2.25 TL(KDV’li)
mart 2010
›ssn 1303-9113 •2010/03 • say› 95
. kral soytar›s› ve halk sanatç›s› . istanbul 2010 ya da ya¤ma hasan’›n böre¤i . yay›nc›l›k ve tekelleflme üzerine . bir kad›n flövalye: flora tristan
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba Karak›fl yüzünü çevirdi art›k. Devrini tamamlay›p yerini do¤an›n yeniden canlanmas›na b›rakt›. Bu bahar›n ad›d›r. Cemreler birbiri ard› s›ra düflecek art›k. Havaya, suya, topra¤a... Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt
As›l yüreklere düflürmenin vaktidir cemreleri. Umudu tazelemenin, gözleri ufka y›kman›n, yar›n› bugünden kurman›n vakti...
Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu
Her fleyimiz var flükür. Sevgimiz var A¤r› Da¤›’ndan yüce. Vatana, halka dair... ‹nanc›m›z, neredeyse her ad›m›m›z› nereye atmam›z gerekti¤ini anlatan ustalar›m›z, onlar›n yazd›¤› yol haritam›z var. Proletaryan›n bilimi var bilinçlerimizde
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz
Kurtuluflun yolunu çoktan çizen”Mahir”lerimiz var, ON’lar›m›z var... Mart’›n en so¤uk zaman› s›ms›cak topra¤a düflün yol gösterenlerimiz var.
Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com
Mart ON’lar›n ad›d›r biraz da. Yüreklerimize so¤uk düfler her Mart’ta bu yüzden. ON’lar› yitirmenin tarifsiz ac›s›n›; bahar umuduna, ON’lar›n yolundan yürüyor olman›n yine tarifsiz coflkusunu kat›k edip yürüyerek hafifletiriz.
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli
Mart, tereddütsüzce, ba¤›ms›zl›k u¤runa topra¤a düflenlerin ad›d›r biraz. ‹simsiz, resimsiz, her dilden, her ulustan ve bin ömür yaflam›flcas›na bilgeyken, bir ö¤renci kadar mütevaz› bir flekilde ölümün üzerine yürüyenlerimizin an›lar› önünde sayg›yla e¤ilmemizin vaktidir Mart. Yüre¤imizin tam orta yerine att›klar› yaradan kanlar akarken hala ayaktaysak dimdik, zulme karfl› her daim güçlüysek onlar›n yüzü suyu hürmetinedir. Emekçi kad›nlar›n ad›d›r Mart... ‹kinci s›n›f vatandafl olman›n, çifte sömürüye tabi olman›n ve ustan›n deyimiyle “sofram›zdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” olman›n bin y›llard›r getirdi¤i tüm olumsuzluklara karfl› direnmeyi sürdüren, umudumuzun yar›s› kad›nlar›m›z... Mart biraz Gazi, biraz Newroz’dur ayn› zamanda. Yani yüre¤imizin yar›s› kor ateflte yanar Mart’ta; yar›s› derya denizdir en de¤erlilerimizin b›rakt›¤› mirasla... En çok içimizin yand›¤› ayd›r Mart; öyle de olsa, varaca¤›m›z yeri en aç›k flekilde gördü¤ümüz ayd›r da... Mart bizimdir. Yolundan yürüdüklerimizin ad›d›r. Bizim ad›m›zd›r. Gelecek say›m›zda buluflmak dile¤iyle... Dostlukla...
‹Ç‹NDEK‹LER
03/2010
3 6
10 13 14 17
18 20 24 27 29
GÜNCEL eren bu¤lal›lar kral soytar›s› ve halk sanatç›s› GÜNCEL mehmet esato¤lu istanbul 2010 ya da ya¤ma hasan’›n böre¤i MEKTUP ümit ilter kavgam›z›n baflkenti fi‹‹R a. kadir cibali ÇEV‹R‹ stalin kaynak arflivi stalin’den sanat üzerine fi‹‹R otto rene castillo çeviri: ülkü tamer devrim YILDÖNÜMÜ mustafa k›l›çl› yaln›z de¤illerdi MAKALE hakan soydemir kartallar ve devrimimiz ÖYKÜ güler zere karaca FOTO⁄RAF ferhat eyübo¤lu flerafettin tafl B‹YOGRAF‹ merve deniz tafltan bir kad›n flövalye: flora tristan
32
36 39 41
45 46 49 52 57 62
‹NCELEME sinan gümüfl sinemada propaganda için biraz propaganda ÖYKÜ ulafl emrah gezgin yank› K‹TAP mehmet ali özüdo¤ru filistin RÖPORTAJ çeviri: eren bu¤lal›lar hindistan komünist partisi (maoist)’in yay›n organ› olan halk›n yürüyüflü dergisi’nden fi‹‹R adnan yücel ateflin güneflin çocuklar› T‹YATRO gülnaz b›çakc› ada ARAfiTIRMA tav›r edebiyatta türlerin en melezi: roman-IV RÖPORTAJ tav›r muzaffer erdo¤du-özcan sapan-ahmet önal T‹YATRO filiz tanya kod ad› keklik HABERLER KAPAKLAR ön kapak tasar›m: tav›r ön iç kapak karikatür: hapishaneden arka iç kapak tasar›m:tav›r arka kapak tablo: irfan ertel
güncel
güncel
kral soytar›s› ve halk sanatç›s› eren bu¤lal›lar
20 fiubat günü, Ankara’n›n meydanlar›n› dolduran binlerce emekçi için “TEKEL ‹flçileri ile Dayan›flma Günü”ydü. Farkl› flehirlerden günler öncesinden yola ç›kan binlerce insan, 70. gününe yaklaflan bir iflçi direniflinin kahramanlar›yla buluflarak Ankara’da “AKP halka hesap verecek!” slogan›n› hayk›rd›lar. Türkiye halklar›n›n gündemi, bir iflçi direnifliydi baflkentin göbe¤indeki... Fakat ezenlerin de kendi gündemi vard› elbette. Sokaktaki direnifl büyüdükçe, ezenler kendi egemenlik alanlar›n›n darald›¤›n› biliyorlard›. Bu alan› geniflletmek için daha fazla yalan söylemek, bu yalana daha fazla kifliyi ortak etmek gerekiyordu. Gereken yap›ld›: 20 fiubat 2010 tarihinde ülkenin emekçileri ve devrimcileri meydanlarda slogan atarken, ülkenin bir grup sanatç›s› Dolmabahçe Sara-
MART 2010 | TAVIR | 3
güncel
güncel
nü düflünüyor. Soytar›, halktan kopuk sanatç›n›n ilk örne¤idir belki de. Hiçbir zaman kral ya da üst düzey bir bürokrat olamayaca¤›n›n bilincinde ve sivri dilli ancak saray yaflant›s›na olan hastal›kl› ba¤›ml›l›¤› nedeniyle halk›n saf›na geçemeyen bir ezen s›n›f yalakas›. Elefltirelli¤i kral›n izin verdi¤i kadard›r fakat onun çana¤›ndan beslenme tutkusu s›n›r tan›maz. Kral›n önünde e¤lendirici taklalar att›¤› sürece, sofradaki yeri haz›rd›r onun. Ezen s›n›flar üretim iliflkilerindeki tüm de¤iflikliklere karfl›n, birbirlerinin geleneklerini sürdürmek konusunda oldukça kadirflinaslar anlafl›lan. Kraliyet sanatç›lar›n› zimmetine geçiren burjuvazi, baz›lar›n› “devlet sanatç›s›” diye etiketleyip piyasaya sürüyor. Can› isteyince de ça¤›r›p “elinizi tafl›n alt›na sokun” diyor. fiimdiden söyleyelim de, yaz›k olmas›n o pamuk ellere: O tafl, alt›na girmeye niyetlenen parmaklar› hep k›ragelmifltir. Çünkü burjuvazinin krikosanatç›y› kald›rmaya davet etti¤i tafl›n ad› halkt›r ve biz bir hayli a¤›r›zd›r. Bu davetten günler önce, baflka bir sanatç› taklas›na daha flahit olmufltuk. O hikâyenin ‹bifl’i ise Y›lmaz Erdo¤an’d›. Kendi halinde bafllad›¤› sanat yolculu¤unda, “yumurta kokulu” otobüslerden yavafl yavafl limuzinlere geçen Y›lmaz Erdo¤an... Üstelik otobüsten inip, limuzine binen yaln›zca Erdo¤an’›n bedeni de¤ildi. Gördü¤ümüz kadar›yla, sanatç›n›n beyni de toplu tafl›may› terk etmiflti. BDP eflbaflkan› Selahattin Demirtafl’›n, “Ana dilinizi sanat›n›zla koruyun.” diyerek yapt›¤› ça¤r›y› Erdo¤an pek so¤uk karfl›lam›flt›: “Siyasetin sanat üzerinde bu tip ça¤r›lar yapmas› da pek hofl de¤il. Siyasetin sanatç›lara ne yapmas› gerekti¤ini söylemesine de gerek yok” demiflti siyaset-üstü entelektüelimiz. Fakat devlet sanatç›s›n›n ifli hep zor olmufltur. y›’nda kahvalt› yap›yorlard›, oligarflinin davetlisi olarak. Çürümekte olan bir düzenin daha güzel, daha simgesel bir foto¤raf› çekilebilir mi? Bir yanda giriflleri ve ç›k›fllar› polis kontrolünde olan meydanlarda direnen binler; öte yanda faflist bir devletin baflbakan›n›n davetlisi olarak bir sarayda toplanan sanatç›lar. Belki Frans›z devrimini anlatan bir romanda görsek fazla klifle bulaca¤›m›z bir sahne, hayat›n o alayc› sadeli¤i içinde bize sunuluyor. Sosyalist gerçekçili¤i kaba bularak reddedenler hayata bir kez daha bakmal›. ‹nsan elinde olmadan masallarda ve tiyatro oyunlar›nda s›k s›k rastlanan kral soytar›s› figürü-
4 | TAVIR | MART 2010
Y›lmaz Erdo¤an’a, Recep Tayyip Erdo¤an’›n aç›l›m konusunda sanatç›lara yapt›¤› davet hakk›nda ne düflündü¤ü soruldu¤unda kendisinden seyirlik bir dörtlü salto geldi. Sanatç› Erdo¤an, Siyasetçi Erdo¤an’›n ça¤r›s›n›n çok k›ymetli oldu¤unu, Ankara’n›n ilk kez böyle bir giriflimde bulundu¤unu ve kendilerine ilk kez fikir soruldu¤unu söyledi. Kapan›fl cümlesiyle de flampanyay› patlatt›: “Üzerime düfleni de yapar›m.” (Sosyalist gerçekçilik konusunda ciddiyim.) Yanisi fludur: Sanatç›n›n üzerine düflenlere Kral karar verirse sorun yok. “Kürt aç›l›m›”
güncel
güncel
kisvesi alt›nda bir halk hareketini tasfiyeye bafllamak, 900 DTP’liyi tutuklamak filan, bunlar Ankara’n›n “çok k›ymetli bir çabas›”... Öte yandan Kürtçenin asimilasyonuna karfl› ç›k›lmas› talebiyse, “özgür sanata siyaset müdahalesi”... ‹deolojinin insan›n dünyay› alg›lay›fl›n› nas›l de¤ifltirdi¤ine adeta ders gibi bir örnek! Peki ya 20 fiubat sabah›, sinekkayd› t›rafllar› ve tak›m elbiseleriyle, adeta padiflah karfl›s›ndaki tebaa gibi, ellerini kavuflturarak, a¤›z dolusu s›r›tarak baflbakan›n huzurunda bekleyen o sanatç›lar? Sanatç› Erdo¤an’›n, Siyasetçi Erdo¤an karfl›s›ndaki düflünsel boyun e¤iflinin ete kemi¤e bürünmüfl haliydi o pozlar. Yaz›lanlara göre kahvalt› s›ras›nda AKP’nin politikalar›na elefltiri de getirmifllerdi. Ne kadar etkileyici ve cesurca de¤il mi? Gören gözler, kavrayan zihinler için, ne büyük dersler yatmaktad›r bu manzarada! Siyasetçi Erdo¤an, sanatç›n›n toplumsal sorumlulu¤undan bahsediyor, onun toplumunun ac›lar› üzüntüleri ve sevinçlerini yans›tan bir ayna oldu¤unu ifade ediyordu. Ne kadar orijinal de¤il mi? 20 senedir çal›flt›klar› ifllerinden kap› d›flar› edilmifl TEKEL iflçileri ve onlar›n dostlar› halk›n taleplerini hayk›r›rken, bir grup sanatç›, “sizler halk›n derdini çok iyi anlatt›n›z” diyen bir baflbakandan kahvalt›l› nutuk dinlediler o gün. Afiyet olsun. Yine de TEKEL iflçileri sanatç›s›z de¤ildiler eylem gününde. Hiç de kalmad›lar. 20 fiubat günü saf›n› s›n›f›n yan› olarak belirlemifl pek çok sanatç›, pankart›n arkas›nda yürüyor ve iktidara sesleniyordu. Belki meydanda yap›lan kahvalt› bir simitten ibaretti ama bu eylemin ideolojik g›das› hem fikir açl›¤›na, hem de kar›n açl›¤›na iyi gelecek nitelikteydi. 34 y›l önceki Kanl› 1 May›s’›n canl› tan›¤› Tar›k Akan, demokrasi mücadelesini s›n›f mücadelesinden ay›rma giriflimlerine karfl› flöyle diyordu: “Bu bir demokrasi mücadelesi, bu demokrasi mücadelesinde emekçilerin yan›nda olmak gerekirdi. Biz de buraday›z. Demokrasi buradan bafllar.”
renmek, de¤ifltirmek ve feda etmek iradesidir bu. Umudun ad›n› yaratan bu irade, Grup Yorum gibi bir direnifl sanat›n›, Victor Jara gibi her notas› bir anti-faflist bir kurflun olan sanatç›lar› da ç›karm›flt›r içinden.Tarihin de defalarca gösterdi¤i üzere, birinci köleler krallar›n ve oligarflilerin insan eti yenen sofralar›nda maddi zenginlikler içinde yozlafl›rken, özgür köleler giderek bilenen bilinçleriyle zafere yürürler. Bu tarihin de¤iflmez yasas›d›r. S›k s›k burjuvazinin iyi niyetinden, samimiyetinden dem vuruluyor. Kahvalt›ya kat›lan sanatç›lar da baflbakan› iyi niyetli bulmufllard›. Burada bize unutturulmak istenen fludur: Burjuvazi sanatç›ya maddi zenginlikleri sunarken bunu bofluna yapmaz. Karfl›l›¤›nda en de¤erli hazinelerini, yani bilincini, flerefini ister ondan. Peki, bilincini yozlu¤a teslim etmifl bir sanatç›n›n uzun süre yarat›c› kalmas›, ölümsüz eserler yaratmas› mümkün müdür? Burjuvazi bununla hiç ilgilenmez ki. O insanlar› limon gibi s›k›p, son damlas›na kadar tüketmesiyle meflhurdur.
‹ki tür köle vard›r. Birinci köle, ça¤r›l›rsa saray›n Kral dairesine bile girebilen, taklalar atan, karn› tok, zengin köledir. Fakat akl›nda direnmenin, de¤ifltirip dönüfltürmenin, bilginin ve sanat›n yarat›c›s› olan halka yönelmenin zerresi yoktur. ‹kinci kölenin yaflamak için elinde eme¤inden ve yeteneklerinden baflka verecek bir fleyi kalmam›flt›r. Maddi bir yoksulluk içindedir ama, zihninde gümüfl bir b›çak, k›zg›n bir namlu parlamaktad›r: Di-
Bir bak›n flerefini ve bilincini faflizmin eline teslim eden sanatç›lara. Yüzümüzü buruflturmadan, beynimizin sigortas› atmadan and›¤›m›z bir isim var m› bunlar aras›nda? Bir de direnenlerin, sanat›yla bedel ödeyen ve ödetenlerin isimlerine bak›n. ‹flte bu fark bile, yukar›da bahsetti¤imiz o iki köle aras›ndaki fark› gösterir. Geçmiflin direnifli bugüne kald›, yar›na kalan da bugün direnenler olacakt›r.
MART 2010 | TAVIR | 5
güncel
güncel
istanbul 2010 ya da ya¤ma hasan’›n böre¤i mehmet esato¤lu
“Adama tek bafl›na yedirmezler. Baflkalar›na da yedireceksin, yoksa yedi¤ini çok fena kustururlar” Eli kanl› bir katil, kendisiyle yap›lan söyleflide egemenlerin çark›ndan pay kapman›n yöntemlerinden birini böyle aç›kl›yor. Bu yöntem dünyay› sömüren emperyalistler de için geçerli. Geçen yüzy›l›n bafl›nda zincir, k›rbaç ve silah zoruyla dünyay› sömürmeye çal›flan emperyalistler halklar›n büyük direnifli ile karfl›laflm›fllard›. Latin Amerika’dan, Afrika’dan Asya’ya her yanda yedikleri darbelerle nas›l bir “ka¤›ttan kaplan” olduklar› ortaya ç›km›flt›. Emperyalistler özellikle ikinci paylafl›m savafl›ndan sonra dünyan›n alt›da biri sosyalizmin yolunu seçince onlar da halklar› ökseye düflürmenin yolunu buldular. O da dört bafl› mamur iflbirlikçiler yaratmak. Bu iflbirlikçiler eski zamanlarda üç-befl avanta al›p onlara yardakç›l›k yapan “liman burjuvalar›”ndan farkl›yd›. Emperyalizmin ç›kar› ad›na ekonomisinden ordusundan kolluk kuvvetlerine, e¤itiminden sanat›na bir sistem yaratmak üzere yollara düflen bu iflbirlikçiler geçen zaman içinde kraldan fazla kralc› olmay› baflard›lar. Ülkenin tüm ulusal zenginli¤i, de¤erleri, yasalar› emperyalizmin ç›karlar›na uydurulmal›yd›. Madenler, kar getiren alanlar, insanlar›n kas gücü, yani ülkenin tüm varl›¤› onlar›n emrine sunulmal›yd›. ‹flbirlikçiler yasalar ç›kartarak, düzenlemeler yaparak ülkelerini alt›n bir tepsi içinde emperyalistlere sundular. Ülkede
6 | TAVIR | MART 2010
ekonomik iflleyiflten sanatsal yaflama her alan parsel parsel de¤ifltirildi. Ülkelerin ulusal paras›, ürünleri bir yana at›larak emperyalistlerin paras›, ürünleri bafl tac› edildi. ‹nsanlar kendi dillerini de bir yana atarak emperyalistlere özenen bir dille konuflmaya bafllad›lar. Dükkanlar›n›n adlar›ndan günlük dilde kurduklar› cümle biçimlerine kadar onlara benzemeye çal›flt›lar. (‹flin daha ac›s› emperyalizme karfl› olduklar›n› iddia edenler bile dergilerinde gazetelerinde fark›nda olmadan “bafllad›” demek yerine “start ald›” demeyi ye¤lediler. Uyar›ld›klar›nda bile bunun olumsuz yan›n› bir türlü göremediler.) Bir Afrika ülkesinde iflbirlikçiler o kadar ileri gittiler ki tüm k›tan›n kültürel mal› olan tamtam için ders kitaplar›na “Tamtam bir Frans›z çalg›s›d›r. Ana vatan› Paris’tir” diye yazd›rd›lar. Emperyalizmin özellikle ikinci dünya paylafl›m savafl› sonras› dikkatini yo¤unlaflt›rd›¤› alanlardan biri de kültür- sanat oldu. Önceleri edebiyata, müzi¤e, plastik sanatlar ve sahne sanatlar›na ilgisiz duran para babalar› bu alanlardaki kimi ürünlerin genifl kitleler üzerinde etkilerini gözlemledikçe de¤iflik hesaplar yapmaya bafllad›lar. Kitleleri kendi ç›karlar› yönünde yürütmeye çal›fl›yorlard› ancak bazen basit bir ezgi binlerce insan›n kendilerine karfl› ayaklanmas›n› ateflleyebiliyordu. Pazaryerinde oynanan bir
güncel
güncel
oyun, etkili bir resim, kendilerine bir silah haline gelebiliyordu. Geçmiflte egemenlerin tek tek sanatç›lar› kendine kap›kulu etmesinden farkl› bir yaklafl›mla ifle girifltiler. Bir yandan sanat alan›n› da endüstrilefltirmeye bafllad›lar. Öte yandan da büyük firmalara vak›flar kurdurarak sanat alan›ndaki her de¤eri ya¤malamaya girifltiler. Endüstrileflen sanat alan›nda sahne gösterileri ve sinema büyük bir yat›r›m alan› haline geldi. Keza plastik sanatlar alan›nda yap›tlardan bir borsa olufltu. Karl Marks’›n “Komünist Manifesto”da anlatt›¤› herkesin sermayenin ücretli kölesi haline gelifli olgusu bu kez sanat alan›nda ortaya ç›kt›. Kurulan dev yap›m flirketleri tüm sanat insanlar›n›, yarat›c›lar›, icrac›lar› birer köle haline getirdi. Önemli sanat eserleri var eden ressamlar, heykeltrafllar vak›flar›n kap›kullar› haline getirildi. Yeryüzündeki paray› çeviren ve ellerinde y›¤›nlarla paralar oluflan para babalar› yaz›n›n bafl›nda sözlerinden al›nt› yapt›¤›m eli kanl› katil misali “etrafa da yedirmek” hedefiyle projeler ortaya att›lar. Bu projeler bir yanda onlar›n çevresinde çeperinde devasa bir “sanatç›” y›¤›n› olufltururken öte yandan da bundan pay alanlar›n yaygaras›yla sanat alan›na yönelen yetenekleri de onlar gibi sanat yapmaya teflvik ediyordu. Özellikle 90’l› y›llardan sonra sosyalist sistemin çöküflü ve bunun dünya çap›nda yaratt›¤› moral bozuklu¤u ortam›nda emperyalist tekeller birbiri ard› s›ra projeler gelifltirerek sanat alan›nda tek söz sahibi olarak kendilerini ilan ettiler. Dünyan›n dört bir yan›nda ne idü¤ü belirsiz seçicilerin düzenledi¤i sergiler, festivaller ve burada sergilenen ucube yap›tlar ortal›¤› kaplay›verdi.
yük sanatsal numaralar›n yatt›¤› iddias› ortal›¤› sard›. Hemen ard›ndan da her türden ucuz pop malzemeyle yo¤rulmufl resim sergileri, sahne gösterileri, edebiyat ürünleri ve filmler sanat ortam›n› iflgal etti. Bu ürünler büyük reklam ve propagandalarla kitlelere sunulmaya bafllay›p kitleler de bunun al›c›s› olmaya bafllay›nca para babalar› sevinçle hayk›rmaya koyuldular; “‹flte halk bunu istiyor!” Kapitalist sistemde her türlü etkinli¤in, gösterinin tek amac› vard› o da tüketimi k›flk›rtmak ve bol kazanç. Sanattan spora yap›lacak her etkinlikte iflin bafl›ndakiler flunu soruyorlard› “‹yi ama bu bize kaç para kazand›racak?” “Avrupa Kültür Baflkenti” projesi de bu türden bir tüketim ve kazanç h›rs›yla ortaya at›ld› ve projelendirildi.
Bu süreçte “piyasa ifli” s›radan ürünler de sanat alan›na tafl›nmaya bafllad›.
80’li y›llarda Yunanistan’da turizm ifllerinin iyi gitmedi¤ini gören Kültür Bakan› Melina Mercuri’nin önerisiyle ortaya at›lan ve 1985 y›l›nda Atina’n›n Avrupa’n›n Kültür Baflkenti ilan edilmesiyle bafllayan bu proje o y›ldan bu yana Avrupa Birli¤i’nin saptamas›yla bir dolu kentin “baflkent” ilan edilmesiyle sürüp gidiyor. Önceleri bir kentin “baflkent” ilan› ile bafllayan proje, giderek ortada savrulan paralar›n çekicili¤iyle birden fazla kentin ilan edilmesine dönüfltü.
Önce kültür-sanat dergilerinin kapaklar›nda pop y›ld›zlar› yer almaya bafllad›. Ard›ndan kimi ucuz yozluklar›n alt›nda bü-
“‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti” kelimesi bafltan yalan. Do¤rusu, kentlerinden biri. Di¤er kentler ise Alman-
Bütün etkinliklerde ifllenen temalar “karanl›k bir dünya”, “umutsuzluk”, “kaos” ve “boflbo¤azl›k” üzerine kuruluydu.
MART 2010 | TAVIR | 7
güncel
güncel
dolu çevre gözlerini bu pastaya dikmiflti. Yönetici olmalar›na itiraz edilemeyecek sistemin mutemet adamlar›ndan bir kadro ifli yürütecek ‹stanbul 2010 Avrupa Kültür Ajans›’n›n bafl›na getirildi.Bir yanda ajans yap›lan›rken öte yandan ‹stanbul’da tersine bir rüzgar esiyordu. ‹stanbul’un en önemli gösteri merkezi Taksim Meydan›’ndaki Atatürk Kültür Merkezi bak›ms›zl›ktan dökülüyordu. Öte yandan bir dolu sahne pefl pefle kapan›yordu. Gerçi iktidar yeni salonlar aç›yoruz dese de bu salonlar fahifl bir fiyatla kiraya verildi¤inden kimse kiralayam›yordu. Kültür baflkenti olmaya gerekçe olarak yaz›lacak hangi yap›n›n elinden tutsan›z elinizde kal›yordu. Propagandan›n ana merkezini oluflturacak Ayasofya Kilisesi’nin ortas›nda bile tadilat için kurulmufl ama y›llard›r kald›r›lmam›fl bir inflaat iskelesi duruyordu.Bu arada projelere verilecek bütçelerin a¤z›n› suland›rd›¤› bir dolu kifli kollar› s›vayarak proje dosyalar› haz›rlamaya koyuluyordu.
istanbul 2010 Avrupa Kültür Baflkenti” kelimesi bafltan yalan. Do¤rusu kentlerinden biri. Di¤er kentler ise Almanya’n›n Essen kenti ile Ajans›n yöneticileri ak›ll› bir politika izleyerek proje öneren herkese yapay da Macaristan’›n Peç kenti. 2006 y›l›nda ‹stanbul olsa bir ilgi gösterdiler. Proje sunanlar ise bu ilgi karfl›s›nda düfllere dald›lar. da kültür baflkentlerinden biri seçilince AKP Herkes cebine girecek binlerce Euro’nun hesab›n› yapmaya koyuldu. Bu iktidar› çeperinde yer alan çevreler heyecanla projelerde neler yoktu ki. Dünyan›n önde gelen yazarlar› ‹stanbul’a getirilecek ellerini ovuflturdular. ‹flte talan edecek yeni yedirilip, içirilip gezdirilecek ve ‹stanbul üzerine yaz›lar yazmalar› istenecekti. bir “ekmek kap›s›” daha ç›km›flt›. Bir rivayete göre ünlü Don Kiflot roma-
ya’n›n Essen kenti ile Macaristan’›n Peç kenti. 2006 y›l›nda ‹stanbul da kültür baflkentlerinden biri seçilince AKP iktidar› çeperinde yer alan çevreler heyecanla ellerini ovuflturdular. ‹flte, talan edecek yeni bir “ekmek kap›s›” daha ç›km›flt›. ‹ktidar ise bu iflin çok kolay bir lokma olamayaca¤›n› düflünüyordu. Ortada büyük bir bütçe vard›. Medyadan, turizme, reklam ve halka iliflkilere lokanta zincirlerinden otellere bir
8 | TAVIR | MART 2010
n›n›n yazar› ‹stanbul’a esir olarak getirilip cami inflaat›nda köle olarak çal›flt›r›lm›flt›. Bu rivayet sergilenecekti. Nobel ödüllü yazar›m›z Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi yap›t› ile bir proje gelifltirecekti. Bu temelde oluflturulmufl ilk bak›flta parlak görünen ama aya¤› yere basmayan yüzlerce proje. Geçen zaman içinde ajansta proje dosyalar› üst üste y›¤›ld›. Günler geçip paran›n ucu görünmeyince, ajans yöneticilerinin her birini devlet kat›ndan bir üst düzey yönetici aramaya bafllad›. Gerçi projeleri verenlerin dama¤›na birer parmak bal çal›nm›flt› ama proje verenler de efleklerini sa¤lam kaz›-
güncel
güncel
¤a ba¤lamak istiyorlard›. Bu yüzden her biri bir torpil arac›l›¤›yla ajans› zorlamaya bafllad›. Önceleri ‘yapar›z, ederiz’le geçifltirilen telefonlar giderek yo¤unlaflmaya ve daha da üst düzeyin el atmas›yla ifl büyük bir kaosa sürüklenmeye bafllad›. ‹ktidar›n koltu¤a oturttu¤u yöneticiler giderek orada birer kukla gibi oturtulduklar›n› anlamaya bafllad›lar. Hepsinin birer “ad›” ve “kariyeri” vard›. Ama iktidar›n onlara yetki vermeye niyeti yoktu. Bir süre sonra 2010 ajans›ndan istifalar bafllad›. Üst düzeyden alta bir dolu istifa birbirini izledi. ‹ktidar bu kez baflka bir plan› devreye sokarak emri alt›nda itirazs›z çal›flacak bir kadroyu ajans›n yönetimine getirdi. 2010 için ilk etkinlikler ortaya sunuldu¤unda sanat alan›ndan gerekli tepkiler yükselmekte gecikmedi. fiair Naz›m Hikmet’in do¤um günü olan 15 Ocak’ta Beyo¤lu’nda ‹stanbul 2010 Ajans›’n›n bulundu¤u binan›n önünde Tiyatro Oyuncular› Meslek Birli¤i (TOMEB), Kültür ve Sanat Emekçileri Sendikas› (Kültür- Sanat-Sen), Mimarlar Odas› ‹stanbul fiubesi, Sanat Konseyi, ‹stanbul Kültür Platformu, Naz›m Hikmet Kültür Merkezi (NHKM), Uluslararas› Plastik Sanatç›lar Derne¤i’ne (UPSD) ba¤l› sanatç›lardan oluflan bir grup bas›n aç›klamas› yapt›. Opera aryalar› söylenerek bafllanan bas›n aç›klamas›nda ilk sözü TOMEB ‹stanbul fiubesi Baflkan› Orhan Kurtuldu ald›. Kurtuldu, yirmi ayd›r Atatürk Kültür Merkezi kapal› olan bir ülkede kültür baflkenti kutlamalar› yap›ld›¤›na dikkat çekerek binan›n kapal› olmas›ndan ‹stanbul 2010 ajans›n› sorumlu tuttu. Mahkemenin ajans› haks›z bularak tadilat projesi alt›nda AKM’nin yok edilmesine ‘dur’ dedi¤ini anlatan Kurtuldu, bu iflin sorumlular›n›n adalet önünde hesap vereceklerini söyledi. NHKM ad›na konuflan oyuncu Orhan Ayd›n ise ülke yöneticilerinin yalanlar› ortas›nda yaflad›¤›m›z› dile getirerek ‹stanbul Kültür Baflkenti projesinin de böylesi yalanlar üzerine kuruldu¤unu belirtti. Sanat örgütleri ve sivil toplum örgütlerinden kaç›r›larak yap›lan bir projenin ancak bu kadar olabilece¤ine dikkat çekti. Kültür baflkenti projesi ise her yan› ile skandallara gebeydi. Daha 2010 gelmeden gerçekleflen kimi konserlerde sahneye son günlerin geçerli tabiriyle “çakma” sanatç›lar› ç›kar›lm›fl ama ödemeler “marka” isimler varm›fl gibi yap›lm›flt›. Bu yolsuzluklar ortaya ç›kmas›na karfl›n ne devlet kat›ndan yo¤un bir biçimde soruflturuldu ne de medya olaylar›n üzerine gitti. 16 Ocak 2010’da devlet erkan›n›n kat›laca¤› büyük aç›l›fl program› aç›klad›¤›nda sanat çevrelerinde büyük bir flaflk›nl›k oldu. Çünkü aç›l›flta her semtte her zaman bayramlarda,
y›ldönümü kutlamalar›nda ya da y›lbafl›nda rastlanacak pop konserleri, devlet erkan› için de daha önce yap›lan Habitat’ta benzerleri gerçekleflen “‹stanbul Büyüsü” adl› bir gösteri vard›. Gerisi ise bol bol havai fiflek patlat›lmas›ndan ibaretti. Bu flamatan›n ard›ndan ‹stanbul’da aç›k ve kapal› mekanlarda küçük gösteriler ortal›¤› kaplad›. Aç›k havada seyyar sahnelerde kimsenin bir anlam veremedi¤i bir düzenlemeyle klasik müzik sanatç›lar› baz› müzik parçalar› seslendiriyorlard›. Kapal› mekanlarda ise olup bitenler evlere flenlikti. Bir günlük gazetede kapal› bir mekanda gerçekleflen ve yönetmesi için ABD’nin New York kentinden yönetmen getirtilen sahne gösterisi flöyle anlat›l›yor: “Sahnede baz› nesneler, beyaz bir karton, bir bateri ve mikrofonlar. Sanatç›n›n varl›¤› ve yoklu¤u bir, projeksiyonla kartona yans›yan, gitar çalan bir erkek görüntüsü… Ki ileriki aflamalarda soyunmay› tercih ediyor. Elektro gitar çalan erkek, tek bir flark› ile bütün performans›n› gösteriyor; bir kay›t stüdyosunda, flark›lar›n› prova ettiklerini anlad›¤›m›z gençler, kendi aralar›nda k›sa k›sa konuflup dalga geçiyorlar. Ara ara seyirciler aras›nda yüksek sesle gülen bir kad›n peydahlan›yor. Sahnede kimse yok, ta ki sis makinesi sahneye belli aral›klarla sis verene kadar... ‹flte o anda bir mucize oluyor, beyaz kartonun yan›nda duran biri çalmaya bafll›yor. O da ne? Onun yan›nda ayakta biri gitar çal›yor. Projeksiyondan yans›yan insan figürleri, sisler aras›nda hayat buluyor. Son derece keyifli sahneyi izlerken, içinizden flark›ya efllik etmek geliyor. Ç›¤l›k 盤l›¤a sahneye do¤ru ba¤›ranlar eflli¤inde, aya¤a kalk›p dans edenler de oluyor. Bu garip, hem de flafl›rt›c› performans, yüzümüze bir gülücük çiziyor.” Bu gösteriyi izleyen oyun yazar› Tuncer Cüceno¤lu’na düflünceleri soruluyor. Cüceno¤lu durumu flöyle aç›kl›yor: “Ayn› flark›y› bize 45 dakika dinleterek ve bizi dumana bo¤arak ne elde ettiler anlam›fl de¤ilim.” 2010 Kültür Baflkenti program›n› bafltan sona inceledi¤inizde önünüze flöyle bir görüntü ç›k›yor. Bir yan›yla AKP yöneticilerini hoflnut edecek Osmanl› övgüsü öte yan›yla postmodern z›rval›klar silsilesi. Ama ne Kültür Baflkenti’nin bir önemi var, ne de program›n abuk sabuklu¤unun. Önemli olan bu parsadan da gerekli paylar›n kap›lmas› ve kimi beyefendilerin ceplerinin dolup taflmas›. Belki tarihe flöyle bir not düflmek gerek: 2010 y›l›yd›, ‹stanbul Avrupa Kültür Baflkenti oldu. Gökten üç elma düfltü. Elmalar›n çöpü bile yoksullara k›smet olmad›.
MART 2010 | TAVIR | 9
mektup
mektup
kavgam›z›n baflkenti ümit ilter
der Che ve do¤ru söyler. “Avrupa’n›n Kültür Baflkenti: ‹stanbul” yaygaras›n›n “çürüyen bir cesedin i¤renç kokusundan” ibaret olmas› da iflte bu yüzdendir. Ve dahas›, evvel ahir kavgam›z›n baflkentidir ‹stanbul. Geç flu ‹stanbul’un karfl›s›na ve sor kendisine, bu kentin en güzel hali hangisidir, diye. Cevab› bilmiyorsan dert etme ama merak et: ‹stanbul’un en güzel hali hangisidir?
Merhaba Bahar...
1... “Kültür alan›nda kapitalizm, verebilece¤i her fleyi vermifl ve ondan geriye çürüyen bir cesedin i¤renç kokusundan, yani bugünkü sanat dekadans›ndan baflka bir fley kalmam›flt›r.”
10 | TAVIR | MART 2010
Sor bakal›m Çaml›ca Tepesi’ne. Ne diyecek? Bo¤az’›n haylaz mart›lar›na ve M›s›r Çarfl›s›’n›n baharat kokular›na da sor. K›z Kulesi’ne de sor bu kentin en güzel halini Galata Kulesine de. Belki biliyorlard›r. Bilmiyorlarsa dert etme ama merak et: Bu kentin en güzel hali hangisidir?
2... Yay›l›rken Afrika’dan cümle cihana, konaklad›¤›m›z yerlerden biriydi ‹stanbul. Gerçi o zaman ismi bile yoktu. fiehir bile de¤il-
mektup
mektup
di henüz. Ç›plakt›, ayn› bizim gibi. Hepimiz Afrikal›, Adem ile Havva’n›n evlatlar›yd›k. Din ve milliyet elbiseleri biçilmemiflti daha üstümüze. So¤uktan ve korkudan titreyerek yer ararken, bafl›m›z› sokacak ma¤aralar›n› açt› bize ‹stanbul. Ayazma’n›n üst taraf›ndaki ma¤aralar› ilk o zaman keflfetmifltik... Kad›köy’ün Moda Burnu’na iyi bak. ‹flte tam orada temelini att›lar bugünkü ‹stanbul’un Traklar. Kurduklar› kentin ad›na da “Khelkedan” dediler. Sonra Megaral›lar gelip Sarayburnu taraf›na yerlefltiler. Önderlerini ad› Byzas oldu¤u için, kurduklar› kente de “Byzantion” ad›n› verdiler. Derken Persler’in eline geçti buralar. Sonra Sparta ve Atinal›lar’›n. O günden bu yana bir köprü oldu bu kent. Gelip geçenin durup kalan›n birbirine kar›flt›¤› bir kavimler köprüsü. Bu kar›fl›m›n s›rdafl› da K›z Kulesi oldu. Öyle ki, köleci Atina’n›n ya¤mac› komutan› Alkibiades, Salacak aç›klar›ndaki kayal›¤›n üstüne bir kale yapt›rd›¤›nda henüz icat edilmemifl takvimler M.Ö 410’u gösteriyordu... ‹flte o takvimler M.Ö 280 oldu¤unda, bu kez Bithynial›lar gelip yerlefltiler. Sonra tarihin de¤irmeni döndü ve kentin tapusuna da Roma ‹mparatorlu¤u el koydu. Böylece M.Ö 74 y›l›n›n u¤ursuz bir vaktinde, Roma’n›n oldu ‹stanbul... ‹mparator I. Constantinus, Roma’n›n d›fl›nda ikinci bir baflkent kurmaya karar verdi¤inde, devlet kuflu da Byzantion’un bafl›na pislemifl oldu. Kent, MS. 324’ten 330’ a kadar yeniden yap›ld›. Ad› da de¤iflti, art›k Constantinopolis olmufltu. Çemberlitafl’›ndan Dikilitafl’›na, Hipodrom’undan Ayasofya’s›na görücüye ç›km›fl bir gelindi sanki... Fakat, mahzundu ‹stanbul. Öyle ya, bir kent kendisini var eden emekçiler kadar mutludur çünkü. Hüzünlü silüeti hiç de¤iflmedi o günden bu yana. Ve geri gelince, içinde ezilen yoksullar›n gözyafllar›n› biriktirip her lodos vakti h›nc›n› flaha kald›rd›... ‹flte öyle bir lodos vakti patlad› Nika isyan›. M.S 532 y›l›nda kentin mazlumlar› imparatorlu¤a karfl› ayakland›lar. Nika! Nika! diye ba¤›r›yordu isyana duran mazlumlar. “Zafer” demekti bu ve kadim hasretlerinin o muazzam naras›n› patlat›yordu ezilenler. Bu hayk›r›fl öyle bir sarst› ki Bizans’›n köhne taht›n›, kaç›yordu az daha imparator. Heyhat! Zafer hasreti vuslata eriflemedi ve olanca ö¤reticili¤iyle baki kald› gelece¤e. ‹fle o gün “onlara bir daha ‘zafer’ dedirtmeyece¤iz” karar› verdi Bizans’›n katilleri. O gün bu gündür kavga ayn› kavgad›r ve zafer u¤runa düflen bafllar, ‹stanbul’un kalbine takt›¤›m›z niflan yüzü¤ü-
dür... Ve sonra 1453 oldu sene. Bizans de¤ildi asl›nda düflen, taçlar el de¤ifltirmiflti sadece. Alt›nc› Konstantin’in kalkt›¤› tahta 2. Mehmet yerleflmiflti böylece kilise azizlerinin mezar›na da “Telli Baba” denmeye baflland› elbette. Oysa sarn›çlarda toplanan ayn› suydu ve zindan duvarlar›na sinen ayn› karanl›¤›n isiydi... Taht el de¤ifltirse de, biz de¤iflmemifltik. Yine emekçi ve ezilendik. Ancak biraz daha çeflitlenmifltik. Ortado¤u, Anadolu, Balkanlar ve Kafkaslar’›n cümle ahalisiyle daha bir flen olmufltu ‹stanbul’un içi. Rum, Ermeni, Türk, Yahudi, Kürt, Arap, Laz, Ad›ge, Boflnak, Gürcü, Süryani Çingene, Tatar, Makedon... Tam bir aflureydi art›k ‹stanbul. De ki, Nuh’un Gemisi’dir bu kent. Babil Kulesi’nin hayata düflen gölgesidir, bir farkla. Bu flehrin bütün emekçileri, hangi kavimden olurlarsa olsunlar, eme¤in ve kavgan›n diliyle anlafl›rlar... Kaç kez “Nika!” dedik bu flehirde biz. Ve kaç kez daha diyece¤iz bunu. Ama esas olan flu ki, hayk›rd›¤›m›z bütün o Nika! Hayk›r›fllar›n›n toplam›ndan oluflan tek ve ebedi bir zafer naras› atacak bu flehir. Günü gelince... Evveel zaman içinde “Lale Devri”de yafland› bu flehirde. Haramiler sefa sürerken ezildikçe ezildi yoksullar. Ne yapmal›? Zulüm ve sömürü arfl› tutmuflken ne yapmal›? ‹flte flimdi farzd› isyan. ‹stanbul tan›kt›r bir pefltamal› sard›k bir süpürge s›r›¤›na ve çevirdik isyan bayra¤›na. Topland› ahali o bayra¤›n alt›nda ve yürüdü Topkap› Saray›’na. Her bir ad›mlar›nda sars›ld› saray›n taht›, otoritesi, haremi, humayunu. Ezilenler h›nçlar›n› göstermifllerdi bir kere... Nika ayaklanmac›lar› gibi bald›rlar› ç›plakt›. Patrona Haliller’in de. Gördü bu akrabal›¤› ‹stanbul. Ç›plak bald›r, yal›n ayak ve aç kar›n soyundan mazlumlar, aradan yüzlerce y›l geçse de ayn› isyana can veriyorlard› iflte yine. Bildi bunu ‹stanbul ve o ç›plakl›¤› örtecek adal›n›n giyene yak›flan bir h›nç oldu¤unu f›s›ldad› ezgin yüreklere. Sonra, Patrona Halil’in bafl› düfltü ‹stanbul’un koynuna... Kaç kez kesildi bafl›m›z böyle? Çok! Olsun, gelece¤e uzanan yolun tafllar› olur e¤ilmeyen bafllar›m›z. Oldu, hem de çok. Yeri geldi, as›ld›¤›m›z meydanlarda dalgaland›k. Yeri geldi, diri diri yak›ld›k. Ama asla y›lmad›k, y›k›lmad›k ve ‹stanbul’u boynu bükük b›rakmad›k... Emperyalistlerin kirli çizmeleri çi¤nerken gecesini gündüzünü, ‹stanbul’un kula¤›na kurtulufl türküleri f›s›ldayanlar da bizdik.
MART 2010 | TAVIR | 11
mektup
mektup
Toplar›n› ‹stanbul’a çevirmifl iflgal gemilerinin siren seslerinden daha güçlüydü bizim “ya istiklal ya ölüm” deyiflimiz. Saray›n tu¤lu hainleri kendi ç›karlar› için satarken vatan› ve ‹stanbul’u emperyalistlere cariye diye sunmuflken direniflçilerin yoldafl›yd› bu kent. Teslim olan sarayd›, ‹stanbul de¤il. ‹flte bu yüzden, 17 Kas›m 1922’de bir ‹ngiliz gemisiyle kaçan padiflah Vahdettin oldu, ‹stanbul de¤il...
kentin yüre¤inde gizlenirler de, kimse farkedemez. Sadece ‹stanbul bilir bunu... Kentin bütün sokaklar›n› birbirlerine ba¤lay›p K›z›ldere yadigar› umudu meydana ç›kart›r kavgan›n Mahir’i. Bu kentin içini d›fl›n›, neflesini öfkesini, yoksul halk›n›, hayalini ve hakikatini bilendir Day›. Ve ‹stanbul, gelece¤ini kavgan›n Mahiri’ne emanet etmifltir...
Kavlibela’dan beri bizimdir ‹stanbul. A¤r›s›, sanc›s›, açl›¤›, ölümü, kal›m› kavgas›yla bizimdir. Öyle ki, ‹stanbul’un her soka¤›nda bir iz, topra¤›nda can›m›z vard›r. Silemez kirletemezler ‹stanbul’un mayas›nda dolaflan ölümsüz hasretimizi. U¤runa ölümlere gidip geldi¤imiz hayallerimizin bafl kahraman›d›r bu flehir. Ve sadece bir flehir de de¤il, kurdu¤umuz hayal ve yaflad›¤›m›z hakikatin ta kendisidir.
‹flte o emanettir nicedir can feda savunulan, Nereye, hangi semtine gitseniz, “Bir gün mutlaka” denilen günler için ölümsüzleflenlerin hat›ras› karfl›lar sizi. “Bize ölüm yok.” diyor iflte Niyaziler ve ‹stanbul’dan cihana yay›l›yor sesleri. “Cesaretiniz varsa gelin” diyor Sabolar ve aya¤a kalk›p aln›ndan öpüyor ‹stanbul onlar›n. Ba¤c›lar’da üç karanfil aç›yor ve Sibel, Okmeydan›’nda ölümsüzlü¤ün en genç destan›n› yaz›yor. Ve diri diri yak›lanlar›n külüne kar›fl›yor Gültekinler’in patlayan h›nc›...
‹flte buras› ‹stanbul Maltepe’dir. Ve Adal›lar’›n türküsü yay›l›yor dalga dalga kente ve tarihe. Duyan herkesin tan›yaca¤› berrakl›ktaki devrimin sesidir bu. Mahir’in umutlu ve uzlaflmaz, Cevahir’in onurlu ve bafle¤mez duruflu, solu¤u ve yumru¤udur kök salan halk›n topra¤›na... ‹flte buras› Arnavutköy ve Ulafl, safi cürete kesmifl haliyle üstüne üstüne yürüyor haramilerin. Vurufla vurufla yürüyor ve halk›n ölümsüz cesaretiyle savunuyor umudu. Sonra, “Bizimkiler böyle ölür” dedirten bir yücelikte b›rak›yor solu¤unu ‹stanbul’un kuca¤›na... Bütün kentin üstüne zulüm betonunu dökseler bile, delip geçer donmufl zaman› Mahir’in iradesi. Aramalar, taramalar, cellatlar ve fermanlar›n hükmü sökmez. Onlar› yeri gelince bu
Gülsüman ve fienay, bu kente musallat olan bütün pisliklerin nas›l temizlenece¤ini anlat›yorlar ariften öte Mahir olma gayretindeki herkese. Ve Canan, 19 y›ll›k ömrüyle ölçüyor bu kentin boyunu. Ve Sevgi, 19 kiloluk a¤›rl›¤›yla tart›yor bu kentin a¤›rl›¤›n›. Ve o ölçülerin alt›nda kalanlara bir çift laf edip baflka bir fley demiyor ‹stanbul. Çünkü baflka iflleri var... Mesela, bir yürüyüfl eyleyen Ferhatlar’a yarenlik ediyor. Mesela, Engin ile adalet aray›fl›nda. Mesela, “Amerika Defol, Bu Vatan bizim!” yaz›yor bütün duvarlara...
3... ‹stanbul’un en güzel halini buldun mu? Hakl›s›n, bir kentin en güzel hali hem kurdu¤u hayaldeki halidir hem de hayal kurarkenki hali. ‹flte öyle, hayal kuran bir flehirdir ‹stanbul. De¤ilse, kavgam›z›n baflkenti olamazd› ki. Hayal kuran bir ‹stanbul, güzeldir elbette. Ama ‹stanbul’un kurdu¤u hayaldeki hali çok daha güzeldir. ‹flte en güzel hali o halidir ve elbet Vedat Türkali de hakl›d›r: “Bekle yumruklar›m›z Haramilerin saltanat›n› y›ks›n Bekle o günler gelsin ‹stanbul bekle Sen bize lay›ks›n...”
12 | TAVIR | MART 2010
fliir
fliir
cibali a. kadir
Cibali dendi mi, akl›ma siz gelirsiniz, kad›nlar kiminizin befl çocu¤u, kiminizin nar gibi yanaklar› var. Kiminiz kocas›z kalm›fl, kiminiz ihtiyar, kiminiz daha körpe henüz. Bana umulmad›k, eskimifl türküler düflündürür siyah baflörtüsü alt›nda yüzünüz. Parmaklarda tütün kokusu. Tütün kokusu pazen entarilerde. Biriniz ekmek al›r f›r›ndan, biriniz durmufl öksürüyor ilerde, geçiyor bizim mahalleden biriniz. Cibali dendi mi, akl›ma siz gelirsiniz, kad›nlar. Çarp›k ayakkaplar›n›z gelir, kahraman elleriniz.
MART 2010 | TAVIR | 13
çeviri
çeviri
stalin’den sanat üzerine stalin kaynak arflivi
“‹nsanl›k, gürültüsüz ve flatafats›z, en zor flartlar alt›nda sanayileflmeyi ve kolektivizasyonu baflaran, savunma sistemini canlar› pahas›na kuvvetlendirip komünistlerin liderli¤iyle düflman› yenen s›radan Sovyet halk› taraf›ndan kurtar›lm›flt›r.” J.V. Stalin J. V. Stalin, Yarat›c› Ayd›nlar Toplant›s›’nda genel anlamda sanat hakk›ndaki düflüncelerini aktar›yor... (1946) Stalin: Benimle neyi konuflmak istiyordunuz yoldafl Fadeyev? Fadeyev (Aleksandr Aleksandroviç Fadeyev. 1946–1954 aras› Yazarlar Birli¤i Genel Sekreteri): Yoldafl Stalin, size dan›flmak için geldik. Birçoklar› edebiyat›m›z›n ve sanat›m›z›n bir ç›kmaza girdi¤ini düflünüyor ve biz böyle düflünenleri hangi yola yönlendirece¤imizi bilmiyoruz. Bugün bir sinema-
14 | TAVIR | MART 2010
çeviri
çeviri
ya gidiyorsunuz, atefl ediliyor, bir baflka sinemaya gidiyorsunuz, yine atefl ediliyor: sinema salonlar›m›zda, kahraman›n dur durak bilmeden düflmanla savaflt›¤› ve ›rmaklardan insan kan›n›n akt›¤› filmler oynuyor. Her yerde yokluklar ve zorluklar gösteriliyor. ‹nsanlar savafl ve kan görmekten b›kt›.
natsal imgesi, Büyük Anavatan Savafl›’nda ölümsüz bir flan kazanan, binlerce korkusuz Sovyet flahin-pilotun e¤itimini kolaylaflt›rm›flt›r. “Kentimizden Ç›kan Genç Adam” filmindeki tankç› Albay Sergey Lukonim, yüz bin kahraman tankç›n›n karakteristik kahraman›d›r.
Eserlerimizde baflka bir hayat› nas›l gösterece¤imize iliflkin tavsiyenizi almak istiyoruz; kan›n ve fliddetin olmad›¤›, ülkemizin karfl›laflt›¤› say›s›z zorluklar›n olmad›¤› gelece¤in hayat›n›. Baflka bir deyiflle, mutlu ve bulutsuz bir gelece¤i resmetmenin zorunlulu¤u kendini hissettiriyor.
Bu gelenekle devam etmek gerekir. Sovyet halk›n›n kendini k›yaslayaca¤› ve örnek alaca¤› komünizm savaflç›lar›ndan böyle edebi kahramanlar yarat›n.
Stalin: Konuflman›zda, hayat›n, edebiyat iflçilerinin, sanatç›lar›n önüne koydu¤u temel görev, Marksist-Leninist çözümleme yapma görevi eksik Fadeyev yoldafl. Bir zamanlar I. Petro, Avrupa’ya kap›lar› açm›flt›. Ama 1917’den sonra emperyalistler, sosyalizmin ülkelerine yay›lmas›ndan korkarak o kap›y› uzunca bir süreli¤ine s›k›ca kapatt›lar. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan önce radyolar, filmler, gazeteler ve dergiler arac›l›¤›yla bizler dünyaya diflleri aras›na kanl› b›çaklar s›k›flt›rm›fl kuzeyli barbarlar gibi tan›t›ld›k. Proletarya diktatörlü¤ünü böyle resmettiler. Halk›m›z aya¤›nda has›r terlikler, eski püskü giysiler içinde, semaverden votka içen insanlar olarak gösterildi. Birden bire, bu “has›r terlikli” Rusya, bu ma¤ara adamlar›, dünya burjuvazisinin alt insanlar olarak tasvir etti¤i bu insanlar, karfl›lar›nda tüm dünyan›n korkuyla titredi¤i iki büyük gücü – Almanya’daki faflistleri ve Japonya’daki emperyalistleri ezip geçti. Bugün dünya, böylesi bir kahramanl›¤› kimin baflard›¤›n› ve insanl›¤› kimin kurtard›¤›n› bilmek istiyor. ‹nsanl›k, gürültüsüz ve flatafats›z, en zor flartlar alt›nda sanayileflmeyi ve kolektivizasyonu baflaran, savunma sistemini canlar› pahas›na kuvvetlendirip komünistlerin liderli¤iyle düflman› yenen s›radan Sovyet halk› taraf›ndan kurtar›lm›flt›r. Yaln›zca savafl›n ilk alt› ay›nda cephede en az befl yüz bin ve toplamda üç milyondan fazla komünist hayat›n› kaybetti. Onlar aram›zdaki en iyilerdi; onurlu, tertemiz, özverili, sosyalizm için, halk›n mutlulu¤u için mücadele eden fedakar savaflç›lard›. fiimdi onlar› özlüyoruz. E¤er hayatta olsalard›, birçok güncel sorunumuz art›k geride kalm›fl olurdu. Bugün, yarat›c› Sovyet ayd›nlar›m›z›n as›l görevi, eserlerinde bu sade, muhteflem Sovyet insan›n› tüm yönleriyle yans›tmak ve bu karakterin en iyi özelliklerini bulup gözler önüne sermektir. Bugün edebiyat›n ve sanat›n geliflimindeki genel ilke budur. Nikolay Ostrovski’nin “Ve Çeli¤e Su Verildi” roman›ndaki kahraman Pavel Korçagin bizim için neden de¤erlidir? Bunun sebebi her fleyden önce, o kahraman›n kendini devrime, halka, sosyalizme s›n›rs›zca adamas›d›r, fedakarl›¤›d›r. Zaman›m›z›n büyük pilotu Valeri Chkalova’n›n sinemadaki sa-
Elimde, bana yarat›c› Sovyet ayd›nlar›n› ilgilendirdi¤i söylenen sorular›n bir listesi var. Bir itiraz› olan yoksa bu sorular› yan›tlayaca¤›m. Salondan yükselen sesler: Çok soru var Stalin yoldafl! Lütfen yan›tlay›n! Soru: Size göre, ça¤dafl Sovyet nesir ve oyun yazarlar› ile film yap›mc›lar›n›n eserlerindeki bafll›ca eksiklikler nelerdir? Stalin: Ne yaz›k ki son derece önemli eksiklikler var. Son zamanlarda, pek çok edebiyat eserinde, çürümekte olan bat›n›n zararl› etkileri alt›nda geliflen bir e¤ilim aç›kça görülüyor ve bu e¤ilim, yabanc› istihbaratlar yoluyla hayat›n içine giriyor. Sovyet edebiyat dergilerinin sayfalar›nda, s›kl›kla, Sovyet halk›n›n, komünizmin kurucular›n›n, zavall› ve karikatürize edilmifl bir biçimde tasvir edildi¤i eserler görülüyor. Olumlu kahramanla alay ediliyor, yabanc› olana dalkavukluk savunuluyor, toplumun politik art›klar›na özgü kozmopolitizm övülüyor. Tiyatro repertuarlar›nda yabanc› burjuva yazarlar›n utanç verici oyunlar› Sovyet oyunlar›n› geri planda b›rak›yor. Filmlerde önemsiz temalar a¤›r bas›yor ve cesur Rus halk›n›n kahramanca tarihi çarp›t›l›yor. Soru: Müzikteki avangart (yenilikçi) e¤ilimler ile resim ve heykel sanat›ndaki soyut ekol ideolojik olarak ne kadar tehlikelidir? Stalin: Bugün, yenilik kisvesi alt›nda Sovyet müzi¤inde biçimcilik ak›m›n›, resim sanat›nda da soyut resmi hakim k›lmaya çal›fl›yorlar. Zaman zaman flu soruyu duymak mümkün: “Bolflevikler ve Leninistler gibi büyük adamlar›n böylesi önemsiz ayr›nt›larla u¤raflmalar›; soyut resim ve biçimcili¤i elefltirerek zaman harcamalar› gerekli midir? Bunlarla psikiyatristler u¤rafls›n.” Bu türden sorular, ülkemize ve özellikle de gençli¤imize karfl› gerçeklefltirilen ideolojik sabotaj›n rolünün anlafl›lmad›¤›n› a盤a vuruyor. Bu sabotaj sayesinde, edebiyat ve sanattaki sosyalist gerçekçilik ilkelerine karfl› eyleme geçmeye çal›fl›yorlar. Bu ilkelere karfl› aç›ktan a盤a konuflamayacaklar› için, bunu s›¤›naklar›n ard›na gizlenerek yap›yorlar. Halklar›n›n mutlulu¤u için, komünizm için ve ilerlemek istedikleri yol için savaflan o örnek al›nacak insanlar›n imgesi soyut denilen bu resimlere
MART 2010 | TAVIR | 15
çeviri
çeviri
n›m›” bafll›kl› bir yönergeyi okuma f›rsat›m oldu. Soru: Yabanc› istihbarat ajanlar›n›n sanat ve edebiyat alanlar›ndaki y›k›c› faaliyetleri somut olarak nelerdir? Stalin: Sovyet sanat›n›n gelecekteki gelifliminden söz ederken bu geliflimin, emperyalist çevrelerin ülkemize karfl› gelifltirdikleri, sanat ve edebiyat alanlar›n› da kapsayacak biçimde aç›lan tarihte efli görülmemifl ölçekteki gizli savafl koflullar›n› gözden kaç›rmamak gerekir. Yabanc› ajanlar›n ülkemizdeki görevi, kültürden sorumlu Sovyet kurumlar›na s›zmak, büyük gazete ve dergilerin editörlü¤ünü ele geçirmek, tiyatro ve sineman›n repertuarlar›n› ve edebi eserlerin yay›nlar›n› mutlaka etkilemektir. Yurtseverli¤i canland›ran ve komünizmi yaratmada Sovyet halk›na öncülük eden devrimci eserlerin gün ›fl›¤›na ç›kmas›n› her yolu deneyerek durdurmak, komünist inflan›n zaferine inançs›zl›¤› yayan, kapitalist üretim tarz›n› ve burjuva yaflam biçimini yücelten eserlerin ortaya ç›kmas›n› sa¤lamakt›r. Ayn› zamanda yabanc› ajanlardan karamsarl›k, çöküfl ve ahlaki yozlaflma duygular›n›n sanat ve edebiyat alanlar›nda yaymalar› talep ediliyor.
yans›maz. Bu betimlemenin yerini kapitalizme karfl› sosyalizmin s›n›f savafl›n› bulan›klaflt›ran soyut gizemcilik al›r. Savafl zaman›nda kaç insan K›z›l Meydan’daki muhteflem Minin ve Pojarski an›t›na gelip ilham ald›! Peki ya bükülmüfl demirden yap›lma, “yenilik” sembolü bir büst, bir sanat eseri olarak bize nas›l ilham verebilir? Soyut bir resim nas›l ilham verebilir? Tam da bu nedenledir ki, günümüzün Amerikan finans kodamanlar› modernizm propagandas› yapar, bu türden eserlere, gerçekçi ak›m›n büyük ustalar›n›n rüyalar›nda göremeyece¤i, ola¤anüstü miktarda para verirler. Sözüm ona popüler bat› müzi¤inin ve biçimci denilen e¤ilimlerin s›n›fsal arka plan› vard›r. Bu müzik, tabii buna müzik denilebilirse, ritmlerini “shakers” tarikat›ndan alm›flt›r; bu müzik eflli¤inde edilen “dans” insanlar›n kendinden geçmesine neden olur, onlar› flirazesinden ç›km›fl, her türlü vahflili¤i yapabilecek hayvanlara dönüfltürür. Bu tür ritmler insanlar›n beynini ve ruh halini etkilemek için psikiyatrlar›n yard›m›yla yarat›lmaktad›r. Bu, bir tür müziksel uyuflturucu ba¤›ml›l›¤›d›r ve bunun etkisi alt›na giren kifli parlak fikirler üretemez, bir hayvana dönüflür, bu insan› devrime, komünizmi kurmaya ça¤›rmak faydas›zd›r. Gördü¤ünüz gibi, müzik de savafl›r. 1944 y›l›nda, Britanya istihbarat›ndan bir görevlinin kaleme ald›¤›, “Düflman Ordusunu Çökertmede Biçimci Müzi¤in Kulla-
16 | TAVIR | MART 2010
Coflkulu bir Amerikan senatörü “Bolflevik Rusya’y› korku filmlerimizde gösterebiliyor olsayd›k, komünist inflay› mutlaka söküp atard›k” diyordu. Lev Tolstoy, “Sanat ve edebiyat beyin y›kaman›n en güçlü biçimidir.” diye bofluna dememifltir. Bugün sanat ve edebiyat›n yard›m›yla kimin ve neyin beynimizi y›kad›¤› üstünde ciddiyetle düflünmeli, bu alandaki ideolojik sapmaya bir son vermeliyiz. Bence, kültürün, toplumsal ideolojideki önemli bir egemenlik ö¤esi oldu¤unu, onun her zaman s›n›fsal oldu¤unu ve egemen s›n›f›n kültürü ç›karlar› için kulland›¤›n›, kültürü bizim için çal›flanlar›n ç›karlar›n›, proletarya diktatörlü¤ünün ç›karlar›n› korumak için kullanmak gerekti¤ini anlaman›n ve içsellefltirmenin zaman› gelmifltir. Sanat için sanat yoktur. Toplumdan ba¤›ms›z, bu toplumun üstünde duran “özgür” sanatç›lar, yazarlar, flairler, oyun yazarlar›, yönetmenler ve gazeteciler yoktur, olamaz. Kimsenin onlara ihtiyac› yoktur. Böyle insanlar var olamazlar. Eski karfl› devrimci burjuvazi geleneklerinin kal›nt›lar› Sovyet halk›na hizmet etmek istemiyorlarsa ya da kendini Sovyet halk›na hizmet etmeye adam›fl iflçi s›n›f› iktidar›n›n karfl›s›nda duruyorlarsa, ülkeyi terk etmeleri ve d›flar›da yaflamalar› için onlara izin veriyoruz. B›rakal›m her fleyin al›n›p sat›labildi¤i, yarat›c› ayd›nlar›n yaratma eylemlerinde finansal çekim merkezlerine tamamen ba¤›ml› oldu¤u, kötü ünlü burjuva toplumundaki “özgür yarat›c›l›k” kavram› onlar› ikna etsin. Ne yaz›k ki, zaman›m›z›n azl›¤› dolay›s›yla tart›flmam›z› sonland›rmam›z gerekiyor. Sorular›n›z›n tamam›n› cevaplam›fl olmay› umuyorum. San›r›m, Sovyet edebiyat›n›n daha ileri geliflimi sorununa SBKP (B) MK’s›n›n ve Sovyet hükümetinin yaklafl›m› herkes için aç›kt›r. Zhukhrai V. “Stalin: Pravda i lozh”, Moskova, 1996, sf. 245251; I.V. Stalin, “Sochineniya”, Vol. 16, 1946-1952, Izdatelstvo “Picatel”,Moskova, 1997, sf. 49-53. Rusça orijinalinden çeviri: stalin arflivi çeviri grubu
fliirfliir
devrim otto rene castillo çeviri: ülkü tamer
Gözleri görmeyenler Kör diyor bize Ama gösterdin sen Nas›l görece¤imizi Renklerini gelece¤in
Göz veriyoruz Ses Kulak Ve can veriyoruz ‹nsan yüre¤ine.
Kulaklar› duymayanlar Sa¤›r diyor bize Ama gösterdin sen Nas›l duyaca¤›m›z› her yerde ‹nsan yüre¤inin uysal sesini
‹nsanl›k düflman› diyor bize ›rkç›lar Kinin mezar›n› kaz›yoruz seninle Sevgiler kentinde flimdi
Korkaklar korkak diyor bize Ama seninle birlikte ç›k›yoruz Karfl›s›na karanl›¤›n Yüzünü de¤ifltiriyoruz seninle
Ama bütün bunlar› diyenler Unutuyorlar Öyle aptallar ki Yar›n Torunlar› ‹çleri p›r›l p›r›l Sevda türküleri yakacaklar Ad›n›n y›ld›zl› harflerine.
Katiller katil diyor bize Umudu seninle yeflertiyoruz Son veriyoruz suçlara Orospulu¤a Açl›¤a.
Neler demiyorlar ki bize
MART 2010 | TAVIR | 17
y›ldönümü
y›ldönümü
yaln›z de¤illerdi... mustafa k›l›çl›
18 | TAVIR | MART 2010
y›ldönümü
y›ldönümü
ON’lar yaln›z de¤illerdi orada... Orada, Tokat’›n K›z›lderesi’nde, o kerpiç evde... ‹spanyol sömürgecilerine karfl› savaflan son ‹nka kral› Tupac Amaru gelmiflti uzaklardan. ‹nkal› savaflç›lar›yla birlikte ve elbette ayn› duygular› kendisinden y›llar sonra tafl›yacak olan Simon Bolivar’la birlikte. Oklar›, m›zraklar›, sömürgecilere karfl› dinmeyen kinleriyle. Kerpiç evde sipere yatm›fl, düflman› gözlüyorlard›; Türkiyeli devrimcilerle birlikte çarp›flmaya gelmifllerdi. Yaln›z de¤illerdi Mahirler... Jose Marti gelmiflti ON’larla birlikte çarp›flmaya. ‹flgalci, sömürgeci tak›m›na karfl› tüm öfkesini kuflanarak... Yan›nda can yoldafl› Sandino’yu da alarak... Mahir’in omuzbafl›nda yerlerini alm›fllard›. Yaln›z de¤illerdi ON’lar orada... Orada, o kerpiç evde tek bafl›na kalmam›fllard›. Beyaz Adam’a karfl› direnen Ç›lg›n At, Geronimo ve Oturan Bo¤a da kalk›p gelmifllerdi K›z›ldere’ye. Direnifle omuz vermek, ayn› düflmana vurulacak her darbenin, ezilen halklar›n kurtulufluna bir katk› olaca¤› bilinciyle... Yok edilen, “beyaz adam” taraf›ndan art›k kültürleri bile ortadan kald›r›lan bir halk›n onurlu önderleri, yeryüzünün belki de en mazlum halk›ndan olan yoldafllar›yla, tüm K›z›lderililerle koflup gelmifllerdi oraya. ON’lar o kerpiç evde hiç yaln›z de¤illerdi... Yine oralardan, Amerika k›tas›ndan özgürlük savaflç›s› Farabundo Marti vard› yanlar›nda. Carlos Fonseca ile birlikte gelmifllerdi onlar da. El Salvador’dan, Nikaragua’dan kofla kofla gelmifl ve onlar da gerillalarla birlikte sipere yatm›fllard› o kerpiç evde. Yaln›z kalmad›lar Mahirler... O kerpiç evde, K›z›ldere’de hiç yaln›z kalmad›lar. Libya ulusal kurtulufl mücadelesinin önderi Ömer Muhtar, bir pencerenin alt›nda oturmufl düflmana bak›yordu. Gözlerinde, ülkesini iflgal eden ‹talyanlara bakarken çakan flimfleklerin ayn›s› çak›yordu. Mart’›n 30’unda, ’72 y›l›nda, o evde hiç yaln›z kalmad› ON’lar... Mao, Çin’in yoksul köylüleriyle birlikte kavgay› omuzlamaya gelmiflti. ‹flgalcilere karfl› onlar da dünyan›n en zorlu mücadelelerinden birini vermifllerdi. ‹yi biliyorlard› iflgalin faturas›n›; iyi biliyorlard› sömürgecilerin vahfletinin s›n›rs›zl›¤›n›... ‹flte bu yüzden oradayd›lar; orada, K›z›ldere’nin ortas›ndaki o kerpiç evde, Mahirlerin yan›nda, silah bafl›ndayd›lar. Mahirler hiç yaln›z kalmad›lar o evde... Ho Amca gelmiflti, cümle Vietkonglarla birlikte Vietnam cang›l-
lar›ndan ç›k›p... Önce Frans›z, ard›ndan da Amerikan emperyalizmine karfl›, tarihin en onurlu kavgalar›ndan birini veren o mutlu halkla birlikte gelmifllerdi, yüzlerinde huzurun, gözlerinde düflmana olan kinin izleriyle... Onlar da, “Bir darbe de bizden!” demenin hakl› gururuyla oradayd›lar. Orada, o kerpiç evin dam›nda Mahirle birlikte hayk›r›yorlard›, “Biz buraya dönmeye de¤il, ölmeye geldik!” diye... Hiç yaln›z kalmad› ON’lar, K›z›ldere’de... Sömürgecilikle bafllay›p, de¤iflen nitelikleriyle emperyalizme dönüflen kan emicilere karfl›, dünyan›n neresinde bir kavga veriliyorsa, o kavgan›n asli unsurlar›, bilcümle oradayd›lar. ON’lar’›n, yani Mahirlerin, yani kavgada geri ad›m atmaman›n, yani namus bildi¤i de¤erlere ihanet etmemenin, yani ölseler de inançlar›ndan vazgeçmemenin ustalar›n›n, ezilen yoksul milyarlar›n kurtulufl düflünü gerçe¤e çevirecek yegane güç oldu¤unu biliyorlard› çünkü... Çünkü o güne kadar, tek gün bile bofl geçirmeden, her an› mücadeleyle dolu bir hayat yaflay›p; deyim yerindeyse ömürlerinin bahar›nda, bedellerin en büyü¤ünü gözlerini k›rpmadan verenlerdi ON’lar... ON’lar bu yüzden yaln›z de¤illerdi ve hiç yaln›z kalmayacaklard› da... Kavgan›n dili de, dini de, milliyeti de, ›rk› da ortakt›. Ayn› silahla mücadele ediyorlar çünkü dünyan›n bilcümle halklar› sömürücülere karfl›. Ayn› inançla, ayn› öfkeyle, ayn›, kinle... Mahirler, bu topraklarda kurtuluflun “Mahir”idir. Bu topraklar›n nas›l sömürüldü¤ünü, iflgalin biçim de¤ifltirip art›k gizliden sürdürüldü¤ünü, emperyalist sömürürünün flekil de¤ifltirdi¤ini genç yafllar›nda çözümlemifller, buna uygun bir kurtulufl yolu çizmifllerdi. Bu yol, Sandino’nun, Bolivar’›n, Jose Marti’nin yoludur. Bu yol, Tupac Amaru’nun, Fonseca’n›n yoludur. Bu yol, Ho Amca’n›n, Kim ‹l Sung’un yoludur. ‹flgalciye karfl›, dünya halklar›n›n kan emicilerine karfl› yürünecek yol, dünyan›n her taraf›nda ayn›d›r çünkü... Bu yolu yürünebilir k›lan fley; duru bir inançt›r sadece, gelece¤in sosyalizmin olaca¤›na dair... ‹liklerine kadar sömürülen dünyan›n tüm yoksullar›n›n yüre¤indeki öfkedir... Proletaryan›n ideolojisine can›yla, kan›yla, tüm bilinciyle ba¤l›l›kt›r. Mücadelede sonuna kadar gitme, bu u¤urda can›n› seve seve verebilme kararl›l›¤›d›r... ‹flgalcinin a盤›na, gizlisine, sesinin son gücüyle “Defol!” diyebilme cesaretidir. Bedeli ne olursa olsun, halk›n›n kurtuluflu için, de¤erlerinden birinden bile taviz vermeden at›lmakt›r kavgan›n tam ortas›na. Halk›na, vatan›na sevgide derya-deniz olmak, onlar›n ac›s›n› ta yüre¤inden hissetmektir... Ve elbet “Mahir”i olmakt›r kavgan›n. Cümle emperyalistlere ve onlar›n cümle iflbirlikçilerine karfl› mücadelede en önde olmakt›r yani...
MART 2010 | TAVIR | 19
makale
makale
kartallar ve devrimimiz hakan soydemir
Baz› anlar vard›r, eliniz hiçbir fleye gitmez, kolunuzu kald›racak mecaliniz olmaz. Yeni neslin tabiriyle “dumur”a u¤rars›n›z... Bu yaz›y› yazmay› denedi¤imde öyle oldum. Bilgisayar›n bafl›ndan kalkamad›m. Bunun tek nedeni, yazaca¤›m fleyi düflünürken içine girdi¤im yüksek duygusal atmosfer de¤il elbette; bu iflin öznel boyutu…Bir de beni böylesine donduran, nesnel boyutu var ki, devrimciyim diyenlerin ortak yaras›d›r bu… Gündelik hayat›n ›v›r›na z›v›r›na o kadar çok kafa yoruyoruz ki, gözlerimize, akl›m›za perdeler iniyor. Sistem sadece s›radan halk› m› al›klaflt›r›yor, angutlaflt›r›yor, hay›r! Bu al›klaflt›rma, angutlaflt›rma operasyonundan hepimiz nasibimizi al›yoruz maalesef... Kimimiz ifle güce, kimimiz aflka meflke dalm›fl›z yaflay›p gidiyoruz... Ama art›k kimse, kartallaflmaktan, kendini adamaktan, de¤er vermekten, emek vermekten bahsetmiyor... Meselenin özü burada yatmakta: Yaflamak, ama nas›l? Adamak ama nas›l? Sosyalizm kavgas› ama nas›l? Sorular uzar gider... Sorular uzar gider de, Hikmet K›v›lc›ml›’n›n dedi¤i gibi, “Türkiye, y›¤›n› bak›m›ndan, Babil art›¤› tefeci-bezirgân antikal›¤›n batakl›¤›nda solucanlaflm›fl küçük-burjuva ortam›d›r ve modernizmin en berbat, en bitmifl, en yoz insan› bu ortamdan ç›kma insand›r.” Böyle olunca, yani sosyalistçe düflünüp, burjuvaca yaflayanlar›n bol oldu¤u bir ülkede yaflay›nca, sormadan edemiyor insan… Mart ay›, an›msama ay›…K›z›ldere’yi an›msayaca¤›z; Mahirleri, Ulafllar›, Cevahirleri, K›z›ldere flehitlerini ve onlar›n flahs›nda
20 | TAVIR | MART 2010
makale
makale
Mahir devrimciydi, Deniz devrimciydi, ‹bo devrimciydi, Niyazi devrimciydi, Sinan devrimciydi, Sabahat devrimciydi ve tüm flehitler devrimciydiler... Onlar bizden ölüm y›ldönümlerinde kendilerini an›msamam›z› istemediler. Onlar, kendileri ad›na bizden hiçbir fley istemediler. Onlar, devrimcili¤in ne oldu¤unu, nas›l oldu¤unu sadece yaflad›lar ve yaflamam›z› istediler. Onlar, inand›klar› de¤erler u¤runda öldüler. Bilseler ki, her y›l takvimler ölüm günlerini gösterdi¤inde an›ms›yoruz, üzülürler, incinirler… bütün devrim flehitlerini... Kimimiz, facebook sayfalar›m›za onlar›n resimlerini koyaca¤›z, onlara fliirler ithaf edece¤iz; liberal ve devrimsiz sosyalistler, “yi¤ittiler ama teorileri zay›ft›”, “kahramand›lar ama macerac›yd›lar” türü çok “teorik” izahatlarla an›msayacaklar, Mahir’i ve K›z›ldere’yi... Bu ülkeye 20’li yafllarda devrim önerebilmifl, bunun teorisini ve prati¤ini gelifltirerek hayatlar›n› bu u¤urda feda etmifl devrimcileri ve onlar›n yaratt›¤› de¤erleri, burjuva yaflam biçimini her gün yeniden üreterek, basit hazlar›n, doyurulamaz içgüdülerin, keflfetmenin ve yaflamdaki bütün zevklere varman›n peflinden koflan, yenik, devrimsiz sosyalistlerin elinden ve dilinden kurtarmak göreviyle yüz yüzedir devrimciler... Mahir devrimciydi, Deniz devrimciydi, ‹bo devrimciydi, Niyazi devrimciydi, Sinan devrimciydi, Sabahat devrimciydi ve tüm flehitler devrimciydiler... Onlar bizden ölüm y›ldönümlerinde kendilerini an›msamam›z› istemediler. Onlar, kendileri ad›na bizden hiçbir fley istemediler. Onlar, devrimcili¤in ne oldu¤unu, nas›l oldu¤unu sadece yaflad›lar ve yaflamam›z› istediler. Onlar, inand›klar› de¤erler u¤runda öldüler. Bilseler ki, her y›l takvimler ölüm günlerini gösterdi¤inde an›ms›yoruz; üzülürler, incinirler… fiimdi hepimiz, ölüm y›ldönümlerinde flehitlerimizi anaca¤›z ve geçmiflimizden kopmad›¤›m›z› düflünüp rahatlayaca¤›z. Oysa ki koptuk... ‹¤ne ac›t›r, çuvald›z çok daha ac›t›r. Özelefltirel olmak, devrimcinin vazifesidir deriz de, çuvald›z› elimize alamay›z. Ne yaz›k ki, geçmiflten koptuk ve geçmiflten kopmak, gelece¤e bafl döndürücü bir h›zla yuvarlanmak demektir. Bafl döndürücü bir h›zla, bilinmez gelece¤e kofluyoruz: Liberalizme, bu i¤renç burjuva dünyada kendi küçük burjuva varl›¤›m›z› tesis etmeye do¤ru h›zla kofluyoruz.
Devrim, devrimcisinin kartallaflmas›n› ön koflul koyuyor!.. De¤iflmeliyiz oysa ki; devrimi yeniden sevmeliyiz, devrim olmal›y›z, devrimin kartal› olmal›y›z. Devrimi seviyorsak, devrimi sevmeyi ö¤renmeliyiz, emek vermeliyiz, kendimizi vermeliyiz; hayat›m›z›, varl›¤›m›z› devrime adamal›y›z. fiehitlerimiz öyle sevdiler, öyle de¤er verdiler, öyle emek verdiler. Devrimi sevmeyi ö¤rendiler, devrime de¤er biçtiler ve sevdikleri, inand›klar›, emek verdikleri devrim u¤runda öldüler. Bugün öykünülen fleylere ulaflmalar› hepsi için kolayd›, hepsi kapitalizm koflullar›nda iyi denilebilecek bir yaflam standard› bulabilirdi ama tercih etmediler; s›n›f intihar› yapt›lar, kendilerini emekçi halklar›m›z›n flahs›nda insanl›¤›n kurtulufluna adad›lar. Yalanlar›n cennetlerinde gezinmek, do¤runun cehennemlerinde eziyetler çekmekten daha kolay gelebilir, ama yeryüzünü cennet eyleme sevdas› bütün eziyetlere de¤mez mi? Onlar, “de¤er” dediler ve öyle yaflad›lar, öyle öldüler. Sevdalar› için, sevdiklerinden vazgeçtiler… Devrimcilik bir vazgeçifltir çünkü ve her vazgeçifl, feragati gerektirir. Ve feragat, her fleye dair soru sormak ve cevab›n› çok net vermek demektir: Evet mi, hay›r m›? Bütün mesele burada!.. Kartallaflmak m›, yoksa kendi küçük dünyalar›m›zda ortalama bir insan olarak, bu düzenin önümüze koydu¤u yaflam›n ortalama zevklerini yaflayarak solucanlaflmak m›? Devrimcileflmek mi, yoksa profesyonel devrim tüccarlar› gibi, kendimizi pazarlamak m›? Sormam›z gereken soru budur... De¤iflmeliyiz ve de¤iflim iradeye dayal› bir eylemlilik sürecini gerekli k›lar. ‹nsan faaliyetinin motor gücü, iradedir. ‹rade yoluyla özgürlü¤ümüz yaflam bulur. ‹rademizi, sistemin çarklar› aras›nda un ufak olmaktan kurtarmal›y›z. Kimileri buna “Olanaks›z...” diyebilir, “Bu sistemden kopmak mümkün de¤il.” diyebilir. Kimilerimiz “Bu çok zor.” diyebilir. Kimilerimiz bunu ”tehlikeli” görebilir. Ama olanaks›z diyen, bal gibi beceriksiz; zor gören, bal gibi kendisinden emin olmayan; tehlikeli gören, bal gibi korkak oland›r!.. Zor günlerden geçmekte devrimimiz. Her yandan kuflat›lm›fl durumda. Ama devrimciler var, bir avuç olsalar da direniyorlar namuslar› ad›na. Zor dönemlerin devrimcileri onlar... Onlar, sa¤lam bir tarih ve s›n›f bilincinin ve sars›lmaz bir irade gücünün simgeledi¤i kifliliklerdir. Zor günlerin devrimcisi, tarihin bü-
MART 2010 | TAVIR | 21
makale
makale
ötesi organik uzan›mlar›n ve ne de anakronik bir analoji imkân›n›n aray›fllar›... Burada Bat›l› metafizik sosyolojinin ve baya¤› Marksizmin aç›klayamad›¤›, onlar›n beynimize kaz›nm›fl paradigmalar›n›n yerine, tarihsel materyalizmin baflta üretici güçler ve devrim teorisinin geçirilmesiyle anlafl›l›r olan ve böylece toplumsal dönüflümünün kap›lar›na dayanmak mümkün olan güncel Do¤u gerçe¤inden, onun somut parças› Türkiye’den söz edilmektedir. Çünkü dünyay› bir kez daha sarsacak kartallar›n ülkesi buras›d›r… Çünkü art›k çok da uzak olmayan bir gelecekte emperyalist yeniden paylafl›m›n bölgesel k›yameti kopacakt›r. K›yametin s›ca¤›nda kendini yakarak yenileyemeyen; hantall›¤›ndan, bürokratik rehavetin al›flkanl›klar›ndan s›yr›larak bölgesel savafl›n oda¤›nda volontarist devrimci reflekslerini tazeleyemeyen devrimci; devrimsizli¤ini, kap›y› çalmakta olan tarihsel hesaplaflmada av olma halini sürdürmeye mahkûm kalacakt›r…Ya av haline mahkum olaca¤›z, ya kartallaflaca¤›z ve flimdi kartallaflma zaman›d›r, ama nas›l?..
yük yenilgilere oldu¤u kadar, büyük zaferlere de tan›kl›k etti¤ini bilir. Karfl›-devrimci dalgan›n iyiden iyiye yükseldi¤i bir dönem de bile, k›sa ya da uzun vadede ama kaç›n›lmaz olarak bir devrimci yükseliflin gelece¤ini bilir. Ancak ömrü ve tarihe bak›fl› yaln›zca bir gündüz ve geceden ibaret olan küçük-burjuva hamamböcekleri, gündüzün bitip gecenin bafllad›¤› anda bir daha gündüzün hiç olmayaca¤›na inan›rlar... Bu topraklarda umutsuzlu¤a yer yok; bir devrim ülkesinde umutsuz ruh hali, olsa olsa, bu küçük-burjuva hamamböceklerinin ruh hali olabilir... Zor günlerin devrimcileri, umudu her gün yeniden üreten, devrimin kartal› olabilenlerdir... Beklenen kartallard›r!... Bir zamanlar kartal olan devrimimiz, flimdilerde, karfl› devrimin demokrat gözükmek istedi¤ince “Beyo¤lu devrimcili¤i”ne göz yumdu¤u; faflist terörüne gerekçe olsun diye, topluma ve uluslararas› finans kapitalizme komünizm tehlikesini hat›rlatmak istedi¤ince kartallar›n televizyonlarda sergilendi¤i bir av durumundad›r. Beklenen kartallard›r!.. Burada ne zaman kipinde kaymalar söz konusudur, ne zaman
22 | TAVIR | MART 2010
Kartallar, bir avc› olarak sürdürdükleri yaflamlar›n›n sonuna do¤ru gagalar›n›n uzamas›, pençelerinin sertleflmesi, kanatlar›n›n a¤›rlaflmas› sonucunda art›k avc› olmaktan ç›karlar ve av durumuna düflerler. ‹nsanl›k, tarihin en çok totem olmufl canl›lar›ndan biri oldu¤u için, kartallar› tek tanr›l› dinler dünyas›nda da inan›fllarla, efsanelerle, günümüzde ise simgelerle de olsa kutsamay› sürdürür. Eski ça¤ inan›fllar›nda, hatta ‹ncil’e de geçmifl hikâyelere göre, av haline gelmifl kartallar, ömürlerinin sonuna do¤ru günefle en yak›n da¤ doruklar›nda uçarak, art›k görme gücünü yitiren gözlerini ve tüylerini yakarlar, bir kayaya vurarak gagalar›n› düflürürler, t›rnaklar›n› sökerler ve böylece yenilenmelerini sa¤larlar. Bir zamand›r av olarak sürdürdüklerini yaflamlar›na son verip, yeniden bir avc› olarak ortam›na dönerler. Rejuvenate, böyle bir dönüflümün ad›d›r. Bu dönüflüm, sadece fiziksel de¤il, ruhsal yenilenmeyi de içeren bir tan›mlamad›r; ama daha önemlisi bu, kendili¤inden, do¤al olarak de¤il, yeniden var olmak için iradi olarak seçilen çok zorlu bir sürecin ad›d›r. Demek ki, görme gücünü yitirmifl gözlerimizden, a¤›rlaflan kanatlar›m›zdan kurtulaca¤›z; yüksek da¤ doruklar›na uçarak, kayalara vura vura kendimizi yenileyece¤iz, kartallaflarak ortama geri dönece¤iz… Devrimci, devrimsizli¤e, çökkünlü¤e, çürümeye karfl› devrimin kartal› olmak istiyorsa, statükonun d›fl›na, k›yametin ortas›na, kendi “rejuvenation”›na yönelmelidir. Yönelmelidir, çünkü devrimcilik, öyle yenik solcular›n bizlere s›kça nasihat etti¤i gibi, yani öncelikle bir iflimiz olacak ve onunla ilgilenece¤iz, vakit buldukça devrimcilik yapaca¤›z...
makale
makale
Devrim, devrimcisinin kartallaflmas›n› ön koflul koyuyor!.. De¤iflmeliyiz oysa ki; devrimi yeniden sevmeliyiz, devrim olmal›y›z, devrimin kartal› olmal›y›z. Devrimi seviyorsak, devrimi sevmeyi ö¤renmeliyiz, emek vermeliyiz, kendimizi vermeliyiz, hayat›m›z›, varl›¤›m›z› devrime adamal›y›z. fiehitlerimiz öyle sevdiler, öyle de¤er verdiler, öyle emek verdiler. Devrimi sevmeyi ö¤rendiler, devrime de¤er biçtiler ve sevdikleri, inand›klar›, emek verdikleri devrim u¤runda öldüler.
ve zaman kaybettirdi¤ini bilmeliyiz. Kendi küçük dünyalar›m›z›, “kiflisel alanlar›m›z›” devrimin hizmetine açmal›y›z. Bunu gerçeklefltirmeden, yani bildik tabirle, s›n›f intihar›n› gerçeklefltirmeden bir devrim insan› olmak pek mümkün olmayan bir fleydir. Ve bu kifliliklerin devrime bir fley kazand›rmalar› çok fazla olanakl› de¤il maalesef... Yaflam kanamayla sürüyor… Devrimcili¤in özünü gölgeleyen, onu örten çamur y›¤›nt›lar›ndan ar›nd›rma, kanayarak yaflayan devrimci özü do¤ru temellerde aya¤a kald›rma görevi, devrimcilerin omuzlar›ndad›r. Görmezden gelmek çürüyenle yok olmakt›r. Art›k kanama, ya yeniye can verecek ya da tü-
Bu tarz devrimcilik, zafere giden yolun devrimcili¤i olamaz. Tabii ki, devrimcinin de bir ifli, bir mesle¤i olabilir. Yaflamas› için gereken maddiyat› sa¤lamal›d›r. Ancak, problem merkeze neyi koydu¤umuzla ilgilidir. Biz öncelikle bir meslek sahibi, statü sahibi, sonra devrimci olamay›z. Biz önce devrimci, sonra bir meslek sahibi olmal›y›z. Bir baflka söyleyiflle, mesle¤imizi devrimci oluflumuzun içine yedirebilmeliyiz. Herkesin çok sevdi¤i, kendine örnek ald›¤›, hatta hemen herkesin evinde resimleri as›l› olan Che Guevara’n›n bu konuda söylediklerini hat›rlatmakta fayda var: “…Devrimci bir doktor olmak için, her fleyden önce devrim yapmak gereklidir.” (Che Guevara; Sosyalizm ve ‹nsan) Bu sözler her fleyi anlatmaya yetiyor...
kenifli getirecektir…
Devrimci, statüko d›fl›nda oland›r. Statükoya tabi olmadan kendi gerçe¤ini üretendir. Statükoya tabi olan, mümkün olan mücadeleyi sürdürendir. “…Mümkün olan mücadele... kendini edilgen olarak kendili¤indenli¤e uyduran, s›n›rs›z oportünizm e¤iliminin ta kendisidir.” (Lenin; Ne Yapmal›?) Devrimci, kendi insan gerçe¤ini statükoya dayatand›r. Devrimci, devrimci yaflayand›r. Devrimci, var olan flartlar karfl›s›nda dona kalan veya pani¤e kap›lan ya da var olmayan flartlar› gösterip bir fleyin yok oluflunu hakl› ç›karan de¤ildir. Devrimci, mevcut durumu, devrimci öznellikle devrim nesnelli¤i çeliflkisini birbirine girifli olarak anlayan ve devrimcili¤i, devrim nesnelli¤i içinde insan öznelli¤inin en a¤›r bast›¤› olay olarak kavrayand›r.
De¤il mi ki bu ülke kartallar›n ülkesidir… Kuflkusuz ki bu ülkede bu iradeye sahip olanlar da vard›r... Son sözü, devrimimizin kartallar›ndan, önderlerinden Mahir Çayan’a b›rakal›m:
Kendi gündemlerimizi, devrimin gündeminin önüne koydu¤umuz an kaybederiz. Bizi belirleyecek ve flekilleyecek olan fleyin devrim oldu¤unu unutmamak gerek. Kendi kifliselli¤inden yola ç›karak, birtak›m zorunluluklar› ertelemenin devrime güç
Devrimin, ne yeni sistem mucitlerine ne de yeni Amerika kâfliflerine tahammülü yok. Zaferin koflullar› geçmiflin yenilgilerine içkindir ve savaflan sosyalizm yenik düflse de flehitlerimizin yol göstericili¤inde zafere yürüyecektir. Yar›n tarih, bugünün iradesini, kimilerinin forumlarda ya da platformlarda yapageldi¤i gibi meleklerin cinsiyet tart›flmalar› üzerinden de¤il, “bir düzine programdan daha de¤erli” olmak üzere kartallaflmay›, devrimcileflmeyi amaçlayan güçte olup olmad›¤› üzerinden sorgulayacakt›r.
“Devrim yolu engebelidir, dolambaçl›d›r, sarpt›r. Kurtuluflun bayra¤›, bu yolu t›rmanan gerillalar›n bayra¤› birbirine iletmesi ile oligarflinin burcuna dikilecektir. Her engebede düflen gerillalar›n kan›, devrim yolunu k›z›llaflt›r›r, ayd›nlat›r… Düflenler geride kalmazlar. Onlar; emekçi halk›n kalbinde, ruhunda ve bilincinde devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaflarlar… Ve onlar; liderdirler, liderler devrim savafl›nda masa mafl›nda oturmazlar, bu savaflta ön safta savafl›rlar… Düflenler devrim için, devrim yolunda vuruflarak düfltüler… Kalbimize, ruhumuza ve gönlümüze gömüldüler… Onlar; kurtulufla kadar savafl fliar›n›, devrim yoluna kanlar›yla yazd›lar… Yolumuz, devrim yolunda düflenlerin yoludur…”
MART 2010 | TAVIR | 23
öykü
öykü
karaca güler zere
G G
özleri gece karas›yd› Karaca’n›n. Güldü mü geceleri ayd›nlat›rd› gülüflü. Ifl›klar konard› gülüflüne. Saçlar›na rüzgar dolan›r, tel tel olup dalgalan›rd›.
Parmaklar› k›rm›z›larla oynarken, köpeklerin canh›rafl havlamalar› karanl›klar› yarard›. Titrerdi yine yüre¤i. Tam da o anda çeyizi kaybolurdu elleri aras›nda. Ad›mlar kap›s›na yaklaflt›¤›nda ›fl›¤› kapat›r, perdeyi aralard›. Belli belirsiz gölgeler birikirdi kap›s›nda. Karaca gizli tebessümlerle açard› kap›y›.
Dik yürürdü Karaca. Parmaklar›n›n ucuna dayan›r, tafll›klar› sekerek geçerdi.
Onlarla birlikte buz gibi hava içeri hücum ederdi. Keskin kokard› içeri. Karaca severdi bu kokuyu. Ayaz›n karartt›¤› bu suratlar Karaca’ya gülümseyince, Karaca gülüflünü utangaçça b›rak›rd› karanl›¤a.
Günefl, ilk önce, kardeflleri ile beraber yaflad›¤› Karaca’lar›n evine de¤erdi tan at›m›nda. O heyecanla bafllard› güne. Gün Karaca’n›n gözlerine konunca, inceden inceye gözlerinin karas›na dokunurdu. Gözlerinin karas› ›fl›kl› güne gülerdi.
Tek tek o elleri tutar, bütün gücüyle s›kard›. Güçlüydü Karaca’n›n bile¤i. Gücünü göstermek istercesine s›kard› o elleri. Gelenlerin gözlerine bakmaz ama hepsinin gözlerini görürdü Karaca. Telaflla dolafl›rd› evin içinde.
Rengarenk ifllemeler yapard› Karaca. Her att›¤› ilmekte sevdas› vard›. Maviyi gizli severdi. Yeflille koflard› uçsuz bucaks›z. Parmaklar› k›rm›z›ya de¤ince titrerdi yüre¤i. En çok k›rm›z›yla oynard› Karaca’n›n parmaklar›. K›rm›z›yla iflledi¤i sevdas› düflerdi ifllemeye.
Onlar çaylar›n› yudumlarken, Karaca’n›n gözleri ellerdeki so¤uk çeli¤e kayard›. ‹çlerinden bir tanesini gözüne kestirir gizli gizli bakard›. Gözleriyle teti¤e dokunur, gez ile arpac›¤a hasret çekerdi. Boynunu büker içlenirdi. Köflede kal›rd› iflledi¤i çeyizi. O gün içlerinden biri eline ald› çeyizini. Karaca utand›. Rengi k›zard›.
“Çeyizimdir” derdi Karaca. “Çeyizimdir” deyip katlard›. Gözlerden ›rak köflelere b›rak›rd› çeyizini. Karaca’n›n gönlü kimdeydi bilinmez ama çeyizler ifllemeye devam ederdi, karanl›k gecelerde. Çeyizine att›¤› ilmeklerle sevinir, onlarla hüzünlenirdi.
24 | TAVIR | MART 2010
- Çeyiz mi yap›yorsun, dedi. Karaca büzüldü. Beli¤ini öne çekip onu avuçlad›. Kaç›rd› bak›fllar›n›. Yere indirdi. Hep saklard› ya, bu kez saklayamam›flt›.
öykü
öykü
Çeyizine iflledi¤i k›rm›z›larda yar›n›na dair hayaller kurard›. Karaca sevdi¤inin gözünün de¤di¤i evdeki her yere çeyizinin k›rm›z›lar›n› serecekti. Söyleyemedi. Geri çekildi. Bak›fllar› yine çeli¤in teti¤ine kilitlendi. Karaca, gez ile arpac›k aras› gidip gelirken kelimeler uçuflurdu usunda. Adalet derdi biri, bir di¤eri umut, sevda derdi öteki, halk›m sonra, sonra feda… da¤larda toplan›rd› hepsi de. Bütün duyduklar›n› bir araya getirirdi Karaca. Hayat›n toplam›yd› anlat›lanlar. Onlar belirlemiflti hayat›. Oysa Karaca’n›n hayat› iflledi¤i çeyizlerindeydi. Dinlediklerini, duyduklar›n› tek tek içinden tekrar etti Karaca. Ve o gece bir düfl gördü. Düflünde çeyizindeki k›rm›z›lar saçlar›na dolanm›flt›. Saç›n›n her bir telinde k›rm›z› vard›. Bafltan bafla gök maviydi. Yer ise yemyeflil. Buldu¤u bir tafltan k›na yakm›flt› parmaklar›na. Güneflte kuruttuktan sonra da bu k›nal› parmaklarla saçlar›n› örmüfltü. Maviye göz k›rpm›fl, yeflilde yürümüfltü Karaca düflünde. K›rm›z›lar maviyle buluflmak için ç›rp›nm›flt› saçlar›n›n tellerinde. Günle beraber uyand›¤›nda parmaklar›nda k›na arad› Karaca. Yoktu. Saçlar›nda gezdirdi parmaklar›n›, saçlar›nda k›rm›z› ipler de yoktu. K›rm›z›l› ifllemesi yast›¤›n›n yan›ndayd›. Bakt› uzun uzun. Mavi ile k›rm›z› ipler birbirine dolanm›flt›. *** O y›l bahar erken geldi Karaca’n›n topraklar›na. Karaca bahara kofltu. Toprak uyan›yordu. K›m›l k›m›ld› her taraf. Karlar erirken boncuk boncuk olmufl kar topraklar›nda kar› delen çiçekleri gördü. Kar› delip nas›l gün yüzüne ç›kt›klar›na hala flafl›yordu. Ayn› flaflk›nl›kla izledi kar› deleni. Parma¤›yla beyaz›n› sevdi. Güne uzatm›flt› bafl›n› kardelen. Narin görünen bu çiçek nas›l oluyordu da kar›n alt›ndan ç›k›p gün ›fl›¤›na uzat›yordu bafl›n›? Karaca bunun üzerine düflündü bir süre. Dereler, eriyen karlarda daha da ço¤alm›flt›. Köpük köpüktü akan sular. Dereye yak›n yerlerde kara lastik izleri buldu. Öndeki izi birden fazla iz takip etmiflti. “Dün gece geçmifller buradan” dedi içinden. Yüzleri belirdi Karaca’n›n gözünün önünde. Karfl›s›nda duran da¤a bakt› uzunca. Mefleler filizlenmek üzereydi. Bir süre sonra karfl›s›ndaki da¤ yemyeflil olacakt›.
fiimdiden kekik kokusu her yan› sarm›flt› bile. Gözleri da¤lardan izlere kayd› yine. Beli¤ini avuçlad›¤› gibi koflmaya bafllad›. Eve geldi¤inde gün kararmak üzereydi. Abisinin flaflk›n bak›fllar› aras›nda sab›rs›zca bekledi geceyi. Beklerken çeyizini ald› eline. Gözleri k›rm›z› ile bulufltu. Karas›nda gözlerinin ince, küçük k›rm›z› k›v›lc›mlar belirdi. Köpeklerin havlamas›yla kalk›p ›fl›¤› kapatt› yine. Ve yine gölgeler içeri süzüldü bir bir. Bahar kendini her yerde hissettiriyordu. Onlar›n yüzlerinde de bahar tazeli¤ini gördü Karaca. ‹flte flimdi bahar onlarla beraber içeri giriyordu. En çok bahar yak›flm›flt› bu yüzlere. Ocaktaki atefli harlad› Karaca. Mavi çaydanl›k alevlerin ortas›nda daha da mavileflti. Uzun saçl› sar›fl›n kad›n oca¤a yaklaflt›, alevlerin üzerinde gezdirdi elini. Karaca alevlerin bir topunu kad›n›n gözlerinde gördü. Alevlere gülümsüyordu bu kad›n. Karaca’ya bakmadan alevlerle konufluyor gibiydi. “Kurtulufl… gelecek… özgürlük” diyordu ellerine bakarak. Elleri alevlerin içinde gidip geliyordu. Bu eller alevlere al›fl›k gibiydi. Karaca çabucak kad›n›n ellerini alevlerden çekti. - “Yanmad› m›?” dedi hayretle bakarak. - “Yanmad›” dedi kad›n sakince. - “Neden?” dedi Karaca yutkunarak. - “fiuran…..” diyerek yüre¤ini gösterdi kad›n, “fluran yanmazsa baflka bir yerin yanmaz. At›fl›nda sakl›d›r her fley” Karaca elini yüre¤inin üzerine indirdi. Yüre¤i h›zla çarp›yordu. Yüzüne alevlerin gölgesi düflmüfltü. Bir süre etraf›nda olan her fleyi unuttu Karaca. Ortada bir kendisi, bir de alevler kalm›flt› ona göre. Gözleri alevlerdeydi. Alevler mavi çaydanl›¤›n etraf›nda dolafl›p, k›vr›la k›vr›la yukar› ç›k›yordu. Bir zaman öyle kald›ktan sonra d›flar› ç›kt›. Geceyi koklad›. Bahar kokuyordu gece. K›fl›n izleri silinmek üzereydi. Bahara kar›flmak istiyordu her fleyiyle. Bahar çekiyordu Karaca’y›. ‹çeri girdi¤inde gelenler kalk›yordu. Arkadakinin s›rtlad›¤› çeli¤in namlusunda kald› gözleri. Karaca çok düflündü o gece. Düflüncesi s›¤mad› yata¤›na. Geçti oca¤›n karfl›s›na. Atefli harlad› yine. Küllerin alt›nda kalm›fl köz parçac›klar› çabucak alevlendi. Ellerini alevlerin üzerinde gezdirdi, elinin yand›¤›n› hissetti. Çekti ve bir süre sade-
MART 2010 | TAVIR | 25
öykü
öykü
- “Ben de…” dedi. Sonras›n› ise kimseler duymad›. Karaca cümlelerini bitirdi ve yumru¤unu s›kt›. Sonra kendili¤inden gevfledi parmaklar›… *** Karaca evine gelenlerle d›flar› ç›k›p, gölgelere kar›flt›¤›nda, aradan geçen zaman sadece birkaç gündü. Ad›mlar› patikalara düflmeden önce abisi gelip durdu karfl›s›nda. Karaca göz gözeydi abisiyle dolunay›n alt›nda.
ce bakt› alevlere. Uzun saçl› sar›fl›n kad›n geldi akl›na. Anlatt›klar›n› düflündü. “Bir daha” dedi ve tekrar uzatt›. Gözleri alevlerdeydi. Eli yanmad› bu kez. Sevindi. Yüre¤ini tuttu, çarp›yordu heyecanla. “Demek ben de…” dedi sadece. Düflüncesi alevlerle kolkolayd›. O gece Karaca’n›n gözleri karanl›k odada dolafl›p durdu. Akl›nda flimdiye kadar ö¤rendikleri vard›. Onlardan yeni cümleler kurdu. Sildi. Yeniden kurdu. Gün do¤du¤unda yapt›¤› k›rm›z› iflleme elindeydi Karaca’n›n. Henüz bitmemiflti. Bir süre bakt›ktan sonra özenle katlay›p köflesine indirdi yine. Karaca için gün zor geçti. Belki de y›l›n en uzun günüydü onun için. Gece kap›y› açt›¤›nda en son girenin yan›na sokuldu sessizce. Karanl›kt› ama Karaca o karanl›kta yine de karfl›s›ndakinin gözlerini buldu ve öyle konufltu.
26 | TAVIR | MART 2010
- “Gidiyor musun?” dedi abisi. - “Gidiyorum” dedi Karaca. - “Kararl› m›s›n?” - “Kararl›y›m” - “Peki çeyizin?” - “Çeyizim art›k budur” dedi Karaca, elindeki so¤uk çeli¤i ay›fl›¤›nda göstererek. Her fley k›sa ve netti o anda. Uzun cümleler kurmaya gerek yoktu. Abisi dolunaya bakt›, sonra Karaca’ya. Dolunay tam ortas›ndayd› ikisinin de. Suskundu zaman. Abisi çevik bir hareketle aln›ndan öptü Karaca’y›. Ve tek konuflan o oldu. - “Öyleyse yolun aç›k olsun” dedi, sadece. Buna bir ay›fl›¤›, bir de orada karanl›¤a kar›flan gölgeler tan›k oldu. K›rm›z› ifllemeli çeyiz evin bir köflesinde duruyordu. Onda sadece Karaca’n›n umudu vard›. Oysa flimdi omzunda tafl›d›¤› so¤uk çelikte kocaman bir halk›n, kocaman bir umudu vard›. Karaca yeni eline ald›¤› çeyizine umutlar dizmifl ve öyle ç›km›flt› yola.
foto¤raf
foto: ferhat eyübo¤lu
foto¤raf
flerafettin tafl
Naylon Bir Barakan›n Alt›nda… Naylon bir barakan›n alt›nda, türkülerle ›s›n›yor flimdi bir ülke… Paylafl›yor sobas›nda demledi¤i çay›, hiç tan›mad›¤› insanlarla… Hiç tan›mad›¤› insanlara “kazanaca¤›z” diyor… Ekmek ve yürek el ele vermifl, dövüflüyor bu ülke için… “Biz kazan›rsak, tüm Türkiye kazanacak”… Bizim olan› geri almak… Tütünü, fleker pancar›n›, fabrikalar›m›z›… Hayallerimizi…
Uzakta bizi bekleyen çocuklar›m›z, biraz daha bekleyecek… Beklesinler… Tütün kokan ellerimizle silece¤iz gözyafllar›n›… Naylon bir barakan›n alt›nda, türkülerle ›s›n›yor flimdi bir ülke… Bir iflçi barakaya as›l› tütün demetinin ard›ndan, d›flar›da ya¤an ya¤muru izliyor… Ya¤mur siliyor yasal yalanlar› Damlalar derecik olup ak›yor Binlerce el, TEK-EL oluyor Yel ‹flçiden yana esiyor…
MART 2010 | TAVIR | 27
biyografi
biyografi
bir kad›n flövalye: flora tristan merve deniz tafltan
O, kapitalizmin her anlamdaki eflitsizlik ve sömürü gerçe¤ine karfl› sosyalist bir kad›n olarak mücadele etti. ‹ki kez ezilip sömürülmesine, daha fazla mücadele ederek karfl›l›k verdi. Zorluklar, yokluklar ya da yasalar karfl›s›nda boyun e¤medi. Kendisine yap›lan hakaretlere, afla¤›lanmalara papuç b›rakmad›. Kad›n›n özgürlü¤ünün önündeki engellere karfl› mücadele ederken, bu engelleri yaratan eflitsizli¤in kayna¤› adaletsizlik düzenini görmezden gelmedi. Y›k›lmas›, yok edilmesi gereken batakl›¤›n bu kapitalist düzen oldu¤unu gördü. Bunun için de kad›n-erkek tüm emekçilerin el ele vermesi gerekti¤ine inand›. Bu inançla kad›n-erkek iflçileri isyana ça¤›rd›. Kendisi de bu mücadelenin önünde yüre¤i ve bilinciyle yer ald›. O, yaflam›yla her daim kad›nlar›n özgürlüklerinin ve kurtulufllar›n›n burjuvaziye karfl› verilecek bir kavgadan geçti¤ine yürekten inand›. Bunun için sadece sözle, teoriyle de¤il prati¤iyle bu kavgan›n içinde yer ald›. Sözleri ve yapt›klar›yla dönemine damga vuran bu emekçi kad›n›n ad› Flora Tristan’d›r. Mücadeleci Bir Yaflam Flora Tristan’›n babas› Perulu, annesi Frans›z’d›. 7 Nisan 1803’te Paris’te dünyaya geldi. Daha 17 yafl›ndayken Chanel adl› bir kifliyle evlendi. Bu evlilikten iki çocu¤u oldu. Efliyle yaflad›¤› problemler dayan›lmaz noktaya ulaflt›. Efli sarhofl ve despot biriydi. Öyle ki borçlar›n› ödemek için kar›s›n› fuhufla sürüklemekten çekinmeyen kumarbaz bir alçakt› bu adam.
28 | TAVIR | MART 2010
Tristan, böylesi bir yaflama bir yere kadar katlanabildi. Kocas›ndan ayr›lma karar› almas› kolay olmad›. Ayr›l›ktan sonra karfl›laflaca¤› sorunlar› ve engelleri tek bafl›na aflmas› demekti. Çünkü o dönemde bir kad›n›n kocas›ndan ayr›l›p, yaln›z yaflamas› neredeyse olanaks›z say›l›yordu. Toplum taraf›ndan hofl karfl›lanm›yordu. O yine de kendisine dayat›lan bu “kaderi” kabul etmeyerek, kendi kaderini kendisinin yazmas›n› tercih etti. 1825’te bu genç kad›n büyük bir kendine güven örne¤i gösterip evden ayr›larak, annesinin yan›na gitti. Bu süreçte de¤iflik ifllerde çal›flt›. Kocas›n›n kendisini takip etti¤inin fark›ndayd›. Buna ra¤men o, y›lmad›. Yaflad›klar›, kendine güvenin gelmesini ve ayaklar›n›n üzerinde durmas›n› sa¤lad›. Tristan, pek çok kez kocas›ndan ayr›lma talebinde bulundu. Fakat bu y›llar burjuvazinin kad›na bak›fl› ve bunun yasalardaki yeri çok ç›plak bir flekilde kendini gösteriyordu. Kad›nlar›n, haklar› için burjuvaziye karfl› daha fazla mücadele etmesi ve bedel ödemesi gerekiyordu. Ve mahkeme 1836’da iki çocu¤unun babas›na verilmesi yönünde bir kararla sonuçland›. Fakat k›sa süre sonra kocas›n›n çocuklara cinsel tacizde bulundu¤u ö¤renildi. Bunun üzerine çocuklar annesinin yan›na verildi. Kocas› bu ahlaks›zl›¤›ndan dolay› tahmin edilebilece¤i gibi delil yetersizli¤inden tahliye edildi. Bugün yaflananlara bak›nca bu alanda da hiçbir fley de¤iflmedi. Tahliyesinden sonra kocas› Tristan’›n peflini b›rakmad›. Y›llarca onu izledi. En sonunda silahl› bir sald›r›da bulunarak ömür
biyografi
biyografi
boyu sakat kalmas›na yol açt›. Tristan ölümden son anda kurtuldu. Kalbine çok yak›n bir yere saplanan kurflun ç›kar›lamad›. Ve ömrünün sonuna kadar bu flekilde yaflamak zorunda kald›. Burjuvazi Sömürü ve Zulüm Getirdi Burjuva Demokratik Devrimi emekçilere pek çok haklar getirdi. Fakat burjuvazi bu haklar› kendili¤inden bahfletmedi. Bunun için iflçi ve köylülerin cesetleriyle da¤lar olufltu. Oluk oluk kanlar akt›. Burjuvazi için önemli olan özel mülkiyet hakk› ve sömürüsüydü. Eflitlik ve özgürlük kendi sermayesi içindi. Tüm eflitsizlik ve adaletsizliklerin kayna¤› özel mülkiyet oldu¤u gibi korundu. Kardefllik “gemisini kurtaran kaptan”a ya da “her koyun kendi baca¤›ndan as›l›r”a çevrildi. Zorla çal›flt›r›lmadan ücretli köleli¤e çevrildi. Feodal beylerin ilk gece hakk› fabrikatörlere geçti. Açl›k ve yoksulluk artt›kça fuhufl da bu oranda artt›. Yasal hale getirilip, sergilendi. Burjuvazi kendi ahlaks›zl›¤›n› halka yaymaya çal›flt›. Gerçek anlamda kad›nlar›n özgürlü¤ü ve kurtuluflu için yeni bir toplumsal devrimin gerçekleflmesine kadar mücadele edilmesi kaç›n›lmazd›. Bu uzun ve sanc›l› bir yoldu. Burjuvaziden hak ve özgürlüklerin al›nmas› bir yana var olan haklar›n dahi korunmas› için bedellerin ödenmesi gerekiyordu. Özgürlük difle difl bir mücadeleden geçiyordu. 1830’lar iflçi s›n›f›n›n geliflti¤i, bir s›n›f olarak kendisinin fark›na vard›¤› ve bunu giderek gösterdi¤i y›llard›. Burjuvazi kad›n› emek gücünü kullanmak için evinden ç›kar›p erkekler gibi ücretli köle haline getiriyordu. Yine de eflitlik kad›na uzakt›. Erkeklerden daha az ücret almak durumundayd›. Erkek egemen bak›fl› yasalarda oldu¤u kadar yaflam›n her alan›nda kendini fazlas›yla hissettiriyordu. Yasalara göre kad›n her bak›mdan kocas›na karfl› sorumluydu. Kocaya itaat etmek zorundayd›. Di¤er yandan burjuvazi kad›n› bir meta olarak kullanmaya bafllad›. Kad›nlar her alanda iki kez ezilip, sömürülüyordu. Bu durum kad›nlar›n daha fazla mücadele etmesi anlam›na geliyordu. ‹flte Tristan’›n görüp, göstermeye çal›flt›¤› gerçeklerden biri de budur. “Bir Paryan›n Yolculuklar›” Tristan bir yandan iflçi ve emekçi kad›n-erkeklere burjuvazinin gerçek yüzünü aç›klay›p mücadele ça¤r›s› yaparken, di¤er yandan ça¤r›lar›n›n daha genifl kesime ulaflmas› için yaz›lar kaleme ald›. Yaflad›klar›n›, gözlemlerini, düflünce ve deneyimlerini yazd›. Peru’da bafl›ndan geçenleri anlatt›¤› toplum elefltirisi, felsefe düflüncesi, röportaj ve yaflam öyküsünün bulundu¤u “Bir Parya’n›n Yolculuklar› 1833-1834” adl› eseri
yay›nland›. Bu eser büyük bir etki yapt›. O günün bas›n› kitab› söylenmemesi gereken gizlilikler olarak yorumlad›. Eseri küçümseyerek alaya ald›. Bu yan›yla burjuvazinin esere bak›fl›n› yans›tt›. Çünkü anlat›lanlar burjuvazinin hiç de hofluna gitmeyerek, keyfini kaç›rd›. Bas›n›n bu tavr›na ra¤men kitap genifl bir okur kesiminin dikkatini çekti. Tan›nm›fl yazarlar aras›nda yerini ald›. Fakat o hep emekçi halkla iç içe oldu. Bu kitab›n ard›ndan “Yabanc› Ülke Kad›nlar›na ‹yi Bir Kabul Göstermenin Gereklili¤i” adl› broflürü kaleme ald›. Broflürde yaln›z yaflayan kad›nlara korunmalar› için kimi pratik önerilerde bulundu. Bu, kad›nlar›n örgütlenmesinin gereklili¤ine yönelik ilk iflaretlerdi. Çünkü sorun sadece kad›nlar›n erkekler taraf›ndan taciz veya tehditlerin ötesindeydi. Sorunun ana kayna¤› eflitlik ve özgürlük sorunuydu. Burjuvazinin egemenli¤i devam ettikçe gerçek anlamda kad›n›n kurtuluflu sa¤lanamazd›. 200 y›ldan fazlad›r bu gerçek yaflan›larak görüldü. Tristan bu gerçekli¤i iflte o günlerde görmeye bafllad›. Londra Gezileri: Kapitalizmin Gerçek Yüzü Tristan 1839’un Mart’›nda ‹ngiltere’ye geçti. A¤ustos ay›na kadar bu ülkede kald›. H›zla geliflmekte olan kapitalizmin mezar kaz›c›s› iflçi s›n›f›n›n nas›l ço¤ald›¤›n› gözlemledi. Sendika ve yard›mlaflma dernekleri yeni yeni kuruluyordu. ‹flçiler grevlere gidiyor, bildirilerle taleplerini dile getiriyordu. Geliflen bir iflçi s›n›f› hareketiydi söz konusu olan. Tristan iflçilerin çal›flt›¤› fabrikalar›, kald›¤› gecekondu mahallelerini, buradaki barakalardaki yaflamlar›n›, iflçilerin gitti¤i meyhaneleri gezdi. Buralarda iflçilerle röportaj yapt›. Bir ayd›n›n yapmas› gerekeni yaparak, emekçilerin içinde oldu. Bir yandan günefl batmayan imparatorluk olarak an›lan sömürgecili¤i, di¤er yandan köle gibi fabrikalarda çal›flt›r›lan iflçilerin periflan halini gördü. ‹mparatorlu¤un oluflmas›nda sömürgelerden çal›nan zenginliklerle birlikte bu iflçilerin al›n teri ve eme¤i vard›. Bu koro imparatorlu¤un arka yüzündeki aç ve yoksul iflçi ve emekçilerin yaflamlar›n› gözlemledi. Kad›n ve erkek iflçilerin insan›n yüre¤ini s›zlatan yaflamlar›na bir ayd›n olarak tan›kl›k etti. ‹ngiltere’de Anna Wheer’le tan›flmas› Tristan’a hapishane ve ak›l hastanelerine girip gözlem yapma olana¤› sundu. ‹ngiltere izlenimlerini “Londra Gezintileri” adl› kitab›nda toplad›. Kitab›nda bir yandan fabrika sahiplerinin ve aristokratlar›n lüks ve sefahat içindeki yaflamlar›n› anlat›rken di¤er yandan iflçilerin barakalardaki yaflam kavgas›n› karfl›laflt›r›yordu. Tristan’›n yüre¤i ve beyni her daim ezilenlerden yana oldu.
MART 2010 | TAVIR | 29
biyografi
biyografi
Yaz›lar›n› bu duygularla yazd›. Ücretli köleler haline getirilen kad›n, erkek ve çocuklar› anlatt›. Çocuklar 6 yafl›na kadar hayatta kalmay› baflarm›fllarsa, onlar› bekleyen 10-12 saat köle gibi çal›flmakt›. Bugün yeni sömürgelerde emperyalist tekellerin ç›karlar› için izbe yerlerde çal›flt›r›lan çocuklar gibi. ‹flsiz kalmak evsiz kalmakla eflanlaml›yd›. Burjuvazi genç k›zlara ancak fuhufl sayesinde yaflama olana¤› sunuyordu. Bugün de bu bak›fl›nda de¤iflen bir fley yoktur. Gözden ›rak tutulmak istenen burjuvazinin bu gerçekli¤ini Tristan bir ayd›n duyarl›l›¤›yla gözler önüne serdi. Bununla da yetinmeyerek kad›n-erkek emekçileri burjuvaziye karfl› difle difl bir mücadeleye ça¤›rd›. Burjuvazi, Tristan’›n dile getirdi¤i bir gerçekli¤i do¤al olarak hiç hofl karfl›lamad›. Zaten onun da onlar› hofl etmek gibi bir niyeti yoktu. Fakat emekçiler Tristan’› sahiplendi. O her daim “Bu kokuflmufl toplumu harekete geçirmek için ne yapmal›? Çürümekte olan bu kangrende canl› et bulmak için yaray› nereye kadar kaz›mak gerek?”(1) diyerek kapitalist toplumu sorgulamay› sürdürdü. Burjuvaziye Karfl› Öfke Doluydu Tristan, kendisine ve emekçilere bunca zulmü yaflatan burjuvaziye ve onun düzeni kapitalizme karfl› öfke doluydu. Bu düzenin yaratt›¤› adaletsizliklere ve sömürüye hiç sessiz kalmad›. Kad›nlar› bir meta olarak gören burjuvaziye karfl› kinliydi. Yaz›lar›nda bu duygular› hissettirmeyi baflard›. Her kelimesinde burjuvaziye olan öfke ve kini görülüyordu. Bu duygularla yaz›lm›fl flu sat›rlar ona aittir: “Ben konufltum, a¤lad›m ve sizler güldünüz! Bana suskunluk dayat›ld›, ayaklar›n›z alt›nda çi¤nendim ve kafam› ezdiniz. Neyim ben? Bana olanlar›n önemi ne? Bu insanlar için yaflam›m› sunmad›m m›? Peki, bunun ne önemi var? Ama yüklenin bana, beni kodese t›k›n, lanetleyin, d›fllay›n.” (333334) (2) Öte yandan burjuvazinin halka yönelik bak›fl›n› yine kendine has üslubuyla yal›n bir flekilde ortaya koyuyordu: “Ama ya halk, halk için ne yapacaks›n›z? Evet, uzun zamand›r biliyorum, halk sizden hiçbir fley beklememeli. Refah sizi sarhofl ediyor; flehvetle, piflmanl›kla tan›flt›¤›n›z ciddi fikirlerle çileli temastan korkman›z› sa¤l›yor; halk tiksinti veriyor size ve düflkünlük ve açl›k çekmeyi ba¤›fllam›yorsunuz! Do¤ru de¤il mi, yuvarlak al yanakl› dudaklar› az önce yudumlad›klar› lezzetli flarapla parlayan tombul bankac›lar›m, çökkün gözleri, solgun
30 | TAVIR | MART 2010
benizleriyle bu halk size tiksinti verdi¤i do¤ru de¤il mi? Siz flerefli yani zengin -çünkü bilindi¤i gibi bu iki sözcük uzun zamand›r ayn› anlama geliyor- fahifle bayanlar, satene, alt›na, anbere bürünmüfl güzel sirenler, halk›n lefl gibi koktu¤u ve paçavralar› içinde midenizi buland›rd›¤› do¤ru de¤il mi?” (334) (3) Tristan burjuvazinin halka bak›fl›n› burada b›rakmayarak flunlara dikkat çekti: “… Gözünüz doydu¤unda artakalanlar› keyfinizce israf edemeyecek, yoksullar›n ihtiyaçlar›n› karfl›lamadan önce, lüksünüzü köpeklerinizle paylaflamayacak m›s›n›z? Yoksullar hay›r derneklerinize baflvursunlar! Dilenciler dilenci bar›naklar›na gitsinler! Cehennemin dibine kadar yollar› var, yerleri oras›! Bize gelince, yiyelim, içelim. Düzüflelim! Bunun için param› var. Evet, yiyin halk›n etini!.. Evet, düzüflün halk›n entarisi ile!..” (S.334) (4) Bir yandan bunlar› söyleyen Tristan, kendisi gibi emekçi halka da güveniyordu. Onun zulme, sömürüye baflkald›raca¤›na inanc› tamd›. fiu sözleri ona söyleten de bu inançt›: “Ve sizler bitkin ve t›ka basa doymufl uyurken, bu halk aç ve korkunç, uyanacakt›r. Ve sizin bitti¤iniz yerde, o bafllayacakt›r!... Evet, için, ama dikkatli olun! Sizin de damarlar›n›zda kan dolafl›yor…! Yiyin, ama korkun! Çünkü sizin de etiniz, s›¤›rlar›nki gibi parçalanabilir!... Düzüflün, ama dehfletle titreyin bir yandan da! Sizin kad›nlar›n›z, çocuklar›n›z var!” (S.334) (5) ‹flte Tristan böylesine burjuvaziye karfl› öfke dolu ve halk›n adaletine güveniyordu. Bu sözlerde kad›n› erke¤iyle tüm emekçileri burjuvaziye karfl› hesap sormaya davet vard›r. Çünkü o fliddeti bafllatan emekçiler de¤il, burjuvazidir. Ezen, sömüren onlard›r. Kad›n› bir köle olarak görüp iki kez sömüren yine burjuvazidir. Tüm bunlar emekçilere yönelik fliddetin ç›plak halleridir. Bunlar› görmeyip, emekçilerin fliddetini mahkum etmek ayd›n tavr› olamaz. Zaten Tristan da böylesi ayd›nlardan hiç olmad›. Art›k Eylem Zaman›… Tristan, sosyalist bir kad›n olarak tüm enerjisini kad›n-erkek iflçilerin kurtulufl kavgas›na verdi. Mücadele edilmeden hak ve özgürlüklerin kazan›lamayaca¤›n› biliyordu. 1842’de iflçi s›n›f›na iliflkin görüflleri daha belirgin hale geldi. Bir yaz›s›nda bu düflüncelerini “‹flçi erkek ve kad›nlar… Art›k söylenecek ve yaz›lacak bir fley kalmad›. Çünkü sizin sefaletinizi herkes biliyor: Charta’da yaz›l› haklar için güç kullanmal›. Art›k eylem
biyografi
biyografi
zaman› geldi.” (6) diyerek aç›kl›yordu. Görüldü¤ü gibi Tristan, kad›n›n kurtuluflunu iflçilerin genel kurtulufluyla birlikte ele al›yordu. Çünkü kad›nlar› ezen, iki kez sömüren, cehalete mahkum eden, fuhufla sürükleyen bugün oldu¤u gibi, geçmiflte de burjuva düzeniydi. Burjuvazi ve onun ideolojik uzant›lar› yok edilmedikçe kad›nlar›n gerçek özgürlü¤ü ve kurtuluflu mümkün de¤ildir. Kapitalizme karfl› çok yönlü mücadele edilmesi flartt›. Tristan bu mücadelede emekçilerin burjuvaziye karfl› silah› bir araç olarak kullanman›n önemine de dikkat çekti. Tristan özü sözü bir ayd›n olarak yazd›klar›yla yetinmedi. “Kad›n›m, yapabilir miyim?” demeden iflçilerin oldu¤u her yerde konuflmalar yapt›. Onlara mücadele coflkusu kazand›rmaya çal›flt›. ‹flçi erkek ve kad›nlar›n örgütlenme çal›flmalar›na kat›ld›. Elbette tüm bunlar› yapmak onun için hiç de kolay olmad›. Bir yandan burjuvazinin barikatlar›yla, di¤er yandan emekçilerin içine s›zm›fl burjuva düflüncelerle çarp›flmak durumunda kald›. Ama o y›lmad›. Hakl› ve meflru bir mücadelenin kendine güveniyle kavga ça¤r›lar›n› sürdürdü. 1843’te Uluslararas› ‹flçilerin Birli¤i’nin kurucular› aras›nda yer ald›. ‹flçilerin Uluslararas› Birli¤i’nin savunuculu¤unu yapt›. Hayalci Örtü Alt›nda Dahiyane Düflünceler Flora Tristan’›n sosyalizan görüflleri do¤al olarak ütopik sosyalist denebilecek bir muhtevayd›. Bu da kaç›n›lmazd›. Zira bilimsel sosyalizm yeni yeni flekilleniyordu. Bu flekilleniflin ustalar› olan Mark ve Engels’in ütopik sosyalistlerin hayallerini “ç›lg›n espriler” itham›yla de¤il “hayalci örtü alt›nda her yerden f›flk›ran dahiyane düflünce tohumlar›na ve düflüncelere sevinmeyi ye¤leriz” (7) fleklinde gördükleri malumdur. Özellikle kad›n›n kapitalist toplumdaki konumu hakk›nda Fourier’in tespitlerine Engels taraf›ndan hak edilen de¤er verilmiflti. Fourier bu konuda flöyle demiflti: “Sosyal ilerlemeler ve ça¤›n de¤iflimi, kad›nlar›n ilerleyen ba¤›ms›zlaflmas› eflli¤inde yürür; toplumsal düzenin çürümesi buna uygun olarak kad›nlar›n özgürlü¤ünün de azalmas›na yolaçm›flt›r… Kad›nlar›n haklar›n›n art›r›lmas› tüm sosyal ilerlemelerin temel ilkesidir.” (8) Fourier’in iflte bu görüflüne iliflkin Engels gereken de¤eri vererek flunlar› söyler: “Kad›n erkek iliflkilerinin burjuvaca biçimlenifline ve burjuva toplumunda kad›n›n konumuna yönelik elefltirisi ise daha da
ustal›kl›d›r. Verili bir toplumda kad›n›n kurtuluflunun ölçüsünün genel kurtuluflunda do¤al ölçüsü oldu¤unu ilk söyleyen de odur.” (9) Flora Tristan iflte böylesi entelektüel bir ortam içinde kendi düflüncelerini olgunlaflt›rma becerisine sahip olan sosyalist bir kad›n düflünür, bir ayd›nd›r. Sonuç: Bitmedi, Sürüyor O Kavga Bugünden onun yaflam›na bakt›¤›m›zda, burjuvazi bu iki yüzy›ll›k sürede kad›n sorunu da dahil hiçbir sorunu çözemedi. O günden bu güne burjuvazinin kad›na bak›fl›nda özde hiçbir de¤ifliklik olmad›. Kad›n› her anlamda bir meta olarak görmeye devam etti. ‹flte, evde, sokakta kad›nlar yine eziliyor, horlan›yor, sömürülüyor. Burjuvazi göstermelik “töre-namus” cinayetlerine karfl› görünürken fabrikalarda köle gibi çal›flt›r›lan, önlem al›nmad›¤› için yak›lan kad›nlara ses ç›karmad›. Sokakta coplan›p dövülmesine, iflkence görmesine tepki göstermedi. Koca daya¤›na karfl› kampanyalar açarken devletin zulmünü gizlemeye çal›flt›. K›saca o günden bu güne hiçbir fley de¤iflmedi kad›nlar aç›s›ndan. Bundan dolay› Tristan o günün koflullar›nda cüretli ve aç›k bir meydan okuyuflla egemen anlay›fla karfl› ç›kmas›yla önemli bir yere sahip oldu. Ne burjuvazinin hukukuna ne de erkek egemen ideolojisine boyun e¤di. Onlara karfl› her yerde mücadele etti. Yazd›klar› ve örgütlenme çabalar›yla kad›nlara oldu¤u kadar erkeklere de örnek oldu. Kad›n ve erkek emekçileri bir araya getirmeye çal›flt›. Fakat onun 41 y›ll›k ömrü yaflad›¤› zorluk ve yokluklara daha fazla dayanamad›. Bir yoksul hastal›¤› olan tifüse yakaland›. Eylül 1844’te Fransa’ya geldi. Burada beyin kanamas› geçirdi. Dostlar›n›n tüm çabalar›na ra¤men kurtulamad›. Bu direngen ve mücadele azmiyle dolu kad›n yaflama veda etti¤inde tarihler 14 Kas›m 1844’ü gösteriyordu. Ölümünden sonra pek çok kitab› yay›nland›. Onun esas eseri tüm zorluklara, bask›lara karfl› burjuvaziye boyun e¤meyen o güçlü kiflili¤idir. Çünkü O, özgürlü¤e giden yolun zulüm ve sömürüye karfl› savaflmaktan geçti¤ini gösterdi hayat› boyunca. Kaynaklar: *1-2-3-4-5-6 Latin Amerika’n›n ‹syan Tarihi - Haz›rlayan Sibel Özbudun (Ütopya Yay›nlar›) *7-8-9 Ütopya’dan Bilime SOSYAL‹ZM, Friedrich Engels (Evrensel Bas›m Yay›n)
MART 2010 | TAVIR | 31
inceleme
inceleme
sinemada propaganda n i ç i
biraz propaganda sinan gümüfl
Egemenler iktidarlar›n›n propagandas›n› yapmak için edebiyattan tiyatroya, resimden heykele, müzikten sinemaya kadar tüm sanat dallar›n› en etkili biçimde kulland›lar. Buna karfl› direnen halklar da ayn› yöntemlerle inançlar›n› ve öfkelerini bilediler, yaflananlar› tarihe sanat arac›l›¤›yla nakflettiler, kal›c›laflt›rd›lar. Sanatta propagandan›n yerini ve önemini geçen say›m›zda ele alm›flt›k. Gerek devletlerin, gerekse devletlere karfl› baflkald›ran isyanc›lar›n, ideolojilerini en etkili ve en görkemli biçimlerde yans›tabilmek için baflvurdu¤u kaynaklar›n bafl›nda sanat geliyordu. Sanat eserleri gerçekli¤in estetize edilerek yeniden üretilmesi biçimi olarak, gerçekli¤in kim taraf›ndan nas›l anlafl›ld›¤›n›n ve anlat›ld›¤›n›n da belgeleri oldular. Hem estetik haz, hem ide-
32 | TAVIR | MART 2010
olojik ifade ediflin önemli bir arac› oldular. Egemenler iktidarlar›n›n propagandas›n› yapmak için edebiyattan tiyatroya, resimden heykele, müzikten sinemaya kadar tüm sanat dallar›n› en etkili biçimde kulland›lar. Buna karfl› direnen halklar da ayn› yöntemlerle inançlar›n› ve öfkelerini bilediler, yaflananlar› tarihe sanat arac›l›¤›yla nakflettiler, kal›c›laflt›rd›lar.
inceleme
inceleme
Özellikle kapitalizmin ortaya ç›kmas› ve egemen olmas›yla piyasa geliflti, pazar geliflti, en politik sanattan en apolitik sanata tüm dallar politikan›n bu pazarda iletildi¤i bir araca dönüfltü. Soyut sanat denilen etliye sütlüye dokunmayan, çok kapal› ve içsel çalkant›lar› ifade eden türler dahi CIA taraf›ndan finanse edilerek, ülke ülke gezdirilerek apolitiklefltirmenin, duyars›zlaflt›rman›n, dolay›s›yla politikan›n önemli bir arac› haline getirildi. Etkisi sadece özellikle takip eden belli kesimler üzerinde s›n›rl› kalan, resim heykel gibi türlerde dahi politika yap›l›yorken, en etkili türlerden müzikte ve özellikle sinemada politikan›n gündeme gelmemesi kaç›n›lmaz olacakt› elbette. Günümüzde sanat›n en etkili, en kapsay›c›, en fazla kitleyle buluflan türlerinin bafl›nda sinema geliyor. Do¤as› gere¤i tüm sanat dallar›n› içinde bar›nd›r›yor sinema. Ve bu özellikleri onu di¤er sanat dallar›ndan biraz daha ay›rarak sineman›n daha etkili, daha sars›c›, daha yayg›n ve daha yo¤un bir gücü bar›nd›rmas›n› sa¤l›yor sineman›n. Sineman›n özellikleri ve etki gücü, daha ortaya ç›kt›¤› ilk y›llarda keflfedilmiflti. Sinema tarihinde önemli ilklere imza atan kiflilerin bafl›nda Charlie Chaplin (fiarlo) gelir kuflkusuz. 1889 Londra do¤umlu olan oyuncu, yönetmen ve senarist fiarlo, ilk filmini 1914'te çekti. Filmlerinde dönem koflullar› için imkâns›z görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren fiarlo, komedi sinemas›n›n bütün özelliklerini sonuna kadar kullanmakla birlikte, heyecan›n ve hareketin asgari düzeye çekildi¤i sahnelerinde de dramatik becerisini sergileyebildi. Sinema esteti¤ine kazand›rd›¤› yenilikçi yaklafl›mlar›n yan› s›ra egemen anlay›fllara yöneltti¤i elefltiri oklar›yla efsaneleflti. Hitler Faflizmi ile dalga geçti¤i ve faflizm henüz aktif olarak ilerlemekteyken çekti¤i The Great Dictator, komünizm propagandas› yapt›¤› iddia edilen Alt›na Hücum, Amerikan memurunu tekmeledi¤i ve emperyalist ABD'nin gücüyle dalga geçti¤i iddas›yla The Immigrant gibi filmler nedeniyle ve daha önce yap›lm›fl olan vatandafll›k teklifini de reddetmifl olmas› nedeniyle yaflamakta oldu¤u ABD'ye girmesi yasakland›. Çekti¤i filmlerin etkisi o kadar büyük oluyordu ki bunlar› bertaraf etmek için ABD'de hakk›nda karalama kampanyalar› yap›ld›. Sineman›n elefltirel ve propagandif gücünü kullanmak fiarlo'yla s›n›rl› kalmad› kuflkusuz. Bir asr› aflan serüveni içinde sineman›n faflist propagandada da, sosyalist propagandada da, emperyalist propagandada da önemli bir yeri oldu¤unu söyleyebiliriz. Hatta öyle ki, sineman›n sanatsal ve teknik anlamda çok önemli at›l›mlar›n› propaganda filmleri yoluyla yapt›¤›n› söylemek mümkün. Birçok propaganda filmi bugün an›tsal bir de¤er tafl›makta ve sinema flaheseri olarak gösterilmektedir. Bunda devletlerin her türlü imkan› bu filmler için seferber etmesinin de pay› büyüktür kuflkusuz. Bu örnekleri birkaç bafll›k alt›nda inceleyebiliriz.
Faflizm ve S‹nema Irkç›l›k, otorite, anti-Semitizm ve anti-komünizm temelinde örgütlenen, burjuvazinin en gerici, en sald›rgan kesiminin siyasal ve ekonomik ç›karlar›n› savunan ve bu s›n›f taraf›ndan finanse edilip kullan›lan faflistler, Almanya'da iktidara geldiklerinde bütün bu uygulamalar›n› kitleler nezdinde meflrulaflt›racak bir Propaganda Bakanl›¤›'na ihtiyaç duyarlar. Bu amaçla kurulan Ayd›nlatma ve Propaganda Bakanl›¤›’na getirilen Joseph Goebbels, usta bir demagog oldu¤unu bu bakanl›kta bulundu¤u süre içerisinde gösterir. Demagojiye ve koflulland›rmaya dayal› faflist propaganday› ustal›kla kullan›r. Bunun için sanat›n tüm dallar›n› ama özellikle sinemay› özel olarak ele al›r. Sinema endüstrisini devletin denetimine alarak propaganda filmleri yapar. Bu geliflmeler üzerine ülkenin önde gelen yönetmenlerinin büyük bölümü ülkeden kaçarlar. Goebbels bu yönetmenlerin filmlerine el koyar ve ülke içinde gösterimini yasaklarken d›flar›ya ç›kar›lmalar›n› da engeller. Kaçamayanlar faflizmin propagandas›n› yapan filmler çekmeye zorlan›rlar. Bu yönetmenlerin filmleri, ba¤›ms›z davranamamalar›ndan dolay› ve birer memur konumunda olduklar› için hantal bir dile sahiptir ve etkisi dü¤üktür. Gösteriflçi, Nazi propagandas›yla dolu bu filmler devletin ideolojisini yaymak için birer araç olarak kullan›l›r. Üstün ›rk anlay›fl›n› yayan bir ideolojiyle yüklü bu filmler, Alman emperyalizmini di¤er ülkelere yayma görevini de üstlenir. Bu filmerden tatmin olmayan Goebbels, yönetmenlerle bir toplant› yapar. Bu toplant›n›n ana fikrini Lenin'in “Tüm sanatlar›n en önemlisi sinemad›r.” sözü oluflturmaktad›r. Bu sözler üzerinden bir konuflma yapan Goebbels, Alman sinemac›lar›na örnek film olarak Sovyet yönetmen Sergei Eisenstein'in Potemkin Z›rhl›s› filmini gösterir. Goebbels'e göre Potemkin Z›rhl›s›, mükemmel bir sanat filmi olman›n yan›s›ra, etkili ve usta bir propaganda filmidir. Bu konuflman›n ard›ndan Alman propaganda sinemas›n›n seyri de de¤iflir. Hatta Alman sinema tarihinin en görkemli filmleri ortaya ç›kar. ‹radenin Zaferi ve Olimpia gibi çok önemli iki filmin de aralar›nda oldu¤u birçok baflar›l› örnek bu dönemde çekilir. Özellikle Leni Riefenstahl isimli yönetmenin çekti¤i ‹radenin Zaferi isimli filmin etkisi o denli büyük olmufltur ki, hala en etkili propaganda filmleri aras›nda gösterilmektedir. Sovyetler ve sinema Lenin, devrimin ard›ndan yeni Sovyetler Birli¤i'ni infla ederken halk› bilinçlendirmenin ve yeni sürece uyumunu sa¤laman›n arac› olarak sinemaya büyük önem atfeder. Ekim Devrimi'nin hemen sonras›nda “Sinema, bizim için sanatlar›n en önemlisidir.” diyerek hedefi aç›k olarak iflaret eder. Filmlerden emekçi kitlelerin sosyalist e¤itimi için yararlan›lmas› sorununu ›srarla gündeme getirir. Bu düflüncelere sahip olan Lenin, Komünist Parti program›nda (1919) sinemay› Sovyet iktidar›n›n, iflçilerin ve köylülerin kendi kendilerini yetifltirmeleri ve gelifltirmeleri ko-
MART 2010 | TAVIR | 33
inceleme
inceleme
Eisenstein ve di¤er yönetmenlerin baflar›s›n›n s›rr›, Sovyet iktidar›nca da yak›ndan takip edilip, elefltiri özelefltiri toplant›lar›yla eksikliklerinin büyük aç›kl›kla dile getirilmesinde yatar. Korkunç ‹van filminin eksikliklerini tart›flmak için Eisenstein'le SBKP Merkez Komitesi ad›na bir toplant› yapan Stalin, Jdanov ve Molotov, yönetmenin baflar›lar›n›n ötesinde, bak›fl aç›s›ndaki eksiklikleri de çarp›c› bir flekilde tart›fl›r ve yönetmenin bu eksikliklerini gidermesi do¤rultusunda önemli katk›larda bulunurlar. Stalin bu filme iliflkin bir yandan, “Tarihi karakterlerin do¤ru ve etrafl›ca yans›t›lmas› gereklidir. En önemli fley, tarihsel dönemin üslubunu korumakt›r. Yönetmen tarihten sapabilir. Tarihsel malzemeyi oldu¤u gibi kopyalamas› do¤ru de¤ildir, kendi fikirleri üzerine çal›flmal›d›r; ama üslubun s›n›rlar› içinde. Yönetmen ancak tarihi dönemin üslubu içinde hareket edebilir.” sözleriyle bilimsellikten uzak anlat›ma kaymay› elefltirirken, di¤er yandan çekilecek yeni filme iliflkin düflüncelerini s›ralar: “Acele edilmemeli. Gerekirse bir buçuk, iki hatta üç y›l bu filmi yapmak için u¤rafl›n. Ama film güzel olmal›, bir heykel gibi asl›n› yans›tmal›. Nitelikleri yükseltmeliyiz. Daha az ama daha nitelikli filmler olsun. Seyirci geliflti ve biz de ona iyi yap›tlar sunmal›y›z. Ve bu filmleri yaparken yönetmenlerimiz akl›na koydu¤unu yapmal› ve her neye ihtiyaç varsa onu talep etmelidir, bunu karfl›lamaya haz›r›z...” Gerek Lenin, gerekse de Stalin, elefltiri ve teflvikleriyle, do¤rudan yönetmenlerle yap›lan sohbetlerle, sinemaya ne denli önem verdiklerini gösterir ve bunlar›n sonucunda oldukça nitelikli ve etkili filmlerin çekilmesini sa¤larlar.
nusunda en önemli araçlar› aras›nda gösterir. “Sanat halka aittir. En derin kökleriyle birlikte genifl emekçi kitlelerinin yüre¤ine gitmelidir. Kitleler taraf›ndan anlafl›lmal› ve sevilmelidir. Kitlelerin duygular›n›, düflüncelerini ve iradesini yans›tabilmeli, onlar› yüceltmelidir. Onlar aras›nda sanatç›lar oluflturmal› ve onlar› e¤itmelidir.” diyerek sanatç›n›n görevlerini ortaya koyan Lenin, sinema için “‹deolojimizden ilginç yaflam dilimleri çarp›c› bir dille sunulmal›d›r, en önemli, en cesaret verici geliflmeler, en iyi fleyler hem bizde hem öteki s›n›flar›n ve yabanc› ülkelerin yaflam›nda etkili olmal›d›r.” der. Lenin'in gösterdi¤i bu yolda yürüyen Sovyet yönetmenleri, politik sineman›n en iyi örneklerini vermeye bafllar. Özellikle Sergei Eisenstein’›n Potemkin Z›rhl›s› filmi sadece politik sineman›n de¤il, tüm sinema tarihinin gelmifl geçmifl en iyi filmi olarak gösterilir.
34 | TAVIR | MART 2010
Amerikan Sinemas› (Hollywood) Sinema ve propaganda dendi¤inde yaln›zca faflistlerin ve Sovyetlerin filmleri gelmemeli akla. Sinemada belki de en köklü ve en uzun soluklu propaganday› Amerika yapt› ve yapmaya devam etmekte. Bu propagandan›n do¤rudan devlet müdahalesiyle ve merkezi yap›lmad›¤› düflünülebilir. Ancak bu büyük yan›lg› olur. Do¤ru, “Özgürlükler Ülkesi” Amerika'da di¤er “totaliter rejimlerde” oldu¤u gibi bakanlar›n, devlet baflkanlar›n›n yönetmenleri karfl›s›nda hizaya dizip ne yapacaklar›n› anlatmas› pek olas› de¤il. Bu ülkede her birey “özgür” ve yönetmenler de “özgür bireyler” olarak ne çekeceklerini seçmekte özgürler. Ancak Hollywood'un büyük yap›mc›lar›yla büyük filmler çekilecekse, bu Hollywood standartlar›n› tafl›yan bir film olmak zorunda. Pentagon'un da bizzat denetiminden geçen Hollywood yap›m› filmlerde bazen alttan alta bazen aç›ktan a盤a ama mutlaka bir Amerikan propagandas›na rastlamak mümkün. Vietnam gibi, Somali gibi, Afganistan gibi, Irak gibi ABD iflgalini konu alan savafl filmlerinde, insanl›¤› kurtarmaya çal›flan cesur, iyi yürekli ve kahramanlar ABD askerleri olur; direnen halklar vahfli barbarlar olarak resmedilir. Rambo tiplemesi bu karakterlerin fenomeni haline gelmifltir. Rocky gibi Amerikan
inceleme
inceleme
rüyas›n›n propagandas›n› yapan filmlerden Terminatör gibi bilimkurgulara, hatta uzayl›lar›n dünyay› iflgal etti¤i fantastik sinemaya kadar her türde kurtar›c› hep ABD ve onun askerleri olur. Filmlerin sonunda mutlaka bir ABD bayra¤› çekilir göndere. Kötü ABD'lilerin hakk›ndan bile iyi ABD'liler gelir. Süperman, Batman gibi kahramanlar hep ABD'de yaflar, onlar›n sevimli, kahraman, cesur, insanlar› korumak için yaflayan yüzünü temsil ederler. K›sacas› 1950'lerden bafllayarak binlerce Amerikan filminde ABD emperyalizminin tüm “iyi” yönlerinin propagandas› yap›lm›flt›r ve yap›lmaya devam eder. ABD, dünya üzerindeki imparatorlu¤unu korumak için Hollywood yap›m› filmlere büyük önem verir. Bu nedenle sinema sektörüne o denli yat›r›m yap›lm›flt›r ki, silah sanayiinden sonraki ikinci büyük sanayii haline gelmifltir. Türkiye’de Politik Sinema Politik sineman›n etkisi ve gücü ortadayken, bugün ç›k›p sinema ile propagandan›n yanyana gelemeyece¤ini savunmak son derece anlams›z bir hale gelmifltir. Ülkemizde politik sinema aç›s›ndan özellikle 1980 cuntas› öncesinde özellikle Y›lmaz Güney'le son derece önemli örnekler verilmifltir. Y›lmaz Güney sinemas› sadece politik sinema aç›s›ndan de¤il Türkiye sinemas› aç›s›ndan hala estetik, kurgu ve içerik aç›dan yakalanabilmifl de¤ildir. Yol, Umut, Sürü, Arkadafl gibi filmler hem sisteme dönük elefltiriyi hem sinematografik baflar›y› ustal›kla biraraya getirdi¤i filmlerden baz›lar›d›r. Y›lmaz Güney filmleri d›fl›nda kimi tekil örnekleri olmakla birlikte Türkiye'de politik sinema sa¤lam bir damara sahip olamam›flt›r. Son birkaç y›l içinde 1980 darbesine dönük elefltiriyi içeren kimi filmler çekilmeye bafllansa da, bu filmler sistemin canavarl›¤›na karfl›l›k sosyalizmin de¤il y›lg›nl›¤›n, eve dönüflün, devrimcili¤in terkediliflinin propagandas›n› yaparak olumsuz örnekler olmufllard›r. Bugün Türkiye'de sinema ve propaganda dendi¤inde istisnalar hariç y›lg›nl›k temal› filmlerin say›lmas› bundand›r. Ülkemizde bazen Muro gibi, Kurtlar Vadisi gibi, sosyalizme ve devrimcilere do¤rudan sald›ran filmlerle, bazen de Recep ‹vedik gibi her fleyi suland›ran, yüzeyselleflmeye, s›radanlaflmaya, apolitikleflmeye ve yozlaflmaya hizmet eden filmler de sistemin istedi¤i insan tipini yaratt›klar› için sistem propagandas› yapan filmler aras›nda say›labilir. Yani sinemada karfl›-propaganda asl›nda her yerdedir. Ülkemiz gerek geçmiflte gerek günümüzde ezenlerin, sömürenlerin, çal›p ç›rpanlar›n, zulmedenlerin bol oldu¤u bir ülke oldu. Ve bunlara karfl› gerek geçmiflte gerek günümüzde destans› direnifller ortaya koyan nice kahraman yetifltirdi. Son elli y›l› bile inceledi¤imizde nice destanlar›n yafland›¤›n› görmek mümkün ülkemizde. Ancak yaflanan bu destans› direnifllerden, baflkald›rmalardan, insanl›k onurunu kurtaran nice kilo-
Politik sineman›n etkisi ve gücü ortadayken, bugün ç›k›p sinema ile propagandan›n yanyana gelemeyece¤ini savunmak son derece anlams›z bir hale gelmifltir. Ülkemizde politik sinema aç›s›ndan özellikle 1980 cuntas› öncesinde özellikle Y›lmaz Güney'le son derece önemli örnekler verilmifltir. metre tafl› olaydan tam olarak haberi olmad› halk›m›z›n. Medyadaki onca bilgi kirlili¤i içinde kaybolup giden bu gerçeklerden herkesin haberinin olmas›n› sa¤layacak en önemli silahlardan biri sinemayken, bu yeterince de¤erlendirilemedi. Do¤runun ve gerçe¤in propagandas› ile sinema aras›nda organik ve sistemli bir iliflki kurulamad› ülkemizde. Latin Amerika halklar›n›n diktatörlüklere karfl›, ‹rlandal›lar›n, ‹skoçlar›n ‹ngiliz istilac›lara karfl› ortaya koydu¤u büyük direnifller, çektikleri filmlerle tüm dünyaya gösterildi. Ancak ülkemizde yaflanm›fl olan K›z›ldere'den fieyh Bedreddinler'e, Pir Sultanlar'dan Denizler'e, Ölüm Orucu Direnifllerinden 19 Aral›k'a say›s›z kahramanl›k hikayesi anlat›lmay› beklemeye devam ediyor. Grizu patlamalar›yla, Tuzla tersanelerindeki sa¤l›ks›z çal›flma flartlar›yla, milyonlarca iflsiziyle çok büyük insanl›k dramlar›na, büyük haks›zl›klara ve adaletsizliklere sahne oluyor ülkemiz. Bunlar› yapanlar belliyken, TEKEL, SEKA gibi direnifllerle de bunlar aç›kça teflhir edilirken, bu ülkede konu s›k›nt›s› çekmek, bunlar›n rahats›zl›¤›n› duyup resmetmemek izah› zor bir durum oluyor haliyle. Sinema nas›l ki bir yandan apolitiklefltirmenin bir arac› olarak kullan›l›p bir politikan›n aleti oluyorsa, gerçeklerle tan›flt›r›p politiklefltirmenin bir arac› da olabilir pekala. Bu ülkenin gerçeklerini cesurca anlatmak, gerçekleri halkla buluflturan filmler yapmak hem estetik, hem de içerik düzeyini yeniden flekillendirecek, tarihe geçecek, tüm dünyada yank› bulacak filmler bu sayede ortaya ç›kacakt›r. Unutmayal›m ki, sanat›n doruklar›na uzanm›fl muhteflem yap›tlar, bir yerde insanl›k tarihinin en büyük gerçeklerini ifllemifl, propaganda ile sanat aras›ndaki dengeyi de gözönünde tutmufl ve bu bütünleflmeyi ustaca sa¤layabilmifl filmlerdir.
MART 2010 | TAVIR | 35
öykü
öykü
yank›
yank›
ulafl emrah gezgin
v
eli iyice korkmufltu, karn›n› içine çekiyor, ç›rp›n›yor; ne ileri, ne geri gidiyordu. Do¤um sanc›s› çeken bir kad›n gibi sesli ba¤›rmaya, ›k›nmaya bafllam›flt›. S›k›flt›¤› beton çatla¤›n m›c›r tafllar› jilet gibi keskindi. Veli’nin karn›na gö¤süne derin çizikler atm›flt›, ço¤u ince ince, sulu kanamaya bafllam›flt› bile. Veli’nin içini ac›tan, ac›dan çok korkuydu. Sanki korku duvarlar› onun narin bedenini demir çark›n aras›na s›k›flm›fl odunu parçalar gibi parçal›yordu. Veli ç›rp›n›yordu ortas›nda bir bal›k a¤›n›n gözüne s›k›flm›fl bal›k gibi. Ba¤›rmas›ndan dolay› kendi sesini dahi anlam›yordu, güç toplamak için alt duda¤›n› ›s›rarak sustu. O an uzaktan ba¤›ran bir baflka çocu¤un ac› 盤l›klar›n› iflitti. Bu sesler Veli’nin korkusunun daha da büyümesine, duvar çatla¤›n›n aras›na s›k›flm›fl bedeninin fliflip daha da ac› çekmesine neden oldu sanki Veli 盤l›k atmaya bafllad›: “Anneeeee, anneeee, Haaaaaliiillll…” Ayn› anda uzaktan sesi gelen çocuk da Veli’yi tekrarlad›, karfl›l›kl› ötüflüp yar›flan horozlar gibi. Veli son bir hamleyle tuzaktan kaçan sincap gibi s›çraya
36 | TAVIR | MART 2010
s›çraya, sa¤a sola sudan ç›kar›lm›fl bal›k gibi çarpa çarpa, patinaj çekerek yönünü düzeltmeye çal›flan araba gibi kaçmaya bafllad›. Her yan› yara bere y›rt›k p›rt›k, a¤z› burnu salya içinde kudurmufl köpek gibi kofluyordu… Onca yolu nas›l kat etti kendisi de anlayamad›. Yüzü koyun b›rakm›flt› kendini yere. Tüm dünyadaki ses bir anda ›fl›¤›n sönmesi gibi kesilmiflti sanki, sadece Veli’nin atefli körükler gibi soluk al›p vermesi duyuluyordu… Bir-iki dakika sonra kendini, s›rt üstü y›ld›z fleklinde yatm›fl bulutlara bakarken buldu. Dünyan›n sesi yeniden gelmifl, yaflam kald›¤› yerden devam etmeye, tafl›tlar ilerlemeye, yayalar yürümeye, sesler h›zla duyulmaya bafllam›flt›. Bafl›n› hafifçe sudan d›flar› ç›karan timsah gibi kald›rd›, etraf›n› kolaçan etti. Hemen aya¤a kalk›p üstünü bafl›n› avuçlar›yla silkeledi, yaras›n› beresini kontrol etti ve eve do¤ru yürümeye bafllad›. Anlat›lanlar do¤ruydu. Darülaceze’nin bahçesinde inler-cinler vard› ve 盤l›k at›yorlard› ac›yla, korkuyla.
öykü öykü “Hey kimse var m›?” diye karfl›l›k al›nca Veli’nin yüre¤i bir anda a¤z›na geldi. “Erkeksen karfl›ma ç›k korkak namussuz cin” diye korkarak yeniden ba¤›rd›. “Erkeksen karfl›ma ç›k korkak namussuz cin” diye karfl›l›¤› yeniden duydu. “Senden korkmuyorum, korkaks›n korkak, korkak…” diye ba¤›rarak Veli gerisin geri kaçmaya bafllad›. Okul dönüflü her fleyi dedesine itiraf etti. Dedesi, “H›mmmm ben de bilirim oray›, çok korkunç cinler, periler vard›r orada bir duda¤› yerde bir duda¤› gökyüzünde tek gözlü, koca kamburlu devler…” Dedesi, Veli’nin anlatt›klar›n› pek umursamadan, yaln›z horlamadan dinledi, ara ara onun anlamayaca¤› flakalarla da ince alay›n› geçti. “Veli bak ne diyorum; benim Darülacezede eski bir dostum var istersen onu bu pazar ziyarete gidelim, uzun zamand›r da kendisini görmüyorum, ziyaretimize de çok sevinecektir. K›fl içinde battaniye, bere, kaflkol… gibi fleyler de götürürüz. Malum kimi kimsesi yok zaten.” Veli, “Tamam” dedi ama sonra, “Yok benim iflim var, çocuklarla eeee…. fleye gidece¤iz…” diye bir yalan girifliminde bulundu¤unda, dedesi tecrübeyle yalan›na müdahale ederek “Olmaz hiçbir yere gitmiyorsun beraber Darülaceze’ye ahbab›m›n yan›na gidece¤iz” diyerek kestirip att›. Veli k›zlar›n önünde beceriksizce düflen çocuk gibi utanarak boynunu büktü, ses ç›karmadan mutfa¤a geçti. Veli bunu gün boyu sudoku bulmacas›n› çözer gibi birçok hesab› ayn› anda yaparak düflündü durdu, bir sonuca varamad›, kimseye de açamad›. Arkadafllar›na açsa korktu¤u için alay edeceklerdi, ailesine anlatsa Darülaceze’nin bahçesine gitti¤i için azar iflitecekti… Afla¤› tükürse sakal. yukar› tükürse b›y›kt› yani... Ertesi gün Veli, Darülaceze’nin önünden geçerken, merak› ö¤renme azmini daha da artt›rd›; “Acaba içeri girmeden seslensem ne olur? Görebilir miyim?” Cesaretini toplad› Veli, ne de olsa ö¤le vaktiydi, her yanda insanlar vard›, bir fley olsa yard›m isteyebilirdi. Duvardaki çatla¤›n yan›na gergin, ürkek ad›mlarla, her an korkmaya haz›r yaklaflt›. Bafl›n› çatlaktan içeri uzatt›. Yeflil meyve a¤açlar›, banklar, çiçekler her fley olmas› gerekti¤i gibi normal görünüyordu. Sonra gözüne, bedeni bir a¤aç gibi yafllanm›fl, bank›n üzerinde oturan, kendisine bakan ihtiyarla karfl›laflt›. Veli ihtiyara bir çal›ya bakt›¤› zaman kadar süre ay›rarak çevirdi bafl›n›. “Hey kimse var m›?” diye seslendi.
Pazar günü dede gülen yüzüyle, Veli süzülen gözleriyle koca kap›lar›n ard›ndaki Darülaceze’ye girdi. Her fley çok iriydi, kap›lar, pencereler, a¤açlar, havuz… sanki zaman›nda buras› devlet için yap›lm›flt› bu yap›ya da insanlar sonradan yerleflmiflti. Dede ifllemleri yapt›rd›ktan sonra bir hemflirenin refakatinde 12 dakika çiçekli, bankl› bahçede ilerlediler. Hemflire, “Hakk› Amca 3. bankta oturuyor” diyerek parma¤›yla iflaret etti ve geri kalan yolu dedesi, Veli’nin elinden tutarak ilerledi. Veli, dedesinin elinden tutmuyor, uçurumdan afla¤› sarkan birinin dal parças›na sar›lmas› gibi sar›l›yordu sanki. Bir taraftan hortlaklar ç›kacak ve Veli de uçurumdan düflecekti. Dede, yukar›dan afla¤› çat›k kafllar›, a¤›z kenar›nda muzip bir gülümsemeyle Veli’yi ve her fleyi hisseden arkadafl› Hakk›’y› inceliyordu. Bu sessiz alfabeyi Hakk› Amca da biliyordu. Tecrübenin, y›llar›n ö¤retti¤i bir alfabeydi bu. Dede ve Hakk› Amca birbirine dolanm›fl yafll› a¤aç kökleri gibi sar›l›p kenetlendiler ihtiyar kollar›yla hat›r› say›l›r bir zaman öylece kald›lar ve çözüldükten sonra yeni bir hamle ile
MART 2010 | TAVIR | 37
öykü
öykü
Aya¤a kalkt› çatla¤›n oraya do¤ru korkarak ilerledi ve ba¤›rd› köfleye do¤ru “ Heeeeeyyyy hortlak neredesin?” “Heeeyy hortlak neredesin?” diye ç›nlayan bir ses karfl›l›k verdi Veli’ ye. Veli, bak gördünüz mü cin varm›fl, do¤ru söylüyorum bak›fllar›yla flöyle bir süzdü ihtiyarlar›. “Korkak! erkeksen bana bak pis hortlak” diye ba¤›r›rken asl›nda gözükmemesi için de korkudan içinden yalvar›yordu. Panikten elleriyle pantolonunu çekifltiriyor, elini aya¤›n› nereye koyaca¤›n› flafl›r›yordu. O anda yan›nda azg›n bir köpek havlad›. Veli’nin ›srarl› ba¤›rmas› bekçi köpe¤ini uyand›rm›flt›. Köpek havlamas›n›n yank›s› otomatik bir silah›n mermilerinin çinko sac› dövmesi gibi geri döndü. “H›rrrr…h›r… Hav, hav, hav hav….” Bu Veli’nin fliflirilmifl bir balonun elden kaçmas› gibi öterek koflmas›na yetti. ‹ki ihtiyar kar›nlar›n› hoplatarak gülüyorlard›. Veli’yi durdurdu Hakk› Amca, elini avucunun içine alarak... “Gel benimle Veli” diyerek çekti onu. A¤aç köküne s›k›flan eli sallay›p kurtarmaya çal›flan biri gibi bir iki sallad› kolu ama nafile… Hakk› Amca duvar yar›¤›n›n yan›na gelince Veli’nin elini b›rakt›. Veli dedesine bakt›, yan›nda ihtiyar çam a¤ac› gibi duran Hakk› Amca’n›n yüzüne. Olacaklar› çok merak ediyordu.
ayr›lacaklarm›fl korkusuyla göz temas›n›n pefli s›ra yeni bir hamle ile kökler yeniden doland›. Y›llar›n dü¤ümünü atm›fllard› sanki birbirlerine. Bu sar›lmalara Veli bir türlü anlam verememiflti. ‹ki yafll›n›n yüzünden, yafll› çam a¤açlar›ndan akan reçine gibi, her k›r›fl›kta yüzünü de¤ifltiren damlalar akmaya bafllam›flt›. Sessizlik! Sessizli¤i bozan fley kuru yapraklar›n üzerine düflen iki ihtiyar›n özlerinden gelen damlalard›. Uzunca sohbete koyuldular, bir, bir taraf konufluyor, bir, öteki taraf… Sanki savafl gazisiyle yap›lan kay›tl› röportaj gibi. Dede yan›ndaki torunu Veli’yi iflaret etti ve tan›flt›rd›. Veli, Hakk› Amcay› tan›d›, o yar›ktan bakt›¤› zaman gördü¤ü a¤aç kabu¤u yüzlü ihtiyard›. Hakk› Amca da tan›d› onu, hat›rda kalacak o kadar çok az fley oluyordu ki flu ihtiyar bahçede. Dede, “Hadi Veli göster flu cinleri de, biz de bir konuflal›m flunlarla” dedi.
“Ne kadar sevimli bir çocuksun sen” “Ne kadar sevimli bir çocuksun sen” diye yank›s› ayn› anda geri döndü. Veli ne oldu¤unu anlayamam›flt›. “Çok sevimli bir ihtiyars›n sen” “Çok sevimli bir ihtiyars›n sen” “Bugün çok sevimlisin” “Bugün çok sevimlisin” “Misafirlerin de gelmifl keyfine diyecek yoktur senin” “Misafirlerinde gelmifl keyfine diyecek yoktur senin” diye yank›lar pefli pefli s›ra geri döndü Hakk› Amca’ya, amca da yüzünü Veli’ye dönerek: “Bu duyduklar›n sesin yank›s›d›r Veli. Yaflam da insan›n aynas›d›r t›pk› flimdi tan›k oldu¤umuz gibi, yaflamda nas›l yaflarsan öyle düflünürsün. Bunlar birbirinin yank›s›d›r. Ümitle bakarsan kendine, bugüne, gelece¤e, önünde ki engellere üzerlerinden umutla aflars›n. Umut, ümit, inanç sesin olur hayatta. fiair ne demifl ‘Ya ümit sizsiniz, ya ümitsizsiniz.’ Ne kadar do¤ru bir anlat›m de¤il mi Veli? Az önce ayn› yere sen nas›l seslendiysen yank› olarak ses ayn› cevapla geldi. Çünkü bunu sen istedin. fiimdi yeniden bir dene istersen” dedi ve Veli’nin bafl›n› okflad›. Veli utangaç ama ö¤renmenin sevinciyle:
Veli, insanl›k için bir bulufl yapm›fl profesör bilim adam› edas›yla “tamam” dedi.
38 | TAVIR | MART 2010
“Do¤ru söyledin bey amca çok do¤ru” “Do¤ru söyledin bey amca çok do¤ru”
kitap
kitap
edward said’in sunumuyla
çizgilerle filistin mehmet ali özüdo¤ru
1991’in sonu, 1992’nin bafl›… K›fl aylar›ndan ikisini, Aral›k ve Ocak’› Filistin’de geçirmek ve gördüklerini, duyduklar›n›, yaflad›klar›n›, gözlemlerini, o iki ay içerisinde olan-biten her fleyi, bir anlamda 1. ‹ntifada’n›n öncesini, bugününü ve sonras›yla bütününü, buna ba¤l› olarak da Filistinlilerin yaflam biçimini, düfllerini, hissettiklerini, beklentilerini, inançlar›n›, ac›lar›n›, sevinçlerini… çizgilerle anlatmak üzere Filistin’e gidiyor çizer Joe Sacco… Planlad›¤› her fleyi yap›yor ve bütün olan-biteni, yani Filistin gerçe¤ini çizerek kitaplaflt›r›yor. Kitap ilk bask›s›n› 1995’te yap›yor ve tam 15 y›l sonra ‹thaki Yay›nlar› kitab› Türkiye’ye getirmifl oluyor ayn› adla: Filistin… ‹ntifada neydi, nas›l bafllam›flt› peki? ‹srail iflgaline karfl› önce Gazze'de bafllayan kitle ayaklanmas›, h›zla Bat› fieria'ya s›çrad›. ‹ntifada, ‹srail ürünlerine boykot, duvar yaz›lar› ve yollara kurulan barikatlarla yay›ld› tüm Filistin’e… Z›rhl› ve silahl› ‹srail birliklerine karfl› tafl atarak yap›lan protesto gösterileriyle tüm dünyan›n haberi oldu ‹ntifada’dan. ‹srail savunma güçleri, ‹ntifadaya sert karfl›l›k verdi. Pek çok Filistinli hayat›n› kaybetti. 1993 y›l›na kadar süren çat›flmalarda 1000'den fazla kifli öldü. Tüm askeri gücüne ra¤men ‹srail, iflgali alt›nda yaflayan tüm Filistinli nüfusun yo¤un destek verdi¤i ‹ntifada’y› bast›ramad›. ‹ntifada o dönem birçok gazetecinin ilgisini çeken bir olayd›. Sacco da bunlardan biri. Gazeteci merak› de¤il tabi onu oraya iten tek fley. Filistin’i, Filistinlileri, Filistin sorunu da tan›mak, an-
MART 2010 | TAVIR | 39
kitap
kitap
lamak istiyor. Çizdikleri ve anlatt›klar› bunu kan›tl›yor kitap boyunca. Joe Sacco, Filistin yolculu¤una M›s›r’dan bafllam›fl, oradan geçmifl Filistin’e… Ramallah’tan Nablus’a, Gazze’den Bat› fieria’ya kadar bütün Filistin kentlerinde onu konuk eden mazlum Filistin halk›yla geçirdi¤i iki ay›n neredeyse tüm ayr›nt›lar›n› kare kare çizmifl daha sonra. Her kentte bir rehberi oluyor Sacco’nun. Ona ev buluyor; konuflaca¤›, röportaj yapaca¤› insanlar› ayarl›yor, yani eli-aya¤› oluyor bir nevi. Bazen iki o¤lu Siyonist ‹srail askerleri taraf›ndan öldürülen bir filistinli annenin konu¤u oluyor, bazen de evi Yahudi yerleflimcilerce yak›lan ve mülteci kamp›nda kalan çok çocuklu ve bol torunlu bir yafll›n›n… Bazen 15 yafl›ndaki bir FHKC’li çocuk generalle konufluyor, bazen de FKÖ’lü kad›n haklar› savaflç›lar›yla... Onlardan ö¤reniyor Filistin’i, Filistinlileri, Filistin’in hakl› ve meflru kavgas›n›… Çok çarp›c› kareler var kitab›nda Sacco’nun. Filistinlilerin yaflad›¤› ac›lar asl›nda çok da yabanc›s› oldu¤umuz fleyler de¤il. ‹flkenceler her yerde ayn›. Kay›plar, tutsakl›klar, her çeflidinden bask›lar hep bildi¤imiz, gördü¤ümüz, yaflad›¤›m›z türden... Usta ifli çizgilerle gerçek, yaln›zca ç›r›lç›plak gerçek anlat›l›yor bizlere... Joe Sacco, duygular›n› flöyle anlat›yor kitab›n önsözünde: “… Bu kitap, oraya vard›¤›mda yat›flmaya bafllam›fl olan Birinci ‹ntifada’y› anlat›yor. Bu sat›rlar› yazarkense ‹kinci ‹ntifada gerçeklefliyor. Çünkü ne ‹srail iflgali, ne de bir halk›n di¤erini ezmesinin yaratt›¤› derin sonuçlar ortadan kalkt›. Bu basit gerçek, yani ‹srail iflgali, uluslararas› hukuk ve temel insan haklar› ba¤lam›nda ciddiyetle ele al›nmad›kça da ‹srailliler ve Filistin-
liler birbirlerini kah düflük yo¤unluklu bir çat›flmayla, kah intihar eylemleri ve savafl uçaklar›yla öldürmeye devam edecek…” Ve Edward Said... Ellerinde tafllarla, Filistin direnifline kat›lan, onurlu bir Filistinli ayd›n, yazar… Daha önce kitaplara önsöz yazd›¤› pek görülmemifl ama Joe Sacco’nun ricas›n› k›rmam›fl ve Filistin kitab›na uzun bir önsöz yazm›fl… “Ben de bir akademisyen ve yazar olarak enerjimin büyük k›sm›n›; halk›m›n insan olarak dahi gösterilmedi¤i ve durmaks›z›n yanl›fl tan›t›ld›¤› anlat›lar›n aksini ispat etmeye, bu esnada da Filistin’in medya ve birbirine düflman yorumcu alaylar› taraf›ndan okunmaz hale getirilmifl kendi hikâyesine insani bir gerçeklik kazand›rmaya adad›m" diyen Said, "Sacco sa¤duyulu bir flekilde, militanl›¤a, özellikle de sloganlarla topluca sergilenen militanl›¤a prim vermiyor. Oslo sürecinin ard›ndan art›k parodiye dönüflmüfl çözüm önerilerine de yanaflm›yor. Ama onun çizgileri, okuyucuyu, çektikleri ve u¤rad›klar› haks›zl›klar çok uzun zamand›r hafife al›nm›fl ve pek az siyasi ve insani çabaya neden olmufl bir halk›n aras›nda uzunca bir süre misafir ediyor. Sacco’nun sanat› bizi orada al›koyuyor; çok moda laflar›n ve mutlu sonlar›n peflinde heyecanla koflmam›za mani oluyor. ‹flte belki de, Sacco’nun en büyük baflar›s› budur." diyor Filistin kitab›n›n önsözünde. Edward Said’in düflüncelerine kat›lmamak mümkün de¤il. ‹yi, güzel ve do¤ru bir kitap Filistin. Okunmas› gereken bir kitap. Filistin davas›na, Amerika’da yaflayan Maltal› bir gazeteci/çizerin mütevaz› bir katk›s›... Böylesi kalemlerin artmas›, Amerikan destekli Siyonistlere karfl› mazlum Filistin halk›n›n direnifl gücünü de art›ran bir etken ayn› zamanda…
F‹L‹ST‹N Joe Sacco Çeviren: Hilal Zeybek ‹thaki yay›nlar› Çizgi roman, 287 sayfa
40 | TAVIR |MART 2010
röportaj
röportaj
hindistan’daki devrimci kültür hareketi ile söylefli Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in yay›n organ› olan Halk›n Yürüyüflü Dergisi’nden çeviri: eren bu¤lal›lar
CNM adl› demokratik kitle örgütü, Hindistan Komünist Partisi (Maoist)’in öncülü¤ünde, devrimci yazar ve sanatç›lar› bir araya getiren bir kültür örgütüdür. HKP (M), Hindistan’›n 600 eyaletinden 200’ünü kontrolü alt›nda tutan ve “uzun süreli halk savafl›” stratejisini benimsemifl silahl› bir devrimci örgüttür. Bu s›ralar Hindistan devletinin, kadrolar›na karfl› bafllatt›¤› “Yeflil Av Operasyonu” adl› büyük operasyona karfl› mücadele vermektedir. Afla¤›da HKP (M)’nin yay›n organ› olan Halk›n Yürüyüflü dergisinin, devrimci kültür hareketiyle 2006 y›l›nda yapt›¤› söylefliyi okuyacaks›n›z. Halk›n Yürüyüflü: Chaitanya Natya Manch (CNM)’in amaçlar› nelerdir? Halk sanat› ve edebiyat›, ça¤lar boyunca halk taraf›ndan korunmufl çok zengin bir kültürel miras. Ama günümüzde emperyalist tüketim kültürü taraf›ndan yok ediliyor.
MART 2010 | TAVIR | 41
röportaj
röportaj
Kesinlikle. Pek çok yeni yazar ve sanatç› ç›kar›yoruz. Halk sanat›n›n biçimlerini inceliyor ve onlar› devrimcilefltirmeye çal›fl›yoruz. Halk›n kültürel miras›n› koruyoruz. Benzer flekilde di¤er bölgelerdeki kültür çal›flmalar›n› da takip ediyoruz. Geçenlerde baflka bir bölgeye gittik ve oradaki devrimci hareketi ve kültürel cepheyi inceledik. Di¤er eyaletlerde kültür cephesinde ne tür de¤ifliklikler olmufl incelemeye ve anlamaya çal›fl›yoruz. Mesela parlamento seçimleri, 8 Martlar, parti dersleri, 28 Temmuz gibi çeflitli olaylarda duruma uygun flark›lar, dans formlar› ve oyunlar haz›rlay›p bunlar› kadrolara gönderiyoruz. fiark› kitaplar› bas›yoruz. Kooperatif hareketini kaydedip bir belgesel haz›rlamaya çal›flt›k. CNM’nin ortaya ç›k›fl›; bu alanda çal›flan sanatç›larda, teorik, siyasi ve kültürel meselelere yönelik bir ilgi uyand›rd›. Aram›zda her alanda uzman üyeler oldu¤u için, örgütümüz kültür hareketinin do¤ru yolu bulmas›na öncülük ediyor.
Halk›n kültür miras›, her köfleye s›zan sömürücü, çürümüfl kültür taraf›ndan ya¤malan›yor. Bu da önümüze baz› önemli görevler koyuyor. Bir yandan halk›n eski kültürel miras›n› korumam›z gerek, öte yandan da bu kültür içinde olup da ça¤›n gereksinimlerini karfl›lamayan fleylerle iyi fleylerin ne oldu¤unu bulmak gerek. CNM, yazar ve sanatç›lardan oluflan devrimci bir kitle örgütüdür. Halk sanat›n› incelemek ve devrimcilefltirmek için önünde pek çok f›rsat vard›r. Örgütümüzün görevi, halk sanat›n› ve edebiyat›n› çal›flmak. Bu da devrimci üs bölgeleri oluflturma görevimize tabi görevlerimizden bir tanesi. Her kitle örgütü savafl› ilerletmek için çal›flmal›. Savafl da, her örgütün faaliyetlerini daha etkin bir biçimde sürdürmesini sa¤lamal›. Bu ikisi birbirinden ayr›lamaz. Dolay›s›yla kültür cephesi, savafl›n bir parças› olan üslerin infla edilmesine katk›da bulunmal›. Benzer halk savafllar› flu anda Jharkhand, Bihar gibi eyaletlerde de sürüyor. Onlar›n kültür cephesindeki çabalar›n› inceliyor ve bu deneyimleri buradaki kültür hareketine aktar›yoruz. Di¤er bir deyiflle çabam›z feodal ve emperyalist kültürü yok edip, yeni bir demokratik kültür yaratmak için. CNM’nin oluflumu kültür çal›flmalar›n›n merkezileflmesine katk›da bulunuyor mu? Nas›l yap›yor bunu?
42 | TAVIR |MART 2010
Yoldafl, bize CNM’nin Dandakaranya (DK) eyaletinde ortaya ç›k›fl›n›n öyküsünü anlat›r m›s›n›z? Bu soruya yan›t verebilmek için devrimci hareketin aya¤›n› DK bölgesine bast›¤› o günlere gitmek gerek. Devrimci kültürel faaliyetler DK’ya devrimci hareketle birlikte 25 sene önce girdi. Biliyorsunuz DK bölgesi tamamen Adivasilere (Adivasiler, Hindistan’daki etnik gruplardan biri. / ç.n.) aittir. Burada sanat insanlar›n hayat›n›n ayr›lmaz bir parças›d›r. Devrimciler de buradaki kitleleri ayakland›rmak için flark›lar, danslar gibi pek çok sanat biçimini kulland›lar. Asl›nda buradaki hiçbir miting kültürel bir performans olmadan yap›lmaz. ‹lk zamanlar yaln›zca gerillalar kültürel performanslar yap›yorlard›, bunlar AP Jana Natya Mandali adl› örgütün ürünü olan flark›lar ve danslara dayal›yd›. Daha sonra gerillalar geleneksel Adivasi flark›lar›n›n melodilerine yaslanarak flark›lar bestelemeye bafllad›lar. Devrimci hareket daha sonra bir kitle hareketine dönüfltü, yüzlerce insan sorumluluk almaya geliyordu.Bu gelenlerin ço¤u flark›lar bestelemeye ve kendi devrimci coflkular›n› farkl› sanat biçimleriyle ifade etmeye bafllad›lar. Dolay›s›yla sanata hem biçim hem içerik anlam›nda bir dönüflüm getirdiler. Devrimci hareketin h›zla geliflme süreci içinde bu flekilde yüzlerce yeni yazar ve sanatç› ç›kt› kitleler içinden. 1997 y›l›na
röportaj
röportaj
kadar sanatç›lardan oluflan kültür ekipleri ya gerilla tak›mlar›ndan, ya da farkl› farkl› kitle örgütlerinden al›n›yordu. Hatta tabana ihtiyac›m›z olan yerlerde, ikisinden de ekipler al›n›yor ve köylere gösteriler yapmaya gidiliyordu. Nihayetinde parti CNM’yi kurmaya karar verdi. Böylece yüzlerce sanatç›n›n enerjisi tek bir örgütte toplan›p kültür alan›ndaki faaliyetlere yo¤unlaflt›r›ld›. CNM’nin ilk kuruldu¤undaki görevleri nelerdi? Parti, amaçlar›n›n ve görevlerinin propagandas›n› farkl› yollardan yap›yordu. Kültür cephesi de sanat› ve metinleri kullanarak propaganda yap›yordu. Yani ilk görevimiz halka hareketin görevlerinin propagandas›n› yapmakt›. ‹kincisi halk sanat›n› çal›flmak, üçüncüsü halk›n sanat biçimlerini devrimcilefltirmekti. CNM ilk kuruldu¤unda DK bölgesinde faaliyet gösteren tek bir ekip vard›. Biz de görevimizi böyle ekiplerin say›s›n› ço¤altmak için daha fazla sanatç› yetifltirmek olarak belirledik. Bu da dördüncü görevimiz oldu. Bu görevleri yerine getirmek için ne gibi süreçlerden geçildi? Geride b›rakt›¤›m›z on y›l hareketin geliflti¤i, fikirlerde, anlay›flta de¤iflikliklerin oldu¤u bir geliflme dönemiydi. Buradan al›nan sonuçlardan yola ç›k›p, anlay›fl›m›z› yine gelifltirdik. Pratikte CNM’yi DK bölgesinde bir kitle örgütüne dönüfltürmek birkaç y›l›m›z› ald›. Örgüt flimdi köylerdeki Adivasi olan ve Adivasi olmayan yazarlar›, sanatç›lar› tek bir çat› alt›nda toplayabildi ki, bu bafll› bafl›na olumlu bir geliflme. CNM’nin köyler düzeyinde devrimci bir kitle örgütü olarak geliflmesi gerçekleflince, bir manifesto, bir tüzük ve bir bayrak haz›rlanmas›na karar verildi. Yine 1994 y›l›nda “Jhankar” adl› bir kültür dergisi yay›n hayat›na bafllad› ve CNM’nin resmi yay›n organ› oldu. Peki CNM ekiplerinin örgütlenmesi nas›l oldu? 1997 y›l›nda Güney Bastar bölgesinde yaln›zca tek bir CNM ekibi vard›. Zamanla tüm DK bölgesinde yeni ekipler oluflturmaya bafllad›k. Buradan olumlu sonuçlar al›nca, 2003 y›l›nda her bölgeye bir ekip düflecek flekilde örgütlendik. Daha sonra bu bölgelerin alt›ndaki alanlarda da ekipler örgütledik. Ekipler sanatsal ve kültürel yetenekleri olan gençlerden olufluyordu. Art›k daha büyük ölçekte, köy düzeyinde de ekipler ve birimler örgütlemifl durumday›z. Bir de iflin flu yönü var, bilinç düzeyi çok yüksek olan ve halk için devrimcilik yapmaya haz›r kad›n ve erkek sanatç›lar, art›k CNM için tam zamanl› çal›fl›yorlar. CNM’nin manifestosuna ve tüzü¤üne uygun olarak alan ve bölge düzeyinde faaliyet yürütmekteler. E¤itim bütün örgütlenmelerin ayr›lmaz parças›. fiimdi bölge
ekipleri kendi alt ekiplerine, onlar da yerel ekiplere e¤itim veriyor. Böylece CNM kültür hareketini gelifltirmeye ve ekiplere farkl› düzeylerde e¤itim vermeye devam ediyor. CNM’yi nas›l bir kitle örgütü haline getirdiniz? Bize yap›lar›n›zdan bahseder misiniz? fiimdiye kadar befl ila alt› bin kültür eylemcisiyle ayr› ayr› iliflkiler kurduk. DK bölgesinde ufak mezralar var. Her mezrada 2030 aras› ev var. Burada yaflayan insanlar partinin köylü ve kad›n örgütlenmelerine üyeler. Ama partinin di¤er örgütlerine de üye olmalar› konusunda bir engel yok... Kültür birimlerini her 4-5 köye yayd›k. Bunu yaparken hareketin yükselmekte oldu¤unu da hesaba katt›k. Halk iktidar›n›n bir organ› 500 ila 3000 kifli için kurulur. Buna bir birim diyoruz. O dört befl köyün insanlar› da bir halk meclisi kurarlar. CNM de bu bahsedilen 4-5 köy içinde bu ifle ilgi duyanlardan kurulur. Büyük köyler için, sadece o köye has birimler de kurulur. Bunlar aras›ndan bir yürütme kurulu seçilir. Bölge ve alan yürütme kurullar› vard›r. Gelecekte bir de eyalet yürütme kurulu kurmay› planl›yoruz. Böylece kitle örgütlenmesini gelifltirerek eyalet düzeyinden köy düzeyine kadar iflleyen bir yap› kurmaya çal›fl›yoruz. E¤itim kamplar› ve atölye çal›flmalar›n›n ayr›nt›lar›n› anlat›r m›s›n›z? Sonuçlar› nas›ld›? Genifl ölçekte iki e¤itim kamp› yap›ld› DK bölgesinde. Biri 1998’de, öteki de 2001’de. 2002 May›s’›nda Tüm Hindistan Atölyesi ve 2003 Aral›k’›nda “Adivasi Sanatlar›n› Devrimcilefltirelim” bafll›kl› genifl bir atölye çal›flmas› yapt›k… Bunlar›n ard›ndan bölge, alan ve köy düzeyinde e¤itim kamplar› yap›ld›. Böylece tüm DK bölgesindeki kültür faaliyetlerinde bir birlik yakaland›… Buralardan ald›¤›m›z olumlu sonuçlar neticesinde e¤itim kamplar› Kuzey ve Bat› Bastar ile Maad bölgesine yay›ld›. Art›k gençler kendi flark›lar›n› besteleyebilecek düzeye geldiler pek çok bölgede. Köylerdeki insanlara nas›l e¤itimler veriyorsunuz? CNM’nin bütün üyelerine e¤itim vermekteyiz. Yani 10 yafl›nda çocuklardan tutun da, yafll›lara kadar. Kendi faaliyet ve ilgi düzeylerine ba¤l› olarak onlar› özel kamplara davet ediyoruz. Çocuklara marfllar, danslar ve bilimsel düflünme al›flkanl›¤›n› gelifltirmek için basit sözlü flark›lar ö¤retiyoruz. Daha ziyade genç kad›n ve erkeklere odaklan›yoruz. Tabi çok ciddi polis bask›s›yla karfl›lafl›yoruz bu e¤itimlerde.Köylere gidip CNM üyelerini seferber ederiz. ‹nsanlar›n ya tarlada, ya ormanda ya da baflka bir yerde çal›flt›klar› 4-5 güne denk düflürmeye çal›fl›r›z atölyeyi. Onlarla birlikte üretim faaliyetine kat›l›r ve bir yan-
MART 2010 | TAVIR | 43
röportaj
röportaj
dan da e¤itim veririz. Bir seferde öyle çok fazla flark›, dans, ad›m ya da enstrüman ö¤retmeyiz. Bir seferde bir flark› ve bir dans. Tabii bunlar› yaparken yeteneklerini, ilgi alanlar›n› ve ö¤renme kapasitelerini de göz önünde tutar›z. Bu iyi sonuçlar veriyor. Bazen e¤itimin bir parças› olarak nas›l flark› yazabileceklerini de ö¤retiyoruz. Örne¤in Güney Bastar’da 2002 y›l›nda befl günlük bir e¤itim kamp› yapm›flt›k. Onlar› flark› yazmalar› için cesaretlendirmeye çal›flt›k. Burada insanlar do¤açlama flark› söyleme uzman›d›rlar… fiark› yazmak konusundaki güvenleri de giderek art›yor. ‹stedi¤imiz de böyle bir fley zaten. Onlar›n kendilerine güvenerek art›k devrimci hareketi kendi geleneksel biçimlerimizi kullanarak flark›larla anlatabiliyoruz demeleri önemli… Tekrar hat›rlatmam›z gerek, bizim temel ilkemiz “Tarihi halklar yapar, yeni kültürün yarat›c›s› da onlard›r” fleklindedir. Halkla kurdu¤unuz iliflkiler nas›l? CNM bu konuda oldukça baflar›l›d›r. Bir ekibimiz bir köye gitti¤inde çocuklar da dahil herkes nefleyle etraflar›na toplan›r. Ekibimize çok sevgiyle ve muhabbetle yaklafl›rlar. Hatta ekibin köye gelifli öyle büyük bir heyecan yarat›r ki, haber hemen yay›l›r ve ekiple tan›flmak için herkes bir an evvel iflini bitirmeye bakar. CNM eylemcilerini evlerinde a¤›rlarlar, eylemciler de onlara ifllerinde yard›m eder, iliflkiler kurar. Ne tür bask› ve y›ld›rmalarla karfl›lafl›yorsunuz? Bunlar›n üstesinden nas›l geliyorsunuz? Biz bask›n›n içinden do¤duk. Her an merkez hükümetin ve eyalet yönetimlerinin her türden do¤rudan ya da dolayl› bask›s›n›n kurban› oluyoruz. CNM ekiplerine yönelik izleme günden güne art›yor. E¤er bir gösteri yapaca¤›m›z haberini ald›larsa, hemen kolluk kuvvetlerini harekete geçirip tarama
44 | TAVIR |MART 2010
operasyonlar› bafllat›yorlar. Bazen CNM ekiplerinin kamplar›n› sar›yorlar. Hatta köy gençli¤i bazen bayramlar ya da dü¤ünler s›ras›nda dans ettiklerinde askerler onlar› CNM üyesi san›p üzerlerine atefl aç›yor. Tabi halk›n deste¤i bunlar› bofla ç›kart›yor. Halk CNM’ye gözünün bebe¤i gibi bak›yor. Halk ordusundan da destek al›yoruz. Baz› durumlarda Halk Kurtulufl Ordusu bize koruma sa¤lar. Halktan talep gelirse, asker korumas› alt›nda, polis karakollar›ndan bir ya da iki kilometre uzakta gösteriler yap›yoruz. Halk›n sanatç›lar› bu büyük bask›n›n ba¤r›nda devrimci propaganda yapmaya devam ediyorlar… DK bölgesindeki halk savafl›n› gelifltirmek konusunda kendinize ne tür görevler belirlediniz? Bu alanda bir fleyler baflarmak istiyorsak, önce kendimizi gelifltirmemiz gerek. Bizim ilerlememiz, bu alanda halk savafl›n›n ilerlemesine ba¤l›d›r. Halk savafl› bafllang›ç aflamas›ndayken, sanatç› ve yazarlar bunun bir ad›m ötesinde olmal› ve halk› buna haz›rlamal›d›r. Kendi yaz›m standartlar›n› ve üsluplar›n› gelifltirmelidirler. Yazd›klar› her fley tek bir amaca hizmet etmelidir: Halk savafl›n›n ilerletilmesine.Burada bir üs kurulaca¤› perspektifiyle çal›fl›yoruz. Halka çeflitli metinler ve sanat biçimleriyle üs ne demek, halk iktidar› nas›l kurulur, iki s›n›f nas›l iktidar mücadelesi verir, devrim nas›l halka hizmet eder, bunlar› anlatmaya çal›fl›yoruz. Buradaki halk›n bilinci biraz daha yüksek, dolay›s›yla metinlerin düzeyi de ona göre olmal› ki halk›n bilincini bir üst düzeye tafl›yabilsinler. Bu da flu anlama geliyor, sanatç›lar›m›z s›radan insanlar›n bir ad›m ötesinde olup, onlara gelece¤i iflaret edebilmeli. Son olarak di¤er sanatç› ve yazarlara bir sözünüz var m›? Savaflan bir halk›n savaflan di¤er halklara söyleyece¤i ne olabilir? Biz savafl›yoruz, herkesten de savaflmas›n› istiyoruz. Hepsi bu. Tüm çabam›z anti-emperyalist, anti-feodal yeni bir demokratik kültür yaratmak için. fiu ça¤r›y› yapabiliriz: Sömürücü s›n›flar›n kültürüne meydan okuma cesaretine sahip olun. Amaçlar›m›z ayn›, bu kavgay› daha çok birleflerek sürdürelim. “Yeni Demokratik Kültürü Birleflerek Kural›m.” Bunca zorlu¤a katlanarak bizimle röportaj yapmaya geldi¤i ve kültür hareketimizi hem ülkemizdeki hem de di¤er ülkelerdeki halklara aç›klama f›rsat›n› verdi¤i için Halk›n Yürüyüflü’nü selaml›yoruz.
fliir
fliir
ateflin güneflin çocuklar› adnan yücel
(...) Anlat›lmaz bir destand›r yaflanan Ne söze gelir ne saza K›rbaçlar sopalara ve zincirlere kar›fl›r Ölüler ayaklara dolan›r geceleri Kanl› battaniyelere sar›l›r Her direniflte tabutlarla ç›k›l›r d›flar› Gözyafllar› z›lg›t seslerine kat›l›r Elleri hep koynunda kal›r k›zlar›n Analar›n gözleri dikenli tellere tak›l›r Bir ac›l› sessizlik sarar yürekleri Dicle'nin sular› susuzlu¤a çak›l›r Kale burçlar›ndaki akbabalara Ve üniformalar giyinmifl yeni Dehak'lara Yaln›zca zindan›n mazgallar›ndan bak›l›r Bir adam ço¤al›r bir bafl›na hücresinde Yüre¤i Kawa'dad›r gözleri Babek'te Atefller yanarken da¤ doruklar›nda ‹hanet zindan karanl›¤›nda kol gezmekte Kawa'lara Babek'lere bir yandafl gerek Bu zindan karanl›¤›na bir atefl gerek Çevrilen ihanet çark›n› k›rmak için Ölümü gö¤üsleyecek bir yoldafl gerek Bir anda y›rt›l›r zindan karanl›klar› Sessiz bir gürültüyle sars›l›r duvarlar Patlar bir beyinde Newroz ›fl›klar›
Ey ateflin ve güneflin çocuklar› Hani bilincin sesi yüreklerimizde Gözlerimizde inanc›n sancaklar› nerede Bu gidifle dur demek gerekir bilirim Hücrede her saniyeyi bir y›l eylerim Bir atefl yakt›k sönmesin diye hiçbir yerde O atefl sönerse yaflamay› neylerim Bu yüzden ü'ç kibrit ile Newroz günü Yüre¤imi sizlere arma¤an eylerim Ü'ç kibriti bayrak diye devralan Ki da¤lar› delip dostlar›na yol k›lan Hayk›rd› ölüm haberini önde gidenin Özgürlü¤ü zindan karanl›¤›nda güneflleyenin Ey bu kavgaya gönül verenler Ser yerine s›r verenler Serden geçip de s›r vermeyenler Bu zindan karanl›¤› y›rt›ls›n diye Bu ihanet duvarlar› y›k›ls›n diye Newroz gecesi bir önder Atefli bedeniyle zindanlara tafl›m›flt›r Ölürken bile hücresinde Bizlere k›fltan bahar› mufltulam›flt›r Atefli saraylara - kömürlerde de¤il Bir ›fl›k u¤runa yüre¤inde yakm›flt›r (...)
MART 2010 | TAVIR | 45
tiyatro
tiyatro
ada
gülnaz b›çakç›
Hapishanelerin doluluk oranlar› ve hapishanelerde tutsaklara yap›lan iflkenceler ve kötü muameleler devletin faflistleflmesinin ölçütüdür. Ülkemizde 12 mart ve 12 Eylül faflist askeri cuntalar› dönemindeki hapishanelerdeki iflkenceler, operasyonlar ve günümüzde faflist cunta döneminden çok daha kötü hale gelen F Tipi Tecrit hapishanelerinde yaflanan iflkenceler, içinde yaflad›¤›m›z faflist sistemin bir aynas›d›r.
2 Ocak 2010 tarihinde izledi¤im, Güney Amerikal› Tiyatro yazar› Athol FUGARD’›n “Ada” isimli oyununu Denizli Edebiyat Dostlar› Tiyatro Toplulu¤u sergiledi. Oyun, Afrika’n›n bir adas›nda bulunan bir hapishanede siyasi tutsaklar›n yaflad›klar›n› gözler önüne seriyor. ‹zleyicilerin devlet, sistem ve hapishaneler, siyasi tutsaklar, özgürlük ve suç, baflkald›r›, direnifl ve kabullenme, yasalar ve meflruluk gibi konularda düflünmelerini sa¤l›yor. Bir devletin demokratl›¤›n›n ölçüsü hapishaneleridir. Hapishanelerin durumu bir devletin insana verdi¤i de¤erin ölçüsüdür. Hiçbir elefltiriye tahammül edemeyen halk düflman› siyasi ve ekonomik sistemler, çareyi insanlar›n› hapse t›kmakta bulurlar. Hapishanelerin doluluk oranlar› ve hapishanelerde tutsaklara
46 | TAVIR | MART 2010
yap›lan iflkenceler ve kötü muameleler devletin faflistleflmesinin ölçütüdür. Ülkemizde 12 Mart ve 12 Eylül faflist askeri cuntalar› dönemindeki hapishanelerdeki iflkenceler, operasyonlar ve günümüzde faflist cunta döneminden çok daha kötü hale gelen F Tipi Tecrit hapishanelerinde yaflanan iflkenceler, çinde yaflad›¤›m›z faflist sistemin bir aynas›d›r. Faflist devletler, hapishanelerde kendilerine muhalif olan kiflilere her türlü ak›l almaz iflkenceyi yaparlar. Bu iflkenceler zaman içinde daha ince ve insan ruhunu daha y›prat›c› hale gelmifllerdir. Devletin amac›, kendisine muhalif olan ve halk›n davas›n› savunan devrimcileri düflüncelerinden ar›nd›rmak, teslim almak ve hiçlefltirmektir. Oyundaki, Afrika Adas›’nda bulunan hapishanede tutsaklar› teslim almak için yap›lan iflkencelerden biri de onlar› zorla, çok zalim koflullarda çal›flt›rmakt›r. Oyunun
tiyatro
tiyatro
bafl›nda tutsaklar› hem bedenen, hem de ruhen tüketen bu zorla çal›flt›rma iflkencesi anlat›l›yor ve bu iflkencenin tafl ifli yapan bir tutsa¤› nas›l hiçlefltirdi¤i, nas›l ruhsuzlaflt›rd›¤› ve bir tafla dönüfltürdü¤ü belirtiliyor. “WINSTON - Demek istedi¤im, baflka bir fley. Yar›n tafl oca¤›na gidince Harry'ye flöyle bir al›c› gözüyle bak. Gözlerinin içine bak. Onu nas›l de¤ifltirdiklerini görürsün. Ellerine bak. Tafla dönüfltürmüfller adam›. Çekiçle, keskiyle çal›flmas›na dikkatlice bir bak. Allah›n günü, yirmi tane, kusursuz tafl bloku ç›kar›yor adam. Onun gibi yapan bir tane daha bulamazs›n. Tafl› sevmifl ve tafl olmufl adam. Onun için iyi davran›yorlar ona. Kendini unutmufl. Kendisi aradan ç›km›fl, tafl olmufl. Her fleyi unutmufl adam... Buraya nereden geldi¤ini, neden geldi¤ini...” Hapishane koflullar›na dayanmak için siyasi tutsaklar›n hiçbir zaman bilinçlerini yitirmemeleri gerekir. Tan›d›¤›m ve her zaman güçlü, umutlu ve moralli olan tutsaklarda gördü¤üm en önemli fley; onlara bu koflullara nas›l dayand›klar›n› sordu¤umda, “Çünkü neden burada tutuldu¤umu biliyorum” sözleri olmufltur. Oyunda da, müebbet hapis cezas›na mahkum olan Winston, hücrede birlikte kald›¤› di¤er tutsak John’un itiraz›n›n kabul edilip de ceza indirimi ald›¤›n› ve üç ay sonra özgürlü¤üne kavuflaca¤›n› ö¤renince tepki gösterir. John’a karfl› öfke duyar. Onunla kavga eder. O zaman John ona kendisinin neden burada oldu¤unu, ideallerini, umutlar›n› hat›rlat›r. Aralar›nda flu diyaloglar geçer:
Oyun, Afrika’n›n bir adas›nda bulunan bir hapishanede siyasi tutsaklar›n yaflad›klar›n› gözler önüne seriyor. ‹zleyicilerin devlet, sistem ve hapishaneler, siyasi tutsaklar, özgürlük ve suç, baflkald›r›, direnifl ve kabullenme, yasalar ve meflruluk gibi konularda düflünmelerini sa¤l›yor.
“WINSTON - ‹flte ben de öyle oldum John. Neden burada oldu¤umu unuttum. JOHN - Olamaz. WINSTON - Neden buraday›m? JOHN - Baflkalar› için kendini feda etti¤inden. WINSTON - S›çay›m baflkalar›n›n içine. JOHN - Böyle konuflma. ‹deallerimizi düflün... WINSTON - ‹deallerin de içine s›çay›m... JOHN - Hay›r Winston... toplumsal amaçlar›m›z, çocuklar›m›z›n özgürlü¤ü...” Asl›nda, oyunda Winston duygusall›¤› ve duygularla hareket etmeyi; John ise akl› ve bilinçli olmay› temsil ediyorlar. Winston zaman zaman duygular›na kap›l›yor, öfkeleniyor, umutsuzlu¤a kap›l›yor. Oysa, John her zaman bilinçli, sa¤duyulu ve mant›kl› davran›yor. Hakl›l›klar›n›, meflruluklar›n› hiçbir zaman gözden kaç›rm›yor. Mücadele ettikleri ve u¤runda bedel ödemekte olduklar› amaçlar›n› hiçbir zaman göz ard› etmiyor. Ayr›ca, oyunda suç ve özgürlük kavramlar› da masaya yat›r›l›yor. Suç neye göre, kime göre suçtur? Halk›n hakl› davas›n› savunduklar› için hapse giren devrimcileri suçlu olarak görebilir miyiz? Onlar hangi yasalara göre suçludurlar? Devletin yaslar›na göre ama bu devlet ve yasalar› kimin içindir? Kimleri ko-
MART 2010 | TAVIR | 47
tiyatro
tiyatro
rumaktad›r? Devletin yasalar›, o devlet hangi s›n›fa hizmet ediyorsa o s›n›f›, o s›n›f›n insanlar›n› korur. Halk›n devleti olmayan her devletin yasalar› halka karfl› yasalard›r. Bu yasalara karfl› ç›kmak ve hareket etmek yasad›fl›d›r ama meflrudur. Ve devrimciler halk›n ç›kar› için meflru görülen her fleyi yasad›fl› da olsa yaparlar. Onlar için önemli olan devrimci meflruluktur.
önemi de vurgulan›yor. John ve Winston’un di¤er tutsaklara oynad›klar› Antigone isimli tiyatro oyunu Ada hapishanesindeki tutsaklar›n yaflamlar›na ayna tutmufl ve onlar›, içinde bulunduklar› koflullara isyan etmeye ve mücadeleye ça¤›rm›flt›r. Oyunun sonunda tutsaklar isyan ederler, ayaklan›rlar. Hapishane idaresi tutsaklara atefl açar. Ve John vurularak ölür.
Oyunda da, oyunun bafl›ndan beri John, Winston’a Sofokles’in Antigone oyununu di¤er tutsaklar›n karfl›s›nda oynamay› önerir. Oyun boyunca, Sofokles’in Antigone’u oyun içinde oyun fleklinde ad›m ad›m haz›rlan›r. Winston Antigone’u, John da zalim kral Kreon’u canland›r›r. John’un bu oyunu seçmesinin nedeni suç, devlet, yasalar ve meflruluk konular›n› sorgulamas› ve ifllemesidir.
John üç ay sonra özgür b›rak›laca¤›n› ö¤rendikten sonra bu oyunu di¤er tutsaklar önünde sahnelemekten vazgeçmemifltir. Oyunun sonunda böyle bir olay ç›kaca¤›n›n bilincindedir ama amac›na ve ideallerine ulaflmak için bedel ödemeyi ye¤lemifltir. Çünkü tüm halk özgür olmadan kiflisel özgürlü¤ün hiçbir önemi yoktur. Böyle bir özgürlük hiç kimseyi mutlu edemez. Burada, an›s› önünde sayg›yla e¤ildi¤imiz tiyatro sanatç›s› Ayçe ‹dil Erkmen’i de anmadan geçemeyece¤im. O da tahliyesine az bir gün kalmas›na ra¤men ölüm orucuna girmifl ve direniflinde karanfilleflmifltir.
Sofokles’in “Antigone” isimli oyununun konusu k›saca flöyledir: Antigone’un iki erkek kardeflinden Eteokles kral›n emrinde, kral için flavafl›rken, Polyneikes ise krala karfl› savafl›rken ölmüfltür. Zalim kral Kreon Eteokles’in ölüsünü büyük bir törenle gömdürürken, Polyneikes’in gömülmesini yasaklam›fl, onun cesedini kurdun, kuflun yemesi için aç›kta b›rakm›fl ve onu gömmeye kalkacak herkesi de ölüm cezas›yla cezaland›raca¤›n› ilan etmifltir. Cesur Antigone her fleyi göze alarak ve Kreon’un yasalar›n› çi¤neyerek erkek kardefli Polyneikes’i gömmüfltür. Çünkü bu Antigone’a göre meflrudur. Bu eyleminin karfl›l›¤›nda Kreon Antigone’u, bir adada mezara kapat›lmaya mahkum eder. Kral Kreon Antigone’u sorgulad›¤›nda Antigone yasalar konusunda ona flunlar› söyler: “ANT‹GONE - Kardeflimin gömülmesini yasaklayan yasay› kim koydu? KREON - Devlet. ANT‹GONE - Devlet kim? KREON - Kral olarak devleti temsil eden benim. ANT‹GONE - Demek ki yasay› koyan sensin.” ‹ki tutsak John ve Winston’un sahneledi¤i “Antigone” isimli oyunun sonunda oyunun bafl kiflisi Antigone ölüme mahkum olmufl bir tutsak olarak, Ada’ya gitmeyi beklerken flunlar› söyler: “ANT‹GONE - Yurttafllar›m! Bak›n, bugün son yolculu¤uma ç›k›yorum! Güneflin parlak ›fl›klar›n› son kez görüyorum. O so¤uk, uzak, ›ss›z; yaflamla ölüm aras›nda yitmifl adaya gidiyorum. Mezar›ma, sonsuzluk hapsime; kimsesiz yaflanacak ölümüme gidiyorum. Atalar›m›z›n Tanr›lar›! Yurdum! Yuvam! Zaman beklemez! Diri diri ölmeye, ölü gibi yaflamaya gidiyorum! Çünkü kutsal sayd›¤›m fleyleri, kutsal tuttum!” “Ada” isimli oyunda direniflte ve mücadelede sanat›n rolü ve
48 | TAVIR | MART 2010
Denizli Edebiyat Dostlar› Tiyatro Toplulu¤u, Athol Fugard’›n “Ada” isimli oyununu baflar›yla sergiliyor. Oyuna devrimci bir yorum getiriyor. Oyun s›ras›nda, Avusturya ‹flçi Marfl› gibi devrimci marfllar çal›n›yor. Tutsaklar aras›ndaki kiflisel tart›flmalardan çok hapishanelerde devrimci tutsaklar›n direnifli, isyan›, umutlar›, bilinçleri öne ç›kar›l›yor. John’u canland›ran Süleyman Zencir’i ve Winston’u oynayan Mehmet Ayd›n’› candan kutluyorum. Gerçekten rollerinin hakk›n› veriyorlar ve büyük bir coflku ve heyecanla oynuyorlar. Gerek, zorla çal›flt›rman›n tüketti¤i bedenlerinin durumunu gerek tecrit koflullar›ndaki psikolojik durumlar›n› ve her koflulda esas olan›n direnmek oldu¤unu sahnede baflar›yla belirtiyorlar ve oyunu “Yaflamak Direnmektir” sözleriyle bitiriyorlar. Dekorda, sahnenin önünde parmakl›klar var. Bu parmakl›klar sahnenin önünü tamam›yla kapat›yor ama seyrek olduklar› için, oyun boyunca bu parmakl›klar›n arkas›nda oynanan oyun ve oyuncular rahatça izleniyor. Yerde paçavra gibi yataklar var. ‹zleyiciye göre sa¤ köflede plastik üstü y›rt›lm›fl bir su bidonu var. Arada, oyuncular buraya gelip yüzlerini y›kay›p, su içiyorlar. Kostümler, zorla çal›flt›rma sonucunda y›rt›lm›fl, eski ve y›pranm›fl paçavra gibi giysiler. Bir de, Winston’un giydi¤i ve John’un alay etti¤ini görünce k›zd›¤› Antigone için giydi¤i kostüm var. Bu da yine her fleyden yoksun olduklar›n› iyice belirtmek için halatlardan yap›lm›fl giysi parçalar›ndan olufluyor. Efektler, hapishane seslerini baflar›yla veriyor. Ifl›k da lofl bir hapishane ortam›n› canland›rmada oldukça baflar›l›. “Ada” isimli oyunu baflka tiyatro gruplar› da oynuyorlar. Oyunu Tiyatro Ti Toplulu¤u’ndan da izleyebilirsiniz.
araflt›rma
araflt›rma
edebiyatta türlerin en melezi roman-V tav›r
12 Eylül Sonras› Genel Tablo 1970 y›l›nda yap›lan askeri müdahale yetersiz kalm›fl, iflbirlikçiler, emperyalizmin istedi¤i ekonomik ve siyasi politikalar› hayata geçirememiflti. Bir yanda da halk›n birçok kesimini harekete geçiren devrimci mücadele yükseliyordu. Emperyalizm, sömürüsünü daha risksiz hale getirmek için dikensiz bir gül bahçesi istiyordu. Emperyalizm, önündeki bu engelleri ortadan kald›rmak için, 12 Eylül 1980 tarihinde bir askeri darbe daha gerçeklefltirmifl, devletin en önemli kurumlar›n› kal›c› bir biçimde kendisine göbekten ba¤lam›flt›. Bu tarihten itibaren askeri cunta kurumlar›yla iyice yerleflecek ve bir daha gitmeyecekti. Bu politikalar› hayata geçirirken binlerce devrimci iflkencehanelerden geçirilmifl, katledilmifl ve devrimci mücadele büyük oranda bask› alt›na al›nm›flt›. Adeta bir silindir gibi ezmiflti devrimci mücadeleyi. Birçok örgüt teslim bayra¤›n› çekmiflti, hatta koca koca örgütlerin yöneticileri ülkeden Avrupa’ya kaçm›flt›. Küçük gruplar›n ›srarl› mücadeleleri genel olarak solun yenilgisinin önüne geçememiflti. Yapra¤›n k›m›ldamad›¤›, bir sessizlik kaplam›flt› bütün ülkeyi. Hayat durmufl, sadece derinden gelen iflkence sesleri duyuluyordu... Ayd›nlar›n samimiyeti ve güvenilirli¤i, iflte böylesi zor dönemlerden aln›n›n ak›yla ç›kmas›na ba¤l›yd›. Bir ayd›n, halk›n›n zor dönemlerinde ne kadar dik durabilmifl, ayd›n olma misyonunu böylesi bir süreçte ne kadar tafl›yabilmiflse, "ayd›n" s›fat›n› o kadar hak ederdi. Bu yan›yla 12 Eylül cunta y›llar›, bütün ayd›nlar için bir s›navd›. Genel olarak ayd›nlar bu s›navdan al›nlar›n›n ak›yla ç›kamad›lar. 12 Eylül onlar›n da düfllerinin bozguna u¤rad›¤› y›llar oldu. 12 Eylül sabah› postallar›n kara izlerini görünce içleri karard›, umutsuzlaflt›lar. Yak›n devrim hayalleri y›k›lan, düflleri kaybolan ayd›n ve sanatç›lar y›lg›nl›¤›n eserlerini ürettiler; romanlar›, flark›lar›, karikatürleri, filmleri, yaz›lar› ve çizgileriyle cuntan›n
ekme¤ine ya¤ sürdüler. Bu dönemde birçok ayd›n›n, asl›nda mücadele olgusunu kendi yaflam›yla s›n›rland›rd›¤›, halktan ve halk gerçe¤inden uzak bir yaflam sürdü¤ü, "halka güven" ya da "devrimin kitlelerin eseri oldu¤u" gibi bilimsel gerçekliklerden uzak bir anlay›fla sahip olduklar› ortaya ç›kmaya bafllad› asl›nda. 12 Eylül onlara göre bir "yenilgi" idi; her fleyin sona erdi¤i, tüm kurtulufl düfllerinin suya düfltü¤ü ve gençlik dönemlerinin "ç›lg›nca serüvenleri"nin bitti¤i tarihti. Öyle ya, "Ben yenildiysem, herkes yenildi." idi! Y›lg›nl›k, yorgunluk, mücadele edenlere yukar›dan bakma ve mücadele edenleri "Gençlik heyecan›na kap›lan macerac›lar" olarak itham etme, 12 Eylül sonras› ayd›n›n›n temel karakteri olmufltu art›k. Hatta eserlerine malzeme olarak kulland›klar› birçok devrimciyi zavall›, aciz, "birey" olamad›¤› için "sürü"ye dahil olan; tek tip insanlar olarak göstermek, birçok eserin temel temas› olmufltu. Ayd›nlar, kendi geçmifllerine adeta küfredip yanl›fl yolda yürüdüklerini ve hayatlar›n›n en güzel y›llar›n› "halk yüzünden" kaybettiklerini tekrarlayarak, cunta taraf›ndan kabul edilmek istiyorlard›. Cunta iktidar› da, genel olarak tüm ayd›nlar› kabul edilebilir, zarars›z s›n›rlara çekerek "ayd›n" kavram›n› yeni haliyle kitlelere sunma derdindeydi. Ayd›nlar kendilerini "eser"leriyle ispat etmekte gecikmediler. Cunta da onlar› takdir etti bir anlamda. ‹çinde bulunulan dönemin ne oldu¤u, bu ayd›nlar›n deneyimleriyle, görüflleriyle ve yazd›klar›yla okunup anlafl›lmaya baflland›. Yani bir anlamda kendi y›lg›nl›klar›, umutsuzluklar› ve yenilmifllik duygular›, sürecin politik gerçekli¤i olarak yans›t›ld›. Bu durum, cuntan›n ekme¤ine de ya¤ sürüyordu; umutsuzluk ve yenilgi psikolojisi y›lg›n ayd›nlar arac›l›¤›yla tüm kitlelere dayat›l›yordu adeta: "Sanat ve kültür üstad›(!)" olan ayd›nlar y›lg›nl›¤›n, dönekli¤in ve
MART 2010 | TAVIR | 49
araflt›rma
araflt›rma
teslimiyetin teorisini yaparak -dolayl› ya da dolays›z- cuntan›n zaferini ilan ettiler. Bu "yenilgi"yi kabul ettikten sonra hatay› kendi "toy"luklar›nda ve bu toylu¤un örgütler taraf›ndan istismar edilmesinde buldular; örgütlülü¤ü ve mücadeleyi, adeta bir çocu¤un "hep senin yüzünden!" tavr›yla, suçlayarak düzenin kanatlar› alt›na gizlendiler. Ki sözü edilenlerce yaz›lan ve bu teorinin kurmacalaflm›fl hali olan birçok eser, birbirine benzer biçime ve içeri¤e sahiptir: Birçok eser kahraman›n›n ortak noktas› "eski tüfek" olmas›, umutsuz olmas›, inançs›z olmas› ve bast›r›lm›fl-sapk›n duygulara sahip olmas›d›r. Bunun yan›nda kahraman bilgili ve tecrübelidir de. Dönekli¤inin ve y›lg›nl›¤›n›n yan›na bilgeli¤ini de koyunca, bize kahraman›m›z flahs›nda verilen mesaj flu: “Mücadele bofl ve anlams›z, hatta yanl›fl! Nereden mi biliyorum? E ben eski tüfe¤im…” Bu teslimiyetten sonra hayat›n, daha önce fark›na var›lmayan güzellikleri(!) keflfedilir: Birey olmak, cinselli¤i "özgürce" yaflamak, dünyan›n nimetlerinden yararlanmak, "huzurlu" ve sakin bir hayat yaflamak… Bu genel panoramaya bak›nca baz› isimler ve onlar›n eserleri geliyor akl›m›za: Ahmet Altan Y›lg›nl›k edebiyat›n öncülü¤ünü yapan en önemli isimlerden biri Ahmet Altan'd›r: “Hepimiz düfller kurduk, herkes düfller kurdu. Ne düfller hem de, ne büyük düfller… Y›llarca besleyip büyüttük düfllerimizi, düfllerimiz u¤runa yaflamlar›m›z› bile feda ettik. Ama düflbozumu zaman› flimdi. U¤runa gençli¤imizden vazgeçti¤imiz düfller iyi hasat vermedi. O kadar besleyip büyüttük, flimdi bir de bak›yoruz hepsi ezilmifl, parçalanm›fl, kavrulmufl, yok olmufl, düfllerimizin hepsini kaybetmifliz. (Ahmet Altan- Sudaki ‹z) Bu al›nt›da özellikle "düfl" vurgusu dikkat çekiyor. Ve düfllerle ilgili tüm cümlelerin fiilleri geçmifl zaman kipiyle çekimleniyor: “Düfllerimizi y›llarca büyüttük, o düfller iyi hasat vermedi, zaten
50 | TAVIR |MART 2010
hepsi ezilmifl, kaybolmufl, parçalanm›fl, yok olmufltur…” Belki küçük bir dilbilgisel ayr›nt› gibi görünüyor; fakat bu eserin kahraman› üzerinden verilen mesaj›n tamam›na inceden inceye bir y›lg›nl›k nüfuz etmifl. Bu ifade hayal k›r›kl›¤›n›n ve umutsuzlu¤un ifadesidir asl›nda. Genel bir bunal›m hali, eziklik duygusu ve piflmanl›k eserin tamam› boyunca kendini hissettiriyor. Düfllerini geçmifle gömmüfl, bireyi ve cinselli¤i keflfetmifl bir kiflili¤in buhranlar›d›r asl›nda… Bunun d›fl›nda ahlak de¤erleri yerle bir olmufl, aldatan, yalan söyleyen, bencil karakterler de yine Altan'›n roman karakterlerinin öne ç›kan özelliklerindendir. Kitaplar›nda sürekli aldatan, yalan söyleyen, bencil, ahlak düflkünü karakterler vard›r. Bu karakterlerin ac›s›, birbirinden intikam alma duygusu ve çeliflkileri vard›r. Bu tip kitaplar ise, zaaflar› okflar, gizli olan pespayeli¤i a盤a ç›kart›r, meflrulaflt›r›r. Bu romanlarda aldatan birinin ihanetini elefltiriyor gibi gözükür Ahmet Altan ama di¤er taraftan aldatmay› ve yalanc›l›¤› balland›ra balland›ra anlatarak flirin gösteriyor. Ve bunu çok ince bir dille yap›yor. Öyle ya, "nedenleri" vard›r Altan’›n: Kahraman›m›z birçok çeliflki yaflam›flt›r, birçok badireler atlatm›flt›r, hayat›n›n hiçbir döneminde "özgür" bir birey olamam›flt›r; üstelik öteki de onu aldatm›flt›r! Hem birini severken baflka birinden de hofllan›labilir, bir baflkas› istenilebilir; beden birine aitken duygular bir baflkas›na ait olabilir!? Altan'›n “En Uzun Gece” isimli roman› da büyük göz boyayan reklamlarla ç›km›flt› piyasaya. Bu defa kitab›n tan›t›m› “500 bin bask›yla…” gibi reklamlar üzerinden yap›lm›flt› ve kitap çok ucuz bir fiyatla (5 TL) sat›lm›flt›. Roman›n edebiyat "piyasa"s›nda çok satmas› bekleniyordu, satt› da. Her gün medyan›n magazin bombard›man›yla beyinlerin esir al›nd›¤› bir ülkede böyle bir kitab›n çok satmas›nda garpisenecek bir fley yok. Bu reklam kampanyalar›n›n sonucu olarak, her yerde bu kitaplarla gezen onlarca kifliye rastlamak da mümkün. Otobüste, vapurda, kafede vb… herhangi bir yerde s›kl›kla görürüz. Çünkü kitap daha ç›kmadan medyan›n dergilerinde övgü dolu yaz›lar
araflt›rma
araflt›rma
yaz›lm›fl, romandan al›nt›lar yap›lm›flt›r. Okumamak “ay›pt›r”, “cehalettir”...
ne, sevgililerine kadar her fleylerine kar›fl›lm›fl insanlard›r. Kal›plar›n içine s›k›fl›p kalm›fllard›r…
“En Uzun Gece” roman›n›n konusu, sevgilisi olan Selim’in ihanet ac›s›n› dindirmek isteyen, Güneydo¤u’ya Avrupa Birli¤i taraf›ndan töre cinayetlerini araflt›rmak üzere gönderilen ve yabanc›lardan oluflan bir araflt›rma grubuna kat›lan Yelda’n›n köyde yaflad›klar›; kendi iç hesaplaflmalar›; sevgilisinden intikam alma iste¤iyle kendisini bir baflkas›n›n kollar›na b›rakmas›; Güneydo¤u’da gördüklerinden etkilenmesi; töre cinayetlerine kurban giden kad›nlara karfl› duydu¤u hisler vs… Ama en önemlisi yaflad›¤› ihanet ac›s›, sevgilisine duydu¤u özlem, bunu baflkas›nda dindirme çabas› vb… Tüm hikaye bu anlat›m etraf›nda dönüp durur.
12 Eylül iflkencehanelerinde, hapishanelerinde devrimciler katledilirken Eylül romanc›lar› da bu zulüm çark›n›n daha h›zl› dönmesinde üzerlerine düfleni fazlas›yla yapm›fllard›. Romanlar›nda “serüvenler”in unutulmas›n›, “kutsal emirler”in dinlenmemesini, örgütlerin da¤›t›l›p bireyin kutsanmas›n› ö¤ütlemifllerdi. “Ben serüven istemiyorum… Sessizlik istiyorum… Bir adaya gitmek istiyorum, ›ss›z bir adaya...” diyordu Faz›la. Di¤erleri de ayn› görüfltedirler. Böylece kendileri için kurduklar› bu adada herkes özgürdür, “kutsal emirler” yoktur. Art›k birey olmufl ve düzenin nimetlerinden yararlanmaya bafllam›fllard›r. Ahmet Altan'›n karakterleri, asl›nda nas›l bir anlay›fl›n ve ideolojinin ürünü olduklar›n›n ispat›d›rlar.
Roman›n tan›t›m›n› ve içeri¤ini bir arada düflünmemiz, yerinde olacakt›r. Edebiyat›n ve sanat›n bir metaya indirgendi¤i, kapitalizmin, her türlü de¤eri arz-talep ba¤lam›nda de¤erlendirdi¤i bir dönemdeyiz. Bunun en bariz kan›t› ise bu tip romanlar›n ve her türlü kitab›n kitapç›lardan ziyade süpermarketlerde, havaalan›ndaki gazete bayilerinde, makyaj malzemesi kataloglar›n›n bulundu¤u raflarda, herhangi bir magazin dergisiyle bir arada sat›l›yor olmas›d›r. Roman›n toplumsal ve sanatsal içeri¤i yok edilmifl, e¤lendirici ve hoflça vakit geçirtici bir oyunca¤a çevrilmifltir. ‹çi uyuflturucuyla doldurulmufl küçük bir draje hap gibi, her yerde, her an ulafl›labilir k›l›nm›flt›r. Tüketti¤imiz herhangi bir "fley" olmufltur! Bu draje hap›n içeri¤i ise Ahmet Altan kahramanlar›n›n dipsiz bunal›mlar› ve meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›lan sapk›nl›klar›yla doldurulmufltur. Asl›nda tüm bunlar, Ahmet Altan'›n -isteyerek ya da istemeyerek- durdu¤u yeri ve neye hizmet etti¤i ile ilgili fikir veriyor bize. 12 Eylül romanlar› ayn› zamanda kutsanan bireyleri de anlat›rlar. Art›k “kutsal emirler” (Partinin emirleri/bn) yoktur. Örne¤in yine Ahmet Altan kahramanlar›ndan Faz›la hapishanededir o dönem. Ko¤uflta pencerenin kenar›na dayanm›fl; “Etinin içinden gelen sesle türkü söylemeye bafllar 'Odam kireçtir benim, yüzüm güleçtir benim…' diye. Ranzalar›n üstünden gelen sert bir uyar› böler Faz›la’n›n türküsünü. 'Bu ne biçim ses Faz›la? Ne biçim türkü söylüyorsun?' K›z kafllar›n› çatarak Faz›la’ya bak›yordu. Bu haliyle felsefe ö¤rencisinden çok, bir cad›ya benziyordu…. Faz›la’n›n o an bir erke¤e duydu¤u özlemi ele vermiflti.” (Sudaki ‹z- Ahmet Altan) Cad› rolündeki k›z ö¤renci, devrimcileri simgeler. Yani hiçbir fleyden anlamayan, geri, tekdüze, zevksiz bir masal canavar›… Faz›la örgütün "eline düflmüfl", zavall›d›r. Yani y›llard›r öfkesini bast›rmaya çal›flm›fl, öfkesini partinin emirlerine sayg›s›zl›k olarak görmüfl, “kutsal emirlere” hep uymufl; ama art›k tüm bunlara isyan etmek, yaln›zca kendisini, duygular›n› dinlemek, kendini yaflamak isteyen bir portredir. Bülent, Sibel, Necip ve di¤erleri de hep kiflilikleri “öldürülmüfl”, aflklar›na, cinsel isteklerine gem vurulmufl, özel hayatlar›na hiç zaman ay›ramam›fl karakterlerdir; konuflmalar›na, türkülerine, k›l›k k›yafetleri-
Duygu Asena “Her yeri görmek, herkese afl›k olmak istiyorum, göreceksin bak herkesle birlikte olaca¤›m, ben istemesem bile beni isteyenlerle birlikte olaca¤›m, onlar› kendimden yoksun b›rakmayaca¤›m…” (Kad›n›n Ad› Yok, Duygu Asena, Syf: 237) Nas›l okumak gerek bu al›nt›y›? Kocas›n›n bask›s›ndan kaçmaya çal›flan bir kad›n›n psikolojik bunal›mlar› olarak m›, yoksa yaflam taraf›ndan k›st›r›lm›fl bir kad›n›n bir ç›k›fl aramas› olarak m›? Kesin olan bir fley var: "Kad›n›n Ad› Yok" adl› romanda kad›n sorunu yok! Kad›n üzerindeki bask›lar›n kayna¤› olan kapitalizm ve tasfiye edilmeyip sistem taraf›ndan her daim haz›r ve naz›r tutulan feodalizm yok! Evet, bir sorun var; ama bu sorunun kayna¤› anlat›lm›yor. Yine "örgütten kurtulan" bir insan›n ruh hali, kahraman olarak ç›k›yor karfl›m›za. Feminizm ad› alt›nda, kad›n›n sorununu bir cinsiyet meselesine indirgeyen, cinsel özgürlü¤ü "mücadele(!)"nin asli hedefi olarak saptayan, kad›n cinselli¤inin bask› alt›nda oldu¤unu söyleyen ve bu bask›dan dolay› aldatmaya ve ahlaks›zl›¤a meflruluk zemini yaratan bir anlay›fl bu. Duygu Asena’n›n feminist kad›nlar›, güzellik yar›flmalar› ad› alt›nda pazarlan›rlar. Önce kraliçe olurlar sonra manken. Tam olarak alo bilmem ne hatlar›yla da bedenlerini pazarlarlar. Manukyan’›n sermayesiyle tan›fl›rlar. Tabular› y›kan, feminizmi, bireyi, cinsel özgürlü¤ü keflfeden, reklamc›l›ktan, yazarl›¤a, artistli¤e, gazetecili¤e kadar her türlü meslekte 12 Eylül’ü zarars›z atlatmak için ellerinden geleni yapan, düflleri bozulan yorgun demokratlar›n u¤rak yeri art›k “cafe barlar”d›r. “Özgürlük” ad›na yap›lmaya bafllanan kurals›z iliflkiler ve hep “yar›m kalan iliflkiler” yaflanmaya bafllanm›fl, topluma da “böyle yaflay›n”, “böyle sevin” mesajlar› verilmeye çal›flm›flt›r. Yaflad›klar› yenilginin hesab›n› sistemden sormak yerine, cinselli¤i fütursuzca yaflayarak devrimci örgütlerden intikam al›rlar. Elbette Duygu Asena ve Ahmet Altan de¤ildir sadece "eylül yorgunlar›". Panoramaya biraz daha göz atmam›z gerekiyor. (Sürecek)
MART 2010 | TAVIR | 51
röportaj
röportaj
yay›nc›l›k ve tekelleflme üzerine... tav›r
TÜYAP kitap fuarlar› ülkenin çeflitli yerlerinde aç›l›yor. ‹stanbul, ‹zmir, Çukurova, Bursa ve Diyarbak›r’da... TÜYAP ne amaçla aç›l›yor. Bu fuarlar kime, neye hizmet ediyor? Öncelikle bunun üzerine sohbet edelim. Özcan Sapan (Çivi Yay›nlar›): TÜYAP, kuflkusuz bafllad›¤› y›ldan günümüze geldi¤i tarihe bakt›¤›m›z zaman okuyucuya hizmet ediyor tabii ki. Okuyucuyla bir bütünlük arz ediyor ve okuyucuyla yay›nc›y›, okuyucuyla yazar›, okuyucuyla çevirmeni bir kulvarda buluflturuyor, konuflturuyor, tan›flt›r›yor. Bu anlamda TÜYAP çok önemli bir yerdi, ta ki flehrin merkezinde yap›l›yor olmaktan ç›kt›¤› tarihe kadar. Beylikdüzü’ne tafl›nd›¤› tarihe kadar yani. Bursa’daki kitap fuar› yine sanayi bölgesinde; keza ‹zmir biraz merkezi, ama di¤er bütün illerdeki fuarlar kentlerin çok d›fl›nda. fiimdi gelinen nokta ise TÜYAP’›n kitap fuarc›l›¤›nda okuyucuyu kollayan ve gözetleyen bir tavr› kalmam›fl. Okuyucuyu kap›ya gelen bir müflteri olarak görüyor ve turnikeden geçen say›ya göre de¤erlendirme yap›yor. Yani bugün kap›dan 1500 kifli geçti diyor, bu da haftada flu kadar yapar diyor, öyle bir de¤erlendirme yap›l›yor. Bir insan Taksim veya Kad›köy’den bütün iflini gücünü b›rak›p tam gününü harcad›¤› Beylikdüzü’ne gidecek; yani bu insanlara, oralara hal› serilip gerçekten, “‹yi ki buraya geldiniz” diyerek bir de kahve-çay ikram etmeleri gerekirken, bir de giriflte 5 bin lira para al›yorlar. Kültürel kal›plar›n d›fl›nda bir fley bu, anlafl›l›r gibi de¤il. Bu birincisi... ‹kincisi ise, TÜYAP kitap fuarc›l›¤›, son dönemlerde, gerçek anlamda ticari bir kazanç elde etmek için yap›l›yor. Asl›nda sadece TÜYAP de¤il, bütün fuarlar›n da böyle oldu¤unu düflünüyorum. Çünkü; bu co¤rafyada geçen dönem hiçbir fleye, hiçbir ücrete yani çal›flan›n ücretine, iflçi-
52 | TAVIR | MART 2010
memur ücretine kimse zam yapmad›. Devlet, çal›flan›na zam yapmad›, biz kitaplara zam yapmad›k, ama TÜYAP hep zam yap›yor, her defas›nda. Yerlerin metrekaresi 200 - 250 - 300 liraya ç›kt›. Benim çok önemsedi¤im konulardan bir tanesi de fludur; kendileri reklam giderlerini azaltmak için veya tan›t›m› daha yayg›n yapabilmek için barter anlaflmas› yap›yorlar. Mesela herhangi bir gazete ile barter yap›yor, gazetenin sayfalar›na, kitap eklerine giriyor, hem de tam sayfa... Bankalarla barter yap›yorlar. Asl›nda medyan›n büyük tekel gruplar›, TÜYAP’a bizim verdi¤imiz paralar› vermiyorlar, hepsinin yeri bedava. Çünkü barter yap›yor, ama barter yapt›ktan sonras›n›n da ceremesini yay›nc› çekiyor. Yine de pastadan bir kafl›k veya bir dilim olsa da nasibimizi ald›¤›m›z› düflünüyorum. Muzaffer Erdo¤du (Pencere Yay›nlar›): Bence TÜYAP; ’80’den hemen sonra ilk ‹stanbul’da bafllamas›yla beraber okuyucuyla kitab› direk buluflturan bir kurum. Özcan’›n söylediklerinin d›fl›nda bir tek fley var, biz de okuyucuyla karfl› karfl›ya geliyoruz burada. Kendi ad›ma söylüyorum, en önemli fley, kitab›m›n hangi tür insanlar›n ve nas›l insanlar›n al›p okudu¤unu görmek. Beni en çok ilgilendiren fley bu. Bu anlam›yla nas›l insanlar kitap al›yor; kitabevinden al›rken görmüyorum ya da baflka bir yerden al›rken görmüyorum ama orada kimlerin ne tür kitaplara ilgi duydu¤unu ya da toplumda hangi tür kitaplar›n daha çok okuyucu çekti¤ini görebiliyorum. Çünkü bütün yay›nevlerine bilerek geliyor. Oraya gelen okuyucu eskisi gibi de¤il, gelip flöyle bir tur at›p gideyim demiyor art›k. Daha önce neler alay›m diye bak›yor ve öyle geliyor. Fuar›n en büyük faydas› bu. Baz› fleyleri tekrar etmek istemiyorum zaten öbür türlü de olmaz ama flehir merkezinde olsa iyi olur. Haki-
röportaj
röportaj
Özcan Sapan
Muzaffer Erdo¤du Ahmet Önal
“... TÜYAP’›n kitap fuarc›l›¤›nda okuyucuyu kollayan ve gözetleyen bir tavr› kalmam›fl. Okuyucuyu kap›ya gelen bir müflteri olarak görüyor ve turnikeden geçen say›ya göre de¤erlendirme yap›yor. Yani bugün kap›dan 1500 kifli geçti diyor, bu da haftada flu kadar yapar diyor, öyle bir de¤erlendirme yap›l›yor...” katten böyle bir yer de yok ama flehir merkezinde. Tepebafl›’ndayken yürüyemiyorduk neredeyse ve okuyucular saatlerce d›flar›da kuyrukta bekliyorlard›. Orada da paral›yd› girifl zaten. Burada da öyle ama en büyük alan› çok büyük yay›nevleri kapl›yor bugün. Onlar kapt›¤› için bizim öyle bir imkan›m›z yok ve param›zda yok zaten öyle bir yer tutamay›z ama ona ra¤men baz› yerlere gidip kendimizi gösterme imkan›m›z oluyor. Ahmet Önal (Peri Yay›nlar›):Ben genel olarak TÜYAP’lar› olumlu görüyorum ama Özcan arkadafl›n yapt›¤› elefltiriler de yerinde elefltiriler. Yani bir kere bizim okurla, yazarla buluflmam›z gerekiyor. Yay›nc›lar›n birbirleriyle buluflmas› gerekiyor. Bu fuarlar›n mutlaka olmas› gerekiyor. Yani bir sefer bunu teslim etmek laz›m. Ondan sonra iflin ekonomik boyutuna gelince; bugünkü durumda yay›nc›lar bu ekonomik boyutu karfl›layacak güçte de¤il. Onun için devlet deste¤inin mutlaka yay›nc›lar›n lehine, kitapç›n›n lehine devreye girmesi laz›m. Yani Avrupa’daki ve dünyan›n di¤er ülkelerindeki gibi bir yerde daha fazla yay›nc›n›n, daha fazla kitab›n fuarda teflhir edilmesi, onlar›n okurla buluflmas› için bu konuda bir ad›m›n at›lmas› laz›m. Yani gelinen aflamada bütün her tarafta t›kanm›fl kitap dünyas›. ‹stanbul’da t›kanm›fl, hiçbir yay›nc› memnun de¤il. Adana’da gördük t›kanm›fl; ‹zmir’e kat›lmad›m ama gezdim, hiçbir yay›nc› bu konuda memnun de¤il. Neden? Buluflam›yor kitap-
ç›lar okurlar›yla, yani bu dedi¤im koflullar› yerine getiremiyor. Kültürel hizmetler e¤er bir sponsor göremezse, bir destek göremezse okur kitlesi bak›m›ndan zaten fakir olan bir ülke iyice fakirleflir. Bir ayd›nlanma eksi¤i var. Öyle olunca da bu daral›yor, daral›nca da kimse kimseden memnun kalm›yor. Yay›nc› memnun kalm›yor, okur -belki okumaya kendisini adapte etmedi¤i için- memnun kalm›yor, daha fazla yay›nc› fuarlara kat›lmad›¤› için bofl alanlar kal›yor, yay›nc›lar memnun kalm›yor... Yani bir sürü kifliyi tatmin etmeyen bir zemin olufluyor. Onun için bu fuar olay›n› bafltan, s›f›rdan düflünmek laz›m. Projeyi s›f›rdan oluflturmak laz›m bunun için kültür bakanl›¤›n›n destek sunmas› laz›m. Bütün yay›nevlerinin kat›lmas› için çaba sarf etmek laz›m. Belli bir nüfusun diyelim 500 bin nüfusun üzerinde olan bütün yerlerde fuarlar›n gerçekleflmesi laz›m, kitab›n onlar›n aya¤›na gitmesi laz›m. Örne¤in bir Van’d›r, Erzurum’dur, Trabzon’dur... yani kitab›n girdi¤i yere ayd›nlanma, tart›flma girer. 12 Eylülden beri kitap üzerindeki o korku psikolojisini ortadan kald›rmak için fuarlar›n büyük bir yarar› var. Ama bir de muhalif yay›nc›lar aç›s›ndan bakmak laz›m. Biz hemen hemen üçümüz de muhalif yay›nlar›z. Kitleler yönlendiriliyor, o medya tekelleriyle... Elinde televizyonlar var, gazeteler var vs. Toplumda ayd›nlanmad›¤› için, bunlar› yorumlayacak düzeyde olmad›¤› için çok rahat bir flekilde medyadan etkileniyor ve yönlendiriliyor. ‹flte bunu engelleyecek olan da bizleriz
MART 2010 | TAVIR | 53
röportaj
röportaj
TÜYAP klasik deyimiyle bir kültür hizmetimi yap›yor yoksa bu kitap fuarlar› birilerine daha m› iyi hizmet(!) ediyor? Ahmet Önal: Bütünüyle kültür hizmeti yapm›yor demek yanl›fl olur. Sonuçta yay›nc›lar oraya geliyor, kitaplar oraya düzenleniyor, bir sürü insan gelip bak›yor yani hizmet ediyor tabii ki oraya ama eksikleri, yanl›fllar› var bunlar›n giderilmesi laz›m. Özcan Sapan: Bence bir rant kap›s›, çok net bir flekilde... Bizim TÜYAP’ta yer kiras› fiyatlar›m›z hiç 250 liradan afla¤› inmedi son 4 y›ld›r. fiimdi ben size soruyorum ticaret mi yap›yorlar, yoksa kültürel destek mi yap›yorlar? Çok meydanda, baflka bir fley söylemeye hiç gerek yok. Kap›dan giriflin bedava olmamas›n› bile bir gösterge, bu bile can yak›c› bir fley. Ben araflt›rd›m teknoloji fuarlar›n›, oto fuarlar›n› vs.; en pahal› fuarlardan bir tanesi bizim fuar. Muzaffer Erdo¤du: Valla ben o konuda hiç araflt›rma yapmad›¤›m için bilmiyorum ama TÜYAP’ta yerlerin metre karesi KDV hariç 250 liraya veriliyor. Di¤er fuarlar hakikaten öyleyse, kitap fuarlar›n›n her zaman daha ucuz olmas› gerekir, o kesin. Ama bir de flöyle bir fley var ben kendim kira ödemedi¤im için onu aç›kça söylüyorum ben gidip öyle kat›l›yorum yoksa kira ödüyor olsam fuara kat›lamam kiray› ödeyemem çünkü hiçbir fuarda tuttu¤um yerin kiras›n› ödeyecek sat›fl yapmad›m flu ana kadar. ‹flin gerçe¤i de bu o olunca da baz› fleyleri ben Özcan gibi araflt›r›yor olsam söylerim onu da aç›kça ben kitap fuar› d›fl›nda hiçbir fuara gidip gezmedim. Bu rant kap›s› ve tekellerin para kazanma gibi görünmesine ra¤men muhalif yay›nc›lar da dahil olmak üzere birçok küçük yay›nevi burada okur ve yazarlarla buluflma imkan› buluyor. Muzaffer Erdo¤du: Bir de yay›nc›larda izledi¤im bir fleyi söyleyeyim sana, hiç kabul etmedi¤im bir fley, özellikle de ö¤retmenler, ilkö¤retim ve lise ö¤retmenleri gelirken çocuklar› s›raya dizip getiriyorlar. Sanki askeri kampa götürür gibi getiriyorlar ve nereden kitap alacaklar›n› da onlar söylüyor. Buna en büyük sebep de Kültür Bakanl›¤› 100 Temel Eser ad› alt›nda bir fley ç›kard› tamamen kepazelik. 40 tane yay›nevi bast› ayn› fleyleri. Ö¤retmenler o ö¤rencilere “Kitab› nereden alaca¤›n›z› ben söylerim size” diyor ve baflka bir yerden kitap bakmalar›na bile müsaade yok çocuklar›n. Sadece s›raya dizilen yürüyen, talim yapan çocuklar gibi götürüyorlar bu da o fuar›n bir kitap fuar› olmaktan ç›kar›yor. Çocuklar rahat de¤il, ö¤retmen rahat de¤il bu anlam›yla. Dinciler ise bir tak›m fleyleri ‹slam’a göre çeviriyor, baflka biri baflka bir fleye göre çeviriyor; ayn› çeviriyi istedikleri gibi revize ederek, çeviriyi çeviri olmaktan ç›kararak kitap yay›nl›yorlar. Birincisi bu dönem asl›nda Türkiye’deki kültür yay›nc›l›¤›n›n en kötü dönemi o anlam›yla; ikincisi de hakikatten devlet kitab›n düflman›, dostu de¤il. Almanya’da bir yay›nc›yla konuflmufltuk; diyorlar ki, “Kitap ç›kmadan
54 | TAVIR | MART 2010
önce biz bildiriyoruz bütün kütüphanelere; onlar bize bir ay içinde cevap vermek durumundalar. Kaç tane kitap istiyorlarsa paras›n› da yat›r›yorlar, biz de bask›y› ona göre yap›yoruz”... Bizim kültür bakanl›¤›n›n ise böyle bir uygulamas› yok. Olmad›¤› gibi, ay›rd›klar› bütçeyi de tamamen kendi görüflleri do¤rultusunda yay›n yapan yay›nevlerine paylaflt›rarak al›yorlar kitaplar›... Özcan Sapan: Ben buraya bir ek yapabilir miyim? Yay›nc›, TÜYAP’tan ekonomik olarak ne bekliyor? Bence bu co¤rafya insanlar› birbirlerine benziyor, yani t›pk› iflçi gibi, yay›nc› da kültür ifli yapsa bile ayn› düflüncede... Fuar›n son gününe gitti¤iniz zaman bütün yay›nc›lar piflman oldu¤unu, seneye kat›lmayaca¤›n› söyler, fakat seneye ayn› yerindedir; çünkü umut hiçbir zaman tükenmiyor bu ülkede, bu co¤rafyada. Bir genç çocu¤a, 20 yafl›nda bir gence deseniz ki 30 bin lira verece¤im 30 seneni bana sat, sizi öldürebilir, fakat 30 senesini devlete sat›yor yine de... 30 bin lira para için ve bo¤az toklu¤una sat›yor. Maalesef emeklilik bu, böyle. Asgari ücretle bir ifle giriyor, ikramiye al›yor, emeklili¤inde ücra bir yerde yafl›yor. 30 y›l›n› sat›yor, ama umut her an ç›kabilir. Türkiye’ye gelen bir Frans›z araflt›rmac›ya gördüklerini, gözlemlerini, de¤erlendirmelerini sorarlar, “Nas›l gördünüz Türkiye’yi?” diye. “Garip bir ülke, her köflede bir simitçi ve bir umutçu var!” der. Yani simitçinin yan›nda biletçi vard›r. Simit’i yerim, köfleyi dönebilirim mant›¤› bizde çok egemen. Bizimki de ona benziyor. Yay›nc› 12 ay›n bir ay›nda veya bir haftas›nda nakit para tutabilme flans›n› yakal›yor fuarda, o nakit para, s›cak para, çünkü bizim perakende sat›fl yerlerimiz yok. Biz toptan sat›yoruz ve 5 ayl›k, 6 ayl›k, 7 ayl›k vadelerle kitap sat›yoruz. En iyi satt›¤›m›z, y›llar önceydi ve 4 ayl›k vadelerle idi. Art›k ç›ka ç›ka buraya geldik ve üstüne bir de indirimler tart›fl›l›r oldu... TÜYAP’a gidiyorsunuz, yüzde 20-30 yüzde 40 indirim yap›yorsunuz, ama paray› nakit al›yorsunuz. Asl›nda ald›¤›n›z para sizin masraf ve kiralar›n›z› karfl›lam›yor, ama umut var ya... fiimdi olmad›, ama seneye daha iyi olur diye düflünüyorsunuz... Dedi¤im gibi yay›nc›n›n genel sorunlar› sizin de söyledi¤iniz gibi bu röportaj›n kapsam›n›n çok çok ötesinde ve son dönemde biz en belirginleflene, ki geçmifli de var sizin söyledi¤iniz gibi, tekelleflme olgusuna biraz vurgu yapmak istiyoruz. Tekelleflme ne getirecek, neyi götürecek, süreç nereye evriliyor? Yani flöyle bir fley, çok basit bir örnek verece¤im. Naz›m Hikmet hayat›n› tekele ve tekel iflbirlikçilerine karfl› adam›fl bir yazar›m›z ama bugün flairimiz bir yay›n tekelinin elinde... Ne diyorsunuz buna? Ahmet Önal: Bence sol, devletle olan iliflkisini bir türlü silip atmad›. Bu biraz oradan kaynaklanan bir durum. Onun zemini eskiden beri var; sol eskiden beri devletin bir kanad›yla ya da bir kesimi ile iliflkisini kesip atmad›. Bu durum, onlar›n çocuklar›na da veraseten intikal etti, onlar›n çocuklar› da ellerine
röportaj
röportaj
geçen telif haklar›n› çok rahat bir flekilde tekellere veriyor. Bir defa faydac› mant›kla davran›ld›¤› için, yani bu sistemle bir türlü ba¤lar›n› kopar›p ona göre bir mücadele hatt› izlenmedi¤i için -bütün sol için söylüyorum bunu- bu biraz Kürt hareketine kadar gelmifltir. Mehmet Uzun az Yap› Kredi’nin etraf›nda dönmedi kitaplar›n› yay›nlamas› için. Ama kabul etmedi Yap› Kredi, belki o dönemde, o koflullarda Kürtçe kitaplar ç›karman›n zemini daha yarat›lmam›flt› ama bugün olsayd› belki yay›nlard›. Devlet veya tekeller bütün her fleyi kendi tekeline alabilirler ama önemli olan muhalefet kendini nas›l örgütleyecek buna karfl› nas›l davranacak? Hepsi popüler olmak istiyor. ‹flte kitaplar›n› Yap› Kredi Yay›nlar›’na vererek reklam›n› daha genifl yapacak; Do¤an Kitap’a vererek arkas›ndan her gün televizyona ç›kacak iflte bar bar ba¤›racak kendisini toplumun üzerine görecek. Bir tane çok muhalif geçinen, çok da radikal geçinen, sürekli de yarg›lanan bir yazar›m›z geldi bana dedi ki “Yahu siz bu marjinal halden nas›l kurtulacaksan›z?”... Dedim elbette biz marjinal oluruz çünkü senin kitaplar›nla Hasan Kundakç›n›n kitaplar› ayn› yay›nevinden ç›k›yor. Yani Hasan Kundakç› dedi¤im de OHAL bölgesinde Askeri bölge sorumlusudur. Sol bundan rahats›zl›k duymay›nca ne olur; tekel al›r gider ve herkes de onlara bakar. Kimse beni görmez, kimse Özcan’› görmez, kimse Muzaffer Abiyi görmez veya bir baflkas›n› görmez. Biraz da solun kendisini irdelemesi gerekir. Bu böyle olmad›¤› zaman tekelleflme olgusunu k›ramazs›n; kendi medyan› oluflturmak, kendi televizyonunu oluflturmak zorundas›n. Muhalif ve sol olanlar›n gerçekten birbirine sahip ç›kma duygusu yok; birazda solun kendisini de¤erlendirmesi laz›m diye düflünüyorum.. Özcan Sapan:Tabi Ahmet’in kald›¤› yerden devam etmek gerekirse, sol olarak kendimize bir i¤ne veya çuvald›z› bat›ral›m. Ama bu iflin buraya gelmesinde solun gerçekten bir günah› var olsa bile, bütünü ile sola yüklemek haks›zl›k olur. Bu ifli buraya flartlar, yani üretim iliflkilerinin kapitalizmin ac›mazs›z çark›, ac›mazs›z sömürü sistemi getirdi. fiimdi Türkiye gibi genifl bir co¤rafyada, çok diri ve genç bir nüfusa sahip bir ülkede, bundan 20 y›l öncesine bakt›¤›nda yay›nevlerinin hemen hemen bütünü soldand›. Sa¤ kitaplar ve ‹slami kitaplar yapan yay›nc› bir-iki tane vard› veya birkaç tane. Tekeller falan yay›nc›l›k yapm›yordu. Bunun böyle olaca¤›n› düflünmek, varsaymak gerçekten politikay› siyaseti okuyamamaktan gelir. Biz o zamandan beri söyledik; arkadafllar, bir dalga geliyor ve bu dalga bizi kapatacak, çünkü bu ifl farkl› mecralara gidiyor dedik. “Sana e¤lenceyi üretiyorum, sana gazeteyi veriyorum, sana geceleyin televizyonla yatak odana kadar geliyorum, her türlü kültür hayat›n›, her türlü entelektüel hayat›n› ben veriyorum, kitap da okuyacaksan benden oku” diyor ve Marx’›n eserlerine varana dek, Kapital’e, Manifesto’ya dek yeniden basmaya haz›rlan›yorlar. Medya yay›nevleri veya banka yay›nevleri. Kaç›n›lmaz olarak buraya gelece¤i belliydi bu iflin. Fakat buraya gelirken, bizim buraya geliflimizdeki desteklerimiz(!) önemli. Bu co¤rafyan›n solu, devletle hesaplaflmay› ya-
pamad›, bu co¤rafyan›n solu Kemalizm ile hesaplaflmad›, bu co¤rafyan›n solu halen misak-i millici, bu co¤rafyan›n sonu hâlâ ulusalc› ve hâlâ bir sürü konuda farkl› düflünüyor. Genel olarak böyle bir sorunla karfl› karfl›yay›z, fakat flimdi biz de geliflmelere karfl› taktik savafllar›m›z› iyi yapamad›k. Haz›rl›ks›z yakaland›k, çünkü bilerek geldik buraya ve hiçbir önlem almadan geldik ve ad›m ad›m geldik. SEKA vb. Ka¤›t üretimi yapan yerler kapand› ve birincisi art›k k⤛d› euro ile almaya bafllad›k; ikincisi, bask›daki temel problemlerimiz hiçbir zaman giderilmedi¤i gibi bir de da¤›t›m sorunlar› ile karfl› karfl›ya kald›k. Bizim yan›m›zda dedi¤imiz da¤›t›mc›lar hep bizi tokatlamaya kalkt›. Mesela da¤›t›mc› sizin gibi muhalif düflünüyor, ama siz gidiyorsunuz diyorsunuz ki ödemeyi almaya geldim, size yok, idare et falan diyor, sizden sonra medya veya banka yay›nc›lar› geliyor, onlara zarf›n içinde veriyor. Ondan sonra bu da¤›t›mc›yla ayn› saflardas›n, 1 May›s’ta yan yanas›n vs. Bu ne flimdi? Vicdanla, bilinçle, sorumlulukla, ahlakla aç›klanabilir bir durum mu? Ayr›ca yak›n bir zamanda zincir ma¤azalar olufltu, Dost, ‹nk›lap, Remzi, NT, D&R gibi zincir ma¤azalar› ki bunlar› sayd›¤›n zaman Türkiye’de baflka bir ma¤aza saymaya gerek kalm›yor. Mesela Ankara’da sizin kitab›n›z sat›yor mu satm›yor mu anlaman›z için Dost’ta kitab›n›z›n olmas› yeterli. Baflka hiçbir ma¤azada kitab›n›z olmas›n hiç önemli de¤il, çünkü Dost ma¤azas›n›n kitap sat›fl› Ankara sat›fl›n›n yüzde 70’i, yüzde 80’i demektir. Burada onlar›n kurallar›na, onlar›n kitab›na uymak gerekiyor. Bunlar›n iflaretleri, sinyalleri daha önce verildi bütün arkadafllarla biz bunlar› defalarca aylarca, günlerce konufltuk. Ve zaten uzun bir vadede bir sat›fl sorunu ile karfl› karfl›ya oldu¤umuz için ifli gerçekten götürebilmek, hakikatten deveye hendek atlatmaktan daha zor bu ifl. fiimdi yüzde 8 KDV ile sat›yorsunuz kitaplar›; kitapta oran 8, ama biz 8’e 18’e al›yoruz yani bir kere devlet kap›n›n önünde bekliyor. % 10 KDV hep aç›kta kal›r. Yani üretim sürecinin önündeki engellerden biri devletin bu haks›z uygulamas›d›r. Sonra gidiyorsunuz hiçbir matbaa emin olun buna, ka¤›d› ile birlikte 6 ay 8 ay vade ile çal›flmaz. Çal›flt›¤› zaman diyor ki kusura bakmay›n vade fark›m›z oluyor, ama ben bugüne kadar özellikle muhalif yay›nc›lar›n›n hiçbirinin da¤›t›mc›dan paras›n› alamad› diye bir vade fark› faturas› kesti¤ini hat›rlam›yorum, görmedim böyle bir fleyi. Ve biz zaten 5 ay 6 ay sonra alaca¤›m›z paralar› birkaç ay daha bekleyerek al›yoruz ve onlarla yar›flmam›z mümkün de¤il. Ondan sonra okuyucu diyor ki kitap çok pahal›. Hakl›! Bir kitaba bak›yorsunuz fiyat› 20 lira. 20 liran›n 10 liras› yay›nevine gidiyor; o 10 liran›n yaklafl›k olarak 4, 5 liras› yine o iflin maliyeti. Diyelim 6 liras› yay›nevine gidiyor, ama hiçbir zaman gitmeyen bir paradan bahsediyoruz. Çünkü bu kitab› mal ederken yay›nc› 1000 bast›ysa, 1000 üzerinden hesapl›yor. Satt›¤› rakamsa genel olarak 400-600’ü geçmedi¤i için o para tamamen kül oluyor, bir de vade fark›n› yedi¤iniz zaman size hiçbir fley kalm›yor. Tabii ki tekeller farkl› bir formüllerle çal›fl›yorlar. Onlar›n yay›nlad›klar› kitab›n ortalama 5 bin oldu¤unu ve 10 liradan 5 binini de satt›¤›n› varsayal›m. Ve da¤›t›m paras›n› ç›k›n, maliyet paras›n› ç›k›n, buradan da 25 bin lira 30 bin lira kazand›¤›n› varsay›yorum, verdi¤i ilanlar› toplad›¤›n›z za-
MART 2010 | TAVIR | 55
röportaj
röportaj
man 250-300 bin lira ediyor. Bütün yay›nlad›klar› kitaplara böyle bir bütçe ay›r›yorlar. Asla kitaptan gelecek hesaba göre bütçe ay›rm›yorlar. Bir tekel, kendi yay›nevine “Y›lda 300 milyon zarar edebilirsin” diye teminat veriyor. Tekelleflmenin kaç›n›lmaz bir sonucu bu, Avrupa’da da öyledir; Almanya’da, Fransa’da bir sürü Avrupa ülkesinde muhalif yay›nevleri piyasada yoklar bile. Avrupa’n›n sorunlar› farkl›, ama Türkiye’deki tekelleflme, yay›nc›l›k alan›nda nefes ald›ramaz duruma geldi. Muhalif yay›nc›l›k üretim d›fl›nda m› peki bugün? Özcan Sapan: Tabi çünkü bizim dilimiz, soka¤›n diliyle ayn› de¤il. Geçmiflte 12 Eylül döneminde 12 Eylül öncesi veya hemen ard›nda sol kitaplar okunurdu, politik kitaplar okunurdu, sosyoloji kitaplar› okunurdu, iyi romanlar okunurdu. Çünkü o zaman sizin bir ihtiyac›n›z vard› ve sokakta konufltu¤unuz, kahvede konufltu¤unuz herkes size flunu soruyordu: “Felsefenin Temel ‹lkeleri’ni okudun mu? Peki söyle bakay›m flu madde neyi anlat›yor?” Yani sizin bir ihtiyac›n›zd› bu. Ekmek yemek, su içmek kadar, bir ihtiyaç derken e¤er tüketirseniz bir ihtiyaç, tüketmezseniz hiçbir fley ihtiyaç de¤ildir, ama bugün kahveye, lokale veya baflka bir sohbet ortam›nda bulundu¤unuz zaman, “fiu sanatç› flu sanatç›yla bilmem ne yapt›, sen izlemedin mi yoksa?” Bir de sana k›z›yor, niye izlemedin diyor. fiimdi mevzu bu olunca kitab› ne zaman okuyacak bu insanlar? Üretim d›fl› derken, yani asl›nda bugün toplumsal bir etken olarak konular›m›z kullan›m d›fl›nda kald›. Buraday›z muhalif-sol yay›nc›lar; çok güçlü olsa bile, bir banka grubunun Türkiye’de 300’ün üzerinde muhalif yay›nc›y› 10 y›l içinde veya 5 y›l içinde silip atabilmesi çok zordu. Fakat medyan›n bütün argümanlar›yla beraber silip att›lar bizi. O hayattan art›k ç›k›verdik bugün. Bunun en büyük sorumlusu tekelleflme ama bu tekelleflmeyi sadece kitap sektöründeki tekelleflme de¤il, hayat›n tekelleflmesi olarak görmek gerek.
biz öyle buluyoruz yok ‹ngiltere’den buluyorsun vs. buluyorsun ve yay›nl›yorsun. Onlar›n öyle bir derdi yok; tekellerin derdi ifle yaramaz ne kadar fley varsa bas›p para kazanmak. Biz onu becermedik biz solcular o anlamda beceriksiziz. Özcan Sapan: Ben kat›lm›yorum buna. Solcular beceriksiz de¤il, çok becerikli insanlard›r. Hayat› kurtaran, hayat› yeniden dönüfltüren insanlard›r. Solcu olmak zaten zor bir zanaat. Bu co¤rafyada solda durmak zor bir zanaat. Ben kat›lm›yorum, çünkü o tekellerin veya o baflar›l› gördü¤ümüz yay›nevlerinin bafllar›na bak›n, hepsi solcularla doludur. Bu haks›zl›k olur. Ahmet Önal: fiimdi bence sistem kültür taraf›ndan t›kanm›fl, kendilerine bir aç›l›m yapmaya çal›fl›yor, sol t›kanm›fl, Kürtler t›kanm›fl, bütün her fley t›kanm›fl... Bütün alanlar t›kand›¤› için herkesin öncelikle kendisiyle bir yüzleflmesi gerekiyor. Neden 1970’lerde solla ilgili ç›kan herhangi bir roman ya da herhangi bir dünya klasi¤i 20 bin-30 bin bas›l›yordu, 100 bin bas›l›yordu ve bu 1 ay içerisinde tükenip gidiyordu? O dönemlerde bugünkünden daha az bask› yoktu ama kitaplar sat›l›yordu, biz el alt›ndan gizli gizli kitaplar sat›yorduk, el alt›ndan birbirimize kitaplar yetifltiriyorduk. Ama bu efor bugün yok. fiimdi herkesin kendisiyle yüzleflmesi laz›m yani bir sefer ayd›nlanma kitapla bafllar. Devlet insanlar› kitaps›z b›rakma, bilgisiz b›rakma ve bilgisiz b›rakt›kça da onlar› yönlendirme ve onlar› kendi çerçevesinde çetelefltirme faaliyeti yürütüyor ve bu konuda çok baflar›l› ve bu baflar›n›n bir nedeni de biziz... Yani biz kendi alt›m›z› iyi öremedik, biz çevremizi iyi öremedik biz ideoloji, siyaset yaparken ayd›nlamay› hiçbir zaman öne ç›karamad›k. fiimdi yapmam›z gereken, “Hatas›z nas›l yürüyebiliriz, birlikte nas›l yürüyebiliriz, birbirimize nas›l tahammül edebiliriz?” sorular›na do¤ru cevaplar vermektir. Bütün sol gruplar bütün sol muhalif güçler; Alevisidir, Laz›d›r, Kürdüdür, Rumudur, Ermenisidir... nas›l biz yanyana gelebiliriz, nas›l birlikte yürüyebilirize cevap verebilmeli; hem birbirimize sayg› duymak, o demokrasi kültürünü içimize sindirmek zorunday›z ve birbirimizin kitaplar›na nas›l sahip ç›kaca¤›m›z› belirlemeliyiz. Direnme noktalar›m›z› nas›l yeniden canland›rabiliriz? Bunun üzerinde yo¤unlaflmam›z laz›m e¤er muhalif diye bir iddiam›z varsa... Teflekkür ederiz.
“... Tekeller, ‘Sana e¤lenceyi üretiyorum, sana gazeteyi veriyorum, sana geceleyin televizyonla yatak odana kadar geliyorum, her türlü kültür hayat›n›, her türlü entelektüel hayat›n› ben veriyorum, kitap da okuyacaksan benden oku’ diyor ve Marx’›n eserlerine varana dek, Kapital’e, Manifesto’ya dek yeniden basmaya haz›rlan›yorlar...”
Muzaffer Erdo¤du: Ben baflka bir aç›dan bakarak söyleyeyim, biz de be¤endi¤imiz kitaplar› öyle ya da böyle buluyoruz çevirttiriyoruz yada baflka türlü yollar bularak elde ediyoruz. O kitab› mutlaka yay›nlamak ihtiyac› duyuyoruz. Onun için zaten tekellerden fark›m›z o; mesela herhangi bir dönem önemli bir insanm›fl önemli kitaplar› yay›nlanmam›fl. Neleri var onun
56 | TAVIR | MART 2010
tiyatro
tiyatro
kod ad› keklik filiz tanya
Dünyan›n kimi yerlerinden, iflkence ve tecavüz 盤l›klar› yükseliyor. Kulaklar›m›z› t›k›yoruz; duydu¤umuzda ise, ya özür dileyerek geçifltiriyoruz ya da savunacak makul sebepler üretiyoruz.
Ankara Sanat Tiyatrosu yaln›zca Ankara için de¤il tiyatro dünyas› için de çok önemli bir yere sahip. Türkiye tiyatrosunun en önemli basamaklar›ndan biri ve birçok tiyatro insan›n› yetifltirmifl bir okul AST.
Yaflad›¤›m›z dünya yüzy›llard›r iflkenceler ve tecavüzlerle sars›l›yor. “Milenyum” dedikleri ça¤›n içinde bile, yüzy›llard›r de¤iflmeyen bu gerçekle yüz yüze yafl›yoruz.
Son zamanlarda birçok tiyatronun yok edici maddi problemler yaflamas› gibi AST’›n da maddi problemlerle bo¤uflmas› ve 2009 yaz›nda bu problemlerden dolay› ‹stanbul’a tafl›nmas› gündeme geldi. Bu Ankara’n›n haf›zas›ndan bir tafl›n eksilmesi gibi bir fley olacakt› neyse ki öngörüler gerçekleflmedi, AST Ankara’da kalarak yoluna devam ediyor.
Yaflamlar›m›za ne zaman bir savafl, bir kargafla girse hep bu s›r›tkan ikili ile karfl›lafl›yoruz; iflkence ve tecavüz… Afrika’da, Ortado¤u’da, Do¤u Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da k›saca dünyan›n her yerinde. Bu ilkelliklerimizi aflmak için sürekli kendimizi telkinliyor ve yeni yollar ar›yor-mufl- gibi yap›yoruz. Hapishanelerimizin tahliye borular›ndan kan ve göz yafl› akarken biz karakollar›m›z› pembeye boyay›p, kendimizi Avrupa Birli¤i yollar›na vuruyoruz. Bir yanda Avrupal›laflma heyecan›, bir yanda eski al›flkanl›klar›m›za ba¤l›l›¤›m›z aras›nda s›k›fl›p kal›yoruz. Peki bu ikisi ba¤daflmad›¤›nda ortaya ne ç›kar; trajikomik bir hikaye. Bu sene yaz›n ortas›nda Ankaral›lar, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) kapat›lmas›yla ilgili dedikodularla üzüldü.
Geçen sezonda Ariel Dorfman’›n yazd›¤›, y›llar sonra iflkencecisiyle karfl›laflan bir kad›n›n öyküsünü konu alan “Ölüm ve k›z” › oynam›fl olan AST, bu sezonda da Avrupa Birli¤i yollar›na düflmüfl bir ülkede geçen iflkence ve tecavüz konusunun ifllendi¤i; Mürsel Yaylal›’n›n yazd›¤›, Murat Çidaml›’n›n yönetti¤i, Özgürcan Çevik, Hakan Güven, Özge Y. Çelik, Erdem Ulusal, Y›ld›r›m fiimflek, Mehmet Ulusoy ve Cengiz Çelik’in rol ald›¤› “Kod ad› keklik” adl› oyunu oynuyor. Mürsel Yaylal› bu oyunu 10 y›l önce yazm›fl ve mansiyon ödülü almas›na ra¤men oyun ancak ‹stanbul Devlet Tiyatrolar›’yla efl zamanl› olarak bu sezon izleyiciyle buluflabiliyor.
MART 2010 | TAVIR | 57
tiyatro
tiyatro
Son y›llarda sahnelerimiz yerli oyun s›k›nt›s› içerisindeyken, AST’›n Mürsel Yaylal›’n›n oyununu seçmesi beni heyecanland›rd›. Sahnelerimizde bizim yazarlar›m›z›n oyunlar›n› görmek art›k bir flans olunca, yeni bir oyun merakland›r›yor bizleri. Maalesef nitelikli yeni oyunlar yaz›lam›yor, oynanan oyunlar›n ço¤u yabanc› yazarlar›n oyunlar›, uyarlamalar ya da oynana oynana suyu ç›km›fl oyunlar. Sahnelerimizde ülke yazarlar›ndan yeni oyunlar görmekte zorlan›yoruz. ‹flte bu yüzden Mürsel Yaylal›’n›n yazd›¤› oyun önemli. Yaylal›, Avrupa Birli¤i yollar›na düflmüfl uydurma bir Afrika ülkesi olan Bokongo Cumhuriyeti’ninden bir ayna tutuyor bizlere; “k›z›m sana söylüyorum gelinim sen anla” der gibi... Oyun dekoruyla göz dolduruyor, hem bildi¤imiz bir karakol hem de bilmedi¤imiz kabile çad›r› gibi bir karakol. Kostümler de sazlardan otlardan Afrika yerlilerinin k›yafetleri gibi haz›rlanm›fl. Yerli ögeler bir üniforma üzerinde kullan›l›nca birçok fleye benzetebiliyorsunuz. Zaten oyunun ilerleyen sahnelerinde Avrupa Birli¤i yoluna düflen Bokongolular, k›yafetlerindeki yerel simgeleri birer ikifler atmaya bafll›yorlar. Zihniyetten önce görüntünün uyum sa¤lamas›yla günümüze göndermeler yap›yor oyun. Sorgulanmas› konusunda tart›flma ç›kan suçlu Fallus’la bafll›yor hikâye, Bokongo Cumhuriyeti’nin Avrupa Birli¤i baflvurusu kabul edildi¤inden art›k eski -iflkence- yöntemleriyle sorgulayam›yorlar san›¤›. Fallus’a karakolda suçunu itiraf ettirirler. Ancak itiraflara çok flafl›r›rlar. Zanl› üç kifliye tecavüz etmifltir. Tecavüz ettiklerinin üçü de erkektir. Olay çok gariptir. Zanl› tecavüz etti¤ini anlat›r ama polisler erke¤e yap›lan tecavüz karfl›s›nda flafl›p kal›rlar. Oyunun bu k›sm›nda suç kabul edilen tecavüzün erkekler üzerinde gerçekleflmesiyle sanki kad›nlara yap›lan›n normal bir fleymifl gibi kabul gördü¤üne vurgu yap›l›yor ve bunu kafam›zda sorgulamam›za neden oluyor. ‹flte tam bu noktada tecavüz suçuna karfl› toplumun ve erkeklerin ikiyüzlü tutumuyla yüzlefliyoruz. Hatta “oh” olmufl diyen kad›n tipiyle… Oyun temelde üç k›s›mdan olufluyor, ilk k›s›mda Avrupa Birli¤i’nin getirdi¤i demokrasi, flüphelinin itiraflar› ve erke¤e tecavüzün sorgulanmas›, ikinci k›s›mda da san›¤›n “Onlar› arzulad›¤›m için tecavüz ettim.” diye itiraf etmesine ra¤men bunun kabul edilmeyip, olay›n alt›nda siyasi komplolar›n aranmas› ve üçüncüsü flok yaratan finali. Oyun kad›n-erkek üzerinden tecavüzün sorgulanmas›yla bafllay›p, tüm suçlar›n siyasi nedenlere ba¤lanmas› üzerinden gi-
58 | TAVIR | MART 2010
derken hiç beklemedi¤imiz bir finalle bitiyor. Oyunun sonu bir tokat gibi çarp›yor surat›m›za ve hiç bir yorum yapmadan bitiyor. Ne mi oluyor? O kadar›n› da söylemeyeyim oyunu izleyin görün. Oyunda zaman zaman gülümsüyoruz ama espriler veya oyun içindeki komik sözlere de¤il. Oyunda zaman zaman ortaya durum komedisi ç›k›yor. Kad›n polisin flaflk›nl›¤›n› gizleyememesi hatta yer yer olayla alay etmesi bizi gülümsetiyor. Burada kad›n polisteki oyuncunun rolünün inceliklerini ustal›kla kullanmas› dikkat çekiyor. Sahnedeki oyuncular›n performanslar› oyun boyunca çok iyiydi. Oyunda ac›n›n, can yanmas›n›n ciddiyetini çok iyi hissettirebildikleri gibi iflgüzar polislerin de zaman zaman nas›l komik duruma düfltüklerini yapayl›¤a kaçmadan çok iyi ifllemifller. Özellikle tecavüze u¤rayanlar›n oyunculuklar›n›n herkesin dikkatini çekti¤ini düflünüyorum. Oyunu be¤endim. Nedenine gelince; bugüne kadar tecavüz konusu birçok kez yorumland›, de¤iflik flekillerde oyunlara konu oldu ama bu oyun toplumun tecavüze bak›fl›ndaki iki yüzlülü¤ünü sistemin “erkek bak›fl›”na vurgular yaparak baflar›yla ortaya koyuyor. Bu yaklafl›m belki izleyici s›ralar›ndaki erkeklerin de empati yapmas›n› da neden olmufltur. Ülke tiyatrosunun son dönemde yaz›lm›fl nitelikli yap›tlar›ndan biri olmas› aç›s›ndan da önemli bir oyun “Kod Ad› Keklik”. ‹zleyici aç›s›ndan da baflar› kazan›rsa bunun yeni yazarlar› özendirece¤ini düflünüyorum. Edebiyat alan›na iyi- kötü bir dolu yeni yazar ve flair kat›l›rken tiyatro dünyam›z bu kadar flansl› olam›yor. Drama yazanlar›n ak›n ak›n televizyona akt›¤› bir dönemde k›s›r bir döngü içerisindeyiz. ‹flte böyle bir zamanda Ankara Sanat Tiyatrosu’nun Mürsel Yaylal›'n›n "Kod ad› Keklik" oyunuyla perde açmas› önemlidir. Oyunu izledikten sonra Mürsel Yaylal›; oyununun on y›l boyunca fark edilmemifl olmas›ndan dolay› buruk olsa da bu sezon hem ‹stanbul hem Ankara’da oynanmas›ndan dolay› mutlu oldu¤unu ifade etti. Oyunun asl›nda gülümseten bir oyun olmad›¤›n› daha ciddi bir oyun oldu¤unu, AST’›n böyle yorumlad›¤›n› ve final k›sm›n›n 12 Eylül darbe günlerine ba¤lanmas›n›n da AST’›n yorumu oldu¤unu, oyunlar›n farkl› tiyatrolarda farkl› yorumlanabilmesinin de –asl›na sad›k kal›nmas› flart›yla- metni zenginlefltirdi¤ini anlatt›. Ankara Sanat Tiyatrosu Ankara için önemlidir, Türk Tiyatrosu için önemlidir, Yazarlar›m›z›n oyunlar› tiyatromuz için önemlidir, seyirci için önemlidir. Sahnelerimizde daha çok yeni ve nitelikli oyun görmek istiyoruz, özgün oyunlar görmek istiyoruz. Oyunlar›m›z bize oynanan oyunlara karfl› olsun, hepimiz tiyatrolar›n çat›lar› alt›nda toplanal›m.
sinema
sinema
sevgi emektir... sevgi duman
Tarihin derinliklerinden kalma bir teoridir öjeni... Sa¤l›kl› ceninleri sa¤l›ks›z olanlardan ay›rarak, sa¤l›ks›z olanlar› ortadan kald›rmay› ve böylece sa¤l›kl› bir nesil yetifltirilebilece¤ini savunur. Egemenler ve onlar›n ak›l hocalar›, teorisyenleri; sakatlar›n, zeka özürlülerin, kal›tsal hastal›klara sahip olanlar›n “temizlenmesiyle” insan ›rk›n›n “›slah edilebilece¤i” gibi sapk›nca bir düflünceyi, bilimsellik ad›na savunabilmifllerdir. Bu düflünce daha sonralar› Nazilerin ve ‹talyan faflistlerinin neredeyse kutsal kitab› olmufl ve ezilen halklara karfl› zulme dönüfltürülmüfltür. Bu sapk›n ve kafatasç› düflüncelerin, Eski Yunan’da devletin do¤umlar› kontrol etmesini savunan Eflatun’dan, Hitler’den ve Mussolini’den neredeyse as›rlar sonra, bugün hala de¤iflik flekillerde savunuldu¤unu görmek, kuflkusuz içinde bulundu¤umuz ve insana/insani de¤erlere yak›flmayan politikekonomi-kültürel sistemlerin bir sonucudur. Kapitalizm insana/insani de¤erlere düflmand›r. Tek amac› vard›r: ‹nsani tüm de¤erleri yok etmek ve geride insana dair hiçbir fley b›rakmamak. Çünkü emretti¤i yaflam, bencil-bireyci-yoz kifliliklerin cirit att›¤› bir yaflamd›r. Onlar›n dünyas›nda üretim d›fl›na düflen herkes art›k bir yüktür, onlara harcanan paran›n maddi bir karfl›l›¤› olmayaca¤› için de ortadan kald›r›lmalar› meflrudur. Kapitalizmde her fleyin maddi bir karfl›l›¤› olmak zorundad›r; tersi durum eflyan›n tabiat›na ayk›r›d›r. Ezen-ezilen iliflkisinin oluflmaya bafllad›¤›, s›n›flar›n do¤du¤u günlerden bugüne
MART 2010 | TAVIR | 59
sinema
sinema
halklar›n maddi yaflam kültürüne do¤rudan etki eden siyasi ve ekonomik sistemler, bu iliflki çerçevesinde ezilen s›n›flar›n aleyhine birçok “gelenek” arma¤an etmifller, süreç içerisinde bunlar›n kimileri yok olsa da, kimileri biçim de¤ifltirerek bugüne gelmifllerdir. Örne¤in sakatlara karfl› halk kesimleri içerisindeki yayg›n bak›fl aç›s›; ac›maktan, üzüntü duymaktan bafllay›p onlar› yok saymaya, hor görmeye ve üretim d›fl› olduklar› için bir asalakm›fl gibi davranmaya kadar genifl bir skalaya sahiptir. Bu skalan›n bu denli genifl olmas›n›n en büyük nedeni, kapitalizmin insana de¤er vermeyiflidir kuflkusuz. O insanlara, yani engellilere karfl› adeta bir önyarg› oluflturulmufltur bin y›llar boyunca... Önyarg›lar da, zaman içerisinde de¤ifltirilmesi çok da kolay olmayan yarg›lara bile dönüflmüfl durumdad›r ço¤unlukla... ‹flte yönetmen ‹lksen Baflar›r’›n, senaryosunu ayn› zamanda filmin baflrol oyuncusu olan Mert F›rat’la birlikte yazd›¤› Baflka Dilde Aflk adl› ilk filmi -oda¤›na, sistemin takt›¤› ve içerisinde belli ölçüde hakareti/afla¤›lamay› bar›nd›ran “özürlü” bir gençle “normal” bir genç k›z›n aflk›n› koyarakengellilerin de insan oldu¤unun alt›n› çiziyor öncelikle... Engellilerin sorunlar›na de¤inen çok film yap›lm›yor bu topraklarda. Onlara karfl› insanlardaki önyarg›n›n bir sonucu olabilir bu tabi. Ya da devletin, yani egemenlerin engellilere bak›fl aç›s›n›n... Sonuçta ‹lksen Baflar›r ve Mert F›rat, elbirli¤i ile hem bu toplumsal -ya da sistemsel mi desek- yaraya parmak basarak, hem de eli-yüzü düzgün bir filme imza atarak övgüyü hak ediyorlar. Onur (Mert F›rat), do¤ufltan sa¤›r-dilsiz biri... Zeynep (Saadet Ifl›l Aksoy) de bir ça¤r› merkezinde (moda deyimle callcenter) çal›flan, bask›c› ailesinden ayr› yaflamay› seçip, kendi ayaklar› üzerinde durmaya çal›flan bir genç k›z... Ortak bir arkadafllar›n›n do¤um
60 | TAVIR |MART 2010
sinema
sinema
gününde tan›fl›yorlar ve aralar›nda bir iliflki bafll›yor. Sorun da bundan sonra bafll›yor zaten.
sa politiktir temel do¤rusuna uygun flekilde önümüze seriliyor.
Zeynep’in ailesinin Onur’a olan bak›fl aç›s› aynen yukar›da anlatt›¤›m›z türden. “Eksik” bir genci k›zlar›na yak›flt›ram›yorlar. Onur’un babas› ise, sa¤›r-dilsiz çocu¤undan utanarak, onu bir yabanc› gibi gördü¤ünden evi terk etmifl gitmifl ve geride o¤luna çok düflkün bir anneyi b›rakm›fl. Onun çeliflkisi de Onur’u art›k kimsenin üzmesine izin vermemek ad›na, onu insanlardan uzak tutmak. Düflünceler nas›l olursa olsun, her iki durumda da Onur kaybediyor, di¤er tüm engelliler gibi...
Birincisi; ça¤r› merkezinde tabir caizse köle gibi çal›t›r›lan Zeynep ve ifl arkadafllar›n›n, bu koflullara isyan etmesi, çeflitli eylemler düzenlemesi ve eme¤e sahip ç›kmaya, örgütlenmeye ça¤r› yapmas›... ‹kincisi ise, Onur’un ev sahipleri iki kardeflten biri olan Kamuran... Bafl›ndan geçen ve niflanl›s›n›n ölümüyle sonuçlanan bir sald›r›dan sonra yaflad›¤› travma nedeniyle agorafobiye yakalanarak bir daha d›flar› ç›km›yor. Yaflad›¤› travman›n ana eksenini oluflturdu¤u bir fliir dünyas›n›n içerisinde yaflamaya çal›flan Kamuran, yazd›¤› fliirleri kimseyle paylaflmadan apartman bofllu¤una yolluyor. Onu yaflama döndürmek, Onur’la Zeynep’e kal›yor tabi. Bunu son derece naif bir flekilde yap›yorlar. Oyunculuklar, baflta Mert F›rat olmak üzere, baflar›l› ve övgüye de¤er. En baflta filmi canl› ve inand›r›c› k›l›yor neredeyse tüm oyuncular... Yönetmen ‹lksen Baflar›r da, kad›n yö-
KÜNYE: Yönetmen: ‹lksen Baflar›r Senaryo: Mert F›rat, ‹lksen Baflar›r Kurgu: Arzu Volkan Görüntü Yönetmeni: Hayk Kirakosyan Sanat Yönetmeni: Hakan Yark›n Ses: Duygu Çelikkol Müzik: U¤ur Akyürek Oyuncular: Mert F›rat, Saadet Ifl›l Aksoy, Emre Karayel, Lale Mansur, Timur Acar, Ayten Uncuo¤lu, Metin Coflkun, fiebnem Köstem, Tu¤rul Tülek, Tuna K›rl›, Gizem Erden ve Murat Okay Yap›m Y›l›: 2009
‹flte tüm bu olumsuzluklara karfl› birlikte direniyorlar Onur’la Zeynep. Baz› anlarda umutsuzlu¤a kap›lsalar da, önyarg›lar ve sistemin kültürel ve ekonomik bask›s› onlar› cendere içine de alsa direniyorlar sonuna kadar. Ve en önemlisi sevgilerini büyütmek için çabal›yorlar karfl›l›kl› olarak. Zeynep sa¤›r-dilsiz alfabesini, yani iflaret dilini ö¤reniyor; Onur, konuflmaya çal›fl›rken ç›kard›¤› seslerden dolay› babas›n›n utand›¤›n› anlad›¤› günden beri tövbe etti¤i konuflmay› yeniden denemeye bafll›yor. Zeynep, ailesinin ve ifl arkadafllar›n›n önyarg›lar›na karfl› cepheden kavgaya giriflirken, Onur da, baflta annesi olmak üzere, kendini “eksik” görenlere ald›rmadan, sevgisine sahip ç›k›yor. Kapitalizmin her fleyi paraya tahvil etti¤i, insana dair ne varsa parayla al›n›p sat›ld›¤› bir süreçte; bu olumsuzluklara ek olarak bir de toplumsal bask›lar taraf›ndan kuflat›lan Onur ve Zeynep’in iliflkileri, çeliflkiler yuma¤›na benzer bir seyir izliyor. Hal böyleyken filmdeki yan öyküler, filmi, insana dair ne var-
netmenlerin iyice seyreldi¤i ülke sinemas›na bu cepheden kat›lan önemli bir üye olaca¤›n› daha ilk filminde gösteren biri. Film; sa¤›r-dilsizlerin de yerli film izlemelerine olanak sa¤layan bir ilke imza atarak, Türkçe altyaz›l› olarak gösterime sunulmufl. Bu uygulama di¤er filmlere de yans›r herhalde art›k. Tabi bu iyimser bir dilek olarak kalaca¤a benziyor çünkü sistem de¤iflmedikten sonra kültürün de¤iflmesi çok zor. Her fleye ra¤men, Baflka Dilde Aflk, insana sistem d›fl›nda baflka dilde de yaklaflman›n önemini vurgulamas›yla; belki ülkemizdeki demokrasi bilincinin düzeyini iffla edercesine, demokratik haklar›ndan bihaber olan halka, demokratik haklar› için yürüyüfl ve bas›n aç›klamas› yapman›n yasad›fl› olmad›¤›n› hat›rlatmas›yla; sevginin, bir tüketim arac› olmad›¤›n›, aksine emek verilerek yarat›lan bir duygu oldu¤unun alt›n› çizmesiyle bile izlenmeyi hak ediyor.
MART 2010 | TAVIR | 61
haberler
haberler
Sanatç›lar TEKEL iflçilerine destek verdi land›. Ellerindeki karanfilleri TEKEL iflçileriyle vatandafllara da¤›tan sanatç›lar daha sonra at›lan sloganlar eflli¤inde Türk-‹fl genel merkezi önüne geldiler. Burada iflçilere seslenen sanatç›lar, ''TEKEL iflçilerinin yanlar›nda olduklar›n› ve eylemlerini desteklediklerini'' ifade ettiler. 19 fiubat: Tar›k Akan, Rutkay Aziz, Tolga Sa¤, P›nar Sa¤ ve Afl›k Sinem Bac›, TEKEL direnifline destek vermek için iflçilerin çad›rlar›n› ziyaret etti. Çad›rlar› dolaflarak TEKEL iflçileriyle sohbet eden sanatç›lar Türk-‹fl binas› önünde konuflma yapt›lar. 2 fiubat: TEKEL direniflinin 50. gününde direnen iflçiler için Obur Mizah ve Üretiyorum Karikatür Atölyesi taraf›ndan düzenlenen “Karikatüristler TEKEL iflçileri için çiziyor.” adl› sergi Türk-‹fl binas› önünde aç›ld›. Karikatüristler ad›na konuflan Emre Y›lmaz, “Türkiye’de ve Avrupa’da yaflayan karikatüristlerin katk›lar›yla oluflturulan bu serginin amac›n›n; TEKEL iflçilerinin hakl› eylemleri boyunca yanlar›nda olmak.” oldu¤unu söyledi. 7 fiubat: TEKEL iflçilerinin eylemine destek vermek üzere K›z›lay'a gelen Suavi, Onur Ak›n, Yavuz Bingöl, Edip Akbayram, Grup Gündo¤arken, Mazlum Çimen, Nebil Özgentürk ve Ataol Behramo¤lu'nun da yer ald›¤› grup, Sakarya Caddesi giriflinde TEKEL iflçileri taraf›ndan karfl›-
Sanatç›lar Güler Zere’yi ziyaret etti
TEKEL iflçilerinin mücadelesinin Türkiye’yi ayd›nl›¤a ç›karaca¤›n› söyleyen Tar›k Akan, “Ülkem ad›na sizlere teflekkür ediyorum. Örgütsüz bir toplum toplum de¤ildir. Örgütü sendikas› olmayan iflçi de iflçi de¤ildir. Bunlar› tekrar hat›rlatt›n›z sa¤ olun.” dedi. Rutkay Aziz de hem ekmek kavgas› hem özgürlük mücadelesi yürütmekte olan TEKEL iflçilerinin tarih yazd›¤›n› söyledi. Tolga Sa¤ ve P›nar Sa¤ da, TEKEL direniflinin zaferle sonuçlanmas›n›n çok önemli oldu¤una iflaret etiler. P›nar Sa¤ “Biz iflçilerin, halk›n, Pir Sultanlar›n yan›nda olduk. Hiçbir zaman onlar gibi H›z›r Paflalar›n yan›nda olmad›k. Geri ad›m atan bizler de¤il onlar olacak.” dedi.
Alt›n Ay› ödülü Bal filmine verildi
can Ayd›n’›n da aralar›nda bulundu¤u sanatç›lar, Güler Zere’yle, sa¤l›k durumundan kaynakl› k›sa bir sohbet gerçeklefltirebildi. Sohbette; Güler Zere, sanatç›lara, hasta tutsaklar›n sahiplenilmesi mücadelesinin b›rak›lmamas›n›, büyütülmesi gerekti¤ini vurgulad›. Sanatç›lar ise; bu mücadelede devrimci tutsaklar›, hasta tutsaklar› sahiplenme sözü verdi.
Tecrite Karfl› Sanatç›lar, 2 Mart 2010 Sal› günü biraraya gelerek Güler Zere’yi Armutlu’da kald›¤› evde ziyaret etti. Grup Yorum elemanlar›, ‹brahim Karaca, Ruhan Mavruk, Mehmet Esato¤lu, Hale Üstün, Av. Behiç Aflc›, Er-
62 | TAVIR | MART 2010
Ard›ndan; ülke gündemine, TEKEL iflçilerine, sanatç›lar›n mücadelesine iliflkin sohbetler, tart›flmalar gerçeklefltirildi. Yaklafl›k 1 saat süren Küçük Armutlu ziyaretinin ard›ndan, sanatç›lar yeniden örgütlülükler yaratmak dile¤iyle ayr›ld›.
Semih Kaplano¤lu'nun yönetti¤i “Bal”, Berlin Film Festivali'nde Alt›n Ay› ödülünü kazand›. Ayr›ca Ekümenik Jüri Ödülü de “Bal”›n oldu.
Yumurta’yla bafllay›p “Süt”le devam eden Yusuf üçlemesinin son filmi “Bal”; Yusuf’un çocuklu¤una gidiyor ve Yusuf’un babas›yla iliflkisini ve do¤ay› keflfediflini anlat›yordu. Kaplano¤lu, Karadeniz’i seçmesindeki nedenin; el de¤memifl do¤a parças› arad›¤›n›, bunun için Türkiye'de çeflitli bölgeleri dolaflt›¤›n›, araflt›rmalar sonucunda filme en uygun yer olarak Do¤u Karadeniz'i keflfetti¤ini, bölgenin filmin ruhunu yans›tmas› gerekti¤ini, insanlar›n orman içindeki acizli¤ini ve k›r›lganl›¤›n› yans›tt›¤› için bu mekan› seçti¤ini ifade etti. Müzikten kaç›nmas›na de¤inirken; bir meydan okuma olarak ilk eksillti¤i fleyin müzik oldu¤unu söyledi.
haberler
haberler
!f ‹stanbul ödülleri verildi men Dagur Kari, Sundance Film Festivali Dünya Sinemas› bölümü direktörü Caroline Libresco, yönetmen Ümit Ünal, film elefltirmeni ve NISIMASA kurucusu Matthieu Darras ve Meksikal› prodüktör Daniel Birman Ripstein gibi isimleri biraraya getirdi.
!f‹stanbul'un uluslararas› yar›flmas› Keflif Jürisi, bu y›l "En ‹lham Veren Yönetmen" ödülünü iki ayr› yönetmene birden vermeyi uygun buldu. Jüri bu y›l, ‹zlandal› yönet-
Bu y›l›n kazanan isimleri ise Uruguay'dan Koca Adam/Gigante filminin yönetmeni Adrian Biniez ve Tar›msal Ütopya/Agrarian Utopia (Sawan Baan Na) filmiyle Tayland'l› Uruphong Raksasad oldu. Yar›flmada ayr›ca S‹YAD Jürisi “S‹YAD Özel Ödülü”nü “El Yordam›yla/Easier with Practise” filmine verdi.
GRUP YORUM g ü n c e
15 fiubat 2010: TEKEL iflçilerine destek amaçl› Galatasaray Lisesi’nin önündeki oturma eyleminde dinleti verdi.
27 fiubat 2010: Ölüm Orucu’nda hayat›n› kaybeden Muharrem Karademir’in anmas›na kat›ld›, dinleti verdi.
20 fiubat 2010: “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kapsam›nda ‹stanbul Sar›gazi’de konser verdi. Do¤anlar Dü¤ün Salonu’nda gerçekleflen konsere 800 kifli kat›ld›.
28 fiubat 2010: Amerika Defol Bu Vatan Bizim kampanyas›n›n son konserinde, ‹stanbul Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde 800 kifliye seslendi.
Y›lmaz Duru hayat›n› kaybetti
Bolfloy Balesi Küba’da bir temsil sundu
Rahats›zl›¤› nedeniyle bir süredir tedavi gören yönetmen, yap›mc›, senarist ve oyuncu Y›lmaz Duru hayat›n› kaybetti.
Bolfloy Tiyatrosu'na ba¤l› bale toplulu¤u, Küba'n›n baflkenti Havana'daki Karl Marx Tiyatrosu'nda Kübal› sanatç›larla bir temsil sundu.
1933 y›l›nda Adana'da dünyaya gelen Y›lmaz Duru, 1944'te ''Ses'' operetiyle sahneye ç›karak sanat yaflam›na ad›m att›. Duru, bir dönem profesyonel dansç›l›k yapmas›n›n ard›ndan 1954 y›l›nda oyunculu¤a bafllad›. ABD'ye giderek dans ö¤retmenli¤i yapan Duru, orada sinema ve televizyon üzerine e¤itim al›p, Türkiye'ye döndükten sonra Tura Film adl› bir flirket kurarak yönetmenlik ve yap›mc›l›¤a bafllad›. ''Ekmek Kavgas›'' adl› filmle yönetmenli¤e bafllayan Y›lmaz Duru, senaryo çal›flmalar›n›n yan› s›ra 3 filmin müziklerine de imza att›. Alt›n Portakal Ödülü sahibi de olan Duru, ''‹nce Memed Vuruldu'', ''Dövüfle Dövüfle Öldüler'', ''‹nce Cumali'', ''Zalimler'', ''Erkekler A¤lamaz'' gibi filmlerin yönetmenli¤ini
üstlendi. Duru'nun yönetti¤i ‹nce Cumali'de Y›lmaz Güney ve Tijen Par rol alm›flt›. Duru'nun rol ald›¤› filmler aras›nda, ''Çete fieyh'', ''Ahmed'in Gözdesi'', ''Beni fiafakta Vurdular'', ''Hanc›'', ''Ölmek ‹stiyorum'', ''Gecelerin Hakimi'', ''Ac› Zafer'' ve ''Dünya Kad›nla Güzel'' adl› yap›mlar bulunuyor. Duru'nun cenazesi, 4 Mart 2007 tarihinde topra¤a verildi.
Rusya'n›n kuruluflu 1776'ya dayanan Bolfloy Tiyatrosu'ndan 6 sanatç›, Küba Ulusal Balesi'nden 7 sanatç› ile birlikte sahneye ç›karak "Spartacus", "Ku¤u Gölü", "Giselle" ve "Carmen" gibi eserlerden klasik parçalar sundular.
Martínez, bu birliktelikten büyük mutluluk duyduklar›n› söyleyerek, "Bu, sa¤lam bir dostlu¤un bafllang›c› olacakt›r" dedi. Bolfloy Balesi'nden Rus sanatç› Elenea Andrienko ise, "Biz Kübal›lar ve Ruslar dans ederken duygular›m›z› ortaya koyuyoruz. Kübal›lar teknik ve artistik bak›mdan çok güçlü" ifadelerini kulland›.
Küba’ya son kez 1980’de gelen Bolfloy Tiyatrosu, 30 y›l aradan sonra Rusya’n›n onur konu¤u oldu¤u Uluslararas› Havana Kitap Fuar› çerçevesinde yeniden adal›larla bulufltu. Küba Ulusal Balesi'nin 89 yafl›ndaki yönetmeni bale sanatç›s› Alicia Alonso
MART 2010 | TAVIR | 63
haberler
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-
Alt›n Portakal fiiir Ödülü verilecek... Antalya Büyükflehir Belediyesi’nin deste¤i ile Antalya Kültür Sanat Vakf› taraf›ndan düzenlenen 13. Alt›n Portakal fiiir Ödülü Sempozyumu 20 Mart 2010 Cumartesi günü gerçekleflecek. “Temmuz ‹çin Yaral› Semah” adl› eseriyle 2009 Alt›n Portakal fiiir Ödülü’nün sahibi olan Kemal Özer’in fliirinin ele al›naca¤› sempozyumun bu y›lki jürisi Do¤an H›zlan, Cevat Çapan, Orhan Koçak, Ahmet Nam ve fieref Bilsel’den olufluyor. Sempozyumdan bir gün önce toplanacak 14. Alt›n Portakal fiiir Ödülü Seçici Kurulu, 2009 y›l› içinde yay›nlanm›fl fliir kitaplar›ndan yola ç›k›p 2010 y›l›n›n Alt›n Portakal fiiir Ödülü’nün sahibini belirleyecek. 13. Alt›n Portakal fiiir Ödülü Sempozyumu’nda bildiri sunacak flair ve yazarlar aras›nda Adnan Özyalç›ner, Afflar Timuçin, Ali Galip, Ayd›n Çubukçu, Ayd›n fiimflek, Emirhan O¤uz, Eren Aysan, Hilmi Haflal, Mustafa Köz, Sennur Sezer,
Sezai Sar›o¤lu, Tuncer Uçarol, Veysel Çolak, Zerrin Taflp›nar, Zeynep Uzunbay gibi isimler yer al›yor. Emir Kusturica: “Küba Befllisi serbest b›rak›ls›n.” dedi... Arjantin’de müzik toplulu¤u “No Smoking Orkestra” ile birlikte turnede olan yönetmen Emir Kusturica; 12 y›ld›r ABD hapishanelerinde haks›z yere tutulan Küba Befllisi; Gerardo Hernandez, Rene Gonzalez, Antonio Guerrero, Ramon Labañino ve Fernando Gonzalez’in derhal serbest b›rak›lmas›n› istedi. Kusturica, Arjantinli dayan›flma gruplar› taraf›ndan Beyaz Saray’a gönderilmek üzere haz›rlanan kartpostal› imzalad›. TTB Behçet Aysan fiiir Ödülü bu y›l 2 flaire verildi. Türk Tabipleri Birli¤i Behçet Aysan fiiir Ödülü 19 fiubatta düzenlenen törenle, “Huy Defteri” ese-
riyle flair Erol Özyi¤it’e ve “Yar›m Kalan” eseriyle Selami Karabulut’a verildi. Gecede fiair Hekim Behçet Aysan’la birlikte Sivas’ta yak›larak öldürülen 35 kifli de an›ld›. fiiir Ödülü Seçici Kurulu Üyesi Yazar Do¤an H›zlan, “Yak›larak anman›n hüznünü hepimiz bölüflüyoruz. Behçet Aysan’›, Metin Alt›ok’u, As›m Bezirci’yi ve di¤er ozanlar› daima hat›rl›yoruz” dedi. P›nar Sa¤, T‹KKO'nun kurucusu ‹brahim Kaypakkaya'y› övmekle suçlan›yor... Geçti¤imiz 29 Mart yerel seçimleri öncesinde, Tunceli Ba¤›ms›z Belediye Baflkan aday› Murat Kur'un seçim mitinginde konser veren P›nar Sa¤ hakk›nda, yapt›¤› konuflma nedeniyle dava aç›ld›. P›nar Sa¤ konuflmas›nda, Tunceli'de 1973 y›l›nda güvenlik güçleriyle girdi¤i çat›flmada yaral› olarak yakalanan ve ard›ndan Diyarbak›r Hapishanesi'nde gördü¤ü a¤›r iflkence sonucu hayat›n› kaybeden ‹brahim Kaypakkaya'y› öven cümleler kullanmakla suçlan›yor.
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... nezih üren anadolu’nun kay›p flark›lar› Kalan Müzik
64 | TAVIR | MART 2010
mehmet çetin-
tuncay kemertafl-
ilkay akkaya
umut akar suredar Kalan Müzik
mükerrem kemertafl yadigar AKS
gelmedin diye Artvizyon