmedigi takdirde ikinci tur oylamada rezil rusva olacag1 bir yenilgiye ugra1nas1n1n kac;1n1lmaz gorundugunu soylediler. 12 bakan taraf1ndan verilen bu enformasyon gerc;ek de olabilir, blof de. Nitekim Thatcher kamp1ndan baz1 milletvekilleri, bu "fareler"in ilk turda Heselrine'dan yana oy kulland1klann1, ancak tersini ileri surerek Maggie'ye yalan soylediklerini, ustelik kaybedecegi tlirunden beyanlann blof oldugunu ac;1khyorlard1. Maggie de parti liderliginden c;ekilmesi ic;in bir blof yap1lm1$ olmas1 ihtimaline itibar etmiyor degildi. Zaten bu nedenle 21 Kas1m sabah1, boyle oyunlar varsa bunlan bo$a c;1kartmak ic;in, "kazanmak ic;in mucadeleye devam edecegim" demi$ti. Bu ti.ir atak bir dil kullanmas1 gerektigi yolunda uyanyi, parti ic;inde bir $eyler dondi.igi.inden haberdar olan Norman Tebbit yapmt$lt. ingiltere'nin '60'1.i yillarda sergiledigi "mi.isamahakar toplum" anlayi$1n1n en keskin ele$tirmenlerinden biri olan ve Yeni Sag'111 parti ic;indeki en guc;li.i temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Norman Tebbit, bir zamanlar Maggie'nin aynlmas1ndan sonra parti liderligine getirilmesi konusunda hemen herkesin mutab1k oldugu bir ki$iydi. Kan ahlakc;1hkta Maggie'yi bile "sag"layan, ama onun sad1k bir dostu olan Tebbit, 1984 yihnda Brighton'da yap1lan parti kongresi s1ras1nda kald1g1 otelin IRA militanlannca bombalanmas1 sonucu ciddi bir $ekilde yaralanmt$tl. Olayda kans1 felc; olan Tebbit, o tarihten sonra kans1n1n ozel durumu geregi siyasi faaliyetlerine daha az zaman ayinr olmu$ ve dogal olarak liderlik $ans1ndan da feragat etmi$ti. Tebbit, ilk tur sonunda, Maggie'nin daha atak, hatta agresif bir dille kampanya yflrutmesi halinde ikinci rurun da kazan1lacag1na inan1yordu. Ancak, Maggie'nin liderlik kampanyas1n1 yuruten j ohn Wakeham taranndan da dogruland1gi gibi (The Independent, 23 Kas1m 1990) Maggie'nin o ak$am g6rli$ti.igi.i 19 bakandan l 2'si onun sabahki sozlerine ragmen, "hayir kazanamayacaks1n" demi$ti. Bu s1rada Avam Kamaras1'ndaki "Grup 92" olarak bilinen sag kanata mensup 50 kadar muhafazakar milletvekili,

Tebbit'in de gayretleriyle komployu bo$a c;1karma haz1rliklanna giri$erek, Maggie'ye elyaz1s1yla kaleme ahnmt$ destek mesajlan yazm1$lard1. Mesajlar, Ba$bakanltk Konutu'na ula$t1g1nda art1k c;ok gec;ti. Gee; saatlerde Tcbbit de Downing Street 10 nu1naraya gitmi$ti . Ancak bu kez kullan1lmas1 gereken di! konusunda degil, onu liderlik yan$tndan c;ekilme karanndan dondurmek uzere. Her $ey ic;in c;ok gec;ti. Maggie, inatc;1, taviz vermez ve dedigim dedik politikas1nda c;akih bir insan bile olsa, bu 6zelliklerinin kendisine "goruyorum" dedirtemeyecegi bir kart ac;1lm1$0 6nC1ne. Gorup de kaybettigi takdirde, bu parrinin ba$1na ya$am1boyunca gormeyi en fazla istemedigi $ey gelecekti: Heseltine ; yani bir korporatist, parti lideri ve ba$bakan olacakt1. Bu yuzden liderlik yan$tndan c;ekilmesi ve Heseltine'1 durduracak, onun parti liderligine gelmesini onleyecek adaylann yolunu ac;mas1 gerekiyordu. Tebbit, o gece BBC 2'nin Newsnight adh haber program1nda kendisini "yanan bir geminin gi.ivertesinde kalan bir tayfaya" benzetmekte haksiz sayilmazd1. Kabine uyeleri ile tek tek g6rli$tiikten sonra Do,vning Street'e donen Maggie, ertesi sabah istifas1n1 sunacaku. DEMiR LEYDi: UZLA$MAZLIK ABiDESi

Simdi buraya kadar, Maggie'nin istifas1n1n geli$iminden ve gelen tepkilerden hareketle c;1karmaya c;ah$t1g1m sonucu ac;1kc;a telaffuz edebilirim, san1yorum. Maggie'nin istifas1n1 oyle, "demokrasi kulti.iru", "demokrasi terbiyesi" ve "erdem" gibi soyut kavramlarla degerlendirmeyi, muhalefete, fazileti kendinden menkul demokratlanmiza b1rakabiliriz. Muhafazakar Parti ic;indeki geli$rneleri, o parti ic;indeki ili$kilcr dokusunda verilen hegemonya mi.icadelesi olarak anlamaltyiz. Yukanda, Muhafazakar Parti'nin, Maggie'nin $ahsi kanaate dayah politikas1ndan parti ic;i mutabakata dayah geleneksel Tory anlay1$1na dOnii$iinden soz etmi~tim . Elbette ki, bu da hegemonya mucadelesinin sonu<:lanndan yalnizca bir tanesi ve Maggie'nin nic;in safd1$1 b1ral<1ld1gin1, Thatcherizm'in sona erip ermedigini tek ba~1na ac;1klam1yor. Ancak ilk tespit budur. Douglas Hurd gibi Avrupa birligi konusunda daha iyimser bir yakla~1m ic;inde olan, hatta Thatcher doneminde bu konuda baz1 zorluklarla kar$1la$ml$ blr ki$inin D1~i$leri Bakanhg1 gorevinde b1rak1lmas1, Heseltine gibi kelle vergisinde 6nemli olc;ude degi$iklik yapma azminde olan birinin, bu vergide reform yap1lmas1ndan sorumlu <;:evre Bakan1 olarak kabineye ahnmas1 bu tespiti yapmam1za imkan veriyor. Evet, Maggie'nin $<lhsi kanaatlerine dayah politikalar da sonuc;ta Thatcherizm'in bir parc;as1. iktidan si.iresince bu yonde politikalann da i.irunlerini toplad1 o. Ba$bakanhg1n1n be$inci y11J.nda soyledigi bir ci.imle Thatcherizm'in bu yonuni.i 6zetler gibi: "Uzla$maya, Bi ri k i m 2 0 I Ar a I 1k 1 9 9 0


ancak istedigim hususlarda uzla$1rsak raz1 olurum." (The Times, l 0 Nisan 1984) . Thatcherizm diye bilinen olguyu, Maggie'nin o uzla$maz, odun vermez, inatc;1 ve kimi zaman belirli ki$i ve gruplara kar$1 c;eliktcn bir sinirle donat1lm1$ kay1ts1zlik arzeden tav1rlanndan hareketle tan1mlamaya ~h$1nak da milrnkiln. Daha dogrusu, o radikal serbest piyasa yontemlerine clayah ekono1nik polilikalar Thatcherizm'in tilmilnil ac;1klam1yor. Onun ki$ilik yap1s1n1 da goz onilnde bulundurmak ve ilc; kez arka arkaya sec;im zaferi elde etmi$ olmas1n1n da isminin sonuna "izm" getirecek denli onemli bir faktor olarak gormek gerekiyor. Gen:;i, bunu soylemek, nedenlerden ziyade sonuc;lardan kalkarak vanlan bir yarg1 gibi gorilluyor, ancak dogru yarg1 da bu. Aksini soylemek, Thatcherizm sayesinde Maggie'nin ilc; kez arka arkaya sec;im zaferi kazand1g1n1 soylemek oluyor ki, kan1mca tam tersi bir $ekilde bu pe$ pe$e kazan1lan ilc;: sec;:im zaferinin bizzat kendisi, Thatcherizm nitelemesine imkan veren 6nemli bir faktor olmu$tUr. Bu zaferleri her ilc;: sec;:imde de solun arzettigi dag1n1k gorilnilm ve sec;menlere verdigi "illkeyi yonetebilir olmama" imaj1n1 da dahil ederek az sonra ac;tl<lnmaya cal1~acag1m . .Al.ncak ~imdi Uzerinde durmak istedigim, Maggie'nin ingiltere tarihinin uzun bir donemine damgas1n1vuran karakteri ve bunun Tory'lere getirdigi kazan1mlar. <;:unkil oyle $eyler var ki, "Maggie'nin yoklugunda c;ok farkh bir seyir izleyebilirdi" dedirtiyor. ilk vermek istedigim omek, Falkland sava$1. Maggie, sava$1n ne anlama geldigini ve sonuc;:lann1 dil$ilndilkc;:e duraksayan bakanlardan kurulu bir kabineyle ~h$1yor olmas1na ragmen, inatc;:1 ve kendine a$1n gilven duyan bir ta:r1r ic;:inde oldu ve ordunun ne istedigini bildigi ic;in, ne boyle bir sava$1n askeli sonuc;lann1 ne de siyasi risklerini dil$ilnerek yan c;:izn1eye yeltendi. Sonuc;:ta, ingiltere'nin kazand1gi zafer ayru zamanda onun liderlik yetenegi ic;in de bir prim niteligi ta$1yordu. Ayn1 $ekilde, 1986 Nisan'1nda Libya'yi bombalayan ABD Hava Kuvvetlerine ait F-111 tipi bombard1man uc;aklann1n havalanmas1na izin vennek de onun d1$1nda hic;:bir liderin koiay kolay giri$me cesareti gosteremeyecegi bir eylemdi. Olay ertesinde sagi ve soluyla illkenin bilyilk c;ogunlugu ingiltere'ni n bu tilr terorist bir eyleme a let olmas1ndan 6tilril buyilk rahats1zhk duydular ve $iddet!i tepki gosterdiler. ikinci olarak, '80'lerin ba$1nda izlenmeye ba$lanan ekonomik politikalann, her $eyini Maggie'nin ahlaki (!) karakterine borc;:lu oldugunu soyleyebiliriz. Ba$ans1z politikalar da olabilir bunlar. Fakat tilmilyle ona ait. Maggie, kendisini ekonomik bir teoriye adam1$U ve i$Sizlik gibi bir olgunun farkinda olmas1na ragmen, ac;1kc;a umursamaz bir yol izliyordu. Daha iktidann1n ilk yih dolmadan bu konuya ili$kin soyledikleri,

yillar sonra i$siz insanlann, c;:ah$madan, tembelce i$sizlik yard11n1 alarak ya$ama gibi kolay yolu sec;:tikleri $eklindeki sozlerine alayc1 bir giri$ gibi gorillebilir: "C::ah$madan ya$ayamam. i$siz insanlar ~ab$ma足 dan nas1l ya~ayabiliyorlar anlam1yorum". (News of tlle World, 4 May1s 1980) Muhafazakar Parti'nin birc;ok mensubu tara&ndan defalarca uyanlm1$, partiyi uc;uru1n~ silrilkledigi s6ylenmi$, ancak Maggie onlan da suc;:layarak c;elikten bir sinirle kay1ts1z kalmayi silrdilrmil$til. Ne teror olaylann1n yo! ac;t1g1 olumler onu panige surilkleyebilmi~ti. ne de IRA militanlann1n olilmlerle noktalanan ac;hk grevleri. 1983 yihndaki Muhafazakar Parti kongresi s1ras1nda kald1gi otelin bombalanmas1n1n hemen ertesinde basin mens\lplanna inan1lmaz derecede sakin bir demec; veriyor ve bu tilr teror olaylanna "duyarh" ingiliz halk1n1 bile c;:elikten siniriyle $a$k1nhga sevk ediyordu. Handsworth ve Toxtetll'de meydana gelen ve i$sizlerin, ses.lerini duyurmak ic;:in ~iddete dayah bir yo! izlediklerini ac;1kc;a ifade etttikleri isyan olaylannda, bu insanlar ic;in en ufak bir kaygi duyinaktan ~iyade, dukkanlan yagmalanan dilkkan sahipleri ic;in ilzuntu duymay1 yegliyordu. Bu olaylardan sonra Kraliyet ailesinin bir mensubu (Prens Charles) bu bolgelere gidip halk1n sorunlann1 dinleyerek sembolik de olsa kaygis1n1 ve aciliyet kayd1yla bir $eyler yap1lmas1 gerektigini ifade ediyor, Maggie ise yine orah bile olmuyordu. Maggie'nin bu tilr konularda duydugu kaygin1n niteligi yillar sonra bile degi$memi$ti. 1984-85 aras1nda 140 binin uzerinde maden i$c;isi ocaklann kapanmamas1, yalon bir gelecekte i$Siz kalmamak ic;:in greve gidiyor, ancak ekonomik durumu giderek sars1lan ve grevi zamanla surdurecek durumda olmayan baz1 i$c;iler ocaklara inerek c;:ah$maya ba$hyordu. Tabii ki, koca bir madencilik camias1 tarafindan "donek" lakab1yla an1lma pahas1na. Maggie'nin bu konudaki tercihi yine belliydi: "Danek mi? Asian onlar, aslan". (The Times, 13 Ekim 1984) Oc;:uncu olarak, sendikalann gilcune vurulan darbe. 0 olmasayd1, san1yorum sendikalann ulke siyasi hayaundaki ctkinlikleri farkl1 olurdu. Maggie'nin sendikaiar konusundaki 6nyargis1 o denli fazla idi ki, pek c;ok muhafazakar bu onyargilan payla$1yor bile olsa onun kadar curetkar olamarn1$lard1. Kamu sektorilnde 1984-85 maden i$c;:ileri grevi ile doruga ula~an huzursuzluklar, Maggie tarafindan silri.incemede b1rak1hyor, muhafazakar bakanlar k6$elerinden neredeyse sadist bir hazla olup bitenleri izliyorlard1. Zaman zaman Maggie'nin a$1nhklanna (!) ele$tiriler de yoneltseler, liderlerinin sert bak1$lann1 surekli uzerlerinde hisseden bakanlar, boyle bir durumda Maggie'nin yerinde olsalar, onun, grev boyunca kamu iktisadi te$ekkullerinin ettigi maddi zarardan, paradan c;:ok daha fazla 6nem atfettigi "demonstrasyon etkisi"nin so-

45


nur;lann1 goremeden sinirlerine hakim olamayacak ve 1nuhte1nelen y1hp tavize yoneleceklerdi. Maggie'nin kendisi olmaks1z1n gen;ekle$mesi r;ok zor goninen bir diger ba$ans1 da AT'ye kar$t gosterdigi ayak direyen, kau tavnn1n sonuca ula$mas1yd1. Maggie'nin bu tavn, Avrupa'daki gucunu ekonomik olarak yitiren ingiltere'ye daha sonra onemli avantajlar kazand1racaku. Kesinlikle makul olmayan bir tarzda sordugu 1nakul sorular sayesinde "bizim param1z" dedigi poundlann bir kism1n1n Bniksel'e akmas1n1 onlemi$ti , 11 y1lhk sava$kan diplomasisi sayesinde. THATCHERiZM: TEK 0 LKEDE iKi ULUS

46

Evet, ki?isel karakteriyle de bir doneme damgas1n1 vuran Maggie arttk yok. Peki ya Thatcherizm? Siyasetteki izdu$umunu '70'li y1llarda gordugumuz "Yeni Sag" veya "Yeni Muhafazakarhk" anlayt$llltn ingiliz versiyonu arttk ya$amayacak mt? Maggie'nin gidi?i, Thatcherizmin tukendigi anlamtna m1 geliyor? Thatcherizm gerr;ekten iflas etti ise, "Yeni Sag" Avrupa'da perdeyi kapattyor mu? Belki bu sorulann cevab1n1 vermek erken. Ancak ingiltere ozeJinde soylenebi lecek bir $Cyler var. john Major, daha Muhafazakar Parti lideri ser;ilmeden birkar; gun once, bu goreve geldigi takdirde hedefinin 2000'li ytllarda ulkesinde "s1n1fs1z bir toplum" yaratmak oldugunu soyliiyordu. Major'un bu hedefi, ne kadar Marksist bir terminoloji koksa da ve bu haliyle anlams1z gibi goninse de Thatcherizm'den kopu? ihtimaline i$aret eden bir gerr;egi yans1nyor. 0 da, Maggie'nin ortiik "iki Ulus" Stratejisi. Simdi belki de bu stratejiden uzakla$1lmaya, yeniden "Tek Ulus" anlay1$1na donulme gayreti gosterilecek. Ve muhtemelen partinin ser;men taban1n1, hem nitelik hem nicelik olarak yeniden tan1mlama ve geli$tirme yolu izlenecek, buna yonelik bir sermaye birikimi modeli uygulamaya konularak. Ya da boyle bir ?ey hi<; gerr;ekle$meyecek ve "Tek Ulus"c;ulugu belagat duzeyinde s1n1rh kalan "giiler yiizlu Thatcherizm" donemine girilecek. Parti i<;indeki gflr;ler dengesinin ana r;izgilerini belirleyecegi Thatcherizm-sonrast donen1e ili$kin bir $Cyler soylemeden once "iki Ulus" stratejisine deginmek istiyorum. Edward Heath yonetin1inin siyasi ba$ans1zhklanndan sonra parti liderligine gelen Maggie, Muhafazakar Parti'nin ser;men路 taban1n1 gerr;ekten ycniden in$3 etti. Bunu yaparken de yeni bir uretkenlik ideolojisine yasland1. Serbest piyasa ekonomisinin merkezindeki uretken gur;ler ile bunun d1$1nda ya$ayan, marjinal kalan sosyal s1n1f ve tabakalardan olu$an "iki Ulus", burada degindigim Thatcherist stratejinin da-路 yanag1. Bu strateji, kisa sure i<;inde toplumsal doku-

da uretken/parazit, zengin/ fakir, Kuzey/ Guney, i$r;i/ i$Siz gibi eskisine oranla c;:ok daha belirgin bir netlikte telaffuz ediln1eye ba$lanan dilinimlere yol ac;t1. Ashnda bunlann Fordizm/ Post-fordizm aynn11n1n metoforlan oldugunu soyleyebiliriz. ingiltere ekonomisinin, post-fordist uretime c,:ok daha once gec,:mi$ uluslararas1kapitalizmin gerekleri dogrultusunda yeniden yap1lanmas1n1n keskinlc$tirdigi kaf$1thklard1 bunlar ve e$itsizligin r;1g gibi biiyudugunu, "iki Ulus"un belirginle$tigini gosteriyordu. Bu c;en;evede devletin diizenleyici 1niidahalelerinden kurtanlan ozel sermayeye buyiik imtiyazlar tan1n1yor, kamu iktisadi te$ekkullerinin onemli bir bolumu ozelle$tiriliyor, daralan kamu sektoru faaliyetlerinde ticari ol<;iitler hakim duruma ger;iyor ve ac;1k ekonomi te$vik edil_iyordu. Yeni teknoloji, urun ve hizmetlere dayah sermaye birikimi geli$tirilmeyc c;:ah$1hrken, emek piyasas1nda da iki ba?h bir yap1 ortaya <;1k1yordu. Bir taraftan yuksek iicret alan, vas1f itibanyla esneklik arzeden bir merkez, diger taraftan da dii$i1k i1cretli, vardiyah <;ah$man1n hakim oldugu, yani zaman itibanyla esneklik arzeden periferi. Bircr ornek vermek gerekirse, birinci grup ic;inde Cumbria'daki Sellafield nukleer tesisin kontrol bolumiinde r;ah$3n bir i$<.:iyi, ikinci grup ic;inde ise, diyelim ki South Yorkshire'1n Bamburgh komur havzas1nda r;ah$an bir maden i$<;isini gosterebiliriz. Thatcherizmin bu ikinci grup ic;:inde yer alan i$<;iye tan1d1g1 gelccek de, '80'li y1llann ortalanna dogru belli oldu. Pek c;ok maden ocag1gibi bu ocak da kapat1ld1, i$c;:iler de Ulusal Komur i?letmcleri'nin $antaj1yla kar~1 kar$1ya kald1. Ya yuklllce bir tazminat ahp pa$a pa$a bu sanayiyi terkedeceklerdi, ya da avuc;lann1 yalayacaklard1. Reading universitesi ara$ttrmacilanna gore, komiir madenlerinde, tedrici olarak uygulanmaya ba~ lanan ozelle$tirmeler sona erdiginde tam 100 bin i$<;i i$inden olacak. (The Independent, l 7 Subat 1990) Surec; ir;erisinde bu strateji Thatcherizm'i gur;lendirirken, toplumdaki iktisadi a<,;1dan zay1f ve marjinal gruplartn, i$sizlerin, yine merkez d1$1nda kalan etnik az1nhklann, emeklilerin haklann1n savunmas1 da i$<;i Panisi'ne kahyordu. Peki bu e$itsizliklerin ideolojisi nas1l olup da siyasi iktidan eline ger;irmi$ti? i$c;:i Partisi iktidanna son veren 1979 sec;:in1leri ile i$ba?1na gelmi?ti Thatcherizm. Ashnda Maggie'yi iktidara getiren bu se<;imler, "normal" bir ser;im olmas1na kar$Il1, "istisnai" $artlar alunda cereyan etmi$ti. ingilizler, bu sec;imlerde gerc;ckten de Thatcher'in ekonomik politikalan i<;in degil, i$<;i Partisi'nii:i, muflis ekonomik politikalann1n biitiin etkisinin ya$and1g1 bir kl$ ile uretimi durdurmaya yonelik eylemleri yuzunden iilkeyi felce sokan sendikalar aleyhinde oy kullanm1$lard1. 1983 yihndaki gene'! sec;imlerde de Falkland sav3$t zaferinin bu-


ylik onemi vard1. Ancak en one1nli faktor, Muhafazakar Parti d1$1ndaki partilere art1k urkerek bakan, iktisadi a<;:1dan iyin1serliklerini muhafaza eden bir sec;men kitlesi ve bireysel refaha kavu$an, ozellikle vasifl1, ma vi yakah i$<;:ile1in kazanunlann1n olas1 bir i$<;:i Partisi iktidannca yok edilecegi korkusu idi. Unutmamak gerekiyor ki, Maggie'nin i$<;:i s1n1 f1 i<;:indeki destegi, kendin<len onceki butun i'viuhafazakar Parti'li ba$bakanlardan daha yuksek oln1u$tur. ingiltere ekonomisindeki C$itsiz geli$i1nin Thatcherizm y1llannda o denli $iddetli bir Kuzey/ Giiney aynm1 yaratm1$ ve bolgesel kutupsalhklan te$vik etmi$ olmas1na ragrnen boyledir bu trend ve Thatcher yukanda sayd1gun nedenlerden dolay1 yaln1zca Guney'in "mureffeh ($<;:i"sinin oyunu degil, alternatif olarak ba$ka bir siyasi partiyi gorernedigi i<;:in iyimserligini muhafaza etmek d1$1nda bir yo! bulamayan bir k1s1m Kuzey'li i$<;:inin oylann1 da ahnl$tlr. Zaten gerek i$<;:i Panisi'nin gerekse Liberal Pani/ Sosyal De1nokrat Parti ittifak'1n1n, bu donem boyunca Thatcherizmin ekonomik politikalanna inand1nc1 bir ele$tiri getiremedigi, yaln1zca bu politikalann sosyal yans1malann1 ele$tirdigi gerc;egi bile bu Ctlkede ne denli ideolojisiz bir muhalefetin oldugunu gosteriyor. Thatcherizmin bu yukseli$inde tabii ki solun arzettigi dag1n1k gorunumiin de onemi var. ingiliz sosyalistlerinin parti i<;:indeki sag kanad1 tasfiyesi sonras1nda, se<;:menler partinin "ag1rba$hhg1n1" yitirdigini du$Onmc~~ler, "ulkeyi sendikalara teslim eden" Tonny Benn, Arthur Scargill, Eric Heffer gibi sol kanat i$<;:i Partililerin hegemonyas1na "oy verilmez" olduguna inan1n1$lard1. i$<;i Partisi'nin '80'lerde yeniden saga dogru kabuk degi$tirmesi ve Neil Kinnock gibi "g[tvenilir" (credible) bir lidere kavu$mas1 bile yeterli olmam1$tt. (unku Maggie'nin her $eye kar$tn yeni, parlak ve iddiah tezleri, giri$imleri kar$1s1nda i$<;:i Partisi yaln1zca bu giri$imlerin ac;ug1 sosyal yaralara tepki gostermekte c;ak1hp kalm1$, zamanla ideolojisini bile yitirmi$ ve eski sosyal devlet anlay1$1n1n kazan1mlann1 korumak ve ihtiyau elden b1rakmamak <;:izgisinde muhafazakar olup <;:1km1$tL Ancak Maggie'nin i$<;:i Partisi politikaiann1 da zamanla derinden etkiledigini soyleyebiliriz. 1987 se<;:imlerini kaybeden i$<;:i Partisi yeniden olu$turmaya <;:ah$t1g1 parti programtnda ozel mulkiyet ve piyasa ekonomisi retorigi kullanmaya .ba$lad1. Values and Aims (Degerler ve Hedefler) ba$hg1yla olu$turulan yeni manifestoda, piyasa ekonomisini Maggie'den nas1l daha iyi becerebileceklerini ozetlediler. Ashnda Maggie'nin gidi$iyle Neil Kinnock'un neredeyse merkezt oneme sahip hedeflerinden biri gerc;ekle$mi$ oldu. Ancak o giderken, arkas1nda kendi yaptp ettiklerinin onemlice bir kisn11n1 ortadan kald1rmayi degil, muhafaza etmeyi du$Ctnen bir muha-

lefet b1rakt1. Bu a<;:1dan, Maggie'nin miras1111n az1msanamayacak bir k1sn11n1 da i$c;i Partisi'ne b1rakt1g1n1 teslim et1nek gerekiyor. Thatcherizm, anlatmaya <;:ah$ttg11n geni$likte oyle degerler kC1mesi ve farkh bir tarz i<;:eriyor ki, ingiliz politikas1ndan yitip gitmesi ger<;:ekten uzun bir zan1an alacak gibi gozukuyor. En az1ndan kendi partisinin nelerden kac;1nrnas1, tnuhalefetin ise kendi degerler kumesi ve tarz1ndan neleri sahiplenmesi ve muhafaza etn1esi gerektigini gostermesi a<;:1s1ndan paradoksal bir 1nodel olu$turacak. Muhafazakar Parti i<;:indeki sol kanat bir gu<;: olarak bi linen "Reform Grubu"nun * zaman i<;: inde Keynesgil refah devleti anlay1$1n1n baz1 yonlerine donCt$ c;abas1 ic;inde ohnas1 da ka<;:1n1lmaz. Kamu yat1nmlann1n artmas1, egiti1n, saghk ve diger hizmetler sektorunde ucret artl$lanna gidilmesi yonunde pani i<;i baskilar daha once de mevcuttu. Ancak "sosyal piyasa" modelinin daha s1k telaffuz edilmeye ba$land1g1n1 da duyacag1z muhte1nelen. Bir anlamda Sosyal Demokrat Parti lideri David Owen'1n parti program• ile yak1nla$n1a anlam1na geliyor bunlar. Saghk, egitim ve sosyal hizmetler sektorunde piyasa mekanizmalann1n kurulmas1, kelle vergisi gibi ki$ilerin gelir duzeyi esas ahnmaks1z1n yururluge konan ve buyuk tepki toplayan vergi yerine yerel gelir vergisine ge<;:ilmesi onerileri de ag1rhk kazanacak gibi gon-1nuyor. Cesur, atak ve sec;tnen taban1n1 yeniden in$a etmek azminde olmas1 halinde, Muhafazakar Pani'nin bu politikalara tedrici bir bi<;:imde ge<;:i$ine de tan1k olabiliriz. Ancak daha once de ifade ettigim gibi, Thatcheriztn'in derhal ve tumuyle eriyecegini dli$linmek <;:ok yanh$ bir yarg1 olur. Degi$en yalntzca Muhafazakar Parti lideri degil, iktidardaki parti bile olsayd1, bunu soylemek yine hi<;: kolay olmazdt. Ancak Ortada olan bir ger<;:ek var: gene! se<;:imlere bir buc;uk yil kala, iktidan hedefleyen hi<;:bir parti, boylesi koklu bir altust olu$ ya$ayamaz. En az1ndan "birlik" imaj1na bu denli ihtiyac1 varken, parti i<;:i guc;lerin k1yas1ya hesapla~mas1n1n kamuoyuna yans1mas1ndan ka~1n 1 ln1a k zorunda olunn1as1 buna itnkan vern1iyor. Osteiik, Major'un kamuoyu yoklamalanndaki balay1 donemi k1sa sure i<;:inde sona erecek. Dolay1s1yla en az1ndan gene! se<;:imlere kadar parti i<;:inde bir mutabakat havas1 estigine, partinin nab1z yoklamalannda yitirdigi se<;:men kitlesini minimum politika degi$ikliklerine yonelerek toparlamaya <;:ah$mas1 ihtimali, diger sec;eneklere k1yasla daha ag1r bas1yor. • Eski Enerj i Bakan1 Peter Walker'1n liderligindeki bu grup, yeni hiikiimetin kilit bakanhl<lann1 elinde bulnnduruyor. <;:evre Bakan1 Michael Hese\tine, D1~i~\eri Bakan1 Douglas Hurd, i<;i~leri Bakan1 Kenneth Baker, Egitim Bakan1 Kenneth Clark, Saghk Bakan1 William Waldgrave ve Parti Sekreteri Chris Patten.

47


Evet, Maggie guc;:lo bir liderdi. Ancak gucune tan1d1g1 "ag1rhg1n" s1n1r tan1maz olu$U, siyasi kariyerini en az1ndan b~bakan olarak noktala~ bulunuyor Major'un, partisine iktidara tutunmak ic;:in nas1l bir $ekil verecegini izlerken, boylesi bir agirhktan kac;:1nmaya c;:ah$t1g1n1 da gorecegiz. Aynca Muhafazakarlann gelecek genel sec;:imleri kazanmak ic;:in sarfedecegi enerjinin i$c;:i Partisi'ne k1yasla daha az olacag1n1 soylemek kehanet olmaz san1yorum. On y1hn Ozerinde bir sure iktidardan uzak kalm1$, ideolojisini yitirmi$ i$c;:i Panisi'nin gelecek genel sec;:imlerde i$ ba$1na gelmesi hie;: de c;:antada keklik gibi g6n1lmemeli. Yine de, 1987 yi.hndan bu yana post-fordizmin gerekleri ve da-

ha esnek bir sermaye birikimi dogrultusunda bir parti program1 olu$tUrman1n sanc1lann1 ya$ayan, sec;:men kitlesinin gozundeki imaj1n1 "temizlemek" (!) ic;:in de sol kanat gruplan tasfiye etmeye c;:ah$an sendikalann kendi iizerindeki etkinligini dizginleme gayreti ic;:inde olan i$c;:i Partisi'nin gelecegi, Avrupa solunun ic;:inde bulundugu buhranla kiyasland1ginda o kadar da umutsuz degil. En az1ndan Maggie gibi bir liderden c;:ok $ey ogrendiler. Modem zamanlann en otokratik liderlerden biri olan Maggie'ye, her $Cye ragmen, pek c;:ok konuda mute$ekkir olmahlar. ingiltere'nin Maggie'si arnk yok Kinnock'un ingiltere'si olacak m1, bunu ben de merak ediyorum.

48 Birikim 20 I A ra l 1k 1990


Wittgenstein'1n dostlan (II) TERRY EAGLETON

genstein'1n kendi ah$1lm1$ dii$iince tarz1n1n tersine, ashnda felsefe ile toplumsal ya$am aras1nda kesin bir "Y1kuklanm1z yaln1zca kagittan evler, onlann iize- <;izgi <;izmek istedigini ileri surmU$tUr, <;unku oyle rinde durdugu di! yiizeyini temizliyoruz." (118). Ar- yapmasa felsefenin de bir "dil oyunu" oldugunu, uk i<;erisi/ d1$ans1egretilemesi yerini altyap1/ iistyap1 onunla diger soylemler aras1nda kesin bir s1n1r olmaegretilemesine b1rak1r: Metafizik kag1ttan evler ola- d1gtn1 ve bu yiizden varolu$unun, dilsel bozukluklagan di! zemini iizerine kurulmu$lard1r ve bu zemine n tedavi etmek $6yle dursun, kendi ba$1na ciddi bir zarar vermeden yikilabilirler. Felsefe bu narin bina- tarihsel sorun olu$turdugunu kabul etmek zorunda lan yik1p ge<;erken, "hi<;bir $ekilde dilin as1l kullan1- kalacakn. 2 Ayn1 bi<;imde yap1-<;6ziimiin kendini bir m1na kan$amaz ... Her $eyi oldugu gibi b1rak1r." (124) kuram olarak koymayi reddetinesinin pratikte tarihBu durumda, Wittgenstein'1n bu evlerin niye kagit- sel varolu$ ko$ullann1n gozard1 edilmesi demek oltan yap1lmas1n1 gereksindigi goriilebiliyor: Tugla ya dugu ileri siiriilebilir. da ta$tan bir binayi yik1p da uzehnde durdugu zeFeyerabend yine Wittgenstein'1n "okuyucusunun, mine zarar vermemek pek kolay olmazd1, <;unku bu . okuman1n zihinsel bir sure<; olmad1gin1 bulgulamatur bir binan1n aynca sokulup at1lmas1 gereken, ze- s1n1 istemedigini" iddia ediyor. <;:unku "zihinsel suminin yukans1 (ya da d1$ans1) ile zeminin kendi ara- re<;", "okuma zihinsel bir sure<;tir" tumcesinde de s1ndaki, "gok" ile "yer" ar~s1ndaki ikili kar$1thg1n is- "okuma zihinsel bir sure<; degildir" tiimcesinde de metikrann1 hayli zedeleyen temelleri olurdu. Wittgens- tafizik bir bi<;imde kullan1lmaktad1r. 3 "Zihinsel tein'a gore felsefe "(dilin as1l kullan1m1na) temel siire<;ler" gibi metafizik kendiliklerle ilgili farkh bir kuram sunmak degildir Wittgenstein'1n tasas1, dilin saglayamaz" ( 124), <;unku bu dil oyunlann1n temeli zaten y~m bi<;imlerindedir. Felsefenin bu y~m bi- bu tiir kullarurnlanru daimi ikametgahlanna geri gonc;imlerini varsay1msal ozlerde temellendirmeye ~h$足 dererek, deyim yerindeyse sorunu oz-yikima tabi tutmas1 aniams1z olur: metafizik hatad1r bu. maknr. Bu bakimdan, Feyerabend'in farkettigi gibi, SoArna ya bunun anlams1z olU$U, bir anlamda bu ya- ru$turmalar'1 n Wittgenstein'1 ile "(yazan) anlayan kimse (bu cumlelerin) sonu<;ta oldugunu gormelidir... $am bi<;imlerinin metafizik olmas1 yiizundense? Wittgenstein metafizik kotu adam1n, toplumsal ya$am1n Deyim yerindeyse merdiveni, onunla nrmand1kta.n haklonda laf edilemez zemininin "d1$1nda" kalan ge- sonra, firlanp atmahd1r. Bu cumleleri a$mahd1r... onleneksel felsefe olduguna inan1r goriinuyor; ama feldan sonra dunyayi dogru olarak gorebilir'>i diyen sefe de tiim diger soylemler gibi, yaln1zca belirli top- Tractatus'un mistigi aras1nda bir sureklilik vard1r. Solumsal pratikler diizleminde a<;1klanabiliyorsa, ken- / ru$turmalar'1n okuyucusu, metafizik sorun diye bir di kendisini <;6ziiyor demektir. Derrida'n1n Platon'u- $ey olmad1gin1, hef$eyin goriilmeye a<;1k oldugunu ve na ve pharmakon'una benzer bir bi<;imde 1, "gilnliik dunyan1n nas1lsa oyle oldugunu anlad1gi zaman dindil kullan1m1run", metafizik diizensizliklerin hem kay- sel ayd1nlanmaya kavu$ur; bu tiir bir ayd1nlanrna, nagi hem de panzehiri oldugunu ileri surerken bulu- Tractatus'un okurunu da, dilin dunyayi nas1l resimverir kendini Wittgenstein. Paul Feyerabend, Witt- ledigi gosterildigi zaman (dilin kendi ba$tna konumDERRIDA VE NIETZSCHE

49


50

layarnayacag1 bir iliskidir bu) sarrnalar. Jacques Derrida da benzer bir bic,:imde, 1netafizik olan hakk1nda bir kuram ileri si.irn1ek pesinde degildir. Wittgenstein'1n gormedigini, yani metafizik hapishanesinden "olagan dil"e kac,:1s diyc bir sey oltnad1g1n1, ashnda "olagan dilin" kendisinin rnetafizik bir yanilsama oldugunu ve her ti.irli.i n1etafizik ti.irnceden annrn1s, metafizikten ozge bir "d1sans1" kavray1s1n1n kendisinin metafizik bir kars1thk oldugunu goriir Derrida. Sinek ic,:ine kapanld1g1 si~eden oyle kolay sahnamaz. Ancak Derrida i<;in de, 1netnin yay1hn11n1n (texual dissetnination) y1k1c1 gi::1ci.i sayesinde, rnetafizik kusanmda (enclosure) bir yank oldugunu gosterebilecegimiz -konurnlayacag1m1z ya <la kavramlasnracagim1z degil- anlar vard1r, Tractatus'takine benzer mistik bir -?eyler ta$1yan anlar. 5 Eger yap1-<;6zi.irniin belli bir bic,:irninin her ti.irlf1 soyleme yi.ikledigi ozellik -yani sonuc,: olarak karar verilemez olusu- kendisine de yi.iklenirse, dilin olanaks1z "hakikati"nin tam da y0koldugu noktada ortaya c,:1kt1g1, oz-y1k1c1 ana geri doneriz. Tannn1n oli.imC1ni.in metafizigi eski gi.ivenlikli yerinde b1rakugin1 farkeden \Vittgenstein ve Derrida, Nietzsche'nin ba$latt1g1 i-?i tamamlaman1n yollann1 aradilar:, bunu yaparken de altematif bir dine yonelme riskini ta-?tdtlar. Yap1-c,:6zi.imi.in guci.i de zay1fi1g1 da, kendisini df1si.ini.ilebilir olan1n en uc,: s1n1nnda konumlamaya c,:ahsn1as1nda. Bu metafizik bilginin temellerini en uc,: s1n1r1na goti.iri.ildi.igi.inde, o derece sarsn ki, Wittgenstein gibi her seyi oldugu gibi b1rakma tehdidi basgosterdi. 56ylemin dogas1 ve imleyenin devinirni yi.izi.inden hic,:bir c,:ozi.imlemenin sona eremeyecegini, tum yorumlann son kertede temelsiz oldugunu ileri si.irmek metafizigin gizemini onemli olc,:i.ide c,:ozmesine c,:ozer ama, Wittgenstein 6rneginde tannlamaya c,:ah-?t1g1m gibi, "hakikat", "kesinlik", "belirlenmi-?lik" vs. bahsiyle gayet iyi uyusur. Daha ci.iretli bir iddia ileri surmek -s6ylemin dogas1 yi.izi.inden hic,:bir hakikat ya da kesinligin mi.imki.in olmad1g1n1 soylemek- tum varolanlara dramatik bir farkhhk ekler gerc,:ekten, ama kendisi negatif bir n1etafizikten ote bir sey degildir. Wittgenstein metafizigin pratik temelleri sorusuna c;ok yetersiz bir cevap verir; Derrida bu son1 s6zkonusu oldugunda tan1amiyle suskundur. ilki metafizigi "popi.iler" soylemin yard1m1yla c,:6zerken, beriki belli metinsel stratejiler ic,:inde kilitli kahr. ilkinin "popiiler" dili bi.iyiik olc,:i.ide n1etafizik kahrken, berikinin stratejileri farkedilir bic,:imde popi.ilerlikten uzakur. Aruk, yap1u bu iki konumu, c,:arp1c1 bir sekilde birlestiren ve a-?an bir uc,:iincii du-?iiniire kulak verebiliriz.

II. SENLiK OLARAK DiL BAKl'lTiN KARDESLER

'vVittgenstein'1n say1lan gayet az olan dostlanntn en yak1nlanndan biri Birmingham Oniversitesi'nde 6nceleri klasik edebiyat alan1nda okunnanhk, sonralan dilbilim profesorlllgi.i yapan Nikolai Bakhtin'di. Rusya'da ad1 bilinmeyen soylu bir me1nurun oglu olarak 1896'da dogan Bakhtin, Petersburg Oniversitesi'nde Klasik Edebiyat okudu, orada Rus Sirngecilerine kat1ld1. Nietzsche'den c,:ok etkilenrni-?ti, bir rlelenik r6nesans1n yolunu gozli.iyordu. Birinci Di.inya Sava$t'na kauhnak ic,:in goniilli.i oldu, Bolsevik Devrimi patlak verdiginde, ba-?lang1c;ta oldukc,:a tarafs1z bir tutum tak1nd1ysa da, K1z1l Ordu'nun 1nezalimlerinden s6zeden haberlerden etkilenerek l 918'de Beyaz Ordu'ya dahil oldu, birkac,: c,:at1smaya kat1ld1. Bir sure sonra, Rusya'dan goc,: etti ve bir eylern s1ras1nda yaraland1g1 ve yan ac,: yan tok bir bohem hayan ya-?ad1g1 Paris'te, Frans1z Yabanc1 Lejyonu'nda dort ytl gec,:irdi. Burada Antik <;ag'da Yunanistan i.izerine s1k s1k konferanslar verdi, Zveno adh bir edebiyat dergisinin editorler kurulunda yer ald1. Paris'ten ingiltere'ye gitti ve 1935'de Klasik Edebiyat alan1nda yard1mc1 okutman olarak c;ah$mak iizere Southampton Oniversitesi'ne atand1. 1938'de Birmingham Oniversitesi'nde okutman oldu. l 945'de orada Dilbilim boliimuni.i kurdu. Daha sonraki y1llarda Platon'un Crarylus'u i.izerine c,:ahsu, mi.isvetteleri Birmingham Oniversitesi'nde bulunan bu tasan yann1 kald1. Bakhtin di.isiincelerini tutarh 6nem1eler halinde diizenlemekten acizdi ac;1kc,:as1: Kendi ba-?1na tek kitab1n1 l 945'de bast1rd1; modern Yunanca uzerine bir c,:ah-?maya giri$. Tolstoy, Pu-?kin, Mayakovski, tiyatroda gerc,:ek~ilik ve Rus Sirngeciligi gibi <;e$itli konulardaki deneme ve konferanslann1n pek onemli olmayan bir derlemesi l 963'te Austin Duncan-Jones'un editasyonuyla bas1ld1.6 ikinci DC1nya Sava-?J s1ras1nda, bu eskinin Rus aristokrat ve Beyaz Rus muhafiz1, arkada-?1 Fanya Pascal'1n s6zci.ikleriyle "ate-?li bir komiinist"7 olmu$ c,:1kmt$tl; Rus Devrin1i'yle ilgili anilann1 anlatt1g1 "Bir Beyaz Ordu Muhaf.tzt Taraf.tndan Goriildiigii $ekilde Rus Devrimi"nde yanhs tarafta c;arp1$t1g1n1 ve Beyaz Ordu'nun "~amamiyle y1k1m1 hakettigine'.s dair kan1lann1 aktanr. l 950'de 61meden once Komiinist Parti'ye kat1lrn1$t1. Hakk1ndaki tt1m tan1khklara gore Nikolai Bakhtin olagani.istii bir karaktere sahipti, tutkulu, ate-?li ve CO$kundu ve Wittgenstein iizerinde derin bir etki b1rakm1st1. E$i Costance Bakhtin, "Wittgenstein Bakhtin'i c,:ok severdi"9 diyor, bu ikili "bitip tiikenmek bilmez" tartl$malara girerlermis. Fanya Pascal'a gore, Wittgenstein "Bakhtin'leyken ab$1lmad1k oranda ne~elenir, mutlu olur ve onu, digerleri gibi hemen sahvermezBirikim 20 I Aral 1k 1990


di". 10 Bakhtin, Wittgenstein'1n Felsefe Soru$turmalan 'n1n 6nsozf1nde ac;1klad1g1 gibi 路rractatus'daki fikirlerini ac;1klad1g1 dostuydu. 11 Bu iki adam1n tam olarak ne tarll$llklan bilin1nese de, Bakhtin. Platon'un tCunel despotiztnine kar$1 Aristocu bir tikel duyusu dedigi $eyi savunuyordu, bunun da geneldc Wittgenstein'1n kendi dil felsefesiyle nasil uyu$tugu herncn gorulebiliyor. "Platon'a Kar$1 Aristo" adlr denernesinde Bakhtin, c;agc1l-yap1 c;ozurne c;ok benzeyen bir tarzda, Platon'u aynn1, kar'.;)1thk ve b6lu1nlen1eyle ilgilenen an1ans1z bir "ikici" kuramc1 olarak gorur ve bu "soyut fikirler ve dogmalann hayat uzerindeki despotizmine" kar$1, "golgeler ve niteliklerin surekli gec;i$lerine" Aristocu bir baglan1m1, Platon'un tek sesli metafizigine ters .dll$en ''ahlaki degerlerin ya$ayan c;ogullugunu" dike'r. 12 Bakhtin'in dli$iince nosyonu yararc1 ve dinamiktir: "Rus Edebiyau'nda, fikirler eyleme donli$turulecek yogunla'.;)nnhn1$ enerji parc;ac1kland1r. .. Gerc;ek yaplt bir glic; ureticisi, bir hareket kurah, bir eylem c;agns1, bir sava$ hayk1n$1, bir emir, bir meydan okumadir."13 Bu du$lince tarz1n1n Wittgenstein'1n gene! bak1'.;)1yla aras1ndaki uyun1u hissetmek zor degil. Bakhtin, Mayakovski ve Rus Gelecekc;ilerini, bol$evik bir c;aga uygun sozclik devrirncileri olarak goklere c;1kanyordu. Oysa bir Beyaz Rus okulunda ogrenciyken Mayakovski'den c;ok urker ve ona kar$1 c;1karm1$. Siir lizerine denemeleri tutarh bir populist 1nizac1 ortaya c;1kart1yor: "Edebiyat" Bakhtin'e gore halk1n sozsel pratiginde koklerini bulan bir "$iir" miras1 ayn tutulursa, "Rusya'ya tarihsel olarak gec; ginni$" bir kavram. Aruk $imdilerde karakteristik olarak "ses-merkezci" olarak adland1nlan bir tav1rla, "bask1 makinesinin ($iir uzerindeki) olumcul etkileri"nden 14 soz ediyor ve buna kar$1, kendisine gore Rus Edebiyat1'n1n en yuce orneklerini verdigi bir dilsel enerji ve tutkulu tikellik kavray1$1n1n tarafin1 tutuyor. Arna Nikolai Bakhtin'le ilgili, edebiyat tarihi bak1m1ndan en onemli olgudan soz etmedik henuz. Nikolai, 20.yD.zyihn en buyuk Marksist felsefeci ve estetik.;ilerindeu biri ulan !vlikhail 1vlikhaylovic; Bakhtin'in bir ya$ buyuk agabeyiydi. Yukanda belirttigim konulan birle$tirerek a$an Nikolai degil, Mikhail'di. iki karde$ devrim sonras1 karga$a ic;erisinde yollann1n aynld1gi. 1918'den sonra hic; gorii$meseler de (Ancak Mikhail'in Dostoyevski lizerine c;ah$mas1n1n l 930'da Paris'te Nikolai'nin eline ge<;:tigini biliyoruz)15, karde$ler birbirlerine olaganustu yakind1lar ve hayatlannda, geli$melerinde bu denli onemli pay sahibi olan ba$ka hic; kimseyle kar$1la$1nad1klann1 soyluyorlard1 sonralan. 16 iki adam da buyiik olc;ude ayn1 edebi ve dl!$iinsel ortamdan etkilenmi$lerdi. 20. yuzyil Rusya's1n1n kulturel hayat1n1n en hareketli ve

c;alkanuh donemlerinden birinde, ikisi de Petersburg On iversi tesi'nde okuyorlard1. ikisi de di! fclsefesini temel alan kariyerlcr surdurecekle rdi, aynca Nikolai'nin denen1c ve konferanslan ile Mikhail'in $liphesiz, yuzy1hn en rni:1thi$ Marksist cdebiyat ele!?tirisi dokurnanlanndan hiri olan "Soylern ve Ron1an'\1 17 aras rnda da haz1 yak1nhklar var. Tarihin garip bir tecellisiyle, Ludwig Wittgenstein'1n dusuncesi dolayh olarak Marksist estetigin anakoluyla baglant1hyd1 denebilir oyleyse. ROMAN VE SEMANTiK ALTUST EDiS

Bakhtin'in l 929'da <;ahsma arkada$1 V.N Volo$inov'un ad1yla yay1nlad1g1 Marksizm ve Dil Fclsefcsi kitab1 dli!?i.iniHdi:1gi:1nde abartd1 bir iddia gibi gorlinmuyor bu. Bakhtin bu metindc, Wittgenstein gibi, metafizik ozler nosyonu yerine dilin somut kullan1mlan uzerinde durur; ancak Wittgenstein'1n tersine bu somut kullan1mlan ideoloji alan1ndan aynlamaz olarak gori.ir irn , diger i1nlerle degi$im degerine gore tan1mlanan Saussurecu bir soyutlama olarak degil, ic;inde bulundugu 1naddi kosullar ve toplumsal ili$kiler d1$lnda anla$ilamayan somut bir soyleyi$ (utterance) olarak gorulmelidir. Bakhtin'e gore, im, maddi ve "c;ok vurg路1lu"dur (multiaccentual), hic;bir zaman istikrarh degildir ya da kendisiyle ozde$ olmayan ideolojik 1nucadelenin degi$ken bir rab1tas1d1r; diger maddi imlere "diyalojik" yonelimi ic;inde ya$ar yaln1zca. Edebiyat alan1ndaki ilgisi, bu kurama uygun olarak soylemlerin '\:ok sesli", zorlu mucadelesini cismeden rur (genre)lere -$enlik, Menippac1 satir ve tabii ki "roman"a- yonelmi$tir. Bu tiirlerin topiumsalhg1 bi<;imlerine i!?lemi$tir: Bir digerine katI$an, onu gorecele$tiren ve merkezsizle$tiren bir di!; bir digerini i$gal eden, altlist eden, kullanan, ku$atan, parodisini yapan ya da soken bir soylem bic;imidir bunlardaki. Bakhtin'e gore epik, i<;:erisinde hakikat'in belirlenmi$ ve kendisiyle ozde$ oldugu hakk1nda laf edilemeyen mitik bir gec;mi$in halesi (aura) ve otoritesi tarafindan garantiye ahnan metafizik "tekbic;imcilik"in bir turudur; Bakhrin'in i<;sel anlamda <;ogul ve bozguncu oiarak, diger edebiyac bi<;imierinin "diyoiojik'路 bir parodisi ve yap1-c;ozumu olarak gordugu roman, bu epik haleyi; Walter Benjamin'e gore mekanik yeniden-uretimin yapt1g1 gibi, ic;erisinde "ilk sozcuk (ideal sozcuk) bulunmayan ve sonsozun de henuz soylenmedigi",18 daima s1n1rs1z ve' biitunle$memi$ olan bir dil heterojenliginin iplerini c;ozerek yikar. Bakhtin ashnda George Lukacs'1n Roman Kuram1'nda kulland1gi. terimleri -yitik burunsellik olarak epik, u~ kin yuvas1zhga" mahkun1 olan roman- ahp, degerlerini kustahc;a tersine c;evirir. Roman1n sonu olmayan baglam1 ic;inde "nesnenin tum semantik istikran yiter". Her zaman, ic;inde "insan oznesinin kokten

51


boliindugu" ve "insan1n kendisiyle c;aki$mas1n1n sona erdigi farkedilmeyen bir insan-olu$ amgi"(32) bulunur Bakhtin, Michael Holquist'in savlad1gi gibi, bir edebi sistern ic;inde kendi yapay s1n1rlamalann1 a<;1ga <;1kartan her tiirlii etkiye "roman" ad1n1 verir. 19 "Soylern, deyim yerindeyse, kendi baglarn1 ile ba$ka, yabanc1 baglamlar aras1ndaki s1n1nn uzerinde ya$ar"(284) ve boylelikle "soylemi <;evreleyen baglamla, onun s1n1rlanyla oynarnaya izin vermeyen"(243) otorite ve iistdilbilimsel dil, bir grup satirik yabanc1la$t1rrna efektiyle, ortiik goreliligini a<;1ga <;1kartmaya zorlan1r. Bu patlayic1 "heteroglossia"da, turn metafizik imleyenleri merkezsizle$tiren bu "Galileci dilbilimde", "ya$ayan hic;bir sozcuk, nesnesine tek biryoldan baglanrnaz: sozciikle nesncsi aras1nda, sozc'L1kle konu$an ozne aras1nda, ayn1 sozcuk ve ayn1 izlek hakk1ndaki diger yabanc1 sozcuklerden olu$ma elastik bir ortam vard1r ...Gerc;ekte her sornut soylem (soyleyi$) zaten, yoneltildigi nesneyi nitelendirrnelerle aka basa dolu, tartl$maya a<;1k, deger yiiklenmi$ bir halde bulur... "(276) Sozcukler, Denida i<;in de oldugu gibi, her zaman/ zaten kaydedilmi$, oteki tarihsel kullan1mlann1n dol~1k izleriyle kesif hale gelmi$lerdir. Sozun ve onun bir Oteki taraf1ndan ahmlan1$1n1n bu dogrultusu insan oznesinin ortaya <;1ki$1 i<;in de ge<;erlidir: "bilin<;, bag1ms1z bir du$unce hayanna, tam da kendisini c;evreleyen, ba$langi<;ta kendini ayirdedemeyecegi yabanc1 bir soylemler dunyas1nda ula$Jr..."(345). Bu bakimdan, Jacques Lacan'1n soyleyi$iyle, Oteki'nden kinn1p gelmeyen bir dil yoktur: "Butun dolays1z an lam ve ifadeler yanh$ur"( 401) ve oznenin birligi sonu<;ta ideolojik bir kurgudur: "insan1n birligi ve eylemlerinin tutarhhg1 ... retorik ve legal bir karakterdedir"( 407). Bakhtin'e gore roman, buyiisel ve mitik du$uncenin ko$ulu olan "dii$unsel anlam1n dile her turlu mutlak baglan1$1n1" yikar(369) ve roman1n "heteroglossia"s1 tarihsel c;at1$k1lann belli donemlerinde (Helenistik donern, Roma imparatorlugu, Orta ( ag) istikrarh sozsel-ideolojik sistemlerin cozulmesiyle gli<;lenir. S1n1fsal, bolgesel, ulusal ve oteki soylemler <;arp1$tlklan ve hakim s1n1f1n ayn$1k dilinde gedikler ac1lmas1yla karrnakan$tk olduklan zaman, roman1 toplumsal olarak uretecek zemin anlm1$nr. POST-YAPISALCILICIN ONCELENMESi

52

Bakhtin'in yap1nn1n, <;agc1l post-yap1salc1hgin ba-$at motiflerinden <;ogunu, onlardan c;ok once 6zetlemi$, dahas1 bu motiflere tarihsel bir temel sunmu$ olmas1 carp1c1 elbette. insan oznesinin dildeki bolunurn ve sac;1hm1; butun otoriter duzgiileri c;atlatan bir "merkezkac" dilinin yayic1 gucu; $imdilerde belki de en <;ok Michel Foucault'nun ad1yla birlikte an1lan, s6ylemde yalnizca imlenenin degil ayn1 zamanda kimin, hangi kO$Ullar aJUnda konU$tugunun sozkonu-

su olu$unun farkedili$i ; yinelerne, aktanlabilme ve "c;erc;evelerne"ye duyulan Denidavari bir ilgi (mesela $U: "ba$ka birinin SOZU bir kez bir baglama kapat1ld1g1nda, -ne kadar hassas bir $ekilde aktanhrsa aktanls1n- belli sernantik degi$imlere tabidir") (40 1): Turn bunlar dikkate deger kahince jestler. 20 Post-yap1salc1hkla bu yalonhgin, bu yakla$1m1n baz1 savunuculan taraf1ndan sert bir $ekilde reddedilme. si de ayn1 oranda <;arp1c1. David Carroll, Bakhtin'in roman anlayi$1n1 "ampirisist" olarak, soylemin tarihsel gerc;ekligi "temsil edebilecegi" yan1lsamas1n1n bir diger talihsiz tutsag1 olarak goriip bir tarafa b1rakiveriyor. 21 Bu belki de bir bak1ma, dogma buyiime Londra'h birinin Londra agiz1yla konu$tugunu ileri siirrnek ampirisisttir demek gibi bir $ey. Aynca bu baki$ Bakhtin'in estetiginin, $0phesiz "ternsil edici" ve "sozmerkezci"22 olsa <la, tum metafizik temsil-etme kavray1$1n1 belli bir duzensizlige soktugunu gozden ka<;1nyor. Eger hakikat hi<;bir zaman dolays1z olmay1p her zaman diyalojik, metinleraras1 ise; bu, Bakhtin'in Rabelais'i yorumlarken gordugu gibi, "herhangi bir $eyi dilde kavramsalla$Urrna ediminin kendisinin bir parodisi"(309) olarak du$Ctnulebilir. Bakhtin i<;in, romanda "temsil edilen", "tarihsel ger<;eklik"ten <;ok ~dil imgeleri"dir; ona gore edebi metinler, ger<;ek bir nesnenin bir tur dolay1ms1z yans1mas1yla degil, tarihsel olarak belirlenmi$ soylemlerin bu buyiik <;alkann ve husumeti i<;inde bulurlar en derin tarihselliklerini. Post-yap1salc1lann Bakhtin'e <;amur atmalan datarihsel olarak anla$tlabiliyor23, i;unku onun yap1nn1n butiin glicu, $imdilerde retoriksel olarak Denidac1 ya da Lacanc1 diye adland1rd1gimiz baz1 konumlan, postyap1salcilann <;ogunu sinirlendirecek olc;ude devrimci bir politikayla birle$tirmesinde yauyor. l 972'de Konumlar'da Jacques Derrida kendisinin Marksizmle kaf$1la$mas1n1n "hala yolda" oldugunu soyluyordu.2i On y1l ve global bir kapitalist bunahm sonras1, Derrida, ,aktristin papaza soyledigi gibi, uzun zamand1r yolda. Gayatri Spivak bu sessizligi, sanki devrimci politika kutuphanelerinin ac;1h$ saatleriyle ilgili bir sorunmu$ gibi, Derrida'n1n elindeki metinlerle uzun uzad1ya ugra$ug1 temelinde savunmaya <;ah$n. 25 Rabelais uzerine buyiik yap1un1 yazd1g1 s1ralarda, Bakhtin'in "yap1-<;0zumsel" stratejileri; hakim s1n1f metafiziginin halk tarafindan altiist edilmesinin, $enligin yani "rum hiyeraf$ik riitbelerin, ayncahklann, diizglilerin ve yasaklamalann askiya ahn1-$1n1" i$aret eden "yayg1n hakikat anlay1$1ndan gec;ici bir 6zglirle$menin"26 hizmetine ko$ulmu$tur. Halk $enliklerinin "Sen goreceligi" "olmu$-bitmi$ ve tamamlanm1$ tum $eylere, tum dokunulmazhk kuruntulanna kar$1" (11), Bakhtin'in poetikas1n1n politik olarak maddesel hale getirilmesidir; c;unku avami kahkahan1n z1nd1k, "tan1d1kla$t1nc1" dili, tekbi<;imci otoBirikim 20 I Aral 1k 1990


riteciligi satirik yabanc1la$Urmalanyla yok eder. (agctl post-yap1salc1hg1n Ni<;eci oyun perverligi akademiyi ve sokak danslann1, Orta<;ag ve R6nesans devletinin metafizik softahklanyla dalga ge<;en, bu softahklan maddeselle$tirip <;igneyen govdesel bir a$1nhk olarak gordugunden kaale almaz. 27 Bakhtin <;ag1m1zda bu grotesk metamorfoz gelenegini si:irdurenler aras1nda Bertold Brecht'i de sayar. MADDECi POETil<A VE "DiYALOJiK OLAN"

Seiki de Bakhtin'in ba$ans1 bu denemenin koordinatlan i<;inde $Oyle konabilir: Derrida imleyenin maddiligiyle <;ok ilgilenir, ama bunu, imleyeni i<;inde devindi,!ti maddi ko$ullardan $iddetle koparma pahas1na yapar. Wittgenstein hakh olarak dikkatimizi bu ko$Ullara <;eker, fakat onun maksatl1 dilsel "olaganhg1"nda pek az semiyotik potansiyel sergilenir. U<;iincu bir olas1hk i<;in -bu iki tasany1, ikisinin de parodisi olma riskiyle birle$tiren bir yazar i<;in- Walter Benjamin'e kulak verebiliriz. Benjamin'in buyiisel, mimetik di! kuram1 sozcuk ve yaz1y1 (script) yak1n bir etkile$im (correspondence) i<;ine sokar (daha en ba$larda kendi Kabalac1 dilbilimiyle Marksizm aras1ndaki ili$kiyi sezmi$ti Benjamin) ve imleyene t(i1n t1n1 ve kesafetini iade eder. Fakat Benjamin'in sozcuk ve $ey etkile$imleri pek az dolayimhd1r, imleyense kimi zaman naifbir $ekilde amblem ve hiyeroglif olarak tasvir edilir. (Alman Barok Dram1n1n Kokeni imleyenin ancak bir feti$, buyiilu bir im olarak tasvir edilebilecegi bir dunyayi resimler; Tractatus'un Wittgenstein'1 da sozsel dile kar$1 hiyeroglif i<;in bir ozlem duyar.) Bakhtin, tersine, ger<;ekten iki sozcugun de hakk1n1 vererek soylersek, maddeci bir poetika uretir. Semiosis ve toplumsal ko$ullar aras1nda bir se<;im yapma sorunu degildir bu: Bir soyleyi$in giiciinu <;6zumlemek, ka<;1n1lmaz olarak, onun tam ritmini, egimi ve buku:nunu, tonlamas1n1 yorumlamak ve onu belirleyici toplumsal baglama gondermektir. Bakhtin i<;in "diyolojik olan"1n en erken tarihsel omeklerinden biri de Sokrat<;1 ironidir; bunun bir bak1ma Wiugenstein'1n Soru$tunnaiar'1n1n da ortuk edebi tun1 olmas1 ilginc;tir. Soru$turmalar kendisi ve varsayilan bir b~足 kas1yla, s1k s1k konudan aynhp sonra da geri donerek diyaloga giren bir sestir, boylece okuyucuya, Russell'1n tekbic;imciliginde oldugu gibi, haz1r ger<;ekler verilmemi$, kendisi soylemsel surecin a<;1hm, h1zlan1m ve t1kan1mlann1, $akalan, aforizmalan, yan1tlanmayan sorulan, meselleri, yiiksek sesle haykin$ ve $a$1D$1anyla birlikte payla$maya davet edilmi$ olur. 28 Wittgenstein'in talep ettigi aynk onermelerin dogruluklanndan <;ok bir rur gorme bic;imine raz1 olunur. Wittgenstein'1n yap1u klasik Leavis'ci "Bu boyledir, degil mi?" sorusunun bi<;imini ta$1r, a la Leavis bize sezgisel olarak zaten bildigimiz $eyi an1msaur.

Arna Wittgenstein bu yoldan bizim bildigimize, olagan dile ba$vururken, Bakhtin halk1n diline ba$vurur. Yap1t1 terimin en uretken Marksist anlam1nda populisttir, Wittgenstein'1n gundelik d'ile, kar$1-metafiziksel ac;1hm1n1 politikle$tirir ve bu ac;1hm1n $enlikli bic;imlerinde, Gramsci'nin "kendiliginden" diye adland1rd1g1 politik bir felsefe bulur. Wittgenstein'a gore felscfenin gorevi, sozcukleri sab1rla pratik ya$amdaki evlerine geri gorurerek, metafizigin yabanc1 kild1g1 gundelik manzarayi yeniden tan1d1k kilmakur. Bakhtin'e gore felsefe rutin toplumsal varhg1n metafizik hakikatlerini grotesk bir bic;imde yabanc1la$Uran belli bir pratik hayat tarz1d1r- $enligin soylem ve pratigidir. Wiugenstein'a gore metafizik normal d1~1, hozguncu ve yabanc1 k1hc1 olanken, Bakhtin'e gore duzgusel olandtr, halk1n bozguncu ve yabanc1 k1hc1 dilidir. Wittgenstein'a gore "felsefi sorunlar dil.tatile <;ikngmda ortaya <;1karlar"(38): Bakhtin'e.gore, bu sorunlan <;ozmeyi $enligin tatili vaad eder. Wittgenstein'1n di\ oyunlann1n s1n1rs1zhg_i Bakhtin'in elinde politik s1n1rlann ihlali haline gelir; Anglo-Saksonlann "somut"a yonelimleri bu Rus'un yap1unda govdenin kural tan1maz politikas1n1n kutlanmas1na donu~ur. Postyap1salc1hk bu libidinal, mutecaviz gu<;ten nasibini alm1$Ur ama ona tarihsel bir yuva kuramaz. Wittgenstein dile tarihsel bir yuva kurar ama onun metafizik temeline el surmeme pahas1na yapar bunu. Metafizik yik1lacaksa eger, bunun s1rf pratik ya$arna donerek degil, ancak onu donii$tiirerek mumkun olacag1n1 gormcz. Ve Wittgenstein ile Marx'1n Feuerbach uzerine 11. tezine ra~en, bu donu$t0.rme surecinde felsefenin de oynayacagi bir rol vard1r elbette. FETiSLESTiRiLMiS MUBADELE OLARAK Oil

Jacques Derrida'ya gore, adil bir im mubadelesinde anlam1n muhruniln net vurulmas1n1, her bir imleyenin, izleri bu tur bir anla$may1 bozan bir kullan1mdegerleri tarihi olmas1 engeller. Dilin uretici gii<;leri toplumsal anlam ili$kilerinin otesine s1<;ray1p sa<;1lma tehdidinde bulunurlar. Saussurecu 1m, lasaca, meta olarak imdir, uretili$ surecinin izlerini basunr, degeri toplumsal kullan1m1yla degil soyut mubadelesiyle belirlenir.29 Sorun kanks1z bic;imde egretilemesel olmakla kalm1yor ashnda. Zira felsefenin kcndisini degi$im - degeri ve metalann uretiminden tO.reten buyuk bir Marksist du$ilnce gelenegi var. Burada anahtar metin Lukacs'1n Tarih ve S1ruf Bilinci'dir, bu metne gore metalann uretimi "burjuva toplumun rum nesnel bic;imleri ve onlara kaf$1hk gelen tum oznel bi<;imlerinin modelidir". 30 Lukacs'1n kitab1ndan <;ok etkilenen Theodor Adorno da "mubadele ilkesi, insan emeginin so~ut tilmel ortalama emek zaman1 kavrarn1na

53


indirgcnmcsi, tcrnclde ozde$leyim ilkesine benzer. Mubadclc bu ilkenin toplumsal modelidir, ama ozd~leyim olrnasayd1 mubadele bir hie; olurdu diye yazar. 31 Adomo'ya gore aslrnda, "ozde$lik ideolojinin asli bic;imidir"; Adomo'nun uslubu, ayn1 anda hem usd1$1c1hg1n "kotu dola)'lms1zhg1"ndan hem de kavramrn kendiyle ozde$liginden kac;1nmaya ugra$1rken iyice dolambac;h bir ha! ahr, boylece de Derrida'n1n kullan1lamayan bir metafizikle, onun kavranamaz otesi aras1ndaki s1n1rda yapugi akrobasiyi and1nr. Adorno da Derrida da "dC1$iincede heterojen olan1" dl.1$Llncenin kendisinin bir an1 olarak kavramaya c;abalarlar; ancak bu tur bir heterojenlik de kac;:1n1lmaz olarak "dl.1$uncenin kendisinde onun ic;:kin c;eli$kisi olarak yeniden uretilen" 32 dii$iince olacag1ndan, bu c;:aba kendini havaya uc;urman1n s1n1nnda sallan1r durur. Bu iki adam ic;in de, tasany1 6z-y1k1mdan devamh kurtaracak olan $CY ancak yazman1n kendisi -uslupolabilmektedir. ADORNO VE SEYLESMEYi - <;:OZME STRATEJiLERi

54

Ba$ka bir ycrde, Derridac1 yap1-c;6zumun gorunurde yeni pek c;ok izleginin Adorno tarafindan c;ok onceleri kullan1ld1g1n1 ileri surmii$tClm: "Gunumuzdeki modadan c;ok once, Adorno tum ozde$lik felsefelerini reddedip, s1n1f bilinci kavram1na kar$1-c;1kilabilir "pozior路 oldugu ic;in itiraz eder ve imlemenin niyetliligini yads1rken, kavramsal aglardan kay1p giden o heterojen parc;ac1klann gucu uzerinde 1srar ediyordu.33 Liste uzaulabilir: Zur Metakritik der Erkenntnistheorie'de ( 1956) Adorno, Derrida gibi, bir ilk ilke ya da zemine dayanan her turlu felsefeyi gayri1ne$ru bularak reddeder; ba$ka bir yerde de 6zdc$lik ele$tirisini Derridac1 bir tarzda dilin kendisine uygular: ''Dil, ancak biz bir ifadenin demek istedigimizle 6zde$ olmay1$1n1n bilincinde oldugurnuzda, bir hakikat olc;usu olur".31 Aina Derrida ve Wittgenstein'1n 6zdc$lik anlay1$lan aras1nda bulundugunu gostem1eye c;ab$ugim tum benzerliklere ragmen, Adon1o'nun buradaki konumu kar$1-\'v'ittgensteinc1d1r. Ashnda Adomo'ya gore dilin Wittgenstcinc1 yorumu kelimenin mecazi olmayan anlam1yla c;ocukc;ad1r (Wittgenstein'la dogrudan dogruya tarO$IDI$ degil bunu tabii): C::ocuk ic;in, "sozciiklerin anlanu ve hakikat ic;erikleri, 'ncsnellige ka~1 yakla$!mlan 路 henuz birbirlerinden kcsin c;izgilerle aynlrn1$ degildirler. 'S1ra' sozciigunun ne anlama geldigini bilmekle bir s1ran1n gerc;ekte ne oldugunu bilmek bu bilince gore bir ve ayn1 $eydir". 35 Tabii ki Wittgenstein'a gore "stra" sozcugunun c;e$itli $ekillerde nas1l kullanild1g1n1 bilmek ''bir s1ran1n gerc;ekte ne oldugunu bilmek" demektir. Adomo'ya gore bu tur bir di! anlay1$1 feti$iSttir, nesnenin hakikati yerine totemik bir adr kullann1aktad1r. Fakat bu tur bir feti-

$izmi c;ozmek kolay degildir, c;unku onu c;ozmek ic;in kulland1g1m1z di! de ayn1 oranda lekelidir. "Ba$lang1c;ta feti$izm vard1r ve ba$lang1c; aray1$1 her zaman feti$izme tabidir. Bu feti$izmi gorrnek c;ok zordur $Uphesiz, c;unku tum dC1$unduk1erimiz ayn1 zamanda dilsel sorunlard1r. Yans1mac1 olmayan adc1hk da, kusurlu (fallible) bir dili gokten inme bir dilin ozellikleriyle donatan gerc;ekc;ilik kadar hatalidir". 36 Son ciimle Wittgenstein'1n varolan di! oyunlann1 onaylamas1 iizerine dolays1z bir yorum sayilabilir: Wittgenstein, metafizik anlamlann feti$lerini k1rmaya c;ah$1rken, kusurlu giindelik dili, "Gokten inme" bir dile c;evirmi$ ve boylece bir ortak kullan1m feti$izmine yenik dl1$rnl1$tii. Wittgenstein'1n tasans1, giinluk ya$am1n metala$m1$ diliyle metafizik feti$izmi gorebilecegini un1arak kendi kendini gec;ersizle$tirmi$tir gerc;i arna, Adorno ic;in kar$ll strateji de C$it olc;ude ironiktir: Felsefe rutin ya$3mln $eyle$mesini daha en ba$1ndan $eyle$tirici olan bir soylemle c;ozmelidir. Felsefenin sorunu bir yandan bir kavram1n hakikatini, onun mistifiye edilmi$ giinliik kullan1mlanyla 6zdc$len1ekten, ote yandan da kavram1 tum bu kullan1mlann otcsinde $eyle$tirerek tamamiyle adsal bir hale getirmekten kac;1nmakor. Dil ve hakikat hem 6zde$le$tirilmeli hem de ozde$tirilmernelidir: 路路sozsiiz bir 'kendindelik' olmay1$1 -yani bu yuzden hakikatin dilin ic;inde, yaln1z dil taraf1ndan imlenen bir $ey olarak uzan1yor olmay1p, dilin hakikatin ic;inde uzan1yor olu$U- Heidegger'in lehinedir. Fakat dilin hakikat ic;indeki kurucu pay1 dille hakikatin ozde$ oldugunu gostermez". 37 Galiba burada "dil" sozciigiiyle bir el c;abuklugu yap1hyor. Adorno eger, "dilin tikel kullan1mlann1" kastediyorsa, o za1nan bunlar gen;:ekten hakikatle ozde$ degillerdir; yok eger "bir biitC1n olarak dili kastediyorsa, o zaman bunun d1$1nda uzanan bir hakikatin ne olabilecegini kavramak zor. Burada Adomo'nun kendisi, farkh kullan1mlan bir tutarak, dilin $eyle$mi$ bir kavray1$1na yenik dii$er. Wittgensteinc1 bir ham le burada sorunu be1Takla$t1nnaya yard1mc1 olabilir. Adon1o'nun kac;1nmak istedigi $ey -ampirik konsensus olarak hakikat- Wittgcnstcin'1n onceden gordiigii bir noktad1r: "O zaman neyin dogru neyin yanl..t$ olduguna insanlann anla$mas1 karar veFir diyorsun?insanlann dogru ve yanh$ dedikleridir dogru ve yanh$ olan; kulland1klan dilde anla$1rlar. Bu, fikirlerde degil ya$am bic;imlerinde anla$mad1r."(24 l) Wittgenstein, galiba, "insanlann anla$mas1n1n karar verdigi $eyin" neyin dogru neyin yanh$ oldugu degil, fakat neyin yanh$ neyin dogru oldugunun olc;iitii oldugunu soylemek istiyor. Fikri anla$ma ve uyu$mazhklar ancak toplumsal praktiklere gomiilii olan di! yap1lar1m1za i$lemi$ asli bir sOzle$me dolay1s1yla mii1nkiin olabilir. Boylesi temel bir sozle$me Birikim 20 I Ara l 1k

990


olmasayd1, b1rakin bir onermenin dogru say1hp sayiln1ayacag1n1 soylemeyi, neyin onerme sayd1p neyin say1linayacag1n1 dahi soyleyemezdik Ve bu s6zle$me, mitik toplun1sal s6zle$menin tersine, istendiginde yasa haline getirilebilecek bir sozle$me degildir: Toplumsal etkinlikler ve kurumlann ic;inde zaten kaydedilmi$tir. Oyleyse Adorno hakikat kavra1n1n1, dilin d1$1nda $eyie$tirerek kurtarmak zorunda degilcli, yaln1zca Wittgenstein'1n uyu$uk konsensi.iscC1 dli$i.ince tarz1n1n inad1n a giderek, anla$mazhklann yaln1zca fikirler aras1nda degil ya$a1n bic;imlerinin kendileri aras1nda da mumki.in oldugunu gostermesi yeterliydi. Bakhtin'e gore, haki kat kavram1n1n kendisi "diyalojik"tir; keza onda "diyalog" has1m s1n1flann deyi$ bic;imleri ve c;1karlan aras1ndaki keskin, daimi mi.icadele anlam1na gelir. Wiitgenstein'in olagan dile ba$vurman1n di.i$lincemizi feti$izasyondan kurtarabilecegine olan inanc1, bir yerde, ilginc;tir, bir para egretilemesiyle orneklenir: "Diyorsun ki: Onemli olan sozci.ik degil, onun anlam1d1r; ve anlam1 sozci.ikle ayn1 turden bir $Cy, ama yine de sozci.ikten ayn bir $CY olarak di.i$lini.iyorsun. Sozcuk burada, anlan1 orada. Para ve onunla saun alabilecegin inek. (Oysa tersi: para ve kullan1m1.)( 120) Dilin feti$le$tiriln1i$ bir versiyonundan -gizemli bir $ekilde bir ime baglanan zihinsel bir kendilik olarak anlam- kac;arken, \Vittgenstein fark1nda oln1adan bir 6tekine ko$ar. Paran111 da, dil gibi, degerini c;e$itli toplumsal kullan1mlanndan kazand1g1n1 soylemek ister; ama param1n degeri $i.iphesiz benim onu ne ic;in kullanacagnnla belirlenmez. Para vi.icuda gelmi$ metafiziktir, dil yap1lan gibi haince homojenle$tirir. "Metalar aras1ndaki tun1 niteliksel farklar parada yok edildigi gibi, para da kendi ba$1na, koktenci bir tesviyeci gibi ti.im aynmlan yok eder."38 Wittgenstein'1n kullan1m-degerinin imgesi olarak "gene! e$deger"i (Marx) onermesinde derin bir ironi var. Paran1n farkbbk oldugundan c;1karak -onunla c;ok <;e$itli $Cyler yapabilirsiniz i1nas1var- onun farkhhklan yok edici i$levini gOzard1 ediyor; keza dilin kullanun- degerlerine Jikkat <;ekerken, bu kullan11n.. . " ... .. .. .. 1ar1n y1ne a e meta11z11< varsaY1m 1ann tutsagi 01ara1< kald1klar1n1gozard1 ediyor. Zaten Wittgenstein'a gore saklanan $eylerin hic;bir Onemi yoktur: "Felsefe her $eyi yaln1zca 6numuze kor, ne bir $CY a<;1klar ne de herhangi bir sonu<; c;1kanr. Her $ey ac;1kc;a ortada olduguna gore ac;1klanacak bir $ey yoktur. <;:unki.i gizlenmi$ olan bizi ilgilendirmez."(126) Eger s1nifh toplumda meta feti$izmiyle gizlenmi$ olan $eyler Wittgenstein'1 ilgilendirseydi, belki de metafizik belirsizliklerin toplumsal saydamhg1n ge<;ici iirunleri olmad1g1n1, tersine toplumsal "saydamhg1n" 6zsel bir belirsizligin sonucu oldugunu farkedebilirdi. Kendisinin s1k kulland1g1 "patolojik" egretilemeyi geni$lete-

.

.

rek kullan1rsak, yaln1zca c;arp1tilm1$ bir metinle degil, Freud gibi, - bu metin- c;arpnmalann1n anlan11n1 buhnakla da ugra$t1g1n1 farkeder<li bel ki. 39 GEORGE THOMPSON'LA YUR0Y0SLER

Wittgenstein'111 bunu farketrnesini saglayabilecek olanlardan biri de, Birmingharn On iversi tesi'nde Klasik Edebiyat bolumttnde profesorluk yap<u1 bir Marksist olan George Tho1npson'd1. Thon1pson bugun belki de en c;ok antik Yunan trajedisi uzerinc yazd1g1c;1g1 r a<;1c1 1naddeci yap1t1yla, Aeschylus ve Atinahlar (194 1) ile tan1n1yor. 路rhompson Wittgenstein'1ilk olarak Cambridge'de Kralhk Koleji uyesiyken tan1m1$t1 ve iki adarn c;ok yak1n dost oln1u$lard1. Nikolay Bakhtin'i Klasik Edebiyat bolu1nunde ogretim f1yeligi yapmas1 ic;in Birmingham'a davet eden de George Thon1pson'd1r, Yunan Dili yap1t1n1 Bakhtin'e adam1$t1r. Bakhtin, Thompson'un uzerinde buyiik bir dli$linsel etki yaratml$tl (Aeschylus ve Atinahlar'da g6n1lebilecegi gibi); ayn1 $ekilde Thompson da Bakhtin'i politik olarak etkilemi? ve sola kay1$1nda onemli pay sahibi oln1u$tU. Wittgenstein'a uzun yun::tyt1~l erde arkada~hk eden Thon1pson'1n, Wittgenstein'1n oli.imunden dort yil sonra yay1nlanan ilk Filozoflar ( 1955) kitab1ndaki du$l.inceleri onunla tart1$lp tart1$mad1g1n1 bilmek ilginc; olurdu.40 Zira Thompson'1n orada savunduklan Wittgenstein'1n felsefenin gizemini c;ozme giri$imleriyle dogrudan dogruya alakahd1r, bu kitab1n ilk b6lun1unde sunulan, sozun govdenin hareketleriyle c;ak1$mas1 uzerinde 1srar eden maddeci dil kuram1, Thompson'1n Wittgenstein'la giri$tigi uzun tart1$malara bir $eyler borc;lu olabilir pekala.41 Ancak Wittgenstein'la Denida'n1n tersine, Thompson her $eyden once metafizik dti$iinceyi doguran tarihsel kO$Ullann bir degerlendirmesini yapmakla ilgilenir. Bu yaln1zca kafa ve kol emeginin tarihsel ayn$mas1 ve boylece kafada bagtms1z i$ledigi gibi bir yan1lsaman1n uyanmas1 meselesi degil; daha ozelinde meta iiretiminin geli$mesi meselesidir. Felsefenin. bic;imselle~颅 tirici, soyutlaY1Cl, nicelikle$ti1ici, hon1ojenle$tirici ve genelie$tirici karakteri, diyor Thon1pson, M.0. 7. ve 6. yuzy1llarda paran1n icat edilmesi ve mal degi$iminin genelle$tirilmesinin Ctrunudur. "Mitolojiden ayn~an felsefe ilk defa <;:in'de ve Yunanistan'da paran1n icad edilmesiyle birlikte ortaya c;1km1$tlr."42 Anaksimenes, Pisagor ve diger erken donem Yunanh dli$iinurlerin dli$iincelerinde, "dunya kapsamh olarak niteliklerinden soyulmu$ ve niceliksel bir soyutlama olarak sunulrriu$tur... (Pannenides'in) niteliksel olan her $eyden soyulmu? saf varhgi, metalarda cismedilen soyut emegin zihinsel yans1mas1d1r; niteliksel olan her $C)'i reddeden saf akl1 da degerin parasalla$ml$ bi<;imini yans1tan bir feti$ kav-

'

55


ramdir."43 Thompson'1n kitab1 kismen, Alfred SohnRethel'in sonradan yay1nlanan Kafa ve Kol Emegi (1978) kitab1ndan esinlenm~tir. Sozkonusu kitap, Galile'nin atalet yasalannda, metalann dola$1m hareketinin bir yansunas1n1 bulur; mubadele ili$kilerinin "bo$ zaman ve uzam1"yla, Newton fiziginin maddesizle$tirilmi$ zaman ve uzam1 aras1nda ko$utlar cizer. Tum bu savlann acikca indirgemeci bir yan1 var. Thompson'a gore felsefe, "meta uretiminin ideolojik yans1mas1d1r"•\ Sohn-Rethel da bir yerde Parmenides'in "Bir"ini para olarak adlandtnverir.•5 Bu tiir kuramlarda, bir yandaki muglak i$levde$likler (homology) ve 6te yandaki kaba, dolaystz nedensellikler aras1nda denge tutturmak pek kolay degildir. Lukacs ve Adomo'nun du$lince bicimlerini meta feti$izminden tureti$leri de gOze batarcastna 6zcudt1r - hatta Adorno, metalann burjuva toplumunun "oz"u oldugunu yazar birkac kere; meta feti$iZmi ogretisine besJedigi takinakh ilginin kendisinde feti$iSt bir yan vard1r da denebilir. Ancak her turlu dii$iincenin sars1lmaz ic yap1s1 ve dt$ s1n1n oldugu icin, metafizigin her yerdeki inatc1 varolu$unu goren post-yap1salc1lann, Marx'tn ilk kez Kapital'de, metalann "metafizik kurnazhklar ve teolojik ho$luklarla dolup ta$an cok tuhaf $eyler•>16 oldugunu vurgulayan me$hur yorumuyla degindigi, bu cok $eyler vaad eden ara$tirtna alan1n1 son yillarda biiyiik oranda ihmal etmeleri kayda deger. 18. Brumaire'in Marx'tna gore, burjuva toplumu tarihin giicul heterojenligini bo$, yan11$ anlamda bicimselle$tirici imgeler icinde daralur; burada, der Marx, "ifade icerigin otesine gecer". Sosyalist devrimin amact bu basnnlm1$ tarihsel icerigi; her turlii ozgiil imleyenin otesine gecip onu altiist edecek, icerisinde "icerigin ifadenin Otesine gececegi"47 daimi bir semiotik so.rec icinde; o feti$ize edilmi$ mitolojik ve metafizik bicimlerinden kunarmakur. Ondan sonra, tekrann metafiziginden kurtulan tarih ba$1ayacak, erkek kad1n biitiin insanlar uretici giiclerinin cogul heterojen oyunu icinde ya$ayabileceklerdir. Bu oyunu $imdiden kutlayan post-yap1salc1lar hatah olmaktan coR prematuredirler.

,

wiTIGENSTEiN VE "TIITSAK" GRAMSCi

56

New Left Review'nun 73. sayis1ndajohn Moran, Wittgenstein'1n Sovyetler Birligi'ne sempati besledigini gOsteren, daha Onceleri bilinmeyen (ya da bilinmesi istenmeyen) belgeleri bir araya toplad1. Wittgenstein'1n l 935'de Sovyetler Birligi'ni, once ingiltere'de np okuyup sonra Rusya'da doktor olarak cah$mak du~uncesiyle ziyaret ettigi biliniyor. Stalinist rejime olumlu bakogina hemen hie ku$ku yok, yalanlarda yayinlanan belgeler de Moran'tn ula$Ogi sonuclan

dogruluyor. "insanlar Stalin'i Rus devrimine ihanet etmekle suclad1lar" diyordu Wittgenstein bir dostuna l 939'da, "ama Stalin'in ugra$mak zorunda kald1g1 sorunlar ve Rusya'y1 tehdit ettigi gorulen tehlikeler hakk1nda hicbir fikirleri yok. ingiliz Kabinesi'nin bir resmine bakarken, kendi kendime 'bir surf.I zengin moruk' diye dii$iindiim".48 Felsefeci Rush Rhees, Wittgenstein'1n Sovyet rejiminin en az1ndan halka i$ saglad1g1n1, bunun da cok onemli oldugunu dii$iindiigiinii kaydediyor ve cah$ma kamplan ile zulum uzerine konu$malardan hie etkilenmedigini belirtiyor."9 "Rus rejimine duydugum sempatiyi yok edebilecek tek $ey", demi$ Rhees'e 1945'de "s1n1f aynmlann1n geli$mesi olurdu". 50 Wittgenstein'1n Stalinist Rusya'ya egilimleri, New Left Review'nun yaz1 kurulunun Moran'1n yaz1s1n1 sunarken belirttigi gibi, onun Marksizm'e yak1nhg1n1n degil de Marksizm konusundaki cehaletinin kan1u. Ashnda san1ld1gindan cok daha geli$kin bir politik bilince sahip olmas1na ragmen, Sovyetler Birligi'ne en ac1mas1z ve bask1c1 doneminde duydugu yak1nhk "onun a$1n ki$isel cileciligi ve el emeginin hayat verici giiclerine duydugu sars1lmaz inancla"51 ac1klanabilir belki de. Wittgenstein i$ hayauna bir muhendjs olarak ba$lad1 ve felsefi kariyerini bahc1vanhk ve koy okullannda ogretmenlik yaparak ve Norvec'le irlanda'ntn baos1nda inzivaya cekilerek noktalad1. Kendisinin de beklenmedik Olciide yetenekli oldugu el i$lerine duydugu buyuk saygi, belki de en iyi, bir tur dCl$Clnsel intihar, kendi kendine eziyet eden bir Tolstoycunun feti$izmi olarak gorfllebilir. Bu sayg1, belki de bu ac1dan, Mikhail Bakhtin'in el emegine saygiyi On goren ba$ka bir dinsel gelenekte, Fransiskenlik'te52 ay1rdettigi $enlik ruhundan aynhr. Kol ile kafa emeginin birbirinden aynlmas1na Wittgenstein'1n ki$isel yan1n koy i$lerinin zahmetine kar$t Heideggerci bir itki beslerken akademide goniilsiiz bir tutsak olarak ya$amaku. PiERRO SRAFFA

Fakat Wittgenstein'1n Marksizm'le ili$kiSi azerine soylenecekler bundan ibaret degil. Daha onun ucuncu, uzerinde en cok etki yaratan arkada$t, hapisteki Antonio Gramsci'nin de arkada$I destekleyicisi olan iktisatc1 Pierro Sraffa'dan soz etmemiz gerekiyor. Wittgenstein Sorti$turmalar'1n 6ns6zunde Sraffa'dan "yillar y1h d11$11ncelerim uzerinde etkide bulunan" biri diye bahsediyor ve onun kitab1n "en son fikirlerinin" kaynagi oldugunu duyuruyor. Sraffa, Wittgenstein'la Gramsci'yi hie tartl$tl m1 bilmiyoruz ama, bu iki adam1n ki~isel yalanltklan gozonunde bulunduruldugi_Inda mumkun gorflnuyor. Wittgenstein ile Gramsci tu- . haf yol arkad3$lan olurlard1, Sraffa'n1n onlan hayann1n ayn bolumlerinde tutml1$ olmas1 da muhtemel. Birikim 20 I Araltk 1990


Ger<;:i Gramsci de \Vittgenstein gibi felsefenin gize- dur. 57 Gramsci bilimsel ve kendiliginden d0$11nce mini <;:6zmek pe$indedir. Felsefenin, yalnizca belli bir bu ikincisi, ne denli bi<;imsiz (amorf) ve 6rtult1 de olgrup uzman1n ya da profesyonel sistematik filozofun sa, bir "diinya-kavray1$1" o\arak da betimlenebilir- araozgiil dii$iinsel etkinligi oldugu i<;:in garip ve zor bir s1ndaki siireklilikte 1srar ederken, bu tiir dunya$CY olduguna dair yayg1n onyarg1y1 yok etmek 6zsel gorii$lerinin tipik geriye yonelikligini asla gozden kaonem ta$1r. "Once herkese ozgu olan 'kendiliginden <;1rmaz, yazilannda onlann "resmi" ideolojilerden kafelsefenin' s1n1rlan ve i:izellikleri tan1mlanarak tum inrakteristik farkhhg1 ve bu ideolojilerle <;:at1$malan irsanlann 'filozof' olduklan gosterilmelidir."53 delenirken bile boyledir bu. Gramsci'ye gore her zaman toplumsal olarak katmanl~an halk ideolojisi biiGramsci i<;:in, filozofla diger bireyler aras1ndaki fark niteliksel olmaktan c;:ok nicelikseldir: ilki obi:trunden yiik olc;:iide hegemonik kiilturun pazar alan1d1r. <::adaha yiiksek bir keskinlik, tutarhhk ve manuksall1k- rp1ulm1$ ve baglam1ndan <;1kanlm1$ belli "resmi" bila dii$iinur, ama bu da onun daha biiyilk oranda "nilimsel ve felsefi kavramlann, tuhaf yollarla asimile teliksel ogelerin niceligini"54 bir araya getirdigini edilerek, surekli olarak dii$tiikleri bir bolgedir. si:iylemekten 6te bir anlam ta$1maz. Dahas1 filozofun Cirese'nin i$aret ettigi uzre, Gramsci bu do.xa'ya hic;:halk iizerindeki asli avantaj1, halktn yapamad1gin1 ya- bir olumlu deger yilklemiyor degildir: Halktn baz1 pabilmeye, tiim dii$6nce tarihini tarayabilmeye muk- kavrayt$lann1n gOcli ve inat<;:1hgi hegemonik toreletedir olu$undad1r. "Modem kuram" (Marksizm) ve kit- rin otesine ge<;ebilir, halktn s1n1f-i<;gO<liist1 yap1c1 olalelerin "kendiliginden" inan<;:lan, diyor Gramsci, bir- bilir ve halk bilincinin kimi ogeleri gec;:rni$ ko$ullabirlerinin kar$1s1nda yer almazlar: "ikisi aras1nda de- nn fosille$rni$ aruklanndan ba$ka bir $ey olmasa. da, recesel olarak nitelik degil nicelik farkt vard1r. De- kimi ogeleri "hayaun geli$irni i<;:indeki bi<;:im ve koyim yerindeyse kar$1hkh bir 'indirgeme', birinden $Ullan tarafi.ndan kendiliginden belirlenen bir dizi olobiiriine (ve vica versa) bir gec;:it olmahd1r."55 Yine dukc;:a yarauc1 ve ilerici yenilik"58 sergiler. Kitleler Wittgenstein gibi, Gramsci de en yuce gi:irunen kav- miad1n1 doldurmu$ bir sagduyu -Gramsci'nin iyice ramlan bile ternelde pratik bir ac;:1dan gorur: Radikal · ay1rdettigi bir kavramd1r bu- tarafindan ba$tan <;:1ka(hatta a$1n) tarihselciligi, onu fikirleri "gerc;:ek tarih- nlsalar da, halk dii$iincesinin ger<;:ek ya$am ko$ullasel geli$imin her dem taze ifadeleri" olarak gormeye nna b,aghhgindan dogan o "saglam duyu"nun* da kayiter. "... Her turlii hakikat, evrensel ve matematiksel naklanna sahiptirler. Ashnda kitlelerin, diyor Gramsrurden soyut bir formulle ifade ediliyor bile olsa, et- ci, iki "kuramsal bilince" ya da en az1ndan bir c;:eli$- . kinligini tikel, somut durumlann diliyle a<;:1klanabi- kili bilince sahip olduklan soylenebilir: Biri emekc;:ilir olu$una borc;:ludur; bu $ekilde ac;:1klana1naisa ke- lerin dunyayt pratikte donii$tUren etkinliklerinde orlime oyunculann1n oynayacag1 Bizans usulii skolastiik olarak bulunan bilinc;: 6teki yilzeyde belirgin olatik bir soyutlamadan ba$ka bir $ey degildir."56 rak g6riilen, gec;:mi$ten ele$tirilmeksizin devrahnan . "sozel" bili n<;:tir. 59 "SAGDUYU"NUN ELESTiRiLMESi Burada Witlgenstein'1n bilginin pratik ve metafizik Ancak Wittgenstein'la ko$utluk tam <la burada sona bi<;imlerini kaf$1 kaf$1ya koymas1yla bir benzerlik var erer. Zira her $eyden once, Gramsci'nin tarihselci du- gibi. Arna Wiugenstein'1n tersine, Gramsci'ye gore 6r$iince kuram1, Wittgenstein'1n felsefesinin, gordiigu- tiik ve belirtik bilgiler diyalektik bir ili$ki ic;:indedirmiiz gibi, yapmaya cesaret edemedigi bir $ekilde, di- ler: "bir praxis felsefesi ... 'sagduyu'nun bir ele$tirisi yalektik olarak kendi iizerine cloner: Felsefenin ken- olmah, ama yine de kendisini oncelikle, 'herkes'in fidisi, dii$iincelerin, daha onceki dii$iincelerin uriinii lozof oldugunu ve as1l sorunun herkesin bireysel haolduklan yollu sersen1ce inan<;lanna ragn1en; s1n1f- yauna daha en ba~1ndan bir bilimsel dii$flnce bi\:isa1, tannse1 01ara1< oe11r1enm1$ 01r euun111<ur. 11<1nc1 mini sokmak degii, daha onceden varolan bir etkinolarak, Gra1nsci'nin felsefeyle halk1n ya$anulan ara- ligi yenilemek ve 'ele$tirel' hale getirmek oldugunu s1nda bulundugunu ileri surdiigu siirekliligin, "Kuzey tan1tlamak ic;:in, sagduyu fuerine kurmahd1r... Oyleyse c Oxford Narodnikleri"nin (Ernest Gellner) her tiirlii sorur., pratik ya$ama bagh oldugu ve onda orttik olanaho$ profesyonelligi a$ag1lamak i<;in kulland1klan rak bulundugu ic;:in, halen belli bir dagilmayi ya$aas1lzadelere ozgii amat6rliik meraktyla hi<;bir ahp ve- yan ya da ya$ayabilecek olan bir felsefeyle ba$layarecegi yoktur; 6mekse si:iz verrne edimlerini incele- rak, onu bireysel felsefelerin tutarhhk ve kuvvetine mekle Harrods'da ah$veri$ etmek aras1nda yumu$ak sahip olan yeni bir sagduyu haline getirmek i<;:in i$bir siireklilik aytrd eder Gramsci. Felsefenin gizemi- lemektedir. Bu da ancak, kulturun 'basit olan'la bagini <;ozme, ote yanda halktn bilincinin gizemselle$ti- n1n istemleri siirekli olarak hissedilirse olabilir". 60 rilrnesine yo! ac;:maz Gramsci'de: Tersine, Alberto Mario Cirese'nin dedigi gibi, Gramsci'nin bu tiir "folk- • Sagduyu "commongence" sa~lam duyuyu "good sense" karlorik" bilince yakla$1m1 hemen her zaman olurnsuz57 ~·h~ kulland1m ((.N.). 1

.,

,,

,

"

'

1

••

'

'

....,

·~


0 halde Gramsci ic;:in, felsefenin her $eyi oldugu gibi b1rakmas1 diye bir $ey soz konusu degil. Metafizigin, ozellikle de onun yuzyuze geldigi tehlikeli kolunun -Roma Katolikligi- kokleri, ancak halk kulturunun kendi yapilannda sistemle$ip i$lenccek maddeci bir felsefeyle kaz1nabilirdi: Gramsci ne felsefeyi toplumsal pratik ic;:inde <;6zer, ne de <;ogu post-yap1salc1n1n yapugi gibi, politik radikalizm yerine felsefeyi ikame eder; fel sefe ile maddi hayat aras1ndaki ili$ki sorusuna verdigi yann ne "metinsel" ne de "bilgikuramsal"d1r; politiktir, gorevleri bu ili$kiyi kendi pratiklerinde hayata gec;:innek olan "organik" ayd1nlar iizerinde merkezle$mi$tir. "Sagduyu ve felsefenin list duzeyleri aras1ndaki ili$ki 'politika' taranndan temin edilir".61

"SiSEDEKi SiNEK"

58

Gramsci'nin sordugu soru guniirnuz sosyalist ayd1nlan i<;in de en acil sorulardan birisidir hala. Popiiler ideolojilerin, hegemonik kiiltiiriin (ilerici ya da gerici) ogeleriyle kitlelerin hayat deneyimlerinin (ilerici ya da gerici) c;:e$itli yonlerini, genellikle hakim s1n1f hege1nonyas1na kafa tutmaktan <;ok onu surdllnneyi saglayan bi line;: bi<;imleri olu$turn1ak i<;in, biraraya getirirken kulland1gi mekanizmalar nelerdir? Kitlelerin geni$ k1sm1n1n $OVenizmi, 1rk<;1hg1, cinsiyet<;iligi, politik bo$vermi$lik ve konformizmi, nas1l olur da, kitlelerin bilincinin $U yarat1c1 yonleriyle birle$ir, baglantr ve onlardan aynhr: Belli bir "kendiliginden" maddecilik, otoriteye kar$t guvensizlik ve direni$, "haklann" ve 6zerklik marj1n1n inat<;1 savunusu, geleneksel bir ho$g6rii ah$kanhg1 ("Bir diinya yaratman1n bir suru yolu vard1r" * ifadesi, diyor Wittgenstein62, "<;ok guzel ve ince bir deyi$"), hakim s1n1f kibiri ve asalakhg1n1n horgorulmesi, bic;:imcilik ve g6steri$<;iligin i<;yuzunun bilintnesi, yonetenle1in propagandalan ve babacan tav1rlanna kar$I duyulan ku$kU, 6grenmeye kar$1 c;:ok da boyun egici oJmayan bir saygi, ta$kinhk ve rekabetc;:iligin aleni bic;:imlerine kar$t duyulan ho$nutsuzluk, ve kar$1hkl1 yard1m ve dayant$ma ruhu ... Eger "sosyalist bir sagduyu" 0111$turulacaksa, Gramsci'nin tezlerinin bu belirsizliklerin ozgul c;:oziimlerine ta$1nmas1na gerek vard1r. Gramsci'nin folklor ve halk inan<;lanyla birarada and1g1 bi<;imsel ozellikleri s1ralarken, Alberto Cirese, c;:eli$kililik, parc;:ahhk, dagin1khk, c;:okluk, sistemsizlik ve farkhhg1 dahil ediyor.63 Sanki post-yap1salc1 ve Bakhtinci terimleri ic;eren bir sozlukten ahnd1g1 izlenimini veren bu niteliklerle, Gran1sci'ye gore, kavramsal i$leyim ve politik sistemle$tirme yoluyla sava$ilmahd1r. Yani Gramsci'nin yap1t1 Wittgenstein'a yoneltilmi$ bir azarlama olmakla kalmayip, Bakhtin'in $enlik nosyonu i<;in de temel bir diizeltici oluyor. <:;:unku $enlik, $ii~hesiz etkili bir devrimci politika ic;:in gerekli

olan m'iicadele gilcu, disiplin ve orgiitlenmeden yoksun, spazmodik, resml makamlann pek rahats1z olmad1klan ic;:in izin verdikleri bir olaydtr. Kendini yaln1zca $enlik an1 uzerine yukleyen bir politika, uysal, duzenin ic;:erebildigi bir liberterlikten ote bir $ey olmayacaknr. Bakhtin, halk mizah1n1n tekle$tirici, politik olarak etkisiz b1rakan etkilerine kar$1 pek dikkatli degildir; devrim kura1nc1s1 Gramsci, $enligin 6nemli ama k1smi bir oge olarak gorulebilecegi bir perspektif sunar. Sava$ stras1nda bir gun bir arkada$tyla Trafalgar Meydan1'nda otururken, Wittgenstein Kanada Evi'ni i$aret ederek, bu tarz mimarinin c;:e$itli retorik bic;:imler devrald1g1n1, ama bunlarla hic;:bir $CY soylemedigini soylemi$: "Bu i$te tumturakld1k, 1-Iitler ve Mussolini bu i$te".64 Felsefedeki amact, Soru$tunnalar'da belirttigi iizre, "bir pan;a ortulu sa<;mahktan ac;1kc;:a sac;:ma olan bir $eye gec;:meyi 6gretn1ek"rir (464); tumturakhhg1n gizemini c;:ozmek, uzerinde yuriiyetnedigimiz kaygan buzdan sert yuzeye donmek yani. Bertold Brecht, \Valter Benjamin'\e bir konu$mas1nda, fa$izmden "yeni buz c;ag1'' olarak soz ediyordu. Tractatus Logico-Philosophicus'u da ic;:ine a\an metafizigin buzlu dili, "tutsak eden" bir resim uretiyor. Kim burada tutsak edilen ; "Russel ve papazlar sonsuz zarar verdiler, sonsuz zarar". Arna yaln1zca R~s­ sel ve papazlar degil zarar verenler. Wittgenstein, Soru~turmalar'da, Antonio Gramsci'nin tutsak edilmesine yard1mc1 olan, Tractatus'u da ic;:eren metafizigi tazmin mi ediyor? "Felsefedeki amac1m1z nedir? - Sinegi $i$eden d1~an salmak" (309). $i$eye kapaulan bu sinek kim ve dt$an nas1l sahnacak ? • "Tiirk<;e" bir kar$1hk olarak "Her yigidin bir yogurt yiyi$i vardtr" Onerilebilir belki de (<;:.N.). Bkz. "la pharmacie de Platon" (Platon'un Eczast) La dissemination. Paris 1972, s.71-197 i<;inde. 2 Bkz. Feyerabend, "\Viugenstein's Philosophical Investigations", Pitcher, s.146-1 SO'de yay1nland1. Feyerabend 'e biraz ekleme yapum. 3 A.g.y .. s. 145. " Trac1arus Logico-Pt:ilosophicus, <;evirenler D.F. Pears ve B.F. McG uinness, Londra 1961, 6.54. 5 Tractatus'un "yap1-c;ozumsel" ilgin;: bir o kunu$u ic;in, bkz. Sylviane Agacinski, "Decoupage. du Tractatus",Jacques Derrida vc Sarah Kofman (ed.) Min1esis: Des-articulations, Paris 1975, s. 19-53 ic;inde. 6 Bkz. A.Duncan-Jones (ed.), Nikolai Bakhtin : lectures and Essays, Birminghan1 1963. Bakhtin hakk1nda bildiklerimin r;ogunu, Mikhail Bakhtin'in biyografls ini yazan Michael Holquist'tcn ki$isel yazt$malanm1zda ogrendim, maalesef Holquist'in yap111 yay1 nlanmadan Once yaztyorum. 7 Bkz. Rhees, s.28. 8 lectures and Essays, s.61. 9 Bkz. Rhees, s.28. 10 A .g.y. 11 Bkz. Fergus Kerr OP, "The Use of Heidegger" (Heidegger'in l

Birikim 20 I Ara t 1k 1990


Kullan1n11), New Blackfriars (February.1982). s.54. 12 Lectures and Essays, s.98. L1 A.g.y., s.38. 11 A.g.y .. s. l 40. \Vi ttgenste in da "kafan11z1 kansuran. sozcC1 klcrin soyle ndiklerini duyd ugurnuzdaki ya da kagll uzerindc gOrdiigumuzdeki 1ekhic,;i mli gilrii111ulcridir·· ( 11) der. Yayg1 n Derridac1 tavnn tersinc, \'-/ittgcnstcin '1n burada "ses·· ve ··yaz1"y1 ka~1tlamayip. ikisindc de yanhs ycrlerc gotfiren bir homojenlestirme olas1hg1n1 sezcrck, csitl~n1csi ilginc,;. Bunda bir sey oldugunu dusunmck ic;in insan1n ille d e }.1c luhanc1 bir banalhga dusn1li$ oln1 as1 gerckmiyo r. 1~ Bkz Duncan Jones·un onso zu. Bakhtin. Lectures and Essays, s. 2. 1<> Bunu kisiscl yaz1s1nalanm1z.da Michael Holquist'ten 6grendi1n. t 7 Michael Ho lquist (ed), The Dialogic Imagin ation (D iyolojik in1gelen1). Austi n vc Londra 1981, s.259-422. LA A.g.y., s.30. ilerde bu 1ne tne yapilan gOndcrmelerin bul undugu sayfalar, ahn ulardan sonra parantez ic;inde belirtilecek. 19 A.g.y., s.XXXI Elbctte ise yaramayacak o lc;ude genis bir ta· 111111 bu: t.-lesela. Mansfield Park'la baglantts1n1 gormek zor. Bakhtin'in siir ve tiyatronun ic;sel olarak "tekbic;imli" oldugu iddias1 da ayn1 oranda sf1pheli: kars1 o rnekler, mesela hemen dikkat c;eken Brecht gosterilebilir. 20 Bakhtin yaln1zca post-yap1salc1hg1 o ncelemekle kalm1yor: <;:aged yorumsama ve ahmlama kuram1 da ayn1 o randa mustulan1yor. Ruhc;6zun1sel elestiri konusunda da ilgi li me tin burada, onun oldukc;a .. onodoks" Marksist Freud ele$tirisi (Freudia nis m : A ~1arxist Critiq ue, New York 1976) degil de rnuh tcsem Rabelais c;ah~1nas1 gibi gorC1nuyor. Bakhtin'in yap1t1n111 fem inist ele$ tiriyle baglant1s1 daha i:;ok arast1· nlmay1 bekliyor. 21 Bkz. Carroll. "Representation of the End(s) of History: Dialectics and Fiction" (Tarihin Sonunun (Sonlann1n) Temsili: Diyalektik ve Kurmaca), Rethinking History: Time, :-..tyth and Writing (Tarihi Yeniden Dli$linmek: Zaman. Mit ve Yaz1), Yale French Studies 59 ( 1980). s.20 3-4 ic;inde. 22 Bakhtin Rus Bic;imciligi uzerin ... a$1lmam1s c;ah$mas1nda, Bii:;in1c ilerin bir sanat yap1nndaki insani s6yleyi$ bic;imlerinin dolulugunu, yaln1zca bu bic;imlerin dilinin maddiligi ne dikkat ettikleri ic; in g6zard1 ettiklerinden yak1n1r. Vine de, paradoksal o larak, h er zaman ba$ka ye rde o la n anlam1n bu gozard1 ed ili$ini, yap1t1n bagla1n1yla ili$kisi i<;erisinde, yapn1n tam, b6lunmemi$ varolu$unun bir tiir sozmcrkezli kG.ltii olarak gorur: .. Burada degil ve '$imdi degil'iyle, yap1un maddi dogas1n1 ve varolu$unun sin1di ve buradaki dolulugunu yikabilecek olan anlam korkusu, bic;imcilerin $iirsel fonctigini belirleyen korkudur." (P.N. Medyedev/ M.M. Bakhtin, The Formal Method in Literary Scholarship (Edcbiyat 6grenminde B1r;1mc1 Yontcm), Baltimore ve Londra 1978. s.105.) Yine, Hakhtin 'in ya$ayan ses uzerine )'apug1 yap1-<;6ziimsel olmayan vurgunun, bu sese "yabanc1" ogclerlc surekli mudahale edilmesiyle daha da karma$1k bir hal ald1g1n1 belirtn1ek gerek. 23 Arna i:;ok daha olu mlu bir dcgcrlcndinne i<;in b kz. J ulia Kristeva, .. Word, Dialogue and Nove l" (SozcG.k, Diyalog ve Ron1an), Desire in Language (Dildcki Arzu) ic;inde. Lond ra 1980, s.64-9 l 24 C:eviren Alan Bass, Londra 1981. s.62. Derrida gec;enlerde Marksizmle ili$kisi konusunda daha ai:;1k bir yorum gecirdi. Bu konu iizerinde gec;mi$teki suskunlugunun Mtarafsu" degil ama kendi bas1na politik bir tav1r o ldugunu -devrim kavray1$1n1n naif bir $ekilde metafizik oldugu yollu inanc1na ragmen, anti -Marksist cepheye kaulmay1 reddettigini - savlad1. Aynca bu inanc1n kavram1n pratik politik durumlarda

sahip o labilecegi gucii degersizlC$tirmcdigini ekleyerek, arttk Marks izmin basit bir reddi )'3 da basit bir tav1r ah$ diye bir seyin sozkonusu olmad1g1n1 belirtti. Ayn1 paragrafta, kendi yap!l1n1n bazt Amerikah cdcbiya t cle$tinnenlerince haki111 politik ve ekono mik i:;1 karlara h iz111ct eden bir kurumsal kapa111sa (closure) katk1da bulu11111ak i<;in ku llan1 ldtg1n1 kabul cdiyor, ama yap1un1n kullan11111n1n soru1nlulugunu okuyucuya devrediyor. Bkz. Les Fins de l'hon1111e (insa111n Sonla n ), Paris 1981, s.526-9. 25 Bkz Jacques Derrida, Of Gramn1atology (Gramato loji Hakk1nda), Baltimore ve Londra 1976, s.3 18, n.9. lb Rabelab and His World (Rabelais vc Du nyas1). Carnbridgc 1968, s. 10. 27 13akhtinci $enligin daha gcni? bir a~1klamas1 ic;in, bkz. benim \\'alter Benjamin or Towards a Revolutionary Criticism (Walter Be njamin ya da Devrirnci Bir Ele$tiriye Dogru), NLB/ VERSO, Lond ra 1981. s.144-146. 28 Stanley Cave ll, "The Availability of Wittgenstei n's Late r Philosophy" (\.\' ittgenstein'in Gee; DOnern Fclsefesinin Ula$tlabilirligi), Pitcher. s.l82-184'dc ycnidcn yay1nland1. Cavcll bu yaz1s111da Soru$tum1alar'1n diyalojik ilslubunu yorumluyor. 29 Saussure, Cours de Linguistique generate yap111nda bir yerde geri:;ekten parayi dil •cin e~etileme olarak kullan1r. Simon Clarke lasa bir zaman Once LeviStrauss'un yap1sal insanbiliminde milbadele ya da ka~1h khhk ilkesinin merkeziligine dikkat ~ekiyor ve. !'leviStrauss'a gore, ABD'nin liberal demokrasisinin anah tannm kar$1hkhh k ilkesi oldugunu" g6zlemler. (The Foundations of Structuralism (Yap1salc1hg1n Te111clleri), Lond ra 198 1. s. 46). Clarke, Levi-Strauss'un ABD'd e yazd1g1 ve Fransa'da l 940'larda yay1n lad1g1 yaz1lannda, Amerikan toplumunda c ismedildigini varsayd1g1 kars1hkhhk ilkesinin. kendi toplumunda politik reform yap1lmas1 ic;in yararh oldugunu savundugunu gOsteriyor. 30 History and Class Consciousness, Cambridge 1971, s.170. (Tarih ve S1n1f Bilinci) JI Negative Dialectics, londra 1973, s. l 46. (<;:e.,iri dlizeltildi) J> - A.g.y. 33 Walter Benjamin or Towards a Revolutionary Criticism , s. 141 n. 3'! Negative Dialectics. s.111 . 35 A .g.y. 36 A.g.y. 37 A.g.y. 38 Karl t.-1arx. Capital, l.Cilt, Londra 1971, s. l 08. 39 Russell Keat, bir Jurgen Habem1as elescirisinde, Wittgenstein'1n felsefeyi bir .. haurlatma" olarak kavray1s1 ile de ilgili olacak bir bic;imde, ruhc;ozumsel modelin politik s1n1rlanna isaret ediyor: "ideoloji kurbanlann1n baz1 seylerin 'biiincinde olmad1klan· s6ylenebilir bir bak1ma, ama bir zamanlar bilincinde olup da sonradan basttrd1klan seylertn degil. insan1n, ideolojiden kurtulmas1 gei:;mi$inin yitirilmis bir Ogesini haurlamas1 degild ir." (Th e Poli tics of Social Theory (Toplum Kura m1n1n Politikas1), Londra 1981, s. 179.) 40 Bu yaz1ld1ktan son ra Bay Thompson, Wittgcns tei n'la felsefe tart1$mad1gin1 duyurdu bana. Arna gene de 53. nota bak.tn . " 1 Wittgcnstein'1n, Pierro Sraffa'n1n Napolililerc ozgu ani bir jestiyle. dilin dogas1 konusunda ayd1nlan1verdigi c;ok mes· hur bir hikayedir. Walter Benjamin de "Mimetik" dil kuram1 ile ilgili olarak. Napolililerin jcsclerle dolu soylemlerin- · de kan1tlar bulmU$tur. Bkz. "Napoli", One Way Street, NLB/ VERSO, Londra 1979, s. 176. -+2 The First Philosophers, s.34 l. -+3 A.g.y., s. 263-315. "" A.g.y.. s.342.

59


intellectual and Manual Labour (Kafa ve Kol Em~). Londra 1978, s.65. 46 Marx, s.41. Erken donem Post-Yap1salc1hgi bu soruyu hic;bir bic;imde gozard1 etmedi: Bkz. ozellikle Jean-Joseph Gowc, Economie et Symbolique (Ekonomi ve Simgesel Olan), Paris 1973. Daha yeni bir kat.lo da Derrida sempozyumunda Gayatri Spivak'1n mudahalesi. Bu sempozyum Les fins de l'homme ad1 alunda yayinland1. (s.505-514) 47 Marx and Engels: Selected Works (Marx ve Engels: Sec;me Yap1tlar), Londra 1968, s.99. 48 Rhees, s.158. 49 A.g.y., s.226 . 50 A.g.y., s.231 n. SI New Left Review 73, (May/June 1971), s.83-84. 52 "Francis kendisine ve yolda$lanna "Tannn1n hokkabazlan" (ioculators Domini) derdi. Francis'in kendine ozgli dunya gOn1$U, "ruhsal ne$CSi" (Laetitia Spiritualis), maddi gOvdese\ ilkeyi kutsay1$1 ve tipik Fransisken degersizlC$tirme ve kutsalhk bozma riruelleri, biraz abartmayla, $enlil<lC$tirilmi$ bir Katoliklik olarak tan1mlanabilir.~ (Rabelais and His World, s.57 n.). 53 Quintin Hoare ve Geoffrey Nowell Smith (ed.), Selections from the Prison Notebooks (Hapishane Defterleri'nden Sec;meler), Londra 1971, s.323. Gramsci'nin Wittgenstein ile "5

•

SS S6 57

SB 59 60

6l 6l 63

6"

Sraffa aras1nda hie; tan1$1hp taru$1lmad1gin1 bilmesek de, bu iki adam1n felsefi ve politik pek c;ok konuda tarU$t1klann1 biliyoruz. Bkz. George Thompson, "Wittgenstein: Some Personal Recollections", The Revolutionary World, C.37-39, Amsterdam 1979. Ayn1 metinde, Thompson, Wittgenstein'1n Christopher Caudwell'in Yanilsama ve Gerc;eklik'ini <;O$kuyla okudugunu anlauyorsa da, bu c;o$ku Caudwell'in politikas1ndan c;ok ki$iliginden kaynaklan1yor gibi. Thompson yine, Wittgenstein'1n "(Marksizm'e) kuramda kaf$1 oldugunu, ama pratikie buyuk oranda desiekledigini" sOyluyor. 54. Hoare ve Smith, a.g.)¡., s.34 7. A.g.y., s.199. A.g.y., s.201. "Gramsci's Observations on Folklore" (Gramsci'nin Folklor Ozerine GOzlemleri), Approaches to Gramsci, Anne Showstack Sassoon (ed.), Londra 1982, s.221-247 ic;inde. Letteratura e vita nazionale, a.g.y., s.226'da aktanhyor. Bkz. Prison Notebooks, s.333. A.g. y., s:330 n. A.g.y., s.331. Rhees, s.162. Albeno Cirese, Approaches 10 Gramsci, s.219. 64. A.g.y., s.226. (<;:EV: TUNCAY BiRKAN)

60 Birikim 2 0 /.Aral1 k 1990


K

T

A

p

E

L

Kad1nlann yan1nda bir kitap SALiHA MERiH AKIN

B iz kad1nlar, 6teden be. ri rec;etelere ah$ktn1zd1r: Shere Hlten<lte Col~ Zengin bir koca bulman1n yollan, iyi bir ev kad1n1 nasil olunur, erkekler i ¡Ffii hangi kad1nlan severler, ~ c;ocuk buyutmenin 10 alttn kurah vb.... Bizim ic;in ' birtak1m "ideal tip"ler yaratthr vc biz -uste!ik son derece degi$ken olan- bu "tip"lere s1gd1nlmaya c;a. .. •_ ._ h$1hnz. ~imdi yeni bir "ideal tip"imiz var: Mo- Pencere Yay.. Istanbul 1989 dem kad1n. l-Iayaon kont- c;ev: ipek Qa11$1ar, 167 sayfa ro l u nu elinde tutan , zevk/ ac1 dengesini son derece rasyonel bir bic;imde hep gozeten biri. Surdurdugu hayata ili$kin onaylan ile redlerini hep bir terazinin kefelerine koyan, boylelikle de hep hassas dengeleri tuttunnaya c;ah$an, uz~maya yonelimli, krizleri atlatmak ic;in uzmanhk bilgisi c;agiran biri. Fatal Attraction filmindeki Alex gibi hayat1n bir parc;as1 olabilmek ic;in ba$kalann1n ko-

..•'''"'l l'

E

$

T

R

s

calanna yap1$an tatminsiz kad1n olmakla mazbut aile kad1nhg1 aras1ndaki hassas bir dengede dunna)'l becerebilirsek, modem kad1n, 6zgiir kad1n olma $ans1m1z var. (Burada 6zgiir olmak, serbest olma ka~1h­ g1 kullan1lmaktad1r: her turlu basktdan ve her turlu belirlenimden kunulma c;abas1n1 ic;ennemektedir. Genel bir ifadelendirme ile belli bir basktdan, belirli alanlarda belirlenimden kurtulma c;abas1 olarak serbest olma hali her zaman 6zgiirluk ic;in zorunlu, ama yeterli olmayan bir ic;erige sahiptir.) iyi ~1klar, Kotii ~1klar i$te bu modem kad1n ic;in haz1rlanm1$ '"90'h )'lllann ili$kilerine 1$1k tutan, $a$lnic1 ve yol gosterici, devrimci bir rehber." Cinselli~n ne anlama geldi~ni durust olarak ya$ayabilmemiz ic;in kendimize ve sevgilimize sormam1z gereken sorulardan, sevgilimizden aynld1gim1zda daha az ac1 c;ekmek ic;in neler yapmamtz gerektigine ili$kin 6glitlere dek pek c;ok $ey var bu rehberde. Hatta "erkeklerin hala ba)'lld1klan deyi$lere" ka~1 verilecek "$amar gibi cevaplar" da elimizin alonda. Elimizin alonda kalan yaln1zca telefon, kaset, bilgisayar, fax aleti, telsizse; anne ogudu, buyukanne korumas1 kalkm1~sa. en yakin ktz arkada$ yani kan kardc~i , cocul<lu~ gun humoru ic;inde kaybolup gitmi$Se, o bildik rekabet ve yan$ma istegi bizi belirleyecek hale gelmi$se ve de butiin kad1nlann kam1n1n tok oldugu, dayag1n aolmad1gi, $iirlerimizin birinci hamur kag1da bas1lip, herkesin $iir kitab1n1 birbirine ilettigi, kendimize ait odalanmIZ1n oldugu, yaln1zca gerekli oldugu surelerde c;ah$ild1gi ... bir dunya dt1$iimuz silikle$mi$se, sorulanm1z1n yan1tlann1 bizim gibi ayn1 derdi payla$an kad1nlann tan1khg1nda ve bu tan1khklardan ortak iiretilmi$ ve kad1nlar ic;in yaz1lm1$ dan1$ma kitaplannda bulmak, kadinlann sorunlann1 tan1mlamalannda yol gosterici olabilir, hatta gerekliligi $1iphe

61


62

gotiirmez. Hep boyle ciimlelerin ard1ndan "Ancak" ile ba$layan ashnda tersi bir iddiayi destekledigimizi kannlayan cu1nleler gelir. Bu defa ancak bir ba$ka paragrafta gelecek ve bu tiir kitaplann kad1nlar ic;:in onemi asla bir anc-ak ile reddedilmeyecek. Hite ve Colleran'a gore, kad1nlann uzerindeki baski ve belirlenin1in kaynag1. duygusal $iddette yatmaktad1r. "Dayak, sald1rganhk, taciz yani duygusal $iddet toplumurnuzda oylesine hakim ve yayg1nd1r ki giinluk ya$an11m1z1n bir parc;:as1 haline d6nii$mfl$ bu davran1$lar, genelde 'gerc;:ek' olarak kabul edilir; insan tabianndan kayi1akland1g1 ve erkeklerin hep boyle oldugu soylenir."(s.36) Duygusal dunyalan koturum edilmi$ erkeklerin "duygusal anla$ma"n1n tarafhg1n1 s1kl1kla -neredeyse yuzde 85 oran1nda- "efendi"lik ile kan$Ord1klan ve "duygusal taciz" yoluyla kad1nlann ya$am baglann1 zay1flatuklan iddias1 kitap boyunca yinelenir.(s.37, 59, 91, vb.) Kitab1n yaz1lma amac1 da bu "gozler 6nunde olan durum" kar$1S!nda kad1nlan uyarmak ve kad1nlann 6zgiirlugunun k1s1tlanmas1na yonelik duygusal anla$malann1n birlikte sona ermesini saglamak: "l 990'h y1llar kad1nlar1n degi$im donemi olacak Kendi deneyimlerimize dayanarak ayakta d!-Jrmaya bir kez ba$lad1ktan sonra toplumun yeniden 6rgiitlenmesi ic;:in enerji ve fikirler b.$kirtacagiz. Siz de kat1hn! ihtiyac1m1z var!" (s.141) "Toplumun yeniden orgiitlenmesi" ic;:in yap1lan, rum kad1nlara (ya$h-genc;:, erkeklerle beraber ya$ayabilenya$amayan-ya$amak istemeyen) seslenen ve kad1nlann kendilerini ifade edebilme bic;:imlerine ili$kin belirlenmelere kar$1 duru$U da ic;:eren (dil, moda, saghk) bir c;:agnya kulak vermemek elde mi? Ancak, toplumun yeniden 6rgiitlenmesi ve yeni bir koktenci tahlil b~hgi alnnda yap1lan saptamalara da kaulmak elde degil. Toplumun yen id en 6rgutlenmesini kavga edebilme ve aynlabilme hakk1na indirgeme ve yak1nhg1 koruma teknikleri ba$hg1 alunda "duygusal $iddetle 6rulmii$ bir onamda ya$amak"tan nas1l kurtulabilecegimizi anlatma, bu ortamla nas1l ba$edilebilecegini gostenneye yonelik. Zaten ozgurluk de, "Hayauna yon vennek, ili$kilerine, arkada$lanna ve kendine ilgi gostermek ve kimseye ac;:1klamak zorunda kalmadan 6zgiirce dl1$l1nmeyi sevmek" anlam1nda kullan1hyor. (s.139) Burada tan1mlanan 6zgiirluk kavram1, ki$isel 6zerklik alan1n1n geni$letilmesi anlamiyla dii$iinuldugunde Hite ve Colleran'1n esprisiyle uyu$uyor. Ki$isel 6zerklik alan1n1n geni$letilmesi kad1nlar ic;:in sahici bir dii$iinme ve problem c;:ozme arahg1. Bunun 6nemini asla ikinci s1raya koymuyorum, fakat bu problem arahgt, butiin guc;: ili$kileri sorguland1g1 ve toplumsal ili$kilerin yeniden 6rgutlenmesi ile ili$kilendirildigi zaman anlamh o1abilir. Muhtemelen "toplumsal s6zle$me"den turetilen "duygusal s6zle$me" kavram1, yani insanlan birlikte

tutan temel faaliyet alantnt duygusal alan olarak tan1mlamak tutumu yazarlann yakla$1m1n1 anlaman11z ic;:in kilit bir 6neme sahip. Bu yakla$tm, bizim feminist politika(lan)m1z1n temel kabuliinii d1$anda b1rak1yor. Kad1nlann ikinci cins haline getirilmeleri birebir ili$kiler yoluyla olmakla birlikte, bunlann gerisinde butunluklu bir sistem vard1r: Patriarka. Erkek. lerin duygusal $iddetin ta$1y1c1s1 olmalan biyolojik temele oturtulursa, ki oturtulmad1g1na ili$kin herhangi bir veriyi Hite-Colleran sunmuyor, tarih dt$t ve toplum d1$1 erkeklik betimlemeleri ile okuyucu ic;:in hangi toplumsal mekan ve zamanda ve hangi nedenlerden 6run1 erkeklerin duygusal $iddetle donanrnt$ oldugu sorusu gereksiz olmakta. Erkek egemen ideolojinin dayatt1g1 cins, irk, dil, etnik koken, din, s1n1f aynm¡lan olmaksiz1n akla ve vicdana sahip olan her canh varhk: Dogal insan(erkek) tasanm1n1 tersine c;:evirip cinsiyetini farkhla$tlrarak, erkek yerine kad1n1 koyarak, rum kad1nlann yeteneklerini, diinyalann1 duzeltme potansiyellerini dogal bir yeti olarak tahayyul ct1nek, $ahaneligimizi hissetmcmiz ic;:in yol ald1nc1 olabi lir, ama mucadele zemini sunmaz. Birebir ili$kilerimizde, ya$ gunu kutlamalanm1z1n uzerinde bask! kuran gU<; i~kilerini degi$tirebilmek yolunda giic;: birligi ve dayan1$ma c;:agns1n1 anlamh k1lan, kad1nlann konumunun ideolojik bir perspektife oturtulmas1d1r. Kad1n1n istedigi erkegi ve istedigi pozisyonu se<;mesine ve bedeninin olanaklann1 degerlendirmesine yo! ac;:an "cinsel devrim"in ve onun ilk metinlerinden birini haz1rlayan Hite Raporu'nun da, yaln1zca kad1n1n da oyunun ic;:inde olmas1 $eklinde anla~ilmas1na imkan haz1rlayan toplumsal 6rgiitlenme bic;:imini hedef almayan bir yakla$tm, uyum saglamaya y6nelik olmaktan 6teye bir anlam ifade etmeyecektir. Aynca bunun arkas1ndan gelen $U yak1nma ne kadar da yersizdir: "Cinselligin biyolojik bir kavram olmad1gi, kulturel bir anlam ta$1d1gi, ideolojik bir bic;:imde ilk kez 1981 'de Michel Foucault taratindan degil, l 976'da yayinlanan Kadin Cinselligi Ozerine Hite Raporu'nda one surulmii$tiir." (s.61) Toplumun kad1nlann da varolabilecekleri bi<;imde yeniden orgiitlenmesinin zorunluluguna i$aret etmesi bak1m1ndan iyi A$1klar, K6tii A~1klar kad1nlann yan1nda bir kitap. Oscelik, birc;:ok "ne yapmnh" kitab1n1n aras1nda bir de duygusal ili$kilerimizle ilgili olan1n1n bulunmast faydah bile olabilir. •

Bi rikin1 20 I A1al1k 1 990


Hareketsizligin hareketlendirili~i: Banyo

bir gostergesi roman. Herakleitos'un ka~1s1nda aruk Parmenides hakim olmu$tur. 1 K1m1ldamazhk ilkesi: oldugu yerde, bir mekanda c;ah$mak. En k1m1ldamaz gibi duran $eylerin k1m1lALI AKAY damas1, mikro eylemler, s1z1ntilar vb. gunumuziin toplumsal fizigini olu$turmaktad1r. jean-Philippe Toussaint bu donemin romanc1s1d1r: "Geceyi bir tren kompart1man1nda yaln1z, •$1ks1z gec;:irmi$tim. Hareketsiz" (hareketle giden bir tren ic;:indeki kim1ldamazhk). "Harekete, yaln1zca harekete, di$ harekete, hareketsizligime ragmen beni hareket ettiren d1$ harekete duyarhy1m". (s.34) "Ogleden sonralan hareketsiz gec;:iyordu(s.40) ; "K1p1rt.Is1zca durmu$, gozlerim tabaga dikili hareketsiz bakiyordum. K1p1rdaLes Editions de Minuit'm1yordum. Ellerim masan1n i.izerinde donmu$ kalyi bilirsiniz. Sosyolog Edm1$, tum gucumle hareketsizligi korumaya, onu ahgar Morin, jean Duvignaud Arguments'i militan ve koyrnaya c;ah$1yordum, ancak hareketin govdemde de akugin1 bal gibi duyumsuyordum" (s.54); "Modrian'1n ara$nrmac1 b\r dergi ola· resminde benim ho$uma giden hareketsizligidir". rak c;1karrn1$lard1. Buder(s.5 7) gi daha sonra Les Editions de Minuit olmu$tU. Yeni bir "yeni rqman" ogeleri ic;inde Robbe• Grillet'ninkine benzer bir oge hep var: Robbe-Grillet Dergi gticunu Kru$c;ev ragerc;ek ile hayalgucunu birbirine kan$Unr, gerc;:ekten poru sonras1 akimlardan yola c;1karak kendisine bir nesne edinir, sonra bu nesahr ve marjda kalan yazar ne, yeni bir nesneye b1rak1r yerini, hayalgucu kendi ve metinleri tan1cmaya ~h~1r. Yine son yillarda yegerc;egini siler. Jean Philippe Toussaint de yaz1n1nda ni bir yazar neslini orta- AynntJ Yay1nevi, istanbul 1989 imgeler aras1 bir kayganhk olu$turur (bu arada Banya c;1kard1 : Bunlar Jean Qev: Mustafa Bale! 84 sayfa yo roman1n1n filminin de yap1lm1$ oldugunu an1mPhilippe Toussaint, Jean satahm): Birinci imge kendi ic;:inde ikinci imgeyi de ortaya c;1kanr, ashnda ikinci imgeden sonra yine biEchenoz ve Patrick Deville gibi adlan ic;:ermektedir. Robbe-Grillet'nin nesline ac1masizca bakan ve ortarinci imge duzenini siirduriir: "Ellerim ceplerimde, ya "yeni bir yeni roman" c;1karmaya c;ah$an bu nesil, hizmetc;:inin kova supurgesi elinde, gok mavisi giygtinumuzun roman sorunsahn1n, nesnenin onemin- siyle merdivenin ba$1nda goriinmesini beklerken salonda doniip duruyordum". (s.39) den gec;:tigini, oznenin ise va~ olan bir dekorun ic;:inRoman bir sorunsaldan <;1kn1ay1 ic;ermekte. Ashnde k1m1ldamaya c;:ah$an bir oge oldugunu anlatmaya c;ah$1rlar. Qmegin, Echenoz'un sti!i "yogumur". Bu ya- da rnekan terk ediliyor mu? Bu belli degil. arna rozarlara g6re bugtin B"alzac olanaksizd1r. Kahraman zaman $U ~kilde bitiyor: "Ertesi gtin banyodan <;1kiyordum". (s.84) ten o zamandah beri yoktur. Kahraman1n ozne olmaBu yeni yazarlara ihtiyac1m1z var galiba ... d1gi hikayelerde mekan1n egemenligi s6z konusudur. Bu hakim mekan1n ic;:inde insan, silinip giden bir yaraok olarak dii$iiniip durur. En i$e yaramaz gibi duran oge, arok on plana c;:1kar. Kurtulu$ nesnelerdedir. jean-Philippe Toussaint de Sanyo roman1nda, hikayesini bo$ bir mekanda, banyoda kuruyor. Ba$ oyuncu bir gtin banyosunda ya$amaya karar veriyor ve sevgilisi ile bu mekanda ya$am1n1 siirduriiyor. Ayd1nlann diinyas1na da biiyiik bir hiciv ve $iddetle saldmyor Toussaint; sevgilisi Edmondsson birt.alam Polonyah ressamlan ucuz emek gticu olarak gorup, duvarlan boyatt1rmaya c;ag1nyor. Sonra ba~ oyuncu c;:1layor evinden ve insanlardan kac;:arcas1na otobuse binip, yola c;:1loyor, italya-'ya gidiyor. Paris'e geri donu1 Pannenides'e gore varhk ebedidir. Surekli ve harcketsizdir. yor. Radyodan futbol mac;:1n1 dinliyor. Ashnda, lom1lHeral<leitos'un hareket uzerine kurulu df1$f1ncesinin kar$1t1· damaman1n onem kazand1gi gtinumiiz toplumlann1n na sahiptir.

63


R

E

S

M

L

G

A

Y

R

R

Emir erllgl tart19mas1

E

S

M

I

T

A

R

H

'

27 Nisan 1951 gunii asken $iir<tsalonunda yapilan toplant1: Konu: Emir erlen kanun tasans1n1n yeniden gozden ge-

I

0rilmesi.

Toplant1ya katilanlar: Milli Savunma Bakan1 Hulusi Koymen, Genelkunnay Ba$kan1 Org. Nuri Yamut, Gnkur. II.B$k. Korg. Zekai Ohan,· Gnkur. Harekat B$k Korg. Yusuf Egeli, Gnkur. Harekat D. B$k. Tugg. Cevdet Sunay, Gnkur. Adli Mii $avir Tumg. Muadili As.Adli Yarg1' Hakk1 Ojlaz, KKK Org. Kurtcebe Noyan KKK Kur.B$k. i.Hakk1 Tunaboylu KKK Harekat B$ft Tugg. Htiseyin Ataman, KK Personel B$ft Tugg. Mithat Ak,akoca, 1.0rdu MfKorg. Sukrti Kanatlt, 2.0rdu MfKorg. $ahap Giirler, Ill.Kor. K.Korg. · Al::rdiilkadir Seven, VIII.Kor. K. V.Selahattin Sel1$tk, 65. Tiim.K. Fazzi Bilge, Dz.KK Sadik Alt1ncan, HvK Kur.B$k. Tumg. ihsan

64

Milli Savunma Bakan1 - Meclis BC1t~e miizakereleri esnas1nda emir erleri mevzuu uzerinde buyuk bir hassasiyetle dunnu~tur. Baz1 subaylann emir erlerinin istih dam ~ekli uzerinde gosterdikleri dikkatsizlik ve talimata mJ.1halif hareketleri boyle bir reaksiyonu dogurmu~tur. Hala baz1 subaylar emir erlerine ~ocuk arabalann1 vermekte ve bunlan d1~arda dola~­ nrmaktad1rlar. Mevcut talimat emir erlerinin ne gibi hizmetlerle tavzif edilecegini gostermektedir. Sayet

I

Hulusi K6ymen · Demokrat Parti'nin iktidara geli~inden sonra emir erli· ~1 tart1$ffia konusu olup kaldinlmaSJ gundeme gelince Milli Savunma Bakani Koymen'e aske~eri ikna etme g6revi du~tu. Birikim 20 I ARALIK 1990


her subay bu talimat hukumlerine dikkat etmi$ olsayd1, bugiln emir eri diye bir mesele varid olmazd1. Meri olan talimat emir erlerinin hizmetlerini askert $eref ve haysiyet c;erc;evesi ic;inde tavzif etmi$ olmas1na ragmen bunun d1$1na c;1kanlar ic;in elde mueyyidelerin mevcut olmay1~1. emir erinin onadan kald1nlmas1 mulahazas1ru hakim ktlml$tlr. i$te $imdi burada emir eri onadan kalkar m1, kalkmaz 1n1? Kalkarsa ne olur? Bunu milnaka$a edecegiz ve bir karara varaca~. Varacagimiz bu karar Meclisi tatmin edecek $ekilde olmahd1r. Genelkurmay Ba$kan1 - Tensip buyurulursa en k1demsiz arkada$ noktai nazann1 soylesin. Tugg. Akc;akoca - Meclise sunulan ka.nun tasans1n1n haz1rlanmas1nda hakim olan df.1$ilnce, bu milessesenin ortadan kald1nlarak yerine ilcretle milstahdem herhangi bir mf.lessesenin kurulmas1 idi. Emir eri mevzuu butc;e muzakeresinden c;ok evvel Mecliste birc;ok sorulara yol ac;m1$tl. Eski Milli Savunma Bakan1 yaz1h ve $ifahi bir ankete ba$vurdugu gibi yabanc1 ordulann da incelenmesini emretmi$lerdi. Bundan sonra yapt1g1m1z kanun tasans1 hukumleri $iddetli bulundugundan tadili emir edildi. Boylece kanun tasans1 tadil edilerek ve As. Sura'n1n da miltalaas1 ahnmak suretiyle Meclise sunulmu$tU. Bu kanun tasans1 gerekc;esiyle birlikte komisyonda okunur okunmaz, (:anakkale milletvekili Dr.Silreyya, bu kanunun bugun hakim olan atmosfere gore Meclis'ten kabul edilerek c;1kmas1n1n asla ihtimal dahilinde olmad1g1n1 soyleyerek itiraza ba$lad1. Diger uyeler de ayn1 fikre i$tirak ettiler. MS Komisyonu, bu miiesssesenin miicbir ve zaruri bir ihtiyac;tan dogduguna ittifakla karar verdiler ve netice olarak emir eri vermiyelim bunun yerine iicret verelim dediler. Bizim de mukabil tekliflerimiz vard1. Bunu yapamad1k. Halbuki, tahkimli yasak bolgelerimizlehudut bolgelerimiz vard1r. Buralara sivil $ah1slann girmesi dogru dcgildir ve yasakur. Aynca bu husus belediye hudutlan d1$1nda kalan subaylann da ihtiyac;lann1 temin edemiyecektir. Biiyiik $ehirlerde bulunan subaylara iicret vcrilcbilir. rakat bunun d1$1nda bulunanlar ne yaps1n? Fakac Komisyon Ba$kan1 bize soz vermedigi ic;in mukabil tekliflerimiz yap1lamad1. Vanlan kararda, seferde sakat erlerin dahi ailelerin yan1na verilmesi kabul edilmeyip yaln1z ki$ladaki subaylann $ahsi hizmetine tahsis edilmesi dii$ilnillmektedir. Bu durum kar$1s1nda evle irtibat i$i asla saglanam1yacakur. Bizim haz1rlam1$ oldugumuz kanun tasans1nda emir erinin ev dahiline sokulmas1 mevzubahis degildir. Bu kanun tasans1 ile eski kanun tasans1 aras1nda biiyiik farklar vard1r. Eski tasanda, ceza miieyyiyedeleri umumi olmakla beraber bunda tasrih edilmi$tir. Bu kanun maliillere de einir eri tan1maktad1r. Fakat arz ettigim gibi komisyondaki atmosfer gayri milsait oldu-

gundan uzun miinaka~alar sonunda geri c;evrilecek bir defa daha revizyona tabi tutulmas1 istenildi ve bu kanun tasans1 haz1rland1. ( ...) Genelkurmay Ba$kan1 - Bu kanun tasans1n1 hangi makam haz1rlad1? Milli Savunma Bakan1 - Bunu hukukc;u arkada$lara haztrlatuk. Simdi bu tasanyi tekemmiil ettirmek ic;in burada toplanm1$ bulunuyoruz. ( ... ) EviN KAPISINA KADAR HiZMET GORMELi

Tugg. Ataman - Efendim, hazer ve seferi ayn ayn olarak miltalaa etmek laz1md1r. Seferde subay k1t'as1 ba$•nda bulunacak, buna mukabil ailesini geride btrakacakur. Cephede beden ve kafas1yla i$ gormeye mecbur olan subayin, geride b1rakt1g1 ailesinden emin olmas1 laz1md1r. Bu durumda bulunan bir subaya verilecek tazminat ile tatmin etmeye imkan yoktur. Kendisine bol para dahi vermi$ olsak geride emin bir insan bulunmamas1 buyiik bir mil$kilat arz edecektir. Bu bak.Jmdan subayin geride b1rakngi ailesine hizmet edecek yard1mc1 bir insana ihtiyac; vardtr. Bu erin ne tarzda vazife gorecegi aynca mulahaza edilebilir. Sahsi kanaatime gore emir eri evin kap1s1na kadar hizmet gormeli, ic;eri girmemelidir. (... ) KAMUOYU SUBAYIN NE DEMEK OLDUCUNU BiLiR

Tugg. Sunay - Emir eri mevzuu ilzerinde bilhassa $U noktalar iizerinde duruldugunu gormekteyiz: Emir erleri hizmetc;ilikte kullan1hyor ve memleketin kudretiharbiyesi israf ediliyor. Sahsi kanaatime gore hakikat boyle degildir. Baz1. vak'alan milcerred olarak miltalaa etmek dogru degildir. Zira pek c;1plak bir manzara arz eder ve hakikatten uzak kahnz. Mesela bir erin silngil takarak ate$ alunda hucuma kalkmas1 ve ate$e dogru ko~mas1 bir seyirci ilzerinde normal bir insan tesiri b1rakmaz. Fakat oyle 1nidir? Onu hucuma kald1ran bir vatan a$ktdtr. Bunu birlikte miltalaa etmek gerekir. Buna k1yasen bir insan1n da diger bir insana hizmetini demokrasi zaviyesinden miltalaa edersek c;irkin olabilir. Fakat Turk milleti olarak efkan umumiye subay1n ne demek oldugunu bilir ve bir subaya layik oldugu ktymet1 verir. (unkii, tamamiyle vazifesine bagh olan bir subay mesai saatine bagh kalmayarak gece yanlanna kadar vazifesi ba$1nda kalmakta ve ugra$maktad1r. (... ) i$te bu hudutsuz mesai aras1nda kendisine ve ailesine bakamayan bir subaydan enerji isteyebilir miyiz? Bu subaya ve ailesine yard1m etmeye mecbur degil miyiz? Huzuru vicdan ic;inde her turlil dli$ilncelerden uzak kalarak salim bir kafa ile vazifesi ile ba$ba$a kalan subay ancak vazifesini yapabilir. Ailesine bakamayan bir subay1 ruhen ve maddeten tatmin etmek miimkun mildiir? Bu hiz1net i$i izam edilecek kadar buyuk degildir. (:ilnku k1$la muhiti hiGbir yere benzemez. Ora-

65


da bir arkada$ ruhu vard1r. Bu ise hcrkesin her bak1mdan birbirine yard1m1yla vucud bulur. Bir mangada her er <;an1a'.?1nn1, kab1n1 y1kamaya, hela c;ukurunu a<;n1aya kalksa ne n6bet, ne e~itim vc ne de n1uharcbc olan1az. Bunun ic;in n1angadan bir ki$i digerlerinin bu gibi hiz1netle1ini g6ri:1r ki bu bir hizmet degildir. Fakat bir yard1md1r. Biz subaylar <la bunun gibi k1$la camias1nda bir ferdiz . Bir ferdin bir<;ok ki'.?ilcrc hizmet etmesine kar'.?1hk ona bir ki$inin hizmet ve yard1m etmesini c;ok gormemc\idir. Bir boli:ik komutan.1 100, bir tabur komutan1 1000 ki$ilik bir toplulugun her hizmetini kontrol vc iyi yC1ri.itmekten sorumludur. Memleketin ucra k6$elerinde durum busbutun ba$kad1r. Ailesinden ayn bulunan subaylann her an yuvalann1 di.i$ilnmek mccburiyetinde olduklann1 gormekteyiz. Hatta bu yerlerde C$inden aynlm1$ bulunan subay ailelerinin yaln1z ba$lanna sokaga <;1kamad1klanna $ahit olmaktay1z ve hatta baz1 yer-

--

lerde hala istiskale ugrad1klann1 bin;ok misalleriyle g6rn1ekteyiz. Medeni 111uhitlerden uzak yerlerde n1e111\eketin ucra k6$elerinde biz subaylar disiplinli bir $ahsa muhtac1z. i$te o da emir erleridir. Vatani vazifcsiyle ailesinden uzakla$ml$ olan bir subay1n evine ve ocag1na yard1m etmek bir arkada$hk ve insanhk vazifesidir. Bununla biz subay1n ailesine degil, kendi $ahs1na hizmet etmi$ bulunmaktay1z. Evet emir eri mevzuunda c;ok <;irkin durumlar yarat1lmt$llr. Fakat bunlar istisna te$kil etmektedir. Bunun aksine olarak da, erler kendi ailesinde g6rmedigi terbiyeyi subay1n evinde g6rmii$ ve ayn1 zamanda bir evlat muhabbetiyle 1nukemmel bir $ekilde yedirilini$tir. Vucudunu me1nlekete vakf etrni$ olan bir subaya yard11n etmek bakim1ndan emir eri mevzuu uzerinde durulmaya deger bir keyfiyettir. Bunun 25, 30 lira gibi cuzi bir ucretle kar$ilanmas1na imkan yoktur. Sadaka kabilinden verilen bu para ile benim anlad1g1m manada bir hizmetin yapilmas1 kabil degildir. Yaln1z emir erleri mevzuu uzerinde kuvvetli mueyyidelerin konulmas1na t.araftanm. Mesela, emir eri subay1n evine saat 9'dan evvel gelmemeli ve ic;eri girmemelidir ve i$ini bitirip saat l 2'de k1$laya donmelidir. Kudreti harbiyesini israf etrnemek i<;in de ogleden sonraki zamanlarda talirne i$tirak etmelidir. (... ) i$LERi EViN Hr\NIMI GORMEKTEOiR! ..

Hvk.Kur.B$k. - Sabah1n erken saatlerinde $ehir haricindeki vazifelerinin ba$tna gitmek mecburiyetinde kalan subay\ann her turlu i$leri evin hanimlan taraf1ndan gorillmektedir. Bugun ic;in bir ev kad1n1n1n hem evin ic;indeki ve hem de d1$1ndaki i$leri gormesine imkan yoktur. Kald1 ki , n6bet, tatbikat ve memuriyetler dolaY1siyle subaylar uzun muddet evlerinden aynlmaktad1rlar. Bu durum kar$1s1nda ai\eler ne yapacakur? Uzun muddet erkeksiz kalan bu aile huzur i<;inde ya$ayamaz. Evinden uzak kalan subay ise endi$e i<;inde bu durumu kar$ilayacak ve buyiik bir t1zt1ntu duyacakur. ( ...) Butun bu mulahazalar subay1n yan1na bir er verilmesini icap enirmektedir. Aca-. ba bu i$ ucretle mumkun mudur? Bugun Ankara'da bir hiz1net<;i en a$ag1 50 liraya tutulmaktad1r. Bt1tt1n subaylara tazminat verildigi takdirde hizmet<;i karaborsas1 meydana c;1kacakur. Bu yuzden buyuk ucretlerle kar$1lanacakur. ( .. ) MC ARTHUR'DA Bi LE BES T ANE VAR '

66

Cevdet Sunay- Gelecegin cumhurba$karn. Emir erli~i tart1~asmda, bu gelenegin ate$1i savunucu oldu.

Esasen tazminat verildigi halde emir eri kullan1lacak ve bunun kontrolu de mumkun olamayacaknr. Bir subay1n i$i olacak, verecegi bir vesika ilc istedigi eri istedigi zaman evine gonderecektir. Akhna ba$ka bir $CY gelecek bir diger eri gondermek suretiyle bir yerine birka<; insan kullanacak ve boylece birligin egiti1ni de aksayacaknr. Bunlan kim kontrol ede-cektir. 13irikim 20/ARALIK 199 0


Hele ba$taki ko1nutan bu i$i yaparsa kii<;:llgu kin1 kontrol edecek? 13u i$i en1ir eri aln1ayan s ivil $ah1slar kontrol edecek olursa bu takdirde bir\ok $ikayetlcrc yol a<;:acakt1r. Bunun i<;:in emir crini kald1rn1ak dogru olmaz. Bununla beraber rnevcut talirnat ve kanunlann11za ag1r mueyyideler koymak, en dogru bir hareket tarz1d1r. Dunya ordulann1 tctkik cdccck olursak, hepsinde ernir cri vardtr. General Nie Arthur'a dahi bugiin en gcn i$ demokrasi olan /\ 1ncrika'da bile be$ emir eri tahsis cdihni$ ve bi.iti.in dunrara ilan edilmi$tir. Hazcrde vc seferdc bir subay1n emir crine ihtiyac1 vardtr. Bir Ti.irk subay1n1n sokakta koltugunun alunda bir suri.i paket vc sepet ta$1n1as1 <;:ok ag1r bir hareket olur. BiR EMiR ERiNOEN MAHRUM ETMEYi N ...

Tiin1g. Bilge - ( ...) Ordun1uzda c1nir eri mevzuu <;:ok eskidir ve bir gelenek halini almt$ bulun1naktadir. Buna hepimiz ah$1l11$ oldugumuzdan kald1nlmas1 dogru degildir. Subay1 bundan mahrum ettnek vazifeye kar$I olan bagltltg1n1azalnr. Esasen subaylar bu 1nevzuuda <;:ok hassasurlar. Gec;enlerdc izn1ir gazetelerinden birinde emir erlerinin siifli hizmetlerde kullantld1gi. yazilmakta idi. Bu gazeteyi okuyan subaylar biiyiik bir teessiire kaptlm1$lar ve bu uzuntu1enn1 oana kadar ula$ttnTI1$lard1. Bundan fedakarhk etmenin bi.iyi.ik guc;liikler gosterecegini tahmin ediyorum. (... ) subaylan bir hiz1net erinden mahrun1 etn1cmeliyiz. EMiR ERi OLMADAN YASAYAMAM!

Tiimg. Seh$1k - (. .. ) Gozi.imi.izi.i a<;t1k, bir emir eri ile ka~1la$Uk. Bunun aksini tasavvur edcmiyorum. Simdiye kadar hizmet eri olrnadan ya$amad1g1m i<;:in bunun kald1nlmas1 halinde nas1l bir dururnla kar$1la$acag11111 tasavvur edemiyorum. Renim en yakin yard1mc1m olan e1nir erinden b(iyiik faydalar gordi.igum i<;in bunun i.icretle ha! edilecegini tahmin edemiyorum. Hie; $1iphesiz tazminat verilmesi halinde karaborsalar hast! olacak ve bu yak1n yard1mc1y1 piyasadan temin ecmek kabil olam1yacakt1r. Bundan dogacak neticenin ne olacagin1 tasavvur edemiyorum. Ku<;:iik riitbeli subaylarla temas halindeyim. Kendileri bunda c;ok hassasttrlar. Meclis'in $imdilik bu mevzu ile me$gul olmas1 dogru degildir. Hele subaylann bir sepet veya buyiik paket ta$1malann1 bugun Ti.irk muhiti de haz1m edecek bir durumda degildir. ( ...) Deniz KK - Emir erlerinin subaylara bah$etmi$ oldugu faydalar c;ok bilyiiktur. Bunun ic;:in emir erlerinin kald1nlmamas1n1 arz ederim. Korg. Tunaboylu - ( ... ) Hizmet erleri hepimizin bildigi $ekilde c;ok temiz ve sad1k insanlard1r. Buglln ic;in bu degerdeki insanlan para ile saglamaya imkan olmad1gi. gibi para ile temin edilenler de hit;:bir vec;hile bizlere yard1mc1 olamazlar. ( ... )

Korg. tgeli - Bir 1n(les~csc baz1 sartlardan dogar. I liz1nc1 cri 1ni"1csscsc~i de bir ihtiyac;tan dogmu$tur. Bu 111\.ics~c~cn in kalk1nas1 i<;in dogu~una scbep olan an1illcrin degi$mi$ olmas1 laz1n1d1r. Bu mucssesenin kalk1nas1 i<;in ilcri silriilcn scbeplerin daha ziyadc hiss1 olduguna kani i1n vc hissi olunca da orduya kar$1 bir hilcu111 1nanas1n1ta!?1yabilir. Eger bu ml'1cssesenin kurulinas1 i<;in 1n cvcut sebepler ortadan kalkn11s ise c1nir erlerinin de kald1nln1as1 dogrudur. ( ...)bu milcsscscnin vucudunu icap ettircn $artlar kalkrnad1g1na gore bunun da kalkmarnas1 icap cdcr. ( ... ) Korg. Egeli - Orclu daha ziyade n1ancviyatla ayakta duran bir 1ni.iesscscdir. (... ) Orclu can1ias1 hislere kaptlarak incinirse, gurur ve izzcti ncfs i zedelcnirse, ordunun manevi yan y1kd1r. Fransa y1kiln1adan evvel Frans1z ordusunun itiban ve gururu tahrip edilrni$tir ve itiban di1$iirulinf1s bu ordunun ne kadar c;abuk y1kild1gin1 Fransa bi:e gostem1i$tir. Yaln1z biz buna lay1k m1y1z? Dcgilsek lay1k olacak $ekilde yeti$tirelim ve ordunun itibann1 k1rrnayahm. Bu rnevzu ii.zerindcki bu gibi dl'l$i.intcler orduyu rencide ecmektedir ki , bu da dogru dcgi lclir. Belki biz itibara lay1k degiliz. Fakat ordu itibar edilecek bir muessesedir. ( ...) Korg. Seven - Hududa giden bir subay ailesinin en 1y1 1nunai1z1 n1zmc1 t>nu1r. ou11ua11 daha iyi muha&z bulabilir miyiz. Sahsi kanaatime gore bu muesseseyi kald1rd1g1m1z zaman yilrurliigu konacak olan kanunun kabiliyeti tatbikiyesi olamayacaknr. Zira 6yle hudut karakollan1n1z vard1r ki, etrafi la$ ve kayalarla c;evrilmis olan bu yerlerde bir bina ve bir de bunun kar$IS1nda subay1n ailesinin oturdugu cv vard1r. Bu durumda bulunan bir subay evinin hizmctini erlere gordi.irecektir. Biz bu erlerc subay1n ailesine su getirmeyeceksin dersek bunun kabiliyeti tatbikiyesi olacak m1d1r? (.. )

. .. '.:..' .. Abdulkadir Seven 路 Gelec"".n Kara Kuwelleri komutarn: "Subay aileSJnin en iy1muhaf1z1emir ~~id1r."

6"7


0

E

''Din devleti talepleri'' - ''yurU.yen bilim'' ve Turkiye'de demokrat olmak T urki ye'nin siyasal tart1$ma gun-

68

demini i$gal etmeye devam eden laiklikle ilgili olarak universite c;evrelerinde ahnan tav1rlar. Turkiye'deki mevcut din-devlet ili$kilerini daha <;ok "Ataturk<;iiluk" dogrultusunda destekledigi bilinen baz1 gazetelere, "Oniversite Kararh", "Bilim Yiiriidu" gibi man$etlerle yans1m1$U. YOK'le birlikte Tiirkiye iiniversitelerinde "bilimin ytiriidiigti" ya da "yiiriitlildiigu" belki tart1$1lamazd1, ama iiniversitenin kararh oldugu konu ve tav1r neydi. Dinin bir yandan Diyanet i$leri Ba$kanhg1 gibi dogrudan hiikiimete bagh bir kurum arac1hg1yla devlet denetimi alnnda tutulmas1, diger yandan da, fiilen belirli bir dinsel inanc1n (islam1n) devlet<;e uygun goriilen bi<;iminin insanlara benimsetilme <;abaSl anlam1n1 ta$1yan zorunlu "din ogretimi" ve imam-hatip okullanrun yaygin~n varhgi. bu taVJr tarafindan olumlu mu bulunuyordu. Kararhhk bu mevcut din-devlet

N

M

ili$kileri sisteminin korunmas1 gerektigi miydi. Bu ili$kiler sistemi i~inde, kamu kurum ve kurulu$Janndaki insanlann k1hk-kiyafetlerinden ba$layarak tiim dii$iince ifade ve 6rg11tlenme ozgtirliiklerinin devlet tarafindan "laik diizen''in korunmas1 ad1na las1tlanabilecegi ve hatta kis1tlann1as1 gerektigi mi belirtiliyordu. Oniversitelerde turban1 serbest b1rakan son yasan1n laiklik ilkesini ihlal ettigi ileri sutiildugune gore, soz konusu tav1r ve kararhhk herhalde yukar1daki sorular1 olumlu bir bi<;imde yan1tlam1yordu. Yani Tiirkiye'de "yuriiyen bilim", "laiklik" ad1na birtakim ozgtirluklerin k1s1tlanmas1 gerektigini ifade ediyordu. Aynca yillard1r ah$ageldigimiz hamasi Ataturk~u足 liik, laiklik ve devlet elden gidiyor nutuklann1n d1$1na <;1kmayan bir retorige sahip bu eylemler zincirini gerc;ekle$tiren, 12 Eylul l 980'den sonra iiniversitenin ve iiniversitedekilerin ba$1na gelenler ka~1s1nda sessiz kalmt$ bu "kararh universite"nin "yiiriiyen bilimi", "An1tkabir" gibi "Ataturk heykeli" gibi, devlet<;e kutsal ve dokunulmaz sayilan mekanlara ylitiimenin Turkiye'de ba$ka tur ylitiiyii$lerin c;ektigi gayri insani ve hatta gayri hukuki tepkileri <;ekmeyecegini de

E

L

E

R

biliyorlar m1yd1. Peki, bu "yiitiiyen bilim" ve "kararh O.niversite" tiirde$ bir kitle miydi. Gazi Oniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakultesi'ne mensup kirk be$ ogretim uyesinin ge<;tigimiz giinlerde baz1 gazetelerde yayimlanan bildirileri boyle bir turde$ligin olmad1g1n1 gosteriyordu. ili$ikte tam metnini yay1mlad1g1m1z bu bildiri, devletin belirli bir inan<; sistemini, Turkiye o me~n足 de islamiyetin devlet<;e uygun g6riilen bir bi<;imini veya yine Turkiye'de adeta bir ba$ka inan<; sistemi haline getirilmek istenen "laiklik" anlayt$tn1 insanlara empoze etmesine ka~1 <;1karken, devlet ile din aras1ndaki tum orgiitsel baglann (Diyanet i$leri Ba$kanhg1, imam-hatip okullan, zorunlu din ogretimi, vb.) kopanlmas1 gerektigini ileri siitiiyor; laikligin birinci ko$ulunun bu oldugunu ifade ediyor ve devletin, ba$ta k1hk-kiyafet olmak uzere, kamu kurumlannda insanlann 6zgflr kauhm1n1 engelleyici diizenlemeler yapma yetkisini kendisinde gormesine de kaf$1 c;1k1yordu. Bildiriye imza koyan Ogretim iiyeleri, yliriiyen bilime ve kararh universiteye oldugu kadar. devlet~e uygun gotiilen bir dinsel inane; sisteminin devlet eliyle insanlara Bi riki m 20/Arali k 1 99 0


empoze edilmesi anlam1na gelen· 12 Eylul 1980 sonras1nda yayg1nla$ttnlan uygulamalara <la kar$t c;:1kttklanndan gazete burolan na metnin aynen ve oldugu gihi yay11nlann1as1 $arttn1 ileri siim1Ct$ler ve bu $artlan kabul edilince bildiriyi gazete burolanna b1rakm1$lard1. Gelgelelim, Turkiye'deki basin organlann1n "sozunun eri" o lup oln1ad1g1 hakk1nda bir genellerne yapmaya hie;: de elvcri$li olmayan bir durum ortaya c;:1km1$tL Bildiriyi yayinlayan uc;: gazete, Cumhuriyet, Milliyet ve Zaman kendilerine gore birtak1m yerleri c;:1karm1$lard1: Cumhuriyet gazetesi bildiriyi "kararl( universite"nin bir parc;:ast sanmt~ veya oyle sunmak istemi$ ve "Laiklik kar$ttl .davran1$lar k1nand1" man$etiyle yay1nlad1gi bildirinin k1hk-k1yafeti kis1tla1naya kar$1 c;:1kan cun1lesine yer vem1e1ni$ti. (Aynca yine Cumhuriyet, bildirinin "sag ve sol gorl.t$lu ogretim uyeleri" aras1nda bir 'konsensus' anlay1$1yla haz1rland1g1 cumlesini sarfetmi$ti ki, burada aslolan sag veya sol gibi kutuplarla belirlenen ve bireyleri a$an ideolojik soylemler degil, insanlann somut demokrasi ve ozgurluk

talepleriydi. Arna ne var ki, baz1lann11z ic;:in "ideolojik angajmanlar" hala c;:ok onemli ve belirleyiciydi). Buna kar$1hk Zaman gazetesi, ''Laik devlet ozgurluklere tecaviiz edemez" ba$1tg1yla bildirinin ic;:erigini dogru yans1trn1$, ama bildiriden Diyanet i$leri Ba$kanhg1'na ve din 6greti1ni ile imamhatip okullanna kar$1 c;:1kan cum\ele1i atlam1$t1. Milliyet gazetesi ise, bildiriye imza atanlar aras1nda Prof.Dr. Mahir Kaynak'1n bulunmas1n1 ilgin<; bu\mU$ ve bu ogre tin1 uyesiyle birlikte kendi 6ne1nli gordiigu iki ogreti1n uyesinin daha ad1n1 ekleyerek ve say1y1 da "on be$"e indirerek bildiriyi k1saltarak vern1i$ti. (Burada kirk be$in on be$e inn1esi bir d izgi hat.:1s1ndan kaynaklanmt$ olabilirse de, ogretim uyelerinin uc;:ilniln adlan ba$1na "eski MiT ajan1" ibaresinin konulmu$ olmas1 bir talihsizlik, boyle bir bildiriye irnza atan Mahir Kayi1ak'1n <la "eski MiT ajan1" s1fauyla bu bildiriye imza atTTI1$ oldugunun du$Ctnulrnesi veya "eski MiT ajanhg1n1n" bu den Ii one <;tkanlarak kiic;:uk haberlerde bile sansasyon ogelerinin aranmak istenmesi, bu guzide basin organ1-

m1z1n gazetecilik anlayt$1 bak11n1ndan gayet c;:arp1c1 bir ornek olITill$tUr). Bildiriyle ilgil i tek yorum ise, Meh 1net Altan taraf1ndan Sa bah gazetesinin 5.12.1990 gunki.i niishas1nda yay1nland1: Din devletine de, Ataturkc;:ulugc de kaf$t olan bu bildirinin talebi dogn1 anlam1yla "\aik ve de1nokratik bir Tlirkiye"ydi Buna kar$1hk, bildiriye gosterilen c;:e$itli tepkiler aras1nda en c;:arp1c1 olan1, bir k1s11n 1nilliyetc;:imuhafazakar c;:evreler ile yine bir k1s1m deyim yerindeyse ".A.tatl'1rkc;:u-laik" c;:evrelerde ayn1 gerekc;:eyle kar$t c;:1k1lmas1yd1: Devletin d ini kontrol alttnda tutmas1n1n gerekli oldugu, bu olmad1g1 takdirde Turkiye Cumhuriyeti'nde kontrol edilerneyecek ak1rnlann ve yeni olu$un1lann boy gosterecegi gerekc;:esi, milliyetyi-muhafazakarlanm1zla Ataturkc;:u-laikleri1nizi birle$tiren bir noktayd1. Du~unme­ mek mC1rnkun degil: Acaba gelecek, yeni bir sentez c;:abas1na, "Atatiirkc;:u-laik Tiirk-islatn Sentezi"ni olu~turn1a yabas1na gebe midir. • LEVENT K6KER

KAMUOYUNA Laiklik, devletin hiQbir inanQ sistemini, desteklememe yukumlulugu alt1na girmi$ olmas1 demektir. Bu yukumluluk dogru· dan dogruya bireysel hak ve ozgurluklerin esas1n1 olu$turu r. Dolay1s1yla laik devlet, insanlann bireysel ozgurluk alanlanna hem bir dinsellik ad1na, hem de din gibi yuceltilerek otoriterle$tirilmi$ bir soyut bilim veya ak1I adina tecavuz edemez. Bu bak1mdan, Diyanet i$1eri Ba$kanhg1, imam-hatip okullan ve benzeri turden deviate bagh din orgutlenmesi laiklikle bagda$· maz. Ayn1 biQimde, insanlann belirli bir inanQ sistemine, bir fikre ya da bir ideolojiye bagh olduklanndan bahisle ve bu yuzden a$ag1lanmalan veya yuceltilmeleri, ozgur kil1nmalan veya ozg(irl(iklerinden yoksun b1rak1lmalan da laiklikle bagda$mad1g1 gibi demokratik devlet an!ay1$1na da tumuyle terstir. Bu nedenle, hem ilke!er hem de uygulama duzeylerinde insanlann ozgurluklerini k1s1tlay1c1 devlet tasarrutianrun tumune, ba$ta universiteler olmak uzere, tum kamusal kurumlarda insanlann ozgur katil1m1n1 k1s1tlay1c1 k1l1k-k1yafei normiarina ve devletin bu tur duzenlemeler yapma yetkisini kendisinde gormesine kar$1y1z. Bu kar$1 Qlk1$1m1z bir dinsel inanQ sistemini insanlara empoze etmeyi amaQlayan 12 Eylul 1980 sonras1devlet uygulamalanna yonelik oldugu kadar, AtaturkQuluk ad1na devletin insan ozgurluklerini, laiklik oldugu iddia edilen bir ba$ka inanQ sistemini 61Qut alarak k1s1tlamas1 gerektigini vurgula· yan goru$ ve eylemlere de yoneliktir. iMZALAR

Do(.Dr. Le"e11c Kiiker. Ar.Gor. Belma Tolwroglu, Doc.Dr. /-lamdi Mollamal11nucoglu. Yard. DO(.Dr. Vcdac Bilgi11. Doc.Dr. Kad ir Cang1zbay. Ar.Car. Ahmec <;:igdem. Olwcman Hi Imi Eren. Yard. Do(. Dr. Erlw n Ahm. Ar Gor Dr. Esac Oz. Prof Dr. Ah met Beyarslan. Ar.Car. Tu rel Yilmaz. Ar.Go1. S1iley· man Cojhu11er, Ar.Gar. Ayie Coilrnner, Ar.C()r. Cana11 Atej, Ar.Gl>r. $enol Durgun, Yard. Do(.Dr. Kemal COnntz, Doc.Dr. Mete Toruner, Yard. Do(.Dr. Mehmct Tomambay. Yard. Do,.Dr. Muzaffer Sanmeieli, Doc.Dr. Bedriyc Sara(oglu, Doc.Dr. Muhte$fm Kaynak, Ar.G<)r. /11ehmet isccmi, Yard. Doc.Dr. Ercan Enc 6gr.Gi>r. Enver Arsal Y1ld1nm, Ar.Giir. Mehmec Toker. Ar.G<lr. Hihmec Kavruh, Prof Dr. Sinan SOnmez. Do(.Dr. Sahir Corcoglu, Doc.Dr. Oguz Oya11, Doc.Dr. Tengiz Ucoli. Do(.Dr. Adnan Tug. Yard. Doc.Dr. Ecem Saba Ozme11. Doc.Dr. Kudret Cuve11. Yard. Doc.Dr. Osman Aydog11i. Doc.Dr. Hasan Kava!. Yard. Doc.Dr. ibrahim Yu11gUI, Dr. Mehmec Ali K1l1cbay. Ar.Gar. Emre Tehinbay. Prof Dr. Mahir Kaynak. l'rofDr. ismail Bui· muj, Ozel Aydin, Ar.Car. Kamil Ufuli Bilgin, Dr. Abdullah Ersoy, Dr. Sevin( Ureten. tlr.Giir. Turguc Gumui.

69


Sava~

70

ve kadrnlar

Biz h'n1 inistlcrin. s1kc;a Sli:[1nC1 cttigi111i: l'rkek ~i<ldct i sac.k·ct· ka<l1n dovn1c kle s1111rlt dcgil ku~kusu:: onlann futbol kavgalan. sarho~ ka,·galan. na1nus davalan var<l1r. trkcklcr siyasctcc. c;alr-?n1a ya.$an1111da. t•giti1ndc. dindc. ailcclc ,.b. ba$roldcdirlrr ya. $iddcc. y1k11n den1ek olan savasta <la... Buradan "erkekler :>avas<;1cl1r. kad1n lar ban$scver" gihi bir saptan1ada bulunn1ak dcgil niyctilll, rakat $unu da bi li)'Oru: ki. :;;iddet en <:ok crkcklcrc f)greti lir: ncsillerinin. sorsoplanntn, cgemcnliklerinin sC1rdi.irf1lmcsi i(,;in buna ha:1rlan1rlar. "Erkck 1nillet. ordu 1nillct'' diyc diyc k1~k1rulan erkck $iddl'ti en \Ok sava$ta 1nc:?n11vet bulur. Ta' bii kcndilerincc ... Kad1n gozliylc bakttglln1zda sava$ nedir? "Savas sava$ttr" rn1 diycccgiz. yoksa hakh/ haks1: sava-?lardan 1111 sozcdcccgiz? Ezilrneve. bask1, s6n1i.iri.iln1e\·e. ' ya kar$t n1iicadelc etmeye. savasmaya L'\'Cl. Arna ne yaz1k kr sava$n1ak dernek sunuc;ta; insan avlan1ak. zorbalrk, i$gal. ele gei,:innck (olll vcya diri). sa hip olrnak. hC1kn1ctn1ck dcrnek. Erk ck l'gerncn cinsiyetc;i sistcn1de kadtn a\·, crkek avla)«ln konun1unda oldugundan savasta bunun en ag1r bic;in1lcri )'asanrr. Kad1n bcdcnlcri de topn1klar gibi i$gal edilir, yag111alan1r, tcca,·i.iz edilir. Sava$an erkeklcr ic;in kad 1n bcdcnleri sa,·a~1n ganirnetlcridir. i$tC. son Kti rfc: l<ri:i'nin kad111lar ic;in an lanu : "I<ad1nla rr arabalann Cl:crinc bagla r1 p tcca\'Ct: ..:tt i lcr ... (19.8.1990, Giinc:?). ··Ozclliklc Kuve)'t'te lrakh i$galci askcrlcrin yan a<; rehinelerc scks kar$1hgr yiyecck teklif cttikleri bc:irtHi\·or. Ru, vcy-?id ka111p:ndan dr$anya ka<;tnlan bir 1nrktupta. Grdu nl li askerlerin rlisvet ald1klan. kad1nh1ra sal-

chrdtklan bcliniliyor." ( I 1.9.1990. Tcrciiman). "Rcutc1.. in konustugu diger I<uvcytlilc:r de bcn:cr tablo c;izcrek. soygun, 1rza gec; 111e \ 'C toplu ku r:;;un41 dizrnc olavlann1 an lat• ular.·· ( I 7.9. 1990. Glines) f~ir yan<la sivil halk -ki. <·ogu kad1n. i;ocuk vc yashlardan olusur-. <°Ht' yanda ise ken<line gore hakh olan silahh erkrklcrin, askerlerin oldugu savasta. kar$I koya111az durun1a gcti1iln1i$. savunnu1s1: bu insanlar. kurbanlarchr. A: say1da da olsa ordular i<;inde de kad1nlar \'31', fakat bu. onlann da tccavllze ugran1alanna engcl dcgil -/1.BD Deni: Ku,·vctleri'nde gorcvli kad1nl<1ra oldugu gibi. liana ordularr kad1nlann yonecmesi bile askerlerin teca,·uzi.inii 6nlc1niyor: ..indra Gandi'ye baglr Hint ordusu 1970 ytl1 nda Bangladc$·C gircliginde, Bengalli kad1nlann bin lercesi . Hintli ve Pakistanh askerlerin cecav(lzune ugrad1. lrztna gc\ilen kadtnlar M\'1sll1111an koca lan tarafindan terkedilcrek bir kez daha cczaland1r111ayla kar$1 kars1ya kaldtlar. Sava~1 kazandrklann1 goscennek i'izerc 13cngalli kathnlann kiclesel 1rz1na ge(.;en askerler. kac;malann1 cngclle111ek i\·in 1rz1na gcc;tiklcri kad1nlan clbisrsi: b1rak1 yorlard1." (Susan Brcl\vn1niller. Against Our Will) Sava~larcla "dft$Inan" taraf1ckono1nik vc 1no ral olarak dt•steksiz b1rakn1ak i<;in kullantlan silahlardan biri olan 1rza gc\n1c genellikle 6nen1sen111ez, kad1nlann ac1lanndan soz edihnez. Vatan onca v1, klln i<;i ndcyken bu. tartr$t lmas1 J(iks kai;an bir konudur. E$lerindl'n uzakra, sava$ta olan erkr klerin tabii ki kcndilerini kon trol cdcn1cyccc klcri nin ifacle cdil1ncsi nn la n 111azur gosrennryc yi:incliktir. Oysa tccavuz cinscl iscegi doyurr11an1n karstl1g1 dcgildir. bir cinSl' I cylcrn degildir: kar$1S1ndaki kad1na duydugu ofkeylc onun gf1cf1nli yokctn1e. kcndi gC1cunu gosternH' yoludur. Ania~· kad1n1 korkutrnak ,.c denetlen1cktir, crke-

gin iktidann1 kan1tlan1as1d1r. Sava$taki trza ge\·n1eler konusunda sanki hi\ boylc bir $Cy yok1nu$ gibi davraniladursu n. kocast askere giden kad1nlann tccaviiz tchdidi nedeniyle s pirallcrini koruduklan saptan1n1s. Elbctte ki hamile kahna1nakla sorun bicmiyor; bulas1c1 hascahklar olabilir, hele ki AIDS. 1rza ge(.;111cdc kad1nrn idarna 111ahkum oln1as1ndan farkh bir $ey dcgi I. ''i\sker gcldi, unifonnahyd1, arkada$lan varclt yan1nda" diye sozc ba$lar Hintli bir kac.1111 . Savasta 6 erkek $iddct kullanarak 1rz1na gcc;:n 1i~ , babas1 onu kanlar i(,;inde, bilincini kaybeuni$ bir $Ckilde bulmus. Bu srrada kocas1 da bir k6$ede kusuyorrnu$. Khadiga. 13 ya$1ncla bir k1z <;ocugu. 1\skeri bir karargaha kac;1nlan bu c;ocuk 6 ay boyunca her gf1n d\izenli olarak askerlcrin tccavl.izi'1nc ugrad1." (Susan Tlro,vn1nillcr-Againsc Our Will) Uganda'da 1982- 1985 y1llannda kendileriylc goriisCilcn l 7-50 ya~­ lanndaki kadr nlar sava$ s1ras1nda 1rzlanna gec;ildigini anlacular. lrzlanna gec;ihnc ya$lan 11-45 idi ve 2/ J'i.inde c;ogul 1rza ge<;n1e s6z konusuydu. Bazilannda isc tecavuz 10 kcz tckrarlan1n1 ~ t1. Kacl1nlann cinscl organlannda kahc-1, dC1zeltilemez hasarlar go runuyordu ; tcdaviye rag1nen sl'trcn birc;ok jinekolojik sorunlan vard1. Gori.i$cmec.ligi111iz bir<;ok kad1n , tecavuz s1ras1nda yedigi dayaktan dolay1 61mllstu... (Ekim l 989'da Kampala'da Afrika Bolgescl Konferans1'nda sunulan "Irza Gec1ne" konulu bildiri.) "I 969'da Somali 'de islan1i Sosyalist devlet kuruldugunda (.;Jkan i(,; sava~ca kocasr oldllrulen bir kad tn. Bir\ok asker caraf1ndan, birc;ok kere tecavuze ugrayan bu kad1n1n \'aginas1n1 b1<;akla a<;:rn1$lar, 'k1z1na da cccaviiz ederiz' di ye tehdit etn1i~lcr. Ve tun1 bunlar olurken kiz1 da yan1ndaym1$... C:ocuklann1 ahp yurt d1$tna ka<;an bu kaBirikim 20 I A r al 1k 1 990


din yolda c;:ocuklanndan ikisini kaybetmi$, kalan iki c;:ocuguyla Hollanda'ya vard1g1nda jinekolojik sorunlann1n )'an1nda ba$agnlan, korkulan, unutkanhg1 ve kabuslan varm1$... "(Eylul l 990, Hollanda. K. Bartels ikinci Avrupa Travmatik Stres Kongresi) Evliligin kad1n ic;:in tek ya$am bic;:imi oldugu ulkelerde tecavuze ugrayan kad1n kirlenmi$ say1ld1g1ndan bir $eref sorunu olarak dt$lan1yor, evlenme imkant ortadan kalk1yor ya <la evliyse kocas1 taraf1ndan terkediliyor. Kad1nlar tecavilzu utanc;: verici bir $CY olarak ya$ad1klanndan bunu gizliyorlar. Cinsel isteksizlikleri oldugu halde bundan sozetmiyorlar. Yukanda s1ralananlann, 'sava$a ha)'lr' demeye dili varmayan, 'ama hangi sava$, neredeki sava??' gibi sorular soran baz1 kesimler ic;in bir mana ve ehemrniyeti olrnayabilir, arna turn kad1nlar ic;:in sava$ her an tecavCtzu beklernektir. (ocuklann, ya$hlann bak1m1ndan "nonnal" zamanlarda oldugu gibi sava$ s1ras1nda da kadtnlar sorumlu goriilur. Kad1nlar ozverili, kutsal annelerdir ya(!). Bu, resmi kutsal ana!tk ideolojisi, duzene muhalif kimi kad1nlan da etkiliyor. Omegin baz1 kad1n demekleri Irakh c;ocuklara n1arna gonderdiler. iyi, guzel de neden ayn1 $eyi erkeklerle yapmad1lar? (ocuklar yaln1z kad1nlara rn1 ait? ... 'Ogullanmiz1, kocalanmtzt, babalanmtzt haks1z sava$a gondermeyecegiz' diyorlar, onlar ic;:in rnucadele ediyorlar. Peki bu arada ya kendile-

meydan1, Amerikan s6miiruculerine, toprak agalanna, tefecilere ve bunlann iktidarlanna kar$1 sava$ rncydan1d1r. Oc;: koc; yigidirnizi bu rneydanda kur$un ladilar." "Haks1z sava$a hay1r" diyen liseli N.A.'ntn duru$mas1 s1ras1nda gozalt1na altnan kad1nlann anlatnklan, polisin elle, sozle, gozle yapng1 sarkinuhklara bak1ld1ginda, cinsel tacizin sava$ bolgesindeki vah$et boyutlann1 tahmin etmek zor olmasa gerek. Sava$ta herkesin kendine gore ileri siirecegi me$rulugu ve hakhhg1 vardtr, ama hukukun, uluslararas1 sozle$melerin gcc;:erliligi yoktur, ya$arna hakk1, insan haklan ask1ya altn1r. Ozel olarak kad1nlann haklan ise zaten hie;: yoktur ki ... Kad1nlar da bu haks1zhklanndan kendilerine dii$en pay1 ahrlar. Olaganustu bolgeyle ilgili bir haber: "F1s1lu gazetesinin bugunlerdeki en buyuk konusu Ozel Tim... Soylentilere gore bu Tim neler yap1yor? Erkeklerin 6nunde c;1nlc;:1plak soyulan, tecavuze ugrayan kad1nlar... Babas1n1n gozil onunde gene;: ktza yap1lan i$kence..." (Hilrriyet, 29.3.1990) Cephe gerisi veya on saflar aynm1 yapmaks1z1n, sava$a ha)'lr; her til{ bask1ya ve somuriiye kar$1 mucadeleye evet. • YEWA

Cemil <;it;ek'in aileyi kurtarma harekatl

¡7 ... n.

Muhalif kesimler egemen ideolojinin yigitlik, mertlik, narnus gibi cinsiyetc;:i ogelerini kullan1yorlar, c;:unku kendileri de erkek egemen bir yap1ya sahipler. Omegin Teori dergisinin 6. say1s1nda "Tarihimizden" k6$esinde -onlann (erkeklerin) tarihi oldugu ic;in tabii ki- 15-16 Haziran'1anan bir yaz1da $Unlara yer verilrni$: "Yigitler cloner mi er meydan1ndan I Er

Goziimiiz ayd1n! .. Nihayet dagtlan aile birligimiz toparlanacak, problemli c;:iftlerin problemleri ve ozellikle de kad1nlann sorunlan c;:ozilmlenebilecek... Yeter ki o "guc;:lu, geni$, Muslurnan, Turk" ailemiz kurulabilsin, korunabilsin! Sozu gec;en aile yap1s1na ula$ma ve bu yap1lanrna ic;:inde kad1nlann sorunlann1 c;:ozme c;:ah$malan,

yakla$lk bir buc;:uk yil once ba$ladt. (ah$n1alann ba$1nda, Devlet Bakan1 Cetnil (ic;:ek var. Hani bir zarnanlann genc;:likten sorumlu bakan1, ~imdilerde ise, "Flortiin fahi~e likten farkt yoktur" sozunun sahibi (ic;ek... Konu, ilk olarak Alt1nc1 BC$ Y1lhk Kalktnrna Plan ve Stratejisi'nde yer alan "Turkiye'dcki Temel Sorunlar" ba$hgI alnnda "Toplumda Kad1n1n Yeri" boliimii ic;:inde gilnderne getirildi. Planda, kad1n1n egitim, sagltk ve istihdam konulanndaki sorunlann1n "k1smen" devam ettigi vurgulan1yor ve Turkiye'de kad1n konusunda da politikalarla hedeflerin olu$¡turulmas1 amac;lan1yor. Ve kad1nlann statiilerinin her baktmdan. iyile$tirilme sine, bu statuniin saglad1g1 butun haklan, imkanlan tarn olarak kullanabilmelerine yonelik onlemlerin ahnmas1 kararla$Onhyor. Yedi ki$ilik bir kurulun haz1rlad1gi "Turk Aile Yap1s1"yla ilgili bir raper da plan dahiline ahn1yor. Bu 'raporda aile yap1s1 ve kad1nla ilgili saptarnalar yer ahyor: "Turk kad1n1, rnilli ve ekonomik zorunluluklar sonucunda c;:ah$ma hayatina atilm1$, ancak, bu durumun aile ic;:erisinde ortaya c;1karacagi ailevi-sosyal ve psikolojik problemlerin c;:aresi, onceden yeterince di:i$ilnillrnemi$tir. Bu nedenle ailedeki 'anne' otoritesi ve onun duzenleyici fonksiyonu degi$ime ugramt$Ur." Bu otoritenin degi$ime ugramas1 ise, saptand1g1 uzere, "c$ vc c;:ocuklar"tn aile kurumu ic;erisindeki roilerin<le <legi!?ikliklere yo] ac;rn1$Ur. Aile ic;:inde rollerin degi$mesi, yani kocan1n d1$anda c;ah$tp ailenin gec;imini saglamas1, evin reisi olmast, kachrun evle ilgili tum i$leri yapmas1, c;:ocuklann bak1m1n1 saglama gibi tetnel rollerin degi$irni (biraz da kad1n1n d1$anda c;:ah$rnas1n1n getirdigi zorunlu degi$im) aile birligini zedeleyici problemlcrin dogmas1na yol ac;:rn1$tlr deniyor. Raporda ba$ka gerc;ekler de saptan1yor: 1

71


"... Bugun, kocan1n kutsal say1lan aileye baghhg1 yer yer zay1flam1~, c;:ocuklarda anne, baba otoritesine kar~1 gelme duygulan giderek artm1~t1r. ... Aile, toplumun temelidir. Ailede ba?layan c;:6zuln1e, k1sa zamanda topluma akseder. Son on ve yuz Y1llarda milli ic;:timai bunyede ortaya c;:1kan rahats1zhklann temelinde, Turk aile yap1s1ndaki bu geli~melerin bulundugunu soylemek yanh~ olmasa gerek. ... K.i~iler, inanc;:lan, toplumlar ise ortak deger hukumleri ile ayakta dururlar. Toplurnun en kuc;:uk birimlerini olu$turan aileyi ayakta tutan mu~terek deger ve mukaddesler bu baklmdan da 6nemlidir. ... Baba ailenin reisi ve ba$1d1r. Turk aile muessesesinde babaya verilen rol, adeta kutsal bir roldiir. Ana irnaj1 da MuslumanTurk gelenegindc kutsal bir imajd1r. ... Bizim, tarihin derinliklerinden kopup gelen milli normlanm1z vard1r. islamiyet 6ncesinden ba~足 layan, islamiyet'le ge~ip gQc;:lenen sosyal degerler ve ic;:timai baglanm12 vard1r. Sagla1n aile yap11n1z i$te bu degerler, ic;:timai baglar iizerinde buyuyup geli~mi$tir... Bu ml1$terek degerlerin geli~en ve degi~en hayat $artlann1n tahribatlanndan korunabilmesi ic;:in, ortak kiiltiirel tedbirler geli$tirilmelidir. Ozellikle televizyon yaY1nlannda milli yay1nc1hga ag1rhk verilmelidir. Musikide, edebiyatta, folklorde milli zevkimizi i$leyen yerli programlar yap1lmas1, edebiyau, irfan1, folklorii, sanau, musikisi, hayranhklan, tepki ve tutkulan ile Miisluman-Turk insan1 modeli olu~turulmaya c;:ah$ilmahd1r." "AilE ARA$TIR.\1A KURUMU" KURULUYOR

72

Alnnc1 Be$ Y1lhk Kalklnma Plan1'nda tespit edilen durum ve alt nan kararlar hemen uygulamaya gec;:iriliyor...ilk uygulama, 1989 Arahk

ay1nda ~1eclisin onay1 ahn1nadan, Bakanlar Kurulu'ndan c;:1kan bir Kanun Hukmunde Karamame ile "Aile Ara~urma Kurumu"nun kurulmas1 oluyor. Kurumun ba$kanhg1na islami yaY1n organ1 Yeniden Mucadele dergisinin 1970'\i y1llardaki yay1n kurulu uyelerinden olan Necmettin Tiirinay getiriliyor. Kurumun amac1n1n; Ti.irk ailesinin butunlugunun korunmas1, guc;:lendirilmesi, sosyal refah1n1n artt1nlmas1 ic;:in gerekli bilimsel ara$t1rmalann yap1lmas1, ahnan sonuc;:lara gore projeler geli$tiril1nesi ve projelerin uygulamaya konulmas1 oldugu s6yleniyor. Necmettin Turinay, kuru1n ic;:in "Turkiye'de aileye yonelik bir devlet muessesesi ilk defa te$ekkul ettiriliyor"1 diyor ve bunun devletin aileye verdigi 6nemin bir g6stergesi oldugunu vurguluyor. Ve ekliyor, "Aile Ara$Urma Kurumu, Turkiye'deki sosyal bilim c;:evrelerinin dikkatini, kendi ulkemizin, toplumumuzun ve 6zde toplumun ortak paydas1 olarak ifade edebilecegimiz Turk ailesine yoneltmek istemektedir. "2 Necmettin Turinay'1n gerekliligini vurgulad1g1 Aile Ara$ttrma Kurumu'nun gorevleri aras1nda ise, "Ailenin burunlugunun korunmas1, gu.c;:lendirilmesi ve sosyal refah1n art1nlmas1 ic;:in ara$t1rma yapmak veya yapurmak (Madde 3/ a), aile gec;:imsizligini doguran sebepleri incelemek ve bunlann 6nlen1nesi maksad1na donuk egi-' tici programlar haztrlamak ve haz1rlatmak (Madde 3/ c), aile konusunda kamuoyundaki egilim ve istekleri tespit etmek (Madde 10/ d), n1ifus ve aile planlamas1n1n toplun1sal etkilerini ve sonuc;:lann1 ara$t1rmak, milli bir politikan1n geli~ti rihnesine yard1mc1 olmak (~iadd c 3/ g), susy~l. ekonomik ve kulturel faktorleri itibanyla aile yap1s1na etkili olabilecek yayinlar konusunda i;gili kurulu~lara g6rii$ bildirmek <Madde 6/ c)" gibi maddelcr bu!unuvor ,

SIRA, "KADININ STAT0S0 VE SORUNLARI GENEL MODORLOCO"NDE

Kalk1nma Plan1nda "aile" ile ilgili gereklerin yerine getirilmesinden sonra s1ra "kad1nlar" konusunda yap1lacaklara geliyor. Oyle ya haz1rlanan raporda kad1nlann sorunlann1n ol<lugu s6ylenn1emi$ miydi? 0 halde bu so1unlan <;ozmek ic;:in giri$imlerde bulunmak gerekiyordu. Boyle de yap1ld1. Nisan 1990 yihnda yine bir ba$ka Kanun Hukmunde Karamame c;:1karnlarak "Kad1n1n Statusu ve Sorunlan Gene! Mudurlugu" kuruldu. 25 Ekim'de yap1lan birka<; degi$iklikten sonra ylirurluge giren mudurlugun amac1 da, "Turk kad1n1n1n egitim dlizeyini yiikseltmek, tanm, sanayi ve hizmetler kesiminde ekonomik hayata kat1hm1 artlrmak, sosyal ve hukuki guvenligini saglamak ve boylece kad1n1n statusunu gene! olarak geli~tirmek uzere e~itlik i<;inde sosyal, ekonomik, kulturel ve siyasi alanlarda hakettigi statuyu kazand1rmak" olarak belirtiliyor. Kad1n1n Statusu ve Sorunlan Gene! Mudurlugu, <;:ah$ma ve Sosyal Guvenlik Bakanhgi'na bagh olarak kuruluyor. Gorevleri ise bir hayli c;:ok: "Kad1n1n statusunun korunmas1 ve geli$tirilmesi, sorunlann1n c;:ozumlenmesi i<;in, Atarurk ilke ve ink.tlaplan dogrultusunda prensip, politika ve programlar haz1rlayarak gerekli c;:ah$malan yapmak. (Madde 2/ a) - Kad1n1n statusu ve sorunlan konusunda gerek yurt ic;:inde gerekse yurt d1$1nda yap1lan c;:ah$malan derlemek. (Madde 2/ c) - Bu konuda gorev verilmi$ olan kurulu~lar aras1nda i$ birligi ve koordinasyonu saglamak ve bu kurulu$lardan konu ile ilgili bilgileri istemek, gOnullu kurulu$1an desteklemek, yerel yonetimlerin kadtnla ilgili faaliyetini izlemek. (Madde 2/ a) - Turk kad1n1n1n egitim seviye-


sini yiikseltmek ve ozellikle, kad1n1n i$giicii piyasas1na uygun olarak egitilmesini temin etmek. (Madde 5/a) Kad1n1n gerek kendisini yeti$tirmesi ve gerekse topluma katk1s1n1 artormas1 a<;:1s1ndan ho$ zamanlann1 degerlendirmek, kadirun statiisii ve sorunlan konusunda iiniversiteler ile bilgi ah$ veri$inde bulunmak. (Madde 5/ e,g) - Turk kad1n1n1n hukuki statiisunun tespit edilmesi ve bu konu ile ilgili mevzuat yah$malanna kat1hnas1n1 saglarnak. (Madcle 6/a) - Kad1nlann kanunlar kar$1s1ndaki durumlann1 ara$Urmak ve uygulamadan kaynaklanan olumsuz durumlann giderilmesine y6nelik <;:ah$malarda bulunmak. (Madde 6/ c) - Kad1nlara kanunlarla verilen haklann tam ve e$it kullan1lmas1na ili$kin olarak kamuoyunun olu$turulmas1n1 saglamak. (Madde 6/ d) - Milletleraras1 kurulu$larca veya d1$ iilkelerde birlikte yiirutiilmekte olan kad1n konulanna ait yah$malarda Tiirkiye'nin koordinasyonunu saglamak iizere gerekli giri$imlerde bulunmak. (Madde

7/ a) - Milletleraras1 kurulu$lara uye olan kad1n demekleri ile gonullu kad1n kurulu$lann1n Ataturk ilke ve Devrimlerinde yans1mas1n1 bulan milli degerler konusunda. bilgilendirilmesini saglamak". (Madde 7/ e) "AILE DANISMA MERKEZLERi"NiN KURULMASI

Aile ve kad1n konusunda Cerni! <;:ic;ek'in yapuklan bu kadarla da kalmadt. Simdi de "Aile Dan1$ma Merkezleri" kuruluyor. ilk merkez Ankara'n1n Alundag ilc;esinde faaliyete ge<;:iyor. Daha sonra izmir, Bilecik, Bursa, Mersin, Sivas, Tokat. .. ($U anda toplam 12 tane Aile Dan1$ma Merkezi var) ve daha birc;ok ilde, ilc;ede, kasabada Aile Dan1$ma Merkezleri ac;1hyor, ac;1l-

mak uzere. Bu merkezlerin ba$1nda eski MHP'li yeni ANAP'h Melih Gokc;ek var. Aile Dan1$n1a Merkezleri'nin ac;ilmas1 konusundaki gerekc;eler kendilerine gore c;ok hakh. "Aile i<;inde elbette baz1 problemler olabilir, fakat boyle durumlarda ilk <;6zum yeri mahkemeler olmamahd1r. Baz1 ufak telkinlerle ve danL$rnanhk hizmetleriyle aile burunlugii korunabilir" deniyor. Oysa hic;bir zaman aile ic;inde problemler oldugunda ilk ba$vurulan yer, mahkeme degildir ki. <;:unkft hem bo$anmak yasal olarak o kadar kolay degildir, hem de ozellikle kad1nlar bo$anmaya pek yan3$mazlar. Zira bo$anan kad1n1 ekonomik gii<;lii.kler ve en 6nemlisi toplumun "dul kad1n" yaki$t1rmas1 bekler. Bu da birc;ok kad1n ic;in goze ahnabilecek bir durum degildir. Bu nedenle c;ogu zaman "aile kurumu ic;inde" zaten 'kol k1nhr yen ic;inde kahr' ve ancak bu;:ak kemige dayand1g1 zaman mahkemeye b3$vurulur. Ama anla$1lan birc;ok Bau O.lkesine gore Tiirkiye'deki bo$anma oran1 <;:ok az olmas1na ragmen Cemil <;:i<;ek ve onun gibi dii.$0.nenlere bu say1 bile fazla geliyor olsa gerek. Onlann istegi hie; kimsenin bo$anmamas1 ve "aile birligi"nin bozulmamas1 ! Diyelim e$lerden biri evi terketti. Nedeni, "ekonomik" s1kinolar. Yani evin reisi olan erkek, evini gec;indire1niyor ve ailenin dirligi, duzeni bozuluyor. i$te Aile Dan1$ma Merkezi, tam bu s1rada devreye giriyor, i$i olmayan erkege evini gec;indirebilecek kadar bir i$ buluyor. (i$sizler ya$ad1. Arna ya evli olanlarO Boylece sorun c;ozumlendiginden e$ler biraraya geliyor vc mutlu yuvalannda Aile Dan1$ma Merkezi'ne "minnet" duygulanyla ya$ay1p gidiyorlar... Kurumla$ma c;ah$malan sona erince, "icraat"a gec;iliyor...ilk icraat, Aile Ara$Urma Kurumu tarafindan Yeniden Mucadele dergisi yazarlanndan, Mehmet Ta$diken'e

televizyon ic;in haz1rlatt1nlan Yuva dizisiydi. Gec;tigimiz aylarda gosterilen film , 800 milyona ma! oluyor. Film, kad1n1n ken"ini evine adad1g1, erkegin ise ailesini ge<;indinnek ic;in tahta oymac1hg1 yapng1, "mutlu bir aile"yi anlauyor. 0 ana kadar hic;bir "sorun"u olmayan anne, eski bir arkada$1na rastlay1nca her $ey altust olur. Ta ki yeniden "dogru"yu bulana kadar. Arkad3$1n1n mesleginde ba$anh zengin bir kad1n olmas1 anneyi etkilemi$tir. Kaybettigini du$iindugo. dolu bir hayaun etkis1yle ailesini ihmal eder ve d1$an c;1kar. (Demek c;ah$malan yapar.) Ancak sonunda gerc;egi gorur. Ornek ald1gt arkada$1 tum ba$ans1~ • na kar$1n "ya'ln1z"d1r. Ve hatta kendini uyarmI$llr. "Sak.in bana ozenme, benim hayaumda kimsem yok. Senin yuvan c;ocuklann var." Bu uyanlardan sonra, anne mutlu yuvas1na geri doner ve mahalleli kizlara diki$-nak1$ ogretmek, ya$1gelmi$ genc;lerin evlenmeleri ic;in 6nayak olmak gibi i$lerle ugra$rnaya ba$1ar... Mesleginde ba$anya ula$ffi1$, egitimli kadinlann ashnda mutsuz, yalnJZ ve ustelik ba$kalanrun mutlulugunu bozan kad1nlar olarak gosterildigi Yuva filminden sonra, ikinci bir film daha c;ekildi. Arna bu film "laiklik problemleri" nedeniyle denetimc takild1g1 ic;in heniiz gosterime girmedi. Aile Ara$llrma Kurumu'nun "icraatlan" ba$ka alanlarda da suruyor... Ailenin ekonomik yonden desteklenmesi ic;in Valoflar Bankasi ve Halk Bankasi arac1hgt ile kamu kurum ve kurulu$lannda c;ah$an i$c;i ve memurlara be$ milyon liraya kadar "evlilik kredisi" verilmesi, yine Sosyal Yard1mla$ma ve Dayan1$ma Fonu kaynaklanndan evli olup da, herhangi bir geliri olmayan universite ogrencilerine ayda 100 bin-150 bin lira "evlilik yard1m1" yap11mas1 da bu icraatlardan. ($u anda 3902 ogrenci yararlan1yor.) Son uygulamalardan bi-

73


ri ise THY uc;ak seferlerinde, evlilik ytldonumu ve balay1 zamanlannda indirim yap1lmas1. .. CEMiL (:i(:EK HEP GUNDEMDE

Bu uygula1nalann "fikir babahg1n1" (ya$am bic;imine, dunya g6rii$Clne c;ok uygun geldigi ic;in olsa gerek) Devier Bakan1 Cen1il <;:ic;ek ustlenmi$ durumda. <;:ic;ek, Yozgat dogumlu, imam-hatip lisesini bitirdikten sonra iO Hukuk FakCiltesi'nden mezun o lmu ~. 1977 y1hnda MSP'den milletvekili adayltg1 veto edilmi~. 12 Eylul sonras1nda ANAP kuruculan aras1nda yer alm1$ ve l 984'de Yozgat belediye ba~kan1 olmaY1 ba$am11$. Nihayec 29 Kas1m sec;imlerinde millecvekili olabilmi~. Hemen arkas1ndan Devlet Bakanhg1'na gelmi$. Flort etmeden evlenmesi ve hie; ic;ki ic;memesiyle ovunuyor. Nam-1 diger "Aileden Sorumlu Devier Bakan1" Cerni! (ic;ek, bu konuda bir biri ard1na yapt1g1"icraatlan"n1, ailenin c;ok ihmal edilmi$ bir muessese oldugu, yeteri kadar korunamad1g1, bu meselenin halledilmemesi halinde hic;bir meselenin halledilemeyecegi ~ek­ linde gerekc;elendiriyor. Aile Ara$t1rma Kurumu'nun c;ah$malanna ashnda c;ok "bilimsel" yakla$1yor Cerni! (ic;ek. "... Fert ve toplumun kesi$tigi merkez konumundaki aile milessesesi, c;ok boyutlu ve c;ok disiplinli, ilmi tahlillere tabi tutulacak, gilcil, zaaflan, organizasyon kabiliyetleri ile yakindan tan1nmaya c;ah$1lacakt1r. Ortaya konacak ara$tlrma sonuc;lan elbette toplumun reorganizasyonundaki cemel verileri te$kil edecektir" diyerek ne kadar bilimsel c;ah$t1klann1 vurguluyor. ZATEN YASALAR DA KAOINLARIN ALEYHiNE DEGiL Mi?

Anayasa'da kad1nlann aleyhine bir ' ""Sa* maddesi varken, top~., var olan "iii$. . ... ak-

''kad1n" konusunda bu kadar duyarhhk gostermeye ba$lad1g1, soz edilen bu c;ah$malan yapt1g1sorusu geliyor.. Kad1n1n 6zgilrle$1nesinin 6nundeki en buyuk engel "aile kurumu"dur. Aile ideolojisi ic;inde 6ngoriilen, ba$ta kutsal annelik, iyi e$, iyi ev kad1111 olgulan kad1n1n "d1~ dunya" ile ili$ki kurmas1n1 6nler. Boylece kad1n, meslek sahibi bile olsa, d6rt duvar aras1nda ya$am1n1 surdilrur. (ocuklann1n, e$inin mutlulugu onun da mutlulugu olur. Onun istekleri yoktur, eviyle, "yuva"s1yla yecinmeyi bilmelidir. Bunun d1$1na c;1kan kad1nlar ise "dilzen bozucu, hafif kad1n ya da "fen1inisttir". <;:ocuklugundan beri "~" ve "anne" olmaya ko$ulland1nlan kad1n1n kendisine verilen bu role itiraz ctmesi, elbette birc;ok $eyin alt use olmas1na neden olacakur. Kad1n1n s1rt1nda ta$1d1gi "aile"nin alondan c;ekilmesiyle "erkegin ikcidan" sars1lacak ve dolay1s1yla "aile birligi" bozulacag1 ic;in, "devletin gucu" de onulmaz bir yara alacakur. "Hakikat odur ki, aile kurumu ne derece saglam, glic;lii ve saghkh ise devlec de o derece guc;lildur" 3 diyen Cumhurba$kan1 Turgut Ozal da, "Devletin gilc;lu olmas1 ic; in, ailenin guc;lii olmas1 gerekn1ektedir"4 diyen Cemil <;:ic;ek de, "devletin glicii" ile aile aras1ndaki baglant1y1 ac;1kc;a ifade etmiyorlar m1? Son on y1ld1r Tilrkiye'de feminist hareketin onaya c;1k1$1 ve c;ok yava$ da olsa etkinlik kazanmas1, baz1 sanacc;1lann, "kad1n sorunlanna" eserlerinde ag1rhk vermeleri ... gibi geli$meler, toplumun "kad1n sorunlart" konusunda duyarh hale gelmesini saglad1. Birc;ok kad1n ve erkek kendilerini ve ili$kilerini gozden gec;irmeye ba$lad1. Say1ca c;ok az da olsalar, eylemleri c;ok kisnh c;evrelerce duyulmll$ olsa bile, feministler ve bu konuda duyarh olan baz1 kad1nlar, ilk ¡ - ~-. vasalarda, toplumda "kad1nla-

ra kar$1" olan baz1 olgulara kar?I c;1kular. Yuruyu$ yapular, $enlik duzenlediler, dergi c;1kard1lar, dernek kurdular. Ve bunlann hepsini erkekler olmadan eek ba?lanna yapular. Bunlann sonucunda 6nceleri feministleri ve yapuklan eylemleri "dikkate" almayan, 6nemsemeyen devlet yetkilileri, giderek bu hareketin etkilerinin oldugunu. olabilecegini gordii. Ve cedbir almak geregini dil$iinmeye ba~lad 1. Bu a?atnada da yine Cerni! (ic;ek on s1radayd1. "Feminizm ailenin diizenini bozar. Ailede dirlik, diizenlik kalmaz ... Feminizm upkr dazlakhk, uyu$turucu ah$kanhg1 gibi sapkinhkur" diyerek toplumda feminizme ve feministlere ka~1 antipati olu$turmaya c;ah$tl. Bunda "kismen" ba$anh oldu ama yine de Turkiye'de son y1llarda bu konuda geli?rni$ duyarhhg1 tam anlam1yla onleyemedi. Bunun etkisi bir sure sonra kac;1n1lmaz olarak aile ic;inde gorultneye ba$1adt. Bo$anmalar arcu, kad1nlar daha fazla d1$anda c;ah$may1 calep eder oldular, klasik kad1n-erkek ili~ki­ si yerine e$itlikc;i, modem bir kad1n-erkek ili$kisi 6nerilmeye ba$land1, ev i$i yapan erkegin k1hb1k oldugu i1naj1 y1k1lmaya ba$lad1, zorlamalarla yasalarda baz1 degi$iklikler kabul ettirildi. Yalnizca biiyiik $ehirlerdeki c;ok az saY1daki insan aras1nda ya$anan bu degi$iklikler yine de coplumun genelini bir bic;:imde etkiledi. Ve sonunda Muslf1man, milliyetc;i kesimde (devlet) "Eyvah! Aile elden gidiyor. 0 muhte$em saygin1n, sevginin sonsuz duzeyde oldugu aile diizenimiz i;arc;:alan1yor. Dinimiz yok oluyor. Geleneklerimiz, goreneklerimiz, cucun, kac;1rmaY1n, yakalay1n" nidalan yilkselmeye ba$ladt. .. C::ah$malara koyuldular ve "Aile raporu" yaz1ldt. "Aile Ara$t1rma Kurumu", "Aile Danl$ma Merkezleri"... kuruldu. Tum bu geli?meler, 12 Eylul sonras1nda glindeme gelen Tiirk-islam senteBirikim 20/Aralik 1990


zine uygun bir toplurn rnodeli ·c,-:erc,-:evesinde ele alind1g1nda daha bir anla1n kazan1yor. iLK TEPKi FEMiNiSTLERDEN GELD I

Bu uygula1nalara ilk tepkiyi gosterenler fe1ninistler oldu. Otuz kad1n yaratilmak istenen aile olgusunu ve kad1nlan yok sayan bu kararnarneleri, raporlan protesto etmek ic,-:in bo?anrnak uzere 1nahkerneye ba?vurdu ve bo?ananlar da oldu. Daha sonra irnza karnpanyas1 ba?lattld1. En son Cerni! (i<;ek'in "Flonun fahi?elikten fark1 yoktur~' sozunden sonra da bu sozu proresto etn1ek ic,-:in ''duduklu yun::1yLi$ eyle1ni" d(izenlendi. Arna kad1nlar henuz · yururneye ba?lamadan, polisler taraf1ndan toplan1p emniyete goturulduler. Feministlerin tepkileri surl.iyor. Hukurnet bu tepkilerden sonra geri adtrn atacaga benzemiyor. Yine de gosterilen tepkilerden toplun1un yap1lanlan pek onaylamad1g1 anla?thyor. Fakat Cerni! (ic;ek ve onun gibi dli?linenlerin "buyuk MuslumanTurk ailesi"ni ne pahas1na olursa olsun guc;lu bir bic;imde kurmak karannda olduklan kesjn ... Yaln1z burada n1erak ettigi1n bir konu var. Bu c;ah?malann dogrudan kad1nlan hedef ald1g1 ve onlar aleyhine oldugu bir gerc,-:ek. Arna acaba feministleri surekli ele?tiren, on Ian yanh? yap1yor olmakla suc;layan "erkeklerimiz" yaranlmak istenen aile imaj1ndan hit; 1ni etkilenmeyecekler. Herhalde oyle ki hit; sesleri c,-:1km1yor, sorun yaln1zca kad1nlann sorunuymu? gibi yakla?1yorlar. Oysa erkeklerin de yapabilecekleri "bir ?eyler" olmah. • Anayasa'da kad1nlann aleyhine olan yasa maddeleri: Koca, aile birliginin reisidir. (Madde.152) Kan, kocan1n aile ismini ta?tr. Kad1n mii?terek saadeti sa~Jamak ic;:in temin hususunda giicii yettigi kadar kocas1n1n muavini ve mii?aviridir. (Madde.153) Aile birligini ko-

ca temsil eder. (Madde. l 56) Kan kanunen haiz oldugu ternsil yetkisini suistimal cder, vahut kullanmaktan aciz , olursa. koca. bu yet kiyi kendisinden 1ama1ne n ya <la k1s me n nez'edebilir. (Madd e.156) Kadtn , kocas1n1n ac;rkc;a ya da kapah bir b i<;irnde izni ile c;alr$3bilir. (~1 ad<le. I 59) ( 159. madde ile fahi~clere tccavuzde indirin1 olanag1 saglayan 4 38. n1adde gostcri lcn tepkilerin sonucunda kald1nld1.). Kadtn, bir 1niras1 ancak kocas1n1n n=as1 ile red dedebilir. (l'vladde.200) E" lilik ic;i c;ocuk, babas1n1n soyad1n1 ta?1r. (Madde.259) Velayeti icra hakkrnda ka nkoca anla?an1azlarsa baban1n reyi ge<;erlidir. (Madde 263) I Ti.irk Edebiyatr , aile ozel say1s1. Aile haftast n1i'lnascbetiyle duzen lenen, "Aile Dostlanna $i.ikran" toplan t1s1nda konu$an Ba~kan Necn1ettin Tiirinay'1n "Aile Ara?llrma Kununu" ba$lrkh ac;1h$ konU?mas1n1n metni. Agustos 1990, say1. 21-22 2 A.g.y. 3 A.g.y., s.5-6 1 Hi.irriye1 gazetesi, 15.4. 1990 AYLA KAPAN

Moskovalz gangsterler Gei;en yd Sovyet yonetiminin izledigi yolda Sovyet ekonomisinin yeniden yap1land1nlmas1 (perestroyka) anlay1$1ndan kapitalizme yeniden doniilmesine dogru temel bir degi~iklih yaptlm1~ gibi. Sizce de durum boyle mi? • Gerc;:ekten dramatik bir degi$iklik oldugunu sanm1yorum. Sovyet yoneticilerine gore tuttuklan yon radikalle$iyor ve ba?tan yapuklan tercihlerden <;1kard1klan 1nanuksal sonuc,-:lar derinle?iyor. Olay1 kamuoyuna boyle sunuyorlar, kald1 ki ben de ba?ka rurlu dU.$0.nmuyorum. Ashna bak1hrsa yonetim, Sovyet ekonomisinin daha ilk ba$lardan beri dunya ekonomisiyle daha fazla butunle?mesini, Sovyet yonetici sec,-:kinlerinin dunyadaki yonetici sec,-:kinlerin daha saygin ve me?ru bir parc;:as1 haline gelrrielerini istiyordu.

Bu yakla?1m1 benimseyince sonuc;:lar ve odeyecekleri bedel uzerinde de dli?linmek zon1nda kaldilar. Odeyecekleri bedel, deyim yerindeyse, salt nesnel olarak degil, ideolojik dCtzeyde de sosyalizmi terketmektir. Onlar ac,-:1s1ndan zor degil bu, c,-:unki.i gerc;:ekte Sovyet ekonomisi hit;bir zarnan sosyalist olmad1 ve hep yonetici sec,-:kinlerce kontrol edildi. Bu nedenle yonetici sec;:kinlerin daha once dolayh yollarla denetledikle1i devlet ekonomisini, resml duzeyde de ozelle?tirmeye c,-:ah$rnalan bugun tamamen mant1klt. Bu sadece var olan ayncahkli ve toplumsal farkhla$malara yer veren sistemi me$rula$tlrtp istikrara kavu$turma giri?imidir Yonetici sei;;kinlerin birden fazla programa sahip olduklann1 biliyoruz. Aralanndaki farkliliklan ozetleyebilir misiniz? • Farkhhklar asgari olt;iide Moskova'da iktidar kavgas1na girmi$ farkh gruplar ya da diyebilirim ki <;eteler, daima farkhhklan vurgulad1lar. Programatik metinlerinde bulunan farkl1hk noktalann1, farkhhklann1n ac;:1klarnas1 olarak sunuyorlar. Ashnda bu hic;:bir $eyi ac;1klarn1yor. Daha fazla ki?isel giit; elde etmeye c,-:ah?1yorlar ve bu tamamen elit i<;indeki farkh gruplar aras1nda bir iktidar mucadelesi. Ku?kusuz Satalin'in program1 daha a$tll, Rijkov'unki daha 1hmh. Bu anlamda $atalin'in program1 daha manukh ve kendine yeterliye benziyor. Arna iki program1n da kitlesel baskiya ba?vurmadan, c;:ok ciddi olc,-:ulerde ac,-:ltga neden olmadan hayata get;irilmesi kesinlikle olanaks1z. Rijkov'un ve $atalin'in programlan biirokrasinin farkli kesimlerinin i;;1karlann1 m1 temsil ediyor? • Evet Rijkov grubu devlet purokrasisi ic;:inde, i?letme mudiirleri

75


aras1nda destek buluyor. Bunlar 6zelle$tinnenin h1zh yapilmamas1n1 istiyorlar. Rijkov grubu kimi ac;:1lardan sec;:kinler ic;:inde yap1c1 c;:ah$malarla ugra$an, en az1ndan ulke ic;:in bir $eyler yapan (tabii kendi perspektifleriyle) kesimleri temsil ediyor. Satalin grubunu destekleyenler ise, Sovyetlerin ba$1na gelmi$ yeni iktidar sec;kinleriyle birlikte, c;oklukla, parti ve Komsomol mulklerini ozell~tirip devlet mulklerini saon almaya haz1rlanan eski parti ve Komsomol yetkilileri. Yani Satalin grubunu destekleyenler sec;kinlerin daha asalak tabakalan olmakla birlikte, aralanndaki farkl1hk gerc;ekten asgari olc;ude. Yeltsin 'in program1yla Satali n'inkini ka~1la$llnr mis1n1z?

• ikisi de ayn1.

• Evet. Yeltsin'in kendine 6zg0 bir program1 yok. Satalin 'in program1n1n neyi kapsad1gin1 k1saca ozetleyebilir misiniz?

76

• Satalin'in program1, buyuk olc;:ude, subvansiyonlann k1silmas1n1, gelecek ocak a)'lndan itibaren fi.yatlar Clzerindeki denetim kaldmhrken, ucret denetiminin surdurulmesini, verimsiz i$letmelere kilit vurulup ozel mulk sahiplerine, ashnda burokratlann kendileri demek olan 6zel hisse senedi sahiplerine sat1lmas1n1 ic;eriyor. Oldukc;a ac;1k bic;imde tartl$tld1 bunlar. Subvansiyonlan kald1np zarar eden i$letmeleri desteklemeye son vermek, fiili olarak Sovyet ekonomisindeki en iyi i$letmelerin yok edilmesi anlam1na geliyor. Sovyet ekonomisinin ilginc; paradokslanndan biri, yuksek teknolojiyle c;ah~n i$letmeler c;:o~nlukla zarar ederken, c;:ok dCl$Clk dClzeyde teknoloji kullanan, deyim yerin-

deyse kazma kurekle c;ah$an, fazla para odemeyen ve yaunma gerek duymayan i$letmelerin daha karh olmas1. Sovyet ekonomisinin teknolojik bak1mdan en ileri sektorlerinden bu yuzden vazgec;iliyor. Ekonominin teknolojik bak1mdan ileri sektorlerinin surekli modemle$mesini saglamak ic;:in ek yattnm gerekiyor; boylece modeml~tirmeye giri$ip sonuna kadar gidememe tuzag1na yakalan1lm1$ durumda. Modemle$me surecini daha yeni ba$latt1g1m1zdan Sovyetler Birligi'ndeki en iyi i$letmelerin c;:o~ bu konumda. Bunun anlam1, Sovyet ekonomisinin modernle$tirilmesinden vazgec;:ilmesi ve gelecek ac;1s1ndan en 6nemli sektorlerin yok edilmesi. Oyleyse gelecekte butun yat1nrnlar ozel hisse senedi sahiplerinden mr gelecek?

• Tamamen. Hisse senedi sahipleri yaunmla ilgilenmiyorlar. Bu sadece soygun, yonetici sec;:kinlerin tum sorumsuzluklann1n toplumsal egoizmlerinin bir gostergesi. Yani, "apres moi, le deluge" (benden sonra tufan). Bu programlara i~{ile rle sendikalar nas1l tepki gosterdiler?

• ilginc;: bir durum var. Resmt sendikalar olsun, yeni kurulan bagtms1z sendikalann c;ogu olsun kemer s1kma politikas1n1 ayn1 olc;ude destekleyip grev kinc1hgi gibi giri$imlerde i$birligi yap1yorlar. Yeni sendikalar hic;:bir zaman gen;ekten giic;:lenemedi. Sotsprof (sol egi.limli bir sendika) bile giderek liberallerin yorungesine girdi.Sotsprof saga kayarken, bagims1z sendikalann en eskisi SMOT (i$c;:ilerin Mesleki Birligi.) birdenbire son derece radikal, solcu bir tav1r ald1. Son bultenlerinde yeni sennayeyle sav~ ginnek, burokratik ekonominin kapitalist d6nlt$Clmu-

ne ka~t direnmek zorunda olduklann1 ac;1klad1lar, ancak SMOT hala c;:ok zay1f. SMOT, ba$langi{ta NTS'ye (sagc1 bir go{rnen orgutii) daha yakrn degil miydi?

• Dogru, ic;:inden bir bolum insan NTS'yle i$birligi. yapu. ama i$ler hizla degi$iyor. SotsproPlular hukumetin kemer s1kma politikas1n1 desteklemekten s6z ederlerken, SMOT'lular ans1z111 s1n1f bilin<;li bir dogrultuda konu$maya (s1n1f sava$1n11ndan, i$c;ilerin rl1$vetc;:i kapitalistlerin geli$ine direnmesinden vb. s6z etmeye) ba$hyorlar. Durumun ne denli istikrars1z oldugu gozler onunde. Elbette Sotsprof ic;inde sol egilimli insanlar, Sosyalist Pani uyeleri var. Yeni yoneticiler onlan tasfiye etmeye c;:ah$1yor $imdi, bunu ba$anrlarsa i$c;:ilerin neredeyse rumunu sendikadan c;1karacaklar ve bu da olas1. Demek ki sendikalann daha biirokrat unsurlan kemer s1kma politikas1n1 destefilerken ~ srntfi taban1 buna ka~1.

• Kesinlikle. Ayn1 $ey resmr sendika olduklan ic;:in kemer s1kma politikas1n1 destekleyen sendikalarda da goruluyor. iki durumda da sendikalar programa kar$t koyacak gu<;ten yoksun. Soyle bir tartt$ma var: Ya Sotsprof ve SMOT'un kimi 6gelerini ve gerc;:ekten bir sendika ic;:inde olmak isteyen resmt sendika uyesi kimi insanlan da katarak yeni sendikalar olu$tunnah ve b6ylece yeni bir sendikalar konfederasyonu kurmahy1z. Ya da farkl1 sendikalann i$c;:i haklann1 gerc;:ekten savunmak isteyen uyelerini birle$tirerek, i$letme duzeyinde i$<;i konseyleri kunnaya giri$meliyiz. Anla$tlan ikisi de ayn1 anda i$leyecek. Tabandaki

~lerin

kemer srkma po-

Bi r i k im 20/Ara l ik 1 99 0


litikas1na kar$1 herhalde.

(1h1~1

fazla sure1nez

• 0 zarnan grevleri k1rn1ak i<;in baski yaptlmas1 sec;:enegi gunderne geliyor. Zaren planlanan da bu. Moskova Sovyeti'nde olaganustu bir y6netin1e ge<;ilrnesi konusunda bir hayli tarl!$rna oluyor. Arna piyasa refonnunu ordunun uygularnaya koyrnas1 (011 sanc1li olur. • Pek belli degil bu. Ulusalla~t1nlrn1$

bir ehono1ninin korunrnas1 daha yararl1 olacah gibi. • Ne yaz1k ki ordu ic;:inde, ozellikle subaylar aras1nda, acil <;6zurnden yana olan kesi1nler var. Paradoksal bir durun1, bu.na generaller aras1nda rastlanm1yor da, ordunun yeni bir rol ustlenmesini bekleyen subaylar olurnlu bak1yor. Curnhuriyet'in daha fazla ozerklik saglarna sava~iyla ekonomik refonnlann ilintisi ne? • Kimse bilmiyor. Her cun1huriyet kendine ozgu bir piyasaya ge<;i$ progra1n1na sahip oldugundan bllyC1k olas1hl<la farl<l1la$acal<lar. Herkes temel i$leyi$ tarz1 olarak Ruslann program1na bak1yor. Sovyetler Birligi daha fazla dag1hr m1 bu yolda? • C::ozulme zaten ba$ladi. Ote yan<lan en eglencelisi, politik ac,:1c.lan c;:oziilrne ilerlerken, Birligin hala tek bir ekonomik birirn olarak durmas1. Rusya'yla ekonornik bagIan koparmaya yonelik ilk giri$imlerinden sonra, Baluk cumhuriyetleri bile mallan ic;:in bulabilecekleri biricik pazann Rusya oldugunu, Bau pazarlanna girmekten ba$ka $anslan bulunmadig1n1 anlad1lar. Yerel para sistemlerine ge<;i$ c;:abalan bile yava$ ilerliyor. Bu dii$iinceden vazge<;mediler, ama ih-

tiyatlt yo! altyorlar. Sovyet sosyalistleri ha ngi altematifleri ileri suriiyorlar? • Her $eyden once, c;:ah;;ma kolektiflerinin i;;letrneleri dogrudan denetle1nelerini savunuyoruz. Ozel giri;;imi devlet i$letmelerini 6zelle$tirn1eden 6zendinnerniz gercktigini soyluyoruz. Yani, insanlar ozel i$letmeler kur1naktan yanaysalar, yeni i;;letrneler kunnah, yeni i$ alanlan ve yeni urunler yaratmahlar. 6zendim1c gerekli, a1na karnu sekt6n1 pahas1na degiL Gerc;:ekte ~atalin grubunun konumu tarn z1dd1 yonde. Onlar giri$in1cile1i cayd1nyorlar. Giri$imciler para piyasalannda kredi bula1n1yor; bi.itllll paran1n ozelle;;tirme tasanlanna harcand1g1 <;ok ac;:1k. Oc,:uncusu, bize gereken devlet yat1r1mlann1n kald1nlmas1 degil, ileri teknolojili i$letmelerin modemle$tirilmesi, yo! yap1m1, modem ileti$im sistemlerinin geli$tirilmesi ve genelde altyap1n1n geli$tirilmesi gibi, yaunmlann birkac;: kilit 6ne1n ta;;1yan oncelikli dallarda yogunla$tinlmas1. Roosevelt'in "New Dea\"1 gibi bir $Cy, yaln1z solcu bir yorumla. (Soyle$iyi yapan, Rich Simon. Boris Kagarlitshy, $U anda Moshova Sovyeli uyesi, yeni hurulan Sosyalist Parti'nin onde gelen hi$ilerinden. Cataylist dergisinin, Kasrm 1990 sayrsrndan <:eviren: OSMAN AKINHAY)

Cezaevlerinde neler oluyor? 12 Eylill sonras1 donemde

meydana gelen insan haklan ihlallerine en i;oh maruz kalanlar, $ilphesiz cezaevindekiler oldu. 10 y1ld1r bitmek bilmeyen bir kinle cezaevindekiler ilzerinde uygulanan baskilar, bu in-

sanlann dayanma s1111rlann1 zorlayan boyullara vard1nld1 himi za1nan. Tutulllu ve huhiirnlillerin hayatlann1 ortaya hoyarah geri;ehle$cirdihlen eylemler sonucu k1srni haklann verilrnesi, ilk f1rsatta geri alinrnas1; yeniden eylernler ve geri veri/en hahlar... Oguzhan Muftuoglu ve arhada$lann1n n1ehtubu11da da belirtildigi gibi, insanlan yava$ yava$ oldilnneye yonelik sinsi bir politiha bu, yillard1r uygulanan. Ve yine ayn1 mektupta belirtildigi ilzre, hir;bir ulke cezaevlerinde bizde oldugu kadar a(lih grevi/ oltim orucu yapiln11yor. Birikim'de zarnan zaman cezaevinden gelen, (agnlan, talepleri ii;eren yaz1lara yer venneye r;al~iyoruz. Bu say1da da ihtidann son olarak gundeme getirdigi hucre sistemine yonelik tephilere ili$kin cezaevinden gelen 1nektuplann ihisini yayin1l1yoruz. Ancak, Bartin Cezaevi'nden Veli Y1lmaz'1n, ozel tip cezaevi olgusunun hukuhi dayanahlardan yohsunluguna ili~kin notlan; Ceyhan Cezaevi'nden Mustafa Kaya, Ramazan K1lavuz Alilla Atalay, Rarnazan Ceviz, Serdar Can, R1za Say1n, Hilseyin <;aparta$, N.$ah Y1ld 1n m, Meh met C1bran, N.Emin Tilysilz, Rifat Ban$, Recep Kar, ilker Dilcan, Dogan Kurt, Cumali <;ataltepe, Zamir Gokil, Fahri I~1hsal, Fettah Saruhan, Haydar Yilhsel irnzah, cezaevindeki uygulamalan anlatan ve demokratik hurumlan ve demokratlan bu konuda duyarli olmaya i;ag1ran mektuplan ve Aydin Cezaevi'nden Avni Yilmaz, Cumhur Yavuz, Erda! Ertugnll, Fehmi Uzal, Hasan Talug, lvtahir Gilne$, $erif Simen, Osr11an Zeybeh'in idam cezalanna ili$kin mektuplann1 yer darlig1 nedeniyle yay1mlayamad1k. Arna cezaevlerin· den gelen bu tilr (agnlara/taleplere Birikim dergisi olarak imhanlan m1z nispetinde ai;1k oldugumuzu bir kez daha duyuruniz.

(Birikim'in Notu)

77


78

Hukun1etin son zamanlarda cezaevlerindeki si yasi tutuklulara kar$t yi.iriittugi.i policikalar konusunda bizim ac;nn1zdan hayati 6nem ta$1yan bir konuyu size anlacmak amac1yla bu mektubu yaz1yoruz. Konu $Udur: Huki.imet ve Adalet Bakanhg1'nda egemen olan belfrli bir zihniyet, 6zellikle son zamanlarda cezaevlerindeki siyasi tutuklulan ac;hk grevi ve olum oruc;lanna zorlay1c1 bir taktik yUriitmektedir. Bu yolla ula$1lmak istenen arnac;lardan birinin (belki de as1l amac;lann1n) zaten on )'lld1r en ag1r ko$ullar alt1nda ya$ayan, aylar suren i$kencelerden, sa)'lStz ac;hk grevlerinden ve olum oruc;lanndan gec;en ve bu nedenle dogal olarak vucut direnc;lerini, saghklann1 6nemli olc;ude yitiren tutuklulan iyice y1pratmak, deyim yerindeyse azar azar, par<;a parc;a 61diinnek oldugu anla$1lmaktad1r. Bu amac;la, cezaevlerinde siyasi tutuklulann uzun direni$ler, olum oruc;lan ve 6lu1nler pahas1na elde · ettigi haklara yonelik kisttlamalar (tutuklulann bu hak gasp1n1 asla kabul etmeyeceklerini bile bile) gundeme getirilmektedir. Boylece o cezaevindeki tutuklular ac;hk grevlerine, olum oruc;lanna zorlanmakta, diger cezaevlerinde de kac;1ntlmaz olarak gunlerce stiren destek ac;ltk grevleri giindeme gelmektedir. Otuzlu-k1rkh giinlere gelinceye dek beklenmekte, tutuklulann kamuoyunun ilgisini c;ekmek ic;in ac;hk grevleri yapt1g1 bic;iminde gayn ciddi ac;1klamalar yap1lmakta, yeterli zaman gec;tikten sonra ise gaspedilen haklar yeniden tan1narak eylem sona erdirilmektedir. Sonuc;ta oliim olmam1$sa bile oliime bir kac; ad1m yakla$ml$, bedenleri, karacigerleri, mideleri, beyinleri biraz daha tahrip edilmi$ insan lar kahnaktad1r geriye. Ancak bir sure sonra gene bir ba$ka bahaneyle bu kez bir ba$ka cezaevinde ayn1 oyun sahnelenmekte, tutuklulara y6nelik

yeni sald1nlar, yeni hak gasplan giindeme getirilmektedir. Bizier bu durumu bilmemize ragmen onumuzde direnmekten ba$ka bir yolumuz olmad1g1 ic;in, her seferinde ya kendi bulundugun1uz cezaevindeki ya da diger cezaevlerindeki arkada$lanm1z ic;in ac;hk grevlerine, olum oruc;lanna ba$vurmak zorunda kahyoruz. <;:unku hepsi uzun direni$ler, oliim oruc;lan ve olumler pahas1na kazantlmt$ haklann gaspedilmesini kabul etmenin oliimden betcr oldugunun bilincindeyiz. i$te son giinlerde kamuoyunun giindemine gelen cezaevi olay1n1n gerc;egi budur; ve cezaevlerinde ac;hk grevleri bu nedenle hie; bitmemektedir. Diinyan1n hic;bir ycrinde Tiirkiye'deki kadar c;ok ac;hk grevi yaptlan bir ba$ka iilke yoktur; ac;hk grevlerinde 15 ki$inin oldugu bir ba$ka ulke yoktur. Bu durum, kU$kusuz ulkemiz ac;1s1ndan bir utanc; tablosudur. Sorumlusu <la cezaevlerindeki siyasi tutuklulara kar$1 siyasi kin duygulan besleyen, onlan rahat b1rakmak istemeyen, boyle azar azar oldiinnenin yollann1 arayanlard1r; <;agda$ in.sani degerlerden yoksun olan iktidardaki belirli zihniyenir. Cezaevlerinin bir toplumun aynas1 oldugu soylenir. Bu yi.izden sorun sadece bizim degil, ulkemizin butiin insanlann1n, butun bir toplumun sorunudur. Biz ulkemizin ve bir parc;as1 oldugumuz halklanm1z1n, bu utanc; tablosuna mi.istahak olmad1g1na 1nan1yoruz. Size bunun ic;in yaz1yoruz. Bu soruna sahip c;1kin. "Asmayabm da besleyclim mi?", "Devletin bunlara teslim olmas1n1 m1 isteyelim ?", "Merhamenen marazat dogar" diye dii$i.inen, bu ytizden ic;erdeki insanlara kar$1 sinsice cinayetler planlayan ya da Eski$ehir'deki tabutluklarda c;1ld1rtman1n yollann1 arayan bir iktidar zihniyetine kar$t c;1k1n.

Bize boyle bir zihniyetin yeniden yeniden ac;hk grevleri dayatmas1na kar$1 c;1k1n. Bu sorunun c;oziihnesi, toplumu1nuzun hie; durmadan kanayan bu yaras1n1n sanlmas1, bu utanc; tablosunun ortadan kald1nlmas1 ic;in bir $eyler yap1n. Yoksa, daha c;ok oliimler olacak, bu tablo daha c;ok kararacakur. Bize gore, sorunun c;ozum yolu ac;1kt1r. iktidar c;evreleri var olan haklann yasal gi.ivence aluna ahnmam1$ ohnas1ndan yararlanarak s1k s1k hak gasplanna yonelik uygulamalar giindeme getinnektedir. Omegin 29 Ekim oncesinde ac;1k g6rii$leri fiilen ortadan kald1rma anla1n1na gelen kis1tlamalar dayatarak, bi.iti.in cezaevlerinde huzursuzluk yarauln11$t1r. Bu ve benzeri konulann 6ni.in1i.izdeki donemlerde yeniden ortaya at1lmas1 da muhtemel bir durum olarak gorulmektedir. Kazan1lm1$ haklann geri ahnamayacag1 bugiin buti.in toplu1nlarda gene! kabul goren bir hukuk normudur. Bu yuzden zaten c;6ziilmemi$ pek c;ok sorunu bulunan cczaevlerinde var olan haklann $U ya da bu gerekc;eyle geri ahnmas1na yonelik hic;bir uygulaman1n asla kabul edilmeyecegi ve ancak tutuklulann lehine olan degi$ikliklerin yap1labilecegi ac;1kl1kla ortaya konuln1ahd1r. Bu hususun kamuoyuna malolan bir ilke haline gelmesi 6nemli bir kazanc; olacakur. Varolan haklann yasal guvence alttna altnmas1 yetkililerin keyfi uygulamalar geti1mesini ve bu $ekilde s•k s1k huzursuzluk c;1kannalan Ill onleyebilecektir. 12 Eyliil'den so11ra on ytl gec;m1$t1r. 12 Eylctl fa$izn1inin en ag1r bask1 ve i$kcncelerine maruz kalan bizler en zor ko$ullar alt1nda gec;en on y1l boyunca ic;eride butiin insani degerlerimizi koruyarak ya$ayabilmenin sava$1n1 veriyoruz. Bugiin yap1lmas1 gereken, 12 EyBirikim 20 I Aral1k 1990


lul doneminin sorumiulanndan, yapnkla11 i$kencelerin, haks1zhklann hesab1n1n sorulmas1 ve yasa ve hukuk d1$1 uygulamalannda yap1lan haksizhklann ortadan kald1nlmas1d1r. iktidar c;:evreleri ise, 12 Eylul hapishanelerinden beter tabutluklar yaparak ic;:erdeki insanlan oraya doldurman1n, sinsice cinayetlerle yok etmenin pe$inde. Bu sorunun c;ozilmil dogrultusunda onaya koyacag1n1z c;:aban1n boyle c;:agd1$1 anlay1$lara kar$1 ulkemizde insan haklanna ve insani degerlere saygrh bir anlay1$1n yerl~mesine de kat.kida bulunacag1 inanc1yla te$ekkur ediyor, saygilanm1z1 sunuyoruz. 4.12.1990

Oguzhan Muftuoglu, Ali Ba$p1nar, M.Ali Y1lmaz, Metin Sahin, Mustafa Asian, Necmettin Ozdemir, Haci Sayg1h, Suleyman Ery1lmaz, Muhittin (:oban, Ali Riza Solmaz, Zeki Konyah, Hasan Sankaya, Naci Zaman. Levent Yaki$, Mithat Goneni;, Zeynel Orduzu, Mehmet Beyazta$, Turnay Durukan, Cevdet Ui;ar, Ahmet Yaprak, Yucel Ta$, Bilal Yildiz, Munur Hocaoglu, Ziya Ankan, Mehmet Oresin, Hakan Egri, Ni.hat Balli, Mustafa Durak, Ertugrul Ak, Cebrail Koksal , Yusuf Kele$, Nedim Avci, Cerna! Akin, Mustafa Kanta$, Tevfik Gun e$, Nedim Soylu , M.Me1ndu h Uyan, Oigur Ovacih, t:rol Kartai, Aydin Ate$, Ozgur .>ahin, Omer Tunca, Haseyin Cihan, Seyit Kocaku$ak, Fihret Dogan, Mustafa Ocal, Mehmet Ayyild1z, Zakir Baykam, Ayhan Sumbul.

Egemen guc;:lerin biz siyasi tutsaklara y6nelik oyun, komplo ve imha hareketi, Eski$ehir Ozel Tip Cezaevi'nin tek ki$ilik hucreler bic;:iminde restore edilmesiyle yeni bir boyut kazanmt$ bulunmaktad1r. 12 Eylul doneminde vah$et diizeyine varan akil almaz i$kencelerle, bask1 ve her tiirden insanhk d1$1 uygulamalarla bizleri y1ld1np sindirerek teslim almak, insanisiyasi-ulusal kimlik ve ki$iligimizden soyundurarak, ki$iliksizle$tirip ihanet ettirmek ve boylece kendilerine benze$tir1nek isteyen egemen gilc;:ler, bugiln ayn1 siyasal stratejilerini gerc;:ekle$tirebilmek ic;:in, pilot alan olarak sec;:tikleri Eski$ehir Ozel Tip Cezaevi'nde "Hiicre Sistemi"ni yilriirliige koymak istemektedirler. Kamuoyunun yogun tepkisi ve siyasi tutsaklann onurlu direni$leriyle pratikte uygulanamaz duruma getirilen "l Agustos Genelgesi" de, bu uygulaman1n hem ~in kaynag1, hem payandas1, hem de dayand1g1 temel durumuna getirilmeye c;ah$1lmaktad1r. Hucre sistemi i'le biitilnle$tirilerek daha etkince uygulanmak istenmektedir. Dilnyada benzeri ve 6megi bulunmayan Eski$ehir Ozel Tip Cezaevi'nde yap1lan "Olilm Hucreleri", egemen guc;:lerin bizleri halk1mizdan, canh siyasal ya$amdan fiziki olarak koparup tecrit etmekle yetinmedigi; binbir emek ve onlarca tutsak arkada$1m1z1n can1karn pahas1na elde ettigimiz asgari ya$arn oianak ve arac;:lann1 tekrar gasp etmek ve bu kazan1mlanm1z1 koruyabilmenin fiziki $anlann1 ortadan kald1rmakla s1n1rh bir kaf$1-sald1n ba$latmakla yetinmek istemediginin de itirafld1r. Bu uygulama ile hedeflenen, insani ve siyasi kimlik ve ki$iligin1izdir. Gerc;ekten de kendilerinin savundugu siyasal yargrlan, ya$am felsefesini benimsemeyen; ekonomik-toplumsal-siyasal sistemlerine kar$1 taVlr alan, muha-

lefet eden, ele$tiren; emekc;:i s1n1f ve halklann c;:1karlann1 savunan, dev1i1nci, demokrat, ilerici, yurtsever muhalefete zerrece taham1nill edemeyen; onlan siyasi ve fiziki olarak imha edebilmek ic;:in her turlu komplo, ba.,sk1, i$kence, tehdit ve $antajlara ba$vurmayi temel bir politika olarak benimseyen; bu zihniyetle her tiirlil savunn1a arac1ndan yoksun siyasi tutsaklara yonelebilecek kadar pervas1z olan egemen gilc;:ler, yerle$im merkezlerinden uzak ve 1ssiz alanlara in$a ettikleri 6zel Tip Cezaevi uygulamas1na ekledikleri "Hilcre Sistemi" ile bizleri halktan fizi- 路 ki olarak kopartngi gibi bitbirimizden ve yak1nlanm1zdan da izole etmek istemektedir. Boylece bizleri daha rahat ve kolay hazmedecegini, siyasal dil$ilnce ve 路inanc;:lanm1zdan daha ktsa surede soyundurabilecegini, ki$iliksizle$tirip, insanhktan c;1kartabilecegini ummaktad1r. Bu emeline ula$amad1g1 noktada ise fiziki olarak imhamrz1 6nune koyinu$ bulunmaktad1r. Zira "Hilcre Sistemi" uygulamas1 insan1n dil$iinen, konu$an, tart1$an, maddi ve entellektuel iiretim yapan, payl~an sosyal bir varhk oldugu gerc;egini tersine c;:evirmeye, ortadan kald1rmaya c;ah$an bir metoddur. Dii$ilnmeyen, konu$mayan, tan1$mayan, maddi ya da entellektuel uretimde bulunmayan, payla$mayan ve bunun fiziki $anlanndan yoksun b1raktlan bir varhk insan degildir veya insanhktan c;:1kartilmaya c;:ah$1hyor demektir. Evet "Hucre Sistemi" ile insanca olan ya$am bic;iminden, insana 6zgil ah$kanhklardan, etkinliklerden ve 6zelliklerden uzakla$tlnlmak istenroekteyiz. Ve nihayet boylece insani ve siyasi kimlik ve ki$iligimizden koparolarak, ki$iligi k1nlm1~, kendisine yabanc1fa~m1$, topluma ve halka yabanc1la$IDI$ ki$iliksiz birer yarauk durumuna getirilmek istenmekteyiz. Hedef

79


ser;:ilen, imha edilmek istenen, dagiulmak, lunlmak ve parr;:alanmak istenen bizler $ahs1nda koca bir insanhkur. insana has 6zelliklerdir, insanca olan her $eydir. Bunu ba$aramad1klan noktada ise aynen F.Almanya'da RAF iiyelerine yap1ld1g1 gibi, bizi pan;a parc;a katlederek, ard1ndan da "hiicrelerinde incihar ettikleri anla$dmt$tlr" ac;1klamalanyla kamuoyunu "teskin" etmeye haz1rlanmaktad1rlar. Ne bir kaf$t tan1k, ne de bir deli! olmayacag1 ic;in, bunu yapmakta tereddiit gostermeyeceklerdir. 1.10.1990 tarihinde yerli ve yabanc1 bas1na lan1nlarak ac;1h$t ic;in son ad1mlan anlan Eski$ehir Ozel Tip Cezaevi'ndeki "Oliim Hiicreleri"ne "goniillii olanlann" ve kimi "iflah olmaz" siyasi tutsaklann kapaulacagin1, olc;ii tan1maz bir demagojiyle en yetkili ag1zlar ilan etmi$ bulunmaktad1r. Bu tabutlara bir tek ki$i dahi konulsa, gerekr;:e ne olursa olsun, bu bir insanhk suc;udur. insan soyuna yonelik bir sald1nd1r. Biz devrimci tutsaklar, bu tabutluklara girmek istemiyoruz. C::iinkii, ne dii$iince ve inanc;lanm1zdan, ne insani ve siyasi kimlik ve ki$ilik kozam1z1 oren ozelliklerimizin herhangi birinden, ne de ta-

mamen kendi emegimizin, onlarca arkada$1m1z1n can bedeli olan haklanm1zdan vazgec;memekte, tam tersine biiciin bunlan koruyup geli$tirmekte kararhy1z. Bu temel insani-siyasi ozellik ve degerlerimizden en kuc;uk bir lunnn bile kaybetmektense "Oliimlerde Ya$am1 Yaratmay1" yegleriz. Bizlerin bu gerc;ekligini egemen giic;ler de c;ok iyi. bilmektedirler. Ve bunu bile bile bizleri Eski$ehir'e surgiin etmek istemektedirler. Bu bir komplo ve imha hareketidir. C::iinkii asla kabul edemeyecegimiz bir uygulamayi dayatarak bizleri yeni ac;hk grevlerine ve olum oruc;lanna girmeye irademiz d1$1nda zorlayarak ve ard1ndan da bu hakh ve onurlu direni$lerimizi "siyasi amac;h" ilan ederek direni$lerin uzamas1n1 ve boylece par<;:a parr;:a fiziki imham1z1 gerc;ekle$tirmeyi tasarlamaktad1rlar. Son derece planh, sinsi ve ad1m ad1m oriilen bu komplonun, her diirust insan taraftndan goriilerek ac;1ga c;1karnlmas1 ve bu konuda kamuoyunun bilinr;lendirilmesi gerekmektedir. Aksi halde egemen gCtc;ler surgiin durumunda geli$tirmek zorunda kalaca~rmz hakh direni$lerimizi "siyasi amar;h" ilan ederek kamuoyunun bilincini, vicdan1n1 ve duyarhh~n1 r;arp1np et-

kisizle$tirerek, tamamen siyasal karakterli olan sald1ns1n1 "yasal" kihflara biirundiirmeyi ba$arabilecektir. Kendi varhklann1 ve geleceklerini devrimci, demokrat, ilerici ve yurtseverlerin ortadan kald1nlmas1nda, etkisizle$tirilmesinde goren egemen guc;lerin bu komplocu ve imhac1 yoneliminin onunu kesmek, insan hak ve ozgiirliiklerinden, demokrasiden yana beyni i$leyen, yiiregi atan; "Ben insan1m, insani 6zelliklere ve insanhk degerlerine yap1lan sald1ny1, bana yaptlmt$ bir sald1n olarak telakki ederim". diyen, ulkelerimizin biitun durust, namuslu ve iyi niyetli insanlann1; butun demokratik kurulu$lan ve devrimci guc;leri Eski$ehir Ozel Tip Cezaevi'nin mevcut "Hucre Sistemi" ile i$letmeye ac;ilmas1na, siyasi tutsaklann Eski$ehir'e siirgiin edilmesine ve onlar ic;in ozenle haz1rlanan yeni komplo ve imha hareketine kaf$1 tavir almaya; hef$eye ve路herkese ragmen yap1lacak yeni bir "Olum Yolculugu"na ve siyasi tutsaklann buna ka~1 geli$tirmek zorunda kalacaklan hakh ve onurlu direni$lere omuz vermeye c;ag1nyoruz. HASAN QZEN E-Tipi Cezaevi/Ayd1n

80 Birikim20/Ara1 1k 1990


"


•

Birikim Yay1nlar1

I l

KQ~("j(ayasolya Gad

34400 istanbul

No.17-19/A Suhanallmet Tel. 512 17 34


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.