Nisan2010

Page 1

nisan 2010

›ssn 1303-9113 •2010/04 • say› 96

2.25 TL(KDV’li)



a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Bahar tüm canl›l›¤›yla gözümüzün önünde yeflile boyamaya bafllad› dört bir yan›. Yürekler yepyeni bir canl›l›kla çarp›yor. En de¤erlilerimizi, mart sonu nisan bafl› tafl›yoruz ya kalplerimize, ondand›r en s›cak yerimizdeki k›rlang›ç f›rt›nas›... "Biz buraya dönmeye de¤il, ölmeye geldik!" diyenlerin yan›na vard›k ya yüzlercemizle, ondand›r gözlerimizdeki k›z›l par›lt›lar... Kerpiç eve ast›k ya; oray› devrimin en güzel anlar›yla dolduran, akan kanlar›yla manifestomuzu yazanlar›n resmini; ondand›r yerinde durmakl›¤›m›z... Ne mutlu ki ON'lar var. Ne mutlu ki, yolumuzu hiç sönmeyen ›fl›klar›yla ayd›nlat›yorlar. Ne mutlu ki ON'lardan ald›klar›n› yar›na tafl›yacak kesintisizli¤i sa¤layanlar›m›z, önderlerimiz var. "Bayra¤›m›z ülkenin her yan›nda dalgalanacak!" diyenlerin soyundan gelmenin hakl› gururuyla, büyük ailemizin 40 y›ll›k yürüyüflünün son etab›n› koflacak olan rehberimizin on alt›nc› yaflgününü kutlarken, gelece¤e bir ad›m daha yaklaflman›n heyecan› sar›yor tüm benli¤imizi... Nisan'›n bereketiyle büyüyerek, ça¤layanlar gibi akacak emekçiler 1 May›s Meydan›'na. Geçen sene az, çok azd›k belki orada. 31 y›l sonra An›t› sar›p sarmalayan o pankart, bu y›l tüm alan› saracak '77'nin, Dalc›'n›n öfkesiyle... Umudu o meydana yüre¤imizin en mavi yerinde tafl›yaca¤›z, yar›n›m›z o meydanda flekillenecek biraz da. On sekiz y›l oldu Ayfle'den, Ayfle Nil'den kopar›lal›... Hüznümüz isyana dural› tam on sekiz y›l olmufl. Hep yan›m›zdayd›lar ama. Gülen gözleriyle bizi güçlendiriyorlar hala. Miraslar›n› tafl›maktan sonsuz onur ve haz duyuyoruz. Ö¤rettikleriyle ayakta duruyor, yar›na onlar›n gözleriyle bakmaya devam ediyoruz. ‹dil'in, Ayfle'nin, Ayfle Nil'in ö¤rencileri olarak, onlardan hiç kopmadan, onlar› bir kez olsun utand›rmadan, düfllerinin peflinde koflaca¤›z ö¤rencileri olarak. Onlar bir kez olsun ah demediler, sevgileriyle bu vatan›n canfeda yürekleri oldular. Yollar›ndan yürümek namustur; düfllerini gerçe¤e çevirmek boyun borcudur ödenecek! Delikanl› ömrümüzün 30. y›l›nday›z. Tav›r sizlerin önüne geleli de tam 30 y›l olmufl. Hala gepgenç yüreklerimiz. Delikanl› bak›fllarla ufka bak›yor Tav›r hala. Alternatif kültürün, alternatif sanat›n; sosyalist toplumu yaratacak olanlar› daha flimdiden o ana haz›rlayacak ürünlerle dolu olarak yay›mlanman›n kavgas› her daim diri tutuyor Tav›r'›. Hiç yafllanmayaccak Tav›r! Sizlerle büyüyecek ama hiç yafllanmayacak! 30 yafl›n gençli¤iyle selam olsun sizlere...

Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli

Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla...


‹Ç‹NDEK‹LER

04/2010

3 6 9

12 13 18

21 24 26 27 31

MEKTUP deniz korcan iyi ki do¤dun, iyi ki vars›n! DENEME kerim ince bizimkiler B‹YOGRAF‹ murat akarsulu akl›n ve bilim’in flari: ömer hayyam fi‹‹R ruhan mavruk yol hikayeleri B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer carlos fonseca amador fiEH‹TLER‹M‹Z hakan soydemir zafer, namusun mavzerine mermi olanlar›n olacakt›r DENEME ümit ilter duvarlara yaz›lan hakiki fliirler K‹TAP burcu da¤ el’in alt› fi‹‹R ümit ilter flafak k›rm›z›, sen mavifl kan›yorsun ÇEV‹R‹ eren bu¤lal›lar entelektüeller, sanat ve devrim / fidel castro GÜNCEL selami derin mevsimlerden 1 may›s’a do¤ru

33 37 39 42 45 46 49 53

55 57

62

T‹YATRO gülnaz b›çakç› hizmetçiler RÖPORTAJ tav›r sönmez targan RÖPORTAJ tav›r yusuf baflaran RÖPORTAJ mehmet esato¤lu zafer gecegörür T‹YATRO filiz tanya hikaye’i mahmud bedreddin FOTO⁄RAF ARAfiTIRMA tav›r edebiyatta türlerin en melezi: roman-VI ANI türkan do¤an bir demet k›rm›z› karanfil b›rak›yoruz denize; seferihisar aç›klar›na ulafls›n diye B‹LD‹R‹ süreyya karacabey 27 mart dünya tiyatro günü bildirisi S‹NEMA sevgi duman köprüdekiler ölümcül tuzak HABERLER KAPAKLAR kapak tasar›m: tav›r


mektup

mektup

iyi ki do¤dun, iyi ki vars›n! deniz korcan

‹yi ki do¤dun... ‹yi ki vars›n! Bir ömür geçirdik seninle, her karesinde vard›n. Dile kolay tam otuz y›l... Çocuktun, küçücüktün, ne çabuk büyüdün! Ne güleç, ne umutlu bir çocuktun. Seni heyecanla, sevinçle bast›k ba¤r›m›za. Yüzün apayd›nl›kt›. Gelece¤in resmini çiziyorduk birlikte. ‹flte tam o zaman kopard›lar birbirimizden bizi. Tam on y›l. On y›l görmedik yüzünü. On y›l kucaklaflamad›k seninle. Ülkemiz bir karanl›¤a bürünmüfltü. 12 Eylül Cuntas› y›llar›yd›. Düflüncenin onurunu savunanlar içerdeydiler. Direniyorlard› insanl›¤›n onurunu kurtarmak için. Sen ise çocuktun, biz bunlar› yaflarken. Seni belki de bu ac›lar büyüttü bu kadar çabuk. Direnifllerin içinde büyüdün, belki militanl›¤›n bundand›r.

Yeniden karfl›laflt›¤›m›zda bir delikanl›yd›n art›k. Seni tutabilene aflkolsun. O ne cüret, o ne deli bak›fllard› sendeki... Y›llar›n öfkesi bürümüfltü deli yüre¤ini. Zonguldak direnifllerinde madencinin sesi, susturulmaya çal›fl›lan Kürt halk›n›n dili oldun. Sendeki cüret kimsede yoktu. Nerede yansa devrim atefli, yüzün oraya bakard›. Nerede kurulsa grev çad›r›, sen de o grev çad›r›ndan içeri girerdin. Halaylara dururdun direnenlerle birlikte. Karanl›klarda bo¤mak istediler seni ama, bir ›fl›k bulup yine ç›kt›n ayd›nl›klara. Ne yüzün eskidi ne de ideallerin bir hayal oldu. Sadece nostalji olarak da hat›rlamad› kimse seni. Çünkü hep vard›n. Hep de¤ifltin ama de¤iflime ayak uydurmad›n.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 3


mektup mektup Düzene uyanlar›n kulvar›nda yürümedin. Senin yüzünde ne anlams›z tebessümler oldu, ne de utangaç, mahçup bir tav›r. Güldüysen a¤›z dolusu güldün. A¤lad›ysan 盤l›k 盤l›¤a. Kimi zaman öfken patlad› susturamad› kimse seni, Filistinli çocu¤un sapan› oldun. Ya da bir flifle molotoftun emperyalistlerin yüzüne f›rlat›lan. Ölüm orucu direnifllerinde vard›n. Armutlu barikatlar›nda da... Ne zaman ölüm orucunda bir flehit olsa, sen de bafl›na k›rm›z› band›n› ba¤lar, gözlerine doldururdun onun resmini. Bakmalara doyamazd›k yüzüne.

Sivas’ta yand› yüzün ve 19 Aral›k’ta. Y›prand›n, paramparça oldun hapishane avlular›nda; ya düflman elinde, ya da özgürlük yolculuklar›nda. Tutsaklarla kurdu¤un kopmaz bir ba¤›n vard›. Seni hep sevdiler. Ziyaretlerine gittin, onlar› hiç yaln›z b›rakmad›n. Onlara d›flarda ne olup bittiyse anlatt›n bir bir. Direniyorlard›, hücre yaln›zl›¤›na onlar› mahkum etmek isteyenlere karfl›. Sen sesleri soluklar› oldun. Çizgili, çizgisiz ka¤›tlarla gönderdikleri direngen yaz›larla ve çizgilerle biraz da onlar›nd›n sen... Hayallerini, onlarla birlikte sen de çizdin bir bir. Senin gözlerin hep direnifle bakard›. Bu yüzden kopmaz ba¤larla ba¤l›yd›n›z birbirinize. Hiçbir 1 May›s’› kaç›rmad›n. Devrim yürüyüfllerine kat›ld›n 1 May›slar’da, k›z›l sancaklarla. Sokak sokak, barikat barikat çat›flt›n sen de. Senin gözlerin her birini gördü. Senin de ellerinde

4 | TAVIR | N‹SAN 2010

tafl vard›, arka cebinde sapan. 30 y›l sonra Taksim An›t›’na t›rmananlar›n aras›nda sen de vard›n. Direnenler tan›rd› seni, onlar› anlat›rd›n genç kuflaklara. Yeninin, do¤runun, güzelin peflinden kofltun hep. Hayat›n ak›fl›na sürüklenmeden ama, bilimin do¤rultusunda. Ad›n ç›kt› “aran›yor” ilanlar›nda. Soruflturmalara u¤rad›n. Sorgulardan geçtin. Yarg›land›n mahkemelerde. Hakk›nda on y›llarca hapis istendi. Hapislerde yatt›n. Ellerini ve kollar›n› ba¤lay›p gözümüzün önünde götürdüler seni. Hiçbir zaman bafl›n› e¤medin. Ba¤›ra ba¤›ra hayk›rd›n sen devrime ve sosyalizme olan inanc›n›.

Sen ‹dillerin, Ayfle Gülenlerin Nillerin yoldafl›yd›n.Uykusuz geceleri paylaflt›n onlarla. Onlar›n elinde büyüttün kavgan›. Sende unutulmaz hat›ralar b›rakt›lar ve ac›lar› öfkeye dönüfltü sende. Kavgalar› kavgan, onurlar› onurundu. Ö¤rettiklerini hiç unutmad›n. Sen kimlerin kimlerin ö¤rencisiydin... Sen devrimin uslanmaz çocu¤uydun. Nelere nelere tan›kt› kavgan. Neleri neleri gördün. Bir kere olsun sa¤a k›rmad›n rotan›. Her zaman militand›n. Y›llar eskitemedi, yormad› seni. Emperyalizme her daim öfke hayk›rd›n. Türlü türlü silahlarla ç›kt›n karfl›lar›na. Emperyalistlere, tekellere, oligarfliye ve uflaklar›na boyun e¤mek ne kelime, kafa tuttun!


mektup

mektup

Dedim ya türlü türlü silah›n vard› hepsini kulland›n, gücün yetti¤ince ve maharetince. Hep militan durmay› baflard›n. Seni anlatanlar süslü püslü caf cafl› sözlerle anmad›lar hiç. Sen sevmezdin bunlar›. Devrimci bir sanatç›yd›n hayat›n boyunca. Sanat› sokakta tan›d›n. Balo salonlar›na kongre merkezlerine, süslü flatafatl› kokteyllere, partilere kat›lmad›n hiç. Sevmezdin oralar›. Sokaklar›n sanatç›s›yd›n. Halk›n›n yan›ndan hiç ayr›lmad›n. Halk›n› bir bir ziyaret ettin. Yoksul kondular›n her daim konu¤uydun. Umut tafl›d›n kimin yan›na varsan. Dostuna gülerdi gözlerinin içi, düflman›na çat›kt› hep kafllar›n. Seni dostlar›n çok sevdi, düflmanlar›n ise sevmedi bu yüzden. Demek ki do¤ru yoldayd›n.

pacak ne çok iflimiz var. Sanat ad›na söyleyecek ne çok sözümüz var y›lmaman›n, yorulmaman›n, yolumuzdan dönmemenin onuruyla... Seninle yürümek güzel, seninle yetiflmek mümkün hayat›n h›z›na. Seninle hayal kurmak ne güzel, gelecek güzel günler ad›na... Seninle ad›mlamak ne güzel hayat›n yollar›n›. Ne güzel seninle çizmek hayat›n resmini. Seninle eskiyene, çürüyene bir tokat vurmak ve yeniyi yaratmak ne güzel... ‹yiki do¤dun, iyi ki vars›n TAVIR! Yeni yafl›n kutlu olsun! Nice nice otuz y›llara! J

Devrimci ozanlar çok sevdi seni. Çünkü hep hat›r sayd›n. Kadirflinast›n, vefal›. Hepsini bir bir anmay› ihmal etmedin. Eserlerinden ö¤rendin ve ö¤rettin. Kapitalizmin yok etmeye çal›flt›¤› de¤erlere sahip ç›kt›n. Emek en yüce de¤erdi, eme¤i yücelttin. Kapitalizme karfl› alternatif kültürün, sosyalist kültürün daha bugünden yar›na, gelece¤e tafl›nmas›ndaki katk›n tart›fl›lmaz. Bu kültür, hepimizin yar›n› olacak. Che’nin “Yeni insan”›, bu kültürle do¤acak, bu kültürle yo¤rulacak... Nerede haks›z yere tokat patlasa birinin yüzünde o tokat› yüzünde hissettin. Ve haks›zl›¤a isyan ettin. Birilerinin maskesini düflürdün hep. Hiçbir fley kaçmazd› gözünden. 12 Eylül’ün düfl bozgunlar›, y›lg›nlar, yorgunlar, dönekler, kavga kaçk›nlar›, halka s›rt çeviren ayd›nlar, sanatç› müsveddeleri, kavgas›na ve geçmifline sövenleri hiç affetmedin. Senin sert elefltirilerinden kaçamad› hiçbiri. Onlara devrimci de¤erlerin miras›n› yedirmedin. Yüzlerine de tükürdün yeri geldi¤inde. Hep do¤rular› söyledin ve dokuz köyden kovuldun bu yüzden. Ki zaten iflin yoktu senin y›lg›nlar›n, korkaklar›n köylerinde. Düflüncelerin sat›l›k de¤ildi. Satmad›n kapitalizme. Bütün yeteneklerini devrime sundun. Devrimin inatç› asi çocu¤u, sen hiç uslanmad›n! Seni türlü türlü bask›larla köfleye s›k›flt›rmaya çal›flanlar yan›ld›lar. Her seferinde yeniden aya¤a kalkt›n. Susmad›n. Nas›l geçti ama koca bir ömür, yani tam otuz y›l. Ömür dedik ama bir ömrün sonuna gelmedik elbette. Daha yürüyecek ne çok yolumuz var. Ya

N‹SAN 2010 | TAVIR | 5


deneme deneme

bizimkiler... bizimkiler...

kerim ince

Ad›n› duydu¤unuzda içinizi bir ferahl›k kaplar. ‹çi gülen gözlerini görünce, yaflad›¤›n›z sevinç olur. Yürekli eylemleri, umudunuzu büyütür. Evet, Bizimkiler’den bahsediyorum. Tafl›d›¤› bütün ça¤r›fl›mlar ve anlamlar›yla, harika bir varolufltur bu: Bizimkiler… fiu kahrolas› kapitalist çirkefe karfl› yaln›z olmad›¤›m›z›n kan›t›d›r Bizimkiler’in varl›¤›. Tarih tan›kt›r, Bizimkiler her koflulda dimdik ayakta kalm›fllard›r. Bunu en içten haliyle biliriz. Bunu ili¤imizde, kemi¤imizde hissederiz. Bunun hakikatini yaflar›z… Hiçbir fley, hiçbir sald›r› Bizimkiler’i yok edememifltir. Dile kolay, tam k›rk y›ld›r böyledir bu. Bizimkiler’in öncelikli baflar›lar›ndan birisi iflte budur: Bizimkiler olmay› ve kalmay› baflarmalar›d›r. Bu öyle bir baflar›d›r ki, gepegenç bir delikanl›da Mahirler’in an›lar› canlan›r… Bizimkiler, kesintisiz bir gelene¤in yeni halkalarla hayata yay›lmas›n›n emekçisidirler. ‹flte Mahir’in “Biz buraya dönmeye de¤il, ölmeye geldik.” deyifli… ‹flte Sibel’in “Siz bizim teslim oldu¤umuzu nerede gördünüz?” sorusu… Ve iflte onsekizindeki Sibel’in Mahir’le omuz omuza olmas›ndaki sadeli¤in en sade ifadesi olarak; Bizimkiler…

6 | TAVIR | N‹SAN 2010

Geçmiflten bugüne, kuflaktan kufla¤a aktar›lan, benimsenen, yerleflen ve devam ettirilen davran›fl ve yaflam biçimlerinin, kurallar›n›n, ortaklafla al›flkanl›klar›n ve nerede, ne zaman, nas›l davran›lmas› gerekti¤ine iliflkin tutulan yollar›n tümü, Bizimkiler’in hayat›n›n özetidir. Engin’in Metris’te Day› olmas› da Bizimkiler’in gerçekli¤idir… Bizimkiler diyebilmek, bir büyük bahtiyarl›kt›r. Kapitalist bencilli¤in, bireycili¤in, dipsiz hazlar çukurunun ve yükselen korku alçakl›¤›n›n kirletemedi¤i bir aidiyet ve sahiplenme duygusunun mukaddes tecellisidir, Bizimkiler diyebilmek. Her koflulda ço¤ul bir bahtiyarl›¤› paylafl›yor olman›n ad›d›r Bizimkiler… Güven verendir Bizimkiler. Güvenmek ve güvenilecek yegane varoluflun Bizimkiler oldu¤unun bilincine sahip olmakt›r. Söz konusu olan Bizimkiler’se e¤er tereddütsüz emin olursunuz hangi koflullarda nas›l davrand›klar›na. Bizimkiler, iflte bu güveni sa¤lad›klar› için Bizimkiler’dir zaten… Sözlerinde yalan, davran›fllar›nda e¤rilik yoktur. Neyse o dökülür dudaklar›ndan. Aç›kl›k ilkeleri, samimiyet tabiatlar›n›n gere¤idir. Özü sözü bir olman›n somutu olarak, ne söyledilerse yaparlar, ne yapt›larsa da savunurlar. Kaçak gü-


deneme

deneme

reflme, laf cambazl›¤› ve rüzgar gülü olma yoktur meflreplerinde. Devrimci ahlak›n yaflayan halidir Bizimkiler… Çürüme bal盤›na düflenlerin flirret çiçe¤i açt›¤› bu zamanlarda eline, beline, diline, beynine, eylemine sahip ç›kman›n ta kendisidir Bizimkiler. Düzeniçi olman›n icazeti ve konforuna gönül indirmezler. Tam da bu nedenle ve daima tertemiz kal›rlar… Cümle alem emperyalizme boyun e¤mifl olsa bile, flundan tereddütsüz emin oluruz ki, kelleyi koltu¤a al›p emperyalizmin üstüne yürüyenlerdir ancak Bizimkiler… Tedariklidirler emperyalizme karfl› patlat›lacak nara hususunda. Ne de olsa Karay›lan, Yörük Ali, Kara Fatma soyundand›rlar. Ve günü gelince Mahir olup hayk›rm›fllard›r: “… Onlar›n bugün büyük görünen güçleri ve imkanlar› bize v›z gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlar›z. Kaybedece¤imiz hiçbir fley yoktur ama kazanaca¤›m›z koca bir dünya vard›r…” ‹flte bu iddiaya bu denli serdengeçti biçimde sadece Bizimkiler sahip ç›km›fllard›r. Bizimkiler’in Bizimkiler olmaya devam etmesinin s›rr› da budur. En durgun zamanlarda “Dünyay› bir kez de Anadolu’dan sarsaca¤›z” iradesine sahip ç›kmakt›r Bizimkiler’in kuvveti… Öyle bir kudrettir ki bu, imkans›z tan›maz. Bizimkiler için bu engebeli ve sarp yolda afl›lamayacak zorluk, çözülemeyecek sorun, geçilemeyecek köprü hiç olmam›flt›r. ‹mkans›zl›¤›n karfl›s›nda s›zlanman›n a¤›d›n› de¤il, mümkünün ve deneyimin coflkulu flark›s›n› söylemeyi yak›flt›r›rlar kendilerine. Çünkü, Bizimkiler’in elinde Ferhat’›n gürzünden yadigar yürekleri vard›r… Bizimkiler, her ne yap›yorlarsa yürekten yaparlar ve yüreklice yaflarlar. Gülüyorlarsa yürekten güler, ölüyorlarsa yüreklice ölürler. Ve derler ki “Yenece¤iz, yenilece¤iz, ölece¤iz, ölümlerden dirilece¤iz; kavgan›n do¤as› ve kural› budur.” Öyle ki Azrail’e boyun büktüren ‹dil’in duda¤›ndan dökülen sözler, evvel ahir Bizimkiler’in dilindedir: “Yaflam›fl say›lmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen.” Vatan için bu denli serden geçenler, elbette sadece Bizimkiler’dir… “Devrim denilen karmafla”y› omuzlayarak ahir zaman umut dervifli olmufltur Bizimkiler. Her türden bedelin bileflkesi olan çarm›hlar›n› s›rtlamaktan asla yorulmazlar. Çektikleri binbir çileyi gö¤üsleyebilmifl olman›n ma¤rurlu¤uyla ad›mlarlar yollar›n›. Hani diyor ya Che “… Devrimci, tam bir çilekefl olmal›d›r; bu, onun daha sonra otoritesinin temeli olacak bir niteli¤ini, yani disiplinini gelifltirmesini sa¤lar.” Gelece¤in yolun-

da, böylesine disiplinlidir Bizimkiler… “Bizimkiler” deyince, Mahir ile Ulafl’›n o el s›k›flmalar› ve yüzlerindeki tebessüm gelir akl›m›za. Birbirlerine ve devrime kopmaz ba¤larla ba¤l›d›rlar Bizimkiler. Bu ba¤l›l›¤a kaç kez inip kalkt› da o kör k›l›çlar, asla baflaramad›lar zedelemeyi bile. Her bir darbede daha da güçlendi Bizimkiler’in halka, devrime ve birbirlerine ba¤l›l›¤›… Bir anl›k bir görüntüden ibaret de¤ildir sadece Day›’n›n o mahkeme foto¤raf›. Bizimkiler’in tarihsel özgüveninin ölümsüz durufludur o. Halka gelece¤ini gösterir. Devrimi iflaret eder. O gelece¤in önündeki engelleri de itham eder. Ki hayat›n her an ve alan›nda bunu yapabildikleri için Bizimkiler olarak kalmay› baflarm›fllard›r... Bizimkiler’in kitab›nda emperyalizme boyun e¤mek, burjuvaziden icazet dilenmek yazmaz. Bizimkiler’e bu yüzden “deli” dediler, “ç›lg›n” ve “macerac›” sayd›lar. Ama hiçbir zaman hiç kimse Bizimkiler için “uzlaflmac›” diyemedi. Ki Bizimkiler’in kanla yazd›¤› tarih ayn› zamanda kapitalist düzenin her türden çürümüfllü¤üyle uzlaflmazl›¤›n tarihidir. Çünkü Marks ve Engels’in Manifesto’su, Mahir’in Bütün Yaz›lar’› ve Hakl›y›z Kazanaca¤›z’d›r Bizimkiler’in kitab›. ‹flte bu kitaplarda yazmaz burjuvaziyle uzlaflmak… Bir yanda yoksullar›n açl›ktan k›r›ld›¤›, bir yanda burjuvalar için cildi besleyen kremler imal edilen flu tersine dönen dünyada, “Bir can›m var, feda olsun halk›ma...” diyenlerdir Bizimkiler. Baflkas›n›n eme¤ini sömürmezler; ne olursa olsun

N‹SAN 2010 | TAVIR | 7


deneme

deneme

Var›m. Varolaca¤›m.” denilen yaflta ve bafltad›r Bizimkiler… Bizimkiler’in elleri halk›n dostlar›na sevecen, düflmanlar›na da Köro¤lu’nun k›l›c›d›r. Yarat›c›d›r bu eller. Öyle ki, dokunduklar› yerlere umut afl›lay›p canland›rman›n emekçisidirler. Ezilebilir, kesilebilir bu eller ama, asla harama ve teslimiyete uzanmazlar… Morallerinin özünde onurlar› oldu¤u için, zavall› küçük burjuvalar›n düfltükleri moral bozuklu¤una düflmezler. Hayallerinin mayas›nda da iradeleri oldu¤u için, hayal k›r›kl›¤› da yaflamazlar. Coflku, mütevazilik, emek ve cüretleri do¤ru orant›l›d›r daima. Ve girdikleri her ortama devrimi tafl›man›n hamal›d›r Bizimkiler…

Düzene dönmenin çi¤nene çi¤nene çamur olmufl y›llar›n› ad›mlayan düzenbazlar›n aksine, gelece¤i fethetmenin istikametinde ilerledikçe daha bir düzen bozan olmufltur Bizimkiler. Bu sebepten kara ferman ç›kart›lm›flt›r haklar›nda. Çünkü hak ve özgürlüklerin düzenin kumar masas›nda de¤il, kavga meydanlar›nda kazan›laca¤›n› hayk›rm›fllard›r her zaman… manyakl›¤› ve dibe vuran yozlaflma çirkefinde bo¤ulanlar›n akl›n›n alamayaca¤› kadar halk sevgisiyle doludur yürekleri. Bundand›r gözlerini k›rpmadan devrime meflale olufllar›. Bundand›r al›nlar›n›n akl›¤›, bafllar›n›n dikli¤i… Bizimkiler’in en temel ayr›cal›klar›ndan birisidir dik durmak. Day› yadigar› bir varolufltur bu. Bizimkiler’e yak›flan da budur zaten. Zulüm f›rt›nas›n›n içinde, yalan rüzgarlar›n›n karfl›s›nda ve kuflatmalarda, savrulmalarda, sorunlara karfl› da dimdik durabilmenin ödenen bedeliyle tepeden t›rna¤a haysiyettir Bizimkiler… Bizimkiler’in hepsi tarih kadar delikanl›, yar›n kadar civand›r. “Ak›l yaflta de¤il bafltad›r.” diyen halk›n bilgeli¤ini somutlayan yafltad›r onlar. ‹ster b›y›klar› henüz terlememifl, isterse de saçlar›na ak düflmüfl olsun; hepsinin endam› filinta, bak›fl› mavzerdir. Ve Rosa’n›n deyimiyle “Vard›m.

8 | TAVIR | N‹SAN 2010

Düzene dönmenin çi¤nene çi¤nene çamur olmufl y›llar›n› ad›mlayan düzenbazlar›n aksine, gelece¤i fethetmenin istikametinde ilerledikçe daha bir düzen bozan olmufltur Bizimkiler. Bu sebepten kara ferman ç›kart›lm›flt›r haklar›nda. Çünkü hak ve özgürlüklerin düzenin kumar masas›nda de¤il, kavga meydanlar›nda kazan›laca¤›n› hayk›rm›fllard›r her zaman… Gelece¤in hayata açt›¤› pencerede yeri gelince bir bayrak olup dalgalan›r Bizimkiler. O pencerede dalgalanan Sabo’dur ve iflte öyle ölür bizimkiler. Do¤rudur, ölüp ama yenilmedikleri. Çünkü içtikleri ab-› hayat, sürdükleri bir ömürdür halk›n içinde. Tarihin en kanl› yerinde k›rklara kar›fl›p, hayat›n en k›rm›z› yerinde yeniden do¤arlar… Hayat›n ve hat›ralar›n içinde dolaflanlar›yla, henüz do¤mam›fl ve çoktan ölmüflleriyle, genç ve yafll›, kad›n ve erkek, içerde ve d›flarda gelece¤e yürüyüfl eyleyen Bizimkiler, size sevgi, size sayg›, size bin selam olsun ve umudumuz kutlu olsun… ‹yi ki vars›n›z. Bir de olmasayd›n›z, ne kadar büyük bir yaln›zl›k ve yabanc›laflmaya hapsedilirdi halk. Ve hayat, umutlu, coflkulu ve onurlu seslerden uzak kal›p, nas›l da ›ss›z olurdu. Ama flimdi gümbür gümbür geliyor “Amerika Defol, Bu Vatan Bizim” diyen sesleriniz. Yay›l›yor dalga dalga. ‹yi ki vars›n›z. Vars›n›z ve gelece¤i de var edeceksiniz…J


biyografi

biyografi

akl›n ve bilimin flairi: ömer hayyam murat akarsulu

Gönlüm bilgin; ilmi ve feni ö¤rendim Dünya; bir çok s›rr›n›, seni ö¤rendim Yetmifl iki yafl›mda bir de gördüm ki Bir fley bilmedi¤imi yeni ö¤rendim HAYYAM Ömer Hayyam deyince ne gelir ak›llara? Sadece flarap m›? Belki de zevküsefa düflkünü bir flair. Yahut hayat üzerine ince ince nasihatler veren bir bilge… Birço¤umuz, Ömer Hayyam'›n flair yan›n› tan›r›z ve birço¤umuz da Sabahattin Eyübo¤lu'nun çevirdi¤i "Rubailer" sayesinde tan›y›p sevmiflizdir onu. Evet biz de Ömer Hayyam'›n dörtlükleri üzerinde duraca¤›z ama bununla beraber onun yaflad›¤› dönemden ve gelece¤i ayd›nlatan bilge kiflili¤inden, bilim adaml›¤›ndan ve eserlerinden de bahsedece¤iz. Tabii ki ilk baflta Ömer Hayyam'›n yaflad›¤› döneme k›saca göz atmak gerekir. Ömer Hayyam'›n Yaflad›¤› Dönem Ömer Hayyam, Horasan bölgesinde, Selçuklu devletinde (‹ran Selçuklular›) yaflam›flt›r. Bu dönem (Alparslan ve ölümünden sonra yerine geçen o¤lu Melikflah dönemi) Selçuklu devleti için oldukça parlak geçmifltir. Anadolu kap›lar›nda Bizans ‹mparatorlu¤u’na karfl› kazan›lan zaferden sonra, birçok yeni flehir ele geçirilmifl; Marmara,

N‹SAN 2010 | TAVIR | 9


biyografi biyografi Tüm bunlar›n yan›nda felsefe ve bilimsel araflt›rmalarda di¤er co¤rafyalara nispeten bir rahatl›k söz konusudur. Bunun bir sonucu olarak bu dönem çok önemli bilginler yetiflmifl ve ‹bn-i Sina, Farabi, El-Biruni gibi bilginlerin eserlerinin araflt›r›l›p incelenmesi, tart›fl›lmas› mümkün olmufltur. Kuflkusuz Ömer Hayyam'›n da bu bilginlerin ›fl›¤›ndan faydalan›p önemli ad›mlar att›¤› bir gerçektir. Yaflam› Ömer Hayyam, ad›n› "G›yaseddin Eb'ul Feth Ömer ‹bni ‹brahim'el Hayyam" olarak yazm›flt›r fakat Ömer Hayyam ad›yla bilinmektedir. Hayyam, çad›rc› anlam›na gelmektedir ve babas›n›n çad›rc›l›k yapt›¤› için bu ismi kulland›¤› düflünülmektedir. 18 May›s 1048'de ‹ran'›n Niflapur (Niflabur) kentinde do¤mufl ve yine ayn› flehirde 4 Aral›k 1122'de ölmüfltür. Ömer Hayyam'›n do¤um tarihinin bu kadar net bilinmesinin nedeni, onun takvim hesaplar› üzerine çal›flm›fl ve kendi do¤um tarihini de böylelikle hesaplam›fl olmas›ndand›r.

Ege, Karadeniz k›y›lar›na ulafl›lm›flt›r. Do¤uda Semerkant, güneyde Hicaz bölgesi gibi önemli noktalar ele geçirilmifltir.

Ömer Hayyam'›n, Horasan bölgesinde bulunan Buhara, Merv, Belh gibi bilimsel araflt›rmalar›n yo¤unlukla yap›ld›¤› flehirlere gitti¤i, bir dönem Ba¤dat'da bulundu¤u farkl› kaynaklarda karfl›m›za ç›kmaktad›r. Selçuklu Sultan› Melikflah, Ömer Hayyam'a oldukça de¤er vermifltir. Hayyam da, sarayda bilimsel ve edebi araflt›rmalar› için genifl olanaklar bulmufltur. Ömer Hayyam, yine Melikflah'›n de¤er verdi¤i ve sarayda bulunan bilgin Zemahfleri'yle birlikte birçok tart›flmada bulunmufltur. Hatta kendinden yaflça da küçük olan Zemahfleri'yi be¤endi¤ini, bilgisine güvendi¤ini belirtmifltir. Ayn› zamanda Gazali de Ömer Hayyam'›n ça¤dafl›, dostudur. Kimi kaynaklar bu dostlu¤un zamanla bozuldu¤unu belirtmektedir.

Bizans o dönemde güçsüz durumdad›r ve buna karfl›l›k ‹ran Selçuklular› giderek güçlenmekte, farkl› askeri alanlarda yetkinleflmektedir. Bunun yan› s›ra iç ifller hayli kar›fl›k ve gerilimlidir. Bu dönem devlet içerisinde yer alan birçok mezhep kendi aralar›nda ya da devletle çat›flma halindedir. Hasan Sabbah'›n yönetimindeki "Alamut Bat›nileri" Selçuklu yönetimini hayli zorlamaktad›r. Ayr›ca saraydaki saltanat kavgalar› ve çevrilen türlü entrikalar birer huzursuzluk kayna¤›d›r. Yöneticiler aras›ndaki çekiflmeler kimi zaman halk›n katledildi¤i; köylerin, flehirlerin yak›l›p y›k›ld›¤› çat›flmalara dönüflebilmektedir.

fiüphesiz Ömer Hayyam'›n dostlar› aras›nda en tan›nanlar, Melikflah'›n dan›flman› Nizamül Mülk ve Alamut Bat›nilerinden Hasan Sabbah’t›r. Reflidüddin, "Cami-üt Tevarih" adl› eserinde Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamül Mülk'ün ayn› medresede zaman›n ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan e¤itim gördüklerinden bahsetmektedir. Fakat birçok araflt›rmac› da, Nizamül Mülk'ün Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan yafll› oldu¤unu, böylelikle ayn› dönem e¤itim görmelerinin olanaks›z oldu¤unu belirtmektedir. Yine de üçünün aras›ndaki iliflki inkar edilmemifltir.

10 | TAVIR | N‹SAN 2010


biyografi

biyografi

Ömer Hayyam'›n gençli¤ine dair hiçbir bilgi bulunmamaktad›r. Buna karfl›n gençlik y›llar›nda da matematik, astronomi gibi bilimlere karfl› ilgili oldu¤u san›lmaktad›r. Yaflam› boyunca matematik ile ilgili on dört kitap yazm›flt›r. Bunlardan en önemlileri irrasyonel say›lar›n rasyonel say›lar gibi kullan›labilece¤ini kan›tlayan "fierhi ma Askala min Musaddarat› Kitabü Uklidis" (Eukleides'in Kitab›na Giriflteki Güçlükler Üstüne) ve "Risale fi'l- Barahin ala Mesailü'l-Cebr ve'l Mukabel" (Cebir ve Mukabele Problemlerinin Tan›t›lmas› Üstüne ‹nceleme)dir. Ayr›ca paralellik kuram›na iliflkin bulufllar›, matematik dünyas›nda yüz y›llarca tart›fl›lm›flt›r. Do¤al say›lar›n ikinci, üçüncü, dördüncü dereceden köklerinin hesaplanmas›yla ilgili gelifltirdi¤i yöntem bat›da ancak 19. yüzy›lda kullan›lmaya bafllanabilmifltir. "Binom Aç›l›m›"n› ilk kez Hayyam kullanm›flt›r ve "Pascal Üçgeni" diye bilinen matematiksel kavram› asl›nda Hayyam gelifltirmifltir. Bu dönem büyük geliflmeler kaydeden "‹slam Matematik Okulu"nun en önemli temsilcisi Ömer Hayyam'd›r ve bu, onun ça¤›n›n en büyük matematikçisi oldu¤unun bir kan›t›d›r. Ek olarak belirtmek gerekirse Ömer Hayyam; f›k›h, ilahiyat, k›raat, edebiyat, tarih, fizik, astronomi dersleri vermifl ve fizik, matematik, astronomi ve fliir dal›nda eserler kaleme alm›flt›r. Dönemin ileri gelen birçok bilgini gibi Ömer Hayyam da astronomiyle ilgilenmifl, baz› hesaplamalarda bulunmufl, Hicri ve Rumi takvimlerden daha hassas olan "Celali Takvimi"ni gelifltirmifltir. Ömer Hayyam'›n eserler verdi¤i cebir, fizik, astronomi bir yana bugün biz onu o çok meflhur, dünyan›n dört bir yan›nda yüzy›llar geçmesine ra¤men ilgiyle okunan dörtlüklerinden tan›r›z. Hayyam'›n bu dörtlükleri adeta onun hayata bak›fl aç›s›n› yans›tmaktad›r. Kulland›¤› dil oldukça yal›nd›r. fiiirlerinin tümü insanlar›n yaflamlar›na, iliflkilerine, amaçlar›na, tutkular›na yönelik ince birer ö¤üt niteli¤indedir. Ömer Hayyam'›n kulland›¤› bu teknik (rubai) o dönem pek rastlanmayan bir tarzd›r. Bunun yan› s›ra bu tarzda yazman›n en önemli avantaj› az sözcükle çok fley anlatabilmek, anlatt›klar›n› da yal›n bir flekilde sunabilmekti. Hayyam da bunu hedefliyordu iflte. Ömer Hayyam'›n yaflam› boyunca edindi¤i bilgilerin; hayat› yorumlamas›nda ve fliirlerinde ete kemi¤e büründü¤ü gözlenmektedir. Evrene, do¤aya, hayata gerçekçi bir perspektifle yaklaflm›flt›r. Onun fliirlerinde yo¤un olarak sevgi, mutluluk, özgürlük, ak›lc› olma, insan›n beynini körelten inan›fllar›n gereksizli¤i yer al›r. Elefltirilerini ince alaylarla gönderir Hayyam. Ömer Hayyam'›n dörtlüklerinde çok genifl anlamlara rastlamaktay›z ço¤u zaman. Örne¤in kendine güven ve zalimli¤e

karfl› direnifli ö¤ütler flu dörtlü¤ünde: Kemik, damar ve sinir varken bende Haddini bil, flu dünya denilen yerde. En güçlünün önünde, boyun e¤me hiç; Dünyada en cömertten cömert ol sende! Hayyam'›n çokça de¤indi¤i konulardan biri de, insanlar›n kazanma h›rslar› do¤rultusunda alçalmalar›, onurlar›n› kaybetmeleridir. Buna örnek olarak flu üç rubaiyi gösterebiliriz: Günafl›r› bir somun yiyorsak ekmek, Ve bir k›r›k testiden so¤uk su çekmek. Bunlar varsa neden ki, köle olursun? Neden bir kul yan›nda bu kulluk etmek. Para pul gelir dertle, yine aymazlar Ne dertli candan ne de maldan caymazlar H›rsa tutsak olmufllar! Ne gariptir ki; Onlara benzemezsen adam saymazlar! Alçaklar›n iflinde çal›flsan nedir bedel? Gitme sinekler gibi bir avuç pisli¤e, gel. ‹ki günde bir somun yeter adam olana, Yüre¤inin kan› ki el ekme¤inden güzel. Astronomi alan›nda uzman olan Hayyam'›n y›ld›zlar ve evrenle ilgili yazd›¤› dörtlüklerinden bir tanesi flöyledir: Dünyada bu y›ld›zlar, ›fl›k parças› Gider, gelir dünyay› süsler hakças›. fiu dünyan›n koynunda, mavi etekte; Dünya durdukça do¤up, gelir çokças›! Ömer Hayyam'›n rubaileri ölümünden yaklafl›k iki yüzy›l sonra ortaya ç›km›flt›r. Bu bilgiye dayanarak baz› araflt›rmac›lar bu rubailerin baflkalar› taraf›ndan yaz›lm›fl olabilece¤ini ileri sürmüfllerdir. Fakat A.J. Arberry'nin 13. yüzy›l el yazmalar› üzerinde yapt›¤› incelemeler sonucu bu rubailerden 250 tanesinin Hayyam'a ait oldu¤u kan›tlanm›flt›r. Ölümünden sonra Hayyam yüzy›llar boyunca gerici düflüncelerin, yönetimlerin gizli sald›r›lar›na u¤ram›flt›r. Ömer Hayyam; zevk düflkünü bir ayyafl, dilinden flarab› düflürmeyen bir ehli keyif olarak anlat›lm›flt›r. Oysa tarihin, üstü balç›kla s›vanmaz bir gerçeklik günefli vard›r ve bu günefl bin y›l da geçse ayn› güçle parlayacakt›r. J

N‹SAN 2010 | TAVIR | 11


fliir fliir

yol hikayeleri ruhan mavruk

veda etmeden ayr›ld›m senden yasl› bir tren gibi pencereme gizleyip gülüflünü a¤lasam kayalar dökülecek da¤ köyleri bo¤ulacakt› yollar dü¤üm dü¤üm yüre¤imde bilmem düfl mü gördüm yoksa gerçek mi hatay’da ya¤murlu bir durakta sigara tüttürüyorduk bir kürt genci, bir nusayri flair ve ben deli seyyah çerkes k›z› adana’da konuk geldi el afliret reyhan bast› birdenbire stand› “meryem meryem tii”

hat›rlar m›s›n gücenmifltin seni sevdi¤im için oysa y›llar giydirilmifl hayaliydin yirmi yafl›nda ölmüfl bir çocu¤un

antep’te kömür gözlü bir akflamd› ay›fl›¤›m ve ben güler gibi a¤l›yordum leyladan beri yollar bo¤um bo¤um yüre¤imde

gelin arabas› gibi süsleyip ahflap osman’›n flevrolesini samanda¤›n’dan militan kaç›rd›¤›m›z günlerden tan›rd›k birbirimizi

ankara yan›yor ter bast› istiklal’i daha içilecek kilometreler var yollar gürül gürül yüre¤imde

susam›fls›nd›r yoldafl›m sana derin illerden köpük köpük fliir getirdim yollar gü¤üm gü¤üm yüre¤imde...

12 | TAVIR | N‹SAN 2010


biyografi

biyografi

tarihin, azmin ve devrim’in yoldafl›: carlos fonseca amador mete y›lmazer

Carlos Fonseca Amador, genç yafllar›nda mücadeleye bafllad›. Mücadele içinde yetkinlefltikçe kendini daha fazla halk›n›n kurtulufl kavgas›na verdi. Tepeden t›rna¤a halk ve vatan sevgisiyle dolu, düflmana karfl› ise o derece öfke ve kin duyan oldu. O’nun halk›na güveni tamd›. Halk›n tarihini ö¤rendikçe, halka olan sevgi ve güveni daha artt›. Bu kuru bir güven ve sevgi de¤ildi. Halklar›n isyan tarihini ö¤rendi ve herkesin de ö¤renmesi için çabalad›. Olumlu ve olumsuz yanlar›n› gördü. Halka ancak bu flekilde önderlik edilebilece¤ini gösterdi. O, halk›n›n komutan› ve önderiydi. Yenilgilerden, baflar›s›zl›klardan dersler ç›karmas›n› bilip bunlar› zafere dönüfltürdü. Karamsarl›k ve umutsuzluk ondan hep uzak oldu. En zor koflullarda halk›na, yoldafllar›na umut olmay› baflard›. Tutsakl›klar, iflkenceler, katliamlar onu y›ld›ramad›. Aksine daha fazla mücadeleye ba¤lad›. Düflmana olan kini ve öfkesini art›rd›. O, tarihin bilincinin önemi üzerine durdu, buna önem verdi. Geçmiflle ba¤›n› koparanlar›n gelece¤i olmaz diyenlerdendi.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 13


biyografi biyografi ayarlaman›n mücadelesini verdi. Bu yi¤it devrimci, halk›n önderi, geride önemli bir mücadele gelene¤i b›rakt›. 1976’da devrimi göremeden faflist diktatör Somoza’n›n katillerince katledildi. Çocuklu¤u… Carlos Fonseca, Nikaragua’n›n kuzey bat›s›ndaki Natagulpa kasabas›nda 1936 y›l›nda dünyaya geldi. Annesi Augustina Fonseca Ubeda, çamafl›r y›kay›c›l›¤› yapan emekçi bir kad›nd›. Babas›, ülkedeki zengin Amador ailesinden Fausto Amador Aleman, y›llarca Fonseca’y› o¤lu olarak kabul etmedi. Ancak okula gitmesine yetecek kadar bir yard›mda bulundu. Fakat Fonseca, babas›n›n bu tavr›n› hiç unutmad›. Annesinin emekçili¤ine ve güçlü kiflili¤ine hayran kald›. Gelifliminde annesinin rolü büyüktü. Kendisine verilen eme¤e ve sevgiye lay›k olmaya çal›flt›. Gözlerindeki bozukluk, küçük yafllardayken bafllad›. Yaflam›nda hep a¤›r gözlükler kullanmak durumunda kalarak yaflad›. Gençlik Y›llar›… Y›l 1950’yi gösterdi¤inde Fonseca ortaokula bafllad›. Bu y›llar ayn› zamanda onun politik grup ve düflüncelerle tan›flt›¤› y›llard›. Ulusal Halkç› Hareket Birli¤i’nin (UNAP) toplant›lar›na ve faaliyetlerine kat›ld›. Politik ortam›n da etkisi onu giderek yeni aray›fllara itmeye bafllad›. Kendini sürekli gelifltirdi. Okuyup araflt›rd›. Sosyalizme olan ilgisi her geçen gün art›yordu. Bu ilginin bir sonucu olarak Nikaragua Sosyalist Partisi’ne (PSN) kat›ld›. UNAP’›n burjuvalaflm›fl oldu¤unu söyleyerek istifa etti. Tarih bilinci dumura u¤rat›lan ya da çarp›t›lan halklar›n egemenlerce daha kolay aldat›ld›¤›n› gördü. Bunun uyar›s›n› yapt›. Fonseca, anti emperyalist gelene¤in de devamc›s› oldu ayn› zamanda... O, mekanik, flabloncu olanlardan de¤ildi. Ülke ve halk gerçekli¤ini iyi görüp buna göre de¤erlendirdi. Di¤er ülke devrim deneyimlerini inceledi. Onu en çok Küba Devrimi etkilese de, bunda da flabloncu olmad›. Bir kez devrimin olaca¤›na inand›. Bunun için gemileri yakt›. Düzenle ve düzen uzant›s› her düflünce ve al›flkanl›kla ba¤lar›n› koparman›n gereklili¤ini gördü. Bunun gereklerini yerine getirdi. Kendini sürekli gelifltirdi. O, kendi ideolojisine güvendi. Düflman›n› ne küçümsedi, ne de abartt›. Tarihsel olarak bu asalak çürümüfl düzenin y›k›laca¤›n›n sadece zaman sorunu oldu¤unu biliyordu. ‹flte o zaman›

14 | TAVIR | N‹SAN 2010

1954’te okul arkadafllar›yla birlikte “Segovia” adl› kültürel bir gazete ç›karmaya bafllad›. Gazete açl›k, yoksulluk, ö¤renci sorunlar› ve hareketleri gibi konular ifllese de düzeni ya da Somoza iktidar›n› hedeflemekten uzakt›. Fonseca, böylesi yollardan geçerek kurtuluflun gerçek yolunu bulacakt›. Üniversite… Bir süre Managua’daki bir lisede kütüphaneci olarak çal›flt›. 1956’da hukuk fakültesine gitmek için Leon’a geçti. Okulda ö¤renci eylemlerine kat›ld›. Ö¤renci gazetelerinden birinde bafl editör olarak çal›flt›. Örgütlenme çabas›ndan hiç vazgeçmedi. PSN’nin ilk ö¤renci gençlik örgütlenmesini oluflturan da Fonseca oldu. Bu y›llardaki arkadafllar›ndan biri de Tomas Borge’dir. Ö¤rencilerle birlikte e¤itim çal›flmalar› yapt›. Ancak parti merkezi, bu çaba ve faaliyetlerine destek vermeyince bu


biyografi

biyografi

çal›flmalar›n ömrü k›sa oldu. 21 Eylül 1956’da garson k›l›¤›na giren ozan-gazeteci Rigoberto Lopez Perez; Nikaragua Devlet Baflkan› Anastasio Somoza Garcia’y›, Leon’da cezaland›rd›. Somoza’n›n yerini büyük o¤lu Luis Somoza Debayle ald›. Eylem, ülkede s›k›yönetim ve yeni bir terör dalgas›na gerekçe yap›ld›. Tüm muhalif kesimler bu sald›r›dan pay›na düfleni ald›. Pek çok ö¤renci lideri tutukland›. Tutuklananlar aras›nda Fonseca ve Tomas Borge gibi ö¤renci liderleri de vard›. Fonseca, bu dönemde PSN’nin reformist yöntemlerinden henüz kopmufl de¤ildi. Fakat yaflad›klar› ve geliflmeler bu kopuflun uzak olmad›¤›na iflaret ediyordu. Fonseca’n›n tutsakl›¤› uzun sürmedi. 1957’de PSN’nin delegesi olarak Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu’nun düzenledi¤i gençlik ve ö¤renci festivaline kat›lmak için Sovyetler Birli¤i’ne gitti. Burada yaflad›klar›n› ve gözlemlerini “Moskova’da Bir Nikaragual›” ad›yla kitaplaflt›rd›. Küba Devriminin Nikaragua’ya Etkisi Küba’daki gerilla savafl›, dünyada oldu¤u gibi Nikaragua’da da büyük bir heyecan ve ilgiyle karfl›land›. Küba’da yanan ›fl›k, Nikaragua’ya da ulaflt›. Sosyalizm, devrim ve devrime giden yol üzerindeki tart›flmalar, Küba’daki devrim üzerinden yeniden tart›fl›lmaya bafllad›. Latin Amerika’daki bu durum halk›n moralinin yükselmesinde de etkili oldu. Devrimin mümkün olabilece¤i çok yak›ndan görüldü. Bu y›llar, Nikaragua’da Somoza diktatörlü¤ünün bask› ve terörüne karfl› halk›n memnuniyetsizli¤inin sesli dile getirildi¤i y›llard›. Özellikle ö¤renci gençlik, dinamik bir muhalefet oda¤› durumundayd›. Böylesi bir tabloda, yeni bir örgütlenmenin aciliyeti ve de ihtiyac› yaflam›n her alan›nda kendini hissettiriyordu. Art›k PSN’nin gerçek yüzü görülmeye bafll›yordu. ‹ktidar hedefinden uzak, reformist bir partinin diktatörlü¤e cepheden karfl› ç›kmas› beklenemezdi. Bunun için de kurulacak örgüt, mevcut parti ve örgütlerin d›fl›nda olacakt›. Dönüm Noktas›… ‹lk Ad›m… Fonseca ve yoldafllar› farkl› mücadele aray›fllar›na girdi. Bu yöndeki çabalar›n› yo¤unlaflt›rd›. 1959 fiubat›’nda birçok devrimciyle birlikte Küba’ya gitti. Y›l›n ortalar›na do¤ru Güney Honduras’ta gerillalara e¤itim veren bir kampa kat›ld›. Aksilik, Fonseca ve yoldafllar›n›n yakas›n› b›rakm›yordu. Nikaragua Ordusu, kamp›n yerini tespit ederek kampa sald›rd›. Birçok gerilla katledildi. Fonseca’n›n da oldu¤u birçok gerilla tutukland›. Bu katliam ve tutsakl›klar, s›n›flar mücadelesinin ac›mas›z ve

amans›z bir mücadele oldu¤unu bir kez daha gösterdi. Diktatörlük, bu türden politikalarla halkta y›lg›nl›k ve korku yaratmay› amaçl›yordu. ‹ktidar hedefinden uzaklaflan ve bedel ödemekten kaç›nanlar; diktatörlü¤ün bu tavr›na meydan okuyamaz, gerekenleri yapamazd›. Nitekim düflman›n yaratmak istedi¤i korku ve y›lg›nl›k, PSN üzerinde etkili oldu. PSN, art›k Nikaragua’da bir devrimin olamayaca¤›na ikna oldu ve bunun teorisini yapmaya bafllad›. Di¤er yandan düflman›n bu politikas›, Fonseca ve yoldafllar› üzerinde tam tersi bir etki yapt›. Düflmanlar›na karfl› daha fazla öfke ve kin duymalar›n› sa¤lad›. Devrimciliklerini güçlendirdi, coflkular›n› artt›rd›. Fonseca, girdikleri yolun sonunu görüyordu. Bunun heyecan› ve coflkusunu yafl›yordu. Bu ruh halini ve mücadeledeki ›srar›n› anlamaktan uzak olan PSN, gerilla savafl›n› sürdürmek isteyen Fonseca ve yoldafllar›n› ihraç etti. Hapishane ve Özgürlük Tutkusu Fonseca, bir devrimci olarak hapishanede de bofl durmad›. Düflman›n› sevindirmedi. Devrim üzerine; gerilla savafl› üzerine ve bu savafl› nas›l yükseltiriz üzerine kafa yordu. Her an s›cak mücadeleye koflman›n yollar›n› düflündü. Bunun çabas› içinde oldu. Askeri hastanedeyken bu f›rsat› yakalayarak, özgürlü¤e kofltu. Savafl onu bekliyordu. ‹lk önce Küba’ya geçti. Fonseca, Küba’da iken ülke tarihini araflt›rmaya koyuldu. Özellikle General Sandino üzerine çal›flt›. Onun mücadele deneyimlerini ö¤rendi. Sömürgecili¤i ve halk›n sömürgecili¤e karfl› isyanlar›n› inceledi. Di¤er yandan örgüt çal›flmalar›n› h›zland›rd›. Bu amaçla Havana’n›n küçük bir apartman dairesinde Nikaragua’daki devrim ve devrimin yolu üzerine konufluldu. Bu toplant›da, daha sonra FSLN’nin kurucular› olacak devrimci önderler yer ald›. Yeniden Yeniden… Fonseca ve yoldafllar› tüm çabalar›n› örgüt kurmaya yöneltti. 1959-63 y›llar› aras›nda pek çok giriflimleri oldu. Bu çabalar› baflar›s›zl›kla sonuçlansa da onlar y›lmad›. Her baflar›s›zl›klar›ndan dersler ç›karmas›n› bildiler. Yeni giriflimlerde bulundular ve o çok arzulad›klar›, u¤runa bedel ödedikleri örgütü 1963’te kurdular. Sandinista Ulusal Kurtulufl Cephesi (FSLN), böylesi inanç ve azmin sonucunda kuruldu. Kuruluflunda ö¤renci gençlik hareketi liderlerinden Fonseca ve Tomas Borge de vard›. Bununla birlikte Sandino’nun silah arkadafl› Albay Sontes Lopez de kurucular aras›nda yerini ald›. FSLN’nin oluflumunda özellikle Fonseca’n›n ›srar›, ça-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 15


güncel güncel ba ve emekleri büyük oldu. Önüne ç›kan engelleri, bask› ve zorluklar› aflmas›ndaki enerjiyi, devrime ba¤l›l›¤›ndan ve güçlü bir halk sevgisinden al›yordu. Ve h›zla harekete geçildi. ‹lk gerilla grubu, 1963’ün ortalar›nda Nikaragua’n›n Rios Coco’y Bocay bölgesine girifl yapt›. Çok geçmeden yerleri Ulusal Muhaf›zlarca tespit edildi. Gerillalar›n bir k›sm› katledildi. Kalan k›sm› Honduras’a geçti. Yap›lan de¤erlendirmelerde gerilla grubunun iyi haz›rlanmad›¤›na karar verildi. Ayr›ca “politik temel oluflturmadan askeri eylemlili¤e afl›r› önem vermek” gibi bir eksikli¤in alt› çizildi. Hiçbir koflulda gerilladan, silahl› mücadeleden vazgeçme yönünde kaç›fl teorileri yap›lmad›. Yarg›lanan De¤il Yarg›layand›… Somoza diktatörlü¤üne karfl› aç›k bir meydan okuma içine girildi. Bu, s›n›flar savafl›yd›. Bir yanda halk, bir yanda Somoza diktatörlü¤ü vard›. Diktatörlük ömrünü uzatmak için bask› ve terörü daha fazla kullanmaya bafllad›. Fonseca, 1964’ün Haziran ay›nda yoldafl› Victor Tirodo ile birlikte Somoza’ya suikast yapmaktan dolay› tutukland›. ‹flkenceli sorgulamalardan sonra hapishaneye konuldu. Art›k s›cak mücadeleden uzakt›. Ama mücadele devam ediyordu. Bu defa mücadele alan› hapishane ve mahkeme kürsüleri olacakt›. Çünkü O bir devrimciydi. Mücadelesinden, halk›n›n kurtulufl kavgas›ndan al›konulmufltu. Fonseca faflist düzeni meflrulaflt›ran mahkemeleri devrimin kürsüsü haline getirmesini bildi. Çünkü o yarg›lanan de¤il yarg›layan, hesap sorulan de¤il hesap soranlar›n soyundan geliyordu. Yarat›lan bu gelene¤e bir tu¤la da o koydu. Mahkemeleri düzen-devrim, oligarfli ile halk›n çarp›flt›¤› alanlar olarak gördü. Bu bak›fl aç›s›yla savunma yerine kendi iddianamesini haz›rlad›. Somoza diktatörlü¤ünün gerçek yüzünü gösterdi. Vermifl oldu¤u mücadelenin ve halk kurtulufl savafl›n›n hakl›l›¤›n› savundu. Fonseca’n›n haz›rlam›fl oldu¤u bu iddianame, daha sonra “Hapishaneden Diktatörlü¤ü Suçluyorum” ad›yla daha ayr›nt›l› ele al›nd›. Yenilgileri Zafere Dönüfltürmek… 1964’ten sonra örgütlenme çabalar›na daha fazla a¤›rl›k verilmeye baflland›. Kadrolar›n e¤itimi h›zland›r›ld›. Bir yandan da mali kaynak aray›fllar›na girildi. Fonseca, Meksika ve Kostarika’da illegal olarak tüm faaliyetleri yak›ndan takip ediyor, sorunlara çözümler üretmeye çal›fl›yordu.

16 | TAVIR | N‹SAN 2010

1966’da Poncason bölgesinde yeni bir FSLN gerilla hareketi bafllat›ld›. Birlik iyi e¤itimli ve silahl› 40 gerilladan olufluyordu. Bu defa gerillalar aras›nda, ilk defa kad›n gerillalar da yer al›yordu. Fonseca gerilla savafl›na kad›nlar›n kat›lmas›n› önemsiyor, daha fazla kad›n›n kat›l›m› için kafa yoruyordu. Ki daha sonra FSLN içinde kad›n gerillalar›n fazlal›¤› dikkate al›nd›¤›nda Fonseca’n›n çabas›n›n sonuç verdi¤i ve bunun mücadele için ne kadar önemli oldu¤u görüldü. Poncason’a ç›kan gerilla birli¤i de katliama u¤rad›. Her katliam, her k›y›m halklar aç›s›ndan bir yenilgi anlam›na gelmez. Egemenler gerillalar›, devrimcileri, isyana kat›lan herkesi yok edebilir ama bu egemenlerin zaferi de¤ildir. Böyle olsayd› ne Castro devrimi yapabilirdi, ne de Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleflirdi. Nitekim Fonseca ve yoldafllar›; ac› ve öfkelerini içlerinde duyarak gerillalar›n yaflad›¤› bu katliam›, “FSLN’nin hala var oldu¤unun bütün ülkeye gösterdi¤i” için politik bir zafer olarak gördü. Somoza diktatörlü¤ünün “bellerini k›rd›k”, “yok ettik” gibi demagoji ve yalanlar›na büyük bir darbe vuruldu. Gerillalar katledilmifl olsa da halk, kurtulufl umudunun bir kez gerillada oldu¤unu gördü. Gerillan›n ço¤almas›, ülkenin her yan›na yay›lmas› art›k bir zaman sorunuydu. Düzenden ve Reformizmden Kopufl Fonseca bir kez “Nikaragua’n›n ulusal kurtuluflu en ilerici, devrimci ilkelerinin önderli¤inde, halk kitlelerinin destekledi¤i silahl› eylemle sa¤lanacakt›r” diyerek oligarfliye aç›k bir meydan okuyuflu içine girdi. Bu yan›yla giriflilen bu mücadelenin zorluklar›, ödenecek bedellerin a¤›rl›¤›n›n fark›ndayd›. “Nikaragua’da silahl› mücadele; tiranl›¤›n y›k›lmas›, sevgili yurttafllar›m›z›n katlanmak zorunda b›rak›ld›¤› sefil ve dehflet verici yaflam›n dönüfltürülmesine iliflkin derin bir inançtan kaynaklanan yüksek bir ahlaka sahip savaflç›lar›n dayanabilece¤i ola¤anüstü fedakârl›klar gerektirmektedir.” ‹flte böylesi fedakârl›kla savafl geliflip büyüdü. En nihayetinde bu bedeller, ac›lar, zorluk ve kay›plar göze al›nmasayd› devrim gerçekleflmezdi. Fonseca bu noktada en somut örnek oldu. Silahl› mücadeleyi bafllatmak ve tüm bedellerine karfl›l›k bunda ›srar etmek düzeni karfl›s›na almay› gerektirir. Bu da yetmez; düzenden her anlamda bir kopufl olmal›d›r. Ve bu noktada ideolojik mücadelenin önemi üzerinde durdu. Bu yola reformist talepler için ç›k›lmad›. ‹yilefltirmeler, reformlar ya da egemenlerle bar›fl için de¤il, daha büyük bir ideal içindi ödenen bedeller. Bu ideal; ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm hedefiyle iktidar›n al›nmas›yd›. Böyle düflünmeyenlere “Nikara-


güncel

güncel

gua halk kitlelerinin bafl›ndaki Sandinist Cephe, halk için k›r›nt›lar elde etmek için de¤il, büyük bir toplumsal ve ulusal dönüflüm u¤runa mücadele etmektedir.” fleklinde seslenerek uyar›da bulundu.

miras›n› da talan etmektedir. ABD’nin Nikaragua’ya müdahalelerinin ço¤unun unutulup gitmesi ancak böyle aç›klanabilir. Bu unutufl beraberinde halk›m›z›n u¤rat›ld›¤› felaketli y›k›m›n az›msanmas›na yol açmaktad›r.” (252)

Fonseca bununla yetinmeyerek daha somut nihai hedefleri hakk›nda flunlar› söyledi: “Biz Sandinista Ulusal Kurtulufl Cephesi (FSLN) militanlar›, emekçi halk› savunmak için, boyunduruk alt›ndaki yurdumuzun sevdas›yla, yüce ideallerimizi hayata geçirmek için savafl›yoruz. Adaletin, sevdan›n, mutlulu¤un hükümran olmas›, insanl›k d›fl› edimlerin ortadan kald›r›lmas›… ve nihayet insan›n insan› ac›mas›z sömürüsünün yok edilmesi için savafl›yoruz.” (255)

Bu sözler; üzerinden geçen bunca zamana ra¤men öneminden hiçbir fley kaybetmedi. Emperyalizmin alabildi¤ine sald›rganlaflt›¤›, ülkeleri iflgal etti¤i bu koflullarda anti emperyalist tepkinin yeterli derecede a盤a ç›kmamas›n›n en önemli nedenlerinden biri de Fonseca’n›n üzerinde durdu¤u konudur. Ba¤›ms›zl›k savafllar›n›n içi boflalt›lmaya, halklar›n direniflleri yok say›lmaya çal›fl›ld› ya da çarp›t›ld›. Egemenlerin bu çabalar›na karfl›l›k, tarihe daha fazla önem vermek, gerçe¤i a盤a ç›kar›p çarp›t›lmas›na karfl› durmak Fonseca’dan al›nacak en önemli derstir.

Anti emperyalizm ve Tarih Bilincinin Önemi Fonseca, gençlik y›llar›ndan bu yana tarih bilincine büyük önem verdi. Üniversiteye gitmeden, çal›flt›¤› kütüphanede gençlere tarih kitaplar›n› okumalar›n› önerdi. Onlarla tarih üzerine sohbet etti. “Sandino’yu ö¤renmek, zorunlu bir görev” diyen de odur. Çünkü Fonseca’ya göre “Yankee sald›rganl›¤› ve açgözlülü¤üne karfl› direnifl, halklar›m›z›n tarihinin derinliklerinden kaynaklanmaktad›r.” ‹flte böylesine halklar›n isyan ve direnifl damar›na güveniyordu. Hatta daha derinlere giderek yerli halklar›n sömürgecilere karfl› direnifllerinin ö¤renilmesinden yanayd›. “‹spanya’n›n Nikaragua’ya ba¤›ms›zl›k bahfletti¤ine iliflkin masal› reddediyoruz; ulusal kurtuluflu sa¤lamak için dökülen kanlar›n bilincindeyiz.” (249) Fonseca’n›n halk›na güveni tamd›. Halk›n› tan›yor, geçmiflte yapt›klar›n› çok iyi biliyordu. Bu defa da kurtulufl kavgas›na kat›laca¤›na inan›yordu. “Sandinist kavga, halk›m›z›n maddi aç›dan çok güçlü bir düflmana karfl› muzaffer mücadeleler sürdürülebilece¤ini göstermifltir.” (254) diyerek düflman›n yenilebilece¤ini ve bu gücün de halk›n bizzat kendisi oldu¤u belirten de odur. Tarih bilincinin önemini belirten Fonseca, bu noktada önemli bir tehlikeye de dikkat çekti. Çünkü tarih bilincinin halktaki etkisinin egemenler de fark›ndayd›. Emperyalizm ve oligarfliler, halklar›n direngen tarihlerinin çarp›t›lmas›na, tarih bilincinin köreltilmesine özel bir önem veriyordu. “Kuzey Amerika sald›r›lar› yaln›zca maddi y›k›mlara neden olmakla kalmamakta ayn› zamanda halklar›n kültürel ve tarihsel

Tarih bilinci, onu sadece ezberlemek de¤ildir. Bunun böyle olmad›¤› bir kez de yine Nikaragua’da görüldü. Hâlbuki Fonseca olas› tehlikelere karfl› “geçmiflin düflman tuzaklar› tekrarlanmayacakt›r” diyerek uyar›s›n› yapm›flt›. Burada düflman›n yapabileceklerini söylüyordu. Emperyalizm ve oligarflilerin kolay kolay teslim olmayaca¤›n›, iktidar›n›n devam› için her fleyi yapaca¤›n› biliyordu. Bu, s›n›fsal bir gerçeklikti. Tarihsel bilinci olan ve düflman›n› tan›yanlar için bu gerçekli¤i bilmemek zor de¤ildi. Bütün bu sözlerin söylenmesinden y›llar sonra; Nikaragua’da büyük bedeller ödenerek gerçeklefltirilen devrim, emperyalizmin sald›r›lar› karfl›s›nda direnemeyerek iktidar› kaybetti. Bu ac› tarihsel deneyim, Fonseca’n›n uyar›s›n›n ne kadar yerinde ve do¤ru bir uyar› oldu¤unu da gösterdi. Sonuç Olarak: Devrimci önder Fonseca, mücadele etti¤i devrim ve sosyalizm davas›nda Somoza’n›n katillerince katledildi. Bir önder olarak her daim savafl›n içinde oldu. Yaflam› ve yapt›klar›yla yol göstericiydi. Onu halk›n önderi yapan da her koflulda halk›na ve vatan›na lay›k olmas›d›r. Tüm bedelleri göze alarak egemenlere karfl› cüretli bir savafla girmesidir... Tutsakl›klar ve katliamlardan kaç›nma ad› alt›nda inançlar›na ihanet etmemesidir... Bunun içindir ki halk›n›n ve yoldafllar›n›n güvenini kazand›. Fonseca’y› ölümünden sonra da halk› örnek almaya devam etti. Mücadeleye moral ve güç verdi. Ve bundan dolay› Fonseca’n›n mücadeleci ve direngen ruhu yaflamaya devam ederek düflmanlar›n›n korkusu oluyor… * Al›nt›lar: Latin Amerika’n›n ‹syan Tarihi - Sibel Özbudun J

N‹SAN 2010 | TAVIR | 17


zafer, namusun mavzerine mermi olanlar›n olacakt›r... hakan soydemir

“Çünkü isyan b›ça¤›d›r bö¤rüme saplanan sanc› / çünkü harc›m› öfkeyle, imanla kar›yorum ve kederin / ve solgun yüzlü iflçilerin üzerine / da¤bafllar›n›n h›rç›nl›¤› savruluyor benden / çünkü beni atefliyle dimdik tutan kin / çünkü benim gözbebeklerimde tutuflan flafak / miting afiflleri / cesur pankartlar / ve binlerce militan / derin denizlerin ayd›nl›¤› zorlu sabahlar / gökyüzü ve lâle / s›k›lm›fl bir yumruk gibi giriyoruz hayata. ‘çünkü ben sevdi¤im k›z› / yaflamak gibi / halk›m gibi sevdi¤im k›z› / ki fliirini yazamayan’ ve türküsünü söyleyemeyen halk›m gibi / binlerce ve binlerce kurflunlanan halk›m gibi zincirlere vurulan / savafllara yollanan / vergilere ba¤lanan halk›m gibi / felç olmufl yaln›zl›klara b›rakarak / büyük ac›lar›n ve gözyafl›n›n içine b›rakarak/ fliirlerimin bir b›çak gibi ›fl›ldad›¤› / devrim türkülerini / ve baflkald›rmay› ö¤reten dudaklar›n› / bir kere olsun öpemeden / bir kere olsun tutamadan kayg›s›zca / serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini / hatta boynunu ve ayak bileklerini / bilemeden bilemeden bilemeden / vurdum yüre¤imi flanl› kavgaya…” (*)


fiehitlerimiz… Onlar, da¤bafllar›n›n h›rç›nl›¤›yd›lar; inançlar›n›, imanlar›n› solgun yüzlü iflçilerin gözbebeklerinden ald›lar. Ve sevdiklerini felç olmufl yaln›zl›klara b›rakarak, s›k›lm›fl bir yumruk gibi vurdular yüreklerini flanl› kavgaya ve ölümsüzlefltiler… Yaflam›, insan› güzellediler. Kirletilmifl bütün yaflam de¤erlerini kanlar›yla, canlar›yla y›kad›lar… Kavgan›n ö¤retmenleri, ustalar›m›z... Hayatlar›n› verebilecek kadar hayat› seven, sevgi ustalar›. Sevmenin, de¤erli k›lman›n, emek vermenin ne demek oldu¤unu bizlere ö¤retenler; kutsallar›m›z olan flehitlerimiz…

fiehitlerimiz… Onlar, da¤bafllar›n›n h›rç›nl›¤›yd›lar; inançlar›n›, imanlar›n› solgun yüzlü iflçilerin gözbebeklerinden ald›lar. Ve sevdiklerini felç olmufl yaln›zl›klara b›rakarak, s›k›lm›fl bir yumruk gibi vurdular yüreklerini flanl› kavgaya ve ölümsüzlefltiler… Yaflam›, insan› güzellediler. Kirletilmifl bütün yaflam de¤erlerini kanlar›yla, canlar›yla y›kad›lar… Kavgan›n ö¤retmenleri, ustalar›m›z... Hayatlar›n› verebilecek kadar hayat› seven, sevgi ustalar›. Sevmenin, de¤erli k›lman›n, emek vermenin ne demek oldu¤unu bizlere ö¤retenler; kutsallar›m›z olan flehitlerimiz… Evet, onlar bizim kutsallar›m›z. Rahats›z olsalar da devrimsiz sosyalistler, “fiehitlik, Orta Do¤u’nun geri, dini kavram›d›r.” deseler de, ald›r›fl etmeyece¤iz onlara; ölülerimize flehit diyece¤iz, kutsallar›m›z diyece¤iz. Onlar korunakl› flatolar›nda devrim teorileri üretirlerken, devrimi hücrelerinde hisseden, iliklerinde yaflatan flehitlerimizi kutsayaca¤›z. Sayg›yla e¤ilece¤iz an›lar› önünde. Vars›n, buna putlaflt›rma desinler, idollefltirme desinler; ald›r›fl etmeyece¤iz bu sözlere... fiehitlerimiz devrim için düfltüler, çok sevdikleri bu topra¤a. fiartlar ne olursa olsun, devrimcinin görevi devrim yapmakt›r bilinciy-

le yaflad›lar, öyle dövüfltüler ve düfltüler. Hiç tereddüt etmediler, davalar›na adad›klar› hayatlar› için hiç kayg› duymad›lar. At›ld›lar kavgaya, en önde; yürüdüler yüreklerinde yanan k›z›l kor atefllerle zulmün üstüne, onu yere serdiler; sonsuzlu¤a akt›lar… fiehitlerimizi devrimcinin görevinin, bütün olumsuzluklara, bütün imkâns›zl›klara, bütün yetmezliklere ra¤men her yerde ve her zaman, b›kmadan, usanmadan, taviz vermeden devrim için çal›flmak oldu¤u bilinciyle yaflad›lar, o bilinçle düfltüler topra¤a… Onlar aram›zdan sadece bedenleriyle ayr›ld›lar. Çünkü kendini insanl›¤›n kurtulufluna adam›fl insanlar ölmezler. Onlar›n düflünceleri ve pratikleriyle yaratt›klar› gelenek, sonraki kufla¤a ve sonras›nda kuflaktan kufla¤a kesintisiz bir biçimde devam ediyor. Ve bu süreç; insanl›k kurtuluncaya, s›n›fs›z, sömürüsüz, s›n›rs›z bir dünya kurulana kadar sürecektir. Onlara “Yi¤it ama macerac›...” dediler, “Devrimci ama küçük burjuva goflizmi yap›yorlar.” dediler; her tür “bilimsel” küfrü sarf ettiler, ediyorlar. Ama onlar, lise s›ralar›ndan, üniversite amfilerinden, atölyelerden, tarlalardan devrime akt›kça korktular, flafl›rd›lar… ‹nand›¤› düflünceler u¤runa bedenini açl›¤a yat›rman›n, o güzelim gencecik bedeni tutuflturman›n ya da

N‹SAN 2010 | TAVIR | 19


flehitlerimiz

flehitlerimiz

bir evin içinde saatlerce teslim olmadan direnmenin ne demek oldu¤unu anlamad›lar. Burjuvaziden daha çok devrimsiz sosyalistler korktular; çünkü kendi oturgan, düzenle uzlaflmac› tarzlar›n›n, oluflturduklar› statükolar›n›n sars›lmas›ndan korktular; parçalanm›fl devrimci bedenlerden korktular. Ve küfrettiler, ediyorlar... Etsinler, çünkü onlar, “… ömrü ve tarihe bak›fl› yaln›zca bir gündüz ve geceden ibaret olan küçük-burjuva hamamböcekleri”dirler. Çünkü onlar, “gündüzün bitip gecenin bafllad›¤› anda

fiehitlerimiz, devrimin önderleridirler ve “Devrimin önderlerinin yeni yürümeye bafllayan, babalar›n›n adlar›n› bile ö¤renemeyen çocuklar›, devrimin tamamlanmas› için hayatlar›ndaki genel fedakârl›klar›n bir parças› olarak ayr› kalmak zorunda olduklar› kar›lar› vard›r; arkadafl çevreleri kesinlikle devrimci yoldafllar›n›n say›s›yla s›n›rl›d›r. Onlar için devrimin d›fl›nda baflka bir hayat yoktur.” Bu bilinçle dövüfltüler, bu feda anlay›fl›yla düfltüler topra¤a… Onlar, büyük bir aflkla öncülük ettiler devrimimize: Ki, “… Bu nitelikten yoksun büyük bir devrimci düflünülemez.” fiehitlerimiz, öncülerimiz, karfl›laflt›klar› en karmafl›k, en zorlu durumlardan bile, so¤ukkanl›l›¤›n› kaybetmediler ve hiç ikirciklenmeden en zorlu kararlar› ald›lar. Derin bir halk sevgisi duydular, yüreklerinin en derinlerinde… Onlar, Ayd›n ovas›nda fieyh Bedreddin’den; dara¤ac›nda Pir Sultan’dan, Seyit R›za’dan, Deniz’den; Mustafa Suphi’den, K›v›lc›ml›’dan; K›z›ldere’de Mahir’den; iflkencelerde ‹bo’dan; da¤bafllar›nda Che’den, Ho Amca’dan devrald›lar bu bayra¤› ve hiç düflürmediler. Onlar, feda kufla¤›n›n insan›yd›lar, insand›lar… Öyle zor ki onlar› anlatmak, onlar üzerine konuflmak. Her biri destans› kavgam›z›n zafer niflangâh›d›r. Gelecek umutlu ve mutlu yar›nlar› bizlere müjdeleyen öncülerimizdir. fiehitlerimiz devrimi yaflad›, devrimde karar k›ld›, bir devrimciden beklenen cüretle ölümsüzlü¤e yürüdü. Her biri sosyalizm mücadelesinin yüz ak›, örnek al›nacak de¤erleridir.

bir daha gündüzün hiç olmayaca¤›na inan›rlar...” fiehitlerimiz ise, “Bu topraklarda umutsuzlu¤a yer yok!” dediler, umudu yeflerttiler, akan k›z›l kanlar›yla sulad›lar devrim çiçe¤ini. Onlar; yaln›zca Marksist de¤illerdi, Leninci Marksistlerdi ve t›pk› Lenin gibi, ‘devrimin güncelli¤ine’ inand›lar, “bir devrim ülkesinde umutsuz ruh hali, olsa olsa, bu küçük-burjuva hamamböceklerinin ruh hali olabilir...” dediler, yürüdüler devrime, devrim oldular… fiarjörlerine bofl kovanlar› doldurdular devrimsiz sosyalistler, utanmal›lar, utanm›yorlarsa, utanacaklar› günler yak›nd›r bilmeliler… “Devrimin ideolojik itici gücü olan devrimci, sosyalizmin kuruluflunun dünya ölçüsünde tamamlanmas›na kadar ancak ölümüyle bitecek olan kesintisiz çal›flmas› içinde tükenir gider.” fiehitlerimiz, Che’nin dedi¤i gibi, kesintisiz devrim çabas›yla düfltüler bu topra¤a… Kurtulufla olan inançla, sosyalizm bayra¤›n› en yükseklere diktiler, k›z›l bayraklara sar›larak gittiler.

20 | TAVIR | N‹SAN 2010

“Kanla Yaz›lan Tarih Silinmez!”… 16-17 Nisan’da, Çiftehavuzlar’da, Sabo’lar›n teslim al›namazl›¤›d›r, onurlu tarihimiz. “Ellerimizde silahlar›m›z, dillerimizde sloganlar›m›zla kucakl›yoruz ölümü.” diyen Sabo’lar›n devrimde kararl›l›klar› yazd› tarihimizi. Çelik ald›¤› suyu unutmayacak. Bizler, Anadolu halklar›n›n devrimcileri, flehitlerimizin kanlar› ve canlar› pahas›na büyüttükleri sosyalizm mücadelesinde bir milim bile sapmadan yürüyecek, onlara verdi¤imiz devrim sözünü er ya da geç gerçeklefltirece¤iz. Zafer namusun mavzerine mermi olan flehitlerimizin yoludur… Yol bellidir. Yürüyece¤iz hiç durmadan, ya devrim ya ölüm fliar›yla!...

(*) Orhan Kotan’›n, “Gururla Bak›yorum Dünyaya” isimli fliirinden… J


deneme

deneme

duvarlara yaz›lan “hakiki” fliirler ümit ilter

“‹flte bak, kardeflim, sonunda ö¤rendik konuflmay› Tatl› tatl› ve yal›n konuflmay›. Anlaflabiliyoruz flimdi fazlas› da gereksiz. Ve yar›n diyorum, daha da yal›n olaca¤›z Tüm yüreklerde, tüm dudaklarda Ayn› a¤›rl›¤› edinen sözleri bulaca¤›z. Ad›yla an›lacak her fley. Ve ötekiler gülümseyip ‘Böyle fleyleri biz de yüzlerce yazabiliriz’ diyecekler. Bizim istedi¤imiz bu iflte…” Yannis Ritsos

1… O yalan teknesi LCD ekranlar› onlar›n olsun, bütün namuslu duvarlar bizimdir. S›vas›z›, boyal›s›yla cümle duvarlar bizim fliir defterimizdir. Ve biz yüre¤imizi sürdükçe o duvarlara, umudumuz biraz daha kar›fl›yor hayat›n hamuruna… Gün oldu Güler’in parma¤›ndaki inanc› tafl›d›k biz o duvarlara. Gün oldu, Amerika’ya h›nc›m›z› yazd›k, hem de en b›çk›n haliyle. Gün oldu, Yürüyüfl’ün kapaklar›n› da dalgaland›rd›k o duvarlarda. Ki her birisi kavgan›n esteti¤ine dair tablolard›r… Bakan›n kendisinden bir fleyler buldu¤u gerçe¤in kap›s›d›r o duvarlara yaz›lan yaz›lar, as›lan afifller. Yalan sisinde hakikatin

feneridir her birisi. Ve halk, evlerinin duvarlar›n› süsleyen o umutlu yaz›larda içinden geçenin sesini duyar her seferinde… Öksüzdür elbette, hakikatli yaz›lardan mahrum kalan duvarlar. Gidin bak›n nas›l da boynu bükük dururlar. Hele ki, kapitalist çöplü¤ün çamurlar› s›çrat›lm›flsa üzerlerine, göz yafl› dökerler. ‹nan›n duvarlar›n da bir yüzü vard›r. Halk› tüketim manyakl›¤›na davet eden pislik flirketlerin albenili afiflleri alt›nda kalan duvarlar›n yüzü as›k olur. Bir de ç›plak et, but, kanat, gö¤üs, kelle, bald›r bacak ve paça resimleri varsa üstlerinde, k›zar›r o duvarlar›n yüzü bile… Duvarlar bizimdir ve onlar› kapitalist flirretli¤e terk etmeyiz.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 21


deneme deneme rograd iflçilerine iki günde bir, kifli bafl›na elli gram ekmek da¤›t›l›yordu. Hiç ekmek da¤›t›lmad›¤› zamanlar da oluyordu. Hammadde ve yak›t s›k›nt›s›ndan fabrikalar durmufl ya da hemen hemen durmak üzereydi. Ama iflçi s›n›f› umutsuzlu¤a düflmedi. Bolflevik Partisi umutsuzlu¤a düflmedi... (Age-syf: 289)

Düfllerimizi yaz›yoruz döfllerine ve bir gelin gibi süslüyoruz onlar› hakikatli afifllerle. Nas›l ama nas›l güzel görünüyorlar böyle. Duyuyor musunuz, konufluyor mahallemizin, caddemizin ve flehrimizin duvarlar›. Sesleri yükselip arfla de¤iyor. Ve gözleriyle, umudun ezgisini dinliyor ahali... 2... Yeni de¤il elbette bizim bu u¤rafl›m›z. Bak›n, flimdi sene 1918’lerdir. Devrimi yeni yapt›k, buras› Sovyetler Birli¤i’dir. Ortam ise flöyledir: “... ‹ngiltere, Fransa, Japonya ve Amerika Birleflik Devletleri emperyalistleri, askeri müdahalelerine; bunun bir savafl, Rusya’ya karfl› bir savafl, hem de savafllar›n en kötüsü olmas›na karfl›n, savafl ilan etmeksizin bafllad›lar. Bu ‘uygar’ çapulcular k›y›lar›m›za gizlice, sinsice sokularak askerlerini Rusya topraklar›na ç›kard›lar... (Bolflevik Parti Tarihi/sayfa: 287) “... Kuzey Kafkasya’da Kornilov, Alekseyev, Denikin gibi generaller, ‹ngilizlerin ve Frans›zlar›n deste¤iyle, Beyaz Muhaf›z ‘Gönüllü Ordu’yu kurdular, Kazaklar›n üst tabakalar›n› ayakland›rd›lar. Ve Sovyetler’e karfl› savafla girifltiler... (Age) “... O dönemde, Sovyet Rusya a¤›r koflullar içindeydi. Ekmek ve et yetmiyordu. ‹flsizler açl›k çekiyorlard›. Moskova ve Pet-

22 | TAVIR | N‹SAN 2010

Bolflevikler, bu amans›z koflullarda koruduklar› umutlar›n›, halk›n her kesimine tafl›mak için, afiflleri de etkin bir biçimde kulland›lar. Öyle ki haz›rlad›klar› her afifl Bolfleviklerin halka yazd›klar› içten birer mektup oldu. Ve emekçiler, kendi evlatlar› olan Bolfleviklerin o içtenli¤ini giderek daha iyi anlad›. Afifller iflte bu iletiflimin arac› oldular. Bunu baflarabildikleri oranda da estetik de¤eri yüksek sanat eserleri olabildiler: “... 1917-1921 y›llar›n›n afifl grafi¤i salt de¤erli tarihi bir belge de¤ildir, ayn› zamanda bugüne kadar canl›, etkileyici büyük sanat olarak kal›yor...” ( Edebiyat ve Sanat/syf: 80 / Güney Kitapl›¤›) Lenin önderli¤indeki Bolfleviklerin halka gerçekleri aç›klamas›n›n do¤rudan bir sonucuydu bu. Emperyalistlerin ve karfl› devrimcilerin yalanlar›na karfl› gerçekleri kitlelere tafl›mada ifllevli olmal›yd› sanat: “... Sosyalizm düflüncelerini propaganda ederken ve kitleleri müdahaleye ve ekonomik çöküfle karfl› mücadeleye seferber ederken parti ve Sovyet iktidar› elindeki tüm araç ve yöntemleri, bu arada sanat› da kulland›.” (Age) “... Lenin, ‘monümental propaganda’n›n esas amac›n›, devrimci düflünce tarz›n› yaymak ve genifl halk kitlelerini devrimci ruhla e¤itmekte gördü. O bu siyasi görevi, sanatsal görevden koparmad›...” ( Age-syf: 77) ‹flte bu görevin yerine getirilmesinde afifller, büyük bir rol oynad›lar ve kendilerine düflen görevi yerine getirdiler. Çünkü onlar› üretenler ve ülkenin her yan›na ulaflt›rmaya çal›flanlar devrimci bir ruhla çal›flan Bolfleviklerdi. Onlar umutsuzlu¤a karfl› umudu yayma çabalar›nda imkans›zl›¤a papuç b›rakmad›lar. “ … Gerek bas›l› gerek elle çizilmifl siyasi afifl, iç savafl y›llar›nda çok daha güçlü geliflti. Yap›lmas›ndaki çabukluk ve kolayl›ktan dolay›, olaylar›n bast›ran ak›fl›na do¤rudan müdahale


deneme

deneme

eden sanatsal ajitasyonun en esnek, en etkili arac› haline geldi. Devrim öncesi dönemin Rusya’s›nda afifl, sadece ifl reklam›nda kullan›l›yordu. ‹lk siyasi afifller ancak 1914-18 savafl y›llar›nda ç›kt›. Bolflevik Parti ve Sovyet iktidar› bu siyasi ajitasyon yönteminin sundu¤u olanaklar›n hemen fark›na var›p onlar› güçlü bir flekilde gelifltirdiler. Devrim y›llar›n›n canl› çal›flmas› içinde, bas›l› afifl de yeni ifade biçimleri buldu. ‘Hiciv Pencereleri’ ve ‘Ajitasyon Gezi Plan›’. Afifl, içeri¤inde ve Denikin’e karfl› mücadeleden hijyen sorunlar›na, cehaletin tasfiye edilmesinden bir Sovyet süvarisinin yarat›lmas›na kadar çok çeflitli konulardaki ajitasyonunda güncel ve somuttu. Afifl, düflmanla da¤lay›c› bir flekilde alay edip onun gerçek yüzünü a盤a ç›kard› ve halk içinden en sade insana Sovyet iktidar›n›n özünü ve görevlerini, cephelerdeki çat›flmalar›n ekonominin yeniden infla edilmesiyle kopmaz ba¤›n› aç›klad›. Bu günlük çal›flma içinde afifl kendine özgü sanat dilini de yaratt›...” (age. Syf: 79) Çünkü söyleyecekleri hakiki sözleri vard›. Ve o sözün adresine ulaflmas› için baflvurulacak en k›sa, do¤rudan ve etkili yollar› bulma gayreti, iflin sanat boyutunu da dinamik k›l›yordu. Yaz›, çizim ve resimlerin iç içe kullan›ld›¤› bu çarp›c› afifller, bir tür halk e¤itimine dönüfltüler. Ve giderek, bu amaca ulaflman›n en uygun biçimini de kazand›lar.

de uyuyup kalmamak için bafl›n›n alt›na yast›k de¤il, odun parças› koyar. Ve hiç durmadan, yorulmadan üretir. Çal›flt›klar› yer buz gibidir, yiyecek azd›r, malzemeler yetersizdir ama onlar, ROSTA Pencereleri’ni günlük olarak afifllerle donatmaktan geri durmazlar. “Sanat gerçe¤e tutulan bir ayna de¤ildir, bilakis onu de¤ifltirmek için kullan›lan bir çekiçtir.” diyen Mayakovski, hayat› de¤ifltirecek olan›n kitleler oldu¤unu elbette biliyordu. Ve de¤iflim, efl deyiflle devrimin baflar›s› için kitlelere gerçe¤i ve umudu ulaflt›rman›n çabas›ndayd›. Böyle oldu¤u içindir ki, o süreçte tam üç bin afifl ve alt› bin ajit-prop yaz› haz›rlam›flt›r. ‹flte bu afifl ve yaz›lar duvarlar› süsledi, trenlerle flehirden flehire geçti. Ve halk, yalana karfl› gerçe¤e, karamsarl›¤a karfl› umuda böylece ulaflt›. Bolfleviklerin Pencereleri’nden bu yana duvarlar ellerimizin mahirli¤ini tan›rlar. Ve bilirler ki, tarihe kanla yaz›lan umudun suretidir, fliiridir, ça¤r›s›d›r döfllerine yaz›lan her bir cümle. Bilirler ki, o hakikatli fliirleri yazanlar, hayat›n umutlu flairleridir. Çünkü en coflkulu ve hakiki fliir, duvara yaz›land›r bu zamanda. ‹flte öyle… J

Bu çal›flmalar içinde emek harcayanlardan birisi de flair Mayakovski’dir. Mayakovski, “ROSTA Hiciv Pencereleri” nin en üretken, yarat›c› emekçilerinden oldu. “ROSTA” dönemin “Sovyet Telgraf Ajans›”n›n k›salt›lm›fl ismidir. Ve bu çerçevede halka gerçekleri aç›klamak için “Pencereler”e afifller as›l›yordu. Ayr›ca, ülkenin de¤iflik yerlerine giden trenlere de afifller as›l›yor ve böylece, trenin geçti¤i yerlerdeki insanlara Bolfleviklerin umutlu mesaj, ça¤r› ve düflünceleri ulaflt›r›lm›fl oluyordu. Mayakovski’nin bu u¤urda gösterdi¤i çaba, gerçekten de an›msanmaya de¤er bir örnektir. Öyle ki elle çizdi¤i afiflleri yetifltirmek için günlerce uykusuz kalarak çal›flm›flt›r. O yorgunlukta dinlenmeye çekildi¤in-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 23


kitap kitap

elin alt›’nda direnenlerin günlü¤ü burcu da¤

“Sabr›n kalesiydi, Büyük Direnifl’in d›flar›daki flubesi, örgütlenme bürosu, dayan›flma merkezi ve daha pek çok fley…” Elin Alt›’ndan bahsediyoruz... 4 y›l boyunca ya¤mur, so¤uk, gözalt› demeden o El’in alt›nda oturan TAYAD’l› Ailelerden... Onlar; siyasi kimliklerini, onurlar›n›, ba¤›ms›zl›k ve sosyalizm düfllerini yok etmek için gerçeklefltirilen F Tipi tecrit sald›r›s›na ölüm oruçlar›yla karfl›l›k veren devrimci tutsaklar›n analar›, babalar›yd›lar; eflleri, çocuklar›, akrabalar›yd›lar. Devrimci tutsaklardan, düflüncelerinden vazgeçmelerini isteyenler; ailelerine de “evlatlar›n›z› sahiplenmeyin” diyorlard›. Ama onlar bu ülkenin de¤erli evlatlar›n›n aileleri olarak çocuklar›n› sahiplenmekten asla vazgeçmediler. Tutsaklar içeride, ellerinde tek silahlar› olan bedenlerini aç-

24 | TAVIR | N‹SAN 2010

l›¤a yat›r›rken, aileleri de d›flar›da ayn› flekilde açl›¤a yatmak da dahil olmak üzere, denenmedik yol, yöntem, eylem biçimi b›rakmad›lar. ‹flte bunlardan en etkili ve uzun süreli olan›; Abdi ‹pekçi Direnifli’dir. 16 Eylül 2003’te bafllad›, 27 Ocak 2007’de bitti. Ankara’n›n merkezindeki Abdi ‹pekçi Park›’nda, park›n ortas›ndaki emekçi el heykelinin alt›nda gerçeklefltirilen dört y›ll›k bir oturma eylemi... Tutsaklar ölüm orucu eylemine bafllarken, nas›l ki bunun yedi y›l sürecek bir direnifl destan›na dönüflece¤ini bilmiyorlarsa; aileler de El’in alt›na oturmaya karar verdiklerinde bunun dört y›l sürece¤ini asla tahmin etmediler.. Bafllang›çta üç günlük bir oturma eylemi yapmakt› düflünceleri. Bunun için çad›r talebiyle Emniyet’e baflvurdular. Cevap olumsuzdu. Depremzedelere, Kamu-Sen’e,


kitap

kitap

baflörtüsü eylemi yapanlara, k›sacas› herkese verilen çad›r, TAYAD’l›lara verilmiyordu. Onlar da bu çifte standard› protesto etmek için, çad›r verilene kadar Abdi ‹pekçi Park›’nda oturma eylemi yapacaklar›n› söyleyip oturdular. Bu kararl› tutum karfl›s›nda polis, TAYAD’l›lara sald›rd›, yaka paça gözalt›na ald›, iflkence yapt›. Al›nanlar›n yerine baflkalar› geldi, serbest kalanlar tekrar gelip oturdular, tekrar sald›r›ya u¤rad›lar… Bu tablo defalarca yafland›. Fakat ne gözalt›lar, iflkenceler ne de Ankara’n›n ayaz›, kar› y›ld›ramad› onlar›... Bafllang›çta polis çaya, battaniyelere, söylenen türkülere bile müdahale etmeye kalk›flm›flken; TAYAD’l›lar sab›r, emek ve direniflleri sonucunda Büyük Direnifl’in d›flar›daki mevzisi haline getirdiler El’in Alt›’n›. “Duymayan kimse kalmayacak.” dediler. Her gün b›kmadan, usanmadan tecriti, F Tipi hücre hapishanelerini, direnifli anlatt›lar oradan geçen Ankaral›lara, Ankara’ya bir flekilde yolu düflenlere... Yanlar›na halk›n hemen her kesiminden insanlar u¤rad›. ‹flçiler, emekçiler, ö¤renciler, emekliler… Merakla yaklafl›p sordular. Kimisi çay, fleker, yiyecek getirdi; kimisi “Evim size her zaman aç›k.” dedi. Sa¤c› oldu¤unu söyleyip de TAYAD’l›lar›n kararl›l›klar› karfl›s›nda sayg›yla e¤ildiklerini belirtenler oldu. Her gün oradan geçti¤i halde hiç ilgilenmeyenler bile bir gün geldi sordular. ‹stanbul’dan, Tekirda¤’dan, Diyarbak›r’dan, Antalya’dan gelen ziyaretçiler, yurt d›fl›ndan gelen insan haklar› örgütleri, çeflitli DKÖ’ler… Abdi ‹pekçi Direnifli, faflizmle yönetilen bir ülkede, a¤›r sansür koflullar›nda, kendine demokrat›m diyenlerin bile gözlerini kapad›¤›, sa¤›r sultan› oynad›¤› bir dönemde yarat›lm›flt›r. TAYAD’l›lar art›k sadece bu ülkenin umudu, yüz ak› olan devrimci tutsaklar›n annesi, babas› olma onurunu yaflam›yorlar. Ayn› zamanda “koskoca” örgütlenmelerin bile baflaramad›¤› bir direnifl destan› yaratman›n, teslim olmaman›n ve baflarman›n gururunu yafl›yorlar. El’in Alt› kitab›, 2007 Ocak'›nda Adalet Bakanl›¤›’n›n yay›nlad›¤› bir genelgeyle ara verilen ölüm orucu direnifline paralel olarak sona eren dört y›ll›k Abdi ‹pekçi Direnifli’nin günlüklerinden oluflan bir kitap. Kitapta gün gün yaflanan irade çat›flmas›n›, sabr›, ›srar›, eme¤i göreceksiniz... J

El’in Alt› kitab›, 2007 Ocak'›nda Adalet Bakanl›¤›’n›n yay›nlad›¤› bir genelgeyle ara verilen ölüm orucu direnifline paralel olarak sona eren dört y›ll›k Abdi ‹pekçi Direnifli’nin günlüklerinden oluflan bir kitap. Kitapta gün gün yaflanan irade çat›flmas›n›, sabr›, ›srar›, eme¤i göreceksiniz...

N‹SAN 2010 | TAVIR | 25


fliir fliir

flafak k›rm›z›, sen mavifl kan›yorsun ümit ilter

Bir ezgi dolafl›yor içimde Bas›lacak ba¤›r arayan bir tafl misali O tafl› kucakl›yorum Sabr›n kara tafl›n› O k›rm›z› ben mavifl kan›yorum Damar›mda dolaflan küldür çünkü Aral›k külü bunlar feda kokarlar Bu h›nc› tan›yorum ezelden beri Can yoldafl›d›r zorlu zamanlar›n Herkes sustu¤unda hayk›rmaya devam edendir. Hayat k›rm›z› öfkem mavifl kan›yor Küllü kan›m›n olanca y›k›c›l›¤›yla Y›k›yorum savrulufllar›n kirli hal›s›n› Bir gecekondu soka¤›na serip Ç›plak ve mukaddes ayakl› kad›nlar›n Ayaklar›n›n alt›na b›rak›yorum hayat› Ve emekçi ellerinin ezginli¤ini Belal› bafl›m›n isyan›yla öpüyorum Avuç içleri yafll› ard›çlar›n kabu¤uyla yafl›t Kibele ana okfluyor amans›z h›nc›m› Tebessümlerin yumruk oldu¤u zamanlarda Darda yaln›z komayan yoldafl›m› Coflkum k›rm›z› yaln›zl›¤›m mavifl kan›yor Tokatl› simitçilerin sokaktan geçen düfllerine Mardinli midyecilerin caddeye ç›kan hayallerine Akraba ziyareti gibi kar›fl›r giderim

26 | TAVIR | N‹SAN 2010

Ve gelmifline Ve geçmifline Kahr›n küfrünü beraber savurup Gelece¤in saadetini ölümüne savunurum Hasret k›rm›z› gelecek mavifl kan›yor… Ne zaman bir madenci kar›s› dul kalsa Gözyafl› toplayan kuyu olur yüre¤im Birike ço¤ala gün gelir taflar bu h›nç Uykusunda gülümseyen bir bebe¤in Masum elleriyle da¤›t›r kederi Yeniden yazar tarihin kaderini Ve y›ld›zlar Döfllerindeki ateflin harman›na davet ederler Yar›ndan baflka hiçbir fleyi olmayanlar› Sen onlardans›n kara gözlüm Gündüzünü karart›p, akflam›n› vuranlara karfl› Yar›ndan baflka hiçbir fleyin yok Yok yar›ndan baflka bir fleyin Sabr›n ve silah›n yar›nd›r senin Eylemin ve yüre¤in yar›na ayarl› Gün ezildi, gece gebe ve flafak fiafak k›rm›z› sen mavifl kan›yorsun Kavgan›n daim ç›raklar› bilir bu s›rr› Atar damar›y›z tarihin k›rm›z› kanar›z Gelece¤in toplar damar›y›z elbet mavifl kanayaca¤›z…..


çeviri

çeviri

entellektüeller, sanat ve devrim fidel castro çeviri: eren bu¤lal›lar

16, 23 ve 30 Haziran 1961 tarihinde Havana’da Kübal› entelektüeller ve sanatç›lar bir araya gelerek, devrimci sanat ve kültürel faaliyet konular›ndaki imkânlar› ve sorunlar› tart›flt›lar. Fidel Castro, bu kültür tart›flmalar›n›n son gününde afla¤›da kimi bölümlerini okuyaca¤›n›z uzun bir konuflma yaparak, Küba Devrimi’nin sanat ve kültürle olan iliflkisini, ifade özgürlü¤üne yönelik yaklafl›m›n› aç›klam›flt›r. Yoldafllar: Kültüre ve yarat›c› çal›flmaya iliflkin çeflitli sorunlar›n tart›fl›ld›¤›, birçok ilginç sorunun soruldu¤u ve farkl› görüfllerin ifade edildi¤i üç oturumdan sonra, flimdi s›ra bizde. Bu meseleye çok hâkim oldu¤umuzdan de¤il, ama belli baz› bak›fl aç›lar›n› ifade etmeyi gerekli gördü¤ümüzden bu konuda konuflaca¤›z. Tart›flmalar› ilgiyle dinledik ve “büyük bir sab›r” gösterdi¤imiz söylenebilirse de, asl›nda kendi ad›m›za öyle büyük bir çaba gerekmiyordu. Çünkü tart›flmalar bizim için ayd›nlat›c›yd› ve bütün samimiyetimle söylüyorum, güzel bir deneyimdi. Elbette bu tür tart›flmalarda bizler idareciler olarak, sizin uzmanl›k alan›n›za giren konularda fikir belirtmekte o kadar yetkin de¤iliz.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 27


çeviri çeviri Bizlerin idareciler ve devrimci önderler olmas›, her konuda uzman olmam›z gerekti¤i anlam›na gelmiyor, ki belki de öyleyizdir. fiimdi bizim çok aflina oldu¤umuz sorunlar› tart›flmak için bakanlar konseyine buradaki baz› yoldafllar› götürsek, onlar da bizim flimdi hissetti¤imiz gibi hissedeceklerdir. Bu Devrimin, Küba’da gerçekleflmekte olan sosyo-ekonomik Devrimin etkin gücüydük. Bu sosyo-ekonomik devrim, kaç›n›lmaz olarak bir kültürel Devrim üretecektir. . . Bugün tüm kayg›lar›m›z ve korkular›m›z Devrimle iliflkilidir. En büyük kayg›m›z Devrimin kendisi olmal›d›r. Yoksa Devrimin bütün savafllar› zaten kazand›¤›n› m› düflünüyoruz? Devrimin art›k tehlikede olmad›¤›n› m› düflünüyoruz? Bugün bütün vatandafllar›n ortak kayg›s› ne olmal›d›r? Devrimin olmas› gerekenin ötesine geçece¤i, sanat› bo¤aca¤›, vatandafllar›m›z›n yarat›c› dehas›n› bo¤aca¤› kayg›s› m› olmal›d›r? Hayali ya da gerçek, yarat›c› ruhu tehdit edebilecek tehlikelerden mi, yoksa Devrimin kendisini tehdit edebilecek tehlikelerden mi kayg› duymal›y›z?.. Bütün argüman›m›z› basitçe bu tehlikeye dayand›r›yor de¤iliz; flunu demek istiyoruz: Bütün devrimci yazar ve sanatç›lar›n, Devrimi anlayan ve onu adil bulan tüm sanatç›lar›n kayg›s› “Devrimi ne tehdit ediyor ve biz Devrime yard›mc› olmak için ne yapmal›y›z?” olmal›d›r. Di¤er sorunlar› düflünmeyelim demiyorum, ama akl›m›zdaki temel kayg› Devrim olmal›d›r. Burada da tart›fl›lan ve bizim de ele alaca¤›m›z konu, yazarlar›n ve sanatç›lar›n kendilerini ifade etmekteki özgürlükleri meselesidir. Devrimin bu özgürlü¤ü engelleyip engellemeyece¤inden, Devrimin yazarlar›n ve sanatç›lar›n yarat›c› ruhunu bo¤up bo¤mayaca¤›ndan endifleleniyorsunuz. Biçim özgürlü¤ünden burada bahsedildi. Herkes biçim özgürlü¤üne sayg› duyulmas› gerekti¤inde hemfikir. Bu konuda hiçbir flüphe olmad›¤›na inan›yorum.

‹fl içerik özgürlü¤üne geldi¤inde, mesele biraz daha hassas hale geliyor ve tart›flman›n temel noktas› oluyor. Farkl› yorumlara aç›k oldu¤u kadar, çok ince de bir mesele. Bu meselenin en tart›flmal› k›sm› flu: Sanatsal ifadenin içeri¤inde mutlak bir özgürlük olmal› m› olmamal› m›? Baz› yoldafllar olmal› diyor, çünkü belki de s›n›rlamalar, düzenlemeler, yasaklamalar, kurallar, yetkililerle karfl›laflacaklar›ndan korkuyorlar. Böyle bir kayg›n›n sebebi ne olabilir? Yaln›zca kendi devrimci inançlar›ndan emin olmayanlar bu konuda endiflelenir. Kendi sanat›na güveni olmayanlar, yaratabilme yetene¤ine güven duymayanlar bu konuda endifle duyabilir. Gerçekten devrimci olmayan bir sanatç› yahut yazar bu soruyu kendisine sormal›d›r. Devrimin parças› olmasa da, onun davas›n› ve adaletini anlayabilen herkes bu sorunla aç›ktan yüzleflmelidir. Çünkü devrimci, bir meseleyi di¤er bütün meselelerin, kendi yarat›c› ruhunun üzerine koyar, bir devrimci Devrimi her fleyin üzerine koyar. Ve en devrimci sanatç›, kendi sanatsal arzular›n› dahi Devrim için feda etmeye haz›r olan sanatç›d›r. Biz devrimcilere bizim için en önemli fleyin ne oldu¤unu sorsalar, halkt›r deriz. Halk, yani insanlar›n ço¤unlu¤u, sömürü alt›nda yaflayan ve zalim bir flekilde ihmal edilenler. Bizim temel kayg›m›z halk›n büyük ço¤unlu¤u olacakt›r, ezilen ve sömürülen s›n›flar olacakt›r. Bizler her fleyi bu aç›dan de¤erlendiririz. Onlar için iyi olan bizim için de iyidir; onlar için yüce, yararl› ve güzel olan fleyler bizim için de yüce, yararl› ve güzeldir. E¤er insan halk› düflünmüyor, halk için düflünmüyorsa, sömürülen halk kitleleri için düflünüp eylemiyorsa, o zaman kendisinin devrimci bir tavr› yoktur. Belli bafll› vakalar› gözden geçirdi¤imizde bu durumu daha iyi takdir edebiliriz. Ve bu vakalardan baz›lar›n› çözümlemek hiç de kolay de¤ildir. Bir Katolik yazar konufltu burada. Kendisini endiflelendiren baz› sorunlar› ortaya koydu ve büyük bir aç›kl›kla konufltu. Belirli bir problemi kendi idealist bak›fl aç›s›yla yorumlay›p yorumlayamayaca¤›n› ya da bu bak›fl aç›s›n› savu-

Devrimin hedeflerinden ve temel amaçlar›ndan biri sanat›n ve kültürün gelifltirilmesi, bu yolla sanatsal ve kültürel hazinelerimizin gerçekten halka ait olmas› iken, Devrimin sanat› ya da kültürü bo¤maya çal›flmas› imkâns›zd›r.

28 | TAVIR | N‹SAN 2010


çeviri

çeviri

nan bir eser yaz›p yazamayaca¤›n› sordu... Kendisi ekonomik ve sosyal meseleler konusunda Devrime kat›l›yordu, ama onun felsefi konumu Devriminkinden farkl›yd›. Bu vakay› iyice ak›lda tutmaya de¤er, çünkü bu vaka Devrime olumlu bakan ve devrimci koflullar içinde kendilerini ne derecede ifade edebileceklerini bilmek isteyen sanatç›lar› temsil etmektedir.

Devrimin yan›ndaysan›z bütün özgürlükler sizindir, Devrime karfl›ysan›z hiçbir özgürlü¤ünüz yoktur. Çünkü Devrimin yaflamaya hakk› vard›r ve kimse onun yaflam hakk›na karfl› gelemez. Zaten Devrim halk›n ç›karlar›n› anlad›¤›, tüm ulusun ç›karlar›na iflaret etti¤i sürece, kimse Devrime z›t düflen meflru bir hak talebinde bulunamayacakt›r.

Devrim bu gruplar için nas›l bir sorun teflkil ediyorsa, bu kifliler de Devrim için sorun teflkil etmektedirler ve bu vakalarla ilgilenmek Devrimin görevidir. Çünkü bir Devrim yaln›zca devrimcilerin, devrimci yazar ve sanatç›lar›n deste¤ini almaktan fazlas›n› sa¤lamak için gayret göstermelidir. Gerçekli¤e karfl› hakikaten devrimci bir tavr› olan kad›n ve erkeklerin say›s› nüfusun büyük ço¤unlu¤unu teflkil etmez. Devrimciler halk›n öncüleridir ama çabalar›n› tüm halk›n deste¤ini alacak bir tarafa yöneltmelidirler. Devrim, yazar ve sanatç› olsunlar olmas›nlar tüm dürüst kad›n ve erkekleri kendi saf›na katma amac›ndan vazgeçemez; içinde bir flüphe bulunan herkesi bir devrimciye dönüfltürme gayreti içinde olmal›d›r. Devrim nüfusun büyük ço¤unlu¤unu kendine kazanmaya çal›flmal›d›r; Devrim halk›n ço¤unlu¤una dayanmaktan vazgeçemez, yaln›zca devrimcilerin de¤il, devrimci olmasalar da, hayata karfl› devrimci bir tav›rlar› olmasa da tüm dürüst vatandafllar›n Devrimle birlikte yürümesini sa¤lamak zorundad›r.

Devrim yaln›zca ›slah olmaz gericileri, ›slah olmaz karfl›devrimcileri bir kenara b›rak›r. Geri kalan herkes için Devrimin bir politikas› olmak durumundad›r. Devrimin entelektüellere ve yazarlara karfl› da bir tavr› olmak zorundad›r. Devrim gerçek durumu anlamal› ve öyle hareket etmelidir ki, tam olarak devrimcileflmemifl bütün sanatç› ve entelektüeller kendilerine Devrimde çal›flmak ve yaratmak için bir yer bulsunlar. Devrimci olmasalar dahi kendi yarat›c› ruhlar›n› ifade edebilecekleri bir yerleri olmal›d›r. Bu da flu anlama gelir: Devrimin yan›ndaysan›z bütün özgürlükler sizindir, Devrime karfl›ysan›z hiçbir özgürlü¤ünüz yoktur. Çünkü Devrimin yaflamaya hakk› vard›r ve kimse onun yaflam hakk›na karfl› gelemez. Zaten Devrim halk›n ç›karlar›n› anlad›¤›, tüm ulusun ç›karlar›na iflaret etti¤i sürece, kimse Devrime z›t düflen meflru bir hak talebinde buluna-

mayacakt›r. Bunun oldukça aç›k oldu¤unu düflünüyorum. Bu yaln›zca sanatç›lar ve yazarlar için de¤il, bütün vatandafllar için geçerli bir prensiptir. Bu devrimin temel prensibidir. Karfl›devrimciler yani devrim düflmanlar›, Devrime karfl› bir hak talep edemezler; çünkü devrimin var olma, geliflme ve tamamlanma hakk› vard›r. Bir devrim düflman›n›n kiflisel sebepleri ne kadar sayg›de¤er olursa olsun, devrimin haklar› ve sebepleri her zaman daha a¤›r basar... Bütün halk›n haklar› karfl›s›nda, halk düflmanlar›n›n haklar› yoktur...

Devrimin hedeflerinden ve temel amaçlar›ndan biri sanat›n ve kültürün gelifltirilmesi, bu yolla sanatsal ve kültürel hazinelerimizin gerçekten halka ait olmas› iken, Devrimin sanat› ya da kültürü bo¤maya çal›flmas› imkâns›zd›r. ‹nsanlar için maddi anlamda daha iyi bir hayat istedi¤imiz gibi, ruhsal ve kültürel anlamda da daha iyi bir hayatlar› olsun istiyoruz. Devrim halk›n maddi ihtiyaçlar›n› karfl›lamas›na imkan veren koflullar›n ve güçlerin geliflmesiyle ilgilendi¤i kadar, halk›n kültürel ihtiyaçlar›n› tatmin edecek koflullar› da yaratmay› da istiyor. Halk›m›z›n kültür düzeyi düflük müdür? Bu y›la kadar halk›n büyük bir oran› okuma yazmay› bilmiyordu. Büyük bir oran› açl›¤› tatm›fl, ya da en az›ndan berbat koflullarda, sefalet koflullar›nda yaflam›fl ya da yafl›yordu. Halk›n bir k›sm› ihtiyaçlar› olan maddi mallar›n ço¤undan yoksundular. Bizler bu mallar›n halka ulaflmas›na imkân verecek koflullar› oluflturmaya çal›fl›yoruz. Ayn› flekilde bizler tüm kültürel ürünlerin de halka ulaflmas› için gerekli koflullar› yaratmal›y›z. Bu, sanatç› eserlerinin sanatsal de¤erinden fedakârl›k etsin demek de¤ildir. Bütün yollar› kullanarak mücadele etmeliyiz, öyle ki sanatç› halk için üretirken, halk da kendi kültürel düzeyini artt›rarak sanatç›ya yaklafls›n. Genel bir kural belirleyemeyiz; tüm sanatsal ürünlerin do¤as› birbirinden farkl›d›r, ama bazen sanki bu böyle de¤ilmifl gibi konufluruz. Yarat›c› ruhun baz› ifadeleri do¤alar› gere¤i di¤er ifadelerinden daha eriflilebilir olur halka. ‹flte bu nedenle genel bir kural koymak mümkün de¤ildir, çünkü flu sorular ç›kar kar-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 29


çeviri

çeviri

fl›m›za: Halka eriflme gayretindeki sanatç› hangi ifade prensiplerini izlemelidir? Halk sanatç›dan ne talep etmelidir? Bu konuda genel bir fley söylemek mümkün müdür? Hay›r, bu fazla basitlefltirmek olur. ‹nsanlara tüm yarat›c› ürünlerle ulaflmaya gayret etmek, ama s›ras› geldi¤inde onlar›n daha iyi anlamas›n› sa¤lamak için elimizden geleni yapmak gerekir...

Sanatç›dan yarat›c› gücünü tam anlam›yla gelifltirmesini istiyoruz. Koflullar›sanatç›n›n ve entelektüelin yarat›c› dehas› için ideal hale getirmeye çal›fl›yoruz. Çünkü bizler gelecek için yarat›yorsak, nas›l olur da mevcut sanatç› ve entelektüeller için her fleyin en iyisini istemeyiz? Kültür ad›na ve daha da aç›k konuflmak gerekirse, Devrim ad›na kültürün azami oranda geliflmesini istiyoruz. Çünkü Devrim de bu demektir zaten: Daha fazla kültür ve daha fazla sanat...

Yazarlar ve sanatç›larla ilgili çözülmesi gereken bir dizi mesele hala mevcuttur. Maddi düzen meselesine, yani ekonomik düzene iliflkin meselelerdir bunlar. Dünün koflullar› bugün art›k yoktur. Bugün sanatç›lar›n eserlerini sat›n alan dar bir ayr›cal›kl› s›n›f yoktur. Bunlar sanatç›lar›n eserlerini yok pahas›na sat›n alm›fllar ve pek çok sanatç› bu yüzden yoksullukla, ilgisizlikle karfl›laflm›flt›r. Bu sorunlarla yüzleflmemiz ve bunlar› çözmemiz gerekiyor. Devrimci hükümet bunlar› çözmeli, Ulusal Kültür Konseyi bunlarla alakadar olmal›d›r. Art›k üretemeyen ya da bu alandan tamamen çekilmifl sanatç›larla ilgilenilmelidir. Devrimci hükümet ve Ulusal Kültür Konseyi, sanatç›lar›n bugün için uygun maddi koflullara sahip oldu¤unu ve gelecekte de güvende olacaklar›n› garanti alt›na almal›d›r. fiimdi Telif Hakk› Kurumu’nun yeniden düzenlenmesiyle, sefilce sömürüye u¤rayan ve alay edilen çok say›da yazar ve bestecinin yaflam koflullar› kayda de¤er bir biçimde iyilefltirilmifltir. Sefalet içinde yaflayan yazarlar, onurlu bir yaflam sürmelerine yetecek kadar gelire sahiplerdir... Devrimimizden önce, bin kifliden ancak biri üniversiteye gidip, bir mucize olur da akl›n› yitirmezse iyi bir yere gelebiliyordu. Niye? Çünkü kendisi bin kifli içinde özel bir okulda e¤itim görebilecek kadar paras› olan tek kifliydi. fiimdi ben onun o bin kifli içindeki en yetenekli ve en zeki kifli oldu¤una m› inanay›m? Bizler bir seçilimin sonucuyuz, ama do¤al bir seçilim de¤il bu, toplumsal bir seçilim. Ben üniversiteye gitmek için toplumsal olarak seçilmifltim. Kim bilir, bizden üstün olan belki on binlerce kifli bu toplumsal seçilim yüzünden cahil kalm›flt›r. Gerçek bu. Ve kendisinin sanatç› oldu¤una inanan kifli, ondan çok da-

30 | TAVIR | N‹SAN 2010

ha iyi olan bir sürü insan›n, sanatç› olma f›rsat›n› bulamad›¤›n› hat›rlamal›d›r. E¤er bunu kabul etmezsek, gerçekle yüzleflmekten kaçm›fl oluruz. Bizler ayr›cal›kl›y›z, çünkü at arabas› sürücülerinin çocuklar› olarak dünyaya gelmedik. Yaln›zca f›rsat bulamad›¤› için kaybolup gitmifl muazzam say›da yetenekli zihin oldu¤u anlafl›labilir bu söylediklerimizden. Biz herkese f›rsat getirece¤iz; sanatsal, yaz›nsal, bilimsel di¤er tüm yeteneklerin geliflmesini sa¤layacak bir ortam› yarataca¤›z. Böyle bir fleye imkan tan›yan bir Devrimin ne kadar anlaml› oldu¤unu bir düflünün. Devrim bütün halka okuma yazma ö¤retmeye bafllam›flt›r, bunu bir sonraki dönem itibariyle baflarm›fl olaca¤›z. Bu bütün yetenekleri ortaya ç›karmak için yaln›zca bir bafllang›çt›r...

Sanatç›dan yarat›c› gücünü tam anlam›yla gelifltirmesini istiyoruz. Koflullar› sanatç›n›n ve entelektüelin yarat›c› dehas› için ideal hale getirmeye çal›fl›yoruz. Çünkü bizler gelecek için yarat›yorsak, nas›l olur da mevcut sanatç› ve entelektüeller için her fleyin en iyisini istemeyiz? Kültür ad›na ve daha da aç›k konuflmak gerekirse, Devrim ad›na kültürün azami oranda geliflmesini istiyoruz. Çünkü Devrim de bu demektir zaten: Daha fazla kültür ve daha fazla sanat... Bu ifl hepimize düflüyor. Cehalete karfl› bir savafl bafllataca¤›z. Cehalete karfl› ac›mas›z bir savafl bafllataca¤›z ve silahlar›m›z› deneyece¤iz. Çeviren: Eren Bu¤lal›lar Kaynak: Radical Perspectives in the Arts, ed. Lee Baxandall. Penguin Books, 1972. J


güncel

güncel

mevsimlerden 1 may›s’a do¤ru selami derin

K›fl›n a¤›r elleri yavafl yavafl kalk›yor topraktan. Önümüz bahar... Kar kalkmazdan evveli, günefli hafif ve ›l›k rüzgarla birlikte tebessüm ettiriyor bizlere. Malum bu k›fl yoksul, emekçi halk için yine açl›k, afet, ölüm doluydu. Maden ocaklar›ndan yükselen 盤l›klar, göçük alt›nda kalan hayk›r›fllara kar›flt› bu k›fl.


güncel güncel adeta. Sonra Amerikan emperyalizmine karfl› tüm yurtta "Amerika Defol! Bu Vatan Bizim!" diyenler vard›. fiimdi "bahar", tüm güzelli¤ini ve umudunu kuflanm›fl, kap›m›zda... Ve bahar›n belki de ad›na en yarafl›r günü 1 May›s; yani iflçinin, emekçinin, yoksulun, ezilenin, sosyalizmin flanl› bayram› kap›m›zda. Buldu¤u her boflluktan s›z›yor iflte; bahar›n ve 1 May›s’›n coflkusu. Okulda, sokakta, gecekonduda, tarlada, flehirde, köyde... Gözle görünür, elle tutulur bir umut dalgas› kol geziyor. Ne mutlu onu görüp hisseden emekçilere. ‹flte o umut, o müthifl coflku k›rm›z› rüzgarlara dönüflüp soka¤a ç›kacak May›s’›n Bir'inde. Ve art›k herkes görecek o gün ezilenin, yoksulun, göçük alt›nda can verenin öfkesini de, yaflama sevincini de... ‹¤renç elleriyle emekçilerin bembeyaz ekme¤ini koparan burjuvalar, vatan›m›z›n üzerine kabus gibi çöken, sofram›zda ve çocuklar›m›z›n gelece¤inde gözü olan emperyalistler; Amerika'n›n ve Avrupa'n›n pespaye, adi uflaklar›, yalanc›lar, düzenbazlar, ruhunu fleytana satanlar... Tekmil halk düflman› görecek bu "bald›r› ç›plak" adamlar›n, kad›nlar›n, çocuklar›n bayram›n›. Yani, devrim günü kurulacak olan o büyük, o görkemli "dü¤ünün" provas›n›… fiimdi yüreklerimizi 1 May›s gününe ayarlama vaktidir. Yüre¤imizin ateflini daha da harlama vaktidir. Zira yüre¤imizin yang›n›n› besleyecek, öfkemizi söze dökecek, sözümüzü silaha döndürecek ac›m›z çok... Sebebimiz çok...

K›fl›n a¤›r elleri yavafl yavafl kalk›yor topraktan. Önümüz bahar... Kar kalkmazdan evveli, günefli hafif ve ›l›k rüzgarla birlikte tebessüm ettiriyor bizlere. Malum bu k›fl yoksul, emekçi halk için yine açl›k, afet, ölüm doluydu. Maden ocaklar›ndan yükselen 盤l›klar, göçük alt›nda kalan hayk›r›fllara kar›flt› bu k›fl. Amerikanc› iktidar kasalar›n› doldururken, zulüm gibi yasalar "aç›l›m sahtekarl›klar›"n›n gölgesi alt›nda bir bir meclisten geçerken direnifl de vard› elbette. TEKEL iflçisinin kararl› ve onurlu mücadelesi, ya¤mac›n›n-talanc›n›n karfl›s›nda abide oldu

32 | TAVIR | N‹SAN 2010

Seller ortas›nda yitirdi¤imiz sekiz emekçi kad›n, maden ocaklar›nda can veren iflçiler, ya¤murda karda haftalarca direnen TEKEL iflçileri ve deprem denen katliama kurban olanlar... Onlar bahar›n bu en güzel en umutlu gününde ellerimizde birer k›z›l bayrak, dillerimizde yar›na dair slogan olacaklar. fiimdi yüreklerimizi “Kavga Günü”ne ayarlama vaktidir. Yar›nlar oradad›r çünkü, özgür vatan oradad›r, bekledi¤imiz gün oradad›r, sevdiklerimiz, dost sohbetlerimiz oradad›r. Kaybettiklerimiz, ard›ndan a¤›t yakt›klar›m›z oradad›r. Yoksullu¤una, ac›s›na yand›¤›m›z çocuklar›n aht› oradad›r. Adalet oradad›r. Bahar oradad›r. Bir May›s mevsimindedir. J


tiyatro

tiyatro

hizmetçiler gülnaz b›çakç›

Bu y›l›n Mart ay›nda, ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar›, Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde sahnelenen Jean Genet’nin “Hizmetçiler” isimli oyununu izledim. Jean Genet’nin bu eseri, burjuva düzenin i¤rençli¤ini ve iki yüzlülü¤ünü gözler önüne serer. Ezenlerin yok edilmesini, öldürülmesini meflru görür ve bunu yüceltir. Ama ezilenlerin kendi aralar›ndaki çekiflmelerin kendilerini baflar›s›zl›¤a götürdü¤ünü ve ezilenlerin kendilerini tüketti¤ini gösterir. Burjuvazi gösterifle çok düflkündür. D›fl görünüflüne çok önem verir. Giyim ve kuflam, onlar›n dünyas›nda büyük bir yer tutar. Burjuvazi için bir insan›n düflünceleri ve kiflili¤i çok önemli de¤ildir, as›l d›fl görünüflü ve giyimi önemlidir. Oyunda da, sahnede Han›mefendinin flatafatl› elbiseleri görülür. Han›mefendi adeta elbiselerine afl›kt›r. Üzüntüsü yüzünden art›k giymek istemedi¤i kadife elbisesi için flunlar› söyler: “Her fley bitti. (K›rm›z› kadife entariyi okflar). Benim güzel kadifem. En güzelim. Zavall› güzelim.” Burjuvazinin her fleyi iki yüzlüdür. Hiçbir fleyi içten de¤ildir. Duygular›n›n hiçbir derinli¤i yoktur. Onun esas amac› kendisini göstermek, gösterifl yapmakt›r. Bu, burjuva ahlak›n›n en tipik özelli¤idir. Han›mefendinin sevgilisini, hizmetçiler, h›rs›zl›k yapt› diye ihbar etmifller ve onlar›n ihbar mektubu yüzünden han›mefendinin sevgilisi hapse girmifltir. Han›mefendi de sevgilisinin hapiste olmas›na çok üzülmektedir. Ama yine de akl› fikri d›fl görünüflünde ve elbiselerindedir:

N‹SAN 2010 | TAVIR | 33


tiyatro tiyatro

“Ama beyefendinin yas›n› daha iyi tutabilmek için çok pahal› elbiseler diktirece¤im” Burjuvazinin kibarl›¤› da sevgisi de sahte ve iki yüzlüdür. Kendisine hizmet eden insanlara iyilik yapar gibi görünür, kendisini iyilik mele¤i gibi gösterir ve kendisine hizmet edenleri kibar kibar ezer ve afla¤›lar. O kibarl›k alt›nda bile hep afla¤›lama yatar. Oyunda da, Han›mefendi hizmetçilere k›zlar›m der, onlara elbiselerini verir. Ama bu iyiliklerin alt›nda da hep afla¤›lama vard›r. “(...) Daha sonra neyim var, neyim yok size b›rakabilirim. Hofl, neyiniz eksik ki... Eski entarilerimle bile prensesler gibi olabilirsiniz (...)” Asl›nda burjuvalar ezdikleri kiflilerden nefret ederler ve i¤renirler. Burada da, Han›mefendinin kendilerinden nas›l nefret etti¤ini iyice gören Claire kendi aralar›nda oynad›klar› Han›mefendiHizmetçi oyununda, Han›mefendi rolünü oynarken han›m›n›n kendilerine karfl› besledi¤i hisleri flu flekilde ifade eder: “Hizmetçilerden nefret ederim. O i¤renç, o alçak hizmetçi soyundan nefret ederim. Hizmetçiler insan de¤ildir. Ak›flkan ve kokuflkand›rlar. Odalar›m›za, koridorlar›m›za çöreklenen, a¤z›m›zdan içeri s›zan, bizi çileden ç›karan lefl kokular›d›r onlar. Ben iflte, içime s›zan sizleri kusuyorum(...)” Burjuvalar›n kendilerine hizmet edenleri, iyilik mele¤i maskesi

34 | TAVIR | N‹SAN 2010

Ezilenlerin, sömürülenlerin ve afla¤›lananlar›n kendilerini ezenlerine karfl› kulland›klar› fliddet meflrudur. S›n›flar mücadelesinde ezilen s›n›f›n ezen s›n›fa karfl› uygulad›¤› fliddet hakl› ve meflru bir fliddettir. E¤er ezilenler bu fliddeti uygulamazlarsa sonsuza kadar ezilenler, köleler olarak kalmaya mahkumdurlar.Ezilen ve sömürülen s›n›flar›n hep birlikte örgütlenerek baflkald›rmalar›, kendilerini ezenleri ortadan kald›rmaya çal›flmalar› onlar› özgürlefltirir. Bu bir suç de¤il, hakl› bir mücadeledir. Bu mücadeleyi han›mlar›n› öldürmeye çal›flan Solange’›n sözleri flöyle dile getiriyor. “(...) Claire, suçumun güzelli¤i bana ac›m›n zavall›l›¤›n› unutturmal›yd›. Sonra da, atefle verirdim ortal›¤›.” takarak afla¤›lamalar›na karfl›n ezdikleri ve kölelefltirdikleri kifliler de onlardan öldüresiye nefret ederler. Ezilmenin ve afla¤›lanman›n kinini biriktirerek onlar› ortadan kald›rmak isterler. Oyunda Solange’›n sözleri boyun e¤menin i¤rençli¤ini ve bafl kald›rman›n, ayakta dimdik durman›n güzelli¤ini gösterir. “(...) Ben hizmet ettim. Hizmetçilik için laz›m gelen her fleyi yapt›m. Han›mefendiye s›r›tt›m. Yataklar› yapmak için e¤ildim, camlar› silmek için e¤ildim, sebzeleri soymak için e¤ildim. Kap›lar› dinlemek, delikleri gözetlemek için e¤ildim. Ama flimdi dimdik ayaktay›m. Ve tafl gibiyim. Ben insan› bo¤azlar›m.(...)”


tiyatro

tiyatro

Ezilenlerin, sömürülenlerin ve afla¤›lananlar›n kendilerini ezenlerine karfl› kulland›klar› fliddet meflrudur. S›n›flar mücadelesinde ezilen s›n›f›n ezen s›n›fa karfl› uygulad›¤› fliddet hakl› ve meflru bir fliddettir. E¤er ezilenler bu fliddeti uygulamazlarsa sonsuza kadar ezilenler, köleler olarak kalmaya mahkumdurlar. Ezilen ve sömürülen s›n›flar›n hep birlikte örgütlenerek baflkald›rmalar›, kendilerini ezenleri ortadan kald›rmaya çal›flmalar› onlar› özgürlefltirir. Bu bir suç de¤il, hakl› bir mücadeledir. Bu mücadeleyi han›mlar›n› öldürmeye çal›flan Solange’›n sözleri flöyle dile getiriyor. “(...) Claire, suçumun güzelli¤i bana ac›m›n zavall›l›¤›n› unutturmal›yd›. Sonra da, atefle verirdim ortal›¤›.” Devrimci mücadelede devrimin öncüsü olan devrimciler halk› ezen, halka eziyet eden ve sömürenlerden baz›lar›n› cezaland›r›rlar. Bu devrimci bir eylemdir. Halk› özgürlefltiren bir eylemdir. Devrimci mücadeleyi ilerleten bir eylemdir. Oyunda da, Claire ve Solange aralar›nda oynad›klar› Han›mefendiyi öldürme oyununda, Solange sözde, kendi oyunlar›nda Han›mefendiyi öldürmüfltür ve bu eylemi yüceltir. Bu eylem kendisi gibi ezilenleri özgürlefltirmifl ve onlar›n deste¤ini kazanm›flt›r. Solange hayalinde canland›rd›¤›, han›m›n› öldürdükten sonra cellat›n yan›nda, arkas›nda kendisini destekleyen ezilenler ordusuyla yürüyüflünü flu ola¤anüstü sözlerle anlat›r: “Olsa olsa, Solange’›n bu kez ifli sonuna kadar götürdü¤ünü ö¤renirsiniz. Onu k›z›l giysiler içinde görüyorsunuz. D›flar› ç›kacak.” (Solange kap›ya do¤ru yönelir. Açar ve balkona ç›kar. Arkas› dönük olarak, seyircilere afla¤›daki tirad› söyler. Hafif bir rüzgar perdeleri k›m›ldatmaktad›r.) Ç›kacak! O koskoca merdivenlerden afla¤› inecek! ‹ki yan›nda da polisler! Balkona ç›k›n da Solange’›n kara elbiseli tövbekarlar aras›nda nas›l yürüdü¤ünü görün. Vakit ö¤le. Elinde dört buçuk kilo a¤›rl›¤›nda bir meflale. Ard›nda da cellat. Kula¤›nda aflk sözleri f›s›ld›yor. Cellat bana efllik ediyor Claire! Cellat bana efllik ediyor. (Güler.) Mahallenin bütün hizmetçileri, Claire’i ebedi mekan›na götüren uflaklar, hepsi bir arada kortej halinde Solange’› götürüyorlar. (D›flar› bakar.) Çelenk, çiçek, sancak, flama tafl›yanlar var. Çanlar çal›yor. Göz kamaflt›r›c› bir cenaze töreni. Ne güzel de¤il mi? En önde frak giymifl metrdoteller, ama fraklar›n›n yakas›nda saten yok. Çelenk tafl›yorlar. Onlar›n arkas›nda hademeler. K›sa pantalonlu, beyaz çorapl› uflaklar. Ellerinde çelenkleri. Daha geriden erkek hizmetçiler geliyor. Onlar›n

arkas›nda bizim gibi giyinmifl kad›n hizmetçiler. Daha arkada kap›c›lar. En arkada kilise adamlar›. Bütün bunlar›n bafl›nda da ben. Cellat beni avutmaya çal›fl›yor. Ç›¤l›klar ve alk›fllarla selaml›yorlar, selaml›yorlar beni. Rengim soluk ve ölece¤im. (...)” E¤er ezilenler birlik olursa, hep beraber kurduklar› bir örgütleri olursa, birlikte hareket ederlerse güçlü olurlar ve kendilerini ezenlere karfl› birlikte mücadele ederler ve mücadelelerinde baflar›l› olurlar. E¤er birlik olmazlarsa, birbirlerine düflerlerse, kendi aralar›ndaki sorunlar›n› bir tarafa b›rak›p hep birlikte kendilerini ezenlere karfl› mücadele etmezlerse, sonunda baflar›s›z olurlar, birbirlerine düflman olurlar ve birbirlerini tüketirler. Oyunda da, birbirlerine kötü sözler sarfederler. Solange, Claire’e flunlar› söyler: “(...) ‹¤reniyorsun benden. Evet, benden i¤reniyorsun. Biliyorum, çünkü ben de senden i¤reniyorum.” Solange ve Claire, han›mlar›n› öldürmeye kalkm›fllar ama baflar›s›z olmufllard›r. Birlik olup bir kere daha denemek yerine birbirlerini beceriksizlikle suçlarlar. Bunun sonucunda, Claire umutsuzlu¤a düfler ve han›mlar› için haz›rlad›¤› ve içine öldürücü ilaç koydu¤u ›hlamuru içerek yaflam›na son verir. Sahnelemeye gelince, oyun ortak bir reji çal›flmas›yla sahnelenmifl. Ama oyunun sonu de¤ifltirilmifl. Orijinal metinde, oyunun sonunda Claire, han›m› için, içine öldürücü ilaç koydu¤u ›hlamuru içer ve yaflam›na son verir ama Solange hayatta kal›r. Oysa, ‹BB’nin sahnelerinde sahnelenen “Hizmetçiler” isimli oyunun sonunda Solange, Claire’i bo¤arak öldürür ve kendisi de zehirli ›hlamuru içer. Oyunun sonunun böyle de¤ifltirilmesinin nedenini anlamad›m. Ayr›ca, hizmetçilerin kendi aralar›ndaki çekiflmelerinde, sahnede afl›r› fliddet kullan›lm›flt›r. Solange, sahnede Claire’in dama¤›na tahta elbise ask›s›n›n demir halkas›n› geçirerek onu geriye çeker. Yine onu bo¤mak isterken eline geçirdi¤i beyaz sa¤l›k personelinin kulland›¤› eldivenlerden kan f›flk›r›r. Hizmetçiler aras›ndaki çekiflmeleri sahnelerken bu kadar fliddete baflvurulmas›n›n nedeni neydi acaba? Bütün bunlar›n yan›nda oyun baflar›l› bir biçimde sahnelenmifltir. Üzerinde özenle çal›fl›ld›¤› ve emek harcand›¤› görülmektedir. Oyuncular çok baflar›l›d›r. Üç bayan genç oyuncuyu candan kutluyorum. Han›mefendi rolünü oynayan Özge O’Neil Sar›mo-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 35


tiyatro

tiyatro

la, so¤uk, içtenlikten uzak davran›fllar›yla burjuva han›mlar›n›n sahte yard›mseverli¤ini sahnede baflar›yla canland›rmaktad›r. Burjuva kad›nlar›n›n so¤uk ve sözde kibarl›¤›n› da iyice belirtmektedir. Di¤er iki hizmetçi rolünü oynayan Selin Türkmen ve Berna Ad›güzel de rollerinin hakk›n› baflar›yla vermektedirler. Tüm ekip kollektif bir biçimde çal›flarak güzel bir eser ortaya koymufltur. Dekor da, Han›mefendinin elbiselerinin sahnenin tüm arkas›n› kaplamas› onun ne kadar giyime kuflama düflkün oldu¤unu göstermesi aç›s›ndan baflar›l›d›r. Efekt de baflar›l›d›r. Özellikle Han›mefendi gelirken, daha sahnede görünmeden yaklafl›k bir iki dakika süren topuklu ayakkab›lar›n›n topuk sesleri tüm salonu dolduracak bir flekilde veriliyor. Salonun her yerinden topuk sesleri geliyor. Bir ezenin, bir despotun topuklu ayakkab›lar›n›n sesi tüm izleyicilerin nefesini kesiyor. Herkes dikkat kesilip, nefesi kesilmifl bir biçimde Han›mefendi’yi merakla bekliyor. Kostümler de oldukça iyi seçilmifl. Han›mefendinin süslü, gösteriflli elbiseleri ve ayakkab›lar› ile hizmetçilerin düz, gösteriflsiz elbise ve dümdüz, topuksuz sade ayakkab›lar› da s›n›f fark›n›n alt›n› iyice çiziyor.

Devrimci mücadelede devrimin öncüsü olan devrimciler halk› ezen, halka eziyet eden ve sömürenlerden baz›lar›n› cezaland›r›rlar. Bu devrimci bir eylemdir. Halk› özgürlefltiren bir eylemdir. Devrimci mücadeleyi ilerleten bir eylemdir. Oyunda da, Claire ve Solange aralar›nda oynad›klar› Han›mefendiyi öldürme oyununda, Solange sözde, kendi oyunlar›nda Han›mefendiyi öldürmüfltür ve bu eylemi yüceltir.

Ifl›k da, oyunu baflar›yla desteklemektedir. Jean Genet’nin okumas› ve yorumlamas› hiç de kolay olmayan bu eserini ‹BB sahnelerinde baflar›yla sahneleyen Genç Tiyatro’yu kutluyorum. Jean Genet’nin önemli bir eserini tan›mak için bu f›rsat› kaç›rmay›n diyorum. J

Bu eylem kendisi gibi ezilenleri özgürlefltirmifl ve onlar›n deste¤ini kazanm›flt›r. Solange hayalinde canland›rd›¤›, han›m›n› öldürdükten sonra cellat›n yan›nda, arkas›nda kendisini destekleyen ezilenler ordusuyla yürüyüflünü flu ola¤anüstü sözlerle anlat›r: “Olsa olsa, Solange’›n bu kez ifli sonuna kadar götürdü¤ünü ö¤renirsiniz. Onu k›z›l giysiler içinde görüyorsunuz. D›flar› ç›kacak.”


röportaj

röportaj

sönmez targan’la ruhi su üzerine tav›r

Uzun y›llar boyunca Ruhi Su Kültür Sanat Vakf›’nda yöneticilik yapm›fl, ’60’l› y›llarla birlikte mücadeleye at›lan, Ruhi Su’yu o y›llardan itibaren tan›yan bir ayd›n Sönmez Targan... S›d›ka Su’nun ölümüne kadar da onun çal›flma arkadafllar›ndan biriydi. Ayn› zamanda “’68 kufla¤›”ndan. fiu an Cumhuriyet Gazetesi’nde yaz›lar yaz›yor, araflt›rmalar yap›yor. Onunla Ruhi Su’nun politik kimli¤i üzerine konufltuk. Sohbete yer yer yazar Erol Toy da kat›larak katk›da bulundu.

’51 Tevkifat›’ndan önceki tutuklamalardan biraz bahseder misiniz? 1938 tutuklamalar› Hikmet K›v›lc›ml›lar›n oldu¤u tutuklamalard›. fiefik Hüsnü de var içlerinde. 1941’de var, 1946’da var, 1951’de var… Naz›m Hikmet Harb Okulu olaylar› tutuklamas› var… Bunlar›n hepsinin kökeni, ’60’tan önceki Türkiye’de var olan TKP’dir. fiefik Hüsnü’nün partisi. fievket Süreyya, Vedat Nedim Tör, daha sonra fiefik Hüsnü’yle yollar›n› ay›rm›fllar, götürmüfl bütün bilgileri polise, devlete teslim etmifllerdir. Akaretler’de ’23, ’24’lerde kongre yapm›fllar. Ondan sonra gelmifller Mustafa Kemal’e ideoloji haz›rlam›fllard›r, Kadro dergisini ç›karm›fllard›r. Bana göre; fiefik Hüsnü kolu 1940’lara kadar Türkiye Komünist Hareketi’nin

yolunu çizmifltir. Bende bir sürü evrak vard› o döneme iliflkin; hepsi ’71’deki operasyonlarda gitti. Tevkifatlardan sonraki hapishane sürecinden de bahseder misiniz? fiimdi dikkat ederseniz 1940’lar›n bütün edebiyatç›lar›, o kuflak daha çok sanat, kültür, yaz›n alan›nda yo¤unlaflm›fl. Bu da son derece do¤al. Çünkü hapis hayat› var. Hapiste yazar, okur, çal›fl›rs›n. Dikkat ederseniz sanattaki birçok üretimin, edebiyat, fliir, flark› vs. kökeninde bu y›llardaki hapishane hayat› vard›r. Bunlardan biri de Ruhi Su’dur. S›d›ka Han›m, Naz›m’la Bursa’da görüflüyor. S›d›ka Han›m, Arkeoloji bölümünde okumak istiyor ama Naz›m onu yönlendiriyor. Ankara Dil Tarih’e geliyor. Orada Ruhi Su’yla tan›fl›yorlar. Zaten daha sonra 1951 TKP Tevkifat› oluyor. Kim var kim yok al›yorlar. Komüniste merhaba diyeni bile al›yorlar. Zeki Baflt›mar, Genel Sekreter… Mihri Belliler falan hepsi var. Ruhi Su gözalt›nda çok iflkence görüyor. Hatta gözalt›ndayken pencereden kanl› gömle¤ini gösteriyor S›d›ka Han›m’a. O dönem mesela çok kiflinin konufltu¤una dair elde belge var ama ben hiç

N‹SAN 2010 | TAVIR | 37


röportaj röportaj pasaport alamad›. ‹steseydi kaçar giderdi ama gerek yoktu. Yafllanm›flt›, sa¤l›¤› iyi de¤ildi oralarda çürürdü, memleketinde kald›. ‹çeri al›rlar beni aman ben gideyim kayg›s› da olmam›flt›r bana göre, Ruhi Su’nun. Erol Toy: Ruhi Su, konservatuar›n ilk mezunlar›ndan. Dehfletli bir kültürü olan ve içerde bütün eski tüfeklerle uzun süre kalan, sonra Bela Bartok ve Vedat Nedim Tör’le bütün Türkiye’yi dolafl›p türkü derleyen insanlardan biridir. Operac›d›r, bu yüzden flan olay›n› iyi bilir. 1930’lu y›llarda dolafl›yorlar. Mustafa Kemal dönemi, devlet ad›na gidip çal›fl›yorlar. Ruhi Su’nun sahnesi, kitleyle olan iletiflimi nas›ld›? Sahnede çok disiplinliydi. Diyelim ki sahnede çal›yor, orada kel alaka bir fleyler oluyor. Yani orada konserin disiplinini bozacak hiçbir davran›fla müsaade etmezdi. Hemen b›rak›rd› saz›.

görmedim Ruhi Su’yla ilgili hiç böyle bir fleye rastlamad›m. Ne yaz›l›, ne sözlü. Enver Gökçe, Ahmed Arif gibi kifliler için öyle söylerler. Ama Ruhi Su ve S›d›ka Su’nun böyle bir fleyini hiç duymad›k. TKP’yle olan ba¤› ne düzeydeydi? Ruhi Su’nun TKP’yle olan ba¤›, yani yönetici falan de¤il, hücre iliflkilerinden biri. Etkinliklere kat›l›yor, parti ad›na çal›fl›yorlar. ‹yi bir s›ra neferidir yani. ’60’l› y›llardan sonra T‹P içerisinde de yer al›yor. Zaten o dönem TKP’nin eski kadrolar›n›n önemli bir k›sm› T‹P’e kaydoluyor, yap›lan bir ça¤r› var çünkü.. Ruhi Su’nun siyasi kimli¤inden biraz bahseder misiniz? Ruhi Su tutarl› bir komünisttir. Burada bir Alevi toplumu var. Ruhi Su kendini Alevi toplumunun üyesi sayard›. Alevi toplumu özünde siyasal olmasa bile ateisttir. Ateist olmas›ndan dolay› materyalizme yak›nd›r. fiimdi olay› böyle ald›¤›n zaman onun türkülerinin yorumunun ilerici bir niteli¤i vard›r. Ruhi Su sadece müzik yapm›yordu, saz›yla sözüyle bir mesaj veriyordu topluma. Türküyü hem ça¤c›l bir yan›yla ele al›rken hem de devrimci bir içerik katm›flt›r. ’80 darbesi sürecinde neler yapt›? Darbeye karfl›yd›. Tutuklanmad› ama bask› gördü, yasakland›,

38 | TAVIR | N‹SAN 2010

1962 senesinde yasakl› oldu¤u y›lda, sürgündeyken Adana fiehir Tiyatrosu’nun konser salonunda dinledik ilk kez Ruhi Su’yu. Böyle gür bir ses, tek bir adam labut gibi ç›kt›, yontu gibi oturdu koltu¤una, ald› eline saz›n›. “At›na binmifl de elinde dizgin.” Bir sessizlik var salonda, ama ç›t yok. Neyse konser bitti arkadafl›n evine gidece¤iz. “Nas›l buldun bu sesi?” dedi arkadafl›m. Adanal› maya sever, türkü sever, her fley sever de bu bambaflka bir ses, bambaflka bir yorum. Dedim, “Ben valla büyülendim”. Eski solcu, bizden yaflça büyük bir arkadaflt› o. Dedi ki; “O adam komünist biliyor musun?” Dedim, “Allah Allah! Daha da flafl›rd›m. Hem güzel sesi olacak, hem apayr› bir yorumu olacak, hem de komünist olacak.” (gülüyor) Solculu¤a ilgim böyle bafllad›, inan›r m›s›n?... Erol Toy: Türk Halk Müzi¤i, Ruhi Su sayesinde kendi de¤erini kazand›. Halk Müzi¤inin de¤erini kan›tlayan insanlardan biridir. fiemsi Yast›man vs. tamam derlemeciydi onlar da, güzel fleyler yapt›lar, Ruhi Su; otantizmi al›p evrensel hale getirdi. S. Targan: Ruhi Su; mesaj›n› sat›r aralar›nda verirdi, do¤rudan siyasetin malzemesi yapmazd›. Onun söylemi ve yorumu bu yüzden daha sanatsald›. Siyaseti sanat›n içerisinde gergef ifller gibi ifllerdi. Erol Toy: Bir de seçim meselesi, yani tercih. Sanat diye seçti¤in fley do¤rudan do¤ruya kendisi mesaj›n› veriyorsa ifl bitiyor. Ayr›ca senin ba¤›r›p ça¤›rmana gerek yok. Ruhi Su böyle yaklafl›yordu. J


röportaj

röportaj

yusuf baflaran’la, ruhi su’nun müzikal kimli¤i üzerine tav›r

Yusuf Baflaran, Ruhi Su’nun ilk dönem ö¤rencilerinden olup, ölümünde yan›bafl›nda, ölümüne kadar da yine hastanede refakatçilerinden biri. Ruhi Su vefat ettikten sonra, yaklafl›k on y›l sürecek olan Serenler Müzik Grubu serüveni bafll›yor. fiu an müzik çal›flmalar› devam ediyor, albüm haz›rl›¤› var. Konserler yap›yor. Onunla Ruhi Su’yu konufltuk. Ruhi Su’yla nas›l tan›flt›n›z? fiimdi bizim Ruhi Bey’le tan›flmam›z flöyle oldu. Ruhi Su, Malatya’ya ba¤l› Ball›kaya Köyü’ne derleme çal›flmalar› yapmak için, rahmetli eski senatör Av. Süleyman Efe’yle birlikte geliyorlar. Süleyman Efe, Malatyal› oldu¤u ve babam› da tan›d›¤› için, Ruhi Bey’e rehberlik yap›yor, o çevrede derleme çal›flmalar› konusunda. Ruhi Bey Malatya’ya geliyor, bizim köye geliyorlar. Bu arada babam-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 39


röportaj

röportaj

Devrimci bir sanatç›yd› en baflta. Ruhi Bey devrimciydi ama yapt›¤› iflte, sanatta hiçbir zaman bunun sloganist tarafa kaçmad›. Zaten ald›¤› müzikal, sanatsal e¤itim buna elverecek bir fley de¤ildi. larla, dedemlerle bir iliflki biçimi do¤uyor bu derleme çal›flmalar› s›ras›nda. Dedem ve babam da saz çal›p türkü söylerler. Biz de ‹stanbul’a geldi¤imiz zaman, 1977 y›l›nda, Ruhi Bey’le zaten var olan bir iliflki, daha sürekli bir hale geldi. ‹stanbul’a gelir gelmez tabi hemen koroya bafllad›k. Biz 6 kardefl birlikte kal›yorduk, 5 kardefl koroya gidiyorduk. Alt›nc›s› da ‹stanbul’da olmad›¤› için koroda yoktu, Tekirda¤’dayd›; bir y›l sonra o da geldi. Dostlar Korosu’na devam ettik. Ruhi Bey’le de çok yak›n oturuyorduk. Sokaklar›m›z yan yanayd›. ‹nsan›n yaflam biçimi, dünya görüflü ve bizim de Ruhi Bey’in müzi¤ini, yapt›¤› ifli be¤enmemiz; bu iliflki bir arkadafll›k, dostlu¤a dönüfltü. Haftan›n üç akflam› bize gelirdi. Dönem dönem, evde de türkü çal›flt›¤›m›z olurdu. Çal›flmalar› bazen Niflantafl›’ndaki evde, kardefllerimizle, abilerimizle birlikte yapard›k. Dönem dönem türkü akflamlar› olurdu. O türkü akflamlar›nda Ruhi Bey’i dinlemek çok çok büyük keyifti. O y›llardaki koronun durumunu anlat›r m›s›n›z? 1980’de darbe olduktan sonra k›sa bir süre daha çal›flt›k. O dönem ilk önce Pangalt›’da çal›flt›k. ‹flçi Kültür Derne¤i’nin yeri vard› orda. Tabi daha önce Dostlar Tiyatrosu’nun yerinde çal›fl›yorduk. Oradan ayr›ld›ktan sonra bir süre Befliktafl’ta Ç›-

40 | TAVIR |N‹SAN 2010

Dolay›s›yla da flimdi Ruhi Bey’in büyüklü¤ü flurada bafll›yor. fiimdi hepimiz türkü söylüyoruz. Anadolu’da yüzlerce, binlerce kifli türkü söylüyor. Kimimiz kendimizce güzel söylüyoruz, kimimiz de¤iflik a¤›zlarla söylüyor. Ama Ruhi Bey, ald›¤› opera, müzik, sanatsal e¤itimini, yapt›¤› iflte birebir kullanan biri oldu¤u için, dolay›s›yla yapt›¤› ifl son derece de¤erli hale geliyor. Yani flimdi burdan ne ç›karabiliriz. Sanat›, sanat›n gerekleriyle yapt›¤› için Ruhi Bey, büyüktür.

yusuf baflaran

ra¤an’a giderken Belediye Konservatuar› Türk Müzi¤i Bölümü vard›, flimdi yok. Orada çal›flt›k. Darbe olduktan sonra, Ruhi Bey için ayr› bir çaba(!) sarfetti darbeciler. Konserlerinin yasaklanmas› olsun, engellenmesi olsun. Belki do¤rudan Ruhi Bey’e söylemiyorlard› ama konseri yapacak olan kifliye, “Bu konseri yapmazsan›z iyi olur.” ya da, “Bu konseri yapmay›n!” fleklinde, telkinler ve taktikler uyguluyorlard›. ’83’ün ikinci yar›s›ndan sonra Ruhi Bey yavafl yavafl rahats›zlanmaya bafllad›. Çok s›k görüfltü¤ümüz için biliyordum, enerjisi yoktu. Çal›flam›yordu. Bu da onu çok üzüyordu. Sonra Ruhi Su’nun rahats›zl›klar› artt›. Yani uzun bir dönem içerisinde, tek konseri eski fian Tiyatrosu’ndaki bir gece oldu. O da Ruhi Bey aç›s›ndan uzun bir aradan sonraki güzel bir konserdi. Sonra bir dönem Çapa’da yatt›. Sonra da Cerrahpafla’ya gitti. O süreç, izin verilmedi¤i için yurtd›fl›na ç›kamad›¤› dönemler. Sonras›nda ise iflte biliyorsunuz, 20 Eylül 1985’te vefat etti. Aradan iki y›l geçtikten sonra ’87 y›l›nda Ruhi Bey’i anma geceleri yap›lmaya baflland›, ilk olarak Ankara’da, ‹stanbul’da. Timur Selçuk, Sarper Özsan o zaman koroyu çal›flt›rd›lar; o geceler yap›ld› ama ondan önce ben, Hüseyin Tutkun, Refik Köksal gibi baz› arkadafllar topland›k, koroyu yaflatal›m dedik. Gidip S›d›ka Han›m’la paylaflt›k. Tabi S›d›ka Han›m olaya son


röportaj

röportaj

derece temkinli yaklaflt›. Ruhi Bey’den sonra Ruhi Bey’in titizli¤ini, çal›flma disiplinini birebir yaflayan biri olunca. Acaba olabilir mi gibi... Ama tabi sonra, böyle bir organizasyonun, Ruhi Bey’le birebir çal›flm›fl olan insanlardan gelmesi, onu yaflatmak istemeleri çok hofluna gitti ve böylece Dostlar Korosu tekrar çal›flmaya bafllad›. Ruhi Su’nun, Timur Selçuk ve Sarper Özsan’la olan ba¤›n›, o dönemi k›saca anlatabilir misiniz? Zaten Ruhi Bey ölmeden önce de Timur Selçuk ve Ruhi Bey s›k görüflen insanlard›. Ortaklafla çal›flmalar yapmad›lar belki ama, yurtd›fl›nda ve yurtiçinde birçok gecede birlikte ç›km›fllard›r. Hem müzisyen olarak, hem de dünya görüflü olarak ayn› gemideydiler. Yine Sarper Özsan da iyi bir kompozitördü, 1 May›s Marfl›’yla tan›d›k onu. Onunla da yine müzisyenlik temelinde çeflitli temaslar› vard›. Yaln›z Ruhi Su onlardan nerdeyse iki kuflak önceydi. Özellikle Sarper Özsan dört sesli partiler yazard›, soprano, alto, bas, tenor... Birikimliydi. Bizim koroda ise, Ruhi Bey’in denemeleri olurdu. ‹kinci sesler olurdu, befllileri duyururdu. Armonik uyumlu melodik ikinci ezgiler yapt›r›rd› koroya. O dönem bu konuda yabanc› olmam›za ra¤men, Ruhi Bey’in yapt›rd›klar› çok da kula¤›m›z› t›rmalamad›. Koro çal›flmalar› nas›l yap›l›yordu? Müzik dersi niteli¤indeydi. Türkü çal›flsak da, müzikle ilgili bilgiler, müzi¤in nas›l çal›nmas› gerekti¤i, müzi¤e nas›l bak›lmas› gerekti¤i gibi özellikleri hep bize anlat›rd›. Dolay›s›yla bu bizim için bir e¤itim oldu. Koroda zaman zaman türkülerin solfejini çal›flt›r›rd›. Ruhi Bey çok önemli bir opera sanatç›s›, yüzy›l›m›zda. Bize çal›flmalara bafllamadan önce yaklafl›k bir saat nefes, ses açma, flan, vokal, diyafram çal›flmalar› yapt›r›rd›. O yan›yla da çok flansl›y›z. Sesimizi do¤ru kullanmak aç›s›ndan. Alg›m›z genifllemiflti. Bir türkü okunurken onun baz› yanlar› kula¤›m›z› t›rmalayabilirdi. Kelimelerin vurgulan›fl›, söylenifl biçimi, prozodi, Türkçe’yi do¤ru kullanmas› vs.... Bir operac›n›n sana e¤itilmifl bir sesi türkü söylemede nas›l kullanaca¤›n› anlatmas› nerdeyse imkans›z bir fleydir. Çünkü türkünün oldu¤u ortamlardan, söylendi¤i ortamlarda çok bulunan insanlar de¤ildik. Operac›l›kla, türkü söylemeyi koordine edebilmek gerçekten çok zordur. Öncelikle kendisi örneklerdi ve ard›ndan bizden isterdi. Egzersizleri çal›flt›r›rd›. Erkekleri ve bayanlar› ses tekni¤i aç›s›ndan ay›r›rd›. Bayanlar ayr›, erkekler ayr› fleklinde. Çal›flaca¤›m›z türküye iliflkin bilgi verirdi. Söylerken nelere dikkat etmemiz gerekti¤ini söylerdi.

Ruhi Su’yu Ruhi Su yapan, onu müzi¤imiz ad›na, türkülerimiz ad›na, en geneliyle de sanat›m›z ad›na çok de¤erli k›lan nedir? Evet, bu çok önemli bir fley. Devrimci bir sanatç›yd› en baflta. Ruhi Bey devrimciydi ama yapt›¤› iflte, sanatta hiçbir zaman bunun sloganist taraf›na kaçmad›. Zaten ald›¤› müzikal, sanatsal e¤itim buna elverecek bir fley de¤ildi. Dolay›s›yla da flimdi Ruhi Bey’in büyüklü¤ü flurada bafll›yor. fiimdi hepimiz türkü söylüyoruz. Anadolu’da yüzlerce, binlerce kifli türkü söylüyor. Kimimiz kendimizce güzel söylüyoruz, kimimiz de¤iflik a¤›zlarla söylüyor. Ama Ruhi Bey, ald›¤› opera, müzik, sanatsal e¤itimini, yapt›¤› iflte birebir kullanan biri oldu¤u için, dolay›s›yla yapt›¤› ifl son derece de¤erli hale geliyor. Yani flimdi burdan ne ç›karabiliriz. Sanat›, sanat›n gerekleriyle yapt›¤› için Ruhi Bey, büyüktür. Ald›¤›n›z e¤itimi, sanat›n›zla do¤ru bir hamur haline getirip, insanlara sundu¤unuz zaman “ya bu operac› gibi söylüyor, bu flunun gibi söylüyor” fleyinden ç›k›yorsunuz. O insanlara inebiliyorsunuz. O insanlar yad›rgam›yor. “Ya bu nas›l söylüyor?” demiyor. ‹kinci olarak da Ruhi Bey’in ilk olmas› da etkilidir. Üçüncüsü ise, en önemlilerinden biri bunu Ruhi Bey’in ba¤lama çalarak yap›yor olmas›d›r. Bu bence çok önemlidir. Çünkü, piyano çalarak da söyleyebilirdi. Ama öyle olsayd› da bu kadar çok kitleye ulaflaca¤›n› sanm›yorum. Konserlerinde halkla iletiflimi nas›ld› Ruhi Su’nun? Olay›n sloganist yan›n›n çok fazla öne ç›kar›lmas›n› sevmezdi. Sahnede bir marfl söyleniyor ve bu marfla seyirciler de kat›l›yor ve kötü söylüyorsa, dayanamay›p müdahale ederdi. Kendi bir iç disiplini, k›staslar› vard›. O dönemde de insanlar çok coflkulu, çok heyecanl› vs. “fiunu söyleyin, bunu söyleyin” tarz› ona göre de¤ildi. Onun kafas›nda bir ak›fl vard›r, plan neyse odur, konserin gidifli bellidir, onun d›fl›na ç›kmay› sevmezdi. Daha çok kent kitlesine seslenmifl, onu daha çok kentli insan dinlemifl deniyor. Siz ne diyorsunuz bu sözlere? Bu çevrelerin belki biraz da müzi¤in tekni¤inin farkl› yanlar›n› da alg›lamas›, müzikal alg›n›n genifllemesi etken olabilir. Ama Anadolu’nun her taraf› onun için ayn›yd›. Ayr›m olamazd›. Kald› ki; Kürt illerinde de baflka yerlerde de dinlendi¤ine dair örnekler biliyorum. Çank›r›’dan türkü de, Antalya’dan teke zortlatmas› da söylemifltir. Teflekkür ediyoruz... Ben de teflekkür ederim.J

N‹SAN 2010 | TAVIR | 41


röportaj röportaj

bart›n’da tiyatro bayram› mehmet esato¤lu

Bahar geliyor. Baharla birlikte coflan do¤a gibi, tiyatro flenlikleri de ülkenin çeflitli alanlar›nda perde aç›yor. Üniversite ve liselerde, kentlerde, k›rsal kesimde, mahallelerde çeflit çeflit flenlikler boy gösteriyor.

Tiyatro flenliklerinin tarihi yaflad›¤›m›z topraklarda çok eskidir. Binlerce y›ld›r yap›lmaktad›r. Baflta Ege olmak üzere, Anadolu’nun dört bir yan›nda tiyatro flenlikleri, yar›flmalar› tiyatronun tarihinde önemli bir yer kaplar. Yak›n geçmiflte yitirdi¤imiz tiyatro adam› Mehmet Akan kaleme ald›¤› bir tiyatro bildirisinde bu flenlikleri flöyle tan›ml›yor: “Yurdumuz özelinde, insan›m›z, yüzy›llar boyu, ahi toplant›lar›nda, yaren sohbetlerinde, k›fl yar›s›, koç kat›m›, h›drellez törenlerinde oyunlar oynad›, deyim yerindeyse, daha iyi yaflaman›n provas›n› yapt›.” Ülkemizde sanat alan›ndaki muhalefetin önemli bir etkinli¤i oldu tiyatro flenlikleri. Özellikle ’60’l› y›llarda büyük kentlerde düzenlenen flenliklerde genifl gençlik y›¤›nlar› buralarda izledikleri oyunlarda devrimci düflüncelerle, eylemlerle tan›flt›lar.


röportaj

röportaj

’60’l› y›llardan bafllayarak ‹stanbul Üniversitesi, Bo¤aziçi Üniversitesi ve Orta Do¤u Teknik Üniversitesi’nde genifl gençlik y›¤›nlar›n› kucaklayan tiyatro flenlikleri gerçeklefltirildi. ’60’l› y›llarda Genç Oyuncular tiyatro toplulu¤unun düzenledi¤i Erdek fienlikleri ve ’70’li y›llarda liseli gençli¤i kucaklayan ‹LTÖ fienli¤i ve Orta Do¤u Teknik Üniversitesi’nde hala sürmekte olan flenlik, tiyatro geçmiflimizin önde gelen etkinliklerindendir. ’80’li y›llarda sermaye çevreleri tiyatro flenliklerinin genifl kitleleri etkileyici yan›n› görerek bu alana yöneldiler. fienliklere önce “sponsor” olma, destek verme tavr›yla yaklaflan sermaye çevreleri bir süre sonra kendileri de flenlikler düzenlemeye girifltiler. Oyun seçiminden, flenli¤in düzenlenmesine ve sunumuna her yan› ile sanat alan›n› yozlaflt›rmaya yönelik bu tür etkinlikler özellikle ’90’l› y›llarda her yan› kaplad›. Nitelikli, belli bir duruflu olan tiyatro flenlikleri ise ülkedeki gerici yöneticilerin boy hedefi oldu. Yasal olan ve olmayan izin biçimleri icat etmekten, var olan salonlarda gösteri yap›lmas›na izin verilmemesine, flenlik günlerinde kentte gergin bir ortam yaratmaya dek onlarca engelleme flenliklerin önüne dikildi. Ülke çap›nda özellikle Anadolu’da uzun soluklu ve nitelikle bir tiyatro flenli¤ine rastlamak mümkün de¤ildir. Olanlar ise bir elin parmaklar›n› aflamayacak kadar az say›dad›r. Karadeniz Bölgesi’nde ’80’li y›llardan bu yana tiyatro çal›flmalar› yapan Zafer Gecegörür, bölgenin de¤iflik alanlar›nda tiyatro çal›flmalar› yapt›. 16 y›l önce ise, Bart›n’da bir yandan tiyatro çal›flmalar› yaparken, öte yandan da bir tiyatro festivali düzenleyen Gecegörür, bu çabas›n› o günden bugüne aral›ks›z sürdürdü. Bart›n Festivali, yerel yöneticisinden s›radan sokaktaki insan›na her kesimin sahiplendi¤i, gücünü kent insan›ndan alan bir festival. Festivalin en önemli özelli¤i amatör topluluklardan profesyonele, belediye tiyatrolar›ndan devlet tiyatrolar›na genifl bir kesimi kucaklayabilmesi. Bu y›l on alt›nc›s› gerçeklefltirilen ve “Tiyatroma Dokunma” ça¤r›s›yla 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde perde açan Bart›n Tiyatro Festivali, 11 Nisan’a dek sürecek. Tiyatro gösterileri, seminer ve atölye çal›flmalar› ve sokak gösterilerinin yer alaca¤› festivalle ilgili yönetmen Zafer Gecegörür’le konufltuk.

Sevgili Zafer Gecegörür, 16 y›l önce bir festival var etme düflüncesi nas›l olufltu? 16 y›l önce bu günlerde Bart›n'da da bir tiyatro festivali yapal›m, uzun soluklu ve her y›l kendine yeni bir fley katan bir festival olsun düflüncesiyle yola ç›kt›k. Birinci y›l üç oyunumuzun her birinin üçer seans oynanmas›yla toplam dokuz gün sürmüfltü ve dolay›s›yla yerel bir bafllang›çt›. Sonraki y›llar, önce yak›n kentlerdeki tiyatrolar, sonra bölgedeki tiyatrolar da kat›larak geliflti. Ülkemizde, tiyatro bafll›kl› festival ve flenlikler de¤iflik kesimlerde var ediliyor. Sizin festivalinizin yaklafl›m› ve beklentileri nedir? Bart›n d›fl›ndan tiyatro topluluklar› ve yerleflik tiyatrolar aras› kültürel ifl birli¤i ve bilgi al›flveriflini sa¤lamak amac›na yönelik bir çal›flmam›z var. Beklentimiz ise bu amaca ulaflmakt› ve y›llar geçtikçe bu amaca ulafl›ld›¤›n› ver her y›l yeniden evrilerek devam etti¤ini görmekteyiz. Festival yap›lmas›, ilinizde tiyatroya yönelik e¤ilimleri ve düflünceleri nas›l etkiledi? ‹lk y›llarda do¤rusu gerek seyirci kat›l›m› gerekse gelen gruplarla iletiflim sorunlar› yaflad›k. Ama öyle üretimler var ki yapmadan, içine girmeden pek öngörüyle geliflemiyor. Bizce festivaller de böyle bir fley. Ayr›ca kentin insan› sizdeki kararl›l›k, düzenli ve devaml› üretimi görünce önce içine girmeye bafll›yor hatta sonra festivali sahipleniyor. Bart›n'da art›k gidece¤i oyunu seçen, nitelik olarak kendisine bir fley iletmeyen ve estetik düzeyi iyi olamayan oyunlar›n hesab›n› soran bir tiyatro kitlesi var. Bir y›l sonraki festivale ayn› topluluk baflka oyunla geldi¤inde ise tercih etmemekte. K›sacas› dünden bugüne festival bilinçli bir seyirci oluflturmufltur. ‹linizde genifl halk y›¤›nlar› tiyatro alan›na izleyici olman›n yan› s›ra üretici olarak da kat›labiliyorlar m›? Nüfusu 50.000 olan bu kentte, bunun son örne¤ini Bart›n Belediyesi fiehir Tiyatrosu kuruluflunda aç›kça gördük. Ortalama 15-20 kifliden oluflan üç ayr› 7-9 yafl drama grubu, bir 10-14 yafl drama-tiyatro grubu, Genç Sahne, Genç Oluflum-Lise, Genç Oluflum-Üniversite ve yetiflkin grup olmak üzere bu kentte toplam 11 grup, 185 kiflilik kat›l›mc›s›yla tiyatro üretiminde direkt olarak kat›l›yor. Metropol kentlerinin herhangi bir semtinin bile yar›s› olan Bart›n'da 185 kifli tiyatro yap›yor. fiimdi soruyu tersinden sormadan edemiyorum. Metropol kentlerin her hangi bir semtinde bu say›ya yak›n kat›l›mc›s› olan bir çal›flma var m›d›r?

N‹SAN 2010 | TAVIR | 43


röportaj röportaj dolu geçen 10-15 gün oluyor. Festival bitiminden daha birkaç ay sonra bir dahaki festival ve kat›lacak gruplar sorulmaya bafll›yor. Bu olunca da festival d›fl›nda tiyatro oyunlar› festivaldeki kadar ilgi görmüyor. Buna kendi oyunlar›m›z bile dahildir.

Kimi festival ve flenliklerde topluluklar sadece gösterim yap›yorlar. Kimileri ise yöre insan› ile söylefli ve tart›flma, bilgilenme olana¤› buluyor. Festivale gelen topluluklar Bart›n halk›yla iliflkiler kurabiliyorlar m›? ‹lk sorunuzda da söyledi¤im gibi birinci festival yerel bir yap›da oldu¤u için bu yap›lamad›. Fakat ikincisinden itibaren önce yerleflik tiyatrolara d›flar›dan kat›lan topluluklardan atölye çal›flmas›, seminer çal›flmalar› bafllad›. Dördüncüsünden bugüne de ek olarak yöre insan›na aç›k kat›l›m› olan söylefli, panel vb. çal›flmalar›m›zda oluyor. Örne¤in bu y›l "Perde Arkas› Hofl An›lar" ve "Tiyatroma Dokunma!" adlar›yla iki söylefli olacak. Bart›nl› izleyici bugüne dek festivalde hangi tür oyunlarla yak›n ba¤lar kurabildi? Asl›nda izleyicimiz, çok uç noktada deneysel ve kendisine çok yabanc› bir çal›flma de¤ilse, tür ayr›m› yapm›yor. Ama estetik yan› düzeyli ve iletisi olan oyunlar› tercih ettiklerini söyleyebiliriz. Festival d›fl›nda Bart›n'da teatral yaflam nas›l iflliyor? Do¤rusu iyi mi ettik bilmiyoruz, Bu konu tart›flmaya aç›k ama festival kentin beklentisi oldu¤u bir süreç. Çünkü içinde amatör, özel, üniversite, flehir, devlet tiyatrolar›n›n bulundu¤u dolu

44 | TAVIR | N‹SAN 2010

Büyük kentlerdeki festival veya flenlikler Anadolu tiyatrolar›na nas›l bak›yor? Onlardan talepleriniz var m›? Tabii ki küçümseyerek bak›yor. Bu uzun y›llard›r sürdü¤ü için defalarca bu konuyu tart›flmaya aç›p çok da yol al›namad›¤›n› görünce, art›k umursam›yoruz aç›kças›. Onlardan talebimiz yok. On alt› y›ld›r baflar›yla götürdü¤ümüz festival deneyimimiz var. Fakat büyük kentlerdeki dostlar›m›z festivallerine bir talepleri varsa deneyimlerimizi aktarmaktan mutlu oluruz. Ayr›ca davet edildi¤imiz festival veya flenliklere de düzenli kat›lmaktay›z. En büyük örne¤i, 11 y›ld›r kat›ld›¤›m›z Uluslararas› Ankara Tiyatro Festivali'dir. Bart›n civar›ndaki k›rsal kesimin tiyatro için bir talebi ve bu konuda çabalar› var m›? K›rsal kesime baflka kentlerden tiyatro getirmemiz zor. Ama yerel tiyatrolar›m›z ilçe ve beldelere hatta zaman zaman köylere kadar oyunlar›n› tafl›maya çal›fl›yorlar. Önümüzdeki y›llarda hangi at›l›mlar› yapmay› hedefliyorsunuz? Asl›nda bir sürü proje gelifltiriyoruz. Gelin görün ki her y›l baz› konularda geliflimi yakalarken baz› konularda da zorluklar›m›z artmaktad›r. Bir örnekle k›saca aç›klayay›m. Uluslararas› festival düflüncemiz vard› ama bütçe konusunda her y›l gerileme yaflay›nca sonralar› ulusal festivali sa¤lam ve nitelikli yapmak daha do¤ru diye düflündük. Bu güzel sohbet için teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.J


tiyatro

tiyatro

bedreddin kelam› ankara’da dile geldi... filiz tanya

fieyh Bedreddin’i bilmeyeniniz var m›? Hangi Bedreddin mi? Bizim Bedreddin... Simavna Kad›s› o¤lu fieyh Bedreddin! Tarih bilginiz çok iyi olmasa, Bedreddin’i tarihten kaç›rsan›z bile, edebiyattan mutlaka yakalars›n›z. Naz›m Hikmet’in yazd›¤› “fieyh Bedreddin Destan›”n› okumayan, duymayan var m›d›r? fiiirlere, flark›lara, türkülere girmifl Bedreddin’i bilmeyen var m›d›r? Peki hikayesinin ayr›nt›lar›n› bilir misiniz? Yi¤itliklerini, ö¤retilerini biliriz de, hikayesinin ayr›nt›lar›n› pek bilmeyiz.

‹zmirli tiyatro toplulu¤u Tiyatroevi, geçti¤imiz y›llarda yitirdi¤imiz yazar, yönetmen ve koreograf Mehmet Akan’›n, uzun araflt›rmalar sonucu yazd›¤› “Hikaye-i fieyh Mahmut Bedreddin” adl› oyunu sergiliyor. Ad› üzerinde, bir Bedreddin hikayesi bu. Tiyatroevi, ‹zmir’de tiyatro sanat› alan›nda da¤›n›k bulunan potansiyeli bir araya getirmek ve ortak akl› harekete geçirmek ve tiyatro alan›nda yarat›c›, ça¤dafl çal›flmalar ortaya koymak amac›yla 2000 y›l›nda Prof. Dr. Semih Çelenk ve Hamit Demir önderli¤inde kurulmufl bir topluluk. Oyun öncesinde oyunun yönetmeni Hamit Demir ile yapt›¤›m›z k›sa söyleflide, 2006 y›l›nda Mehmet Akan’›n ölümünden k›sa bir süre sonra ‹stanbul’da Naz›m Hikmet Kültür Merkezi’nde yap›lan anmada ilk kez oyundan bir bölüm oynad›klar›n› anlat›yor. Zaman içinde bölümleri ço¤altarak oynad›klar›n› ve oyunun tamam›n› ilk kez geçen y›l 27 Mart’ta sergilediklerini söylüyor yönetmen Demir. Bu maceradan, oyunun çok uzun yollar kat ederek bugüne geldi¤ini anl›yoruz.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 45


tiyatro

tiyatro

Yönetmen Demir, oyunu çal›fl›rlarken Brecht esteti¤inden çok yararland›klar›n› anlat›yor. Oyunu izlerken oyun içindeki yabanc›laflt›rma etmenlerinde bunu görebiliyoruz. Yönetmen Demir, oyunu izleyiciyle söyleflir bir biçimde haz›rlad›klar›n›, kimi zaman sahnede aralar›nda yanl›fl anlaflmalar olabildi¤ini, bunu da oyunun bir parças› olarak sergilediklerini anlatarak flöyle ekliyor: “Oyunda her oynamak isteyene bir rol verdik. Bu oyunda herkes oynayabilir, bu oyunda herkese göre bir rol var ve daha ayn› kadroyla iki oyundan fazla oynayamad›k.” diyor. Oyunda oynayan çocuk oyuncular da oldu¤unu fakat onlar› Ankara’ya getiremediklerini söylüyor. Bizim izledi¤imiz oyunda oyuncu kadrosu flu isimlerden olufluyordu: Y›lmaz Günay, Eren Akgül, Sebahattin Atik, Reflat Öden, Mesut Ulusan, Emrah Gül, Hamit Demir, Taner Tosun, Özcan Dalm›fl, Fecri Tafldemir, Bora Borchardt, Elif Canpolat, Tamer Yontar, fiafak Da¤lar ve Göksel Karada¤. Bedreddin oyununu izlemek üzere Ankara Ekin Tiyatrosu’nday›z. Oyunun bafllama gongunu duymadan sahneden sesler gelmeye bafll›yor. “Eyvah oyun bafllad› geç kald›k.” derken, bir bak›yoruz ki oyuncular sahnede, çal›yorlar, dans ediyorlar, adeta zikrediyorlar. Bir fleyhin dergah›na kabul edilir gibi karfl›land›k. Davul sesleri, zil sesleri, tef ve insan seslerinin birbirine kar›flt›¤› bir ritüelin içindeyiz. Dekor da, bir dergah kadar sade ve gösteriflsiz. Dekor olarak kullan›lan pencereler sayesinde mekan de¤ifliklikleri çok iyi alg›lan›yor. Sahnenin kenar›nda bulunan müzikçilerle oyuncular›n aras›ndaki iliflkiden dolay› müzikçileri de oyunculardan say›yoruz ister istemez. Zaten onlar da oyunun içerisindeler. Zaman zaman oyuna kat›l›yorlar, oyuna ve oyunculara ritim veriyorlar. Tüm oyuncular ve müzikçiler benzer kostümler giymifller. Bir dervifl giysisini and›ran ama modern bir yan› da olan giysiler.

olan Beddreddin’in anas›, bir bey yetifltirme özeni ile o¤lunu e¤itiyor. Süreç içinde bilimi gönül gözüyle okuyup ö¤renen Bedreddin, gitti¤i yerlerde yeni bilgilerle tan›fl›yor, de¤ifliyor ve bambaflka biri olup ç›k›veriyor. Genel olarak Bedreddin’in bir “kahraman” oldu¤u üzeredir bilgilerimiz. Buradaki bilgilerimiz Naz›m Hikmet’in “fieyh Bedreddin Destan›” kaynakl›d›r. Mehmet Akan’›n yazd›¤› “Hikaye-i Mahmud Bedreddin” biraz daha farkl›. Akan, “kahraman” Bedreddin yerine as›l kahramanlar›n onun izinden gidenlerin oldu¤una iflaret etmifl. Oyunda Bedreddin bizler gibi biri. Okumufl, okudukça ç›kmazlar›n içinde bulmufl kendisini. Kad›nlar› ikinci s›n›f görürken fieyh Hüseyin Ahlati’nin kar›s› olan bir Habeflli köle kad›n›n dünyaya bak›fl›ndan etkilenmifl. Bedreddin’in gönül gözünü açan iflte bu köle kad›n olmufl. Oyun, Bedreddin’in geliflim ve de¤iflim sürecini iflliyor. Yönetmen Demir, bu süreci ifllerken yan› s›ra ritmi ve müzi¤i kullanm›fl. Tefler, davullar, ziller, sazlar, flütler zaman zaman tam bir ritüel içinde buluyoruz kendimizi. Oyunda ironi de atlanmam›fl, yer yer gülüyoruz. Bedreddin’in yaflam›nda trajediler, ac›lar oldu¤u gibi komik durumlar›n da oldu¤u vurgulanm›fl. Burada Brecht’in oyunlardaki e¤lendiricilik ö¤esinin atlanmamas› önerisini an›ms›yoruz. Sahnede toplam on oyuncu var. Acaba hangisi Bedreddin diyoruz ama oyun bafllay›nca görüyoruz ki herkes Bedreddin. Oyuncular rol de¤iflimi yaparak s›rayla oynuyorlar. Bedreddin’i ilk kez ilim ö¤renmek için Konya’ya gitmek istedi¤inde görüyoruz. Üzerinde f›st›k yeflili kaftan› ve boynunda k›rm›z› kürkü olan ufak tefek, biraz ezik, biraz ukala bir Bedreddin ç›k›yor karfl›m›za. Di¤er sahnede ise Bedreddin de¤ifliyor. Oyunculardan biri durumu flöyle aç›kl›yor; “Hepimiz Bedreddin’iz o yüzden her birimiz s›rayla oynayaca¤›z.” diyor.

Oyuncular tüm haz›rl›klar›n› sahnede yap›yorlar. Oyun içinde kullan›lan ufak tefek dekor malzemeleri kostüm ask›l›¤› vs. hepsi sahnede. Kostüm de¤ifltirmeleri gerekti¤inde bunu oyun ak›fl› içerisinde sahnede yap›yorlar. Oyunun ilerleyen bölümlerinde bir oyundan çok provadaym›fl gibi hissediyor kendini insan.

Oyuncular›n s›ras› öyle bir ayarlanm›fl ki her dönemine uygun ayr› bir oyuncu koymufllar. ‹lk yola ç›kt›¤›nda biraz ukala, biraz bey havas›nda, Habeflli köle Mariye ile karfl›laflt›¤›nda kafas› kar›flan bunal›mlara giren daha yafll› bir Bedreddin var sonras›nda sahnede.

Oyun bir yaflam öyküsü. Bedreddin’in babas› ile anas›n› bir araya getiren Simavne’nin kuflat›lmas› ile bafll›yor. Prenses

Gönül gözünü açan Bedreddin, ilim irfan›yla herkesi çok etkiler. Ünü, flan› al›r bafl›n› yürür; herkes onun etraf›nda, onun pe-

46 | TAVIR | N‹SAN 2010


Genel olarak Bedreddin’in bir “kahraman” oldu¤u üzeredir bilgilerimiz. Buradaki bilgilerimiz Naz›m Hikmet’in “fieyh Bedreddin Destan›” kaynakl›d›r. Mehmet Akan’›n yazd›¤› “Hikaye-i Mahmud Bedreddin” biraz daha farkl›. Akan “kahraman” Bedreddin yerine as›l kahramanlar›n onun izinden gidenlerin oldu¤una iflaret etmifl

tiyatro

tiyatro

Oyunun sonunda halk, as›lan Bedreddin’i seyre ça¤›r›l›r. ‹zleyici koltuklar›n›n aras›na da¤›lan ça¤r›c›lar kime seslenseler “Ben Bedreddin’im” cevab›n› al›rlar. Ça¤r›c›lar flafl›p kal›r bu ifle. Oyunun Ankara gösteriminde bu sahne oynan›rken ilginç bir geliflme oldu. Salonun arkadaki izleyici koltuklar›ndan gümbür gümbür bir ses yükseldi. Özgür Tiyatro’nun Yönetmeni Özgür Baflkaya, Naz›m Hikmet’in “fieyh Bedrettin Destan›”ndan bir bölüm okudu ve oyun böyle noktaland›. Sahneye dönen oyuncular bu fliirin ard›ndan bir flark›yla izleyiciyi selamlad›lar. Sahnedeki oyuncular›n hepsi birer Bedreddin’di. Hepsi o havayla oynad›lar oyunu, ara s›ra hata yap›p birbirlerini uyard›lar, seyirciden özür dilediler. Oyuncular sahnede çok rahatt›lar; kas›lma, rol yapma telafl› içinde de¤ildiler. Hepsinin samimiyetini çok rahat alg›layabildik. Bu atmosfere kendimizi öyle kapt›rd›k ki handiyse “Önemi yok siz devam edin.” diyecektik.

flindedir. Onun ö¤retileri peflinden gidenlerden kahramanlar ç›kar ve dört bir yana yay›l›rlar Torlak Kemal, Börklüce Mustafa gibi. Bedreddin’in ünü, ö¤retileri yay›l›r da Osmanl› yönetimi durup bakar m›? Önce sürgün edilir, ard›ndan da ölüm ferman› verilir. Ama böyle halka mal olmufl bir dervifle ölüm ferman› vermek kolay olmaz. Bedreddin sorgu sahnesinde hiçbir suçlamay› kabul etmiyor. Halbuki ortadaki “suç”lar sabittir. “On binler, yüz binler ‘fieyhim Bedreddinim hü,’ deyi dalk›l›ç k›yam ederler.” O ise “Yanlar›nda de¤ildim, yaln›zca bildiklerimi, bulduklar›m› söyledim, gerçeklerimi söyledim.” der. Torlak Kemal’i, Börklüceyi söylerler; silah çekmediklerini, onlara sald›r›ld›¤›n›, yanlar›nda olmad›¤›n› söyler. O sadece gerçeklerini söylemifltir, o gerçeklerin peflinden gidenler kahraman olmufltur. O, ö¤retileriyle isyan eden kahramanlar yaratm›flt›r. Kendi ölüm ferman›na da kendi imza atm›flt›r.

Oyundaki müzi¤in yaratt›¤› atmosfer, ritm sazlar›n kullan›l›fl› ve danslar çok iyiydi. Özellikle do¤um sahnesindeki dans çok görkemliydi. Oyunun metnini inceledi¤imizde zor bir oyunla karfl›lafl›yoruz. Oyunu izledi¤imizde metne sad›k kal›nd›¤›n› eksi¤i fazlas› olmadan sahnelendi¤ini görüyoruz. Baz› sahnelerde diyaloglar uzunmufl gibi geliyor izleyiciye ama bu da bir sonraki sahnenin tempoyu yükseltmesi ve hikayenin merak›yla çok fazla göze batm›yor. Tiyatroevi, daha önce Ankara Sanat Tiyatrosu ve ‹stanbul Devlet Tiyatrosu yorumlar›ndan farkl› bir Beddreddin sunuyor bizlere. Bu biçim, oyunun metnini bambaflka bir yere götürüyor. Dünkü insan›n mücadelesiyle günümüzün yaflayan insan› bambaflka bir atmosferde bulufluyor. Baflta yönetmen Hamit Demir olmak üzere tüm eme¤i geçenleri kutluyorum. J

N‹SAN 2010 | TAVIR | 47


foto¤raf foto¤raf

48 | TAVIR | N‹SAN 2010


araflt›rma

araflt›rma

edebiyatta türlerin en melezi roman - VI tav›r

Latife Tekin, Duygu Asena, Ahmet Altan ve Tar›k Bu¤ra’lar romanlar›nda kurduklar› adalar›nda yaratt›klar› kifliliklerle devrimci önderlere, örgütlere, halka, mücadeleye iflte böyle küfürler ederler. “y›k›lan” sosyalizmin “ça¤d›fl›” görüfllerin ve inan›fllar›n yerine “yeni” bir felsefe, ahlak ve kültür infla etmeye çal›fl›rlar. Art›k onlar sivil toplumcu, feminist, yeflilci veya Yeni Dünya Düzeni solcular›d›rlar. Toplumu da böyle flekillendirmek isterler.

Tar›k Bu¤ra’n›n, “Gençli¤im Eyvah” roman›nda Serkan, “tabular› y›k›yoruz” deyip bir bafll›k atar yaz›s›na. Her türlü ahlaks›zl›¤›n giz perdesi “tabular› y›k›yoruz”dur ve bu sloganlaflt›r›l›r. Bu çerçevede önce, “vücudun özgürlefltirilmesi” tart›fl›l›r. Sonra da özgürlük ad›na ayaklar alt›na al›nmayan, kirletilmeyen bir tek de¤er b›rakmamak için “tabular› y›kmaya” devam ederler. Bu romanda ihtiyar ve delikanl› iki ayr› düfl bozgunudurlar. ‹htiyar, çok bilmifl edalar›yla geçmiflini alçakça kusuyor ve Lenin için: “Benzeri görülmemifl kanc›k demagoji” der. Serkan karakteri ise Stalin’in despotlu¤undan bahseder ve eylül öncesine hep ideolojik ve at gözlükleriyle bakt›klar›n› söyler. Latife Tekin’deki Sibel ise birçok de¤eri nas›l es geçtiklerini, “bu halk yüzünden” ömürlerinin en güzel ça¤lar›n›n nas›l da beter oldu¤unu iç çekerek anlat›r. Latife Tekin, Duygu Asena, Ahmet Altan ve Tar›k Bu¤ra’lar romanlar›nda kurduklar› adalar›nda yaratt›klar› kifliliklerle devrimci önderlere, örgütlere, halka, mücadeleye iflte böyle küfürler ederler. “Y›k›lan” sosyalizmin “ça¤d›fl›” görüfllerin ve inan›fllar›n yerine “yeni” bir felsefe, ahlak ve kültür infla etmeye çal›fl›rlar. Art›k onlar sivil toplumcu, feminist, yeflilci veya Yeni Dünya Düzeni solcular›d›rlar. Toplumu da böyle flekillendirmek isterler.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 49


araflt›rma araflt›rma Ad›na 12 Eylül Edebiyat› ya da k›saca y›lg›nl›k edebiyat› dedi¤imiz bir edebiyat tarihimiz olur. 12 Eylül 1980 sonras› yaz›lan bu tarihin, “baflkahramanlar›” yukar›da sayd›¤›m›z isimler ve o isimler gibi olanlard›r. Bu sayd›¤›m›z isimlerin hepsi, cuntan›n depolitizasyon politikas›n›n vazgeçilmez unsurlar› olurlar. Umutsuzluk, y›lg›nl›k, inançs›zl›k, bencillik, yaln›zl›k, bireycilik… gibi Yeni Dünya Düzeni’nin “yükselen” de¤erlerini yazarlar, çizerler, savunurlar. Vücutlar›n›n ve beyinlerinin özgürlü¤ünü keflfederler sanki. Onlar “tabular› y›kanlar” yeniktirler ve çaresiz, yaln›zd›rlar. Ama yenik olduklar›n› bir türlü kabul edemediklerinden ideolojiye ve de¤erlere sald›rmaya devam ederler. Bireydirler “ve en güzel olan birey olmakt›r.” Bunu severler ve sayfalar›na yaz›p çizerek bunu savunurlar. Devrimcilik ise, çok kötü bir fleydir. Bofl bir hayaldir. Güzel bir düfl kurmufllard›r ama kifliliklerini kaybetmifllerdir.

n›nda da halka sald›r›n›n ad› olur. Sald›r›ya u¤rayan, halk›n benli¤i, tarihi, gelenekleri ve kimli¤idir. Sald›r›lan fley örgütlülüktür, halk›n kurtulufl mücadelesidir. Sald›r› ideolojiktir. Bu sald›r›larla halk›n önce bireycilefltirilmesi ve duyars›zlaflt›r›l›p dejenere edilerek çürütülmesi hedeflenir. Bunun için, 12 Eylül sanatç›lar›, ayd›nlar›, ideologlar› bir furya halinde gerek bir roman, gerek bir öykü, fliirle gerekse de bir film, foto¤raf ve gazete, TV kanal›yla halk›n en güzel de¤erlerine sald›rd›lar. Bu sald›r›lar farkl› biçimler ve söylemlerle hep devam etti.

Birey olman›n hafifli¤i onlar› rahatlatm›flt›r ve kendilerini henüz keflfediyorlard›r. Romanlar›ndaki devrimci karakterler, duygular›n› bast›ran, ifade edemeyen, bütün özgürlükleri elinden al›nm›fl, kendini bir kutuya hapsetmifl hastal›kl› tiplerdir. Bunlar› sürekli, durmadan yazar çizerler. Cuntac›lar›n ellerini, eteklerini öpseler bu kadar yaranamazlard›. Bunlar› yazarak, devrimcilere sald›rarak bu düzende kendilerine yer edindiler, af dilediler cuntac›lardan. Kendilerince kaybettikleri her fleyi sat›r sat›r yazd›lar. Sanki kaybeden kendileri de¤il de devrimci ideolojilerdi. Art›k farkl› bir ideolojiyi, farkl› bir dünya görüflünü savunuyorlard›r. Ve bu flekilde ahlak ad›na yeni bir ahlaks›zl›¤› infla ederler. Onlar art›k yeni dönemin “ak›ll› solcular›”d›rlar.

‹çeri¤in önemsizleflmesi ve anlam›, biçime yard›mc› bir unsur olarak gören anlay›fl›n yayg›nlaflmas›, asl›nda kapitalist sistemin yaratmaya çal›flt›¤› sanat anlay›fl›n›n bir tezahürüydü: Sanat, seçkinlerin ve "entel"lerin ifliydi çünkü. Seçkinlerin ise yaflamsal bir sorunlar›, bir dertleri, bir davalar› yoktu. Sistemle herhangi bir çeliflkileri, bir rahats›zl›klar› yoktu. Bundan dolay›, sanat›n vurucu bir içeri¤i ve öne ç›kan bir iddias› olmak zorunda de¤ildi. E¤lendirici olan her fley de¤erliydi ve bunlardan birisi de sanatt›.

Asl›nda Ahmet Altan’›n "Sudaki ‹z" isimli kitab›n›n karakteri olan Faz›la, hepsinin ortak duygusuna tercüman olur: “Bizimki çocuklar›n oynad›¤› evcilik oyunu gibi bir fleydi, gecekondularda oturuyorum, fabrikalarda çal›fl›yorum, halktan biriymifl gibi numara yap›yorum sonunda dayanam›yorum patl›yorum tabi. fiimdi düflününce biz önemli iflleri çok hafife alm›fl›z, çocuklar›n yapaca¤› fleyler de¤ilmifl bu ifller…” Bu sohbetler Cafe-bar’da yap›l›r. Tabi ki düfl bozgunlar› yeni felsefeleri, yeni de¤erleri ve keflifleriyle kendi cephelerinden 12 Eylül’ün önemli destekçilerinden olurlar. Cafe-barlarla bitmez, zaman ilerledikçe daha ince yöntemlerle halk›n kafas›n› bulan›klaflt›rmaya, de¤erlerinden uzaklaflt›rmaya çal›fl›rlar. Birbirini izleyen senaryolar yaz›l›r bunun için. Romanlar›n, öykülerin sayfalar›ndan, fliirlerin dizelerinden, karikatürlerin çizgilerinden, filmlerin karelerinden yeni figüranlar ç›kar piyasaya. Oyuncular de¤iflir; ama oyun de¤iflmez... Sonuç olarak 12 Eylül her alanda oldu¤u gibi kültür-sanat ala-

50 | TAVIR | N‹SAN 2010

2000'li y›llara do¤ru ülkemizdeki roman, toplumsal kaynaklar›ndan epeyce kopmaya bafllad›. Köy Enstitüleri'nin yetifltirdi¤i edebiyatç›lar›n, sanatç›lar›n eserleri eski olmakla, ilkellikle, s›k›c› olmakla, "yoksul edebiyat›" yapmakla afla¤›land›. Roman tamamen bir kurmaca tarifine ve teknik boyutlara indirgendi.

Edebiyatla ve romanla ilgili tek dert yeni teknikler denemek, yeni kurmaca biçimleri yaratmak, "farkl›" ve göz kamaflt›r›c› biçimler bulmak haline geldi. Toplumsal sorunlardan, ülke gerçe¤inden ›srarla kaçan anlay›fl, kendisini tarihi roman yazmakla meflgul etti. Elbette ki tarihi roman, genel olarak roman türü içerisinde farkl› ve özerk bir aland›r. Ama tarihi romanlarda; toplumlar tarihine mal olmufl bir olay ya da bir dönem, güncel toplumsal sorunlar ba¤lam›nda tekrar incelenir, eski ve yeni aras›nda köprü kurulur, tarihi olaylar anlat›l›rken, bugünün sorunlar›na iflaret edilirdi. Yani e¤er dert toplumsal ve s›n›fsal olarak do¤ru bir zeminde durarak s›n›fsal karakteri olan sanatsal üretimler yapmaksa, tarihi roman da bunun biçimlerinden ve olanaklar›ndan biridir. Oysa bizim ülkemizde yaz›lan ve yay›mlanan tarihi romanlar, böyle bir ele al›fla ve s›n›fsal bak›fl aç›s›na yaslanm›yordu. Tarihsel olaylar, "konu s›k›nt›s›" çeken romanc›lar taraf›ndan birer ç›k›fl noktas› olarak kullan›ld› sadece, o kadar! Temel yöntem ihtirasl› bir aflk, cinsel bir tak›nt›, bunal›ml› ve asosyal bir tipin iç dünyas› vs… oluyordu. Tarihten afl›r›lm›fl o olay ise kendi ba¤lam›n› ve anlam›n› yitirerek bambaflka bir fleye dönüflüyordu art›k. Arka fonun dikkat çekici olmas› için oraya ilifltirilmiflti sadece.


araflt›rma

araflt›rma

Nedim Gürsel'in "Bo¤askesen - Fatih'in Roman›" adl› kitab›, tarih bilinciyle çok alakas› olmayan bir tarihi roman olarak ç›k›yor önümüze. Romanda farkl› eksenler var: Fatih Sultan Mehmet'in kiflisel öyküsü ve yaflad›¤› olaylar, Fatih'in seyir katibi Nikolo'nun yazd›¤› günlük… Ayr›ca kitab›n yazar›n›n bu roman› yazma süreci de (roman›n "farkl›" ve post-modern özelli¤i olarak) romana dahil edilmifl. Romanda farkl› yan anlat›lar da var; farkl› kaynaklardan ‹stanbul'un fethi anlat›l›yor. Roman›n yazar›, roman›n kahraman› Deniz ile kendisi aras›ndaki iliflkiyi anlat›yor. Ve Deniz'i öldürmeden bu roman› bitiremeyece¤ine kanaat getirdi¤i için, kitab›n sonunda kahraman› (Deniz'i) -kendisinin de dahil oldu¤u kurmaca içerisinde- öldürüyor. T›pk› saplant›l› duygularla ba¤l› oldu¤u ve akl›ndan bir türlü ç›karamad›¤› bir kad›n› öldürerek, devlet ifllerini daha iyi yapaca¤›na inanan Fatih gibi… Evet, roman›n tüm "tarihili¤i" bu kadar! Saplant›l› duygular›n, kiflisel açmazlar›n ve hastal›kl› bir karakterin kendini ifade edece¤i bir zemin olarak tarihteki bir olay seçilmifl. ‹stanbul'un fethi olay›n›n toplumlar tarihi aç›s›ndan okunmas›, yorumlanmas› ve tarihsel yerine oturtulmas›, ya da yaflanan toplumsal bir sorunla aralar›nda ba¤lant›lar›n kurularak tarihin, bugün yaz›lan bir eserde yeniden ifllenmesi vs… hiçbiri yok! Ki romanla ilgili hemen hemen tüm de¤erlendirmeler, onun kurmaca boyutuna, farkl› tarz›na, post-modern roman biçiminde nas›l da yeni 盤›rlar açaca¤›na dairdi. Adeta içerik paranteze al›narak, biçim konufluluyordu. Ve roman, tüm bu biçimsel "yeni"liklerinden ve "özgün(!)"lü¤ünden dolay›, küçük-burjuva yazarlar-elefltirmenler taraf›ndan takdir ediliyordu. Tabi ki bizim için bu roman› takdire de¤er bulanlar›n, bu takdir ediflteki k›staslar› dikkat çekici. Çünkü bu k›staslar, bir sanat eserinin nas›l nitelikli(!) say›labilece¤ine dair, düzen ideolojisinin neleri dayatt›¤›n› gösteriyor bize. Ve bu anlay›fl›n genel geçer k›lmaya çal›flt›¤› sanatsal kriterler aras›nda, sanat›n toplumsal bir üretim olmas›, yaflam›n direnen yan›n› anlat›yor olmas›, toplumsal bir "dert"ten kaynaklan›yor olmas› yok! Dolay›s›yla roman› alk›fllayan ellerin post-modern olmas› (post-modern anlay›fl›n, asl›nda kapitalist kültürün daha "inceltilmifl" biçimi oldu¤u göz önünde bulundurulursa) hiç de flafl›rt›c› de¤il. Sonuç olarak "Bo¤askesen - Fatih'in Roman›" adl› kitap; biçimi "her fley"lefltiren, edebiyat› bir metaya dönüfltüren, roman üzerinden burjuva kültürünü ve ahlak›n› kitlelere empoze etmeye çal›flan kapitalist sistemin çemberinde duruyor ve bu yine bu sistemin dolayl›-dolays›z sözcüleri taraf›ndan de¤erli bulunuyor. '90'l› y›llardan 2000'lere do¤ru uzanan süreçte, bir edebi tür

olarak roman›n ve genel anlamda edebiyat›n apolitik bir zeminde, daha çok biçimiyle, "farkl›" ve "deneysel" çabalar ba¤lam›nda tart›fl›lmas›n›n siyasi arka plan›nda kuflkusuz ki Sovyetler Birli¤i'nin da¤›lmas› vard›. Sovyetler'in da¤›lmas›yla birlikte emperyalizm “ebedi zaferini(!)” ilan etmiflti; s›n›fsal çeliflkilerin ve s›n›f mücadelesinin “zaman›n›n geçti¤ini” kesin bir dille söylüyordu. Bu noktada küçük-burjuva ayd›nlar›n›n, s›n›fsal niteliklerinden dolay›, düzenle bir çat›flmalar› kalmam›flt›. Dolay›s›yla sanat ve edebiyat da toplumsal ifllevleriyle de¤il, biçimsel yenilikleriyle var olabilirdi art›k. Küçük-burjuva ayd›nlar›, yeni bir yaflam›n mücadelesi içerisinde olmad›klar› için, sanata ve edebiyata da e¤lenceli ve "flafl›rt›c›" olmas› noktas›nda de¤er veriyorlard›. "M‹LENYUM"DA ROMAN 2000'li y›llarla beraber emperyalizmin ilan etti¤i zafer daha birçok yönlü ve s›k dokulu flekilde vurgulanmaya bafllad›. Milenyumla birlikte dünya art›k "tek kutuplu"ydu. Sanat, içeri¤inden ar›nd›r›larak bir gösteri malzemesine, göz al›c› bir vitrin süsüne dönüfltürülürken gösteriye kat›lmak isteyenlerin de say›s› artt›. Sadece 2009-2010 aras›nda 300'den fazla roman yay›mland›. Yay›mlanan romanlarla roman›n niteli¤i aras›nda adeta bir ters orant› vard›. Çok fazla sözün söylendi¤i bir ortamda çok az anlam ve sanatsal nitelik bulabiliyoruz flu an. Ki zaten yay›mlanan romanlar da içeri¤iyle, toplumsal iflleviyle, sanatsal niteli¤iyle de¤il; kapa¤›yla (Elif fiafak, Aflk), kaç bask› yapt›¤›yla ve ne kadar satt›¤›yla konufluldu. Yani edebiyat›n ve roman›n metalafl(t›r›l)ma süreci, çok ileri aflamalara kadar t›rmand›r›ld›. Emperyalizmin ç›karlar›na hizmet eden kültür endüstrisi, ülke çap›nda edebiyat› tam bir piyasalaflt›rma sürecine soktu. Roman kapa¤›n›n görselli¤inin, roman›n içeri¤indeki olay ak›fl›n›n ve hareketlili¤in artt›¤›n›, buna ra¤men anlam›n ve siyasal iddian›n yok oldu¤unu düflünürsek, Türkiye roman› "Hollywood"laflmaya bafllad›. fiafl›rt›c› sahnelerin, h›zl› olay ak›fllar›n›n, Amerikanvari repliklerin ve heyecan› hep dorukta tutarak "bir solukta" okunmay› kolaylaflt›ran kurmacalar›n onlarca örne¤i türemeye bafllad›. Bir solukta okunan romanlar, yine bir solukta unutuldu ve bir yenisinin yay›mlanaca¤› gün beklenmeye bafllad›. Tam da bu "h›zl›" yaflanan dönemde h›z› ve "nefes nefese"li¤i bir arada bar›nd›rabilen, bir "action" film gibi, okuru kendisine tutsak eden "polisiye roman" türü 2000'lere damgas›n› vurdu. Polisiye romanlar›n içeriklerini tek tek de¤erlendirmek, yeni olan hiçbir fley söylemeyecektir bize. Çünkü yeniye dair, top-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 51


araflt›rma araflt›rma luma dair, halk›n sorunlar›na ve mücadelesine dair herhangi bir "yenilik" yok polisiye romanlarda! Birbirine benzer kurmacalard›r bunlar. Katili merak ettirir, kitab›n sonunda ise genellikle tahmin edilmeyen bir karakterin katil oldu¤unu, flaflaal› bir finalle, içi bofl felsefik sözlerle, tad›n› ç›kara ç›kara ilan eder. Bu ilan ediflte yazar›n zaferini de sezinleriz genellikle. Yapt›¤› flovdan ve yaratt›¤› heyecandan dolay› gurur duyar. Okur ne kadar flafl›r›rsa, ne kadar ters köfleye yatarsa, zaferi o kadar büyüktür yazar›n. Temel amac› halk›n mücadelesini bask› alt›na almak ve halk› kendi sorunlar›na yabanc›laflt›rmak olan faflizm, yaflam karfl›s›nda her yönüyle "seyirci" olan bir insan tipi yaratt›. Sorunlar›n çözümüyle u¤raflmaktansa, sunulan gösteriye hayranl›k duymak daha bir a¤›r basmaya bafllad›. Böylesi bir potansiyelin fark›nda olan burjuvazi, bu potansiyeli bir pazar olarak gördü ve ihtiyaca göre "sanat" üretmekte geç kalmad› tabi. Tam bu noktada "benim de bir flovum var!" diyen birçok kifli, adeta seri üretimle polisiye romanlar yay›mlamaya bafllad›. Esas olarak Ahmet Ümit'le h›zlanan polisiye roman, yeni yüzy›lla beraber yeni isimleri de sürdü piyasaya: Osman Aysu, R›za K›raç, Akif Pirinç, Sad›k Yemni… Roman›n toplumsal ifllevinden soyundurulmas›n› ve nitelikli okurun iyi bir seyirciyle efl hale gelmesini bir arada düflününce, kapitalizmin her ihtiyaca ve her türlü "seyir zevki"ne hitap eden "eser"leri ortaya ç›kmakta gecikmedi: Tatil romanlar› ya da yaz romanlar› ortaya ç›kmaya bafllad›. Elbette içeri¤iyle ilgili de konuflulabilir ama bu romanlar›n nas›l bir ihtiyaca yönelik yay›mland›¤›n› göz önünde bulundurunca, içerikleri bizim için olaylar ve kifliler y›¤›n›ndan baflka bir fleyi ifade etmez hale geliyor. Nitekim yaz tatiline ç›kan bir burjuva yan›na günefl kremini, havlusunu, flezlongunu al›rken tatil roman›n› da almay› ihmal etmiyordu. ‹nceleyece¤imiz her kitap, okuyaca¤›m›z her olay, tahlil edece¤imiz her karakter ve genel olarak "tatilde hofl vakit geçirmek için" yaz›lm›fl her roman, bu gerçekli¤i biraz daha güçlü k›lar.

SON SÖZ YER‹NE… Eski epiklerin yaz›ld›¤› ve edebiyat›n bütünsel oldu¤u ça¤› çok çok gerilerde b›rakt›k. S›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›k›fl›yla birlikte, belli bir s›n›fa dahil olan insanlar›n ortak ruh hallerini anlatmaya bafllamalar›yla beraber edebiyat da bütünselli¤ini yitirdi ve edebi türler ortaya ç›kt›. Kahramanlar art›k epik destanlarda oldu¤u gibi tüm toplumu temsil eden, mitolojik yarat›klara karfl› toplumunu savunan kifliler de¤il; toplumun belli bir kesimi-

52 | TAVIR | N‹SAN 2010

nin yaflam›n›, sorunlar›n›, özlemlerini savunan ve karfl›s›nda da mitolojik varl›klar ve üç bafll› ejderhalar yerine baflka bir s›n›f›n iktidar›n› bulan kiflilerdi. Roman, kimi ülkelerde ortaya geç ç›kt›, kimi ülkelerde ise aniden ç›kt› ve bir deprem etkisi yaratt›. Mesela ‹ngiltere'de iktidarda olan s›n›flar aras›nda tarihsel ittifaklar oldu¤u için genel olarak ‹ngiliz kapitalizmi düzen d›fl› bir alternatife yönelmek ve devrim mücadelesi vermekten öte, reformist bir içerikte geliflti; buna ba¤l› olarak roman da geç modernleflti. Oysa s›n›f çat›flmalar›n›n, devrimlerin, ihtilallerin yafland›¤› Fransa'da keskin bir flekilde ortaya ç›kt› ve siyasal düflünce alan›nda büyük etkiler yaratt›. Roman sanat›n› da etkiledi. ‹spanya, Amerika k›tas›n› azg›nca sömürürken, ülkeye giren tonlarca alt›n di¤er Avrupa ülkelerinin kasalar›na giriyordu. Böylece kapitalizmin geliflti¤i dönemde, ilk roman olarak an›lan Don Kiflot, yoksul flövalyeyi tasvir etti¤i için y›llarca yasaklanacakt›. Roman, Tanzimat dönemiyle, Bat›l›laflma özlemlerine paralel olarak ülkemize girdi, yaz› dizimizde anlatt›¤›m›z çeflitli aflamalar› geçerek bugüne geldi… Bugün genel olarak halk›n yaflam›na bakt›¤›m›z zaman, roman›n, edebiyat›n ve sanat›n nas›l bir içeri¤e sahip olmas› gerekti¤i konusunda birçok fley söyleyebiliriz. Kapitalist sistemin kar h›rs›n›n pervas›zlaflt›¤› bir dünyada-dönemde yafl›yoruz. Halk›n onlarca sorunu varken, üretilen yüzlerce edebiyat eseri ise bunlara de¤inmiyor, halk›n hiçbir derdini yak›c› bir biçimde anlatm›yor. Milyonlarca insan› ilgilendiren sorunlar yerine, yazarlar›n bireysel bunal›mlar›, biçimsel fantezileri kapl›yor vitrinleri. ‹lham perilerini, kültür endüstrisinin ihtiyaçlar›ndan alan bu eserlerin, halka sanat diye sunulmas› çok ahlaki olmasa gerek. Bugün bütün piyasay› bu eserler kaplam›fl olsa dahi, halk›n engin bilgisi ve yaflam kavgas›ndan ilham alan eserler suya yaz›lm›fl olmayacakt›r. Burjuva medyada yer almasa da, burjuva elefltirmenler görmezden gelse de, halk›n oldu¤u her yerde, halk için eserler yaz›lmaya devam edilecektir. Bol ödüllü burjuva edebiyatç›lar› bugün kendileriyle bolca övünedursunlar; tarihin hükmü diyor ki; yar›na yine halk›n yazarlar› kalacakt›r. Kaynaklar

Türk Dili Roman Özel Say›s› E. M. Forster / Roman Sanat› Fethi Naci / 100 soruda Türkiye’de Roman ve De¤iflme Berna Moran / Türk Roman›na Elefltirel Bir Bak›fl Murat Belge / Edebiyat Üstüne Yaz›lar www.wikipedia.org -B‹TT‹-


an›

an›

bir demet k›z›l karanfil b›rak›yoruz denize; seferihisar aç›klar›na ulafls›n diye türkan do¤an

K›fl ay›n›n so¤uk günlerini gerilerde b›rakt›k art›k. Ege’de ilkbahar mevsimi iyiden iyiye gösterdi kendini. Palmiye a¤açlar›, sonbaharda savurdu¤u kuru yapraklar›n› yeflile vermifl. Ege’de do¤an›n bütün renkleri kendi öykülerini s›rtlan›p ç›km›fllar yola. Da¤lar yeflil örtüsüne bürünüp çiçe¤e durmufl. ‹zmir Üçkuyular'dan bindi¤imiz otobüs, il merkezinden uzakl›¤› 45 km olan yeflillikler diyar› bir ilçe olan Seferihisar’a do¤ru yol al›yor. Elimizde bir demet k›z›l karanfil. Yollar götürüyor bizi kuzey yönünde uzanan her daim bafl› dumanl› ve dik bulutlar›n zirvesinden hiç eksik olmad›¤› K›z›lda¤lar›n bat›s›na... Denize inen yamaçlar› ile Kocaçay Vadisi’nin düzlükleri üzerine kurulmufl Seferihisar ilçesine do¤ru.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 53


an› an› Bereketli topraklara sahiptir Ege. Da¤lar›n ba¤r›ndan akan akarsularla bire bin veren topraklar›nda flenlenir hasatlar. Bu güzel ilçenin yol boyunca yeflil yaprakl› zeytin ve üzüm ba¤lar›na tak›l›yor gözlerimiz. Mevsimlik iflçiler, Seferihisar ba¤lar›ndaki a¤açlar›n dallar›ndan s›y›r›p ald›klar› mandalina ve turunçlardan geriye yapraklar› dökülmeye bafllam›fl bir a¤aç ordusu b›rakm›fllar. Emekçilerin al›n terini s›¤d›rd›¤› narenciye bahçelerinden geçiyoruz. Ege'nin da¤lar›nda esen yeller güne selama durmufl, Seferihisar’›n pembe çiçekli a¤açlar›n›n kokusunu savuruyorlar flehrin merkezine do¤ru. Seferihisar bahar› karfl›l›yor c›v›l c›v›l öten kufllar›yla. Yemyeflil k›rlar ve Seferihisar aç›klar›na bakan flen olas› yüce da¤lar›n selam›n› al›yoruz. Gözümüze s›¤m›yor do¤an›n yeflilli¤i. Yol tepeden k›y›ya do¤ru inerken oturuyoruz nesli tükenmifl olan bir sak›z a¤ac›n›n gölgesine. K›y› boyunca yol, ›lg›n a¤açlar›yla sürüp gidiyor. Karfl›m›zda Seferihisar aç›klar›. Günefl ›fl›klar›n›n yo¤unlu¤unu bütün gücüyle denize b›rak›yor; denizin parlakl›¤› mavi atlastan bir yorgan gibi. Kam›fllar› h›fl›rdatan rüzgar, denizin çak›llar› sürüklerken ç›kard›¤› ses, hepsi ayr› bir güzellikte. Yafll› bir adam küçük torunuyla bahar›n müjdecisi papatyalar› topluyor. 20 y›l bal›kç›l›k yapm›fl Mehmet Amcam›z. Uzun uzun denize bak›yor ve ekliyor: - Bu tepeden izlemek baflkad›r Seferihisar aç›klar›n›. Her sabah gelirim buraya, denizle söyleflirim. ‹nsan›n derdini, tasas›n› al›r götürür uzaklara. Deniz derindir. Zenginliktir. Deniz güçlüdür, diyor Mehmet Amca. fiakas› olmazm›fl. Kaç insana, kaç bal›kç›ya ölüm sundu bu aç›klar diyor. Ekmek u¤runa yollara düflmüfl say›lar› bile unutulmufl olan kaç kaçak göçmene mezar oldu¤unu anlat›yor. Seferihisar aç›klar›na bakarken mezar tafllar›na tak›l›yor akl›m›z. Ülkemizin her yan›nda ne çok mezarl›k var. Kimisi bildi¤imiz türden, klasik, bafluçlar›nda üzerinde orada yatan›n ad› kaz›nm›fl tafllarla dolu mezarlar› olan... Kimileri de ortaya ç›kar›lamayandan. Kimisinin üzerine beton dökülmüfl, kimisi derin denizlere gömülmüfl. Ne kadarda sakin duruyor deniz. Seferihisar aç›klar›ndan yeflil do¤aya bir ›fl›k hüzmesi yay›l›yor. Burcu burcu kokuyor k›rlar, bay›rlar. Bal›kç›lar incitmeden küreklerini sall›yorlar uzaklarda. Bir taraftan al›nan su, di¤er taraftan yavaflça boflal›yor denize.

54 | TAVIR | N‹SAN 2010

Gözlerimize s›¤m›yor denizin pul pul b›rakt›¤› su birikintilerinin parlakl›¤›. Bir baflka anlaml›d›r mart ay›nda Seferihisar aç›klar›na bakmak. Hüzün, öfke kar›fl›m› bir duygu sar›yor içimizi yine... Baflka kaç fleye bakt›¤›nda sonunu göremezken, böylesine özlem duyabilir ki insan? Kaç çiçe¤in kokusu insana çocuklu¤unda bafl›na takt›¤› y›ld›zl› tac› hat›rlat›r ki? Baflka kaç fley ›s›t›r insan›n içini mart ayaz›nda, Seferihisar aç›klar›n›n dalga sesinden baflka? Denizde bizimkiler var. Halk var, kahramanl›klar var. Sözleri Anadolu'nun bilinci, yüre¤i olan; dünü, bugünü, yar›n› olan dört can›m›z›n al›n teri, eme¤i, k›r›lm›fl kemikleriyle bayg›n vücutlar›ndan akan kan›, vatan için sundu¤u can› var bu sularda. Kabar›p coflan her dalga gibi; sevdalar›, coflkular› bir kez daha kutsan›yor gözümüzde. Ege’de Çak›rcal›lar gibi direnmenin onurunu, yüceli¤ini her dalga da tafl›yorlar bize. Tuzludur Seferihisar aç›klar›n›n sular›... 12 y›ld›r kay›p evlatlar›n› arayan analar›n gözyafl›yla yar›fl yapm›fl gibi tuzludur bu sular. Ça¤›l ça¤›l akm›fl k›y›lar›na sessizce. Kaç mevsimdir esen yeller, O denizin k›y›lar›n› çarpan dalgalar›ndan al›p dört can›m›z›n kokusunu, her bahar çiçekler halaya dursun diye, da¤›tm›fl Ege’nin k›y›lar›na. Bak›n›yoruz Seferihisar'›n buz mavisi aç›klar›na... K›y›lar›nda irili ufakl› renk renk boyanm›fl kay›klara... Denizin k›y›lar›n› döven h›rç›n dalgalar›na... Bal›kç›lar a¤lar›n› al›p, az biraz sonra yok olacaklar mavinin o koygun renginde. Biz de ç›ksak yola onlarla, bal›klara diyece¤imiz olmaz ama o denizin sular›na de¤en canlar›m›za olur. Özledik, en beterinden... Her kulac›n h›z›yla sar›lsak dört can›m›za. Yoksul gecekondu halklar›n›n, iflçilerin, köylülerin, memurlar›n, ö¤rencilerin, iflsizin, yetimin umuduyla sar›lsak. Ç›k›p uzak ellerden ifl ve ekmek u¤runa bu sularda can pazar› yaflayan göçmenlerin düflleriyle sar›lsak. Sar›lsak denizin pür köpük coflan dalgalar›nda, Balk›ca'n›n destan›na destan olan dört can›m›za. Suyuna, özüne can kar›flm›fl Ege ile söylefliyoruz. Söyleflip ölümsüzlefltiriyoruz sevdiklerimizi. Söyleflip diri k›l›yoruz gördüklerimizi… Avuçlar›m›zda kan ve atefl deryas›nda açan karanfilleri b›rak›yoruz denize, Seferihisar aç›klar›na; Hayat’a, Metin’e, Mehmet Ali’ye, Hasan’a ulafls›n diye... Bir demet karanfille k›z›la boyan›yor deniz, ayn› kokuyu al›yoruz yitirdiklerimizle.J


bildiri

bildiri

alternatif 27 mart dünya tiyatro günü bildirisi süreyya karacabey

Tiyatro binalar›n›n önünden yorgun adamlar ve kad›nlar geçer, evlerine ekmek götürme yükleri yüzünden omuzlar› erken çökmüfl, yüzleri yafls›z çocuklar geçer, tiyatro binalar›n›n önünden sokak köpekleri ve kediler geçer; kah›rl› bir hayat›n bütün yükleri sokaktan geçer; Siz koltuklar›n›za yerleflmiflken, evine çok gecikmifl temizlikçi kad›n, onu hiç mutlu olmad›¤› evine götürecek otobüse koflmaktad›r; sokak çocuklar›, geceyi geçirecekleri korunakl› bir yer aramaktad›r; siz orada otururken park orospular›, umumi helalarda ifl bitirirler. Sokaklar›n vahfli cang›l›nda yolunu arayan bir adam usulca sizin dibinizden geçer ve o da anlamaz neyin dibinden geçti¤ini. Siz orada otururken birisi so-

N‹SAN 2010 | TAVIR | 55


bildiri bildiri kaktan al›n›r belirsiz bir adrese götürülür. Her fley siz oradayken olur, içinde oldu¤unuz binalar›n dibinde, ruhunuz bile duymaz. O sesler, o 盤l›k, o yakarma sahnedeki seslere hiç kar›flmaz, çünkü kimse binan›n d›fl›ndan akan vahfli nehrin ça¤›lt›s›n› duymaz. Duysa repli¤inden utan›r oyuncu, sokaktaki ba¤›r›fl onun sesini bast›r›r; duysa, içerinin s›ca¤›na s›¤›n›r kediler ve köpekler. Sahnenin sesi tuhaf bir u¤ultuya dönüflür, içinden uzun ölümlerin geçti¤i bir tünelin u¤ultusuna.

Kendini soka¤a kapatm›fl bir tiyatro ölüdür, içinde, çok üflümüfl birinin ›s›nmad›¤› tiyatro sadece mezarl›kt›r. Gidin ve her gece gömün ölülerinizi.

Oyun bitip evlerinize dönerken, henüz sönmemifl ›fl›klar›n›za ecnebi bir memleket gibi bakan ç›rak çocuklar geçer tiyatronun karfl›s›ndan. Operada as›l› kalm›fl bir sopranonun sesini, kendi hayat›n›n 盤l›¤›na ekleyerek, çok uykulu bedenini, sizlerle ters yöne götüren gece otobüsünün koltu¤una gizleyerek. Arka sokakta biri b›çaklan›r, öteki umutsuzca s›¤›nacak bir yer aramaktad›r. Hiçbiri tiyatronuzun içinden geçmez, hiçbiri sizi oyununuzdan utand›rmaz; d›flar›s›, içeriyi doldurmaz. Binalar›n›z›n önünden otobüsler geçer, tabut evlere ölüler tafl›yan otobüsler. Hiçbiri orada durmaz, camlara bafllar›n› yaslam›fl kent hayaletleri sadece ›fl›klar›n›za bakar ve anlar, oradaki hayat›n kendisinin olmad›¤›n›; anlar, giremeyece¤i kap›lardan bir kap›d›r tiyatronuzun kap›lar›. Söyleyin flimdi, böyle tiyatro olsa ne olur, olmasa ne? Kendini soka¤a kapatm›fl bir tiyatro ölüdür, içinde çok üflümüfl birinin ›s›nmad›¤› tiyatro sadece mezarl›kt›r. Gidin ve her gece gömün ölülerinizi. Tiyatro gününüz kutlu olsun. Dr. Süreyya Karacabey Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Ö¤retim Üyesi.J

56 | TAVIR | N‹SAN 2010


sinema

sinema

hayat›n sahici yüzü: köprüdekiler... sevgi duman

Hayata samimi pencereden bakmakla eflanlaml›d›r bir anlamda gerçekçilik. Var olan› yans›tmak, yorum katmadan, kendince bir fleyler eklemeden, uzatmadan-k›saltmadan, çekip sündürmeden dosdo¤ru sunmakt›r... Sinemada bunu becermek, samimi (belki bu film için “do¤al” demek daha do¤ru) olmak çok zor gerçekten. Köprüdekiler’in bunu baflard›¤›n›, hem de oyuncu olmayan, hayat›n içindeki gerçek kiflilerle baflard›¤›n› söyleyebiliyoruz çok rahat bir biçimde. Asl› Özge filminde bir tek gerçek polisleri oynatamam›fl, çünkü 657 Say›l› Kanun’a göre devlet memurlar›n›n filmlerde oynamas› yasakm›fl... Köprüdekiler, Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde En ‹yi Film ve ‹stanbul Film Festivali’nden de Alt›n Lale En ‹yi Türk Filmi Ödülü’nü alacak kadar baflar›l› bir film. Ödüllerin, bir filmin baflar›l› olup olmad›¤›n› belirlemedebüyük rolü oldu¤u genel kan›s›na elbette kat›lm›yoruz ama jürilerin arada bir de olsa mütevaz›l›¤a, do¤all›¤a ve gerçekten “s›radan” olabilmifl filmlere ödül verdi¤i de oluyormufl me¤er...

N‹SAN 2010 | TAVIR | 57


sinema sinema

Sadece filmdeki üç karakter de¤il, tüm halk›n asgari müfltere¤i haline ge(tiri)len milliyetçilik, Köprüdekiler filminde son derece yal›n biçimde yans›t›l›yor beyazperdeye... Nas›l bu hale getirildi¤imiz filmde gösterilmiyor elbette ama s›r da de¤il. Süren haks›z savafl›n psikolojik cephesinde, siyasi iktidar›n faflizan propaganda araçlar›n›n çoklu¤u, bunu üstelik sanat›n her dal›nda dahi “eserler” vererek sürdürebilir durumda olmas›n›n sonuçlar› bunlar.

çal›flan Umut ise, televizyon dizilerindeki hayatlardan etkilenen ve daha iyi bir yaflam özlemi içerisinde olan kar›s› Cemile'yi memnun etmek için, onunla birlikte emlakç›lar› dolafl›yor. Kar›s›n›n tek iste¤i maafll› bir ifle girmesi ve gelirlerinin art›k düzenli olmas›. Bir de tabi daha büyük bir eve ç›kmak. Umut, flartlar›n› zorlayarak kar›s›n› memnun etmeye çal›fl›yor ve kiral›k daha iyi bir ev ar›yorlar. Filmin son karakteri, bugüne kadar gösterilmeyen yanlar›yla bu filmde beyazperdeye yans›t›lan polislerden biri olan ve Kayseri'den Bo¤az Köprüsü'ne trafik polisi olarak atanm›fl Murat... On binlerce araban›n aras›nda kendini yaln›z hisseden, metropolün kültürüne adapte olamam›fl birisi. Akflamlar›, bir polis arkadafl›yla paylaflt›¤› evde bilgisayar›n›n bafl›na oturuyor ve internet üzerinden arkadafl sitelerinden kendine kad›n arkadafl ar›yor. Öykü çok do¤al, çok “s›radan” demifltik. Hayatlar› birbirine de¤meyen ama her an köprüde karfl›laflma ve “meslekleri” gere¤i çat›flma potansiyeli tafl›yan üç insan›n öyküsü bu... Onlardan biri; Bo¤az Köprüsü’ne ç›kan yol ve kavflaklarda otomobillere çiçek satmaya çal›flan 17 yafl›ndaki Kufltepeli Çingenelerden Fikret’tir. Uzunca saçlar›, tek küpesi ve yüzü¤üyle son dönem gençli¤inin tipik bir örne¤i olan Fikret, köprü trafi¤inde gizlice gül satarak hayat›n› kazanmaya çal›fl›yor. Ömür boyu, bu ifli yapamayaca¤›n› bildi¤inden, bir yandan da Eminönü-Mahmutpafla civar›ndaki çeflitli dükkanlar› dolaflarak daha iyi bir ifl ar›yor. Taksim-Bostanc› hatt›nda iflleyen bir dolmuflta floför olarak

58 | TAVIR | N‹SAN 2010

Almanya’da do¤mufl olmas›na ra¤men kendini Türkiye’ye daha yak›n hissetti¤ini söyleyen yönetmen Asl› Özge, arabas›yla köprüden geçerken gördü¤ü karakterlerin üzerinden yazm›fl senaryosunu. Filmi izledi¤imizde görüyoruz ki, senaryo asl›nda o karakterlerce her gün yaz›l›yor. Asl› Özge derlemifl yaln›zca. Bir durum saptamas› var filmde, baflta da dedi¤imiz gibi... Bize gösterilen sahici yaflamlar›n, neden-sonuç iliflkisi filmde kurulmasa da, sonuçta bu “s›radan” ve son derece sahici yaflamlar›n nedenlerini sorguluyor insan... Profesyonel, hatta amatör bile olmayan oyuncular›n filmin do¤all›¤›na ve sahicili¤ine katk›s› çok büyük. Karakterler; belki kendimiz belki de komflumuz kadar sahici, bizden yani. Yönetmenin önce bu karakterlerin belgesel filmini çekmeyi düflünüp sonradan bunu


sinema

sinema

uzun metraja çevirmesiyle, belki baflka yönetmenlerin elinde çok s›k›c› olabilecek bir senaryoyu duygu yüklü bir filme dönüfltürebilmifl Asl› Özge. Belgesellerin so¤uk ve mesafeli dili yok filmde...

mak olan Murat, biraz “okumufl” bir Kürt’le konuflmas›n› arkadafl›na aktar›rken, bir anda ›rkç›-kafatasç› kimli¤ini ortaya ç›karabiliyor, en büyük tehlikenin da¤daki PKK’l› de¤il, okumufl teröristler oldu¤unu vaaz edebiliyor.

Yaflad›¤›m›z co¤rafyada ve içinde bulundu¤umuz atmosferde karfl›m›za her çeflidinden ç›kan milliyetçilik dürtüsü, bu üç karakterin de asgari müfltere¤i olmufl filmde. Bu da sahici çünkü Cumhuriyet Bayram› törenlerinde, kendisine herhangi bir gelecek çizmeyen, hatta kendisini yok sayan, horlayan bir devletin ad›n› büyük bir coflkuyla hayk›rabiliyor Çingene Fikret. Bo¤azdan geçen motorlardan “K›rm›z›” diye ba¤›ranlara, k›y›dan hançeresini y›rtarcas›na “Beyaz” diye ba¤›r›p, “En Büyük Türkiye” diye hayk›rabiliyor. Ya da tuvaleti bile olmayan evlerde yaflamak zorunda b›rak›lmas›n›n tek sorumlusu olan siyasi iktidarlar›n sembolü olan Türk bayra¤›n› tek göz kondusuna asabiliyor.

Sözün k›sas›, sadece filmdeki üç karakter de¤il, tüm halk›n asgari müfltere¤i haline ge(tiri)len milliyetçilik, Köprüdekiler filminde son derece yal›n biçimde yans›t›l›yor beyazperdeye... Nas›l bu hale getirildi¤imiz filmde gösterilmiyor elbette ama s›r da de¤il. Süren haks›z savafl›n psikolojik cephesinde, siyasi iktidar›n faflizan propaganda araçlar›n›n çoklu¤u, bunu üstelik sanat›n her dal›nda dahi “eserler” vererek sürdürebilir durumda olmas›n›n sonuçlar› bunlar. ‹lkokulu bile bitirmemifl 17 yafl›ndaki özünde Türk olmayan 17 yafl›ndaki bir gençle, en az lise mezunu bir polisi ayn› noktada buluflturmay› baflaracak denli güçlü bir propaganda bu. Sorun cehaletle de aç›klanam›yor tek bafl›na, bilinçlerin bu denli dumura u¤rat›lmas›, yaln›zca sömürge iktidarlar›n›n beceremeyecegi, bunun emperyalist odaklarca yukar›dan afla¤› uygulanaca¤› somut gerçe¤inden hareket etmek gerekiyor en baflta. Bu gerçek görülmeden, Fikret ve polis Murat’›n ayn› duygulara sahip olmas›n› anlamak mümkün olmayacakt›r.

Geçim s›k›nt›s› çekmekten do¤ru dürüst bir evlilik hayat› bile olmayan Umut-Cemile çifti, Cumhuriyet Bayram› kutlamalar›na can-› gönülden kat›l›p alk›fl tutabiliyor; yoksulluklar›n›n sorumlusu olan devletin, kendi ceplerinden çald›¤› paralarla al›p gökyüzüne f›rlatt›klar› havai fiflekleri mutlu-mesut izleyebiliyorlar. Ve trafik polisi Murat. ‹fli-gücü internette kad›n arkadafl ara-

Sinemada yeni bir dil oluflturma yolunda ilerleyen Asl› Özge, bu do¤all›¤›n› korudu¤u sürece bu hedefine ulaflacakt›r mutlaka. Sinemada gerçekçi ve do¤al bir sinema dilini yakalama çabas› takdir edilecek bir olgu ama bu gerçekli¤in bir flekilde neden-sonuç iliflkisini kurmak ve beyazperdeye s›n›fsall›¤›n penceresinden kareler aktarmak göreviyle karfl› karfl›yad›r yeni sinemac›lar›m›z. Bu görevin üzerinden atlamak, düzenin suçlar›na sinema cephesinden ortak olmakt›r bir bak›ma.J

KÜNYE: Yap›m: 2009 / Almanya, Türkiye Tür: Dram Oyuncular: Cemile ‹lker (Cemile), Fikret Portakal (Fikret), Murat Tokgöz (Murat), Umut ‹lker (Umut) Yönetmen: Asl› Özge Senaryo: Asl› Özge Yap›mc›: Asl› Özge, Sevil Demirci, Fabian Massah Görüntü Yönetmeni: Emre Erkmen Süre: 1 saat 30 dk.

N‹SAN 2010 | TAVIR | 59


sinema sinema

amerikal›lar hep “iyidir”... sevgi duman

kan›n, ABD’yi yönetmek için Bush’tan devralmas› gerekiyordu yani... Sanal diyoruz çünkü, ABD’nin nas›l bir demokrasi(!) ihraç etti¤ini geçmifl korkunç deneyimlerden, Körfez Savafl›’ndan, Somali’den, Panama’dan, Vietnam’dan, Kore’den biliyoruz... Biz biliyoruz ama dünya halklar›n›n hat›r› say›l›r bir bölümü, ABD’nin her y›l trilyonlarca para dökerek hayata geçirdi¤i dezenformasyon faaliyetinin bir sonucu olarak, bu ülkeyi en büyük sömürgeci emperyalist ülke de¤il de insanl›k davas›n›n s›ra neferiymifl, demokrasi afl›¤›ym›fl gibi görebiliyor ne yaz›k ki...

Elefltirmenlerin neredeyse tamam›n›n bekledi¤i gibi oldu ve son dönem iyice yerlerde sürünen Amerikan imaj›n› kurtarmay› amaçlayan The Hurt Locker (Ölümcü Tuzak) adl› film Oscar Ödülleri’nin hat›r› say›l›r k›sm›n› sildi süpürdü... Filmin yönetmeni Kathryn Bigelow da, dünyan›n ilk Oscarl› kad›n yönetmeni olarak tarihe geçti bu filmle böylece... Aralar›nda en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi senaryo ödülünün de oldu¤u kalburüstü alt› Oscar ödülünün böyle Amerikan propagandas› üzerine kurulu bir filme verilmesinin flafl›rt›c› olmamas› gerek. Çünkü Irak ve Afganistan’daki iflgalleri ve oralarda yapt›¤› katliam ve iflkenceler sebebiyle, cani ve sömürücü yüzü iyiden iyiye a盤a ç›kan Amerika, ilk Siyah Baflkan› Barack Obama ile yeniden demokrasi(!) ihracatç›s› konuma getirilmeye çal›fl›l›yor en yo¤un flekilde. Dünya halklar›n›n bu sanal durumu tekrar zihinlerinde yaflamas› için; Obama gibi “demokrat” bir bafl-

60 | TAVIR | N‹SAN 2010

‹flte bu “demokrasi afl›¤›” Amerika, “H›rs›z kendinden bilir” hesab›, suçlar›n› çok iyi bildi¤i için, ta 1946’da gazetecilere ve film-dizi yap›mc›lar›na yönelik bir manifesto yay›nlam›flt›. Frans›z tarihçisi ve yazar› Jean-Noel Jeanneney’in, “Medya Tarihi” adl› kitab›nda aktard›¤› manifestoda Amerikan hükümeti, bu kesimlere ürünlerinde neleri, hangi konular›, nas›l iflleyeceklerini anlat›yor: “Amerikal›lar iyi halkt›r. Amerikal›lar düflünce ve ifade özgürlü¤üne inan›rlar. Amerika’da tüm ›rklar ve gruplar mutlu yaflar. Amerikal›lar di¤er halklar›n özgürlü¤üne olumlu bakarlar. Amerikan hükümeti ve halk›, hiçbir zaman sömürgeci bir politikaya yard›m etmez. Onlar emperyalist de¤ildir, bar›fla derinden ba¤l›d›r.” Görüldü¤ü gibi, bu “manifesto”da, (Siz “talimat” olarak anlay›n), muhataplar›n ne yapacaklar› çok aç›k flekilde tarif edilmifl. Onlar›n, bu talimatlara aradan geçen 64 y›l boyunca harfiyen ve büyük bir liyakatla, çok çok da arzuyla uyduklar›n› biliyoruz. Bu manifestonun, daha do¤rusu talimatlar›n bugün hala geçerli oldu¤unu, film yap›mc›lar› ve yönetmenlerin bunu uygulamaya devam etti¤ini, The Hurt Locker (Ölümcül Tuzak) filmiyle anl›yo-


sinema

sinema

ruz. Gözümüze gözümüze sokuluyor Amerikan askerlerinin insanseverli¤i, yard›mseverli¤i, hayat kurtarmak için kendi can›n› bile tehlikeye atmalar› vesaire vesaire... Bunlar ancak filmlerde oluyor. ‹flin asl› elbette öyle de¤il. Amerika,s dünyan›n gözünün içine baka baka yalan söylüyor iflte. Irak’ta yaflananlar bunlar m› flimdi? Hangi Amerikal› askerin bir Irakl›ya kardeflçe yaklaflt›¤›n› gördünüz? Irak’› kim iflgal etti ve Irak’›n iflgali bafllad›¤›ndan beri sokakta, iflkencehanelerde, Ebu Garib baflta olmak üzere, a盤a ç›k›m›fl ve ç›kmam›fl onlarca hapishanede katledilen 1.500.000 Irakl›y› kim öldürdü? Irak’›n yeralt›-yerüstü tüm zenginliklerini kim sömürdü/sömürüyor? Yaln›zca Irak’ta de¤il, dünyan›n dört bir yan›nda, nerede iflgal varsa, nerede bir insan hakk› ihlali yaflan›yorsa, nerede bir insanl›k suçu iflleniyorsa, tüm bunlar›n en büyük sorumlusunun Amerika oldu¤unu tüm dünya kabul ediyorken, bu filmi çekmenin amac› çok daha net bir flekilde anlafl›lm›yor mu? Ölümcül Tuzak, iflgal sonras›, iflgali meflrulaflt›rma amaçl› çekilen onlarca filmden yaln›zca biri, o kadar. Sinemasal aç›dan da, oyunculuk aç›s›ndan da pek bir fley ifade etmeyen bu filmin bir yönetmenlik harikas› olmad›¤› da mutlakken, alt› Oscarla onore edilmesi sizce de manidar de¤il mi? Tam da burada Oscar ödüllerinin, iflgali elefltiren, iflgalcileri kötü gösteren ve pek ala politik bir film olan Avatar’a de¤il de; iflgali meflrulaflt›ran, iflgalciyi göklere ç›karan, tüm insani vas›flar›n iflgalcide vücut buldu¤u görünüflte apolitik bir filme Ölümcül Tuzak’a verilmesiyle, tümüyle ABD’nin politik ç›karlar› do¤rultusunda verildi¤ini bir kez daha anl›yoruz. The Hurt Locker’i, anlatt›klar›yla de¤il de anlatmad›klar›yla elefltiriyoruz belki ama filmin yönetmeni Kathryn Bigelow’un Sabah Gazetesi’nde yay›mlanan mini röportaj›nda sarfetti¤i sözlerden anlad›klar›m›z bile bu hakk› bize veriyor. Sabah’ta röportajda, en baflta, “Bu film, cesaret ve kahramanl›¤› gösteriyor, anlat›yor. Dünyan›n en zor iflini yapan, hem de her yan› tehlikelerle dolu bir ülkede bu ifli yapmaya cesaret eden bir grup adam›n hikayesi... Baz› insanlar vard›r, herkes kaçarken, onlar tam tersi istikamete hem de hiç korkmadan gidebilirler... Bu film, onlar›n hikayesi...” diyerek, ABD askerlerinin Irak’a son derece ulvi(!) amaçlarla gitti¤ini anlat›yor. Böylece iflgalin ne kadar gerekli bir fley oldu¤unu ç›kar›yoruz! Sonra “Irak Savafl›, hala çok tart›fl›l›yor. Sizin bu savafla bak›fl›n›z ne yönde?” sorusuna, “Ben yönetmenim, hakim de¤ilim ki!.. Ben, belli bir do¤ruyu al›p, filmlefltirdim. Gerisi bence bu filmi izleyenlere kal›yor. Yaflananlar üzerinde yorum yapmak tamamen onlar›n ifli...” fleklinde cevap vererek kendini temize ç›kar›yor. KÜNYE: Yap›m: 2008 - ABD Tür: Aksiyon, Dram, Gerilim, Savafl Yönetmen: Kathryn Bigelow Senaryo: Mark Boal Yap›mc›: Kathryn Bigelow, Mark Boal, Greg Shapiro, Nicolas Chartier, Donall Mccusker, Tony Mark Görüntü Yönetmeni: Barry Ackroyd Müzik: Marco Beltrami, Buck Sanders Oyuncular: Jeremy Renner, Anthony Mackie, Brian Geraghty, Guuy Pearce, Ralph Fiennes, David Morse

Madem Irak Savafl› üzerine tek kelime edecek kadar bilgin ve ilgin yok, bu filmi niye çektin? Belki de yüz milyonlarca insan›n izleyece¤i bir filmde onlarca dezenformasyona yol açacak sahneyi koyarak, Amerika’y› ve Irak’›n iflgalini meflrulaflt›rmak neyin nesi? Cevap bekleyen bu sorulara cevap vermek hiç de zor de¤il gördü¤ünüz gibi. 1946’daki manifesto/talimat bugün hala geçerlili¤ini koruyor. Kathryn Bigelow, bu talimata harfiyen riayet eden bir yönetmen olarak Oscar ödülüyle onore edilerek, geride kalan yönetmenlere nas›l film çekerlerse ödül alabilecekleri konusunda örnek bir obje olarak sunuluyor dünya sahnesine... Filmin politik yanlar› öylesine üzerinde durulacak denli önemli ki; sinemasal ve teknik olarak de¤erlendirme yapman›n pek bir anlam› kalm›yor. Senaryo zaten, iflgalin bafllad›¤› dönemde, iflgali meflrulaflt›rma görevi ile, Amerikan askeri birliklerinin yan›nda görevlendirilen, embedded (/ilifltirilmifl) gazetecilerden Mark Boal’in, bomba imha ekipleriyle geçirdi¤i aylardan sonra an›lar›n› kaleme almas›yla yaz›lm›fl; var›n gerisini siz düflünün... Kathryn Bigelow, Hollywood’un en “erkek” kad›n yönetmenlerinden biri, uzman› oldu¤u dal aksiyon filmleri. Ve koyu, kopkoyu bir Amerikan milliyetçisi... Bu yan›n›, Oscar ödülünü ald›¤› akflam söyledikleriyle de kan›tl›yor: “Bu ödülü Irak’ta çarp›flan 150 bin çocu¤umuza, Afganistan’da çarp›flan 2500 çocu¤umuza ve 4500 flehidimize ad›yorum. Onlar bizim için var, biz de onlar için...” Fazla söze ne hacet; yönetmen filmini kimler için çekti¤ini, ne amaçla çekti¤ini, adad›¤› kiflileri aç›klamas›yla anlat›yor apaç›k. The Hurt Locker, yönetmeninin söyledi¤i flekilde okunmal›, öyle izlenmeli. Türkiye’nin, Amerikan sinema endüstrisinin devasa gücünden ve de Amerikan ideolojisinden etkilenmeye dünden teflne film elefltirmenlerinin okudu¤u gibi de¤il. Onlar filmi adeta en güzel anti militarist filmlerden biri gibi gösteriyor, Oscarlar›n aç›klanmas›ndan günler önce bol keseden Oscar da¤›t›yorlard› bu filme. Amerikan film endüstrisi, her fleyden önce Amerikan ç›karlar› için vard›r ve Pentagon’un aç›k-gizli denetimi ve yönlendirmesi alt›ndad›r. Bu gerçek hep bilinmeli ve ona göre izlenmeli Hollywood filmleri...J


haberler

haberler

‹dil Kültür Merkezi’nde dünya tiyatro günü kutland› Bu y›l ‹stanbul, Ankara, ‹zmir, Bart›n, Antalya, Eskiflehir ve Bursa’da çeflitli etkinliklerle kutlanan 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için sokaklar›n yan› s›ra salon toplant›lar› da yap›ld›. ‹stanbul’da Tiyatro Oyuncular› Derne¤i (TODER), Ferköy’de Haldun Dormen Tiyatrosu’nda bir etkinlik gerçeklefltirirken,, bir di¤er toplant› da ‹stanbul Okmeydan›’ndaki ‹dil Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Tiyatro bildirilerinin okundu¤u, oyun gösterilerinin yap›ld›¤› etkinlikte bir de panel yap›ld›. Etkinli¤in giriflinde oyuncu Orhan Ayd›n’›n Dünya Tiyatro Günü için kaleme ald›¤› metni Tiyatro Simurg’dan Hale Üstün seslendirdi. Bu y›l›n uluslararas› tiyatro günü bildirisi ise ‹ngiliz oyuncu Dame Juni Dench taraf›ndan yaz›lm›flt›. Metni dilimize aktaran oyuncu Bilgesu Ataman hem bildiriyi okudu, hem de Dench’le ilgili bilgiler aktard›. Etkinli¤in ilk bölümünde gerçekleflen “Çocuk, Gençlik ve Tiyatro” bafll›kl› panelde, Uluslararas› Çocuk ve Gençlik Tiyatrolar› Birli¤i (ASS‹TEJ) üyesi Ceren Okur ve tiyatro yönetmeni Mehmet Esato¤lu konufltu. Çocuk ve gençlik tiyatrosunun ülkemizdeki geçmifline ve bugünkü konumuna de¤inen konuflmac›lar, günümüzdeki niteliksiz çal›flmalar›n çocuk ve gençleri tiyatrodan so¤uttu¤una dikkat çektiler.

Etkinli¤in ikinci bölümünde bir oyun gösterisi vard›. Geçti¤imiz sonbahar ‹stanbul’da sel sonucu yaflam›n› yitiren sekiz kad›n emekçinin serüvenini anlatan “Ayamama Deresi Kad›nlar›” adl› oyun, Tiyatro Simurg taraf›ndan sergilendi. J

Anayasa Mahkemesi sanatç›lar lehine karar verdi Anayasa Mahkemesi, umuma aç›k mahallerde kullan›lan eser, icra, fonogram, yap›m ve yay›nlar›n sahiplerinin, eser kullan›m›na iliflkin ödemeleri “ancak” bir meslek örgütü arac›l›¤›yla istemelerine imkan sa¤layan yasa hükmünü iptal etti.

Tav›r’›n Mart 2010 say›s› Tav›r okurlar› taraf›ndan ‹stiklal Caddesi’nde bulunan Rumeli Han’da duvar gazetesi olarak sergilendi. www.tavirdergisi.com adresinden tav›r’›n eski say›lar›na ulafl›labilir. 62 | TAVIR | N‹SAN 2010

‹stanbul 4 No’lu Fikri ve S›nai Haklar Hukuk Mahkemesi, 5101 say›l› Çeflitli Kanunlarda De¤ifliklik Yap›lmas›na ‹liflkin Kanun’un 11. maddesiyle de¤ifltirilen 5846 say›l› Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 41. maddesinin “mahallerde kullan›lan ve / veya iletimi yap›lan eser, icra, fonoram, yap›m ve yay›nlar üzerinde hak sahibi olan gerçek veya tüzel kifliler, bunlar›n kullan›m›na ve / veya iletimin iliflkin ödemelerin yap›lmas›-

n› ancak yetki verdikleri meslek birlikleri arac›l›¤› ile talep edebilirler” fleklindeki 12. f›kras›n›n 1. tümcesinin iptaline karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne baflvurmufltu. ‹ptal istemine iliflkin ilk incelemeyi yapan Yüksek Mahkeme, iptal talebini esastan görüflerek, karar ba¤lad›. Anayasa Mahkemesi, iptali istenen tümcede yer alan “...ancak...” sözcü¤ünü anayasaya ayk›r› bularak, iptal etti. Buna göre, mahallerde kullan›lan, iletimi yap›lan eser, icrar, fonogram, yap›m ve yay›nlar üzerinde hak sahibi olan gerçek veya tüzel kifliler, bunlar›n kullan›m›na iliflkin ödemelerin yap›lmas›n›, bir meslek birli¤i arac›l›¤› olmadan da isteyebilecek. J


haberler

haberler

‹stanbul Film Festivali bafll›yor 3-18 Nisan tarihleri aras›nda yap›lacak 29. ‹stanbul Film Festivali'nde 57 ülkeden 200'ün üzerinde film seyirciyle buluflacak. 29. kez düzenlenecek festival 3 Nisan'da bafllayacak ve 15 gün boyunca 2009 ve 2010’un yeni yap›mlar›n›n yan› s›ra, sineman›n unutulmaz klasikleri ve usta yönetmenlerinin baflyap›tlar›ndan seçmeler içeren, 22 bölümde 57 ülkeden 243 yönetmenin 200’ün üzerinde filminden oluflan benzersiz bir program sunacak. Festival kapsam›nda 7 Nisan Çarflamba akflam› Atlas Sinemas›’nda gerçeklefltirilecek özel gösterimde At›f Y›lmaz’›n 1978 tarihli filmi Selvi Boylum Al Yazmal›m filmi izleyici karfl›s›na ç›kacak. J

GRUP YORUM g ü n c e

8 Mart 2010: Kad›köy’de

düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü mitinginde verdi¤i konserde 3000 kifliye seslendi. . 12 Mart 2010: Gazi Katliam›’n›n y›ldönümünde Gazi Mezarl›¤›’nda düzenlenen anmaya kat›ld›; hayat›n› kaybedenler an›s›na “Bize Ölüm Yok” marfl›n› okudu. 16 Mart 2010: Beyaz›t Kat-

z›t Kampüsü önündeki anmaya kat›larak türkülerini söyledi. 21 Mart 2010: Gazi Mahal-

lesi’nde düzenlenen Newroz kutlamalar›nda konser verdi. 30 Mart 2010: Tokat’›n K›-

z›ldere Köyü’nde 30 Mart 1972’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadafllar›n› anmak için yap›lan anmaya kat›ld›. Yaklafl›k 600 kiflinin kat›ld›¤› anmada konser verdi.

liam›’n›n y›ldönümünde Beya-

Tav›r yazarlar› biraraya geldi Dergimize yaz›lar›-foto¤raflar›-fliirleri ve di¤er ürünleriyle katk›da bulunan Tav›r emekçileri, bugüne kadar ilk kez ‹dil Kültür Merkezi’nde biraraya geldi. Toplant›n›n amac›, hepsi ayr› illerde, ilçelerde, di¤er Tav›r emekçilerinden habersiz olan yazarlar›, çizerleri, foto¤rafç›lar›, flairleri biraraya getirerek tan›flmalar›n› sa¤lamak, aralar›ndaki ba¤› güçlendirmek; bunlar›n yan›nda Tav›r’›n dününü-bugününü ve elbette yar›n›n› tart›flmak, talep ve önerileri almakt›. Tav›r emekçileri Tav›r’›n ça¤r›s›n› k›rmad› ve Adana’dan, Mersin’den, Ankara’dan kalk›p Tav›r’a kofltular. Tav›r’›n kendileri aç›s›ndan önemini gösteren çok de¤erli bir tav›rd› bu. fiiirleri, yaz›lar›, denemeleriyle çok uzun zamand›r Tav›r emekçisi olan flairimiz ‹brahim Karaca, “Beni Tav›r’a yazmaya iten fley heyecan ve ruhudur. Orada Tav›r çal›flanlar›n›n matbaadan ç›kan formalar› birbirlerinin elinden kaparak bakmalar› beni çok etkiledi.” diyerek, Tav›r’›n kendisi aç›s›ndan ne derece önemli oldu¤unu vurguluyordu. Çevirmenlik de yapan yazar›m›z Eren Bu¤lal›lar, “Tav›r niye var sorusunu kendimize sormal›y›z. ‹deolojik mücadelenin önemli bir arac›d›r. Okurun e¤itimi kadar yazarlar›n da geliflmesi laz›m. Bir kültür fabrikas› gibi çal›flmal›.” derken ideolojik-kültürel mücadelede Tav›r’›n önemini anlat›yordu.

Tav›r yay›nlar›ndan fliir kitaplar› yay›nlanan flairimiz Hasan Biber, “Tav›r, bilinmeyeni ortaya ç›karmal›, zanaatkarlarla ilgili yaz›lara tekrar bafllanmal›. Nota sayfas› mutlaka olmal›, müzisyenlere de hitap etmeliyiz.” diyerek önerilerini sunuyordu.

Tav›r’a fliirleriyle kat›lan bir baflka flairimiz Ruhan Mavruk, “Tav›r’› ald›¤›m zaman sonuna kadar okuyup bitirebiliyorum. Bende büyük bir coflku uyand›r›yor, motive ediyor. Tav›r’›n Edip Cansever’I, Turgut Uyar’›, Melih Cevdet’i de anmas› güzel oldu. Tav›r’› elime ald›¤›mda coflku ve umut doluyorum çünkü çok güleryüzlü bir dergi.” diyordu.

Yap›lan Tav›r de¤erlendirmelerinden ç›kan sonuç; her ay düzenli ve aksatmadan ürünlerin gönderilmesi ve hayat›n-sanat›n as›l konular› üzerine inceleme-araflt›rma yaz›lar› yaz›lmas› kararlar›n›n al›nmas› oldu. Önerilerin al›nmas›yla sona eren toplant›da en k›sa zamanda yeniden biraraya gelinmesi karar› da al›nd›. J

N‹SAN 2010 | TAVIR | 63


haberler

haberler

sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-

Geçen y›l Diyarbak›r'daki bir festivalde sahne alan Rojda, 27-30 May›s tarihleri aras›nda düzenlenen festivalde söyledi¤i "Heval Kamuran" adl› flark›da "örgüt propagandas› yap›ld›¤›" gerekçesiyle 20 ay hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Savc›, Rojda fienses'in iki ayr› konserde “Heval Kamuran” isimli flark›y› söyledi¤ini, bu s›rada konsere kat›lanlardan baz›lar›n›n PKK ve Abdullah Öcalan lehine pankart açt›¤›n› ve slogan att›¤›n› belirterek, fienses'in Terörle Mücadele Kanunun 7/2 maddesini kapsayan “Terör örgütünün propagandas›n› yapmak” suçundan, 2 kez 5 y›la kadar hapis cezas›yla cezaland›r›lmas›n› istedi. Rojda daha önce dava kapsam›nda ifade vermeye ça¤›r›lm›fl, ifade vermeye gitmedi¤i için 11 fiubat’ta ‹stanbul'da gözalt›na al›nm›fl ve ifadesi al›nd›ktan sonra serbest b›rak›lm›flt›.

Cannes'daki ilk Türk filmi belli oldu “Sesime Gel” 63. Cannes Film Festivali'ndeki proje gelifltirme atölyesi l'Atelier'ye seçildi ve bu sene Cannes'da Türkiye'yi temsil edece¤i kesinleflen ilk proje oldu. Hüseyin Karabey’in geçen y›l ‹stanbul Film Festivali, “Köprüde Buluflmalar” Bölümü’nde En ‹yi Proje Ödülü ve 15. Uluslararas› Saraybosna Film Festivali’nde ise CNC Ödülü’na alan yeni projesi “Sesime Gel” 63. Cannes Film Festivali'ndeki proje gelifltirme atölyesi l'Atelier'ye seçildi ve bu sene Cannes'da Türkiye'yi temsil edece¤i kesinleflen ilk proje oldu. 2009'da Utrecht'te düzenlenen Hollanda Film Buluflmalar›'na ve Paris Proje atölyesine de kat›lan çal›flma, T.C. Kültür ve Turizm Bakanl›¤› taraf›ndan desteklenmemiflti. Farid Farjad Diyarbak›r’da ‹ranl› keman virtüözü Farid Farjad, Diyarbak›r

Kültür Sanat Vakf›'n›n organizasyonuyla 27 Mart'ta Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi'nde sanatseverlerle bulufltu. Sanatç›ya konserinde, efli Mitra Tavakoli Farjad efllik etti. Türkiye'nin çeflitli kentlerinde 2008 ve 2009'da konser veren ‹ranl› sanatç›n›n, 2010 Türkiye turnesi kapsam›nda Diyarbak›r'daki konserinin ard›ndan 29 Mart'ta Adana, 31 Mart'ta ‹stanbul ve 1 Nisan'da da ‹zmir'de konser verece¤i aç›klkand›. Bu y›l üçüncüsü düzenlenen “Erdal Öz Edebiyat Ödülü”, elefltirmen Nurdan Gürbilek’e verildi. Can Yay›nlar› kurucusu yazar Erdal Öz an›s›na ailesi taraf›ndan, Suna ve ‹nan K›raç Vakf› Pera Müzesi'nde gerçeklefltirilen törenle elefltirmen Nurdan Gürbilek'e verildi. Gürbilek'e ödülünü Seçici Kurul Baflkan› Cevat Çapan sundu. Ayn› zamanda Erdal Öz'ün do¤um günü olan geceye, edebiyat dünyas›ndan çok say›da davetli kat›ld›. J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... yasemin göksu urumeli hat›ras› Kalan Müzik

64 | TAVIR | N‹SAN 2010

mesut iktu türk ezgileri Kalan Müzik

emin igüs bu dünya bir pencere Kalan Müzik

yönetmen: ilksen baflar›r baflka dilde aflk Tiglon Film




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.