Ocak2011

Page 1

ocak 2011

›ssn 1303-9113 •2011/01• say› 104

2.25 TL(KDV’li)



a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba Ömür dedi¤in bir nefes süresi kadar, geride kalan insanl›k tarihini düflününce. Dile kolay, milyonlarca y›l sözü edilen zaman. Eflit, kardeflçe, ezenin ezilenin olmad›¤›, ortakça bir yaflamla bafllayan bu mutlu hikaye, sonradan s›n›f kavgas›na dönüflünce, ac›mas›z bir kara öyküye evriliyor... Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt

Bu kara öykünün içinde bir y›l› daha geride b›rakt›k. “Kara”dan kast›m›z, yaflad›¤›m›z ac›lardand›r. Yoksa “kara”n›n içinde “beyaz”lar› yaratmas›n› bilenlerin soyundan geliyoruz.

Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Keflkek

Yüzümüz hiç “kara” olmad› tarihin, halk›n önünde. Hiç utand›rmad›k onlar›. Bu yüzden hep bizimleydiler bu hikayede. 2010’da da bu yüzden onlarla birlikte yürüdük “karanl›¤›n” üzerine.

Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Yeliz Y›lmaz Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi Eski 1. Cadde 636. Sk. No: 207/2 Tel: 0 541 336 65 37 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02

Zaman›n en “kara” oldu¤u anlardan geçerken, bembeyaz sayfalara insanl›¤›n en onurlu anlar›n› nakfletti¤imiz bir y›ld› 2010. Mazlumun ah›n› alm›fllara karfl›, adaletin k›l›c›yd› elimizde savurdu¤umuz... Sesi k›s›lmaya, de¤erleri silinmeye çal›fl›lanlar›n umuduydu hayk›rd›¤›m›z... Yar›n› olmayan bir hayata mahkum edilenlerin, iflsizlerin, açlar›n, hiçbir fleyleri olmayanlar›n, sokaktakilerin düflleriydi notalara döktüklerimiz... Yazd›klar›m›z, çizdiklerimiz, foto¤raf›n› çektiklerimiz; bu halk›n, bu vatan›n emperyalizmin azg›n sömürüsünden kurtulufl yoluydu... Öfke da¤ oldu içimizde, Kaf da¤›’n› k›skand›racak kadar büyüdü ha büyüdü. Kaybettiklerimizin, elimizden al›nan en de¤erlilerimizin ac›s›yd› öfkemizi da¤a dönüfltüren. ‹nsan duygular›, inançlar›yla insansa; kavgas›yla, direnifliyle insansa, insan olman›n mütevaz› çabas›d›r bizimkisi... 2010’da bu yolda uzun mesafeler ald›k. Nicelerinin düflünü gerçe¤e çevirdik örne¤in. Taksim’e ç›kt›k yüz binlerle. 55 binle ‹nönü’de halk›n, devrimin türkülerini hayk›rd›k. K›z›ldere’de, Maraflta’yd›k... Oralara gidip, yolumuzu düzleyenlerin an›lar›n› ta içimizde yaflad›k; katledilenlerimizin ac›lar›n› yüreklerimize gömüp, hesaplar›n› tek tek yazd›k yeniden defterlerimize... Yeni bir y›la dopdolu giriyoruz. Mataram›zda ab-› hayat, dilimizde kurtulufl türküleri, gözlerimizde umudun renkleriyle... Umudun bin bir rengi ›fl›ld›yor tepemizde. Yolumuz aç›k. Engeller olsa da, onlar› aflma azmi olduktan sonra ne gam! 2011’de do¤ru bildiklerimizi yazmaya devam edece¤iz. Ne kadar diplere bast›r›lmaya çal›fl›l›rsa çal›fl›ls›n, yank›s›n› bulmaya devam edecek do¤ruyu ifade eden seslerimiz. Ne kadar yok edilmeye çal›fl›l›rsa çal›fl›ls›n, insanl›¤›n inatç› kavgas›n› vermeye, bu u¤urda her türden bedeli ödemeyi aln›m›z› ak cefas› olarak görmeye, düfllerimiz gerçe¤e dönüfltürmek için hiç durmadan yürürken, yolumuzdan bir milim bile sapmamaya yeminliyiz. Bu duygularla kutuluyoruz yeni y›l›n›z›... Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle...

Yay›n türü: Yerel Süreli

Dostlukla...


‹Ç‹NDEK‹LER

01 /2011

3 4 6 11 13 16 19 22 28 31 37 40

DENEME ümit zafer flen olas›n yeni y›l DENEME y›lmaz do¤maz biz hiç susmad›k ki MAKALE ümit zafer “ayd›n” üzerine tarihe düflülen notlar ELEfiT‹R‹ sinan gümüfl ahmet kaya’y› anmak ya da anmamak ‹ZLEN‹M sakine demirci 32 y›l sonra marafl ELEfiT‹R‹ murat hakan ekranlardaki düflmanl›k MAKALE engin erdemir flehrin haf›zas›yd› yanan PANAROMA bir y›l böyle geçti tav›r MAKALE ali k›vanç yeteneksiz misiniz? ‹NCELEME duran okuncu isyan ölümsüzdür MAKALE levent karakaya feys buk ‹ZLEN‹M filiz tanya sinop mahpushanesi ile söylefli-3

46 48

52

58

62

MAKALE ahmet yapar günümüz türk tiyatro’sunda milliyetçilik ELEfiT‹R‹ mete y›lmazer burjuvazinin piyasalaflan sanat› ve piyasalaflan sanatç›s› B‹YOGRAF‹ mehmet uygun karanl›ktan ayd›nl›¤a bilim.. nicola kopernik’e dair T‹YATRO gülnaz b›çakç› tek kiflilik flehir HABERLER KAPAKLAR- (TAVIR ) ön kapak: ‹ngiltere do¤u londra cable caddesi’nde bir duvar resmi ön iç kapak karikatür: KHALAJ‹-‹RAN


deneme deneme

flen olas›n yeni y›l! ümit zafer

fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Yüzümüzdeki tebessümden bellidir bu. Zorlu¤un, zorbal›¤›n solduramad›¤› bir k›rm›z› güldür yüzümüzde açan. Tarihsel bir gülüfltür o. Zeuslar’dan atefli çald›¤›m›zdan, Dehak’lar›n saray›n› y›kt›¤›m›zdan ve Nemrut’un ateflini ab-› hayata çevirdi¤imizden bu yana yüzümüzdedir. fien olas›n yeni y›l, sen de göreceksin hak edilmifl gülüflümüzü… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… S›rt›m›z›n sa¤lam, omzumuzun dayan›kl› oluflundan bellidir bu. Seni s›rt›m›zda tafl›yaca¤›z yeni y›l. Sana omuz verece¤iz ki gelece¤in basama¤›, tarihin onurlu bir sayfas› ve ömrümüzden geçen bahtiyar bir rüzgar olas›n… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… E¤ilmeyen boynumuzdan bellidir bu. Bedeli ödenmifl, eme¤i verilmifl, cüreti kuflan›lm›fl onurun vazgeçilmezli¤ine tan›k olacaks›n sen de. fien olas›n yeni y›l, seni de çamura, çukura düflürmeden, bafl›m›z›n üstünde tafl›yaca¤›z… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… S›k›lm›fl yumru¤umuzdan bellidir bu. Malum ya¤mal›yorlar hayat› ve eziyorlar halklar›. Ki doymak yoktur emperyalistlerin tabiat›nda. Ve halk açken, zevküsefa sürmek yazar alçakl›¤›n kitab›nda. ‹yi biliyoruz haramileri. Ve bildi¤imiz bir fley daha var ki, damla damla ço¤al›r h›nç. Hayat›n kitab›nda da o h›nc›n ak›beti yaz›l›d›r. fien olas›n yeni y›l, hayat denilen kitab›n nas›l yaz›ld›¤›n› da göreceksin… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Yüre¤imizin yan›k oluflundan bellidir bu. Ki vazgeçmedik asla sevdam›zdan. Biz yine Ferhat ile fiirin’iz. Alifler ile Zarife’den ‹brahim ile Sevgi’ye, o büyük sevdan›n afl›¤›y›z. Çünkü sevdik biz halk›, hayat› ve vatan›. fien olas›n yeni y›l, sen de tan›k olacaks›n ölümsüz sevdam›za… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Söyledi¤imiz türkülerden bellidir bu. Ki “Yürü bre H›z›r Pafla, senin de çark›n k›r›l›r” diyoruz iflte Pir Sultanca. Yunuz Emre’nin “72 millete bir göz ile bakmayan bizden de¤ildir” nefesini koyuyoruz orta yere. Sonra Köro¤lu’nun hoyrat›yla “Halk›n k›l›c›y›m hakk› arar›m / fiahtan, padiflahtan hesap sorar›m” diyerek adalet ar›yoruz. fien olas›n yeni y›l, seni de ›ss›z b›rakmayaca¤›z…

fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Halay›m›z›n, horonumuzun, zeybe¤imizin kardeflli¤inden bellidir bu. Halklar›n gülistan› olan Anadolu’da kan kardefli, can yoldafl› ve isyan harman› olmufluz hep beraber. fien olas›n yeni y›l, Anadolu’nun kardefl parmaklar›ndan tek yumruk oluflumuzun mukaddes maceras›na flahit olacaks›n… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Bilincimizin iddias›ndan bellidir bu. Gelece¤i kazanman›n, o büyük insanl›¤›n de¤erlerini savunman›n ve zalim taçlar› düflürmenin kararl›l›¤›d›r iddiam›z. Ki dünyay› yorumlamakla yetinenlerden de¤il, de¤ifltirmek için kellesini koltu¤a alanlardan›z. fien olas›n yeni y›l, düfllerimizin ve düflüncelerimizin berrakl›¤›n› göreceksin hanemizden geçip giderken sen de… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Baht›m›z›n aç›kl›¤›ndan bellidir bu. Ki gözlerimizi halk›n semas›n› ayd›nlatan y›ld›z›n ›fl›¤›ndan ay›rmadan yürüyoruz baht›m›z›n sarp yolunda. Hiç durmadan ve bafl e¤meden yürüdükçe varaca¤›z elbette, halk çocuklar›n›n sefil, iflsiz ve bahts›z kalmayaca¤› yar›lara. fien olas›n yeni y›l, ömrün boyunca bize yarenlik yapacaks›n bu yolda… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Att›¤›m›z voltadan bellidir bu. Her voltam›z, hat›ralar›m›zdan hayallerimize uzanan bir macerad›r. Ki duvarlar engelleyemez ad›mlar›m›z›. Karanfil oluruz halk›n bahçesinde, Boran oluruz gö¤sünde ve fedan›n atefli olup ayd›nlat›r›z hayat›. fien olas›n yeni y›l, voltam›z›n konu¤u olacaks›n sen de… fien olas›n yeni y›l, senin harc›na da umut kataca¤›z… Bunu böyle ö¤rendik çünkü Day›m›zdan. Ki zaman›n sahibi olmak için, tarihin döflüne umudun ad›n› nice can yadigar› k›l›c›m›zla yazaca¤›z. Çünkü biz umudun ta kendisiyiz. fien olas›n yeni y›l, seni de umutsuz b›rakmayaca¤›z… O halde büyük insanl›¤›n, cümle halklar›n, ailemizin yeni y›l› flen olsun, kutlu olsun. Ve emperyalizmi kahredip halklar›n yüzünü güldürecek geliflmeler de bol olsun… J

OCAK 2011 | TAVIR | 3


deneme deneme

biz hiç susmad›k ki... y›lmaz do¤maz

Bir 盤l›kt›r duyulan. S›rt›nda k›rbac›n flaklad›¤› ilk kölenin 盤l›¤›... Ayaklar›n› prangalar›n yedi¤i, kürek mahkumlar›n›n 盤l›¤›... Zaten siyah olan derisi, Amerika’n›n güneyinde pamuk tarlalar›nda s›caktan ve yine k›rbaçtan kavrulan, delik deflik edilen Afrikal› kölenin 盤l›¤›...

Afrikal› Siyah kölelerin, Ortaça¤›n serflerinin ve günümüzün ücretli köleleri iflçilerin, emekçilerin, muktedirlerin dilinde istismar arac› olmufl ama masumiyetiyle belki de herkesten çok yaflamay› hak eden “tüyü bitmemifl yetimin” yükledi¤i; tafl›mas› dünyan›n en büyük onuru olan yüktür bu 盤l›k.

Padiflahlar›n, krallar›n a¤›zlar›ndan ç›kan tek sözcükle boyunlar› vurulan “kul”lar›n 盤l›¤›...

Özü özeti adalettir!

Savafllarda soylular›n, asilzadelerin ç›karlar› için cepheye, vurguna, talana, ya¤maya sürülen, ölümü hep en önde karfl›layan halktan insanlar›n 盤l›¤›... Atölyelerde, fabrikalarda ili¤ine dek sömürülen, ücretli kölelerin 盤l›¤›... Ve iflçilerin, emekçilerin, köylülerin, ö¤rencilerin, iflsizlerin, evsizlerin, kimsesizlerin, açlar›n, yoksullar›n, gecekondulular›n; yani bilcümle ezilenin, yani tekmil “k›sa çöp”ün 盤l›¤›d›r... Sayfalar›m›za düflürdü¤ümüz her harfin, sergiledi¤imiz her foto¤raf›n, att›¤›m›z her bafll›¤›n asl› astar› budur iflte: Ç›¤l›k! Adalet isteyen, hesap soran, umudu hayk›ran, gelece¤i/yar›n› içinde gizleyen 盤l›k! Omzumuzda a¤›r ve tafl›mas› en onurlu yüktür bu. O ilk k›rbaç izini s›rt›nda tafl›yan kölenin omzumuza yükledi¤i... Prangalar›n kemirdi¤i ayaklar›yla, bir lokma ekmekle gün geçiren ve ölümün en ucuzuyla yaflam›n› kaybeden kürek mahkumlar›n›n yükledi¤i...

4 | TAVIR | OCAK 2011

Kölenin köle sahiplerinden; serflerin asillerden; “kul”lar›n krallardan, padiflahlardan; iflçilerin patronlardan, yani ezilenin ezenden, sömürülenin sömürenden sordu¤u hesapt›r adalet! Bu adalet, yazd›¤›m›z cümlelerdir beyaz sayfalara... Çekti¤imiz foto¤raflar, att›¤›m›z bafll›klard›r... Bu adalet, her türden bedeli ödemeyi onur sayan yay›nc›l›k gelene¤imizdir. Bu adalet, umut diye meydanlara akanlar›n; açl›¤› bir pranga gibi boynunda tafl›yanlar›n; evine ekmek bile götüremez hale getirilip de, çözümü intiharda arayan yoksulun hakk› olan adalettir... Biz iflte onu yazar, onu söyleriz tarih boyunca. Hiç susmaz bizim 盤l›¤›m›z! Spartaküs sustu mu ki ölüm onun önüne tek seçenek olarak konuldu¤unda, biz susal›m? Köleyken bedeni, beyni ve yüre¤i “özgürlük” diye hayk›ran, tarihin bu ilk kahraman önderini; belki de s›n›f kavgalar›ndaki en vahfli iflkenceler bile sustura-


mam›flt›. Onun 盤l›¤›d›r bizim a¤z›m›zdaki. Çünkü o yaz›yor sayfalar›m›zda, onun kaleminden dökülüyor yaz›lar›m›z... Sadece Spartaküs mü? Binlerce kahraman yazar› var, susturulmaya çal›fl›lan sayfalar›n. Bruno, mürekkebe bat›rd›¤› kufl tüyleriyle kapaklar›m›z›n sloganlar›n› yaz›yor kendi dilinden... Baba ‹shak hakça bir düzenin nas›l kurulaca¤›n› düflürüyor sayfalar›m›za; kavgaya ça¤›r›yor tekmil açlar›, yoksullar›... Pir Sultan Abdal yaz›yor ezilenin ac›lar›n› her hafta... fieyh Bedreddin at›yor yaz›lar›m›z›n bafll›klar›n›... Marks, Engels hiç b›rakmad›lar kalemlerini ellerinden. Her hafta yaz›yorlar yeniden komünist manifestoyu sayfalar›m›zda... Lenin, prati¤ini de yapt›¤› devrimin, sosyalizmin ilkelerini ekliyor... Ve Mahir, “Bütün Yaz›lar›”na her hafta yenilerini ekliyor sayfalar›m›zda... Onlar› hangi zulüm susturabildi ki? Susmad›lar iflte, susturulamad›lar! Tarihin ve bilimin yasalar›, susmay› de¤il susmamay› ö¤retti onlara. Kimsenin gücü yetemedi onlar›n seslerini bo¤maya... Bu sebepten ne yapsan›z kar etmeyecek! Bir serçe gibi koparamayacaks›n›z bafl›n›, a¤z›nda hayk›racak 盤l›¤› olanlar›n... Binlerle gelip, korku imparatorlu¤u yaratmaya da çal›flsan›z; kap›lar›m›z› balyozlarla da k›rsan›z, iflkencehanelerinize götürmeyi bile beklemeden daha bask›n an›nda bile bafllasan›z bedenlerimiz üzerinde iflkencelere... nafile! Susturamayacaks›n›z! Baflaramad›n›z Spartaküs’ü susturmay›, biz de susmayaca¤›z! ‹dam ipleriniz, Bedreddin’in a¤z›ndan ç›kan hakça, ortakça düzeni mufltulayan sözlerini bo¤maya yetmedi; bizim sesimizi de kesemeyeceksiniz!

Kap›lar› parçalayabilir, duvarlar› delik deflik edebilir, bütün eflyalar›m›za el koyabilir, bütün kitaplar›m›z› gasp edebilirsiniz! ‹flkenceli sorgulara tabi tutabilir, on y›llara varan cezalar verebilirsiniz! Boflunad›r. Daha önce de denemifltiniz. Bir daha seslerini ç›karamazlar demifltiniz, kendinizden son derece emin bir yüzle. Siz bu sözleri söylerken bas›na, sokakta elden ele dolafl›yorduk biz. Daha dün, siz duvarlar›m›z› a¤›r matkaplarla deler, eflyalar›m›z› gasp ederken, kap›n›n önünde bulufluyorduk biz halkla. Bizi okuyanlar, umudunu sayfalar›m›zda bulanlar da¤›t›yorlard› bilcümle yoksula say›lar›m›z›. Yazarlar›m›z hala yafl›yorlar. Çoktan ald› kalemi eline Spartaküs, Marks, Engels, Lenin... Çoktan gelip masan›n bafl›na oturdu Mahir. Uzaktan gelenler hala yoldalar. Onlar ç›karacak önümüzdeki say›y›. Hiçbir zulüm yöntemi susturamad› bizi.

“Biz buraya dönmeye gelmedik, ölmeye geldik!” diyen Mahirlerin ça¤lar› aflan bu sesini k›samad›n›z, izinden yürüyen bizim sesimizi de k›samayacaks›n›z!

Do¤ru bildi¤imizi her daim hayk›rd›k.

Çünkü bu ses halk›n, bu ses hakl›n›n sesidir.

Biz hiç susmad›k ki! J

Ç›¤l›k 盤l›¤a hayk›rd›k. Kulaklar› sa¤›r edercesine...

Çünkü bu ses, ilk kölenin 盤l›¤›yla büyüyen, ondan beri bugüne kadar ezilen milyarlarca yoksulun 盤l›¤›yla ço¤alan bir sestir.

OCAK 2011 | TAVIR | 5


elefltiri elefltiri

ahmet kaya’y› anmak ya da anmamak sinan gümüfl

gusuyla bafllayan; memleketin havas›na, suyuna, insan›na duyulan özlem bazen o kadar büyür ki, bir kor alev olur, ad›m ad›m yang›n yerine çevirir insan›n içini. ‹flte böyle bir döneme denk gelmifl bir ölüm bu. Ahmet Kaya’n›n yurtd›fl›na ç›k›fl›n› haz›rlayan süreç, Magazin Gazetecileri Derne¤i’nin etkinli¤i ile bafllam›flt›. Kürtçenin “K”sine tahammül edilemeyen bir dönemde, hem de Magazin Gazetecileri Derne¤i etkinli¤i gibi bir yerde Kürtçe bir flark› haz›rlad›¤›n› ilan etmiflti. Linç hemen orada bafllad›. Bu derne¤in prototipine uygun “sanatç›larla” dolu ortamda f›rlat›lan çatallar›n hedefi oldu sahnedeyken. Linçin bu ilk dalgas›nda, salonu terk etmek zorunda kald›.

Bundan 10 sene önce kaybettik Ahmet Kaya’y›. Yaflam›n› yitirdi¤inde memleketinden çok uzaktayd›. Henüz bir sene olmufltu zorunlu sürgün bafllayal›. Öldü ve y›llar geçti. Mezar› hala çok uzakta… O’nu hayat›n›n son y›l›n› memleketinden uzakta yaflamaya mecbur k›lan nedenler olmasa, belki de bugün aram›zdayd›, kim bilebilir? Zorunlu sürgün, ihanete u¤rama ve yaln›zl›k duy-

Hemen ertesinde gazete manfletlerinin, TV programlar›n›n boy hedefi oldu. Linçin ikinci dalgas› bas›n eliyle yürütülmekteydi. Önce kamuoyu kendisine karfl› flartland›r›lmaya ve k›flk›rt›lmaya baflland›. Ve ard›ndan savc›lar harekete geçerek soruflturma bafllatt›lar, davalar açt›lar. Bu yeni dalgayla birlikte, ülkeyi terk etmek zorunda kald›. Y›llard›r türkü söylüyor olmak ve ciddi bir kitleye hitap etmekle birlikte medyayla tan›flmas› ve onun eliyle yükselmesi çok h›zl› olmufltu. Düflüflü de h›zl› oldu.

OCAK 2011 | TAVIR | 11


O ana kadar yapt›¤› birçok hata da mevcuttu. Öncelikle bu ülkenin bas›n›na, medyas›na, iktidar›na güvenerek, s›rt›n› onlara dayayarak yürümenin ne kadar vahim sonuçlar do¤urabilece¤ini görememiflti. Onlarla birlikte bafllayan görece daha büyük flöhret ve popülerlik, onlar›n kurallar› ile yüründü¤ünde devam edebilirdi. Aksi takdirde ipleri onlar›n eline verdi¤inizde, her an çekip düflürme gücünü ve kudretini de vermifl olurdunuz. O, bunu yapm›flt›. Ancak tüm bunlara ra¤men dönekli¤in, halk› afla¤›laman›n, kendi de¤erlerini çi¤nemenin prim yapt›¤› bir dönemde halka s›rt›n› dönmeyen, halka küfretmeyen bir kifli olarak yaflad› Ahmet Kaya. Ve en önemlisi, bunun bedelini ödemesi gereken dönemde de çark etmedi, biat etmedi ve aman dilemedi. Hiç istemedi¤i bir yaflam› çekmek zorunda b›rakan koflullar, onun sonunu da haz›rlad›. Ahmet Kaya’n›n ölümünün ard›ndan onu anmak için çeflitli törenler düzenlendi, albümler yay›nland›. Bu anmalar hiç kuflkusuz ki, onu ölüme götüren flartlar› haz›rlayanlarla bir hesaplaflmay› da içermeliydi. O gün orada olup çatal b›çak f›rlatanlardan, k›flk›rt›c› manfletler atanlara, iktidar›n olanaklar›yla üzerindeki bask›y› artt›ranlara kadar linçin her aflamas›nda olanlar bu hesaplaflman›n muhataplar›yd›. Ahmet Kaya’n›n ölmek pahas›na ödedi¤i bir bedel vard›. O’nun an›s›na sayg› gere¤i bile olsa, ancak bu flekilde an›ld›¤›nda bir anlam› olacakt›. Ancak geçti¤imiz ay yap›lan ve efli taraf›ndan organize edilen anma toplant›s› bunlardan oldukça uzakt›. Anma toplant›s›na Tayyip Erdo¤an ve Kemal K›l›çdaro¤lu baflta olmak üzere devletin birçok üst düzey temsilcisi davet edilmiflti. Ancak onlar yo¤un programlar› gerekçesiyle kat›lmam›fllard›. Ama Kültür Bakan›’ndan çeflitli milletvekillerine, valisinden bürokratlar›na kadar birçok devlet yetkilisi anmaya kat›ld›. Anmada sembolik de¤er tafl›yan çatallar›n as›l› olarak sergilendi¤i bir bölüm unutulmam›flt›. Yine anmaya kat›lanlar, “onun çok sevdi¤i” sigaralar›n› kapal› bir ortamda tüttürmenin keyfini yaflam›flt›. Yani tepkinin ve sahiplenmenin en biçimsel halinin ortaya konuldu¤u, çatal b›çak atanlara yönelik tepkiyle s›n›rl›, linçin siyasi sorumlular›n›n hiç sorgulanmad›¤›, iktidarla, iktidar›n kalemflorlar›yla bar›fl›k bir anma toplant›s› vard›. Ahmet Kaya’y› katledenlerden hesap sormak bir yana, onlarla el ele kolkola bir anma yap›lmaktayd›. Ahmet Kaya’n›n “c›gara”s› unutulmam›flt› ama onun u¤runa bedeller ödedi¤i büyük halk sevgisi, sömürücülere olan derin öfkesi unutulmufltu. “Art›k bunlar unutulmal›yd›! Bar›fl zaman›yd› art›k! Kin beslemenin kimseye bir faydas› yoktu!” Böyle soyut kavramlarla, bu süreci haz›rlayan, Kürt düflmanl›¤›n› körükleyen, bunu buldu¤u her f›rsatta bugün de sürdürmeye devam edenlere edilen hiçbir söz yoktu. Kimi dav-

12 | TAVIR |OCAK 2011

etlilerin kendi bireysel de¤inmeleri d›fl›nda. Bir kifliyi anmak, sahiplenmek, hesaps›z ve ç›kars›z olmak zorundad›r. Ç›kar hesaplar›na dayal› her türlü anma, onun an›s›n› yaflatmak de¤il, onun an›s› üzerinden rant elde etmektir. O’nun an›s›n› iktidara flirin görünmek için, bas›nda daha çok yer al›p ürünlerinin daha çok sat›lmas›n› istemek için kullanmak ahlakl› bir davran›fl de¤ildir. Ahmet Kaya’n›n ölümünün ard›ndan çeflitli albümleri yay›nland›. Baflkalar›n›n Ahmet Kaya flark›lar› söyledi¤i albümden, Ahmet Kaya’n›n bafllay›p bitiremedi¤i flark›lardan oluflan, kendi sesinden yeni albümlerine kadar. Bunlara geçti¤imiz günlerde bir Ahmet Kaya DVD’si daha eklendi. Bu DVD onun çeflitli konserlerinden derlenmifl görüntülerinden olufluyor. Görsel olarak estetik de¤eri olmayan, ses olarak sorunlu, derme çatma ve toplama bir DVD bu. Ve onun anmas›n›n yap›ld›¤› bir dönemde piyasaya sürüldü. Kuflkusuz ki, manevi de¤erinden ötürü, bir kifliyi yeniden hat›rlamak ve belleklerde taze tutabilmek için görsel malzemeler de yay›nlanabilir ve yay›nlanmal›d›r da. Bunlarda estetik bir ölçü aramak da yersizdir. Ancak bunlar bir ticari kazanç kap›s›na dönüfltürülemez. En uygun maliyetlerle ç›karmak ve maliyetlerin üzerinde olmayan bir ücretle da¤›t›m›n› yapmak pekâlâ mümkündür. Bunun bas›lmas›ndan da¤›t›lmas›na kadar birçok kifli ve kurumun gönüllü çal›flabilece¤i de bir s›r de¤ildir. Böyle yap›ld›¤›nda hem iflin samimiyeti görülecek, hem de çok daha fazla eve girerek etkisi daha büyük olacakt›r. Ancak böyle yap›lmam›fl ve normal bir konser DVD’si gibi fiyatland›r›larak piyasaya sürülmüfltür. Yani maliyetlerinin oldukça üzerinde, büyük karlarla sat›lm›flt›r. Onun ölümünün ard›ndan yay›nlanan di¤er albümler de incelendi¤inde üç afla¤› befl yukar› ayn› sonuçla karfl›lafl›lmaktad›r ancak bu örne¤i vermek bile yeterlidir. Ahmet Kaya’n›n anma toplant›s›n› sadece onun düflüncelerini ve özlemlerini tafl›yan halk güçleriyle ve devrimcilerle de¤il, ölümünde ciddi rolü olanlar› da dahil ederek, onlar› protokolde oturtarak kutlamak, yüzünü de sesini de baflka kazançlar için kullanmak, yak›flmam›flt›r… Yaflam› boyunca onurlu bir yaflam sürdürmüfl, her eserinde halk›n dili, duygusu ve ayd›n› olmufl Mahzuni fierif’ten Y›lmaz Güney’e birçok flair, halk ozan› ve yazar›n ölümünün ard›ndan ailelerinin yaklafl›m› ne yaz›k ki onlar›n ideallerini yaflatma girifliminden çok, onlar›n ürettiklerini bir kazanç kap›s›na çevirmek için hesaplar yapmak olmufltur. Bu de¤ersizlik, bafll› bafl›na bir yaz› konusudur.J


izlenim izlenim

32 y›l sonra marafl sakine demirci

Tarih 19 Aral›k 1978… Anadolu topraklar›nda, zulmün bir kez daha kanl› elleriyle tarih sahnesine ç›kt›¤› gün… Daha önce, nice k›r›mlardan geçmifl, nice zulümlere direnmifl yoksul Anadolu halk›n›n yaflam p›narlar›n›n bir kez daha kurutulmaya çal›fl›ld›¤› tarih... Marafl Katliam›… Tarih 19 Aral›k 2010…

Bundan tam 32 y›l öncesini al›yor, bugüne getiriyor, dünü bugüne tafl›yoruz. Unutmamak, bize yaflat›lanlar›n hesab›n› sormak için! Bu y›l Marafl’a gidiyoruz. Anadolu’nun dört bir yan›ndan Marafl’ta katledilenleri anmak için. Biz de ‹stanbul’dan Alevi örgütleri, devrimci-demokrat yap›lar olarak günler öncesinden haz›rl›klar yap›yoruz. Katliam›n insan›n kan›n› donduran bo-

yutunu anlat›yoruz herkese. Tecavüz edilen kad›nlar›m›z›-k›zlar›m›z›, gözleri oyulan ninelerimizi, karn›nda bebesiyle öldürülen analar›m›z›, evleri yak›lan, y›k›lan, kurflunlanarak öldürülen Marafl halk›na yaflat›lan sistematik katliam› tekrar tekrar kaz›yoruz beynimize. Bundan önce nas›l oldu da hiç gidilmedi diye de sormadan edemiyoruz. Heyecan›m›z büyük, öfkemiz de.

OCAK 2011 | TAVIR | 13


Marafl Katliam›n›n sorumlular› hala cezaland›r›lmad›. Katilleri aram›zda geziyor. Bununla da kalm›yor tehditler ya¤d›r›l›yor. “Vatandafl hassasiyeti” deniyor her faflist provokasyon öncesi ve an›nda oldu¤u gibi. Bu tehditlere cevab›m›z› verip Marafl’ta olaca¤›m›z› bir kez daha söylüyoruz. Katliam› gerçeklefltirenlerden, zeminini haz›rlayanlardan hepsinden hesap soraca¤›m›z› bir kez daha hayk›r›yoruz. Ve 19 Aral›kta Marafl’ta olmak için bir gün öncesinden otobüslerimize binerek yola ç›k›yoruz. Aram›zda yafll›s›ndan gencine her yafltan insan var. Katliam yaflan›rken daha do¤mam›fl olanlar›m›z ya da o dönemde orada olmay›p da televizyonlardan izlemifl, gazetelerden okumufl ve hatta katliam› bizzat yaflam›fl olanlar hep birlikte Marafl’a do¤ru yola ç›k›yoruz. Otobüslerimizde Marafl üzerine koyu sohbetler bafll›yor. Yaflayanlar, tan›kl›klar›n› anlat›yor, gençler düflüncelerini, fikirlerini aç›kl›yor. En çok telaffuz edilen kavram “hesap sormak” oluyor. Evet, hesab›n› soraca¤›z diyoruz. Biz biliyoruz ki güçlü olan biziz. Davam›zda hakl›y›z. Haks›zl›¤a u¤rayan›z. Hakk›m›z› en sonuncumuza kadar savunaca¤›m›z›n bilincindeyiz. Biz güçlüyüz. Gücümüz öfkemizde sakl›. Bacaklar› birbirinden ayr›lan, çivilerle çak›lan bebeklerimizin, görmedi¤i halde tornavidayla gözleri oyulan ninemizin öfkesi var içimizde. Sadece Marafl de¤il. 19 Aral›k 2000’de hapishanelerde diri diri yak›lan kad›nlar›n öfkesini de kat›yoruz Marafl yolculu¤una. “C›zb›z yapt›k” demiflti o zaman da katiller. Hesab› sorulmadan bitmeyecek olan bir öfke bu. Sivas da yan› bafl›m›zda oluyor yolculu¤umuzda. Diri diri yak›lan 35 ayd›ndan yükselen alevlerin s›cakl›¤›yla harl›yoruz yüre¤imizi… Dersim’de, Çorum’da, Gazi’de bizlere yaflat›lanlarla kabard›kça

14 | TAVIR |OCAK 2011

kabar›yor hesap defterimiz. Gelmek isteyip de gelemeyenlerin öfkesini de kat›yoruz yan›m›za. Kim söyleyebilir güçsüz oldu¤umuzu. Hz Ali’nin de dedi¤i gibi “Mazlumun öç alma günü zalimin zulmetti¤i günden daha korkunçtur”. Kim durdurabilir bu öfkeyi… Ve Marafl’tay›z. fiehre girmeden az önce, alt›ndan su akan küçük bir köprünün üzerinden geçiyoruz. Ceyhan ›rma¤› diyorlar. Durgun, sessiz bir ›rmak gördü¤ümüz. 19 Aral›k 1978 gününden kalm›fl gibi bak›yor bize. Donmufl, o anda öylece kalm›fl gibi… Ç›¤l›klar geliyor kulaklar›m›za sanki. Daha ana sütü ça¤›nda bebelerin, 90’›nda nenelerin, beli bükük dedelerin, kad›nlar›n, ›rz›na geçilen genç k›zlar›n, katle u¤rayan bilcümle canlar›n 盤l›klar›... Ayak t›rnaklar›m›zdan bafllayan bir öfke dalgas› sar›yor tüm bedenimizi. Yumruklar›m›z› s›k›yoruz; sanki katillerin bo¤azlar›n› s›karcas›na. “Unutal›m” diyorlar utanmadan bizlere. Katiller hadi öyle diyor; ya kendisini Alevi önderi payesi biçmifller, MGK Alevileri? Unutman›n ihanet oldu¤unu Kerbela’da Hüseyin dememifl mi? Nas›l unuturuz? Unutsak nas›l bakar›z katledilenlerin mezar tafllar›na? Hangi yüzle ç›kar›z karfl›lar›na a¤z› süt kokan bebelerin? Hiç s›n›r› yok mudur onursuzlu¤un, ahlaks›zl›¤›n? “Unutun” diyenler, bunun s›n›r›n›n olmad›¤›n› gösteriyorlar iflte... S›rada polis aramas› var. Suçlu psikolojisiyle olsa gerek, zorluk ç›karm›yorlar. Marafl’a giriyoruz. Merakl› gözlerle etrafa bakarken 32 y›l öncesine dönmüfl gibi oluyoruz. Yak›lan, y›k›lan evlerden ç›kan dumanlar var sanki hala gökyüzünde. Karanl›k, puslu bir hava. Ölü topra¤›n›n alt›nda bir Marafl… Anmay› yapaca¤›m›z alana yak›n bir yerde toplanmaya bafll›yoruz. Flamalar›m›z›, pankartlar›m›z› aç›p di¤er illerden gelecekleri beklemeye bafll›yoruz. Yan›m›zda götürdü¤ümüz ses cihaz›ndan türkü-


lerimizi aç›yoruz. “Kim yand› aflk ile as›rlar boyu / Don de¤iflip gelmifl yezidin soyu/ Zulme direnmektir flah›m Hüseyin’in huyu” diyor cihazdaki ses. Koyu sessizli¤e bir ses oluyor. Y›llarca sindirilmifl, korkutulmufl, bast›r›lm›fl Marafl halk›na... Flamalar›m›zsa k›z›l rengiyle çatlat›yor gözlerdeki solgun bak›fllar›. K›rm›z› flamalar›m›z› görenler, “Bunlar bizimkiler gelin buraya girelim” diyorlar öyle içten… Ve bafll›yor küçük yürüyüflümüz. Topland›¤›m›z yer alana çok yak›n çünkü. Dolay›s›yla bir miting gibi olmuyor. Marafl valili¤inden al›nan izin bu kadar. Yürürken çevredeki binalar›n tepesinde üzerimize tutulan silah namlular›n› görüyoruz. Faflizmin sadece bir yüzü bu… Tertip komitesinin giydikleri önlükler dikkatimizi çekiyor. Üzerinde kocaman bir çarp› iflareti olan önlükler bunlar. Hat›rlanaca¤› gibi, Marafl katliam›n›n günler öncesinde alevi halk›n›n evlerine gidilerek “PTT’den geliyoruz, adresinizi bulamad›¤›m›z için iflaretliyoruz” gibi bir gerekçeyle kap›lar›na çarp› iflareti konuluyor. Bu da asl›nda katliam›n günler öncesinden nas›l planland›¤›n› gösteriyor. Yürüyüflümüz devam ediyor. Kortejimizde hiç tan›mad›¤›m›z, Marafl halk›ndan insanlar var. Konuflmalar›na gerek yok. Slogan atarkenki öfkelerini görmeniz yeterli. Yüzleri, gözleri her fleyleri, bütün gerçekleri anlat›yor bize. Ac›lar› her yanlar›na sinmifl, görüyoruz. Y›llarca yürütülen sindirme politikalar›na ra¤men, tüm korkular›na kayg›lar›na ra¤men alandalar, zulmün tüm sahteli¤ine ayna tutuyorlar. Camlardan, balkonlardan bizleri izleyenler ve alk›fllayanlar da var. “Afla¤› gelin, bize kat›l›n” diyoruz. Gelmiyorlar, gelemiyorlar. Yürekleri bizimle biliyoruz ama yetmiyor. Bir fley daha biliyoruz ki bu sene olmasa da seneye onlar› da alaca¤›z yan›m›za, camlar›ndan, balkonlar›ndan inip bizimle birlikte olacaklar. Hesab›m›z› tüm Marafl halk›yla birlikte soraca¤›z. Umut bizde bunu biliyoruz. Alana girerken duygulu anlar yafl›yoruz. Özellikle katliam› yaflam›fl olanlar, katliama bizzat tan›kl›k etmifl olanlar gözyafllar›n› tutam›yorlar. Bir yandan, kaybettikleri yak›nlar›n› anarken, bir yandan da binler olup hesap sorman›n gururunu tafl›yorlar. Hesab› hep birlikte soraca¤›z çünkü. Kürsüden o güne dair konuflmalar yap›l›rken kalabal›k aras›ndan sesler yükseliyor. Bunlardan özellikle birisi dikkatimizi çekiyor. Afl›k Seyrani “yuhlatt›rsan›za” diyor kürsüdekilere. “ Kenan Evren’i yuhlatt›rsan›za, Ökkefl fiendiller’i yuhlatt›rsan›za, Muhsin Yaz›c›o¤lu geberdi, topraklar›m›z› m›ndar etti” diyor. Fenalafl›yor, su getiriyorlar kendisine gelmesi için. Sonradan ö¤reniyoruz ki Âfl›k Seyrani de katliamda birçok yak›n›n› kaybetmifl isimlerden biri. Bu arada arkadan davul sesleri geliyor. 32 y›l önce sahneye sürülen sivil faflistler 32 y›l sonra yine sahnedeler. “Alevileri, komünistleri öldürüp cennete gitme, Apocular› öldürerek ülkeyi bölünmeden kurtarma” k›flk›rtmalar›yla yine öne sürülüyorlar. Kendilerince “hac sevab›” kazan›yorlar. Peki ya onlar› Alevi-Sünni ayr›flmas›, ülke bölünüyor k›flk›rtmalar› yaratarak sahneye sürenler? Elbette ki onlar›n “hac sevab›” kazanmak gibi dertleri yok. Onlar çok daha büyük paylar›n peflindeler. Yarat›lmak istenen provokasyon an›nda yapt›¤›m›z k›sa anma program› ile alandan ayr›l›yoruz. Sonradan duyuyoruz ki biz oradayken toplanan 25-30 sivil faflistin say›s› yüzlere ulafl›yor.

MHP’den aç›klamalar gelse de, “Bunlar ülkücü gençlik de¤il” dense de, vatandafl hassasiyeti olarak yans›t›lmaya çal›fl›lsa da biz bunun planl› programl› gerçeklefltirilen ve Marafl halk›na verilmek istenen bir gözda¤› oldu¤unu biliyoruz. Y›llarca Marafl’›n üzerine serpilen ölü topra¤›n›n, sindirme politikas›n›n bir parças› bu da. Marafl’› arkam›zda b›rak›p otobüslerimizle ‹stanbul’a do¤ru yol al›rken yine koyu sohbetler bafll›yor Marafl üzerine. Bu kez daha farkl› duygular yafl›yoruz kuflkusuz. Katliamda evi yak›lan 76 yafl›nda bir amca anlat›yor “Çok içlendim orada” diyor, “ama çok da sevindim o kadar kifliyi görünce gözyafllar›m› tutamad›m a¤lad›m” diyor. Tarihe yaz›lan bir gün oluyor 32 y›l sonra Marafl… Ezilen halklar›n zulme karfl› koyufllar›n›n, hesap sorma kararl›l›¤›n›n sesi oluyor. Umut oluyor her fleyden öncesi. 2010 y›l›na bir damga daha bas›yoruz böylelikle. Bizler de kendi ad›m›za böylesi bir güne tan›kl›k etmenin onurunu, gururunu yafl›yoruz içten içe. “Ne kadar da flansl›y›z” demeden edemiyoruz do¤rusu! Her sene oraya daha da kalabal›k gidece¤imizin sözlerini vererek bitiriyoruz yolculu¤umuzu. Enver Gökçe duygular›m›za tercuman oluyor: Ben Böyle Tafllar›n Çukurlar›n ‹çinde Kalm›flsam Yaln›zsam Hor Görülmüflsem Arkas›zsam Ve Böyleyse Baht› Siyah›m Yemin Kasem Olsun Ve And Olsun fiart Olsun Yerde Kalmaz Ah›m. Bazen bir sözcük, bazen bir cümle, bazen de bir fliir anlat›r her bir fleyi. Geriye tek söz b›rakmaz. Ar›tk ne söylesin fazlal›kt›r. Enver Gökçe’nin fliiri de öyledir. ‹çilen and bizimdir. Edilen yemin, boynumuzun borcudur... J

OCAK 2011 | TAVIR | 15


elefltiri elefltiri

ekranlardaki düflmanl›k murat hakan

Sakarya-F›rat, Tek Türkiye, fiefkat Tepe, Güneydo¤udan Öyküler-Önce Vatan ve tabi Kurtlar Vadisi... Bunlar› çok iyi tan›yorsunuz. Bu diziler, tek bir ortak noktada bulufluyorlar: Az›l› Kürt düflmanl›¤›... Kimi bunu çok pervas›z, mide buland›racak kadar alçakça yap›yor, kimi inceden, “sanatsal”... Kimi a¤z›ndan salyalar ak›ta ak›ta, kimi “kibarca” ve sanki halklar›n kardeflli¤ini vurguluyormufl gibi, “demokratça”... TV’leri boy boy Kürt düflman› diziler sard› flimdilerde. TRT de var içlerinde, atv de, Show TV de... Yani devlet eliyle de örgütleniyor halklar aras› düflmanl›k, tekelci medya eliyle de... Bu düflmanl›¤›n bugün gemi az›ya almas›, mutlaka ki süreçle do¤rudan ilintili. Kürt meselesinin “emperyalist çözümü” do¤rultusunda, hükümet taraf›ndan “Kürt Aç›l›m›” yoluyla ad›mlar at›lmas›, sürecin sanc›l› geçmesini de beraberinde getiriyor. Oluflan dengeler, en baflta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalistlerin ç›kar› do¤rultusunda de¤iflmekte, ancak bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti oligarflisinin de bu dengede kendine yer bulmaya çal›flmas› sürecin çetrefilli geçmesinin bafll›ca etkenleri olarak karfl›m›za ç›k›yor. Bütün bu politik ç›kar kavgalar›, sorunun as›l taraflar› olan Türk ve Kürt uluslar› aras›nda nas›l bir iliflkiye yol açmaktad›r? Sorulmas› gereken soru budur. Ve bizim de üzerinde duraca¤›m›z fley budur ve bunun cevab›n›n ekranlarda flovence verilmesidir. Bilindi¤i gibi ezen ulus milliyetçili¤inin di¤er ad› flovenizmdir. fiovenizm, kendinden baflka bir ulusun varl›¤›na tahammül edemez. Ya soyk›r›m yoluyla ya da asimilasyon yoluyla yok etmek ister di¤er uluslar›, az›nl›klar›... Onun literatüründe halklar›n kardeflli¤i diye bir kavram yoktur ve bu zaten flovenizmin ta-

16 | TAVIR | OCAK 2011

biat›na ayk›r›d›r. Amaç halklar›n kardeflli¤i de¤il de düflmanl›k yaratmak ve iktidar› bunun üstüne oturtmak olunca, geriye bunun zeminini yaratmak, yani klasik “böl, parçala, yönet”in devreye sokulmas› kal›yor. “(...) Burjuvazi, kendi ç›karlar›n› tüm halk›n ç›karlar›ym›fl gibi göstermesini çok iyi bilir. Ne var ki emekçi s›n›f› ezilen bir ulusun emekçi s›n›f›ysa, ulusal dilini konuflmas›n›n yasaklanmas›ndan, seçim haklar›ndan yoksun b›rak›lmaktan, okullar›n›n kapat›lmas›na kadar vb. ezilen bir ulusun burjuvazisinden daha çok ac› çeker. Çünkü bu durum, onun tinsel güçlerinin serbestçe geliflmesini engellemektedir. Bundan baflka, sald›rgan uluslarca, uluslar› ezme siyasas›, uluslar› birbirlerine karfl› k›flk›rtma siyasas›na da dönüfltürülür. ‘Böl ve yönet’ siyasas›, baflar›ya ulaflt›¤› ölçüde, emekçi s›n›f›n birleflip birlikte savaflmas›n› engeller. Bir devletin çeflitli uluslardan emekçileri birbirlerine düflman olurlar, birleflemezler. (...)” (Felsefe Ansiklopedisi / Orhan Hançerlio¤lu / Cilt 7 / syf: 21 / “Ulusal Sorun” maddesi) Bu politikay› yaratanlar, yukar›daki al›nt›dan da anlafl›laca¤› gibi, asl›nda Türkiye Cumhuriyeti egemenleri de¤ildir. Bu, s›n›fl› toplumlar›n ortaya ç›kard›¤› bir sonuçtur asl›nda. Tarihin her döneminde egemen s›n›f›n mensup oldu¤u ulus, yani ezen ulus, kendi d›fl›ndaki tüm ulus ve az›nl›klara s›n›fsal bask›n›n yan›nda ulusal bask› da uygular. Onlar› yok sayar, bütün kötülüklerin onlardan kaynakland›¤› düflüncesini yayar ve bunu en çok da filmlerde, dizi filmlerde sokar gözüne insanlar›n. Örne¤in Hollywood filmlerinde kötü adam ya Siyaht›r, ya Meksikal›d›r, ya Çinlidir, ya da Beyazlar d›fl›nda herhangi bir renkten, ulustan, göçmenden biri... Bu durum Avrupa sinemas›nda da, Avrupa televizyonlar›nda da böyledir. Orada da


genellikle göçmenler, ya da sömürgelerinden gelip de bir türlü Avrupal›laflamam›fl olanlar günah keçisidir. Bütün suçlar› onlar ifller, bütün kötülüklerin kökeni onlard›r. Asl›nda sermayenin vatan›, ulusu, rengi, ›rk› olmuyor geldi¤imiz flu süreçte ama ezen ulus flovenizminin, varl›¤›n›, emperyalist-kapitalist sistem var oldukça sürdürece¤ini söylemek, karfl› ç›k›lamaz bir gerçe¤i ifade ediyor. Emperyalist ülkelerde de bu böyledir, emperyalizmin yeni sömürgesi olan Türkiye ve Türkiye gibi sömürgelerde de... Burjuva demokratik devrimini yapm›fl ülkelerde –emperyalist ya da ba¤›ms›z kapitalist ülkeler- ulusal sorunun çözülmüfl olmas›, ulusal bask›n›n sona erdi¤ini göstermiyor tabi ki. Bu, de¤iflik biçimlerde, kendinden olmayan tüm ulus ve az›nl›klara karfl›, kendi topraklar›nda ya da dünyan›n herhangi bir yerinde kendini göstermeye devam ediyor. Örne¤in ABD emperyalizmi için Amerikan ulusundan gayr› herkes sömürülür, bask› alt›na al›n›r, topraklar› iflgal edilir, soyk›r›ma u¤rat›l›r. Bugün o topraklar›n gerçek sahipleri olan K›z›lderililer örne¤in. Büyük bir soyk›r›mdan sonra kalanlar› da asimile edilip tümüyle ortadan kald›r›lm›fllard›r. Hat›rlay›n eski kovboy filmlerini, K›z›lderililer az›l› birer kafa derisi yü-

zücü ve katildirler, Beyazlar ise iyi niyetli, masum ve bar›flsever! O filmlerle büyüdü flimdinin yönetim mekanizmas›ndaki Amerikal›lar. O filmlerle büyüdüler dünyan›n dört bir yan›ndaki insanlar. O filmlerle düflman edildi mazlum halklar birbirlerine. Ve o filmlerle sömürü düzenlerini bugüne dek yaflatt›lar baflka bir ifadeyle... Bizde de bu “böl, parçala, yönet” politikas›, yaflam›n de¤iflik alanlar›nda karfl›m›za ç›k›yor. Çünkü bu politikan›n bir de¤il neredeyse bin bir yolu-yöntemi var. Okulda, fabrikada, orduda, sporda, sanatta... yani akl›m›za gelen her yerde ve alanda bu politikaya rastlamak mümkün... Baflta da söyledi¤imiz gibi flimdilerde ekranlarda en pespayesinden en “sanatsal”›na kadar envai dizide, alçakça Kürt düflmanl›¤› yap›l›yor, halklar›n bin y›llard›r büyüttü¤ü kardefllik orman›na baltalar vuruluyor. Bununla da kal›nm›yor, halklar birbirine karfl› k›flk›rt›l›yor ve yeni yeni Marafllar›n, Sivaslar›n, Çorumlar›n, belki de çok daha büyük katliamlar›n zemini yarat›lmaya çal›fl›l›yor. Çünkü düzenin halklara verece¤i bir fley kalmad› terörden, bask›dan, düflmanl›ktan baflka. Halklar›n biraraya gelip örgütlenmeleri, düzenin idam ferman›n›n imzalanmas› anlam›na gelece¤i için de,

OCAK 2011 | TAVIR | 17


gerillay› tedavi etmeyip ölüme terk etmesi gibi görüntüler yer al›yordu. Çok tart›fl›ld› bu sahne ama ne de olsa Kürt’tü ölüme terk edilen ve üstelik katildi, vatan› bölüyordu neredeyse, gözünü k›rpmadan adam öldürüyordu, her türden melanet ondayd› iflte... Yani ölümü çoktan hak ediyordu! Hemflireyi suçlaman›n bir alemi yok, çünkü abisi o ölüme terk etti¤i gerillan›n arkadafllar› taraf›ndan “flehit edilmiflti”, kan› yerde mi kalmal›yd› abisinin?...

halklar ne kadar çok birbirine düflman edilirse sömürü düzeninin daha uzun y›llar yaflamas› mümkün hale gelecektir. Kurulan bu denklemin “analizi/çözümü” budur. Kurtlar Vadisi adl› tamam›yle kontrgerilla mant›¤› üzerine, faflizan bir milliyetçilik övgüsü üzerine kurulu bir dizide; geliflen konjonktüre ba¤l› olarak Kürt sorunu da ifllenmekteydi ve bu amaçla diziye birtak›m Kürt karakterler sokulmufltu. Örne¤in “Muro” adl› karakter. Bu karakter, kelimenin gerçek anlam›yla karaktersizin biri gibi gösteriliyordu. PKK’nin metropol sorumlusu olarak diziye sokulan bu karakter, bir yandan kontrgerillayla iliflkiye geçip “örgütü sat›yor”, öte yandan örgüt ad›na devrimcilik(!) yap›yordu. Bunu da pespayeli¤in de ötesinde icra ediyordu elbette. Dizi yap›mc›lar› böylelikle bir taflla birden çok kufl vuruyorlard›. Birincisi PKK nezdinde devrimcileri afla¤›l›yor, Kürt ulusunu her türden insani de¤erlerden soyut bir ulusmufl gibi gösteriyor, bir yandan da toplum içerisinde Kürt ulusuna karfl› bir tepki örgütlüyordu. Sonras› da var elbette. Senaristinden oyuncusuna, yönetmenine kadar faflist ideolojinin “sanat” alan›ndaki temsilcilerinin cirit att›¤› bir dizi olan Kurtlar Vadisi, neredeyse her bölümde Kürt halk›n› afla¤›layan, yok sayan, inkar eden resmi ideolojiye paralel bir çizgi izliyor. Senaristler bu ak›lla oturuyor bilgisayarlar›n›n bafl›na; oyuncular, baflta Polat Alemdar (Necati fiaflmaz) olmak üzere, bu ideolojiyle rol yap›yorlar... Son dönemin Kürt düflman› dizilerine bir yenisi de; daha önce bu alanda rekabete giriflmemifl, bu alana el atmam›fl bir kanalda, Show TV’de eklendi: “Güneydo¤udan Öyküler / Önce Vatan”... Bu dizide de, Hipokrat yemini etmifl bir hemflirenin, Kürt

18 | TAVIR | OCAK 2011

Evet ayn› bu flekilde tart›fl›ld›, tart›flt›r›ld› bu sahne. Zihinlerde Kürt ulusuna karfl› nefret ve kin tohumlar› Show TV ekranlar›ndan böyle ekilmifl oldu. Duydu¤umuza göre, reyting alamad›¤› için yay›ndan kald›r›lacakm›fl bu dizi. Eh burjuvazi bu; bir yandan ideolojik savaflta galip gelmek isterken, bir yandan da kasas›n› doldurmak da istiyor. Kasas› daha önemli galiba Show TV sahiplerinin flu ara. Ama hiç önemli de¤il, yak›nda yine buna benzer bir diziyle arz› endam edecektir Show TV. Düzen onlar›n düzeni ve sonuna kadar korumaya çal›flacaklard›r elbette. Fethullah cemaatinin kanal› olan Samanyolu’nu Kürt düflmanl›¤›nda ayr› bir yere koymak gerekiyor. Çünkü bu TV kanal›, bu türden dizilerin ebesi konumunda biraz da. Bir tane de de¤il, bir ara üç-dört dizi vard› bu kanalda Kürt düflmanl›¤› üzerine kurulu. Belki de en pespayeleri de bunlard› ancak insan zihninde ilk uyanacak hislerden olan milliyetçili¤i referans almas› bu dizilerin reyting almas›n› beraberinde getiriyor, Samanyolu TV de, ilk kez bu tür dizilerle izlenme oranlar›nda ilk 10’a girmifl oluyordu... Düflmanl›kta s›n›r tan›mayan senaryolarla çekiliyordu bu kanalda Tek Türkiye, Ölümsüz Kahramanlar, fiefkat Tepe ve di¤erleri... Fethullah yay›n grubu, ABD ve yerli iflbirlikçilerinden ald›klar› talimatlar› harfiyen ve büyük bir liyakatle yerine getiriyordu. Bu diziler halen yay›nlan›yor Samanyolu TV’de. Kürt düflmanl›¤› bu kanalda da son h›z›yla devam ettiriliyor. Egemenlerin halklar aras› düflmanl›¤› körükleyen bu dizilere milyonlarca para ak›tmas› hiç bofluna de¤ildir. Bu diziler, flu gün için, insanlar›n tek sosyal yaflam› haline getirilen TV ekranlar›nda her akflam milyonlarca kifliye ulafl›yor ve zihinler her akflam Kürt ve di¤er az›nl›klardan halklara karfl› düflmanl›kla y›kand›kça y›kan›yor. Dikkatli olmak gerekiyor, seçici olmak ve bu oyunu bozmak gerekiyor. Halklar›n kardeflli¤ine her zamankinden daha çok sar›lman›n, bu tür dizileri “reytingsiz” b›rakman›n tam s›ras›d›r... J


makale makale engin erdemir

flehrin haf›zas›yd› yanan kerem uygun

“...Denizde bal›k kokusuyla Döflemelerde tahtakurular›yla gelir Haydarpafla gar›nda bahar...” (*)

16 Nisan Cuma 09.40 Az evvel; Çaml›ca eteklerinde topra¤a kavuflan rüzgar, yol boyunca toplad›¤› tozlar› ve polenleri kalabal›k caddelerin üzerine savurarak Kad›köy R›ht›m›'na ulaflt›. Meydanda yine çiçekçiler, dokuz k›rk befl vapuruna yetiflmek için koflturanlar, bal›k tezgahlar›n› kuran bal›kç›lar, böylesi bir nisan sabah› okula gitmek yerine Bahariye Caddesi'nde turlamay› tercih eden lise ö¤rencileri, Bostanc› dolmufllar›, otobüslerin egzozlar›ndan ç›kan mavi duman, reklam tabelalar›, Et-Bal›k Kurumu'nun önündeki kediler... Hepsi, etraflar›nda gezinen bu ›l›k rüzgar›n fark›nda bile olmadan yeni güne bafll›yordu. Marmara Denizi'nin Bo¤az'la birleflti¤i bu yerde günefl, hafifçe dalgalanan denizin üstüne alt›n liralar serpifltiriyor, sudan yans›yan ›fl›k iskeledeki ayakkab› boyac›lar›n›n gözlerini kamaflt›r›yordu. Bütün k›fl so¤uk ve güçlü dalgalar›n dövdü¤ü mendirekler belki de ilk defa bu sabah s›cak günefl alt›nda soluklan›yor, karfl› yakadan gelen vapurun balkonunda oturan insanlar› izliyordu. Kad›köy r›ht›m›nda gezinen rüzgar›n fark›nda olanlar yaln›zca kar›nlar›n› çoktan doyurmufl olan mart›lard›. Onlar, bu ›l›k rüzgar› kanatlar›n›n alt›na alm›fl, henüz kar›nlar›n› doyuramam›fl olan mendilci ve simitçi çocuklar›n üzerinde süzülüyorlard›. O sabah; yüz y›ll›k bilgeli¤iyle Haydarpafla Gar›, iflte böyle bir manzara izliyordu. Yolcu treni kendini gara zor att›. Demir raylar üzerinde g›c›rdayarak, sert ve sivri sesler ç›kararak durdu. Sonra aniden, tüm kap›lar›n› açarak içindekileri boflaltmaya bafllad›. Havas›z vagonlardan kendini d›flar› atan ö¤renci, iflçi,

genç, yafll›, kad›n, erkek yüzlerce insan her zamankinden daha büyük ad›mlar atarak sa¤a sola da¤›lmaya bafllad›lar. Trenden inen herkes kendini yafll› gar›n serin ve gölgeli avlusunda buluyordu. Vapura binecek olanlar, tahta banklar›n oldu¤u ve kap›lar› yirmi dört saat aç›k olan genifl salondan geçip mermer merdivenlerden inerek iskeleye ulafl›yordu. Solunda Kad›köy, sa¤›nda Sarayburnu ve Bo¤az... Kad›köy'den kalkan bir vapur befl dakikada var›yordu Haydarpafla Gar›'n›n iskelesine. Karfl›dan gelen kimi vapurlar da önce ona u¤ruyor, biraz soluk ald›ktan sonra Kad›köy'de indiriyordu yolcular›n›. Kevser Ana, o sabah trenlerden inenler aras›nda en yafll› kifliydi. Az sonra denizi ilk defa bu kadar yak›ndan görecek, kokusunu duyacakt›. Kim bilir bu mükemmel ve insan›n akl›n› zorlayan manzara karfl›s›nda neler düflünecek, bu hikmeti nelere nelere yoracakt›. Hayat›nda ilk defa bu kadar büyük bir yap› görüyordu ve yap› da bunun fark›ndayd›. Zira bu kadim gar; yoksulluktan bo¤ulan, gözünü karart›p ‹stanbul'a gelen Anadolu insan›n› on y›llard›r karfl›l›yor; onlar›n yüzlerindeki hayret, hayranl›k ve dehflete tan›kl›k ediyordu. Bu al›flkanl›ktand›r ki Kevser Ana'n›n yüzüne bakar bakmaz tüm hissettiklerini anlad›. ‹mkan olsa Kevser Ana, bu yi¤it kad›n, asla ata topra¤›n› b›rak›p da buralara gelmezdi. Onun gözünün aflinal›¤›; dereler, yaylaklar, heybetli Kestavur Tepesi, civcivleri, kuzular›, kanatl› kap›s›, avlusu, tand›r›yd›... Bunlarla meflgul olmak ona ömrünün sonuna kadar yeterdi.

OCAK 2011 | TAVIR | 19


böyle bir fleyler canlan›yordu.

Fakat malum, yokluk adam› süründürür. Mecburen o¤lunun ve bu flehirde yaflamay› çok isteyen gelininin pefli s›ra gelmiflti ‹stanbul'a. Ölüm karfl›s›ndaki cesaretini yaln›zl›k karfl›s›nda da gösterebilseydi, otururdu oturdu¤u yerde. Bu hay›rs›z avareler de nereye giderse giderlerdi. Fakat ekip biçti¤i, kahr›n› çekti¤i, k›fl›n ayazda ellerini parçalayan topra¤›ndan; sevdalanmadan evlenip çocukland›¤›, iki bebe¤ini hastal›¤a verdi¤i köyünden ayr› düflmüfltü art›k. Onlarca y›l›n ard›ndan insan; dokusunu, kokusunu, adam›n›, adetini hiç bilmedi¤i bir flehirde nas›l yaflard›? O bunlara hiç ak›l erdiremeyecekti. Kevser Ana'n›n önünde, suskun ve bedbaht geçirece¤i yaln›zca birkaç y›l kalm›flt› belki. Fakat o, bu mutsuzlu¤unu kimseye belli etmeyecek, köydekinden pek farkl› olmayan bir yoksulluk içinde bu tan›mad›¤› kalabal›k flehirde ölüp gidecekti. Karfl›ya geçecek olan vapuru beklerken son kez göz ucuyla Haydarpafla Gar›'na bakt›. Birden içinde bir s›cakl›k beliriverdi. Trenden indi¤i anda karfl›s›na ç›kan bu so¤uk, karanl›k yap› flimdi garip bir flekilde ona gülümsüyordu. Galiba onca kalabal›k içinde Kevser Kad›n'› bir tek bu ihtiyar gar anl›yordu... 4 May›s Sal› 17.32 Günün bu saatlerinde Alt›yol'da hem insan hem de araç trafi¤i yo¤un olur. Okul servisleri, ‹ETT otobüsleri, dolmufllar; Bahariye Caddesi'nin tafl›p ça¤layan, simsiyah dalgalar misali bir o yana bir bu yana savrulan insan kalabal›¤›... ‹nsanlar›n bir bölümü buradan Kad›köy'e, bir bölümü ters istikametten Sö¤ütlüçeflme'ye iniyor; kimileri de al›fl-verifl yapmak, sinemaya gitmek ya da baflka ifller için Bahariye Caddesi'ne giriyordu. Kad›köy'ün hemen s›rt›ndaki bu yer, bir ahtapot gibi kollar›n› o yana bu yana uzatm›fl, bir kuyudan sürekli kalabal›k insan sürüleri ç›kar›p alt› koldan flehrin de¤iflik yerlerine da¤›t›yordu. En az›ndan, annesiyle birlikte yokufl t›rmanan küçük k›z›n kafas›nda

20 | TAVIR |OCAK 2011

Elif; kalabal›¤› merakla inceleyerek, bir o kadar da bu insan seline kap›lmaktan ürkerek, annesinin eline s›ms›k› sar›ld›. Bu, henüz alt› yafl›ndaki; gözleri her fleyi gören, kulaklar› her fleyi duyan; taze belle¤ine yabanc› gelen her fleyi ama her fleyi soran k›z çocu¤u, flehri tan›maya koyulmufltu. "Bu caddeler neden bu kadar kalabal›k?", " Otobüsler, dolmufllar bu kadar insan› nereden ve niye getiriyor?", " Dükkanlar›n ›fl›klar› sabaha kadar yan›yor mu?", "Burada oturan çocuklar sabaha kadar caddelerde gezebiliyorlar m›?"... Ve daha yüzlerce soru, küçük k›z›n kafas›nda dönüyor ha dönüyordu. Vitrinlerdeki renk cümbüflü onu bir hayal dünyas›ndan bir di¤erine tafl›yor, bir anl›¤›na onu bulundu¤u mekandan kopar›p bilmedi¤i uzaklara götürüyordu. Ifl›klar, sesler, kokular dört bir yan›n› kuflatm›fl; tüm duyular›n› ve alg›s›n› iyice zorluyordu. Y›llar sonra bütün bunlara bir anlam verebilecekti. Belki de onu bulutlar›n üzerine ç›karan bu karnaval ortam›ndan ileride hiç hofllanmayacakt›. Ama flimdilik bütün bu karmafla ve ilginç iflleyifl onun için yaln›zca e¤lenceli bir meflgaleydi. Onun yaflam›nda henüz ifl bulmak, ald›¤› maafl› ay sonun kadar yetirmek, borçlarla bo¤uflmak yoktu. Önünde yaln›zca, sonsuz bir hevesle inceleyece¤i bir dünya vard›. Eskiden Sal› Pazar›'n›n kuruldu¤u sokaklardan birinden Alt›yol'a ç›kt›lar. Bo¤a heykelinin yan›ndan geçerek iskeleye do¤ru inmeye bafllad›lar. Elif bir süre, gözlerini bu siyah ve her an hamle yapacakm›fl gibi duran heykelden ay›ramad›. Ayaklar›na kara sular inen annesi, Elif'i yar› sürükleyerek ad›mlar›n› h›zland›rd›. O; ne ›fl›kl› vitrinlerin, ne kalabal›k yollar›n ne de otomobillerin bafl döndüren gürültülerinin fark›ndayd›. Yaln›zca, yorucu bir günün ard›ndan gelecek olan yorucu akflam› düflünüyordu. Ifl›klardan köfleyi dönünce Elif birden ba¤›rd›: "Anne, oras› neresi!? " Annesinin Haydarpafla Gar› ile ilgili anlatt›klar›na pek de kulak vermeden; buras›n›n dev insanlar›n ya da padiflahlar›n yaflad›¤› bir yer oldu¤unu, daha sonra da denizdeki bütün gemicilerin gece olunca kalmak için geldikleri bir bar›nak olabilece¤ini düflündü. Belki de yak›nlar› gemiyle yolculu¤a ç›kan insanlar›n, onlar› u¤urlad›ktan sonra pencerelerinden geminin uzaklafl›p ufukta kaybolmas›n› seyrettikleri bir tür "u¤urlama binas›" idi... Minibüs duraklar›na kadar yürüdüler. Elif gözünü gardan ay›rmak istemiyordu. Gar›n etraf›ndaki canl›l›k; gara girip ç›kanlar, iskelede bekleyenler, yürüyenler, duranlar seçilebiliyordu. Küçük k›z›n kafas›nda, denizin kenar›na kurulmufl bu kocaman bina ile ilgili daha bir sürü hikaye canland›. Buradan defalarca geçecek,


gar› defalarca görüp inceleyecek, y›llar sonra flehirden ayr›l›p çok uzaklara gitse bile bu yap›n›n silueti zihninin bir yerlerinde hep yaflayacakt›. Kartpostallarda görecek, defterlerinin kenar›na resmini çizecek, onu hep su gibi geçip giden çocuklu¤uyla özdefllefltirecek, hiç unutmayacakt›...

ri, öfkeyi fark eden tek varl›k yine yafll› Haydarpafla Gar›'yd›. Fakat Süleyman henüz bunun fark›nda de¤ildi. Kim bilir belki bir gün bu genç adam sordu¤u sorulara bir yan›t bulacak, hep önünde olan bafl›n› kald›racakt›. ‹flte o zaman bu kadim garla göz göze gelecek ve eski birer dost olduklar›n› anlayacakt›.

26 A¤ustos Çarflamba 08.05 Süleyman, Kartal'da bir gecekonduda oturuyor, haftan›n alt› günü Sultanahmet'te bir deri dükkan›nda çal›fl›yordu. Saat 09.00'da dükkan› açmas› gerekiyordu. Kimi zaman on kimi zaman on iki saat geçiriyordu dükkanda. Yirmili yafllar›ndaki bu genç, yaklafl›k on y›ld›r ‹stanbul'dayd›. Bu flehre yerleflmeye karar vermek onun için çok zor olmam›fl, ailesiyle yaflad›¤› ve asla mutlu olamayaca¤›n› düflündü¤ü kasabas›n› büyük bir kararl›l›kla ve coflkuyla terk etmiflti. Aç›kças› pek de özlemeyecekti oray›. Fakat... Gelgelelim Süleyman'›n henüz tan›flt›¤› bu çekici flehir, ona pek arkadaflça davranmam›flt›. Öncelikle ifl bulana kadar bir hayli zorlanm›flt› genç adam. Bir akrabas›n›n evinde cehennem azab› gibi bir-iki hafta geçirmiflti. ‹fl bulduktan sonra da hayat› pek yoluna girmedi. Hayal etti¤i yaflam, hayallerini daha çok izledi¤i televizyon programlar› belirliyordu, çok çok uzaklardayd›. Haftan›n alt› gününü çal›flarak geçiren bir iflçi elinde kalan bir gün içerisinde pek de dinlenip kendisine ve dostlar›na vakit ay›ram›yordu. Gözünün önünde ak›p giden koca bir hayattan mahrum kal›yordu Süleyman. Daha ac›s› mahrum kald›¤› birçok fleyin ise fark›nda bile de¤ildi. fiimdilik kahretmek, sabretmek, küfretmek d›fl›nda bir fley yapm›yordu yaflad›klar›na dair.

28 Kas›m Pazar 16.50 Gar›n çat›s›ndaki alevler henüz sönmüfltü. Simsiyah bir duman Haydarpafla'dan, ‹brahima¤a'ya, oradan Kofluyolu üzerine do¤ru uzan›yordu. Karfl› yakada olanlar ya da yang›n› vapurdan izleyenler; tarihi gar›, denizin ortas›na do¤ru sokulan ve son sürat ilerleyen bir lokomotife benzetmifllerdi. Bir an için Kad›köy r›ht›m›ndakiler donakalm›fl, öylece yanan çat›y› izlemifllerdi. O esnada yang›n› fark etmeyen biri insanlar›n sayg› duruflunda oldu¤unu düflünebilirdi. Sonras›nda herkes iflinin bafl›na döndü. Fakat hepsinin a¤z›nda bir yan›k tad› vard›. Sevdiklerini pek belli etmedikleri Haydarpafla Gar›'n›n böylece yanmas›na, çat›s›n›n tamamen yok olmas›na çok üzülmüfllerdi. Üzüldüklerini de pek belli etmiyorlard› ama a¤›zlar›ndaki tat da hiç gitmiyordu.

Süleyman trenden inince dizlerinin s›zlad›¤›n› fark etti. Kartal'dan beri t›ka basa dolu bir vagonun içinde ayakta gelmiflti. Bir-iki ad›m att›ktan sonra ayaklar› aç›ld›. Merdivenleri a¤›r a¤›r inerek deniz kenar›na ulaflt›. Gözlerini yerden hiç ay›rm›yordu. ‹ki y›ld›r ifle giderken bu yolu kullan›yordu ama bir kez olsun tarihi gar binas›n› incelememifl, gar›n önündeki eski lokomotife bakmam›fl, denizi ve karfl› yakay› izlememiflti. Uzun ifl saatleri ve karfl›l›¤›nda ald›¤› çok düflük maafl, bu tip "lüks"leri ondan çekip alm›flt› y›llar önce. O art›k, her sabah ya da her akflam otobüste ya da markette gördü¤ünüz; yüzleri as›k, kendi kendine söylenen; huzursuz, mutsuz insanlardan biri olmufltu. Yani birço¤umuz gibi... Bu yüzden tarihi gar binas›, bafl›nda sivri birer külah bulunan gar›n kubbeleri, vitraylar› yahut karfl› yakada duran tarihi yar›m ada, 盤l›k atan mart›lar hiçbirisi bu yorgun adam›n umrunda de¤ildi. Ensesini yakan sabah güneflinden kurtulmak için iskelenin sundurmas›na s›¤›nd›. Trenle vapur aras›nda cumartesi günleri hariç ortalama on dört dakikal›k bir süre vard›. Elektronik turnikelerin ç›kard›¤› ritmik seslere kulak vererek her zamanki hayallerine dald›. Her sabah yapt›¤› gibi... Bu on dört dakika, Süleyman fark›nda olamasa bile, onun hayat›nda çok önemli bir yerde duruyordu. Ne oluyorsa bu on dört dakikada oluyordu. Hayat›na ve hayata dair sorular soruyordu. Nedenler, niçinler kafas›nda uçufluyor ama bir türlü yan›t bulam›yordu. Vapur gelince de her fleyi unutuyor bir simit bir çay al›p vapurun balkonunda kahvalt›s›na koyuluyordu. Onun yüzündeki tüm bu yorgunlu¤u, kede-

Elbet yolu buralardan geçen; bu flehre, bu denize, meydana, limana aflina olan herkesin gönlünde bir yeri vard› bu koca gar›n. Çünkü Haydarpafla Gar› bu flehrin haf›zas›, an›lar›yd›. Üzülenler, içi yananlar, yanan çat›n›n ard›ndan tek bafl›na ayakta kalan "gar saati"ni görüp gözleri dolanlar, öfkelenenler bu hat›ralar› sahiplendikleri için yaflad›lar bu duygular›. Çünkü bu yang›n; flehrin haf›zas›na, an›lar›na da zarar veriyordu. Pek do¤al olmayan bu afetin bir ihmalden çok "imha" oldu¤unu herkes iyi biliyordu. Rant peflinde koflanlar›n, ne tarihe, ne de hat›ralara sayg›s› vard›. ‹nsanlar›n yüre¤inde büyüyen öfkenin bir nedeni de buydu. Çünkü bu gar; görkeminden, mimari üslubundan, flöhretinden azade olarak baflka fleyler de anlat›yordu insanlara. Bu amaçla yap›lmam›flt› belki; ama iflte insanlara kendilerini, kendi hayatlar›n› gösteriyordu. Kafas›nda sorularla bo¤uflanlara sessizce yan›tlar veriyordu. Yoksullu¤u, ezilmiflli¤i gösteriyordu. Umutlar›, gelece¤i anlat›yordu. R›ht›mda içilen bir bardak çay oluyordu, vapurdan çekilen foto¤raf, mart›ya at›lan simit, bir adam›n dertli dertli içti¤i sigara, gözleri çakmak çakmak bir çocu¤un merakl› bak›fllar›... Haydarpafla Gar› yafl›yordu... 3 Ocak Pazartesi 13.38 13.15 treni yirmi üç dakika gecikmeyle gara girdi. Alt› y›l aradan sonra ‹stanbul'a dönen genç k›z›n kalbi, gar›n salonundan geçerken h›zla çarp›yordu. ‹nsan sesleri, mart› 盤l›klar›, tren anonslar› birbirine kar›flarak etraf›nda dolafl›yordu. Merdivenlerden koflarcas›na indi ve ölesiye hasret duydu¤u flehri seyre koyuldu. O esnada orada bulunan yafll› bir kad›n; ömründe ilk defa denizi izliyor, yüzünde kederle bir delikanl› vapur bekliyor, annesinin elinden tutmufl bir k›z çocu¤u bitmek tükenmek bilmeyen sorular soruyordu... (*) Memleketimden ‹nsan Manzaralar› / Birinci Kitap / Naz›m Hikmet. J

OCAK 2011 | TAVIR | 21


panorama panorama

bir y›l böyle geçti... tav›r

merkezde bas›n aç›klamas› yapt›lar. Burada sivil polis ve faflistlerin oldu¤u bir grup taraf›ndan tekrar linç sald›r›s›na u¤rad›lar.

6 Ocak: Manisa’da Romanlar linç sald›r›s›na u¤rad›

Manisa’n›n Selendi ilçesinde y›lbafl› gecesi bir kahvehanede sigara nedeniyle bafllayan tart›flma k›flk›rtmalarla büyüdü. K›flk›rt›lan grup, Romanlar’›n yaflad›¤› evleri tafllad›. Olaylar nedeniyle ilçedeki Romanlar, sonraki günlerde Selendi’den ayr›lmak zorunda b›rak›ld›.

3 Ocak: Edirne’de linç giriflimi

“Amerika Defol Bu Vatan Bizim” dedikleri için tutuklanan ve linç sald›r›lar›na u¤rayanlar› sahiplenmek için ‹stanbul’dan yola ç›kan 200 Halk Cepheli, Edirne giflelerinde polis taraf›ndan durduruldu. Faflist bir güruhu kitlenin üzerine salan polis, ard›ndan kendisi de coplarla, gazlarla sald›rd›. Sald›r›da pek çok kifli yaraland›, otobüslerin camlar› k›r›ld›. Halk Cepheliler buna ra¤men Edirne’ye girmek, arkadafllar›n› yaln›z b›rakmamak için Edirne yak›nlar›nda bir dinlenme tesisinde 6 gün kararl›l›kla durdular. Ve alt› günün sonunda, bir grup Edirne’ye girerek Edirne

22 | TAVIR | OCAK 2011

7 Ocak: TEKEL iflçileri açl›k grevine bafllad›

TEKEL iflçileri, Türk-‹fl Genel Merkezi önünde 24 gündür sürdürülen eylemin gelece¤ini belirlemek amac›yla ’’referandum’’ düzenledi. ’’Referandumdan’’ eyleme devam karar› ç›kt›. 19 Ocak’ta açl›k grevine bafllad›lar.

12 Ocak: Haiti Depremi


8 Mart: Elaz›¤’da deprem meydana geldi Elaz›¤’da saat 04.32’de 6.0 büyüklü¤ünde bir deprem meydana geldi. Depremde ilk belirlemelere göre en çok Kovanc›lara ba¤l› üç köyde hasar meydana geldi. Bölgede incelemelerde bulunan Sa¤l›k Bakan› Recep Akda¤, 51 kiflinin hayat›n› kaybetti¤ini, 34 kiflinin de yaral› oldu¤unu aç›klad›.

30 Mart: Mahir’ler, 38 y›l sonra K›z›ldere’de an›ld›

Haiti’de 7.0 büyüklü¤ünde yaflanan depremde resmi kay›tlara göre 230 binin üzerinde insan öldü. 1 milyon kifli evsiz kal›rken, Haiti’de açl›k ve hastal›klar bafllad›.

20 fiubat : Tayyip Erdo¤an sanatç›larla bulufltu Ad›na “Demokratik Aç›l›m” denilen sürecin konufluldu¤u sanatç›larla yap›lan toplant›ya Emel Say›n, Orhan Gencebay, Yavuz Bingöl, Arif Sa¤, Neflet Ertafl, K›raç, Kubat, Kenan Do¤ulu, Funda Arar, Ferhat Göçer, ‹brahim Tatl›ses, Rojin, Özdemir Erdo¤an, S›rr› Süreyya Önder ve Sertab Erener'in bulundu¤u 70’e yak›n sanatç› kat›ld›. Daha önce de yazarlar, edebiyatç›lar, sinema oyuncular› ve yönetmenleri gibi birçok çevreyle yap›lan toplant›larda uygulanacak olan politikalar meflrulaflt›rmaya çal›fl›l›rken, sanatç›lar da bu oyunun bir parças› olmaktan öteye geçemediler.

28 fiubat : Türkiye genelinde “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” geceleri düzenlendi. 6 Aral›k 2009’da ‹stanbul'da bafllayan "Amerika Defol Bu Vatan Bizim" kampanyas› kapsam›ndaki konserler Bursa, Eskiflehir, ‹zmir, Antalya, Ankara, Samsun, Adana, Antakya, Malatya, Kars'ta devam ederek ‹stanbul Maltepe'deki konserle sona erdi.

Mahir Çayan ve yoldafllar›n›n katlediliflinin 38. y›l›nda Halk Cephesi taraf›ndan K›z›ldere’ye gidildi. ‹stanbul’dan yola ç›kan kitle, Kocaeli ve Bursa’dan geçerek buralarda bas›n aç›klamas› yapt›. 29 Mart günü ise Ankara’ya vararak "Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampanyas› boyunca toplanan 200 binin üzerinde imzay› meclise teslim ettiler. Ankara Karfl›yaka Mezarl›¤›’nda Mahir Çayan’›n mezar› bafl›nda yap›lan anmadan sonra Tokat’a do¤ru yola ç›kan kitle, K›z›ldere Köyü’nün içinden k›z›l bayraklar› ve sloganlar›yla geçerek Mahirler’in katledildi¤i kerpiç evin bahçesinde bir anma program› düzenlediler. Programda Grup Yorum da yer alarak “K›z›ldere” ve “Bize Ölüm yok” flark›lar›n› söyledi.

23 Nisan: Engin Yörüko¤lu hayat›n› kaybetti Mo¤ollar Grubu’nun kurucular›ndan Engin Yörüko¤lu Bodrum’da kanser hastal›¤› nedeniyle hayat›n› kaybetti.

OCAK 2011 | TAVIR | 23


Elbistan Hapishanesi’nde kal›rken kanser hastal›¤›na yakalanan devrimci tutsak Güler Zere, aylarca tedavisi yap›lmayarak, ölüm s›n›r›na geldi¤inde tahliye edildi. Güler Zere tahliyesinden alt› ay sonra hayat›n› kaybetti.

31 May›s: ‹srail “Mavi Marmara” Gemisi’ne Sald›rd› ‹srail, “Rotam›z Filistin Yükümüz ‹nsani Yard›m” kampanyas› kapsam›nda, Gazze’ye insani yard›m malzemesi götüren 6 gemilik filoya sald›rd›. Olayda 9 Türk hayat›n› kaybetti, çok say›da kifli de yaraland›.

12 Haziran: Grup Yorum, ‹nönü Stadyumu’nda 55 bin kifliyle birlikte 25. y›l›n› kutlad› 1 May›s: 32 y›l sonra Taksim’e girildi Taksim yasa¤›n›n kald›r›lmas› için 32 y›l boyunca verilen mücadele sonucunda devlet Taksim Meydan›’n› “1 May›s Alan›” olarak açmak zorunda kald›. 300 bin iflçi ve emekçi 32 y›l sonra Taksim’e girmenin heyecan› ve coflkusuyla 1 May›s alan›n› doldurdu. Y›llard›r 1 May›s alan› için verilen mücadelenin bir parças› olan Grup Yorum da, AKM önünde kurulan sahneye ç›karak flark›lar›n› seslendirdi.

7 May›s: Güler Zere hayat›n› kaybetti

25. y›l›n› ‹nönü Stadyumu’nda kutlayan Grup Yorum 55 bin kiflilik halk korosu eflli¤inde devrim ve sosyalizm flark›lar›n› söyledi. “Devrim Yürüyüflümüz Sürüyor” enstrümantal flark›s› eflli¤inde sergilenen ve kolektivizmi anlatan dans gösterisiyle bafllayan tarihi konser “Hakl›y›z Kazanaca¤›z” marfl› ile sona erdi. 3,5 saat süren gecede birçok sanatç› dostu da Yorum’a efllik etti.

12 Eylül: Referandum yap›ld› Anayasa de¤iflikli¤i paketi referanduma sunuldu. Sand›ktan “evet” oyu ç›kmas›yla birlikte önemli oranda boykot da gerçeklefltirildi. Bu referandum oylamas›, AKP’nin halk› kand›rma politikas›n›n bir parças›yd›.

24 | TAVIR | OCAK 2011


18 Eylül: TAYAD’l› Aileler Ankara’ya yürüdü TAYAD’l› Aileler, hapishanelerde tecritin kald›r›lmas› ve tutuklu TAYAD’l›lar›n serbest b›rak›lmas› için ‹stanbul’dan Ankara’ya yürüyüfl bafllatt›. TAYAD’l›lar Düzce’de, Bolu’da, K›z›lcahamam’da, Kazan’da ve Ankara Gazi’de polisin tezgahlad›¤› linç sald›r›lar›na u¤rad›lar. Linç sald›r›lar›na ra¤men yoluna devam eden TAYAD’l›lar, en son Ankara’da karfl›laflt›klar› linç sald›r›s›ndan sonra polis taraf›ndan gözalt›na al›nd›lar. ‹flkencelerle gözalt›na al›nan TAYAD’l› ana babalar serbest b›rak›ld›ktan sonra eylemlerine devam ettiler.

23 Eylül: Mono Jojoy katledildi

35 y›ld›r Kolombiya da¤lar›nda olan FARC-EP komutanlar›ndan 57 yafl›ndaki Mono Jojoy savaflç›lar›yla birlikte katledildi.

25-26 Eylül: 1.Tav›r Kültür ve Sanat Festivali Yap›ld›

27 Eylül: Beklan Algan hayat›n› kaybetti Tiyatro sanatç›s› Beklan Algan, lösemi tedavisi gördü¤ü Cerrahpafla T›p Fakültesi’nde hayat›n› kaybetti.

10 Ekim: S›rp yönetmen Emir Kusturica Antalya Alt›n Portakal Film Festivali jüri üyeli¤inden çekildi Emir Kusturica, gelen sert tepkilerin ard›ndan 47. Uluslararas› Antalya Alt›n Portakal Film Festivali’nin jüri üyeli¤inden çekildi¤ini aç›klad› ve Türkiye’den ayr›ld›. Kusturica, ’’Bu barbarca bir skandal’’ dedi. Kültür ve Turizm Bakan› Ertu¤rul Günay, Kusturica’n›n sözlerini de¤erlendirerek, ’’Balkanlar’da yaflad›¤›m›z büyük trajedi s›ras›nda sadece kendi halk›n› de¤il, dünyadaki bütün savafl karfl›tlar›n› yapt›¤› aç›klamalarla incitti¤ini ve toplumdan tepki gördü¤ünü ve benim de bu tepkilere duyars›z kalamayaca¤›m› ve bu nedenle flenli¤in aç›l›fl›na kat›lmayaca¤›m› söyledim. Ne gelsin dedim, ne gelmesin dedim’’ diye konufltu.

20 Ekim : Arif Damar hayat›n› kaybetti

Tav›r, 30. y›l›n› Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda düzenledi¤i “1. Tav›r Kültür ve Sanat Festivali” ile kutlad›. Foto¤raf ve resim sergilerinin oldu¤u, panellerin, söyleflilerin, imza günlerinin düzenlendi¤i iki gün süren festivalde, akflamlar› park›n amfi tiyatro bölümünde konserler düzenlendi.

fiair Arif Damar kalp yetmezli¤i nedeniyle kald›r›ld›¤› Göztepe E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi’nde hayat›n› kaybetti. Damar’›n cenaze törenine Grup Yorum, ‹brahim Karaca, Edip Akbayram, Cezmi Ersöz, Bilgesu Erenus, Ayd›n Ilgaz, TAYAD’l› Aileler ve birçok sanatç› dostu, arkadafllar› kat›larak onu yaln›z b›rakmad›lar.

OCAK 2011 | TAVIR | 25


25 Ekim: Tav›r Yay›nlar›’ndan üç yeni kitap ç›kt› Tav›r Yay›nlar›’ndan “Devrimci Sanat-1”, “Onurlu Ayd›n Biyografileri-1” ve “Denemeler-1” isimli üç kitap ç›kt›.

Kamboçya’daki su festivalinde yaflanan izdihamda yaklafl›k 350 kifli ezilerek öldü.

23-24 Kas›m: 19 Aral›k Bayrampafla Katliam› davas› bafllad›

3 Kas›m: Türkan Albayrak zafer kazand› ‹flini geri kazanabilmek için direnen Türkan Albayrak direniflinin 117. gününde zafer kazand›. ‹l Sa¤l›k Müdürlü¤ü yetkilileri Türkan Albayrak’›n Paflabahçe Devlet Hastanesi önnüdeki direnifl çad›r›na gelerek, ona Sar›yer’de bir Toplum Sa¤l›k Merkezi’nde çal›flmay› teklif ettiler. Türkan Albayrak ifle girdi.

19-22 Aral›k katliam›nda 6 kad›n›n diri diri yak›ld›¤› Bayrampafla hapishanesi davas› bafllad›. Katliam emrini verenlerin yarg›lanmad›¤› davada 39 er göstermelik olarak hakim karfl›s›na ç›karak kimlik tespitleri yap›ld›. Halk Cephesi’nin “Diri Diri Yakanlar Cezaland›r›ls›n” talebiyle genifl kat›l›m sa¤lad›¤› adliye önündeki eyleme Grup Yorum ve ‹dil Tiyatro Atölyesi, P›nar Sa¤, S›rr› Süreyya Önder de kat›ld›. Ayr›ca baro taraf›ndan, katliamdan yarg›lanan san›klar›n avukatl›¤›na atanan Nefle Tükenmez, baronun kendisini yeterince bilgilendirmedi¤ini, san›klar›n eylemlerinin savunulamayaca¤›n›, kendisinin san›klar›n de¤il ma¤durlar›n taraf›nda olaca¤›n› söylerek, san›k avukatlar›n›n yerinden katledilenlerin avukatlar›n›n yerine geçti.

22 Kas›m: Kamboçya’da izdiham

16-17 Aral›k: Beyo¤lu CHP ve Galata Kulesi iflgali Halk Cephesi 19-22 Aral›k katliam›n›n 10. Y›l›nda, katliam› protesto etmek için 16 Aral›k’ta CHP Beyo¤lu ‹lçe Binas›’n›, 17 Aral›k’ta Galata Kulesi’ni iflgal etti. CHP iflgalinde gözalt›na al›nan olmazken, Galata Kulesi iflgalinde gözalt›na al›nan üç kifli tutukland›.

26 | TAVIR | OCAK 2011


19 Aral›k: Diri diri yak›lanlar Bayrampafla Hapishanesi önünde an›ld›

Alevi örgütleri, Marafl Katliam›’n›n y›ldönümünde, katliamdan 32 y›l sonra ilk kez Marafl’a gitti. Marafl’taki anma esnas›nda, yitirdiklerini anan Alevi halk›na dahi tahammül edemeyen faflistlerin sald›r›s› püskürtülerek anma gerçeklefltirildi.

24 Aral›k: Yürüyüfl Dergisi bas›ld›

19 Aral›k Katliam›’n›n 10. y›l›nda Halk Cephesi üyeleri 6 kad›n›n diri diri yak›ld›¤› Bayrampafla Hapishanesi’nin önündeydi. 700 kiflinin kat›ld›¤› eyleme Mehmet Bekaro¤lu, Grup Yorum, Grup Yorum Korosu, ‹dil Tiyatro Atölyesi, Ruhan Mavruk, Erdal Bayrako¤lu, Ercan Ayd›n, Bilgesu Erenus, Avni Sa¤lam, ‹brahim Karaca ve Bayar fiahin de kat›ld›. Eylemde “Mapusane ‹çinde Yan›yor Gazlar” adl› türkü söylenirken, ‹dil Tiyatro Atölyesi de “Adalet ‹çin” isimli oyununu sergiledi. Eylem, hapishanenin kap›s›n›n önüne karanfiller b›rak›larak sona erdirilirken, oradan otobüslerle Cebeci Mezarl›¤›’na geçildi.

19 Aral›k: Marafl Katliam›, 32 y›l sonra, ilk kez kitlesel olarak Marafl’ta protesto edildi

Yürüyüfl Dergisi’nin ofset haz›rl›¤›n› yapan Ozan Yay›nc›l›k’›n fiiflli’deki bürosu gece yar›s› saat 03.15’te yüzlerce çevik kuvvet polisi ve helikopterler eflli¤inde bas›ld›. Bask›n s›ras›nda kap›lar balyozlarla parçaland›, oksijen kaynaklar›yla kesildi. 8 dergi çal›flan› gözalt›na al›nd› ve bütün bilgisayar hard disklerine, dergilere, kitaplara el konuldu. Ayn› gün saat 14.00’te fiiflli Camii önüde yap›lan bas›n aç›klamas› ve ard›ndan gerçeklefltirilen kitlesel Yürüyüfl sat›fl›yla bask›n protesto edildi.

OCAK 2011 | TAVIR | 27


makale makale

yeteneksiz misiniz? ali k›vanç

Bir arkadafl›m, ressam olan baflka bir arkadafl›yla sohbet ederken, “Benim resim yetene¤im yok.” deme gafletinde bulunmufl; befl dakika çay içip iflime dönerim diye düflünürken, saatlarce süren bir tart›flman›n içinde bulmufl kendini. Öyle garip bir hal alm›fl ki tart›flma, arkadafl›m yeteneksiz oldu¤unu ›spatlamaya çal›fl›rken; ressam, zinhar kabul etmiyormufl. “Ben ömrümde on santimlik düz çizgiyi bile cetvelsiz çizememifl ada-

m›m, nas›l resim yapay›m. ‹lkokulda, orta okulda resim derslerini güç bela geçmifltim, s›rf s›n›fta kalmayay›m diye ö¤retmen geçer not veriyordu, bu yeteneksizlik de¤il de nedir?” demifl arkadafl›m. “Herkes resim yapabilir”, cevab›n› alm›fl ressamdan, “yeter ki e¤itilsin ve olanaklar sunulsun.” “Bir sürü kifli konservatuar s›navlar›na giriyor ve sadece yetenekli olan kazan›yor; gerçek bu de¤il mi? Kimisi hiçbir e¤itim almadan çok güzel resimler çiziyor. Konservatuara girmeyi de hak ediyor. Yani yetenekli oldu¤u için kazan›yor. Ya da televizyonlardaki yar›flma programlar›n› izliyoruz, müthifl yetenekli insanlar var. Ben k›rk y›l çal›flsam a¤z›mdan böyle sesler ç›karamam. Adam cam yiyor, kula¤›yla poflet flifliriyor, yana¤›na i¤ne bat›r›yor... daha ne olsun. Bir yetenek var yani.” diyerek kendi düflüncesini desteklemeye çal›flm›fl arkadafl›m. Televizyonlar› örnek verince ressam köpürmüfl, hiddetli hiddetli konuflmaya bafllam›fl: “Onlar insanlar›n duygular›n› sömürüyorlar, sahte umutlar veriyorlar. ‹nsanlar› nas›l afla¤›lad›klar›n› görmedin mi? Farkl›, ilginç fleyler yapan insanlar› sahneye ç›kar›p oylamaya sunuyorlar. O anda oylama ile kiflinin yetenekli mi yeteneksiz mi oldu¤una karar veriyorlar. (...)”

28 | TAVIR | OCAK 2011


Bu tart›flma böyle saatlerce sürmüfl. Bazen sakin sakin, anlay›fll› bir flekilde konuflmufllar; bazen de ba¤›ra ça¤›ra, ellerini kollar›n› sallaya sallaya konuflmufllar, ki gören olduysa aralar›nda kavga ettiklerini zannedermifl. Bu tart›flmaya biz de dahil olal›m istedik. Yetenek nedir? Do¤ufltan gelen, kal›tsal bir olay m›d›r yoksa sonradan kazan›lan bir fley midir? Genetik bilimi kal›tsal olarak atadan aktar›lan yetenekler var m›d›r yok mudur araflt›racakt›r. Belki ilerki y›llarda yeteneklerle ilgili genler bulunacakt›r. Biz genetik yan›n›n araflt›r›lmas›n› iflin ehillerine b›rakarak; yeteneklerin ve sanatsal yarat›c›l›¤›n üretime dönüflmesinde eme¤in rolünü tart›flmak istiyoruz. Bugün bilinmese bile elbet insanl›k bunun da nedenini bulacakt›r. “Sesin güzelli¤i anadan babadan çocu¤a geçer mi, ressamlar›n çocuklar› her zaman resim mi yapar?” diye yüzlerce soru sorarak, her meslek için, her sanat dal› için benzer tart›flmalar› yapmak mümkün. Baz›lar›na göre dünyan›n en iyi gitaristi olarak kabul edilen Steve Vai kendisiyle röportaj yapan gazeteciye, “10 sene günde 14 saat çal›fl›rsan benim gibi olabilirsin.” demifl. “Günde 14 saat çal›fl” demek kolay. 14 saat gitar çal›flan bir kiflinin zaman›n› hesaplayal›m, yeme-içmeye toplam 2 saat ay›r›rsak geriye 8 saat kal›yor. Bu kalan sekiz saatte uyusun mu, karn›n› doyurmak için çal›fls›n m›? Bir insan 10 y›l boyunca hiç uyumadan 14 saat gitar çal›fl›r, 2 saat de yemek ve ihtiyaçlar için ay›r›r, 8 saat de bir ifl yerinde kal›rsa ne olur? Steve Vai günde 10 saat, 12 saat gitar çal›flabiliyormufl. Demek ki yaflamak için, yemek ve bar›nmak için maafll› bir iflte çal›flmas›na ihtiyac› yoktu diyebiliriz.. Evini geçindirmek için kazma kürek sallamak zorunda kalmayan, gece gündüz demeden ter dökmeyen bir avuç zengin ailenin d›fl›nda 70 milyonluk ülkemizde herkes karn›n› doyurmak için çal›flmak zorunda. Dolay›s›yla yoksul halktan hiç kimse y›llar boyunca günde 13 saat, 14 saat enstrüman çal›flabilme koflullar›na sahip de¤il. Yani Steve Vai dünyan›n en yetenekli insanlar›ndan biri oldu¤u için de¤il, herkesten çok çal›flt›¤› için en iyi gitarist olabilmifl. Hiçbir meslek grubunun bofl zaman› kalm›yor. Saatlerce çal›flmak zorunda kal›yorlar. En rahat koflullara sahip olduklar› söylenen ö¤retmenler bile eve gittiklerinde sayfalarca günlük müfredat haz›rlamak, s›nav ka¤›tlar›n› okumak zorunda kal›yorlar. 40-50 kiflilik s›n›flarda akflama kadar ders yap›p› program haz›rlad›ktan sonra kendilerini gelifltirecek herhangi bir fley yapa-

m›yorlar. Milyonlarca tekstil iflçisi, sabah›n köründe ifle bafllay›p, gecenin bir yar›s›na kadar çal›flmak zorunda. Bu koflullarda hangi yeteneklerini gelifltirmeleri beklenebilir! Milyonlarca iflçinin, köylünün, ö¤rencinin tek e¤lencesi televizyonu aç›p, dizi seyretmek, yar›flma prorgramlar›n› izlemek oldu. Yetenek programlar›n› izlerken, ben de kendimi göstereyim, belki de hayat›m kurtulur diyenlerin say›s› pek az olmasa gerek. Gerçekten de güzel fleyler sergileyen insanlar ç›kabiliyor. Ancak böyle bir yar›flma gerçek anlamda yetenekleri gelifltiriyor mu, halk› yeni fleyler üretmeye teflvik ediyor mu? Yar›flmaya kat›lanlar farkl› alanlarda, farkl› dallarda birbirleriyle yar›fl›yorlar. Ne yafllar› birbirine uygun, ne sergiledikleri gösteriler birbirine benziyor. Dolay›s›yla kim kiminle yar›fl›yor, ne amaçla yar›fl›yor belli de¤il. Amaçlar› halk›n içinden yeteneklileri ortaya ç›karmak m›? Birinciye bir miktar para vereceklerdir, belki de albüm yaparlar... Verecekleri paran›n kat kat fazlas›n› kazanmayacak olsalard› bu yar›flmay› düzenlemezlerdi. Yar›flmac›lar›n duygular›n›, emeklerini sömürerek büyük paralar kazan›yorlar ve yar›flmac›lara küçük bir miktar›n› vererek görevlerini tamamlam›fl oluyorlar. Yani amaçlar› halk›n kültür düzeyini yükseltmek, halk›n içinden yeni yeni sanatç›lar ç›karmak de¤il, yapt›klar› her iflte oldu¤u gibi kar elde etmek. Gelen yar›flmac›lar› afla¤›layan, küçük gören ve kendilerini Kaf Da¤›’nda sanan jüri üyeleri her türlü afla¤›lamay› kendilerinde hak görüyorlar. Yar›flmac› karfl›lar›nda ayakta duruyor, arkalar›nda onlarca seyirci bekliyor, onlar ise kendi aralar›nda muhabbet ediyorlar. Biraz da reyting için k›flk›rtan laflar söyledi-

OCAK 2011 | TAVIR | 29


neksizsin diyebilir. Çok çok e¤itimsizdir, e¤itime ihtiyac› vard›r. Belki de heyecalanm›flt›r daha güzel de okuyabilir. Bu çocuk ileride müzisyen olur mu, olmaz m›? ‹leride müzisyen olursa “‹flte biz demifltik bu çocukta yetenek var!” diyenler ne kazanm›fl olacak? Ya da müzikle ilgilenmezse “Bak›n ben demifltim bu çocuk yeteneksiz.” diyen de bir fley kazanmayacak. Sadece kendilerini tatmin etmifl olacaklar. Milyonlarca çocu¤unu yeteneklerini gelifltirmekten mahrum b›rakan bir sistemin içinde, tek bir çocu¤un gelecekte ne olaca¤› kimsenin umrunda olmaz. A¤z›yla kufl tutsun, piyasaya para kazand›rmayacaksa, açl›¤a mahkum olacakt›r.

ler mi, tamamd›r, seyirciyi ekrana ba¤lamay› baflard›lar demektir. En iyileri seçecekler ya; öyle “yar›flmac›lar” ç›k›yor ki karfl›lar›na, ne yapacaklar›n› flafl›r›yorlar, elleri ayaklar›na dolan›yor. Küçücük bir k›z çocu¤u heveslenmifl sahneye ç›km›fl, sevdi¤i flark›s›n› okuduktan sonra yorumlar yapmaya bafll›yorlar. “Sesin güzel, e¤itirsen kendini güzel. Bu yaflta bu yar›flmaya kat›lmak için yeterli de¤il”... Çocuk cevap veriyor: “Niye?” “Niye diyor bak” diye öbür jüri lafa kar›fl›yor. Be¤enmeyen jüri memnuniyetsiz bir flekilde, ne yapaca¤›n› flafl›rarak “Tamam, evet diyorum.” deyip s›ras›n› sav›yor. Yar›flman›n bütün anlam› bir anda kayboluyor. “Hay›r” demek istiyor ama çocu¤un yüzüne, “sen yeteneksizsin” diyemiyor. Yani küçük bir çocu¤un tek bir sorusu, koca yar›flman›n anlams›zl›¤›n› anlatmaya yeter de artar bile. Çok saf ve temiz bir flekilde soruyor çocuk, “Niye?” diye, “Niye benim sesim bu yar›flmaya kat›lmaya yetersiz?” E¤itilmeye ihtiyac› var diyorsunuz hem de yetersiz diyorsunuz. Nihayetinde küçük çocu¤un karfl›s›nda diyecek laf bulam›yor jüri üyeleri, üç evetle u¤urluyorlar küçük çocu¤u. Bu küçük k›z çocu¤u jüri üyelerine, salondaki onlarca izleyiciye ve televizyonun bafl›ndaki yüz binlerce kifliye ders verdi, tek bir sorusuyla yar›flman›n anlams›zl›¤›n› ortaya serdi. Hangi akl› bafl›nda kifli ç›k›p flark› söylemeyi seven bir çocu¤a sen yete-

30 | TAVIR | OCAK 2011

fiöyle bir düflünelim, küçük yaflta yoksullu¤u ö¤renmeseler, açl›kla tan›flmasalar, gelecek kayg›lar› olmasa, alt› delik ayakkab› giymeseler, so¤ukta üflümeseler, okullarda eflit flartlarda e¤itim görseler, milyonlarca çocu¤umuza müzik, resim, drama, halkoyunlar› vs. dersleri veren bir sistem oluflturulsa, bu çocuklar ürettiklerini sürekli sergileseler nas›l bir zenginlik ortaya ç›kar? Milyonlarca iflçi asgari ücretle geçinmek zorunda kalmasa, tafleron firmalar›n insaf›na terk edilmese, gün do¤madan ifle bafllay›p, gecenin bir yar›s›na kadar zorla çal›flt›r›lmasa, eme¤inin karfl›l›¤›n› alsa, gelecek kayg›s› olmasa... Yetenekleri geliflmez mi? Rus elefltirmen Vissarion Belinsky flöyle demifl: “Önemli insanlar genellikle e¤itimli toplumsal katmanlardan ç›k›yorsa, bunun nedeni, onlar›n daha fazla geliflme olana¤›na sahip olmas›d›r, yoksa yetenek da¤›t›rken do¤an›n alt toplumsal s›n›flara cimrilik etmesi de¤il.” Sonuç olarak yeteneklerin geliflmesini engelleyen, beyinlere zincir vuran kapitalist sistem, yeteneklerin geliflmesini engelleyerek insanl›¤a karfl› suç iflliyor. ‹nsanl›¤a karfl› ifllenmifl bu suça karfl› ç›kman›n tek yolu yeteneklerimizi kolektif üretim içinde gelifltirmek ve hal›kn yarar›na sunmakt›r. Egemenlerin kültürel sald›r›lar›n› ve afla¤›lamalar›na karfl› durman›n en etkili yoludur bu...J


inceleme inceleme

isyan ölümsüzdür duran okuncu

Yaflam ak›flkan; ço¤unlukla sürükleyicidir. Çekici albenisi, gürültülü debdebesi hiç bitmez. Tuhaf, karmakar›fl›k bir iliflkiler yuma¤›... Kimi kez s›kar insan›, bo¤ar, her fleyi anlams›zlaflt›r›r. ‹nsan› içine sürükledi¤i bu bo¤untu; bilincimize vurulmufl

G‹R‹fi Yaflam ak›flkan; ço¤unlukla sürükleyicidir. Çekici albenisi, gürültülü debdebesi hiç bitmez. Tuhaf, karmakar›fl›k bir iliflkiler yuma¤›... Kimi kez s›kar insan›, bo¤ar, her fleyi anlams›zlaflt›r›r. ‹nsan› içine sürükledi¤i bu bo¤untu; bilincimize vurulmufl buka¤› gibi, beynimizin her k›vr›m›n› teslim almak ister. Böylelikle her fleyin yüzeyselleflti¤i bir dünyada ayr›nt›lar› merak etmeden yaflamam›z istenir. Hatta an› yaflamam›z için her fley yap›l›r. Ve ço¤u kez özel bir merak›m›z ve sa¤lam bir nedenimiz yoksa hayat›n önümüze sürdü¤ü ayr›nt›larla u¤raflmak gereksiz görülür, ya da bize böyle gösterilmek istenir.

buka¤› gibi, beynimizin her k›vr›m›n› teslim almak ister. Böylelikle her fleyin yüzeyselleflti¤i bir dünyada ayr›nt›lar› merak etmeden yaflamam›z istenir.

Ya bunun tersi? Bunun tersi de mümkündür. Ancak 21. yüzy›l dünyas›nda hayat denilen bu macerada bilincimizin, her an ve her yerde emperyalist-kapitalist ideolojik araçlar›yla bombard›man alt›nda tutuldu¤unu unutmamak kayd›yla... Ve tabi bir de yetmifline merdiven dayarken bile tükenmeyen ö¤renme iste¤i ve merak… Sorgulama yetisi… Hayat›n bilinçli bir öznesi... Ki bunlar oldukça, her sabah bir fidan coflkusuyla bakar›z hayata. Ö¤rendi¤imiz her yeni bir bilgi, tarihsel olaylar bizi heyecanland›r›p, merak›m›z› daha bir cezbeder; hayat›n ve tarihin ba¤r›nda sakl› kalm›fl ayr›nt›lard›r onlar. ‹çimiz k›p›r k›p›rd›r. ‹rdeleyip, didiklemesi; aray›p bulmas› art›k sonu gelmez bir tutku, bir al›flkanl›k haline gelir. Hayat›n ve tarihin ayr›nt›lar›nda sakl› kalan bu gerçekler zihnimizde yeni bir mücadele alan› olur. Gerçe¤in ay-

OCAK 2011 | TAVIR | 31


r›nt›s›n› ö¤renmek, önümüze serilmifl ›fl›¤›n› yakalamak… O berrakl›kta bilginin ayd› nl›k kald›r›mlar›nda takip ederiz do¤rular›… Dosdo¤ru ilerleriz… Bu, bir anlamda zihnin bilme tutkusudur. Üzeri örtülmüfl gerçe¤i, unutulmufl do¤rular› tekrar tekrar bir arkeolog titizli¤iyle aramak, bulmak, ö¤renme iste¤i… Ve ba¤l›y›zd›r ona… Çünkü hepsi ama hepsi yaflam gerekçemizin, bilincimizin ve inanc›m›z›n beslenmesi için gereklidir. Bu bazen; kadim zamanlarda yak›lm›fl bir a¤›t›n günümüze kalm›fl birkaç dizesi, bazen eteklerinde mor katarlar›n eksik olmad›¤› yalç›n-ulu da¤lardaki eski bir kent harabesi, bazen de bir tablo ve yürekten yak›lm›fl bir fliir olur. Kimi kez yazan›, çizeni bilinir, kimi kez bilinmez… Çok da önemi yoktur. Bir gerçe¤in bilinçlerde yeniden üretilmifl hali; tarihin içinden bugüne ulaflm›fl, ezilen sömürülen, izbe yerlerde köle gibi çal›flt›r›lan, umutlar› çal›nan tekstil çal›flanlar›na da seslenmelidir. Gerçekli¤in devrimci halidir. Yenilmezdir….

Tüm bu sahne so¤uk, eve hiç benzemeyen yerleri tafl bir lobide geçer; yaln›z imalatç›n›n ayaklar› alt›nda bir hal› vard›r; resmin öbür yan›nda ise parmakl›¤›n arkas›nda, muhteflem perdeler ve aynalarla oldukça lüks döflenmifl bir muhasebe odas› görülür. Burada (…) imalatç›n›n genç, züppe görünümlü o¤lu, elinde kamç›yla parmakl›¤›n üzerine e¤ilmifl, purosunu tüttürerek umutsuz dokumac›lar› izlemektedir.” Hübner’in tablosunda Silezyal› emekçilerin durumu böyle görülür. Silezya, üzerinde çokça savafllar yap›lan bir bölgedir. Bazen tümüyle bir imparatorlu¤un eline geçse de, anlaflmalarla parçalanarak farkl› imparatorluklar›n egemenli¤ine girdi¤i de olur. Bölge; kurflun, çinko, demir ve kömür gibi madenlerden dolay› sanayisi oldukça geliflkindir. Da¤l›k bölgelerde yayg›n flekilde dokumamac›l›k yap›l›r. Bölge halk›n›n baflka bir ifli yok gibidir.

Alman ressam Carl Wilhelm Hübner’in (1816-1879) “Dokumac›lar Bitirdikleri Kumafllar› Teslim Ediyor” isimli tablosu, Silezyal› emekçilerin dünyas›na ›fl›k tutar. Ki F. Engels, Hübner’in bu tablosu hakk›nda flu de¤erlendirmeyi yapar:

19. yy. bafllar›ndan itibaren Alman sanayisi bütün bir yüzy›l sürecek, dinamik ve s›çramal› bir geliflme özelli¤i gösterir. Ancak üzerinde günefl batmayan ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u’nun tekstil flirketleri, iç pazar› bir ahtapot gibi de geçirip Alman sanayisini daha bafltan güdük b›rakmaya çal›fl›r. Bu flirketlerle rekabet zordur. Her dönem oldu¤u gibi bu rekabette de kaybeden yine basit üretim tekni¤ine dayal›, el iflçisi emekçiler olur. Devlet, rekabete karfl›l›k olarak yayg›n makineleflmeyi teflvik eder. Eski teknolojilerle üretim yapanlar›n iflas› sanayileflmeyi de h›zland›rmaya bafllar. Evlerde parça bafl› ifl yapan dokumac›lar da bu rekabetten etkilenerek ifl yapamaz hale gelir. Onlar›n yapt›klar›n› art›k makineleflme yapacakt›r. Bunun anlam› yayg›n bir iflsizlik ve ücretli köleliktir. Açl›k ve yoksulluk artar. ‹flsiz ve yoksul halk kaderiyle bafl bafla b›rak›l›r. ‹flsizlik ve açl›k, çal›flanlar›n üzerine bir tehdit olarak kullan›l›r. Bir süre sonra Silezya’dan göçler de bafllar. Halk içten içe bir öfke biriktirir. Hükümet var olan durumun bir ayaklanmaya yol açaca¤›n› görür. Nas›l ki günümüz emperyalist sözcülerin 21. yy. ayaklanma yüzy›l› olacak diye öngörülerde bulunuyorsa o günlerde de egemenler, kendi sömürü ve zulümlerinin nas›l bir öfkeye yol açt›¤›n› görürler. Daha 1816’da haz›rlanan bir raporda kapitalizmin yaratt›¤› y›k›ma iliflkin yap›lan tespit dikkat çekicidir: “En a¤›r sefalet koflullar› ve açl›¤›n sonucu olarak kanl› taflk›nl›klar kaç›n›lmaz görülmektedir.”

“(…) Hübner’in, sosyalist ajitasyon bak›m›ndan yüzlerce kitapç›l›ktan çok daha etkili olan bir resminden söz edeyim. Resim, imalatç›ya dokuduklar› keteni getiren bir grup Silezyal› dokumac›y› temsil eder ve refah›n ac›mas›zl›¤›yla iç parçalay›c› yoksullu¤un karfl›tl›¤›n› çarp›c› bir biçimde ortaya koyar. Sa¤l›kl› görünümlü imalatç›, k›rm›z› ve duygusuz bir yüzle, bir kad›n›n sundu¤u kumafl parças›n› reddetmektedir. ‹ki küçük çocu¤un aras›ndaki kad›n, kumafl›n› satma konusunda bir flans› olmad›¤›n› anlay›nca yere çökmüfl ve bay›lm›flt›r (…) Her ikisinin de s›rt›nda geri çevrilmifl birer kumafl parças› olan iki adam oday› terk etmek üzeredir;biri k›zg›nl›kla yumru¤unu s›km›flt›r, ötekisi ise elini arkadafl›n›n kolu üzerine koyarak, ‘Sakin ol, onu cezaland›racak bir yarg›ç var’ dercesine cenneti iflaret etmektedir.

Silezyal› emekçilerin içinde bulundu¤u ac›mas›z gerçeklik, burjuvazinin (devletin) raporlar›na konu olacak boyuttad›r. Bu tablo onlar›n eseridir. Korkular› da bu halk›n kendilerine yönelik öfkeleridir. ‹flsiz kalm›fl emekçilerden öte çal›flanlar dahi kar›nlar›n› doyurmaktan uzakt›r ortalama 4 Taler gerekirken iflçilerin günlük geliri 2,5 veya 3 kurufltur. 130 kuruflun 1 Taler etti¤i düflünülürse, iflçilerin sadece ölmelerine engel olur. T›pk› bugün asgari ücret ad›yla iflçilere dayat›lan ücretin, onlar›n ölmelerine engel oldu¤u gibi… Bu bile palazlanmakta olan burjuvalara yetmez. Patronlar iflçilerden, makaralar›n› kulland›klar› için ayr›ca bir miktar “kira” al›r. Çocuklar›n ve kad›nlar›n çal›flt›r›lmas› ka¤›t üzerinde yasakt›r. Ancak özellikle çocuklar ve kad›nlar daha fazla ac›mas›z sömürü alt›nda çal›flmaya mahkum edilir. Her

“Gözlerde bezginlik; göz yafl› yok G›c›rdayan difllerle, gene bafl›nda dokuma tezgah›n Almanya, kefen bezini dokuyoruz senin, Senin katmerli belan› dokuyoruz Dokuyoruz, dokuyoruz Lanet olsun yakard›¤›m›z o putlara K›fl›n so¤unda, aç ac›na Umut ettik, bekledik, ama bofluna Dalga geçildik, alaya al›nd›k, aldatt›lar bizi Dokuyoruz, dokuyoruz (…)” Heinrich Heine

32 | TAVIR |OCAK 2011


zaman oldu¤u gibi yasalar patronlardan yana uygulan›r. Ki insanlar›n köle gibi çal›flmaya mahkum oldu¤u bir düzende, herkes yaflamak için çal›flmak zorundad›r. Tüm ailece çal›flmalar›na ra¤men kar›nlar›n› zor doyurabilmektedirler. Öyle ki Silezyal› dokumac› emekçilerin ço¤unlukla patates, kokmufl at eti ve kepek çorbas›ndan baflka yiyecek pek bir fleyleri olmaz. 1845’te, yerel bir gazete olan Barmer Zeitung, Silezyal› dokuma emekçilerinin durumuna iliflkin flu gözlemi not eder: “Yetiflemeyecekleri kadar yüksek kiralar nedeniyle iflsizler en ›ss›z sokaklarda, sefil kovuklarda hava ve günefl yüzü görmeden yafl›yorlar. Dilencilere benzeyen k›l›klar, yer yataklar›, eski püskü eflyalar, pislik, nefes almay› olanaks›z k›lan lefl gibi bir koku….” Halk›n açl›¤›n ve yoksullu¤un pençesinde süren yaflam›, 184344 k›fl›nda patlak veren ekonomik krizle daha da a¤›rlafl›r. Burjuvalar bugünkü gibi, krizi kendileri için f›rsata çevirecek uygulamalar› devreye sokarlar. Karlar›ndan bir kurufl olsun k›smay› ak›llar›ndan geçirmeyen burjuvalar›n ilk yapt›klar› fley iflçi ç›karmak olur. Ard›ndan iflçi ücretlerini k›sarlar. Bununla da yetinmeyip üretim hatalar›n› iflçilere yükleyerek ücretlerden kesinti yap›l›r. Kriz gerekçe gösterilerek ücretler geç ödenir. ‹flçileri iliklerine kadar sömürmek için her yolu denerler. Tüm bunlar, do¤al olarak Silezyal› emekçilerin burjuvaziye karfl› öfkesinin daha da büyümesine yol açar. ‹flçilerin karfl›laflt›klar› bu yeni koflullar, bölgenin önemli iki dokuma merkezinde; Langenbielau ve Peterswaldau’da açl›k sorununu gündeme getirir.

yalistleri unutmayacaklar› gibi. Çünkü burjuvalar öyle pervas›zd›lar ki baruta adeta ateflle yaklaflmakta, iflçilerin açl›klar›yla alay etmekten dahi çekinmemektedirler. Ancak gün gelecek suskun emekçilerin öfkeleri bilince, bilinçleri kavgaya dökülecek, düflmanlar›n›n kendilerine biçtikleri kefeni emekçi elleriyle parçalay›p atacaklard›r. Çünkü Silezya’n›n emekçi dokumac›lar› burjuvazinin bu sözlerinde emekçilere bak›fl›n›n en özlü halini görmekte gecikmezler… Açl›k, yoksulluk ve iflsizlik Silezyal› emekçilerin bilinçlerini köklü bir flekilde etkilemekte; uysall›kla ve tevekkülle beslenen iç dünyalar› art›k hayat›n gerçekli¤inde y›k›lmaktad›r. Silezyal› emekçiler art›k eskisi gibi yaflamak istememektedir. Hayat kavgas›n›n direngen damar› daha sert ve ac›mas›z olmaya bafllar. Bu macerada arafta yer yoktur. Silezya sokaklar›nda öfkenin ve kavgan›n fliirleri yank›lanmaktad›r. fiiir ‹syand›r 1844’ün bu açl›k günlerinde yazar› meçhul bir fliir bölgede dilden dile, diyar diyar dolafl›r. Kanl› mahkeme adl› bu fliir; emekçiler çal›fl›rken, yolda yürürken ya da dinlenirken hep a¤›zlardad›r. fiiiri türkü tad›nda söyleyenler de olur. Adeta yüreklerinin hayk›r›fl›, bilincin söze geliflidir. Çok geçmeden fliir, dokuma emekçilerinin dilinde adeta marfl haline gelir. Duygular›n› bu fliirle ifade ederler:

Bölgede yayg›nlaflan açl›k ve yoksulluk giderek kronik bir hal al›r. Açl›ktan yak›nan bir emekçiye patronun, Celali ‹syanlar›n›n oldu¤u dönemde “ot yemek” zorunda b›rak›lan Anadolu köylüsünü hat›rlat›rcas›na, “çim yemesini” tavsiye etmesi, halk›n aras›nda kulaktan kula¤a yay›l›r. Ve halk, bilinçlerine kaz›nan, öfkelerini büyüten bu sözü unutmaz. Günümüzde aç insanlara “böcek yesinler” diyen emper-

OCAK 2011 | TAVIR | 33


Burada bir yerde bir mahkeme var Beter; gizli infaz celselerinden Kayda bile geçmeden Adam› ipe gönderen cinsinden fiiir içinde bir tek “dokumac›” vurgusu olmasa da dokuma emekçileri taraf›ndan sahiplenilir. Çünkü her bir söz dizesi adeta kendi dünyalar›n›n, mahkum edildikleri ac›mas›z hayat›n biir tür tercüman›d›r. Bu anlamda hep söylemek isteyip de söyleyemediklerini, protestolar›n› fliirle dile getirmifl olurlar. Ki fliiri tekrar tekrar söylemek bir anlamda yüreklerindeki atefli harlayan körük gibidir. Açlar›n, yoksullar›n arkas›zl›¤›n›n 盤l›¤›; isyan›n ayak sesi olur. Art›k halk›n direngen damar› daha bir h›zl›, daha bir sert atmaktad›r. Takvim yapraklar› 4 Haziran 1844’ü gösterir. Bahar baflkald›r›d›r dercesine hava gergindir. Havada isyan›n keskin kokusu vard›r. Açl›k, yoksulluk ve çaresizlik, t›rpan gibi biçmektedir yoksul halk›. Emekçilerin büyüyen öfkesi, gerilmifl bir yay gibi her an patlamaya haz›rd›r. Çok geçmeden emekçilerin bu kab›na s›¤maz öfkesi, patlayan bir volkana dönüflür, yang›n olur, tüm kenti sar›p sarmalar. Olaylar, öfke dolu bir emekçinin zalime meydan okurcas›na bu fliiri hayk›ra hayk›ra okumas›yla bafllar. Duygular›na tercüman olan fliiri okurken emekçinin sesi yüksektir,isyan etmekte,kahretmektedir zalimlere. Bir halk›n türkülerini yapanlar yasalar›n› yapanlardan daha güçlüdür sözünün Silezya’da gerçe¤e bürünmüfl halidir. fiiirdeki isyandan,dile gelen gerçeklerden rahat-

34 | TAVIR |OCAK 2011

s›z olanlar derhal patronlar›n bekçesini haberdar ederler. Bekçi egemenlerin bekçisi oldu¤unu kan›tlamak istercesine fliiri okuyan emekçiyi yaka-paça gözalt›na al›r. Ne haddine patronlar› elefltiren fliirleri sokakta okumak , söylemek, isyan›n tohumunu halk›n ba¤r›na ekmek. Burada ince eziyet edilir Sesler gelir iflkence odas›ndan Burada ruhunu teslim edenler Çoktur miltilerin flehitlerinden fiiiri okuyan iflçinin yaka-paça götürüldü¤ü haberi çok geçmeden iflçi mahallelerinde, açl›¤›n kol gezdi¤i barakalarda, fabrikalarda duyulur. Öfkeleri zaten patlamaya haz›r bomba gibi olan emekçiler sanki y›llarca çak›lmas›n› bekledikleri k›v›lc›m› alm›fl gibidirler. Öfke soka¤a taflar, korku bentlerini aflar. ‹flçiler Peterswaldau’nun afla¤› iflçi mahallelerinden sel gibi akmaya bafllarlar. Yürüyüfl kolu giderek büyür, ço¤al›r. Hedef, ac›mas›zl›¤› ve sömürgenli¤i ile nam salm›fl fabrikatör Zwanziger’in villas›d›r. Cellatlar; Zwanziger efendileri Diering’ler, mubaflirleri Fütursuzca iflkence ediyor her biri Saklamadan hiçbir fleyi Yürüyüfl kolu villan›n önüne geldi¤inde iflçiler maafllar›na zam isterler. Fabrikatörün uflaklar› ücretlerine zam isteyen yoksul, aç emekçilerle alay ederek onlar› itip kakmaya bafllar. Fakat karfl›lar›nda bu kez her fleyi sineye çeken o bildikleri iflçiler yoktur. Korku bentleri afl›lm›flt›r bir kez. Ki kaybedecekleri bir fley de yoktur. Alaya al›n›p itilip kak›lan iflçiler uflaklara gereken cevaplar› verip, asalak burjuva Zwenziger’in villas›na girerler. Ard›ndan al›n teri döktükleri fabrikaya yönelip makineleri k›rarlar. Dokuma emekçileri bundan sonra çevre köylere da¤›l›rlar. Pek çok dükkan iflçilerin öfkesinden nasibini al›r. Bugünün burjuva ve küçük burjuva ayd›nlar›n›n yoksul emekçilerinin bu öfkesini anlamay›p onlar› afla-


¤›layarak vandalizmle suçlard›. Ama emekçiler fliirle cevap vermeye devam ediyor. Sizsiniz tüm sefaletin kayna¤› Ezen bütün yoksullar› Sizsiniz kapmaya u¤raflan A¤›zlardaki kuru ekme¤i Ne alakadar eder sizleri, Yoksullar bulabiliyor mu patates Her saat bulabilin yeter ki K›zartman›n iyisini Emekçilerin öfkesi dinmemifl, hesaplaflma tamamlanmam›flt›r. ‹syan 5 Haziran’da da devam eder. Bu kez binlerce Langenbielaulu dokuma emekçisi burjuva Diering’lerin villas›n›n önünde toplan›r. Bir gün önce yaflan›lanlar burjuva Diering’ler için yeterince ö¤reticidir. ‹flçilerin öfkesinin büyüklü¤ünü görürler. Sonlar›n›n habercisi olan çan sesleri yavafl yavafl duyulmaktad›r art›k. Bunu için iflçilerin taleplerine ilk baflta karfl› ç›kmazlar. Oyalama yoluna giderler. ‹flçilerin en büyük eksikli¤i, önderlikten ve örgütlülükten yoksun olufllar›d›r. Patronlar›n›n karfl›s›na örgütlü olman›n verdi¤i bir güçle ç›km›fl de¤illerdir. Patronlar da bu durumun bilincinde olarak, iflçilere sadaka niteli¤inde yiyecek ve para da¤›t›laca¤›n› söyler. De¤iflik vaatlerde bulunur, iflçileri beklentiye sokarlar. Patronlar›n iflçileri oyalama taktikleri, bekledikleri Prusya askerlerinin yard›mlar›na gelmesiyle son bulur. Patronlar gerçek yüzlerini, ordunnu gelmesiyle tekrar gösterirler. Aç ve yoksul iflçilerin patronlar›n üzerine yürüdü¤ünde karfl›lar›nda orduyu bulma-

lar› devletin/ordunun s›n›fsal bir tezahürüdür. S›n›f kavgas›n›n bir sonucudur bu. Greve gidenin de¤il, fabrika sahibi patronlar›n› koruyan, kurduklar› çad›rlar› y›kan bugünkü ordu ve polisten temelde farkl› bir yan› yoktur o günün Prusya ordusunun. Ac›mas›zl›¤›yla ünlü Prusya ordusu iflçilerin da¤›lmalar›n› ister. ‹stek do¤al olarak reddedilir. Bugün üzerine iflçilerin üzerine atefl aç›l›r. Aralar›nda kad›n ve çocuklar›n da oldu¤u 11 emekçi o anda katledilir, 24 iflçi de de¤iflik flekillerde yaralan›r. Buna ra¤men iflçiler geri çekilmez. Tafl ve sopalarla çat›fl›l›r. Askerler kasabay› terk etmek zorunda kal›r. ‹flçiler, askerlerden geri kalan k›l›ç ve tüfeklerle silahlanarak, kendilerini oyalayan Dieringler’in villas›n› iflgal ederler. Yok art›k dilenmenin, duan›n yarar› ‹fle yaramaz art›k yakar› “Be¤enmezseniz gidebilirsiniz. Koksun açl›ktan nefersiniz” fiimdi düflünün bu eziyeti Ve flu yoksullar›n sefaletini Bulamazlar bazen ekmek k›r›nt›s› ‹çler ac›s› de¤il mi? Burjuvalar isyan›n daha da büyümesinden ve yay›lmas›ndan korkmaktad›r Ayaklanmay› k›sa sürede bast›rmak için yeni daha büyük bir güç haz›rlarlar. Dört piyade bölü¤ü ve bir süvari kuvveti ertesi gün harekete geçer. Langenbielau kuflat›l›r. ‹flçilerin yapabilece¤i fazla bir fley yoktur. Önderlikten yoksunluk ve kendili¤indenci bir isyan›n kaç›n›lmaz tarihsel sonu burada da kendini gösterir. Tutuklanan iflçilerin 150’si Buesiau’ya götürülür. T›pk› bugünkü gibi o gün de kurulan özel mahkemelerde yarg›lanan emekçilere de¤iflik cezalar verilir. Yarg›lama boyunca tüm iflçiler, “›slah amac›yla” otuzar kamç› vurularak cezaland›r›l›r. Doksan iflçi uzun süreli hapis cezalar›na çarpt›r›l›r. Ceza verilenler aras›nda askerlere tafl atan 15-17 yafl›nda çocuklar da vard›r. Ac›mak ha? Ne hofl bir duygu Tabi siz yamyamlar›n yabanc›s› Herkes biliyor amac›n›z›

OCAK 2011 | TAVIR | 35


Almak yoksullar›n son lokmas›n› Langenbielau ve Peterswaldau’nun çevresindeki dokumac› iflçilerin yo¤un oldu¤u kimi köylerde de ayaklanmalar olur. Ancak bu ayaklanmalar da bast›r›l›r. Ayaklanmalar›n ard›ndan patronlar, göstermelik olarak sadaka niyetine az bir para, ekmek ve domuz ya¤› da¤›t›r. Amaç, iflçilerin tepkisini yat›flt›rmakt›r. Ancak, burjuvalar›n mezar kaz›c›s› iflçi s›n›f›, “Kanl› Mahkeme” adl› bu destans› fliirin son k›tas›nda oldu¤u gibi her fleyin fark›ndad›r. Sorar›m kim geçirirdi akl›ndan Yirmi y›l önce bundan, ‹nmeyece¤i gururla fabrikatör Kral arabas›ndan Silezyal› emekçilerin ayaklanmas› yenilgiyle sonuçlanm›fl olsa da iflçi s›n›f›n›n tarihinde burjuva ile kavgas›nda önemli bir yere sahip olur. Ayaklanman›n Tarihsel Önemi: ‹syan Ölümsüzdür Ayaklanma dar bir bölgeyle s›n›rl› kal›r. Önderlikten yoksunluk, örgütsüzlük ve kendili¤indenci olmas› en önemli eksikli¤idir. Tüm bunlara ra¤men tarihin bu kesitinde ayaklanan Silezyal› dokumac›lar›n yaratt›klar› etki düflünülenden daha büyük olur. Dokuma emekçilerinin ayaklanmas›, tarihe, Almanya’daki ilk ba¤›ms›z iflçi eylemi olarak yaz›l›r. Burjuvazi, mülkiyetini ele geçirdi¤i üretim araçlar› sayesinde el koydu¤u emek ve yaratt›¤› adaletsizli¤in sonuçlar›n› daha yak›ndan hisseder. ‹flçilerin bir s›n›f olarak gücünü fark eder. Ancak Silezyal› dokumac›lar›n tarihsel ç›k›fllar›n›n etkisi ve yaratt›¤› sonuçlar bununla s›n›rl› kalmaz. Karl Marks baflta olmak üzere geliflen iflçi s›n›f›n›n politik önderli¤ini üstlenen düflünür ve ayd›nlar; s›n›f mücadelelerinin tafl›d›¤› çok yönlü dinamikleri, kapitalizmin yaratt›¤› y›k›m ve sonuçlar›, iflçi s›n›f›n›n tarihsel rolünü ve siyasal mücadelesinin tarihsel ilerleyiflini bu eylem üzerinden de tart›fl›rlar. Bu dönem, Komünist Manifesto’nun yaz›lmaya bafllanmadan önce Bilimsel Sosyalizm düflüncesinin köfle tafllar›n›n döflendi¤i y›llard›r. F. Engels; bu dönemde özellikle ‹ngiltere’de geliflen Chartizm hareketiyle incelemesi sonucu, sosyalist hareketin ancak iflçi s›n›f› hareketi içinde ete kemi¤e bürünece¤i düflüncesine ulafl›r. Öte yandan K. Marks’›n bilimsel sosyalizm sonucuna varmas›nda Silezyal› dokumac› emekçilerin ayaklanmas› yol gösterici olur. Ayaklanma, Almanya’daki proleteryan›n s›n›f olarak ilk ayaklanmas›d›r. ‹flçilerin makinelere sald›rd›¤› bir dizi grev ve gösteri, devrimci ayd›nlar aras›nda yank›lar uyand›r›r. Hatta K. Marks’›n, birlikte gazete ç›kard›¤› arkadafl› Arnold Ruge’den kopufluna yol açar. Ruge, gazetede “Bir Prusyal›” imzas›yla, ayaklanmay› politik aç›dan anlams›z hatta zararl› olarak nitelendirir. Marks ise bu ayaklanman›n s›n›fsal/tarihsel anlam›n› vurgularken toplumsal ve siyasal mücadelenin birbirleriyle olan iliflkisine vurgu yapar. 1844’ten sonra Silezyal› dokumac› emekçilerinin

36 | TAVIR |OCAK 2011

ayaklanmas› ve Alman iflçi hareketinin sonuçlar› üzerine daha fazla tart›flma yap›lmaya bafllan›r. Tarihin h›zl› akt›¤› baz› dönemlerde yaflanan kimi olaylar, görünenin çok ötesinde özel anlamlar tafl›rlar. O gün için fark edilmeyen ya da yeterince irdelenmeyen kimi olgular belki bir dönem için bu gerçe¤i görmemizi engeller. Ancak K. Marks gibi siyasi bir dehan›n, Silezyal› dokumac› ayaklanmas›n› de¤erlendirirken ortaya koydu¤u sonuçlar; iflçi s›n›f›na, emekçilere Komünist Manifesto ile verilecek ölümsüz müjdenin ilk dersleridir. Sonuç: Direnifl ve Sanat Bugünün dünyas›nda halk›n sanat› ve sanatç›s›; halk›n yaflad›klar›na sessiz kalamaz, görmezden gelemez. Yüre¤i halktan yana olan bir sanatç› için sanat; tek bafl›na gerçe¤e tutulan bir ayna de¤ildir. Bilakis onun bilincinde yeniden üretirken-yarat›rken gerçe¤i insan onuruna yarafl›r bir flekilde de¤ifltirmek için kullan›lan bir aynad›r. Dolay›s›yla halk›n sanatç›s› taraft›r. Halktan ve hakl›dan yana. Silezyal› dokuma emekçilerinin okudu¤u yazar› bilinmeyen fliirde oldu¤u gibi; halk, her zaman kendi duygu ve düflüncelerini yans›tan eserleri sahiplenir, yaflat›r. Ona gereken de¤eri verir. Halk anlamaz diyenlere en iyi cevab› yine kendisi verir. Ayaklanma Alman ilerici sanatç›lar›n üzerinde etkili olur. Çünkü Silezyal› emekçiler ayaklanm›fl ve savaflarak yenilmifllerdir. Ayaklanma, tarihe kanla yaz›lan bir not düflmüfltür. Ölümsüzlü¤ü de buradan gelmektedir. “Savaflanlar hep kazanamazlar ama kazananlar hep savaflanlard›r” -ki onlar ayaklanarak asl›nda bafltan kazanm›fllard›r!- diyalekti¤ini hayat bir kez daha do¤rularken; zulme karfl› destans› kahramanl›k on y›llar sonra bile ezilen halklar›n mücadelesine ilham vermeye, de¤iflik biçimlerde ifllenerek kalplerde ve bilinçlerde kaz›nmaya devam eder. Heinrich Heine, Dokumac›lar fliirini bu ayaklanma üzerine kaleme al›r. 1912’de Nobel Edebiyat Ödülü de alacak olan Gerhart Hauptmann da Die Weber adl› tiyatro oyununu Silezyal› dokuma emekçileri için yazar. Oyun ilk olarak ayaklanman›n merkezlerinden biri olan Peterswadau’da oynan›r. Ressamlardan Hübner ve sonralar› Kerethe Kollwitz, dokumac›lar›n yaflamlar›n› tablolara yans›tan sanatç›lar olarak öne ç›kanlardan baz›lar›d›r. Eserlerini çaresizlik, umutsuzluk, yenilgi psikolojisiyle de¤il; mücadele eden, ayaklanan, burjuvazinin sömürü ve zulüm düzenine karfl› bir duruflla yaparlar. Bu noktada sorulmas› gereken soru fludur: Ülkede ve dünyada yaflan›lan direniflleri, emperyalist ve iflbirlikçilerinin katliamlar›n› sanat›na aktaracak halk›n sanatç›lar› neredeler? Kaynaklar Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi

J


makale makale

feys buk levent karakaya

‹lk olarak ABD Harvard Üniversitesi’nin yurdunda Mark Zuckerberg adl› ö¤renci taraf›ndan 4 fiubat 2004’te kurulan Facebook; üniversite ö¤rencileri aras›nda ortak bir internet iletiflim a¤›, sosyal bir web sitesi veya “sosyal a¤” olarak adland›r›lm›flt›. Daha sonra h›zla, Amerika’n›n di¤er flehirlerindeki üniversitelere yay›ld› ve bir y›l sonra ABD’deki tüm okullar “Facebook”ta yerini ald›. Önceleri sadece üniversitelerle s›n›rl› kalan site, k›sa sürede liseleri ve baz› büyük flirketleri de içine ald›. 11 Eylül 2006 tarihinde ise Facebook, yafl s›n›rlamas›yla tüm dünyada genel kullan›ma aç›ld›. fiimdi herhangi bir yafl s›n›rlamas› yok. Kendinizi herhangi bir yaflta, cinsiyette, herhangi farkl› bir bilgiyle de sunabilirsiniz bu sayfada. 2007 y›l› itibariyle 34 milyon kullan›c›s›yla dünyada en çok ziyaret edilen 2.site olan Facebook; ismini, iddia edilen üzerine “paper face book” diye adland›r›lan, ABD üniversitelerinde ö¤rencilerin ve ö¤retmenlerin, çal›flanlar›n doldurdu¤u bir tan›t›m formundan ald›. 2007 y›l›nda Microsoft, Facebook hisselerinin %1,6’s›na ortak oldu. Son dönemlerde, gelirlerinin haftal›k olarak 2 milyon dolara yak›n oldu¤u aç›kland›. Kullan›m› ücretsiz olan site, flimdiye kadar gelirlerini, siteye ald›¤› reklamlardan ve sponsorlardan elde etti. fiu an ulaflt›¤› üye say›s› ise 500 milyonun üzerinde. Bugün, Türkiye’de her on internet kullan›c›s›ndan biri ayn› zamanda bir Facebook adresine sahip. Peki bu Facebook nas›l

OCAK 2011 | TAVIR | 37


mekanikleflip bilgisayar içine hapsediliyor. Ve biz bilgisayar›n karfl›s›nda adeta birer “maymun”a dönüflüyoruz. Hani o meflhur evrim teorisine gönderme yap›lan çizimi hat›rlay›n. Maymundan insana do¤ru evrilen sürecin aflamalar›n› gösteren hani... Bu kez insandan tekrar maymuna dönüflü ça¤r›flt›r›yor flimdi bize “feysbuk”. Dört ayakl›dan iki ayakl›ya geçifl tablosu gibi. Bilgisayar ça¤›nda böyle oluyor iflte. ‹lk önce insanlaflt›k, ard›ndan bilgisayar bafl›nda otura otura “ayakta dik” duran insan, aflama aflama y›llar geçtikçe e¤iliyor, masan›n bafl›na hapsoluyor. Ve en sonunda iyice bilgisayar›n karfl›s›nda kamburlafl›p, maymunlafl›yor.

bir özelli¤e sahip ki dünyan›n dört bir taraf›nda yüz milyonlarca kullan›c› taraf›ndan tercih ediliyor? Zaten bizim de dikkat çekece¤imiz nokta daha çok buras›. Facebook, en çok kullan›lan ve en çok zaman geçirilen sitelerden birisi. Nedeni ise, birçok fleyi insana, internet üzerinden yapt›r›yor olmas›. Yani normal yaflamda, kurdu¤umuz diyaloglar, yapt›¤›m›z ziyaretler, fikir paylafl›mlar›, tan›t›mlar, gruplar halinde sohbetler, birbirimize gösterdi¤imiz foto¤raf albümleri ve “çok daha fazlas›” flimdi Facebook ve bunun gibi sitelere tafl›nd›. Dolay›s›yla, insanlar; birbirleriyle internet üzerinden foto¤raflar› paylafl›yor, kendi foto¤raf›n› çekiyor, Facebook’taki sayfas›na koyuyor. Bu foto¤raflar günümüzde art›k “özel” dedi¤imiz anlar› da kapsamaya bafllam›fl durumda. Art›k “facebookçu”lar›n elinde birer kameral› cep telefonu, bulunduklar› her ortam›, dost sohbetlerini, özel anlar›m›z› çekmek için tetikte bekliyorlar. Bir “paylaflma” hastal›¤›d›r gidiyor. Yar›n bu büyüyüp korkunç bir fley olarak karfl›m›za ç›kabilir. Bu sayfada herkes, geçmiflteki, çocukluktaki veya herhangi bir dönemdeki arkadafllar›n› bulmaya çal›fl›yor. Kulüpler, gruplar kuruluyor. Fenerbahçeliler, Galatasarayl›lar, hayvanseverler, kedi severler, Avrupa’da iyi oynar›z diyenler; TOFAfi Kufl Serisi Grubu, Zippo Çakmak Koleksiyon Grubu, ‹negöl Köftesini Sevenler Grubu, Türük Filmlerine Bay›l›yorum Grubu … diye herkes kendisine bir grup kuruyor. Art›k en ufak, ayr›nt› bir yaflanm›fll›k bile Facebook’ta paylafl›l›r hale geldi. “Ben bunu feys’imde paylaflaca¤›m.” deniyor. Bu kadar bizden, içimizden yani. Neyi paylafl›yoruz “feys”te? Facebook; gereksizce kullan›ld›¤›nda içine adeta bütün bilgilerimizi fiflledi¤imiz, bir polis formudur. “Profilimi Düzenle” bafll›¤› alt›nda flunlar var: “Yaflad›¤› fiehir; Memleket; ‹lgilendikleri: Kad›nlar, Erkekler; Arad›¤›: Arkadafll›k, Flört, ‹liflki, Çevre Edinme; Siyasi Görüfl; Din; Biyografi, Sevdi¤i Sözler”... Özel yaflam diye bir fley b›rakmamacas›na her fleyin teflhir edildi¤i bir teflhir reyonu gibi. Geçmiflteki masum “komflu dedikodular›”n› özletecek kadar, dedikodunun art›k bütün topluma yay›ld›¤›, genifl kitlelerce paylafl›ld›¤› bir alan. ‹liflkiler

38 | TAVIR |OCAK 2011

Bugün Facebook gibi sitelerin varl›¤›, bu sitelerle birlikte gelinen nokta, ayn› zamanda bundan sonra bu iflin nerelere gidece¤inin de göstergesidir. Bugün bu kadar yozlaflan, içi boflalt›lan, de¤ersizlefltirilen, mekaniklefltirilen, insani de¤erlerden uzaklaflt›r›lan bir yaflam›n yar›n nerelere evrilece¤ini görebilmek çok zor olmasa gerek. Bu kadar genifl bir kitleyi kapsayan, bu kadar dünyam›za girmifl bir fenomene karfl› tavr›m›z› nas›l belirleyece¤iz? Birer izleyici mi olaca¤›z? ‹nternet, elbette ki bugün, verimli ve iyi bir amaç do¤rultusunda kullan›ld›¤›nda yaflam›m›z› kolaylaflt›racak bir bulufl. Sansürü parçalayan, bilgiyi serbest k›lan bir özelli¤i var. Egemenler yüzy›llar boyunca, sömürülenlerden bilgiyi saklad›. Fakat flimdi internet ça¤›, sansürlenen birçok bilgiye ulaflma f›rsat› veriyor. Tabi bunun önüne geçmek için çok çaba sarfediyorlar ama önünü alam›yorlar. Engelleyemeyince bilgiyi kirletiyor, çarp›k bilgilerle gereksiz bir bilgi çöplü¤ü yarat›yorlar sanal ortamda. fiunu bilmek gerekiyor ki, özgürlük bir yere hapsolmak de¤ildir. Yani özgürlü¤ün tek adresini internette görmek de çarp›kl›kt›r. Bir dünya var bize, gençlerimize çizilen. Bu darac›k dünyada da bir hapishane var. Bizler o hapishanenin içerisinde ayr› ayr› hücrelere hapsedilmifl birer kapitalizm tutuklusuyuz. Bafl›n› d›flar›ya ç›karmak isteyenlerin sonu belli bu hapishanede. Oysa ki, as›l özgürlü¤ü yaflayanlar›n bugün F tipi hapishanelerde sald›r› alt›ndaki bu onuru koruyan, beyni, bilinci özgür ve s›n›rs›z, yarat›c› olan gerçek “özgür insanlar” oldu¤unu bilmek de ayr› bir ironidir. Bugün bu kapitalizm hapishanesinde “mahkum” insanlar; en yak›n arkadafl›na bile sadece bu internet sayfalar› kadar yaklaflabilenlerdir. Sanal ortanmda kurulan dostluklar da, t›pk› o ekran kadar sanald›r. Dü¤mesine bas›p kapatt›¤›n›zda yoktur art›k. Facebook, nsanlar›n birbiriyle, emek vermeden, eziyetini çekmeden, tam anlam›yla tan›madan “tan›flt›¤›”, “ç›kt›¤›”, hatta evlendi¤i bir arkadafll›k sitesidir bir yan›yla da… ‹smail YK gibi bir flarlatan’›n bu siteye flark› yapmas› bofluna de¤ildir. “fiark›”, “feysbuk”un insan› ne hallere soktu¤unu çok iyi özetliyor:


s›n›fsal, politik bakarak, bunlar› sorgulayarak, bizim yarar›m›za, halk›n yarar›na olan› m› ayr›flt›r›yor ve kullan›yoruz? Ortada büyüyüp giden bir yozlaflma söz konusu. Bunda bu sitelerin de pay› var. Kapitalist tekeller, böylesi siteler üzerinden, milyonlarca dolar› ceplerine indirirken; bir yandan da onlarla ayn› s›n›ftan olan düzen bekçileri, halk› fiflliyor, tüm ruh halimiz, kiflisel özelliklerimiz, özelimiz, ba¤l› bulundu¤umuz çevremiz, arkadafllar›m›z orada hiçbir flekilde güvenli¤i olmayan ve zararl› fleyler için kullan›lmaya aç›k bir halde teflhir ediliyor. Ve en önemlisi, bu siteler yozlaflman›n, apolitikleflmenin, dejenerasyonun kayna¤› oluyor.

“‹nternet kafeye gittim (aha aha) / Facebook sayfas›na girdim (a a) / Ad›m› ç›lg›n diye verdim / Art›k ben de üye oldum (im im) / Tan›flt›m güzel biriyle / Yaz›fl›yoruz günden güne / Merhem oluyor gönlüme / Art›k ben de seven oldum

Yaflam›n her alan›nda yozlaflmaya, dejenerasyona karfl› mücadele eden, onuruyla, zorluklar çekip, bedeller ödeyenlere kulak kabartmal›y›z. Onlar bize nas›l sesleniyor, ne diyor? ‹smail YK’ya, para tekellerine, çürümüfllü¤ün edebiyat›n› yapanlara ay›rd›¤›m›z zaman›n yar›s›n› belki de onlara ay›rsak; inan›n ki gözümüzü nelerin kör etti¤ini, perdelerin arkas›ndakileri, yalanlar dünyas›n›n içinde koca bir gerçekler dünyas›n› daha iyi görece¤iz. Bakmak de¤il sadece, görmek! Yapmam›z gereken sadece bu! J

Ama sevmeye bedel / Gözleri çok güzel / Öyle bir tatl› zor bulursun / Herkes sorar nerden buldun? Facebook facebook hergün arad›m durdum / Facebook facebook bu k›z› ordan buldum / Facebook facebook görür görmez tutuldum / Facebook facebook galiba afl›k oldum Lokomotif Gülflen / Ç›t› p›t› Birsen / Ah bir görsen / Cici bici Ebru / Esmer Banu / Tan›flabilsen / Güzellerden güzel be¤en / Ne istersen / Herkesin zevkine göre Facebook’ta Yak›fl›kl› Erkan / Karizmatik Serkan / Canlar yakan / Sempatik Ercan / Ç›lg›n Ayhan / Yüzüne hayran Ister dost ister yeni aflk olursun / Ben zaten aflk›m› Facebook’ta buldum” Geçenlerde Facebook’un hikayesini anlatan “Sosyal A¤” (Social Network) adl› bir film vizyona girdi. Biz de gidip izledik. Film, her ne kadar burjuva medyan›n fliflirdi¤i kadar güzel ve herhangi bir politik derdi, bir elefltirisi olmasa da, yine bize baz› gerçekleri gösteriyordu. Facebook üzerinden dönen milyarlarca dolar›, bu rant üzerinden tekellerin yapt›¤› pazar kavgas›. Bu sitenin üzerinde oluflan pazardaki hukuksal savafllar gözler önüne seriliyordu filmde. Tekrar alt›n› çiziyoruz. Önemli olan nokta sadece interneti ve bu gibi siteleri de¤il; kapitalizmin getirdi¤i her teknolojiyi, her yenili¤i bizim nas›l karfl›lad›¤›m›zd›r. Biz sunulan›, verileni; sunuldu¤u, verildi¤i flekliyle mi al›yoruz, kullan›yoruz; yoksa meseleye,

OCAK 2011 | TAVIR | 39


izlenim izlenim

sinop mahpushanesi ile söylefli-3

sinop mahpushanesi’nin idam ve yang›n günlerinden geçifli filiz tanya

Bu duvarlar olmasayd›, mahpusluk olur muydu, eyvallah eder miydim sana gardiyan? Senin gitti¤in yerden ben de giderdim, kar›fl›r giderdim flehrin kalabal›¤›na. Sözlerimi mahpusun duvar› bölüyor: “Bak›yorum seni de flair yapm›fl Sinop’un mahpusu, sen de söylenir durursun duvarlar›ma” Sana söylenir miyim hiç mahpusun duvar›, benim sözlerim bizi bu duvarlar aras›namahpus edene. D›flar›da onca ihtiyaç varken onlara, o güzelim insanlar›n flu duvarlararas›na hapsedilmesine tüm sözüm. “Evet ne güzel insanlar geldi geçti buradan, ne k›ymetli insanlar… ben bile flu tafl halimle üzüldüm onlar›n hallerine, y›llar›n› burada çürüten insanlara. Ama sizinsano¤ullar› yüre¤inizi tafl kesip, insanl›¤›n›z› tafla kesip bir bir t›kt›n›z insanlar› hücrelerin içine” Mart› kanat ç›rpt› kondu duvar›n tepesine: “O karanl›k hücreler yok mu, kimleri t›kmad›n›z ki oralara? Bir akrep dostum vard›, karanl›k rutubetli yerleri sever yaflamak için. Buradaki zindanlard›r onun evi. Bir gün bahçenin bir köflesinde gördüm onu. Halbuki pek ç›kmaz karanl›k rutubetli köflesinden. Çok s›kk›nd› ‘Ahh mart› bir içeriye girsen de görsen. Bir adam getirdiler, ayd›nl›k yüzlü. Tek bafl›na bir hücreye koydular kimseyle görüflmesin istiyorlarm›fl. Gardiyanlar›n konuflmalar›ndan duydum,orada çürüsün gitsin istiyorlar. Di¤erlerin farkl› bir adam bu, çok kibar. Ona biraz yaklaflay›m istedim ama benden kork-

40 | TAVIR | OCAK 2011

tu galiba. Tedirgin ettim onu ama buna ra¤men beni öldürmek için kovalamad›, bana bir fley at›p ezmeye çal›flmad›’ dedi. Akrep o gün bilmiyordu o adam›n Eflber Ya¤murdereli oldu¤unu. Karanl›k nemli köflelerin hayvan› ne bilsin, dünya yüzü gördü¤ü mü var?” Duvar dayanamad›: “Eflber bey buraya gelen nadir insanlardan biriydi. Bir avukatt›, düflünce suçlusuydu ve gözleri görmüyordu. San›r›m 1978 y›l›ndan sonrayd›, bir çok hapishanede kald›ktan sonra buraya gönderilmifl. Mahkumlarla çok iyi anlafl›rd›,onlara s›rdafll›k eder, a¤abeylik yapard›. Herkese ak›l verir davalar›yla ilgilenirdi. Tabii mahpusta böyle iyi fleyler olur da yönetim taraf›ndan duyulmaz m›? Adalet Bakanl›¤› hakk›nda genelge ç›kard›: ‘Tek kiflilik hücrede tutulmas›na, di¤er mahkumlarla bir araya getirilmemesine, onlarla konuflmamas›na, onlar›n da onunla konuflmamas›na...’ diye. Tam yedi y›l kald› o kuytu zindan›mda. Yedi y›l ben de onunla zindan hayat› çektim. Bu mahpusluk ilk tafl tafl üstüne konulandan beri böyle bir ac›mas›zl›k görmemifltir. Sonradan Eflber Bey’in yan hücresine bir komflu geldi. 26 yafl›nda pek h›rç›n bir delikanl›yd› fiahabettin, zor soktular hücreye. Eflber Bey, ‘Hofl geldin ve geçmifl olsun’ dedi. fiahabettin bir bir anlatt› hikayesini. Havaland›rmaya birlikte ç›kmaya bafllad›lar. fiahabettin’in bir derdi vard›, h›rç›nl›¤›bundand›. ‹daml›kt› kendisi, ‘Asacaklar beni ondan hücreye koydular’ diyordu. Ama as›l derdi baflkayd›.”


Mart› havaland›rma sohbetlerinin en iyi takipçisiydi belli, hemen anlatmaya bafllad›: “‹lk baflta çok üzüldüm bu çocu¤a, vah dedim, idaml›km›fl. Eflber Bey de ona o kadar iyi davrand› moral verdi ki. Ama ne kurnazl›k vard›. ‹lk baflta ‘Ben sen tan›yorum, Samsun’da birlikte kald›k. Ben sa¤c› mahkumlarla tak›l›yordum’ dedi. Tabii Eflber Bey onu göremedi¤i için anlayamad› gizledi¤i bir fley oldu¤unu. Yine bir gün havaland›rmada dolafl›yorlard›, art›k bu fiahabettin, Eflber Bey’in insanl›¤›n›n, iyili¤inin alt›nda ezildi herhalde, ‘Benim sana söylemedi¤im bir fley var. Ben Samsun’da seni öldürecektim. Sa¤c›lar bana silah verdiler, tehdit ettiler. Tam öldürece¤im gün, seni Trabzon Hapishanesi’ne götürdüler. Seni öldüremedim diye beni yemek ortakl›¤›ndan bile ç›kartt›lar.’ Eflber Bey ne yapacak diye meraktan tepelerinde uçmaya bafllad›m. Tafl kesilmiflti sanki, heykel gibi durdu bir süre.Öfkeden patlayacak diye düflündüm ama o ‘Anl›yorum, bofl ver’ dedi. O olaydan iki gün sonra mahpusun çayc›s› Eflber Bey’le f›s›r f›s›r bir fleyler konufltu.‹dama gidecek adam tetiktedir hep. Ölüm bir an olsun ç›kmaz ak›llar›ndan. ‘Ne oluyor, biletimi kestiler mi yoksa?’ dedi.” Gerisini duvar anlatmaya bafllad›: “D›fl kap›dan girip iflliklere do¤ru gittiniz sur dibi varya, iflte idamlar orada yap›l›rd›. Oras› da benim duvar›m, benim parçam ama ölüm köflesidir adeta. O gece flafak vakti fiahabettin’i kald›rd›lar, biliyordu ipe gitti¤ini. Eflber Bey’in hücresinin önünde durdu, ‘Bir zamanlar seni ben öldürecektim, oysa flimdi senin yan›nda ölüme gidiyorum!’ dedi ona. Zaman durmufltu, tüm nefesler tutulmufltu. Avludan yürüdü dara¤ac›n›n önüne geldi. Mart› duvar›mda bekliyordu. Nereden duyard› bilmiyorum ama her idam vakti oraya gelir, cellat sehpay› devirmeden uçar gider. Son bir u¤urlama yapar kendince. fiahabettin as›l vurgunu idam sehpas›n›n önünde cellatl›¤›n› yapan kiflinin ‘Yemek orta¤› Ali’ oldu¤unu görünce yedi. Yine h›rç›nlaflt›, ‘Alçak defol!’ deyip kendi sehpas›n› kendi tekmeledi. Bak hiç hat›rlamak istemedi¤im bir konu bu idamlar. Söz nas›l döndü dolaflt› buraya geldi!..” Asl›nda en bafltan beri soraca¤›m size bu soruyu sevgili duvar, sevgili mart›. Bu kadar zalim bir mahpushanede idamlar olmam›fl m› hiç diye? Kerim Korcan’›n “‹daml›klar” adl› roman›nda anlat›lanlar›n hepsi gerçek midir? Mart› yan›tlad› sorular›m›: “Kerim Bey de buraya vapurla geldi. 1938 y›l›yd› galiba. Denizin aç›klar›nda bal›k peflinde uçarken gördüm vapuru. Hemen

gittim güvertesine kondum. Bir sürü insan vard›, birço¤u da gençti. Pek de düzgün insanlard›. ‹skele göründü¤ünde bir sürü kalabal›¤›n da vapuru bekledi¤ini gördük. Hemen havaland›m, vapurdan önce vard›m. Halk komünistler geliyor diye toplanm›fl iskeleye. Vapur geldi¤inde hepsi a¤z› aç›k inenlere bak›yordu. Bakt›lar ki kendileri gibi, hepsi da¤›l›p gittiler. Ama bu Kerim Bey’in çok zoruna gitmifl. Y›llar sonra, romanlar, kitaplar yaz›nca buraya imza gününe gelmiflti. Eski bir dost olarak hemen gittim onu karfl›lamaya, yafllanm›fl çökmüfltü. ‘fiimdi herkes beni alk›fll›yor. Oysa ilk geldi¤imde bu halk beni tafllam›flt›’ dedi. Çok dokunmufl, ona o ilk karfl›lama çokk.” Birden gökyüzünün rengi soldu. Sanki flafak söküyor yeniden. Bir rüzgar ç›kt›, yapraklar havada uçuflmaya bafllad›. Duvar inliyordu sanki. Bir ses duyuldukeskin, ac›nas› bir ses. “‹dam ve ölüm sözcükleri ikifler hecedir / Hükmü giyenlerin derdini kimler anlar / yüre¤i parçalayan bilin ki son gecedir / Katil bir flafakta yap›l›r tüm idamlar”(1)

OCAK 2011 | TAVIR | 41


Ey insano¤lu flafaklar›m› kirlettin, beni de ettin katil, sen de gün yüzü görmeyesin.” dedi ve ayn› rüzgarla birlikte uçup gitti sanki. Gökyüzü boyand› yine kendi rengine. Mart›, “Çok korktun de¤il mi, biz onu y›llard›r görmüyorduk. Görmemek için de günahlar›n›n ad›n› a¤z›m›za alm›yorduk. ‹lk flafakta ifllenen cinayetten sonra, öfkesine hakim olamaz oldu. Her kirletilen flafakla büyüdü de büyüdü öfkesi, kimse dizginleyemez oldu. Sen açt›n günahlar›n›n kap›s›n›, dinle o zaman ac› hikayeleri.” dedi. Ahh çok kötü bir fley yapm›flt›m galiba, nereden bilebilirdim, kötülü¤ün karanl›klarla gönderildi¤ini, günahlar›n› ça¤›r›nca geri geldi¤ini. Duvar bir teyp band› gibi bafllad› anlatmaya, çok düz, çok ruhsuz bir anlat›flt› bu... “Elbet aç›lacakt› bunlar suç senin de¤il. Benim duvarlar›m›n aras›nda yap›ld› bu idamlar ama hep flafa¤› beklediler. O yüzden onu dizginlemek çok zordur. O benim gibi insan yap›s› de¤ildir, o yüzden s›¤maz kab›na, insana olan öfkesini de gizlemez. Burada kimin ne zaman ipe gidece¤i belli olmaz. Aniden bir flafak vakti al›rlar adam›, salland›r›rlar ya¤l› urganda. Bu demektir ki s›ra bir baflkas›n› gözler, flafak s›radakini ister. Boyabatl› tabakac› Emin vard› idaml›kt›, bir flafak vakti habersizden al›p götürdüler.

Bu ses kimdendi, nereden geliyordu, gökyüzüne ne oldu? Duvar sessizce, susmam› söyledi: “Bu flafa¤›n sesidir. En korkunç olan›m›z odur, k›zd›rma onu, o gerçekten de ac›mas›zd›r” dedi. ‹flte flimdi korkmufltum. Kanl› bir flafakt› bu flafak. “… Burada necelerini gördüm; bu da demek ki Allah›n bir hikmeti. Kimi urganda ölüyor sallanarak, kimi de yorganda. Ben pusudan adam vuran› oturtup karfl›ma dinlemem. fiöyle gözlerine bir bakar, hangi tüfe¤in demirinden oldu¤unu anlar›m.(2) Çünkü o sehpaya ç›kan›n pazarl›¤› kalmam›flt›r art›k, her fleyi söyler gözleri. Ama yar› görür, yar› görmezler. Ne gecedir o vakit, ne de gündüz. ‹flte bütün cinayetler o vakit ifllenir ki ne geceye sürülsün izi ne gündüze. Kim mi saklar onca as›lanlar›? Ben saklar›m bö¤rümde. Tüm kirler öyle yap›flt› ki en güzel flafaklar›ma, art›k hiçbir ya¤mur y›kayamaz beni. Her flafakta hepsi gözlerini bir kereli¤ine açar, var m› yeni gelen diye.

42 | TAVIR | OCAK 2011

Emini, salland›rd›lar ipte. Emin gitti gitmesine de, tasas› da Ömer’e kald›. Ömer bural›yd›, Ayanc›k’›n bir köyünden. Haks›z yere buradayd›, bir çamur at›lm›flt› üstüne ç›kmak bilmiyordu. Onun idam karar› temyizdeydi ama kara haberciler çoktur bu mahpusta. Hepsi, ‘Emin as›ld›, Ömer’i de mutlaka asarlar’ diyorlard›. Bu adamlar›n sözleri avukatlar›nkinden çok daha kuvvetli etki yapard›. ‘Vallah onu ben öldürmedim beyler. Bunu bir ben biliyorum, bir de Allah biliyor.Bafl›m› yimek için usulünce soruluyor reyler. Cellat bakm›yor gözyafl›ma vay üstüme geliyor’(3) Ayanc›kl› Ömer’in isyan›yd› bu. Sana daha önce de söyledim, ben bu mahpusta hertürlü adam gördüm. Katilinden h›rs›z›na, ars›z›na, masumuna… neleri geçti neleri. Ben art›k ars›z›, h›rs›z› bir bak›flta tan›r oldum. Bu çocu¤unki


öylesi de¤ildi. Bu kuzu gibi bir adam. Bu çar›kl› hapishane avukatlar›n›n ç›kartt›¤› söylentiler Ömer’i bafltan ç›kard›. Her fleyi kuruntu eder oldu kendine. Her fleyden bir ç›kar›m yap›p tüm huzurunu bozdu. Çünkü Emin’den sonra s›ran›n kendisine gelece¤ine inanmam›flt›. En sonunda tafl hücreye konuldu. Ben de inanm›flt›m art›k Ömer’in as›laca¤›na. Ama o bunu düflündükçe ç›ld›r›yordu. As›lmamal›yd›, o suçlu de¤ildi bunu içine sindiremiyordu. Masum olmas›n›n verdi¤i hakl›l›kla oraya buraya, her gelene sald›r›yordu.” Bir sessizlik oldu gök rengini soldurdu yine. Duvar “fiiflflflt sessiz olun Ömer’i almaya geldiler” dedi, demesine ama hemen ard›ndan, sessizlik bir flimflek gibi y›rt›ld› birden: “Üstündeki esvaptan utan! Can almaya geldim ben desene! ‹flte ben can›m› veriyorum! Ama can alaca¤›m can›m›n yerine! Nas›l iflinize geliyor mu? ‹flte cephanemi y›¤d›m! Ellerim kan içinde, gelin! Y›lanlar dolsun yataklar›n›za, gelin! Yakay›m cehenneme döndüreyim canlar›n›z›, gelin! Namussuzlar, alçaklar, deyyuslar… Ben kimsenin güzel hat›r› için boynumu sat›ra uzatmam. Madem beni dam mahkumu olmaya müstahak bir adam›m da neden bugüne kadar çekip asmad› beni adalet? Neden yedi senedir süründürdü durdu. Beni yedi sene süründürdüyseler demek ki onlarda iflin içinden ç›kamad›, onlar da katilin kim oldu¤una karar veremedi. fiimdi bu iflin ac›s› benden mi ç›kacak.”(4) Bu Ömer’in sesi olmal›. ‹dam sehpas›na, ya¤l› urgana direnen Ömer’in sesi olmal›. Duvar devam etti: “O akflam gitti ölüm mangas› geriye, bir idam hükümlüsü döve döve götürülmezdi ya¤l› urgana, güzellikle almal›yd›lar onu. Gardiyanlar bafla ç›kamay›nca S›tk› Çavufl, jandarmalar›yla geldi bir gece, dayand› Ömer’in kap›s›na. Ömer tafl hücredeki duvarlar›mdan tafllar sökmüfltü. Ona tüm tafllar›m› vermek istedim. Bu duvar›n tüm tafllar› senin olsun be çocuk. Y›k tüm duvarlar›m›, tafllar›m› yeniden özgürlefltir be çocuk, y›k duvarlar›m› tüm adaletsizli¤in üstüne y›kkk. Ama yine dayanm›flt› ölüm mangas› kap›ya... ‘Beni asacaklar S›tk› Çavufl ‹nand›m buna çoktan inand›m buna! Ama benden evvel biri ölecek!’ diye ba¤›rd› Ömer. S›tk› Çavufl, Ömer’in can›n› yakmak istemiyordu. ‘Ömer kötüye var›r sonu. Kulak ver sözüme, güzellikle ç›k. Kendini rezil

etme. Hükümetin adam› bitmez Ömer, güzellikleç›k’ dedi Ömer’e... Ömer yine hayk›rd›: ‘Benim can›m› alacak deyyuslardan biri ölecek! Karar verdim iflte ben de, biri ölecek! Madem karar verilince bedavadan adam› asmak var, ben de karar verdim biri ölecek!’ Ömer hakl›yd› davas›nda, bö¤rümden kopartt›¤› tafllar› sallad› S›tk› Çavufl ve adamlar›na ama kaçamad› ya¤l› urganda sallanmaktan. Hapishane müdürü acele ediyordu, gün do¤madan yap›lmal›yd› bu idam, zaman geçiyordu. Yakalan›nca sakinledi, tüm hapishane ayaktayd› kopan gürültüden dolay›. Asl›nda idamlar flafak vakti sessizce yap›l›r mahkumlara hiç duyurulmazd›. Sabah, haberi olurdu hepsinin. fiimdi hepsi Ömer’in ya¤l› urgana gidiflini seyrediyordu. Kimi a¤l›yor, kimi iç çekiyordu. Dara¤ac›n›n kuruldu¤u meydan çok yak›nd› ko¤ufllara. Yeniden direndi baflkald›rd›: ‘Arkedafllar, benim kah›rl› günler gören Arkedafllar›m! ‹flte beni as›yorlar flimdi! Hakk›n›z› helal edin!” Tüm ko¤ufllardan sesler yükseldi, ‘Helal olsun Ömer! Hakk›m›z helal olsun! Sen iyibir arkadaflt›n Ömer, biz bunu unutmay›z! Sab›r versin Allah garip anana. Kan›na girenler utans›n Ömer. Allah onlara unutulmaz belalar versin!’ ‘Kald›r›mlarda uyanmadan flehir / Karanl›k a¤›r a¤›r çekilirken yapraklardan / bir atl› gelmez dört nala uzaklardan / Çekip de k›l›c›n› savurarak havada, kesmez ipi / bu otuz alt› k›s›ml›k renkli bir film de¤ildir.’(5) Elleri arkadan ba¤l›, boyun bükerek sessiz sedas›z ç›kt› sandalyeye. Son bir dile¤i olmad›. Onun dile¤i belliydi, söylemiflti söyleyece¤ini. Ayanc›kl› Ömer as›ld›. Tasas› gene mahkuma… Kimsenin a¤z›n› b›çak açmad› günlerce. Geceleri Ömer’in beyaz hayaletiyle yat›p, sabahlar› korkuyla uyand›lar. Bu mahpushane o güne kadar böylesini görmemiflti.” Peki bunca ac›ya, bunca haks›zl›¤a karfl› gelenler isyan edenler olmad› m› hiç? “Olmaz m› hiç, oldu tabi, yakt›lar her yeri, sand›lar ki yanacak koskoca Sinop Mahpushanesi. Tafl yanar m› hiç, zalimin can› yanar m› hiç!” Bizi uzaktan izleyen mart› ald› sözü: “Biz kufllar bir haber oldu mu, dünyan›n ta öteki ucuna bile olsa hemen uçururuz çünkü biz hep ayn› dili konufluruz. Sene 1979. O zamanlar ‹stanbul flehrinde de ayn› böyle bir mahpushane var, Bayrampafla.

OCAK 2011 | TAVIR | 43


Oras› da çok büyük bir mahpustur, her yerden mahkum vard›r. Senenin bafl›nda Filistinli gerillalar, bizim devrimci tutsaklar›n da yard›m›yla cezaevinden firar etmifller. Ee cezaevi yönetimi bunun h›rs›n› almaz m›? Müthifl bir gerginlik yaflanm›fl. En sonunda devrimci tutsaklarla cezaevi yönetimi anlaflmaya varm›fl. ‘Ko¤ufllara bask›n yap›lmas›n, mahkumlar› ‹stanbul’un de¤iflik cezaevlerine gönderilsin’ diye. Bu anlaflmadan dolay› hepsi kuzu kuzu binmifller ring araçlar›na. Hepsinde de kelepçe tak›l›, en fazla on-on iki kiflinin s›¤aca¤› araçlara otuzar kifli t›k›lm›fl. Bunlar yak›n bir yere gideceklerini san›yor ya, birkaç saat sonra anlam›fllar bafllar›na gelecekleri. Sinop’a sürgün edildiklerini de içlerinden birisinin her nas›lsa yan›na almay› baflard›¤› el radyosundan, TRT bülteninden ö¤renebilmifller. Tam 36 saatte bulmufllar Sinop’u. Onlar›n arac› geldi¤inde kap›n›n üstüne kondum. Hepsi hal’de, kasalarda s›k›fl›p ezilmifl, çürümüfl sebzeler gibiydiler. Araçtan ilk inenler korku içinde bak›yorlard› etraflar›na. Kim bilir nas›l anlatm›fllard› onlara Sinop Mahpusu’nu. Ben aralar›ndaki konuflmalara az çok kulak kesildim. Sinop Mahpusu’ndan öyle korkmufllar ki. Olas› bir olayla karfl›lafl›rlarsa, direnifl konusunda anlaflm›fllar.” Daha iki hafta olmam›flt› ki, bir gün bu genç siyasilerin havaland›rmas›na ‘pat!’ diye bir kibrit kutusu düfltü. Karada¤ ko¤ufllar›ndaki yerli mahkumlar atm›flt›. Bunlar önce bir korktu sonra bir telaflla açt›lar, içinde bir not: ‘Arkadafllar, biz cezaevindeki sorunlar›m›z›n çözülmesi ve idareye bask› yapmak için ko¤ufllar› yakmak istiyoruz, ne diyorsunuz?’ Bunlar isyan, direnifl konusunda deneyimli Bayrampafla’dan gelmifl siyasilerdi güya ama çok flafl›rd›lar buna. Bir eylem olarak ‘cezaevini yakma’ önerisiyle ilk kez karfl›lafl›yorlard›. Bunlar kendi aralar›nda topland›lar konufltular falan ama öyle uzun tart›fllar ki, sadede gelene kadar burunlar›na yan›k kokusu gelmiflti.” “Ben denizin üzerindeyken gördün duman›, eyvah arkadafl›m duvar! diye telafllanarak geldim. Sadece duvar m›, aslana¤z›, incir a¤ac›, kavak a¤ac›…kofltum geldim. Bakt›m Karada¤ ko¤uflu yan›yor. ‘Duvar iyi misin can›m arkadafl›m’dedim ama o beni bir azarlad›.” “Bu mart› bazen münasebetsiz olur, bencil olur. Ama onun kufl olufluna verir hemen düzeltirim onu. ‹çeride suçlu suçsuz yüzlerce insan var benim tafl duvar›m m› mesele?” Ben “Hem tafl yanar m› hiç?” dedim ama duvar›n yaras›na basm›flt›m yine.

44 | TAVIR | OCAK 2011

“Keflke yansayd›m, alev alev yansayd›m, yansayd›m da kül olsayd›m. Karada¤ ko¤uflunda yak›lan atefl için en çok ben hevesliydim. Yak›n beni de, yak›n da y›llard›r çekti¤im flu zindan azab›ndan ben de kurtulay›m, siz de kurtulun. Daha çok alev daha çok alev istedim. Lakin gel gör ki tafl yanm›yormufl. Baz› mahkumlar içeride yanmamak için bahçe kap›s›na as›ld›lar, kap›y› patlatt›lar. Oh dedim, y›k›n tüm duvarlar›m›, y›k›n tafl tafl üstünde kalmas›n. Ama bir bahçekap›s›n› y›kmak yeter mi, bir gördüler ki karfl›lar›nda koskoca kale duvar›. ‹flte o zaman bir kez daha utand›m kendimden. Ahh flu y›k›las› duvarlar›m…. Bütün ko¤ufllar kap›lar›n›, duvarlar›n› patlat›p ç›kt›lar d›flar›ya. D›flar›s› dediysem iç duvar›n d›fl›na. Birço¤u buran›n duvar duvar içinde bir yer oldu¤unu o zaman ö¤rendi. Gardiyanlar korkudan kaçt›lar. Mahkumlar gardiyan kulübelerini talan ettiler. Yeni gelen siyasiler bir oraya bir buraya koflup etraf› keflfetme hevesi içindeydiler. Karanl›k zindanlar› gördüklerindeki korkular›n›, hayretlerini unutamam. Bu onlar›çok korkuttu asl›nda. ‘Ya biz de oraya at›lsayd›k’ korkusuydu bu. Yang›n büyüdükçe büyüdü, hava kararmaya bafllam›fl ama yang›n sönmemiflti.” “Ben biraz korkak bir kuflum galiba, uzaktan flehirden izledim herkesle birlikte. Tüm Sinop flehri ayaktayd› o gece. Herkes neler olup bitti¤ini merak ediyordu. Yang›n flehre de s›çrarsa diye korkuyordu. Ama baz›lar› ‘O kale duvarlar›n›n aras›nda b›rak yang›n› …… olsa ç›kamaz” diyorlard›. “Kimse müdahale edemedi yang›na, biliyorlard› bu duvarlar›n aras›ndan yang›n bile kaçamaz. Mahkumlar da bahçede barikatlar›n› kurmufl, oturmufl yanan cezaevinin odunlar›ndan çay piflirerek yang›n› seyrediyorlard›. Mahkumlar bir daha buras›n›n kullan›lamaz hale gelmesi için atefle vermedik ko¤ufl b›rakmad›lar. Biri sönüyor, biri yan›yordu ko¤ufllar›n. Yang›n sabaha kadar sürdü. Duvarlar›m s›caktan k›zd› k›zd› hadi art›k patlas›n dedim ama bu yang›n bile y›kmad› bu duvarlar›. Baz› mahkumlar sur duvarlar›n› delmek için çok u¤raflt› ama bilmiyorlard› bu duvarlar nas›l bir kudretle yap›lm›flt›. Yang›n Sinop zindan›n›n ahflap nesi varsa yuttu. S›valar döküldü, duvarlar çatlad›,çat›lar çöktü, kap›-baca, ranza her fley yand›, ama bu tafl duvarlar sapasa¤lam ayakta kald›. Bense yang›ndan kurtuldu¤uma yand›m.”


Duvar› teselli eden yine en kadim dostu mart› oldu: “Üzülme be duvar. Onlar› sen mahkum etmedin ki. Sana kalsa bir gün ayakta durmaz y›kars›n tüm duvarlar›n›, tafllar›n› özgürlü¤e salars›n. ‹kinci gece Bayrampafla’dan gelen siyasileri orada tutmad›lar. Yang›n› ç›karan Karada¤ ko¤uflu sakinleri ise orada kald› bu sefer, ‘domuzluk’ denen hücrelere at›ld›lar. Feci iflkencelerden geçirildiler. Cezaevine yak›n evlerden bile duyuldu 盤l›klar›. ‹nsanlar pencerelerini açamad›lar günlerce. Baz› gazetelerde ‘Sinop’u Bayrampafla’dan getirilen siyasiler yakt›’ diye yaz›ld›. Neyse ki her olayda suçlu gösterilecek haz›r suçlular var. Bu insano¤lu da garip yarat›k. Onlar en çok suçu bu siyasilere at›yorlar ama ben yüzlerce y›ll›k mahpus gözlemimde en efendi ve dürüstleri olarak da bu ‘siyasi’ denen insanlar› gördüm. Ah Mustafa Suphi Bey… bak yine sevgili dostum düfltü akl›ma.” “Bu mart›n›n an›lar›, dostlar› hiç bitmez, romantik bir mart›d›r o. Bu cezaevi o yang›ndan sonra da uzun y›llar geçirdi. Sizin 12 Eylül diye and›¤›n›z bir dönem var ya, o zamanda ko¤ufllar doldu taflt›. Sesler yükseldi duvarlar›m›n aralar›ndan. Ve son idam o dönem yap›ld›. fiu Sinop flehrinin ayd›n, devrimci evlatlar›yla doldurdular buray›, aileleri duvar›m›n öte taraf›nda, onlar bu taraf›nda. Ne bitmez çileli bir dönemdi. Y›k›las› flu duvarlar›m› en çok o zaman y›kmak istedim ama görüyorsun ki hala ayaktay›m. Tüm tafllar›m hala tutsak.” Yine mart› teselli için seslendi: “Üzülme be duvar bak iflte hepsi geçti. Art›kmahkumlar volta atm›yor bahçende. Turistler geliyor, sanatç›lar geliyor, film ekiplerigeliyor. fiiirler okuyorlar, tiyatrolar oynuyorlar bu duvarlar›n aras›nda. Bak ben hepsini unuttum gitti.” “Kufl ak›ll› mart›m benim, her fley geçti gitti san›yor, geçer mi hiç, öyle bir ç›rp›daunutulur mu hiç? Hem nereye geçti? Biraz daha uzaktaki baflka bir hapishaneye geçtiler. Mahpusluk geçti mi hiç? ‹nsano¤lu yeni duvarlar ördü, çimentodan harçtan, demirden teller ördü, kutu kutu odalar yapt›, bu genifl avlular›, kalabal›k ko¤ufllar› da¤›tt›. Mahkumlar› tek tek hapsedip tecritlere soktular. Bir de her fleyden haber al›r›m, kufl olur uçar gelir haberler kula¤›ma dersin. Ah mart› ahh”

f›zalardan, ya¤murlar gelip y›kar m› izleri, rüzgar al›p götürür mü iniltileri, sesleri? Bu mahpusluk burada biter mi derseniz duvar der ki, “Bitmez! ‹nsano¤lundaki bu h›rs, bu nefret, bu hoflgörüsüzlük oldu¤u sürece bitmez. Sinop Mahpusu kapat›l›r, Sincan aç›l›r, Kand›ra aç›l›r, K›r›klar aç›l›r, kutu kutu mahpuslar aç›l›r… bu mahpusluk bitmez… Ne zamanki insano¤lunun hür iradesi zalimlerle olan savafl› kazan›r iflte o zaman belkibiter. Öyle görünüyor ki ben uzun y›llar daha ayaktay›m. Bekliyorum o mufltulu günü. (1) Tolga Ersoy, “Sinop’un Han›” (Sinop Hapishanesinin Tarihi ve Edebiyattaki Yeri), Sorun Yay›nlar›, ‹stanbul 1998

“Hay Allah, ben onlar› duyamad›m, o s›ralar bu mahpusun eski parmakl›klar› arkas›nda bir film çekiliyordu, ben de o filmde artist olurum hevesi içindeydim.Duymam›fl›m, görmemiflim.”

(2) http://www.gelawej.net sitesi, “Sinop Yanarken Oradayd›m”

(3), (4) Kerim Korcan / ‹daml›klar

‹flte flimdi yapayaln›zd›k bu koca duvarlar›n aras›nda. Herkes, “Buray› ne yapsak, nas›l kullansak” derdinde. Müze mi yapmal›, film platosu mu, kültür merkezi mi? Bizim duvar tüm bunlara seyirci, mart› ise hepsinde rol almaya hevesli. Bir ç›rp›da unutulur mu bu mahpusun gördükleri? Silinir gider mi ha-

(5) Nebil Özgentürk, Bir flafak vakti öyküsü, (31.08.1997 Sabah Gazetesi)

J

OCAK 2011 | TAVIR | 45


makale makale

günümüz türk tiyatrosunda milliyetçilik ahmet yapar

Günümüzde milliyetçilik kavram› çokça tart›fl›lmaktad›r. Milliyetçilik üzerine uzun uzad›ya yaz›lar, makaleler yaz›lmaktad›r. Milliyetçili¤in ne oldu¤u, kelime anlam›n›n nereden türedi¤i gibi detayl› bir yaz› yazmayaca¤›m. Benim bahsetmek istedi¤im konu ülke ve dünya gündemiyle tiyatronun geliflme süreci içindeki oportünist iflleyifl. Bu iflleyifl içinde milliyetçili¤in de yan etkilerinden bahsetmek isterim. Bat›l›laflma sürecindeki tiyatro serüveni hâlâ devam etmektedir. In Yer Face ak›m›n›n ‹ngiltere’de bafllay›p bitmesi ve bizde çokça ses getirip devam etmesi, bu anlamda iyi bir örnek teflkil etmektedir. fiiddet üzerine bolca denemeler yap›lmaktad›r. Seyircinin her gün tan›k oldu¤u fliddet örnekleri öykülefltirilip, eylem haline dönüfltürülüp yaz›lmaya çal›fl›lmakta ve baflar›l› olunamamakta, repertuarlara al›n›p oynanmakta ve bolca ödül toplamaktad›r! Baz› baflar›s›z oyunlar›n sonunda “fliddet kötüdür” gibi ucuz mesajlar verilmekte, meseleler üzerine sözde sorgulatmalar yap›lmaktad›r! Ya da hiçbir fley denilemeden sadece denenmek suretiyle oynan›p, “Ulan çok say›n seyircimiz, sen bir katilsin ya da katillerin yüzy›l›nda yafl›yorsun. Ak›ll› ol, sirkelen, toparlan çabuk” denilip karga tulumba tiyatro oyununun içine itilmekte, kör göze parmak sokulmaktad›r. Katillerin kahraman ilan edildi¤i dönemde böyle bir sorgulama flekli ne kadar do¤rudur? Katiller daima suçluyu öldürürler, katiller daima iyidirler, onlar kötü olandan kurtulmak için, kötü olandan korunmak için öldürmeyi tercih ederler. Keflanl› Ali bir yana dursun art›k bizim A¤ca’m›z var ya! Bu denemelerden sonra tan›k oldu¤um küçük bir olay› anlatmak isterim; amatör bir grubun (ismini hat›rlayamad›¤›m bir grup) oyun bafllamadan önce seyirciler fuayede oyuna girmek

46 | TAVIR | OCAK 2011

üzere flekil al›rken manyak rejisörün saçma oyuncusu taraf›ndan fuayeye uydurma san›lan ama olmayan bir sis bombas› at›ld›. Her taraf bir anda dumana büründü. Nefes almak imkâns›z. Genç bir seyircinin ast›m krizi tuttu. Sand›¤›n›z gibi oyunu merak edip kimse izlemeye girmedi. Normaldir!… Oyunun ne oldu¤u, nas›l oldu¤u hakk›nda tek bir fikrim yok. Bizim için oyun bafllamadan bitti. Sonradan ö¤rendi¤imize göre oyun, “Ulan seyirci savafl çok kötü bir fley. Savafl›n ortas›nda kalanlar sizin ucuz bir sis bombas›ndan kaçt›¤›n›z gibi kaçam›yor” demek istemifl! Hay hay! Televizyonda gördüklerimiz yetmiyor, hakl›s›n›z, yaflamam›z laz›m demek isterdim! En son izledi¤im “Ankara Devlet Tiyatrosu” yap›m› olan “Bir Savafl Hikâyesi” adl› oyuna da birkaç küfrüm var bu konuda. Anlat›lan konu, moda deyimle “psikopata ba¤lam›fl” bir doktorun savaflta yaflad›¤› hikâye üzerine kurulu. Eyvallah dedik, girdik tiyatroya. Oyun, dekorlar›n aras›na yerlefltirilmifl kompresörler sayesinde bizi savafl›n ortas›nda hissettiriyor. Silah sesi duyuldukça kompresörler çal›flt›r›l›yor ve sanki sahnede s›k›lan kurflunlar›n sekti¤i, demirlere, tahtalara çarpt›¤› hissi veriliyor. Sahneye el bombas› at›l›yor, yine kompresör makinesi sayesinde pudralar uçufluyor, camlar k›r›l›yor. Amenna dedik yine. Son dönem oyunlar›n final sahnesi gibi yine ucuz ve basit bitti: “Savafl kötüdür.” Asl›nda anlat›lan her hikâye, içinde milliyetçilik kavram›n› besliyor. Çünkü savafllar›n temel nedeni, halklar› birbirine k›rd›rma ve bundan rant elde etmedir. Herkesin bildi¤i gibi savafllar›n ve savafl 盤›rtkanl›¤›n›n alt›nda bu kavram yatmaktad›r. ‹flgal beraberinde ba¤›ms›zl›k kavram›n› getirmiyor. Ba¤›ms›zl›k, demokrasi, özgürlük, sözleri bir yana alt metin tamamiyle


bir milletin, bir ›rk›n nas›l varoldu¤u ve bir di¤er ›rk› nas›l katletti¤i üzerine. Tiyatromuzda da bu kavramlar›n ayr›m›na var›lam›yor. Ne oyun yazarl›¤›nda ne de reji anlam›nda böyle bir sosyolojik de¤erlendirme var. Vatan, millet, sakarya edebiyat›, flirketleflmifl ya da bu iflin idealizminden kopmufl tiyatrolar için vazgeçilmez birer nimet. Çünkü pazar alan› aç›kt›r. Askeriye, okullar, vatan, millet, sakarya sivil toplum dernekçikleri bu tür bir organizasyona imza atmaya haz›rd›r! Anlat milliyetçi hikâyeni, kendi pazar alan›n› yarat›rs›n. Asl›nda temeline bakt›¤›m›z zaman bütün sosyal demokrat düflünceli tiyatrolar bu yolu denemifltir. Hatta ve hatta kendini “politik tiyatroyuz, halk tiyatrosuyuz” diye lanse eden tiyatrolar bile yapm›flt›r. Hem de en basit yoluyla. Örne¤in, Fethullah Gülen’i elefltirirken, dincili¤i elefltirirken, laikli¤i pohpohlamak, özgürlü¤ün sosyal hukuk devletinden geçebilece¤i yalan›na inanmakla “kendi söyledi¤i yalana kendi inanan” tiyatro yap›mc›lar›, yönetmenleri, yazarlar›, oyuncular› Fethullah Gülen resmini sahneye tafl›rlar ve birden resmin arkas› de¤ifltirilip, Atatürk resmi ç›kart›larak alk›fl› hak ederler. Yaz›l› ve görsel medyan›n yan›nda bir de sanat›n bir puta tapar gibi inand›¤› de¤erler asl›nda birer yaland›r. Sömürüyü flekillendirmekten baflka bir fley de¤ildir bu. Milli duygular› kabartmak, onlar›n inand›¤› de¤erleri sahneye tafl›maktan çok uzakt›r. Milli duygular günümüz tiyatro anlay›fl›nda para kazanmakla eflde¤erdir. Taraf olmaktan, muhalif olmaktan çok uzakt›r. Tam tersine var olan egemen gücün politikalar›n› meflrulaflt›rmaktan öteye geçmemektedir. Statükoculuk sevdas›, s›rt kafl›ma ve bakanl›ktan kolay yolla ödenek alma çabas›d›r. Aç›kças› oynanan oyunun yönü bellidir. Bunun bir ad›m ötesi flovenizmi, floven düflünce sanat›n› övmektir. Dramaturgi e¤itiminde flu sorulara bolca vurgu yap›l›r: Haz›rlanacak oyun Türkiye seyircisi için ne ifade etmektedir? Oyunu haz›rlarken güncelden kopmamak gerekir. Y›llar önce yaz›lm›fl bir metin günümüz için çok fley ifade edebilir. Örne¤in, Shakespeare oyunlar›ndaki “iktidar gücü, h›rs” gibi temalar günümüz için hâlâ geçerlili¤ini korumaktad›r. Haz›rlanacak olan oyun ya da repertuara al›nacak oyun evrensel temalar içermekte midir, toplumsal m›d›r? Asl›nda bu sorgulama flekli günümüz tiyatro anlay›fl›nda, dramaturgi e¤itiminde verilen bilgilerden uzakt›r. Bilinçsiz bir flekilde, cahil cesaretiyle söylenen, tüccar kafal› bir tiyatro sanatç›s›n›n cevab› haz›rd›r, oldukça yuvarlak bir cevap verir; gündem buna müsait. Biz toplumsal sorumlulu¤umuzu yerine getiriyoruz! Tüketime dayal›, seyircinin duygular›n› sömürmek için haz›rlanm›fl sosyal demokrat haval› metinler sistemin “inkar etme, yok sayma, asimilasyon” politikas›n›n birer yan ürünüdür. Muhalif olduklar›n› iddia etseler bile, bu kuru bir sözden öteye

geçmemektedir. Muhalefet anlay›fl›, meclis kürsüsüne dayal› jargonlarla doludur. Ayd›n, demokrat kimliklerinin alt›nda milliyetçi, klasik söylemlerden kurtulamayan, düzen sanatç›s› yatmaktad›r. Dünya görüflleri, idealizmleri statükonun köprüsünü oluflturmaktad›r. Bahsetti¤im konuyu derinlefltirmek ad›na iki örnek daha vermek isterim. Abdullah fiahin, kendi ad›yla kurdu¤u tiyatrosunda ismini hat›rlayamad›¤›m bir oyunla turneye ‹zmir’e gelmiflti. Kadrosunda televizyon dünyas›ndan tan›nan Sümer Tilmaç vard›. Oyun bulvar komedisi türünde devam ederken, sahneye Sümer Tilmaç girdi. Hiç ifllevi olmadan, konuyla bir ba¤lant›s› olmadan birden bire kolundaki Atatürk dövmesini gösterdi. Yetmedi cebinden bir de Türk Bayra¤› ç›kartt›. Salondakiler ayakta alk›fllamaya bafllad›lar. Gelelim Levent K›rca’ya. Sosyal paylafl›m sitelerinde sürekli olarak muhalefet yapmak isteyenler onun haz›rlop skeçlerini paylafl›rlar. Muhalif, kara komedi yapt›¤›n› ve AKP karfl›t› oldu¤unu iddia ediyor ya. Bu sanal muhalefet için yeterlidir! “ölüm oruçlar›” sürecinde bir skecinde ölüm oruçlar› durdurulsun diye kendi program›nda bir kaç saniyelik parodi haz›rlam›flt›. Ölüm oruçlar›na dikkat çekmek istemifl! Ayn› adam y›llar sonra ad› “hayata dönüfl operasyonunu” olan ve “ölüm orucu” sürecini katliama dönüfltüren DSP’den “belediye baflkan aday›” olarak ç›kt› meydana! fiimdilerde ise “Ergenekon” süreciyle ilgilenmekte kendisi. Asl›nda yalan söylemek kolayd›r. Hele de tiyatroyla ilgileniliyorsa. Oyun oynar gibi, inand›r›c›l›¤› kaybetmeden söyleyebilinir. Milli bütünlük, beraberlik, kardefllik, çok kültürlülük yalanlar›yla yo¤rulmufluz bunca zamand›r. K›ssadan hisse, bayg›n bir yüzy›lday›z. Yorgun, bitkin bir yüzy›lday›z. Kaçacak delik, s›¤›nacak yer arar dururuz kendimize. S›k›flt›¤›m›z daman s›rt›m›z› dayayacak yer milliyetçilik de¤ildir. Bir hakk›m›z var, her zaman, her daim… K›rmak. Parçalamak. Yok etmek… fiu günlerde Ermeniler’den yak›n›yoruz ya, Türk Tiyatrosu’nun geliflmesinde ne kadar çok katk›lar› var. Önce bu katk›lardan söz ederek ifle bafllamal›y›z.J

OCAK 2011 | TAVIR | 47


elefltiri elefltiri

burjuvazinin piyasalaflan sanat›, piyasalaflan sanatç›s› mete y›lmazer

Özellikle ‘80’li y›llar, burjuva sanat anlay›fl› için bir dönüm noktas› oldu. Burjuvazinin emekçi halk›n tüm hayat›n› tahakküm alt›na ald›¤› gibi sanat›n her dal›yla çok yak›ndan ilgilenmeye bafllad›. Öyle ki dünyaca tan›nm›fl sosyalist, solcu sanatç›lar›n eserlerinin ülkemizde sergilenmesine ön ayak oluyor, sanatç›lara sponsorluk yap›yor. Yay›nevleri kurup yazar/sanatç› transfer ediyor. K›sacas› eli kanl› burjuvazinin ne kadar sanatsever(!) oldu¤una tan›kl›k ediyoruz. Burjuvazinin sanata ve sanatç›ya böylesi bir ilgi göstermesini hayra yormak, burjuvaziyi s›n›f olarak tan›mamakt›r. Onun gerek ülkemizde gerek dünyada halk için sanat yapan sanatç›lara, onlar›n eserlerine neler yapt›¤› çok iyi bilinir. Burjuvazinin sanata bak›fl› bellidir. ‹deolojik olarak bakar. ‹ktidar›n› güçlendirmenin; kitleleri denetim alt›nda tutman›n bir arac› olarak kullan›r sanat›. Halk için sanat yap›p eserler üreten sanatç›lara karfl› tahammülsüzdür. Koflullara göre politik tav›r al›r. Bu tav›r; bask›, fliddetten sansüre kadar; sol içine s›zd›rmaya çal›flt›¤› çok de¤iflik sanatsal ak›mlar› teflvik etmeye kadar genifl bir yelpazede olabilir. Ya da sosyalist sanatç›lar›n eserlerini kendi denetiminde kullan›p onlar› dejenere ederek içinin boflalt›lmas›n› da sa¤layabilir. Bunun d›fl›nda burjuvazi var olan sanatsal etkinli¤i kendi mal›mülkü ve zenginli¤i olarak görür. Onun sanattan anlad›¤› eserleri bir araya toplamak, kendi denetiminde sergilemektir. Bir meta olarak piyasada mal gibi al›p-satmakt›r. Bu flekilde hem kendi zenginli¤ini(!), sanata ne kadar önem verdi¤ini göstermifl oluyor hem de sömürücü ve asalak yan›n› gizlemeye çal›fl›yor. Son y›llarda burjuvazinin art arda galeriler açmas›, sanatsal fa-

48 | TAVIR | OCAK 2011

aliyetlere sponsor olmas›, dünyan›n de¤iflik ülkelerinden tan›nm›fl sanatç›lar›n eserlerini ülkemizde sergilemesi de bu çerçevede de¤erlendirilmelidir. Art›k sanat onun için piyasalaflm›flt›r. Dikkat edilirse sanat haberleri gazetelerde, dergilerde neredeyse bütünüyle ekonomi ya da magazin haberlerinin yer ald›¤› sayfalarda yay›nlanmaya bafllad›. Çünkü bu galeriler, sadece s›radan resimlerin/di¤er sanat eserlerinin sergilendi¤i alanlar olarak görülemez. Bir anlamda burjuvazi bu yerleri sanat piyasas› alanlar›na çevirdi. Örne¤in; geçti¤imiz aylarda ‹stanbul’da aç›lan galeriyle ilgili haberler bu söylediklerimizi do¤rular nitelikteydi: “Contemporary ‹stanbul, çarflamba akflam› aç›ld›. ‹fl dünyas›n›n temsilcilerinden eserlerin yarat›c›lar›na kadar pek çok isimin kat›ld›¤› bir gece idi.” Görüldü¤ü gibi eserlerin sahipleri ile al›c›lar›n ayn› yerde oldu¤u, bulufltu¤u bir pazar görünümü var ortada. Emekçi halk›n haberinin dahi olmad›¤›, gidemedi¤i bu galerilerde gerçek anlamda halk için sanat yap›ld›¤› söylenebilir mi? Kiras›n›n, metrekaresi150 Euro’dan bafllad›¤›, içkilerin su gibi içildi¤i bu galeriler; burjuva ve küçük burjuva sanatç›lar›n, burjuvazi için sanat eseri üretti¤i yerlerdir. Onlar›n duygu dünyalar›na hitap ediyorlar art›k. Eserlerin aras›nda küçük burjuva sanatç›lar›n›n üretti¤i eserlerin de olmas›, burjuvazinin bu kesimlere s›n›f atlamak için, tan›m›fl oldu¤u bir f›rsatt›r. Küçük burjuva sanatç› da bu f›rsat› de¤erlendirmek için bu pazarda yerini alm›flt›r. Üretti¤i eserler de al›c›ya göre, yani burjuvaziyi rahats›z etmeyecek onun duygu dünyas›na, sanat anlay›fl›na hizmet eder tarzda olmal›d›r. O da öyle yapmaktad›r; önünde art arda aç›lan flans kap›lar›n› tereddütsüz geçmekte, burjuvazinin basamaklar›n› h›zla t›rmanmaktad›r.


Bu galeriler art›k burjuvazi için bir pazar alan›na dönüflmüfl durumdad›r. Birbirlerini gören, k›yaslama yapan, mal›n de¤erinin belirlendi¤i, al›c›s›n›n burjuva ya da küçük burjuva kesimlerin oldu¤u pazarlard›r. Çünkü bu kesimlere göre sanat eseri birer metad›r. Bir de¤eri vard›r. Galeri sahipli¤i de yapan bu zihniyetin sahiplerinden Contemporary Art ‹stanbul Yönetim Kurulu Baflkan› Ali Güreli, burjuvazinin sanat anlay›fl›n›n bu yönünü flöyle a盤a vuruyor: “Bu kadar çok inflaat yap›l›yor. Elbette o duvarlar› süsleyecek tablolara ihtiyaç var! Türkiye büyüyor, her anlamda!.Yap›lan yüz binlerce evi düflünün her birinin duvar›na bir tablo assan, sanat piyasas› uçar!” (17.11.2010/Milliyet) ‹flte burjuva sanat anlay›fl›n›n en pespaye hali… ‹nflaat sektöründeki geliflmelere endekslenmifl, üretimin ve tüketimin tümüyle piyasaya ba¤land›¤› para dünyas›… Galerilerin bir yan› da, sanat piyasas›n›n al›c›lar›-sat›c›lar› ve arac›lar›n›n bulufltu¤u mekanlara dönüflmüfl olmas›d›r. Bir nevi serbest pazarlard›r art›k buralar. Kimileri burjuvazinin galerilerden sat›n ald›¤› eserlere bakarak bu yerleri gerçek anlamda sanat eserlerinin sergilendi¤i yerler olarak göstererek burjuvaziye övgüler düzebiliyor: “Sanat fuar› gibi ortamlar ifl dünyas›n›n bir araya geldi¤i yerler; nas›l ki golf sahalar›nda yöneticiler ayn› zamanda ifl ba¤lant›lar› yap›yorsa sanat ortamlar› da kafalar›n› boflalt›p, kendilerini iyi hissetmelerini sa¤l›yor.”(27.11.2010/Milliyet) Keza bu bile yeterli olmazsa; burjuvaziyi yak›ndan tan›yan, kendisi de onlar için üreten ve onlar›n a¤z›ndan konuflan ressamlardan Burhan Do¤ançay, “Türkiye’de birtak›m zenginler, statta loca kiralamaktan sanat eseri almaya do¤ru evrildi diyebilir miyiz yani?” sorusuna bak›n nas›l cevap veriyor, sitemini de eksik etmeden: “O yine devam ediyor. Sanata merakl› olanlar› yüzdeye vurdu¤unuzda gülünç bir rakam ç›kar ortaya. %1 bile de¤ildir!” (1.8.2010/ Sabah-Pazar Eki) piyasalaflan sanatç› Bir sanatç›, ürünleriyle bir bütündür. Nas›l bir sanatç› oldu¤u, en genel anlamda eserleriyle ve sanat anlay›fl›yla ortaya ç›kar. Bu anlamda burjuvazi sanat› ve sanatç›y› piyasalaflt›rmak için çaba sarf ediyor. Sözünü etti¤imiz galeriler, sponsorluk, yay›nevleri vb. ad›mlar bunun içindir. Tüm sanatç›lar› bu sanat piyasas›na çekmek istiyor. Yar›flmalar, yüksek mebla¤larla sat›n almalar, sponsorluklar vs. hepsi bunun arac› durumundad›r. Geçti¤imiz y›l Burhan Do¤ançay adl› bir ressam›n bir resmi 2.200 milyon dolara iflbirlikçi tekellerden olan Ülker taraf›ndan sat›n al›nm›flt›. Burhan Do¤ançay’a bak›l›rsa ülke de sanat yapmak isteyen öncelikle arkas›n› bir güce yaslamal›: “Ben birazc›k biliyorsam bu ifli, iddia ediyorum; hiçbir ressam arkas›nda büyük bir güç olmadan meflhur olamaz. ‹mkan ihtimal yok!” ( 1.8.2010 / Sa-

bah-Pazar Eki) Bir anlamda Do¤ançay hayas›zca kendisinin nas›l “ünlü” oldu¤unu da a盤a vuruyor. Onun güçten kast› halk de¤il burjuvazidir. Yani ona göre “ünlü” sanatç› olmak, eserlerinin büyük galerilerde, koleksiyonlarda yer almas›yla mümkündür. Ars›z burjuva sanatç›s›n›n, burjuvaya yönelik övgüleri elbette nedensiz de¤ildir. Buna benzer övgüler al›c›lar taraf›ndan Do¤ançay’a da yap›lmaktad›r. Çünkü iliflki karfl›l›kl› ve ç›kara dayal›d›r. Resmin pahal› olmas› o resmi çok de¤erli k›larm›fl. “Yani resmin gitti¤i yer, girece¤i yer önemli, portakal satm›yorum ki!” (01.08.2010 / Sabah-Pazar Eki) ‹flte tam da bu noktada burjuva sanat›n pazara ç›k›fl› söz konusudur. Burjuvazinin sat›n alaca¤› bu “ça¤dafl”, “modern” sanat eserlerinin sergilendi¤i, sanat borsalar› olarak da kullan›lan galeriler yine burjuvazinin emirlerine amadedir. Ki bu yerleri de ancak burjuvazi iflletebilir. Dogançay’›n görüflü bu yönde: “Müzelerde yahut halk›n görebilece¤i büyük koleksiyonlarda olmas›ndan ziyade Mavi Senfoni’yi Murat Ülker’in almas›na çok sevindim; geçen sene ‹stanbul Sanat Fuar›’na getirtip sergiledi. Çok enternasyonal, çok paylaflmay› seven biridir.” (01.08.2010 Pazar Sabah Eki) Burjuvazinin istedi¤i tam da bu. Ve bunun gibi sonuçlar›n› he-

OCAK 2011 | TAVIR | 49


saplayarak “ça¤dafl”, “modern” yaftas› ile pazarlanan böylesi sanatç›lar› destekliyor. ‹flçileri alabildi¤ine sömüren; sendikas›z, sigortas›z çal›flt›r›p halk yoksullafl›rken kendisi zenginleflen burjuvazi; “sanatsever” etiketiyle sömürü üzerine kurulu yaflam›n› gizlerken; bir tas çorba da Burhan Do¤ançay gibilerinin önüne uzat›yor. Karfl›l›¤›nda onurunu, haysiyetini sat›n alarak. sanatç›n›n ayr›cal›¤› Burjuvazi, kapitalist piyasada boy gösteren sanatç›lar›(!), “üstün kifliler”, “büyük sanatç›lar” olarak sürekli pohpohlar. Bas›n-yay›n organlar›nda onlar› kutsuyor, örnek sanatç› yaftas› ile sürekli pazarl›yor. Burjuvazinin adeta dahi olarak pazarlad›¤› bu “modern-ça¤dafl” ressam›n söyledikleri, yaratt›¤› “sanatç›” prototipini nas›l da güzel anlat›yor: “Türkiye’de kimse okumuyor, merak etmiyor. Benim resmim ve foto¤raflar›m hakk›nda yabanc›lar alt› kitap ç›kartt›. Türkiye’de

50 | TAVIR | OCAK 2011

katalog d›fl›nda hiçbir fley yok benimle ilgili. Oysa bu kadar müze ve koleksiyona girmifl baflka bir sanatç› yok Türkiye’de.”(age.) Halk›n aras›nda kadim zamanlardan bu yana anlat›lan bilgece bir öykü vard›r. Okuyup vali olan ve asker zoruyla aya¤›na getirtti¤i babas›na, “Bak, bana ‘adam olamazs›n sen’ diyordun. Valiyim ben bugüne bugün” deyince; babas›, “O¤lum ben sana vali olamazs›n demedim ki, adam olamazs›n dedim.” diyordu. Ayn› flekilde bu ressama da, “Sen ressam olmuflsun ama halk›n sanatç›s›, ayd›n› olamam›fls›n” denilebilir ancak… Oysaki sanatç› mütevaz› olmal›d›r. Halk›n yan›nda yer almal›d›r. Yapt›klar›na kendisi de¤il, halk de¤er vermelidir. Ama eserlerine halk de¤er vermedi¤i için adeta halka düflman kesilmekte, afla¤›lamaktad›r. Neruda’n›n, bu noktada flairler için


söyledi¤i sözleri “ça¤dafl ressama” ve onun gibilere de söyleyebiliriz: “fiair, küçük bir tanr› de¤ildir. Biz flairler ancak, di¤er insanlar gibi olmay› becerdi¤imiz zaman fliire büyük enginli¤i, her dönem daraltm›fl etkinli¤i geri verebiliriz.” Kendini küçük tanr› zanneden burjuva sanatç›lar› halka bir fley veremezler oysa... “... Sanatç›y› toplumsal sorunlar›n, halk yaflam›n›n, toplumsal davalar›n d›fl›nda görenler, ç›karlar› gere¤i, rahata al›fl›k olanlard›r, toplumsal ilerlemenin h›zland›r›lmas›ndan korkanlard›r. Tafllanm›fl, yosun tutmufl de¤erleri korumak isteyenlerdir, hastal›kl› olanlard›r.” diyen Enver Gökçe, bize bir kez daha hakl› oldu¤umuzu hat›rlatmaktad›r. Ressam B. Do¤ançay’›n resim anlay›fl› ve sanata bak›fl›n›n; yayg›n flekilde küçük burjuva sanatç›lar› da etkisi alt›na almaya bafllad›¤› görülüyor. Bu sanat anlay›fl›na sahip kimselere göre, kimse onlar› ve onlar›n eserlerini anlam›yor. Onlara göre halk cahil, yapt›klar› sanata gereken de¤eri vermiyor. Dolay›s›yla afla¤›lanmal›, hor görülmelidir. “Ayr›ca Türkler’in sanata ilgisi yok! Belki 50 kez dünyan›n en iyi galerilerinde sergi açt›m. Türklere hiçbir galeride 48 eserden bir tek bask› dahi satamad›m. Çünkü galerideki fiyat daima pahal›d›r.” Burjuva sanatç›s› Do¤ançay’›n “Türkler”den kastetti¤i burjuvazidir. Fabrikada çal›flan emekçiler, tarlas›n› süren köylüler de¤ildir. Onun sevgisi burjuvaziyedir. Ama buradaki sitemi resimlerine ilgi göstermeyen para babalar›nad›r. Çünkü paray› veren onlard›r. Ona göre en iyi eser halk için yap›lan, halk›n be¤enisini kazanan, gönlünde yaflayan eser de¤ildir; Burjuva sanat anlay›fl›na göre, “En iyi resim, en pahal› oland›r.” Onlar›n piyasas›nda bu, karfl›l›kl› süren bir iliflkidir. Sanatç›n›n yapacaklar› bellidir. Çünkü pazarda al›c›s›n›n nas›l bir sanat eserine para verdi¤i bellidir. O zaman bu “modern”, “ça¤dafl” sanatç›lar›n o söyledikleri “sanatç› özgürlü¤ü” tam anlam›yla bir safsatadan baflka bir fley de¤ildir. Böylesi burjuva sanat anlay›fl›na sahip olanlar›n gerçek anlamada halk için eserler üretti¤i görülmez. Halk›n yaflad›¤› ac›lar›n, sevinçlerin, umutlar›n›n yer ald›¤› eserler üretmezler. Direnen iflçilerin, grev çad›r›ndaki iflçinin, tarlada çal›flan köylünün, eme¤inin karfl›l›¤›n› alamad›¤› için öfkelenenlerin duygular›n› yans›tan eserler yoktur o piyasada. Çünkü böylesi eserleri üretenlerin o piyasada yeri yoktur.

Burjuvazi bu sanatç›lara, ancak kendilerine hizmet ettikleri ölçüde yaflama flans› verir. Sanat piyasas›nda haliyle iliflkileri belirleyen pazar iliflkileridir. Do¤al olarak kapitalist ahlakt›r belirleyici olan. Burjuvazi, kendi dünyas›n›, hazlar›n›, duygular›n› yans›tan eserlere de¤er verir, destekleyip piyasaya ç›kmas›n› sa¤lar. Hatta halka bu eserleri göstererek bu sanatç›lar› örnek sanatç› diye sunar. Bu flekilde kendi sanat anlay›fl›n› da halka yaymaya çal›fl›r. Burjuvazi, sanat› ayr›cal›kl› kiflilerin yapt›¤› bir u¤rafl olarak gösterir. Özel yetenekli - e¤itimli kiflilerin yapt›¤› bir üretim gibi sunulur. Bu anlamda sanat toplumsal süreçten, yaflam›n içinden kopar›lmaya çal›fl›l›r ve böylece ba¤›ms›z gibi olmas› istenir. Böyle oldu¤u sürece sanat ve sanatç› kapitalist pazar›n bir nesnesi olabilir. Di¤er yandan sanat›n; özel uzmanl›k, yetenek, yarat›c›l›k isteyen ve tabi “özel” kiflilerin yapt›¤› bir u¤rafl oldu¤u noktas›nda kitleler ikna edilebilirse, sanat eserleri ve sanatç›lar o derece “de¤erli” olacakt›r. Temel al›nan; halk›n manevi dünyas›n› beslemek, onun egemenlere karfl› mücadelesine hizmet etmek de¤il, pahal› eserler yaratmakt›r. Daha yal›n söyleyecek olursak sanatç›n›n sanat eseri üretimini belirleyen temel dinamik duygu-düflünce, piyasadaki burjuvazinin talepleridir. Eme¤in ve emekçinin iktidar oldu¤u, halk›n yarat›c› yan›n› özgürce gösterme imkan› buldu¤u, sanat›n ayr›cal›kl› kiflilerin ifli olmad›¤› bir düzende bu az›nl›k sanatç›lar›na ihtiyaç kalmayacakt›r. Bugünden yap›lmas› gereken de bunun kavgas›n› amans›zca vermektir. J

OCAK 2011 | TAVIR | 51


biyografi biyografi

~

karanl›ktan ayd›nl›ga bilim... nicole kopernik’e dair mehmet uygun “Bilgi insana ›fl›k saçar, bilgisiz insan karanl›kta yaflar.” Çernisevski (Nas›l yapmal›’dan)

I. Bir Bilginin Ölümü Yer: Kuzey Polonya, Frombork Kilisesi Tarih: 24 May›s 1543 Yafll›, yorgun adam odas›nda... Soluk bahar güneflinin ›s›tamad›¤› kal›n tafl duvarlar›n›n ard›nda son gününü yaflamakta. Art›k tafl›yamad›¤› bitkin bedeni uzun ve yorucu y›llar›n tüm a¤›rl›¤›yla karyolan›n ortas›nda. Ac› çekmekte. Ak düflmüfl saçlar› darmada¤›n›k. Ancak f›trak elmac›k kemikli yüzünde, çökük göz yuvalar›nda bir çift göz merak ve sevinçle dönmekte. Ölümün kol gezdi¤i oday›, matbaa kokusu sarm›fl. Muhtemel ki biraz flaflk›n, biraz gururlu. Ne de olsa zay›f, yeflilimsi damarlarla çevrili kemikli parmaklar› aras›ndaki kitap tümüyle kendi eseri: “De Revolutionibus Osbium Coelestium”; dilimizdeki ad›yla, “Göksel Küreler’in Dönüflümü Üzerine”... Gözlerindeki fer sönmeden, gönül rahatl›¤›yla verir son nefesini. Hayata karfl› görevini yapm›fl olman›n bahtiyarl›¤›yla. Do¤umu ve ölümü aras›ndaki 70 y›ll›k zaman dilimi, yafll› dünyan›n tarihinde pek bir fley de¤ildir. Ancak ölümünden önce tart›flmaya açt›¤› kuram, karanl›k denizlerin ortas›nda yanan bir fener olur. Yafll› bilginin yerleflik düflünceye karfl› öne sürdü¤ü bu kuram, o gün için deneysel olarak kan›tlanm›fl-do¤rulanm›fl bilgi olmad›¤›ndan bir devrim olarak görülmez. Ancak bilimsel devrimlerin önünü açan bir kalk›flma; pozitif bilimlerin önündeki gerici barikata, dogmatik saplant›lara karfl› cepheden bir kafl› durufl ve vurufl olur. Yaratt›¤› sars›nt› çok de¤il, yüzy›l sonra genel kilise ö¤retisi üzerinde deprem etkisi yapar. Yafll› adam›n yaflam› boyunca kilise

52 | TAVIR | OCAK 2011

kurulunda görev yapm›fl olmas›na bak›lmadan tüm eserleri 1916’da Vatikan taraf›ndan yasaklan›r. Bununla yetinilmeyerek unutturulmaya, yafll› bilgeye ait tüm bilgiler yok say›lmaya çal›fl›l›r. Ancak bir kez yol aç›lm›fl, su yata¤›n› bulmufltur. II. Gerçekler Devrimcidir Yer yine Frombork Kilisesi… Tam 466 y›l sonras›. Yüzlerce y›ll›k kilise, bu kez al›fl›lmad›k bir çal›flmaya tan›kl›k etmekte. Kazma-kürek sesleri tafl duvarlarda yank›lanmakta. Mahzen kalabalal›k. Yorgun eller yüzlerce y›ld›r yok say›lm›fl bir ölümlünün, yeri tam belli olmayan mezar›n› aramakta. Amaç yafll›, yorgun adam›n bir kitab›nda bulduklar› saç k›l›yla, mezarda bulunabilecek kal›nt›lar›n DNA örnekleriyle karfl›laflt›rarak “büyük hata”dan dönmek. Ve alt› y›ll›k bu çal›flma baflar›yla sonuçlan›r. Gökbilim alan›ndaki kuram›yla bilimsel ça¤›n bafllat›c›s› kabul edilen bu yafll› adam; y›llarca çal›flt›¤› kilisede düzenlenen cenaze töreniyle yeniden topra¤a verilir. Bu yafll› adam›n ad›: Nikolaus Kopernikus’tur. Cenazesi aslolarak bilimin karfl›s›nda yenik düflmüfl gerici dogmalar›n, gerçeküstü söylemlerin, sömürü ve zulüm düzenine hizmet edenlerin mahkum olduklar› tarihsel yenilgilerinin bir nebze de olsa unutturma çabas› olur. III. Bilginin Peflinden Koflmak Ancak flimdi tarihin arka sayfalar›nda dolaflal›m. Ki gazete köflelerinde s›radan bir haber gibi geçifltirilerek magazinlefltirilen


cenaze töreninin asl›nda bir büyük tarihsel kavgan›n tam ortas›nda yer ald›¤› anlafl›ls›n. Tabi önce bu yafll› adam›n kim oldu¤una bakal›m. 1473’te Polonya’n›n Torun kentinde do¤an Kopernik, ilk temel e¤itimini burada al›r. 1491-92 ö¤renim y›llar›nda Krakov Üniversitesi’nde matematik ve astronomi konular›nda uzmanlafl›r. 1497’de Frombork Kilise Kurulu’na seçilir. 1501’de ‹talya’ya geçer. Dadova Üniversitesi’nde Kilise hukuku ve t›p ö¤renimi görür. 1503’te ise Ferrora Üniversitesi’nde kilise hukuku dal›nda doktoras›n› tamamlar. Frombork’a döner. Katedral Kurulu Temsilcili¤i görevine getirilir. Ömrü boyunca da bu görevde kal›r. Kopernik, kilise görevi boyunca üniversitede e¤itimini ald›¤› astronomi çal›flmalar›n› ihmal etmez. Ancak çal›flmalar› s›ras›nda Aristo’nun evren modeline karfl› kuflkusu giderek büyür. O güne kadar kabul edilmifl resmi görüfl, Aristo’nun evrenmadde görüflüdür. Ki bu egemenlerin ve dolay›s›yla kilisenin ç›karlar›na uygun bir düflüncedir. Genel olarak eski Yunan filozoflar›n›n görüfllerinin bir bileflimi olmakla beraber Aristo’nun özgün katk›lar›n› içerir. Bu yermerkezli (jeosantrik) ve yörüngelerin çemberlerinden oldu¤u görüflüne dayan›r. 16. yüzy›la kadar astronomiye bu görüfl hakimdir. Bunun böyle olmas›nda bilimi kendi tekelinde tutan, kendi egemenli¤ini sarsacak, tehlikeye düflürecek hiçbir bilimsel geliflmeye izin vermeyen kilisenin büyük bir pay› vard›r. Daha önce filozoflar aras›nda evrenin merkezinin yer de¤il, güneflin oldu¤unu ileri sürenler olmufltur. Fakat bu görüfller ilgi görmez. Aradan y›llar geçer. Ne zaman ki daha duyarl› gözlemler yap›lmaya bafllar, matematiksel hesaplar geliflir; gökcisimlerin gelecekteki konumlar›n›n o güne dek kabul görmüfl bu modele göre hesaplanmas› giderek güçleflir. Dünya merkezli evren modeli savunulabilirli¤ini yitirmektedir. Var olan nesnel gerçeklikle, söylem aras›ndaki çat›flma kuflkular›, kuflkular merak›, meraksa do¤ruya giden yolun kap›s›n› aralamaya bafllar. Kopernik eski Yunan filozoflar›n eserlerini yeniden inceler. Baz› filozoflar›n günmerkezli sistem önermifl oldu¤unu görür. Yerin hareketli oldu¤u düflüncesi ilk bafllarda çok saçma görünür. Fakat gerçe¤i bulma kavgas›nda bu varsay›m› reddetmez. Ve sonuçta gezegenlerin çembersel yörüngeleri üzerinde düzgün hareket ettikleri kabulünden vazgeçmeksizin, çok daha üstün bir modele ulafl›r. Y›llar boyu sürdürdü¤ü matematiksel çal›flmalar ve deneyler sonucunda bu modelin gerçe¤e uygun oldu¤u kan›s›na var›r. Fakat bu görüfllerini uzun süre yay›nlamaz. Nikola Kopernik bu dönemi nas›l, hangi boyutta bir iç çat›flma ile geçirdi, bilmiyoruz. Bilgin, eserlerinde bu konuyla ilgili çok ayr›nt›l› bir de¤erlendirme yapmaz. Ancak yaflad›¤› ikilem ve bilginin gücü onu da de¤ifltirip, dönüfltürür; akl›, kilisenin

vakti geçmifl, köhnemifl düflünce sisteminden h›zla uzaklaflmaya bafllar. Çünkü evrene iliflkin yaflad›¤› düflünsel yenilenme, var olan egemen feodal inanç ve kal›plar sistemine karfl› bir durufl oldu¤undan da fark›ndad›r. Dolay›s›yla bilimi ve gerçe¤i savunmadaki çekingenli¤inin bir yan› Ortaça¤›n bask›c› ortam› iken, di¤er bir yan› içinde yetiflti¤i inanç koflulland›rmas›n›n bir sonucuydu. Bu anlamda daha yal›n halde yaflad›¤› iç çat›flman›n, eski ile yeninin, bilimsel gerçek ile yalan›n çat›flmas› oldu¤unu söylemek abart› olmayacakt›r. Ömrü boyunca bu iç çat›flmay› yaflayan Kopernik, son kitab› Göksel Kürelerin Dönüflümü Üzerine’nin bir yerinde kendini savunmak durumunda hissedip, “Sa¤duyuya karfl› da olsa, Yer’in bir hareketi oldu¤unu düflünmeye cesaret ediyorum.” diyecektir. Ve dedi¤ini yapar.

OCAK 2011 | TAVIR | 53


O halde flimdi basitlefltirerek soral›m: Kiliseyi böylesi k›zd›ran Kopernik ne yapm›flt›r? IV. Kilise Otoritesi Sars›l›yor Kopernik, yüzy›llard›r ayaklar›m›z›n alt›nda hareketsiz durdu¤una inan›lan yeri evrenin merkezine alarak, günefl çevresinde dolaflan s›radan bir gezegen konumuna getirir. Öne sürdü¤ü kuram ile yerin hareketsiz ve evrenin merkezinde oldu¤u inanc›n› tart›flmaya açarak, bu görüflün y›k›lmas›na öncülük eder. Ortaça¤ karanl›¤›nda akl›n ve bilginin önüne kurulmufl gerici barikata/ideolojiye ilk büyük darbeyi indirerek kilise söylemini temellerinden sarsar. Bu tarihsel bir ad›md›r. Önemi sadece astronomi ile s›n›rl› olmay›p, yaklafl›k 2000 y›ld›r adeta tart›fl›lmaz bir dinsel do¤ru kabul edilmifl Aristo-Evren modelini temellerinden sarsm›flt›r. Ki esas›nda Kopernik Kuram›, bilimsel aç›dan tam do¤ru de¤il, eksiktir. Nedeni ise Kopernik’in de, “En kusursuz geometrik yap› küre, en kusursuz hareket ise daireseldir. Ve her fleyin kusursuz oldu¤u gökyüzünde baflka türlüsü olamaz.” diyen Platon’un varsay›m›n› bafltan tart›flmas›z kabul etmesiydi. Ancak yan›lmaktad›r. ‹leride kuram›n yanl›fllar›n› düzelterek eksiklerini tamamlayan Kepler olur. Kopernik görüfllerini ilk kez “Gökcisimlerinin Devinimine ‹liflkin Varsay›mlar Üzerine Yorum” adl› k›sa elyazmas› incelemesinde aç›klar. Konuya iliflkin ilk yaz›l› çal›flmas› bu olur. Bunu yak›n dostlar›na da¤›t›r. Kopernik Günmerkezli sistem üzerindeki çal›flmalar›na sonraki y›llarda da aral›ks›z devam eder. Commentariolus’ta ortaya koydu¤u görüflleri, 1533’te Roma’da Papa’ya bir konferans biçiminde sunar. “Tehlikenin büyüklü¤ünü” öngöremeyen Papa’n›n tepkisi olumlu yöndedir. Kitab›n yay›nlanmas›na karfl›

54 | TAVIR | OCAK 2011

ç›kmaz. Fakat dönemdafl›, Protestanl›¤›n kurucular›ndan Martin Luther, Kopernik’in dile getirdi¤i kuramdaki tehlikenin fark›na var›r. Yerin ayr›cal›kl› konumuna son veren ve Kutsal Kitab›n (Kitab-› Mukaddes’in) ö¤retilerine ters düfltü¤ünü görerek karfl› ç›kar. Kopernik’i fliddetle elefltirir. Tüm bu geliflmeler ve yaflan›lanlar üzerine, astronomi bilgini Kopernik, Göksel Kürelerin Dönüflümü Üzerine adl›, tüm araflt›rmalar›n›n yer ald›¤› kitab›n› yay›nlama konusunda tereddütte kal›r. Yak›n dostlar› ve kimi bilim insanlar› Kopernik’e cesaret vermeye çal›fl›r. Bunun sonucunca kitab›n bas›lmas›n› kabul eder. Kitab›n›, bas›lmas› için Nurnberg’e götürür. Ve 1543’te kitap yay›nlan›r. Kopernik’in, bilim alan›nda devrim yaratan bu eserini, bas›lm›fl olarak ancak yaflam›n›n son gününde, 24 May›s 1543’te görebildi¤i söylenir. V. Düflüncesinin Yay›lmas› Kopernik kuram›n›n Aristo-Evren Modeli’ne ölümcül darbe vurarak h›zla yay›lmas›nda çok önemli rol oynam›fl iki kifli vard›r. Biri astronom dahi olmayan Giordano Bruno, di¤eri ise ünlü matematikçi Galileo Galilei’dir. Giordano Bruno adeta tüm Bat› Avrupa’y› dolaflarak Kopernik ö¤retisini ve Güneflmerkezli “sonsuz evren” kavram›n› anlatmay› kendine görev bilir. Uzay›n sonsuzlu¤u kuram›n› tutkuyla savunan Bruno, yeni fikirlere duyulan bir tepkiyle karfl›lan›r. Çok geçmeden de, bilimi kendi egemenlik alan› olarak gören Kilise taraf›ndan d›fllan›r. Galileo Galilei ise, Kopernik kuram›n›n en ünlü savunucusudur. Denemeleri ve dürbünle yapt›¤› gözlemler ard›ndan azimle, Kopernik’in Güneflmerkezli sistemini savunup, ö¤-


rencilerine anlat›r. Daha da ileri giderek, bu sistemi, basit ve anlafl›l›r bir dille yazd›¤› Dialog adl› kitab› ile genifl halk kitlelerine ulaflt›rmaya çal›fl›r. Çabalar› kuram›n yay›lmas›nda önemli rol oynar. Galilei, kuram› anlatmak ve destek bulmak için dürbün ile yapt›¤› gözlemleri herkese göstermeye çal›fl›r. Öyle ki o güne kadar kilisenin al›fl›lageldik fikirlerini hiç sorgulamadan tutkuyla savunan birçok kimse, günefl gibi bin y›llard›r kutsall›k atfedilip tap›n›lm›fl, kusursuz kabul edilmifl bir gökcisminin üzerinde dürbünle bakt›klar›nda lekeler görmeleri tepkiye yol açar. Hatta kimileri gördüklerine dahi inanmaz. Çünkü bakt›klar› kendi gözleri, akl› de¤il kiliseninkidir. Gördüklerini kabul ettiklerinde olacaklar›n fark›ndad›rlar. Kilisenin ve dolay›s›yla feodalizmin güç ald›¤›, halklar› aldatt›¤› yüzlerce y›ll›k efsaneler y›k›lacakt›r. Bunun ortaya ç›karaca¤› tablonun, egemenlerin hizmetine girmifl bilim çevrelerini kayg›land›rmas› bofluna de¤ildir. Tüm bunlara ra¤men Galilei çaba ve çal›flmalar›na devam eder. Gerici egemen çevrelerin tüm direnmelerine ra¤men Kopernik kuram›n›n bafllatt›¤› tart›flma süreci, yeni bir dönemin bafllang›c›n› oluflturur. Çok geçmeden Kilise de bu gerçe¤in fark›na var›r. Engizisyon; yarg›lamalar› ile gerici barikatlar›n› daha bir güçlendirmeye, halka ve bilim insanlar›na gözda¤› vermeye bafllar. Kopernik’in son büyük eserini yay›nlad›ktan 51 y›l sonra Bruno, 90 y›l sonra ise Galilei, Engizisyon’da yarg›lan›r. Bruno yak›larak katledilir. Galilei ev hapsine al›n›r. VI. Karanl›¤› Ayd›nlatan Bilginler Kopernik’in kuram›n›n bilim dünyas›nda açt›¤› yol, bafllatt›¤› tart›flma Isaac Newton’un 1687 y›l›nda yay›nlanm›fl olan ünlü eseri Principia Mathematica adl› ünlü kitab› ile zirveye ulafl›r. Newton; ”E¤er ben uza¤› görebilmifl isem, devlerin beni omuzlar›nda tafl›m›fl olmas›ndad›r.” diyerek baflar›s›n›n arkas›ndaki gerçek kahramanlar› iflaret eder. Newton’un iflaret etti¤i bilim devleri kuflku yok ki, Kopernik, Kepler ve Galilei’dir. Kopernik, Aristo’dan bu yana adeta dinsel dogma haline gelmifl Yer’in hareketsiz ve evrenin merkezi oldu¤u inanc›n› y›km›flt›r. Kepler ise ustas›n›n söyledi¤i Tgeho Brehe’den kalan do¤ru gözlem verilerinden hareketle gezegen yörüngelerinin; Kopernik’in, Platon’un etkisinden kurtulamayarak savundu¤u gezegen yörüngelerinin dairesel oldu¤u varsay›m›n› düzeltmifl; odaklar›n›n birinde Günefl’in bulundu¤u bir elips oldu¤unu kan›tlam›fl ve gezegen hareketleriyle ilgili önemli bir yasa daha bulmufltur. Galileo Galilei ise cisimlerin hareketlerinin matematiksel incelemesini yaparak döneminin temellerini att›. Ancak as›l soru hala yan›tlanmam›flt›r. Bu soru cisimlerin “do¤al konumlar›” olan evrenin merkezine do¤ru düfltüklerini öngörüyordu; ama günmerkezli sistem, evrenin merkezinin Yer olmad›¤›n› ortaya koyunca, düflme olgusuna da bir aç›klama bulmak gerekiyordu. Bilimin önündeki temel görev, bu soruya yan›t bulmakt›. Yap›lmas› gereken art›k eldeki tüm bilgi ve deneysel sonuçlar›n yol

göstericili¤inde, yeryüzü yasalar› ile gökyüzü yasalar›n› birlefltiren yeni bir sentezin oluflturulmas›yd›. Bunu da Newton büyük bir öngörü ile baflar›r. Ancak dönemin matematik birikimi, kütle çekim yasas›n›n gerektirdi¤i formülasyonlara bütünüyle sahip olmad›¤›ndan Newton’un gelifltirdi¤i yeni matematiksel yöntem de kendi içinde eksikler tafl›yordu. Bunun fark›nda olan ve geleneksel e¤itim sisteminin etkisinden bütünüyle kopamam›fl durumdaki Newton, yöntemin yetersizli¤inin yaratt›¤› olumsuz duygular ile, Günefl sisteminin k›sa zamanda da¤›lmas› gerekti¤ine, bunu önlemek için, hiç de¤ilse ara s›ra, tanr›n›n do¤a yasalar›na kar›flarak tekrar düzeni sa¤laman›n zorunlu oldu¤unu düflünüyordu. Newton’un ard›l› matematikçiler, kütle çekim yasas›n›n dayand›¤› matematiksel yöntemin eksiklerini ad›m ad›m tamamlayarak bütünüyle yerli yerine oturttular. Özellikle Frans›z Matematikçi Pierre-Simon Laplace, gezegen hareketlerinin, hiçbir do¤a d›fl›-üstü gücün etkisi olmaks›z›n matematiksel hesaplarla çekim yasas›n›n bir sonucu oldu¤unun aç›klanabilece¤ini ve Newton’un son tahlilde tanr›ya atfetti¤i “müdahale” görevine gerek olmad›¤›n› gösterdi. Kopernik’ten Laplace’ye uzanan tarihsel süreç bilimin zaferidir. Dönemin, Ayd›nlanma Ça¤›’n›n felsefesini yans›tmas› aç›s›ndan Simon Laplace ile Napoleon Bonaparte aras›nda geçmifl olan flu konuflma tarihsel bir önem tafl›r. Napoleon Bonaparte, matematikçi ile karfl›laflt›¤› bir gün ona flu soruyu sorar: - Çal›flmalar›n›z› gördüm, çok be¤endim. Ancak bir fley dikkatimi çekti. Hiçbir yerinde tanr›dan söz etmiyorsunuz. Laplace’nin yan›t› k›sayd›: - O varsay›ma gerek duymad›m. VII. Bilim Engel Tan›maz Kopernik kuram›n›n önemi daha önce vurgulam›fl oldu¤umuz gibi bilimsel aç›dan tafl›d›¤› tarihsel ad›mdan çok; insanl›¤›n dünyay› alg›lamas›nda, yorumlamas›nda o güne dek kendisine dayat›lan görüfllerin temellerinde bir de¤iflimi tetiklemesidir. Çünkü Kopernik Kuram› ile Aristoteles’den bu yana, kilisenin de tanr›sal ve tart›flmas›z kabul etti¤i, savundu¤u Evren, toplumsal iliflkilerde oldu¤u gibi yerden gö¤e, tanr›ya do¤ru ulafl›m kademeli bir yap›yd›. Temel olan tanr›sal kat›n nas›l oldu¤u de¤il, “kul”luk düzeni içinde o kat’a nas›l ç›k›laca¤›n› ö¤renmekti. Din, akl›n teslim al›nd›¤› “kul”luk ö¤retisi ile bunu ö¤retiyordu. Kopernik’in “sa¤duyu” ve “cesaret” ikilemi aras›nda getirdi¤i bu kuram, kurulu düzenin çark›nda ilk büyük k›r›lmayd›. ‹nsanl›¤›n önüne kurulmufl gerici barikata vurulan bu büyük darbe, h›zla yeni darbeleri beraberinde getirir. Sonucu ise Bat›da o güne dek tan›k olunmam›fl bir dönüflümün ayak sesleriyle fark edilir. Tanr›sal ya da de¤il, her konuyu sorgulayabilen, geleneksel söylemden ve dinsel dogmalardan akl›n› ar›nd›rm›fl, kuflkucu, yürekli ayd›nlar ça¤›yd› bu. Art›k deneysel ve göz-

OCAK 2011 | TAVIR | 55


VIII. Kavga Sürüyor Tarihsel olarak ömrünü tamamlam›fl feodalizm; feodal beylerin ve kilisenin gücüne dayanan otoritesi ile kurulu düzenin savunuculu¤unu üstlenirken ayn› dönem yeni bir s›n›f›n ayak sesleri tüm Avrupa’da duyulmaktayd›. Küçük atölye ve ifllikler fleklinde bafllayan yeni üretim iliflkileri, tüm Bat› Avrupa’ya yay›l›rken, do¤an yeni s›n›f burjuvazi; egemen feodal yap›lara karfl› uzun soluklu, kanl›, zorlu bir mücadeleye giriflir.

lemsel yöntemlerle hareket eden, akla dayanan bu bilginlerin öncülük etti¤i Gökbilim; özellikle karanl›klar içinde yaflamaya mahkum edilmifl insanl›¤a yol gösteren bir fener gibi ayd›nlanma ça¤›n›n itici motor gücü oldu. Ancak yaflanan bu tarihsel dönüflüm hiç de kolay olmaz. Egemenlerce ezilenlerin önlerine infla edilmifl gerici barikatlarla insanl›¤›n ile damar›n›n çat›flmas› kaç›n›lmazd›r. ‹ktidar›n›n ilelebet payidar kalaca¤›n› düflünmenin rahatl›¤›yla Kopernik’in kuram›n› “hoflgörü” ile karfl›layan, kitab›n bas›m›n› engellemeyen Kilise ile, bu kuram› savunan bilim insanlar›n› yarg›layan; Bruno’yu engizisyon mahkemesinde yarg›lay›p, yakarak katleden, Kopernik’in kitab›n› 1616’da okunmas› yasak kitaplar listesine alan ayn› kilisedir. Ne var ki zaman de¤iflmifl, Kopernik’in karanl›klar ortas›nda yakt›¤› kibrit çöpü, büyük bir yang›na yol açm›fl, alevler her yan› sarm›flt›r. Art›k gelece¤i ayd›nlatan bilim ile geçmiflin karanl›¤›nda yaflayan dinsel düflüncenin çat›flmas› kaç›n›lmazd›r. ‹nsanl›¤›n bilgi düzeyine ba¤l› olarak do¤adaki ve toplumdaki de¤iflimi aç›klayan bilimsel kuramlar›n dinlerce de sahiplenilmesinde olumsuz bir yan yoktur. Ancak bilinir ki, kuramsal “bu do¤rular” bu çevrelerde donup kal›plaflacak, dogma halinde tart›flmas›z bir dokunulmazl›k edinirler. Ne zaman ki bilim bu kuram›n yanl›fl oldu¤unu iflaret eder, do¤rusunu savunmaya bafllarsa din-bilim çat›flmas› yaflanmaya bafllar. Aristoteles’ten bu yana savunulan yanl›fl bir kuram›n bu sonuçlar› tetiklemesinin temel nedeni budur.

56 | TAVIR | OCAK 2011

Geliflmekte olan burjuvazi, süren güç-iktidar kavgas›nda Ayd›nlanma felsefesinin de tetikledi¤i bilimsel geliflmelerin ç›karlar› lehine büyük bir güç yaratt›¤›n› fark eder. Bu durumda feodal gerici yap›lara karfl› bilimin ilericili¤ini sahiplenme yoluna gider. Sonuçta ise bilimsel geliflmelerin yol açt›¤› sanayi devrimi ile tart›flmas›z tek güç haline gelirken düflünsel anlamda da Kilise otoritesine ve feodal beyliklere dayanan kurulu düzenleri y›kar. Bu anlamda tarihsel bir rol üstlenmifl olur. Ancak tarihin de¤iflmez yasas› ifllemeye devam eder. Üretim araçlar› belli ellerde toplan›rken, üretimin toplumsallaflmas›n›n yaratt›¤› çeliflki, burjuvazinin kendi mezar›n›n zeminini çoktan haz›rlam›flt›r. Dolay›s›yla dünün dönemsel olarak ilerici burjuvazisinin, kapitalist üretim iliflkileriyle yaratt›¤› büyük at›l›m; kapitalist üretimin merkezileflmesi, yo¤unlaflmas›na ve pazarlar›n paylafl›m›na koflut emperyalist aflamaya geçifliyle birlikte gericili¤in ana ekseni oldu. Günümüzde bu gericili¤in kendi denetimi d›fl›nda hiçbir bilimsel geliflmeye tahammülü yoktur. Ortaça¤ karanl›¤›nda kilisenin/ feodalizmin yapt›¤›n› bugün kapitalist/emperyalist sistem yapmaktad›r. Do¤as› gere¤i emperyalizm halk›n ç›karlar›n› temel alan hiçbir bilimsel geliflmeye izin vermez. Tekellere kar getiriyorsa o bilimsel geliflmeyi al›r kullan›r. Aksi mümkün de¤ildir. Halklar›n yaflam›n› kolaylaflt›ran, do¤al geliflimini desteklemek için de¤il, her fley daha fazla kar, hep kar içindir. Ki genifl kitleler için bunun anlam› daha fazla iflsizlik, daha fazla yoksulluk olmaktad›r. Ayr›ca özellikle vurgulamak gerekir ki, bilimsel bulufllar›n, teknolojik geliflmelerin hangi yönde olaca¤›n› bilimi kendi tekelinde bulunduran emperyalistler belirler durumdad›r. Bu anlamda hangi bilimsel geliflmenin ne zaman ve nas›l kullan›laca¤›n›, bu emperyalistlerin kar-zarar hesab›na göre belirlenmektedir. E¤er tekeller o bilimsel geliflmeden veya teknolojik bulufltan kar yapmayaca¤›n› düflünmüfllerse, o bilimsel geliflme ço¤un-


lukla halklar›n hizmetine sunulmaz. Ki yeni teknolojiler kullan›l›rken, eski teknolojiyi bir sömürü arac› olarak ço¤unlukla yeni sömürge ülkelere satmaya devam ederler. Emperyalistlerin elinde bilim ve teknoloji ayn› zamanda tüketimi ve tüketim kültürünü de körüklemek için kullan›l›r.

tafata bo¤ulan cenaze töreni...

Bilimin ve teknolojinin bunca geliflmiflli¤ine ra¤men hala açl›k sorunu çözülmüfl de¤ildir. Keza böylesi bir bilimsel geliflime ra¤men hala insanlar Ortaça¤dan kalma hastal›klardan ölmektedir. Yeterli sa¤l›k hizmetine ulaflmak hala kimi insanlar için lükstür. Kimileri için ise paran kadard›r. Ortaça¤da koleradan, vebadan ölen insanlar bugün çok basit tedavisi yap›labilir hastal›klardan ölebilmektedir. Önlenebilir do¤al afetler ve kazalardan hala binlerce insan ölmektedir. Bunun ad›na da “kader” denilmektedir.

Evet, beyler, paflalar, burjuvalar, kardinaller, papalar, hahamlar, din bezirganlar›... Ve bilcümle muktedirler... Vars›n çaresiz hamlelerle tarihin ak›fl›na karfl› “var olma” kavgas›n› sürdürsün. Bilim ve tarih bizden yana. Bilimin ve tarihin ilerici damar›, insanl›¤›n özgürleflebilece¤ini, daha adil bir dünyan›n infla edilebilece¤ini bize örnekleriyle defalarca gösterdi.

Tüm bunlar göstermektedir ki, milliyeti, dini, cinsiyeti, tarihsel ve toplumsal geçmifli ne olursa olsun, ezilenlerin ortak düflman› emperyalist/kapitalist sistemin ta kendisidir.

Tüm bunlar bilimin ›fl›¤›nda, tarihin tan›kl›¤›nda süren s›n›flar kavgas›nda egemenlerin ve onlar›n ideolojik tafl›y›c›lar›n›n beyhude hamleleridir.

Onun için 150 y›ld›r, “Avrupa’da bir hayalet dolafl›yor. Komünizm hayaleti...” diyen büyük ustadan ö¤rendi¤imiz flekilde hükmü yaz›lm›fl kavgan›n sonucunu hiç b›kmadan tekrarl›yoruz: Biz kazand›k beyler, siz kaybettiniz... O kadar! KAYNAKLAR:

Kadim kültürlerden bugüne insanl›k tarihi ezilenlere göstermifltir ki, tüm engelleme ve zorbal›klara ra¤men insanl›¤›n ilerleme dinami¤i hiçbir flekilde örselenip, yok edilemez. En karanl›k dönemlerde, en yorgun anlarda dahi, o dinamik küllenmifl bir ateflin orta yerinde harlanmay› bekleyen köz gibi için için yanmaya devam eder. Emekçi halklar kendi tarihlerini yazarlar. ‹flte; ezilen halklara, bilimin ve tarihin ak›fl›na, sonucu bafltan belli bir savafl yürüten emperyalizm ve denetimindeki dinsel gericili¤in günümüzdeki yeni yöntemlerinden biri, halklar›n tarihsel gelifliminde önemli rol oynam›fl, reddedilemeyecek, bilimsel bulufllar› ve sahiplerinin özünde eski, sözde yeni bir söylemle sahiplenilerek, içinin boflalt›lmas› ve son tahlilde idealizme mal edilerek kendi gericiliklerini gizleme çabas›d›r.

- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi - Ana Britannica Ansiklopedisi - Bilim ve Gelecek / Say›: 38 - Sosyalist Kültür Ansiklopedisi

J

Örne¤in 1979 y›l›nda anti-komünistli¤iyle ünlü Papa 2. John Paul; ilahiyatç›lar›na, akademisyenlerin ve tarihçilerin oldu¤u dört ayr› komite kurdurarak Galilei davas›n› yeniden inceletir. Ve Papa,1992’de kamuoyu önünde yapt›¤› aç›klamada Galilei’yi onaylar ve “Bilimsel ve teknolojik bulgular›n insan zekas›n›n varl›¤›na tan›kl›k etti¤ini ve son çözümleme de bizi, her fleye imzas›n› atm›fl olan, bilinen s›n›rlar›n ötesindekine (transcondent) ve ilk düflünceye (primordial thought) götürdü¤ü” söyler. Ya da yak›n zamanda bir taraftan “ak›ll› tasar›m” safsatalar›yla, kaybetti¤i mevzileri kazanmaya çabalayan, dinsel gericili¤in ‹ngiliz Kilisesi arac›l›¤›yla evrim teorisi için reddedilemeyecek “bilimsel verilere” dayand›¤›n› aç›klamas›, Yine Karl Marx’›n yap›tlar›n›n kilise taraf›ndan emperyalist/kapitalist sistemin içinde bulundu¤u yap›sal krizlerin nedenlerinin anlafl›lmas› için incelendi¤inin çeflitli dönemlerde dile getirilmesi, Ve en son Kopernik’e yaklafl›k 500 y›l sonra düzenlenen, fla-

OCAK 2011 | TAVIR | 57


tiyatro tiyatro

tek kiflilik flehir gülnaz b›çakç›

21 Aral›k 2010 tarihinde ‹stanbul’a turneye gelen Ankara Devlet Tiyatrosu yap›m› “Tek Kiflilik fiehir” isimli oyunu izledim. Oyun Behiç Ak’›n ödül kazanm›fl eseriydi. ‹stanbul Devlet Tiyatrosu Cevahir Sahnesi’nde sergilendi. Oyun absürd tiyatro örne¤iydi. Absürd tiyatroyu k›saca flöyle tan›mlayabiliriz: Geleneksel kal›plar›n d›fl›na ç›k›larak yaz›lm›fl bir oyun türüdür. ‹zleyiciyi olumlu-olumsuz flafl›rt›r. ‹zleyicinin yad›rgad›¤› bu tür oyunlarda, ço¤unlukla sa¤lam bir öykü bulunmaz. Buna ba¤l› olarak olay örgüsü görülmez. Bafl› sonu belli olmayan, güçlü karakterler bulundurmayan, yüzeysiz gibi görünen diyaloglar› içeren bu oyunlar› izleyicinin kabullenmesi kolay olmam›flt›r. Absürd tiyatronun belli bafll› konular› yabanc›laflma, iletiflimsizlik, insans›zlaflma, uyumsuzluktur... Absürd oyunlar ço¤unlukla kara komedi biçiminde olurlar. Behiç Ak, “Tek Kiflilik fiehir” isimli oyunuyla günümüzde iyice çürümüfl yozlaflm›fl ve tükenmekte olan kapitalizmin bir parodisini yapm›fl yani adeta kapitalizmin bir karikatürünü çizmifltir. Kapitalizmde art›k al›m ve sat›m iflleri öylesine yo¤unlaflm›fl ve öylesine h›z kazanm›flt›r ki art›k mallar üretilmeden ve tüketilmeden al›n›p sat›l›yor. Bir mal›n tasar›m› ve projesi yap›l›yor ve o üretilip modeli eskimeden hemen yenisinin tasar›s› ve projesi yap›l›yor ve o mal›n de¤il ama o tasar›m›n ve projenin al›m ve sat›m› yap›l›yor. Oyunda da, genç adam lokantaya, dört y›ld›r bilgisayar ortam›ndan yaz›flt›¤› internet arkadafl›yla tan›flmak için geliyor ve onu beklemeye bafll›yor. Günümüzde hiç yabanc›s› olmad›¤›m›z bir görüntüyle karfl›lafl›yoruz. Genç adam masaya oturur oturmaz hemen diz üstü bilgisayar›n› aç›yor ve sanal ortamda, bilgisayar›n›n tufllar›n› tufllayarak bir yat al›p karfl›-

58 | TAVIR | OCAK 2011

l›¤›nda iki yar›fl motosikleti ve bir küçük arabay› sat›yor. Kendisi yat kullanm›yor hatta yüzme bile bilmiyor. Motosiklete de hiç binmiyor. Ama bunlar› sanal ortamda al›p sat›yor. Kapitalizm insan› do¤aya yabanc›laflt›r›yor. Do¤adan tamamen kopar›yor. ‹çeride bulunan ve hep sanal ortamda ifl gören insanlar do¤adan tamamen kopmufl olarak yafl›yorlar. Oyunda, restorana gelen adam ilkbaharda olduklar›n› söylüyor ama garson sonbaharda olduklar›n› söylüyor. Ayr›ca, kapitalizmde, teknoloji do¤ay› katlediyor. D›flar›da, so¤uk olunca içeride klimalar otomatik olarak devreye giriyor ve içerisi so¤uk oluyor. D›flar›da hava kuruyunca, içeride klimalar otomatik olarak devreye giriyor ve içeride ya¤mur ya¤›yor. ‹kinci perdede, mevsimlerin müzeye kald›r›ld›¤›n›, öldürüldü¤ünü söylüyorlar. ‹kinci perdede oyuna giren adam›n internetten k›z arkadafl›, “Mevsimleri elektrikli sandalyeyle mi öldürdüler?” diye sorar garson, “San›r›m elektrikli klimayla efendim” diye yan›tlar. Üstelik insanlar do¤aya öylesine yabanc›laflm›fllard›r ki, yine adam›n internetten k›z arkadafl› “Demek erik a¤açta yetifliyor ha? Ben onu hep devedikeninin meyvesi zannederdim” diyor. Kapitalizm insanlar› yaln›z do¤aya de¤il ama di¤er insanlara ve hatta kendilerine, kendi vücutlar›na bile yabanc›laflt›r›yor. Oyunda da, insanlar sürekli restoran›n üzerinden, gökdelenin tepesinden kendilerini afla¤›ya atarak intihar ediyorlar. Garson onlar›n bedenlerinden kurtulmak için intihar ettiklerini belirtiyor. Ayr›ca, kapitalizm her fleyin reklam›n› yap›yor. Bu lokanta da, intihar›n reklam›n› yap›yor. Adam da, intihar saatini geç buluyor ve bask›ya girmesi gerekti¤ini belirtiyor. “‹ntihar›n


haber de¤eri olmal›” diyor. Kapitalizmde her fleyden ç›kar sa¤lan›r ve her fleyin ticareti yap›l›r. Burada da, intiharlardan organ ticareti yap›l›yor. Yaln›z hizmetlilerin yani çal›flanlar›n, emekçilerin hiçbir haklar› olmad›¤› gibi intihar etme haklar› da yoktur. Yani onlar›n ölme haklar› bile yoktur. Kapitalizm insanlar› birbirinden kopar›yor. Yaln›zlaflt›r›yor. Günümüzde, kafelerde, internet kafelerde, lokantalarda, çay bahçelerinde, vapurda vb. her yerde diz üstü bilgisayarlar›n›n önüne oturmufl, kulaklar›nda MP3 çalar›n kulakl›klar› olan, kendilerini d›fl dünyadan soyutlam›fl ve d›flar›s›yla tüm insani iliflkilerini kesmifl insanlar› görüyoruz. Bu kifliler bilgisayar ortam›nda sanal dostluklar kuruyorlar ve yüzeysel iliflkilere giriyorlar. Oyundaki adam gibi s›rlar›n› ancak sanal ortamda paylafl›yorlar. ‹liflkilerin yaln›zca teknolojiyle yürütülmesi yani telefon, faks ve internetle sürdürülmesi insanlar› birbirinden kopar›yor, aralar›ndaki iletiflimsizli¤i en üst seviyeye ç›kar›yor. ‹nsanlar› yaln›z ve mutsuz kifliler haline getiriyor ve intiharlara sürüklüyor. Yaln›zl›k ve iletiflimsizlik insanlar› insanl›ktan ç›kar›yor, onlar› bir sürünün bireyleri haline getiriyor. Oyunda da, adam sevmedi¤i halde, baflkalar› sigara içti¤i için sigara içiyor; sevmedi¤i halde baflkalar› çay içiyor diye çay içiyor. Kapitalizm bir sürünün düflünmeyen ve sorgulamayan bireyi olan insanlar› daha kolay yönetiyor. Oyunda ayr›ca, yaln›zl›kla ilgili günümüz insan›n›n çeflitli yaln›zl›k sorunlar›n›n alt› çiziliyor. ‹nsanlarda art›k akrabal›k iliflkileri kalm›yor. Paylaflma iste¤i gittikçe yitip gidiyor. ‹nsanlar yaln›zlaflt›kça bencillefliyorlar. Oyunda da, bütün yaln›zlar›n bencil, bütün bencillerin de yaln›z olduklar› söyleniyor. Baflkalar›n› rahats›z etme korkusuyla insanlar birbiriyle iliflki kuram›yorlar. Komflularla hep “Bir gün mutlaka görüflelim” diyerek görüflülmüyor. ‹nsanlar birbirine küsüyor ve bar›flm›yor. Oyunda da küsmenin kalp ve damar hastal›klar›na iyi geldi¤i söyleniyor. ‹nsanlar her fleyi kendi kendileri yapabildiklerini san›yorlar. Oyunda yine bunun komik bir elefltirisi yap›l›yor. Adam her fleyi kendi kendine yapabildi¤ini ama kendi kendini g›d›klayamad›¤›n› söylüyor. Ve kapitalizm insanlar›n bu yaln›zl›klar›ndan da yine ç›kar sa¤l›yor ve insan iliflkilerini de belli bir servis ücreti karfl›l›¤›nda sa¤lamaya çal›fl›yor. Oyunda yine günümüzün önemli bir sorununu görüyoruz. fiehir sorunuyla karfl›lafl›yoruz. Büyük flehirlerde insanlar art›k tek kiflilik aileler oluflturuyorlar. Zaten flehir de “Tek Kiflilik fiehir”. fiehir kalabal›k aileler halinde yaflayan emekçilerin ailelerini kabul etmiyor. Toplu halde sinemaya, tiyatroya ve lokantaya gitmeleri çok masrafl› oldu¤u için onlar gidemiyorlar. Büyük flehir ya-

flam›na kat›lam›yorlar. Ayr›ca, flehir d›flar› tafl›n›yor. ‹stanbul’da da gördü¤ümüz gibi üniversiteler flehir d›fllar›na tafl›n›yor. fiehir d›fllar›na büyük, yeni siteler, mahalleler kuruluyor. Kapitalizm gittikçe yaln›zlaflan, iletiflimsizlik içinde birbirinden kopan ve mutsuzlaflan insanlar› mutlu olduklar› yalan›yla kand›rmak istiyor. Kapitalizm insanlar› birbirinden koparmak için her gün daha geliflmifl teknolojik aletler üretiyor, bilimi ve teknolojiyi insanlar› yaln›zlaflt›rmak için kullan›yor. Oyunda da, adam mutsuz oldu¤unu ›srarla belirtmesine ra¤men garson da onu mutlu oldu¤una ikna etmeye çal›fl›yor. Adam mutsuz oldu¤unu bunun da tek nedeninin yaln›zl›k oldu¤unu söylüyor. Ama garson ona “Ama size bu yaln›zl›¤› sa¤layabilmek için, binlerce bilim adam› binlerce y›ld›r çal›fl›yor bunu unutmay›n efendim. Unutmay›n siz medeniyetin en üst seviyesindeki insans›n›z” diyor. Zaten, kapitalizm insanlar› mutsuzlaflt›rarak sorumsuzlaflt›r›yor. Yaflamlar›n›n ve yapt›klar›n›n sorumluluklar›n› tafl›malar›n› önlüyor. ‹nsanlar, yaln›zlaflt›kça mutsuzlafl›yor ve mutsuzlaflt›kça da sorumsuzlafl›yorlar. Oyunda, adam da, “Mutsuzluk eflittir sorumsuzluk zaten” diyor. Kapitalizmde insanlar aras› iletiflimsizlik öyle bir yüksek seviyeye ç›k›yor ki, insanlar kendilerini en çok kalabal›klar içinde yaln›z hissediyorlar. Kendilerini en yaln›z hissetmedikleri anlar›n yaln›z kald›klar› anlar oldu¤unu söylüyorlar. Üstelik, kapitalizm insanlara öyle bir güvensizlik ortam› yarat›yor ki, insanlar birbirleriyle iletiflim kurup s›rlar›n› paylaflmaktan korkuyorlar. Oyunda da, adam: “S›rlar›m› bilen ve bana karfl› bir tehdit unsuru olarak kullanan insanlarla dolu ortal›k! Bütün duygular›m›, korkular›m›, endiflelerimi, tutarl›l›klar›m› ve tutars›zl›klar›m› sadece, benim kim oldu¤umu bilmeyen internet arkadafl›ma anlat›yorum!” diyor.

OCAK 2011 | TAVIR | 59


düflmesine neden oluyor. Oyunda da adam, kad›na yazd›¤› bir fliiri okuyor. Bu saçma sapan bir ilkokul çocu¤u fliiridir. Kad›ndan da elefltirisini sunmas›n› bekliyor. fiiir gibi elefltirinin de seviyesi çok düflük oluyor. Kad›n adam› “‹yi bir fliir yazmak istiyorsan›z, “gibi” ve “kadar” sözcüklerini kullanmamal›s›n›z...” diye elefltiriyor. Ona roman yazmas›n› öneriyor. Adam›n fliir anlay›fl› gibi roman anlay›fl› da çok komiktir. Kad›na flöyle söylüyor: “En yak›n arkadafllar›na bile anlatamad›¤› s›rlar›n› kitlelere anlatan ahmaklardan biri olmak istemiyorum”. Tabi burada günümüzün romanlar› için yap›lan bir elefltiri de vard›r. Oyun traji komik bir oyundur. Kapitalizmin kara mizahi bir elefltirisidir. Ama yaln›zca kapitalizmin insanlar› ne hale getirdi¤ini, nas›l tüketti¤ini gözler önüne sermekle kalmaz. Sonunda umut da sunar. Kapitalizm insanlar› rahatça yönetmek için onlar› düflünmeyen ve sorgulamayan sürü insan› haline getirmek ve onlar› tek kal›ba dökmek istiyor. Bunun için de yaln›zlaflt›rd›¤› insanlar› sürekli kurslara çekmek istiyor. Duvarlarda bugün birçok kurs ilan› görüyoruz. Güzel konuflma kursu, yaz› yazma kursu, rapor yazma kursu, düflünme kursu vb. Bu kurslar arac›l›¤›yla kapitalizm, insanlar› istedi¤i kal›ba döküyor; onlardan yapay, yüzeysel kukla gibi insanlar üretiyor. Oyunun ikinci perdesinde sahneye ç›kan adam›n internet arkadafl› yaflam› kurslardan ibaret olan kuklalaflm›fl bir bayand›r. Gitti¤i kurslar› flöyle anlat›r: Kad›n: “Bak›n ben, haftan›n her günü mutlaka bir kursa gidiyorum. Pazartesi konuflma kurslar›na gidip konufluyorum. Sal› günleri susma kurslar›na gidip susuyorum. Çarflamba sabahlar› gülme, akflamlar› a¤lama kurslar›na gidiyorum. Perflembe günü hakaret kurslar›na gidiyorum. Cuma sabahleyin yürüme kursum, akflamüzeri ise orgazm kursum var. Cumartesi sabahtan ise nefes alma kursuna gidip bol bol nefes al›p veriyorum. Pazar sabahlar›, dinlenme kursuna gidip dinleniyorum. Akflamlar› ise kavga kurslar›na gidip kavga ediyorum...” Bu kurslara giden insanlar ne yaz›k ki gittikçe kültürsüzlefliyorlar ve cahillefliyorlar. Oyunda da, Kafka’n›n ne oldu¤unu birbirlerine soruyorlar ve sonra “bir sokak ismi” oldu¤unu söylüyorlar. Kapitalizm insanlar›n yaz›nsal ve estetik de¤erlerini de kaybetmelerine neden oluyor ve insanlar›n kültür seviyelerinin gittikçe

60 | TAVIR | OCAK 2011

Kapitalizm insanlar› yaln›zlaflt›r›yor, birbirinden uzaklaflt›r›yor; teknolojiyle, bilgisayarlarla, faks, cep telefonu gibi teknolojik iletiflim araçlar›yla insanlar› birbirinden kopar›yor ve tecrit ediyor. Kapitalizmden kurtulmak için ilk önce insanlar›n tecrite karfl›, yaln›zl›¤a karfl› ve iletiflimsizli¤e karfl› mücadele etmeleri gerekiyor. Oyunun sonunda, Garson, Adam ve Kad›n eskiden birbirlerini tan›d›klar›n›, ayn› mahallede, ayn› okulda hatta ayn› s›n›fta okuduklar›n› fark ediyorlar. Eski an›lar›n› birbirlerine anlat›yorlar. Adam Kad›n’›n eskiden kendisini sevdi¤ini ö¤reniyor. ‹flte o zaman olan oluyor. Kapitalist sistemin sembolü olan gökdelen sallanmaya bafll›yor. D›flar›da f›rt›nalar kopuyor, kapitalizmin sanayisi çöküyor. Hava ve sular temizleniyor. Ekonomi duruyor, lokantaya para ya¤›yor. Kapitalist sistem y›k›lmaya bafll›yor. Ve insan art›k “otuz alt› buçuk derecelik ›s› yayan bir radyatör” olmaktan ç›k›yor. yönetmen serhat nalbanto¤lu’nun yapt›klar› Sahnelemeye gelince, yönetmen Serhat Nalbanto¤lu böylesine zor, bir absürd tiyatro örne¤i olan oyunu baflar›yla sahneye koymufl. Oyunun bafl›ndan önce, bir de oyun aras›nda oyuncular sahnede tek kiflilik masalarda birbirlerinden ayr› ayr› oturuyorlar. Böylece, insanlar aras› iletiflimsizlik ve insanlar›n yaln›zl›¤› iyice vurgulan›yor. Yönetmen Serhat Nalbanto¤lu, erkek garson yerine bayan garsonu tercih etmifl. Belki bu da yönetmenin, erkek egemenli¤ini teflvik eden kapitalizme karfl› bir tepkisi ya da halk-


Yönetmen Serhat Nalbanto¤lu böylesine zor, bir absürd tiyatro örne¤i olan oyunu baflar›yla sahneye koymufl. Oyunun bafl›ndan önce, bir de oyun aras›nda oyuncular sahnede tek kiflilik masalarda birbirlerinden ayr› ayr› oturuyorlar. Böylece, insanlar aras› iletiflimsizlik ve insanlar›n yaln›zl›¤› iyice vurgulan›yor.

tan kad›nlar›n cesur, aç›k sözlü ve sa¤ duyulu olduklar›n› belirtmek için yapt›¤› bir de¤iflikliktir. Ayr›ca yönetmen; oyunun vermesi gerekeni kolayca anlafl›l›r k›l›p, izleyicilerin e¤lendirici komikliklerle e¤lenmesini üst seviyede tutmas›n› bilmifl. Kad›n›n yaln›zca çorapl› ayakla girifli yerine, ayakkab›yla giriflini tercih etmesi görsel yorum olarak yarat›lan tipe uymufl. Ayn› zamanda Adam›n o s›rada yar› ç›plak durumuyla karfl›tl›k oluflturmufl. Kad›n ayakkab›s›z girseydi adamla bir uyum söz konusu olabilirdi. Yönetmen Serhat Nalbanto¤lu, zaman zaman trajik olan› komik bir flekilde, komik olan› trajik flekilde görsel yorumuyla vermeyi baflarm›fl. Bu flekilde, izleyiciye güzel bir absürd oyun izleme olana¤› sunmufl. Ama yönetmenin metnin sonuna eklemeler yapmas› ve Garson’un salona inip izleyicilere “mutlu musunuz?” diye sormas› ve onlara içinde bulunduklar› durumu sorgulatmas› iyi olmam›fl. Keflke yazar gibi oyunun sonunu izleyiciye b›raksayd›. Dekor ve giysi tasar›m Ifl›n Mumcu’ya ait. Dekor iç mekan olarak geçiyor. Bu mekan bir restorand›r.Göze hofl gelen oyuncular›n rahat etti¤i bir dekor. Masalar tek kiflilik olarak oyuna uygun haz›rlanm›fl.Tek kiflilik dünyay› gösteriyor. Sahne intihar vurgusunu baflar›yla gösteriyor.

Dekordaki zincirler kapitalizmin insan› nas›l esir ald›¤›n› anlat›yor. Restorandaki baflar›l› ya¤mur, rüzgar, s›cakl›k gibi durumlar absürd tiyatronun ola¤anüstü durumlar gösterme özelli¤ine iyi birer örnek olmufl. Ifl›k tasar›m fiükrü K›r›mo¤lu’na ait. Ifl›¤›n renkleri, aç›lar›, seviye tonlar› oldukça baflar›l›. Oyuncular›n iç dünyas›n› dekorla birlikte vurgulamada hiçbir eksiklik yok. Efektler ve müzikler de çok iyi seçilmifl. Oyuncular›n ifllerini kolaylaflt›r›yor. ‹zleyicilerin ›fl›kla birlikte oyuncular›n ne hissettiklerini anlamas›na yard›mc› oluyor. Her intihardan sonra, vücutlar›n yere çarpma sesleri ve cesetleri alma ifllemlerini veren sesler baflar›yla veriliyor. Adam rolünde Cüneyt Mete ve Kad›n rolünde Benian Dönmez ve Garson rolünde Devrim Yakut. Her üç oyuncu da absürd oyunda nas›l oynanmas› gerekiyorsa öyle oynad›lar. Al›fl›lmad›k tipleri baflar›yla sundular. ‹letiflimsizli¤i, yabanc›laflmay›, soyutlanm›fll›¤› çok sahici yans›tt›lar. Komik olandan trajediyi, trajik olandan komikli¤i izlerken olumsuzluk ad›na bizleri hiç flafl›rtmad›lar. ‹zleyicinin e¤lenmesi için yapt›klar› mizansenler güzel, oyuna uygun olarak yüzeysel dilleri baflar›l›yd›. “Tek Kiflilik fiehir” ‹stanbul’dayd›. Umar›z tekrar ‹stanbul’a gelir ve izlemeyenlere güzel bir absürd tiyatro izleme olana¤› sunar. J

OCAK 2011 | TAVIR | 61


makale makale

“ayd›n” üzerine tarihe düflülen notlar ümit zafer

“Ayd›n” kimli¤ine dair tarihsel ve güncel gerçekli¤i somutlayan iki önemli eser art arda yay›nland›. ‹lki, Tav›r Yay›nlar› taraf›ndan (Ekim 2010) yay›nlanan “Onurlu Ayd›n Biyografileri-1” kitab›… ‹kincisi, Boran Yay›nlar› taraf›ndan “Büyük Direnifl Kitap Dizisi” kapsam›nda (Kas›m 2010) yay›nlanan iki ciltlik “Ayd›nlarla Tart›flmalar” kitab›… Neredeyse, her gazeteci, sanatç› ve akademisyenin “ayd›n” say›ld›¤› günümüzde, ayd›n›n kim oldu¤u, olmas› gerekti¤ini gösteren kitaplard›r bunlar. “onurlu ayd›nlar”a dair... “Onurlu Ayd›n Biyografileri”, ayd›n kimli¤ini tafl›yan ve insanl›¤›n yüz ak› say›lan 31 ayd›n›n Tav›r’›n devrimci kalemiyle yaz›lan biyografilerinden olufluyor. Hem bu ayd›nlar›m›z›n insanl›¤› nas›l büyüttüklerini, hem de Tav›r’›n bunlar› nas›l ele ald›¤›n› görmek aç›s›ndan okunmas› gereken bir derleme bu. Yay›nlanan bu ciltte s›ras›yla flu ayd›nlar›m›z›n biyografilerine yer verilmifl: Nicolas Y. Vaptsarov, R›fat Ilgaz, Frederic JoliotCurie, Sergei M. Eisenstein, Bertolt Brecht, Enver Gökçe, Ruhi Su, Naz›m Hikmet, Orhan Kemal, Halikarnas Bal›kç›s› (Cevat fiakir Kabaa¤açl›), Y›lmaz Güney, A.Kadir, Afl›k Mahzuni fierif, Adnan Yücel, Jean Paul Sartre, Fakir Baykurt, Ape Musa, Jose Marti, Orhan Veli, Arthur Miller, Georges Politzer, Sabahattin Ali, Charlie Chaplin, Jack London, Maksim Gorki, Ahmed Arif, Mehmed Uzun, Albert Einstein, Nikolay Ostrovski, Dido Sotirio, Kemal Tahir…

6 | TAVIR | OCAK 2011

‹nsanl›¤›n yüzünü a¤artan bu isimlerin biyografilerinin neden topluca yay›nland›¤› flöyle vurgulan›yor Önsöz’de: “… Ezilen halklar›n onuru olmufl bu ayd›nlar›n yaflamlar›n› ve savunduklar› düflünceleri ‘Onurlu Ayd›n Biyografileri’ bafll›¤› alt›nda sayfalar›na tafl›yan Tav›r, onlardan ö¤renecek çok fleyin oldu¤una inan›yor ve sayfalar›nda onlar› anlatmaktan onur duyuyor…” (syf: 8) Evet, onurlu ayd›nlardan ö¤renecek çok fley var. Ki onlar› ö¤rendikçe ve onlardan ö¤rendikçe ayd›n›n kim, ayd›n misyonunun ne oldu¤u anlafl›l›r. “Zira, ayd›n olman›n, ayd›n sorumlulu¤u tafl›man›n tarihten süzülüp gelen ölçütleri vard›r. Örne¤in; do¤aya, topluma, tarihe ve insana dair gerçeklerin bilgisine ulaflmak ve bu gerçekleri aç›klamak… Dolay›s›yla ilerici düflüncelere sahip olmak… Haks›zl›¤›n karfl›s›nda olmak… Dolay›s›yla zalimin karfl›s›nda ve mazlumun yan›nda saf tutmak… Zorbal›k karfl›s›nda ilke ve düflüncelerinden vazgeçmemek… Dolay›s›yla bu u¤urda bedel ödemeyi göze almak… Tarihe ayd›n olarak geçen kifliliklerin tutumlar›na bakarak özetledi¤imiz bu ölçütlerin gere¤ini yapanlara ayd›n denilebilir ancak…” (Age / syf: 192) Ve onlara halk ayd›n› denir: “... Halk ayd›n› cesurdur. Do¤ru bildiklerini hiç kimseden çekinmeden söyler, gere¤ini de yerine getirir. Yeri geldi¤inde, bir söz u¤runa dara¤ac›na çekilmekten korkmaz...” (Age / syf: 7) ‹flte bu evrensel ölçütlerin ›fl›¤›nda bak›ld›¤›nda kimlerin ayd›n, kimlerin de “karanl›k” oldu¤u a盤a ç›kar. Ki burjuvazinin borazanl›¤›n›, bireycili¤in propagandas›n›, kapitalizmin güzelle-


mesini, örgütsüzlü¤ün, korkunun ve yozlaflman›n flakflakç›l›¤›n› yapanlar, halklar›n ufkunu karartmaktan baflka bir fley yapm›yorlar demektir. Burjuvazinin kap›kulu olan ulemalar ve küçük burjuva “tarafs›zl›¤›” içinde kendini tüketen entelektüeller, sevmezler “Onurlu Ayd›nlar”›. Onlar› modas› geçmifl sayarak öldürmek isterler. Oysa, halklar›n mücadelesinde soluk al›p vermeye devam ediyor onlar hala… “ayd›nlarla tart›flmalar”a dair… “Ayd›nlarla Tart›flmalar” ise Büyük Direnifl ekseninde kimi ayd›nlarla hayata, direnifle, onura, bireycili¤e, hak ve özgürlükler mücadelesine yönelik tart›flmalar›n belgelerinden olufluyor. Ki bu belgelerin her biri tarihe düflülen devrimci notlard›r ayn› zamanda. Can Dündar’dan Ayfle Düzkan’a, Murat Belge’den M. Ali Birand’a, Ifl›l Özgentürk’ten Zülfü Livaneli’ye kadar… birçok ayd›nla yürütülen bu tart›flmalar›n anlam› kitab›n giriflinde flöyle vurgulan›yor: “… Büyük Direnifl süreci, ayn› zamanda büyük bir ideolojik mücadele sürecidir. Burjuvazinin pespaye ideolojisi, direnifl süreci boyunca, say›s›z biçimde, say›s›z k›l›¤a bürünerek direniflin karfl›s›na ç›kt›. … Burjuvazi, bu pespaye teorilerini bazen kendi sözcülerinin dilinden savundu. Bu teoriler, bazen de küçük burjuvazinin, ayd›nlar›n, reformizmin ve oportünizmin dilinde karfl›m›za ç›kt›. … Her biriyle tart›flt›k. Bir savafl verdik. Büyük Direnifl’teki ideolojik savafl›n en önemli mevzilerinden biri ayd›nlarla tart›flmalar idi. Bu kitap iflte bu tart›flmalar› içeriyor… (Ayd›nlarla Tart›flmalar / Boran Yay›nlar› / syf: 3) … fiunu büyük bir kesinlikle ifade edebiliriz ki, Büyük Direnifl süreci, Türkiye devrimci hareketinin ideolojik mücadeleyi her cephede en yo¤un biçimde sürdürdü¤ü dönemlerden biridir. “…Bu anlamda, ‘Ayd›nlarla Tart›flmalar’, bu ideolojik mücadeleyi belgeleyen bir kitap olarak, Türkiye solunun ideolojik hazinesine yap›lm›fl bir katk›d›r… (Age / syf: 7) Bu katk›n›n özünde ise flu gerçeklik vard›r: “… ‹deolojik mücadele, s›n›flar mücadelesinin ayr›lmaz bir parças›d›r. Emperyalizmle, burjuvaziyle ideolojik mücadeleyi k›ran k›rana sürdürmeyenler asla zafer kazanamazlar. Burjuvazinin ideolojisi ve düflünceleriyle savafl›p onlar› yere sermek, savafl› beyinlerimizde kazanmak demektir...” (Age / syf: 7) Halk saflar›n›n ihtiyac› da budur. Bu yan›yla, “Ayd›nlarla Tart›flmalar” hayata devrimci bak›fl›n kavranmas› aç›s›ndan da temel bir kaynak özelli¤i gösteriyor…

ayd›n›n kendini inkar›... Ayd›nlarla yürütülen tart›flmalar “meleklerin cinsiyeti”ne dair de¤ildir. Somuttur ve dahas›, burjuvazinin dayatt›¤› soysuzlaflmaya, “cehalete” karfl› insanl›k de¤erlerinin savunulmas›d›r. Bak›n, on y›l önce, 19 Aral›k (2000) operasyonunun hemen ard›ndan ne söyleniyor: “Yar›n lanetle an›lacak bir günü, bu günden lanetleyebilme onurunu tart›fl›yoruz…” (Age / syf: 237) Sadece bu cümle bile, ayd›n›n misyonuna dair bir tan›mlama say›l›r. Ki, ayd›n, yar›n lanetle an›lacak bir günü lanetlemek için yar›n› -on y›l sonray›- beklemeyendir.Beklemeyi tercih ediyorsa… Orada ayd›n›n kendisini inkar› var demektir. örgütsüz ayd›n›n korkusu... Burjuvazinin a¤›na yakalanan ayd›n, “örgütlülük”ten neden korkar? Sorgulan›p terk edilmesi gereken bu korku, tart›fl›lan konulardan birisidir Ayd›nlarla Tart›flmalar’da: “… Örgütlülük, ‘örgütsüz ayd›n’›n düflüncelerinin sars›lmas› demektir. 12 Eylül cuntas›ndan sonra yüceltilen örgütsüzlük havas›n›n da¤›t›lmas› demektir. Bunu ‘örgütsüz ayd›n’ bireyin yok olmas› diye alg›lar. Ona göre ‘örgüt’; herkesin istedi¤i her fleyi yapt›¤›, daha do¤rusu kimin ne yapt›¤› belli olmayan, iktidar diye bir derdi olmayan, en az›ndan buna uygun bir orga-

OCAK 2011 | TAVIR | 7


ideolojik sald›r›lar› karfl›s›nda ayd›nlar›n neden güçsüz ve devrimcilerin neden güçlü oldu¤u da üslubunca anlat›l›yor: “… Ayd›n›m›z kendi beyni ile düflünmekten öte, egemen olan gücün düflüncelerinden etkilenmeye bu kadar aç›kt›r. Bizse, burjuvazinin düflüncelerine karfl› kapal› oldu¤umuz için ideolojik, ahlaki ve siyasi olarak güçlüyüzdür. “… Ayd›n›m›z›n güçlü olmas›n›, bu ülkenin ayd›n› olmas›n›, örgütlü, kelimenin tam hakk›n› vererek sosyalist ayd›n olmas›n› istedi¤imiz için y›llard›r tart›fl›yoruz. fiu an yapt›¤›m›z bu tart›flman›n anlam› da budur…” (Age / syf: 350) insan olmak… Yeri gelir, “Bir de ‹NSAN olmak vard›r” diyerek konformist statükolar›n› korumaya çal›fl›rken insani de¤erlerini kaybedenleri de uyarmak gerekir:

nizasyona sahip olmayan örgüttür. Elbette böyle ‘örgütler’ de var. Kimisinin ad› ‘parti’ kimisinin ‘dernek’. Ama bugün b›rakal›m iktidar mücadelesini, insan haklar› mücadelesi vermekten bile uzakt›r. ‹flte ‘örgütsüz ayd›n’›n itiraz› da buradad›r. ‘Örgüt’ statükoyu sarsmaktad›r. Eylemleriyle, politikalar›yla tart›flt›rmakta, birçok fleyi sorgulatmaktad›r. Ayd›n ise bu tart›flmalardan kaçar. Bu tart›flman›n, en az›ndan kendi kafas›nda yaflanacak bu tart›flman›n sonucundan korkar…” (Age / Cilt-1 / syf: 333-334) Aç›k ki, bu korku, ayd›n› ayd›n olmaktan uza¤a düflürmektedir. Örgütlülükten uza¤a düflen ayd›n bireycili¤e yaklaflmakta, bireycilefltikçe de ayd›n özelliklerini yitirmektedir… ayd›n›n açmaz›... Bilimin, tarih bilincinin ve gerçekli¤in gere¤ini yapmaktan kaç›nan bir ayd›n, açmaza düflüyor. Nas›l bir açmaz bu? Cevap fludur: “… Ayd›n, burjuva ideolojisinin kal›plar›n›n d›fl›na ç›kam›yor. Ç›rp›n›yor, d›fl›nda durmak istiyor. Ama o kadar. Sadece istiyor. Düzeni de¤ifltirme düflüncesi köklü olmay›nca, sizin deyiminizle inanç ve bilimin buluflmas› gerçekleflmeyince ne hale geliyor beyin…” (Age / syf: 337) Ne hale geliyor? Evet, ayd›nl›¤›n› yitiriyor. Oysa, o ayd›nl›¤› sa¤layan atefl, dünyay› de¤ifltirme düflüncesinden baflka bir fley de¤ildir… ayd›n›n açmaz›… Burjuva ideolojisinin zehrinden etkilenen ayd›n›n beyni çürüyor, hayat içindeki duruflu yozlafl›yor. Ve fakat, durum bu diye, ayd›nlara emek vermekten vazgeçilmiyor. ‹flte bu tart›flmalar sürdürülüyor. Ki böylece, burjuvazinin

8 | TAVIR | OCAK 2011

“… Bu ülkede her fley makam, mevki de¤ildir. Her fley televole de¤ildir. Her fley yönetenlerin k›zmayaca¤› haberler yapmak de¤ildir. Bir de ayd›n onuru, ayd›n namusu vard›r. Bir de ‹NSAN olmak vard›r. fiimdi susan, flu veya bu flekilde gerçekleri bildi¤i halde bunu halka anlatmayanlar yar›n çocuklar›na ne anlatacaklar acaba?…” (Cilt-2 / syf: 74) Susman›n gerekçesi “kazanc›mdan olurum” olabilir mi? Olursa, bu durum utan›lacak bir durum olmaz m›: “… Bir ayd›n›n, yazar›n; ‘ya iflimden olursam… köflem elimden al›n›rsa…’ kayg›lar›yla susmas› utan›lacak bir durumdur. Bunlar› düflünmek, bunlar›n hesaplar› içine girmek zaten ayd›n olma kimli¤inden soyunmakt›r. Onun için yazarl›k bir ‘meslek’tir sadece. Ayd›n olmak ‘meslek’ haline gelince de, duyarl›l›k ayd›n›m›zla birlikte pekala ‘tatile’ de ç›kabilir… Bu zay›fl›klar›m›zla yüzleflmek ve yenmek zorunday›z. Hak ve özgürlükler mücadelesinin bir parças› olunacaksa bu yap›lmal›d›r…” (Cilt-2 / syf: 87) devrimci kazan›m… Ayd›nlar, burjuvazinin onlara çizdi¤i kadere terk edilmiyor. Asl›nda bütün bu tart›flmalar, ayd›nlara uzat›lan güvenilir bir el anlam›na geliyor. O ‘el’ devrimin elidir ve tam da bu nedenle, pes etmeyecektir: “… Biz kolay pes etmeyiz. Biz, insanlar›m›z›n, bu pis, afla¤›l›k düzenin çarklar›nda yok olup gitmesini istemeyiz. Buna engel olmak için elimizden geleni yapar›z…” (Age / syf: 92) Çünkü, devrimci bir görevdir bu. Ve büyük bir sab›rla yerine getirilir. Ancak, olmayacak beklentilere de girilmez. Bu noktada önemli olan, sürdürülen ideolojik kavgan›n kendisinin bir


kazan›m oldu¤udur: “…Sözünü etti¤iniz kesimlere yönelik ça¤r›larla, onlardan beklentileri birbirine kar›flt›r›yorsunuz. Ça¤r› yap›l›nca, onlardan çok fley beklendi¤ini düflünüyor olmal›s›n›z. Bizim flu anda yürüttü¤ümüz kavga, as›l olarak ideolojik bir kavgad›r. Bunlar›n birço¤unun flu anda, bizim dediklerimizi kabul etseler bile, on kifliyi harekete geçirecek durumda olmad›klar›n› biz iyi biliyoruz. Biz bu durumlar›n› sorgulama noktas›na getirmeye çal›fl›yoruz onlar›. Solun nas›l böyle ‘örgütsüz’ hale geldi¤ini tart›flmaya aç›yoruz. Sol, sosyalizm, devrimcilik ad›na, nas›l Avrupac›l›¤›n, bireycili¤in, uluslararas› standartlar›n savunuldu¤unu sorguluyoruz…” (Age / syf: 237) ‹flte bu sorgulaman›n kendisi, devrimin kazan›m› oluyor. fiöyle ki: “… Kendilerine Marksist-Leninist, devrimci, sosyalist, komünist, özgürlükçü, dayan›flmac›, emekçi, flu bu dedikleri müddetçe onlarla mücadele edece¤iz. Ya tafl›d›klar› s›fatlar›n gere¤ini yapmaya, ya da bu s›fatlar› b›rakmaya zorluyoruz. Sonuçta her ikisi de devrimin kazan›m›d›r. Adam hala solum ayd›n›m diyor, biz de diyoruz ki solsan, ayd›nsan görevin bu. Yapmad›¤› noktada, sen sol de¤ilsin diyoruz. fiarlatanl›¤› a盤a ç›kar›yoruz…” (Age / syf: 237) cehaletin sebebi “Ayd›n” geçinen, öyle bilinen kimilerinin ço¤u kez büyük bir cehalet içinde oldu¤u s›r›t›r. Ki bu gerçeklik, yeri gelince, yüzlere de vurulur: “… ‘Büyük’ gazetelerde yaz›yorsunuz; memleketin her türlü meselesi üzerinde ahkam kesiyor, fikirler beyan ediyorsunuz ama bir ayd›nla, gazeteciyle birlikte düflünülemeyecek kadar büyük bir basitlik, flafl›las› bir cehalet sergiliyorsunuz…” (Age / syf: 111) Bu cehaletin temel sebebi nedir? Cevap aç›kt›r: “… Ayd›n›n beyni, düzenden koptu¤u ölçüde ayd›nl›kt›r…” (Age / syf: 176) De¤ilse, gözlerinin önünde olup bitenin karfl›s›nda cahil kalmak kaç›n›lmaz oluyor. Çünkü, gözlerini kapamas›n› buyuruyor düzen. O cehaletin sebebi iflte budur. umudun kayna¤›… Birer r›za yarat›c›, yol gösterici olan ayd›nlar, düzenden kopamad›¤› ölçüde, halka umutsuzluk hastal›¤› bulaflt›r›rlar. Ki umutsuzluk, ayd›n›n intihar› demektir. “… Niye öyle umutsuzluk yay›yorsunuz? Bu ülke, bu halk adam olmaz, ABD’ye mi gidelim? Bak›n tüm burjuva medya, nas›l bunu teflvik ediyor flimdilerde. ‘Günün trendi’ buymufl. Pek de fazla giden olamayaca¤›n› biliyorlar, gidebilecek olanlar›nsa zaten medyan›n teflvikine ihtiyac› yok, ama sorun tam da burada; bütün halka, özellikle de gençli¤e umutsuzlu¤u bir biçimiyle fl›r›nga etmek. Sizin misyonunuz da böyle mi olmal›? Türkiye ayd›n› ad›na, bu kadar umutsuzlu¤u yak›flt›ram›yoruz.

Umutsuz, çözümsüz ayd›n zaten herhangi bir fleyi ayd›nlatm›yordur art›k. Ayd›n de¤il, sönmüfl bir kandildir art›k o…” (Age / syf: 179) Evet, ayd›nl›¤›n› yitirenler karanl›k yay›yor, umudu terk edenler umutsuzlu¤u büyütüyor demektir. Peki, bu umutsuzluk nas›l giderilir? Mümkün mü bu? Elbette, yüzler halka dönülecektir. “…Bu halk, Gülsümanlar›, fienaylar›, Kulaks›zlar› ç›kar›yor içinden art›k. Halk, emekçi ve bilge ayd›nlar›n›, do¤al önderlerini ç›kar›yor…” (Age / syf: 221) Umudun kayna¤› halkt›r. Ve yüzünü halka dönen ayd›n, orada Gülsümanlar› görecektir. De¤ilse, düzenin o i¤renç batakl›¤›nda kaybolmak kaç›n›lmazd›r. “… Biz ülkemizin ayd›n›na bu konumu yak›flt›ram›yoruz. Biz halk›n, tarihimizin onur duyaca¤› ayd›nlara sahip olmak istiyoruz. Cephe bunun için ayd›n›m›z› elefltiriyor. Ayd›n nedir? Kendi bafl›na bir günefl parças›… Ayd›nlat›r, yön gösterir. Ama bizim ülkemizin ayd›n›, düzenin batakl›¤›na düflmüfl, belki hala bir günefl parças› ama o kal›n batakl›¤› aflam›yor art›k ›fl›¤›. Biz o ›fl›¤› ortaya ç›karmaya çal›fl›yoruz. O parçalar› batakl›ktan kurtarmaya çal›fl›yoruz…” (Age / syf: 183) ikiyüzlülük yapanlar... Bu çaba, sorgulama ve tart›flma, kimilerini k›zd›r›r elbette. Ki bu k›zg›nl›klar da anlafl›l›r ve devrimci bir üslupla cevap verilir: “… H›rç›nl›¤›n›z›, k›zg›nl›¤›n›z› anl›yoruz. Biz sizlerin t›ls›m›n› bozduk. S›rmalar›n›z› döktük. Al›flm›fls›n›z siz; istedi¤iniz gibi yazacak, çizecek, elefltirecek, hakaret edecek, hiçbir fley yapmadan ak›llar vereceksiniz… Ve size kimse bir fley demeyecek… “… Hay›r, ayd›n ayd›nl›¤›n› bilecek. ‹lerici ilericili¤ini, sosyalist sosyalistli¤ini, gazeteci gazetecili¤ini bilecek. ‹kiyüzlülük yapanlar, Avrupac›, bireyci, bencil, burjuva düflüncelerini sol, sosyalistlik diye sunanlar, cevab›n› alacak…” (Age / syf: 197) Ki bu tart›flmalar, o cevaplar›n verilmesidir ayn› zamanda. hayat›n içine dönün… Ayd›nlarla sürdürülen bu tart›flmalar bir yan›yla da halka güvenin ifadesidir. Zira, tart›fl›lan ayd›nlar da halka dahildir. Kendileri bunun ay›rd›nda olmasalar dahi, böyledir bu. Ki bunu bilince ç›karmalar› için tart›fl›lmaktad›r. Büyük Direnifl, bu noktada e¤itici bir ölçüttür. Ve ayd›nlara, flöyle seslenilir: … Siz ki, sanat›n›zla, biliminizle, düflüncelerinizle, teorilerinizle, eserlerinizle tarihin yap›lmas›na katk›da bulunursunuz. Yaflad›¤›n›z koflullardan, olup bitenden kopan hiçbir ayd›n, tarihin yap›lmas›na kat›lamaz. Topra¤›ndan, halk›ndan, dünya çap›nda-

OCAK 2011 | TAVIR | 9


ki zulümden ve sömürüden uzak, ne bilim, ne düflünce, ne de sanat üretimi mümkün de¤ildir… … Bu konumu, bu durumu de¤ifltirmedi¤iniz sürece, tarihi ne yapabilir, ne yazabilirsiniz. Yok sayar sizi tarih. Tarih nesneldir! Direnenin de, susan›n da hakk›n› verir… … Hayat›n içine dönün! Aksi halde bireyselleflmifl, ülkesine, dünyas›na yabanc›, etraf›nda kim ölmüfl, kim kalm›fl umurunda olmayan bir ayd›n tipi ç›kar ortaya… (Age / syf: 313) Bu durumdan kurtulman›n yolu, ayd›n›n sorunlar›n› çözmesinden geçer. Ki ayd›n› kuflatan, ayd›n›n ayd›nl›¤›n› söndüren o sorunlar da gösterilir: … En ayd›nl›k kafalar’dan halka hiçbir ›fl›k yans›m›yorsa, orada bir sorun oldu¤u aç›kt›r. Hepimizin bildi¤i gibi, esas›nda sorun ‘bir’den de fazlad›r. Ayd›nlar›m›z›n örgütsüzlü¤ü bir sorundur. Düzen içi statükolalar›n› ‘kutsallaflt›rm›fl’ olmalar› bir baflka sorundur. Beyinlerin ‘Bat›’ya sorgusuz sualsiz aç›lm›fl olmas› sorundur. Bireycilik sorundur. Bunlar›n hepsi de birbirine ba¤l›, birbirini her gün yeniden üreten sorunlard›r… (Age / syf: 311)

bilinç kayb›... Burjuvazinin ideolojik kuflatmas›na karfl› koyamayanlar, tarihin nas›l yaz›ld›¤›n› da unuturlar. Ve iflte bu “bilinç kayb›”n›n hezeyan› olarak “ölmeye de¤er bir fley yoktur” yaygaras›n› a¤›zlar›na sak›z ederler. Böylece, halklar›n direngen tabiat›n› bozmaya çal›flan burjuvazinin borazanl›¤›na soyunurlar. “…Bu mant›k elbette tarihi de do¤ru de¤erlendiremez. Engizisyon Mahkemeleri karfl›s›nda ölüm pahas›na savunulan düflünceleri, dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyenleri ve daha onlarcas›n› anlayamaz…”(Age / syf: 338) ‹flte bu anlay›fls›zl›¤›n, bilinç kayb›n›n köhne slogan› “Yaflam kutsald›r”dan baflka bir fley de¤ildir. Ki Büyük Direnifl boyunca, ayd›nlarla sürdürülen ideolojik mücadelenin bir boyutunu da bu köhne sloganda somutlanan teslimiyet düflüncesine indirilen darbe oluflturmufltur. “… Ölümü göze almaman›n teslimiyetle özdeflleflti¤i koflullarda, ayd›nlar›m›z›n bir k›sm›, halklar›n tüm direnifl tarihini yok eden bir aymazl›k içinde oldular. Bu da ‘Ayd›nlarla Tart›flmalar’›n a¤›rl›kl› yanlar›ndan birini oluflturdu…” (Age / syf: 4)

bilimin ve tarihin sorusu… Burjuvazinin ideolojik kuflatmas›, bask›s› alt›nda kalan ayd›nlar, fliddet olgusuna yaklafl›mda da tarihi, bilimi ve yaflanan gerçekli¤i inkar eden bir savrulufl içindedirler. ‹flte bu savrulufl sorgulan›r: … Adaletin olmad›¤› bir ülkede, ‘her türlü fliddete karfl›y›m’ demek, hem bilime, hem tarihe ayk›r›d›r. ‘Her türlü fliddete karfl›’ olmak, yeni dünya düzeninin kutsad›¤› bir ideolojidir. Ama daha ilginç olan›, soran, sorgulayan, flüphe eden, etmesi gereken ayd›n, bu sözü kutsayanlar›n, yeryüzünün gördü¤ü, görece¤i en vahfli fliddeti uygulayan ve uygulamay› sürdürenlerle ayn› kifliler oldu¤unu görmezden gelmektedir. Bir çarp›kl›k, bir yanl›fll›k yok mu burada?... (Age / syf: 68)

birer birer anlataca¤›z… “Ayd›nlarla Tart›flmalar” kitab›n›n yay›nlanmas›, asl›nda tarihe ve halka verilen bir sözün yerine getirilmesidir ayn› zamanda. Ki on y›l önce, bak›n ne denmifl:

Bilimin ve tarihin sorusudur bu. Tam da bu yüzden cevab› hayat›n içinde olanca aç›kl›¤›yla duruyor. Ancak, görmek istemeyenden daha kör olunamaz elbette. Ayd›n›n gerçekli¤e gözlerini kapatmas› ise, kendi misyonunu, bilimi, tarihi inkar demektir. ‹flte bu inkara karfl›, Amerikan emperyalizminin “Ya benden yanas›n›z ya da terörist” buyru¤u hat›rlat›l›r ayd›nlara flöyle denir:

sonuç yerine… “Onurlu Ayd›n Biyografileri”nde görüyoruz ki, dünya halklar› ve halklar›n ayd›nlar› insanl›¤›n yüzünü a¤artan de¤erler yaratm›fl, bu de¤erleri can pahas›na savunmufltur. ‹flte bu de¤er ve ilkelerin, burjuva ideolojisinin sald›r›lar›na karfl›, 21. yy bafllarken nas›l savunuldu¤unu da “Ayd›nlarla Tart›flmalar”da görüyoruz. Ki bu tart›flmalar› yürüten devrimin umutlu sesini de duyuyoruz. O ses, 122’lerin sesidir. Ve ayd›nlarla tart›flanlar Fidanlard›r, kavgan›n Mahirleridir…

… Her fliddete otomati¤e ba¤lanm›fl gibi ‘terör’ yaftas› yap›flt›rarak konuflman›n hiçbir bilimselli¤i yoktur. Ayr›ca yapt›¤›n›z tan›mlamalar da Pentagon’da haz›rlanm›flt›r. Emperyalizme karfl› olan tüm hareketler ona göre terördür. Bunun bir örgüt olmas› ya da bir halk olmas› hiç önemli de¤ildir. Ve böyle kendi beyni olmayanlar da Amerika’n›n tan›mlamalar› ile konuflup büyük tahliller yapt›¤›n› san›r… (Age / syf: 305)

10 | TAVIR | OCAK 2011

“… Siz ne dersiniz bilemiyoruz ama, biz çocuklar›m›za, bu ülkedeki herkese, bugünleri tek tek kim ne yapm›fl birer birer anlataca¤›z. Biz anlatmasak, tarih kaydediyor, o tarihi birileri mutlaka yazacak…” (Age / syf: 96) Evet, “Ayd›nlarla Tart›flmalar”da yap›lan iflte budur. Tek tek, kim ne yapm›fl birer birer anlat›l›yor. Ki ayd›nlar, Büyük Direnifl’in ayd›nlat›c›l›¤›nda halk saflar›ndaki yerlerini alabilsinler.

KAYNAK: Onurlu Ayd›n Biyografileri / Tav›r Yay›nlar› Ayd›nlarla Tart›flmalar 1-2 / Boran Yay›nlar› J


haberler haberler Yürüyüfl Dergisi’nin bürosu bas›ld› Devrimci bas›na yönelik bask›lar sürüyor. Ba¤›ms›zl›k Demokrasi ve Sosyalizm ‹çin Yürüyüfl Dergisi’nin ofset haz›rl›klar›n›n yap›ld›¤› Ozan Yay›nc›l›k’›n bürosu, 24 Aral›k Cuma gününün ilk saatlerinde 03.15 civar›nda ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü’ne ba¤l› yüzlerce çevik kuvvet polisi, özel harekat timleri, helikopter, onlarca sivil polis taraf›ndan bas›ld›. Bask›n s›ras›nda kap›lar balyozlarla parçaland›, oksijen kaynaklar›yla kesildi. Büroda bulunan bilgisayarlara, teknik malzemelere, dergilere, kitaplara kadar, her fleye el konuldu. Ozan Yay›nc›l›k’tan Kaan Ünsal ve Naciye Yavuz, Yürüyüfl Dergisi Yaz› ‹flleri Müdürü Halit Güdeno¤lu, dergi çal›flanlar› Cihan Gün, Sibel K›rlang›ç, Serdar Polat, Mustafa Do¤ru, Musa Kurt iflkencelerle gözalt›na al›nd›. Ozan Yay›nc›l›k talan edildi. Arama saat 16.00 civar›nda sona erdi. Yine ayn› gün Gülsuyu’ndaki evinden Canan Ayd›n, Esenler’deki evinden Ertürk K›l›ç, Nurtepe’de sokaktan Remzi Uçucu, Antalya’daki evinden Mehmet Ali U¤urlu gözalt›na al›nd›. Gözalt›na al›nanlar›n hepsi ertesi gün Ankara’ya götürüldü. 27 Aral›k Pazartesi günü Ankara’da mahkemeye sevk edilenlerden Naciye Yavuz, Remzi Uçucu, Halit Güdeno¤lu, Cihan Gün, Musa Kurt, Mehmet Ali U¤urlu, Kaan Ünsal tutukland›.

Av. Güçlü Sevimli’nin 19 Aral›k’› anlatan kitab› ç›kt› hapishane katliamlar›n› belgelerle anlatan "Hayata Dönüfl Operasyonu Ko¤ufltan Hücrelere" adl› kitab› ÇHD Yay›nlar› taraf›ndan yay›nland›. 19 Aral›k’a gelinen süreç; tutsaklar›n tutanaklar›, ayd›nlarla yap›lan görüflmeler, resmi aç›klama ve evraklarla desteklenmifl. Bu yan›yla bu kitap ayn› zamanda bir belge niteli¤i tafl›yor. Av. Güçlü Sevimli’nin 19-22 Aral›k 2000’deki, ad›na "Hayata Dönüfl Operasyonu" denilen

62 | TAVIR | OCAK 2011

Dadalo¤lu’nun mezar› aran›yor

"Hakk›m›zda devlet vermifl ferman› / ferman padiflah›n da¤lar bizimdir" dizeleriyle bilinen halk ozan› Dadalo¤lu'nun mezar›n›n, Sivas'›n fiark›flla ilçesine ba¤l› Kapakl›p›nar köyünde oldu¤u ileri sürüldü. Dadalo¤lu'nun ölümüne yak›n bir zamanda "Beni flöyle Uzunyayla'y› gören yüksekçe bir yere gömün" dedi¤i rivayet ediliyor. Sivas Kültür ve Turizm Müdürü Kadir Pürlü: "O köyden gelen bir grup kifli, Dadalo¤lu'nun mezar›n›n, köylerinde oldu¤unu söylediler. 2006 y›l›ndan beri biz bir çal›flma sürdürüyoruz. fiu anda Dadalo¤lu'na ait Osmanl› arflivindeki belgeleri topluyoruz. Bizim kanaatimizce Dadalo¤lu Sivas'ta yatmaktad›r.” fleklinde aç›klamada bulundu.

‹dil Kültür Merkezi’nde resim sergisi aç›ld› ‹dil Kültür Merkezi'nde, 20 Aral›k 2010 tarihinde 19 Aral›k etkinlikleri kapsam›nda "Renklerin Dilinden 19 Aral›k" adl› resim sergisinin aç›l›fl› yap›ld›. ‹dil Kültür Merkezi'nde 18-31 Aral›k tarihleri aras›nda sergilenen; farkl› flehirlerden ressamlar›n, çizerlerin, ev han›mlar›n›n, hapishaneden çizen Filiz Gencer'in eserlerinin de yer ald›¤› "Renklerin Dilinden 19 Aral›k" resim sergisi için 18 Aral›k Cumartesi saat 18.00 de bir aç›l›fl etkinli¤i düzenlendi. Sergide eserleri olan ressamlar›n da kat›lwd›¤› gecede, ‹dil Tiyatro Atölyesi "Adalet ‹çin" adl› oyununu sergiledi ve Avukat Güçlü Sevimli, yeni yay›nlanan "Hayata Dönüfl Operasyonu" isimli kitab›n› imzalad›. Sergide; Filiz Gencer, Serap Ba¤datl›, Ceyda Ba¤datl›, Orçun K›l›ço¤lu, Ebru Özdemir, Özge Ferhat, fieyda Eser ve Gülflah Mersin ve Nimet Ünlü’nün eserleri bulunuyor.


Haldun Dormen'de 19 Aral›k katliam› paneli ve anmas› yap›ld›

GRUP YORUM g ü n c e 12 Aral›k 2010 : Grup Yo 1 rum Korosu, Haldun Dormen Tiyatrosu'nda gerçeklefltirilen 19 Aral›k Katliam› ve Tecrit konulu panel-anmada 500 kifliye dinleti verdi.

19 Aral›k 2010 : 19 Aral›k 1 katliam›n›n onuncu y›l›nda Bayrampafla Hapishanesi önünde ve Cebeci Mezarl›¤›’nda gerçeklefltirilen anmalara kat›ld›. Birçok sanatç› ve ayd›nla birlikte türküler söyledi.

Dizi ve set emekçileri eylem yapt› fiiflli Haldun Dormen Sahnesi'nde 12 Aral›k günü, 19-22 Aral›k katliam›n› anma etkinli¤i ve panel düzenlendi. 500 kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte, önce tiyatrocu Mehmet Esato¤lu k›sa bir konuflma yaparak “Diri diri yak›lanlar mücadelemizde, yan›m›zdalar.” dedi ve ‹dil Tiyatro Atölyesi, Bayrampafla’da diri diri yak›lan 6 kad›n› anlatt›klar› oyunlar›n› sergiledi. Tiyatro oyununun devam›nda Almanya’dan ve ‹rlanda’dan tutsak örgütlenmelerinin program› selamlama mesajlar› okundu. Ard›ndan Grup Yorum korosu sahneye ç›karak “Diri Diri Yakt›lar” ve “Bize Ölüm Yok” marfllar›n› söyledi. “Bir Ceza ‹stiyorum” fliirinin okunmas›ndan sonra ise 19-22 Aral›k katliam›n› anlatan “O Günün Hikayesi” adl› belgesel gösterildi. Katliam› yaflayan Süleyman Acar, Sad›k Ero¤lu ve Filistin’den FHKC’li Halid Sahrur’un konuflmac› olarak kat›ld›¤› panelde ilk sözü Halid Sahrur ald›. Yaflanan katliam ne kadar sansürlense de, burada olmasalar da yüreklerinin beraber, mücadelelerinin ortak oldu¤unu belirten Sahrur, katliam›n y›ldönümünde direnifl sayesinde onur dolu, umut dolu olduklar›n› söyledi. ‹srail hapishanelerindeki tecrit politikalar›n› ve Filistinli tutsaklar›n direnifllerini anlatan fiahrur konuflmas›n›, “Bizim tutsak hareketimiz ulusal kurtulufl hareketinin gö¤sünde tafl›d›¤› madalyad›r.” diyerek sonland›rd›.

Dizi oyuncular› ve set çal›flanlar› a¤›r çal›flma koflullar›n›n düzeltilmesi talebiyle 24 Aral›k Cuma günü Taksim'de eylem yapt›. Senaryo Yazarlar› Derne¤i (SENDER) taraf›ndan, Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi önünde düzenlenen eylemin slogan›, ''Yerli dizi yersiz uzun'' oldu. Dizi sektörünün her kesiminden çal›flan›n yer ald›¤› eylemde, ''8 saatlik ifl günü istiyoruz'', ''Dizi süreleri 45 dakikay› geçmesin'', ''Emeklilik hakk›m›z gasp edilemez'', ''Taksim sözleflmesi istiyoruz'' ve ''Özel sinema yasas› istiyoruz'' yaz›l› pankartlar tafl›nd›.

Ard›ndan Süleyman Acar söz alarak, devletin 19 Aral›k’tan önce yapt›¤› Buca, Ümraniye, Ulucanlar katliamlar›n› örnek verdi ve 19 Aral›k’ta da “direnmekten baflka yol yok” bilinciyle hareket ettiklerini söyledi. Son olarak ise katliamda Ümraniye Hapishanesi’nde olan Sad›k Ero¤lu konufltu. Bu vahfletlerin, ac›lar›n yaflanmamas› için direnmekten ve zulüm düzenini y›kmaktan baflka çare olmad›¤›na de¤inerek “bu kadar bedel ödemeye de¤mez” diyenlerin savafl gerçe¤inden uzak oldu¤unu, Marafllar’› ve di¤er katliamlar› da anlayamayaca¤›n› söyledi. Ero¤lu, bu gibi tarihsel süreçlerde direnmenin var olma, yok olma sorunu oldu¤unu belirtti.

Eylemde dizi setinden evlerine dönerken trafik kazas› sonucu ölen Zehra Sezgin ve Tülay Ergildi an›ld›. Eylemde konuflan SENDER Baflkan› Nilgün Önefl: ''Hem dizi saatlerini hem de setlerdeki çal›flma koflullar›n› düzeltme konusunda geç bile kald›k. Hiçbir yazar bir haftada 90 dakikal›k senaryoyu yazamaz, yönetmen çekemez, oyuncu oynayamaz. Arkadafllar›m›z, setlerde bu yüzden manas›zca uzat›lm›fl dizileri yetifltirmek için a¤›r koflullara katlanmak zorunda kal›yorlar. Bizler, sektörün bütün çal›flanlar› olarak insanca yaflama koflullar›n› hak ediyoruz.'' dedi. Sinema Emekçileri Sendikas› (S‹NESEN) Baflkan› Zafer Ayden ise dizi sektöründe çal›flanlar›n sigortas›z çal›flt›r›ld›¤›na de¤indi.

Ero¤lu sözlerini “19 Aral›k adalet ve hesap sorma ça¤r›m›z, flehitlerimiz devrimcilik yapma nedenimizdir. Hesaplar›n› soraca¤›z, and olsun” diyerek bitirdi.

Daha sonra, Erdal Özya¤c›lar ve Leman Sam'›n da aralar›nda bulundu¤u pek çok sanatç›, eylemcilere destek veren konuflmalar yapt›.

OCAK 2011 | TAVIR | 63


sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-

“Afl›k Veysel’i Anma Etkinlikleri” kapsa-

m›nda düzenlenen “Bas›nda Afl›k Veysel Ve Ustalar›n Objektifinden Afl›k Veysel” isimli foto¤raf sergisi 14 Aral›k’ta izleyenleriyle bulufltu. “Sergide Ara Güler, Fikret Otyam, ‹sa Çelik, Ozan Sa¤d›ç, Mustafa Türky›lmaz’›n eserleri de yer ald›. Uzun y›llar›n› sinema ve tiyatroya vermifl

olan 85 yafl›ndaki Münir Özkul, solunum yetmezli¤i nedeniyle 16 Aral›k günü yo¤un bak›ma al›nd›. Özkul’un, halen yo¤un bak›m servisinde solunum cihaz›na ba¤l› olarak tedavisi sürüyor. Almanya'n›n baflkenti Berlin'de 10-20 fiu-

bat 2011 tarihleri aras›nda düzenlenecek 61. Berlin Film Festivali (Berlinale) için son

lül’de gerçekleflecek, konuk ülkesi Almanya ve temas› “Göç” olacak.

haz›rl›klar yap›ld›. Halk müzi¤i sanatç›s› P›nar Sa¤, ‹brahim

Kaypakkaya ile ilgili sözleri nedeniyle befl y›la kadar hapis cezas› istemiyle yarg›land›¤› davada, "‹brahim Kaypakkaya'dan söz ederek suç iflledi¤imi düflünmüyorum" dedi. "Örgüt propagandas› yapmak", "suç ve suçluyu övmek" iddialar›yla, befl y›la kadar hapis cezas› istemiyle yarg›lanan Sa¤, Mayatya 3. A¤›r Ceza Mahkemesi'ndeki dava için, 23 Aral›k günü ‹stanbul 9. A¤›r Ceza Mahkemesi'nde talimatla ifade verdi. Pek çok yazar, çevirmen, editör ve okuru

bir araya toplayan Bo¤aziçi Kitap Fuar›’nda bu y›l Tav›r Dergisi de stand›yla yerini ald›. 2011 y›l›nda Bo¤aziçi Kitap Fuar› 15-21 Ey-

Arjantinli faflist diktatör Jorge Rafael Vide-

la'ya ömür boyu hapis cezas› verildi. 1976-1983 y›llar› aras›nda askeri cunta ile yönetime el koyan diktatör Jorge Rafael Videla, yarg›land›¤› Arjantin mahkemesince 30 bin Arjantinlinin öldürülmesinden ve kaybedilmesinden sorumlu tutularak, iflkence ve kasti adam öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezas› ald›. 85 yafl›nda olan Jorge Rafael Videla mahkemedeki ifadesinde:" Arjantin halk›n›n Marksist devrimi önleme talebi do¤rultusunda çal›flt›k." diyerek yapt›klar› katliamlar›, faili meçhulleri, iflkenceleri savundu.

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... Haydar Tanr›verdi Erzincan Türküleri Kalan Müzik

64| TAVIR | OCAK 2011

Nedret Ural fiavflat

Y›lmaz Çelik

Türküleri Ares Müzik

Çhik ‹ber Müzik

fiirin Pancaro¤lu ‹stanbul’un Ses Telleri Kalan Müzik




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.