Nisan2011

Page 1

nisan 2011

ıssn 1303-9113

• 2011 / 04

• sayı 107

• 2.25 TL(KDV’li)

. özgürlük ve bağımsızlık için “eşkıya”lara direnmek . bağlamanın telini kopartabilirler mi? . dünya tiyatro günü ve dünyanın hali . büyük savaşlar sorularla başlar...



a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba Yaflam›n diyalekti¤idir bu. ‹yi ile kötünün, do¤ru ile yanl›fl›n savafl›d›r sürüp giden. Her fley karfl›t› ile birlikte vard›r hayat›n ortas›nda.

Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Keflkek Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi Eski 1. Cadde 636. Sk. No: 207/2 Tel: 0 541 336 65 37 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Posta Çeki Hesap no Selma Alt›n 515 72 82 Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No: 10 Çobançeflme / ‹stanbul Tel: (0 212) 452 23 02 Yay›n türü: Yerel Süreli

Yanl›fl›n, kötünün pervas›zl›¤› dolan›yor tepemizde. Geceyar›lar› çöküyorlar kentlerin üzerine. Uykular›n en güzel yerinde gelip çöküyorlar kabus gibi evlerimize, dergilerimize... Al›yorlar, mahremimize dokunuyorlar çekincesiz... Vuruyorlar; k›r›yor, döküyor, ya¤mal›yorlar. Haydutlu¤un en alçakças›n› uygulay›p, yalanlarla dolu fezlekeleriyle, iddianameleriyle onlarca insan› tecritin en koyusunun tam ortas›na at›yorlar. Düzen onlar›n bekas› ad›na korunuyor askerce, polisçe... Tekellerin en bask›c›, en kanl› diktatörlü¤ü, tek bir muhalif sese bile tahammül edemedi¤ini gösteriyor nicedir. Yasal bir dergi bas›l›yor örne¤in gecenin 03.00’ünde. Gazeteciler, uykular›ndan iflkencelerle uyand›r›l›yor... ‹flkenceli sorgulardan geçirilip hapishanelerin F Tiplerine at›l›yorlar. Bunun ad› da “ileri demokrasi” oluyor. Akl› evvel baz› “entelektüeller” de kan›veriyorlar yalan›n, demagojinin en baya¤›s›na. Tan›m›n› en iyi onlar bilir halbuki faflizmin. “Klasik” bütün kitaplar› hatmetmifllerdir sol ad›na yaz›lan. Ama s›ran›n kendisine geldi¤ini gördü¤ünde, kendinden önce sald›r›ya u¤rayanlar ad›na hiç ses ç›karmad›¤›na yananlar›n tepkisiyle yürüyorlar flimdi caddelerde. Düflüncenin ve onun kitlelelere yay›lmas›n›n yasaklanmas›, bu özgürlü¤ün asl›nda koca bir yalan oldu¤unun a盤a ç›kmas› için, illa tan›nm›fl gazetecilerin derdest edilmesi, Yürüyüfl emekçileriyle ayn› hapishanelere at›lmas› m› gerekiyordu, sormak laz›m. Yine de sokak güzeldir. A¤›z dolusu hayk›rmak öfkeyi; pankartlar, dövizler tafl›mak özgürlü¤ün yaz›ld›¤›, güzeldir... Güzeldir binler, on binler olup iktidara karfl› yürümek sokaklarda. “Suç” ise düflünceyi savunmak, “Ayn› suçu ben de iflliyorum o zaman. Gelin beni de al›n!” deme cesaretini gösterebilmek. Gecikmifl de olsa soka¤a inmek her fleye ra¤men, güzeldir. Ama sistemin özünü iyi kavrayarak; bir daha düzenin yalanlar›na kanmayarak tabi... Demokrasinin en az›l› katillerinden bir daha demokrasi beklememektir art›k yap›lmas› gereken. Emperyalizmin de¤iflmedi¤ini anlatmakt›r her zaman, her yerde. Birey olarak de¤il, örgütlü olarak karfl› ç›kmakt›r faflizme... Adlar›n› yerli yerinde kullanmakt›r karfl›m›za dikilenlerin. E¤meden, bükmeden, dosdo¤ru söylemektir do¤ru olan›. Hakl› olan›n yan›nda olmakt›r, bedeli en a¤›r›ndan olsa da... Özgürlük ve ba¤›ms›zl›k, belki de hayatta en zor elde edilen de¤erlerdir. U¤runda savaflmak da hayattaki en onurlu görevdir elbette. Onurlu yürünecek yollardan hiç ayr›lmadan, gelece¤e birlikte uzanmak dile¤iyle bir sonraki say›m›zda görüflmek üzere... Dostlukla...


‹Ç‹NDEK‹LER

04/2011

3 6 10 16 18 19 21 22 24 28 30

33

MAKALE mehmet ali bak›rc› eflk›ya DENEME filiz tanya bu sekiz martlar kimin için fatma? ÖYKÜ orhan iyiler eldorado gezegeninde gördüklerim MAKALE ümit ilter o teli kopartamayacaklar! fi‹‹R güngör gençay isyanlara güzelleme DENEME ümit ilter meydandaki o çad›r AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM MAKALE ahmet yapar nas›l? MASAL fahri temiz isyanc› kar›ncalar MAKALE günay umut umutlu düfllerinle flen olas›n ey vatan! ‹ZLEN‹M hüsnü ifleri kondular direniyor- 2 derbent B‹YOGRAF‹ mete y›lmazer bir e¤itim emekçisi: anton s. makarenko-1

38 40 42

44 47 51

55

57 59 62

DENEME ümit zafer söz s›ras› sizde T‹YATRO gülnaz b›çakç› imparatorluk kuranlar DENEME mehmet akif dalc› hep seninleydik yine seninle olaca¤›z DENEME civan ekberad savaflç› ÖYKÜ hüseyin zülfikar ali adab› ‹NCELEME ahmet samur do¤u uluslar›n›n spartaküs’ü: köro¤lu MAKALE mehmet esato¤lu dünya tiyatro günü ve dünyan›n hali S‹NEMA harun tekdal sakl› hayatlar K‹TAP TANITIMI yar yay›nlar› çimento HABERLER KAPAKLAR ön kapak: mexico june ön iç kapak tasar›m: tav›r arka iç kapak tasar›m: tav›r arka kapak tasar›m: tav›r


makale makale

eflk›ya mehmet ali bak›rc›

Sald›r› plan› masada. Etraf›nda sald›r›n›n kurmaylar› toplanm›fl. Son haz›rl›klar› kontrol ediyorlar. Saat gecenin 03.00 civar›. Kurmaylar talimatlar› veriyor. Panzerler tamam. Mekanize ekipler tamam. Cephaneler ve di¤er teçhizatlarla donat›lm›fl özel birlikler tamam. Helikopter, o da tamam. Ambulans ve itfaiye araçlar› da haz›r. Karadan ve havadan yaklafl›k 1000 kiflilik bir kuvvet yola ç›k›yor. Harekat bafll›yor... Bu anlat›m ne bir film senaryosu tretman› ne de II. Paylafl›m Savafl›’nda geçen bir cephe savafl›... Bu “harekat”, çok de¤il daha geçen aylarda, ‹stanbul’un göbe¤inde yaflanan Ozan Yay›nc›l›k/Yürüyüfl bask›n›na dairdir. Ozan Yay›nc›l›k/Yürüyüfl’e yap›lan bask›n, ayn› zamanda düflünce ve ifade özgürlü¤üne yap›lm›fl ve bugüne kadar efline az rastlan›r büyüklükte bir bask›nd›r. Yüzlerce polis, gecenin bir yar›s›, savafla haz›rlan›r gibi haz›rlanm›fl, fiiflli’nin göbe¤inde bir apartman dairesini basmaya, helikopterler eflli¤inde gelmifllerdir. Gaz bombalar›yla, koç bafllar›yla, kap› patlatmaya yarayan adlar›n› bile bilmedi¤imiz aletleriyle, kurflunlar› ve bombalar›yla gelmifllerdir. Geceyar›s› ‹stanbul’un tam da ortas›ndaki bir ilçeyi terörize etmifl, insanlar› uykular›ndan uyand›r›p gözda¤› vermifllerdir. O an Ozan Yay›nc›l›k’ta bulunan gazetecileri, grafikerleri ve misafirleri iflkenceler eflli¤inde gözalt›na alm›fl, büroda bulunan tüm bilgisayarlara, binlerce kitaba el koymufl, büroyu talan etmifl, kullan›lamaz hale getirip çekip gitmifllerdir.

TC Anayasas› madde 30, der ki: “Kanuna uygun flekilde kurulan bas›n araçlar›, suç aleti oldu¤u gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya iflletilmekten al›konulamaz.” Yürüyüfl, tüm yasal prosedürler tamamland›ktan sonra yay›n hayat›na bafllayan, tümüyle yasal bir dergidir. Türkiye’nin dört bir yan›nda, gazete bayilerinde, kitapç›larda sat›lan, vergi mükellefi olan bir dergidir. Öyleyse AKP iktidar›, kendi anayasas›n›, kendi koydu¤u kanunlar› çi¤nemekte, aç›kça suç ifllemektedir. Kendi yasalar›n› çi¤neyen iktidarlar, meflruiyetlerini kaybederler. AKP iktidar›, zaten hiç tam anlam›yla kazanamad›¤› meflruiyetini art›k tümüyle yitirmifl, bir eflk›ya düzenine hükmeden bir yap›ya dönüflmüfltür. AKP iktidar›, faflist yüzünü gizleme gereksinimi duymayacak kadar pervas›zlaflm›flt›r. Hiçbir muhalif güce tahammülü yoktur. Hapishaneleri, tüm iktidar dönemi boyunca tecrit-tretman politikalar›yla zapturapt alt›na almaya çal›flarak susturmay› amaçlayan AKP; bas›n› da Ergenekon’la, Balyoz’la ve bilcümle operasyonlarla pasifize etmenin zeminini yaratmaya çal›flmaktad›r. En son gazeteci Ahmet fi›k’›n henüz bas›lmam›fl bir kitab› nedeniyle yine geceyar›s› evi bas›larak gözalt›na al›nmas› ve Ergenekon Örgütü davas› kapsam›nda tutuklanmas›; Ahmet fi›k’la birlikte di¤er gazeteciler Nedim fiener ve Do¤an Yurdakul’un da tutuklanmalar›, AKP’nin pervas›zl›kta geldi¤i aflamay› çok

N‹SAN 2011 | TAVIR | 3


bas›lm›fl, çal›flanlar›na iflkenceler yap›lm›fl, onlarca devrimci bas›n emekçisi on y›llar boyu hapislerde kalm›flt›r. Dünya de¤iflti diyen, emperyalizmin bile globalleflen dünyada demokratikleflti¤ini savunanlar›n, devrimci bas›na yönelik sald›r›larda sessiz kal›p, m›zra¤›n ucunun kendilerine dokununca ses ç›karmalar›ndaki çifte standartç›l›¤›n kökenindeki küçük burjuva ayd›n kiflili¤inin art›k kendisini sorgulamas› gerekmiyor mu?

bariz bir flekilde gösteriyor. Bunun ad› da, Yürüyüfl’e yap›ld›¤› gibi, düflünce ve ifade özgürlü¤üne sald›r›d›r. Bunun ad› diktatörlüktür. Bunun ad› apaç›k faflizmdir. Yürüyüfl bask›n› ve ard›ndan geliflen gazeteci operasyonlar›, geceyar›s› bask›nlar›, daha bas›lmam›fl bir kitab›n pefline düflerek Odatv ve Radikal bask›nlar›... Bu operasyonlar›, “Bu türden bask›lara Hitler faflizminde bile rastlanmad›. Yarg› da hiç bu kadar siyasallaflmam›flt›” fleklinde protesto etmenin sakatl›¤›na da vurgu yapmak gerekiyor. Görmek isteyen gözler için, sistemin faflizan yüzü Yürüyüfl bask›n›nda apaç›k ortadayd›. Hiç kimse, Yürüyüfl’e yap›lan bask›n› “örgüt operasyonu” olarak göstermeye çal›flan siyasi iktidara paralel yorumlar yapmas›n. fiimdi, fi›k’›n, fiener’in ve Yurdakul’un tutuklanmalar›yla, s›ran›n kendilerine gelece¤i korkusuyla ‹stikla Caddesi’nde her hafta elde pankart yürüyüfl yapanlar, Yürüyüfl’ün bürosu geceyar›lar› helikopterle bas›ld›¤›nda, çal›flanlar› iflkencelerle gözalt›na al›n›p tutukland›¤›nda, büronun ya¤malan›p tüm eflyalar›na el konuldu¤unda ses ç›karmam›fllard›. S›ran›n, faflizme karfl› direnifl mücadelesinde yer almayanlara da, tatl› su solculu¤u yapanlara da, k›y›s›ndan köflesinden demokrasi mücadelesi verir gibi yap›p en büyük solcu rütbesiyle donananlara da gelece¤ini Yürüyüfl ve onun önceli olan dergiler, on y›llard›r yaz›yordu oysa. ‹flte bu yüzden, Yürüyüfl ve önceli olan dergiler daha önce de

4 | TAVIR |N‹SAN 2011

Bir kere yarg›, sadece AKP iktidar› döneminde de¤il, her dönem siyasi iktidarlar›n dolayl› ya da dolays›z güdümünde olmufltur. Cumhuriyetin kuruluflundan bu yana böyledir bu. Siyasi iktidar›n ya da darbe süreçlerinde askerin talimat› ile yarg›lamalar yap›lm›fl, ola¤anüstü mahkemeler ola¤an hale getirilip, adaleti tecil etme ad›na siyasi kararlar uygulanm›flt›r. ‹tirafç›lara imzalat›lm›fl belgelerle, yine iflkence ile al›nm›fl ifadelerle, düzmece delillerle ya da hiçbir delil olmadan sadece kanaatlerle binlerce insan idam edilmifl, müebbet hapse mahkum edilmifl, onlarca y›l hapishanelerde süründürülmüfltür. Bugün de¤iflen nedir? Siyasi iktidarlar›n de¤iflikli¤i, sadece vitrindeki bir de¤iflikliktir, dükkan ayn›d›r. Ayn› mal sat›lmaktad›r o dükkanda: Faflizm! fiehrin göbe¤inde yasal bir dergi bürosu helikopterlerle, bini aflk›n polisle, gaz bombalar›yla, tam teçhizatl› özel timlerle bas›l›yorsa, büro ya¤malan›yorsa... bunun baflka bir ad› olabilir mi faflizmden baflka? AKP’den demokrasi bekleyenler, yetmez ama evet diyenler, AB yolunda AKP’nin yamac›nda yürüyenler, AKP’nin “ileri demokrasi”sinin çok vasat bir kand›rmaca oldu¤unu anlam›fllar m›d›r bilemeyiz. Anlamamak için ya kraldan çok kralc› olmak laz›m ya da iflah olmaz bir çanak yalay›c›... fiimdi herkes bir korku içinde. “Acaba beni ne zaman gözalt›na alacaklar?” korkusu ile suya sabuna dokunmayan konularda yaz›yor gazetecilerin büyük ço¤unlu¤u. Yarat›lan korku imparatorlu¤u, gazeteci-yazarlara otosansürü zorunlu k›lm›flt›r bir bak›ma. Kalemini satanlar› bir kenara b›rak›rsak, düflünce ve ifade özgürlü¤üne vurulan darbelerin herkes fark›nda ve bundan ziyadesiyle rahats›z.


Uygulamalar› AKP ile s›n›rlamak, a¤ac› görüp orman› görmemekle efl anlaml›d›r. Yürütülen bir devlet operasyonudur. Oligarfli içi çeliflkiler elbette bu operasyonlarda rol oynuyor belli oranda ama esas olan oligarflinin halka olan düflmanl›¤› ve sistemin bekas›d›r. Sistemin bekas› için de azg›n bir faflizmin uygulanmas› da flartt›r. “‹leri”sini bir kenara b›rakal›m, devlet, demokrasinin normalini bile kald›ramayacak durumdad›r. Sald›r›n›n büyüklü¤ü, güçsüzlü¤ünün ve korkusunun boyutuyla do¤ru orant›l›d›r. Önüne, (kendisi için en büyük tehlike olarak gördü¤ü) devrimcilere bedellerin en a¤›r›n› ödetmeyi, devrimcilerin sesinin tümüyle bo¤may› birincil hedef olarak koyan devlet; faflist yüzünü göstermekte çekinmeyerek, muhalefetin en küçü¤üne bile izin vermemektedir. Böylelikle dikensiz gül bahçesi yaratmay› düflünen devlet ve tabi siyasi iktidar; bunu sa¤lamak için canla baflla çal›flmaktad›r. Olay›n bir baflka ve bizce en önemli boyutu; AKP’nin (devletin) pervas›zl›¤›n›n sebebinin, halk›n örgütsüz olmas›, tepkisini bu nedenle tam anlam›yla ortaya koyamamas›d›r. AKP ve devlet, gücünü iflte tam da bundan almaktad›r. ‹flçilere, memurlara devlet ve tekelci burjuvazi çok rahat sald›r›yor; iflten at›yor, grev yasakl›yor, sendika kapat›yor, sendikalara üye olmay› yasakl›yor... Neden? Çünkü iflçi de memur da örgütsüz. Var elbette görünürde sendikalar ama bir ifle yaramad›ktan sonra ne anlam› var ki?

susmas› demek tüm halk›n susmas› ve uzun süre de sesinini ç›karamamas› demektir! Oligarfli bunu çok iyi biliyor. Yap›lmas› gereken bellidir. Bir kere devletin siyasi yap›s›n› do¤ru tahlil etmek gerekiyor. O tahlil yanl›fl oldu¤unda mücadele anlay›fl› ve biçimleri de yanl›fl olacakt›r. AKP’den demokrasi bekleyenler gibi devleti yanl›fl tahlil edenlerin, bugün “Neler oluyor böyle?” diye feveran etmelerindeki flaflk›nl›k, iflte böyle bir fleydir. Do¤ru tahlil, do¤ru mücadele demektir. Do¤ru mücadele yöntemleri demektir. Öngörü demektir. Ve sonuç almak demektir. Sonuç alman›n temeli ise tüm dünyada ayn› tafllarla örülür: Örgütlenme! Halk›n hemen tüm kesimleri gerçek anlamda örgütlü de¤ildir bu ülkede. Say›s›z nedeni vard›r bunun. Aflman›n yolu da bellidir ama; ›srarla her alanda örgütlenme, örgütlülü¤ün gücünü kullanma, bu u¤urda her türden bedeli de göze alma... Yaflananlar bu mücadeleyi zorunlu k›l›yor. Mücadele etmeden, bedel ödemeden gerçek anlamda demokrasiye ulaflmak mümkün de¤ildir.J

AKP, köylüye çok rahat sald›r›yor; kota koyuyor, sübvansiyonlar› kald›r›yor, ürününü ya yok fiyata sat›n al›yor ya da hiç alm›yor, köylünün kredi borçlar›n› faizlerle artt›r›yor da artt›r›yor... Neden? Çünkü köylünün öz örgütlülükleri yok! Dayan›flma zaten yok; bencillik ve yozlaflma alm›fl bafl›n› gidiyor. AKP, devlet ve tekelci burjuvazi, tüm alanlara öyle rahat sald›r›yor ki; istedi¤i yasay› meclisten geçiriyor, istedi¤i derne¤i, gazeteyi, dergiyi bas›yor, talan ediyor, çal›flanlar›n› tutukluyor, hapishanelerde tecrit ve tretman politikalar›na bir an bile ara vermiyor, her ürüne ak›l almaz zamlar yap›yor ama maafllara ayn› oranda zam yapm›yor... Neden? Çünkü halk örgütsüzdür! Kelimenin gerçek anlam›yla örgütsüzdür. Devletin, halk›n örgütlü gücü olan devrimcilerin bu yap›lar›n› da¤›tmaya çal›flmas› bofluna de¤ildir. Devrimcilerin

N‹SAN 2011 | TAVIR | 5


deneme deneme

bu sekiz martlar kimin için fatma? filiz tanya

Bir 8 Mart daha -kimine göre Dünya Kad›nlar Günü, kimine göre Dünya Emekçi Kad›nlar Günü- geldi geçti.

Acaba yürüyüfle gitmeli mi? Yoksa so¤u¤u gözü yemeyenler gibi “Bu 8 Mart yürüyüflü de bensiz olsun” mu demeli?

Kar ya¤›yordu kentimde bembeyaz, pamuk pamuk. Her fleyin üstü sanki beyaz bir örtü ile kaplan›yordu.

Sokaklara ç›kmal› m›, yoksa “kad›nlar günü” etkinlikleri ad› alt›nda yap›lan pastal›-börekli kutlamalara m› kat›lmal›?

Aylardan mart, sekizi mart›n, günlerden sal›. Kimimiz ifl yerlerinde, kimimiz evlerimizde bo¤uflup duruyoruz günlük yaflamla. D›flar›larda kar savruluyor havalara.

Kimi kad›n çok net bak›yor. Karar› kesin. Ç›kacak soka¤a. Sorunlar› diz boyu. Kimi kad›n›n ise kafas› kar›fl›k. Kimi gerilmifl yay gibi. Kimi yorgun kafas›, gönlü kumpasa s›k›flm›fl. Aa dur bir dakika bugün kad›nlar günü, al Fatma sana bir çiçek! Fatma çiçek al! Sendikan sana çiçek verir, patronun sana çiçek verir, kocan sana çiçek verir. Çiçe¤e teflekkür et Fatma. Gülümse Fatma gülümse! Ama çiçe¤i ald›m diye sak›n fl›marma Fatma. Bilmem size nas›l gelir, sekiz martlarda sendikalar›n›z›n, iflverenlerinizin ya da kocalar›n›z›n size çiçek vermesi? Bütün bir y›l kad›nlara yap›lanlar gözümün önünden gitmedi¤inden tutam›yorum kendimi, elime tutuflturulan çiçeklerin yapraklar›n› yolup yemek istiyorum,


pefline de a¤›z dolusu gülmek. Nedir bu 8 Mart? Neden kutluyoruz o günü? 154 y›l önce ayn› gün New York’ta sadece daha iyi çal›flma flartlar› isteyen kad›n iflçilerden 129 tanesinin fabrikaya kilitlenip yak›ld›¤› gün de¤il mi bugün? Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, bu günü ölen iflçi kad›nlar›n an›s›na “Dünya Emekçi Kad›nlar Günü” olarak an›lmas›n› istemedi mi? Onun önerisi üzerine kabul edilmedi mi? Peki bu ülke, sekiz martlarda New York’ta öldürülen 129 kad›n iflçiyi ve dünyan›n di¤er flehirlerinde ölen kad›n emekçileri an›ms›yor mu? Sen unutma Fatma sen unutma, New Yorklu kardefllerini unutma! Clara Zetkin’i unutma! Hayat›n tüm alanlar›nda yok say›l›rken, kimi sendikalarda, partilerde, “sivil toplum kurulufllar›”nda, “Yönetimde bir kad›n olsun, çok erkek egemen görülmeyelim” mant›¤›yla bizlere görev lütfedenlerin, eme¤imizi her alanda sömürenlerin, kad›nlara yapt›¤› bu “ince”liklere kahroluyorum. Ama baz› kad›nlar›n bu “çiçek-böcek” iliflkisine tav olmas›na daha da kahroluyorum. Her yerde bir etkinlik, bir etkinlik sormay›n gitsin. Baz› yerlerde çay partileri, buluflup gezmeler, hediyeler sunmalar… sormay›n gitsin. Bir yanda günlerdir sokaklarda süren kad›nlar›n eylemleri, mitingler, bas›n aç›klamalar›… bir yanda kad›nlara yap›lan kutlamalar. Kad›n kad›na kutlamalar. Hangisi sekiz mart› yans›t›yor, kar›flt›r›yor insan. Her gün dünyay› s›rtlay›p döndüren kad›nlar bu tablonun içine girebiliyorlar m› acaba? Bir günlü¤üne s›rtlar›ndan indirseler flu yükü neler olur dünyada? Bir gün de dönmeyiversin deseler? Keflke deseler... diyebilseler... Çevir Fatma çevir! Evini çevir, dünyay› çevir. Durma Fatma durma! Tam “Bugün de döndürüvermeyelim flu çark›” dedi¤imizde; kimimiz iflten kovulur, kimimizin surat›na tokat patlar, kimimizin aln›nda kurflun. Çok çal›fl›r›z az ücret al›r›z. Ne kadar çal›fl›rsak çal›flal›m sistem böyle oldu¤undan söz-yetki-karar yine erk(ek)te. Geçim derdinden ifle gideriz, sadece para kazanmak için ama yatak fabrikalar›nda yataklarla birlikte külümüz havaya savrulur. Her sabah ifle gitmek için servis arac› diye her türlü dört tekerleklilerin içine t›k›l›r, sel sular›nda bo¤ulur gideriz. Arkam›zdan ne olur dersiniz; “‹fl kazas›na kurban gitti” oluruz. Geride kalanlar›m›z üç kurufl tazminat u¤runa boyun e¤er katillere.

Ekonomik kriz ç›kar ilk biz iflten at›l›r›z, ifle gitmek için çocu¤umuzu evde yaln›z b›rak›r›z, akflama ölüsünü buluruz. Savafl ç›kar, deprem olur biz ölürüz, iki kifli bir olup bir “günah”a gireriz, “leke”mizle tek kurban biz oluruz. Öl Fatma öl! Bugün de sen öl! Yar›n da… hep sen öl! E¤itilmifl olanlar›m›z için durum ne kadar farkl›d›r; “Sen çocuk da yapars›n, kariyer de; durmak sana yak›flmaz, durdu¤unda yerini kaparlar” diye okflay›p, yine yüklerler s›rtlar›na dünyay›. Ne kadar çok çal›fl›rsak çal›flal›m, hem evde hem iflte asla karfl›l›¤›n› tam alamay›z. Evde ev ifli yapar, çocuk bakar, sonra ifle

N‹SAN 2011 | TAVIR | 7


kad›nlar… hep kurban gidenler biz kad›nlar. Bir do¤al afet meydana geldi¤inde ya da savafl ç›kt›¤›nda ilk kad›nlar ve çocuklar telef olur. Bir sürü kaç›r›lan ve tecavüze u¤rayan kad›n haberleri duyar›z. Sudan’da, Darfur’da, Irak’ta, Filistin’de, Kamboçya’da, Endenozya’da, dünyan›n her yerinde böyledir. Ortal›¤› bofl bulmaya görsünler, kad›nlar ve çocuklar›n bafl›na üflüflür hepsi. Fatma senin suçun ne, kaç Fatma kaç! Ancak kaçarsak kurtuluruz de¤il mi? Nedense ilk akl›m›za gelen bu “Kaç Fatma kaç!” Kal›p da savaflmak için kaç kifli cesaret eder? Kaç kad›n “al›n yaz›s›”na karfl› ç›kar?

gider yine ifl yapar biz kad›nlar ama a¤z›m›zla kufl tutsak yine de erkeklerin baflar›s›na yetiflemeyiz. Çocuklar›m›z bak›c› ellerinde, krefllerde telef olurken biz de evifl-çocuk-koca aras›nda telef olur gideriz. Ac›mas›z kapitalizm, kad›na daha da ac›mas›z. Kad›n iflgücü ucuz iflgücüdür her zaman. “Kad›nlar› çal›flt›r›n, daha az ödeyin” politikas›yla, doymak bilmez karn›n› daha da doldurur. Eme¤ini sömürdü¤ü yetmez, kan›n›n son damlas›na kadar sömürür kad›nlar›. Etinden, sütünden her fleyinden faydalan›r. Mübala¤a yapt›¤›m› düflünmeyin. Birkaç hafta önce okudu¤um bir haberde; ‹ngiltere’de bir g›da firmas›n›n anne sütünden dondurma yapt›¤›n› yaz›yordu. Durma Fatma durma! Kaparlar yerini durma! Kad›n ticareti ise baflka kanayan bir yara: “Uyuflturucuyu bir kez satars›n ama bir kad›n› defalarca…” Bu da kapitalizmin global medyas›ndan al›nm›fl bir cümle iflte. Milenyum ça¤›n›n gerçekleri. Di¤er yandan bakt›¤›m›zda aile içi fliddete ve ensest iliflkiye maruz kalan kad›nlar, çocuklar, töre cinayetlerine kurban giden

8 | TAVIR | N‹SAN 2011

Kraldan çok kralc›l›k vard›r, bilmeyeniniz de yoktur. Kapitalizm t›rnaklar›n› öyle bir geçirmifl ki etimize; cellad›m›z› da kendi içimizden seçmifl. Erkeklerle daha iyi yar›flabilmek için erkeklerin dünyas›n› erkeklerden daha iyi kavram›fl kad›nlar var. Yeryüzündeki sistem erkekçe yürüdü¤ü için bu sistem içinde baflar›l› olmak, söz sahibi olmak için erkeklerin kurallar›na göre oynamak gerekiyor. Yeni kurallar› kad›nca koymaya kalk›flt›¤›n›zda hemen oyun d›fl› kal›yorsunuz. Kad›nlar olarak bu kurallar› öyle çok içsellefltirilmifliz ki bazen biz de öyle san›yoruz. Hayatta kalmak için güçlü olmak gerek, güçlü olmak için erkek gibi olmak gerek. Erkek Fatma sopan› sallasana! Kad›n gibi davranmak acizliktir ya da hafifliktir. Keflke bu erkek görüflüdür diyebilsem. Birçok kad›n›n da düflüncesi budur. K›yafetlerimiz bile erkek k›yafetlerinden al›nt›d›r. Erkek yaka gömleklerimiz, ceket-etek tak›mlar›m›z vs. y›llar önce kad›nlar›n pantolon giyebilmek için mücadele vermek zorunda kald›¤›n› an›ms›yor musunuz? fiimdi ifl yerlerinde edepahlak bozulmas›n, hatta okullar›m›zda k›zlar k›sa etek giymesin diye kad›nlar pantolona mahkum ediliyor. ‹flyerlerinde genç ve güzel kad›nlar al›ml› k›yafetler, k›sa etekler, omzu düflük bluzlar giyip geldi¤inde, herkeste bir dedikodu bafllar. En çok da di¤er kad›nlar; “Bir ifl yerinde giyinme-


nin adab› olmal›ym›fl, k›sa etekler giyilmesi hofl de¤ilmifl, erkeklerin malzemesi oluyorlarm›fl vs.” Emeklili¤i gelmifl bir bayan çal›flan›m›z, “Ben eskiden diz üstü etekten baflka bir fley giymezdim bu ifl yerinde, bir kere bir rahats›zl›k hissetti¤imi hat›rlamam, di¤er kad›nlar da öyle giyinirdi, renkli al›ml› k›yafetler giyerdik. fiimdi giymeye cesaret edemedi¤imiz gibi, giyeni de biz elefltiriyoruz, nas›l böyle olduk” dedi. Toplum giderek muhafazakarlafl›yor, tamam da en önde kad›nlar›n gitmesi flart m›? Kad›nlar›n kafas›na bu yasakç› ve bask›c› zihniyet nas›l iflleniyor ki cellatl›¤› kimseye b›rakm›yoruz? Tüm bu tutumumuz bir ifl yerinde tutunabilmek, di¤er erkek erkleri taraf›ndan sayg› görebilmek için. Çünkü kimse yetene¤imize ve niteli¤imize bakm›yor. Onlar›n dünyas›nda uyumluysak aralar›na al›yorlar ve bir yerlere getiriyorlar. Sert bak Fatma sert bak! Yükselt sesini Fatma daha da yükselt! Peki sisteme muhalif oldu¤unu iddia eden gruplar aras›nda kad›n›n durumu nedir? Elbette muhalifler aras›nda kad›nlar var ama nas›l var? Kad›n gibi davranarak kimi örgütler içindeki yerimizi alabiliyor muyuz? Ruj sürüp kad›n gibi giyinerek oradaki yerimizi alabiliyor muyuz? Kimse “Süslenmek, güzellik vs. emperyalizmin kad›n› oyalamak için buldu¤u bir fleydir” gibi fleyler söylemesin. Kendini boya küpü yapanlar da var, kendini bak›ml› tutanlar da. Öncelikle bir kad›n gerçekli¤i var. Kad›n ve erke¤in birbirinden farkl› do¤al yap›lar› var. Fizyolojik olarak da, ruhsal olarak da farkl›y›z. Tüm bu farkl›l›klar› kabul ederek mi bir araya geliyoruz, yoksa kad›n›n farkl›l›klar›n› erkek gerçekli¤i içerisinde eriterek mi? Burada çok önemli bir ayr›nt› var. Bu sorgulamay› yapan kaç tane muhalif örgüt vard›r? Sisteme muhalefet ederken asl›nda ayn› onlar gibi davran›p, kad›na ayn› muameleyi mi yap›yorlar yoksa? Fatma rujunu sil, Fatma saç›n› yapma, Fatma sak›n afl›k olma, sak›n aynaya bakma Fatma! “Hayat›n onca derdi varken, tüm hayat›m›z baflkalar› taraf›ndan iflgal alt›ndayken, flimdi derdimiz kad›n›n ne kadar kad›nl›¤›n› yaflayabildi¤in mi?” diyenler de olacak. Fatma s›ran› bekleme, “ifller hallolsun da…” deme. Durma Fatma durma!

Çünkü namlunun ucundaki odur. Ya kalacak, ya da silinip gidecek. Durma Fatma durma! Devrimi sen yap Fatma, sen yap! Tüm bunlar içerisinde burjuva-feminist muhalifler de var. Kim bunlar, neye muhalifler? Kad›n ve erke¤in eflit olmamas›na, kad›n›n sistem içerisindeki yerine muhalifler. “Feminist” kavram› diflil bir anlam alm›fl gibi. Toplum içinde çok uç bir hareket olarak görülürler. Hatta ötekilefltirilmifl bir hareket. Birçok kad›n için de öyledir çünkü feminizmde erkeklere düflman birtak›m yaklafl›mlar var. Erkek ve kad›n›n birbirinden ayr› oldu¤u bir yaflam düflünebiliyor musunuz? Do¤alar›m›z gere¤i birbirimizi tamamlar›z. Kad›nlar›n içinde yer almad›klar› her türlü düflünce ve hareket hep eksiktir ve eksik olacakt›r. Ayn› fley erkekler içinde geçerli. Burjuva feministler neden erkeklere bu kadar öfkeli hiç düflündünüz mü? Öfkeli olmam›z gereken erkekler mi, sistem mi? Acaba sisteme olan öfkemizi kusarken yanl›fl hedef seçiyor olabilir miyiz? Feminist hareket içerisinde kad›nlar kendi do¤alar›na biraz yabanc›lafl›yor mu?. Ne çok soru, hepsinin yan›t›n› bulmak da birbirinden zor. Ama birtak›m gerçekler de var; güç, kad›n›n eline geçti¤inde erkekten farkl› bir fley yap›yor mu? Yoksa o gücü elde edene kadar “erkekçe” savaflt›¤› için sonradan kad›n olmay› unutuyor mu? Hat›rlay›n bir kad›n baflbakan›m›z oldu, de¤iflen bir fley oldu mu? Dünyan›n büyük devletlerinde kad›n baflbakanlar, d›fliflleri bakanlar› çal›flt›. Onlar›n döneminde savafllar daha azald› m›? Bunlar›n cevab›n› vermekte zorlanmayaca¤›m›z› hepimiz biliyoruz. O zaman sorun kad›n ya da erkek olmakta de¤il, insan olabilmekte galiba. Fatma topu tut! Fatma atefl et! Vur Fatma vur! Her ne kadar “popüler kültürün etkilerinden uzak duruyoruz, bize ifllemez” desek de bunun biraz yalan oldu¤unu biliyoruz. En muhalifler geçinenler bile kad›n› sistem içindeki rolünden s›y›rmay› tam anlam›yla baflaram›yor. Kad›nlar ço¤u kez kendilerini bile s›y›rmay› baflaram›yor. Bir kad›n olarak nas›l bir dünya istedi¤imi yeterince sorgulamad›¤›m› düflünüyorum bazen. Bir kad›n olarak nas›l bir dünya istiyoruz, sizin hiç düflündü¤ünüz oluyor mu? Düfl kur Fatma, ama bu kez kendin için! J

Fatma ilk atefli sen yak, devrimi sen yap. Fatma devrim yap! Durma Fatma durma! Asl›nda tüm Fatma’lar devrimcidir, devrimci olmak zorundad›r.

N‹SAN 2011 | TAVIR | 9


öykü öykü

eldorado gezegeninde gördüklerim orhan iyiler

1995 y›l›na insanlar›m›z›n ve dünya halklar›n›n gerçekleri daha da kavrayarak girdiklerini söyleyebilirim size. Büyük bir karmafla ve bir iç savafla dönüfltürülmüfl gezegenimizde insanlar, yar›nlar›n› çok daha ciddi bir sorumlulukla düflünmeye bafllam›fllard›r. ‹nsanlar›m›z ve dünya halklar› bunun için flehitler vermifllerdir. Onlar›n önünde sayg›yla e¤iliyorum. Emperyalizmin ve kapitalizmin azg›n sald›r›s›nda canlar›n› yitirenlerin tüm tan›d›klar›na, en yak›nlar›na, 1995’e onlar›n savafl›m›yla yeni kazan›mlar elde ederek girdi¤imizi unutmamalar›n› diliyorum. Dünyam›z›n iç savafl›nda ölenlerin hepsi yar›nlar›m›z› belirleyeceklerdir. Çünkü onlar t›pk› tragedya yazar› Sophokles’in dedi¤i gibi: “Ifl›k içindeki gömütlerinde yaflayan canl›lardan daha diri ve canl›d›rlar.” Yaflamlar›m›zdad›rlar… Ölümsüzlü¤ün bilgeli¤ini üstlenmifllerdir. 1994 y›l›nda bar›fl, ekmek, eflitlik, özgürlük, kardefllik için savafl›m veren tüm dostlar›n yeni y›lda da savafl›mlar›n› sürdürmelerini dileyerek 1995’in onlar için baflar›l› geçmesini diliyorum. Onlar›n baflar›s› halklar›m›z›n baflar›s› olacakt›r. Yani eflitli¤in, ekme¤in, özgürlü¤ün ve kardeflli¤in kazan›m› olacakt›r; karanl›k ve eflitsizlikten, özgürlüklerden, ekmeksizlikten, ac›mas›zca ve açgözlü yararlananlar›n karfl›s›nda. ‹nsano¤lunun bu soylu direnifli için flehit düflenlerin yan›nda ayn› u¤raflta hapishanelere doldurulan tüm politik tutuklular›m›z›n da yeni y›llar›n› umutla, coflkuyla kutluyorum. Onlar›n kendi özgürlüklerinden caymalar› bizim özgürlüklerimiz içindi. Onlar karanl›k ve zulüm dolu hücrelerinden ›fl›k tafl›yacaklard›r hepimize. 1995’in onlara savafl›mlar›nda daha etkin olabilecek özgürlükler getirmesini diliyorum. Hiçbirimiz, ça¤›m›z›n engizisyonlaflmas›na sesimizi ç›karmazl›k edemeyiz. Sesimizi ç›karmamak 35 insan›m›z› cay›r cay›r yakan gericili¤in önünü açmakt›r. ‹ntihard›r. 35’lerin bi-

10 | TAVIR | N‹SAN 2011

ze ö¤rettiklerini sayg›yla selamlarken, tüm yak›lanlar›n, ’95’te onlar›n an›s›yla halklar›m›z›n nas›l kazan›mlar elde ettiklerini görmelerini diliyorum. En sevdiklerinden kopar›l›p al›nanlar›n bize tafl›yacaklar› umut daha da direngen olacakt›r. 1994’ün son program›nda ele ald›¤›m›z Bosna-Hersek ya da parçalanan bir devletin dram› Yugoslavya trajedisini gelecek programa ertelememe izin vermenizi istiyorum. Zaman zaman kat› gerçekleri unutabilmeliyiz soluklanabilmek için. Ama


bu dinlencede bile ereklerimizin uzak gibi duran gerçeklerine yönelerek kendimizi yu¤up y›kamal›y›z. Sözün k›sas› bugün kanl› olaylar›n en yo¤un oldu¤u bir dram› anlatmaktan çok, böyle bir soluklanman›n, birçok kifliye düflsel görünecek gezintisini ye¤lemek istiyorum. Bize unutturulmak istenen düfllerimizden, ütopyalar›m›zdan söz açmak istiyorum. Hani büyük ustalar›m›z›n “masallardan söz aç›l›r gibi söz edilecek” dedi¤i, insano¤lunun ermek istedi¤i düfllerinin gerçe¤inden. Ütopi’yi ya da ütopyay› sözlükler flöyle aç›kl›yor: “Ütopi: Mutlu bir halk› yöneten ideal bir yönetimin egemen oldu¤u düfller ülkesi.” Ya da “Bir düfller ülkesinde herkesin mutlu oldu¤u, örne¤in Romain Roland’›n diliyle söylersek: Evrensel bar›fl›n, kardeflli¤in, bar›flç› ilerlemecili¤in, insan haklar› ve do¤al eflitli¤in” bütünüyle, noksans›z uyguland›¤› bir dünya… Bilimsel sosyalizmin kurucular› bize böyle bir dünyaya nas›l ulafl›laca¤›n› apaç›k göstermifllerdir. Hem de ütopik sosyalistlere karfl› ç›karak. Yani bizim ütopyam›zda diyalektik bir gerçeklik yatar. ‹flte dostlar›m, böyle bir gezegene, yani herkesin mutlu oldu¤u ideal bir yönetimle yönetilen baflka dünyaya, geçen haftalar›n birinde gezintiye ç›kt›m. Do¤rusu, bunun benim istemimle oldu¤u söylenemez. Anlataca¤›m nedenlerden de kendili¤inden, bir rastlant› sonucu oldu¤u da söylenemez. San›yorum gecenin ileri bir saatinde zaman zaman yapt›¤›m gibi, el ayak çekildi¤i bir zamanda sahil k›y›s›ndaki yürüyüflümde neon lambalar›n yar› karanl›¤› içinde genç bir adam gördüm. Hava çok kötü ve so¤uktu. Sahile kendimi at›ncaya dek ya¤mur sular›n› s›çratan s›r›ls›klaml›¤›n çamuru içindeydim. Elim yüzüm bile çamur içinde kalm›flt›. Ve tüm bo¤az›m yan›yordu, hava kirlili¤i bir kal›n duman gibi içimde kalm›flt›. Ve deniz sanki ölmüfltü, kara katran kan›yordu ölümü. Yer yer ak mart›lar bu karanl›k uçuruma düflmüfller de kurtulmak için anlafl›lmaz bir hayk›r›flla havalan›yorlard› hiç beklenmedik bir zamanda. Mart›lar›n hayk›r›fl› bile de¤iflmiflti. Ç›¤l›k 盤l›¤ayd›lar sanki. Oysa yukar›da p›r›l p›r›l bir gök vard›. Y›ld›zlar› görüyordum. Kal›n pisli¤in içinde ezilip gider, göz gözü görmezken ve de bizi hiç umursamadan kendi gerçekli¤ini yafl›yordu. Ve arkam›zda asfalt yolda arabalar›n bir kay›fl üzerinde kay›fllar› gibi ard› arkas› kesilmeyen ve insanlar›n beyninin k›vr›mlar›nda dolaflan u¤ultusuyla, kentin nedenini kestiremedi¤im bir biçimde inleyiflini duyuyordum. Geriye dönme cesaretimi yitirdim. Yürüyebilece¤im kadar yürümeye karar verdim ›slak köpeklerin ›slak kedileri kovalad›¤› sahilde… Ve ileride boyu do¤al say›lmayacak uzunlukta genç bir adam gördüm karart›lar içinde… “Bal›k avlaman›n da tam zaman› do¤rusu” diye geçirdim içimden… Ama yaklaflt›kça adam›n bal›k avlamad›¤›n›n ay›rd›na vard›m. Birtak›m tüpleri havada h›zla gezdirdikten sonra kapaklar›n› kap›yor, daha büyükçe tüplere deniz suyu dolduruyordu. Ama dehfletle gördü¤üm fley fluydu: Deniz en az üç metreye yak›n dipte ve 5-6 metre ötedeydi ve genç adam hiç e¤ilmeden, kollar›n› birdenbire kendi boyutlar›ndan öteye uzatarak bu ifli gerçeklefltiriyordu. Ürktü¤ümü söylemeliyim ve ad›mlar›m› yavafllatarak uzaklaflmay› düflündü¤üm bir s›rada tatl› ve romantik sesiyle genç adam›n bafl›n› çevirmeden bana seslendi¤ini

duydum: - Bu gece yürüyüflünüzü geciktirdiniz… Kendili¤imden yan›t verdim: - Evet, dedim, çal›flmam sand›¤›mdan da uzun sürdü… - Sizi bekliyordum, dedi… - Nas›l, diye sordum… Ben sizi tan›m›yorum ki ve de ilk kez görüyorum… Dostlar nas›l oldu¤unu bilmiyorum, o mu benim yan›ma geldi, ben mi onun yan›na gittim bir çekim gücüne yakalanm›fl gibi, göz göze gelip yüz yüze konuflmaya bafllad›k: - Sizi, dedi Eldorado gezegenine götürmekle görevliyim. - Eldorado mu, oras› neresi? diye sordum. Yan›t vermedi, yaln›zca bana bakt›. Ve iflte o zaman ben birden k›vançla an›msad›m… - Evet, dedim, Eldorado… fiu her fleyin bol, her fleyin eflsiz kusursuzlukta oldu¤u, kimsenin mutsuz olmad›¤› gezegen… - Görmek istemez misin? diye sordu. Yine k›vançla: - Hem de nas›l, dedim… Görmek, tan›mak, ö¤renmek isterim… - Öyleyse gidiyoruz, dedi… “Haz›rl›ks›z›m, bir baflka zaman için…” dememe f›rsat kalmadan… beni elimden tuttu¤u gibi havalanmaya bafllad›k. Ve dostlar›m bo¤ucu cehennemi dumanlar›, homurdanan, u¤uldayan kentin üzerinde kara dumanlar› birden gerimizde b›rakarak gö¤e do¤ru yükselmeye bafllad›k. Ve y›ld›zlar ne güzeldi. Oksijenle y›kan›yordum. Mavilikte yüzüyor, sanki ilk ça¤ sirenlerin ölümsüz güzellikteki

N‹SAN 2011 | TAVIR | 11


vufltuklar›, sözcü¤ün tam anlam›yla birbirleriyle seviflti¤i -do¤an›n kendisiyle seviflti¤i, coflkusunu ilk kez burada, Eldorado gezegeninde görüyordum- ve sokaklar›ndan akan sular›n içildi¤i bir ülke, bir gezegen, olsa olsa bir cennetti. Bir aral›k akl›mdan dinlerin, peygamberlerin ad›ndan s›kça söz ettikleri cennete geldi¤im düflüncesi gelip geçti.

seslerini, türkülerini duyuyordum. Ve bir süre günefl ›fl›¤› içinde p›r›l p›r›l bir gezegene, Eldorado gezegenine vard›k. Eldorado gezegeninde bizi p›r›l p›r›l bir gök ve ultraviyole ›fl›nlar›ndan ozon tabakas› delinmedi¤i için kansere yol açmayan bir günefl karfl›lad›. Gezegen yeflil bir orman denizi gibiydi. Ve denizin kendisi mavilerin en ince tonunda günefl ›fl›¤›n›n ›l›k s›cakl›¤›nda bu yeflil ormanla tam bir uyum içindeydi. Bir süre yan›mdaki rehberimle bu deniz k›y›s›nda yürüdüm ve denizde yüzen bal›klar› gördüm. Yeryüzü denizlerinde, petrol at›klar› ve sanayi ürünlerinin zehirli at›klar› ile ile petrolleflen denizlerimizde art›k türleri tükenmeye yüz tutmufl, kimi tümüyle ortadan kalkm›fl Mersin bal›klar›, levrekler, barbunya bal›klar›, kefaller, pisi bal›klar›n›n tüm türü, morinalar, turna bal›klar›, k›rlang›çlar, sardalyalar, istavritler, zargana bal›klar› yüzüyor, ileride yunuslar günefl ›fl›nlar›na do¤ru k›vançla ve havada uzun süre kalarak gümüfl sular›n› döke döke s›çr›yorlard›. Ihlamur, çam, ç›nar, ard›ç, kavak, mefle, k›z›la¤aç, da¤ akçaa¤ac›, ceviz a¤açlar›ndan ve daha nice adlar›n› bilmedi¤im a¤açlardan oluflan yeflil orman denizinde tepeli guguk kufllar›, serçeler, bülbüller, sedir kufllar›, taçl› güvercinler, papa¤anlar, muhabbet kufllar›, keklikler, taçl› turnalar, cennet ispinoz kufllar›, ard›çlar, o güzelim saksa¤anlar uçufluyor, ötüflleri, c›v›lt›lar›yla insana “bir kufl cennetine” geldi¤i izlenimi veriyorlard›. Ve dostlar›m kentin görkemli çeflmelerinden sular ak›yor, çocuklar hiç çekinmeden bu sular› içiyorlard›. Akan sular için su yollar› yapm›fllar, set set oluflturduklar› bu su yollar›nda zaman zaman flelaleflen sular kenti bir müzik flölenine dönüfltürüyordu. Kufllar›n, yemyeflil ormanlar›n, mavinin en ince tonundaki denizlerin coflkuyla birbirlerine ka-

12 | TAVIR | N‹SAN 2011

Rehberimle yeryüzü zaman›na göre ne kadar yürüdü¤ümüzü bilmiyorum. Ama hiç yorulmuyordum. Ve yürümeye doymak bilmiyordum. Ve çocuklar gördüm. Her zaman güzel olan çocuklar Eldorado gezegeninde daha da güzeldiler. Çünkü sa¤l›kl›yd›lar. Ve kendilerine ayr›lm›fl bahçelerde ç›lg›nca oynuyorlar, sonra önlerinden akan su kanallar›ndan doyas›ya su içiyorlard›. Yüre¤im, birdenbire gözlerimi yaflartacak kadar güçlü bir ac›yla burkuldu: “Bizim gezegenimizde içecek sa¤l›kl› su bulamad›klar› için her gün 2.000 çocu¤umuz ölüyor” diye geçirdim içimden. “Ya savafllarda yitirdi¤imiz çocuklar… UNICEF’in geçen y›l aç›klad›¤› bir rapora göre iç savafllarda ölen yeryüzü çocuklar›n›n say›s› 2 milyonu afl›yor. Ve 1,5 milyonu da sakat…” Ama içinde bulundu¤um mutlulu¤un incinmemesi için bu yeryüzü gerçe¤ini bencil bir ivedilikle akl›mdan kovdum… Rehberime dönüp sordum: - Hiç tafl›t görmüyorum… Otobüs, binek arabalar›, kamyon, kamyonetler… hiçbiri yok… - Çünkü bu korkunç ayg›tlar› kullanm›yoruz, dedi rehberim. Toplu tafl›mac›l›kla tüm sorunlar›m›z› çözdük. Tafl›mac›l›¤› Eldorado gezegeninin yeralt›na gömdük. Sizi bekleyen Bilge Yönetim Kurulu’muza giderken yeralt› trenlerimizle gönderece¤iz. Gerçekten de az sonra bir çocuk bahçesinin içinden merdivenlerle yeralt› metrosuna indik. Ve Eldorado metrosunda trene bindik. Metro bizim bildi¤imiz metrolara hiç mi hiç benzemiyordu. Neon lambalar›n ve reklamlar›n donuk ›fl›klar› içinde bir yer de¤ildi buras›. Yukar›n›n, toprak üstünün cenneti sanki toprak alt›na da inmifl gibiydi. Kufllar, a¤açlar yoktu belki ama, yeralt›nda nas›l oldu¤unu kavrayamad›¤›m biçimde yaflatabildikleri çiçekler, akvaryumlarda bal›klar vard›. Bu akvaryumlar› öylesine genifl ölçekte kullanm›fllard› ki zaman zaman kendimi yeralt›nda de¤il, denizalt›nda gidiyormuflum duygusuna kapt›rd›m. Eldoradolular, bu genifl koltuklu, kimi ikili, kimi üçlü ya da tek koltuklu metro treninde ne ayakta, ne de s›k›fl›kt›lar. Hepsi oturuyordu; ya son derece sessiz bir bi-


çimde konufluyor ya da kitap okuyorlard›. Tren zaman zaman yeryüzüne ç›k›yor, yeryüzünün orman›nda k›sa bir süre gittikten sonra yeniden akvaryumlu, çiçeklerle bezenmifl yeralt›na dal›yordu. Ve sonunda dostlar›m beni bekleyen Bilge Yönetim Kurulu’na geldik. Bilge Yönetim Kurulu genifl ve tek katl› bir evin bahçesinde toplanm›flt›. San›yorum 15-20 kifliydiler. Beni ayakta karfl›lad›lar ve o zaman bir fley birden dikkatimi çekti. Gerek metroda gördüklerim gerek buradakiler hepsi uzun boylu, son derece sa¤l›kl› insanlard›. Boy ortalamalar›n›n 1.90-2.10 oldu¤unu sonradan ö¤renecektim ve onlar›n yan›nda ecüfl bücüfl kal›verdim ve bu bana önleyemeyece¤im bir kompleks verdi. Sonradan bir gerçe¤i daha ö¤renecektim. Eldoradolular’›n yafl ortalamalar› da yeryüzü zaman birimine göre düflünürsek 125130 y›ld›. Yani bizim gezegenimizin en az yar›s›ndan daha çok bir yaflam ortalamas›na sahiptiler. Birtak›m hastal›klar› en az üç kuflaktan beri hiç bilmiyorlard›. Gezegenimizde ölüm oranlar›n›n bafl›nda gelen kalp hastal›klar›, kanser, karaci¤er ya da böbrek yetmezli¤i gibi sayr›l›klar tarihlerinden silinmiflti. Salg›n hastal›klar›n ise ne oldu¤unu hiç kimse bilmiyordu. AIDS, veba, tifüs, verem, s›tma, tifo, kolera gibi sayr›l›klar toplumsal yaflamlar›ndan an›msayamayacaklar› kadar uzun bir süre önce silinip gitmiflti. Bunlar› ö¤rendi¤im zaman, bu sayr›l›klardan her y›l milyonlarca yeryüzü insan›n›n öldü¤ünü düflünmek insan›n içini titretiyordu. Eldoradolular’›n nas›l öldükleriyse çok çarp›c›, inan›lmas› çok güç bir olayd›. Yani bir bak›ma yaln›zca yafll›l›ktan ölüyorlard› ve bunu istiyorlard›. Çünkü ölümleri son derece ac›s›z, son derece tatl› bir duruma gelmiflti. Yafll›lar kendilerini “Yeniden do¤ma evlerine kapat›yorlard›.” Hastanelere bu evi takm›fllard›, çünkü en yak›nlar›yla sohbet ede ede bir uykuya dalar gibi ölüme dal›yorlard›, yak›nlar›n›n elleri ellerinde ve gülümseyerek. Yunus’un “Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm” dedi¤i genç insanlar›n ölümüne duydu¤u derin ac›y› Eldoradolular hiç yaflam›yorlar. Çünkü genç ölüm Eldorado’dan hemen hemen silinip gitmifl. fiimdi tart›flt›klar› en önemli konulardan birinin bu oldu¤unu daha sonra Bilge Düflünürüm’le yapt›¤›m konuflmalardan ö¤renecektim: Eldorado’da insan sa¤l›¤› öyle bir aflamaya gelmifl ki, yaln›zca hücrelerin yafllanmas›ndan kaynaklanan ölüm olay›n› ortadan kald›r›p kald›rmama konusunda bilimsel ve felsefi bir tart›flma bafllam›fl. Hücrelerin yenilenmesi konusunda belirginleflen bulufllar durdurulmufl bu tart›flman›n sonuna de¤in. Eldoradolular hemen hemen ikiye bölünmüfl gibi. Ama daha çok Eldoradolular’›n ölümlerin kalkmamas› konusunda e¤ilim gösterdikleri biliniyormufl. Çünkü bu, do¤an›n kendini yenilemesinin ve de do¤a ilkelerinin zedelenmesi anlam›na geliyormufl. Üstelik dostlar›m buna ba¤l› son derece ilginç bir etik, bir ahlak, bir bak›ma din anlay›fl› denebilecek bir kavray›fl biçimi gelifltirmifller. “Ölmek yeniden do¤makt›r…” diyor baz› Eldoradolular. “Yeniden do¤maksa, insan›n ve do¤an›n kendini diyalektik bir biçimde yenilemesi, ar›tmas›d›r. Yaln›z biz bu konuda fluna inan›yoruz: E¤er insan yaflam› boyun-

ca baflkalar›na karfl›, gerçekten özverili ve yaln›zca onlar› düflünerek çal›flm›flsa, yeniden bu mutluluklar, zenginlikler ülkesinde gün ›fl›¤›na kavuflacak; e¤er yaflam›nda bencilce davranm›fl ve de kendini baflkalar›ndan çok düflünmüflse çok kötü bir gezegende, örne¤in, yeryüzü gezegeninde do¤acakt›r. Hatta biz burada flu ince ayr›mlara bile inan›yoruz: Bencilli¤i baflkalar›na çok zararl› olmam›flsa dünya gezegeninin en az ac›l› bölgelerinde, ama bencilli¤i baflkalar›na zarar vermiflse yeryüzünün en yoksul, en çileli, iç savafllar›n, yang›nlar›n, açl›k ve yoklu¤un yafland›¤› bölgelerde bir bebek olarak gözlerini yeryüzüne açacakt›r… Böyle bir cezaland›rmadan yani dünyada yeniden gözlerini açmaktan korkan Eldoradolular henüz tümüyle ar›tamad›¤›m›z bencilliklerden büyük ölçekte ar›n›yorlar…” Yeniden dünyaya do¤mak korkusu Eldoradolular› öyle sarsm›fl ki, insan›n bir dünyal› olarak kendinden utanmamas› hemen hemen olanaks›z. Beni karfl›layan Eldorado’nun Bilge Yöneticileri yan›mda gelen rehbere, son yeryüzü ölçümlerini al›p almad›¤›n› sorduktan sonra benimle konuflmaya bafllad›lar. Bilge Yöneticiler’in yetkilisi oldu¤unu sand›¤›m Eldoradolu söze bafllad›: - “Dünyal› aram›za gelmenden onur duydu¤umuzu bilmeni isterim. Eldorado’da zaman zaman yeryüzü yaflam›n› düflünenleri konuk ediyoruz. Çünkü gezegenimizin gelece¤inin sizin gezegeninizle çok yak›n bir iliflkisi var. Günefl sistemine ba¤l›y›z ikimiz de. Ve dünya gezegeni bu sistemin d›fl›na yuvarlan›p gitti¤inde, bizi de bilmedi¤imiz bir karanl›¤a sürükleyece¤inden derin kayg›lar›m›z var. Çünkü sistem önleyemeyece¤imiz bir biçimde dünyay› kendisinden atmak için belirgin bir e¤ilim göstermeye bafllad›. Bunu bilginlerimiz her y›l günefl sisteminin çevresindeki e¤riden milimetrik sapmalar göstermenizden anl›yorlar. Yine bilginlerimizin bize verdikleri belgelere bakarsak san›ld›¤›ndan da k›sa bir süre sonra dünya gezegeninin sistemden kopma efli¤ine gelmesini gerçeklefltirecektir ve dünya bilmedi¤imiz karanl›klara do¤ru yuvarlan›p gidecektir. Ona en yak›n gezegen olan bizim de bu tehlikeden uzak kalmam›z yine bilginlerimize göre bütünüyle olanaks›z. “Say›n dünyal›;” diye sürdürdü konuflmas›n› Eldorado gezegeninin Bilge Düflünürü, “dünyal›lar›n bir bölümünün içinde bulunduklar› tehlikeyi kavrad›klar›n› biliyoruz. Bunun için önemli bir savafl›m verdiklerini de. Ama zaman zaman kendi iç sorunlar›na öylesine dal›yorlar ki, nas›l bir gezegen oluflturulmas› gerekti¤i konusunda yeterince genifl düflünme olanaklar›n› bulam›yorlar. Ve dünyal›lara bu yönde yeterince mesajlar veremiyorlar. ‹flte o nedenle biz zaman zaman dünyal›lar›n baz›lar›n› Eldorado ülkesine getirerek onlar›n dünyal›lar› somut verilerle uyarmalar›n›, kendi iç sorunlar›na dal›p gitmelerini önlemeye çaba gösteriyoruz. Çok aç›k bir gerçektir: E¤er bize en yak›n gezegen dünyan›n, üzerindeki insanlar ile birlikte karanl›kta yuvarlan›p gitmesini özlemezsek, kendimizi art›k hiç umudumuz kalmam›fl bir durumda bulursak, ac›d›r ama kendimizi, bu

N‹SAN 2011 | TAVIR | 13


dileri seçiyor ve yolda giderken bahçelerden sevdikleri çiçekleri topluyorlard›. Bu çiçekleri kendileri masalar›na yerlefltiriyorlard›. Herkes birbirini tan›yor gibiydi. Ama beni as›l flafl›rtan yemekten sonra bulafl›klar›n y›kanmas› oldu. Yemek sonras›nda herkes yediklerini özel bir poflete dolduruyor, her topluca yemek yenen birimlerin alt›ndaki bulafl›khaneye inip bulafl›k makinelerinde bizim zaman›m›za göre 5 dakika bile sürmeyen bir sürede kirlilerini temizleyip kurumufl bir biçimde özenle haz›rlanm›fl raflara yerlefltiriyorlard›.

mutluluklar ülkesini kurtarmak için dünyaya karfl› önlemler almak, onun günefl sisteminden kopup gitmesini sa¤lamak zorunda kalaca¤›z. Yani dünyay› söndürece¤iz, dünya yang›n›n›n tüm sistemi kavramamas› için. Sizin de baz› u¤rafllar verdi¤inizi biliyoruz. Zaman zaman kendinizi kurtaramad›¤›n›z yan›lg›lara düflmenize karfl›n elinizden geleni yapmaya çal›flt›¤›n›z›n tan›¤›y›z. ‹flte siz bunun için buraya getirdik ve flimdi siz Bilge Yöneticilerimiz’den biriyle gezegenimiz dolaflacak, gördüklerinizle do¤rular›n›z› yo¤unlaflt›rmak, sorunlar› a盤a kavuflturmak olana¤›n› bulacak ve küçük ayr›nt›larda bo¤ulup gitmekten kurtulacaks›n›z. Bunu yerine getirmenizi diliyoruz sizden. Bu, Eldorado gezegeninin mutlulu¤u nas›l yaratt›¤›n›, hangi aflamalardan geçerek buraya geldi¤ini size gösterecektir ve bu yöntemler dünyal›lar›n ifline yarayacak birçok deneyimler içermektedir. Çünkü biz dünyal›lar›n deneyimlerinden çok yararland›k. Öylesine özverili dünyal›lar var ki onlar› Eldorado ülkesinin yaflayanlara örnekleyerek gösteriyor, yeryüzü maceralar›n› bir bir anlat›yoruz. ‹flte dünyal› konu¤umuz, sizi bunun için ça¤›rd›k ve iflte size verdi¤imiz Bilge Yöneticilerimiz’den biri. Tümüyle özgürsünüz, tümüyle Eldoradolular size yard›mc›d›r. Konukluk süreniz hepimize yararl› olsun…” Eldorado’nun Bilge Yöneticisi ile birlikte önce bir yeme¤e gittik. Evlerde yemek yeme al›flkanl›¤› hemen hemen kaybolmufl gibiydi. Özel günlerini, evlilik y›ldönümleri, do¤um günlerini bile birlikte kutluyorlard›. Topluca yemek yenilen her yerde kesinlikle bir orkestra bulunuyor, insanlar kendi yemeklerini ken-

14 | TAVIR | N‹SAN 2011

Hiç kuflkusuz yemek süresince Eldoradolu Bilge Yönetici’ye onlara saçma sapan gelen bir sürü aptalca sorular sordum: - Eldoradolular hiç kavga etmez mi? - Etmeleri için bir neden olmuyor. fiikayetler oluyor. Elefltiriler oluyor ve de gerçekten bunlar s›k› bir biçimde izleniyor. - Hiç kavga ç›kmaz m› Eldorado gezegenin halklar› aras›nda? - San›yorum, sizin zaman biriminize göre bundan 200 y›l kadar önce Eldorado da t›pk› dünyal›lar gibi iç savafl dönemi yaflad›… Eldorado’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Pizarreliler, hep egemen olduklar› topluluklarda kendi egemenliklerini sürdürebilmek için sürekli iç savafllar› k›flk›rt›yorlard›. Pizarreliler gezegende güçlü bir silah sanayisi de oluflturmufllard›. Ama ezilen Eldoradolular ak›llar›n› bafllar›na toplamakta gecikmediler. Tarihimizi incelersen bu mutlulu¤a eriflmek için bazen dünyal›lar›n bugün dehfletle süren iç savafllar›n› aratacak ölçekte iç savafllar yaflad›¤›m›z›, bundan ç›kmak için nas›l öncü kadrolar›n Eldorado halklar›n›n gezegensel birli¤ini sa¤lad›¤›n›, Pizarrelilerin egemen olma sultas›na nas›l son verdiklerini görebilirsin… - Do¤rusu, dedim, iflte benim için ve dünyal›lar›m›z için eflsiz bir ö¤reti olur bu… - Bu konuyu en iyi Bilge Düflünürümüz size anlatabilir, dedi bilge yönetici… Sizi kendisiyle tan›flt›rabilirim. Bu savaflanlar›n son kal›nt›lar›na çocuklu¤unda tan›k oldu¤unu hepimiz biliyoruz ve kendisine çok fley borçluyuz. Eldorado gezegeninin en yafll›lar›ndan biri. - Kaç yafl›nda, diye sordum. - Dünya yafl›na göre 160 ya da 161 yafl›nda olmal›… Yemekten sonra yeniden kente ç›kt›k. Kentte daha önce de söyledi¤im gibi hiçbir tafl›t yoktu. ‹nsanlar tafl›t kuyruklar›nda beklemiyorlar, egzoz ve zehirli gazlarla zehirlenmiyorlard›. El-


dorado sessizlik içinde derin bir müzikti. Kufllar›n, denizin, orman›n oluflturdu¤u bir müzik. ‹nsanlardan metrolardan ç›k›nca, her metro ç›k›fl istasyonunda son derece düzenli yerlefltirilmifl bisikletlerden birine atlay›p çok uzakta olmayan ifllerine gidiyorlar ya da hani bizde sokaklarda çocuklar›n oynad›klar› küçük kayak tipi dört tekerlekli kayd›raçlar›n benzerlerini, kendinden motorlu bir çeflit ayakkab›lar› ayaklar›na ba¤layarak ifllerine ulafl›yorlard›. Ço¤unun yürüyerek gittiklerini görüyordum. Çünkü Eldorado öylesine bir yeralt› ulafl›m a¤›na kavuflmufl ki, hemen hemen neredeyse herkes evinden ç›k›p metroya biniyor ve hemen hemen neredeyse iflyerinin önünde metrodan iniyor. Bilge Yönetici’ye Eldorado’nun mevsimlerini sordum. - T›pk› sizdeki gibi… Çünkü ayn› günefl sistemine ba¤l›y›z ve sizin yörüngenize çok yak›n›z. - Peki ama dedim, k›fl›n bu insanlar bisikletlerle ya da motorlu ayakkab›lar›yla ifle nas›l gidiyorlar? - Dostum, dedi birçok aptalca sorumu geride b›rakt›ktan sonra, insan›n do¤a ile dengesini sayg›l› bir biçimde oluflturmak için önemli çal›flmalar bafllatt›k. Eldoradolu insan›n yaflam›n› mutlu k›lacak çal›flmalar t›pta, do¤a bilimlerinde, sanayimizde öne geçti. Örne¤in öylesine ince bir dokudan oluflmufl giysi keflfetti ki bilim adamlar›m›z, k›fl›n onu giyince hiç kimse üflümüyor, da¤lar›m›zda kayak yaparken bile birçok giysilerin içinde bunal›p kalm›yoruz. Ve biliyor musunuz, k›fl›n en dondurucu so¤u¤unda Eldoradolular her yerden denize giriyorlar ince bir ya¤ tabakas›n› vücutlar›na sürdükten sonra… Ve bu ince krem denizlerimizi kesinlikle kirletmiyor… Tüm bunlar› derin bir hayretle dinliyordum. Ama dostlar diyebilirim ki as›l hayretim sordu¤um bir sorudan bafllad›: - Bilge dost, dedim, dikkat ettim, insanlar yemek yerken ve uzaktan gördü¤üm ma¤azadaki al›flverifllerinde bir kart uzat›p ona birtak›m iflaretler koyduruyorlar… Son derece geliflmifl bir banka sistemi mi oluflturdunuz? Bilge Yönetici hiç beklemedi¤im bir biçimde gülmeye bafllad›. Eldorado kadar duru ve berrakt› gülüflü. Bir süre sonra nedenini kavrayamad›¤›m bir biçimde ben de ona kap›larak kendi soruma gülmeye bafllad›m… - O gördü¤ünüz kartlar çal›flma karnesi, dedi… Çünkü bizde para yok. Gülmenin ortas›nda flaflk›nl›kla donup durdum: - Nas›l, dedim… Nas›l çal›flma karnesi, para nas›l yok yani? - Kimimiz onlara “çal›flma karnesi” diyoruz. Kimimizse “sorumluluk belgesi” diyor. K›sacas› bu flu demek: Çal›flanlar›n kaç saat çal›flt›klar›n› gösteren bir belge. Bir çeflit daha iyi kavraman için diyelim ki banka kart›. Kaç saat çal›flm›flsa ona karfl›l›k gelen ölçekte al›flverifl yapma, gereksinimlerini karfl›lama olanaklar›na sahip. Ama yaln›zca bu de¤il. “‹fl sorumlulu¤u belgeleri” verimli çal›flmay› da içermek zorunda. Örne¤in siz ifl-

yerinizde 4 saat çal›flm›fl olabilirsiniz ama öylesine verimli çal›flm›fls›n›zd›r ki 6 saatlik en az çal›flma süresinden daha verimli olmuflsunuzdur. 6 saatlik çal›flma süresinin size tan›d›¤› ölçeklerde al›flverifl yapma olanaklar›na kavuflursunuz. Daha çok çal›fl›p isterseniz birikimler sa¤layabilirsiniz. Örne¤in bununla, yani bu birikimlerinizle, birinci kalitede müzik dinletilerine, da¤ sporlar›na, metrolar›m›z›n en seçkin vagonlar›nda ve Eldorado’nun en iyi yerlerinde oturma olanaklar›na kavuflabilirsiniz. En seçkin konferanslar›n dinleyicisi olma ya da kat›l›mc›s› olma hakk›na sahip olursunuz. Hiç kimse de sizi k›skanamaz. Çünkü siz baflkalar›ndan daha verimli ve daha çok çal›flm›fls›n›zd›r. Böylece yabanc›laflman›n önünü alm›fl oluyoruz bir ölçüde. Ama siz flunu da yapabilirsiniz, daha az çal›flarak ay›rd›¤›n›z zamandan baflka bir ifl, sevdi¤iniz, yarat›c› oldu¤una inand›¤›n›z bir ifle özel olarak zaman ay›rabilirsiniz. Bunun sonunda ortaya ç›kard›¤›n›z ve baflkalar›na çok yararl› olacak çal›flman›z, keflfiniz ya da yap›t›n›z gerçekten bu nitelikleri tafl›yorsa siz Edoradolular›n en seçkin Eldoradolusu olursunuz. Herkes sizi imrenerek birbirine gösterir… Birden an›msad›m: - Engels Anti-Dühring’te buna yak›n bir oluflumdan söz ediyordu. - Evet dedi, dünyal›lar›n en önde gelenlerinden Engels, Dühring’i elefltirirken bundan söz etmiflti. Ama özen gösterirsen sistemin kendisini de¤il, Dühring’in tüm bilimsel verilerden yoksun yaklafl›m›n› elefltirmiflti. - Ama flu da bir gerçek, diye sözünü sürdürdü Bilge Yönetici. Bu “ifl sorumlulu¤u belgeleri” bir geçifl sürecinin içinde oldu¤umuzu gösteriyor. Hedefimiz bu belgelerin de kald›r›lmas› ve insan›n insana sorumlulu¤unun tam bir biçimde kavranmas› aflamas›na ermektir. O zaman bu göreceli eflitsizli¤i de bütünüyle ortadan kald›rm›fl olaca¤›z. Ayr›cal›kl› olman›n tüm maddesel temellerini ortadan silmek istiyoruz. Baz› deneyimlerimiz var ve bize baflar›l› sonuçlar alaca¤›m›z umudunu veriyor… Ayr›cal›kl› olmak yaln›z bilgide olmal›d›r. Dostlar, Bilge Yönetici’nin sözünü etti¤i çal›flmalar›n tan›¤› oldum. Ve daha birçok inan›lmaz güzellikteki fleyin… Barbarl›k döneminin nas›l gerilerde kald›¤›n›n tan›¤› oldum. Ve insanlar›n birbirini öldürdü¤ü, ormanlar›n yak›ld›¤›, okyanus ormanlar›n›n bütünüyle silinip gitti¤i, 1 milyar insan›n açl›k çekti¤i, aç çocuklar›n tepelerinde akbabalar›n uçufltu¤u, insanlar›n gaz maskeleri ile dolaflt›¤› dünyam›za döndüm. Orada, “insana vaat edilmifl Eldorado’da gördüklerim” sizi ilgilendirmiflse, çocuklar›n nas›l e¤itildi¤ini, mülkiyetin nas›l bir özerklik kazand›¤›n›, devletin ifllevini nas›l b›rakt›¤›n›, polislerin, askerlerin olmad›¤› bir Eldorado ülkesinde di¤er gördüklerimi de size zaman yitirtmeyece¤ine inan›yorsan›z, baflka programlarda anlatmak üzere hepinizin yeni y›l›n›n Eldoradolar yaratmak savafl›m›yla geçmesini diliyor, sayg›lar›m› sunuyorum.J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 15


makale makale

o teli kopartamayacaklar!.. ümit ilter “Oysa bir fley var bilmedikleri neye de¤se elin silaha dönüflür öyle bir kavgan›n içindesin ki bir a¤aç dal› bile dövüflür…” Kemal Özer

Bizim fiadi’ye saz›n› vermemifller Almanya’da. Tellerini ç›kar›p öyle vereceklermifl. fiadi hakl›, telleri olmayan ba¤lama, olsa olsa dümbelek olur. Bak›n, son mektubunda ne diyor fiadi: “… Saz istemifltim, ‘telsiz’ olarak verilmesine karar verilmifl. Telsiz saz kullan›lmaz ama dümbelek çalmay› ö¤renirsem al›p de¤erlendirece¤im. Hapishane idaresi Hamburg’dan bir sazc›ya sormufl, adam demifl ki; ‘Ben plastik bir fleyler uyduray›m ama ne ses ç›kar onu bilemem’. ‹flte böyle…” (fiadi Naci Özbolat–27 Ocak 2011 tarihli mektubundan) Ulrike’nin bo¤az›n› s›kan eller, bizim fiadi’nin ba¤lamas›ndaki tellere de göz koymufl anlafl›lan. Nedensiz de¤il elbette. Her topra¤›n kendine has sesi vard›r. Ve ba¤lama, bu topra¤›n sesini tafl›r. Tellerinden içimize akar Anadolu’nun derdi, hasreti, sevdas›, kavgas›… Bize dairdir ve biz de saza dahilizdir. Saz bizimdir, bural›d›r. Yeri gelir, yan›k olur sesi ve titreflir yüre¤imizin temeli. Yeri gelir, zeybek naras›na efllik ederken gümbürder telleri. O saz›, fiadi’ye telleri olmadan vermeye kalkan Avrupal› Beyaz Adam’›n zihniyetini de, cibilliyetini de iyi tan›yoruz. Onlar, Anadolu’nun ruhuna düflmanlar. Anadolu kokan her fleye ve herkese düflmanlar. Anadolu ba¤lamas›z, saz telsiz olmaz. Telleri olmayan bir saz, saz olma niteli¤ini yitirmifl demektir. ‹stedikleri tam da budur. Anadolu olma özelli¤ini yitirerek asimile olmufl ve böylece, Avrupal› Beyaz Adam karfl›s›nda eziklik yaflayan köleler istiyorlar.

16 | TAVIR | N‹SAN 2011

Telsiz ba¤lamadan ses ç›kmaz. O yan›k ve içli ve içten ve yeri gelince de o külhani ezgiler dökülmez o zaman sazdan. Evet, iflte istedikleri budur. Telsiz saz gibi, sessiz olmam›z› istiyor emperyalistler. Karakafal› yabanc›lar, barbarlar, pis kokulu Türkler, Kürtler, Araplar… desinler bize ve biz, telsiz bir saz gibi dural›m. ‹stedikleri budur, yapamayacaklar› da budur ama. fiadi’ye telsiz saz vermeye kalkmalar›, bizim kadim Anadolu kültürümüzü afla¤›lamakt›r. “Siz kim müzik ne… Zaten çald›¤›n›z ilkel alet ortada… Al›n telsiz çal›n o zaman… Ha Ha Ha Ha…” ‹flte böylesine bir baya¤›l›k ve kibir içinde, afla¤›lamaya çal›fl›yorlar bizi. T. Sarrazin sadece bir isim de¤il, bir zihniyettir ve o küstahl›k, fiadi’nin saz›ndaki tellere elini uzatm›flt›r. fiadi’nin saz›ndaki teller flahs›nda bu topra¤›n, Anadolu’nun kültürünü ne hale getirmek istediklerinin tablosudur bu durum. Telsin saz›n ruhu olmaz. Sesi ç›kmaz. Anlam› kalmaz. Hay›r, Beyaz Adam bunu asla baflaramayacak. Almanya’n›n en a¤›r, en zahmetli ifllerini bizim insanlar›m›z yapt›. Bofluna “ac› vatan” denmedi oraya. “Ac› vatan”da dökülen gözyafl›n›, iç çekiflleri, hasreti ve sineye çekilen her fleyi bilir bizim saz›m›z. Beyaz Adam’›n kirli ve kibirli elleri, kopartamaz saz›m›z›n tellerini. Beyaz Adam bizi afla¤›layarak kendini üstün görüyor. Alçakl›¤›n ruh halidir bu durum. Ve sevgili Fidel Castro, yine çok hakl›d›r: “… Avrupal›lar›n neden kendilerini bu kadar üstün gördüklerini bir türlü anlam›yorum. Bu övüncün kayna¤›, kendi açt›klar› son dünya savafl›n›n buyurganl›¤›ndan ve k›y›m›n-


dan paçay› s›y›rd›ktan sonra erifltikleri teknik geliflmeler mi? Üstelik Avrupal›lar›n bütün dünyaya bulaflt›rd›klar› kölecilik, sömürücülük, ac›mas›zl›k yüzy›llar›n› aç›k ve kararl› biçimde elefltirdiklerini hiç görmedim, iflitmedim. ‹sterseniz söze, Avrupal›lar›n bu geliflmesinin üçüncü dünya ülkelerinden sa¤lanan kaynaklarla elde edilmesinden bafllayal›m. Ayr›ca onlar›n hala bütün dünyay› ac›mas›zca sömürdüklerini de görüyorum. Bütün geliflmeler eski sömürgelerden zorla ald›klar› alt›n›n yard›m›yla, say›s›z cana k›yarak elde edildi; Marks’›n dedi¤i gibi, her yeri kana bulayan, kanla yo¤rulan kapitalist düzen, milyonlarca erke¤in, kad›n›n, çocu¤un ak›tt›klar› kanla, terle kuruldu…” (Fidel ile Gece Söyleflileri – Frei Betto) Avrupal› Beyaz Adam’›n gerçe¤i iflte budur. Ve küstahl›¤›, suç itiraf›d›r. Dünya haklar›n›n dökülen kan› ve al›n teri kar›flm›flt›r o devasa katedrallerinin, saraylar›n›n ve tekellerinin harc›na. Bunu en iyi onlar biliyorlar ki yapt›¤› haks›zl›¤›n bilincinde olmakt›r ahmakl›k. Ve emperyalist Beyaz Adam, kat›ks›z alçakt›r. Beyaz Adam, iflte bu alçakl›¤›yla kopart›p atmak istiyor saz›m›z›n telini. Oysa o teller, bizim ba¤r›m›zdan baht›m›za uzan›r. O teller, bizim içimizin telidir. Ki saz› saz, bizi de biz olmaktan ç›kartmak istiyorlar zaten. Ba¤lama, asimilasyona da, afla¤›lanmaya da kendince karfl› durufl demektir. Çünkü, Anadolu’ya dairdir. ‹flte bu yüzden, nefret ediyorlar ba¤lamam›z›n telinden. Öyle ya, elli y›l geçti ama biz hala ba¤lama çal›yoruz Almanya’da. Ba¤lama, asimilasyon çabalar›n›n iflas›n› hat›rlat›yor onlara. “Bu ilkel aletten neden hala vazgeçemediler” diye mor mor düflünüyor olmal›lar. Oysa, gayet yal›n bir cevab› var bunun: Buram buram Anadolu kokar ba¤laman›n kendisi, ezgisi, çalan› ve dinleyeni. Tam bu noktada, iyi niyetinden kuflku duymad›¤›m›z, o Hamburglu sazc›ya da bir çift sözümüz var: Hay›r, sen plastik bir fleyler uydurma! ‹yi niyetini Beyaz Adam’a kulland›rtma. Saz› plasti¤in soysuzlu¤una mahkum etme. “Ne ses ç›kar onu bilemem” diyerek, ç›kacak sesin ba¤laman›n has sesi olmayaca¤›n› vurgulam›fls›n zaten. Ki bu duruma, bir saz ustas› olarak senin itiraz etmen gerekir. O plastikler, saz› soysuzlaflt›r›r. “‹yi niyet” ad›na bunu yapmak ise, saza ihanet olur. Anadolu’nun ba¤lamas›na ihanet etme. Saz ya tam anlam›yla sazd›r ya da hiç! Bilen bilir, bizim fiadi iyi saz çalamaz. Ve fakat, güzel saz çalar. Hay›r, bu ikisi de birbiriyle çeliflmez. fiadi bir saz virtüözü de¤ildir ama eline al›nca aflkla çalar. O bir halk afl›¤›d›r. Ki Bayrampafla Hapishanesi’nde 1990 ile 2000 y›llar› aras›nda kalanlar, çokça tan›k olmufllard›r fiadi’nin aflkla saz çal›fl›na. fiadi Binbo¤al›’d›r. ‹nce Memed’in akrabas›, Mahzuni fierif’in de hemflerisidir. fiadi saz› sever, saz da onu. Herhangi bir yerde ba¤lama gördü mü, dokunmadan duramaz. Dokunur tel-

lerine ve fiadi’nin elinde saz, isyana durmufl k›l›ç olur. Da¤lar› delen Ferhad olur. Olur da olur… Ve zaten, fiadi’nin saz›n›n tellerini kopartmak istemelerinin nedeni de budur. Anadolu’nun o hoyrat, o zeybek, o barok, o uzun havalar›n›n, hakikatli deyifllerinin sesini solu¤unu kesmek istiyorlar. Çünkü bizi ne kadar kendimiz olmaktan ç›kart›rsa, o kadar kendisi olabiliyor emperyalist Beyaz Adam. Sömürünün, sömürgecili¤in “rasyonel” denklemi budur. fiadi’nin saz›, asl›nda bizim Anadolu kokan ruhumuzdur. Telinin kopart›lmak istenmesinin sebebi budur. O saz›n telleri, köklerimize ve gelece¤imize ba¤lar bizi. Köklerinden ve gelece¤inden kopan, savrulup düfler dipsiz soysuzlu¤a. Tutunacak kökleri, el uzatacak gelece¤i olmayan düfltükçe düfler o soysuzlu¤un dipsizli¤inde. ‹stiyorlar ki telsiz saz, köksüz insan, geleceksiz halk olal›m. Kendimizi inkar, köklerimize sadakatsizlik, gelece¤imize ihanet edelim istiyorlar. Çünkü ancak o zaman, bizi biz olmaktan ç›kartabilirler. Çünkü ancak o zaman, ruhumuzu öldürüp bedenimizi köle edebilirler. Hay›r, bunu asla baflaramayacaklar. Al›n terimiz de, kan›m›z da, gözyafl›m›z da, -ay›p de¤il ya- bebelerimizin çifli bile Anadolu kokar. Biz biliriz ki o kokuyu ve bundan asla utanmay›z. Sevgili fiadi, anlafl›lan o ki o saz›n tellerini kopartacaklar. Güçleri buna yeter. Krematoryumlar› icat eden kafa ve Ulrike’yi bo¤an ellerden de baflka bir fley beklenmez zaten. Ve fakat, güçlerinin yetmeyece¤i bir fley de var. O da flu ki, sen, ad›na Anadolu denilen saz›n umut telisin fiadi, seni Anadolu’dan kopartamazlar. ‹flte bunu baflaramazlar. Sen bu saz›n umut telisin ve aflkla, coflkuyla yükseliyor sesin. Duyuyor musun? fiadi, duymas›n diye Anadolu’ya dair hiçbir sesi, izolasyona tabi tutuluyor flimdi. Almanya’n›n Wöllstein denilen bir kentinin hapishanesindeki hücresinde. Günde bir saat havaland›rmaya ç›kart›l›yor. Ve fiadi’nin bütün ‘suç’u, Anadolu’nun umut teli olmakt›r. O teli kopartamayacaklar! Ve dahas› da flu ki, hakikatli ellerde çal›n›p söylenen Anadolu ezgilerini duyar fiadi’nin yüre¤i. O halde, fiadi’ler için bir türkü çal›p söylemeli flimdi. Bir mektup yazmal›, bir merhaba, bir selam çakmal›, Beyaz Adam’a inat…J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 17


fliir fliir

isyanlara güzelleme güngör gençay

Anan›z›n direngen ço¤ullu¤u sizde çimleniyor Ensenizde tüyleri yeni ç›kan korkular Bir eliniz Ortado¤u s›cak küller içinde Bir eliniz Afrika isyanlar›nda

S›rtlan ifltahlar› neresinde duruyor Edison’un Tolstoy’un, Curi’lerin neresinde “Yarin yana¤›ndan gayr› her fleyi” Paylaflan fieyh Bedreddin kavgas›nda

Yüre¤iniz s›¤aca¤› kap›lar› ar›yor Dar geliyor çarelere ars›zlaflm›fl hacimler Despot gülüfllerde aldatmac› sözcükler ‹çin için köpürüyor isyan sal›nca¤›nda

Milattan öncesi yetmifl üçlü y›llarda Ezilenden, kölelerden ordular kuran ‹lk ustan›z köle Spartaküs’tür Ard›ndan gitti¤iniz 21. yüzy›lda

Akl›n›zda babadan devral›nan kin Özgürlü¤e yürüyor ad›mlar›n›z Her yan›ndan kan damlayanlar› Bo¤mak için kendi saltanat›nda

Alafla¤› edilirken diktatör heykelleri Elleriniz uygun ad›m öfkenin buyru¤unda ‹syan› umuda ba¤l›yorsunuz siz de Umut isyan›n bayra¤›nda

Birer birer gidiyorlar boy düzeni Ökse otlar›na heves edenler Hepsinin yüzleri cinayetler mahzunu Çürüyen yeryüzü foto¤raf›nda

Elini M›s›r’a veriyor Tunus Libya’n›n halklar› k›rmakta totemleri Tükendikçe tek adamlar birer birer Emekçiler buluflacak eflit haklarda

Hangi halkla hesaplaflt› büyük ‹skender Özlemi dünyay› yutan Napolyon Yakt›¤› Roma’y› seyreden Neron Nice bataklar açt› tarihin tarlas›nda

fiubar, Mart so¤u¤unda bahar soluklan›yor Ölenler kan veriyor isyan çocuklar›na, Kavgan›n nabz› isyanlarda at›yor Umut, ço¤alan isyan bayraklar›nda

Ç›¤l›kl› ocaklar›n azraili oldular Bakmad›lar y›kt›klar› evlere köprülere Anas›z babas›z çocuklara bir daha Kestikleri kelleyle nam sald›lar dünyada

18 | TAVIR | N‹SAN 2011


deneme deneme

meydandaki o çad›r ümit ilter "Oldu¤u yerde donup kalm›fl koflullar›, kendi flark›lar› eflli¤inde dans etmeye zorlamal›y›z..." (Karl Marx)

"Aflk›n Ve Savafl›n Gündüz Ve Geceleri" isimli eserinde Eduarda Galeano, kültür hakk›nda flunu der: "... Bizim için, kültür, yaln›zca tiyatro oyunu, film, senfoni, tablo, kitap üretimi ve tüketimiyle s›n›rl› de¤ildi. Kültürden, insanlar› buluflturan, birlefltiren herhangi bir yer yaratmay› anl›yorduk..." Galeano, bu düflüncesinde yaln›z olmad› asla. Ki geçti¤imiz günlerde, o düflünce bir kez daha somutland›. Hem de ‹stanbul Kartal Meydan›'nda. Buna de¤inece¤iz ama önce, Galeano'ya kulak vermeliyiz yine: "... ‹nsanlarla konuflup tart›flmak, onlara bir fleyler kazand›rmak istiyorduk: Kültür ya iletiflimdir ya da hiçbir fley de¤ildir..."

Ocak ay› içinde "Paras›z E¤itim ‹stiyoruz" talebiyle ‹stanbul Kartal Meydan›'nda bir çad›r kurdu liseli devrimci gençlik. Bu bir ilk olacakt› kendileri aç›s›ndan ve acaba nas›l olacakt›? Çad›r› kurdular ve Day›'n›n deyimiyle "Gerisi hayat" dediler. Ki "gerisi hayat" demek, özünde, halka ve kendine güven demektir. Bu güvenin üzerine kurduklar› çad›r ve yükselttikleri "paras›z e¤itim" talebi s›ras›nda nelerle karfl›laflt›klar›n› da flöyle aktard›lar: "... Ben Kartal halk›n›n tepkisinin bu kadar iyi olaca¤›n› hiç tahmin etmemifltim, yan›lm›fl›m. O kadar s›cak kanl›lar, o kadar içtendiler ki içimizi ›s›tan çay ve soba de¤ildi, halk›m›zd›. Açl›k grevinin ilk gününde en baflta büyük bir coflkuyla çad›r›m›z› kurduk. Biz çad›r›m›z› kurarken esnaflar, ö¤renciler, herkes çad›ra merakla bak›yordu. Bir tane abi geldi bir çivi de o çakt›, çad›r›m›zda onun da eme¤i oldu. Yani çorbaya o da bir tuz katt›..." (Yürüyüfl-Say›: 254 / 6 fiubat 2011) "... ‹mza masas›n› açar açmaz halk›m›z merak edip hemen geldiler bu da nedir, valla çocuklar helal olsun diyerek imzalar›yla destek oluyorlar..." (Age) "... Sonra çevremizde birkaç zab›ta duruyordu, biz de çad›r›m›za müdahale edeceklerini san›yorduk ve onlara ters ters bakt›k. ‹flin böyle olmad›¤›n› ve onlar›n bize destek olmak için geldiklerini ikinci gün ö¤rendik. Herkes çevremiz-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 19


de pervane oldu. Nas›l yapal›m, ne alal›m, flöyle yapal›m daha iyi olur, hemen alal›m, böyle daha sa¤lam olur ve en son burada zor olmayacak m›?" (Age) "... 2. gün çad›r›m›z hiç bofl kalmad›. ‹ki gün rüzgar çok oldu¤undan sobam›z› bir türlü tam yerlefltiremedik. Sonra Kartall› bir amca bize alüminyum bir karton getirip fikir verdi. Sandalye ve tabure getirdiler..." (Age) "...3. günü hepsi birbirine söylemifl gibi imza atmaya geliyorlard›. Bir fley yapm›yoruz, bari imza atal›m diyorlard›..." (Age) "... Kartal Meydan›'na giderken, oralarda gördü¤ümüz sahiplenmeyi göremeyece¤imizi düflünüyordum. Çünkü ne bir kurumumuz vard› ne de bir mahalleydi oras›. Gitti¤imizde epey kalabal›kt› meydan; polisler, zab›talar... herhalde sald›racaklar diye düflündük. Daha çad›r› kurarken yard›ma gelmeye bafllad› Kartal halk›..." (Age) "... Malzemelerimiz, ihtiyaçlar›m›z eksikti. Mesela odunumuz yoktu. Sandalye, su, fleker, çaydanl›k, soba borusu gibi ihtiyaçlar›m›z vard›. Kimi sandalye verdi. Kimi soba borusu ald›. Su, fleker... derken çad›r›n eksikleri tamamland›..." (Age) "... Beni en çok etkileyen fley de örgütlü insanlardan çok örgütsüz halk›n sahiplenmesiydi. Çember sakall› bir amca dahi geçerken elindeki odunlar› bize b›rakt›..." (Age) "... Gün boyu birçok insanla tan›flt›k ve numaralar›n› ald›k. Bunlar›n birço¤u herhangi bir durumda bize yard›m etmek için, di¤er bir k›sm› da bizimle tan›flmak için iletiflim bilgilerini veriyordu. Çöpcüler çevrede bulduklar› odun tarz› her fleyi getiriyorlard›..." (Age) "... Ziyarete gelenler aras›nda ö¤retmenler de vard›. Onlar da ayn› flekilde kampanyam›z› olumlu buldu ve baflar›lar diledi. Burada ö¤retmenlerin de yan›m›zda oldu¤unu gördük asl›nda. Biz bu çad›rda bildi¤imiz ya da bilmedi¤imiz her fleyi gördük; baflta bu paras›z e¤itimi halk›m›z›n ne kadar çok istedi¤ini gördük..." (Age) Al›nt›lara devam edebiliriz ama bu kadar› belli bir fikir vermek için yeterlidir. Ki hemen hepsinde öne ç›kan yan halk›n deste¤idir. Çember sakall› amcalardan ev kad›nlar›na, esnaflardan ö¤retmenlere, çöpcülerden zab›talara... var›ncaya de¤in de¤iflik halk kesimleri "paras›z e¤itim" talebini sahiplenmifltir. Duyarl›l›¤›n› kendi gerçekli¤i içinde göstermifltir. "Geçim darl›¤›" denilen yoksullaflmadan can› yanan insanlard›r bunlar. Ki paral› hale getirilen her hak, halk için can yak›c›d›r. Dahas› da flu ki, paral› hale getirilen her "hak", hak olmaktan ç›k›p ticaretin metas›na dönüflür. Kapitalist düzenin bu gerçekli¤i, "paran kadar e¤itim" demektedir halk›n yüzüne. Böyle oldu¤u içindir ki, Kartal Meydan›'ndan gelip geçenler, o çad›r›n ne için orada oldu¤unu anlay›nca, kimisi elinden geldi¤i

20 | TAVIR |N‹SAN 2011

kadar›yla kimisi de "bir fley yapam›yoruz bari imza atal›m" diyerek deste¤e gelmifllerdir. O çad›r› kuran kimi gençler, bu denli bir sahiplenme beklemedikleri için flafl›rm›fllard›r: "Ben Kartal halk›n›n tepkisinin bu kadar iyi olaca¤›n› hiç tahmin etmemifltim, yan›lm›fl›m..." "Kartal Meydan›'na giderken oralarda gördü¤ümüz sahiplenmeyi göremeyece¤imizi düflünüyordum. Çünkü ne kurumumuz vard› ne de bir mahalleydi oras›..." Tan›d›k bir kurum ve tan›nm›fl bir yer olmas› gerekmez elbette. Galeano hakl›d›r, kültürünüz tan›t›r sizi: "Kültürden, insanlar› buluflturan, birlefltiren herhangi bir yer yaratmay› anl›yorduk..." Halk›n oldu¤u her yerde hakl›, do¤ru ve meflru talepleri sahiplenir halk. Kartal Meydan›'nda olan da budur. Ki "özel" bir k›flk›rtma, sald›r› tezgahlanmad›¤› sürece yaflanan hep bu olur. Kendisine hitap etmeyen, dertlerinin ifadesi olmayan taleplere ilgi göstermez halk. Deste¤ini sunmaz ve sahiplenmez. Ama e¤er can›n› yakan sorunlar›n çözüm ifade ve iradesini görürse, deste¤ini katar. Deyim yerindeyse çorbaya o da tuz katar, tahtaya bir çivi de o çakar. Halk böyledir. Gelir ve soban›n nas›l yak›laca¤›na dair fikir verir. Bunu o kadar do¤al yapar ki, sanki kendi evindeki sobaya dair konufluyordur. Bir baflkas› sandalye getirir, ayn› do¤all›kla. Su, fleker, odun getirenler... derken, "bizim çocuklar"›n eksikleri tamamlan›r. Çünkü, "paras›z e¤itim" talebi, oraya çad›r kuran s›n›rl› say›daki ö¤rencinin de¤il, halk›n talebidir. Ve bu halk, okumak ya da çocuklar›n› okutmak için neler çekti¤ini en iyi kendisi bilir. Ve Marx, Kartal Meydan›'nda yaflanan bu tabloyu, y›llar önce, tahlil etmifltir: "... Düflüncenin kendi kendini gerçeklik haline getirmekte diretmesi yetmez; gerçekli¤in de kendini düflünce haline getirmekte diretmesi gerek..." (Hegel'in Hukuk Felsefesinin Elefltirisi'ne Girifl makalesinden.) Bir di¤er ifadeyle, "paras›z e¤itim" talebi -düflüncesi- e¤er halk›n derdi -gerçekli¤i- de¤ilse, o çember sakall› ihtiyar gelip elindeki odunlar› size vermeyecektir. Ki, tam da bu nedenle, bu gerçekli¤in delikanl› sesi olduklar› için, Berna ve Ferhat, içerde, voltadad›r flimdi. Suçlar› malumdur. Oldu¤u yerde donup kalm›fl koflullar›, kendi flark›lar› eflli¤inde aya¤a kald›rmak... O çad›r, o çad›ra çak›lan o çivi, getirilen odun, tamamlanan sandalye, fleker, su, at›lan imzalar ve bu yaz›, Berna ve Ferhatlara bir selamd›r. Ve son söz Eduarda Galeano'ya ait olmal›d›r: "... Genç olmak bir suçtur. Her gün tan a¤ar›rken gerçeklik ve her sabah yeniden do¤an tarih iflliyor bu suçu. Gerçeklik ve tarih iflte bu yüzden yasak..."J


ay›n foto¤raf› ay›n foto¤raf›

FOSEM

N‹SAN 2011 | TAVIR | 21


makale makale

nas›l? ahmet yapar

Günlük hayatta sürekli sorulan bir sorudur “nas›l”. fiaflk›nl›k an›nda, merak an›nda, korku an›nda, neden aramak için sorulan, bazen bir soru flekli bazen de kendi halinde bir sözdür. ‹çinde bolca duygu içerir, anlam içerir. Yaflad›¤›m›z flu günlerde bana bir fley ifade etmiyor. Çünkü olabildi¤ince al›flt›r›lm›fl durumday›z. Herhangi bir olay karfl›s›nda “nas›l” kelimesini gayriihtiyarî flekilde söylüyoruz. Kar›fl›k bir döneme tan›kl›k ediyoruz, zor süreçlerden geçiyoruz. ‹flsizlik, yoksulluk, emperyalist iflgaller, haks›z savafllar…

Tarih tekerrür etmekten s›k›ld›, insanl›k, tarihin tekerrür filmini izlemekten s›k›lmad›, o filme sürekli yeni hikâyeler, yeni karakterler katt›. Geriye dönüp bakt›¤›m›z zaman ’20’li, ’30’lu, ’40’l› y›llar›n buhranlar› hep yan›k izi b›rakm›flt›r yeryüzüne. 2000’li y›llar, bu buhranl› y›llar› pek de aratm›yor do¤rusu. Entelektüeller bu sürece post modern toplum, post modern ça¤ dese de bu, yaz›lan hikâyelerin bafll›¤›n›n de¤iflmesi gibi geliyor bana. Post modernite… Post modernizm… ‹tiraf etmek gerekirse bu post modernite denilen z›kk›mdan pek anlamam. Bildi¤im fley karamsar, umutsuz, gelece¤i puslu gençlerin, nerede ve nas›l durduklar›n› farkl› sorgulama flekilleriyle aramakta olduklar›... Adaletsiz, maddiyata dönük, kendine bile yabanc›laflm›fl bireyler, aidiyetsizlik ruhuyla kendilerine ait bir düzen kurma derdi içindeler. Bu dert öyle a¤›r bir yük ki, kitleleri sistemin rüzgâr›nda savurmakta. Haliyle bu yükü kald›ramayanlar tepetaklak olmakta! Nedir bu? Bu, kapitalist sistemin a¤›z kokusu! Bu a¤›z kokusu sadece kendi ülkemiz için de¤il tüm dünya düzeni için geçerli. Sömü-

22 | TAVIR | N‹SAN 2011


rü her yerde, güçlü-güçsüz çat›flmas› her yerde, ezen-ezilen kavgas› her yerde… Ortak bir noktaday›z. Ortak paydan›n en büyük bölüneniyiz! Böl-parçala-yönet politikas› ta Roma ‹mparatorlu¤u’ndan kalma bir miras. Bu miras›n varisleri büyük devletler, geliflmemifl toplumlarda, geliflmekte olan toplumlarda bu i¤renç politik miras› uyguluyorlar. Feodalite, ataerkillik, gelenek, milli duygular, din… gibi geliflmemifl toplumlar›n patlamam›fl afyonlar› kullan›l›yor ve ayn› co¤rafya üzerinde binlerce y›ld›r yaflayan halklar birbirlerine k›rd›r›l›yor. Az önce bahsetti¤im ortak paydan›n en büyük bölüneni olan ezilen halklar “Nas›l?” sorusunu kendilerine soramamaktalar. Ellerinden e¤itim haklar› al›nm›flt›r, ellerinden sosyal yaflam haklar› al›nm›flt›r, ellerinden kültürel haklar al›nm›flt›r, sofralar›ndaki ekmekle, iki bardak suyla avutulmufllard›r. Hak isteme kavgas›na düfltükleri yolda yaln›z b›rak›lm›fllard›r, insanca yaflam için kurduklar› büyük barikatlara küçük ayaklar›n› diremektedirler ama kara postallar› olanlar güçlü bir tekmeyle o barikatlar› y›km›fllard›r. Totaliter rejimlerin, korku ve bask› hükmünü süren iktidarlar›n vazgeçilmez unsuru olan yaz›l› ve görsel medyada beyinleri uyuflturulmufl, aptallaflt›r›lm›fl bireyler, içinde bulunduklar› durumun vahametini anlamayacak kadar derin bir uykunun içine itilmifllerdir. Birileri uyuyan insanlar› uykusundan uyand›rmaya kalks›n; sistemin en derin, en yüksek, en ileri demokratik flekliyle cezaland›r›lm›flt›r! K›ssadan hisse ma¤lubiyete aldanm›fl›z… Kapitalist sistem “nas›l” sorusunu sordurmaz. Bu bir ortaça¤ sendromudur. Ortaça¤a bakt›¤›m›z zaman “neden” ve “nas›l” sorular›n› sormak yasakt›. ‹nsanlar kuldu. Kulluk görevlerini yerine getirenler, baflkald›rmayanlar, sorgulamayanlar iyi insan, a¤›zlar›ndan “nas›l” sorusunu kaç›ranlar kötü insanlard›. Bu oldukça keskin ve sert bir dönemdi. fiimdilerde ise daha ›l›ml› yaklafl›l›yor! Tabulara, de¤er yarg›lar›na dokunanlar yand›, bu de¤er yarg›lar›n› sorgulayanlar, olaya “nas›l” sorusuyla bafllayanlar bafllar›na çok büyük dert ald›lar. Örne¤in kendi ülkemizden pay ç›kartal›m; e¤er ki ülkemizdeki belli normlara laf söylersen vatan hainli¤i kimli¤iyle yaflamak zorunda kal›rs›n. Milli duygulara parmak basarsan -ki bizim ülkemizin milli duygular› sürekli kanayan bir yarad›r- aforoz edilirsin. Günümüz dünyas›nda burjuva hükmünü, egemenli¤ini temellendiren “eflit haklar ve özgürlükler vard›r” yalan›, insanlar› birbirinden uzaklaflt›rmakta, insanlar› meta haline sokmakta, sö-

mürmekte, ötekilefltirmektedir. Bu olgunun en önemli ifllevi medyad›r. Medya psikolojik ve sosyolojik olarak sömürüyü flekillendirir. Sistemin en büyük silah› medyad›r, medya patronlar› da en yak›n silah arkadafl›d›r! Televizyonlar›n tamam›nda dönen renkli materyal parad›r. Para olgusu türlü haliyle insanlar›n beyinlerine kaz›n›r. Yap›lan yar›flmalar sistemin aptallaflt›rd›¤› insan hayatlar›n› göstermez sadece, bir tarafta zenginli¤in ne güzel bir fley oldu¤una dem vurur, öbür tarafta zenginlik hayaliyle yan›p tutuflan bireylerin ruhuna teneffüs eder, insanlar› “para” kavgas›na tutuflturur. En yüce fleyin emek oldu¤unu söyler ama emekçileri ötekilefltirir, en yüce fleyin bar›fl oldu¤undan bahseder ama savafl› meflru k›lar, bütün halklar kardefltir der ama halklar› birbirine düflürür, sevgi en güzel fleydir der ama olabildi¤ince sahte iliflkileri göz önüne getirir… Bernard SHAW; “Siz var olan fleyleri görür ve flu soruyu sorars›n›z: Neden? Ben ise var olmayan fleyleri hayal eder ve derim ki: Neden olmas›n?” der. ‹stedi¤imiz düzen bir ütopya de¤il, olmad› da hiçbir zaman. Ama öyle gösterildi, öyle söylendi… Ama her fleye ra¤men “Neden olmas›n?” Teknolojik geliflmelere aldanmay›n, bütün icatlar, bulufllar hep savafllar için bulundu. Büyük bir gerilemenin, gericili¤in ortas›nday›z. Üstünü çizmek yerine alt›n› kara, kal›n uçlu bir kalemle çizmeliyiz hayat›n. Ve ba¤›ra ça¤›ra sormal›y›z, “NASIL?” diye. Marks’›n “uluslar›n–halklar›n kaderlerini tayin hakk› vard›r” sözüne s›rt›m›z› dayayarak sürece iflbirli¤iyle ve “nas›l” sorusuyla dâhil olmam›z gerekir. ‹nsan hayat› ucuz de¤ildir, olmad› da hiçbir zaman! Bu hayat bizim J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 23


masal masal

isyanc› kar›ncalar fahri temiz

Bir varm›fl, bir yokmufl. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde buralardan çok çok uzakta, uçsuz bucaks›z mavi denizlerin ötesinde, kimseciklerin bilmedi¤i yemyeflil ormanlarla kapl› güzeller güzeli bir Ada varm›fl. Bu Ada o kadar uzaktaym›fl ki, oraya kufllar bile uçarak gidemezlermifl. Bu Ada'da yaln›zca kar›ncalar yafl›yormufl. Hem de dünyada hiç kimsenin görmedi¤i, bilmedi¤i çeflit çeflit, renk renk kar›ncalarm›fl bunlar. ‹flte bu yüzden Ada'ya Kar›ncalar Ülkesi deniyormufl. Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan kar›ncalar çok mutlularm›fl. Çünkü adalar› çok güzelmifl ve orada her fleyleri varm›fl. Bütün kar›ncalar günde sadece birkaç saat çal›flarak kendilerine yetecek yiyecekleri fazlas›yla topluyor, geri kalan zamanda da flark›lar söyleyip oyunlar oynayarak gönüllerince e¤leniyorlarm›fl. Bir de yeni yeni icatlar yap›yorlarm›fl. Böyle mutluluk içinde ne kadar zaman geçmifl kimse bilmiyor. Ve bir gün Kar›ncalar Ülkesi'ndeki bu mutlu yaflam› bozacak çok kötü bir olay olmufl. O gün yiyecek toplamak için deniz kenar›na giden kar›ncalar daha önce hiç görmedikleri kapkara ve kocaman bir hamam böce¤i ile karfl›laflm›fllar. Nereden geldi¤i belli olmayan bu dev böcek kumlar›n üstüne s›rtüstü uzanm›fl, bayg›n bir halde yat›yormufl. Onu gören kar›ncalar hemen koflup di¤er kar›ncalara haber vermifller. Az sonra Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan neredeyse bütün kar›ncalar deniz kenar›nda toplanm›fllar. Hepsi de çok flafl›rm›fl. fiaflk›nl›ktan küçücük dillerini yutacaklarm›fl neredeyse. Çünkü hiçbiri daha önce böyle bir böcek görmemifl. Ve orac›kta hiç bilmedikleri bu böce¤e Kara Böcük ad›n› vermifller. Hemen yüzlerce kar›nca bayg›n yatan Kara Böcük’ün alt›na gi-

24 | TAVIR | N‹SAN 2011

rerek onu s›rt›na alm›fl ve yaflad›klar› ormana tafl›m›fllar. Sonra da bütün kar›ncalar uzaklardan gelen bu böce¤in kim oldu¤unu, en çok da nereden geldi¤ini merak ederek Kara Böcük’ün kendisine gelmesini beklemeye bafllam›fllar. Kara Böcük akflama do¤ru uyanm›fl. Kendisini hiç bilmedi¤i bu ormanda bulunca o da flafl›rm›fl önce. Hemen korkuyla çevresine bak›nm›fl. Bir de ne görsün? Küçücük küçücük binlerce kar›nca merakl› gözlerle kendisine bak›yor. Kara Böcük böyle binlerce kar›ncay› birden karfl›s›nda görünce korkmufl. Kendisine kötülük yapacaklar›n› sanm›fl. Ama korktu¤unu hiç belli etmemifl. Bir süre sessizce kar›ncalar› seyretmifl ve sonra oldu¤u yerde aya¤a kalk›p sormufl: - Ben buraya nas›l geldim, siz de kimsiniz? Kar›ncalardan en ak›ll› olan›, öne ç›k›p Kara Böcük’e onu nas›l deniz kenar›nda bulduklar›n›, oradan s›rtlar›na al›p ormana tafl›d›klar›n› bir bir anlam›fl. O zaman Kara Böcük kendi bafl›na gelenleri de hat›rlam›fl. Me¤erse bu Kara Böcük bir gemide yaflarm›fl. Bir gün gemiden denize düflmüfl. Günlerce dalgalar onu sürüklemifl sürüklemifl ve en sonunda bu kar›ncalar adas›na atm›fl... Kar›ncalar Kara Böcük’e çok iyi davranm›fllar. Ona yemeklerin en güzelini, sular›n en tatl›s›n› getiriyor, hiçbir fleyini eksik etmiyorlarm›fl. Kara Böcük de bafllang›çta onlarla çok iyi geçinmifl. Kar›ncalara çok teflekkür ediyor, hep güzel sözler söylüyormufl. Ama aradan biraz zaman geçince bu Kara Böcük kar›ncalar› küçük görmeye bafllam›fl. Art›k kar›ncalardan bir fley istedi¤inde eskisi gibi rica etmek yerine emrediyor,


hatta k›z›p ba¤›r›yormufl. Kar›ncalar onun böyle bütün gün hiçbir ifl yapmadan gölgede yatmas›na, bir de bu yetmezmifl gibi kendilerine ba¤›r›p emirler ya¤d›rmas›na çok bozulmufllar. Ama ne yapacaklar›n› da bilemiyorlarm›fl. Bir gün Kara Böcük tatl› ö¤len uykusuna yatt›¤› s›rada Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan bütün kar›ncalar orman›n bir yerinde toplanm›fllar. Aralar›ndan biri yüksek bir a¤aç dal›n›n üstüne ç›k›p konuflmaya bafllam›fl: - Arkadafllar! Biliyorsunuz bu Kara Böcük ülkemize geldi¤inden beridir huzurumuz bozuldu. Biz ona çok iyi davrand›k. Yemeklerin en güzelini yedirdik. Bir istedi¤ini iki etmedik... Ama o bize teflekkür edece¤ine emirler ya¤d›rmaya, ba¤›rmaya, hakaretler etmeye bafllad›. Bu ifle art›k bir çözüm bulmam›z laz›m. Bütün kar›ncalar da onun bu söylediklerini onaylam›fllar ve hepsi birden sormufllar: - Peki ne yapaca¤›z? Onlar böyle sorunca bu kez Tatl› Dilli Kar›nca bir ad›m öne ç›k›p konuflmaya bafllam›fl: - Beni dinleyin kar›nca kardefller. Kara Böcük'le konuflmak, bu flikayetlerimizi ona güzel güzel anlatmak gerekir. O zaman o da hatas›n› anlayacak, bizden özür dileyecektir. Müsaade ederseniz ben gidip konuflay›m. Tatl› Dilli Kar›nca'n›n söyledikleri di¤er kar›ncalar›n da ak›llar›na yatm›fl. Hepsi “tamam” demifller. Bunun üzerine Tatl› Dilli Kar›nca yan›na yine kendisi gibi tatl› dilli, güler yüzlü iki arkadafl›n› da al›p Kara Böcük'le konuflmaya gitmifl. Ama Kara Böcük onlar› hiç dinlememifl bile. Onlara k›zm›fl, ba¤›rm›fl, çok kötü sözler söylemifl. Üstüne bir güzel de dövmüfl. Ve demifl ki: - Bundan sonra Kar›ncalar Ülkesi'nde ben ne dersem o olacak. Bütün kar›ncalar benim için çal›flacaks›n›z. Çok çal›fl›p toplad›¤›n›z yiyecekleri bana getireceksiniz. Hem de bir istedi¤imi iki etmeyeceksiniz. Yoksa hepinizi fena yapar›m... Tatl› Dilli Kar›nca ve arkadafllar› geri dönüp di¤er kar›ncalara bir bir anlatm›fllar her fleyi. Di¤er kar›ncalar olanlar› duyunca çok flafl›rm›fllar ve korkmufllar. Korkudan ne yapacaklar›n›, nereye gideceklerini bilememifller. Bir tek Güçlü Kar›nca korkmam›fl. Hem de çok sinirlenmifl. "Madem ki bu Kara Böcük tatl› sözden anlam›yor o zaman biz de onu döver, dersini veririz." demifl. Güçlü Kar›nca ve yan›na kendisi gibi güçlü baflka kar›ncalar› da al›p Kara Böcük'ün karfl›s›na dikilmifl. Ama Kara Böcük onlardan hem çok daha büyük, hem de çok daha güçlüymüfl. Ve Kara Böcük, Güçlü Kar›nca ile arkadafllar›n› evire çevire dövmüfl.

Güçlü Kar›nca ve arkadafllar› her taraflar› yaralar içinde geri dönmüfller. Onlar› o halde gören di¤er kar›ncalar onlar›n da dayak yedi¤ini anlam›fllar. Ve o zaman daha çok korkmufllar. Sadece Ak›ll› Kar›nca korkmam›fl. Çünkü Ak›ll› Kar›nca çok zekiymifl ve Kara Böcü¤ü akl›yla yola getirebilece¤ini düflünüp ona bir oyun yapmaya karar vermifl. Fakat Kara Böcük de çok ak›ll›ym›fl. Hem de Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan baz› kar›ncalar› çoktan hediyelerle, yediklerinin art›klar›n› vererek kand›rm›fl ve kendi adam› yapm›fl. Bunlar Hain Kar›ncalarm›fl. Hain Kar›ncalar, Ak›ll› Kar›nca'n›n yapaca¤› oyunu hemen gidip Kara Böcük’e haber vermifller. O da önlemlerini alm›fl. Böylece Ak›ll› Kar›nca da baflar›s›z olmufl. Üstüne üstlük Kara Böcük'ten bir sürü de dayak yemifl. O kadar dayak yemifl ki, az kals›n dayaktan akl›n› kaybediyormufl. Bundan sonra da hiç kimse bir daha Kara Böcük’e karfl› gelmemifl. Ak›ll› Kar›nca'n›n da baflar›s›z oldu¤unu gören di¤er kar›ncalar iyice korkmufl, sinmifl, umutlar›n› da tümden kaybetmifller. Hepsi de Kara Böcük'le bafl edemeyeceklerine inanm›fllar. Çaresizce Kara Böcük’e boyun e¤ip onun istediklerini yapmaya bafllam›fllar. Kara Böcük’ün istedikleri de hiç bitmiyormufl. Kar›ncalar çal›fl›p ona getirdikçe Kara Böcük daha fazlas›n› istiyormufl. Bu Kara Böcük çok aç gözlüymüfl, gözü bir türlü doymuyormufl. Kar›ncalar bütün gün akflama kadar çal›fl›p toplad›klar› her fleyi Kara Böcük'e getiriyor ama yine de yetiremiyorlarm›fl. Kara Böcük ise kar›ncalar›n getirdi¤i çeflit çeflit yemekleri yedikçe mis gibi çiçek sular›ndan içtikçe daha da büyümüfl, iyice güçlenmifl... Böyle yazlar, k›fllar çok çok uzun zamanlar geçmifl. Kar›ncalar›n o eski mutlu günlerinden eser kalmam›fl. Yaflad›klar› o güzeller güzeli Ada da günden güne çirkinleflmifl. A¤açlar›n yapraklar› dökülmüfl, ormanlar sararm›fl, çiçekler solmufl, sular kurumufl... Ve günün birinde Kar›ncalar Ülkesi’nde genç bir kar›nca ortaya ç›km›fl. Bu kar›nca çok becerikli, hünerli ve de ak›ll› oldu¤u için herkes ona Mahir Kar›nca diyormufl. Mahir Kar›nca, bütün kar›ncalar›n Kara Böcük'ün kölesi olmas›n›, güzelim Kar›ncalar Ülkesi'nin günden güne çirkinleflmesini ka-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 25


söyleyece¤ini çok merak etmifller. En sonunda Mahir Kar›nca'n›n yüzü gülmüfl ve konuflmaya bafllam›fl: -Dinleyin arkadafllar! Anlatt›klar›n›z› dinledim, uzun uzun düflündüm ve anlad›m ki siz yanl›fl yapm›fls›n›z. Onun için Kara Böcük sizi dövmüfl. Hem de bütün kar›ncalar› korkutup kölesi yapm›fl. Neden mi yanl›fl yapm›fls›n›z? Kara Böcük’ün karfl›s›na tek tek ç›karsak hepimizi döver elbette. Çünkü Kara Böcük hepimizden çok daha güçlü ve bir sürü de Hain Kar›nca adamlar› var. Ama biz kar›ncalar hepimiz birleflirsek Kara Böcük karfl›m›zda ufac›k kal›r. Çünkü birlikten kuvvet do¤ar.

bul edemiyormufl. Di¤er kar›ncalara da her zaman "Bu Kara Böcük’e köle olmayal›m daha fazla, bir fleyler yapal›m" diyormufl. Ama öteki kar›ncalar onu hiç dinlemiyorlarm›fl bile. Çünkü Kara Böcük'ten korkuyorlarm›fl. Mahir Kar›nca buna ra¤men b›kmadan her gün onlarla konuflmaya devam etmifl. Çünkü o biliyormufl ki, ›srarc› olunmadan hiçbir zorlu ifli baflarmak mümün olmazm›fl. Tatl› Dilli Kar›nca, Ak›ll› Kar›nca ve Güçlü Kar›nca da Mahir Kar›nca'n›n söylediklerine hak veriyorlar, onlar da "Kara Böcük’ün kölesi olmayal›m” diyorlarm›fl ama Kara Böcük'le bafl etmenin yolunu bilmedikleri için Mahir Kar›nca'dan uzak duruyorlarm›fl bafllang›çta. Fakat Mahir Kar›nca o kadar kararl› ve ›srarc›ym›fl ki sonunda dayanamam›fllar. Ve bu üç yetenekli kar›nca da Mahir Kar›nca'yla birlikte olmaya karar vermifller. Mahir Kar›nca ›srarc› olman›n, zorluklar karfl›s›nda kolay kolay pes etmemenin karfl›l›¤›n› al›nca çok sevinmifller.

Bu fikir, Ak›ll› Kar›nca'n›n çok hofluna gitmifl: - Do¤ru söylüyorsun Mahir Kar›nca, biz kar›ncalar hepimiz birleflerek Kara Böcük’ün karfl›s›na ç›karsak o zaten orac›kta korkusundan düflüp ölür, demifl sevinçle. Güçlü Kar›nca söze kar›flm›fl: - Ama arkadafllar, di¤er kar›ncalar› buna nas›l ikna edabiliriz ki? Biliyorsunuz herkes Kara Böcük'ten çok kokuyor. Onun hiç yenilemeyece¤ini düflünüyorlar. Kimse dinlemez ki... Mahir Kar›nca cevap vermifl ona: - Biz gelin flimdi gidip Kara Böcük’ü öldürelim dersek kimse bizi dinlemez elbette. Hem de Hain Kar›ncalar kofla kofla Kara Böcük’e yetifltirirler söylediklerimizi. O da bizi bir pataklar. Ama biz di¤er kar›ncalara Kara Böcük’ün asl›nda san›ld›¤› gibi yenilmez olmad›¤›n›, biz kar›ncalar birleflti¤imizde daha güçlü olaca¤›m›z› gösterebilirsek o zaman bizi dinlemeye bafllarlar. Ve Kara Böcük'ten de korkmazlar. Bunun için önce güzel bir plan yapmal›y›z.

- Mahir Kar›nca arkadafl, sen san›yorsun ki kimse daha önce Kara Böcük'ten kurtulmak için hiçbirfley yapmad›. Oysa biz bunun için çok u¤raflt›k...

Hemen orac›kta Mahir Kar›nca ve Ak›ll› Kar›nca kafa kafaya verip çok güzel bir plan yapm›fllar. Bu plan› Güçlü Kar›nca ve Tatl› Dilli Kar›nca'ya da anlatm›fllar. Plan onlar›n da çok hofluna gitmifl. Bunun üzerine kendi aralar›nda ifl bölümü yapm›fllar ve da¤›lm›fllar. O gün hepsi çok mutluymufl. Çünkü bu defa Kara Böcü¤ü yeneceklerine, yine eski güzel günlerine döneceklerine ve adalar›n›n eskisinden bile daha güzel olaca¤›na kesin inan›yorlarm›fl.

Ve böyle dedikten sonra s›ras›yla kendisinin, Güçlü Kar›nca'n›n ve Ak›ll› Kar›nca'n›n anlatacaklar› bitince de Mahir Kar›nca elini bafl›na koyup uzun uzun düflünmüfl. Tatl› Dilli Kar›nca, Güçlü Kar›nca ve Ak›ll› Kar›nca onun böyle ne düflündü¤ünü ve ne

Yapt›klar› plana göre ertesi gün ilk olarak Güçlü Kar›nca harekete geçmifl. Kara Böcük’ün t›ka basa yemek yiyip tatl› ö¤le uykusuna yatt›¤› s›rada Güçlü Kar›nca yan›na yine kendisi gibi güçlü iki arkadafl›n› daha alarak kimselere görünme-

Günlerden bir gün Mahir Kar›nca, Tatl› Dilli Kar›nca, Ak›ll› Kar›nca ve Güçlü Kar›nca orman›n derinliklerin de gizli bir yerde toplanm›fllar. Yine her zamanki gibi ilk sözü Tatl› Dilli Kar›nca alm›fl ve demifl ki:

26 | TAVIR | N‹SAN 2011


den Kara Böcük’ün yan›na yaklaflm›fl ve tam gözünün üstüne olanca gücüyle bir yumruk indirmifl Kara Böcük ac›yla "yand›m anam" diyerek yerinden f›rlam›fl. Hemen etraf›na bak›nm›fl ama ortal›kta kimsecikleri görememifl. Çünkü Güçlü Kar›nca ve arkadafllar› yumru¤u vurur vurmaz geldikleri gibi yine kimselere görünmeden oradan uzaklaflm›fllar hemen. Kara Böcük ba¤›rm›fl, ça¤›rm›fl ama sonunda kimseyi bulamay›p yumru¤u yedi¤iyle kalm›fl. Üstüne üstlük Güçlü Kar›nca'n›n vurdu¤u gözü fliflmifl, mosmor olmufl. Bu defa Tatl› Dilli Kar›nca harekete geçmifl. Yan›na kendisi gibi Tatl› Dilli baflka kar›ncalar› da alarak, Kar›ncalar Ülkesi'ni bafltan bafla dolaflmaya bafllam›fl. Karfl›lar›na ç›kan herkese balland›ra balland›ra bu olay›, Kara Böcük’ün gözünün nas›l fliflip mosmor oldu¤unu anlat›yorlarm›fl. Di¤er kar›ncalar önce onlara inanmam›fllar ama sonra Kara Böcük’ü öyle gözü mosmor halde görünce herkes inanm›fl. Ve de bütün kar›ncalar çok sevinmifller. Çünkü Kara Böcük çok kötülükler yapt›¤› için bunu hak ediyormufl. Bir kaç gün sonra Güçlü Kar›nca ve arkadafllar› tekrar harekete geçmifller. Bu kez gece vakti sessizce yaklaflm›fllar Kara Böcük’e ve o m›fl›l m›fl›l uyurken yanlar›nda getirdikleri kocaman sopayla aya¤›n›n üstüne var güçleriyle vurmufllar. Kara Böcük yine "yand›m anam" diye f›rlam›fl yata¤›ndan. Etraf›na bak›nm›fl ama kimsecikleri görememifl. Çünü her yer çok karanl›km›fl. Güçlü Kar›nca ve arkadafllar› da o arada karanl›ktan faydalanarak kaç›p gitmifller. Kara Böcük'ün bu sefer aya¤› k›r›lm›fl. Topallayarak dolafl›yormufl. Onu o halde gören kar›ncalar yine çok sevinmifller. Gizli gizli "Oh can›ma de¤sin" diyormufl hepsi. Tatl› Dilli Kar›nca ve arkadafllar› da yine Ada’n›n her taraf›n› dolaflarak olay› bütün kar›ncalara balland›ra balland›ra anlatm›fllar. Diyorlarm›fl ki; "Korktu¤unuz Kara Böcük’e bak›n! Gözü mor, aya¤› topal... O Kara Böcük de adam olsa öyle topal ayakla dolaflmazd›..." Ve daha neler neler diyorlarm›fl. ‹nanmayanlar kofla kofla Kara Böcük'e bakmaya gitmifller. Gerçekten topallad›¤›n› kendi gözleriyle görünce inanm›fllar. ‹nan›nca da hem çok sevinmifller hem de umutlanm›fllar. Kar›ncalar bir yandan da Kara Böcük’ü böyle pataklayanlar›n kim oldu¤unu merak ediyorlarm›fl. Tatl› Dilli kar›ncalar ise her yerde daha gür sesle konufluyorlarm›fl. Diyorlarm›fl ki; - Bak›n iflte Kara Böcük hiç de sand›¤›n›z gibi yenilmez de¤il. Sadece birkaç güçlü kar›nca arkadafl›m›z onu ne hale getirdi. Bir de hepimiz birleflirsek o zaman kaçacak delik arar o Kara Böcük... Kar›ncalar Ülkesi'ndeki kar›ncalar›n bir k›sm› hala çok korkuyormufl. Onun için Tatl› Dilli Kar›nca’n›n söylediklerine hiç kulak asmam›fllar. "Böyle iyi kötü bir düzenimiz var. Kara Böcük olmazsa düzenimiz tümden bozulur, daha kötü olur." diyorlarm›fl. Onlar da uzak durmufllar. Ama baz›lar› Tatl› Dilli Kar›n-

ca’n›n söylediklerine hak vermifl. Çünkü onlar Kara Böcük’ün san›ld›¤› gibi yenilmez olmad›¤›n›, kar›ncalar›n birleflti¤inde ondan daha güçlü olaca¤›n› görmüfller bir kere ve inanm›fllar. Ve yavafl yavafl onlar da isyanc› kar›ncalara kat›lm›fllar. Mahir Kar›nca aralar›na yeni kat›lan bu kar›ncalar›n hepsine yeteneklerine göre ayr› ayr› görevler vermifl. Kimisi Güçlü Kar›ncalara kat›lm›fl, kimisi Tatl› Dilli Kar›ncalara… Baz›lar›na da Ak›ll› Kar›nca’n›n yan›nda daha baflka görevler vermifl. Böylece daha da güçlenen isyanc› kar›ncalar, Kara Böcük’e bir akflam yine sessizce yaklafl›p öteki gözünü de morartm›fllar ve hatta kolunu da k›rm›fllar. Tatl› Dilli kar›ncalar da Ada'n›n her taraf›na da¤›l›p bunu da yine balland›ra balland›ra anlatm›fllar. Ve de art›k Kara Böcük’ün sonunun yak›n oldu¤unu söylüyorlarm›fl. Onlar› dinleyen kar›ncalar da söylediklerine art›k daha çok inan›yorlarm›fl. Çünkü isyanc› kar›ncalar hep do¤rular› söylüyor, söylediklerini de hep yap›yorlarm›fl. Ve her geçen gün bir sürü yeni kar›nca isyanc› kar›ncalara kat›l›yormufl. Kara Böcük bu olanlara çok k›zm›fl, küplere binmifl. Ve Hain Kar›ncalar› Tatl› Dilli kar›ncalar›n üzerine salm›fl. Fakat Güçlü kar›ncalar, Hain kar›ncalar› dövmüfl, bir güzel tepelemifller. Kara Böcük’ün hem kolu, baca¤› k›r›lm›fl hem de adamlar›n› kaybetmifl. O zaman kendisinin kar›ncalar karfl›s›nda asl›nda çok güçsüz oldu¤unu daha iyi fark etmifl. Korkmaya bafllam›fl. Kar›ncalar ise birlefltiklerinde ne kadar güçlü olduklar›n› görmüfller. Ve bütün kar›ncalar art›k Kara Böcük’ü yenebileceklerine inan›yorlarm›fl. Hatta sab›rs›zlan›yor, bir an önce Kara Böcük’ün karfl›s›na ç›kmak istiyorlarm›fl. Ama Mahir Kar›nca onlara sab›rs›z davranmamalar›n›, her fleyin plana göre yap›lmas› gerekti¤ini söylüyormufl. Ve her fley tamam olunca Mahir Kar›nca "Art›k zaman› geldi" demifl. Haber hemen kulaktan kula¤a yay›lm›fl. Bütün kar›ncalar zaten ne zamand›r son sald›r› için haz›rlan›yorlarm›fl. Hemen ormanda toplanm›fllar. Mahir Kar›nca en öne geçmifl ve hep birlikte Kara Böcü¤ün üstüne yürümüfller. Kar›ncalar o kadar çoklarm›fl ki Kara Böcük onlar›n karfl›s›nda sonunun geldi¤ini anlam›fl. Hemen arkas›n› dönüp kaçmaya çal›flm›fl. Ama kar›ncalar onun kaçmas›na izin vermemifller. Yakalay›p önce bir güzel dövmüfller. Sonra da hep birlikte s›rtlayarak götürüp denize atm›fllar. Dalgalar Kara Böcük’ü al›p götürmüfl... Ve Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan bütün kar›ncalar "oh" demifl. Hemen orac›kta bayram yapmaya bafllam›fllar. Kar›ncalar Ülkesi'nde yaflayan kar›ncalar bundan sonra sonsuza kadar yine eskisi gibi kardeflçe ve mutluluk içinde yaflam›fllar. Adalar› da eskisinden bile daha güzel bir ada olmufl... Ve bir gün Tatl› Dilli kar›ncalar bu güzeller güzeli Kar›ncalar Adas›'ndan ayr›l›p dünyan›n her taraf›na da¤›lm›fllar ve bütün çocuklara bu masal› anlatm›fllar...J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 27


makale makale

umutlu düfllerinle flen olas›n ey vatan! günay umut

Bereketli topraklar›m bir uçtan öbür uca uzan›r. Her bir kentimin, her da¤›n›n, tafl›n›n, derenin, ›rma¤›n›n, denizinin ayr› bir de¤eri vard›r. Bak iflte Karadeniz... ‹htiyar Gürcüler k›fl›n ayaz›nda toplanm›fllar bir eve, kendi dillerinde türkülerini söylemekteler. Hem de hep bir a¤›zdan. Mahallede yank›lanmakta sesleri. Anzer bal›n› pete¤iyle difllemekte bir çocuk. Her petekte bin çeflit çiçek özünün bulundu¤unu bilmeden. Bütün ballar›n flifal› ve böyle lezzetli oldu¤unu düflünerek... Trabzon'da bal›kç›lar a¤lar›n› çekmekte. Ve hamsiler kemençeli bir dü¤ündeymifl gibi oynaflmakta. Bal›kç›lar endifleli, a¤lar›n› her daim böyle dolduramayacaklar›n› seziyorlar. Ordu'nun, Giresun'un f›nd›k dallar› her baharda yefleriyor. Ama üreticinin yüzü bir türlü gülmüyor. Çünkü Dünya Bankas› ve IMF iktidara "f›nd›k bahçelerini sökün" diye buyurmufl. Gere¤i yap›lacak. F›nd›k her derde deva olsa da, dünya üretiminin % 90'› bu topraklarda üretiliyor olsa da sonuç de¤iflmiyor. fiimdilerde göç yollar›nda f›nd›k üreticisi; çiftini-çubu¤unu b›rak›p kentlerin yoksul mahallelerinde yaflamaya raz› olmak zorunda kal›yorlar. Bafl›nda bareti, aya¤›nda terlikle madende ilerliyor bir iflçi; ucu demirli çizme almaya paras› yetmemifl. Kömür karas› yüzüyle Zonguldak'›n derinliklerinde kazma sall›yor. Bozk›r›n bozla¤›n› seversin bilirim. Art›k daha az dinlenir oldu. Yürek telleri titremez öyle. Yozlaflma ald› bafl›n› gidiyor. fiimdi-

28 | TAVIR | N‹SAN 2011

lerde bir gecelik " aflklara" flark›lar bestelenmekte. Günefl daha bir kavursa da ‹ç Anadolu'yu, Konya!›n›n bu¤day› denizler gibi dalgalanmaya devam ediyor. Emperyalistler bugünlerde göz dikmifller her bir bafla¤a. Tekelci flirketler ayakkab›lar›n›n kanl› tabanlar›yla ad›mlamakta topraklar›m›z›. Genifl verimli araziler, ormanlar ve hatta çal›l›klara göz dikmekteler. Onlara kanola ekecek arazi laz›mm›fl. Ege'nin ba¤lar›, çekirdeksiz üzümleri, incirleri, kokulu kavunlar›... daha ne kadar yetifltirilir dersin? Pamu¤un, tütünün en kalitelisi bu topraklarda yetiflirdi. Oysa yerini çoktan Amerikan tütününe b›rakt›. Nereye, ne ekilece¤ini memleketimiz insan› karar veremiyor. Ça¤›m›z zalimleri Osmanl›'ya rahmet okutuyor. Bir vakitler Avrupal› bu topraklar› demir yollar›yla donatt›, kaz gelecek yerden esirgenmeyen tavuk misali. Ve ilk Ege'nin bereketli topraklar›na yönelmiflti. ‹zmir, Ayd›n, Manisa, pefli s›ra Akdeniz'di hedefleri: Mersin, Adana yani limanlara do¤ruydu bu hatlar. Memleketinin içini boflaltmak içindi her fley, bizim olana el koymak için... 1890'lara gelindi¤inde ‹stanbul-AnkaraKonya hatt› yap›ld›. O zamanlar ahtapotun vantuzlu kollar› gibi iç bölgelere kadar uzand› bu raylar. Bugün emperyalizm raylarla de¤il ama ikili anlaflmalarla ili¤ine kadar s›zm›flt›r bu topraklara. Irmaklar›m›z, derelerimiz art›k bizim de¤il. Tekelci flirketler her yanda. Sinekten ya¤ ç›kartma, karlar›na kar katma peflindeler. Do¤unun otlaklar›nda koyunlar, kuzular daha az görülür oldu. Çay›r çimenle bezeli olsa da her yan, yurtd›fl›ndan hayvan ithal edilmekte. fiekerpancar› ekilmez oldu. fiekerin yerini çoktan m›s›r flurubu ald›. Sa¤l›ks›z oldu¤u bili-


ne biline bedenimiz zehirlenmekte. Köyünden, yaylas›ndan sürülmekte Kürt halk›. Çocuklar› büyük kentlerde dilenmekte, çöpten ekmek toplamaya mahkum edilmekte. Oysa bu¤uludur topraklar›n ey vatan! Akdeniz, Marmara, Ege... sahibi halk olsa yeter halka. Da¤›na, tafl›na, ovana, suyuna göz koyanlar var ey vatan! Bu yüzdendir ki bebeler açl›ktan ölebiliyor; insanlar evsiz, yersiz, yurtsuz kal›p so¤uktan sokak ortas›nda donabiliyor. ‹flçilerin ci¤erlerine kum doluyor. Gencecik yafllar›nda çaresiz bir hastal›¤a göz göre göre yakalanabiliyorlar. Göçük alt›nda kal›yor pek çok madenci. ‹nsan hayat› sudan ucuz. ‹fl kazalar›nda Türkiye Avrupa'da birinci s›rada. Emperyalizme kulluk edenlerindir bu tablo. Sana bak›p çil çil para gören onlard›r. Boynunu büküp kendini öksüz sanma ey vatan! " Haramiler el uzatm›fl afl›na Tütüne f›nd›¤›na çay›na Ne susars›n ça¤›r can yoldafl›n› Da¤lar bafl›na" diyenler var topraklar›nda. Sesleri yüzlerce yol öteden bugünlere ulafl›r. Adlar› Bedreddin'dir. Müritleriyle hak yolundad›r. Adlar› Pir Sultan, fieyh Sait, Seyit R›za’d›r. Kurtulufl Savafl›'nda emperyalizme karfl› gö¤sünü siper eden, yar› aç yar› tok, yal›n ayak süngü sallayan tefeci tüccarlar, a¤alar beyler de¤ildi, senin evlatlar›nd›. Yoksul halkt› onlar. Ve yanl›z onlar "vatan" diyebilirler. Aç gözlü haramilerinse tek vatan› parad›r. Ve onlar›n gözleri paralar›n› sayarken ›fl›ldar. Halk›n gözleriyse vatan tam ba¤›ms›z ve özgür oldu¤unda ›fl›ldar. Halk›n o soylu damar›ndan beslenenler komflu açken tok yatmad›lar. Birbirlerini ve de seni, gülünü dikenini, tafl›n› topra¤›n› suyunu orman›n› çok sevdiler. Ve ??? de ba¤›ms›zl›k dediler. Canlar›ndan vazgeçtiler de asla özgürlük düfllerinden vazgeçmediler. K›z›ldere'de adlar› Mahir'di. O kerpiç evde on yoldaflt›lar. Bedreddinlerin miras›n› devralm›fllard›. A¤›tlar yak›ld› pefllerinden. Yürekler yand›, kavruldu. Lakin küle dönmedi. Bir k›v›lc›m nas›l ki tutuflturursa orman› iflte öyle devrim atefli halk›n günlüne düfltü. 1978'de devrimci hareket bir günefl gibi do¤du. "Do¤acak günefl gibi Halk›n kara yazg›s›n›n üstüne Do¤acak günefl gibi Karanl›¤›n ortas›na sesimiz" 12 Eylül karanl›¤›n›n yazg›s›, büyük bir inanç ve kararl›l›kla da¤›t›ld›. Onlar düfller kurmaktan hiç vazgeçmediler. Hapishaneler onur kalelerine dönüfltü. Y›llar içinde nize canlar bir çiçe¤i

koklar gibi, bir dü¤üne gider gibi, umutlu bir düfle dalar gibi, senin için, senin u¤runa canlar›n› verdiler ey vatan. Direnç tohumlar› kentlere yay›ld›. Adlar› Sabo oldu, Sinan oldu, Niyazi, Sibel... oldu. Adalet; illa ki adalet hayk›r›fllar› yükseldi dört bir yandan. Birleflip güçlendiler ve birlefltirip güçlendirdiler. "Parti" dediler ad›na. Mimar› Day›'yd›. "Devrimciler çaresiz olamazlar... Çaresizlik burjuvazinin yaratmak istedi¤i tablodur." demiflti; flimdi her zorlukta onun sesi yank›lan›r. Onun umutlu sesi duyulur her daim. Ve gelece¤e rehber olur. Ey vatan! Borsa oyunlar›n, dolardan, faizlerden, parsel parsel tekelci flirketlere sat›fllardan, AB, ABD'den, IMF,DB sözleflmelerinden, stend - by anlaflmalar›ndan, zehirlenen topraklar›ndan, kirlenen suyundan havana, sat›lan ormanlar›ndan, yolsuzluktan rüflvetten yüzünü çevir ve sana kan-can pahas›na sahip ç›kanlara bak. Bak ve umutsuzlu¤a kap›lma. Evlatlar›n var senin. Hem de en vefal›s›ndan. ON’lar›n verilmifl sözleri vard›r. Ki lafta kalmaz asla. ‹fle bu yüzden umutlu düfller kur. Çünkü umutlu düfller kuranlar ancak bu düzeni de¤ifltirebilirler. Bir gün mutlaka dost sofralar› kurulacak topraklar›nda kula kulluk son bulacak. Emek en yüce de¤er olacak. Kimse avuç açmayacak a¤aya, beye. Ve kimse ulusal zenginliklerimizi AB ve ABD emperyalizmine peflkefl çekemeyecek. Umutlu düfller kurmal›s›n ey vatan! Çünkü umudun ad›; inananlar›n gö¤süne bir bayrakt›r. Coflkun ›rmaklar gibi olmal›s›n. fiEN OLASIN EY VATAN! fiEN OLASIN! J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 29


izlenim izlenim

kondular direniyor-2 derbent hüsnü ifleri

“Yerimizi vermiyoruz. Hiçbir zaman taraftar de¤iliz. Mümkün de¤il. Do¤du¤umuz, büyüdü¤ümüz yer buras›d›r. Al›flkanl›¤›m›z buras›d›r. Devlet bu ihaneti bize yapmas›n. Vermiyoruz. Onlar›n yapaca¤› tek insanl›k, yerimizde bizi rahat b›raks›nlar o kadar.”

Yeniden merhaba. “Kondular Direniyor” yaz› dizimizin ilkinde Armutlu Mahallesi’ne gitmifltik hep birlikte. Yaz› dizimizin ikinci bölümü için ise hepinizin bildi¤ini düflündü¤ümüz Sar›yer Derbent Mahallesi’ndeydik. Televizyonlardan da izlemiflsinizdir, Derbent'i de y›kmaya geldiler geçti¤imiz ay. Özel bir flirketin halk› kand›rarak ellerinden ald›¤› baz› evleri y›kmaya gelmifllerdi. Derbent’te y›k›mlar›n bir bafllang›c›yd› bu. Ama Derbent halk› çolu¤u çocu¤u, genci,

30 | TAVIR | N‹SAN 2011

yafll›s›, kad›n› erke¤iyle buna izin vermedi. Gaza bo¤dular mahalleyi. Bir özel flirketin menfaati için kendi halk›n› gaza bo¤an devlet gerçe¤i bir kez daha gözler önüne serildi. Deyim yerindeyse avuçlar›n› yalay›p geri dönmek zorunda kald›lar. Tabi bu Derbent’i y›kmaktan vazgeçtikleri anlam›na m› gelir, elbette hay›r. Eminiz ki ilk f›rsatta geri geleceklerdir. Karfl›lar›nda da yine direnifli bulacaklard›r.


“Bize resmen geçen gün, dün de¤il evvelsi gün, Gölcük depremi yaflatt›lar Derbent’te. Evet binalar y›k›l›yordu, burada gençlerimiz geldi bizi savundu, sahiplendi. Memurlar da görevlerinin d›fl›nda hareket ettiler. Zehirli gaz verdiler. O kadar insan ölürse hem beddualar›n› al›yorlar hem o kadar kötü laflar›n› al›yorlar. Yani onlar da aile. Çolu¤u çocu¤u var. Onun da evlad› var. Benim de kardeflim resmi, subay. Bunlar› yapmas›nlar. Zehirli gaz veriyorlar; ölen ölene, kalan kalana. Ben mesela orada bo¤uluyordum. Benim gibi nice insanlar. Olacak fley de¤il yani. Olmas›n, biz istemiyoruz. Yerimizi vermiyoruz. Hiçbir zaman taraftar de¤iliz. Mümkün de¤il. Do¤du¤umuz, büyüdü¤ümüz yer buras›d›r. Al›flkanl›¤›m›z buras›d›r. Devlet bu ihaneti bize yapmas›n. Vermiyoruz. Onlar›n yapaca¤› tek insanl›k, yerimizde bizi rahat b›raks›nlar o kadar.” Bütün gecekondu mahallelerinde oldu¤u gibi Derbent’te de ekmek için sabah›n alacas›nda yollara düflülür. Erken bafllar gün. Yoksul, emekçi bir mahalledir Derbent. De¤iflik memleketlerden insanlar›n ifl için göç edip, gelip yerlefltikleri bir mahalledir. “Sivas’tan geldik, yast›¤›m›z yok. Yemin ediyorum bak, flu koltu¤umda Kur’an kitab›n› ö¤renmek nasip olmas›n, ben bu yafl›mda köpe¤in alt›ndan yolluklar› ald› kocam y›kad›, tüylerini temizledi. Y›kad›k, alt›m›za serdik oturduk. Kolay de¤il. Kolay kazanmad›m ve kolay pes etmek istemiyorum. Kolay kazanmad›m ben buray›... Biz 30 senedir buraday›z. Tabii ki fakirlikten, yoksulluktan. Mesela ben buran›n dört tane yetimle kahr›n› çektim. Ya¤murdan, çamurdan, her pislikten çektim. fiu anda tam rahata ermiflken, bu sefer de burnumuzdan getiriyorlar. Cemre ‹nflaat m› ne z›kk›msa, sanmas›n o buraya girdiyse rahat edecek. Derbent hiçbir zaman ölmeyecek. Biz ölmedi¤imiz müddetçe, Derbent ölmeyecek. Neden, sebebini sorun. Biz bütün fakirli¤imizle, çolu¤umuzla, çocu¤umuzla do¤ma büyüme bural›y›z. Madem öyle flerefli bir firmaysa, fakir fukaran›n kolunu tutsun kald›rs›n. Tekmeleyerek oraya buraya atmas›n. ‹kincisi de bu-

raya öyle bir fley yapt›¤› zaman ne kendisi yaflayabilir, ne binas› yaflayabilir.” Bugünlere iflte böylesine yoksulluklar içinde gelmifl Derbent Mahallesi halk›. A¤ao¤ullar›n›n “güzelim arsalara gelip konmufllar” demogojileri vard›r ya, hiç anlatmazlar o güzel araziler içinde insanlar nas›l yafl›yorlard›r diye. ‹fllerine gelmez tabi gerçekler. Hep yalanla, hileyle kazanm›fllard›r o servetlerini. fiimdi de yine yalanla, hileyle servetlerini büyütme derdindeler... 15 y›ld›r her gün diken üstünde Derbent halk›, kendi ifadeleri ile. Ha y›kmaya geldiler, gelecekler diye. Halk›n bar›nma sorununa bugüne kadar el uzatmayanlar, oy u¤runa hizmet verir gibi gözüküp, Derbent’i y›kacaklar› günün hesab›n› yapmaktad›rlar. Ve kendilerince o günlerin geldi¤ini düflünüyorlar ama yan›l›yorlar. “Benim 6 tane çocu¤um var. Bir k›sm› kirada. Çocu¤um 1 milyar maafl al›yor. 500 lira kiraya veriyor, bunun suyu var, elektri¤i var, yemesi var. 4 nüfuslar, çocu¤un okulu var. Bunlardan haberi var m› onlar›n? Bir de üstelik bizi çukurlara at›yorlar, dere tepe. fiimdi onlar›n bizi gönderdikleri yerler nereler, depremzede olan yerler, y›k›lm›fl yerler. Da¤lara, tafllara, pisliklere ev yapm›fllar. Bizim buradaki güzel yerimizi al›p oraya at›yorlar. Biz gitmek istemiyoruz, ats›n bakal›m, biz gitmiyoruz. Biz istemiyoruz, yaps›nlar bakal›m. Aç›k ve net biz vermiyoruz, istemiyoruz. Yerimizi hiçbir zaman vermiyoruz. Kesinlikle vermiyorum. Bu mücadele 30 senedir var, 30 sene

N‹SAN 2011 | TAVIR | 31


daha mücadele ederiz ama yerimizi vermeyiz.” Derbent halk› kararl›, kendinden emin evlerini b›rakmama konusunda. Örnek al›nmas› gereken bir tav›r bu. Ama tüm bu kararl›l›¤a ra¤men aldanan, evini satanlar da olmufl. Onlar içinde bak›n ne diyorlar: “... Onlar gibi b›rak›p kaçmak istemem. Bir komfluyu satmak da benim dost hakk›m de¤il. Ben o komfluyla çay içmiflim, beraber sofras›nda yemek yemiflim. Ben onu satamam. Ben evimi satamam, onun hali ne olursa, benim halim de o kadar olur. Ben onlarla beraber giderim. Oradan kaç›p da kendimi yuhalatacak kadar afla¤›latmam, kendimi o kadar alçaltmam. Ben Allah’›n karfl›s›nda bir mümin kulu olarak öleyim onu beklerim. Ama onlar gibi Kur’an okuyup insanlar› satamam, onlar kadar aciz olamam. Allah’›n yan›na aciz bir kul olarak ç›kmak istemiyorum, o kadar basit. Onlar gitmifller dairede oturmufllar, ben bu derenin içinde çamurda savaflmaya raz›y›m ama hür yaflamaya da raz›y›m. Öyle s›k›l›p gidip polislerin aras›ndan geçip böyle yere bakarak gitmek istemiyorum bu kadar...” Armutlu’da mahalle halk› ile konuflurken, apartman yaflam›n› ve gecekondu yaflam›n› karfl›laflt›rm›flt› mahalle halk›. Bunun yaflataca¤› zorluklar› ve dayan›flma kültürünün ortadan kalkaca¤›n› anlatm›fllard›. Derbent’te de gördük ki ayn› s›k›nt› var.

“... Ben kocam›, sel gidiyordu derenin içinde, selin önünden s›rtlad›m da geçirdim. O kadar savaflt›¤›m yeri ben nas›l b›rak›r›m, öyle terk eder kaçar giderim? 32 y›l›m› vermiflim. 32 gün daha ben yaflayaca¤›m› bilmiyorum ki, apartmanda yaflayay›m. Ben apartmanda yaflamak istemiyorum ki. Orda kimse kimsenin ölüsüne bile sahip ç›km›yor. Biz burada ölüye ve diriye sahip ç›k›yoruz. Birbirimize kucak aç›yoruz. Orada insanlar merdivende selam vermeden geçip gidiyor. Biz öyle do¤mad›k. Biz kutsal topraklarda do¤duk, kutsal topraklarda ölmek istiyoruz arkadafl.” Son yaflad›klar› sald›r›dan sonra bugüne kadar oy verdi¤i, destek verdiklerini sorgulamaya bafllam›fl

32 | TAVIR | N‹SAN 2011

mahalle halk›. Tam olarak kavrayamasa da, gerçekleri yaflayarak ö¤reniyorlar… “Ben köyde büyüdüm. Ot biçtim, orak biçtim ama kimseye muhtaç olmad›m. Devletin de bizi düflünmesi laz›m ki, biz onu düflündük devlet ettik. Tapusunu verecekse insanlar› ma¤dur etmemesi laz›m. Hiçbirimiz devlete karfl› gelmiyoruz. Kanunun kesti¤i parmak ac›maz ama tek burada ara ara sat›p gidenlere yaz›klar olsun derim. Devlet buraya kentsel dönüflüm yap›yormufl, yine bizim gücümüz yetmez. Devlet yine ne derse onu yapar›z. Bir dairemi verecek yerimden versin ben bu toprakta oturmak istiyorum. Ben gidip Kay›flda¤›’nda, Ka¤›thane’de apartmana k›s›l›p kalmak istemiyorum o kadar. Bu kadar basit. Buradan versin daire.” Daha yaz›lacak çok fley vard› ama Derbent’teki sohbetimizi burada noktalamak istiyoruz. Son olarak ise flunlar› söyleyerek bitirelim. Halk›n gücünün, kentsel dönüflüme yetmeyece¤ini düflünen, bu konuda karamsar olanlara ra¤men, biz bu halk›n gücünün herkese yetece¤ini biliyoruz. Önümüzdeki ay baflka bir mahallede, yine direnen bir mahallede görüflmek üzere...J


biyografi biyografi

~

bir egitim emekçisi: anton s. makarenko-1 mete y›lmazer

* Girifl Biz onu sosyalist bir e¤itimbilimci olarak tan›d›k. Ama o ayn› zamanda iyi bir edebiyatç›d›r. O yeni insan›n yarat›lmas› için kafa yordu. Tüm yaflam›n› bu konuyla ilgilenerek geçirdi. Yazd›¤› kitaplar, verdi¤i konferanslar, yay›nlanan makaleleri hep bu amaca yönelikti… Sosyalistler için, çocuk e¤itimi denilince ilk akla gelen oldu. O çocuklar›n sevgili “Makarenko amca”s›yd›. Ama büyüklerin de ondan ö¤renecekleri vard›. O insan›n en umulmad›k, en görülmedik anlarda dahi içindeki ›fl›¤›, güzellikleri görebilendi. Görülmesini istedi. ‹nsanlar›n geliflip, de¤iflebileceklerine inand›. Bunun için emek, sab›r, güvenin gerekli oldu¤unu gösteren oldu. Kendini hiçbir zaman küçük sorunlara hapsetmedi. Büyük düflündü, kendi kiflisel dünyas›n› toplumun ç›karlar›yla uyumlu hale getirdi. Bunun mutlulu¤unu yaflad›. E¤itim verdi¤i çocuklara yazd›¤› yaz›larda bu mutlulu¤unu hissettirdi. Çal›flmak onun için yaflam›n belirtisiydi. Çal›flmamak, ölmekti onun için ve bundan dolay› sürekli çal›flt›. Hiçbir engel, zorluk onu çal›flmaktan al›koymad›. O sosyalizmin insana verdi¤i de¤erin somut ad›d›r. ‹nsan›n nas›l insanlaflt›¤›n› gösteren oldu. Bu tutkulu, çal›flkan, emekçi insan, tan›nm›fl e¤itimbilimci Anton Makarenko’dan baflkas› de¤ildi… * ‹flçi Çocu¤u Anton Semyonoviç Makarenko 1 (13) Mart 1888’de, Ukray-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 33


na’da Harkov yak›nlar›nda Belepolie ad›ndaki küçük bir köyde dünyaya geldi. Ailenin dört çocu¤undan ikincisiydi. Henüz befl yafl›nda okumay› ö¤rendi. Babas› demiryolunda iflçi olarak çal›fl›rd›. Annesi iyimser, umutlu, güleryüzlü bir ev kad›n›yd›. Yedi yafl›nda okula bafllad›. Okula gönderirken babas› ona “Belediye okullar› bizler için yap›lmad›, ama sen onlara göstermelisin. E¤er bana dört al›p geleceksen, hiç gelme daha iyi...” diyerek s›k› s›k› tembihledi. Babas›n›n bu ö¤üdüne uydu. Çok s›k› çal›fl›p, s›n›f birincisi oldu. Okuldayken sosyal yanlar› geliflkindi. Okulun sebze bahçelerinde arkadafllar›yla gönüllü çal›fl›yor, koroda flark›lar söylüyor, müzik aletleri çal›p, resim yap›yordu. 1900 y›l›nda Kriokoviç’e tafl›nd›lar. E¤itimine burada devam etti. Makarenko okudu¤u y›llarda, okulun ana binas›nda resim yeri edindi. K›sa sürede resim atölyesinde ustabafl› oldu. Kendini, verilen e¤itimle s›n›rlamad›. Sürekli araflt›rmalarda bulunup, kendini gelifltirdi. Yabanc› ve Rus edebiyat›na ilgi duydu. Felsefe, astronomi ve di¤er bilimler konusunda kafa yordu. * Ö¤retmenli¤e ‹lk Ad›m 1904 y›l›nda on alt› yafl›ndayken tüm derslerden mükemmel notlar alarak okulunu bitirdi. Ço¤u arkadafl› askerlik ya da teknik okullar› tercih ederken, o birinci s›n›flara ö¤retmen yetifltiren bir y›ll›k e¤itimbilim kursuna bafllad›. 1905’in sonbahar›nda ço¤unlu¤u demiryolu iflçilerinin çocuklar›n›n okudu¤u ilkokula ö¤retmen oldu. Kapitalist koflullarda yap›labilecek en iyi e¤itimi vermeye çal›flt›. Mevcut ders müfredat›yla yetinmeyerek derslere kendinden bir fleyler katt›. Bilgileri kuru, ezbere aktarmay›p yarat›c›l›¤›n› kulland›. Bu konularda kafa yordu. E¤itimi canl›, kat›l›m› art›r›c› hale getiren her türlü metodu kullanmaktan çekinmedi. Ö¤rencileri derslere kat›l›m›n› bazen merak, bazen heyecan katarak baflar›yordu. Makarenko da yeri geldi hatalar yapt›. Fakat o yapm›fl oldu¤u hatalar›ndan dersler ç›karmas›n› bildi. Okulda baflar›l› olabilmek için sadece ö¤retimin de¤il, e¤itimin de flart oldu¤unu gördü. Her ö¤rencinin kiflilik özelliklerini ve yap›s›n› bilmenin önemini kavrad›. * 1905 Devrimi Makarenko, geliflen s›n›f mücadelesine uzak de¤ildi. Arkadafllar›yla birlikte Kiryukov’da legal Bolflevik gazete olan Yeni Yaflam’a aboneydi. Dergiyi düzenli olarak arkadafllar›yla topluca okuyordu. Dergi etraf›nda giderek bir dernek olufltu. Dernek üyeleri s›ras›yla birinin evinde toplan›yor, politik geliflmeler konuflulup üzerinde canl› tart›flmalar yap›l›yordu.

çük burjuva kesimleri derinden etkiledi. Farkl› aray›fllara yöneldiler. Devrime, sosyalizme yönelik inançs›zl›k yay›ld› ve bu kesimler taraf›ndan devrim ve sosyalizme yönelik karalamalar yap›ld›. Sosyalizmin yanl›fll›¤› vaaz edildi. Fakat Makarenko, sosyalist bir ayd›n olman›n gere¤iyle, devrime ve sosyalizme ba¤l› kald›, inanc›n› korudu. Yay›lan y›lg›nl›k ve karamsarl›k havas›ndan etkilenmeyerek umudunu her daim canl› tutmas›n› bildi. Y›l 1914’ü gösterdi¤inde ilkokula ö¤retmen yetifltiren yeni aç›lm›fl okula kay›t yapt›rd›. S›navlar› baflar›yla geçti. Makarenko, 26 yafl›nda tarih ve felsefeyi daha sistematik bir flekilde ele almaya bafllad›. Felsefe ve e¤itimbilim alan›nda yo¤unlaflt›. Bu konuda ortaya ç›kan eksik ve yanl›fllar›n nedenleri üzerine kafa yordu. * Devrim: Yeni Bir Bafllang›ç Ekim Devrimi milyonlarca iflçiye, emekçiye oldu¤u kadar, ayd›nlara da yeni bir dünyan›n kap›lar›n› aralad›. Art›k yeni bir dönem vard›. U¤runa mücadele edilip on binlerce cana mal olan o büyük düfl, gerçekti art›k. Bundan sonra eskinin üzerine yeni bir yaflam kurulacakt›. Her alanda daha fazla çal›flmak gerekiyordu. Eskinin yeniden dirilmemesi için gereken fedakârl›klar yap›lmal›yd›. Tüm bunlar yap›l›rken esas olan yeni insan›n yarat›lmas›yd›. Makarenko, devrimin üzerine yükledi¤i sorumluluk ve görevlerden kaçmad›. Büyük bir enerji ve coflkuyla çal›flmaya koyuldu. Kendi alan›nda yeni insan›n e¤itimi için kollar› s›vad›.1918’in bafl›nda 13 y›l önce bafllam›fl oldu¤u okula geri döndü. Okul, üst düzeyde ilkokula dönüfltürüldü ve Makarenko da okulun müdürü olarak atand›. Bu y›llarda iç savafl tüm s›cakl›¤›yla sürüyordu. K›z›lordu, 1919’da bölgeyi karfl› devrimci güçlerden temizledi. Devrimin bu y›llar›nda olanaks›zl›klar, ekonomik s›k›nt›lar kendini fazlas›yla hissettiriyordu. Ülke harabe halindeydi. Bu koflullarda da e¤itimin yap›laca¤› gösterildi. Bunun için azim, istek ve inanç gerekiyordu. Bu günlerdeki bu örneklerden biri de Makarenko oldu.

Makarenko, özellikle e¤itim çal›flmalar›yla ilgilenen devrimci bir derne¤in yöneticili¤ini yapt›. Derne¤e ayd›nlar›n d›fl›nda pek çok demiryolu iflçisine üyeydi. Bu yan›yla ayd›nlar olmas› gereken s›n›f›n yan›ndayd›. Toplant›lar›n baz›lar› gizli yap›l›yordu. Makarenko bu toplant›larda Çarl›¤a karfl› mücadeleden söz ediyor, özgürlük ve demokrasi vurgusu yap›yordu. Çarl›¤›n mutlaka y›k›laca¤›na olan inanc›yla umutlu sözler söylüyordu.

* Gorki Komünü Y›l 1920’ye geldi¤inde Makarenko’ya daha farkl› bir görev verildi. Sokaklarda yaflamak durumunda kalm›fl çocuk ve gençler için bir okul kurmas› ve bu okulu yönetmesi istendi. Görevi kabul etti. Gördü¤ü manzara karfl›s›nda ilkin biraz flafl›rd›. Devrimden önce hapishane olan bu yerde odalar bombofltu, ne pencere ne kap› vard›. So¤ukta ›s›nabilecekleri soba ve odunlar› yoktu. Her fley k›r›lm›fl, ifle yarar malzemeler al›nm›flt›. Daha sonradan söyleyece¤i gibi “Yoksulluklarla dolu bir yaflamda da her fleyin çaresi bulunurdu” Öyle de yapt›. Görev yapt›¤› süre boyunca hiçbir fleyin mazereti olmayaca¤›n›, her koflulda e¤itimin yap›labilece¤ini gösterdi. Gerek kendisi gerek çocuklar so¤uklardan, açl›ktan yak›nmad›. Çözüm bulmak için emek harcad›lar.

1905 devrimi kanl› bir flekilde bast›r›ld›. Yenilgi, burjuva ve kü-

Makarenko’nun kuraca¤› bu okulda toplum d›fl›na düflmüfl ço-

34 | TAVIR |N‹SAN 2011


cuklar e¤itim görecekti. Bu çocuklar, savafl s›ras›nda ailelerini kaybetmifl, babalar›-anneleri salg›n hastal›ktan, açl›ktan ölmüfl yetimlerdi. Kimileri h›rs›zl›k yaparak, kimisi dilenerek sokaklar›n o ac›mas›z ortam›nda yafl›yordu. Art›k yeni bir düzen, sosyalizm vard›. Bu çocuklar, eski düzen kapitalizmin yapt›¤› gibi, sokaklarda kaderine terk edilemezdi. Çocukluklar›n› yaflayamayan bu çocuklar›n, yeni bir anlay›flla e¤itilmesi gerekiyordu. Bu yap›l›rken, yaflayamad›klar› aile s›cakl›¤›n› yaflamal›yd›lar. Bunun yan›nda okuma-yazma da ö¤retilmeliydi. ‹nsana karfl› insanca davranmay› ya unutmufl ya da ö¤renmemifllerdi. Sokak kültürünün bir parças› olan yapay kahramanl›¤› kifliliklerinin temeline oturtmufllard›. Kapitalizmde hepimizin sokaklarda gördü¤ü, dilenen, tiner koklayan, kapkaç ya da de¤iflik kirli ifllerde çal›flmak durumunda b›rak›lan çocuklar›n benzeriydiler. Kapitalizmde böylesi manzaralar do¤al görülürken, onlara çocuk de¤il “suçlu” muamelesi yap›l›rken, sosyalizmin temelinde insan oldu¤u için, böylesi manzaralar do¤al olamazd›. Sokaklarda çocuklar›n olmas› düflünülemezdi. Makarenko’ya verilen görev de bu çocuklar›n e¤itilmesiydi. Makarenko’nun e¤itim verdi¤i komünün ad›n›n Gorki olmas› tesadüf de¤ildi. Makarenko’nun yaflam› üzerinde, Gorki’nin büyük etkisi vard›. Kendisini böylesine etkilemifl bir yazar›, çocuklara da tan›tmak istiyordu. Önce çocuklara Gorki’nin yaflam›n› anlatt›. Eserlerinin okunmas›n› sa¤lad›. Çocuklar da, Gorki Amcalar›n›n kendilerinden biri oldu¤unu gördü. Ona büyük bir sevgi ve sayg› duymaya bafllad›lar. Ve bir gün çocuklarla birlikte komünlerinin ad›n›n Gorki olmas›n› kararlaflt›rd›lar. Makarenko ve çocuklar, Gorki ismiyle her daim gurur duydu. Gorki Komünü’nün bir üyesi olman›n onurunu yaflad›lar. Art›k her birinin bir hedefi vard›: “Gorki baflard›, biz de baflar›r›z” düflüncesiyle her alanda Gorki gibi olmak... Bu duygu, çal›flmalar›nda itici bir güç oldu. * Yeni ‹nsan Gorki Komünü’nü oluflturmaya bafllad›¤›nda ‹l E¤itim Müdürü olan bolflevi¤in kendisine söyledi¤i flu sözlere Makarenko yaflam› boyunca sad›k kald›. Çabas› hep bu amaca yönelik oldu. “Yeni bir e¤itim dizgesi kurmak zorunday›z. ‹nsanlar› yeniden e¤itmek, yeni bir insan› yaratmak zorunday›z. Yeni insan›, yani bizim insan›m›z› yaratmak...”(1) Yeni insan dedi¤i sosyalist insand›. Kendine güvenen, burjuva ideolojisiyle her daim kavgac›, kiflilik sahibi fedakâr, emekçi ve eme¤e de¤er veren, ülke ve halk sevgisiyle dolu... olan bu özellikleri do¤al kiflili¤i haline getiren insanlar e¤itmeliydi. Makarenko bunun için kollar› s›vad›. Elbette bu kolay ve emek harcanmadan olacak bir süreç de¤ildi. Okulu açt›¤›nda çok zorluklar yaflad›. Önünde yararlanabilece¤i bir örnek yoktu. Kendisine sunulmufl bir reçete de yoktu. Amaç belli, bunun yöntemini bulmal›yd›. Bunun için öncelikle burjuva e¤itimbilim kitaplar›n› bir kenara itti. Sosyalist bir e¤itimin verilece¤i, yeni insan›n yarat›laca¤› bir komünde çocuklara böylesi bir e¤itim ve-

rilemezdi. Uygulayaca¤› her yöntemi kendisi yaratacakt›. Çocuklar› yeni bir kiflilik ve kültürle donatmak gerekiyordu. Yaflamlar›nda yeni bir hedef olmal›yd›. Bunun için e¤itimin verilifl flekli en az e¤itim kadar, hatta daha da önemliydi. “Anlam›yorlar, dinlemiyorlar” vb. deme lüksü yoktu. Özellikle toplu e¤itimlerde e¤itimin verilifl flekliyle ilgili flöyle diyordu Makarenko: “E¤itimin verilifl flekli çok hassas, uçabilir bir madde gibidir. Sürekli bak›m ister, her gün ilgi, dikkat ister, bir çiçek yata¤› gibi elin üstünde olmas›n› ister. E¤itim yöntemi, h›zla oluflturulan bir fley de¤ildir. Çünkü yaln›zca ar› bilinçle önceden kazan›lm›fl ilke ve al›flkanl›klarla de¤il, eski kuflaklar›n deneyimlerine gösterilen bilinçli sayg›yla gelifltirilir, kendisi de belli bir deneyim süreci yaflam›fl toplulu¤un büyük yetkesiyle gelenekler birikmedikçe bir e¤itim biçemi oluflturulamaz.”(2) Okulun aç›ld›¤› ilk günlerde içinde bulundu¤u durumu çözümleyip harekete geçti. Yaflam›n karmafl›kl›¤›n› sadelefltirmeyi baflard›. Yoksulluklar içinde e¤itimin zorlulu¤u ama bir o kadar da güzelli¤ini gösteren oldu. Ö¤retmenlerin mutsuzlu¤a, çaresizli¤e, içlerine düflen “acaba” duygular›na karfl›n Makarenko umutsuzlu¤a düflmedi çünkü o insana, insan›n içinde var oldu¤unu bildi¤i güzelliklere güveniyordu... * ‹nsan›n ‹çindeki Güzellik Makarenko’nun e¤itim tarz›n›n baflar›l› olaca¤›na olan inanc›n›n kayna¤›, insan›n içinde var olan güzellikti. Yapmak istedi¤i ve yapt›¤› toplum d›fl›na düflen sevgi, emek nedir bilmeyen bu çocuklar›n içlerinde gizli kalan, üzeri kirlenip paslanm›fl güzelliklerini ve insan yanlar›n› a盤a ç›karmak oldu. “‹nsanda iyiyi görmek her zaman güçtür ve insan› özellikle sa¤l›ks›z bir kolektif oldu¤unda, günlük davran›fllar›yla de¤erlendirmek hemen hemen olanaks›zd›r. Çünkü bu iyilik, anlams›z çat›flmalar›n ard›na, derinliklerine gizlenmifltir. ‹nsanda iyinin var oldu¤unu sürekli olarak varsaymak gerekir... ‹nsanlar belli bir yan›lma riski tafl›yan iyimser bir savdan hareketle yaklaflmak zorundad›r.”(3) Makarenko’nun yaflam›na bu bak›fl yön verdi. E¤itti¤i çocuklardan birinin y›llar sonra onun bu yan›yla ilgili flu sözleri söylemesi tesadüf de¤ildir. “Makarenko bu güveni göstermekle ruhlar›m›zda uyumakta olan en de¤erli insan niteliklerini ortaya ç›karm›fl, onlar› uyand›rm›flt›r.”(4) Kendine verilen de¤eri, sevgiyi gördükçe çocuklar›n kendine güveni geliyor, yaflama daha farkl› bakmaya bafll›yordu. Kendilerinin dahi fark›na varmad›klar›, içlerinde gizli kalan insan yanlar›n›n varl›¤›na tan›k oluyorlard›. Ve h›zla “‹nsan her fleyden önce insan olmal›d›r, sözcü¤ün gerçek anlam›yla insan olmal›, gerçek bir insan...”(5) diyen Makarenko’nun amac›na ilerlenmifl oluyordu. Makarenko’nun bu yaklafl›m› tüm Marksist-Leninistlerin ortak tutumudur. Halka güvenin e¤itiminde insanlar›n geliflip-de¤ifle-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 35


ö¤retmemiz gerek. Biz e¤itimbilimciler insanlara on y›llard›r okumay›, yazmay› ö¤retiyoruz ama e¤itim alan›nda her fleyi kendi haline b›rak›yoruz. Önemli olan nokta bu.”(8)

bilece¤ine inanc›n kayna¤›nda da bu vard›r. Mesele bu iyi ve güzellikleri a盤a ç›karmakt›r. ‹nsan›n de¤iflip dönüflmeyeceklerini söyleyen burjuva ve küçük burjuva kesimleridir. Onlar›n halka güvenmemelerinin nedenlerinden biri de budur... * Sevgi Emek Harcamakt›r E¤itimde temel unsur sevgidir. Bir e¤itimin baflar›l› olabilmesi insan›n içindeki güzellikleri görebilmesi için sevgi olmazsa olmazd›r. Makarenko’da bu sevgi oldu¤u için Yeni ‹nsan’›n yarat›lmas›nda baflar›l› oldu. Gorki, Makarenko’nun bu yan›yla ilgili flu gözlemde bulundu: “Küçüklere karfl› sevecen, ‘teklifsiz’ davranmak, onlarla rahat iliflkiler içinde bulunmak da Makarenko’nun do¤as›ndan bir parças› anlafl›lan her birine söyleyecek tatl› bir sözü yüzünün tümünü kaplayan ve o küçükleri tatl› tatl› okflayan küçücük bir gülümsemesi var... Hepsinin de saçlar›na uzanan bir eli var Makarenko’nun...”(6) Bir insan›n sevgisini görmemifl, s›cak bir el tutmam›fl, yaflamda sadece kötülük görmüfl, yapayaln›z, kimseye güvenmeyen, hiçbir fleyi olmayan çocuklara salt ac›man›n, onlar› tek bafl›na e¤itemeyece¤i aç›kt›r. Onlar› e¤itmek, yeni bir kiflilik, ahlak ve kültürle yetifltirmek gerekiyordu. “Onlar› kurtarmak için kesin, tav›rl›, kat› ve güçlü olmak zorundayd›m, bunu daha bafltan anlam›flt›m. Onlar, kendilerine karfl› nas›l filozofça davran›yorsa, ben de onlar›n sorunlar› karfl›s›nda öyle filozofça davranmal›yd›m.”(7) diyen Makarenko, önemli bir gerçe¤i de iflaret ediyordu. Çünkü e¤itim ayn› zamanda eski ile yeninin savafl›m›d›r; yani bir anlamda kapitalist düzenin tortular› ve kirleriyle de mücadele edilmesidir. ‹ki ideoloji çarp›fl›r e¤itim alan›nda... Makarenko’nun bir özelli¤i de, bu çarp›flmada güçlü ve sab›rl› olmas›d›r. Bundan dolay›, gerçek anlamda emek harcamadan, sevdiklerin için bedel ödemeden, sevgiden söz etmenin hiçbir anlam› yoktur. Sosyalistler sevgiden söz ederken, sevdikleri ve de¤er verdiklerinden söz ederken emek ve fedakârl›¤›n akla gelmesi bofluna de¤ildir.

E¤itim kendili¤indencili¤e b›rak›lmayacak kadar önemlidir. Zaten e¤itimin kendisi iradi ve bilinçli bir faaliyet olmal›d›r. Di¤er bir nokta ise kuru, yaflamla ba¤› kurulmayan bilgilerle e¤itimin olmayaca¤› gerçe¤idir. Makarenko’nun sözleriyle söyleyecek olursak, “Yaflamda en önemli fley bilginin kendisi de¤ildir ama kazan›lan her bilginin uyumudur. ‹nsan›, onun dünya görüflünü belirleyen felsefesidir.”(9) Salt bilgi edinme diye bir amaç, sosyalistlerin ifli de¤ildir. Bilgi, yaflamda kendine karfl›l›k bulmal›, bir prati¤i olmal›d›r. Soyut, yaflamdan kopuk bilgi, burjuva ve küçük burjuva ayd›nlara fildifli kulelerinde gereklidir. Çünkü oradan ahkâm kesmek için böylesi bilgileri edinmelerine ihtiyaçlar› vard›r. Di¤er bir nokta ise bilgi, yaflamda bir dünya görüflü ile anlaml›d›r. Bu yan›yla bilgi s›n›fsald›r. Bir sosyalistle bir burjuvan›n dünyam›zdaki açl›¤a, yoksullu¤a, iflsizli¤e bak›fl› bir olamaz. Bunun için tek bafl›na bilgiyi ö¤renmek amac›m›z olmamal›d›r. Ö¤rendi¤imiz her bilgiyi “halk›n mücadelesi ve kurtuluflunda nas›l kullan›r›m”, iflte do¤ru olan düflünce tarz› budur. Makarenko’nun sözünü etti¤i gerçek de iflte budur. * Disiplin ve Otorite Makarenko’nun söyledi¤i gibi, “Disiplin, ancak gereklili¤in, yararl›l›¤›n, zorunlulu¤un öneminin anlafl›lmas› halinde bir anlam ifade eder.”(10) Disiplin bunun için önemle üzerinde durulmas› gereken bir konudur. Bir toplulukta ya da tek tek verilecek e¤itimde olmazsa olmazd›r. Disiplin varsa e¤itim verilebilir. Bunun için Makarenko disipline büyük önem verdi. Fakat disiplinli olmaktan söz etmek gereksizdir. Her koflulda ve her yerde ayn› bir disiplinden söz edilemez. Örne¤in Gorki Komünü’nde yaflad›klar›na iliflkin söyledi¤i flu sözler önemlidir: “Olgun bir toplu yaflamda uyumlu ve etkili bir iflleyifl gösterebilecek olan d›fltan gelme bir disiplini uygulamak burada tehlikeli olabilirdi.”(11)

* Bilmek Yetmez Makarenko insanlar›n hayal gücüne s›n›r vurulmas›n› istemezdi. Aksine her daim canl›, dinamik hayaller kurulmas›n› isterdi. Bu yan›yla insana güvenir, güvenilmesini söylerdi.

Bu konuyu Yaflam Yolu adl› eserinde daha ayr›nt›l› ele ald›. Okulun ilk y›llar›nda yokluklardan kaynakl› ayaklar›nda ayakkab›, üstlerinde giyecekleri yoktu, kar›nlar›n› ço¤u zaman doyuramazlard›. Is›nmak için ne soba ne de yakacaklar› vard›. Böylesi koflullarla daha sonraki koflullar aras›nda elbette disiplin fark› olacakt›. Çünkü ilk y›llarda çocuklar-gençler sosyalist bir kiflilik edinmemifl, disiplinin önemini kavramam›fllard›. Makarenko bir yandan koflullar› düzeltirken, di¤er yandan disiplini oturtmaya çal›flt›. Yapt›¤› hiçbir fleyi kendindencili¤e b›rakmayarak iradi davrand›.

“‹nsanlara sayg› duymak gerekiyor. Baflar›y›, özveriyi istemek insana özgüdür. Ve kendi gücüne iliflkin bu bilinç, insana basit bir e¤lenceden daha çok sevinç verir. Bu duyguyu bir tez yaflayan gençlerimizi sonradan tutamazs›n›z. Bu sevinci onlara

* Toplu-Komünal E¤itim Makarenko’nun e¤itimbilimsel anlay›fl›nda toplu-komünal e¤itim temeldir. ‹ki kiflinin, e¤itenle e¤itilenin karfl›l›kl› iliflkileri üzerinde oturan e¤itimbilimsel görüfle karfl› ç›kt›. Bunun yerine ki-

36 | TAVIR |N‹SAN 2011


flili¤in oluflmas›nda en büyük etkinin e¤itimcilerden, e¤itilecek çocuk-gençlerden meydana gelen ve yetkili birinin disiplinli bir flekilde yönetti¤i toplu e¤itim anlay›fl› üzerinde durdu. Biçimsel olarak kapitalist ülkelerde de böylesi toplu e¤itim okullar›n›n olmas› kar›fl›kl›k yaratmamal›d›r. Amaçlar› temelde farkl›d›r. Çocuklar-gençler, Makarenko’nun önerdi¤i-gelifltirdi¤i sosyalist bak›flla oluflmufl topluluklarda edilgen birer nesne gibi de¤il; komünün gelece¤inden ve onurundan sorumlu di¤er insanlarla ayn› haklara sahip ve haklar›n›n bilincinde olan, komünün etkin bir üyesi olacak flekilde e¤itilmifltir. Bir yandan okuma-yazma ö¤retilirken, di¤er yandan üretim söz konusudur. Bunlar› tamamlayan kültürel ve sosyal faaliyetler vard›r. Eme¤in de¤eri bilince ç›kar›l›r. Her birey kendine güvenli kifliliklere sahiptir. Kapitalist düzende ise, var olan çocuk yurtlar›nda ya da toplu olarak e¤itim birimlerinde genelde zorunluluk, bask› ve fliddet vard›r. Verilen e¤itim, soyut ve yaflamdan kopuktur. E¤itimciler de severek de¤il, tasadüfen bu ifli yapmaktad›r. Sosyalist bak›flla yönetilen-kurulan e¤itim komünlerinde gönüllülük hakimdir. Her bir üyesi kendini güvende hisseder. Ve komüne gelen bir kifliye de, komün üyelerinin flu sözü söylemeleri bu kendine güvenden gelir. “Bak, buras› tutukevi de¤il, hepimiz birer efendiyiz burada. Sen de bir efendisin; otur, kalk, ö¤ren ve çal›fl bizimle. Be¤enmezsen gidebilirsin, seni ba¤layan yok.”(11) Günümüzde kapitalist ülkelerde yaflan›lanlar› gördü¤ümüzde sosyalizmin insana nas›l bir de¤er verip yetifltirdi¤ini Makarenko ile bir kez daha görüyoruz. Sosyalizm, çocuklar› çocukluklar›ndan bafllayarak nas›l kiflilikli, kendine güvenli, halk ve vatan sevgisiyle dolu yetifltirdi¤i gerçe¤i, gizlenemeyecek kadar aç›kt›r. Faflizme karfl› verdikleri savaflta, kazanacaklar›na olan inançlar›, hiç tereddütsüz vatan ve inançlar› için canlar›n› feda eden milyonlar›n varl›¤› iflte böylesi bir ahlak›n, kültürün sonucudur. Makarenko, önerdi¤i e¤itim komünlerinde sosyal ve kültürel faaliyetlere büyük önem verdi. Bireysel oldu¤u kadar, grup olman›n gururunu ve bunun mutlulu¤unun yaflan›lmas›na da vesile oluyordu. Gorki, kendi ad›n›n verildi¤i komünü gezdikten sonraki flu gözlemleri söylenenlerin adeta özeti niteli¤inde: “Ancak özgün ve kolektif bir çal›flma, insanlar› dürüstlük temelinde kurulmufl bir yaflama yönlendirebilirdi, ancak özel mülkiyetin kald›r›lmas›, insanlar› dost ve kardefl yapabilir, yaflam›n tüm ac›lar›n› yok edebilirdi.”(12) * Risk E¤itimi Makarenko’nun çocuk ve gençler üzerinde gözlemledi¤i bir gerçek de; riske, baflka bir ifadeyle maceraya girmeleridir. Bazen çocuk ve gençlerin yapt›klar›, içlerindeki heyecan ve coflku tam anlafl›lmaz. Kimileri bu duruma k›zarak, bir daha o hareketlerde bulunmamas› için tembihler. Böylesi bir tembihleme gerçekçi olmad›¤› gibi, çocu¤u anlamamakt›r. Yap›lmas› gereken, çocuk ve gençlerin içlerinde var olan coflkuyu, risk alma duygular›n› yok etmek olmamal›d›r. “E¤er tehlike yoksa tehlikeli oyunlar oynamak gerekiyor. ‹nsanlar riski sever. Bu soylu bir duygudur. Ama insana riske girmeyi zekice, ortak bir amaç ad›-

na ö¤retmek gerekiyor.”(13) Makarenko’nun dile getirdi¤i bu gerçe¤in burjuvazi de fark›ndad›r. Bundan dolay› kendine zarar› dokunmayan gençlerin ç›lg›nl›klar yapmas›na izin verir. Ne zaman ki toplumsal meseleleri düflünüp, “halk, vatan” der, iktidara yönelmeye bafllarsa ve bu u¤urda korkusuzca kavgaya girerse, iflte o zaman devreye girer. Her türlü yol ve yöntemi kullanarak gençlerin bu yan›n› etkisizlefltirmeye çal›fl›r. Gençler ç›lg›nca yozluk içinde e¤lenirken mesele olmaz. Ne zaman ki o coflkuyu ve riske girme heyecan›n› do¤ru hedefelere yöneltmiflse, burjuvazi yaygaraya bafllar. “Gençli¤inizi heba etmeyin” demeleri bofluna de¤ildir. Makarenko bunun için gençlerin içindeki o heyecan›, coflkuyu, riske girme dürtüsünü yok etmek de¤il, e¤itmemiz gerekti¤ini söyledi. * Kendine Güven, Güç ve Mutluluk Makarenko günlük yaflamda sorun ve s›k›nt›lar karfl›s›nda yaflan›lan çaresizliklerimizin temel nedenlerinden birini de kendimizi yaln›z hissetmemizi ve küçük-k›sa hedefler peflinden kofluyor oluflumuzu gösterdi. Baflka bir ifadeyle de günübirlik yaflamak diyebiliriz. Kifli yaflam›nda karfl›s›na ç›kabilecek sorunlar› bilmelidir. Gelecekteki tehlikeleri ö¤renmelidir. Bundan dolay› güç ve güzelli¤i belirleyen en önemli etken yaflamdaki tavr›m›z ve bak›fl aç›m›zd›r. “Güç ve güzellik, insanda sevdi¤imiz çizgilerdir. Her ikisi de yaln›zca görevler karfl›s›nda al›nan tav›rla belirlenir. En zay›f insan, davran›fl›n› en yak›n görevle s›n›rland›ran insand›r. ‹nsan, uzak da olsa yaln›zca kendi göreviyle yetiniyorsa güçlü görünebilir ama kiflili¤ini ve gerçek de¤erini hissettirmez. ‹nsan›n görevleri kolektifinkiler oldu¤u sürece, kolektif ne denli genifl ise, insan da o derece güzel olur.”(14) Bir insan› güçlü k›lan idealleridir. Yaflam›na yön verecek olan bir ideali olmal›d›r. Kiflinin yaflam›ndaki ideali ne derece büyük ise o derece güçlü demektir. Bir insan da ideal her daim olmal›d›r. Bu umuttur. Gelece¤e, gelece¤i kazanacak olman›n, hakl› olman›n umududur. Bu umuda ulaflmak için günün her an› mücadele içinde olmakt›r. Yoksa tersi durumu kaderciliktir. ‹ster sosyalist ister kapitalist toplumda olal›m bu mücadele sürekli olmak durumundad›r. Mücadele sürekli k›l›nmazsa, dura¤anl›k, geri dönüfl kaç›n›lmazd›r. Bu yaflam›n kanunudur. Kendimizi sürekli örgütlemekten, büyük düflünmekten söz etti¤imizde dikkat çekilmek istenen nokta budur. Elbette böylesi bir yaflam kolay de¤ildir. Yaflamda bencilli¤i ölçü olarak ald›¤›m›z takdirde, bu mücadelede baflar›l› olmam›z mümkün de¤ildir. Mücadele ve tehlike bizi bekliyor. Bu yol insanl›¤›n kurtulufluna giden yoldur. Onurlu ve gurur dolu olmam›z› sa¤layacak olan da bu yoldur. Böylesi bir mücadele dolu yolda yürüyebilirsek; halklar›n ac›lar›, özlemleri bizim de ac›lar›m›z, özlemlerimiz olacakt›r. Onlar›n mutlulu¤u bizim de mutlulu¤umuz oldu¤unu görece¤iz; onlarla ö¤renecek, onlarla kazanaca¤›z. (sürecek)

N‹SAN 2011 | TAVIR | 37


deneme deneme

söz s›ras› sizde ümit zafer "Kanad›k toprak olduk Çekildik bayrak olduk Döküldük yaprak olduk Geldik bugüne..." (Hasan Hüseyin Korkmazgil)

Halk denilen bilge, içinden ç›kard›¤› kahraman evlatlar›n› k›rklara kar›flt›r›r. "Öldü" demez, ki yine gelebilsinler. Tarih bilincinin en tan›ms›z halidir bu. Kitaplar yazmaz, yaflanand›r. Naz›m Hikmet, “fieyh Bedreddin Destan›”nda bu gerçekli¤e bir köylünün a¤z›ndan tan›kl›k etmemizi sa¤lar: "Bedreddin yine gelecek diyorsak, sözü, bak›fl›, solu¤u bizim aram›zdan ç›k›p gelecektir, diyoruz..." Pir Sultan Abdal'›n "Bu kaç›nc› ölmem" sorusu, bu bilincin dile geliflidir. Ki soru de¤il, tarihsel bir cevapt›r bu. fiair Nesimi, 148 y›l›nda Halep flehrinin ortas›nda derisi yüzülerek öldürülür. Ama halk denilen bilge, kar›fl›r ifle ve flu rivayet kal›r geriye: Derler ki, Nesimi aya¤a kalk›p yüzülen derisini s›rt›na alarak Halep'in on iki kap›s›ndan ayn› anda ç›k›p gider. Neden böyle anlat›r halk bu rivayeti yüzy›llard›r? Cevap malumdur: Nesimi, halk taraf›ndan yaflat›l›r. Duyuyor musunuz, halk ne diyor?

38 | TAVIR | N‹SAN 2011


Derler ki, mefle a¤açlar›n›n h›fl›rt›lar›n› dinleyerek, gelece¤i öngörmeye çal›fl›rm›fl eski zaman kahinleri. Derler ki, Demeter mefle tutkunuymufl. Ki bir ad› da Toprak Ana'd›r tanr›ça Demeter'in. Ve bir gün Tesekya kral›n›n züppe o¤lu Erysikhtan kesmifl Demeter'in kutsal a¤ac› olan mefleyi. Toprak Ana k›zm›fl bu k›y›ma ve bir ceza vermifl kral›n o¤luna. Bundan böyle, ne yerse yesin doymayacakm›fl. Öyle de olmufl. Doymak için var›n› yo¤unu harcam›fl ama hiç doymam›fl. En sonunda kendi gövdesini yiye yiye ölmüfl meflenin katili. Demeter, mefle a¤ac›n›n intikam›n› böylece alm›fl. Sa¤lam a¤açt›r mefle. Anadolu'nun öz a¤ac›d›r, bu topra¤›n evlad›d›r. Dayan›kl›d›r, ne kadar kesip parçalasalar da yok edemezler. Bir parça kökü kalm›flsa topra¤›n içinde, yeniden fidana durmas›n› bilir. Kökleri derindedir... Derler ki, Bu¤day Meydan› o gün bombofltu. Ve Seyid R›za'n›n meydana bak›p konuflmas›na anlam veremediler. Öyle ya koca meydan bofltu ve birazdan as›lacak olan flu ihtiyar› da kimse duyamazd›.

Derler ki, Köro¤lu "Tüfek icad oldu, mertlik bozuldu" dedikten sonra ve k›rklara kar›flmadan hemen önce, k›l›nc›n› ç›kar›p gökyüzüne f›rlatm›flt›r.

Yan›ld›lar, çünkü o meydan o gün tarih ile doluydu. Ve bu topra¤›n sesiydi o gün orada gümbürdeyen kadim ses. Ki sözünü meydana b›rak›p dara ç›kanlar, seslerinin gelece¤e ulaflaca¤›n› da bilirler.

Dayan flimdi mefle a¤ac›na ve bak gökyüzüne. Zaman zifiri olsun, ald›rma. Çakallar›n ulumas›n› da umursama. Dokundu¤un yerde göreceksin o k›l›c›n y›ld›z›n›. fiu en parlak, en ateflli ve en “ç›lg›n” olan›na iyi bak. ‹flte onun ad›, umut y›ld›z›d›r.

O kerpiç evin çat›s›nda konuflan Mahir'in söylediklerini de kimse duymaz sanm›fllard›. Öyle ya, o kerpiç evi kuflatm›fllard›. "Ç›lg›n bu adam" diye düflündüler. Oysa, Mahir biliyordu, son solu¤unun size çevirdi¤i sesinin nereye ulaflaca¤›n›. Konuflan bu topra¤›n umuduydu ve sesi, gelece¤e ulaflt›.

Derler ki, dokundu¤un yerde görece¤in o y›ld›z, Köro¤lu'nun gökyüzüne savurdu¤u k›l›c›n kabzas›d›r. Parlakl›¤› da, ç›lg›nl›¤› da bundand›r. Hiçbir karanl›k gece örtmez ateflini. Bafllar›n› kald›r›p gecenin gözlerinin içine bakanlar, görürler onu.

O pencereye ç›kan Sabo, Bu¤day Meydan›'na bakar gibi bakt› zamana. Ve hayata ve halka dair, Mahir sesiyle konufltu. "Ç›lg›n bu kad›n" dediler yine. Öyle ya duymazd› kimse onlar›. Ve lakin, karanfilli sesinin ulaflaca¤› yüreklerden emindi Sabo.

S›rt›n› mefle a¤ac›na yasla ve dokun yüre¤ine ki, dokundu¤un yerde göreceksin o y›ld›z›. ‹flte o zaman çekip al eline Köro¤lu yadigar› o k›l›c›. Gerisini haramiler düflünsün, sen art›k Demeter'in intikam›ndan daha büyük bir h›nc›n sahibisin.

Ayn› eminlik içinde konufltu Fidan. Ki o mefle a¤ac›n›n yar›na ulaflan fidan›yd› o. Bu¤day Meydan›'ndayd›, kerpiç evin çat›s›ndayd›, o penceredeydi ve hepsinin ta kendisiydi.

Görüyor musun, bu topraklarda her fleyine dair bir öykü, destan, masal, türkü, f›kra, mani anlatm›flt›r halk denilen bilge. Derler ki anlat›lan her fley, senin içindir. Çünkü sen o mefle a¤ac›n›n dal›s›n ve mefle, halka benzer epeyce.

Derler ki, harefl yosmas› Hürrem ile taht sahibi Süleymanlar›n de¤il, Ferhad ile fiirinlerin destanlaflmas›n›n bir hikmeti vard›r. Çünkü, kendi sevdas›n› anlat›r halk.

Hat›rl›yor musun, ne diyordu halk denilen bilge: “Bedreddin yine gelecek diyorsak, sözü, bak›fl›, solu¤u bizim aram›zdan ç›k›p gelecektir, diyoruz...”

Derler ki, saltanat sahibi paflalara de¤il, Dadallara türkü yakan halk›n bir bildi¤i vard›r. Çünkü, kendi kavgas›n› anlat›r halk...

Derler ki, art›k söz s›ras› sizde... J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 39


tiyatro tiyatro

imparatorluk kuranlar gülnaz b›çakç›

Boris Vian, “‹mraratorluk Kuranlar” isimli oyununda birçok sembol kullanm›fl. Oyun; kapal›, çok katmanl› ve yoruma aç›k bir oyun. Yazar bu oyunu burjuvazinin korkusunu anlatmak için yazm›fl. Burjuvazi, halktan korktukça birer birer de¤erlerini yitirir. Halktan korktukça halktan kaçmaya çal›fl›r. Halktan kaçt›kça halktan uzaklafl›r. Uzaklaflt›kça da s›k›fl›r. S›k›flt›kça tüm insani de¤erlerini birer birer kaybeder, despotlafl›r ve askeri diktatörlüklere bafl vurur. Oyun kendini imparator sananlara ve gittikçe despotlaflanlara güzel bir ders vermektedir. ‹stanbul Devlet Tiyatrosu, Üsküdar Tekel Sahnesi’nde iki y›ld›r oynayan Boris Vian’›n “‹mparatorluk Kuranlar” isimli oyununu tam da M›s›r’da Mübarek’ler, Tunus’ta Ben Ali’ler gibi despotlar›n halk ayaklanmas› sonucunda tahtlar›n› b›rak›p kaçt›klar› bir dönemde izledim. Oyun burjuvazinin halktan korkusunu, korktukça nas›l s›k›flt›¤›n› ve s›k›flt›kça nas›l insanl›ktan ç›kt›¤›n› baflar›yla anlat›yor. Belki de hiç M›s›r’a, Tunus’a gitmeye gerek yok. Hükümete, AKP iktidar›na bir bakmak yeterli. Halk›n en küçük bir elefltirisine bile tahammülleri yok. Elefltiri duyduklar› zaman nas›l da kabalafl›yorlar. Nas›l da seviyesizlefliyorlar. Nas›l da gerçek yüzlerini, halk düflman›-faflist yüzlerini gösteriyorlar. Halktan uzaklaflt›kça korkular› nas›l da büyüyor. Her yere bir polis ordusuyla gidiyorlar. Bir hastane aç›l›fl›nda “Paras›z E¤itim ‹stiyoruz” diyen Ferhatlar› ve Bernalar› senelerce hapsedip, onlarca y›l hapis cezas› isteyebiliyorlar. Ama sonunda korkunun ecele faydas› olmuyor.

40 | TAVIR | N‹SAN 2011


Oyunda anne, baba, k›zlar› Zenobya ve hizmetçileri Cruche ile birlikte yaflayan bir burjuva aile görünüyor. Ayr›ca, bir de, anne ve baban›n sürekli gidip gelip vurduklar›, tekmeledikleri, makas bat›rd›klar› fiümürz var. fiümürz bu burjuva ailenin elinde tutsak. Ellerinde bir esir gibi tuttuklar› fiümürz’e her türlü zulmü yap›yorlar. Genç k›zlar› Zenobya, biraz fiümürz’e yaklaflmak istese hemen hizmetçi taraf›ndan engelleniyor çünkü anne ve babas›n›n talimat› böyle. Bu aile klasik mobilyalarla döflenmifl bir dairede oturuyor ama d›flardan her gürültü geliflinde eflyalar›n› toplay›p bir üst kata ç›k›yorlar. Ancak her ç›kt›¤› üst daire bir alttakinden daha dar ve küçük. Ve her üst kata ç›k›flta baz› eflyalar›n› alt katta unutuyor. Unutulan eflyalar asl›nda burjuvazinin s›k›flt›kça kaybetti¤i de¤erleridir. Burjuvazi çaresizlefltikçe despotlafl›yor. Despotlaflt›kça da, de¤erlerini birer birer kaybediyor, gericilefliyor yani ayn› zamanda. Afla¤›dan gelen gürültü onlar›n yaflam›na yön veriyor. Onlar› her seferinde bir üst kata ve daha küçük bir daireye ç›kmaya zorluyor. Bu gürültü oyunun en önemli aktörü oluyor. Bu gürültü, bu burjuva aileyi böyle korkutan gürültü halk›n ayaklanmas›d›r elbette çünkü her gürültü duyuldu¤unda fiümürz aya¤a kalk›yor. Umutlan›yor. Oysa, burjuva aile dehflete kap›l›yor. Eflyalar›n› alel acele toplay›p bir üst kata ç›k›yor. Ailenin yaflam› adeta bu gürültüye göre flekilleniyor. Gürültüler aras›nda burjuva ailenin aralar›nda yapt›¤› konuflmalarda onun ne kadar de¤ersiz oldu¤unu, ne kadar anlams›z bir yaflam› oldu¤unu görüyoruz. Anne babas›n›n saçma sapan konuflmalar›ndan Zenobya da çok s›k›l›yor. Burjuvazinin bir baflka özelli¤i de çocuklar›n› hep kendi ç›kar› do¤rultusunda evlendirmek istemesidir. Oyunda da, Zenobya’y› kendi aileleri gibi bir burjuva ailesi olan ve hep onlarla birlikte bir üst kata ç›kan komflunun o¤luyla evlendirme planlar› yap›yorlar. Burjuvazi en yak›nlar›na karfl› bile son derece bencildir. Onun kendi çocuklar›na karfl› bile hiçbir sevgisi ve hiçbir flefkati yoktur. O her zaman güce tapar. Kim güçlüyse ona hizmet eder ve hep güçlünün yan›nda olur. Oyunda da, Zenobya meyve ister ama annesi ona vermez. Meyvenin babas› için sakland›¤›n› belirtir. Ayr›ca, daireden ç›kman›n çok büyük bir risk tafl›d›¤›n› hepsi de biliyordur. Kap›dan ç›kman›n bedeli belki de bir daha hiç geriye dönememektir. Ama yine de, anne ve baba d›flar›ya birisinin ç›kmas› gerekti¤inde k›zlar›n› d›flar›ya göndermekte hiç tereddüt göstermezler. Zenobya ç›kar ve bir daha da geri dönmez. Halk›n devrimci mücadelesi yükseldikçe burjuvaziye hizmet edenler de, art›k ona hizmet etmekten vazgeçerler. Hizmetçi Cruche de bu burjuva ailesinden ayr›l›r. Devrimin yükselmesiyle burjuvazi s›k›fl›r, her fleyini kaybeder. Burada da, burjuva aile art›k kaçabilece¤i, ç›kabilece¤i en son kattaki daireye ç›km›flt›r. Buras› darac›kt›r. Tek bir odadan ibarettir. Eflyalar da kalmam›flt›r. Yaln›zca ailenin reisi Leon ve onun bavulu vard›r. Le-

on’un efli Anna da yoktur art›k. Burjuvazi s›k›flt›kça diktatörleflir. Zalimleflir. Art›k halk›n devrimci mücadelesi karfl›s›nda son kozunu oynayacakt›r. Bu da, ço¤u zaman bafl vurdu¤u askeri diktatörlüktür. Oyunda da, Leon oyunun sonunda bavulundan askeri elbiselerini ç›kar›r, giyer ve silah›n› eline al›r. Oyunun sahnelenmesine gelince, sahne üzerinde burjuva ailenin sürekli bulundu¤u yuvarlak bir yükselti var. Bu sahne üzerinde ayr›ca yükseltilmifl yuvarlak sahnenin üzerinde a¤›r, klasik mobilyalar görünüyor. Burjuva aile hep bu yükseltinin üzerinde bulunurken, tutsaklar› fiümürz de, hep bu yükseltinin afla¤›s›nda ve d›fl›nda kal›yor. Kostümler normal burjuva bir aileyi belirtirken Zenobya’n›n elbiseleri onun hala çocuk kalm›fl bir genç k›z olmas›n› iyice belirten k›rm›z› uzun çorap, k›rm›z› bluz ve k›rm›z› kareli bahç›van florttan olufluyor. Hizmetçileri Cruche’ün k›yafeti de tam klasik burjuva hizmetçisi k›yafeti. Ifl›k da, lofllu¤uyla burjuvazinin gittikçe s›k›flmas›n› ve korkusunu destekliyor. Ayr›ca, her gürültü duyuldu¤unda, yan›p sönerek dehflet ortam›n› destekliyor. Gürültü efekti her duyuluflunda ailenin dehflete düflmesini baflar›yla betimliyor. Oyuncular böyle zor, sembollerden oluflmufl ve kapal› bir oyunda rollerini ustal›kla oynuyorlar. Özellikle Zenobya’y› canland›ran Oya Okar rolünün hakk›n› baflar›yla veriyor. Ne kadar güçlü görünürse görünsün, ne kadar büyük güce sahip olursa olsun burjuvazinin halktan ne kadar korktu¤unu ve sonu yaklaflt›kça nas›l s›k›fl›p kald›¤›n› görmek için bu oyunu kaç›rmay›n diyoruz. J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 41


deneme deneme

hep seninleydik... ~ yine seninle olacag›z... mehmet akif dalc›

1977... 500 bin yürek at›yor o gün üzerinde. Ac›lar son bulsun diye. Aç, aç›kta kimse kalmas›n diye. Yoksulluk son bulsun; evsiz, iflsiz, afls›z tek bir kifli bile olmas›n diye... K›z›l bir gelinlikle süslüsün o gün. Her zamanki maiflet derdinin gürültüsü de¤il, o gün umudun marfllar›yla gümbür gümbür inliyorsun. Az de¤il, tam 500 binlik bir koro var üzerinde. Atatürk Kültür Merkezi’nin üzerine as›lm›fl, ça¤›n tek devrimci s›n›f›, zincirlerinden baflka kaybedecek hiçbir fleyi olmayan proletarya selaml›yor 500 bin yoldafl›n›. Yüzünde zincirleri koparman›n verdi¤i gurur ve sevinçle. Gelece¤e olan sonsuz inanc›yla. Bir gün yine burada, bu kez iktidara sahip olarak konuflaca¤›n› biliyor olman›n güveniyle... Aln›na yaz›lm›fl bir kere. ‹flçinin, emekçinin, yoksul kondulunun, al›nterinden baflka satacak hiçbir fleyi olmayanlar›n bayramlar›n› kutlad›¤› yer olacaks›n bundan sonra. Senden baflka bir yer hiç düflünülmeyecek o y›ldan sonra, iflçi s›n›f›n›n birlik, mücadele ve dayan›flma gününü kutlamak için. De¤il mi ki so¤uk betonlar›n›n üzerine k›z›l kanlar›m›z akt›; de¤il mi ki 34’ümüzün cans›z bedeninden akan al kanlara boyand›n, sen bizim kavgam›z›n alan› oldun art›k her 1 May›s’ta. Sen ey Taksim! Sen 1 May›s’s›n, 1 May›s’ta sensin bundan böyle. 1978...

42 | TAVIR | N‹SAN 2011

“Yolumuz Çayanlar›n Yoludur” dedik o y›l. O y›l uzun bir yürüyüfle daha bafll›yorduk, Mahirler’den, ON’lar›n sonsuzlu¤a yelken açmalar›ndan tam alt› y›l sonra. O engebeli, dolambaçl› ve sarp yollarda yürümenin, Mahirler’in miras›n› omuzlaman›n coflkusunu tüm damarlar›m›zda hissederek gelmifltik sana. Yüzümüz günefle dönüktü, içimiz ON’lardan ald›¤›m›z güçle s›ms›cakt›. O gün orada bize bak›p da küçümseyenler, küçük burjuva radikali deyip dalga geçenlerin hiçbiri bugün ortada yok. Kalanlar da, düzenin de¤irmenine su tafl›makla meflgul. Rüzgar çok güçlü esecekti iki y›l sonra çünkü. Kendini cuntaya karfl› direniflte haz›r hissetmeyenleri; ideolojik olarak sa¤lam durmayanlar›; kolay devrim hayalleriyle, dostlar al›flveriflte görsün devrimcili¤iyle gün dolduranlar› önüne kat›p savurdu o güçlü rüzgar. Duramad›lar karfl›s›nda; buna ne güçleri vard›, do¤rusunu söylemek gerekirse ne de niyetleri... Bavullar dizildi yüzlerce, binlerce. Cunta öncesinden bafllayan mülteci turlar›, cuntadan sonra da h›zla devam etti, her biri bir öncekinden fazla kiflinin kat›l›m›yla. Umutlar yitirilmifl, y›lg›nl›k yürekleri mengene gibi sarm›flt› bir kez. Art›k gemiler yak›lm›fl, bundan geriye dönüflün tüm yollar› kapat›lm›flt›. 1979’dan itibaren sorduk hesab›n› bütün bunlar›n. Tanklarla iflgal edilmeni, greve ç›km›fl iflçileri lokavtla iflten atan tekelci iflbirlikçileri, cuntan›n habercisi s›k›yönetimi protesto ederek yürüdük her yerde. Hep sana dönüktü yüzümüz. Ad›mlar›m›z hep sana do¤ruydu. Sana geliyorduk her 1 May›s’ta. Senden gayr›s›n› bilmiyorduk çünkü.


Bize sunulan meydanlar› iflte bu yüzden reddettik. Darac›k hücrelerde, iflkence alt›nda karfl›lard›k da 1 May›slar›, yüre¤imiz heyecandan f›rlayacak gibi olurdu. Onlarca tutsakla halaylara durdu¤umuz y›llara kadar, bazen tek bafl›m›za çektik halaylar›m›z›, bazen de gö¤e savurdu¤umuz “Yaflas›n”l› bir sloganla kutlad›k iflçinin, emekçinin bayram›n›... Nerede olursak olal›m yüzümüz yine sana dönüktü ama. 1989... Bir sene önce, 1988’de gelmifltik yamac›na. Yüzler olup, binler olup yan›na koflmufltuk. Barikat olmufllard› önünde on binlerce polisle. Sana ulaflmam›z› engelleyeceklerdi ak›llar› s›ra. Yan›na varamasak da birlikte kutlam›flt›k 1 May›s’›... Bu kez befl bin yürekle geliyorduk sana. Cuntan›n y›lg›nl›k bulutlar›n› da¤›tan befl bin yürekle. Tanklarla yine iflgal etmifllerdi karanl›¤›n cellatlar› seni. Seninle kucaklaflamaman›n bedeli Mehmet Akif Dalc› oldu. Bu genç ve yi¤it emekçi, sana ulaflamadan yolda düfltü bir trafik polisinin kurflunuyla. Bafl›ndan vurulmufltu. ’77’nin kanlar›na bu kez Mehmet’in kan› kar›fl›yordu. Sen biraz daha k›z›llafl›yordun. Biraz daha boyan›yordun umudun rengine. Befl bin Mehmet’le biraz daha bizim oluyordun. Befl bin Mehmet’le biraz daha diklefliyordu bafl›n... Sonraki y›llarda yine yasakl›yd›n. Yan›na gelmek için nice bedeller ödendi. Dilimizden hiç düflmedi ad›n ama. Yüre¤imizden hiç ç›kmad›n, nerede olursak olal›m. Düfllerimizde hep sen oldun. Her 1 May›s’ta sana koflmak için uyand›k uykumuzdan. 1 May›s seninle güzeldi çünkü. 1 May›s seninle devrimci... 1 May›s seninle anlam›n› bulacakt›. 500 bin emekçinin miras›na sahip ç›kmak ancak seninle kutlanacak bir 1 May›s’la mümkün olacakt›. Yüreklerimiz her 1 May›s’ta seninle att›, kavgan›n baflkentinin de¤iflik meydanlar›nda bayram›m›z› kutlarken. Ta ki 2007 y›l›na kadar. Ad›mlar›m›z›n sesini duymuflsundur sen de. Tophane’den, Dolmabahçe’den, fiiflli’den girmeye çal›flm›flt›k. Sen de özlemle beklemiflsindir. Gelemedik yan›na ama baflta Okmeydan›’ndan yükselen “Yaflas›n 1 May›s!” sloganlar›ndan korkanlar, s›n›rl› say›da insan›n seninle kucaklaflmas›na izin vermek zorunda kalm›fllard›. Mutluyduk. Senin de ayn› duygular› tafl›d›¤›na eminiz.

2008’de senin önünde kilitli duran kale kap›s›n› biraz daha aralad›k. Yan›ndayd›k iflte birlik, mücadele ve dayan›flma gününde iflçi s›n›f›n›n. Ezilen milyonlar›n, iflçinin, emekçinin bayram›nda; y›llar›n yasa¤›n› delmenin, ödenen bedellerin karfl›l›¤›n› de¤il ama küçük bir zaferi yazm›flt›k kavga tutanaklar›m›za. “Makul say›”yla de¤il, seneye istedi¤imiz say›yla yan›na gelmenin sözünü verdi¤imiz binlerle yan›ndayd›k 2009’da da... Tam 32 y›l sonra bir kez daha kucakl›yordu Cumhuriyet An›t›’n› Dev-Genç ve Dev-Gençliler. Bir kez girmifltik ya, seneye daha da ço¤alacakt›k. Bunun inanc›yla ayr›ld›k senden o y›l. ‹çimizde tarifi imkans›z bir yürek ferahl›¤›yla... 2010... K›z›l bir nehirdik sana do¤ru akan. Umudun ordusu tafl›yordu sosyalizmin sancaklar›n›. Yan›nda olmay› en fazla hak edenler olarak geliyorduk yan›na. Dilimizde kurtulufl türküleriyle, gelece¤e dair at›lan raprapl› ad›mlarla, en güçlü sesimizle hayk›rd›¤›m›z umudun ad›yla geliyorduk yan›na. Gözlerimizde ’77’nin, Dalc›’n›n öfke k›v›lc›mlar›yla... Kanlar›n›n yerde kalmad›¤›n›, kalmayaca¤›n› bilmenin sonsuz rahatl›¤›yla... 2011... fiimdiden yürüyoruz sana do¤ru. Bu kez daha kalabal›k olaca¤›z. Her ad›mda yüzlerce Mehmet kat›lacak kortejimize. Her ad›mda ço¤alacak, umudun ad›n› hayk›ran on binler olup akaca¤›z sana do¤ru. Halk›n bu coflkun akan selini hiç kimse durduramayacak. Hep seninleydik bu güne kadar... 2011 1 May›s›’nda da yine seninle olaca¤›z...J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 43


deneme deneme

savaflç› civan ekberad

…büyük savafllar sorularla bafllar Sen flimdi bu büyük yang›nlar, y›k›mlar, bitifller ortas›nda çaresizce aran›p duruyorsun ya… Sen flimdi paçalar›n› s›vam›fl, pirinç tarlalar›nda su içinde ar›yorsun ya… Yerin alt›nda, ci¤erlerini kömür tozu doldurarak ar›yorsun ya… Kar›flt›rd›¤›n harçta, dizdi¤in tu¤lada, iskelede ar›yorsun ya… Uzak bir köy okulunda kara tahtada ar›yorsun ya… ‹¤ne vurdu¤un, sar›p pansumanlad›¤›n kolda… Mendile oya ifllerken… Camdan, ince belli bardaklar yaparken… Vapurla karfl› yakaya geçerken… Köprü altlar›nda, tiner pofletinde, fliflelerde… Falc› Roman k›z›na uzatt›¤›n avuçlar›n›n içinde… Kovuldu¤un kap› önlerinde… Ve kitaplarda, flark›larda… fiurda flurda, içinde… Tam flurada, yüre¤inde ar›yorsun ya… Sen bir fley ar›yorsun. Sen bir “yan›t” ar›yorsun. En çok çabalayanken, neden en diplerde oldu¤unu bilmek istiyorsun. Ya¤mur sular› neden hep senin evine dolar, neden pazardan pirincin k›r›¤›n› sorars›n, neden iflyerinde “kaza”lar hep senin bafl›na gelir, neden en güzel kumafllar senden uzakt›r bilmek istiyorsun. Güzelim adalar, k›y›lar neden sana yasakt›r, ellerin neden hep baflkalar›n›n cam›n› siler, neden yorgan›n aya¤›ndan her zaman k›sad›r, flu avurtlar›n neden genç yaflta çöker, isteklerin neden hep içinde kal›r?.. Bilmek istiyorsun. Sana o yan›t› bulmay› öneriyorum. …onlar Onlar havada kufl, suda bal›k, toprakta kar›nca kadar çok de¤iller. Azlar. Tahtlarda, ceylan derisi koltuklarda oturanlar, boynunda zümrütler, elmaslar tafl›yanlar kadar azlar. Ama güçlüler. Senin zay›fl›klar›n, onlar›n gücüdür. Sen a¤lad›kça, gülme s›ras› onlardad›r. Sen aç oldu¤un için onlar toklar. Sen befl para-

44 | TAVIR | N‹SAN 2011

s›z oldu¤un için onlar “hay›rsever”ler. Sen tek çiftle y›llarca idare etti¤in için onlar›n dolaplar›nda k›rk çift ayakkab› var. Sen yapt›¤›n için yollar› sapasa¤lam ve bu yüzden senin evinin yolu çamur içinde, asfalt›n çukur. Sen özendi¤in için kahveleri mis gibi, çarflaflar› sak›z gibi, koltuklar› sapasa¤lam. Sen can›n› katt›¤›n için portakala, armuda, kavuna onlar›n can› sa¤lam ve bu yüzden senin can›ndan can gider. Seni e¤dikleri için zahmet edip e¤ilmezler. Fabrikalarda, tarlalarda senin belin a¤r›d›¤› için onlar›n beli a¤r›maz. Yüzün ayazdan, güneflten çatlay›p k›r›flt›¤› için onlar›n yüzü her daim ütülüdür. Üreten sen oldu¤un halde, üretti¤in hiçbir fleye sahip olmad›¤›n için k›vran›yorsun yokluklar içinde. Sen tafl döfleklerde yatacaks›n ki, uykulu gözlerle bekçiliklerini edeceksin ki onlar yumuflac›k yataklarda uyusunlar. Sen ›rgat, iflçi, iflsiz olacaks›n ki onlar bey olsunlar. Sen öleceksin ki, onlar yaflas›nlar. Sana onlarla tan›flmay› öneriyorum. …iyi tan› onlar› Hep isterler onlar. Paran›, bilgini, gücünü, eme¤ini, hayallerini… Alan hep onlar oldu¤u halde, borçlu ç›kan sen olursun. Öyle al›fl›rs›n ki tatmad›klar›n›n, gezmediklerinin, giymediklerinin faturas›n› ödemeye, faturay› kimin ç›kard›¤›n› sormazs›n bile… Zaten sormamal›s›nd›r. Sana ait hiçbir fley kalmamal›d›r. Ne giyece¤ine, nerede dolaflabilece¤ine, neyi dinleyece¤ine, hangi semte u¤ramayaca¤›na onlar karar verir. Ücretini, tarihini, gelece¤ini, görevlerini en iyi onlar bilir. Onlar senin yerine her fleyi ama her fleyi düflünmüfllerdir. Sana sunduklar› zincirler öyle flatafatl›d›r ki, hangisini alaca¤›n› flafl›r›rs›n. Kariyer yapars›n tüketmede ve kazand›¤›n zinciri anlat›lmaz bir mutlulukla geçirirsin boynuna. Bir a¤›rl›k sezersin, bir fley-


ler beter yanl›fl dersin ama sezgilerini da¤›tacak bir iksirleri de mutlaka vard›r. ‹çindeki aç insan uyanmas›n diye, içindeki aç hayvan› beslerler. Ç›lg›n danslar, dekolteli müzikler, transparan kitaplar, par›lt›l› dünyalar… Emniyettesindir, kumanda senin elindedir. Sen bir kumandan›n elindesindir. Öyle kurmufllard›r ki sistemi, her insan kendi etraf›na duvar ören birer mahkumdur; her mahkum kendi kendinin gardiyan›d›r. Bu yüzden her sabah say›yorsun ya kendini, firar etmedi¤ine dair rapor veriyorsun ya onlara. Yaln›zl›¤›n say say bitmiyor oysa. Sana o duvarlar› y›kmay› öneriyorum. …kibar katiller Amenna. Onlar hep isterler ve istediklerini mutlaka al›rlar. Alman›n en ince, en kibar ve en vahfli bütün yollar›n› bilirler. Ah o kibar yollar!.. Kanl› t›rnaklar› diplomasiyle manikürlemek elbette flartt›r. Bazen tanklar›n mini etek giyme vakti gelir. Silahlar rujunu yalar. ‹flkence papyon takar. Mist›r olur, jön olur, beyefendi olur katiller. Beyefendiler öyle tatl›, iç g›c›klay›c›, güvenli söylerler ki seni soyup so¤ana çevireceklerini, soyuldu¤unda dahi anlamazs›n soyulmufl oldu¤unu. Onlar›n “bar›fl”›, seni körlefltirme, dilsizlefltirme, sa¤›rlaflt›rma savafl›d›r. Vahflet kans›zd›r, katliam›n diksiyonu alabildi¤ine kusursuzdur. Ölenlerin failleri meçhul de¤il, bal gibi de yasald›r. Al›nacak olan, kibarca al›nacakt›r. Hani suyu çok çok çok yavafl ›s›t›nca kurba¤a piflermifl de piflti¤ini anlamazm›fl ya; alacaklar›n› ald›ktan sonra, ölmen beklenecektir. Kibarca. Sorunsuz. Sessiz. Sana ba¤›rmay› öneriyorum. …kan›ndaki element Onlar›n dan›flmanlar› vard›r. fioförleri, korumalar›, elektrikli tel örgülerle çevrili evleri, masörleri… Nabz›n› ölçen istatistikçileri vard›r; öfkenin damarlar›ndaki at›fl›n› bildirmek için. Sa¤duyulu gaz bombalar› vard›r nabz›n› dindirmek için. Bafl›na inen coplar› vard›r, senin huzurunu(!) sa¤lamak için. Kalemleri vard›r, gerçekli¤ini puslu yollarda kaybetmen için. ‹mamlar› vard›r, gözlerini muskalarla ba¤laman için. Uzmanlar› yapbozdan bir iki parça verirler eline, oynaman, oyalanman için… Yapt›klar› her fley ama her fley kanayan, ba¤›ran, öfkeli, a¤layan, difl bileyen, yoksul, itiraz eden seni senden gizlemek içindir. Bu yüzden yeni bir “sen”e ihtiyaçlar› vard›r; sana tamamen yabanc› bir “sen”. ‹fltahla koyulurlar ifle. Bir dünya yarat›rlar sana, sadece onlar›n sundu¤u seçeneklerle donat›lm›fl özgür, flatafatl›, çekici bir dünya! O dünyaya istedi¤in zaman ad›m atabilirsin; bir flartla, onlar›n X-Ray cihaz›nda öten bütün özelliklerini giriflteki masaya b›rakman flart›yla… Düflünen bütün yanlar›n›, soran, altta yatan› bulmak isteyen merakl› yanlar›n›, onurlu, ilkeli bütün yanlar›n›, vicdan›n›… “Masaya b›rak!”… Kap›da b›rak›rsan bunlar›, elinde sadece korkular›, refleksleri, cinselli¤i, h›rslar›, dizginsiz sald›rganl›¤›, bafl›bofl içgüdüleri kalm›fl bu vahflinin derisini yüzmekte tereddüt etmeyeceklerdir elbette onlar da.

Sonra yeni bir deri geçireceklerdir vücuduna, yeni bir dil vereceklerdir, kraldan kralc› bir dil… Ve bir kez de¤ifltirirsen derini, durmadan yenisini arayacaks›nd›r. Kendini aray›p duracaks›nd›r. B›rakt›¤›n yerde bulamayacaks›nd›r kendini… Fakat, bir fley diyeyim mi sana, onur öyle bir elementtir ki insanda, öyle kar›flm›flt›r ki kan›na, onlar›n hiçbir icad› göremez ve alamaz onu senden. Sen kendi ellerinle onu bo¤mad›kça!.. Sana, kan›nla kucaklaflman› öneriyorum. …sesin kimin sesi? Onlar her k›l›ktad›r. Üniformal›d›rlar, kravatl›d›rlar, cüppelidirler, y›ld›zd›rlar, kahramand›rlar. Bir elin befl kardeflidirler. Biri evde, yol ortas›nda, okulda, kahvehanede tutar; biri keser; biri yasal k›l›flar biçer; biri piflirir… Hani bana diyen de kalmaz, ifl bölümleri kusursuzdur. ‹yi ifl ç›kar›rlar. A¤›zlar› da iyi laf yapar. Onlara kula¤›n› sorgusuz sualsiz, masumca çevirenlerin masumiyetleri tehlikededir. Günü gelir en yak›n dostlar›n bile, onlar›n sesiyle seslenir sana. A¤›zlar› onlar gibi aç›l›r, yüzleri onlar gibi kas›l›r, kafllar› çat›l›r, onlar gibi sald›r›r, onlar gibi kald›r›rlar elini, onlar gibi çi¤nerler de¤erlerini. Ayn› onlar gibi. Ama onlar›nki gibi ac›tmaz dostunki; beter, zehir ac›t›r. Dostlar; bazen önünde siperdirler, bazen s›rt›nda hançer. Bu olas›l›¤› bil, ama teslim olma olas›l›klara. Dostu dost k›lmak da yine sana düflüyor bu zorlu meydanda. Birbirinize difl bilemeniz, onlar›n difllerini etinize daha bir derin geçirmesinin f›rsat›d›r zira. Dedim ya, onlar› sorgusuz sualsiz dinleyenlerin sesi önce ça-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 45


da so¤an diye ba¤›ran›n sesidir. Çevrilen kitap sayfas›n›n, cam› silen bezin, k›r›k camdan içeri giren rüzgar›n… Mevsimlik iflçi tafl›yan hüzünlü traktörlerin… May›nlar›n, art›k senin olmayan baca¤›n›n sesidir senin sesin. ‹nflaat iskelesinden düflenin, göçük alt›nda topra¤a diri diri gömülenin, köprülerden kendini bofllu¤a b›rakan›n, hastane kap›s›nda can verenin sesidir senin sesin. Kulak ver! Verilen o son solu¤un sesidir sesin. ‹yi dinle! Akan kan›n›n sesidir senin sesin… Isl›kt›r, 盤l›kt›r, türküdür, tükürüktür, lanettir, yorgunluktur, alk›flt›r sesin. F›s›lt›d›r. Ba¤›r›rs›n, 盤l›k atars›n, ac› içinde inlersin, duvarlar› yumruklars›n; ne yaparsan yap, kendin gibilerle birleflmiyorsa sesin, f›s›lt›d›r. Yeter ki birleflsin, en dilsiz f›s›lt› bile 盤l›k olur sesinde. fiimdi sesini, sesime katman› öneriyorum. …yol ayr›m›

tallafl›r, sonra onlara benzer. Günü gelir de¤il dostun, kendin bile onlar›n sesiyle kendi kendine konuflurken bulabilirsin kendini. Tan›yamazs›n kendi sesini. Bir de bakm›fls›n lisan›n onlar›n lisan› olmufl, en diplerde oldu¤un halde onlar gibi tepeden konufluyor, onlar›n a¤z›yla kendini afla¤›l›yorsundur. Bu a¤›z kimin a¤z›, bu flakalar, ukalal›klar, numaralar? Dikkat et sesine. Dikkat et de, kollar›n› ba¤layan bu iplerin üzerinde flaklabana dönme! Dikkat et de, kendin gibi kurban olanlar›n bafl›na cellat kesilme! Dikkat et sesine. Dünyan›n en güzel kelimesine bile, onlar›n a¤z›ndan ç›k›yorsa flüpheyle bak, sorarak bak. Ki sevmezler sorgulayanlar›, sevmezler hakl› sorular›. Sevmezler, ama “farkl› fikirlere sayg› gere¤i” dinlerler seni, hem de ilgiyle, gülümseyerek dinlerler. Fakat elleri terlemektedir, yüzleri belli belirsiz kas›lmaktad›r, tahammülsüzlük e¤ittikleri beden dillerinden bas bas ba¤›rmaktad›r. Çünkü gerçek yalan›, hakl›l›k haks›zl›¤› ç›ld›rt›r. Sana, senden hep saklanan sesini bulmay› öneriyorum. …sesin sendedir Daya kula¤›n› topra¤a, bak, senin sesin tohumun çat›rdama sesidir. Topra¤› yaran çapan›n, çapa yaparken türkü söyleyenin, türkü söylerken bir köy çocu¤unun uzaktan gelen a¤lama sesidir. Demiri eriten ateflin, atefli söndüren suyun, suyu dalgaland›ran rüzgar›n sesidir. Komfludan çakmak isteyenin, pazar-

46 | TAVIR | N‹SAN 2011

Seçtiklerini yaflar insan. Ve benim sana sundu¤um ne rahat döfleklerdir, ne soba kenar›nda s›cak bir minderdir ne de bir deniz kenar›d›r. Zenginlik vaat etmiyorum sana, tembellik de. H›rkan›n en göz al›c›s›n›, en iyi buzdolab›n›, villalar›, en plastik mutluluklar›, en resmi samimiyetleri, lüksleri, paspar›l dünyalar› vaat etmiyorum sana. Seni yeni bir hayata ça¤›r›yorum. Düflün, kirac› de¤ilsin senin olan topra¤›nda. Gökyüzünde, elmada, gün bat›m›nda, ›l›k rüzgarlarda, kumda, masmavi sularda, hal›da… her fleyde senin de hakk›n var. Ald›¤›n nefes insana yarafl›r, yedi¤in ekmek bafl› dik, onurlu. Boynu bükük do¤muyor günefl. Hayat s›rt›nda yük de¤il. Ö¤renmek istiyorsun y›ld›zlar›n ve atomun ötesini. Altm›fl›nda ba¤lama ö¤renmeye bafll›yorsun. Dalga herkes için çarp›yor, baflak herkes için büyüyor, herkes için yollar yap›l›yor, herkes için aç›l›yor kap›lar, atefl herkes için yan›yor. Yani herkes, herkes için çal›fl›yor. Güneflin önünde herkes farkl›, ama eflit. Seni flu yorgun dünyay› herkes için döndürmeye ça¤›r›yorum. Ve seni böyle bir hayat için bedel ödemeye ça¤›r›yorum. Do¤ru duydun, seni ac› çekmeye ça¤›r›yorum. Gözyafl›na, tekmelere, hapisliklere, sürgünlere ça¤›r›yorum. Ac›lar içinde nice güzellikleri yaflamaya ça¤›r›yorum. Bir hücrede, tek bafl›nayken, o küçücük yüre¤ine koca bir dünyay› s›¤d›rmaya ça¤›r›yorum. Zor olana ça¤›r›yorum; zor, ama güzel olana. Onurlu olana. Senin olana. Neyi seçersen onu yaflayacaks›n. …var m›s›n? J


öykü öykü

ali adab› hüseyin zülfikar

Yunus'un, do¤umundan sekiz yafl›na kadar bütün bir çocuk ömrünün geçti¤i, bir kez olsun d›fl›na ç›kmad›¤› köyü, bir da¤ ete¤inde kurulmufltu. Hepi topu otuz haneden ibaretti. Bu köy, s›rt›n›, aln› bulutlara de¤ercesine yücelere uzanan yalç›n da¤lara yaslam›flt›. Görkemli ve heybetli da¤lar. Ve her birinin ayr› bir hikayesi vard›. Köyün her iki yan›nda ise, s›k mefle ormanlar› göz alabildi¤ince uzan›yordu. Köyü kasabaya ba¤layan belli belirsiz bir de yol vard›. Bu yolu yaln›zca bilmek zorunda olanlar bilirdi. Ve k›fl olunca bu yol kapan›r; d›fl dünyayla ba¤› tamamen kesilirdi köylülerin. Ta ki bahar gelip de yollar› kaplayan karlar eriyene kadar. (Köyde tek bir telefon vard›, o da muhtar›n evinde. Çok acil bir durum olmad›kça da kolay kolay kullan›lmazd›.) Da¤lar›n en yücesinde ise yaz - k›fl neredeyse hiç eksik olmazd› kar›n beyaz örtüsü... Yunus kendini bildi bileli bütün bir k›fl boyunca köye gelen yolu gözler dururdu. K›fl günü, her ne yöne baksan kar›n göz al›c› beyazl›¤›ndan baflka bir fley göremezdin oysa. Ne zaman ki karlar eriyip de yollar aç›l›r, o zaman bir anlam› olurdu beklemenin. Yine de öyle pek geleni gideni olmazd› bu kuytu köyün. Köyün yollar›n› afl›nd›r›p kimlerin gelece¤ini, hatta ne zaman gelece¤ini afla¤› yukar› kestirirdi köylüler. Her sene yollar aç›ld›ktan sonra köye ilk gelen Dede olurdu istisnas›z. Köylüler onu sayg›yla ve büyük bir izzet-i ikramla karfl›lar, oturtacak yer bulamazlard›. Dede birkaç gün kal›rd› köyde. Bu süre içinde varsa anlaflmazl›klar› giderir, küsleri bar›flt›r›r, cem yapt›r›r ve köylülere tek tek nasihatler verirdi. Köyde

Dede'nin a¤z›ndan ç›kan her söz kanun, her nasihati kulaklara küpe hükmündeydi. Yaln›zca muhtar ve ona yak›n birkaç kifli bu durumun d›fl›ndayd›. Onlar da di¤er köylülerin hakk› olan› yemeyi ifl edinmifl, tamahkar, yoldan ç›km›fl tak›m›yd›. Dede, muhtar› ve di¤erlerini, yapt›klar›ndan dolay› birçok kere uyarm›fl, nasihatler etmifl, tüm bunlar da fayda etmeyince adlar›na düflkün demediyse de, köye geldi¤inde bunlar›n evlerine u¤ramaz olmufltu. Ve Dede, tüm görevlerini yerine getirdikten sonra, geldi¤i gibi ç›kar giderdi. Ancak bir sene sonra, yollar aç›ld›¤›nda onu yeniden görürdü köylüler. *** O sene de yollar› kaplayan kardan set çekilince köye ilk gelen yine Dede olmufltu. Onun geldi¤ini ilk gören ise, camda yolunu gözleyen Yunus… Daha küçük bir çocuktu ve akl› da yeni yeni eriyordu köyün yollar›n› gözlemeye. Bu merak›n birinci sebebi de, köyde kendi yafl›t› baflka bir çocuk olmamas›yd›. Koflturup birlikte oyun oynayabilece¤i bir arkadafl› olsayd›, böyle yollar› gözlemezdi kuflkusuz. Ama yoktu. O da ifl-güç yapmaktan artan kalan zaman›n› yollar› gözlemekle geçiriyordu. O yolun ucunda birinin görünmesi, her günü bir öncekinin ayn›s› olan köy yaflant›s› için büyük bir de¤ifliklik demekti. O günlerde Dede'nin gelebilece¤ini ise evde haz›rl›k yapan anne-babas›ndan duymufltu... Yunus hemen koflup onlara ve di¤er evlere haber verdi Dede'nin geldi¤ini. Bu sayede köylüler o daha köye ulaflmadan yolda dizilerek karfl›lad›lar Dede'yi... Dede, sanki Yunus'un günlerdir camlarda kendisinin yolunu

N‹SAN 2011 | TAVIR | 47


- Allah'›n izniyle pirim, diye cevaplad› babas›. Yunus bafl›n› yerden kald›rm›fl: Merakl› gözlerle onlara bak›yordu bu s›rada. Konufltuklar›ndan hiçbir fley anlamam›flt›. *** O akflam Dede karfl›s›na oturttu¤u Yunus'a flunlar› anlatt›: - Hz. Ali, yaflam›yla, kiflili¤iyle her zaman bizim için örnek, k›lavuzdur o¤lum. Hepimiz için onun gibi yaflamak, onun davrand›¤› gibi davranmak görevdir. Onun dürüstlü¤ü, namuslulu¤u, adaleti, haks›zl›klar karfl›s›nda boyun e¤meyifli, cesareti ve en çok da fedakarl›¤› herkesçe bilinir. O daha küçük bir çocukken ölümü göze al›p, Hz. Muhammed'in yata¤›na yatacak kadar fedakard›... fiimdi sen soruyorsun "Yata¤›na yatmak da ne demek?" diye. Onu da anlatay›m… ‹slam›n ilk y›llar›nda Mekke flehrinde ‹slam dinini seçenler, puta tapanlar›n zulmüne u¤ruyorlard›. O zaman Medineliler Hazreti Muhammed'i ve onun yolundan gidenleri kendi flehirlerine ça¤›rd›lar. Hz. Muhammed, kendine inananlarla beraber Medine'ye hicret etmeye karar verdi. Ama munaf›klar onlar›n Mekke'den ayr›lmalar›na müsaade etmiyordu. Geceleri de peygamberin evini gözlüyor, yata¤›nda olup olmad›¤›n› kontrol ediyorlard›. Zaten peygamberi öldürmeleri de an meselesiydi, uygun zaman› kolluyorlard›. ‹flte o vakit, Hz. Ali, daha çocuk yafl›nda, bir gece gizlice peygamberin yata¤›na girip yorgan›n› üstüne çekti... D›flar›dan evi gözetleyenler yataktakinin Hz. Muhammed oldu¤unu san›yordu. Oysa peygamber o gece, kendine iman eden daha baflkalar›yla beraber Mekke'den Medine'ye hicret etti. ‹flte böyle Yunus o¤lum, münaf›klar o gece gelip yataktakinin kim oldu¤una bile bakmaks›z›n Hz. Ali’yi katledebilirlerdi. O bunu göze alm›flt›. Çünkü büyük bir davan›n zafere ulaflmas› için, bütün müslümanlar›n kurtuluflu ve zulüm bitsin diye kendi yaflam›ndan vazgeçecek kadar fedakard›, daha o çocuk yafl›nda bile... Yunus, o akflam Dede'den dinledi¤i bu hikayeden o kadar etkilendi ki, günlerce hep bu olay› düflündü gözünde, canland›rmaya çal›flt›. Ve ömrü boyunca da hiç unutmad›. gözledi¤ini bilirmiflcesine, o sene köyde hep onlar›n evinde misafir kald›. Yunus, Dede'nin gelip evlerine yerleflmesine hem çok flafl›rm›fl hem de sevinmiflti. Upuzun beyaz sakallar›, güleç yüzüyle çok cana yak›n bir görünümü vard› Dede'nin. En çok da anne-babas›n›n ona karfl› gösterdi¤i sayg›dan etkilenmifl, kendisi de ne yapaca¤›n›, nas›l davranaca¤›n› bilememiflti. O yüzden bafllang›çta ürkek bak›fllarla uzaktan izlemekle yetindi. Dede ise onunla yak›ndan ilgilendi. Önce sevgi dolu bak›fllarla uzun uzun süzdü. Bunu yaparken s›cak bir gülümseme vard› Dede'nin yüzünde. Sonra yan›na ça¤›rd› Yunus'u. Yunus kofla kofla gelip -babas›ndan gördü¤ü gibi- Dede'nin elini öptü, sayg›yla aln›na götürdü. Onun bu davran›fl› Dede'yi pek memnun etmiflti. Yetiflkin bir adamm›fl gibi karfl›s›ndaki mindere oturttu Yunus'u. Ad›n›, yafl›n› ve daha birkaç soru sordu. Yunus utanarak, bafl›n› hiç kald›rmadan cevaplad›, bütün bu sorular›. Ard›ndan çok k›sa süren bir sessizlik oldu. Neden sonra Dede Yunus'un babas›na dönüp: - Çocu¤u Ali Adab›nca yetifltiriyor musunuz? diye sordu.

48 | TAVIR |N‹SAN 2011

*** Dede köyden ayr›laca¤› gün Yunus'un babas›n› karfl›s›na alm›fl nasihat ediyordu. Yunus da kap›n›n efli¤inde onlar› dinliyordu. - Çocu¤un yafl› gelmifl de geçmifl bile. Okula yazd›r, okusun. - Nas›l olur ki Pirim, ben nas›l okuturum? - Kardeflin kasabada de¤il mi? Götür onun yan›na b›rak. Benim gönderdi¤imi söylersin. Yunus befl y›l ona emanet, çocuk okusun... - Emrin bafl›m üstüne Pirim... Ve o sene, sekiz yafl›ndayken, sonbahar›n kap›y› çald›¤› vakitlerde Yunus hayat›nda ilk kez köyünden d›flar› ad›m›n› att›. Babas› onu elinden tutup kasabaya götürdü. Gördü¤ü her fleye hayretle bak›yor, heyecandan içi içine s›¤m›yordu Yunus'un. Babas› onu okula kaydettikten sonra götürüp amcas›n›n yan›na b›rakt›. Art›k befl y›l boyunca burada, amcas›n›n yan›nda kalacakt› Yunus. Köyüne yaln›zca yazdan yaza gitti. ‹lkokulu bitir-


dikten sonra ise art›k kocaman bir çocuk olarak temelli geri döndü. Yunus ilkokulu bitirip köye döndükten sonra hayat›nda çok önemli bir de¤ifliklik olmad›. Çobanl›¤a bafllam›flt›. Bütün köyün hayvanlar›n› da¤, bucak, yayla gezdirip duruyordu. Köye geri dönüp çobanl›¤a bafllamas›ndan k›sa zaman sonra bütün da¤lar›, ma¤aralar›, ormanlar› avucunun içi gibi ö¤rendi. Bilmedi¤i tek bir kuytuluk, girip ç›kmad›¤› a¤aç kovu¤u kalmam›flt›. Ve bir zaman sonra, ormanda kim olduklar› bilinmeyen birilerinin gezindi¤ini ilk fark eden de o oldu. Ormanda kendisinden habersiz tek bir çal› bile yerinden oynasa hemen fark ederdi zaten. Baz› günler de o hayvanlar› otlat›rken, uzaktan uza¤a bir çift gözün kendisini izledi¤ini seziyor, ama etraf›na ne kadar bak›n›rsa bak›ns›n kimseleri göremiyordu. Ormanda gizlice gezinen bu kiflilerin kim olabilece¤ini günlerce düflündü, türlü olas›l›klar› geçirdi akl›ndan. Bir türlü iflin içinden ç›kamad›. Ve garip bir içgüdüyle, bu s›rr›ndan kimselere bahsetmedi Yunus. Ormanda gezinen bu kifliler her kimse, kendisine zarar vermek gibi bir niyetlerinin olmad›¤›n› çoktan anlam›flt›. Korkmuyordu bu yüzden. fiimdi sadece merak ediyordu. Ve onlar›n eninde sonunda kendisine görünece¤ini umud ederek, sab›rs›zl›kla bekliyordu. Tam da umdu¤u gibi oldu. Günler sonra bir ö¤le vakti Yunus bir a¤aca yaslanp uykuya dalm›flken, arkas›ndan uzanan bir elin a¤›rl›¤›n› omzunda hissetti. fiafl›rmadan, ama merakla çevirdi bafl›n›... *** Gerillalarla tan›flt›¤› o günün ard›ndan Yunus'un hayat›nda her fley büyük bir h›zla de¤iflmiflti. Hayat›n›n bütün o yeknesakl›¤› bir anda yok olmufl; canlanm›fl, neflelenmiflti. Dahas›, her fley onun için yeni bir anlam kazan›yordu yavafl yavafl. Her gün erkenden hayvanlar› önüne kat›p orman›n yolunu tutuyor, orada gerillalar›n gelip kendisine görünmesini sab›rs›zl›kla bekliyordu. Gerillalar gelince Yunus'la uzun uzun sohbet ediyorlard›. Yunus onlar›n anlatt›¤› her fleyi büyük bir susuzlukla dinliyor, bir yandan da üzerlerindeki k›yafetlere, botlar›na ve silahlar›na hayran hayran bak›yordu. Gerillalar okuma-yazma bildi¤ini ö¤renince ona kitap da verdiler. Verdikleri ilk kitab›n kahraman› olan çocu¤a benzetti kendini. ‹flte kendisinin de can› gibi korumas› gereken, annesinden bile saklad›¤› bir s›rr› vard› flimdi: Parti S›rr›... *** O sene sonbahar yine erkenden bütün azametiyle bast›rm›flt›. Çok geçmeden ilk kar da ya¤d›. Kar›n beyaz, göz al›c› örtüsü h›zla sard› her taraf›. Karak›fl kap›dayd›. Birkaç haftaya kalmaz yine yollar kapan›r, insanlar evlerine çekilir ve daha bir sessizli¤e gömülürdü köy. Yunus art›k hayvanlar› otlatmaya götürmüyordu. Ama kendisi yine her gün köyün d›fl›na ç›k›p ormanda geziniyor, gerillalarla karfl›laflmay› umuyordu. Fakat günlerdir ortal›kta kimseler yoktu. K›fl›n kap›ya dayanmas›yla beraber onlar›n da gitti¤ini, bir daha dönmeyeceklerini düflündü Yunus. Bütün neflesi, canl›l›¤› uçup gitmiflti. Ölü gibi geziniyordu orma-

n›n içlerinde. Ve tam da umudunu kesti¤i s›rada, yayladaki a¤›llar›n oldu¤u yerde bir hareketlilik fark etti. Oraya gider gitmez bir kez daha sevinçle doldu içi. Tam da tahmin etti¤i gibi, a¤›lda biri kal›yordu. Hem de bu, gerillalar içinde en sevdi¤i, kendisiyle her zaman yak›ndan ilgilenen Komutan Kemal'den baflkas› de¤ildi. A¤›l›n kap›s›ndan içeri, yüzünde kocaman bir gülümseme ile girdi Yunus. Ancak içeri girip Kemal'le yüz yüze geldikleri anda yüzünün flekli de¤iflti birden. ‹çini kaplayan bütün o sevinç yok olup gitti. Çünkü Kemal çok hastayd›. Yüzünün rengi solmufl, gözlerinin feri sönmüfltü. Yunus'u karfl›s›nda gördü¤ü anda da o kadar halsizdi ki, ancak zar zor gülümseyebilmiflti. Komutan Kemal günlerdir bu a¤›lda yaln›z kal›yordu. Tehlikeli olabilece¤i için yan›nda kimsenin kalmas›n› istememiflti. Di¤er gerillalar orman›n içlerindeki s›¤›naktayd›lar. Yaln›zca hava karard›ktan sonra iki gerilla yan›na gelip ihtiyaçlar›n› karfl›l›yor, ona bir fleyler yedirip içiriyor, sabaha karfl› da hiç istemedikleri halde yine Komutan Kemal'in talimat› üzerine s›¤›na¤a geri dönüyorlard›. Yunus onu buldu¤u s›rada Kemal iyice kötüleflmifl, art›k neredeyse can çekiflir haldeydi. Yunus ilk flaflk›nl›¤› atlat›r atlatmaz hemen bir atefl yak›p içeriyi ›s›tt›. Ard›ndan kofla kofla köye gidip kimselere gözükmeden bolca yiyecek -ekmek, ya¤, bal, peynir, yumurta ve süt- alarak geri döndü. Sonraki günlerde de her sabah erkenden gelip Kemal'e süt kaynatt›, balla kar›flt›r›p kendi elleriyle içirdi. Daha bir hafta olmadan canland›, kendine geldi Kemal. Yüzüne kan, gözlerine ise o eski çelik par›lt›s› geri dönmüfltü. fiimdi art›k Yunus'la takati kesilmeden uzun uzun konuflabiliyordu da. Yunus ise hayat›ndan hiç olmad›¤› kadar mutluydu. *** Kemal art›k iyileflmeye yüz tutmufltu. Yunus da, uzun süre ortalarda görünmeyifli köyde birilerinin dikkatini çekebilir diye, yayladaki a¤›lda çok uzun süre kalm›yordu Kemal’in yan›nda. Bu konuda onu uyaran da yine Kemal olmufltu. Art›k son zamanlarda Kemal’i k›sadan bir yokluyor, ard›ndan hemen köye geri dönüyordu. Bütün gün boyunca da yine eskiden oldu¤u gibi evin ve köylülerin iflleriyle u¤rafl›yordu. O günlerde bir akflam üstü, hava henüz yeni yeni karar›yorken babas› Yunus'u tütün almas› için muhtar›n evine yollad›. "Tamam" deyip kofla kofla muhtar›n evinin yolunu tutmufltu Yunus. Ve o tam muhtar›n kap›s›na geldi¤i s›rada, aral› kalm›fl kap›dan d›flar› taflan seslere kulak kabartt›. Hiç ses ç›karmadan dinledi Yunus... - Ne zamand›r flüpheleniyordum. Jandarma komutan› da uyarm›flt› zaten. Dün gece de kendi gözlerimle gördüm. Teröristlerden birisi yayladaki a¤›llarda kal›yor. San›rsam hastalanm›fl, oraya koymufllar. Di¤erleri de gece gelip sabaha karfl› ayr›l›yorlar. Az önce jandarma komutan›na haber verdim. “Siz a¤›lda kalan› kesinkes gözden kaç›rmay›n, bir yere kaçmas›n. Biz

N‹SAN 2011 | TAVIR | 49


birkaç saate kalmaz orada oluruz” dedi. Siz flimdi yaylan›n o tarafa gidin, ses ç›karmadan yaklafl›p, iyice bir gözetlersiniz. Aman ha bir yere kaçmas›n. Bu ifl lay›k›yla olursa, komutan da bizi ihya eder. Aman ha dikkat. Bir yere kaçmas›n. fiu tüfekleri de yan›n›za al›n... Muhtar›n sesini hemen tan›d› Yunus. Hiçbir fley demeden ormana do¤ru koflmaya bafllad›. Kalbi yuvas›ndan f›rlayacakm›fl gibi büyük bir fliddetle çarp›yordu...

mal'in burada olmad›¤›n› görürlerse, her fley ortaya ç›kard› ve askerler daha gerillalar uzaklaflmadan orman› tutarlard›. ‹flte o zaman kimse kurtulamazd›... Daha fazla düflünmeye zaman yoktu. Düflünmedi Yunus, Kemal'in az evvel kalkt›¤› yere uzand› ve battaniyeyi de bafl›na kadar çekip sessizce bekledi. Az sonra duvardaki deli¤e dayanm›fl bir çift gözün içeriyi izledi¤ini hissetti. Orada oldu¤unu belli etmek için battaniyenin bafl hizas›ndan afla¤›ya inmemesine özen göstererek birkaç defa yerinde k›p›rdand›. Bunun üzerine d›flar›da ses ç›karmadan onu izleyenler memnun gülümsedi.

*** *** A¤›la var›r varmaz duyduklar›n› oldu¤u gibi Kemal'e anlatt› Yunus: "Hemen buradan gitmen laz›m, birazdan muhtar›n adamlar› gelirler. Sonrada askerler... Di¤er arkadafllara da haber vermezsek, hepinizi öldürürler" diye de ekledi. Soluk solu¤ayd›... O daha sözlerini bitirmeden Kemal yerinden s›çram›fl, bir ç›rp›da oradan ayr›lmak için haz›rlanm›flt›. Son bir-iki gündür iyice kendini toparlam›fl, canlanm›flt› zaten. Yunus'u karfl›s›na al›p sevgi dolu gözlerle bakt› Kemal. "Sa¤ol yoldafl›m,” dedi sonra, “bizim için yapt›klar›n› asla unutmayaca¤›z. Ve mutlaka yeniden görüflece¤iz. Kendine iyi bak." E¤ilip Yunus'u aln›ndan öptü ve a¤›ldan ç›k›p oradan h›zla uzaklaflt› Kemal. Yunus'un da kendisinin arkas›ndan ç›k›p köye dönece¤ini san›yordu... *** Kemal ç›kt›ktan sonra bir an oldu¤u yere çak›l›p kald› Yunus. Düflünceler birer flimflek h›z›yla gelip geçiyordu zihninden. Muhtar›n adamlar› birazdan burada olurlard›. Ve içeri bak›p Ke-

50 | TAVIR |N‹SAN 2011

Bir saat kadar sonra askerler a¤›l›n etraf›n› tamamen sard›lar. O s›rada gerillalar›n h›zla bölgeyi terk ettiklerinden habersiz, avlayacaklar› kiflinin avuçlar›n›n içinde oldu¤u rahatl›¤›yla a¤›r a¤›r hareket ediyorlard›. Yunus ise o s›rada sessizce uzand›¤› battaniyenin alt›nda gerillalar›n halen yeterince uzaklaflmam›fl olmas›ndan endifleleniyordu. Ve küçük bir çocukken Dede'nin anlatt›¤› hikayeyi düflünüyordu. Y›llard›r hiç akl›ndan ç›karmam›flt› zaten. Ne demiflti Dede: Ali adab›nca yaflamak, yeri geldi¤inde baflkalar›n›n yaflayabilmesi için ölümü bile göze alacak kadar fedakar olabilmektir... A¤›l›n etraf›nda sesler duyulmaya bafllad›. Battaniyeyi iyice üstüne çekip alt›nda tor top oldu Yunus. O s›rada d›flar›dan bir ba¤›r›fl sesi yükseldi: -Teslim Oooll! Ve hiçbir cevap beklemeden, ayn› anda bir patlama, ard›ndan da silah sesleri duyuldu. Yunus son olarak barut kokusunu duydu...J


inceleme inceleme

~

dogu uluslar›n›n spartaküs’ü: ~ köroglu ahmet samur “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne Ç›k›p flu da¤lara yaslanmal›d›r Ok v›z›lt›s›ndan, kalkan sesinden Da¤lar seda verip seslenmelidir” (Köro¤lu)

Araflt›rmac› Nejat Birdo¤an, “Köro¤lu Bir Toplumsal Direnifl Destan›” isimli eserinde, “Köro¤lu, denilebilir ki, Do¤u uluslar›n›n Spartaküs’üdür.” der. Do¤ru bir vurgudur bu. Afla¤›daki sat›rlar da bu do¤rultuda ilerleyerek, Köro¤lu’nun asl›nda kim oldu¤una ulaflacakt›r. önsöz Tuna boylar›ndan Kafkasya’ya, hatta daha ötesine uzanan co¤rafyada yaflayan halklar›n kahramanlar›ndan olan Köro¤lu, destan›n›n sonunda “Tüfek icad oldu mertlik bozuldu” diyerek, k›rklara kar›fl›r. Bu bir yokolufl de¤ildir elbette. Destan flöyle biter: “Usta Afl›k dedi ki: o gün bu gündür, nerede bir kul ezilir, bir yetimin hakk› yenirse Çenlibel’de Koflabula¤›n dibinden bir inilti kalkar. Ona bir at kiflnemesi kat›l›r. ‹ki ses, güçlenir, yay›l›r, yay›l›r. Bütün iklimleri kaplar. Bir ara bu seslerin yerini flikeste çalan bir saz iniltisi al›r. ‹nilti sürer, sürer. Sonra o da yerini bir Köro¤lu havas›na b›rak›r. Bilinir ki, töre canlanm›fl, yeni bir Köro¤lu do¤mufltur…” (Syf: 323) Ve hayk›r›p patlat›r naras›n› Köro¤lu: “Ne kadar ki hünkarlar, beyler, paflalar var. Ben de bu namert dünyada Köro¤lulu¤u elden b›rakmayaca¤›m. Onlar var oldukça biz de var›z.” Biz de var›z… Biz de… Biz…

N‹SAN 2011 | TAVIR | 51


onlardan mahrum ettin. Madem ki hal budur, bari gözlerimin karfl›l›¤› olan taylar› ver.” Verir o iki çelimsiz tay› ve horlay›p köyüne gönderir Kör Ali’yi. gerçek ve gelecek... Ortada iki çelimsiz tay vard›r. Evet, görünen gerçek budur. Beylerin, paflalar›n gördü¤ü de budur. Ama Koca Ali’nin gördü¤ü baflka bir fley daha vard›r. O da bu taylar›n gelece¤idir. Çünkü o taylar› yetifltiren kendisidir. Öyle ya, emek veren, emek verilenin gelece¤ini de görecek kadar uzak görüfllüdür. O beylerin ve paflalar›n yapamad›¤›n› ve asla yapamayaca¤› da budur zaten. Zalimler eme¤in de¤erini de¤il, kan dökmeyi bilirler sadece. Emekçi Koca Ali ise, bugünün çelimsiz tay›nda yar›n›n K›rat’›n› görmenin becerisine sahiptir. Ard›ndan iki s›ska tay ve art›k görmeyen gözleriyle köyüne döner Koca Ali. Babas›n› bu halde görünce, o¤lu Ruflen Ali’ ye hayat›n sordu¤u soru flu olur: “Ne yapacaks›n?”

Fakat biz kimiz? Köro¤lu kimdir? Kimlerdendir? ‹flte flimdi bu sorunun cevab›n› aramaya bafllayaca¤›z. Ve soraca¤›z hayata, Çenlibel ne yana düfler? Duda¤›m›zda hangi nara gezinir? macera malumdur... Türk, Kürt, Ermeni, Gürcü, Azeri, Kazak, Afgan… halklar›n bildi¤i bir destan kahraman›d›r Köro¤lu. Tüm bu halklar›n folklorunda zalime karfl› mazlumu koruyan, zenginden al›p fakire veren, egemenlere karfl› baflkald›r›p savaflan bir yi¤it duruflun, bir iradenin ad›d›r Köro¤lu. Macera malumdur: Köro¤lu’nun as›l ad› Ruflen Ali’dir. Hasan Han’›n atl›ar›na bakan Seyis Koca Ali’nin o¤ludur. Ve bir gün, Hasan Han’a konuk gelir Pafla. Konu¤una iki güzel at arma¤an etmek ister Hasan Han. Ça¤›r›r Koca Ali’yi ve der ki, böyle böyle. Der ki, iki k›ymetli at ay›r haflmetli konu¤umuza. ‹ki tay seçip getirir Koca Ali. Ama, o da ne! ‹ki çelimsiz tayd›r getirdi¤i. “Ne bu?” der Hasan Han. Öyle ya, iki çelimsiz tay vermek yak›fl›r m›: “Ne bu?” der hiddetle bir kez daha. Anlat›r Seyis Koca Ali, anlat›r bu taylar›n meziyetlerini. Dinlemez Hasan Han ve hatta, konu¤unun alay›na maruz kal›r. “Senin seyisin” der Pafla; “Bu uyuz taylar› çok övüyor. Belki de o hakl›d›r. O halde, bu iki tay›n de¤eri, seyisin iki gözüne karfl›l›k gelir.” ‹kiletmedi Pafla’n›n sözünü Hasan Han ve emretti cellad›na, mil çekilip oyuldu Seyis’in gözleri. Kanl› gözleri görmez olan Koca Ali, kalk›p aya¤a dedi ki: “Dünyada her nimetten üstün olan fley gözdür. Ama sen beni

52 | TAVIR |N‹SAN 2011

Binbir haliyle yaflanan hayat, haks›zl›klar karfl›s›nda hep ayn› soruyu sormaz m› zaten: Ne yapmal›? Üçüncü cevab› olmayan bir sorudur bu. Her zaman iki seçenek vard›r: Ya sineye çekilecektir haks›zl›k ya da itiraz ve isyan edilecektir alçakl›¤a. Ya boyun e¤ilecek ya da bafl kald›r›lacakt›r. Aras›, ortas› yoktur bunun. Ve hayat, sorar ›srarla: Ne yapmal›? Bütün zamanlar›n en amans›z sorusu budur. Kula¤›n› kapasan bile duyars›n yine de. Kaç›fl yoktur. Israrla takip eder cevab›n› arayan bu soru seni. Asl›nda soru da sensin, cevab› da sendedir. Bunu da bilirsin, bilmek istemesen de. Hem soru hem de cevap olmak, uzun bir yolculuktur. Ya bafl e¤menin batakl›¤›nda biter o yolculuk ya da da¤lar›n yücesinde, haks›zl›¤a karfl› koyman›n haysiyetinde. Sordu Ruflen Ali’ye, babas›n›n mil çekilmifl kanl› gözleri: Ne yapacaks›n? Sordu Ruflen Ali’ye, o iki çelimsiz tay: Ne yapacaks›n? Gelece¤i gören gözleri kör etmiflti beyler, paflalar. Seyis Koca Ali’ nin gözleri yoksullar›n gözleriydi asl›nda. Mil çekilmifl, kör edilmifl gözlerdi bunlar. ‹ki kanl› kuyu gibi bak›yorlard› flimdi Ruflen Ali’ye: “Ne yapmal›?” Ruflen Ali, sineye çekmeyecekti elbette bu alçakl›¤›. Koca Ali, kör edilen gözlerinin içiyle sevinir bu yi¤itli¤e. Ve halk denilen o koca bilge, ihtiyar seyisin a¤z›ndan dile gelir: “Hesap sorman›n vakti flimdi de¤il o¤ul. Zaman›n› ben sana derim. fiimdi kulaklar›n› bana ver, iyi dinle. Benim gözlerim bu taylar›n üzerinde gitti. Öcüm de bu taylar›n üzerinde al›nmal›d›r. Ama bunun için önce bu taylar› e¤itip büyütmeliyiz.”


Öyle de yaparlar. O taylar› büyütmek, öfkeyi büyütmektir. O taylar› e¤itmek, yap›lan alçakl›¤› da asla unutmamakt›r. s›naman›n hissesi... Büyür o taylar ve art›k s›nama vakti gelir. Koca Ali, düfler o¤lunun önüne ve gelirler batakl›k bir yere. Önce ilk, sonra da ikinci taya binip dalar bal盤›n içine Ruflen Ali; atlar rüzgar gibi girdikleri batakl›ktan, f›rt›na gibi ç›karlar. Bu ilk imtihand›r. ‹kincisinde, dikenlik bir arazi de koflturur atlar›. Üçüncüsünde de, kaygan tafllar›n üzerinde sürer Ruflen Ali atlar›n›. “O atlarla, yenilmezli¤inle cümle zalimlere diz çöktürürsün. Yeter ki, K›rat’›n üstünden asla inmeyesin. Çünkü, K›rat, senin hakl›l›¤›nd›r. E¤er onu terk edersen, zalimler rahata erer. M›sri k›l›c› da elinden asla b›rakmayas›n. O da senin adaletindir. E¤er o zalimlerden hesap sormaktan vazgeçersen, sonsuza kadar ezmeye devam ederler seni. Ve dahas› Çenlibel’i isyan yurdu eylemezsen, itaat dayat›r o beyler sana.” Ruflen Ali, babas› suretindeki halk›n bu nasihatlerini yaflam sebebi say›p gere¤ini yaparak Köro¤lu olmay› baflar›r. Ve o günden bu yana, bu topra¤›n damarlar›nda Köro¤lu’nun kan› dolafl›r. ‹flte o kanla yaz›lan tarih, asla silinmez. Silinmiyor iflte! Yeniden, yeniden yaz›l›yor. köro¤lu’nun yoldafllar›... Köro¤lu’nun “Köro¤lu” olmas›n› tamamlayan unsurlar› flöyle s›ralayabiliriz: K›rat, M›sri k›l›ç, Çenlibel, Deliler, Nigar… 1 )K›rat: Bir Özbek atasözüne göre “At, yi¤idin kanad›d›r.” Bu anlamda denilebilir ki, K›rat da Köro¤lu’nun kanad›d›r. Onunla yürünür düflman üstüne. Ve Köro¤lu, K›rat’›n üstünde oldu¤u sürece, her beladan, kuflatmadan kurtulur. H›z›r’›n Bozat’l› olmas› gibi, Köro¤lu da K›rat’s›z düflünülemez. Efl deyiflle, K›rat’s›z bir Köro¤lu, Köro¤lu say›lmaz. K›rat nedir? “K›rat’t›r benim dire¤im / Emir de kalmaz yüre¤im” diyerek tan›mlad›¤› K›rat, iflin özünde Köro¤lu’nun vazgeçilmez hakl›l›¤›d›r. Öyle ki, önünde hazineler saç›ld›¤›nda bile K›rat’›n dan vazgeçmez Köro¤lu: “Eylen Hamza deyim K›rat k›ymetin Seksen bin sergerde mala da verme Seksen bin ak tüylü besli högece Seksen bin hazine pula da verme” ‹flte Köro¤lu budur! Hal böyle olmas›na ra¤men, ne yaz›k ki, “K›rat” sembolünü Menderesler’den bafllayarak muktedir zevat›n koltuklar›nda oturan zamanenin Bolu Beyleri kullan›r olmufllard›r. Oysa, K›rat bizimdir. Ama, bu topraklara Bat›’dan bakmay› “sol” siyaset belleyenler, K›rat’› bir sembol olarak Bolu Beyleri’ ne b›rakm›fllard›r. Geri al›nmal›d›r, çünkü K›rat’›n üstünde dün biz vard›k, bugün biz var›z. ‹flte o kadar…

2) M›sri K›l›ç: Köro¤lu’nun adalet da¤›tt›¤› silah›d›r. K›l›çs›z bir Köro¤lu olamaz. Destan anlat›mlar›nda geçti¤i flekliyle, on okka a¤›rl›¤›nda, kirmani bir k›l›çt›r bu. A¤›rd›r. A¤›rl›¤› kilosundan çok, süs olmamas›ndan kaynakl›d›r. M›sri k›l›ca a¤›rl›¤›n› kazand›ran ifllevidir. O ifllev, zalimlerin kellesini düflürmektir. Köro¤lu’ nu “Köro¤lu” yapan da, silah›n›n ifllevidir zaten. Öyle parlak bir k›l›çt›r ki bu, ›fl›lt›s›ndan kem gözler kör olur. “Hayk›r›n atlar kiflnesin / M›sri k›l›çlar ifllesin” diyen Köro¤lu’nun k›l›c›, k›n›nda pas tutmaz. O k›l›ç, dün kimin elindeyse bugün yine sahibinin elindedir. ‹flte o kadar!.. 3) Çenlibel: Destan anlat›mda “Çenlibel” olarak geçen ama “Çaml›bel” olarak da bilinen yer, co¤rafi olarak da¤lar› ifade eder. Bu da¤lar, Köro¤lu’nun isyan oca¤›d›r. Diyebiliriz ki, Çenlibel’e ç›kmayan Köro¤lu, Köro¤lu say›lmaz. Anadolu’ da Köro¤lu’nun yurdu say›lan birçok yer vard›r. Bunlar›n bafl›nda da Bolu’daki Köro¤lu da¤lar› gelir. Ama Anadolu d›fl›nda da bir dizi “Çenlibel” söz konusudur. Çenlibel’in bunlardan hangisi oldu¤una gelince, diyebiliriz ki, hepsi de Köro¤lu’ nun mekan›d›r. Halklar, Köro¤lu’nu hangi da¤a ç›kartm›flsa, Çaml›bel oras›d›r. Zulüm ve sömürü düzeninin d›fl›na ç›k›ld›¤›nda, bulunulan yerin ad› Çaml›bel’dir. Öyle ki, Köro¤lu sevdi¤i kad›n olan Nigar Han›m’a Çenlibel’i flöyle tan›t›r: “Zalimin gözünü oydu¤um / Nigar, Çenlibel budur bu” 4) Deliler: Köro¤lu’nun yoldafllar›na “Deliler” denir. Bunlardan ad› en çok bilineni “Ayvaz”d›r. Ama Köro¤lu’nun Deliler’i daha çoktur. Anadolu’da yaflayan her kavimden yüzlerce Deli’si vard›r Köro¤lu’nun. “…Çenlibel’de delilerin say›s› günden güne artmakta idi. Gün öyle güne geldi ki, Köro¤lu düflman üstüne gidende 777 k›l›ç birden çekilirdi. Köro¤lu da öyle bafl›bozuklardan de¤ildi. Delilerini destelere ay›rm›fl, her destesini bir bafla, yani sergerdeye teslim etmiflti. Sergerdeler aras›nda Deli Hasan, Deli Mehter, Çopur Sefer, Tüpda¤›tan, Alaybozan, Tokmakvuran, Deli Mehti, Tanr›tan›maz, Dilbilmez, Gürcüo¤lu, Korkukanmaz, Geridönmez, Benli Ahmet, ‹sabal› gibileri vard›r ki, her birisi yüz yi¤ide bedeldi. Köro¤lu, bunlar›n üstüne titrerdi. Delilerin say›s›n› o kadar ço¤altmak isterdi ki, nerede bir yi¤it görse ne eder onu da al›r, Çenlibel’e getirirdi. Onun için de s›k s›k K›rat’a biner etraf köylere, flehirlere ç›kard›…” (Syf:103) Köro¤lu’nun Deliler’i cüretleri, dürüst ve ahlakl› olufllar›yla öne ç›kan kifliliklerdi. Mert, kadir k›ymet bilen, vefal› ve fedakar olan Deliler, yeri geldi mi gözlerini k›rpmadan yürürlerdi düflman üstüne. Ve ölümüne dö¤üflürlerdi. Köro¤lu’nun bir deyiflinde flöyle geçer Deliler: “Düflmana k›l›ç çekme¤e / Bafllar› biçip dökme¤e / Zalimler kaddi bükme¤e / Geldi Delilerim geldi.” 5) Nigar Han›m: Köro¤lu‘nun sevdi¤i kad›n Nigar Han›m’d›r. ‹stanbul’da oturan bir hünkar k›z›d›r. Beyler, paflalar vard›r talip-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 53


lisi. Ama onun gözü Köro¤lu’ ndad›r. Zordur bu aflk. Bedel gerektirir. Gidilecek yol, girilecek kavga demektir Köro¤lu için. Göze al›r bunlar› ve gider tek bafl›na ‹stanbul’a. Nigar ise feragat edecektir hünkar k›z› oluflundan. Konaklarda de¤il, Çenlibel’de yaflamay› göze alacakt›r. Ölümü göze almak demektir bu. Köro¤lu, iflte bu sevdas›yla da Köro¤lu’dur. Sevda, Köro¤lu için bir kaç›fl›n yata¤›, korkunun s›¤›na¤› de¤ildir. Kavgas›nda oldu¤u gibi, sevdas›nda da merttir Köro¤lu: “Eksik olmaz Köro¤lu’ nun kavgas› / Düfler düflman›na cengi davas› / ‹stanbul ilinin hünkar balas› / Nigar sora¤›nda geldim” Gelir ve K›rat’›n terkisine al›r Çenlibel e götürür Nigar’›. zalim, halk ve köro¤lu... Mazlumun ah›n› zalimden soran Köro¤lu, elbette beyler için yok edilmesi gereken bir “terörist” say›lmaktad›r. Çünkü onun varl›¤›, kurulu düzene ayk›r›d›r. Dolay›s›yla da, onun yakt›¤› isyan atefli derhal söndürülmeli, Köro¤lu’nun da icab›na bak›lmakl›d›r. Halk› soyup duranlar›n hukuku, Köro¤lu’nun katline ferman, üstüne de ordu yürütür hemen. Fakat, baflaramazlar o atefli söndürmeyi, Köro¤lu’nu da öldürmeyi. Herkesi kendileri gibi bilen Bolu Beyleri, ihanetten medet umarak, Köro¤lu’nun bafl›na ödül koyarlar. Erzurum Valisi Cafer Pafla, onlardan biridir: “Her kim ki Köro¤lu’nu ölü veya diri bana getirir, onun dünyal›¤›n› veririm. Ahirete kar›flmam.” Ama herkes Cafer Pafla gibi de¤ildir ve ihanete u¤ramaz Köro¤lu. Halk ve Köro¤lu, ayr› kültürü paylafl›rlar. Halk denilen derya, Ruflen Ali damlalar›ndan oluflur. Köro¤lu ise, Ruflen Ali’lerin da¤a ç›km›fl halidir. Bu bütünün parçalar› ise namert de¤ildir. Ve Köro¤lu flöyle der: “Köro¤lu’yum namert geçmez yan›mdan / Mert kimseyi çok severim can›mdan” sonsöz... Öyle bir zaman gelir ki, “Kahrolsun böyle zamane” dedirtir Köro¤lu’na. “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” dedirten zaman›n içinden ç›k›p K›rklara kar›flt› Köro¤lu. Görünmez bir süre meydanda. Ama halk, Köro¤lu’ nu kar›flt›¤› k›rklar›n içinden ç›kart›p yeniden m›sri k›l›ç kufland›r›r. Kaç›n›lmazd›r bu. Çünkü Köro¤lu, halk›n zalime karfl› ç›kmas›n›n ad›d›r. Çünkü, sömürü düzeninin beyleri, paflalar› kol geziyordur ortal›kta. Hal böyle olunca da patlat›r naras›n› Köro¤lu. Ve hayk›r›r haks›zl›¤a, yalana ve alçakl›¤a karfl› durdu¤u her yandan: Hakl›y›z Kazanaca¤›z! “Mert dayan›r namert kaçar Meydan gümbür gümbürlenir Delilerim meydan açar Düflman gümbür gümbürlenir” Al›nt›lar: KÖRO⁄LU – Bir Toplumsal Direniflin Destan› – Kaynak

54 | TAVIR |N‹SAN 2011

Yay›nlar› DEY‹fi Delilerim bugün kavga günüdür Atlan›n, yaradan size yar olsun Mert yi¤itler yaras›ndan bellidir Namertleri koy ter bass›n, har olsun Rüstem-Zal gibi na¤ralar çeken Meydan ya¤›n›n ba¤r›n› söken M›sri k›l›ç vurup al kan› döken Esirgeme, vur ellerin var olsun Benim diyen kimse ç›ks›n meydana Dolans›n meydan› merdi merdane Utans›n namerdi besleyen ana Onu bütün ifli ah-ü zar olsun Nüfl edin badeyi al›n sakiden Çekinmeyin haramiden, ya¤›dan Saflar bozup, ordular› da¤›tan E¤ri k›l›ç k›l›f›nda mar olsun Köro¤lu mertli¤i kala dünyada Yi¤it gerek baflta sevda kaynata Dava günü bofl meydanda oynata Meydandan kaçana namus, ar olsun. (Age / Syf: 318-319)...J


makale makale

dünya tiyatro günü ve dünyan›n hali mehmet esato¤lu

Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Kanayan bir dünyan›n ortas›nda kutluyoruz. Herkes ayan beyan görüyor. Kuzey Afrika kan›yor. Ortado¤u’nun tarihinde kan akmayan gün yok gibi. Kanama Latin Amerika’da eli kula¤›nda. Çünkü içinde yaflad›¤›m›z, Amerika Birleflik Devletleri ve Avrupa Birli¤i’nin hamili¤ini yapt›¤› ekonomik ve siyasi sistem; savafl ç›karmadan, silah satmadan, zenginlikleri ya¤malamadan yaflayam›yor. Onun için kan ak›yor. Ülkemiz de kanamadan nasibini al›yor. Yirmi alt› y›ld›r. Baflta güneydo¤u olmak üzere ülkenin dört bir yan› kan›yor. Eyy insanlar biz bu dünyadaki yaflam› binlerce y›l önce niye var ettik? Her gün neden tafl tafl üstüne koyduk? Bilimi gelifltirdik. Uygarl›¤› ilerlettik. Yerleflim yerleri, kentler kurduk. Kültürel, sanatsal ürünler ortaya koyduk. Bunun tek yan›t› var. ‹nsan insanl›¤a lay›k bir biçimde yaflas›n; kendisine, çevresine, do¤aya sayg› gösteren bir yaflam kursun diye. Bir dönüp bak›yoruz. Yeryüzünün dört bir yan› kan›yor. Kimin için, bir avuç milyarderin ve onlar›n flirketlerinin ç›kar› için. Biz sanatç›y›z. Neden sanat yapar›z?. Dünyada olup biteni ya-

flayan insana göstermek, anlatmak için. Bu sahneler ne için vard›r? Göstermek için yal›n gerçe¤i... Yal›n gerçek, yaflam›n içinde her gün akar gider. Sanat insanlar› bu yal›n gerçe¤e farkl› farkl› tav›rlar al›rlar. Kimi görür ama görmezden gelir. Çünkü yal›n gerçe¤i en basit haliyle ifade etmesi, onu ekme¤inden edecektir. Yal›n gerçe¤i ifade edebilmesi için, en az›ndan aç kalmay› göze almal›d›r. Yal›n gerçe¤i ifade edip, onun için savaflmay› göze alamayanlar da vard›r. Onlar yal›n gerçe¤i hayk›r›r, günlük bildiriler alt›na imzalar›n› koyar. Ama bunun d›fl›nda hiçbir fley yapmazlar. Yal›n gerçe¤i ifade etmek isteyen sanatç›n›n, tüm karfl› sald›r›lar› göze almas› gerekir. Ödeyece¤i bedeller vard›r. Ama o da baflta bunlar› göze alm›flt›r. Bafl›na gelenler konusunda ise yak›nmaz. Gerçe¤i gösterdi¤ini iddia eden ekranlara kuflku ile bak›n. Onlar›n çark› para babalar›n›n mallar›n›n reklam› ile döner. Ne zaman aldatacaklar›, ne zaman vuracaklar› belli olmaz. Biz sanatç›y›z. Ekme¤ini yedi¤imiz, suyunu içti¤imiz bu insanlara gerçe¤in ta kendisini anlatmak zorunday›z. Neler oluyor dünyada? Bir kerecik geldi¤imiz flu dünyada neden insanca yaflayam›yoruz?

N‹SAN 2011 | TAVIR | 55


Faflistlerce kurfluna dizilen ozan Lorca, "Don Cristobita ile Dona Rosita'n›n Ac›kl› Güldürüsü" adl› oyununda diyor ki:

40 y›l önce bu Taksim Meydan›’nda ülke gençleri, emekçileri neler hayk›rd›lar? Ülkemiz ba¤›ms›z olsun dediler. Ülke insan› insanca koflullarda çal›fls›n, insanca koflullarda bar›ns›n, sa¤l›k ve e¤itimden herkes özgürce yararlans›n, halklar kendi anadillerini özgürce konuflsun dediler. Ülkenin oyun yazarlar›, bunlar› anlatan oyunlar yazd›lar. Perdeler aç›ld› ülkenin dört bir yan›nda. Sokak tiyatrolar›, kentin sokaklar›nda, meydanlarda bunlar› anlatan oyunlar oynad›lar. Oyunlar engellendi. ‹nsanlar zindanlara t›k›ld›. Düzenin sahipleri kurflun ya¤d›rd›lar o insanlar›n üzerine. Dara¤açlar› kuruldu. Bugün dünyan›n hali ortada, ülkenin hali ortada. ‹fller iyi gidiyor diye caka satan yöneticiler hapse t›kmad›k adam b›rakmad›. Bir kitab›n peflinde binlerce güvenlik görevlisi kol geziyor. Bugün 27 Mart! Biz sanatç›lar burada hayk›r›yoruz gerçekleri. Kimin umurunda demeyin. Bizim tarihi görevimiz budur. Ortaya koyar›z gerçekleri ve u¤runa bir ömür boyu savafl›r›z. E¤er gözümüzü dört açmazsak, depreme karfl› güvendeyiz diye yan›lg› içinde yaflayan Japon halk›ndan bin beter olur halimiz. Ülkeyi yönetenler! Biz sanatç›lar buradan aç›kça beyan ediyoruz. Yazarlar yazacak, oyuncular oynayacak, dansç›lar dans edecek, ressamlar çizecek, fotografç›lar, sinemac›lar çekecek, heykelt›rafllar heykellerini dikecek. Buna karfl› koyanlar dün tarihin çöplü¤üne at›ld›lar. Yar›n da bu böyle olacak! J

56 | TAVIR |N‹SAN 2011

S‹VR‹S‹NEK – Bayanlar, bir de baylar! Dinleyin hele! Küçük, delikanl›, kapa çeneni... Sen de, küçük han›m, otur yerine, yoksa öyle bir pataklar›m ki seni, yerinden bile k›p›rdayamazs›n bir daha! Susun, sessizlik babas›n›n evindeymifl gibi dolafls›n dursun. Susun, susun da son söylenen sözlerin tatl› kal›nt›lar› süzüle süzüle suyun dibine otursun. (Bir davul sesi.) Ben, bir de benim bu kumpanyam ta eskiden, soylu kiflilerin tiyatrosundan kalmay›z; kontlar›n, markizlerin tiyatrosundan; alt›nlar, aynalar tiyatrosu; hani flu soylu baylar›n uyumaya geldi¤i, soylu bayanlar›n da... onlar›n da uyumaya geldi¤i... Beni, bir de benim bu kumpanyam› kapat›p üstümüze kilidi basm›fllard›. Neler çektik, bilemezsiniz. Ama bir gün ben anahtar deli¤ine gözümü uydurdum; ›fl›kta taze menekfle gibi titreyen bir y›ld›z gördüm. Zorlad›m, dayand›m, sonuna kadar açt›m gözümü... çünkü rüzgar delikten içeri parma¤›n› sokmufl, gözümü kapatay›m diye dürtüp duruyordu... O, y›ld›z›n alt›ndan, cici kay›klar›n yol sürdü¤ü genifl bir ›rmak bana bak›p gülümsedi. Söyledim arkadafllar›ma, tarlalardan, çay›rlardan kofla kofla kaçt›k, basit insanlar›, soylu olmayan kiflileri arad›k; onlara belki gösterebiliriz diye fleyleri, küçük fleyleri, küçük, minik ifllerini dünyan›n; da¤lardaki yeflil aylar›n alt›nda, k›y›lardaki gül rengi aylar›n alt›nda. Eh, flimdi de ay yükseldi¤ine, ateflböcekleri ufac›k ma¤aralar›na çekildiklerine göre, "Don Cristobita ile Dona Rosita'n›n Ac›kl› Güldürüsü" adl› oyunumuza bafllayabiliriz. Kaba Cristobita'n›n tersliklerine, yarataca¤› üzüntülere, Dona Rosita'n›n çekece¤i ac›lara haz›rlay›n kendinizi; yaln›zca bir kad›n de¤il Dona Rosita, donmufl sular›n üzerinde uçan bir ya¤murkuflu, dokunsan k›r›l›verecek, küçücük bir ispinoz; onun çekece¤i ac›lara a¤lamaya haz›rlan›n. Hadi, bafllayal›m öyleyse! (Ç›kmas›yla girmesi bir olur.) Gel, flimdi... ÇAL!... RÜZGAR G‹B‹ ES!... flu merak dolu yüzleri yala geç; al götür iç çekifllerini da¤lar›n ard›na; sevgilisiz küçük k›zlar›n gözlerinde birken yafllar› kurut!

(Müzik) Dört küçük yapra¤› vard› a¤ac›m›n da rüzgar... ald› götürdü.


sinema sinema

bir ac›n›n gölgesinde “saklanan hayatlar” harun tekdal

Eflyalar kamyonete yüklenir... Bofl ev, bofl bahçe, bofl soka¤a son bir kez bak›l›r... Aile fertlerinin hepsinin akl›, yüre¤i geride kalm›flt›r. Do¤up büyüdükleri flehirde... Daha flimdiden an›lar bafllar›n›n etraf›nda dönmekte, gözlerine dolmaktad›r. Ard›ndan bafllar yolculuk. Geride b›rak›lan flehir kimi zaman Marafl't›r, kimi zaman Çorum'dur, Malatya'd›r, Sivas't›r. Yak›n geçmiflimizde yaflad›¤›m›z ac›lard›r, katliamlard›r binlerce aileyi yaflad›klar› flehirleri, köyleri terk etmeye zorlayan. Yaflananlar bir kamyonete s›¤mayacak kadar büyüktür. Ki ancak bir insan›n yüre¤inde yer bulabilir. Yaflananlar kitaplara s›¤mayacak kadar gerçektir. Ki gerçekler er geç ç›kar sokaklara.

Ahmet Haluk Ünal'›n senaryosunu yaz›p yönetti¤i "Sakl› Hayatlar" filmi, eflya yüklü bir kamyonet sahnesiyle bafll›yor. Sene yetmifl dokuz, geride b›rak›lan flehir Çorum'dur. Marafl Katliam›’n›n ertesinde ayn› sald›r›lar Çorum'da tezgahlanmaya çal›fl›l›r. Sünni halk türlü provokasyonlarla Alevi halka karfl› k›flk›rt›l›r. Olaylar›n ard›ndan birçok aile baflka flehirlere göçer. Efli yurtd›fl›nda çal›flan Zeynep Kad›n da, küçük k›z› Gülcan'la birlikte ‹stanbul'da T›p Fakültesinde okuyan k›z› Nergis'in yan›na gelir. Emekli bir polis olan Tevfik'in evini kiralay›p ona komflu olurlar. Zeynep, yaflad›¤› dehfleti akl›ndan ç›karamaz ve yeni tan›flt›¤› bu flehirde de tedirginli¤i sürer. Öyle ki art›k bu "Sünni Mahallesi"nde Alevili¤ini iyice gizlemeye bafllar. Bu dönem ‹stanbul, devrimci mücadeleyi ve bunun karfl›s›nda faflist sald›r›lar› yo¤un bir biçimde yaflamaktad›r. Filmde tan›flt›¤›m›z üniversite ö¤rencilerinin hemen hepsi devrimci-demokrat çevrelerden gençlerdir. Nergis, t›p fakültesinden arkadafllar›yla birlikte gecekondu semtlerinde ücretsiz sa¤l›k taramas› masalar› açmaktad›r. Muhafazakar ev sahibi Tevfik'in mühendislik okuyan, ancak gazeteci olmak için yan›p tutuflan o¤lu Murat da arkadafllar›yla birlikte çekti¤i "gerçekçi" foto¤raflar› yoksul gecekondu semtlerine tafl›mak için çabalamaktad›r.

N‹SAN 2011 | TAVIR | 57


KÜNYE Yönetmen, Senaryo: Ahmet Haluk Ünal Müzik: Cem Y›ld›z Görüntü Yönetmeni: Gökhan At›lm›fl Oyuncular: Ceren Hindistan (Nergis), Yusuf Akgün (Murat), Laçin Ceylan (Zeynep), Zerrin Sümer (Emine), Ahmet Mümtaz Taylan (Tevfik)

Filmin genelinde devrimci üniversite gençli¤inin yoksul halkla iç içeli¤i bolca vurgulanmaktad›r. Bu esnada komflu olan Nergis'le Murat'›n tan›flmalar› çok zaman almaz. K›sa süre sonra da "Alevi k›zla Sünni delikanl›n›n aflk›" bafllar. Bu noktada film, aileler nezdinde Alevi-Sünni ayr›flmas›n›, birbirlerine yabanc›laflt›r›lmas›n›, düflmanlaflt›r›lmas›n› gözler önüne serer. Sünni halka anlat›lan yalanlar, k›flk›rtmalar; Alevilerin yaflad›¤› ac›lar, katliamlar kendi yaflam süzgecimizden geçerek, an›lar›m›zda tazelenerek karfl›m›za dikilir.

lard› yaflananlar. Faflist terörün azg›nlaflt›r›l›p gelifltirildi¤i bir dönemdi bu. Marafl'ta oldu¤u gibi -hatta bu sefer daha da belirgin olarak- CIA, yani Amerikan emperyalizmi sald›r›lar› örgütlüyordu. Amaçlanan ise halk› sindirmek, demokratik tüm unsurlara gözda¤› vermek ve yükselen "anti emperyalist mücadeleyi" yok etmekti. Evvelki seneler gerçekleflen Marafl, 16 Mart, 1 May›s katliamlar› da bu politikan›n bir ürünüydü. ‹flbirlikçi hükümetler, onlar›n polisi, yarg›s› tüm bu katliamlar›n örgütleyicili¤ini, koruyuculu¤unu yapt›lar.

Peki, neydi Çorum'da yaflanan? K›saca de¤inecek olursak; Alevi halka karfl› emperyalizm ve devlet eliyle planlanan sald›r›-

Film, bu tarihsel detaylara çok girmeden anlat›yor yaflananlar›. Ve as›l olarak yaflananlar›n etkileri kimi karakterlerde kendini gösteriyor. Ki Zeynep bunlar›n bafl›nda geliyor. Sald›r›lara tan›kl›k etmenin, dahas› fiziksel olarak da sald›r›lara maruz kalman›n derin bunal›mlar›n› ve art›k yaflam›na hakim olan tedirginliklerini hissettiriyor bu karakter. Filmin genç oyuncular› özellikle baflrollerde yer alan Yusuf Akgün (Murat) ve Ceren Hindistan (Nergis) vasat›n ötesine geçmeyen bir oyunculuk sergiliyorlar. Bunun yan› s›ra filmin deneyimli oyuncular› Ahmet Mümtaz Taylan (Tevfik) ile Zerrin Sümer (Emine) beklenen performanslar›n› ortaya koyuyorlar. Özellikle o¤lunun istikbali için çaba harcayan(!) Tevfik rolüyle Ahmet Mümtaz Taylan, oyunculu¤uyla filmde önemli bir yer tutuyor. Konunun a¤›rl›¤› bak›m›ndan ihtiyaca cevap verme yan› eksik olarak de¤erlendirilebilecek bir film olmas›na ra¤men izlenmelidir. Çünkü ülkemiz tarihinin henüz kapanmam›fl bir hesab›d›r Çorum. Film bu konuda önemli bir sorunu ele al›yor. Ülkemiz politik sinemas›nda böyle ad›mlar›n ço¤almas›n› diliyoruz.J

58 | TAVIR |N‹SAN 2011


kitap kitap

çimento yar yay›nlar›

Kasvetli, havas›z bir kulübe... Tavandan sarkan gaz lambas›, yer yer gazete ve dergi kupürleriyle kapl›, a¤aç kütüklerinden yap›lm›fl duvarlar› solgun ›fl›¤›yla ayd›nlat›yor. Bu resimli kupürler, evin küçük o¤lu ve gelece¤in yazar› Fyodor Gladkov’un ilgisini çekiyor, onda hayranl›k uyand›r›yor… Hayat hikayesini yazarken anlatm›flt› bunlar› yazar ve daha sonralar› da birçok kez bu yoksul kulübeyi, duvarlardaki yaz›lar›, köfledeki rafta duran dinsel kitaplar› betimledi… Sert bir adam olan babas› bafl›n› öte yana çevirdi¤inde, raftan usulca kitap al›p okuma yazma ö¤renmeye çal›fl›yordu küçük Fyodor. 1893’te, çocuk on yafl›na geldi¤inde köyde ilkokul aç›ld›. Genç, iyi e¤itimli ve fedakar bir genç k›z olan ö¤retmenleri, zeki ve yetenekli ö¤rencisine Puflkin, Lermontov ve Tolstoy’un eserlerini tan›tt›. Ö¤rencilerinde ö¤renme iste¤i yaratan bir ö¤retmendi bu genç k›z; çocu¤a düflünmeyi ö¤retti, bilgilenme hevesi afl›lad›. Ama yoksulluk yüzünden ifle girmek zorunda kald› küçük Fyodor, orada dayakla, açl›kla, uykusuz gecelerle tan›flt›. Sonunda, büyük güçlüklerle Yekaterinodar kentinin ortaokuluna yaz›lmay› baflard›. Burada, 17 yafl›ndayken, yerel gazetede ilk öyküsü olan “Ifl›k” yay›nland›. Bunu, yine ayn› gazetede ç›kan baflka öyküler izledi. Yazar›n, mücadele romantizmi, var olan toplumsal sistemin adaletsizli¤ini protesto ve kendini be¤enmifl kufl beyinli cahilleri elefltiri gibi konular üzerine temellenen bu öyküleri, Maksim Gorki’nin ilk eserleriyle koflutluk gösterir. Gladkov, daha sonralar›, “Okumaya Puflkin’le bafllayan baflka hiçbir yazar, Gorki’ye benim kadar yak›n olmam›flt›r” diye yazm›flt›. “Hatta yak›n demek bile yetmez, bütün zihinsel gelifl-

N‹SAN 2011 | TAVIR | 59


mem, bütün bilinçli yaflam›m, Gorki’nin etkisi alt›nda gerçekleflti.” Gladkov, çok genç yaflta geri dönülmez bir biçimde, yazg›s›n› devrimci hareketle birlefltirdi ve Bolfleviklerin partisine kat›ld›. 1905’te Gürcistan’a, Tiflis’e gidip ö¤retmen okuluna yaz›ld›. Bir y›l sonra, tutuklan›p Sibirya’ya gönderildi. Burada, Sibirya’n›n uzak bir köflesindeki siyasi sürgünlerin yaflam›n› anlatan, “Sürgünler” adl› bir k›sa hikaye yazd›. Sürgünden dönünce, Gladkov Novosibirsk’e yerleflti, burada bir lisede ö¤retmenlik yap›yordu. Ekim devrimi bafllad›¤›nda, yeni yaflam için mücadele etmek üzere, gönüllü olarak K›z›l Ordu’ya kat›ld›. ‹ç savafl bitti¤inde, Gladkov Moskova’ya yerleflip kendini bütünüyle, büyük sevdas› edebiyata adad›. ‹ç savafl olaylar› henüz belle¤inde tazeyken “Yeflillik” adl› bir öykü ve k›sa hikayesi “Azg›n At”› yazd›. Bu öykülerinde, savafl cephesi izlenimlerini anlat›yordu. Sonra, ünlü Çimento adl› roman›n› yazmaya bafllad›. Bu öykü, ekonomik altüst olufla karfl› mücadelesiyle, insanlar aras›nda yeni iliflki biçimlerinin geliflimiyle, emekçi s›n›f›na iliflkin yaz›lan ilk Sovyet roman›yd›. Genç Sovyet toplumunda, yaflamsal de¤iflimlerin, eskinin kal›nt›lar›n› silip süpürdü¤ü zamanlard›. Bu kez bar›fl cephesinde, kahramanca bir savafl bafllat›lm›flt›. Halk›n hayat›ndaki bu tarihi dönem, Gladkov’un Çimento’suna yans›d›. 1921 y›l›… Yazar›n ülkesi için önemli ve tarihsel olaylarla dolu bir y›l. Hatta tarihsel bir dönüm noktas› say›labilir. ‹ç savafl›n kesin biçimde sona erdi¤i, NEP siyasetine geçildi¤i ve Kronstadt Ayaklanmas›’n›n patlak verdi¤i bu y›l›n iyi bilinen bir olay› da partinin X. Kongresinin toplanmas›. Romanda izlenen tasfiyeler de bu kongrede al›nan kararlar uyar›nca yap›l›yor. Kariyeristler, iktidar partisine üye olup da köken olarak di¤er eski partilerden gelenler, yozlaflan Bolflevikler ve siyasi bak›mdan olgunlaflamayanlar partiden tasfiye edildi. Bu f›rt›nal› dönemi anlatan Çimento’da, ard›nda I. Paylafl›m Savafl›, devrim y›l› ve iç savafl olan derin bir dönüflüm yaflan›r. Yaln›z ekonomik iliflkilerle s›n›rl› kalmayan, toplumun bütün bireylerini ve aralar›ndaki her türlü iliflkiyi derinden sarsan, yerine “yeni”yi koyma eylemini bafllatan, bütün bir yaflam tarz›yla birlikte insan›n dönüflümüdür Çimento’da anlat›lan. Roman, makine montajc›s› Gleb Çumalov’un savafltan, do¤du¤u kente, üç y›l önce b›rak›p gitti¤i iflinin bafl›na dönüflünün genifl, lirik ve epik bir biçimde betimlenmesiyle bafllar. Ne umutlarla yuvas›na döner Çumalov, fakat karfl›s›na ç›kan, bir y›k›m, sessizlik ve ›ss›zl›k sahnesidir. Yaln›zca iflyeri de¤il, evi de y›k›lm›flt›r. Görünüflte ikisi de ayaktad›r ama fabrika metruktur ve kar›s› Dafla, onu anlam verilmesi güç bir so¤uklukla karfl›lar.

60 | TAVIR |N‹SAN 2011

Böyle bir dönemde, sinmeden ve teslim olmadan mücadeleyi sürdürebilmek için, cesur ve cömert bir yüre¤e, boyun e¤mez bir iradeye ve gelece¤in genifl panoramas›n› zihninde canland›rmaya yeterli, atak ve cüretli bir hayal gücüne sahip olmak gereklidir. Ve Gleb Çumalov’da bu nitelikler vard›r. Çimento’yla ilgili an›lar›ndan söz ederken, Gladkov, bu kitab› yazarken Gleb’i aç›k ve net bir biçimde, “savafl ve ekonomi cephesinde s›ra neferi, tipik bir proleter, huzursuz bir efl, K›z›l Ordu askeri, nefleli, k›p›r k›p›r, fakat yine de ciddi ve inatç› bir iflçi önderi” olarak düflledi¤ini yazm›flt›. “Çimento”nun baflar›s›ndan sonra, Gladkov, emekçi s›n›f›n yaflam›yla ilgili bir baflka eser tasarlad›. Yazar yeni makineleri, yeni ifl örgütlenmesini ve en önemlisi insanlar aras›ndaki yeni iliflkileri görüp tan›mak amac›yla Dnieper hidroelektrik santralinin flantiyesini ziyaret etti, Rostov kentinde devasa Selmafl çiftlik makineleri fabrikas›n› ve daha birçok infla halindeki üretim merkezini gezdi. Makineler kadar insanlarla da ilgileniyor ve yeni insan konusunda flunlar› söylüyordu: “‹nsan, henüz oluflma sürecini yaflamaktad›r; sürekli bir büyüyüfl, yarat›c› bir tez canl›l›k ve gelecek u¤runa mücadele içindedir.” ‹kinci roman› “Enerji”de, çal›flan insan›n yeni kiflili¤ine, yeni karakterine bürünürken geçirdi¤i çeliflkili ve dramatik süreç, sanatsal anlat›m›n› bulur. II. Paylafl›m Savafl›’nda Sovyet halk›n›n kazand›¤› büyük zafer Gladkov’u, çeflitli e¤ilimlere sahip birçok baflka Sovyet yazar› gibi, Sovyetler zaman›nda o kadar cömertçe öne at›lan ulusal karakterin kaynaklar›n› araflt›rmak amac›yla, Rus halk›n›n tarihine e¤ilmeye itti. Özyaflamöykülerinde -“Gençlik Öyküsü”, “Özgür Halk” ve “Zor Zamanlar”- Gladkov, 19. yy sonlar›yla 20. yy bafllar›nda, Rus köylüsünün hayat›n› resmeder. Bu eserlerinde yazar, adalet arayan, “do¤rulu¤un efendisi” köylü kahramanlar›n karakterini gözler önüne serer. “Özgür Halk” adl› öyküsünde anlat›lan kiflilerden biri, halk›n en iyi o¤ullar›ndan biri olarak tan›t›l›r. Özyaflamöyküsel yap›tlar dizisi, halk yaflam›n›n panoramas›n› sunar. Bu kitaplarda, yazar›n yazd›¤› eserlerin en üstün nitelikleri -yurtseverlik, yumuflak liriklik, kitle sahnelerinin ustal›kla betimlenmesi, karakter oluflturmada esneklik ve aç›kl›k- tam ve eksiksiz ifadesini bulur. Gladkov, ulusun yaflam›ndaki büyük tarihi olaylar›, çok çeflitli s›radan insan›n yazg›lar› arac›l›¤›yla göstermeyi baflarm›flt›r. Eserlerinde, lirik ve epik temalar, tek uyumlu ve bölünmez bir bütün oluflturur. Özyaflamöyküsel yap›tlar›nda merkezi rol, Rus kad›n›na aittir ve Rus kad›n›n›n ruh güzelli¤i, manevi gücü ve kibarl›¤› bu öykülerdeki karakterlere yans›t›l›r. Köy kad›n›n›n sa¤laml›¤›, özgürlük aflk› ve güçlü adalet duygusu, eski tarz k›rsal yaflam›n bütün zorluklar›na dayanmas›n› sa¤lar.


Yaflam›n›n son y›llar›nda, Gladkov dördüncü bir özyaflamöyküsel kitap yazd› ve buna “‹syankar Gençlik” ad›n› verdi. Çok hasta olmas›na ra¤men, çal›flmalar›n› sürdürüyordu. 75 yafl›nda ölene kadar, kendini hep çal›flmaya, hep halk› ve ülkedeki hayat› düflünmeye verdi. Onun kan›s›nca yazarl›k, halka özgeci bir tarzda hizmetti. Her zaman genç kalan ruhunun bütün atefliyle ve görkemli bir çilekefl adanm›fll›¤›yla, ömrünü bu ideal u¤runa

çaba harcamayla geçirdi. Çimento, yazar›ndan çok daha uzun ömürlü oldu, çeflitli dünya dillerine çevrildi, genifl kitlelerce be¤enilerek okundu. Gladkov’un eskimemifl ve de¤erinden hiçbir fley yitirmemifl olan eseri Çimento’nun, bugünün okuru taraf›ndan da yine ayn› heyecanla okunaca¤›n› umut ediyoruz.J

FYODOR GLADKOV K‹MD‹R? Fyodor Gladkov (1883-1958), Maksim Gorki’nin öncülük etti¤i edebi geleneklerin mirasç›s› ve ilk ünlü Sovyet hikayecilerinden biriydi. Yazar, alt› roman ve çok say›da öykü, k›sa öykü ve makale yazm›flt›r. Yoksul bir köylü ailesinden gelen Gladkov, küçük yaflta devrimci harekete kat›ld› bu yüzden bask›lara u¤rad›. Ekim Devrimi’nde ve ‹ç Savaflta aktif bir rol ald›. 1922’de, Beyaz Ordularla çarp›flmalar bitti¤inde, Gladkov, Moskova’ya gidip yazarl›k mesle¤ine devam etti (ilk bas›l› eseri 1900’de yay›nlanm›flt›). Savafl alanlar›ndaki dumanlar da¤›l›r da¤›lmaz, ‹ç Savaflla ilgili romanlar›n› yazmaya bafllad›. Bu eserlerden biri olan Çimento, 1924’te yay›nland›. Roman›n en büyük deste¤i, militan hümanizmdir ve Gladkov’un kendisinin de belirtti¤i gibi Çimento, onun yazd›¤› otobiyografik öykülerden de daha fazla, yazar›n hayat›n› anlat›r. Eser, Türkiye’de “Fabrika” ad›yla da yay›nlanm›flt›r.

Ça¤, müthifl de¤iflimler ça¤›yd› ve bu kez emek cephesinde, kahramanca bir mücadele sürdürülüyordu. Çimento, Rusya tarihinin bu harikalar dönemini canl› bir anlat›mla gözler önüne seriyor. Çimento, emekçi s›n›f› konu alan ilk romanlardan biridir ve kiflileraras› yeni iliflkilerin do¤uflunu müjdeler. Gladkov’un bu büyük eseri, ününden hiçbir fley yitirmeden günümüze kadar gelmifltir. Bu destans› öyküde, bütün bir tarih dilimi, çeflitli tav›r, tutum ve duygular›n karmaflas› canland›r›l›r. O dönemin önemli olaylar› olan Yeni Ekonomi Siyaseti, Parti içindeki tasfiyeler, küçük burjuva anarflisinin yenilgisi, eskinin y›k›lmas› ve yeninin yarat›lmas›, burjuva uzmanlar›n yeniden ifle bafllat›lmas›, ileri teknik uzmanl›¤›n özümlenmesi, d›fl düflmanlarla ve Beyaz Muhaf›zlar›n son kal›nt›lar›yla savafl gözler önüne serilir.

N‹SAN 2011 | TAVIR | 61


haberler haberler ‹dil Kültür Merkezi’nde “Dünya Tiyatro Günü” Kutland› 27 Mart Dünya Tiyatro Günü ‹dil Kültür Merkezi’nde kutland›. Etkinlik, F. Garcia Lorca'n›n oyununun bir bölümünün canland›r›lmas›yla bafllad›. 17 Nisan 1992’de bulundu¤u evde katledilen Ortaköy Halk Sahnesi oyuncusu Ayfle Gülen ve 1996 ölüm orucunda flehit düflen Ayfle Gülen Halk Sahnesi oyuncusu Ayçe ‹dil Erkmen'in yaflamlar›n›n anlat›ld›¤› konuflman›n ard›ndan Uluslararas› Dünya Tiyatro Günü Bildirisi ve Y›lmaz Onay'›n yazd›¤› Alternatif Tiyatro Bildirisi okundu. Salonun dolu oldu¤u gecede, son olarak Tiyatro Simurg "Sözcükler Can Yücel'i Özler" isimli oyunlar›n› sahneledi. J

Sanatç›lar ve TAYAD'l› Aileler Almanya'daki Tecriti Protesto Etti TAYAD’l› Aileler, ‹dil Kültür Merkezi ve sanatç›lar, Almanya hapishanelerinde yaflanan hukuksuzlu¤u protesto etti. Almanya’da bir süredir tutuklu bulunan fiadi Özbolat’a, hapishane idaresinden bir saz talep etmesi üzerine, kendisine telleri sökülmüfl, telsiz bir saz verilmeye çal›fl›ld›. Afla¤›laman›n, psikolojik savafl›n bir parças› olan bu tutumu, tutuklu aileleri ve sanatç›lar “kültürümüze, de¤erlerimize hakarettir” diyerek protesto etti. Eylemde, sanatç›lar hep birlikte ba¤lama çalarak, Ruhi Su’nun “Mahsus Mahal” isimli türküsünü söylediler. ‹stanbul, Gümüflsuyu’nda bulunan Almanya Konsoloslu¤u önünde 22 Mart Sal› günü saat 14.00’te gerçekleflen eyleme; TAYAD’l› Aileler, ‹dil Kültür Merkezi emekçileri, Grup Yorum, P›nar Sa¤, Mehmet Ekiner, Tayyar Erdem, Alevi Bektafli Dernekleri Federasyonu Genel Baflkan Yard›mc›s› Mustafa Can da kat›ld›. J

62 | TAVIR | N‹SAN 2011

Örnektepe Halk Kitapl›¤› Aç›ld› ‹stanbul’da, 19 Mart Cumartesi günü Okmeydan› Örnektepe Mahallesi'nde, Örnektepe Halk Kitapl›¤›’n›n aç›l›fl› yap›ld›. Okmeydan› Haklar ve Özgürlükler Derne¤i bünyesinde aç›lan Halk Kitapl›¤›, bundan sonra Örnektepe Mahallesi’nde faaliyet yürütecek. Halk Kitapl›¤›’n›n önündeki parkta yap›lan aç›l›fl etkinli¤inde, yap›lan ikramlar›n ard›ndan Grup Yorum taraf›ndan küçük bir dinleti verildi. Grup Yorum üyeleri, aç›lan kitapl›¤›n yozlaflmaya karfl› halk›n kültürünün yaflat›lmaya çal›fl›laca¤› bir yer oldu¤unu belirterek, çal›flmalar›nda baflar›lar dilediler. Saat 15.00’te bafllayan etkinlik hep bir a¤›zdan söylenen türküler ve çekilen halaylarla 17.30’a kadar devam etti.J

‹stanbul Film Festivali Bafllad› ‹stanbul Kültür Sanat Vakf› taraf›ndan düzenlenen ve bu y›l 30. y›l›na basan ‹stanbul Film Festivali, 1 Nisan Cuma akflam› Lütfi K›rdar Uluslararas› Sergi ve Kongre Saray›'nda düzenlenen aç›l›fl töreniyle bafllad›. Festival, aç›l›fl töreninin ard›ndan Frans›z Yönetmen Marc Fitoussi'nin, Copacabana adl› filminin gösterilmesiyle bafllad›. 30. ‹stanbul Film Festivali; 17 Nisan’a kadar gösterilecek 230'un üzerinde filmin yan› s›ra, festivaldeki temalarla ba¤lant›l› ve konuklar›n kat›l›m›yla gerçeklefltirilecek söylefliler ve konserlerle 16 gün boyunca devam edecek.J

Mephisto Kitabevi’nde Grup Yorum ‹mza Günü Beyo¤lu'nda bulunan Mephisto Kitabevi 26 Mart günü Grup Yorum’a imza günü düzenledi. Yaklafl›k befl yüz kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte Yorum üyesi ‹nan Alt›n, "Ba¤›ms›z Türkiye" konseri hakk›nda bilgi verdi, konuklar› konsere davet etti. ‹mza gününde 25. y›l konser DVD'si ve Yorum albümleri imzalan›rken, Ba¤›ms›z Türkiye konserinin davetiyeleri de konuklara da¤›t›ld›. Saat 16.00'da bafllayan imza günü 18.00'de sona erdi.J


Hilmi Yaray›c›’n›n CHP’den Milletvekili Aday› Olmas›na ‹liflkin 16.03.2011 Bas›na ve Halk›m›za;

GRUP YORUM g ü n c e 6 Mart 2011: Kad›köy’de-

Grubumuzun eski solistlerinden Hilmi Yaray›c›’n›n CHP’den milletvekili aday aday› oldu¤u haberi, çeflitli bas›n kurulufllar›nda yer ald›. Ancak bu haber verilirken “Grup Yorum’dan milletvekili aday›” bafll›¤›yla, gerçeklikle ilgisi olmayan bir biçimde verildi. Hilmi’yi biz aday göstermifliz ya da adayl›¤›n› destekliyormufluz gibi bir hava yarat›lmaya çal›fl›ld›, çal›fl›l›yor. Hilmi Yaray›c› grubumuz içinde solistlik yapt›. Ancak 1992 y›l›nda, yani 19 sene önce grubumuzdan ayr›larak kendi kiflisel yolunda yürümeye bafllad›. O tarihten bu yana da dostluk temelinde bir iliflkimiz oldu. Ald›¤› tüm kararlar ise kendi kiflisel kararlar› oldu. T›pk› CHP milletvekilli¤i adayl›¤›nda oldu¤u gibi. Hilmi Yaray›c›’n›n CHP’den milletvekili aday› olmas› kendisine ait bir karard›r. Grubumuzun ideolojisi ve siyasi görüflleri ile ba¤daflmayan böyle bir karar› DESTEKLEM‹YORUZ. Bu konudaki elefltiri ve fikirlerimizi kendisi de bilir. Herkes taraf›ndan çok iyi bilinen bir gerçe¤i yeniden hat›rlatal›m ki, biz düzen partilerini, sorunlar›n çözüm yeri olarak görmüyoruz. Grubumuzun bu olaya bak›fl› öz olarak budur. Seçimlerle ilgili yap›lan yay›nlarda grubumuzun ad›n›n an›lmas›n› istemiyoruz, seçimlerle ilgili yap›lan televizyon-radyo yay›nlar›nda, mitinglerde flark›lar›m›z›n çal›nmas›n› istemiyoruz. Bu konuda tüm bas›n kurulufllar›n› duyarl› olmaya davet ediyoruz.J Grup Yorum

ki “8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü” mitingine kat›larak 2.000 kifliye seslendi. 11 Mart 2011: 12 Mart öncesi, Gazi Mahallesi’ndeki etkinli¤e kat›larak atefl bafl›nda 100 kifliye seslendi. 12 Mart 2011: Gazi katliam›n›n yldönümünde Gazi’deki anmaya kat›larak 3.000 kifliye seslendi. 16 Mart 2011: 16 Mart katliam›n›n anmas›na kat›larak, Beyaz›t’ta 100 kifliye seslendi. 20 Mart 2011: Halk Cephesi’nin düzenledi¤i Gazi’deki Newroz kutlamas›na kat›-

larak 400 kifliye seslendi. 22 Mart 2011: Almanya Konsoloslu¤u önünde yap›lan tecrit eylemine kat›ld›. 26 Mart 2011: Beyo¤lu’ndaki Mephisto Kitabevi’nde düzenlenen imza gününde iki saatte 500 kifliyle bulufltu. 26 Mart 2011: Grup Yorum Korosu, Divri¤i Kültür Derne¤i’ndeki 30 Mart etkinli¤ine kat›larak k›sa bir dinleti verdi. 29 Mart 2011: Gazi Mezarl›¤›’nda, K›z›ldere’ye gidenleri u¤urlama etkinli¤ine kat›ld›.J

‹dil Çocuk Korosu Konser Verdi ‹dil Kültür Merkezi’nde çal›flmalar›n› yürüten ‹dil Çocuk Korosu, 2 Nisan Cumartesi günü saat 15.00’ te bir konser verdi. ‹dil Kültür Merkezi’nde verilen konserde çocuklar, “Sevcan, Düflenlere, Aman Dostlar, Gecekondu-Gökdelen” flark›lar›n› söylediler. "Yeni ç›kan yasayla birlikte ‹stanbul’da 1 milyon ev y›k›lacak. Biz ‹dil Çocuk Korosu olarak bu evlerin y›k›lmas›na karfl›y›z. ‹nsanlara bar›nma güvencesi sa¤lanmadan bu evlerin y›k›lmas› hiç adil de¤il" diyen minik korocular, “Gecekondu-Gökdelen” flark›s›n› teatral bir flekilde canland›rd›lar. Yar›m saat süren konser, ailelerin ikramlar›yla sona erdi. Konsere 50 kifli kat›ld›.J

N‹SAN 2011 | TAVIR | 63


sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-

"Fikret Otyam Resim & Filiz Otyam Dokuma Keçe Sergisi", 17 Nisan'a kadar Toprak Sanat Galerisi / City's Niflantafl› AVM'de görülebilir.

22. Ankara Uluslararas› Film Festivali’nin ulusal uzun, k›sa ve belgesel film yar›flmalar› ödülleri MEB fiura Salonu’nda gerçekleflen törende verildi. Verilen ödüller flöyle;

Sergi; ressam, yazar, foto¤raf sanatç›s› ve gazeteci Fikret Otyam’›n Anadolu’yu gezerek gördüklerini objektifi ve tablolar›yla ölümsüzlefltirdi¤i eserleri ile iç mimar Filiz Otyam’›n 32 y›ld›r çulfal›k tezgâh›nda dokudu¤u ifllerinden olufluyor.

En ‹yi Erkek Oyuncu - Güven K›raç Kavflak

1993 Sivas Katliam›’nda gericiler taraf›n-

dan katledilen flair Metin Alt›ok ad›na, K›rm›z› Yay›nlar›’n›n bu y›l dördüncüsünü düzenledi¤i Metin Alt›ok fiiir Ödülü, Birhan Keskin'e verildi.

En ‹yi Kad›n Oyuncu - Popi Avraam Gölgeler ve Suretler S‹YAD En ‹yi Film Ödülü - Gölgeler ve Suretler - Dervifl Zaim En ‹yi Yönetmen Ödülü - Dervifl Zaim Gölgeler ve Suretler

En ‹yi Yard›mc› Kad›n Oyuncu Ödülü Sinem ‹slamo¤lu - Karbeyaz

Karikatüristler, Mehmet Aksoy'un "‹nsanl›k An›t›"n›n y›k›m karar›n› kabul etmediklerini, Mimarlar Odas› ‹stanbul Büyükkent fiubesi, Y›ld›z Saray› D›fl Karakol Binas›'nda açt›klar› sergiyle duyurdular. Sergide 80 karikatür yer ald›. 47 karikatüristin 80 çizgisiyle kat›ld›¤› sergide Mehmet Aksoy’un da çizgileri yer al›yor.

Birçok sanatç›n›n kat›ld›¤› ‹nsanl›k An›t› Y›k›lmas›n sergisi 15 Nisan’a dek Y›ld›z Saray› D›fl Karakol Binas›’s›nda izlenebilecek.

En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu Ödülü Settar Tanr›ö¤en - Gölgeler ve Suretler / Ço¤unluk

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... Erdal Güney Bir Kıyıdan

Kardeş Türküler Çocuk Aklı

Ada Müzik

Kalan Müzik

64 | TAVIR | N‹SAN 2011

Sümer Ezgü Ege Toros Yörük Türkmen Türküleri - 2 Seyhan Müzik

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası Anadolu'dan İzlenimler Kalan Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.