ekim 2010
›ssn 1303-9113 •2010/10 • say› 101
2.25 TL(KDV’li)
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba Zulüm imparatorlu¤unun Pirus zaferleridir bugüne kadar tarihe kaydedilenler. Ezenin ve ezilenin ortaya ç›k›fl›ndan, s›n›flar›n kavgaya tutuflmas›ndan bugüne... Art›k çürümüfllerdir. Kazand›klar›n› sand›klar› her zafer, bitiflleridir asl›nda.
Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli
Ankara yollar›na düflmüfl tutsak analar›n›n, babalar›n›n, efllerinin, çocuklar›n›n sessiz ad›mlar›ndan... Paflabahçe Devlet Hastanesi’nin bahçesine kurulan küçücük bir çad›rda, ifli için, ekme¤i için, tek bafl›na ama ard›nda milyonlarla direnen kad›ndan... Açl›¤›n tam ortas›nda y›llar› deviren, alt› metrekarelik hücreleri içerisinde ölüp de teslim olmayan tutsaklardan... Taksim’i, 1 May›s Meydan›’n› gümbür gümbür ayak sesleriyle, gürleyen sesleriyle zapteden on binlerden... Ürküyorlar. Korkuyorlar. Titriyorlar... Tarihin önüne geçilemez hükmüdür. K›sa çöp uzundan hakk›n alacak, hakça bir düzen mutlaka kurulacak, tarih yeniden yaz›lacakt›r. Ve adalet elbette yerini bulacakt›r. Bir tek bu¤day tanesinin bile hesab› mahflere kalmayacak, tek bir damla gözyafl›n›n bile hesab› sorulacakt›r. Küstah ve pervas›z yalanlar döküldü zulmün pespaye muktedirlerinin a¤z›ndan... “Demokrasi” vücut bulacakt›, halk e¤er “evet” basarsa ba¤r›na oy pusulalar›n›n... ‹nsan haklar›, Avrupa normlar›, özgürlükler havada uçuflacakt›, herkesin a¤z›na bir parmak, de¤il efendim petek petek, kovan kovan bal çal›nacakt›. Herkes bir rüyadan uyan›p gerçe¤in kollar›na at›lacakt›. Ülkem mesut ve mutlu olacakt›. Yalan oratoryosuna kimler inanmad› ki? “Suç sende de¤il” demenin de pek yeri de¤il asl›nda. 12 Eylül’ün zulmünü görüp de, flimdiki iktidar›n 12 Eylül’ün sivil devamc›s› oldu¤unu bilip de, gerçeklere bal gibi vak›f olup da sand›¤a koflanlar ve bir de gerçekten derya içre olup suyu görmeyenler, ayd›n olup etraf›na tek bir mum ›fl›¤› bile düflürmeyenler, zalimden hala demokrasi dilenenler... As›l öfke bunlarad›r. Alet olmufllard›r. Bilerek ya da bilmeyerek zulme ortak, faflizme yandafl olmufllard›r. Her fleye ra¤men umut, aç›k denizlerdeki yolculu¤unu sürdürüyor pupa yelken. Gözleri her fleye ra¤men parl›yor daha sütten kesilmemifl bebelerin. Yüzü hala günefle dönük, tek varl›¤› çocuklar›n› topra¤a vermifl ve zindanlara at›lm›fl babalar›n. Buza kesmifl karlar› delip, gökyüzüne merhaba diyor hala çiçekleri kardelenlerin. Velhas›l umut her dem taze, her dem yemyeflil olmufltur bizde. Bize has bir duygudur bu tam 30 y›ld›r sayfalar›m›za yans›yan. Bize yar›na dair inanç, gelece¤i kurmak için güç veren... Festival coflkumuzla hepinizi selaml›yoruz. Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...
‹Ç‹NDEK‹LER
10 /2010
3 6 12 15 17
MAKALE ergün kavakl› referandumla ortaya ç›kan ayd›n tavr› ‹ZLEN‹M filiz tanya dara¤ac› ile söylefli MAKALE ibrahim karaca müslüman ve solcu olmak HAP‹SHANEDEN mustafa seyhan onunla beynimi ve yüre¤imi beslerim ELEfiT‹R‹
36 39 42 45 47
sinan gümüfl
20 22 24 27 34 35
u2 ve hazine bono’su fi‹‹R cigerxwin pembuwe me ye le em tazi ne MEKTUP tutsaklar yürümek ANI niyazi y›lmaz tam iki ay sonra B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer alçakgönüllü, partili bir ozan: pablo neruda fi‹‹R metin demirtafl enver gökçe ve pablo neruda AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM
50 53 54 57 58
62
MAKALE ümit ilter faizci haramiler DENEME sevgi gürses sarp kayadan geçen yola merhaba! T‹YATRO gülnaz b›çakç› kafes ÖYKÜ umut sezer bulant› ÖYKÜ korhan kara hayal h›rs›z› ‹ZLEN‹M tav›r ölüm kamp›na bir gezi fi‹‹R hasan hüseyin soluk solu¤a MAKALE mehmet esato¤lu yönetmen beklan algan geldi geçti fi‹‹R metin demirtafl böyledir bu ifller ‹ZLEN‹M tav›r yeni insan, yeni bir dünya yaratma mücadelesinde 30 y›l›n coflkusuyla... HABERLER
makale makale
referandumla ortaya ç›kan ayd›n tavr› ergün kavakl›
“Kilim gibi dokumada mutsuzlu¤u Gidip gelen kara kufllar havada Saflar tutulmufl top sesleri gerilerden Taban›nda depremi kara güllelerin Duymuyor musun...?” R›fat Ilgaz
Kavram olarak ayd›n olman›n, bu kavrama gerçeklik kazand›ran-cisimlefltiren ayd›n tipinin ve ayd›n gerçe¤inin yeniden izaha muhtaç oldu¤u bir süreçten geçiyoruz. Süreci ana hatlar›yla özetlemek gerekirse; 12 Eylül faflist darbesi ve darbe sonras› halka “zorla onaylatt›r›lan” cunta anayasas›n›n AKP eliyle yeniden egemen s›n›flar lehine reforme edilerek halka demokrasi flovlar› eflli¤inde kabul ettirilme sürecine tan›kl›k ettik. Referandumun kampanya süreci, siyasal planda 12 Eylül faflist darbesinin halk kitlelerinde yaratt›¤› ma¤duriyeti ve öfkeyi, AKP’nin tam da zihniyetine ve varolufl flart›na yak›flacak flekilde faflist propagandan›n bilinen en klasik yöntemleriyle istismar etti¤ini belirtmek gerekir. ‹ktidar olanaklar›n›, yay›n tekelini elinde bulundurman›n verdi¤i pervas›zl›kla çok kaba bir istismar ve aldatmaca kampanyas› yürüttü iktidar. Faflist anayasan›n özüne ve ruhuna dokunmayan bu k›smi de¤ifliklikler halka büyük bir yalan kampanyas› eflli¤inde sunuldu ve bunda da büyük ölçüde baflar›l› oldu egemen s›n›flar. Bu baflar›n›n sac ayaklar› yalan, istismar ve suistimalse; aktörleri de ayd›nlar olmufltur. Bizi bu ya-
z›y› yazmaya iten sebep de ayd›nlar›n, bu yalan ve istismar kampanyas›na görüflleriyle, aç›klamalar›yla, bilinçli ya da bilinçsiz ortak olmalar›d›r. “Yetmez ama evet”, “Eksik ama evet”, “AKP ye hay›r, referanduma evet” ya da “askeri vesayetin karfl›s›nda sivil bir anayasaya evet”, “12 Eylül’den çok çektik”, “Çok ac›lar yaflad›k, art›k yeniliklere kay›ts›z kalamay›z”, “12 Eylül gidiyor, yeni bir anayasa geliyor” gibi AKP’nin “flov” anayasas›ndan adeta bilinçsiz, cahil b›rak›lm›fl kesimler gibi hayranl›kla bahsedenlere, R›fat Ilgaz’›n dizeleri ders vermeye devam ediyor... “(...) Kald›r bafl›n› kan uykulardan Böyle yürek böyle atardamar Atmaz olsun Ses ol ›fl›k ol yumruk ol Karayeller bafl›na indirmeden çat›n› Sel sular› bast›¤›n topra¤› dönüm dönüm Al›p götürmeden büyük denizlere Çabuk ol (...)”
Peki; “hay›r” diyenler, “evet” diyenlerden çok mu farkl›yd›? Nitelik olarak farkl›l›klar tafl›yabilirler ancak, gerçekte ayn› oyunun, ayn› politikan›n bir parças› olmufllard›r. Yani yukar›da, baflta bahsetti¤imiz bu referandum aldatmacas›n›n, oyununun kitleler nezdinde meflru k›l›nmas›nda, gündemin haftalar boyunca yalanlarla, aldatmacalarla iflgal edilerek kitlelerin bu konuyla u¤raflmas›nda, kafa kar›fl›kl›¤› yaflamas›nda ön ayak olmufllard›r. Faflizm; bundan bir süre önceki aç›l›m tart›flmalar› sürecindeki gibi, yine ülkemiz sanatç›lar›n› kullanarak, onlar›n da beyinlerini teslim alarak kendi propagandas›n› yapma/yapt›rma f›rsat›n› bulmufltur. Bunlar› yaparken de yine sol de¤erleri kullanm›flt›r, üstelik kendine solcuyum diyen birçok “ayd›n›n”, partinin, kurumun “alk›fllar›”, “hayran bak›fllar›” eflli¤inde. Ayd›nlar›n, ayd›n olman›n toplum içindeki rolü her zaman tart›flma konusu olmufltur. Özellikle toplumu derinden etkileyen bunal›m dönemlerinde bu bir kat daha önem kazanm›flt›r. Referandum süreci böyle yo¤un ve bunal›ml› bir dönem olmasa da, bugünkü halk gerçe¤i içerisin-
EK‹M 2010 | TAVIR | 3
de, halk›n gerçekleri, do¤rular› görmeye ihtiyaç duydu¤u bir dönemdir. Ülkemizin hali haz›rdaki ayd›nlar› için de bir s›nav olmufltur. Halklar›n bin y›llara varan yaflam tecrübesi, zulüm karfl›s›nda sergiledikleri tav›rlar, onlar›n kavramlar›, s›fatlar›, durumlar› de¤erlendirirken önüne flaflmaz ölçüler ve ilkeler koyan zengin bir deneyime sahip olmas›n› sa¤lam›flt›r. Ayd›nlar, s›n›fl› toplumlar tarihinin her döneminde ve tarihin o kesitinde yükselen s›n›f›n, ilerici s›n›f›n sözcüleri olarak ilerici taleplere sahip ç›km›fllard›r. Bu durufllar›yla her dönem egemenlerin yok edilmesi ve etkisizlefltirilmesini istedi¤i boy hedefleri olmufllard›r. y›lmaz odabafl›
Bugün; s›n›flar gerçe¤i ayd›n›n s›n›fsal konumu ve fonksiyonu orta yerde durur-
oral çal›fllar
30 y›ld›r zulümle, bask›yla yönetilen ülkemize yap›lan k›smi anayasa de¤iflikli¤iyle sanki demokrasi gelecek, yoksulluk ortadan kalkacak, zulüm son bulacakm›fl gibi referandumun propagandas› yap›lamaz. ‹ktidar›n›n 8. y›l›nda ülkeyi 12 Eylül kurumlar› ve politikalar›yla yöneten AKP de¤ilmifl gibi, AKP’den 12 Eylül’ün hesab›n› soraca¤› beklentisine girilemez.
ken, çok az say›da devrimci, ilerici ayd›n d›fl›nda, ülkemiz ayd›nlar› herhangi bir s›n›fa yak›nl›k duymad›klar›n›, kendi dilleriyle ifade edelim; “toplumun her kesimine eflit mesafede durduklar›n›” b›k›p usanmadan tekrarlayarak kendilerini egemen s›n›flara kan›tlamaya çal›flm›fllard›r. Referandum süreci de böyle geliflmifltir. Bu durum ne yaz›k ki, Naz›m Hikmet’lerin, Y›lmaz Güney’lerin, Ruhi Su’lar›n, R›fat Ilgaz’lar›n yurdunda yaflanm›flt›r.
sezen aksu
4 | TAVIR |EK‹M 2010
30 y›ld›r zulümle, bask›yla yönetilen ülkemize yap›lan k›smi anayasa de¤iflikli¤iyle sanki demokrasi gelecek, yoksulluk ortadan kalkacak, zulüm son bulacakm›fl gibi referandumun propagandas› yap›lamaz. ‹ktidar›n›n 8. y›l›nda ülkeyi 12 Eylül kurumlar› ve politikalar›yla yöneten AKP de¤ilmifl gibi, AKP’den 12 Eylül’ün hesa-
b›n› soraca¤› beklentisine girilemez. Yüzünü Avrupa’ya dönmüfl ithal edilecek bir demokrasiyle yan›p tutuflan, halk›n mücadelesine yabanc›, “terörizm” yaygaras›n›n sözcüsü, fliddet karfl›t› ayd›nlar›m›z iyi bir s›nav vermemifllerdir. Yaflad›¤› ac›lar› yeni kuflaklar›n yaflamas›n› istemeyen Y›lmaz Odabafl›; 12 Eylül’den çok fleyler çekti¤ini uzun uzun anlat›yor televizyonlarda, gazetelerde, sitesinde... Ve sonra, “Tek bir madde bile de¤iflse bu önemlidir, bin kez gelse evet derim” diyor. Peki gerçekten maddeler de¤ifliyor muydu, yoksa aldatmacalarla, halk›n, ezilen kesimlerin hakk›n›n daha fazla gasp edilmesinin önünü büyük bir kurnazl›kla aç›yor muydu? Yoksa tekellere ve burjuvaziye, bir de kendi politikalar›na kolayl›klar sa¤layan maddeler de¤il miydi birço¤u ayn› zamanda?
Sonra Roni Marguliez’den al›nt› yap›yor sözlerinin aras›nda Odabafl›: “En az›ndan halk›n, askerin yapt›¤› bir anayasay› kendi tercihiyle de¤ifltiriyor olmas› çok önemli bir fleydir. Benim için anayasan›n de¤iflecek olan maddelerini uzun uzun tartm›fl olmak önemli de¤il. Bir madde olsun, yar›m madde olsun, de¤ifltiren her ad›m› ben desteklerim. Kald› ki de¤ifltirilen maddelerin hiçbir tanesi mevcut halinden daha kötü bir fley getirmiyor.” Bu düflünceleri okudu¤unuzda kendi içinde gayet güçlü bir mant›¤› olan cümleler. Böyle bir anlat›m sistemi içerisinde sonucun da böyle olmas› gayet mant›kl›. Fakat gerçekler böyle mi? Burada yazar›, ne halk düflman› olarak görüyoruz, ne de niyetini sorguluyoruz. Yazar›m›z bak›fl olarak AKP propagandas›ndan etkilenmifltir. Bu, “de¤ifliklik” tafl›yan maddeleri onaylad›¤› ve gerçekten de¤iflti¤ine inand›¤›, “uzun uzun tartm›fl olmak benim için önemli de¤il, kald› ki de¤ifltirilen maddelerin hiçbir tanesi mevcut halinden daha kötü bir fley getirmiyor” cümlelerinden ortaya ç›k›yor. Referandum aldatmacas›ndan, böyle bir gerçeklikten uzak düflünüyor. AKP iktidar› bir yandan bütün anti demokratikli¤iyle, uygulad›¤› hak gasplar›yla, katliamlar›yla, ekonomik, politik, sosyal bask›lar›yla ortadayken, bu madde de¤iflikli¤i aldatmacas›n› fark etmiyor. Yani neredeyse, nas›l de¤iflirse de¤iflsin (tabi aldatmacalarla) yeter ki de¤iflsin noktas›nda tak›l›p kal›nm›flt›r. Birçok “yetmez ama evet”çinin mant›¤› böyle çal›flm›flt›r.
türlü mahalle bask›lar›na ald›rmadan, her fleyini ortaya koyan sanat camias› içerisindeki tüm temsilcilere huzurlar›n›zda ayr›ca flükranlar›m› sunuyorum.” Yine “hay›r”c› ayd›nlar; AKP karfl›tl›¤› etraf›nda birlefltiler. Ayn› maddeleri CHP getirseydi muhtemel ki evet diyeceklerdi. Yani bugün evet demek de, hay›r demek de yine bu aldatmacay› meflrulaflt›rmaktan öteye gitmiyor. Kald› ki, hay›r diyenler de bir flekilde 12 Eylül anayasas›n› kabul etmifl duruma sokuluyor. ‹flte ülkemiz ayd›n› da, içine itildi¤imiz bu durumda saplan›p kalm›fl, yönünü tespit edememifl, dolay›s›yla halk karfl›s›nda da ayd›n, ilerici olma misyonunu tafl›yamam›flt›r. ‹ktidar güzel bir demagoji malzemesi olarak kul-
lanm›flt›r bu durumu; ki tek tek görüfllerini evet olarak aç›klayan ayd›nlardan izin isteyerek onlar›n evetlerini topluma “bak›n adeta ayd›nlar benden yana” mesaj›n› vermifltir. R›fat Ilgaz’la bafllad›k, onunla devam ettik, onunla bitirelim: (...) Yollar kesilmifl alanlar sar›lm›fl Tel örgüler çevirmifl yöreni F›r›l f›r›l al›c› kufllar tepende Benden geçti mi demek istiyorsun Aç iki kolunu iki yan›na Korkuluk ol J
Sezen Aksu, “Her fley gelece¤imizin daha iyi olmas› için...” diyor. Muhsin K›z›lkaya; “12 Eylül anayas›n›n tek bir virgülünün bile de¤iflmesini, bir sosyalist, bir demokrat olarak olumlu görüyorum. Bunu CHP de, MHP de getirseydi yine evet derdim.” diyor. Orhan Pamuk, “12 Eylül’le hesaplaflman›n yolunu açan bir kap›d›r.” diyor. Oral Çal›fllar, yine benzer bir mant›kla yaklafl›yor meseleye. Bütün bu düflüncelerin alt›nda ayn› fley yat›yor. Egemen, sömürücü güçlerin, getirdi¤i sahte demokrasiden medet umuluyor. Tabi böyle bir propagandaya katk› sa¤lad›klar› için de, Tayyip Erdo¤an’dan flükran mesajlar› al›yorlar. Erdo¤an, referandum sonras› flöyle demiflti: “Bu süreç içerisinde her
EK‹M 2010 | TAVIR | 5
izlenim izlenim
~
daragac› ile söylefli filiz tanya “Ve cellat uyand› yata¤›nda bir gece ‘Tanr›m’ dedi, ‘bu ne zor bilmece’ Öldükçe ço¤al›yor adamlar Ben tükenmekteyim öldürdükçe” Ataol Behramo¤lu
Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in, Erdal Eren’in, Necdet Adal›’n›n... toplam 20 devrimcinin as›ld›¤› dara¤ac› bulundu. Ankara Ulucanlar Hapishanesi’nde. Dara¤ac›, hapishanenin deposunda duruyordu. Sessiz. Dara¤ac›, utanç müzesinde sergilenmek üzere istendi ama yöneticiler vermediler. Dara¤ac› bir depoda tutsak! Onu koyduklar› eski püskü deponun k›r›k kap›s›n›n kenar›ndan soru dolu gözlerle bak›yorum. Anl›yor neyi sordu¤umu. Dara¤ac›ndan f›s›lt›lar yay›lmaya bafll›yor: “Bakma bana öyle. Ben hep böyle miydim san›yorsun? Ben kocaman bir ormanda yaflard›m. Tüm a¤açlar ve hayvanlar›n birlikte yaflad›¤› kocaman bir ormand›. Ben de kay›nlar›n kestanelerin kavaklar›n aras›nda yaflayan bir gürgen a¤ac›yd›m. Bir gün ormana eli baltal›, testereli birileri geldi. Daha önce de görmüfllü¤üm vard›. Aram›zdan birilerini keser götürürlerdi. Her seferinde acaba s›ra hangimizde derdik. Korku ile bakarken, bir gün benim üzerime do¤ru geldiler. ‘Benim gövdemin sa¤lam oldu¤una bakmay›n, e¤ri bü¤rüdür her yan›m, hiçbir iflinize yaramam’ diye y›rt›nd›m. Ama sesimi duymuyorlard›. Bir baltaya verdim boynumu, bir testereye dallar›m›. Hem de saplar› benim gibi a¤aç olan.
Uzak bir yere götürdüler, üçe ay›rd›lar gövdemi. Paramparça olmama ra¤men bana hala a¤aç diyorlard›. Ama dara¤ac›! Dört taraf› kal›n duvarlarla çevrili küçük bir avluya koydular beni. Art›k yeflil yapraklar›, dallar› olan bir a¤aç de¤ildim. Kufllar bile dönüp bakm›yordu. Ne su istiyordum, ne günefl çünkü can alacak bir dara¤ac›yd›m ben. Avlumda kavak ve leylak a¤açlar› var; su isteyen, günefl isteyen. Onlar›n yeflil dallar› var. Kufllar›n gelip kondu¤u. Kökleri var topra¤a tutunduklar› ama ben topraks›z ve köksüz bir biçimde kal›n duvarlar aras›nda yaflamaya mahkum bir dara¤ac›yd›m. ‹flin bafl›nda dara¤ac› ne ifle yarar bilmiyordum. Sa¤a sola sormaya kalkt›m. Kavak susuyor, leylak ise yüz çeviriyordu benden. Durdu¤um yerden uzun bir koridor görünüyor. Koridora aç›lan bir sürü kap› var. ‹çeriden de¤iflik sesler geliyordu. Konuflmalar, ba¤›r›fllar, 盤l›klar... Özellikle 盤l›klar yükseldikçe irkiliyorum. Art›k ormanda bir a¤aç de¤ildim. Boynumu vermifltim bir cellada. Art›k bana ne yapabilirlerdi ki? Koridorda ise sesler devaml› sürüyordu. Bu seslerde gaddarl›k vard›, ac› vard›, vahflet vard›, isyan vard›. Bir may›s gecesiydi, gökyüzü p›r›l p›r›l ve ç›plak. fiimdi köklerim toprakta olsayd› yapraklar›m ay›n ve y›ld›zlar›n ›fl›¤›yla parlard› bu gecenin gö¤ünde. Gece yar›s› koridorda hareketlilik bafllad›. Bir sürü insan gelip gitmeye bafllad›. Avluya do¤ru yaklaflt›lar. Bir masa tafl›yorlard›. Hem de benim gibi a¤açtan. Masaya bak›p saf saf, ‘Bana bir arkadafl geldi’ dedim. Masay› uzun üç aya¤›m›n tam ortas›na koydular. Di¤er bir adam›n elinde ya¤l› urgan vard›. Urgana ilmek at›yorlard›. Biri ötekine dedi ki, ‘As›lacak olan iri ve güçlü bir adam; ip kopar falan, çift ilmek at’... Anlamam›flt›m ne demek istediklerini. ‹pi takt›lar boynuma, afla¤› do¤ru sark›yordu. Masan›n üzerine bir tabure koydular, o da benim gibi üç ayak. Koridorun kap›lar›ndan biri aç›l›p biri kapan›yor. Bir odadan öteki odaya geçip duruyorlar. Yere sürtünen zincir sesleri duyuluyor. Koridorda kendi kendine dualar m›r›ldanan karalar giymifl bir adam. Sonradan ö¤rendim ad›na imam diyorlar. Öylece kendi dünyas›na kapanm›fl duruyor. Herkes hareketli, bir tek o durgun. Köklerini y›llar y›l› o avluya salm›fl olan kavak, ‘Biri ölecek bu gece gün do¤madan’ dedi. Ard›ndan koridorda karart›lar görün-
dü. Avluya bir sürü insan dolufltu. Ifl›¤›n içinden aya¤› postall› ve zincirli, üzerinde bembeyaz uzun bir bez olan uzun, yap›l› birisi geldi; ad›n› okudular. Ad› Deniz, soyad› Gezmifl. Etraf›nda bir sürü insan var. Kimi tafl suratl›, kimi ac›dan yüzü kül gibi. Öyle duruyorlar gecenin ve karanl›¤›n ortas›nda. Ne olaca¤›n› anlamaya çal›fl›yorum, kava¤a bak›yorum, leylak a¤açlar›na ve duvar›n çatla¤›na sinmifl güvercine… Hepsi avluya bak›yorlar. Hepsi sanki biliyor ne olaca¤›n›. Bir ben habersiz. Gelip önümde durdu Deniz Gezmifl. Elleri arkadan ba¤l›. Masan›n üzerine ç›kacak belli ama üzerine giydi¤i ayaklar›na kadar inen beyaz uzun bez hareketini k›s›tl›yor. Gardiyan yard›m etti ç›kmas›na. Masan›n üzerinde duran tabureye ç›kt›. Çevresindekiler kimi öfkeyle, kimi ac›yla, kimi gururla ona bak›yor. O ise her fleyin d›fl›nda adeta. Taburenin üzerindeki bu adam kim? Herkesin gözü neden onun üzerinde? Herkes bu kadar telafll›yken o neden böyle sakin? Sorular›m yan›t bulamadan öyle ortada kal›yor. Boynumdaki as›l› ya¤l› urgana bafl›n› geçirmek istiyor ama kendi geçiremiyor. Elleri arkadan ba¤l›. Gardiyan çift at›lm›fl ilmi¤i biraz gevfletiyor, boynuna tak›yor. O vakur, o cesur adam birden gök gürlemesini and›ran sesiyle, ‘Yaflas›n Tam Ba¤›ms›z Türkiye! Yaflas›n Marksizm-Leninizmin Yüce ‹deolojisi! Yaflas›n Türk ve Kürt Halklar›n›n Ba¤›ms›zl›k Mücadelesi! Kahrolsun Emperyalizm!’ diye hayk›r›rken karanl›ktan biri, ‘Çek tabureyi çek!’ diye ba¤›r›yor. Tabureyi kendisi tekmelemek istiyor ama tabure bir türlü devrilmiyor. Ben, ‘Ah köklerim olsa topra¤a tutunur gibi tutunsam sana ey masa, tut beni’ diye inlerken, arkadan cellad›n biri vuruyor tabureye. Önce taburenin 盤l›¤›n› duydum, sonra ya¤l› urgan›n. ‹kisinin de 盤l›klar› y›rt›yor ortal›¤›. Kendi boynumun vuruluflu geldi birden akl›ma. Baltaya, ‘Sen beni kesemezsin ama ne edeyim sap›n benden’ dedi¤im geldi akl›ma. Kendi soyundan birine k›yan›n yaln›zca baltan›n sap› oldu¤unu san›rd›m. O gece ö¤rendim ki insan› da yok eden cellat kendi hamurundanm›fl. ‹pin ucunda as›l› gencin ayaklar›n›n ucu masaya de¤iyordu. Masa inim inim inliyor: ‘Nedir benim bu kaderim, bir a¤aç olsayd›m dallar›m› gö¤e uzat›r gibi uzansayd›m sana ey Deniz’
EK‹M 2010 | TAVIR | 7
ba¤›r›p ça¤›r›yor. Kimi gözleri yafll› onun son sözlerini ka¤›da geçiriyor. ‹fl o kadar uzad› ki tam o s›rada buna dayanamayan avlunun güvercinleri kanat ç›rparak oradan uzaklaflt›. Karanl›ktan kimileri korkuyla bakt›lar bu kanat seslerine. Bu kanat ç›rp›fl› avludakilerin baz›lar›nda büyük bir korku yaratt›. Dünyaya hükmedercesine ba¤›r›yorlar, ça¤›r›yor. Capacanl› bir insan› öldürüyorlar. Ancak bir kanat sesi yetiyor korkudan titremelerine. On dakika sonra beyaz önlüklü birileri gelip Deniz’in nabz›n› yokluyor. ‘Hala yafl›yor’ diyorlar. Cellatlar s›k›nt›l›. ‹pe çift ilmek att›klar›n› söylüyorlar. Birileri öfkeleniyor buna. Bunun iflkence oldu¤unu söylüyorlar. Beyaz önlüklülerden biri, ‘Üzülmeyin sandalye çekilip düflme meydana gelince boyun k›r›l›r, beyinle ba¤lant› kesilir ve art›k ac› duymaz’ diyor. Herkes bofl gözlerle dinliyor bu aç›klamay›. Ben dallar›ma as›lm›fl Deniz’i duydum, ac› duymad›, korkmad›. Ben ondan daha çok korktum, daha çok ac› duydum. Onu asanlar›n korkusu ise o kadar büyüktü ki dara¤ac›nda bile onu kelepçeli tutuyorlard›. Deniz uzun bir süre ipte kald›. Onun can›n› almak kolay olmad› ama onu asanlar ömürlerinden ömür yitirdiler onun ölmesini beklerken.
derken, kalpleri korkudan d›flar› f›rlayanlar masay› da çekmeye çal›flt›lar. Masa ayak diredi ama kökleri yoktu tutunacak. Ya¤l› urgan›n ucunda a¤›r a¤›r sallan›yordu genç adam. Urgan boynunu incitmemek için ç›rp›n›yor ama çift ilmek at›lm›fl bir kere, elinden bir fley gelmiyordu. Sadece bafl› ve postallar› görünüyor. Göz kapaklar› iniyor yavafl yavafl. Sonra alt duda¤› sark›yor. Gövdesi silkinmeye bafll›yor. Urgan 盤l›klar at›yor. Urgan› da, as›lan genç adam› da tafl›yan ben, hiçbir fley yapam›yorum. Ne zor bir geceydi. Topra¤›mdan sökülürken bir kere öldüm derken bafl›ma bu da m› gelecekti? Balta, testere sap› olmad›m, kendi türümün cellad› olmad›m diye sevinirken, insana m› cellat olacakt›m? Kavak a¤ac›na bak›yorum, leylaklara bak›yorum hiçbiri ses vermiyor. Bir fley söyleyin durdurun flunu diye sesleniyorum, daha ölmedi duyuyorum kalbinin at›fl›n› diye y›rt›n›yorum. Ama nafile. Deniz’in gö¤süne beyaz bir karton ast›lar. Üzerinde bir fleyler yaz›yor. Küçük avlu türlü çeflitli giysiler giyinmifl insanlarla dolu. Hepsi ayr› bir fleyler yap›yor. Kimi yaz›yor. Kimi nefretle etrafa
8 | TAVIR | EK‹M 2010
Denizin boynundaki ilme¤i kestiler, ard›ndan kesik ilmekle al›p götürdüler, üzerimden bir yük kalkt› m›, kalkmad› elbet. O an dünyan›n en a¤›r yükünü tafl›d›¤›m› san›yordum. Bilmiyordum ki eziyetim daha yeni bafll›yordu. Kavak a¤ac› ve leylak konuflmuyordu benimle. Kava¤›n dallar›na tünemifl güvercinler de. Güvercinlere seslendim, ‘Benim suçum nedir bunda, kanatlar›m yok ki sizin gibi uçup gideyim, nereden bilirdim bir dara¤ac› olaca¤›m›?’ Birden bir ses, sanki Deniz’in sesi geldi kula¤›ma; ‘Suç senin de¤il elbet, seni buraya dara¤ac› yapanda.’ Bu beni rahatlatt› m›, rahatlatmad› m› o an çözemedim. Ben bu hesaplaflmay› yaflarken bir gardiyan geldi masay› yerine itti, tabureyi de masan›n üstüne… Ortal›¤› topluyorlar sand›m ama bakt›m koridorda yine bir hareket var. Birisini daha getiriyorlard›. Demek dedim kendi kendime, dolmam›fl daha çilem. Bu baflka bir gençti. Az önce as›lan Deniz’in can yoldafl› Yusuf’tu. Kendini toparlamaya çal›fl›yordu. Çünkü bir pencereden arkadafl›n›n as›l›fl›n› seyrettirmifllerdi ona. ‹flte o an insano¤lunun ac›mas›zl›¤› karfl›s›nda dehflete kap›ld›m.
Ben içimde dehfleti yaflarken Yusuf birden taburenin üstünde boynunda ya¤l› urganla hayk›rmaya bafllad›: ‘Ben ülkemin ba¤›ms›zl›¤› ve halk›m›n mutlulu¤u için flerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar flerefsizli¤inizle her gün öleceksiniz. Biz halk›m›z›n hizmetindeyiz. Sizler Amerikan›n hizmetindesiniz. Yaflas›n Devrimciler, kahrolsun faflizm!’ Yusuf hayk›r›rken tafl kesip onu dinledi orada olan herkes. Üstlerine al›nd›lar m› bilemiyorum ama bu sözler bana söyleniyormufl gibi ar duydum. Evet o flerefiyle bir defa ölecekti, bense her gün… ‹nfaz savc›s›, Deniz’de oldu¤u gibi, ‘Çek tabureyi çek’ diye ba¤›r›yor, cellada iflaret ediyordu. Yusuf tabureyi tekmelemek isterken, cellat tabureyi h›zla çekti. Bu sefer masa da tabureyi tutmak istedi ama baflaramad›. Hepi topu hepimiz birer odun parças›yd›k nihayetinde. ‹flte o zaman anlad›m baltay›, o zaman affettim. Katillerin elin-
de oyuncak olmak kolay de¤ilmifl. Hele bizim gibi eli kolu ba¤l›, kökü dal› kesilmifl bir odunsan. Art›k bitti derken masan›n tekrar yerine konulup, üzerine taburenin konulmas›yla isyan›m bafllad›... Kulaklar›mda bir fliiri ça¤r›flt›ran sözler yank›lan›yor. Tanr›m bu ne zor bir gece, öldürdükçe ço¤al›yorlar, bense tükenmekteyim öldürdükçe. Gece h›zla ilerliyordu. Sabah olmak üzereydi. Kavak ve leyla¤›n yapraklar› ac›dan solmufltu adeta. Güvercinler ise art›k yoktu. Kanatlar›m olsa ben de bir an bile durmaz uçar giderdim bu avludan. Uzaktan yeni birini daha getirdiklerini gördüm. Bunun ad›ysa Hüseyin’di. Masan›n üzerine ç›kt›¤›nda bir an duraklad›. Tabureye ç›k diye ba¤›rd› biri. Hüseyin, ‘Sab›rl› ol, ç›kaca¤›m’ dedi. Tabureye ç›kmadan masan›n üzerinde yüksek sesle
EK‹M 2010 | TAVIR | 9
son sözlerini söyledi: ‘Ben flahsi hiçbir ç›kar gözetmeden halk›m›n mutlulu¤u ve ba¤›ms›zl›¤› için savaflt›m. Bu bayra¤› bu ana kadar flerefle tafl›d›m. Bundan sonra bu bayra¤› Türk halk›na emanet ediyorum. Yaflas›n ‹flçiler, Köylüler ve Yaflas›n Devrimciler! Kahrolsun Faflizm!’ Sözlerini bitirdikten sonra tabureye ç›kt›, ilmi¤i boynuna takt›lar. Tabureye bir tekme att›. Tabure art›k son direncinde, düflmüyor. Olmayan kökleriyle masaya tutunuyor, masa da adeta ona yap›flm›fl. Hüseyin tabureye bir tekme daha vurdu; taburenin Hüseyin’in tekmesine direnci yoktur art›k, savruluyor bir tarafa. Dayanma gücüm kalmad›. Bu son olsun diye y›rt›n›yorum. Duyan yok. Hayk›r›fl›m› duyan kavak a¤ac› ac›yarak bakt› yüzüme. ‘Ben y›llar y›l› buran›n a¤ac› isem, herkesten çok ben kök salm›flsam buraya, bilirim yetmez bu ac›lar, bu insano¤luna yetmez’ dedi. O zaman anlad›m iflte. Benim cehennem azab›m yeni bafll›yordu. Y›llar nas›l geçti hat›rlam›yorum. Hapishane sürekli doldu boflald›. Sesler, 盤l›klar hiç bitmedi. Gerçi o ara ben hep depoda kapal› kald›m. As›lan olmad›. Bu böyle geçip gidecek san›rken bir gün yeniden bafllad› adam asma oyunu! Ülkede askeri darbe olmufltu. Ülkede binlerce kifli için idam isteniyordu. Elli iki kifliyi idam ettiler. O dönemde benim de kollar›mda 17 genç öldü. Kimi adli suçluydu, kimi de siyasi tutsak... Hepsinin her an› hala zihnimdedir. Kimi idam edilirken a¤lad›, kimi hayk›rd›. Kiminin bacaklar› titredi. Kimi meydan okudu onu yok edenlere.
* “Biz baflkalar›n›n ac›lar›na bakabildi¤imiz kadar var›z. O yüzden devrimciyiz. Bir dara¤ac›n›n ac›s›na da bakmak bize düflüyor yine. Bu dara¤ac›nda 12 Eylül 1980 günlerinde on yedi genç, 12 Mart 1971 darbesi günlerinde ise 3 genç idam edilmifl...
‹çlerinden biri vard› ki, en büyük yarad›r içimde. Henüz 18’ inde bile de¤ildi. Ben bilirim o yafltakiler daha çocukturlar. Ama o çocuk, yüre¤iyle, düflleriyle eflit ve özgür bir dünyay› kurmaya karar vermiflti.
dar Soyergin, Erdal Eren, Veysel Güney, Ahmet Saner, Kadir Tando¤an, Mustafa Özenç, ‹brahim Ethem Coflkun, Seyit Konuk, Necati Vardar, Ali Aktafl, Ramazan Yukar›göz, Ömer Yazgan, Mehmet Kambur, Erdo¤an Yazgan, ‹lyas Has, H›d›r Aslan onlar›n yüre¤imize kaz›d›¤›m›z adlar›...
Ad› Erdal’d›. Havalar›n k›fla vurdu¤u bir gecede as›ld›. Avukatlar›na, gülümseyerek göz k›rpt› ve dimdik geldi ölüme.
Hepsinin ayn› dara¤ac›nda as›lmaktan baflka bir ortak yanlar› daha var. Hepsi birbirlerinden ayr› zamanlarda, ayn› fleyleri düflleyerek ölüme gitmifllerdir.
O çocu¤u görünce eski ac›lar geldi birden akl›ma. Bafllad›m yeniden y›rt›nmaya. ‘Gelme çocuk, gelme. Çok yi¤it ç›kt› bu sehpaya ama sen çok gençsin. Olmaz çocuk gelme, kaç!’ dedim. Duymad›. Ben bir cans›z bir a¤aç parças›yd›m. Nas›l duysun beni?
Gidenlerin gözlerinde, yüreklerinde en ufak bir korku olsayd› bugün burjuvazi tüm kanallar›nda bunu gözümüze soka soka gösterirdi.
‘Kavak sen canl›s›n, leylak, güvercinler bir fley yap›n, bu daha çocuk...’ diye yeniden hayk›rd›m. Güvercinler uçup kaçt›, kava¤›n yapraklar› ac›yla h›fl›rt›lar ç›kartt› ama nafile.
En küçükleri Erdal 17 yafl›ndayd› ve bir dünyay› omuzlayacak kadar cesaret örne¤i göstermifltir. ‹dam sehpas›n› tekmelerken sözcükler hayk›rd›. O sözcükler havada as›l› kalmad› elbet. Hepsinin tan›klar› vard›, avukatlar›, kavak a¤ac›, güvercinler, gökyüzü ve dara¤ac›.
Erdal Eren sehpaya ç›kt›¤›nda avludaki sessizlik derinleflti. Hepimiz ne yapacak diye bekledik, kaçs›n kurtulsun diye bekledik. Ama geri dönüfl yoktu. ‹p boynuna geçirildi. Ya¤l› urgan a¤l›yordu, ilmik ilmik kopmak istiyordu. Birden Erdal Eren’in bu sessizli¤i y›rtan korkusuz ve pürüzsüz sesi duyuldu; ‘Kahrolsun Faflizm!’ diye hayk›ran sesi. Sehpay› çektiler. Tüm liflerimin koptu¤unu duydum. Gencecik bir fidan sallan›yordu ba¤r›mda.”... Ulucanlar Hapishanesi’nin deposunun penceresinden bak›yorum. Karfl›mda bin defa ölmüfl bir zavall› bir a¤aç eskisi var. Tutsak bir eski a¤aç. Ona sordum: “Erdal seni affetti mi?” “Affetti ya, affetmez mi insan? O tepeden t›rna¤a bir insan, affetti tabi ama ben affettim mi kendimi, etmedim. Vicdan azab›m dindi mi, dinmedi. Dediler ki bir gün ‘‹dam cezas› kalkt›. Senin de iflin bitti dara¤ac›.’ Ve bu depoya att›lar cezam› çekeyim diye. ‹damlar›n sorumlusu benim ya, bu cezay› çekmek de bana düfltü. Benimle birlikte kavak a¤ac› ve leylak da çok çekti. Nefes ald›klar› havadan utand›lar. Ama benim kadar utanmam›flt›r onlar. Benimki bir baflka. Çünkü ben bir dara¤ac›yd›m. Görüyorsunuz hala tutsa¤›m bu hapishane deposunda. Ölenler bir kere öldüler, flerefleriyle öldüler, bense her gün ölmekteyim bu depoda.” * “Biz baflkalar›n›n ac›lar›na bakabildi¤imiz kadar var›z. O yüzden devrimciyiz. Bir dara¤ac›n›n ac›s›na da bakmak bize düflüyor yine. Bu dara¤ac›nda 12 Eylül 1980 günlerinde on yedi genç, 12 Mart 1971 darbesi günlerinde ise 3 genç idam edilmifl...
Onlar›n idam sehpas›nda söyledi¤i son sözler onlar›n vasiyetleridir. Ve onlar›n yoldafllar›, devrimciler bu vasiyeti yerine getirmek durumundad›rlar. Ölüm soyut bir fleydir, yüzlerce devrimci cezaevlerinde katledildi diyoruz. Gidenlerin her biri bir bafl›na ordu gibiydi hem bilgin, hem irade, hem kararl›l›k.. sanki her biri tek tek toplanm›flt› üzerlerinde. Onlar katillerini sevindirmedi, biz katilleri sevindirmedik. Onlar piflman olup, af dilemedi ve bafllar›n› e¤medi, bu yüzden kimseyi sevindirmedik. A¤lam›fl olsayd›k, ba¤›fllanmay› dileseydik sevinirlerdi. Onlar›n bu tutumlar› gelece¤i kurmufltur. Bir gün dara¤açlar›na ihtiyaç duymad›¤›m›z bir dünya kuraca¤›z. O zaman tüm a¤açlar özgür olacak. Bugün onlar da, bu iktidar› sürdürenlerin elinde oyuncakt›rlar. Ne zaman unutursak onlar›n düfllerini, ne zaman unutursak onlar›n gülüfllerini iflte o zaman ölmüfl olacaklar. ‹flte o zaman onca yol da bofluna çi¤nenmifl olacak. Bunca yolun bofla çi¤nenmedi¤ini göstermek için onlar›n gülüfllerini hat›rlayal›m. Onlar›n düfllerini gerçek k›lmak için biraz daha çaba sarf edelim. Adlar›n› unutmayal›m o zaman kazanmak için bir flans›m›z olacak.” *Mehmet Özer’le yap›lan söylefliden al›nm›flt›r.
Deniz Gezmifl, Yusuf Aslan, Hüseyin ‹nan, Necdet Adal›, Ser-
EK‹M 2010 | TAVIR | 11
makale makale
müslüman ve solcu olmak ibrahim karaca
Yeni mi eski mi bilmiyorum, ama, daha önce pek duymaya al›fl›k olmad›¤›m›z kavramlar› art›k duyaca¤›z gibi geliyor bana. Sapla saman›n kar›flmas›, Amerika’n›n yeniden keflfi, uzun y›llar önce tart›fl›lm›fl ve bitirilmifl konulara yeniden dal›nmas› gibi abukluklara da rastlayaca¤›z. Çünkü bizim bitirdi¤imiz mevzular› birileri yeni tart›fl›yor ya da duyuyor veya keflfediyor. Geçenlerde, kendisini “Müslüman Solcu” olarak tan›mlayan bir delikanl› ile ayak üstü biraz laflad›k. Delikanl›, cuma günleri namaza gidiyor (ben gitmedi¤im için, bir y›l kadar önce iflten at›lm›flt›m), gidebilir. Kendini Marksist olarak görüyor… görebilir. Zaten Marksizm hiç kimseye “ya grev çad›r›, ya cami” demiyor. Bu delikanl›ya söylediklerimden akl›mda kalanlar flöyle: Karl Marx; kapitalizmin tahlili için oturdu¤u masadan kalkt›¤›nda, kuca¤›nda KAP‹TAL adl› bir çocuk vard›. Bu çocuk, topra¤a elleriyle de¤il ayaklar›yla basmay› öneriyordu. Bir toplum projesi vard› ve gücünü göklerden de¤il toplumsal dinamiklerden al›yordu. Bütün derdi, kendine nas›l bir isim verilece¤inde de¤il, hayat›n tokat›n› her gün yüzünde hisseden çulsuz ve uyuflturulmufl kalabal›¤a tokat›n geldi¤i yönü ve sahibini iflaret etmekti. O bir projeydi. 1917 y›l›nda Lenin’le ilk tecrübesini yaflayan bir proje. Onu do¤uran fley din olmad›¤› gibi, o da dine alternatif olarak do¤mad›. O bir elma idi, din ise dikenli bir çal› (dikenli çal› bir küçümseme sözü de¤ildir. Gül de bir dikenli çal›da yeflerir). Marksizm, somutu inceler ve tahlil yapar. Bilimseldir. Dinlerin böyle bir derdi yok. Marksizm, ezilenlerin kendini daha iyi hissedecekleri bir toplum için kafa yorar; dinler ise “iyi insan olun, iyilik yap›n, iyi insan olmak iyidir” gibi karikatürize edece¤imiz laflardan öteye geçemez. ‹kisi de “iyi”den söz ediyor diye ayn› yönü göstermez. Bu bafll›¤›n alt› farkl› cümlelerle dolar. Herkesin “iyi”si kendince “iyi”dir. ‹flçilerin kan›n› içen bir patron da iflçilerine “iyi” olmalar›n› ö¤ütleyebilir. Bu nedir? “Hak aramay›n, verilenle yetinin, çocu¤unuza iki de¤il bir flifle süt götürün, grev kafirliktir, ak›ll› olun, namaz›n›z› k›l›n, hakk›n›za raz› olun” gibi laflar eder, “iyi iflçi olun” der. Ona “iyi” gelen budur. Ne yapal›m yani?
12 | TAVIR | EK‹M 2010
S›n›f kavgas› iyi ile kötü de¤il, ezen ile ezilen aras›ndaki bir kavgad›r. Din dindir, siyaset de siyaset. fiu do¤rudur ama: din, bir dönemin toplumu gelifltiren iktidar d›fl› tek siyasetidir. Hangi dönemin? Bir güç olarak belirdi¤i tarihten bafllayarak, egemen s›n›flar›n elinde bir bask› arac›na dönüflene kadar, iyi kötü kendi göbe¤ini kendi kesen, toplumu ikna ederek evirip çeviren bir siyaset. Sonras› ise, yoksul kalabal›klar için sadece bir kültür ve ruhsal ar›nma(dinginlik)d›r. Egemenler için ise hala sadece bir araç. Olay› flu veya bu din diye de¤il, “dinler” olarak kurguluyorum. Bir dindar kiflinin solcu (veya sosyalist) olup olamayaca¤› sorusu saçma bir sorudur. Bu soru, bir insan›n lahmacun yerken Franz Schubert dinleyip dinleyemeyece¤ini sormaya benziyor. Felsefi (veya kültürel) dünyas› dinsel söylemlerle biçimlenmifl bir iflçinin, kendinin ve çocuklar›n›n gelece¤ini sosyalizmin önerdi¤i bir iflçi devletinde görmesi neden mümkün olmas›n? Bu iflçinin, sosyalistlerin örgütledi¤i bir hak alma mücadelesinde yer almas› neden kötü olsun? Ama, hak alma mücadelesindeki bir militan›n dindarl›k vurgusuyla yol almas› veya bunu öne ç›karmas› anlams›zd›r. Çünkü kavga bir dini iktidara tafl›ma de¤il, bir s›n›f› zincirlerinden kurtarma kavgas›d›r. Bu s›n›f ise inanç veya kültürel aç›dan homojen olmak zorunda de¤ildir (ayr›ca mümkün de de¤ildir). Küba da¤lar›nda çarp›flan Camilo Torres, papaz olsa da olmasa da bizimdir. Al›nterinin çal›nmad›¤› bir dünya kavgas›nda kimin inanc›ndan kime ne? Kimin etnik kökünden kime ne? Kimin Çorumlu veya Boginal› olmas›ndan kime ne? Bunlar, sonu nefret söylemine varacak subjektif de¤erlendirmelerdir. Nefret söylemi ise, Marksistlerin reddetti¤i bir söylemdir. Marksist, sosyalizmi örgütleyen kadrolar aras›nda Alevi, Sünni, Musevi, dinsiz, Budist olmufl kime ne? Bu kadrolar her fleyden önce devrimin kadrolar›d›r. Peki, dinin iktidar›nda bir dinsiz veya Marksist veya eflcinsel veya feminist kendini nas›l hisseder? Ça¤›m›zda hala bir din devletinin peflinde koflulabilir mi? Koflulmal› m›? Daha güzel bir dünya için din iktidar m› olmal›? Din öyle ya da böyle hiç iktidardan indi mi ki? Bir dinin iktidar› için verilen referans nas›l bir referanst›r? Egemen s›n›f ideolojilerinin dümen suyunda ilerleyen, yeniden
çocu¤u olsun diye kar›s›n›n veya k›z›n›n taciz edilmesine göz yuman insan nas›l ve kimlerin elinde bu hale gelmifltir? Burada; H›ristiyan, Musevi veya Müslüman ay›r›m› yapmadan soral›m: ‹nsanlara inanç diye benimsetilen fley gerçekte kimin inanc›d›r? ‹nananlar›n yüzde kaç› neye inand›¤›n› bilir? Seçilen din veya tarikat gerçekte kimin seçimidir? ‹nand›¤› dine, uzun irdelemelerden sonra dahil olan kaç kifli vard›r? ‹nanç boyutundan ç›kar›l›p, insanlar› siyasal bir kal›ba dökme arac› olarak kullan›lan din nas›l bir dindir? Devletler neden özel bir dini zorunlu olarak (zorla) ö¤retir?
ernesto cardenal
üretilen ve ona hizmet eden din ile, yoksullar›n gönlündeki din asl›nda ayn› de¤ildir. Halk›n dini insanidir. Halk, bütün insani duygu ve özlemlerini dine katarak onu zenginlefltirmifltir. Dinin orijinal metinlerinde olmayan baz› motifler, halk›n inanc›n› süsler. Günümüzde halk›n dini, folklorik özellikler tafl›r. Böyle olmasayd›, yaflayamazd›. fieriatç›n›n siyasal ‹slam› ile halk›n ‹slam› aras›ndaki kan uyuflmazl›¤› bu yüzdendir. Bakmay›n siz böyle bir uyuflmazl›¤›n olmad›¤›n› söyleyenlere. Devlet imkanlar›yla siyasal ‹slamc›l›k yapanlar, “laik diktatörlük” taraf›ndan kendilerine sunulan bu imkanlar› kullanmay› gururlar›na yediremeyip “kullanm›yoruz” desinler bakal›m ne olacak? Ayn› iktidar› halk›n temiz gönlünde kendi imkanlar›yla kurabilecekler mi? Böyle bir durumda büyüyen ‹slam kimin ‹slam› olacak? Halk›n yaflamakta oldu¤u folklorik ö¤elerle zenginleflmifl ‹slam m›, yoksa fleriatç›n›n ortodoks ‹slam› m›? Buraya kadar yazd›klar›m› okuyanlar, flöyle bir soruyla karfl›ma ç›kabilirler: “Buraya kadar yaz›p söylediklerin kula¤a hofl geliyor, ama, fleyhinin bokunda bile keramet arayan bir tarikat müridine sen ne anlatacaks›n? ‹nanc›nda folklor olsa ne olur, olmasa ne olur.” ‹nsan bazen bir mevzu üzerine konuflur, tart›fl›r, zaman geçirir. Konuflmay› bitirse de konufltuklar› bitmez, kafas›nda döner durur. Söz bitmemifltir. Din ile konta¤›n› tarikat veya fleyh arac›l›¤›yla sa¤layan vatandafl, teslim olan vatandaflt›r. Teslim olma duygusu, korku ile kar›fl›k bir duygudur; tarikat ise, dinsel (ama, siyasetin göbe¤inde) bir fraksiyon. Halk›n inanç dünyas›nda elbette ki folklorik motifler olacakt›r. Yerel halk kültürünün inançlara girmesi çok do¤ald›r. Bu kültürel ö¤eler dinsel inanc›n kendisinde olmayan ö¤elerdir. Hayat›n içinden ç›km›flt›r, ileri ve geri yönleriyle halk›n yorumunu içermektedir. Kültürel geliflme, bu ileri ve gerinin zaman içinde birbirini alt etmesiyle sa¤lan›r. Her galip gelen fleyin iyi ve do¤ru, her unutulan fleyin yanl›fl ve kötü olmad›¤›n› söylemek laz›m. Doktor yerine üfürükçüye koflan,
Konuflmaya bile dili yeni dönen befl yafl›ndaki çocu¤u; cinler, periler ve cehennem atefli ile korkuttuktan sonra, daha dünyan›n dünya oldu¤unu bile bilmeyen beynine bir “inanç” monte etmenin ad›n› ne koymal›y›z? Gönül ve vicdan bunun neresindedir? Bu flekilde “kafalanan” kalabal›¤a, “dinimizde bask› yoktur, ne mutlu bize” fleklinde vaaz vermek neye yarar? “Tutulan tak›m da, ideoloji de çocu¤a böyle aktar›l›yor” demesin kimse. Bunun cevab› bu de¤il. Bu sorulara cevap aramak, tart›flmay› kendi iç dünyalar›nda yapmayanlar ve geçmiflte dünyay› dinsel referanslarla aç›klayanlar için daha çok gereklidir. Mesela kim? Dinleri sadece “afyon” boyutuyla alg›lay›p, din d›fl› kalmay› solculu¤un tek k›stas› sayanlar için. Mesela kim? Solculu¤u sadece din d›fl› olma boyutuyla alg›lay›p, sola düflmanl›k etmeyi iyi Müslüman olman›n ilk flart› sayanlar için. Mesela kim? ‹nanc›n› “abdestli kapitalist” s›n›f›n elinde tan›nmaz halde görenler ve “fleyhin bokunda keramet aramayanlar” için. Bu konuda, ayk›r› cümleler kuran bir ilahiyatç› var: ‹hsan Eliaç›k. Diyor ki; “Marx da, ‹slam da özet olarak ayn› fleyi söylüyor. Marx’›n s›n›fs›z toplum diye formüle etti¤i fley, ‹slam’›n ütopyas› olan ‘cennet’ ten farkl› de¤ildir.” Eliaç›k’a göre, Kuran’daki baz› ayetler komünist nitelikli ayetlerdir. “‹slamiyet, bir devrimci gençlik hareketi olarak do¤du. Mülkiyet Allah’›nd›r demek, mülkiyet toplumundur demektir. Peygamberin en büyük sünneti, mülkiyetsizliktir. Bir tarafta yoksulun, emekçinin, iflçinin ezilenin sesi oldu¤unu söyleyen bir dünya var ama içinde Allah yok. Öte tarafta Allah diyen bir dünya var ama içinde yoksul, iflçi, ezilen, emek yok. Zenginlerin dinine dönüflmüfl. Biri ‹slam dünyas›, di¤eri Marksist dünya. Bu iki dünya, karfl›l›kl› olarak birbirine afl› yapmal›d›r. ‹slam dünyas›n›n, ‘Bu Allahs›z dinsizlerden ekonomi-politik mi ö¤renece¤iz?’ demesi saçmad›r. ‹nsanlar s›n›fs›z tek toplumdu, aralar›ndaki kin ve ihtiras yüzünden parçaland› ve s›n›flar ortaya ç›kt›. Sonra Allah, tekrar o s›n›fs›z topluma dönmek için peygamberleri gönderdi. Türkiye’de ‹slam›n flart› üçe indirilmifl vaziyettedir: Birincisi saç›-
EK‹M 2010 | TAVIR | 13
n›n teli gözükmeyecek flekilde bafl›n› örtmek, ikincisi herkese göstererek befl vakit namaz k›lmak ve üçüncüsü de anti-komünist olmak. Bunu y›llarca ifllediler. Dinin hem afyon yüzü, hem de vicdan yüzü vard›r. Din önce vicdan olarak do¤ar, sonra afyona dönüfltürülür. Bu sadece din için de¤il, her fley için, hatta Marksizm için de geçerlidir” Nikaragual› Katolik bir papaz olan ve üniversite y›llar›nda fliirlerini ezberledi¤imiz fiair Ernesto Cardenal, “Kurtulufl Teolojisi” adl› hareketin önemli bir temsilcisidir. Sandinist Devrim’den sonra kültür bakan› olan flair, Almanya Sol Parti kongresinde bir konuflma yapm›flt›. “Teori ve Politika” adl› derginin çevirisine göre özetle diyordu ki: “Asl›nda ilk H›ristiyanlar ilk komünistlerdi. H›ristiyanl›¤a daha sonra anti-komünist bir yön verilmesi, büyük bir tahrifatt›r. Müminler bir arada bulunuyor ve ortak bir yaflam sürüyordu. H›ristiyan olmak bireyin kendi özgür karar›yd›. Zenginler, ‹ncil’de ‘adil olmayanlar’ diye geçer. ‹ncil’e göre zenginlik, h›rs›zl›k ve soygun yoluyla biriktirilir. Bu nedenle; zengin, haks›z›n ta kendisidir. Onlar, adil olmayan bir düzende yasal bir biçimde h›rs›zl›k yapt›lar. Kapitalizm, sürekli soygundur. Biz H›ristiyanlar, Marksizm’e geç geldik, ama kalmak için geldik”. Görüldü¤ü üzere, Eliaç›k ve Cardenal birbirine benzer fleyler söylüyor. ‹kisi de yeni ve yabana at›lmayacak fleyler söylüyor. ‹kisinin bak›fl aç›s› da ilahi de¤il. Toplumsal süreçler ilahiyatla aç›klanamaz. ‹kisinde de do¤ru ve yanl›fl taraflar var. Panelin di¤er konuflmac›s› (Metin Kayao¤lu), Eliaç›k’›n geçti¤i “ayd›nlanma” konusunu efleliyor. Diyor ki; “Ayd›nlanma denen, insan toplumlar›n›n bafl›na bela edilmifl bir melanet var… dinin kiflisel bir sorun oldu¤unu söylemek ayd›nlanman›n görüflüdür, dine karfl› konumlanmakt›r… Ayd›nlanmac›lar›n ya da ayd›nlanmac› Marksistlerin düflündü¤ü gibi olsayd›, ayd›nlanmadan beri geçen üç yüz y›lda dünya cennet olurdu.” Bunu, Müslümanl›¤› solcu iken keflfeden biri söylüyor. Neden söylüyor? Ayd›nlanma düflüncesi ile dinsel inanç birbirini k›yas›ya elefltirdi¤i için. Peki, hangi din dünyay› bir kardefl sofras›na çevirebildi? Hangi dinin buna gücü var? Var m›yd›? Marksizm ayd›nlanmay› d›fllar m›? Ayd›nlanma derken ne anl›yoruz? Marksizm, laikli¤i benimsemez mi? Sosyalist laiklik ve ayd›nlanma düflüncesiyle Burjuva laiklik anlay›fl› ayn› fleyler mi? Bu sorular›n her biri ayr› yaz› konusu olacak iddial› konular. fiuna dikkat etmek gerekir: Bir din hakk›nda düflünce üretirken, onu dinin s›n›rlar›n› aflan payelerle donatmamak laz›m. Bu donatma hareketi onu yüceltmez, gücüne güç katmaz, güzellemez. Sonra bir yanl›fl› vurgulamak için diyor ki, “Onlar ellerine Allah sanca¤›n› al›p yükseltiyorlar, biz de Allahs›zl›k sanca¤›n› yükseltiyoruz. Marksizm genel olarak halk kitle-
14 | TAVIR | EK‹M 2010
lerinde vücut bulmufl olan dünya görüflü düzlemindeki fleyleri karfl›s›na almaya tenezzül etmez. Bu anlamda, üst düzey Marksizm ateist de¤ildir.” Tamam, Marksizm eylemsel bir yap›d›r. Bunun dinle ne ilgisi var? Biz özel olarak Allahs›zl›k bayra¤›n› yükseltmiyoruz, böyle bir derdimiz yok, ama ço¤umuz Allahs›z›z. Ne var bunda? Miting alan›ndaki bir kalabal›¤a seslenircesine ‹slamiyet’i en iyi Ulusal Sol’un savundu¤unu söyleyen Türk Solu çevresi ise; ateizmi savunan Marksistlerin, din olgusunun toplumsal geliflmedeki rolünü materyalist bir biçimde de¤il, idealist bir biçimde ele ald›¤›n› söylüyor. Onlara göre, bu tip bir sol anlay›fl ateizm ad› alt›nda kendi dinine ve ‹slamiyet’e düflmand›r. B›kt›ran bir M. Kemal nostaljisi yapmay› ve art›k MHP’nin bile söylemedi¤i kaba ›rkç› Kürt karfl›t› laflar etmeyi sol olarak sunan bu vatandafllara sormak laz›m: ‹slamiyet’i en iyi savunmak size mi düfler? ‹slam’› kimi yönlerden k›yas›ya elefltirmek, Filistin intifadas›nda ayn› tekbirli slogan› hayk›r›p ayn› yöne tafl f›rlatmaya engel mi? F›rlat›lan bu tafl ‹slam’› savunmak de¤il, bir halk›n kurtulufl kavgas›na omuz vermektir. ‹slam’a (veya bir dine) bakarak kimi yerinin çöplü, kimi yerinin sapl› oldu¤unu söylemek ona düflmanl›k etmek midir? Kendimizce gördü¤ümüz sap› ve çöpü iflaret etmedi¤imizde onu savunmufl mu olaca¤›z? Bir din olarak ‹slam’› savunan savunuyor zaten. Kendilerini Müslüman Solcu olarak tan›mlayanlar (yani solu Müslüman iken keflfedenler), Müslümanl›¤a bir sol afl› gerekti¤ini söylüyorlar. Böyle bir afl›n›n, ‹slam’a (reel ‹slam’a de¤il) oksijen tafl›yaca¤›n› düflünüyorum. Müslüman Solcular ve Solcu Müslümanlar, sola da bir din afl›s›n›n iyi gelece¤ini söylüyorlar. Sosyalist sol böyle bir dinsel afl›ya ihtiyaç duyar m›? Materyalist bak›fl aç›s›; ona dine din, siyasete siyaset olarak bakmay› ö¤retmifltir. Onun derdi din de¤il, s›n›f mücadelesidir. Onun, insan› insana kul eden kapitalist sömürü düzeniyle bir hesab› vard›r. Sol sözcü¤ü kendisine konuflmay› ö¤rendi¤i günden beri “en büyük kötü” olarak benimsetilen Müslüman da ayn› s›n›fsal zincirin alt›nda ezilen bir yoksuldur. S›n›f mücadelesine kat›lmas› kendi bilece¤i ifltir. Bunu bilsin bilmesin, verilen kavga onu da kaps›yor. Kitleler s›n›f mücadelesine kat›lmaya can atmazlar… hayat emreder, mecburen kat›l›rlar. Solun görevi, inanç ve rengine bakmadan ezilen kitleleri bu yönde uyarmak, örgütlemektir. Sosyalist sol, dinin içinde kendine uygun bir manevi eksen aramaz. Bunu bir problem olarak görmez. Böyle bir afl›, yoksul Müslümanlara s›n›f mücadelesine kat›lman›n dinden iman›ndan vazgeçmek olmad›¤›n› ö¤retebilir. Önemli say›lmal›d›r. Sol, bir toplumun vicdan›d›r. Bütün dünya genelinde egemen s›n›flar›n elinde gericileflip vicdan›n› yitiren ‹slam’a yap›lacak böyle bir afl›n›n tutmas›, en baflta akl› bafl›nda ‹slamc›lar›n çabalar›na ba¤l›d›r. Müslümanl›¤›n düflünen yeni yüzü olarak gördü¤üm bu arkadafllara baflar›lar diliyorum.J
hapishaneden hapishaneden
onunla beynimi ~ ve yüregimi beslerim mustafa seyhan
Benden selam olsun Bolu Beyi’ne Ç›k›p flu da¤lara yaslanmal›d›r Ok g›c›rt›s›ndan kalkan sesinden Da¤lar selam verip seslenmelidir
Bolu… Yemyeflil da¤larla çevrili bir kent... Gölleriyle, ormanlar›yla meflhur.. Ve bir de BEY’leriyle… Ve bir de O BEY’lere meydan okumufl, boyun e¤dirmifl Köro¤lu’yla… Ve Köro¤lu’nun ismini verdi¤i yeflil da¤lar›yla meflhur BOLU. O da¤lar ki, hala Köro¤lu’nun naralar› yank›lan›r, hala asidir doruklar›, hala korku salar karanl›¤›n efendilerine... O da¤lar ki, hala gürz ve kalkan sesleriyle inler… O da¤lar ki, ok g›c›rt›lar›yla seda verip, Köro¤lu’nun diliyle naralan›r! Zira, ezilenlerin tarihsel mührüdür vurulan, Köro¤lu taraf›ndan o yemyeflil da¤lara. Ondand›r ki, zalime hala geçit vermez kayal›klar› var Köro¤lu da¤lar›n›n… Birçok kentte oldu¤u gibi, Bolu’da da bir “Mecburiyet Caddesi” var. Ad›n›n “mecbur” olmas›, oradan mecburiyetten geçiliyor olmas›ndand›r. Zira, Bolu’nun da kenti ikiye bölen tek bir ana caddesi var. Bizi mahkemeye götürüp-getiren ring arac› da zorunlu olarak o “Mecburiyet Caddesi”nden geçer. Birkaç ay önce mahkemeye gitmifltim Bolu merkeze… Gidip gelirken, ring arac› tam da Köro¤lu heykelinin önünden geçiyor. Oradan geçerken Köro¤lu heykeline bakmamak olas› de¤ildir; zira tüm heybetiyle karfl›lar gelip geçeni… Haliyle ben de, tam o hizaya gelince kalk›p mutlaka Köro¤lu heykeline bak›p selam çakar›m flöyle bir… ‹flte bu gidiflimde de bakm›flt›m. fiöyle bir manzarayla karfl›laflt›m: Belediye temizlik iflçileri, üzerlerinde turuncu tak›mlar›yla, ellerinde temizlik f›rçalar› ve bezleriyle Kö-
ro¤lu heykelini tertemiz silip bir güzel parlatm›fllar ki, bakmaya doyum olmaz.Ve iflin di¤er güzel yan› flu ki, heykeli parlatan temizlik iflçileri tam dibinde oturup bir güzel dinleniyorlar, ellerinde cigaralar›.. Sanki flöyle der gibiydiler: “Köro¤lu bizimdir; parlat›r, dibinde oturur, dinleniriz!” Öyle güzeldi iflte… *** Düflman geldi tabur tabur dizildi Aln›m›za kara yaz› yaz›ld› Tüfek icad oldu mertlik bozuldu E¤ri k›l›ç k›nda paslanmal›d›r Asl›nda fark›ndayd›lar ya da de¤ildiler, parlatt›klar› umutlar›yd›… O umut ki, her gün canla baflla besler büyütürler.. Yüreklerinin en güzel yerinde tutar saklarlar onu… Bir ö¤le günefli alt›nda par›l par›l parl›yor Köro¤lu heykeli… Bilirler ki, yoksulun ekme¤idir umut; onunla, doymayan kar›nlar›n› doyururlar... Zemherilerde onunla ›s›t›rlar yüreklerini, benliklerini… En zor anlar›nda ellerini att›klar›nda sol yanlar›na, flah damarlar› kadar kendilerine yak›n bulduklar› odur: UMUT! Bir ö¤le güneflinin flavk›yla p›r›l p›r›l parlamaya devam ediyor
EK‹M 2010 | TAVIR | 15
Köro¤lu heykeli…
Bilirler ki, UMUT Köro¤lu’nun k›r at›’d›r…
Yüreklerindeki ateflin körü¤üdür umut; körükledikçe o umuda kor kor akar. Söndürmemecesine o atefli, daima umut üflerler… O, Prometheus’un tanr›lardan çald›¤› atefltir… Ve gün gelmifl Köro¤lu’nun gürzünden ç›kan k›v›lc›m, gün gelmifl yüre¤inin tellerine dokunan m›zrab›n ç›kard›¤› atefl olmufl, yoksul Anadolu halklar›n›n direngen damar›yla günümüze tafl›nm›fl ulaflm›flt›r.
Bilirler ki, UMUT Köro¤lu’nun saz›’d›r…. Bilirler ki, UMUT Köro¤lu’nun kendisidir. Köro¤lu düfler mi yine flan›ndan Ay›r›r ço¤unu er meydan›ndan K›rat köpü¤ünden düflman kan›ndan Çevrem dolup flalvar ›slanmal›d›r.
Bilirler ki, o kurtulufllar›d›r… Bilirler ki, o gelecektir… Bir gün mutlaka Köro¤lu akar, inletir da¤lar›, zulmün BEY’lerinden hesap sorar... Beylere, paflalara, sömürgene, u¤ursuza korku salar.. Bilirler ki, UMUT Köro¤lu’nun dilindeki meydan okumad›r: Heyy de heeeyyy!
16 | TAVIR |EK‹M 2010
UMUT, kimi zaman Köro¤lu heykelinden gözlere yans›yan, parlayan bir ›fl›k hüzmesidir. Onunla beynimi ve yüre¤imi beslerim!..J
elefltiri elefltiri
U2 ve hazine bono’su sinan gümüfl
Demek ki bizde de ciddi geliflmeler yaflanmaktayd› demokrasi ve insan haklar› ad›na(!) Zamanla konser yeri ve tarihi de netleflti. Konser 6 Eylül’de yap›lacakt›. Yer ise ‹stanbul Olimpiyat Stadyumu’ydu. Konser için ‹stanbul’daki en büyük stadyumun seçilmesi, grubun ne kadar iddial› geldi¤inin de bir iflaretiydi adeta. Konser tarihi yaklaflt›kça haber say›s› artmaya, bu konudaki haberler arka sayfalardan ön sayfalara do¤ru kaymaya, sayfa içinde bu habere ayr›lan yerler büyümeye bafllam›flt›. Ad›m ad›m bir U2 rüzgar› estirilmeye bafllan›yordu. Devletin en üst katlar›ndan en alt katlar›na kadar büyük bir heyecan ve sevinç vard›. Burjuva bas›n›m›z›n Ertu¤rul Özkök gibi önemli kalemflörleri de bu sevince ve heyecana ortak oluyordu. Bugüne kadar hiçbir konsere, hiçbir sanatç›ya gösterilmeyen bir ilginin merkezine oturuyordu U2 isimli bu müzik grubu. Peki ama neden? Neydi onu bu kadar çekici k›lan? Haz›rl›klar yaklafl›k bir sene öncesinden bafllad›. Önce “Devlet Bakan›m›z” Egemen Ba¤›fl yapt› görüflmeyi. Ve çakt› müjdeyi: “Dünyan›n en büyük rock grubu U2” Türkiye’de konser vermeyi kabul etmiflti! U2’nin bu konseri ülkemize bahfletmesi(!), ülkemiz bas›n›nda önemli haberler aras›nda yer bulmufltu. Dile kolay, y›llarca bu ülkede ciddi insan haklar› ihlalleri oldu¤u gerekçesiyle konser vermeyi reddetmifllerdi. Gerçi bir yandan bunu yaparken, di¤er yandan Amerika’n›n Ortado¤u’yu kana bulamas›na ald›r›fl etmeden ABD turneleri yapmakta sak›nca görmemifllerdi. Ve “nihayet”, burada da kabul etmifllerdi konser vermeyi.
Hayat› milli görüfl ümmetçili¤i ile geçmifl, rock müzik ile bugüne kadar uzaktan yak›ndan alakas› olmad›¤› her halinden belli kimi bakanlar›n, ‹slamc›s›ndan burjuvas›na tüm bas›n organlar›n›n a¤›z birli¤i etmiflçesine U2 grubunu “dünyan›n en büyük rock grubu” olarak taktim etmesi nereden ç›k›yordu? Bunu nereden biliyorlard›? Bu karar› kim, neye göre veriyordu? Ya da öyle görülmesini mi istiyorlard›? Sene içinde dünyaca ünlü birçok sanatç› ve müzik grubu ülkemizde konserler verdi. Hatta bu gruptan daha büyük kitleye seslenenleri de oldu. Ancak hiçbirisi bas›ndan bu ilgiyi görmedi. Bu fark›n se-
EK‹M 2010 | TAVIR | 17
Grup elemanlar› grubu kurduklar› 1976 y›l›nda henüz 16-17 yafllar›ndad›rlar. Ve öyle politik bir durufllar› da yoktur. 1980’li y›llarla birlikte daha politik bir söylem içine girerler. Özellikle “War” albümlerinde “Sunday Bloody Sunday” isimli flark›lar›nda “Kanl› Pazar” olarak bilinen, 30 Ocak 1972’de ‹ngiliz Ordusu’nun Kuzey ‹rlanda’daki Derry flehrinde insan haklar› yürüyüflü yapan halka atefl açarak 13 kifliyi öldürdü¤ü katliam› elefltirirler. “Seconds”da ise nükleer silahlanmay› elefltirirler. Bu dönemde grup dünyadaki insan haklar› ihlallerine, çevre sorununa ve özellikle Afrika’daki açl›¤a dikkat çeken flark›lar söyler. bebi neydi? Bunu anlamak için, gelin grubun özgeçmifline birlikte bakal›m. Grup 1976’da ‹rlanda’n›n baflkenti Dublin’de 4 arkadafl taraf›ndan kurulur. Grubun ünlü solisti Bono da kurucular aras›ndad›r. Grup, kurulufltan çok k›sa bir süre sonra ayr›lan bir üyesi d›fl›nda, bu güne kadar herhangi bir eleman de¤iflikli¤i yaflamaz. Her ne kadar bir rock grubu olarak biliniyor ve takdim ediliyorsa da, bu konuda istikrarl› bir çizgisi olmaz grubun. Önemli denilebilecek besteler yapm›fl olmalar›na ra¤men kendi ekolünü ve tarz›n› oluflturamam›fl bir gruptur U2. Bu konuda sürekli bir de¤iflim yaflad›klar›n› söylemek abart› olmayacakt›r. Kurulduklar› 1970’li y›llarda punk’a yak›nken, ’80’li y›llarla birlikte funk ve rock’a yaklafl›rlar. ’80’li y›llar›n sonlar›na do¤ru grubun ritimlerinde dans müzi¤i ö¤elerine rastlanmaya bafllar. Bir süre sonra blues etkileri grubun müzi¤inde kendini ciddi biçimde hissettirirken, ’90’lara gelindi¤inde synthesizer ve elektronik müzik ritimleri kullanan bir gruba dönüflmüfllerdir. 2000’lerden itibaren sadeleflen tarzlar› bugün rocktan çok pop ö¤eleri içeriyor denilebilir. Yani bir ak›m›n, bir türün temsilcisi olman›n ötesinde sürekli olarak bir aray›fl›n grubu olur U2. Ve hatta her dönem, o dönemin en popüler olan türlerini deneyen ve bu nedenle hep tutacak flark›lar yapma peflinde olan bir grup olurlar. Bafll› bafl›na bir ekol olmufl, tamamen kendine özgü ve çok büyük yank›lar uyand›ran tarzlar yaratm›fl birçok grup ve sanatç›n›n var oldu¤u düflünüldü¤ünde, müzikal aç›dan “dünyan›n en büyü¤ü” mertebesine oturtmak büyük bir abart›dan öteye gitmiyor. Müzi¤in biçiminde durum buyken, içeri¤ini de ayr›ca ele almak gerekir. Grup bugün politik bir tutumu olan tek rock toplulu¤u olarak gösterilmekte, as›l gücünü de buradan ald›¤› ifade edilmektedir. Ama durum gerçekten bu mudur?
18 | TAVIR |EK‹M 2010
1985’te Etiyopya’n›n açl›k çeken halk›na yard›m için düzenlenen Live Aid konserine kat›l›rlar. Bir sene sonra Uluslararas› Af Örgütü yarar›na Sting’le birlikte Amerika turnesi yaparlar. Band Aid ve Live 8 gibi Afrika ülkelerindeki açl›¤a dikkat çeken etkinliklere kat›l›r, bu konuda flark›lar söylerlar. Afrika’daki AIDS sorunu için yap›lan hemen tüm kampanyalara kat›l›rlar. Grubun böyle bir pratik içinde olmas›nda, solist Bono’nun özel bir rolü vard›r. Kiflisel olarak da birçok kampanyaya kat›l›r ve aç›klamalar yapar. Grubun ’90’lar›n ortalar›ndan itibaren dünya çap›nda ivme kazanmaya bafllamas›yla gelen megastarl›k ve bununla birlikte oluflmaya bafllayan büyük maddi birikim, grubu önce daha statükocu bir noktaya çeker. Grup ve Bono bu politik tutumdan uzaklafl›p liberal bir tutum içine girmeye bafllar. Ve zamanla bunun da çok çok gerisine düfleceklerdir. Örne¤in Afrika’daki açl›k sorununa karfl› çok hassat›rlar ama bu hassasiyetlerini ortaya koyarken kendileriyle ciddi olarak çeliflmeye bafllarlar. Bono, Afrika ülkelerindeki açl›¤›n çözümü için emperyalist ülkelerin yöneticilerinden yard›m istemeye bafllar. Bir sanatç› duyarl›l›¤›yla davranarak, Afrika halklar›n› açl›¤a, sefalete mahkum eden, azg›n bir sömürüyü k›tan›n her bir santimine yayarak yoksullu¤u yaratan emperyalist ülkelerin yöneticilerini protesto etmek yerine, bu kiflilerle davetlerde, kokteyllerde, yemeklerde bir araya gelerek kulis yapmay› ve onlardan yard›m istemeyi, hatta deyim yerindeyse dilenmeyi tercih eder. Örne¤in ‹ngiltere Baflbakan› Tony Blair yak›n arkadafl›d›r Bono’nun. Ve “dostluklar›n›n hat›r›na” Afrika’daki yoksul ülkelerin borçlar›n› bir kereye mahsus silmesini ister Blair’den. Blair de onu k›racak de¤il ya(!), siliverir bu borçlar›. Bono kadim dostunun ne kadar önemli bir insan oldu¤unu anlatabilir art›k böbürlene böbürlene. 2004’te ‹ngiliz ‹flçi Partisi kongresine kat›larak Tony Blair’e methiyeler dizer. Bu methiyeleri dizdi¤i
s›rada, ‹ngiliz Ordusu’na ba¤l› askerler Blair’in emriyle Irak’ta yeni canlara k›ymaktad›r. Ama bunlar› görmez Bono’nun “politik” gözleri. 2002’de Bush, ABD’nin d›fl yard›m bütçesini aç›klarken, yan›nda Bono vard›r. Onunla birlikte vermektedir müjdeli(!) haberleri. Ayn› y›l Bono, Bush’un Hazine Bakan› O’Neill ile birlikte Afrika turuna ç›karak ona yoksullu¤u gösterir ve “merhamet” diler. Obama, yönetimi devral›rken büyük bir kutlama yap›l›r. Kutlamalarda sahnede Bono ve grubu U2 vard›r. Bono, ABD’nin de tüm dünyan›n nefretini kazanan politikalar›n› görmezden gelmektedir. Herkesin nefret etti¤i yöneticiler ile kol kolad›r art›k. Bono art›k kapitalizmin “insani” yüzüdür. Kapitalizm’in de insan haklar›na sayg›l› olabilece¤inin, insana de¤er verebilece¤inin propagandas›n› yapan bir figüre dönüflmüfltür zamanla. O’na göre, açl›k gibi yoksulluk gibi sorunlar vard›r ama bunlar yine kapitalizm içinde çözülebilir ancak! O da hakk›n olan› söke söke alarak de¤il, merhamet dileyerek… Kendilerinden nefret eden halklara karfl› imaj›n› yenilemek için d›fl yard›m flovlar› yapan Bush da, yoksul b›rakt›¤› ülkelerden birkaç kurufl silerek ne kadar merhametli olduklar›n› gösteren Blair de, bunu yaparken Bono’yu kullanm›fllard›r. Bono kendisini emperyalist efendilerin bir oyunca¤›na çevirmifltir art›k. Kendisini neden böyle paçavraya çevirdi¤ini anlayabilmek için biraz daha yak›ndan tan›mak yeterli olacakt›r Bono’yu. Bir Güney Afrika ziyaretinde O’na kim oldu¤unu soran bir fabrika iflçisine, “U2 flirketinin genel müdürüyüm” demifltir flaka yollu. fiaka maka ama gerçekten de art›k para basan flirketlerin patronudur Bono. Bugün 2 milyar dolarl›k bir yat›r›m› yönetmektedir ve bunun içinde Facebook ortakl›¤› da mevcuttur. Efliyle kurdu¤u giyim markas›n›n ürünleri Afrika’daki fabrikalarda üretilmektedir. ‹flte Afrika ilgisinin nedeni de yavafl yavafl ortaya ç›kmaktad›r. U2 LTD. olarak ‹rlanda’da sicile kay›tl› olan flirketlerini, vergiden kaç›rmak için Hollanda’ya tafl›y›nca, ‹rlanda kamuoyunun büyük tepkisini çekerler. Bu ‹rlanda’da ilk tepki çekiflleri de¤ildir. Kanl› Pazar için yapt›klar› flark›y› okuduklar› bir konserde, ‹RA’n›n ba¤›ms›zl›k savafl›na da en az ‹ngiliz Ordusu’nun katliamlar›na karfl› olduklar› kadar karfl› olduklar›n› aç›klam›fllard›r. . Ve son olarak “360 Tour” ismini verdikleri turne geldikleri noktay› güzel özetliyor. Geçmiflteki tüm çevreci eylemlerine ra¤men, bu konser nedeniyle kurulan devasa sahnenin tak›l›p sökülmesinde oluflan gürültü ve projenin yaratt›¤› karbon sal›n›m› nedeniyle, Dublin’de Croke Park Stadyumu’nda yap›lacak olan konser halk taraf›ndan protesto edilir. Çevreciler stadyumlara kurulan sahnenin harcad›¤› ola¤anüstü miktarda elektrik ve havayoluyla tafl›nmas› s›ras›nda sarfedilen yak›t nedeniyle müthifl
bir karbon sal›n›m› yaratt›¤›n› savunarak bir dizi eylem yaparlar. Punk’ç› bir isyanc›l›ktan, çevreyi kirleten, egemenlerle kolkola olan ve protesto edilen bir flirkete dönüflen bir U2 vard›r art›k. ‹flte bugün geldi¤i nokta budur U2 ve Bono’nun. Ve iflte bu Bono bugün göklere ç›kart›l›yor Baflbakan’›ndan tüm medyas›na kadar. ABD’den ‹ngiltere’ye emperyalizm, halklar›n gözünü boyamak için onu kullan›rken, bu kervana Tayyip Erdo¤an’da kat›ld›. Böylesine büyük, protestocu, politik bir tavra sahip bir grupla yan yana olmak, “aç›l›mlar yapan”, “ülkemizi demokratiklefltiren” AKP iktidar›n›n tam da arad›¤› türden bir konser olacakt›. Ve ülkemize geldi¤inde Erdo¤an onunla özel olarak görüfltü. “Bir fliir okudu¤um için iki ay hapis yatt›m” diyen Tayyip Erdo¤an’› kahkahalarla dinledi Bono. Bu ülkedeki hak ihlallerinin bu kadar basit k›r›nt›lar oldu¤unu dinledi çünkü. Merak ediyoruz, F tipi hücrelerin 122 insan›n can›n› ald›¤›n›, bu ülkede insanlar›n diri diri yak›ld›¤›n›, iflkenceleri, infazlar› da dinleseydi ayn› kahkahalar› atabilir miydi acaba? Haline üzüldü¤ü Erdo¤an’›n iktidar›nda tersanelerde, maden ocaklar›nda yaflanan iflçi cinayetlerini, iflkencede dövülerek öldürülen Engin Çeber’i, tedavi etmeyerek katlettikleri Güler Zere’yi de duysayd› ayn› kahkahayla m› karfl›l›k verirdi? Mazlum ve ma¤dur edebiyat› taslayan bugünün zulüm flahbaz› Erdo¤an’›n elindeki kan› görseydi o eli s›kar m›yd›, konserinde ona ve bakanlar›na övgülü sözler söyler miydi? Irak’ta en a¤›r katliamlar› yapt›¤› ve tüm dünyan›n nefretini kazand›¤› bir dönemde Bush’la kol kola gezen, Bush’un Irak’taki en büyük suç orta¤› olan Tony Blair’in hem de o vahfletin en yo¤un yafland›¤› dönemde ne kadar önemli bir insan oldu¤unu söyleyen Bono, bunu yapmazd› diyemiyoruz. Çünkü politik-protest bir tutumdan h›zla uzaklaflan, para kazand›kça dilini de¤ifltiren, bafllang›çta karfl›s›nda oldu¤u kapitalist efendilerin bugün insani(!) yüzü olan bir Bono var art›k. Politik olmay›, bu alandaki bofllu¤u ve ihtiyac› görüp bir pazar olarak de¤erlendiren ve samimiyetsizce kendisini bu flekilde pazarlayan bir Bono var art›k. Bono ve U2, böyle olduklar› için tüm hükümet yetkililerinden övgüler al›p durdular. Böyle olduklar› için bas›n taraf›ndan fliflirilip durdular. Böyle olduklar› için geldiklerinde yollar kapat›ld›, yaya olarak geçilmesi herkese yasak olan Bo¤az Köprüsü onlara aç›ld›. Ama böyle olduklar› için yarat›lan tüm o sahte havaya, o fliflirmeye ra¤men, tribünlerinin büyük bölümü bofl kalan bir stadyuma konser verip, evlerine döndüler…J
EK‹M 2010 | TAVIR | 19
fliir fliir
pembuwe me ye le em tazi ne cigerxwin
Te av d›d›n ey pembu! B› hest›re çave xwe Te xwefl d›k›n, gefl d›k›n, b› van dest u gaven xwe. Xebat hemi l› ser me d› dest me de tevr u ber, B› zar em te pek ten›n pafle d›ghe xwedi zer. Ev kaniyen hemi zer j› rex gunden me ten der, Zend u benden me p›r xurt em tev cotar u karker D›xeb›t›n flev u roj flerm e he ji b›rçi ne, Welat l› ser nave me le em te de be ci ne!.. (...) Dewlemenden polperest t›m t›m d›xw›n male me, Pafldemayi belengaz, tev be xwedi d›xw›n ew. Ew qereja deste me d›xw›n l› me nap›rs›n Em tev tazi u b›rçi ew j› xwede nat›rs›n. (...) Ev xwedana m›len me te, j› wan re d›ki zer, Heta fl›yar neb›n t›m ew l› jor u em l› jer. fi›yar d›b›n h›n b› h›n em b› zore d›b›n yek, H›nd›k maye b›flken›n sere axe sere beg. (...)
D› ve re de em neb›n weke fler u weke mer, Ev pembu u ev gen›m j› bo we re d›b›n zer. Gunden me ji xwefl d›b›n, d›b›n qesr u ronahi, Xwendegah u sinema, hemi av u flinahi… Ev has›n u terektor te de d›b›n male me, ‹di nab›n gej u kor p›r xwefl d›bi hale me. B› serbesti, d›lxwefli b›k›n kar u bare xwe Mer u j›n u keç u kur rugefl her›n kare xwe. Ne hest›r u ne g›ri, ne kuflt›n u ne talan, Weke xuflk u b›ra b›n dewlemend u xwedevan. D› nav me de nemen›n ne axa u ne ji beg, Deste xwe em b›d›n hev d› her t›flti b›b›n yek. B› çep›k u liland›n, b› devken u xwed›ti, Hemi bej›n b› hev re: b›ji, b›ji yekiti…
Diwana Duwemin, Sewra Azadi, 1954 Cigerxwin
20 | TAVIR | EK‹M 2010
Pamuk Bizim Ç›plak Olan da Biziz Ey pamuk, seni gözyafllar›m›zla sular›z! Seni güzellefltiren sana at›lan ad›mlar, dokunan ellerdir. Elimizde kazma, kürek, seni yeflertip, büyüten emek, Hep bizdedir, lakin sana sahip olan da zenginler. Bu alt›n kaynaklar köyümüzün yan› bafl›nda do¤ar, Kol ve bilekleri güçlü olan çiftçi ve iflçiyiz. Gece, gündüz çal›flan biz, yine aç kalan da biziz, Vatan bizim ad›m›z› tafl›r, yeri, yurdu olmayan yine biz! Eme¤imizi yiyip gaspedenler, paraya tapanlar, Halimize ac›mayan imans›z ve vicdans›z patronlard›r. Nas›rl› ellerimizin eme¤ini sormadan yiyenler, Allahtan korkmayan bizi aç ve ç›plak b›rakanlard›r. Al›n terimiz olan eme¤imiz onlara alt›n olur, akar,
Bilinçlenip eflit olmad›kça, onlar hep zengin, biz fakir. Zor da olsa bilinçlenerek uyan›yoruz art›k, Bey ve a¤alar›n saltanatlar›n› bafllar›na çalaca¤›z. Bu yolda aslan ve kahramanlar gibi kalk›n, O zaman ekti¤imiz bu¤day ve pamuk bize olur alt›n. Güzelleflir köylerimiz, saray gibi ayd›nlan›r, Okul, sinema, su ve yeflilliklerle donan›r. Bu aletler, traktörler tümden olur mal›m›z, Kör ve sersem kalmaz, düzelecek bizim halimiz. Serbestçe, gönlünüzce koflun ifl ve gücünüze, Erkek ve kad›n, k›z ve o¤lan nefleyle gidin iflinize. Art›k ne gözyafl›, ne a¤lama, ne ölüm, ne de ya¤ma, Kardefl gibi olun, bolluk ve bilgi içinde yaflay›n. Kalmas›n aram›zda ne bey, ne de a¤a, Elele verelim, her fleyde birleflelim. Alk›fl ve sevinç sesleriyle hep beraber, Hayk›r›n, deyin: Yaflas›n, yaflas›n birlik!.. ‹kinci Divan, Özgürlük Devrimi, 1954
EK‹M 2010 | TAVIR | 21
y端r端mek
Cümleten Merhaba! Ve önce fliir diyerek Naz›m Hikmet’in 1935 y›l›nda yazd›¤› “Yürümek” fliirini paylaflal›m:
Yürümek, her ad›mda hayata sunulan arma¤an› büyütmektir. Ki flair hakl›d›r: “Onur dedi¤in fley / hayata sunulmufl bir arma¤and›r” Ve o arma¤an›n mayas›nda fedakarl›k vard›r. Fedakarl›k ise insanl›k onurunu flahland›rmakt›r...
“Yürümek; yürümeyenleri arkanda bofl sokaklar gibi b›rakarak havalar› boydan boya yar›p ikiye bir mavzer gözü gibi karanl›¤›n yüzüne bakarak yürümek Yürümek; dost omuzbafllar›n› o omuzlar›n›n yan›nda duyup kelleni orta yere yüre¤ini yumruklar›n›n içine koyup yürümek Yürümek; yolunda pusuya yatt›klar›n› arkandan çelme takt›klar›n› bilerek yürümek Yürümek; yürekten gülerekten yürümek…”
Yürümek, hakl›l›¤› zaman›n yüzüne, h›nc› da haks›zlar›n yüzsüzlü¤üne yazmakt›r her ad›mda. Ve hakl›l›k, yürüyüfle geçti¤inde tarih denir art›k zamana.
Naz›m bu fliiri yazd›¤›ndan bu yana 75 y›l geçmifl ama, hala her dizesi yerini buluyor. Çünkü hala yürüyenler var. fiiirin ölümsüzlü¤ü iflte budur. Ölümsüz olan harflerden oluflan kelimeler, kelimelerden oluflan dizeler de¤ildir tek bafl›na. ‹mgelerdir, anlam›d›r. Ki yürüyenler verir anlam›n› fliire.
Yürümek, sahiplenmenin ve yaln›z b›rakmay›fl›n ve unutmaman›n oca¤› olan vicdan›n imzas›n› atmakt›r yollara. Ki vicdan yürüyüfle geçti mi, o büyük insanl›k nefes al›r her ad›mda…
Yürümek, ad›m ad›m büyüyen bir umut serüvenidir elbette. Eski ama eskimeyen bir marfl›m›z›n diliyle “Yürüyoruz dalgalar gibi...” diyebiliriz. Ki zorluklar›, zahmetleri, zorbal›klar› aflarak yürünüyor iflte . Dalgalar gibi... Yürümek, s›rl› bir aynad›r hiç kuflkusuz. Her ad›m ayna tutar do¤ruya ve yanl›fla, gerçe¤e ve yalana, fidanlara ve duvarlara, insanl›¤a ve zorbal›¤a... Söz verip tutmayanlar›n yüzsüzlü¤üne tutulmufl bir aynad›r her ad›m. Ki k›rmak isteyiflleri bu nedenledir.
Yürümek, bozk›ra umut ya¤muru olmakt›r. Ki her bir ad›m besler direnç çiçeklerini. O çiçekler solmad›larsa bunca zaman, iflte bundand›r... Yürümek, her bir ad›mda tecrit duvarlar›na balyoz indirmektir. Ki sars›l›r o zaman beyaz ölümün kara krall›k taht›. Her bi ad›mda büyürken hayat denilen kavga, o ad›mlar›n kesintisizli¤inde hisseder yok oluflunu sessiz ölüm... Yürümek, umars›zl›¤›n ortas›na dayan›flman›n k›v›lc›m›n› düflürmektir. Ki her bir ad›mda örülür dayan›flman›n nak›fl›, ilmek ilmek hayat... Yürümek, da¤›lmak için rüzgar bekleyen suskunlu¤a sesimizi tafl›makt›r. Her ad›m bir avazd›r flimdi, Edirne’den Karatafl’tan, oradan buradan bir avazd›r her ad›m. Ve bo¤ulmak istenen sesimizi tafl›r hayat›n içine. Ki sessizli¤in perdesini y›rtar her ad›m...
Yürümek, kan›ksama zehirine karfl› direncin panzehirini tafl›r zamana. Ve zaman› kurtar›r y›lg›nl›ktan. Ac›y› umuda, alacakaranl›¤› flafa¤a ve çaresizli¤i dirence çevirir ad›m ad›m. Öyle bir yürüyüfltür ki bu, yedi kat beton ve demir alt›nda olsa da yüre¤imiz, hisseder onurun ad›mlar›n›. Hisseder her bir ad›m› kalbinin her at›fl›nda. Ve o yolda ve bu voltada at›lan her ad›m, omuzumuza at›l›r bu macerada. ‹flte öyle...J
Tutsaklar Örgütlenmesi’nin TAYAD’a mesaj› Yürümek, Gülsüman’lar›n o büyük yürüyüflüne ad›m eklemektir. Ve her ad›mda 122’lere bin selam vermektir bu yürüyüfl. Ki ancak böyle sürer kör duvarlara karfl› insanl›¤›n onur taarruzu...
an› an›
tam iki ay sonra niyazi y›lmaz
“En zorba hapishane, insan›n kendi kafas›n›n içinde kurdu¤u hapishanedir.” fieyh Bedreddin
Yer Bursa... Tiplerden H... Modeli özel... 19 Ekim’i 20 Ekim’e ba¤layan geceydi... Uzun bir yolculu¤un arifesinde son haz›rl›klar yap›lm›fl, Boranlara en güzel elbiseleri giydirilmiflti... Dü¤ün–bayram tad›nda ve havas›nda yolculu¤a bafllanacakt›. En güzel, en sevilen yemekler yendi o gece… En güzel, en sevilen türküler söylendi o gece… En güzel, en sevilen fliirler okundu o gece…
Onlar! O halk düflmanlar› “Hep beraber üretin biz olmadan ama sadece biz tüketelim, bizim olsun her fley.” dediler. Halka ve hakka düflmand›lar onlar… Biliyorlard› ki, bir arada bulunman›n, hep beraber üretip hep beraber tüketmenin de “yarin yana¤›ndan gayr›” bir ortakl›k kültürü vard›, ki bu kültür koflullar› icab› d›fllard› özel mülkiyeti… Ama kölelefltirdikleri insanlar›n bir arada zorla çal›flt›r›lmalar› sonucu elde edilen zenginliklere el koymaktan geri durmad›lar. Zorla kölelefltirdikleri insanlar› sadece üretimde bir araya getirdiler, bafllar›na silahl› adamlar koydular.
Ve o gece en güzel oyunu Murat oynad›… Olmaya ki bir araya gelip isyan etsinler… S›ras› gelince naz etmeden att› kendini sahneye. Çerkes havas› eflli¤inde, ayaklar› ritmik Çerkes oyununa dal›verdi… Keskin ve kendinden emin ad›mlar ard› ard›na dövüverdi yeri…
Daima korkular› büyük oldu… Çünkü haks›z yere ve zorla kölelerin eme¤ine el koyduklar›n›n onlar da fark›ndayd›… Biliyorlard›...
Murat bir ku¤u gibi zarif ama daha çok bir kartal gibi heybetli, kararl› ve at›lgan… Dalarcas›na kavgan›n orta yerine, çekercesine patlamaya haz›r yüre¤inin pimini… Ve o gece en güzel oyunu Murat oynad›.
Görünür–görünmez ba¤larla dünyadan, birbirlerinden soyutlad›ar, tecrit ettiler köleleri… Olmaya ki, bir araya gelip güçlerini birlefltirip ‹SYAN etsinler!
***
***
‹lk insanlar bir arada olman›n gücüyle dev hayvanlar› avlad›lar. Hep beraber davranman›n, gereklili¤in ve zamanlaman›n yaratt›¤› kolektivizmin tad›na ve gücüne vard›lar.
Murat bir kez daha sertçe vurdu aya¤›n›… Titretti zindan›… U¤uldayan bir depreme dönüfltü, yay›ld›… yay›ld›… Çerkes efsanelerinin mitolojik kahraman› Pharmat’a kesti her yan›… Pharmat gibi avuçlad› atefli… Tafl›mak için ezilenlere… Yedi Y›ll›k Yol’u ayd›nlatan meflalenin atefliydi elindeki… ‹lk atefli…
Ne zaman ki özel mülkiyet ortaya ç›kt›.. O özel mülkiyetin sahipleri, bir arada bulunman›n, birlikte hareket etmenin, birlikte üretip hep beraber tüketmenin en büyük düflman› oldular…
24 | TAVIR | EK‹M 2010
***
O köleler ki, küçük çaylar›n büyük nehirleri besledi¤i gibi öfke biriktirdiler. Vakt–i zaman› gelince, bir nehir gibi kabaran kin ve öfkeleriyle efendilerden intikam almak için… Yüz y›llar boyunca, belki de binlerce y›l sab›rla körüklediler, beslediler yüreklerindeki o öfkeyi, ta ki efendilerin, kafalar›nda yaratt›¤› korku da¤lar›n› y›kmak; efendilerin, korkuyla kafalar›nda ördükleri tecrit duvarlar›nda gedikler açmak için, içlerinden Spartaküs ad›nda Trakyal› bir köle gladyatör ç›k›p, onlara isyan›n yolunu gösterene dek… “Yüzü aflk›n Romal› (Lejyoner) yerde yat›yordu. Köle sald›r›s› bir an dururmufl gibi oldu ve ard›ndan iki kat› fliddetle yeniden bafllad›. Yar›m yamalak silahl› (yar› ç›plak) adamlar (köleler) kendilerini Romal›lar›n k›l›çlar›n›n üzerine f›rlat›yorlard›. Bedenini k›l›ç delip geçmifl bir köle, üzerine sald›ran askerin bo¤az›na sar›lm›fl onu bo¤maya çal›fl›yordu…” (1) Özel mülkiyet… O insan› kirleten melun, haset, haris davran›fl ve duygu… Ezelden beridir kolektivizmin, dayan›flman›n, birleflmenin, bir arada olman›n yaratt›¤› güce, s›rt s›rta vermenin yaratt›¤› iradeye düflmand›r. O özel mülkiyet ki, bir kez ortaya ç›k›nca yap›s› ve ona zemin sunan maddi koflullar› geceyi bencilli¤i üretir, besler. O bencilliktir ki, bir kez ortaya ç›k›nca, yok oluncaya dek yarat›c›s› özel mülkiyeti besleyen bir hal al›r.Ve odur köleyi yaratan, son serfi–marabay› ve sonra proleteri… ‹mparatorlar, krallar, paflalar, padiflahlar, flahlar ile beyler ve a¤z› salyal› burjuvalar hep O’nu korumak için kan döktüler, zulme, iflkenceye bafl vurdular… Ve sefalete mahkum ettikleri ezilenleri bafl kald›rmas›nlar, baflkalar›n› uyand›rmas›nlar diye tecrit ettiler. Kafalarda korku da¤lar› yaratt›lar… Kafalarda beyinleri hapsetmek içi korku duvarlar› ördüler… Yetmedi yedi kat yerin dibinde, ›ss›z adalarda, kufl konmaz kervan geçmez çöllerde zindanlar, hapishaneler infla ettiler ve fiziksel olarak tecrit ettiler. ***
S›ras› gelince naz etmeden att› kendini sahneye.
Murat bir ku¤u gibi zarif ama daha çok bir kartal gibi
Murat müzi¤in ritmiyle keskin bir dönüfl yap›p kartal kanat açt› kollar›n›… Bafl› dik, ma¤rur… Muktedirler, “Kör hücreler!” dedikçe, o bir dizini yere vurup “Umut hücrelerinize s›¤maz” diye hayk›rd›. Muktedirler, “Gün–günefl görmez hastal›kl› hücreler!” dedikçe o, “O y›k›l›r bir gün köhne duvarlar›n›z, zira omuzdan düflmeyi göze alm›fl bafl› yenecek güç, hapsedecek duvar, tecrit edecek hücre yok dünyada!” diye hayk›rd›. Pharmat’›n o¤lu direnç kesildi her yan›yla… Ve müzi¤in ritmine uygun, o gece, meydan okumaya devam etti Murat…
heybetli, kararl› ve at›lgan… Dalarcas›na kavgan›n orta
***
yerine, çekercesine patlamaya haz›r yüre¤inin pimini…
Önce korku da¤lar› yarat›rlar; beyinlerini korku duvarlar›n›n
Çerkes havas› eflli¤inde, ayaklar› ritmik Çerkes oyununa dal›verdi… Keskin ve kendinden emin ad›mlar ard› ard›na dövüverdi yeri…
Ve o gece en güzel oyunu Murat oynad›. EK‹M 2010 | TAVIR | 25
*** “(Bafllar›nda Spartaküs) Bafltan afla¤› z›rhl›, uzun Etrüsk k›l›çlar›yla silahlanm›fl üç yüz gladyatörlük kuvvet, da¤›n›k Roma hatt›na dev bir yumruk gibi indi, sonra dönüp tekrar indi. (……) Etraftaki Gladyatörler kükrediler (…) ve befl dakikal›k süre içinde, Göl Savafl›’nda Clodius’ün bafl›na geldi¤i gibi Furius’un yar›m lejyonluk gücü de tam bir bozguna u¤rad›. Üç bin kiflilik ( Romal›) kuvvetin sanca¤› ele geçirildi (köleler taraf›ndan ) ve sap›ndan kopar›l›p çamurlar›n içinde ezilerek parçaland›.” (2) Öyleyse her hücre duvar›na “Bir gün mutlaka bu karanl›klar ç›kacak ayd›nl›¤a.” Yazal›m. Parçalayal›m tecrit duvarlar›n›. Birleflerek var olman›n sevincine varal›m. Neden tecrit ederler? Neyin korkusudur bu? Bir gün yoksullar›n, sefalete itilenlerin yaratt›klar› güçlerinin, onlar›n dünyas›n› yerle bir edece¤i gerçe¤inin korkusudur. Tecrit ederek “dünyalar›n›” koruyorlar. Mesela, tek tek, çelimsiz, beceriksiz, ne yapaca¤›n› bilmeyen iflçilerin, kitle hareketi içinde önünde durulmaz bir güç oldu¤u görülür. T›pk› Spartaküs’ün köle ordusu gibi… *** murat özdemir... 19 aral›k 2000... bursa özel tip hapishanesi... yoldafllar› için kendini feda etti... içine hapsederler halk›n… Sonra insanlar› kendi küçücük hücrelerinde yaflamaya zorlarlar. O küçük hücrelerinde, insanlar günlük iliflkilerinin en küçük ayr›nt›lar›nda bo¤ulurlar… Önemsiz küçük sorunlar› dünyan›n, yaflaman›n oda¤›na oturturlar dünyalar›nda, ülkelerinde, flehirlerinde, mahallelerinde, evlerinde tecrit edilen insanlar. Art›k herkes kendi hücresinde yaflar duruma gelir. Günlük maiflet derdi, çevresinde olup bitenle ilgilenmesinin önüne geçer. Elli metre ötesinde iflkenceye yat›r›lm›fl, coplanan, bang›r bang›r ba¤›ran, iflkence odalar›nda aç-susuz bekletilen insanlar› görmezden gelirler! Ekonomik, sosyal, siyasal ve fiziksel tecritin sonuçlar›, korozyana u¤ram›fl, paslanm›fl demir ile ayn›d›r insanlar›n üzerinde … O pas her gün biraz daha kemirir, yok eder onlar›. Her gün kendi hücresinde yaflay›p, gözleri görünmez ba¤larla ba¤l›, eller–ayaklar› görünmez zincirlerle zincirli olanlar, bir gün birer gerçek (sömürüye) tutsak olduklar›n›n bilincine varacaklar!
26 | TAVIR | EK‹M 2010
Ve o gece … 19 Ekim’i 20 Ekim’ e ba¤layan gece… En güzel sözü Murat söyledi:
“Ben bir Çerkes kamas›y›m, Saplar›m kendimi bö¤rüne düflman›n. K›r›l›r›m, ama e¤ilip bükülmem… Çünkü ben bir Çerkes kamas›y›m.” Sözünün eriydi Murat… Tam iki ay sonra…. J
----- o ----(1) Lewis Grassic Gibbon’un “Spartaküs” adl› eserinden. (2) A.g.e.
biyografi biyografi
alçakgönüllü, partili bir ozan: pablo neruda mete y›lmazer
“Gelin de görün sokaklardaki kan› Gelin de görün Akan kan› sokaklarda Gelin de görün kan› Sokaklarda akan…” Pablo Neruda
“Kavgada kazan›lan adalet gününde Sizler sessizlik içinde düflmüfl kardefller Bu ulu günde Ulu kavgada beraber olaca¤›z.”(Pablo Neruda) Evet, hep beraber olduk bu ulu kavgada, yüre¤i vatan sevgisiyle dolu, sözünü k›l›ç yap›p kuflananlarla… Gün oldu, çarm›ha gerilmifl bedenlerimiz en zalim zamanlarda onlardan güç ald›. Gün oldu, kurflun ya¤muruna siper ederken bedenlerimizi, fliir tad›ndaki yaflamlar›m›z› bugünden yar›na tafl›yanlar; tarihin gergefine binbir renkli oya gibi iflleyenler biraz da onlard›. Onlar ki … Naz›m, Ahmed Arif, Aragon, Mayokovski, Neruda… Onlar ki bizim bir yan›m›z, coflkun akan selimizdir… Heybetli da¤lar›n mahzun tepeleri, kuytu vadilerin yalç›n ç›narlar›, yer alt›n›n biriken öfkesidir. Ki hayat›n bizzat ortas›nda, “Ayaklar›m›z yeryüzüne bas›yor. Bu kal›c› topraklarda yürüyece¤iz. Bir s›rra varm›yoruz, s›r biziz” diyen ölümsüzlerdir.
Ki ad› Pablo Neruda’d›r… O ölümsüzlerin en önde yürüyenlerinden… fiiir gibi yaflanm›fl bir hayat›n ta kendisi…
Do¤aya Sevdal› Bir Çocuk Ozan, Pasifik Okyanus’un ç›lg›n dalgalar›na gö¤üs geren fiili’nin Parral kasabas›nda yaflama merhaba der. Henüz yüzy›l›n bafl›d›r. Tarih 12 Temmuz 1904’ü gösterir. Ailesi ad›n› Naftali Ricardo Reyes Basoalto koyar. Sömürgecilikten kalma bir gelenektir bu; uzun, upuzun isme sahip olmak. Ancak fliirlerini, babas›n›n k›zaca¤›n› düflündü¤ünden Pablo Neruda ad›yla yay›nlar.Ve tüm dünya onu bu adla tan›r. Babas› Jose Del Carmen ülkenin en a¤›r ifllerinden demiryolunda memur olarak çal›fl›rken, annesi Rosa Naftali Basoalto ilkokulda ö¤retmendir. Yoksul ve emekçidirler. Her yoksul gibi, al›nteri ve eme¤ini satarak yaflarlar. Annesi do¤umundan çok k›sa bir süre sonra yoksul hastal›¤› veremden ölür. Babas› bu kasabada daha fazla kalmayarak “Yeni Topraklar” dedi¤i Temuco’ya yerleflir. Burada yeniden evlenerek kendini toprak ifllerine verir. Üvey annesi Trinidad Candia’y›, “Üvey anne demeye dilim varmad›¤› kad›n” diyerek sayg› ve sevgiyle anar. Sömürgeci ‹spanyollara karfl› uzun y›llar mücadele etmifl, y›k›ma ve ya¤maya u¤ram›fl Temuco, adeta geçmifli olmayan kentlerdendir. 1910 y›l›nda e¤itimine burada bafllar. Çocuklu¤undaki yaln›zl›¤›n›, do¤a ve hayvanlarla iç içe yaflayarak gidermeye çal›fl›r. Ki, “Bugün flair Neruda’y› haz›rlayan nitelikler bence tabiat sevgisidir.” diyecek kadar do¤aya sevgi duyan flair; “‹lkbahar, baflkald›r›n›n ta kendisidir.” der.
EK‹M 2010 | TAVIR | 27
“Tellerinden flark›lar yerine kanlar akan ‹spanya gitarlar›na ilk kurflunlar at›ld›¤›nda, benim fliirim bir
Genç Neruda’n›n bu y›llar› yoksulluk içinde geçer. Daha 16 yafl›ndad›r. Ancak çeflitli çevrelerde flairli¤i duyulur. Düz yaz› ve fliir denemelerini adeta kendini ifade etmenin bir arac› haline getirir. Kendi deyimiyle onun için, “fiiir, durmadan akan bir nehirdir.”
hayalet gibi sokaklarda dolafl›yordu. Sonra yavafl yavafl içine kökler sokuldu. Ve damarlar›nda kan akmaya bafllad›. ‹flte o günden sonra herkesin yolu benim de yolum oldu. Yaln›zl›¤›n güneyinden kuzeyine göç etti¤imi görüyorum. Orada yafl›yor insanlar, benim alçak gönüllü fliirimi kendine k›l›ç yaparak, büyük ›st›raplar aras›nda terini silecek mendil
Temuco’dayken ayn› zamanda da¤›t›mc›l›¤›n› da yapt›¤› ilerici yay›n organ› Claridad’da yaz›lar› yay›nlan›r. Çok geçmeden devlet yanl›s› çetelerce Ö¤renci Birli¤i’nin bürosu bas›l›p tahrip edilir. “Yasalar kimden yana?” sorusu karfl›lar›na ç›kar. Çünkü, birli¤in bürosunu bas›p tahrip edenler de¤il, ö¤renci birli¤inin üyeleri suçlu bulunup tutuklan›r. Genç ve yetenekli bir ö¤renci olan Gomez Rojas gördü¤ü iflkenceler sonucu ç›ld›rt›larak öldürülür. Bu ölüm genç Neruda’y› derinden etkiler. Ve zaman akar… Bu sevgi dolu flair genç büyür. Art›k üniversiteye gitme zaman›d›r.
diye açacak ya da ekmek savafl›nda silah olarak kullan›lacak…” (Pablo Neruda) Çocuklu¤u yaln›zl›klarla geçen Neruda, s›k s›k odas›na, kendi iç dünyas›na kapan›r. Yaln›z kald›¤›nda defterine akl›na gelen dizeleri karalar. Küçük küçük dizeler birikmeye bafllam›flt›r. ‹lk fliiri annesine yazar. Yazd›¤› fliiri okuyan babas›, ka¤›d› Neruda’ya uzat›rken, “Nereden kopya ettin bunu?” diyerek tepki gösterse de; bu ayn› zamanda fliirine yönelik ilk elefltiridir. S›k s›k kendisine ilk fliiri ne zaman yazd›¤› sorulan Neruda’n›n cevab›, flairce olur: “(…) Beni arayan fliir / birden geliverdi. Bilmiyorum, nereden geldi, / k›fltan m›, bir nehirden mi, bilmiyorum. / Kim bilir nas›l ve ne zaman, / hay›r, sesler de¤ildi, sözcükler / de¤ildi, ne de sessizlikti gelen, / ama bir sokaktan ça¤r›l›yordum, / gecenin dallar›ndan, birden bire baflka yerlerden, / azg›n yang›nlar içinden ya da bir akflam dönerken, / orada yüzüm bile belirsiz, / gelip bana dokunuverdi…” Bu flair çocuk, henüz 12 yafl›ndayken flair Gabriela Mistrol ile tan›flma f›rsat› yakalar. K›z okulunda müdire olarak görev yapan bir flair Mistrol’a karfl› ilkin çekingen davran›r. Fakat çok geçmeden onun ne kadar insan sevgisiyle dolu oldu¤unu görür. Mistrol, okumas› için kitap verir. Rus edebiyat› ile ilk tan›fl›kl›¤› bu sayede olur. Okuma sevgisi adeta bir tutkuya dönüflür. Kütüphane, hayat›n›n ayr›lmaz bir parças›na dönüflürken; babas›yla birlikte s›k s›k yük trenleriyle tan›mad›¤› bölgelere yolculuk yapar, buralar› tan›r. Demiryolu iflçilerinin hayat›n›, çal›flma koflullar›n› gözlemler. Bu hayat› tan›d›kça, ülkesinin gerçekli¤ini gördükçe siyasi tercihlerinin ilk biçimlenifli de ortaya ç›kmaya bafllam›flt›r. fiiirinin ana temas›nda bir süre sonra gördü¤ü bu gerçeklerin etkilendi¤i hayatlar›n izleri görülmeye bafllayacakt›r.
28 | TAVIR |EK‹M 2010
Üniversite Y›llar› Babas› okuyup bir meslek sahibi olmas›n›, bunun için üniversiteye gitmesi gerekti¤ini düflünür. Ona göre bir kariyer sahibi olabilmek için okumak flartt›r. Fakat Neruda’n›n hayalleri çok farkl›d›r. O hayat› dolu dolu flairce yaflaman›n derdindedir. Onun dünyas›nda kitap ve fliirler vard›r. Aflklar, deli-dolu kavgalar, bitimsiz serüvenler onu beklemektedir. Elinde kitap dolu teneke bavulu, üzerinde ince elbiseyle baflkent Santiago’ya do¤ru yola ç›kar. Y›l 1921’i gösterir. Baflkent’te “513 No’lu” diye adland›rd›¤› bir odaya yerleflir. Bu y›llarda yaflad›klar›n› asla unutmaz. Zorlu günler geçirir. Aç kald›¤› günler olur. Ancak bu günlerde dahi onun hayalinde hep fliir vard›r. De¤iflik flairlerle dostluklar kurar. Farkl› etkinliklere giderek fliirler okur. Ö¤renci Birli¤i’nin fliir yar›flmas›nda, binlerce fliir aras›nda birinci olur. Bu fliiri herkes onun kendi sesinden dinlemek ister. Fakat o kendi fliirini heyecandan okuyamaz. Üniversitede Frans›z Dili ve Edebiyat› okuyan Neruda, bir süreli¤ine anarflist çevrelerden etkilenir. Frans›z anarflistlerin eserlerinden çeviriler yapar. “Akflam Alacas›” ad›n› verdi¤i ilk fliir kitab›n›, 1923’te evinin mobilyalar›n› ve babas›n›n verdi¤i saati satarak yay›nlat›r. Ard›ndan Yirmi Aflk fiiiri ve Umutsuz Bir fiark› kitaplar›yla ülkede tan›nmaya bafllar. Üniversite y›llar›nda ülkesini boydan boya gezme f›rsat›n› yakalar. Bu gezi; ülkesini, ülkesinin insanlar›n› daha yak›ndan tan›mas›na yard›mc› olur. Halk›n›n her fleyi dinledi¤ini fakat fliiri dinlerken yaflad›¤› heyecan› ve coflkuyu fark eder. Bu y›llarda fiili’deki kültür-sanat yaflam›, Avrupa’n›n, özellikle de Fransa’n›n etkisindedir. Önemli yazarlar Paris’te yaflar. Öyle ki Frans›zca fliir yazmak adeta ayr›cal›k olarak görülür. Edebi-
Sorunun cevab› kendindedir: “Bu andan itibaren politika, yavafl yavafl fliirlerime girmeye, hayat›m› etkilemeye bafllam›flt›r. fiiirlerime, soka¤a aç›lan kap›y› kapayamazd›m, t›pk› genç flair kalbimden, aflka, hayata, sevgiye ya da üzüntülere aç›lan kap›y› kapamayaca¤›m gibi.” (Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum / Syf. 83) Kap›lar›n› hiç kapamad›. Hep o kap›n›n arkas›ndaki halkla iç içe olup onlar›n sesini solu¤unu hayk›rd›. Yine de olgunlaflmas›na biraz daha vakit vard›r. Onun için zaman henüz erkendir.
fiair Bir Konsolos Ozan, 1927’den sonra pek çok ülkede konsolosluk görevinde bulunur. Rangoan, Colombo, Bativia (bugünkü Cakarta), Cavra, Singapur, Barselona, Madrid, Meksika, Buenos Aires, Paris... konsolos olarak görevli oldu¤u flehirler aras›ndad›r.
yat çevrelerinde, bir yazar›n tan›nmas›ndan sonra mutlaka Avrupa’ya gitmesi gerekir fleklinde bir anlay›fl hakimdir. Yirmi yafl›nda fiili’nin en tan›nm›fl flairlerinden biri oldu¤u halde o bu anlay›fl›n etkisine kap›lmaz. Kahvelerde festivallerde, ö¤renci toplant›lar›nda fliirlerini okur. O, hayat›n ortas›ndad›r. fiiirleri dilden dile yay›l›r; pavyon fedailerinden devrimci muhaliflere; emekçilerden ö¤renci gençli¤e, genç afl›klara… Latinlerin o uçlarda yaflayan insanlar›, onun fliirleriyle coflar, neflelenir, hüzünlenirler… Onlar›n dilinden, yüre¤inden anlamakta; ses, söz olmaktad›r ülkesinin insan›na… Ozan, bu y›llar› anlat›rken daha sonra, “Üniversiteyi, bitiremedim” der, “Çünkü üniversitede politika beni tamamen kendine çekmiflti.” fiiirlerine S›zmaya Bafllayan Gerçekler Ozan, ülkesini ve halk›n› büyük bir aflkla sever. Yaflad›¤› duygu yo¤unlu¤u ülkesindeki politik atmosferin de¤iflimi ile güçlü bir dönüflüme u¤ramaya bafllar. Ö¤renci gençlik politize olurken, iflçi grevleri, gösteriler hayat›n do¤al bir parças› haline gelir. ‹flsizlik artar. Halk tepkisini bir flekilde ifade eder. Bak›r ve kükürt madenlerinde çal›flan iflçiler binler olup baflkente akarlar. Sol, sosyalist gazetelerin say›s›nda belirgin bir art›fl görülür. Halk muhalefeti giderek güçlenir. Tüm bu geliflmeler üzerine bir flair olarak halk›n yaflad›klar›n› yüre¤inde hisseder. Çünkü beslendi¤i kaynak halk p›nar›d›r. Onun yaflad›¤› ac›lar, yokluk ve yoksunluklar›d›r. Fakat bunu fliirlerinde nas›l yans›tacakt›r? Eski tarz fliirler yazmaya devam m› edecek, yoksa halk›n›n yaflad›klar›na tercümanl›k m› edecektir?
Konsolos olarak görevli oldu¤u yerlerde halk›n yaflam› onu derinden etkiler. Gördükleri, politik bilinçlenmesine etkide bulunur. fiahit oldu¤u tablo dünyan›n her yan›nda benzerdir. Bunu bir kez de kendi gözleriyle görmüfl olur. Daha sonra yazd›¤› dizelerde burada gördüklerinden izler bulmak mümkündür. Konsolos oldu¤u bölgenin insanlar›yla iç içe olur. Onlar› daha yak›ndan tan›mak ister. Onlar›n yaflad›¤› yerlere gidip lokantalar›nda yemek yer. Bat›l› sömürgeci “dostlar”› onun bu tavr›n› “dostça” uyarmay› ihmal etmez. O böylesi sömürgeci bak›flla yap›lm›fl “dostça” uyar›lar› dinlemeyerek, yaln›zl›¤›n› halkla iç içe yaflayarak gidermeye çal›fl›r. Neruda, Asya ülkelerinde bulundu¤u s›rada fliir ve an› yazmay› ihmal etmez. Bu günlerde yaflayacaklar›n› tatl›, dokunakl› yer yer ac›kl› anekdotlarla kaleme ald›¤› yeryüzünde konaklama eserinde dile getirir. Bir fiairin Ölümü, Bir fiairin Do¤umu Neruda, PEN’in Arjantin’de Ruben Dario an›s›na düzenledi¤i bir etkinli¤e kat›l›r. Burada Federico Garcia Lorca ile tan›flma f›rsat› olur. Toplant›da Lorca ile birlikte do¤açlama bir düet yaparlar. Bu ayn› zamanda dostluklar›n›n da bafllang›c› olur. Bu arada iktidara halkç› bir hükümetin gelmesiyle Neruda ‹spanya’n›n Barselona konsoloslu¤una, sonra da Madrid konsoloslu¤una atan›r. Ve çok geçmeden iki dost ‹spanya’da yeniden karfl›lafl›rlar. Dostluklar› burada devam eder. ‹spanya’da pek çok sanatç›yla dostluklar kurar. Dostlar›yla “fiiir ‹çin Yeflil At” adl› bir dergi ç›kar›rlar. Derginin tam 6. say›s›n›n haz›rl›klar› yap›l›rken, Afrika garnizonundan Franko’nun ayak sesleri yükselmeye bafllar. ‹ki dost 19 Temmuz 1936 gecesi birlikte bir sirke gitmeye karar verirler. Fakat Lorca buluflmaya gelmez, gelemez. Neruda onun kurfluna dizilmek için faflistler taraf›ndan götürüldü-
EK‹M 2010 | TAVIR | 29
flamak mümkündü.” ‹spanya’da dost edindi¤i ve etkilendi¤i di¤er bir flair de Miquel Hernandez’dir. An›lar›nda bu dostlu¤a dair ise flunlar› söyleyecektir: “Onu tan›d›¤›mda kendi ayakkab›lar› ve köylü pantolonuyla, ülkesi Orihvela’dan yeni gelmiflti. Köyünde keçi çobanl›¤› yapt›¤› söyleniyordu. (…) benim evimde kal›yor ve burada fliirler yaz›yordu. Baflka ufuklar ve baflka dünyalar›n izlerini tafl›yan benim Güney Amerika fliirim yavafl yavafl onu etkiledi ve de¤ifltirdi.” (Age / Syf. 177)
¤ünü daha sonra ö¤renecektir. Ve art›k 1 milyondan fazla genç-yafll› insan›n öldü¤ü, yüz binlerce insan›n mülteci olarak yurdunu terk etmek durumunda kald›¤› ‹spanya ‹ç Savafl› bafllam›flt›r. Ozan bugünlere dair “fiiirimi de¤ifltiren bu ‹spanyol ‹ç Savafl›, benim için bu flairin ölümüyle bafllar.” diyecektir. Ve flair dostu Lorca’n›n ard›ndan, onu adeta fliiriyle ölümsüzlefltirir. “Iss›z bir evde, / korkudan a¤layabilsem / Gözlerimi ç›karabilsem de / yiyebilseydim / Senin sesin için yapard›m, / bunlar› / Yafll› portakal a¤ac› sensin / Senin fliirin için yapard›m, / bunlar› / Ç›¤l›k 盤l›¤a f›flk›ran fliirin / Baksana, / maviye boyuyorlar hastaneleri, / senin için / (…) / B›rak seni düflleyeyim bir taçla / Sen, sa¤l›¤›n ve gelinciklerin çocuklu¤u / Sen saf gençlik, özgür kara bir ›fl›k gibi fley / Söz aram›zda Federico / fiimdi kimseler kalmad› kayalar aras›nda / B›rak da basit olsun sözlerimiz, / sen ve ben gibi basit / fiiir neye yarar çiyler için yaz›lmazsa / Bu gece için yaz›lmazsa / (…)” Neruda, de¤erli dostu Lorca için, “‹spanya’daki flairler aras›nda en çok sevileni, en çok be¤enileni ve o neflesi ile en çok çocu¤u and›r›yordu.” diyerek flu övgüleri yapacakt›r: “Ne mükemmel bir flair! Onda gördü¤üm yüreklili¤e ve dehaya, heyecanl› bir kalp ve duru sese bir daha hiç rastlamad›m. Federico Garcia Lorca, eli aç›k bir sihirbazd› bir nefle kayna¤› idi. ‹çinde tafl›d›¤› yaflama sevinci ile bir y›ld›z gibi parlad›. Soy ve komik, eflsiz müzisyen, parlak pandomimci, çekingen ve bat›l inançl› p›r›l p›r›l ve iyi yürekli Lorca’da ‹spanya’n›n bir ça¤›n› ya-
30 | TAVIR |EK‹M 2010
Neruda da onun sa¤l›¤›ndan, yaflam tarz›ndan, coflkunlu¤undan etkilenir. Bu keçi çoban› flair, bafllayan iç savaflta yerini almakta gecikmez. Halk›n yan›nda faflizme karfl› savafla kat›l›r. Faflizme karfl› coflku dolu fliirler yazar. Bir elinde silah, bir elinde kurtulufl dizeleri… ‹ç savaflta, yenilginin belli oldu¤u günlerdir. Dostu Neruda’n›n fiili konsoloslu¤undan uzaklaflt›r›ld›¤› ve Fransa’da oldu¤u günlerde fiili elçili¤ine s›¤›nmak ister. Fakat elçilik onu kabul etmez ve tutsak düfler. Franko’nun zindanlar›nda veremden ölür. Neruda bir yak›n dostunu böyle yitirir. ‹spanya’da faflizm, iç savafltan galibiyetle ç›kt›. Fakat Neruda, yaflad›¤› ve gördüklerini asla unutmaz. Onun için hiçbir fley eskisi gibi olmayacakt›r. Tarihin bu an›nda, faflizme karfl› bu savafl kaybedilmifl olsa da, Neruda kendi içindeki savafl›n galibidir. “Tellerinden flark›lar yerine kanlar akan ‹spanya gitarlar›na ilk kurflunlar at›ld›¤›nda, benim fliirim bir hayalet gibi sokaklarda dolafl›yordu. Sonra yavafl yavafl içine kökler sokuldu. Ve damarlar›nda kan akmaya bafllad›. ‹flte o günden sonra herkesin yolu benim de yolum oldu. Yaln›zl›¤›n güneyinden kuzeyine göç etti¤imi görüyorum. Orada yafl›yor insanlar, benim alçak gönüllü fliirimi kendine k›l›ç yaparak, büyük ›st›raplar aras›nda terini silecek mendil diye açacak ya da ekmek savafl›nda silah olarak kullan›lacak…” (Age / Syf. 140)
“Kalbimde ‹spanya” ‹spanya’da kald›¤› günlerde de fliirler yazmaya devam eder.
Bugünlerde yaflad›¤› yo¤un duygular› fliirlere döker. Onun yüre¤i hep ‹spanya halk›n›n yan›nda faflizme karfl› savafltad›r. Mücadelelerini destekler. Bu dönemde yazd›¤› fliirler Kalbimde fiiirler adl› kitab›nda toplan›r. Kitap; yürekli bir ozan için, bir sosyalist için hayat› boyunca k›vançla anaca¤› flekilde yokluklar içinde cephede bas›l›r. Terk edilmifl bir manast›r, bas›mevi olarak kullan›l›r. Kitab›n bas›m›nda bir mücadele ve azmin yan›nda fliirin savafltaki etkisine de örnektir. Bask› için ka¤›t yoktur. Eski bir de¤irmende ka¤›t yap›l›r. Düflman birli¤inden, yaral› askerleri kanl› elbiselerine kadar ne bulunduysa ka¤›da malzeme yap›l›r. Bu koflullarda kitap bas›l›r. Savafl›n sonuna do¤ru ço¤u insan yan›na yiyecek almak yerine bu kitab› almay› tercih edecektir. Bu bir flairin yaflayabilece¤i en büyük onurlardan biridir. Neruda, Fransa’da oldu¤u günlerde ‹spanya’daki faflizme karfl› mücadeleye deste¤i devam eder. Burada Paul Eluard ve Aragon’la tan›fl›p dost olurlar. Dostluklar› geliflip güçlenir: “Her ikisi de vazgeçilmez sad›k dostlar›md›r. San›r›m onlarda en çok hofluma giden fley büyüklüklerini inkar etmeleriydi.” (Age / Syf. 192) diyecektir sonraki günlerde bu dostlar› için. Fransa’daki günlerinde ‹spanya için mücadeleye devam eder. ‹spanya ‹ç Savafl›’ndan etkilenmifl Frans›z flair Nancy Canord ile derleme bir fliir kitab› haz›rlar. Kitab›n ad›n› “Dünya fiairleri ‹spanya Halk›n› Savunuyor” koyarlar. De¤iflik yazarlardan fliirlerin yer ald›¤› kitap, Nancy’nin Fransa’daki evinde bas›l›r. Bas›m›nda Neruda da yer al›r. Bunu kendine bir onur sayar. Ki o günlerde bu iki yazar gibi pek çok flair, edebiyat ve sanatç›, ayd›n faflizme karfl› mücadele eden ‹spanya halk›n›n mücadelesine destek olur. ‹ki arada durup taraf›n› seçmemek, faflizme güç vermektir. Bugün oldu¤u gibi geçmiflte de böyledir. Bu, kiflilerin niyetlerinden ba¤›ms›zd›r. Ya halktan yanas›n, ya da sömürü ve zulüm düzeninden... Ortas› yoktur. Özellikle bu s›nav ayd›nlar için daha bir zorunlud›r. Yan› bafl›ndaki katliamlara, iflkenceye, faflist sald›r›lara sessiz kalmak suç ortakl›¤›na tekabül eder. Bu s›navda onlar› büyük ozan, flair, sanatç›, ayd›n yapan ça¤›n›n bu anlamda tan›¤› olmas› ve halk›n›n yan›nda, onlarla birlikte saf tutmas›d›r. ‹flte Neruda böylesi bir düflünceyle hareket ederek kendisi gibi flair, sanatç› ayd›nlar› faflizme karfl› bir araya getirerek eylemler yapar. Bu amaçla ‹spanya halk›na destek için bir araya geldikleri ayd›nlarla, trenle Madrid’e gitmeleri bunlardan sadece biridir. Neruda, ‹spanya’da iç savafl kaybedilmifl olsa da Franko faflizminin zulmünden kaçan mültecilerle ilgilenir. Bunu kendisine karfl› vicdani bir sorumluluk olarak görür. Yüz binlerce insan Fransa’ya mülteci olarak geçmifltir. Fransa’daki gerici iktidar ise bu mültecileri faflizmle suç ortakl›¤› yaparak ya hapishanelere, ya da çöllere gönderir. fiili’deki halkç› hükümet Neruda’y› bu göçmenleri fiili’ye getirmesi için görevlendirir. Neruda böylesi bir göreve gerçek bir mutlulukla bafllayarak h›zla kollar› s›var. Önüne de¤iflik zorluklar, engeller ç›kar›rlar. Pek çok hain ve alçakl›klara tan›kl›k eder. Hiçbiri görevini yapmas›na engel olamaz. II. Paylafl›m Savafl› bafllamadan ço¤u yafll›, kad›n, erkek
ve çocuklardan oluflan binlerce mülteciyi fiili’ye göndermeyi baflar›r. fiairin Senatörlü¤ü Yüre¤i halk›n yan›nda bir flair halk›n yaflad›¤› yoksullu¤a, ezilmiflli¤e sessiz kalamaz, olanlar› görmezden gelemez. Bu ç›plak gerçeklerden kimse kaçamaz. Bir gazetecinin dedi¤i gibi, “Bu ülkede flair karara varmal›d›r. Ya Cadillac’lar, ya da ayakkab›s›z ve okulsuz insanlar!” Evet, bunun aras› yoktur. Bu gerçekleri görüp de hala kendi fanuslar›nda fliir, roman yazmaya ve sanat yapmaya çal›flanlar›n eserlerinin hiçbir anlam› yoktur. Neruda’y›, böylelerinden ay›r›p ölümsüz k›lan onun halk›n›n yan›nda saf tutmas›d›r. Halk›n›n yaflad›klar›na sessiz kalmamas›d›r. 1943’te Meksika’dan ülkesine döndü¤ünde halk› için bir fleyler yapmak ister. Senatörlük için aday olur. fiiirlerini ve yüre¤inin de al›p halk›n yaflad›¤› bölgelere gider. “Hepsinin yan›k yüzleri vard›. Yaln›zl›klar› ve terk edilmifllikleri karanl›k bir donukluk gösteren gözlerinde dile getiriyordu. Çölden tepelere ç›kmak, yoksul evleri tek tek dolaflmak, insanl›ktan uzak bir yaflant›y› tan›mak ve inzivaya çekilmifl insanlar›n tek ümidi olarak ortaya ç›kmak hofl bir sorumluluk de¤ildi. Bununla birlikte fliirim bana onlarla iliflki kurma yollar›n› açt›. fiiirim, halk›m ve onlar›n güç yaflant›lar› aras›nda dolaflabiliyor ve onlar taraf›ndan ölümsüz bir kardefl olarak kabul edilebiliyordu.” (Age / Syf. 260) Yürek diliyle halk›n›n özlem ve ac›lar›na tercüman olur. Dizelerinde emekçi halk›n öfke ve taleplerini dile getirir. Gitmedi¤i ev, ayak basmad›¤› çamurlu yol, tozlu sokak b›rakmaz. ‹flçilerin ölümüne çal›flt›r›ld›¤› madenlere iner. Yoksul sofralar›n› paylafl›r. Sendikalarda iflçilerin canl› sohbetlerine ortak olur. “Bu uzun yolculuklar›m boyunca en yoksul evlerde, kulübelerde ve bozk›r insanlar›n›n bar›naklar›nda gecelemeye al›flt›rd›m kendimi. Her gitti¤im yerde beni iflçiler, ellerinde küçük bayrakla karfl›l›yordu.” (Age / Syf. 263) fiili’nin yoksul emekçileri kendinden gördükleri bu insan› utand›rmaz. 4 Mart 1945’te senatör seçilir. Büyük bak›r ve güherçile ocaklar›ndaki binlerce emekçinin kendisine güvenip oy vermifl olmas›ndan her daim gurur duyar, onurla anar. Partili Bir Ozan Neruda’n›n en belirgin özelli¤i onun partili bir ozan olmas›d›r. Daha sonraki y›llarda partili/örgütlü olmas›yla ilgili flunlar› söyler: “fiairin görevlerini mant›ki sonuçlar›na ulaflt›rarak do¤ru ya da yanl›fl, karara vard›m: Toplumda ve hayatta yükümlülü¤üm alçak gönüllü bir partilininki olmal›d›r. Bu karar› parlak baflar›s›zl›klara, kimsesiz zaferlere, sersemletici yenilgilere tan›k oldu¤um halde verdim. Kendimi Amerika’n›n mücadeleleri içinde bir aktör bularak, anlad›m ki, insan olarak görevimi, yeteneklerimi, birleflen halklar›n kabaran gücüne katmaktan; onlara maddi ve manevi olarak, tutku ve umutla kat›lmaktan baflka bir fley de¤ildir. Çünkü yaln›zca o kabaran selden, yazarlar ve halklar için
EK‹M 2010 | TAVIR | 31
gerekli ilerlemeler do¤abilir.” (fiiir Bofluna Yaz›lmayacak / Nobel Konuflmas› / Aktaran: Latin Amerika Baflkald›r›yor / Syf. 405) Neruda’n›n bu örgütlü tavr› esas›nda örgütlü olman›n yarat›c›l›¤› öldürece¤ini söyleyenlere de bir cevap niteli¤indedir. Neruda aksine partili/örgütlü olup çok güzel eserler üretmenin ad›d›r. Bu yan›yla bireyci bohem üretimler içinde olan burjuva ve küçük burjuva sanatç›lara ideolojik bir darbe de indirmifl olur. Ki Neruda’n›n fliirlerinden, sanatç›l›¤›ndan, çok iyi bir flair oldu¤undan söz edip de onun komünistli¤ini, örgütlü olmas›n› gizlemeye ya da bu özelliklerini görmezden gelmeye çal›flmalar› da bofluna de¤ildir. O’nun büyük flair olmas› ve ölümsüzlü¤ü, dünya görüflünden ve örgütlü olmas›ndan gelir. Neruda, fiili Komünist Partisi (Partido Comunista de Chile / PCC)’ne 5 Temmuz 1945’te üye olmas›na ra¤men karar›n› esas olarak ‹spanya ‹ç Savafl› s›ras›nda vermifltir. Bu anlamda ‹spanya ‹ç Savafl›’n›n üzerindeki derin etkisine tan›k oluruz. Ona göre flairler fliirleriyle bir bayrak gibi egemenlere karfl› halk›n›n yan›nda savaflmal›d›r. Bu da ancak örgütlü olabilecek bir savaflt›r. Yüre¤inden f›flk›ran dizelerini her daim halk›n mücadelesine sunar. O bir komünisttir. T›pk› Naz›m Hikmet gibi… Firari Ozan: “fiiir ‹syand›r” Neruda demokrasi vaatleriyle iktidara gelen, ayn› zamanda eski arkadafl› olan, Gonzales Videla’n›n aç›k bir ihanetini yaflar. Videla giderek bask› ve terörü artt›r›r. PCC’yi yasaklar, demokrat ve ilerici çevrelerde bask›dan paylar›na düfleni fazlas›yla al›r. Hapishaneler dolup taflar. Neruda da yasaklananlar aras›ndad›r. Tutuklama emriyle aran›r. Hatta bafl›na ödül koyulur. Neruda için yasal mücadele olanaklar› kalmaz. Soru fludur: “Neruda bu durumda ne yapacakt›r?” Bu soruya Neruda’n›n cevab› net olur. Onun flair yoldafllar› nas›l ki faflizme teslim olmad›larsa, o da Videla’n›n bask›lar›na, tehditlerine boyun e¤meyecek, teslim olmayacakt›r. Ve Neruda karar›n› verir. Yeralt›nda, illegal olarak mücadelesine devam eder. O günlere dair an›lar›nda flunlar› söyler: “Hemen hemen her gün baflka yerde kal›yordum, Her yerde beni saklayacak insanlar kap›lar›n› seve seve aç›yordu. Bunlar›n ço¤u hiç tan›mad›¤›m kimselerdi, birkaç gün için de olsa beni saklamay› arzu ettiklerini söylüyorlard›. ‹ster bir saat, isterse bir hafta için olsun vatandafllar›m bana kollar›n› aç›yordu! Böylece sakland›m; limanlarda, tarlalarda, flehirlerde, depolarda, köylülerin, mühendislerin, avukatlar›n, denizcilerin, doktorlar›n ve maden oca¤›nda çal›flan iflçilerin evlerinde.” (Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum / Syf. 269) O içindeki duygu yo¤unlu¤unu, “fiair kendini ülkenin her yan›nda görür.” diyerek tan›mlar. Halk›n direncinden sahiplenme duygusundan, yüksek kavga azminden beslenmektedir. Bu zorlu koflullarda da bofl durmaz. Halk›n›n içinde üretmeye devam eder. En güzel kavga fliirlerini m›sralara döker. Gözalt›na al›n›p tutuklama, kuytu bir köflede katledilme risklerini düflün-
32 | TAVIR |EK‹M 2010
medenyazar. Bafl›na ödül konularak arand›¤› bu zor günlerde “en önemli kitaplar›mdan” dedi¤i “Büyük Türkü” adl› eserini yazar. Neruda’n›n etraf›ndaki çember gittikçe daralmaya bafllar. Halk›n moral de¤eri Neruda’n›n ülkede kalma koflullar› neredeyse kalmam›flt›r. Ülke d›fl›na ç›kmas› gündeme gelir. Fakat bu karar› kendisi de¤il, partisi al›r. Çünkü o partili bir ozand›r. Parti, Neruda’n›n ülke d›fl›na ç›kmas› için çal›flmalar›n› h›zland›r›r. 1948’de vatan›na ve halk›na afl›k ozan için sürgün günleri bafllar. Ancak bilinir ki bir flair için ülkesinden ayr›lmak çok zordur. Ac› vericidir. Zorunlu bir sürgüne gidiyor olsa da, ülkesine bir gün dönecek olman›n inanc›n› And Da¤lar›’ndaki tahta bir kulübeye flöyle yazar: “Yak›nda görüflmek üzere, anavatan›m. Gidiyorum ve seni beraberimde götürüyorum.” Arjantin’e sa¤l›kl› bir flekilde ulaflt›¤›nda tüm dostlar› sevinir. Çünkü fiili’deki iktidar›n onu katletmifl oldu¤u düflünülmüfltür. fiair Saf›n› Seçmelidir Bugünün dünyas›nda herkes gibi flairler de seçimini yapmak durumundad›r. fiairler ayr›cal›kl›, tarafs›z, arabulucu gibi kendilerini gösteremez. “Ben flairim, fliirlerimi yazar›m, politika beni ilgilendirmez.” diye düflünemez. Bu düflünce esas olarak burjuva ideolojisine dayan›r. Neruda bir kez saf›n› seçmifltir. Ömrü boyunca halk›n›n saf›nda düflmanlar›yla mücadele etmifltir. Günümüzde hala saf›n› belirlemeyen, zalimlerden icazet bekleyen, onlar›n düzenine flu veya bu flekilde su tafl›yanlara flu sözlerle seslenir. “Biz bugünün flairleri, seçmek zorunday›z. Seçece¤imiz fley gül tarhlar›nda de¤il. Korkunç ve haks›z savafllar›n, paran›n gittikçe artan bask›s›n›, ilerleyiflini ve bütün hakszl›klar› avucumun içinde gittikçe daha apaç›k görüyorum. Koflullu ‘özgürlük’, seks konular›, zorbal›k, ayl›k taksitlerde kolayca ödenebilecek sevinçler, eskimifl sistemin çekici tuzaklar›d›r.” (Age / Syf. 404) Neruda sadece ça¤r› yapmakla yetinmez, uyar›r. Burjuvazinin önlerine ç›kard›¤› tehlikelere de dikkat çeker. fiairler özelinde tüm sanatç›lara seslenen flu uyar›lar› yapar: “Kimi flairler mistisizme, ya da sa¤duyu rüyas›na s›¤›n›rlar. Baflkalar› gençli¤in o kendili¤inden ve y›k›c› gücüyle büyülendiler, onlarla yaflayan insanlar oldular. Günümüzün savaflç› dünyas›nda böyle bir denemenin hep önleyici ve korkunç ac›lara götürece¤ini hiç düflünmeden…”(Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum, Aktaran: Latin Amerika Baflkald›r›yor / Syf. 404) Onu büyük flair yapan sosyalist bir dünya görüflü sahibi olarak halk›n›n kavgas›nda saf tutmas›d›r. Kalemini vicdan›n›n emrine vermesidir. Halk›n mücadelesini inanç yüklü sat›rlarla ölümsüz bir silaha kavuflturmas›d›r. O silah ki her daim ozan›n dilinde patlamaya haz›rd›r:
“Yüre¤im bu kavgan›n içinde / Kazanacak halk›m / Bütün halklar kazanacak bir bir / Bu ac›lar bir mendil gibi / Kumlar aras›nda / fiehit duraklardan / Ç›karacak her fleyi / fianl› günler yak›nd›r çünkü / Kinler kusacak bir an / Ceza veren eller…”(Muzaffer Halk / Aktaran: Latin Amerika Baflkald›r›yor / Syf. 397) Neruda için bir flairin tan›m› bellidir. Bir ozan olarak kendini en mütevaz› haliyle halk›ndan ayr› tutmaz. Çünkü bilir yaratan ve yaflatan›n o büyük okyanus olan halk›n oldu¤u gerçe¤ini. “Ben her zaman söyledim, bence en iyi flair, bize her gün ekmek sunan f›r›nc›d›r; kendisini tanr› olarak hissetmeyen f›r›nc›. O mütevaz› ve heybetli olan iflini yap›yor. Her gün ekme¤in hamurunu yo¤uruyor, f›r›na at›yor, pifliriyor ve insanlar›n ihtiyac›n› karfl›lamak için önlerine sürüyor.” (Nobel Konuflmas› / Aktaran: Güney Dergisi / Syf. 56) Ozan, iflte böyle mütevaz›d›r. Yapt›¤› ifli, sorumluluklar›n› abartmaz. Kendisini var eden koflullar› görmezden gelmez. Bunun sonucudur ki, “Burjuvazi gerçeklere gittikçe yabanc›laflan bir fliir istiyor. Can çekiflen kapitalizm flairin, ekme¤e ekmek ve flaraba flarap, demesini bile tehlikeli buluyor. Bir flairin, Huidobro’nun deyimiyle, kendisini “ Küçük bir Tanr› saymas›n›, kapitalizme daha uygun görüyor. Bu kan› ya da davran›fl, egemen s›n›flar› hiç tedirgin etmiyor.” (Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum / Syf. 446) diyen ozan kal›c› olmak isteyen flair adaylar›n› önlerindeki tehlikeler için uyar›rken; halk›n içinde, halk için yaflamay› yaflam felsefesi haline getirmeleri için uyarmadan edemez. “Biz flairler ancak, di¤er insanlar gibi olmay› becerdi¤imiz zaman, fliire o büyük enginli¤i - her dönem daralt›lm›fl olan, bizzat kendimizin durmadan daraltt›¤›m›z enginli¤i - geri verebiliriz (…)” (Nobel Konuflmas›) Neruda, seçilecek bu yolun kolay bir yol oldu¤unu söyleyerek, pembe tablolar çizmez. Ama flunu söyler. Mutluluk ve bir flair için gurur ve onur dolu bir yaflam ancak bu yoldad›r. Bu konuda kendinden örnek verir: “Ben ›st›rap çektim ve savaflt›m, ben sevdim ve flark›lar söyledim. Dünya bölünürken ben yendim ve yenildim, ekme¤in ve kan›n tad›na vard›m. Baflka ne arzular bir flair? A¤lamaktan öpmeye, yaln›zl›ktan kalabal›¤a tüm duygular fliirimde kanat ç›rpm›fl, içinde yaflam›flt›r. Ben fliirim için yaflad›m, fliirimle savafl verdim. (...) Esteti¤in güç ve yaz›l› sözlerin labirentinde yapt›¤›m araflt›rmalardan sonra halk›m›n flairi olmuflum. Benim kazand›¤›m en büyük arma¤an iflte buydu.” (Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum / Syf. 231-232) Kanser hastas› oldu¤unu bilmiyordu. Temmuz 1974’te 70. do¤um günü kutlama töreni haz›rlan›yordu. Ancak Yanki emperyalizmi ülkesinin üstüne karabasan gibi çökmüfltü. Pasifik manzaral› evinde her sabah yapt›¤› gibi radyosunu açt›¤›nda tarih 11 Eylül’ü gösteriyordu. Neruda iflte bu anda dostu baflkan Salvador Allende’nin “Yurttafllar! “ diye bafllayan son konuflmas›n› dinler:
“(…) Yurdumun emekçileri! Ben fiili’ye ve onun gelece¤ine inan›yorum. Benden sonrakiler, ihanetle zorla getirilmek istenen bu ac› karanl›k an› aflacaklar. Eninde sonunda genifl caddelerde gerçek insanlar daha iyi bir toplum infla etmek için yürüyüfle geçecekler.
Yaflas›n fiili! Yaflas›n halk! Yaflas›n emekçiler! Bunlar benim son sözlerim. Ödedi¤im bedelin bofl olmayaca¤›ndan eminim. Bunun en az›ndan korkakl›¤a ve ihanete indirilmifl ahlaki bir tokat olaca¤›ndan eminim.” Amerikanc› faflist cunta ülkede darbe yapm›flt›r. fiehirle ba¤lant› kesilir. Evinin etraf› askerlerce sar›lm›flt›r. Tüm ülke toplu gözalt›lar ve cinayet haberleriyle kol geziyordu. Stadlara, solcular, sosyalistler, sendikac›lar, devrimciler dolduruluyordu. 18 Eylül’de atefli çok yükselir. Hastaneye kald›r›l›r... Meksika’ya götürülme talebine ise karfl› ç›kar. Art›k ölüme do¤ru kofltu¤unu bilir. Yoldafllar› ve halk›n›n çekti¤i ac›lar› biliyorken kendisine sunulan ayr›cal›klar› tümüyle reddeder. Efli Neruda’y› Meksika’ya götürmek için harekete geçti¤inde otomobile el konuldu¤u, evinin ya¤maland›¤›, floförün tutukland›¤› söylenir. Meksika devlet baflkan› özel uçak göndermifltir. fiairi almak için. Yok, hay›r der… Son anlar› hep say›klamalar›nda “Onu katlediyorlar, onu katlediyorlar.” diyen ozan, baflkanl›k saray›nda direnen yi¤it dostunun, baflkan Allende’nin katledilmesinin flokunu daha atlatamam›flt›r. 23 Eylül 1973’te tüm bu yaflad›klar›na ozan›n kalbi daha fazla dayanamaz... Faflizmin zulmü, yafll›, yorgun bedenin son direncini de k›rm›flt›r. Halk sokaklar› doldurdu. ‹flçiler vard›. Ö¤renciler, memurlar… Yüzlerde öfke ve faflizme nefret doluydu. Mezar› bafl›nda bir üniversiteli, bir yazar, bir ö¤retim görevlisi konuflma yapar. Halk mezarl›¤a yaklaflt›¤›nda yükselen “Pablo Neruda Yafl›yor!” slogan›n›, kararl›l›kla hayk›r›lan Enternasyonal marfl› izler. Zulme inat binlerin sahiplendi¤i büyük ozan o gün orada halk›n›n, halklar›n kalbine gömülür: “Halk›m ben, parmakla say›lmayan / Sesimde p›r›l p›r›l bir güç var / Karanl›kta boy atmaya / Sessizli¤i aflmaya yarayan / Ölü, yi¤it, gölge ve tuz, ne varsa / Tohuma dururlar yeniden / Ve halk, topra¤a gömülü / Tohuma durur bir yerde / Bu¤day nas›l filizini sürer de / Ç›karsa topra¤›n üstüne / Güzelim k›rm›z› elleriyle / Sessizli¤i burgu gibi deler de / K›rm›z› elleriyle / Biz halk›z, yeniden do¤ar›z ölümlerde”J YARARLANILAN KAYNAKLAR • Yaflad›¤›m› ‹tiraf Ediyorum / Pablo Neruda – Alt›n Kitaplar Yay›nevi 1976 Bask›s› • Latin Amerika Baflkald›r›yor – Ütopya Yay›nlar› • Güney Dergisi – Ocak – fiubat – Mart 2005 – 31. say›s›
EK‹M 2010 | TAVIR | 33
fliir fliir
enver gökçe ve pablo neruda metin demirtafl
Odada bir masa ve gaz lambas›. S›cak ç›t›rt›larla yanan soba. Çivide as›l› ceket, pantolon, palto. Solmufl rengi paltonun Ve sinmifl üstüne Hüzünlü kokusu yoksullu¤un. D›flar›da kurtlarla bir olmufl uluyor f›rt›na. Donmufl dal uçlar›nda, Kar çiçekleri zemheri so¤u¤unun. Enver Gökçe, E¤ilmifl üstüne masan›n,
Yüzünde çizgileri çileli bir hayat›n, fiiirlerini Türkçe’ye çeviriyor Pablo Neruda'n›n. Kap› aral›¤›nda karanl›¤›n ayak sesleri. Düzenin bekçileri, H›fl›mla dal›yorlar içeri. Karar›p kal›yor Neruda çevirileri. O¤ullar› ölen analar›n türkülerini, Federico Garcia Lorca'ya yak›lan a¤›t›, Karl› doruklar› Ant Da¤lar›'n›n, Pampalar›n rüzgarla oynaflan otlar›n›, Maçu Piçu'nun mavi çiçeklerini, Egin'in ela gözlü türkülerini Dolduruyorlar bir torbaya. Bak›p kal›yor arkalar›ndan Enver Abi, Yavrular› çuvala doldurup götürülen Anne köpek gibi. Soba ve lamba sönüyor. Oda lofl ve so¤uk. Umars›z bürünüyor yorgan›na. Neruda görünüyor bir at üstünde. Üzülme kardefl diyor, Bilirsin fliirimiz yedi canl›d›r. Parçalasalar, yaksalar da, Yeniden göverir küllerinden. Beni kederlendiren bu de¤il! Senin çi¤nenen göz nurundur beni kahreden
enver gökçe
34 | TAVIR | EK‹M 2010
ay›n foto¤raf› ay›n foto¤raf›
FOSEM
EK‹M 2010 | TAVIR | 35
makale makale
faizci haramiler... ümit ilter
“… öyle kat kat faiz yemeyin, Allah’tan korkun...” Ali ‹mran Suresi 130. ayet
1… Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Katbekat faiz yemelerine ra¤men “Müslüman” geçinmekten de vazgeçmezler. Oysa onlar›n k›blegah› BORSA’d›r.
Kapitalizmin k›blegah› olan borsan›n özünü faiz ifllemleri oluflturur. ‹flte tam da bu yüzden, borsa ile ‹slamiyet aras›nda amans›z bir çeliflki vard›r. Çeliflki, kapitalizm ile ‹slamiyet aras›nda ve uzlaflmaz cinstendir.
Borsa, kapitalist düzenin faiz karhanesidir.
‹slamiyet ile kapitalizmin uzlaflmaz de¤il, uyumlu oldu¤unu iddia etmek münaf›kl›kt›r. Çünkü ‹slamiyet faizi yasaklam›flt›r. fieriata ayk›r› kazanç olarak görmüfl ve haram saym›flt›r. Ve bu konuda hiçbir esnekli¤i yoktur ‹slamiyet’in: Faiz haramd›r. ‹flte o kadar...
Öyle bir k›bledir ki bu, olan olmayan her fleyden önce ya da sonra, kapitalist düzenden beslenen asalaklar›n gözü oraya bakar: Borsa düfltü mü, yükseldi mi…
Haram olan bir fleyi yapmak ise Al-
36 | TAVIR | EK‹M 2010
lah’›n buyru¤una karfl› gelmek, günah ifllemek demektir. 2….. ‹slam ‹nançlar› Sözlü¤ü’ndeki “FA‹Z” maddesine bakmak, konuyu daha da ayd›nlat›c› olcakt›r: “FA‹Z : Ödünç verilen paraya karfl› al›nan kar…” Birbirlerinin yenilefltiricisi ve gelifltiricisi olan üç büyük din (Yahudilik, H›ristiyanl›k, Müslümanl›k) taraf›ndan yasaklanm›fl ve haram k›l›nm›flt›r. Örne¤in; Bakara Suresi’nin 275. ve onu izleyen ayetleri flöyle der: ‘Ey faiz (Riba) yiyenler, ancak fleytan
çarpm›fl gibi kalkars›n›z. Faiz al›m sat›m gibidir dersiniz, Allah al›m sat›m› helal ve faizi haram k›lm›flt›r. Her kim ki faizden vazgeçerse geçmifli onundur. Her kim ki faize dönerse ateflliktir (cehennemliktir) ve orada sonsuza kadar kalacakt›r. Allah faizi eksiltir, sadakalar› artt›r›r (Efl deyiflle: Faizin bereketini kald›r›r, sadakalar›n bereketini artt›r›r). Allah nankörlükte ve günahkarl›kta (Efl deyiflle: Faiz almakta devam etmede) bulunanlar›n hiçbirini sevmez. Ali ‹mran Suresi’nin 130. ayeti flöyle der: ‘Ey inananlar, faiz yemeyin. Allah’tan sak›n›n›z ki felah bulas›n›z’… Rum süresinin 39. ayeti flöyle der: Artmak üzere (Efl deyiflle: Faiz getirmek üzere) insanlara verdi¤iniz mallar›n Allah indinde hiçbir bereketi yoktur.’ Kö-
leci üretim düzeninin zorunlulu¤u gere¤i yasaklanan faiz, kapitalist üretim düzenin temel belirleyicisi oldu¤undan her üç dinin ba¤l›lar› da birtak›m dinsel hile (hiyle-i fler’iyle)’lerle bu yasaktan kurtulman›n yolunu bulmufllard›r. Çünkü faizi ortadan kald›rmak demek kapitalist üretim düzenini ortadan kald›rmak demektir…” (‹slam ‹nançlar› Sözlü¤ü / Orhan Hançerlio¤lu / Remzi Kitabevi / Syf. 96) Gayet aç›k biçimde görüldü¤ü gibi, faiz ile ‹slamiyet uzlaflmazl›k içindedir. Ancak “Müslüman” geçinen haramilerin faiz ile hiçbir uzlaflmazl›¤› olmam›flt›r öteden beri. Bu yan›yla as›l uzlaflmazl›k, bir yandan “Müslüman” görünüp öbür yandan faiz yiyen haramilerle ‹slamiyet aras›ndad›r. Ki bu riyakar ha-
ramiler, faizci yüzlerini maskelemek için ellerinden geleni yapm›fllard›r. Baflvurduklar› hilekarl›¤a göz atmak için yine ‹slam ‹nançlar› Sözlü¤ü’ne bakaca¤›z: “H‹YLE-‹ fiER’‹YYE : Dinsel yasaklara karfl› bulunan kaçamak… Özellikle ürem (faiz, riba) konusunda yap›lm›flt›r. Faiz almak, ‹slam dininde kesinlikle yasaklanm›flt›r; Yahudi ve H›r›stiyanl›k dinlerinde de böyledir. Tarihsel süreçte bunun ekonomik gerekçeleri vard›r ve bellidir. Ama zamanla de¤iflen toplumsal ve ekonomik düzen gere¤i para kazanmak için fler’i hiylelere baflvurulmas› zorunlulu¤u do¤mufltur. Bu hiyleler ilkin anlam› pek aç›k olmayan (‹slam hukukçular›n›n diliyle: ‹yi te’yid edilme-
EK‹M 2010 | TAVIR | 37
mifl) Peygamber sözlerinden (hadis) yararlanmakla bafllam›flt›r. Örne¤in; Buhari’nin Halife Hz. Ömer’den nakletti¤i 601 numaral› hadiste peygamber flöyle der: ‘Alt›n›n alt›nla de¤iflilmesi faizdir ve haramd›r, me¤er ki ikisi de al sana ver bana diye peflin ola.Bu¤day, hurma ve arpa da böyledir.Peygamber’in baflka hadislerinde bunlara gümüfl, hurma, tuz kuru üzüm, tereya¤› ve zeytinya¤› da kat›lm›flt›r. Faizsiz yaflayamayan kimi Müslümanlar faiz yasa¤›n› sadece bunlara özgü sayarlar ve bunlar›n d›fl›nda kalanlardan faiz alnabilece¤ini savunurlar. (Oysa bu hadislerin do¤ru yorumunu yapan ‹slam hukukçular›, alt›nla gümüflün a¤›rl›kla ve ötekilerin ölçekle saptanan mallara örnek olarak söylenmifl bulundu¤unu ileri sürmüfllerdir, Kur’an›n aç›k yasa¤› karfl›s›nda baflka türlü de olamazd›.) Bu dinsel hiyle faizcilerin gönüllerini pek rahatlatamad›¤› için yeni bir yola baflvurulmufl ve çift sat›n alma sözleflmesi (muhafara) ortaya at›lm›flt›r. Bu, tam bir ‹slam faizcili¤i icad›d›r ve Ortaça¤ Avrupal›lar›nca Mohatra biçiminde kendi dillerine al›narak oldu¤u gibi uygulanm›flt›r. Bu hiyle birkaç biçimde yap›lmaktad›r: Ya verilen borçla birlikte istenen faizin tutar› de¤erinde bir mal da sat›l›r ve zaman› geldi¤inde borç parayla birlikte geri al›n›r, ya faiz tutar› karfl›l›¤›nda de¤ersiz bir mal sat›lmak kofluluyla borç para verilir, ya da rehinli bir sat›n alma sözleflmesi yap›larak borç verilen paran›n faizi miktar›nda de¤eri bulunan bir fleyin kullanma hakk› al›n›r…” (Age. Syf: 162-163) Haramilerin ‹slamiyet’in kesin buyru¤una ra¤men faizin tad›ndan vazgeçmemek için böylesi hinlikler icat etmeleri, sadece Ortaça¤’da kalmad›. Çok daha hincesini kapitalist düzenin ‹slami faizcileri imal ettiler: Ve ad›na da “kat›l›m ortakl›¤›” , “faizsiz bankac›l›k” dediler. Oysa, kapitalist düzende faizsiz bankac›l›k yapmak, imkans›zd›r. Eflyan›n do¤as›na ayk›r›d›r.
38 | TAVIR | EK‹M 2010
Bu riyakar haramilerin yapt›¤› son model hilelerin birisinin ne ve nas›l oldu¤unu 1 Eylül 2010 tarihli bir gazeteden okuyoruz: “... Mevduat munzam karfl›l›¤› nedeniyle faiz geliri elde eden kat›l›m bankalar›, Prof. Hayrettin Karaman ‘zorunlu olarak al›nan bu faiz, faiz de¤ildir’ diye fetva verince y›lda 487 milyon liray› bulan paray› bütçelerine katt›…” (01 Eylül 2010 / HaberTürk Gazetesi-Ekonomi Eki) Bu “ça¤dafl” ve “modern” hiyle-i fler’iyye’nin istisna de¤il, kurumsal bir iflleyifl olarak sürdürüldü¤ünü de ayn› haberde okuyoruz: “Kat›l›m bankalar›nda biriken fonlar art›p faiz geliri de 48 milyon TL gibi önemli bir tutara ulafl›nca faizsiz bankac›l›k yapan kurumlar bu faizin hesaplara kat›lmas›n›n dinen uygun olup olmad›¤›n› dünyada di¤er ‹slami bankac›l›k yapan kurumlarda ad› fieriat Kurulu olan ancak Türkiye’de bu ad›n kullan›lmas›n›n hassas olmas› nedeniyle ‘Dan›flma Kurulu’ olan kurula sormaya karar verdiler. Türkiye’nin en büyük üç kat›l›m bankas›n›n dan›flman› olan ve ayn› zamanda Avrupa Uluslararas› ‹slam Üniversitesi’nde ö¤retim görevlisi olan ‹lahiyat Profesörü Hayrettin Karaman, Merkez Bankas›’ndan al›nan faizde bir seçim olmad›¤› ve bir zorunluluk nedeniyle faiz al›nmas› nedeniyle bunun ‘faiz olarak’ adland›r›lamayaca¤› yönünde fetva verdi. Bunun üzerine kat›l›m bankalar› al›nan faizleri rahat rahat kullanmaya bafllad›….”(01 Eylül 2010 / Ayn› haber) Kurmufllar tezgahlar›n›, besledikleri “ulema”dan fetva al›p rahat rahat, t›k›r t›k›r faiz kullan›yorlar. Ki bunlar riyakard›r. Bu riyan›n, bu çark›n ne denli “normal” say›ld›¤›n›, ne denli s›radanlaflt›r›l›p döndürüldü¤ünü yap›lan resmi aç›klamalar›n piflkinli¤inde görüyoruz. “… Kat›l›m bankalar›n›n dine uygunluk görüflü almadan hiçbir konuda hareket etmedi¤ini vurgulayan Kat›l›m Bankala-
r› Birli¤i Genel Sekreteri Osman Akyüz, ‘Her bankan›n bir dan›flma kurulu var. Bankalar genellikle Hayrettin Karaman’›n görüflüne göre hareket ediyor. Munzam karfl›l›k konusunda bir zorunluluk oldu¤u için faiz say›lm›yor. Kat›l›m bankalar› d›flar›daki din adamlar›ndan da görüfl soruyor. Ancak bizim insanlar›m›z Türkiye’den din adamlar›na daha çok güvendi¤i için Hayrettin Karaman’›n görüflü geçerlik kazan›yor.’ dedi…” (Ayn› haber) ‹nsanlar›m›z›n dini duygular›n›, güvenlerini istismar etmenin itiraf›d›r bu. Parayla besledikleri “alim”lerden ald›klar› fetvalarla faizciliklerini meflrulaflt›rmaya çal›fl›yorlar. Ve utanmadan yedikleri faiz için “faiz say›lm›yor” diyebiliyorlar. Neden faiz say›lm›yormufl peki? Çünkü, besleme ulema öyle fetva vermifl… Ki onlar›n ifli bu zaten. ”Dan›flma Kurulu” ad› alt›nda böylesi fetvalar versinler diye beslenip semirtiliyorlar. Ve yalan söylüyorlar. ”Al gülüm ver gülüm“ yaklafl›m› içinde kirli çarklar›n› döndürüyorlar. ‹flte bunlar haramidir. ‹flleri güçleri haram yemektir. Ki faiz haramd›r. 3…. Kapitalizmin k›blegah› olan BORSA’da iflleme giren bütün o flirketlerin fonlar›, bonolar›, tahvilleri hisseleri haramd›r. Çünkü BORSA’n›n kendisi faizcili¤in, tefecili¤in SARAYI demektir. IMF’nin kendisi dünyan›n en büyük tefecisidir. Ve kapitalizmin temellerinden birisidir faizcilik. ‹flte befl kez, bin kez gitseler bile Umre’ye, haramiliklerini meflrulaflt›ramazlar. Parayla besledikleri o uleman›n uyduruk fetvalar› da “cehennemlik” olmaktan kurtaramaz onlar›. Gün olur devran döner, “faizci haramiler”den de hesap sorulur…J
deneme deneme
sarp kayadan geçen yola merhaba!* sevgi gürses
‹nsana yaraflan, bir 盤l›k gibi olmakt›r; sen bunu biliyorsun. Bir 盤l›k gibi keskin, bir 盤l›k gibi asi, bir 盤l›k gibi onurlu ve y›kan karanl›klar›... Ve bir 盤l›k gibi direnen... Türkan Albayrak, bir iflçinin gür 盤l›¤›d›r flimdi... Tekim demeden, tek bir insan›n neler neler yapaca¤›n› bilerek düfltü yola. Hem iflini geri almak hem de arkas›ndan gelecek olanlara ›fl›l ›fl›l bir yol b›rakmak için... “bir bafl›na olmak önemli de¤il bir gül, bir gül b›rakabilmek arkadan gelenlere tek bafl›na bir mum devirir geceyi tek bir can neleri neleri devirmez ki?” Elbette biliyordu. Sarpt› kayal›klar, uzundu bu yollar. Güç isterdi, umut isterdi yolun sonunu görmek... Ama o, inand› mücadelesinin sonundaki ›fl›¤a. Ve bu uzun uzun, dall› budakl›, çak›ll› tafll› yola umutlu bir merhaba ile bafllad›. “karanl›¤›n sonu bir ulu flafak sarp kayadan geçen yola merhaba” Sana seni anlatmak zordur Türkan Albayrak. Bunun için seni tarihin derinliklerindeki do¤rularda arad›k. Bu ülkenin yi¤it yü-
reklileri geçmifllerdi daha evvel bu yollardan. Biz sözünden dönmemeyi Pir Sultan’dan ö¤rendik. Tek bafl›na kalsak da direnmeyi Pir Sultanlar’dan ve onun gibi daha nice kahramandan ö¤rendik. “koyun beni hak aflk›na yanay›m dönen dönsün ben dönmezem yolumdan yolumdan dönüp mahrum mu kalay›m dönen dönsün ben dönmezem yolum” Direniflinden ö¤rendin sende. Kurdu¤un çad›r›n hem senin hem de tüm iflçilerin okulu flimdi. Sen diyorsun: “Buradaki çad›ra sahip ç›kal›m. Bu direnifl çad›r› sizin ve di¤er tafleronda çal›flan iflçilerin ifl güvencesinin yolunu açan bir direnifl çad›r› olsun.” Direniflin 42. Günü (direnifl günlü¤ünden): “Bugün de akflam oldu. Direnifl çad›r› her gün bana yeni bir fley ö¤retiyor; direnmenin kazanman›n bir yolu oldu¤una dair. Geçen her gün benim direncime direnç kat›yor. Düflmanlar›m aksini umuyor, umduklar›n› bulamayacaklar. Karfl›laflt›¤›m hiçbir zorluk beni yolumdan edemez. Biran önce çekilin yolumdan ki ezilmeyin.”
EK‹M 2010 | TAVIR | 39
“grev çad›r› önünde bir iflçi dimdik duruyor grev çad›r› önünde k›z›l bir atefl yan›yor bir iflçi on bin oluyor dalga dalga grevlerde gürlefliyor ço¤al›yor atefl sönece¤i yerde kör gecenin çakallar› atefl sönecek san›yor” “Beni iflten at›nca kolay kurtulaca¤›n› sanan zihniyet, kad›n olmamdan dolay› eve gider direnmez sand›; kocas›, babas›, o¤ullar› ona engel olabilir sand›. Say›lar› az da olsa bu düzene karfl› ç›kan kad›nlar›n oldu¤unu gözard› ettiler.” Cenneti bu dünyada halk›m›z›n ayaklar› alt›na sermek isteyenlerin yolu hapishanelerden geçti hep. Ve hapisli¤i aln›n›n ak cefas› say›p, savafl› orada da büyütenlerden gelen mektubu basars›n ba¤r›na sen. “Bugün beni en fazla mutlu eden bu mektuptu.” dersin. Çünkü onlar der ki “Direnenlerin kazanma umudu vard›r. Direnmeyenlerin hiçbirfleyi yoktur. Ve tarihi yazan direnenlerdir.” Senin direniflin kadar umutludur özgür tutsaklar. Nerede bir direnifl varsa, kalpleri orada atar. Gözleri oradad›r, mufltulu haberler bekler kulaklar›. senin defterinde yazar onla-
40 | TAVIR |EK‹M 2010
r›n sözleri: Direniflin 41. Günü (direnifl günlü¤ünden): “Bu direnifl benim ilklerimle dolu. ‹lk defa hapishaneden mektup ald›m bugün. Devletin haks›zl›¤a karfl› ç›kanlar› kapatt›¤› zindandan... Devletin tafleronlaflma sistemiyle iflsiz b›rakt›¤› iflsiz direniflçiye mektup geliyor: ‘Üç kiflilik bir hücreden yaz›yorum, kör ve sa¤›r olmay› reddetti¤imiz için, sesimizin bo¤ulmas› amac›yla konuldu¤umuz kör ve sa¤›r hücrelerde de olsak, direnenlerin sesini duymam›z› kimse engelleyemez.’...” “yüre¤i delinip batmadan, flark›s› tükenip bitmeden, cennetini kaybetmeden, yatar Bursa kalesinde.” Velhas›l› tek bafl›nas›n, tek bafl›na direniyor ve yürüyorsun. Ve bu tek bafl›na gösterdi¤in direniflle diyorsun ki cümle aleme: “Hepbir a¤›zdan türkü söyleyip Hep beraber sulardan çekmek a¤›, Demiri oya gibi iflleyip hep beraber, Hep beraber sürebilmek topra¤›, Ball› incirleri hep beraber yiyebilmek, Yarin yana¤›ndan gayr› her fleyde Her yerde Hep beraber!”
Ve kendilerine solcu diyen ve hala solcu oldu¤unu iddia edip pankartl› yürüyüfllerde heyecanlanmayan ve sokakta görüp inflaat iflçisine, çöpçüye, bakkala bir kolay gelsin demeyen ve senin çad›r önünde bekleyiflini yüre¤inin ta içinde duymay›p, sana destek olmay›p da direniflten bahsedenlere diyorsun ki: “Sende ifl yok be kardeflim? Aln›ndaki çizgilere, gözündeki ›fl›lt›ya? Borçlusun sen yaflam›n kendisine”
‹flten at›lmalara, iflsizli¤e karfl› direniyor. Umutlar›n tüketilmesine karfl› direniyor. ‹flsizlik kader de¤il onun için. O kendisine reva görülen bu kötü "kader"i yere çalmak için direniyor. “onlar vermez alaca¤›z 盤 gibi ço¤alaca¤›z soygun talan tezgâh›n› söküp yere çalaca¤›z” Ve herkesi bu direnifle ça¤›r›yor:
Ve bu tek bafl›na direniflinle zalimlerin surat›na tükürüyorsun. Hasan Hüseyin misali, “Dilinin en görkemli? ve dilinin bandodavul sövgülerini? s›ralay›p sallamam›fls›n deyyuslar saltanat›na.” diyorsun.
“hakk›n ara sor da gel çad›rlar› kur da gel dü¤ün olsun grevler davullara vur da gel
Türkan Albayrak aylard›r direnmeye devam ediyor. Ona dayat›lan iflsizli¤e karfl›, onursuzlu¤a karfl› direniyor. Umutlar tükenmesin diye direniyor. ‹flten at›lmalar olmas›n, iflsizlik son bulsun diyerek direniyor. Bu kör olas›ca kahpe düzene karfl› direniyor, “kader”ini reddediyor.
dalga dalga büyü gel grev grev yürü gel kavgadan kaçmak olmaz yüre¤ini al da gel”
“açl›¤›n dili olmaz yoksullu¤un vatan› kör olas›n, kör olas›n, kahpe devran”
* Yaflar Kemal J
EK‹M 2010 | TAVIR | 41
tiyatro tiyatro
kafes gülnaz b›çakç›
“Tecrit iflkencedir!”, “Tecrit insan›n insana yabanc›laflt›r›lmas›d›r!”, “Tecrit insan›n yaln›zlaflt›r›lmas›d›r!” vb. sözleri bizler yaflam›m›zda hemen her gün duyar›z ve hemen akl›m›za F Tipi zindanlar›n›n 8 m2’lik hücreleri ve orada tecrit iflkencesine direnen, onurumuz olan özgür tutsaklar gelir. Oysa, tecrit yaln›z F Tipi Hapishane’lerin hücrelerinde de¤il d›flar›da da vard›r. Tecrit çeflit çeflittir: 1) Bir insan›n kendi kendisini tecrit etmesidir, 2) Toplumun baz› kesimlerinin, baz› kesimleri tecrit etmesidir. Kapitalizmin en yüksek aflamas› olan emperyalizm ça¤›nda, gözünü kar h›rs› bürüyen kapitalizm iyice pervas›zlaflm›fl, insa-
Chiara’n›n kurtuluflu bireysel ve bencilce bir
ni de¤erlerin tümünü yok etmifl ve toplumdaki her fleyi yozlaflt›rm›flt›r. Bu yozlaflt›rma her toplumsal iliflkide ç›kar› temel al›r. Bu yoz iliflkilerden rahats›z olan ve bunalan baz› insanlar, bunlara karfl›, kendileri gibi bu yozluklardan, haks›zl›klardan ac› çekenlerle birlik olup onlara karfl› mücadele etmek yerine kendi kendilerini tecrit ediyorlar. Kendileriyle yak›nlar› ve toplum aras›na duvarlar örüyorlar. Ve kendilerine tek kiflilik bir dünya kuruyorlar. Oyunun bafl kiflisi Christiano da insanlar›n ikiyüzlülüklerinden, ç›karc›l›klar›ndan bunalm›fl ve kendisini bir kafese kapatm›flt›r. Evde bu kafesin etraf›nda bulunan ailesi; annesi, k›z kardefli, abisi ve abisinin efli Chiara ile birlikte yaflamaktad›r. Kendisini onlardan tecrit etmifltir. Özellikle, annesi onun bu durumuna üzülmektedir. Ama Christiano kendisine yard›m etmek isteyen herkese karfl› ç›kar, kimseyle iliflki kurmaz.
kurtulufltur. Üstelik, kendi bireysel kurtuluflu için, insanlara güvenmeyen ve umutsuz bir insan› kullanm›flt›r. ‹nsanlara güvenmedi¤i için kendine tecrit uygulayan Christiano’ya eflini öldürtmüfltür. Onu kullanarak, tam da Çehov’a uyan bir trajedi yaratm›flt›r.
Böyle davranmas›n›n temel nedeni umutsuzluktur. Gelecekten ümidini kesmektir, insanlardan ümidini kesmektir. Hem kendisine hem de di¤er insanlara güvenmemektedir. Bu umutsuzluk ve güvensizlikle kendisinde mücadele gücü bulamamas›, toplumdaki sorunlar› yok etme cesaretini ve kararl›l›¤›n› gösterememesidir. “CHRISTIANO: Hiçbir geliflme mümkün de¤ildir... Harcad›¤›m›z bütün çabalara karfl›n insano¤lu, asla oldu¤undan daha iyi olma-
42 | TAVIR | EK‹M 2010
m›flt›r. En büyük yard›m giriflimi bile ifle yaramam›flt›r; bofla zaman harcamaktan öte bir fley de¤il. ‹nsano¤lu, gerçe¤i, güzelli¤i, fliiri her zaman reddetmifltir. Ben de onlar› reddediyorum.” Bunlar kendi kurduklar› dünyada da, kendilerine dayanacak, tutunacak bir dal buluyorlar. Ve bu dala tutunarak sürekli yapt›klar›n›n do¤ru oldu¤unu kan›tlamaya çal›fl›yorlar. Christiano’nun da bu tecritte dayand›¤› tek fley Çehov ve Çehov’un eserleridir. Çehov da eserlerinde toplumdaki sanc› ve s›k›nt›lar› gösterir ama umut vermez. Christiano’nun k›z kardefli Nella’n›n niflanl›s› Sergio da, Çehov için “Tamam Çehov’un dünyas› hep böyledir; trajik ve umutsuz.” der. Devrimciler, s›n›f bilinci olan emekçiler, kendi kendini toplumdan tecrit etmifl, yaln›z ve mutsuz insanlara yard›m etmek isterler. Onlar› yeniden topluma kazand›rmak, topluma yararl› bir insan haline getirmek ve onlara umut vermek isterler. Oyunda da sendikal› bir iflçi olan ve Christiano’nun “köylü” diyerek küçümsedi¤i Segio, Christiano’yu kendi kendisine yaratt›¤› tecritten kurtarmak ister. Ona sendikan›n kütüphanesinde bir ifl ayarlar. “SERGIO: Sen okuyorsun, çal›fl›yorsun ama bunun kimseye yarar› yok. Ben de okuyorum, ama ayn› zamanda birilerine ya-
rar›m dokunuyor. D›flar› ç›k›yorum, insanlar› görüyorum, onlarla fikir al›fl-veriflinde bulunuyoruz.” ‹nsan ancak verdi¤i fleylerle de¤er kazan›r. Sonuç olarak, elbette her insan kendi hayat›n› ve mutlulu¤unu bina eder. Tecritte ya da kafeste bulunan baz› kiflilerin de buralardan tek bafl›na mücadele ederek ç›kma gücü yoktur. Onlar baflkalar›n›n mücadeleleriyle ve baflkalar›na bedel ödeterek ç›kmaya çal›fl›rlar. Kendi kurtulufllar› için baflkalar›n› kullan›rlar. Baflkalar›n›n sevgilerini sömürürler. Bu bencilce yaklafl›mlar›yla ne yaz›k ki Çehov’un kötümser görüfllerini hakl› ç›kar›rlar. Oyunda Chiara, Katolikli¤in kurallar›na göre evlenmifltir. Bu yüzden, sevmedi¤i, kendisini afla¤›layan ve kötü muamele eden kocas›ndan ayr›lamamaktad›r. Bu nedenle hem dinin, hem eflinin hem de eflinin ailesinin tecriti alt›ndad›r. Chiara bedeli ne olursa olsun bu tecritten kurtulmak ister. Bu iste¤ini gerçeklefltirmek için önce Çehov’un öykülerini okuyarak, Christiano ile tart›flarak onu kendisine ba¤lar. Sonra da, Christiano’ya kocas›n› öldürtür. Bu olay› flu sözlerle aç›klar: “CHIARA: Hepimiz bir kafesteyiz, Christiano... Ama, d›flar› ç›kacak cesaretimiz yok. Birinin, kafesi bizim için açmas›na ihtiyac›m›z var...
EK‹M 2010 | TAVIR | 43
Tecrite karfl› mücadelede 122 devrimci karanfilleflti. Bunlardan, Gülsüman, fienay, Canan ve Zehra Kulaks›z d›flar›da direnifle kat›larak y›ld›zlara u¤urland›lar. fiimdi de tecrite karfl› mücadele eden, yafllar› 50 – 60 aras›nda de¤iflen ve 15 Haziran 2010 günü tutuklanan TAYAD’l›lar tecrit hücrelerindeler. Toplumdaki yozluklarla mücadele etmek ve toplumu de¤ifltirmek için kendi kendini tecrit etmek yerine toplumsal mücadelenin içinde yer almak gerekir. Tecritten kurtulmak için baflkalar›n› kullanmak ve bireysel çareler aramak yerine tecriti yaratan nedenlere karfl› örgütlü mücadele vermek gerekir. Mario Fratti’nin yazd›¤› Ali Gökmen Altu¤’un yönetti¤i oyunun dramaturglu¤unu Hilmi Zafer fiahin, sahne ve kostüm tasar›m›n› Aysel Do¤an, ›fl›k tasar›m›n› F. Kemal Yi¤itcan, efekt tasar›m›n› Ersin Aflar yapt›. Kafes’te Mert Turak, Tolga Coflkun, Hikmet Körmükçü, Esra Ede, Murat Taflkent, Caner Çandarl›, Senan Kara rol al›yor. Oyunculardan Christiano’yu canland›ran oyuncu oyun metninde saf, duygusal, hassas bir genç olan yaln›zca oyunun sonunda Chiara’n›n k›flk›rtmas›yla, Chiara’n›n eflini öldüren Christaino’yu oyunda zaman zaman gergin ve sald›rgan karakterli birisi gibi canland›r›yor. Bu metne ters düflüyor. Oyuncunun performans› yüksek ama metinle böyle bir çeliflkisi var. Chiara’y› oynayan oyuncu ise çok baflar›l›. Rol içinde rol yapan yani sahnede Christiano’yu çok seviyor gibi görünerek onu kendine afl›k eden ve kullanan, bafltan ç›kar›c› kad›n rolünü çok baflar›l› oynuyor. Anneyi oynayan Hikmet Körmükçü yine rolünün hakk›n› veriyordu. Di¤er oyuncular› da candan kutlamak gerekir.
Bunun bedelini ödemeye istekli birine. Sen, çok küçük bir bedel ödeyeceksin, Christiano, çünkü sen, delisin... ak›l hastas›... Sana kimse bir fley yapamaz.” Chiara’n›n kurtuluflu bireysel ve bencilce bir kurtulufltur. Üstelik, kendi bireysel kurtuluflu için, insanlara güvenmeyen ve umutsuz bir insan› kullanm›flt›r. ‹nsanlara güvenmedi¤i için kendine tecrit uygulayan Christiano’ya eflini öldürtmüfltür. Onu kullanarak, tam da Çehov’a uyan bir trajedi yaratm›flt›r. Oysa, bir de bizlerin tecritle mücadelesine bakal›m. Bizler de, tecritle mücadele hem içeride hem de d›flar›da veriliyor. Hapishanelerde özgür tutsaklar zulme, iflkenceye direniyorlar, bizler de d›flar›da onlar›n sesi olmaya çal›fl›yoruz.
44 | TAVIR | EK‹M 2010
Oyunun dekorunda bir s›k›fl›kl›k var. Sahnenin tam ortas›nda büyük bir kafes var. ‹çinde Christiano’yu oynayan oyuncu ve kitaplar› var. Bu kafesin nerdeyse sahne trafi¤ini engelleyen bir görünümü var. Sahnede, izleyiciye göre solda dipte mutfak, sa¤da Sergio ve Chiara’n›n yata¤› ve onu salondan ay›ran bir perde var. Kostümler orta halli bir ailenin günlük kostümleri Chiara’n›n bafltan ç›kar›c› rolüne uygun aç›k beyaz bir elbisesi var. Ifl›k kafesi iyi ayd›nlatarak oyunun merkezini belirtiyor. Günümüzün en temel sorunlar›ndan birini, de¤iflik yönleriyle de olsa görmek, sahnedekiyle gerçek yaflamdaki tecriti bütünlefltirmek, tecritin ve tecritten kurtuluflun farkl› yönlerini ve flekillerini izlemek isteyenlere ‹stanbul fiehir Tiyatrolar›’nda geçen sezonda sergilenen ve e¤er önümüzdeki tiyatro sezonunda da oynarsa Mario Faretti’nin “Kafes” isimli oyununu görmelerini öneririz.. J
öykü öykü
bulant› umut sezer
aa
¤z›m›n içinde kavruk yaz günlerinden kalma, so¤uktan sersemleflmifl sinekler… Karasinekler. Yar› bayg›n, a¤z›m›n duvarlar›na çarp›p dilimin üstüne düflen, besili, fliflman karasinekler var. Midem bulan›yor… dan da öte… Midem kopuyor! Bal›k istifi dolmufltan inip yol kenar›na kofltum. Derinlerimden bir yerlerden bir bö¤ürtü koptu. Korkunçtu. Kusamad›m. A¤z›m› açt›m, y›l›fl y›l›fl karasinekler d›flar› ad›mlar›n› bile atmad›lar. Parma¤›m› soktum a¤z›ma, olmad›. Ba¤›rsaklar›m gerildi. Gözlerim yaflard›. Do¤rulup etraf›ma bakt›m, yurda do¤ru ç›kan kambur yolun ortas›nda herkes durmufl bana bak›yordu tiksinerek. “A¤z›m›n içi karasineklerle dolu” diye ba¤›rd›m onlara, a¤z›m› aç›p havaya diktim. Ürkerek kaç›flt› izleyiciler. Gözlerimi sildim, a¤z›m›, yüzümü sildim gömle¤imin koluyla. Kambur yolu t›rmanmaya bafllad›m. Ben t›rmand›kça o daha da kamburlaflt›, a¤›rlaflt›. Bafl›m döndü, düflecektim, tuttum kendimi. Kald›r›mda, arkadaki a¤açlar›n kuru dallar›n›n alt›nda
k⤛t mendil, flekerli sak›z ve tek sigara satan ‹dris’in yan›na yetifltim, oturdum kald›r›ma.
bir daha… Rüzgâr baba bir daha…” K›z k›k›rdad›, ‹dris’e göz k›rpt›. Ben yerin dibine geçtim.
“Ooo” dedi ‹dris alay ederek, “okulda yang›n m› ç›kt›… Erkencisin bugün” K›zd›m ona, ba¤›rd›m. Çocuk gücendi, küstü hemen. “Aç盤¤¤ c›¤araaaa” diye ba¤›rd› yoldan gidip gelenlere, yerde serili kartonun üzerindeki aç›k sigara paketlerini göstererek.
“Terbiyesizlik yapma ‹dris… Utan utan” dedim. “Daha ondört yafl›ndas›n” Ald›rmad› çocuk. “Rüzgâr baba bir daha… Rüzgâr baba bir daha…” Kalkt›m, “ben gidiyorum” dedim. “Gitme” dedi, “bir cigara daha iç” Yakt›m bir tane daha. K⤛t mendil ald›m, hapflurdum, burnumu sildim. Sümü¤ümün içinde mendile yap›flm›fl ölü bir sinek vard›. ‹dris’e gösterdim, güldü.
“‹dris gel yan›ma otur sana bir fley söyleyece¤im” dedim. Dönüp flüpheyle bakt›, ne oldu der gibi. “A¤z›m›n içinde karasinekler var” dedim ona, “aptal, yar› bayg›n, asalak sinekler var!” Geldi yan›ma oturdu. Üzülmüfltü. “fiurdan bir cigara yak, geçer” dedi. Sigara yakt›m, duman› a¤z›m›n içinde tuttum, döndürdüm, b›rakt›m. Geçmedi. Dura¤a bir dolmufl geldi. Okuldan gelen ö¤renciler indi, üçerli beflerli gülüp konuflarak yurda do¤ru yürüdüler. Pervas›z bir rüzgâr esti. Kuca¤›nda kitaplar›yla geçen bir k›z›n ete¤i havaland›. Sak›z gibi beyaz donu gözüktü. ‹dris cofltu. “Rüzgâr baba
Yurttan yokufl afla¤› gelen dört befl iflçi göründü. Çat›lar› onarmaktan geliyorlard›. ‹dris onlara do¤ru kofltu, gitti, “‹flçileeer… A¤abeylerim!” Yine rezalet ç›karacak diye düflündüm. Beni iflaret edip, “fiu gariban a¤abeyimin a¤z›n›n içinde fliflman, bayg›n sinekler varm›fl” dedi adamlara. Elinde çekiç olan biri yan›ma gelip çöktü, elini omzuma koyup gözlerimin içine bakt›. Bak›fllar› sertti. Birden yumuflad›. “Vah o¤lum vaaah” dedi. Korktum onun böyle iç geçirmesinden.”
EK‹M 2010 | TAVIR | 45
foto: ferhat eyübo¤lu
Demek tan›d›n sen de zenginleri…”
dafl kurup oturduk.
“Niye ki, onlar› tan›mayla ne alakas› var a¤z›mdakilerin?”
Ya¤mur bafllad›. Sessiz sessiz ya¤d› Çad›r›n üzerinde birikti, göl oldu. ‹dris naylona bir tekme att›, sular boflald›, saç›ld›. Atefle odun att›k. Gürleflti. Dura¤a bir dolmufl daha geldi, durdu. Yurda gidecekler indi. fiemsiyelerin alt›nda sevgililer öpüfltü. “Benim hiç flemsiyem olmad› ‹dris” dedim. Bir sigara daha çekip yakt›m. ‹dris Kürtçe bir türkü m›r›ldand›. Önümüzden geçen birkaç ö¤renci yamyam taklidi yap›p alay etti bizimle. ‹dris de onlara Kürtçe sövdü sayd›. Ben de flark› söyledim, küfrettim. Zaten ancak o kadar›n› bilirdim kendi dilimle. Önümüzden k›zlar geçti. “Rüzgâr baba bir daha…”
“Çok alakas› vaar… Çoook” dedi bilgece. Midem buland› yine… Zaten hiç durulmam›flt›. Koflup a¤açlar›n arkas›nda bö¤ürdüm. Ne yapsam kusamad›m ama. “Vah o¤lum vaah!” dedi yine ayn› iflçi. “Bir kez tan›d›n, anlad›n m›, yand›n… Zaman› geçmifl her fley gibi mide buland›r›rlar” deyip yürüdü gitti yan›ndakilerle. Gök gürledi, grileflti, grileflti, karard›. fiimflekler çakt›. ‹dris yerdeki kartonun alt›ndan katlanm›fl naylonunu ç›kard›. Uçlar›ndan dallara ba¤lad› naylonu. Beyaz büyük naylon havaland›. Di¤er uçlar›na tafl ba¤lad›. Kofltu, a¤açlar›n aras›nda kayboldu. Az sonra kuca¤›nda odunlarla geri geldi. Odunlar› dizdi. Yakt›. Atefl dumanlan›p dumanlan›p parlad›. E¤ilip körük gibi üfledi… Üfledi… Tutufltu odunlar. Ellerini ovuflturdu ‹dris. Kald›r›m›n üzerinde ba¤-
46 | TAVIR |EK‹M 2010
Karanl›k çöktü. Ya¤mur h›zland›. “Ben gidiyorum ‹dris” deyip kalkt›m. “‹yi… Git, ben de gidece¤im… Bir fley de satamad›k ki, rüzgâr yan›m›za kar kald›” Kalkt›m. Naylonu toplad›k ‹dris tezgâh›n›, naylonu koltu¤unun alt›na s›k›flt›rd›. “Rüzgâr yan›m›za kar kald›!” Yurda do¤ru yürümeye bafllad›m a¤›r a¤›r. ‹dris ard›mdan seslendi, “Benim de hiç flemsiyem olmad›!” “Hiç de olmayacak” diye söylendim. Yur-
da girdim. Do¤ruca odama gidip kuruland›m. Ranzama uzan›p gözlerimi tavana diktim. Ali ç›kt› geldi az sonra. S›r›ls›klam olmufltu. “Yemek yedin mi?” dedi. “Yok” dedim, “ben art›k yemek yiyemiyorum, midem kald›rm›yor” Gömle¤ini ç›kard›, beyaz teninde sar› sar› ayva tüyleri dikeldi. “Üflüyorum” dedi temiz gömle¤ini giyerken. “Ali” dedim, “benim a¤z›m›n içinde karasinekler var, fliflman aptal, uyufluk fleyler… Yemek yiyemiyorum günlerdir… ‹flçiler dedi ki…” “Tamam” dedi Ali. Sözümü keserek, “anlad›m!” Ciddileflti. Yüzü gerildi. Bilge iflçi gibi bakt› yüzüme. Gömle¤inin dü¤melerini ilikledi. Birazdan gevfledi. Gülümsedi. “Tamam” dedi yine, “anlad›m… Gitme vakti geldi” Kafam kar›flt›, “Nereye?” diye soracakt›m, vazgeçtim. “Hadi kalk” dedi, “içini buland›rma. Hepsi geçecek gidince…” Kalkt›k gittik. Rüzgârdan baflka fleyler de bulmak için.J
öykü öykü
hayal h›rs›z› korhan kara
hh
avada as›l› rüzgâr ve toprak kokusu, az sonra boflalacak olan ya¤mur zerrelerinin kokusunu tafl›yordu flehrin varofllar›na bir anlamda. Ya¤mur boflalmadan havadaki nemden ›slanm›flt› k›r›k kiremitli çat›lar, yamal› yollar, taflm›fl çöp tenekeleri… Kad›nlar, savafl haz›rl›¤›ndaki halk gibi aceleyle içeriden eflyalar›n› topluyorlar, kucakla-
r›nda oluflan y›¤›n artarken de komflular›na veryans›n ediyor, çocuklar›na 盤›rtkan kufllar gibi haber veriyorlard›. Ya¤muru sevmez yoksul çünkü, yoksullu¤u bu sevgiye izin vermez. Y›ld›z, komflu köye savafl içinde hava sald›r›s›n› haber verme h›z›yla okula do¤ru kofluyordu… Niye kofltu¤u bilin-
mez, yar›flt›¤› nedir anlafl›lmaz. Islanmamak, s›radanlaflmamak için mi, yoksa kuru kalmak, farkl› olabilmek için mi? Bilinen ve görünen oydu ki kayarcas›na, için için kofluyordu ard›ndan bal盤a dönecek topra¤›n üzerinde...
fiiflman ya¤mur bulutlar›, güçlü bir höykürüflle ana avrat küfrederek kusan bir sarhofl gibi boflaltt› içini yoksul sokaklara. Ya¤mur, Y›ld›z’a yetiflememiflti… Okul merdivenlerini a¤›r a¤›r ç›karken solukland› önce ve s›n›fa ö¤retmeninden üç-befl saniye önce girdi. Önünden kayarcas›na kaçan Y›ld›z’dan da farkl› girmemiflti içeri ö¤retmen. Sömestr tatiline girmeye bir hafta kalm›flt›. Daha s›n›f›ndaki çocuklarla tan›flamadan veda etmenin dersi olacakt› ö¤retmen için bu son ders. K›sa fas›l tan›flmadan sonra, teneffüs zili çalmadan… “Bu benim son ve ilk dersim, üzgünüm! Yaln›z bu vedaya veda demeyece¤im,
EK‹M 2010 | TAVIR | 47 foto: ferhat eyübo¤lu
Sahili silip süpüren bir dalga gibi yeme¤ini yedikten sonra odas›na çekildi. Yata¤›na yorgun bir evsiz gibi s›rt›n› dayad›, hayallerinden çatlam›fl s›vas›z duvarlara dald›. “Bir okulumuz olmal›! Bu okulda ben müdire olmal›y›m. Benim okulumdan çocuklar, gençler, ö¤retmenler koflarak kaçmamal›. Okulumda e¤itim ücretsiz olmal›.’’ diye düflünerek...
foto: ferhat eyübo¤lu
merhaba ile anaca¤›m. Sizleri tan›mak istiyorum çocuklar, bu benim ö¤retmen olarak ilk senem, anlafl›lan o ki sizler de liseye veda edeceksiniz. Önümüzde koca bir yar› dönemimiz var. Sizlerden bu 15 günlük tatilinizde bir kompozisyon haz›rlaman›z› isteyece¤im, bunu ödev olarak alg›lamay›n, Bu komposizyonda sizin hayallerinizi görmek istiyorum. ‹leride okul sonras› ne yapmak istiyorsunuz? Yüreklerinizi k›p›r k›p›r ettiren hayallerinizi, kaleminizle sat›rlara dökmenizi istiyorum. Sizin hayallerinizi istiyorum çocuklar, hayallerinizi.” O an s›n›fa hakim olan kargafla s›radanl›¤›n›n içinden, bir ›fl›k par›ldar Y›ld›z’›n sol kafl›n›n alt›nda saklanan gözünden ve göz ö¤retmeni bulur. Hafiften bafl›n› kald›r›r ö¤retmeniyle yüz yüze gelir. Yüz, göz, söz karart›l›r. Bir an elektri¤in gitmesi, ›fl›¤›n sönmesi gibi s›n›f karar›r, ses yiter.. Par›ldayan sadece iki çift gözdür. Teneffüs zili çalar, karanl›k ortadan kalkar ›fl›k gelir, her ö¤renci görür, yaflam kald›¤› yerden devam eder. Bir moloz y›¤›n›n›n kamyondan dökülmesinin sesiyle s›ralar yerinden oynayarak ö¤renciler da¤›l›r, tatil s›n›ftayken bafllar…
48 | TAVIR |EK‹M 2010
Savafl sonras› yaral› Beyrut sokaklar›n›n görüntüsündeki, ›slak, gri, harap mahallesine yol al›r Y›ld›z. Bu mahalleyi hiç ama hiç sevmiyordu... Ama ne kadar kaçarsa kaçs›n bu hesaplaflmay› her gün yap›yor, hiçbir zaman uzaklaflam›yordu buradan.
Y›ld›z, okulunu zihninde infla etmeye bafllad›. ‹nce zor bir oya gibi dikilecek olan a¤açlar›n cinsini, aral›klar›n›, lavabonun, tuvaletin dizayn›n›, kütüphaneyi, içindeki bölmeleri, kitap seçimlerini, s›n›flar›n büyüklü¤ünü, en ufak detay›na kadar ö¤renciye hizmet edecek boyutuyla düflündü... Bu hayalini daha önce birçok kere kurmufltu asl›nda. Baflka hayalleri de vard›. Bildi¤i, yoksul mahallesi ve okuluydu. Bir sözcü¤ü kumafl›n üzerine diken i¤ne gibi Y›ld›z orada mekik dokuyordu, bitirdi¤inde kurtulmufl olma ümidiyle.
Utanc›ndan kaçm›yordu mahalleden... Ezikli¤inden, yoksullu¤undan, yoksunlu¤undan uzaklaflm›yordu mahallesini ard›na ald›¤›nda. Okul sonras› harap mahallesine mahcup bakan pencereli kondulara vurgun yemeyi göze alan bir dalg›c›n derinlik sarhofllu¤uyla dalarcas›na girmeyi yediremiyordu kendine. Y›ld›z’›n annesi, üzgün gözleri, gülen yüzüyle “Her fleyi biliyorum da ne yapabilirim?” dercesine karfl›lad› k›z›n› kap› önünde. Y›ld›z, her fleyin fark›na varmaya bafllad›¤›ndan beri annesinin gözlerine uzun süre bakam›yordu. Çaresizli¤in sorumlusu oldu¤unu hissettiriyordu annesinin o gözleri, içini titreten sesi...
Bu hayalindeki okulu yoksullu¤un sebebi olan bu sistem veremezdi, gerçekli¤in de fark›ndayd›. Hayali gerçek olabilir, hayalden onu a¤açta kalm›fl bir çocu¤u indirdi¤i gibi kendi ayaklar› üzerine dikilebilirdi. Ayr› ayr› kondularda, ayr› ayr› düflüncelerde ayn› ortak hayali kurmak, eflitlik, adalet istemek var m›yd› hakikati anlatacak bir fley? Böyle güçlü bir hayal, gücünü ancak gerçeklikten al›r. Y›ld›z o akflam hayaliyle beraber bu hayale hayat verecek farkl› bir yaflam biçimi de kurmufltu kafas›nda. Zaten vard› böyle bir yaflam hayallerin ülkesinde... Ad›mlar› duyuluyordu, tüm hayaller onu bekliyordu meydanlarda, sokaklarda, fabrikalarda, da¤larda, köylerde… Ya bu hayali gerçeklefltirmek için afla¤› mahalledeki ablalar›, a¤abeyleri gibi yapacakt›, ya da ya¤acak ya¤murdan bile kaçacakt›…
Y›ld›z’›n hayali 20 sayfa tutar, bitirdi¤inde beraat eden mahkûm gibi sevinç yak›fl›r yüzüne… Tatil biter okullar aç›l›r, edebiyat dersi gelir çatar. Hayaller bir bir, s›ra s›ra ö¤retmenin eline iskele giflesine b›rak›lan ücret gibi b›rak›l›r. Bir hafta sonra ö¤retmen, ö¤rencilerin hayallerini kendilerine teslim eder, her birinin s›ras›na bizzat kendi b›rak›r. Ders sonras› Y›ld›z, ö¤retmenin yan›na bast›rd›¤› öfkesini yans›tmak için nefeslerle so¤utmaya çal›flt›¤› yanaklar›n› saklaya saklaya yaklafl›r, demir atar: “Bana neden s›f›r verdiniz?” Ö¤retmen; “Yaln›z sana de¤il, çok kifliye s›f›r verdim. Hem o s›f›r› da ben vermedim, sen hak ettin! Ben sana hak etti¤in notu verdim. Hem bu, okulda gördü¤ünüz herhangi bir ders de¤ildi, hayat dersiydi” “Benim hayalim s›f›r alacak kadar kötü mü?” Senin hayalinin gerçekleflmesi imkâns›zd›. Her imkans›z fley de koca bir s›f›rd›r, Y›ld›z. Seni bu hayalden vazgeçirebilirsem ne mutlu bana, ayr›ca bunu sana ö¤retti¤im için teflekkür etmelisin. Ben önceden de uyarm›flt›m oysaki sizleri. Gerçek olsun, peflinden gidilmeye de¤er olsun. Böyle hayalleri daha önceleri de birçok kez dinledim, okudum Bo¤az› kurumufltu Y›ld›z’›n. Unuttu¤u nefesleri pefl pefle almay›, kuru bo¤az›n› ›slatmak için yutkunmay› denedi. Her yutkundu¤unda çaresiz öfkesi yüzüne bir kez daha yans›d›. Ö¤retmeni bunu fark etti, ilk önce gözleri, sonra kafllar› ve a¤›z kenar›na bir sinek gibi yak›flmayan bir gülümsemeyle son noktay› koydu.. Öfke cesarete, cesaret meflrulu¤a dönüfltü ve o meflruluk sönmemecesine Y›ld›z’› parlatt› “O s›f›r benim de¤il bizlerin hayaliydi. Onu dize getirdim, dile getirdim, biçim
verdim. Hayalperest de diye bilirsin bana, hiç önemli de¤il. Sizden istedi¤im o s›f›rdan asla vazgeçmeyin, ben de hayalimden asla vazgeçmeyece¤im. ‹nanç, göremedi¤ine inanmakt›r, biz inand›k. Size o hayali gösterdi¤imizde de, siz hayal h›rs›zlar›, gördüklerinize inanamayacaks›n›z” der ve s›f›r ald›¤› hayalleriyle beraber, meflrulu¤unu ard›na alarak uzaklafl›r. Ö¤retmen Y›ld›z’›n ard›ndan bakarken onun yüzüne söyleyemedi¤i ama içine gömece¤i sözleri içinden ba¤›rarak hayk›rmaya bafllar: “Dur gitme! Ben senin gibi cesur olamad›m, hayalimin peflinden koflamad›m, bir bir ald›lar onlar› benim elimden, benli¤imden… Sahip ç›kamad›m. Art›k düfl dahi kuram›yorum, ebedi yan›m› kaybettim, edepsizli¤im bundand›r. Düfllere sald›r›m›n, hayalleri çalmam›n nedeni budur. Lütfen affet beni lütfen. Bu cesareti nereden al›yorsun bunu dahi soramad›m…” Okul içindeki kahkahalar›n, kofluflturman›n, curcunan›n içinde tek hareket etmeyen fley ö¤retmendi. Öylece denizci efllerini uzaklara götüren geminin ard›ndan üzülen kad›nlar gibi çaresizce bakt› yitip giden özlemine… Ezilenlerin ülkesine, hayaller diyar›na y›llar sonra nihai sonuç olarak devrim gelir, hayaller bir bir gerçekleflir, insanlar art›k eflittir. Tüm haklar›ndan yararlan›rlar. Aç yoktur, aç›kta kalan insan yoktur. Gülmek bir a¤›z dolusu t›ka basa bas›lm›fl elma dolusu a¤›z gibi gülmek her çocu¤un hakk›d›r. A¤lamak suçtur, umutsuzluk suçtur… Y›ld›z art›k hayalindeki o okulda müdür olarak görev yapmaktad›r. Hayal gerçek olmufltur. Ücretsiz bir e¤itim; ders kitaplar›, okul formalar›, yemek… ücretsizdir. Okul s›ralar›, badana renkleri, a¤açlar›n cinsleri, oralar› dahi hayalindekilerin ayn›s›d›r. Y›ld›z’›n s›f›r ald›¤› o komposizyon ödevi çerçeve içinde duvar›nda as›l›d›r.
teflrif eder. Üç kuflak ayn› odada, gerçekleflmifl bir hayalin çat›s› alt›ndad›r. Birbirlerini iyiden iyiye süzüp, zaaflar›n› gözlemleyen ilkel savaflç›lar gibi kontrol ederler. Edebiyat ö¤retmeni, ö¤rencisine s›k›ca sar›l›r yanaklar›n› onlarca kez öperek gözyafllar›n› serbestçe b›rak›r. “Seni görmeye geldim Y›ld›z, seni görmeye... Bu benim hayalimdi. Ö¤rencileri toplay›p yan›na geldim, art›k kimsenin hayalini çalmak için çaba sarf etmiyorum” Y›ld›z, ö¤retmenini kendi koltu¤una oturtur, elini avuçlar›n›n içine al›r. “Farkl›l›klar›m›z vard› ö¤retmenim, farkl›yd›m. Hayalim, var olan al›fl›lm›fl düflüncenin, yaflant›n›n ötesindeydi, kabul etmek zordu, anlamak zordu, eskiden vazgeçmek çok zordu. Hayallerden bir kötülük gelmez ö¤retmenim üreteni, çal›flan› gelifltirir. Ona güç verir enerji katar. ‹nsanlar›n hak etti¤i gelecekleri için kurulan hayallerde insan›, insanl›¤› yoldan ç›karacak bir fley yoktur. Ben önce hayalini kurdum bilincimdekilerin, sonra ona inand›m tüm kalbimle. Sonra tüm dikkatimle her fleyi gözlemledim; gözlemlerimi, kefliflerimi hayalimle karfl›laflt›rd›m. Ve insan, hayali varsa insand›r. Sonra tüm benli¤imle bu hayalim için yaflad›m, çal›flt›m ve onu elde ettik hep beraber. Çok mutluyum. Bu mutlulu¤umu bir bak›ma da size borçluyum. Z›t düflüncelerle benimle çeliflmeseydiniz ben düflüncemin do¤rulu¤unu keflfetmeyecek, onu araflt›rmayacak, do¤rulu¤unu bilimsel yollarla ispatlayamayacakt›m. Bu okul hayalimin meyvesidir. Düflümün arma¤an›d›r. Hat›rlar m›s›n›z, ‘‹nanç, görmedi¤imize inanmakt›r’ demifltim. Biz buna inand›k, sizse buna inanmam›flt›n›z flaflk›nl›¤›n›z bunun içindir…” der ve genç ö¤rencilere ö¤retmenin dizlerinin aras›ndan bakar. J
Bir gün onlarca ö¤renci ile birlikte edebiyat ö¤retmeni, emekli olaca¤› sene bu okula ziyarete gelir. Müdire odas›na
EK‹M 2010 | TAVIR | 49
izlenim izlenim
ölüm kamp›na bir gezi tav›r
Etraf› yeflil bir do¤ayla kapl› dar yollarda arabam›zla tepeye do¤ru t›rman›yoruz. Temmuz’un günefli vuruyor yüzümüze, çok geçmeden ya¤mur ya¤maya bafll›yor ve ard›ndan tekrar günefl... Avrupa bu, havas›n›n ne olaca¤›n› önceden kestirmek zor gerçekten.
sellerden bir kamp hayal etmeye bafll›yorum. Bir tepede kurulu olan kamp› görünce anl›yorum ki kafamda canland›rd›¤›m kamp epey küçük ve c›l›z kal›yor...Büyük bir kaleyi and›ran duvarlar›, gözetleme kuleleri ve üzerine kurulu oldu¤u alan›n geniflli¤i ile insan› ürküten bir yap›ya sahip.
Avusturya’day›z. Burada bulunan Mathausen Nazi Toplama Kamp›’na düzenlenen bir geziye kat›l›yoruz. Kampa do¤ru yaklafl›rken kafamda okudu¤um kitap ve izledi¤im film ve belge-
Nisan 1938’de Avusturya’n›n Hitler faflizmi taraf›ndan iflgal edilmesinden hemen sonra, Avusturya’da infla edilecek Merkezi Nazi toplama kamp› için yer aranmaya bafllan›r. SS Subaylar› bu yer için Mauthausen’› seçerler. Eski (I.Paylafl›m Savafl›’nda da esirlere ev sahipli¤i yapm›fl bir kampt›r Mathausen) ününün yan› s›ra, tafl ocaklar›n›n bulundu¤u bir yer olmas› nedeniyle Mathausen’de karar k›l›n›r ve k›sa sürede haz›rl›klar› yap›larak kamp aç›l›r. Kuruldu¤u günden 5 May›s 1945 tarihine kadar yüz binlerce insan›n katledildi¤i, gaz odalar›ndan geçirilip f›r›nlarda yak›ld›¤›, Nazi faflizminin en büyük ve önemli kamplar›ndan biridir Mathausen. Böylesi büyük bir vahfletin yap›ld›¤› yerleri gezmek elbette s›radan bir geziden daha farkl›... ‹nsana farkl› duygular yaflat›yor... ‹lk dura¤›m›z esirlerin kald›¤› yerler. “Daha önce film ve belgesellerde gördü¤ümün ayn›s›” diyorum kendi kendime..Yan yana dizili, iki katl›, küçük tahta ranzalar var içerde...Bir an akl›ma “Hayat Güzeldir” filmi geliyor. Çocu¤unu yaflad›klar›n›n bir oyun oldu¤una inand›r›p, onu Nazi ka-
50 | TAVIR | EK‹M 2010
Ve deneklerin neredeyse hepsi ölür. Dr. Aribert Heim ise deneylerde öldürdü¤ü tutuklular›n kemiklerini süs eflyas› olarak kullanmak ve arkadafllar›na hediye etmekle meflhur bir doktormufl. “Mathausen cellad›” olarak nam salan Dr.Heim, daha sonra kaçar. Onun hala yaflad›¤› tahmin ediliyor. Kamp alan› oldukça genifl ve çevrede bulunan tabela ve yaz›lardan kamp hakk›nda bilgi edinmeye çal›fl›yoruz. Kamp›n bir çok bölümü ya tamamen ya da tadilat nedeniyle kapal›. Mesela direniflçilerin tutuldu¤u bodrum kat ve hücrelerin bulundu¤u bölüm tadilat nedeniyle kapal›yd›. Buralar›n büyük bölümünü haliyle göremiyoruz ama camlardan görebildi¤imiz içerde bir inflaat çal›flmas› oldu¤u. Neyi yeniledikleri anlafl›lm›yor tabi ama flu bir gerçek ki bir katliam› ve izlerini yok ediyorlar, unutturmaya çal›fl›yorlar.
tillerinden saklamaya ve oyunu sürdürmeye çal›flan esir bir baban›n mücadelesi geliyor akl›ma. Belki burda da benzerleri yaflanm›flt›r? Belki burda da birileri ölmeden önce evlad›na sar›l›p uyumufltur? Bu ranzalardan kimler geçti acaba? Tüm bunlar› düflünürken bir hüzün kapl›yor içimizi. ‹kinci dura¤›m›z gaz odalar›n›n, f›r›nlar›n ve hücrelerin oldu¤u bölüm oluyor. Vahfletin yafland›¤› yerler. Banyoyu and›ran gaz odalar›n› ve f›r›nlar› görüp de ürkmemek elde de¤il. Bir an gaz odalar›ndaki 盤l›klar› duyar gibi oluyor insan. Ah flu duvarlar›n bir dili olsa da anlatsa burda yaflananlar›. Her yerde oldu¤u gibi burada da vahfletin sessiz tan›klar› onlar...Gaz odalar›nda bo¤ulan Yahudi çocu¤u, f›r›nlarda yak›lan Partizan k›z› anlatsalar bize. F›r›nlar›n hemen yan›ndaki odada, burada katledilenlerden baz›lar›n›n resimleri ve hayatlar› hakk›nda bilgi veren belgeler ve baz› eflyalardan oluflan küçük bir müze var. Burada görüyoruz ki bu kampa onlarca ülkeden insanlar getirilip katledilmifl. 27 ülkeden insan kay›tlar›n›n bulundu¤u kampta, Türkiyeli esirler de bulunmufl.
Kamp içerisinde burada yaflanan vahfleti ve direniflleri simgeleyen onlarca an›t var. Onlarca ülke taraf›ndan yapt›r›lan an›tlar oldukça büyük bir alan› kapl›yor. Sovyet direniflçileri simgeleyen an›t›n yan› s›ra kamp d›fl›nda da genifl bir alanda bulunan sovyet askerlerine ait bir mezarl›k ve an›t var. Kamp› ele geçirmek için savaflarak ölen yüzlerce sovyet askerlerinin bulundu¤u mezarl›k, dünyay› Hitler Faflizmi’nden kimlerin kurtard›¤›n›n bir kan›t› asl›nda. Uzun bir tafll› yolu ve oldukça dik olan yine uzun merdivenleri zorlanarak iniyoruz, genifl bir kuyuyu and›ran yere. Üç taraf› 50-60 metre yüksekli¤inde kayal›klarla çevrili bu alan esirlerin çal›flt›r›ld›¤› tafl ocaklar›ym›fl. Uçurumu and›ran kayal›klar›n dibinde üç tane de yapay göl bulunuyor. K›fllar› 8-9, yazlar› 11-12 saat aç sussuz bu tafl oca¤›nda çal›flt›r›lan esirler oldukça bitkin düfler. Bu a¤›r flartlara dayanamayan esirlerin bir
Bir baflka odada da musalla tafl›n› and›ran bir tafl bulunuyor. Esirlerin f›r›nlarda yak›lmadan önce alt›n diflleri vs. varsa burda çekiliyormufl. Bir insan nas›l olur da bunu baflka bir insana yapar, böylesi bir katletme mekanizmas›n› nas›l hayal edip de kurar ve uygular? Bir ço¤umuzun kafas›nda benzer sorularla bak›nmaya devam ediyoruz. Mathausen kamp›nda bulunan tutuklular ayn› zamanda doktorlar›n canl› kobaylar›ym›fl. Burada bulunan doktorlardan Dr. Hermann Richter, sa¤l›kl› tutuklular›n ci¤er,mide, beyninin bir parças› vb.organlar›n› ameliyatla ç›karmakla ünlüymüfl. Bu nazi kasab›, bu organlar olmadan bir insan›n ne kadar yaflayabilece¤ini saptamak için yüzlerce insan› deneyler sonucunda katletmifl. Bir baflka doktor Helmut Vetter ise büyük tekellerin iste¤i üzerine Mathausen’de tutuklular üzerinde ilaç denemeleri yapar.
EK‹M 2010 | TAVIR | 51
k›sm› kayal›ktan kendilerini afla¤› atarm›fl ve göllerde bulunan timsahlara yem olurlarm›fl. Çal›flamaz durumda olanlar da Nazi subaylar› taraf›ndan uçurumdan at›l›rm›fl. Nazi subaylar› kendi aralar›nda buna “Paraflüt Oyunu” ad›n› veriyorlarm›fl. Merdivenleri ve yolu geri ç›karken, s›rt›nda tafllarla bu yolu ç›kan esirlerin yaflad›klar›na, çektiklerine hayretler içinde kalarak tan›k oluyoruz sanki. Kamp›n ziyeretçileri oldukça kalabal›k. Gruplar halinde kampa gelenler de var. Gezi sonunda kamp› anlatan yar›m saatlik bir film izliyoruz. Filmdeki gerçek görüntü ve resimler insan›n kan›-
n› donduruyor. Kampa giren Sovyet ve Amerikan askerleri taraf›ndan çekilen görüntülerde, bir deri bir kemik kalm›fl insanlar, bir da¤› and›ran üst üste y›¤›l› cesetler bulunuyor. Yaflanan vahfletin görsel olarak gözümüzün önünde geçmesi geziye kat›lanlar› daha da etkiliyor. Yine bu filmde ö¤reniyoruz ki kampta direnifllerde yaflanm›fl. Zulmün oldu¤u her yerde elbette direnenler de olacakt›r. Bu direnifllerden biri de Sovyet direniflçileri taraf›ndan yap›lan bir firar eylemidir. Korkunç bir yokluk ve vahflet alt›nda tutulan tutuklular, sürekli olarak imkans›z denileni baflarmaya çal›flm›fllar. K›z›l Ordu’nun yi¤it komutanlar›n›n öncülü¤ünde 2 fiubat
52 | TAVIR | EK‹M 2010
1945’de, gece saat 00.50’de, 500 K›z›l Ordu askeri kap›lar› k›rarak, Do¤u bölümündeki gözetleme kulesine sald›r›rlar. Bir k›s›m direniflçi ise tel örgülerdeki elektrik ak›m›n› keserek, kamptan kaçarlar. Bu çat›flmalarda ayaklananlar›n yar›ya yak›n› hayat›n› kaybeder. Gerisi ise eksi 8 derecede 30 cm. kar›n oldu¤u bir ormanl›k alanda, yal›nayak ve incecik giysileriyle kaçmay› baflar›rlar. Mauthausen’›n çevre yerleflim birimlerindeki tüm polis ve ordu birlikleri alarma geçirilir. Çevre halk› da silahlar›yla bu birliklere destek olurlar ve tarihe “Tavflan Av›“ olarak geçecek bir katliam bafllar. Verilen emre göre kaçaklar görüldükleri yerde öldürülecekler. Yüzlerce K›z›l Ordu
askeri bu “av”da katledilir. Bu katliamdan sadece 12 kifli kurtulur. Film, bir nevi gezimizin bir özeti oluyor. ‹çimiz buruk ve hüzünlü ve ayn› zamanda öfkeli bir flekilde ayr›l›yoruz kamptan. “Keflke tüm bu katliamlar tarihte kalsayd›” diyorum kendi kendime ama de¤il. Dün bu barbarl›¤›n ad› Hitler’di, bugün emperyalizm ve onun iflbirlikçileri. Nas›l ki direnen halklar Hitler Faflizmi’ni tarihin çöplü¤üne gömdülerse, bugün de ayn› soydan gelen emperyalizmin sonu da o çöplük olacakt›r.J
fliir fliir
~
soluk soluga hasan hüseyin korkmazgil
foto: ferhat eyübo¤lu
sokaklardan alanlardan gelmiflim güzel anam tatli bac›m kardeflim kavgalardan gelmiflim ne bakarsa›n yasl› yasl› yüzüme üstümbafl›m liyme liyme pis diye? bak flu ellerimin bayraklar›na bak aln›ma güzel anam tatli bac›m kardeflim aln›m›n flafaklar›na! benzemiyor bu kavga yumuflac›k salonlarda kalça çalkalama¤a ve serilip yatma¤a kufltüyü yataklarda! süt dökerek gelenler bu saltanata
süt dökerek gidecekler bu saltanattan böyle diyor bilim baba böyle diyor kelepçede yatanlar vurulanlar sokakta böyle diyor / baksana! öp beni güzel anam tatli bac›m kardeflim kucakla beni! afl›na ekme¤ine kahr›na karanl›¤›na özlemine umuduna kat beni! olacak ne dedikse olacak bütün bunlar olacak güzel anam tatl› bac›m kardeflim olacak bütün bunlar "k›sa çöp uzun çöpten hakk›n alacak" bu dünya kalmayacak haramilere!
EK‹M 2010 | TAVIR | 53
makale makale
yönetmen beklan algan geldi geçti... mehmet esato¤lu
Yetmiflli y›llar. ‹stanbul’un Tepebafl› semtinin ortas›nda büyük bir yap›n›n içinde altm›fl genç toplanm›fl. Yap›n›n içinde marangozluk aletleri var. Zeminin de¤iflik yerleri tahta kal›nt›lar› ve k›r›nt›lar›yla dolu. Buras› bir tiyatro. Daha do¤rusu yanm›fl bir tiyatronun marangozhanesi. Görkemli bir mimarisi olan tiyatro binas› (Dram Tiyatrosu) Beyo¤lu’nun ortas›ndaki bu araziyi kendi ç›karlar› için kullanmak isteyen birileri taraf›ndan yak›lm›fl. Yang›n binay› yak›p yok etmifl ama marangozhane sa¤lam duruyor. Tiyatronun arsas›na el koymak isteyenler ellerini ovuflturarak binan›n çevresinde dönüp dururken binay› ya da tiyatroyu o ç›karc›lara kapt›rmak istemeyen bir kültür-sanat adam› burada “deneme sahnesi” kurma hedefiyle harekete geçiyor. Ülke ilginç bir dönemeçte. K›sa bir süre önce askeri darbe yap›lm›fl. ‹lerleme ve ayd›nlanma yolunda önemli ad›mlar›n at›ld›¤›, eme¤in kendi ekseninde örgütlendi¤i, üniversitenin bir bilim yuvas› olarak ›fl›¤›n› ülkeye saçt›¤›, ülkenin elli y›ld›r çözülemeyen sorunlar›yla yüzleflilip hesaplafl›ld›¤› ve çözüm için ad›mlar at›lmaya çal›fl›ld›¤› bir ortamda ordu darbe yapm›fl, binlerce insan hapislere t›k›lm›fl, onlarca ilerici, devrimci genç kurflunlanarak öldürülmüfl, üç devrimci genç ise idam edilmiflti. Devletin çat›s› alt›nda “sa¤l›kl› bir sanat kurumu” var etmek için neredeyse bir ömür harcam›fl tiyatro adam› Muhsin Ertu¤rul, ‹stanbul Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’n›n bafl›na yeniden getirildi¤inde ise 12 Mart darbesi günleri geride kalm›flt›. 1974’de flair Can Yücel’in “Af bir at›fettir / fiart› bunun neda-
54 | TAVIR | EK‹M 2010
mettir, / Nedamet te hiyanettir, / Hiyanet te fazilettir / Fazileti faflizmin... / Hiiç merak etme, / bunlar eveleye geveleye / böyle / Eninde sonunda Aff› verecekler bize. / Amaaaa / Biz onlar› / Biz onlar› affetmeyece¤iz, / azizim.” dizelerini kaleme ald›¤› günlerde ülkede baflka bir rüzgar esiyordu. “Af”la mapushaneler boflalm›fl ve ülkede politik mücadele yeniden yükselmeye bafllam›flt›. fiehir Tiyatrosu da bu rüzgardan nasibini al›yordu. Yeniden yönetime gelen Muhsin Ertu¤rul “Ben ne yapacaksam çocuklar›mla yapar›m” diyerek ülke tiyatrosunun akl› bafl›nda bir dolu sanatç›s›n› tiyatronun çat›s›n›n alt›na ça¤›rm›flt›. O günler fiehir Tiyatrosu’nda oyun seçiminden tiyatral at›l›mlara önemli ad›mlar›n at›ld›¤› bir dönem oldu. Yak›lm›fl tiyatronun marangozhanesinde “deneme sahnesi” açma düflüncesi de o günlerin rüzgar›yla öne ç›km›fl bir projeydi. Bu projeyi gerçeklefltirmek için gençlere gereksinim vard›. Ülke gençli¤i ise kulaktan kula¤a haberleflerek koflmufl, gelmifl marangozhaneyi doldurmufltu. Par›lt›l› gözlerle ça¤r›y› yapana bak›yorlard›. Ça¤r›y› yapan yönetmen Beklan Algan’d›. 40 yafl›n›n olgunlu¤u ve birikimiyle duruyordu karfl›lar›nda. Kafas›nda, gönlünde deneme sahnesini var edecek bu genç-
leri bilgiyle deneyimle yo¤urarak yetifltirmek yat›yordu. Beklan Algan bilgiyi ve deneyimi kendi tekelinde görmezdi. Çok yönlülü¤ü ve seslili¤i ye¤lerdi. Bu perspektifle Tepebafl› Deneme Sahnesi’nin temelini oluflturacak gençleri yetifltirecek e¤itmenleri bir araya getirdi. Duygu e¤itiminden gövde e¤itimine, de¤iflik estetik yaklafl›mlarla oyun üretimine dek birçok alanda e¤itim verecek genifl e¤itimci kitlesi kollar› s›vad›. Taner Barlas’dan Józef Szajna’ya, böyle bir kadroyu toparlamak için Beklan Algan olmak gerekirdi. Tepebafl› Deneme Sahnesi harekete geçiyordu. Ancak k›fl koflullar›nda so¤uk marangozhaneyi ›s›tmak olanaks›zd›. Tiyatroda yönetici k›l›¤›nda gezinen zevat marangozhanenin ›s›t›lamayaca¤›, orada tiyatro yap›lamayaca¤› yolunda “kurt masallar›” anlat›yorlard›. Beklan, s›k›nt›l› bir yüzle dinliyordu onlar›. Ancak anlat›lanlara kulak asm›yordu. Çünkü o bir tiyatro savaflç›s›yd›. Onlar›n uyduruk önermelerine kansa o büyük savafl›m› nas›l kazan›rd›? Zorlu k›fl günlerinde marangozhaneyi ›s›tmak için her yolu denedi. Ancak her defas›nda önüne baflka bir engel ç›kar›ld›. Ö¤rencilerini hasta etmemek için çal›flmalar›n› Beyo¤lu’nda Yeni Komedi Tiyatrosu’nun fuayesinde sürdürdü. Tiyatronun fuayesi, balkonuna ç›kan merdivenleri, gardrobu birer e¤itim alan› oluvermiflti. Bir yandan e¤itim sürüyor öte yandan gazeteci Zeynep Oral’›n “Ads›z Oyun”u çal›fl›l›yordu. Bilgi ve deneyimi ile yo¤urdu¤u genç oyunculara birer arma¤an sunarcas›na rollerini da¤›tt›. Onlar› öylesine bir bilinç ve duyarl›kla yetifltirmiflti ki herkes kendi rolüne oldu¤u kadar arkadafl›n›n da ald›¤› role seviniyordu. Hemen ard›ndan karfl›l›kl› rol çal›flmalar›na girifliyorlard›. Provalar tüm gün sürüyordu. Oyun çal›flmalar›na kat›lan gençler bir y›l boyunca ücret almad›klar›ndan provalara gelecek yol paras› bulam›yorlard›. Ancak onlar Beklan Algan’la üretmeye öylesine gönülden ba¤lanm›fllard› ki saatler öncesinden yola ç›k›p yürüye yürüye tiyatroya var›yorlard›. Prova yapan gençleri doyurma iflini ise dekoratör ve mask sanatç›s› Güner Peyman üstlenmiflti. Kasaplardan ücretsiz toplad›¤› kemiklerden çorbalarla doyuruyordu gençleri Peyman. Bu, kurum yaratmak için verilen büyük bir savafl›md›. Beklan Algan da bu savafl›m› bir yaflam biçimi olarak görüyordu. “Ads›z Oyun” yüzy›llar boyu kurulu sisteme baflkald›rm›fl kiflileri konu alan bir oyundu. Sokrates’ten Dimitrov’a baflkald›-
ranlar bir kez daha mezarlar›ndan ç›kar›l›p yarg›lan›yordu. Bir dönem önce gençleri idama mahkum etmifl darbenin yarg›çlar› misali üç yarg›ç sorguluyordu ça¤lar boyunca baflkald›ranlar›. Tam yan› bafl›nda ise sistemden pay alanlar bitip tükenmez bir yeme içme faaliyeti içinde seyrediyorlard› olup biteni. Beklan Algan için bu oyunu klasik çerçeveli bir ‹talyan sahnede sergilemek olas› de¤ildi. O da mekan olarak marangozhaneyi seçmiflti. Onun sahne tasar›m› genifl bir alana yay›lm›flt›. Düflledi¤i, izleyicinin yan›nda önünde, arkas›nda kimi zaman ayaklar›n›n dibinde onlarca oyuncunun yan yana oynayaca¤› bir oyundu. Algan oyun sahnelerken oyuncunun önüne açt›¤› genifl alanda onunla birlikte ilerlerdi. Sergilenecek rolün boyutlar› ona göre metnin yazd›klar›n›n çok ötesindeydi. Metin rol için bir ›fl›k yakard›. Beklan Algan ise bu ›fl›¤›n ayd›nlatt›¤› alan› provada geniflleterek ilerlerdi.
EK‹M 2010 | TAVIR | 55
“E¤er tiyatro, yap›ld›¤› sürece var olup, belgelenmesi olanaks›z sanat dal›n›n, deney tafl›nda dövülüp, ay›klanmas› ise; geçmifli de¤erlendirip, gelece¤ini yaratacak biçimde, yazar›, oyuncusu, sahneye koyucusu, tüm teknik ekipleriyle birleflik ekip çal›flmas›n›n ürünü olacaksa, ancak seyirciyle varolobilece¤inin bilincinde, oluflumuna seyirciyi de yarat›c› güç olarak katmay› ye¤liyorsa, e¤er tiyatro, yaflam›n dinamik ve de¤iflken yans›mas› ise; ulusal ve evrensel kültürün sentezinde, kendi oluflumunu haz›rl›yorsa, teknoloji ve bilimde oldu¤u gibi tiyatroda da ça¤dafl olabilmenin yol ve yöntemi, planl› araflt›rma ve denemeden geçecektir. Denemeler günümüzün tiyatrosunu do¤uracakt›r.” (Beklan Algan)
Onunla yeni çal›flanlar›n provalarda kafalar› kar›fl›rd›. Onun tek bir sat›rdan bu kadar çok boyutu nas›l üretti¤ine flaflarlard›. E¤er süreç içinde onunla düflünsel ve sanatsal bir yolculu¤a ç›kmay› baflaramazlarsa bir süre sonra t›kan›p kal›rlard›. Bu tip oyunculardan biri “Ads›z Oyun”da hamile kad›n rolüne seçilmiflti. Bir yanda baflkald›ranlar yarg›lanacaklar öte yanda bir hamile kad›n ac›lar içinde k›vran›p duracakt› oyun boyu. Algan oyuncuya hamile kalman›n, çocuk do¤urman›n güzelli¤ini anlatan uzun bir konuflma yapt›. Hepimizin kafas› allak bullak oldu. Yirmili yafllarda kafam›zda dar bir bak›flla yaklaflt›¤›m›z kad›n-erkek iliflkisinin bu kadar genifl boyutlu olaca¤›n› düflünememifltik. Bizler ö¤rendiklerimizden ötürü coflkuluyduk ama kaz›n aya¤› öyle de¤ildi. Kad›n oyuncu ertesi gün provaya gelmedi. Birkaç gün sonra ise bir gazetede verdi¤i demeci okurken flaflt›k kald›k; “Beklan Algan provada seks egzersizleri yapt›r›yordu onun için rolümü b›rakt›m” Beklan Algan Tepebafl› Deneme Sahnesi’nde bir tiyatro dünyas› kurdu. Bürokrasinin ve iliflkilerinin kap›dan giremedi¤i bu alan fiehir Tiyatrolar›’nda hep farkl› bir mekan olarak yaflad›. Bertolt Brecht’in “Cesaret Ana ve Çocuklar›”, Peter Weiss’›n “MaratSade” oyunlar› bu çat› alt›nda gerçekleflti. 12 Eylül 1980 darbesinin hedefleri aras›nda Tepebafl› Deneme Sahnesi ve Beklan Algan da vard›. Önce Algan 1402 say›l› s›k›yönetim kanunu ile tiyatrodan at›ld›. Ard›ndan dozerler onun tiyatrosuna yöneldiler. 1987 y›l›nda 1402’liklerle birlikte fiehir Tiyatrosu’na döndü Beklan Algan. Yeniden kollar› s›vad›. Hep yan› bafl›nda buldu¤u Muhsin Ertu¤rul ölmüfltü.
56 | TAVIR | EK‹M 2010
Tiyatro dünyas›n› kuraca¤› bir marangozhane bile kalmam›flt›. Harbiye Muhsin Ertu¤rul Tiyatrosu’nun arka odalar›nda bir yerler gösterdiler. Son düflü Tiyatro Araflt›rmalar› Laboratuar›’n› (TAL) burada kurdu. TAL genifl bir odada çal›flmaya bafllad›. Oysa onun düflleri alanlara s›¤mazd›. TAL’de oyuncu Erol Keskin ve Ayla Algan’›n bafl›n› çekti¤i bir ekiple metnini Güngör Dilmen’in kaleme ald›¤› “Troya ‹çinde Vurdular Beni” adl› çal›flmas›n› sahneledi. Hep sahnelemeyi düflledi¤i Alman yazar Goethe’nin “Faust” unu ise çok u¤raflmas›na ra¤men gerçeklefltiremedi. Beklan Algan’› hep ilerici, at›lgan ve yarat›c› yanlar›yla tan›d›m. O da ölümüne dek duruflu ile bunu do¤rulad›. 2006 y›l›nda da bunun bir örne¤ini yaflad›k. Yazar Bilgesu Erenus’la birlikte cezaevlerinde tecride karfl› “Hepimiz Tecritteyiz” adl› oyun çal›flmas› haz›rlarken bir döndük bakt›k ki yan› bafl›m›zda ve bütün yüre¤i ile bizi destekliyor. Beklan Algan inançlar›, hedefleri ve kavgas› olan bir sanat adam›yd›. Onu anlamas›n› bekledi¤i resmi çat›lardan bekledi¤i deste¤i göremedi. Aksine onlar kendi kokuflmufl yap›lar›na zarar verece¤i endiflesiyle ona karfl› durdular. Ama ne yaparlarsa yaps›nlar o ülke tiyatrosunda yerini ald›. Onun çizgisinden gitmek isteyenler ise en az onun kadar yürekli ve kararl› olmak zorundalar.J
fliir fliir
böyledir bu ifller metin demirtafl
Yafll› ö¤retmen, Yan›nda hapisten yeni ç›kan o¤lu, K›rg›n ad›mlarla geçiyor kahvenin önünden. Küçük o¤lu uzak bir hapishanede. Baba-o¤ul yürüyorlar suskun, onurlu. Pul flak›rt›lar› sustu. Kimi yere indirdi gözlerini. Aya¤a kalk›p sayg›yla selamlayanlar da var. Ars›z ve s›r›tkand›r ihbarc›lar. Biz ne yapabilirdik ki, dedi biri. ‹yinin, do¤runun yan›nda olmakt›r insana yak›flan. Ö¤retmen hep bunu derdi. Zalimin karfl›s›nda hiç de¤ilse Gevfletmemek yumru¤u.
Fakat elimizden ne gelir ki? Sizinleyiz diye bir ses verebilirdiniz O¤ullar›m bileklerinden birbirine çat›l›, ‹te kaka götürülürken. Keder etme diyor o¤luna Kederin örseledi¤i ö¤retmen. Böyledir bu ifller... Düflman› hep karfl›nda san›rs›n; Bir an s›rt›nda birinin hançeri, Döner bakars›n ki, Al›n terini savunduklar›ndan biri! ‹flte o zaman yara daha da derine ifller. Dert etme yine de. Böyledir bu ifller.
EK‹M 2010 | TAVIR | 57
izlenim izlenim
yeni insan, yeni bir dünya yaratma mücadelesinde 30 y›l›n coflkusuyla... tav›r
Tav›r’›n kapa¤›nda görüyordu Irakl› anan›n gözyafllar›n›. 25-26 Eylül'de Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’ndayd› Tav›r. 1. Tav›r Kültür ve Sanat Festivali'yle. Haftalar öncesinden festival için çal›flmaya bafllad›k. Tav›r'›n 30. y›l›yd› ve bu festivalde yap›labilecek pekçok fley vard› kafam›zda. T›pk› Tav›r'›n haz›rlan›fl› gibi kolektif bir çal›flma vard› festivalde de. Sergilerin haz›rlanmas›, kitap standlar›n›n kurulmas›, söyleflilerin düzenlenmesi, sahnede tiyatronun ve gölge oyununun ayarlanmas›, konserlerin düzenlenmesi vs... pek çok ifl ayr› ayr› çal›flma gruplar›yla ama kolektif bir flekilde yürütüldü.
Hayata at›ld›¤› ilk günden beri derdimizin orta¤›, mutlu günlerimizin mufltucusu dergimizin, Tav›r'›m›z›n 30. y›l›nday›z. Dostumuz, s›rdafl›m›z, kimi zaman ö¤retmenimiz, kimi zaman da yaramaz çocu¤umuzun 30. yafl›nday›z. Türlü zorluklar› aflan bir militan, yasaklanan, toplat›lan bir sanatt› Tav›r. Ve yine bir militan ve bir sanatç› olarak Sibel Yalç›n Park›’n›n
58 | TAVIR | EK‹M 2010
dört bir yan›ndayd›. ‹ki gün boyunca park›n çocuklar›yla, mahallenin amca ve teyzeleriyle kucak kuca¤ayd›. Çocuklar kayd›raktan kayarken bak›yordu dergimizin kapaklar›na. Yafll› bir teyze elinde örgüsünü örerken iki ilmek aras›ndaki küçük bak›fllar›n› Tav›r'la dolduruyordu. Çocu¤unu oynatmaya gelen bir anne ise
Sorunlar yok muydu? Vard› elbet... Ama kolektivizm burda giriyordu iflte, o ifle girince olmazlar oluyordu, yavafl olan h›zlan›yordu... Festivalde sergilenecek ürünlerin derlenip toparlanmas›, gerekli ba¤lant›lar›n yap›lmas›, dijital bask›lar›n yap›lmas›, konser bölümünde yer alacak sanatç›larla randevular›n al›n›p bir an önce gerekli sözlerin al›nmas› ve festivalinin tan›-
t›m›n›n yap›lmas› süreci, gerçekten s›k›nt›l› bir süreç olarak duruyordu komitenin, alt komitelerin önünde. Olanaklar k›s›tl›yd›, zaman dard› ama konuflmaya, üretmeye, çal›flmaya, yazmaya, koflturmaya enerjimiz vard›. Ve böylece bitirdik haz›rl›k çal›flmalar›m›z›. Böyle bir festivali ilk kez yap›yor, böylesi bir yükün alt›na ilk kez giriyorduk. Ama geçmiflte yarat›lan geleneklerin ve tecrübelerin ›fl›¤›nda ve elbette sahip olunan ideolojik-politik hatt›n verdi¤i güçle imkans›z› bile baflarma kararl›l›¤›m›z› bir kez daha göstermek istiyorduk. Bir bir engellerin nas›l afl›ld›¤›n›, olanaks›zl›klar›n nas›l bir an bile moralleri bozamayaca¤›n› göstermek istiyorduk adeta. 1. GÜN... Sibel Yalç›n Park› bir ilk daha yaflad› 25 Eylül Cumartesi günü... Hem Tav›r, 30. y›ldönümünde bir ilki baflar›yordu, hem de Sibel Yalç›n Park› ilk kez bir festivale evsahipli¤i yap›yordu. Cuma gecesinden bafllad›k çal›flmalar›m›za. Cuma gecesinden sabah›n erken saatlerine kadar park›n daha önce belirlenen bölgelerine sergilerin ve standlar›n malzemelerini yerlefltirdik. Park›n ›fl›kland›rmas› için kablolar çekildi. Gündüzü akflam› birdir çünkü Sibel Yalç›n'›n. Gündüz de, gece de geleni çok olur. Akflam da sergilerin görülmesi için ›fl›¤a ihtiyac›m›z var. Park›n çehresi yavafl yavafl de¤ifliyordu. Standlar›n ve sergilerin sabah›n erken saatlerinde, oluflturdu¤umuz ekiplerin sergileri yerlefltirmesiyle art›k park yepyeni bir çehreye kavuflmufl oldu. Okmeydan› Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’n›n, TAYAD’›n, Boran-Haziran Yay›nlar›’n›n, Tav›r Yay›nlar›’n›n, Ç›nar Yay›nlar›’n›n, Leman ve Cadde Yay›nlar›’n›n, Yar Yay›nlar›’n›n, Devrimci Alevi Komitesi’nin, Kelepir Kitabevi’nin ürün sat›fl standlar›n›n yan›s›ra Tav›r Abone ve ‹dil Kültür Merkezi’nde hayata geçen kurslar›n kay›t masalar›, özenli kamelyalar› ve tabelalar›yla sibel Yalç›n Park›’nda yerlerini alm›fllard›.
Uflak Hapishanesi’nde tutsak bulunan Filiz Gencer’in ya¤l› boya tablolar›; karikatürist Mehmet Arslan’›n karikatürleri; F Tipi ve di¤er hapishanelerde bulunan tutsaklar›n el eme¤i ürünleri ve elbette Tav›r’›n ilkinden sonuncusuna, bugüne kadar yay›nlanm›fl tüm say›lar›n›n kapaklar› da program›m›zda yerlerini ald›lar. Filiz Gencer tel örgüler aras›ndan direnerek gelen resimleriyle park›n en güzel yerini alm›flt›. Gencinden yafll›s›na pekçok kifli ayn› bankta oturdular Filiz'le. Durduklar› yerden birlikte izlediler çocuk park›nda oynayan minikleri. Resimde ön difli k›r›lm›fl çocuk sal›ncakta sallanan kardefline zafer iflareti yap›yordu. Kendilerini halk›m›z için feda edenlerimizin bak›fllar› üzerimizdeydi festival boyu. Yan›m›zdayd›lar... Bir zaman tüneli gibiydi Tav›r kapaklar›. Kapaklarda gördük 30 y›ll›k geçmiflimizi. Ö¤le saatlerinde 1. Tav›r Kültür ve Sanat Festivali art›k fiilen bafllam›flt›. Program çerçevesince politik mizah üzerine bir
söylefli gerçeklefliyordu önce. Vahit Akça ve Tuncay Akgün’ün mazeret bildirerek kat›lmad›¤› söyleflide; karikatürist Mehmet Arslan ve tiyatro yönetmeni-oyuncusu Mehmet Esato¤lu, karikatürde ve tiyatroda politik mizah›n nas›l hayata geçti¤i ve genel olarak politik mizah›n neden ve nas›l yap›ld›¤› üzerine konufltular izleyenlerle... Sorulan sorularla geliflen söylefli, konuyla ba¤lant›l› olarak gülümseten bir söylefli oldu ayn› zamanda... Nas›l oluyor da a¤lanacak halimize gülüyoruz sorusunun cevab›n› arad›k söyleflide... ‹lk günün bir etkinli¤i de imza günüydü. Baflta ‹brahim Karaca ve Ruhan Mavruk olmak üzere Tav›r yazarlar› kendi kitaplar›n› imzalad›lar. Sohbetler Tav›r üzerineydi. ‹brahim Karaca, y›llarca Tav›r'a emek verenlerden birisi. Anlat›yor: Bu say› '90'da ç›kan ilk say›d›r... Ha bu say› ilk büyük boyuta geçilen say›yd›... Bu toplat›lm›flt›, hat›rl›yorum... Konser saati yaklafl›rken park iyice dolmaya bafllam›flt› art›k. Sahnemiz haz›rd›
Sisteme ve yozlaflmaya karfl› alternatif bir kültürü savunuyoruz. Yaratmak ve yaflatmak istedi¤imiz kültür, Anadolu halklar›n›n binlerce y›ll›k kültürel miras›ndan beslenir. Ülkemizde sanat ve edebiyat da, kayna¤›n› buradan almal›d›r. Bu kaynak binlerce y›lda yarat›lan de¤erlerle örülmüfl bir mirast›r.
ve üzerinde konser verecek sanatç›lar› bekliyorduk. Saat geldi ve sahneden izleyicilere dilimizden dökülenler flöyleydi. “Kültür Sanat Yaflam›nda Tav›r’›n, Tav›r’›m›z›n 30. y›l› dolay›s›yla düzenledi¤imiz ve geleneksel hale getirece¤imiz 1. Tav›r Kültür ve Sanat Festivali’mize hepiniz hoflgeldiniz... Devrimciler sanat ve edebiyat›, s›n›f mücadelesinin bir arac› olarak kavrarlar. Devrimci mücadelenin geliflmesine koflut olarak kültür ve sanat alan›nda da geliflme sa¤lanmal›d›r. ‹flte bu anlay›flla, arada zorunlu kesintiler de olsa, tam 30 y›ld›r yaz›yoruz Tav›r’›n sayfalar›nda... Bu anlay›flla sanat ve edebiyat›, verdi¤imiz devrimci mücadelenin mütevaz› bir arac› olarak, dergimizin sayfalar›nda tam 30 y›ld›r gelifltirmeye çal›fl›yoruz. Tarih boyunca yarat›lan maddi ve manevi de¤erler kültür kavram› ile tan›mlan›r. Egemen olan her s›n›f ise kendi kültürü-
nü yarat›r. Egemen s›n›flar›n bugün yaratm›fl oldu¤u yozlaflm›fl kozmopolit kültüre karfl› alternatif bir kültür olan devrimci kültür ve sanat anlay›fl›yla tam 30 y›ld›r yolumuza devam ediyoruz. Ülkemiz emperyalizme ba¤›ml› bir ülkedir. Bu nedenle; emperyalizm, teknolojinin tüm olanaklar›yla kendi propagandas›n› yap›yor ve kendi kültürünü yayarak kimliksiz, kiflilik bunal›m› yaflayan, üretmeyen, düflünmeyen, yeni bir kuflak yaratmaya çal›fl›yor. Bu kültürel propaganda, bir uyuflturucu gibi beyinlere enjekte edilirken bask› alt›nda tutulan, depolitize edilen insanlar bu kültüre yönelmek durumunda kal›yor. Emperyalizm, kimi zaman ›rkç›-floven duygular› körükleyerek kimi zaman, dinsel ideolojiyi etkin k›larak ya da baflka bir yöntemle kitleleri pasifize ediyor. Halk›n kültürel kimli¤ini kendi politik ve ekonomik egemenli¤inin sürmesine uyum sa¤layacak flekilde biçimlendiriyor.
Devrimci sanat da bu kültürel mirastan beslenir. Kültür alan›nda, faflizmin bütün bask› ve yok etme politikalar›na ra¤men, emekçi s›n›flar›n kavgas›n›n ›fl›¤›nda verilen bir mücadelenin tam 30 y›ld›r içindeyiz. Tav›r’›n misyonu, sadece bir kültür, sanat veya edebiyet dergisi olman›n ötesinde, bir alan faaliyeti yürütmektir. Bünyesinde yer ald›¤›m›z ‹dil Kültür Merkezi’nin sanata bak›fl› böyledir. Tav›r’da var olan günlük sanat haberlerini okuyucuya tafl›man›n ötesinde bu geliflmeler üzerinden politika yürütmektedir. Bununla birlikte, kendi gündemini oluflturmak; bu gündem etraf›nda bir tart›flma yürütmek ve bununla birlikte, sanat›n de¤iflim-dönüflüm ifllevini de¤erlendirme gibi bir ifllevi vard›r. Tav›r, bir kültür-sanat dergisi olmakla birlikte ayn› zamanda bir politika dergisidir de. Sanatsal faaliyetiyle politika yürütür. Bu politika, düzenin bireyci-bencil kültürüne karfl› sosyalist yeni insan›n yarat›lmas›na dairdir. Bu politika, emperyalizmin dayatt›¤› yoz kültüre karfl› halk›n olumlu de¤erlerinin yaflat›lmas›na dairdir. Bu politika, sanat diye yutturulmaya çal›fl›lan ucube-çürümüfl soytar›l›klara karfl› devrimin, sosyalizmin sanat›n› yaratmaya, gelifltirmeye dairdir. Bu politika, herkes susuyorken, ayd›nlar›n sesi-solu¤u kesilmifl, faflizmin tek bir muhalif sese bile tahammülü kalmam›flken, do¤ru bildiklerini her türden bedeli gö¤üsleyerek en yüksek sesle hayk›rmaya dairdir. Ve bu politika devrime, sosyalizme dairdir... Tav›r, bu anlay›flla 30 y›l› devirdi. Ve
bu anlay›flla, sahip oldu¤u proletaryan›n s›n›f ideolojisiyle nice 30 y›llar devirmek için yürüyüflünü sürdürecek... Bu inançla hepinizi selaml›yor, tekrar hoflgeldiniz diyoruz...” Tav›r’›n, festivali birlikte kutlama ça¤r›s›na hiç karfl›l›k beklemeden olumlu cevap veren müzik gruplar›ndan Düflbaz ç›kt› ilk olarak sahneye... ‹lk ve flu an için tek albümlerinde yer alan tüm flark›lar›n yan›nda yeni eserler de seslendirdiler konserlerinde... Onlar da müzik grubu olarak ilk röportajlar›n› Tav›r'la yapm›fllard›. Bunu büyük bir mutlulukla ifade ettiklerini gördük. Ve gölge oyunu. Gölge oyunu denilince de tabi ki Karagöz-Hacivat... Bu da bir ilkti Sibel Yalç›n’da. Çocuklar kadar büyüklerin de ilgiyle izledikleri bir gösteri oluyor hayal perdesindeki... Mizah›n, mazlumun zalimden hesap sorma arac› oldu¤unu Karagöz’ün dilinden bir kez daha anl›yoruz. Genç ama yüzy›llar öncesinden günümüze kadar gelen bir sanat› lay›k›yla icra eden Hasan Hüseyin Usta yar›m saatlik gösterisiyle renk kat›yor festivalimize... Sonra hepsi ayn› zamanda birer Tav›r yazar› olan Grup Yorum sahne ald›. Türküler, flark›lar ve halaylarla dolu bir repertuar seslendirdi Yorum. Yabanc›s› olmad›¤› Sibel Yalç›n Park›’n›n sahnesinde, bu kez yazar› olduklar› Tav›r’›n y›ldönümü için seslendirdiler bestelerini... ‹lk gün, Yorum’un ezgileriyle son buluyordu. 2. GÜN... Günlerden pazard› ve hava durumu sa¤anak ya¤›fl gösteriyordu. Meteorolojinin bu can s›k›c› tahmininin sabah çiseleyen ya¤murla birlikte moralleri bozacak kadar gerçekçi olmas› herkesi telafla sürüklese de, havan›n düzelece¤ine dair umutlu bekleyifl sürdü tabi ki. Ama yine bir arkadafl›m›z›n meteoroloji ifllerini aray›p söyledikleri kulaklar›m›zdan gitmez: Merhaba, hiçbir yer önemli de¤il, Okmeydan›'nda ya¤mur var m›, lütfen söyleyin? Al›nan güzel haberle birlikte herkez daha bir sevinçle ve rahatl›kla sar›ld› ifllerine. Umutlar bofla ç›kmad› ve hava düzeldi. Program
broflürde yaz›ld›¤› gibi devam edebilirdi art›k. Standlar›n önünde ürünleri inceleyenler, TAYAD’l›lar›n serbest b›rak›lmas› için imza verenler, ‹dil Kültür Merkezi’nin festivalin giderlerinin karfl›lanmas› için getirtti¤i pilavdan yiyenler, ceplerindeki paran›n önemli bölümünü kitaplara yat›ran kitap kurtlar›, sergilenen eserleri büyük bir merak ve hayranl›kla izleyenler, Yazar Cezmi Ersöz’e ald›klar› kitab› imzalatanlar, Ayd›n Ilgaz’›n çok sevdi¤i babas› R›fat Ilgaz’› yüre¤inden kopan cümlelerle anlatmas›n› can kula¤›yla dinleyenler vard› festivalimizde... Görüntüler bunlarla s›n›rl› de¤ildi elbette. S›cak çaylar›n yarenli¤inde yap›lan sohbetler; sat›n al›nan kitaplar›n gölgede ya da ayakta sayfalar›n›n merakla çevrilmesi; ‹dil Kültür Merkezi’nde yak›nda bafllayacak olan kurslara büyük bir hevesle kaydolanlar da festivalin di¤er renkli anlar›n› oluflturuyorlard›... ‹kinci günün konserlerinin bafllama saati yaklaflm›flt›. Büyük bir merakla beklenen sanatç›lar da haz›rl›klar›n› tamamlam›fllard› zaten. Her biri birbirinden güzel flark›lar›n halkla buluflmas›ndan önce, Tiyatro Simurg’un “Nasreddin Hoca Gide Gide” adl› çocuk oyunu sergilendi sahnede... Oyun, bir çocuk oyunu olmas›na ra¤men, büyükler taraf›ndan da ilgiyle izlendi. Herkes on yafl›ndaki çocuk olmufltu, Nasreddin Hoca karfl›s›nda. Karadeniz müzi¤inin genç ve yeni solu¤u
Karmate, kendi alanlar›nda k›sa sürede söz sahibi oldu¤unu kan›tlayan sahne performanslar›yla izleyicilerin tümünün be¤enisini kazan›yorlard›. Bajar vard› s›rada. Kürtçe ve Türkçe flark›lar›n, halklar›n kardeflli¤ini en güzel ezgilerle anlatt›¤› bir repertuar dinledi izleyenler. Kendilerine Bajar, yani “kent” ad›n› veren grup elemanlar› büyük bir heyecanla söylediler flark›lar›n›. Doya doya çekilen halaylar, Bajar’›n festival izleyicileriyle ba¤›n›n güçlü bir flekilde kuruldu¤unu anlat›yordu adeta... Ve son olarak Bulutsuzluk Özlemi ald› sahneyi. Belki de ilk kez bir mahalle içerisinde konser veriyorlard›. Kendilerine yabanc› bir kitle bulacaklar›n› san›p endiflelenmifllerdi belki Okmeydan›’na gelirken. Bekledikleri gibi olmad› ve rock müzi¤e çok da yabanc› olmad›¤›n› gösterdi amfi tiyatroyu dolduranlar... Festivalimiz sona ererken tüm misafirlerini u¤urlamak istercesine parktan ayr›lanlara bak›yor ve sesleniyordu ‹dil Kültür Merkezi ve Tav›r emekçileri: “Seneye de gelin...” ‹ki günün sonunda ‹dil Kültür Merkezi’nin ve Tav›r’›n emekçilerine düflen, bir ilki, eksi¤i-gedi¤iyle, günah›-sevab›yla baflarm›fl olman›n hazz›; iki gün boyunca festivali takip edenlere ise ileride efline-dostuna-çocuklar›na anlataca¤› güzel an›lar. J
haberler haberler TAYAD’l›lar Okmeydan›’nda davul zurnayla
Alt›n Koza film festivali yap›ld›
karfl›land› 20-26 Eylül tarihlerinde yap›lan 17. Alt›n Koza Film Festivali’nde, yar›flma ve gösterim bölümlerinin yan› s›ra atölye ve söylefliler gibi etkinlikler de yap›ld›. Adana Büyük fiehir Belediyesi ile Adana Sinema Kulübü öncülü¤ünde ilki 1969 y›l›nda “Alt›n Koza Film fienli¤i” ad› alt›nda gerçeklefltirilen ve bu y›l 17.'incisi düzenlenen “Alt›n Koza Uluslararas› Film Festivali” 41. yafl›na girdi. Hapishanelerde tecritin kald›r›lmas›, hasta tutsaklar›n serbest b›rak›lmas› ve iki ay önce tutuklanan 9 Tayadl›’n›n serbest b›rak›lmas› için Ankara’ya yürüyen Tayadl›’lar yol boyu tezgahlanan linç sald›r›lar›na maruz kald›lar. Tafll› sopal› sald›r›lar›n engelleye-
medi¤i aileler Ankara içinde polis taraf›ndan gözalt›na al›nd›. Her türlü sald›r›ya ra¤men evlatlar›n› yaln›z b›rakmayacaklar›n› ifade eden Tayadl› aileler ‹stanbul’a döndükleri 3 Ekim 2010 tarihinde Halk Cehpesi üyeleri ve Tecrite Karfl› Sanatç›lar taraf›ndan davul zurna ile karfl›lad›. J
Ruhi Su mezar› bafl›nda an›ld› 20 Eylül 2010 tarihinde Zincirlikuyu mezarl›¤›nda Ruhi Su ve ayn› mezar› paylaflt›¤› efli S›d›ka Su için mezarlar› bafl›nda anma töreni düzenlendi. Sayg› durufluyla bafllayan anma töreninde 68’liler Vakf› Baflkan› Sönmez Targan, Ulusal Sanatç›lar Birli¤i, Grup Yorum ve Dostlar Korosu flefi Berktay Aky›ld›z söz alarak sosya›list sanatç› Ruhi Su’nu an›s›n› yaflatman›n önemine dikkat çektiler. Grup Yorum üyeleri; herfleyin metalaflt›¤› bu dünyada Ruhi Su’nun bilimsel sosyalist sanatç› çizgisini yaflatman›n önemine vurgu yapt›lar. 25. y›l konserine ç›kmadan önce kabri ziyaret ederek, çizgisinde yürüdükleri Ruhi Su’dan güç ald›klar›n› söyleyen Grup Yorum “Bize Ölüm Yok” marfl›yla ustay› ve dostlar› selamlad›. Ruhi Su Dostlar Korosu’nun son flefi Berktay Aky›ld›z, koroyu ve ustan›n çizgisini yaflatmakta kararl› olduklar›n› belirterek anma etkinliklerini hat›rlatt›.Anma töreni, Ruhi Su türkülerinin söylenmesiyle son buldu. J
62 | TAVIR | EKIM 2010
Festival kapsam›nda Ulusal Uzun Metraj Film Yar›flmas›, Akdeniz Ülkeleri Uluslararas› K›sa Film Yar›flmas› ve Ulusal Ö¤renci Filmleri Yar›flmas› düzenlendi. Yunan yönetmen Theo Angelopoulos'un “Onur Konu¤u” oldu¤u festivalde, Müjde Ar ve Atilla Dorsay'a da “Yaflam Boyu Onur Ödülü” verildi. Ulusal Uzun Metraj Film Yar›flmas›'nda “En ‹yi Film Ödülü”nü, yönetmenli¤ini Semih Kaplano¤lu'nun yapt›¤› “Bal” filmi ald›. Y›lmaz Güney Jüri Özel Ödülü ise
yönetmenli¤ini Nesli Çölgeçen'in yapt›¤› “Denizden Gelen” filmine verildi. Festivalde, “En ‹yi Erkek Oyuncu Ödülü”nü, “Befl fiehir” filmindeki rolüyle Tansu Biçer ald›. “En ‹yi Kad›n Oyuncu Ödülü” ise “K›skanmak” filmindeki rolüyle Nergis Öztürk ve “Kavflak” filmindeki rolüyle Sezin Akbaflo¤ullar›’na verildi. Festival boyunca 205 film, 9 sinema salonunda 442 gösterimde yaklafl›k 55 bin kifli taraf›ndan izlendi. J
Kolombiyal› gerilla komutan› Mono Jojoy katledildi Yüzy›llard›r açl›k, zulüm ve katliamla terbiye edilmeye çal›fl›lan bir halk Kolombiya halk›. Kolombiya topraklar› üzerinden nice zalimler geçti. Ancak istedikleri sonuçlar› alamad›lar. Kolombiya Halk›n›n Marulandalar› vard›, Raul Reyesleri vard›. Kolombiya topraklar›nda zalimle mazlumun savafl› sürüyor. Amerikan iflbirlikçisi Kolombiya oligarflisiyle Kolombiya halk›n›n savafl› sürüyor.
da¤lardayd›. Mono Jojoy’un katledilmesinin ard›ndan Kolombiya Oligarflisi ve ABD sevinç naralar› att›. Kontrgerilla flefli¤inden Devlet Baflkanl›¤›'na yükselen Manuel Santos, as›l ad› Jorge Briceno olan Jojoy'u katletmelerini büyük bir sevinç içinde flu sözlerle de¤erlendiriyordu:
Son olarak FARC-EP komutanlar›ndan Mono Jojoy ad›yla bilinen Jorge Briceno savaflç›lar›yla birlikte katledildi. 57 yafl›ndayd› flehit düfltü¤ünde. 1975 y›l›nda gerilla saflar›na kat›lm›flt›, 35 y›ld›r
Evet, Kolombiya halk› önder kadrolar›ndan birini yitirdi¤ine üzgündür. Ancak bu mücadele Mono Jojoylar›n açt›¤› yoldan bugünlere kadar nas›l geldiyse, daha da büyüyerek zafere kadar sürecektir. J
"Bu, FARC'a vurulan en a¤›r darbe. Bu ülkemiz için yeni bir tarih..."
Beklan Algan hayat›n› kaybetti GRUP YORUM g ü n c e
Tiyatro sanatç›s›, oyuncu ve yönetmen Beklan Algan dün bir süredir lösemi tedavisi gördü¤ü Cerrahpafla T›p Fakültesi'nde 27 Eylül 2010 tarihinde hayat›n› kaybetti. 1933 y›l›nda Erzurum’da do¤an Beklan Algan, Robert Kolej’ni bitirdikten sonra Ayla Algan ile evlendi ve maden mühendisli¤i e¤itimi için gitti¤i Amerika’da efliyle birlikte tiyatro e¤itimi ald›. Amerika’da birçok oyunda profesyonel olarak oynad›. Türkiye’ye dönünce 1961 y›l›nda fiehir Tiyatrolar›’na girdi. 1964 y›l›nda “Karanl›kta Uyananlar” adl› film ile sinemada da yer ald›. “‹stanbul Maceras›”, “Karanfilli Kad›n”, “K›z Kulesi Âfl›klar›” gibi filmlerde rol ald›. 1966’da Muhsin Ertu¤rul’un kurumdan istifas› üzerine onunla birlikte fiehir Tiyatrolar›’ndan ay-
r›ld›. 1970 y›l›nda Bak›rköy Halkevleri Deneme Sahnesi’ni kurdu. Bir süre sonra sonra fiehir Tiyatrolar›’na tekrar girerek yönetmenlik yapt›; Tepebafl› Deneme Sahnesi’ni kurulmas›na katk›da bulundu. 1984 y›l›nda kimi meslektafllar›yla B‹LSAK Tiyatro Atölyesi’ni, 1988 y›l›nda ise Ayla Algan, Erol Keskin, Haluk fievket Ataseven ile birlikte Tiyatro Araflt›rma Laboratuvar›’n› (TAL) kurdu. Pek çok sanatç› yetifltiren Algan 77 yafl›ndayd›. J
3 Eylül 2010: ‹zmir’in Dikili ilçesinde düzenlenen Dikili fienlikleri kapsam›nda, yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.
28 Eylül 2010: Elmas Yalç›n’›n mezar›n› ailesi ve yoldafllar›yla birlikte ziyaret etti.
9 Eylül 2010: Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda yap›lan bayram kutlamas›na kat›ld›. Okmeydan›’n›n tarihinin anlat›ld›¤› etkinlikte yaklafl›k 2500 kifliye seslendi.
28 Eylül 2010: Dev-Gençliler’in Bak›rköy Hapishanesi önündeki açl›k grevine türküleriyle destek ziyaretinde bulundu.
10 Eylül 2010: Bayram dolay›s›yla Ayçe ‹dil Erkmen ve Ayfle Nil Ergen’in mezarlar›n› ziyaret etti. 10 Eylül 2010: Gazi mahallesi muhtarl›¤›n›n Gazi Baraj›’nda geleneksel olarak düzenledi¤i flenli¤e kat›ld›. 19 Eylül 2010: Küçük Armutlu Mahallesi’nde düzenlen Armutlu Güz fienli¤i’nde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi. 20 Eylül 2010: Ruhi Su’nun mezar› bafl›nda düzenlenen anma törenine türküleriyle kat›ld›. 25 Eylül 2010: Tav›r Kültür ve Sanat Festivali kapsam›nda Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda düzenlenen konserde 1000 kifliye seslendi.
29 Eylül 2010: Paflabahçe’de yeniden ifle al›nmak için çad›r açarak oturma eylemi yapan Türkan Albayrak’› ziyaret etti. 2 Ekim 2010: Ankara’da ODTÜ Viflnelik Tesisleri Çim Amfi’de gerçekleflen konserde yaklafl›k 3500 kifliye seslendi. 3 Ekim 2010: Ba¤c›lar Cemevi’nde Karanfiller Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i, Ba¤c›lar’›n tarihinin anlat›ld›¤› etkinli¤e türküleriyle kat›ld›. 3 Ekim 2010: Okmeydan› Anadolu Park›’nda Tecrite Karfl› Sanatç›larla birlikte Ankara’ya yürüyerek giden ve linç sald›r›lar›na u¤rayan TAYAD’l›lar› dönüfllerinde karfl›lad›lar.J
Tavır Yayınları yeni kitaplarıyla 30 Ekim - 7 Kasım tarihleri arasında İstanbul Tuyap Kitap Fuarında yerini alacak. Ayçe İdil Erkmen’in anıları ve tavır’ın 30 yıllık yayın hayatında yayınlanmış olan öykü, inceleme, devrimci sanat, onurlu aydın biyografileri gibi yazılardan derlenecek kitaplar fuarda sergilenecek.
EKIM 2010 | TAVIR | 63
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-
Devlet Tiyatrolar› sanatç›s› A. Ejder Ak›fl›k
Hakk›nda 15 y›l hapis cezas› istenen Fer-
29 Eylül 2010’da hayat›n› kaybetti.
hat Tunç’un yarg›lanmas›na devam edildi. Eruh Belediyesince düzenlenen “1. EruhÇirav Do¤a ve Kültür Sanat Festivali”nde yapt›¤› konuflma nedeniyle hakk›nda dava aç›lan sanatç› Ferhat Tunç'un yarg›lanmas›na devam edildi.
Sanatç› için Ankara Devlet Konservatuar›’nda düzenlenen törenin ard›ndan, cenaze Cebeci Asri Mezarl›¤›’nda topra¤a verildi. Ankara Devlet Konservatuvar› Tiyatro Bölümü’nden 1957 y›l›nda mezun olan Ak›fl›k, ayn› y›l Devlet Tiyatrolar›na kat›ld›. Ak›fl›k, 1972-73 y›l›nda Ankara Devlet Konservatuvar› yüksek devre mezunu oldu. 1984-1988 y›llar› aras›nda Genel Müdür Yard›mc›l›¤› görevini üstlenen Ak›fl›k, sanatç›, rejisör, idareci olarak hizmet etti¤i Devlet Tiyatrolar›'ndan 2003'te yafl haddinden emekli oldu. Ak›fl›k, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvar› Tiyatro Bölümü ve Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatlar› Bölümü’nde ö¤retim görevlisi olarak görev yapm›flt›.
1363 ayd›n, sanatç›, akademisyen, sendikac›, kurum ve kurulufl; Tunç’un yarg›lanmas›na karfl› ç›karak; “Ferhat Tunç’la Dayan›flma ‹nisiyatifi” ad›yla bir araya geldi. 1363 ayd›n, Tunç hakk›nda aç›lan davan›n düflürülmesi talebiyle haz›rlanan metne imza att›. ‹mzac›lar aras›nda Yaflar Kemal, Haluk Gerger, Perihan Maden, ‹smail Beflikçi, Halil Berktay, Mithat Sancar, Rag›p Zarakolu, ‹rfan Aç›kgöz, fiebnem Korur Fincanc›, fianar Yurdatapan, Grup Yorum da bulunuyor.
Alt›n ‹stiridye ödülünü “Neds” adl› film ald›. ‹spanya'n›n kuzeydo¤usundaki San Sebastian kentinde bu y›l 58'incisi düzenlenen Uluslararas› Film Festivali'nde en iyi filme verilen "Alt›n ‹stiridye" ödülünü, ‹ngiliz yönetmen Peter Mullan'›n "Neds" adl› filmi ald›. "En ‹yi Yönetmen" ödülü "Misterios de Lisboa" adl› filmiyle fiilili Raul Ruiz’e, "En ‹yi Erkek Oyuncu" ödülü "Neds" filmindeki rolüyle Connor McCarron’a, "En ‹yi Kad›n Oyuncu" ödülü de "Pa Negre" filmindeki rolüyle Nora Navas’a verildi. "5. Uluslararas› A¤r› Da¤› Efsanesi Festivali" kapsam›nda Yaflar Kemal'in ayn› ad› tafl›yan roman›ndan Çetin Ifl›közlü taraf›ndan sahneye uyarlanan 'A¤r› Da¤› Efsanesi' operas›, A¤r› ‹shak Pafla Saray›'nda sanatseverlerin be¤enisine sunuldu. 2 Ekim’deki gösteride Gürcistan Devlet Senfoni Orkestras›'n›n ve Ankara ve ‹stanbul Devlet Opera sanatç›lar› sahne ald›.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... gurbet türküleri
flükriye tutkun
türk halk müzi¤i serisi
mezher xeliqi
Origami Müzik
ay karanl›k A¤dafl Müzik
ustalardan türküler 2 Odeon Müzik
bijareyen Ses Plak
64 | TAVIR | EKIM 2010