Mayis08

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

• 2008/05

say› 73

2.25 YTL(KDV’li)

may›s 2008

›ssn 1303-9113



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI

“K›yamet koparm›fl” ayaklar›n bafllar› yönetmeye kalkt›¤› yerde. “Bafl” böyle buyurmufltu 1 May›s öncesi. Kimin ayak kimin bafl oldu¤u flöyle dursun, onun a¤z›ndan “ayak” olarak tan›mlananlar, deyim yerindeyse gerçekten k›yameti yaflatt›lar bütün “bafl”lara... O gün bütün sokaklar Taksim’e ç›k›yordu. O gün bütün yüzler Taksim’e dönüktü. O gün kurulan her cümlenin bafl›nda Taksim vard›. Taksim’e yürümek, 1977’de orada ölenleri anmak, katliam›n hesab›n› orada sormak isteyenlerin önüne on binlerce polis y›¤›ld›, onlarca barikat kuruldu önlerine... Binlerce gaz bombas› at›ld› üzerlerine. Baflaramad›lar! Taksim kararl›l›¤›n› yüreklerden silemediler. Yenildiler... O gün Taksim’i çepeçevre saran yüzlerce sokaktan Taksim’i zorlayanlar, sabah›n köründen akflam›n karanl›¤›na kadar hiç geri ad›m atmadan kazand›lar. ‹stanbul o gün iflgal alt›ndayd›. On binlerce polis, askerle 12 Eylül günlerine rahmet okutulmas›n›n elbet var bir sebebi. ‹ktidar›n art›k, bütün demagojilerden öte, ideolojik-politik olarak terörden baflka silah› yoktur. Halktan nefret etmede, halka kin duymada s›n›r tan›mayan siyasi iktidar, bunu çok aç›k olarak 1 May›s’ta göstermifltir. Bu ülkede demokrasi var diyenlerin, hükümetten demokratik aç›l›mlar bekleyenlerin, bütün bu olanlardan sonra faflizm gerçe¤ini kavramalar› gerekmiyor mu? Genel merkezlerinde sabah›n en erken saatlerinde toplanan sendikal› iflçilere, gaz bombalar›yla, tazyikli sularla müdahale etmenin; Taksim’in etraf›ndaki sokaklarda binlerce gaz bombas› atman›n; ‹stanbul’u karadan ve havadan iflgal etmenin; yakalanan herkese azg›nca, kemikleri k›rarak sald›rman›n ad› faflizmdir hiç kuflkusuz... 2008 1 May›s’› kelimenin gerçek anlam›yla bir turnusol olmufl, 1 May›s herkesi ait oldu¤u yere oturtmufltur. Kim iflçi dostu kim de¤il; kim demokrat kim faflist; kim kararl› kim kaypak hepsi bir bir ortaya ç›km›flt›r, görmesini bilene... En az Taksim’i zorlayan emekçiler kadar gaz yiyen, hatta kollar› dahi k›r›lan bas›n emekçileri, 2008 1 May›s’›n›n canl› tan›¤› olmakla kalmad›, bu tan›kl›klar›n› çektikleri foto¤raflarla gelece¤e de tafl›d›lar. Yaflanan tan›kl›¤›n kan›t› oldu bir bak›ma çekilen o foto¤raflar. ‹flte foto¤raf›n gücü buradad›r. Foto¤raf sanatç›s› Özcan Yurdalan böyle söyledi ve sanat›n ifllevinin ne olmas› gerekti¤ini, bunun içinde foto¤raf sanat›n›n konumunu anlatt› bizlere... Haziran say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla...

Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

05/2008

3 “ayaklar”›n taksim’e 3 yürüyüflü

5 5 6 9 13 17 18 19 22 24 28 30 31 33 36 39 41 45 46

MAKALE ”ayaklar”›n taksim’e yürüyüflü DENEME sen bizimsin taksim! DE⁄ERLEND‹RME hat›rla sevgili B‹YOGRAF‹ öykünün bir “yaln›z adam”›: sait faik RÖPORTAJ mehmet baflaran AYIN FOTO⁄RAFI özcan yaman fi‹‹R metin elo¤lu ÖYKÜ günay deniz MAKALE toplumcu fliirimiz ve yenileflme ‹NCELEME bastonculuk ‹ZLEN‹M 1 may›s sergisi fi‹‹R ahmet yapar ÖYKÜ zafer’in hikayesi RÖPORTAJ özcan yurdalan ARAfiTIRMA anadolu’da afl›kl›k gelene¤i-lll T‹YATRO üç k›z kardefl OYUN 30 turda 1 may›s alan› fi‹‹R afflar timuçin HABERLER

3 sen bizimsin taksim!

13 mehmet baflaran’la 3 köy enstitüleri üzerine

33 3

3

41 oyun: 3 30 turda 1 may›s alan›

kapak kolaj (fotolar): 3 fosem-yakup taflk›nsoyözcan yaman arka kapak tablo: david alfaro siqueiros

özcan yurdalan’la röportaj


makale

“ayaklar”›n taksim’e yürüyüflü: her yer 1 may›s, her yer taksim!.. tav›r

Günahlar›, daha çok da sevaplar›yla an›lacak bir 1 May›s geldi geçti. Bu ülkenin “kader”iydi yaflananlar asl›nda. Ezen ezilen kavgas›nda, y›l›n belki de en önemli günüydü çünkü 1 May›s’lar... Herkesin düflüydü bayraklarla, marfllarla, türkülerle, en güzel giysileriyle, pankartlarla o meydana girmek; 1 May›s’› olmas› gerekti¤i gibi kutlamak! Bu düflün gerçe¤e dönüflmesi için o kadar çok bedel ödenmiflti ki... Olmad› ama bu y›l da. ‹ktidar yine her zamanki gibi Taksim’i emekçilere kapatt›. “Orant›l› güç” kullan›lmas›n› pek seven valinin daha geçen y›lki 1 May›s’›n hemen ard›ndan sarfetti¤i cümleler, asl›nda bu 1 May›s’›n nas›l geçece¤inin göstergesiydi bir bak›ma. Tek farkla: Bu sefer Taksim’i “korumak” için daha fazla polis getirildi, insanlar daha çok polis fliddetine, pardon “orant›l› güç”üne maruz kald›. Ne demiflti geçen sene 1 May›s’›n

hemen ard›ndan “36 y›ll›k idareci, 17 y›ll›k vali”: Seneye de ayn› önlemleri alacak ve Taksim’de 1 May›s’›n kutlanmas›na izin vermeyece¤im! Taksim’de 1 May›s’a izin ç›kmad› bu y›l da. 1 May›s’› Taksim’de kutlamak yine haram edildi iflçilere, emekçilere, iflsizlere, yoksullara... Vali hakl›(!) ç›kt› bir kez daha. Oysa ne hazin bir zaferdir(!) görünen. Zamane Pirus’lar›, elde ettikleri bu zaferden çok memnun de¤iller. Hatta hiç memnun de¤iller. “Bafl” bile, “Yahu, sendikalar›n bu kadar ›srarc› olaca¤›n› bilsek verirdik Taksim’i” diyesi oldu piflkin ve biraz da utangaç edalarda. Ölçüsüz, terazisiz dili ile bafl›na ço¤u kereler ifl alan “Bafl”, hala ayn› patavats›zl›¤› sürdürüyor, zembere¤i boflanm›fl dilinden vecizeler att›rmaya devam ediyor. Elbette burada dile yön veren pervas›zl›¤›n kayna¤› “Bafl”›n

emekçilere olan düflmanl›¤›ndaki pervas›zl›kt›r. Halka, emekçilere düflman olan bir iktidar›n “Bafl”›yla, valisiyle ve de polisiyle gözü dönmüfl bir sald›rganl›k içine girmesi, s›n›f karakterlerinin gere¤idir. ‹flte bu noktada “ayaklar”›n s›n›f tavr› da ayn› derecede önem kazanm›flt›r. 2008 1 May›s’›, bir çok aç›dan ders al›nacak bir 1 May›s olarak tarihe geçmifltir. Her fleyden önemlisi, bu y›l bütün a¤›zlardan Taksim’den baflka bir alternatif alan sözcü¤ü ç›kmam›flt›r. Bu, son 30 y›l›n en önemli karar birli¤idir. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, meslek odalar› ve devrimciler, 1 May›s’›n 1 May›s alan›nda, Taksim’de kutlanmas› gerekti¤ini, baflka bir alan›n 1 May›s ruhuna uygun olmayaca¤›n›, geçen sene ç›k›lan Taksim’den at›lacak geri bir ad›m›n, mücadeleyi zay›flataca¤›n›, bunun da çok kötü sonuçlara yol açaca¤›n› ifade ederek, ortak bir iradede birleflmifllerdir. Bu karar, bu irade, demokrasi mücadelesinde çok önemliydi. Bunun önemini sadece demokrasi güçleri de¤il, sermayenin hükümeti de biliyordu. O yüzdendi, askeri faflist darbenin hemen ard›ndan al›nan önlemleri bile katbekat aflan bir nicelikte önlemler al›nmas›... O yüzdendi ‹stanbul’a cunta y›llar›n›n tekrar yaflat›lmas›... O yüzdendi Taksim’in 30 bin polis, binlerce askerle abluka alt›na al›nmas›...

foto: deniz koçak

Bir ülkede, bir meydan›n, o ülkenin halk›na, insanlar›na kapat›lmas› kadar garip bir uygulama herhalde yaln›zca Türkiye’de oluyor. Bunun burjuva hukukta bile uygulanabilirli¤i yoktur. Hiçbir hukuk normuna s›¤acak bir uygulama de¤ildir çünkü. Ötesi de vard›r. ‹kti-

MAYIS 2008 | TAVIR | 3


makale

Taksim kararl›l›¤›yla direniyorsa; Taksim çevresinde tüm faflist teröre ra¤men da¤›lm›yor, tekrar tekrar birleflip Taksim’e do¤ru buldu¤u her aç›ktan yürüyüfle geçiyorsa Taksim çoktan kazan›lm›flt›r. Fiilen olmasa da, bilinçlerde Taksim çoktan bizim olmufltur, emekçinin olmufltur, halk›n olmufltur. Yüzbinlerin bugün için 1 May›s’ta Taksim’de birarada marfllar söyleyememesi, sloganlar atamamas›, orada sadece halk düflmanlar›n›n olmas› bu gerçe¤i de¤ifltirmez. ‹rade çat›flmas›n› devrimciler kazanm›flt›r. Elbette bu, bugünün, 2007’nin ya da 2008’in 1 May›s’›n›n sonucu de¤ildir. Oray› 1 May›s Alan› yapan fley, orada dökülen kand›r; milyonlarca insan›n onca bedele ra¤men her y›l Taksim için mücadele etmesi, direnmesidir... foto: deniz koçak

dar›n halk›na karfl› kini o dereceye ç›km›flt›r ki; savafllarda bile müdahale edilemez olan hastanelere dahi gaz bombalar›yla müdahale edilmifl, gözalt›na al›nanlar›n say›s› 500’ü aflm›fl, onlarca insan at›lan gaz bombalar›ndan, kurflunlardan, plastik mermilerden, s›k›lan tazyikli sulardan yaralanm›fl, hastanelere kald›r›lm›flt›r. Devlet terörü, bunlarla da s›n›rl› kalmam›fl, vapur, metro ve otobüs seferleri iptal edildi¤i için insanlar ifllerine, ö¤renciler okullar›na gidememifltir. Provokasyon olaca¤›, provokatörlerin Taksim’i kana bulayaca¤› istihbarat›n› ald›klar›n› söyleyenlerin, tam 31 y›l önceki 1 May›s kutlamalar›na gönderme yapmalar› manidard›r. Çünkü bu ifller, esas olarak kendi iflleridir. “Bugüne kadar 1000 operasyon yapt›k.” aç›klamas›, bu ülkenin Adalet Bakanl›¤› yapm›fl birinin dilinden, Mehmet A¤ar’›n dilinden ç›km›flt›r. Mehmet A¤ar, bu operasyonlar›n hangi operasyonlar oldu¤unu daha bugüne kadar aç›klamam›flt›r. Aç›klamamak, sessiz kalmak ikrardan geliyor. Bu operasyonlar aras›nda, 1 May›s 1977 katliam›n›n da olmas› kuvvetle muhtemeldir, çünkü katliam hakk›nda bilinenler bunu gösteriyor bize çok aç›k olarak... Provokatörlerin de, bu y›l esas olarak kimler oldu¤u çok aç›k bir flekilde görülmüfltür. Daha genel merkezlerinin önünde henüz toplanm›fl bulunan D‹SK’lilere, sabah›n köründe tazyikli su ile, gaz bombalar› ile sald›ranlara provokatör denilmez de ne denir? Yetmemifl gibi, sokaktan genel merkez binas›n›n içine do¤ru kaçan-

4 | TAVIR | MAYIS 2008

lar›n peflinden binaya giren polislerin, içeriye de gaz bombalar› atmas› uygulanan devlet terörünün boyutlar›n› gösteriyor. 12 Eylül cuntas›n›n darbe sabah› ald›¤› önlemler, Taksim’e y›¤d›¤› asker ve polisler, tanklar; 2008 1 May›s’›nda Taksim’de al›nan önlemlerin, meydana ve meydana yak›n yerlere y›¤›lan asker ve polislerin, panzerlerin yan›nda gerçekten çok c›l›z kalm›flt›r. Bütün bunlar asl›nda ortadaki irade savafl›n›n da büyüklü¤ünü, Taksim’in bu irade savafl›n›n öznesi oldu¤unu da gösteriyor. ‹rade savafl›, özünde s›n›flar mücadelesinin Taksim’deki yans›mas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Devrimcilerin 1 May›s’ta ve Taksim’deki ›srar› da bundand›r. Devletin Taksim’in etraf›n› adeta zaptetmesi, bir iflgal gücü gibi, memleketin dört bir yan›ndan polislerin uçaklarla Taksim’e sevk edilmesi ve halk›n üzerine binlerce bomba ya¤d›r›lmas› da; devrimcilerin nicelik olarak devletin devasa resmi-sivil militarist gücüne, onca gaz›na, bombas›na, kurflununa karfl› ç›plak bedenleriyle savaflmalar› da bundand›r. 2008’de Taksim’e girilemese de, onbinlerle birlikte orada hala miting düzenlenemese de, Taksim kazan›lm›flt›r. Reformistlerin bile dillerinden Taksim’den baflka bir alternatif ç›km›yorsa; Okmeydan›’nda, Ça¤layan’da, Mecidiyeköy’de, fiiflli’de, Dolapdere’de, Tarlabafl›’nda ve ‹stiklal Caddesi’nde binlerce insan sabah›n köründen akflam›n alacas›na kadar

Tablo güzeldir. Taksim kafalardaki tek hedef olarak durmufl, Taksim’e ç›kan bütün yollar istisnas›z zorlanm›flt›r. Hiç geri ad›m at›lmam›fl, hedeften bir milim bile sap›lmam›flt›r. Her yerde olunmufl, 1 May›s’›n kimin oldu¤u gösterilmifltir saatler boyunca... Hedeften sapanlar da olmufltur elbette. En baflta sar› sendikalar... Türk-‹fl, iflçi s›n›f› tarihindeki malum tavr›n› yinelemifl, “toplumsal bir gerginli¤e meydan vermemek” için Taksim’den, hatta 1 May›s’tan vazgeçti¤ini aç›klam›flt›r bir gün öncesinden. Türk-‹fl’in d›fl›nda emek güçleri içerisindeki di¤er kitlesel güçlere, D‹SK’e, KESK’e, TMMOB’a, TTB’ye bakt›¤›m›zda, son ana kadar Taksim’de ›srar etmeleri bir olumluluktur elbette. Ancak bunun yan›nda; “Can güvenli¤imiz yoktu.” denilerek Taksim’e gidilmeyece¤inin son dakikada aç›klanmas›, deyim yerindeyse Taksim’de ›srar eden devrimcilerin polis karfl›s›nda yaln›z b›rak›lmalar›, emek güçlerinin hanesine çok kötü sonuçlara yol açabilecek bir yanl›fl olarak yaz›lacakt›r. Buradan geriye gidifl yoktur. Devletin s›k›yönetim politikas›, faflist yöntemleri iflas etmifl, 1 May›s’›n önündeki tüm ideolojik-politik engeller, emek güçlerinin, devrimcilerin direnifliyle yerle bir olmufltur. Bütün yollar Taksim’e ç›kacakt›r, ç›kmal›d›r. Art›k sorun bilinçlerde kazan›lan Taksim’e bu kez yüzbinlerle girmek, Taksim’i iflçinin, emekçinin k›z›l bayraklar›yla donatmakt›r. Bunun yaflanaca¤› günler hiç uzak de¤il…J


deneme

sen bizimsin taksim! deniz korcan

1 May›s’ta yüreklerimizin bütün h›nc›yla koflup geldik. Ortal›kta derin bir sessizlik... Sevmez ki kimse böyle sessizli¤i. Sanki cunta y›llar› gibi... Gövde gösterisi yap›yorlar. Koltuklar›n› kabarta kabarta geziyorlar. Kara gözlüklerinin ard›ndan sa¤a sola forslu talimatlar veriyorlar. Gözda¤› ve korku sal›yorlar etrafa. Sense tutsak ama onurlusun. Her taraf›ndan zincirlenmifl. Bafl›n› dimdik tutuyorsun. Bizi bekliyorsun. Biraz endiflelisin. Bir sa¤a, bir sola bak›yorsun. Polislerin ellerindeki bombalara, coplara tak›l›yor gözlerin. K›p›r k›p›rs›n bugün. Güvercinler bile kanat ç›rpm›yor. Ürkek ve tedirginler. Birazdan “çocuklar›n” gelecek sana. Seni uzaktan izliyoruz. O mahzun halini görüp de öfkelenmemek elde de¤il. O kadar s›km›fllar ki zincirlerini, öfke doluyuz. Etraf›nda dolan›p duruyoruz.

Sen bizimsin Taksim! Orospular›n, uyuflturucu tacirlerinin, pezevenklerin her gün cirit att›¤› gövdeni paklayaca¤›z. Alkol kokan sokaklar›n›, karanfil kokular› saracak bizimle. Karanfillerle süsleyece¤iz, seni allarla bezeyece¤iz her May›s’›n 1’inde. Seni all› bir gelin gibi giydirece¤iz; eme¤in, onurun renginde. Seni k›z›llara bezeyece¤iz. Yüreklerimiz k›p›r k›p›r, ellerimiz yumruk olup havada s›k›l› duruyor. Bo¤az›m›z y›rt›l›rcas›na hayk›r›yoruz: ‹flte 1 May›s ‹flte Taksim! Bo¤az›m›z yan›yor. Yüzy›l›n zalimane icad› gazlar bo¤az›m›z› yak›yor. Ci¤erlerimiz sökülürcesine öksürüyoruz. Ancak yine sana do¤ru kofluyoruz, senden ayr›lam›yoruz; çünkü Sen bizimsin Taksim...

Seni onlar›n elinden kurtarmak, zincirlerini k›r›p parçalamak arzusu, içimizi kor kor yakan hasret. Sana s›ms›k› sar›l›p, otuz y›l›n hasretiyle kucaklamak istiyoruz. Biliyoruz sen yine bizi saracaks›n en anaç halinle.

Seni ellere b›rak›r m›y›z? Seni hainlere, seni zalimlere b›rak›r m›y›z? Kim bizi birbirimizden ay›rabilir ki? Kim söylesene? Prometheus’tan bir tutam atefl çalar›z da Sergül olur yine ç›kar›z meydanlar›na; çünkü

Sana geldik yüreklerimizin bütün özlemiyle, Mehmet Akif’in aln›ndan florlayan kan› takip ederek geldik, sana ç›kt› hep tarihin yollar›.

Sen bizimsin Taksim... ‹flte bugün bunun için buraday›z. ’77’de Kazanc› Yokuflu’nda ezilenleri yakam›zda

birer karanfil gibi tafl›yoruz. Ellerimizdeki tafllar Mehmet’in bize miras b›rakt›¤› tafllar... Biz her gün hayat› yeniden yarat›yoruz. Bizim iflçi ellerimizle örülüyor hayat, her gün yeni bafltan. Biz böyle güçlüyüz ki, iflte bizim ayaklar›m›z›n yere sert vuruflundan titrer zalimlerin yüre¤i. fiimdi seninle kavuflma zaman›. fiiflli’den, Niflantafl›’ndan, Tarlabafl›’ndan sana geliyoruz. Burjuvazinin gö¤süne basarak geliyoruz. Pahal› parfüm kokular›n›n yerini, biber gazlar›n›n kokusu al›yor bugün. ‹stiklal Caddesi bugün k›r›tmalardan, tacizlerden, ahlaks›zl›ktan uzak, en namuslu gününü yafl›yor. ‹stiklal Caddesi bugün ihtilal kokuyor. Hayk›r›yoruz: ‹flte 1 May›s, ‹flte Taksim! Gün olur kavufluruz. Ellerimizi hep sana uzat›yoruz. Kollar›m›z› bükerek ay›r›yorlar bizi birbirimizden. Seni seviyoruz çünkü bizimsin Taksim. Her 1 May›s’ta sana gelece¤iz. Her günü 1 May›s yapmak için ço¤alarak gelece¤iz. Zulmün z›rh›n› delece¤iz bir gün. Ellerimize yüreklerimizi alarak yine gelece¤iz. Çünkü sen bizimsin Taksim! J

MAYIS 2008 | TAVIR | 5


de¤erlendirme

gerçekler, “hat›rla sevgili”ye yem olmayacak denli “mahir”dir! tav›r

Hat›rla Sevgili, bafllad›¤›ndan bu yana tart›flmalara konu olan bir dizi. Ve biz ilk olarak 2007 Aral›k say›m›zda bu konuya iliflkin yazm›flt›k… O günden bugüne diziye iliflkin düflüncelerimizde bir de¤ifliklik olmad›¤› gibi, düflüncelerimizi daha da pekifltiren geliflmeleri dizi fazlas›yla önümüze koydu… Bu nedenle diziye iliflkin bir fleyler daha söylemek ihtiyaç haline geldi… Daha önceki yaz›m›zda flunlar› söylemifltik: “…Nadir de olsa, bir dönemin anlat›ld›¤› dizi filmler yapanlar›n ‘samimiyetlerinin ve iyi niyetlerinin’ de ötesine geçmifl bulunan; yak›n dönemde sanki biraz daha artan, sanatsal ürünlerde devrimcilere ve devrimci/sol de¤erlere yap›lan sald›r›, Hat›rla Sevgili ile yeni bir boyuta s›çram›flt›r. Kamuoyunda de-

mokrat olarak bilinen isimlerden oluflmufl bir ekiple ve proje tasar›m›ndan dan›flmanl›¤›na, müziklerine kadar her fleyinin bu ekip taraf›ndan yarat›ld›¤› Hat›rla Sevgili, bu boyutuyla inand›r›c›l›k oran› yüksek bir dizidir. Tehlikesi de buradad›r zaten. Bu dizide verilecek en küçük yanl›fl mesaj, do¤ru olarak alg›lanacak ve telafi edilmesi zor bir durum yaratacakt›r…” Eski solcular›n dan›flmanl›¤›nda yürümesi ve dahas› o dönem devrimcilerle birlikte yarg›lanm›fl, silah arkadafll›¤› yapm›fl kiflilerin dizinin reklamc›l›¤›na soyunmas› ve dizinin tan›t›m› amac›yla üniversiteleri vb. dolafl›p söylefliler yapmalar›, biribiri ard›nca ç›kan röportajlar, bu tehlikeyi daha da art›rmaktad›r… Artan tehlike, kuflkusuz ki tarih çarp›t›c›l›¤›ndan baflka bir fley de¤ildir. Yoksa gerçeklerin

gücü karfl›s›nda böyle bir dizinin uzun vadede elbette hiçbir hükmü olamaz… Dizi, gerçek olaylar›n yeniden ele al›n›p kurgulanmas› ve gerçek kiflilere dayal› karakterler üzerine kurulu olmas› yan›yla en baflta yap›mc›lar›na, senaristine ve yönetmelerine ve kuflkusuz ki bir de dan›flmanlar›na önemli sorumluluklar yüklemektedir. Ama ne gam!.. Kapitalizmin ahlak›na uygun bir pervas›zl›kla tüm bu sorumlu mevkilerdeki kifliler her fleye bir mazeret uydurma konusunda ne kadar yetenekli olduklar›n› göstermekten baflka bir fley yapmamaktad›rlar… O kadar sorumsuzdurlar ki, katledilen bir devrimciyi ülkücü diye pekala gösterebilmekte, devrimcilerin gerçek kifliliklerini tersyüz edip, onlar› faflistlerden bile daha apolitik tipler halinde göstermekte bir sak›nca görmemektedirler… Faflist sald›r›lar›n bafl›n› çeken bir vakfa iliflkin sarf edilen bir söz üzerine, vak›f kendilerini uyar›nca, hemen ertesinde senarist Nilgün Önefl’in piflkince söyledi¤i gerekçeyle “haklar›n› yememek” için sonraki bölüme düzeltme konulmaktad›r. Ama devrimcilere iliflkin yap›lan yanl›fllar›n hiçbirinde böyle bir düzeltme göremezsiniz. Oysa devrimcilere iliflkin de birçok elefltiri, uyar› alm›fllard›r. Taylan Özgür’ün ablas›n›n gösterdi¤i tepkiyi “o günlere, bugünden bakt›¤›m›z için” diyerek hakl› göstermeye çal›flan bir pervas›zl›k nedense faflistlere karfl› ayn› yaklafl›m› göstermemektedir. Bu sadece bu tür elefltiri ve uyar›lar›n oldu¤u zaman ortaya ç›kan bir durum da de¤ildir. Bu, dizinin içindeki olaylar› ele al›fl mant›¤›ndan, dizi karakterlerinin sosyal durumlar›ndan, olaylara yaklafl›m›na kadar her durumda karfl›m›za ç›kabilmektedir.

6 | TAVIR | MAYIS 2008


de¤erlendirme

Dizi, sorumlular›n›n gösterdi¤i gerçeklerden çok farkl› amaç ve hedefleri sergileyen bir tarzda yürümektedir… Kald› ki, dizinin yap›mc›lar›ndan yönetmenine kadar herkesin yap›lan röportajlarda vb. gösterdikleri yaklafl›m›n d›fl›nda farkl› hesaplar içinde oldu¤u da bir gerçek. Bu gerçe¤i görmek için, yap›mc›lar›n de¤iflik program ve röportajlarda söyledikleri yeterince veri sunmaktad›r… Örne¤in dizinin yap›mc›s› Tomris Giritlio¤lu, kat›ld›¤› bir programda televizyon dizileriyle y›llard›r çekmek istedi¤i uzun metrajl› bir filme kaynak aktarmak için u¤raflt›¤›n› söylüyor. Öte yandan dizinin senaristi, dizinin bafllang›çta esas olarak üçer idam (Mendereslerin idam›, karfl›l›¤›nda Denizlerin idam›) üzerine kurguland›¤›n› ve ondan sonra bitirilmesinin hedeflendi¤ini ancak daha sonra yap›mc›lar devam edelim deyince Erdal Eren’in idam›na kadar gelme karar› ald›klar›n› söylüyor. Ortada bir amaç var demek ki; kaynak ihtiyac› duyan bir yap›mc› ile reyting rekorlar› k›rmaya bafllayan bir diziden epeyce bir gelir elde edece¤i kesin olan yap›mc› kanal›n, bu iflten epeyce bir ç›kar elde etme peflinde olduklar› ortada…

l›nda bir aflk hikayesidir, devrimciler ise bunun sosu olmaktan öte bir anlam tafl›mamaktad›rlar… Onlar›n politik kimliklerinin ayr›nt›lar›na girmeye, yapt›klar›n›n, savunduklar›n›n yaflamda nas›l bir karfl›l›¤› oldu¤unu anlatmaya çok da gerek yoktur!.. Oysa tersini bol bol anlatan dizide devrimcilerin yaflamdan kopuk, tam da oligarflinin tan›mlad›¤› gibi bir avuç maceraperest olmalar›n›n ötesinde bir fley ifade etmediklerini perçinleyen bir anlat›m var karfl›m›zda… Deniz’in son sözlerinin neden k›rp›ld›¤›, sansür edildi¤ine iliflkin de Yalç›ner hemen bir kulp buluyor: “Dizinin nerede yap›ld›¤›n› bilmemiz gerekiyor. Almanya’da bile yap›lsa bu tür problemler ç›kacakt›r. Deniz’in son sözlerinde ‘Yaflas›n Marksizm-Leninizm’ var. Tukaka edilen, horlanan, afla¤›lanan bir karfl›l›¤› var bunun. Türkiye’de egemenlerimiz son derece gerici. Ciddi bir karfl› devrim sürecinin içindeyiz.”

Bu gerçek ortadayken, dizinin senaryo dan›flmanlar›ndan Mustafa Yalç›ner’in diziyi aklama yönündeki canh›rafl çabalar› ne kadar anlam ifade eder ki? Dizinin ayn› zamanda “kahramanlar›” içinde de yer alan kifli olma s›fat›yla, daha sorumlu ve daha duyarl› olmas› beklenen Yalç›ner’in, diziyi yap›mc›lar›ndan, senaristinden vb. daha büyük bir gayretle savunan kifli olmas› da görülmeye de¤er. Dizide devrimcilerin nas›l i¤difl edildi¤ini, faflistlerin nas›l da gerçekli¤inden daha farkl› bir kisve alt›nda gösterildi¤ini bilmiyor veya görmüyor mudur Yalç›ner? Elbette görüyor ve biliyor… Ama Yalç›ner’in her konuya mutlaka bir mazereti, bir kulpu var…

Bak›n gördünüz mü, dizi “Almanya’da bile çekilse” imifl, ayn› problemler ç›kacakm›fl. fiimdi burada Yalç›ner’in neresini elefltirelim! Almanya’n›n emperyalist bir ülke olarak devrimcilere, Marksist Leninist’lere zaten düflman olmakla, bu tür problemlerin orada da ç›kmas›n›n do¤al oldu¤unu mu anlatal›m; yoksa Deniz’in bu sözlerinden soyundurularak asl›nda devrimci kimli¤inden soyunduruldu¤unu ve zaten burjuvazinin de istedi¤i romantik, kabul edilebilir kiflili¤e büründürülmesiyle gerçek kiflili¤inin çarp›t›ld›¤›n› m›? Yalç›ner daha bafltan böyle bir sansürden hiç s›k›nt› duymuyor. Duymad›¤› gibi, bir de teorisini yapmakla u¤rafl›yor… Ve dahas› “…böyle bir dizi aç›s›ndan katlan›labilir say›yorum” diyerek de bu durumu mazur görüyor Yalç›ner…

“…Gündelik yaflam daha çok Yasemin, Necdet, Ahmet’in üzerinden yans›yor. (Yani aflk hikayesi üzerinden-bn) Devrimci karakterlerse hareketlilikleri içinde görülüyor. Özellikle son bölümlerde, mesela cezaevi yaflam›nda salt politik olmayan yanlar›yla da yans›d›lar.” diyor sorulan bir soruya Yalç›ner. Soru, dizinin o dönemin gerçekli¤ini yans›t›p yans›tmad›¤› üzerinedir. Belgesel olmad›¤› için böyle bir beklenti içinde olmamak gerekti¤ini söyleyen Yalç›ner’in dizinin yürüme biçimine iliflkin söyledikleri de yukar›daki gibidir. Yani dizi as-

Bu teorilerle dizinin kusurlar›n› örtbas etmeye çal›flan Yalç›ner, öte yandan ise dizi için “Denizlerin hikayesini (…) cesurca ve iyi anlatmaktad›r, savsaklay›p geçmemektedir; Denizleri ve hikayelerini istismara, paraya tahvil etmeye, bu amaçla fonda ve yalan yanl›fl anlat›p kullanmaya yönelmemifltir.” diyerek savunmaktad›r. “Onlar›n hikayesini, asl›na sad›k kalarak ve üstelik iyi anlatan” bir dizi yap›ld›¤›n› söylemektedir… Ama bu kadar abartman›n sak›ncal› olaca¤›n› ve gerçeklerle çok da ba¤daflmayaca¤›n›, zira ülke

ve kapitalizm gerçe¤ini art›k çocuklar›n bile kavrayacak düzeyde oldu¤unu bildi¤i için flunu itiraf etmeden de geçememifl: “Tabii ki kapitalizm koflullar›nda yafl›yoruz, kuflkusuz bir piyasa vard›r ve dizi, yap›mc›lar›na elbette para kazand›rmaktad›r. Bu bir sonuçtur, ama istismarla, Denizleri tersyüz ederek, çekifltirerek kar sa¤lamak amaç edinilmemifltir.” Yalç›ner k›vranmaktad›r. Diziyi nas›l savunaca¤›n›, nereye s›¤d›raca¤›n› bilememektedir adeta. Ama hem dizi ve hem de kapitalizmin medyas›n›n gerçekli¤i Yalç›ner’i döne döne yalanlamaktan geri kalmamaktad›r… Dizide bir faflist karakter olarak karfl›m›za ç›kan Yaflar için Yalç›ner, “Onlar›n gerçekte olduklar› gibi yans›malar› için elimden geleni yap›yorum. Yaflar tipinin çok olumlulaflt›r›lmaya, çok yumuflak bir tip olarak verilmeye çal›fl›ld›¤›n› düflünüyorum. Bu, dan›flmanlar aras›nda büyük tart›flma konular›ndan biridir. Yaflar tipi gerçekçi bir tip de¤il…” diyor ve elbette do¤ru söylüyor. Ancak dizide neredeyse en belirleyici, en öne ç›kan olan ve kiflili¤iyle, olaylara yön vericili¤iyle devrimcilerden daha bask›n olan, bu hiç de gerçekçi olmayan karakter nas›l oluyor da gerçek yüzüyle anlat›lam›yor? Ve yine nas›l oluyor da gerçekleri bu denli tersyüz eden bir dizi, ayn› zamanda Yalç›ner’e göre gerçekleri oldu¤u gibi anlat›yor… Yalç›ner kendi içinde çeliflmekten de geri durmuyor. Ama olay›n asl›n› baflkas›, dizinin senaristi Nilgün Önefl tüm gerçekli¤iyle anlat›yor. Senaristin olaya bak›fl› karakterin neden böyle verildi¤ini de ortaya koyuyor: “Ben de ’78 döneminde politize olmufl biriyim. O zamanlar evime bir faflistin girebilmesi bile söz konusu de¤ildi… Bu kadar sekter bir görüflten bu noktaya geldim.” Senaristin faflistlere yaklafl›m›ndaki sekterlik(!) faflistlerin gerçekli¤in tersyüz etme biçiminde ortaya ç›km›fl demek ki!.. Senaristin bir dönem Yalç›ner ile ayn› ideolojik görüflü tafl›d›¤›n› da yine kendisinden ö¤reniyoruz. Asl›nda bu durum, dizide neden sürekli Denizlerin ve THKO’nun anlat›ld›¤›n›, onlar›n ve ard›ndan da geçmiflteki yoldafllar›n›n dizide daha çok yer ald›¤›n› da ortaya koymaktad›r. Ama Denizlerden sonra onlar›n ard›ndan gelenlerin, daha o zaman Denizler ile tüm ideolojik ba¤lar›n› att›klar› da bir gerçektir. Ne Yalç›ner’in ve ne de Denizler sonras›ndaki anla-

MAYIS 2008 | TAVIR | 7


de¤erlendirme

rak sunulan… Has›mlar›n›n bile hakk›n› vermek zorunda kald›klar› entelektüel birikimi ve hitabet yetene¤i, SBF forumlar›nda binlerce kifliyi ikna edebilme kabiliyeti ve yafl›n› bafl›n› alm›fl eski tüfek reformist-revizyonistlerle yap›lan tart›flmalarda onlar› nas›l mahkum etti¤i, savundu¤u politik yap›n›n toprak iflgallerinden, iflçi direnifllerine kadar her yerde halkla iç içe bir mücadele içinde oldu¤u ve bu flekilde kökleflerek 1970’ler sonras›na da Ve dizinin üzerinden atlanamayacak yanla- damgas›n› vuran bir hareket yarat›ld›¤› asla r›ndan biri de; bir tarihi kesiti anlatma iddia- yoktur dizide… s› tafl›d›¤›n› söylemelerine ra¤men, o tarihsel kesit içinde yer alan ve asla üzerinden atla- Ama ne vard›r? Mahirleri kalleflçe arkadan n›p geçilemeyecek olan ‹brahim Kaypakka- hançerleyenlerin daha kabul edilebilir kiflilikya’ya hiç yer verilmemesidir. Dizi onu tü- ler olarak yans›t›lmas›; yapt›klar›n›n normal karfl›lanmas›n› sa¤layacak, Münir Ramazanmüyle görmezden gelmifltir… lar›, Yusuf Küpelileri hakl› gösterecek yanlar Ve Mahir… Asl›nda çok isterlerdi onun da vard›r. Çünkü dizi bir bütün olarak devrimciüzerinden atlay›p geçmeyi ama bu hiç müm- li¤i de¤il, reformizmi; direnifli de¤il uzlaflmakün de¤ildi… Çünkü Denizlerin idam›n› en- y› ö¤ütleyen bir hat üzerinde yürümektedir… gellemek için, devrimci dayan›flman›n ve Öyle ki, dizide fazla ileri gitme e¤ilimi tafl›yan devrime ba¤l›l›¤›n en güzel örneklerinden bi- gençlere, a¤abeyler (hem faflist amca Yaflar rini sergiledikleri için Denizlerle do¤rudan bir ve hem de devrimci abi Harun) ö¤ütler verba¤› da vard› Mahirlerin… Y›llard›r Deniz’i ve mekte, fazla ileri gitmemeleri için u¤raflmakyoldafllar›n› kabul edilebilir s›n›rlar içinde tu- tad›r. Tabii gençler de buna genel olarak uytan, romantik devrimciler olarak halka sun- maktad›r!.. Bu yan›yla da dizi gerçeklerden makta bir sak›nca görmeyen oligarfli için Ma- uzaklafl›p hayaller dünyas›nda dolaflmaktahir, asla yan›na yaklafl›lmamas› gereken bir d›r. Ne s›n›f gerçe¤i ve ne de faflizm yoktur atefltir… Ya yok say›lm›fl ya da mutlaka tehli- burada! keli olarak gösterilip tukaka edilmeye çal›fl›lm›flt›r… Fakat flimdi dizi Mahir’i ve yoldaflla- Ve daha önceki yaz›m›zda sordu¤umuz sorur›n› da bir biçimiyle anlatacakt›r. Ama olabil- yu bir kez daha soral›m: di¤ince k›sa ve anlafl›lamayacak flekilde anlatmak için epey bir u¤raflt›klar› görülüyor… “Elbette kimse tarihi bire bir anlatmas›n› En baflta yans›t›lan Mahir karakteri ile Mahir beklemiyor bir diziden. Belgesellerde bile bu gerçe¤i hiçbir flekilde birbiriyle ba¤daflma- pek mümkün de¤ildir, biliyoruz. Ancak yine maktad›r. Dizinin yans›tt›¤› Mahir karakteri de olaylar›n asl›na sad›k kalmak, en az›ndan eylemle gözü dönmüfl, eylemden eyleme ko- tarihe sayg›l› olmak, bir sanat ürününün flan ve bunun ötesinde bir fley düflünmeyen duymas› gereken en önemli sorumluluklarbiridir. Elbette Mahir bir yan›yla da hep ey- dan biri de¤il midir?” lem adam› olmufltur. Fakat bu eylemlerin nas›l ve hangi temel üzerinde yürümesi ge- Bu sorumuzun yine cevaps›z kalaca¤›n› elrekti¤inin teorisini de ortaya koyan kiflidir… bette biliyoruz. Zira kapitalizmin piyasa koYani teorisiyle prati¤i bir bütün içinde ele flullar› içinde yap›lan ve kendine devrimcialan bir kifliliktir… Ve elbette savundu¤u dü- yim, demokrat›m diyenlerce de bunun savuflünceler konusunda kararl›, tavizsiz ve nusunun yap›ld›¤› bir diziden fazla fley bekleinançl›d›r… Bu inanç ve kararl›l›¤›n beslendi- mek olur bu. Dizi, bir dönemi anlatmak, in¤i maya ise onun derin ideolojik-politik biri- sanlara kavratmak için de¤il, o dönemin gerkimi ve bunun yans›mas› olan Türkiye devri- çeklerini tersyüz edip oldu¤undan farkl› gösmine iliflkin stratejik görüflleridir. O savun- termek ve iyi olan devrimci tiplerin ise o dödu¤u ideolojinin gere¤ine uygun davranm›fl- nem ortaya ç›kan ve o dönemde de kalan int›r… Dizi de ise bunun esamesi bile yoktur. sanlar olarak yans›tma derdindedir. Bu sayeMaceraperest bir devrimci vard›r Mahir ola- de hem devrimciler sayesinde reyting yap›p y›fllar›n›n Denizler ile bir ilgisi yoktur. Denizlerin devrimci yanlar›n› tümüyle bir yana atarak “ilerlemifllerdir”. Denizleri ise sadece kendilerine bir kök olarak alman›n ötesinde sahiplenmemifllerdir. Denizler onlar›n köksüz kalmamalar›n›n arac› olmufltur sadece. Bu nedenle de dizide Denizlerin devrimci yanlar›n›n anlat›lmamas› “katlan›lacak” bir durum de¤il, tam da istenen bir durumdur…

8 | TAVIR | MAYIS 2008

bol para kazan›lacak, hem de yeni kufla¤›n “bofl hayaller” peflinde koflmak yerine uslu uslu oturup ifline gücüne, okuluna vb. bakmas› sa¤lanacak… Elbette bu, dizinin yap›mc›s›ndan dan›flman›na kadar hepsinin istedi¤i bir fleydir. Dahas› bu egemenlerin de istedi¤i bir fleydir. Halk›n “bofl devrimci hayaller” peflinden koflmak yerine umutsuzluk girdab›nda kalmas› istenmektedir. Dizinin verdi¤i mesaj; bugün ne o zamanki koflullar var ne de Denizler gibi devrimciler var… Onlar iyi çocuklard›, hofl çocuklard› ama o zamanda kald›lar… Onlardan sonra da bir fley ç›kmad› ortaya… Onlardan sonra 1977’ye kadar zaten anlat›lacak bir fley yoktu, 1977 sonras› da hep yap›lan yanl›fllar nedeniyle bir dolu katliam›n yaflanmas›ndan ibarettir!.. Madem böyledir durum, o zaman bofl yere u¤raflmaya de¤mez… Evet dizinin verdi¤i mesaj budur. Ancak izleyenler ve yaflam›n kendisi aç›s›ndan gerçek mesaj bu mudur? Hiç de de¤il!.. Dizi ne kadar ç›rp›n›rsa ç›rp›ns›n, ne denizleri ne de Mahirleri ve o dönem yaflayan devrimcileri haf›zalardan silebilir… Çünkü Mahirler o günde kalmad›lar… Onlar›n yoldafllar› sonraki y›llarda da mücadelelerini sürdürdüler ve t›pk› onlar gibi halklar›na ba¤l›l›klar›n› ve fedakarl›klar›n› her seferinde ortaya koydular… Devrimci kararl›l›k ve feda gelene¤i o günle s›n›rl› kalmad›, bugüne kadar elden ele tafl›n›p geldi… Bu anlamdad›r ki; Mahirler ve Denizler, bu dizi ile tan›nm›fl de¤ildir. Onlar zaten hiç silinemedikleri içindir ki, bugün dizilere konu edilmekte; savunduklar› düflünceler hala düflman olarak görülüp sansürlenmekte ve hiç alakalar› olmad›¤› halde CHP bile onlar› bayrak yaparak prim yapma peflinde koflmaktad›r. Dizi ne kadar ç›rp›n›rsa ç›rp›ns›n onu izleyen ve belki de Mahirleri, Denizleri diziden ö¤renmifl olan birçok kifli de dizinin hedefledi¤i gibi hareket etmek yerine devrimcilerin oldu¤u yerlere koflmakta, devrimcilerle bütünleflmektedir. Bu diziye ra¤men gerçekleflen bir sonuçtur. Bu gerçeklerin ve devrimci düflüncelerin gücüdür. Bunu hiçbir güç, hele de bir dizi, asla yok edemez!..J


biyografi

öykünün bir “yaln›z adam”›: sait faik hande sonsöz

“Sevmek, bir insan› sevmekle bafllar her fley”

“Edebi eserler, insan› yeni, mesut, baflka iyi ve güzel dünyaya götürmeye, kurmaya yard›m etmiyorsa neye yarar?” diyor, “bir yaln›z adam” Sait Faik. Çirkinlikler güzelliklere dönüflemiyorsa, dünyan›n insan için ne anlam› vard›r ki? O da güzelliklere dönüfltürmek için “k⤛da kaleme sar›lmay›” seçti; as›l bunlar› “yazmazsa deli olaca¤›n›” düflünüyordu ve söylüyordu insanl›¤a.

Fransa’ya giden yazar, döndü¤ünde öykülerini “Varl›k” dergisinde yay›mlatt›. 19351936 y›llar› aras›nda çok k›sa bir süre Türkçe ö¤retmenli¤i yapt›, ancak Adapazar› Belediye Baflkan› olan babas›, o¤lunun ticaretle u¤raflmas›n› istedi ve ona bir dükkân açt› ticarete so¤uk bakan Sait Faik ise, bofl dükkân›n anahtar›n› babas›na verdi. Baba-o¤lun iliflkisi hayat boyu resmi kalsa da yine de

Hayat› seven; ama çirkinliklerden korkan, güzellikleri tükenmeye bafllam›fl dünyan›n umutsuzlu¤unda, bir ç›rp›n›flla umudu aramak istedi asl›nda Sait Faik.

1931 y›l›nda Frans›zcas›n› ilerletmek için

“Çoktan beri flehre inmemifltim. O gün insanlar› sevebilmek arzusuyla otelin kap›s›n› açt›¤›m zaman karfl›ma ilk ç›kan insan bir küfeci çocuk oldu… Sarhofltum. ‹nsanlar beni bir m›knat›s h›z›yla kendilerine çekiyorlard›. Dünyay› ve flehri riyas›z kucaklamak istiyordum.” (fiehri Unutan Adam) Fakat yazar, insanlar› ne kadar severse sevsin; sevmekten korktu¤unu itiraf ederek, sevgisinin belki de dünyadaki insanlar› mutlu etmeye yetmeyece¤ini düflünüyor kendi içinde. “Küçük fleyleri unutmayanlar en geri hat›ralar› da unutmayanlard›r” diyerek, duygular›n› s›n›rs›zca gösteriyor.

Öykülerindeki “gel-git”leri ise kendi gözünden gördü¤ü hayattan ibaretti. Basit ama gerçek; çözümü olan ama insan akl›n›n kendi ç›karlar› için halletmek istemedi¤i, sorunlar yuma¤›na dönüfltürdü¤ü bir hayat. 1906 y›l›nda Adapazar›’nda do¤du, çocuklu¤unu orada geçirdi. Oray› anlatan öykülerini ise ‹stanbul’da yazd›. 1925 y›l›nda edebiyat dersinin ödevi olarak “‹pekli Mendil” öyküsünü yazd›. Öyküde, kendisinden aflk› için ipekli mendil çalmaya çal›flan h›rs›z bir çocu¤a sevgiyle yaklaflarak onu anlamaya çal›flt›. ‹nsanlara olan bu kat›ks›z sevgisi sahip oldu¤u hümanist duygulardan kaynakl›d›r. Bu özelli¤i, ilk öykü kitaplar› Semaver, Sarn›ç ve fiahmerdan’da çok belirgin bir flekilde görülmektedir.

¤un anas›ndan baflka gelirleri var m›yd›? Semaver ne güzel kaynard›. Ali, semaveri, içinde ne ›st›rap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yaln›z koku, buhar ve sabah›n saadeti istihsal edilebilirdi.” (Semaver)

1936 y›l›nda yay›mlanan ilk kitab› Semaver, babas›n›n maddi deste¤iyle ortaya ç›kt›. “Semaver”deki öykülerde fakir insanlar›, temiz duygulara sahip olarak görüyor yazar.

1939’da yay›mlanan “Sarn›ç”ta, insan sevgisine kendi hayallerini ekleyerek, toplumun ezilmifllerinin hayallerini, nefretlerini; “kahraman-anlat›c›” “anlat›c›-kahraman” biçiminde verdi. “Bir Karpuz Sergisi” öyküsünde iki arkadafl karpuz sergisi açmaya heveslenir mesela. “Mavnalar” öyküsünde de iki tane amelenin yüksek kald›r›mda izledi¤i sinema sonras› hayalleri… Ama hayal bu ya, sonu yok! Hayalin yerini baflka hayaller al›yor baflka öykülerde.

“Mesutlar› çok az bir mahallenin çocuklar› de¤il miydiler? Anas›n›n çocu¤undan, çocu-

Peki, sadece hayallerini mi anlat›r Sait Faik? Hayat, sadece hayal kurmaktan ve o hayal-

MAYIS 2008 | TAVIR | 9


biyografi

lerle yaflamaktan m› ibarettir? Bir bak›ma evet! Bir bak›ma da hay›r! 1939-1945 tarihleri aras›, dünya tarihi aç›s›ndan keskin bir dönemecin, II. Paylafl›m Savafl›’n›n y›llar›d›r. Türkiye bu savafla kat›lmad›; ama ekonomi yönünden büyük sars›nt›lar yaflad›. Ekme¤in karneyle da¤›t›ld›¤› günlerde halk, yoksullaflmaya bafllam›flken, savafl zenginleri de birdenbire türedi. Bu dönem, tarihsel olarak Türkiye’nin “az geliflmifl ülke” olarak kalmas›n›n bafllang›c›n› oluflturuyordu. Türk Edebiyat›’nda 1940 dönemi yazarlar›, II. Paylafl›m Savafl›’n›n olumsuz etkisini s›n›fsal gerçekliklerle anlatmaya bafllad›. Böylece toplumcu, sosyalist gerçekçi bak›fl aç›s› eserlerde a¤›rl›¤›n› iyice hissettirdi. “Sarn›ç”, II. Paylafl›m Savafl›’n›n zengin ve fakir insanlara yans›mas›n›n, buna ba¤l› olarak da s›n›f fark›n›n toplumda ne kadar derinleflti¤inin gözlemidir. Sait Faik, kitab›n dikkat çeken iki öyküsünde bu derinli¤i; zengin avare gezen bir adam›n ve kenar mahallede yaflayan insan›n gözünden vermifltir. “Sarn›ç” öyküsünde harp zaman›nda, üstüne belirli belirsiz tereya¤ sürülmüfl ekmek yemektedir anlat›c›. Ama halk›n içinde olmaktan mutludur ve hala içi yaflama sevinciyle doludur, fakat kar›s› bir gün annesini ve babas›n› görmeye gider, bir daha dönmez; çünkü sefalet çekmektedir. Bu yüzden anlat›c›ya hayat, egoist olarak gözükmeye bafllam›flt›r. “Kalorifer ve Bahar”da, kenar mahalleli çocuklar›n “kalorifer”i alg›lay›fl›, yaflad›klar› flartlardan ba¤›ms›z de¤ildir. “fiehrin flimaliyle flark› aras›nda surlar... Surlar›n üstünde ve etraf›nda sefil kulübeler, bostanlar, kenar mahalleler… Kenar mahallelerin merkezde konuflulan dile göre yay›k telaffuzlu k›zlar›; çamur yüzlü, bazen de zeki çocuklar› vard›r. Kad›nlar bu mahallede do¤arlar, yine ayn› mahallede; fakat bir baflka sefil kulübede ölürlerdi. Erkekler bu mahallede do¤arlard›; ama katiyen bu mahallede ölmezlerdi. Kimi hapishanede, kimi duvar dibinde, bir cami avlusunda, ne bileyim baflka yerlerde, kendi do¤duklar› yerden baflka yerde ölürlerdi.

10 | TAVIR | MAYIS 2008

Herif bana kenar›nda dur ›s›n›rs›n dedi. Bu ne dedim kalorifer dedi. Capon ismi o gün unutulmufl. Caponun ad› kalorifer olmufltu. K›fl yaklafl›rken, ilk ya¤murlarla beraber bütün mahalle akflamüstleri yaz›n evlerinden kaçm›fl olanlar›n dönmesini beklerdi. Dönenler saatlerce dayak yerlerdi. Sanki Caponu kalorifer mahalleye döndürmedi sand›lar.” (Kalorifer ve Bahar) “Beyaz Alt›n” öyküsünde ise, savafl zaman› büyük esnaf›n küçük esnaf› ezmesini, savafl koflullar› içinde halk›n da bak›fl aç›s›yla vermektedir. 1940 y›l›nda yay›mlanan “fiahmerdan”da gözlem yoluyla toplumdaki insan iliflkileri klasik öykü tarz›na dayal› olarak verilmifltir. Yazar-anlat›c›, bu kitaptaki öykülerinde 1. tekil flah›stan çok 3. tekil flah›s anlat›m› tercih etmektedir. Yaln›z di¤er öykülerden ay›r›c› olarak, “Yoksul insan iyi insand›r.” anlay›fl›ndan s›yr›l›p, insanlar› kendi durumlar› içinde kendi psikolojileriyle göstermeye bafllam›flt›r. “Bir Define Aray›c›s›”, “Mahpus” ve “Çöpçü Ahmet” öyküleri ayr› temalarda; ama kitapta en dikkati çeken öyküler denilebilir. “Sanatç›n›n düflüncesi s›n›rlanamaz. fiu karfl›ki sandal› görüyor musunuz? Bak›n sahile yaklafl›yor. Onu yürüten fley nedir? Kürekleri de¤il mi? Ya flu uçan mart›lar! Kanatlar› yolunsa art›k uçabilirler mi? Düflünce de böyledir. Dört duvar aras›na kapat›lmak istenirse, kanats›z kufl, küreksiz sandal oluverir ve bütün manas›n› kaybeder.” Bu sözlerle düflünce ve fikir özgürlü¤ü, sanata-sanatç›ya sansür konular›ndaki düflüncelerini aç›klayan Sait Faik, ne yaz›k ki duygular›n-düflüncelerin özgürce aç›klanabilece¤i bir ülkede yaflam›yordu. Çok sürmeyecek, yazd›¤› bir kitap nedeniyle soruflturmaya u¤rayacakt›. 15 Haziran 1940 tarihinde, “Çelme” adl› öyküsü Varl›k’ta yay›mlanan Sait Faik, halk› askerlikten so¤uttu¤u gerekçesiyle Askeri Mahkeme’ye verildi. Öykü, savafl koflullar›n›n korkunçlu¤unu anlat›r. Ve insanlar›n savafltan korkusunu... Sait Faik, öykünün sonlar›na do¤ru “Topal bir askerin bir

çelmede yere do¤ru y›k›ld›¤›n›, de¤irmen ahalisinin zeytinya¤l› dolmalar›n ve kocaman ekmeklerin, kaflar peynirlerinin üzerine at›ld›klar›n›, bay›lanlar›n ve ölenlerin, az da olsa doyanlar›n oldu¤unu” söyleyerek öyküyü bitirmifl. Bu tür anlat›mlar›n yer ald›¤› öykü, orduyu rahats›z etmifltir. 1944 y›l›nda Yeni Mecmua dergisinde tefrika edilen “Medar-› Maiflet Motoru” (Geçim Vas›tas›) yay›mland›. Kitap yay›mland›ktan birkaç gün sonra Bakanlar Kurulu karar›yla toplat›ld›. “Birtak›m ‹nsanlar” ad›yla tekrar yay›mlanan kitap, yazar›n gözünden, Burgaz Adas›’nda eme¤i ile çal›flan, küçük insanlar›n büyük kentin içinde savrulup gitmelerini resmetmektedir. Paris’te tedavi gören Sait Faik’in 1948 y›l›nda hastal›¤›n›n siroz oldu¤unun kesinleflmesi, onun yaflama karfl› bak›fl aç›s›n› bir anda de¤ifltiriverdi. Yaflama sevinciyle dünyay› kucaklayan adam gitmifl, yerine büyük flehirden, insanlardan korkan ve kaçan, her fleye “pis” olarak bakan bir Sait Faik gelmiflti art›k. “Lüzumsuz Adam”, bu dönemde ortaya ç›kt›. ‹lk baflta “Kestaneci Dostum” ad›yla yay›mlamak istese de Yaflar Nabi, Sabahattin Ali’den duydu¤u “Lüzumsuz Adam”› önerince kitab›n ad› “Lüzumsuz Adam” oldu. Kimdir Lüzumsuz Adam? Her gün ayn› iflleri yapan, yaln›z, umutsuz bir adam… Her ne kadar bu öykü Sait Faik’in hastal›¤›ndan dolay› psikolojisini yans›t›yor, yorumu yap›lsa da 1940’l› y›llar›n kapitalizminin “yabanc›laflma” kavram› ç›k›yor karfl›m›za. Kavram›n ç›k›fl›yla geldi¤i nokta, insanla toplum üzerinde somutlaflmaktad›r. 19. yy Sanayi Devrimi’yle birlikte sermayenin alan›n› fabrikalar, kentler oluflturmaktad›r. ‹lk olarak Hegel’in yaz›lar›nda “Pozitiflik” ad›yla ortaya ç›kan kavram, Feuerbach’ta “dinsel yabanc›laflma”, Marx’ta felsefe, sa¤duyu, sanat, ahlak biçiminde; ekonomik etkinli¤in ürünlerini meta, para ve sermaye biçiminde; toplumsal devlet, hukuk ve toplumsal birimler biçiminde ortaya ç›kmaktad›r. K›saca yabanc›laflma; insan›n di¤er insanlarla kendisi ve do¤a aras›nda kurdu¤u iliflkilerde a盤a ç›kar.* “Yedi senedir bu sokaktan gayr› ‹stanbul


biyografi

narak, rüya ve bilinçd›fl›na uzanan türlü d›flavurum ve ça¤r›fl›mlarla sundu¤u anlat›lard›r. **** Sait Faik, Türk Edebiyat›’nda modern öykünün temelini de, teknik yönden atm›fl oldu. Klasik cümle yap›s›n›n ve olay hikâyelerinin yerini “an”; “flimdiki zaman” ald›. 1950’lerden sonra A Dergisi etraf›nda toplanan edebiyatç›lar, bu ak›m›n bafl›n› çekti. Sait Faik de bu tekni¤i, “Alemda¤’da Var Bir Y›lan” öyküsünde oldu¤u gibi kulland›.

sait faik-orhan veli-sabahattin ali

flehrinde bir yere gitmedim. Ürküyorum. Sanki döveceklermifl, linç edeceklermifl, param› çalacaklarm›fl gibime geliyor da flafl›r›yorum. Baflka yerlerde bana bir gariplik bas›yor. Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokaklar› dolduran adamlar? Bu koca flehir, ne kadar birbirine yabanc› insanlarla dolu. Seviflemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren flehirler yapm›fllar? Akl›m ermiyor. Birbirini küçük görmeye, bo¤azlaflmaya, kand›rmaya m›? Nas›l birbirinden bu kadar ayr›, birbirini tan›mayan insanlar bir flehirde yafl›yor?” (Lüzumsuz Adam)

baflkalar›n› sömürmeden, kendi güçleriyle üreterek geçimlerini sa¤lamalar›na duydu¤u sayg› vard›r onda.**

Sait Faik, bu öykünün sonunda bile “Kimseler yoksa denize b›rakmak istemektedir.” kendisini. Bu yüzden flehirden bakt›¤› zaman Burgaz Adas›, onun “haritadaki noktas›d›r.”

I. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra eski iyimser inançlar sars›ld› ve gerçekli¤in ne oldu¤u konusunda kuflkular belirdi. 19. yy’›n iyimser inanc›n› paylaflamayan yazarlar, insan›n iç dünyas›na, bilincinin karmafl›kl›¤›na e¤ildiler. Ço¤u Tanr›’ya, dine inanc›n› yitirmifl modernistler bu anlams›zl›ktan kurtulmak için sanata s›¤›nmakta buldular çareyi.***

“Lüzumsuz Adam”›n hayat›n› ayn› monotonlukta sürdürmesi de Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gidifliyle paralel gitmektedir. ‹nsanlar›n bugün kentte birbirinden kopuklu¤unun ve sevgisizli¤inin temelinin sistemidir oysa, görülmesi gereken. fiunu da belirtmek gerekir ki; Sait Faik, büyük flehirdeki “yabanc›laflma” ya kapitalist temelde bakmaz. ‹yi bir dünya kurma düflüncesi sosyalist sistemde flekillenmez. Yaln›z küçük üreticileri tutmas›, insanlar›n

20. yy’daki küçük burjuva insan›n yaln›zl›¤›d›r yaflad›¤› bir bak›ma. Hem kendi yaflam›na, hem de öykülerine yön veren, s›n›fsal bak›fl aç›s›ndan uzak tutan, bu küçük burjuva ideolojisidir. Yaflam›n› duygular›yla öykülerine yans›tan yazar, modern öykü anlay›fl›yla toplumun foto¤raf›n› kendi dünyas›ndan çekmifltir. Nedir modern öykü anlay›fl› ve Türk Edebiyat›’na nas›l yans›m›flt›r?

Modern öykü anlay›fl›, anlat›c›n›n farkl› bak›fl aç›lar›yla aktar›ma gitti¤i, sesin kimi zaman karakterler aras›nda kaymalara u¤rad›¤›, zaman ve olay aktar›m›nda metnin içinde gidifl gelifllerin s›kça yafland›¤›, boflluklar›n olufltu¤u ve bütün bunlara ba¤l› olarak “gerçe¤in” çok daha karmafl›k, kimi zaman gerçeküstünün s›n›rlar› içine tafl›-

Farkl› tekniklerde farkl› konular ifllemelerine ra¤men Türk Edebiyat›’n›n en büyük öykücüleri onun için Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Kenan Hulusi Koray’d›. En büyük flairleri ise Yahya Kemal, Orhan Veli ve ‹lhan Berk... Kendini kendine al›flt›ran yazar› Andre Gide olarak görüyor, Lautreaumont’u ise baflucundan ay›rm›yordu. Sanatç›ya bak›fl› da, öykülerindeki halka bak›fl›yla hemen hemen ayn›yd›. “Sanatç›, de¤iflik bir yarat›k olarak görünmemeli, insanlar içinde bir insan oldu¤unu unutmamal› idi. Halktan ayr›l›p onun üstünde görünmek ve imkânlar›n› kötü kullanmak isteyen sözde ayd›n kalabal›¤› zindan kalabal›¤› gibidir.” anlay›fl›yla hareket etti¤i için emekçi insanlar›n yan›nda olmay› seçti. 1950 y›l›nda “Mahalle Kahvesi” yay›mland›. S›k s›k kahvelere giden ve oradaki insanlar›n konuflmalar›n› dinleyerek yaflad›klar›na flahit olan yazar›n en çok yapmak istedi¤i meslektir kahveci olmak. “Yazar olmasayd›m kahveci olurdum. Hem yine de istiyorum. fiöyle deniz kenar›nda sessiz bir kahvem olsun, oraya kimbilir ne çeflit insanlar gelip gidecek, ben onlar› tan›yacak, sevece¤im” Çünkü o, insanlar›n baz›lar›n›n içinde hikâye tafl›d›¤›na inan›yordu ve ona göre hikâyeciye düflen ifl, bu hikâyeyi ortaya ç›karana dek u¤raflmakt›. Hayaller kurmay› ve onlarla geçinmeyi çok seven yazar, gerçek dünyan›n çirkinlikleri karfl›s›nda karamsarl›¤a düflerek, kendince ç›k›fl yollar› ar›yordu. “Hallaç Baba” ya da “Kör Mustafa” gibi bir kamburla, “iyi” olduklar› için beraber olmaktan mutlu oluyordu. “Karanfiller ve Domates Suyu” öy-

MAYIS 2008 | TAVIR | 11


biyografi

küsünde kitaplar›n insanlar›, do¤ay›, dolay›s›yla dünyay› sevmesi gerekti¤ini düflünürken; bir zaman sonra art›k kimi sevdi¤ini ve kime sayg› duydu¤unu bilmemektedir. “K›fl Akflam› Masa ve Sandalye”de ise yaln›zl›¤› sevmeyen; ama boyun e¤mifl bir Sait Faik vard›r karfl›m›zda ya da flehre indi¤i zaman kendi kendine “söylenip duran”; insanlar›n kendi sistemleri içinde her türlü durumu mübah görerek, di¤erlerini sömürmesine tepkili bir öykücü... “Kumpanya”, 1951 y›l›nda yay›mlan›r. Yazar›n daha önceden kaleme ald›¤› “Kriz” ve “Gauthar Cambazhanesi” de bu eserin içindedir. 1952’de yay›mlanan “Havuzbafl›” eserinde, gerçeküstücülük kendini gösterir. Ama iyi yürekli, halktan insanlar›n anlat›ld›¤› öyküleri tekrar kaleme al›r yazar. “Mektup, Bir Sonbahar Hikâyesi” isimli düzyaz›-fliir biçimindeki eserinde ise, sevgiliye mektup ve sevgiliye sitem fleklinde duygular›n› aç›kça ifade etmekten çekinmez. fiehirdeki kötülüklerden ada’ya; ada’dan kendi ütopyalar›na kaç›fl Sait Faik’in öykülerinin temelini oluflturdu. Kendini do¤ada mutlu hissetmesi, onu Ada’ya götürüyordu, ancak burada ticaretle u¤raflan insanlar›n do¤ay› sadece kendi ç›karlar› hizmetine kullanmas›na içten içe tepkiliydi. Senelerin geçip kufllar›n Ada’ya u¤ramamas›na çok üzülüyordu; ama dünyan›n daha kötüye gitmesine yine de inanmak istemiyordu. Çünkü ayn› Sait Faik, “‹nsans›z hiçbir fleyin güzelli¤inin olmad›¤›n›n fark›ndayd›.” O, zenginleri sevmiyordu. “Zenginle iflim olmaz benim! Yaflamay› bilmez onlar, sadece do¤ay› katlederler.” derdi. Yaflamak felsefesi ise “Bal›k tutmak, kahvede oturmak, yan›mda çok sevdi¤im köpe¤imle, insan tan›mak, Beyo¤lu’nda bir afla¤› bir yukar› dolaflmak, arada içmek, hikâye yazmak, velhas›l hiçbir fleye ba¤lanmadan avare gezmek bütün gün.” idi. Burgaz Adas›’nda en çok sevdi¤i fley bal›kç›larla beraber vakit geçirerek, denizin kenar›nda mart›lar›n hüzün verici sesini dinlemekti. Kufllar›n ölümüne, do¤an›n katledilmesine dayanamazd›. Bu nedenle insan› çirkin gördü, herkesten ve her fleyden kaç-

12 | TAVIR | MAYIS 2008

may› istedi. Hayat› boyunca beraber oldu¤u bal›kç›lar›n öykülerini ise sürekli yazd›. “Nerede insanlar? Bal›ktalar m›, kahvedeler mi? Biri mesut, öteki saadet peflinde, hangi dünya içinde bulunsak bir baflka dünyan›n var olabilece¤ini düflünüyoruz. Hepimiz baflka türlü. Gö¤ün bir taraf› mavi mavi… Bir taraf› simsiyah, ya siyah, ya mavi, ya ölesiye gülerek, ya yaflayas›ya üzülerek… Bu dünya kime kalm›fl ki bal›kç›ya kals›n?” (Bal›kç›n›n Ölümü) Çirkinli¤in her yerde ayn› oldu¤unu görünce s›n›rlar›n› aflmak istedi; kendine dünya s›n›rlar› içinde haritada bir nokta bulup oraya edebiyat arac›l›¤›yla varaca¤›na inand›. ‹stedi¤i dünya ise “Ay›fl›¤›” öyküsünde söyledi¤i gibi: “Haks›zl›klar›n olmad›¤› bir dünya… ‹nsanlar›n hepsinin mesut oldu¤u, ifl buldu¤u, doydu¤u bir dünya… H›rs›zl›klar›n, baflkalar›na tecavüz etmelerin hiç bulunmad›¤› bir dünya…” 1953 y›l›nda dünya edebiyat›na etti¤i hizmetten ötürü kendisine Mark Twain Cemiyeti’nde fahri üyelik verilen yazar, ilk roman› “Kay›p Aran›yor”u ve ard›ndan da ilk fliir kitab› “fiimdi Seviflme Vakti”ni yay›mlad›. Zengin hayat›ndan ve flehirdeki çirkin insanlardan bunalan gazeteci bir kad›n›n, kendine baflka hayatlar seçmek istemesi ve yaflad›¤› ikilemi, “Kay›p Aran›yor”un konusunu oluflturuyordu. Ölmeden iki ay önce 1954 y›l›nda yazd›¤› “Alemda¤’da Var Bir Y›lan”, toplumun bask›lar›na boyun e¤meyerek s›n›rs›z özgürlü¤e kavuflmas›n›n öyküleridir. Biçim olarak gerçeküstücü ö¤elere yer vererek, hayali kahramanlar› d›fl dünyayla birlefltirdi. Eflyalara kiflilik verdi, onlarla konufltu. Böylece kaç›fl›n sonunu yaln›zl›kta bularak ölüm fikrine iyice al›flt›rmak istedi kendisini. “Rüyamda hiçbir fleyi görürdüm. Hiçbir fleyi. Hiçbir fley kadar güzel var m›? Hiçbir fley ölüm kadar güzeldir.” (Yaln›zl›¤›n Yaratt›¤› ‹nsan)

rüyordu. “‹stanbul çirkin, köprüsü balgaml›, yan sokaklar› çamurlu ve molozlu, geceleri kusmuklu, evler günefle s›rt›n› çevirmifl, sokaklar› dar, esnaflar› gaddar, zengini lakayt” idi. Sadece yaln›zl›¤› ve ölümü sorgulamak, belki de cezaland›rmak için yan›na hayali arkadafl› Panço’yu da alarak huzur duymak istedi¤i Alemda¤›’na kapatt› kendisini. Ayn› y›l hayata gözlerini yumdu. “Yaln›zl›k, dünyay› doldurmufl. Sevmek, bir insan› sevmekle bafllar her fley. Burada her fley bir insan› sevmekle bitiyor”du. (Alemda¤’da Var Bir Y›lan) Sonuç olarak, belki flu sorulmal›; ‹çinde yaflama sevinci olan ve dünyay› kucaklayan Sait Faik neden bu kadar karamsard›r; eme¤iyle varolan insan, do¤ada gerçek eflitli¤i ve adaleti bularak yaln›zl›¤› ortadan kald›racak m›d›r? Bu sorunun cevab›n› ömrü boyunca arayan Sait Faik, hayata ve insanlara bak›fl aç›s›ndaki diyalektik yoksunlu¤undan ve daha çok da s›n›fsal bak›fl aç›s›na yeterince sahip olmay›fl›ndan dolay›, sorunun cevab›n› bulamadan aram›zdan ayr›lm›flt›r. Ça¤dafl› birçok öykücü, yazar gibi olmam›fl, onlar gibi toplumsal gerçekçili¤i/sosyalist gerçekçili¤i tercih etmemifl, ancak öykücülü¤ümüze yapt›¤› katk›lar› çok büyük bir yazar olarak öykü tarihine geçmifltir Sait Faik...

KAYNAKÇA: *Tom Bottomore: Marksist Düflünce Sözlü¤ü; Derleyen: Mete Tunçay **Fethi Naci: Sait Faik’in Hikayecili¤i ***Berna Moran: Türk Roman›na Elefltirel Bir Bak›fl II ****Berna Moran: Edebiyat Kuramlar› 1-Sevengül Sönmez: A’dan Z’ye Sait Faik 2-Öyle Bir Hikâye: Hayattayken Yay›mlanm›fl Hikâye Kitaplar›; Haz›rlayan: YKY 3-Sait Faik: Bal›kç›n›n Ölümü-Yaflas›n Edebiyat 4-Hilmi Yücebafl: Bütün Yönleriyle Sait Faik

Varmak istedi¤i en son nokta ölüm de¤ildi asl›nda. Çünkü yaflamay› çok seviyordu. Oysa ölüm korkusu içine yerleflmiflti bir kere. Bu sebeple, art›k gözleri flehri farkl› gö-

5-Bir ‹nsan› Sevmek Sempozyumu 6-Muzaffer Uyguner: Sait Faik Abas›yan›k J


röportaj

mehmet baflaran’la köy enstitüleri üzerine tav›r

Köy Enstitüleri 7 Nisan 1952 y›l›nda kapat›lm›flt›. Ülkemizin DP iktidar› eliyle yeni bir döneme girmesi ve Köy Enstitüleri’nin kapat›lmas›, ayn› döneme denk geliyor. Ülkenin gelece¤i aç›s›ndan çok önemli bir ifllev görmüfl olan bu e¤itim kurumlar›n›n Amerikan iflbirlikçisi bir hükümetin tepkisini çekmesini anlamak güç de¤il elbette. Köy Enstitüleri’ni, önemini, misyonunu ve emperyalizmin iflbirlikçisi bir hükümet taraf›ndan neden kapat›ld›¤›n› en iyi bir enstitülünün anlatabilece¤ini düflündük ve çald›k kap›s›n› Mehmet Baflaran’›n... Mehmet Baflaran, Hasano¤lan Yüksek Köy Enstitüsü’nden mezun. Köy Enstitüsü ö¤retmenli¤i, gezici baflö¤retmenlik, ilkokul ö¤retmenli¤i, Türkçe ö¤retmenli¤i yapm›fl; Türkiye

Ö¤retmenler Sendikas›’n›n (TÖS) kurulufl çal›flmalar›na kat›lm›fl ve 1979’da emekli olmufl. Bunun yan›nda fliirleri ve romanlar›yla üretmeye devam etmifl. 1979 y›l›nda Mehmetçik Mehmet adl› roman›yla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alm›fl. Biz sorduk, Mehmet Baflaran cevaplad›. ‹lginizi çekece¤ini umdu¤umuz söylefliyi paylafl›yoruz sizinle... Köy Enstitüleri hangi amaçla kuruldu? Köy Enstitüleri’yle kurtulufl savafl› özdefltir. Kurtulufl Savafl›’n›n e¤itim kesiminde sürdürümü Köy Enstitüleri’dir. Klasik okullarda yetiflenler bunu anlamad›klar› için oray› s›radan bir okul zannederler. Oysaki t›pk›, Ç›lg›n Türkler gibi bir ifle girifliyorlar. 1935’e kadar flöyle

oluyor: Önce 3 Mart 1924’te üç yasa ç›k›yor. Halifeli¤in kald›r›lmas›, Ö¤retim Birli¤i Yasas›, fieriat ve Evkaf Kanunu’nun kald›r›lmas›… Onun arkas›ndan laik e¤itimi gerçeklefltirebilmek için ortam› haz›rlama çabalar› sürüyor. O zamana kadar gelen dilimize bak›yoruz; 1923’lere kadar gelen dilimize... Osmanl›ca dedi¤imiz Arapça, Farsça ve Türkçe kar›fl›m› aflure bir dil. Türk Dil Kurumu kurulmadan önce sözlükler taran›yor. Bak›yorlar 30.000 kadar sözcük var. Bu 30.000 sözcü¤ün 20.000’i Arapça-Farsça. 10.000 kadar› da halk flairlerinden gelen Türkçe sözcükler. Ve 1928’de abece de¤ifltiriliyor. Abece de¤ifltirilirken Mustafa Kemal diyor ki: “Bizim dilimiz iflte bu yeni abeceyle geliflip serpilecektir.” Arkas›ndan 1932’de dil devrimi yap›l›yor. Sonra bütün Türkiye çap›nda, yayg›n buyruklar ç›k›yor. Köylerdeki ö¤retmenler çevrelerinden sözcükler derlemeye bafll›yorlar. Türk Dil Kurumu; derlenmifl sözcükleri, Türkçe sözcüklerden Türkçe kökler, eklerle yeni türemifl sözcükleri, kaynaklardan taranm›fl sözcükleri bir araya getirip, Türk dilini gelifltirmeye çal›fl›yorlar. Liselere o zamana kadar ö¤retmen, Yüksek Ö¤retmen Okulu’ndan geliyordu. Onu kurarken de amaç flu: Türk e¤itiminin genel kurmay›, as›l Türk e¤itimine yön verecek kifliler oradan yetiflecek. Bütün orta e¤itim ö¤retmenleri gerçekten de oradan yetifltirilmeye bafllan›yor. 1935’e gelindi¤inde, Türkiye’nin yüzde sekseni kara cahil, bilinçsiz. E¤itimden yoksun, alt yap› yok, yol yok, fabrika yok. Yoksulluk korkunç. Bu arada Mustafa Kemal, Saffet Ar›kan’› ça¤›r›yor. Diyor ki: “Bu e¤itim ifllerine sen bak bakal›m ama nedir durum bize bildir.” Saffet Ar›kan bir bak›yor k›rsal kesim ortaça¤ karanl›¤› alt›nda. Anlat›yor: “Ama ö¤retmen yok. Bizim bunlar› ö¤retmene kavuflturmam›z

MAYIS 2008 | TAVIR | 13


röportaj

için yüzy›l laz›m.” Mustafa Kemal elini dizine vuruyor ve “fiimdiye kadar ne yapm›fl›z? 10. y›l› geçmifl cumhuriyet. Bak Saffet, Kurtulufl Savafl›’nda ne yapt›k biz. Köyden askerleri ald›k. Subaylar› öldürmüfltük Çanakkale’de. Bir flekilde ölmüfllerdi. Ald›k karfl›m›za erleri, bakt›k gözlerine. Hangisinin gözlerinde bir ›fl›k parl›yorsa, gel dedik. Çektik kenara onlar›. Çavufl dedik, onbafl› dedik. Onlarla savafl› sürdürdük. fiimdi bizim yetiflmifl birçok askerimiz var. Çavufllar›m›z da var. Onlar› toplasak bir yerlere… Adlar›na e¤itmen desek… Onlar kendi köylerine üst s›n›f› yönetecek ö¤retmen olarak gitse, arkadan da daha iyisini getirsek.” diyor. Ard›ndan 1935’te e¤itmen kurslar› bafll›yor. Bu Köy Enstitüleri’nin öncesi oluyor. Hakk› Tonguç da bafla getiriliyor. Fakat 1939 Eylül ay›nda ‹kinci Dünya Savafl› patl›yor. Savafl patlay›nca biz de savaflla kuflat›lm›fl duruma geliyoruz. Bütçe tamamen savafl bütçesi oluyor. 500.000 insan s›n›rlarda nöbet tutmaya bafll›yor. O ortamda flimdi Köy Enstitüleri kurulacak. Köy Enstitüleri’ni kuranlar flöyle düflünüyorlar: Özellikle Hakk› Tonguç, bir köylü o, diyor ki: “Bu Misak-› Milli s›n›rlar› içerisindeki topraklar bizim yurdumuz. Ama biz yurdumuzun topraklar›n› nas›l kullanaca¤›m›z› planlamad›k. ‹nceleyelim ekonomisini, toplumsal yap›s›n›, insanlar›n durumunu. Ona göre bölgelere yan›t verecek kurumlar kural›m.” Türkiye’yi 20 bölgeye ay›r›yorlar. 20 enstitü kurulacak yer. Diyelim Kars yöresi, Do¤u Anadolu. Orada ne yap›l›yor: hayvanc›l›k yap›l›yor. Baflka, tütüncülük flu bu yap›l›yor. Orta Anadolu, kuru ziraat yap›l›yor. Trakya’da de¤iflik tar›m yap›l›yor. Ege flunla u¤rafl›yor, Karadeniz flunla u¤rafl›yor. Her yöreye kendi ekonomik durumuna, çocuklar›n›n özelliklerine göre bir enstitü açal›m diyor. Oran›n köylerinden çocuklar› toplayal›m. Her biri için 800-2000 dekar aras› yer ar›yorlar. O 2000 dekar yere, köylü k›z-erkek çocuklar› geliyor. Ben de öyle bir yere geldim. 1939’da Kepirtepe’ye. Kepirtepe Trakya’da. Ot bitmeyen bir yer. Bir kaplumba¤ay› sulamak için dünya kadar para versen damla suyun yok. Öyle bir yere getirdiler bizi. Ve dediler ki: “Burada yaflamak zorundas›n›z.” Ne yapmak gerek düflünün karar verin. ‹lk önce bar›nmak laz›m… Ama bar›nak hemen yap›lamaz. Tabi ki çad›r laz›m... Çad›rlar› kurduk. Su yok. 5 km uzaktan kamyonlarla su tafl›d›k. Çad›rlarda yaflarken, temelleri atmaya baflla-

14 | TAVIR | MAYIS 2008

d›k. Temelleri atarken de bir yandan da elimizde kitaplar... Kitap okumaya bafllad›k. Köy Enstitüleri’nde kitap ekmekle bir tutulur. ‹fle giderken cebinde kitap da vard›r. Molada kitap okursun. Serbest okuma saatleri vard›r. Serbest okuma saatlerinde sen okursun, baflkas› okur, sonra toplan›p bir araya gelirsin. Herkesin okumufl oldu¤u kitap tart›fl›l›r. Öyle bir tart›flma olur ki, ö¤retmenler panikler. Mecbur kal›rlar onlar da daha fazla okumaya. fiimdi biz bafllad›k fleyi kurmaya. 1000 dekarl›k yer ayr›lm›fl bize. Hem bu alan› ekip biçece¤iz, hem binalar› kuraca¤›z hem de su bulaca¤›z. Ayr›ca ö¤retmenlik bilgilerini ve genel kültürü artt›raca¤›z. Bütün enstitüler bu flekilde bafllad›lar. 20 idi bu say›, sonra 21 oldu. Bakanl›¤›n verdi¤i para hemen hemen yok gibi. Biz tarlalar›m›z› iflleyerek ve buradan kazand›¤›m›z parayla hem enstitüyü besledik hem yaflam›m›z› sürdürdük. Kitaplardan derslerimizi ö¤renerek, ö¤rendiklerimizi uygulayarak, adeta bir e¤itim kenti meydana getirdik. Oran›n belli kurallar› ve ilkeleri var m›yd›? Olmaz olur mu, var tabi. Bütün kural›, ifl e¤itimi ilkesi fludur: Uygulanmayan bilgi bilgi de¤ildir. Ezber bilgi ifle yaramaz. ‹fle yaramayan bilgi bilgi de¤ildir. Genelge vard›. Genelge flöyle: “Enstitülerde yaflam tamamen demokratik olacak. Her ifl ö¤rencilerin, ö¤retmenlerin ve çal›flan kimler varsa görüflleri al›narak gerçeklefltirilecek. ‹kincisi, her ifl nöbetlefle düzenlenecek. E¤itim, tar›m iflleri. Her hafta bir e¤lence düzenlenecek. Bu e¤lenceye ö¤retmen, ö¤renci, çal›flan herkes kat›lacak. Herkes mutlaka bir çalg› çalmay› ö¤renecek. Herkes motosiklete ve di¤er araçlara binmeyi ö¤renecek. Hayat›n bütün kesimlerini kucaklayan ifller, hep beraber yap›lacak.” Hakk› Tonguç’un gönderdi¤i genelge herkesin defterinde küçük bir anayasa gibi yaz›l›d›r. Çiftçiler Köy Enstitüsü iki bölüm olarak infla edilmifl. Bir bölümde, gidip bir ö¤renci gece nöbeti tutmufl. Hamidiye taraf›na gelirken, gece yorgun oldu¤u, uyumad›¤› için yol kenar›nda bir a¤ac›n alt›na uzanm›fl uyuyormufl. Biraz sonra oradan bir ö¤retmen geçiyor. Enstitüye yeni atanm›fl bir ö¤retmen ve fliddetle ben geçerken neden yat›yorsun, niye aya¤a kalk›p selam vermiyorsun demeye kalk›yor. El kald›r›yor. Ö¤renci de kald›r›rsan ben de vururum, diyor. Dikkat et kendine. Burada ne yaz›yor bizim defterlerimizde: Hiçbir ö¤retmen ö¤renciyi dövemez. Döverse dövülmeye hak kazanm›fl olur. Vurmaya kalk›yor. Ö¤renci

de ona vuruyor. Ö¤retmen geliyor müdüre, ben ö¤retmenlikten ayr›laca¤›m, istifa edece¤im. Müdür soruyor neden diye, böyle böyle oldu diyor. Müdür de sen önce ö¤retmen ol, diyor. Gel bakal›m o¤lum ne oldu anlat diyor müdür, anlat›yor olay› ö¤renci. Sonra müdür ö¤retmene sen bütün gece uykusuz olsan ne yapard›n, sonuçta bu sana sayg›s›zl›k yapmam›fl. Vurarak m› e¤iteceksin sen? Önce ö¤retmen ol. ‹nsan insand›r. ‹nsanca davran. Bütün enstitülerde insanlara insanca davran›l›r. Enstitülerin ana ilkesi de fludur: Enstitülerde s›n›fta kalmak diye bir fley yoktur. Çünkü dünyada s›n›fta kalmak diye bir fley yoktur. Her insan bir yetenekle dünyaya gelir. Hepimizin birer yetene¤i vard›r. O yetene¤in ortaya ç›kmas› için uygun e¤itim sistemi bulunmuflsa, mutlaka bir alanda baflar›l› olursunuz. Köy Enstitüleri’ndeki bütün ö¤renciler baflar›l› olur. Nas›l olur, flöyle olur: ‹lk y›llarda üç zanaat bölümü vard›r. Demircilik, marangozluk ve inflaat… O alanlarda gider çal›fl›r. Üçüncü y›l derler ki: O¤lum sen ö¤retmenli¤e pek yatk›n görünmüyorsun ama sa¤l›k konular›nda daha iyisin. ‹stersen Arifiye’de sa¤l›k bölümü var. Seni oraya gönderelim. Baflka birisi de diyelim ki derslerine pek yatk›n de¤il. Onu da baflka yönde de¤erlendiriyorlard›. Her insan› kendi yetene¤i konusunda gelifltirip baflar›ya ulaflt›r›yorlard›. Ve 1939’da Hasan Ali Yücel bakan oldu¤u zaman bir kongre topluyor. Kongre de flöyle bafll›yor: “Türk milli e¤itiminin amac›, Türk topraklar›n›n alt›nda-üstünde, havas›nda-suyunda var olan bütün de¤erleri yetifltirece¤imiz nitelikli insanlarla de¤erlendirip, kalk›nmam›z› gerçeklefltirmek, kimseye avuç açmadan tam ba¤›ms›z bir Türkiye yaratmak.” Köy Enstitüleri’nin amac› bu. Köy Enstitüleri’nde o güne kadar yani jandarmadan, tahsildardan baflka kimsenin u¤ramad›¤›, devlet adamlar›n›n u¤ramad›¤› yerlerden gelen çocuklar, oradan getirdikleri türküleri, halkoyunlar› ve saz-söz varl›klar›n› cumartesi günü düzenledikleri e¤lencelerde sergiliyorlar. Ve adeta Rönesans’ta oldu¤u gibi kendi dilimizin varl›¤› ortaya ç›kar›ld› ve o dilde yaz›lar yaz›lmaya baflland›. Çünkü okuyor herkes okudukça da bir fley yazmaya da özeniyor. Yazarken de tabi köyden getirdi¤i sözcükleri kullanm›fl oluyor. Getirdi¤i flark›lar türküler yayg›nlafl›yor.


röportaj

O güne kadar pek çok türkü bilinmiyordu. fiu yayg›nlaflm›fl olan halkoyunlar›n› Köy Enstitüleri yayg›nlaflt›rd›. Yayg›nlaflm›fl olan halk türkülerini Köy Enstitüleri yayg›nlaflt›rd›. Hasan Ali Yücel’in dedi¤i gibi: “Türkiye’de hiçbir insan e¤itimsiz kalmayacak, ifllenmemifl toprak kalmayacak ve kendi de¤erlerimizi o nitelikli insanlarla de¤erlendirece¤iz. fiundan bundan borç almadan, Amerika’dan dilenmeden, kendi kalk›nmam›z› gerçeklefltirece¤iz. Tam Ba¤›ms›z Türkiye’yi yarataca¤›z.” Köy Enstitüleri’nde bildi¤imiz okullardaki gibi bir çal›flma düzeni yok. Günefl do¤arken çal›flma bafllar. Gün batarken çal›flma biter. Yaz tatili yoktur. Anneniz baban›z yaz tatili mi yap›yor. Hayatta böyle bir fley yok. Köy Enstitülerinde tatil yok. Dikti¤in fidanlar, ekti¤in sebzeler beklemez. Hayat sürüyor. Ana ilkelerden birisi sürekli e¤itim. Sadece orada sürekli e¤itim de¤il. Enstitüyü bitirdi köyüne gitti. Köyüne gitti¤i zaman ifl bitmiyor. Yine enstitüyle ba¤lant›s› sürüyor. Bulundu¤u yerde sürekli e¤itim gerçeklefltiriliyor. Köylerdeki okullarda hayata geçen plan flöyle: Her köy okulunun bir ö¤retmen evi var, bir iflli¤i var. Uygulama alan› var, uygulama tarlas› var. Her köyde küçük bir enstitü kuruluyor. Okullar da öyle klasik okul de¤il. Okul belli bilgileri aktaran, aktard›¤› bilgileri geri isteyen, belle¤e yaslanan bir yer. Hatta flöyle bir deneme yap›yorlar, enstitüleri açmadan önce. Ankara’n›n çevresindeki köylere gidiyorlar. Bak›yorlar 5-10 y›ldan beri okul var. Bir yoklama yap›yorlar. Her fleyi unutmufllar. Ö¤rendikleri ne çocu¤un kendisine bir katk› yapm›fl ne de çevreye... Oysa ki Köy Enstitüleri’nde yetiflen, gitti¤i yerde ba¤ kuracak, bahçe kuracak, ar›c›l›k yapacak. Köy Enstitüsü kökenli birçok ayd›n, sanatç›, yazar tan›yoruz. Onlar›n bu yönleri bireysel yeteneklerinden kaynaklan›yor demek do¤ru olur mu? Herkes yetenekli ama o yeteneklerin ortaya ç›kmas›na olanak haz›rlanmam›fl. ‹skenderun’daki bir ö¤renci ile ‹stanbul’daki bir ö¤renci tüm lise olanaklar›na eflit flekilde sahip mi? Yaflama koflullar› eflit mi? F›rsatlar eflit mi? Ben ‹stanbul’da bir lisede ö¤retmendim. 50. Y›l Tahran Lisesi. O lisenin 500 metre öbür taraf›ndaki lise Orta Anadolu’daki lise gibiydi. Yani burada f›rsat eflitli¤i ve olanak eflitli¤i yok. Bar›nacak yer yok. Köy Enstitüleri’nde öyle de¤ildi. Bütün Türk toplumuna yararl› ol-

sunlar diye, onlar orada bar›n›yorlar, giyiniyorlar. Her alanda eflit olanaklara sahipler. Böyle olunca ifllenmemifl bir topra¤a, di¤er tarafta da daha iyi ifllenmifl bir topra¤a bu¤day› atal›m. Buradaki yetiflmez. Ama di¤erinde daha iyi olur. Buradaki okullar att›¤›n tohumu çürütüyor. Ama oradakiler daha çok yeflertiyor. O dönemin ayd›n-sanatç›s›yla Köy Enstitüsü ö¤rencilerinin aras› nas›ld›? 1940’ta Köy Enstitüleri kurulmaya baflland›¤›nda ö¤retmen bulunam›yor. E¤itmen kurslar›na ald›klar› o köy ö¤retmenlerini biraz e¤itmifller. Onlar Köy Enstitüleri’ne ö¤retmen olarak geliyorlar. Ayr›ca o da yeterli de¤il. Hakk› Tonguç diyor ki: “Topraktan ö¤renip, kitaps›z bilenlerimiz var bizim.” Çevrenizde ba¤c›l›k alan›nda bir adam vard›r ki o yörenin en ustas›d›r. Türkü söyleme aç›s›ndan öyle adamlar vard›r ki, onlar› bulacaks›n›z. Onlar› getireceksiniz. Veysel gelecek, Ruhi Su gelecek. Onlar ö¤retmenden daha iyi biliyorlar. Çünkü onlar hayat›n içinden geliyorlar. Yaflanm›fll›klar› var. Bir defa kadro bu... Bir de öbür kadroya gelince, sizin dedi¤iniz ayd›n kesime... Ayd›n diye bir fley o y›llarda yok. Halkevleri var. Halkevleri de ö¤retmenlerin deste¤iyle ayakta durmaya çal›fl›yor. 1940’ta bir kere do¤ru dürüst konservatuar yok, tiyatro yok, üniversite yok. Darülfünun aynen, medrese. Ayd›nlara gelince, gönüllülerle yürüdü ifl. ‹meceye dayal›yd›. Sonra o y›llar›n edebiyat›nda Naz›m Hikmet içeride, 40 kufla¤› dedikleri tukaka. Sabahattin Ali sadece bir kez geldi. Carl Ebetz konservatuar›n bafl›ndaki isim, onun tercüman› olarak geldi. Tercümanl›k yapt› döndü. Dedikodusu çok oldu. Ama ben o zaman tan›flt›m kendisiyle. Bana “Almanca ö¤renmeye çal›fl›yor musun?” diye sordu. Beni gördü¤ün yerde dürt. Benim gözlerim pek iyi görmez çünkü. Beraber çal›flal›m. Ben Sabahattin Ali’yle çok yak›n tan›flt›m ve çok yak›n görüfltüm. Ayr›ca Edremit’te çal›flt›¤›m için Sabahattin Ali benim alan›m her bak›mdan. Sabahattin Ali bana Naz›m’›n fliirlerini de getiriyordu. Bursa’dan. 1946’da ayn› zamanda ilk serbest seçim yap›ld›. Üç serbest seçimde, Atatürk düflman› Kaz›m Karabekir meclis baflkan› oldu. Atatürk’e karfl› parti kuran fiemsettin Günaltay vs… onlar da meclis baflkan yard›mc›s› oldular. “Köy Enstitüleri Komünist yuvas›d›r. Soruflturmaya gidece¤iz.” dediler. Ben oradayken geldiler. Onlar›n sorgulamas›nda

ben de bulundum. Daha sonra biz ö¤retmen olarak Antalya’ya gittik 1947’de. Yüksek k›s›m ç›k›fll›lar›, enstitülerden uzaklaflt›ramazsak biz bunlarla bafla ç›kamay›z diye, düflündüler. Bizim askerlik s›ram›z gelmedi¤i halde zorla askere ald›lar. Yedek Subaya götürüldük. Bir ay sonra gitti aç›l›fl›ndan. Tabi sonu bafl›ndan belli bir olayd›. Dönem sonunda 46 kifli çavufl ç›kar›larak. Çavufl ç›kar›lmak ne demektir bilemezsiniz. Yedek Subay okuluna girersin, 6 ay subay›n okuyaca¤› bütün dersleri okursun, 6 ay sonra subay olmufl olursun. Subay elbisesini giyersin. Demir de takars›n, kuralar› çekersin. Gidece¤in yer de belli olur. Ama bir gece bir içtima borusu çalar. O gece toplan›l›r. O belli olanlar›n elbiseleri ç›kart›l›r. Afla¤›ya hapishane arabalar› gelmifltir. ‹flte o hapishane arabalar›ndan birinde de ben vard›m. Beni Mustafa Mu¤lal› sürgün tümenine gönderdiler. Mustafa Mu¤lal› 33 kifliyi kurfluna dizmifl ve ard›ndan 33 Kurflun fliiri yaz›lm›flt›r. Ben Mustafa Mu¤lal› sürgün tümeninde ve Milas 2. Da¤ Alay›’nda askerlik yapt›m. Övünmek gibi olmas›n ama ben kurmay çavufl idim. 1946’da Demokrat Parti’yle birlikte emperyalizm ülkeye giriyor. O dönemlerde neler yaflad›n›z? 1947’de Amerikal›larla ikili anlaflma yap›ld›. Savafl bitiminden sonra Birleflmifl Milletler kuruldu filan. Sadece d›fl bask›yla çok partili sisteme geçin diye diretilmeye baflland›. Bir gün 1946’da Hakk› Tonguç bizi, duvar dibine toplad›. Yüksek k›s›mda bulunan ö¤rencileri... “Çocuklar...” dedi, “Türkiye yeni bir döneme giriyor. Bundan sonra halk, oylar›yla iktidar› belirleyecek. Buna demokrasi diyorlar. Demokrasi iki çeflittir. Bir do¤rudan do¤ruya gerçek demokrasi, bir de sand›k demokrasisi. Sand›k demokrasisi fludur: Sendikalar kurulmam›flt›r, iflçilerin grevli-toplu sözleflmeli sendikal haklar› yoktur. Toprak reformu yap›lmam›flt›r. 30–40 köyü olan a¤alar vard›r. Ve köylü oy kullanacak bilgide ve yetenekte de¤ildir. ‹lkö¤retim bütünüyle gerçekleflmemifltir. Oylar›n› parmak basarak verecek durumdad›r. Böyle bir ortamda önlerine sand›k koyulursa, bu sand›ktan ç›kacak olan bazen cinayettir.”... O sand›¤› koydular halk›n önüne ama ne zaman koydular: 1939’dan 1945’e kadar ülkede s›k›yönetim uyguland›. Halk›n buras›na geldi. Bezmiflti. Düflman gelse ona bile oy atacak duruma gelmiflti. Önüne sand›k koyarsan, bafltakiler gitsin de kim gelirse gelsin diyecek halde.

MAYIS 2008 | TAVIR | 15


röportaj

Ve gerçekten sand›k koyuldu. 46 sand›¤›n içinden flunlar ç›kt›: Atatürk’e karfl› olanlar, Karabekir vs… Atatürk devrimlerinden zarar görenler, toprak a¤alar› ve 1939’dan 1946’ya kadar karaborsac›l›k yapan ticaret zenginleri. Bunlar sand›ktan ç›kt›lar. Ç›k›nca, o arada ‹smet Pafla bir de toprak kanunu ç›karal›m diye tutturdu. Toprak yasas›na karfl› olan dört a¤a geldi. ‹flte, Adnan Menderes, Koraltan, Fuat Köprülü vs… onlar muhalefet ettiler ve Demokrat Parti’yi kurdular. DP ve CHP aras›ndaki ilk çeliflki/tart›flma Köy Enstitüleri’nden dolay› ç›k›yor öyle de¤il mi? Evet, flöyle oluyor: fiemsettin Sürer diye bir bakan var. Hasan Avni’nin yerine getirilen... fiemsettin Sürer, ruhsal bunal›ml›, hasta bir adam. Hasan Avni’nin yerine o getirildi. Recep Peker de faflist bir adam. Atatürk vaktiyle ‹talya’ya yollam›fl. Haz›rlad›¤› program› elinin tersiyle itmifl. Asker ama, öyle bir adam… Sonra baflbakan oldu. Bunlar Köy Enstitüleri’ne yandafl olurlar m›? fiimdi bunlar gelince, Köy Enstitüleri için komünist yuvas› dediler. K›zlar erkekler bir arada okuyorlar, korkunç bir olay bu dediler. Bunlar halkoyunlar›n› yay›yorlar, köylere gidiyorlar vs… rezalet bir fley dediler. Bunlar›n gitti¤i köylerde a¤a çok rahats›z oluyor. Bunlar›n kapat›lmas› laz›m diyorlar. Daha önceleri ezberci bir e¤itim yoktu. Ama 1980’le beraber YÖK’ün üniversitelerinde ezberci e¤itim yap›l›yor. O zamanla bugünü karfl›laflt›rabilir misiniz? 12 Eylül’ün havac› generali Amerika’dan yurda gelirken, Amerika’da “Bizim çocuklar baflard›.” diye birbirlerine haber verdiler. 12 Eylül, Amerika’n›n eseriydi yani. 12 Mart bir provayd›. 12 Eylül as›l y›k›md›. ‹hsan Do¤ramac› da bu oyunun bir parças›yd›... ‹hsan Do¤ramac›, 12 Eylül döneminde tüm üniversiteleri bir yerde denetlemek için YÖK’ü kurdurdu. Ve üniversitelerin de içi boflalt›ld›. Do¤ru dürüst profesör kalmad›. Sakal›n var dediler ç›kartt›lar ve baflka bahanelerle uzaklaflt›rd›lar. Bugün Türkiye’de üniversiteler Hasano¤lan liselerinden daha geri dönemdedirler. Ben kendim gidiyor görüyorum. Burada bir e¤itim fakültesi var bir defa ça¤›rd›lar beni, gittim konuflmaya oraya. 9 doktora ö¤rencisinin genel kültürleri lise düzeyinde de¤il. Benim lisedeki ö¤rencilerim onlardan kat kat üstündü. Bugünkü e¤itimle 50-60 y›l öncesi e¤itimin

16 | TAVIR | MAYIS 2008

aras›ndaki farklar nelerdir? Öncelikle flunu çok iyi bilelim. 1960’da bir çeflit Atatürk’e dönüfl gibi 27 May›s Devrimi yap›ld›. Ve bir anayasa getirildi. Gerçekten Türkiye’nin bugüne kadar gördü¤ü, görebilece¤i en iyi anayasa idi. Ama 1965’te Baflbakan olunca Morison Süleyman, bu anayasayla Türkiye yönetilmez diye sald›r›lara geçti. 12 Mart 1970’te Deniz Gezmifllerin as›lmas›n› sa¤layan da odur. Deniz Gezmifller as›lmayacakt› ama Demokrat Parti’den üç kifli as›ld›¤› için onlara karfl›l›k olarak o çocuklar›n as›lmas›n› o istedi. Köy Enstitüleri Mehmet Baflaran’a ne katt›? Yaln›z ben de¤il, Köy Enstitüsü ç›k›fll› insanlar, 17 Nisan’› kendi do¤um günü sayarlar. Bizim do¤um günümüz yoktur. Biz do¤ru dürüst beslenemiyorduk k›rsal kesimde. Ben Köy Enstitüsü’ne geldi¤im zaman 12 yafl›ndayd›m, henüz daha kat›ks›z bu¤day ekme¤i yememifltim. Çok yoksuldu Trakya savafl y›llar›nda. Ancak bayramdan bayrama et ve tatl› görebiliyorduk. 9 yafl›ma kadar ben aya¤›ma bir fley giyememifltim. 9 yafl›mda bana bir çift çar›k alm›fllard›. O çar›¤› da köpekler kapt› ve yine yal›nayak kald›m. Köy Enstitüsü’ne geldi¤im zaman boyumu planyayla ölçüyorlard›. Bir bir kar›fl ekliyorlard›. Marangozhanede çal›fl›yorduk. K›rlang›çkuyru¤u geçme yapacakt›k. Onlar› yapt›¤›nda bütün derslerde daha baflar›l› olursun. Delemiyorum tezgah›, aya¤›m›n alt›na bir fley koyuyorlar. O flekilde yapmaya çal›fl›yordum. Bir ara gözlerim karard›. Gözlerimi açt›¤›mda, baflucumda iki karart› dolafl›yordu. Beni revire götürmüfller. Konufluyorlar diyorlar ki: “Yetersiz beslenme, yaflamaz. Belki özel bak›ma al›n›rsa kurtulur.” Ben o durumdayd›m enstitüye geldi¤imde. Beni özel bak›ma ald›lar. O y›llarda da özel bak›m neydi biliyor musun? Her gün bana bir ci¤er ç›kt›. Kans›zm›fl›m. Her gün bir tatl› vermeye çal›flt›lar. O flekilde kendime geldim. Yaln›z ben de¤ildim, hepimiz öyleydik. Bugün de Anadolu aç. Sen yeterince beslenebiliyor musun? Yani aç Türkiye’yi tok insanlar Türkiye’si yapmaya bafllad› enstitüler. En be¤enmedi¤in insanlar›n baflar›s›n› ortaya ç›kard›. Ve hepsini baflar›l› insanlar haline getirdi. fiimdi bak ne olur. Cumartesi günü okul baflkan› kampanay› çalar, herkes toplanma alan›nda toplan›r. Bir haftal›k çal›flmalar de¤erlendirilecektir. Ö¤retmenler, aflç›, okulda çal›flan kim varsa dizilir. Ö¤renciler de oradad›r. Baflkan söz verir. Bu haf-

ta yap›lan ifller hakk›nda söz almak isteyen var m›? Söz al›r birisi, falan yerde beton dökülecekti. Biz falan ekip orada çal›fl›yorduk. Çok iyi gidiyordu iflimiz, fakat bir ara müdür geldi bafl›m›za dikildi. Ellerini k›ç›n›n üstüne koymufl böyle bakt› bakt› gitti. Say›n müdür siz de orada bir testerenin sap›na yap›flamaz m›yd›n›z, bir kova su getiremez miydiniz diye sorar ve cevap ister. Bu biter baflka bir konu, falan yerde ö¤retmen ö¤renciye flöyle bir davran›flta bulundu. Bu nas›l aç›klanabilir? Yani didik didik edilir. Herkes birbirini elefltirir ve ayd›nl›¤a ç›kar. Bir hafta sonra daha iyi çal›flacak duruma gelir. Ar›narak gelir. Böyle bir yaflama düzeni bu. Bir yere giriyorsun, yeni bir kent kurulmufl. Sen o kenti yaflatans›n, o kentin de¤erlerini üretensin, bölüflensin. O kent senin mal›n adeta, üstüne titreyensin, koruyans›n. O zaman geldi¤in zaman böyle bir yaflam› gerçeklefltirmek istiyorsun. Her fleyde böyle olsun istiyorsun. Ona çal›flacaks›n. Köy Enstitüsü bir yaflama biçimini e¤itim ortam›na dönüfltüren, ileri yaflam› gerçeklefltiren ortamlard›r. Ve Köy Enstitüleri, dünya e¤itim tarihinde de benzeri olmayan yerlerdir. ‹sviçre Pedagoji Ansiklopedisi’nden aynen bu deyimle al›nm›flt›r. Peki Makarenko’nun kurduklar›? O farkl› bir hikaye. Orada suçlu çocuklar e¤itiliyor. Burada köy çocuklar› yani daha henüz kent görmemifl, makine görmemifl... Tar›m toplumu içinden gelen, sözcük da¤arc›¤› flu kadarc›k olan. Köy çocuklar› oraya geldi¤inde konuflam›yorlar. ‹smail Hakk› Tonguç, Pazarören Köy Enstitüsü’ne geliyor: Ö¤rencileri topluyor, konuflacak. Ne söylüyorsa cevap alam›yor. Çünkü kilitli a¤›zlar›, baflkas›n›n karfl›s›nda konuflam›yorlar. Sindirilmifller. Ortaça¤ boyunca sindirilmifl bütün köylü. Köylü konuflamaz, sözcük da¤arc›¤› da k›tt›r. Kendisi e¤itimci flöyle bir bak›yor: Çocuklar sizin burada çok güzel atlar yetifltiriliyor. ‹çinizde at taklidi yapabilen var m› acaba diyor? Çok güzel at taklidi yapan biri var o yapmaya bafllay›nca bütün çocuklar›n dili çözülüyor ve herkes konuflmaya bafll›yor. Köy Enstitüleri’nde herkes konuflur. Elefltirir, düflünür, okudu¤u kitab› elefltirir. Bu güzel sohbet için çok teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.J


ay›n foto¤raf›

1 May›s 2008- fi‹fiL‹ özcan yaman

MAYIS 2008 | TAVIR | 17


fliir

büyük hüner metin elo¤lu

‹nsanlar› sevmek kolay de¤il, bir hürriyet bu; çetindir memleketimde.

Ben ille var›m dersen, bir gün pusuya düflersen, insanlar› sevmek büyük hüner.

Bu dünyada yaflad›¤›n flu kadar y›l, gerçek'ten, güzellikten, yi¤itlikten pay›na düfleni alabilmiflsen, vermiflsen pay›na düfleni gerçek için, güzellik için, gücüne karfl› konmaz korkusuz, direnirsin...

Bilirsin, bir kere korku düflerse adam›n içine, bir kere koparsa sevdiklerinden, mümkünü yok gitti gider.

Söner gözlerinde güzelim ›fl›k, karar›r, çirkinleflir yüzü. Önceleri utan›r belki, sonra v›z gelir umurunda olmaz dünya.

‹nsanlar› sevmek büyük hüner, insanlarla beraber!..

18 | TAVIR | MAYIS 2008


hapishaneden

cevahir günay deniz

Tam da güneflin güne güldü¤ü yerden, rüzgar güneflin solu¤uymuflças›na, tepeden afla¤› esiyordu. Yamaç afla¤› çeflit çeflit kokular tafl›yordu ve rüzgar›n sallad›¤› çiçeklerle da¤›n etekleri dalgalan›yordu. Gelincik k›rm›z›s› için için yeflilin içinde yan›yordu. Sümbüller uçlar›ndan flebnemlerini topra¤a b›rak›yorlard›. “Sümbül der ki ben alay›m”... Yok, ama bu da¤lar›n çiçekleri öyle kibirli de¤ildir. Yaprak uçlar›ndan damlayan flebnemler gibi, topra¤a kendilerini sunmak için tereddütsüzdürler. Irma¤›n ça¤›lday›fl›na kar›fl›yordu rüzgar›n sesi ve çiçek kokular›... Günefl biraz daha do¤rulunca tepede, çiçekli yamaçlar›n renkleri de ›rma¤›n yüzüne düflüyordu. Gö¤sü kabar›yordu topra¤›n, ba¤r›ndaki güzelliklerin sevinciyle... Küçük ayaklar›na bir kaç numara büyük gelen kara lastikleriyle ›rmak boyu tafllardan sekiyordu. Önünde, ard›nda, yan›nda kuzular›... Annesinin “Lawe min”(*) diye sevdi¤i, gözü karas›; k›sac›k ömründe, yüzü k›fl›n so¤uktan, yaz›n s›caktan yanmaya al›flm›flt›. Soyuk soyuk burnu, yanaklar› hatta güzel gamzeleri... Çatlam›fl dudaklar›nda sabahtan kalan süt beyaz›. Annesinin yemeyip de biriktirdiklerinden...

foto:ilhami y›ld›r›m

Özenle soyup flekillendirdi¤i sopas›n› s›k›ca kavram›fl, sekiyordu. Az biraz kay›p suyun k›y›s›na düflecek olsa, var gücüyle sopas› ›slanmas›n diye u¤rafl›yordu. Öylesine özenliydi

MAYIS 2008 | TAVIR | 19


hapishaneden

ki, onu uzaktan biri izliyor olsa elindekinin - “Ça¤›rsak, söylesek...” - “Duymaz, ›rma¤›n yukar›s›ndaki kayan›n sopa oldu¤una inanmakta zorlan›rd›. orada.” ‹ncecik difllerinin, çatlam›fl dudaklar›n›n ara- - “Kaya m›?” dedi Sevgi ve sustu. S›kt› iyice s›ndan, yeni yeni ezberledi¤i türküleri m›r›l- difllerini, kavrad› avucundaki so¤u¤u s›k› s›k›. dan›yordu. Umutlu, sevinçli, baharl›k bir fleyler... S›cac›k yata¤›ndan uyanal›, pantolonu- *** nu iple beline s›k› s›k› ba¤layal›, uykulu gözlerini annesinin omzuna yaslayal› sanki saat- Cevahir oradayd›; elinde sopas›, önünde kuler oluyordu. Halbuki günefl, eteklerinde iler- zular›, sekiyor, s›çr›yor, kayan›n etraf›nda billedi¤i da¤›n tepesinde daha yeni yeni s›cak di¤i bütün hareketleri yap›yordu. Beline ba¤l› ipini s›k s›k s›k›yor, s›çrad›kça kontrol edis›cak gülüyordu. yordu. Bir kaç kuzu etraf›nda f›r dönüyorlard›. Her birini tek tek, küçük ellerinin s›cac›k avuç iç- Oradayd› Cevahir, ak›llar› da ondayd›. Çekip leriyle sevdi. Onlar› seviyordu; onlar› doyur- gitse kuzular›yla ›rmaktan afla¤›, varsa annemay›, onlar› korumay›, en çok da onlara bir sinin dizinin dibine... Hepsi biliyordu bu saatfleyler anlatmay› seviyordu. A¤›zlar›nda bir te eve gitmeyece¤ini ve hatta daha da geletutam taze çimen, küçük gözlerini onun kara ce¤ini. Kopacak k›yamet belliydi, gerekenler gözlerine dikmifl, anl›yorlarm›fl gibi dinleme- yap›lm›flt›. Ya Cevahir? O ne olacakt›, nas›l ç›leri yok mu? O an ayaklar› yerden kesiliyordu. kacakt› k›yametin ortas›ndan? - “Yan›na giderim görünmeden, anlat›r›m naKayaya var›nca, her zamanki gibi durdular. s›l gidece¤ini.” dedi Sevgi. Ad› vard› kayan›n, sadece o, kuzular› ve... evet onlar biliyorlard›... Bu güzel s›rr›n sevin- Üzgün ve sorularla dolu bakt›lar Sevgi’ye, ciyle kayan›n ard›na geçti. Bir gözünü kapa- “Nas›l?” diye soruyorlard› kendilerine defat›p, omzuna dayad› sopas›n›. Aç›k olan tek larca. Kurflunlardan çok daha a¤›r, çok daha gözüyle pür dikkat karfl› tepeleri izliyordu. deliciydi Cevahir’i menzilde bilmek. Sonraki Gün iyice ayd›nlan›rken tepede kara kara le- haberleri duyar gibi oldular: “‹ki atefl aras›nkeler belirdi. Ne olduklar›n› anlayam›yordu. da kalan çocuk...” Elini yumruk yap›p, küçük yumru¤unu iyice - “Yo hay›r!” 盤l›¤›yla f›rlad› F›rat; sab›rs›z, gözüne bast›ra bast›ra gözünü ovuyordu ad› gibi ak›yordu sesi... “Bizi fark ettiler haz›rama ne olduklar›n› seçemiyordu. ‹yice dayad› l›klar›ndan belli. Cevahir onlar›n umrunda omuzuna sopas›n›, küçük iflaret parma¤›yla de¤il. Ama bizim...” Yutkundu Sevgi’ye bakt›. çekti ufak bir dal›, öfkeli öfkeli kafllar›n› çat›- S›ras›n› alm›fl gibi utand› sustu. yordu. Sessizli¤in içinde gümbür gümbür bir öfke Yuvarlan›yordu taze çiçeklerin, taze çimenle- büyüyordu. Mefle yapraklar›na vuran rüzgar rin üzerinde. Toprak güneflin yükselmesiyle son su zerrelerini saçlar›na döküyor, so¤uk ›s›n›yordu. Yuvarland›kça topra¤›n s›ca¤›na damlalar içlerine ak›yordu. Yal›mlanm›fl öfkelerinin çeli¤i, suyunu ar›yordu. beleniyordu. Kuzular biraz bafllar›n› çeviriyor, bak›yorlar; Cevahir elindeki sopas›n› omzuna vurmufl, gözüne kestirdi¤i bir mefleli¤e do¤ru yürüsonra yine topra¤a e¤iyorlard› bafllar›n›. yordu. Beceriksizce ›sl›k çalmaya çal›fl›yor, bir yandan da kara gözlerinin ›fl›¤›nda onlar› ar›*** yordu. -“Gördünüz mü?” -“Gelme Cevahir!” Sustu durdu, yeniden: “ -“Evet. Karfl› tepeyi kuflatm›fllar.” Telaflla kofltu di¤eri. Ellerini dizlerine dayad›, Gelme Cevahir! Kuzular› al eve git!” Rüzgara e¤ildi, iri iri açt› gözlerini, solu¤u kesik kesik: kar›flan bu tan›d›k sesi duyuyor ama ne dedi- “Ama ama olamaz, Cevahir Cevahir orada ¤ini anlam›yordu. “Bana oyun yap›yorsunuz ama gelmeden olmaz; sizi s›k›flt›rd›m.” iyice kuzular›yla!” yaklaflt› mefleli¤e.” Kocaman bir gülüfl yay›l›- “Nas›l olur, az sonra...” dedi yutkundu.

20 | TAVIR | MAYIS 2008

yordu güneflle k›zaran yanaklar›na. Onlar› gördükçe gözlerinin karas›na ›fl›klar› düflüyordu, birden bire bir p›r›lt› bir ses!.. -“Sevgi haydi flimdi!” At›ld› Sevgi h›zl›ca... Cevahir’le çimenlerin üzerine devrildiler. Ezilen çiçelerin kokusu, duman duman barut kokusuna kar›fl›yordu a¤›r a¤›r. fiaflk›nd› Cevahir, bafl›n› döndürdü; aln› k›nal› kuzusu yan›nda yat›yordu, kan› eline s›z›yordu h›zl›ca çekti elini Sevgi’ye gösterdi. - Yaraland›n m›? Hay›r demeden, karagözlerinin bebeklerini sallad›, gözlerinin içi dolu doluydu. S›k›ca kavrad›¤› sopas›ysa hala elinde duruyordu. Kendine do¤ru çekti onu Sevgi ve: -“Seni ›rma¤a götürece¤im, hiç arkana bakmadan kofl köye, ›rmakta bir fley yapamazlar sana, h›zl› kofl. Gel flimdi.” dedi. Dayad› onu iyice sol yan›na, e¤ildiler. Di¤er eliyle kavrad›¤›nda yaslad› gö¤süne. Rüzgar› kesen kurflunlar›n alt›ndan geçiyorlard› Sevgi h›z›nda. Cevahir’in minik kalbi o anda sanki büyüyordu. “Güm be de güm” sesi da¤lar› tutuyordu. Bahar telaflland›, çiçekler yol verdi, ›rmak boyu sümbüller iyice boyunlar›n› büktüler. Kurflun f›rt›nas›nda bir kelebek kala kald› bofllukta mavi kanatlar›yla. Sevgi’nin s›cak teri bahara kar›fl›yordu. -“Bir varsak kayam›za.” -“Kayam›za, bizim kayam›za...” diye heyecanland› Cevahir. Yeniden yere yuvarland›lar beraber. Gülüyordu Cevahir, hala süt kokan ince yaral› dudaklar›yla. Yineliyordu f›s›lt›yla: -“fiahan kayas› he Sevgi?”... Gözlerini yumdu Sevgi, ayn› f›s›lt›yla yan›tlad›, zaten yan›t›n› ezbere bildi¤i soruyu. Biraz duruldu gün, rüzgar, tepelerinde v›nlayanlar, arkalar› sa¤lamd› ya, yine de biraz beklediler. Cevahir’i sol yan›na yaslad›, kolunun alt›na al›p f›rlad› flahan kayas›na do¤ru. Bir ad›m, iki ad›m... Irma¤›n sesi duyuluyordu art›k. Öyle güzel bir ninniydi ki bu, sanki hiçbir bebek böyle güzel bir ninni duymam›flt›. -“Sevgi... Sevgi.” Sa¤ yan›na devrilmiflti Sev-


hapishaneden

gi. fiahankaya’n›n üzerinde yat›yordu. Boynundan omuzuna, omzundan kayaya kan ak›yordu. Rüzgara öyle geliyordu ki o anda gelincikler atefl olup toprakta yan›yorlard›. Cevahir yan›bafl›ndayd›, minicik ellerinden beklenmeyecek bir güçle Sevgi’yi çekti. -“Kofl, ›rmak boyu Cevahir, kofl bizi seviyorsan kofl!” Alt duda¤›n› iyice sark›tt›, yumruklar›n› s›k›p omuzlar›n› silkti. Sopas› hala orada duruyordu. H›zl›ca kavrad›, “Gitmem, ahan da bu flahan kayas›.” dedi, sopas›n› vurdu kayaya... “Bu kaya korur bizi, burada kalal›m.” Zaman kurflun h›z›nda geçiyordu. Cevahir’i ikna etmenin tek yolu vard›: Sevgi, sa¤lam koluna dayan›p do¤ruldu biraz: -“Ne yani emir dinlemiyor musun? Senin gibi bir emir dinlemezi alaca¤›m›z› m› san›yorsun?” Bu kez sahiden korktu Cevahir. Dediler mi yaparlard›, biliyordu. -“Almaz m›s›n›z? Ama fley, ben seni nas›l b›rak›r›m?” -“Ben iyiyim arkadafllar beni korur, geri çekilirim, sen kofl!” Sapandan f›rlam›fl tafl gibi f›rlad›, yuvarland›. Sevgi, gözlerini ay›rmadan ard›ndan bak›-

yordu. Irmak ile Cevahir’in kucaklaflmas›n› görünce dinginleflti yüre¤i. Art›k susmas›, susmalar› gerekmiyordu.

du. Annesinin yol yol aç›lm›fl nas›rl› avuçlar›, yorgun kollar›n›n aras›ndan nehir olmufl ak›yordu.

Cevahir’in gözlerini ac›ta ac›ta, yüzünü yara yara yafllar› ak›yordu. Hiç fleker yalamam›fl tatl› dili, ac› fleyler söylüyordu. Gözlerinden akan yafl, çatlak dudaklar›ndan a¤z›na ak›yordu. Ard›na bakt›kça dili yan›yor, bir yandan da “ fiahan kaya, koru Sevgi’yi fiahan kaya! “ diye m›r›ldan›yordu. Ard›na bakarken kara lasti¤inin tekini ›rma¤a kapt›rd›. Umursamad›. Kayalar› görünmez olunca, küçük ad›mlar›yla rüzgar› geçti.

***

Sesler u¤ul u¤ul yaklafl›yordu. Önde annesi; ak tülbenti, kara saçlar›yla beraber kara omuzlar›na düflmüfl yan›nda köylüleriyle yürüyordu. O¤lunu karfl›s›nda görünce dizlerinin ba¤› çözüldü sevinçten. Cevahir annesinin kollar›n›n aras›ndan kula¤›na f›s›ldad›, f›s›lt› bir a¤›t olup köyün yolunu tutu. “Sevgi, sevgi...” Tamamlayamadan cümlesini sesi h›çk›r›klar›n›n aras›nda bo¤uluyordu. Annesi biraz Sevgi’nin dilinde, biraz kendi dilinde a¤l›yordu. Köylüler üzgün ve öfkeli gözlerle seslerin hiç kesilmedi¤i; bahar renklerinin, sisin ard›nda kald›¤› tepeye bak›yorlard›. K›y›s›nda durduklar› ›rma¤›n ak›fl› damarlar›ndayd›. A¤lamalar› kesilmifl, derin derin soluyorlard›. Cevahir, biraz ezilmifl çiçek, biraz y›ld›zl› kuzunun kan›, çokca Sevgi kokuyor-

-“Sevgi uyand›n m›?” A¤›r a¤›r kald›rd›, uzun kirpikleriyle saçaklanm›fl göz kapaklar›n›. Yeflil gözlerine bir asmin çiçe¤i düfltü bakt›¤› yüksek tepeden. Sol yan›nda o s›cakl›¤› hissediyordu. Yaras› usul usul kan›yordu. Beklemeksizin “Su, su” diye m›r›ldan›yordu. “Irmak, ›rmak ak›yor mu?” -“Yok akm›yor. Sen düfltü¤ünde ›rmaklar akmaz oldu.” Gülüflmeler aras›ndan Sevgi’yi izliyorlard›. O ise gözlerini tepeden ay›rmad›. O mavi ›fl›k, gündo¤umunun k›z›l›n› bayrak yaparak, gelip gözlerinin yeflilinden geçiyordu. Daha k›z›l›ndan gelinciklerle bezeli bir bahar, doruklara kofluyordu. K›rm›z›n›n mavi özgürlük sevdas› belki de. Sevgidendi bahar›n özü, çiçeklerden ve ›rmaklardan süzülen, sevgidendi. Cevahir Sevgi’yi ça¤›r›yordu. fiahankaya’n›n bafl›nda elinde sopas›, son sesiyle ve büyüyen yüre¤iyle. Cevahir’in ça¤r›s›n› yaymak için bahar›n çiçekleri seferber olmufllard› tam tekmil. (*) Lawe min: O¤lumJ

MAYIS 2008 | TAVIR | 21


makale

toplumcu fliirimiz ve yenileflme ruhan mavruk

sandan yana bir ideolojisi ve bunun altyap›s›n› oluflturan tarihi, felsefi, psikolojik bir birikimi olmal›d›r. Gözlem ve sorgulamay› içeren bu evrede sanatç› evrensel gerçe¤i yakalamak ve hayat›n anlam›n› Sanat yap›t›n›n gerçekleflmesi için üç evre keflfetmek için sürekli sorular sorar. Alt› gerekir. Birinci evre ak›p giden yaflam›n yoklanmad›k tafllar› kald›r›p fundal›klar›n içinden sanat›n hammaddesini çözüp ala- aras›na, yüksek da¤lar›n ard›na bakar. bilmektir. ‹kinci evrede somuttan ald›¤› bu hamBunun için sanatç› bireyin, emekten ve in- maddeyi kendi soyutundaki karmafl›k meSanat, do¤aya baflkald›rma karar›m›z›n bir belirtisidir. Atalar›m›z›n ma¤ara duvarlar›na ilk resmi çizdi¤i gün insan özgürlü¤ünün bafllang›ç tarihidir.

kanizmalarla ifller. Dil hünerleri, imgelem oluflturma, ironik bak›fl aç›s›yla yeniden yaratma hep bu estetik gerçeklik aflamas›nda var olur. Estetik aral›k en ç›lg›n düflünceye de en kat› mant›¤a da yer verir. Çok genifl, çok derin ve zorlu bir aland›r bu. Yaflam›n gerçekli¤i estetik aral›ktan geçmeden sanat›n gerçekli¤ine dönüflemez. Burada sanatsal eme¤in de¤eri gündeme geliyor. Üçüncü evrede sanatsal yap›ta dönüflmüfl yaflam›n gerçekli¤i somuta dökülür ve insana ulaflt›r›l›r. Bu dönem insandan, emekten yana sanatç›lar için günümüzde en zor olan›d›r. Yay›n, tan›t›m ve da¤›t›m tekellerinin önümüze koydu¤u engeller düflünüldü¤ünde nas›l çepeçevre kuflat›ld›¤›m›z anlafl›lmaktad›r. Gerçek sanatç› bir savaflç› gibi tüm bunlar› göze alarak ak›l, cesaret ve aray›fl z›rhlar›n› kuflan›r ç›kar yola, elit olmak için de hiçbir zaman egemenlere ödün vermez. Çünkü özgürlü¤ün k›z›d›r fliir. Modernite hem özde hem içerikte olmal›d›r. De¤iflen, karmafl›klaflan, bir yandan da emperyalizmin diretmeleriyle ‘tafllar aras›na s›k›flm›fl otlar gibi zorlukla soluk alan’ yaflam›n

22 | TAVIR | MAYIS 2008


makale

istemlerine göre öz de de¤iflir. Biçimde ise yeni aray›fllar içindedir. ‹roni, imgelem, e¤retileme, d›fla vurum gibi tüm tekniklerden kök al›r. Sözcükler demedi iyice büyümüfltür art›k. Dilbilim, düfl, gerçek, özgürlük olmadan fliir olmaz. Ç›lg›nca, sonsuza aç›lan bir aray›flt›r fliir, halklar›n ac›lar›n› göz ard› etmeksizin... Bu aray›fl olmazsa yeni toplumcu fliir de olmaz. Bankalar›n, holdinglerin yay›n organlar›ndan alabildi¤ince kaçmakt›r fliir. Çünkü direnifl ve cesaretin çocu¤udur ayn› zamanda. Temaya gelince bireysel ve toplumsal olan diyalektik bir bütünlük içindedir. fiiir vars›ll›¤›m›z, yoksullu¤umuz, yenilgimiz ve utkumuz, korkumuz ve cesaretimiz, yaln›zl›¤›m›z ve ço¤ullu¤umuz, k›sacas› her fleyimizdir. Feodal tutkular ve erdemlerden geçe geçe ulaflt›¤›m›z gerçek erdemlerimiz ve tutkular›m›zd›r. Yaflamla ölüm aras›ndaki sonsuz ayr›nt›lardad›r fliir. Proleter ayd›nlardan halk kitlelerine ulaflan felsefe, dil, etik ve estetiktir. Onurluca, edebiyat tarihinden silinmeyi ve yok olmay› göze alabilmektir gerekti¤inde. ‘Uyand›¤›nda tarih / imge edim olur / fliir davran›r / eylem olur fliir / düfllerine lay›k olmaya çal›fl’ diyen yüre¤idir Octavio Paz’›n... Nicelerini tan›r›m, tek bir fliiri bile, ‘büyük flair’ diye ortada dolananlar›n birçok fliirinden daha ‘büyüktür’. Kimileri ‘d›fllanm›fllar’ diye söz eder bu insanlardan, kimileri ise sar›l›p kucaklar. Çünkü hayat›n anlam›n› ço¤altmak ve insan› yaln›zlaflt›rmamak için sadece panellerde de¤il, miting alanlar›nda, sokaklarda da yan› bafllar›ndad›r o. Önsöz ve sonsöz olarak; fliiri, cesareti ve aflk› iyi tan›y›n. Onlar olacak önümüzdeki f›rt›nal›, karanl›k yollarda yakaca¤›m›z meflale: ‘Hiçlendikçe ço¤al›r ‹çlendikçe kendinle bar›fl›r fliir...’ J

düfl susmufl rüzgar ça¤lar birbirine kar›flm›fl içimde flark› söylesem sesimi tan›r m› kufllar bir yüz ar›yorum bu gömütlükte kimim ben bir sultan, partizan belki de parya elleri yara çocuklar, as›l› kuytularda kaç›nc› kavimler göçü bu kofluyor peflimden: bize bir ömür ver üflüyoruz bizi de büyüt ac›lar›nla kirpiklerimi devirip onayl›yorum kâbus iflte, konuflmas› yasak sürgünmüflüm yirmi y›ld›r bu adada gravürlerden bak›yor köle k›z saçlar›yla çekiyor bir arabay› tap›naklar birikiyor: Nil’in öfkesi bir k›rbaç yetiyor, diriliyorum akar bir çeflme var biliyorum onun ard›nda gerçek

elimi suya uzat›p al›yorum gravürden k›z› -saçlar› firavunlar›n elinde kalm›fl ne ç›karve Yusuf’u kuyudan ç›kar›yorum elele tutuflup gidiyorlar duvars›z sarmafl›k bir düflün ad› ruhan mavruk

MAYIS 2008 | TAVIR | 23


inceleme

a¤aç oymac›l›¤› zanaat›nda bastonculuk türkan do¤an

— Beklenmedik bir kazayd›. Bu kazada sakatland›m. En ac›s› da bu kazada hayat arkadafl›m› kaybetmifl olmamd›. Uzun y›llar desteksiz yürüyemedim. fiimdi bastonum var. Y›llard›r yan›mda hep o var. Dimdik, güvenilir, e¤ilmez bükülmez, kaymaz, kayd›rmaz. Bak göv‹lk dikkatimi çeken, ince k›vr›ml› çizgileriyle desine s›ms›k›, nas›l da a¤ac›n karakterini tagümüfl kakmal› bastonunun yald›zl› görünü- fl›yor. Baston gibi dik, düfltü¤ünde seni yermüydü. Dikkatlice bakt›¤›m› fark edince so- den kald›ran bir dostu bu devirde bulmak zor de¤il mi? Bizim gibi yafl› geçmifl, beli bükülruverdi: müfl, bacaklar› e¤ilmifl ihtiyarlar›n tek dostu bastonu oluyor iflte. Bir de sohbet edebilse! — Güzel de¤il mi? — Çok güzel amca. Bir hafta sonra, sabah›n erken bir saatinde bir Bundan 9 y›l önce efliyle birlikte bir geziden bankta bastonuna yükledi¤i anlamlarla sohdönerken trafik kazas› geçirdi¤ini anlat›yor bet etti¤im yafll› amcam›z›n sakatlanan bacaamcam›z. Sarhofl bir sürücün tali yoldan ön- ¤›n›n hikayesini, yad etti¤i eflini, bastona ilk ihtiyaç duydu¤u anlar›n› hat›rlay›nca ifllelerine ç›kt›¤›n›... mem gereken eski meslekler konulu yaz›m bu kez “bastonculuk” olmal› diye geçirdim içimden. Bastonculuk, insanl›¤›n varolufluna dayanan çok eski bir meslek olan a¤aç iflçili¤inin bir ürünü oldu¤undan, bu konunun araflt›r›lmas› gerekti¤ini de düflündüm… Konak Kordonboyu’nda kalabal›ktan ayr›lm›fl, s›rt›n› flehrin kalabal›¤›na dönmüfl bir ihtiyar, bastonuna tutunarak güneflin do¤uflunu izlemek için olsa gerek oturdu bulundu¤um banka.

Biliyoruz ki birçok meslek, baz› el

24 | TAVIR | MAYIS 2008

sanatlar› kaybolmamak için direniyor. Biçim de¤ifltirerek kendi co¤rafi koflullar›nda ayakta kalman›n mücadelesini veriyorlar. Dünyada bastonculuk gibi zanaatlar›n hakk›n› veren ustalar› bulmak elbette zor günümüzde... Teknoloji gelifltikçe el eme¤i göz nuruyla yap›lan a¤aç oymac›l›¤› eserlerinin yerini de yapay üretim al›yor. Bu nedenle de¤il mi ki birçok meslek özünü yitirip tan›m› bile yap›lamaz hale geliyor, tarihe kar›fl›yor. A¤aç oymac›l›¤› ve a¤aç iflçili¤i zor ve emek, sab›r isteyen bir meslek dal›. A¤aç iflçili¤i olarak bilinen tahta oyuncaklar, hamur tekneleri, tahta kap-kacak, kafl›k, beflik, süpek, yay›k, kirifl, konsol, elek, kasnak, dokuma tezgahlar›, ç›kr›k, i¤, öreke, döven, ka¤n›, sapan, t›rm›k, yaba, semer, pipo, yazma kal›plar›, telli çalg›lar, vurmal› çalg›lar, çoban de¤nekleri ve baston vb. tüm dünyada elde yontularak – oyularak ifllenir. Bu araç gereçlerin üzerine ifllenmifl olan figürler- semboller- motifler halk kültürünün önemli bir parçs›, halk›n duygu düflünce, inanç ve özlemlerinin ifadeleridir. ‹nsanl›¤›n varolufl tarihinden bu yana süregelen bastonculuk da, a¤aç oymac›l›¤› zanaat›n›n en gözde iflçili¤inden birini oluflturmufltur… A¤aç oyma ve bastonculuk, çok emek isteyen, özenli bir u¤rafl gerektiren bir zanaat olmufltur ayn› zamanda. A¤aç oymac›l›¤› marangoz ve mobilyac›l›ktan farkl› bir zanaatt›r. A¤aç oymac›l›¤›nda, yap›lar›, mobilyalar› süslemek için, a¤açtan figür veya flekiller oyularak heykelcikler yap›l›r. Baston üzerinde tasarlanan desenin çevre çizgilerinden, oyma


inceleme

kalemi ya da b›ça¤›yla geçilerek a¤aç oyulur. Veya tasarlanan desenin d›fl›nda kalan bölümler oyularak desenin çevresine göre yüksekte kalmas› sa¤lan›r, buna kabartma denir. Yar›m kabartmada ise desenin d›fl›nda kalan çevre yüzeyi derin oyulmaz ve model çevre yüzeyiyle hemen hemen ayn› düzeyde görünür. Dünya ve Anadolu halk kültüründe a¤aç iflleri ve bastonun yeri, tart›fl›lmaz önemdedir. Baston dünya halk kültürü gündeminde de var. Bu kültür al›fl verifllerinde baston ve yap›m›nda kullan›lan a¤ac›n dayan›kl›l›¤›, kalitesi, esteti¤i kadar onun üzerindeki figürler, motifler, semboller de çok önemlidir. Bu motiflerin birço¤u öyle rast gele ifllenmifl de¤il. Bunlar›n her birinin ayr› bir dönemi ve ayr› bir geçmifli var. Bu nedenle art›k baz›lar› kaybolmaya bafllayan ve "Anadolu kültürü" dedi¤imiz zengin kültür miras›; bölge topraklar›nda (Bolu, Ere¤li, Amasra, Safranbolu, Filyos) antik ça¤lardan günümüze kadar yaflam›fl olan; Gaflkalar, Hititler, Frigler, ‹skitler, Persler, Pontus Krall›klar›, Romal›lar, Bizanslar, O¤uz boy ve oymaklar›, Cenevizliler, Selçuklular, Osmanl›lar vb. toplumlar›n sembolleridir. Bu toplumlar›n bulunduklar› ça¤da kulland›klar›; mezar tafl›, tafl yontular, kilim, eyer, semer, beflik, baflörtüsü, takunya, pipo, heybe, oba çad›r›, resim, heykel, çeyiz sand›¤›, flama, bak›r ifllemeleri, asa, at arabas›, oyuncak, süs eflyalar› üzerinde günümüze kadar gelebilenleri, toplumlar›n yaflad›klar› ça¤› anlamam›zda birer belge olmufllard›r. Bu ürünler, genellikle, istilac›lar taraf›ndan bir önceki ulusu-toplulu¤u sembolize etti¤i için yasaklanmas›na ra¤men günümüze kadar gelebilmifl ama zaman geçtikçe -özellikle günümüzde teknoloji gelifltikçe- bir ço¤unun üretimine art›k ihtiyaç duyulmam›fl veya makineler arac›l›¤› ile yap›lmaya baflland›¤›ndan bir çok el iflçili¤i zamanla kaybolmufltur. Bunlar›n kaybolmaya bafllamas›yla "Anadolu halk kültürü"nün de izleri silinmeye bafllam›fl

veya birileri bunlar› kendi kültürü gibi gösterip geçmifli yok saymaya çal›flm›flt›r. Bu nedenle üzerindeki "figür-motif"lerle her yörenin kültür tarihinin, izlerini günümüze tafl›yan a¤aç oymac›l›¤›nda baston zanaat›, bölgelerin kültür zenginli¤ini daha iyi tan›mak anlam›nda önemlidir. Bu motif ifllemelerinden baz›lar› basit bir çizgi gibi görünse de yaflad›¤› ça¤a göre bir kültürel sanat de¤eri vard›r. Evrensel de¤erlere sahip olan kültür ve sanat/motiffigür vb. yok oldu-

¤u san›lan bir zaman diliminde, dünyan›n bir köflesinden bir baflka araçla karfl›m›za ç›kar. Bastonun tan›m› da bu anlamda önemlidir. Yunanca, ‹talyanca, Frans›zca ve baflka dillerde de ayn› olarak kullan›lan bir sözcük baston. Farkl› ifllevleri ve boyutlar› olan bu a¤aç dal›, antik ça¤lardan günümüze kadar "dayak, sopa, de¤nek, asa, baston" olarak bilinir. Asl›nda her birinin kullan›l›fl amac› ayr›d›r. Ça¤lar boyu; dinsel, büyüsel, siyasal, adalet gücü, dayanak, sembol ve statü belirleyici olarak kullan›lm›flt›r. Afrika, Aztek, Maya, Hint, Çin, M›s›r, Roma, Arap vb. dünyadaki tüm kültür-

lerde görüldü¤ünden asl›nda antik bir kültürdür. Hz. Musa' n›n efsaneleflmifl, y›lana dönüflen asas›nda oldu¤u gibi; peygamberler bunu ço¤u zaman bir güç sembolü olarak kullanm›fllard›r. Bunlar›n yan› s›ra antik ça¤lardan bu yana baston (sopa) cezas›ndan, edebiyat alan›nda ozanlar ve yazarlar da nasibini ald›klar› gibi, yak›n geçmiflimizde mükellefiyet döneminde maden iflçileri de, “topuzlu” sopas›yla dövülmüfltür. Maden mükellef (1940) iflçisi Mehmet Çengel " ... Yenice Karakolu’nda Deli Haydar denilen onbafl›, bastonun topuzuyla elimize vurdu¤unda gözümüzde flimflek çakard›...” diye anlat›r. Sopalar günümüzde bile bazen iflkence arac› olarak kullan›ld›¤› gibi polisin-jandarman›n elinde " odun cop" olarak kullan›lmaktad›r. Antik ça¤lardan günümüze kadar dünyan›n her taraf›nda bastonun de¤iflik amaçlarla kullan›ld›¤› bir gerçek… Ege'de baston yap›m ustalar›n›n ‹zmir’in Konak ilçesinin Kemeralt› Çarfl›s›’nda oldu¤unu söylüyor tan›flt›¤›m›z bir esnaf. Kemeralt›’n›n yolunu tutuyoruz. Yol boyu karfl›m›za ç›kan, bastonuna tutunarak yürüyen yafll› veya engelli insanlar›n kimisinin sade, kimisinin de süslü bastonlar›na daha önce bu kadar dikkat etmifl miydik acaba? diyerek yürüyoruz. Baston, kullan›c›s›n›n gerekçesi ve öyküsüyle tafl›n›yor ne de olsa. Kemeralt›’nda baston imalatç›s› Cemal Usta’y› soruyoruz. Bütün esnaflar tan›yor do¤al olarak Cemal Usta’y›. Labirent gibi Kemeralt› sokaklar›nda imalatç› birçok esnaf›n tarifiyle buluyoruz en sonunda adresi. Cemal Usta’y›, çeflitli renk ve desenlerle dolu olan kafl›klar, f›r›n kürekleri, oklavalar vb. a¤aç oymac›l›¤›n›n zengin çeflitleriyle t›ka basa doldurdu¤u dükkan›n›n içinde buluyoruz. Önce flafl›r›yor ustam›z. Bastonculuk mesle¤i ile ilgili röportaj yapmak istedi¤imizi anlat›nca hofluna gidiyor. “Bu mesle¤in kadri k›ymeti büyüktür. Y›llarca insano¤luna hizmet ver-

MAYIS 2008 | TAVIR | 25


inceleme

mifl bir meslektir bastonculuk. Ama bu konuda kimse detay ö¤renmek istemedi¤i için kap›m›z› çalan az bulunuyor.” diyor. Buyur ediyor bizi. Sohbete geçiyoruz. Cemal Usta Manisal›... Bu mesle¤in yan›nda tahta kafl›k, f›r›n küre¤i, oklava vb. tahtadan yap›lan kullan›fll› türlü eflyalar›n da üreticisi ayn› zamanda. 42 senelik esnaf oldu¤unu söylüyor. Ve bu mesle¤e 40 y›l›n› vermifl usta. Baba mesle¤i olan a¤aç iflçili¤inde bastonculu¤u seçmifl. As›l imalat yerinin Manisa oldu¤unu söylüyor. Orada bir atölyesinin oldu¤unu ve üretti¤i bastonlar›n› bulundu¤umuz toptanc› dükkan›nda sat›fla sundu¤unu anlat›yor. “Baston yap›mc›l›¤› zor ve özen isteyen bir meslek dal›. A¤açtan yapacaks›n ki y›llara meydan okuya... K›z›lc›k, flimflir, karaa¤aç, venge, poduk, gül a¤ac›, ceviz... Bu a¤açlar sa¤lam a¤açlard›r. E¤ilmezler, zamanla bükülmezler. Bir de ustan›n s›k› emek verifliyle pekiflti mi çok kullan›fll› olurlar. Müflterinin boyuna, kilosuna göre baston olmal›. fiimdi kolay iflçilik var. Eskiden ayaklar›m›zla s›k›flt›rd›¤›m›z a¤aç çubu¤una, bir ucu sivri a¤aç b›ça¤›yla döndürüp yuvarlat›p törpü ile flekil çizilirdi. Sonra topuzunu ifllemeye bafllan›rd›.

26 | TAVIR | MAYIS 2008

Bu ifl emek ister. Kolay de¤il bir ince iflte ç›rak olmak, kalfa olmak, ustalafl›p bu iflin devamc›s› olmak.” Emek ve sab›r isteyen bastonculu¤un as›l ana yurdunun Devrek oldu¤unu üzerine basarak anlat›yor usta. “Yi¤idi öldür hakk›n› yeme. Baston yap›mc›l›¤›n›n yurdu, vatan› Devrek’tir. Devrek bastonlar›n› dünyaya duyuran en bafll›ca özelli¤i, a¤ac›ndan öte üzerindeki iflçili¤idir.” diyerek Devrek’in hakk›n› veriyor Cemal Usta. De¤iflik flekil ve malzemeden yap›lm›fl, saplar› ve gövdesinde boya, gümüfl, sedef, bak›r ifllemeli motifler bulunan süslü bastonlar›n as›l ana yurdunun Devrek oldu¤unu ve bastonculukta kullan›lmas› gereken en özel a¤ac›n k›z›lc›k a¤ac› oldu¤unu ö¤reniyoruz. Ustam›za teflekkür ediyor ve yan›ndan ayr›l›yoruz… Bastonun yap›m› ve k›z›lc›k a¤ac›n›n önemini araflt›rd›¤›m›zda, Karadeniz’e do¤ru bir bak›n›yoruz. K›z›lc›k a¤açlar› en çok Karadeniz bölgesinde bulunuyor çünkü. Dayak-de¤nek ad›yla an›lan baston, dünyan›n her taraf›nda de¤iflik a¤aç ve çal› türlerinden ihtiyaç duyuldukça yap›l›rken, Zongul-

dak’a ba¤l› Devrek'te ise özellikle k›z›lc›k a¤ac› seçiliyor. K›z›lc›k çok geç geliflen bir a¤aç türü. 20 cm'lik bir kal›nl›¤a 35–40 y›lda erifliyor. Karadeniz Bölgesinde ocak-flubat aylar›nda çiçekleniyor k›z›lc›k a¤ac›. A¤ustos ay›nda meyveleri olgunlafl›yor. K›rm›z› renkte ve ekfli olan meyveleri yafl-kuru veya pestili-marmelat› yap›larak de¤erlendiriliyor. K›z›lc›k a¤ac› çok lifli oldu¤undan çok esnek ve dayan›kl›… Yontulup inceldikçe daha da esnekleflip, k›r›lmaz bir özelli¤e sahip oluyor. Bu özelli¤i ile k›z›lc›k a¤ac› antik ça¤larda da ok, yay, m›zrak vb. savafl silahlar› üretiminin en tercih edilen a¤ac› olmufl. K›z›lc›k a¤ac› dal› mobilya sanayisinde kullan›lmaz, s›k dokuludur yanmaya elveriflli de¤ildir. K›z›lc›k a¤ac› meyve verdi¤i için budanmas› gereklidir. At›k bir malzemedir. Ve ülkemizde k›z›lc›k a¤ac›ndan yap›lan bastonun 150 y›l ömrü vard›r. K›z›lc›k a¤ac›, Karadeniz ormanlar›nda maalesef her geçen gün azalmaya devam etse de yine de sürgünlerini vermeye devam edecek mutlaka o bölgede. Eskiden yafll›lar kendisi veya bir yak›n›n›n baston ihtiyac› oldu¤unda; sonbaharda yapraklar›n› dökmüfl olan (Yaflken kesildi¤inde içine kurt ifller. Tüm a¤açlar böyledir. Uzun vadeli kullan›lacak bir a¤aç, yapra¤›n› döktükten sonra-yafll›lar›n tabiri ile k›fl›n a¤ac›n suyu çekildikten sonra kesilir.) k›z›lc›k dal›n› hiçbir iflleme tabi tutmadan sadece ellik yerini yar›m ay fleklinde gövdeye büküp ba¤lar ve ocak kenar›na asarlarm›fl. Burada iyice kuruyan a¤aç çak› veya b›çakla yontulup uç ve ellik aras›nda istenilen incelik sa¤land›ktan sonra kullan›l›rm›fl. El hüneri olan yafll›lar bunlar üzerine baz› ifllemeler de yaparlarm›fl. Bunun yan› s›ra farkl› bir desen olsun diye bir-iki y›l öncesinden a¤ac›n gövdesine b›çakla çentikler at›l›r. Çentiklenen gövde kal›nlaflt›kça yaras›n› kapatmak için orada gövdeden farkl› kal›nlafl›rd› ve a¤ac›n kabu¤u soyulunca bu çentik izleri daha belirgin flekilde ortaya kabartma bir motif olarak ç›kar›rlarm›fl. Veya can› s›k›lan birisi elindeki de¤ne¤i flekiller vererek yontarm›fl. Bütün bunlar meslek de¤il elbette; a¤aç dal›n›n elde yontulmas› ve bunlar›n bir biçimiyle kullan›lmas› bir halk kültürüdür. Çok ince hünerle üzerine bazen gümüfl, bazen oyma ve kabartma ile ifllenmifl de¤iflik motif-sem-


inceleme

bollü vb. bastonlar› a¤alar, beyler, soylular, din adamlar›, sarayl›lar, paflalar vb. kullan›rm›fl. Sadece Devrek'te de¤il, Zonguldak'›n birkaç yerleflim yerinde ve ülkemizin çok ender yerlerinde a¤aç oymac›l›¤›nda baston yapan ve bunu meslek edinmifl olanlar var. Devrek'te yap›lan bastonlar›n ise tarihten gelen bir kültür özelli¤inin var oluflu ç›k›yor ortaya, araflt›rd›¤›m›zda... Devrek'in d›fl›nda yap›lan bastonlarda iflçilik uygulamas› sadece saplarda olurken Devrek'te ise bastonun gövdesinde de el ifli kullan›l›yor. ‹malat, el ifli oldu¤u için s›n›rl› say›da ve her biri di¤erinden farkl› oluyor. Üretilen ürünün ayn›s›n› imal etmek için ne kadar u¤rafl verilse de di¤erinden mutlaka farkl›l›k içeriyor. Bundan dolay›, Devrek bastonunun her biri tek ve ne kadar istense de ikinci bir benzeri yap›lamayacak ürünler olmas› bu bölgenin bastonlar›n› özel k›l›yor. Bu özellik, baston üzerinde ifllenen motif- figür ve desenlerle geçmiflin gelece¤e tafl›nmas›d›r ve bunlar› ancak bu ifli meslek edinmifl usta zanaatkarlar yapabilir. Saç örmesi, helezon, y›lan, piramit, budakl› gövde flekilleri-motifleri, at, kartal bafl›, çengel, topuz gibi çeflitler Devrek’te çok bilinen baston türleri olmufl. Bastonun kal›n› ve a¤›r› kolu yorar, pazu yaparm›fl. ‹nce baston makbul olup tafl›y›c›l›k görevinden çok, kiflinin dengesini ve ahenkli yürüyüflünü sa¤larm›fl. Sab›rla göz nurunu, eme¤ini yo¤urarak; bazen aç-susuz, bazen de bir ekme¤e, bir sigara paras›na muhtaç oldu¤u halde, yapt›¤› ifli meslek-zanaat olarak görüp sab›rla kuru bir dal parças›na iflledi¤i çok önemli motiflerlesembollerle dünya halk kültür sanat›n›n bir parças› olan ustalar›m›z ve zanaatlar› günümüzde ne kadar de¤er görüyor, tart›fl›l›r. A¤aç oymac›l›¤›nda bastonculuk, emek ve sab›r isteyen ince bir zanaat... Halk›m›z›n ihtiyaçlar›ndan do¤an mesleklerin ustalar›n›n k›ymeti bilinmeli mutlaka. Yok olmamal› insan eme¤inin sömürüldü¤ü ülkemizde zanaatlar ve zaanatç›lar.

Sap ve pabucu tak›lan bastonluk dal, yap›lmak istenen motife göre törpü ile flekillendirilir. E¤er klasik Devrek bastonu olan y›lanl› baston yap›lacaksa; bal›k s›rt› törpü ile y›lan yuvas› aç›l›r. Akabinde düz törpü ile bastonun alt ve üst k›sm› da düz kesim törpülenir. Bu ifllemle sap ve pabucun bastona eflitli¤i sa¤lan›r.

Törpüleme iflleminden sonra e¤e ile motifin ayr›nt›lar›na girilir. Ayn› zamanda törpünün difl izleri temizlenir. Üreticinin yaratmak istedi¤i modelin belirlenmesindeki son ad›md›r bu ifllem. Bundan sonraki ifllemler sistire ve z›mpara ile bastonun temizlenmesidir. Kullan›lan z›mpara 80 derece ile bafllar ve ustas›na ve motifine ba¤l› olarak 600 veya 1000 derece z›mparaya kadar ulafl›r.

Z›mparadan sonra renk verme ifllemine geçilir. Klasik y›lanl› bastonda renk verme iflleminde boya kullan›lmaz. Renk verici olarak “kezzap” kullan›l›r. Kezzap kullanman›n tek amac› renk vermek de¤ildir. ‹kinci bir amac› da bastonda a¤aç kurdu oluflmas›n› engellemektir. Kezzap ile ifllenen baston 400 ve 600 derece z›mpara ile z›mparalan›r ve boyahaneye verniklenmeye gönderilir. Verniklenme aflamas›nda her vernik tabakas›ndan sonra 600 dereceye karfl›l›k gelen bulafl›k bezi veya teli ile tellenir. Ta ki son kat verniklemede mümkün oldu¤u kadar pürüzsüz bir zemin elde edilinceye kadar.

‹kinci ana model olan s›vama bastonlar ise düz törpü ile törpülenir. E¤e sistire, z›mpara aflamas›ndan sonra ziftin eritilmesi ile elde edilen boya bir bez yard›m› ile bastona s›vazlama yöntemi ile sürülür. Motifin ortaya ç›kmas›nda havan›n s›cakl›¤›ndan kiflinin en ufak hareketine kadar her fley etkilidir bu yüzden ayn› desenden iki adet bulunmas› olanaks›zd›r.

Üçüncü ana modelde ise toz boya kullan›lmaktad›r.Toz boya ispirto ile eritilir ve bastona sürülür. Daha sonra difl hekimlerinin kulland›¤› asma motorla resim veya motif yap›l›r. Daha sonra vernik yap›lmaya gönderilir.

Bütün bastonlar bu üç teknik ile yap›l›r. En önemli özelli¤i a¤ac›n özelli¤inden dolay› ne kadar ince olursa olsun kullan›lmaya müsaittir. Özellikle de bastonlardan ince olan› makbuldür. Bir di¤er özellik ise tamamen el imalat› oldu¤undan dolay› bütün bastonlar birbirinden farkl›d›r. K›saca söylersek Devrek bastonu sahibine özel yap›lm›fl bir üründür denebilir.

Verniklenme aflamas›ndan sonra baston kullan›ma haz›rd›r. Ancak burada insan›n hangi boyda baston kullanaca¤› sorunu ortaya ç›kmaktad›r. Bunun için belirlenen k›stas; baston kullan›c›s›n›n ayaklar› ile pareler durumda iken omuzun normal halinde durufluna göre dirseklerin 15/20 derece bükük olmas›n› sa¤layan uzunluk o kullan›c› için mükemmel boy oran›d›r.J

DEVREK BASTONUNUN YAPILIfiI

MAYIS 2008 | TAVIR | 27


izlenim

bu yol taksim’e ç›kacak... deniz engin

Tarihi çarp›tmak, temel bir zorunluluktur egemenler aç›s›ndan. ‹nsanlar tarihini bilmesin ister egemenler. Çünkü tarih bilgi deposudur. ‹nsan›n yaflad›¤› ne varsa orada sakl›d›r. ‹¤neden ipli¤e denir ya hep, iflte öyle. Bunun için Siyah-Beyaz, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, flehirli-köylü olsun haf›zas› silinmifl, kendine itaat etmekten baflka bir ifli olmayan insan müsveddeleri ister egemenler. Bilgiden yoksun, yozlaflm›fl, bencil insan tam onun istedi¤i insan tipidir ki bilgiyi, teknolojiyi en fazla bu amac›n› gerçeklefltirmek için kullan›r egemenler. Böylelikle tarih unutturularak, insana ait olan bütün de¤erler yok edilmek istenir. Buna ayak direyenler, gerçe¤in peflinde koflanlar katliamlardan geçirilir; iflkencelerle, yak›larak, derileri yüzülerek, as›larak, kurflun-

lanarak... Ama tarihin kalemi yazmaya devam eder bir bir olanlar› her fleye ra¤men. Fark›nda olmay› getirir tarihi bilmek. Fark›nda olunca olumsuzluklar›n üzerine üzerine gidebilir insan. Çünkü biraz da insan›n vicdan›d›r tarihi, bilinci... S›k› s›k› sar›lmas› gereken. Bilmeyen, vicdan› olmayan bir insan ne yapabilir ki... ‹flte en çok da bunun için bilmeliyiz belki de tarihi. Tarih ile ilgili bir yaz› yazmak de¤il derdimiz. Daha da uzatabiliriz belki bu tarihsel girifli. Ama bizim anlatmak istedi¤imiz baflka bir fley var, bu koca insanl›k tarihi içinde. Hiçbir flekilde unutulmayacak olan. Biz insanl›¤›n egemenlere karfl› en güçlü baflkald›r›s› olan 1 Ma-

y›s’› anlatmak istiyoruz. Emekçilerin en örgütlü baflkald›r›lar›ndan birini... Çok fley anlat›ld› 1 May›s’a dair. Çünkü bizi biz yapan de¤erlerin en bafl›nda gelir emek ve eme¤in mücadelesi. Bu sefer bir sergi anlatt› 1 May›s’›. ‹nsanl›¤›n egemenlere karfl› mücadele tarihinde, en bafllarda yaz›l› kalacak olan 1 May›s’›... Ve bizim, Anadolu emekçilerinin 1 May›s’›n›... Bu sergide gördüklerimizi, sergiyi görmeyenlere anlatal›m istedik. ‹sterseniz sözü fazla uzatmadan anlataca¤›m›z sergiye do¤ru yol alal›m, ne dersiniz? ‹stanbul’da Taksim’de Makine Mühendisleri Odas› sergi salonunda, ‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan düzenlenen “Bu Yol Taksim’e Ç›kar” isimli foto¤raf sergisindeyiz. Serginin ziyaretçisi de epey fazla. Salonun her bir yan›nda onlarca foto¤raf, resim, gazete küpürleri, karikatür, yaz› ve kartondan heykeller var... Her fley özenle haz›rlanm›fl. Tertemiz her fley, daha yeni haz›rlanm›fl gibi ama o resimlere, yaz›lara, foto¤raflara konu olan içerik o kadar eski ki, 200 yüzy›l öncesine gidip bugünlere geliyor insanl›k. Daha dün yaflanm›fl gibi birçok fley. Zaman ne kadar da h›zl›... Serginin giriflinde çocuklar›m›z›n foto¤raflar› karfl›l›yor gelenleri. Daha küçücük yafllar›nda hayat kavgas›na at›lmak zorunda kalan, asl›nda sadece sokakta oynad›¤› için kirden pasaktan simsiyah olmas› gereken yüzleri; ne yaz›k ki fabrikalar›n, oto tamirhanelerinin kirine pasa¤›na bulanan çocuklar›m›z›n foto¤raflar› karfl›l›yor, sergiyi gezmeye gelenleri. Her fleye ra¤men gülüyor çocuklar, insana biraz tebessüm ettiren ve ayn› zamanda insan› hüzünlendiren capcanl› foto¤raflar bunlar.

28 | TAVIR | MAYIS 2008


izlenim

Serginin ismi “Bu Yol Taksim’e Ç›kar”; iflaretleri takip ederek Taksim’e do¤ru yürüyoruz serginin içinde. fiimdi 1800’lü y›llarday›z. Amerika’da tekstil iflçilerinin kanla bast›r›lan, 8 saatlik ifl günü amac›yla yapt›klar› direnifllerindeyiz. Ki bu direnifl ilk fitili oluyor iflçi direnifllerinin ve 1 May›s’›n kökeni de buraya dayan›yor. Serginin bu bölümü de bu aç›dan çok önemli. Sonra bu direniflin ard›ndan yükselen iflçi mücadesinde idama mahkum edilen 4 iflçi önderinin resimleri ve tarihin tertemiz sayfalar›na yaz›lan o son sözleri as›l› duvarlarda. 200 y›l önce söylenmifl sözler bugün bilinçlerde ve yüreklerde yank›lanmaya devam ediyor hala. Sergiyi gezmeye devam ediyoruz yan›m›za dört iflçi önderini de alarak. Sergi as›l olarak ülkemizdeki 1 May›s’›n tarihi ile ilgili. Bu yüzden de hiç gecikmeden kendimizi 1977’de Taksim’de buluyoruz... O muhteflem kalabal›¤› anlatan foto¤raflar as›l› yan yana duvarlarda. AKM binas›nda as›l› iflçi sanki göz k›rp›yor bize, hoflgeldiniz der gibi. Sonra o muhteflem kalabal›¤› gösteren kareleri bir bir inceliyoruz. Herkes halk›n gücünü göstermifl olman›n huzurunda gülüyor foto¤raflarda. Sonra foto¤raflar birden ac› b›rak›yor kalbimize, katliama gidiyoruz. Silah ve bomba sesleri kulaklar›m›zda ç›nl›yor. Sa¤a sola kofluflturan insanlar›n seslerini duyar gibiyiz. Birde kula¤›m›za sloganlar› ve ellerinde tafl, sopa ne bulurlarsa direnifle geçen dev yüreklilerimizin sesleri ulafl›yor 1977’den, Taksim Meydan›’ndan 2008 Taksim’ine. O günleri yafl›yoruz an an. Ve o gün orada yitirdiklerimizi an›yoruz sayg›yla. Serginin bir bölümünde 1977 katliam›n› simgeleyen bir köfle haz›rlanm›fl. Burada yerlerde ayakkab›lar, pankart parçalar›, bir insan maketi var ve ’77’nin görüntüleri sinevizyondan perdeye yans›yor. Katliam sonras› anlat›l›yor burada. Özellikle yerde yatan insan maketini gören herkes oldukça etkilen›iyor, bir anda o an› yafl›yor herkes. Bir yanda hüzün, bir yanda öfke. Sonra bir sürü gazete küpürü var duvarlarda 2 May›s 1977 tarihli. Hepsinin manfleti 1 May›s içerikli. Ve ço¤u a¤›z birli¤i etmiflcesine katliam› aklamaya çal›flan manfletler. Okuyunca insan öfkeden ç›lg›na dönüyor. Ayn› bugünkü gibi yalan, ›smarlama haberler. ’77’den günümüze do¤ru gelmeye devam ediyoruz, yan›m›za ’77 1 May›s’›nda yitirdiklerimizi de alarak. Bu sefer 1989 y›l›nda, fiiflha-

ne’deyiz. Y›llar sonra Taksim’e ç›kmak için verilen mücadelenin foto¤raflar›na dal›yoruz. O günden bugüne kalan görüntüler canlan›yor haf›zam›zda. Kurflun ya¤muru alt›nda 1 May›s’›, 1 May›s’a yak›fl›r flekilde kutlamak için verilen çabay› düflünüyor insan. 1 May›s’› kutlatmamak için ellerinden ne gelirse yap›yorlar ama bu topraklardan silemiyorlar 1 May›s’›. Her kurflunla daha ço¤al›yor 1 May›s kitlesi. Sonra Mehmet Akif’in kanlar içinde bedenine gözümüz tak›l›yor ve salonun ortas›nda gelenleri selamlayan fotobloktan yap›lan kocaman maketine. Sanki onunla beraber fiiflhane yokuflunday›z simdi. Hep beraber 1996 1 May›s’›na do¤ru yola ç›k›yoruz. 30.000 Mehmet coflkuyla yürüyorlar “Yaflas›n 1 May›s!” diyerek. fiimdi sergi salonunda ’96 1 May›s’›n›n rüzgar› esiyor. Ve yitirdi¤imiz dört can›m›z el sall›yorlar bize foto¤raflardan, olanca coflkular›yla. Yine ’96 y›l› ile ilgili gazete küpürleri var. De¤iflen bir fley yok, yine yalanlar… Kad›köy’den ç›k›p ilerliyoruz... ’97, ’98 derken 2000’lere geliyoruz. Kad›köy, Saraçhane derken y›llar sonra Taksim hedefiyle ç›k›lan 2007 1 May›s’›na geliyoruz.Yan›m›zda dört iflçi önderi, ’77’de yitirdiklerimiz, Mehmet Akif ve bir

de ’96’da yitirdiklerimiz var. Hep birlikte dal›yoruz 2007 1 May›s’›na... Ne buyuk bir coflkuyla ç›k›lm›flt› sokaklara. Dile kolay 1989’dan bu yana geçen 18 y›l. Ne büyük bir hasret. O gün yaflanan her fley sergi salonunun duvarlar›nda ve tek tek bak›yoruz foto¤raflara. Herkesin elinde tafl de¤il yürek var. Dolmabahçe’den, Befliktafl’tan, direniflin en yo¤un yafland›¤› yer olan Okmeydan›’ndan birçok foto¤raf, sergiyi izlemeye gelenleri geçen seneye götürüyor. Bir ö¤renci edas›yla bafl›n› sall›yor foto¤raflara bakanlar, 2008’de böyle olacak vermezlerse Taksim’i dercesine. Okmeydan› foto¤raflar› ile sergideki gezimiz de sona eriyor. Omuzlar›m›za yükleyip bu onurlu tarihi, 2008 1 May›s’›nda Taksim’e do¤ru ad›mlar›m›z› h›zland›rarak salondan ayr›l›yoruz. 1 May›s’› düflünüyoruz ve neden sadece “bir tek yol”un Taksim’e ç›kt›¤›n›... Somut bir yol de¤il kastedilen. ‹deolojik-politik bir yoldan, tarihin yolundan bahsediliyor çünkü. Tarihin bize gösterdi¤i yol Taksim’dir... Mehmet Akif Dalc›’n›n açt›¤› yoldur kastedilen. Ve her 1 May›s’ ta bu yol Taksim’e ç›k›yor. J

MAYIS 2008 | TAVIR | 29


fliir

bir katliam dramatizasyonu ahmet yapar

Suskunlu¤un… Sus pus oluflun… Susturuluflun… K›nal› kuzum ellerim Gözleri yafll› bebe¤im ellerin Tutuflur, yanaflma topra¤›na Ayaklar› ç›plak ve tozlu bir vatand›r Anas›ndan ayr› tutulmufl bir ceyland›r Seni görseler de bakamazlar Yüzünün rengi siyaht›r… Bebesi pembe yanakl› bir can Büyük kara gözleri üzerinde siyah perçem Kâkülleri kafllar› üzerine düflmüfl Gözleri alev alev Elleri umut umut tutunmufl yaflama Serçe parma¤› dokunmakta kad›n›n can parma¤›na fiah damar olmufl çehresi bu kirli co¤rafyaya Günefl s›cakl›¤› kadar s›cak ana kuca¤› Kaçarken topçu ateflinden Kaçarken y›k›k virane evinden Emziredurur pembe yanakl› atefl parças›n› Açl›k koyar flimdi Sütten kesilmifl bebeci¤e Hele de unutmuflsa Tanr› Anneler Günü’nde sarmafl›k filiz a¤açlar› Ve kovu¤unda sakl› duran anaçlar›… Beti benzi soluk Bedeninden etleri sark›k Yan›k izli mahur Ve gülüflü ömre yeter Kara çocu¤un kollar›nda sakl› duran

30 | TAVIR | MAYIS 2008

Anne kucaklamas› Yana¤›nda gizli Son kez dokundu¤u anne duda¤›… Çaresizlik vurmufl avuçlar›n› nas›rla Bafl›nda pare içinde sevda Ve asla görmeyecek bir daha yavrusunu Terk edilmifl, kurflunlanm›fl camii avlusuna b›rakt›¤›nda… Babas› kara zindanda kara Babas› ç›r›lç›plak duvara yasl› Görse tan›maz bir daha vatan›n› Gözlerine çekilen milin hat›r›na Hayalar›na at›lan tekme hesab›na Bebeci¤i bir avuçlasa Tufan kopacak yedi cihanda… Büyük insanl›k Büyük özgürlük Bebecik için yaln›zl›kt›r Bundan sonras› için yar›na adam›fl hakt›r Vursa da vurulsa da çare yok Ondan sonras› bayra¤› alt›nda sömürgenin el pençe divan durmakt›r Ana-baba hat›r›na duvarlar› t›rnaklayarak y›kmakt›r… Rahmine lanet düflmüfl gibi bakarlar Korkarlar… Korkuturlar… Yan›na yanaflmazlar… Büyürsün bebecik büyürsün Ellerin kollar›n ba¤l› kalsa da büyürsün Sesim duyulmaz diye korkma sak›n Ç›¤l›¤›n bast›r›r bomba sesini

Yank›s› insanl›k tarihine destan kal›r Sesinden utan›r Sesinden geceleyin rahat yataklar›nda uyuyamaz efendiler… Ne bilimden bahsetmek mümkün flimdi ne de medeniyetten Hangi özgürlüktür bu demeyecek misin Hangi insanl›k demeyecek misin? Türkülenir be benim kara gözlüm türkülenir A¤›tlar da yak›l›r Elbet senin de bir bildi¤in vard›r Ad›n› koyamasalar da Rüzgâr›n rengisin sen Ad›n senin unutulup gidecek Ad›n senin ac› Ad›n senin sevgi Ad›n senin bar›fl Senin ad›n bu kara co¤rafyan›n baht› Senin ad›n Mezopotamya’n›n diyalekti¤i ‹syan›n bir foto¤rafta sakl› kalmas›n Gördü¤ün zaman da o foto¤raf› yakmayas›n… Açl›¤›n büyüyor Açl›¤›n bir tabur flimdi Kirli suya dokunma bebek Kirli sularda kendine bakma Kan seli olmufl yollara ç›kma fiarapnel dolu kald›r›mlarda dolanma Kuru bir ekmek parças›na hasretsin flimdi Kursa¤›ndan bir lokma geçse Biliyorum ki tufan kopacak Nuh’un da Allah’›na kitab›na lanet Gemisine katliam bulaflacak…J


öykü

“zafer”in hikayesi selvi k›rlang›ç

anlatsam ilk akl›ma gelen yine o günlerdeki so¤uk olurdu. Öyle bir so¤uk ki, nefesi donuyor insan›n, a¤z›ndan ç›kan kelimeler donuveriyor havada. Ne sesini duyurabiliyorsun karfl›ndakine, ne de kendin duyuyorsun sana söylenenleri.

‹kimizin hikayesi bu. “Nas›l yani?” diyeceksin ama öyle iflte. Yollara düflme hikayesi. Çamurlu sokaklarda, içimdeki s›cakl›¤›nla ›s›nmam›n; gelece¤ini, aram›za kat›laca¤›n› düflündükçe, umudumun nas›l da artt›¤›n›n hikayesi… Çünkü her fleyim sizdiniz, her ac›ya katlanmam sizin içindi. Çaresizli¤i de gördüm, umudu da… Korku da vard› bu hikayede, cesaret de; sevgi, emek, al›nteri, öfke, sevinç de… Hepsi iç içeydi. Gece yar›s› telefonun ac› ac› çalan sesine uyand›m. Yan tarafta çal›flan iflçiler haber verdiler: “Çabuk gelin! Patronun akrabalar› ve adamlar› makineleri t›rlara yükledi, çal›p götürecekler. Koflun!” Hemen arkadafllara

haber verdim. Hepimiz o telaflla, hatta kimimiz pijamalar›yla koflup gelmifltik fabrikan›n önüne. Bir bakt›k makinalar› t›rlara yüklemifller götürüyorlar. Hemen önüne yatt›k t›rlar›n, çoluk çocuk, kad›n… Götüremezsiniz! Çalamazs›n›z eme¤imizi! Ya cesedimizi çi¤nersiniz, ya da b›rakmay›z t›rlar›! Hiç korkmad›m o an biliyor musun? Annen ve sen vard›n akl›mda. Bu k›yas›ya can pazar› sizin içindi, kendimden çok sizin için. O zaman anlad›m ki insan, sevdikleri için can›n› iflte böyle gözünü k›rpmadan verebiliyormufl. Ben de verirdim o an, inan! So¤uktu, hem de çok. O an› y›llar sonra kime

fiubat ay›n›n ortalar›yd›. Her yer buza kesmiflti. ‹lk gece makineleri geri yükledik. fiaflk›nl›ktan ne yapaca¤›m›z› bilemedi¤imiz için öylece beklefltik sabaha kadar. Ertesi gün sa¤dan soldan toplad›¤›m›z odun parçalar› ve çaputlarla atefl yakt›k. Aram›zda daha önce böyle ifllere kar›flanlar vard›; grev yapan, eylemlere giden, hakk›n› arayan... fiimdi böyle söylüyorum ama ben de bilmezdim öyle insanlar›n sahiden hakk›n› aramak için sokaklara düfltü¤ünü. “Öyle hak aramak m› olurmufl? Düflmüfller sokaklara ba¤›r›p ça¤›r›yorlar. Mafla bunlar can›m, niyetleri baflka!” derdim. Sonra anlad›k ki bu ifller bafl›na gelmedi¤inde anlamak zormufl. Bir kere can›n yanmal›ym›fl me¤erse. Sonra bir arkadafl ak›l verdi bize, daha önce greve kat›lm›flt›, deneyimi vard›. Çad›r, grevin simgesiymifl, olmazsa olmaz›ym›fl, evi bark›ym›fl grevcilerin; kardeflli¤i, paylaflmay›, dostlu¤u ö¤rendi¤i bir okulmufl. Eskiden annen akflam yeme¤ini geciktirdi¤inde k›zard›m hep, “‹flten geliyorum bu yorgun halimle, bir de yemek yok.” diye ba¤›r›rd›m ama burada belki de gün boyu aç kal›yorsun, akl›na ne açl›¤›n geliyor, ne yemek. Ne yap›yorsak hep birlikte, eflitçe yap›yoruz; onun mutlulu¤u var ya, iflte o, tarif edilmez can›m o¤lum. Annen flafl›r›yordu gördüklerine; ikiniz

MAYIS 2008 | TAVIR | 31


öykü

her gün geliyordunuz yan›ma. Sen bunlar› hat›rlamazs›n flimdi. Sadece annen de¤il, bütün arkadafllar›n efli, çolu¤u çocu¤u, kardeflleri, anneleri, babalar›… Hepsi bizimle birlikteydi. Farkl› memleketlerdendik hepimiz; kimimiz Karadeniz’den, kimimiz Güneydo¤u’dan, kimimiz ‹ç Anadolu’dan ç›k›p gelmifltik. Ama ö¤rendik ki yoksullu¤un adresi yokmufl, her kap›y› çalarm›fl. Çad›r için epey u¤raflt›k. Kap› kap› dolaflt›k ilkin, bize destek olacak dernekleri ziyaret ettik ve durumumuzu anlatt›k, ihtiyaçlar›m›z› söyledik. Çad›r istiyoruz, dedik. Neyi fark ettim biliyor musun? Ben eskiden sessiz, kendi halinde bir adamd›m. fiimdi ise hiç durmadan konuflmaya bafllad›m; patronun bize nas›l haks›zl›k yapt›¤›n›, eme¤imizi nas›l savundu¤umuzu, bu ifllerin dayan›flma olmadan olamayaca¤›n› her çald›¤›m›z kap›da anlat›p durdum. Sonra gitti¤imiz yerlerden birinden çad›r ald›k, tam fabrikan›n karfl›s›ndaki bofl araziye kurduk çad›r›. Hava so¤uk oldu¤u için alt›na tahtalardan yükselti koyduk; ya¤mur, sel olursa ›slanmayal›m diye. ‹çini de iflyerlerinden ald›¤›m›z parçalarla kaplad›k, çocuklar›m›z da var yan›m›zda, hasta olmas›nlar dedik. Annenler de tabak, kafl›k, bardak, çay, fleker getirdiler. Tüpümüz de vard›, çay demleyip içiyorduk o so¤uk havalarda. Sonra ziyarete gelenler oldu derneklerden, sendikalardan, mahallelerden, okullardan…

rin paras›n› ödeyeceksin.” dedik. fiaflk›nd›. Çünkü karfl›s›nda böyle kararl› kiflileri bulaca¤›n› tahmin etmiyordu. S›rt›m›z› s›vazlayarak, yalanlar söyleyip, hatta olmazsa tehdit edip, her fleyi bitirebilece¤ini düflünüyordu ama düflündü¤ü gibi olmad›. Haklar›m›z› alana kadar ne çad›rdan ayr›lacak, ne de iflbafl› yapacakt›k. Patronun tatl› sözüne kananlar da oldu, karars›z kalanlar da; ama biz hakk›m›z› alana kadar ayr›lmayacakt›k çad›r›m›zdan. Nas›l yüzlerine bakard›m arkadafllar›m›n, patronun taraf›na geçseydim. O de¤il miydi gece yar›s› eme¤imizi, makinelerimizi çalmaya kalk›flan. O de¤il miydi iki dakika için üç kuruflun hesab›n› yapan, bize insanl›¤›m›z› unutturan. Nas›l vazgeçerdim ekme¤imi savunmaktan? ‹lk önce karar›n› de¤ifltirenler, patronun hile yapt›¤›n› anlay›nca tekrar geldiler yan›m›za. Buruklard›; ama hatalar›n› anlam›fllard› k›sa zamanda. Aradan koca iki ay geçmifl, mevsim bahara gelmifl çatm›flt› neredeyse; ama biz hala grev çad›r›n›n önündeyiz. Patronla olan görüflmeler daha da s›klaflmaya bafllad›. S›k›flm›flt›, yüzlerce kararl› iflçinin karfl›s›nda art›k daha fazla direnecek bir durumu kalmam›flt›. Her fleyi denemiflti. En son görüflmede arkadafllarla aram›z› da açmaya çal›flm›flt›; anlaflmadan sonra çal›flacak olanlarla çal›flmayanlar› bir tarafa ay›rm›fl, böylece aram›zdaki dayan›flmay› k›rmaya çal›flm›flt›. Bizim doldurmay› unuttu¤umuz en ufak bofllu¤u bile f›rsat biliyordu. Polisleri y›¤d› fabrikan›n önüne; gözümüzü korkutmaya çal›fl›yordu. “Çad›r› da sökeceklermifl, hakk›n›zda flikayet var.” diye bin bir türlü yalan uydurup durdu. Yalan en büyük arkadafl› böylelerinin. Biz bilmeyiz bunca yalan› dolan›. Dört duvar›, bir çat›s› olan s›cak bir yuvadan baflka ne isteriz ki, can›m benim.

Davul zurnam›z da vard›. Halaylar çekiyorduk hep birlikte, omuz omuza; kardefllik, emek halay›. Halay bilmeyenler de ö¤renmeye bafllad›lar bir kaç gün sonra, dedim ya, okuldu grev yeri bizim için. Akflam oldu mu ateflin bafl›na toplan›r, dertli türküler söylerdik hep birlikte, birbirimize hayat hikayelerimizi anlat›r dururduk. O so¤uk gecelerde, senin o minicik gözlerini hayal eder, minicik ellerine dokunmay› düflünerek, ellerinin ve gözlerinin s›- Avukatlar, art›k bu ifl bitecek, diyorlard›; bu son görüflme, ya kazanaca¤›z, ya da belki bir cakl›¤›yla ›s›n›rd›m. y›l da sürse çad›r›m›zda beklemeye devam ‹ki hafta sonra patronun ortaya ç›kt›¤›n› ö¤- edece¤iz. Üçüncü görüflmeydi, art›k ipler korendik. Bize “Herkes gelip çal›fls›n, paralar›n› pacakt›, hepimiz gergindik o gün. Ahmet A¤asonra verece¤im.” diye haber salm›fl. Biz art›k beyi zor tutuyorum bile¤inden, bir b›raksam o eski suskun, korkak, hakk›n› aramayan iflçi- kopup atlayacak adam›n üzerine. Efliyle birlikler de¤ildik. Gittik ve, “Hay›r! Önce bizimle te çal›fl›yor bu fabrikada, ikisi de çal›flmay›nca masaya oturacak, haklar›m›z› verece¤ine dair evdeki çocuklar›n hali periflan olmufl; faturabelge imzalayacaks›n, daha önce kazand›¤›- lar, ev kiras› derken çok s›k›flm›fllard›. Aram›zm›z tazminatlar›m›z› ve makineleri çalmaya da denklefltirip vermifltik iki ayl›k kiras›n›. Evkalkt›¤›n günden beri çal›flmad›¤›m›z günle- lenecek ça¤da gençler var içimizde, kimisi

32 | TAVIR | MAYIS 2008

gün bile alm›fl dü¤ün için salon sahibinden, gelinlik almaya gidecek olan varm›fl makinelerin çal›nd›¤› hafta. Hal böyle olunca s›kmaya bafllam›fllar difllerini, mecburiyetten baflka bir fabrikada çal›flmaya bafllam›fllar, ama ifl ç›k›fl› çad›ra koflup geliyorlar hepsi, ezik bir ses tonuyla, “A¤abey durumu biliyorsunuz vallaha, baflka çaremiz yoktu, ne yapal›m.” diyorlar. Baflka çareleri olmad›¤› için söyleyecek sözümüz de yoktu baz›lar›na, ne yapal›m. O gün akl›m bir sende, bir de patronla yapaca¤›m›z görüflmedeydi. Annen, “Sen git, biz annemlerin yan›nda kal›r›z, merak etme, bir fley olursa annem hastaneye yetifltirir beni.” dedi. O gün içimde güzel bir heyecan vard›, ne bileyim içime do¤mufltu gelece¤in. Bir de kazanaca¤›m›z. Davul zurnayla fabrikan›n önünde halay çekip, sloganlar atarken patron içeri girdi, biz de peflinden girdik. Polisler de gelmifllerdi. Yemekhaneye topland›k hepimiz, patron karfl›m›zda oturuyordu, biz de ayakta onun karfl›s›ndayd›k. Avukatlar›m›zdan önce biz konufltuk patronla, hakk›m›z› istedi¤imizi, eme¤imizin karfl›l›¤› olan paralar›m›z› vermesini istedik. Gergindik, sonra avukatlarla görüflme yapt›lar. Ben annenle seni düflünüyordum durmadan. Telefonlar cevap vermiyordu arad›¤›mda. Annen kötüleflince hastaneye gitmiflsiniz. “Az daha s›k diflini o¤lum, bitiyor.” dedim içimden hep kendime. Arkadafllar da sürekli beni sakinlefltirmeye çal›fl›yorlard›. Art›k sonuna gelmifltik yolun. Sigara uzatt›lar içmem için; “Al iç flunu rahatlars›n, yaslan flu duvara bakal›m, sakin ol o¤lum, biz de geçtik bu yollardan, biliyoruz telafl›n›.” diyorlard›. Tam sigaran›n ilk duman›n› çekerken, içeriden bir alk›fl koptu, ›sl›klar, 盤l›klar, arkadafllar kofluyorlard› bize do¤ru. Zafeeer! Zafeeeer biziiim! Kazand›k beeee! Heeeyyy!! Grev bitti! Kazand››››k! O an elimdeki sigaray› bir kenara f›rlat›p, ba¤›rm›fl›m ben de. Zafeeer! Kazand›k beeee! A¤layanlar, ba¤›ranlar… Birbirine sar›lanlar… ‹flte sen de o gün do¤mufltun, zafer günü. Ad›n› Zafer koyduk o yüzden can›m o¤lum. Bize zaferi getirdin çünkü. ‹flte bu hikaye ikimizin hikayesiydi, yani zaferimizin!.. J


röportaj

özcan yurdalan: “foto¤raf, tan›kl›klar›m›n kan›t›d›r” tav›r

Okurlar›m›za kendinizi tan›tabilir misiniz? Ad›m Özcan Yurdalan, foto¤rafla, yaz›yla ve seyahatle u¤rafl›yorum. Bu üç konu benim için hayati önem tafl›r. Kendimi ifade etti¤im araçlard›r ve bunlar›n her birinin ayn› zamanda hayatta varoluflumu temsil etti¤ini söyleyebilirim. Foto¤raf, tan›kl›klar›m›n kan›t› olarak önemlidir. Gördüklerimi, yaflad›klar›m› görsel notlar halinde kaydeder ve ço¤alt›r›m. Belgesel tarz› kendime yak›n buluyorum, foto¤raf›n kuramsal yan›yla da ilgileniyorum. Yaz›, bugüne kadar icat edilmifl ve yayg›n kullan›m alan› bulmufl en etkili ifade arac›d›r, beni de bu yan›yla çeker. Yaflad›klar›m›n gerçeklikle örtüfltü¤ü ve gerçelikten koptu¤u her durum benim için yaz›n›n alan›d›r. Bugüne kadar yay›nlanm›fl yedi kitab›m var.

“Türkiye foto¤raf› 80’den sonra büyük bir k›r›lma yaflad›. 12 Eylül faflizminin hemen sonras›nda her fley gibi foto¤rafç›l›kta da ciddi bir eksen kaymas› oldu. Foto¤raf biçime hapsedildi, içerik önemsizleflti, toplumsal bak›fl›n› kaybetti; foto¤rafç›n›n sorumlulu¤u yok say›ld›.”

Uzun yolculuklar ise ötekini tan›ma, anlama ve dünyan›n kaç bucak oldu¤unu ö¤renme aç›s›ndan vazgeçilmez. S›n›rlar›n d›fl›nda baflka co¤rafyalara do¤ru yap›lan yolculuklar; hem zihinsel hem de fiziksel olarak kapal› topluluklar halinde yaflamaya al›flk›n oldu¤umuz dikkate al›n›rsa, öncelikle kendimizi de¤ifltirmenin arac›d›r. Bugüne kadar daha çok Asya ve Afrika’da birçok ülkeye gittim. Gidifllerim turistik de¤il, seyyah gibi gidifllerdi. Bu ikisi aras›ndaki ayr›m› önemsiyorum.

MAYIS 2008 | TAVIR | 33


röportaj

Foto¤raf, sanat ve sanatç› iliflkisini günümüzde nas›l aç›klars›n›z? Foto¤raf asl›nda, 150 küsür y›l önce ortaya ç›km›fl teknik bir bulufl. Çok eski de¤il yani toplumsal tarihte. ‹lk günlerden beri sanat m›d›r, de¤il midir tart›flmas› hep oldu. Belli bir dönem için anlaml› bir tart›flmayd› belki ama günümüzde bu yan›n›n çok önemli oldu¤unu aç›kças› düflünmüyorum. Çünkü, foto¤raf›n asl›nda bir ifade, dil olarak ve bir itiraz›n dile getirilmesini sa¤layan güçlü bir yöntem olarak önemi; sanat olarak öneminden daha fazlad›r. Özellikle günümüzde yayg›n olan sanat anlay›fl›na ve sanatç›n›n toplumsal ifllevine bakt›¤›m›z zaman, çok parlak bir manzara ç›km›yor karfl›m›za. Bir kere sanat›n, toplumdan kopmufl oldu¤unu tespit edebiliyoruz. Burada sanat illa ki toplum içindir, herkes böyle yapmal›d›r gibi bir dayatmay› dile getirmiyorum. Söyledi¤im fley, bir durumun aç›k edilmesi. Ben hissetmek kadar anlamay› da önemsiyorum ve var olan içsel ve zihinsel düzeneklerimin sanat taraf›ndan altüst edilmesine de haz›r›m.

‹yi foto¤raf›n k›staslar› nelerdir sizce? Foto¤raf›, sanat tan›m›na dahil etmek do¤rusu benim çok fazla içimden gelmiyor. Foto¤raf›n sanat d›fl›nda bir tak›m yetenekleri, olanaklar› var. Bunlar›n bafl›nda tan›kl›k olarak ciddi bir potansiyel tafl›mas› geliyor. Malum iflte, foto¤raf do¤rudan do¤ruya nesneden yans›yan ›fl›kla üretilen bir fleydir. Resim ya da karikatür gibi çizgiyle veya boyayla yap›lan bir fley de¤ildir. Daha inand›r›c›d›r, daha ikna edicidir çekilen foto¤raflar. Durum böyle olunca, foto¤raf ile bir itiraz›n dile getirilmesi ya da bir tan›kl›¤›n kan›t› olarak foto¤raf›n gösterilmesi; onu güçlü k›lan en önemli özelli¤idir. Bu yan› bence çok de¤erlidir. Foto¤raf› sadece bir sanat çerçevesi içinde ald›¤›n›z zaman, onun güzel sanatlar›n form kayg›s›yla üretilmesi gerekti¤ini düflünebiliriz. Zaten Türkiye’de günümüzde foto¤raf›n yayg›n olarak uygulama biçimi de böyledir hani. Biçimci foto¤raf, güzel foto¤raf, yaflam› estetize eden foto¤raf çerçevesindedir, Türkiye’de foto¤raf›n genel e¤ilimi. Halbuki hayat› estetize etmek yerine gerçekleri hikâye etmeyi amaçlamal›d›r. Olan bitenlere, “ötekiler”in yaflamlar›na tan›kl›k eden, bir itiraz› dile getiren ve muhalif durufla sahip bir foto¤raft›r olmas› gereken. O yüzden belgesel foto¤raf ve foto-röportaj dedi¤imiz zaman, bu tarzla foto¤rafç›n›n hayata dahil olmas›, çekti¤i konuyu anlamas› ve anlad›klar›n› estetik yap› içinde hikâye etmesini kastediyoruz.

Ancak bunu yapabilecek sanatç›n›n hem üretimiyle, hem konusunun öznesiyle aras›ndaki iliflkinin art›k ortadan kalkm›fl oldu¤unu görüyoruz. Kendine sanatç› diyen, herhangi bir alanda ürün verenlerin herhangi bir sorumluluk hissetmemesi gibi, sanat›n kendisi de çok fazla toplumsal meseleleri dert eder durumda de¤il. Kuflkusuz, bunlar› söylerken bir tak›m sanat formlar›Peki tek bir kare foto¤raf, gerçe¤i ne kadar n› veya sanatç›lar› bir kenara ay›r›yoruz. yans›tabilir? Bir foto¤raf karesi, çekilen orSanat›n bugünkü konumunda rahats›zl›k tam›n sadece %5’idir örne¤in. Sizin foto¤veren bir di¤er yan› da sermayeyle kurdu¤u raf anlay›fl›n›za göre politik bir mesaj amailiflki; pazar ekonomisi içinde kendine biçti- c› tafl›yan foto¤raflarda nas›l bir yöntem izlenmelidir? ¤i yer; para karfl›s›ndaki tutumu... fiöyle bir fley var ki, foto¤raf tek bafl›na gerSanat büyük oranda proje olmufl, paras›z çe¤i ifade edemez. Foto¤rafç›n›n göstereüretilemez hale gelmifl durumda. Sponsor- bildi¤i gerçek s›n›rl› bir gerçektir. Gerçeklik luk iliflkileri, günümüzde sanat›n içeri¤ini denilen o büyük, o muazzam ve karmafl›k belirliyor. Sanatç›n›n sanat›yla iliflkisi de bu bütünlü¤ün bir kesitini ancak yans›tabilir. olumsuzluklardan etkileniyor do¤rusu. Foto¤raf zaten bir yans›tmad›r; foto¤rafç›Beklenti farkl›lafl›yor, misyon de¤ifliyor, n›n aynay› tuttu¤u yerde olanlar›n yans›muhalif durufla sahip sanatsal çabalar› bu- mas›. Bir temsil yani. Foto¤raf s›n›rl› bir gernun d›fl›nda tutacak olursak; ki onlar›n da çekli¤i gösterebilir. Foto¤rafç›n›n görebildibaflka bir dolu problemleri oldu¤unu biliyo- ¤i kadar›d›r o. Hal böyleyken tek bir foto¤ruz, genel tan›m› içerisinde sanat›n ve sa- raf›n bütün bir olay›, durumu, konuyu anlatabilmesi söz konusu olamaz. natç›n›n durumu böyle.

34 | TAVIR |MAYIS 2008

Baz› foto¤raflar› bu genellemenin biraz d›fl›nda tutmak laz›m. Bir mekanda, bir toplumda ya da bir dönemde ender gerçekleflen olaylar vard›r ve o olaylar›n öyle foto¤raflar› vard›r ki, bunlar çok çarp›c›d›r. Gerçekli¤i bütünüyle ve en ç›plak yanlar›yla gösterirler. ‹flte Vietnam foto¤raflar›, ‹kinci Dünya Savafl›’nda Naziler’in toplama kamplar›nda çekilmifl foto¤raflar, Irak’ta Ebu Gureyb Hapishanesi’ndeki foto¤raflar, ‹spanya ‹ç Savafl›’nda çekilen foto¤raflar, tarihte çekilen önemli haber foto¤raflar› gibi... O foto¤raflara bakan için de, çekildi¤i an itibariyle de bunlar önemlidir. Çeken foto¤rafç›n›n o anda sanatsal kayg›s› yoktur, tek derdi tan›kl›¤›n›n kan›t› olarak bir foto¤raf üretmektir. Ama haber olarak, belge olarak bir de¤eri vard›r. Tarihe tan›k olmufllar, dolafl›ma girdikten sonra farkl› anlamlar yüklenerek daha da güçlenmifllerdir. Haber foto¤raflar›n›n ayr›ca kendi bafl›na bir de¤eri ve anlam› var. Baflar›l› haber foto¤raflar›n›n ço¤u yine s›n›rl› bir gerçekli¤i göstermekle birlikte büyük bir olay›n tan›kl›¤›n› ifade ederler. Bizim belgesel dedi¤imiz foto¤raflarda ise, foto¤rafç› konunun etraf›nda dolaflarak, onu derinlemesine anlamaya çal›flarak, içine girip, içine dahil olup öteki yüzünü görmeye çal›flarak foto¤raf çeker ve e¤er ki foto-röportaj yap›yorsa bir belgeselci tek bir kareyle yetinmez. Onu, o olay›, konuyu çeflitli yönleriyle anlatmak için bir seri foto¤raf ortaya ç›kar›r. Bu t›pk› bir cümle kurmak gibidir. Bir söz kurmak gibidir. Bir cümle nas›l kelimelerden oluflan anlaml› bir bütünlükse, bir foto-röportaj da birden çok foto¤raf›n bir araya gelmesiyle anlat›lan hikayedir. Foto-röportaj tam olarak nedir? Foto-röportaj; belgesel foto¤raf›n uygulama yöntemlerinden biridir, bir tarzd›r. Bir olay›n durumun gerçekli¤i hakk›nda yan yana gelmifl foto¤raflar›n izleyiciye iletti¤i bilgidir. Durum böyleyken foto-röportaj, ayn› zamanda bir anlama biçimidir. Bir röportajc›n›n, röportaj›n› yapmadan önce, konusu hakk›nda ön haz›rl›¤›n› yapmas› gerekti¤ini biliyoruz. Röportaj foto¤raf› öyle yoldan geçerken çekilen bir fley de¤ildir. Konuya iliflkin gerekli bilgiler al›n›r ve du-


röportaj

rum alg›lan›r. ‹liflkiler kurulur, olaya dahil olunur, anlama kayg›s›yla foto¤raf çekilir. Bir yaflam biçimidir. Mesela ‹stiklal Caddesi’ni tek bir kareyle anlatmak mümkün de¤ildir. Tek kare bir ‹stiklal Caddesi foto¤raf›ndan belki bir haber ç›kar›labilir; fakat bu cadde hem tarihi, hem sosyolojik, hem ekonomik olarak pek çok farkl› görünümleri olan insanlar›, hayvanlar›, mimarisiyle çok zengin bir yer. Çal›flanlar da var, e¤lenenler de... Dolay›s›yla caddeyi tek bir kareyle anlatmak yerine, bir belgesel çal›fl›l›rsa, foto-röportajlar yap›l›rsa e¤er, buradaki hayat›n farkl› yüzlerini de görebilece¤imiz en iyi anlat›m biçimine ulafl›l›r. Bu arada flunu da belirtmek gerekir ki “belgesel foto¤raf” dedi¤imiz zaman, iki özellik ortaya ç›kar. Birine “belgesel foto¤raf” diyorsak di¤erine de “sosyal belgesel foto¤raf” diyebiliriz. Belgesel foto¤raf sadece tan›k olmakla yetinir. Sadece gördü¤ünü gösterir foto¤rafç›. Ama sosyal belgesel foto¤rafç›, ele ald›¤› konuda bir itiraz› dile getirmek ve verili koflullar› de¤ifltirmek için do¤rudan içinde olur, kendisi de mücadele eder. Her ikisi de yap›labilir foto-röportajda. “Para olmadan, sermaye olmadan sanat yap›lamaz hale geldi.” diyorsunuz. Gönüllü birliktelikler fleklinde çal›flan insanlar var, alternatif anlamda var olan anlay›fl›n d›fl›nda sanat›n› sürdürmeye çal›flanlar var. Onlar yaflamlar›n› nas›l idame ettirecek, nas›l ayakta durabilecekler? Asl›nda bunun üzerine söylenecek çok fley var belki ama k›saca anlat›rsak çok parlak de¤il durumumuz. Sanat yapmak için kuflkusuz belli harcamalar›n yap›lmas› gerekiyor. En az›ndan sanat yapan insanlar›n, tam zamanl› sanatla u¤raflmak gibi bir lükse sahip olmalar› gerekiyor. Çünkü hobi mahiyetinde yap›lan sanat baflkad›r. Özellikle muhalif duran sanatç›lar›n sanatlar›n› tam zamanl› gerçeklefltirebilecek koflullara sahip olmas› baflkad›r. Yani sanat yapmak için, herhangi bir baflka iflte çal›flmamak gerekir. Peki o zaman karn›m›z› neyle doyuraca¤›z? Bu çok önemli bir soru. Bu bizim ç›kmazlar›m›zdan biri.

Gitti¤iniz yerlerde nas›l oluyor, bu konuya iliflkin ne örnekler var? Do¤uda, bat›da… Do¤uda da, bat›da da sanat inisiyatiflerinin, komünlerin varl›¤›n› biliyorum. Bu komünlerin içinde yer alan özellikle genç insanlar, hani hayattan herhangi bir lüks beklentileri olmayan, hayat› birlikte üretme kültürüne sahip olan ve bunu yaparken ayn› zamanda sanat üretimini gerçeklefltiren özgür yarat›c›l›¤›n hazz›n› yaflayan insanlar. Yeni kitab›n›z ç›km›flt› bundan bir süre önce... Son olarak yeni bir kitap ç›kt›, “Belgesel Foto¤raf ve Foto-röportaj” ad›nda. Bu arada, Sar› Otobüs dizisinden seyahatnamelerin yeni bask›s› da yap›ld›.

Di¤er kitaplar›n›z hakk›nda bize biraz bilgi verebilir misiniz? Di¤er kitaplar daha çok seyahatnameler, geziler sonucunda yaz›lan fleyler. Niye dersen… Çok kapal› bir toplumuz. Burjuvalar›m›zla, küçük burjuvalar›m›zla, emekçilerimizle kendi d›fl›m›zdaki dünyaya çok yabanc›y›z. ‹çine do¤du¤umuz yaflam çerçevesinin d›fl›ndaki hayattan çok fazla haberdar de¤iliz. Her kültür içerisinde farkl› yaflanm›fll›klar var. Kendi komflular›m›z› bile bilmeyiz. ‹ran’dan söz etti¤im zaman bir Arap toplumunu anlatt›¤›m› sananlar›n say›s› bir hayli fazla. Suriye dedi¤im zaman kuflkusuz Araplar geliyor akla ama Araplar›n hepsini ayn› sanmak gibi bir zihinsel özre sahibiz. Komflular›m›z da dünyadaki baflka uygarl›klar da derin bir kültüre sahipler. Gezmenin çok önemli bir faaliyet oldu¤unu düflünüyorum. ‹nsan›n insanla temas› çok önemli, uzaktan bakmaktan çok farkl›. Bunu Amerika’n›n sald›r›s›ndan önce Ba¤dat’a gitti¤imizde canl› olarak gördük. Sen de biliyorsun. Baflka hayat biçimleri nedir, baflka dinler neleri önemsiyorlar, baflka kültürler ne diyor?... Bu tan›kl›klar›n, hayat› zenginlefltirmek aç›s›ndan önemli oldu¤unu düflünüyorum. Yolculuk yapman›n ayn› zamanda sorular› ço¤altmak oldu¤unu düflünüyorum. Özellikle gençlerin, hiç de burjuvalara ait olmad›¤›n› bildi¤im gezme faaliyetini önlerine koymalar› gerekti¤ini düflünüyorum. Çün-

kü hem e¤itilmenin, hem yontulman›n, hem hayat görgüsü edinmenin en önemli arac›d›r gitmek. O nedenle önemsiyorum. ‹flte bunlar› yazd›¤›m seyahatnamelerde, kitaplarda dile getirdim. Turistik faaliyet gibi olmadan, oran›n insanlar› gibi, orta düzey insanlar› gibi küçük harcamalar yaparak toplumlar› anlamaya çal›flan yolculuklar. Kitaplar biraz böyle kitaplar. Politik olmak önemli de¤il mi? Bu çerçevede Türkiye’de foto¤rafç›l›¤›n durumu nedir? Verili koflullara itiraz edebilmek önemli, yani kendi gerçe¤ini yaratmak. Önce foto¤rafç›n›n kendisi itiraz edecek ki, çekti¤i foto¤raflarda da bu görülsün. Yani politik olmak gerekir. Politik foto¤raf demiyoruz, bu tan›m bildi¤im kadar›yla bu haliyle terminolojinin içinde yer alm›yor. Ancak belgesel dedi¤imiz zaman kuflkusuz bir politik duruflu bar›nd›r›yor. Türkiye foto¤raf› 80’den sonra büyük bir k›r›lma yaflad›. 12 Eylül faflizminin hemen sonras›nda her fley gibi foto¤rafç›l›kta da ciddi bir eksen kaymas› oldu. Foto¤raf biçime hapsedildi, içerik önemsizleflti, toplumsal bak›fl›n› kaybetti; foto¤rafç›n›n sorumlulu¤u yok say›ld›. Tamamen, hayat› estetize etme kayg›s›yla foto¤raflar üretildi. Renk, flekil, biçim, leke… fiekilci hale geldi, di¤er sanat dallar›nda oldu¤u gibi. 2000’lere do¤ru yeniden belgesel alan›nda toplum, ötekiler, ezilenler, yoksullar konusunda, gerçekleri görme konusunda foto¤rafç›larda bir e¤ilim ortaya ç›kt›. Dolay›s›yla günümüzde de böyle bir e¤ilim var. Ama bir risk de tafl›yor do¤rusu. ‹flte foto¤raf daha çok orta s›n›f›n iflidir. Yani karn› tok, s›rt› pek olanlar›n. Hem masrafl›d›r hem de kültürel olarak da böyle bir fleydir. fiimdi dijitalle beraber foto¤raf biraz daha yayg›nl›k kazand›. Bu gayet iyi. Yine de belli bir ekonomi gerektiriyor. Hal böyleyken, toplumun bu küçük burjuva kesimi, her an her fleyden b›kma e¤ilimi gösterdi¤i için, belgesel foto¤raf da gelip geçici olabilir, diye endifle ediyorum. Böyle bir risk var önümüzde. ‹flte böyle olmamas› için gayret ediyoruz bir taraftan. Teflekkür ederiz, çal›flmalar›n›zda baflar›lar… Sa¤olun, ben de teflekkür ederim.J

MAYIS 2008 | TAVIR | 35


araflt›rma

anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - lll seren özden

Afl›k Edebiyat›’nda Biçim ve Tür Daha önceki yaz›lar›m›zda afl›kl›k gelene¤inin islamiyet öncesine dayand›¤›n› belirtmifltik. Bu temellere dayanarak, Anadolu’da ‹slamiyet öncesi yaflanm›fl ve bize kadar ulaflm›fl olan Afl›k fliirinin biçiminden bahsedece¤iz. Afl›k fliirleri canl› bir organizma gibidir. Halk›n belle¤inde yaflad›¤› için, o günün ihtiyac›na göre eklemelere ç›karmalara maruz kalarak, bu güne kadar gelmifllerdir. Dilden dile yay›lan, sürekli geliflen fliirlerin de¤iflik biçimlerine rastlamak mümkün hale gelmifltir. Ancak sözler ne kadar de¤iflse de güçlü bir flekilde sahiplenilen bu içerik temelde de¤iflmemifl, yap›lan de¤ifliklikler fliirin karakterini de¤ifltirmemifltir. Çünkü köklü bir gelene¤e sahip olan afl›k fliiri, biçimini de do¤rudan bu gelenekten al›r. ‹flte bu yüzden biçimin de¤iflmesi daha zordur. De¤iflen sözler yine ayn› kafiye örgüsü içinde uyumlu bir flekilde söylenegelmifltir.

Mani biçimi. Halk fliiri bu iki ana biçimden oluflur. Mani, esas olarak anonim halk edebiyat›n›n; koflma ise afl›k edebiyat›n›n naz›m fleklidir.

Halk fliirinde dizelerin kümelenifli, hece say›s› ve kafiye düzenine biçim ad› verilir. Buna flekil demek de mümkün. Tür ise genel olarak bir fliirin konusu, içeri¤idir.

Afl›k fliiri hem anlam hem de flekil ve tür bak›m›ndan çok zengindir. kökleri çok eskiye dayanan afl›k fliirinin bu zenginli¤i, baz› fliirlerin flekil bak›m›ndan kesin çizgilerle ayr›lmas›n› engellemifltir. Öyle ki birbirilerinden ay›rt edilemeyecek derecede benzeyebilmektedirler. fiekil ve tür bak›m›ndan kesin çizgilerle ayr›lamayan fliirlerin ezgilerine, makamlar›na göre hangi yöreye ait oldu¤u bulunmufltur. Çünkü afl›klar sadece fliir yazmakla kalmam›fllar, yazd›klar› bu fliiri bir makamla okumufllard›r, seslendirmifllerdir. Yöre yöre dolafl›p o topra¤›n insan›n›n ruhuna hitap edecek; onu, ona anlatacak fliirlerle halka ulaflm›fllard›r. Bu nedenle her yöre-

Biçim, fliirde kullan›lan ölçüye göre ikiye ayr›l›r: Heceli biçimler, aruzlu biçimler. Hece ölçüsü, m›sralardaki hece say›lar›n›n eflit olmalar›na dayanan bir ölçü sistemidir. Aruz ölçüsü ise hecelerin aç›k veya kapal› olmas›na dayan›r. Divan fliirinin ölçüsü aruzdur. Halk fliirinin ölçüsü ise hece ölçüsüdür. Hece ölçüsü olan fliirlerde kafiye (uyak) düzeni iki temel biçimi belirler: Koflma biçimi,

36 | TAVIR |MAYIS 2008

Koflma kelimesinin anlam› de¤iflik flekillerde ifade edilmifltir. Hikmet Dizdaro¤lu koflma kelimesinin kökü olan “kofl” fiilini, güfteye, beste ilave etmek anlam›nda kullan›r. Söz, koflmak mastar›n›n türevidir. Rahmeti Arat, kelimenin “kofl” kökünden türedi¤ini, bafllang›çta naz›m anlam›nda kullan›ld›¤›n›, sonradan kelimenin anlam›n›n s›n›rland›r›ld›¤›n› söyler. Buradan flu sonuç ç›k›yor ki koflma; söz koflmak, sözü makam›yla okumak anlam›na gelmektedir. Afl›k fliirinde temel naz›m birimi dörtlüktür. Afl›k gelene¤inde bu naz›m birliklerine bent ya da hane denir. Ana kafiyeye ise ayak ad› verilir.

ye göre de¤iflen özel ezgilerle okumufllard›r. Bu ezgilere “hava” veya “makam” denir. Biçim ve ezgi demiflken fluna da de¤inmeden geçmeyelim; afl›k fliirinde her ne kadar biçime önem verilmiflse de bu hiçbir zaman birinci planda olmam›flt›r. Fazla biçimselli¤in fliirin esteti¤ini bozan, onu mekaniklefltiren bir ifllevi oldu¤u için... Mükemmeliyetçi davranmak, fliiri kafiye ile bo¤mak yerine daha sade, halk›n da rahatça anlayaca¤› tek ses benzerli¤ini yani yar›m kafiyeyi kullanm›fllard›r. Bu, fliirin ahengi için yeterli bulunmufltur. Afl›k fliiri, hece ölçüsüyle söylenmesine, k›smen aruzu kullanmas›na, dörtlük ve beyit düzeninde kurulmas›na, kafiye örgüsüne ve konular›na göre flekil ve türlere ayr›l›rlar. fiekil ve türün ayn› m›, farkl› m› oldu¤u konusunda de¤iflik görüfller var. Kimi araflt›rmac›lar tür ve fleklin farkl› kavramlar oldu¤unu, kimileri de bu iki kavram›n ayn› anlama geldi¤ini, sadece ezgileriyle biri birilerinin ayr›flt›r›labilece¤ini öne sürmüfllerdir. Ancak tür içe, flekil ise d›fla ait kavramlard›r. Yani flekil o fliirin biçimi, türü ise içeri¤idir. Biz de burada flekil ve biçime bakarak ay›ramad›¤m›z fliirleri, ezgileri bak›m›ndan inceleyece¤iz. Kafiye düzeni, biçimi belirleyen fleydir, demifltik. Afl›k fliirindeki bu biçime koflma biçimi denmifltir. Koflma biçimi 7, 8 ve 11’li hece ölçüsüyle yaz›l›r. Yap›lar› bak›m›ndan koflma çeflitleri: Düz koflma: Koflma genel ad›yla an›l›r. 11’li


araflt›rma

heceli bendlerden oluflur. Üç çeflit kal›pla yaz›labilir. 1- Birinci bent abab, ikinci bent cccb, üçüncü bent dddb….. fleklindedir 2- Birinci bent aaab, ikinci bent cccb, üçüncü bent dddb….. fleklindedir 3- Birinci bent ybzb, ikinci bent cccb, üçüncü bent dddb..... fleklindedir.

gösterir. Zincirbend koflma: Her dörtlü¤ün son dizesindeki kafiye alan sözcü¤ün kendisinden sonraki dörtlü¤ün ilk dizesinin bafl›na getirilmesidir.

Zincirbend ayakl› koflma: Ayakl› koflman›n k›sa dizeleri ya da k›sa dizelerin son sözcüklerini kendisinden sonra gelen dizelerde tekKoflma türünün en güzel örneklerini Karaca- rarlan›flla meydana gelen koflmalard›r. o¤lan vermifltir. Örne¤in, bu kal›plardan biYedekli koflma: Koflma beyitlerinin aras›na riyle yazd›¤› fliirlerinden bir örnek verelim; ayn› kafiyede mani veya yedi heceli k›talar yerlefltirilerek oluflturulan koflma çeflididir. Bir yi¤it gurbete gitse Mani, afl›k fliirinde çok kullan›lmaz. Yedekli Gör bafl›na neler gelir koflmada oldu¤u gibi bentlerin aras›na yerMerdin s›lay› and›kça lefltirilmifltir. Yafl gözüne dolar gelir Ba¤r›ma basar›m tafllar Ak›tt›m gözümden yafllar Yavrusun ald›ran kufllar Yuvas›na döner gelir

Dedim dedi: Seven ile sevilen aras›ndaki karfl›l›kl› çekiflmenin afl›k taraf›ndan dile getirilmesidir. Genellikle bir dizenin bafl›nda dedim alt›ndaki dizenin bafl›nda da dedi kullan›l›r.

Bu fliir de flair abab, cccb, dddb…. kal›b›n› kul- Dedim dilber cemalin eyle ayan Dedi afl›k m›s›n ya ne sorars›n lanm›flt›r. Dedim kaküllerin olmufl periflan Ayakl› koflma: Koflman›n ilk dörtlü¤ünün Dedi olmufl ise sen mi tarars›n ikinci ve dördüncü dizelerinden sonra befl heceli k›sa bir dizenin eklenmesiyle oluflan Yukar›daki koflma çeflitleri içerisinde en çok koflma türüdür. Uzun dizeler 11’li hece ölçü- kullan›lan koflma çeflidi, düz koflmad›r. süyle, k›sa dizeler 5’li hece ölçüsüyle yaz›lm›flt›r. Ancak kafiye bak›m›ndan uyumludur- Konular› bak›m›ndan (içerik) koflma çeflitleri: Afl›klar, her zaman fliirlerini içinde bulunduklar. lar› toplumun yaflant›s›n› yans›tacak flekilde söylemifllerdir; çünkü onlar da halk›n içinde, Ey benim canan›m can içre can›m halktan biri olarak yaflam›fllard›r. Yaflad›klar› fiuh nevcivan›m olma bi-vefa toplumu, ac›s›yla tatl›s›yla kimi zaman kendi Rahmeyle bana sorunlar›ndan yola ç›karak, kimi zaman daha Ben sana kurban›m gel kes gerdan›m genel bir sorun üzerinden anlatmaya çal›flDök yerlere kan›m tek ol aflina m›fllard›r. Böylece dönemine göre afl›k fliiriOlma bi-vefa nin içeri¤i de¤iflik flekillerde olmufltur. ‹çerik Musammat koflma: Musammat iç kafiye de- bak›m›ndan en çok kullan›lan koflma çeflitlemektir. 6+5 hece ölçüsüyle yaz›lm›fl bir fliirde ri güzelleme, koçaklama, a¤›t, tafllama ol6 hecelik bölümün sonlar›nda kafiyenin ol- mufltur; bunun yan› s›ra ö¤ütleme, yalanlama, sicilleme, karg›fllama, alk›fllama, salavatmas›d›r. lama gibi koflma türleri de kullan›lm›flt›r ancak bunlar dedi¤imiz gibi güzelleme ya da Bir kamet-i d›raz/servi mümtaz koçaklama kadar yayg›n de¤ildir. Özüne iflvbebaz/pek elvanl›ca Dideleri flahbaz/bir sahib-i naz Afl›k fliiri güzelleme, koçaklama türünde kaliGerdan› sim beyaz/delikanl›ca teli örnekler b›rakm›flt›r ve hala da b›rakmaktad›r. Ancak her türün bir alt›n dönemi varMusammat ayakl› koflma: Hem musammat, d›r. Güzelleme türünde bolca örnek veren Kahem de ayakl› koflman›n bütün özelliklerini racao¤lan’da güzellerin en güzelini bulursu-

nuz örne¤in. Dadalo¤lu ise bize mert, harbi, yi¤it insan› anlat›r. Yi¤itlik en büyük anlam›n› Dadalo¤lu’nun fliirlerinde bulur. Dadal olup da¤lara ç›kas›n›z gelir o güzel koçaklama örneklerini okurken. Bunlar d›fl›nda da çok güzel örneklere rastlamak mümkündür kuflkusuz, yine de afl›k fliirinin sözlü olarak tafl›nd›¤›, göçebe toplumun ba¤r›ndan ç›kt›¤› dönemde, birebir halk›n kültürünün içinde yaflad›¤› bir dönemde en güzel örneklerini vermesi do¤al oland›r. ‹flte Karacao¤lan, Dadalo¤lu, Köro¤lu gibi ozanlar da dönemine iyi tan›kl›k etmifl ozanlard›r. Öyle ki halk taraf›ndan sahiplenilmifl ve günümüze kadar tafl›nabilmifltir hepsi de... Güzelleme: Sevda üzerine yaz›lan fliirlerdir. Koflman›n güzelli¤i öven türüne verilen add›r. Afl›k fliirinin en yayg›n türüdür, çünkü afl›k olmak, gelene¤in gere¤idir. Afl›k olabilmek için öncelikle aflk›n badesini içmek gerekir. Burada afl›k olunan fley bir kifli, bir yer, herhangi bir do¤a parças› olabilir. Güzel, ço¤u zaman idealize edilmifltir; ulafl›lmak istenen ama ulafl›lamayan fley olarak verilmifltir. Güzeli anlat›rken kal›p söyleyifller ç›km›flt›r ortaya. Her ozan belirli kal›plar› kullan›r. Belirli hayvanlardan ve do¤a ö¤elerinden benzetme ö¤esi olarak yararlan›r. Örne¤in turna, keklik, gül, bülbül, huma, flahin... sevgilinin belirli davran›fllar›n› anlatmak için; su, sel... Ozan›n kendi duygu dünyas›n› anlatmak için kullan›lm›flt›r. Keklik, sevgilinin yürüyüflünü; hüma, sevgilinin eriflilmezli¤ini; flahin, keskin bak›fllar›n›; su, sel ise ozan›n yaflad›¤› ruhsal coflku durumunu simgeler. Yeflil bafll› gövel ördek Uçar gider göle karfl› E¤ricesin tel tel etmifl Döker gider yare karfl› Telli turnam sökün gelir ‹nci mercan yükün gelir Elvan elvan kokun gelir Yar oturmufl yele karfl› Ördek burada sevgilinin güzelli¤ini anlatmaktad›r. Örde¤in e¤ricesini tel tel etmesi sevgilinin saçlar›n› da¤›tmas›na benzetiliyor. fiairin, sevgilisinden uzak oldu¤unu anl›yoruz bu dörtlükte. ‹kinci dörtlükte ise özlem daha da güçleniyor. Turna haber tafl›yan

MAYIS 2008 | TAVIR | 37


araflt›rma

bir hayvan olarak güzelli¤iyle sanki sevgilisinin güzelli¤ini getirmifltir yele karfl› oturmas›yla da sevgilisinin kokusunu bile duyar olmufltur. Art›k tüm varl›¤›yla ozan›n çevresini doldurur sevgili... Karacao¤lan’da güzel art›k somut bir güzeldir.

Bir savafl edelim Çin, Maçin ile Bas›n derelere leflleri flimdi Yürün beyler yürün bade içelim Girelim meydana candan geçelim Çalal›m k›l›c› kanlar saçal›m Tafl tafl üstü koyman burçlar› flimdi

Afl›k fliirinde idealize edilen güzele Karacao¤lan’da rastlanmaz. O sevgilisinin gözlerinden, saçlar›ndan, endam›ndan bahseder ve bu eriflilmez bir fley de¤ildir .

Köro¤lunun fliirleri kanla y›kanm›flt›r adeta. Düflmana olan öfkesini böyle dile getirir. Derinden hissederek söyler fliirlerini çünkü kendisi bizzat bunu yaflayand›r, bizzat kendisi savafl›r düflmanla, sadece kendisi de de¤ildir savaflan, fliirleri ile de savafl›r. Savaflç›d›r Köro¤lu’nun fliirleri, halk›ndan yanad›r, düflman› en zay›f yerinden yakalar.

Bunun gibi daha nice benzetme ö¤esi kullan›l›r. Göçebe toplumda do¤a ile ba¤›n güçlü olmas› fliirlere de yans›r. Çiçekler, kufllar, a¤açlar, da¤lar, p›narlar, sular, do¤al olaylar çokça kullan›l›r. Sevinç, ac›, ayr›l›k ve aflk en yo¤un haliyle yaflan›r afl›k fliirinde. Koçaklama: Koflman›n kahramanl›k, yi¤itlik ve savafl konusunda söylenen türüdür. Yi¤itlik övülür. Bu türün en güzel örneklerini de bize Dadalo¤lu vermifltir. Çünkü Dadalo¤lu’nun yaflad›¤› dönem, Osmanl›ya karfl› isyanlar›n yo¤un oldu¤u bir dönemdir. 19.yy’da F›rka-i ‹slahiye birli¤inin, göçebeleri yerleflik hayata mecbur etmesi ile konar göçerlerle çat›flmalara sebep olmufl ve bu durum afl›klar›n fliirlerine konu olmufltur. Dadalo¤lu da bu ayaklan›fl› ifllemifltir. De¤erlerin giderek de¤iflti¤i bir zamanda bu yi¤itlik, dayan›flma, soyluluk gibi de¤erleri sahiplenir, korumak ister. Bireyci fliirler de¤il toplumsal fliirler söyler. Afla¤›dan iskan evi geliyor* Bezirganlar koç yi¤ide gülüyor Kitab›n dedi¤i günler oluyor Yoksa devir döndü ahir zaman m› Afla¤›da akça 盤›n ötünce** Katar bafl› mayalar›n sökünce*** fiahtan ferman Türkmen ili göçünce Daha da hey Osmanl›ya aman m› Dadalo¤lu’n sevdas› var bafl›mda Gündüz hayalimde gece düflümde Al›flkan tüfekle da¤lar bafl›mda Azrail’den baflkas›na aman m›

A¤›t: Ac›kl› bir olay› konu alan koflmalard›r. Sadece ölüm de¤il, do¤al afetler üzerine, kaza ve hastal›klar için, gurbete gidenler için, gelinin arkas›ndan da söylenir. Kökeni, ‹slamiyet öncesi dönemde ölenin ard›ndan yap›lan ayin gelene¤ine dayan›r. Tafllama: Toplumdaki haks›zl›klar›n, yolsuzluklar›n, geriliklerin, ekonomik sorunlar›n mizahi bir dille anlat›ld›¤› fliirlerdir. Alay eden fliirlerdir. Hiciv ve mizah ö¤elerine ayn› zamanda yer verirler. Düzeltici olmalar› yönüyle ifllevseldirler. Afl›klar›n sadece yönlendirici, topluma öncülük edici ifllevleri de olmufltur. Toplumdaki yolsuzluklar›, haks›zl›klar› yerdikleri için de egemenleri her zaman korkutmufllard›r. Bunlar d›fl›nda; ö¤ütleme,bir fleyi ö¤retmek, do¤ruyu göstermek amac›yla yaz›lm›fl fliirlerdir; sicilleme, bir konuda söylenmesi gerekenleri bentler içinde say›p dökmektir; karg›fllama, karfl›daki birinin türlü nedenlerle kötülü¤ünü isteyerek söylenen koflma türüdür; alk›fllama, afl›¤›n kendisinin ya da karfl›daki kiflinin iyili¤ini istemek amac›yla söyledi¤i koflmalard›r; salavatlama, güreflleri pehlivanlar› öven koflmalard›r. Daha önce de belirtti¤imiz gibi afl›k fliiri çok zengin içeriktedir. Bundan dolay› birbirine büyük oranda benzeyen baz› türleri biz ezgileri bak›m›ndan ay›r›yorduk. Ancak bunlar› kesin çizgilerle ay›rmak olanaks›zd›r.

Bu konuda Köro¤lu da iyi örnekler vermifltir: Yürün beyler korkman gününüz do¤du Al›n kaleleri burçlar› flimdi

38 | TAVIR |MAYIS 2008

O kadar birbiri içine geçen fleyler var ki bizim bunlar› tamamen ayr› yerlere oturtmam›z olanaks›zd›r. Kökeni çok öncelere dayanan

koskoca bir halk kültürü birimidir, afl›k edebiyat›. Ezgileri bak›m›ndan koflma çeflitleri: Semai: 8’li hece ölçüsüyle yaz›l›r. Güzellemelere göre daha canl› bir üslubu vard›r. Daha çok sevgi, do¤a, güzellik gibi konular ifllenir. Güzellemelerden ancak ezgileriyle ayr›labilir. Varsa¤›: Güney Anadolu’da Varsak boyu halk›nca söylenen koflmalard›r. Talihten flikayet, tabiata meydan okuma, yi¤itçe deyifller bafll›ca konular› aras›ndad›r. Destan: Sevgi, kahramanl›k olaylar›n›, baz› ac›kl› olaylar› anlatan dörtlük say›s› çok olan bir anlat›m biçimidir. Temel ö¤e belirli bir olayd›r. Konu o olay üzerinde döner. 4-120 dörtlük aras›nda yaz›l›rlar. Destanlarda hikaye etme vard›r. Girifl, geliflme, sonuç belirgin bir flekilde yok. Afl›klar önemli bulduklar› kesiti ön plana ç›kar›rlar. 7, 8, 11’li hece ölçüsüyle yaz›l›rlar. Yaz›l› bir metne dayanmadan, halk›n belle¤inde yaflayarak günümüze kadar gelen afl›k fliirini belli kal›plara hapsetmek, onun ruhuna ayk›r›d›r. Çünkü a¤›tlar, koçaklamalar, güzellemeler, halk›n belle¤inde yaflarlar ve sürekli geliflirler. Bundan dolay› yaz›m›zda sadece afl›k fliirinin en temel tafllar›n› anlatmaya çal›flt›k. Afl›kl›¤›n eski gelene¤inin bugün sürdürülmesi mümkün olmasa da, halk›n derdini anlatan, ona çözüm yollar› gösteren flairleri, sanatç›lar› her zaman varolmufltur. Nas›l ki yüzlerce y›l önce yaflam›fl olan ozanlar halk›n gözü, kula¤›, dili olmuflsa, bu gün de, halktan yana sanatç›lar bu miras› devralm›fl ve gelece¤e onurla b›rakacaklar› eserler üretmifllerdir. Ve afl›k edebiyat›ndan ö¤rendi¤imiz odur ki; bugün flairlerin, sanatç›lar›n omuzlar›ndaki yük her zamankinden çok daha fazlad›r.

*: ‹skan evi: Kozano¤lu’nun topra¤›na yerlefltirilen yabanc› afliretlerin göçü **: Akça 盤›n: Bir nevi kufl ***: Sökünce: Yürüyünce (sürecek)


tiyatro

üç k›z kardefl gülnaz b›ç›kc›

Anton Çehov’un “Üç K›zkardefl” isimli oyunu, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’nda sahnelenmektedir. Çehov bu oyununda aristokrasiye ayna tutar. Onun tembelli¤ini, aylakl›¤›n›, mutsuzlu¤unu, umutsuzlu¤unu ve çözülüfl sürecini anlat›r. Olga, Mafla, ‹rina ve Andrey daha önce annelerini, bir y›l önce de general olan babalar›n› kaybetmifllerdir. Moskova’dan uzak bir kentte Moskova özlemiyle ve bir gün Moskova’ya geri dönmenin hayaliyle yaflarlar. K›zlar›n en büyü¤ü olan Olga ö¤retmenlik yapar. Ama sürekli iflinden ve yorgunluktan yak›n›r. “Kocaya varsayd›m da evde otursayd›m, daha mutlu olurdum.” der (Birinci Perde). Sonunda, hiç istemeden müdür olur. Mafla on sekiz yafl›ndayken bir ö¤retmenle evlenmifltir. Ama art›k onu sevmemektedir. Art›k mutsuzdur. ‹rina onu Verflinin’e flu sözlerle anlat›r: “Mafla’n›n can› s›k›l›yor bugün. Evlendi¤inde on sekiz yafl›ndayd›. Kocas› ona dünyan›n en ak›ll› insan› gibi geliyordu o zaman. Art›k öyle gelmiyor. Dünyan›n en iyi yürekli insan› ama en ak›ll›s› de¤il.” (Birinci Perde). Oyunda, k›z kardefllerin içinde en yaflama ba¤l› olan›, enerji ve çal›flma iste¤iyle dolu olan›, en küçükleri ‹rina’d›r. ‹rina: “‹nsan emek harcamal›d›r. Kim olursa olsun öyle çal›flmal›d›r ki, terler aks›n yüzünden. Yaflam›n anlam›, amac› mutluluk, coflku, sevinç,

bundad›r sadece...” sözleriyle çal›flma iste¤ini ifade eder. ‹rina sonra telgrafhanede çal›flmaya bafllar ama iflinden memnun olmaz, yine mutsuzdur. Hatta bir gün o¤lu öldü¤ü için telgraf çeken bir anneye kötü davran›r ve sonra buna üzülür. Çal›flmaya al›flmam›fl aristokratlar çal›flt›klar› zaman mutsuz olurlar. Sürekli yorgunluktan yak›n›rlar. Aristokrasinin tembelli¤ini ve aylakl›¤›n› belirten di¤er bir oyun kiflisiyse, doktor olan ama üniversiteyi bitirince hiç çal›flmayan, hiç kitap okumayan ve bu yüzden de bir kad›n›n ölümüne neden olan askeri doktor ‹van Romanoviç Çebutikin’dir. “Do¤rusunu isterseniz, hiçbir zaman hiçbir fley yapmad›m ben. Üniversiteyi bitireliden bu yana parma¤›m› oynatm›fl de¤ilim, hatta tek bir kitap okumad›m. Sadece gazete okurum.” der birinci perdede. ‹rina da aristokrasinin tembelli¤ini, aylakl›¤›n› ve umutsuzlu¤unu flu sözlerle aç›klar: “Biz üç k›zkardefl için henüz bir güzelli¤i olmad› bu yaflam›n. Ezdi, yaban›l otlar gibi kaplad› bizi... Gözlerimden yafllar ak›yor... Gerek yok buna... (H›zla siler yüzünü. Gülümser.) Çal›flmak gerek, çal›flmak. Çal›flman›n ne oldu¤unu bilmedi¤imiz için yaflam böyle iç karart›c› görünüyor bize. Bizler emek harcamay› hor gören insanlar›n çocuklar›y›z.” Üç k›zkardeflin yaflad›¤› flehirde askerler vard›r. Bunlar sürekli onlar›n evlerine gelirler.

Ve biraz da olsa onlar›n umutsuz ve mutsuz yaflamlar›n› renklendirirler. Mafla ve batarya komutan› Yarbay Aleksandr ‹gnatyeviç Verflinin aras›nda bir aflk do¤ar. Birbirlerini severler. Verflinin de Mafla gibi evlidir. Efli ak›l hastas›d›r. Buldu¤u her f›rsatta intihar giriflimlerinde bulunur. ‹ki k›z› vard›r. Verflinin de Mafla gibi eflini sevmez. Asl›nda sevgisizli¤in kayna¤›n› da içinde bulunulan toplumdan, toplumsal sistemden ve kültürden ayr› düflünmemek gerekiyor tabi ki. ‹nsanlar, yaflad›klar› gibi düflünüyorlar. Burada da görünen odur. Mafla’n›n da, Verflinin’in de mutsuzluklar›n›n ve istemedikleri birer evlilik yapmalar›n›n temeli budur iflte. Bu toplumsal sistem içerisinde, aristokrasinin yaflam biçimi de sorgulanmaya muhtaç hale geliyor. Bu oyunda da aristokrasi, ayn› Oblomov gibi, hareket edemez. Mutsuzdur ve yaflam›ndan memnun de¤ildir ama bir türlü onu de¤ifltiremez. Hepsi Moskova’ya gitmek için yan›p tutuflurlar ama bu amaçlar›n› gerçeklefltirmek için bir fley yapmazlar. Üç k›zkardeflin erkek kardefli Andrey de aristokrasinin acizli¤ini, tembelli¤ini ve umutsuzlu¤unu gösteren baflka bir örnektir. Andrey önce bilim adam› olmak ister. Moskova’da bir üniversitede bilim adam› olacakt›r. Ama sonra aileyi avucunun içine al›p, ona her istedi¤ini yapt›ran bir burjuvayla evlenir ve ancak kentin belediye meclisinde üye ola-

MAYIS 2008 | TAVIR | 39


tiyatro

defllerin bu küçümsemesini o da ‹rina’n›n kemerini elefltirerek benzeri sözlerle onlara iade eder. ‹rina’ya flöyle söyler: “Canca¤›z›m, bu kemer sana hiç yak›flmam›fl. Zevksizlik örne¤i. Daha parlak, renkli bir fley gerekir...” (Dördüncü perde). Natafla burjuvazinin yozlaflm›fl ahlak anlay›fl›n› da sergiler. Efli Andrey’i herkesin gözü önünde aldat›r.

bilir. Kumara düfler. Kendisini aldatan bir ka- oldu¤unu kabul edemem, bir zevki vard›r ne de olsa. Bizi k›zd›rmak için yap›yor, çocukça d›n›n kölesi olur. bir e¤lence...”. Oyunda baflka bir aflk öyküsü daha vard›r. Bu da Nikolay Lvoviç Tuzenbah isimli üste¤men Ama, oyunda Natafla burjuvazinin aristokrabaronun ‹rina’y› sevmesidir. ‹rina onu sev- siyi tasfiye ediflinin sembolü gibidir. Natafla memesine ra¤men evlenme teklifini kabul Andrey’le evlenir evlenmez aristokrat aileyi eder. Ama ne yaz›k ki baron düelloda öldürü- çökertmeye bafllar. Önce ‹rina’y› bebek için iyi bir oda olabilece¤i bahanesiyle odas›ndan lür. atar. Sonra, aristokrasinin gelenek ve adetleOyunda umutlu olan tek kifli Verflinin’dir. O rini tasfiye etmeye bafllar. Bebek için maskagelecekte güzel günler yaflanaca¤›na olan ralar ça¤r›lm›flt›r ve tüm efl dost bir araya inanc›n› flu sözleriyle dile getirir: “‹ki yüzy›l, toplanm›flt›r. Ama Natafla maskaralar›n geliüç yüzy›l sonra, yeryüzünde ak›l almayacak flini iptal etmifltir ve konuklar› da evlerine gekadar güzel, flafl›rt›c› bir yaflam olaca¤›na ri gönderir. Natafla’n›n son olarak yapt›¤› inan›yorum. ‹nsana öyle bir yaflam gerekir.” darbe de ailenin evlerini ellerinden alarak onlar› tamamen tasfiye etmektir. Oyun, ayn› zamanda aristokrasinin sanc›l› bir Mafla evin ellerinden al›n›fl›n› flu sözlerle anbiçimde çözülüflünü de gözler önüne serer. lat›r: “... Andrey’den söz ediyorum. Evi bankaAndrey’in efli burjuva Natafla önce üç k›zkar- ya ipotek ettirmifl, bütün paray› da kar›s› aldeflin de be¤enmedi¤i küçümsedi¤i bir ka- m›fl. Ama ev sadece onun de¤il ki, dördümüd›nd›r. K›z kardefller onun giyimindeki zevk- zün! Dürüst bir insansa bunu bilmesi gerek.” sizli¤i elefltirirler. Oyunun bafl›nda erkek kar- (Üçüncü perde). deflleriyle henüz evli de¤ilken evlerine yeme¤e gelen Natafla’ya Olga: “Yeflil kuflak da ne- Natafla’n›n aileyi tasfiye etmesiyle üç k›zkaryin nesi. Can›m›n içi, hiç güzel de¤il.” der. defl de evden ayr›l›rlar. Olga art›k evde istenMafla da Natafla’y› küçümser ve onu baya¤› meyen yafll› hizmetçisiyle ö¤retmenlik yapt›buldu¤unu flu sözleriyle aç›klar: “K›z›n bir gi- ¤› lisenin lojman›nda kal›r. ‹rina ise ö¤retyim kuflam› var, evlere flenlik. Baya¤›l›¤›n›, menlik s›nav›n› kazanm›flt›r ve baflka bir ile demodeli¤ini bir yana b›rak›n düpedüz yü- gitmektedir. Mafla da evine gider. rekler ac›s› bir k›l›k. Çirkin saçaklar› olan, garip, parlak, rengi sar›ya çalan bir eteklikle k›r- Natafla aristokrat k›z kardefllerden kendisini m›z› bir bluz... Sabunla g›c›r g›c›r y›kanm›fl küçümsemelerinin intikam›n› da al›r. Oyuyanaklar! Hay›r, Andrey’in böyle birine afl›k nun bafl›nda kendi kemerini elefltiren k›z kar-

40 | TAVIR | MAYIS 2008

Oyunun sahnelenifli de, Çehov’un bu güzel oyununun hakk›n› verecek kadar güzeldir. Özellikle, üç k›z kardefli canland›ran oyuncular çok baflar›l› oyunlar ç›karmaktad›rlar. Olga rolündeki Asl› ‹çözü, Mafla rolündeki Bennu Y›ld›r›mlar ve ‹rina rolündeki Yeliz Gerçek rollerinin hakk›n› baflar›yla vermektedirler. Özellikle, Bennu Y›ld›r›mlar’› kutlamak gerekir. Tabi bunun yan›nda, Andrey’le evlenmeden önce süt dökmüfl kedi gibi olan, topluluk içinde konuflamayan zavall› ve masum rolü yapan ama Andrey’le evlendikten sonra aileyi hallaç pamu¤u gibi atan Natafla’y› canland›ran Özge Özder’in de oyunculuk baflar›s›n› atlamamak gerekir. Bunun yan›nda, oyunda dekor da baflar›l›d›r. Oyunun geçti¤i dönemi iyice yans›tan eflyalar kullan›lm›flt›r. Giysiler de, o dönemin aristokrat s›n›f›n›n giysilerini yans›tmaktad›r. Ayr›ca, Çehov’da, her eflyan›n, oyunda bir ifllevi vard›r. “E¤er bir Çehov oyununda duvarda bir tüfek varsa o mutlaka patlar.” denir. Bu oyunda da bunun örne¤ini kemerde görüyoruz. Üç K›zkardefl isimli oyununda kemerin çok önemli bir ifllevi vard›r. Kemer s›n›f savafl›n›n sembolüdür. Olga oyunun bafl›nda Natafla’n›n kemerini küçümseyerek yeni yeni yükselmekte olan burjuva s›n›f›n› küçümser ama oyunun sonunda aristokrasiyi tasfiye eden burjuvaziyi temsil eden Natafla da ‹rina’n›n kemerini küçümseyerek art›k s›n›flar›n yer de¤ifltirdi¤ini, burjuvazinin egemenli¤i ele geçirdi¤ini, tasfiye olan aristokrasinin de tarihin çöplü¤üne at›ld›¤›n› dile getirir. Üç K›zkardefl isimli oyun Çehov’u sevenlere ve aristokrasinin burjuvazi taraf›ndan tasfiye oluflunu görmek isteyenlere önerilebilir.J


oyun

30 turda 1 may›s alan› idil tiyatro atölyesi ve tiyatro simurg’un kolektif ürünüdür

( Bir adam pijamalar›yla ortaya f›rlar elinde cep telefonu vard›r.) Adam: Alooo, Davut çabuk kalk. Uyan o¤lum uyan makinalar› söktüler götürüyorlar. Ah namussuzlar. Giyin çabuk. Atla bir taksiye. Paran m› yok. Taksiciyi b›çakla korkut ya da elini aya¤›n› ba¤la bagaja koy. Geç direksiyona ve gel. Gelirken bizim ustabafl›yla Kürt Ahmet’i de al. Çabuk… Çabuk oool!.. Kad›n: Ne yap›yorsun herif burada, gece yar›s›? Adam: Alooo kalk›n kalk›n uyumay›n. Yolu kesin. Ne yolunu mu? Tabii ki bizim fabrikaya giden yolu. Varil y›¤›n. Çöp konteyn›r› koyun. Olmazsa kendiniz yere yat›n. Durdurun kamyonlar›. O¤lum sen ne diyorsun o makineleri patron alm›fl; ama bizim de kaç senedir eme¤imiz var üstünde. Al›nterimiz var. Var m› öyle ya¤ma. Haydi hücum aslanlar›m, hücum!.. Kad›n: Bir dakika beni dinler misin? Adam: Hay›r dinleyemem. Hep birilerini dinledik de ne oldu? Sonunda kaz›¤› yiyen biz olduk. Kad›n: Bir sus da beni dinle.. Sen niye gece yar›s› ortal›¤› velveleye veriyorsun. Kim makinalar› söküyor? Adam : Kim olacak patron ve o orta¤› olacak hergele. B›rak flimdi beni meflgul etme. Milleti arayaca¤›m. Herkesi toplamam laz›m. Kad›n: Tamam sen toplarla ama fabrika için de¤il. Adam: Ekme¤im elden gidiyor. Sen ne diyorsun? Kad›n: Gitmez gitmez. Hele bir sakin ol… Adam: Olamam. Kad›n: Bak kaç gecedir böyle uyan›yorsun. O günler geride kald›. Grevi kazand›n›z. O, Mart so¤u¤u yedi¤iniz günler geride kald›. Adam: Peki komflu fabrikan›n gece vardiyas› iflçileri beni niye arad›lar gece yar›s›? Kad›n: Seni kimse aramad› kocac›¤›m. Sen 1 May›s bayram›na gitmek için telefonunun alarm›n› ayarlam›flt›n. Telefon çal›nca uyku aras› yine o gece geldi akl›na. Haydi b›rak bunlar› 1 May›s bayram›na götür beni.. Adam: O gece hiç gitmiyor akl›mdan. Hep bir kabus gibi girip ç›k›yor düfllerime. Taksim meydan›nda görüyorum kendimi. Kad›n: Taksim’de ne iflin var? Adam: Hani bir iflçi resmi vard›r. Hep o geliyor gözümün önüne. Böyle kollar› zincirli... Ben yeni iflçi oldu¤umda bütün fabrika top-

lan›p Taksim’e do¤ru yürüyüfle geçmifltik. Y›l 1977. 500 bin iflçi Befliktafl’tan s›raland›k arka arkaya. Bir ucumuz belki Y›ld›z’da. 2. ‹flçi: Biraz daha geriye Levent’te... 3. ‹flçi: 4. Levent’te... 4. ‹flçi: Sanayi Mahallesi’nde... 5. ‹flçi: Hatta daha da ötelere... Adam: Merhaba! Hofl geldiniz arkadafllar. Sizi çok özlemiflim. 2. ‹flçi: Biz de seni özledik. Neler yap›yorsun? Adam: Bir tekstil fabrikas›nda çal›fl›yorum. Geçen gün bizim patron ve orta¤› hakk›m›z› vermeyip fabrikadan makinalar› kaç›rmaya kalkt›lar. Bir gece yar›s› yan fabrikadan telefon ettiler. Koflup gittik. Engelledik. Fabrika’n›n tam karfl› arsas›na çad›r kurup grev yapt›k. Hakk›m›z›n bir k›sm›n› ald›k ama ben her gece kabus görüyorum. 4. ‹flçi: Ne kabusu? Adam : Taksim Meydan›’nda o Atatürk Kültür Merkezi üzerine resmi as›lan iflçi olarak görüyorum kendimi. 30 y›ld›r o binan›n üzerinde as›l› bekliyorum. 5. ‹flçi: Neyi bekliyorsun? Adam: Çok fleyi…çoook... 6. ‹flçi: Size ilginç bir fley söyleyeyim. O resmi biz boyam›flt›k. Arkadafllarla. Koro: Nas›l yani? 6. ‹flçi: Biz ‹stanbul’un de¤iflik fabrikalar›ndan iflçilerdik. Sendikadan haber salm›fllar eli f›rça tutanlar gelsin diye. Mesai bitimi ç›kt›k gittik. Sendikada çok sevdi¤imiz bir a¤abeyimiz karfl›lad› bizleri… Sendikac›: Hofl geldiniz arkadafllar. Koro: Hofl bulduk. 6. ‹flçi: Boyac›lar gelsin demiflsin. Bir koflu geldik abi. Neresi boyanacak? Sendikac›: Ben sizi bayram için ça¤›rd›m. 2. ‹flçi: Bayram m›? Sendikac›: Evet bayram... 3. ‹flçi: Aman beyim bayram geçeli çok oldu. fieker bayram› geçti. Kurban desen o da geçti. Yoksa sen bize 19 May›s m› yapt›raca¤›n? Haydi millet gelin 19 May›s yapal›m. Hop bir iki üüüçç... Sendikac›: Ne yap›yorsunuz arkadafllar?

MAYIS 2008 | TAVIR | 41


oyun

Sarper Özsan: Ben bir besteciyim. Geçen y›l Maksim Gorki’nin “Ana” adl› roman›ndan Bertolt Brecht’in ayn› adla oyunlaflt›rd›¤› bir oyun için besteler yapm›flt›m. fiimdi onlar› düzenliyorum. 1 May›s bayram› için. Bak›n birinin nakarat› flöyle: “Kald›rmad›kça bafllar›m›z› Sefaletimiz bitmez” ‹flçiler Korosu: Elindeki bu bofl tencere Dolar m› kendi kendine E¤er raz› olursan sen Kendi kötü kaderine Elindeki bu bofl tencere Dolar m› kendi kendine Kald›rmad›kça bafllar›m›z› Sefaletimiz bitmez 3. ‹flçi: Bayram yap›yoruz iflte. Be¤enmedin mi? Sendikac›: Bu öyle bayram de¤il… 3.‹flçi: Haa anlad›m. Öbürkünden. Bize orta mektepte yapt›rm›fllard›. fiimdi bak›n arkadafllar flöyle arka arkaya geçin. ‹ki ileri bir geri... Bak›n flöyle. Nay nay nay anad›n m›? Ç›sdam ç›sdam ç›s ç›s ç›s….Yaa asma surat›n› öyle. Baflka türlü bayram var da biz mi bilmiyoruz? Sendikac›: Evet var. 1 May›s var. ‹flçiler: Haaa bahar bayram›… Sendikac›: Bilir misiniz Türkiye’de 1976 y›l›na kadar iflçilere emekçilere 1 May›s’› hep bahar bayram› diye yutturdular. Hatta biz iflçi bayram› dedikçe y›llard›r ezilmekten akl› flaflm›fl iflçi arkadafllar; “Yaaa iflçinin de bayram› m› olurmufl?” diye, flafl›p kald›lar. Arkadafllar y›l 1976, bundan böyle 1 May›s bu ülkenin tarihine iflçi bayram› olarak yaz›lacak. 6.‹flçi: Peki bunun boya ifliyle ne alakas› var? Sendikac›: Bir iflçi resmi yapaca¤›z arkadafllar. Hep birlikte boyayarak. Bu öyle bir resim olacak ki, ülke tarihinde ne zaman 1 May›s dense akla o resim gelecek. 6. ‹flçi: Çok büyük mü olacak yani? Sendikac›: O meydanda bir kültür merkezi var ya böyle kocaman. ‹flte onun kadar olacak. 3. ‹flçi: O bina çok büyük ama. Sendikac›: Evet çok büyük. Her gün hayat› yeniden yaratan iflçi s›n›f› kadar büyük! Resim de öyle olmal›. Adam: Peki sonra ne oldu? 6. ‹flçi: Bafllad›k hep birlikte resmi boyamaya… Kad›n: Kaç gün sürdü? ‹flçiler korosu: Çok gün sürdü çoook... ( Müzik girer. ‹flçiler ellerinde f›rçalar boyamaya bafllarlar.) Sendikac›: Bir yanda iflçiler resimler pankartlar boyuyorlar. Öte yanda birileri dans ediyor. Heeey siz ne yap›yorsunuz orada? 1.Genç K›z: Biz Mehmet Akan yönetiminde dans haz›rl›yoruz. 2. Genç K›z: Mehmet Akan Dostlar Tiyatrosu çat›s› alt›nda bir halk danslar› toplulu¤u kurdu. fiimdi o da 1 May›s için bir iflçi halay› haz›rl›yor. Sendikac›: Siz ne yap›yorsunuz burada?

42 | TAVIR | MAYIS 2008

Sendikac›: Siz bu flark›y› nereden biliyorsunuz? 6.‹flçi: Bu flark›y› biz bilmeyelim de kimler bilsin. fiu sözlere bak: “Kald›rmad›kça bafllar›m›z› Sefaletimiz bitmez” Sarper Özsan: A¤z›n›za sa¤l›k arkadafllar. Bir de flöyle bir marfl var. Müzi¤i haz›r. Sözleri de. Bak›n önce müzi¤i çal›yorum. ( Müzik çalar. 1 May›s’›n sözsüz versiyonu) Sendikac›: Bir yanda iflçiler pankartlar resimler boyuyor, yollara sokaklara caddelere “Geliyoruz”, “Yak›nd›r” diye yaz›l›yor; öte yanda halaylar haz›rlan›yor. Bir besteci müzikler haz›rl›yor. Memurlar, avukatlar, doktorlar, oyuncular, metal iflçileri, yazarlar, temizlik iflçileri, dokumac›lar, ö¤renciler herkes ama herkes bayram için 1 May›s için yollara düflüyor. Tam 500 bin kifli... ( Müzik girer.Tüm oyuncular 1 May›s meydan› için kendi eylemlerini yaparlar. Yürüyenler, dans edenler, flark› söyleyenler, etrafa yaz› yazanlar) Sendikac›: 1 May›s 1976 böyle geçti. Ertesi gün paçavra bas›n hayk›r›yordu. 1.Gazeteci: Yaz›yor yaz›yor! Taksim Meydan›’n›n zaptedildi¤ini yaz›yor. 2. Gazeteci: Yaz›yor yaz›yor! 500 bin iflçi sokaklara ç›kt›. Hayat durdu. Yaz›yor… 3. Gazeteci: Yaz›yor bütün gün evden ç›kamayanlar› yaz›yor…. Patron: Arkadafllar siz ne yapt›¤›n›z› san›yorsunuz? Sokaklara dökülerek ne yapt›¤›n›z› san›yorsunuz. Bu memleketi iflçi-patron diye bölerek nereye varacaks›n›z? Ne diyor büyüklerimiz? Bu memlekette s›n›flar yoktur bizler milletçe birleflmifl bir kitleyiz. fiimdi herkes iflinin bafl›na. Bana bak›n seneye ayn› tantanay› yapmaya kalkarsan›z can›n›z çok yanar çooook…. Adam: Herkes iflinin bafl›na döndü. 1 May›s geride kald›. Ama bütün bir y›l iflten ç›karmalar, ücret ödememeler ya da geç ödemeler, sigorta primi yat›rmamalar, servisleri kesmeler, kötü yemek ç›karmalar, ifl kazalar› h›zla sürdü gitti. Sendikac›: Ne diyorsunuz durumlara arkadafllar? 2.‹flçi: Bask›lara u¤rad›k, haklar›m›z gasbedildi.


oyun

3. ‹flçi: Bizim fabrikada 110 kifli iflten ç›kar›ld›. 4. ‹flçi: Toplu sözleflmedeki haklar›m›z uygulanmad›. 5. ‹flçi: Ben hala sigortas›z çal›fl›yorum. 6. ‹flçi: Boyanacak bir fley var m› abi? Sendikac›: Var. Ortal›¤› k›z›la boyayal›m. K›pk›z›la kessin ortal›k. ( Müzik girer.) Adam: Bu kez kentin dört bir yan›ndan akt›k 1 May›s alan›na. ( Müzik girer. Tüm oyuncular 1 May›s meydan› için kendi eylemlerini yaparlar. Yürüyenler, dans edenler, flark› söyleyenler, etrafa yaz› yazanlar.) Sendikac›: Kalabal›klar büyümüfltü bu y›l. Kentin dört bir yan›ndan ak›yorlard› meydana… 3. ‹flçi: Ben Tarlabafl›’n›n oralarda bir yerde duruyordum. Konuflmalar yap›l›yordu kürsüden fliirler okunuyordu…

Oyuncu: ‹flte flu güneflten düflen ateflte milyonlarla k›rm›z› yürek yan›yor Sen de ç›kar gö¤sünün kafesinden yüre¤ini flu güneflten düflen atefle f›rlat yüre¤ini yüreklerimizin yan›na at! Ak›n var Günefle ak›n Günefli zaptedece¤iz Güneflin zapt› yak›n!

3.‹flçi: Birden panzerlerin kapaklar› h›zla kapanmaya bafllad›. Polisler hareketlendiler. 1May›s Bayram› bitmek üzereydi. Silahlar patlad› peflpefle. Meydandaki lüks otelin pencerelerinden kurflunlar ya¤›yordu meydana. Kaç›fl›yordu insanlar. Kazanc› Yokuflu’nun bafl›nda eziliyordu insanlar. Kana bulam›fllard› bayram›.

Ard›ndan Çorum’da bir katliam› halk geri püskürttü. S›k›yönetim ilan edildi. Art›k 1 May›s yasakt›. 12 Eylül boyu yasakl› 1 May›slar yaflad›k. Yasak hep böyle gidecek san›l›rken bir gün kentin dört bir yan›ndan ›sl›k sesleri sard› ortal›¤›. Yoksul, ayakkab›s›z öfke dolu çocuklar›n sesleriydi bunlar… ( Müzik girer.) 1. Genç: Nereye böyle kardefllik? 2. Genç: 1 May›s’a gidiyorum. 3. Genç: Bende gidiyorum ama korkuyorum. 1. Genç: Korkma kaybedecek neyimiz var? Hey siz de gelsenize yan›m›za! 4. Genç: Bana böyle seslendiler. Oysa ben otobüs bekliyordum ifle gidecektim. 1. Genç: B›rak ifle gitmeyi. Bu gün 1 May›s! 4. Genç: Niye 1 May›s’› kutluyoruz peki? 1. Genç: Gel yolda anlat›r›z. 4. Genç: Sen niye gidiyorsun 1 May›s’a? 1. Genç: Ayakkab›lar›ma bak anlars›n... 4. Genç: T›pk› benimkiler gibi. 5. Genç: Ben de sizinle yürümek istiyorum. 4. Genç: Sende mi iflten kaç›yorsun? 5. Genç: Bizim iflyerinde durumlar çok kötü 14 ayd›r sigorta yapm›yorlar. 4. Genç: Sen de patrona söyle. 5. Genç: Öyle tek tek söylemekle olmaz bu ifller. Hep beraber söylemek laz›m. Bak flöyle: “Sendika sigorta hakk›m›z söke söke al›r›z!” Adam: Çocuklar, çocuklar›m geliyor. 10 y›l geçti aradan, y›l 1989. Çocuklar›m, iflçi arkadafllar›m geliyor, benimle buluflmaya. Ah ne özlemiflim sizi. Burada kurflunlan›rken on y›l önce insanlar, siz birer bebektiniz. Bak›n flimdi büyüdünüz. Bu ac›mas›z düzen sizi de silindir gibi eziyor. Gelin çocuklar›m benim. Koflun 1 May›s’a do¤ru. Sesimizi yükseltelim hep beraber! 1. Görevli: Ba¤›ra ça¤›ra geliyorlar. Sesleri bütün bir kenti kapl›yor.

( Ruhi Su – Sabah›n Sahibi var) 4. ‹flçi: Yerlerde baretler, kazaklar, gözlükler çantalar, fularlar birtak›m pankartlara ait bez parçalar› vard›. Meydan koyu sessizli¤ine büründü o akflam. Uzakta kentin iflçi mahallelerinden a¤›tlar yükseliyordu ölenlerin an›s›na. ( Bir kad›n iflçi a¤›t okur.) Sendikac›: Ertesi y›l bir kez daha topland›k katliama inat. Ard›ndan o y›l›n sonunda 1 May›s Meydan›’ndaki katliamlar bütün yurda yay›ld›. Marafl’ta kan döktüler. Bütün kenti kana bulad›lar.

MAYIS 2008 | TAVIR | 43


oyun

Telsizler tehlikeyi fark ettiler. Bafllad›lar ba¤›rmaya. Durdurun.. Durdurun… 2. Görevli: Halbuki bunlar› durdurmak için koca bir darbe yap›ld›. Anayasa, meclis feshedildi. ‹fle yaramaz düzen partileri kapat›ld›. 1 milyon kifli hapislere at›ld›. 50 kifli idam edildi. 294 kifli iflkence edilerek öldürüldü. 1. Görevli: Yine ifl düfltü bafla. Ben bir copum! Yüzüm karad›r. Yumuflak görünürüm ama, yumuflakl›¤›ma aldanmay›n. Benden önce benim yerime kullan›lan mefle odunu, k›z›lc›k sopas› bile merhamete gelir, k›r›l›r; ama ben k›r›lmam. Usta bir politikac› gibi yüzüm hem kara, hem yumuflakt›r. E¤ilir, bükülürüm, ama hiçbir zaman k›r›lmam. 2. Görevli: Ben bir copum! Kendini bilmezlere kendilerini de bildiririm, kendimi de... Benim yerim, polislerin beli ve elidir! ‹fl görmedi¤im zamanlar, t›k›z bir kara y›lan gibi, kap› arkas›ndaki çivide kuyru¤umdan as›l› dururum. 1. Görevli: Ben bir copum! Yirminci yüzy›l›n en büyük buluflu benim. Atommufl, hidrojen bombas›ym›fl, benim yan›mda hiç kal›r. fiimdi Demokles'in k›l›c›n›n yerine ben geçtim. Hürriyet, benim gölgemde uyuklar. Ben onun bafl›nda sallan›r dururum. 2. Görevli: Ben bir copum! Vurdu¤um yerden ses getiririm. Benim getirdi¤im ses, hem usulsüz, hem notas›zd›r. Ama insanlara her makamdan yan›k türküler ça¤›rt›r›m. Karfl›mda dilsiz olsa, dillenir; kargalar papa¤an olur, dil bilmeyen bülbül kesilir. Yarg›çtan önce insanlar› sorguya ben çekerim. K7arfl›mda talimli maymuna dönersiniz. Konufl! derim, konuflursunuz. Sus! derim, susars›n›z. Allah, Allah!... diye ba¤›rsan›z da, ben yan›k, ac›kl› seslerinizi duymam. Vücudum vard›r ama, kula¤›m, gözüm, yüre¤im yoktur. 1. Görevli: Ben bir copum! Toplananlar› da¤›tan benim. Gazetecilerin beynine inen benim. ‹thal mal› hürriyeti dimdik ayakta tutan, biçimsel demokrasiyi koruyan benim. 2. Görevli: Ey insanlar, ben bir copum! Size son sözüm fludur: Kula¤›n›za küpe olsun! Baflka birinin kafas›na, beline indi¤im zaman, onun ac›s›n› siz kendinizde duymazsan›z, yar›n sizin, kafan›za, belinize inerim. Baflkas› coplan›rken "Ooooh olmufl!" derseniz, yar›n siz de "Ooooh olsun!" diyeceklerini unutmay›n. Benim yarad›l›fl›m bu. fiimdi sevinenler, yar›n coplanmay› hak etmifllerdir. Hiç dinlemem, inerim beyinlerine, bellerine. Ey insanlar, ben bir copum! Cop sesine kulak verin. 1. Görevli: Dönün geriye. Da¤›l›n. Sigortas›z çal›fl›n. Az ücret al›n. 2. Görevli: Dönün geriye. Kötü yemekler yiyin. ‹fl kazalar›nda ölün. 3. Genç: Durma anlat Mehmet Akif. 1. Genç: 1880'li y›llar, a¤›rl›kl› olarak kol eme¤inin kullan›ld›¤› ve çal›flma flartlar›n›n çok kötü oldu¤u y›llar. Küçük çocuklar kar›n toklu¤una çal›flt›r›l›yor ve ifl günleri 14-15 saate kadar uzuyor. 1. Görevli: Sus ulan kapat çeneni… 1. Genç: Parababalar› efli görülmemifl bir h›zla büyürken, zenginleflirken; iflçiler, iflyeri güvenli¤i, sa¤l›k koflullar›, örgütlenme ve grev gibi en temel haklar›n› dahi tan›mayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karfl› karfl›yayd›lar. 2.Görevli: Bana bak sen bunun ad›n› biliyor musun? Buna cop derler cop!

44 | TAVIR | MAYIS 2008

4. Genç: Susma anlat! 1. Genç: 1881 y›l›nda yar›m milyon iflçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu "8 saatlik ifl günü" mücadelesini ülke geneline yaymak amac›yla mücadeleyi yükseltti. 1. Görevli: Da¤›l›n diyorum size da¤›l›n… 3. Genç: Sonra ne oldu? 1. Genç: ABD'nin fiikago kentinde 40 bin tekstil iflçisinin gerçeklefltirdi¤i eylem kanla bast›r›ld›. Ayn› kentte, bir fabrikada 8 saatlik iflgünü için greve ç›kan 1400 iflçi iflten at›ld›. Ayn› tarihlerde greve ç›kanlara atefl aç›ld› ve 4 iflçi yaflam›n› yitirdi. 2. Görevli: Bak susmazsan seni kurfluna dizece¤iz. 5. Genç: Dikkat et silahlar›n› sana do¤rultuyorlar. 1. Görevli: fiuna bak›n elindeki tafllara bak›n... 1. Genç: Dört yi¤it iflçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 May›s 1886 y›l›nda 8 saatlik ifl günü mücadelesinde önderlik yapt›klar› için idam edildi. 2. Görevli: At o tafllar› elinden teslim ol. Sizler de da¤›l›n. 1. Genç: Albert PERSONS isimli iflçi, özür dileme flart›yla affedilece¤inin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karfl›s›nda flöyle konufltu: "Bütün dünya biliyor suçsuz oldu¤umu. E¤er as›l›rsam cani oldu¤umdan de¤il, emekçi oldu¤umdan as›laca¤›m! 1. Görevli: Atefl… Ac›may›n vurun…( Silahlar patlar. 1. Genç yere düfler.) Adam: Evlatlar›m› kurflunluyorlar… Durun, durdurun… 5. Genç: Durun, durdurun atefli onu hastaneye götürmeliyiz. Durmad›lar. Kurflunlar ac›mas›zca ya¤maya devam etti. Silahlar sustu¤unda onun da kalbi durmufltu. “Arkadafllar! Burada bir genç öldü. Kimli¤inde Mehmet Akif Dalc› yaz›yor. Tan›yan var m›? Arkadafllar… Burada bir genç…” ( Müzik girer.) Adam: Eme¤in tarihi, mücadelesi ve 1 May›s’lar... Biliyor musunuz biz 8 saati çok zor ald›k. Sigorta, sendika, insan gibi bir ücret için çok bedeller ödendi. Ad› bilinen bilinmeyen binlerce insan zindanlara at›ld›. Bedel ödedi. Can verdi. Kad›n: Haydi ben haz›r›m beni götürüyor musun 1 May›s bayram›na? Adam: Yaln›zca ikimiz mi gidece¤iz? Kad›n: Bilmiyorum. Sen o kadar anlatt›n. Gelen gelir art›k. Adam: Siz ne yap›yorsunuz orda çocuklar? 1.Genç: Biz tafl topluyoruz. Adam: Hay›r çocuklar yapmay›n. O günler geride kald›. Hep birlikte kolkola meydana girece¤iz. Kimse bir fley yapamayacak bize art›k. 1. Genç: Tamam girelim orda sorun yok. Bak bu benim Hakkari’li arkadafl›m. Bir ay önce Newroz bayram› kutlamaya kalkm›fl. Çok kötü kolunu k›rm›fllar. Ac›yor mu kolun? Hakkari’li Çocuk: Heee çok a¤r›yor. Adam: Ne yapt›lar sana? Hakkari’li Çocuk: Önce tuttular. Sonra kolumu arkaya büktüler. K›r›lana kadar büktüler. Kad›n: Ne yap›yorsun kocac›¤›m? Ne ar›yorsun oralarda? Adam: Geliyorum kar›c›¤›m. Birkaç tafl toplay›p hemen geliyorum. (Müzik girer.) J


fliir

inançl› bir savaflç›n›n türküsü afflar timuçin

Kendimi hiç akflam olmayacak Bir gündo¤umu için sakl›yorum Kendime kendim olmamay› yasakl›yorum Yasak art›k bana çaresiz kalmak Yasak bana bocalamak Olmayanda eriyip gitmek yasak bana Yasak bana geceysem gündüzmüflüm gibi Bir gül pembeli¤inde kendimi uyumak Zor bir fleyi umdu¤umu biliyorum

Yasak bana tükenmifli korumak Her çeflit umutsuzluk yasak bana Durmuflum umudumu sürdürüyorum Bir a¤aç alt›nda gö¤ü seyrediyorum ‹çimde ne ölüm ne yaflam korkusu var Korku bütün yasak bana yasak bana bitmifllik Bütün yol kavflaklar›nda dönemeçlerde Kendimi bir namlu gibi dosdo¤ru çiziyorum.

MAYIS 2008 | TAVIR | 45


haberler

3. Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali bafllad› Uluslararas› ‹flçi Filmleri Festivali'nin üçüncüsü bu y›l 1-10 May›s tarihleri aras›nda ‹stanbul, Ankara ve ‹zmir'de efl zamanl› olarak gerçeklefltirilecek.

Temel Haklar Federasyonu taraf›ndan yap›lan 1 May›s Pikni¤ine ya¤mur ve olumsuz havaya ra¤men binlerce insan kat›ld›.

"Eme¤i Gören Kamera, Soka¤a Ç›kan Sinema" temas›yla düzenlenen bu y›lki festivalin aç›l›fl›, Beyo¤lu ‹stiklal Caddesin’deki Frans›z Kültür Merkezi’nde yap›ld›. 6 May›s akflam› saat 20.00'de ise Beyo¤lu Emek Sinemas›'nda Festival Gecesi düzenlenecek. Gecede sinema emekçilerine, iflçi filmlerine eme¤i geçmifl oyuncu, yönetmen ve emek dostlar›na teflekkür plaketi verilecek.

Ya¤mura ra¤men 1 May›s Pikni¤i coflkuyla yap›ld›

Festivalde 20 ülkeden 40 film gösterilecek. Filmlerden 12'si kurmaca uzun metrajl›, di¤erleri ise belgesel film olacak. Ayr›ca dört çizgi film de baz› film gösterimleri bafllamadan önce izleyicilerle buluflacak.J

“Gitmek” New York’tan ödül ald› May›s’ta yap›ld›. "S›n›rlar› Geçmek: Bat›dan Do¤uya Sinematik Bir Yolculuk" adl› panele, filmin yönetmeni ve senaristi Hüseyin Karabey, yap›mc›s› Lucinda Englehart, baflrol oyuncusu ve senaristi Ayça Damgac› ile New York sinema sektörünün önde gelen elefltirmenleri kat›ld›.

27 Nisan günü ‹stanbul’un çeflitli mahallelerinden Mehmet Akif Ersoy Piknik Alan›’na gelenler, “77 Katliamc›lar› Cezaland›r›lmal›d›r” pankart›yla karfl›land›lar. Alanda as›lan ’89 1 May›s’›nda flehit düflen Mehmet Akif Dalc›’n›n resmi de insanlar› 1 May›s Alan›’na, Taksim’e ça¤›r›yordu. Piknik alan›nda, ‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan haz›rlanan “Bu Yol Taksim’e Ç›kar!” isimli 1 May›s tarihini anlatan foto¤raf sergisi burada da vard›. Davul zurna eflli¤inde çekilen halaylarla bafllayan piknikte devrim flehitleri an›s›na sayg› duruflunda bulunuldu. Etkinli¤in 1 May›s’a ça¤r› niteli¤indeki aç›l›fl konuflmas›n›n ard›ndan sloganlar at›ld›. Daha sonra ‹dil Çocuk Korosu

Yönetmen Hüseyin Karabey’in ilk uzun metrajl› filmi, "Gitmek-My Marlon and Brando" New York Tribeca Film Festivali’nde ödül kazand›. Karabey’e, 23 Nisan-4 May›s tarihleri aras›nda New York’ta düzenlenen festivalde yar›flt›¤› kategoride 25 bin dolar ödül verildi. Festivalden yap›lan aç›klamada, filmin jüri üyeleri taraf›ndan çok be¤enildi¤i belirtildi. Filmin bas›na tan›t›m paneli New York Üniversitesi kampüsünde 4

46 | TAVIR |MAYIS 2008

Ayr›ca, bu y›l 27. si düzenlenen ‹KSV ‹stanbul Uluslararas› Film Festivali’nde de En ‹yi Kad›n Oyuncu ödülü, bu filmdeki rolü ile Ayça Damgac›'ya verildi. Ayça Damgac›'ya ödülünü, "Takva" filmindeki rolüyle geçti¤imiz y›l En ‹yi Erkek Oyuncu ödülünü alan Erkan Can verdi. “Gitmek”, Irak’l› bir oyuncu ile, ‹stanbul’da tesadüfen tan›flan bir kad›n›n aflk›n› anlat›yor. Irak iflgal edildi¤inde görüflmek için yolculu¤a ç›karlar. Belgeselci yan› öne ç›kan film birçok festivalden davet ald›.J

sahne ald›. ‹lgiyle izlenen çocuk korosunun ard›ndan Burhan Berken Kürtçe seslendirdi¤i türküleriyle kat›ld› pikni¤e. Grup Yorum’un ö¤rencilerinden oluflan Yorum Korosu sahne alarak, türküleriyle kat›ld› 1 May›s coflkusuna. Tiyatro Simurg ve ‹dil Tiyatro Atölyesi “30 Turda 1 May›s Alan›” tiyatro gösterimini sergilediler. Tulum eflli¤inde tepilen horonlarla Karadeniz havas› eserken, Ba¤c›lar Kültür Sanat Ekibi Diyarbak›r yöresinden halk oyunlar› oynad›lar. Son olarak sahne alan Grup Yorum 1 May›s marfl›yla bafllad› program›na. Yorum sahnedeyken HÖC ad›na bir konuflma yapan Eyüp Bafl, 1 May›s’› Taksim’de kutlaman›n önemine de¤indi. Grup Yorum’un türküleriyle halaya duran kitle, 1 May›s coflkusunu yaflad›. Yaklafl›k 2500 kiflinin kat›ld›¤› piknik, Taksim kararl›l›¤› ve coflkusuyla sona erdi. J


haberler

“Bu yol Taksim’e ç›kar!” sergisi yap›ld› Geçmiflten günümüze tarihin ak›fl› içinde yaflanan 1 May›s'lar› ve eme¤i konu alan foto¤raflar›n bir tarih s›ralamas› içinde düzenlendi¤i sergi, 27 Nisan’da ise Temel Haklar Federasyonu taraf›ndan düzenlenen 1 May›s Pikni¤i’nde sergilendi. Sergi, ya¤mura ra¤men ilgiyle izlendi.

‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan düzenlenen “Bu yol Taksim’e ç›kar!” isimli sergi farkl› tarihlerde üç ayr› mekanda sergilendi. 22 Nisan'da aç›lan ve ilk olarak TMMOB’un sergi salonunda izleyiciye sunulan sergi, 26 Nisan’da yap›lan etkinlikle bitirildi.

“Bu yol Taksim’e ç›kar!” sergisi son olarak 28 Nisan’da Gazi Mahallesi’nde Yaren Kafe’de sergilendi. Üç gün boyunca aç›k kalan serginin son gününde, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg’un ortaklafla oyunlaflt›rd›klar› “30 Turda 1 May›s Alan›” adl› oyun izleyicilere sunuldu. Üç ayr› mekanda aç›lan sergiyi yaklafl›k 2500 kifli gezdi.J

“Üreterek direnen, direnerek üretenlerin sergisi” yap›ld› TAYAD'l› Aileler 22-30 Nisan tarihleri aras›nda tutsaklar›n el ürünlerini Harbiye'deki Elektrik Mühendisleri Odas› ‹stanbul fiubesi'nde sergiledi. "Üreterek Direnen Direnerek Üretenlerin Sergisi"ni gezenler devrimci yarat›c›l›¤›, tecrite karfl› kolektivizmi bir kez daha gördüler. Sergi tecritin amac›na ulaflmad›¤›n›n ve ulaflamayaca¤›n›n bir göstergesiydi. Sergiye Sanatç› Ufuk Karakoç, fiair Ruhan Mavruk, Gazeteci Yazar Alper Turgut, flehit ailesi ve Canan-Zehra kitab›n› yazan TAYAD'l› Ahmet Kulaks›z kat›larak destek verdi. Sergide 24 Nisan'da tecritin bir

insanl›k suçu oldu¤unu söyleyen flair Ruhan Mavruk’la bir söylefli düzenlendi. 25 Nisan'da ise Cumhuriyet Gazetesi yazar› Alper Turgut sergiye kat›larak tecrit gerçe¤ini anlatan “Sessizli¤e Karfl›” kitab›n› imzalad›. 26 Nisan'da ise 2000 ölüm orucu flehitlerinden Canan ve Zehra Kulaks›z'›n babas› Ahmet Kulaks›z'la bir söylefli gerçeklefltirildi. "Evlatlar›m›z›n can bedeli kazand›¤› 10 saatlik sohbet hakk›n›n biz takipçisi olmazsak, kimse bunun takipçisi olmayacakt›r." diyen Kulaks›z, konuflmas›nda duygulu anlar yaflad›. J

GRUP YORUM g ü n c e 35 Nisan 2008: Okmeydan› Si-

bel Yalç›n Park›’nda düzenlenen “30 Mart -17 Nisan Devrim fiehitlerini Anma” Etkinli¤i’ne kat›larak 1200 kifliye seslendi. 311 Nisan 2008: Diyarbak›r’da bulunan Geterler Dü¤ün Salonu’nda gerçeklefltirilen “Ortak Düflman Amerika’d›r” gecesinde yaklafl›k 1400 kifliye konser verdi. 319 Nisan 2008: Fransa’n›n Baflkenti Paris’te düzenlenen “Umudun Türküleri” gecesinde verdi¤i konserde yaklafl›k 3000 kifliye seslendi.

326 Nisan 2008: ‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan Taksim’de bulunan TMMOB (Makine Mühendisleri Odas›) sergi salonunda aç›lan “Bu Yol Taksim’e Ç›kar” adl› serginin kapan›fl›na kat›larak yaklafl›k 200 kifliye dinleti verdi.

327 Nisan 2008: Temel Haklar Federasyonu taraf›ndan her y›l geleneksel olarak düzenlenen 1 May›s pikni¤ine kat›larak, so¤uk havaya ra¤men pikni¤e gelen 2500 kifliye konser verdi. J

Uluslararas› 11. Kukla Festivali Yap›l›yor ‹stanbul’da bir bahar gelene¤i olan Uluslararas› Kukla Festivali, 2-9 May›s tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek. Cengiz Özek’in sanat yönetmenli¤inde bu y›l 11. kez düzenlenecek olan Uluslararas› ‹stanbul Kukla Festivali’nde; Arjantin, Avusturya, ‹ngiltere, Fransa, ‹spanya, Almanya, ‹talya, Rusya ve Türkiye’den kukla tiyatrolar› farkl› tekniklerdetemalarda oyunlar›n› sahneleyecek.

“Çöp Canavar›”yla, Ahflap Çerçeve Kukla Tiyatrosu “Notre Dame’›n Kamburu”yla, Kemal Atan Gür Gölge Tiyatrosu do¤açlama olarak sahneleyece¤i oyunuyla, Uçaneller Kukla Tiyatrosu “Gün Ifl›n›”yla, Tiyatro Tem de “Nas›l Anlatsak fiunu” ve oyun atölyesiyle ortak prodüksiyonu olan “Tartüf Bey”le kat›lacak. J

11. Uluslararas› ‹stanbul Kukla Festivali’nin her y›l geleneksel olarak verdi¤i “Onur Ödülü” ise bu y›l, geçen ocak ay›nda aram›zdan ayr›lan heykeltrafl Saim Bugay’a sunulacak. Ödül sanatç›n›n ailesine verilecek. Kukla Festivali’ne ülkemizden; Cengiz Özek “Büyülü A¤aç” ve

MAYIS 2008 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

344. Sait Faik Hikâye Arma¤an› Behçet Çelik’e verildi. Darüflflafaka Cemiyeti ve Yap› Kredi Yay›nlar› taraf›ndan düzenlenen 44. Sait Faik Hikâye Arma¤an›’n› “Gün Ortas›nda Arzu” adl› kitab›yla Behçet Çelik kazand›. Do¤an H›zlan baflkanl›¤›nda toplanan Hilmi Yavuz, Füsun Akatl›, Nursel Duruel, Jale Parla, Murat Gülsoy ve Beflir Özmen’den oluflan jüri, oybirli¤iyle bu y›lki ödülün Behçet Çelik’e verilmesini kararlaflt›rd›. Çelik’e ödülü, 9 May›s Cuma günü verilecek. 3 ‘fiiirleri resimlefltiren, resimleri fliirlefltiren sanatç›’ tan›mlamas› yap›lan sanatç› Joan Miro’nun eserleri Pera Müzesi’nde sergilenecek. Dünya sanat›n›n önemli ismi Joan Miro’nun (1893-1983) sergisinde ‹span-yol sanatç›n›n bask›, resim ve heykellerine yer veriliyor. Genel olarak canl› renkler, çizgiler, daireler, çocuksu ve mizahi bir anlat›m kullanan, resmin yan› s›ra seramik, heykel ve gravür çal›flmalar›na da imza atan Miro’nun edebiyatç›larla ortaklafla yapt›¤› çal›flmalar da sergide

görülebiliyor. Sergi 31 A¤ustos’a kadar izlenebilecek. 3Mu¤la Duvar Sahnesi oyuncular›na, 21 fiubat Perflembe günü, Mu¤la S›n›rs›zl›k Meydan›’nda Hrant Dink'in son yaz›s›ndan derleyip, sergiledikleri "Son Yaz›" isimli oyun hakk›nda Mu¤la Cumhuriyet Baflsavc›l›¤› taraf›ndan TCK'n›n 301. Maddesi gere¤ince devletin yarg› organlar›n›, söz, düflünce ve fiillerle afla¤›lamak suçuyla soruflturma bafllat›ld›. Duvar Sahnesi Oyuncular›, konuyla ilgili yapt›klar› aç›klamada; “Hrant Dink son yaz›s›nda kendini bir güvercin gibi ve güvercin tedirginli¤inde hissederken, ‘Ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmazlar.’ demiflti. fiu an ayn› tedirginli¤i Mu¤la Duvar Sahnesi Oyuncular› olarak bizler de yafl›yoruz. Muhtemelen 2008 hepimiz aç›s›ndan zor bir y›l olacak.” dediler. 3“3 Maymun" CannesFilm Festivali'nde yar›flacak. 61. Uluslararas› Cannes Film Festiva-

li'nde yar›flacak filmler belli oldu. Nuri Bilge Ceylan, "Üç Maymun" filmiyle 3. kez Alt›n Palmiye ödülü için yar›flmaya seçildi. 61. Uluslararas› Cannes Film Festivali'nde Resmi Yar›flma jürisinin baflkanl›¤›n› Amerikal› muhalif oyuncu ve yönetmen Sean Penn yapacak. Penn'e bu görevinde efllik edecek di¤er jüri üyeleri; ‹talyan oyuncu, yönetmen ve senaryo yazar› Sergio Castellito, ‹srail kökenli Amerikal› oyuncu Nathalie Portman, Meksikal› yönetmen Alfonso Cuaron, Taylandl› yönetmen Apichatpong Weerasethakul, Alman oyuncu Alexandra Maria Lara ve Frans›z yönetmen Rachid Bouchareb oldu. 316. Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali 15 May›s'ta bafll›yor. 15 May›s-4 Haziran tarihleri aras›nda gerçekleflecek Uluslararas› ‹stanbul Tiyatro Festivali'nde çeflitli konularda 70'den fazla gösteri sunulacak. Dünyan›n çeflitli yerlerinden 8 tiyatro ve dans toplulu¤unun sahne alaca¤› festivalin aç›l›fl töreni, 15 May›s akflam› Aya ‹rini'de yap›lacak.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3söyleyemediklerim

3k›y›lar›n ard›

3sular›n u¤ultusu

3dünya solistlerinden

edip akbayram Emre Grafson Müzik

fatih yaflar Kalan Müzik

serap ya¤›z Kalan Müzik

livaneli flark›lar› ‹da Müzik

48 | TAVIR |MAYIS 2008




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.