Kasim2010

Page 1

kas›m 2010

›ssn 1303-9113 •2010/11 • say› 102

2.25 TL(KDV’li)



a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba Bir flair daha koptu edebiyat›m›z›n ç›nar›ndan... Bir yaprak daha düfltü yere; k›rm›z›ya çalan sar› renkli bir yaprak. Marksizme inanan, dizelerini inanc›yla yazan, e¤ilip bükülmeyen egemenin önünde, bir ozan daha ayr›ld› aram›zdan... Arif Damar, yani Arif Barikat... geride hiç yafllanmayacak dizelerini miras b›rak›p a¤›r a¤›r yürüyerek gitti sonsuzlu¤a... Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli

Ayd›n olmak her babayi¤idin harc› de¤il... Yürek ister. Sevgi hem de en temizinden halka, vatana... Ç›kars›z olacaks›n! Kendinden önce yoksullar›, hakk› yenilenleri, al›nteri sömürülenleri... düflüneceksin! O, öyle biriydi... Selam olsun! Toplumlar tarihi evriliyor s›n›fs›z, sömürüsüz bir dünyaya do¤ru... Bu evrim, geçen yüzy›l›n hemen bafl›nda, Rusya’da, 1917’de, Ekim ay›nda, yani bizim Kas›m’a denk düflen bir ayda, iflçilerin-köylülerin devrimiyle h›zlan›verdi birden... O güne kadar bir eylem klavuzu olan Marksizm, art›k vücut bulmufltu proletaryan›n ilk iktidar›nda... Ar›tk kurtulufl somut, elle tutulurdu. Lenin ve Stalin kurtulufl yolunu düzlemifl, o güne kadar kilitli kalan kap›y› açm›fllard›... 1917’nin coflkusuyla yürüdü dünyan›n tüm emekçileri zalimlerin üzerine... Bu büyük, çok büyük bir güçtü. Birer birer kaleleri zaptediliyordu art›k sömürücü tak›m›n›n. Birer birer orak-çekiçli, all› k›z›ll› bayraklar çekiliyordu gönderlere... Aç,aç›k kalm›yordu kimse o bayraklar›n alt›nda. Kimse kimseyi sömürmüyordu. Birilerine ba¤›ml› de¤il, kendi özgür ülkelerinde yafl›yorlard› halklar... Analar›n›n ak sütü kadar helaldi o iktidarlar halklara... Bayraklar›n› kanlar›yla boyam›fllard› çünkü. Bin kez, yüz bin kez de¤il, milyonlarca kez ölmüfl, hiçbir bedelden kaçmam›fl ve sömürü imparatorluklar›n› birer birer ortadan kald›rm›fllard›. Bu gücün yarat›c›s› biraz da Ekim Devrimi’dir iflte. Ekim Devrimi’nin önderleri Lenin ve Stalin’dir. Marks ve Engels’tir. Proletaryan›n s›n›f ideolojisidir... fiimdi o topraklarda dalgalanmasa da all›-k›z›ll› bayraklar, orak-çekiçler halk› selamlamasa da, s›n›f hainleri satsalar da devrimi, kurtuluflun yolu hala ayn›d›r. Ekim Devrimi’nin yoludur! Hiçbir fley de¤iflmemifltir yani. Ezilenler o yoldan yürüyerek varacaklar özgürlü¤e, ba¤›ms›zl›¤a... 93 y›ld›r Ekim Devrimi’nin ayd›nlatt›¤› gelece¤e kofluyoruz. Dünyan›n ilk proletarya diktatörlü¤ünün verdi¤i güçle at›yoruz ad›mlar›m›z›. Kendi ülkemizden, dünya halklar›na Ekim’in yolunda yürüyerek biz de güç verelim diye on y›llard›r mücadele ediyoruz... Düfle kalka, yene yenile ama her daim dim dik menzile do¤ru ilerliyoruz. Biz ki ezilenleriz, biz ki aç aç›ktay›z, biz ki iflsiz, afls›z yoksullar›z, yolu yok de¤iflecek bu “kader”... Tarih açm›fl defterinin sayfalar›n› halklar en güzel düfllerini yazs›n diye. Düfllerini nas›l gerçe¤e dönüfltürdüklerini anlats›n diye... O defterin bir sayfas› da bizim olacak. Biz yazaca¤›z o sayfaya düfllerimizi, tarihimizi, en de¤erlilerimizi... O sayfay› mutlaka yazaca¤›z! Gelecek say›m›zda buluflmak dile¤iyle... Dostlukla...


‹Ç‹NDEK‹LER

11 /2010

3 5 06 07 10

MAKALE deniz korcan bedava m› yafl›yoruz ne? MAKALE ruhan mavruk sosyalist fliir, bir devini daha yitirdi DE⁄ERLEND‹RME bilgesu ereunus düflünmeden bildi¤im DE⁄ERLEND‹RME ibrahim karaca arif olan bir barikat MAKALE

42 43 42 44 45

mehmet esato¤lu

13 17 25 32 33

37

tophane ve befliktafl’ta sanata linç GÜNCEL erdem k›z›la¤aç flili’de 33 madenci B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer susturulamayan usta kalem sabahattin ali ‹ZLEN‹M filiz tanya sinop mahpushanesi ile söylefli fi‹‹R arif damar gitme kal ELEfiT‹R‹ ali de¤irmenci stalin üzerine yalanlar ve örgütlü sanat düflmanl›¤› B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer proletaryan›n barikatlardaki ozan›: eguene pottier

51 54 56 57 60 62

fi‹‹R metin demirtafl mektuplar al›r›m fi‹‹R nihat behram hesaps›z duygular T‹YATRO gülnaz b›çakç› kafes AYIN FOTO⁄RAFI ali öz RÖPORTAJ tav›r çayan demirel T‹YATRO gülnaz b›çakç› tehlikeli iliflkiler DENEME binali sezgin bana verilen sözlerin hepsi yaland› KAR‹KATÜR sefer selvi fi‹‹R gamze mimaro¤lu kömür kokar düflleri S‹NEMA sevgi duman ço¤unluk HABERLER KAPAKLAR ön kapak çizim: semih poroy ön iç kapak tasar›m: tav›r arka iç kapak tasar›m: tav›r arka kapak kolaj: serap ba¤datl›


makale makale

bedava m› yafl›yoruz ne? deniz korcan

“Bedava yafl›yoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Ya¤mur çamur bedava; Otomobillerin d›fl›, Sinemalar›n kap›s›, Camekanlar bedava; Peynir ekmek de¤il ama Ac› su bedava; Kelle fiyat›na hürriyet, Esirlik bedava; Bedava yafl›yoruz, bedava.” Orhan VEL‹

K›fl geldi; yavafl yavafl de¤il, birden bast›rd› so¤uk. Bar›nmak ve ›s›nmak derdine düfltük yine... Kömürünü, sobas›n› tedarik edemedi belki insanlar. Sormad› k›fl, “Haz›r m›s›n›z?” diye... K›fl geldi, birden bast›rd› TV’lerde diziler. Sa¤l› sollu tokatlar gibi, bilincimizi dumura u¤ratmaya de-

KASIM 2010 | TAVIR | 3


Tekel iflçileri Levent’te bir çad›rda, direniyorlar 4C’ye ve so¤u¤a. K›fl geldi, TAYAD’l›lar sokakta... “‹çerideki” TAYAD’l›lar için açt›klar› imza masas›nda ya¤mur alt›nda. Ne soba bafl›nda oturacak, ne de torun sevecek zamanlar› var. Tutsaklar tecritte... TAYAD’l›lar sokakta. K›fl geldi... Demir kap› ve kör pencere... Ah bir de o tafl duvarlar, hemen haber verir k›fl›n so¤u¤unu tutsa¤a. Çoktan geldi mahpus dam›na k›fl. Üflüyordur tutsaklar. Kalorifer kendini ›s›tmaz. Harcanacak para çoktur devlette, “AK” sosyete som alt›ndan saraylar yapt›racakt›r kendine, “Allah r›zas›” ile. K›fl geldi, sel yine can ald›. Can›m›z› çekip ald›... Dereler aç kurtlar gibi bekler oldu ölümüzü. Uzmanlar uyard› “ya¤›fllar ve so¤uklar artacak”... Dua etmekten baflka bir çare yok yoksul halk için.

vam ediyor. “Dur! N’oldu?” diyemedik, üstümüze üstümüze geliverdi birden... K›fl geldi, birden bast›rd› yozluk... TV ekranlar›ndan evimizin ortas›na dökülüverdi yine çamur, yine balç›k. Bir flaklaban konufltu ekranlardan, sövdü, “Dinimize küfreden müslüman!” Ahlaks›zl›¤›n tam bata¤›nda, de¤ifltirdi¤i efllerinin say›s› ile övünen soytar›, “K›z›lbafll›k” üzerine döktürdü. Namus dedikleri neydi ki ona göre; kirli bir don gibi y›kan›nca temizleniveren, “bir özür”le temize ç›k›veren bir durum muydu? Namus u¤runa ölünürdü. Oysa namus Memedali için kirli don kadar ucuz bir fleydi. Daha çocukluktan bilinçlerine yerlefltirilen bir ezberdi “mum söndü!”... Dibe vurmufl ahlaks›zl›¤›yla yozlaflman›n efli-benzeri bulunmaz bir numune olan Memedali a¤z›ndan kaç›r›vermiflti bu i¤renç ezberi iflte... Gelen tepkilerle yay›ndan kald›r›lan program›yla flimdilik iflsiz kald›. Çok sürmez, “yeni” bir programla ekranlardan s›r›t›r yine en yavflak haliyle... K›fl geldi birdenbire... Çad›rda direnen bir emekçi kad›n. ‹fli afl› onuru için. Her geçen gün an›tlafl›yor... Direndikçe büyüyor. K›fl geldi, üflür mü acaba Türkan Abla? Bir de açl›k saracak bedenini. Türkan Abla, yaln›z de¤ilsin. Is›t›r m› acaba yüre¤imizdeki sevgi seni? Tekel iflçileri sokakta... Boydan boya yürüyorlar caddeleri. “4 C kald›r›ls›n!” Tekel iflçileri sokakta ama k›fl geldi! Napolyon yenilmifl olabilir so¤u¤a. Ancak Tekel iflçileri yenilmez.

4 | TAVIR |KASIM 2010

K›fl geldi okullar aç›ld›. Kay›t paralar›, defter, kalem forma... “Geçen seneki defterlerini kullan›yor” dedi genç bir kad›n, “ama daha forma alamad›m, onu da al›cam elime ilk para geçti¤inde...” Paras›z e¤itim için hapislerde yat›yordu iki üniversiteli genç aylard›r. Yazdan k›fla döndü mevsim hala içerideydiler. Formas›z gidiyordu okula çocuk, e¤itim paras›z olmal›yd›. Böyle diyordu içerdeki iki genç. Hakl›yd›lar... K›fl geldi k›fl... Sokakta zor beklenir art›k belediyenin da¤›tt›¤› su kuyru¤unda. Ama ne yapacaks›n su olmadan hayat olur mu? Birileri meydanlarda hayk›r›yor “su hakt›r sat›lamaz” diyerek. Suyumuzu da sat›yorlar art›k. Ne kald› ki geriye?... K›fl geldi, öldü bir flair... ‹nan›rd› gelece¤e ve dizelerin ölümsüzlü¤üne. O giderken dizeleri kalbimizde kanat ç›rp›yordu. Öldü mü... Hay›r. K›fl geldi, kufllar ölür flimdi açl›ktan. Yaln›zca kufllar m›? K›fl geldi, sokaklarda yatan insanlar ne yapar acep? Is›t›r m› onlar› kartondan yataklar? K›fl geldi k›fl... Otobüse zam, metrobüse zam... zam da zam... Sa¤l›k parayla, e¤itim parayla, ›s›nmak, bar›nmak, ulafl›m... hepsi parayla, Ama hava bedava, bulut bedava... Dere tepe... ya¤mur çamur bedava... Yalan m› söylüyor koca flair? Hür’üz iflte ölmekle, esirlikle.... Daha ne isteyelim! Aman duymas›nlar. Bedava m› yafl›yoruz ne? J


sosyalist fliir, bir devini daha yitirdi ruhan mavruk

’40 kufla¤› flairleri içinde hem ba¤›ms›zl›¤›n› koruyarak kendi fliirinin kozas›n› ören hem de karanl›¤a karfl› korkusuzca türkülerini söyleyen bir flairdi Arif Damar. Yaflam›n›n son dönemlerine de¤in devrimci etkinliklerde, ezilenlerin yan›nda yer ald›. “fiiirin so¤uk demircisi” der ona Refik Durbafl. Gerçekten de demiri e¤itir gibi emek vermifltir fliirlerine. Altm›fl y›l› aflan süre içinde fliir dilini özenle gelifltirip inceltmifl, ça¤r›fl›mlar›n› zenginlefltirmifl ve okuru farkl› mekanlara sürükleyen bir görsellik eklemifltir ürettiklerine.

(‹stanbul Bulutu) *** Ben beni sarpa vurdum ben de böyleyim Korkulu sular boyu yalç›n› diki Ay›n karanl›¤›nda gün ertesini Ben seçtim denizleri kendim istedim Gölleri sevmedim ki düz ovalar› Kifliye bir fley katmaz yürüsen baksan Denize vurmasa da gölgen bilirsin Tuza kar›flacaks›n maviye çalan” (Ben Beni)

Günden Güne, Seslerin Ayak Sesleri, ‹stanbul Bulutu, Al›c› Kufl, Kedi Akl›, Ölüm Yok ki, Ay Ayakta De¤ildi, Yoksulduk, Dünyay› Sevdik, Onar›rken Kendini, Aynan›n Önünde adl› fliir kitaplar› ve say›s›z araflt›rma ve düzyaz›lar› yay›nland›. Arif Damar fliir kitaplar›n› kimli¤ine çok yak›flan bir isimle “Külliyen Red” gibi vurucu bir ad alt›nda toplad›. Yal›nl›¤›n yan› s›ra çarp›c› derinli¤iyle de okuru derinden etkileyen flair; düflünce ve yaz›lar›ndan dolay› bask›y›, tutsakl›¤›, yaln›zlaflt›rma ve yoksullu¤u yaflam›fl, buna karfl›n komünist direnifli yazmaktan vazgeçmemifl, “büyük flair” ünvan›n› hak edecek gerçek bir ustad›r. Gelin flimdi Arif Hoca’n›n elinden tutup dizelerinde bir yolculu¤a ç›karal›m okuru. Ancak unutuldu¤unda ölür insanlar. Kalemini kitleler için karanl›kta ›fl›ldayan k›l›çlar gibi çarp›flt›ran ozanlar› tarih hiç unutmayacakt›r... “‹lle de görmek için mi beklenir güzel günler Beklemek de güzel”

*** At›m ben bafl›bofl hür soyundan Al atlar›n, k›r atlar›n doru atlar›n Ya¤›z dorudan bir at ... Denize sürselerdi Hürlü¤ün üstüne sürdüler beni Yalç›na sürselerdi Hürlü¤ün üstüne sürdüler beni At›m ben Suçlu bir at ... Çi¤nedim hürlü¤ün ince bileklerini Vurun beni” (Saat Sekizi Geç Vurdu) J KASIM 2010 | TAVIR | 5


de¤erlendirme de¤erlendirme

~

düflünmeden bildigim bilgesu erenus

“Giden gitmifl-hüznü ayakland›rmak bofluna” dizelerinin etkisiyle de olabilir, Arif Damar, sesini yükseltmeyen bir ozan olarak topra¤a verildi. Benim ise, “düflünmeden bildi¤im” bir fley var. Seksenli yafllar›nda, deniz kabuklar›n›, hapishanelerde F Tipine karfl› direnen gençlerin topraklar›na katarken, yaln›zca hüznü de¤il, öfkesini de ayakland›ran az say›da ayd›ndan biriydi o; yafl›na inat, ölüm oruçlar›nda, tarihsiz, bilinçsiz ve insans›z yaflamaktansa karanfilleflen 122 can›n hep yan›nda durdu. Benim Arif Damar hakk›nda, düflünmeden bildi¤im, bu, böyle!... J

2002 y›l›nda Küçükarmutlu’da yazar Cezmi Ersöz ile birlikte Ölüm Orucu Direnifl Evi’nin önünde kitaplar›n› imzalarken...

6 | TAVIR | KASIM 2010


de¤erlendirme de¤erlendirme

arif olan bir barikat ibrahim karaca

Ne zaman ad›n› duysam, seslerin ayak sesi gelir akl›ma. Yeni yetme bir delikanl› olarak iki ay önce üniversiteye bafllam›fl›m. Köfle bafllar›nda kütüklü¤ü mermi dolu, eli tüfekli askerler vard›. D›flar›da onlar, koridorda onlar. Mavi bere, siyah bot ve haki elbisesiyle sert görünmeye çal›flan daha dünkü çocuklar. Okulun kap›s›nday›m. Arka cebimde aramaya tak›lan bir fliir kitab›… ince, dar. Altm›fl sayfa kadar. Yazko’dan. Üstüne bir tarih atm›fl›m: ‹stanbul, 3 Ocak ’81. “Seslerin Ayak Sesleri”. Arif Damar.

Haziranda kiraz dal› Çocuklar uzans›n diye Yere do¤ru E¤ilir Ne yalan söyleyim, okudu¤um ilk Arif Damar kitab› budur. O günler onur ad›na bedellerin ödendi¤i günlerdi, flair ise onun omuzdafl›. Her dönemin kendine özel çocuk isimleri vard›r. Bir dönem Devrim, bir dönem Ulafl, Taylan, Deniz. ’80-’84 aras› ise Onur. “‹lle de görmek için mi beklenir güzel günler / Beklemek de güzel” demifl ya flair; beklenen, özlenen ne ise ona yak›flan bir isim düflünmüflüz çocuklar›m›za. Belki de bana öyle geliyor, kim bilir?

Onurumuz O çok O da¤ Aç b›rak›lm›fl›zd›r Ayakta Uykusuz Onurumuz Y›kar duvarlar› Girer Bir uzun ova gibi Duvarlar›n içine Dudaklar›m›zda Kanarken kan De¤diririz ellerimizi Tuzlu denizlerine Onun … Onurumuz O çok O k›r›la k›r›la Korudu¤umuz

KASIM 2010 | TAVIR | 7


Ben ille var›m dersen bir gün pusuya düflersen, insanlar› sevmek büyük hüner … ‹nsanlar› sevmek büyük hüner insanlarla beraber. Bir yaz›s›nda yukar›daki notu aktaran gazeteci yazar arkadafl›m (Adnan Genç), flairin seksen beflinci yafl günü gecesi için flu an›s›n› anlatm›flt›:

Arif Damar, yolu fliir barikat›ndan geçen her çocu¤a gülümser. Onun durulu¤unu, sözünü doland›rmadan ve yormadan söyleyen sadeli¤ini yan›na almadan yola ç›kan flair; o kadar yolu bofla yürümüfl olur. Onun beslendi¤i damardan beslenmeyen flair, yolun bir yerinde bunu anlar, döner, al›r yeniden yürür. Almadan yürürse eksik yürür. Büyük sözler etmez onun fliiri. Ba¤›rmaz, ba¤›rsa da ba¤›rd›¤›yla kalmaz. Onun fliirinde, kavgas›yla var olan insan ve yine insan vard›r. fiiirlerle bezeli tabutunu götüren yeflil arac›n arkas›ndan bu duygularla alk›fllad›k onu; dostlar›, yak›nlar›, yoldafllar›yla birlikte. fiiiri ve serüveni gibiydi gidifli de. Öyle duru, öyle sade, gösteriflsiz. ’60’l› y›llarda, içip sohbet etti¤i, sakl›s›n› gizlisini paylaflt›¤›, gezip dolaflt›¤› bir kardefli; estirilen milliyetçi rüzgar ve tacizler sonunda Yunanistan’a gitmeyi düflünür. Bu can dostu Niko, adadaki evinin tapusunu Arif Damar’›n üzerine yapmak ister, kabul ettiremez. “Sen yoksan ben de yokum” der flair ve o gün bu gündür bir daha ‹mroz adas›na ad›m›n› atmaz. Arkadafl›na hayat› dar eden ortamda o da bulunmak istemez. ‹nsanlar› sevmek kolay de¤il, bir hürriyet bu çetindir memleketimde.

8 | TAVIR |KASIM 2010

“32 y›l önceydi, yani 1978. Devrimci bak›fl aç›s›yla kültür-sanat hareketi ve araçlar›n› yaratmaya çal›fl›yoruz. Bir dergimiz var; ad› Tav›r. Korolar, foto¤raf ve belgesel film atölyesi, müzik gruplar› ve halk oyunu yap›yoruz. Olanaklar›m›z çerçevesinde neler yap›labilir diye düflününce, akl›m›za toplumcu flairlerin hayatlar›ndan kesitleri filme almak geliyor. Ankara Seyranba¤lar›’nda bir huzurevinde kalan flair Enver Gökçe’ye ulaflt›k. Sonra bin türlü iz ve izin kovalayarak, Suadiye’nin arka caddelerinden birinde Yeryüzü Kitabevi’nde flair Arif Damar’› bulduk. Önce bizi reddetti. Kimsiniz falan, dedi. Sonra onu da filme ald›k ve konufltuk. O zamanlardaki toy akl›m›zla, yafll› insanlar› bir an önce kayda alal›m da bafllar›na bir fley gelmesin diyorduk. 32 y›l sonra koca flair 85 yafl›na gelmiflti, ben de flairin o zamanlardaki yafl›na. Umar›m usta flairin üretken ve çapk›n hayat›n›n izdüflümünden giderim.” ‹lkokul ça¤lar›nda a¤abeyinin okudu¤u bir fliir al›r onu. Ezberlemek için isteyip de alamad›¤› bu fliir, “Salk›m Sö¤üt”tür. Naz›m’›n ad›n› ilk kez burada duyar, flairin mahpuslu¤unu da. Kendisiyle yap›lan bir söyleflide flunlar› anlat›yordu: “Erzincan Depremi üzerine yazd›¤› bir fliiri gazetede yay›mlanm›flt›. fiiirden çok, alt›ndaki not beni çok etkiledi. 'Kesemden verecek bir fleyim yok, yüre¤imden verdim' diye. Bu nottan çok etkilenmifltim. fiairin hapishanede oldu¤unu duymufltum. Bu kadar güzel fliir yazan biri neden hapishanede diye sorup düflüncelerini merak ettim ve araflt›rmaya bafllad›m. O zaman Naz›m Hikmet'in Salk›m Sö¤üt fliirini bir de Yahya Kemal'in Mehlika Sultan fliirini ezbere bilirdim. Yurdun penceresinden soka¤a do¤ru ba¤›ra ba¤›ra bunlar› okurdum. A¤abeyim bana gizlice getirirdi Naz›m fliirlerini, hepsini ezberlemeye bafllad›m. Kad›rga Ö¤renci Yurdu'nda iki taraf vard›, ‹dealistler ve Marksistler. ‹ki taraf da beni çekifltiriyordu, ben Marksistlerin elinde kald›m” diyor ve gülüyor.


Bir dönem fliirlerinin Naz›m’a benzedi¤i konusunda yan›t› flu olmufltur: “fiiirlerimi Nâz›m’›n san›rlard›. Hofluma giderdi. Oysa hiç de iyi bir fley de¤ildi bu, kimseye benzememek gerekliydi.” fiiirinde dönem dönem biçim aray›fllar› vard›r. Onun için aslolan fley, söylemek istedi¤i fleydir. Söyleyece¤i sözü en etkin söylemenin biçimini arar. Neyi söyleyece¤inden emin olan flair, nas›l söyleyece¤inin peflindedir. Gece seni birdenbire hat›rlad›m / Nas›l bakarsa sürüye da¤dan bir canavar / Pencereden d›flar›ya öyle bakt›m / D›flar›da seni benden ay›ran hayat / D›flar›da lodosa çevirmifl hava / Eriyor günlerdir ya¤an kar / Bir görülmez düflman›n üzerine yürümek / Ve düflüp ölmek sonra / Birkaç ad›m atarak. Zay›f fliir yazmaya hakk›n›n olmad›¤›n›, yazd›¤› her kötü fliirin eski fliirlerini gölgeleyece¤ini söyler ve ekler: “fiiirde yarat›c› olmak laz›m, üretici de¤il.” Anlafl›lmaz imgeler kurmaz. fiiirini kime yazd›¤›n›n fark›ndad›r ve Behçet Necatigil’in tan›mlamas›yla, “Toplumsal içeri¤i yo¤un, dilde, biçimde dikkatli, titiz fliirleriyle tan›nan, erken yafllar›nda tercihini eflitlikten, özgürlükten, sosyalizmden yana yapan bir ozan”d›r Arif Damar. fiiir teorisini, “anlamla yola ç›k›lmaz” slogan›yla kuran ‹lhan Berk ise; “Kendini fliirin a¤›r iflçisi olarak görmüfltür, fliirin elini hiç b›rakmam›flt›r, dünyay› ve insan› bütün yönleriyle görmeye çal›flm›flt›r, bu yüzden hayat›n dört yol a¤z›ndad›r fliiri. Ota¤›n› oraya kurmufltur” diye söyler. Ve Memet Fuat, “Çocuk yaflta toplumculu¤a kat›ld›, acelesi varm›fl herhalde” der onun için. fiair, dünyan›n nereden gelip nereye gitti¤ini kavrayamam›fl insanlar›n umutsuz oldu¤unu ve umutsuzlu¤un bilinç eksikli¤inden do¤du¤unu düflünür. Garip fliiri onun için “avutan ve kolayc›” bir fliirdir. ‹kinci Yeni de öyle: “Boyun e¤en, muhalefet yapmayan, bat› biçimcili¤iyle yetinen” bir fliirdir. Bu ifller böyledir. Kimisi öze dokunur, kimisi biçimle yetinir, kimine barikat›n ard› bile zor gelir, kimi barikat olur. fiairin bu bak›fl›, sonraki y›llarda yumuflar. Garip fliirinin, fliir tekni¤i aç›s›ndan ileri bir ad›m oldu¤unu belirtir. ‹kinci Yeni’nin ise, imgede zenginlik yaratt›¤›n› söyler. Memurluk, sürgün alaylar›nda askerlik, sonra iflportac›l›k, dergi yöneticilili¤i, yazd›¤› fliire diyet niyetine yat›lan hapislik, beraat... Sonras›nda, Arif Barikat ad›yla devam eden hayat ve yasak yay›n bulundurma suçuyla yine tutsakt›r. “Bir Gökkufla¤› ‹nerse Nas›l" kitab›n› yay›nlar. Onunla Sedat Simavi Ödülü'nü al›r. Bu kitab›n› F Tipi hapishanelere karfl› direnifl sürecinde ölüm orucuna giren ve yaflam›n› yitiren Sevgi Erdo¤an'a adayan flair, “yafl›na bafl›na bakmadan” hala devrimin saflar›ndad›r. Onun

fliiri, “külliyen red”dir. fiöyle seslenir: “Gerçek flair, kendisine dayat›lan de¤erleri içine sindiremez, tüm bask›lara baflkald›r›r. Çünkü fliir bir baflkald›r›, bir ayaklanma, ça¤dafl akl›n ve ilkelerinin savunulmas›d›r. Kapitalizm insana ayk›r›d›r, bir suç düzenidir. Bu düzenin tek alternatifi de sosyalizmdir”. Bir kiremit parças›y›m ben / Yoksul bir evden / Bir kiremit parças›y›m k›r›lan düflen / Poyrazda yoksul bir evden / Bir çoban türküsüyüm ben / Poyraza karfl› söylenen / Ulu düflün çat›s› çat›l›rken / Bir kiremit parças›, bir çoban türküsüyüm / Gözyafl›ndan, al›n terinden / Bir kiremit sesiyim ben. Sansaryan Han’daki tabutluklardan söz ediyordu Sevim Belli. “Arif’i fliirleri yüzünden içeri alm›fllard›… Bizim kuflak fliirden çok fley ö¤rendi” Ne güzel, de¤il mi? Meksika da¤lar›ndaki Zapatist önder de ayn› fleyi söylüyor: “Asl›nda hayat› bir fliirden ö¤rendik hepimiz.” Bu kadar söz yeter mi? Yeter. Öyleyse bir fliirle keseyim sözümü ben de. Asl›nda, bir flark›yla, Liverpool’un flark›s›yla: F›rt›naya karfl› yürürken / Bafl›n› dik tut / Ve karanl›ktan korkma / F›rt›na sona erdi¤inde / Alt›ndan gökyüzü / Ve tarlakuflunun tatl› gümüfl flark›s› / F›rt›naya karfl› yürü / Ya¤mura karfl› yürü / Hayallerin sars›lsa ve y›k›lsa da / Yürümeye devam et, yürümeye devam et / Kalbinde umutla / Ve asla yaln›z yürümeyeceksin / Asla yaln›z yürümeyeceksin. J

KASIM 2010 | TAVIR | 9


makale makale

tophane ve befliktafl’ta sanata linç mehmet esato¤lu

Geçti¤imiz aylarda iki sanat alan› sald›r›ya u¤rad›. Tophane ve Befliktafl’ta bir sanat galerisi ve sergi, biri fleriat yanl›s› di¤eri sosyal-demokrat çevrelerin sald›r›s›ndan nasibini ald›. Tophane’deki resim galerisi ve ziyaretçileri sald›rgan dinci grubun önce sözlü, ard›ndan fliddete yönelik sald›r›s›na u¤rarken; Befliktafl’ta bir sanat yap›t› sosyal-demokrat oldu¤u iddia edilen grubun sald›r›s›yla parçaland›. Tophane olay› yo¤un tart›flmalara yol açarken Befliktafl’taki sald›r› adeta sessizlikle geçifltirildi. Sanat alan›na ve sanat yap›t›na yap›lan bu sald›r›lara her kesim farkl› bir tepki gösterdi. Ülke yöneticileri Tophane’deki sald›r›y› adeta olmam›fl gibi göstermeye çal›fl›rken Befliktafl’taki sosyaldemokrat güruhun sald›r›s›na bir yaz› d›fl›nda tepki oluflturulamad›. Medyan›n köfle yazarlar›n›n, televizyonlar›n yorumcular›n›n ise bir sosyolog edas›yla kaleme ald›klar› yaz›larda ya da televizyon programlar›nda ne demek istedikleri pek anlafl›lamad›. Medya grubunun patronu ve devletten alaca¤› ihaleler yaz›lan sat›rlara, haz›rlanan haber programlar›na aç›kça damgas›n› vurdu. Medyan›n “cesur yürek”leri bile konu üzerinde aç›k bir dille kalem oynatamad›lar. Tophane, ‹stanbul’un eski semtlerinden biri. 1400’lü y›llarda Fatih Sultan Mehmet’in toplar›n›n döküldü¤ü yer olarak ünlenen semt uzun süre Ermeni ve Rumlar›n yaflad›¤› bir bölge oldu. Yüzy›l›n bafl›nda liman burjuvazisinin ayak ifllerini yapmak için Anadolu’dan göç edip gelen emekçilerin yaflad›klar› bir meka-

10 | TAVIR | KASIM 2010

na dönüflen Tophane, 6-7 Eylül 1955 provokasyonundan sonra Müslüman ço¤unlu¤un yaflad›¤› bir alan haline geldi. Semtin 50’li y›llarda ilgi oda¤› haline gelifli deniz k›y›s›nda aç›lan “Amerikan pazarlar›” nedeniyle oldu. O y›llarda iktidar olan Celal Bayar-Adnan Menderes’in Demokrat Partisi’nin ABD yanl›s› tutumu ve ülke çap›nda yürüttü¤ü “Küçük Amerika olaca¤›z” propagandas› Amerikan mallar›na ilgiyi artt›rm›flt›. Ülkeye de¤iflik yollardan giren ABD ve Avrupa’da üretilmifl giysi (özellikle kot pantolonlar ve ince naylon ya¤murluklar) ve elektronik eflyalar buralardaki ma¤azalarda sat›fla sunuluyordu. Maddi durumu uygun çevreler bu dükkanlardan al›flverifl yaparken yoksullar da vitrinlerdeki mallara bak›p avunuyorlard›. ‘80’li, ‘90’l› y›llar ise Tophane’de ‹slamc› gruplar›n örgütlendi¤i bir dönem oldu. Sanatsal alana sald›r›lar da yine ayn› günlerde bafllad›. Semtin giriflinde yer alan parkta heykelt›rafl Muzaffer Ertoran’a ait iflçi heykeli defalarca sald›r›ya u¤rad›. 2007 y›l›nda yitirdi¤imiz sanatç› son söyleflilerinden birinde heykelin bafl›na gelenleri flöyle anlat›yordu: “Daha heykel bir y›l›n› doldurmadan, önce parmaklar›n› k›rd›lar, sonra balyozun sap›n›. Yetmedi, ziftle yüzünü boyad›lar. Sonra, zifti silmek bahanesiyle yüzünü yok ettiler. Birkaç kez tamir ettim. Ama art›k b›rakt›m yakas›n›. Kaç y›ld›r, her gün bir yerini k›r›yorlar. Yine de tükenmedi. Ne zaman bir makine gelip kökünden söküp götürse, ‘oh tükendi’ diyece¤im...”


Geçti¤imiz y›llarda ise Tophane’de sanat galerileri aç›lmaya bafllad›. Semtin bak›ms›z kalm›fl köhnemifl kimi apartmanlar›n›, dükkanlar›n› sat›n alan galericiler buralar› restore ederek lüks mekanlar haline getirdiler. Semt çap›nda kira ve bina fiyatlar›n› tetikleyen bu durum, Tophane halk›n›n huzurunu kaç›rd›. Semt sakinleri bafllar›na gelen her türlü sorunu çevrelerinde geliflen bu “lüks” galerilerden bilmeye bafllad›lar. Galeriler her yeni sergi için aç›l›fl düzenlendi¤inde içki içilen bu etkinlikler mahalleli taraf›ndan küçük de olsa tepkiyle karfl›land›. Özellikle kapal› mekanda sigara içemeyen kalabal›¤›n kald›r›mlara yay›lmas› da yine mahalle içinde sorun oldu. Baz› aç›l›fl etkinliklerinde sözlü de olsa karfl›l›kl› laf atmalar, sataflmalar yafland›. Önceki ay yaflanan sald›r› bu küçük birikimlerin bir patlamas› oldu. Faflizmin ve dinci gericili¤in yöntemlerinden biri linçtir. Faflizm ve dinci gericilik be¤enmedi¤i ve onaylamad›¤› herhangi bir etkinli¤i; düflüncelerini, duruflunu onaylamad›¤› kifliyi linç etmeye ya da ettirmeye kalkar. Linç olay›n›n baflar›s› kitle taban›n›n geniflli¤i ile do¤u orant›l›d›r. Genifl kitlelerde herhangi bir olaya ya da kifliye karfl› yavafl yavafl büyüyen nefret, linççilerin sald›r› zemini için uygun bir ortam haz›rlar. Kimi zaman böylesi bir ortam oluflmasa bile bu kez dedikodu ve safsata ile ortam körüklenir. ’70’li y›llar›n sonunda Kahramanmarafl ve Çorum olaylar›nda faflist çeteler halka karfl› linç eylemine giriflirken as›ls›z dedikodular yayarak; kiminde “camiye bomba at›ld›”, kiminde “tecavüz var”, kiminde ise “Kuran’› yakt›lar” gibi yalanlarla sald›r›lar›n› bafllatm›fllard›r.

penguen

genelere yap›lan linç eylemleri kitlelerin bir anda heyecanlanarak girifltikleri eylemlerdir. Linç, ülkemizde özellikle gözü kara milliyetçi hislerin fliflirildi¤i Karadeniz bölgesinde “etkin” silahlardan biridir. Bu bölgede bas›n aç›klamas› yapan ilerici devrimci kifliler, kurulufllar sald›r› ve linçten yakalar›n› kurtaramam›fllard›r. Linç duygusuyla aya¤a kalkan ya da kald›r›lan kitle, olay üzerine objektif düflünemez. Kalabal›¤›n aras›ndan yükselecek “vurun” sözü karfl›daki hedefe yönelmek için yeterlidir. Kimi zaman olay sonras› kalabal›¤a “Neden vurdunuz?” sorusu bu yüzden yan›ts›z ve havada kal›r.

Ülkemizde genifl kitlelerin heyecanlan›p girifltikleri ard›ndan da ak›llar› bafllar›na gelince “ben ne yapt›m” diye sorgulad›klar› bir dolu eylem vard›r.

Ülkemizde yaflanan en büyük toplu linç ve katliamlardan biri olan 2 Temmuz 1993 Sivas olaylar› da böylesi bir eylemdir. Sald›rganlar mahkemede neden bu eyleme kat›ld›klar›n› do¤ru dürüst aç›klayamam›fllard›r bile. Bu durum, 2 Temmuz Katliam›’n›n tesadüfi geliflti¤ini göstermiyor elbette. Katliam organize bir flekilde geliflmifl, gerici-faflist çevre en bafltan bu katliama k›flk›rt›lm›fl, geriye yaln›zca milliyetçe ve dini duygular› kabart›lacak bir kitleyi pefllerine takmak kalm›flt›r. En uygun saat de tabi ki Cuma namaz› ç›k›fl›d›r. K›flk›rtan bellidir, k›flk›rt›lan kitleler de... Bu nedenle gizlisi, sakl›s› olmayan bir katliamd›r Sivas Katliam›.

6-7 Eylül 1955’te ‹stanbul’da yaflayan Rumlara giriflilen sald›r›lardan 1990’larda ülkenin de¤iflik yörelerinde Kürtlere, Çin-

Olaya bir baflka aç›dan bakacak olursak kimi zaman al›nacak tav›r aç›s›ndan linç göze al›narak eylem yap›l›r. Bedeli ödenir.

Son y›llarda ise kimi demokratik hak taleplerinin “PKK’liler geliyor” ad› alt›nda linçle bast›r›lmas› da benzeri eylemlerdendir. Linç an›n›, bir düflünür flöyle aç›kl›yor; “Kitleler heyecanland›kça düflünme yeteneklerini yitirirler.”

KASIM 2010 | TAVIR | 11


Gerici-faflist propagandaya, elde içki kadehi karfl› durdu¤unu, internette kendi aralar›nda mizah yaparak genifl kitleleri etkilediklerini sananlar büyük bir yan›lg› içindedirler. Tophane olaylar› bir yan›yla alçakça bir sald›r›d›r ancak öte yan›yla da sanat›, bilinci geri kitleleri hiçe sayarak üretmeye kalkman›n, zorla dayatman›n üretti¤i bir sonuçtur. Sald›r› alçakçad›r ancak kitlenin bu konudaki tutumu da göz ard› edilmemelidir. Otuzlu y›llarda Kemalist yönetimin bat› sanat›n› kitlelere zorla dayatmaya kalk›fl› bugün bir mizah malzemesidir. Zorla klasik müzik dinletilen köylünün “Böyle zulüm görmedik” anekdotu bizi bir yanda güldürürken öte yanda da zorla ve dayatma ile sanat›n yayg›nlaflt›r›lamayaca¤› yönünde düflündürmelidir. Brecht’in kitleleri heyecanland›rma yerine düflündürmeyi hedefleyen esteti¤i de bu ba¤lamda düflünülmelidir.

penguen

Sosyal demokrat gençlerin Befliktafl’taki sanat yap›t›na sald›r›s› da ayn› ba¤lamda de¤erlendirilmeli ve ele al›nmal›d›r. Dini de¤erlerle sanata sald›ranlarla Atatürk’ü ayn› kutsiyet içinde ele alanlar›n yaklafl›mlar›n›n birbirinden zerrece fark› yoktur.

Yap›lacak eylemin, etkinli¤in aciliyeti vard›r ve beklenmesine olanak yoktur. Gelecek sald›r› olabildi¤ince gö¤üslenir. Linci etkisiz k›lmak içinse yap›lacak ifllerden biri kitle ile kurulacak iliflkilerde yatar. Tepeden paraflütle iner misali bir alanda yap›lacak politik ya da sanatsal eylem, etkinlik buluflmak istedi¤i kitle ile iliflkisini kuramaz, hatta tepki alabilir. 12 Eylül sonras› Anadolu’nun birçok ili gerici-faflist propaganda bombard›man›na maruz kalm›flt›r. De¤iflik dini örgütler kitlelerin de¤iflik zaaflar›n› kullanarak, inançlar›n› sömürerek onlar› kendi yönlerinde sürüklemifllerdir. Cuma namazlar›ndan, Ramazan günlerine, asker cenazelerine dek her gün, dönem ya da etkinlik gerici-faflist örgütlenmenin de¤irmenine su tafl›ma amac›yla kullan›lm›fl ve yönlendirilmifltir. Buna karfl› etkili bir çal›flma yürütmesi gereken muhalif çevreler ise kitlelerle yak›n iliflki kurmak, onlar›n durumunu, duruflunu anlamak onlarla gerçekleri paylaflmak yerine onlara s›rt dönmeyi ya da küsmeyi ye¤lemifllerdir.

12 | TAVIR | KASIM 2010

Tophane ve Befliktafl’ta sanata yap›lan sald›r›lar iki ayr› cepheden gelmifltir ancak yöntem ayn›d›r. O da linçtir. Bunun ad›n› koymak gerekir. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Devlet, kendisine muhalif tüm kesimleri, toplum içinde yaratmaya çal›flt›¤› “linç kültürü” ile yok etmeye, hiç olmazsa etkisiz k›lmaya çal›flmaktad›r. Daha önce onlarca örne¤ini yaflad›¤›m›z linç olaylar›n›n bir daha yaflanmamas›nda, bu “kültürün” yok edilmesinde ayd›nlara-sanatç›lara, toplumun tüm ileri kesimlerine çok önemli roller düflmektedir... Sanatç› kimi zaman gerek politik, gerekse dini konularda kimi afl›r›l›klara kaçabilir. Ancak bunun da yöntemi sald›rmak de¤il elefltirmektir. Elefltiri, tart›flma, karfl›l›kl› ikna yerine fliddet ve linci koyanlar tarih önünde geçmiflte mahkum olmufllard›r. fiimdi de olacaklard›r. Önemli olan kitlelerle yak›n iliflki içinde, onlar›n de¤erlerini göz ard› etmeden, geri yanlar›na taviz vermeden, onlar› da kendimizi de bir ileriye tafl›yarak sanat› üretmek ve yayg›nlaflt›rmakt›r. J


güncel güncel

flili’ de 33 madenci erdem k›z›la¤aç

“(Kuzey Amerikal›lar›n) … Vietnaml›lar› öldürmek için kurfluna, kurflun üretmek için bak›ra gereksinimleri vard›r.” (Eduardo Galeano)

Sebastian Pinera! fiili Devlet Baflkan›… Sahne haz›r.. Zumlu makinelerin flafllar› patl›yor, kameralar kay›tta.. Hem de tüm dünyaya canl› yay›n… Art›k bay Pinera flovuna bafllayabilir. Sinsi bir y›lan… T›sl›yor Sebastian Pinera “fiili art›k darbelerle an›lmak istemiyor…” Tam o anda, dünyan›n uzak bir köflesinde bir adam, okudu¤u kitaptan kald›r›p bafl›n› Sebastian Pinera’n›n t›slayan sesini duyuyor ve elindeki kitaptan flu sat›rlar› okuyor: “Gerçekler bizden gizleniyor. Ezilenlere, ezenlerin yaratt›¤› uzak, sersemlemifl ve k›s›r bir bellek mal edilmeye çal›fl›l›yor. Ezilenler böylelikle, baflka bir seçenek yokmufl gibi, kendilerinin olmayan bir hayat› yaflama boyun e¤eceklerdir.” (1) Sonra bafl›n› kald›r›p kitaptan, flu soruyu soruyor kendine: “Kim bu S. Pinera?”

Evet, kim bu S. Pinera? Ne yapmaya çal›fl›yor? Neyin hezeyan› bu, neyin üzerini kapatmaya çal›fl›yor? ***

“… Kalan madenlerinden gelen dört kad›n ve on dört çocuk, La Paz’a gelerek açl›k grevine bafllad›. ‹yi haber alan baz› kifliler, - fiimdi s›ras› de¤il, biz size geldi¤inde haber veririz… dediler. Kad›nlar yere oturdular: - Dan›flmaya de¤il, haber vermeye geldik. Karar›m›z kesindir. Madende açl›k grevi hiçbir zaman bitmez. Do¤du¤umuz anda bafllar. Orada da ölmek zorunday›z. Daha yavafl bir ölümdür ama bunun kadar kesin bir ölümdür. Hükümet tehditlerle karfl›l›k verdi, ama dört kad›n ve on dört çocu¤un kararl›l›¤› uzun süredir d›fla vurulmayan güçleri ortaya ç›kard›. Bütün Bolivya tepki gösterdi, gözda¤› verdi. On gün sonra, bin dört iflçi ve ö¤renci açl›k grevine kat›lm›flt›. 1977 ve 1978’de And s›n›rlar›n› geçen haberler bunlard›. (2) *** fiili… Dünya topraklar›n›n sonu olarak bilinen fiili…. Latin Amerika’n›n güney k›tas›nda, s›rt›n› And da¤lar›na yaslam›fl bak›r› ve topra¤›yla meflhur bir ülke. Bir de, bak›r madenlerini iflleten kan emici tekelleri ve toprak sahipleri ile… Bir de direniflleri ile… Zira fiili’nin tarihi, çok uluslu Kuzey Amerikal› bak›r flirketleri ve toprak sahiplerine karfl› köylü ve madencilerin direnifllerinin tarihidir ayn› zamanda.

KASIM 2010 | TAVIR | 13


kalarda yaflad›klar›ndan hiç bahsedilmeyen madenciler gün do¤madan, zifir karanl›kta her zamanki gibi San Jose madenine indiklerinde sadece aileleri bunun fark›ndayd›.

fiili’de And s›rada¤lar›n›n yamaçlar›, derinliklerinde dünyan›n en önemli bak›r rezervlerini bar›nd›r›r. Bak›r! ‹nsanl›k tarihinin bir kesitinde Simyac› Arflimetler taraf›ndan “kimya tafl›” elde etmek için kullan›lan maden… Genellikle baflka madenlerle, alt›nla, gümüflle ve molibdenle kar›fl›kt›r, bu da bak›r›n çekicili¤ini artt›r›r ki, sömürgecilerin, dünya maden tekellerinin ifltah›n› kabart›r! fiili’de bak›ra di¤er madenlerin yan› s›ra bir de kan kar›fl›r... Madencilerin kan›d›r bu… Bu da bak›r›n, madenlerden ç›kar›l›rken bar›nd›rd›¤› dehfleti anlat›r! Bir de bak›r madenlerinin dehfletini… Dünyan›n uzak köflesindeki adam düflüncelerinden s›yr›l›p yeniden kitab›na döndü ve flu sat›rlar› okudu: “Amerika’n›n fethi bu uygarl›klar›n (Aztek, Maya, ‹nka) temelini çökertti. Madencili¤e dayal› bir ekonominin kurulmas›, savafl›n kan ve ateflinden daha kötü sonuçlara yol açt›. Madenler çok say›da insan›n yer de¤ifltirmesini gerektiriyordu. Bu da tar›ma dayal› toplumun çözülmesine neden oluyordu. Madenler zorunlu çal›flma yüzünden say›s›z insan hayat›na mal olmakla kalmay›p, dolayl› olarak toplu tar›m sistemini de da¤›t›yordu. K›z›lderililer zorla maden ocaklar›na götürülüp encomendroslara teslim ediliyorlar, zorunlu olarak ayr›ld›klar› topraklar› da karfl›l›ks›z sömürgecilere b›rakm›fl oluyorlard›.” (3) San Jose maden oca¤› güvenlik aç›s›ndan öyle tehlikeli hale geldi ki, 2007 y›l›nda kapat›lmak zorunda kal›nd›. Buna ra¤men tekrar aç›ld›. Zira, uluslararas› tekellerin h›rslar›, güvenlikli olmayan San Jose madenini açt›rm›flt›. 30 Temmuz 2010’da fiili Çal›flma Bakan›’n›n önüne San Jose maden oca¤›n›n ciddi güvenlik zaaflar› tafl›d›¤›n› ifade eden bir rapor geldi. Ancak Bakan’›n k›l› bile k›p›rdamad›… Bundand›r ki fiili’de maden kazalar›, gözü dönmüfl maden flirketlerinin afl›r› kar h›rs› ile paralel art›fl gösteriyor… Tam alt› gün sonra… 5 A¤ustos 2010 günü; o nas›l yaflad›klar› hiç sorulmayan, kenar mahallelerde sefil bir hayat yaflad›klar›ndan ve kalabal›k aileler halinde ya da ailelerden uzakta ah›ra benzer darac›k bara-

14 | TAVIR |KASIM 2010

Her zaman ki gibi yüzlerce metre afla¤›ya indiklerinden; elleri patlay›ncaya dek çal›flt›klar›ndan; gözü dönmüfl tekellerinin ucuz bak›r ve afl›r› kar isteklerini karfl›lamak için ci¤erleri maden tozu ile dolana dek kazma sallad›klar›ndan yine aileleri d›fl›nda kimsenin haberi olmad›… Dünyan›n uzak köflesindeki adam tekrar kitab›na döndü gözleri flu sat›rlar›n üzerinde gezindi: “Bugün de And da¤lar›n›n yüksek yaylalar›nda, bir parça kuru ekmek karfl›l›¤›nda diflleriyle bile yük tafl›yan yerli hamallara rastlan›r. Bugün de (…) maden iflçileri atalar› gibi otuz befl yafl›na geldiklerinde, ci¤erleri normal ifllevlerini yerine getiremez. Ac›mas›z silis zerrecikleri önce derinin içine ifller, elleri ve yüzü çatlat›r, tat ve koku alma duyular›n› yok ettikten sonra ci¤erlere sald›r›r. Bronfllar› t›kayarak ci¤erleri çal›flamaz hale getirir.” (4) 33 madenci… Yerin 700 metre alt›nda… 6 A¤ustos günü saat 16:00’da büyük bir gürültüyle karanl›¤a gömüldüklerinde de (bu kez aileleri de dahil) hiç kimse fark›nda olmad›… *** Dünyan›n uzak köflesindeki adam bafl›n› kald›rd› kitab›ndan… Latin Amerika halklar›n› düflündü… Sonra Avrupa sömürgecileri ve katliamlar›n›… “Madenler ve yerlilerin topraklar›… Kana bulanm›fl madenler ve kanla sulanm›fl, el konulmufl topraklar!...” diye m›r›ldand›. Ve kitaptan flu sat›rlar› okumaya devam etti: “Las Casas (...) yerlilerin cennette (sömürgeci vb.) H›ristiyanlarla karfl›laflmaktansa, cehenneme gitmeyi ye¤leyeceklerini söyledi hep. (…) Darcy Ribeiro’nun deyimiyle, yerliler, sömürgeci üretim sisteminin yak›t›yd›lar. (5) Mapuche’ler!.. Latin Amerika’n›n fiili’sinde geçmiflten beridir “sömürgeci sistemin yak›t›” olmay› reddetmifl ve direnmifl bir halk… ‹spanyol iflgalcili¤ine karfl› durmufl ve ‹spanyollar›n yenemedi¤i bir halk Mapucheler… Bu direngen fiilili halk, 19. Yüzy›l›n sonlar›na do¤ru Avrupal› sömürgeciler taraf›ndan soyk›r›mla ve ›rkç› bir imha savafl›yla karfl› karfl›ya kald›lar. Allende’nin


ve fiili Halk Cephe’sinin iktidara geçmesiyle beraber uygulanan toprak reformundan Mapucheler de yararland›lar. Böylece Mapuche yerlilerine topraklar›n bir k›sm› geri verildi. Ve Allende hükümeti taraf›ndan bu halka adalet borçlu oldu¤u kabul edildi. Ancak bu durum Pinochet faflist diktatörlü¤ünün bafla gelmesinden sonra tekrar de¤iflti… O günden bu yana Mapuchelere karfl› tekrar bir imha savafl› yürütüldü. Orman flirketlerine Mapuche topraklar›na el koyma izni verildi. Buna karfl› da direndiler ve katliamlarla, kaybetmelerle, anti-terör yasalar›yla verilen “cezalarla” sindirilmeye çal›fl›ld›lar. fiili Devlet Bakflan› Pinera’n›n “madenci kurtarma” flovuna tam tekmil destek verip, tüm dünyaya duyuran medya, geçmiflte ve günümüzde Mapuchelere uygulanan teröre asla yer vermediler. Ve “maden kazas›”n›n ma¤durlar› madencileri kurtarma faaliyetlerini, yine medya ile “imaj kurtarma operasyonu”na dönüfltürürken birileri, 38 Mapucheli haklar› için açl›k grevindeydi… Kimse onlardan bahsetme ihtiyac› duymad›... Neden? Çünkü... *** fiili’den çok uzak diyarlarda kitab›na dalm›fl olan adam bafl›n› kald›rd›, yine düflüncelere dald› ve yine ayn› sorular kafas›n› meflgul etti: “Kim bu Sebastian Pinera? Ne yapmaya çal›fl›yor? Neyin hezeyan› bu ve neyin üstünü kapatmaya, neyi gizlemeye çal›fl›yor?” Sebastian Pinera kim mi? fiili’nin devlet baflkan› Sebastian Pinera milyarder bir patrondur! Tüm servetini faflist darbeci Pinochet’e borçlu olan bir halk düflman›d›r. Pinochet’in faflist darbesinin hemen sonras›nda ve Amerikan emperyalizminin “Chicago Boys”lar›n›n fiili’ye uygulad›klar› “serbest piyasa deneyleri” s›ras›nda cebini doldurdu. Ve maden, enerji ve perakende endüstrisinin bir k›sm›n› elinde tutup denetleyen bir milyardere dönüfltü. Kardefli ve ifl orta¤› Jose Pinera, Pinochet iktidar› döneminde Çal›flma Bakanl›¤› yaparken, daha önce Allende’nin kamulaflt›rd›¤› madenlerin ve devlet kurumlar›n›n özellefltirilmesine imza att›.. O dönemde sendikalar neredeyse yok edildi. Ve tüm bu “baflar›lar”, Amerikan emperyalizmi taraf›ndan “ekonomik bir mucize” olarak alk›flland›. Dünyan›n uzak köflesindeki adam, daha iyi anlayabilmek için haf›zas›n› zorlad› ve flunlar› hat›rla-

d›: 1. Paylafl›m Savafl› öncesinde fiili ulusal gelirinin üçte ikisini nitrat ihracat› oluflturuyordu. Ancak Almanlar havadaki azotu kullanarak nitrat üretmeyi baflar›nca fiili’nin ekonomisi çökme derecesine geldi. 1890’lardan sonra bak›r k›sa sürede fiili ekonomisinde sözü geçen ürün olarak nitrat›n yerini ald›. Ve 1929 Bunal›m›’ndan k›sa süre önce ABD’nin fiili’deki bak›ra yönelik yat›r›mlar› 400 milyon dolar› aflm›flt›. 1970’deki Unitad Popular’›n (Allende’nin) zaferine kadar bak›r madenlerinin ço¤u ABD flirketleri Anaconda Copper Minine Co. ve Kennecott Copper Co.’nun elinde toplanm›flt›. Allende hükümeti ile birlikte bak›r, Eduardo Galano’nun deyimiyle “pançosuyla mahmuzlar›n› geçirdi¤i gibi” yeniden fiilili oldu. Kamulaflt›r›ld› bak›r madenleri… Ve ard›ndan da toprak reformunu yapt› Allende… Ve fiili’den çok uzak diyarlardaki adam yeniden kitab›na dönüp flu sat›rlar› okudu: “Diktatörlük, Salvador Allende’nin ulusallaflt›rd›¤› endüstri tekellerinin yar›s›n› eski sahiplerine geri vermifl, di¤er yar›s›n› sat›fla ç›karm›flt›…” (6) Pinochet, Allende’nin kamulaflt›rd›¤› madenleri böylece birer birer sat›fla ç›kar›p özellefltirdi. Uzak diyarlardaki adam okumaya devam etti: “1976 A¤ustosu’nda Orlando Letelier, yay›nlad›¤› makalede, Pinochet diktatörlü¤ünün terörüyle küçük ayr›cal›kl› gruplar›n (S. Pinera’lar›n) ‘ekonomik özgürlükleri’nin bir madalyonun iki yüzü oldu¤unu aç›kl›yordu.” (7) Evet, tarihte sömürü ve zulüm hep atbafl› gitmifltir. Nerede haks›z yere eme¤e el koyma var ise, o sömürüyü kapatmak için zulmün kanl› k›l›c› da ifl görmüfltür… Pinochet diktatörlü¤ünde de olan buydu… Bir taraftan Sebastian Pinera zengin edilirken, di¤er yandan halka kandan banyo yapt›r›l›yordu! fiili’de Pinochet’in mirasç›s› flirketler, Pinochet’in kanl› k›l›c›yla cinayetler ifllemeye devam ediyorlar. Sebastian Pinera’n›n yapt›¤› flovla kapatmaya çal›flt›¤› gerçek budur. fiili’de Pinochet’in ruhu dolafl›yor yani… Ve maskelenmek istenen budur.


‹lk kez bu kadar uzun kal›nm›flt› yerin alt›nda! Halbuki, Latin Amerika’n›n tarihine bak›ld›¤›nda görülecektir ki, Avrupal› sömürgeciler nice yerliyi alt›n, bak›r ve gümüfl madenlerine diri diri gömdüler. Latin Amerika’n›n madencilik tarihi ayn› zamanda sömürgecilik tarihi ile eflde¤erdir. Ac›, kan, gözyafl›, ölüm, hastal›k hep Amerika yerlilerinin pay›na düfltü bu tarihte… fiili’de faflizm kan dökmeye devam ediyor… Ve bunu gizlemek için “kurtarma operasyonu” bir “imaj düzeltme operasyonu”na dönüfltürüldü Pinochet’in varisi S. Pinera taraf›ndan. Ve Pinera diyor ki, “fiili art›k darbelerle an›lmak istemiyor!” fiimdiki “kurtar›c›” pozlar›ndaki Devlet Baflkan› S. Pinera, o kanl› k›l›c› tutanlardand›r; üstünü örtmeye çal›flt›¤› da kanl› elleridir… Pinochet sonras› fiili’de iflkence yap›ld›¤›n› çakt›rmamaya ve gizlemeye çal›fl›yor Pinera. Zira fiilili yoksullar bugün de yak›nlar›n› devletin ve patronlar›n gazab›ndan kurtarmaya çabal›yorlar… fiili’de maden kanallar› yeni de¤il. Ve fiili halk›n›n (ayn› Türkiye’de oldu¤u gibi) “al›fl›k” oldu¤u bir durum. fiili’de özellefltirilen madenlerde her y›l 39 ölümlü kaza oluyor. Zira, bu ölümlü maden kazalar›n›n çoklu¤unun temel nedeni, Agusto Pinochet faflist diktatörlü¤ünden bu yana uygulanan özellefltirme politikalar› ve sömürü çarklar›n›n ac›mas›zl›¤›d›r. Ac›mas›z “ekonomik reçetelerin” kaç›n›lmaz sonucudur bu. Ve Sebastian Pinera’n›n kapatmaya çal›flt›¤›, üstünü örtmeye gayret etti¤i gerçeklerden biri de budur! *** Ve tam 69 gün ölümün so¤uk nefesini enselerinde duydu 33 madenci.. Göçük alt›ndaki madencilerin aileleri, daha ilk günden h›zla eyleme geçip, maden oca¤›n›n önünde “umut kamp›” kurdular; böylece seslerini kamuoyuna duyurup, muktedirlere kurtarma ifllemini erteleme ya da aksatma f›rsat› vermediler. Yarat›lan kamuoyunun da yard›m›yla madenciler 69 gün cehennem azab› çektikten sonra kurtar›ld›lar. 69 gün… Bu bir rekor!!!

16 | TAVIR |KASIM 2010

Peki fiili devlet baflkan› neden “anl›-flanl›” medyas›n› arkas›na tak›p bir de açl›k grevindeki Mapucheleri ziyaret etmiyor? Etmiyor, çünkü Mapuche’lerin çekti¤i ac›lar›n müsebbibi ayn› zamanda kendisi ve ayakta tutmaya çal›flt›¤› sömürü sistemidir. Zira, Pinera gibi halk düflmanlar›na göre, halk›n umut etmesi bir günaht›r ve onlarca fiilili madenciye ve Mapuche yerlilerine bu “günah›n” bedelini a¤›r bir flekilde ödettiler. Ancak Eduardo Galeano’nun da dedi¤i gibi, “‹nsanlar›n tarihinde, her y›k›c› hareket, er ya da geç, karfl›l›¤›n› yarat›c› bir hareketle bulur.” *** Ve dünyan›n uzak köflesindeki adam sonra kitab›na dönüp flu sat›rlar› okudu: “Her fleye karfl›n yitirilmeyen bir umut vard›. Onurlar›n› korumaya kararl› birçok K›z›lderili, yerli ayaklanmalar›na kat›lacakt›.1781’de Tupac Amaru, Cuzco’yu kuflatt›. Tupac Amaru, ‹nka imparatorlar›n›n soyundan gelme melez bir K›z›lderili baflkand›. Genifl çapl› bir devrimci hareketin bafl›n› çekti. ‹syan önce Tinta bölgesinde patlak verdi. Tupac Amaru, Tungasuca alan›na beyaz at› üzerinde girdi¤i zaman trompet ve pututoslarla (içi oyulmufl boynuzdan borazan) karfl›land›.” (8) J KAYNAKÇA: 1- Eduardo Galeano / L. Amerika’n›n Kesik Damarlar› 2- A.g.e. 3- A.g.e. 4- A.g.e. 5- A.g.e. 6- A.g.e. 7- A.g.e. 8- A.g.e


biyografi biyografi

susturulamayan usta kalem: sabahattin ali mete y›lmazer

“Hayatta her fley gibi, sanat da bir hizmet ve mücadeledir” Sabahattin Ali

O, "göklerde kartal gibiyken kanatlar›ndan vurulan / mor çiçekli dal gibiyken bahar vaktinde k›r›lan" onurlu bir ayd›n; susmayan, susturulamayan usta bir kalem; özellikle öyküleri, fliirleri, romanlar›, mektuplar›, makale ve çevirileriyle 1940'l› y›llar›n yol aç›c› bir edebiyat ustas›d›r. O, Osmanl›’n›n y›k›l›fl sürecinin, yeni bir devletin kurulufl sürecini yaflayan, halk›n açl›k, yoksulluk ve iflgallerle bin bir çile çekti¤i, toplumsal alt-üst olufllar› yaflad›¤›, eskiyle-yeninin çat›flt›¤›, her alanda küçük burjuva diktatörlü¤ünün zulüm estirdi¤i bir dönemde bu halk›n edebiyat›n› yapt›. Bu yan›yla sosyalist gerçekçi öykücülü¤ün ülkemizdeki ilk ustalar›ndan, yol gösterenlerinden oldu. O, ayd›n tavr›yla da örnekti. Kalemini egemenlere satmad›. Bask›lar›na boyun e¤medi. Ne faflistlerin, ne de iktidar›n tehditlerinden korkup geri ad›m atmad›. Çünkü o, düflmanlar›nca bile "kafas›nda komünist atefli vard›" diye bilinendi. Düflünceleri yüzünden hapislikler yaflad›. Bask› ve tehditler ald›. Takip edildi. Ama y›lmad›. Makam ve mevki peflinde koflmad›. fian ve flöhretten uzak durdu. Çünkü namuslu bir ayd›n›n de¤iflmeyen do¤rusu ile halka ve vatana olan sorumlulu¤uyla hareket etti.

Sevgisini ve ayd›n ahlak›n› her fleyin üstünde tuttu. Bunun için emperyalizmin gerçek yüzünü halka aç›klad›. ‹flbirlikçileri teflhir etti. O, "benim meskenim da¤lard›r" diyen, zulmün zindanlar›nda "ald›rma gönül, ald›rma" diye hayk›ran, yüre¤i ve bilinci halktan yana Sabahattin Ali'ydi... ‹flte tüm bunlardan dolay›Sabahattin Ali Kemalist iktidar taraf›ndan tehlike olarak görüldü.Hakk›nda ferman ç›kar›ld›. Teslim al›namayan bu ülkenin ayd›nl›k yüzü bugün de ayd›nlat›lamayan, daha do¤rusu ayd›nlat›lmak istenmeyen bir komplo ile katledilerek fiziki olarak ortadan kald›r›ld›. Aradan bunca y›l geçmesine ra¤men ne onun halk ve vatan sevgisi, sosyalist düflünceleri ne de halk›n Sabahattin Ali’ye olan sevgisi yok edilebildi... Yine eserleri en çok okunan eserler olmaya; gördü¤ü zulüm, u¤rad›¤› komplo/katliam bugün de tart›fl›lmaya, faflizm lanetlenmeye devam ediyor. Naz›m Hikmet gibi o da politik düflüncelerinden ayr› olarak an›lmaya, sadece öykücü yan›yla an›lmaya çal›fl›l›yor. Üstüne üst-

KASIM 2010 | TAVIR | 17


buldukça tiyatro ve sinemaya giderdi. Okulda edebiyat ö¤retmeni yazd›klar›n› be¤enip daha da yazmas› için onu yüreklendirdi. Ö¤renimine ‹stanbul’da devam etmek istiyordu. Düflüncesini müdür yard›mc›s›na açt›. Sabahattin Ali’yi çal›flkan ve zeki olarak gören ö¤retmeni 1926’da ‹stanbul’a gitmesine yard›m etti. Ö¤retmen okulunun son s›n›f›n› ‹stanbul’da okudu. Ayn› y›l çok sevdi¤i babas›n›n ölümü Sabahattin Ali’yi etkiledi. Hatta “Babam ‹çin” adl› bir fliir de yazd›. Bu y›llarda pek çok fliir ve hikaye kaleme ald›. Henüz öykü dili ve üslubu tam olarak oturmam›fl olsa da yazd›klar› de¤iflik dillerde yay›nland›. 1927’de ö¤retmen okulunu bitirdi. Doktor olan day›s›n›n yard›m›yla Yozgat’a atand›. Burada bir y›la yak›n kald›. Hareketli, canl› ve nefleli olmay› seven Sabahattin Ali için Yozgat, durgun ve bo¤ucuydu. Bu durum s›k›lmas›na yol açm›flt›, hatta “Bir Siyah Fanila ‹çin” adl› öyküsünde Yozgat’ta kald›¤› günlerdeki ruh halinin izleri vard›r.

lük tüm eserlerinin yay›n hakk›n›n bir banka taraf›ndan al›nmas›, ona yap›lm›fl büyük bir hakarettir; bu onu bir kez daha öldürmektir. Naz›m Hikmet’e yapmak istedikleri gibi "Her zaman siyasetten uzak durmaya çal›flm›fl ama sürekli politikan›n, siyasetin içine itilmifl" denilerek o eserleri yaratan siyasi düflünceleri yok say›lmak isteniyor. Hay›r, onun ne sanat-edebiyat yönü yok say›labilir, ne de emperyalizme ve iflbirlikçilere karfl› onurlu ve namuslu bir ayd›n tavr› gözden ›rak tutulabilir. O demokratik tavr›yla/eylemiyle, sosyalist düflünceleriyle, yazd›¤› eserleriyle bir bütündür. Zor Çocukluk Sabahattin Ali, 25 fiubat 1907'de Bulgaristan'›n Gümülcine sanca¤›na ba¤l› E¤ridere (flimdiki ad›yla Ardino) ‹lçesi’nde do¤du. Babas› askerlikten istifa edince Ayval›k'a tafl›nd›lar. Çocuklu¤u Edremit, Çanakkale ve Üsküdar’da geçti. 1918'in sonlar›na do¤ru Çanakkale’den ‹zmir’e tafl›nd›lar. Ailenin ekonomik durumu giderek bozulmaya bafllad›. Babas› yapmak istedi¤i ifllerden sonuç alamad›. Çocuklu¤u zor ve s›k›nt›l› geçti. 1921’de Edremit ‹ptidai Mektebi’ni bitirdi. ‹stanbul'a day›s›n›n yan›na geçti. Burada fazla kalmayarak geri döndü. Bir y›l sonra ö¤retmen okuluna girdi. ‹lk fliir ve öykü denemelerini okulun ikinci s›n›f›ndayken okul arkadafllar›yla ç›kard›¤› gazetede yay›nlad›. Bunun d›fl›nda Yeni Yol dergisine de yazd›klar›n› yollad›. Ayr›ca günlük-an› defteri tutup bol bol roman okuyordu. F›rsat

18 | TAVIR |KASIM 2010

Almanya’ya Gidifl Yozgat’Ta daha fazla kalmad›. 1928 yaz›nda ‹stanbul’a döndü. Bu y›llarda devlet yabanc› dil ö¤retmeni yetifltirmek için Avrupa ülkelerine ö¤renci gönderiyordu. Sabahattin Ali de aç›lan bu s›navlara girdi. Kazan›nca Maarif Vekaleti ad›na okumak için kas›m sonuna do¤ru Almanya’ya hareket etti. Yolculuk, trenle gerçekleflti. ‹stasyonlardan birinde Upton Sinclair’›n Petrolium’unu al›p okudu. Bu eser bilindi¤i kadar›yla, Sabahattin Ali’nin sosyalist düflüncelerle ilk karfl›laflmas› oldu. Dil ö¤renirken bir yandan da pansiyoner olarak bir kad›n›n evinde çal›flmaya bafllad›. Almancas›n› gelifltirmek için özel okula devam ediyordu. Daha sonra kaleme ald›¤› “Kürk Mantolu Madonna” adl› eserinde bugünlerde yaflad›klar›na dair izler bulmak mümkündür. Okudu¤u de¤iflik klasik eserlerden etkilenerek düflünceleri giderek daha farkl› bir mecraya do¤ru yol almaya bafllar. Bunda özellikle Maksim Gorki’nin eserlerinin katk›s› büyük olur. Almanya’da çok geçmeden vatan özlemi a¤›r gelmeye bafllar. Öyle ki, yak›nd›¤› Yozgat günlerini arar olur. Yine de Alman Dili ve Edebiyat› üzerinde sürdürdü¤ü e¤itimine devam etmesi gerekti¤i bilinci ile bu vatan hasretine dayanmaya çal›fl›r. Postdam’dan Berlin’e geçer. Yat›l› okula girer. Bu okul Alman aristokratlar›n›n ve subaylar›n›n gitti¤i s›k› disiplinli ve k›flla gibi bir yerdir. Almanya saf›nda giderek yükselen faflizm okulda da kendini fazlas›yla hissettirmektedir. Konuflmay› ve sohbet etmeyi seven, flakac›, özgürlü¤üne düflkün Sabahattin Ali için buras› s›k›c› olmaya bafllad›. Ve bir gün faflist ö¤rencilerden birinin ›rkç› sözlerine karfl›l›k verdi. Sözünü geri almas›n› istedi. Sözü geri almayan fafliste tokad› patlatmaktan çekinmedi. Bunun üzerine dört y›ld›r kald›¤› Almanya’dan geri gönderildi.


Ülkeye dönünce bir süre ‹stanbul’daki Yüksek Ö¤retmen Okulu’nda kald›. Okul müdürünün yard›m›yla Bursa Orhaneli ‹lkokuluna atand›. Çok geçmeden Gazi Terbiye Enstitüsü’nde aç›lan yabanc› dil s›navlar›na girdi. Baflar› gösterince yeterlilik belgesi ald›. 1930-1931 ders y›l› bafl›nda Ayd›n Ortaokulu’nda Almanca ö¤retmeni olarak derse bafllad›. Saf›n› Seçmesi Sabahattin Ali, edebiyat çal›flmalar›n› hiç aksatmad›. fiiir ve öykü yazmaya devam etti. 1930’da yazm›fl oldu¤u “Bir Gemicinin Hikayesi” ve “Bir Orman Hikayesi” ilk toplumcu - gerçekçi denemeleri oldu. Bu öyküleri Resimli Ay Dergisi’nde yay›nland›. Derginin düzelticisi ve sekreteri Naz›m Hikmet, daha sonra Sabahattin Ali’nin dergiye gelifline ve öykülerine ile flöyle diyecekti: “Bir gün dergi idarehanesine k›sa boylu, gözlüklü bir genç geldi. Almanca bildi¤ini, hikayeler yazd›¤›n› ve isminin Sabahattin Ali oldu¤unu söyledi. Hikayelerinden birini b›rakt›, ç›kt›. Bu hikaye, orman sanayiinde çal›flan iflçilerin hayat›na aitti. Alman romantizminin tesiri alt›nda yaz›lm›fl olmas›na ra¤men, konu ve muhteva bak›m›ndan Türk Edebiyat›’nda bir yer ediyordu. Genç adam›n istidatl› bir yazar oldu¤u daha ilk sat›rlar›ndan hissediliyordu. Hikaye bas›ld›. (…)” (syf. 28) Sabahattin Ali’nin bu dergide yay›nlanmas› yazar›n kendisini edebi ve politik tercihleri noktas›nda da hangi safta gördü¤ünü göstermekteydi. Naz›m Hikmet ayn› yaz›da flöyle devam eder: “‹lk yaz›s›n› bize getirifli Sabahattin’in anti-emperyalist demokratik temayyülünü gösteriyordu. Gerek dostlu¤umuz gerek Resimli Ay’›n o zamanki çevresine girifli, gerekse Sinop cezaevinde parti üyelerinden baz›lar›yla tan›flmas› Sabahattin Ali’nin sosyalist idealleri benimsemesinde etkili oldu. (syf.28) Saf›n› belirleyen Sabahattin Ali, çok geçmeden zulmün flimfleklerini üzerine çeker. Ayd›n Ortaokulu’nda görevliyken “komünizm propagandas›” gerekçesi ile hakk›nda soruflturma aç›l›p tutuklan›r. K›sa bir süre Ayd›n Hapishanesi’nde kal›r. Bu davadan beraat eder. Konya Ortaokulu Almanca Ö¤retmenli¤ine atan›r. Konya’da ö¤renci ve halkla, iyi iliflkileri oldu. Bu y›llardaki ö¤rencilerinden birinin flu sözleri onun insan iliflkilerindeki etkileyicili¤ini gösterir. “… Konya’daki bütün ö¤renciler onun hayran›yd›. (…) Almanca ö¤retmenimiz olmas›na ra¤men bütün öteki derslerimizle de yak›ndan ilgilenirdi. Kendisine baflvurdu¤umuzda elinden geldi¤ince yard›m etmeye çal›fl›rd› bize. (…) Konya halk› bu nedenle onu çok iyi bir insan ve ö¤retmen olarak tan›m›flt›. Çocuklarla aras› çok iyi oldu¤u için veliler de çok severdi kendisini. Ö¤retmen arkadafllar›yla da çok olumlu iliflkileri vard›.” (syf. 30 ) ‹flte bu y›llarda bir hiciv nedeniyle hiç ilgisi olmad›¤› halde “Atatürk’e hakaretten” 14 ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Konya Hapishanesi’nden Sinop Hapishanesi’ne sürgün gönderildi. Cumhuriyet’in 10. Y›l› dolay›s›yla ç›kar›lan Genel Af’tan dolay› 10 ay sonra tahliye oldu. Hapishaneden ç›kt›ktan sonra ilk önce ‹stanbul’a, ard›ndan An-

kara’ya döndü. ‹lkin Yay›n Müdürlü¤ü Büro flefli¤ine atand›. K›sa süre sonra da Talim Terbiye Dairesi’ne geçti. Bununla birlikte ö¤retmenlik, müzik ö¤retmenli¤i, Türkçe ö¤retmenli¤i gibi görevlerde de bulundu. 1934’te “Da¤lar ve Rüzgar” adl› ilk fliir kitab›n› ç›kard›¤›nda mutlulu¤unu saklamad›. Ard›ndan 1935’te ise “De¤irmen” adl› öykü kitab›, okuyucusuyla bulufltu. Bu y›l Aliye ile evlendi. Evlili¤inden k›z› Filiz Ali dünyaya geldi. Bu süreçte yazm›fl oldu¤u öyküleri “Ka¤n›” adl› kitab›nda bir araya getirilip bas›l›rken; 1937’de roman› “Kuyucakl› Yusuf” gazetede dizi halinde yay›nlanmaya bafllad›. Dergi, Gazete; Direnifl Bask›n›n ve zulmün oldu¤u bir ülkede gerçekleri yazmak, bunun mücadelesini vermek bedel gerektiriyordu. Yokluklar ve zorluklara bir de bask›lar eklendi. ‹flinden ayr›lmak durumunda kald›. Yine de yazmay› eksik etmedi. 1935’ten 1947’ye kadar pek çok dergide yazd›. Yücel, Varl›k, Yeni Adam, Ant, Resimli Ay, Ulus, Yurt ve Dünya, Marko Pafla, Merhum Pafla, Malum Pafla, Ali Baba gibi dergilerde ç›kan yaz›lar›n ço¤unda soruflturma aç›ld›. Gözalt›na al›n›p tutukland›¤› oldu. Ama Ali Baba’daki yaz›lar›ndan birinde dedi¤i gibi “‹nsanlar›n insanlar› sevece¤i ve insanlara inanaca¤› günü yaklaflt›rmak için çal›flmalara devam edece¤iz.” diyerek kararl›l›¤›ndan taviz vermedi. Bu tavr› iktidar› daha da rahats›z etti. Ülkede mevcut tablo içindeki muhalefetin güçsüzlü¤ü düflünüldü¤ünde bu dergi ve dergideki yaz›lar›n iktidar› ne kadar rahats›z etti¤i aç›kt›. Bu amaçla sola gözda¤› verip fliddetle sindirmek amac›yla 1945’ten sonra fliddet politikalar›na daha bir a¤›rl›k verdiler. 4 Aral›k 1945’te sald›r› bafllad›, yalan ve demagoji devreye sokuldu. Pek çok sol-muhalif olarak bilinen bas›n, sald›r›ya u¤rad›. Sabahattin Ali için yaflam giderek zorlaflmaya bafllad›. Bir süre iflsiz kald›. Buna ra¤men bask› ve zorluklara gö¤üs gerdi. Adaletsizlikleri ve zorbal›klar› halka anlatma sorumlulu¤undan vazgeçmedi. Daha önce dergi ve gazetelerde yay›nlanm›fl hikayelerin topland›¤› “S›rça Köflk” adl› eseri yay›nland›. Kitaba da ad›n›n verildi¤i “S›rça Köflk” hikayesi gerekçe gösterilerek kitap toplat›ld›. Zincirli Hayat Gazetesi’nde yazm›fl oldu¤u “As›l Büyük Tehlike Bugünkü ‹ktidar›n Devam›d›r” bafll›kl› f›kras›ndan dolay› soruflturmaya u¤rad›. Böylesi kovuflturma ve para cezalar›na karfl› y›lmad›. Öyleki soruflturma aç›lan arkadafllar›n›n yaz›lar›n›n sorumlulu¤unu üstlendi¤i dahi oldu. Gericiler ve iktidar yalakas› bas›n sola ve sol ayd›nlara sald›r›lar›n› eksik etmiyordu. Elbette tüm bu yap›lanlar›n nedenini kendisi de biliyordu. Böylesi bir ülkede namuslu kalmak zordu ve bedel gerektiriyordu. “Ne zor fleymifl” bafll›kl› yaz›s›nda flöyle diyordu: “Bugünün itibarl› kiflileri gibi kese doldurmad›k, makam peflinden koflmad›k iç ve d›fl bankalara para yat›rmak, han, apartman sahibi olmak, sa¤dan soldan vurmak ve

KASIM 2010 | TAVIR | 19


milleti kas›p kavurmak emellerine kap›lmad›k. Bütün kavgam›zda kendimiz için bir fley istemedik. Yaln›z ve yaln›z, bu yurdun bütün yükünü omuzlar›nda tafl›yan milyonlarca insan›n derdine derman olacak yollar› araflt›rmak istedik. Bu ne affedilmez suçmufl me¤er! Neredeyse, yoldan geçerken mide uflaklar› arkam›zdan ba¤›racaklar: “Görüyor musun flu haini ille de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…” Çalmadan, ç›rpmadan, bize ekme¤imizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz b›rakmadan yaflamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmal› idi.” (Ali Baha, 25.11.1947. Aktaran, As›m Bezirci. syf.63) Evet, aradan geçen onlarca y›la ra¤men bu ülkede namuslu

d›. Naz›m Hikmet, Sabahattin Ali’nin bu yan›na iliflkin “Bir Orman Hikayesi”ni Resimli Ay Dergisi’nde yay›nlarken flunlar› diyordu: “…Benim kanaatimce bu yaz› bizde örne¤ine az tesadüf edilen bir eserdir. Köylü ruhiyat›n›n bütün muhafazakar ve ileri taraflar›n›, iptidai sermaye terakümünü yapan sermayedarl›¤›n inkiflaf yolunda köylü¤ü nas›l da¤›tt›¤›n› ve en nihayet, tabiat›n deniz kadar muazzam bir unsuru olan Orman’›n mu¤lak, ihtirasl› hayat›n›, k›m›ldan›fllar›n› zeki bir ayd›nl›k içinde görüyoruz…” (1930 Resimli Ay. Aktaran, As›m Bezirci syf.96) Sabahattin Ali, o günün koflullar›nda köylünün yaflad›¤› sorunlar› kendine dert edindi. Köylünün toprak sorununu, a¤alar›n jandarmayla birlikte köylülere bask›s›n› eserlerinde yans›tt›. A¤alar›n devletle olan iliflkisine de¤indi. Yasalar›n nas›l da a¤alardan yana iflledi¤ini gösterdi. Jandarma bask›s›n› ya da iflkencesini anlatmaktan çekinmedi. Ve tüm bunlar› o günün bask› koflullar›nda yapt›. O, düzenin görülmesini istediklerini de¤il, kendi gördü¤ü halk›n yaflad›klar›n› bir ayd›n titizli¤iyle yazmas›n› bildi. Ancak Sabahattin Ali’nin ilgi alan› sadece köylü sorunu olarak kabul edilmemelidir. Kimi öykülerinde okur-yazar, meslek sahibi insanlar, memurlar, yozlaflma sorunu tafl›yan kifliler, birkaç öyküsünde iflçiler de vard›. Hepsini kendi gerçekli¤i içinde edebiyat›n içine tafl›mas›n› bildi. Bu aç›dan denilebilir ki, köylüler baflta olmak üzere tümünün ortak özelli¤i milli mücadelenin ard›ndan Kemalist iktidardan beklediklerini bulamayan insanlar olmalar›d›r. ‹çinde bulunduklar› durumdan kurtulma amaçlar› ise s›n›rl›, aray›fllar› bireyseldir.

kalmak, hak ve adalette ›srar etmek, bedel ödemek demektir. Onlarca y›l geçmifl olmas›na ra¤men isim ve biçimleri de¤iflse de iktidar yalakalar› bu düzenden medet umanlar›n sola yönelik sald›r›lar› devam ediyor. Halk ve vatan için mücadele eden onurlu ve namuslu insanlar bask› ve fliddetle engelleniyor. Bunun yetmedi¤i yerde gözalt›, tutuklama, olmad› katliamlar devreye sokuluyor. Ülkemizin zenginliklerini yiyen, hortumlayanlar isimleri de¤iflse de hortumlama, ya¤malama aynen devam ediyor. Eserlerinde Halk Vard› Sabahattin Ali’nin eserlerinde halk, hep ön planda oldu. Ülkemiz edebiyat›nda köy ve köylüyü gerçekçi bir tarzda ele alarak yazan ilk yazarlar›m›zdan biri oldu. Sabahattin Ali’den önce de köy ve köylülerle ilgili eserler yaz›ld›. Fakat hiç biri o güne kadar Sabahattin Ali’nin yakalad›¤› gerçekçili¤i, s›cakl›¤› yakalayama-

20 | TAVIR |KASIM 2010

Sabahattin Ali, eserlerinde iflledi¤i karakterlerle okurunu toplumsal yap›y› sorgulamaya, sosyo-ekonomik iliflkiler üzerinde durmaya yönlendirir. Çizdi¤i gerçekçi tabloyla bunu fazlas›yla baflar›r. Bu baflar›n›n ard›nda Sabahattin Ali’nin, eserlerinde daha çok iyi bildi¤i, gördü¤ü insan hikayelerini ifllemesi vard›r. Bu yan›yla iyi bir gözlemcidir. O, masa bafl›nda hayal ederek d›flar›dan biri olarak yazmad›. Elefltirel bir gerçekçilikle yazd›. Az say›da da olsa onun hikayelerinde aç kalan, hastal›¤›ndan dolay› fabrikadan at›lan iflçiler de oldu. Günlerce ifl arayan, a¤›r koflullarda çal›flan insan hikayeleri yazd›. ‹nsanlar›n hastanelerde nas›l bekletildi¤ini, insan muamelesi görmedi¤ini paras› olan›n muayene edildi¤i bir sistemi ac› ve ç›plak bir flekilde gözler önüne serdi. Tedavi edilmeyerek ölen insanlar› eserlerinde yans›tarak ülke gerçe¤ini anlatt›. Hikayelerinde genel olarak aflk, düflkün


kad›nlar, köy ve köylüler, jandarmalar, iflçiler, hapishane ve mahkumlar, hastane ve doktorlar, ayd›nlar, memurlar ile çocuklar üzerine yo¤unlaflt›. Türkiye’de böylesi hikaye yaz›m›nda ilk olman›n onuru da ona aittir. Nitekim bu gerçe¤e Naz›m Hikmet de dikkat çekti: “Evet, Turkiye orta s›n›flar›n›n, köylüsünün, fukaras›n›n hayat›n› bizde anlatan ilk yazar Sabahattin Ali de¤ildir. Fakat bunu büyük bir ustal›kla ve ink›lapç›, halkç›, gerçekçi bir görüflle yapan ilk hikayecimiz, romanc›m›z olur.” (syf.125) Böyle olmas›na ra¤men kimi küçük burjuva, kendi deyimiyle “yar› münevverler” onun öykülerindeki halk›n o ç›plak gerçe¤ini anlatmas›n› elefltiriyordu. Bu elefltirilere cevap verdi. Cevab›n› da yine çok iyi bildi¤i bir yöntemle yapt›. “Bahtiyar Köpek” bu tür elefltirilere de bir cevapt›r. Hikayenin bafllang›c›nda flunlar› söylüyordu: “Niçin hep ac› fleyler yazay›m? Dostlar, yufka yürekli dostlar, bundan hofllanm›yorlar. ‘Hep kötü, sakat fleyler mi göreceksin.’ diyorlar. ‘Geceleri gazete sat›p izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir kar›fl toprak, bir bakraç su için biribirlerini öldürenlerden; doktor bulamayanlardan; hakk›n› alamayanlardan baflka yazacak fleyler, iyi fleyler kalmad› m›? Niçin yaz›lar›ndaki bütün insanlar›n benzi soluk, yüre¤i kederli? fiu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu?’ diyorlar. (syf.127) Bu soruya yine ayn› hikayede cevap verdi: “Her fley apaç›k ortada, göz önünde. Sade güler yüzlü, bahtiyar insanlar de¤il, bahtiyar köpekler bile var. Ben de karar verdim, bu sefer açl›ktan, ›st›raptan, nefretten de¤il, rahattan, tokluktan, sevgiden bahsedece¤im.” (syf.123) Öyle de yapt›. Zengin bir aileyi ve bu ailenin köpe¤ini hikaye etti. Onlar›n, nas›l bu memleketin ço¤unlu¤undan ayr› lüks ve bahtiyar bir flekilde yaflad›¤›n› anlatt›. Bahtiyar köpek hikâyesini ironik bir dilde kaleme ald›. Bu hikâyesiyle ülkemizin kan›n› emen halk›n yoksullu¤unun sebebi, zenginlere olan bak›fl›n› da ortaya koymufl oldu. Ve hikayede geçen bir cümle onun ideallerinin bugün de geçerli olmas› yan›yla önemlidir. “Hele cümle alem bu köpe¤in onda biri kadar rahata kavuflsun ben bir daha ac› fleylerden söz eder miyim.” Sanat Anlay›fl› Sabahattin Ali’nin ilk eserlerinde romantik yan a¤›r bast›. Örne¤in ilk dönem öykülerinde görülen bu romantizmde, bilgisinin ve görgüsünün artmas›na paralel hapishanelerde karfl›laflt›¤› sorunlar ve halk gerçekli¤inin de pay› vard›r. Bilinçlenmesine paralel olarak dünya görüflü de de¤iflti. Haliyle bu, sanat anlay›fl›na yans›d›. Ona göre sanat “tamam›yla sosyal bir ifltir” diyerek düflüncesini belirtti. Sanat›n bilinçli ya da bilinçsiz halk›n yaflam›n›n bir yans›mas› oldu¤una dikkat çekti. Bu yan›yla en önemli özelli¤i, yaratt›¤› tipleri toplumsal sorunlar içinde yans›t›rken insana özgü durumlar›, olaylar› çarp›tmamas›, gerçe¤e uygunlukla vermesidir. Toplum gerçekli¤ini, çeliflkinin dinamik unsurlar›n› çok gerçekçi bir biçimde, abartmadan, önemsizlefltirmeden resmeder. “Tek parti dönemini” köy kasaba insan›n›n üretim iliflkilerinden soyutlamadan anlat›r.

“Hayatta her fley gibi sanat da bir hizmet ve mücadeledir.” diyen Sabahattin Ali’nin sanata bak›fl›na bu anlay›fl yön verdi. Ona göre mesele sanat›n kimin hizmetinde oldu¤udur. Egemenler sanat› kendi ç›karlar› için kullanmaktad›r. Sanat bu yan›yla bir propagandad›r. Halk›n özlem duydu¤u adaletli bir düzenin kavgas›na dair propagandad›r. Sanat, halk›n ac›lar›n› yokluk ve yoksulluklar›n gerçek nedenlerini gösterip, kurtuluflu gösteren olmal›d›r. Sanat›n yegane amac› “insanlar› daha iyiye, daha do¤ruya, daha güzele yükseltmek” oldu¤unu söyleyen Sabahattin Ali burjuva ve küçük burjuva sanat anlay›fllar›ndan temelden farkl›d›r. “Benim kanaatimce sanat insana insan›, hayat› ve bunlar›n manas›n› ö¤retmekle muvazzaft›r. Ancak bu takdirde genifl arzular› belirir. Kitle ile beraber ›st›rap çekmeyen, halk›n sevinci ile yüzü gülüp onun isyan› ile flaha kalkmayan, nabz› kitlenin nabz› ile ayn› tempoda atmayan adam›n, kitleye ‘sen’ diye hitap etmesi gülünçten ileri bir fleydir. (syf.150) Sanatç› ve edebiyatç›lar aras›nda çok s›k karfl›lafl›lan “bu halktan adam olmaz”, “bu halk sanattan anlamaz” düflüncesidir. Sabahattin Ali böylesi yar› münevver sanatç›-ayd›nlar› aç›k bir flekilde elefltirdi. Önemli olan; eserleri, halk›n anlayaca¤› flekilde nas›l anlat›r›m olmal›d›r. Sanatç› eserini halka ulaflt›rmak ve halk›n bunu anlamas›n› sa¤lamak zorundad›r. Bunun için de süslü-oyunlu, kar›fl›k ya da kapal› anlat›mdan kaç›nmal›d›r. Sabahattin Ali’nin o gün dile getirdi¤i bu gerçeklik bugün de gerçekli¤ini korumaktad›r. Günümüzde de “Edebiyatla okurlar aras›nda boflluk de¤il, uçurum vard›r. Kabahat do¤rudan do¤ruya, hiç noksans›z edebiyatta, muharrirdedir. Ben, bizim halk›m›z›n okumaktan kaçmad›¤›n› yak›ndan bilirim. Yaln›z ona okuyaca¤› fley hala verilmemifltir ve o hala büyülü bir inat ve sab›rla okumaktan vazgeçmiyor. As›rlardan beri okuyabildi¤i fleyleri tekrar ediyor. Bir bayramda flehre inmifl olan birkaç köylünün k›rkar kurufl vererek Kerem ile Asl›, Hayber Kalesi gibi kitaplar› ald›klar›n› ve bunlar› köye hediye götürdüklerini gördüm. Kitap, hediyesinin asilzadeler aras›nda bile moda olmad›¤› zamanda; halk›m›z›n kitaba para vermedi¤inden bahsetmek ay›pt›r.” (syf.150) Sanat-edebiyat hiçbir zaman ‘yüksek ruhlu’ insanlar›n gönül e¤lencesi de¤ildir. Ya da kendi bencil-bireyci bak›fl aç›lar›yla yaflad›¤› eserler sanat-edebiyat olamaz. Edebiyat “hizmet ve mücadeledir” diyen Sabahattin Ali bu yan›yla hakl›d›r. Halk› daha do¤ruya, daha iyiye, daha güzele götüren bir mücadeledir. Bu mücadelenin baflar›ya ulaflabilmesi, halk›n yan›nda onunla ayn› duygular› paylaflmakla mümkündür. Sabahattin Ali iflte bundan dolay› derin bir halk ve vatan sevgisi sonuncunda, ülkesinin çileli, çaresiz, umutsuz, ezilen, horlanan insanlar›n› konu edinmifltir. Hala köylüyü Amerikal› bir seyyah seyredip onda mistik, karanl›k bir ruh ve iptidai bir hayvan gören büyük muharrirlerimiz

KASIM 2010 | TAVIR | 21


(…) Me¤er ne büyük günah ifllemifliz! Kanunlu, kanunsuz bask›lar alt›nda ezile ezile pestile döndük…” (syf. 137) ‹ktidarlar, halka gerçekleri anlatmaya suç kabul ediyor. Bazen bunun bedeli gözalt› ve tutsakl›k olabilirken bazen sokak ortas›nda kurflunlanmad›r. Yine de o günün koflullar›nda bir avuç olsa da onurlu ayd›nlar›m›z halka gerçekleri anlatmaya, ülkeyi emperyalizmin bir üssü haline getiren egemenleri teflhir etmeye devam etti. Yeni sömürgecilik iliflkilerinin bafllang›c› olan o günün koflullar›nda emperyalizmin ülkemize girifline dikkat çeken ayd›nlar›m›zdan biri de Sabahattin Ali’ydi. Emperyalizmin vahfli ve sömürgen yüzünü göstermek için çabalad›. Marko Pafla’da yazd›¤› bir yaz›da, “Dünyay› bir ahtapot gibi sarmaya çal›flan emperyalist sermayenin kuca¤›na at›lmak, milletin al›n terini dolara ve sterline satmak isteyenler kim? Gözü doymaz paran›n korkunç taarruzu karfl›s›nda her namuslu insan sesini yükseltmeye mecburdur. Çünkü bu memlekete girip yerleflen yabanc› sermayeyi ç›kar›p atman›n, yabanc› ordular› sürüp denize dökmekten çok daha güç oldu¤unu herkesten iyi biliriz” Bir onurlu ayd›n›n görevi halka gerçekleri anlat›p, uyarmakt›r. Sabahattin Ali’nin de yapt›¤› da budur. Emperyalizmin gerçek yüzünü anlatmakla kalmay›p gelecekte karfl›lafl›lacak sorunlar› da göz önüne seriyordu. Bugün, emperyalizm ülkemizi böyle kuflatmas›na, iliklerimize kadar sömürmesine Sabahattin Ali o günlerde gördü. Görüp, uyard›¤› için de ilk elden iktidarca yok edilmesi gerekenlerden biri oldu.

“Bir gün kadrim bilinirse ‹smim a¤za al›n›rsa, Yerim soran bulunursa

Sabahattin Ali, bugün çokça örne¤ine rastlad›¤›m›z kendini seven, bencil, bireyci bir ayd›n hiç olmad›. Böylesi bir anlay›fla da cepheden karfl› ç›kt›. “Dünyada bütün felaketlerin, uygunsuzluklar›n, baya¤›l›klar›n sebebi iflte bu her fleyden evvel kendini düflünmek illetidir. ‹lk bak›flta insana kurnazl›k ve ak›ll›l›k gibi görünen bu hal, hakikatte aptall›kt›r. Çünkü dünyada bir insan›n baflka bir insan›n yard›m› ve alakas›na muhtaç olmadan yaflamas› mümkün olamayaca¤›na göre, sadece kendini düflünmek ve baflkalar›n›n da böyle yapmas›n› istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmakt›r. ‹nsan baflkalar›na yard›m etti¤i, baflkalar›n› sevdi¤i kadar yükselir…” (143-144)

Benim meskenim da¤lard›r.”

var…” (syf.159). Bugün de böyleleri vard›r. Yar› Münevver mi, Halk›n Ayd›n› m›? O bu ülkenin onurlu ve namuslu bir ayd›n›d›r. Çekti¤i ac›lar› gözalt› ve tutsakl›klar onurlu durman›n bedeliydi. Kalemini hep halktan yana kulland›. Muktedirlerin çanak yalay›c›s› olmad›. Bal› dik durmay› hep bildi. fiöyle der bir yaz›s›nda: “Bütün kavgam›zda kendimiz için hiçbir fley istemedik. Yaln›z ve yaln›z, bu yurdun bütün yükünü omuzlar›nda tafl›yan milyonlarca insan›n derdine derman olacak yollar› araflt›rmak istedik.

22 | TAVIR |KASIM 2010

Sabahattin Ali, günün ayd›nlar›na yönelik elefltirilerini yaz› ve eserlerinde aç›kça ortaya koydu. Söylemek istediklerini yumuflat›p, yuvarlamad›. Bugün de ülkemizde bolca örne¤i bulunan bu ayd›nlar› yar› münevver olarak adland›rd›. S›n›fsal olarak bu kesimin baz› özelliklerini, gözlemleriyle “Bizde bir birkaç sahifeden fazla yaz› okumaya tahammülü olmayan bir ‘Yar› Münevver’ zümresi vard›r. Bunlar ruhlar› hasta, iradeleri gevflek, kafalar›, bir nokta üzerinde uzunca bir zaman tutmak kabiliyetinden mahrum bir tak›m psikopatt›r. Bu tip insanlar›n kafas› hayat›n bütün ciddi meseleleriyle alakalar›n› kaybetti¤i için hiçbir fley onlar› sahiden sarsmaz. Bir çocuk tecessüsü ile her fleye bir dokunurlar ve derhal daha ne oldu¤unu anlamadan b›rak›rlar… Kütleflmifl ve hassasl›¤›n› kaybetmifl alakalar›n› bir an uyand›rmak için daima baflka fleylere muhtaçt›rlar. Konuflmalar› bile böyledir. Fevkalade merakla sorduklar› bir fleyin cevab›n› dinler-


ken zihinleri avuçlar›n›n içinden gidiverir, daha siz üçüncü cümleyi söylemeden o, mevzuunuzdan flafl›lacak kadar uzaklardad›r. Ne dedi¤inizin fark›nda bile olmadan size, bütün o zavall› safl›¤› ile, kendisine yeni hediye edilen bir tablodan, dün falanca ile etti¤i kavgadan veya maafl›na hala zam yap›lmad›¤›ndan bahsediverir (…) . Ömürlerinde asla bir fikir sahibi olamayacak kadar ruhlar› tembeldir, bugün flu fikir, yar›n öteki fikir k›rp›nt›s›n› beraberlerinde gezdirmek süretiyle münevver insan olduklar›n› kendilerine ispata kalkarlar. On dakika içinde maddi ve manevi her çeflitten en afla¤› mevzuya dokunup geçtiklerini görmek insan› adeta dehflet verir. Bu meseleyi bafl›ndan al›p sonuna kadar götüremeyecek derecede uyufluk olduklar› ve ‘ideophobic’ diyebilece¤imiz bir nevri ‘fikri faaliyetten korkma’ illetine tutulmufl bulunduklar› için düflünmeye lüzum kalmadan ortaya sürülebilecek salahiyetli kararlar› vard›r ve bunlar üzerinde asla münakafla kabul etmezler. Her türlü itiraz›, yine da¤arc›kta haz›r olarak bulundurduklar› bir boyut nükte, istihfaf dolu bir hayret pozu ile önlerler. ‘Yar› Münevverler’ aras›nda salg›n bir halde bulunan bu hastal›¤›n malullerine her zaman, her yerde rastlar›z. (syf113-114) diyen Sabahattin Ali adeta bugünkü ayd›nlar›m›z›n genel karekteristlik özelliklerini iflaret etmektedir. Bir yan›yla yeni bir ayd›n tipini temsil eden Sabahattin Ali, halk ayd›n› olma sorumlulu¤uyla halka yabanc›, yaflad›¤› ülkesini tan›mayan, halktan kopuk ayd›nlara tahammülü yoktu. Böylesi ayd›nlara hiç de iyi gözle bakmad›¤› gibi güveni de olmad›. Araflt›rmac› As›m Bezirci’nin dilinden söyleyecek olursak; Sabahattin Ali için ayd›nlar ‘halktan uzak, hatta ona karfl› olan, onu hor gören ve memleket sorunlar›na s›rt çeviren sorumsuz, bencil, ç›karc›, k›skanç, dedikoducu, korkak, inançs›z, iki yüzlü kiflilerdir. Son çözümde, kurulu düzenin parças› ve savunucusudurlar. Sürdürdükleri yaflam›n bu savunuculu¤un sonucu oldu¤una inan›rlar. Bu yüzden, etliye sütlüye kar›flmamay› yahut tutuculu¤a ba¤lanmay› uygun görüler. O kadar ki, bu görüflte baz›lar› arkadafllar›n› bile ele vermekten çekinmezler.” (syf.118) Böylesi yar› münevverler ülkemizde çoktur. Ve her yerde karfl›m›za ç›kmakta ya da özellikle ç›kar›lmaktad›r. Sabahattin Ali böylesi yar› münevverleri, eserlerinde ac›mas›zca elefltirdi. Fakat eksik kald›¤› nokta bu yar› münevverlerin devletle olan iliflkileri ve bunlar›n neden böylesi bir s›n›fsal karakter gösterdi¤ini yeterince sorgulamam›fl olmas›d›r. Böyle de olsa Sabahattin Ali’nin ayd›nlar›m›za yol gösterircesine devlet gerçe¤ini ve onun s›n›fsal karakterini eserlerinde de iflledi¤i görülür. Kendisinin yumuflayarak devletin de yumuflayaca¤›n› sananlara yönelik söyleyeceklerini “Kurtla Kuzu” öyküsünde çok da güzel anlat›r. Öykünün bir yerinde kendisinin yumuflayarak cellad›n›n da (iflkencecisinin) yumuflayaca¤›n› düflünenlere flöyle mesaj veriyordu: “Düflünün, bir insan›n cellad›na gülümsemesi, kendi yumuflakl›¤› ile onu yumuflatabilece¤ini sanmas› kadar gülünç, adi bir fley olabilir mi?”

Olamaz! Fakat s›n›fsal temelden yoksun, devlet gerçe¤ine yabanc› iktidar bilincinden uzak düflünenlerin böylesi yan›lg›lar› her daim oldu, olmaya da devam ediyor. Sabahattin Ali ve Hapishane Bizim gibi ülkelerde namuslu bir ayd›n olarak kalmak zordur. Özellikle iktidar›n nas›r›na bas›p halka hakikatleri gösteren solcu, sosyalist ayd›nlar›n bedel ödemeden bunu baflarmas› imkans›zd›r. Sabahattin Ali de böylesi bedel ödeyen ayd›nlar›m›zdan oldu. Bu ödedi¤i bedelin bir yan›n› da hapishaneler oluflturdu. S.Ali de, yolu hapishanelerden geçen ayd›nlar›m›zdand›r. ‹lk tutsakl›¤›n› 1931’de Ayd›n’da yaflad›. Üç ay tutsak kal›p, tahliye oldu. Konya’ya geçti. Burada yazd›¤› bir hiciv nedeniyle Atatürk’e hakaretten ceza ald›. Önce Konya ard›ndan Sinop Hapishanesi’ne kondu. Bunlar›n d›fl›nda farkl› tarihlerde gözalt› ve tutsakl›klar yaflad›. Hapishanelerde zor günler geçirdi. Ad› “solcuya”, “komüniste” ç›km›flt›! Çevresindeki insanlar› etkilemesini bildi. Adli mahkumlarla iyi iliflkiler kurup onlara elinden geldi¤ince yard›m etti. Sabahattin Ali, hapishaneleri kendini gelifltirmek için f›rsat olarak kulland›. Bol bol okudu. Hikaye ve fliirler yazd›. Bu y›llarda yazd›¤› fliirlerin pek ço¤u bestelenerek hala dilden dile söylenmektedir. Sabahattin Ali’nin do¤rudan hapishanelerin durumunu ya da mahpuslar›n içerideki yaflamlar›n› anlatt›¤› öyküleri s›n›rl›d›r. Bu öyküler de genelde yüzeyseldir. Ama bu, hapishanelerin ac› gerçekli¤inin, o günün koflullar›nda ilk kez Sabahattin Ali’nin kaleminden ç›kmas›na engel olmad›. Hapishanelerin sa¤l›ks›z, kötü koflullar›na, bak›ms›z ve periflanl›¤›na dikkat çekti. Hapishanelerde doktorlar›n olmamas›, revire götürülmemeleri, a¤›rlafl›ncaya kadar hastaneye gidememeleri gibi gerçekli¤in varl›¤› 60 y›l önceki Sabahattin Ali’nin eserlerinde kalm›fl de¤ildir. O, hapishanelerde de iyi bir gözlemci oldu. Kendisine anlat›lan halk›n yaflad›¤› öyküleri dinledi. Bunlar›n pek ço¤unu eserlerinde yans›tt›. Kafa Ka¤›d›, Katil Osman, Duvar, Bir fiaka, Çaydanl›k; hapishane temal› öykülerindendir. Hapishanelerin o ç›plak gerçe¤ini, orada yaflayan insanlar›n görünmeyen dramlar›n› gün yüzüne ç›karan yazarlar›m›zdan oldu. Ölüme Sürgün Bir insan›n çok sevdi¤i halk› ve vatan›ndan ayr›lmak durumunda kalmas› kadar ac› daha bir durum yoktur. Sabahattin Ali de bu ac›y› en derinlerde yaflayanlardan oldu. ‹ktidar›n bask› ve takipleri Sabahattin Ali’yi nefes alamaz hale getiriyordu. Art›k zorunlu, kendi aya¤›yla sürgüne gitmeyi düflünmeye bafllad›. Ve çok geçmeden yurtd›fl›na kaçma haz›rl›klar›na giriflti. Bu girifliminde kiflilik özelliklerinin de etkisi oldu. Kendine afl›r› derecede güvenli ve atak bir yap›s› vard›. Naz›m Hikmet de onun bu yan›na dikkat çekerek flunlar› söylüyordu: “Bazen lüzumundan fazla telaflland›¤› olurdu. Bazense kendine, s›rf kendine, lüzu-

KASIM 2010 | TAVIR | 23


mundan fazla güvenirdi. Yumruklar›na de¤il, zekas›na. ‘Ben elbette, bizim polis hafiyelerinden, komiserlerinden, müdürlerinden, bizim içiflleri bakanlar›ndan zekiyim, ak›ll›y›m’ derdi. Sabahattin Ali elbette onlardan zekiydi, ak›ll›yd›. Ama onlar (…) teflkilatl›yd›lar. Oysaki Sabahattin hiçbir teflkilata dahil de¤ildi. (…) Parti üyesi olsayd›, bu onun hapislere girmesini yahut katledilmesini belki yine de önleyemezdi. Lakin o kahrolas› faflist provokasyonuna o kadar kolayca düflmez, bir ormanda öylesine kolayca katledilmezdi” (syf.66) Naz›m Hikmet’in, dikkat çekti¤i devlet gerçe¤ini ciddiye almamak, Sabahattin Ali’nin en önemli eksikli¤iydi. Bu eksiklik onu, böylesine kahpece bir flekilde katledilmesine götürdü. Bir muamma olarak kolayca katledilmesi o günden bugüne kimilerince tart›fl›lmaya devam etti. Sabahattin Ali hapishanedeyken Hasan Tural ad›nda bir kifliyle tan›flm›flt›. Bu kifli Sabahattin Ali’yi kaçakç› Ali Ertekin ile tan›flt›rd›. Son aylarda bir kad›n›n kamyonunda floförlük yap›yordu. Hapishaneden tan›d›¤› floför Selim’i de yan›na ald›. Ailesinden, kaçaca¤›n› gizledi Edirne’ye peynir götürece¤ini söyledi. Tarihler, 30 Mart 1948’di. ‹stanbul’dan K›rklareli’ye do¤ru hareket edildi. Ali Ertekin adl› katilini de yan›na muavin olarak ald›. 2 Nisan 1948’de katledildi¤i san›l›yor. Katil, Sabahattin Ali’yi daha sonra çokça duydu¤umuz o bildik milliyetçi hislerle öldürdü¤ünü söyledi. 1932’de yazm›fl oldu¤u bir fliirinde sanki bugünleri görür gibiydi. “Göklerde kartal gibiydim / Kanatlar›mdan vuruldum Mor çiçekli dal gibiydim / Bahar vaktinde vuruldum. (…)” Evet o daha üretiminin bahar›nda iktidar taraf›ndan fiziki olarak yok edildi. Onu katledenler k›sa sürede sal›verilerek ödüllendirildi. Bugün hala öldü¤ü yeri ve mezar› belli de¤ildir. Zaten Sabahattin Ali’nin buna ihtiyac› da yoktur. Ki, 1931’de yazd›¤› bir fliirde söyledi¤i gibi, onu arayanlara bulunaca¤› yeri haber ediyordu. “Bir gün kadrim bilinirse ‹smim a¤za al›n›rsa, Yerim soran bulunursa Benim meskenim da¤lard›r.” Anadolu halk› bu onurlu ayd›n›n›, Sabahattin Ali’yi hiç unutmad›. Eserleri elden ele, fliirleri dilden dile, sözü olan›n hayk›r›fl›na dönüfltü. Okurlar›, ölümünden sonra öldürüldü¤ü K›rklareli’nde ‘Sabahattin Ali ve Sanat Günleri’ etkinlikleriyle anmaya devam ediyor. Istranca Da¤lar›’nda onun ad›yla yürüyüfl yap›l›yor. Edremit’te onun için törenler düzenleniyor. Ailesi, katledildi¤i düflünülen Istrancalar›n bir tepesinde bir kayan›n üzerine “Bafl›m da¤, saçlar›m kard›r” dizelerini kazd›rm›fl, orada duruyor. Onu arayanlara, gönüllerde yaflatanlara selam verircesine…

24 | TAVIR |KASIM 2010

Sonuç: Ne de¤iflti? Bugün Sabahattin Ali’nin katledilmesinden bu yana 60 y›ldan fazla geçti. Onun yaflam›na, yaflad›klar›na bakt›¤›m›zda ülkede biçimsel de¤iflikliklerin d›fl›nda de¤iflen çok bir fley olmad›. Emperyalizm daha fazla ülkemizin her alan›na nüfuz etti. Ekonomiden siyasetine her yan›yla denetim alt›na ald›lar. Ülkeyi emperyalizmin tam bir yeni sömürgesi haline çevirdiler. Onurlu ve namuslu ayd›nlara yönelik bask›lar devam ediyor. Halka gerçekleri aç›klayanlar hapishanelere t›k›l›p, cezalarla gözda¤› veriliyor. 60 y›l önce gizliden katledilen ayd›nlar›m›z art›k daha aç›k ve pervas›zca katlediliyor. Sabahattin Ali’den, Hrant Dink örne¤inde oldu¤u gibi, ülkemizde de¤iflenler, de¤iflmeyenler ortada duruyor. Sabahattin Ali’den Hrant Dink’e uzanan bu sürede yaflan›lanlar ülkemiz gerçe¤inin tablosudur. Bu gerçekten kimse kaçamaz. Gözlerini kapayamaz. Bunun için Sabahattin Ali’den bugünlere katliamlar, kay›plar yapan iktidar gerçe¤iyle mücadele etmeden, özgür demakratik bir ülkede yaflamak mümkün de¤ildir. Bugün onurlu ve namuslu ayd›nlar›n üzerine düflen öncelikli görev bu gerçe¤in daha gür hayk›r›lmas›d›r. Bunu yapacak olan da yar› münevverler de¤il, Sabahattin Ali gibi halk›n ayd›nlar›d›r. Sabahattin Ali’nin Eserleri: fiiirleri: Da¤lar ve Rüzgar, Kurba¤an›n Serenad›. Hikayeleri: De¤irmen, Ka¤n›, Ses, Yeni Dünya, S›rça Köflk. Romanlar: Kuyucakl› Yusuf, ‹çimizdeki fieytan, Kürk Mantolu Madonna. Oyunlar: Esirler, ölümden sonra mektuplar›, yaz›lar› derlenerek yay›nland›.

Kaynak: Sabahattin Ali, As›m Bezirci, Evrensel Bas›m Yay›n. Syf. 28, Naz›m Hikmet, Sabahattin Ali üstüne, Sanat Eme¤i dergisi 1978 Syf. 28, A.g.d Syf. 30, Baki Celil Çoker, Sabahhatin Ali, Politika, 18.2.1976 Syf. 125, Yar›na Do¤ru Dergisi, Aral›k 1975, Sanat Eme¤i Dergisi, 1978 Syf.150, Varl›k, 15.3.1936 Syf. 150, Tan, 11.2.1944 Syf. 159, Varl›k, 15.3.1936 Syf. 144 Bak. Filiz Ali / Atilla Özk›r›ml›, Sabahattin Ali, 1986, Syf 192-193 Syf. 113-114 Sabahattin Ali, Yar› Münevver, Yurt ve Dünya, Haziran 1943 Syf. 66, Naz›m Hikmet’in Sabahattin Ali’ye Mektubu, Sanat Eme¤i Dergisi, Nisan 1978 J


sinop mahpushanesi ile söylefli filiz tanya duvarlar›n dili olsa....

Sinop’ta do¤dum. Karadeniz’in k›y›s›nda küçük bir kenttir Sinop. Ad› gibi mahpushanesi de ünlüdür. Üzerine öyküler, fliirler, türküler yaz›lm›flt›r. Sinop’taki tüm çocuklar›n oldu¤u gibi, benim de çocuklu¤umun ortas›ndan geçer mahpushane öyküleri. Büyük bir korku ve merakla bakard›m mahpushanenin duvarlar›na, kap›s›na. Bazen önünden geçerken o koca kale duvarlar›n›n küçücük demir kap›s›n›n bir anl›k aç›lmas›yla içeriyi görebilmek için bakard›m ama o kap› hemen kapan›rd›. Hiçbir fley göremezdim. 1999’da kapat›l›p müze yap›l›nca, benim için y›llard›r bir muamma olan, deli gibi içerisini merak etti¤im cezaevinin kap›s›nda ald›m solu¤u. O küçük demir kap›dan art›k girebiliyordum. Bu inan›lmaz bir fleydi. ‹çerisi bir labirent gibiydi. Ne büyük bir yerdi buras›. Ne çok duvar vard›.

Duvarlar›n içinde avlular, avlular›n içinde binalar. Buras› yaln›z bir cezaevi de¤il. Her fleyiyle bir mahpusluk yeriydi. Duvarlar o kadar yüksek ve kal›n ki insan›n alg›s› flafl›yor. Bir duvar›n karfl›s›nda duruyorum. Eski bir duvar bu, bir hapishane duvar›. Duvar bana bak›yor bofl bofl. Ama benim bak›fl›m öyle de¤il. K›zg›n›m duvara. K›zg›n›m duvarlara. ‹çine insan kapat›lan. ‹nsan›n ömrünü çalan duvarlara k›zg›n›m, düflman›m. Ne demifl eski bir hukukçu: "Suçluyu kaz›y›n, alt›nda insan vard›r" Bunu neden böyle söylemifl? Çünkü ac›mas›z sistem öyle ya da böyle suçun içine itiyor insanlar›. S›k›yor g›rtla¤›n›, çöküyor üstüne... Kiflili¤ini teslim al›yor, yozlaflt›r›yor, tüm insani de¤erlerinden soyunduruyor, yani k›sacas› insanl›ktan ç›kar›yor... Bu elbette adli hükümlüler için geçerli. Siyasi tutsaklar, bu tan›m›n d›fl›nda duruyorlar...

KASIM 2010 | TAVIR | 25


nüz. Çünkü siz eski bir efsaneye göre Habil’le Kabil’den beri birbirinizden korkars›n›z. ‹nsan› insandan korumak için duvarlar örer, kaleler yapars›n›z. Kalelerin içine zindanlar yapar, birbirinizi hapsedersiniz. ‹nsanlar bu zindanlardan ya ç›k›p giderler, ya da ölüp giderler.

Bak›yorum eski hapishane duvar›na. ‹çimden hayk›ran sorular f›flk›r›yor bir bir: “Di¤er taraftakiler hep merak etti, duvar›n bu taraf›nda ne vard›? Sen biliyordun her iki tarafta da ne oldu¤unu, neler olup bitti¤ini. Nas›l bir fleysin sen. Konufl diyorum, bakma öyle bofl bofl yüzüme. Mutlak anlataca¤›n bir dolu fley vard›r.” Duvar bofl bofl bak›yor yüzüme. Birden etraftan birbirine kar›flm›fl sesler, yalvar›fllar, 盤l›klar duyuyorum sanki. Ne oluyor böyle? Zaman tüneline girip geriye mi gittim? Yoksa buras› hala hapishane mi? Geçmifl hayat›mda ben de mi burada kald›m yoksa, diye düflünürken duvardaki tafllar›n aras›ndan f›flk›rm›fl aslana¤z› konufluyor birden: “Korkma geçmifle falan gitmedin. O sesler y›llar öncesinden geliyor. Burada yaflanan her fley bu duvarlara sindi. Sen duvarlara seslendin ya, o da sana ses verdi iflte. Yüzy›llard›r ne duyduysa, onu aksetti sana.”

Bugüne kadar kimseye anlatamad›m derdimi. Yüzy›llard›r tek dostum flu aslana¤z›. Biz kadimden beri dostuz. Buraya gelmeden önce aslana¤z›yla birlikte flu Bozburun’da bir kayal›kta yaflard›k. Tüm günümüz denizi seyretmekle kufllarla, böceklerle di¤er hayvanlarla söyleflmekle geçerdi. Kovuklar›m vard› birçok hayvana ev sahipli¤i yapard›m. Etraf›m›zda çay›r çimen, bin bir çeflit çiçek vard›. Sonra senin atalar›n geldiler. Beni parça parça ettiler. Parçalar›mdan evler, sütunlar, çeflmeler, duvarlar, flehirler yapt›lar. Sonra baflka insano¤ullar› gelip onlar› ya¤malay›p, parçalar›ndan buraya kale yapt›lar. Daha güçlü insanlar gelip ya¤malamas›n diye. Eskiden upuzundu duvarlar›m, tüm Sinop’u çevrelerdi. Tüm flehir duvarlar›m›n aras›nda yaflard›. Nerede ne oluyor her fleyi bilirdim. Sonradan insanlar ço¤ald›kça kale içine s›¤maz oldular delikler açt›lar, biraz›n› y›kt›lar. Y›k›nt›lar›mdan yeni evler yapt›lar. Kalan k›sm›mdan da bu hapishaneyi…” Bunlar› der demez bir mart› kondu duvara:

“Sende nereden ç›kt›n” diyorum. “Ben yüzy›llard›r bu duvarda cezal›y›m. Bu duvara hapsedildim. Ama burada pek sevildim. Buraya düflmüfller hep açmam› beklediler, benimle umut buldular. Bu duvara ne kadar söylendilerse beni de o kadar. Benim topra¤a inmem yasak. Bakma bu kadar sert oldu¤una, bu ifllerde onun bir suçu yoktur.” Bu konuflmalara kay›ts›z kalamayan duvar bana do¤ru, “Tek suçlu benim san›yorsun de¤il mi? Bu kaleleri, bu mahpuslar› yapan ben, insanlar› kesen ben, yarg›layan asan ben, hep ben, hep ben… bu gördü¤ün duvarlar olmasayd› mahpusluk olmazd› san›yorsun de¤il mi?” diyor. Ve devam ediyor: “Siz insanlar tafllar›n kayalar›n üzerine oturup denizi seyretmektense, onlar› yerlerinden kopar›p iflleyip duvarlar ördü-

26 | TAVIR |KASIM 2010

“Biz buran›n yüzy›ll›k sürgünüyüz, mahpusuyuz, ya da ne dersen de. fiu gördü¤ün incir a¤ac›, aslana¤z›, duvarlar ve flimdi bombofl olan flu avlu, hepimiz ayn› kaderi paylaflt›k. Siz insanlar›n elinde oyuncak olduk, her türlü kötülüklerinize flahit olduk.” Birden flafl›rd›m kald›m. Bu mahpushanede her fleyin dili vard›. “Tabii ki var” dedi duvar, “buradaki mahkumlar hep dediler ki ‘fiu Sinop mahpusunun dili olsa da konuflsa’, hepsi bunu o kadar istedi ki. ‹flte bu yüzden hepimiz onlar›n dili olduk, merak eden herkese onlar›n dili olaca¤›z. Biz yüzlerce y›l›n flahidiyiz. Biz buradan gelip geçenlerle ortak kader bir-


li¤i yapm›fl›z. Biz böyle duvar olarak gelmedik dünyaya. Sanma ki biz istedik bir hapishaneye duvar olal›m, çiçek olal›m, a¤aç olal›m….” O s›rada bizi izleyen duvar›n üzerindeki mart›: “Bilir misin flu flehr-i Sinop’un hikayesini? Ben ve benim gibi mart›lar y›llard›r bu k›y›larda uçar durur. fiu gördü¤ün duvar, aslana¤z›, incir buraya hapistir. Onlara ben tafl›r›m d›flar›da olup bitenleri. Sinop h›rç›n dalgalar›n dövüp durmas›na ra¤men ma¤rurlu¤unu hiç yitirmedi. Karadeniz’e bir k›srak bafl› gibi en kuzeye do¤ru uzatt› bafl›n›. Bafl›na gelecekleri biliyormufl gibi, hep mahpuslukla an›laca¤›n› biliyor gibi kurtarmak istedi kendini büyük karadan. Uzand› da uzand›, kopup gitmek istedi ama incecik bir k›stakla ba¤l› kald› yine de.

O zaman bu avluda gemiciler gezerdi. O zamanlar yaln›zca doklardan gelen sesler duyulurdu. Ama sonra olan oldu… Zamanla insanlar ço¤ald›, husumetler artt›. ilk kez 1568 y›l›nda baz› burçlar›m› zindan olarak kullanmaya bafllad›lar. Bir softa ayaklanmas› ve ya¤ma olaylar› m› ne olmufl. Bu ifllerden sorumlu bulduklar› ‹brahim’le, Mehmet’i getirdiler, burçlar›mdan birine kapatt›lar. Duvarlar›n içine yeni duvarlar ördüler. Tersaneden gemilerin k›zaklarla denize kayd›r›ld›¤› aç›kl›klar taflla örüldü, kapat›ld›. ‹flte oldum o zaman bir hapishane. Gecelerce uyku uyuyamad›m; Seslerden, 盤l›klardan. Du-

Aman tekrar kaçar falan diye de incecik boynundan bir kelepçeyle ba¤lad›lar onu karaya. ‹flte bu kale duvarlar› kelepçesidir Sinop’un. O zaman bu zamand›r gidemez bir yere. Kimsenin yolu ‘geçerken’ düflmez. Buras› için yola ç›kt›¤›n›zda gelirsiniz. Bir yol üzeri dura¤› de¤ildir. Yolunuzu buraya çevirmeniz gerekir, gelmek istiyorsan›z e¤er. Y›llarca da hep, yolu hiç buradan geçmeyenlerin mekan› oldu; zorunlu sürgün yeri oldu, mahpuslu¤un yeri oldu. Y›llarca da öyle an›ld›., Karadeniz’in küçük ama h›rç›n ama uzun burunlu Sinop’u…” Mahpushane duvar›, duvardaki aslana¤z›, tepede uçan mart› anlatt›kça flaflt›m kald›m. Hiç böyle düflünmemifltim. Burada do¤up büyümüfltüm ama ben ne kadar eskiyi biliyordum ki? Benim için üç taraf›n› da h›rç›n dalgalar›n dövdü¤ü, kuzeyin yaln›z ve ma¤rur kentiydi. Ama burada binlerce y›ll›k bir tarih, bir yaflanm›fll›k vard›. Kim bilir neler yaflanm›flt› bu mahpusluk kentinde, merakl› gözlerle bakt›¤›mda mart›ya: “Ooo ben hepsini nereden bileyim, ben özgürlü¤üne düflkün bir kuflum, çok fazla ac›ya, haks›zl›¤a dayanamam. Bafl›m s›k›flt›¤› zaman kaçt›m gittim denizlere, bal›klar› kovalad›m. Buran›n en dayan›kl›s› bu duvarlard›r.” Döndüm bir kez daha bakt›m mahpushanenin köhnemifl duvar›na. Peki bu duvar ne zamandan beri buradayd›, kim niye yapm›flt› onu, nerden gelmiflti bu duvar buraya? Duvar binlerce y›l öncesine bakarak konufltu: “Tam hat›rlayam›yorum ama san›r›m MÖ 72'li y›llarda Pontus Kral› Mithridates taraf›ndan yapt›r›ld›m. Zaman içinde her gelen bir tafl koydu. Büyüdüm de büyüdüm, tüm flehri çevreler oldum. O zamanlar en iyi günlerimdi. fiehir halk›yla iç içeydim. Zaman su gibi ak›p geçerdi. fiuras› tersaneydi asl›nda, gemiler bu avluya kadar çekilirdi.

KASIM 2010 | TAVIR | 27


Kitapta Sinop’tan “Kale düz bir yere kurulmufl olup iki taraf›n› dalgalar döver. Kale dikdörtgen fleklindedir. Ama Boztepe Da¤›’ndan bak›l›rsa gemi fleklinde sa¤lam bir kale fleklinde görülür. Dizdar› kaleden bir top at›m› uza¤a ayr›l›rsa öldürülmesi için flehirlilerin elinde hatt› hümayun vard›r. Sinop Mahpushane-i kübras› aziym bir kale-i kahhard›r. Üç yüz demir kap›s›, devler misali zalim gardiyanlar›, kollar›n› demir parmakl›klara dolam›fl, her birinin b›y›¤›na on adam as›l›r nice az›l› mahkumlar› vard›r. Kulelerinde jandarmalar ejder misali dolafl›r, neüzibillah mahkum kaç›rmak de¤il kufl bile uçurtmazlar” diye bahsetmifl. “Evet hat›rlar›m buraya gelen herkes buray› görmek ister. Bu flehir mahpuslu¤uyla, mahpuslu¤unun korkunçlu¤uyla ün salm›fl. Ama anlayamad›¤›m fley siz insano¤ullar› neden baflkalar›n›n ac›s›n› görmek istersiniz? Nas›l bir merakt›r bu. Buradaki mahpuslara sorsan de¤il burayı görmek, bir daha yollar›n› buran›n yak›n›ndan bile geçirmek istemezler. Tabii buran›n merakl›lar› Evliya Çelebi ile bitmedi. Bir de Kastamonu Mutasarr›f Vekili Mehmet Ali Ayni Bey vard›. Adamca¤›z Sinop’a ifl için gelmifl ama gelmiflken de hapishaneyi görmeden gitmek istememifl. Sanki hayvanat bahçesinde geziyor… Ko¤ufllara gidip, mahkumlara bak›yor falan. Tabii buran›n zindanlar› ve ko¤ufllar› rutubetten, kokudan geçilmezdi. Ko¤ufllardan birinde içerideki kokuya dayanamayarak bayg›nl›k geçirdi ve kendini d›flar›ya zor att›.” Duvar›n sözleri beni biraz düflündürdü. Ben niye oradayd›m, kimin ac›lar›na bakmaya gelmifltim. Neyi merak ediyordum. “Aa bak buras› ne kadar kötü ne kadar korkunçmufl, ben ne kadar flansl›y›m” deyip kendimi iyi mi hissedecektim. Neden oradayd›m… Duvar s›k›nt›m› anlad›: “Herkes merak eder” dedi, “içeridekiler de d›flar›s›n› merak eder. Duvar›m ya, y›llarca d›flar›s›n› görememenin tek suçlusu olarak beni gördüler. Ben hep düflmand›m onlar için.

varlar›ma kan s›çrad› önce. Sonra kanla y›kand›m adeta. Neydi paylaflamad›klar› çözemedikleri anlayamad›m. Çözerler ve giderler dedim ama olmad›, ard› arkas› kesilmedi. Bir yan›m deniz, bir yan›m zindand›. Yüzümü nereye dönece¤imi flafl›rd›m. ‹çeride hiç olaylar durulmad›, düzenlemeler eklemeler yap›la yap›la y›llar içinde cezaevine dönüfltürüldüm. ‹çerideki nüfus da y›llar içinde artt› da artt›.” Ben Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden hat›rl›yorum; o da ‹stanbul-Trabzon-Batum gezisi s›ras›nda Sinop’a u¤ram›fl.

28 | TAVIR |KASIM 2010

Bakma bafltan afla¤› tafltan oldu¤uma, ben burada ne insanlar gördüm bendeki tafltan daha sert. Dayan›lmaz iflkenceler karfl›s›nda tek kelime etmeyen, hiç teslim olmayanlar› gördüm. Öyle gururlular›n›, öyle ma¤rurlar›n› gördüm ki, bir gün olsun flikayet etmediler. Bir gün olsun beni suçlamad›lar. Bu duvarlar öyle ac›lara flahit oldu ki. Yüzy›llar boyunca Anadolu’nun dört bir yan›ndan getirilen insanlar› buraya hapsettiler; Laz hocalar, Bektafliler, Arnavutlar, Aynaroz papazlar›, Hocalar, Rum-Bulgar eflk›yalar, katiller, h›rs›zlar, askerler, komünistler, her mezhepten insanlar… Görmedi¤im insan türü kalmad›.


Gelen herkesin hikayesi baflkayd›, kimi az›l›, kimi gariban ama hepsinin kaderi ayn› oldu. Kale duvarlar›n›n içinde rutubetten çürüdü gitti ço¤u. Buradan ç›kan, kurtulan çok azd›r. Buras›n›n mahpuslar›yla meflhur oldu¤u gibi en az mahkumlar› kadar korkunç görünümlü gardiyanlar› ve jandarmalar›yla da meflhurdur. Herkes birbirinden bela, gücü yeten yetene.”

Mart› sözüne devam etti: “Sürgün edilenlerin topu¤unda görünür görünmez birer demir halka vard›. Kentte serbestçe yaflad›lar. Kimi zanaatlar›n› yapt›, kimi bofl bofl vakit geçirdi. Bir k›sm› deniz kenar›nda Atabey’in kahvesinde oturup tekdüze bir hayat sürdüler. Tek zorunluluklar› akflamlar› karakola u¤ramakt›.

Duvarlardan sesler, 盤l›klar gelmeye bafllad›. Ortal›k aslana¤z›n›n sesiyle duruldu: ”Yeter! Y›llard›r ac›yla inledi bu avlu, bu duvarlar. Bak›n art›k burada mahkumlar yok, art›k hapishane de¤iliz. Az›c›k güzel fleylerden bahsetsek, ne olur…”

‹çlerindeki bir yazar vard›: Refik Halit Karay. Her gün Atabey’in kahvesinde oturur, dalg›n dalg›n denize bakard›. Bir küçük defteri vard›, bir fleyler yaz›p dururdu. Ben de biraz e¤lensin diye etraf›nda dolan›r dururdum. Bazen bana simit parçalay›p att›¤› bile olurdu. Me¤er orada her gün oturup burayla ilgili öyküler yazarm›fl, hatta ‹stanbul’daki gazetelere takma isimle yaz›lar bile gönderirmifl.

Mart› ac›yla: “Mümkün mü sadece güzel yanlar›na bakmak? Onca ac›l› y›llardan sonra mümkün mü her fleyi unutup, güzelliklere dalmak. Ben gelip giden yabanc›lardan da hep duyuyorum, buras› güzelliklerinden, denizinden ziyade hapishanesiyle ünlüymüfl. Herkes buran›n güzelliklerinin fark›nda de¤il. Kimileri de bu hapishaneyi görmek için geliyormufl. Tabii bunlar eskiyi bilmezler. Buras› hapishanesi kadar sürgün yeri olmas›yla da ünlüydü zaman›nda.”

Öykülerinde Sinop’tan ‘üç tane küçük oteli, deniz üstünde meyhaneleri olan, sokaklar›nda mandolin sesleri iflitilen flen flirin bir kasaba’, kimi zaman da ‘bir bal›kç› köyü’ diye bahsederdi.”

Duvar söze kar›flt›: “Burada mahpusluk yaln›zca kale zindanlar›nda de¤ildir. Sinop flehrinin içi de mahpusluk yeridir. Çünkü sürgün flehridir. Asl›nda ben de bu flehirde sürgünüm, kopar›lm›fl›m da¤lar›mdan kayal›klar›mdan, parça parça edilip buraya duvar diye infla edilmiflim. Benimki de sürgünlüktür ama benim dilimden anlayan yok. Bin y›ld›r bekçilik ederim bu flehr-i Sinop’un ac›lar›na.

Sinop’a sürgün ediliflini de flöyle anlat›rd›: “Sanki bizleri hükümet göndermifl, keyfimize gitti¤i yahut iflimize geldi¤i için kalkm›fl›z kötü bir vapura dolmufluz, ayr›ca dilimizden anlamaz Makedonyal› askerleri kaptan köflküne dizmifliz, mavzerlerini bize çevirmelerini, s›k› s›k› tembih etmifliz ve aram›za birkaç yankesici, sefil ve serseri ahbaplar katm›fl›z, cümbür cemaat o flekilde yaz tatiline ç›km›fl›z.” Onun için günler s›k›nt›l› geçti burada. Kendisine Sinop’tan kaçman›n yolu anlat›ld› ama o istemedi.

1913 y›l›yd› denizin aç›klar›nda bir vapur görünmüfltü. Buraya öyle s›k s›k gemi falan gelmezdi, hele vapur hiç gelmezdi. Sana demifltim ‘Git bak nedir bu gelen’ diye hat›rl›yor musun mart›?”

Aslana¤z›yla birlikte uzun k›fl gecelerinde ninemin anlatt›¤› masallar› dinler gibi dinliyorduk mart›y›. Bu sefer ben at›ld›m “Nas›l istemedi? Kaçan birileri vard›, ben biliyorum, hep anlat›rla.r”

“Hat›rlamam m›? O günü nas›l unuturum taa aç›ktayken gidip konmufltum güvertesine. ‹çinde bir sürü insan vard›. Belli ki buraya gezmeye ticarete falan gelmiyorlard›. Hepsi birden sürgüne yollanm›flt›. Sefirden bal›kç›ya, eflk›yadan evliyaya ve ulemaya her cins adam vard›. Sürekli kavga ediyorlard› aralar›nda. ‹skeleye vard›¤›m›zda ö¤rendim ki ‹stanbul’dan gelen Bahricedid vapuru imifl. ‹çinde o zamanki ‹ttihat ve Terakki hükümetine karfl› ç›kan iki yüzü aflk›n muhalif ve birçok adli suçlu varm›fl.”

“Elbette kaçan birileri vard› ama Refik Halit de¤il, Mustafa Suphi ve arkadafllar›yd› kaçanlar. O yüzden en meflhur sürgünlerden biri oldu Mustafa Suphi. Zaten o geldikten sonra kahvelerde, orada burada hep onun hakk›nda konuflulur oldu.

Aslana¤z› da hat›rlad› o zaman›, “Ben de hat›rl›yorum” dedi, “içlerinde yazarlar, ayd›nlar, birçok ünlü kifli de varm›fl. Adlar› hep akl›mda: Refik Halit Karay, Ahmet Bedevi Kuran, Mustafa Suphi, Refik Cevat Ulunay, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Osman Cemal Kayg›l›… Bu duvarlar›n aras›na getirilmesinler, falakalara yat›r›lmas›nlar, bu duvarlar aras›nda çürüyüp gitmesinler diye dua etmifltim. Yazarlar›n, ayd›nlar›n, düflünce adamlar›n›n ne ifli var hapishanede? Neyse ki onlar flehirde sürgün olarak kald›lar.”

‹ttihatç› rejime ‘halk düflman›’ diyormufl, hükümetin savafl yaklafl›mlar›n› haks›z bulup durmadan elefltiriyormufl. Yaz›lar yaz›yormufl durmadan, bir de bir komünist partinin kurucusu mu neymifl? Baya¤› tehlikeli adamm›fl yani. Hükümet onu fievket Pafla’n›n öldürülmesini bahane edip 15 y›ll›¤›na Sinop’a sürgün etmifl. ‹ttihat ve Terakki hükümetinin muhalifleri olan sürgünlerin her biri kendilerine göre bir yaflant› kurdu bu flehirde. Ama Suphi’nin akl› Karadeniz’in asi f›rt›nalar›yla birlikte dalgaland› durdu. Her geçen gün daha asileflti. S›¤maz oldu bu küçük flehre.

KASIM 2010 | TAVIR | 29


Tek kaç›fl yolu denizdi. Sandal ile aç›l›p, denizin ortas›nda Rusya’ya giden bir gemiye binmeyi düflündüler önce. Biliyordum bu yol güvenli de¤ildi. Denizi benden iyi bilmiyorlard›. Bu meseleyi her konufltuklar›nda konuflmalar›n› böldüm, etrafta yaygara yapt›m, kanat ç›rpt›m ama derdimi anlatamad›m. Ve dedi¤im gibi de oldu, ilk firar giriflimleri baflar›s›z oldu ama bu ifle arac› olan tekneci bunlar› ispiyon etmedi. Belli etmiyordu ama onlardan yana düflünceleri vard›. Bakt›lar bu ifl buradan çözülmeyecek, daha sonra Trabzon’dan Mustafa Reis ve iki arkadafl›n› getirttiler. Kay›kç›larla birlikte 14 kifli denizin bilinmezliklerine do¤ru aç›ld›lar. Onlardan ayr›lmaya gönlüm elvermiyordu. Onlardan o kadar çok fley ö¤reniyordum ki. Neredeyse bu seferde kaçamas›nlar geri dönsünler diye geçiriyordum içimden. Ama biliyordum ki onlar›n düflleri büyük, gidip yaymal›yd›lar dört bir yana. Bende onlarla birlikte bafllad›m uçmaya. Mustafa Suphi anlam›flt› beni, ‘yoldafl mart›’ diyordu bana. O gün hava kötüydü, dalgalar teknelerini dövüp duruyordu. Onun ruhu dalgalardan daha h›rç›nd›. Dalgalar›n h›rç›nl›¤› baz›lar›nda tedirginlik yaratt› baz›lar› geri dönmek istedi. O s›rada teknenin dire¤inde beni gören Suphi, ‘Bak›n, yoldafl mart› da bizimle geliyor, o bile terk etmifl Sinop’u; siz mi dönmek istiyorsunuz?’ dedi teknedekilere. Sonra di¤erleri de Sinop’taki yaflam›n bo¤ulmaktan daha kötü oldu¤una karar verip yollar›na devam ettiler.

Güvendi¤i arkadafllar› ile birlikte k›y›da köflede toplanmaya bafllad›lar. Sürekli de¤iflimden, de¤ifltirmekten, devrimden konufluyorlard›. Hiç anlamad›¤›m fleylerden bahsedip dururlard›, Türk ve ‹slam farmasonlu¤unu kurmak, ‹ttihat ve Terakki Cemiyetinin beynelmilel farmasonlu¤una karfl› ‘milli bir farmasonluk’ kurumu falan kurmak istiyorlarm›fl ta falan filan. Bir ara sürekli onlar› takip eder oldum. Gündüzleri hiç dikkat çekmiyordum ama akflam toplant›lar›nda ‘Bu mart› yolunu flafl›rm›fl’ diye gülüyorlard› halime. Birkaç arkadafl›yla birlikte ortak noktalarda birlefltiler. Fikirlerini yaymak için çal›flmak, yay›n yapmak duyuru yapmak, bunun için de Sinop’tan kaçmak laz›m geldi¤ine karar verdiler. Sinop’taki birkaç tekneci vard› bu iflleri takip eden, Refik Halit Karay’a gösterdikleri kaçma yolunu Suphi’ye de söylediler.

30 | TAVIR |KASIM 2010

Aç›klarda Salih Reis’in takas›na rast gelip neredeyse zor kullan›p takaya ç›kt›lar. Taka reisiyle anlafl›p rotalar›n› Sivastopol’a çevirdiler. Art›k orada vedalaflt›m hepsiyle. Biliyordum art›k güvendeler, ‘Güle güle gidin dostlar›m, güzel düfllerinizi, güzel yerlere götürün. Daha güzel günlerde yine geri gelin’ dedim, onlara.” Kale uzun bir iç geçirdi: “Evet kaçt›klar› günü ben de hat›rl›yorum. Kötü bir gündü, teknelerine arkadan bakt›m. Beni de al›n, beni de götürün dedim ama kim ister götürmek yan›nda bir kaleyi?” (…) Ve bir gün -y›l› dolmadan sürgünlü¤ünbir Laz takas›yla ve bir hafta ölümle burun buruna Karadeniz’i aflt› Ve dünya K›lpay› efli¤indeyken Kanl› bir uçurumun


-1914 bafllar›ndaSivastopol’a ulaflt› (…) (Ataol Behramo¤lu)

‘Üçüncü daire’, mahkum dilinde: ‘Karada¤’...“

Kale devam etti anlatmaya: “Neyse ki I. Dünya Savafl› ç›kt› da Sinop sürgünlerinin de bir ço¤u affedildi, geri kalanlar› da baflka flehirlere gönderildiler.

“Bana sorma benim için bu kalenin her yeri ayn›, her yeri baflka bir mahkumluk yaflar. Bu duvarlar, bu duvarlar›n aras›ndan f›flk›rm›fl çiçekler, avludaki a¤açlar, hatta buran›n gardiyanlar› bile birer mahkumdur. Bizler buradaki ac›lara flahitlik yapmaya mahkum edildik. Gözümüzün önünde yap›lanlara ‘dur’ diyememeye mahkum edildik. O yüzden dilimiz kesik, gözümüz kula¤›m›z aç›kt›r.

Tabii o zamanlar sen sürgünlerle dostluk ederken buraya pek u¤ramazd›n ‘yoldafl mart›.’ O y›llarda sürgün edilenler yaflamlar›n› bu k›y› kentinde geçirmeye mahkum edilirken, o zamanlar hapishanedeki hükümlülerin yaflam koflullar› çok kötüydü. Neredeyse flu duvarlar›m›n ilk infla edildi¤i y›llardaki mahkumlar›n durumlar›ndan farkl› de¤ildi. Deniz seviyesinin alt›ndaki dehlizlerde, mahkumlar kollar›ndan ve bacaklar›ndan bakla denilen prangalarla duvara ba¤lan›rlard›. Ben tüm günümü onlara baka baka geçirirdim. ‘Ah flu duvarlar›n dili olsa derlerdi’ bilmezlerdi ki, dili yok ama gözü kula¤› var, ruhu var. Senin kadar çeker azab› bu duvar da. Ancak hücre cezalar› bitince al›n›rlard› ko¤ufllara. O zamanlar burada müthifl bir k›tl›k vard›, tay›n bile ç›kmazd› mahkumlara. Mahkumlar açl›ktan kedileri kesip yedikleri için flu avluda dolaflan bir tek kedi bile kalmam›flt›. Kedi yüzünden cinayet bile ifllendi burada. fiu avludaki a¤açlara sorun onlar da flahittir hepsine. Kedi bulamad›klar› zaman avluya ç›k›p otlard› hepsi, a¤açlar› kemirirlerdi.” ‹ncir a¤ac› an›msad›: “Nas›l unutulur onlar, o zamanlar daha çok meyve verebilmek için tüm gücümü harcam›flt›m, ama b›rak›n meyvelerimi ac› sütü olan yapraklar›m› bile kopar›p yemifllerdi.” Kale ald› tekrar: “Evet herkes için zor zamanlard›. Tahliye olmak yoktu o zamanlar. Tahliye gününe kadar dayanabilen babayi¤itler parmakla say›labilecek kadar azd›. Açl›k, ince illet, rutubet, kemiklere iflleyen so¤uk al›r götürürdü adam›. Duvarlar›m›n aras›nda kibrit çakars›n yanmazd›. Tüm tafllar›m›n aras›ndan ince ince su s›zard› adeta. Bilmezlerdi ki tafllar›m›n gözyafllar›yd› bunlar. Tuvalet yerine denize do¤ru akan bir kanal vard›. Mahkumlar üzerine ayak bas›lan iki tahtan›n üzerine tüneyip ak›p giden kanalda giderirlerdi ihtiyaçlar›n›. Ama o ak›p giden la¤›m›n içinde kedi irili¤inde s›çanlar cirit atarlard›. Mahkumlar farelere bir yerlerini kapt›rmamak için neredeyse ayakta yaparlard› tuvaletlerini. Bir de Sinop zindan›n›n meflhur Karada¤ ko¤uflu vard›r. Buran›n bir penceresi bahçeye bakar, gerisi duvar. Taa Abdülhamit’e uzanan kanl› bir geçmifli vard›r buran›n. Zaman›n padiflah› aya¤›na zincirler vurup isyanc› Karada¤l›lar› kapatm›fl buran›n bodrum kat›na. ‹ki ismi vard›r buran›n ‹dare dilinde:

Bir an sessizlik oldu, bakt›m duvarlara, “Bunlar›n hepsi senin bir parçan de¤il mi?” dedim.

Herkes ç›k›p gitti ya da öldü gitti, bir flekilde mahkumluklar› bitti. Bir benimle flu çiçeklerin ve a¤açlar›n mahkumiyeti bitmez. Bu Karada¤ ko¤uflunun zemini toprakt›r. Hem de as›rlard›r üzerinden kan akm›fl, pis kokulu kanl› bir toprakt›r. Toprak ister mi d›flar›da di¤erleri ya¤murlarla y›kan›rken, o bu zindanda kanla y›kans›n… Kim bilir kaç insan zincir sürüdü bu zindanda ve kaç insan kanla kokuflmufl bu topra¤a kapanarak a¤lad›… git bak hücreye, kokudan ziyade seslerden duramayacaks›n, toprak hala a¤lamaktad›r kaderine.. Bir gün bir doktor geldi, bodrum ko¤uflunun penceresine flöyle bir e¤ilince birden tiksinti ile geri çekildi. Sanki içeride beygir ölüleri vard›. Denize verilen mahpushane la¤›m› ko¤uflun ortas›ndan aç›ktan geçiyordu. Bir insan› buraya att›n m› ecelini beklemesine gerek kalmazd›.” ‹çim ürperdi duvarlar›n anlatt›klar›na. Duvarlar›n dili olunca dökülüyor bir bir ortaya. Mart› dayanam›yor san›r›m anlat›lanlara, uçup gidiyor. Avludaki incir “Bu ezelden beri hep böyledir, ac›ya dayan›ks›zd›r, sözü edildi¤inde bile kaç›p gidiyor” diyor. “Sen de kaçabilseydin buradan kaçmaz m›yd›n incir a¤ac›?” diyorum. “Kesin at›n beni kurtulay›m bu mahpustan dedim ama kimse dinlemedi beni, bu mahpusluktan kimse kaçamad›” derken, tam o s›rada duvarlardan bir ses yank›lan›yor: “Bir o ç›kt› buradan ama sonras›nda yine yakalanm›fl, hiç kurtulamam›fl diyorlar…” Duvarlara dönüyorum “kim bu” diyorum, “yine gel” diyorlar. Bu mahpushanenin hikayesi burada bitmez, yine gel” diyor. J Kaynaklar: Tolga ERSOY: Sinop’un Han›, Kas›m 1991

KASIM 2010 | TAVIR | 31



elefltiri elefltiri

stalin üzerine yalanlar ve örgütlü ~ sanat düflmanl›g› ali de¤irmenci

1917 Ekim Devrimi’nden itibaren proleteryan›n iktidar›n› sa¤lamlaflt›rmak için çal›flan Bolflevik Parti, sanata ve kültüre büyük önem vermiflti. Buna karfl›n burjuvazi taraf›ndan bilinçli bir sald›r›yla komünist partisinin, sanat› güdümü alt›na ald›¤›n› ve güdüklefltirdi¤ini iddia eden propagandalar yay›ld›. Bolflevik Partisi nezdinde sosyalizmin yaratt›¤› de¤erlere sald›r›l›yordu, bu koroya bat›l› sosyal demokratlar hatta bat›l› sosyalist partiler de kat›lm›fllard›. Bugüne kadar pervas›zca süren ideolojik sald›r›lara ra¤men, sosyalizmin k›sa süre içinde yaratt›¤› de¤erler hala varl›¤›n› sürdürüyor. Sosyalizmi karalamaya çal›flanlar, Stalin’in bir diktatör oldu¤unu ve parti edebiyat› d›fl›nda baflka bir sanat›n geliflmesine izin vermeyerek sansür uygulad›¤›n› söylüyorlar. Hatta bat›l› elefltirmenler Sovyet yazarlar›n›n durumuna “ac›maktayd›lar”. Bunlara göre Sovyet yazarlar›n›n gerçe¤i göstermeye haklar› yoktu, güçlükleri gizlemeleri gerekiyordu. En önemlisi de Stalin’e övgüler dizmek zorundayd›lar!? Sovyetler Birli¤i’ni karalayanlar; Mayakovski, Aleksi Tolstoy, Mihail fiolohov gibi yazarlar›n, parti yöneticilerinin emirlerinin d›fl›nda düflünemeyecek ve yazamayacak kifliler olduklar›na ciddi olarak inan›yorlar m›yd› acaba?

Bu elefltirileri yapanlar yüzlerce y›ld›r ‹ngilizlerin, ‹spanyollar›n, Frans›zlar›n ve elbette Amerikal›lar›n iflgal ettikleri bölgelerdeki halklar›n bütün kültürel de¤erlerini yok ettiklerini görmüyorlar m›? Dünyan›n neresine bakarsak bakal›m iflgalci emperyalist devletlerin enkaz›n› görüyoruz. Tek bir örnek bile bunu göstermeye yeterli, Latin Amerika’da yaflayan yerli halklar kendi dillerini unutmufl, art›k tek konufltuklar› dil ‹spanyolca olmufltur. Emperyalizmin bu asimilasyon politikas›n› görmezden gelen akademisyenler, yazarlar, araflt›rmac›lar her f›rsatta Sovyetler Birli¤i nezdinde, görev bilinciyle sosyalizmi karal›yorlar. En tan›nm›fl Osmanl› tarihçisi diye bilinen ‹lber Ortayl›, Rusça bilen az say›daki Rusya tarihi araflt›rmac›lar›ndan birisi. Konuflmalar›nda da Rusya tarihinden söz etmeyi pek seviyor. Bir televizyon konuflmas›nda SSCB’deki alfabe de¤iflimlerine de¤inmiflti. Türk kökenli halklar›n 1920’lerde Arap alfabesinden Latin alfabesine geçti¤ini, 1930’larda ise Stalin’in siyasi sebeplerden ötürü Latin alfabesini kald›r›p yerine Kiril alfabesini getirdi¤ini söylemiflti. Bununla da yetinmeyip Balt›k devletlerinin dilinin de latin alfabesinden Kiril alfabesine çevrildi¤ini söylemiflti. Sovyetler Birli¤i’nin ve tabi Stalin’in bilinçli bir flekilde nas›l karaland›¤›na, çamur at›ld›¤›na iliflkin çarp›c› bir örnek bu. Çünkü, baz› do¤ru ve gerçek bilgilerin etraf›na yalan yanl›fl fleyler ekle-

KASIM 2010 | TAVIR | 33


pa’da faflizm yükseliyordu ve bütün halklar›n ortak bir iletiflim arac›na ihtiyac› vard›. Sovyetler Birli¤i’ni ve Stalin’i faflizm ile k›yaslayarak, asl›nda çok k›sa süre içinde yaratt›¤› de¤erleri örtbas etmeye çal›fl›yorlar. Bilinçli bir karalama politikas›na karfl› sosyalizmin deneylerini ö¤renmek de boynumuzun borcu oluyor. Çarl›k Rusyas›’nda birçok halk›n b›rakal›m edebiyat›n›, kendilerine ait bir yaz›s› bile yoktu.

nince ‹lber Ortayl›’n›n sözlerinden, Sovyetler Birli¤i’nde asimilasyon politikas› izlendi¤i sonucu ç›kar›l›yor. En bafltan söylemek gerekir ki, 1930’larda Kiril alfabesine geçilmiflti ve Balt›k devletleri, 1940’lardan sonra Sovyetler Birli¤i’ne kat›lm›fllar ve hiçbir zaman da kulland›klar› Latin alfabesini Kiril alfabesiyle de¤ifltirmemifllerdi. Sovyetler Birli¤i s›n›rlar› içindeki bütün halklar›n dilleri de tümden Kiril alfabesine çevrilmemiflti. Gürcülerin ve Ermenilerin çok eski olan yaz› dilleri korunmufl de¤ifltirilmeye çal›fl›lmam›flt›. Çünkü Ermeni ve Gürcü alfabeleri Ruslar›n Kiril alfabesinden daha eskiydi ve alfabeler zaten bu diller için yarat›lm›flt›. Sovyetler Birli¤i’nin dil ve kültür politikas›n› inceledi¤imizde, 1920’lerde uygulanan Korenizatsiya ad› verilen dil ve milliyetler politikas›ndan dolay›, Rus olmayanlar için Rusça ilkö¤retim okullar›nda zorunlu derslerden biri de¤ildi. Hatta tam tersine ana-babalar Rusça isteseler bile ilkö¤retimin ulusal dilde yap›lmas› teflvik ediliyordu. SSCB anayasas› ve birlik cumhuriyetlerinin anayasalar› herhangi bir dili resmi dil olarak belirlemiyordu. Bütün dillerin geliflimini desteklemekten söz ediyordu. 1930’lara gelindi¤inde ise, iletiflim sorunu oraya ç›kt› ve bunun için Kiril alfabesine geçildi. Yanl›fl anlafl›lmas›n, sadece alfabeler de¤ifltirildi, e¤itim yine anadilde yap›lmaya devam etti. Rusça ise seçmeli ders gibi ö¤retilmeye baflland›. Çünkü Avru-

34 | TAVIR |KASIM 2010

Türkmenistan’da devrimden önce nüfusun ancak binde yedisi okuma yazma biliyordu. Stalin yönetiminin befl y›ll›k planlar› s›ras›nda bütün halklar kendi yaz›s›n›, kendi bas›n›n›, kendi ulusal Sovyet ayd›nlar›n› ve kendi edebiyat›n› gelifltirebilecek yükseklikte bir kültür düzeyine ulaflt›lar. 55 dilde edebi üretim yap›l›yordu. Devrimin üzerinden daha 20 y›l geçmiflken Sovyet halklar›n›n 110 dilinde kitaplar yay›nlanmaya bafllam›flt›. Sadece büyük halklar›n de¤il, say›ca küçük halklar›n bile dilleri gelifltirilmiflti. Örne¤in dilini topu topu 30 bin kiflinin konufltu¤u Kyurinler, tüm Sovyetler Birli¤i’nde meflhur olan Süleyman Stalski gibi bir ozan ç›kard›. Çingenelerin alfabesi, grameri düzenlendi ve bas›l› edebiyata kavufltular. Bir Tacik flairi olan ‹ranl› devrimci Gassem Lahuti 1935 y›l›nda Paris’te yap›lan kültürün korunmas› konulu kongrede flunlar› söylemifl: “Muhammed ve ‹sa’n›n ölüleri dirilttikleri kuflkusuz masal ve efsanelerden ibarettir. Ama onlardan söz edilir, üzerlerine masallar, efsaneler düzülürdü. fiairler türkülefltirirlerdi onlar›. Ekim Devrimi’nin yeniden hayata kavuflturdu¤u halklar ise gerçek bir olgudur. Ama kimse onlardan söz etmedi. Bu halklar›n adlar› sözlüklerde bile geçmez. Steplerde ve tundralarda, da¤larda, vadilerde, Türkmenler, Tacikler, Nenetler, Uygurlar, Kara-Kalpaklar ve irili ufakl› yerleflik veya göçebe, daha pek çok halk, unutulmufl olarak yafl›yorlard›.” K›sa süre içinde gerçeklefltirilen muazzam geliflmeler Belinski’nin yaklafl›k 150 y›l önce söyledi¤i flu sözleri kan›tl›yor:


“Önemli insanlar genellikle e¤itimli toplumsal katmanlardan ç›k›yorsa, bunun nedeni, onlar›n daha fazla geliflme olana¤›na sahip olmas›d›r, yoksa yetenek da¤›t›rken do¤an›n alt toplumsal s›n›flara cimrilik etmesi de¤il.” Sovyetlerin sanata ve edebiyata verdikleri önem karfl›s›nda hayrete düflmemek mümkün de¤il. Ülkemizde Cumhuriyet kurulduktan sonra, Bat›l›laflma çabalar› sonucu, halk edebiyat› ve halk müzi¤i yasaklanm›flt›. Y›llarca ba¤lama yasakt› bu ülkede. Binlerce y›ll›k halk edebiyat› yok say›lm›fl, yerine yama gibi duran Bat› sanat› yerlefltirilmeye çal›fl›lm›flt›. Ülkemizde Afl›klar›n radyolara ç›kmas› yasakken, Sovyetler Birli¤i’nde afl›k flölenleri ve afl›k at›flmalar›nda, insanl›¤›n ve demokrasinin yüce idealleri dile gelirdi. Sadece Sovyet Azerbeycan’da, 400’e yak›n Afl›k oldu¤u tespit edilmifl. Afl›klar›n müzik çal›flmalar› kaydedilmifl ve yay›nlanm›fl. Nihayetinde, Anadolu’nun en köklü geleneklerinden biri olan Afl›k edebiyat›n› gelifltirmifl, yayg›nlaflt›rm›fllar. Eksiklerine ra¤men sosyalist bir ülkede bütün halklar›n kültürlerinin özgürce geliflti¤ine dair birçok örnek daha verilebilir. Hayat›n her alan›nda Burjuvazinin kal›nt›lar›na karfl› savaflan Komünist Partisi’nin kültür ve sanat alan›ndaki ideolojik mücadeleleri ise tahammül edilemeyen ve en çok istismar edilen konular›n bafl›nda geliyor, sosyalizme karfl› sald›lar›n koçbafl› görevini üstleniyor adeta. Sovyet Yazarlar Birli¤i, Sovyet Bestekarlar Birli¤i gibi kurumlarda tart›flmalar yap›l›yor, eski kültürün çarp›k kal›nt›lar›na karfl› büyük bir savafl veriliyordu. Sanat›n her alan›nda Çarl›k Rusyas›na ve herhangi bir emperyalist devletle k›yaslanamayacak büyüklükte bir geliflme yaflan›yordu. Sanatç›lar hayat›n içinde ve halk›n ihtiyaçlar›na cevap verecek ve halk› daha çok bilinçlendirecek üretimler yapmaya çal›fl›yorlard›. Halk›n en yoksul kesimlerinden onlarca yüzlerce yazar, flair, müzisyen yetifliyordu. Sosyalizm ile birlikte geliflen edebiyat›n ideolojik birli¤i, yazarlar›n halk›n yaflam›na olan derin ba¤›, özellikle faflist savafl ve s›nav y›llar›nda, sadece kalemini de¤il hayat›n› da ülkenin kurtuluflu u¤runa feda etme iradesinde dile geldi. Bu konuda SSCB Yazarlar Birli¤i üyelerinin üçte birinden fazlas›n›n, genç-yafll›, silah› ele al›p, er, komutan, siyasal e¤itici, savafl muhabiri olarak cepheye kofltuklar›n› unutmamak gerekir. Cepheye giden 900 yazardan 345’i vatanlar›n› savunurken hayatlar›n› kaybettiler. Aralar›nda, Arkadi Gaydar, Yuri Krimov ve deneme elefltiri yazar› Evgeni Petrov da vard›. Dünyada bunal›m edebiyat› sürüp giderken eksiklerine ra¤men sosyalizmi inflaa etmeye çal›flan Sovyetler Birli¤i sanat›nda sürekli bir geliflme ve umut vard›. Elbette yanl›fllar yap›lm›flt›r, elefltirilmesi de gerekir. Yaln›z bu elefltiri, tümden bir reddedifle dönüflmemelidir. Ancak burjuvazi buldu¤u bütün f›rsatlar› de¤erlendirerek, Sov-

yetler Birli¤i nezdinde Stalin’e ve sosyalizme cepheden, sürekli bir savafl açm›fl durumda. Stalin’in diktatörce yöntemlerle sanatç›lar›, yazarlar› bask› alt›na ald›¤› ve sanatsal üretimin olmad›¤› yaygaralar› kopar›l›rken, gerçekle uzaktan yak›ndan alakas› olmayan “edebi eserlerle” yalan bobmard›man› yap›l›yor. Sovyetler Birli¤i’ne ve Sosyalizme cepheden savafl açm›fl en önemli isimlerden biri de Soljenitsin’di. “Nobel ödüllü Rus yazar› Aleksandr Soljenitsin’in ölümünün ard›ndan belki de kendi ülkesinden çok bizde övgü dolu yaz›lar yaz›ld›. Oysa kendi ülkesinde çoktan unutulmufltu. Bir zamanlar ona hayran olanlar›n ço¤u hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›fllard›, yüzüne bakan yoktu. Bizde ise Hürriyet’in zaten her fleyi ve herkesi be¤enen suyuna tirit yazar› Do¤an H›zlan’dan, Radikal’in kitap ekinde yazan sözde Rusya ve Rus edebiyat› uzman› Alev Alatl›’dan tutun bizim yar›m solcu Birgün’e dek bütün gazetelerin kültür sayfalar› bu s›radan vatan hainine ve vasat yazar müsveddesine büyük özgürlükçü yazar, fikirleri için ac› çekmifl muhalif ve hatta son peygamber gibi payeler biçtiler.” ha-

KASIM 2010 | TAVIR | 35


lay› yanl›fllar da yap›lm›fl olabilir. Ancak sosyalizmi infla etmek isteyen bir devletin, gerici, ›rkç›, yoz bir sanata kap›lar›n› ard›na kadar açmas› beklenemez. Milyonlarca vatandafl›n› savaflta kaybetmesine ra¤men, Sovyet bas›n›nda ›rkç› söylemlere izin verilmemifltir: “(...) Bir Alman, her yerde Alman'd›r. Almanlar cezaland›r›ld›-lar, ancak hala yeteri kadar de¤il. Onlar hala Berlin'dedirler. Önderle-rinin as›laca¤› yer hala orada. ‹flbirlikçiler yerde ölü olarak yatacaklar› yerde, hala ifllerine devam etmektedirler. Kimler bizleri durdurabilir ki? General Model? Oder mi? Ya da halk sald›r›s› m›? Hay›r Almanya, art›k çok geç. Art›k önünü çevirip döne-bilir ve kendi ölüm savafl›n›n derinli¤inde bö¤ürebilirsin!”

ber.sol.org.tr de yazan Candan Badem’den yapt›¤›m›z bu al›nt›, burjuvazinin yapt›¤› bilinçli sald›r›n›n vehametini göstermesi aç›s›ndan önemli. Solcu diye bilinen gazeteler bile sovyet karfl›t› rüzgara kap›l›yorlar. Soljenitsin gerçek anlamda bir vatan haini. 1945 y›l›nda, savafl›n son dönemlerinde, hala ölüm riski vard›, kendi can›n› kurtarmak için Stalin’i karalayan, aç›kça provokatif bir mektubu arkadafl›na postalam›fl. Savafl dönemlerinde cepheye giden bütün mektuplar›n askeri sansür taraf›ndan okundu¤u bilinen bir gerçektir. Bu “kahraman” hapse at›lmak ve postunu kurtarmak istemifltir. Ki di¤er taraftan mektup yazd›¤› arkadafl›n› da hapse att›rm›fl, kar›s›n› da, “antikomünist”, “halk düflman›” vb. olarak ihbar etmifltir. Burjuvazinin böyle bir yazara dört elle sar›lmas›na flafl›rmamak gerekir. Onlar için bulunmaz hint kumafl›d›r. Edebi de¤eri her ne olursa olsun, Sovyetler Birli¤i’ne aç›ktan cephe alan ve hatta bir yazar olan Soljenitsin ömrünün sonuna kadar sosyalizme karfl› mücadele etmifltir. Stalin’in ölümünden çok daha sonra, 1974’te vatandafll›ktan at›l›r ve s›n›r d›fl› edilir. Son olarak 1993’te Yeltsin parlamentoyu bombalad›¤› zaman ne söyledi¤ini aktaral›m: “Komünizmle mücadelede bu kaç›n›lmaz bir etap.” Yeni bir kültür, yeni bir insan yaratma mücadelesinde Komünist Partisi’nin yazarlarla ve sanatç›larla ideolojik bir mücadele yürütmesi zorunlu bir durumdu. Partinin üyesi olmay›p, yay›n organlar›nda yazan, Sovyet Yazarlar Birli¤ üyeleriyle de tart›flmalar sürdürülüyordu. fiüphesiz sanat ve edebiyattan bahsederken kesin yarg›lara baflvurmak çok do¤ru de¤ildir. Bundan do-

36 | TAVIR |KASIM 2010

Savafl›n sonlar›na do¤ru, 14 Nisan 1945 tarihinde Pravda’da bu ›rkç› yaklafl›m›n sahibi olan yazara sertçe bir elefltiri makalesi yay›nland›. Burada, böylesi ifadelerin Marksizme tamamen yabanc› oldu¤u ve Stalinist bar›fl politikas›n› tamamen de¤ersizlefltiren bir yönelim oldu¤u vurgulan›yordu. Yazar sadece kamuoyunda yazd›klar›yla tehflir edilmedi, yan› s›ra bu tür haberleri yazmas› engellendi ve görevinden uzaklaflt›r›ld›. Bu yazar ‹lya Ehrenburgtur. Ayn› Ehrenburg, Stalin’in ölümünden sonra, sözde “Stalinist terör” üzerine bafllayan koronun da ilk seslerinden olmufltur. Kendisini sosyal demokrat olarak tan›mlayan Ehrenburg SBKP(B) taraf›ndan ›rkç› ifadeleri nedeniyle elefltirilmifl ve görevinden uzaklaflt›r›lm›flt›r. ‹flte bu onu sonradan “kahraman” yapm›flt›r. Binlerce y›ll›k sömürü sistemi karfl›s›nda k›sa süren bir Sosyalist iktidar›n hatalar›n›n, yanl›fllar›n›n olmas› gayet anlafl›l›r bir fleydir. Buna karfl›n, milyonlarca iflçinin, köylünün, ad› bile duyulmam›fl halklar›n sosyalist iktidar›n›n, k›sa süre içinde büyük ad›mlar att›¤› da bir gerçektir. Burjuvaziyi öfkeden deliye çeviren de bu gerçekler olsa gerek. Ve bundan dolay› neredeyse her sanat eserinde Stalin’i karalamaktan geri durmuyorlar. Her ne kadar üstü kapat›lmaya çal›fl›lsa da, karalansa da elbet gerçekler kendine bir yol açacakt›r. Ve elbet sosyalist gerçekçi eserler, emperyalist difllilerin aras›ndan s›yr›larak, yoksul halklar›n umudu, özlemi olmaya devam edecektir. KAYNAKÇA SSCB Ansiklopedisi / Edebiyat ve Sanat / Güney Kitatl›¤› Stalin Üzerine Gerçekler / Alman Komünist Partisi / Yediveren Yay›nlar› Candan Badem / www.haber.sol.org.trJ


biyografi biyografi

proletaryan›n barikatlardaki ozan›: eguene pottier mete y›lmazer

O, bütün dünya halklar›n›n neredeyse yüz yirmi y›ldan fazlad›r barikatlarda, gösterilerde, grevlerde, anma ve kutlamalarda dilinden düflürmedi¤i, kurtulufl ezgisinin enternasyonalin-dizelerini yazand›r. Paris’in caddeleri, sokaklar› bu kavga adam›n› çok iyi tan›r. Onun barikatlardaki çat›flmalar›n›, bu çat›flmadaki yi¤itliklerini ve fliirlerini unutmufl de¤ildir. fiiirler ki, masa bafllar›nda de¤il, kan ve gözyafllar› aras›nda komünarlarca hep birlikte dövüfle dövüfle yaz›lm›flt›r. O ise bu komünarlardan biri olarak yeteneklerini ve bilincini vicdan›n›n emrine sunmufl yoksul bir emekçidir. S›n›f bilincini ve öfkesini her zaman koruyan, tarihsel hakl›l›¤›ndan emin ve hep kazanacak olman›n inanc›yla yaflad›. O bir iflçi olarak do¤du. ‹flçi s›n›f›na lay›k olarak yaflad›. Ve ölümü de öyle oldu. Bir iflçi gibi onurluca.. fianl› komün günlerini gördü. Çok yenilgiler yaflad›. Binlerce s›n›fdafl›n› topra¤a verdi. Fakat hiçbir zaman karamsarl›¤a, umutsuzlu¤a kap›lmad›. Çaresiz olmad›. S›n›f bilinciyle hareket etti. Kan denizinin ufkunda k›z›l bir güneflin do¤aca¤›n› bilecek kadar tarihsel hakl›l›¤›n›n fark›ndayd›.

KASIM 2010 | TAVIR | 37


Yoksul ailesinden ald›¤› ilk ders, yaflamas› için çal›flmas›n›n zorunlu oldu¤udur. Ki bu hayat çal›flmadan kazan›p sefahat içinde yaflayan s›n›f düflmanlar›n› da çok geçmeden ö¤retecektir ona. Ailesi gibi bulabildi¤i ifllerde ekme¤ini kazan›r. Önce ambalaj iflçili¤i sonra ise kumafl bask›c›l›¤›nda çal›fl›r. Pottier genç yafllarda Cumhuriyetçi düflüncelerle tan›fl›r. ‹flçiler-emekçiler, hak ve özgürlüklerini büyük büyük bedeller ödeyerek kazanmaya bafllar. 1830’daki emekçilerin barikat günlerinde o henüz 14 yafl›ndad›r. Onun da burjuvaziye ataca¤› bir tafl vard›r. Bu yaflta nas›l çal›fl›yor ve ekme¤ini kazan›yorsa, barikat bafl›nda olmas› kadar do¤al ne olabilir? Ekmek ve özgürlük kavgas›nda haklar›n› savunmay›, dövüflmeyi bu s›rada ö¤renir. ‹lk flirini de bu günlerde yazar. “Yaflas›n Özgürlük” ad›n› verdi¤i fliirini devrime adar. Haziran Barikatlar› Pottier çal›flmaya devam eder. Fakat ezen-ezilen çeliflkisini, s›n›f çat›flmas›n› art›k daha net görmeye bafllar. Gelen günler iflçilerin-emekçilerin yaflam›nda bir de¤ifliklik yaratmam›flt›r. Sömürü ve zulüm en ac›mas›z haliyle sürer. Burjuvazinin demokrasi anlay›fl› sadece kendisi için demokrasidir. 1840’l› y›llarda Paris’in nüfusu 1 milyondur. Fakat kente daha yak›ndan bak›ld›¤›nda iliklerine kadar sömürülen, sefalet içinde yaflayan 300 binden fazla iflçi görülür. ‹ktidar büyük burjuvazinin elindedir. Sekiz y›ld›r baflbakanl›k yapan Francois Guizot, 250 bin kiflinin seçti¤i meclisle ülkeyi yönetir. Zulüm ve bask› her yan› sarm›flt›r.

O bu yan›yla düne ait de¤ildir. Kan denizinin ufkundan umutlu direnç türküleri, ondan sonra da söylenmeye devam etti. Yenildik, kaybetti¤imiz muharebeler oldu. Öldük diye düflünmeyen, direnen, teslim olmayan Pottier’ler hep var oldu. Onlar›n kavgas›, onlar›n yükseltti¤i kurtulufl bayra¤› elden ele bugüne tafl›n›rken, dilimizdeki enternasyonal, dünden bugüne kavgam›z›n kesintisizli¤inin, uzlaflmazl›¤›n›n ölümsüz ezgisi oldu.Kavgan›n ve barikatlar›n flairi, dünya halklar›n›n gönlünde yer edinmifl bu devrimci komün üyesi Eugune Pottier’den baflkas› de¤ildir. Emekçinin Çocu¤u Erken Büyür Ünlü iflçi ozan› Eugune Pottier, Paris’in yoksul iflçi mahallerinin birinde 4 Ekim 1816’da dünyaya gelir. Gözlerini dünyaya açt›¤›nda gördü¤ü, sefalet olur. Yoksulluk ve açl›k hayatlar›n›n ayr›lmaz parças›d›r. Küçük yaflta iflçi olarak çal›flmaya bafllar.

38 | TAVIR |KASIM 2010

Sömürü ve zulmün, hayat› zindana çevirdi¤i böylesi koflullarda iflçi ve emekçilere düflen görev, isyan etmektir. Nitekim Frans›z emekçileri de öyle yapar. Muhalefetteki burjuvazinin toplant›s›na izin verilmedi¤i bir ortamda iflçi ve emekçiler hak ve özgürlüklere sahip ç›kacak yegane güç olduklar›n› gösterir. Burjuvazi olas› geliflmelerden tedirgin olur. Devrim onun en büyük korkusudur. O günlerde evlerinden dahi d›flar› ç›kmazlar. Fakat iflçiler, ö¤renciler, esnaf sokaklara ç›kar. Yasaklar› dinlemez. Tüm bedelleri göze alarak caddeleri doldurur. Faaliyetlerini gizlice yürüten cumhuriyetçi ve sosyalistler ayaklanma ça¤r›s› yapar. Hükümetin devreye soktu¤u Ulusal Muhaf›zlar’›n bir k›sm› halka atefl etmezse de, di¤er k›sm› atefl eder. Ölü ve yaral›lar vard›r. 24 fiubat sabah› Paris’te sokak ve caddelerinde iki bine yak›n barikat kurulmufltur. On binlerce emekçi içinde Pottier’de barikatlar›n arkas›ndaki emekçi kardefllerinin yan›nda yerini alm›flt›r. S›n›f kardeflleriyle omuz omuza çat›flmaktad›r. Bu çat›flmalardan birinde son anda vurulmaktan kurtulur. Pottier burjuvazinin ayak oyunlar›n› da devreye sokarak ayaklanmay› nas›l kendi lehine kulland›¤›na tan›kl›k eder. 1848 Haziran günlerinde iflçi ve emekçilerin mücadeleleriyle monarfli y›k›l›r. Fakat iktidara emekçiler de¤il, burjuvazi yerleflmifltir. Kavga amans›zd›r, devam edecektir. ‹flçi s›n›f›n›n tarihsel düflman› burjuvazi, kazmakta oldu¤u mezara gömülmeyi beklemektedir. Emekçiler, genç Pottier’ler bu zulüm çark›n›


k›rmaya haz›rlan›rlar. Enternasyonale Haz›rl›k Tüm emekçiler gibi Pottier’in hayat›nda da de¤iflen bir fley olmaz. Tarihin ak›fl› devam ediyordur. Yeni kavgalara haz›rlan›lmal›d›r. S›n›f›n›n bilinçli öznesi olarak 1848 yenilgisini, iflçilerin neden iktidar› alamad›¤› üzerine düflünür. Ancak öfke ve coflkusundan hiçbir fley kaybetmez. Bireysel kurtulufl aray›fllar›na girmez. S›n›f yoldafllar›na ihanet etmez. Kurtuluflunun kaderi s›n›f›yla birlikte yaz›lacakt›r. 1848 Haziran Ayaklanmas›’ndan sonra kumafl üzerine desen yapan bir fabrikada çal›flmaya bafllar. O bir örgütçüdür. Örgütlü mücadelenin önemini bir an dahi unutmadan s›n›f kardefllerini örgütlemeye çal›fl›r. Bununla da yetinmeyerek daha sonra bu birli¤in Enternasyonal’e kat›lmas›n› sa¤lar. Uyan art›k uykudan uyan / Uyan esirler dünyas› Zulme karfl› h›nc›m›z volkan / Bu ölüm dirim kavgas› Y›kal›m bu köhne düzeni / Biz baflka alem isteriz Bizi hiçe sayanlar bilsin / Bundan sonra her fley biziz Paris Komünü ve Pottier 1848 Haziran Ayaklanmas›’n›n üzerinden 22 y›l geçmifltir. Ne zulüm bitmifl, ne de açl›k ve yoksulluk sonlanm›flt›r. Ekonomik ve sosyal kriz tüm ülkeyi sarm›fl durumdad›r. Zulüm ve yoksullu¤un böylesi ço¤ald›¤› günlerde, emekçiler de yine hareketlidir. Bir k›v›lc›m bunun için yeterlidir. ‹ktidarda bulunan monarfli bofl durmaz. ‹mparator Bonapart ülkedeki muhalefeti bast›r›p d›fl düflmana yöneltmek için Almanya’ya savafl açar. Fakat çok geçmeden savafl› kaybeder. Ordusuyla birlikte Bismark’a teslim olur. Frans›z, özellikle de Paris halk› bu ihaneti affetmez. Emekçiler kendilerine yönelik sömürü ve zulüm uygulamalar›n› unutmufl de¤ildir. Örgütlülüklerini yasaklayan, önderlerini hapse at›p sürgüne gönderen iflte bu onursuz imparatordur. Söz ve örgütlenme özgürlü¤ünü yasaklayand›r. Ve flimdi ihanet içindedir. Y›llar›n birikmifl öfkesiyle Paris’li emekçiler sokaklara dökülür. Yasama Meclisi’ni basarak hükümeti devirir. Yasama Meclisi imparatoru iktidardan uzaklaflt›r›r. Ulusal Savunma Hükümeti ad›yla yeni bir cumhuriyet kurulur. Ancak kurulan bu iktidar da emekçilerin de¤ildir. ‹flgale karfl› savaflmak istemez. Marks bu günlere dair flunlar› yazar: “4 Eylül 1870 günü Paris iflçileri, hemen hemen bir anda Fransa’n›n bir ucundan öbür ucuna bir tek uyumsuz ses ç›kartmaks›z›n alk›fllanan cumhuriyeti ilan ettikleri zaman, devlet adam› olarak Thiers ve general olarak Trochu ile birlikte, mevki peflinde koflan entrikac› avukatlar toplulu¤u Belediye Saray›’n› ellerine geçirdi (….) ‹flçi s›n›f›n›n gerçek temsilcileri henüz Bonapartç› zindanlar›nda olduklar› ve Prusyal›lar da kent üzerinde yürümekte olduklar› için, haz›rl›ks›z yakalanan Paris salt ulusal savunma erekleri bak›m›ndan kullan›lma kesin kofluluna ba¤l› olarak, iktidar›n bu biçimde ele geçirilmesine göz yumdu. Oysa iflçi s›n›f›n› silahland›rmadan onu gerçek bir güç olarak ör-

gütlemeden ve saflar›n› savafl›n ta kendisiyle e¤itmeden, Paris nas›l savunulabilirdi? Ama silahland›r›lm›fl Paris demek, silahl› devrim demekti. Paris’in Prusyal› sald›rgan üzerindeki zaferi, Frans›z iflçilerinin Frans›z kapitalisti ve onun devlet asalaklar› üzerindeki bir zaferi olurdu. Ulusal görevle s›n›f ç›kar› aras›ndaki bu çat›flmada, Ulusal Savunma Hükümeti, bi an bile duraksamad› ve bir Ulusal ‹hanet Hükümeti durumuna düfltü.” (1) Tanr›, pafla, bey, a¤a, sultan / Nas›l bizleri kurtar›r Bizleri kurtaracak olan / Kendi kollar›m›zd›r Yükselt kurtulufl bayra¤›n› / Zulmü rüzgarlara savur Körükle devrim oca¤›n› / Tav› gelen demire vur Erken Gelen Ayaklanma: Komün Art›k Ulusal ‹hanet Hükümeti ile emekçi halk›n hiçbir ortak yan› kalmaz. Sosyalistler kendilerini haz›rl›ks›z ve zamans›z bir ayaklanman›n ortas›nda bulurlar. Marks olas› bir ayaklanmay› erken bulup do¤ru görmez. Fakat ayaklanma bir kez bafllam›flt›r. Bu durumda ne yap›lacak? Nas›l bir tav›r al›nacakt›r? “E¤er mücadeleye yaln›zca yan›lmaz uygunluktaki f›rsatlar kofluluyla giriflilmifl olsayd› dünya tarihini yapmak gerçekten çok kolay olurdu.” diyen Marks, ayaklanmaya kat›l›m›n bafllad›ktan sonra do¤ru bir tav›r oldu¤unu söyler. Ve komünü selamlar. Bunu Komün’ün yenilgiyle sonuçlanaca¤›n› bilerek yapar. Pottier de, yenilmez diri düflüncelere sahip yafll› bir iflçi olarak yine emekçilerle birlikte, kavgan›n ortas›ndad›r. Kavgayla geçmifl ömrü yeni zaferlere tan›k olmaktad›r. Pottier’in de aralar›nda bulundu¤u emekçiler h›zla kendi örgütlenmelerini oluflturmaya bafllarlar. Ulusal Muhaf›z Merkez Komitesi ad›yla bir örgütlenmeye gidilir. 19 Mart 1871’de halka ça¤r› yap›l›r. ‹mparatorluk zaman›ndan kalma yasalar kald›r›l›r. Siyasi tutsaklar serbest b›rak›l›r. Kimi hizmet alanlar›nda görevlendirilmeye gidilir. Baz› toplumsal reformlar›n yap›lmas› kararlaflt›r›l›r. “Emekçiye eme¤in tam de¤erini sa¤lamak, yani kapitalist kar› ortadan kald›rmak için kredinin, ticaretin ve ortaklaflman›n örgütlenmesi; herkes için paras›z, laik ve tam e¤itim; toplant›, dernek kurma ve bas›n özgürlükleri; polisin ve ordunun komünal düzeyde örgütlenmesi.” (2) Komün, bunlarla birlikte 26 Mart’ta seçimlerin yap›lmas›n› karalaflt›r›r. Paris halk›na, “Sizi en iyi izleyecek insanlar, kendi aran›zdan seçece¤iniz, sizin yaflam›n›z› paylaflan, sizlerle ayn› ac›lar› çeken insanlard›r.” diyerek seçimlere kat›larak temsilcilerini seçmeleri istenir. Di¤er yandan ihanet içindeki burjuvazi ve temsilcileri de bofl durmaz. Halk› “cani ve flaflk›nlar tak›m›” olarak afla¤›lad›ktan sonra Versailles Meclisi etraf›nda kilitlenme ça¤r›s› yapar. Paris emekçileri komün seçimlerindeki tavr›, burjuvaziye bir yan›t olur. Paris’in zengin bat› bölgesindeki “Kibar Mahalleler”de kat›l›m az da olsa, emekçilerin yaflad›¤› bölgelerde komün seçimlerine yo¤un bir kat›l›m olur. Seçimde halkla ayn› ac› ve yoksullu¤u paylaflan s›n›f kavga-

KASIM 2010 | TAVIR | 39


Cellatlar›n döktükleri kan / Kendilerini bo¤acak Bu kan denizinin ufkundan / K›z›l bir günefl do¤acak Döktükleri Kan Denizinin... Evet, böyle diyordu Pottier Enternasyonal’de. Burjuvazinin ordusu Paris’e girer… bir hafta boyunca mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev, barikat bafllar›nda çarp›fl›r Komün savaflç›lar›. Burjuvazinin ordusu ele geçirdi¤i bütün komünarlar› sorgusuz sualsiz kurfluna dizer, süngüler. Kimi yerlerde kurfluna dizme toplu k›y›ma dönüflür. Bütün Paris caddeleri, sokaklar› iflçilerin emekçilerin direnifline tan›kl›k eder, onlar›n kan›yla sulan›r. Katliama kat›lan askerlerden biri Komüncülerin bu soylu tav›rlar›n› flöyle anlat›r: “… Bu heriflerin k›rk›n› Passy’de vurduk. Hepsi asker gibi öldü. Kimileri de gö¤üslerini açarak bize; ‘Atefl edin! Ölümden korkmuyoruz!’ diye ba¤›rd›lar. Vurduklar›m›zdan bir teki bile titremedi (…) Sanki talime gidiyormufl gibi s›raya dizildiler. Bir teki bile kaçmaya çal›flmad›.” (3) Devrimci flair de barikatlarda kahramanca çarp›flanlardand›r. Yenilecekleri kesindir. Ama o ve yoldafllar› bir an dahi teslim olmay› düflünmezler. Çünkü onlar bu kan denizinin ortas›ndan k›pk›z›l bir günefl do¤acak diyen bir yüre¤e ve inanca sahiptirler. Ki Paris, Paris sokaklar› 30 bin emekçinin kan›yla sulan›r. 38 bin emekçiyi de burjuvazi tutsak eder. Bu tutsaklar›n büyük bir k›sm› sürgün ya da hapishanelerde katledilir. s›nda yetiflmifl deneyimli emekçi Eugune Pottier de, 3600 seçmenden 3352’nin oyunu alarak Büyük Paris Komünü’ne milletvekili seçilir. Kamu Hizmetleri Komisyonu’nda görev al›r. Üzerine düflen görevleri iflçi disiplin ve mütevaz›l›¤›yla yerine getirir. Bu Ölüm Dirim Kavgas› Komün seçimlerle u¤rafl›rken burjuvazi karfl› taarruz için haz›rl›k yapar. ‹ktidar› öyle kolay kolay b›rakma niyetinde de¤ildir. Bu yan›yla komünün en önemli zaaf› burjuvazinin üzerine gitmemesi ve onun ekonomik dayanaklar›n› kurutmamas›, tüm yönetim mekanizmalar›n› da¤›tmamas›, y›kmamas› olacakt›r. Ki Marks “Hemen Versaya yürümeliydiler” diyerek bu gerçe¤i gösterir. Burjuvazi Komün’ün bu zaaf›n› de¤erlendirmekte gecikmeyecektir. Komün’ün varl›¤›ndan sadece Frans›z burjuvazisi rahats›z olmaz. Prusya ‹mparatorlu¤u da Avrupa’n›n göbe¤inde Komün gibi bir örne¤in yaflamas›n› kendi egemenli¤i için tehlikeli görür. Bunun için daha yak›n bir zamana kadar savaflt›¤› Frans›z burjuvazisine her türlü yard›m› yapar. Bu amaçla öncelikle 100 binden fazla esir Frans›z askeri Versailles’teki burjuva hükümetin emrine verir. ‹ki ulusun egemenlerini böylesine bir araya getiren egemen s›n›f ç›karlar›d›r. Burjuvazinin o günden bugüne halklara yönelik her sald›r›s›nda bu ortak ç›karlar› görmek mümkündür. Hem fabrikalar hem de toprak / Her fley emekçinin mal›, Tüfeyliye tan›may›z hak / Dünya eme¤in olmal›,

40 | TAVIR |KASIM 2010

Burjuvazinin s›n›fsal kininin çok aç›k görüldü¤ü yerlerden biri de Pera Locloise Mezarl›¤› olur. Mezarl›kta 200 komüncü son mermilerine kadar direnir. Sonra çaresizce teslim olurlar. Fakat burjuvazi s›n›f kiniyle komüncüleri katleder. Zalim ve ac›mas›zd›r. Kindard›r. Bu esas›nda göstermek istemeyip gizledi¤i gerçek s›n›fsal yüzüdür. Kendine isyan edeni, silah çekeni asla affetmez. Parislilere gözda¤› vermek için mezarl›kta duvar›n önünde komüncüleri topluca kurfluna dizerler. O günden bu yana komüncüleri anma yerlerinden biri bu duvar olur. Mezarl›k, sosyalistlerin burjuvaziye karfl› öfkelerinin simgesi haline gelir. Her y›l an›ta çiçekler b›rak›l›r. Pottier de duvar›n önünde kurfluna dizilen yoldafllar›n›n an›s›na flu fliiri yazar; Senin hikayen, Burjuvazi, Bu duvarda yaz›l›d›r, ‹flte bunda, bu Choreme duvar›, May›s ma¤luplar›n›n bu kemik y›¤›n› Her y›l silahland›r›lm›fl Paris Buraya çelengini koymaya gelir. (4) Enternasyonalle Kurtulur ‹nsanl›k Komün yenilir. Emekçilerin 72 günlük iktidar›n› burjuvazi ac›mas›z ve vahfli bir flekilde y›kar. Paris’in kald›r›mlar›nda günlerce günlerce emekçilerin kan› akar. Burjuvazi flimdilik iktidar›n› geri alm›flt›r. Fakat bir kez “Bu kan denizinin ufkunda, k›z›l bir günefl do¤acak” inanc› tohum olmufl, emekçilerin yüreklerine düflmüfltür. Bundan sonras› devrim oca¤›n›n körüklenmesiyle tava


gelen demirin vura vura, tarihsel koflullar›n olgunlaflmas›yla zaman sorunudur. Bu kavga sonuncu kavgam›zd›r. ‹rili ufakl› muharebelerden geçip zafere ulaflacak, halklar›n›n kurtulufl kavgas›... 1871 May›s›’n›n kanl› günleri geride kal›rken Pottier için soru fludur: Ne yapacakt›r? Hakk›nda g›yab›nda verilmifl idam karar›yla her yerde aranmaktad›r. Bugünden bak›ld›¤›nda kimileri böyle bir durumda mücadeleyi tatil edebilir. Burjuvazinin üstünlü¤ünü kabul edip kenara çekilebilir. Y›lg›nl›¤a ve umutsuzlu¤a kap›labilir. Devrim kaçk›nl›¤›n›n filizlendi¤i ortam, iflte böylesi yenilgi dönemleridir. Tarihsel hakl›l›¤a ve inanca sahip olmayanlar silinip gider. Pottier, bugün ezgileriyle dünya halklar›n›n kalbinde yafl›yor, örnek bir devrimci olarak an›l›yorsa nedeni bu zor zamanlardaki örnek tavr›d›r. Tam da bundan dolay› kan denizinin içinden ç›k›p enternasyonal marfl›n›n sözlerini kaleme al›r. Bu sözlerle dünya halklar›na komünarlar›n tarihsel mesaj›n› verir, müjdeler. Bu bir meydan okumad›r: “Cellatlar›n döktükleri kan denizinin ufkunda k›z›l bir günefl do¤acakt›r …” Sürgün ve Ülkesine Dönüfl Art›k Fransa’da kalma durumu yoktur. Ülke d›fl›na ç›kmas› gerekmektedir. Önce ‹ngiltere’ye, ard›ndan ABD’ye geçer. Sürgünde de bofl durmaz. ‹flçi hareketiyle yak›n ba¤lar gelifltirir. Çal›flt›¤› her yerde iflçileri örgütlemeye, onlara bilinç tafl›may› kendine do¤al bir görev sayar. Bu arada o yine fliirler yazmaya devam eder. Kavgas›n› imgelerle anlat›r. Çünkü her fley s›n›f kavgas›nda bir araçt›r. fiiirleri iflçilerin kapitalizmin boyunduru¤u alt›nda yaflamalar›n›, yoksulluklar›n›, kürek mahkumlar›n› and›ran çal›flma koflullar›n›, sömürülmelerini, hakl› davalar›n›n tarihsel olarak zafere mahkum oldu¤unu kesin bir güvenle yans›t›r. Bu anlamda onun fliirlerinde her daim umut, sosyalizme olan sonsuz bir güven hissedilir. Sürgündeyken, Komün’den kendisi gibi sa¤ kurtulan komüncülerle iliflkisi devam eder. Onlarla haberleflir. Pottier ülkesine ancak 9 y›l sonra dönebilir. Mücadeleye kald›¤› yerden devam eder. Belki biraz daha yafll›d›r. Fakat o bir iflçi yüre¤ine sahiptir, kat›ks›z bir proleter, inançlar›ndan tavizsiz bir komünisttir. fiiir yazmay› sürdürür. Art›k fliir ve kavga onun yaflam biçimi olmufltur. fiiirleri barikat bafl›nda çarp›fl›rkenki ruh haliyle yazar. Mücadelenin yaratt›¤› ve yaflatt›¤› o soylu duygular› fliirlerine yans›t›r. Dizeleri saf ve coflku doludur. Emekçilerin anlayabilece¤i yal›nl›kta ve aç›kl›ktad›r. Yaflam gibidir. ‹ki s›n›f›n varl›¤›na ve kavgas›na inand›¤› gibi, yazar inanç dolu o fliirleri. Tarihler 8 Kas›m 1887 gününü göstermektedir. Komünist ozan bir süredir hastad›r. Yorgun bedeni hastal›¤a daha fazla dayanamaz. Cenazesi yoldafllar›n›n omuzlar›nda komüncülerin gömüldü¤ü Pere-Lachaise Mezarl›¤›’na do¤ru yola ç›kar›l›r. U¤runa ömrünü adad›¤› iflçi s›n›f› marfl ve slogan iflli¤inde Paris sokaklar›nda yürümektedir. Burjuvazinin polisi devrimci flairin tabutunun sarmaland›¤› ve u¤runa nice emekçinin kan›n›n dökül-

dü¤ü k›z›l bayra¤a tahammül edemez. K›z›l bayra¤› almak için kitleye sald›r›r. Emekçiler bayra¤› vermez. Hep bir a¤›zdan “Yafla Pottier” diye ba¤›r›p bu komüncü flaire ba¤l›l›klar›n› hayk›r›rlar. Yaflam›yla s›n›f yoldafl› komüncülere lay›k olarak 16 y›l sonra onlar›n yan›nda yerini al›r. Pottier sürgünden döndü¤ünde Frans›z ‹flçi Partisi (F‹P)’ne girmifltir. ‹lk fliir kitab› 1884’te, ikincisi ise 1887’de Devrim Türküleri ad›yla yay›nlan›r. O zaman yaz›p yay›nlamad›¤› di¤er fliirleri ise ancak ölümünden sonra yay›nlan›r. Enternasyonalin Marfl Haline Gelifli Frans›z ‹flçi Partisi bir marfl yapma ihtiyac› duyar. F‹P’in talebi üzerine Pottier ve müzisyen Degeyter bir araya gelerek müzik ve söz üzerine çal›fl›rlar. Pottier’in, bir apartman çat› kat›nda arand›¤› günlerde kaleme ald›¤› Enternasyonal’in dizeleri çal›flmada konu olur. Sadece bir gün sonra marfl bestelenmifl hale gelir. Marfl ilk kez Lilleli iflçilerin sendika odas›nda 23 Temmuz 1888’de gerçekleflen toplant›da söylenir. Marfl o günden sonra h›zla Avrupa’n›n di¤er ülkelerine ve Rusya’ya yay›l›r. Dilden dile geçer. Dünyan›n her yerinde kurtulufl kavgas›na inanm›fl iflçiler, bu marfl› s›n›flar›n›n marfl› olarak do¤all›¤›nda benimseyerek ortak bir duyguyla söylerler. Lenin, 25. ölüm y›ldönümü dolay›s›yla kaleme ald›¤› yaz›s›nda Pottier için flunlar› söyler: “Pottier yoksulluk içinde öldü. Ancak arkas›nda gerçekten ölümsüz bir an›t b›rakt›. O, iflçi s›n›f›n›n davas›n› türkülerle yayanlar›n en büyüklerinden biri oldu. ‹lk türküsünü besteledi¤inde, sosyalist iflçiler en fazla on-on befl kadard›lar. Bugün ise on milyonlarca proleter Eugune Pottier’in tarihsel ezgisini a¤›zlar›ndan düflürmüyorlar.” (5) 1928’de Komünist Enternasyonal’in 6. Kongresine, marfl›n bestesini yapan Degeyter de ça¤r›l›r. Kongre üyeleri Degeyter’i büyük bir coflkuyla karfl›lar. Aç›l›flta çalan orkestray› o yönetir. Toplant›da Enternasyonal marfl› tam üç kez söylenir. Daha sonra Frans›z Komünist Partisi’nin önderi olacak Mourice Thorez bu güne dair flunlar› anlat›r: “Degeyter ile 1928’de Moskova’daki karfl›laflmam›z› hat›rl›yorum. Enternasyonal’i çalan orkestray› yönetirken gözyafllar›n› tutamam›flt› ve üç kezden sonra orkestra üyeleri kendisini kucaklayarak havaya f›rlatm›flt›. A¤lamayan kalmam›flt›.” (6) Ki do¤ru söylemifltir Mourice Thorez, bugünde yüre¤i iflçi s›n›f›n›n kurtuluflu ve halklar›n özgürlü¤ü u¤runa atanlardan Enternasyonal’i duyup da yüre¤i k›p›r k›p›r olmayacak var m›d›r?J KAYNAKLAR 1)Aktar›m Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi Cilt 2 Syf:352 “Fransa’da ‹ç Savafl “ adl› kitab›dan Marks›n 2) “Fransa’da ‹ç Savafl” syf:359 3) “Fransa’da ‹ç Savafl” syf: 381 4) “Fransa’da ‹ç Savafl” cilt 2.Ek . Syf:87 5) Sosyalist Kültür Ansiklopedisi _ Syf:1282 6) ) “Fransa’da ‹ç Savafl” cilt 2. Syf:381

KASIM 2010 | TAVIR | 41


fliir fliir

mektuplar al›r›m metin demirtafl

Mektuplar al›r›m All›-karal› Üstünde görülmüfltür Yiyecek al›nmaz damgalar› Açar›m Birden, kufl ve fliir sürüleri Havalan›r içinden. Kimi kanad› k›rma Düfle kalka Kimi z›pk›n gibi Yetkin ve güzel! Tutmaz çocu¤un ayaklar› Yaral›d›r her bir yanlar› Dar geçitlerden geçmifller Ac›lar› afl›p gelmifllerdir Yeflile, günefle hasret Bir yürek çarpar Her zarf içinde

42 | TAVIR | KASIM 2010

Okurum ‹çim daral›r Bakamam gö¤e, utan›r›m Al›r mektuplar›m› Havaland›rmaya ç›kar›m D›flar›da deli bir lodos Esrik bir sonbahar Aylardan aral›k Adrasan üstünde mor bulutlar Tahtal›'da kar vard›r Yasemin kokar ortal›k Dostlar ki gurbette Dostlar ki hapistedir Mektuplar›yla yetinirim art›k


fliir fliir

hesaps›z duygular nihat behram

Bil ki üzgün b›rak›p ayr›l›rken caddeler kald›r›m tafllar›yla örtülmüfl uçurumlard›r.

Ve bilmedi¤im ac›lar yemifline kufllar›n konmad›¤› a¤açlar sarmafl›klar alt›nda

Bilinçsizce m›r›ldan›flta ans›z›n hat›rlanan bir flark› gibidir dönüflündeki haz

Seni birazdan ay batarken anaca¤›m fakat unutma ki yaflamak sonsuz bir tadla onar›yor h›rç›n bir çocu¤un ›s›rd›¤› elmay›

Uzun uzun a¤lamak için güdülen hasret bazen nelere de¤mez subafl›ndan ürkütülmüfl ceylan›n sekerek kaçarken ›rma¤a sald›¤› kader sanki süzülüp kalbine gelir Yan›p sönen solgun ve karars›z ›fl›klar› sehrin topraklarda ›fl›ldasa da y›ld›zlar kadar gözlerimde yo¤unlaflan anlams›z bak›fl tak›l›p gölgesine derinliklerin uzaklafl›r. Oysa taylar›n körpecik kuyru¤una parlak yelesine ba¤lanan kurdela huylar›n› gizlice dizginlemek içindir

KASIM 2010 | TAVIR | 43


ay›n foto¤raf› ay›n foto¤raf›

foto: ali öz

44 | TAVIR | KASIM 2010


röportaj röportaj

çayan demirel ile 5 no’lu cezaevi’ni konufltuk tav›r

Hapishaneler, bu ülkenin tarihinde her zaman en önemli gündem maddelerinden biri olmufltur. S›n›f mücadelesinin belki de en dolays›z yafland›¤› cephelerden biri olan hapishaneler tarihinin 12 Eylül bölümündeki “Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi”, yaflan›lanlar boyutuyla faflizmin s›n›r tan›mazl›¤›n› en aç›k flekilde gösteren yerlerden biri olmufltu. “Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi”, 12 Eylül y›llar›nda, Binbafl› Esat Oktay Y›ld›ran’›n komutas›nda iflkenceler, katliamlar, kifliliksizlefltirme, her türden hakk›n k›s›tlanmas›yla ve bunlar›n karfl›s›nda yenilgilerle oldu¤u kadar, açl›k grevleriyle, ölüm oruçlar›yla, feda eylemleriyle de biliniyor. Çayan Demirel, “Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi” gerçe¤ini, yapt›¤› 1,5 saatlik belgeselle anlat›yor insanlara... Kendisiyle, geçen sene Alt›n Portakal film festivali’nde “En ‹yi Belgesel” ödülünü de alan belgeseli üzerine konufltuk... Diyarbak›r 5 No'lu Cezaevi belgeselini çekmek fikri neden ve nas›l do¤du? Belgeseli çekmekteki amac›n›z neydi? Sonuçta ben ideolojik olarak bir taraf›m. Bir sosyalistim. Dolay›s›yla sosyalist olman›z, ayn› zamanda etnik kimliksel olarak çeflitli aidiyetlerinizin olmas›; kaç›n›lmaz olarak hayat›n içerisin-

KASIM 2010 | TAVIR | 45


lar da yap›lmal›, belki ne bileyim bundan sonraki projelerimiz onlara dair olur. Ya da onu biraz daha orada duran arkadafllar›n yapmas› belki daha sa¤l›kl› olur. Ama bunlar›n hepsi bizim önümüzdeki ifller olarak düflünüyorum Hemen ona ba¤l› olarak flunu soracakt›m ben de; belgeseli çekmenizde, tafl›d›¤›n›z dünya görüflünüzün, etnik kökeninizin ve kiflisel duygular›n›z›n etkisi var m›, varsa ne oranda etkili oldu? Var tabi ki. Sonuçta insans›n›z. Ben, devletin bize uygulad›¤› iflkencenin bizim hayat›m›zda ne kadar normal bir hal ald›¤›n› gördüm ayn› zamanda. Çok ola¤and›fl› süreçler yaflanm›fl. Ben Dersimliyim. ’38 hikayelerini çocukluktan biliyorsunuz, daha sonra ailenizin s›n›fsal anlamda çeflitli örgütlenmelere yak›n olmas›ndan kaynakl› olaylar›n fark›ndas›n›z. Dolay›s›yla bu ister istemez bi yerde durman›za neden oluyor; yani siz ister istemez bu hayat›n içinde bir yerdesiniz. Bu sizin özgür iradenizle tercih etmenizin ötesinde bir zorunluluk olarak önünüzde duruyor. Bu anlam›yla politik bir aile ve s›n›fsal bir duruflun olmas› gerekti¤ine inan›yorum ve bizim gibi ülkelerde de bunun çok önemli oldu¤u kan›s›nday›m.

çayan demirel

de onurlu, erdemli bir flekilde durabilmek için baz› fleyleri önünüze öncelik olarak ç›kar›yor. Dolay›s›yla “5 No'lu Cezaevi” de, tabi di¤er cezaevleri de böyle öncelik olarak önümüzde duran ifller. Diyarbak›r Cezaevi’ni önceli¤e almam, benim biraz daha Kürt kimli¤ine sahip olmamla alakal› bir fley. Bununla beraber di¤er cezaevlerinde yaflananlar›n da ortak bir bellek oluflturma aç›s›ndan, kay›t alt›na al›nmas› gerekti¤ine inan›yorum. Yaflad›¤›m›z gün itibariyle; bugüne kadar yaflad›¤›m›z süreci, yaflad›¤›m›z toplumu, kendi ad›ma çok sa¤l›kl› bulmuyorum. Bu tür meselelerle yüzleflmeden ya da sistemin bu tür suçlar›n› sistemin yüzüne vurmadan, sa¤l›kl› bir topluma eriflebilece¤imiz kanaatinde de¤ilim. Var olan sistemi zora sokarak gelecek kuflaklara dair s›n›fsal anlamda bir bellek yaratabilmenin küçük, mütevaz› bir ad›m› olarak Diyarbak›r 5 No'lu Cezaevi belgeselini yapma fikri ortaya ç›kt›. Ama dedi¤im gibi bu fikir birden ortaya ç›km›fl bir fley de¤il. Bütün hayat›n›n içerisinde yer alan bir fley. Sadece Diyarbak›r Cezaevi’nin hayat›nda yer alan bir fley de¤il. Dolay›s›yla ezilenlerin, s›n›fsal anlamda mücadele edenlerin, herkesin yapmas› gereken, öncelikli olarak önümüzde duran ifller. Ama bu ifllerden öncelikli olarak biz Diyarbak›r Cezaevi’ni yapmay› tercih ettik arkadafllarla. Bu biraz bizim ideolojik olarak durdu¤umuz yere yak›nl›kla alakal› bir fley ama bu flu anlama gelmiyor; Metris, Mamak yada di¤er cezaevlerinde o süreçte yaflanan o ifllerin bizden uzak oldu¤u anlam›na gelmiyor. Bun-

46 | TAVIR |KASIM 2010

Peki çekim aflamalar›ndan, yaflad›¤›n›z zorluklardan, önünüze ç›kan engellerden ve sizin ekleyece¤iniz anektodlardan bahseder misiniz? Bu ifllere iliflkin devletin bak›fl› belli, devletin yapt›r›mlar› da belli. Düne kadar bu tür konular› anlatmak... Bugün de ayn› fley geçerli; devletin çeflitli yapt›r›mlar›yla karfl› karfl›ya kal›yorsunuz. Bu kaç›n›lmaz olarak önünüzde duruyor. Biz daha önce “Dersim ’38” diye Dersim jenositini anlatan bir belgesel yapt›k. O belgesel, kendine “özgürlükçüyüm” diyen ve darbeyle yüzleflece¤ini söyleyen, ’38’i katliam olarak nitelendiren AKP ve onun hükümeti döneminde hatta Ertu¤rul Günay’›n kültür bakan› oldu¤u dönemde yasakland›. Ve bu film iki ay öncesine kadar yasakl›yd›, yani üç y›l bu film yasakl› kald›. Bunu, sistemin bu yapt›r›m› hala devam ediyor anlam›nda söylüyorum; bugünkü AKP aldatmacas›na ya da onun liberal demokratik, liberal islam diliyle hofl söylemlerine aldanmamak gerekti¤inin en güzel örneklerinden biriyim ben. Dolay›s›yla bu ifle bafllarken, böylesi bir yasaklaman›n üzerine paralel bir flekilde bir konuyu iflleyen bir konu için yola ç›k›yorsunuz. Dolay›s›yla ister istemez, kaç›n›lmaz olarak flu soru akl›n›za geliyor: Bunu yapt›¤›mda, bu da acaba yasaklan›r m›? Bunu da izleyiciyle buluflturamayabilir miyim? Bu anlam›yla yani sanatç› olman›n getirdi¤i eme¤i halkla buluflturamama; anlatmak istedi¤iniz derdi anlatmak istedi¤iniz insanlara ulaflt›ramama anlam›yla akl›n›zda bir soru iflareti, bir zor ayg›t› akl›n›z›n bir köflesinde duruyor. Bu bir zorluk, devlet aç›s›ndan yarat›lan bir zorluk. Bu iflleri yapan arkadafllar›n ortak sorunlar› var ve ben asl›nda ortak sorunlara dair bir fleyler söylemek isterim. Sonuçta hani bende bu genelin içerisinde biriyim, dolay›s›yla benim özel yaflad›¤›m s›k›nt›lar çok ayr›d›r. Ama bir de genel anlamda bizim yaflad›¤›m›z ve elefltiri sunmam›z gereken fleyler var. O genele dair elefltiri yapman›n daha do¤ru oldu¤u kan›s›nda oldu¤um için bunlar› söyleye-


ce¤im. Bizim sol cenah›n ya da sosyalist cenah›n çok iyi bir arfliv tutamad›¤›n› gördüm, yani iyi bir arflive sahip de¤iliz. Biz düflenlerimizle gelece¤e, tarihe miras b›rakt›¤›m›z› söylüyoruz ama düflenlerimizin do¤ru düzgün foto¤raflar›n›n olmad›¤›n› görüyorum. Diyarbak›r Cezaevi, PKK için önemli bir olgudur ama ne bileyim orada o döneme iliflkin - ya da ben ulaflamad›m bilmiyorum, bu da kendime dair de bir elefltiri- flehit düflen hiçbir insan›n do¤ru düzgün foto¤raf›n› bulamad›m. Bir de ne bileyim bu belgeseli benim yapmam da asl›nda bir elefltiri konusu, benden önce bu davan›n insanlar› var. Sadece buna dair söylemiyorum di¤er cezaevleri için de s›n›fsal anlamda düflünen herkesin sorumlulu¤u var. Daha dün Erdal Eren belgeselini izledik ve onun ben çok geç yap›ld›¤› kan›s›nday›m. Dolay›s›yla o davay› yürüten insanlar onun dava arkadafllar› bu ifli çok önceden yapmal›yd›.

Sorumsuzluk mu diyorsun ona, yoksa baflka bir fley mi? Sonuçta ülke bugüne kadar bask› ve zorla yürümüfl, çeflitli insanlar›n evleri bas›lm›flt›r, arflivlere el konulmufltur. Bu tür zorluklar vard›r. Ama ne bileyim böyle fleylerin önleminin devrimciler taraf›ndan al›nmas› gerekirdi. Çünkü mücadele etti¤i devleti tan›mak zorunda. Dolay›s›yla bunlar devrimciler aç›s›ndan daha farkl› korunabilir, kollanabilir gibi de düflünüyorum kendi ad›ma. fieyi söylememe gerek yok, bu ifle iliflkin hani, bizim cenah›n birbirine ba¤lanma anlam›yla çok böyle bir iliflkide oldu¤unu da söyleyemem. Dolay›s›yla bu ifller yap›l›yor, tabi bir flekilde bireyler yap›yor bu iflleri. Ama bunlar›n bence daha örgütlü, daha kolektif bir ne diyeyim iliflkiler a¤› içerisinde örülmesi gerekti¤ine kendi ad›ma inan›yorum ama bu da bazen.. O noktada dostluk zemininin de mi çok olmad›¤›n› söylüyorsunuz? Biraz yok. Bir de bu alanlar tekelleflmifl bir anlamda. Örne¤in Diyarbak›r Cezaevi’ni sadece flu yap› anlatabilir ya da ne bileyim Metris Cezaevi’ni sadece flu yap› anlatabilir. Ya da falan› sadece flu anlatabilir, Dersim’i flu kifliler anlatabilir anlay›fl› hakim. Bunun d›fl›nda bir kifli bu ifle kar›flt› m› kafaya sopay› yiyebiliyor bazen. Bu anlam›yla, bu ifllerin biraz daha özgür b›rak›lmas› gerekti¤ini düflünüyorum. Ama bu özgürlük flu anlama gelmiyor, onlar› dejenere etme anlam›na gelmiyor. Bunlar›n daha çok ifllenmesi ve yap›lmas› anlam›nda söylüyorum. Bu anlam›yla da bu ifli yapan insanlara örgütlerin, derneklerin, kurumlar›n destek olmas› gerekti¤ine inan›yorum kendi ad›ma, bu deste¤in yeterince s›k› oldu¤u kan›s›nda de¤ilim. fiunu söyleyeyim, arfliv malzemesinin s›k› tutulmamas› önemli bir eksiklik. Mesela ’38’e dair bir çal›flma yapt›m ben. Dersim kurumlar›na gidiyorsunuz, Dersim kurumlar›nda ’38 e dair oluflturulmufl bir arfliv yok. Sözlü tarih çal›flmas› yap›lmam›fl. Siz diyorsunuz ki ben Dersim ad›na bir dernek kuraca¤›m. Dersim ad›na dair dernek kurman›n fikriyat› nereden gelir? O co¤rafyan›n kültürel miras›n› ve de¤erlerini gelece¤e tafl›yabilmek için bir arfliv oluflturursunuz de¤il mi? Dolay›s›yla di¤er örgütlenmeler içinde ayn› fley oldu¤unu görüyorum. Herhangi bir x örgütünün kendi tari-

hine iliflkin sözlü tarih çal›flmas› yapt›¤› kan›s›nda de¤ilim ya da kendi tarihini anlatan belgeseller yap›lmam›fl henüz. Oysa bu anlam›yla kurumlar›n, derneklerin ya da örgütlenmelerin bunu eksik b›rakt›¤› yerde bireyin yapaca¤› ifl ister istemez kaç›n›lmaz olarak eksik kalacakt›r. Bunu ifade etmek istiyorum. Peki belgesele gelelim, bizim o belgeselde gördüklerimiz duyduklar›m›z yani insan› derinden çok derinden etkileyen fleyler ve duymaktan bile nefret etti¤imiz bir vahfleti anlat›yor gerçekten ama bizim dinlerken, izlerken ruhumuzu yaralayan fleyleri birileri uzun y›llar yaflam›fl, bizzat bedeninde yaflam›fl, ruhunda, kiflili¤inde, yaflam›fl siz nas›l hissettiniz, neler yaflad›n›z? Bu belgeseli çekerken, anlat›lanlar› dinlerken ne hissettiniz, neler yaflad›n›z, o duygular›n›z› ö¤renmek isteriz… Bunu ikiye ay›rmam gerekiyor. Birincisi benim demin dedi¤im gibi çeflitli aidiyetlerimden kaynakl› bu anlat›lanlar› bir flekilde bilen biriydim. Bir insana iflkence yapmak çok ola¤anüstü bir durum, yani olmamas› gereken bir fleydir, insanl›k suçudur. Bir flekilde bu insanl›k suçuna al›flt›r›lm›fl oldu¤umu hissettim ben. Dinlerken o an etkilendim ama uzun süre onun etkisinde kalm›yorsunuz. Çünkü bu hikayeyi ben biliyorum diyorsunuz. Çocukluktan beri bildi¤im hikayeler diyorsunuz, ayn› flekilde bu insanl›k d›fl› olan fleylere bir flekilde bu yaflad›¤›m›z co¤rafya itibariyle kan›ksat›lm›fl›z ve ola¤an geliyor bize. Bir yabanc›laflma hissettim ayn› zamanda böylece. Bu ifli beraber yapt›¤›m›z belgeselin görüntü yönetmenli¤ini yapan arkadafl›m›z Koray Kesik olsun, yap›mc›l›¤›n› yapan arkadafl›m›z Ayfle Çetinbafl olsun, onlardaki etkileri daha farkl›yd›. Onlar biraz daha bu yap›lan anlat›lar› bu kadar derin bilmiyorlard›. Ve bu durum uzun soluklu flekilde psikolojilerine yans›yordu, o anlat›lar. Gece rüyalar›nda o anlatan kifliyi tekrar görebiliyorlard› mesela. Bir hafta sonra tekrar görüyorlard› ve o anlat› onlar›n zihinlerinden hiç ç›kmam›fl, flok etkisi yaratm›flt› ciddi anlamda. Psikolojik olarak böyle bir s›k›nt› olufltu diyebilirim onlarda. Ama dedi¤im gibi bende ’38 belgeseli yapman›n getirdi¤i ya da o yabanc›laflman›n etkisi miydi bilmiyorum çok uzun süreli bir etki yaratmad› bende. Ama bunlar›n insana bir flekilde, t›rnak içinde söylüyorum bunu da, “ola¤an gelmesi” ya da insan taraf›ndan “ola¤an bir durum” gibi alg›lanmas› ya da devleti bu flekliyle görüp kendisini buna göre konumland›rmas›, toplumun bu anlam›yla da sa¤l›kl› olmad›¤›n› gösteriyor. Peki siz belgeselin insanlar› nas›l etkileyece¤ini düflünüyorsunuz? Neler hissedecek insanlar bunu izlerken? Ya da flu flekilde soray›m; siz, insanlar›n nas›l etkilenmesini, neler hissetmesini istiyorsunuz? Her fleyden önce ne hissedilmesinden öte, benim arkadafllar›m›n düflündü¤ü flu: Biz bu co¤rafyada yaflanm›fl, bu ülkeye dair anlat›lar›n gelecek kuflaklara kalmas›n›, kal›c› hale gelmesini istiyoruz. Yani öncelikli derdimiz bu. Bir arfliv oluflturabilme becerisi oluflturmaya çal›fl›yoruz biz. fiimdi mesela ’38 belgeseli yap›ld› ve devlet taraf›ndan yasakland›. Dolay›s›yla

KASIM 2010 | TAVIR | 47


bu ifl, çok söylenen, benim bir yan›yla sevdi¤im, bir yan›yla sevmedi¤im yüzleflme kültürüne dair küçük de olsa, mütevaz› da olsa bir katk›. Hayat› onurlu bir yerden yaflayabilme becerisi gösterebilmenin bir dili belgesel sinema. Yani bu anlam›yla belgesel sinema benim için bir araç, amaç de¤il. Yani bu yüzleflebilme kültürüne dair küçük de olsa mütevaz› olarak bir fley b›rakmak istiyoruz. Tarihi bir belge b›rakmak istiyoruz, derdimiz biraz bu.

bunu izleyicilere tafl›makta s›k›nt› yafl›yorsunuz, götüremiyorsunuz ama bu yap›lan ürün bir flekliyle tarihe kalacak. Yani bizim öncelikli derdimiz, s›n›fsal haf›zaya ya da toplumsal anlamda yaflanm›fl bu olaylara dair belle¤in oluflmas›... Ve ’38’de biz yapt›¤›m›z kay›tlar› belki bir daha yapamayaca¤›z. Yine keza Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi belgeselinde anlat›mlar› yer alan Selim Dündar geçen y›l bir flekliyle öldürüldü. Dörtlerin kendini yakmas›n› anlat›yordu. Canl› tan›klardan biriydi. Mesela o olay› anlatacak kifliyi bir daha bulamayabilirsiniz. Diyarbak›r Cezaevi yak›n bir tarih tabi ki; tan›klar yok olmadan diye bir fley söyleyemeyece¤im ama bizim öncelikle derdimiz arfliv oluflturabilme becerisi ve bu arflivi gelecek kuflaklara aktarabilme gereklili¤i diyeyim. Tabi ki bununla beraber belgesel sinema ile flu arzulan›yor flimdi, kitab› ilgilisi al›p okuyor ama belgesel ya da sinema her yere gidebilen, her yere ulaflabilen, her yerde gösterilebilme olana¤› olan fleyler. Örne¤in Yozgat’›n bir ilçesinde de bir festival yap›ld›¤›nda filmi gönderirsiniz tabi orada da kabul görürse bu ifli hiç bilmemifl insanlara aktarabilirsiniz. ‹nsanlar flartl› bir bak›fl aç›s›yla, “Bu insanlara da ne olmufl, bunlarda ne yapm›fl.” diyebilir ama en az›ndan onlar›n ak›llar›nda soru iflareti b›rakabilmesi aç›s›ndan önemli oldu¤u kan›s›nday›m. Bir de

48 | TAVIR |KASIM 2010

Hepsini kulland›n›z m› çektiklerinizin? Kurguda, montajda kestikleriniz, yay›nlanmas›nda bir sak›nca gördü¤ünüz veya kendinizin yok bu bölümü yay›nlamayal›m dedi¤iniz bir bölüm var m›? Var. Diyarbak›r Cezaevi’nde yaflayan insanlardan yaklafl›k 80 kifliyle görüfltük. Bunlar›n yaklafl›k 45’ini biz belgeselde kulland›k. 150 saatlik bir kay›t var. Biz 96 dakikal›k bir film yapt›k. Bu anlat›mlar›n hepsi ayr› an›lar ve ayr› anlat›lmas›, insanlara aktar›lmas› gereken an›lar. Ama bir belgeselde bunlar›n hepsini kullanabilmek çok mümkün de¤il. Biz de kullanamad›k tabi. Bu anlam›yla yapt›¤›m›z ifl eksik diyebilirim. Ama mesela sordu¤unuz soruyla biraz paralel bir fley, ifl böyle olunca insanlar ne bileyim bir anlat›c› bize 4-5 saat ya da daha uzun anlatabiliyor, çünkü uzun bir süreç ve çok fleyler yaflanm›fl. Siz ona ancak 56 dakika ya da 2 dakikal›k bir bölüm ay›rabiliyorsunuz. Böylesi bir yan› var bu iflin. Bunlar› asl›nda bir kitapta toplamak gerekir. Bütün anlat›mlar›n hepsinin kasetten deflifresi yap›ld›. Bunlar bir redaksiyondan ve baflka baflka ifllemlerden geçecek daha sonra bir kitap olarak ç›kacak. Bu belgeseli de onun içine koymay› düflünüyoruz. Böylelikle belgeselin eksikli¤i, bu anlamda ortadan kalkacak diye düflünüyorum. Ama bu bile eksik bir çal›flma, çünkü orada yatan binlerce insan var. Dolay›s›yla hepsinin anlat›m›n›n bir flekilde kaydedilmesi ve bir flekilde tarihe b›rak›lmas› laz›m. Bunlar yap›lsa bile bu eksiklik giderilmez. Bu ancak flöyle giderilebilir. Bunu bir ortak haf›za kültürü yaratmak isteyen ya da bizim gibi de¤erde olan insanlar›n herkesin bu iflleri anlatabilme becerisini ortaya koymas› ve de¤iflik yanlar›yla ele almas›yla bu eksikli¤in giderilebilece¤i kan›s›nday›m. Birçok yönüyle ifllenebilecek fleyler bunlar. Demin de söyledi¤im gibi biz iki belgesel yapt›k, biri Dersim ’38, biri de Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi... ’38’in üzerinden 72 y›l geçmifl. 72 y›l sonra ilk örne¤ini bizim yapmam›z çok geç kal›nm›fl bir fley. Ve ’38’le ilgili ilk ifli bizim yapmam›z, bir yan›yla sevindirici bir yan›yla da üzücü... Benim yapm›fl olmam, buna kötü ego demeyeyim ama pozitif ego anlam›yla beni sevindiren bir fley. Diyarbak›r Cezaevi için de ayn› fley geçerli. Diyarbak›r Cezaevi’nden ç›kan birçok politik insan, hayat›n çeflitli yerlerinde hala dimdik duran adamlar. Ama bunun bugüne kadar yap›lmam›fl olmas›, onlar taraf›ndan yap›lmam›fl olmas›... Kitap yaz›ld› filan ama böylesi bir fleye dönmemesi ya da böylesi bir fleyi organize eden bir kurumsallaflmaya döndürememeleri ciddi bir s›k›nt› diye düflünüyorum. O dönemin vahfletini, 5 No’luda yaflayanlarla ya da d›flar›da yaflayan ailelerle konuflmuflsunuz genelde. Biz izlerken flöyle bir fley hissettik; rahat konuflamad›klar›n›, ko-


nuflmad›klar›n› gördük. Nedeni nedir? Asl›nda çok rahat konufluyorlar, çok rahat ifade ediyorlar. Baz› anlar› var, o yaflad›klar› anlar, o anda biraz anlatamama durumu, o duygu itibariyle anlatamama durumu ve bo¤azlar›na dü¤ümlenen bir fleyler oluyor. O oraya kitleniyorlar anlam›nda de¤il, çok rahat flekilde yaflad›klar›n› sürecin ne oldu¤unu, devletin ne oldu¤unu, kendilerinin bu durum itibariyle nerede durduklar›n› çok iyi biliyorlar. Ve bugün bununla yüzleflebilmenin çabas› içindeler. Ama onlarda o anlat›da anlatamama gibi durum yok sadece duygu itibariyle zorland›klar› yerler var. Anlatamama gibi bir durum söz konusu de¤il yani. Sadece çeflitli an›lar›nda zorland›klar› yerler vard›. Onlar için travmatik bir durum herhalde. Çünkü yaflad›¤› fley zihninden ç›kmam›fl ve anlat›rken onu hala yafl›yormufl gibi hissetmesi asl›nda bir yan›yla da yaflarken ki çaresizliktir belki de. Mesela orada Nuran Çaml›, Marafl’› anlat›yor. K›za mektubu yedirme hikayesi ve onun karfl›s›nda haz›rolda durma durumu, bu elinden bir fley gelmeme durumu. ‹nsan ister istemez bugün de olsa aradan onca y›l geçmifl olmas›na ra¤men bile olsa, anlat›rken bile travma yaflat›r diye düflünüyorum. Yani bu tür anlarda zorland›lar. Onun d›fl›nda hepsi bu süreçle yüzleflebilmenin çabas› içerisindeler. Hapishaneler konusu ülkemizde kanayan bir yara eskiden beri, bu hapishaneler üzerinde ve onunla birlikte tüm halka F Tipi tecrit sald›r›s› var 10 y›ld›r da sürüyor bu politika. 7 y›l süren bir ölüm orucu direnifli var ve 122 insan yaflam›n› yitirdi. fiunu demek istiyorum asl›nda vahflet 12 Eylül faflist cuntas›ndan beri yumuflamad› yani, Diyarbak›r’dan bu yana yumuflamad›. Aksine giderek de boyutland›, artt›. Siz 20 y›l, 30 y›l öncesinin öyküsünü anlatt›n›z. Bugünün belgeselini yapsan›z nelere vurgu yapars›n›z, neleri anlat›rs›n›z? Tecriti nas›l anlat›rs›n›z? Her fleyden önce bu devlet denen fleyin bir devaml›l›k arz etti¤ini ifade etmek gerekir. Dolay›s›yla devaml›l›¤› olan bir fleyin cezaevleri ya da kendisine muhalif olan insanlara dair uygulamas› da bu anlam›yla da de¤iflmemifltir. Daha çok sistemleflmifltir. O gün iflte ne bileyim kaba iflkenceler yap›l›rken, kaba dayaklar at›l›rken bugün daha sistematik, daha insan psikolojisini i¤difl etmeye yönelik, insan› belleksizlefltirmeye yönelik çok daha sistemli ve kapsaml›; insan›n kiflili¤ini parçalamaya yönelik, teslim almaya yönelik, yok etmeye yönelik ama bu bedeni yok etmeye yönelik de¤il, zihni yok etmeye yönelik sistematik bir program uyguluyorlar. Bu anlam›yla devlet devaml›l›¤›n› devam ettiriyor; hiç kimse devletin “Biz de¤ifliyoruz” edas›na, o söylemine kanmamal›, böyle bir fley yok! Demin bahsetti¤in gibi ’96 Ölüm Orucu var, 19 Aral›k Hayata Dönüfl Operasyonu var bu anlam›yla devlet o zor ayg›t›ndan, faflizan yan›ndan uzaklaflm›fl falan de¤il. Sadece bunu sistemli hale getirmifl durumda; bir de bunu sunarken eski sert diliyle de¤il yumuflak diliyle, liberalizmin o güzel-pis diliyle halklar› aldatma yönünde devam ediyor. Bu ifl sürüyor, bu iflin bitmesi de mümkün de¤il. Bu ancak flöyle biter s›n›fs›z-sömürüsüz bir dünya yarat›labilirse bu ancak öyle biter. ‹ktidar sahipleri, iktidar olman›n gere¤i ve kapitalist sistemde devletlerin var olabilme becerileriyle; kendisine muhalif olan, eflitlikçi bir dünya özlemi içerisinde olan in-

sanlar› zor ayg›t›yla belleklerini ve zihinlerini i¤difl ederek yapabilece¤i bir fley ve bununla u¤rafl›yor ve buna karfl› devrimciler direniyor diye düflünüyorum. Direnen herkese de buradan selam söylüyorum. Onlar›n önünde sayg›yla e¤ileyim. Peki siz nas›l anlat›rd›n›z tecriti? Düflünmem laz›m. Ama flu ayr›, bunlar› bir devaml›l›k içerisinde bizim gibi insanlar›n, demin dedi¤im gibi örgütlerin, derneklerin, kurumlar›n bu iflleri yapmas› gerekiyor. ’96 Ölüm Orucu anlat›lmal›, ’84 anlat›lmal›, Hayata Dönüfl Operasyonu anlat›lmal›, Ulucanlar anlat›lmal›, Buca-Ümraniye filan bunlar›n hepsi anlat›lmal›. Bunlar›n hepsi sistemin yüzüne tokat gibi çarpt›r›lmal›. Bunun sadece bir yöntemi yok, sadece bu belgesel sinema yöntemiyle de¤il, hayat›n›n her alan›nda bunlar anlat›lmal›. Tam da burada flunu soraca¤›m. Belgeselin mesaj› neydi? Sinemac›lar›n ya da en genelinde ayd›nlar›n eserleriyle, ürünleriyle mesaj vermeleri gerekir mi? Ayd›nlar›n taraf olmas› konusunda ne düflünüyorsunuz? Ayd›n olabilmek, bu ülkede taraf olmaktan geçer, taraf olmadan ayd›n falan olamazs›n, böyle bir gerçeklik yok. Eflitlikçi bir

KASIM 2010 | TAVIR | 49


dünyada yaflam›yorsunuz, eflitlikçi bir dünyada yaflamad›¤›n›z ölçüde terazinin neresinde duraca¤›n›z ya da neresinde durman›z›n daha do¤ru oldu¤u ifadesi çok önemli. Ya egemen sistemden yana olacaks›n›z, ya da ezilen halklarla, ezilen halklara dair mücadele veren insanlarla beraber olacaks›n›z... Bu size kalm›fl bir fley. Var olan dünyada tarafs›zl›k diye bir fley yok; nerede durursan›z durun istedi¤iniz kadar ben oyum, fluyum vesaire o bire bir tarafl›l›kt›r. Dolay›s›yla ben ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n taraf olmas› gerekti¤ine inanan biriyim. Ve bu taraf›n da gayet bilinçli, sistemli ve s›n›fsal anlamda bir yerde duran insanlara yak›n durarak ya da ne bileyim bu anlamda bir örgütlenme yaratarak bu iflin içinde yer almalar› gerekti¤ine inan›yorum. Dersen ki böyle bir örgütlenme içerisinde misin? Yok; böyle bir örgütlenme benim aç›mdan yok, yani mesleki anlamda yok. Örgütler var diyebilirsin, örgütler içerisinde yap›labilir diyebilirsin. Belki bu iflle ilgili benim de ayr› bir özelefltiri vermem gerekir. Yada bunun ifadesini baflka türlü kurmam gerekir, ben buna inanan bir insan›m. Ayd›nlar›n örgütlü mücadelenin gereklili¤ini savunmas›, buna öncülük etmesi gerekti¤i ve iflte bu ba¤›ms›z durufllar›n›n yerine, insanlar›n örgütlü hayat›n içine teflvik edilmesi ve onun içine çekilmesi için çaba harcanmas› gerekti¤ine inan›yorum kendi ad›ma.

Operasyonlar› ve o dönem süren ölüm oruçlar›yla süren bir fley. Bitmifl bir fley de¤il. Bugün bile hala süren bir fley. Ki imza kampanyalar› düzenliyorsunuz TAYAD’l›lar için. ‹flte bu bile bunun süre¤enli¤i iflte. KCK Davas› itibariyle iflte BDP’liler ve o siyasete yak›n insanlar al›n›yor PKK’li olmakla suçlan›yor yarg›lan›yor, ne bileyim iflte bu SDP’liler al›n›yor Devrimci Karargah örgütüyle ba¤lar› kuruluyor ve cezaevine konuluyor. E¤er bir egemen sistem demokrasi getiriyorum diyorsa kork. Size medeniyet getiriyorum diyorsa kork. Yani AKP flu an demokrasi getiriyorum diyor ve dolay›s›yla biz bundan korkmak zorunday›z. Egemenler demokrasiyi niye getiriyor, neye ihtiyaç duyuyor, neden ihtiyaç duyuyor? Bu tamamen var olan ülkeyi daha iyi sömürebilmenin çabas› ve bu sömürebilme devaml›l›¤›n› sa¤layabilme becerisini oluflturabilme çabas›... AKP’ye de, 12 Eylül’e ayd›n›n bak›fl› da bu flekilde olmal›. Ve dedi¤im gibi, olaylar› olmufl bitmifl bir olay ya da olgu gibi ele almamak, bunlar› bir devaml›l›k içerisine koymak gerekti¤ine inan›yorum. Esat Oktay tabi ki yarg›lanmal›, Kenan Evren tabi ki yarg›lanmal›. Ama onun da, bu sistemin bir devamc›s› oldu¤unu unutmamak gerekir, yani onun flahs›nda sistemi aklamamak gerekir. Yani bu olaylar› kriminal bir olay gibi; “Faili belli ve faili de bu!” gibi alg›lay›p kiflisellefltirmemek gerekti¤ine inan›yorum kendi ad›ma. 12 Eylül’ü de bu anlam›yla kiflisellefltirmemek gerekti¤ine inan›yorum.

Belgeselin mesaj› demifltim onu herhalde daha evvel söyledin ortak bellek oluflturma.. Belgeselden s›yr›l›p ayd›n kimli¤i üzerine biraz konuflal›m m›? 12 Eylül ve onun suçlar› ve suçlular› hakk›nda Çayan Demirel ne düflünüyor? Ben 12 Eylül darbesini olmufl bitmifl bir olay gibi görmüyorum. 12 Eylül darbesi ile ilgili, sadece darbeciler yarg›lans›n demenin de yeterli oldu¤u kan›s›nda de¤ilim. O önemli bir fley, evet o dönem o suçu iflleyen insanlar yarg›lanmal› ama onlar yarg›lan›rken Kenan Evren flahs›nda ya da ne bileyim Diyarbak›r Cezaevi’ndeki Esat Oktay Y›ld›ran’›n flahs›nda bir sistem aklanmamal›. Devlet dedi¤imiz kurum demin de söyledi¤im gibi devaml›l›k arz eden bir kurum. Bunlar da devletin devaml›l›¤›n› sürdürmeye çal›flm›fl insanlar. Burada kalk›p sadece bireyler üzerinden bir yarg›lama ve bu yarg›laman›n failleri üzerinden bir sonuca gidilecekse bunun do¤ru oldu¤u kan›s›nda de¤ilim. Dolay›s›yla biz var olan egemen sistemi bütün olarak elefltiriye tabi tutmak zorunday›z diye düflünüyorum. ’80 darbesi de, bu anlam›yla bir devaml›l›k arz eden, yani ulus devletin oluflma sürecinden bugüne kadar gelmifl bir devaml›l›¤›n sonucu. Dolay›s›yla devletin bugünü de, bu devaml›l›¤›n bir parças›. Türkiye’de s›n›fsal bir devrim olmad›. Dolay›s›yla egemen sistemin bu anlamda hiç bitmeden devaml›l›¤› söz konusu. ’80 darbesi de bu devaml›l›k içinde ele al›nmal›. Ve böyle buradan mahkum edilmeli diye düflünüyorum.

Belgeselde 5 No’lu Cezaevi’ni anlatanlar ne hissediyor? 5 No’lunun hesaplaflmas› kafas›nda nereye kadar? S›n›r› nedir? Bilmiyorum bunu onlara sormak laz›m. Tabi ki, hepsi bu süreçle yüzleflmek istiyor. Bu yüzleflmek dedi¤imiz fley bir flekliyle var olan sistem ve sistemin kendisiyle yüzleflebilme becerisi gösterdi¤i ölçüde oldu¤u oranda eksik kalaca¤› kan›s›nday›m ben kendi ad›ma. Bu sürecin birçok bilefleni var ve dolay›s›yla o bileflenler ad›na benim bir buna cevap verebilmem mümkün de¤il. Orada bulunmufl birçok örgüt var ve onlar›n hepsinin 12 Eylül’e olsun, Diyarbak›r Cezaevi’ne yönelik olsun yaklafl›mlar› biraz farkl›. Bundan dolay› bunlar ad›na toptanc› flekilde cevap verebilmem çok mümkün de¤il, do¤ru da de¤il. Bu soruyu do¤rudan muhataplar›na sorup o cevab› onlardan almak gerekti¤ine inan›yorum ben.

Yani esas yarg›lanmas› gereken onlar›n nezdinde devlettir. Tabi tabi. Kesinlikle devlettir. Devletin ana sistemidir. Bugün ’80 darbesi de demin bahsetti¤imiz gibi süren bir fley. Ne bileyim, ’84 ölüm oruçlar›yla, ’96 ölüm oruçlar›yla, Hayata Dönüfl

50 | TAVIR |KASIM 2010

Son olarak söylemek istedi¤iniz bir fley var m› Tav›r okurlar›na bu belgesel üzerine? Biz Diyarbak›r 5 No’lu Cezaevi’nin, di¤erlerinin de, flu an hapishanelerde süren tecritin de ayr›nt›l› bir flekilde sanatsal ürünlerle halka anlat›lmas› gerekti¤ine inan›yoruz… Yani flunu söyleyebilirim Tav›r okurlar›na; erdemli, onurlu olan her fleyin yan›nda durabilme becerisi göstersinler isterim insanlar›n. Bu söylefli için teflekkür ederiz. Ben teflekkür ederim. Umar›m verimli olmufltur. J


tiyatro tiyatro

tehlikeli iliflkiler gülnaz b›çakç›

“Tehlikeli ‹liflkiler”, Frans›z yazar Choderlos de Laclos’un 1782’de yay›nlad›¤› bir romand›r. Oyunda aristokrasinin sert bir elefltirisi vard›r. Roman›n, aristokrasiyi Jean Jacques Rousseau’dan çok daha sert bir biçimde elefltirdi¤i söylenmektedir. Ayr›ca, romanda XVIII. yüzy›la damgas›n› vuran ayd›nlanman›n etkisi de görülüyor. Romanda, ayd›nlanman›n fliddetle karfl› ç›kt›¤› despotizm elefltirisi de yer al›yor. Yazar aristokrasinin despotlu¤unu, yozlu¤unu, çürümüfllü¤ünü, ahlaks›zl›¤›n› da baflar›yla betimlemifltir. Roman tüm klasik eserlerde var olan bir özellik olarak günümüzün gözlükleriyle de çok rahatça okunabilir. Aristokrasiyi devirmek için k›yas›ya elefltiren burjuvazi, günümüzde yapt›klar›yla aristokrasiyi çoktan gölgede b›rakm›flt›r. ‹ngiliz film yönetmeni, oyun ve senaryo yazar› Christopher Hampton bu roman› baflar›yla tiyatroya uyarlam›flt›r. Oyun bu ekim ay›nda, ‹stanbul Büyük fiehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar› Harbiye Sahnesi’nde sergilenmektedir. Oyunun konusu k›saca flöyle özetlenebilir. Markiz de Merteuil’ün ifli gücü insanlarla oynamakt›r. Özellikle kad›nlar›n duygular›n› ve tutkular›n› pazarlamakt›r. Yak›fl›kl› sevgilisi Vikont de Valmont’a namuslu ve de¤erlerine s›k› s›k› ba¤l› kad›nlar› bafltan ç›kartt›r›r ve sonra onlar› yüz üstü b›rakt›rarak, onlar›n hayal k›r›kl›klar›ndan, üzüntülerinden ve y›k›mlar›ndan sadistçe zevk al›r. Markiz de Merteuil’ün yaflam›n›n amac› insanlar› mahvet-

mektir. Oyun asl›nda, Markiz de Merteuil’ün kiflili¤inde ezenezilen çeliflkisini, s›n›f kinini sergiler. Choderlos de Laclos’un roman›n› yazd›¤› zaman›n egemen s›n›f› aristokrasinin, flimdi bizim yaflad›¤›m›z dönemde kapitalizmin insanlar› nas›l mahvetti-

KASIM 2010 | TAVIR | 51


urvel dindar, evli bir kad›nd›r. Eflini aldatmay› düflünemeyecek kadar namuslu ve dürüst bir insand›r. Ama Markiz de Merteuil ve Vikont de Valmont onu tuzaklar›na düflürürler. S›k› s›k›ya ba¤l› oldu¤u de¤erlerden uzaklaflt›r›rlar. Bafltan ç›kar›rlar. Sonra da yüz üstü b›rak›rlar. Bu yüzden manast›ra kapanan Présidente de Tourvel, orada korkunç bir flekilde hastalanarak ölür.

¤ini, yozlaflt›rd›¤›n› ve düflürdü¤ünü anlatmaktad›r. ‹lkel komünal toplum ve sosyalist sistem d›fl›ndaki tüm toplumsal düzenlerde ezen ve ezilen s›n›f çeliflkisi vard›r. Bu çeliflki uzlaflmaz bir çeliflkidir ve bir s›n›f›n di¤erini bitirmesiyle çözülebilecek olan bir çeliflkidir. Bu yüzden de, toplumlar tarihindeki köleci sistemde, feodal sistemde ve kapitalist sistemdeki ezen s›n›flar, ezilen s›n›flar› yok etmek için akla gelebilecek her türlü zulmü ve eziyeti yaparlar. Choderlos de Laclos da roman›n› yazd›¤› dönemin ezen s›n›f› olan aristokrasinin bütün i¤rençliklerini roman›n›n bafl kiflisi Markiz de Merteuil’ün kiflili¤inde toplam›flt›r. Aristokrasi insan av›yla nas›l sömürgeler elde ettiyse, nas›l sömürgelefltirdi¤i ülkelerin insanlar›na zulmettiyse, onlar› nas›l yozlaflt›r›p, çürüttüyse Markiz de Merteuil etraf›nda bulunan kad›nlara bunu yapar. Namuslu kad›nlar› yak›fl›kl› afl›¤› taraf›ndan bafltan ç›kartt›r›r. Özelikle de, kurban› olan kad›nlar›n inand›klar› namus ilkelerinden tutkular› ve duygular›n›n etkisiyle uzaklaflmalar› ama sonra bundan ac› çekmeleri ve bu ac›lar yüzünden tükenmeleri Markiz de Merteuil’e büyük bir mutluluk verir. Zaten oyunda da, “Ah bu kad›nlar›n inand›klar› de¤erlerden uzaklafl›rlarken çektikleri ac› yok mu? Görülmeye de¤er” der. ‹nsan, u¤runa yaflam›n› adad›¤› de¤erlerden uzaklaflmaya bafllay›nca düflmeye de bafllar, tutunacak dallar› k›r›l›r ve tükenmenin kuyusunda diplere do¤ru düflmeye bafllar. Markiz de Merteuil ve Vikont de Valmont’un kurbanlar› olan Présidente de To-

52 | TAVIR |KASIM 2010

Markiz de Merteuil’ün esas ifli de insan duygular›n› pazarlamakt›r. Burjuvazi nas›l bugün televizyon programlar›nda bile insanlara efl bulmaya çal›fl›yorsa Markiz de Merteuil de kad›nlara sevgili bulmaya çal›fl›r. En masum genç k›zlar› bile ahlaks›zl›k a¤›na düflürür. Manast›rdan daha yeni ç›km›fl saf ve çok genç bir k›z olan Cécile Volanges’› hem yafll› bir soyluya pazarlar, sonra genç flövalye Danceny ile aras›n› yapmaya çal›fl›r, bir de genç k›z›n safl›¤›ndan ve kendisine ba¤l› olmas›ndan da yararlanarak sevgilisi Vikont de Valmont’a da bafltan ç›kartt›r›r. Saf ve temiz bir k›z bir anda üç adamla da iliflkiye giren bir kad›na dönüflür. Böylece, kuzeni Madame de Volanges’›n saf ve temiz genç k›z›n› düflürür ve yozlaflt›r›r. Oyunda, despotizmin elefltirisi de yap›l›r. Despotizmin bütün i¤rençli¤i Markiz de Merteuil’ün kiflili¤inde gözler önüne serilir. Markiz de Merteuil kukla oynat›c›s› gibi tüm insanlar›n iplerini elinde tutmak ve onlarla gönlünce oynamak ister. Sevgilisi Vikont de Valmont’a kad›nlar› bafltan ç›kart›r. Onu sürekli kad›nlar› avlamas› için k›flk›rt›r. Onu sürekli kontrolü alt›nda tutar. ‹flini iyi yap›p yapmad›¤›n› denetler. Afl›¤› olmas›na ra¤men sözünden ç›kmamas› için afla¤›lar. Kölesi gibi kullan›r. Markiz de Merteuil de tüm despotlar gibi insanlar› kullan›r, kendi kölesi haline getirir ve ifli bitince de silip atar. Oyunda da, Vikont de Valmont bu sefer iflini iyi yapamaz ve av› olan Présidente de Tourvel’e afl›k olur. Bu baflar›s›zl›¤›n› aristokrat gururu yüzünden kabullenemez, onun bu duygular›n› anlayan Markiz de Merteuil’e itiraf edemez. Ama Markiz de Merteuil bunu anlar ve onu bir düelloda öldürtür. Oyunda insana umut veren tek fley sevgidir. ‹nsan sevgisidir. Sevgi isyanc›d›r. Kural tan›maz ve oyuna gelmez. Vikont de Valmont Markiz de Merteuil’ün tezgahlad›¤› oyunun aktörü olmay› kabul eder. Présidente Tourvel’i bafltan ç›kar›p yüz


üstü b›rakacak ve mahvolmas›na neden olacakt›r. Ama bu pis oyunu baflaramaz çünkü Présidente Tourvel’i sever, ona afl›k olur. Ama o aristokrat gururu bunu aç›klamas›na izin vermez. Markiz de Merteuil’ün tezgahlad›¤› bir düelloda kendisini savunmayarak öldürtür. Her despot cezas›n› bulur. Hepsinin sonu kötü olur ve yapt›klar›n› öderler. Oyunda da, baflta sevdi¤i adam olmak üzere etraf›ndaki herkesi mahveden Markiz de Merteuil’ü hastal›k cezaland›r›r. Markiz de Merteuil çiçek hastal›¤›na yakalan›r. Hayatta yapt›¤› tüm çirkinlikler çiçek bozu¤u yüzüne yans›r ve insan içine ç›kamayacak hale gelir. Oyunun yönetmeni ve dramaturgu Makedonyal›d›r. Oyunu estetik bir biçimde çok güzel sahnelemifllerdir. Oyunun sahnelenmesinde birkaç kez izleyici oyunun dramatik yap›s›ndan kopart›l›yor. Markiz de Merteuil rolünü oynayan oyuncu ve Vikont de Valmont rolünü oynayan oyuncu oyunu b›rak›p izleyiciye bir fleyler söylüyorlar ve Présidente de Tourvel rolünü oynayan oyuncunun yapt›¤› gibi oyunda yer yer izleyiciye anlatma yöntemi de kullan›l›yor. Böylece, yönetmen, izleyiciyi sahnedeki dramatik oyundan kopar›p düflünmesini sa¤layan epik yönteme de baflvurmufltur. Sahnede aristokrasinin ve aristokratlar›n yoz, yapmac›k, despot ve bofl yaflamlar› baflar›yla görülüyor. Oyun günümüze tafl›nmadan sergilenmifltir ama klasik eser oyunu günümüzün koflullar›yla de¤erlendirmemize izin veriyor. Oyuncular rollerinin hakk›n› baflar›yla veriyorlar. Özellikle, Présidente de Tourvel’i canland›ran Selin ‹flcan bir kad›n›n duygula-

r›yla, tutkular›yla, inançlar›, de¤erleri aras›ndaki o sanc›l› mücadeleyi sahnede baflar›yla canland›rarak oyunculuktaki ustal›¤›n› gözler önüne seriyor. Vikont de Valmont rolünü oynayan Levent Üzümcü de bafltan ç›kar›c› rolünün hakk›n› veriyor. En büyük kötülükleri ve i¤rençlikleri basit bir fleymiflçesine büyük bir so¤ukkanl›l›kla gerçeklefltiren Markiz de Merteuil rölünü oynayan fiebnem Köstem de sahnede oldukça baflar›l›. Ayr›ca, fiövalye Dancency’yi oynayan Cemal Ayhan fiener’in aristokrasinin afl›r› yapmac›kl› hareketlerini canland›rmadaki ustal›¤› da yabana at›lamaz. Dekorda, sahnenin arkas›ndaki alt› parçal› büyük aynalar fleklinde duran, yerden tavana kadar uzanan plakalar var. Bunlar çok ifllevli ve hareketliler. Sahnedeki oyuncular› ve di¤er fleyleri aynalar›nda yans›t›yorlar. Ve oyundaki aksiyona göre hareket ediyorlar. Aç›l›yor, kapan›yor ve dönüyorlar. Özellikle, Vikont de Valmont’un Présidente de Tourvel’i bafltan ç›kartmak için ormanda kovalamas›n› ve onun kaçmas›n› canland›ran av sahnesinin canland›r›lmas›nda büyük bir iflleve sahipler. Bu sahne sömürgelefltirilen Afrika ülkelerindeki zencilerin avlanmas›n› ça¤r›flt›yor. Kostümler, 18. yüzy›l aristokrasisinin flatafatl› giysileri. Ifl›k, oyundaki gerilimleri baflar›yla destekliyor. Oyunda kullan›lan müzik de insan duygular›ndaki coflkular›, hayal k›r›kl›klar›n› ve gerilimleri baflar›yla yans›t›yor. Bu tiyatro sezonunun yeni oyunu olan “Tehlikeli ‹liflkiler”i görmenizi öneriyoruz. J

KASIM 2010 | TAVIR | 53


deneme deneme

bana verilen sözlerin hepsi yaland› binali sezgin “F›rt›na geçer tahribat› kal›r.” (1)

2010 Ekimi’nin ilk günleri… TV kanallar›ndan birinde bir ses yükseliyor: “Bana verilen sözlerin hepsi yaland›!” Bir çocuk sesi bu... Bu sesi tan›yoruz, Keko’nun sesi bu. Koflup bak›yoruz. Babas›n›n kuca¤›nda o çocuk yüre¤iyle küskünce muktedirlerden, kendisine yalan söyleyenlerden hesap soruyor Keko. Yer Elaz›¤… Tarih 8 Mart 2010… Saat sabah›n 04:00’ü… Kovanc›lar Beldesi’nde seher uykularda iken halk, bir zelzeledir kopuyor… Ço¤u gözlerini tonlarca topra¤›n, kerpicin alt›nda kapat›p sonsuz uykulara dal›yorlar… Zenginin, çalan›n-ç›rpan›n, sömürgenin, u¤ursuzun, namussuzun tüm alçakl›¤› deprem olup, kerpiç olup Kovanc›lar’›n yoksul halk›n›n üstüne ya¤›yor… Onlarca ölü… Yüzlerce yaral›… Ama zaten vakti zaman›nda yoksullu¤a, yoklu¤a, zulme mahkum edilerek, gelecekleri çal›narak ölüme mahkum edilmemifller miydi; “uzun ölümlere” mahkum edilmemifller miydi onlar? Keko, 8 Mart günü zelzeleden annesi ile birlikte onlarca yak›n›n› yitiren ve kendisi hayatta kalsa da, “tuzu kuru”lar›n, flifl göbekli ve ensesi kal›nlar›n kurbanlar›ndan biri… Yedi yafl›nda ya var ya yok… Öksüz… Zelzeleden… Evet, seni böyle tan›d›k Keko; korkmufl, y›k›nt›lar aras›nda hala annenin, yak›nlar›n›n s›cakl›¤›n› arar halinle tan›d›k seni…. Seni; ac›lar›n›, o minicik yüre¤inin ürpertilerini, flaflk›n, neye u¤rad›¤›n› idrak etmeye çal›flan o mazlum halini dahi reytinge kurban etmeye çal›flan-çabalayan tekelci medyan›n, adeta a¤z›n›n içine girercesine istismar edilen hallerinle tan›d›k. Sonra, bir sürü omuzu kalabal›¤›n, ensesi kal›n›n, muktedir zevat›n gelip ac›lar›n a¤›zlar› salyal› “artistlikleriyle”, sahte gülüflleriyle,

54 | TAVIR | KASIM 2010

gerçek yüzlerini gizleyen “maskeli halleriyle” istismar ediflleriyle tan›d›k seni Keko… Sonra, o hallerinizi görüp duyan ekme¤imize-afl›m›za, daha do¤mam›fl bebelerimizin r›zk›na göz dikip “çal›flmadan yiyip semirenler”, zevk-ü sefa içinde günlerini gün ederken; senin ve köylülerinin, annenin “kerpiç evlerin” alt›nda kalan halleriniz umurlar›nda dahi de¤ilken; s›rf kararm›fl yüreklerini, karanl›k yüzlerini “a¤artmak” için bafl›na üflüflmelerinden flaflm›fl halinle tan›d›k seni Keko… fiaflmakta, flaflmamakta hakl›yd›n Keko, çünkü yüzleri yüz de¤il, gözleri göz, elleri el de¤ildi onlar›n… O çocuk yüre¤inle sezdin onlar›n hariç, doymak bilmez, ars›z, bencil, bir uçurumun dibi gibi derin ve karanl›k niyetlerini… Ne çok yald›zl›, parlak, cafcafl› sözler verdiler sana, de¤il mi Keko? Seni okutacaklard›… Tüm ihtiyaçlar›n› karfl›layacaklard›… Falan-filan, yalan-dolan… Daha neler neler… Oysa ki, senin ve depremden yerle bir olan köyünün diyar›na dahi u¤ramad›lar bir daha. Hat›rlar m›s›n sevgili Keko, köyünüzde zelzele oldu¤unda, muktedir zevat “anl›-flanl›” ç›k›p suçluyu beyan etmiflti: “Suçlu kerpiç evler” Sana verdikleri o koca koca “sözler” gibi, bu da koca bir yaland›. Suçlu gerçekten kerpiç evler miydi? Peki seni, anneni, baban›, tüm aileni ve köylülerini o kerpiç evlere mahkum edenler kim?... “Ensesi kal›nlar”dan sadece birinin itiraflar›na bakal›m: “Ali A¤ao¤lu’nun Referans’ta (gazete / bn) söyledikleri ise y›l›n de¤il, yüz y›l›n itiraflar›yd›. “‹stanbul’da binalar›n %70’i güvenli de¤il” diyor A¤ao¤lu… “Nereden biliyorsunuz?” “Ço¤unun inflaat malzemesini ben satt›m da ondan… Kumlar› Marmara’dan çektik, demirleri hurdac›dan ald›k. O devir öyley-


di. Binalar iman kuvvetiyle ayakta duruyor. Deprem olursa ölen flansl› say›l›r.” (2) Gördü¤ün gibi yeni de¤il bu hikaye Keko; yalan onlar›n karakteridir. Sadece aln›n›n teri eme¤imizle de¤il, ayn› zamanda yalanla besleniyorlar ve sakl›yorlar gerçekleri bizden; kendileri s›rt›m›zdan “kazand›klar›n›” yalay›p-yuttuktan, ifl iflten geçtikten sonra “itiraf” ediyorlar… Düzenlerini böyle ayakta tutuyorlar. “Do¤dun, Üç gün aç tuttuk Üç gün meme vermedik sana Adilofl bebem, Hasta düflmesin diye, Töremiz böyle diye, Sald›r flimdi memeye, Sald›r da büyü…” (3) Evet, Keko… Evet çocu¤um... Evet Ahmed AR‹F’in ye¤eni.. Onlar ki, suçlar›n› örtme hezeyan›yla yalanla beslediler seni, magazine kurban ettiler ac›lar›n›… fiimdi o çocuk yüre¤inle ö¤rendin… Hayat›n ö¤retti¤i ç›plak gerçekle büyü… Memeye sald›rd›¤›n gibi, flimdi Hayat Ana’n›n memelerinden süzülen gerçekleri emerek büyü… Zira en iyi ö¤retmendir o… Çünkü en esasl› teorilerin dahi anas›d›r o… Sald›r, anandan emdi¤in süt gibi helaldir sana… Hayat›n ç›plak gerçekleri… “Bunlar engerekler ve ç›yanlard›r, Bunlar, Afl›m›za, ekme¤imize Göz koyanlard›r Tan› bunlar› Tan› da büyü…” (4) Bunlard›r verdikleri sözleri ancak bir kameray› aç›p kapama süresi kadar tutan engerekler sevgili Keko; bunlard›r zelzelenin teti¤ini çekip kerpiç olup, odun olup, demir y›¤›n› olup, tafl-toprak olup bafl›m›za ya¤anlar Keko, bunlard›r! Bunlard›r hayvanlar›m›z› otlatt›¤›m›z yaylalar›m›za yasak koyup afl›m›za, ekme¤imize göz koyanlar Keko, bunlard›r! Bunlard›r bizi üç kurufla muhtaç edip yerimizden-yurdumuzdan edenler, büyük flehirlerde, yabanc› ülkelerde bize “sürgün hayat›” yaflatanlar Keko, bunlard›r! Tan› bunlar›, tan› da büyü!... Onlar, bizi aç-aç›kta b›rakanlar… Onlar, bizi horlay›p afla¤›layanlar… Onlar, kerpiç olup bafl›m›za ya¤›p, sonra a¤›zlar›ndan akan kan ve irinle kirlenmifl maskeleriyle gelip tonlarca “sözler” verip, ard›ndan diyar›m›za u¤ramazlarken; “icab›nda” bafl›m›za dakikas›nda tank, top,bomba, uçak, helikopter ve bilumum “a¤›rl›klar›n›” ya¤d›ranlar… Onlar, biz açl›ktan, yoksulluktan bitap düflüp sürünürken… ölürken biz; orospularla düflüp kalkanlar… Onlar, dilimize kilit vuranlar… Onlar, bizi yok sayanlar… Onlar, hayat›m›z› cehenneme çevirenler, sonra da dönüp kahka-

halarla gülenler… Evet sevgili Keko, Ahmet Arif ustam›z›n da dedi¤i gibi, onlar engerekler ve ç›yanlard›r, afl›m›za-ekme¤imize göz koyanlard›r. Tan› bunlar› Keko, tan› da büyü… “Bu namustur Künyemize kaz›lm›fl, Bu da sab›r, A¤ulardan süzülmüfl, Sar›l bunlara Sar›l da büyü…” (5) fiuncac›k yafl›nda flaflt›n hayat›n bu gerçeklerine de¤il mi Keko? fiaflmakta hakl›s›n… Yafl›n küçük evet, ama bunlar› tan›y›p büyüdükçe, o kocaman yüre¤inle hesap sormay› da ö¤reneceksin… Sen flimdiden tan› namussuzu, yalanc›y›, dolanc›y›, zalimi, sömürgeni, bafl›m›za kerpiç olup ya¤an›, bizi üç kurufla muhtaç edip el kap›lar›nda dilendireni… Tan› da büyü ve bunlardan hesap sormay› namus belle Keko, zira binlerce y›ld›r künyemize kaz›lan budur! Sab›rla besle öfkeni… Bir gün mutlaka Haramilerin Y›k›lacak Taht›yla tac›… Yerle bir oluncaya dek… J (1)

Afrika Atasözü

(2)

13 Eylül 2010 / Milliyet-Can Dündar

(3)

Ahmet Arif/ Hasretinden Prangalar Eskittim

(4)

A.g.e.

(5)

A.g.e.

KASIM 2010 | TAVIR | 55


karikat端r karikat端r

sefer selvi

56 | TAVIR | KASIM 2010


fliir fliir

kömür kokar düflleri gamze mimaro¤lu

Yans›n diye tafl kömürü yakacak Dolsun diye kap kacak Yerin dibine iner madenciler Yans›n diye her evde bir ocak Buras› Zonguldak Maden kenti yüzü kömür karas› Maden kenti buras›, Kar›fl›r solu¤una dul madenci kar›lar›n›n avaz› Ve bu kentte madenciler Ne saymakla Ne de ölmekle tükenirler Zonguldak buras› yüzü kömür karas› Zonguldak! erken ölümler kenti Kömür karas› kederi Yerin alt›nda yatar emek, kan revan Serilir boylu boyunca Yanm›fl ölü madenci gövdeleri Ve madenci ölüleri

KASIM 2010 | TAVIR | 57

foto: ali öz


Ç›kar›l›p topra¤›n alt›ndan Tekrar verilir topra¤a kan revan Bir tabutta törensiz Ve sessiz, sedas›z Gönderilir köylerine Yeni sömürge proleterleri...

Buras› Karadon madeni Ve Adem ve Dursun ve Hasan Ve di¤erleri Doldurarak ci¤erlerine gök mavisini Bir de yaflanacak günlerin özlemini Bir asansörle indiler o gün iflte Yerin yedi kat dibine

Yi¤ittir, cesurdur her biri Ama yatar kan revan, boylu boyunca Kömür kokar elbiseleri

‹çerisi havas›zd›, karanl›k d›flar›s› havadard› ve ayd›nl›k ‹çeride ekmek vard›, d›flar›da açl›k

Döfllerini döverler madenci analar›, bir de kar›lar› A¤›zlar›na t›karlar tülbentlerini Bo¤ulur h›çk›r›klar› Zonguldak buras›, yüzü kömür karas›

‹çerisi belal›yd› ve ölümlü d›flar›s› s›cakt› ve türkülü

Buras› Zonguldak Ve tutarlar madenciler sözlerini “Yans›n diye bir ocak” Dizilir s›ra s›ra ölüleri Yerin yedi kat dibine gömülür düflleri Ve “kader” der birileri Doymaz kar›nlar› ve aymaz yüzleriyle Doyurmak için aç gözlerini Yoksul eti yerler Ve içerler iflçi kan›ndan flerbetlerini Zonguldak kenti buras› Kara elmas diyar› Madendir doyuran ve bo¤an Her gün umars›z Sanc›larla do¤an Her sabah ama her sabah Gün a¤ar›rken her sabah On dört saat ifl günü Deflerler topra¤›n bedenini -doysun diye bebeleriHer sabah ama her sabah Madenin kap›s›nda b›rakarak düfllerini Az›k ederler yanlar›na -Çocuklar›n›n gülüflleriniVe madenciler Can feda dururlar yerin alt›nda Gözlerinden tan›rlar belki birbirlerini Belki seslerinden Çünkü kömür karas› Saklar gülüfllerini.

58 | TAVIR |KASIM 2010

Ve sar›ld›lar kazmalar›na Bir türkü söyledi yürekleri Ekmek, sevda ve umut üzre Saplad›lar kazmay› kara elleriyle Kara madenin kalbine Vur ha! Vur ha! Vur... Bu açl›k için Vur ha, vur ha, vur! Bu üflüdü¤ümüz geceler için Vur ha, vur ha, vur! Çocuklara ayakkab› Elektrik, su faturas› K›za çeyiz paras› Han›ma mutfak masraf› Bu da anama kefen paras› Vur ha vur! vur !vur! Kara eller indi kalkt›, ‹ndi kalkt› Maden ufaland›... Çamur ve su damlalar› ya¤›yordu Aç ve yorgun bedenlerine Terleri daml›yordu topra¤›n üzerine

Toprak teri emerken Huzursuzdu yerin alt› Ve.. grizu patlad›... Ve ‹smail ve Murat, Ve Sad›k ve Samet Ve Veli... Ve di¤erleri Bir daha yeryüzüne ç›kamad› Zonguldak a¤lad›. Hayk›rd› Saç›n› yoldu Döflünü dövdü Yüzünü yoldu


Ve toprak kucaklad› yaral› bedenleri Topra¤a sar›ld›lar yorgun ve yaral› Gözleri arad› birbirlerini Ve toprak, kapad› gözlerini... “Nereye kardefllik!” diyen olmad› Ve toprak ve onlar ve yang›n ve gaz ve duman... Bir el aman ettiler duyan olmad›. Grizu patlad› ve çald› sirenler Yerin üstünde atefl düfltü kalplere Bekleyifl bafllad›. Madenciler Yorgundu Yaral›yd› Açt› Toprak ise bütün olan bitene tan›kt› Hesap, sorulacakt›! Flafllar patlad› yine Karadon madeni önünde Bir çocuk vard› bir çocuk Alt› yafl›nda bir k›z çocu¤u ad› Ebrar Ama ne renkti gözleri bilemiyorum Gözleri ne renkti yeflil mi mavifl mi? Gözleri ne renkse o renk a¤lar çocuk Ama a¤lam›yordu bu çocuk Gözleri kocamand› gözleri soruyordu Annesinin kuca¤›ndayd› belki, belki elinde Hat›rlam›yorum befl saniyelik haberdi Bu çocuk kalbimin en derin yeriydi Erken büyür yoksul çocuklar› belki bundand›r Belki ac›lar›ndand›r kimbilir Çocuk dimdik duruyordu

Çaresiz a¤l›yordu kad›n, çocuk susuyordu Sar›l›yordu s›ms›k› Çocuk susuyordu sonra konufltu Kurflundu sözleri sol yan›nda yürek tafl›yanlara Çocuk konufluyordu kurflun gibi a¤›rd› sözleri “Üzülme” diyordu anas›na belki bir teselli “Üzülme koklar›z babam›n elbiselerini” Ter kokard› babas›n›n elbiseleri Bu ter “baba” demekti Bu ter al›n teriydi Ter kokusu doymak demekti Severdi çocuk babas›n› Severdi kokusunu Severdi toklu¤unu Babas›n› öldürdüler bu çocu¤un Dün gece, madende Babas›n› gömdüler madene Acaba ne kokard› babas›n› öldürenler Ter kokar m›yd› mesela insan kokar m›yd›? Yoksa parfüm mü kokarlard› Kokacak kadar giyerler miydi hiç elbiselerini? Ne kokard› sahi ne kokard› elbiseleri? ‹çki kokard› belki, belki de kusmuk Koklar m›yd› onlar›n elbiselerini bir çocuk? Karadon madeni Göçük alt›nda canlar Kap›s›nda analar, gelinler a¤lar Bir çocuk babas›n› arar Gözyafl› ac› kan Bir kokusu vard›r flimdi “babadan kalan” Ve hesab› kalm›flt›r “görülecek olan” Ama bilir, ölmez madenciler Madenciler ölmez hiçbir zaman Umut sakl› kalmaz yeralt›nda Karadon madeni sen de bunu unutma! J

Bekledi durdu babas›n› Gelmeyecek dediler bir daha asla Yi¤itti çocuk, cesurdu Babas› yeralt›nda gömülü, anas› a¤l›yordu Elini tutuyordu annesinin Belki de bir kufl gibi konmufltu dal›na

KASIM 2010 | TAVIR | 59


sinema sinema

kapitalizmin imha politikas› ve ~ flovenizmin filmi: çogunluk sevgi duman

Kapitalizm kendi güzergah›nda, insani olan ne varsa y›ka döke, yok ede ede ilerlemeye devam ediyor. Öyle bir imha politikas› ki bu, tümüyle iradi bir flekilde, neredeyse laboratuvar koflullar›nda üretilmifl gibi kusursuz bir flekilde yoluna devam ediyor. Nedir yitirdiklerimiz, elimizden al›nanlar, y›k›l›p dökülen yanlar›m›z? Art›k geri almak için sistemi toptan de¤ifltirmemiz gereken de¤erlerimiz neler? Elimizde kalanlar›n, -çok kalmad› yacan çekiflti¤i günümüzde, kapitalizmin ya¤ma ve talan›n› anlatan yap›mlar›n azl›¤› ibretlik bir durum gerçekten. Buna üzülenlerimiz yok denecek kadar az. Herkes bireyci-bencil dünyalar›na hapsolmufl, bir di¤erinin y›k›m›ndan rant kazanma, nemalanma derdinde, soysuz bir asalakças›na. Ortada insana düflman bir ekonomik sistem üzerine oturmufl bireyci-bencil kifliliklere özgü bir üstyap› var. Metropol ülkelerde kapitalizm her fleyi baflarm›fl. ‹nsanlar› bireyin dar kal›plar› aras›na, yaln›z dünyas›na çoktan s›k›flt›rm›fl. Emperyalistler, kendi ülkelerinde bunu baflard›lar ama ya sömürgeleri? ‹flte burada daha iflin sonuna gelmediler, baflka bir deyiflle gelemediler. Çünkü hala kapitalizmin sald›r›lar›na, bencilli¤i pompalamas›na ra¤men, karfl› duran bir güç var. Ama nereye kadar? Bu direnç gerçekten karfl›s›ndaki devasa güce karfl› durabilecek mi sonuna kadar? S›n›fsal çeliflkilerin sistem de¤iflmedikçe bitmeyece¤i gerçe¤inden hareketle, sonuna kadar direnen bir yan›n olaca¤›n› ve s›n›flar aras› uzlaflmaz çeliflkilerin bir flekilde çözülece¤ini söylemek müneccimlik olmasa gerek... ‹flte bu minval üzerine oturuyor, Seren Yüce’nin baflar›l› bir ilkyap›m olarak ortaya ç›kard›¤› Ço¤unluk... Yani ölenle yaflam›n› sürdürenin, eskiyle yeninin, olmas› gerekenle insana ayk›r› ola-

60 | TAVIR | KASIM 2010

n›n, sevgiyle sevgisizli¤in, vefayla vefas›zl›¤›n, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin... yani karfl›tl›klar›n, yani insana has olanla olmayanlar›n çat›flt›¤› bir film bu... Diyalektik bir film her fleyden önce. Belki biraz uzak kal›yor olsa da, s›n›fsal bak›fl aç›s›ndan bihaber diyemeyece¤imiz, çizgiler çok net olmasa da s›n›fsal (Bunun içine ideolojik, kültürel yanlar› da koyabiliriz) bak›fl aç›s›n› da yer yer gözlemleyebildi¤imiz eli yüzü düzgün bir yap›m Ço¤unluk... Bir çekirdek aile. Baba “Türk” ve tabi “Müslüman”... Anne klasik ev kad›n›. Çifte sömürü alt›nda ezilmifl, düflüncelerine de¤er verilmeyen, hayat›n› evine, kocas›na ve evin tek çocu¤u olan o¤luna adam›fl bir kad›n. Ve Mertkan. Ailenin tek çocu¤u ve de en sorunlu üyesi. Sorunlu olmay› elbette o seçmiyor. Öyle bir baban›n çocu¤u kim olsa sorunlu olur zaten. Baban›n flahs›nda erkek egemen kültürle birlikte devleti de; yani flovenizmi, ›rkç›l›¤›, faflizmi de görüyoruz. Baban›n sadece ailenin fertlerine, yani efline ve çocu¤una davran›fllar› diktatörce. Kendinden baflka kimsenin fikrine önem vermeyen, paray› kendisi kazand›¤›, evi o geçindirdi¤i için bunu kendinde çok do¤al olarak hak gören birisi. Evin tek belirleyici olmas›n›n temel nedeni tümüyle ekonomik asl›nda. Sistemin ekonomik olarak kendisine kazand›rd›¤› parasal statü, sadece evde de¤il devletin belirli kademelerinde de ifline yar›yor, her yerde kendine bir “day›” buluyor. Bu “day›”, poliste dahi bulunuyor. Kim buluyor peki? Faflist mafya k›l›kl› biri. Bu da baban›n karanl›k yüzü asl›nda. Devletin “iflini” nas›l gördü¤ünü de anlatan çarp›c› bir karakter bu hal›-kilimci görünümlü faflist mafya... Baba, demin sayd›¤›m›z karfl›tl›klar içerisinde kötü olan ne


KÜNYE: Yönetmen: Seren Yüce Senaryo: Seren Yüce Oyuncular: Bartu Küçükça¤layan, Settar Tanr›ö¤en, Esme Madra, Nihal Koldafl, Erkan Can, Feridun Koç Filmin Türü: Drama Yap›mc› Firma: Yeni Sinemac›lar Yap›m Y›l›: 2010 Filmin Süresi: 110 dakika

varsa üzerinde bar›nd›r›yor. Asl›nda içinde bulundu¤umuz sistemin tipik aynas› konumunda. O¤lunun alkollü olarak çarpt›¤› taksiciyi küçümseyen, horlayan, afla¤›layan, taksici hakk›n› arad›¤›nda da onu adamlar›na dövdüren, her fleyi ve herkesi parayla sat›n alabilece¤ini düflünen, yine o¤lunun onca sevgisizlik içerisinde sevdi¤i bir Kürt k›z› için çok rahat, “O¤lum bak, sepetle flu k›z› gitsin. Bunlar tehlikeli insanlar, bu ülkeyi bölmekten baflka bir fley düflünmez bunlar” diyerek bir anlamda devletin resmi görüflünü çok rahat ifade edecek kadar flovenist bir babay› izliyoruz film boyunca... Hotzotçu, sevgisiz, ezici ve paray› her fleyin üzerinde tutan bir baba. Bu rolde Settar Tanr›ö¤en, bilindik oyunculu¤unu yine tekrarlam›fl. Do¤al, gerçekçi, s›r›tmayan, abart›s›z... Ve Mertkan. Sistemin tam ortas›nda ama daha sistemin teslim alamad›¤› yanlar›, insan yanlar›yla korkak, kaypak, suskun, kiflili¤i oturmam›fl bir genç. Z›tl›klar onun içinde hala savafl halinde. Babas›na isyan›n› içinde s›n›rs›zca yaflayan Mertkan, ne yaz›k ki bunu dile getiremeyecek kadar sinik ve korkak. Bu onun seçimi de¤il tabi; babas›n›n torna tezgah›ndan bundan baflka karaktere sahip bir Mertkan’›n ç›kmas› mümkün de¤il. Kiflili¤ini tümüyle teslim alan babas›na belki isyan ederek sevdi¤i, ya da sevdi¤ini sand›¤› Vanl› Kürt k›z› Gül’ü, s›rf babas› istemiyor diye, b›rakmak istemedi¤i halde yüz üstü b›rakarak günlük ifllerine dönebilecek kadar karaktersiz biri Mertkan... ‹çinde tüm vahfletiyle devam eden iyiyle kötünün savafl›m›n›n güçlü¤ünden midir, sistem (/babas›) taraf›ndan hala yok edilmemifl vicdan›n›n sesinden midir, babas›na Gül’ü görmeyece¤ine dair söz verdi¤i halde gidip onun kap›s›na dayanmas›, ne yaz›k ki Gül’ün, mensup oldu¤u ulusun feodal de¤erlerinden kaçamamas›yla birlikte, onu bir daha görmesi olanaks›z hale geliyor. Babas›ndan, yani sistemden, yani devletten yedi¤i her tokat, içinde bir iyinin/güzelin/do¤runun ölümünü de beraberinde getiriyor. Ve içinde kalan son güzellik de, büyük haks›zl›k ettikleri taksicinin omuzlar›nda h›çk›ra h›çk›ra a¤larken ölüp giderken, Mertkan art›k babas›n›n, yani sistemin, yani devletin istedi¤i biri haline gelmifl oluyor.

Bartu Küçükça¤layan, filmdeki rolüyle En ‹yi Erkek Oyuncu dal›nda Alt›n Portakal ald›. Zor bir rol Mertkan’› oynamak. Bartu Küçükça¤layan’›n bunu “alt›n portakal”l›k baflard›¤›n› söylemek zor. Herhalde genç oyuncuyu teflvik etmek için verildi. ‹çinde savaflan iyiyi de kötüyü de tam yans›tam›yor film boyunca Küçükça¤layan. ‹çimize sinmiyor onun bize izlettikleri. Bizi ne hüzünlendiriyor, ne de tam anlam›yla sinirlendiriyor. Böylesi anlarda, yani filmin can al›c› yerlerinde nötr neredeyse. Oyunculuklardan söz aç›lm›flken, asl›nda bütün oyuncular, böylesine minimalist, küçük bütçeli ve üç-dört mekanda çekilmifl bir film için iyi oyunculuklar sergiliyorlar. Filmin, En ‹yi Film dal›nda Alt›n Portakal almas›nda mutlaka ki bu do¤al oyunculuklar›n da az›msanamayacak pay› var. Güçlü bir senaryosu var filmin ama çarp›c› diyaloglar yok denecek kadar az. Ifl›k kullan›m› da kimi yerlerde hatal› ve film o yerlerde karanl›¤a gömülüyor. Sesli çekilen hemen tüm filmlerde yaflanan bir di¤er sorun da cümlelerin bazen anlafl›lmamas›. Ço¤unluk’ta da bu sorunla karfl›laflt›k kimi sahnelerde... Filmin ad›n›n “Ço¤unluk” olmas›, mutlaka ki Kürt sorununa bir gönderme amac›n› tafl›yor. Ama bu konu, hem di¤er konular›n alt›nda kalm›fl, (Bu durum filmin di¤er konular› es geçti¤ini, üzerinden atlad›¤›n› göstermiyor tabi ki. Aksine Kürt sorunu d›fl›ndaki konular daha güzel anlat›l›yor) hem de herhangi bir çözüm yolu göstermemesi, sadece tesbit düzeyinde kalmas›yla biraz araya gitmifl gibi. Oysa Kürt sorunu, hele de içinde bulundu¤umuz süreçte çok çarp›c› bir biçimde ifllenebilirdi. Filmdeki gibi sadece Türk flovenizminin Kürt halk›na bak›fl aç›s›yla s›n›rl› kalmayabilirdi yani. Senaristin ve de yönetmenin tercihi bu yönde olsa gerek... En ‹yi Film, En ‹yi Yönetmen ve En ‹yi Erkek Oyuncu dallar›nda Alt›n Portakal alm›fl bir ilk film Ço¤unluk. Seren Yüce, içerisinde yer ald›¤› “Yeni Sinemac›lar” grubunun ileride iyi ifller ç›karaca¤›n›n bir kan›t› olarak ortaya ç›karm›fl Ço¤unluk filmini... Baflta da söyledi¤imiz gibi eli yüzü düzgün bir film olarak, izlenmeyi hak ediyor... J

KASIM 2010 | TAVIR | 61


haberler haberler

Grup Yorum TEKEL ‹flçilerini Ziyaret Etti

Grup Yorum elemanlar›, 23 Ekim Cumartesi günü Levent TEK GIDA ‹fi Sendikas› önünde direnen TEKEL iflçilerine bir ziyaret gerçeklefltirdi. Yaklafl›k iki saat süren ziyarette, Yorumcular TEKEL iflçilerinden sürece iliflkin son geliflmeleri dinledi. Çeflitli Yorum flark›lar› hep birlikte söylendi, halaylar çekildi. Zaman zaman sivil polislerin tacizleri yafland›¤›nda, TEKEL iflçileri de polislere cevap vermekten geri durmad›. Grup Yorum elemanlar›; TEKEL iflçilerinin örnek bir direnifl sergiledi¤ini, böylesi uzun soluklu mücadelelerin zor fakat önemli oldu¤unu vurgulad›. Düflenlerin, geri dönenlerin de olabilece¤ini ama tarihin her döneminde böylesine zorlu, uzun soluklu direnifllerin kazand›¤›n›n alt›n› çizdi. Ayr›lmadan önce TEKEL iflçilerinin ziyaretçi defterlerine yazan Yorum elemanlar›: “Türkiye’nin dört bir yan›na direnifl çad›rlar› kuruluyor, iflte örnek Türkan Albayrak, Ferhat ve Berna’n›n arkadafllar›, TAYAD’l›lar›n direnifl çad›rlar›… Bu direnifl çad›rlar› ayn› u¤urda mücadelenin simgesidir. Yurdun dört bir yan›na direnifl çad›rlar› kuraca¤›z. Birlikte, örgütlülü¤ün gücünü gösterece¤iz. TEKEL iflçileri yaln›z de¤ildir. Türkülerimiz direnifllerin sesidir.” diye not düfltüler.J

Tav›r Yay›nlar›’ndan Üç Yeni Kitap Ç›kt›! Tav›r Yay›nlar› “Onurlu Ayd›n Biyografileri,” “Devrilmci Sanat” ve “Denemeler” isimli üç yeni kitap ç›kard›. Onurlu Ayd›n Biyografileri Tav›r’da geçmiflten bugüne yay›nlanan biyografilerin derlenmesinden olufluyor. “Denemeler” ise yine dergimizde ç›kan deneme yaz›lar›ndan derlenmifl bir kitap. Bu üç kitab› da TÜYAP Kitap Fuar›’ndaki ‹dil Kültür Merkezi stand›ndan ve Okmeydan›’nda bulunan ‹dil Kültür Merkezi’nden elde edebilirsiniz.J

62 | TAVIR | EKIM 2010

fiair Arif Damar Hayat›n› Kaybetti fiair Arif Damar, kalp yetmezli¤i nedeniyle kald›r›ld›¤› Göztepe E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi’nde hayat›n› kaybetti. Damar için, Moda Camisi'nde cenaze töreni düzenlendi. Cenazede; ‹brahim Karaca, Grup Yorum, Edip Akbayram, Cezmi Ersöz, Bilgesu Erenus, Ayd›n Ilgaz, TAYAD’l› Aileler ve birçok sanatç›, flair dostu, sevenleri, arkadafllar› onu yaln›z b›rakmad›. Damar'›n cenazesi, cenaze namaz›n›n ard›ndan Çengelköy Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi. Yeryüzü Kitabevi’nin kurucusu ve yöneticisi olan flair, yay›nevinde yasak yay›n bulundurdu¤u gerekçesiyle 1982'de üç ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›, Bozcaada Tutukevi’nde yatt›. 1984 y›l›nda kitabevini kapat›p kendini bütünüyle yaz›lar›na verdi. 2000-2007 y›llar› aras›nda gerçekleflen ölüm orucu sürecinde Küçük Armutlu’da direniflçileri yaln›z b›rakmam›fl, imza günleri düzenleyerek destek vermiflti. Daha sonra Av. Behiç Aflc› ölüm orucundayken yine Yaflar Kemal’i de getirerek ziyarette bulunmufltu. fiair, en son Cumhuriyet gazetesinde 'Ay›n fiairi' bölümünü haz›rl›yordu. J

TÜYAP Kitap Fuar› Aç›ld› ‹stanbul TÜYAP Kitap Fuar›; 30 Ekim - 7 Kas›m tarihleri aras›nda Beylikdüzü’ndeki TÜYAP ‹stanbul Uluslararas› Fuar ve Kongre Merkezi’nde kitapseverlerin yo¤un ilgisiyle bafllad›. Kitap fuar›nda her sene ayn› zamanda çeflitli imza günleri, sergiler, paneller, söylefliler de gerçeklefltiriliyor. Dergimizin, ‹dil Kültür Merkezi çat›s› alt›nda stand›n›n bulundu¤u fuarda, Grup Yorum da 6 Kas›m’da Can Gençlik Yay›nlar› stand›nda saat: 16.00’da, 7 Kas›m’da saat: 14.00 ‹dil Kültür Merkezi-Tav›r Yay›nlar› stand›nda dinleyicileriyle buluflacak.J


‹dil Kültür Merkezi Etkinlikleri Bafllad› 30 Ekim Cumartesi günü ‹dil Kültür Merkezi’nde bir aç›l›fl etkinli¤i düzenlendi. Konser ve tiyatro gösteriminin yer ald›¤› gecede yeni dönem etkinlikleri ve kurslar› da tan›t›ld›. Gece, geçti¤imiz hafta hayat›n› kaybeden Arif Damar'›n an›s›na flairin "Gitme Kal" adl› fliirinin okunmas›yla bafllad›. Ard›ndan sahneyi Erdal Bayrako¤lu ve Nurettin Güleç paylaflt›. ‹kili Karadeniz ve Kürt ezgilerini beraber yorumlad›lar. Daha sonra sahneye ç›kan Ercan Ayd›n çeflitli türküler seslendirdi. Verilen aradan sonra Tiyatro Simurg, Hamit Demir'in yaz›p yönetti¤i "Suyun Bütün Halleri" isimli oyununu sergiledi. Gecede son olarak Grup Yorum, sevilen flark›lar› ve halaylar›yla yer ald›. Yeni döneme kültür merkezi olarak yeni ad›mlarla gireceklerini söyleyen Yorumcular, ayn› zamanda Tav›r Yay›nlar›’ndan dört ayr› kitap müjdesini de verdiler. Bunlardan birisi Ayçe ‹dil Erkmen üzerine yaz›lan “‹dil” adl› kitap. Yaklafl›k üç saat süren etkinlikte, kat›l›m›n genifl olmas› nedeniyle seyirciler salona s›¤mad›.J

Türkan Albayrak Açl›k Grevine Bafllad› “Eme¤imi, onurumu korumak için AÇLIK GREV‹’ne bafll›yorum. Biz, flimdiye kadar çalmad›k, ç›rpmad›k. Sadece eme¤imizle yaflad›k. ‹flsiz b›rak›lan insan, eme¤inden, onurundan yoksun b›rak›lm›fl demektir.‹flsiz insan, çocuklar›na yemek yapamaz, onlar› okutamaz. ‹flsiz b›rakarak benim ANNEL‹K HAKKIMI bile elimden al›yorlar. Annelik hakk›m için AÇLIK GREV‹’ndeyim.Kardefller! Halk›m!‹flimi, eme¤imi, onurumu geri istiyorum.Kazan›ncaya kadar AÇLIK GREV‹’ndeyim.Savundu¤um tüm emekçilerin, tüm yoksullar›n onu-

GRUP YORUM g ü n c e 9 Ekim 2010: Antep fiahinler Vadisi Amfi Tiyatro’da 2200 kiflinin kat›ld›¤› bir konser gerçeklefltirdi. 10 Ekim 2010: Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i’nin 40. Kurulufl y›l dönümüyle ilgili olarak Cemal Reflit Rey’de yap›lan gecede 800 kifliye seslendi. 10 Ekim 2010: DEVGENÇ’in 41. kurulufl y›ldönümü etkinli¤inde, Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda bir konser verdi. Konseri 600 kifli izledi.

17 Ekim 2010: Almanya’n›n Dortmund kentinde Anadolu Federasyonu’nun gerçeklefltirdi¤i geceye kat›larak 850 kifliye seslendi. 23 Ekim 2010: Tekel ‹flçileri’nin Levent’teki Tek-G›da ‹fl Sendikas› önünde açt›klar› direnifl çad›r› ziyaret edildi. 30 Ekim 2010: ‹dil Kültür Merkezi k›fl dönemi etkinliklerinin aç›l›fl›nda dinleti verdi.

22. ‹stanbul ‹FSAK Foto¤raf Günleri Bafllad› 22. ‹FSAK Foto¤raf günleri 1 Kas›m 2010 tarihinde ‹FSAK Sergi Salonu’nda düzenlenen bir aç›l›flla bafllad›. ‹FSAK Foto¤raf Günleri kapsam›nda bu y›l; “Bir Eme¤in ÖyküsüPiflmaniye”, “Beyo¤lu’nun Farkl› Yüzleri”, “Müzikle Buluflma”, “Ermenistan-Azerbeycan Foto¤raf›”, “Türkiye’de Foto¤raf E¤itimi ve Sorunlar›”, “Filmlerdeki Foto¤raflar”, “Fotografik”, “Ifl›k ve Renk Buluflunca”, “Altüst”, “Tiflis’in Yüzleri”, “Soyut Buluflma”, “Vuslat”, “Yedek Parça”, “Bekleyifl”, “Mekan ve Sonsuzluk”, “Gürcistan Foto¤raf›n›n Son 50 Y›l›” adl› sergiler gezilebilir. J

rudur.” Tafleron bir firmada çal›fl›rken, sorgusuz sualsiz, hiçbir gerekçe gösterilmeden iflten ç›kar›lan Paflabahçe Devlet Hastanesi temizlik iflçisi Türkan Albayrak, aylard›r sürdürdü¤ü direniflini baflka bir boyuta tafl›y›p açl›k grevine bafllarken yapt›¤› aç›klaman›n sonunda bunlar› söylüyordu. Albayrak, tüm direnenleri ve tüm duyarl› kesimleri direnifline destek olmaya da ça¤›rd›... Türkan Albayrak iflinden at›ld›ktan sonra hastane bahçesinde çad›r kurarak direnifle bafllam›flt›. Kamuoyunda büyük yank› uyand›ran Albayrak’›n tek bafl›na bafllatt›¤› direnifl, emekçilerin hak alma mücadelesinde örnek gösteriliyor. J

EKIM 2010 | TAVIR | 63


sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-

‹stanbul Kültür Sanat Vakf› (‹KSV) taraf›n-

dan bu y›l dokuzuncusu düzenlenen "Filmekimi" 8-16 Ekim 2010 tarihleri aras›nda; Atlas, Beyo¤lu, Cinebonus, Maçka G-Mall sinemalar›nda izleyiciyle bulufltu. Birçok ülkeden toplam 31 filmin gösterildi¤i festivalde, ayr›ca befl filmin de galas› gerçeklefltirildi. Evin Sanat Galerisi’nde 21.10.2010 04.12.2010 tarihleri aras›nda Mehmet Aksoy’un “Y›lan Hikayeleri” isimli heykel sergisi gezilebilir. 12.01.2010 – 27.02.2010 tarihleri aras›nda ise “K›fl Karma Sergisi” gezilebilir.

13. Uluslararas› 1001 Belgesel Film Festivali 29 Ekim – 4 Kas›m tarihleri aras›nda gerçekleflti. Tar›k Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Muammer Karaca Tiyatrosu, Naz›m Hikmet Kültür Merkezi ve Goethe Enstitüsü’nde gösterimlerin yap›ld›¤› festivalde; Hollanda, Almanya, Fransa, Hindistan, Ekvator, ‹srail, ‹tal-

ya, ‹rlanda, Danimarka ve ‹sviçre’den de filmler kat›ld›.

¤›nda bunlar› söylüyor. Can Gençlik Yay›nlar›’ndan ç›kan kitap, 248 sayfa olarak bas›ld› ve 16 TL’den sat›l›yor.

Grup Yorum Kitab› Güncellenip yeniden

yay›nland›. “1985 y›l›nda, postallar›n tozuna tepki amac›yla kurulan grubun 25 y›la yay›lan eme¤inin, direniflinin ve müzi¤inin tarihini sayfalara dökelim istedik. Yaln›z de¤iller, yaln›z olmayacaklar, bunu bilsinler istedik. Grup Yorum, Cemo'yu duyup da a¤layanlar›n, omuzlar›na her daim bir el uzatt›klar›n› bilsin istedik. Nâz›m Hikmet de duysun, Pir Sultan da duysun ve bizler, devrimci bir tarihe mürekkeple yay›lacak hofl bir ses b›rakal›m istedik. Hakl›yd›k, kazanacakt›k; müzik dizimiz de böyle bafllas›n dedik. Sözü uçurmadan, yaz›y› kirletmeden...” Orhan Kahyao¤lu 2003 y›l›nda yay›nlad›¤› “S›yr›l›p Gelen Grup Yorum” adl› kitab›n› tümüyle güncelleyip yeniden yay›nlad›¤› ve “Grup Yorum / 25 Y›l Hiç Durmadan” ad›n› verdi¤i kitab›n›n arka kapa-

Ço¤unluk Hindistan’dan ödülle döndü

Yönetmenli¤ini Seren Yüce’nin yapt›¤›, Yeni Sinemac›lar’›n son filmi “Ço¤unluk”, Hindistan’da düzenlenen 12. Mumbai Film Festivali’nde; baflkanl›¤›n› ünlü yönetmen Jane Campion’un yapt›¤›, Samira Makhmalbaf, Yoon Jeong-Hee, Tanya Seghatchian, Suhasini Maniratnam gibi tamam› önemli kad›n sinemac›lardan oluflan jüri taraf›ndan En ‹yi Film Ödülü’ne lay›k görülürken, Bartu Küçükça¤layan filmdeki rolüyle En ‹yi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazand›.

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... Beser fiahin

Mikail Aslan

Seyristan Kalan Müzik

Pelguzar Kalan Müzikk

64 | TAVIR | EKIM 2010

‹lyas Parlak Manahos / Trabzon Türküleri Kalan Müzik

Elçin Bulut Ege'ye Sevdaland›k ‹maj Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.