Nisan08

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

• 2008/03

say› 72

2.25 YTL(KDV’li)

nisan 2008

›ssn 1303-9113



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n

Ac›mas›z bir fliddetin üniformal› / üniformas›z rengidir gördü¤ümüz. Ve k›r›lan kollar›n, kurflunlanan bedenlerin sesidir kulaklar›m›zdaki... Bu nedendir? Bu kinin temeli nerededir? Bilinmez de¤il. Hitler’in, Mussolini’nin “ça¤dafl” türevlerinden baflka bir fley beklemek mümkün müdür? Onlar›n haks›z fliddetini yaflam›n her an›nda, her alan›nda hisseden halk›n ac›s›n› görmemek peki?.. Tav›r! elinize ald›¤›n›zda iflte bu fliddeti göreceksiniz. Hakkari’de k›rlan kolu, bayram kutlarken kurflunlan›p can verenlerin, ifl güvenli¤inden yoksun çal›fl›rken ölen tuzla tersanelerinin emekçilerinin ac›s›n›n resmini... Nisan berekettir. Toprak ac›k›r bu ayda iyice. Doyurmak ya¤murlara düfler. Hayat f›flk›r›r do¤adan bu ayda. Yürek her daim dinçtir ya, bu ayda daha bir gençleflir. Sevmeyen yoktur nisan›. Kim sevmez ki bereketin anas›n›, hayat› yeniden do¤uran›... Gel gör ki, bir türkü söyler gibi topra¤a düflüp, bizi hiç ak›tmad›¤›m›z gözyafllar›m›zla ve fakat çokça onurla, gururla b›rak›p gidenlerimizi and›¤›m›z günlerdir ayn› zamanda nisan günleri... K›z›ldere’nin, Çiftehavuzlar›n ve umudun do¤uflunun on dördüncü y›l›n›n, yüreklerde harmanland›¤› günlere evsahipli¤i yapan nisana merhaba! Umudu selamlad›¤›m›za, onun on dört yafl›na nas›l seviniyorsak, yine de yüre¤imize gömdüklerimizin hüznünü tarif imkans›z... Olsun. Biz yolday›z. Onlar›n unutulmas›n› ihanet bilip, hiç durmayaca¤›z. Yolculu¤umuzda bizi hiç yaln›z b›rakmayanlar›m›zla yürümeye devam ediyoruz. B›kmadan, nefessiz kalmadan. Söz verdik, tutaca¤›z. O ufka varmadan dinlenmeyece¤iz. Karanl›¤›n sonu ›fl›k! Hüznün sonu sevinç... O kadar çok beklemifltik ki; coflkumuz bu nedenle o denli büyüktü, ad›mlarken 1 May›s alan›n›... Zincirlerini k›rm›fl proleter, AKM’den gülümseyerek bakmaya devam ediyordu hala. O da çok beklemiflti bizi. Ona bakarken, onu bunca y›l bekletmenin utanc› da vard› biraz bak›fllar›m›zda... Bedeli iflte biraz a¤›r olsa da, 2007’de Taksim’de yürümenin, yürütmek istemeyenlere karfl› kararl›l›k göstermenin coflkusuyla tam bir y›l geçirdik. Coflkumuzdan gram eksiltmeden, aksine daha da büyüterek... Heyecan›m›z› kat be kat art›rarak... Bir gün bu alan› yine 500 binlerle doldurma yeminlerini ede ede... Hep bir a¤›zdan, belki dünyan›n en büyük halk korosuyla 1 May›s marfl›n› bir gün mutlaka buradas söyleyece¤imize olan inanc›m›z›, yüreklerimize yerlefltirerek... Bir damlay› ummana çevirmek gerek. Y›lg›nl›¤› coflkuya, karamsarl›¤› umuda döndürmek gerek. Hayat›n yeniden yeniden yarat›ld›¤› bahar›n gücüyle, Nisan’›n bereketini May›s’a tafl›mak gerek... May›s’ta buluflmak dile¤iyle... Dostlukla...

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

04/2008

3 sanat soka¤a ç›kmal›d›r

3

5 5 7 9 11 13 17 20 23 25 27 28 30 31 34 39 43 46

MAKALE sanat soka¤a ç›kmal›d›r DENEME sahnede ayfle, nil ve idil DENEME bekle bizi 1 may›s DE⁄ERLEND‹RME “tarih böyledir”in ankara serüveni ‹ZLEN‹M ara güler’in objektifinden “al›nterimiz” RÖPORTAJ do¤an ülgenci MEKTUP - RÖPORTAJ ümit ‹lter T‹YATRO faflizme karfl› bir uyar›: dalga DENEME yeni bir dünya do¤uyor ortak düflman amerika’n›n üzerine ÖYKÜ flakac› çocuklar AYIN FOTO⁄RAFI ARAfiTIRMA anadolu’da afl›kl›k gelene¤i-ll KAR‹KATÜR ceyda ba¤datl› ‹NCELEME nasreddin hoca RÖPORTAJ venezüella komünist partisi RÖPORTAJ hüseyin karabey S‹NEMA girdap - uçurtma avc›s› HABERLER

3 sahnede ayfle nil, idil

7 bekle bizi 1 may›s bekle bizi 3 taksim

31 3

3

34 venezüella komünist partisi 3 üyeleriyle...

kapak 3

bir halk ayd›n› nasreddin hoca


makale

sanat soka¤a ç›kmal› mehmet esato¤lu

Sanat›n yeri neresidir? Sanat yaflam›n içinde izleyicisiyle nerelerde buluflmal›d›r? Bu soruya her sanatç› kendi dünya görüflü ve sanat yaklafl›m›ndan yola ç›karak bir yan›t verebilir. Kimi sanatç› sanat üretti¤i kitle ile yo¤un ilgilidir; kimi sanatç› ise yaln›zca kendi ürünüyle... Kendi ürününü ortaya koyup giden bir sanatç› için, sanat›n kitleyle bulufltu¤u an›n pek bir önemi yoktur. Belki ürününe yönelik bir duyguyla oyununun görkemli bir tiyatroda oynanmas›n› ya da resminin, hey-

kelinin önde gelen bir galeride sergilenmesini isteyebilir. Ürünün en genifl kitlelerle buluflmas›n› hedefleyen sanatç›n›n ise birincil hedefinde, sergilenecek mekân ve mekân›n koflullar› yoktur. Hangi kitleyle buluflaca¤› ön plandad›r. Zaten ürünü var ederken de bu hedefle yola ç›km›flt›r. Örne¤in ticari olmayan bir tiyatro, oyununu üretirken hangi kitleyle buluflaca¤›n› bafltan sona gözetir. Dekorundan, ›fl›¤›ndan, oyun biçemine kadar her fleyi ona göre var eder.

Ülkemizde özellikle 60’l› y›llar›n sonunda yo¤un bir tart›flmayd›. Sanat ve mekân iliflkisi. Çünkü muhalif tiyatro sanatç›lar›n›n “Her yer sahnedir!” slogan› bir dolu sanatç›n›n perspektifini altüst etmiflti. Bu ça¤r›, sanat› soka¤a ç›karmay›, kahvede, okulda, her kesimden kitleyi sanatla, tiyatroyla buluflturmay› hedefliyordu. O y›llar›n amatör topluluklar› “Devrim ‹çin Hareket Tiyatrosu” ve “‹flçinin Tiyatrosu”, ‹stanbul’un yeni yeni gecekondulaflmaya bafllayan semtleri, Gültepe, Çeliktepe gibi alanlara gösterilerini tafl›maya bafllad›lar. Sokak, sanatla çok canl› bir iliflki kurdu. Oyuncular oyun, sonras› evlere, kahvelere konuk edildiler. Bir yandan oyuncular hiç tan›mad›klar› bir kitleyle bulufluyor, öte yandan da Anadolu’dan gelip kente yerleflmifl y›¤›nlar kentteki tiyatro ile tan›fl›yordu. Sokakta izledikleri oyun izleyicilerin; oyun sonras› sohbetler ise, sanatç›lar›n gündemlerine bir dolu bilmedikleri konuyu sokmaya bafllad›. Örne¤in izleyiciler o günlerde büyük bir heyecanla beklenen ‹stanbul Bo¤aziçi Köprüsü’nün arkas›nda hangi arazi ya¤malamalar›n›n yatt›¤›n›, Anadolu’nun birçok sorunuyla kendi kaderine terk edilirken tüm gelirlerin büyük kentlere ak›t›ld›¤›n› ö¤rendiler. Bu ö¤rendikleri, onlar› muhalif bir durufla yönlendirdi. Sanatç›lar ise kentin yan› bafl›nda yaflamaya çal›flan genifl emekçi y›¤›nlar›yla, onlar›n verdikleri yaflama savafl›yla ta

N‹SAN 2008 | TAVIR | 3


makale

Politik tiyatronun kurucusu ve kuramc›s› Erwin Piscator ise, bu dönemin hemen ard›ndan Almanya’da s›n›f mücadelesinin en keskin oldu¤u flehirlerden Berlin’de “Proleter Tiyatro”yu kurdu. Dünya devrimci edebiyat›n›n önde gelen yap›tlar› bu topluluk taraf›ndan oyunlaflt›r›larak sahnelendi. Bu örnekler içinde Andor Gábor’un “Büyük Kap› Önünde”, Maksim Gorki’nin “Düflmanlar”, Franz Jung’un “Güney Denizinin Adal›lar›” adl› yap›tlar› say›labilir. Sokak tiyatrosu, geçti¤imiz yüzy›la girerken etkinli¤ine yeni bir biçim gibi görünse de kimi elefltirmenlerin ve araflt›rmac›lar›n ifade etti¤i gibi özüne dönerek bafll›yordu. Asl›nda aç›k alan›n bir etkinli¤i olan tiyatro, heykel, müzik; çok sonralar› salonlar›n, galerilerin içine sokuluyor, oralarda baflka bir biçime bürünüyordu.

n›flt›lar. Oyun üretirken, bu konular› ve in- tik terörüne dek bir dolu soruna de¤iniyordu. sanlar› da anlatmaya koyuldular. O dönemi ele alan yazarlar sokak tiyatrosuSokak tiyatrosunun bu ilk örnekleri bir süre nu, “‹flçi s›n›f›n›n e¤itici ve harekete geçirici sonra, 12 Mart askeri darbesinin ard›ndan araçlar›ndan biri” olarak de¤erlendiriyorlar. son buldu. 1975 sonras› geniflleyen iflçi eylemleri, grevler, faflist sald›r›lar ve gece- Almanya’da Alman Komünist Partisi ile s›k› kondu halk›n›n direniflinde sokakta sanat iliflkiler içindeki sokak tiyatrolar›, para babalar›n›n s›n›f üzerindeki oyunlar›n› teflhir yeniden canland›. ederken sanat alan›nda da soka¤a ve kitleBizim ülkemizde 60’lar›n sonlar›nda baflla- lere yönelik bir cephe aç›yorlard›. yan sokak gösterilerine dünyadaki kimi ülÖzellikle o y›llarda “K›z›l Ses”, “Genç Muhakeler çok yabanc› de¤ildi. f›z” ve “K›z›l Fareler” topluluklar› sokakta 1915 y›l›nda kapitalizmin krize girifliyle gerek öz, gerekse biçim yönünden görkemproletaryan›n geliflmifl oldu¤u Avrupa ülke- li örnekler ortaya koydular. lerinde sokak gösterileri oldukça yayg›nd›. Buradaki sokak tiyatrosu örnekleri politik Uzun y›llar klasik Avrupa gelene¤i nedeniy- eylemle iç içe geçmifl, onun politik, estetik le k›rm›z› kadife perdeler ard›ndaki tiyatro, öncülü¤üyle hareket eden topluluklard›. kapitalizme kafa tutan sanatç›lar›n girifliBu topluluklar, ilk örneklerinde daha çok miyle soka¤a ç›k›yordu. “bir devrim heyecan›”, “etkili sahne söyle‹fl ç›k›fl› sokakta oyunla karfl›laflan emekçi- vi”, “yoldaflça dayan›flma ça¤r›s›” a¤›rl›kta ler, büyük bir coflkuyla izliyorlard› oyunlar›. gösteriler yapt›lar. Oyunlar gündelik sorunlar›ndan iflsizli¤e pa- Giderek devrimci edebiyat ürünlerini oyunhal›l›¤a, emekçilerin ve toplumun yaflad›¤› laflt›rma yoluna gittiler. Ard›ndan da bu bask›lara, devletin y›¤›nlar üzerindeki sistema alan›n kendi yazarlar›n› yaratt›lar.

4 | TAVIR | N‹SAN 2008

‹nsanl›¤›n oluflum döneminde, toplay›c›l›kavc›l›k döneminde ve ilkel komünal toplumda sanat, d›flar›da ve kalabal›¤›n içindedir. Anlatt›¤› konular, insan›n yaflam›n› devam ettirebilmesi için yaflamsald›r. Örne¤in avlanmay› anlat›r oyun. Ama bu oyundan herkes bir fleyler ö¤renmek durumundad›r. Burada ilginç olan fludur: Oyuncu iyi anlatmak zorundad›r. Çünkü izleyene do¤ru dürüst anlatamazsa kendi de açl›¤a mahkûm olacakt›r, izleyen de. Asl›nda bu, günümüz için de geçerlidir. Sanatç› üretmekten ve ezilen kitleler izlemekten yan çizerlerse her iki taraf da kaybetmektedir. 90’l› y›llardan bu yana ülkemizde ve dünyada sanatç›, halk›n uyutulmas›nda bir araç olmakta, izleyen de kendini uyaran ve anlatandan uzaklaflarak kendini uyutan›n peflinden koflmaktad›r. Ülkenin bafltan aya¤a politik olarak kaynay›p durdu¤u bugünlerde sanat vakit geçirmeksizin soka¤a ç›kmal›d›r. Sokakta medyatik bombard›manla kafas› karmakar›fl›k olmufl kalabal›klara yal›n ve uyar›c› bir sesle gerçekleri anlatmal›d›r.J


deneme

sahnede ayfle, nil ve idil... güzin karaduman

16 y›l oldu ayr›lal›. Dile kolay 16 y›l. Sahnedeyiz. Sizi oynuyoruz. Bu küçücük sahnede y›llar sonra siz olmak... Sizi oynuyoruz, sizin derledi¤iniz oyuna sizi de katarak... ‹nsana çok garip bir heyecan veriyor. Sahnede sen vars›n Ayfle... Seni tan›yanlar y›llar sonra senin sahnede oldu¤un bir oyun haz›rlad›¤›m›z› duyunca heyecanlar›n› gizleyemiyorlar. ‹dil Kültür Merkezi’nin Okmeydan›’ndaki bu küçücük sahnesinde bu kez siz hayat buluyorsunuz. Tiyatronun sanat dallar› içinde önemi tart›fl›lamayak kadar büyük. Halk›n kültürel geliflimi ve e¤itimi aç›s›ndan devrimci mücadeleye katk›s› tart›fl›lmaz... Biz ise flimdilik sanattan öte insanlarla iletiflim kurabilmenin bu etkili yolunu kullanmak istiyoruz. Devrimci tiyatronun özü de bu de¤il mi zaten? Keflke flöyle dizdize oturup sohbet edebilseydik ve ah keflke yan›m›zda olabilseydiniz... Öyle bir sahnede el ele, göz göze, yürek yüre¤e güç alarak ve güç vererek bir sahneyi paylaflabilseydik... Ah Ayfle, Ah Nil, ‹dil... sevgili yoldafllar›m›z sizler aln›m›z›n ak›s›n›z. Sizleri soranlara sizleri nas›l anlataca¤›m›z› düflünüyoruz. ‹ki kelimeyle özetleniverecek bir fley de¤il. “Onlar buradayd›.” diyoruz bizler gibi. Burada devrimci sanatla u¤raflan, yüre¤i o güneflli güzel günler için atan... Bir kaç cümleye nas›l s›¤d›rabiliriz sizi. Bir gün etimizden kopar›r gibi ay›rd›lar bizi birbirimizden... 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü için kutlama haz›rl›klar› içindeyken k›sa bir tiyatro oyunu ihtiyac› do¤du¤unda sizi oynamak istedik. Yani bizi, devrimci kad›nlar›... K›sa sürede bir metin haz›rlamak zordu. Hemen yine arflivimize göz att›k. Sizlerin haz›rlad›¤› “Dünyay›, Memleketimi ve Seni Seviyorum” adl› oyunun tekstini bulduk. Bu oyunda Ayfle oynuyordu. May›s ay› içinde Avrupa turnesine gidecek olan bir oyundu bu. Ve ’92’nin bahar›, kan tomurcuklar› ile geldi o y›l. O kadar çok kana bulad›lar ki aylar›m›z›, bunlardan biri de Nisan’d› iflte. Nisan ay›n›n 16 ve 17’sinde can›m›zdan çok sevdiklerimiz can›m›zdan kopart›ld›. Ve Ayfle ve Nil... Kaç kurflun s›k›ld› acaba gencecik bedeninize?

Ah... Ac›m›z yüre¤imizden taflt› ama sizi a¤layarak anmad›k hiç. Umut hep vard›. Her ikiniz de bir gün böyle bir bedelle karfl›laflabilece¤inizin fark›ndayd›n›z. Devrimci bir sanatç›, bu bedeli de ödemeyi göze al›rd›. Nil ve Ayfle... Kald›klar› evde kurflunlanarak birlikte öldürüldüler. Kald›klar› evde,

N‹SAN 2008 | TAVIR | 5


deneme

üzerlerinde silah yokken, büyük silahl› çat›fl- dolduran ‹dil ve sahnede senden güç alan ‹dil... ma süsü verilerek... ‹dil fedakârl›¤›n di¤er ad›. ‹dil iflte, ‹diller varsa umut da vard›r. Ayfle... Senin eline 7. 65’lik bir silah tutuflturulmufl, öylece yerde yat›yorsun evin giriflinde. Seni Sahnedeyiz Ayfle. Senin gülen gözlerin için orac›kta katlettiler, Nil’i ise banyoda. Senar- sahnedeyiz. Bu 16 y›l nas›l geçmifl.Ve sizi anlatmak nas›l a¤›r bir sorumluluk biliyor muyo çoktan haz›rd›: “Teröristtiler”... sun? O nedenle sahnede dizlerimiz titriyor. Sevgili Nil... ’89 1 May›s›’n›n direngen yüzü. Kara kafll› k›z›... Yüre¤i k›p›r k›p›r, gözleri devrim. Ayfle, gülen yüzü ile insana s›ms›cak sevgi veren dost, yoldafl...

Pek çok insan bize bak›yor salonda. Salon hafif ayd›nl›k ve bu nedenle izleyenleri görebiliyoruz. Oyunun hiçbir an›n› kaç›rmak istemiyorlar. Gözlerindeki ›fl›lt›dan belli. Biz de kaç›rmak istemiyoruz. Seyirci ile gözlerimiz bulufluyor ve tam da ortada siz. Sizi seyrediyoruz...

Ve ‹dil... Onlar›n izini süren... Nas›l bir duygudur ‹dil, senden dinlemek isterdim. Ayfle’nin ac›s› yüre¤inize henüz çök- Oyunun müzi¤i, oyunun sonunda perdeye müflken, o yara hala taptaze iken sahnede yans›yan görüntülerinizle bütünlefliyor. Oyunun provas›ndas›n›z. Henüz bafllamam›fl. Ayfle olmak... Ufak ufak al›flt›rmalar yap›yorsunuz. GülümBöyle bir oyunun k›sac›k hikayesini anlat›- süyoruz, coflku doluyoruz, heyecanlan›yoruz, yoruz iflte flimdi biz sahnede 15 dakikal›k hüzünleniyoruz sizi izlerken. Bir zamanlar ayn› sahnedeydik sizlerle; ayn› duygularla okuoyunumuzda. yorduk fliirlerimizi; ayn› seslerle dökülüyordu Senin yerini devrimci bilinç ve sorumlulukla repliklerimiz a¤›zlar›m›zdan... fiimdi sizi sa

6 | TAVIR | N‹SAN 2008

dece film perdesinden görebilmek koyuyor olsa da bizlere, sizlerle geçirdi¤imiz her saniye aflk›na, sizlerle birlikte güldü¤ümüz/a¤lad›¤›m›z her an aflk›na, daha bir umutla parl›yor gözlerimiz. Sizden ö¤rendiklerimizdir bugün bizi diri tutan. Ayaktaysak, hala sahnelerde halk›n sanat›n› yap›yorsak ve zulmün sanat›na, kültürüne karfl› hala alternatifsek, sizin sayenizdedir. Dün, bugün ve yar›n... Sizinleydik, sizinleyiz, sizinle olaca¤›z. Müzik ak›p gidiyor bir yandan. fiark›n›n sözleri, Naz›m’›n bir fliirinden: “Seni düflünmek güzel fley... Seni düflünmek ümitli fley.. Dünyan›n en güzel sesinden En güzel flark›y› dinlemek gibi bir fley...” Sahnedeyiz ve sizi düflünüyoruz. Akl›m›zda, beynimizde, yüre¤imizde, bilincimizde, her fleyimizde siz. Ne gurur sizlerin yoldafl› olmak! Bize g›pta ile bakanlar›n bak›fllar›n› hissediyoruz. Bu bak›fllardaki imrenmeyi... Sahnede ve hayat›n içinde siz olaca¤›z.J


deneme

bekle bizi 1 may›s, bekle bizi taksim tav›r

bir avuç zümrenin sömürüsü alt›nda olmufllar hep. 4000 y›l sürmüfl kölecilik, sonra derebeyi olmufl köle sahipleri, sömürünün biçimi de¤iflmifl, sonra buharl› gemiler, büyüyen atölyeler ve geliflince ticaret, burjuvazi ç›km›fl ortaya. Devam etmifl sömürü. Ve vahflileflmifl iyice burjuvazi, emperyalizmin hükümranl›¤› bafllam›fl, bugünlere kadar gelinmifl. Halk, bu sömürü tarihi boyunca kendi kültürünü, kendi de¤erlerini de oluflturmufl zamanla. Ve bunlar için büyük bedeller ödemifl. ‹syan etmifl sömürüye her f›rsat buldu¤unda. Yaflam› kavrayabildi¤i oranda bilinçlenmifl. Korkular›ndan kurtuldu¤unda yüreklerini a¤›zlar›na getirmifl sömürücülerin. Büyük isyanlar ç›karm›fl, büyük grevler, devrimler yap›p kendi iktidar›n› kurmufl. Ve tarihe önemli günler kaz›m›fl kan›yla, can›yla. ‹flte o günlerdir ortak haf›zam›z› oluflturan. Zaman ne kadar da h›zla ak›p geçiyor, akarsu misali. Daha dün yaflanm›fl gibi her fley, ama asl›nda y›llar geçmifl. ‹nsan ömrü bu h›zl› ak›fl karfl›s›nda ne kadar da k›sa... Ve o kadar çok fley yafl›yor ki insano¤lu bu h›zl› ak›flta, sadece kendini en çok yakan›, kendini en çok sarsan›, en mutlu anlar›n› al›p haznesine, di¤erlerini belki de bir daha hiç hat›rlamamak üzere siliyor haf›zas›ndan. Bir mecburiyet belki de bu fizyolojik sonuç. Neticede hayat›n en önemli anlar› kal›yor haf›zalarda. Tabi bu anlar›n içeri¤i de kifliden kifliye de¤ifliyor. Kiminin ac›lar› fazlaca kal›yor ak›l haznesinde, kiminin mutluluklar›. Bir de herkesin haf›zas›nda ortaklaflan anlar oluyor, hem de etkisi evrensel olan, bilinçlere yerleflmifl anlar. Ki o anlard›r, birbirini tan›masa da milyonlarca

insan›n›n kaderini ortaklaflt›ran... Ve bunun için de¤il midir ki silinmek istenir haf›zalardan ve yeri i¤rençliklerle doldurulmak istenir bundan rahats›z olanlarca... Yoksuldur, orta hallidir, iflçidir, iflsizdir, memurdur, ö¤rencidir, köylüdür, kad›nd›r, erkektir, çocuktur kaderi ortak olanlar ve kaderini kendisi yazanlar-yazacak olanlar. Tarih, yaflam› kaydetmeye bafllad›¤› andan itibaren sayfalar›na, yaz›lan hep onlar olmufltur. Onlar ekip biçmifl, onlar madeni bulmufl ifllemifl, onlar do¤aya karfl› savaflta bilimi gelifltirmifl, savafllarda onlar ölmüfl… Al›nterini hep onlar dökmüfl, ki tarih baba adlar›n› emekçi koymufl onlar›n ama güngörmemifller bir türlü. Yaflam›n bu h›zl› maratonunda say›s› milyonlarca olanlar,

Ve bu tarihin en önemli köfle tafllar›ndan biridir 1 May›slar. Dünyan›n tüm emekçilerinin en kitlesel, en örgütlü bafl kald›r›fl›d›r o gün. 1 May›s demek, örgütlülü¤ün gücü demektir, tüm ezilenlere moral kayna¤› demektir, t›rnaklar›m›zla söküp alaca¤›m›z güzel günlere özlemimiz demektir. Ki bundand›r 1 May›slar›m›z› kana bulamalar› en bafl›ndan beri. 1886 y›l›nda Amerika’n›n Chicago eyaletinde 8 saatlik iflgünü için grev yapar iflçiler. Grev kanla bast›r›l›r. Sonras›nda 4 iflçi önderi greve önderlik ettikleri için idam edilirler. Ve idamdan önce 4 iflçi önderinden biri olan Albert Persons’a, “Af dile seni idam etmeyelim.” derler. Cevap aynen flu

N‹SAN 2008 | TAVIR | 7


deneme

olur: “Bütün dünya biliyor suçsuz oldu¤umu, e¤er as›l›rsam cani oldu¤umdan de¤il, emekçi oldu¤umdan as›laca¤›m.” Bu tarihi söz de yaz›l›r haf›zalara. Devam ederler iflçiler direnifllerine. Amerika ve Kanada’da 400.000 emekçi greve ç›kar, sonuç yine bask›, yine kan olur. Ama Amerika’n›n d›fl›nda tüm ülkelere ulaflm›flt›r bu yang›n ve 1889 y›l›nda Paris’te toplanan 2. Enternasyonal, Amerika ve Kanada’daki iflçilere destek için çal›flmalara bafllar ve 1890 y›l›ndan itibaren 1 May›s’› “Uluslararas› Birlik, Mücadele ve Dayan›flma Günü” olarak kabul eder. O gün bugündür, iflte bu yüzden yürekler k›p›r k›p›rd›r her 1 May›s’a yaklafl›ld›¤› zamanlarda... Anadolu topraklar›ndan da yükseldi hep bu hayk›r›fl, idam sehpas›nda aman dilemeyen s›n›f kardefllerine ihanet etmedi bu topraklar. Lay›k›yla kutlad›lar 1 May›slar› Anadolu’nun emekçileri. 500.000 kifliyle ç›kt›lar 1977’nin 1 May›s’›nda alanlara. Panzerler sürüldü üzerlerine ve tarad›lar alçakça. Yasaklar›n üstüne M. Akif Dalc› gibi yürüdüler, cesareti-yi¤itli¤i büyüttüler. Taksim’i gösterdiler herkese 1 May›s Alan› diye. Geçen y›l oradayd›k iflte. 500 bin de¤ildik yok, belki bir avuçtuk ama 500 binlerin gücüyle at›yorduk ad›mlar›m›z›, bu yüzdendi ki yüzü gülüyordu AKM’den bize bakan emekçinin. 1977’den beri oradan izledi o 1 May›s Alan›’n›. Yine 500 binlerin gelip kendisine gülümsemesini, güçlü sesleriyle marfllar söylemelerini, sa¤›r kulaklar›n bile duyaca¤› sloganlar›n› hayk›rmalar›n›... Daha gün o gün de¤il belki ama geliyor iflte emekçiler 1 May›s’a, 1 May›s Alan›’na... Gülen yüzü daha çok gülecek o emekçinin bu y›l. Bu y›l yine ç›kaca¤›z alanlara, hem de bu topraklar›n 1 May›s Alan› olan Taksim Meydan›’na. Girece¤iz binlerle. Kapat›rlar m› yollar›, keserler mi köprüleri bilmeyiz. Tek bildi¤imiz gö¤sümüzün alt›ndaki cevahir var oldukça, f›rt›na olup dolduraca¤›z 1 May›s alanlar›n›... Yüzümüz hep AKM’den bize bakan, zincirlerini çoktan k›rm›fl olan emekçiye dönük olacak. J

8 | TAVIR | N‹SAN 2008

AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR Açl›k ordusu yürüyor yürüyor ekme¤e doymak için ete doymak için kitaba doymak için hürriyete doymak için. Yürüyor köprüler geçerek k›ldan ince k›l›çtan keskin yürüyor demir kap›lar› y›rt›p kale duvarlar›n› y›karak yürüyor ayaklar› kan içinde. Açl›k ordusu yürüyor ad›mlar› gök gürültüsü türküleri ateflten bayra¤›nda umut umutlar›n umudu bayra¤›nda. Açl›k ordusu yürüyor flehirleri omuzlar›nda tafl›y›p darac›k sokaklar› karanl›k evleriyle flehirleri fabrika bacalar›n› paydostan sonralar›n›n tükenmez yorgunlu¤unu tafl›yarak. Açl›k ordusu yürüyor ay› ini köyleri ard›nca çekip götürüp ve topraks›zl›ktan ölenleri bu koskoca toprakta. Açl›k ordusu yürüyor yürüyor ekmeksizleri ekme¤e doyurmak için hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açl›k ordusu yürüyor yürüyor ayaklar› kan içinde. Nâz›m H‹KMET


de¤erlendirme

“tarih böyledir”in ankara serüveni... filiz tanya

Bu y›l Ankara sahnelerinden onlarca oyun geldi ve geçti. Birbirinden ilginç ve tart›flmal› oyunlara flubat ay›nda bir baflka tart›flmal› ve ilginç oyun, Bilgesu Erenus’un “Tarih Böyledir!” i eklendi. Ankaral› o gün kar k›fl demeden etkinli¤in yap›laca¤› salonu dolduruyor. Etkinlik program›na bakt›¤›m›zda müzik gruplar›n›n a¤›rl›¤›n› görüyoruz, bir de müzik gruplar›n›n aras›nda “Tarih Böyledir!” adl› oyun var. ‹lk bak›flta bu tiyatro, bu programda biraz arada kal›r diye düflünüyoruz. Malum etkinli¤in ritmi yüksek, insanlar tiyatroya ilgisiz kal›r herhalde diye düflünüyoruz. Program›n ikinci yar›s›n›n bafl›nda salonun ›fl›klar› söndü¤ünde oyuncular sahnede yerini al›yor, bin kiflilik salon susmufl pür dikkat oyunu izliyor...

“Tarih Böyledir!” tiyatro salonlar›nda rastgeldi¤imiz bildik oyunlardan de¤il. Oyun bir kampanya için kaleme al›nm›fl. “Ortak Düflman Amerika’d›r” kampanyas› için yaz›lan oyun, yap› olarak da, biçim olarak da farkl› bir flekilde kotar›lm›fl. Ocak 2008’de ‹stanbul’da bafllayan, ard›ndan Adana, ‹zmir, Antalya, Ankara ve Bursa’da devam eden, son iki etkinli¤i de Samsun ve Malatya’da yap›lan “Ortak Düflman Amerika’d›r” kampanyas›n›n içinde, çeflitli sanat dallar›ndan sanatç›lar›n yap›tlar› yer al›yor. Etkinli¤in yap›ld›¤› salonun giriflinde Amerika’ya “kafa tutan” karikatürler yer al›rken sahne üzerinde de ayn› yaklafl›mla haz›rlanm›fl oyun, müzik etkinlikleri ve filmler var.

“Ortak Düflman Amerika’d›r” etkinliklerinin en çok ilgi toplayan gösterilerinden biri de “Tarih Böyledir!” oyunu. ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg taraf›ndan sahnelenen oyunu Mehmet Esato¤lu sahneye koymufl. ‹dil Tiyatro Atölyesi son iki y›ld›r gerek sokak gösterileri, gerekse politik sahne gösterileriyle öne ç›km›fl bir topluluk. Tiyatro Simurg ise on y›l› ard›nda b›rakm›fl gerek yurt içinde gerekse yurt d›fl›nda oyunlar sergilemifl, çeflitli politik etkinlerde yer alm›fl bir grup. “Tarih Böyledir!” iki toplulu¤un ilk ortak sahne çal›flmas›. Ankara’da Lale Dü¤ün Salonu’nda gerçekleflen etkinlikte oyun, yaklafl›k bin kiflilik bir izleyiciyle bulufltu. Gösteri, dekor olmaks›z›n bofl bir alanda gerçeklefliyor. Toplam yirmi oyuncunun yer ald›¤› oyun, klasik biçimlerin d›fl›nda bir biçimle sahneleniyor. Ankara gösteriminde yönetmen Mehmet Esato¤lu, oyunu tan›t›c› k›sa bir konuflma yapt›. Oyunun ana metninin, 90’l› y›llarda ‹zmir’de tutsak düflen ama parmakl›klar ard›nda da susmayan ve üreten flair Ümit ‹lter’e ait oldu¤unu anlatan Esato¤lu, yazar Bilgesu Erenus’un onun üretimini özgürlefltirmek ad›na, oyunu Ümit ‹lter’in dizelerinden oluflturdu¤unu belirtti. Yap›t›n bir baflka önemli yan›n›n da geçti¤imiz y›l›n aral›k ay›nda katledilen Dr. Kevser’i konu almas› oldu¤unu vurgulayan Esato¤lu, onun serüvenini kitlelerle buluflturma hedefiyle metnin bu biçimde kotar›ld›¤›n› anlatt›. Asl›nda hikâyeye hiç de yabanc› de¤iliz, bu o kadar çok insan›n hikâyesi ki, tek tek anlat›l-

N‹SAN 2008 | TAVIR | 9


de¤erlendirme

mas› mümkün de¤il. Oyunun kahramanlar› Amerikan bezinden, Avrupa basmas›ndan sistemin çarklar› alt›nda ezilen “ilkel”ler, em- Muas›r medeniyet denilen kefeni biçiyorlar.” peryalizmin iflbirlikçisi “uygar”lar ve bu çat›flEgemenlerin, para babalar›n›n her yandan man›n tam ortas›nda Doktor Kevser. “Tarih bitti!”, “S›n›f bak›fl› bitti!” 盤l›klar› “‹lkel”ler her sabah ekmekleri için yollara dü- att›klar› günlerde gidiflata kafa tutan bir flüyorlar. Yaflamaya ve ayakta kalmaya çal›fl›- sestir bu. yorlar. Yaflad›klar› hayatla ilgili kafalar› kar›fl›k. Bu yüzden bir bütünlük içinde davranam›- “‹lkel”ler kendilerine s›cak gelen bu sese her yorlar. ‹çlerinde “uygar”lar›n par›lt›l› yaflam›- yöneldiklerinde bir siren sesi onlar› durdurmaya çal›fl›yor. Siren sesinin yetersiz kald›¤› yerde na özenenler var, ona tepki gösterenler de. de kar maskeli silahl›lar dolanmaya bafll›yor “Uygar”lar ise paran›n ve iktidar›n verdi¤i ortal›kta. Parmak tehditleriyle bafllayan sald›güçle davran›yorlar. Bitmez tükenmez bir da- r›lar giderek ölümcül bir itifl kak›fla dönüflüyor. vet ve e¤lencenin içindeler. Dinledikleri ve e¤lendikleri flark›n›n sözleri bir sözcü¤ün yine- Oyunda süreç içinde çat›flmalar yo¤unlafl›yor. lenmesinden olufluyor: Para para para... Fon- “Uygar”lar›n bafl› elinde megafonuyla gerekli da ise onlar e¤lendikçe patlayan hava- tehdidi flöyle yap›yor: i fiflekler var. Ümit ‹lter’in dizeleri onlar›n içinde bulundu¤u konumu flu sat›rlarla anlat›yor: “Terk edin günahlar›n›z› tez elden Ve teslim olun dolar›n ilahi adaletine!” “Onlar›n gökyüzünde uygarl›¤›n havai fiflekleri Ki her fley havaili¤in zirvesinde bu Bu sözlere ald›rmayan Doktor Kevser’in direça¤da Ve ak›ll› katil füzeler hep kime düfler?” nifli tehlikelidir. Uygarlar onu yok etmeye karar veriyorlar. Teslim olmas› ve boyun e¤mesi Oyunun “uygar”lar› sürekli bir de¤iflim içinde- için yap›lan ça¤r›lar› reddeden Kevser’e sald›rler; kâh bir futbol maç›n›n amigolar› oluyorlar, d›klar›nda oyunun bafl›ndan beri onun kucakâh silahl› kuvvetler renkleriyle defile yapan ¤›nda tuttu¤u “harita-bebek” önce bir silaha mankenler, kâh bir kozmetik ürününün tan›- dönüflüyor, ard›ndan aç›l›yor ve üstünde flu sözler okunuyor: “Kahrolsun Amerikan Emt›m hostesleri, kâh medyan›n temsilcileri… peryalizmi” “Uygar”lar hem e¤leniyorlar, hem de parasal fiair Zerrin Taflp›nar bir fliirinde “Kaç kiflinin ifllerini planl›yorlar. gücü yetebilmifltir, yasak bir aflk› savunmaBir yanda birbirini parasal ifllere ikna etmek ya...” der, ilkeller dillendirirler bunu: “Bir sen için f›rsat kollayanlar, birbirlerine giysilerini ve kald›n ald›rmayan ey oyunbozan... Dedikleriziynet eflyalar›n› göstermek için yar›flanlar, nin bir bedeli vard›r ey karanfil... Dediklerinin öte yanda en baya¤›s›ndan birbirine kur ya- çok bedeli vard›r ey karanfil... Dediklerinin hep bedeli vard›r ey karanfil...” panlar, hepsi ayn› e¤lencenin içindeler. “‹lkel”ler ise bu korkunç karmaflan›n içinde Kötü haber olur da tez yay›lmaz m›, ilkeller a¤›tlar›n› yakmaya bafllarlar, yalvar›rlar karanolup biteni alg›lamaya çal›fl›yorlar. file “Yakacaklar seni, Doktor Kevser, bas›yorKafalar› gittikçe kar›fl›yor. ‹çlerinden kimi ken- lar... Yakacaklar seni güvenme, ç›k... Peflindir di s›rtlar›ndan kazan›lan paralarla yap›lan e¤- infazlar›, yakacaklar seni, ç›k, durma... Seni lencelere alk›fl tutuyor, kimileri at›lan hava- alam da nere kaçam, ç›k... Onlar›n silahtan, i fiflekleri hayranl›kla izliyor, kimileri ise öfke bombadan baflka çözümü yoktur, alam da nere kaçam ç›k!” ve ac›yla olup bitene tepki gösteriyor. Bu büyük flamatan›n ortas›nda Ümit ‹lter’in Art›k Kevser’in hükmü verilmifltir, bilir bafl›na dizeleri ile Doktor Kevser’in sesi yank›lan›yor: gelecekleri, birçok direnenin bildi¤i gibi ve yine birçok direnenin bilip de susmad›klar›, durmad›klar› gibi durmad› Kevser taaa ki kallefl “Ey güzel Anadolu’m as›rlar var ki ölüm onu durdurana kadar. Sana deli gömle¤i giydirir gibi

10 | TAVIR | N‹SAN 2008

Oyunun sonu umutsuz de¤il. Kevser kurflunlan›p ölürken beresi yere düflüyor. Berenin etraf›nda her fleyden habersiz çocuklar bir tekerleme söyleyerek oynuyor. Çocukluktan yeni kurtulmufl bir genç k›z buluyor bereyi ve bafl›na geçiriyor. Tarih sürüyor. Oyunun metni düz bir fliirden olufluyor. Metni geçen say› Tav›r Dergisi yay›mlad›. Metni inceledi¤imizde görüyoruz ki yönetmen Esato¤lu metnin yazd›klar›n› ve ça¤r›fl›mlar›n› sözlü ve sözsüz oyunlara dökmüfl. Bu yan›yla metin sahnede büyük bir dinamizm ve canl›l›k kazanm›fl. Sahnede oynayan tüm oyuncular metindeki sözlerden yola ç›karak kendilerine birer oyun çizgisi bulmufllar. Bir yanda “uygar”lar öte yanda “ilkel”leri oynayanlar tek tek çok zengin figürler ortaya ç›karm›fllar. Oyuna yönetmenin getirdi¤i bir baflka zenginlik, dekoru olmayan oyunu renkli kostüm ve aksesuarlarla bezemek olmufl. Özellikle aksesuarlar “uygar” lar›n yapay ve plastik dünyas›n› a盤a ç›karmakta büyük ifllev görüyor. Oyunu izlerken bir tarih geçiyor sahneden. Yak›n tarihin adeta bir özetini izliyoruz. Her dönemde hep ayn› oyunlar, dalavereler ve baya¤›l›klar. 2 Temmuz Sivas, 19 Aral›k cezaevi yang›nlar›… Hepsi de ne kadar benziyor birbirine. Gösteri öyle saatlerce sürmüyor, tek bölüm. Asl›nda oyunun tek perdelik k›sa bir oyun olmas› ve bu kadar çok ayr›nt›y› bar›nd›rmas› büyük bir avantaj. Gereksiz yere uzat›lan oyunlar seyircinin dikkatini da¤›tabiliyor ve bu kadar vurucu olmayabiliyor. Oyun boyunca temponun hiç düflmedi¤ini görüyoruz bu da oyunun anlatmak istedi¤iyle çok örtüflüyor: Emperyalizm, hiç temposunu düflürmeden yakmaya, y›kmaya, sömürmeye devam ediyor, devrimciler ise kararl›l›kla direniyor. Özetle sahnede genç, dinamik bir ekip, usta ifli bir metni coflkuyla sahneliyor. Oyunu var eden Bilgesu Erenus’un da, fliirleri yaratan Ümit ‹lter’in de, yönetmen Mehmet Esato¤lu’nun da, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg’un da ellerine sa¤l›k!J


izlenim

ara güler’in objektifinden “al›nteri”miz... senem özdemir

Hepimizin telafl içinde bir yerlere yetiflmek için kulland›¤› ve ço¤unlukla da amatör müzisyenlerin kendilerini gösterdikleri ve seslerini insanlara duyurmaya çal›flt›¤› Taksim Metro ‹stasyonu flu s›ralar Picasso, Salvador Dali, Bertrand Russel gibi birçok ünlünün foto¤raf›n› çeken, Türkiye’nin ve dünyan›n en önemli foto¤rafç›lar›ndan biri olan Ara Güler’in foto¤raflar›na ev sahipli¤i yap›yor.

son zamanlarda bu konuda bir rol üstelenerek, birçok kültür sanat etkinli¤ine ev sahipli¤i yap›yor. Dünyada bu konudaki en önemli örnek ise Moskova metrosudur. Birçok sergiye kültür sanat etkinli¤ine yer açan, 1931 y›l›nda Stalin taraf›ndan yap›m› bafllat›lan Moskova Metrosu’nun kendisi de ayn› zamanda önemli bir sanat eseri olarak birçok turistin ve kiflinin ilgisini çekiyor.

Sanatç›n›n yar›m as›rdan fazla bir zamand›r çekti¤i 130 eserinden oluflan sergi 6 Nisan’a kadar Taksim Metro ‹stasyonu’nda foto¤raf merakl›lar›n›n ziyaretine aç›k olacak.

“Daha çok insan›n görmesi benim için mühim bir fley de¤ildir. Buradan insanlar ifline gücüne gidiyor, benim yapt›¤›m hiçbir fleyi de anlam›yor.”

Günümüzün de¤iflen yaflam koflullar›yla birlikte kültür ve sanat›n ifllevi de, gösterilifl biçimi de de¤ifliyor. Metro istasyonlar› da

Metro istasyonlar›n›n son zamanlarda bu tür etkinliklere ev sahipli¤i yapmas› sanatç›lar›n eserlerinin daha çok kifliye ulaflma im-

kân› tan›mas›n›n yan› s›ra, Ara Güler’in kendisinin de yukar›da belirtti¤i gibi önemli bir noktay› kaç›rabiliyor bazen. “Serginin metroda aç›lmas›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz?” sorusuna Güler, “Aç›lm›fl art›k ne yapacaks›n›z, toplayal›m m›? Sergi, sergi salonunda aç›l›r.” diye yan›tl›yor. Gerçekten de birçok insan sergiye yolu üstünde geçerken flöyle bir göz ucuyla bak›p geçiyor. Bu foto¤raflar› derinlemesine inceleme ihtiyac›n› pek çok insan duymuyor. Zaten insanlar›n telafl içinde oradan oraya koflturup durdu¤u flehir yaflam›n›n karmaflas›nda bunu da beklemek biraz abes... Serginin bir açmaz› da, metro içindeki aç›ld›¤› yer... Çünkü buras› birçok insan›n s›kl›kla kulland›¤› bir yer de¤il ve bu yüzden de insanlar›n dikkatini çekme yetene¤inden yoksun durumda. ‹nsanlar›n az kulland›klar› bir alanda aç›lmas› serginin ifllevselli¤ini azalt›yor ve Ara Güler’i hakl› ç›kar›yor. Ancak yine de her fleye ra¤men, serginin insanlar›n göremeyece¤i yerde aç›lmas› esas elefltirilmesi gereken bir gerçeklik olarak karfl›m›zda duruyor, yoksa metroda böyle bir sergi aç›lmas› de¤il... Sanat›n illa da salonlarda sergilenmesi gerekir düflüncesi, halktan yana sanat yapt›¤›n› söyleyenlerin de¤il, ancak burjuva sanat›n› icra edenlerin olabilir. Ara Güler’in, do¤ru olarak ifade ettiklerinin yan›nda, böylesi bir elitizme düflmesi üzerinden atlan›lacak bir fley de¤il. Serginin aç›ld›¤› mekandan birkaç izlenimden sonra, gelelim foto¤raflara. Ara Güler’in elli y›l› aflk›n süredir çekti¤i foto¤raf-

N‹SAN 2008 | TAVIR | 11


izlenim

hi foto¤rafl›yor. ‹stanbul’da de¤iflen çal›flma, yaflam koflullar›, h›zla yükselen beton yap›lar… “Sanat olmas›na lüzum yoktur foto¤raf›n. Foto¤raf tarih olay›d›r. Tarihi zapt ediyorsun. Bir makine ile tarihi durduruyorsun” diyor Ara Güler. ‹stanbul sokaklar›nda her zaman görmeye al›fl›k oldu¤umuz çocuk iflçilerin foto¤raflar› da sergide önemli bir yer tutuyor. Günümüze dair foto¤raflar›n az olmas› ise serginin önemli bir eksikli¤i asl›nda. Mesela sergide birkaç atölye iflçisi varken, en önemli ve zorlu al›nterinin döküldü¤ü fabrika iflçilerine dair bir foto¤raf göremiyoruz. Bu arada flunu da belirtmek gerekir ki, burada yer alan resimler, sergiyi düzenleyen ‹TO ve Büyükflehir Belediyesi taraf›ndan Ara Güler’in 800 binlik foto¤raf arflivinden seçilmifl. lar›n seçkilerinden oluflan sergide ‹stanbul’da ifl yaflam›na dair foto¤raflar› görmek mümkün. Hamallar, tellaklar, çocuk iflçiler, iflçi pazar›, kad›n iflçiler, sokak sat›c›lar›, eskiciler, tersane iflçileri, bal›kç›lar, at arabac›lar›, dü¤ün müzisyenleri, kapal› çarfl› esnaf›, çöpçüler, atölye iflçilerinin çal›flma yaflamlar›ndan kesitleri görebiliyoruz bu foto¤raflarda… 1950’lerden bu yana çekilmifl foto¤raflardan oluflan sergi, daha çok eski y›llara ait foto¤raflardan oluflmaktad›r. Serginin geneline tersane iflçileri, yük tafl›yan hamallar›n ve bal›kç›lar›n yani hayat›n› denizden kazanan insanlar›n foto¤raflar› hakim durumda. Bu resimlerin ise Galata ve Haliç’te çekilmifl olduklar› anlafl›l›yor. Bu durum ise sergide çeflitlilik anlam›nda bir s›k›nt› yarat›yor. Eski zamanlarda yani otoyol a¤›n›n bu kadar geliflmifl olmad›¤› zamanlarda Haliç’te geçim yolu haline gelen sandalc›l›k ve o sandallar› kullanan sandalc›lar da bu foto¤raflar›n önemli bir parças› durumunda. Bu sergide bir büyük metropol olan ‹stanbul’un ifl yaflam›n›n de¤iflen koflullar›n› da görüyoruz. Eskiden sokak aralar›nda omuzlar›n›n iki yan›ndan sarkan sepetleriyle ba¤›ra ça¤›ra bir fleyler satan sokak sat›c›lar›n›n

12 | TAVIR | N‹SAN 2008

art›k sadece foto¤raflarda kald›¤›n› bir tebessümle hat›rl›yoruz. Bu sat›c›lara kapitalizmin geliflmesiyle birlikte ihtiyaç kalmam›fl ve büyük hipermarketler bunlar›n yerini alm›fl durumda. Farkl› ifl kollar›ndaki insan foto¤raflar›n› gördü¤ümüz sergideki foto¤raflarda ortak olan nokta ise emekçi ve yorgun yüzler. Ara Güler bu foto¤raflarda bunlar› çok iyi bir flekilde yans›tabiliyor ve bize hissettirebiliyor. Zaten Ara Güler’in bir foto¤rafç› olarak ustal›¤› da burada karfl›m›za ç›k›yor. ‹stanbul foto¤rafç›s› olarak da bilinen sanatç›, ‹stanbul’un birçok sanatç›ya esin kayna¤› olan zenginliklerini ve görselli¤ini foto¤raflar›nda baflar›l› bir flekilde sergiliyor. Foto¤raflar›nda insanlar› kullanmay› tercih eden ve manzara resimleri konusunda ise, “Ben yaflayan adam›n foto¤raf›n› çekerim. Manzara çekmem, manzara foto¤raf de¤ildir. Manzara, bir fleyin yeniden kayd›d›r. Yenilik de¤ildir. Bir insan›n bir an›n›n yakalanmas›, o zaman de¤er tafl›r benim için. Ben insanl› yaflayan foto¤raf çeken adam›m. Boflluk beni ilgilendirmiyor.” diye düflünen Ara Güler, foto¤raflar›nda insanlar› tüm yüzleri, s›k›nt›lar› ile yans›tmay› baflar›yor. Bu foto¤raflar bize sadece emekçi insanlar› göstermiyor, ayn› zamanda de¤iflen bir tari-

Bu serginin bir baflka boyutu ise, al›nterini ve emekçilerin hayat›ndan kesitler sunan foto¤raf sergisini düzenleyen kurumlardan bir tanesinin, burjuvazinin önemli bir kurumu olan ‹TO olmas›d›r. Bu da önemli bir çeliflkiyi ortaya koymaktad›r ayn› zamanda. Bir yanda al›nteri ile hayat›n› kazanan emekçileri kan›n›n son damlas›na kadar sömüren, di¤er yanda ise bu sömürüyü gizleme amac› güden ve bu tür kültür-sanat projelerine sosyal sorumluluk ad› alt›nda destek veren bir burjuvazi var karfl›m›zda. “Foto¤raf makinesinin ne beyni vard›r, ne de kalbi.” diyor Ara Güler, “Sevdalanmaz, k›skanmaz ve k›zmaz. Hâlbuki foto¤raf› yaratmak için; görüfle, birikime ve an›lara sahip olmak gerekir. Bu makine, beynin ve gözün önündedir, oradan bakarsan onun da beynindekini çekersin. Öyle ki, bu foto¤raf makinesi denen makine, foto¤raf çekenin ensesinde olsa, daha iyi olur gibi geliyor bana.” Her ne kadar kendisi foto¤rafç›l›¤a sanat demek istemese de bu sanat dal›nda akla gelen en önemli isimlerden biri olan Ara Güler’in gözüyle flöyle bir ‹stanbul’a, çal›flan insanlara, ekmeklerini kazanmak için harcad›klar› eme¤e bakmak isterseniz en k›sa zamanda Taksim Metro ‹stasyonu’na u¤raman›z tavsiye olunur.J


röportaj

solmaya yüz tutan bir meslek: mücellitlik tav›r

Bugün solmaya yüz tutan mesleklerden biri olan mücellitlik, yüzy›llar önce el eme¤i, göz nuruyla bafllar. T›pk› has›rc›l›k, terzilik, oymac›l›k, semavercilik… vb gibi. Eski ad›yla mücellitlik, bugünün ifadesiyle ciltçilik, bafllang›çta el yazmas› kitaplar› korumak için gelifltirilir. Daha sonra yayg›nlaflan müslümanl›kla birlikte din kitaplar› da ciltlenmeye bafllar. Yaln›zca bir meslek de¤il, bölgelere, yüzy›llara, konulara göre de¤iflen, kapak düzenlemeleri, renkleri, süslemeleri, desenleri, kullan›lan malzemeleri, yaz›lar›, isimleri ve motiflerindeki ahengiyle ayn› zamanda bir sanatt›r mücellitlik.

“Yaln›zca bir meslek de¤il, bölgelere, yüzy›llara, konulara göre de¤iflen kapak düzenlemeleri, renkleri, süslemeleri, desenleri, kullan›lan malzemeleri, yaz›lar›, isimleri ve motiflerindeki ahengiyle ayn› zamanda bir sanatt›r mücellitlik...”

Orta Asya Türkleri, cilt kapa¤› düzenlemelerinde deri üzerine madenden süsler yaparken, Araplar geometrik flekillerden yararlan›r. Türk ustalar ise, çini ve hal›da kullan›lan “Hatai ve Rumi” dedikleri bezeme motifleri kullan›rlar. Selçuklu ve Beylikler döneminde, ço¤unlukla arabesk desenler vard›r. Osmanl› Türklerinde ise, özellikle 14. ve 15. yüzy›llardan itibaren cilt kal›plar› kullan›l›r. Kimi Hatai, kimi Rumi, kimi Bulut motifleriyle bezenir. Ve ciltlerin içine de ayn› flemaya uygun süslemeler yap›l›r. Ciltler alt›nla süslendi¤i gibi, kat›¤ tekni¤i ile deri oyularak, farkl› renkteki zemin üzerine yap›flt›r›l›r. 16. yüzy›l ciltleri ise daha süslüdür. Cildin flemse ve zemin k›s›mlar› tümüyle alt›n varakla kaplan›p de¤erli tafllarla süslenir. 17. yüzy›l cilt örneklerinde, bütün cilt alt›n varakla kaplan›r ve üzeri k›ymetli tafllarla süslenir. 18.-19. yüzy›llarda, bütün ciltler deriden bir çerçeve içine al›narak dayan›kl› olmas› sa¤lan›r. Bu ifllem ka¤›t ya da ebru ile de yap›l›r. Ayr›ca kadife üzerine s›rma ve simle ifllenerek bezenir. Üst ve iç kapaklar›nda manzara, çiçek ve buket süslemeleri 19. yüzy›la kadar kullan›l›r. Ve o günden bugüne nice de¤erli eser mücellitlerin el eme¤i, göz nuru, özeni ve ilgisiyle korunarak tafl›n›r. Ciltlere yans›yan güzellikte ve özende mücellitlerin kitap sevgisi vard›r. Kad›köy’de küçücük atölyesinde y›llard›r el eme¤i, göz nuru ak›tan Do¤an Ülgenci’den ö¤rendik bunu. Mücellitlik mesle¤inin güzelliklerini, zorluklar›n›, s›k›nt›lar›n›, bozulan ve solmaya yüz tutan yanlar›n› paylaflt›k onunla. Do¤an Usta sizi tan›yabilir miyiz? Mücellitlik mesle¤ini nerede ve nas›l ö¤rendiniz? Bu mesle¤i bize ayr›nt›l› bir flekilde anlat›r m›s›n›z? Ben çekirdekten yetiflme bir ciltçi de¤ilim. Bu benim sonraki bir iflim. Asl›nda endüstri meslek lisesi mezunuyum. Daha önce kaynakç›l›k yapt›m. Gemi inflaat›nda, tersanelerde çal›flt›m. Tarih Bölü-

N‹SAN 2008 | TAVIR | 13


röportaj

yimle, emekle ilgili. Gördü¤üm tamamen budur. Mücellit demek, ciltleyen demek. Günümüzde sanayileflmeyle birlikte mücellitli¤in bir de sanayi bölümü var. Yani bir kitaptan, befl yüz, bin, iki bin, üç bin tane yapt›¤›n›z zaman o makinalar›n çal›flmas›n›n bir anlam› oluyor. Ama bizim gibi her kitab› ayr›, her boyu ayr›, her ölçüyü ayr›, her yaz›s› ayr›, her cilt kapa¤›, rengi ayr› olan ifller de laz›m. Yani bir sanayi tipi mücellitler var, bir de bizim gibi tek tek elle yapanlar.

okulda. Resim, el ifli derslerinde bizim peder beyden kalan bir el yatk›nl›¤›m›z vard› bu ifllere genel olarak. O evde de yapard› buna benzer fleyler. Kendi foto¤raflar› için albümler yapard›. Biz de göz olarak oradan bir fleyler ald›k. Gözümüzü al›flt›rd› o ka¤›d›n nas›l kullan›ld›¤›na, nas›l yap›flt›r›ld›¤›na… Fakat as›l ortaokulda, o zamanki e¤itim sisteminde bunun yeri vard›, öyle ufak-tefek fleyler ö¤retirlerdi insana. Ciltçili¤i ben orada ö¤rendim say›l›r. Bir de bende kitap merak› var. Bu ifl de kitapla ilgili oldu¤u için, insan›n kitaba ilgisi yoksa bu ifli yapmas› zulümdür. Sevmiyorsan›z, ilginiz yoksa kitaba, çok zor ifltir. Kendi kitaplar›m›, dergilerimi yaparken, etraftaki arkadafllar›m›n, tan›d›klar›m›n ifllerini de yapmaya bafllad›k.

Neler kullan›l›yor cilt iflinde ve malzeme bulmakta s›k›nt› çekiyor musunuz? Bir de bu meslekte de, di¤er mesleklerde oldu¤u gibi bozulma yaflan›yor mu? Bunun okullar› var. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde özel bir bölüm bu. Sanat yan› deyince kastetti¤im, kapak düzenlemeleri, süslemeleri, de¤iflik malzemelerle yap›lmas› bunun. Bizse ortaday›z. Yani ortaday›z derken, bizim iflimiz ne sanayi taraf›na yak›nd›r, ne zanaat taraf›na yak›nd›r. Fakat her ikisinden de parçalar bulundurur. Ama sanayi derken h›zl› üretmek, yani flurada gördü¤ünüz, yirmi befl cilt var. Ayn› ölçüdedir hepsi. Ve bu daha h›zl› olur. Bunu da yap›yoruz biz. Öteki taraf›n›, yani el eme¤i yo¤un olan› daha az yapabiliyoruz. Çünkü bizim buray› ayakta tutabilmemiz için, çok miktarda üretim yapmam›z laz›m. Böyle bir yeri döndürebilmek için bu gerekiyor. Ama o bizi geçindirmiyor, beslemiyor. ‹kinci bir fley daha var. Kaybolan bir meslek, yani bunu herkes bilir, söyler; ben mücellitlik yap›yorum derseniz, sizi matbaa ifline yak›n zannederler ya da hala o ifli yapan kald› m› derler. fiimdi demek ki bu ifle ilgi azal›yor diye bir sonuç da ç›k›yor.

Sonra iyice iflsiz kal›nca ben bu ifli yapay›m dedim. 1988 y›l›nda ben, asl›nda nas›l söyleyeyim, bu ifli profesyonel olarak yapmaya bafllad›m. Yani yirmi y›ld›r hayat›m› buradan kazan›yorum, bu ifli yap›yorum. Benim bu ifli ö¤renmem, kendi merak›mdan, onu araflt›rma yan›mdan kaynaklan›yor. Emek yo¤undur, tamam› elle yap›lan bir ifltir ciltçilik. Herkes de bu soruyu sorar. Derler ki yahu bunun bir makinas› yok mu? Bu tür ciltçili¤in makinas› yok. Bu tür eski kitaplar› tek tek ciltFakat ben daha ortaokulda ö¤rendim cilt leyenlerin makine kullanma imkanlar› yokyapmay›. O zaman el ifli dersleri vard› orta- tur. Bütün ifl el, göz ve sizin elinizdeki dene-

Bir de bilgisayarla beraber daha da h›zland›. Çünkü insanlar bilgisayarla her fleyin parmaklar›n›n ucunda oldu¤unu varsay›yorlar. Tüketim toplumu, ileriye tafl›nmas› gereken, yaflat›lmas› gereken meslekleri de bir bir öldürüyor. Yani bir yan›yla kültürel bir yozlaflman›n ürünü olarak bu ifle ilgi azal›yor. Ayn› zamanda, yapt›ranlar aç›s›ndan de¤il, yeni ustalar yetiflmesi aç›s›ndan da bu ilgi azal›yor. Çünkü bu ifl, zahmetli bir ifl... Bu iflle hayat gitmez. Bir an önce, yani o köfle dönmecilikle vs. ilgili yanlar› var. O yüzden yapacak olan›n da, yapt›racak olan›n da ilgisi aza-

mü mezunuyum ben. Befl y›l kadar 19801985 aras›, ö¤retmenlik yapt›m. Sonra malum sebeblerden yani politik nedenlerden dolay› bizi be¤enmediler, biz de ö¤retmenlikten ayr›lmak durumunda kald›k. Biliyorsunuz 1980’li y›llarda yo¤un bir bask› vard›. Ben devrimci kökenden gelen bir insan›m. Ve bunu onurla da söylerim her zaman. Ö¤retmenli¤i b›rakmam›zdaki neden de bu. Yoksa ben ö¤retmenli¤i de severek yap›yordum. Ama uyuflamad›k o dönemle. Evren, Özal dönemi bize o aç›dan meslek de¤ifltirtti. 12 Eylül’den önce çok k›sa süre hapishanede kald›m. Ama o zaman ciltçi de¤ildim. Ciltçilik iflini Ca¤alo¤lu’nda, herhalde flimdi rahmetli olmufltur, Osman Amca’dan ö¤rendim. O çekirdekten yetiflme bir adamd›. Evin Bar›n’›n yan›nda çal›flm›fl. Evin Bar›n Türkiye’nin çok büyük bir el sanatkar›d›r. Hem kitap süslemeleri (buna tezhip deniyor) yap›yor, hem yaz›, hem ciltçilik aç›s›ndan cumhuriyet döneminde bu mesle¤in piri say›labilecek adamd›r. Yani onun yan›nda yetiflmifl bir adamla da baz› ince noktalar›n› onun atölyesine gidip gelerek ö¤rendim. Ve o y›llarda ciltleyen de, cilt yapt›ran da çoktu. Bu art›k çok azalm›fl durumda. Öyle de¤iflik ifllerde çal›flt›m.

14 | TAVIR | N‹SAN 2008


röportaj

l›yor. Böylece gündemdeki yeri de ortadan kalkmaya bafll›yor. Bu yanlar›yla tabi bu meslek de tamamen bozuldu diyebiliriz. ‹kinci bir fley daha var. Malzeme bulma meselemiz var. fiimdi bu ifli yapanlar çok oldu¤u zamanlarda, biz çok rahatl›kla malzemelere ulaflabiliyorduk. Fakat flimdi azald›kça ve büyük ifl merkezleri, sadece al›flverifl anlam›nda de¤il, matbaac›lar siteleri kuruldukça malzeme satanlar oralara do¤ru çekildiler. Tabi o zaman da bizim gibi az miktarda al›flverifl yapan insanlar›n da de¤eri azalmaya bafllad›. Buralarda elli metre, yüz metrelik toplar halinde ciltler sat›l›yor. Ve biz alam›yoruz mesela. En fazla on metre, befl metre ciltler alabiliriz. Di¤er taraftan sanayi tipi çal›flanlar, onlardan yüklü malzeme çektikleri için böyle bir sorun da (malzeme s›k›nt›s› gibi) ortaya ç›kmaya bafll›yor. Yani hem ilgi azal›yor, hem yapan azal›yor, hem bu iflin malzemesini tedarik etmek zorlafl›yor. fiimdi kitap ciltleri nas›l yap›l›r dersek, bu iflin temelinde birincisi, kitab› dikifle haz›rlamak önemli. Formal› kitaplar dikifle haz›rlan›yor. Bize gelen eski tarihli bas›lm›fl kitaplar oldu¤u için, ya ka¤›tlar› y›pranm›flt›r, ya ciltleri bozulmufltur. Bunlar› tekrar ciltleyebilmeniz için o formalar› onarman›z gerekir. Buradan bafllar, kitap önce forma haz›rlan›r tek tek. Ondan sonra onlar tek tek elle dikilir ve bir kitap haline gelir. Dikifl tezgah›m›z var, elle dikiliyor onun üzerinde. Dikilmifl kitap haline getirilir önce. Daha sonra bu kitaplar e¤er isteniyorsa kenarlar› bu makasla ( buna giyotin deniyor) düzeltilir, temizlenir. Sonra kapaklar› kesilir, kapaklar› kaplan›r de¤iflik malzemelerle. Cilt bezi olabilir, ka¤›t olabilir, deri olabilir. Zaten cilt bezi vard›r, cilt ka¤›d› denilen üstü parlak muflamba türü, yani suni deri türü bir malzeme vard›r. Birde deri vard›r. Deriyi en son niye söylüyorum. Çünkü deri pahal› bir malzeme ve herkes hem deriyi yapamaz, hem de yapt›rtamaz. Çünkü kal›n bir deriyi ald›¤›m›z zaman, onu biraz önce söyledi¤im, cilt bezi veya ka¤›t kal›nl›¤›na yak›n bir flekilde inceltmeniz gerekir. Onun b›çaklar› vard›r. O b›çaklarla inceltilir ya da saraçlar vard›r, o saraçlar onlar› inceltirler belli bir ücret karfl›l›¤›nda. Yani deri taraf› iflin pahal› olan, zahmetli taraf›d›r. Sonra bu kitaplar kapland›k-

tan sonra gerekiyorsa yaz› bas›l›r. Yaz›lar da eski kasalar vard›r, böyle harf kasalar›, a,b,c,d… diye, iflte o haflerle kitab›n ad› dizilir önce, sonra kumpasa ba¤lan›r. Yani yaz› kumpas›na, ›s›t›l›r ve alt›na folyo konur. Yaz›, bask› folyosudur bu. Piyasada yald›z diye bilinir. Bunun üzerine de ›s›t›lm›fl harf bas›lmak suretiyle cildin üzerine aktar›l›r. Sonra kapak tak›l›r ve ç›kar. Her kitap tek tek ele al›nmaz, kitaplar boylar›na göre ayr›l›r, tasnif edilir. Örne¤in pazartesi günü, dikifl günüdür. Ne kadar kitap varsa o bir gün boyunca hepsi dikilir. ‹ki kifli oldu¤unuz için biri kitaplar› dikerken, di¤eri dikilmifl kitaplar› kapak yapmaya haz›rlar. Haftan›n di¤er günleri de bu kitaplar›n kapaklar›n›n haz›rlanmas› zaman›n› al›r. Ondan sonra en son gün yaz›s› bas›l›r ve kitap kapa¤› tak›larak preslenir. Preste kalmas› en az on iki-on dört saat flartt›r, kitab›n iyi yap›flabilmesi ve tekrar dönmemesi için. Yani siz önce bir s›n›fland›rma yapmak zorundas›n›z. O s›n›fland›rmaya göre, dikifl ifllemini yap›yorsunuz gibi. Yani sonuncuya do¤ru giden, bafl›, ortas›, sonu olan bir ifltir bu ifl, di¤er ifller gibi. ‹fllem basama¤› vard›r yani. Sonra kapak basama¤› var, kapaklar› haz›rlan›r, kapaklar› kesilir, sonra kapaklar kaplan›r ve sonunda kapak tak›larak preslenir. Cilt biter. Bir süreç izler. Yani oldu-bitti de¤ildir. Bir kitab› böyle tek tek al›p yapamazs›n›z. Bir süreç iflidir bu da, bütün ifllerde oldu¤u. Mücellitlik mesle¤ine bir ilgi var m›? Ve bu meslekte sizin yan›n›zda veya genel olarak ç›rak yetifliyor mu? Biz mümkün oldu¤u kadar ç›rak da yetifltiriyoruz. Kitaba merakl› insanlar da gelip bizden cilt yapmay› ö¤renirler. Buray› izlerler, buran›n çal›flmas›na kat›l›rlar. Nas›l kitap dikifli haz›rlan›r, nas›l dikifl yap›l›r, kapa¤› nas›l kesilir vs.. Onlar› hep gösteririz. Birkaç tane de öyle insan var, evlerinde yap›yorlar onlar, burada ö¤reniyorlar ve evlerinde yap›yorlar. Bofl zaman›n› doldurmak aç›s›ndan bunu tercih eden çok az da olsa insan var. Ama mesela ‹stanbul’da bu tür ciltçilik yapan kaç kifli var diye sorarsan›z, befl kifli falan vard›r. Bunlar da ufak tefek yerlerdir. Tabi bunlar da hasbelkader ç›rak yetifltirirler. Yani gelece¤e tafl›mak anlam›nda de¤ildir bu. Bu yüzden art›k iflin gelene¤i de kalm›yor.

Gelenek aktar›m› gidiyor, kayboluyor giderek. Tabi bunun nedeni, bu kadar büyük gelir farklar›n›n oldu¤u bir ülkede bu iflin bir gelenek haline dönmesinin çok zor olufludur. Çünkü her fley gibi bu da tüketilen bir ifl. Mesela biz buray› tuttu¤umuz zaman zorla verdiler bize buray›. Kimsenin ilgisi yoktu bu semtte, yani Kad›köy’de. Kirac› bile bulunmuyordu buraya. fiimdi ise baflka bir kültür geliflti. Mesela her taraf bar olmufl. Böyle olunca flimdi bize üste para vererek buradan ç›karmaya çal›fl›yorlar. Yani bizim yapt›¤›m›z ifl, bir meslek olarak say›lm›yor art›k. Anlay›flta, kültürde, yaklafl›mda büyük bir geriye gidifl var. Bir gününüz nas›l geçiyor? Günde biz on saat çal›fl›r›z. Bu dedi¤im ifllem basamaklar›n› yapmak için günleri iyi kullanmam›z gerekir. Hafta bafl›nda yani pazartesi, sal› en geç dikifl ifllemlerini bitirmek zorunday›z ki; çarflamba, perflembe o kitaplar› kaplayabilelim, kapaklar›n› haz›rlayabilelim. Ayr›ca ekstra ifller olur. Ekstra dedi¤im flu, cilt de¤ildir mesela o, albüm iflidir. Yani foto¤rafç›lar yapt›r›r bunu, amatör olsun, profesyonel olsun, sanatç›lar, foto¤raf sanatç›lar› yapt›r›r. Onlar albüm yapt›r›rlar, kutu yapt›r›rlar cilt beziyle kaplanm›fl. Kendi verdikleri özel ölçülerde yap›l›r. Çünkü piyasada bu tür kutu bulmak mümkün de¤ildir. Sonra arflivciler mesela bizden böyle sadece kitap ifli olmayan de¤iflik ifller de isterler. Dosya isterler mesela. Merakl›lar› vard›r, arflivcidir. Mesela gazete küpürlerini biriktirirler. Biriktirdikleri küpürleri ka¤›tlara yap›flt›r›rlar. Ama da¤›lmas›n, y›rt›lmas›n diye ciltletirler bunlar›. Ciltçili¤in bu tür iflleri de vard›r. Bu tür fleyler için on gün, bir hafta gibi süreler veririz. Çünkü ancak o sürede bitirebiliriz bu tür iflleri. Genel olarak, al›p yap›flt›r›p, vermek gibi olmuyor. Asl›nda iflin iyisi de alt› ayda ç›kar. Tabi bütün ifller için bunu söylemiyorum. Bu iflin temelinde ölçme bilgisi, malzeme bilgisi önemlidir. Yani ölçme ile malzemeyi bir araya getirdi¤inizde bir ifl yaratabilirsiniz. Mücellitli¤in tarihiyle ilgili bilgi verebilir misiniz? Yani mücellitlik geçmiflten bugüne, Selçuklu, Bizans ve Osmanl›’dan bugüne nas›l gelmifl? Desenleriyle, renkleriyle, motifleriyle, türleriyle mücellitlik mesle¤inde neler,

N‹SAN 2008 | TAVIR | 15


röportaj

nas›l kullan›lm›flt›r? El eme¤i cilt örneklerini anlat›r m›s›n›z? fiimdi bu kitap kadar eski, yaz› kadar eski bir ifl asl›nda. Daha önceleri kitap diye bir fley bilinmiyordu. Ka¤›tlar vard›, uzun ka¤›tlara yaz›yorlar. Bunlar rulo yap›l›r, yuvarlakm›fl gibi katlan›r ve bir kutunun içerisine konulur. ‹flte o kutu ile bafllam›fl diyebiliriz bu ciltçilik ya da mücellitlik. Daha sonra el yazmas› kitaplar ço¤almaya bafllay›nca, kitap biçimi ortaya ç›km›fl. Kitap biçimi de ortaya ç›kmaya bafllay›nca ciltçilik de bugünkü halini almaya bafllam›fl art›k. Bafllang›c› da kitap ço¤altmayla ilgili… Tabi o dönemde bu tür her ifl zengin çevresine hitap ediyor. Çünkü halk genel olarak bu ifli yapt›ramaz. Yani bu do¤uflunda biraz daha üst s›n›flar›n ihtiyac›n› karfl›layan bir ifl olagelmifl uzun süre. 2000–3000 y›la varan, belki daha bile eski olabilir geçmifli bu mesle¤in.

içinde. Bizimle paylafl›r m›s›n›z ilginç birkaç tanesini? Bizim iflimizin en güzel taraf› kitapla ilgili olmas›, dergilerle ilgili olmas›. Yani biz burada bas›lm›fl kitap, dergi türü ne varsa, akl›n›za ne geliyorsa hepsini gördük. Çizgi romandan, befl yüz y›ll›k kitaba kadar. Dünyada say›s› birkaç tane kalm›fl koleksiyonlardan, onlar›n sahipleri olan ilginç insanlara kadar çok fley. Bir örnek vereyim. Nam›k Kemal’in ç›kard›¤› Hürriyet adl› bir dergi var, Londra’da ç›km›fl bu dergi. Bunun tam tak›m› Türkiye’deki kütüphanelerde yok. Bölük pörçük var. Yani Beyaz›t’ta iflte bu yüz say›dan doksan tanesi var, tam rakam do¤ru olmayabilir ama Milli Kütüphane’de Ankara’da (Tam yay›n merkezi oras›d›r) doksan tanesi var ama tam tak›m yok. Ve biz bunu burada ciltledik tam tak›m olarak gördük.

Mesela kitap merakl›lar›n› tan›yorsunuz. Onlar için her fleyden daha önde gelen kitaplar›d›r. Onlarla u¤raflmak hem e¤lencedir hem de çok sinir bozucu bir fleydir. Çünkü yaz›y› elle yap›yorsunuz, kapa¤› elle yap›yorsunuz, adam gelip bak›yor ve bir buçuk milim buradan fazla olmufl, bir milim buradan niye az olmufl diyebiliyor size. Mesela adam dergilerini ciltletmeye getirir. Koleksiyoncular aç›s›ndan da, herkes aç›s›ndan da kapaklar çok önemlidir. Eskiden Bak›rköy’de oturan bir müflterimiz. Bize Bak›rköy’den kitap getirirdi, gelirken de Eminönü’nden vapurla bu tarafa geçerdi. Al›rken de ayn› yoldan geri dönüyor tabi adam. Vapura biniyor, oturuyor, kitaplar›na, dergilerine bakmaya bafll›yor. Bir sayfas›n› aç›yor cildin, ki kapaklar› yok. Tam o s›rada vapur kalkacak. Vapuru durduruyor, iniyor, geri geliyor, kapaklar›n› atm›fls›n›z diyor bize. Bir aç›yoruz kapaklar› duruyor. O heyecanla bir anda öyle görüyor. Birden telafla kap›l›yorlar. Kitap hastalar›n›n baflka özellikleri de vard›r mesela, konular›na göre renk tespit ederler. fiimdi örnek olsun diye söylüyorum, Türk Edebiyat› ile ilgili kitaplar› siyah ciltletirken, Kurtulufl Savafl› ve devam› olan o dönemle ilgili kitaplar› da bordo ciltletir mesela. Yani ciltteki renklerde çok önemlidir. Genel olarak en s›radan müflteri siyah ister. Akla gelen renk o oldu¤u için siyah ister. Halbuki kitab›n içeri¤iyle ilgili de renk kullanmak güzel bir fleydir. O kitaba baflka tür bir ruh verebilir. Yani eline alan insan onu y›lAz de¤il yirmi y›ld›r yap›yorsunuz ciltçilik lar sonrada olsa, o anda da olsa, içeri¤iyle, kaiflini. Haliyle birçok an›n›z vard›r bu süre pa¤› aras›nda bir iliflki oldu¤undan hareketle ‹flte bunca y›l eskiye kadar giden bu süreçler boyunca cilt tipleri de, motifleri de her yap›lan bölgeye göre. (Co¤rafyaya göre diyelim daha do¤rusu) de¤ifliklikler göstermeye bafllam›fl. Do¤u tipi cilt örne¤i ç›km›fl örne¤in, Ortado¤u ile ilgili bir biçim ç›km›fl. Ka¤›tla birlikte, yaz› ile birlikte bu bafllam›fl. fiekiller de ona göre geliflmifl. Genel olarak de¤iflik malzeme olmad›¤› için deri ile yap›l›r ciltçilik ilk baflta. Baflka malzeme yok çünkü, onu nas›l bir fleyle kaplayacak? Düflünebiliyor musunuz flimdi var olan hiçbir fley yok. Sadece deri var ve deri ile kaplan›yor. Ve sadece bir k›sm› el yazmal› ince deri sayfalar üzerine yap›l›yor zaten. Sonra ka¤›t yap›m› ço¤almaya bafll›yor, sanayi devrimiyle beraber ka¤›t yap›m› art›yor, matbaan›n bulunmas›yla birlikte bir anda kitap ço¤altmak h›zlan›yor. O zaman da ciltçilik ona göre daha da flekillenmeye bafll›yor. Osmanl›dan daha önceki süreçlerde, uzun y›llar mücellitlik ifli daha çok el yazmas› dini eserler, divanlar, yani fliir toplamlar› gibi, halk hikayeleri gibi fleylerin ka¤›da aktar›lmas›n›n katlanmas›yla ilgili olmufl. Matbaan›n bulunmas› ve yay›lmas›yla beraber bu ifl de tabi flekilleniyor. Örne¤in, Frans›z usulü, Alman usulü, ‹ngiliz usulü cilt vard›r. Fakat matbaac›l›¤›n geliflmesiyle beraber bu aradaki farklar giderek kapanmaya bafllam›flt›r, art›k birbirine benzer ciltler.

16 | TAVIR | N‹SAN 2008

daha iyi bir flekilde kitab› de¤erlendirebilir. Sadece bu d›fl görünüflün önemli olmas› anlam›nda de¤il. ‹çerikle o kapa¤›n bir bütünlü¤ü anlam›nda diyorum. Mesela buna o kadar dikkat eden müflteriler vard›r ki, gelirler buraya cilt bezini seçerler, dersinki art›k bizim bu rengi bulmam›z imkans›zd›r. Adam o cilt bezine birkaç kat para verip kendisi al›r o cilt bezini, kitab›n› getirirken onu da getirir. Ama burada görmedi¤imiz hiçbir tür kitap kalmad›, akl›n›za ne gelirse gördük. Müflterilerin titizlikleri bizi en çok u¤raflt›ran fleydir. Ama baz›lar› da özellikle teflekkür ederler. Mesela baz› hocalar vard›r, sadece teflekkür etmekle kalmaz, yaz› yazarlar, gönderirler. Peki ek olarak söylemek istedikleriniz var m›? Bu meslek, ekonomik, kültürel ve ideolojik nedenlerden ayn› zamanda yok oluyor. Yani sadece piyasa tahakkümü ile ilgili de¤il, onun kültürel ve ideolojik görünümleri yüzünden de bu meslek unutuluyor. Ben yaflas›n diye çok bir çaba harcam›yorum. Çünkü iflim bu benim, ben bunu yap›yorum. Fakat dolay›s›yla biz bunu yaflatm›fl oluyoruz. Ben kendi ülkemi kötülemeyi sevmem ama belediyeler bile ilgi göstermiyorlar bu ifle. Ki baflka fleylere, kald›r›m tafllar›na gösterdikleri ilgiyi göstermiyorlar. Sadece bizim meslek için de¤il, böyle birçok el eme¤iyle olan meslek için kolaylaflt›r›c› destekler yapmal›. Yani bizden vergi almas›nlar, para versinler demiyorum ama daha kolay fleyler yapabilirler. Baflka ülkelerde oldu¤u gibi mesela belediye binalar›nda bize küçük, daha düflük giderli yerler bulabilirler. Ama bunlar›n hiçbiri yap›lm›yor, terk ediliyor gittikçe bu meslekler. Daha süpermarket kültürü gelifliyor. Kitapç›lar bile yani büyük dev kitapç›lar bile öyle olmaya bafllad›. Benim hayatta akl›ma gelmezdi, kitapç›ya girdi¤im zaman sepet almak. Al›flverifl sepeti gibi sepetle kitap al›n›yor. O kitapla kurulan iliflki ciltçiye de yans›yor do¤al olarak tabi. Bu al›flverifl sepetiyle al›nan bir fley rahatl›kla çöpe at›labilir ifli bittikten sonra. Ama daha farkl› bir iliflki ile al›n›rsa korunabilir. Tav›r dergisi ad›na bu güzel sohbet için size çok teflekkür ederiz. Ben teflekkür ederim. J


mektup-röportaj

ümit ilter’le “anka destan›” üzerine, “f tipi” söylefli

Dergimiz okurlar› çok yak›ndan tan›r Ümit ‹lter’i. Öncelikle can yoldafl›m›z, sonra yazar›m›z, flairimizdir bizim. Tav›r, onun yaz›lar›na, fliirlerine evsahipli¤i etmekten mutludur, gururludur. Geçen ay yeni fliir kitab› Anka Destan›’n›n ç›kt›¤›n› duyurmufltuk sizlere. Anka Destan› üzerine onunla bir röportaj yapmak istedik ve afla¤›daki mektubu gönderdik kendisine, yani Bolu F Tipi Hapishanesi’ne. Gecikmeden cevaplad› bizleri. Afla¤›da hem bizim mektubumuzu, hem onun sorular›m›za verdi¤i cevaplar› okuyacaks›n›z. Tabi F Tipi sansürün kurban› olmufl sat›rlar›yla birlikte. Bu ülkede sansürün varl›¤›n› kan›tlayan bu kapkara sat›rlar, birilerinin utanc› asl›nda ama onlarda bu utanc› ne yaz›k ki göremiyoruz. Bu utanç tablosunu yaratanlara inat biz onun fliirleriyle, yaz›lar›yla buluflmaya, onlar› yay›nlamaya devam edece¤iz. Sansürün ad›n›n bile an›lmayaca¤› gelecek, güzel yar›nlara olan özlemimizle flimdi sözü Ümit ‹lter’e b›rak›yoruz... (Ümit’in verdi¤i cevaplar›, mektuptaki sorular›m›z›n alt›na yerlefltirdik.) Merhaba Sevgili Ümit... Dergimizin yazarlar›ndan, “hapishaneli” bir flairsin. Seni okurlar›m›z› da yak›ndan tan›yorlar. Küçücük hücrende beyninin sana açt›¤› o s›n›rs›z ufukta gezinerek üretiyorsun. Merhaba Ümit! Ve sen elbette bu selam› F Tipi hapishanelerdeki bütün arkadafllar›n ad›na alacaks›n. Onlara da

“Ad›na “Halk” denilen o büyük ozan, çekti¤i çilenin, yaflad›¤› sevdan›n, yaratt›¤› kahramanl›¤›n türküsünü de yakar, destan›n› da yazar. Burada önemli olan, destan› yaz›lacak sevda ve kahramanl›klar›n yaflanm›fl olmas›d›r. Köro¤lu gibi zulme boyun e¤meyenler; Ferhat ile fiirin gibi sevdalar olmasayd›, destan› olur muydu?”

N‹SAN 2008 | TAVIR | 17


mektup-röportaj

merhaba! Yaln›zlaflt›rmaya karfl› ço¤ul olman›n güzelli¤inde yaflayanlara selam. Daha önce seninle söylefliler yapt›k flimdi elimizde tav›r yay›nlar›ndan ç›kan üçüncü kitab›n “Anka Destan›” var. Bununla ilgili bir kaç fley sormak, belki tekrar olacak ama yine de cevaplaman› istiyoruz: Ülkemiz mapuslar›n›n duvarlar›n›n yüzü ne çok flairin fliirini görmüfltür. Ve mapuslardan ne çok flair gelip geçmifltir. Hapishanede flairlik etmeyi açabilir misin biraz? Yar›nlara do¤ru yürüyenlerin yolu, geri gelince elbette hapishaneden de geçer. Geçmifltir ve geçiyor iflte. S›ras› gelmiflken Edip Cansever’in o dizelerini hat›rlayal›m: “D›flar› ç›kmad›k, çünkü hep d›flar›dayd›k / ‹çeri girmedik, çünkü hep içerideydik…” Bu dizenin özetledi¤i gerçeklik de¤iflmedi¤i sürece, bir yan›m›z daima içeride olacak. ‹flte halk›n o yan›na Özgür Tutsaklar dendi¤i malumdur. Naz›m Hikmet’ten Gülnihal Y›lmaz’a özgür tutsaklar› koflullara inat özgür k›lan, hapishanede bile yar›nlara do¤ru yürümeye devam ediflleridir. Ki dar alanda ufku genifl tutup; evlad›, dili, eylemi oldu¤un halka, hakikatleri iletmeye devam etmenin araçlar›ndan biri de fliirdir. Her yerde! Hal böyle olunca, hat›ralar›m›zdan hayallerimize fliirden bir yol döfleyip halk›m›zla beraber yürümeye devam ederiz. ‹flte bu yürüyüfl içinde flahanlarla omuz omuza kanat ç›rpman›n, Ferhatlarla “Ortak Düflman Amerika’d›r” demenin, gecekondusu y›k›lan›n elinde tafl olman›n, sevgili avukat›m›z Behiç’i yüre¤inden öpmenin, Sergül’le yanman›n ve dünyan›n alevli sokaklar›nda dolaflman›n izdüflümlerinden biri de fliir oluyor. Her zaman! ‹flte hapishanede fliir yazmak böyle bir fley. Yani, özgür tutsaklar olarak paylaflt›¤›m›z hakikat, tafl›d›¤›m›z hasret ve kurdu¤umuz hayallerdir ayn› zamanda. Ve ötesini Pablo Neruda söyler: “Bizim gerçekliklerimiz söz konusu oldu¤unda fliirsel olmayan hiçbir fley yoktur...” Anka destan›nda “zula” kelimesi çok geçiyor. fiairin mapustaki zulas›n›n önemini bize anlat›r m›s›n? Ele geçirilmesini, yok edilmesini, kirletilmesini istemedi¤iniz de¤er ve ideallerinizi, umudunuzu saklay›p korudu¤unuz yer, sizin zulan›zd›r. Orada hat›ra, hasret ve hayalleriniz vard›r. Mapusta ya da her yerde, sizin zulan›z vicdan ve yüre¤i de kapsayan anlam›yla bilincinizdir.

(...).karalanm›fl(...)

Tam da bu yüzden, de¤iflik biçimlerde ve daima ele geçirilmek is-

18 | TAVIR | N‹SAN 2008

tenmifltir ama nafile. Çünkü o an, bir Anka havalan›r zulam›zdan. Bugünün dünyas›nda emperyalizmin el süremeyece¤i, iflgal edemeyece¤i bir yer varsa ki vard›r, iflte o yer bizim zulam›zd›r... Sana “destan flairi” diyorlar. Belki bilirsin, bilmezsen de flaka gibi gelmesin anlatacaklar›m›z do¤ru: Bir zamanlar ülkemizin sokaklar›nda gezen destanc›lar varm›fl. Bildi¤in yo¤urtçu gibi sokaklarda gezip destanlar satarlarm›fl, “Destanc› geldi han›m!” diyerek. Bugün 40’l› yafllar›n› sürenler çocukluklar›n›n bu güzel an›s›n› bize anlatt›lar. “Kofl o¤lum bana fluradan bir destan kap gel.” Bu destanc›lar gezdikleri yerlerde gördükleri halk›n bir yaras›n›, derdini yazarlarm›fl. Sen de yüre¤imizin beynimizin sokaklar›nda gezerek bize destanlar sat›yorsun. Bu durumu biraz yorumlayabilir misin? Destanlar nelere tan›kl›k eder? Destanlar›n› nas›l yaz›yorsun? Ad›na “Halk” denilen o büyük ozan, çekti¤i çilenin, yaflad›¤› sevdan›n, yaratt›¤› kahramanl›¤›n türküsünü de yakar, destan›n› da yazar. Burada önemli olan, destan› yaz›lacak sevda ve kahramanl›klar›n yaflanm›fl olmas›d›r. Köro¤lu gibi zulme boyun e¤meyenler; Ferhat ile fiirin gibi sevdalar olmasayd›, destan› olur muydu? Emperyalizme karfl› Kurtulufl Savafl› yaflanmasayd›, Naz›m Hikmet o destan› yazabilir miydi? Demek ki halk önce yarat›yor, sonra da bunlar› kuflaktan kufla¤a aktarman›n bir biçimi olarak destanlaflt›r›yor. O halde, edebiyat›n bir biçimi olmadan önce, destan tarihsel bir eylem oluyor diyebiliriz. Ki zaten destanlar, halk›n yaratt›¤› kahramanl›klara tan›kl›k ederler. Kuflaktan kufla¤a aktar›lmas› ise, bir tür hayat bilgisi paylafl›m›d›r. Ne mutlu bize ki, halk›m›z destanlar yaratmaya devam ediyor. Canan ve Zehralar, fienay Analar, Fidanlar... bu topra¤›n yar›na dönük yüzü, güzelli¤i, umudu oluyorlar... Anka Destan›’n› hayat›n içine yazanlar, gerçek birer halk afl›¤› olan Koyup›nar Fatma’lard›r. Onlar, emperyalizme karfl› boyun e¤memenin destan›n› tarihe yazd›lar. Biz de bu tarihsel destana, bir tür karbon ka¤›d› olma ifllevini yerine getirmeye çal›flt›k. Bu ifllevi de tekil olarak de¤il, ço¤ul olarak gerçeklefltirdik. En uzun süreli hapis olan özgür tutsaklardan Ali Osman Köse’den, en “genç” özgür tutsak alt› ayl›k Selma bebe¤imize... Hep beraber meydanlara ya da yaz›lamaya ç›kar gibi yaz›yoruz her ne yaz›yorsak. Çünkü kalbimiz ayn› umutla çarp›yor. Umut ya¤muru fliirinden bir oyun yaz›ld›. Emperyalizme karfl› duymufl oldu¤un öfke dizelerine o kadar yans›m›fl ki o dizelerden taflan öfke bir yazara oyun yazd›rtt›. fiimdi bu oyun il il geziyor Anadolu’yu. Bunu ilk duydu¤unuzda orada yaflad›klar›n›z› bizimle paylaflabilir misin? Umut Ya¤muru’nun bir bölümünü, sevgili Bilgesu Erenus’un oyunlaflt›rmas› ve bu oyunun da Anadolu’yu dolaflmas›n› duydu¤umuzda, Enver Gökçe’nin o dizesinin özetledi¤i coflkuyu paylaflt›k: “Bir mermi de benden aslan›m...” Ki umutlu var oluflumuz, bu hissi bizde daim k›l›yor zaten. Çünkü “Ortak Düflman Amerika’d›r” demenin bahtiyarl›¤›n›, gururunu paylafl›yoruz hep beraber. Emperyalistler, “kara kafal›” dedi¤i halk›m›z›n gözü kara ev-


mektup-röportaj

latlar›ndan korkuyor. Çünkü biz nerede olursak olal›m, halk›m›z›n türküsünü söylüyoruz: “Karay›lan der ki harbe oturak...” Ve ne diyordu Gülnihal Y›lmaz ki hiç unutmay›z: “Emperyalizmden nefret etmek ve asla boyun e¤memek için milyonlarca nedenimiz var.” ‹flte o kadar! Bize biraz tecriti anlatabilir misin? fiiirler tecriti deliyor... fiairlik etme derdinde olanlara okurlar›na söyleyecek bir fleylerin tavsiyelerin var m›? fiiir yazmak için neler gerekir... Bedenler tecrit edilebilir ama umutlu düflleri, hakikatli düflünceleri halktan yal›tmak imkans›zd›r. ‹flte bunun beyhude deneyimine “tecrit” deniyor. Bu amaçla birbirimizi görmeyelim, dokunmayal›m, iflitmeyelim diye envai teknoloji, tedbir, duvar kullan›l›yor. Ama nafile. Çünkü Ahmed Arif’in o dizesi bizim için somuttur: “As›l, bizim aram›zda güzeldir hasret/Ve as›l biz biliriz kederi...” Yani halk›m›z›n hasretini de, kederini de paylaflt›¤›m›z için, hükümsüz kal›yor tecrit. Kalbimiz Almanya’da yan›yor, Davutpafla’da parçalan›yor, Tuzla tersanelerinde ölüyoruz. Ve mazlum ah› alanlara, k›l›ç dövüyoruz düfllerimizde. Ve flair hakl›d›r: “Bir ufka vard›k ki art›k/Yaln›z de¤iliz...” Neden derseniz, cevab›n› hayat denilen kavgan›n ustas› vermifltir zaten: “Biz bu topra¤›n insanlar›y›z. Halk›z. Halktan biriyiz. Halk›n öncüsüyüz...” ‹flte bu bilince sahip oldu¤unuz sürece, sadece bedeniniz tecrit edilebilir. As›l kötüsü, beyinlerin hayat›n içinde yaln›zlafl›p halka yabanc›laflmas›d›r... Evet, fliirler tecriti deliyor. Bunun nas›l mümkün oldu¤una dair, sözü Neruda’ya b›rakal›m: “Fakat kim öldürebilir ki fliiri? fiiir, kedi gibi yedi canl›d›r. ‹flkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etraf›n› dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar fakat o bütün bunlar› yaflar, sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek yeniden ortaya ç›kar...” fiairlik etme derdinde olan arkadafllarla, ustalar›m›z›n tavsiyelerini paylaflmak isterim. Mesela, Naz›m Hikmet diyor ki: “Halk dili bir hazinedir; her yerde, sokakta, trenlerde, lokantalarda, özellikle de köylerde halk› dinleyin... Ne ilginç konuflmalar› vard›r, bilseniz. Bu kadar bilgece, bu kadar tatl›, bu kadar heyecan verici sözlere hiçbir kitapta rastlanamaz...” Ve Enver Gökçe diyor ki: “Sanatç›y›, toplumsal sorunlar›n, halk yaflam›n›n, toplumsal davalar›n d›fl›nda görenler, ç›karlar› gere¤i, rahata al›fl›k olanlard›r, toplumsal ilerlemenin h›zland›r›lmas›ndan korkanlard›r, tafllaflm›fl, yosun tutmufl de¤erleri korumak isteyenlerdir, hastal›kl› olanlard›r...” fiiirle u¤raflan arkadafllar, elbette Marks’tan Naz›m’a, Karacao¤lan’dan Mahir’e bol bol okumal›, Kahraman Altun gibi kavgan›n ç›rakl›¤› içinde umutlu düfller kurmal› ve haks›zl›¤a, zorbal›¤a karfl› fliiri de kuflanmal›d›r. Ki fliir, fl›k bir k›l›çt›r... Hayat› bir fliir gibi okuyan flairin zuladaki defteri olarak tan›ml›yoruz fliirlerini. Ama önemli olan nas›l yaflad›¤›m›zd›r hayat›... Sanat› ya da flairli¤i hayat›n içinde nereye koyuyorsun? Sanat›n ya da flairli¤in senin hayat›ndaki yeri nedir? Sanat› ya da flairli¤i hayat›n içinde ne-

reye koydu¤umuzun cevab›, Naz›m Hikmet’te vard›r: “Sanattan bir tek fley bekliyor ve istiyorum: Sanat halka hizmet etmelidir, halk›n ac›lar›n›, öfkesini, umudunu, sevincini ve hayallerini yans›tmal›d›r... Bu benim sanat anlay›fl›mda de¤iflmeden kalan noktad›r. Geri kalanlar›n hepsi sürekli olarak de¤iflti, de¤ifliyor ve de¤iflecektir...” 2006 bahar›nda Fatma Koyup›nar’dan bir kart ald›m. O söylemifl, ablas› Zeliha da yazm›fl. Umut Ya¤muru’na gönderme yaparak, “Benim için yazaca¤›n fliiri, flimdi yazarsan gitmeden önce ben de okumufl olurum.” diyordu Fatma. Ne denli altsüt edici bir durum oldu¤u tahmin edilir. Kelimelerin, sözün, fliirin kifayetsiz kalaca¤› anlardan biriydi. Ve Fatma’n›n bu iste¤ine cevaben, “Merhaba Fatma...” diye bafllayan bir fliir yaz›p gönderdik. Ama “sak›ncal›” bulundu ve o fliir Fatma’ya hiç ulaflmad›. Sonras› malum. Fatma kalbimize gömüldü. Bunun üzerine bir kaç dize daha ekledik o fliire. Ve flimdi, bu topra¤›n umutlu evlatlar›yla bir kez daha “Merhaba” diyoruz Fatma’ya: Merhaba Anka... Tav›rdan, tav›rc›lardan kucaklara s›¤mayan sevgilerle...J

N‹SAN 2008 | TAVIR | 19


tiyatro

faflizme karfl› bir uyar›: dalga gülnaz b›çakç›

Aral›k ve Ocak ay›nda, “Sivas ‘93” ve “Dalga” gibi tiyatro oyunlar›n›n sahnelenmesiyle mutlu olduk. Neredeyse, tiyatronun art›k toplumsal sorunlardan soyutland›¤› gösteriler izlemeye bafllam›flt›k. 2007 – 2008 tiyatro sezonunda, yeni tiyatro gruplar›n›n yeni ve de¤iflik oyunlar›na gitti¤imizde de önemli sorunlar›n içinin boflalt›ld›¤›n› ya da ço¤unun toplum içinde insanlar›n birbirlerine uygulad›klar› fliddete kilitlendiklerini gördük. Oysa, “Dalga” bizim gibi ülkelerde sürekli olan faflizmi, bir ö¤renci grubu üzerinde

yap›lan deney arac›l›¤›yla anlat›yor. Peki bu deneye yol açan neden nedir? Deney nas›l yap›l›yor? Nas›l sonuçlan›yor?Oyunun yazar› Reinhold Tritt, bir tarih ö¤retmeni arkadafl›n›n notlar›ndan esinlenerek yazm›flt›r oyunu. Oyun, faflizmin kitle psikolojisini gösterir. “Oyun” bafllar bafllamaz ekranda Nazi kamplar›n›n korkunç görüntüleri belirir. Bir deri bir kemik kalm›fl, kaburga kemikleri say›lan ç›plak insanlar, f›r›nlarda yak›lan ve buldozerle hendeklere at›lan binlerce ceset, gözlerinde büyüyen korku ve çaresizlikle toplu halde yak›lmak için f›r›nlara götürülen insanlar vb. gi-

bi korkunç sahneler projeksiyon ekran›nda yans›r. Film bitti¤i ve perde karar›p sahne ayd›nland›¤› zaman kendimizi bir lise s›n›f›n›n karfl›s›nda buluruz. S›n›f, Amerika’da, Gordon College’in lise son s›n›f›d›r. Ö¤renciler gördüklerine inanmazlar. “Bunlar olamaz.” derler. Bunlar olurken di¤er Almanlar Nazileri engellemedikleri için bunlar olmufltur derler. Ya da en az›ndan “Art›k günümüzde, böyle olaylar yaflanmaz.” derler. Bu ö¤renciler yaln›zca basketbolla, erkek ya da k›z arkadafllar›yla ilgilenen gençlerdir. Tarih ö¤retmenleri Ben Ross, ö¤rencilerine Nazilerin Yahudi soyk›r›m›n› kavratmak için onlar üzerinde bir deney yapmaya karar verir. Oyun ilerledikçe bu deneyin ne kadar riskli oldu¤u ve bir ara ö¤retmeni de içine çekti¤i görülür. Oyun, faflizmin ö¤rencilerin düflündü¤ü gibi geçmiflte kalan bir olay olmad›¤›n›, her zaman ve her yerde örgütlenip ortaya ç›kabilece¤ini gösterir ve faflizmin kitle psikolojisini, insanlar› nas›l örgütledi¤ini, bunun için hangi yöntemleri kulland›¤›n› ve faflizme karfl› nas›l dikkatli olunaca¤›n› aç›kça gösterir. Faflizm hangi tip insanlar› örgütler? Faflizm kendisine güvenmeyen, kiflili¤i oturmam›fl, bir yere ait olmak isteyip de olamayan, körü körüne, düflünmeden ve sorgulamadan itaat edenleri kolayca örgütler. Oyunda bunun en tipik örne¤i Robert’dir.

20 | TAVIR | N‹SAN 2008


tiyatro

Robert asosyal, kiflilik bozuklu¤u olan, arkadafllar›yla iliflki kuramayan, s›n›fta sürekli uyuyan ve derse kat›lmayan bir ö¤rencidir. Tarih ö¤retmeni Ben Ross’un yapt›¤› faflizm deneyiminin en baflar›l› uygulay›c›s› olur. Faflizmin en önemli özelli¤i, düflünmeden itaat eden sürü insan›n› yaratmas›d›r. Faflizm bunu yaparken kitleye belli bir disiplin anlay›fl› dayat›r. Tabi ki, disiplinli, planl› ve programl› olmak iyidir. Ama faflizmin dayatt›¤› disiplin bir despota düflünmeden itaat etme disiplinidir. Oyunda, ö¤retmenleri ö¤rencilere hiç sorgulamadan saçma sapan emirlerine itaat etmelerini ister. Onlar da, düflünmeden bu emirleri yerine getirirler. Ama bu disiplin iyi bir sonuç vermez; çünkü çocuklar ne kadar disiplinli olurlarsa olsunlar, basket tak›mlar› hep yenilir. Faflizmde despot emreder üyeler de düflünmeden uygular. Oysa, sosyalizmde her fley tart›fl›larak, sorgulanarak, kolektif bir biçimde üretilir; çünkü herkesin görüflüne de¤er verilir ve her görüfl, yap›lacak ifli, yarat›lacak eseri zenginlefltirir. Faflizm kitleleri örgütlerken sporu kullan›r. Oyunda Ben Ross basketbol tak›m›n›n baflar›s› için ö¤rencileri yönlendirmeye çal›fl›r. Ö¤renciler de hemen benimserler çünkü onlar›n yaflam›n›n tek amac› basket tak›mlar›n›n baflar›s›d›r. Güney Amerika’daki faflist diktatörler de futbolu kullanm›fllard›r. Ayr›ca, bilinçsizce spor tak›m›n› savunman›n fliddete yol açt›¤› da görülür. Ülkemizde futbol maç›ndan ç›kanlar›n, “maganda kurflunuyla” ölenlerin say›s› az de¤ildir. Faflizm kitleleri örgütlerken, Hitler faflizminde oldu¤u gibi kitleleri ortak bir isim, bayrak, simge, slogan ve selam etraf›nda birlefltirir.

t›klar› sa¤ kollar›n› dirsekten k›r›p, sa¤ ellerini sert bir biçimde sol omuzlar›na vurup yumruk yap›p çekmek ve haz›r ola geçmektir.

Oyundaki deneyde, Tarih ö¤retmeni Ben Ross ö¤rencilerini örgütledi¤i harekete “Dalga” ismini verir. Onlar›n ayn› Nazilerin kollar›na takt›klar› gamal› haçlar› gibi bir dalga simgeleri olur. Yine dalga simgeli bayraklar› olur. Ortak sloganlar› olur. Bu “birlik ve beraberlik”tir ve bir ortak selam flekli bulunur. Bu da ö¤rencilerin ö¤retmenlerini ve birbirlerini selamlarken yap-

Faflizm insanlar› tek tiplefltirir ve düflünmeyen, sorgulamayan sürü insan›na dönüfltürür. Oyunda da, ö¤renciler tek tipleflir. Üniforma giyerler. Hepsi siyah pantolon ve beyaz gömlek giyerler. Ülkemizde de, bakt›¤›m›zda insanlar›n

özellikle de gençlerin giyimlerinin tek tipleflti¤ini görürüz. Düflük belli pantolonlar, jöleli dikleflmifl saçlar... Yemek kültürü de tek tipleflmifltir. Art›k her köfle bafl›nda bir Mc Donalds, Burger King ve Starbucks Cafe görmek mümkündür. Faflizmin en önemli özelliklerinden birisi de kendisinden olmayana düflman olmas›, fliddet uygulamas› ve yok etmesidir. Ben Ross’un s›n›f›ndaki ö¤renciler de “Dalga” hareketine kat›lmayan ö¤rencileri dövmeye bafllarlar. Bizdeki linççiler de bunlar›n yak›n dönemdeki örne¤idirler.

N‹SAN 2008 | TAVIR | 21


tiyatro

Oysa sosyalizm, kendisinden olmayana fliddet uygulamaz. Sorunlar› tart›flarak anlatmaya çal›fl›r ve halk›n farkl› inançlar›na da, türban örne¤inde oldu¤u gibi sayg› gösterir. Peki faflizmin panzehiri nedir? Sorgulamak, düflünmeden itaat etmemek ve boyun e¤memektir. Oyunda, ak›ll› ve uyan›k bir ö¤renci vard›r. Bu Lorin’dir. Lorin ayn› zamanda, okul gazetesinin de sorumlusudur. Lorin korkunç bir fleye do¤ru sürüklendiklerini fark eder ve karfl› ç›kar, do¤ru bildiklerini savunur. Bu yüzden erkek arkadafl›ndan da ayr›l›r. Zaten Lorin oyunun bafl›nda Nazilerin soyk›r›m filmi gösterildi¤i zaman etkilenen tek ö¤rencidir. Burada, ‹onesco’nun “Gergedanlar” isimli oyunundaki Bérenger’yi an›msar›z. Etraf›ndaki herkes, dostlar›, en sonunda da niflanl›s› Bérenger’yi gergedanlaflt›klar› için terk ederler; çünkü Bérenger onlar gibi gergedanlaflmay›, yani faflist olmay› reddeder ve “Son insan›m ben, sonuna kadar da insan kalaca¤›m! Teslim olmuyorum.” der. Lorin, bir fleylerin yanl›fl oldu¤unu anlar. Bu yüzden fliddete u¤rar. Erkek arkadafl›

bile ona vurur ama Lorin b›kmadan anlat›r ve sonunda arkadafl› da anlamaya bafllar. Bütün bu olup bitenlere bafl›ndan beri karfl› ç›kan birisi daha vard›r. O da Ben Ross’un ayn› okulda ö¤retmenlik yapan eflidir. Kendisini yapt›¤› deneye iyice kapt›ran Ben Ross’u okul müdürü de uyar›nca, Ben Ross deneyi bitirmeye karar verir. Ö¤rencileri toplant›ya ça¤›r›r. Onlar› toplant›ya ça¤›r›rken, “Sizi önderinizle tan›flt›raca¤›m.” der. Ö¤renciler heyecanla toplant› salonuna gelirler. Ben Ross ›fl›klar› söndürür, “‹flte önderiniz!” der. Ve perdede kocaman bir Hitler resmi görünür. Üzerinde de “Heil Hitler” yazmaktad›r. Ö¤renciler flaflk›nl›ktan donup kal›rlar. Hitler’den sonra, s›rayla çeflitli diktatörlerin resimleri yan yana ve daha küçük boyutta ekranda görünür. En sonunda, yine Hitler’inki kadar büyük ve perdeyi kaplayan bir resim gösterilir. Bu Bush’un resmidir ve üzerinde “Heil Bush” yazmaktad›r. Evet, günümüzde Alman faflizminin yerini Amerikan faflizmi alm›flt›r. Hitler’in yerini de Bush alm›flt›r. Oyun çok dinamiktir. Tek perdedir ve bir

saat k›rk befl dakika sürer. Aksiyon filmi gibi h›zl› tempoludur. Bu yüzden o iki saate yak›n zaman›n nas›l geçti¤i anlafl›lmaz. Dekor ve sahneler çok h›zl› de¤iflir. Oyuncular sahnenin karard›¤› zaman h›zla tekerlekli metal sandalyeleri de¤ifltiriyorlar. Çok ifllevli üç beyaz paravan var. Bu paravanlar gerekti¤inde projeksiyon perdesi, gerekti¤inde kütüphane, gerekti¤inde Mr. Ross’un evi, gerekti¤inde basket potas›, gerekti¤inde müdür odas› olarak kullan›l›r. Oyunculuk olarak, dizilerde çok farkl› rollerde izledi¤imiz ve bu oyunda tarih ö¤retmeni Ben Ross’u canland›ran Levent Ülgen ola¤anüstü bir oyunculuk sergiliyor. Efli rolündeki Ayçe Abana da rolünün hakk›n› veriyor. Ö¤rencileri oynayan genç oyuncular da oldukça baflar›l›lar. Özellikle Lorin’i oynayan oyuncu çok baflar›l›. Kostümler de güzel. Bizim gençli¤imizinkinden farkl› olmayan Amerikan gençli¤inin giysileri oyuna iyi uyuyor. Sonra, üniforma gibi tüm ö¤rencilerin ve Ben Ross’un giydi¤i siyah pantolon ve beyaz gömlekten oluflan tek tip üniformalar da faflizmin insanlar› tek tiplefltirme giriflimini baflar›l› bir biçimde yans›t›yor. Ifl›k da parlak ve canl›, oyunun dinamizmine uygun. Müzik de oyunun hareketlili¤ini destekler biçimde canl› ve hareketli. Oyun ilgiyle ve heyecanla izlenecek ve ders ç›kar›lacak bir oyun. Aç›k ve önemli bir mesaj› var. Bizi faflizme karfl› uyar›yor. Faflizmin kimleri ve nas›l, hangi araçlar› kullanarak örgütledi¤ini anlat›yor. Karfl› ç›k›lmas› gerekti¤ini savunuyor. Ayr›ca çok önemli bir sorunun alt›n› çiziyor. Faflizmin günümüzde de hala sürdü¤ünü söylüyor ve faflizmin en son uygulay›c›s›n›n da Amerika oldu¤unu oyunun sonunda gösteriyor. Üzerinde “Heil Bush” yazan ve tüm ekran› kaplayan Bush resmiyle de Bush’un günümüzün Hitler’i oldu¤unu vurguluyor.J

22 | TAVIR | N‹SAN 2008


deneme

yeni bir dünya do¤uyor ortak düflman amerika’n›n üzerine ümit zafer

“Sana selam olsun Zincirin, zulmün kar etmedi¤i K›rbac›n kar etmedi¤i Büyük tahammül...” (Enver Gökçe)

Kim teselli edebilir, bütün ailesi gözlerinin önünde yak›lan o Irakl› çocu¤u... Kim teselli edebilir, paletlerin ezdi¤i civan delikanl›lar›... Kim teselli edebilir, Ebu Garip’te tecavüz iflkencesine maruz kalan k›zlar›m›z›...

Düflmeden daha Ba¤dat’a bombalar, teflrif ettiler evlerimizin içine. Ö¤rendik, adlar›n› ve amaçlar›n›. Ancak halk düflmanlar›na özgü bir kanl› ve kara mizah›n gere¤i olarak bunlara “ak›ll› füze” denildi¤ini de o zaman duyduk...

Kim teselli edebilir bizi; neyle ve nas›l? Hay›r kovboy, bunlar birer soru de¤il. Sana sorumuz yok ama cevab›m›z var. Verdi¤imiz ve verece¤imiz karfl›l›¤›m›z var. ‹yi dinle patlayan naram›z›. Ve hiç unutma ki silahlar›n›z, iflbirlikçileriniz ve dalga geçer gibi aç›klad›¤›n›z özürlerinizin çap›, yetmez ac›lar›m›z›n kudretini gö¤üslemeye...

Yere düflmeden önce, korkusu düflsün diye cümle aleme gösterdiler suç aletlerini. Füzelerini, uçaklar›n›, tanklar›n›, toplar›n›... Gözümüze soktular iyice, ki bilincimiz beyaz bayra¤› çeksin bu “uygarl›k” karfl›s›nda. Besbelli, insanl›¤› teslim alman›n yinelenen ad›m›yd› Irak’›n iflgali. Ve bombalar›yla beraber att›lar o kirli ad›m›...

Elbette Ba¤dat’tan dönecektir, emperyalizmin bütün o kirli hesaplar›. Ki Ba¤dat’›n kuzeyinde, Dicle üstü bir flehir olan Samarra’da katledilen Babek, bu gerçekli¤in havarisidir. Yüzy›llar önce, zalimlere isyan eden Babek’in hayk›rd›¤› hakikatin rüzgâr› dolafl›yor topra¤›m›zda:

Sömürü ve zulümden mamül bir akl›n imali olan o katil füzeler, sonra düfltüler Irak’a. Co¤rafyam›za, baht›m›za düflüyorlar, üstünde “Made in USA” yazan bombalar hala. Ve kan›yor bebeler. Ve parçalan›yor halklar›n eli, kolu, eti, kemi¤i... Ki yanan ci¤er hep bizimkisi. Orada, burada, Filistin’de, Irak’ta birer birer düflerken bombalar, biner biner kan›yor zaman. Öyle ya, halklar›n kan›n› dökmeden dönmez bu emperyalist çark. Ki halklar›n kan›yla ya¤l›yorlar emperyalist sömürünün bu alçak çark›n›...

“... Ey kör yapalag1, bütün müstebidler2 gibi sen de yan›l›yorsun. Çünkü benim destan›m öyle bir destand›r ki, ne Babek’le bafllam›flt›r, ne de Babek’le bitecektir. Ey zavall›lar, siz hiçbir zaman özgürlük yang›s›n›n3 (Atefl, yang›n/mecazi anlamda fliddetli arzu) ne demek oldu¤unu anlamayacaks›n›z. O dehfletli yang› ki, yüre¤i yak›p küle çeviriyor. Özgürlük, o ister tatl› olsun, isterse ac›; yaln›z oydu benim secdegah›m! Ve müstebid ki beni öldürüyor, o da hiçbir zaman anlamayacak ki, ölümü ile özgürlük fedaisi büsbütün yok olmuyor...” (*)

Söylesene kovboy, Irak halk›n› kaç milyon eksilttiniz? ‹statistikleriniz ne diyor bu konuda? Bir milyon efli¤ini aflal› epey olmufltu zaten. fiimdi kaç› buldu ecelsiz ölümlerimiz? Ne kadar oldu mezars›z ölülerimizin say›s›? Rakamlar en nihayetinde soyutlamad›r. Ama iflgal, ama katliam, ama zulüm ve ölüm çok somuttur. Çizmenizin çi¤nedi¤i her toprak, kanar bu yüzden. Ve tarifsiz ac›lar deryas›na dökülür ceset nehirleri. ‹statistikçilerin suçu yok elbette. Var oldu¤unuz yerde, baflka suçlu aramaya da gerek yok. Suçlusunuz! Döktü¤ünüz kan, sömürdü¤ünüz al›nteri ve ya¤malad›¤›n›z toprak karfl›s›nda, suçlusunuz. Tesellisi de¤il ama hesab› olan ac›lar›m›z›n karfl›s›nda, en geliflmifl silahlar›n›z bile kepaze kal›r. Suçlusunuz... Kim teselli edebilir, kuca¤›ndaki yavrusu ‹srail taraf›ndan katledilen o anneyi...

Ve dolafl›yor, zulmün oldu¤u her yerde. ‹flte bu yüzden, bütün o emperyalist hesaplar yenilip dönecektir Ba¤dat’tan. Er ya da geç ama mutlaka, böyle olacakt›r. Çünkü bu, tarihin yazg›s›d›r ve tarihi, sadece halk yazar kan ile zamana... fiimdi, cesetlerimiz üzerinde yükselen o “uygar” saltanatlar›n›n izlerini sergiliyorlar. ‹flgallerini, vahfletlerini, Ebu Garip’lerini bir mil gibi gözümüze sokuyorlar. Ki kör olal›m, sa¤›r kalal›m ve lal olup itiraz etmeyelim zalimin zulmüne. Sonra da “özgürlük” diyelim bütün bu olup bitene. Ve tarih, “cellad›na afl›k kurban” desin cümlemize. Hay›r! Çünkü o büyük insanl›k, ölmedi. Dün ve bugün, Babek’lerin son nefesleriyle soluk al›p veriyor daima. Yafl›yor ve emperyalist zorbal›¤a karfl› savafl›yor. Ki zalimler oldukça, Babek’ler

N‹SAN 2008 | TAVIR | 23


serap ba¤datl›

deneme

tükenmez bu topraklarda. Gerisini de Jean Paul Sartre söyler: “‹nsan›n özgürlü¤ü, kendisine yap›lanlara karfl› tak›nd›¤› tav›rda gizlidir...” Öyledir ve özgürlü¤ün en net tan›m›, emperyalizme bafl kald›rmakt›r bu ça¤da. ‹flte o kadar... Öfkeliyiz elbette Amerikan emperyalizmine. Ki as›rlardan bu yana süren öfkemizin hedefinde, flimdi Amerikan haramileri var. Onlar› da yenece¤iz. “Milyonlarca nedenimiz var bunun için.” diyen halk ve hayat afl›¤› Gülnihal Y›lmaz çok hakl›d›r. Ve dört bir yanda, biçimlenifli farkl› olsa da, büyüyen öfkemize tercüman olur Engels Usta: “... Bu öfke, bu kin, daha çok (...) kendi durumlar›n›n ne denli insanl›k d›fl› oldu¤unu sezinlediklerini, gururlar›n›n çi¤nenmesine izin vermeyeceklerini ve eninde sonunda burjuva köleli¤inden kurtulacaklar›n› gösteriyor...” Görüyor musunuz? Hayat, bunun izleriyle doluyor flimdi. Yak›nda taflacakt›r toprak. Çünkü bir an gelir ki, cesetler s›¤maz topra¤a. Ve ölümsüz ölüler, öldürüldükçe daha da ölmez olurlar. Ki onlara, “halk” denir sadece...

men benzer. Sonra zulme u¤ray›fl›m›z, sömürülmemiz ve Amerikan hegemonyas›n›n bafl›m›z›n üstünde k›l›ç oluflu, t›pk›d›r. Ki o kirli k›l›c› k›rmak, tarihsel yazg› kardeflli¤imizdir. Ve e¤medikçe boynumuzu, insanl›¤›n müstakbel zaferini de ufukta görmekteyiz. ‹flte o kadar... fiair hakl›d›r: “Yeni bir dünya do¤uyor.” her yanda, “Ortak Düflman Amerika”n›n üstüne yürüyüflümüzün her bir ad›m›nda. Yeni bir dünya do¤uyor, yumruklar›m›z›n içinden ve gözümüzün karas›ndan. Yeni bir dünya do¤uyor, çünkü emperyalizmin olmad›¤› bir dünyay› hayal ediyoruz... “fiimdi gözayd›n etme zaman›d›r Yeni bir dünya do¤uyor fiorul florul giden kan pahas› Müjdeler müjdeler olsun Yeni bir dünya do¤uyor...” (Enver Gökçe)

1-Yapalag: Baykufllar grubundan y›rt›c› bir kufl. Mecazi; korkakl›k,acizlik sembolü

Ve elbette biz, evvel ahir özgürlü¤ü var eden o büyük insanl›k ailesinin ta kendisiyiz. Giysilerimiz, dilimiz, derimizin rengi ya da yemeklerimiz hem benzer hem benzemez. Ama emekçili¤imiz tama-

24 | TAVIR | N‹SAN 2008

2-Müstebid: Zalim hükümdar 3-Yang›: Atefl, yang›n, mezaci anlamda fliddetli arzu (*) BABEK / Said Nefisi / Syf: 6 / Berfin Yay›nlar›.

J


öykü

flakac› çocuklar naci arac›

konuflmak için a¤›zlar›n› ilk açt›klar›nda söyledikleri ilk söz; s›rf flaka olsun diye “bom” olur. Bu diyar›n anne babalar› çoktan al›flm›fllar çocuklar›n bu flakalar›na… Onlar›n hiçbirine k›zmazlar. Kömür gibi kara gözler, p›r›l p›r›l parlarken, ince siyah saçlar› yel de¤dikçe savrulurken, incecik bedenleriyle dans eder gibi oyun oynayan bu naif ama flakac› çocuklara k›zamaz hiç kimse… Bu flakac› çocuklar ço¤u kez bir araya gelmeden hep beraber oyunlar›n› oynar, hep beraber flakalafl›rlar. fiaka hususunda o kadar ustalaflm›fllar ki kendi flaka malzemelerini yapar hale gelmifller.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökten uzak yere yak›n; hayalle gerçek aras›nda bir diyar. Bu diyarda bereketli topraklar, toprak üzerinde yeflil a¤açlar; a¤açlarda türlü türlü canl›lar, böcekler, hayvanlar… Ama bu diyar›n en meflhuru, flakac› çocuklar… Bu diyarda çocuklar flakac›d›rlar. Mesela saklambaç oynarlar ama kimse saklanmaz. Gözlerini yuman ebe de otuza kadar saymas› gerekirken, s›rf flaka olsun diye k›rka kadar sayar. Üstelik gözlerini açt›¤›nda flaka olsun diye saklanmayan arkadafllar›n›n; yine flaka olsun diye sakland›klar› yerleri bulamaz, durmadan arar… Senenin baz› günleri, bu çocuklar flaka olsun diye okula gider gibi yaparlar. Hatta s›n›fta

ö¤retmen var da ders anlat›yormufl gibi kendileri de cankula¤›yla dinlerler… Ne flakac› çocuklard›r! Bu diyar›n çocuklar›n› siz bilmezsiniz, bilemezsiniz. Çünkü böyle bir flaka anlay›fl› daha önce ne duyuldu, ne de görüldü. fiakac› çocuklar öyle flakac›d›rlar ki; mesela zatürreyle, k›zam›kla, ya da k›rk derece ateflle d›flar› ç›kar, ateflle oynar da yine de hastaneye gidip, doktorlar› üzmezler!.. Uzaktan flakalafl›r, doktor amcalar›na titrek titrek göz k›rparlar…

Çatal fleklinde bir çubuk veya sopa buluyorlar önce. Her iki ucuna kauçuk ya da lastik tak›yorlar, araya da bir hazne yerlefltirip flaka sapan› yap›yorlar. Bu sapanlarla flakac› müzikler üretiyorlar. Her ne kadar oyun ve flaka düflkünü olsalar da, içlerinde yatan sanatç› kimliklerini bu flekilde d›fla vuruyorlar. Bu sapanlarla att›klar› tafllar onlar için birer nota özelli¤i tafl›yor. -Hhhhh››››››flflflflflflfl tik. -Hhhhh››››››flflflflflflflfl tak. -Hhhh›››››››flflflflflflflfl tink. -Hhhh›››››››flflflflflflflfl tonk.

Çocuklar›n bu flakalar› zaman zaman büyükleri flafl›rt›r. Normal her anne ve baba çocuklar› konuflmaya ilk bafllad›¤›nda “anne” ya da “baba” demesini bekler. Bekler ama nafile.

Att›klar› her tafl metal z›rhtan yap›lm›fl araçlara çarp›yor ve sesler müzi¤e dönüflüyor. Onlar bu yöntemle flakac› türkülerini bestelemifl oluyorlar.

Çünkü do¤arken flakac› do¤an bu veletlerin

Aaaaaaah ah, bir bilseniz, bir görseniz, bir

N‹SAN 2008 | TAVIR | 25


öykü

versin diye arkadafllar›n›n taze bedenlerini topra¤›n alt›na saklad›lar. O gece yeni tohumlar ektiler flakalafla flakalafla… “Hepsi birer flaka.” dedi, içlerinden biri. “Kolumu, baca¤›m› gövdemden ay›ran bu bomba flaka! Ömürleri günlerle s›n›rl› bebeler, kafatas›, kafas› patlat›lanlar; hepsi birer flaka…” dedi öteki. Bir baflkas›: “Ve flimdi sizlere son bir flaka yapaca¤›z.” dedi. Ard›ndan usulca kapad› gözlerini, s›rf flaka olsun diye. Gökten üç elma düflermifl her masal›n sonunda. Biri kahraman›n, biri anlatan›n biri de dinleyenin bafl›na. Ama bu diyar›n ad› Filistin’di ve burada, de¤il gökyüzünden düflecek, yemek için bile elma bulunmazd›.

duysan›z; bu flakac› çocuklar› k›t›r k›t›r yersiniz, flakas›na. Bir akflam üstü havay› kara bulutlar kaplar. Gökyüzünde çakan flimflekler misali u¤ultular, gürültüler… F›rsat bu f›rsat, bizimkiler durur mu… Pencereden pencereye sessiz sessiz hayk›rarak birbirlerine haber verirler. F›rlarlar d›flar›, oyun alanlar›na... Bu defa bomba yakalamaca oynayacaklar› tutmufltur. Hepsi ba¤›rarak hayk›rarak ama sessiz sessiz kat›l›rlar bu oyuna. - Aha düflüyor bir tanesi. - Fiiiiyyyuuuuvvvvvvvvv BOOOOMMMM!!! - Tüh be yakalayamad›m. - Ben de yakalayamad›m. - Bak bak bir tane daha geliyor. Bu sefer ke sin yakalayaca¤›m. -Fiiiiyyyuuuuvvvvvvvvv BOOOOMMMM!!! O gece hiçbiri, hiçbir bombay› yakalayamam›fl. fiaka olsun diye yakalamak istemediler belki. Belki do¤arken duyduklar› o sesi, konuflmaya bafllad›klar› vakit a¤›zlar›ndan ç›kan o heceyi duymak istediler: “BOM”… O gece ne ilk oyunlar›yd› bombalarla, ne de son flakalar›yd›. Hem oyun oynamaya devam ettiler, hem de flaka yapmaya. Son flakalar› belki birçok kifliyi üzmüfltü. Ama flakalarda

26 | TAVIR | N‹SAN 2008

bunlar da var. S›rf flaka olsun diye büyümediler o gece. fiakadan, dondu kald› a¤›zlar›nda gülüflleri. Yine flaka olsun diye k›z›la boyad›lar bedenlerini. Gülebilsin diye bu co¤rafya, gülmediler hiç kendi yapt›klar› flakalara. O denli ciddiye al›rlard› flakalar›n›. Saklambaç oynarken saklanmayan bu çocuklar s›rf bereketi kaçmas›n, yeni filizler

Onun için Filistin’de her masal›n, hikayenin, oyunun sonunda çocuklar›n bafl›na sadece bomba düfler; çocuklar sadece bunlarla beslenirs!.. “Hepsi birer flaka.” dedi ilk baflta içlerinden biri. “Babam› alan bu mermi, arkadafl›m› ezen palet, do¤mayan kardeflim, bu enkaz ve bu foto¤raf hepsi birer flaka!..” diyemedi ama bu kez. Dökülmedi dilinden sözleri. Yaln›zca ac› dolu gözleri insanl›¤a son bir flakay›(!) müjdeledi: Filistin…J


ay›n foto¤raf›

sözün bitti¤i yer...

2008 Newroz- Hakkari

N‹SAN 2008 | TAVIR | 27


araflt›rma

anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - ll seren özden

m›flt›r. Ozan denilen saz flairleri, Anadolu’nun giderek Türkler’in egemenli¤ine giren bölgelerinde de, gezici flairler olarak sazlar›yla fliirler söylemeye bafllam›fllard›r. Böylece hem bu gelene¤in yayg›nlaflmas›n›n, hem de halk›n gelenek ve göreneklerinin Anadolu’nun dört bir yan›na yay›lmas›n›n önünü açm›fllard›r. Tüm Türkmen afliretleri aras›ndaki bir köprüdür ayÖzünde Divan Edebiyat›’n›n da, Dini-Tasavvu- n› zamanda ozanlar. Çünkü gezdi¤i di¤er yerfi Halk Edebiyat›’n›n da, Âfl›k Edebiyat›’n›n da lerdeki geliflmeleri de aktarand›r âfl›klar. Soayn› kültürel kaynaklardan beslendi¤i aflikâr. runlar dinleniyor, di¤er yerlerle ortaklaflt›r›l›Bu kayna¤›n içerisinde, yolu Anadolu toprak- yor ve çözümler paylafl›l›yordu böylece. Ellelar› üzerinden geçmifl, farkl› gelenek ve göre- rinde kopuzlar›, s›rtlar›nda h›rkalar› ile Dede nekleri olan halklar, farkl› inançlara sahip in- Korkut gelene¤ini sürdüren bu ozanlar; Türkmen halk› taraf›ndan de¤er görmüfl ve sahipsanlar›n oluflturdu¤u uygarl›klar var elbette. lenilmifltir. Urartular’dan Hititler’e; ‹yonyal›lar’dan Frigyal›lar’a kadar, Mezopotamya medeniyetleri- fiaman Türkleri, bu ozanlar› ayinlerini yöneten ne kadar daha nice uygarl›k flimdiki kültürel Baks›lar’la bir tutmufllard›r. Bu ozanlar, ‹slamiyet sonras›na kadar görevlerini yerine gezenginliklerin birer parças› de¤il de nedir? tirmifltir. ‹slamiyetin kabul edilmesinin ard›n‹lk uygarl›klar› ayr› bir konu olmas› itibariy- dan ozan›n yerini âfl›klar alm›flt›r. le bir yana b›rakarak flimdi, ozanl›¤›n Anadolu’ya gelifl hikayesine geri dönelim. Türk- Art›k köy kahvelerinden dergâhlara, cem töler’in Asya’da yaflad›¤› dönemlerde “baks›, renlerine kadar süzülen âfl›klar bu gelene¤e ozan, flaman, kam” gibi adland›rmalarla yeni yeni türler eklemifllerdir. Koçaklamalaran›lan bir gelene¤in Anadolu’daki devam›- dan at›flmalara, yergilerden güzellemelere... Birçok türü oluflturmufl, hem de ç›rak yetifltird›r âfl›kl›k gelene¤i. me, at›flma, bade içme, lebde¤mez gibi âfl›kl›k Kopuzundan asla ayr›lmayan ozan, Anadolu geleneklerini yaratm›fllard›r. Saz›n›n tellerine topraklar›nda da tek dostunu yine yan›ndan dokunarak, do¤açlama sözlerle gönüllere eksik etmemifl, söyleyeceklerini kopuzunun akan âfl›k, yeri geldi¤inde kopuzunu da elden tellerinden süzülen seslerle ezgilendirmifltir. b›rakmadan k›l›c›na sar›lm›fl, er meydanlar›nAsya’dan Anadolu’ya getirdi¤i iki telli kopu- da dö¤üfle durmufltur halk›n›n yan›nda. O sazuna de¤iflik flekiller veren ve günümüzdeki z›n› hep yoksul ve ezilen halk› için tafl›m›flt›r. Padiflah›n, beyin, a¤an›n zulmünden bezmifl saza kadar getiren de odur. Anadolu insan›n›n içinden geçenlerdir ozan›n Türkmenler’in Anadolu’ya gelifli ile birlikte telinden, dilinden dökülen. kopuzun sesi Anadolu topraklar›nda, çad›rlar›n› kurduklar› her yerde yank›lanmaya baflla- Türkler aç›s›ndan, Müslümanl›¤› kabul etmeGeçti¤imiz bölümde ele ald›¤›m›z ve âfl›k edebiyat›n›n kaynaklar› olan yaz›l› ve sözlü eserler, halk edebiyat› denizinde adeta kum tanesi niteli¤inde. Asl›nda halk edebiyat› eserlerinin, geçmiflten günümüze kalan bilgilerin ve ürünlerin say›s›n›n kat be kat üzerinde oldu¤u bir gerçek.

28 | TAVIR | N‹SAN 2008

leriyle birlikte ve devlet s›n›rlar›n›n savafllarla daha da genifllemesinin etkisiyle de¤iflim bafllam›fl, yeni s›n›flar ve tabakalar oluflmufltur. Toplum içerisindeki üretim, paylafl›m ve ifl bölümü anlay›fl› tamam›yla de¤iflmifl, art›k saflar belirginleflmeye bafllam›flt›r. Padiflah ve saray çevresi, bilim ve din adamlar›, tarikat temsilcileri olan fleyh ve dervifller, devlet hizmetlerinde görevli olan memurlar, ayd›nlar, askerler, tüccarlar, büyük ve küçük esnaflar, a¤alar, köylüler, ›rgatlar... Her ne kadar burada ondan fazla tabaka sayd›ysak da özünde iki kesim vard›r. Bir yanda saray ve buradan beslenen bir çevre, di¤er yanda ise halk... Ayr› iki kültür, birbirinden tamam›yla farkl› iki yaflam... Özellikle ‹slamiyet'le birlikte saray çevresinde oluflturulan Acem ve Arap düflünürlerden oluflmufl “ulema” ile de yaflam standartlar›n›n yan› s›ra kültürel farkl›l›klar da derinleflmifltir. ‹letiflimin birincil unsuru olan dilde farkl›laflma ile birlikte, zaten yaflamlar› farkl› olan saray ile halk; tamam›yla iki farkl› uca do¤ru yol alm›fllard›r. ‹flte tan›m›nda ortaya konulan halk ile yönetenler aras›ndaki fark› do¤rudan yaflam›n içinde bulmak mümkün. Alg›lay›fllar, al›flkanl›klar, yaflay›fl, dil ne kadar farkl› olursa üretimler de birbirinden o derece farkl›lafl›yor. Bir yanda yaflam biçimi süsten, flatafattan ibaret, en a¤dal› dille konuflan, ne kadar a¤dal› bir dille konuflulursa o kadar iyi sanat yap›laca¤›n› düflünen, üretenin s›rt›ndan geçinen saray ve çevresi; di¤er yandan sade bir yaflam biçimi ile sade ve herkesin anlayabilece¤i bir konuflma dili olan, süsten uzak, üretici bir halk… Bir yanda Arap-Fars geleneklerine dayanan divan edebiyat› ve flairleri, di¤er yan-


araflt›rma

da ise halk›n›n yaflam›ndan, dilinden beslenen halk edebiyat› ve halk âfl›klar›… Âfl›kl›k gelene¤ini bir gereklilik olarak da ifade etmek yanl›fl olmaz. Çünkü halk kendi yaflam›n› hiçbir yerde görmüyordu. Ne kitaplar vard› onlar› yazan, ne gazeteler, ne de resmi makamlarda geçiyordu yaflam›. Halk kendi yaflam›n› âfl›klar›n türkülerinde buluyordu. Halk›n yaflam›na ayna tutan âfl›klar, halk›n gözü, kula¤›, diliydi. Bunun için çok de¤erliydiler. Halk›n yaflad›¤› her fleyi, derdini, çilesini, sevincini, bayram›n›, matemini saf ve samimi biçimde resmediyorlard›. Bu da onlar› halk›n gönlünde çok özel bir yere koyuyordu. Âfl›klar teknik olarak çok ileri de¤ildi. Divan flairlerine göre daha geri teknikler, çalg›lar kullan›yorlard› ama flark›lar›ndaki güç kopuzun tellerine, t›nlay›fl›na yans›yordu. Bu gücü ise dilin ve duygunun safl›¤›ndan al›yordu. Bundan dolay›d›r ki, âfl›klar sevdalar›n› Karacao¤lan’da, yi¤itlik ad›n› Dadalo¤lu’nda buluyordu. Açl›¤›, sefaleti, gördü¤ü zulmü, dü¤ününü, matemini, sevincini, coflkusunu, do¤ay› âfl›klarda buluyordu. ‹nsanlar› en özel ve en güzel yerlerinden yakal›yordu âfl›klar. Çünkü o âfl›klar kendi içlerinde yetifliyordu. Divan âfl›klar›n›n, ulemalar›n›n yerine onlar›n dergâhlar›, ustalar›, pirleri vard›. Halk nas›l yafl›yorsa öyle yafl›yor, öyle söylüyordu. Bu, biçime de, içeri¤e de yans›yordu. Sanat, “nesnel gerçekli¤in estetiksel biçimde yeniden yarat›lmas›ysa”, halk âfl›klar› tam da bunu yapt›lar. Ç›r›lç›plak gerçe¤i, ayn› yal›nl›kla ama büyük bir estetik güçle yeniden flekillendiriyorlard›. H›z›r Paflalar› da, Pir Sultanlar› da, Dede Sultanlar› da anlatt›lar. Ferhat’›n fiirin’e sevdas›n› da... Halk›n ac›lar›n›, yokluklar›n›, yoksulluklar›n›, çilelerini de ve ayn› yal›nl›kla sevinçlerini, toylar›n›, dü¤ünlerini de anlatt›lar… Anlatmakla da kalmay›p do¤rudan taraf›, müdahalecisi olarak yer ald›lar halk›n yaflam›nda. ‹flte yaflam›n bu yeniden yarat›l›fl›n›n ad› oldu yüzlerce y›l “âfl›kl›k gelene¤i”. Bazen tekkelerden ç›kt› âfl›klar. Desturla söylediler söyleyeceklerini, dergâhlardan ç›kan en özlü sözlerle sesi oldular halk›n. Bazen bir da¤ bafl›ndan ses verdiler. Ad›, biçimi, aletleri her ne olursa olsun halk›n ozanlar›, âfl›klar› hep vard›r. Ve toplum içeri-

sinde önemli bir yer edinmifllerdir. Her ne kadar Osmanl› tarihçileri, âfl›klar› ve Afl›k Edebiyat›’n› kabul etmese de, tarih kitaplar›nda adlar› geçirilmese de onlar var. Divan Edebiyat›’n›n ana kaynaklar›ndan biri olan tezkirelerde divan flairlerine iliflkin ayr›nt›l› bilgiler olmas›na ra¤men âfl›klardan söz edilmemesi iflte bu yok saymadan, kabul etmemeden ileri geliyor. Hâlbuki âfl›k fliirlerinin Divan Edebiyat› flairlerini bile etkiledi¤i ve saray içerisine ka-

dar girdi¤i de bir gerçektir. Her ne kadar Osmanl› fermanlar ç›kar›p saz›, saz çalmay› yasaklad› ise de, o koskoca tarihin en derin yerinden sökmeyi baflaramad› gelene¤i. Yine, yeni biçimlerle karfl›s›na ç›kt› ozanlar. Bugünün Osmanl›lar›n›n karfl›s›na da ç›kmaya devam ettikleri gibi. Bir sonraki say›da âfl›k edebiyat›nda tür ve biçim konusunu ele alaca¤›z.J

N‹SAN 2008 | TAVIR | 29


karikatür

ceyda ba¤datl›

30 | TAVIR | N‹SAN 2008


inceleme

gülüflün ve mizah›n ad› bir halk ayd›n›: nasreddin hoca

erdem duruçay

Nasrettin Hoca kimdir? Bu soruyu garipsediniz belki. “Bu topraklarda Hoca’y› tan›mayan m› kalm›fl?” da diyebilirsiniz. Do¤rudur. Onu tan›mam›fl, onunla tan›flmam›fl, hayat›nda bir kez olsun onun f›kralar›n› dost sohbetlerinde dinlememifl, o kahkahalara kar›flmam›fl kimse kalmam›flt›r herhalde. fiayet henüz tan›mayan kalm›flsa onlar da mutlaka tan›flacaklard›r. Fark›nda olmadan, Hoca; davetsiz, bildi¤ince, en sivri diliyle, en nüktedan haliyle, müstesna haz›rcevapl›l›¤›yla gelip hayat›na girecektir. Bir de bakacak ki yana¤›nda kocaman bir gülüfl olmufl Hoca. Fakat bafltaki soruyu yineleyelim yine de: Nasrettin Hoca kimdir gerçekten? O yaln›zca güldüren, muzip, haz›rcevap, sivri dilli biri midir? Peki ne kadar tan›yoruz onu? Nasrettin Hoca’n›n ad› herkese bir fleyler ça¤r›flt›r›r kuflkusuz. En az›ndan onu f›kralar›ndan tan›r›z. Ya da televizyonlarda her y›l yap›lan Nasrettin Hoca fienlikleri’nde, o senenin en “gözde” komedyeninin nas›l kavuk-cüppe giyinip merkebe ters bindi¤ini ve göle maya çald›¤›n› izlerken hat›rlar›z. Onun ismi bu topraklarda çok müstesnad›r. O yoksul halk›n mizah›n›n ad›, dili, zekas›d›r, Hacivat-Karagöz gibi... Bunun için, o tafl›d›¤› misyon için egemenler taraf›ndan her y›l anmas›, flenli¤i yap›l›r. Her y›l Nasrettin Hoca fienlikleri’nde yap›lanlar ve verilmek istenen mesajlar ortadad›r! Hoca’y› unutmamak ad›na yap›lanlar, esasen onu yanl›fl tan›tmaya ve unutturmaya çal›flmaktan öte bir fley de¤ildir. Unutmamak ad›na yap›lan her fley onu gerçek kimli¤inden soyutlamak ve asl›nda unutturmak için yap›lmaktad›r. Çünkü mizah egemen s›n›fla bar›fl›k yaflayamaz. O do¤as› gere¤i hep özgürdür. Ayd›n ve muhaliftir mizah. Ve mazlumun zalime karfl› savafl›nda mazlumun yan›nda, onun elinde silaht›r. Bunu en iyi egemenler bilir. Bunu bildikleri için de mizahla, mizahç›yla sürekli bir savafl

N‹SAN 2008 | TAVIR | 31


inceleme

Nasrettin Hoca yoksul, halktan biridir. Mektep, medrese görmüfllü¤ü, mürekkep yalam›fll›¤›, ilimleri hatim etmiflli¤i olmasa da, o özünde yoksul bir köy bilgesidir. Her sabah karfl›laflt›klar›, sofras›na diz k›rd›klar›, sohbetlerine ba¤dafl kurduklar›, ac›lar›nda, sevinçlerinde, omuz bafl›nda gördükleri, dara düfltüklerinde koflup yard›m istedikleri, tak›l›p flakalaflt›klar›, kendilerinden biridir. Bu noktada f›kralar›nda onun yaflam›na, yaflay›fl›na dair bilgiler doludur… Nasrettin Hoca, derin bir hoflgörüye sahiptir. Örne¤in; kad› iken, hem davac›y› hem de daval›y› hakl› görmesi; bunun üzerine “Yahu ikisi birden nas›l hakl› olabilir?” diyen kar›s›na, “Vallahi han›m, sen de hakl›s›n.” cevab›ndaki hoflgörüsü gibi! Fakat onun hoflgörülülü¤ü ilkesiz, her fleyi hoflgören bombofl bir hoflgörü de¤ildir. Onun hoflgörüsü kamil insan oluflundan, kalender ve halden anlayan›n hoflgörüsüdür. Onun hoflgörülülü¤ü bilgeli¤indedir. Sivri dillidir. Zeki, muzip, haz›rcevap... Onun f›kralar›nda Anadolu insan›n›n hallerini ve zekas›n› görürüz. Bu yan›yla, dilden dile, gönülden gönüle ça¤›ldayarak gelebilen f›kralardan hangileri Nasrettin Hoca’n›n üretimi, hangileri halk›n yarat›p Hoca’ya mal ettikleridir, belli de¤ildir. F›kralar›n kime ait oldu¤u, onlar›n do¤ru bir flekilde ayr›flt›r›lmas› belki folklorcular için önemlidir. Fakat esasen görülmesi gereken Nasrettin Hoca mizah›n›n Anadolu halk›n›n mizah› olmas›d›r. Bu yan›yla Hoca’n›n ad›yla diyece¤ini demifltir Anadolu insan›. Gün gelmifl zorba hükümranlarla dalgas›n› geçmifltir. Bu “dalga”, ölüm korkusunu yenmifl olanlar› ölümle korkutma çabalar›na gösterdikleri gülüflün kendisidir.

halindeler. Mesela her y›l Nasrettin Hoca’y› temsil ettiklerini göstermek için onun k›l›¤›na giren komedyenler mizahç› m›d›r? Hay›r de¤iller. Ne kendileri mizahç›d›r, ne de yapt›klar› ifl mizah… Onlar›n yapt›klar› fley, saray soytar›s›n›n hanedanlar› e¤lendirmesinden öteye geçmez. Mizah, ezilen halktan yanad›r. Yoksul halklar›n muktedirlere karfl› yürüttü¤ü savaflta, en güçlü bombadan daha güçlü bir silaht›r. Yank›lar›, etkileri ve gücü gelece¤e taflan dalgalar gibidir. Nasrettin Hoca halk ayd›n›d›r. Halk›n mizah dili, gülüflü, zekas›d›r. Nasrettin Hoca’n›n ayd›nl›¤›, halkla aras›na mesafe koyan; araya perde geren; yukar›dan bakan; halk› “öteki” gören; onlar›n dili, alg›s›, düflünceleriyle konuflmay›, anlamay›, düflünmeyi kendine yak›flt›rmayan; ithal bir ayd›nl›k de¤ildir. Onun ayd›nl›¤›nda Anadolu insan›n›; onlar›n dilinin rengini, kokusunu, bak›fl›n›, zekas›n› görürüz. O tepeden t›rna¤a bu topraklarla bütünleflmifltir.

32 | TAVIR | N‹SAN 2008

Onlar›n karfl› konulmaz gibi görünen devasa askeri gücüne, y›k›lmaz gibi duran hükümranl›klar›na, kaç devlete ayn› anda hükmediyor olmalar›na bakmaks›z›n; onlar› küçümseyerek, onlardan korkmayarak, bugün y›k›lmaz gibi görünen o devasa güçlerinin kum kalesi gibi da¤›laca¤›na inanarak, mizah› silah gibi kullanm›fllard›r. Mesela; Timur-Nasrettin Hoca iliflkilerinin anlat›ld›¤› f›kralar bunlardand›r. Bu f›kralar, Anadolu insan›n›n Nasreddin Hoca’n›n a¤z›ndan Timur’un zulmüne, bask›s›na, sömürü ve talan›na diyece¤ini demesidir. Biliniyor ki Timur ve Hoca ayn› dönem yaflamam›fllard›r. Ve karfl›laflmalar› bu yüzden mümkün de¤ildir. Fakat Anadolu’nun her insan› Nasrettin Hoca’d›r ayn› zamanda. Ve zorbalara, zulme karfl› mücadele bayra¤›n› yükseltmifl ve o kavgan›n mizah›n› da yapm›fllard›r. Peki Nasrettin Hoca ne zaman ve nerede yaflam›flt›r? Hoca: “Sivrihisar’›n Hortu Köyü’nde do¤mufl (1208), sonradan Akflehir’e göçmüfl (1237), 1284 y›l›nda da ölmüfltür...”* ve yaflad›¤› dönem Selçuklu Hanedanl›¤›’n›n son demleri ve Mo¤ollar›n Anadolu’yu ya¤ma, talan ettikleri dönemdir. Bu dönemde Nasrettin Hoca, direnifl cephesindeki yerini alm›flt›r. Timur’la karfl›laflmasa da, Köseda¤› Savafl›’nda Selçuklular› yenen Mo¤ollar›, direniflle karfl›layanlardand›r. Kimi “ayd›nlar” gibi “Bafl›m›z› ayak yapt›k / Ceyhan’dan gelenleri karfl›lad›k.”** diyenler gibi karfl›lamam›flt›r.


inceleme

Çünkü Nasrettin Hoca da yoksuldur cümle Nasrettinler gibi. Onun da kursa¤›na bir tike et girmez. Onun da sofras›ndaki ekme¤i son lokmas›na var›ncaya dek vergi diye al›rlar. Hoca bunu da anlat›r f›kralar›nda. Hoca’n›n can› nice zamand›r ci¤er yemek istiyormufl fakat bir türlü tedbiri elden b›rak›p ci¤er almaya gitmiyormufl. Günlerden bir gün gözünü iyice karartm›fl Hoca. Cebindeki son meteli¤ine kadar ne kadar paras› varsa verip ci¤er alm›fl. Evin yolunu tutmadan onu kasaptan ç›kt›¤›n› gören çokbilmifl bir geveze, Hoca’n›n yolunu kesmifl. Ve ci¤er piflirme üzerine binbir tarif yapm›fl. Hoca biraz ilgisini çekti¤inden daha fazlas› da adam› bafl›ndan savmak için ci¤er piflirme tariflerinden birini yazd›rm›fl adama ve bir eline ci¤er, di¤erinde tarif düflmüfl yola. Bir müddet yürüdükten sonra, nereden geldi¤ini anlamad›¤› bir kuzgun inip ci¤eri kapm›fl. Hoca’n›n elinden ci¤eri kapar kapmaz havalanm›fl. Bir müddet kuzgunun peflinden koflmufl Hoca. Ama kuzgunu yakalayamayaca¤›n› anlad›¤› zaman elindeki tarifyi sallayarak, “Tarifi bendedir.” diye ba¤›rm›fl. Bugün o ci¤er tarifini veren çokbilmiflleri her kurban bayram›nda “Aman etleri flöyle piflirin, böyle yiyin, çok yemeyin.” teranelerini s›ralarken izliyoruz. Milletin evine et giriyor mu ki “çok yemeyin” ak›l› veriyorsun! demeden Hoca’n›n anlatmak istedi¤ine bakal›m. Hoca’n›n yaflad›¤› dönemin tablosudur bu f›kra. Mo¤ol ve Selçuklu lefle inen kuzgun gibi yoksul halk›n s›rt›na çöreklenmifl, ili¤ini kemi¤ini sömürmekte, tüyü bitmemifl yetimin hakk›n› yemekte, halk› perperiflan, sersefil b›rakmakta ve zulüm alt›nda, katliamlarla, kestikleri baflla, döktükleri kanla, ald›klar› canla fukara halk›n baht›n› karartmaktalar... Fakat o çal›p götürdüklerini, soyup yuttuklar›n›, sömürdüklerini, deveyi havuduyla yuttuklar›n› a¤›z tad›yla yiyemeyeceklerini, onlar üzerinde zevk-ü sefa süremeyeceklerini, dillendirir Hoca. Çünkü o ci¤eri a¤›z tad›yla yemenin tarifi hocadad›r. Hoca, halk›n kendisidir. Ve halk›n r›zk›n›, al›nterini sömürenler, çal›p ç›rpanlar›n karfl›s›na o fukara halk bir kez karfl› ç›kmaya görsün. Ondan sonra yedikleri her lokma bo¤az›na dizilir onlar›n. ‹flte o halk dikilmifltir karfl›lar›na. Ve o tarif de uzar gelir bugüne ve bugünün egemenlerinin dilinde, “Gecekondulardan gelip bo¤az›m›z› kesecekler” olarak görürüz o tarifi. Tarif, emek verenlerin elinde piflen bir lokma ekme¤in daha güzel, daha iyi oldu¤unu gösteriyor. Ve Nasrettin Hoca yoksul halk›n aras›nda en do¤al, en rahat haliyle kendisi olabilir. Nasreddin Hoca bireycili¤e, bencilli¤e, duyars›zl›¤a, boflvermiflli¤e, bananecili¤e karfl›d›r. O paylafland›r. Toplumcudur. Dayan›flmay› savunur. Her dem görülen açgözlü, ç›karc›, bencil, cimri ve tamahkarlar› hiç sevmez. ‹nsan›n kendisine de¤il de makam,

mevki, s›fat, kariyere de¤er verenlerle ifli olmaz. Ve gün dönmüfl, f›kra odur ki, Hoca kad›l›¤a yükselmifltir. Kasaba ileri gelenleri, ayan eflraf tüccar› bir ziyafet vermifller. Hoca’y› da davet etmifller. Ve Hoca davete gündelik k›yafetleriyle icabet etmifl. Kendisini de¤il sofraya davet etmek, selam bile veren olmam›fl. Hoca o h›fl›mla eve gelmifl ve giyinip cüppesini, kürkünü yeniden ziyafete varm›fl. Bu kere, az önce kendisine tepeden bakan, bir selam› esirgeyenler bir hürmet, bir karfl›lama, bir muhiplik göstermifller, ki hoca dahi flaflm›fl. Ve ç›kar›p kürkünü sofraya atm›fl. Ve “Madem ki hürmet, sayg› selam kürkedir, o vakit ye kürküm ye” demifl Hoca. Makam-mevki u¤runa, yetki, k›dem, kariyer için birbirinin kuyusunu kazan, etmedik dalavere b›rakmayanlar›n Hoca’yla bir iliflkisi olamaz. Göremezsiniz de zaten onlarla gülüp e¤lendi¤ini. O halka, kula kul olmamay› ö¤ütler. Ve bugün bu ç›karc› çevreleri her yanda görmek ac› verse de Hoca gibi hiçbir makam, mevki, s›fat, yetki için ve onlar›n önünde e¤ilmeyenlerde var bu topraklarda… Nasrettin Hoca kiflili¤inde Anadolu halk›n›n bilgeli¤ini, kamilli¤ini, zekili¤ini, yar›nlara umutla bak›fl›n›, safl›¤›n›, temizli¤ini, dürüstlü¤ünü, paylafl›mc›l›¤›n›, birbirine sayg›y›-sevgiyi, kardeflçe yaflamay› ve ayn› zamanda sivri dilli, haz›rcevap, nüktedan ve özgür tabiatl› oluflunu görmekteyiz. Muktedirlerin yüzy›llard›r birbirine düflürmeye, düflman etmeye çabalamas›na karfl›n “tavuklar›n›n birbirine kar›flmas›” kadar birlik ve bütünlük içinde yaflamay› seçmifltir halk›m›z. Ve bu sebeple bugün dayat›lan, empoze edilen tüm o kirleri bu halk içinde maya tutmaz. Bundan dolay› Anadolu insan›n›n çehresini gösteren Nasrettin Hoca’y› bugün çok daha iyi tan›mal›, anlamal› ve yaflatmal›y›z. Onun “fieyh Nasirü’d din Ebü’l Hakay›k Mahmut Bin Ahmet el Hayi, yani Ahi Evran oldu¤u”*** tart›flmas›n› sonuçland›ramasa da folklorcular; Nasreddin Hoca’n›n, Anadolu halk›n›n bilincinde ve gönlünde kim oldu¤u tart›flma götürmez sadelikte nettir. O Anadolu halk›n›n mizah dili, zekas›, haz›rcevapl›l›¤›, muzipli¤idir. O halktan biri ve halk›n ayd›n›d›r. O halk›n kendisidir. Çünkü Hoca halkla bütünleflmifltir. Nasrettin Hoca halkt›r! Ve öyle kalacak. Halk›n yaflam›n›n bir parças› olarak!

* Varl›k Dergisi, A¤ustos 2007 ** Mevlana *** Bilim ve Gelecek Eylül 2007 J

N‹SAN 2008 | TAVIR | 33


röportaj

venezüella komünist partisi üyeleriyle venezüella üzerine... tav›r

manda VKP üyesi Gustavo Conde ve Simon Bolivar Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Laura Leon, sorular›m›za birlikte cevap verdiler. Venezüella’da güzel fleyler yaflan›yor. Ve dünyan›n gözü flu an sizin ülkenizin üzerinde. Chavez ve onu destekleyen güçler neyi amaçl›yor, nereye gidiyor, hangi yolda ilerliyor? fiu anda Venezüella’da devrimcilerin rahat hareket etmesi için uygun bir ortam var. Nereye gidiyoruz? Bu belli de¤il. Çünkü sosyalizmin temelleri henüz oluflmad›. fiu andaki durumla ilgili olarak; sokaklarda bir kaynama, halk›n içerisinde bir hareketlenmeden söz etmeliyiz. Bu flekilde ifade edebiliriz. Bir hareketlilik söz konusu. Bu süreç d›flardan bak›ld›¤›nda sanki birdenbire, aniden bafllayan bir süreç olarak görülüyor. Ama hay›r, böyle de¤il. Bu birdenbire bafllamad›. Sürekli bir mücadele bu.

Nereye gidiyoruz? Bu çok güzel bir soru. Bize sorarsan›z, devrimcilerin-ilericilerin gitmek zorunda olduklar› tek bir yer vard›r, o da sosyalizm…

Hugo Chavez’le birlikte tüm dünyada daha da bilinen bir ülke oldu Venezüella. Chavez’in ülkedeki yoksullu¤u, açl›¤›, iflsizli¤i önleme ve sosyalist bir düzen kurma çabalar› da yine tüm dünya taraf›ndan merakla, ilgiyle izleniyor. Bir ça¤r› üzerine ülkemizde bulunan Venezüella Komünist Partisi (VKP)

34 | TAVIR | N‹SAN 2008

üyeleri ile Venezüella’n›n bugünü ve gelece¤i üzerine konufltuk. Merak etti¤imiz konular› sorduk onlara. Dileriz herkesin merak ettiklerine de bir cevap olur söyleflimiz. Dramaturg/fiair/Venezüella Bilim ve Teknoloji Bakanl›¤› kültür temsilcisi Yorlando Conde; Yorlando Conde’nin o¤lu, ayn› za-

Hatta 15.yüzy›la kadar giden bir mücadele. Yerlilerin ‹spanyollara karfl› direniflini biliyoruz. Direnifllerini k›rmak için yerlileri yok etmek zorunda kald›lar. Bugünkü durum asl›nda sürekli devam eden bir mücadelenin ürünüdür. Nereye gidiyoruz? Bu çok güzel bir soru. Bize sorarsan›z, devrimcilerinilericilerin gitmek zorunda olduklar› tek bir yer vard›r, o da sosyalizm… Gerçekten baflka bir alternatif yoktur. “Baflka bir dünya mümkün” slogan›na inanm›yoruz. Mümkün olan tek dünya, tek gelecek sosyalizmdir. Peki sosyalizme nas›l ulafl›lacak? Emperyalist ça¤da, bütün pazarlar›n ve bütün topraklar›n paylafl›m›n›n tamamland›¤› genel tan›m›ndan, Lenin’in tan›m›ndan hareketle


röportaj

bar›flç›l bir geçifl mümkün mü? Bar›flç›l geçifl mümkün de¤ilse, Venezüella Komünist Partisi bu konuda ne diyor? fiu anda emperyalizmin tehdidi alt›nday›z. Ve er ya da geç emperyalizmle karfl› karfl›ya gelece¤imizi biliyoruz. Venezüella, dünyada petrol üreten dördüncü büyük ülke. Ve dünyada petrol rezervine en çok sahip olan ülke. Ve ABD de bunu kolay kolay vermek istemez. Sadece Venezüella Komünist Partisi de¤il, Venezüella’daki tüm ilerici güçler, bir mücadele oldu¤u zaman kendilerini savunacaklard›r. Ve Venezüella’n›n devrimci geçmifli zaferlerle doludur. Önümüzde Simon Bolivar örne¤i var. Simon Bolivar iflgal etmek için de¤il, boyunduruk alt›nda bulunan baflka ülkeleri kurtarmak için s›n›rlar› geçti ordusuyla. Napolyon gibi de¤il, Charman ya da Sultan Mehmet gibi de¤il, iflgal etmek için de¤il. Baflka ülkeleri kurtarmak için kendi s›n›rlar›n› geçmifltir. Ve gerçekten Bolivar bugün bize, bu anlamda ›fl›k tutuyor. Bolivarc›l›k denildi¤i zaman, bunun gerçekten maddi bir temeli var.

sanlar da haz›rd› silahlanmaya. Bununla birlikte flu anda çok aç›k bir hareket alan›m›z var. Türkiye’ye bak›yorum ve k›yasl›yorum. Venezüella’daki durum için tabi ki bir cennetten bahsedemeyiz. Ama Türkiye’yle karfl›laflt›rd›¤›m›zda, müthifl bir hareket alan› var. Hapishanelerde devrimci yok. Tam tersine flu anda bundan rahats›z olanlar sa¤c›lar, gericiler, burjuvazi var hapishanelerde. Zaten flu anda da hükümet halk milisleri oluflturmaya çal›fl›yor. Bu da asl›nda sürecin kötü bir flekilde sonuçlanmamas› için veya sonuçland›¤› takdirde silahl› bir mücadele yürütülmesi gerekti¤i zaman, yapacakt›r halk milisleri. fiu anda Venezüella devriminin yüzleflti¤i en büyük tehlike içerde de¤il d›flar›da... Bu da emperyalizm-

vez’in de halk›n sevgisini kazanma gibi bir özelli¤i var. Mesela diyelim ki sabah erken bir saatte saray›n önünü bekleyen askerin önünden geçerken, yüzüne bakmadan geçmez. Mutlaka, ona bir selam verir: “Nas›ls›n? Kahve içtin mi? Dinlendin mi?” diye mutlaka sorar ve sohbet eder onunla. 11 Nisan’da sokaktaki halk›n yan›nda olan asker, asl›nda erlerdi, o askerlerdi. Venezüella’da askerlik zorunlu de¤il. Oradaki askerler ordudalar çünkü öyle istedikleri için oradalar. Bu zorunlu askerlikten çok farkl›d›r. Elinde bir silah tutan askerin orada olmas›n›n nedeni orada olmak istemesinden dolay›d›r. Chavez neden üst düzey komuta kademesini de¤ifltirmiyor? Çünkü, ordu bildi¤imiz bütün ordular gibi dikey bir yap›lanma içerisinde. Hala en tepedeki emir verir. Bununla birlikte generaller yavafl yavafl emekli olmaya bafll›yorlar. Mesela bugün bile Baduel gibi baz› hainler ç›k›yor. Bu Baduel ordudaki bir general. Chavez’in yan›da oluyor 11 Nisan’da. Fakat seçimlerin hemen öncesinde Chavez’e karfl› aç›klama yap›yor. Asl›nda Baduel CIA’n›n bir komplosuna u¤ruyor. Bir otelde uygunsuz durumda, ç›plak foto¤raflar›n› çekiyorlar. Birlikte oldu¤u kifli de, bir kad›n de¤il, bir erkek. Ve ona bask› yapt›lar sa¤c›lar. “Chavez’e karfl› aç›klama yapmazsan foto¤raflar›n› basar›z” dediler. Baduel olay› da asl›nda budur. Ki bu zamana kadar Chavez’e sad›k olan bir kifli, flimdi karfl› tarafa geçti. Bu yüzden biz orduya güvenmiyoruz. Belki erlere evet. Yani bununla birlikte hala Chavez’e destek veren komutanlar da var. Eskiden askerler yani erler generallerin bahçelerine bakmakla yükümlüydü. Bugün bu yasak. Bütün ordu Chavez’e karfl› veya bütün ordu Chavez’in yan›nda demek öznel bir yorum olur ve do¤ru olmaz. Ama bir gerçeklik varsa, erler, halktan olan insanlar kesinlikle Chavez’le birlikte.

Sadece Venezüella Komünist Partisi de¤il, Venezüella’daki tüm ilerici güçler,

bir mücadele oldu¤u zaman kendilerini

savunacaklard›r. Ve Venezüella’n›n devrimci geçmifli zaferlerle doludur.

Soruma tam cevap alm›fl de¤ilim. Öyle hissediyorum da. Daha aç›k sormam gerekiyorsa; Venezüella Komünist Partisi silahl› devrim mücadelesini savunuyor mu? Bununla birlikte flunu da belirtelim; do¤ru zaman geldi¤inde komünist partisi silahlara sar›lacakt›r. fiimdi çal›flmak için gerekli olan rahat koflullar alt›nda, silah almaya gerek yok. Silahlara sar›lmaya gerek yok. fiu anda ideolojik bir savafl vermek zorunday›z. Baflkan Chavez bize bu ortam› sa¤l›yor. fiu andaki birinci görev, Venezüella Devrimci Partisi’ni kurmakt›r. Görevimiz politik-ideolojik bütünlü¤ü sa¤layacak örgütlülü¤ü kurmakt›r. Sadece Venezüella Komünist Partisi’nin örgütlülü¤ünden söz etmiyorum, tüm halk› belli bir politik hedef çerçevesi alt›na toplay›p, yönetmekten bahsediyorum. Venezüella halk›n›n savaflma gücü, savaflç› ruhu kendisini 11 Nisan darbesinde gösterdi. ‹nsanlar soka¤a ç›kt› ve silah istedi. Buna gerek kalmad›. Ama bu darbeyi biraz daha ileri götürecek olsalard›; silahlara sar›lmaktan baflka çare kalmayacakt›. Ve in-

dir. Bir iflgale u¤ramam›z mümkün. Bu yüzden halk, bu iflgale haz›rlanmak için halk milisleri oluflturuyor: Bolivarc› Halk Milisleri. Yani bu ordudan ba¤›ms›z, farkl› bir güç. Hava kuvvetleri, kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri var. Ama bir de halk milisleri var. Ve bu halk milislerine sivil herkes kat›labilir. Hiçbir flart yok. Ordu ve emniyet güçleri, Chavez ve onu destekleyen halk güçlerine ba¤l› m› tümüyle? Hay›r de¤il. Çünkü bilinç ilan etmekle verilmez, iflleyerek verilir. Biz, Venezüella’daki ilerici güçler, buna VKP de dahil, görevimiz bu. Bütün askerlere güvenemeyiz. Yani 15 y›l önce halk› katleden bir ordu mensubu, 15 y›l sonra “sosyalist vatan” slogan› at›yorsa bu bize pek inand›r›c› gelmiyor. 11 Nisan’da iyi bir s›navdan geçmedi mi ordu, Chavez’i sahiplenerek? Orduya bakt›¤›m›z zaman, Chavez’i destekleyenler yüksek komuta kademesi olmad›. Bildi¤imiz askerler erler oldu. Mesela Cha-

Polis teflkilat› da m› ayn› durumda? O de¤iflmedi, hep ayn› durumda. Ve bu çözülmesi gereken bir sorun. Geçmiflin flemas›n› kullanarak hala bask›ya devam ediyor

N‹SAN 2008 | TAVIR | 35


röportaj

için. Brezilya di¤erlerine göre daha ileri bir ülke. Brezilyal›lar di¤er ülkelere göre farkl› çünkü ulusal kimlikleri daha net oluflmufl. Bu ülkeler aras›nda en ileri olan tabi ki Küba. Sanat, sinema, tiyatro, dans ve spor alan›nda bütün Latin Amerika ülkelerinden daha ileride. Meksika, Guatemala ve El Salvador daha çok yerli kültüre sahip. Kostarika ve Nigaragua’dan farkl› olarak Meksika, Guatemala ve El Salvador’da Maya kültürü çok etkili. fiu anda Venezüella’n›n di¤er Latin Amerika ülkelerinden fark›n› sorarsan›z; bugün kültürel olarak, sinema, tiyatro ve sanat alan›nda müthifl bir patlama var. Bir çiçek açma diyelim biz buna, ama henüz do¤ru bir yere yönelemedi. Bu süreç içerisinde komünist geçinen baz› sanatç›lar sa¤a kayd›. Soldaki sanatç›lar›n say›s›nda büyük bir art›fl oldu. Özellikle halk kültürü, folklor, dans gerçekten yükseliflte. Bu anlamda kimli¤ini buluyor halk. polis. Bununla birlikte bugün birine iflkence yapmak isterlerse, iki kere düflünmek zorundalar. Çünkü hapse girerler. Bununla birlikte hala o polis mant›¤› de¤iflmedi. Çünkü polisi ortadan kald›r›p, yeni bir polis teflkilat› kurmak zor. E¤er silahl› bir yolla bafla gelmifl olsayd›k, bu daha kolay olabilirdi. Yeni bir polis teflkilat› kurmak o zaman belki mümkün olabilirdi ama flu anda polisin durumu budur.

ler muhakkak tafl›yordur. Farkl›l›klar› nedir? Nas›l bir halkt›r Venezüella halk›? Sorunlardan biri; kültürde e¤itim sorunu ve erkek egemenli¤i sorunu var. Tabi Bolivya, Ekvator ve Peru’yla aram›zda büyük farklar var. Çünkü onlar, son derece bask›c› hükümetler gördüler. Bundan yeni yeni ç›kmaya bafll›yorlar. Mesela Bolivya çok bask›c›yd›. fiimdi Santa Cruz’da Bolivya’dan ayr›lmak isteyen ayr›mc› bir grup var.

Venezüella Komünist Partisi Marksist-Leninist mi? Maoist mi? Troçkist mi? Kendisini ne olarak ifade ediyor? Marksist – Leninist. Ve Stalin’in yapt›klar›n› da destekliyoruz. Bunu aç›kça söylüyoruz zaten. fiu anda gizlilik gerektirecek bir durum yok.

Bu Santa Cruz bölgesinde olanlar daha çok iflin kültürel k›sm›n› destekleyen kiflilerdir. Mesela Santa Cruz’da flu anda büyük bir erkek egemenli¤i var. Burjuvazi ve uluslararas› tekelciler, Santa Cruz’un Bolivya’dan kopmas›n› istiyorlar. Kad›n sorunu üzerine çok oynuyorlar ve bundan çok yararlan›yorlar.

fiu anda Venezüella ve Küba, Bolivya’ya çok yard›m ediyor. Okuma-yazma ö¤retiyor o ülke insanlar›na. Kolombiya, Ekvator, Peru ve Panama’n›n büyük sorunlar› var çünkü emperyalizm en çok bu ülkelere girdi. Ve en çok bu ülkelere zarar verdi. Bununla birlikte Uruguay, Arjantin ve fiili daha farkl›. fiili de bir diktatörlükten gelmesine ra¤men bu böyle. Bu üç ülkenin kültürel düzeyi Venezüella, Kolombiya, Ekvator, Peru, Bolivya ve Paraguay’dan çok farkl›. Brezilya’y› çok kar›flt›rm›yorum. Çok kozmopolitik bir yer olVenezüella halk› nas›l bir kültüre sahip? du¤u için. Di¤er ülkelerden çok farkl›. Büyük Genel Latin Amerika kültürüne ait özellik- bir ülke oldu¤u için. Büyük üretimi oldu¤u Partiniz legal miydi, illegal miydi? 60’l› y›llarda gizli durumdayd›. Parti gizli hayatta, yani yeralt›nda do¤du VKP. Yeralt›nda uzun bir dönem geçirdi. fiöyle 1908’de ilk Marksist gruplar olufltu. 1928’de Komünist Partisi kuruldu. Ama gizli koflullar alt›nda. Bu parti Medina Carita döneminde legale ç›kt›. Sonra Perez Himenez geldi, tekrar illegal oldu. Yani genelde illegal, Chavez’den önceki baflkan Calderas’a kadar illegaldi. Daha sonra Chavez’le birlikte legale ç›kt›.

36 | TAVIR | N‹SAN 2008

Mesela ben tiyatrocuyum, böyle bir flans›m oldu. ‹flçi tiyatrosu ad›nda bir grubum var. Ben her Perflembe tiyatro, dans ve kukla gösterisi ve politik tart›flma düzenliyorum. Hepsi iflçilerle beraber. Sokak tiyatrosu yap›yorum. Filistin’le, Irak’la ve Haiti’yle dayan›flma içeren tiyatro oyunlar› yaz›yor, oynuyorum. Ama bununla birlikte halk milislerine, Bolivarc›lar çevresine destek gücü olarak ismimi yazd›rd›m. Sanatç›lar›n flöyle bir görevi olmaya bafllad›. Baflka politik çal›flmalara girme çal›flmalar› bafllad›. Alejandrina Reyes diye bir kad›n flark›c›, o da mesela benim gibi, bir gün grevde bir baflka yerde yani yetiflemiyorum. Sanatç›l›¤›n büyük bir sorumlulu¤u oldu bu süreç içerisinde. Bu arada bütün gruplar da flimdiye kadar sahip olmad›klar› büyük bir hareket alan›na sahipler. Chavez’den sonraki dönem için bahsediyorum. Çok önemli bir fley daha var; radyo, bas›n, televizyon gibi iletiflim araçlar›nda devrimci güçlerin büyük bir patlamas› oldu. Her gün yeni bir grup ç›k›yor. Tabi bunlar devlet deste¤i de al›yor. Yaln›z flöyle bir sorun var; ideolojik formasyon sorunu var. MarksistLeninist formasyon eksikli¤i var. Ve bundan dolay›, iyi niyetli olsalar da baz› kifliler yan›l›yorlar ve baz› de¤erleri bozuyorlar. Böyle olumsuz bir yan da var. Mesela bir müzik grubu konsere ç›k›yor, üzerinde Coca Cola


röportaj

tiflörtü ve ‹ngilizce yaz›lar. Hatta bazen bir yere giriyorum, üzerinde FBI yaz›l› tiflörtler giymifl insanlar görüyorum. Gidiyorum konufluyorum ama bunun bir katiller örgütü oldu¤undan haberleri yok. Kötü niyetli de de¤il, bilmiyor. Sanatsal bir patlama var ama iyi yönetilmiyor. Bu büyük ve çözmemiz gereken bir sorun.

Venezüella’da emperyalist yoz kültürün flu andaki boyutu hakk›nda neler diyeceksiniz? ‹flte McDonald’s, Coca Cola, Pepsi Cola, Adidas, Puma gibi markalar günlük yaflama ve kültürümüze girmifl durumda. Gö¤üslerini, kalçalar›n› büyütmek isteyenler var. Bir anekdot anlataca¤›m. Ben Bilim ve Teknoloji Bakanl›¤›’nda çal›fl›yorum. Orada çal›flan baflka bir yoldafl; 15 yafl›na basan k›z›na bir hediye vermek istiyor. Soruyor: “Ne istiyorsun? Seni Paris’e mi göndereyim, arabam› alay›m?”... “Hay›r” diyor, “ben gö¤üslerimi büyütmek istiyorum yani ameliyat olmak istiyorum”... Adam ç›ld›r›yor, masay› da¤›t›yor. Durumun kötülü¤ünden bahsetmek için böyle bir örnek verdim. Aflmak için ne yap›l›yor? Ayd›nlar ve sanatç›lar neler yap›yor? Hükümetin yan›nda yer al›yorlar m›, yoksa onlar da yozlaflman›n pençesinde mi? Ben burada gördüm. Burada da büyük bir sorun oldu¤unun fark›nday›m. Saçlar› çeflitli renklere boyal› bir çocuk gördüm. Bu sadece bir kültürel sorun de¤il. ‹deolojik olarak bir sorun. Ayr›ca din ve spor da tamamen kapitalizme hizmet eden sektörler haline gelmifller. Ben mesela Veya ad›nda bir dergide yaz› yaz›yorum. Ara s›ra böyle

piyango haberleri ç›k›yor. Bunun yöneticisi y›llarca komünist partisi yöneticisi olmufl, ilerici bir insan. Bo¤a gürefllerini seviyor. Hala bu durumdan kurtulmufl de¤iliz. Bu bak›mdan gerçekten kötü bir durumday›z. Yazarlar ve müzisyenler örgütlü. Radyo ve televizyon çal›flanlar› da örgütlü. Bu örgütlülük daha önce vard›. Ama çok fazla de¤ildi, genelde patron etkisindeydi. Ama flimdi böyle de¤il. Bunlarda ideolojik olarak çok sa¤lam durumda de¤iller. Ülke yaflam› içerisindeki sanatç›lar ve müzisyenler aras›nda da ideolojik olarak bir çarp›flma var. Y›llar boyunca halktan esirgenen baz› de¤erlerin halka kazand›r›lmas› için hükümet taraf›ndan yap›lan baz› çal›flmalar mevcut. Anayasaya göre e¤itim ve sa¤l›k ücretsizdir. Sosyal güvence de vard›r. Bir içerme politikas› var. Projelerde buna yönelik. Ben mesela e¤itimdeki baz› projelerden bahsettim. Mesela Baryo Aventuro ad›nda bir proje var. Bir mahallede örgütlenen halk gidiyor hükümete talepte bulunuyor. Daha önceden hastaneye gidemeyen (hastaneler flehrin iç k›s›mlar›nda oldu¤undan kenar mahallerden hastanelere yetiflmek zordu) mahallelerde art›k sa¤l›k sorunlar›n› çözecek sa¤l›k merkezleri var. Kübal› doktorlar bize bu konuda çok yard›mc› oldu. Ne yaz›k ki bizim para düflkünü doktorlar mahallelere gidip insanlar› iyilefltirmeye çal›flmad›lar. Zaten e¤itimin içeri¤ini de o yüzden biraz de¤ifltirdik. Örne¤in; bugün t›p ö¤rencileri Küba’da e¤itim görüyorlar.

“fiu andaki birinci görev, Venezüella Devrimci Partisi’ni kurmakt›r. Görevimiz politik-ideolojik bütünlü¤ü sa¤layacak örgütlülü¤ü kurmakt›r. Sadece Venezüella Komünist Partisi’nin örgütlülü¤ünden söz etmiyorum, tüm halk› belli bir politik hedef çerçevesi alt›na toplay›p, yönetmekten bahsediyorum.”

Bu sadece teknik t›p bilgisiyle kalm›yor. Bir ideolojik e¤itim de veriliyor kendisine. Art› yeni mezun olmaya bafllayan Venezüellal› doktorlar mahallelerde çal›flabilecek insanlar olacaklar. Böylece Kübal›lara da ihtiyaç kalmayacak o anlamda. Bu arada spor konusunda da önemli geliflmeler var. Baryo Aventuro dedi¤imiz misyonun ikinci k›sm› sporla ilgili. Ülkede sporla ilgili önemli geliflmeler var. Eskiden mahallelerde uyuflturucu bata¤›na bulaflm›fl, akl› baflka yerlerde olan gençler, Kübal› doktorlar›n yard›m›yla toplan›p organize ediliyor. Onlara spor yapt›r›l›yor. Ve buradan da baflka bir misyon do¤du. Mucize Projesi ad› veriliyor buna. Yine yoksul mahallelerde bulunan katarakt yüzünden y›llarca göremeyen insanlar, uçakla Küba’ya götürüldü ve ameliyat edildi. ‹yilefltirildi. Art›k görüyorlar. Tekrar Venezüella’ya, kendi mahallelerine getiriliyorlar. Hiçbir ücret de ödemiyorlar. Tamamen ücretsiz yap›l›yor bunlar. Art›k bu süreç iyice geliflti. Öyle ki ameliyatlar Venezüella’da yap›lmaya bafllad›. Hatta Latin Amerika ülkelerinden gelip, Venezüella’da ameliyat olup kendi ülkelerine dönüyorlar. Bu uygulamay› Kübal›lardan ö¤rendik. Biz de bunu yap-

N‹SAN 2008 | TAVIR | 37


röportaj

ekonomik nedenlerle ülkesinden ç›kmak zorunda olan insanlara çeflitli belgeler veriliyor polisten korumak amac›yla. Karayipler’den ve Güney Amerika’dan iktisadi koflullar› nedeniyle çok göç al›yor. Haitililer, Dominikliler, Kolombiyal›lar, Ekvatorlular bütün bu insanlar illegal bir flekilde ülkeye girmifller. T›pk› Avrupa’ya yap›lan göçler gibi. Daha iyi bir hayat için. Politik de¤il, ekonomik göçler. Bununla birlikte baz› yozlaflm›fl otoriteler (polisler gibi) bunu ticarete döküyorlar. Onlara o legal dokümanlar› verdikten sonra ifl yasad›fl› olmaktan ç›k›yor. Bu hiçbir ücret al›nmadan yap›l›yor. Eskiden vatandafll›¤a geçmek için müthifl paralar veriliyordu. Art›k para al›nm›yor. Burjuvazinin ölüm mangalar› var m›? O bahsetti¤iniz çocu¤u kimler öldürdü? Var. Paramiliter güçler. FBI ve CIA devrimcileri öldürme konusunda ifli mükemmellefltirdiler. Bunlar seçilmifl katiller. Profesyonel olarak iflliyorlar cinayetleri. Hatta bazen flöyle fleyler yap›l›yor: Öldürülen kifliler genellikle halk içinde yetkin ve birçok konuda önderlik edecek konumdaki kifliler oluyor. Katlediliyorlar ama olaya adli vaka görüntüsü veriliyor, paralar›, de¤erli fleyleri al›n›yor mesela. Tito ad›nda genç bir çocuk vard›. Felsefe bölümünden mezun oldu. Ve gazete sat›yordu. Çok iyi çal›fl›yordu. ‹nsanlar› çok iyi örgütlüyordu. Bir gün yok oldu ortadan. Barbarca dövülerek öldürülmüfl halde bir mahallede bulundu. Bunun CIA’n›n ifli oldu¤u kan›tlanabilir. Belki onu öldürmek için kulland›klar› kifliler Venezüellal›d›r. Ama arkas›nda CIA var. Bunun gibi birçok garip örnekler var.

maya bafllad›k. Oradan da baflka bir proje do¤du. Gülümseme Projesi deniliyor. Çünkü yoksul insanlar›n hiçbir flekilde tedavi olma imkan› yoktu. fiimdi mesela diflle ilgili sorunlar› ücretsiz olarak çözüyorlar. Bulundu¤umuz bölgenin sorunlar›n› belirliyoruz. Hem sa¤l›k aç›s›ndan, hem e¤itim aç›s›ndan. Kendi sorunlar›m›z› kendimiz belirliyoruz. Kayna¤›n› devletten al›p çözümlerini kendimiz üretiyoruz. Bir baflka proje de “Negra Hipolita” yani Bolivar’›n Bak›c›s›. Onun ismini verdi¤imiz bir proje. Sokaklarda yaflayan insanlar› yeniden toplum hayat›na kazand›rmak üzerine yap›lan bir proje. Evsizlere yönelik. Ayr›ca kent içerisinde gezen otobüsler var. ‹nsanlara çeflitli yard›mlar yap›yorlar. Yemek, giyim ve e¤itim gibi. Önce insanlar› bu koflullardan kurtarmak sonra di¤er misyonlar› onlara kazand›rmak. Meslek edindirmek gibi. Ayr›ca konut edindirme projeleri var. Biz Türkiye’ye gelmeden k›sa süre önce gericiler, ev yapma misyonunda olan bir genç çocu¤u öldürdüler. Bir de flöyle oluyor: devlet malzemeleri veriyor, insanlar kendi evlerini kendileri yap›yor. Ayn› zamanda geçici olarak bir ifle de sahip oluyorlar. Venezüella’da y›llarca kaçak yaflayan göçmenlere de kimlik veriliyor. Politik de¤il de

38 | TAVIR | N‹SAN 2008

Bu kiflilerin katilleri yakalanm›yor mu? Bu kiflilerin polisle iflbirli¤i var m›? Hay›r, katilleri yakalanm›yor. Poliste flüphesiz bu iflin içinde. Kolombiya’dan paramiliterler getiriyorlar. Toprak a¤as›ndan köylüler topraklar› almaya geldi¤inde, toprak a¤as› bu kontrgerilla ile anlaflma yap›yor. Gizlice Venezüella’ya sokuyorlar. Köylü liderlerini öldürüyorlar ve ülkelerine geri dönüyorlar. Böylece köylü toprak iflgal etmeye korksun diye terör politikas› uyguluyorlar. Çünkü devletin ç›kard›¤› bir yasaya göre kullan›lmayan, ekilmeyen topraklar› köylülerin iflgal etme hakk› var. Toprak a¤alar›n›n paramiliter güçleri d›fl›nda, di¤er paramiliter güçler yeralt›nda m›? Yani gizli gizli mi faaliyet yürütüyorlar? Tamamen öyle. Kolombiya hükümetinin yard›m›yla. Uribe hükümeti. Bu yüzden Chavez, Uribe’yle iliflkisini kesti. En büyük paramiliter Uribe’dir. Dünyan›n en büyük uyuflturucu kaçakç›s›d›r ayn› zamanda. Emperyalizmin Latin Amerika’daki iyi çocu¤udur. Baz› ünlü yazarlar da aç›kça CIA’dan para alarak yaz› yaz›yorlar. CIA’n›n istediklerini yaz›yorlar. Onlar da bu tür kontrgerilla faaliyetlerine sanat ve medya aya¤›ndan destek oluyorlar. Gerçekten de merak etti¤imiz konulara aç›kl›k getirdiniz. Bu güzel söylefli için teflekkürlerimizi sunuyor, Chavez’in, onu destekleyenlerin, Sizlerin, yoksul Venezüella halk›n›n yan›da oldu¤umuzu, gelece¤in sosyalist Venezüellas›n› destekledi¤imizi bilmenizi istiyoruz. Selamlar›m›z, sevgilerimizi götürün tüm Venezüella halk›na... Biz de size teflekkür ediyoruz bizi konuk etti¤iniz için. J


röportaj

hüseyin karabey’le ilk uzun metrajl› filmi “gitmek” ve sinema üzerine...

tav›r

Ben de o bölgede daha önce çok çal›flma yapt›¤›m için, bana oraya nas›l gidece¤ini soruyordu. Onun derdi arkadafl›n› tekrar görmek için oraya gitmekti. Çünkü arkadafl› buraya gelemiyordu. Asl›nda proje biraz da o zamanlar bafllad›. Biraz da k›zg›nd›, o bölgede yaflananlar›n hiç de anlat›ld›¤› gibi olmad›¤›n› anlam›flt›. “Bunu bir yerlerde, birileriyle paylaflmak laz›m ve bunun için bir fley yapmak gerek.” diyordu. Ben de dedim ki, ilk önce bir yafla, ne olacaksa olsun sonra anlat›l›r bir flekilde. Gitti gerçekten ve yollara düfltü. ‹ran’a kadar gitti. Geri geldi¤inde yaflayaca¤›n› yaflam›flt› zaten. Konu hakk›nda biraz zenginleflmiflti. Bir senaryo haline getirdim onun yazd›klar›n›, benim yaflad›klar›m›. Ayça da, Hama Ali de kendilerini canland›rd›lar. Ve bir yol hikayesine dönüfltü. Ayça ‹stanbul’da bir yerde ötekiler denilen insanlarla tan›fl›yor: Irakl› göçmenler, kaçaklar… En sonunda yola koyuluyor. ‹lk önce Diyarbak›r’a, oradan Silopi’ye, Kuzey Irak’a; oradan geçemeyece¤ini anlay›nca ‹ran-Irak s›n›r›nda buluflmaya karar veriyorlar. Biz de Ayça’y› ‹ran’a kadar takip ediyoruz.

Yaflam›n kendisi çok politik Türkiye’de. Tabi ki benim için bir zorunluluk, çünkü ben sinemac› olmak için sinema yapm›yorum. Ben öykülerimi, yaflad›klar›m› ve tan›k olduklar›m› anlatmak için sinema yap›yorum. Gitmek neyi anlat›yor? Bu proje nas›l do¤du? Proje dört y›l önce bafllad›. Ayça, filmin baflrol oyuncusu, Mahir Günfliray’›n tiyatrosunda oyuncu olarak çal›fl›yordu. Ben de o tiyatroda Mahir için bir fleyler haz›rl›yordum. Bana bafl›ndan geçenleri anlatt›. Irak’ta yaflayan bir Kürt’e afl›k olmufltu ve savafl bafllamak üzereydi.

Erkek karakterden biraz bahsedebilir misiniz? Hama Ali, Süleymaniye’de yaflayan eski peflmerge. Ba¤dat’ta sinema e¤itimi alm›fl çok iyi bir oyuncu. Savafl koflullar›n›n geçerli oldu¤u bir ülkede yaflad›¤› için çulsuz bir oyuncu. Bir sürü filmde çal›flm›fl. CD’leri korsan sat›l›yor. O da kendisini canland›r›yor. Çekimler bir hafta Kuzey Irak’ta Süleymaniye’de; bir hafta ‹ran’da Kürt bölgesinde; iki hafta Diyarbak›r, Van, Silopi, Hakkari ve fi›rnak’ta oldu. Çekimler zor oldu tabi ki. 14–15 ay önce bafllad›k çekimlere. O dönem biraz daha sakindi. Biraz daha geç bafllam›fl olsayd›k hiç çekemeyebilirdik. Bölgeyi de daha önceden bildi¤im için iyi bir ekiple, çok h›zl› bir flekilde çekimi yapt›k. fiimdi bak›yorum da çok do¤ru bir karar vermifliz o dönemde çekmekle. fiimdi çekmemiz imkans›z. Çekim yapt›¤›m›z bütün bölgeler flimdi operasyon alt›nda. Hem Türkiye taraf›, hem ‹ran taraf›, hem de Irak taraf›… Bir projeyle u¤rafl›yorsunuz, belli amaçlar›n›z var. Bir dolu sorun yaflayaca¤›n›z belli gösterim aflamas›nda... Ama di¤er taraftan da Recep ‹vedik gibi ad›na sinema filmi diyemeyece¤imiz ucubeyi üç mil-

N‹SAN 2008 | TAVIR | 39


röportaj

yondan fazla kifli izliyor. Buna ne diyorsunuz? fiimdi çok de¤iflik tart›flmalar var tabi ki. Halk›n tercih flans› yok. Varm›fl gibi gösteriliyor ama yok. Recep ‹vedik ve ona benzer filmler oynuyor. E¤er halk filme birazc›k e¤lenmek ve rahatlamak için gidiyorsa ve onu bofl zamanlar›n› dolduracak bir faaliyet olarak görüyorsa, bunu zaten çok inan›lmaz filmler olarak tercih etmedi¤indendir. Türkiye sinemas›, Türkiye’de yaflananlar› yok say›yor. Olmayan bir Türkiye’den bahsediyor. Bu anlamda belki ileride flöyle bir fley olabilir; benim gibi insanl›¤›n ço¤unlu¤unu temsil eden insanlar filmler yaparlar. Ayn› salonlarda bizim filmlerimiz oynar ve yine Recep ‹vedik’e 3 milyon-5 milyon, bize 2-3 bin insan gelirse o zaman bir tart›flma yapabiliriz. Ama flimdi halk olarak bir tercih yapma flans›m›z yok ki. Ben bile y›lda bir film yapabilirim. Ama benim gibi daha fazla arkadafl ç›karsa, halk›n içinden ç›kan bir sinema yaparsak, o zaman halka bir tercih flans› vermifl oluruz. fiu anda tek tarafl›, korkunç medya deste¤iyle, televizyonun da etkisiyle halk bir flekilde yönlendiriliyor. “Git o filmi al izle.” gibi. Ben de dayanamad›m, bir Pazar günü gittim filme. O kalabal›¤›n içine kar›flmak istedim. Bakmak istedim neler konufluluyor ve kimler gidiyor o filme. Taksim’in göbe¤inde, Taksim’e ait olmayan bir kalabal›k buradayd›. Çünkü Recep ‹vedik’i görmek isteyen bir kalabal›kt› bu. Varofllardan, konfeksiyon atölyelerinden gelen iflçiler, genç k›zlar ve çocuklar›n›n bask›s›yla gelen anne-babalar... Aralar›nda ilk defa sinemaya gidenler bile vard›. Ama sonunda flöyle bir fley yafland›; 13 yafl›ndan küçükler giremez diye kocaman bir yaz› olmas›na ra¤men gelen aileler, 9-10 yafl›ndaki çocuklar›n› bu filme getirdiklerine çok piflman oldular. Çünkü çok ahlaks›z bir film. ‹lk yar›da insanlar›n konufltuklar›n› duyuyordum; “Bu çok komik de¤ilmifl, ikinci yar›s› da böyleyse hikayeymifl.” ve bir piflmanl›k… Yani seyirci seyretti¤inin bilincinde, o filmi tercih etmesi o filmi sevdi¤i anlam›na gelmiyor. O karakteri televizyondan biliyor ve neyle karfl›laflaca¤›ndan emin. Daha fazla bu film hakk›nda konuflmak istemiyorum ama flunu da söylememiz laz›m; Türkiye gerçekli¤ini anlatan ve bundan bahseden baflka kimse yok. Recep ‹vedik karakteri gibi sokakta birileri var. Adice ve basit espriler olsa da halka dair bir fleyler var. Bence bununla da alakal› biraz. Bu flekilde mi çekiyorlar kendilerine? Kesinlikle… Mesela biz neden Çöpçüler Kral›’n› 30-40 defa izliyoruz? Çünkü bizden bahsediyor. En alttan bahsediyor. En adi filmde bile bahsetse dahi, ki Çöpçüler Kral› bence baya¤› iyi bir film, bir baflyap›t gibi bu Recep ‹vediklerin yan›nda. Ertem E¤ilmez’in en iyi filmlerinden biri. ‹lk altm›fl dakikas› mükemmeldir. Çöpçüyü görürüz, kap›c›y› görürüz, çöp atan komfluyu görürüz, kahveciyi görürüz. Kuyruklar›, iflsizli¤i... Sosyal yaflam› bir bir anlat›r. Soka¤› anlat›r. ‹nsanlar da filmlerde kendilerinin temsil edilmesini istiyor. Ama di¤er filmlere bak›n, sanki Türkiye, bu Türkiye de¤il. Acayip acayip ortamlar, ‹stanbul ‹stanbul gibi de¤il. Bambaflka bir ülkeyi anlat›yor. Tabi seyirci gitmiyor o filmlere. Çünkü kendisini anlatm›yor. Bence bunlarla daha alakal›. Bask›lar›n ve sansürün etkisi devaml› yaflan›yor bu ülkede. Özellikle sinema alan›nda nas›l etkisi oluyor bunun? Sinema farkl› di¤er sanatlara göre. Kendi deneyimlerimi anlatay›m.

40 | TAVIR | N‹SAN 2008

80’den sonra yasaklanan film say›s› çok az. E¤er yasaklanan film say›s›yla; yasaklanan müzik parças›, yasaklanan roman, yasaklanan karikatür say›s›n› düflünürsek sinema herhalde yüzde bir, hatta binde bir gibi bir oranda kal›r. Bunun sebebi flu: 1980’den sonra özellikle sinema sektöründe ciddi bir otosansür var. Yasaklan›r diye yapm›yorlar. Bizim kuflak birazc›k k›rmaya çal›fl›yor. Biz neden girdik bu ifle? ‹stedi¤imiz filmleri izleyemedi¤imiz için. Ve iflin ilginç taraf› da yasaklanmas› en zor sektör de bizim sektör. Bizim sinemac›lar birazc›k cesur olsa, otosansür koymasalar; bir flairin, bir müzisyenin, bir karikatüristin u¤rayaca¤› sansürün fliddetini bize yapamayacaklar. Çünkü bir filmi izlemek art›k çok kolay. CD ve DVD’si ç›k›yor. Bir kitab› yasaklarsan›z art›k o kitab› okumak çok zordur. Onlara yönelik sansür etkili çal›flabiliyor. Nedense sinemac›lar, daha düflünmeden vazgeçiyorlar. Keza bafltan sansürledi¤i için sinemac›, sansürcülere de fazla ifl düflmüyor. Büyük paralar yat›r›l›yor ve sinema yap›mc›s› risk almak istemiyor. Ama bunun bir yerde k›r›lmas› gerekiyor. Bu yüzden bizim gibi yönetmen-yap›mc›lar ç›kt›. Benim filmime kimse para yat›rmazd›. Ama onlar› da flafl›rtan bir fley oldu. Kültür Bakanl›¤› destekledi projeyi. Bir ezberi bozmak gerekiyor. Sonuçta filmim yay›nland›¤› zaman birilerini rahats›z edecek ama bir sansür uygulanaca¤›n› düflünmüyorum. Çünkü sansür uygulayacaklar› her yer gerçek. Belgesel tekni¤iyle çekilmifl. Yani yoruma gerek kalmayacak fleyler. Yorumsuz, bir baflka söylemle. Sanat tarihinde de böyledir: En anti-faflist sanat eserleri, bask›n›n en yo¤un oldu¤u dönemlerde ç›km›flt›r. O bask›, üretime yönlendiriyor. Sinemada da böyle bir dönemin bafllayaca¤›n› düflünüyorum. Politik sinema yapmak zorunluluk mu sizin aç›n›zdan? Ben politik filmler yapm›yorum. Türkiye’de hayat›n kendisi politik. Benim filmimde iki afl›k birbirine kavuflmaya çal›fl›yor. New York’ta olunca bu sorun olmuyor ama Türkiye’de oldu¤unda sorun oluyor bu. Sonuçta bir s›n›r var. Ve neden izin vermiyorlar ve neden kavuflam›yorlar diye düflünmeye bafll›yorsunuz. Savaflan kim? Düflman kim? Ö¤renmek zorunda kal›yorlar. Çünkü karfl›ndaki seni suçluyor. Yaflam›n kendisi çok politik Türkiye’de. Tabi ki benim için bir zorunluluk, çünkü ben sinemac› olmak için sinema yapm›yorum. Ben öykülerimi, yaflad›klar›m› ve tan›k olduklar›m› anlatmak için sinema yap›yorum. “Çok yetenekli bir çocuk aferin iyi sinemac› olmufl. ‹leride bizim hikayemizi de film yap.” dedikleri zaman yapmayaca¤›m. Bir gün kendi hikayelerim bitti¤i zaman da kendimi eve kapataca¤›m ve film seyredece¤im, bu çok keyifli. Ne yaz›k ki bu ülkede anlatacaklar›m da bitmeyecek gibi görünüyor. Mesela Boran, kay›plar› anlatan bir filmdi. Neresi politik bunun? Bir anne çocu¤unu ar›yor. Çocu¤unu kaç›ranlar bunun sebebini çok politik bir flekilde ifade edip, bir terör uyguluyor halk›n üzerinde. Annenin çocu¤unu arama eylemi nas›l bir politik durum oluyor? Özünde bir politiklik yok ama Türkiye’deki durum çok politik. Yani bunlar›n bizim tercihlerimiz olmad›¤›n› söylemek istiyorum. Tabi bu tür k›yaslamalar› yapmak çok yanl›fl. “Hüseyin Karabey politik filmleri çeker, Ahmet aflk filmleri çeker.” gibi. Bu bizi biraz çemberin d›fl›na itmeye yönelik bir harekettir. Benim özgür irademle olmayan bir fleyi, oluyormufl gibi gösterdi¤imi bulsunlar ben de kabul edeyim. Hay›r tam tersi, Türki-


röportaj

ye’de sinemac›lar çok politik filmler çekiyorlar. Çünkü olmayan bir Türkiye’yi anlat›yorlar. Onlar›nki politik çizgidir. Ben burnumun dibindeki, sokakta gördü¤ümü anlat›yorum. Oldu¤u gibi anlat›yorum. Di¤erinin politik bir tavr› var ve olmayan bir Türkiye’yi anlat›yor. Ama flu da bir gerçek, benim hayat›ma yön veren bir politik durufl var. Yedi¤im yemekten, yapt›¤›m filmlere kadar bu görüfllerden besleniyorum. Sinema ad›na birçok örgütlülük var gibi görünüyor. Mesela S‹NESEN, ÇASOD gibi... Peki bunlar gerçekten birer örgütlü güç mü? Sinema emekçileri gerçekten örgütlü mü? Biz geçmiflte de¤iflik birçok tart›flmalar yapt›k. Sizlerle de yapt›k. Ayd›n, sanatç› ve sendikac› dedi¤in insanlar kimdir? Bu toplumun içinde yaflayan insanlar. Toplumun kendisine bakt›¤›n›z zaman sorunun herkes için ayn› derece ve ayn› düzeyde oldu¤unu görüyoruz. Çok gerilettirilmifl, sindirilmifl ve korkutulmufl bir toplumda yafl›yoruz. Bunu her kesim ayn› oranda yafl›yor. Ayd›nlar› da, sanatç›lar› da, sendikac›lar› da ve DKÖ’leri de... Bu nas›l afl›l›r? Bence özelefltiriyle. Yani ayd›n›, sanatç›lar› seni kurtarmas› için bekleyerek de¤il. Onlar› elefltirerek, kendini saklayarak de¤il. Bence en güzel elefltiri ayd›n›n, sanatç›n›n, halk›n›n prati¤inden ders ç›kararak kendini düzeltmesidir. Bu durumda o halk›n bir bireyi olarak “Ben bu durumu de¤ifltirmek için ne yap›yorum?” der. Yani benim flu andaki yapt›¤›m fley, filmimi çekmek ve bunu çekerken de birilerini sömürmemek. Bunun bir yöntem olarak mümkün oldu¤unu herkese göstermek. Üzerimizde gizli bir politika var. Bizi apolitiklefltirmeye çal›fl›yorlar. Türkiye apolitik bir toplum de¤il. Apolitiklefltirmeye çal›fl›yorlar. Büyük de bir enerji harcan›yor. Medyay› düflünün, televizyonu düflünün, üzerimizde uygulanan politikay› düflünün. Bu öyle bir ortam ki, bir k›v›lc›m her fleyi tersine çevirir. Bir flok her fleyi tersine çevirebilir. Herkes kral›n ç›plak oldu¤unu görebilir. Çünkü kral ç›plak. Çok bir fleyle u¤raflmam›za gerek yok. Sadece o floku yaratmam›zda. Bu anlamda da sanat bence çok önemli. Bir film, bir fliir, bir flark› kral›n ç›plak oldu¤unu gösterebilir. O zaman, flu aflamada her fley bizim aleyhimize görünse de, sosyal de¤iflimleri etkin k›lacak örgütler do¤abilir diye düflünüyorum. Bugünkü iktidar›n sanata bak›fl› nas›l? Ben kendi alan›mda de¤erlendirirsem di¤er hükümetlerden daha kötü de¤il. Özellikle sinemaya. Belki özel bir politikalar›n›n olmamas›ndan kaynaklan›yor. Türkiye, son befl y›ld›r kim aksini iddia ederse etsin, bir de¤iflim geçiriyor. Avrupa Birli¤i süreciyle de ilgili bir durum bu. Sürecin kendisi baz› fleylerin de¤iflmesine sebep oluyor Türkiye’de. Bu yavafl yavafl sinemada da hissediliyor. Mesela benim filmimin Kültür Bakanl›¤›’ndan onay almas›, ki sadece benim filmim almad›, üç-dört arkadafl daha var. Buna flafl›rd›k tabi ki. Ama desteklensin diye baflvurduk. Tabi ki istenilen, beklenen düzeyde de¤il. Devletten çok ben özel sektörü elefltirmek istiyorum. Mesela bir ülke düflünün, ço¤u film festivallerinde ödül verilen belgeselleri ulusal yay›n yapan televizyonlar göstermiyor. Antalya’da geçen sene belgesel film festivalinde kim ödül alm›flt›r? Ya da Ankara Film Festivali’nde diyelim. Hiçbir zaman yeteri kadar haber verilmiyor. Ufak bir köfle ayr›l›yor sadece. Çünkü televizyonlar para vermiyor. Mesela fley diyorlar: “Bu çok güzel bir film, git sponsor bul yay›nlayal›m.” Çok para istiyorlar. Böyle bir ortamda devlet tek bafl›na mesela 10 milyon YTL verdi. 100 milyon YTL verse ne olacak? Bu filmler nerede gösterilecek? Özel sektörün korkunç bir san-

sürü var. Otosansürü var. Bunun sebebi ekonomik sebepler olabilir, kraldan çok kralc› bak›fl aç›s›ndan kaynakl› olabilir. Bugünkü hükümet muhafazakar ama CHP hükümetinde farkl› bir uygulama da yoktu. Hatta onu savunan medyan›n da farkl› bir tavr› yoktu. Hatta daha ileri gideyim. Bu a¤›r bir elefltiri olacak ama i¤neyi kendimize bat›rmam›z laz›m. Uydudan yay›n yapan demokrat televizyonlar var. Demokrat oldu¤unu söylüyorlar. Onlar da bize para vermiyorlar. Bir flekilde yay›nlar›z diyorlar. Sonuçta biz bunlar için emek harc›yoruz. Böyle bir ucuzculuk oturdu ne yaz›k ki. Sonuçta bizde de var. Buralarda çal›flanlar›n sosyal haklar›n›n di¤er büyük medyalardan farkl› olmamas› gibi. Bunun ciddi bir özelefltirisini yapmam›z gerekiyor. Mesela öyle bir televizyon olmal› Hayat TV, Su TV neyse, sadece biz de¤il. Bu lanet televizyonlar› seyretmek zorunda kalan halk›n ço¤unlu¤u da o televizyonu izleyebilir hale gelmeli. Neden? Biz yeni bir hayattan bahsetmiyor muyuz yeni bir toplumdan bahsetmiyor muyuz? Bunun en güzel örne¤ini elimizdeki organlarla yapmal›y›z. Televizyonlara be¤endirebilirsek tabi! Bizim sistemi elefltirmeye hakk›m›z yok. Zaten sistem kendini savunmuyor ki. Sistemin en bafl›ndakiler bile sistemin ne kadar rezil oldu¤unu görüyorlar. Biz bu vizyonundan dolay› kendimizi elefltirmiyoruz ve vakit ay›rm›yoruz. Eskisi gibi de¤il, 68 zamanlar› yok. O yüzden biraz elefltiri yap›p de¤iflmeliyiz. Yapt›¤›m›z›, üretti¤imizi biz be¤enmezsek kimse be¤enmeyecek. fiu andaki ortam eskisi gibi de¤il. Arkadafllar›m›zla tart›flmak çok zor. B›rak›n genel bir durumu, güncel bir meseleyi bile konuflam›yorsunuz. Sonuçta bunlarla u¤rafl›yoruz. Sinemada tekelleflme hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Sinemada tekelleflmeden bahsedilebilir. Ama hala boflluklar var. Mesela sinema çok kar getiren bir ifl. Recep ‹vedik örne¤i gibi. Eminim birçok yap›mc› neden ben ak›l etmedim diye dert yan›yorlard›r. Sinemaya yat›rd›¤›n›z kaynak k›sa zamanda size dönebiliyor. Mesela ben bu filmi dört y›lda finanse ettim. E¤er be¤enilirse ben filmin paras›n› iki ayda geri toplayaca¤›m. Bu inan›lmaz bir sürat. Do¤rudan nakit bir ak›fl oldu¤u için ciddi bir pazar› var sineman›n dünyada ve Türkiye’de. Türkiye’deki da¤›t›mc›lar›n yüzde sekseni Amerikal›. Neden? Çünkü çok kârl›. Ama flöyle bir boflluk var. Özellikle film yap›mc›lar› aç›s›ndan. Sektör çok büyük oldu¤u için alternatifleri de de¤erlendiriyor ve istiyor. E¤er benim filmimi be¤enirlerse ve seyircinin buna geldi¤ine inan›rlarsa aylarca oynat›rlar. Sonuçta para kazan›yorlar. Ben dört y›l u¤rafl›yorum. Onlar hiçbir riziko alm›yorlar. Sadece para yat›r›yorlar ve karfl›l›¤›n› al›yorlar. O yüzden bu uzun vadeli ve bizim aç›m›zdan avantajl› bir fley. Yani salt para kazanmay› düflündü¤ü için biz do¤ru hikayeleri do¤ru flekilde anlatabilirsek, do¤ru yerlerde olursak, biz o kanala girece¤iz anlam›na geliyor. Medyada televizyon alan›ndaki tekelleflme çok korkunç. Oraya nas›l girece¤iz bilmiyorum. ‹lk önce ‹talya’da bafllad› zannedersem. E¤er ki herhangi bir siyasi iktidara talipsen ilk önce medya kurulufllar›n› sonra bir iki tane spor klubünü al›rs›n, popülerleflirsin ve o popülerleflmeyle beraber siyasi iktidara bask› kurars›n ve iktidara gelirsin. Türkiye’de yaflanan bu. Belli gruplar›n

N‹SAN 2008 | TAVIR | 41


röportaj

medyalar› var, spor klüpleri var, ya da iliflkileri var. Ne yaz›k ki bunlar›n aras›na girmek neredeyse imkans›z gibi. Ben hayat›m boyunca, TRT’yi özleyece¤imi düflünmezdim. Bizim çocuklu¤umuzda hat›rl›yorum da, yine siyasi iktidarlar çekilebilir de¤ildi ama gene de bir adap vard›. Çocuklar›n düflünüldü¤ü zihinsel programlar vard›. Seyirciler Türk filmlerine gitmeyi seviyorlar. Bu son 3 y›ld›r Türk filmlerinin seyircisi artt› Hollywood filmlerine oranla. Bu anlamda seyircinin istedi¤i bizi zorlamayacak ama. Bizim en büyük endiflemiz; bu filmin kitlesini bu film sinemadayken filmle buluflturmak. O yüzden bize çok ifl düflüyor. ‹nsanlar›n ilk haftada filme gitmesini sa¤lamak için biz elimizden geleni yap›yoruz. 10 kopyayla bafllamak ve bunu 20-30 kopyaya ç›karmak ilk elden amac›m›z.

duysam mutlaka sahip olmak isterdim. Ama sinemada izlenirsek ama sinema sahibi diyecek ki bunun gibi bir film daha gelirse ben gösteririm diyecek. Yap›mc› diyecek ki hadi flu çocu¤un projesini çekelim seyircisi var. Ve böylelikle bu tür filmler ço¤almaya bafllayacak. Halk tercihini göstermek istiyorsa salonlara giderek sevdi¤i filme girerek de¤erini gösterir. Recep ‹vedik gibi üç tane film ç›kacakt›r. Ve bizim yapt›¤›m›z gibi filmlerin de artaca¤›na eminim. Ve böylelikle kendi seyircimiz oluflacakt›r. Kendi seyircimiz oluflursa, bu alanda yeni yönetmenler ç›kar. Yeni yönetmenler ç›karsa sonuçta o çark döner. Biz diyelim befl alt› tane yönetmen olduk. Y›lda 10 tane film üretiyoruz. O zaman böyle saçma sapan filmler çekilmesin diye kafa tutabiliriz. Dizilerde oynayan oyuncularla çal›flmayaca¤›z diyebiliriz. Çünkü flu anda hiçbir fley yok. Hiçbir sanat yok. Halk›n düflmanl›¤›n› savunan hiçbir fleyde yer almayaca¤›z. Ben bunu söylüyorum ama tavflan da¤a küsmüfl da¤›n haberi yok diyebilir baz›lar›, bu ifller böyle bafll›yor.

Alternatifler var m›? Alternatif sinemalar var. Diyarbak›r, Urfa gibi. Ondan sonra flimdi salon say›s› ço¤ald›. Bir salon varken o büyük salonu böldüler ve birçok salon olufltu. O zaman salon dolulu¤u alan› ço¤al›yor. Mutlaka izleyece¤im bir film olsun diyor. Bizim için de bir avantaj bu. Bizim de salon bulmam›z zor olmayacak diye düflünüyorum.

Televizyonun ve sinemam›n örgütlülük meselesi. Sonuçta oyuncular kopmufl durumdad›r. E¤er bir say›m›z olursa istedi¤imizi söyleyebiliriz. Bu güç de halkla beraber olacak. Büyük kârlardan vazgeçip insanlara hak etti¤ini vermeye çal›flacaklar.

En kötü ihtimalle al›r›z filmimizi bütün illeri dolafl›r›z. Sonuçta onlar›n da al›flt›¤› ve bildi¤i bir hikaye var. Millet da¤›tmazsa biz da¤›t›r›z. Mutlaka u¤raflaca¤›z. Filmin sinemada izlenmesini isteriz. Bizim de çok h›zl› yeni filmler yapma flans›m›z olacak. Bizim filmimizin uzun süreli olarak izlenece¤ine eminim. Çünkü bende böyle bir film

Son olarak eklemek istedi¤iniz var m›? Bu filmi sinemada seyretmeliyiz. Filme sahip ç›kmal›y›z. E¤er birisi duyar seyrederse o da baflkalar›na anlatacakt›r. Ve bu ço¤unluk bize yeni filmler yapt›racakt›r. Ve çekece¤imiz filmlerde insanlar kendilerini bulacaklard›r. J

42 | TAVIR | N‹SAN 2008


röportaj

yondan fazla kifli izliyor. Buna ne diyorsunuz? fiimdi çok de¤iflik tart›flmalar var tabi ki. Halk›n tercih flans› yok. Varm›fl gibi gösteriliyor ama yok. Recep ‹vedik ve ona benzer filmler oynuyor. E¤er halk filme birazc›k e¤lenmek ve rahatlamak için gidiyorsa ve onu bofl zamanlar›n› dolduracak bir faaliyet olarak görüyorsa, bunu zaten çok inan›lmaz filmler olarak tercih etmedi¤indendir. Türkiye sinemas›, Türkiye’de yaflananlar› yok say›yor. Olmayan bir Türkiye’den bahsediyor. Bu anlamda belki ileride flöyle bir fley olabilir; benim gibi insanl›¤›n ço¤unlu¤unu temsil eden insanlar filmler yaparlar. Ayn› salonlarda bizim filmlerimiz oynar ve yine Recep ‹vedik’e 3 milyon-5 milyon, bize 2-3 bin insan gelirse o zaman bir tart›flma yapabiliriz. Ama flimdi halk olarak bir tercih yapma flans›m›z yok ki. Ben bile y›lda bir film yapabilirim. Ama benim gibi daha fazla arkadafl ç›karsa, halk›n içinden ç›kan bir sinema yaparsak, o zaman halka bir tercih flans› vermifl oluruz. fiu anda tek tarafl›, korkunç medya deste¤iyle, televizyonun da etkisiyle halk bir flekilde yönlendiriliyor. “Git o filmi al izle.” gibi. Ben de dayanamad›m, bir Pazar günü gittim filme. O kalabal›¤›n içine kar›flmak istedim. Bakmak istedim neler konufluluyor ve kimler gidiyor o filme. Taksim’in göbe¤inde, Taksim’e ait olmayan bir kalabal›k buradayd›. Çünkü Recep ‹vedik’i görmek isteyen bir kalabal›kt› bu. Varofllardan, konfeksiyon atölyelerinden gelen iflçiler, genç k›zlar ve çocuklar›n›n bask›s›yla gelen anne-babalar... Aralar›nda ilk defa sinemaya gidenler bile vard›. Ama sonunda flöyle bir fley yafland›; 13 yafl›ndan küçükler giremez diye kocaman bir yaz› olmas›na ra¤men gelen aileler, 9-10 yafl›ndaki çocuklar›n› bu filme getirdiklerine çok piflman oldular. Çünkü çok ahlaks›z bir film. ‹lk yar›da insanlar›n konufltuklar›n› duyuyordum; “Bu çok komik de¤ilmifl, ikinci yar›s› da böyleyse hikayeymifl.” ve bir piflmanl›k… Yani seyirci seyretti¤inin bilincinde, o filmi tercih etmesi o filmi sevdi¤i anlam›na gelmiyor. O karakteri televizyondan biliyor ve neyle karfl›laflaca¤›ndan emin. Daha fazla bu film hakk›nda konuflmak istemiyorum ama flunu da söylememiz laz›m; Türkiye gerçekli¤ini anlatan ve bundan bahseden baflka kimse yok. Recep ‹vedik karakteri gibi sokakta birileri var. Adice ve basit espriler olsa da halka dair bir fleyler var. Bence bununla da alakal› biraz. Bu flekilde mi çekiyorlar kendilerine? Kesinlikle… Mesela biz neden Çöpçüler Kral›’n› 30-40 defa izliyoruz? Çünkü bizden bahsediyor. En alttan bahsediyor. En adi filmde bile bahsetse dahi, ki Çöpçüler Kral› bence baya¤› iyi bir film, bir baflyap›t gibi bu Recep ‹vediklerin yan›nda. Ertem E¤ilmez’in en iyi filmlerinden biri. ‹lk altm›fl dakikas› mükemmeldir. Çöpçüyü görürüz, kap›c›y› görürüz, çöp atan komfluyu görürüz, kahveciyi görürüz. Kuyruklar›, iflsizli¤i... Sosyal yaflam› bir bir anlat›r. Soka¤› anlat›r. ‹nsanlar da filmlerde kendilerinin temsil edilmesini istiyor. Ama di¤er filmlere bak›n, sanki Türkiye, bu Türkiye de¤il. Acayip acayip ortamlar, ‹stanbul ‹stanbul gibi de¤il. Bambaflka bir ülkeyi anlat›yor. Tabi seyirci gitmiyor o filmlere. Çünkü kendisini anlatm›yor. Bence bunlarla daha alakal›. Bask›lar›n ve sansürün etkisi devaml› yaflan›yor bu ülkede. Özellikle sinema alan›nda nas›l etkisi oluyor bunun? Sinema farkl› di¤er sanatlara göre. Kendi deneyimlerimi anlatay›m.

40 | TAVIR | N‹SAN 2008

80’den sonra yasaklanan film say›s› çok az. E¤er yasaklanan film say›s›yla; yasaklanan müzik parças›, yasaklanan roman, yasaklanan karikatür say›s›n› düflünürsek sinema herhalde yüzde bir, hatta binde bir gibi bir oranda kal›r. Bunun sebebi flu: 1980’den sonra özellikle sinema sektöründe ciddi bir otosansür var. Yasaklan›r diye yapm›yorlar. Bizim kuflak birazc›k k›rmaya çal›fl›yor. Biz neden girdik bu ifle? ‹stedi¤imiz filmleri izleyemedi¤imiz için. Ve iflin ilginç taraf› da yasaklanmas› en zor sektör de bizim sektör. Bizim sinemac›lar birazc›k cesur olsa, otosansür koymasalar; bir flairin, bir müzisyenin, bir karikatüristin u¤rayaca¤› sansürün fliddetini bize yapamayacaklar. Çünkü bir filmi izlemek art›k çok kolay. CD ve DVD’si ç›k›yor. Bir kitab› yasaklarsan›z art›k o kitab› okumak çok zordur. Onlara yönelik sansür etkili çal›flabiliyor. Nedense sinemac›lar, daha düflünmeden vazgeçiyorlar. Keza bafltan sansürledi¤i için sinemac›, sansürcülere de fazla ifl düflmüyor. Büyük paralar yat›r›l›yor ve sinema yap›mc›s› risk almak istemiyor. Ama bunun bir yerde k›r›lmas› gerekiyor. Bu yüzden bizim gibi yönetmen-yap›mc›lar ç›kt›. Benim filmime kimse para yat›rmazd›. Ama onlar› da flafl›rtan bir fley oldu. Kültür Bakanl›¤› destekledi projeyi. Bir ezberi bozmak gerekiyor. Sonuçta filmim yay›nland›¤› zaman birilerini rahats›z edecek ama bir sansür uygulanaca¤›n› düflünmüyorum. Çünkü sansür uygulayacaklar› her yer gerçek. Belgesel tekni¤iyle çekilmifl. Yani yoruma gerek kalmayacak fleyler. Yorumsuz, bir baflka söylemle. Sanat tarihinde de böyledir: En anti-faflist sanat eserleri, bask›n›n en yo¤un oldu¤u dönemlerde ç›km›flt›r. O bask›, üretime yönlendiriyor. Sinemada da böyle bir dönemin bafllayaca¤›n› düflünüyorum. Politik sinema yapmak zorunluluk mu sizin aç›n›zdan? Ben politik filmler yapm›yorum. Türkiye’de hayat›n kendisi politik. Benim filmimde iki afl›k birbirine kavuflmaya çal›fl›yor. New York’ta olunca bu sorun olmuyor ama Türkiye’de oldu¤unda sorun oluyor bu. Sonuçta bir s›n›r var. Ve neden izin vermiyorlar ve neden kavuflam›yorlar diye düflünmeye bafll›yorsunuz. Savaflan kim? Düflman kim? Ö¤renmek zorunda kal›yorlar. Çünkü karfl›ndaki seni suçluyor. Yaflam›n kendisi çok politik Türkiye’de. Tabi ki benim için bir zorunluluk, çünkü ben sinemac› olmak için sinema yapm›yorum. Ben öykülerimi, yaflad›klar›m› ve tan›k olduklar›m› anlatmak için sinema yap›yorum. “Çok yetenekli bir çocuk aferin iyi sinemac› olmufl. ‹leride bizim hikayemizi de film yap.” dedikleri zaman yapmayaca¤›m. Bir gün kendi hikayelerim bitti¤i zaman da kendimi eve kapataca¤›m ve film seyredece¤im, bu çok keyifli. Ne yaz›k ki bu ülkede anlatacaklar›m da bitmeyecek gibi görünüyor. Mesela Boran, kay›plar› anlatan bir filmdi. Neresi politik bunun? Bir anne çocu¤unu ar›yor. Çocu¤unu kaç›ranlar bunun sebebini çok politik bir flekilde ifade edip, bir terör uyguluyor halk›n üzerinde. Annenin çocu¤unu arama eylemi nas›l bir politik durum oluyor? Özünde bir politiklik yok ama Türkiye’deki durum çok politik. Yani bunlar›n bizim tercihlerimiz olmad›¤›n› söylemek istiyorum. Tabi bu tür k›yaslamalar› yapmak çok yanl›fl. “Hüseyin Karabey politik filmleri çeker, Ahmet aflk filmleri çeker.” gibi. Bu bizi biraz çemberin d›fl›na itmeye yönelik bir harekettir. Benim özgür irademle olmayan bir fleyi, oluyormufl gibi gösterdi¤imi bulsunlar ben de kabul edeyim. Hay›r tam tersi, Türki-


röportaj

ye’de sinemac›lar çok politik filmler çekiyorlar. Çünkü olmayan bir Türkiye’yi anlat›yorlar. Onlar›nki politik çizgidir. Ben burnumun dibindeki, sokakta gördü¤ümü anlat›yorum. Oldu¤u gibi anlat›yorum. Di¤erinin politik bir tavr› var ve olmayan bir Türkiye’yi anlat›yor. Ama flu da bir gerçek, benim hayat›ma yön veren bir politik durufl var. Yedi¤im yemekten, yapt›¤›m filmlere kadar bu görüfllerden besleniyorum. Sinema ad›na birçok örgütlülük var gibi görünüyor. Mesela S‹NESEN, ÇASOD gibi... Peki bunlar gerçekten birer örgütlü güç mü? Sinema emekçileri gerçekten örgütlü mü? Biz geçmiflte de¤iflik birçok tart›flmalar yapt›k. Sizlerle de yapt›k. Ayd›n, sanatç› ve sendikac› dedi¤in insanlar kimdir? Bu toplumun içinde yaflayan insanlar. Toplumun kendisine bakt›¤›n›z zaman sorunun herkes için ayn› derece ve ayn› düzeyde oldu¤unu görüyoruz. Çok gerilettirilmifl, sindirilmifl ve korkutulmufl bir toplumda yafl›yoruz. Bunu her kesim ayn› oranda yafl›yor. Ayd›nlar› da, sanatç›lar› da, sendikac›lar› da ve DKÖ’leri de... Bu nas›l afl›l›r? Bence özelefltiriyle. Yani ayd›n›, sanatç›lar› seni kurtarmas› için bekleyerek de¤il. Onlar› elefltirerek, kendini saklayarak de¤il. Bence en güzel elefltiri ayd›n›n, sanatç›n›n, halk›n›n prati¤inden ders ç›kararak kendini düzeltmesidir. Bu durumda o halk›n bir bireyi olarak “Ben bu durumu de¤ifltirmek için ne yap›yorum?” der. Yani benim flu andaki yapt›¤›m fley, filmimi çekmek ve bunu çekerken de birilerini sömürmemek. Bunun bir yöntem olarak mümkün oldu¤unu herkese göstermek. Üzerimizde gizli bir politika var. Bizi apolitiklefltirmeye çal›fl›yorlar. Türkiye apolitik bir toplum de¤il. Apolitiklefltirmeye çal›fl›yorlar. Büyük de bir enerji harcan›yor. Medyay› düflünün, televizyonu düflünün, üzerimizde uygulanan politikay› düflünün. Bu öyle bir ortam ki, bir k›v›lc›m her fleyi tersine çevirir. Bir flok her fleyi tersine çevirebilir. Herkes kral›n ç›plak oldu¤unu görebilir. Çünkü kral ç›plak. Çok bir fleyle u¤raflmam›za gerek yok. Sadece o floku yaratmam›zda. Bu anlamda da sanat bence çok önemli. Bir film, bir fliir, bir flark› kral›n ç›plak oldu¤unu gösterebilir. O zaman, flu aflamada her fley bizim aleyhimize görünse de, sosyal de¤iflimleri etkin k›lacak örgütler do¤abilir diye düflünüyorum. Bugünkü iktidar›n sanata bak›fl› nas›l? Ben kendi alan›mda de¤erlendirirsem di¤er hükümetlerden daha kötü de¤il. Özellikle sinemaya. Belki özel bir politikalar›n›n olmamas›ndan kaynaklan›yor. Türkiye, son befl y›ld›r kim aksini iddia ederse etsin, bir de¤iflim geçiriyor. Avrupa Birli¤i süreciyle de ilgili bir durum bu. Sürecin kendisi baz› fleylerin de¤iflmesine sebep oluyor Türkiye’de. Bu yavafl yavafl sinemada da hissediliyor. Mesela benim filmimin Kültür Bakanl›¤›’ndan onay almas›, ki sadece benim filmim almad›, üç-dört arkadafl daha var. Buna flafl›rd›k tabi ki. Ama desteklensin diye baflvurduk. Tabi ki istenilen, beklenen düzeyde de¤il. Devletten çok ben özel sektörü elefltirmek istiyorum. Mesela bir ülke düflünün, ço¤u film festivallerinde ödül verilen belgeselleri ulusal yay›n yapan televizyonlar göstermiyor. Antalya’da geçen sene belgesel film festivalinde kim ödül alm›flt›r? Ya da Ankara Film Festivali’nde diyelim. Hiçbir zaman yeteri kadar haber verilmiyor. Ufak bir köfle ayr›l›yor sadece. Çünkü televizyonlar para vermiyor. Mesela fley diyorlar: “Bu çok güzel bir film, git sponsor bul yay›nlayal›m.” Çok para istiyorlar. Böyle bir ortamda devlet tek bafl›na mesela 10 milyon YTL verdi. 100 milyon YTL verse ne olacak? Bu filmler nerede gösterilecek? Özel sektörün korkunç bir san-

sürü var. Otosansürü var. Bunun sebebi ekonomik sebepler olabilir, kraldan çok kralc› bak›fl aç›s›ndan kaynakl› olabilir. Bugünkü hükümet muhafazakar ama CHP hükümetinde farkl› bir uygulama da yoktu. Hatta onu savunan medyan›n da farkl› bir tavr› yoktu. Hatta daha ileri gideyim. Bu a¤›r bir elefltiri olacak ama i¤neyi kendimize bat›rmam›z laz›m. Uydudan yay›n yapan demokrat televizyonlar var. Demokrat oldu¤unu söylüyorlar. Onlar da bize para vermiyorlar. Bir flekilde yay›nlar›z diyorlar. Sonuçta biz bunlar için emek harc›yoruz. Böyle bir ucuzculuk oturdu ne yaz›k ki. Sonuçta bizde de var. Buralarda çal›flanlar›n sosyal haklar›n›n di¤er büyük medyalardan farkl› olmamas› gibi. Bunun ciddi bir özelefltirisini yapmam›z gerekiyor. Mesela öyle bir televizyon olmal› Hayat TV, Su TV neyse, sadece biz de¤il. Bu lanet televizyonlar› seyretmek zorunda kalan halk›n ço¤unlu¤u da o televizyonu izleyebilir hale gelmeli. Neden? Biz yeni bir hayattan bahsetmiyor muyuz yeni bir toplumdan bahsetmiyor muyuz? Bunun en güzel örne¤ini elimizdeki organlarla yapmal›y›z. Televizyonlara be¤endirebilirsek tabi! Bizim sistemi elefltirmeye hakk›m›z yok. Zaten sistem kendini savunmuyor ki. Sistemin en bafl›ndakiler bile sistemin ne kadar rezil oldu¤unu görüyorlar. Biz bu vizyonundan dolay› kendimizi elefltirmiyoruz ve vakit ay›rm›yoruz. Eskisi gibi de¤il, 68 zamanlar› yok. O yüzden biraz elefltiri yap›p de¤iflmeliyiz. Yapt›¤›m›z›, üretti¤imizi biz be¤enmezsek kimse be¤enmeyecek. fiu andaki ortam eskisi gibi de¤il. Arkadafllar›m›zla tart›flmak çok zor. B›rak›n genel bir durumu, güncel bir meseleyi bile konuflam›yorsunuz. Sonuçta bunlarla u¤rafl›yoruz. Sinemada tekelleflme hakk›nda ne düflünüyorsunuz? Sinemada tekelleflmeden bahsedilebilir. Ama hala boflluklar var. Mesela sinema çok kar getiren bir ifl. Recep ‹vedik örne¤i gibi. Eminim birçok yap›mc› neden ben ak›l etmedim diye dert yan›yorlard›r. Sinemaya yat›rd›¤›n›z kaynak k›sa zamanda size dönebiliyor. Mesela ben bu filmi dört y›lda finanse ettim. E¤er be¤enilirse ben filmin paras›n› iki ayda geri toplayaca¤›m. Bu inan›lmaz bir sürat. Do¤rudan nakit bir ak›fl oldu¤u için ciddi bir pazar› var sineman›n dünyada ve Türkiye’de. Türkiye’deki da¤›t›mc›lar›n yüzde sekseni Amerikal›. Neden? Çünkü çok kârl›. Ama flöyle bir boflluk var. Özellikle film yap›mc›lar› aç›s›ndan. Sektör çok büyük oldu¤u için alternatifleri de de¤erlendiriyor ve istiyor. E¤er benim filmimi be¤enirlerse ve seyircinin buna geldi¤ine inan›rlarsa aylarca oynat›rlar. Sonuçta para kazan›yorlar. Ben dört y›l u¤rafl›yorum. Onlar hiçbir riziko alm›yorlar. Sadece para yat›r›yorlar ve karfl›l›¤›n› al›yorlar. O yüzden bu uzun vadeli ve bizim aç›m›zdan avantajl› bir fley. Yani salt para kazanmay› düflündü¤ü için biz do¤ru hikayeleri do¤ru flekilde anlatabilirsek, do¤ru yerlerde olursak, biz o kanala girece¤iz anlam›na geliyor. Medyada televizyon alan›ndaki tekelleflme çok korkunç. Oraya nas›l girece¤iz bilmiyorum. ‹lk önce ‹talya’da bafllad› zannedersem. E¤er ki herhangi bir siyasi iktidara talipsen ilk önce medya kurulufllar›n› sonra bir iki tane spor klubünü al›rs›n, popülerleflirsin ve o popülerleflmeyle beraber siyasi iktidara bask› kurars›n ve iktidara gelirsin. Türkiye’de yaflanan bu. Belli gruplar›n

N‹SAN 2008 | TAVIR | 41


röportaj

medyalar› var, spor klüpleri var, ya da iliflkileri var. Ne yaz›k ki bunlar›n aras›na girmek neredeyse imkans›z gibi. Ben hayat›m boyunca, TRT’yi özleyece¤imi düflünmezdim. Bizim çocuklu¤umuzda hat›rl›yorum da, yine siyasi iktidarlar çekilebilir de¤ildi ama gene de bir adap vard›. Çocuklar›n düflünüldü¤ü zihinsel programlar vard›. Seyirciler Türk filmlerine gitmeyi seviyorlar. Bu son 3 y›ld›r Türk filmlerinin seyircisi artt› Hollywood filmlerine oranla. Bu anlamda seyircinin istedi¤i bizi zorlamayacak ama. Bizim en büyük endiflemiz; bu filmin kitlesini bu film sinemadayken filmle buluflturmak. O yüzden bize çok ifl düflüyor. ‹nsanlar›n ilk haftada filme gitmesini sa¤lamak için biz elimizden geleni yap›yoruz. 10 kopyayla bafllamak ve bunu 20-30 kopyaya ç›karmak ilk elden amac›m›z.

duysam mutlaka sahip olmak isterdim. Ama sinemada izlenirsek ama sinema sahibi diyecek ki bunun gibi bir film daha gelirse ben gösteririm diyecek. Yap›mc› diyecek ki hadi flu çocu¤un projesini çekelim seyircisi var. Ve böylelikle bu tür filmler ço¤almaya bafllayacak. Halk tercihini göstermek istiyorsa salonlara giderek sevdi¤i filme girerek de¤erini gösterir. Recep ‹vedik gibi üç tane film ç›kacakt›r. Ve bizim yapt›¤›m›z gibi filmlerin de artaca¤›na eminim. Ve böylelikle kendi seyircimiz oluflacakt›r. Kendi seyircimiz oluflursa, bu alanda yeni yönetmenler ç›kar. Yeni yönetmenler ç›karsa sonuçta o çark döner. Biz diyelim befl alt› tane yönetmen olduk. Y›lda 10 tane film üretiyoruz. O zaman böyle saçma sapan filmler çekilmesin diye kafa tutabiliriz. Dizilerde oynayan oyuncularla çal›flmayaca¤›z diyebiliriz. Çünkü flu anda hiçbir fley yok. Hiçbir sanat yok. Halk›n düflmanl›¤›n› savunan hiçbir fleyde yer almayaca¤›z. Ben bunu söylüyorum ama tavflan da¤a küsmüfl da¤›n haberi yok diyebilir baz›lar›, bu ifller böyle bafll›yor.

Alternatifler var m›? Alternatif sinemalar var. Diyarbak›r, Urfa gibi. Ondan sonra flimdi salon say›s› ço¤ald›. Bir salon varken o büyük salonu böldüler ve birçok salon olufltu. O zaman salon dolulu¤u alan› ço¤al›yor. Mutlaka izleyece¤im bir film olsun diyor. Bizim için de bir avantaj bu. Bizim de salon bulmam›z zor olmayacak diye düflünüyorum.

Televizyonun ve sinemam›n örgütlülük meselesi. Sonuçta oyuncular kopmufl durumdad›r. E¤er bir say›m›z olursa istedi¤imizi söyleyebiliriz. Bu güç de halkla beraber olacak. Büyük kârlardan vazgeçip insanlara hak etti¤ini vermeye çal›flacaklar.

En kötü ihtimalle al›r›z filmimizi bütün illeri dolafl›r›z. Sonuçta onlar›n da al›flt›¤› ve bildi¤i bir hikaye var. Millet da¤›tmazsa biz da¤›t›r›z. Mutlaka u¤raflaca¤›z. Filmin sinemada izlenmesini isteriz. Bizim de çok h›zl› yeni filmler yapma flans›m›z olacak. Bizim filmimizin uzun süreli olarak izlenece¤ine eminim. Çünkü bende böyle bir film

Son olarak eklemek istedi¤iniz var m›? Bu filmi sinemada seyretmeliyiz. Filme sahip ç›kmal›y›z. E¤er birisi duyar seyrederse o da baflkalar›na anlatacakt›r. Ve bu ço¤unluk bize yeni filmler yapt›racakt›r. Ve çekece¤imiz filmlerde insanlar kendilerini bulacaklard›r. J

42 | TAVIR | N‹SAN 2008


haberler

“Viva Che” albümü Yar Yay›nlar›’ndan ç›kt› Yar Yay›nlar›, Küba Devrimi’nin önder kadrolar›ndan Che Guevara’n›n foto¤raflar›n›n yer ald›¤› bir albüm yay›nlad›.

K›z›ldere'de Türkiye devriminin manifestosunu yazan Mahir Çayan ve arkadafllar›, katledilifllerinin 38. y›l›nda ‹dil Kültür Merkezi'nde yap›lan bir programla an›ld›.

Dünya devrim önderinin foto¤raflar›n›n yan› s›ra albümde kendisinin, ailesinin ve yak›n dostlar›n›n anlat›m›ndan yola ç›k›larak Che’nin özgeçmifli ve Küba Devrimi’nin tarihi anlat›lm›fl. Kitaba; “Alemin Ayd›nl›¤›na Adanm›fl Onurlu Bir Ömür V‹VA CHE” ad› verilmifl.J

Ruhan Mavruk’un yeni kitab› yay›nland› pishanelerde yaflanan vahfleti, bask›lar›, ölümleri, yasaklara karfl› bafl e¤meyen karanfilleri de anlatm›fl. Umudu hiçbir zaman eksik etmeyen direniflçilerin hücrelerden yazd›klar› mektuplara, anlat›mlara yer vermifl.

fiair Ruhan Mavruk’un, geçti¤imiz günlerde "Iss›z Ada ve Savafl Z›rhl›s›, Simurg Tufan›" isimli son kitab› ç›kt›. Mavruk, son kitab›nda 19 Aral›k 2000 tarihinde yaflanan ve 28 devrimci tutsa¤›n yaflam›n› yitirdi¤i “Hayata Dönüfl” operasyonunu; operasyon sonras›nda hem içeride, hem d›flar›da yaflanan ölüm orucu direniflini, bu s›rada kendi yaflad›klar›n› konu alan yaz›lar yazm›fl. Yaln›zca kendi duygular›yla anlatmam›fl; ha-

46 | TAVIR |N‹SAN 2008

‹dil Kültür Merkezi’nde 30 Mart-17 Nisan etkinli¤i yap›ld›

Kitab›n ilk bölümünde kendi karma fliirleri, ikinci bölümünde ise hapishanelerdeki zorlu direnifli yer yer öykülefltirerek anlatt›¤› yaz›lar›, fliirleri ve hapishanelerden kendisine gönderilen mektuplar, karikatürler yer al›yor. Yaz›lar› bütünleyen foto¤raf ve resimlerle haz›rlanan bu kitab›n; ülkemizin hapishanelerinde uygulanan tecrit zulmüne karfl› hem içeride, hem de d›flar›da yedi y›l süren ve 122 kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i, geçti¤imiz y›l ç›kar›lan genelgeyle verilen sözlere ra¤men, tecritin ortadan kalkmad›¤›, birçok ayd›n ve yazar›n hala sessiz kalmay› tercih etti¤i günümüzde, tecritin kald›r›lmas› için mücadele edenlere omuz veren bir ses oldu¤unu düflünüyor ve bu önemli kitab› okurlar›m›za öneriyoruz.J

Mahirlerin an›ld›¤› ve umudun selamland›¤› program, tüm devrim flehitleri için bir dakikal›k sayg› durufluyla bafllad›. Sunumda, “Zorlu bir mücadele 38 y›ld›r Anadolu topraklar›nda. Ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm için verilen bu mücadelede büyük bedeller ödeniyor. Türkiye devriminin yolunu ayd›nlatan Mahir Çayan önderli¤indeki iflçiler, köylüler ve gençlik, 1960'lar›n sonlar›nda emperyalizmi kovmak ve iflbirlikçi oligarflinin faflist iktidar›n› y›kmak için bir mücadele bafllatt›lar. Bunun için örgütlendiler. Hedefleri, ülkemizde halk›n devrimci iktidar›n› kurmakt›. Bu öncü kadro, 30 Mart 1972'de, Tokat'›n Niksar ilçesinin K›z›ldere Köyü'nde emperyalizmin iflbirlikçileri taraf›ndan katledildiler. Onlar, kuflatma alt›nda teslim olmay› reddederek, ‘Biz buraya dönmeye de¤il, ölmeye geldik!’ diyerek canlar›n› feda ederken, hepimize kurtuluflun yolunu gösterdiler. Bu anlamda K›z›ldere bir manifestodur. Bir

an de¤il, bir süreç; tekil bir tav›r de¤il, bir yoldur. K›z›ldere, Türkiye devriminin yoludur.” denildi. Konuflman›n ard›ndan ekrana gelen k›sa film gösteriminde, kayna¤›n› K›z›ldere'den alarak, coflkuyla bugünlere ak›p gelen devrimci direniflin k›sa bir tarihi anlat›ld›. Emperyalizmin ve oligarflinin K›z›ldere’de yok etti¤ini sand›¤› umut, asla tükenmemifl ve halklar›n ba¤r›ndan yükselen mücadele azmi ve kararl›l›kla yeniden yarat›lm›flt›. Halklar›n umudu bir kez daha selamland›. Programda, Ümit ilter'in Umut Ya¤muru isimli fliir kitab›ndan al›nan bir bölüm de, ba¤lama ezgileriyle birlikte okundu. fiiir dinletisinin ard›ndan sahneyi, ba¤lamas› ve flark›lar›yla, Tecrite Karfl› Sanatç›lar'dan Ercan Ayd›n ald›. Geçmiflte Ortaköy Halk Sahnesi’nin oynad›¤› oyunlardan derlenen ve Ayçe ‹dil Erkmen ile Ayfle Gülen'i anlatan “Dünyay›, Memleketimizi ve ‘Sizi’ Seviyoruz” isimli oyunu oynayan ‹dil Tiyatro Atölyesi, izleyenler taraf›ndan büyük be¤eni toplad›. Program›n son bölümünde Grup Yorum, flark›lar›n› seslendirdi.J


haberler

Tecrite Karfl› Sanatç›lar ABD’nin “Suç Dosyas›”n› Bush’a gönderdi

GRUP YORUM g ü n c e

32 Mart 2008: ‹stanbul Kartal’da bulunan Yayla Sanat Merkezi’nde verdi¤i konserde yaklafl›k 700 kifliye seslendi. 38 Mart 2008: ‹dil Kültür Merkezi’nde düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü etkinli¤inde yaklafl›k 100 kifliye dinleti verdi.

Tecrite Karfl› Sanatç›lar, 20-30 Mart tarihleri aras›nda Amerika’n›n suç dosyas›n› anlatt›klar› bir sergi-canl› performans gerçeklefltirdiler. TMMOB’da gerçekleflen sergide 10 gün boyunca Amerika’n›n dünya halklar›na yapt›¤› katliamlar›n› belgeleyen foto¤raflar, resimler ve yine Amerika’n›n suçlar›n› anlatan hapishane karikatürleri sergilendi. Yaklafl›k 800 kiflinin ziyaret etti¤i serginin belirli günlerinde Tecrite Karfl› Sanatç›lar’dan Cahit

Berkay, Birol Topalo¤lu, Bayar fiahin, ‹lkay Akkaya, Ercan Ayd›n, Nurettin Güleç ve Grup Yorum ziyaretçilere dinleti sunarken, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg ise oyunlar›yla sergiye kat›ld›lar. 31 Mart tarihinde ise Tecrite Karfl› Sanatç›lar sergi boyunca haz›rlad›klar› “Suç Dosyas›”n›, Galatasaray Postanesi önünde yapt›klar› bir bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan ABD Baflkan› George Bush’a yollad›lar.J

“Sivas’93” elefltirmenlerden ödül ald› Uluslararas› Tiyatro Elefltirmenleri Birli¤i Türkiye Merkezi’nin geleneksel Y›l›n Tiyatro Oyunu Ödülü, Genco Erkal’›n Mad›mak katliam›n› anlatt›¤›, Dostlar Tiyatrosu prodüksiyonu “Sivas’93” oyununa verildi. Bertolt Brecht’in Bar›fl Erdenk yönetiminde Erzurum Devlet Tiyatrosu yap›m› olarak sahnelenen “Kafkas Tebeflir Dairesi” adl› oyunu ise 2007-2008 sezonu TEB Ankara Temsilcili¤i Y›l›n Tiyatro Oyunu Ödülü’ne lay›k görüldü.J

39 Mart 2008: ‹stanbul Kad›köy’de düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü mitingine kat›larak yaklafl›k 5000 kifliye seslendi. 312 Mart 2008: Gazi Katliam›’n›n 13. y›l›nda, Gazi Mahallesi’nde düzenlenen Gazi flehitlerini anma töreninde mezarl›kta ve cemevi önünde 2000 kifliye dinleti verdi. 314 Mart 2008: 2001 y›l›ndan beri tazminatlar›n› ve ayl›k mesai ücretlerini alamad›klar› için fabrika önünde direnifl bafllatan ‹lbek Tekstil iflçilerinin düzenledi¤i dayan›flma gecesine

kat›larak yaklafl›k 500 kifliye seslendi. 316 Mart 2008: 16 Mart 1978 y›l›nda, ‹stanbul Üniversitesi önünde katledilen yedi ö¤renci için yap›lan anma törenine kat›larak 500 kifliye dinleti verdi. 318 Mart 2008: ‹zmir Konak Belediyesi’nin dördüncüsünü düzenledi¤i fliir günleri etkinli¤ine kat›larak yaklafl›k 1000 kifliye konser verdi. 322 Mart 2008: ‹stanbul Küçükköy’de bulunan ‹lbek Tekstil iflçilerinin direnifllerini sürdürdü¤ü fabrika önüne giderek, yaklafl›k 150 kifliye dinleti verdi. 323 Mart 2008: ‹stanbul Zeytinburnu’nda bulunan Kazl›çeflme alan›nda düzenlenen Newroz kutlamas›na kat›larak on binlerce kifliye konser verdi. 330 Mart 2008: ‹dil Kültür Merkezi’nde düzenlenen 30 Mart17 Nisan etkinli¤inde yaklafl›k 100 kifliye dinleti verdi.J

l. Erdal Öz Edebiyat Ödülü Gülten Ak›n’a verildi Gülten Ak›n’a verilece¤i 17 Mart’ta yap›lan bas›n toplant›s›yla aç›klanan Erdal Öz Edebiyat Ödülü, Pera Müzesi’nde yap›lan bir törenle sahibine sunuldu. Bu y›l›n seçici kurul baflkan› Tahsin Yücel, ödülü almak üzere sahneye davet etti¤i Gülten Ak›n için ise flunlar› söyledi: “Yan yollara sapma-

yan, ana damar› hep fliir olan fliirlerin ozan›”... Gecede konuflan Gülten Ak›n ise, Erdal Öz ile 20’li yafllar›ndayken tan›flt›¤›n› söyleyip, Öz ile ilgili an›lar›n› anlatarak; ödülü, “Hem bu ödülü almaktan mutluyum hem de Erdal’dan sonraya kalmaktan dolay› üzgünüm; o benden daha gençti.” diyerek ald›.J

N‹SAN 2008 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3Dünya Tiyatro Günü, 29 Mart’ta ‹dil Kültür Merkezi’nde de kutland›. ‹dil Tiyatro Atölyesi, Ba¤c›lar’dan Alternatif Sanat Oyuncular› (ASO), Divri¤i Kültür Merkezi Tiyatro Atölyesi, Tiyatro Simurg, flair Ruhan Mavruk, yazar Bilgesu Erenus’un kat›ld›¤› etkinlikte oyunlar oynand›, konuflmalar yap›ld›. Tiyatro Simurg’dan Hale Üstün’ün okudu¤u ATÇ bildirisi ile bafllayan etkinlikte sahneye ilk olarak ‹dil Tiyatro Atölyesi ç›kt›. ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› “Amerika’ya Çüfl De” isimli oyunlar›yla tiyatro dolu gecenin aç›l›fl›n› yapm›fl oldular. Etkinlikte ‹dil Kültür Merkezi’ndeki tiyatro çal›flmalar›n› anlatan bir konuflma yap›l›rken, flair Ruhan Mavruk da bir fliirini seslendirdi. Yazar Bilgesu Erenus ise son çal›flmas› “Sahneye Ç›karabildi¤im Ve Ç›karamad›¤›m Kad›nlar”dan bir bölüm sundu. 327 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle ‹stanbul fiehir Tiyatrolar› Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi önünde bir araya gelen akademisyen, ayd›n, oyuncu, senarist, siyasetçiler ve çeflitli

demokratik kitle örgütü temsilcileri, burada bir eylem yaparak, Harbiye Kongre Vadisi Projesi kapsam›nda Muhsin Ertu¤rul Sahnesi'nin y›k›lacak olmas›n› protesto etti. "‹flbirlikçilerin borazan› olmayaca¤›z." ve "Sahnelerimizi y›kt›rmayaca¤›z." yaz›l› pankartlar aç›lan eylemde, “AKP’yi istemiyoruz” dövizleri aç›ld›. Grup ad›na bas›n aç›klamas›n› okuyan Orhan Kurtuldu, ça¤dafl Türk tiyatrosunun emektar okulu Muhsin Ertu¤rul Sahnesi'nin y›k›lmamas› gerekti¤ini belirterek, “Sahneler bizimdir. Sak›n sahnelere dokunmay›n.” diye konufltu. Eylem, alk›fllar ve sloganlarla son buldu. 3Dünya Tiyatro Günü dolay›s›yla Trabzon Gazeteciler Cemiyeti öncülü¤ünde bir araya gelen sanatç›, sanatsever ve demokratik kitle örgütü temsilcileri, TDT’nin sahneledi¤i “Dü¤ün ya da Davul” oyununun sansür edilmesini ve baz› görevlilerin ve oyuncular›n cezaland›r›lmas›n›, yüzlerine “a¤layan maske” takarak protesto etti. Günün mesaj›n› okuyan TGC Baflkan› Ahmet fiefik Mollamehmeto¤lu, Dünya

Tiyatro Günü’nü yanl›fll›klara, haks›zl›klara, adaletsizliklere karfl› bir isyan günü olarak kutlamay› amaçlad›klar›n› söyleyerek, sanat›n, dalkavukluk, ya¤danl›k ve mersiye de¤il, özgürlük oldu¤unu an›msatt›. 3Orhan Kemal Kültür Merkezi'nden yap›lan yaz›l› aç›klamaya göre, toplumsal gerçekçi Türk edebiyat›n›n unutulmaz ismi Orhan Kemal'in "Dünya Evi" kitab›, Kültür ve Turizm Bakanl›¤›n›n, "Türk Kültür, Sanat ve Edebiyat›n›n D›fla Aç›l›m› (TEDA) Projesi" kapsam›nda Stella Christidou taraf›ndan çevrilerek Yunanistan'›n Kastaniotis Yay›nevi'nden ç›kt›. 3Paris'in yak›n banliyölerinden Creteil'de her y›l mart ay›nda düzenlenen ve bu sene 30. yafl›n› kutlayan “Films de Fem-mes” festivali, dünyan›n en büyük kad›n filmleri buluflmalar›n›n bafl›nda yer al›yor. Festivalin ödül töreninde Türkiyeli kad›n yönetmenlerden Handan ‹pekçi “Sakl› Yüzler” ile “En ‹yi Uzun Metrajl› Kurgusal Film Halk Ödülü”nü ald›. J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3munzur’un 17. senfonisi

emekçi Ses Plak

48 | TAVIR |N‹SAN 2008

3zernkut mikail aslan Kalan Müzik

3mucizevi türküler

salih kahraman F&A

3katil&maktul yüksek sadakat DMC




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.