2.25 TL(KDV’li)
mart 2011
›ssn 1303-9113 •2011/03• say› 106
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba “Adem’in kaburga kemi¤inden”di bedenleri. “Saç› uzun, akl› k›sa”yd›. “Eksik etek”ti kimi yerde adlar›; kimi yerde “kafl›k düflman›”... Köylüsü, kentlisi de ayn›yd› bu lakaplar›n. Hayat› do¤uran “kad›n”a bak›fl›n›n egemen kültürdeki yans›malar›yd› nihayetinde. Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt
Kimileri, “erkek egemen kültür”ü farkl› mecralara çekip sapt›rd›lar kurtuluflun yolunu, mor i¤nelerden medet umdular. Kimileri böyle bir sorunu yok sayd›lar; yok say›nca sanki sorun ortadan kalk›yormufl gibi...
Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Keflkek
Hayat› do¤uran, emziren, büyüten kad›na yaflamay› çok görür oldular. Sömürgenler, onun bedenini ve eme¤ini de¤ersizlefltirdiler, kad›nlar üzerindeki sömürüyü iyice art›rd›lar.
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi Eski 1. Cadde 636. Sk. No: 207/2 Tel: 0 541 336 65 37 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Posta Çeki Hesap no Selma Alt›n 515 72 82 Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No: 10 Çobançeflme / ‹stanbul Tel: (0 212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli
Çaresiz k›ld›lar, güçsüz k›ld›lar kad›n›; egemeni de, onlar ad›na mücadele ettiklerini söyleyenleri de. Oysa sorunun çözümü basitti: Omuz omuza yürümek engebeli, dolambaçl›, sarp yollarda... Kad›n olmadan olmayacak, o olmadan da kad›n›n kurtulamayaca¤› “devrim”di kurtuluflun yolu! Bunun d›fl›nda kim ne söylüyorsa, kim nas›l çözüm(!) yollar› üretiyorsa yalan söylüyordur. 1857 y›l›nda grev k›r›c›lar›n yakt›¤›, ço¤u kad›n 129 iflçinin onuruna kabul edilen Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nde, önümüzdeki tablo korkunçtur. Emperyalist-kapitalist sistemin azg›n sömürü a¤›nda erkeklerle birlikte eme¤i çal›nan, al›nterini yok pahas›na satan kad›nlar; düzenin kendilerine biçti¤i rolü art›k kabul etmiyorlar. Sabo kabul etmiyor. Yürekse yürek, ölümse ölümdür onun yaflam›. Fedan›n manifestosudur, Çiftehavuzlar’da o pencereden hayk›r›lanlar. ‹dil kabul etmiyor. Dünyan›n ilk kad›n ölüm orucu flehidi ‹dil, kad›nla erke¤i art›k k›yaslayanlar›n nas›l birer sahtekar oldu¤unu hayk›r›yor flehitli¤iyle. Gülsüman, fienay kabul etmiyor. Hayat› do¤urmak kadar, hayat› koruman›n yolunun ölümden geçti¤ini bilen birer ana olarak koflarlarken ölümün üzerine, cesaretin ve inanc›n sembolleri olma onuruna sahipler art›k. Ezilen milyarlarca kad›n kabul etmiyor, etmemeli! Yol uzun ve zorlu. Ve ancak birlikte yürününce k›salacak. Ve iflte ancak o zaman var›lacak ortak zafere. Eflit, özgür, ba¤›ms›z, ezenin ve ezilenin, sömürenin ve sömürülenin olmad›¤› bir dünyaya kad›n›yla, erke¤iyle... Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...
‹Ç‹NDEK‹LER
03 /2011
3 7 9 11 14
19 24 27 29
33 34 35
ANI deniz korcan inanm›fl bir ömrün baflucunda DENEME ümit zafer beyaz saray’a karfl› kerpiç ev! DENEME umut y›lmaz asi bir tayd›r mahir.. DENEME ibrahim karaca bir “epoçi” hikayesi ‹NCELEME mete y›lmazer ça¤lar ötesinden bugüne firavunlar›n sonu ‹ZLEN‹M filiz tanya ürdün’deki filistin ‹ZLEN‹M sakine temiz bir hazin hürriyet DENEME ümit ilter yürüyüfl ‹ZLEN‹M hüsnü ifleri kondular direniyor-1 küçük armutlu fi‹‹R cegerxwin nûroze fi‹‹R nihat behram santiago–pnom penh B‹YOGRAF‹ murat k›l›ç alman köylü savafllar›n›n önderi: thomas munzer
41
45
47 50
56 59
62
ARAfiTIRMA tahsin sevinç halk› ve halka dair olan› anlamak için: halk masallar› B‹LD‹R‹ jessica a. kaahwa 2011 uluslararas› dünya tiyatro günü bildirisi DENEME ümit ilter fliir nedir? B‹YOGRAF‹ ümit zafer siyah kölelerin beyaz öfkesi: ali b. muhammed MAKALE filiz gencer resim sanat›na dair S‹NEMA sevgi duman çürüyen kapitalizmin roman›: biutiful HABERLER KAPAKLAR ön kapak: lorraine gendron ön iç kapak foto: FOSEM arka iç kapak tasar›m: tav›r arka kapak: fikret otyam
izlenim izlenim
ürdün’deki filistin filiz tanya
Bir de yok olan Lut Kavmi efsanesi var tabii. Lut kavminin Sodom ve Gomore flehirlerinin yok oldu¤u bölge bu ülkede bulunmakta. Bu flehirlerin dünyan›n en çukur bölgesinde bulunan Lut Gölü’nün alt›nda kald›¤› söyleniyor. Zor zamanlardan geçiyor Ortado¤u’nun topraklar›. Zaten bu topraklar bir gün bile gün yüzü görmedi. ‹flgal hiç bitmedi. ‹nsanlar huzuru hiç göremedi.Ne zaman savafl bitti bar›fl geldi dediklerinde baflka bir savaflla karfl› karfl›ya kald› Ortado¤u halklar›. Kimler düflman kimler dost bilemediler. Emperyalist politikalar yüzünden halklar hiç kardeflçe yaflayamad›. Birbirine düflman edildi.
Tüm bunlar› görmenin yan›nda Ürdün’de yaflayan Filistinlileri merak ediyoruz. Çünkü topraklar›nda en çok Filistinli mülteci bar›nd›ran ülke buras›. Ürdün’ün nüfusu alt› milyon civar›nda. Nüfusunun yar›s›ndan fazlas›n› Filistinli mülteciler oluflturuyor. Bu yüzden buradaki Filistinlilerin durumu biraz daha farkl›. S›¤›nd›klar› ülkede ço¤unluk durumundalar.
Ortado¤u ülkelerinden bu sefer Ürdün’e düfltü yolum. Uzun zamand›r görmek istedi¤im bir ülke Ürdün. Di¤er Arap ülkelerinden daha farkl› oldu¤u söylenir; daha modern, daha bat›l›. Okuma yazma oran› yüzde doksan yani Türkiye’den daha fazla. Topraklar›nda petrol ç›kmayan tek Arap ülkesi. Ülkenin bir k›sm› çöl olsa da oldukça verimli topraklara sahip. Turunçgiller, domates, salatal›k, zeytin gibi birçok tar›m ürünü yetifliyor. Ekonomisi giyim sanayi, fosfat madencili¤i, gübre ve ilaç sanayine dayan›yor.
Ürdün’e kadar karayoluyla gittik. Uzun bir yolculuk oldu. Bir gece fiam’da konaklamak zorunda kald›k. fiam’dan Ürdün’e geçmek için s›n›r kap›s›na geldi¤imizde ilk flaflk›nl›¤›m›z› yafl›yorduk. Daha önce de Türkiye-Suriye, Suriye-Lübnan s›n›r kap›lar›ndaki düzensizli¤i ve keflmekeflini gördükten sonra SuriyeÜrdün s›n›r kap›s› bizi oldukça flafl›rtt›. Beklemedi¤imiz kadar modern ve düzenli bir s›n›r kap›s›yd›. Al›flverifl merkezleri ve kafeteryalar bile vard›. Di¤er s›n›r kap›lar›nda bunlar›n hiçbirini görmedi¤imiz gibi, bir pazar yeri gibi olmas›ndan dolay› bu kap›da flaflk›nl›k yafl›yorduk.
Ürdün, tarihin en eski flehirlerini ve efsanelerini yaflat›r topraklar›nda. Çölün kay›p kenti Petra çöllerin ortas›nda bulunmakta. Petra Antik kenti 2007 y›l›nda “dünyan›n yeni yedi harikas›ndan biri” olarak seçilmiflti. Çölün ortas›nda kayalar içinde gizli bir flehir olarak tan›mlar tarihçiler.
Ürdün di¤er Arap ülkelerinden daha farkl›yd›. Ürdün denilince benim akl›ma hep büyük çöller geliyordu. Merak›m› gidermeye az kalm›flt› art›k. S›n›r kap›s›nda bizi rehberimiz karfl›lad›. Kimi ülkelere grup olarak gitti¤inizde o ülkenin rehberini almak zorundas›n›z.
MART 2011 | TAVIR | 19
bir gezegende gibiydik. Yol üzerinde gördü¤ümüz birkaç bina d›fl›nda hiçbir fley yoktu. Petra çölün ortas›nda küçük bir flehir. Asl›nda antik kentten dolay› orada bir flehir kurulmufl. Büyük bir turizm potansiyeli var. Kent, oteller ve turistik tesislerden ibaret sanki. Okuma yazma oran› çok yüksek olan bu ülkede, do¤ru dürüst okuma yazma bilmeyen insanlar›n oldu¤u bir flehir buras›.
Rehberin ak›c› ve düzgün bir Türkçe’si vard›. fiafl›rtt› önce bizi. Ard›ndan durumu aç›klad›. Elli yafl civar›nda oldu¤unu tahmin etti¤imiz rehberimizin gençlik y›llar›nda Ürdün’de iki üniversite varm›fl. Herkesin üniversiteye gitme flans› olmad›¤› için devlet ö¤rencileri üniversite için de¤iflik ülkelere gönderirmifl. Bizim rehberimiz de Ankara Üniversitesi’nde jeoloji mühendisli¤i okumufl. Asl›nda ülkesinde jeoloji mühendisli¤i yap›yormufl, iflletti¤i bir maden oca¤› var. Bofl zamanlar›nda da rehberlik yap›yor. Çölün K›ymetlisi: Kay›p fiehir Petra ‹lk durak benim için “çölün k›ymetlisi” olan Antik Petra kenti. Gezi grubumuzdan baz›lar›m›z s›rf Petra’y› görmek için gelmifller. Petra, Lut Gölü ve Akabe Körfezi aras›nda yer al›yor. Ürdün’de her yer dümdüz ve sapsar› ç›plak arazi. Zaman zaman zeytin bahçeleri aras›ndan geçiyoruz. Upuzun bahçelerin sonunda küçük ya¤ fabrikalar› var. Her yer çok sakin, çok kimsesiz. Otobüsümüz Amman’a geldi¤inde düzenli bir kentle karfl›laflt›k. Ancak her yan Amerikan tarz› lokantalarla doluydu. Rehberimiz bu tarz yerlere ilk aç›ld›¤›nda yerel halk›n yo¤un ilgi gösterdi¤ini, kap›s›nda kuyruklar oluflturdu¤unu anlatt›. Ancak bu “moda” çok k›sa sürmüfl. fiimdi gençler de dahil her kesim yerel yemeklerin oldu¤u mekanlar› tercih ediyorlarm›fl. Amman’dan ç›k›p Gavru Ürdün’de (Ürdün Vadisi) yol almaya bafllad›k. Yolumuzun sonunda Petra Antik flehri var; geceyi orada geçirece¤iz. Haritadan bakt›¤›m›zda çölün ortas›nda dümdüz kolayca kat edilen bir yol gibi görünen mesafeyi tahminimizden çok daha uzun bir sürede gittik. Kimsesiz topraklardan geçtik. Her yer o kadar ›ss›zd› ki, baflka
20 | TAVIR |MART 2011
Petra dünyada en çok ziyaret edilen antik kentlerden birisi. Bu yüzden aileler çocuklar›n› okula göndermeyip turist rehberi olarak çal›flt›r›yorlarm›fl. Küçücük çocuklar birkaç dil birden konuflabiliyorlar ama yaz› yazam›yor ve okuyam›yorlar. Kay›tlara göre milattan önce dördüncü yüzy›lda Mezopotamya’y› tehdit eden Pers’lerden kaçan Nebatiler ulafl›lmas› çok zor olan Musa Vadisi’ne gelmifller. Çölün ortas›nda bir an›t gibi yay›lm›fl olan kayal›klar›n aras›nda kendilerine bir flehir oymufllar. ‹flte Nebatilerin bu gizli kenti Petra’d›r. Petra Antik kenti milattan önce 400 ile milattan sonra 106 y›llar› aras›nda Nebatilere baflkentlik yapm›fl. Su teknolojisi konusunda uzman olan Nebatiler kentlerini büyük su kanallar› ve su hazneleriyle donatm›fllar. Nebatiler o dönemde Arap yar›madas›nda yaflayan ticaret alan›nda geliflmifl büyük bir uygarl›km›fl. Romal›lar›n iflgaline kadar alt›n dönemlerini yaflam›fllar. Romal›lar›n iflgali ve ard› ard›na gelen büyük depremlerle birlikte Nebatilerin uygarl›¤› da yok olup gitmifl. fiehirde Nebatiler taraf›ndan tafl tafl üstüne konularak yap›lan hiçbir yap› yok. Tiyatro, tap›nak, ev, mezarlar her fley kayalara oyularak yap›lm›fl. Petra çok büyük bir kanyona oyulmufl asl›nda. Kayal›klar kumtafl›ndan olufltu¤u için oyulmaya çok müsait. Koskoca bir antik tiyatro var, tamamen tafla oyularak yap›lm›fl. Roma iflgalinden sonra tafl tafl üstüne koyarak yap›lar yapmay› ö¤renmifller. Kent kayal›klar aras›nda bir kanyona gizlendi¤i için adeta bir kay›p kent. 1812 y›l›nda ‹sveçli gezgin Burckhardt taraf›ndan keflfedilene kadar kimse bu kentin varl›¤›ndan bile haberdar olmam›fl. Petra Antik kentini gezdikten sonra, o dönemdeki insanlar›n, çölün ortas›nda tarihin ilk baraj›n› yap›p suyu nas›l depolad›klar›n›, flehirlerini nas›l gizlediklerini, planlad›klar›n› gördükten sonra, o topraklarda flu anda yaflayan insanlarla k›yas ettik. O in-
sanlar nereye gitmifllerdi? Uygarl›klar›n› neden daha ileriye götürememifl y›llar y›l› baflka milletlerin sömürüsüne maruz kalm›fllard›? Sekiz eyaletten oluflan Ürdün parlamenter sisteme dayal› bir krall›k rejimi ile yönetilmekte. Her yerde Kral›n ve Kraliçenin foto¤raflar›n› görmek mümkün. Ürdün için “suni sanc›yla do¤an ülke” diye bahsedilir. 1908’de Hicaz Valisi ve Mekke fierifi olan fierif Hüseyin, I. Paylafl›m Savafl› s›ras›nda kendi krall›¤›n› ilan etmesine yard›mc› olmalar› flart›yla ‹ngilizlerle iflbirli¤i yaparak Osmanl›ya karfl› isyan ç›karaca¤› sözünü vermifl.1916 y›l›nda isyan ç›karan fierif Hüseyin’in ordusu krall›¤›n› ilan etmifl. Fakat savafl›n sona ermesinden sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun y›k›lmas›yla Milletler Cemiyeti Suriye’yi Frans›z mandas›, Filistin’i de ‹ngiliz mandas› ilan etmifl. Ard›ndan ‹tilaf Kuvvetleri Filistin’de bir Yahudi devleti oluflturup, Ürdün’de de kendilerine ba¤l› bir yönetim meydana getirmifller.
rizm ifli yapan Bedeviler de var. Wadi Rum’un giriflinde çölde gezinti yapmak için arazide gidebilecek araçlar kiral›yorlar. Ayr›ca burada konaklamak isteyen turistler için bedevi çad›r› tarz›nda yap›lm›fl oteller, pansiyonlar var. Çölün ortas›nda bile arad›¤›n›z her fleyi bulabilece¤iniz bir ülke Ürdün. Karfl›m›zda kumu k›rm›z› olan bir çöl durmakta. Biz üstü aç›k eski model araçlarla çölde yol almaya bafllay›nca oradaki insanlar›n niye o kadar çok örtündüklerini daha iyi anlad›k. A¤z›m›z› gözümüzü sard›k, kapatt›k yoksa çöl kumundan göremez ve nefes alamaz hale gelebilirdik. Araçlar›m›z kayalar›n aras›nda bir düzlükte durdu. Rehberimize “Niye durduk?” diye sordu¤umuzda eliyle iflaret etti. Kayal›klara do¤ru yürüdük, kayalar›ndan aras›ndan akan bir su kayna¤›
‹ngilizler 1921 y›l›nda fierif Hüseyin’in o¤lunu tahta geçirip Ürdün Nehri’nin do¤u taraf›ndaki topraklarda Haflimi ailesine yar› özerklik vererek 1946 y›l›na kadar bu emirli¤i kendi kontrolleri alt›nda tutmufllar. ‹ngilizler’in Filistin ve Ürdün topraklar›n› iflgal etmesine yard›mc› olan fierif Hüseyin ise hiçbir zaman iktidara geçemeden ölmüfl. 1946 Londra Antlaflmas› çerçevesinde Ürdün’ün ba¤›ms›zl›¤› tan›nm›fl. Böylece Arap Krall›¤› kurma hayalleriyle bafllayan serüven, bir uydu devlet statüsüyle sona ermifl. Sözde ba¤›ms›zl›¤›ndan bu yana Ürdün, Ortado¤u’da öncesinde ‹ngiliz ç›karlar›n›, sonras›nda ABD ve ‹srail ç›karlar›n› sorgusuz sahiplenen bir Arap ülkesi görünümünde. K›z›l Kum Diyar›: Wadi Rum Ürdün dendi¤inde akl›m›za hep çöl gelir dedim ya, Petra’dan sonra yolumuz daha güneye. Ünlü ‹ngiliz casus “Arabistanl› Lawrence”›n yaflad›¤› bölgeye; Wadi Rum’a do¤ru yol ald›k. Yolun bundan sonras› tam çöl görünümünde. K›rm›z› uçuflan topraklar, çöl kumlar›yla çevrili dört yan›m›z. Bir yan›m›zda Hicaz demir yolu ilerliyor. Osmanl›n›n ta buralara çölün ortas›na kadar demir yolu döfledi¤ini görmek ilginç. O demir yolunun hala ifllerli¤ini korudu¤unu görmek daha da ilginç. Çölün ortas›ndaki demiryolundan üç vagonlu bir yük treni geçiyordu duman›n› çöle savurarak. Bizse baka kald›k çöle ald›rmadan giden trenin ard›ndan. Wadi Rum’a yaklaflt›¤›m›zda çölün ortas›na dev kayalar dikilmeye bafllad›. Adeta karfl›m›za ç›k›p “Hey bu çölde ne yana gidersiniz böyle?” der gibiydiler. Wadi Rum’da bugün hala göçer olarak yaflayan Bedeviler bulunmakta. Tabi yaln›zca göçer Bedeviler de¤il, buradaki turizm potansiyelini keflfetmifl olan tu-
MART 2011 | TAVIR | 21
vard›. Lawrence çad›r›n› orada kurmufl ve orada yaflam›fl. Lawrence 1916- 1918 y›llar› aras›nda Osmanl› ‹mparatorlu¤una karfl› bafllat›lan Arap isyan›nda büyük bir rol oynam›fl. Baz› Araplar taraf›ndan Osmanl› ve Avrupa devletlerinin hakimiyetine karfl› verdikleri özgürlük mücadelesine önderlik etmesinden dolay› onu, Arap ulusal uyan›fl›n›n öncüsü ve halk kahraman› olarak kabul ediyorlar. Baz› Araplar ise onun kendilerini kand›rd›¤›n›, bat›l› devletlerin tuza¤›na düflürdü¤ünü düflünmekte. Wadi Rum’un k›z›l kumlar›nda oturarak güneflin bat›fl›n› izledik. Günefl batmadan önce ayakkab›lar›m›z› ç›kar›p yürüdü¤ümüz s›cak kumlar›n birden so¤umaya bafllad›¤›n› fark ettik. Havan›n kararmas›yla birlikte bir so¤uk yel sard› etraf›m›z›. Çöl, ac›mas›z yüzünü göstermeye bafllam›flt›. Gündüzleri çok s›cak, geceleri ise çok so¤uk oluyordu. Çölün ac›mas›z flartlar›yla iç içe yaflayan Bedeviler ise tüm bu koflullardan hiç etkilenmiyorlard› sanki. Çöl onlar için bir ba¤›ml›l›k adeta. Mezopotamya insanlar› ülke s›n›r, hukuk tan›madan göçüyorlar. Araplar kendi kurallar› içerisinde yaflamaya devam eden dünyan›n son göçer toplumlar›ndan birkaç tanesi belki de.
Lut Gölü’nün çukurlu¤una inmeye bafllad›¤›m›zda ›s› yavafl yavafl yükselmeye bafllad›. K›vr›m k›vr›m bir da¤a ç›kan yolun tam tersini düflünün. K›vr›m k›vr›m bir çukura inen yol. ‹ndikçe hava s›cakl›¤› art›yor. Lut Gölü’ne “ölü deniz” denmesinin nedeni, yüzde otuz tuzluluk oran›ndan dolay› gölde hiçbir canl›n›n yaflam›yor olmas›. Akdeniz’in tuzluluk oran›n›n yüzde üç oldu¤unu düflünürsek on kat› daha tuzlu bir göl. Gölün etraf› bir sürü otelle dolu. Gölün suyu ve çamuru flifa kayna¤› olarak kullan›l›yormufl. Dünyan›n dört bir yan›nda cilt hastal›klar› olan insanlar alternatif tedavi için bu göle geliyorlarm›fl. Göle ücret ödemeden girebilece¤iniz hiçbir boflluk yok. Gölün tuzluluk oran›ndan dolay› suyun yüzünde batman›z imkans›z, adeta göle oturuyorsunuz. Gölün üzerinde gazete okuyanlar, sigara içenler bile vard›. Lut Gölü’nün karfl› taraf› ‹srail ve Bat› fieria. Hava karard›¤›nda ‹srail’in ›fl›klar› görünüyor. Etraf›m›zdaki Ürdünlülerle ‹srail konusunda konufltuk. Hepsi ‹srail’e ve Yahudilere karfl› çok öfkeli “Ama devletiniz ‹srail politikalar›na karfl› ç›km›yor?” dedi¤imizde tepkiler ald›k. “Mavi Marmara gemisi vuruldu¤unda biz o zaman Amman’da çok büyük gösteriler yapt›k ama kimse duyurmad›” diyerek o günleri anlatt›lar.
Lanete U¤ram›fl Topraklar: Gavru Ürdün Yurtsuzlara Yurt Olabilir misin Amman? Yönümüzü kuzeye do¤ru çevirdik. Geldi¤imiz yollardan geriye dönüyorduk. Yol üzerinde b›rakt›¤›m›z duraklara gitmeliydik; Gavru Ürdün’e… Gavru Ürdün bölgesi, fieria nehri olarak da adland›r›lan Ürdün Nehri’nin her iki yakas›ndaki verimli tar›m arazilerinden meydana gelmekte. ”Gavr” kelimesi Arapçada çukur anlam›na geliyor. Bu bölgenin böyle adland›r›lmas›n›n sebebi çok büyük bir çöküntü bölgesi olmas›. Bölge çok büyük depremler geçirmifl ve büyük bir çukur meydana gelmifl. Dünyan›n en derin noktas›ndaki gölü olan Lut Gölü, di¤er ad›yla ölü deniz bu çöküntü bölgesinin dibinde bulunmakta. Lut Gölü, deniz seviyesinden dört yüz doksan metre daha afla¤›da. Gavru Ürdün bölgesine girdi¤imizde birden yokufltan afla¤› do¤ru bir cehennem çukuruna do¤ru yuvarlanaca¤›m›z› sanm›flt›k ama öyle olmad› tabi. Tarihte yok olan Lut kavmi bu bölgede Sodom ve Gomore flehirlerinde yaflam›fllar. Bu flehirlerde ahlaks›zl›k ve yozlaflma alm›fl bafl›n› yürümüfl. Anlat›lan hikayelere göre; Tanr› onlar› uyarmak için Lut peygamberi göndermifl. Lut peygamber halk› uyarm›fl ama kimse dinlememifl. Tanr›n›n bu flehirlerin üzerine tafl ya¤d›rarak yok edece¤ini söylemifl. Lut Peygamberi dinleyip onun peflinden gidenler kurtulmufl, di¤erleri flehirleriyle birlikte yok olmufllar.
22 | TAVIR |MART 2011
Amman di¤er Arap baflkentlerine göre oldukça düzgün,hem temiz bir o kadar da ruhsuz bir kent. Çölün ortas›nda düzenli bir flehir. Ürdün’de yaflayan kayda de¤er bir Çerkes nüfusu var. Ço¤unlu¤u da baflkentte yafl›yor. Çünkü Çerkesler burada saray muhaf›zlar› olmufl, orduda görev alm›fllar. Yani Ürdün’ün güvenli¤i Çerkeslerden soruluyor. Parlamentoda da sandalyeleri var, yönetimde söz haklar› var. Peki Ürdün’ün kal›c› misafirleri Filistinliler, ya onlar›n? Bugün Ürdün nüfusuna bakt›¤›m›zda yüzde altm›fl›n› Filistinli mülteciler oluflturmakta. Dünyan›n en kalabal›k Filistinli mülteci grubuna ev sahipli¤i yapan ülke Ürdün’dür. Birleflmifl Milletler’e kay›tl› toplam on dört Filistin kamp› bulunmakta. Bu Kamplarda hayat 1948 ve 1967 sonras›ndaki ‹srail iflgalleriyle bafllam›fl. Filistin topraklar›ndan göç etmeye zorlananlar bu kamplarda kargac›k burgac›k, tek göz barakalarda yaflamaya mahkum edilmifl. Amman’daki ilk dura¤›m›z Filistinlilerin yaflad›¤› El Cize kamp›. Kamp dediysek, öyle duvarlar, tel örgülerle çevrili, eli silahl› askerlerle korunan bir kamp de¤il. Bir arka mahalle görünümünde yerleflim yeri. Küçük tek gözlü, birkaç katl› evlerin dar sokaklar yapt›¤› bir yerleflke. Rehberimiz tereddüt içerisinde, otobüsümüzü oraya götürmek istemiyor. Israrlar›m›z sonucu gönülsüz bir biçimde bizi otobüste beklemeye ikna oluyor. Kamp çok sessiz ve sakin. Sokaklarda bir tek çocuklar var.
Onlar da çok utangaç ve ürkek, bir görünüyor bir kayboluyorlar. 13-14 yafllar›nda düzgün ‹ngilizce konuflan bir k›z yaklaflt› yan›m›za. Gözleri merak doluydu. Türkiye’den geldi¤imizi duyunca gözleri parlad› birden. Bizi evine götürüp annesiyle tan›flt›rd›. Ona kamp› gezmek istedi¤imizi, insanlarla konuflup foto¤raf çekmek istedi¤imizi söyleyince bize yard›m edece¤ini söyledi.
dik. Çok zor koflullar alt›nda yafl›yorlard› ama gururlar›n›, misafirperverliklerini, cömertliklerini hiç kaybetmemifllerdi. Onlar hala bir gün yurtlar›na dönme umudunu tafl›yorlar.
Evlere girmeliydik, sokaklarda kimse yoktu. Bir rehberimiz olursa bunu baflarabilirdik. Öyle de oldu rehberimiz Anood sayesinde birçok evde hoflgörüyle karfl›land›k. ‹nsanlar ikramlarda bulunup, dertlerini anlatt›.
Ürdünlüler, 1970’te Arafat’›n El Fetih örgütü ile Kral Hüseyin’in kuvvetleri aras›nda “Kara Eylül” olarak an›lan iç savafl› unutmufl de¤iller.
Ama karfl›laflt›¤›m›z ve konufltu¤umuz kiflilerin ço¤u kad›nlard›. Ya evlerinde erkekleri yoktu, ya da ifle güce gitmifllerdi. Ürdün, di¤er ülkelere göre Filistinli mültecilere çok daha ›l›ml› yaklafl›yor. Hepsine vatandafll›k hakk› vermifl. Baz› Filistinliler kamplarda de¤il Ürdünlüler gibi yaflayabiliyormufl. Ama ço¤u fakirlikten kamplar› terk edemiyor. ‹flleri ve paralar› olmad›¤› için bu kamplara mahkumlar. Kampta konufltu¤umuz Filistinlilerden birisi; “Ürdün’deki Filistinlilerin di¤er Arap ülkelerindeki mültecilerden fark›, bizim akrabalar›m›z›n hala Filistin’de yafl›yor olmalar›d›r. Ürdün’de yaflayanlar›n ailelerinin bir k›sm› hala Filistin’dedir. Ak›llar›m›z›n yar›s› ordad›r. Ürdün’de Filistinliler bir Ürdünlü gibi yaflar. Tüm vatandafll›k haklar›na sahiptir ama asla bir Ürdünlü gibi hissetmez kendisini. Kalplerimizin bir yar›s› hala Filistin’de yaflar. Ürdün üzerinde di¤er Arap ülkelerinden daha farkl› bir oyun oynan›yor. Ürdün, Filistin’den sürülen biz Filistinliler için alternatif bir vatan olarak düflünülüyor. Biz ise kendi vatan›m›z› istiyoruz Ürdün’ü de¤il” diyorlar. Kampta konufltu¤umuz k›zlar›n hepsi okula gidiyor. Üniversitelerde okuyorlar. Bilgisayar mühendisli¤inde okuyan bir k›z, Filistin’de yaflayan birisiyle evlenip bir gün mutlaka Filistin’e gidece¤ini söylüyor. Bunu nas›l yapaca¤›n› sordu¤umuzda, internetten Filistin’de yaflayan akrabalar›yla konufltu¤unu, internet yoluyla böyle bir evlili¤i gerçeklefltirebilece¤ini söylüyor. Kampta Filistinli direniflçilerin, liderlerinin foto¤raflar›n› görmeyi beklerken, Ürdün Kral›n›n foto¤raflar›n› görmek bizi flafl›rt›yor. Daha sonra konufltu¤umuz bir Filistinli’den burada gördü¤ümüz hatta konufltu¤umuz fleylerin bile bir flafl›rtmaca olabilece¤ini ö¤reniyoruz. Çünkü mülteciler art›k kimseye güvenmiyorlar, kendilerini korumak zorundalar. Ama koruduklar› birçok de¤erleri var. Çok misafirperver ve cömertler. Evlerinde ne varsa biz konuklar›yla paylaflmak istediler. Konuk oldu¤umuz bir evde ›srarla bir fleyler ikram etmek istediler. Çay demlemek, kahve yapmak istiyorlard›. Biz alt›-yedi kifli kadard›k, zahmet vermemek için bir fley yapmalar›n› isteme-
Kampta baz› kifliler, Ürdün’deki Filistinlilerin vatandafll›klar›n›n kald›r›lmas›n›n gündeme gelebilece¤ini, art›k çok güvende his setmediklerini söyledi. Bunun için Ürdünlülerin nedenleri var.
Filistin karfl›t› olarak bilinen ‹çiflleri Bakan› Nayif el-Kad›, “‹srail’in Ürdün’ü bir Filistin devletine dönüfltürme çabas›n›n önüne geçmek” iddias›yla baz› Filistinlilerin vatandafll›ktan ç›kar›laca¤›n› söylemifl. Filistin mülteci kamplar›n›n bulundu¤u di¤er Arap ülkelerinde de ayn› kayg›lar var. Mültecilerin durumlar›n›n ne olaca¤› belli de¤il. Kamptan ayr›l›p otobüsümüze döndü¤ümüzde rehberimizi bizi telafl içinde bekler bulduk. Bizim kampta pek göremedi¤imiz erkekler otobüste kalan rehberimizi s›k›nt›ya sokmufllar, hemen otobüsün oray› terk etmesini istemifller. Rehberimiz oldukça telafllanm›flt›. Ama biz kamp içerisinde hiçbir olumsuz davran›flla karfl›laflmam›flt›k. Kamptan ayr›l›p dönüfl yoluna düfltük, kafam›z kar›flm›flt› yine. Rehberimizle s›n›r kap›s›na kadar sohbet ettik. Ona Ürdün’ün alternatif bir Filistin yurdu olup olmayaca¤›n› sorduk. Bize Ürdünlülerin Amerika ve ‹srail’in Ürdün’ü Filistin’den sürülen insanlar için bir yurt olarak gördü¤ünü bildiklerini, Ürdünlüler buna karfl› olduklar›n›, Filistinli mültecilerin Filistin’e dönme mücadelelerini desteklediklerini söyledi. “Peki devletiniz de böyle mi düflünüyor?” diye sordu¤umuzda can› s›k›ld›. Arap halklar› öfke içinde. Daha çok özgürlük ve reform istiyorlar. Dikta yönetimlerden kurtulmak istiyorlar. Filistinliler sürgünde yafl›yorlar. Yaflad›klar› yerlerde ne olacaklar› belli de¤il. Onlar kime isyan edecekler? Hayallerini kurduklar› yurtlar›na dönme flanslar› olabilecek mi? Araplar bir gün kendi kendilerini yönetebilecekler mi? Tüm bu sorular kafam›z›n içinde dönüp dolafl›yor. Tarih boyunca paylafl›lamayan bu topraklara bar›fl ve özgürlük ne zaman gelecek ya da gelebilecek mi? Bir zamanlar yozlaflma yüzünden tanr› taraf›ndan yerle bir edilmifl bu topraklar, flimdi üzerinde yaflayan insanlar için yerle bir ediliyor. Her gün bombalar at›l›yor, kimyasal silahlar kullan›l›yor. Kan ve gözyafl›yla sulan›yor. Ortado¤u topraklar› bugünlerde isyanlarla sars›l›yor. Bu isyanlar Arap halklar›n› özgürlü¤e mi yeni bir sömürü düzenine mi götürecek önümüzdeki günlerde görece¤iz. Bizim dile¤imiz tüm isyan›m›z bize karfl› oynanan oyunlara karfl› olsun. J
MART 2011 | TAVIR | 23
deneme deneme
yürüyüfl... ümit ilter
Filistinli flair Mahmud Dervifl bir fliirinde flöyle der: “... Yaram›n üstünde yürümeyi ö¤retti bana / Cellad›n b›ça¤› / Yürümeyi, hem de yorulmadan…” Yar›nlara yürüyüfl iflte böyledir. Cellatlar›n b›ça¤› üstünde ad›mlan›r zaman. Hem de hiç yorulmadan. Cellat b›çaklar›n›n üstünde ve üstüne üstüne yürümeyi göze alamayanlar›n asla ç›kamayaca¤› bir yolculuktur bu. Ve o b›çaklar›n açt›¤› yaralardan s›zan kana, zora, zorbal›¤a dayanamayanlar›n, bir ad›m daha atmas›n› imkans›z k›lan bir yürüyüfltür. Yürüyenler vard›r ama. Hep olmufltur onlar. Hiç vazgeçmeden yürümüfllerdir. Dillerinde hakikatin sesi, al›nlar›nda umudun y›ld›z› ve dizlerinde devrimin takatiyle, ilerlemifllerdir. Onlar›n her bir ad›m›nda, k›v›lc›m yay›l›r dört bir yana. Yürüyenler Seyhanlar’d›r çünkü. Durdurulamaz olufllar› bundand›r. Dersim’de aflure da¤›t›r, ‹zmir’de tafleron iflçileriyle hala-
MART 2011 | TAVIR | 27
Bulutlar› parçalay›p yüzleri ayd›nlatan günefl gibi, dört bir yana tafl›rlar gerçe¤in ateflini. Bu atefle elbette dayanamaz yalan›n bal盤›. Is›t›r onlar, yalan›n ayaz›nda buza kesmifl hayat›. Ve “halk›n gerçekleri bilmeye hakk› vard›r” diyerek, hayk›r›rlar hakikati. Ki halka gerçe¤i tafl›man›n yürüyüflüdür bu. Durdurmaya çal›flanlar›n halk›n lanetiyle karfl›laflmalar› da bundand›r. Halk›n adalet aray›fl›n›n yürüyüflüdür bu. Ve sokaklarda yank›lanan Köro¤lu naras›d›r: “Köro¤lu’yum kayalar› yarar›m / Halk›n k›l›c›y›m hakk› arar›m / fiahtan padiflahtan hesap sorar›m / Uykudan uyanan kat›l›r bana…”
ya durur. Malatya’da dergi da¤›t›m›na ç›kar, ‹stanbul’da yaz›lamaya. Kim durdurabilir ki Seyhanlar’›… Yanm›fl, yak›lm›flsa bir kez, kimse durduramaz art›k atefli. Yak›lacakt›r art›k o kendi kavlince. A¤›r ve h›zl› ad›mlar›yla saracakt›r zaman›. Ve soracakt›r, bütün haks›zl›klar›n hesab›n›. Devrim iflte budur. Bütün haks›zl›klar›n, haramiliklerin hesab›n› sormakt›r. Ve Yürüyüfl, o güne do¤rudur. Gö¤sünde barut çiçekleri açar ve yay›l›r kokusu, her ad›mda dört bir yana. Yürüyen Kevserler’dir çünkü. Yar›n›n ab-› hayat›d›r flimdi akan zaman›n içine. Bu bir taflk›nd›r. Düzenin setleri, çitleri, engelleri kar etmez. Yürüyen Ferhat’t›r, hayk›ran Engin. Ve Kevserler, Babaeski’de flark› söyler, Ac›payam’da zeybek dönerler. Ovac›k’ta Karaçor, Hüseyin Gazi’de halaya dururlar. Türküler susmaz elbette, halaylar da sürecektir. Çünkü o çiçeklerin rengi k›rm›z›d›r, ad› karanfil. Ki karanfillerin yürüyüflüdür bu. Kesmeye kalkan k›l›çlar›n her inip kalk›fllar›nda daha bir gür olufllar› bundand›r. Karanfillerin yürüyüflünü k›l›çlar kesemez. Güçleri yetmez. Tarihin kanunudur bu: Yürüyüfl eyleyen karanfiller, asla yenilmezler. A¤ulu hançerlere karfl›, ba¤›fl›kl›d›r onlar›n umurlu ruhu. Yar›nlar›n sevdas› ile afl›lanm›flt›r boyunlar›. E¤ilmezler. Hasrete ve topra¤a düflerler sadece. Ama asla ihanetin çukuruna düflmezler. Vazgeçmezler, o büyük ve mukaddes sosyalizm sevdas›ndan. Zoru zorbal›¤›, zahmeti bedeli çok olsa da yollar›n›n, dönmek yazmaz kitaplar›nda. Daha bafl›ndayken o yolun, önsöz’üne yaz›lm›flt›r Mahir’in eliyle yürüyüflün ölümsüz fliar›: Dönmeye de¤il, öle kala yürümek için ç›kt›k biz bu yola.
28 | TAVIR |MART 2011
‹flte tam da bu yüzden, Yürüyüfl’ün her bir ad›m›, haramilerin saray›n› da, taht›n› da, tac›n› da… Sarsar! Titrer oligarfli, halk›n adalet aray›fl›n›n susturulmayan sesini her duydu¤unda. “Gecekondulardan gelip g›rtla¤›m›z› kesecekler” diyenlerin titreyiflidir bu. ‹flte o gecekondulardan yola ç›kanlar›n tarihsel yürüyüflüdür bu. Düfle kalka, öle kala ama her bir ad›mda, yürümek ilmini büyüterek ilerliyor flimdi onlar. Ki ac›lar›yla biledikleri h›nçlar›d›r kufland›klar›, her bir ad›mda. Evet, “Venceremos” flark›s›ndaki gibi, gecekondulardan geliyor halk. Bu Yürüyüfl, iflte o yürüyüfltür. “Ekmek için savafl›m, sosyalizm için savafl›md›r” diyen Lenin, hakl›d›r. Ve bu Yürüyüfl, afl ve ifl, paras›z e¤itim ve so¤uk, bar›nma ve insanca bir hayat isteyen emekçilerin yürüyüflüdür. Çok halleri vard›r, her ad›m› umutlu bir serüvendir. Kimi zaman ad›mlar› bulut olur halk›n, Mahir olmayan göremez. Sonra ya¤mur olup düfler damla damla ve giderek sa¤anak olur y›kar zaman›n kirini. Kimi zaman halk›n ad›mlar› su olup birikir yeralt›nda. Kimi zaman rap rap ad›mlar›yla hayat› sarsa sarsa, karanl›¤› yara yara ilerleyip meydanlara ç›kar halk›n yürüyüflü. Bir ad›m, bir ad›m daha atar ve Yürüyüfl asla durmaz. Hakikatin halka, halk›n yar›nlara ulaflmas› için, cellad›n b›ça¤› üstünde yürünür yar›nlara do¤ru ve yar›nlar u¤runa, Yürüyüfl devam eder yoluna… ‹flte burada, flu flehirde, flu meydan, cadde ve mahalle de, rengi karanfillerden yadigar bir önlükle, saçlar›ndaki yang›n kokusunu da¤›ta da¤›ta. Ve umut y›ld›z›n›n ayd›nl›¤›n› paylafla paylafla bir yürüyüfl eyleyen, halk›n umutlu çocuklar›na selam olsun, hem de bin selam…J
inceleme inceleme
~
çaglar ötesinden bugüne firavunlar›n sonu mete y›lmazer
Kadim M›s›r, insanl›¤›n kurdu¤u en büyük uygarl›klara beflik olmufl, bereketli topraklar üzerine kurulmufltur. Tarihçi Herodotos, kuruluflu M.Ö. 4000’li y›llara kadar uzanan M›s›r için “Nil’in arma¤an›” demiflti. Dünyan›n en uzun nehirlerinden biri olan Nil, ülkeyi boydan doya ikiye ay›r›r. Güneflin cay›r cay›r yakt›¤› bu topraklarda, insanlar›n kaderi; iki yakas› ve deltas›, bereketli ovalar›yla Nil’e ba¤l› oldu. Bu anlamda M›s›r, kad›m tarihin uygarl›k befli¤i ise; Nil de onun hiç durmadan atan flah damar›d›r… O flah damar ki Afrika’n›n gö¤sünden uzan›r Akdeniz’e, suya hasret topraklara can kata kata… Nil hayatt›r… Bazen gürül gürül, h›rç›n m› h›rç›nd›r. Bazen durgun mu durgun. Bazen de taflar ovalar boyu, menderesler çize çize ça¤lar. Bazen s›z›l› bir yürek gibi ince ince akar… Ayn› halk deryas›n›n kabar›fl› gibi kabar›r. Bir yan› derya deniz, bir yan› setleri y›kan öfkenin gücü… Görünümü çokça yan›lt›c› olabilir. Aldanmamal›, kanmamal›… S›rr›n› çözerek, kardefl olan› dost bildi. Açt› gö¤sünü, sundu bereketini… Kendini hiçe sayanlar› o da “yok”a sayd›, k›rd› döktü. En durgun, kuru an›nda bile y›llar y›l› içinde dipdiri bir yaflam saklad›. Hem de bir de¤il, befl-on de¤il, binlerce y›l… Bir gün akmazsa durur hayat, toprak küser, ça¤lar döner, hayat durur…. Bazen kuruyup-taflmas›yla bilime ›fl›k oldu, bazen koca kavimleri sildi-süpürdü. Nil’di bu; u¤runda binlerce köylünün, yoksulun, kölenin sunaklarda can verdi¤i, kan›n›n yata¤›na akt›¤›, sular›na kar›flt›¤›… Zalimin toprak ac›k›nca can gerek yasas› çokça yerine geldi… ‹çtikleri kand›, yedikleri insan eti… Onlar geldikleri gibi gittiler. Nil yine h›rç›n h›rç›n akmaya, ça¤la-
14 | TAVIR | MART 2011
maya devam ediyor. O Nil ki… Nil’i M›s›r uygarl›¤›ndan ay›rmak, etle t›rna¤› ay›rmaya benzer. Nil’in h›rç›n sular› halk›n kalbine akm›fl, seciyesinde yerini bulmufltur. M›s›r halk› en durgun görünen anlarda dahi ad›m ad›m, kulaç kulaç ilerleyen bir nehir gibi meydanlara ç›karak alanlar› doldurup firavunlar›n saraylar›na korkusuzca sald›rmas›n› bilmifltir. Özgürlük tad›nda flark›lar söyleyerek, coflkun sel gibi zalimlerin üzerine akm›fl; ölmüfl, öldürmüfl, yenilmifl, zaferler kazanm›flt›r.Kimileyin yolunu flafl›rtanlar, farkl› yataklara sokmak isteyenler olsa ve bunu baflarsalar da nehir er veya geç yata¤›n› bulup firavunlar›n sonunu getirmifltir... M›s›r uygarl›¤› tarihi, uzun y›llara dayan›r. Bunun içindir ki tarihçiler M›s›r devleti tarihini genellikle befl devreye ay›r›r: Tinit ‹mparatorlu¤u, Eski-Orta-Yeni ve Afla¤› ‹mparatorluklar... Arada geçifl dönemleri de vard›r. M›s›r Uygarl›¤›, çok zengin bir tarihsel geçmifle sahiptir. ‹nsanl›¤›n miras›na edebiyat ve sanat alan›nda görkemli eserlere kalm›flt›r. Yap›lar›, heykelleri ve resimleri sonradan gelenlere ilham kayna¤› olmufltur. Ki yaz›da, teknik ve bilimin geliflmesinde M›s›r uygarl›¤›n›n katk›lar› görmezden gelinemez. Zalimlerin “Yat›r”›: Piramitler M›s›r denince akla ilk gelen fley; yap›m›nda binlerce kölenin can verdi¤i, ter ak›tt›¤› piramitlerdir. Dönemin oldukça ilerisinde geliflmifl bir metod kullan›larak infla edilen piramitlerin içinde firavunlar›n mumyalanm›fl cesetleri bulunmaktad›r. Günümüzde “firavun”un zalimlik, sömürücülük, gaddarl›k… vb. gibi s›fatlarla efl tutulmas› bofluna de¤ildir. O dönemde
yapt›klar›yla bu s›fatlar› fazlas›yla hak ettikleri kesindir. Zulüm ile ilk abad olan firavunlar hakk›nda yaz›lanlar, onlar›n sadece geçmiflte, tarih öncesi dönemde kalmad›¤›n›n da göstergesidir. Her dönemde, ezen-ezilen iliflkisinin oldu¤u her düzende adlar› de¤iflik, s›fatlar› farkl› olsa da firavunlar hep oldu. 1981’de Enver Sedat’› öldürenler “Firavuna Ölüm” diye hayk›rm›fllard›; bugün Hüsnü Mübarek’i protesto gösterilerinde Mübarek’in firavuna benzetilmesi de bundand›r. Halk kendisine zulmeden zalime, hak etti¤i s›fat› bulmakta hiç zorlanm›yor. Aradan binlerce y›l geçse de firavunun zalimli¤ini unutmad›¤› gibi… Tarih öncesi olarak adland›r›lan dönemde M›s›r’daki imparatorluklar› sonradan “firavun” denilecek krallar, hükümdarlar yönetirdi. Firavun, küçük ev anlam›na geliyor. Onun yetkileri mutlak ve tart›fl›lmazd›. Yüksek görevlileri o seçer, bölgedeki yöneticileri o atard›. Koydu¤u a¤›r vergilerin miktar›n› o belirler; gösteriflli saray yaflam›n›n sürgit devam› için yeni vergiler getirirdi. Halk için olumlu bir ifl yapt›¤› görülmüfl de¤ildi. Halktan toplanan vergiler ve talandan elde edilen ganimetlerle besledi¤i ordusunu, iflgal için baflka ülkelere göndermekte tek yetkili oydu. Halk›n mal›na el koymak, ölüme mahkum etmek, zalim firavunun insaf›na ve keyfine göre yap›l›rd›. Firavunlar o günlerde egemenliklerini ideolojik olarak hakl› k›lmak ve halk› bu noktada etkileyip düzenlerine ba¤lamak için kendilerini büyük tanr› ilan ettiler. Kendilerini önceleri tanr›, sonra yar› tanr› ve onun temsilcisi olarak gösterdiler. Tabi bu durumda kral›n-firavunun her sözü tart›flmas›z yerine getirilmeliydi. Her fley ona ba¤l›d›r, ülkenin bafl›, adaleti, dire¤idir. Ayakkab›s›n› öpmek, yaltaklanmak bir onur olarak gösterilirdi. Her devirde oldu¤u gibi egemen s›n›flara yalakal›kta s›n›r tan›mayan sanatç›lar, ayd›nlar vb. tarih öncesi dönemde de oldu. Bunlar firavunun tanr›, tanr›lara eflit bir varl›k olarak gösterilmesine katk› sundu. Eski imparatorluk döneminde firavunlar fetihçili¤i ile tan›nd›. Özellikle 4. Hanedandan Nefru’nun bu konuda özel bir yeri vard›. Fetihçilik, bundan sonraki firavunlar taraf›ndan da devam ettirildi. Bu fetihlerde-iflgallerde elde edilen gelirler, günümüzde “Dünyan›n Yedi Harikas›”ndan biri olarak gösterilen piramitlerin yap›m›nda kullan›ld›. Piramitler yap›l›rken on binlerce köle çal›flt›r›ld›. Binlerce köle bu piramitlerin yap›m› esnas›nda bugün ifl kazas› olarak gösterilen cinayetlerle can verdi. O görkemli piramitler, ancak tarlalarda yap›lacak herhangi bir ifl olmad›¤› mevsimde, M›s›r k›rsal›ndan getirilen köleler ve köylülerin zorla çal›flt›r›lmas›yla yap›ld›. Ve bu gerçek egemenlerce hep gizlendi¤i için, piramitleri yapanlar›n sadece firavunlar olarak gösterilmesi çarp›kl›¤›n› Bertolht Brecht fliiriyle irdeler: Yedi kap›l› Teai flehrini kuran kim? Kitaplar yaln›z krallar›n ad›n› yaz›yor, Yoksa krallar m› tafl›d› kayalar›?
Firavun: Sömürücü ve Zalimlerin Temsilcisi Tarih kesintisizdi… Özel mülkiyet do¤up geliflti¤i aflamada egemenler mevcut durumu sürdürmek için yeni bir oluflumaorganizasyona ihtiyaç duydu. Ve bu ihtiyac›n ad›na devlet denildi. “Devlet, s›n›f karfl›tlar›n› frenleme gereksinmesinden do¤du¤una, ama ayn› zamanda, bu s›n›flar›n çat›flmas› ortas›nda do¤du¤una göre, kural olarak en güçlü s›n›f›n, iktisadi bak›m›ndan egemen olan ve bunun sayesinde, siyasal bak›mdan da egemen s›n›f durumuna gelen ve böylece ezilen s›n›f› boyunduruk alt›nda tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan s›n›f›n devletidir. ‹flten bundan ötürüdür ki, antik devlet, her fleyden önce, köleleri boyunduruk alt›nda tutmak için, köle sahiplerinin devletiydi;” (1) Firavun aynen Engels’in belirtti¤i gibi devletin bafl› olarak sömürücü egemenlerin temsilcisiydi. Firavun; yak›nlar›, yüksek subaylar, yerel önderler, din adamlar› ile devlet yap›lanmas›n›, ifllerini ve etkinli¤ini yerine getiriyordu. Bu bir anlamda bugünün müsteflar, bürokrat, yüksek dereceli memurlar diyebilece¤imiz kalabal›k bir yönetici toplulu¤uyla devletin yönetilmesiydi. Toprak, önceleri firavunun kendisine aitti. Topra¤›n kullan›m hakk›n› ise, çevresindeki yerel soylulara ve bürokrasinin önde gelenlerine veriyordu.
MART 2011 | TAVIR | 15
“O devirden kalma bir belge, Herakleopolis hanedan› zaman›ndaki sosyal iliflkileri güzel anlat›yor: Bu belge, kral III. Keti’nin o¤luna ö¤ütlerini dile getiriyor. Kral›n kendisinin belki de dan›flman›n›n yazd›¤› bu siyasal belgede, yazar, aç›kça egemen s›n›f›n ç›karlar›n› savunuyor: ‘Mülkü olmayan’, diyor yazar, ‘bir asidir ve kral halka karfl› sert davranmal›d›r.’ Senyörlere gelince, taht›n mirasç›s›, onlar›n mallar›n› ve yaflamlar›n› korumaya ça¤›r›yor, çünkü ‘onlar›n mallar›n›n sana yarar› vard›r’ deniliyor. (…) Bu belge, III. Keti’nin, iktidar›n› belli bir s›n›fa dayand›rd›¤›n› pek güzel gösteriyor. Ayr›ca, bu iktidar›n maddi deste¤ini de gösteriyor: Gençlerden kurulu bir meslek ordusu! III. Keti’nin ö¤ütleri, monarflik iktidar hakk›nda, yeni bir anlay›fl› da aç›kl›yor: Hükümdar yaln›z bir ‘tanr›’ de¤ildir art›k; iyi bir çoban, halk›n› düflünen bir bilgedir.” (2) O günlerde M›s›r devletinin bafll›ca üç temel görevi vard›. Henüz paran›n kullan›lmad›¤› bu tarihte ürettiklerini vergi ad› alt›nda toplayarak halk› soyan maliye; o tarihlerde çok temel bir iflleve sahip sulama iflleriyle u¤raflan kamu çal›flanlar›; sömürü ve zulüm düzenini kontrol alt›nda tutarak, yabanc› ülkeleri fethe giden güçlü ordu; devletin temelini oluflturuyordu. ‹mparatorluk; s›n›fsal çat›flmalar, üretim iliflkilerinin durumu gibi etkenlerden kaynakl› bir dönem sonra gerilemeye bafllad›. Çözülme, ülkenin bel kemi¤i say›labilecek sulama sistemi üzerinde özellikle kendini hissettirdi. Pek çok yer ve eser terk edildi. Sulak alanlar batakl›¤a dönüfltü. Su da¤›t›m›ndan kaynakl› bölgeler aras› çat›flmalar gerçekleflti. ‹mparatorluktaki bu çözülme s›n›f mücadelesinin o günlerdeki ald›¤› biçimin sonucuydu. Yaln›z çeliflkilerin çözümü halk›n lehine olmaktan uzakt›… M›s›r’›n egemenleri, M›s›r’› yeniden bir imparatorluk alt›nda birlefltirmekten yanayd›. Böylesi bir birleflme yaln›z çeliflkileri yumuflatarak iç savafllara son vermekle kalmayacak, devlet örgütlenmesini güçlendirecekti. Güçlü devlet, egemenlerin düzenlerini koruyaca¤› gibi yeni fetihler için de gerekli görülüyordu.
niden tesis etmek istedi. Bunun için de o dönemde çok önemli bir yere sahip olan ve halk› ideolojik olarak kendilerine ba¤l› k›ld›klar› dinde reform yapmaya giriflti. ‹ktidarlar›n› sadece zorla yürütemeyece¤ini görüyorlard› çünkü. Din, insanl›k tarihi kadar eskidir. Ama bu özellikle s›n›fl› toplumlarda egemenlerin kulland›¤› bir silah oldu. Halklar› kontrol alt›nda tuttuklar› ideolojik bir ayg›t ifllevi gördü. Bu anlamda dinin halk üzerinde önemli bir etkisi vard›. Bilinmez her fley dini bir söylemle aç›klan›yor, korku egemen k›l›narak halk›n biat etmesi ö¤retiliyordu. Bu dönemdeki tap›nma biçimleri tarih öncesinin sonlar›na do¤ru biraz daha belirginleflmeye bafllad›. Bunun yan›nda büyücülük de yayg›nd›. Krallar saraylar›nda büyücüler bulundururdu. Hatta bunlar muteber kifliler olarak görülürdü. Dinin halk üzerindeki bu etkisini gören firavunlar otoritelerini büyütmek ve daim k›lmak için büyük tap›naklar›n, gösteriflli dini ayinlerin yayg›n olarak yap›lmas›n› sa¤l›yorlard›. Ortaça¤ Hristiyanl›¤›ndaki gotik tarz› kiliseler ya da Osmanl›dan günümüze kalan devasa camiler… hep bu anlay›fl›n günümüze kalm›fl uzant›lar›d›r. Tanr›n›n evi devasa yap›l›r ki, kula düflen görev de ona itaat etmek olsun. Emekçilerin can› ve al›n teri ile infla edilen yap›lar›n büyüklü¤ü ise korkulmas› gereken tanr›n›n azametidir. Tüm bunlara ra¤men geliflen üretim iliflkileri, nas›l ki devleti bu iliflkilere göre düzenliyorsa üst yap› kurumlar›ndan biri olan dinin geliflimi de buna paralellik arz ediyordu. Eski din anlay›fl› yeni sürece uyduruluyordu. M›s›r uygarl›¤›n›n son aflamalar›nda yeni din anlay›fl› kendini hissettirdi. Bu baflar›lamadan ülkenin bütünlü¤ü sa¤lanamaz, halk kontrol alt›nda tutulamazd›. Bunu gören kral harekete geçti.
Dinde Reform Çabalar› Tarih ö¤reticidir. Bugün Arap halklar› üzerinde yap›lan tart›flmalarda en fazla yan yana gelen kelimelerden biri din ise di¤eri reformdur. Ancak reformdan egemenlerin anlad›klar›yla halk›n anlad›¤› bir de¤ildir. Reform, s›n›fsal bak›fla göre de¤iflen bir kavram olagelmifltir. Egemenlerin reform dedikleri, kendi politikalar›n›n o günün flartlar›na göre uygulanmas›, sömürü ayg›t›n›n korunmas›d›r. Bunun için egemen s›n›flar kimi zaman geliflen halk muhalefetine paralel bu mücadeleyi etkisizlefltirip, kontrol alt›na almak için kimi de¤iflikliklere gidebilir. Örne¤in M›s›r’da, Tunus’ta ve benzer ülkelerde yap›ld›¤› gibi...
“Firavun, Amon’un karfl›s›na, halk aras›nda pek tutulan günefl tanr›s› Ra’y› ç›karmay› denedi önce. Kendini Ra’n›n büyük rahibi atay›p, Teb’de onun onuruna bir tap›nak yapt›rmaya giriflti. Ancak, bu tanr›n›n kültü, verimi pek az olan Heliopolis bölgesine ba¤l› oldu¤undan hiçbir baflar› kazanamad›. IV. Amenofis’i; tüm ruhban zümresi ve geleneksel tanr›lar kültüyle ba¤lar›n› kopar›p, günefl yuvarla¤› Aton’u bütün M›s›r’›n tek tanr›s› olarak yüceltmeye götürdü bu. Bu kültü getirmenin gerekçesi olarak da, güneflin bütün dünyay› ayd›nlatt›¤› ve ›s›tt›¤›n› gösteriyordu. Hükümdar›n kendisi de -Aton’a yararl›, onun hofluna giden anlam›nda- Akhenaton ad›n› ald›; eski tap›naklar› kapatt› ve bütün M›s›r’da Aton için tap›naklar yapt›rd›. Teb’i de b›rakarak, eskisinin 300 kilometre kuzeyinde -bugünkü Tellamarno’ya yak›n bir yerde- yeni bir baflkent yapt›rd›. Ve -Aton’un ufku anlam›nda- ‘Akhetaton’ diye adland›rd› onu. Aton için as›l tap›nak da orada yap›ld›. Firavun da bafl rahibi oldu onun.” (3)
‹flte firavunlar da bundan binlerce y›l önce o günün koflullar›nda kendi egemenliklerini güçlendirmek, y›pranan otoritesini ye-
Firavun’un bu politikas›, ç›karlar› sars›lan eski rahiplerden ve soylular›n bir k›sm›ndan tepki gördü. Fakat tüm bunlara ra¤-
16 | TAVIR | MART 2011
men M›s›r’›n merkezi yap›s›n› bozan dik bafll› rahipler de¤il, asi yerel memurlar oldu. Köylülerin durumunda bir de¤ifliklik olmad›. Vergiler tap›nak ve saray yap›m›nda kullan›l›yordu. Din de¤iflti, halk›n yaflam› de¤iflmedi. Köle eme¤inin yan›nda köylülere angarya yapt›r›lmaya devam edildi. Öyle ki firavun iktidar›n›n zay›flad›¤› Amon rahiplerinin güçlendi¤i bir dönemde ( XX. Hanedan›n hüküm sürdü¤ü y›llarda) Amon rahiplerinin 80 bin kölesi ve büyük bir rahipler ordusu vard›. Böylesi bir tabloda ezilen yoksul halklara düflen, isyan etmekten baflka bir fley de¤ildi. Halk›n Durumu Orta imparatorluk zaman›nda s›n›fsal çeliflkiler giderek derinlefliyordu. Üretim iliflkilerinin, üretici güçlerin geliflimi önünde engel olmad›¤› bir dönem yaflanm›yordu. Fetihlerden, savafllardan elde edilen esirler sayesinde köle say›s› h›zla artt›. Bunlara ra¤men özel mülkiyetin oldu¤u her üretim iliflkisinde yafland›¤› gibi M›s›r halk›n›n büyük ço¤unlu¤u aç ve yoksuldu. Tüm imparatorluklarda, sömürücü ve zulüm düzenlerinde oldu¤u gibi firavunun tebas› çiftçiler dahi gelirlerinden hak ettikleri pay› alam›yor; hem krala hem de bölgesel yöneticilere ödedikleri vergilerden bellerini do¤rultamayarak köle olmaktan kurtulam›yorlard›. O günlerde yaflan›lan sefalet binlerce y›l sonraya bugünlere kadar ulaflt›. Açl›k çiftçilerin kulübesinin
önünde bekliyordu. Çok çal›flmak insanlar›n geçinememesine, açl›ktan ölümüne engel de¤ildi. Sadece köylülerin, kölelerin de¤il; zanaatç›lar, dokumac›lar, demirciler ve yontucular›n durumu da ayn›yd›. Sömürülen, gün geçtikçe yoksullaflan halk, tüm emekçiler açl›¤a mahkum durumdayd›. Mutlu ve kazançl› olan sadece firavun ve onun asalak s›n›flar›yd›. Halk yaflad›¤› yoksullu¤un, açl›¤›n çaresini ar›yordu. Ancak yaflan›lan yolsuzluklar›, adaletsizlikleri giderecek bir adalet mekanizmas› yoktu. O günkü yarg› sistemi tüm s›n›fl› devlet örgütlenmelerinde oldu¤u gibi egemenleri koruyup-kollayan bir yap›dayd›. Tek amaç muktediri, onun mülkünü ve devletin bekas›n› sa¤lamakt›. Bu noktada devlet ve kurumlar›, üzerinde flekillendi¤i ekonomik temelden ayr› düflünülemezdi. Engels’in deyimiyle; “Toplum tarihinin belirleyici temeli olarak kabul etti¤imiz ekonomik iliflkilerden, belli bir toplumda insan›n yaflama araçlar› üretiminin ve (iflbölümü var oldu¤u sürece) ürünleri de¤ifliminin biçimini anl›yoruz. Öyleyse, ekonomik iliflkiler, tüm üretim ve ulaflt›rma tekniklerini içerirler. Bizim yaklafl›m›m›za göre bu teknik, ayr›ca de¤iflim biçimini ve ondan öte, ürünlerin da¤›l›m›n› ve buradan giderek kabile toplumlar›n›n çözülmesinden sonra, s›n›flara bölünüflü ve onun soncunda egemenlik ve kölelik iliflkilerini ve onun da sonucu olarak devlet, politika, hu-
MART 2011 | TAVIR | 17
deyifline göre ‘toprak bir çömlekçi çark› gibi döner’. Baflkald›ranlar adalet saray›n› al›rlar, evrak› yakar, kanun tomarlar›n› sokaklara atar, katipleri ellerindeki ürün listeleriyle birlikte öldürürler. Bütün bunlar›n sonucunda, hükümdar gelirsiz, tap›naklar da süngüsüz kal›r.” (5) Anlat›da görüldü¤ü gibi isyanlar, M›s›r halk›na hiç de yabanc› de¤ildir. Ki gün geldi bald›r› ç›plaklar firavunlara isyan etti, gün geldi Osmanl› padiflahlar›na… Yeri geldi büyük fleytan emperyalistlere bafl kald›rd›, Siyonizme karfl› silah kufland›… Yendi, yenildi… K›rmak ile bitmedi, kovmak ile gitmedi. “Halk›z biz tükenmeyiz, her diyarda var›z biz” dercesine oluk oluk akan kanlar›na ald›rmadan yaras›na bast›r›r elini, her fley tamam, bitti denildi¤i yerde aya¤a kalkt›. Ve akt› Nil’in kab›na s›¤maz öfkeli sular gibi, onun gibi setleri y›ka y›ka, dört bir koldan akt› meydanlara… Dillerinde özlem özlem kurtulufl flark›lar›… Ve ölümsüz fliar› bir kez daha hat›rlarcas›na; tarihler yazar bizi, biz tarih yazanlar›z…
kuk, vb.’yi belirler.” (4) M›s›r’da tarih öncesi olarak adland›r›lan dönemde yaflan›lan geliflmeler tam da bu yönde oldu. Peki ya sonra? Sonras›nda tüm özel mülkiyetin oldu¤u her toplumsal düzende bu devlet gerçe¤iyle karfl›laflt›k. Gün Gelir Zorbalar Y›k›l›r… Tarihin insanl›¤a b›rakt›¤› ölümsüz derstir; açl›¤›n, yoksullu¤un, sömürü ve zulmün oldu¤u her yerde mutlaka bir flekilde direnifl ve isyan olacakt›r. Reform günlerinde firavunlarda somutlaflan egemenlerin sömürü ve zulmü; ezilen kölelerin, aç köylülerin isyan›yla karfl›l›k buldu. Firavunun mutlak otoritesi artt›kça yerel beylerin otoritesi de güçleniyordu. Sefalete düflen köylüler gün geçtikçe topraklar›n› kaybediyor, köle say›s› h›zla art›yor, üretim araçlar› belli ellerde toplan›yordu. Bunun anlam›, haks›zl›klar›n ve adaletsizliklerin katlanarak artmas›yd›. Bir anlamda yoksulla zengin aras›ndaki gelir uçurumunun h›zla derinleflmesiydi. Ve böylece kölelerin de içinde oldu¤u köylülerin baflkald›r›lar› birbirini izledi. O günlerden bize kalan “Bir Bilgenin Uyar›s›” adl› edebi metin, isyanlar› canl› bir flekilde anlat›r: “Bir Bilgenin Uyar›s›, köylülerin, zanaatç›lar›n ve kölelerin bütün M›s›r’› saran kitle halindeki bir baflkald›r›s›ndan bahseder. Baflkald›ranlar, hiçbir fleyleri olmayan sefil insanlard›r; hükümdar› esir al›r, zenginleri kaflanelerinden kovalar; firavunlar›n mumyalar›n› mezarlar›ndan f›rlat›r atar, tap›naklar› iflgal eder ve ayinlere son verirler. Hükümdar›n, senyörlerin ve ruhban zümresinin ambarlar›n› ele geçirip ve içlerindeki bütün bu¤daylar› ulusal mülkiyete tabi olarak ilan ederler. Zengin evlerine yerleflen baflkald›ranlar, efendilerin giysilerini giyer, tak›lar›n› takar ve onlar› da kendileri için çal›flmak zorunda b›rak›rlar. ‹ppur’un
18 | TAVIR | MART 2011
Sömürü ve zulümle iktidarlar›n› sürdürmek isteyenlere tarihsel bir örnektir tarihte yaflan›lanlar. Y›k›lmaz denilen imparatorluklar kumdan kaleler gibi y›k›l›p gitti. Nas›l ki karanl›¤›n en koyu oldu¤u an flafa¤›n do¤mas›na en yak›n an ise, tarihsel geliflim de böyledir. Firavunlar›n iktidarlar› en güçlü gördükleri anda içten içe çürürken, tarihler M.Ö. 525’i gösterdi¤inde Perslilerce y›k›ld›¤›n› gösterir. O günden bugüne Nil’in sulad›¤› bu bereketli topraklar›n üzerinde pek çok devlet kuruldu, nice sultanlar geldi, geçti… Bu uygarl›klar›n kurulmas›nda oldu¤u gibi y›k›lmas›nda da halklar baflrol oynad›. Bunun ad›na s›n›flar savafl› dedik. Tarihi yapan da, yazan da o’dur. T›pk› flairin dedi¤i gibi: “Onlar ki toprakta kar›nca / Suda bal›k / Havada kufl kadar çokturlar / Korkak / Cesur / Cahil, hakim / Ve çocukturlar / Ve kahreden / Yaratan ki onlard›r / Destan›m›zda yaln›z onlar›n maceralar› vard›r” (6) Ve onlar bugün de maceralar›na devam ediyor…Geçici aldatmalara, yola engel koymalara ra¤men... Kaynaklar: 1. Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni, F. Engels / Syf: 201 / Sol Yay›nlar› 2. Yüzy›llar›n Gerçe¤i ve Miras› – Server Tanilli / Syf: 91 / Adam Yay›nlar› 3. Yüzy›llar›n Gerçe¤i ve Miras› – Server Tanilli / Syf: 101 / Adam Yay›nlar› 4. Seçme Yaz›flmalar-2, Karl Marks-F. Engels / Sol Yay›nlar› 5. Yüzy›llar›n Gerçe¤i ve Miras› – Server Tanilli / Syf: 95 / Adam Yay›nlar› 6. Kuvayi Milliye, Naz›m Hikmet / Adam Yay›nlar› * Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi * Düflünce Tarihi / Afflar Timuçin J
deneme deneme
bir “epoçi” hikayesi ibrahim karaca
Beklediklerinden çok daha huzurlu olmufltu Taksim o gece. Öyle diyorlard›. Y›lbafl› büyük bir mutluluk içinde kutlanm›flt›. Güzide bas›n›m›z›n günler öncesinde anons etti¤i gibi iki bin sivil polis halk›m›za hizmet vermifl; kimi Noel Baba olmufl, kimi kestane satm›fl, kimi aram›zda sen ben gibi dolaflm›flt›. Ne mutlu. Has›latla ilgili bir fley duymasak da o geceyar›s› elli kadar kifli gözalt›na al›nm›fl; zab›talar bofl durmam›fl, yeni y›la iyi bir siftahla girmek isteyen üç befl iflportac›n›n tezgah›n› da¤›t›p mallar›na el koymufltu. Karakoldakilerin kimi itifl kak›fltan, kimi k›zlar› sözlü tacizden, kimi herhangi bir tesadüften oradad›r ve mürekkep yalam›fllar›n varofl dedi¤i yerlerden Taksim’e akm›fllard›r. “Gönül muhabbet ister, kahve bahane” derler ya; o gecenin y›lbafl› olmas› da bahanedir bu kenar mahalle sakinleri için. Onlar, rahats›zl›klar›na isyan edercesine herkes gibi belki bir miktar da¤›tmak, biraz içmek, ba¤›rmak, tepinmek, yorulana kadar bir afla¤› bir yukar› turlamak için oradad›rlar.
MART 2011 | TAVIR | 11
Onlar, ellerinde sadece gençlikleri ve ulaflamad›klar› hayata karfl› iç çekiflleri olan delikanl›lar. Okul, cami, k›flla üçgeninde üreyen hot-zot bir kültürün k›y›s›ndan bafl›n› uzat›p kendini arayan, ipini koparmak isteyen garibanlar. Din kitap üflerseniz “en müslüman”, vatan millet üflerseniz “en Türk, en delikanl›, en kahraman” kesilen bu toplumun çocuklar›. S›n›f bilinciyle hareket etmeyen halk›m›z›n kendini sokan bir akrep gibi debelenen
itilmifl, kak›lm›fl, kenarda tutulmufl, yar›ns›z ve ekmeksiz çocuklar›. ‹çlerinde nereye akaca¤›n› bilmedikleri bir öfkeyi de biriktiren bu hayat›n çocuklar›. Rahats›z oldu¤u hayat› anlayamayan, bir gömlek yukar›da olanlar›n “öteki” diye kodlad›¤›, kendileri de baflkalar›n› “öteki” olarak kodlamaya dünden haz›r, gelece¤i belirsiz, tortu gibi dibe çökmesi istenen, suyu buland›rd›¤›nda gündeme gelen kay›p gençler. Kay›p ama gözümüzün önünde duran, gözümüzün içine bakan, bak›fllar› içimize akan öfkeli, sakin, uysal, vahfli, duygusal gençler. 2011’e giriyoruz. Taksim bir vitrindir bu gece ve asl›nda iki bin sivil polis orada onlar için vard›r. Taksim al›nm›flt›r. Kazan›lmam›flt›r. Onu, ‹stanbul’u kavgas›na baflkent yapanlardan dinlemek laz›md›r. On y›l önceki bu anlarda, yani 2001’e girdikten on dakika sonra, “aç›z, aç; ibne sosyete” sloganlar›yla Taksim’de otel tafllayan, ceplerinde otobüs bileti alacak paras› bile olmayanlar onlard›. D›flar›dakiler içeridekileri tan›m›yordu, ama o gece f›rlat›lan her taflta, her fliflede h›rs ve kin vard›. Bunu fark edenler flaflk›nl›¤›n› “hoppala, bir yafl›ma daha girdim” deyip d›fla vursalar da yalan de¤il, herkes gerçekten bir yafl›na daha girmiflti.
12 | TAVIR |MART 2011
Kiminin “zenginli¤e isyan”, kiminin “yok can›m, olur mu öyle fley, öyle olsa her gün bo¤az yolunda yürüyen fukaralar o tekneleri atefle verirdi” dedi¤i; kimi okumufl yazm›fllar›n ise “kendini kabul ettirememekten kaynakl› bir d›fla vurum, entegre olamaman›n s›k›nt›s›” sayd›¤› bir vukuat›n failleriydi onlar. Neyse ki sokaktaki adama sormufllar, “yapanlar adam de¤il” cevab›n› alm›fllar, çok rahatlam›fllard›. Evet, onlar adam de¤ildi. Onlara k›saca “Apaçi” denirdi. Vahfliydi onlar. Arkadafllar›n› korna sesleri aras›nda konvoylarla askere u¤urlarken kullan›lmayan bu s›fat, burada kullan›labilirdi. Daha befl sene evvel t›k›fl t›k›fl belediye otobüslerinde akbil ile seyahat ederken flimdi yol müsait olsa evindeki tuvalete bile alt›ndaki lüks cip ile gitmeye haz›r abdestli yeni zenginler yaratan bu düzende siz nas›l bir apaçi ar›yorsunuz? Vahfli olan nedir? Apaçi kimdir? Apaçi, en savaflç› K›z›lderili kabilesidir. Beyaz adam›n verece¤i birkaç flifle atefl suyuna, birkaç tane gürleyen boruya, aynaya, inci¤e ve boncu¤a tav olmayan kabiledir. Topraklar›n› kafa derisi yüzecek bir kararl›l›kla savundu¤u için beyaz adam taraf›ndan “vahfli” say›land›r. Uysal olmayan, korkmayan kabiledir. Bu çocuklara bu isim böyle olduklar› için de¤il, böyle olmalar›ndan korkuldu¤u için verilmifltir. Oysa flairin tan›mlamas›yla, “toprakta kar›nca, suda bal›k, havada kufl kadar çok; korkak, cesur, cahil” halk›n çocuklar›d›r onlar. Haklar›nda ileri geri konuflulan, dalga geçilen, ac›nan, nefret edilen, s›n›f gerçe¤inden kopuk, lumpen, serseri may›nlar. ‹ster Apaçi denilsin ister Komançi, eski kentin yeni kopuklar›d›r onlar. Aralar›nda Hitler’e sempati duyan da vard›r, söven de. Kürt de vard›r, Kürtleri sevmedi¤ini hissettiren de. Her s›n›f›n kendi lumpeni vard›r, bunlar da bizim mahallenin lumpenleridir ve bu mahallede her sokak kendine bir Geronimo yaratmad›kça onlar lumpen olarak kalmaya devam edeceklerdir. Afla¤›lan›rlar. Çünkü onlar “baflka semtlerden gelen, kötü giyinen gençlerdir”. Afla¤›layanlar›n alg›s›na göre k›çlar›nda donlar› yokken pahal› markalar›n fason taklitlerini giyerler, son model telefonlar›n apaçi dans›yla aç›lan Çin mal› benzerini tafl›rlar ve kontör k›tl›¤› çekerler. Biraz para bulanlar› Ferrari zannettikleri rektifiye fiahinlerle hava basarlar. “Peki siz tüm o markalar›n gerçe¤ini giyince, flahin yerine pahal› arabalara, ciplere binince adam oldu¤unuzu mu zannediyorsunuz?” diye soran Ümit Dertli haks›z m›?
Saçlar› hep gere¤inden çok jölelidir, m›knat›sl› küpe ve çakma rayban gözlük takarlar. Ne yaps›nlar? Yoksuldurlar, baflka bir dünyaya aittirler. O markalar onlara ait olmayan markalard›r. O k›l›klar›yla kendilerine ait kenar mahallelerden ç›k›p o markalar›n gerçe¤inin kullan›ld›¤› mekanlara taflmalar›, orada yaflayan iyi aile çocuklar›n›n sinir tellerine dokunmaktad›r. Yani bu adland›rman›n bugün üstü kaz›nd›¤›nda, alt›ndan kökü dünde olan s›n›fsal anlamlar okunmaktad›r. Ali fiimflek yazm›flt›; “Deri Converse giyemiyorlar ya da rocker ve gotik tak›lam›yorlar; Tünel’de tekila atam›yorlar. Birço¤u lise terk ofisboylar›n›z, ya da pizzalar›n›z› getiren motokuryeler oluyor. Apaçi kodunun ana ak›m medya taraf›ndan sahiplenilmesi, doksandan sonra ele geçirilen maganda ve zonta tan›mlamas›yla akrabal›klar› ortada.” Savafl Özbey; “Apaçi, varofllar›n karanl›k de¤il ayd›nl›k yüzü. Köyden kente göç etmifl ailelerin üçüncü kuflak stil sahibi çocuklar›, geldikleri s›n›f›n kabuklar›n› k›r›yor. Apaçiler, suç bata¤›na düflmeden, tarikat-cemaat evlerine tak›lmadan merkeze yanaflmay› bilmifl ve kendi kültürünü ortaya koymufl gençler. Apaçilere tacizci, k›ro, maganda, diyenler büyük çuvall›yor. Çünkü onlar, yeni bir flehirlilik manifestosu yaz›yor” diyordu. Özellikle1980 sonras› Anadolu’dan büyük kentin varofllar›na do¤ru köy boflaltma, çat›flma veya ekmek derdiyle bir ak›fl vard› ve bu daha önce olmad›¤› flekliyle yaflan›yordu. Gün geçtikçe köy ile kent kar›fl›m› bir kültürde sabitlenen bu insanlar›n aras›ndan ç›kan “yabani” karakterlere bir ad bulmak gerekiyordu. Her biri farkl› dönemlerde kullan›lan Zonta, Maganda, K›ro, Apaçi, Barzo gibi kodlamalara önce dar gruplar içinde ve mizah dergilerinde rastland›. Bu kodlar, söylenmese bile gizliden Kürtlü¤e bir gönderme yap›yordu. 1984 öncesinde de k›rdan kente göçler yaflan›yordu, yorgan›n› omuzlayan akrabas›n›n yan›na geliyordu, filmlere konu oluyordu. O y›llarda do¤udan gelenler en fazla “keko” olarak biliniyordu. Bu sözcü¤ün içinde bir afla¤›lama ve dalga geçme de¤il, safl›k ve s›cakl›k vard›. O y›llar siyah-beyaz y›llard›. Do¤uda çat›flmalar bafllad›¤›nda, devletin tek kanall› ve tek sesli televizyonu (bugün çok kanall› ve tek sesli dönemdeyiz) bir süre isim bulma krizi yaflam›flt›. “Terörist” ad›nda karar k›lana kadar Kenan Evren’in kelime da¤arc›¤›ndaki fiaki, Eflk›ya veya Bölücü Eflk›ya tan›mlamalar› prim yapt›. Halk›m›z döneme uygun Amerikan dizisi Dallas ile yat›p kald›r›l›rken, cuntan›n adeta propaganda bakan› gibi çal›flan bir televizyoncu da “Perde Arkas›” adl› program›yla ikide bir evlerimize konuk oldu. Orada ekrana ç›kar›lan bir Kürt dede, “oglim epoçi idi” dedikten sonra a¤layarak, o¤lunun kendilerini nas›l dövdü¤ünü anlatm›flt›. fiükrü Gülmüfl’ün “korkum gölgem gibi” adl› öyküsünü ilk okudu¤umda, o dedenin ruh hali akl›ma gelmiflti. Bugün Diyarbak›rl› futbolcu ve taraftarlara bile “PKK d›flar›” slogan› atanlar›n a¤abeyleri, o zamanlarda bu varofl delikanl›lar›n› “Apocu” sayarak o ihtiyar dedenin flivesiyle “epoçi” diyor ve dalga geçiyordu. Sonra bu kavram western filmlerinde çapulcu olarak gösterilen K›z›lderililerle benzefltirilerek Apaçi’ye dönüfltürüldü. Bizdeki apaçi ad›n›n geçmiflinde
epoçi vard›r. Y›llar içinde bu kavramla ifade edilen kültürel yap› ve bileflenler de¤iflince içerik de de¤iflti. Arabeskten tekno müzi¤e kadar her fleyi dinleyen bu gençler için bu kavram art›k sadece Kürt’ü ça¤r›flt›rm›yor. Kurtlar Vadisi seyrederek milliyetçi olan Kürt varsa ona “Barzo” deniliyor. Barzani’den geliyor. “Apaçilik demek dans ederken kopmak demek. ‹ster fiemmamme’yle ister Tiesto’yla.” Boynundaki zincirin ucunda Che ile Türk bayra¤›n› birlikte tafl›yan› da var, kendine ülkücü diyeni de. Berrin Karakafl’›n yazd›¤› gibi, ”Aralar›nda bütün gün tekstil atölyesinde pedal bas›p kazand›¤› parayla orijinal spor ayakkab› alan da var, ayakkab› atölyesinde çal›fl›p kardeflini okutan da. Saç›n› komflu kad›n berberinde oksijenle açt›ran da var, kaz›tan da. ‹çtikçe kendini jiletleyen de var, a¤z›na içki sürmeyen de.” Ve hepsinin ortak bir fikri var, “Kürt, Türk, sa¤c›, solcu fark etmez bize. Ay›r›mc›l›k yok. Biz sade tak›l›yoruz.” fiark›lar›na bak›n: “Dünyam durdu kanka galiba seviyorum / ne oldu kanka kanad›m yok uçuyorum / ‹nternetsiz bir hayat art›k düflünemiyorum / msn sevgilim bekle online oluyorum / Art›k seni düflünerek oturum aç›yorum / Arkadafllar yaz›yor esc’ye bas›yorum.” Bu memlekette K›z›lderili olarak görülen politik veya apolitik çok kabile var, ama hepsi Apaçi de¤ildir. Örne¤in; göze dökülen saçlar›, “piercing”leri ve vücudunun gizli yerlerinde ad›na tattoo demeyi pek sevdikleri dövmeleri olan, “emotion” sözcü¤ünden al›nan esinle kendilerini “Emo” diye kodlayan k›zl› erkekli, biraz punk biraz metal görünümlü yirmi yafl alt› gençler var. Dövmeler kapal› yerlere konduruluyor, çünkü evdeki f›rçadan korkuluyor. Kenar mahallede yaflasalar da büyük kentin kenar olmayan yerlerinde toplafl›yorlar, sanal alemde Türkçeden bozma bir dil ile yaz›fl›yorlar: “Bu akflam arkadafl›mla çarfl›ya indik, yan›m›zdan bir grup genç geçti dedikleri laflar ‘Allah cezalar›n› versin satanistlere bak!’. Gücüme gitti biz emolar neden satanist olarak alg›lan›r›z? Çok flükür dinimiz Müslüman ve Allah’a inan›yoruz. Tamam siyah giyinebiliriz siyah oje de sürebiliriz siyah e¤er fleytan› temsil ediyorsa bembeyaz giyinende melek niteli¤ini tafl›s›n. Var m› böyle bir fley ya? Ewet çok hakl›s›n ayn›s› benim bafl›ma da geldi. Tak›ld›¤›m›z kafenin sahibi bize ‘ayinleriniz hangi günlerde, nerelerde, ne kadar kedi kan› içiyonuz’ gibi sap sap sorular sordu! Hala da flüpheli bizden. Cahiller iflte yaa uraflmaya deqmez takkma kafan› yaa b›rak”. Laf laf› açar ve bu yaz› da uzay›p gider. Daha fazla çokbilmifllik etmenin alemi yok. Red yazar› Ümit Dertli’den birkaç sat›r daha ödünç al›p yaz›m› bitireyim: “Ma¤rip’in apaçisi sokaklar› zaptetmifl, beyaz adam soka¤a ç›kam›yor. ‹yi bak›n. Yoksullu¤a, iflsizli¤e, sefalete, soka¤a, lumpenli¤e mahkum edilmifl milyonlar›n bir k›v›lc›mla nas›l tahrip gücü yüksek bir bombaya dönüfltü¤üne iyi bak›n. Devrimci bir liderlikten yoksun olduklar› müddetçe sonunda baflka bir beyaz adam kabilesi gelip iktidara oturacak, evet… Ama unutmay›n, kafa derisi yüzmek için de örgütlü olmak gerekmiyor.”J
MART 2011 | TAVIR | 13
izlenim izlenim
kondular direniyor-1 küçükarmutlu hüsnü ifleri
y›k›p halk› ‹stanbul'dan kovma hesaplar› yap›yorlar. Kendi küçük ve i¤renç dünyalar›nda yoksullara ‹stanbul'u lây›k görmüyorlar. Evet, yak›flt›ram›yorlar bizleri ‹stanbul'a. Ne diyor borazanc›bafl› "Her elini kolunu sallayan ‹stanbul'a giremez!"... Sald›r› sadece ‹stanbul da da de¤il; ‹zmir, Ankara ve Eskiflehir de y›k›m tehdidi alt›nda. ‹stiyorlar ki bu cennet vatan sadece onlar›n olsun ve içinde halk sadece köle olarak kals›n. Onlar için sadece beyaz badanal›, çirkin görüntülü ve y›k›ld›¤›nda yerine büyük karlar sa¤lamay› düflündükleri büyük arazilerdir gecekondu mahalleleri. Hayatlar›n› onlar›n üç fley belirler: Para... para... daha çok para. Duygular› ve insanl›¤› yok olmufllara, gecekondular bizler için ne ifade eder anlatmayaca¤›z. Onlar olur da bu yaz›y› ellerine geçirip okurlarsa, y›k›mlara neden ve nas›l direnilece¤ini ve nas›l avuçlar›n› yalay›p geri döneceklerini ö¤reneceklerdir. Bugünlerde televizyon ve gazeteler lüks konut tan›t›mlar›ndan geçilmez oldu. Beylikdüzü’nde rezidans, Bahçeflehir'de muhteflem evler... sadece ayda 900 TL'ye... tarz›nda reklamlar alm›fl bafl›n› gidiyor. Bütün bu reklam kuflaklar› bofluna de¤il ama. Bir amac› var hepsinin: YIKIM... Yeni rezidanslar›n, lüks konutlar›n yollar›n› açmak için, “‹stanbul'u güzelllefltirece¤iz” sahtekarl›¤›yla gecekondulara y›k›m sald›r›lar› bafllat›l›yor. Önce Derbent Mahallesi’ne girdiler, s›rada tüm ‹stanbul var. ‹stanbul'da bir milyon ev y›k›lmak isteniyor. Yanl›fl yazm›yoruz tam bir milyon ev. ‹stanbul'u yeniden düzenliyoruz diye koca flehri
Peki, gecekondulu için ne ifade eder gecekondular›? Sadece evleri midir? Yoksa baflka anlamlar› da var m›d›r gecekondular›n? Gidip onlara sorduk. “Bu mahalleler nas›l kuruldu, nas›l yafl›yorsunuz, ne olacak evlerinizi y›kmaya geldiklerinde?” dedik. ‹lk olarak Bo¤az’›n kenar›nda, güzellikler bahçesi Armutlu'da çald›k kap›lar›. Sofras› k›t, yüre¤i alabildi¤ine zengin dost kap›lar›ndan içeri girdik. *** - “(...)’88'de babamlar gelmifl buraya. Biz de ’89 y›l›n›n sonun-
MART 2011 | TAVIR | 29
de güvencesi olmufltur. Baflta ‹stanbul olmak üzere büyükflehirlerin içinde önceleri kimsenin yüzüne bakmad›¤›, flehir merkezinden uzak, altyap› imkanlar›ndan yoksun, suyu olmayan, yolu olmayan yerlerde kurulmaya bafllanm›flt›r. Halk kendi bafl›n›n çaresine bakm›flt›r her zamanki gibi. Ve zor olmufltur her fley en bafl›ndan bafllamak üzere. - “Benim babam s›f›rdan bafll›yor, ’88'de geliyor simit satarken gel sana yer verelim diyorlar babam da geliyor bak›yor ki yer var Dikilitepe’nin alt›nda. Ama diyorlar burada bir mücadele verilecek kaybedebilirsin, y›k›l›r demifller. Ondan sonra babamda gerçekten mücadeleci bir insan. Eski fleyleri görmüfl yaflam›fl bir insan. Demokratt›r. Ondan sonra y›lmadan inflaat, en son y›k›ld›¤›nda büyük dayak yedi¤inde ben diyor buradan diyor ölsem de bir ev yapacam diyor. Bir kondu yap›p gidecem diyor. Gidenler de oldu, dayanamay›p. Kimisi her gün y›k›lacaksa u¤raflamam demifl ve gitmifl. Ondan sonra ’91 mi ’92 mi ne operasyon oldu mahalleye, bir çocuk vurdular. Kar ya¤›yor, ocak
da geldik. Okuyordum köyde. ‹lkokul bitti ben bir ay sonra ‹stanbul'a geldim." Tabi çocukça hayalleriyle birlikte. - “Ben hayal kuruyordum. Armutlu denize s›f›r diyorlard›. Çocuktuk ne oldu¤unu bilmiyorduk gerçekten, yak›nda bay›r var, alt›nda deniz var diye zannediyorduk. Tabi geldik. fiu yol, yol da de¤il de zaten bir ad›m gidece¤in bir yol vard› araba gitmiyordu. Son durakta indirdiler. Ben gitmem diyor taksici, niçin diyorum biz ne oldu¤unu da bilmiyoruz Allah'›n köylü çocu¤u. Köyden gelmifliz. Tabi biz indik abi dedi belal› yer oras› aynen böyle. Tamam o zaman dedik, biz de yükümüzü omuzlar›m›za ald›k gittik. Bakt›m gecekondu. Dediler sizin ev fluras›; vard›m, allah allah benim köydeki ev buradan daha iyi. Baba diyorum bizim ev buras› m›, evet o¤lum diyor. Tuvaleti d›flar›da, suyu d›flar›da köydeki ev bundan daha iyi. Mesela içeri bir girdim kap›dan sa¤da banyo var evin içinde odas› mutfa¤› ayn› yerde bir gecekondu, baba dedim buras› olmaz nas›l yaflayaca¤›z. O¤lum dedi birimiz burada yataca¤›z birimiz burada yataca¤›z dedi. Gerçekten çok ufak; flöyle düflünün kap›dan giriyorsun banyo içeride, tuvalet d›flar›da, çeflme yan›nda köy çeflmesi. Ondan önce su deposundan su al›yorlarm›fl ben oradan çok su çektim mesela. Kovayla su çektim." Hangi kap› çal›nsa eminiz hep böyle hayaller ve o hayalleri bitiren gerçekler ç›kacak karfl›m›za. Sözde koca koca flehirler, metropollerdeler ama böyle gecekondularda yaflamak zorunda kal›yor insanlar iflte. Sonrada da iflgalci muamelesi görüyorlar... Gecekondular 1950’lerden bu yana bu ülkenin bir gerçe¤idir. Halk›n 60 y›ld›r bafl›n› sokacak evi, sosyal yaflam›, flehir-
30 | TAVIR |MART 2011
m›, flubat m›, flubat galiba. Anons ediyor o zaman›n emniyet müdürü Menzir; Say›n vatandafllar›m evlerinizden ç›kmay›n size bir fley yapmayaca¤›z diye... Panzerlerle geliyorlar ama bizim evin camlar› yok emniyet müdürü Menzir anons ediyor ama bizim evde cam kalmad›. Evinden ç›kmay›n diyor ama çocu¤u ald›m sakland›k. Benim komflum vard›, kad›na nas›l ama bi hayvana nas›l çalars›n resmen copun biri iniyor biri kalk›yor, ölüyü b›rakm›yorlar o kadar kin nefret var, hatta bir abimizi yedi metre yerden att›lar öldü diye b›rakt›lar. Yani o operasyonu yaflad›k." Bir yandan ekmek kavgas›, bir yandan evini korumak için amans›z direnifl. Hayat o kadar h›zl› ki kondularda. Gecekondular bir tarihtir içinde yaflayanlar için. Düflünün y›llard›r ayn› mahallede, ayn› evdesiniz. Her ac›n›z, her mutlulu¤unuz dört bir taraf›na sinmifl gecekondunuzun, mahallenizin. Hangi tafl› kald›rsan›z alt›ndan baflka bir an› ç›k›yor. ‹flte bunlar› da yok etmek istiyorlar. Sadece evleri de¤il, Tokatl›s›, Dersimlisi, Sivasl›s›, Karadenizlisinin iç içe yaflayarak oluflturdu¤u tarihi ve kültürel de¤erleri de yok etmek istiyorlar. Yaymaya çal›flt›klar› yozlaflma ile paramparça etmek istiyorlar gecekondulardaki komfluluk, dostluk iliflkilerini. Her fleye ra¤men kimse terk etmek istemiyor mahallesini. - “Ama dersen ki flunu, ‹stanbul'da hangi mahalle, ben gene buray› tercih ederim. Benim kap›m bazen öyle oluyor ki anahtar› üzerinde olur, tereddütte bile kalmam burada yani. Kap›m aç›kt›r ben rahat rahat o kap›n›n aç›k oldu¤unu, milletin girece¤ini, alaca¤›n› hiç hissetmem. Yani fluraya polis gelmeden önce bizim kap›lar›m›z aç›kt›. Kap›m›z resmen aç›kt› yani; h›rs›zl›k vard› ama kimin ne yapaca¤› belliydi. Nas›l dayak yiyece¤ini, nas›l bir mahkeme olaca¤›n› biliyor. Halk mahkemesi olaca¤›n› onlar da biliyordu yani. Burada bugün onlarca insan halk mahkemesinden geçmifltir. Onlar da biliyorlard›. Çünkü biz o yüzden rahatt›k, kap›m›z aç›kt›. Mesela polis geldi biraz onlara da f›rsat oldu. Gene de ben rahat›m; bak benim annem 62 yafl›ndad›r. O¤lum der, ‹stanbul'un neresine gideyim; Armutlu benim cennetim çünkü burada rahat bir köy havas› var... fiurada gitti¤in zaman gece de olsa kimse sana demez niye geziyorsun, niye tozuyorsun, niye gidiyosun demez yani herkes birbirini tan›yor... Böyle der benim annem. Demin de dedi¤im gibi Tokatl›s› olsun, Marafll›s› olsun, Sivasl›s› olsun, Tuncelilisi olsun kimse demez yani hepsi kaynaflm›fl burada iflte biraz devletin politikalar› yüzünden insanlar birbirinden so¤umufl. Teknoloji geliflmifl, o da insanlar›n biraz komfluluk iliflkisini bozmufl. Eskiden çok güzeldi bir-iki telefon vard› mahallede, köyden bir telefon gelirdi kofltururduk...
20 senedir hayat› gerçekten burada gördüm, mücadeleyi burada gördüm, yaflam tarz›n› burada gördüm. Mesela dü¤ünüm oldu¤unda bu soka¤› düflün yani bunu ‹stanbul'da para versen yapamazs›n çünkü iki dakikada polis gelir. Sen soka¤› nas›l kapat›rs›n? der... Ya sen kimsin? Ben soka¤› komple kapatt›m. ‹stersem ben Gazi'den ya da baflka bir yerden de ev alabilirdim. Ama ben burada kal›r›m. En son gidece¤im yer köyüm olur. Çevreme anlat›yorum. Çünkü baflka yerde yaflam tarz›m›z yok. Ben iki dernekte de yöneticilik yapt›m. Orada da söylüyorum e¤er buras› y›k›ls›n % 70 hepsinin psikolojisi bozulur. Çünkü niçin diyeceksiniz. Bir rahatl›k var. En basitinden bir evden bir insan çal›flt› m› yetiyor. Bir insan çal›flt› m› rahatl›kla geçinebiliyorlar. En büyük sorun ‹stanbul'da kira sorunu. Metropollerde "1+1" daire 300-400 lira. Buras› y›k›ld› m› devlet sana 50 milyar para verir ve kardeflim y›kt›m der. Sonra ‹stanbul'da 50 milyara nerde ev alabileceksin? Aileler da¤›l›r, arkadafl ortam› da¤›l›r. Büyükarmutlu'da y›k›lan evleri görüyoruz. Hiçbiri birbirinin yan›nda de¤il. Gidenleri görüyoruz. O insanlar bile düflün yol yap›ld› vs. ama % 70’i hala buraya geliyor. Arkadafl ortam›na." ‹stanbul'da y›k›m binlerce aileyi evsiz b›rakaca¤› gibi, omuzlara yeni ekonomik yükler de bindirecek. Avrupa yakas›nda oturan ve çal›flan, Anadolu yakas›n›n en ücra köflelerine at›lacak ve her gün hayat› dahada çileli hale gelecek. Ayn› fley Anadolu yakas› için de geçerli. Düzenler bozulacak, bütün yaflam altüst olacak. Oysaki gecekondular, istendi¤i takdirde bulunduklar› alanda ›slah edilebilir. Ama plan bunun üzerine kurulu de¤il. Plan kapitalizmin en temel kural›na göre haz›rlanm›fl: Para...para...daha
MART 2011 | TAVIR | 31
çok para. Bir avuç h›rs›z için milyonlarca insan›n rahat› ve huzuru bozuluyor. - “Karfl›da bir yer verdiler Büyükarmutlululara TOK‹'den, galiba Tuzla'da. Ben karfl›da oturmam. Çünkü karfl›da ifl yok. Karfl›dan % 70'i buraya geliyor ifl için. Buray› y›k karfl›dan ev ver. Buray› y›k›p karfl›dan ev verdi¤i zaman benim ifl yerim burda kalacak. Karfl›dan ev verdi¤inde ne olur, o stres artar, psikolojik olarak y›k›l›rs›n. Ben kendi aç›mdan düflünürsem ölümüm olur, mücadelenin sonuna kadar elimden geldi¤i kadar her fleyi yapaca¤›m. Burada en son noktaya kadar biz buraday›z. Elimizden geldi¤i kadar herkesi örgütlemeye çal›fl›yoruz." Gecekondularda en büyük sorun ne yaz›k ki örgütsüzlük. En örgütlü görülen mahallelerde bile bu temel sorun göze çarp›yor. Oysaki talanc›lar nas›l da birlik oluflturmufllar kendi aralar›nda. Müteahhiti bile her gün televizyon ekranlar›ndan a¤z›n›n suyu aka aka nas›l reklam›n› yap›yor y›k›p yerine yapaca¤› rezidanslar›n. Eskiden saraylar uzakt› flimdi aya¤›n›za getiriyorum diyor A¤ao¤lu, kimin aya¤›na getiriyor hepimiz biliyoruz. - “Ciddiyetin fark›nda tabi herkes. Ama flimdi ç›plak gözle bir fley gözükmedi¤i için y›k›m var desen nerde y›k›m var der. Mesela karfl›da otoban için bi sürü evi y›kt›lar, 10.000 kifliyi otobana y›¤d›k. 8.000 kifliyi Büyük fiehir Belediyesi’nin önüne götürdük. Ciddiyeti gördüler, flu an neyi görüyorlar. Devlet politikas›na bakt›¤›n zaman Sar›yer'i CHP'ye kazand›rd›lar. Bizim buradan çok oy ç›kt› CHP'ye. Neden çünkü bizim burada CHP gelirse y›k›mlar olmaz diye düflündüler. Tapular› verecek. AKP'nin bir tane adam› var Mehmet Ali fiahin söz verdi iflte, söz namustur dedi. 2005-2007 gibi tapular›n›z› verece¤iz. Sonra ben öyle
32 | TAVIR |MART 2011
bir fley demedim dedi. Gerçekten ne olaca¤› belirsiz. Kimin nereye geçece¤i belli de¤il. CHP'yi getirelim befl sene y›k›m olmaz dediler. Öyle bir rahatl›k var." Gecekondularda bugüne kadar verilen mücadele kondusu olup da y›k›mla daha önce hiç karfl›laflmam›fl olanlara da bir deneyim sunuyor asl›nda. Y›k›mlara karfl› direnenleri suçlu görenler, y›k›m sorunu kendilerini buldu¤unda an›ms›yor geçmifli. - “Önceden Büyükarmutlulular biz polisle çat›fl›rken, polisten dayak yerken, gözalt›na al›n›rken bunlar yine olay ç›karm›fl derlerdi. Bunlar terörist diyorlard›. Sonra kendilerine y›k›m ka¤›tlar› geldi¤i zaman bunlar hakl›ym›fl dediler. Kendi evimiz kendi bark›m›z olsun bir evimiz bir bark›m›z olsun diye mücadele veriyoruz. Bize tonlarca k›l›f uydurdular. Biz insanlara anlat›rken baflka fleyler anlat›rken burada ölüm orucu süreçlerinde bize anlatmad›klar› fley kalmad›. Ben kendi aç›mdan çok mutluyum. Çok seviyorum buray›. Ben buraday›m. Mücadele ederim insanlar› örgütleyece¤iz mahalle mahalle sokak sokak ev ev, buras› bizim, yapmak zorunday›z köyden ç›km›fl›z art›k. Bu toprak bizim vatan›m›z olmak zorunda, iflimiz afl›m›z her fleyimiz burada bunu kaybetti¤imizde hiçbir fleyimiz kalmaz bizim. Ben Tuzla’ya gitti¤im zaman ne yapaca¤›m orada benim çocu¤um okula bafllayacak ifl sahas› yok. Gene ayn› oldu bak›n Sulukuleliler geri döndüler. Niçin çünkü yaflam tarzlar› ayr›; o binay› ba¤›fllasan yaflam tarz› farkl› adam sokak tarz› yaflamaya al›flm›fl. Benim anneme dubleks yap oturmaz, benim annemin sabah evin önünde oturmas› laz›m, gidene el sall›yor. Gecekondudan d›flar› ad›m›n› att›n m›, herkesi görürsün, kim ne yap›yor bilirsin. Ama sitelerde en çok görece¤in karfl› komflun, yani s›n›rl› say›da insan. Sitede bir evde bir insan ölüyor genç, yafll›, çocuk kimsenin haberi olmuyor. Ta ki kokusu ç›kana kadar. Oysa gecekonduda bir duyarl›l›k vard›r, biri gözükmedi mi gidip bir bakal›m ne oldu dersin, sorars›n." Asl›nda en çok da iflte bu dayan›flma kültürünü yok etmek istiyorlar.Talanc›lar›n istedikleri birden fazla, bir taflla iki kufl vurmak istiyorlar. Dayan›flma kültürü yok olacak, yozlaflma yay›lacak, yeni kar alanlar› aç›larak cepler dolacak. Ama hesaplar›n› gecekondulular bozacak, her fleyi belirleyecek olan y›k›mlara karfl› direnifl olacak. Bu ay Armutlu'da idik. Önümüzdeki ay baflka bir mahallede, baflka anlat›mlarla buluflmak üzere. J
inanm›fl bir ömrün baflucunda... deniz korcan
76 yafl›n bilgeli¤iyle a¤z›ndan dökülüyordu sözcükler. “Ölüm diye bir fley vard›r asl›nda”
Ölümden korkmayan ölüme inanmayan yazar›n baflucunda. Ölüme inanm›yordu ozan. Ve kendi kelam›yd› “Bir gün bile yaflamak gelece¤i belirler belki.”
O tok, o davudi sesine hükmü geçmiyordu kanserin. Bütün bedenini sinsice yiyip bitirse de ayd›nl›k beynine hükmü geçmiyordu iflte. Ses yank›lan›yordu odan›n duvarlar›na çarp›p. Gelip bilincimize çarp›yordu.
Sol yumru¤unu s›kt› havaya kald›rd› ve gözlerinden umut sa¤arak dinledi Yorum flark›lar›n›...
Hasta yata¤›nda ölümden korkmadan yaflama meydan okuyordu yazar Orhan ‹yiler. “Do¤an›n dengesine sayg› duymak”tan bahsediyordu. “Do¤a görevini yerine getirmeliydi.”
Güç verdi, güç ald›. Bafluçundayd› Naz›m Hikmet. Elini s›k›yordu s›ms›k›. “bahtiyarl›k de¤ildir belki boynunun borcudur fakat düflmana inat bir gün daha yaflamak...”
Kanser bilincine hücum edemiyordu. Beyin hücrelerine sözü geçmiyordu. Kanserin gücü ancak bedenine hükmederken hasta yata¤›nda savaflmaya devam ediyordu emperyalizm denen haydutla.
Yazar cevapl›yordu Naz›m Hikmet’i bütün inanm›fll›¤›yla “bir gün bile yaflamak, yar›n› belirler belki...”
Sosyalizme inan›yordu. Sosyalizme s›n›fs›z, sömürüsüz bir dünyaya ve halklar›n kardeflli¤ine... Son nefesine kadar inanacakt›.
Ve ölümsüzlü¤e inan›rd› onlar, baflucundakiler ve yataktaki yazar. Kim ömrünü adam›flsa sosyalizme baflucunda biterdi devrimin türküleri. Yorum sazlar› yalan söylemezdi. “Bize Ölüm Yok”tu.
Ölüm diye bir fley vard›. Ölüm kap›da kol geziyordu. Ve hasta yata¤›n›n baflucunda “Bize Ölüm Yok” diyordu Grup Yorum.
‹nce ince sa¤›l›yordu yazar›n gözyafllar› zaman›n imbi¤inden geçerek.
MART 2011 | TAVIR | 3
rimcilerine kitab›nda. Ve bizi ütopyas›na davet ediyordu Eldorado gezegeninde gördükleriyle. Ve yarg›lamaya duruyordu 21. yüzy›l raporuyla emperyalistleri. Hepsini bir bir hapsetmenin hayalini kuruyordu o büyük günden sonra, Guantanamo Hapishanesi’ne. Dünyay› halklar hapishanesine çeviren emperyalizmin bir gün yenilece¤ine olan inanc›n› hep diri tutuyordu. Ömrünün son deminde ölüme inanmadan ölümü arzulayarak gözleriyle konufluyordu. O atefl yürekli çocuklar›n yanlar›na varmak için sab›rs›zd›. Ayakta ölmek istiyordu a¤açlar gibi. Acelen nedir biraz daha kal demek gelip bo¤az›mda kal›yordu. Yaflamak... ah yaflamak... “Bir a¤aç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeflçesine” “Dört bir yana haber salsam Öldü desem inan›r m› Da¤lar bana geri verin Kadir’imi Sinan’›m›...” Bize ölüm yoktu. Bunu bilerek yaflam›fllard›. Sinan Cemgil’in kurflunlanm›fl genç bedenine bakarken böyle düflünmüfltü Orhan ‹yiler. Ölümsüzlü¤e inand›¤› vakitlerden biriydi belki de. Yorum sazlar› eflli¤inde devrimcilerin türküleri söyleniyordu baflucunda. Yazar›n ince ince süzülen gözyafllar› sel olup beni sürükledi baflucuna. Art›k kalbi yeterince kan pompalamad›¤› için buz kesmifl parmak uçlar›n› yüzüme de¤dirdim. Biraz olsun ›s›tmak için. Kalbimi ç›kar›p vermek istedim o anda. Kalbim... ah bunca ac›ya dayanm›fl kalbim, flimdi yeni bir sonsuz ayr›l›¤›n ac›s›n› da çekiyordu içine.
Orman gibi kalabal›kt›. Kendi iste¤iyle tafl›nd›¤› kitaplar›n›n aras›nda orman gibi kalabal›kt› ömrünün son deminde. Bir daha göremedim kendisini ta ki ac› haberin tezli¤inde Zeynep’in ac›l› yüzüne yüzümü de¤direne kadar. Me¤er ne çok merak etmifl beni, beklemifl. Endifle etmifl, televizyon haberlerinde devrimci derneklere bask›nlar› izlerken. Nerede kald›, bafl›na bir ifl gelmesin... Geç kald›m. Ba¤›flla. Zeynep, efli, yoldafl›. Ac›l› yüzünde kar›fl›k bir tebessüm. “Ne iyi ettiniz de geldiniz dostlar” dan, evriliyor küçük bir çocuk masumlu¤unda omzumuzu ›slatan gözyafllar›.
Bilime inan›yordu elbette ancak do¤aya da sonsuz bir sayg› duyuyordu.
Orhan Abi sabah gitmifl... Biz vedalaflamadan gitmifl. Ard›nda okunmaz ise boynu bükük kalacak bir sürü kitap, ellerimize b›rakt›¤›.
‹çinde kaç f›rt›na kopuyordu bilmiyorum... Ve sözler döküldü a¤z›m›zdan bir bir. “Sevgili dostumuz, o inand›¤›n sosyalizmi bir gün kuraca¤›z; sana da sözümüz olsun.”
Yan›na gidiyoruz. Birazdan kalkacak ve gidecek. Huzurlu uyuyor. Zeynep’e bu huzurdan bahsediyorum. Zeynep de huzurlan›yor.
Ellerini dudaklar›na götürdü. Bir buse al›p aln›na koydu. Ve o tok o davudi sesiyle “‹nan›yorum” dedi, “çünkü siz hep verdi¤iniz sözleri tuttunuz”... “Öldükleriyle Kalmad›lar” diyordu bu ülkenin atefl yürekli dev-
Sinan Cemgil’in mezar›n›n üzerine b›rakam›yoruz o’nu. Yasal nedenler izin vermiyor. Ve Zeynep’in hat›r›na geliyor 2006’da bir ameliyattan önce söyledi¤i söz.
4 | TAVIR |MART 2011
“Buradan sa¤ ç›kamaz isem beni Gazi’ye, devrim flehitlerinin yan›na gömün.” Gözlerinde sevgi seli ak›yor Zeynep’in. Bafl›m›z› sall›yoruz. Anlafl›ld›. Gazi iki kolunu aç›p bekliyor onu. Ertesi gün dondurucu bir so¤uk var ‹stanbul’da. Orhan abi omuzlar›m›zda. Gazi’ye gidiyoruz. Bizi Gazililer karfl›l›yor. Ac›n›n da, direnmenin de ustalar› onlar. Nice tabutlar tafl›yan omuzlar› dik. Orhan ‹yiler’den konufluyoruz ayak üstü. Gazi’de yatmak istemesi gururland›r›yor Gazilileri. Biz de huzurluyuz, Zeynep de huzurlu. Orhan abi emin ellerde.
art›k. Orhan abiyi do¤aya kavuflturuyoruz. Do¤an›n diyalekti¤i görev bafl›nda. Tekrar do¤acak Orhan abi. “Bahar’da geliriz Zeynep” diyemiyorum. Derim elbet. Daha konuflacak çok fleyimiz var O’nunla. Vedalaflma zaman› geldi. Hava o kadar so¤uk ki yerler, otlar, a¤açlar buzdan heykeller gibi. ‹nan›lmaz so¤uk bir hava. Soluklar›m›z donacak neredeyse. Vedalafl›yoruz. Yine gelece¤iz. “Beklerim dostlar” diyor sanki. Gelece¤iz Orhan abi, yine, hep... ço¤alarak.
So¤uk içimize iflliyor. Sibirya so¤u¤u gibi bir so¤uk. ‹nan›lmaz so¤uk; saçlar›m›z buz tutuyor, ellerimiz buz tutuyor. ‹nsanlar›n yüzlerine bak›yorum ac›l› yüzlerine. Orhan abi omuzlarda. K›z›l bayraklar dalgalan›yor. Böyle olaca¤›n› bilse ne kadar sevinirdi kimbilir. Ancak söyleyemedik bunlar› hiçbir zaman. “Seni k›z›l bayraklarla u¤urlayaca¤›z” diyemedik.. Ölüm her an kap›da, eli kula¤›nda beklese de dilimiz varmazd› hayat akan bir çift gözün içine bakarak bunlar› söylemeye. Söyleyemedik ama o anlad›... Ya da buna inanmak istiyorum. Cenazedeyiz. Yayla Mezarl›¤› çok so¤uk. Yüzünü ›s›t›yor gözyafllar› herkesin. Son konuflmalar yap›l›yor. Grup Yorum “Bize Ölüm Yok”u söylüyor. Orhan abiyi art›k emanet etme zaman› geldi. Zeynep ayr›lam›yor. ‹çimiz ac›yor ama tutuyoruz. Mezarl›k yolu çamur içinde. Kar buz, so¤uk. Moskova önlerindeki Sovyet askerleri gibiyiz. Omuzlarda ölümüz, yürekte öfke ve inanc›m›z.
Ayr›l›yoruz mezarl›ktan. “Devrimci ayd›nlar onurumuzdur” sözü kulaklar›m›zda. Onu devrimci k›lan son an›na kadar inanc›n› terk etmemesiydi. Sapmamas›yd›. Ve kurtulufla umudunu hiç yitirmemesiydi. Bir gün diyorum... Bir gün mutlaka Orhan abi, “Bir Gün Mutlaka!” J
fiiirler de okuyoruz bafl›nda. fiiirler, türküler, iflçi s›n›f›n›n marfl›. Orhan abi, o mütevaz› insan, asla so¤ukta beklememizi istemezdi. Kendisi için hiçbir fley istemezdi. So¤uk ci¤erlere iflliyor
MART 2011 | TAVIR | 5
ORHAN ‹Y‹LER 1935-2011 Biyografisi ve Eserleri
1935 y›l›nda Edremit’te do¤an Orhan ‹yiler ilkokul döneminde yazar olmaya karar vermifl ve tüm yaflant›s›n› bu amac› do¤rultusunda yönlendirmifltir. Lise döneminde ald›¤› Frans›zca e¤itimini kendi çabalar›yla gelifltirerek Frans›zca kaynaklardan kültürel ve düflünsel faaliyetlerinde kapsaml› olarak yararlanm›flt›r. Marksist-Leninist hareketin kadrolar› taraf›ndan mutlaka bir yabanc› dil bilmenin ve dünya komünist hareketi ile entegrasyonun önemini hayat›n›n her döneminde dile getirmifltir. Ortaokul ve lisede yazd›¤› hikayeler çeflitli dereceler alm›fl, okulda yap›lan törenlerde hitabet yetene¤iyle öne ç›km›flt›r. ‹stanbul Hukuk Fakültesi’ni ikinci s›n›fta yazarl›¤›na ve diline olumsuz etkisi oldu¤una inanarak radikal bir kararla terk etmifl, ard›ndan tiyatro yazarl›¤›nda yo¤unlaflm›flt›r. 1965’de büyük baflar› kazanan fiark›c› K›z oyununu bir y›l inzivaya çekildi¤i Elaz›¤’›n bir köyünde yazm›flt›r. Bir dönem fiehir Tiyatrolar›’nda Muhsin Ertu¤rul’un asistanl›¤›n› yapan Orhan ‹yiler, tiyatro ortam›nda yaflad›klar›ndan “as›l tiyatronun tiyatroda yap›lmad›¤›” sonucunu ç›kararak bu ortam› bilinçli olarak terketmifltir. Türkiye ‹flçi Partisi üyesi olan ve partinin kültür kolunda önde gelen çal›flmalar yaparak Kartal ‹flçi Tiyatrosu’nu kuran Orhan ‹yiler’in yazarl›k maceras›nda dönüm noktas› yak›n aile dostu olan Adnan-Nazife Cemgil’in sevgili o¤ullar› Sinan Cemgil’i Haziran 1971’de Ad›yaman’›n Gölbafl› ‹lçesi ‹nekli köyünden alma yolculu¤udur. “Seni Nurhak da¤lar›nda bütün güzelli¤inle görünce ben flimdiye kadar yaflad›¤›m herfleyin nas›l az de¤erli oldu¤unu kavrad›m. Benim hayat›m› de¤ifltirdin. Art›k hep senin, yoldafllar›n›n savafl›m›ndaki gerçekli¤e kendi yaz›m yetene-
6 | TAVIR |MART 2011
¤imi açt›m.” Bu yolculu¤u anlatan Öldükleriyle Kalmad›lar ilk bask›s›n› 1978’de yapm›flt›r. 6. Bask›s› ise Ekim 1999 da yap›lm›flt›r. Tiyatro, politik roman, aç›k mektuplar, radyo sohbetleri yazar›n denedi¤i anlat›m biçimleridir. Ayr›ca çeflitli politik dergi ve gazetelerde makaleleri yay›nlanm›flt›r.
ESERLER‹: Generaller K›fl›nda Yaflam Kaynakçalar› (1989) Körfezin Kutsal Adaklar› (1991) Birgün Bile Yaflamak (1992) Yeni Dünya Gerçe¤i (1996) Devrimci Ado’nun Ölümsüzler Kat›nda Yarg›lanmas› (1998) Sana 21. Yüzy›l Raporumu Sunuyorum (2005) Danilov Manast›r›’n›n Çanlar› (2007) Generallerin Zab›t Varakalar› (2008) Akl›n Lirizmi (2011) J
fliir fliir
santiago - pnom penh nihat behram
“Bana Venezüellalardan, Paraguaylardan ve fiililerden söz ettiler… Ne dediklerini anlam›yorum! Ben yaln›zca topra¤›n derisini ve Onun ad› olmad›¤›n› biliyorum…” P. Neruda
Ne bafllayan bir fley ver, ne biten ve ne güzel her fley yeni bafllad› ve yeni bitiyor ya da her fley ikisi aras›nda..
birleflti ikisi ayn› avazda
-Seni duymaya geldim seni duymaya geldim kardefl yan›bafl›nda bir seslik ay›r bana
ve ben anca rüzgarla gelebilirdim buradan: tafl›n ve demirin aras›ndan
ve iflte ben anca bir fliirle gelebilirdim buradan: ‹stanbul’dan flehrin ba¤r›na bir hançer gibi saplanm›fl gölgesi güzelim Bo¤az’a vuran gökle toprak aras›nda kan ve kireç kokan bir yap›dan
Kap›na öylece var›yorum kardefl halklar›n sevinci için kurflun delikleri h›rs›yla alçak düflmana
Ne çok uzaktas›n, ne de yak›nda ve ne güzel ki okyanuslar da¤lar berisinden flurac›kta ç›t›rd›yor nefesin ya da 盤larla dalgalar›n birleflti¤i nokta buras› -seni sarmaya geldim kardefl göster ac›yan yerlerini dokunurken buraya fark› yok benim için tetikle papatyan›n öldürme yetene¤inde de¤il çünkü ölmeye son derece haz›rl›k hünerinde zafer bizim içindir iflte onlar cinayetle k›y›mla bize yaflama sevincini ölümüne savunarak bafllad›k konuflmaya iflte kar, iflte ya¤mur gözyafllar› ve umutla dalgalanan bayraklar Ne yaln›z sevinçliyiz, ne de yaln›z kederli ve ne güzel ki
34 | TAVIR | MART 2011
-Seninle konuflmaya geldim kardefl koflarak iletmeye halk›m›n selam›n›
Ne ölümleri ölüm onlar›n, ne de yaflad›klar› yaflamak ve ne güzel ki ölümlerle yaflay›fllar sesle sessizlik gibi birbirine girdiler anlamlar› de¤iflti ‹flte bütün yollar› kesildi Phom Penh’in ve halklar kan veriyor dünyaya Santiago’dan -Sana sormaya geldim kardefl onlar bir günde eskiyorken biz aç›lan her yeni günden tazelik topluyoruz, de¤il mi sana anca düfllerle gelebilirdim buradan: kaypak ajanslar ve gazeteler aras›ndan düfllerim ki kök gibi filiz gibi bir dal›n gerçekli¤idir deniz gibi toprak gibi çevreliyor sesimi Sana kat›lmaya geldim kardefl çünkü sevgili zafer omuzlar›nda yükseliyor birli¤imizin 1973
deneme deneme
beyaz saray’a karfl› kerpiç ev! ümit zafer
“Kiraz›n derisinin alt›nda kiraz Nar›n içinde nar Benim yüre¤imde boylu boyunca Memleketim var...” (Bedri Rahmi Eyübo¤lu) Bedri Rahmi'nin fliirinin son bölümü ise flöyledir: "Ne yana dönsem nafile / Memleketin hali gözümden gitmez / Bin bir yerimden ba¤lanm›fl›m / Bundan ötesine akl›m ermez..." Ve Mahir, bakmaya devam ediyor hayata, o kerpiç evin çat›s›ndan hala. Ki Mahirler'i o kerpiç evin çat›s›na ç›kartan memleket halleri, daha da a¤›r biçimde sürüyor. Daha dün, memleketin geliflmifl flehirlerinden olan Samsun'da bir bebek, açl›ktan öldü. Ad›, Kübra idi. Ve o çat›dan bak›p deriz ki, kapitalist dünyan›z›n bütün ihtiflam›, bir Kübra bebek etmez indimizde. Ki o kanl› ihtiflamd›r, halk› sefalete mahkum eden. O kerpiç evin çat›s›ndan bak›nca, net görülüyor herkesin ve herfleyin iç yüzü. Beyaz Saray'›n krallar› ve onlar›n devflirmeleri sefa sürsün diye, kapitalizmin tanr›lar›na kurban ediliyor insanlar›m›z. OST‹M'den Afflin'e, madenlerden tersanelere, hayat›n her yerinde "hayat›n› kaybediyor" insanlar›m›z. Söyler misiniz, kaybedilen hayatlar›m›z› kim yafl›yor?
MART 2011 | TAVIR | 7
Anadolu'nun kerpiç evi... Mahir, o kerpiç evin çat›s›ndan, Teksasl› çavuflun Elrom halinden hesap soran ellerine bakar. Emperyalistlerin barbar sayd›¤›, kara kafal› deyip afla¤›lad›¤› halklar›n ateflli elleridir bunlar. Mahir'in Filistinli elleridir bunlar ve K›z›ldere, meflaledir art›k halk›n elinde. ‹flte bu yüzden, Beyaz Saray devflirmeleri efendilerini tutuflturan o meflaleyi hep söndürmek isterler. Çünkü, varolufl amaçlar› budur. Ve fakat, bunu asla baflaramazlar. Beceriksiz olduklar›ndan de¤il, aksine elleri yeterince kanl›d›r. Lakin, art›k y›ld›z olmufltur K›z›ldere, hem de Anadolu'nun her yerinden görülebilen umut y›ld›z›. Dolay›s›yla kalk›flt›klar› beyhude ifl hayat›n tabiat›na, tarihin gidiflat›na ayk›r›d›r. Anadolu'nun kerpiç evi ile emperyalizmin Beyaz Saray'› aras›ndaki kavga amans›zd›r. Ve dahas› da fludur, K›z›ldere, art›k bir mekan de¤il, bir ruh halidir bafle¤mezli¤e 50 itfaiye eri ifle al›nacaksa ve bu ifle en az befl bin kifli baflvuruyorsa, kendi ülkemizde iflsiz güçsüz, köle ediliflimizin tablosu de¤ilse, nedir bu? Hayat zindana çevrilmiflse, bilin ki, o zindan›n içinde sefalete mahkum edilmifltir halk. Hayat›n zindan, halk›n sefil oldu¤u yerde, bilin ki, emperyalist sömürünün iflgali vard›r o ülkede. Ki ancak o kerpiç evin çat›s›ndan bak›nca, bu kadar net görülür her fley. Ve bize, bu sefaletten nas›l kurtulaca¤›m›z› da, aç›k seçik gösterir K›z›ldere. Teksasl› çavufllar›n Beyaz Saray'› varsa, Anadolu'nun da kerpiç evi var. Ki o Beyaz Saray'a karfl›, kerpiç ev, gururudur bu topra¤›n. Mahir, bakar o kerpiç evin çat›s›ndan, Basra Körfezi'nden ‹stanbul Bo¤az›'na çizmesini bat›ran Teksasl› çavuflun heybetine. Do¤rusu, pek alçak görünür o "heybet" Mahir'e. Ki Anadolu'nun en yüksek yeri de¤ilse de, en yüce yeridir K›z›ldere. Ve ancak oradan bak›nca, oldu¤u gibi görünür herkes... O kerpiç ev, Anadolu'nun Beyaz Saray karfl›s›nda diz çökmeyece¤inin manifestosudur. Bir yanda emperyalizmin Beyaz Saray'›, bir yanda Anadolu'nun kerpiç evi... Ya Beyaz Saray'›n bostan›ndas›n›z ya da o kerpiç evin içinde... tarihsel bir saflaflmad›r bu: Beyaz Saray'a karfl›
8 | TAVIR |MART 2011
dair. Anadolu'nun umutlu çocuklar› olarak biz, Beyaz Saray'a karfl› böyle bir kerpiç eve sahip olman›n k›vanc›nday›z. Çünkü, o kerpiç ev, emperyalizmin karfl›s›nda dimdik durabilme maceram›z›n özü, özetidir. Duyduk ki, Beyaz Saray bostan›nda geneti¤iyle oynanarak yetifltirilen hibritler "Ad› bile de¤iflti K›z›ldere'nin" demifller. Ve eklemifller: "Siz de de¤iflin" demifller! Desinler. Ki de¤iflmezli¤imizin barometresidir sözleri. Biz, ne de olsa Ortado¤ulu karakafay›z. Cevab›m›z da öyle olacakt›r. ‹slam ortaça¤› ‹ran edebiyat›n›n Haf›z ve Firdevsi'yle birlikte üç büyük flairinden biri say›lan Sadi'nin (1219-1292) "Gülistan" eserinden bir cümle ile cevaplayal›m Teksasl› çavufl karikatürlerini: Sadi der ki: "... Düflman›ndan ö¤üt kabul etmek hatad›r, ama onu dinlemek yerinde olur. Böylelikle o iflin tersini yapars›n, bu da do¤runun ta kendisi olur..." Biz, hayat›, o kerpiç evin çat›s›nda yafl›yoruz. Ve Anadolu'yu seviyoruz. Beyaz Saray'›n beslemesi olaca¤›m›za, Anadolu topra¤›na kurban oluruz. Mahir'den bu yana oldu¤u gibi... ‹flte o kadar! J
biyografi biyografi
alman köylü savafllar›n›n önderi: thomas munzer murat k›l›ç
Girifl Gerçek; insan olmam›z›n gere¤i, onsuz olamayaca¤›m›z için bir tutkudur. Ki zalime karfl› mazlumdan yana, hakl›dan yana saf tutmuflsak gerçek bir o kadar yak›c›, bir o kadar gereklidir. Ancak bugünün dünyas›nda sömürü düzenindeki her hakl› kavgada, düfl k›ranlar›n yalanlar›yla infla ettikleri dalga k›ranlar büyük bir h›zla çal›flmakta insan› yalana bo¤makta, gerçe¤i yok saymakta, çarp›tmakta. Böyle gelmifl böyle gidecek teranesini en yüksek perdeden seslendirmeye devam etmektedir. ‹stiyorlar ki yalan ve dolan denizinde bo¤ulal›m. Bo¤ulal›m ki, kan ve ter deryas›nda zulüm gemisi hep yüzsün, gök kubbe alt›nda sömürü sonsuza dek payidar olsun. Ancak halklar›n ileriye do¤ru her at›l›fllar›n› cüretli kalk›flmalar›n›, “Durun, durun! Hay›r!” itirazlar›yla karfl›layanlara inat tarih bize ö¤retti ki, insanl›¤›n gelece¤i kazanma kavgas› hiç son bulmaz. Zaferler yenilgilere, yenilgiler yeni kalk›flmalara… tarih hiç durmaz, ilerler. En durgun an›nda dahi alttan alta kaynayan bir volkan gibi lav›n› biriktirir. Ve günü geldi¤inde granitten kayalar›, k›ra y›ka, aka aka patlar. O gün tarih dersinin yeni bir sayfas› yaz›lmaya bafllanm›flt›r. Din Adaml›¤›ndan önderli¤e Halk Önderli¤ine Uzanan Onurlu Bir Yaflam Tarih kitaplar›nda Almanya köylü savafllar›n›n önderi Thomas Munzer’in, kesin olmamakla birlikte 1488’de dünyaya geldi¤i kabul edilir.
Dönem, Kilise odakl› dinsel gericili¤in ve feodal beylerin esareti alt›ndaki halklar›n Ortaça¤ karanl›¤›na gömüldü¤ü; köylü y›¤›nlar›n›n için için kaynad›¤›, yer yer tepkilerini gösterdi¤i zamand›r. Munzer günün koflullar›na göre oldukça iyi bir e¤itim al›r. 1512’de Frankurt On der Oder Üniversitesi’ne gider. Burada genel teoloji e¤itiminin yan› s›ra Latince, Eski Yunanca ve ‹branice bilgisi edinir. E¤itimiyle birlikte Yeni Ahit (‹ncil) konusundaki uzmanl›¤›yla zaman›n en bilgili ve ayd›n toplulu¤unda kendini kabul ettirir. 1513 ve 1515 y›llar› aras›nda üstlendi¤i din ö¤retimi görevinin yan›nda yeni yeni geliflme aflamas›ndaki burjuvazinin Kilise reformu için yapm›fl oldu¤u mücadelede öne ç›kar. Esas olarak Munzer’in bugünlere dair genelde farkl› bilinen herhangi bir görüflü yoktur. Henüz bir tarikata girmifl de de¤ildir fakat aray›fl içindedir. Halk gibi Munzer de toplumsal memnuniyetsizli¤i fazlas›yla tafl›r. Yoksul kitlelerin yalan ve dolanla perdelenen yaflam›n› sorgulamakta, hakikati aramaktad›r. Halkla daha fazla iç içe olabilmek için önüne ç›kan f›rsatlar› de¤erlendirir. Fakat genelde tek bafl›na hareket eder. Gerek yapt›klar›, gerekse de fikirleriyle çevresindekileri flafl›rtacak kadar gözü kara ve cesurdur. Haks›zl›¤a öfkesi karakterinin en belirgin özelliklerinden biri olarak öne ç›kar. Munzer, ufak tefek, kab›na s›¤maz, esmer, siyah saçl›d›r. Konufltu¤unda dinleyicileri adeta büyüler. Birikimleriyle insanlar› derinden etkiler. Hakl›l›¤›na inanarak, yüre¤inin derinliklerinden gelen o sesi akl›yla bütünlefltirerek konuflur. Halk onda kendinden bir fleyler bulur. Söyleyeceklerini eveleyip gevelemeden dosdo¤ru söylemesi halk›n hofluna gider. Do¤ru ve hakkaniyetli kiflili¤i ile içten içe düflmanl›k besleyen köylü y›¤›nlar›n›n sayg›s›n› kazan›r. Luther’le Tan›flmas› Munzer, bir süre Manast›rda keflifllik ve ö¤retmenlik yapar. 1528’de din reformcusu Martin Luther’le tan›fl›r. Bu dönemde Fransisken Manast›r düzenine, Katolik Kilise hiyerarflisine ve azizlere tap›nmaya karfl› ç›k›nca, Luther yanl›s› olarak an›lmaya bafllar. Ki reform hareketinin etkisi her yanda fazlas›yla hissedilmektedir. Yaklafl›k bir y›l önce bafllayan reform hareketi 31 Ekim 1517’de Kilise’nin günah ba¤›fllar›na karfl›, Luther’in 95 tezini halka aç›klamas›yla bafllar. Luther esas olarak belli bafll› çevrelere seslenir. Onlar›, Katolik rahiplerinin Almanya’daki etkilerine karfl› mücadele etmeye ça¤›r›r. Zulüm alt›ndaki halk ise Luther’in dinsel ça¤r›lar›ndan farkl› fleyler anlar. Onlar için reform ça¤r›s› kurtulufl anlam›na gelir. Fakat Luther’in istedi¤i bu de¤ildir. Bunun için de zamanla kendini halktan ay›rmas›yla egemenlerin yan›nda yer almas›yla gerçek yüzünü gösterir. Henüz gerçek yüzü ve as›l amac› tam anlafl›lmam›fl Luther’le
36 | TAVIR |MART 2011
tan›flmas› Munzer’de olumlu bir etki yarat›r. Hatta Luther’de arad›¤›n› buldu¤unu düflünür. Onun düflünceleri çerçevesinde bir süre çaba ve propagandas›na devam eder. Nitekim Luther’in tavsiyesi üzerine Zwickow’da dini görevlerde bulunur. Burada halkla yak›n ba¤lar kurar. Kiflisel ç›kar peflinden koflan, egemenlere yamanmak isteyen din görevlilerinden olmaz. Yapt›klar›n› inanarak yapar. Ç›karc›, halk› aldatan din görevlilerini elefltirir, onlar›n gerçek yüzlerini a盤a ç›kar›r. Bölgede s›n›fsal çat›flmalar›n keskinleflti¤i günlerdir. Munzer’in halkla kurdu¤u iyi diyalog, tehlikeli olarak görülmeye bafllan›r. Bugünlerde Anabaptistlerin* çal›flmalar›ndan haberdar olur. Ama o tanr›sal yasa ve iradenin yeryüzündeki uygulay›c›lar› olarak gördü¤ü s›radan insanlar›n düflüncesini kendine yak›n bulur. Munzer zamanla Lutherci reformist din anlay›fl›ndan uzaklaflarak din konusunda radikal talepleri olan Zwickow Peygamberleri ad›yla örgütlenen toplulu¤un önderi Nikolous Storch’un görüfllerini benimser. Bu görüfle göre gerçek yetkinin Kitab-› Mukaddes’te de¤il, tanr›n›n insanlara verdi¤i iç ›fl›kta aranmas› gerekti¤ini söylemeye bafllar. Bu düflüncenin haliyle egemen s›n›f›n flimfleklerini üzerine çekmemesi düflünülemez. Çok geçmeden Zwickow’daki vaizlik görevinden al›n›r. Savundu¤u fikirler özellikle kilise çevrelerinde rahats›zl›k kayna¤› olur. Ama pes etmez. Önce Prag’a gider; buradan da Nordhovsiric ve Allstadt’a geçer. Bu son flehirde ibadet konusunda yenilikler ortaya koyar. Halka hakikatleri anlatmaya devam eder. Prensler, senyörler, zenginler ve sahtekâr din adamlar› hakk›nda söylediklerini halk memnuniyetle karfl›lar. Yüre¤inden geldi¤i gibi konuflan bu küçük dev adam o güne kadar bildikleri din adamlar›na hiç benzemez. Aksine yapmac›ks›zd›r. Yaflad›klar› yoksulluktan söz eder. Duygular›na tercüman olur. Ezilmiflliklerini, sömürülerini anlat›r. Patlama noktas›na gelmifl halk›n gönlüne ekili isyan tohumlar› çatlamaya bafllam›flt›r. Luther'le Yollar›n›n Ayr›lmas› Munzer, 1552'de Saaz (Bugünkü Zatec) ve tekrar Prag’a giderek Jan Hus'un izleyicileri olan Taburlular› kendi yan›na çekmek için u¤rafl›r. Nerdhawsen’deyken Luther’le aras›ndaki görüfl farkl›l›klar› art›k kaç›n›lmaz bir yol ay›r›m›na götürür. Burada Lutherciler gerçek yüzlerini göstererek Munzer'in kentten kovulmas›n› sa¤lar. Bafllang›çta Luther'in görüfllerinden etkilenerek Kiliseye baflkald›ran Munzer, çok geçmeden içinde yer ald›¤› bu reformist hareketinin s›n›rlar›n› da fark eder. Böylelikle iki insan›n asl›nda iki farkl› dünyan›n insan› oldu¤u çok geçmeden anlafl›lm›fl olur. Munzer ile Luther'in yollar› do¤all›¤›nda ayr›l›r. Biri devrimci, di¤eri ise din reformcusudur. Art›k Munzer daha fazlas›n› isterken, Luther sömürü ve zulüm düzenini yeni araç ve söylemlerle sürdürmek niyetindedir.
Luther’cilerin yaln›z iman yoluyla günahlar›ndan ar›nmalar›na ve Kitab-› Mukaddes’i tanr›sal gerçe¤in tek kayna¤› kabul eden ö¤retilerine karfl› ç›kar. Ki bunun anlam›, Kilisenin yeni yüz ve içerikle, s›n›rs›z otoritesiyle halk›n denetim alt›nda tutulmas›n›n devam ettirilmesi olacakt›r. Zaten egemen s›n›flar›n istedi¤i de budur. Bu dönemde radikal bir dönüflüm yaflayan Munzer, devrimci düflünceleri, ‹ncil'den, Kilise Büyükleri’nin yaz›lar›ndan veya mistik ö¤retilerinden edinmez. Bunlarla birlikte bulabildi¤i tüm kitaplar› okumaya çal›fl›r. Halk için çözüm olabilece¤ini düflündü¤ü eserlerle ilgilenir. Daha önce de Alman ‹lahiyatç›s› Johann Eck ile Luther aras›nda Leipzig kentinde yap›lan tart›flmalar› izler. Weissenfels'teki Beudetz Manast›r›’nda bulunan pek çok eseri inceler. Ak›l süzgecinden geçirir. Munzer, de¤iflik flehirlerde aral›ks›z çal›flma yapar. Kafas›n› meflgul edense, Luther'in, faaliyetlerine karfl› giriflti¤i engellemelerdir. Ki Luther, art›k asl›na rücu etmifltir. Halk›n kafas›n›n daha fazla kar›flmas›na engel olmak amac›yla bir kitapç›k yay›nlar. Ayaklanma Haz›rl›klar› Munzer'in halk üzerindeki etkisi her geçen gün artar. Öyle ki, Luther'in tahrik edip k›flk›rtt›¤› prensler bile Munzer aleyhine bir tedbir almada ürkek davran›r. Munzer ise bofl durmaz, flehir flehir gezmeye devam eder. Düflüncelerini, gitti¤i her yerde taraftarlar›na ve çevresine afl›layand›r. Arkadafllar›n›n ve halk›n›n umutsuzlu¤a kap›lmas›na izin vermez. Halk›n›n, er geç mücadelesini verdikleri adil, eflitlikçi ve kardeflli¤in egemen oldu¤u bir düzenin kurulaca¤›na inanmas›n› sa¤lar. Onun dile getirdi¤i umut ve sözlerindeki hakikatlik dinleyenleri etkiler. Onu her dinleyen bir Munzer olup umudun tafl›y›c›s› haline gelir. 1522'nin sonlar›nda Weimar ve Wittenkug yoluyla Halle'ye geçer. Glaucha'da verdi¤i vaazlarla çok say›da insan› etkilemeyi baflar›r. 1523'te Mensfeld Maden bölgesi yak›nlar›ndaki Allstadt’ta bir Sakson cemaatine papaz olur. Din ve politika konular›nda en önemli çal›flmalar›n› burada yazar. Reform yanl›s› gördü¤ü Sakson prenslerinin H›ristiyan düflman› sayd›¤› soylulara karfl› birlik olmas› için u¤rafl›r. H›ristiyanlar›n Birli¤i düflüncesine dayand›rd›¤› ve bir savunma örgütü olarak tasarlad›¤› Allstadt ‹ttifak›, Munzer’in Allstadt’tan ayr›ld›¤› 1524’ün sonbahar›na dek düflüncelerinin merkezini oluflturur. O esas olarak yoksul emekçi halka dayand›r›r düflüncelerini. Onlar› örgütler. Tanr›n›n Sonsuz Ahdi adl› bir grup kurar. Bu sebeple buralardan da sürülür. Nürnberg’e gider. Burada bafll›ca siyasi metinlerini kaleme al›r. Köylü ayaklanmalar›n›n oldu¤u bölgelere geçer. 1524-1525 k›fl›n› Griessen’de geçirir. Bir süre ‹sviçre s›n›r›ndaki bölgelerde kal›r. Burada Anabaptiste’lerle tan›fl›p, dostluklar kurar. Burada ayaklanmalar›n ilk belirtilerini gözlemler. Ki ‹sviçre s›n›r› yak›nlar›nda köylülerin bafl-
kald›r›s› gibi yak›n bölgelerde irili ufakl› pek çok ayaklanmalar olur. Bunlar köylü ayaklanmalar›n›n yaklaflt›¤›n›n habercisidir. Buradan ayr›l›p Thurngi’de ve Mansfeld bölgesine gider. Ayaklanma Öncesi Durum 15. yüzy›l sonu, 16 yüzy›l bafllar›, Almanya’da kapitalizmin henüz geliflmeye bafllad›¤› y›llard›r. Bu kendini sanayinin de¤iflik dallar›nda gösterir. Kimi kentler ve bölgelerde ekonomik farkl›l›k göze çarpar. K›rlarda ac›mas›z bir sömürü söz konusudur. Feodal bey ve senyörler, Kilise ile birlikte köylüleri iliklerine kadar sömürmektedir. Bu anlamda k›rlar çeliflkilerin en keskin oldu¤u bölgelerdir. Köylüler h›zla gizli örgütlenmeler ve tarikatlarda örgütlenirler. Köylülerin en genel anlamda talepleri, Kilise ve manast›rlara ait topraklara el konulmas›, beylerin, a¤alar›n köylüleri angarya çal›flt›rmalar›n›n son bulmas› fleklindedir. Kentli yoksullar da bu taleplere sahip ç›kar. Böylece devrimci bir ayaklanman›n da temelleri oluflmufl olur. Ayaklanmaya köylülerin d›fl›nda da kat›l›m olur. Büyük toprak sahipleriyle çeliflkisi olan küçük iflletme sahipleri ve mevcut durumdan rahats›z olanlar vard›r. Küçük soylular›n bir bölümü (fiövalyeler) de, büyük feodallere ve Almanya’n›n küçük parçalara bölünmesine karfl› ç›karak ayaklanmaya destek olurlar. Bunlarla birlikte mevcut düzenin koruyucusu ruhban s›n›f›n dayana¤› Katolik Kilisesi’ne karfl› halk›n büyük bir tepkisi söz konusudur. Bu tepkinin ekonomik sebepleri vard›r. Almanya’n›n en büyük toprak sahiplerinden biri Kilise’dir. Art›k iyice yozlaflan, de¤iflik hurafelerle cennetin anahtarlar›, tapusu, hatta cennetten yer ayr›lmas›, kutsal emanetlere parayla bakt›r›lmas›, parayla günah ç›kart›lmas› ve bu paralar›n Papal›¤a akmas› vb. uygulamalar, halk›n Kiliseye yönelik tepkisinin nedenleridir. Sömürü ve zulüm artt›kça egemen s›n›flar›n halk› gerçek sorunlardan uzaklaflt›rd›klar› bilinir. Örgütsüz ve umutsuz bir halk›n yegâne s›¤›na¤›, gerçeklerden uzak, sanal bir alemdir. O günlerde de din bu amaçla kullan›lan bir araçt›r. Öyle ki, 30 bin nüfuslu Köln kentinde tam 19 kilise, 100 kadar Capella**, 22 manast›r ve 12 hastane vard›r. Nüfusun dokuzda biri Kilise çevresindedir. Y›l›n ortalama yüz günü dinsel törenler yap›l›r. Günler; bayramlar, ayinler, yortular vb. dinsel içerikli törenlerle geçer. H›ristiyan yard›mseverli¤inin ve “açlar›n doyurulmas›”n›n kurumlar› olarak bütün kentlerde say›s›z yoksul evleri, aflevleri, hastaneler ve öksüz evleri infla edilmifltir. Bu durumda halk›n, Katolik Kilisesi’nin resmi söyleminin d›fl›nda kendine dinsel görünümlü farkl› aray›fllar yaratmaya bafllamas› kaç›n›lmaz olur. Halk vaizleri, çekilen yoksullu¤a karfl› Çilecilik düflüncesini yaymaya çal›fl›r, yepyeni bir dinsel yaflam vaaz ederler. Bu kesimler Kilise ve salt zenginli¤e ve mülkiyete dayal› otoritesine darbeler vursa da, çabalar› yine
MART 2011 | TAVIR | 37
de s›n›rl› kal›r. Bu ö¤retilere göre basit yaflam sürdürülmeli, kardefllik içinde yaflanmal›, ortak yenilip-içilmeli ve afl›r›l›klardan kaç›n›lmal›d›r. Bunlar görüldü¤ü gibi zenginlik içinde yaflayan, lüks bir yaflam süren zenginlere dolay›s›yla feodallere yöneliktir. Çünkü halk›n zaten “afl›r›” yapabilece¤i bir fley yoktur. Kardefllik öne ç›kar›larak, esas olarak mülkiyetin özel ellerde olmas›na karfl› ç›k›l›r. Bunlarla üstü kapal› flekilde feodal beylere halk›n sömürü ve zulmüne ortak olan Kiliseyi hedef al›r. Din adamlar›n›n görevi zenginleri ve onlar›n iktidarlar›n› korumak de¤il, halk›n yaflad›¤› açl›¤a ve yoksullu¤a çözüm bulmak olmal›d›r. Bu anlamda halk yaflad›klar›n› aç›kça ortaya koymasa da, tepkileri, sezgisel olarak yaflad›klar›n›n kaderleri olmad›¤›n›n kendi dillerinde o günkü koflullarda dile gelmifl halidir. Ve Ayaklanma Bölgede uzun y›llar halk›n kendili¤inden ayaklanmalar› yaflan›r. ‹syanlar›n biri bast›r›lmadan di¤eri patlak verir. Direnme kültürü yayg›nlafl›r. Dinsel temelde geliflen fakat özü ekonomik olan bu ayaklanmalar›n büyük bir k›sm› kilise taraf›ndan dinsel sapk›nl›k olarak de¤erlendirilerek egemen s›n›flar›n katliamlar›na bir anlamda meflruluk kazand›r›l›r. ‹flte bu tabloda kaç›n›lmaz durum ortaya ç›kar. Ayaklanma bafllar. ‹lkin Stuhlungen bölgesindeki köylüler ayaklan›r. Hans Müller ile Vaiz Balthuser Habmair ayaklanmaya önderlik eder. 1524’te ayaklanma Almanya’n›n bütününe yay›l›r. Orta Almanya ayaklanman›n merkezi olur. Munzer bunun için Muhlhausen’e dönmek zorunda kal›r. Halk, feodal beylerin kendilerine dayatt›¤› vergilere ve angaryalara karfl› ç›k›p, öfkesini a盤a vurur. Kurulmufl gizli örgütler, halk› ayaklanmaya katmaya çal›fl›r. Pek çok yerde geçici de ol-
38 | TAVIR |MART 2011
sa kurtar›lm›fl bölgeler kurulur. Hatta köylü Cumhuriyetleri bile ilan edilir. 1525 y›l›n›n Mart ay›nda ayaklanma büyük oranda bir iç savafl halini al›r. Munzer’in haz›rlam›fl oldu¤u program halk aras›nda sahiplenilir. Dile getirilen, halk›n özlem ve talepleridir. Birçok yerde kimi soylular ve flövalyeler ayaklanmaya destek verir. Feodal beylerle süren çarp›flmalarda askeri baflar›lar elde ederler. Ancak köylüler, bir ayaklanma için yeterli düzeyde örgütlenmifl de¤ildir. Ayaklanmaya kat›lan güçlerin mücadele içinde yaflad›¤› tutars›zl›klar afl›lamaz. Savaflt›klar› büyük amaç u¤runa aralar›ndaki çeliflkileri giderip ortak, güçlü ve kal›c› bir ittifak/cephe kuramazlar. Köylüler savafl içinde yiyecek temininde güçlükler yaflar. fiehirlerde ba¤lant›n›n tam olarak kurulamamas›ndan kaynakl› erzak ve cephane tedarikinde sorunlar yaflan›r. Köylü ordular›n›n bu eksiklikleri, savafl meydanlar›nda k›sa süre sonra görülmeye bafllan›r. Feodaller -Alman Ligi’ne ba¤l› ordularköylü ordular›n› kan ve ateflle bo¤maya bafllar. Köylü ordular› pefl pefle yenilgi yaflar. Ayaklanmalar›n merkezi bir yap›da planlanmas›ndan çok birbirinden kopuk oluflu, Munzer’i, ayaklanman›n bafl›ndan itibaren kayg›land›r›r. Bu amaçla Munzer ve yoldafllar› ayaklanmaya bütünlük, kararl›l›k ve iç tutarl›l›k vermeye çal›fl›rlar. Fakat bu çabalar› sonuç vermez. Yerelli¤i ve dar görüfllülü¤ü aflamazlar. Di¤er yandan ayaklanmaya kat›lanlar›n, ayaklanma sonucunda kurulacak teokratik düzenin propagandas›yla çok meflgul olmalar› gibi hatalar› yaparlar. Bir di¤er hata ise egemenlerle uzun süre müzakere yapm›fl olmalar›d›r. Müzakere süreci egemenlerin zaman kazanmalar›n› sa¤lar. Müzakerelerle egemenleri ikna edebilecekleri gibi büyük bir yan›lg›ya düflerler. Bunlarla birlikte
tüm bölgelerde örgütlü olmamalar›, ayaklanman›n birlikten ve tek bir merkezden yoksun oluflu gibi eksiklikleri ayaklanman›n kaç›n›lmaz sonunu haz›rlayan etkenlerden olur. Ayaklanman›n Bast›r›lmas› Yukar›da belirtilen nesnel ve öznel nedenlerle tarihinin bu aflamas›nda ezilenlerle ezenlerin s›n›f çat›flmas›nda koflullar ezilenlerden yana de¤ildir. Egemen s›n›flar ayaklanmay› ezmek için kendi aralar›ndaki çeliflkileri bir yana b›rakarak birleflirler. ‹syanc› köylü gruplar› ard› ard›na yenilmeye bafllar. 1525’in ortalar›nda köylü ayaklanmalar› büyük oranda bast›r›l›r. En sonunda da feodal bey ve senyörlerin atl› kuvvetleri ve topçular› köylü birliklerini ezer. Feodal beylerin ayaklanmay› bast›rma harekât› toplu k›y›ma dönüflür. Katledilen köylü say›s› daha ilk günlerde 130 bini aflar. Ayaklanman›n önderleri tam da egemen zihniyete yak›fl›r flekilde halka gözda¤› olmas› için iflkenceyle katledilirler. ‹syana kat›lm›fl köylülerin büyük bir k›sm› topraklar›ndan kovulup varl›klar›na el konulur. Geride kalan köylüler toprak köleli¤i boyunduru¤u alt›nda ac›mas›zca ezilmeye devam eder. Munzer çarp›flma esnas›nda esir düfler. Çok yo¤un iflkenceler yap›l›r. Muhlhausen’de ayaklanmay› bast›rmada kullan›lan prenslerin karargâh›na getirilir. Burada göstermelik bir yarg›lama yap›l›r. Amaç, Munzer nezdinde ayaklanmay› yarg›lamakt›r. Ama bunu baflaramazlar. Hakl› ve haks›z›n, zalim ile mazlumun bu karfl›laflmas›nda Munzer idam edilir. ‹dam edilen, Munzer’in bedeni olur. Yoksul köylülere, emekçilere tafl›d›¤› ölümsüz hakikat yeni kavgalar›n mayas› olur. Munzer’i Ehlilefltirme Çabalar› Ve Thomas Munzer ismi o günlerden bugünlere egemen s›n›flarca hep tehlikeli bulundu. Yap›tlar› ölümünden yüzlerce y›l sonra bile Kilisenin yasak kitaplar listesinde oldu. Kendinden sonraki tüm devrimlere, devrimci önderlere, kifli ve hareketlere etkisi oldu. Pek çok felsefeci onun düflüncelerini yeniden yorumlay›p döneme uygun hale getirdi. Onun zulme karfl› isyan edifli, adil, hakkaniyetli bir dünya kurma çabas›, de¤iflik adlar alt›nda hep var oldu. Kimi Pretostan tarih yaz›c›lar› ise, Munzer’i ehlilefltirip yeniden Kiliseye, dolay›s›yla egemenlere kazand›rmak için u¤raflt›. Onu Luther’le yan yana koyma gibi beyhude bir çaba içine girdiler. Oysa onlar yan yana gelmeyecek iki kifliliktir. Böyle halkç› bir önderi, Luther ile yan yana getirmek Munzer’e bir hakarettir. Biri ezen egemenleri, di¤eri ezilen emekçileri temsil eder. O Luther ki, halk› zulüm ve sömürü alt›nda inim inim inler, oluk oluk kan› akarken feodal beylerle birlikte ayaklanman›n bast›r›lmas›n› ister. Munzer’in çal›flmalar›n› engeller. Köylüler ayaklan›nca içindeki kinini, “Katil ve H›rs›z Köylü Sürülerine karfl›” adl› kitab›yla kusar. Ve feodal beyleri köylülere karfl› savafla ça¤›r›rken tüm Yahudilerin Büyük Almanya’dan sürülmesi gerekti¤ini savunarak yüzy›llar öncesinden Hitler’in ilham perili¤ine soyunur.
Bugün esas olarak Thomas Munzer’in önderlik etti¤i, Sebastian Frank ve Jean de Leyde’nin de kat›ld›¤› Anabaptist hareket, tarihte köylü ayaklanmalar› olarak an›l›r. Feodal iliflkilerin çat›rdad›¤›, kapitalist iliflkilerin filizlenmeye bafllad›¤› tarihin bu kesitinde köylü y›¤›nlar› at›ld›klar› bu kavgada tarihsel ilerlemenin yolunu düzleyenlerdir. Ve hiç kimse de bu gerçe¤i de¤ifltiremeyecektir. Munzer’in Görüflleri Almanya’daki Köylü Savafllar›’nda özellikle öne ç›kan önder, tart›flmas›z Munzer’dir. O sadece Luther’in yapt›¤› gibi Katolik Kilisesi’nden ayr› Alman egemen s›n›flar› için yeni yorumlara dayal› bir dinsel anlay›fl peflinden koflmaz, hakkaniyet ve eflitli¤in tüm yaflama egemen olmas›n› ister. Elbette Munzer’in de görüfllerinde dini söylem ve hedefler söz konusudur. Ki zaten o günkü koflullarda baflka türlüsü de düflünülemez. Bununla birlikte, Munzer’e göre Kilise ö¤retilerinde yap›lacak bir reform mevcut sorunlar› çözmeyecektir. Ona göre köylülerle, flehirlerde feodal beylerin sömürü ve zulüm politikalar›ndan rahats›z olan kentli yoksullar›n yapaca¤› toplumsal bir devrim ancak sorunlar› çözebilir. Bu yan›yla Munzer’in görüflleri döneme özgü devrimci bir öz tafl›r. H›ristiyanl›k düflman› sayd›¤› dünya yönetiminin Tanr›’n›n arac›s› s›radan insanlar taraf›ndan er geç y›k›laca¤›na; mals›z mülksüz s›radan insanlar›n bozulmam›fl masumiyetleriyle Tanr›’n›n iradesini yerine getirece¤ine inan›r. Hakikat ve hakkaniyet egemen olsun ister. Ezenin-ezilenin olmas›n› istemez. Özel mülkiyeti sömürü ve zulmün nedeni olarak görür. Halk›n köle olarak, o günün bir avuç din bezirgânlar›na, bey ve a¤alar›na çal›flmas›n›; onlar taraf›ndan azg›nca sömürülmesini kabul etmez. O gün düflüncelerinin olabilmesini Tanr›dan ba¤›ms›z düflünemezse de yine insana güvenir. Saf ve temiz yoksul emekçilerin böylesi bir düzeni y›k›p adaletli bir düzen kuraca¤›na yürekten inan›r. Munzer, halk y›¤›nlar›na bu düflüncelerle önderlik yapar. Ona göre din, akl›n ve yüre¤in uyand›r›c›s› olmal›d›r. Öteki dünya ile yeryüzündeki yaflam aras›nda bir ba¤ kurmal›d›r. Bunun anlam› fludur: Halklara “kader” olarak gösterilen sömürücü asalaklar›n varl›¤› ve ezen-ezilen iliflkisi, kader de¤ildir. Bu ba¤lamda ezilen halk›n gerçeklefltirece¤i devrim fikrini gelifltirir. Mücadelesini verdi¤i düzende ne s›n›f ayr›l›klar›, ne de özel mülkiyet ve devlet olacakt›r. Munzer o günkü koflullarda program ve amac›n› halka daha iyi anlatabilmek için H›ristiyanl›¤›n söylem ve sloganlar›ndan yararlan›r. Örne¤in devrimci köylüleri yeryüzünde bir tanr› ülkesi, yani s›n›fs›z, özel mülkiyetsiz ve devletsiz bir toplum yaratma fikrine ça¤›r›r… Dini felsefesi ateizme yak›nd›r. Siyasi tasar›lar›, eflitlikçi ve ütopyac› sosyalizmin ilk örnekleri say›labilir. Almanya’da Köylü Savafl› adl› eserinde Friedrich Engels, Munzer hareketinin tarihsel önemini özetle flöyle yorumlar: “Munzer’in siyasi doktrini bu ink›lâpç› dini görüfle t›pat›p uy-
MART 2011 | TAVIR | 39
mufltu ve kendi din ilmi o devrin dini görüfllerini nas›l aflm›flsa, siyasi doktrini de o günün sosyal ve siyasi münasebetlerini öyle aflm›flt›. Munzer’in din ilmi nas›l dinsizli¤e yaklaflm›flsa, siyasi program› da komünizme yaklaflm›flt›. (Almanya’da Köylü Savafl›, Türkçesi fierif Hulusi, ‹st. 1967) Sonuç: Din Sadece Din De¤ildir Görüldü¤ü gibi gerek halk güçleri, gerekse egemen s›n›flar, s›n›fsal ç›karlar›n›n kavgas›n› verirken, dinsel düflünceler de, bu kavgan›n ortas›nda farkl› anlamlar yüklenerek var olabilir. Almanya Köylü Savafllar›’nda yaflanan budur. Her iki kesimin de H›ristiyan olmas›, karfl› karfl›ya gelmelerine ve kanl› bir savafla tutuflmalar›na engel olmaz. Çünkü esas olarak, dinsel vb. görünümlü olsa da savafllar›n ard›nda yatan, s›n›f çeliflkileridir. Ki ayn› din ya da mezhepten olmak bu çeliflkileri yok etmez. Hatta ayn› toprak üzerinde yaflamak, ayn› ulus/milliyetten olmak, ezenle ezilenler aras›nda var olan çeliflkileri ortadan kald›rmaya yetmez. Belki bir süre egemen s›n›flar dini kullanarak ezilenlerin isyan etmesini geciktirebilir. Ama bu kez de temeldeki s›n›fsal çeliflkiler bir baflka görünüm alt›nda mutlaka tekrar ortaya ç›kar. Bu, s›n›flar tarihinin de¤iflmez hükmü ve gerçe¤idir. Ve Munzer de, tarihsel bir dönemde bu çeliflkilerin bir ürünü ve önderi olarak, dini, sömürü ve zulüm düzeninden kurtulma amac›na göre yorumlar. Örgütlenir, savafl›r, yenilir… Ki dünden bugüne Thomas Munzer’in önderlik etti¤i Köylü Savafllar›’ndan kalan temel ö¤reti, hangi ad ve görünüm alt›nda olursa olsun, uzlaflmaz s›n›f çeliflkileri yeni yeni isyanlar› ve devrimleri mayalarken tarih bize de¤eri ölçülmez iki ders verir: Birinci ders: “Sert bir çarp›flmadan sonraki yenilginin devrimci önemi; kolayca kazan›lan bir zafere eflit bir olayd›r.”(1) ‹kinci ders: “E¤er yenilmiflsek yapmam›z gereken tek fley, bafltan bafllamakt›r.”(2) Kaynaklar: *Sosyalizm ve Sosyal Mücadeleler Tarihi - Max Beer * ‹lkel, Köleci ve Feodal Toplum. Zubritski-Mitropolski-Kerov/Sol Yay›nlar› * Sosyalist Kültür Ansiklopedisi * Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi * Ana Britannica (1) Almanya’da Devrim ve Karfl› Devrim-Friedrich Engels / Sol Yay›nlar› - 2. bask›, Ank. 1992 - Çev. Kenan Somer – syf. 72 (2) Almanya’da Devrim ve Karfl› Devrim-Friedrich Engels / Sol Yay›nlar› - 2. bask›, Ank. 1992 - Çev. Kenan Somer – syf. 12 * Anabaptistler: Thomas Munzer önderli¤inde Saksonya’da kurulan bir tarikat. ** Capella: Küçük kilise
J
40 | TAVIR |MART 2011
fliir
fliir
nûroze cegerxwîn
Nûroz e, nûroz e, sibhînê nûroz e Maçek bide min yar, cejna te pîroz e Nûroz u bihar e Nûroz e... Bel bûn gul û dar e Nûroz e... B›na gulê har e Nûroz e... Destim bi dest yar Nûroz e... Nûroz u sersal e Nûroz e... Lêva gulê al e Nûroz e... Wek ç›çek û lalenuroz e... Sor û zer û kal e Nûroz e... Nûroz û mizgîn e Nûroz e... Bihar e bengîn e Nûroz e... Kesk û zer û flîn e Nûroz e... Xalîça rengîn e Nûroz e... Nûroz e, xwefl ba tê Nûroz e... B›na kulîlka tê Nûroz e... Sinbil bi sema tê Nûroz e... Xum xum ji çema tê Nûroz e...
MART 2011 | TAVIR | 33
izlenim izlenim
bir hazin hürriyet sakine temiz
Tekstil atölyesinin birinde çal›flan genç bir kad›na soruyorum: “Eme¤inin karfl›l›¤›n› ald›¤›n› düflünüyor musun?” - Evet. Bilmem ama ald›¤›m› düflünüyorum.” Memleketi Mardin’den çal›flmak için ‹stanbul’a gelen bu genç kad›n›n ad› Bircan. 10 yafl›ndayken bafll›yor çal›flmaya. fiimdi ise 18 yafl›nda. 8 y›ld›r tekstil atölyesinde kar›n toklu¤una eme¤ini sat›yor. 9 çocuklu bu aileden üçü ‹stanbul’a geliyor ve hepsi de ayn› tekstil atölyesinde ifle giriyor. Çal›fl›p, ald›klar› paray› memlekete, ailelerine gönderiyorlar. ‹lk ‹stanbul’a gelifllerinde büyük bir hevesle geldi¤ini anlat›yor Bircan: “Ama ne bileyim içimde böyle hep bir heves vard› çal›flacam diye, ‹stanbul’u ilk defa gördü¤üm için. Sonra geldim. Piflman oldum bafl›nda ama sonra olmad›. Al›flt›m flimdi ama biraz zor oldu.” Sohbetimiz biraz daha aç›l›yor. Bu kez ayn› sorumu biraz daha farkl› soruyorum: “Ezildi¤ini düflünüyor musun?”
maz. Kocam isterse b›rak›r›m. Çal›fl derse çal›fl›r›m, b›rak derse b›rak›r›m.” Bütün hayaller ya patronun ya da “evin reisi”nin izin verdi¤i kadar kurulabiliyor. Aç kalmamaya yetecek kadar para, eme¤inin de¤erinin s›n›r›n› çiziyor.
- Evet, ben eziliyorum. Böyle olmamas› gerekiyor. Evet, düflünüyorum ama, iflte olmuyor çare.
Hatun, 3 kardefli oldu¤unu, kardefllerine bakacak kimse olmad›¤› için ancak ilkokul 3’e kadar okuyabildi¤ini anlat›yor: “3. s›n›fa kadar okudum. Annem hastaland›, kardefllerim küçüktü, b›rakmak zorunda kald›m. Bir-iki ay gitmedim. En son gitti¤imde de ö¤retmen dedi ki: “Art›k gelme.”... Daha 12-13 yafllar›ndayken Mardin’den Karadeniz’e f›nd›k toplamaya giden Hatun yaflad›¤› zorluklar›, 12 saat boyunca nas›l çal›flt›¤›n›, sonras›nda kald›¤› çad›rlar›n nas›l so¤uk oldu¤unu anlat›yor. “Kad›n olarak daha fazla ezildi¤ini düflünüyor musun?” diye soruyorum. “Bizim evimizde öyle bir fley yok Allah’a flükür ama f›nd›klara giderken erkeklere hep güzel yemek yap›yordu aflç›m›z, k›zlara güzel yemek yapm›yordu. Ben itiraz ettim.” diyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nü duyup duymad›¤›n›, o gün yürüyüfl yapanlar hakk›nda ne düflündü¤ünü soruyorum. “Biliyorum 8 Mart’›. Haklar›n› istiyorlar. Ben
Çare yok, çaresizlik var kaderinde, böyle söylüyor Bircan. “Geldik çal›flt›k iflte. Nas›l desem. Böyle geldik çal›flt›k iflte tekstilde öyle oldu. Hayallerim vard›. Okuyacakt›m, bir fley olacakt›m diyordum ama olmad›. K›smet de¤ilmifl”. Bu arada radyoda bol bol kader, k›smet flark›lar› çal›yor. Damar Radyo bu. Aflk›na kavuflamayanlar, hayata küsenler kaderlerine yan›yor arka arkaya. Bitmek bilmiyor. Her sözü bir y›k›m, bir hüsran. Bütün atölyelerin vazgeçilmez radyo kanallar›ndan Damar Radyo. “Kaderi, k›smeti”, Bircan’›n yolunu, hayallerinin s›n›rlar›n›, her fleyi çiziyor. Evlilik de bu hayallerinin içinde: “Evlendikten sonra insan kendi evine bakar, kendi çocu¤una bakar. Çal›flmak ol-
24 | TAVIR | MART 2011
Bircan’›n ifl arkadafllar›ndan Hatun ise önceki ifline bakarak yeni ifline iliflkin bir de¤erlendirme yap›yor. “Buras› daha iyi” diyor. O da tek çal›flm›yor burada. Bir de kardefli var yan›nda, daha 13 yafl›nda. ‹kisi de ortac› olarak çal›fl›yor. Atölyeye ilk girdi¤imde gözüme ilk çarpan o oluyor. Küçücük bir k›z, ad›mlar›n› bir ileri bir geri atarak hiç durmadan çal›fl›yor. Sormadan edemiyorum. Böyle çal›flmas›n›n sebebi olarak daha çok ifl ç›kartmak ve s›rt a¤r›s›n›n daha az olmas›n› sa¤lamak oldu¤unu söylüyor. fiaflk›nl›¤›m›n geçmesi bir hayli zaman al›yor.
hakk›m› ald›¤›m› düflünüyorum.” diyor. Nas›l diyorum, “Yani çal›flt›¤›m›n karfl›l›¤›n› al›yorum”. Sadece çal›flmak boyutuyla de¤il, kad›nlar›n birçok konuda daha fazla ezildiklerinden bahsediyorum ona. “Var var, asl›nda çok ezilen var. ‹nflallah al›rlar haklar›n› ne bileyim ya” diyebiliyor ancak. Ne yaflad›¤› ac›lar› ifade edebiliyor ne de kendisi gibi ezilen di¤er emekçi kad›nlar›n ac›s›n›n fark›na varabiliyor. Akflama kadar ayakta çal›flt›¤› halde daha da a¤›r koflullarda çal›flmad›¤›na, hafta sonu bir gün pazar tatiline flükredebiliyor. Bir gününün nas›l geçti¤ini soruyorum atölyede... “Güzel geçiyor, arkadafllarla geçiyor.” ‹fl saatleri d›fl›nda ise maafl›ndan art›rabilirse al›flverifl yapt›¤›n›, kendisine ayakkab›, elbise ald›¤›n› söylüyor. Bu, mutlu ediyor onu. ‹stanbul’un memleketinden farkl› oldu¤unu, çok de¤iflik bir yer oldu¤unu anlat›yor: “Yani ne bileyim insan hiç orada akflamlar› d›flar› ç›km›yor. Saat 7 oldu¤u zaman, karanl›k çöktü¤ü zaman evimizdeydik hepimiz. Burada öyle de¤il. Mesela istedi¤in zaman d›flar› ç›k›yorsun. Köyde mesela bir k›z falan bir erkekle buluflsa komflumuz bir laf söylerdi. Mesela burada öyle de¤il. Herkes kendi kafas›na göre tak›l›yor yani.” “Özgürlük mü bu sence?” diye soruyorum: “Valla bence art›k özgürlük. Özgürlüktür herhalde. Herkes kendi kafas›na göre mesela tak›l›yor yani” diye cevap veriyor. Naz›m’›n hürriyete iliflkin fliiri geliyor akl›ma. “Bir Hazin Hürriyet” fliirinde flöyle diyor Naz›m: “Satars›n gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan yo¤urursun bütün nimetlerin hamurunu. Büyük hürriyetinle çal›fl›rs›n el kap›s›nda, anan› a¤latan› Karun etmek hürriyetiyle hürsün!” ... Bir baflka tekstil atölyesindeyiz. Bu kez Meral’le konufluyoruz. Dersimli Meral. ‘94 y›l›nda köyleri yak›ld›¤› için ‹stanbul’a göç ediyorlar. Meral daha o zaman 9-10 yafllar›nda. “Niye geldi¤imizi bile bilmiyorduk.” diyor ve akl›ndan hiç ç›kmayan o ilk ‹stanbul günlerini anlat›yor: “Unutmuyorum o an›, biz ilk geldi¤imizde ben hiç d›flar› ç›kamad›m, yani psikolojim bozuldu. Niye bu kadar dört duvar aras›na kapand›k. Balkona ç›kt›m, bir bakt›m etraf›mda hep binalar var. Kaçt›m içeri dedim ki abime: ‘Ben buradan kaçacam, burada yaflanmaz.’ dedim. Dedi ki: ‘Sen nereden biliyorsun yaflanmayaca¤›n›?’... “Baksana de-
dim. Günefli bile göremiyor insan.”... Günefli bile görememenin hürriyetiyle çal›flmaya bafll›yor Meral. Daha 11 yafl›nda o zaman. Babas› köyde ç›kan çat›flmada komutan taraf›ndan vuruldu¤unda ayak parmaklar›n› kaybetti¤i için çal›flam›yor flimdi. ‹flkenceler yüzünden sakat kalm›fl. Böylelikle evin tüm yükü kardefllere kal›yor. Bütün kardefller konfeksiyona giriyor. ‹lkokul ikinci s›n›fa kadar okuyan Meral de çal›flmaya bafllad›¤› için okuluna devam edemiyor. Okula gidemese de hayalleri bitmiyor. En büyük hayali ise sanatç› olmak: “Köydeyken gerillalardan devrimci müzikler dinliyordum. Çok seviyordum o flark›lar›. fiark› söyleyenlere sanatç› gözüyle bak›yorduk. Bir gün acaba ben de sanatç› olabilir miyim diyordum”... ‹ste¤inin peflini b›rakm›yor Meral. Evin yak›n›nda herkesten gizli ba¤lama kursuna yaz›l›yor. O dönem ba¤lama serüveni k›sa sürse de y›llar sonra tekrar ba¤lamaya devam ediyor. Daha o zamanlardan çevresinde olup bitenleri sorgulamaya bafll›yor. “Baflka yolu yok mu?” diyor. Evden ifle, iflten eve… Çal›flt›¤› iflyerlerinde yanl›fl gördü¤ü her fleyi sorgulayan Meral, y›llar geçtikçe haklar›n›n bilincinde bir emekçi kad›n oluyor. Hayat›n içinden deneyimler ç›kar›p haklar›n› korumada ›srar ediyor. fiimdi 28 yafl›nda. ‹malat bölümünde çal›flan Meral için buraya kadar gelmek hiç de kolay olmuyor. Tekstil koflullar›n›n ne kadar a¤›r oldu¤unu anlat›yor: “Ben tekstil atölyelerinden emekli olmufl bir adam görmedim. Çünkü 20 yafl›n› geçtikten sonra, hadi diyelim 30’dan sonra bir fley yapam›yor. O yafla kadar o kadar tempolu çal›fl›yor ki, enerji falan kalm›yor. Pen-
MART 2011 | TAVIR | 25
r›n› bilir ve eme¤ine sahip ç›kar. “Birçok konuda patron bana karfl› geri ad›m at›yor. Patron senden korkuyor diyorlar. Benim tek fark›m haklar›m› bilmemdir. Patronun tek korkusu iflçilerin haklar›n› bilmesidir. Eme¤ine sahip ç›kmas›, bunun bilincinde olmas›. Yoksa sizi istedi¤i flekilde yönlendirebilir.”
ye sisteminde kimse oturamaz makinadakiler d›fl›nda. Yasak! Adam hastaysa da oturamaz. Sistemimin d›fl›na ç›kamazs›n diyor patron.” Kad›nlar›n ise bu a¤›r koflullarda daha fazla y›prand›¤›n›, daha fazla sömürüldü¤ünün fark›nda olarak tekstil atölyesinde kad›nlarla erkekler aras›ndaki haftal›k/maafl fark›n› anlat›yor bizlere: “Mesela evli bir kad›n da gelmifl, evli bir erkek de gelmifl. Erke¤e daha farkl› bak›yor. Diyor ki, erkek çok daha ifl ç›kar›r. Asl›nda bayan daha çok ifl ç›kar›yor. Bayan oldu¤u için bence, ço¤u yerde bu böyle. Her flekilde bayanlar kullan›l›yor, daha çok sömürülüyor. Patron-eleman iliflkileri aç›s›ndan da... Bir bayan bir yere hakk›yla gelemiyor; ne ustabafl› ne modelist olabiliyor tekstilde. Bir bayan bu konumlara gelebiliyorsa tekstil atölyesinde, patron ancak torpille getirmifltir. Sistem bu kadar kötü yani… Bayanlar›n birtak›m fleyleri bilmemesinden, ö¤renmek için çaba göstermemesinden de kaynaklan›yor biraz da bu. Mesela süslenir püslenir, öyle ifl görüflmesine gider. Ben diyorum ki, ‘Niye öyle gidiyorsunuz?’ ‹flte patron belki bizi be¤enir de daha iyi yerde çal›fl›r›z. Bu flekilde bak›yorlar. Niye dedim, patron asl›nda sizin yapt›¤›n›z ifle bakar. Gerçekte onlar›n dedi¤i gibi yürüyor tekstil sektörü. Ben kendim de yaflad›m onu. Asla bir iflçiyle yar›flmazs›n normalde. Bilinçli bir insan bunu yapmaz. Ama patron bunu yapt›r›yor bir flekilde. Yar›flt›r›yor yani. Asl›nda anlat›lacak çok fley var da içine girmek laz›m.”... “Çözüm ne o zaman?” diyorum. Çözümünü de tek cümleyle ifade ediyor: “Tek yolu örgütlenmek. Baflka ne yolu olabilir ki!” Baflka yolu yok elbette. Örgütlü bir kad›n olarak bunu çok net ifade edebiliyor. Biliyor ki bir kad›n ancak örgütlü olursa hakla-
26 | TAVIR | MART 2011
Bunun içindir ki; yüzy›llard›r emek, emekçi sözünü yasakl›yor iktidar. Bunun içindir ki; eme¤in karfl›l›¤› olarak kad›na süs eflyas› rolü biçiyor, örgütlenenleri terörist ilan ediyor. Nüfusu dünyan›n yar›s›ndan fazla olan kad›nlar›n örgütlenmesi böyle korkutuyor onlar›. Kad›nlar›n örgütlenmesinin kendi çöküflleri oldu¤unu biliyor. “Evet. Ve kad›n iflçiler çok. Ve gerçekten yapt›klar› zaman bir fley ç›k›yor ortaya. Ve kad›nlar›n önde olmas› patronlar› acayip korkutuyor…” Onlar› korkutan, kad›n›n her fleyi sorgulamas›d›r. Evde, iflte, okulda, sokakta, tarlada her yerde yaflad›¤› bask›lara karfl› ç›kmas›d›r. Onlar› korkutan, eme¤ine bilincini katan kad›nd›r. “Bir makinesin. Makineden bir fark›n yok. Bir saat paydosun var zaten, yemek yiyorsun. Sürekli tempolu. Ne kadar çok ifl yapabildim derdindesin. Kimseyle diyalog içinde de¤ilsin. Konuflmak yasak. ‹nsan konuflmay› unutuyor ya. Düflünceni yitiriyorsun. Sürekli çal›flmak. Asl›nda sen makineden daha kötü bir durumdas›n. Zaten gece 10’a kadar mesai yap›yorsun, eve gideyim yatay›m diyorsun. Bir fley düflünemeyince ister istemez patrona köle oluyor kad›n. Patrondan yana bakmayan insanlar hep bu flekilde çal›fl›yor. Ya bu flekil çal›flmay› göze al›yorsun ya da patron oluyorsun. Sen de bu sisteme ayak uyduruyorsun”. Atölye’de bir kad›n›n günü böyle geçiyor iflte. Bol bol ifl, bol bol “damar” müzik... Makinelerin bafl›nda onlar› çal›flt›ran ikinci makineler... Bol soslu reklamlara bat›r›lm›fl “kocaman” hayaller... Bir ileri bir geri at›lan ad›mlara s›k›flt›r›lm›fl yaflamlar... Makara ipine sar›l› dönüp duran özgürlükler... Ne isteyebilir bir kad›n, daha özgürlük ad›na? Ne demifl Naz›m Hikmet: “Bu hürriyet hazin fley y›ld›zlar›n alt›nda.”J
deneme deneme
fliir nedir? ümit ilter
a.kadir
fiiir nedir? Neden yaz›l›r? Niçin yaz›lmaktad›r? fiiir neden vard›r? Sorulara, fliirin da¤lar›n› oluflturan ustalar cevap veriyor. Sesleri yank›lan›yor hayat›n içinde. Kurflun kalemle yaz›l›r fliirin has›. Kurflun kalem ile tarihe yaz›lan fliirin rengi k›rm›z› olur. Kurflun kalemlerin içinde kömür vard›r. O kömür, Seyhanlar’›n yadigar›d›r bize. Ve fliir, Seyhanlar’›n temsil etti¤i her fleyi anlatmak için vard›r. Goethe hakl›d›r: “… Bir insan›n yaln›zca hissettiklerini yazmas› onu flair yapmaz. Oysa bir insan yüre¤inde dünyay› tafl›d›¤› ve bu dünyay› dile getirebildi¤i sürece büyük bir flair olabilir. Böyle birisi adeta bitmez tükenmez bir kaynak gibidir, her zaman yeni, her zaman tazedir. Halbuki flair, sadece kendi öznel do¤as›n› dile getirseydi söylenmek istenilenler çabucak dile getirilip tüketilecek, flair ise üslup tart›flmalar› içinde bo¤ulup gidecekti…” Dünyay› yüre¤inde tafl›yan büyük flairlerimizden birisidir A. Kadir. Ve bu yüzden “Tebli¤” isimli fliir kitab› ç›kar ç›kmaz toplat›l›r, flair de gözalt›na al›n›r. 17 gün hücrede tutulur. Bunun dört günü iflkenceyle geçer. Ve en sonunda sorgulanmaya bafllan›r. Sorguyu yapan, fliir kitab›n› sallayarak “Bu ne be?” diye sorar. A. Kadir cevaplar: “fiiir kitab›…”
Gerisini A. Kadir’den dinleyelim: “… Önündeki kahve fincan›n› gösterdi, hiç unutmam, bende ayakta duracak hal yok, iki gün iki gece uyumam›fl›m, hep ayakta b›rakm›fllar, hiç oturmam›fl›m, a¤z›ma bir fley koymam›fl›m, bo¤az›ma bir damla su girmemifl, tek bir sigara bile içmemiflim. Hepsi yasak. ‘fiu fincana dair fliir yazsan… Nedir o açl›k, sefalet?’...” (Aktaran: Onurlu Ayd›n Biyografileri / Tav›r Yay›nlar›)
fiiir, o fincana dair olmay›fl›yla ve fincanc› kat›rlar›n› ürküttü¤ü oranda fliirdir. Ve elbette, bizim fliirimiz “yoksulluk edebiyat›” yapacakt›r. Çünkü halk yoksuldur, açl›k ve sefalet içindedir. Ki bizim fliirimiz, halk içindir. Ve fliir, Ömer Hayyam’›n rubaisi olmak için vard›r: “… Felek ne cömert afla¤›l›k insanlara / Han, hamam, dolap de¤irmen, hep onlara / Kendini satmayan adama ekmek yok / Sen de gel yuf çekme böylesi dünyaya…” fiiir, haramilere yuf çekmek, s›rça köflklere tafl atmak için vard›r. Ki ayn› tafl› atanlar, ayn› duygular› da paylafl›rlar. Ve Mevlana C. Rumi’nin sesi, as›rlar› afl›p gelir bize: “Ayn› dili konuflanlar de¤il / Ayn› duygular› paylaflanlar anlaflabilir…” fiiir, duygular›m›z›n paylafl›m›d›r. Ki bu öyle bir paylafl›md›r ki, tek bafl›na olsak da yaln›z kalmay›z. Ve halk afl›¤› Muharrem Karademir, fedan›n bir an öncesinde “Neslim”i okur en ço¤ul sesiyle.
MART 2011 | TAVIR | 47
Mesafeleri, duvarlar› ve hatta, kara topra¤›n ayr›l›¤›n› bile yok etmek için vard›r fliir. Tarihsel bir iddian›n sözüdür fliir ve gerisini de Adnan Yücel getirir: “Bitmedi daha sürüyor o kavga / Ve sürecek / Yeryüzü aflk›n yüzü oluncaya dek…” Bu u¤urda bafl›m›za gelen her fleyin bedelini de fliir gibi gö¤üsleriz. Ki fliir, ödenen bedellere efllik etsin diye vard›r. Gümbür gümbür söylenir flimdi nice dört duvar aras›nda. Ve söz Edip Cansever’e düfler: “D›flar› ç›kmad›k, çünkü hep d›flar›dayd›k / ‹çeri girmedik, çünkü hep içerideydik…” Ve hayat denilen kavgada, malta ve cadde, benzerler birbirlerine. Sokak nerede biter, volta nerede bafllar… kar›fl›r fakat, hem sokak hem de volta, ayn› zulay› tafl›r ba¤r›nda. O zulan›n içinde umut vard›r. Ki bizim fliirlerimiz umut tafl›r halka. fiiir iflte bunun için vard›r. Dante der ki: “‹nsan özgür olmadan, mutlu olamaz” fiiir iflte bu gerçekli¤i, hat›rlatmak için vard›r. Ki mutluluk için, fliiri kuflan›r özgürlük.
naz›m hikmet
fiiir, bize Enver Gökçe’nin diliyle, ödenen bedele “bin teflekkür” etmeyi ö¤retir: “Sana bin teflekkür / Büyük ›zd›rap / Bana sevmeyi / Bana hakikat› / Bana insanlar› ö¤rettin…” ‹flte bu ö¤renme yolculu¤unun rehberi de¤ilse de, yoldafl› olur fliir. Asla terk etmez, öyle ki, ölürken yan›nda kimse olmayabilir ama, fliir dilinde olur. fiiir iflte bunun için vard›r.
fiiir, iflte bunun için vard›r. Muharremler, giderken dudaklar›ndan dökülsün diye yaz›l›r fliir. “Neslim”, Kahraman bir flairin yadigar›d›r. Ve Neruda, “Bir ceza istiyorum” derken, cümle halklar ad›na konufltu¤unu da bilir. fiiir iflte budur, “a¤z› var dili yok” edilenler için hayk›rmakt›r. Melih Cevdet Anday der ki: “… Uyuyamayacaks›n / Memleketin hali / Seni seslerle uyand›racak / Oturup yazacaks›n…” Memleketin haline kulak verenler yazabilir elbette, bizim fliirimizi. Tevfik Fikret, onlardan biridir: “… Yiyin efendiler, yiyin / Bu han-› ifltiha sizin / Doyuncaya, t›ks›r›ncaya, patlay›ncaya kadar yiyin…”
Ten ölür, can kal›r ve fliir, can sözüdür. Ki Neruda yine hakl›d›r: “Bizim gerçekliklerimiz söz konusu oldu¤unda fliirsel olmayan hiçbir fley yoktur.” Neden böyledir bu, bilinir. ‹flte o bilincin flairidir Ahmed Arif ve der ki: “Biz ki, ustas›y›z / Vatan sevmenin / Umut, sakl›m›zda ölümsüz bayrak / K›rm›z› k›rm›z› / Dalga dalgad›r…” fiiir iflte bunun için vard›r ve k›rm›z› k›rm›z›, dalga dalga yay›l›r cümle cihana. Ve sonra Hasan Hüseyin der ki: “Silah ve flark› / Ben bütün karanl›klar› bunlarla yendim…” Karanl›klar› yenmenin bu tarihsel s›rr›n›, halka tafl›mak için vard›r fliir. Görevini, ciltler tutan cümlelerle de¤il, iki dizede yap›verir.
fiiir, haramilerin üstüne yürümek için vard›r. De¤ilse, o haramilerin tuvalet ka¤›d›na yaz›l›yor demektir.
Ön safta, en önde dö¤üflmek için vard›r fliir. De¤ilse, fliir de¤ildir zaten. Ve Naz›m Hikmet, hakl›d›r: “… fiark›lar›m›z / Ön safta en önde sald›rmal›d›r düflmana / Bizden önce boyanmal›d›r flark›lar›m›z›n yüzü kana…”
Ve haramilerin üstüne yürüyenler daima ayn› ad›m› atarlar. Ve Arif Damar, flöyle der: “… Düflüncelerimizlede daima bir araday›z / M›sralar›m›z›n siperinde de / Düflmana karfl› / Yan yana ve omuz omuzay›z…”
Ve fliir, halklar›n kardeflli¤ini en gür sesiyle hayk›rmak için vard›r. Gerisini de Yunus Emre söyleyecektir: “Yetmifl iki millete bir göz ile bakmayan / Halka müderris olsa da hakikate düflmand›r…”
48 | TAVIR |MART 2011
fiiirimiz, hakikat›n yoldafl›d›r. Ve bu varoluflun bedelini de Jose Marti’nin gösterdi¤i gibi karfl›lar: “… Korkusuzca yüzleflmek düflman k›l›c›yla / Ye¤dir yatakta yat›p binlerce ölümle yüzleflmeye” O k›l›çla yüzleflmenin ard›ndan yükselen sesimizdir fliir ve Victor Hugo hakl›d›r: “Ölüm karfl›s›nda da olmayacaksa, nerede yükselir ve nas›l içten olur söz…” Sözümüz içtendir, çünkü yüre¤imizdendir, gerisini de Atilla ‹lhan söylemifltir: “… O sözler ki kalbimizin üstünde / Dolu tabanca gibi / Ölüp ölesiye tafl›r›z / O sözler ki, bir kere ç›km›flt›r a¤z›m›zdan / U¤runda as›l›r›z…” Evet, u¤runda as›ld›¤›m›z, öldü¤ümüz kald›¤›m›z sözlerimiz vard›r bizim. Ki “büyük suç” say›l›r ve çok a¤›rd›r. R›fat Ilgaz ise daima hakl›d›r: “Tek suçunuz hür insanlar gibi konuflmak / Kitaplar suç orta¤›n›z…” fiiir iflte bunun için var olmal›d›r. Bize suçumuzu ve suç orta¤›m›z›, hiç unutturmamak için. ‹flte o zaman daima Dadal oluruz: “Ferman padiflah›nsa, da¤lar bizimdir…” Dört kelime, bir dizelik tarih özetidir bu. fiiir iflte bu özeti yapabilmek için vard›r. Tarihi böylesine özetleyen, gelece¤i de güzeller elbette. Ve Eluard, çok hakl›d›r: “Günleri ve mevsimleri / düfllerimize göre / yeniden yarataca¤›z…” fiiir, hayat› yeniden yaratman›n düflünü gördürüp yolunu gösterir. ‹flte bu yolda, nas›l yürünece¤ini de Mahmud Dervifl söyler: “Yaram›n üstünde yürümeyi ö¤retti bana / Cellad›n b›ça¤› / Yürümeyi hem de yorulmadan…” Bu yol zordur, sarpt›r ve dönenler de olur. ‹flte o zaman Pir Sultanca söylenir fliir: “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” Ve fliir, as›rlardan bu yana, hesap bilincini s›rt›nda tafl›r: “Köro¤lu’yum kayalar› yarar›m / Halk›n k›l›c›y›m hakk› arar›m / fiahtan padiflahtan hesap sorar›m / Uykudan uyanan kat›l›r bana…” fiiir iflte bu ça¤r› için vard›r. Hayat denilen kavgaya soluk tafl›r. Ve böylece, Brecht’in vurgulad›¤› katk›y› sunar hayata: “Bütün sanatlar, sanatlar›n en büyü¤ü olan yaflama sanat›na katk›da bulunurlar…” O katk›n›n niteli¤ine de Y›lmaz Güney ›fl›k tutar: “… Biz iyi biliriz ki, en iyi türküleri, en do¤ru sözleri, yerinde kullan›rsak bir kurflun gibi söyler…” Ol sebepten, kurflun kalemle yazar›z biz fliirimizi. Ucunu b›çakla açt›¤›m›z kurflun kalemle. ‹flte bu yüzden, Naz›m’›n Küba gezisinden sonra hissetti¤i o buruklu¤u asla yaflamay›z.
hasan hüseyin korkmazgil
“… Ülkemden ayr›lmakla hata ettim. Da¤lara ç›kmak ve çetecilik yapmak gerekirdi. Halk›n gelece¤i için mücadele eden insan›n halk›yla canl› bir ba¤ içinde olmas› gerekir. Bugün gerçekçi olan tek yol budur. Öldürülürdük. Fakat ne ç›kar bundan? Birkaç yüz fliir daha az yaz›lm›fl, ne önemi var bunun? Ülke içinde mücadele etmek gerekir. Ben hata ettim. Buradan onlara yararl› olamazd›m…” Naz›m’›n eksik b›rakt›¤›n›, Karanl›klar Denizi’nin ortas›nda fliirler yazan Mahirler tamamlad›. Ve Mahir, Hüseyin, Ulafl’lar o büyük sevdalar›n› yadigar b›rak›rken flöyle dediler: “Kaybedece¤imiz hiçbir fleyimiz yoktur ama kazanaca¤›m›z koca bir dünya vard›r…” fiiir, o dünyaya en çok ihtiyac› olanlara, o dünyay› anlatmak için vard›r. O halde, kurflun kalem bafl›na…J
Naz›m Hikmet, 1961 y›l›nda Küba’ya gidip döndükten sonra, flöyle der:
MART 2011 | TAVIR | 49
deneme deneme
asi bir tayd›r mahir... umut y›lmaz
Atlara ve mahir olanlara dairdir söyleyeceklerimiz. Doludizgin bir att›r; emekçi, s›rt›ndaki onca yüke ra¤men koflabilen, özgürlü¤üne düflkün; bafle¤mez, asi ve asil... Kavgada mahirdir; gülüflü umut, sözleri atefl, bak›fl› kopar›p al›nacak gelecek, duruflu isyan; bafl e¤mez, asi ve asil... * “… geliflleri altlar›ndaki otlar›n yürüyüfllerinden belli olur. Üstündeki adam korkuyor mu, at›n ayaklar› birbirine dolafl›r. Yi¤it mi, at da uçarcas›na, tüy gibi hafif, yi¤itçesine yürür. ‹kircikli mi, kederli mi, sevinçli mi, düflünceli mi, dalg›n m›... at›n yürüyüflünden, halinden, tavr›ndan belli olur. Utan›yor mu, at utangaç yürür.” (1) Mahirlerse, coflkuyla, inançla, önlerine ç›kan engelleri aflma kararl›l›¤› ile isyana kalkarlar. Onlar›n atlar› coflkuyla flaha kalkar. Kiflnemesi narad›r, meydan okumad›r cihana. * Coflkuyla bahar› karfl›layan taylar› bilirsin sen de. Kendine ve üzerine do¤du¤u topraklara böylesine cömert davranan do¤aya bir selamd›r bir tay›n z›plamas›, koflmas›. Kavgada Mahir olmas›n› bilenler nas›l da coflkuludur. Devrimcileflti¤i için devleflmifl bir gençli¤in coflkusudur bu. Yüre¤inin s›ca¤›n› üstünde tafl›yan o atk›yla Commer’in arabas›n› atefle ve-
ren Ulafl’›n coflkusudur. Kurflunlar alt›nda türkü söylemesinden flaflan düflman›n, faflist namlusunu susturup da dinledi¤i Cevahir’in coflkusudur. Emperyalizme karfl› mücadeleyi gürül gürül ›rma¤a çevirip de bugüne akmas›n› söyleyenlerin coflkusudur. Herkese yetecek kadar ekme¤i ve bereketi olan bir vatand›r üzerine do¤duklar›. Ama haramiler hakça bölüflülmesin ekmek diye, atefle verirler harmanlar›. ‹flte bu vatan›n en adil hasad›n› kald›rmak içindir Mahirlerin kavgas›. * Renk renktir atlar. K›z›l, kara, doru, kula… Uzun boylu, k›sa bacakl›, dik yeleli, püskül kuyruklu. Ve dimdiktir hepsinin bafl›. Yan yana dizilince bafl e¤mezli¤in resmidir adeta durufllar›. Mahirlerin kurtulufl ordusu da rengarenktir. Arapt›r, Kürttür, Çerkez, Gürcü veya Laz... Alevi ve Sünni. Kad›nd›r, çocuktur; mühendis, ö¤renci, iflçi, annedir. Yani her inanc›n, her ulusun, her yafl›n, her iflin çeflit çeflit umutlu renkleriyle bezenmifl bir ordu. Birli¤in gücünün resmidir adeta böyle olufllar›. * fiaha kalkm›fl bir at› gördün mü hiç? Bafl›, yeleleri gö¤e kar›flm›fl. Arka ayaklar› sa¤lamca tutan topra¤›. Sa¤r›s›, ön ayaklar›yla ayn› hizada, birbirine ba¤lar baflla aya¤›… Topraktan ald›¤› güç, bafl›n› dik tutmas›n›n, yelelerini korkusuzca rüzgara savurmas›n›n kayna¤›d›r. fiaha kalkm›fl bir at, bir an›tt›r yani; geçmifle, bugüne ve gelece¤e dair.
MART 2011 | TAVIR | 9
rine ya¤d› zulmün. Bazen umutlar› ezmek isteyen asker postallar›, bazen tanklar ç›kt› karfl›lar›na, bazen ezemediklerini yok etmek için yapt›klar› zindanlar… Bazen ölüm ç›kt› yollar›na Temmuz s›ca¤›nda, “dövüflene ölüm yok” diye cevap verdiler akbabalara. Bazen “varsa cesaretiniz gelin” diye meydan okudular, ülkenin dört bir yan›na k›rm›z› karanfiller olup açacaklar›n› bilmenin korkusuzlu¤uyla. Murad›m umudumdur deyip y›ld›zlar ifllediler avuçlar›na, al›nlar›na… Yendiler, yenildiler, öldüler, öldürdüler. Binler olup akt›lar kentlerin meydanlar›na.
Kavgada Mahirleri gördün mü? Bin y›ll›k sömürülmüfllü¤ün karfl›s›na bin y›ll›k direngenlikle ç›karlar. Kökleri bu topraklardad›r, Bedreddin’den, Pir Sultan’dan gelir kökü Mahirlerin. Bugünü, köklerinden gelen güçle var ediyor, gelece¤i bugünden kuruyorlar… Mahirler, bu topraklarda tarihsel hakl›l›¤›n, direnme gelene¤inin timsalidirler, zafere dair. * Bir at yaflad›¤› müddetçe yorulmak nedir bilmeden, zorluklar karfl›s›nda y›lmadan çal›fl›r ha çal›fl›r… Önüne ç›kan yollarda, patikalarda s›rt›nda ne denli a¤›r bir yük olursa olsun, ta ki yorgunluktan çatlay›ncaya kadar koflar da koflar. Sab›rla, emekle koflar…
Bazen de yaln›z b›rak›ld›lar zulmün karfl›s›nda. “Art›k devir de¤iflti” deyip silah›n› b›rak›p kavga meydan›ndan kaçanlar oldu. Aral›k’ta yanan etlerin kokusuna burnunu t›kay›p, “Yaflam kutsald›r” diyenlerdi barikatlar› direnmenin Mahirlerine b›rak›p kaçanlar... Yaflama ve direnifle tutundu Mahirler. Yaflatmak için ölmeyi bilenlerin soyundand› çünkü onlar. Mutlaka gelece¤ini bildikleri bahar›n inanc›, zafer sabah›na de¤ecek umudun ›fl›lt›s›yla yürüdüler, tek bafllar›na kalsalar da y›lmad›lar, dönmediler. Hala da yürüyorlar o zorlu yollar›. * Bir dengbej söylencesinde anlat›ld›¤› günden bu yana Anadolu’yu, Kürdistan’›, Acem’i, Arabistan’› dolan›r ölümsüz atlar›n hikayesi: “ ‹ki at var, ölmez. Yaflam suyu içmifltir ikisi de. Birisi Hazreti Ali’nin Düldül at›, ötekisi de Köro¤lu’nun k›rat›. Hiçbir insan bu iki at›n eriflti¤i payeye eriflememifltir, bu nedendir acep? Çok koflarlar, koflarlar da ölüm onlara hiçbir zaman eriflemez. Allah kimseyi o iki at gibi etmesin. Dünyan›n sonuna kadar çok ac›, çok yoksulluk, çok ölüm görecekler… Her gün, her gün, her ölenle ölecekler, her ac› çekenle, ac› çekecekler… Allah bu atlar› neden ölümsüz k›lm›fl?... O atlar dövüflüyorlard›. Düldül kardefllik, hem de bar›fl, hem de hürriyet için hala savafltad›r. K›rat eflitlik için daha kan revan içindedir. Allah onlara ölümsüzlük vermifl ama, vazife de vermifl… Ölüm, bilene, en güzel yaflamakt›r.” (2)
Kavgan›n Mahirleri de halaya duraca¤› o büyük günü, inançla yo¤rulmufl usta bir sab›rla bekler. Kolay kurtulufl hayalleri kurmazlar. Mahirler, emekle yaratt›lar kurtulufl düfllerini, sab›rla beklediler o düflün tüm halk›n düflü olmas›n›. Gerçekleflece¤ine inand›klar› o düfle katt›lar kanlar›n›, canlar›n›. Kavgay› var eden emek, kurtulufla tafl›yacak olansa sab›rd›r. * Zorlu, dolambaçl›, engebeli, sarp yollar› vard›r bu rotan›n. Sadece atlar›n fütursuzca gezebildi¤i ovalar›, geçebildi¤i azg›n sular›… Bir at, t›rnaklar› da ayr›lsa birbirinden, çal›lara tak›l›p yolunsa da yelesi, kuyru¤u, masmavi kanatl›, a¤ulu sinekler yaralasa da sa¤r›s›n› aflar o yollar›.
Bir baflka söylence de atlara benzeyen insanlara dairdir. Denilir ki: “Ölmeyi ö¤renmifl kifli, köle olmay› ö¤renmemifl kiflidir. Özgürlük böyle bir fleydir.” (3) Mahirler de, ölümün her türlüsünü görürler bu dünyada. Çünkü onlar›n bir vazifesi vard›r. Özgürlük için dövüfltedir onlar da hala. Düldül gibi, K›rat gibi… Gem vurdurmazlar a¤›zlar›na, dillerini ba¤latmazlar, o Mahirler, hayk›r›rlar umudu… Kement tutmaz boyunlar›... Bilirler hürriyeti ve onun u¤runa can koymay›, ser vermeyi… Ve atlar ayakta ölürler; dimdik, bafl e¤meden. Ve Mahirler ayakta ölürler; dimdik, bafl e¤meden. Asil ve asi…
Mahirler de, önlerine ç›kabilecek nice engeli önceden bilerek düfltüler yollar›na bu vatan›n. Zorlu¤u bilerek ama zorlu¤un üstesinden gelme cüretinini de bilerek yürüdüler yollar›nda. Ak›t›lan kanlar› k›z›l bir dere oldu bazen; bazen bomba olup üzerle-
*** (1), (2) (Akçasaz›n A¤alar›, Yaflar Kemal, Yap› Kredi Yay.) (3) Seneca J
10 | TAVIR |MART 2011
sinema sinema
çürüyen kapitalizmin roman›: biutiful sevgi duman
Alejandro Gonzalez ‹narritu’dan yine insana ve hayat›n kat› gerçeklerine dair çarp›c› bir film daha... Biutiful, insan› sersemletecek kadar kat› gerçekleriyle çok güçlü bir film. ‹narritu’yu Paramparça Aflklar Köpekler (Amores Perros), 21 Gram (21 Grams) ve Babil (Babel) üçlemesiyle tan›yoruz. Kesiflmeli, birbirinden ayr› öyküler gibi duran ama filmin bir yerinde birbiriyle tam göbe¤inden ba¤l› iliflkilerin yönetmeni olan ‹narritu, üçlemede birlikte çal›flt›¤› senarist Guillermo Arriaga’yla ayr› düflüp, senaryosunu Armando Bo ve Nicholas Giacobone ile birlikte yazd›¤› Biutiful’la yönetmenli¤ini art›k iyiden iyiye ustal›k
derecesine ç›kard›¤›n› herkese gösteriyor. Guillermo Arriaga’n›n kesiflmeli öyküler tarz›ndan vazgeçerek, bir kahraman›n etraf›nda flekillenen yan öyküler tarz›na geçifl yapan ‹narritu, Biutiful’da karakteri onu düflünerek yazd›¤›n› söyledi¤i, o kabul etmese baflka bir oyuncuyla filmi çekmeyece¤ini söyledi¤i ‹spanyol oyuncu Javier Bardem’le çal›flm›fl. Javier Bardem de, kendisi için yaz›lan karakteri deyim yerindeyse birinci s›n›f bir oyunculukla gerçe¤e dönüfltürmüfl. Öykü basit. Basit oldu¤u için belki de bu kadar çarp›c›. Gerçek çünkü. Hayat kadar gerçek. Senegal’den “ekme¤i bol” Avrupa’ya binbir zorlu¤a ra¤men ve ellerindeki son kuruflu insan kaçakç›lar›na kapt›rarak gelenlere flimdilerde Çin’den gelenlerin de eklendi¤i göçmen iflçiler sorununu gösteriyor bize ‹narritu... Hiç iflin edebiyat›n› yapmadan ama sinema sanat›n›n gerçekçi ve gerçekçi oldu¤u kadar so¤uk haliyle. Kasvetli bir film Biutiful. Bardem’in canland›rd›¤› Uxbal, bir yandan “ölüm”le pençeleflirken, öte yandan biten evlili¤inin meyveleri olan çocuklar›na bakman›n, kapitalist sistemin sert bir flekilde silkeleyip batakl›¤›n içine savurup att›¤› eski kar›s›yla, tam bir
MART 2011 | TAVIR | 59
Göçmenlik, vatans›zl›k, iliklerine kadar sömürülen yoksullar, yozlaflman›n getirdikleri, parçalanm›fl aileler, uyuflturucu, fuhufl, mafya-polis iflbirli¤i... yerel de¤il emperyalist-kapitalist sömürü sisteminin evrensel sonuçlar› hepsi. ‹narritu bütün bunlar› iki saatlik izlenceye s›¤d›rmas›n› ve destans› bir dille anlatmas›n› baflar›yor, seyirciyi koltu¤una yap›flt›rarak...
pislik olan a¤abeyiyle, insan kaçakç›l›¤›yla u¤rafl›rken bir flekilde yolunun kesiflti¤i ve rüflvetle paças›n› kurtard›¤› polislerle, yani “yaflam”la u¤rafl›yor. Diyalekti¤in kanunu herkes için oldu¤u kadar Uxbal için de iflliyor, en ac›mas›z haliyle hem de.
filmlerin çekilseler bile gösterime sokulaca¤› sinema salonu bile bulamad›¤› bir süreçte, kapitalist sistemin çok da eski olmayan ama son süreçte epeyce kanayan bir yaray› yüreklerimize jilet kesi¤i ac›lar b›rakarak anlatmak övgüye de¤er gerçekten.
Bir kere yoksul olmaya gör. Zaten yoksulun ili¤iyle, kemi¤iyle, en kutsal de¤er olan ama kapitalistin gözüyle bir hiç olan eme¤iyle doyan emperyalist-kapitalist sistem, belki de dünyan›n en güzel turistik kentlerinden biri olan Barcelona’da da azg›n sömürü düzenini yaratm›fl durumda. “Turistik” Barcelona, sadece ana caddelerin görünen yüzü; bir de öteki yüzü var Barcelona’n›n. Tekinsiz, kara paran›n döndü¤ü, yozlaflman›n çukurunun yafland›¤›, insan hayat›n›n Avrupa paras›yla befl kurufl etmedi¤i ve ac›n›n, ölümün hep yoksula düfltü¤ü bir yüz bu. Sadece Barcelona’da de¤il, sadece sömürge ülkelerde/kentlerde de de¤il, emperyalist ülkelerin gösteriflli, cafcafl›, flaflaal› ve “turistik” kentlerinin arka sokaklar›nda da bu yüzün bire bir ayn›s›n› görebilirsiniz.
Biutiful, ‹narritu’nun, “Biutiful, politikaya ya da çaresizli¤e dair çarp›c› konusu olan bir film olmaktan ziyade; hayat biterken, en önemli fleyi keflfeden bir adam›n hikâyesidir” demesine ra¤men, en politik filmi bu kuflkusuz. Öteki filmlerinde de Do¤uBat› çeliflkisine, insan›n sömürülmesine, sistemin parçalay›p bir kenara att›¤› s›radan yaflamlara parmak basarken bile bu kadar politik de¤ildi mesajlar›. Bu, biraz da kendi sinema dilini yaratma sanc›lar›ndan, kendi sinemas›n› olufltururken geçmek zorunda oldu¤u aflamalardan kaynaklan›yor.
Kapitalizmin gerçek yüzü yans›yor beyazperdeden gözlerimize. Hayat›n politik gerçekleri bunlar. Vatan ki dünya üzerinde herkes için kutsald›r, aç kal›nca ne vatan kal›yor ne de baflka bir de¤er. Sorun art›k tek bir fleye odaklan›yor: Kar›n doyurmak! Kar›nlar›n› kendi yoksul ülkelerinde de¤il de zengin Avrupa’da doyurmak için göçmenli¤i “seçen”lerin sorunlar›n›, usta ifli senaryo ve yönetimle yans›t›yor Biutiful. Çözümün olmad›¤› ama sorunu tüm ç›plakl›¤› ile anlatman›n, art›k her fleyiyle paraya endeksli Hollywood filmlerinin cirit att›¤› bir süreçte, çok ama çok önemli olarak görüldü¤ü günleri yafl›yoruz. ‹nsana, sorunlar›na, hayata ve sömürüye dair hemen hiçbir filmin çekilmedi¤i, hiçbir yap›mc›n›n böylesi filmlere befl kurufl bile yat›rmad›¤›, böylesi
60 | TAVIR |MART 2011
Bu yolculu¤u gerçekten iyi kotarm›fl ‹narritu. De¤iflik bir dil bu. Gerçek anlam›yla bir yönetmen sinemas›yla karfl› karfl›yay›z. Hayat›n gerçeklerinin abart›lmadan ve en do¤al haliyle verildi¤i, yerelli¤in bir flekilde (kültürel boyutuyla özellikle) kullan›ld›¤›, güçlü ana konu etraf›nda yine çok güçlü yan konular›n yer ald›¤› bir sinema ‹narritu’nunki... Kusursuza yak›n senaryosuna, uzak ve yak›n plan çekimlerinde insan› derinden etkileyen görüntüler yakalama yetene¤ine sahip bir görüntü yönetmenine (Rodrigo Prieto, san›r›z ‹narritu’nun kafas›ndaki her fleyi görebilme yetene¤ine gerçekten sahip bir görüntü yönetmeni... Mükemmeliyetçili¤iyle tan›nan bir yönetmeni memnun edebildi¤ine ve ‹narritu’dan övgüler ald›¤›na göre...), usta ifli yönetimine, baflrolünden flöyle bir görünenine kadar hemen tüm oyuncular›n gerçekçi, do¤al ve yine usta ifli oyunculuklar›na bakarak Biutiful’u, son dönemde çekil-
KÜNYE: Yap›m: 2010 / ‹spanya, Meksika Tür: Dram Yönetmen: Alejandro Gonzalez ‹narritu Oyuncular: Javier Bardem (Uxbal), Maricel Alvarez (Marambra), Hanaa Bouchaib (Ana), Guillermo Estrella (Mateo), Blanca Portillo, Diaryatou Daff (‹ge), Ruben Ochandiano, Cheikh Ndiaye, Cheng Tai Shen, , Eduard Fernandez, Felix Cubero, Luo Jin, Manolo Solo, Sonia Cruz… Senaryo: Alejandro Gonzalez ‹narritu, Nicolas Giacobone, Armando Bo Yap›mc›: Guillermo del Toro, Alejandro Gonzalez ‹narritu, Alfonso Cuaron, Jon Kilik, Fernando Bovaira Müzik: Gustavo Santaolalla, Barry White
mifl kalbur üstü filmler aras›nda ayr› bir yere koymak hiç de yanl›fl olmaz. Hele de oyunculuklar... Javier Bardem herkesin ortaklaflt›¤› görüfle göre, filmografisinin en iyi performans›n› gerçeklefltiriyor. Eski kar›s› Marambra rolünde Maricel Alvarez, ilk oyunculuk deneyimi olmas›na ra¤men Bardem’in karfl›s›nda ezilmemekle kalm›yor baz› yerlerde rol bile çal›yor güçlü oyuncudan. Bu da ‹narritu’nun yönetim ustal›¤› olsa gerek. Marambra, kocas›na, “‹yi bir anne olmak istiyorum, sana sad›k kalmak istiyorum ama e¤lenmek de istiyorum” derken, kapitalizmin bir insan› nas›l insanl›ktan ç›kard›¤›n›, evlat sevgisini bile yüre¤inden söküp ald›¤›n›, çürütüp bir kenara att›¤›n› bir cümleyle özetleyen bir rolün alt›ndan baflar›yla kalk›yor. Ve çocuklar Mateo ve Ana... Sanki oynam›yor yafl›yorlar filmde. Özellikle Ana’n›n babas›yla vedalaflt›¤› sahne, filmin en yaralay›c› bölümü olarak göze çarp›yor. Ödüller bir ölçü de¤il ama oluflturdu¤u sinema diliyle tüm dünyan›n tan›d›¤› ve ezilen-sömürülen yoksul ülkelerin de bir sinemas› olabilece¤ini, hem de alas›n›n olabilece¤ini kan›tlayan Alejandro Gomez ‹narritu, Meksika sinemas›n›n yüz ak› olarak flimdiye dek birçok ödül alm›fl bir yönetmen. Bu senenin En ‹yi Erkek Oyuncu ve Yabanc› Dilde En ‹yi Film dallar›nda da Oscar aday› olmas›na ra¤men, ödülü alamay›fl› büyük oranda Oscar
jürisinin yanl› tutumundan kaynaklan›yor. Yeniden filme dönersek; ‹spanya’n›n kolonyalizm döneminden, en eski sömürgeci devlet kategorisinden Avrupa Birli¤i emperyalizminin a¤z›na dönüflmesi ve sömürgeleflmesi ve azg›n kapitalist politikalar›n ve onun yaratt›¤› kültürün sadece oraya özgü olmad›¤›n› izliyoruz hep birlikte. Sineman›n yerelden yola ç›karak evrensele dönüflen güçlü bir sanat haline geliflinin de çok güzel bir örne¤i ayn› zamanda beyazperdeden yans›yanlar... Göçmenlik, vatans›zl›k, iliklerine kadar sömürülen yoksullar, yozlaflman›n getirdikleri, parçalanm›fl aileler, uyuflturucu, fuhufl, mafya-polis iflbirli¤i... yerel de¤il emperyalist-kapitalist sömürü sisteminin evrensel sonuçlar› hepsi. ‹narritu bütün bunlar› iki saatlik izlenceye s›¤d›rmas›n› ve destans› bir dille anlatmas›n› baflar›yor, seyirciyi koltu¤una yap›flt›rarak... Sorunlar ortak ve elbette o sorunlardan kurtulufl yolu da... Filmi izleyip de, Uxbal’›n yaflad›¤›/yaflatt›¤› sorunlar hakk›nda “Neden?” sorusunu soruyorsan›z film amac›na ulaflm›fl demektir. Son dönemin insana ve kapitalizmin çürüyen/çürüten yanlar›na vurgu yapan destans› bir öykü olan Biutiful, mutlaka izlenmeli...J
MART 2011 | TAVIR | 61
haberler haberler “2. Eyüp Bafl Emperyalist Sald›rganl›¤a Karfl› Halklar›n Birli¤i Sempozyumu” Yap›ld›
Sosyalist yazar Orhan ‹yiler Hayat›n› Kaybetti 25 fiubat sabah› 07 55'de aram›zdan ayr›lan sosyalist yazar Orhan ‹yiler 26 fiubat 'ta Gazi Mahallesi Yayla Mezarl›¤›’nda düzenlenen cenaze töreninin ard›ndan topra¤a verildi. Orhan ‹yiler'in 2006 y›l›nda vasiyet niteli¤i tafl›yan "Beni devrim flehitlerinin, Gazi'nin topra¤›na gömün." sözleri üzerine vasiyeti yerine getirilerek Gazi Yayla Mezarl›¤›’nda bir tören düzenlendi.
Halk Cephesi'nin düzenledi¤i "2. Eyüp Bafl Emperyalist Sald›rganl›¤a Karfl› Halklar›n Birli¤i Sempozyumu", 25 fiubat Cuma günü Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde bafllad›. Giriflte konuklar› 8 ayr› dilde yaz›lm›fl “Hoflgeldiniz” pankart› karfl›lad›. 2009 y›l›nda çal›flmalar›n› bafllatt›¤› ve büyük eme¤inin geçti¤i Halk Cephesi temsilcisi Eyüp Bafl'a ithaf edilen Sempozyum’a Tunus, M›s›r, Filistin, Suriye, Irak, Bulgaristan, Belçika, Filipinler, Yunanistan, Lübnan, Honduras, Venezuella, Hindistan, Bangladefl, ‹ngiltere ve Almanya’dan anti-emperyalistler kat›ld›. 1. gün, Dünya ‹flçi S›n›f›’n›n marfl› olan “Enternasyonal” eflli¤inde yap›lan sayg› duruflu ile bafllad›. Halk Cephesi, ÇHD, Halk›n Hukuk Bürosu, KESK, Anadolu Federasyonu, FHKC ve Irak Komünist Partisi’nden temsilcilerin yapt›¤› aç›l›fl konuflmalar›n›n ard›ndan Eyüp Bafl’›n hayat›n› anlatan bir sinevizyon gösterimi yap›ld› ve “Emperyalist kara listeler, terör yasalar›, emperyalist iflgaller ve halklar›n alternatifi” konulu oturum gerçeklefltirildi. Konuflmac›lar, geçen sene 1.’si yap›lan sempozuyumun sonuç deklarasyonunda da denildi¤i gibi, emperyalizmin kendisine boyun e¤meyen halklar› ve örgütleri “terörist” ilan etmesini mahkum ettiler.
Ay›fl›¤› Sanat merkezi ve ‹dil Kültür Merkezi'nin birlikte düzenledi¤i cenaze törenine Orhan ‹yiler'in dostlar›, yoldafllar›, ‹dil Kültür Merkezi ve Ay›fl›¤› Sanat Merkezi çal›flanlar›, Grup Yorum, Gazi Halk› ve Halk Cepheliler, flair ve yazar dostlar›, Ruhan Mavruk, Bilgesu Erenus, Mehmet Esato¤lu, Cengiz Gündo¤du ve Berrin Tafl kat›ld›. "Devrimci Ayd›n Orhan ‹yiler Ölümsüzdür", "Devrimci Ayd›nlar Kavgam›zda Yafl›yor" sloganlar›yla mezar yerine kadar yap›lan yürüyüflün ard›ndan Orhan ‹yiler'in dostlar›, onu anlatan konuflmalar yaparak fliirler okudu. Dünya ‹flçi S›n›f›n›n Marfl› Enternasyonal'in bütün kitle taraf›ndan söylendi.Ard›ndan Grup Yorum'a, hastal›¤› s›ras›nda mezar›n›n bafl›nda söylemelerini vasiyet etti¤i "Bize Ölüm Yok " marfl›,yine tören s›ras›nda seslendirildi. Daha sonra yazar Orhan ‹yiler, sosyalizme umudunu ve inanc›n› 76 y›l boyunca koruman›n huzuruyla Gazi'nin topra¤›nda ebedi uykusuna dald›.J
Sempozyumun 2. gününde “hapishanelerde tecrit ve tecrite karfl› mücadele”, “Avrupa’da göçmen yasas›, yükseltilen ›rkç›l›k, emperyalizmin ekonomik sald›r›lar›” ve “Ortado¤u’da emperyalizmin sald›r›lar› ve direnifl, M›s›r, Tunus ve Yemen’de yaflanan geliflmeler” bafll›klar›yla 3 oturum gerçeklefltirildi. Ayr›ca Türkiye’deki Özgür Tutsaklar’dan ve dünyan›n baflka yerlerinden sempozyuma gönderilen mesajlar okundu. 3. gün ise “Türkiye’de faflizm gerçe¤i ve AKP, emperyalizmin ve AKP’nin politikalar›na karfl› Türkiye’de mücadele”, “Latin Amerika halklar›n›n yükselen direnifli, devrimci alternatif”, “Ulusal ve uluslararas› düzeyde halklar›n birlik deneyimleri, birliklerde temel al›nmas› gereken siyasi, örgütsel ilkeler, birliklerden uzak tutulmas› gereken zaaflar” konulu üç oturum daha gerçeklefltirildi. Oturumlar›n ard›ndan Erdal Bayrako¤lu sahne alarak Karadeniz türküleri söyledi. Ard›ndan ‹dil Tiyatro Atölyesi 15 dakikal›k sözsüz oyunlar›n› sergiledi ve sahneyi Grup Yorum’a b›rakt›. Enternasyonal marfl›yla girifl yapan Grup Yorum, ‹spanyolca, Arapça, Kürtçe, Yunanca dillerinde flark›lar ve marfllar söyledi. Coflkunun dorukta oldu¤u konserde yabanc› konuklar da Grup Yorum’u çok be¤endiklerini ifade ettiler.J
62 | TAVIR | MART 2011
TKM Çal›flan› Bülent Uluada Tutukland› Babeski Trakya Kültür Merkezi çal›flanlar›ndan Bülent Uluada 24 fiubat Perflembe günü hukuksuz bir flekilde gözalt›na al›n›p geçici bir süre için Babaeski Hapishanesi’ne konmufltu. 1 Mart günü ise ifadesi al›nmak üzere götürüldü¤ü ‹stanbul 12. A¤›r Ceza Mahkemesinde hakim karfl›s›na ç›kar›ld› ve tutukland›. Ard›ndan ‹stanbul Metris Hapishanesi'ne götürüldü.J
‹dil Kültür Merkezi’nde 8 Mart Söyleflisi 20 fiubat Pazar günü, ‹dil Kültür Merkezi’nde 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü ile ilgili bir panel düzenlendi. Ailelerin ve gençlerin kat›ld›¤› panelin öncesinde, ‹dil Kafe’de ailelerin getirdi¤iyiyeceklerden oluflan büyük bir sofra kuruldu. Panelde, haks›z yere iflten at›ld›¤› için, çal›flt›¤› Paflabahçe Devlet Hastanesi’nin önünde çad›r açan Türkan Albayrak, tek bafl›na bir kad›n olarak nas›l direnilebilece¤ini ve haklar›n› kazanman›n tek yolunun direnmek oldu¤unu anlatt›. Albayrak, 118 günlük çad›r direnifli boyunca yaflad›¤› deneyimleri de aktard›. Kad›nlar›n ifl yerlerinde yaflad›¤› zorluklar›, yaflad›klar›ndan örneklendirerek anlatan Türkan Albayrak dinleyiciler taraf›ndan dikkatle dinlendi. Daha sonra 8 Mart’›n tarihçesi ve ülkemizde kad›n›n özgürleflme mücadelesi kad›n flehitlerimizden örnekler verilerek anlat›ld›. Soru–cevap fleklinde seyreden panelde dinleyiciler de görüfllerini belirterek yaflad›klar›ndan örnekler verdiler. Panelin sonunda herkesten 6 Mart Pazar Günü Kad›köy’de miting alan›nda olma sözü al›nd›.J
U¤ur Kaymaz'›n Heykelini Yapt›ran Belediye Baflkan› A¤›r Ceza’da Yarg›lan›yor 12 yafl›nda 13 kurflunla vurulan U¤ur Kaymaz'› öldüren polisler beraat ederken, Kaymaz'›n heykelini yapt›ran Diyarbak›r'›n Sur Belediyesi Baflkan› Abdullah Demirbafl, "Belediyeyi zarara u¤ratt›¤›" iddias›yla Özel Yetkili A¤›r Ceza Mahkemesi'nde yarg›lan›yor. BDP'li Demirbafl, U¤ur Kaymaz an›s›na, vücudundaki mermi yaras› say›s›n› sembolize eden bir heykel yapt›rm›flt›. Heykel ile ilgili iddianame haz›rlayan Diyarbak›r Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›, Demirbafl'›n, bu heykelle görevini kötüye kullanarak belediyeyi 2 bin 292 TL zarara u¤ratt›¤›n› iddia etmifl, 3 y›la kadar hapis cezas› istemiflti. J
GRUP YORUM g ü n c e 11 fiubat 2010: Halk Cephesi’nin ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi önünde "y›k›mlara karfl›" gerçeklefltirdi¤i eylemde türküler söyledi 12 fiubat 2010: Hamza Yerlikaya Kapal› Spor Salonu’nda 2500 kifliye seslendi. 19 fiubat 2010: EmekliSen'in Haldun Dormen Tiyatrosu’nda düzenledi¤i gecede sahne ald›.
26 fiubat 2010: 25 fiubat günü hayat›n› kaybeden sosyalist ayd›n Orhan ‹yiler'in cenaze törenine kat›ld›. ‹yiler'in vasiyeti üzerine mezar› bafl›nda marfllar›n› söyledi. 27 fiubat 2010: Türkan
Saylan Kültür Merkezi'nde gerçeklefltirilen "2. Eyüp Bafl Emperyalist Sald›rganl›¤a Karfl› Halklar›n Birli¤i" Sempozyumunun son gününde 700 kifliye seslendi.
‹smail Beflikçi Yine Hapis Cezas› Ald› Sosyolog-yazar ‹smail Beflikçi, Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i (ÇHD) ‹stanbul fiubesi’nin yay›n organ› olan Hukuk ve Toplum Dergisi’nde Kürt halk›n›n kendi kaderini tayin hakk› ile ilgili yazd›¤› bir yaz› nedeniyle, hakk›nda aç›lan ceza davas›nda 1 y›l 3 ay hapis cezas›na çarpt›r›l›rken; ayn› davada yarg›lanan, derginin yaz› iflleri müdürü Zeycan Balc› fiimflek’e de 16.660 TL a¤›r para cezas› verildi. ÇHD, konuyla ilgili yapt›¤› aç›klamada flunlar› ifade etti: “...Verilen bu karar Demokratikleflme, Kürt Sorununda pefli s›ra aç›lan demokrasi paketlerinin göstermelik niteli¤ini bir kez daha ortaya koydu. Hepimiz bir kez daha hala bu ülkede düflünmenin, düflüncelerini ifade etmenin, Kürtlerin varl›¤›n› ileri sürmenin suç oldu¤unu kabule zorlan›yoruz.... Kürt halk›na yönelik her türlü zulmün meflru olarak kabul edilmesi yine Kürt halk›na yönelik her türlü afla¤›lama ve nefret söyleminin hatta ölüm tehditlerinin dahi Düflünce ve ‹fade Hürriyeti olarak kabul edilmesine karfl›n Kürt Halk›n›n Kendi Kaderini Tayin Hakk›n› savunman›n suç olarak nitelendirilmesini kabul edemeyiz. Bugün hala ölümler devam ederken, devletin ard›na b›rakt›¤› uzun adli sicilinde öldürülen ve kaybedilen binlerce insan›m›z, boflalt›lan binlerce köy, kaz›lan topra¤›m›zdan her mevsim f›flk›ran ölülerimiz duruyorken kimse yok saymam›z›, inkar etmemizi beklememelidir. Yok saymak bilime ve insanl›¤a karfl› suçtur. Bizler bu suçu ifllemeyece¤iz. Vars›n mahkemeler Kürtleri Kürtçeyi yok says›n. Vars›n düflündü¤ümüz ve yazd›¤›mz için hapis cezalar›na hükmedilsin. Bizler biliyoruz ki tarihin hükmü karfl›s›nda mahkeme ilamlar›n›n hükmü yoktur. Bu nedenle biz bu suçu ifllemeye devam edece¤iz. (...) J
MART 2011 | TAVIR | 63
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-
83. Oscar ödülleri, Los Angeles'taki Kodak
Tiyatrosu‘nda düzenlenen törenle verildi. “En ‹yi Film” ödülü "Zoraki Kral"a, “En ‹yi Yönetmen” ödülü "Zoraki Kral" filmiyle Tom Hopper’a, “En ‹yi Kad›n Oyuncu” ödülü, "Siyah Ku¤u" filmindeki rolüyle Natalie Portman'a, “En ‹yi Erkek Oyuncu” Oscar'› da "Zoraki Kral" filmindeki rolüyle Colin Firth'e verildi. Bu y›l 43’üncüsü verilen Sinema Yazarlar› Derne¤i (S‹YAD) Ödülleri’nde, “En ‹yi Film” ve “En ‹yi Yönetmen” ödülü “Kosmos”un, “En ‹yi Erkek Oyuncu” ödülü ise “Ço¤unluk”taki rolüyle Bartu Küçükça¤layan’›n oldu. “Cahide Sonku En ‹yi Kad›n Oyuncu” ödülü ise “Prensesin Uykusu”ndaki rolüyle Sevinç Erbulak’a verildi.
13 dalda verilen ödüllerin yan›s›ra “Onur Ödülleri” de Tuncel Kurtiz, Yusuf Kurçenli ve Cahit Berkay’a verildi. Almanya’da düzenlenen 61.Berlin Film
Festivali’nde ödüller da¤›t›ld›. “Alt›n Ay›'' ödülü, ‹ranl› yönetmen Asghar Farhadi'nin ''Jodaeiye Nader az Simen'' adl› filmine verildi. “En ‹yi Yönetmen” Gümüfl Ay› filmiyle Ulrich Köhler’e, “En ‹yi Kad›n ve Erkek Oyuncu” ödülleri ise “Gümüfl Ay›” filminin oyuncular›na verildi. Cumhuriyet Gazetesi karikatüristi ‹smail Gülgeç, geçirdi¤i kalp rahats›zl›¤› nedeniyle
tedavi gördü¤ü ‹stanbul Üniversitesi T›p Fakültesi Hastanesi’nde yaflam›n› yitirdi. 1948 Antep do¤umlu olan Gülgeç, mesle¤e 1968 y›l›nda "Yeni As›r" Gazetesi’nde çizgi romanc› olarak bafllad›. Bir çok dergide de çizgilerini yay›nlanan Gülgeç,Yaflar Kemal'in ‹nce Memed roman›ndaki ‹nce Memed karakterini çizdi. 1970'li y›llarda "Demokrat ‹zmir" de siyasi karikatürler çizen Gülgeç, 1975-1980 y›llar› aras›nda Milliyet gazetesi, 1980 y›l›ndan sonra Cumhuriyet Gazetesi’nde mesle¤ini sürdürdü. Gülgeç 63 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... Gomidas
Kürt Alevi Ağıtları
Kıyı Boyu Karadeniz
Duvarların Ötesine
Kusan2010 Kalan Müzik
Bese Aslan Kalan Müzik
Birol Topaloğlu Colchis
Zele Mele Kalan
64 | TAVIR | MART 2011
biyografi biyografi
siyah kölelerin beyaz öfkesi: ali b. muhammed ümit zafer
“Size Allah'›n haram k›ld›¤›n› yapt›ran ve gücünüzün yetmedi¤ini yükleyerek eziyet eden ve zay›f düflüren, buralara köle olarak getirenlerin boyunlar›n› vurman›z› isterdim..." (Ali b. Muhammed)
"Biz, biz oldu¤umuzu geçmiflimiz olmadan nas›l bilece¤iz?" diye sorar John Steinbeck.
lam dünyas›n›n 869-883 y›llar› aras›nda yaflanan Siyah köleler isyan›n›n önderi Ali b. Muhammed'dir.
‹flte tam da bu yüzden, geçmiflimizi karartmak, bizi haf›zas›zl›¤a prangalamak ister egemenler. Oysa, ot bile kendi kökünün üstünde biter.
Kendisi beyaz olmas›na ra¤men, Siyah köleler onu önder olarak kabul etmifllerdir. ‹syan, Ba¤dat ile Basra aras›ndaki sulu tar›m yap›lan batakl›k bölgede yaflanm›flt›r. ‹syanc›lar bu bölgeyi on befl y›l boyunca ellerinde tutmufllar ve dahas›, burada kendi flehirlerini kurup yaflam›fllard›r. Bu flehirlerin en büyü¤ü olan Muhtara, ayn› zamanda isyan›n baflkenti olmufltur.
Köksüzlük kötüdür. Köksüz olunca savrulmak kaç›n›lmazd›r. Emekçilerin kökleri, öle kala kan ile yazd›klar› isyan tarihidir. Bu kökler ezilenlerin yar›n›n› besler. Mazlumlar›n ba¤r›nda boy atacak olan isyanlara özsu tafl›r. Köklerimizin mayas›nda isyanlar›m›z ve o isyanlara can veren kahramanlar›m›z vard›r. R. Staubach'›n deyimiyle söylersek: "Kahramanlar, umutlar›m›z›n ve hayallerimizin vazgeçilmez sembolleridir." Ve biz de ekleyebiliriz ki; kahramanlar›m›z›n hat›ras›na sadakat, hayallerimize de sahip ç›kmakt›r. Arap halk›n›n içinden ç›k›p Allah aflk›na kölelere önderlik eden bir kahramand›r Ali b. Muhammed. Bu biyografi denemesi, O'nun aziz hat›ras›na bin selam manas›ndad›r... 1... Kimi tarihçilerin "Asya'n›n en büyük isyan›" dedi¤i, Ortaça¤ ‹s-
50 | TAVIR | MART 2011
‹syan boyunca asgari befl yüz bin ile iki buçuk milyon aras›nda kiflinin öldü¤ünü söylüyor tarihçiler. Ve zaten bu yüzden, Asya k›tas›n›n en büyük isyan› say›l›yor. 2... Ba¤dat ile Basra aras›ndaki bölge, Dicle ve F›rat nehirlerinin birleflti¤i batakl›k bir bölgedir. Etraf› çöllerle çevrili olan bu bölgede sulu tar›m (fleker kam›fl›, pirinç... vb.) yap›lacak yegane yerdir buras›. Bu özelli¤i nedeniyle antik ça¤lardan bu yana, bu bölge tar›ma uygun hale getirilmeye çal›fl›lm›flt›r. Elbette, hayli zor ve bu yüzden de emek yo¤un bir ifltir bu. Sulama kanallar›, aç›lacak batakl›k kurutulacak, toprakta oluflan tuzlanma giderilecek ve iflte tüm bunlar, yo¤un bir ifl gücü gerektirmektedir. Afla¤› Mezopotamya'da, bu batakl›k bölgesindeki hem bereketli hem de meflakatli ifl için, tarih boyunca köle eme¤i kullan›lm›flt›r.
Elbette, kölelerin oldu¤u yerde köle isyanlar›n›n da olmas› tarihin tabiat›na uygun oland›r. Ki tarihin kural› malumdur: Nerede sömürü ve zulüm varsa, orada isyan da vard›r.
l›¤›n tad› bütün ça¤larda ayn›d›r...
Ortaça¤ ‹slam dünyas›nda bu bölgede Do¤u Afrika'dan köleller getiriliyordu. Köle avc›lar› taraf›ndan birer hayvan gibi avlanan Siyahlar, köle tacirleri eliyle M›s›r, Basra üzerinden Abbasi co¤rafyas›na tafl›n›yordu.
"… Ba¤dat ve Kahire sokaklar›nda has ipek kumafllardan defile yapacak kadar kendini fütursuzca sergileyen bir ‹slam sosyetesi türedi. Muazzam servetlere sahip bir tüccar tabakas› olufltu....
Kurulan köle pazarlar›nda toprak sahipleri taraf›ndan sat›n al›nan köleler, batakl›k bölgesindeki çiftliklerde zorla çal›flt›r›l›yorlard›. Her çiftlikte binlerce, on binlerce köle oluyordu.
"… Halk›n öfkesinden korkan halifeler ve asiller, yüksek duvarlarla çevrili saraylar›na çekilip, etraf›na devflirme hassa ordular› toplad›lar...
Bu köleler, maliyetleri k›smak için, yetersiz besleniyorlard›. Ayr›ca bölgenin s›cak, rutubetli ortam›nda veba ve s›tma salg›nlar› yaflan›yor, binlerce köle ölüyordu. Bir keresinde sadece Basra'da üç gün içinde yetmifl bin insan›n öldü¤ü yaz›l›d›r kaynaklarda.
“… Kabile flefleri, birer toprak a¤as› haline geldi. ‹slam ekonomik hayat›nda önemli rol oynayan büyük tüccar tabakas›, ticareti ikinci plana iterek, uçsuz bucaks›z çiftlikler kurdu. ‹flgal edilen topraklardan getirilen esirler ve mazlum halklar›n evlatlar›yla, köle pazarlar›nda sat›lan Afrikal› zenciler, canlar› pahas›na ve bir kuru lokmaya muhtaç edilecek biçimde bu çiftliklerde çal›flt›r›ld›...." (‹slam Komüncüleri / Faik Bulut / Berlin Yay›nlar› / Syf: 35-36)
Kölelerin mahkum edildi¤i bu cehennemin üzerinden kar eden toprak sahipleri "dindar" geçinen Abbasi aristokratlar›yd›. Basra'da lüks ve ihtiflam içinde günlerini gün ediyorlard›. Ki Viktor Hugo hakl›d›r: Zenginin cenneti yoksulun cehenneminden do¤ar."
Dönemin tablosu özetle flöyledir:
3... Basra, dönemin en zengin kentiydi. Ve zenginler için bir cennetti. Bu zenginli¤i yaratan köleler ise o batakl›k çiftliklerinde cehennemi yafl›yorlard›. Öyle ki "Biz toklu¤un ne oldu¤unu efendilerin a¤z›ndan duyuyoruz sadece" diyorlard›.
“Dindar" geçinen bu toprak sahiplerinin insaf› yoktu. Kar gelecek yerden zulmü esirgemiyorlard›. Kölelere reva gördükleri eziyetin ne ‹slamiyet ne de bir baflka dinde yeri yoktu. Onlar art›k bir al›flkanl›¤a ve gösterifle dönüflmüfl flekli ibadetleriyle s›n›rlam›fllard› dinin gerektirdiklerini yerine getirmeyi. Emekçilere eziyet etmeyi, yar› aç çal›flt›rmay›, bak›ms›zl›ktan ölmelerini mübah görüyorlard›. Yeter ki kendi saltanat kay›klar›, bu kan denizinde ilerlesin.
Günümüzün ücretli köleleri ise toklu¤un ne demek oldu¤unu televizyonlardan da izleyebiliyorlar. Aradaki fark budur. Ki aç-
Sömürü pastas›ndan daha fazla pay kapmak için kendi içinde de k›yas›ya süren ç›kar çat›flmalar› yafl›yorlard›. Köle eme¤inin
MART 2011 | TAVIR | 51
yaratt›¤› zenginli¤i yalay›p yutmak için, çakallardan beter kap›fl›yorlard›. Birbirlerinin çiftliklerini ele geçirmek için her pisli¤i yapmaktan çekinmiyorlard›. Kendi yandafllar› halife olunca, rakiplerinin çiftliklerine devlet zoruyla el koyuyorlard›. Egemenlerin kap›flmalar› bu günden pek farkl› de¤ildi asl›nda. ‹hale, kredi, özellefltirmeler üzerinden de¤il de, çiftlikler üzerinden yürüyordu ç›kar kavgalar›... Elbette, köleler için çal›flt›r›ld›klar› çiftli¤in flu ya da bu “efendi”nin eline geçmifl olmas› hiçbir fleyi de¤ifltirmiyordu. Onlar yine uzun çal›flma saatleri içinde, yar› aç bir flekilde ölene kadar çal›flt›r›l›yorlard›. Ve "güzel ölüyorlard›" s›k s›k. Binlerce, on binlerce köle, a¤›r çal›flma flartlar›na dayanamad›¤› için k›sa sürede ölüyorlard›. Bu yüzden sürekli köle ihtiyac› oluyordu. Bu ihtiyac› gidermek için Do¤u Afrika'dan da sürekli köle getiriliyordu. Kanl› bir çarkt› bu. Köleler, bu çark› k›rmak için ayaklan›yorlard› elbette. O batakl›k içinde geberip gitmektense, özgürlük için dövüflerek ölmeyi ye¤liyorlard›. Ve en büyük isyanlar›n› da 869'da Ali b. Muhammed önderli¤inde yazd›lar tarihe... 4... Ali b. Muhammed'in öldü¤ünde k›rk sekiz yafl›nda oldu¤u rivayet edilir. O halde, 835 y›l›nda do¤du¤unu söyleyebiliriz. Bir Arap ailesinin evlad›d›r. Ancak bundan ötesi hakk›nda birçok rivayet vard›r. Bizim için kar›fl›kl›k yoktur. Zira, biz Ali b. Muhammed'in soyunun Ehlibeyt'e dayan›p dayanmad›¤›yla ilgili de¤iliz. Bizim nazar›m›zda O'nun soyunun nereye dayand›¤› aç›kt›r: Ali b. Muhammed, halk›n evlad›d›r ve soyu da, büyük insanl›¤a dayan›r. 861-862 y›llar›nda O'nu Abbasiler'in hilafet merkezi olan Samara'da görüyoruz. Orada ö¤retmenlik yap›yor. Ayn› zamanda fliirle ve astronomiyle de ilgileniyor. Genellikle sarayl›lar›n çocuklar›na e¤itim verdi¤i için egemenlerin iç yüzüne de tan›k oluyor. Halk açl›ktan k›r›l›rken hilafet maskesi "dindarl›k" görüntüsü alt›nda deveyi hamuduyla yuttuklar›n› görüyor. Lüks ve sefa içinde yüzen Abbasi egemenlerinin ne denli halk düflman› ve günahkar olduklar›n› anl›yor. Bu düzenden nefret ediyor Ali b. Muhammed. Din ad›na yaflanan, yaflat›lan bu yozlaflmaya tepki duyuyor. Ki dönemin özelli¤i gere¤i tepkisi de dinsel bir flekillenifl içeriyor. Bu da ça¤›n özellikleriyle ilgilidir.
52 | TAVIR | MART 2011
Engels'in ifadesiyle söylersek: "… E¤er bu s›n›f savafl›mlar› o ça¤da dinsel bir nitelik tafl›yor, e¤er çeflitli s›n›flar›n ç›kar, gereksinme ve istemleri din maskesi alt›nda gizleniyor idiyseler, bu hiçbir fleyi de¤ifltirmez ve ça¤›n koflullar› ile kolayca aç›klan›r..." (Friedrich Engels / Köylüler Savafl› / Sol Yay›nlar› / Syf: 46) Engels'in "ça¤›n koflullar›"ndan kast›, Ortaça¤'da dinin hayat›n her alan›n› flekillendirmifl olmas›d›r. Bir di¤er ifadeyle, egemenlerin tanr› ad›na hükmetti¤i bir ça¤da, o egemenlere karfl› ç›kmak da tanr› ad›na yap›labilirdi ancak. Ali b. Muhammed de Abbasiler’in çürümüfl düzenine tepki duyar ve Samara’dan ayr›l›r. Düzenin kendisine sundu¤u nimetleri, elinin tersiyle iter. Çünkü böylesi kemikleri kabul etmek, hem egemenlere kuyruk sallamak, hem de mazlumlar›n ezilmesine ortak olmak anlam›na gelir. Samara’n›n, flairleri ve bilim adamlar› aras›nda bir yeri vard›r. Ancak bu yerin “bedeli” a¤›rd›r. Çünkü gerçeklere gözlerini kapatmas› gerekirdi o zaman. Birçok sanatç›, bilim adam› böyle yap›yor ve semiriyorlard›. Ama Ali b. Muhammed o düflkünlerden de¤ildi. Ve olmamak için de yola ç›k›p Bahreyn’e gitti… 5… Burada akrabalar› vard›. Ayr›ca, Bahreyn epeyce uzakt› Abbasiler’in merkezine. Böylece, burada bafllayaca¤› siyasal çal›flmalar› haber al›p müdahale etmeleri zaman al›rd›. Bunlardan daha önemlisi ise, bu bölgedeki halk›n sosyal, ekonomik, kültürel yap›s›yd›. Buradaki Bedeviler, köylüler ve zanaatkarlar, Abbasiler’in zulüm ve sömürüsünü reddedip alternatif bir hayat vaat eden ça¤r›lar› dinlemeye daha aç›kt›. Ali b. Muhammed iyi bir örgütçüydü. ‹çinde bulundu¤u kitlenin en derin, keskin hasretlerine sözcülük yapt›¤› için, insanlar onu yabanc›lamad›lar. Seslendi¤i emekçiler, Ali b. Muhammed’in dilinden dökülenlerin asl›nda kendi içlerinden geçen öfkenin, küfrün, kahr›n, hasretin ta kendisi oldu¤unu anlad›lar. Ali b. Muhammed’in yürüttü¤ü propagandan›n içeri¤i elbette s›n›fsald› ama biçimlenifli de dinseldi. Ki Bahreyn bölgesinde kitle çal›flmas› yürütürken fiiili¤in Zeydi kolunun diliyle konufltu. Abbasilere karfl› kendi hareketini örgütlerken, o kitle nazar›nda iktidarda hak iddia ediflin meflru yolu yoktu. “… ‹nsanlar› etraf›na toplamak ve halk› kendine çekmek için
en etkili unsurlardan biri peygamber soyundan gelmekti. Ayr›ca, peygamberin halefi ve fleriat›n›n uygulay›c›s› olan Sünni Abbasi halifeli¤inin meflru iktidar› ve halk nazar›ndaki sayg›nl›¤› karfl›s›nda, ortaya ç›kacak her hareket din d›fl› ve sap›k görülmekteydi. Bunu k›rmak için de fiii imgeleri kullanmadan bir hareket bafllatmak mümkün de¤ildir. Peygamber soyundan gelmek bu anlamda bir meflruiyet sa¤l›yordu. Bu itibar ve meflruiyetten faydalanmak için Ali b. Muhammed kendini Hz. Ali soyundan gelen birisi olarak tan›tt› ve bu kimlik alt›nda propaganda yapmaya ve etraf›nda insan toplamaya bafllad›..” (Siyah Öfke / Mustafa Demirci / Çizgi Kitabevi / Syf: 97) Kitleleri etkileyip e¤iterek düzen d›fl›na ç›kartmak için yürüttü¤ü kitle çal›flmas› baflar›l› sonuçlar verdi. Böylece Bahreyn’in Hecr, Ahsa kentlerinde belli bir kitle taban› oluflturdu. Ancak bu geliflme, gerek kimi yerel güçlerin gerekse de Abbasi yönetiminin sald›r›s›na u¤ramalar›n› getirdi. Ali b. Muhammed güçleriyle sald›rganlar aras›nda çat›flmalar yafland›. Bunun üzerine, kitlesinin içine isyan tohumu b›rakan Ali b. Muhammed’in kendisi çöle çekildi. Çöldeki Bedeviler aras›nda dört y›l kald›. Özgür tabiatl› bu insanlarla aras›nda sa¤lam bir dostluk kuruldu. Birlikte savaflt›lar. Abbasi kervanlar›n›n yolunu kestiler. Ve dahas›, Abbasiler’in hakim oldu¤u kimi yerlere sald›rd›lar. Bahreyn’in kent ve çöllerinde geçirdi¤i bu y›llarda, hareketinin ilk kadrolar›n› ç›kartt› Ali b. Muhammed. Ve kendine has bir hareketin önderi oldu. Ki burada örgütledi¤i kadrolar, Siyah isyan›n›n da komuta kademesini oluflturacakt› daha sonra. Bahreyn’in ard›ndan yan›ndakilerle birlikte Basra’ya geldiler. ‹llegal olarak faaliyetlere devam ettiler. Ancak bir süre sonra operasyon yediler. Ali b.Muhammed, operasyonu sa¤ salim atlatt› ama ailesi ve baz› yoldafllar› tutsak düfltü. Abbasiler peflindeydi. Ama o esaret ya da ölüm korkusuyla yolundan dönecek birisi de¤ildi. Ç›kt›¤› yolda karfl›laflt›¤› zahmet ve bedelleri gö¤üsledikçe iradesinin güçlenece¤ini biliyordu. Çal›flmalar›na devam etti. Bu kez hedefleri Ba¤dat’t›.
art›k. Buralardaki yoldafllar›yla sürekli irtibat halindeydi ve çal›flmalar› yönlendiriyordu. Ancak çal›flmalar›n›n esas a¤›rl›¤›n› oluflturan batakl›k bölgesindeki Siyah köleler, Abbasi kentlerindeki bald›r› ç›plaklardan da ç›plak ve açt›lar. Basra’da yaflayan kabileler aras›nda ç›kan çat›flmalar s›ras›nda, halk galeyana gelip hapishaneyi bast›, tutsaklar› serbest b›rakt›lar. Ali b. Muhammed’in ailesi ve tutsak yoldafllar› da böylece kurtulmufl oldu. Muhtemel ki bu hapishane bask›n›n›, Ali b. Muhammed’in Basra’daki yoldafllar› organize etmifllerdi. Bu geliflmelerin hemen ard›ndan, Ali b. Muhammed ve kimi yoldafllar› k›l›k de¤ifltirip batakl›k bölgeye geldiler. Buradaki Siyah köleler aras›nda do¤rudan örgütlenme faaliyeti yürüttüler. Ama bu kez Zeydi-fiiili¤i propagandas› de¤il, Ezariko-Haricili¤i’nin propagandas›n› yapt›lar. Çünkü seslendikleri kitle de¤iflmiflti ve Siyahlar›n kabul edebilece¤i bir yaklafl›m göstermeliydiler. Yoksul köylülük, zanaatkarlar ve Bedeviler aras›nda etkili olan Zeydilik, kölelere hitap edemezdi. Köleleri harekete geçirecek olan, eflitlik ve adalet için do¤rudan eylemi kapsayan bir anlay›fl olmal›yd›. Köleler “mehdi” beklentisiyle avunamaz ya da hilafetin kimin hakk› oldu¤u tart›flmalar›yla vakit kaybedemezlerdi. Hilafet kimin olursa olsun, onlara ekmek ve özgürlük laz›md›. Bunlar› da fliddet kullanarak elde edebilirlerdi. Ki iflte bunlar› vaat eden anlay›fl Ezariko-Haricili¤i idi. Zeydi-fiiili¤i iktidar iddias›n› Hz. Ali soyunun üstünlü¤üne dayand›r›yordu. Ki bu “üstünlük”, “soyluluk”, içeri¤i bile kölelere hitap etmiyordu. Ezariko-Haricili¤i ise herkesi eflit kabul ediyordu. Dahas›, Allah’›n hükmü olarak gördü¤ü bu eflitli¤i bozanlara karfl› da fliddetle cevap vermeyi öngörüyordu. Görüldü¤ü gibi, Ali b. Muhammed ne Sünni, ne fiii, ne de Harici idi. O, mazlumlar›n yan›nda olmas› gerekti¤ine inand›¤› bir Allah’›n aflk›na isyan edip, zalimlerden hesap sormay› arzulayan mümindi sadece.
Ba¤dat’ta da illegal bir faaliyet yürüttüler. Hem “alt tabaka” denilen kentin yoksullar›yla, hem de sanatç› ve bilim adamlar›yla iliflki gelifltirmeye çal›flt›.
6… ‹syan, 869 y›l›n›n A¤ustos ay›nda bafllad›. Ali b. Muhammed ve yoldafllar›, batakl›k bölgesindeki tuzlalardan ulaflabildiklerinde bulunan köleleri kendilerine katt›lar. ‹syan bir bafllamaya görsün haberi kendisinden tez yay›l›r. Yine öyle oldu.
Toplumun ayd›n kesimiyle iliflkiye geçmesinde kendisinin de flair ve astronom olmas› kolayl›k sa¤lam›flt›r.
‹syan›n ilk günü, eski köle yeni asilere bir konuflma yapt›. Ali b. Muhammed:
Evet, Ali b. Muhammed bir flairdi. Ama saray bülbülü olanlardan de¤il, ezilenlerin kartal› olanlardand›.
“… Ben maddi kazanç elde etmek için ç›kmad›m bu yola. Allah r›zas› için zulme ve sömürüye isyan ettim. Efendiler’in ‘dindar’ görünüp sizi ezip sömürmelerine itiraz etti¤im için bu ifle girdim. Onlar›nki dindarl›k falan de¤il, fesatl›kt›r. Bunun hesa-
Ba¤dat, Basra ve Bahreyn’de örgütlü bir hareketin önderiydi
MART 2011 | TAVIR | 53
b›n› soraca¤›z. Sizler açl›ktan k›r›l›rken tok yatanlardan soraca¤›z bu hesab›.
söylediler. Kendilerince çok cömert bir teklifte bulundular.
Bu kavgada size asla ihanet etmeyece¤im. Bafl›m›za ne gelirse birlikte gelecek.
Ali b. Muhammed bu adi teklifi yapanlara befl yüz k›rbaç vurdurtup Basra’ya geri yollar Uzlaflmazl›k iflte budur. Ki egemenlerin can› yanmadan anlamazlar bunu.
Size Allah’›n haram k›ld›¤›n› yapt›ran ve gücünüzün yetmedi¤ini yükleyerek eziyet eden ve zay›f düflüren, buralara köle olarak getirenlerin boyunlar›n› vurman›z› isterdim…”
Efendiler, paral› ordular›n› sürdüler bu kez asilerin üstüne. ‹syanc›lar›n silahlar› yok denecek kadar azd›r. Ama cüretleri çoktur ve ölümüne savafl›rlar. Paral› askerler da¤›l›p yenilirler.
7… Ali b. Muhammed’in bu yaklafl›m›yla ça¤›n›n Ebu-Zer’i oldu¤unu görüyoruz.
Ali b. Muhammed, bu ilk çarp›flmalardaki tav›rlar›yla kölelere daha da bir güven verir. Söylediklerinin sadece lafta kalmayaca¤›n›, o sözler u¤runa ölümüne dövüfltü¤ünü gösterir herkese.
Ebu-Zer, “dindar” görünüp emekçilerin s›rt›ndan zenginlik biriktiren ve sefa süren asalaklara karfl› daima itiraz etmifl bir sahabeydi. Ama eflitlikçi ve sosyal adaletçi düflünceleri yüzünden halife Ebubekir, Ömer, Osman taraf›ndan eziyete maruz kald›. Nitekim halife Osman taraf›ndan Rebeze çölüne sürüldü ve orada öldü.
Çarp›flmalar sürer. Bu çarp›flmalar içinde, o batakl›kta açl›k içinde ölmeye mahkum edilmifl olan kölelerden, savaflt›kça yenilmez olan bir ordu yarat›rlar. Onlar art›k köle de¤il, özgür savaflç›lard›.
Ali fieriati, Ebu-Zer’i flöyle anlat›r:
‹syan geliflir ve bütün Batakl›k bölgesi, isyan ordusunun kontrolüne girer. Ayr›ca çevredeki Abbasi kentlerini de zaptederler. Bu kentlerin en flöhretlisi Basra’d›r.
“… Ebu-Zer kimdir? Büyük bir ink›lapç›; soylulu¤a, istibdada, adam kay›rmac›l›¤a, yokluk ve imtiyaza karfl›d›r. Hedefi fludur: Bu halk uyans›n ve bilsin ki, din, onlara yutturulan ve ç›karlar için araç edinilen de¤ildir. Hem bilsinler ki, hayat da onlar›n yaflad›¤› hayat de¤ildir. Ebu-Zer’in flu sözünü halka ulaflt›rd›m: Evinde yiyecek ekme¤i olmad›¤› halde insanlar üzerine yal›n k›l›ç yürümeyen insana hayret ederim..”(Ali fieriati / Öze Bürünüfl) Ali b. Muhammed de ayn› hayreti tafl›yor ve kölelere, “Size eziyet edenlerin boyunlar›n› vurun” diyor. S›n›f kini bundan daha aç›k nas›l ifade edilebilirdi ki… 8… Her isyan›n bir bayra¤› vard›r. Siyah kölelerin isyan bayra¤› da k›z›l bir bayrakt›. Bayraklar›n›n üzerine de Tevbe suresinin 111. ayetini yazd›lar: “Allah, müminlerden mallar›n› ve canlar›n› cennet mukabilinde sat›n alm›flt›r.” Ölümü göze ald›klar›n›n en net ifadesidir bu. Engels’in belirtti¤i gibi, tüm bunlar›n dinsel bir biçimde ifadelendirmesi ça¤›n koflullar›yla ilgiliydi. Ki önemli olan tan›d›klar› tavr›n özüdür. O öz feda ruhudur. Daha isyan›n bafl›nda, bayra¤a o ayeti yazmak “ölmek var dönmek yok” demektir. 9… Basral› toprak sahipleri haber al›r almaz, isyan önderini sat›n al›p bu gidiflata bir son vermek istediler. Ali b. Muhammed’e elçi gönderip, “Köle bafl›na kendisine befl dinar” vereceklerini
54 | TAVIR | MART 2011
Basra o güne dek efendilerin cenneti olmufltu. Ama flimdi gün olmufl devran dönmüfltü. Ve Basra’n›n, Hz. Ali’nin o sözünü hat›rlamas›n›n vakti gelmiflti: “Mazlumun zalimden öç alaca¤› gün, zalimin mazluma zulmetti¤inden daha çetin olacakt›r…” Ve Basra, o güne kadar döktü¤ü kanlar›n hesab›n› ödemek üzere harap edilir. Öyle ki, Basra’n›n zaptedilifli s›ras›nda yaflananlar Arapça bir deyim olarak (Ba’de Harabi’l Basra / Basra harap olduktan sonra) yüzlerce y›l belleklerde kal›r… 10… Zalimlere karfl› ac›mas›z olan Ali b. Muhammed ve yoldafllar›, çevredeki halka karfl› esirgeyici olmufllard›r. Dönemin resmi kay›tlar› onlar hakk›nda ”Deccal”, “Yamyam” vb. diye kara propaganda yap›ld›¤›n› gösterse de, gerçe¤i karartamam›fllard›r. “… ‹syan›n bast›r›lmas› aflamas›nda ele geçen zenci flehirlerinde çok say›da kad›n ve çocuk esirin canl› olarak kurtar›l›rken görülmesi, zencilerin kad›n ve çocuklar› öldürdü¤ü iddialar›n› çürütmektedir. Ayn› flekilde itiraf etmek gerekirdi ki zenci lideri sulh yapt›¤› veya aç›kça düflman tarafta yer almayan köylere de sald›rmam›flt›r. Mesela Ca’ferriyye köyü ile önce antlaflma yap›lm›fl, sonra köy halk›n›n onlara ihanet etmelerine ve baz› askerlerini öldürmelerine ra¤men, zenci lideri askerlerin ›srar›na ra¤men köyde bir katliam yap›lmas›na izin vermemifltir…
Bu konuda koyu bir Sünni olan ‹bn Kesir, zenci liderinin sadece devlete karfl› savaflt›¤›n› ve sivil halka zarar vermedi¤ine dikkat çeker. Bu misaller, zenci liderinin sivillere de¤il, devletle ve toprak ve köle sahipleriyle savaflt›¤›n›, genellikle halk ile devleti özenle ay›rd›¤›n› gösterir…” (Siyah Öfke / Mustafa Demirci / Çizgi Kitabevi / Syf: 227) 11… Ali b. Muhammed ve yoldafllar›, bir yandan Abbasiler’e karfl› savafl›rken, ayn› zamanda alternatif bir yaflam› da örgütlediler. Bu amaçla üç kent kurdular: Muhtara, Tahiysa, Mania… Batakl›¤›n ortas›nda açan özgürlü¤ün nilüferiydi bu kentler. Beraber üretip paylaflt›lar. Kendi adlar›na para bast›lar. ‹dari, hukuki, ekonomik düzenlemeler yaparak aç ve aç›kta kalmad›klar› bir hayat sürdürdüler. Ta ki Muhtara düflene kadar.. Evet, isyan›n baflkenti olan Muhtara ve di¤er kentler günü gelince düfltüler. Tarihsel bir yazg›yd› bu. Henüz emekçilerin yeryüzü cennetini (sosyalizm) kuracaklar› zaman gelmemiflti. ‹syan, belli bir bölgede (Batakl›k), belli bir kesimle (Siyah köleler) kendisini s›n›rlay›nca, sonunu da haz›rlam›fl oldu asl›nda. Di¤er bölgelerdeki yoksul emekçilerle bütünleflmeyi hedeflemeyince, isyan kendisini tecrit etmifl oldu. ‹rili ufakl› birçok çarp›flmadan sonra, Abbasi ordular› Tahiysa ve Mania’y› düflürüp, Muhtara’y› da kuflatt›lar. Abbasi ordular›n›n bafl›nda, halifenin kardefli Muvaffak vard›. Di¤er kentleri ele geçirip Muhtara’y› da kuflat›nca, yapt›¤› ilk fleylerden birisi, Ali b. Muhammed’e “teslim ol” ça¤r›s› yapmak oldu. E¤er tövbe edip teslim olursa can›n› ba¤›fllayaca¤› haberini gönderdi. Can m›? Daha isyan›n ilk günü, canlar›n› hak yolunda isyana adad›klar›n› söylemiflti Ali b. Muhammed. Elbette, reddetti teslimiyeti. Teslimiyet ça¤r›lar›na olumlu karfl›l›k alamayan Muvaffak, bu kez Muhtara’n›n karfl›s›na “Muvaffak›yye” ad›n› verdi¤i bir flehir kurdurdu. Muhtara ve Muvaffakiyye aras›nda, Ali b. Muhammed ve Muvaff›k aras›nda, Siyah köleler ile Abbasi aristokratlar› aras›nda, sömürü ve zulüm ile isyan aras›nda amans›z ve ölümüne bir kavgayd› yaflanan. Tam üç y›l boyunca sürdü.
vundular. En son ana kadar elde k›l›ç savaflt› Ali b. Muhammed. ‹syan›n ilk günü, Siyah kölelere “Sizi asla terk etmeyece¤im” demiflti, öyle de yapt›. Dövüflerek ölümsüzleflti. Muvaff›k’›n emriyle bafl› kesildi. Bir m›zra¤›n ucuna geçirip isyan›n sona erdi¤inin delili olarak dolaflt›rd›lar Ali b. Muhammed’in kanl› bafl›n›. Ve fakat, zulmün önünde e¤ilmeyen bir bafl, e¤er m›zrak ucunda dolaflt›r›l›yorsa, o kanl› bafl›n muzafferli¤inin delili say›l›r bu… 12… Ali b. Muhammed’in bafl›n› kesenler, daha sonra da yok sayd›lar. Ad›n› ve eyleminin unutulmas›n› istediler. Olmad›k evliyalar için külliyat yazanlar, Ali b. Muhammed’den hiç bahsetmediler. Çünkü, Ali b. Muhammed’in dile getirdi¤i düflünceler ve eyleminin keskinli¤i kendi sahtekarl›klar›na da bat›yordu. Ali b. Muhammed, sömürü ve zulme karfl›yd›. Sömürü ve eziyetin Allah’›n hükmü olmad›¤›n› söyleyerek, emekçilerin ezenlere karfl› isyan etmesinin dinin gere¤i oldu¤unu anlat›yordu. Kar etmek için emekçilere eziyet etmek, haklar›n› vermemek, kula kulluk ettirmek dini aç›dan kabul edilemezdi. Her kim ki emekçilere eziyet ediyor, boynu vurmak gerekirdi… ‹flte bu yüzden, Ali b. Muhammed’i yok sayd›lar. Çünkü, foyalar›n› a盤a ç›kart›yordu egemenlerin. Oysa öyle bir çark kurmufllard› ki “t›k›r t›k›r” iflliyordu. B›rak›n komfluyu, bütün halk› aç b›rak›p kendileri tok yafl›yor, yat›yor ve sefa sürüyorlard›. Ancak tarihin hiçbir döneminde Ali b. Muhammedler’i yok edemediler. Edemezler de. Çünkü sömürü, yoksulluk, iflsizlik, zulüm var oldu¤u sürece Ali b. Muhammedler daima var olacakt›r. Ve emekçilere diyecektir ki: “Size eziyet edenlerin boyunlar›n› vurun.” Vesselam… J
Abbasi ordular› üç y›l boyunca kuflatt›klar› Muhtara’y› düflüremediler. Say›s›z çarp›flma oldu ama Muhtara aman dilemedi. Ali b. Muhammed ve yoldafllar› bütün kenti sokak sokak sa-
MART 2011 | TAVIR | 55
makale makale
resim sanat›na dair filiz gencer
Geçen y›l aç›lan resim sergilerimizle beraber, bu sanata olan ilgiyi de hat›rlars›n›z. Yok tersine, böylesi sanatsal faaliyetleri en çok hak edenin yoksul-emekçi halklar›m›z oldu¤unu biliriz. Egemen sömürücüler ise yoksulluktan ve cehaletten beslenir. Bunun için iflçi s›n›f›n›, emekçi halklar› mahkum etti¤i koflullarda e¤itimsiz k›lar. Onlar› özellikle sanattan, edebiyattan uzak tutmal›d›rlar. Ki eserlerin yol göstericili¤iyle egemenlikleri sars›lmas›n. Sömürücü egemenlerin tarihi bunun için hep yasaklarla, sansürle, yak›lan yok edilmek istenen sanat eserleriyle doludur. Örne¤in; Dante’nin “‹lahi Komedya”s›, halka moral veriyor diye ve kiliseyi afla¤›lad›¤› safsatalar›yla yasaklanm›flt›. Hatta engizisyon mahkemeleri, yak›lmas›n› istedi. Fakat, yine de “‹lahi Komedya”n›n halklara ulaflmas› engellenemedi. Bu k›y›c›l›¤› örneklemek için Ortaça¤ karanl›klar›na bakmam›za gerek yok… Bugün de benzer yasaklar, sansürler, yakma-yok etme giriflimleri -özellikle devrimci eserler için- devam etmektedir. Hatta, emperyalizm sanat›n etkisini k›rman›n yeni ve daha vah-
56 | TAVIR | MART 2011
fli yollar›n› da bulmufltur. Yozlaflt›rma politikalar›yla birçok eserin içini boflaltm›fl, sanatç›lar›n yarat›c›l›¤›n› i¤difl etmifltir. Resim sanat›nda da durum böyledir. Resim, hep seçkinci ve burjuvalar dünyas›n›n sanat›ym›fl gibi propaganda edilir. Halktan uzak tutulur. Ressamlar anlafl›lmaz ya da yoz eserler yaparsa para kazan›r. Tüm bu sald›rganl›klara ra¤men, devrimci sanatç›lar sanat›n tüm alanlar›nda direnmesini bildiler. Halk için, vatan için, dünyan›n bütün emekçileri için ürettiler. Mesele de bu üretim cesaretini gösterebilmekti zaten. Zira böylesi bir üretim olduktan sonra vars›n emperyalizm ve iflbirlikçileri engel olsundu… Vars›n dost bildiklerimiz dahi kitlelere ulaflmamam›z için elinden geleni yaps›nd›. Ortaya konan eser, bir yolunu bulup halklara ulaflacakt›. Resim Sanat› Deyince Akl›m›za Ne Gelir? Öncelikle insan›n üretti¤i en karmafl›k ürünlerden biridir resim. Tarihi çok eskilere dayan›r. ‹lk insan›n ma¤ara resimleriyle bafllayan bu yarat›c›l›k süreci ayn› zamanda ilk iletiflim araçlar›ndan biridir. ‹nsanl›¤›n yaz›y› bulmas›na da ilham vermifltir.
Resim, yarat›c›l›¤a dayal›, devrimci bir kültür ve sa¤lam bir tekni¤i ifade eder. Büyük bir el eme¤i ürünüdür. Bir iflçiliktir. Kal›c›l›¤›yla görsel bir belge niteli¤ine sahip bir u¤rafl, beceridir. Günümüz ressamlar›n›n önemli bir kesimi yukar›da anlat›lanlar›n etkisiyle, resim sanat›na ticari bakmaktad›r. Zira bunu körükleyen emlak tekelleri; “Her eve bir tablo gerekir” türü aç›klamalarla, resmi bir mobilyaym›fl gibi pazarlad›lar. Resim sanat›n› bir pazar alan› haline getirdiler. Oradaki yarat›c›l›k da, emek de kapitalistler için önemli de¤ildi. Önemli olan ne kadar çok satt›¤›nd›. Bunun için birçok ça¤dafl ressam; ülkenin, dünyan›n sorunlar›n› tuvallerine tafl›mak bir yana, nas›l daha fazla kazan›r›m derdindedir. Devrimci ressam ise öncelikli sorumlulu¤un ülke ve dünya sorunlar›n› tuvaline tafl›mak oldu¤unu bilir. Yaflanan gecekondu y›k›mlar›, sel, deprem, maden kazas›, iflkencede öldürülen Engin’ler, hapishanelerde, da¤larda, sokakta, okulda, evde katledilenler… Filistin’de, Irak’ta direnen halklar… Haiti’de, Afrika’da yaflanan insanl›k ay›plar›… Açl›k, yoksulluk, iflsizlik, ayaklanmalar… Halklar› ilgilendiren her fley onun konusudur. Devrimci ressam, emperyalizmin göz boyama, yalan ve demagojileriyle ayakta tutmaya çal›flt›¤› bu kokuflmufl düzeni, resmeder. Di¤er yandan halk›n özlemlerini, ayd›nl›k yar›nlara olan umudunu da yans›t›r tuvalinde. Halk›n s›n›f mücadelesini, ac›lar›n›, sevinçlerini, savafllar›n› yans›t›r. O savafllarda bir s›ra neferi olarak düflen kahramanlar›, en zor koflullarda görevlerini yerine getiren onurlu, tertemiz, öz verili, sosyalizm için, halklar›n mutlulu¤u için mücadele eden fedakar neferleri yans›t›r. Bilinece¤i gibi görsel sanatlar›n ö¤reticili¤i ve ciddi bir etki gücü vard›r. Resim de görsel sanatlar›n bir parças›d›r. Bu yan›yla do¤ru kullanmayanlar›n elinde önemli bir dejenerasyon arac›na dönüflür. Emperyalizm; sanat ve edebiyatla (teknolojiyi de katarak) s›k s›k sosyalizmi kötüleyen, burjuva yaflam biçimini yücelten, emekçileri sömürürken ahlaki olarak da yozlaflt›rmay› hedefleyen bir propaganda yürütür. ‹flte devrimci ressam, sanat›n diliyle de buna karfl› durmal›d›r. Bu beyin y›kama faaliyetine sanat›yla barikat olabilmelidir. Keza bunun için bir sanatç›n›n sosyalist olmas›na da gerek yoktur. Sadece gerçekleri ayd›n namusuyla ayd›nlatmas› bile yeterlidir. Stalin flöyle diyor: “Sanat için sanat yoktur. Toplumdan ba¤›ms›z, bu toplumun üstünde duran ‘özgür’ sanatç›lar, yazarlar, flairler, oyun yazarlar›, yönetmenler ve gazeteciler yoktur, olamaz.” (J.V. Stalin-Yarat›c› Ayd›nlar Toplant› Tart›flmalar›1946)
Her fleyin al›n›p sat›labildi¤i emperyalist düzende elbette yarat›c› ayd›nlar›n yaratma eylemlerine de fiyat biçilmifltir. Bunu da “özgür yarat›c›l›k” ad› alt›nda yapmaktad›rlar. Fakat kapitalist iliflkilerin girdi¤i, ticaretin söz konusu oldu¤u yerde ne özgürlükten, yarat›c›l›ktan ne de sanattan bahsedilebilir. Emperyalizm ne halklar›n kültürel ve moral geliflimine ne de sanatsal geliflimine izin verir. Tersine, girdi¤i her yere kendi pisli¤ini de tafl›r. Kan, gözyafl› ve vahflet kayna¤›d›r. A¤›na düflürdü¤ü sanatç›lar› korkunç bir yozlaflman›n, dejenerasyonun içine çeker. Ve o “sanatç›”n›n tek özgürlü¤ü içine düfltü¤ü batakl›kta debelenmek olur.
Devrimci Ressam ‹zleyeni ile Nas›l Konuflur? Devrimci ressam, hayat›n ve halk›n içinde oldu¤u için yans›tacak çok fleyi vard›r. Hayat›n o ölümüne difle difl mücadelesini iyi bilir. Ve bu yaflam içinde ölümsüz eserler yarat›r. Her usta gibi, önce sanat›n›n ç›ra¤› ve kalfas› olmay› ö¤renir.
MART 2011 | TAVIR | 57
Mütevaz›d›r. ‹zleyicisi ile kolektif bir üretimi temel al›r. Resimleriyle konuflur. Örne¤in; bir Afrikal› k›z portresi yapm›flt›r. Bu ilk etapta, insana s›radan bir Afrikal› k›z portresi gibi gelebilir. Ama emekçi halk›m›z daha yak›ndan bak›nca, bu k›z›n onlara, insanl›¤a anlatt›¤› bir fleyler oldu¤unu fark eder. Birçok duyguyu bir arada ifade etti¤ini hisseder. K›zg›n, öfkeli, sitemkar, flaflk›n; “Neden yap›yorsunuz bunu bana?” der gibidir. Ve sevgi doludur; “Ben sizi bunca severken, sizin yapt›¤›n›z da ifl mi?” der gibidir. Sorgular, anlamaya çal›fl›r… Kara Afrika’n›n duygular›, kendine lay›k görülen yaflam karfl›s›nda isyan›, bilinçlenme çabas› vard›r bu portrede. ‹flte devrimci ressam, resimde bu özelli¤in önemine inan›r. Resim hem yal›n bir mesaj vermeli, hem de izleyeni ile konuflmal›d›r. Ona “Ne, neden?” gibi sorular sordurmal›d›r. Tabi her zaman bunu dozunda yakalamak mümkün olmayabilir. Kimisi az,
58 | TAVIR | MART 2011
kimi çok bu özelli¤i içermelidir. Di¤er yandan anlatt›¤› tablo ne kadar dramatik de olsa, resmedilen her fley izleyicide güzel duygular canland›rmal›d›r .Devrimci ressam izleyicisiyle, figürlerle oldu¤u kadar renk ve ›fl›k kullan›m›yla da konuflur. Çünkü “Resim Sanat›”n›n bir di¤er tan›m›; gerçekleri renk ve biçimlerle halka tafl›makt›r. Devrimci ressam da bu tafl›y›c›l›¤›n sorumlulu¤u ile, özveri ile çal›flan bir iflçidir. Ve bir iflçi olarak mesle¤inin onurunu korumak, gerçek anlam›n› kavratmak da ona düfler. Resim sanat›n› burjuvazinin de¤il halk›n elinde bir silaha dönüfltürmeyi bilir. Bunun için çal›fl›r. ‹flte o zaman “mutlulu¤un resmi”ni yapmaya bafllam›fl demektir.J
araflt›rma araflt›rma
halk› ve halka dair olan› anlamak için: halk masallar› tahsin sevinç
“Masallar› yaln›zca bir hareket noktas›, bir atlama tahtas› olarak al›p, onun geleneklerine (üslup, dil, konu boylar›na) esir kalmadan, onu taklit etmeden, tam bir özgürlükle ve masal› duyumda da düflüncede de aflarak, ça¤›m›za getirerek yepyeni yap›tlar yaratma yolunu ça¤dafl yazar›n halk masal›ndan en önemli yararlanma yöntemi sayar›m.” (Pertev Naili Boratav)
MART 2011 | TAVIR | 41
Masal, Arapça “mesel” sözcü¤ünden gelmedir. ‹ngilizce “tale”, Frans›zca “conte”, Almanca ise “maerchen” sözcükleriyle ifade edilir. Ayr›ca Habeflçe “mesl-messale”, ‹branice ise “maflal” sözcükleriyle ifade ediliyor. Kürtçede “çirok” ya da “mesele” olarak ifade edilir. Yine Anadolu’nun de¤iflik yörelerinde “mesel”, “metel”, “matal”, “metelok”, “misal”, “meselok”, “na¤›l”, “hikaye”, “hekat”, “san›k”, “san›ka” sözcükleriyle de ifade edilir. Sözlük tan›m› flöyledir: “Genellikle halk›n yaratt›¤›, a¤›zdan a¤za, kuflaktan kufla¤a sürüp gelen, ço¤unlukla insanlar›n ve tanr›lar›n bafl›ndan geçen, ola¤and›fl› olaylar› anlatan hikaye.” (1) Meydan Larousse’de ise flöyle tan›mlan›yor masal: “Genellikle ola¤anüstü kahramanlara ve maceralara yer verilen, konuflsa hayali, kulaktan kula¤a anlat›larak geçen halk hikayeleri.” (2) Pertev Naili Boratav ise masal› flöyle tan›mlar: “Nesirle (düz yaz›) söylenmifl, dinlik ve büyücülük inan›fllar›ndan ve törelerden ba¤›ms›z, tamam›yla hayal ürünü, gerçeklerle ilgisiz ve anlatt›klar›na inand›rmak iddias› olmayan k›sa bir anlat›.” (3) Ana Britannica’da flöyle tan›mlan›yor masal: “Masal, ola¤anüstü ö¤e, kahraman ve olaylara yer veren öykü.” (4)
Yerine göre “Dil k›l›çtan keskindir” denir. Daha yaz›n›n icat edilmedi¤i kadim zamanlarda insanlar duygular›n›, eylemlerini, düflüncelerini gelece¤e nas›l aktar›rlard› acaba? Evet, sizin de bildi¤iniz gibi söz’le… Sözcükleri do¤uran nedir? Dünya olaylar›n›, hayat› duygular›m›zla alg›lay›p beynimizin süzgecinden geçirdikten sonra, a¤›zdan ç›karmas› için aktard›¤›m›z dil de¤il mi? Evet, bundand›r ki, söz yaz›dan önce gelir. Yaz›l› edebiyattan önce sözlü edebiyat›n oldu¤u ise malum. Ancak, yaz›l› edebiyat›n Anadolu topraklar›na çok geç ulaflt›¤› da ayr› bir gerçek. Roman, öykü, tiyatro, fliir vb. gibi edebiyat türlerinin ancak Tanzimat’la birlikte bafllad›¤› bilinir. (Kald› ki yoksul halk›n bu tarz bir e¤itimden daima uzak tutuldu¤u da ayr› bir gerçek. Zira, e¤itim olanaklar› daima elit, zengin ya da orta s›n›f›n elinde olmufltur.) Bu noktada akl›m›za flöyle bir soru gelir: Öyleyse, Anadolu halklar› duygular›n›, düflüncelerini o zamana kadar birbirlerine ve gelece¤e nas›l aktar›yorlard›? Tabii ki masallarla, efsanelerle, türkülerle, k›lamlarla, destanlarla, bilmeceler ve ninnilerle… Bu yaz›m›zda halk›n de¤erlerini, gelenek ve göreneklerini, olaylar karfl›s›nda nas›l bir tutum sergilediklerini, k›saca kültürel birikimlerini, e¤itsel bir ifllev yükleyerek, bir sözlü aktarma arac› olarak kulland›klar› masallar› ele alaca¤›z.
42 | TAVIR |MART 2011
Masal› efsaneden, hikayeden ve destandan ay›ran temel özellik, gerçe¤e yak›nl›¤› ve ne olursa olsun, hayal ürünü oldu¤u izlenimi veren anlat› türü olmas›d›r. Kimden ç›kt›¤› belli olmayan, hayal ürünü ve halka mal olmufl bir anlat› türü olan masallarda dil oldukça yal›nd›r. Sözlü anlat›m dilinin yal›nl›¤›n›, rahatl›¤›n› ve do¤all›¤›n› tafl›r. Di¤er edebi türlerde yer alan uzun uzun do¤a betimlemeleri ve ruh çözümlemeleri masallarda yer almaz. Bundan dolay›d›r ki, anlat›mlarda kullan›lan kelime say›s› oldukça azd›r. 70 kelimeyle bir masal anlat›labilir. Hareketli bir dil hakimdir, eylem a¤›rl›kl›d›r. Haliyle s›fatlar az, fiiller çok kullan›l›r. Hareketlili¤i sa¤layan temel ö¤e de budur zaten. Masallarda yer, zaman ve kahramanlar belirsizdir; olaylar›n tarihsel evrimini belirtmek öteki anlat› türlerinden daha zordur. “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde…” gibi tekerlemeler zaman›n belirsizli¤ini; “uzak bir memlekette….” gibi sözcüklerden mekan›n belirsizli¤ini; kahramanlar›n ço¤unun cin, peri, dev, ejderha, cad›, kelo¤lan, vezir, padiflah vb. olmalar› ise kahramanlar›n belirsizli¤ini ve topluma mal ediliflini gösterir. Az kelimeyle çok fley anlatma sanat›d›r masal. Her edebi metnin nas›l ki kendine has bir tak›m özellikleri var ise, sözlü anlat›m›n da kendine has özellikleri vard›r. Masallarda hareketlili¤i ve renklili¤i sa¤layan bir baflka ö¤e ise, anlat›m›n kimi zaman fliirle süslenmesidir. Kimi masallarda fliirle düz anlat›m bir arada bulunmaktad›r. Bunlar daha çok düz anlat›m› destekleyen fliirlerdir. 1001 gece masallar›nda, Kürt halk masallar›nda oldu¤u gibi…
Masallarda sözcük da¤arc›¤› sürekli geliflir, durmadan yeni sözcük biçimleri kullan›l›r. Bu yan›yla masallara dili sürekli gelifltiren bir vas›f yüklenir. Kal›plaflm›fl sözcüklerden oluflan tekerlemeler de masallarda s›kça kullan›lan, tat veren, dinleyenin ilgisini çeken bir yard›mc› ö¤edir. Masallar›n girifli genelde tekerlemelerle bafllar, sonra tekerlemeyle biter. 1964 y›l›nda “Halk Masal› Türleri” ad› alt›nda yay›mlanan uluslararas› masal katalo¤unda masallar dört grupta toplanm›flt›r: 1) Hayvan Masallar›, 2) As›l Masallar (ola¤anüstü ve gerçekçi masallar) 3) Güldürücü öyküler, nükteli f›kralar ve yalanlamalar, 4) Zincirlemeli Masallar (5) Masallar önemli e¤itimsel ifllevlere de sahiptirler. Bir iflçinin elindeki alet gibi, çocu¤a dilini nas›l kullanaca¤›n›, dilin hünerlerini, k›vrakl›¤›n›, zenginli¤ini, inceli¤ini ilk ö¤reten, ilk afl›layan anlat›m flekilleridir. 18 ayl›k bir çocuk yaklafl›k elli kelime ile iletiflim kurar. Dört yafl›nda iki bin farkl› kelimeye yükselir. Bu kelime da¤arc›¤›n›n ço¤almas›nda masal anlat›m›n›n da büyük etkisi vard›r. Bunun ise, ileriki y›llarda çocu¤un gelifliminde önemli etkiler b›rakt›¤› kesin. Zira, çocuk dinlediklerini bir zaman sonra yineleme ve anlatma ihtiyac› hissedecektir. Bu, onlar› okumaya sevk edecek, dinleyen, okuyan, biriktiren ve dahas› zamanla yazan, aktaran konumuna getirecektir. Çünkü, sözcük hazinesi geliflen çocu¤un düflünme yetisi, muhakeme etme yetisi de geliflecektir. ‹yi yazma serüvenlerinin alt›nda biraz da bunlar› aramal›… Halk edebiyat›n›n bitimsiz kayna¤› olan masallardan do¤ru yararlan›ld›¤›nda, halk›n kendini ifade etme biçimlerinden olan yaz› ile anlat›m› da gelifltirece¤i malum. Halktan beslenen yazarlar›n ço¤unun masallardan yararland›¤› biliniyor. Yaflar Kemal bunlardan biridir; flöyle der: “Bizim köyde, çocuklar da insand›. Bizi çok fleylerde, büyüklerden ay›rm›yorlard›. Büyük destanlar›, bizler de büyüklerle birlikte sabahlara kadar dinlerdik...” (6) Bir toplumun masallar›nda, o toplumun yaflam serüveni; baflka bir deyiflle s›n›f mücadelesinin kapal›-dolayl› serüveni gizlidir. Ezilenlerin öfkesi; egemene, zalime, zorbaya olan tepkisi masallardaki kahramanlar›n özelliklerinde kendini belli eder. Masal kahraman›n›n yi¤it, adil, hoflgörülü, zulme-haks›zl›¤a bafl e¤mez, direngen özelliklerinde bulur kendini. Masallara bakt›¤›m›zda, zaman› mekan› belli olsun ya da olmas›n, insanl›k tarihinin belli bir aflamas›nda yaflanan toplumsal gerçeklerden kaynakland›¤›n› görürüz. En belirgin özellikleri halk›n arzular›n›, öfkesini ve korkular›n› ifade ediyor olufllar›d›r. Halklar›n “otoriteye”, zorbal›¤a ve zalime duyduklar› öfkede, masallar›n psikolojik olarak rahatlatan yanlar› vard›r. Gerçek yaflamda bulamad›klar›n› masallarda bulurlar, onlarla rahatlar, yücelir, “mutlu” olurlar. Bu anlamda masallar “rahatlatan s›¤›naklar”d›r. Nitekim masallar›n izi sürüldü¤ünde masallardaki toplumsal olaylar›n, yaflanm›fl gerçeklerin halk›n manevi dünyas›n› rahatlatacak biçimde, insanlar›n beklentilerine uygun sonuçlan-
d›¤›n› görürüz. Bat› Afrika’daki Ashanti Kabileleri’nde; halk, kral›n acizli¤i, hilebaz, k›skanç özelliklerini yeren masallar, söylenceler uydururlard› ve böylece egemene karfl› olan hoflnutsuzluklar›n› göstermifl olurlard›, rahatlarlard›. Egemeni k›zd›rmamak için ise, söylencelerinin uydurma oldu¤unu belirtmekten geri durmazlar ve kifli ismi belirtmezlerdi. Böylelikle hem egemeni yererek alaya alm›fl oluyorlar hem de olas› tepkilere karfl› kendilerini güvenceye al›yorlard›. Masal, burada örgütlü ve köklü çözümler sunmaktan çok “rahatlatma” vazifesi görmektedir. Masallar›n bir baflka özelli¤i ise, toplumsal kurtulufla de¤il de, bireysel kurtuluflu ö¤ütlemeleridir. Kelo¤lan masallar›nda da bu özellik görülebilir. Kelo¤lan, ço¤u kez akl›yla, kurnazl›¤›yla; kimi zaman da iyilikseverli¤iyle edindi¤i ola¤anüstü güçlere sahip dostlar› arac›l›¤›yla padiflah›n öne sürdü¤ü tüm flartlar› yerine getirerek onun k›z›yla evlenir. Yine de¤iflik masallarda da yoksul, ak›ll›, güzel bir k›z ayn› yollarla bir padiflah›n o¤luyla evlenir, saraya gelin gider. Burada egemen s›n›fa alternatif olmak de¤il,
MART 2011 | TAVIR | 43
zen al›flkanl›klar› gere¤i mevcut düzenin sürmesini ister hem de f›rsat›n› buldu¤unda isyan eder! S›n›f çeliflkilerinin daha ç›plak ve daha çetin görülebildi¤i masallar da vard›r. Tanr›lar (egemenler), insanl›¤›n (ezilenlerin) yaflamsal, temel ihtiyaçlar›na cevap veren Kutsal Atefli, suyu tekellerine alm›fllard›r! Karfl›lar›nda ise, ezilen halklar›n kullan›m›na sunmak için Kutsal Atefli ve suyu “çalan” Prometheus’lar vard›r. Prometheus’lar için, bu kutsal bir görevdir. Bu u¤urda ac›lara katlan›l›r ama nihayetinde kutsal atefli yoksullara ulaflt›r›rlar. Masallar, bu örneklerle her zaman ve her koflulda can› pahas›na da olsa, subafllar›n› tutan devlerin elinden suyu, tanr›lar›n elinde bulunan atefli al›p insanlar›n (yoksullar›n) yarar›na sunacak yi¤it Prometheus’lar oldu¤unun/olaca¤›n›n mesaj›n› iletirler. Ayr›ca, bu masallardaki subafllar›n› tutan devlerin-ejderhalar›n bir genç k›z karfl›l›¤›nda suyu bir zaman serbest b›rakmalar›; k›zlar›n bir gelin gibi süslenerek bu canavarlara sunulmalar›; ço¤u zamanda da korkusuz bir delikanl›n›n devi/ejderhay› öldürerek, elde kalan son k›z› kurtar›p onunla evlenmesi olay›, günümüzde de tüm yaflamsal zenginlikleri tekelinde tutan emperyalistlerin, bu zenginlikleri milyonlarca insan›n kan› ve can› pahas›na ellerinde tutma h›rslar›na iyi bir örnektir.
bilakis ona ulaflmay›, onun gibi olmay› amaç edinmifl bireylerin bireysel kurtulufllar› vard›r. Baz› masallarda, fiziksel aç›dan güçlü, egemenin sözünü dinleyen, egemenlerin karfl›s›nda çocuk rolüne bürünen, egemenin akl›na güvenen, egemenin söyledi¤ine inanan, ona ba¤›ml› ve ayn› zamanda “iyi niyetli” kahraman tiplemeleri vard›r. Kimi masallarda ise, fiziksel aç›dan zay›f, ama akl› ve yüre¤iyle kendine güvenen, egemenle iliflkisi olmayan, ona boyun e¤meyen, yetiflkin rolünde, deneme-yan›lma yoluyla yaflayarak ö¤renen, “kötü niyetli” kahraman tiplemeleri vard›r. Bu iki kahraman tiplemesinden ilkinde egemene boyun e¤en, ona ba¤l›, mevcut sömürü düzeninin sürmesinden yana tav›r koyan, düzenle uzlaflan bir tipleme var. ‹kincisinde ise, bask›dan, zulümden, mevcut egemen sistemden kurtulufl yolunu (dolayl›) gösteren, ona karfl› ç›k›labilece¤i iletisi veren bir tipleme vard›r. Burada, masallar›n, analitik çözümleme yöntemiyle bireylerin temel davran›fl biçimlerinden yola ç›karak, toplumun yap›s›n› gözler önüne serdi¤ini görmekteyiz. Nitekim, bu iki kahraman tiplemesinde halk›n ikili yan›n› görebilmekteyiz: Halk, hem dü-
44 | TAVIR |MART 2011
‹htiyar ninenin, sütünü çalan tilkinin kuyru¤unu baltayla kesmesi örne¤inde de görüldü¤ü gibi masallar, “emeksiz yeme¤e konmak isteyenler, bunun bedelini a¤›r ödeyebilir!” mesaj›n› iletirler. Buna paralel di¤er bir ileti de, kötülü¤ün cezas›z kalmayaca¤›, iyilerin ve hakl›lar›n bir gün mutlaka kazanacaklar› iletisidir. Masallar, ayn› zamanda toplumdaki olumsuz davran›fllara karfl› da, bir sosyal bask› uygulama arac›d›rlar. Kurallara uymay›p ayk›r› davranmalar›na karfl› kullan›lan bir sosyal bask›d›r bu. Sonuç olarak; masallar, ürünü olduklar› toplumun sosyal-kültürel ve iktisadi yap›lar›n›n aynalar›d›rlar. Özellefltiri yapmak, sab›rl›, kararl›, tutarl› olmak, d›fl görünüfle aldanmamak, kimseyi küçümsememek v.b. gibi iletiler de toplumun sosyo-kültürel yap›s›n› gösterir niteliktedirler. Masallar, binlerce y›ll›k insanl›k tarihinden süzülüp gelen deneyimlerden günümüze ›fl›k tutan, gelece¤e yönlendiren ›fl›k huzmeleridir diyebiliriz.
Kaynakça: 1) Türkçe sözlük. 2) Meydan Larousse. 3) Masallar ve E¤itimsel ‹fllevleri – Muhsine H. Yavuz. 4) Ana Britannica – 15 Cilt – Sayfa: 402. 5) Ana Britannica – 15 Cilt – Sayfa: 402. 6) Masallar ve E¤itimsel ‹fllevleri – Muhsine H. Yavuz.J
bildiri bildiri
2011 uluslararas› dünya tiyatro günü bildirisi Jessica A. Kaahwa, Uganda
Her sene yay›nlanan Uluslararas› Dünya Tiyatro Günü bildirisinin çevirisini yay›nl›yoruz
‹nsanl›k ‹çin Tiyatroya Dair Tiyatronun toplumu harekete geçirme ve farkl›l›klar aras›nda köprü kurma konusunda devasa bir güce sahip oldu¤u düflüncesi, bugün bizi bir arada tutmaktad›r. Bar›fl ve uzlaflma için tiyatronun güçlü bir araç olabilece¤ini düflündünüz mü hiç? Uluslar, dünyada fliddetli çat›flmalar›n yafland›¤› bölgelerde bar›fl› koruma ad›na muazzam miktarda paralar harcarken; taraflar aras›nda çat›flmay› azaltmak ve durdurmak için bir alternatif olarak tiyatroya yok denecek kadar az ilgi gösterilir. Kullan›lan araçlar d›flar›dan ve görünüfle bak›l›rsa bask›c› güçlerden geldi¤ine göre, toprak anan›n çocuklar› evrensel bar›fl› nas›l sa¤layacak? Tiyatro bireyin var olan imaj›n› de¤ifltirir; bireye ve dolay›s›yla
topluma, seçenekler dünyas›n›n kap›lar›n› aralar. Böylelikle korku ve kuflkunun pençesindeki insan ruhunun sinsice içine ifller. Belirsiz bir gelece¤i engelledi¤i gibi gündelik gerçeklere de anlam verebilir. Kiflilerin konumlar›na dair politik çekiflmelerini oldukça basit bir biçimde gündemine alabilir. Çünkü tiyatro birlefltiricidir. Geçmiflte yap›lm›fl hatalar›n üstesinden gelebilecek deneyimleri sahneye koyar. Ayr›ca tiyatro hep birlikte savundu¤umuz ve sayg›s›zl›k edildi¤inde u¤runda savaflmaya haz›r oldu¤umuz fikirleri savunman›n ve gelifltirmenin baflar›s› kan›tlanm›fl bir yoludur. Bar›fl içinde bir gelecek düflü için bar›flç›l yöntemlerle yola düflmeliyiz. Anlamaya, sayg› duymaya ve bar›flla buluflma çabas›n-
MART 2011 | TAVIR | 45
daki her insan›n katk›s›n› alg›lamaya çal›flmal›y›z. Tiyatro bar›fl ve uzlaflma mesajlar›m›z› daha öteye tafl›yabilecek evrensel bir dildir. Kat›l›mc›lar› sürece aktif bir biçimde dahil ederek eski yarg›lar›n› yerle bir etmek için bir araya getirir; böylelikle tiyatro sil bafltan keflfedilmifl bilgi ve gerçeklik temelinde seçimler yapmak için bireye bir yeniden do¤ufl flans› verir. Di¤er sanat dallar› aras›nda tiyatronun geliflebilmesi için çat›flma ve bar›fl gibi kritik konular› ele almal›, gündelik yaflamla ba¤ kurarak dev ad›mlar atmal›y›z.
Yabanc›laflman›n araçlar›n›n, bar›fl ve uzlaflman›n araçlar› olmas› mümkün mü? Dünya Tiyatro Günü’nde sizi umudu ço¤altmaya ve tiyatroyu iletiflim, toplumsal de¤iflim ve at›l›mlar için evrensel bir araç olarak öne ç›karmaya ça¤›r›yorum. Birleflmifl Milletler dünyan›n dört bir yan›nda bar›fl› koruma misyonu ad› alt›nda silah kullan›m› yoluyla muazzam paralar harc›yor; oysa tiyatro daha içten, insani, az masrafl› ve çok daha güçlü bir alternatif olarak karfl›m›zda.
Toplumsal de¤iflim ve at›l›mlar›n izindeki tiyatro savafl›n mahvetti¤i bölgelerde ve müzmin yoksulluk ya da hastal›klardan mustarip halklar aras›nda varl›¤›n› zaten sürdürüyor.
Bar›fl› getirmek için tek yol olmayabilir ama yine de tiyatro bar›fl› koruma görevimiz için etkili bir araç olarak kuflkusuz katk› sa¤layabilir.
Tiyatronun fark›ndal›k yaratmak için halk› harekete geçirebildi¤i ve savafl sonras› travma ma¤durlar›na yard›mc› olabildi¤i yerlerde say›lar› giderek artan baflar› öyküleri var.
Çeviren: Bilgesu Ataman
“Uluslararas› Tiyatro Enstitüsü” gibi “insanlar aras›nda bar›fl› ve arkadafll›¤› pekifltirmeyi” hedefleyen kültürel platformlar çoktan yerini ald›. Bu yüzden tiyatronun gücünü bildi¤imiz halde zaman› geldi¤inde sessiz kalmak, silah tutanlar›n ve bomba atanlar›n dünya bar›fl›n›n koruyucusu olmaya soyunmalar›na göz yummak gülünçtür.
Jessica A. Kaahwa’n›n K›sa Özgeçmifli Oyun yazar›, oyuncu, yönetmen ve akademisyen. Dr. Jessica A. Kaahwa, Uganda’da Makerere Üniversitesi’nde Kitle ‹letiflimi / Müzik, Dans ve Drama bölümlerinde ö¤retim üyesi. Drama alan›nda yüksek lisans›, yay›nc›l›k alan›nda doktoras› var. Radyo-televizyon, kitle iletiflimi ve halk tiyatrosu alanlar›nda oldukça deneyimli bir akademisyen. ‹letiflim ve yay›nc›l›k gibi alanlarda dan›flmanl›k yap›yor. ‹nsan haklar› konusunda da kapsaml› araflt›rmalar› var. Uganda’n›n kuzeybat›s›ndaki Masindi Bölgesi’nde yürütülen HIV/AIDS’e karfl› bilinçlendirme kampanyalar›nda ve Uganda ‹nsan Haklar› Komisyonu’nda bir kat›l›mc› iletiflim birimi oluflturmak için dan›flmanl›k yapt›. Tiyatro, televizyon ve radyo için on beflin üstünde oyun yazd›. “Uganda’da Tiyatro ve ‹nsan Haklar›” ve “Hoima’n›n Kalk›nmas›nda Gençlik Tiyatrosunun Katk›lar›”, yay›mlanm›fl araflt›rmalar›ndan baz›lar›.
46 | TAVIR |MART 2011