kültür sanat yaflam›nda
2.25 TL(KDV’li)
flubat 2010
›ssn 1303-9113 •2010/021 • say› 94
. k›fl›n ayaz› tekel iflçilerinin inad›
. sanatta propaganda için biraz propaganda . flili’nin ölümsüz flark›s›: victor jara
. ”yeryüzünün lanetlileri”nin yüz ak›: frantz fanon
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba “Hava döndü, iflçiden, iflçiden esiyor yel”... Ozan, iflçinin ayak seslerini duyunca, onlar›n meydanlar› zapteden ordu hallerini görünce sar›lm›fl kaleme ve bu dizeyi yazm›fl. Ozan›n yüzünü tatl› bir serinlikle okflayan ve ruhuna umudu üfüren bu yel flimdilerde baflkentten esiyor...
Sahibi Tav›r Yay›nlar› ad›na Bahar Kurt Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
Zincirlerinden baflka kaybedecek bir fleyleri olmayan, iflini kaybedenin art›k baflka kaybedecek bir fleyi kalmayaca¤›n› bilen, TEKEL’in “açlar ordusu”; bu sat›rlar›n yaz›ld›¤› dakikalarda, baflkentin Sakarya Caddesi’ndeki oturma eylemlerinin 45. gününde olmalar›na ra¤men, kararl›l›klar›ndan, coflkular›ndan, gelece¤e dair umutlar›ndan hiçbir fley yitirmeden; Ankara’n›n kar›na, ayaz›na ald›rmadan direniyorlar. Gözlerimizi yat›rd›k ‹ç Anadolu’ya bekliyoruz. Kulaklar›m›z baflkentten gelecek zafer 盤l›klar›na ayarlanm›fl durumda. ‹flçi s›n›f›n›n, flu an için en güzel giysisini, iflçi tulumlar›n› giymifl neferleri, y›llar boyu s›n›f eylemine hasret yüreklerimizi yerinden oynatan bu direniflin zaferini tarifi imkans›z bir sab›rs›zl›kla bekliyor. S›k›lan yumruklar aflk›na... “Tüyü bitmedik yetimin hakk›na kimseye yedirmem” deyip de, halk›n mal›n› tüm flürekas›yla, tabiri caizse deveyi de havuduyla yiyenlerin sömürü düzenlerini elbet bir gün y›kacak olman›n inanc›, güveni aflk›na... Bire bin verecek umudu ülke topraklar›na nas›rl› elleriyle dikenlerin güzelim düfllerinin gerçekleflmesi aflk›na... Direnin!... Direnin ki, masmavi olsun flafaklar!
Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02
Direnin ki, kendini ak›ll›, cümle alemi ahmak sananlar›n saltanatlar›, o ka¤›ttan kaplanlar› rüzgarda titreyen ka¤›t parçalar› gibi sallans›n! Direnin ki, so¤uktan, kardan, ayazdan donmufl halk yürekler çözülsün. Çözülsün ve art›k umuda çarps›n! Direnin ki, ufuktan k›z›lca do¤sun günefller. Sabr›n son demindeki yoksulun, evsizin, iflsizin, çaresizin yüzü gülsün! Direnin! Ey Sakarya Caddesi’nde, yaln›zca umuda yelken açanlar! Direnin ki dirensin tüm ülke bafltan bafla! Yaln›zca Sakarya’da so¤u¤a karfl›n direnmekte devam eden TEKEL iflçilerinin de¤il, ezilen bütün milyonlar›n ortak düflü olan, sömürüsüz bir dünyaya olan hasretimizle... Bir sonraki say›m›zda buluflmak dile¤iyle... Dostlukla...
Yerel süreli yay›n tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
02/2010
3 5 7 8 10 14 17 18 20 25 28 31
GÜNCEL kerim kaya “milli hassasiyet” de¤il, kontrgerilla örgütlemesi: linç ‹ZLEN‹M ercan aksu edirne izlenimleri DENEME ümit zafer bütün y›ld›zlar bizdendir ELEfiT‹R‹ zeynep güney raz› de¤iliz ‹ZLEN‹M filiz tanya k›fl›n ayaz› tekel iflçilerinin inad› B‹YOGRAF‹ seher aknehir “bar›fl flehri”nde hallac olmak fi‹‹R rasul gamzatov turnac›k fi‹‹R gamze mimaro¤lu nehir yata¤›nda dinlenenin türküsü ‹ZLEN‹M mehmet esato¤lu izmir’den hatay’a defol amerika diye diye ‹NCELEME sinan gümüfl sanatta propaganda için biraz propaganda T‹YATRO gülnaz b›çakç› mefisto DENEME hakan soydemir antetus topraktan kopar›l›rsa
33 37 40 43 48 50 51 57 60 62
B‹YOGRAF‹ levent karakaya flili’nin ölümsüz flark›s›: victor jara ÖYKÜ gülden flanl› hamiyet’in nenesi DE⁄ERLEND‹RME ümit ilter zizek ya da dünyay› de¤ifltirmek ARAfiTIRMA tav›r edebiyatta türlerin en melezi: roman-lV ÖYKÜ hazarhan seyhan sessiz 盤l›k ÖYKÜ deniz meriç zifiri karanl›k k›z›l flafa¤› ça¤›r›yordu B‹YOGRAF‹ mehmet do¤mufl yeryüzünün lanetlilerinin yüz ak›: frantz fanon S‹NEMA sad›k demir avatar S‹NEMA sevgi duman vavien HABERLER KAPAKLAR ön kapak tasar›m: tav›r ön iç kapak karikatür: hapishaneden arka iç kapak foto: FOSEM arka kapak foto: mehmet özer
güncel
“milli hassasiyet” de¤il, kontrgerilla örgütlemesi: linç kerim kaya
“Halk›m›z›n milli hassasiyetlerine dokunuldu¤u zaman, flüphesiz ki bunun tepkisi farkl› olacakt›r” (Tayyip Erdo¤an’›n Trabzon’da yaflanan linç giriflimine iliflkin söylediklerinden)
Geçen ay içinde Edirne baflta olmak üzere Erzincan, Kars gibi di¤er illerde, “Amerika Defol” diyen vatanseverlere yönelik linç sald›r›lar› yafland›... Ülkemizde yaflanan ilk linç sald›r›s› de¤ildi bunlar ve son da olmayacakt›r elbette... Linç sald›r›lar›n› “vatandafl hassasiyeti” vb. demagojilerle perdelemeye çal›flan hükümet yetkililerinden linci örgütleyen polisine; linç güruhu hakk›nda hiçbir ifllem yapmayarak gerçekte kendi yasalar›n› dahi çi¤neyen yarg›ya kadar tüm kurumlar›yla devlet, linççilerin yan›nda oldu¤unu, her linç sald›r›s›nda oldu¤u gibi, son linç sald›r›lar›nda da göstermifltir... Gerek devlet yetkilerinin ve gerekse de burjuva bas›n›n demagojilerine bak›ld›¤›nda, ülke genelinde adeta k›flk›rmaya haz›r hassas bir insan toplulu¤u vard›r. Oysa gerçekler hiç de öyle de¤ildir. Tüm linç sald›r›lar›na ve linçlerin tarihine bir bütün olarak bak›ld›¤›nda da gerçe¤in hiç de böyle olmad›¤› görülecektir. Terör ve demagoji faflizmin ve faflizmin baflvurdu¤u linçlerin üzerine oturdu¤u en temel ayaklard›r. Oligarfli linç sald›r›lar› ile bir yandan terör estirip, halk› sindirmeye çal›fl›rken öte yandan da bu sald›r›lar› destekledi¤ini ve meflru gördü¤ünü demagojileriyle tamamlar ve linç güruhuna da cesaret verir. Linçlerin ta-
rihi hiç de yeni de¤ildir. Ve en son yaflanan linç sald›r›lar›nda sald›r›ya u¤rayan vatanseverlerin “defol” diye hayk›rd›klar› Amerika, lincin de anavatan›d›r. Amerikal› zengin, toprak ve köle sahibi olan Albay Charles Linch, (soyad›n›n okunuflu “linç”tir), çiftli¤inde çal›flt›rd›¤› kölelere karfl› oldukça vahfli uygulamalar gerçeklefltirmektedir. Linç etme tarz›ndaki sald›r›lar ilk olarak bu kifli taraf›ndan gerçeklefltirildi¤i için bu tür vahfli sald›r›lar da, o günden bu yana onun soyad›yla adland›r›larak linç ad› verilmifltir... Linç sald›r›lar›, yayg›n olarak Amerika iç savafl›ndan sonra Siyahlara karfl› uygulanm›flt›r. Siyahlar› bask› alt›nda tutmak, kimliklerini ortadan kald›rmak ve her türden haklar›n› kullanmalar›n›n önüne geç-
mek için s›n›r tan›mayan bir vahfletin uyguland›¤› sald›r›lard›r bunlar. Ve bu sald›r›lar›n daha sistemli ve sürekli hale gelmesini sa¤layan ilk örgütlenme de 1867 y›l›nda Pulaski
fiUBAT 2010 | TAVIR | 3
güncel
kentinde alt› asker taraf›ndan kurulan “Ku Klux Klan”(KKK)d›r. KKK, uzun beyaz elbiseleri, beyaz kukuletalar› ve her türlü vahfleti uygulayan sald›r›lar› ile Siyahlara karfl› örgütlenmifl; içinde polisten bürokrata, yarg›çlardan politikac›lara kadar devletin her kesiminden kiflilerin oldu¤u bir örgütlenme olarak ortaya ç›km›flt›r. Esas olarak Siyahlar› hedef alsa da bu linç güruhlar›n›n tek hedefi elbette Siyahlar olmam›flt›r. Hakk›n› arayan iflçiler, Siyahlar›n haklar›na sahip ç›kan binlerce Beyaz solcu da bu linç sald›r›lar›na maruz kalm›flt›r... Ve flimdi ülkemizde “Amerika bizim maafl›m›z› veriyor” diyen polislerin örgütledi¤i linç güruhlar› “Amerika Defol!” diyen vatanseverlere sald›r›yorlar. KKK, Siyahlara ve Amerika’daki solculara sald›r›rken; Amerika devletinin, ABD’nin ç›karlar›n› savunma amac›n› tafl›yordu. Edirne’den Kars’a kadar ülkemizdeki vatanseverlere sald›ranlar›n da amac› bundan farkl› de¤ildir. Onlar da Amerika’n›n ç›karlar› için sald›r›yor; Amerika’n›n iflbirlikçileri, yine Amerika’n›n ç›karlar› için linç güruhlar›n› vatanseverlerin üzerine sald›rt›yorlar. Fakat linç sald›r›lar›n›n amaçlar›, elbette salt Amerika ve Amerikan ç›karlar› ile de s›n›rl› de¤ildir. Birçok ülkede ve birçok biçimde yaflanan bu tür sald›r›lar›n ortak noktas›, tafl›d›¤› vahflet ve insanl›k d›fl› bir biçimde ortaya konmas›d›r. Bu yan›yla anavatan› olan Amerika ile benzeflse de, nedeni her zaman Amerikan ç›karlar› olmasa da, bask›c›, egemen burjuva iktitarlar›n›n ve iflbirlikçilerinin ç›karlar›n›n korunmas› gibi bir ortak özelli¤e sahiptirler. Burjuva iktidarlar, linç sald›r›lar› ile bir yandan halk›n düzene karfl› oluflacak olan tepkilerini ›rkç› ve floven duygularla farkl› hedeflere yöneltirken; di¤er yandan da devrimcileri halktan yal›tmay› ve demokratik mücadeleyi yok etmeyi hedeflerler. Bu nedenledir ki linç sald›r›lar›n›n oldu¤u her yerde mutlaka emperyalistlerin veya iflbirlikçisi iktidarlar›n parma¤› vard›r. Ülkemizde de linç sald›r›lar›n›n tarihi hiç de yeni de¤ildir. Ve tüm linç sald›r›lar›nda devletin, kontrgerillan›n parma¤›n›n oldu¤u da tüm gerçekli¤i ile bilinmektedir. 6-7 Eylül 1955 sald›r›lar›, ülkemizdeki kontrgerilla tertibi çok aç›k olan linç sald›r›lar›ndan
4 | TAVIR |fiUBAT 2010
biridir. Üzerinden y›llar geçtikten sonra aç›kça kontrgerilla tertibi oldu¤u itiraf edilmifltir. Orgeneral Sabri Yirmibeflo¤lu, bunun bir “özel harp ifli” oldu¤unu itiraf ederek, “muhteflem bir örgütlenme” oldu¤unu anlat›p “amac›na da ulaflt›” diyerek marifet olarak anlatm›flt›r linç sald›r›s›n›. Ve bu sald›r›n›n bafllat›c› k›v›lc›m› olan Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanmas› iflinin de yine Özel Harp Dairesi ve M‹T ortakl›¤›yla gerçekleflti¤i de a盤a ç›kar›lm›flt›r. Özel Harp Dairesi denilen kurumun kontrgerilla örgütlenmesinin ta kendisi oldu¤u da bilinen bir gerçektir. Keza Marafl Katliam›’n›n yine ayn› biçimde devlet ve sivil faflist çetelerin ortak bir örgütlenmesi oldu¤u da bilinmektedir. Çorum, Sivas Katliamlar›’ndan Trabzon linç giriflimine ve en son yaflanan Edirne ve di¤er illerdeki linç giriflimlerine kadar hepsinde ortak nokta devletin, kontrgerillan›n bu iflin do¤rudan içinde olmas› gerçe¤idir. Yaz›m›z›n en bafl›na koydu¤umuz Baflbakan Tayyip Erdo¤an’›n sözleri devletin linç sald›r›lar›na nas›l bir destek verdi¤ini aç›kça ortaya koymaktad›r. Ve kastedilen “milli hassasiyetlerin” neler oldu¤u da yaflanan gerçeklerle ortadad›r... Trabzon’da incinen “milli hassasiyet”, ölüm orucu direniflinin duyurulmas›d›r. ‹ncinen gerçekte “milli hassasiyet” de¤il, oligarflinin ç›karlar›d›r. Direniflin devleti zorlamas›, tutsaklar›n hakl› talepleri ve bafle¤meyen direniflleri karfl›s›nda devletin s›k›flm›fll›¤›ndan baflka bir fley de¤ildir. Evet, kimi zaman iflte böylesi “milli hassasiyetler” ortaya ç›karken, kimi zaman da devletin bir bütün olarak toplumsal mücadele karfl›s›nda içine düflmüfl oldu¤u aczi perdelemek ve halk› birbirine k›rd›r›p, katliamlar tertipleyerek denetim alt›na alma çabas›n›n ürünü olabilmektedir. Kimi; salt giriflim düzeyinde kalm›fl olsa da, linç sald›r›lar›nda devletin polisiyle, M‹T ve di¤er kurumlar›yla linç tertibini gerçeklefltirmesi sonucu k›flk›rt›lan bilinçsiz güruhun sald›r›lar› katliamlar ve vahflet boyutlar›na da ulaflabilmifltir. Ülkemiz tarihinde bunun da çok örne¤i bulunmaktad›r. 6-7 Eylül sald›r›lar›nda olsun; Marafl, Çorum, Sivas katliamlar›nda olsun, epsinde yaflanan vahflet, linç sald›r›lar›n›n nas›l bir gözü dönmüfllü¤ü yaratt›¤›n› da orta-
ya koymaktad›r. K›flk›rt›lan insanlar›n insanl›ktan ç›kacak denli gözlerinin dönmesi ve katliamc›l›kta, vahflette s›n›r tan›mamas› bu olaylarda çok aç›k yaflanm›flt›r. Katletti¤i insanlar›n gözlerini oyan, hamile kad›nlar›n kar›nlar›n› deflip do¤mam›fl bebelerini ç›kar›p katleden, insanlara tecavüz eden, sopalarla döverek kafas›n›, gözünü yararak öldüren birinin insan oldu¤undan söz edilebilir mi? Hay›r!.. Ama bunlar linç sald›r›lar›nda yaflanm›flt›r. Hangi insan bir baflka insan› bu flekilde katledebilir? Hangi insan, böyle bir vahfleti gerçeklefltirecek t›ynette olabilir? Elbette hala devam eden bir yöntem olan kulak kesip kolleksiyon yapmay› normal karfl›layan kafa yap›s›na sahip olanlar›n iflidir bunlar. ‹nsanl›¤›n› terk etmifl, emperyalizmin ve iflbirlikçilerinin ç›kar› için her türlü ahlaks›zl›¤› üç kurufla yapacak kadar kendini satan karakterde kiflilikler yapabilir tüm bunlar›. Amerika’dan ve iflbirlikçilerinden ald›klar› maafl› hak etme gayretinde olan vatan hainleri yapabilir tüm bunlar›. Ve yine insanl›¤›n› unutarak her türlü k›flk›rtman›n, deyim yerindeyse gaza getirmenin etkisine aç›k olan ve de¤erlerini bir kenara koyabilenlerin ifli olabilir tüm bunlar. Belki Edirne’de ve di¤er illerde son y›llarda yaflananlar bu denli vahfli katliamlar olmadan bitmifltir. Ancak bu, böyle olmayaca¤› anlam›na da gelmez. Linç sald›r›lar›yla, katliamlar›yla oligarflinin yapmaya çal›flt›¤› aç›kt›r; sindirmek, boyun e¤dirmek. Buna karfl› durmak, bedelleri ne olursa olsun vahflete boyun e¤memek ayn› zamanda linççilerin rahat hareket etmesini de engelleyecek, halk›n korkuyla sindirilmesi politikas›n› da geri teptirecektir. “Korkunun ecele faydas› yok” der eskiler. Bugün en küçük bir hak arama eylemini “linç”le karfl›layan bir düzende yafl›yorsak, bunun bilincinde olmal›, linç terörüne karfl› en güçlü tepkiyi göstermenin yollar›n› aramal›y›z. Direnilmemesi, lince boyun e¤ilmesi oligarflinin istedi¤i sinmiflli¤i ve korku hakimiyetini de beraberinde getirecektir. Bu anlamda oligarflinin hassiyetlerinin yaratt›¤› linç sald›r›lar›na karfl› halk›n hassasiyetleriyle devrimci, direngen bir tarzla ç›kmadan bu tür sald›r›lar› bertaraf etmek mümkün de¤ildir.
izlenim
edirne izlenimleri ercan aksu
Yol kenar›nda ayçiçe¤i tarlalar›… Yolu buralara düflenler iyi bilirler. Ayçiçe¤i, günebakan… Sar› taç yapraklar›yla izlerler günefli.
bu ›ss›z yol kenar›nda bekliyoruz. Belki gözlerden ›ra¤›z ama usuldan yüre¤inizin içine iflliyoruz bugünlerde.
ne'ye girmemiz yasaklanm›flt› adeta. Düflünün ki u¤runa bedeller ödedi¤iniz, kan döktü¤ünüz, ad›na türküler yakt›¤›n›z vatan›n›z›n bir flehri size yasak olsun. Polis; copla, gaz bombas›yla, tekmeyle, tokatla sald›rs›n. Yetmedi, üzerinize örgütledi¤i gözü dönmüfl sivil faflistleri sals›n. Kabullenilecek gibi de¤il elbette. Kabul etmedik. Çünkü her fleyi biliyorduk. Arkadafllar›m›z›n neden tutukland›¤›n›, Edirne'ye girmemize neden izin verilmedi¤ini, polisin bize neden tekme-tokat sald›rd›¤›n›… Haftalar öncesinden Edirne esnaf›n› provoke etmek için flehirde çal›flma yap›ld›¤›n› biliyorduk. Hepsi efendileri daha rahat saltanat sürsün diyeydi. Amerikanc› tekeller kan›m›z› rahat emsin diyeydi. Her fley o kadar net, saflar o kadar keskindi ki... Bir yanda vatanseverler, bir yanda Amerikan iflbirlikçileri… Biliyorduk ki art›k Edirne'ye girmeden dönüfl yoktu bize. Bu art›k onur meselesiydi. Ba¤›ms›zl›k meselesi… Vatan›n üç befl çapulcuya b›rak›lacak bir kar›fl topra¤› yoktu bizim için.
Buralar›n yeflili, ya¤muru boldur dostlar. ‹nsan› güleç, ba¤› bahçesi bereketli… Elbette yoklu¤un eli buralar› da tutmufl. Burada da yal›nayak çocuklar var. Burada da ay sonu, ev kiras›, do¤algaz faturas›… Fakat yine de has üzüm ba¤lar›n› ard›na al›p, günefle gülüyor ayçiçekleri burada. Buras› Trakya…
3 Ocak günü ‹stanbul'dan ç›kt›k yola. fiark›lar türkülerle sürüyordu yolculu¤umuz. Hem tutuklanan arkadafllar›m›za destek olman›n, hem de Amerika'ya bir de Edirne'den "defol" diyecek olman›n heyecan›n› tafl›yorduk. Birço¤umuz Edirne'yi ilk defa görecektik. Belki sokaklar›n›, binalar›n›, insanlar›n› ilk defa görecektik ama iflte buras› da kan›yla, can›yla vatan topra¤›yd›. Evet, köyleriyle, yollar›yla, ayçiçe¤i tarlalar›yla, yal›nayak çocuklar›yla vatan topra¤›… ‹flte böylesine tan›d›k bir hasretle yaklafl›yorduk Edirne'ye do¤ru.
Edirne gifleler önünde bafllad› direniflimiz. Birbirimize kenetlenip oturduk asfalta. Yolu kapatt›k. Polis ilk olarak üzerimize gaz s›kt›. Sonra tekmeleyerek yerlerde sürüklemeye bafllad›. Öte yandan birkaç metre ilerimizde kudurtulmufl faflist bir güruhu da haz›r etmiflti polis. Fakat sald›r›lar sonucu birimizi dahi geri gönderemediler. Vazgeçiremediler. Sald›r›lar sonunda beklemek üzere Edirne'ye on befl kilometre uzakl›ktaki bu dinlenme tesisine geldik. Yaklafl›k bir hafta sürecek olan bekleyiflimiz iflte böyle bafllad›.
Fakat dostlar; biz bu ülkenin vatanseverleri, devrimcileri flehrin giriflinde savafl düzeninde bizi bekleyen polislerle karfl›laflt›k. Edir-
Kimimiz ö¤renciydik, s›nav›m›z vard›; kimimiz iflçiydik, mesaimiz vard›; kimi çocuklar›n› b›rak›p gelmiflti. Herkesin ortaklaflt›¤›
Edirne'ye on befl kilometre kala bir dinlenme tesisindeyiz. Art›k iyice tan›yorsunuz bizi dostlar. Birkaç gündür konuk oluyoruz evlerinize, haber bültenlerinden s›yr›l›p. Evet bizler "Amerika Defol! Bu Vatan Bizim" dedikleri için linç sald›r›s›na maruz kal›p tutuklanan arkadafllar›m›za destek olmaya, Edirne'ye giden Halk Cephelileriz. Genç yafll› iki yüz kifli,
fiUBAT 2010 | TAVIR | 5
izlenim
du. Elbette anlayam›yorlard›. Bunca zahmete neden katlan›l›r? Neden insanlar iflten at›lmay›, derslerinden kalmay› göze alarak bu ›ss›z yol kenar›nda gece gündüz bekler? Yüreklerini bencillik, riyakarl›k kaplayanlar bu kararl›l›¤› anlayamazd› elbette.
nokta, "Ne olursa olsun Edirne'ye gitmek ve bas›n aç›klamas›n› yapmak"t›. ‹lk günden yiyecekler, giyecekler ortaya konuldu. ‹stanbul'dan, Edirne'den, Babaeski'den ihtiyaçlar karfl›land›. Küçük bir komün kuruluyordu burada. Ekme¤imizi beraber bölüyor, türkülerimizi hep birlikte söylüyorduk. Bir yandan gözümüz televizyonda, haber bültenlerindeydi. Biz burada beklerken Edirne Valili¤i’yle ve Ankara'daki baz› bakanl›klarla görüflmeler devam ediyordu. ‹lk üç gün hava oldukça so¤uktu ve geceleri otobüste uyumak olanaks›zlafl›yordu. Bu yüzden herkes tesis içindeki masalara bafl›n› dayayarak uyuyordu. Akflam haberlerinden sonra oyunlar oynuyor, skeçler haz›rl›yor, flark›lar türküler söylüyor, halaylar çekiyorduk. ‹lk gün tesis çal›flanlar› mesafeli yaklaflt› bizlere. Fakat sonras›nda bizi tan›d›kça çekingenlikleri k›r›ld›; flark›lara, türkülere onlar da efllik etmeye, sohbetlere kat›lmaya bafllad›lar. Burada her an›m›z, her hareketimiz, her sözümüz Edirne'ydi art›k. Öylesine kilitlenmifltik ki, sanki bu dinlenme tesisinde açm›flt›k gözümüzü. Yüzünü güneflten ay›rmayan ayçiçekleri misali dönmüfltük yüzümüzü Edirne'ye. Ve saatler, günler ilerledikçe direniflimizin coflkusu bütün yürekleri sar›yordu. Yaln›zca buradakileri de¤il. Yurdun dört bir yan›ndan vatanseverler paylafl›yordu coflkumuzu. Direniflimizin üçüncü gününde ‹stanbul'da Galatasaray Meydan›’nda oturma eylemi bafllad›. ‹ki gün sonra ise Ankara'dan Yüksel Caddesi’nden destek eylemi geldi.
6 | TAVIR |fiUBAT 2010
Farkl› flehirlerden gelen destek eylemlerinin haberleri bize ulaflmaya bafllad›¤›nda sevinçten aya¤a f›rlad›k. Sloganlar, halaylar, koyulaflan sohbetler, uzayan voltalar… Moralimiz yüksekti. ‹flte ›ss›z bir yol kenar›n› direnifl alan›na çevirmifltik. Vatanseverleri tutuklayanlar, linçleri örgütleyenler hazmedemedi bu durumu. Jandarma, bekleyiflin dördüncü gününden itibaren orada bulunanlar›n ailelerini telefonla aramaya bilindik sözlerini tekrarlamaya bafllad›: "O¤lunuz flu an teröristlerle beraber… k›z›n›z yasad›fl› bir eyleme kat›l›yor… oraya operasyon yapaca¤›z…" Amaçlar› aileleri buraya getirerek bir dram yaratmak, eylemi çarp›tmakt›. Bir iki aileyi tesislere getirmeyi baflard›lar da... Medyan›n da deste¤iyle eylemi gayr› meflru göstermek için her türlü yalana ve çarp›tmaya baflvuruyorlard›. Adeta bir psikolojik savafl yürütülüyordu ve aileler bu savaflta kullan›lmaya çal›fl›yordu. Derken eylemin beflinci gecesi ‹stanbul'dan bir otobüs "aile" destek ziyaretine geldi bizlere. ‹flte aileler de burada bizim yan›m›zda demekti bu. Onlar da vatanlar›n›, vatansever devrimci evlatlar›n› sahipleniyor demekti. Öyle ki dinlenme tesisindeki eylemcilerden birinin k›z› Ankara'da, bir di¤er eylemcinin k›z› ‹stanbul'da sald›r›larla ilgili bas›n aç›klamas› yap›yorlard›. Bu azim ve kararl›l›k karfl›s›nda flaflk›nl›¤a düfltüler. Yüksek rütbeli bir asker "Biz bile burada beklemeye çekiniyoruz, nas›l bir inanç var sizde?" diyor-
Dinlenme tesisinde beklerken gündem d›fl› faaliyetlerimiz de oldu tabii ki. Örne¤in bir akflam bilgi yar›flmas› düzenledik, bir akflam haz›rlanan skeçler sunuldu. Türkü gecesi bile düzenledik bekleyiflimiz esnas›nda. Hafta sonuna yaklafl›l›rken valilik ve bakanl›kla yap›lan görüflmelerden bir sonuç al›namayaca¤› anlafl›lm›flt›. Fakat biz sab›rs›zd›k, bir an önce Edirne'ye do¤ru yola ç›kmak istiyorduk. En ufak k›v›lc›mda koflarak gidecektik sanki Edirne'ye. Ve bundan çok korkuyordu polisi, jandarmas›. Onun için her girifli ç›k›fl› tutmufllard›, her köfle bafl›nda adamlar› vard›. Ancak devrimcilerin kararl›l›¤› karfl›s›nda o kadar acizlerdi ki... 9 Ocak günü otuz kiflilik bir grup halinde dinlenme tesisinden ayr›larak sessiz sedas›z Edirne'ye girdi¤imizde ruhlar› bile duymad›. Evet dostlar, alt› günlük bekleyiflin ard›ndan kendi bildi¤imiz yollardan flehre girdik. Sabah›n ilk saatlerinde ters istikamete, ‹stanbul'a do¤ru yola ç›kt›k. Esenler Otogar'a geldi¤imizde farkl› flehirleraras› otobüslere binerek Edirne'ye hareket ettik. En ufak bir sorunla karfl›laflmadan Edirne'ye ulaflt›k. Bir hafta bekleyiflin ard›ndan iflte Edirne'deydik. Vatan topra¤›ndayd›k. Ve gördünüz dostlar… Vatan› sahiplenenleri gördünüz, fedakarl›¤› gördünüz. Sald›r›y› gördünüz, tahammülsüzlü¤ü gördünüz. Dostu, düflman› gördünüz o gün. Kiminiz televizyonlarda, kiminiz gazetelerde… Dinlenme tesisinde ise bayram havas› vard› o gün. Bir de Edirne'ye giren gurubun içinde olamaman›n buruklu¤u... Dedi¤ini yapman›n, meydan› çapulculara b›rakmaman›n hakl› gururu vard›. Akflam Edirne'den dönenler halaylarla sloganlarla karfl›land›. Yaralananlar vard›. Onlar hastanelere gönderilip dönüfl haz›rl›klar›na baflland›. Otobüslere binilmeden önce son bir halay kuruldu. Coflkuyla söylendi türküler. Gecenin ilerleyen saatleriyle beraber alt› gündür tutulan nöbeti ayçiçeklerine devredip ‹stanbul'a do¤ru yola koyulduk...
bütün y›ld›zlar bizdendir ümit zafer
Bütün y›ld›zlar bizdendir, geceyi seviflimiz de bundand›r. Kalbimizdeki yang›n›n gö¤e ulaflan k›v›lc›mlar›d›r o y›ld›zlar. Karanl›ktan korkmay›fl›m›z›n baflka bir sebebi yoktur… O kara bulutlar gericidir. Hamdolsun rüzgar da bizdendir. Ve nice son nefesin bileflkesidir. Ilg›t ›lg›t esen flu seher yeli, umudun kesintisiz ezgisi olup parçalar bütün ablukalar›… Onurun günefli en delikanl› haliyle öper kara k›fl alt›ndaki bir kenti kalbinden. Ve en habis haliyle o kenti kuflatan kanser, irademizin neflter parlakl›¤› karfl›s›nda zavall›d›r. Öyle ya, nicedir Edirne’nin kalbi, “Amerika Defol, Bu Vatan Bizim!” derken kanad›¤›m›z yerdir… Bir kenti kalbinden öpmenin cevahiri olan, o yaman delikanl›lar, flafa¤›n havarisidirler. Tan yeri atarken usulca uyand›r›rlar zaman›. Ve Mahir elleriyle flehri flereflen-
dirip gelece¤e tafl›rlar tarihi… Kesilir elbet onlar›n yolu. Çünkü onlar tereddütsüz üstüne yürüyorlar küçük, büyük modelleriyle cümle Amerikanc›lar’›n. Ve dünü bugüne ba¤layan ad›mlar›n›n varaca¤› yer, ürkütüyor Amerikanc› haramileri. O korkuyla cins itlerini sal›yorlar ortal›¤a. Fakat, tafla tutulan bir nehir k›vam›nda yürümeye devam ediyor bu topra¤›n coflkusu flelale çocuklar›…
larda halaya duran afifller, gülüflüdür soka¤›n…
“Gel gör beni aflk neyledi.” diyen Yunus’tur hepsi. Vatansever olman›n büyük aflk›yla yollara düflen serüvencilerdir onlar. Ki s›rtlar›ndaki Dev-Genç h›rkas›yla bu topra¤›n umut dervifli, ekeni biçenidir her biri…
Sokaklar›n yaln›zl›¤a, meydanlar›n da karanl›¤a mahkum edilmesine itirazlar› vard›r. ‹flte bu yüzden girilmedik sokak, ç›k›lmad›k meydan b›rakmazlar. Tafl›rlar umudun sonsuz ve susturulmaz flark›s›n› Malatya’dan Edirne’ye, ‹stanbul’dan Kars’a…
Sevgi emektir elbette maceram›zda ve aflk, fedad›r bu kavgada. Ve onlar, yürek ile yumruk ile emek veriyorlar ba¤›ms›zl›¤a. Öyle geçiyorlar ki BEN’den, ba¤›ms›zl›¤›n aflk›yla yanarken B‹Z diyorlar… Sokaklar› güzelleyen onlard›r. Ve bu sokaklar, onlar›n zeybek ad›mlar›n› duydukça inceden ve içten tebessüm ederler. Ki duvar-
Ve meydanlara ç›k›nca onlar, gözlerinin içi güler meydanlar›n. Mahir’in, Day›’n›n yoldafllar›n› tan›r, bilir, sever ve ba¤r›na basar bu meydanlar. Serdengeçtilikleri, gözü karal›klar› ve yeri gelince h›rç›n ve b›çk›nl›klar› meydan›n döflüne ve düflüne at›lm›fl imzalar›d›r öteden beri…
fiükürler olsun flu bereketli topra¤a ve hayat denilen kavgaya, böyle yi¤it evlatlar› var. Demek ki, gelecek emin ellerdedir. Ve yar›n, hiç kuflku yok ki, bugünden kurulur. Öyle ki aç›lan masalardan kanatlanan kufllara, yükselen avazlardan dalgalanan k›rm›z›lara hepsi ama hepsi, kar›fl›r ba¤›ms›zl›¤›n o mukaddes harc›na…
fiUBAT 2010 | TAVIR | 7
elefltiri
raz› de¤iliz! zeynep güney
"...Zalimin zulmüne karfl› gelmemek, mazluma yap›lacak en büyük kötülüktür. Ben zalimlerle birlikte varl›k içinde yaflamay› alçakl›k, zalime karfl› gelerek bulaca¤›m ölümü ise yücelik sayar›m..." Hz. Hüseyin
mezsin demedim mi…" R›zal›k Alevilerde bir erdem, bir yoldur. Alevili¤in temel ahlak sembollerinden biri olan “Kul Hakk›”n› ifade eder r›zal›k. Herkesin kendinden ve yan›ndakilerden, toplumun senden ve Hakk›n senden raz› olmas›d›r… Bundand›r ki kifli önce kendi özü ile hesaplaflmal› ve kendini yarg›lamal›d›r. Bafl› secdede iken yap›lan bu hesaplaflmada secde bir aynad›r. Kifli aynada kendisi ile bafl bafla kalacak ve e¤er bir eksikli¤i, bir suçu, hatas› varsa kendini ele verecektir.
“Ve bir tabak dolusu nar sundu R›za fiehri yabanc›s› sofu ‹stedi ki gönül saray›n›n sultan› da ondan hoflnut olsundu Lâkin, nerden bilsindi ki, buras› fiehr-i R›za idi -ver r›za al r›zal›k ifller idi. Bu gönül flehrinin yarenleri Aflk›n nar›na tutuflup yanar idiler De¤il idi gözlerinde sofunun taba¤›ndakiler Onlardan var idi a¤açlar dolusu nar -yoktu önünde bekçisi Bilirlerdi yang›n yeri nar bahçesi yürekleri Bilirlerdi, aflk›n nar›nda harareti Daldaki nar›n k›z›ll›¤›nda de¤il. R›za idi tohumu bu nar›n sebilen R›zal›k idi dem-i mekânda serpilen Sevgi idi meyvesi bu nar›n-ortakça sunulan
8 | TAVIR | fiUBAT 2010
R›za ile atefline yan›p kül olunan Çün buras› fiehr-i R›za idi Gönül iflleri böyle idi." *
‹flte böylesi bir yerdir R›zal›k fiehri. Alevi-Bektaflilerin, toplumun kesin kurtuluflu olarak tasarlad›klar› bir flehir. S›n›flar›n, devletin ve paran›n olmad›¤›, herkesin gücüne göre çal›fl›p üretti¤i ve kendi gereksinimlerine göre üretimden pay ald›¤› düflsel bir toplum, düflsel bir flehir. ‹flte bu düflsel ve kamil flehri yaratman›n tek yolu da kamil insanlardan geçmektedir. Pir Sultan Abdal’›n, özünü ve kendini inkar etme noktas›na gelen kiflilere verdi¤i cevab›n özünde de bu flehrin havas›, bu erdem yatar. "Bu bir r›za lokmas›d›r / Yiye-
‹kinci r›zal›k ise kiflinin toplum ile r›zal›¤›d›r. Bu da ancak eline, beline, diline sahip olmakla gerçekleflir. K›saca edep olarak alg›lanan üç mühür kifliyi kötülükten uzak tutar. Bunu gerçeklefltiremeyen kifli zaten hiçbir zaman kendi özüyle de do¤ru yolda buluflamaz. Ve üçüncü r›zal›k ise kiflinin Hak-Muhammed-Ali yoluna hüsnü r›zas›d›r. Kifli bu yola kimse taraf›ndan zorlanmadan kendi r›zas› ile girer. Yola r›za ile giren kifli, yolun gereklerini severek, inanarak yerine getirmek durumundad›r. Yola girifl; mal›, can› cana katmak anlam›na gelen musahiplikle bafllar. Toplumda raz› olursa, kiflinin kendi özüyle r›zas› gerçekleflir. Böylece üç r›za birleflmifl, el ele, el Hakka ulaflm›fl olur. Kimseden r›zal›k al›nmadan bir ifle bafllanmaz Alevilikte. Cem törenlerinde de Dede tüm canlardan r›zal›k almadan bafllayamaz, görev alamaz. Dededen raz› olunacak, tören-
elefltiri
deki tüm canlar birbirinden raz› olacak ki tören bafllas›n. Raz› olunmayan var ise o kifli sorguya çekilecek. Hiçbir pir, üzerinde kul hakk› bulunan yol evlad›n› sorgulamadan yola alamaz. Mutlaka hak sahibinin r›zas› al›nmal›d›r. Çünkü cem erkan›na ne r›zas›z bir lokma, ne de tüm cemaatin r›zal›¤›n› almam›fl bir insan giremez. Kimin hakk›nda davac› olunmuflsa o kifli cem meydan›nda yarg›lan›r ve r›zal›k al›n›r. Alacak verecek kalmayacak, küskünler bar›flacak, adaletsizlikler ortadan kald›r›lacak ve hak yerini bulacakt›r. Bu hakka raz› gelmeyenler, suçunu kabul edip af dilemeyenler ise cezaland›r›lacak ve törene al›nmayacakt›r. Cemlerdeki meydanda hizmet görmenin, ibadet edebilmenin, o yolun yolcusu say›lman›n flart› Erkân› Cem meydan›nda sorgudan geçmektir. Halk Mahkemesi’dir buras› ayn› zamanda. Alevi-Bektafli cemlerinde befl meydan vard›r. 1- Sohbet meydan›, 2- R›za-› lokma meydan›, 3- Cem meydan› 4- ‹krar cem meydan› ki (bu meydan e¤er taliplerden 4 can musahip olurlarsa aç›l›r), 5- Erkan› cem meydan›. Bunlardan Erkan-› Cem meydan›d›r ki o meydana “Halk Mahkemesi” de denir. ‹flte tüm canlar bu mahkemeden geçerek cem meydan›na girebilirler. Bir de bunlardan baflka bir mekan vard›r ki, hiçbir Alevinin tasvip etmedi¤i düflkünlük meydan›d›r. Burada talip cezas›n› bitirip tekrar yola girmek isterse cemaatin ve pirin izni ile Mürvet Meydan› aç›l›r. Muhakemesi yap›l›r talibin. Talip hakl›ya hakk›n› vererek cemaat ve pirden af diler. Ancak affedilirse yola al›n›r, ayn› yere yüz sürülür, ayn› lokmadan yenilir. Ama tüm bunlar›n d›fl›nda cana k›yanlar ve de tecavüz edenler var ki onlar hiçbir zaman ceme al›nmaz ve de onlar›n düflkünlü¤ü hiçbir flekilde kalkmaz. ‹flte bu yaz› tam da bunun için yaz›l›yor. Böylesi düflkünlerin, nas›l olup da kendisine Aleviyim diyenlerce ceme al›nd›¤›na, onlara r›zal›k verildi¤ine flafl›rd›¤›m›z, flafl›rmaktan öte öfkelendi¤imiz için yaz›l›yor... Alevilerin Kerbela’daki zalimlerden ve de o zalimlerin yolundan gidenlerden raz› olmas› beklenebi-
lir mi hiç? Peki, Aflure, ‹mam Hüseyin’in, zaman›n zalim diktatörü taraf›ndan alt› ayl›k süt emen çocu¤una var›ncaya kadar bütün yak›nlar›yla birlikte ac›mas›zca susuz b›rak›larak flehit edildikleri günün ad› iken o Aflure gününde zalimlerin bugünkü temsilcileri ile ayn› tabaktan çorba içilir mi? ‹çilmez. Kerbela "‹slam" ad›na yap›lan en büyük vahflet olarak geçmiflti tarih kitaplar›na. 10 Ekim 680’de Hz. Ali’nin o¤lu Hz. Hüseyin ve ço¤u yak›n› ile birlikte Yezit ordular› taraf›ndan Kerbela denilen F›rat boylar›ndaki çölde susuz b›rak›larak vahflice katledilmifllerdi. Hz. Hüseyin’in bafl› kesilerek m›zrak ucunda fiam’a getirilip gezdirildi. O günden sonrad›r ki, Kerbela art›k zalimlerin zulmüne karfl›, direniflin, boyun e¤memenin simgesi oldu. Hz Hüseyin'in Kerbela'da a¤z›ndan dökülen sözler ise dünden bugüne Yezitlere karfl› savaflta bir silah, yar›n› kurma mücadelesinde bir inanç oldu: "Zalimlerin hükmü alt›ndaki topraklar›n neresinde yaflarsan›z yaflay›n, ezilenlerin, mazlumlar›n birli¤i oluflmad›kça mukadderat de¤iflmez... Kerbela mazlumla zalimin kavgas›d›r. Zalimlerin dünyas› var oldukça bu kavga devam edecektir." Peki hal böyle iken, bugün de bu Yezitlerin iktidar› devam ediyor iken, dün Kerbela'da akan kan bugün Marafl'ta, Sivas'ta, Gazi'de akmaya devam ediyorken, Kerbela'n›n ›fl›¤›ndan flefaat ummaktan baflka yap›labilecek en do¤ru fley ne olabilir ki... Zulmün ve de katliam›n yetmedi¤i yerde bu kez de inançlar›n, de¤erlerin içini boflaltanlara karfl› verilecek cevab›m›z, bunun için iktidarlarla iflbirlikçilik yapan sözde Alevilere karfl› söylenecek sözümüz vard›r. Yak›n zamanda yaflanan ac› gerçekleri gizlemek ne mümkün... Bir cem kurulmufltur ‹skenderun elinde. Vakit 13:30 civar›d›r. Ne mutludur. Aflure gününde canlar biraraya gelmifltir yas tutmaya, tarihi hat›rlamaya, zalimin zulmüne karfl› isyan etmeye diz k›rmaya... Amma velakin birileri düflkünleri sokmufltur meydana. Ceme davet edilen CHP-MHP-DSP-AKP-‹skenderun Kaymakam›-‹skenderun ilçe emniyet müdürü-belediye baflkan›-Payas’›n MHP’li belediye baflkan›
vard›r cemin ön saflar›nda. Dede bafllamadan evvel ceme, Alevilerin onurlu tarihini, bafle¤mezli¤ini, Yezit’e boyun e¤mezli¤ini, zalimin karfl›s›nda olup mazlumun yan›nda oldu¤unu anlat›r. Ve sonra ceme bafllamak için r›zal›k al›r canlardan. Ve sonra sorar R›za fiehri çocuklar›na: "Herkes bir birinden raz› m›d›r?" Ve iflte tam o anda bir Hüseyin evlad›, bir Alevi can›, bir zalim karfl›s›nda boyun e¤meyen ç›kar ki ortaya yang›n yüreklere bir sudur dedikleri. Tam o anda Kerbela'da yanan dudaklara bir sudur: "Ben raz› de¤ilim." Dede, "Neden raz› de¤ilsin?" diye sorar. Ne sorars›n Dedem, bilmez misin niçindir denir amma kulak cevap verecek yi¤it evlattad›r. "Alevileri Dersim'de, Marafl'ta, Çorum'da, Sivas'ta Alevi olduklar› için öldüren kurum temsilcileri bizimle ayn› cemde bulunmaktad›r. Biz bunlara raz› de¤iliz. Cemde en önde Yezitler bulunmaktad›r. Allah kat›nda bu cemin yeri yoktur." "Neden?" "Yezitlerle bizi ayn› ceme ça¤›r›yorsunuz. Bu cemin sevab› Allah kat›nda da yoktur. Sizi protesto ediyoruz... Siz Yezitle ayn› tasta çorba-aflure yiyorsunuz. Biz bu duruma düflmeyece¤iz. Ayn› kazanda piflen aflureyi Yezitle yemeyece¤iz." Ve de diyece¤imiz fludur ki, cemevlerimizi bu katillere açmak, yola ihanet de¤il de nedir? fiimdi soruyoruz hani Alevilikte ceme al›nmayan ve düflkünlü¤ü hiçbir flekilde kalkmayacaklar›n bafl›nda cana k›yanlar geliyordu. O zaman katillerin, eli kanl›lar›n yolundan gidenlerin halk›m›z›n içinde, cem törenimizde ne iflleri var? Lütfen bize, “Ceme her giren insan, insan olarak giriyor. Onlar bizim misafirimizdir.” demeyesiniz. Böyle bir yan›lg›ya düflmeyesiniz. Bizim bildi¤imiz insan, akl›yla insand›r, yüre¤iyle insand›r. Bir kuru bedenden ibaret de¤ildir insan. ‹nsan düflündükleriyle, hissettikleriyle, yapt›klar›yla, hak verdikleriyle vermedikleriyle insand›r. Mahkum etmeye çal›flt›¤›m›zda beden de¤il, o düflüncelerin ta kendisidir. Bizi Yezitle ayn› tastan yemek yemeye zorlayan dededen de Yezit'in eskisinden de yenisinden de raz› de¤iliz. * fiair Kutubi
fiUBAT 2010 | TAVIR | 9
izlenim
k›fl›n ayaz› tekel iflçisinin inad› filiz tanya
navdan flimdi onlar geçiyorlar. Asl›nda TEKEL iflçileri daha önce de geçti bu imtihandan. TEKEL'in alkol k›sm› özellefltirildi¤inde, alkol iflçileri direnifl gösterdiler fakat TEKEL'in di¤er birimlerinden istedikleri deste¤i tam alamad›lar. TEKEL’in di¤er birimlerine da¤›t›ld›lar. Y›llar geçti; devlet flimdi TEKEL’in “Yaprak Tütün” k›sm›n› kapat›yor. Burada daha önce özellefltirilen k›s›mdan gelen iflçiler de var. fiimdi o zaman gösteremedikleri direnifli ve birli¤i gösteriyorlar. Daha önce s›n›fta kald›klar› s›navdan flimdi geçmeye çal›fl›yorlar.
Ankara’n›n k›fl›, ayaz› meflhurdur. Sonbaha- iflçileri oradan uzaklaflt›rmak istiyordu. Daha r›n bitifliyle bafllar, bahara kadar ayaz keser sonra onlar› tekrar gördük. Bu sefer otobüslerle Ankara'ya gelmifllerdi. Abdi ‹pekçi ParAnkara’y›. k›’nda eylem yap›yorlard› ama polis sald›r›Ocak’›n ortas›na geldik. Ankara hala ›l›k son- s›yla karfl› karfl›ya kald›lar. Coplar, tazyikli su, bahar günlerini yafl›yor, Ankara’ya nedense biber gaz›... k›fl gelmiyor bu sene. ‹flçiler yerlerde sürüklendi, çamurlara bulanSürekli resmi zevat›n etkinlikleriyle gün- d›, biber gaz›ndan kaçmak isteyen iflçiler demde olan kentin al›fl›k olmad›¤› konuklar› kendilerini Abdi ‹pekçi Park›’ndaki, buz gibi var. Ankara k›fl ortas›nda iflinden at›lan yüz- sularla dolu süs havuzuna att›lar. lerce TEKEL iflçisini a¤›rl›yor. Televizyonda onlar› izlerken gözümüzün Onlar› ilk Çevre ve Orman Bakan›’n›n a¤aç önünden o park›n gördü¤ü eylemler geldi dikme töreninde gördük. Bakan a¤aç dikiyor- geçti. O park ne direnifller ne eylemler gördü. du. TEKEL iflçileri bakana neden ifllerinden at›ld›klar›n› soruyordu. Bakansa kendi derdin- TAYAD'l› analar› unutmad›, memurlar› unutde, "Benim bakanl›¤›mla ilgisi yok.” diyerek mad›. fiimdi s›ra TEKEL iflçilerinde. Ayn› s›-
10 | TAVIR | fiUBAT 2010
TEKEL iflçilerine karfl› kullan›lan "orant›s›z güç", ülke çap›nda büyük tepki toplad›. Televizyonlarda, tart›flma programlar›nda günlerce konufluldu. Ankara’n›n en so¤uk günlerinden birinde TEKEL iflçilerine s›k›lan foseptik suyu hepimizin iliklerine iflledi. Baflbakan›n vurdumduymazl›¤›, eme¤e düflmanl›¤› bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarpt›. Abdi ‹pekçi’de daya¤›, foseptik suyunu ve biber gaz›n› yiyen emekçiler ürkmedi, sinmedi, geri dönmedi. TEKEL emekçileri 30 günden fazla bir zamandan beri Sakarya Caddesi’ndeki Türk-‹fl binas›n›n önünde eylem yap›yorlar. Sanki onlar hep oradaym›fl gibi geliyor. Bir ayd›r oradan her geçiflimizde taa uzaktan seslerini duymaya bafll›yoruz; kimi zaman slogan atarken, kimi zaman flark› söylerken, kimi zaman halay çekerken görüyoruz onlar›. Say›lar› her geçen gün artt›. Kad›n iflçiler
izlenim
de bu eyleme kat›ld›. Birço¤u ilk kez bir eyleme, direnifle kat›l›yorlard›. Abdi ‹pekçi’de polis bask›s›yla karfl›laflt›klar›nda floke olmufllar. Hiç böyle bir fley beklemiyorlarm›fl. Biber gaz›yla ilk kez karfl›laflan baz› iflçiler ›sland›ktan sonra gaza maruz kal›nca, yüzlerindeki yanmadan dolay› kendilerinin yand›klar›n› -yak›ld›klar›n›- sanm›fllar. Kad›nlar ilk geldiklerinde binadan d›flar› pek ç›km›yorlard›. Bir süre sonra onlar da eylemlili¤e kat›lmaya bafllad›lar. Ad›yaman’dan gelen kad›nlarla sohbet etti¤imiz s›rada Abdi ‹pekçi’de sald›r›ya maruz kalanlardan birisi, "Çocuklar›m› teyzesine b›rakt›m geldim, ilk geldi¤imiz gün polis bizi döverken onlar yemek yiyormufl televizyonun karfl›s›nda haberlerde, küçük o¤lum beni görmüfl, orada kafl›¤› elinden atm›fl ba¤›rmaya bafllam›fl. Önceden polis olmak istedi¤ini söylerdi. fiimdi “Büyük amir olaca¤›m bunlara çok k›zaca¤›m.” diyor, anlat›yor bafl›ndan geçenleri... Hepsinin hikayesi birbirinden ac›. Daha önce hiç eyleme, mitinge gidip gitmediklerini soruyorum. Baz›lar› TEKEL’in eylemlerine falan gitmifl ama birço¤u hiçbirine gitmemifl. Kad›nlar›n ifl hayat›ndan kopar›l›p evlere hapsedilmek istendi¤ini söylüyorlar. ‹fl yerlerinde de kad›nlar›n daha çok çal›flmas›na ra¤men erkeklerin üst kademelere getirildi¤ini, onlar›n takdir ald›¤›n›, kad›nlar›n ise hep sömürüldü¤ünü anlat›yorlar. “Peki sendika içerisinde nas›ls›n›z? Hiç kad›n sendikac›n›z var m›? Sendika içinde kad›n temsilciniz var m›?” diyorum, gülüyorlar. "Bizim sendikada falan gözümüz yok, biz eme¤imizin, ekme¤imizin peflindeyiz." diyorlar. Hepsi demokratik kitle örgütlerinden destek bekliyorlar. "Peki siz, TEKEL’in alkol k›sm› özellefltirildi¤inde, alkol iflçilerinin eylemine destek verdiniz mi? " diye sordu¤umda; baz›s› gözlerini kaç›rsa da, birisi aç›klama getiriyor: "Ama onlar›n durumu farkl›yd›, onlar bizim gibi kapat›lmad› ki; hiçbirisi iflsiz kalmad›, di¤er kurumlara da¤›t›ld›." diyor. Bir baflkas›, "Ben bundan sonra nerede haks›zl›¤a u¤ray›p soka¤a dökülen insanlar görsem hep destek verece¤im, akl›m›z bafl›na
geldi." diyor. Haks›zl›¤a u¤raman›n sadece iflsiz kalmak olmad›¤›n› anlat›yorum. Ö¤rencileri, memurlar›, o¤ullar› öldürülen analar›, düflünceleri yasaklanan insanlar› anlat›yorum. Gözler biraz piflmanl›kla bak›yor, biraz da flaflk›nl›kla. Bu kadar karmafla onlara çok gelmiflti. Onlar›n dünyalar› için çok fazla tüm bunlar. Ama hepsi hayatlar›nda yeni bir sayfa açm›fl olduklar›n›n da fark›ndalar. Günlerdir eylem yapan TEKEL iflçilerinin gözü yolda. Kendilerine deste¤e gelecekleri gözlüyorlar. Konufltu¤um birçok kifli de geçmiflte oluflturulamayan birlikten dolay› piflman. Kendilerini bu hale sokan AKP'ye verdikleri oylardan piflmanlar. Demokratik kitle örgütlerinden, sendikalardan deste¤e geliyor ak›n ak›n insanlar; kürsüden eylemci iflçilere sesleniyorlar, bunlar onlar›n yüre¤ine umut oluyor. Bir aydan fazlad›r Ankara’da olan TEKEL iflçileri çocuklar›n›, ailelerini geride b›rak›p gelmifller. Baz›lar› bir kaç kez gidip görmüfller. Baz›lar›n›n çocuklar› gelmifl, öyle hasret gidermifller. Ankara’da misafirhanelerde, evlerde konuk oluyorlarm›fl ama art›k konuklu¤a son verip sokakta yatmay› seçmifller. 15 Ocak günü ö¤len bafllayan oturma eylemine birçok sendika ve demokratik kitle örgütü kat›ld›. ‹stanbul’dan sanatç›lar, D‹SK Genel Baflkan› Süleyman Çelebi de gelmiflti. Akflam Türk-‹fl’in önüne geldi¤imizde ortal›k panay›r yeri gibiydi. Sakarya Caddesi ve civar› sokaklar›n hepsi iflgal alt›ndayd›, iflçiler her yerleri doldurmufllar, oturmaya bafllam›fllard›; sokaklarda izdihamdan yürünmüyordu. Bir ayd›r gördü¤ümüzden çok daha fazla iflçi vard›. Yeni iflçiler gelmiflti. Oturma eylemi için iki gece sokakta kal›n›p, 17 Ocak Pazar sabah›, saat 10.00’da büyük dayan›flma mitingi yap›lacakt›. Günlerdir Türk-‹fl’in önüne gidip geliyoruz. Birçok yüzü tan›m›flt›k. Fakat o gün yeni yüzler vard›. Eyleme destek için ‹stanbul Üniversitesi’nden gelen bir arkadafl›mla soruyoruz, “Gavur ‹zmir’den geldik.” diyorlar; soruyoruz, “Bitlis’ten geldik.” diyorlar; soruyoruz, “14 otobüs geldik.” diyorlar; soruyoruz, “Ço-
cuklar›m›z› b›rakt›k geldik” diyorlar. Arkadafl›m›n üstünde “50-d'ye hay›r!” yazan bir önlük var. Hepsi soruyor, “Bu ’50-d’ ne demek?” Arkadafl›m, "Sizin 4-c’niz'in ayn›s›." diyor. Kad›nlar bu sefer arkadafl›ma üzülüyor, "Sen hem o kadar oku, üniversiteye hoca ol, sonra iflten at›l 50-d ol, vah vah, okusan da okumasan da ayn›s› demek" diyorlar. ‹flçilerin yan› s›ra, politik gruplardan oturma eylemine destek verenler var. Çeflitli üniversitelerden ö¤renciler, de¤iflik kurumlardan memurlar var. ‹flçiler nefleli türküler söyleyip tempo tutuyorlar; gruplar marfllar söyleyerek direnifle destek veriyorlar. Gruplardan toplanan kad›nlar "Kad›nlar özgür olsa dünya yerinden oynar" diye slogan att›klar›nda iflçi kad›nlar gülüflüyorlar. Özgürlü¤ün onlara ne kadar uzak bir kavram oldu¤unu bak›fllar›ndan anl›yoruz. Kad›nlarla toplan›p s›rayla iflçi kad›nlar›n bafl›nda slogan at›p, onlara da slogan att›r›yoruz. Kad›n iflçilerin hofluna gidiyor, baz›lar› yumruklar›n› s›k›p kald›r›yorlar. Baz› gruplar da kad›nlarla slogan atarken erkeklerde ba¤›r›yorlar, "biz de biz de" diye. Saatler ilerliyor, hava so¤umaya bafll›yor; üflümemek için herkes hareket halinde... Kimi halay çekiyor, kimi oyun oynuyor, kimi türkü söylüyor. Biz de dolaflmaktan yorulunca kad›nlar›n yan›nda bir yere k›vr›l›yoruz. ‹flçi kad›nlardan birisi çikolatal› bir bisküvi uzat›yor, “Yok sa¤ol” desem de, samimi ›srar›na dayanamay›p al›yorum. Sonra yan›nda bir adama da uzat›yor. Adam, “Yok sa¤ol, senin bir bisküvine mi ortak olay›m?” diyor. Bir utan›yorum, bisküvi elimde tafl oluyor, iflçi kad›n ›srarla, “Almazsan hiçbir fleyimize ortak olmazs›n.” deyince adam al›yor. Biraz rahatl›yorum. Kad›nla gözlerimiz karfl›lafl›yor, beni bak›fllar›yla teselli ediyor adeta. “Nas›l gidiyor eylem?” dedi¤imizde, kitle örgütlerinin destek vermediklerini söylüyorlar. Onlara, "Bugün ö¤le vakti gelen kalabal›¤› gördünüz mü, onlar ö¤len size destek için
fiUBAT 2010 | TAVIR | 11
izlenim
dükçe birbirlerine sokuluyorlar. ‹flçilerden birinin o¤lu Batman’dan aram›fl, oraya kar ya¤›yormufl, "Baba sen de üflüyor musun?" diye sormufl. Baban›n gözleri doluyor anlat›rken. Çocuklar› hepsinin burnunda tütüyor. Gece oluyor. Herkesin solu¤u tükeniyor. Türküler bir bir susmaya, halaylar bitmeye bafll›yor. Battaniyelerine sar›lanlar, karton kolilerden yapt›klar› yataklar›nda k›vr›l›yor. Gecenin so¤u¤una karfl› etrafta bulunan karton, sand›k parçalar› ne bulunursa yak›l›p atefliyle ›s›nmaya çal›fl›yor ayakta kalanlar. Ertesi sabah etraf savafl alan› gibiydi. Sabaha karfl› ya¤an ya¤mur tüm düzeni bozmufl, herkes bir araya toplanm›fl, üstlerine naylonlar gerilmeye bafllam›fl. Geceden kalanlar yorgun ve bitkin. Kad›nlardan baz›lar› misafirhanelere dinlenmeye gidiyorlar, " Akflama tekrar buraday›z." diyorlar. O s›rada bir grup Mithatpafla Caddesi giriflinde toplanmaya bafll›yor. Orada bir gerginlik var, akflamdan beri eylem alan›na al›nmayan Mithat Pafla Caddesi giriflinde bekletilen canl› yay›n araçlar›n›n içeri al›nmas› için polisle tart›fl›yor iflçiler. Polis canl› yay›n araçlar›n›n direnifl alan›na girmesine izin vermiyor. Televizyonlar Haiti’deki depremden canl› yay›n yaparken, Sakarya Caddesi’nden TEKEL iflçilerinin direniflinden canl› yay›n yapam›yorlar. Ö¤le vakti hava yumufluyor, yüzler biraz gülmeye bafll›yor. Etrafta bir söylenti dolaflmaya bafll›yor, "Grup Yorum dayan›flmaya gelecekmifl"... Herkes hareketleniyor ve söylenti gerçe¤e dönüflüyor, Grup Yorum geliyor.
gelen memurlard›. Ne kadar kalabal›kt› görmediniz mi?" diyorum. “Yoo” diyorlar. Orada eylem yap›yorlar ama olup bitenin biraz d›fl›ndalar.
leri yolda bekliyorlar. Genel merkezden bir iflçi "e¤itim flart" diye söze kar›fl›yor. Gülümsüyoruz ama çok da hakl› oldu¤unu birbirimizin gözlerine bakarak onayl›yoruz.
Grup Yorum dayan›flmaya gelmifl ama yanlar›nda akustik gitarlar› yok. Hemen bir çözüm bulunuyor, Yorumculardan biri yak›nlardaki bir kültür merkezine gidip ödünç gitar istiyor.
Soka¤›n ucunda renkli bayraklar› olan gençleri gösteriyorum. “Onlara bak›n, onlar da sizin için buradalar.” diyorum. Kendileri daha önce bir baflkas›n›n ac›s›na ortak olup, baflkas›na deste¤e gitmemifller ama flimdi göz-
Konufltuklar›m›zdan baz›lar›, “Bundan sonra her dara düflene koflaca¤›m.” diyor ama önce kendileri için destek istiyorlar. “Ölmek var dönmek yok.” diyorlar. Ankara için ›l›k bir hava ama ‹zmirliler al›flk›n de¤il üflüyorlar. Üflü-
Grup Yorum eleman› oldu¤unu söylüyor ama görevli inanm›yor. Eh bu da Yorumcular›n “dezavantaj›”... ‹simsiz ve resimsiz sanatç›l›¤› tercih etmeleri iflte böyle “sorunlara” yol açabiliyor bazen. Neyse, bizim Yorum
12 | TAVIR | fiUBAT 2010
izlenim
eleman›, kimli¤ini b›rakmas› karfl›l›¤›nda bir gitar alabiliyor. Kürsüye ç›k›p TEKEL iflçilerine seslenen Grup Yorum’u büyük bir coflkuyla karfl›l›yor emekçiler. Grup Yorum’un söyledi¤i emek eksenli direnifl flark›lar›, Erdal Bayrako¤lu’nun söyledi¤i flark›lar, direnifle bambaflka bir hava kat›yor. ‹flçiler dayan›flma için gelmifl tiyatro yönetmeni Mehmet Esato¤lu’ndan konuflma yapmas›n› istiyorlar. Esato¤lu al›yor mikrofonu eline onca yaflam ve mücadele deneyimi ile anlatmaya bafll›yor. Sanat alan›nda gerçek sanatç›larla, medya maymunlar›n›n oldu¤unu anlatarak bafll›yor sözlerine Esato¤lu. Gerçek sanatç›lar›n yaflamda olup bitenlerle iç içe oldu¤unu, medya maymunlar›n›n ise temel ifllevinin kitleleri, ezilenleri uyutmak oldu¤unu örnekleyerek anlat›yor. Esato¤lu sözlerini flöyle sürdürüyor: “Grevler iflçiler için birer okuldur. Çocuklar›m›z› e¤itmek için flu çevrenizi kuflatm›fl dershaneler, binlerce lira karfl›l›¤›nda e¤itim verebilirler ama iflçi s›n›f›n›n okulu grevlerdir. Grevde ö¤renin, gelifltirin kendinizi. Yar›n sizi birileri kand›rmaya kalkt›¤›nda grevde ö¤rendiklerinizle karfl› duracaks›n›z. Burada ö¤rendikleriniz direniflte sizlere yol gösterecek.” Esato¤lu konuflmas›n›n sonunda tüm iflçileri “Amerika Defol! Bu Vatan Bizim” gecesine ve kampanyas›na kat›lmaya ça¤›r›yor. Grup Yorum, Erdal Bayrako¤lu, Mehmet Esato¤lu, ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› alk›fllarla u¤urlan›yorlar eylem alan›ndan. O gün iflçilerin Ankaral› ziyaretçileri daha da artt›. Eylemi yeni yeni duyanlar da kalk›p Sakarya Caddesi’ne gelmiflti. ‹flçilerle konufluyor, onlar› teselli ediyor, onlara destek veriyorlard›. O akflam uzun bir akflam oldu. Eylemde ikinci geceydi herkes iyice yorulmufltu ama yar›na dair umutlar› vard›. Ertesi gün büyük miting vard›, yurdun dört bir yan›ndan iflçiler gelecekti. Hepsi nas›l bir gün olaca¤›n› merak ediyor, hiçbirini uyku
tutmuyordu. Mitingden sonra açl›k grevine bafllayacaklar. “O da sonuç vermezse ölüm orucuna yataca¤›z.” diyorlar. Büyük miting günü Ankara'da hava kapal›, gök, yüzünü karartm›fl, patlad› patlayacak. ‹flçi de patlad›, patlayacakt›… Ankara’n›n bir çok yolu kapal›. Önce Sakarya Caddesi’ne gidiyorum, iflçiler so¤uk bir geceden ç›km›fl, hepsinin gözü kula¤› di¤er illerden gelen iflçilerde. Bekledikleri kadar destek gelecek miydi acaba? ‹flçilerin toplanaca¤› tren gar›na do¤ru yürüyorum. Mitingin yap›laca¤› S›hhiye Meydan›’ndan geçerken orada büyük bir kalabal›¤›n topland›¤›n› görüyorum.
“Bak bu kalabal›klar›n hepsi sizin için geldi, sen daha önce baflkas› için hiç eyleme gitmifl miydin?” diyorum. “Birkaç kere mitinge gittim” diyor. Hiçbiri 1 May›s mitinglerine gitmemifl. Sar›k›rm›z› bayraklar›yla iflçiler kadar kalabal›k gelen politik gruplardan birini gösteriyorum, “Bak bunlar›n hepsi genç çocuklar, iflçi de¤il ama sizin için gelmifller.” diyorum. "Ee bunlar bizim çocuklar." diyor. "Nereden sizin çocuklar oluyor?" dedi¤imde, "Bunlar bizi geldi¤imizden beri hiç yaln›z b›rakmad›, ne varsa solda var, bi daha oyumu bu çocuklara verece¤im" diyor.
Gar uzaktan görünüyordu ama iflçi gruplar›n› afl›p gara ulaflman›n imkan› yok. ‹flçi gruplar›n›n bir ço¤u sabah 6 da gelmiflti sabah›n ayaz›n› yemifllerdi.
Yandan Yozgat’tan gelmifl bir iflçi lafa kar›fl›yor; "Sence bunlar›n bu bayra¤› açmas› do¤ru mudur?" diyerek bir partinin bayraklar›n› gösteriyor. “Size deste¤e gelmifller, kim olduklar›n› göstermek için bayraklar›n› açacaklar tabii. Baflkalar› da aç›yor, onlardan iflçi yok mu sanki, ac›n›z› ac›lar› bilip gelmifller, gelmeseler miydi?" dedi¤imde, "Sen de hakl›s›n." diyor. "Sen hiç hayat›nda bu kadar insan› bir arada gördün mü?" diyorum; gülüyor, "Tüm Yozgat’ta bile bu kadar insan yok.” diyor.
Zonguldak’tan gelen iflçilerden biri, "S›hhiye çok uzakta de¤il mi, akflama kadar yürüyemeyiz herhalde." diyor. Ona merak etmemesini çok yak›n oldu¤unu söylüyorum. Ço¤u belki ilk kez geliyor, ya da eylemden eyleme gelmifl Ankara’ya.
Bu kadar insan senin için geldi iflçi kardeflim. Belki ço¤unun ifli-gücü yerinde ama senin ac›n› kendi ac›s› bildi geldi oraya. Senin ellerinle iktidara getirdi¤in ama bugün seni ezen iflbirlikçilere karfl› hep birlikte isyan etmek için geldi.
‹flçi gruplar›, bir nehir gibi ak›yor S›hhiye Meydan›’na. Grubun sonu görünmüyor, iflçilerin arkas›nda sendika, parti, demokratik kitle örgütleri, politik gruplar›n bayraklar› ve flamalar› görünüyor.
On binler gözünü karart›p gelmiflti o gün oraya. ‹stedikleri sözü almadan da dönmeye niyetleri yoktu, hepsi "genel grev" istiyordu ama kürsüdeki Türk-‹fl yetkililerinin a¤z›ndan bir türlü iflçinin istedi¤i söz ç›km›yor, sürekli baflka mecralara kay›l›yordu, en sonunda iflçi patlad› ve platformu iflgal ettiler.
Birine soruyorum, "Garda toplan›lmayacak m›yd›?" "Orada toplan›yorlar zaten" dedi¤inde meydan›n çok büyük kalabal›¤› a¤›rlayaca¤›n› anl›yorum.
Eline pankart kapan herkes koflup gelmiflti. Önden gidiyorum, miting meydan›ndaki köprünün üstüne ç›k›yorum. Bir alana, bir de arkada alana girmekte olan gruplara bak›yorum. Foto¤raf çekerken yan›mdaki iflçilerden birisi soruyor, "Abla gazeteci misin?" diye. “Yok” diyorum, Tav›r Dergisi’ndenim.” "Abla çek bizi flöyle kapa¤a koy resmimizi, bir aydan fazlad›r buraday›z, halimiz harap." diyor.
Daha sonra yat›flt›r›lan iflçiler hep birlikte Türk-‹fl'e do¤ru yürüyüfle geçtiler; iflçiler istedikleri sözü almak için bir süre Türk-‹fl binas›n› iflgal ettiler, iflçiler “genel grev” istiyorlar. Mitingin ard›ndan iflçiler açl›k grevine bafll›yor, yar›n onlara ne getirecek bilmiyorlar fakat bildikleri tek bir fley var: Sonuna kadar direnmek!
fiUBAT 2010 | TAVIR | 13
biyografi
“bar›fl flehri”nde hallac olmak seher aknehir
“Kendi yolumda yürümeliyim...” Hallac-› Mansur
Tarih, her daim do¤ru bildi¤i yolda yürüyenlerin bu u¤urda can›n› feda etti¤ine tan›kt›r. Bu yol aflk›n yoludur ve her ne olursa olsun ölmek var dönmek yoktur. Dönenlere tarihin sayfalar›nda yer yoktur; dönmeyip de ölenler ise tarihin apak, gelece¤i ayd›nlatan ›fl›ldaklar›d›r. Bu ›fl›ldaklardan birinin parlad›¤› gündür. 922 y›l›n›n 26 Mart’›... Ba¤dat’ta bir bahar günü. Umudun yeryüzüyle bulufltu¤u bu bahar gününde “Enel hak!” diye bir söz yükselir gökyüzüne. Israrl›d›r ses; kararl›, cüretli ve inançl›… ‹flte bu inançt›r, yüzy›llar öncesinden bu sözü kulaklar›m›za, yüre¤imize, bilincimize tafl›yan! Bu sözün sahibi halk aras›nda El-Hallac ad›yla tan›nan El-Hüseyin ‹bni Mansur’dur. ‹ran’›n Beyza ad› verilen bölgesinin Tur yöresinde do¤an Hallac, küçük yaflta okumaya bafllar ve Kur’an ayetlerini yorumlama konusunda uzmanlafl›r. Beyza, ‹ran dili ve Mazdeist kültürün etkisi alt›nda Türklerin, Kürtlerin ve ‹ranl›lar›n bir arada yaflad›¤› bir yer olmas›n›n yan›nda Müslümanl›¤› kabul eden bir bölgedir. Bundan dolay› Hallac erken yaflta ‹slam›n gereklerini ö¤renir. Arap dili, grameri ve kendi dilinde araflt›rmalar yapar ve k›sa süre içerisinde haf›z olur. Hallac’›n içinde bitmek bilmeyen bir ö¤renme iste¤i vard›r. Gezdi¤i, dolaflt›¤› yörelerde Sufileri dinler, onlardan Allah’a ulaflman›n yollar›n› ö¤renmek ister. ‹lahi aflk›n s›rlar›n› çözmek için flehir flehir dolafl›r. Ailesinin Beyza’dan tafl›n›p Huzistan’a yerleflmesiyle orada pamuk ekimi ve toplanmas› ifllerinde çal›fl›r. Bu ifl-
14 | TAVIR | fiUBAT 2010
te çal›flt›¤› için kendisine “pamuk atmak” anlam›na gelen “Hallac” diye hitap edildi¤i söylenir. Orada ‹smaililerin vaizlerini dinleyen Hallac bunlardan etkilenir. ‹smaili’ler, Ba¤dat’taki Abbasi halifesinin Allah’›n yeryüzündeki gerçek temsilcileri oldu¤una inanm›yorlard›. Huzistan’dan sonra Irak’›n Vas›t flehrine tafl›nan Mansur burada 16 y›l kald›ktan sonra Tustar’a geçer ve Sahl el Tustari’nin ö¤rencisi olur. Ifl›k ö¤retisini Sahl’dan ö¤renir. Sahl hocaya göre peygamberler bir ›fl›k tafl›y›c›s›d›rlar. Piflmanl›k ruhu ar›nd›rmada duadan bile daha üstündür. Ona göre Allah bir cevher olarak f›flk›r›r. Ö¤renme aflk›yla yan›p tutuflan Hallac’› hiçbir fley tatmin etmemektedir. Sahl’›n yan›nda da iki y›l e¤itim ald›ktan sonra buradan da ayr›l›r ve Basra’ya gider. Basra; teoloji, felsefe, matematik, astronomi, edebiyat ve sanat bak›m›ndan geliflmifl bir flehirdir. Burada da tan›nm›fl sufilerden biri olan Amr Mekki’den ders al›r. Bir süre sonra evlenmesine hocas›n›n pek s›cak bakmamas› üzerine buradan da ayr›l›r ve ilmin merkezi olarak bilinen Ba¤dat’a gider. Ba¤dat’ta da Cüneyd ‹bni Muhammed’den ders al›r. Gezdi¤i tüm bu flehirlerde sufi hocalardan ders alan ve bu konuda kendini gelifltiren Hallac, ö¤rendi¤i fleylerle yetinmeyerek din konusunda her fleyi aç›kl›¤a kavuflturmak ister. Sufili¤e ve ilahi aflka uzanan yolu Mekke’de aflaca¤›n› düflünür ve ilk hac ziyaretini gerçeklefltirir. Ancak bu ziyaretinde di¤er hac›lara sadece d›fl görünüfl olarak
biyografi
benzedi¤ini düflünür, “Kendi içimize, ruhumuzun bilinmedik yönlerine seyahat etmek gerekir.” der Hallac. Çünkü dinin, yalandan sofular ve yobazlar taraf›ndan kullan›ld›¤›n› görür ve bunu elefltirir. Kurallar›n önemli oldu¤unu, ancak sadece biçime tak›lman›n yanl›fl oldu¤unu düflünür. Hacda bir y›l boyunca inzivaya çekilen Hallac, döndükten hemen sonra sufi olur. Etraf›nda ö¤renciler toplanmaya bafllar. Mekke’de tanr›ya ne kadar yaklaflt›¤›n›, tanr›n›n içinde zuhur etti¤ini anlatan Hallac, bunu Cüneyd hocas›na da söyler. Ancak hocas› buna karfl› ç›kar ve Allah’ta yok olman›n mümkün olamayaca¤›n› söyler. Ancak Hallac bu konuda ›srarl›d›r. ‹lahi aflka ulaflt›¤›n›, ilahi sevgiliyi kavrad›¤›n› söyler ve “Ben yarat›c› gerçe¤im... Enel hak!” der. Bunun üzerine hocas› “Dikkat et, dilinden sak›n.” diyerek Hallac’› uyar›r. Kuflkusuz bu söz daha sonra Hallac’›n hayat›na mal olacakt›r. Ancak hayat›na mal olsa da do¤ru bildi¤i yoldan dönmez. Ona göre duyular›m›zla de¤il yüre¤imizle gerçe¤i anlayabiliriz. Yüre¤ini açabilen insan tanr› ile dolar. Onunla bütünleflti¤ini hisseder. Hallac çevresine toplanan ö¤rencilere durmadan anlat›r ve ö¤retileri giderek daha çok benimsenir hale gelir. Bu arada kafas›ndaki sorular bitmez. ‹slam›n di¤er dinlerden fark› olup olmad›¤›n› merak eder. Tekrar yolculu¤a ç›kar. Basra’y›, ard›ndan Hindistan’› ve Türkistan’› dolafl›r, oralarda bir süre kal›r. Bu bölgelerin inançlar›n› dillerini kültürlerini inceler. Böylelikle ufkunun daha da aç›ld›¤›n› hisseder. Bu kadar dinsel çeflitlili¤in olmas›n›n kayna¤›n› insan ruhunun zenginli¤ine ba¤lar.
lük yapt›¤›n› ileri sürer. Mistik meseleleri herkese anlatt›¤› gerekçesiyle sufiler taraf›ndan da tepki alan Hallac, Ba¤dat’tan ayr›l›r. Ta ki Sus flehrinde yakalan›p hapse at›lana kadar. Yakalanan Hallac, Ba¤dat’ta sokak sokak dolaflt›r›larak halka teflhir edilir. Bafllang›çta evinde göz hapsinde tutulurken bir süre sonra Ba¤dat’›n merkezinde kendisi için yapt›r›lan hapishaneye götürülür. 913 y›l›nda hakk›nda kovuflturma bafllat›l›r. Hapisteyken kendisiyle bafl bafla kalan Hallac, burada eserler kaleme al›r. Düflüncelerini burada toparlar ve kaleme döker. Düflüncelerinde ›srarl›d›r Hallac. Ona göre insanlar dinden söz etmekte fakat dinin ne oldu¤unu bilmemektedir. Görevler önemlidir fakat dinin temelini teflkil etmezler. Körlemesine de¤il, anlay›fltan dolay› itaat etmeliyiz. Tanr› ve insan ayn› fley de¤ildir fakat tanr› insanlar›n içine girebilir. “Sevdi¤im olan o benim, sevilen olan ben oyum.” diyen Hallac, “Enel hak” fikrini ›srarla savunur. “Enel hak”, yarat›lm›fl olan bizlerin sebebinin O, yani tanr› olmas›ndan kaynakl›d›r. Hallac’› bu dönemde halktan da, hanedandan da destekleyenler olur. Örne¤in ö¤rencisi fi›bli her zaman onun yan›ndad›r. Hanedanda Valide Sultan da onu korumaya çal›fl›r. Ancak Hilafet makam›nda oluflan çatlakl›klar, siyasal, sosyal kar›fl›kl›klar›n giderek artmas› Hallac’› korumaya yetmez. Sekiz y›ll›k hapislikten sonra Ba¤dat Temyiz Mahkemesi’ne ç›ka-
Do¤u seyahatinde iki y›l kalan Mansur, tekrar “Bar›fl flehri” yurduna döner. Bar›fl flehri olarak an›lan Ba¤dat’t›n yönetiminde Abbasi halifesi Mu’tedid vard›r. Sünni a¤›rl›kl› yönetimde birli¤i sa¤lamak için fiiiler, H›ristiyanlar ve Yahudileri de yönetimde kilit mevkilere getiren Mu’tedid bir süre sonra fiiay› kendisine tehlike olarak görür ve etkisini yok etmeye çal›fl›r. Bu dönem adaletsizliklerin, fakirle zengin aras›ndaki uçurumun, siyasi huzursuzluklar›n giderek artt›¤› ve imparatorlu¤un özellikle s›n›r boylar›nda çöküflünün giderek h›zland›¤› bir dönemdir. Abbasi hanedan›, giderek artan bu adaletsizliklere karfl› ç›kan isyanlar› kanla bast›r›r. Hallac sadece dini meselelerle de¤il politik meselelerle de ilgilenir ve dönemindeki adaletsizlikleri aç›k bir flekilde ifade eder. “Yönetim adil olmak zorundad›r.” der ve Hallac’a dini suçlamalar›n yan›nda politik suçlamalar da getirilir. Vezir ‹bni el Furat, güneydeki Karmatilerle iflbirli¤i içinde olan fiiilerle Hallac’›n da iflbirli¤i içinde oldu¤unu ileri sürer. Ona göre Hallac, insanlar›n kafas›n› kar›flt›rmakta, halk› isyana teflvik etmektedir. Hilafet kavgalar›n›n böylesi artt›¤› bu dönemde tehlike arz eden suçlamalar olur bunlar. Ba¤dat kolluk kuvvetleri amiri ‹bni Davud da, Hallac’›n büyücü-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 15
biyografi
fl›s›nda Hallac sürekli “Enel hak!” diye hayk›r›r. Kendisine yap›lan her iflkencede, yalvar›p yakarmak yerine inand›¤›, savundu¤u düflüncesini hayk›rarak bilinçlere kaz›r ve tarihin ak sayfalar›nda yerini al›r. Dönemine göre ilerici bir Sufidir Hallac. Dinin son derece bask› alt›nda tutuldu¤u böyle bir dönemde do¤ru bildi¤i yoldan, inand›¤› düflüncelerini anlatmaktan asla vazgeçmez. Ve böyle bir ölüm onun için korkutucu bir ölüm de¤ildir. Çünkü o, onu Hallac yapan do¤rular› için yaflar. Hallac’›n sufili¤in temellerini att›¤› söylenebilir. Sufilere göre biçimden ziyade öz daha önemlidir. Ve o dönemde özden giderek uzaklafl›ld›¤›n› düflünen sufiler, iç alemi saflaflt›rmak ve insan› sevmek istemifllerdir. Anadolu Alevili¤indeki dervifllerin, ozanlar›n benimsedikleri insan sevgisi, alçakgönüllülük, kul hakk› yememek fikri de buradan gelmektedir. Hallacc› düflünce, sadece Anadolu Alevili¤inde de¤il birçok yörede etki yarat›r. Baz› bölgelerde onun ad›na türbeler bile yapt›r›l›r, hatta elefltirenler bile ona derin sayg› duyarlar. Hallac’›n görüflleri en fazla Horasan’da yay›l›r. Horasan erenleri ‹slam› Anadolu’ya yayarlar. Ancak onu esas olarak Anadolu’ya tan›tan Muhiddini Arabi olur. Birçok yer gezdikten sonra Anadolu’ya gelen Arabi, sufili¤i herkese anlat›r.
r›lan Hallac, kendisine sorulan “Aflk nedir?” sorusuna “Aflk her fleydir.” diyerek tanr›n›n kendisinde aç›k bir flekilde zuhur etti¤ini ifade eder. Kendisine yöneltilen politik suçlamalara ise flu cevab› verir: “Kur’an herkese karfl› adil davranmam›z› ö¤ütler, bunu yapmak içinse ilk önce adaletin ne oldu¤unu bilmek gerekir. Bize hangi davran›fl biçimlerinin adil oldu¤unu ö¤reten bir adalete sahibiz fakat fleriata gerçekten uyuluyor mu? Her tarafta adaletsizli¤e ve bask›ya maruz kald›¤›m›z bir gerçektir. Bar›fl flehri ad› verilen Ba¤dat’a bir bak›n, buras› uzun zamand›r kavga flehri halini almad› m›?”...
16 | TAVIR | fiUBAT 2010
‹syanlar›n say›s›n›n fazla olmas›n›n sebebini de adaletsizli¤in artmas›na ba¤lar Hallac. Ve bunda ‹slama ters bir fley olup olmad›¤›n› sorar. Bu, büyük tepkiye yol açar. Yasalara göre adaletin nas›l daha iyi flekilde yap›laca¤›n› düflünmek sadece hükümdar ile vezirlerine aittir. San›k, dine küfretmekten ve insanlar› isyana teflvik etmekten suçlu bulunur ve cezas› idamd›r. Hallac flehrin en kalabal›k yerinde zincire vurulur teflhir edilir. Dara¤ac›na çekilen Hallac’›n k›rbaçland›ktan sonra elleri ayaklar› ve bafl› kesilip vücudu yak›l›r. Külleri ise Dicle nehrine at›l›r. Tüm bu iflkenceler kar-
Hallac’›n eserleri ölümünden sonra yok edilmeye çal›fl›l›r. Ancak daha sonra toplanan eserleri Rivayet, Tavvasin ve Hallac Divan› olmak üzere 3 cilt alt›nda toplan›r. Ahmet Yesevi, Nesimi ve Mevlana, Hallac’dan etkilenen düflünürler aras›ndad›rlar. Eserlerinin yok edilmesine, görüflünü savunanlar›n öldürülmesine ra¤men Hallacç› düflüncenin yay›lmas› engellenemez ve bu düflünce kendisinden sonraki birçok düflünüre ilham kayna¤› olur.
Kaynaklar : Hallac-› Mansur Yaflam› Felsefesi Etkileri / Niyazi Öktem Ba¤dat’ta Ölüm Hallac-› Mansur / Wolfgang Günter Lerch Felsefe Ansiklopedisi / Orhan Hançerlio¤lu.
fliir
turnac›k rasul gamzatov
‹çimden bir ses diyor ki bana, Savaflta düflenler, askerlerimiz Öylece gömülü de¤iller de kara topra¤a, Kar beyaz› bir turna olmufllard›r flimdi. Yani gökteymifller evvelden beri, Uçarlarm›fl, seslerinde yak›c› bir hüzün. Demek ondanm›fl bizim bu mahzun sessizli¤imiz Gökte süzülmelerini izlerken biz. A¤›r a¤›r ve hüzünle geçiyor turnalar Geçiyorlar batan günün renklerine boyanarak. Orda, içlerinde bir bofllu¤a ilifliyor gözüm Yoksa diyorum, bir dostu yahut beni mi bekliyor? Oraya uçaca¤›m ben de elbet, günü gelince Barut rengi bir sisin gölgesinden geçince. Siz, ebediyen ard›mda b›rakt›klar›m, Sesim eriflir size, gö¤e süzülürken kanatlar›m.
Yazan: Rasul Gamzatov ‹ngilizcesinden çeviren: Eren Bu¤lal›lar
fiiir hakk›nda bilgi: Bu fliir 1965 y›l›nda Hiroflima’y› ziyaret eden Da¤›stanl› Sovyet fiair Rasul Gamzatov taraf›ndan ve Avar dilinde yaz›lm›flt›r. Atom bombas› Hiroflima’ya at›ld›¤›nda 2 yafl›nda olan ve daha sonra kan kanserine yakalanarak 12 yafl›nda ölen Sadako’nun hikâyesinden etkilenen Gamzatov, bu fliiri emperyalist savaflta hayat›n› kaybeden milyonlar için yazd›. fiiir 1969 y›l›nda bestelendi ve çok sevilen bir flark› haline geldi. fiiire dikkatimizi çeken Ulafl Baflar Gezgin’e teflekkür ederiz.
fiUBAT 2010 | TAVIR | 17
fliir
nehir yata¤›nda dinlenenin türküsü gamze mimaro¤lu
Bizim Eyüp’tü bu, giden Hani kufllar uçarkendi, Yapraklar düflerkendi Bizim Eyüp’tü bu Sessiz ve sedas›z Dal›p giderkendi Yüre¤in ay vaktiydi Kufllar›n göç vaktiydi Kuytu bir köflede beklerkendi sessiz Eyüp’tü bu Açl›¤›n gemisinde Anaforlara dalarkenki Gülüflü halklar›n kardeflli¤i Öfkesi k›fll›k saraya girer gibi Kavgada mahirdi Yüre¤i cevahirdi Bizim Eyüp’tü iflte Dilinde dostun selam› Bak›fllar› Pir Sultan Sabr› Bedreddin’di dara¤ac›nda Apo’ydu, Fatih’ti, Hasan’d›, Haydar’d› zindanda Ve bir gece Dikmen’de Dört y›ld›z kan›yordu zulmün gö¤ünde Tan›¤›yd› ve zulmün Tan›¤›yd› ve kahramanl›¤›n Tan›¤›yd› ve art›k ölümle yoldafl olman›n Ve bundan böyle Onlar gibi söyleyecekti Türküsünü kavgan›n Hani kufllar uçarkendi Yapraklar düflerkendi Ya¤murlar ya¤arkendi Bizim Eyüp dald› bir derin uykuya
18 | TAVIR | fiUBAT 2010
Bizim Eyüp’tü bu Bir deryayd›, halkt› ad› Uyur uyur uyan›rd›, nas›l olsa Bizim Eyüp’tü bu inad›m inatt› Kavgadan kaçmazd› Bayrak açm›flt› flimdi Damarlar›ndaki Kan ve irinin kavgas›na Bizim Eyüp’tü bu Ad› halkt› Yener yener, yenilirdi Eyüp’tü iflte, bizimdi; Kimbilir kaç›nc› ölmesiydi. Ölüm nereden gelirdi Eyüp, Bilebilir misin nereden ve nas›l gelir? Kimbilir bir da¤ koya¤›nda Kimbilir mitralyöz sesleri içinde cephede Belki bir sokak bafl›nda Belki bir evde Kimbilir belki iflkencede, kan›n çekilirken Kimbilir... ah kimbilir Nas›l hayal ettin bunu kimbilir Bilebilir miydin peki sen bunu O temmuz s›ca¤›nda Altm›fl dokuz gün ölümü sa¤arken Ab-› hayat suyundan Ve flimdi bir nehir yata¤›nda belki Uzan›rken Eyüp Ömür denilen derya Uzan›p gidiyordu alt›nda sessiz Tan›d›m bizim Eyüp’tü bu Kavga ustas›n›n bafl›nda Tarihi anlat›yordu Bizim Eyüp’tü bu
Fazla konuflmuyordu “Kazanaca¤›z” diyordu.
Gözleri volkan Gözleri yal›m yal›m yan›yordu O temmuz s›ca¤›nda O tafl binaya dikilmifl gözlerinden “Güler” ak›yordu Tan›d›m bizim Eyüp’tü bu Karanfil kokuyordu Güler k›r›lm›fl gül dal› Güler aç, Güler susuz Güler merhametsiz ellerde h›rpalanm›fl gonca gül Eyüp, Güler’e bak›yordu ‹llaki... “Alaca¤›z” diyordu Güler’i Zulmün elinden. Güler, halk›n k›z› Halk deryas› kucaklarken k›z›n› güller içinde Derin bir uykuya dal›yordu Eyüp Güler’i o isyan seline, Seyhan’a kavuflturman›n huzuruyla Günler günleri koval›yordu Bekleyifl sürüyordu. Eyüp uyuyordu Uyan›rd›, uyanmazd› Yenerdi, yenilirdi Eyüptü o, bizimdi. Ve gündüz gece Gece gündüz Kor atefllerde yand› Eyüp Ve uyanarak bir akflamüstü Kana kana içti k›z›lc›k flerbetinden Yüre¤imizin ortas›na atefl düfltü Ve b›çak gibi kesti bütün sesleri o ses “Eyüp Bafl flehit düfltü” Ebedeydi bu yolculuk Ezelden ebede Ölümsüzdü onlar›n ad› Ve yakalara tak›lan o resimde Eyüp Ma¤rur ve muzaffer bak›yordu Resmin alt›nda bütün hikayat yaz›yordu “ölümsüzdür”
Önce f›s›lt›yla konufltu kondular Sonra ba¤›rd› a¤lad› hayk›rd› Omuz vererek birbirine Umut dam›tarak gözyafllar›ndan Kocaman bir yumruk gibi bas›yorlard› Ac›lar›n› döfllerine Bizim Eyüp’tü bu, giden Hani kufllar uçarkendi, Yapraklar düflerkendi Bizim Eyüp’tü bu Sessiz ve sedas›z Dal›p giderkendi Yüre¤in ay vaktiydi Kufllar›n göç vaktiydi Eyüp’tü bu yak›p giden Yüre¤imizdeki meflaleyi.
fiUBAT 2010 | TAVIR | 19
izlenim
izmir’den hatay’a “defol amerika” diye diye mehmet esato¤lu
nin birine telefon açmas›, herhangi bir konuda yard›mc› olmas›n› istemesi ya da konser düzenlemesi aylarca hapis yatmas› için yeterli. Bak›n ülkede neler oluyor? Medya maymunu iki sahne adam› bir çeteyle ortak çal›fl›yor. Bir dolu yasad›fl› ifl çeviriyorlar. Sonunda yakalan›yorlar. Suçlar› çok aç›k ve net. Buna ra¤men mahkeme bunlara 22 ay hapis cezas› veriyor. Hapse giriyorlar m›? Asla! Bir gün bile hapis yatm›yorlar. Hapis cezalar› da erteleniyor. Buna karfl›n Samsun’da bir adam bir baflka arkadafl›n› ar›yor. Bir konser organizasyonu için destek istiyor. Adam; bu telefon görüflmesi, fliir okumak, bir tan›d›¤›n› bir baflka yere götürmek “suç”lar›yla 8 ayd›r hapis yat›yor. Daha da ne kadar yataca¤› belli de¤il. 5 yafl›ndaki küçük k›z› her gün babas› gelecek mi diye yol gözlüyor.
“Amerika Defol! Bu Vatan Bizim” kampan- giydirip zindana t›kmalar pefl pefle ya¤›yor. Bu ülkede sesinizi hiç ç›karmaz, olan biteni yas› ülkenin dört bir yan›nda sürüyor. görmezden gelerek yaflarsan›z “demokraSokaklara, caddelere yay›lm›fl Halk Cepheli- si”nin yolunda gitti¤ine dair bir düflünceye ler, Dev-Gençliler bildiriler da¤›t›yorlar, im- kap›labilirsiniz. Ama a¤z›n›z› açmaya kalkarzalar topluyorlar. Onlarca, yüzlerce, binlerce san›z iflte o andan itibaren coplar›n, biber gazlar›n›n, güvenlik güçlerinin, yarg›çlar›n insanla konufluyorlar, tart›fl›yorlar. Her düflünceden, her kesimden insan›n öf- hedefi haline gelirsiniz. kesi var Amerikan emperyalizmine. Ülkede binlerce insan komik iddianamelerle Bu arada gözalt›lar, tutuklamalar, hüküm yarg›lan›p cezalar alarak hapis yat›yor. Biri-
20 | TAVIR | fiUBAT 2010
fiimdi böyle bir ülkede hukuk var, adalet var diyebilir misiniz? Tabii köflenizde oturarak, egemenlerin medyatik bilgi bombard›man› alt›nda ne olup bitti¤ini de anlayamazs›n›z. Yollara düflmeniz, insanlarla buluflman›z, konuflman›z, onlarla dertleflmeniz gerekir. Biz de ald›k dekorlar›m›z›, kostümlerimizi, peruklar›m›z›, enstrümanlar›m›z› elimize, k›fl›n bafl›nda yola düfltük. K›fl ortas›na gel-
izlenim
yaka paça dövüfl içinde. (Biz Adana yollar›na düflerken Dinçer Sezgin’i yitirdik. An›s›n› sayg›yla selaml›yoruz.) Devrimci sanatç›lar› var ‹zmir’in, duvara afifl asmaktan iki de bir gözalt›na al›nan. Bedreddin’in kavgas›n› anlatmak için bang›r bang›r davulunu çalanlar var. Hepsine bir selam yollay›p yürekten, gösteri yapaca¤›m›z salona do¤ru ilerliyoruz. Mimar ve mühendisler, ‹zmir Bayrakl›’da insana ve sanata yaraflan bir salon yaratm›fllar. Salon eme¤e o kadar sayg›l› ki yük asansörü bile var. Zorlanmadan ç›kar›yoruz oyun ve müzik araçlar›m›z› birer ikifler. ‹zmirli müzikçiler karfl›l›yorlar bizleri heyecanla. dik hala yollarday›z. Sabah›n erken saatlerinde giriyoruz ‹zmir’e. Ortal›k flair Naz›m’›n deyifliyle, “yeni sa¤›lm›fl süt gibi” Kentin, hepsi birer tarih yaz›l› semtlerinden akarak geçiyoruz. Her semtte bir baflka kavgan›n izlerini görür gibi oluyoruz. Bir yanda emperyalizme dur demek için silah›n› çekmifl Hasan Tahsin’in gölgesi var, öte yanda 70’li y›llarda kapitalizme isyan etmifl Tarifl iflçilerinin. Her biri bir baflka destan yazm›fl bu kentte. Yaflayan onurlar› da var bu kentin. 2006 y›l›n›n s›ca¤›nda tecrite karfl› isyan bayra¤›n› birlikte omuzlad›¤›m›z yazar Dinçer Sezgin yüre¤inden darbe yemifl ölümle
emekçiler, “Bu ne biçim rüya?” diye itiraz ederken salondan bir çocuk sesi yükseldi “Peki kim kazand› flimdi anne?” Tüm salondan kahkahalar yükseldi. Gecenin konuflmas›n› Halk Cephesi ad›na Fatma Alan yapt›. Dev-Genç'in bafllatt›¤› 40 y›ll›k anti-emperyalist mücadeleye de¤inen Fatma Alan, ülkemizde süren anti-emperyalist mücadelenin ayn› zamanda enternasyonalist bir görev oldu¤una de¤indi. Alan, konuflmas›nda; "özgür bir ülkede, özgür bir halk olana dek" mücadelenin sürece¤i vurgusunu yapt›. Grup Yorum, ezgileriyle uzatt› elini sekiz yüz izleyiciye. Onlar o ezgilere kah koro oldular, kah kalk›p o ezginin dansç›lar›. ‹zmir’de Yorumcular ezgilerini çalarken, topluluk da yeni bir yafl›na daha girerek tam çeyrek as›rl›k oluyordu. 25 y›l önce Murathan Mungan’›n “Taziye” oyunu için müzik besteleyen eller, bir büyük tarihin ilk öncüleriydiler. ‹zmir’de 25. y›lda çal›nan her ezgi ise bir baflka tarihin parças› olmufltu. Her bir notan›n içinde bir eylem, bir can, bir direnifl, bir yenilgi, bir zafer sakl›yd›. Zaten tarihin ta kendisi de bu de¤il miydi?Gece karanl›klar› yaran bir otobüs güneye, Akdeniz’e ilerliyor. Sabah›n ilk ›fl›klar› Akdeniz üzerine vururken giriverdik Antalya’dan içeri.
Büyük bir salon Bayrakl›’daki salon. Ifl›¤›ndan sesine her fleyi haz›r. Yorulmadan, öfkelenmeden her ifl halloluyor; zira sanata sayg›l› emekçiler var çevremizde.
Antalya, kimine göre e¤lencenin, keyfetmenin merkeziydi. Bir de Antalya’n›n sokaklar›n› süpürenlerden mutfaklar›nda ömür tüketenlere eme¤in Antalyas› vard›.
‹zmirli Grup Gün›fl›¤›’n›n ezgileriyle aç›l›yor akflam sahnemiz. Y›llard›r ‹zmir’de emek harc›yor Gün›fl›¤› emekçileri. Bas›n aç›klamalar›ndan üniversite eylemliliklerine her yanda hayk›r›yorlar türkülerini. “Defol Amerika” etkinli¤inde de perdeyi onlar açt›.
Antalya “turizm cenneti”ydi. Ama nedense bu cennetin keyfini sürenler Rus emekçilerinin ili¤ini kemi¤ini sömürenler, Avrupa’da Amerika’da holdinglerine milyon üstüne milyon kazand›ran ve onlara e¤lence pazarlayan patronlard›.
Hakan Yeflilyurt, türküleriyle ald› bayra¤› onlardan, o da baflka bir coflku katt› etkinli¤e. “Baflkan› Burnundan Yakala” oyunu, “Amerikan Rüyas›”n›n ne menem bir fley oldu¤unu anlatmaya koyuldu ‹zmirli’lere de... Oyunun boks ringi sahnesinde paray› kazanma h›rs› ile bir boksör di¤erini indirdi yere. Yumruklar›n› havaya kald›rd›. Sahnedeki
Emekçiler ise Antalya s›ca¤›nda emek harcay›p ter döküyorlard›. Öte yandan da ay sonunda avuçlar›na say›lan üç otuz paraya bak›p, “Bu nas›l bir cennettir?” diye flafl›p duruyorlard›. Bu cennette her türlü rezillik serbestti ama gencecik Ça¤dafl’a motosikletiyle gezmek
fiUBAT 2010 | TAVIR | 21
izlenim
yasakt›. Gezmeye kalkt›¤›nda boynuna kur- vurgu yaparak, Amerika'ya karfl› halklar› mücadeleye ça¤›rd›. flunlar› sapl›yorlard›. “Baflkan› Burnundan Yakala” oyunu ac› ac› Antalya’n›n caddeleri kampanya afiflleri güldürdü Antalyal›lar› da... Oyunda iflsizlerin kapl›yd›. Ama onlar› asmak da kolay olma- alet oldu¤u gösteri serüvenini bir dolu Anm›flt›. Zira Antalya’da gerçekleri anlatan afifl talyal› genç oran›n otel ve tatil yerlerinde yaflam›fllard›. Üç kurufl alabilmek için ter dökasanlara da kan kusturuyorlard›. müfllerdi ama hakarete u¤ram›fllard›. D›flar›Günlerce Antalya’n›n merkezinde ve ilçele- dan bakt›kça nas›l çirkef bir Amerikanvari rerinde dolan›p durmufltu gençler. ‹ncirlik zilli¤e kurban gittiklerini görüyorlard›. Amerikan Üssü’nün nas›l bir ölüm yuvas› oldu¤unu anlatm›fllard›. Kimi imza vermiflti, Oyunda duyduklar› öfkeyi Grup Yorum’un kimi omuz silkip geçmiflti. Ama Dev-Gençli- flark›lar› ile ateflleyen Antalyal› gençler kah ler y›lmam›fl, bir gittikleri yere bir daha, bir türkülere katt›lar seslerini, kah halaylar kurdaha giderek kampanyay› canla baflla yürüt- dular. müfllerdi. Gecenin aç›l›fl›nda Umuda Türkü toplulu¤u Konserin bitiminde kuliste pastalar kesildi.
Buna ra¤men Karadeniz’in sekiz yüz insan› toplan›p geldiler. Derya Dü¤ün Salonu’nu t›kl›m t›k›fl doldurdular. Gece, Hakan Yeflilyurt’un türküleriyle aç›ld›. Yeflilyurt’un sevenleri daha sahneye ç›kmadan çevresini sarm›flt›. Sahneye ç›kt›¤›nda ise her türküsünü baflka bir coflkuyla selamlad›lar. Samsun Halk Cephesi ad›na Gamze Cibelik Mucuk yapt›¤› konuflmada; "Kardefller! ‘Amerika Defol Bu Vatan Bizim’diyoruz. T›pk› Amerikan 6. Filosunu denize döken, ba¤›ms›zl›k için meydanlara ç›kan, emperyalist tekellere, emperyalizmin ajanlar›na hadlerini bildiren Mahirler, Denizler, ‹brahimler gibi…” diyordu... Karadeniz’in güçlü sesi Erdal Bayrako¤lu sahneye ç›kt›¤›nda ise salonda sekiz yüz kiflilik bir horon kuruldu adeta. Bayrako¤lu, Karadeniz’in tüm dillerinden kurulu repertuvar› ile adeta k›y› k›y› gezdirdi dinleyenleri. S›ra Kaz›m Koyuncu’nun ezgilerine geldi¤inde ise bir hüzün kaplad› önce salonu, ard›ndan tüm Karadeniz’i. Tiyatro Simurg ve ‹dil Tiyatro Atölyesi sergiledi¤i oyunda binbir Amerikan cinayetinin tarihçesini anlatt›. ‹zleyici Hiroflima’dan Vietnam’a, Irak’a akan bir tarih içinde ABD’nin 50 y›ll›k suç dosyas› ile yüz yüze geldi. Yorum sahneye geldi¤inde ise izleyici solu¤unu tutmufl, izlemek u¤runa bedeller ödedi¤i ezgileri dinlemeye koyulmufltu. Biraz önce Bayrako¤lu ile horona duranlar bu kez Yorum’la halaya kalkt›lar.
Zira Yorumculardan biri türkülerini hayk›r›p vard›. Antalyal› gençler yerel ile evrenseli kaynaflt›ran güzel bir müzikal çizgi ile sun- diyar diyar dolan›rken, öte yandan da t›p fakültesini okumufl, bitirmifl t›p doktoru oldular ezgilerini. mufltu. “Halk›n doktoru” olmas› dilekleriyle Hakan Yeflilyurt kampanyan›n tüm yorgun- kesildi pastalar. lu¤unu gö¤üsleyerek büyük bir coflku ile söyledi. Antalyal›lar tek bir ezgisinde bile Ocak ay›n›n ortas›nda “Amerika Defol” keronu yaln›z b›rakmad›lar. Sesine ses katt›lar. van›n›n yönü kuzeye döndü. Önce Samsun’da, ard›ndan Ankara’da konserler vard›. Gece, Halk Cephesi ad›na yap›lan konuflma Samsun’da kampanya yürütmek kolay de¤ilile devam etti. Antalya Halk Cephesi, Dev- di. Bask› ve engellemelerin haddi hesab› Genç'in 40 y›ll›k tarihinde yaratt›klar›n› an- yoktu. Emperyalizme, faflizme karfl› mücadelatt›. Dev-Genç'in entarnasyonalist yan›na le edenlere soluk ald›rmamaya çal›fl›yorlard›.
22 | TAVIR | fiUBAT 2010
Ertesi gün sabah oyuncular ve müzikçiler Ankara’ya vard›klar›nda e¤itim emekçileri karfl›lad› onlar›. Önce heyecanla kucaklaflt›lar ard›ndan emekçilerden biri flöyle konufltu. “Arkadafllar yoldan ve konserden yorgun geldiniz biraz dinlenmek isteyebilirsiniz ancak Tekel iflçileri de burada günlerdir ayaz alt›nda ve sizlerle buluflmak istiyorlar. Ne dersiniz?” Oyuncular ve müzikçiler yorgun ve uykusuz gözlerle birbirlerine bakt›lar. Biri sordu;
izlenim
“Buluflma kaçta?”... “Ö¤leyin” diye yan›tlad› e¤itim emekçileri. “‹yi” dediler, “iki saat uyku bizi bugün idare eder” Ö¤le saatlerinde oyuncular ve müzikçiler Sakarya’da büyük bir iflçi kalabal›¤›n›n ortas›ndayd›lar. ‹flçiler günlerdir Ankara’n›n ayaz›na, AKP sald›r›s›na, düzen politikac›s› kand›rmacas›na gö¤üs germekten yorgun düflmüfltüler. Yorum’un “Grev Halay›” ilaç gibi geldi kulaklar›na. Bu türkü dosttu onlara. ‹çinde aldatmacas›, kand›rmacas› yoktu. Aç›kça kavgaya ça¤›r›yordu onlar›. Onlar da zaten boylu boyunca kavgan›n içindeydiler. Erdal Bayrako¤lu da ezgilerini arma¤an getirmiflti iflçilere. Türkülerin ard›ndan tiyatro yönetmeni Mehmet Esato¤lu ald› mikrofonu eline. Grevlerin nas›l bir okul oldu¤unu anlatt› Esato¤lu. Kand›rmacalara, oyunlara karfl› kol kola durmay› ve asla geri ad›m atmamay› önerdi onlara.
ay›nda bafllayan kampanyan›n son iki dura¤› Adana ve Hatay duruyordu oyuncular›n ve müzikçilerin önlerinde. Uykusuz günler, geceler vard›. Arkada b›rak›lm›fl binlerce kilometre yol vard›. “Amerika Defol! Bu Vatan Bizim” kampanyas› için gözalt›na al›nm›fl, mahpus damlar›na at›lm›fl onlarca can vard›. Kim bilir bafllarken kaç kifliydik. Kampanya bitimine do¤ru emperyalizme “defol” diye hayk›ran kaç bin kifli olduk? Gözalt› için hep birlikte sürüklendik. Edirne’de tekmeler hepimizin surat›na indi. K›fl günlerinin so¤u¤unu, kilometrelerin yorgunlu¤unu hep birlikte çektik.
sümüzün solu¤u kesildi so¤ukta. Lastikleri kilitlendi. Saatler sonra yeniden yollara düfltük. So¤uk hava adeta içimize iflledi. Buz gibi rüzgarlar›n esti¤i orta Anadolu’dan, Tuz Gölü’nün kenar›ndan geçtik. ‹lk s›cakl›¤› Adana yak›nlar›nda hissettik. Tam ›s›nd›k derken inceden bir k›fl ya¤muru yakalad› bizi. Otobüsümüz de gösterinin yap›laca¤› salonun oldu¤u alana yaklaflamay›nca ya¤mur alt›nda tafl›d›k eflyalar›m›z› gösteri alan›na. Biz so¤ukla, ya¤murla yollarda bo¤uflurken saatler akm›fl gösterinin bafllamas›na çok az kalm›flt›.Bir telafl haz›rland›k. Hakan Yeflilyurt türkülerine bafllad›. Adanal›lar da coflkuyla kat›ld›lar türkülere.
Akflam saatlerinde Halk Cepheli'ler ve DevGençliler salonun etraf›nda toplanm›fllard›. Kimi salonun önünde kampanya ile ilgili bilgiler veriyor, kimi salonun giriflinde ABD emperyalizmini konu alan bir foto¤raf sergisini haz›rlamaya çal›fl›yordu. Herkes telaflla u¤rafl›rken dönüp bir bakt›lar, bin üç yüz kifli salona doluvermifl. Erdal Bayrako¤lu’nun horonlar›, Hakan Yeflilyurt’un türküleri, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg’un oyunuyla akan gecede coflku Grup Yorum’un ezgileriyle doru¤a ç›kt›. Bayrako¤lu, Karadeniz’den geliyordu solu¤u onun ç›lg›n dalgalar› gibi vuruyordu horonlara. Yeflilyurt ise türkülerle ateflliyordu isyan›. “Baflkan› Burnundan Yakala” oyununda ise ODTÜ’de ABD büyükelçisi Vietnam kasab› Commer’in arabas›n›n yak›lmas› sahnesinde eylemi gerçeklefltirenlerin adlar›n›n okundu¤u sahnede salonda bir gök gürültüsü yank›lan›yordu adeta. Yorum ezgilerinin finalinde tüm sanatç›lar sahneye gelerek “Çav Bella”y› onlarla birlikte seslendirdiklerinde salondaki coflku Ankara’n›n Mamak tepesinden tüm kente ak›yordu. Günler fiubat ay›na do¤ru akarken Aral›k
Biz ülkenin güneyine do¤ru koflarken okyanusun ortas›nda da Haiti halk› depremle k›r›l›yordu. ABD bu ülkeye yard›ma kalk›flt›¤›nda emperyalizmin “insani yard›m”›n›n bile nas›l insanl›k d›fl› sald›r› oldu¤unu görünce kampanyam›zda, “ABD Defol” demekte ne kadar hakl› oldu¤umuzu yaflam bir kez daha bize ispatl›yordu. Bu h›rsla düfltük yollara bu kez. Önümüzde bin yüz otuz gidifl, bin yüz otuz dönüfl tam iki bin iki yüz altm›fl kilometre vard›. Bir Perflembe akflam› yola ç›kt›k. Bolu Da¤›’n›n tam kenar›nda, karlar›n ortas›nda kald›k. Binlerce kilometre bizi ülkenin dört bir yan›na götüren otobü-
Oyunculardan biri çal›flt›¤›ndan etkinlik de Cuma günü oldu¤undan iflten ç›k›p uçakla yetiflecekti gösteriye. Ancak uçak saatinde kalkmay›nca kuliste de bir telafl bafllad›. Peki yetiflemezse oyun nas›l oynanacakt›? Yeflilyurt’la türküler söylenirken etkinli¤in bir baflka sanatç›s› P›nar Sa¤ haz›rlan›yordu sahneye. Oyuncunun bindi¤i uçak ise henüz havadayd›. P›nar Sa¤, Adanal› izleyicilerin coflkulu alk›fllar›yla sahneye geldi¤inde izleyiciye neden ABD’ye karfl› oldu¤unu anlatt›. Ülkede alt-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 23
izlenim
toplanan ‹ncirlik Üssü ile göz göze geldi sanatç›lar. Kapkara nakliye uçaklar› duruyordu üssün pistinde. Uçaklardan ölüm kokusu vurdu yüzlerine. Bir gece önce ‹ncirlik’te çal›flan bir emekçinin anlat›mlar› ç›nlad› kulaklar›nda. Askerler için yeni yeni binalar yap›l›yormufl üssün içinde. Demek ki emperyalizm yeni kanl› planlar içindeydi. Hatay’a var›ld›¤›nda günlerdir etkinli¤i duyuran Melodi Radyosu’nun anonslar›n› duydular. Bir yandan Grup Yorum’dan “Defol Amerika” flark›s› çal›yor öte yandan canl› yay›nda sanatç›larla yap›lacak söylefli duyuruluyordu. ‹ner inmez radyonun stüdyosuna kofluldu. Orada s›cac›k çay eflli¤inde kampanya ile ilgili bir sohbet yap›ld›. Oyun bitti¤inde oyuncular sahneyi Grup Yorum’a b›rak›rken kulisteki telafl yerini coflkuya b›rakm›flt›.
Akflam saatleri Hatay’a karanl›k çökerken kalabal›klar da Bedircan Dü¤ün Salonu’na do¤ru yürüyorlard›.
Oyuna telafl telafla yetiflen oyuncu bunu baflarman›n heyecan›yla daha ilk Yorum ezgisiyle kendini piste att› ve Adanal› gençlere el FOSEM’in haz›rlad›¤› emperyalizme karfl› ele kendini bir halaya verdi. mücadeleyi konu alan film alk›fllarla izlenirken uçak havaalan›na inmiflti. Ancak yolcu- O gece o bin bir telafl›n ortas›nda iki oyuncular› uçaktan alana tafl›yan servis otobüsü nun Yorum’un “Dediler ki Dedim ki” flark›s›na haz›rlad›klar› bir de canl› klip vard›. henüz harekete geçmemiflti. Bu klibin iki figürü vard›. Bunlardan biri halAdanal› flair Hasan Biber ald› mikrofonu ve k› temsil eden ‹bifl, di¤eri emperyalist kültümücadele dolu dizelerini hayk›rmaya baflla- rün uydurma kahramanlar›ndan Süpermen. d›. Dizeler gecenin karanl›¤›nda ›fl›k ›fl›k parAldand›kça gözü aç›lan ‹bifl s›k› bir dayak l›yordu. çekti sonunda Süpermen’e. Ard›ndan h›rs›n› Salonda izleyiciler büyük bir heyecanla et- alamad› buldu¤u bir Halk Cephesi önlü¤ünü kinli¤i izliyorlard› kuliste ise oyuncu sahne- de geçiriverdi üstüne. ye nas›l yetiflecek telafl› vard›. Ertesi gün Anadolu’nun eski yerleflim birimSahneye dekorlar yerleflirken oyunun yönet- lerinden Hatay’a do¤ru yolculuk vard›. Otomeni, sanatç›n›n yaflam içinde duruflunu an- büs, sanatç›lar› almak üzere Adana Devlet latan bir konuflma yapmaya koyuldu. Oyun- Tiyatrosu önüne geldi. cu ise telaflla salonun merdivenlerini t›rmaSanatç›lar flaflk›n gözlerle bak›yorlard› tiyatn›yordu. ronun çat›s› alt›nda oynanan oyunlara. Afl›Konuflma bitti¤inde nefes nefeseydi oyun- ¤›n› dolaba saklayan kad›nlar› anlatan oyuncu. Ancak kostümlerini giyivermiflti o ara. lar›n yazar› Noel Coward’dan bir komedinin Sahnede “Ben bir Dev-Gençli’yim diye tirad›- pankart›na bakt›lar uzun uzun. Ülkede neler na bafllarken heyecandan yanaklar› al al ol- yaflan›yordu? Orada neler oynan›yordu? mufltu. ‹zleyiciler bunu oyunun heyecan›na Adana ç›k›fl› kapat›lmas› için günlerdir imza yordular.
Salon genifl kitleleri kucaklayacak bir mimariye sahipti. Tam bin befl yüz izleyici Hatay ve civar›ndan koflup gelmiflti flenli¤e.
m›fl y›ld›r yaflanan ac›lar›n arkas›nda ABD’nin oldu¤unu anlatan Sa¤, son k›rk y›ld›r Dev-Genç’in karfl› duruflunun önemine de de¤indi. Türkülerinde ise Kah K›z›ldere’yi anlatt› kah Pir Sultan’›. Sa¤ sahneden inerken s›ra tiyatro gösterisine gelmek üzereydi.
24 | TAVIR | fiUBAT 2010
Hakan Yeflilyurt, türküleriyle kucaklad› kalabal›¤›. Ard›ndan “Baflkan› Burnundan Yakala” oyunu bafllad›. ‹zleyici büyük bir dikkatle izledi oyunu. P›nar Sa¤’la bafllayan coflku Grup Yorum’la sürdü gitti. Yeflilyurt’un türkülerini hep birlikte hayk›ran Hatayl› izleyici P›nar Sa¤’la halaylara kalk›nca kimi izleyiciler sanatç›lar› izleyememekten flikayetçi oldu. Grup Yorum ise müzik dinlemek isteyenleri de halay çekmek isteyenleri de mutlu k›lan bir çizgide sürdürdü etkinli¤ini. Finalde tüm sanatç›lar hep birlikte “Çav Bella” flark›s›n› hayk›r›rken Anadolu illerinde toplamda on bin izleyici ile buluflman›n hazz› vard› yüzlerinde. Gecenin geç saatlerinde yorgun yollara düflerken otobüste bir yandan kampanyay› de¤erlendiriyor, öte yandan ABD emperyalizmiyle hesaplaflacak yeni eylemlilikleri konufluyorlard›.
inceleme
sanatta propaganda ‹Ç‹N biraz propaganda sinan gümüfl
Sanat ve propaganda. Ya da sanatta propaganda. Ve yine baflka bir deyiflle propaganda sanat›. Hangi biçimiyle ele al›rsan›z al›n, bu iki kelimenin biraraya gelmesi çeliflkili bulunuyor kimi çevrelerce, neredeyse yüz y›ld›r. Sanat kelimesinin ça¤r›fl›m› olan özgürlük, özgünlük, estetik kayg›s› gibi kavramlar; propagandan›n art›k içinin boflalt›l›p ça¤r›fl›m› haline gelen sindirme, etkileme ve yan›ltma gibi kavramlarla çelifliyor. Yani asl›nda sanat ve propaganda de¤il, her ikisinin ça¤r›fl›mlar› çelifliyor. Propaganda sözcü¤ünün tarafs›zl›¤› özellikle I. Paylafl›m Savafl›'yla birlikte sona erdi. Ve o tarihten itibaren faflist ve burjuva politikac›lar›n yalanlar›n›n, sindirme politikalar›n›n, göz boyamalar›n›n yürürlükteki ad› oldu. Ve bundan dolay› oluflan olumsuz imaj› sanatla yanyana getirilmemesi gerekti¤ine dair tezlerin dayanak noktas›n› oluflturdu. Ve bu dayana¤a yaslanarak yola ç›kanlar baflka nedenler de bulmakta zorlanmad›lar. Sanat›n propaganda için kullan›m›n›n sanat› basitlefltirece¤i, yavanlaflt›raca¤› ve amac›ndan sapt›raca¤›; dolay›s›yla propagandan›n sanat› gelifltiren de¤il onu yok eden bir düflman oldu¤u, bu nedenle bu iki kelimenin yanyana gelemeyece¤i savunuldu.
Bugün hala sürmekte olan ve sanatç›lar›n üretimlerinde belirleyici bir rolü olan bu tart›flmalar›n kökenine bakt›¤›m›zda Sovyetler merkezli 'kitch' olarak adland›r›lan sanat›n propaganday›, bilinçlenmeyi esas alan anlay›fl›na karfl› New York merkezli “modern sanat”›n, “sanat›n sadece sanat için yap›lmas› gerekti¤i” tezini savundu¤unu görüyoruz. 1940'larda ortaya ç›kan New York merkezli modern sanatç›lara göre; “kitch” karfl›s›nda “hakiki sanat›” savunmak için “sanatç›lar›n sadece sanatla ilgili kayg›lar› olmal› ve asl›nda sanatç›lar politik sömürüye karfl› ba¤›fl›kl›¤› olan soyut sanata yönelmelidir”. Sanatsal imgelemin ideolojik yükümlülüklere taviz vermemesi düflüncesi çok daha eski olmakla birlikte modern sanatç›lar›n çok say›da müze, sergi, galeri ve yay›nlarla bu tezlerini ortaya koyan ürünler vermesi, 1940'lardan itibaren itibaren bu tart›flmay› çok daha canl› k›lm›flt›r. Ancak ne ironik bir durumdur ki, modernist sanat›n en uç noktas› olarak “saf ve özgür sanat›” yaratmak için ortaya ç›kan “soyut d›flavurumculu¤un” Amerikal› temsilcilerinin sergilerinin dünyaya ihraç edilmesinin; sergilerin, galerilerin dört bir yan› ülke ülke dolaflmas›n›n finansman›n› CIA'n›n yapt›¤› ortaya ç›km›flt›r. Yani en “apolitik” sanat bile, Sovyetlerle yay›lan sosyalizm ideoloji-
sine karfl› her yolu deneyen dünyan›n en büyük propaganda faaliyetinin bir parças› oluvermifltir. En apolitik sanat anlay›fl›n›n dahi propagandaya alet edilmesi; politik olmayan bir sanat›n varolamayaca¤›n› bir kez daha göstermifltir. Ancak bir de, yegane amac› propaganda olan sanat›n ne kadar baflar›l› olaca¤› sorusunun cevab› var ayd›nlat›lmas› gereken. Modern sanatç›lar›n ve onlar›n günümüzdeki takipçilerinin tezleri ne kadar do¤rudur? Sanat›n Propagandaya “alet edildi¤i” her eserde mesaj estetik kaliteyi geri plana m› iter? Yani baflka bir deyiflle sanat ve propagandan›n iflbirli¤i mesaj›n estetik kayg›y› geri plana itmesine mi yol açar? Estetik yap›y› de¤erlendiren ölçütler ideolojik de¤erlerden ne kadar ayr›labilir? Propaganda, sanat› etkileme amac› tafl›yorsa bunu nas›l gerçeklefltirir? Sanat hem politik hem baflar›l› olamaz m›? Politik içerik sanat› lekeler mi, sönüklefltirir mi yoksa onu yüceltir mi? Peki sanat ve sanatç›n›n toplumsal ve politik sorunlarla iliflkisi nedir? Nerede bafllar, nerede biter? Bu sorular ço¤alt›labilir elbette. Ve asl›nda ne kadar ço¤alt›l›rsa ço¤alt›ls›n, tüm bu sorular›n cevab› tarihte defalarca verilmifl ve
fiUBAT 2010 | TAVIR | 25
inceleme
verilmeye devam etmektedir. Bizim burada iktidara yürürken, gerek iktidar› ald›ktan yapaca¤›m›z, verilmifl olan bu cevaplar› bu sonra propagandan›n üzerinde ayr›nt›l› olarak durduklar› bilinmektedir. Ari Irk, Anti sat›rlara aktararak yeniden hat›rlamakt›r. Semitizm gibi politik sembolleri, her s›n›fa Sanat›n politika ve propaganda için kulla- ayr› ayr› hitap edip vaadlerde bulunarak n›lmas›n›n uzun ve köklü bir geçmifli vard›r. kendine yedeklemek, yani yalan› bir propaTarihte flehir devletleri, hükümdarl›klar, ganda arac› olarak kullanmak en önemli imparatorluklar sanat› an›tsal iktidarlar›- özelli¤idir faflizmin. Ancak bununla yetinn›n alt›n› çizmek, zaferlerini yüceltmek ya memifltir faflist propagandac›lar. Üniforma da düflmanlar›na gözda¤› vermek, kara çal- kesiminden gamal› hac gibi sembollere, yümak için kullanm›fllard›r. Romal›lar'dan rüyüfl, geçit ve kitlesel mitinglerdeki afl›r› Persler'e, M›s›r'dan Osmanl›'ya tüm hü- düzenlilik ve bu sayede elde edilen devasa kümdarlar an›tsal heykellerle, görkemli tö- ve tek parça bir güç imaj›na kadar her fleyi renlerle, mimari eserlerle, dev sergilerle, planlam›fllard›r. Bu gösteriler toplulu¤un sanat›n gücünü yo¤un olarak kullanm›fllar- duygusal olarak kolayca yönlendirilebileced›r. Ortaça¤ boyunca dini ve dünyevi güçler ¤i bir grup kimli¤i ve aidiyet duygusu kazabirbirinden ayr›lmaz oldu¤undan, sanat da nacaklar› flekilde tasarlanm›flt›r. politikaya s›k› s›k›ya ba¤l› olmufltur. Hitler faflizminde herfley bir teatrallik içinAncak sanat ve propagandan›n biraraya dedir. Büyük mitingler ses düzeniyle yap›l›p geldi¤inde oluflturdu¤u gücü anlamak için radyolarda ve sinemalarda yay›nlanm›flt›r. o kadar eskiye gitmeye gerek yok. Yak›n Tasar›mlarda Hollywood setlerinde kullan›geçmifl dahi incelendi¤inde, devletlerin lan teknikle stadyum mimarisi birlefltirilepropaganda için sanata ne kadar önem ver- rek devasa yap›lar infla edilmifltir. Mitingdiklerini ve bundan ne gibi sonuçlar ald›k- lerde tiyatro, koreografi, müzik ve mimarinin birarada kullan›ld›¤› bir sanat anlay›fl› lar›n› görmek mümkün. gelifltirilmifltir. Faflizm, Emperyalizm ve Sanat Hitlerin Nazi Partisi'nin Almanya'da hangi Savafl propagandas›nda Almanya'dan yalan ve demagojilerle iktidara geldi¤i, ABD'ye kadar tüm ülkeler, afifl tasar›m›na Mussolini'nin kitleleri etkilemek için hangi apayr› bir önem vermifltir. Meflhur “Sam yöntemleri kulland›¤› birer s›r de¤il. Gerek Amca” figürü, ABD ordusuna asker topla-
26 | TAVIR |fiUBAT 2010
mak için yap›lan bir afifl tasar›m›d›r. Yüzündeki vahflilikten, beyaz ve erkek olufluna kadar her fley, tüm ayr›nt›lar, ABD'li olman›n çetin flartlara karfl› savaflmak ve güçlü olmak anlam›na geldi¤ini vurgulamak için özellikle tasarlanm›flt›r. Almanya'dan ‹talya'ya, ‹spanya'dan Amerika'ya, Fransa'dan ‹ngiltere'ye tüm faflist ve emperyalist ülkelerde gerek I. ve II. paylafl›m savafllar› s›ras›nda, gerek sonras›nda propaganda yaparak kendini yüceltmek, düflman› küçültmek için foto¤raftan resime, sinemadan heykele, müzikten fliire kadar tüm sanat dallar›ndan faydalan›ld›¤› görülmektedir. Devrim ve Sanat Faflist ve kapitalist iktidarlar, halka ve birbirlerine sald›r›rken sanat›n gücünü propagandada yeterince kullanm›flt›r. Ancak bunlar yaflan›rken halk›n da bu konudaki tepkisi gecikmemifltir. Hayat›n her alan›nda bunlara karfl› direnifl örgütlenilirken, sanat›n gücü, direniflin adeta ruhu olmufltur. Faflizm karfl› propaganda yaparak halklar› bombalarken, bombalanan kasabalardan biri örne¤in ‹spanya'n›n Guernica kasabas›, Pablo Picasso'nun tualine yans›m›fl, öyle ki bu resim faflizmin vahfletinin ve faflizme karfl› direniflin simgelerinden olmufltur. Picasso II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra Ko-
inceleme
sinde çok önemli üretimlere imza att›lar. Sovyetler'de devrim sonras›, sanat›n tüm dallar›na dair kuramsal yaklafl›mlar yeniden ele al›nd›. Ve sadece Sosyalist Gerçekçi Sanat'›n de¤il tüm sanat dallar›n›n yasalar›n› yeniden belirleyen üretimler ortaya ç›kt›. fiiir ve oyun yazarl›¤› alan›nda Vladimir Vladimirovic Mayakovski; sinema alan›nda Sergei Eisenstein ile K›z›l Ordu Korosu ve daha birçok sanatç›, yeni ak›mlara öncülük etti. Tarihte yaflanan örneklere kabaca bak›ld›¤›nda bile görülmekte ki, sanat›n, propagandan›n bir arac› olarak kullan›lmas› onun de¤erini düflürmemekte, tam tersine onu çok daha de¤erli k›lmakta. Bu durumda bir sanat eseri elefltirel ve muhalif oldu¤u kadar çok güçlü bir esteti¤e de sahip olabilir. Hatta denilebilir ki sadece iyi estetize edilmifl olmak yetmiyor. iyi estetik kadar elefltirelli¤i ve politik içeri¤i de güçlüyse iflte o zaman çok daha güçlü çok daha kal›c›, çok daha sars›c› olabiliyor. O zaman flu tespit de yanl›fl olmayacakt›r: Propaganda, ama “iyi propaganda”, sanat›n olmas› gerekti¤i halidir. Sanat asl›nda etraf›m›zda neler olup bitti¤ine dair yeni bir görme ve düflünme biçimi yaratan bir k›flk›rt›c›d›r. Sanat gerçekten böyle olabildi¤inde yücelecek ve hak etti¤i de¤eri görecektir. Picasso, Brecht, Mayakovski, Eisenstein, Victor Jara, Mercedes Sosa, Pablo Neruda, Naz›m Hikmet, Abidin Dino, R›fat Ilgaz, Y›lmaz Güney, Ruhi Su ve say›s›s›z usta, kula¤›m›za bunu f›s›ld›yor. münist Parti üyesi olmufltur ve Stalin portresinden de¤iflik temalara kadar birçok konuda resimler çizmifltir. Ama kendisi de en önemli çal›flmas› olarak hep Guernica'y› gösterir. Picasso, sadece modern politik resimde de¤il, modern resimde ulafl›lan son nokta olarak kabul edilir. Ve dolay›s›yla propaganda'n›n sanat› öldürece¤i tezine resim sanat› dal›ndan en iyi cevapt›r. Ülkemizde de resim sanat› dendi¤inde akla ilk gelen ismin Abidin Dino olmas› tesadüf de¤ildir. Alman ‹flçi Tiyatrolar›, iflçileri bilinçlendirmek, örgütlenmelerini sa¤lay›p devrime
yönlendirebilmek için çok a¤›r flartlar alt›nda çal›flm›fllard›r. Özellikle Brecht tiyatroya yepyeni kuramlar kazand›rarak tekni¤ini çok ileri tafl›m›flt›r. Öyle ki, onun gelifltirdi¤i teknikler bugün hala birçok tiyatrocuya yol göstermektedir. Meksika'da Marksist duvar resimcileri, Fransa'da yoksullu¤u resmeden foto¤raf belgeselcileri, Paris Komünü ressamlar›, Almanya'da kad›n haklar› savunucusu sanatç› kad›nlar, Çin'de, Vietnam'da direnifl içinde yer alan tiyatro topluluklar›, Latin Amerika'da Yeni fiark› hareketi içinde yer alan müzisyenler ve daha niceleri... faflizme ve iflgale karfl› direniflte, devrim arife-
Dünya ve ülkemiz sanat›n›n en önde gelen bu ustalar›n›n varl›¤› da bu tart›flman›n günümüzde art›k ne kadar anlams›z ve basit oldu¤unu gösteriyor. Yapt›klar› üretimlerle ve getirdikleri kuramsal yaklafl›mlarla art›k “Sanatta propaganda olur mu?” ya da “Propaganda yapmak sanat›n de¤erini düflürür, esteti¤ini zay›flat›r m›?” sorular›n› tarihin çöp sepetine at›yor, sanatç›lar› do¤runun propagandas›n› yapan cesur, yepyeni ve capcanl› ürünler vermeye ça¤›r›yorlar... Kaynak: Sanat ve Propaganda / Kitle Kültürü Ça¤›nda Politik ‹mge - Toby Clark.
fiUBAT 2010 | TAVIR | 27
tiyatro
mefisto gülnaz b›çakç›
Oyun, Klaus Mann’›n “Mefisto” isimli roman›ndan tiyatroya uyarlanm›fl. Roman›n konusu gerçek yaflamdan al›nm›fl. Ünlü Alman tiyatro oyuncusu Gustaf Gründgens’in yaflam›n› anlat›yor. Ça¤dafl dünya tiyatro-
sunun ünlü yönetmeni Ariane Mnouchkine, 1979’da oyunu sahnelemifltir. Oyun, romandaki tek karakterin anlat›lmas› yerine faflizm karfl›s›nda bir grup sanatç›, entelektüelin yaflam öykülerini ve seçimlerini anla-
t›r. Faflizmin yükselifli insanlar› seçimler yapmaya zorlar. Yaln›zca sanat› ve tiyatroyu seçip toplumda olup bitenlere s›rt çeviren sanatç› m› yoksa halk›n›n kurtuluflu için ba¤l› bulundu¤u ideoloji do¤rultusunda can›n› feda eden sanatç› m› daha de¤erlidir? Sartre, “Bizi biz yapan seçimlerimizdir.” der. Bizler ço¤u olay karfl›s›nda seçim yapmak zorunda kal›r›z. Çeflitli bask›lar karfl›s›nda ya direnifli seçeriz ya da boyun e¤meyi... Bu seçimi yapmak sanatç›lar için daha zor olur. Baz› sanatç›lar iktidar›n taraf›n› tutmay›, iktidar›n nimetlerinden yararlanmay›, ünlerine ün katmay›, sanatlar›n› uygulamak için iktidar›n olanaklar›n› kullanmay›, sanatlar›nda kariyer yapmay› ve yükselmeyi seçerler. Oyunun bafl kiflilerinden Hendrik Höfgen, oyunun bafl›nda sahnede yumru¤u s›k›l› görünür ve komünist oldu¤unu söyler. Toplulu¤unun oyuncular›ndan Nasyonal Sosyalist olan birisini herkesin içinde afla¤›lar ve ifline son verdirtir. Ama Nazilerin 1934’te iktidarda oldu¤u zaman Höfgen art›k Prusya Devlet Tiyatrolar›’n›n genel müdürü olmufltur. Nazilerin en ünlü tiyatro adam› olmufltur. Art›k ünlü bir sanatç›d›r. Oyunun sonunda, final sahnesinde Höfgen’in yine eli havadad›r, öne uzanm›flt›r ama yumruk yapmam›flt›r, eli aç›kt›r ve “Heil Hitler” demektedir. Burjuvazinin, faflizm dahil, tüm iktidar biçimlerinde, o iktidar›n sanatç›s› olan, ünü büyüyen, sanatta kariyer yapan ve sanat›n doruklar›na ç›kan sanatç›lar›n, onlar› ünlü yapan iktidar›n dönemi bitti¤i zaman adla-
28 | TAVIR | fiUBAT 2010
tiyatro
r› bir daha an›lmaz. An›l›rsa da kötü bir biçimde an›l›r. Böyle sanatç›lar onlar› tutan burjuva egemen iktidarlar döneminde, iktidardaki s›n›f›n sanatç›s› olarak h›zla yükselirlerken kiflilikleri bozulur, çürür ve insanl›klar›n› kaybederler. Höfgen, Nazilerin her istedi¤ini yapan bir uflak haline gelir. Oysa, Nasyonal Sosyalist oldu¤u için tiyatrodan att›rd›¤› genç adam ondan çok daha kiflilikli davran›r. Höfgen’in tiyatrosuna oyuncu olmak için baflvurur. Tiyatro sorumlusu Nazi ona Höfgen hakk›nda muhbirlik yapmas›n› önerir. Nasyonal Sosyalist kabul etmez. “Ben oyuncu olmak için baflvurdum. Muhbirlik için de¤il” der ve bir Nazi taraf›ndan öldürülür. Faflizmin sanatç›s› olanlar, zamanla iflte böyle insanl›klar›n› da kaybederler. Bu yüzden dostlar› da onlardan uzaklafl›r. Hatta ailelerini bile kaybederler. Höfgen yükselir ve ünlü olur ama eski arkadafllar›n›n hiçbirisi yan›na gelmez, hatta ona selam bile göndermezler. Höfgen’in Siyahi sevgilisi bir gün tiyatroya gelir. Höfgen hemen para vererek ondan kurtulur, onu uzaklaflt›r›r. O da, “Gelmeden önce arkadafllar›na u¤rad›m. ‘Ona bir söyleyece¤iniz var m›?’ diye sordum ama onlar sana selam bile söylemediler.” der. Zaten git gide insanl›ktan ç›kan Höfgen, uzun süre birlikte oldu¤u sevgilisini bile hemen bafl›ndan defeder. Zaten onu hiç sevmemifl, yaln›zca kullanm›flt›r. Ama flimdi Nazilerin korkusundan hemen bafl›ndan savar. Sanatç› olarak ününün doru¤una ç›kan Höfgen, insan olarak çöker. Bu çöküfl sahnede iki duvar›n kendisini s›k›flt›rmas›yla, bu iki duvar aras›nda ezilmeye bafllamas›yla gösterilir. Sanat ve ün tutkusuyla daha önce benimsedi¤i komünist ideolojiyi b›rak›p tam tersi bir tarafa savrularak, halk düflman› olarak kendini de tüketen sanatç›n›n tam karfl›t› olan halk›n devrimci sanatç›lar› böyle durumlarda çok net tav›r al›rlar. Olmalar› gereken saflardan ayr›lmazlar. Halk›n ve devrimin ç›karlar›n› her zaman, her fleyin üstünde tutarlar. ‹radeleriyle faflizme hiçbir ödün vermeden direnirler. Bu u¤urda gerekirse seve seve canlar›n› verirler. Bütün sorun boyun e¤memekte, yani bel kemi¤ini dik tutmaktad›r. Otto da flöyle der zaten: “Bel kemi¤imi dik tutmaya çal›fl›r›m hanidir... Ve iyi bilirim bedeli vard›r...” Ünlü Yönetmen Ariane Mnouchkine, Höfgen’in karfl›s›na, halk›n devrimci sanatç›s› Otto’yu koymufltur. Otto önce devrimci tiyatronun nas›l olmas› gerekti¤ini anlat›r. Ona göre, devrimci tiyatro önce iflçilerin, emekçilerin sorunlar›yla ilgilenmeli, sendika nas›l olmal›, grev nas›l yap›lmal› sorunlar›n› tart›flmal›, halk› e¤itmeli, ajitasyon çekmeli, bask› ve zulmü halka anlatmal›d›r. Zaten Ot-
to’ya göre tiyatro ün sa¤layacak bir yer de¤ildir. “Tiyatro benim için bafl›m›n üstündeki çat›, karn›m› doyurdu¤um afl evidir.” der. Otto için önce devrimcilik ve devrimci ideoloji gelir. Otto yakalan›r. 18 gün iflkence görür ve hiç kimsenin ismini söylemez ve feci flekilde öldürülür. Toplama kamp›nda onunla birlikte olan birisi gelir ve oyunun sonunda Höfgen’e Otto’nun direniflini ve ölümünü anlat›r. Otto’nun ölümü üzerine kampta bir Alman kad›n flark› söyler ve bu flark›ya kat›lanlar ço¤al›r ve 7000 kiflilik bir koro oluflur. Bunu duyan Höfgen iki duvar›n aras›nda ezilmeye ve tükenmeye bafllar. Otto da ünlü olmufltur ama bir iktidar sanatç›s› olarak de¤il bir devrimci sanatç›, direniflçi ve halk kahraman› olarak ünlü olmufltur.
fiUBAT 2010 | TAVIR | 29
tiyatro
nunda çok ünlü bir Nazi sanatç›s› olmas› ama Otto’nun nas›l direnerek öldü¤ünü ö¤rendikten sonra çöküflünü çok güzel oynuyor. Otto rolündeki Serdar Orçin de a¤›r bafll› tutarl› bir devrimci rolünü çok sade bir oyunculukla baflar›l› bir flekilde sahnede canland›r›yor. ‹ki lezbiyen rolünü oynayan bayan oyuncular› da kutlamak gerekir. Onlar da abartmadan bu karakterleri sahnede baflar›yla canland›r›yorlar. Tüm oyuncular Hitler’in iktidara gelmesinden önceki ve sonraki dönemin kendileri üzerindeki etkilerini çok etkileyici bir flekilde sahnede gösteriyorlar.
Faflizm ve bask› koflullar›nda sevgi ve ba¤l›l›k gibi de¤erler de s›nan›r. Gerçek sevgi ve ba¤l›l›k her koflulda sürer ve her koflulda efller birbirlerini b›rakmazlar. Gerekirse, birbirlerinden ayr›lmamak için ölümü bile göze al›rlar. Höfgen ve Otto’nun bulundu¤u tiyatro grubunun sosyal demokrat yönetmeninin efli Yahudidir. Naziler kendisini eflinden ayr›lmaya ve genç bir Alman k›zla evlenmeye zorlarlar. Yahudi bayan da Alman efline alayc› bir biçimde “Sen bir Alman bayanla evlen. Ben de Amerikan filmlerindeki gibi senin metresin olurum.” der. Ama Alman yönetmen bunu kabul etmez ve birlikte intihar ederler.
yordu. Hayvan vagonlar›ndan insan 盤l›klar› yükseliyordu. Onlar› dinleyince vagonlardakilerin isimlerini ve adreslerini ba¤›rd›klar›n› anlad›m. Dördünün ismini duydum ama birinin adresini duyamad›m. ‹flte yapacak bir fley var dedim. Gidip adreslerini bulup ailelerine haber verdim.”
Dekor da baflar›l›, özellikle oyundaki sahnenin sahne arkas›na yerlefltirilmesi iyi düflünülmüfl. Ünlü oyuncu Höfgen, arkas› dönük bir biçimde sahnede duruyor. Bu efektlerle birlikte çok büyük, kalabal›k bir izleyici kitlesinin kendisini alk›fllad›¤› hissini veriyor. Ayr›ca, sahnenin çekici ve tutkulu biçimini veriyor. Oyunun sonunda Höfgen’in birbirine yaklaflarak onu ezen kal›n sahne duvarlar› aras›nda s›k›flarak çöküflü çok etkileyici. Ayr›ca, dekor sade ve çok ifllevli. Hemen sahnede kolayca de¤ifltirilebiliyor.
Oyunun yönetmeni Rag›p Yavuz, oyunu “sanatç›n›n kendisini satmas›” sorunu üzerine oturtmufltur. Sanatç›lar› “para ve alk›fl bolca gelsin de, nereden gelirse gelsin” acizli¤ine karfl› uyarm›flt›r. “Oyuncuyu (sanatç›y›) ‘büyük’ yapan›n yaln›zca yetenek ve birikim de¤il, ayn› zamanda ‘seçimleri’nin de oldu¤u gerçe¤ini” vurgulam›flt›r.
Kostümler çok güzel. Oyunun geçti¤i dönemi yani 1923–1934 aras›n› gerçekçi bir biçimde yans›t›yor. Bundan baflka, sahnede gösterilen oyun içinde oyun olan çeflitli tiyatro oyunlar›n›n abart›l› kostümleri de çok güzel. Bunlar için telefon fleklindeki elbiseyi örnek verebiliriz.
Oysa, Höfgen üne kavuflunca eflini de unutur. Efli de babas›n›n bulundu¤u ‹sviçre’ye Sahnelemede oyunun ilk yar›s›nda oyun içinde oyunlar var. Prova sahneleri ve küçük sürgüne gider. oyunlar sahnede gösteriliyor. ‹zleyici tam Oyunda bir grup tiyatro sanatç›s›n›n fafliz- bir tiyatro dünyas›na sokuluyor. ‹kinci yar›me karfl› ald›klar› tav›rlar incelenmifltir. Bu da, art›k faflizm iktidara gelmifltir. Faflizmin tav›rlarla sanatç›n›n faflizm koflullar›ndaki karfl›s›nda tiyatro toplulu¤unun oyuncular›n›n tav›r al›fllar› gösteriliyor. tavr› sorgulanm›flt›r.
Ifl›k da karanl›k dönemi anlat›rken lofl bir biçimde faflizmin karanl›¤›n› destekliyor. Ama e¤lenceli oyun içinde oyunlar› gösterirken oldukça parlak biçimde verilerek bu oyunlardaki tiyatro ö¤esinin alt›n› çiziyor.
Son olarak; en koyu faflizm koflullar›nda, en Oyunun çok zengin bir oyuncu kadrosu var. karanl›k dönemlerde bile mutlaka bir umut Oyuncular rollerinin hakk›n› veriyorlar. Ama Hendrik Höfgen rolünü oynayan Yi¤it Sertve mutlaka yap›lacak bir fley vard›r. demir’i gerçekten kutlamak gerekir. OyuOyunda da, Höfgen’in eski tiyatro grubu- nun bafl›nda komünistken, yavafl yavafl yoznun oyuncular›ndan birisi tren istasyonun- laflarak, Siyahi sevgilisiyle birlikte oldu¤u ve da durur ve di¤er iki arkadafl›na flunlar› söy- onun tiyatroya gelmesine karfl› ç›kt›¤› sahler. “Art›k, her fley bitti, yapacak hiçbir fley nelerde oldu¤u gibi, gittikçe kendini be¤ekalmad› diye düflünüyordum. Trenler geçi- nen birisi olmas› gibi, sonradan oyunun so-
‹stanbul Büyük fiehir Belediyesi Tiyatrolar›’nda sergilenen “Mefisto” isimli oyun, faflizm karfl›s›nda al›nacak tavr› göstermesi aç›s›ndan çok baflar›l›. Klaus Mann’›n gerçek bir yaflamdan alarak roman›n› yazd›¤› ve ça¤dafl tiyatronun ünlü yönetmeni Ariane Mnouchkine’in tiyatroya uyarlad›¤› bu oyunu mutlaka izleyin.
30 | TAVIR | fiUBAT 2010
Efektler de, (tren sesi, alk›fl sesi gibi) çok baflar›l›.
deneme
ANTETUS antetus topraktan kopar›l›rsa!.. hakan soydemir
Mitoloji; Yunanca mythos ve logos kelimelerinden türetilmifl bir sözcük… Mitos, söylenen ya da duyulan söz; masal, öykü, efsane anlam›na gelir. Logos ise, söz anlam›yla beraber bilim anlam›na da gelir. O halde mitoloji için, “efsane bilimi” demek pek yanl›fl olmaz… Yani eski ça¤larda yaflam›fl olan insanlar›n ve insanüstü varl›klar›n bafl›ndan geçen do¤a olaylar›n›n, sosyal iliflkilerinin, dini inançlar›n›n, bunlar› yorumlama biçimlerinin ve masals› olaylar›n incelenip anlat›lmas›... Carl Gustave Jung, “Kendi içsel görümüze göre ne oldu¤umuz ancak mitos arac›l›¤›yla ifade edilebilir. Mitos bilimden daha bireyseldir ve yaflam› ondan daha kesin biçimde ifade eder.” der, mitoloji için. Murry Hope, “… Gerçekte tüm mitler gerçe¤in bir parças›n› içerirler. Kimi yetkelerin salt mitolojisi sayd›¤› Oera Linda Kitab›, Tufan öncesi ve sonras›ndaki kadim Frisya halklar›n›n tarihini aktarmaktad›r.” diye yazar. (1) Mitolojiyi, insanl›¤›n varoluflunun belli zaman aral›¤›nda uydurulmufl söylencelerden ibaret görmek do¤ru de¤il. Mitolojiye böylesine daralt›c› anlamlar yüklemek, ona haks›zl›k etmek olur. Mitolojik söylenceler de t›pk› günümüzün modern söylenceleri gibi yaflam›n içinden türetilmifl, döneminin insan ürünü olan söylencelerdir. Uydurulmufl hikâyeler de¤il, yaflam›n içinden ç›kan söylenceler; t›pk›, tek tanr›l› dinlerin söylenceleri gibi...
Tarihte yaflam›fl hemen her toplumun kendine ait bir tarihi, efsaneleri, destanlar›, kahramanl›k öyküleri, inanç sistemi, tanr›lar›, masallar›, söylenceleri var; yani toplumlar›n bir mitoloji tarihi var diyebiliriz... Ve asl›nda bu mitolojik tarih, ait oldu¤u toplumun aynas› gibidir. De¤iflik toplumlarda birtak›m farkl›l›klar gösterse de, ortak yanlar› da bir hayli fazlad›r mitoslar›n. Mitolojide geçen öykülerin pek ço¤unun -örne¤in tufan olay›- yap›lan kaz› ve araflt›rmalar sonucu gerçek oldu¤u, yaflam›n içinden üretildi¤i ispatlanm›flt›r. Mitoloji, genel olarak eski ça¤ tanr›lar›n›n yaflamlar› üzerine anlat›lan öykülerden oluflsa da, ne mitoslar ne de toplam›nda mitoloji, hiçbir zaman bir “din” haline gelmemifltir. Çünkü bu efsanelere, söylencelere asla inanç düzeyinde bir anlam yüklenmemifltir. Sözlü ya da yaz›l› edebiyat ve genel olarak sanat kollar›n›n hepsinde durmadan konu edinilip ifllenen ve ifllendikçe de¤iflen mitoslar ne kadar ozan, yazar, sanatç› varsa o kadar biçim alm›fl ve bu nedenle hiçbir zaman bu söylenceler dinselleflmemifl; bir dinin yaz›l› kitab› haline gelmemifltir. Mitoloji, din adamlar›n›n de¤il, sanatç›lar›n u¤rafl›d›r… Tarihçi Herodot’tan ö¤rendi¤imize göre, tanr› soylar›n› anlatan, onlara isimlerini veren, niteliklerini tan›mlayan ve onlar› hikâyelefltiren, Homeros ile Hesiodos’tur. Mitoslar›n edebiyat düzeyine yükselmesi bu
iki büyük ozanla bafll›yor, ama onlarla bitmiyor. Bu iki büyük ozan›n anlatt›klar›na eklemeler, katk›lar yap›lm›fl; zamanla sanat kollar› gelifltikçe -özellikle edebiyat- mitoloji de yeni anlat›m ve yorumlarla zenginleflmifltir. Mitoslar›n en belirgin flekilde etkiledi¤i sanat kollar›, tiyatro ve fliir olmufltur. Klasik ça¤›n fliir ve tragedyas› konu zenginli¤ini mitoslara borçludur... Mitolojiyle ve genelde tarihle ilgilenmek hem dünü anlamaya, hem de bugüne dair ç›karsamalar yapmaya imkân veriyor. Dünün olaylar›ndan bugüne benzerlikler kurmak oldukça çözümleyici olabiliyor. Bu yaz›n›n amac› mitolojinin ne oldu¤unu anlatmak de¤il. Ama yaz› konumuz mitolojik bir söylenceden yola ç›k›larak oluflturuldu¤u için k›saca bahsetme gere¤i duydum… Söylence, Herakles -Roma mitolojisindeki ismiyle Herkül- ile Antetus’un hikâyesidir. Belki yapaca¤›m›z analojide mitolojik kahramanlar›n birebir bugüne dair bir karfl›l›¤› olmayacak ama dedim ya benzerlikler kurmak, bazen bize çok karmafl›k gelen meseleleri çözümlemede basit gerçekli¤i görmemizi sa¤l›yor. Herkül, Zeus ve Miken kral›n›n k›z› Alkmene'nin o¤ludur. Herkül’ün, Zeus'un o¤lu oldu¤unu anlayan Hera (Zeus’un kar›s›), onunla sürekli u¤raflm›fl ve ölümüne neden olmufltur. Herkül, daha do¤umuyla birlikte tanr›sal bir güce sahip olmufltur. Hera'n›n
fiUBAT 2010 | TAVIR | 31
deneme
gönderdi¤i iki zehirli y›lan› öldürdü¤ünde henüz birkaç günlük bebektir. Çok iyi bir e¤itim görmüfltür. En iyi yapt›¤› ifller ok atmak, araba kullanmak ve güreflmektir. O, tanr›lar›n tanr›s› Zeus’un o¤ludur… Fizik ve moral gücün simgesi olan Herkül, uzun süre, Yunanistan'da hem tanr›, hem de kahraman olarak sayg› ve tap›n›m görmüfltür. Herkül’ün çocuklar›na Herakleso¤ullar› denilmifl ve Yunan yar›madas›ndaki halklar›n atas› say›lm›flt›r. Antetus, klasik Yunan mitolojisinde, deniz tanr›s› Poseidon ile toprak tanr›ças› Gea'n›n o¤lu. O da tanr›lar›n o¤ludur, o da güçlü, yenilmez birisi. Ama Herkül ile k›yasland›¤›nda, onun kadar kudretli ve iktidar sahibi de¤il. Tek zaaf›, bütün gücünü ve yenilmezli¤ini toprak anas›ndan almas›, topraktan ba¤› kesildi mi yenilmesi kaç›n›lmaz oluyor… Herkül, Antetus'un rakibidir. Onu öldürmek ister. Onunla kavga etmeye niyetlenir. Ve ilk yapt›¤› fley, gücünü topraktan ald›¤›n›, topraktan kopar›lsa yenilebilece¤ini ö¤renir. Antetus'la dövüflmeye bu zaaf›n› bilerek gider ve ilkin onu topraktan kopart›r ve dövüflü kazan›r, onu bo¤arak öldürür... Bu hikâyeyi an›msad›¤›mda akl›ma ilk gelen devrimci hareketimizin topraktan yani emekçi halktan kopmas›, kopar›lmas› oldu. Hemen flöyle bir analoji yapt›m kendi kendime: Herkül tanr›lar tanr›s› Zeus’un o¤lu; yani iktidar› simgeliyor. Antetus, devrimci hareketimizi; onun gücünü ald›¤› toprak ise halk›... Ve düflündüm, gücümüzü ald›¤›m›z Yaflam›n her alan›n› liberallefltirerek, kenditopraktan yani emekçi halktan kopar›lmaya ne solcuyum, devrimciyim diyen yenik Beçal›fl›ld›¤›m›z için bugün bu da¤›n›kl›¤› ve yo¤lu bezirgânlar› eliyle örgütsüzlü¤ün propagandas›n› yapt›. Sadece emekçi halk›m›z›n güçsüzlü¤ü yaflam›yor muyuz?.. bilincini de¤il, devrimcilerin, sosyalistlerin biBurjuva düzen, 12 Eylül sürecindeki as›l ba- lincini de paramparça etti. ‹stiklal Caddeflar›s›n› burada sa¤lamad› m›? Tek tek dev- si’nde yudumlad›klar› so¤uk biralar eflli¤inrimcileri öldürerek, hapishanelere koyarak de, k›y›s›ndan köflesinden bulaflt›klar› mücabitiremeyece¤ini anlad›¤› ölçüde, emekçi deleye dair hiç bitmeyen birkaç an›y› anlatahalkla olan ba¤›m›z› kesmeye çal›flmad› m›? rak, genç k›zlar›n hayran bak›fllar› aras›nda, Bizi yaln›zlaflt›rmaya, halkla olan ba¤›m›z› ahlaks›zl›¤›n ve devrimin teorilerini üreten, koparmaya, emekçi halk›m›z› örgütsüzlefl- emekçi halkla hiçbir ba¤› olmayan ve hatta tirmeye çal›flmad› m›? Bütün bunlar› yapt› halk›m›za sabah akflam söven solcu tipini yabu düzen ve bunda belli oranda da baflar›l› ratt› bu düzen. Ama bütün çabas›na ra¤men, oldu fakat bütün u¤rafl›s›na ra¤men müca- Antetuslar› yok edemedi ve edemeyecek; Andeleyi bitiremedi. Bitiremeyecek de... Müca- tetuslar dövüflmeye devam ediyorlar… dele tüm kan kay›plar›na ra¤men onuruyla Herkül, bizi yenebilmesi için gereken fleyin devam ediyor iflte…
32 | TAVIR |fiUBAT 2010
ne oldu¤unu keflfetti. Bizim de yenilmememiz için keflfetmemiz gereken fley çok aç›k. Yani öyle devrimin epistemolojik çözümlemelerine, devletin ontolojik çözümlemelerine fazlaca gerek yok. Bugün bize gerekli olan fley, devrime olan inanç ve bilinçle, sars›lmaz bir sevgiyle emekçi halk›m›z›n içinde olmakt›r. Antetus olmak, kartallaflmakt›r. Ayaklar›m›z› topra¤›n ba¤r›na gömmektir. Bütün liberallefltirici ortamlardan, kiflilerden, solcu müsvettelerinden uzak durarak, halk›n içinde, halk›n devrimcisi olmakt›r bugün ihtiyaç duyulan fley. Bunu baflard›¤›m›zda, bizi oradan yeryüzünün hiçbir Herkül’ü söküp atamaz… 1- Atlantis Efsane mi Yoksa Gerçek mi? (sf. 38-39)
biyografi
flili’nin “ölümsüz flark›”s›: victor jara levent karakaya
“Faflizm, ellerini k›rsa da sen yine türküler söyledin, Victor Jara!”
Devrimci ozanl›k, bedel ister. Çünkü o, halka anlat›r, ö¤retir, yol gösterir. Bu bedel, yeri geldi¤inde o gösterdi¤i yolda ölmektir. Victor Jara, dünyada devrimci ozan sorumlulu¤unu iflte böyle tafl›yanlardan biri oldu. Jara, halk kültürü, ozanl›¤› (cantador) gelene¤inden etkilenerek, döneminin devrimci sanatç› kimli¤ini oluflturan isimlerdendir. Sanat›, devrimci kiflili¤i, dünyan›n birçok
yerinde kendisi gibi ayn› duygular› paylaflan ö¤rencilerine yol göstermifltir. fiili'de 1970-73 y›llar› aras›nda sosyalizm mücadelesi yükselmiflti. Sosyalist, halkç› örgütler birleflmifl ve Unitad Popular'› oluflturmufllard›. Victor Jara da, Allende'nin liderlik yapt›¤› bu partinin çal›flmalar›nda aktif olarak görevler ald›, konserler verdi. Bölge bölge gezerek, anlatarak, etkinlikler-
de yer alarak sosyalizmin propagandas›n› yapt›. Nihayet 1970 y›l›nda, eskinin yerini yenisi alm›flt› ve Allende iktidara gelmiflti. ’73 seçimlerinde de Allende hükümeti kazan›nca, faflizm bunu kabullenemedi; CIA, ABD'nin ve tekellerin de deste¤ini alarak bir darbe gerçeklefltirdi. Allende vuruldu¤unda silah›yla çat›fl›yordu. Ard›ndan ülkenin her yeri kan gölüne çevrildi, darbeciler taraf›ndan. Yüzlerce ölü, binlerce tutuklama, ifl-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 33
biyografi
deflik edilmifl. Santiago sokaklar›nda daha sonra ölü bedeni bulundu¤unda, vücudundaki kurflunlar›n say›s› toplam 44'tü. BEfi B‹N K‹fi‹Y‹Z BURADA Befl bin kifliyiz burada kentin bu küçük parças›nda. Befl bin kifliyiz. Ne kadar olaca¤›z bilemem kentlerde ve tüm ülkede? Burada yapayaln›z on bin el, tohum eken ve fabrikalar› çal›flt›ran. ‹nsanl›¤›n ne kadar› açl›kla, so¤ukla, korkuyla, ac›yla, bask›yla, terör ve cinnetle karfl› karfl›ya? Yitip gitti aram›zdan alt›s› kar›flt› y›ld›zlara. … Nas›l dehflet saç›yor faflizmin yüzü! Kusursuz bir kesinlikle yürütüyorlar planlar›n›. Hiçbir fley umurlar›nda de¤il. Onlar için kan madalyad›r, k›y›m kahramanl›k gösterisi. Tanr›m, senin yaratt›¤›n dünya bu mu, çal›fl›p hayran kald›¤›n yedi günlük emek bu mu? Dört duvar aras›nda tükeniyor ömürler sanki hiç geçmiyor, yakar› yaln›zca ölümün bir an önce gelmesi için. kenceler, açl›k ve elbette koyu bir faflizm... Victor Jara o gün, Teknik Üniversite'de bir serginin aç›l›fl›nda türküler söyleyecekti. Fakat bu etkinlik gerçekleflemedi; okuldaki bütün devrimciler, demokratlar, yurtseverler, flehrin di¤er yerlerinden gözalt›na al›nanlarla birlikte Santiago'daki fiili Stadyumu'na getirildiler. Victor Jara da içlerindeydi. Stadyumda 5 bin ilerici, ayd›n, devrimci, halk… Stadyumun d›fl›nda tanklar bekliyor, içerde eli silahl› iflkenceciler sorgu yap›yor, iflkence yap›yor. Jara, bu duruma daha fazla tahammül edemedi. Korkup sinmektense, düflman›n karfl›s›nda pusup, sessiz kalmaktansa, dimdik ayakta ölümü coflkuyla karfl›layarak durmak ye¤di. Ald› yol arkadafl› gitar›n› eline. Ve büyük bir heyecan ve cofl-
34 | TAVIR |fiUBAT 2010
kuyla Venceremos marfl›n› söylemeye bafllad›. Sesine cevap gecikmedi, yavafl yavafl yan›ndakiler, sonra arkas›ndakiler ve bütün stadyum, flimdi hep bir a¤›zdan coflkuyla Venceremos marfl›n› söylüyordu. “Venceremos Venceremos, k›ral›m zincirlerimizi, venceremos venceremos, zulme ve yoksullu¤a paydos… Gelecek mutlaka sosyalizm…” Pinochet'in faflist askerleri önce gitar› ald›lar elinden. Ard›ndan gitar› çalan elleri ve bilekleri dipçiklerle k›r›ld›. Herkesin gözü önünde, Victor flark›y› söylemeye çal›fl›yordu, stadyum flark›y› söylemeye devam etti. Daha sonra ö¤renilecekti ki; Victor Jara, elleri, bilekleri k›r›ld›ktan sonra, soyunma odalar›na götürülmüfl, orada a¤›r bir iflkence görmüfl, ilk önce, kafas›na tek kurflun s›k›lm›fl, ard›ndan bedeni kurflunlarla delik
Ama birdenbire içim s›zl›yor ve görüyorum bu ak›fl› yürek vuruflu olmadan, yaln›zca makinelerin nabz›yla ve ortaya ç›k›yor askerlerin ebelerinin yüzlerinin yalanc› tatl›l›¤›. Ya Meksika, ya Küba ve tüm dünya a¤l›yorlar bu alçakl›k karfl›s›nda! On bin el buraday›z üretmekten yoksun b›rak›lm›fl. Ne kadar›z hepimiz tüm ülkede? Baflkan›m›z›n kan›, yoldafl›m›z›n, Daha güçlü vuracak bombalar ve makineli tüfeklerden! ‹flte böyle vuracak bizim yumru¤umuz da yeniden!
biyografi
… Hiç görmemifltim böylesini Hissetmifl ve hissetmekte oldu¤um Yeni bir tohumun do¤umu olacak bu... Victor Jara-fiili Stadyumu, Eylül 1973 Çeviri: T. Asi Balkar (Victor Jara'n›n, stadyumda yazd›¤› ve elden ele dolaflt›¤› söylenen son bestesinin sözleri.) *** Victor Jara, 28 Eylül 1938'de Santiago'nun Quiriquina kasabas›nda do¤du. Küçüklü¤ünde çok yoksulluklar çekmiflti. Evlerinde kiradayd›lar. Alt› kardefltiler… Babas›, baflka bir kasabada, bir çiftlikte çal›fl›yordu. “Chillan Viejo’dan 12 km uzaktaki Quiriquina kasabas›nda otururduk. Küçük bir kasabayd›. Evimiz bizim de¤ildi, kiradayd›k. Alt› kardefltik. Et yedi¤imiz günler bayramd› bizim için. Neden böyle oldu¤unu bilmiyordum o zamanlar… Sonradan ö¤rendim. K›fl-
lar nas›l da uzun sürerdi. Bitmek bilmezdi bir türlü. So¤uk bizi çok ürkütürdü, yeterince giysimiz yoktu. Çok yoksulduk. Kendimi bildim bileli evimizde gitar vard› diyebilirim. An›ms›yorum, çok küçükken de tutkundum müzi¤e. Annem çalard› evdeki gitar›, biz fiilililer’in dedi¤i gibi, ‘cantador’du. Zaman zaman kasabada düzenlenen partilere, törenlere davet edilirdi. Alt› çocu¤unun en küçü¤ü oldu¤u için yan›nda beni de götürürdü. Annem çalarken o tahta kutudan ç›kan ezgiler içime ifllerdi. Daha sonra annem restoranda çal›flmaya bafllad›ktan sonra, üçümüzü okutma olana¤› do¤du. Önce Los Nogales Mahallesi’nde oturduk. Toprak bir evdi. Hepimiz ayn› odada yat›yorduk, baflka oda yoktu. Ama köyde de durum bundan farkl› de¤ildi, yani al›flk›nd›k.” Jara, okuma-yazmay› ve gitar› halk flark›c›s› “cantador” olan annesinden ö¤rendi. fiili türküleri dinleyerek geçen çocuklu¤unun ard›ndan 15 yafl›na geldi¤inde annesi öldü. Annesinin ölümü üzerine aile de da¤›ld›.
Ö¤renim gördü¤ü ticaret lisesini b›rakt›. Daha sonra ‹lahiyat Okulu'na yaz›ld›. Büyük bir boflluk yafl›yordu. "Evet, papaz olmak istiyordum. Ciddi bir iflti. Asl›nda düflünecek olursam, beni oraya iten yaln›zl›kt›, annemin ölümünden sonra içine düfltü¤üm o büyük yaln›zl›k. Çevremdeki dünya kalabal›kt›, t›kl›m t›kl›md›, ama bofltu. Kendime baflka de¤erler, baflka sevgiler, sözün k›sas› bu bofllu¤u dolduracak baflka olgular ar›yordum. Bütünüyle çal›flmakla geçti o iki y›l. Müzi¤i de burada ö¤rendim. Kilisenin bir korosu vard›, ben de girdim. ‹ki y›l dolmaya bafllad›¤›nda do¤al olarak papazl›¤›n çok ciddi bir karar oldu¤unu anlad›m. Gerçek anlamda gönüllü de¤ildim, çok baflka fleyler itmiflti beni oraya." ‹lahiyat okulunu bitirdikten sonra, papazl›k yapmaz. Akl›nda baflka fleyler vard›r. Daha sonra tiyatro okuluna yaz›l›r. "Tiyatro okuluna girdim. K›zkardeflimin kocas›ndan, yani enifltemden saklad›k olay›. Adam iflçiydi, ö¤rendi¤inde k›yamet koptu evde. K›zkardeflimi üzmemek, daha kötü olaylara neden olmamak için evden ayr›ld›m. Önceleri okulda sakland›m, akflamlar› bir yere k›vr›l›p yat›yordum. Ama çok zordu. Sonunda dayanamay›p müdüre ç›kt›m; bir burs verdiler. Böylelikle bir fleyler alabiliyordum. Ve peynir ekmek yiyordum. Arkadafl›m Nelson Villagra'ya Güney'den bir yiyecek paketi geldi¤inde deliler gibi yiyorduk. Hemen Cousino Park›'na gider hastalan›ncaya kadar t›k›nmay› b›rakmazd›k… Günler böyle geçiyordu. fiili Üniversitesi Tiyatro Okulu'nda, önce birkaç küçük ifl yapt›ktan sonra yönetmenli¤e bafllad›m. Yaflam›m›n büyük bir bölümünü kapsayan bu olaylardan sonra, sanat›m›n temelini do¤a ve insan -köylü- üzerine kurmam çok do¤al de¤il mi; onlarla kökleflmifl kan ba¤›m var."
fiUBAT 2010 | TAVIR | 35
biyografi
Tiyatro konusunda da gittikçe uzmanlafl›r. Yönetmenlik yapt›¤› oyunlar yurtd›fl›, yurtiçi turnelerine ç›kar. Baflar›l› oyunlara imza atar. Burada ayn› zamanda fiili Üniversitesi'nin korosuna girer. ‹lk bestelerini de burada yapar. Daha sonra Yeni fiark› (Nueva Cancion) ak›m›n›n öncüsü olan Violetta Parra'yla tan›fl›r. Violetta Parra; flair, müzisyen, ressam, heykeltrafl çok yönlü bir sanatç›d›r. Ayn› zamanda Latin Amerika'da "Yeni fiark›" ak›m›n›n anas› olarak görülür. Victor Jara, Parra'dan çok fley ö¤renir, esinlenir. Violetta Parra; ‹nka, Aztek kültürlerinden, eski ozanl›k gelene¤inden yola ç›karak, Akdeniz'in esintisi ve Afrika'n›n ritimlerini kullanarak müzi¤ini icra etmektedir. Yeni bir duyarl›l›k getirmifltir müzi¤e. Victor Jara da, Violetta Parra’n›n öncülük etti¤i bu ak›m içerisinde yo¤ruldu. Bunu gelifltirdi, çok seslili¤i kulland›. Politik örnekler verdi. Besteleri, flark›lar›; sömürgecili¤e, insan›n sömürülmesine karfl› duruyor, sosyalizmin, yeni insan mücadelesinin de sesi oluyordu. Victor Jara, çok h›zl› duyuldu. Nerede emekçilerin, ezilenlerin bir 盤l›¤› var, Jara’n›n flark›lar› da oradayd›. Konserlerde, dinletilerde, eylemlerde, grevlerde, okul bahçelerinde, fabrikalarda türküleriyle mekik dokuyordu. K›sa sürede halk›n gönlüne girmiflti. Devrimci duruflu, flark›lar›ndaki perspektif, gitar› kullanmadaki ustal›¤› ve yeni bir söylem biçimiyle bütünlefliyordu. Yerli g›rtla¤›yla, ozanca söylüyordu flark›lar›n›. Sesinde farkl› bir bu¤u, ton vard›, güçlüydü sesi. Kendisinden sonra gelecek olan Quilapayun, Inti Illimani gibi gruplara öncülük eder, onlar› etkiler. Onlar da Victor Jara gibi devrimci müzik yapmaktad›r.
… Çok savaflmak gerek daha. Geçmiflte ekilen kötülük tohumlar›n› temelinden söküp ç›karmal›; para kahramanlar› topra¤›m› ac›mas›zca böldüler, ölüm oran› dünyada en çok benim ülkemde yüksek. Umar›m, ülkemin ve bütün k›tan›n büyük zaferi kutlad›¤› günü görecek kadar yaflar›m; herkesin okuma yazma bildi¤i, esaretin, sömürünün, Kuzey Amerika emperyalizminin, demokrasi ve özgürlük maskeleri alt›nda gizlenen tüm mafyan›n toprak alt›na gömüldü¤ü günleri umar›m görürüm. … Yollar›n› bizden ayr› sürdürenlerin önünde, bizimkilerle bütünleflerek flark› söylemek istiyorum. Devrimci flark›, devrimci bir güçtür. Bütün üçüncü dünya ülkelerinde sözü geçen bir silah… … Halka inilmez, ç›k›l›r. Biz entelektüeller, sanatç›lar, s›k s›k halk›n önünde babacan veya Mesihi tav›rlar içine gireriz. Bu büyük bir ideolojik yan›lg›d›r. Birçok kifli bu söylediklerimi polemik olarak yorumlayabilirler. Ama gerçek olan, benim söyledi¤im. Halka gerçek kültürel köklerini göstermek gerekir. … Devrimci flark›larla ticaret yapm›yorum ben. Öyle olsayd›, bugün alt›mda son model bir arabam, havuzlu bir evim olurdu. Tam aksi bir tutum içindeyiz biz. fiark›lar›n devrimcisi olmak, üstü bafl› y›rt›k p›rt›k, bir deri bir kemik gezmek, ah›rda yaflamak da de¤ildir. Uyum, prensip sorunudur. … Çamafl›r y›kayan kad›n›n, saban süren, madene inen, denize a¤ atan adam›n, kendi eflinin, çocuklar›n›n, ifl arkadafllar›n›n dostu oldu¤unu hissetmelidir insan. Bizi flark›lar›n yan›nda, daha iyi, daha insanca bir yaflam kurma iste¤i özlemi de birlefltirmelidir.
Ben üniversiteye gidemeyenler, zor koflulVictor Jara’y› anlatan “Ölümsüz fiark›” adl› larda çal›flanlar, aldat›lan insanlar için söykitapta, Jara, kendini ve müzi¤i kendi kale- lüyorum. Yani ‘halk’ için.” miyle anlat›rken flöyle diyor (Yaz›dan, sadece belli bölümler al›nt› yap›lm›flt›r.): MAN‹FESTO “Halk üzerine pek çok yap›t gerçeklefltirilebilir. Ancak, hepsi büyük bir sanatsal ciddi- Ne türkü söyleme aflk›mdan ne de sesimi yet ister. Özellikle, orman›n ortas›ndaki dinletmek için de¤il bunca türkü söylemem. a¤ac› görmemizi engelleyen entelektüel Benim namuslu gitar›m›n sesi hem duygulu hem de hakl›d›r. süslemelerden ar›nmak gerekir.
36 | TAVIR |fiUBAT 2010
Dünyan›n yüre¤inden ç›kar, bir güvercin gibi kanatl›, kutsal su gibi flefkatli, okflar gitar›m öleni ve yi¤idi. fiark›m amac›na kavuflur Violetta'n›n dedi¤i gibi. P›r›l p›r›l coflkulu durmak bilmez ve bahar kokan bir iflçidir! Gitar›m ne zenginlerin gitar›d›r, ne de baflka bir fleyin. fiark›m bir yap› iskelesidir erifltirir bizi y›ld›zlara. Kat›ks›z gerçekleri, flark›s›nda söylerken bir insan ölmek pahas›na, anlam›n› bulur o flark› damarlar›nda atarken. fiark›m ne gelip geçici övgüler düzer ne de baflkalar›na ün katar, yoksul ülkemin kök salm›flt›r topra¤›na. Orada, her fleyin bitti¤i ve her fleyin bafllad›¤› yerde, söylerim o her zaman yi¤it ve derin sonsuza dek yeni olacak flark›y›
Victor Jara evli ve iki çocuk babas›yd›. Efli Joan Jara ‹ngiliz as›ll›yd›, bir de k›zlar› Mandy ve Manuela vard›. Kar›s› katliamdan y›llar sonra, 1994 y›l›nda “Fundacion Victor Jara” (Victor Jara Vakf›)’n› kurdu. 2003 Eylül’ünde, ölümünün 30. y›ldönümünde katledildi¤i Estadio Chile Stadyumu’nun ismi Victor Jara Stadyumu olarak de¤ifltirildi. 9 Aral›k 2004’te ise yarg›ç Juan Carlos Urruti emekli subay Mario Manriquez Bravo hakk›nda dava açt›. Bu subay, o dönem stadyumdaki en yetkili kifliydi. Ölümlerden o sorumlu tutulmufltu. Victor Jara Vakf›’n›n, eflinin mücadeleleri bitmedi, çabalar devam etti. Ve en son 2008’de mahkeme süreci yeniden bafllad›. 26 May›s 2009’da kurflun s›kan askerlerden Jose Adolfo Parades suçlu bulunarak tutukland›. Diskografi: Victor Jara (1966), Canciones Folkloricas de America (1967), Pongo En Tus Manos Abiertas (1969), Canto Libre (1970), El Derecho De Vivir En Paz (1971), La Poblacion (1972), Canto Por Trasvura (1973) Ölümünden sonra: Manifesto (1974), Victor Jara, Presente (1975)
öykü
hamiyet’in nenesi gülden flanl›
Kupkuru göz çukurlar›, kocaman, kemikli ellerini, yüzünün derisi avuç içlerine yap›flacakm›fl gibi yüzüne sürüyor. Ak tülbentinin alt›ndaki ak saçlar›nda kaç ömürlük kah›rlar sakl›. Avludaki koca tafl›n üzerine oturmufl, kara flalvar›n› toplam›fl, yüzünü günefle vermifl avuç içleriyle habire s›vazl›yor surat›n›. Dudaklar› m›r›l m›r›l bir fleyler söylüyor; söyledikçe yüzü ayd›nlan›yor, karfl›ki da¤lar gibi. Ne yapt›¤›n› bir o bilir, bir de… “Nene su istersin?” Nenede ses yok. Dudaklar› ve parmaklar› oynuyor sadece. Sonradan ah çekmeden bir derin soluklan›p gülümsedi: “Yok guzumm, yok bir fley istemez sen git oyununu oyna” Geldi nenesinin yan›ndaki tafla oturdu; ufak, kirli ellerini dizlerinin aras›na s›k›flt›r›p pür dikkat nenesini izlemeye koyuldu. Nenesinin gözleri görmese de nas›lsa onun orada oldu¤unu bilirdi. Bunu Hamiyet de bilirdi, hatta kendisi de gözlerini s›k›ca yumup öyle görmeyi dener ama bir türlü baflaramaz, baflaramad›kça da nenesine olan hayranl›¤› artard›. “Ee guzum sen niye oynamaya gitmezsin?” “Benim arkadafl›m yok ki, sen benimle oynasan ne olur?” “Gocakar›y›m ben ne anlar›m oyundan?” “Öyle deme nene en güzel oyunlar› sen biliyorsun. Befltafl oynayak m›?” Elleriyle yüzünü ovmay› b›rakt›, s›ms›cak olmufl kocaman avucunu Hamiyet’e do¤ru uzatt›.
“Eee koy bakal›m tafllar›n› o vak›t.” Sevinçten z›plad› ufak k›z, kafas›na yap›flm›fl alt›n bukleli saçlar›, günefl yan›¤› yüzü ayd›nland›. Ufak elini dirse¤ine kadar pantolonunun cebine soktu, sesini inceltip, “Yok ki” dedi mahcup bir tonda. “Ee guzum delik cepte tafl durur mu?” Cebinin delik oldu¤unu da bilmiflti. ‹yice bir yaklaflt› nenesine; tafla t›rman›r gibi ufak elleriyle aband›, gözlerini gözlerine dikti apak bulutlar içinde kaybolmufltu nenesinin gözlerinin karas›, o ak bulutlar›n etraf›na sanki biraz mavi çal›nm›flt›. “Nene ya, sen hiç mi görmüyorsun?” Nenesi güldü. Nas›l ki Hamiyet’in cebinin delik oldu¤unu biliyor, öyle de bu sorunun devam›n› biliyordu. “Nene senin gözlerin kör oldu¤unda, boyun benim boyum kadar m›yd›?” “Boyum senin kadard› da akl›m senin kadar de¤ildi.” Gururland› Hamiyet. Oturdu¤u tafl›n üzerinde tam bir dönüfl yap›yordu ki, toprak daml› evlerinin kap›s›ndan ç›kan annesiyle göz göze geldiler. Dönüflü yar›m kald›. “Hamiyet k›z›m gelip yard›m etsen öyle oturuyorsun” ‹nce sesini kal›nlaflt›rmaya çal›flt› Hamiyet: “K›z anne var ya ben çok ak›ll›y›m ha!” “Ak›ll› olan ‘Ben ak›ll›y›m’ demez k›z›m” “Zaten ben demedim ki nenem dedi, ben ondan bilim ak›ll›y›m…” Annesi flöyle bir elini savurdu, di¤er elindeki kazan› sallayarak iki göz evlerinin gündüz karanl›¤›nda kayboldu.
“Annem ak›ls›z m› nene?” “Olur mu k›z›m öyle fley, o senin anan senin gibi ak›ll›.” Bu hiç hofluna gitmedi Hamiyet’in: “O zaman keflke senin k›z›n olsayd›m.” “Hani tafl oynayacakt›k Hamiyet. Ee getir tafllar›” Omuzlar›n› silkti. Nenesinin gözleri görmese de onu herkesten iyi gördü¤ünden emindi. ‹flte bunu bildi¤inden nenesine hep görüyormufl gibi davran›r, el kol hareketleri yapar. “Nene…” “He guzum” “Sen benim kadard›n ya o zaman, annen de benim annem kadar ama karfl›ki da¤ yine bu kadard› he mi?” “He k›z›m” Durdu da¤›n tepesine dikti gözlerini. Koca koca kayalar, küme küme ufak ufak mefle a¤açlar›, hepsi sabah rüzgâr›nda sanki halay çekiyorlard› ya da Hamiyet’e öyle geliyordu. Her fley büyümüfl de da¤ neden ayn› kalm›fl iflte buna bir anlam veremiyordu. “Ya a¤açlar nene? Onlar çoklard› de¤il mi?” Defalarca dinlemiflti ayn› hikâyeyi her seferinde daha bir ilgiyle, daha bir iri gözlerini açarak, nenesine iyice sokularak. Yine bekliyordu, nenesi her fleyi bütün ayr›nt›lar›yla en bafltan anlatacak, o da gözlerini nenesinden ay›rmadan dinleyecekti ama hiç beklemedi¤i bir flekilde “Bu sefer anlatmayaca¤›m” dedi nenesi. Hiç sesini ç›karmad›, çok büyük olan terliklerinin içinden usulca çekti ufak ayaklar›n›, sonra tafl›n üzerinde
fiUBAT 2010 | TAVIR | 37
öykü
iyice büzüldü, dizlerinin üzerine yumuldu. Küs gibi de¤ildi ama yine de hiç sesi ç›km›yordu. Annesinin içerde sos yaparken ç›kard›¤› sesler de olmasa kalp at›fllar›n› nenesi bile duyard›. Evleri köyden ayr› küçük bir tepenin yamac›nda, bir bafl›nayd›. Yüzü karfl›daki koca da¤a dönüktü. Köyün tamam›n› görüyordu Hamiyet. Zaten birkaç evde canl›l›k iflareti vard›. Onlar›n bacalar›ndan belli belirsiz dumanlar tütüyordu. Çocuk desen ondan baflka yoktu. Gelecek y›l okula gidecek art›k o da olmayacakt›. Nenesini b›rak›p gidecek diye, okula gitmeye fena içerliyordu. O zaman nenesi yaln›z kalacak diye de korkuyordu. Küçücük kafas›nda kocaman planlar vard›. “Hamiyet… Hamiyet!…” “Burday›m nene” “Bildin de niye sustun k›z›m?” “Sen sustun ya ‘anlatmam’ demedin mi? Ben de anlatt›klar›n› düflünüyorum.” “O zaman bu sefer de sen anlat bana ufak k›z›m.” Çok flafl›rd› Hamiyet, hem flafl›rd› hem de çok heyecanland›. Asl›nda nenesinin anlatt›¤› her fleyi ezberlemiflti, ama hiç anlatmad›¤› için nerden bafllayaca¤›n› bilemiyordu. Tekrar terliklerini giyip içinde ayaklar›n› yürüttü parmaklar› iyice uca gidince arkada bir ayakl›k bofl yer kald›. Düfltü düflecek eski kadife pantolonunu yukar›ya çekti, saçlar›n› avuç içleriyle bast›r›p geriye itti. Dimdik durdu nenesinin dizlerinin dibinde: “Sen daha ufakm›fls›n benim kadar… Yok, benden de ufakm›fls›n ben büyüdüm ya sen geçen y›lki ben kadarm›fls›n” durdu onay bekledi. Nenesi kocaman ellerini bu kez onun yüzüne sürdü. Elleri pütürlü ve kuruydu, az ac›tt›lar Hamiyet’in yüzünü, ama bu onun hofluna gitti. “‹flte nene o zaman çok kötü adamlar gelmifller, onlar› daha da kötü adamlar bizi sevmediklerinden göndermifller… Onlar›n silahlar› bilem varm›fl, sonra b›çaklar› da varm›fl, sonra sonra bi sürü fleyleri iflte. fiehirden mi gelmifllerdi he nene?” “fiehir, köy, ben o vakit ne bileyim k›z›m” “Ama ben biliyorum bak. Hem sen dedin ya ha flu da¤lara kaçt›n›z, demek onlar da¤dan gelmediler” “Allah›m sen büyüksün, bu el kadar çocu¤a bu kadar ak›l, eflek kadar adamlara c›mc›k ak›l. Hikmetinden sual olunmaz da…” “Nene sen Allahla niye Türkçe konufluyor-
38 | TAVIR |fiUBAT 2010
sun ki? O da m› Kürtçe bilmiyor?” “Hiç sordun mu ona kötü adamlar geldi¤inde o nerdeymifl?” fiap diye bir flaplak Hamiyet’in ensesine. “Ne vurdun baba yaaa!” Babas› koca b›y›¤›n›n alt›ndan gülüyordu, yorgundu, üstü bafl› samand› ama yine de gülüyordu! “K›z›m boyundan büyük fleyler konufluyorsun yine. B›rak neneni yorma” “Ama var ya nenem o zaman benim kadarm›fl, yok benim geçen y›lki boyum kadarm›fl.” Adam dayanamad›, gülmekle a¤la-
mak aras› bir halde öptü k›z›n› saçlar›ndan. “Ana anlat›yorsun ama korkar el kadar çocuk.” “Korkmam ki hiçte bile, bak o zaman nenemi atefle itmifllerdi, hiç korkmam›fl. Gözleri, elleri çok ac›m›fl da hiç ama hiç a¤lamam›fl. Anas› bile öldü sanm›fl da yine de nenem hiç a¤lamam›fl. Hem de hiççç hiççç…” Nerdeyse soluk almadan anlat›yordu, nenesinden ö¤rendiklerini çocuk diliyle dillendiriyordu. Babas› susturmak isteyince nenesi sert bir sesle:
öykü
“Çocuk tarihini bilsin o¤lum, unutmayal›m. Unutursak kör olurum” dedi yafll› kad›n bafl›n› dimdik tutarak. Hamiyet nenesinin gö¤süne dayad›¤› bafl›n› kald›r›p bakt› nenesine alttan yukar› bir iyice: “Nene ama seni zaten kör etmifller ya.” Nenesi iyice gö¤süne bast›rd› torununu, babas› utanarak, bafl›n› e¤ip evin karanl›¤›na do¤ru ilerledi. Nenesiyle beraber uzunca bir süre öne arkaya salland›lar sessizce. Nenesi ayn› çimenler gibi kokuyordu. Çimenlerin üzerine uzand›¤›nda da, bafl›n› nenesinin gö¤sünün üzerine koydu¤unda da hep o güzel çimen kokusunu al›yordu. Zeynep de öyle kokuyordu ve bu kokuyu Hamiyet çok seviyordu, böyle kokanlar› da. Geceleri de böyle uyumak istiyordu, ama annesi izin vermiyordu. Nenesinin hasta oldu¤unu diyordu. Nenesi “Bir fley olmaz b›rak yats›n.” dese de annesi b›rakm›yordu. Annesinin çok inatç› oldu¤unu, hatta bazen onu sevmedi¤ini düflünüyordu… Nenesinin sessizce m›r›ldand›klar›n› anlamak istiyordu, bir türlü anlayam›yordu. Annesi, babas› o kadar az Kürtçe konufluyorlard› ki Hamiyet’in ana dilini ö¤renmesi mümkün olmam›flt›, ancak nenesinden birkaç kelime ö¤renebilmiflti. Nenesinin her dedi¤ini anlayabilmek için de olsa mutlaka ö¤renmek istiyordu. “Nene ben de büyüyünce böyle senin gibi konuflabilir miyim?” “Tabi konuflursun, ben sana ö¤retirim.” demiflti yafll› kad›n, ama nas›l›n› da bilmiyordu. Hamiyet böyle yar› dilsiz gibi gö¤sünün üzerinde yatarken kalbi hop hop at›yordu. Heyecanl› fleyler düflününce Hamiyet’in ufak kalbi böyle büyük büyük atarken, uzun kirpiklerini yanaklar›na vura vura hiç s›k›lmadan öylece akflam edebilirdi. Ve ço¤u zaman oldu¤u gibi yine beraber akflamlam›fllard› tafl›n üzerinde. Günefl da¤›n ard›na çekildi a¤›r a¤›r, önce ›fl›klar›n› sonra gölgelerini toplad› üzerlerinden. Da¤›n eteklerinden hiç ›fl›k kalmay›ncaya kadar oturdular. Gün boyu yüzleri hep günefli takip etmiflti. O nereye onlar da oraya. Üflümesin diye nenesi onu h›rkas›n›n alt›na ald›.
“Kurban›m sana! Haydi, kalkal›m, anan ça¤›r›yor, hem üflüdük.” Nenesinin elini s›k›ca kavrad›, biraz da çekifltirerek eve kadar götürdü. Dönüp ard›na bir bakt›, görüyormufl gibi nenesi de ard›na bakt›. Öylece içeri girdiler. Onlar›n kap›y› kapatmalar›yla evin önündeki köpeklerinin k›yameti koparmas› bir oldu. Hâlbuki sabahtan beri miskin miskin yat›yordu duvar›n dibinde. Onun havlamas›yla afla¤› köyün köpekleri de canland›. Köpek sesleriyle beraber sanki köy canlanm›flt›. “Ne oldu nene?” Heyecanla kap›ya bak›yordu Hamiyet. Annesinin “Gelin art›k sizi bekliyoruz” diyerek ç›n ç›n ç›nlayan sesini bile duymuyor, gözlerini dikmifl kap›ya bak›yordu. Kap› çal›ns›n diye öyle bir umutla bakt› ki kap› gerçekten de çal›nd›. Nenesinin elinden kurtulmak için at›ld› kap›ya do¤ru, ama olmad›. “Dur k›z›m, baban flimdi açar, sen dur” “Ama nene, ben biliyorum kimler geldi.” “Hade ordan fleytan, kap› kapal› nerden bileceksin?” “Sen bilirsin ama.” Sesi biraz sitemkârd› Hamiyet’in. Onlar konuflurken babas› kap›ya f›rlad›: “Kamo?” ‹flte bunu Hamiyet de biliyordu. Kap›n›n ard›ndan gelen sesi tam duymasa da anlad›. Kap› ard›na kadar aç›ld›. “Zeynep Abla!...” diye at›ld› Hamiyet, nenesinin art›k onu tutmas› ne mümkün. Zeynep ondan da h›zl› silah›n› omzuna at›p kucaklad›, öptü öptü “içeri, içeri…” diye seslendi. Ard›ndan gelenler ancak o zaman h›zlan›p içeri geçtiler. Evde oturan kimse kalmad›. Heyecanl› sevinçli bir u¤ultu kar›flt› horlanan oca¤›n ateflinin sesine. Her gece gelecek olsalar bile bu heyecan hep ayn›yd›. Köpekler de onlar› tan›y›nca susmufllard›. Hamiyet herkesle tek tek kucaklaflt›, ama en sonunda yine Zeynep’in kuca¤›na gelip büzüldü. F›s›r f›s›r Zeynep’in kula¤›na bir fleyler anlat›yor, o da pefl pefle “Yaa bak! Afferin sana! Hee tabi!...” deyip duruyor. Öyle bir ciddi dinliyor ki, gören Hamiyet’in ona dünyan›n en büyük s›rr›n› verdi¤ini san›rd›. Herkesin yüzü birden onlara döndü.
“Ne oluyor Hamiyet k›z? Bize anlatmak yok mu? Hepimize anlatmazsan almay›z seni ha! Hâlbuki bu gece alacakt›k seni, kaç›rd›n iflte.” dedi içlerinden en gür sesi olan. Alt duda¤›n› büktü Hamiyet, kal›n kafllar›n› gözünün üzerine döktü “Sen kand›r›kc›s›n. Hep ‘büyü’ diyorsun var ya nenem, var ya geçen seneki boyumdaym›fl daha…” dedi. Sustu, a¤lamakl› oldu. Nenesi söze girdi “ Bu çocuk çok tez büyüdü…” dedi. Bu söz Hamiyet’in çok hofluna gitti, havas›n› buldu. Nenesi de o an dünyan›n en mutlu insan›. Hepsine tek tek dokunup hissetmeye çal›fl›yor. Hissettikçe de s›cac›k bir gülümseme yay›l›yor yorgun yüzüne. Yüzünde, ellerinde yan›k izleri, izler yafll›l›kla kar›fl›k beyaz güllere dönmüfl. Normalde böyle izler insan› çirkinlefltirir diye bilirlerdi, ama ona öyle yak›fl›yordu ki… Gözlerindeki o ak bulutlar, yüzündeki izler ona bir üstünlük, bir baflkal›k kat›yordu. Yaflad›klar›n› bilmek, bu topraklarda yaflananlar› bilmekti. Ondand› güzelli¤i Hamiyet’in nenesinin. Yaflanan ac›lar› unutturmamak için soluk al›yordu. O dimdik duruflu bu diyar›n zulme karfl› durufluydu. “Zeynep Abla” dedi f›s›lt›yla. O da ayn› tonda “Evet Hamiyet” dedi. Yine f›s›lt›yla konufluyorlard›. “Siz o zaman burada olsayd›n›z nenemi atefle atamazlard›, köyü yakamazlard› de¤il mi? Bak flimdi…” bir fley diyecek oldu nenesine gözü tak›ld› kald›. “Biliyor musun Zeynep Abla, o zaman nenem de senin gibi da¤da kal›yormufl, hem de benim geçen seneki yafl›m kadarm›fl” “Eee yani…” “fiey Zeynep Abla siz olsayd›n›z o zaman…” Gözlerine kor kor atefller doldu Zeynep’in. Yanan köyle, evler, Hamiyet’in nenesi, ya sonras›… Yang›n söndü mü? Yan›yordu gözleri, gözlerinde Hamiyet’in kocaman gözleri da¤ gibi yeflil, yafl›na göre kal›n kafllar›n›n alt›nda ›fl›l ›fl›llar… “Evet, Hamiyet yakamazlard›” dedi çok emin bir flekilde. Güldü mutlu, küçük k›z. Gözü duvardaki sazda, minik ayaklar›yla ritim tutarak m›r›ldanmaya bafllad› en sevdi¤i flark›y›. “O büyük günün görkeminde çocuklar halaya duracak” sözlerini önce usulca söyledi. Bakt› kimse duymuyor gittikçe yükseltti sesini. Yükseltti, yükseltti taki herkes duyana kadar…
fiUBAT 2010 | TAVIR | 39
de¤erlendirme
zizek ya da dünyay› de¤ifltirmek ümit zafer
“Oldu¤u yerde donup kalm›fl koflullar›, kendi flark›lar› eflli¤inde dans etmeye zorlamal›y›z…” Karl Marks
1… Sözün Özü: Ülkemizin entelektüel kesimleri Slavoj Zizek’lerin “temiz” elbisesini giymeye ra¤bet etmekten ar›n›p, halklar›n tarihsel elbisesini giymeye cüret etmeye bafllad›klar› an, gerçek anlamda ayd›n olabilirler. Ve ancak o zaman kitleleri ayd›nlatabilirler. 2… Küçük burjuva entelektüel kesimlerin neredeyse felsefenin ahir zaman peygamberi sayd›¤› Slavoj Zizek, 2009 Aral›k ay›nda ülkemizdeydi. Slovenyal› bir akademisyen olan Zizek, Bo¤aziçi Üniversitesi ile kitaplar›n› yay›nlayan Encore Yay›nlar›’n›n düzenledi¤i bir konferans›n konuflmac›s›yd›. “Post-‹deolojik Dünyada ‹deoloji: Hollywood” konulu bu konferansa kat›lanlardan Meltem Gürle, neyle karfl›laflt›¤›n› köflesinde aktard›: “… Böylece hayat›m›n en müthifl ‘stand up’ gösterisini de izlemifl oldum. Zizek tam bir sahne adam›. Dinmek bilmeyen heyecan›, konuflmak konusundaki ifltah› ve akl›n›za gelebilecek her konuda ahkam kesebilme becerisiyle dinleyiciyi hiç s›kmadan saatlerce yerine m›hlayabiliyor… … Zizek diyor ki; kültürel kapitalizmi erken
40 | TAVIR | fiUBAT 2010
dönem kapitalizminden ay›ran örneklerden biri, al›flt›¤›m›zdan farkl› k›l›klarla karfl›m›za ç›kmas›ym›fl… … Zizek’in elefltirdi¤i her fleyin vücuda gelmifl hali oldu¤unu düflünmekten kendimi alam›yorum… … Onun için entelektüel alemlerin ‘rock star›’ dendi¤ini okumufltum. Kendi gözümle görünce ikna oldum…” (Meltem Gürle / 6 Aral›k 2009 / Birgün) Zizek, “her konuda ahkam kesebilme becerisiyle” dünyay› yorumluyor ama, ifl dünyay› de¤ifltirmeye gelince yan çiziyor. Ve bir ‘sahne adam›’ olarak burjuvazinin kendisine sundu¤u o sahneden bak›n neler diyor: “… Bir Marksist olarak flunu söyleyebilirim, ‘Felsefeciler sadece dünyay› yorumlad›, biz de¤ifltirmeliyiz’ tezi 20. yy’da do¤ruydu. O dönemde dünyay› de¤ifltirmek için çok fazla u¤raflt›k, flimdi biraz daha fazla onu anlama zaman›…” (5 Aral›k 2009 / Taraf’taki röportaj›) Kendisine hem “Marksist” diyen, hem de Marks’›n o ünlü 11. Tez’ini reddeden Zizek, asl›nda burjuva ideologlar›n›n köhne yaklafl›m›n› farkl› bir k›l›kla beyinlere servis et-
meye çal›fl›yor. Ne diyordu Marks, o ünlü tezinde: “Filozoflar bugüne kadar dünyay› yorumlamakla yetindi ama aslolan onu de¤ifltirmektir.” Evet, Marks’›n ne söyledi¤i gayet aç›kt›r: Dünyay› yorumlamak yetmez, aslolan onu de¤ifltirmektir… Bunu reddeden kifli de, kendisini öyle sunsa bile, asla Marksist say›lmaz. Slavoj Zizek de “Marksist-Leninist” de¤ildir. Zaten kendisi de “Marksist” olmaktan dem vuruyor ama “Leninizm”i a¤z›na bile alm›yor. Çünkü Lenin’in ö¤retisi ve prati¤i Marks’›n 11. Tez’inin hayata düflen izidir. Efl deyiflle, Marksizm-Leninizm, dünyay› de¤ifltirmenin ideolojisidir. Zizek’in reddetti¤i de budur. Dünyay› de¤ifltirme prati¤ine bir bütün olarak karfl› ç›karsa, burjuva ideolojisinin al›fl›lm›fl bir borazan› olaca¤›n› bildi¤inden, “20. yy’da do¤ruydu” diyor. Böyle söylemesi, asl›nda bugün de geçerli oluflunu reddetmesinin ön ad›m› oluyor. Bir ad›m atarak gözleri boyayan Zizek, sonra iki geri ad›m atarak “Bugün de¤ifltirmek de¤il, yorumlamak zaman›” diyor. Böylece, “Emperyalist sömürü ve zulüm dünyas›n› altüst etmenin zaman› de¤il” demifl oluyor.
de¤erlendirme
20. yy’da do¤ru olan, 21. yy’da neden geçersiz olsun? Tarihin sonuna m› geldik yoksa? S›n›flar savafl› m› bitti? Emperyalizmin sömürü ve zulmü sona m› erdi? Hay›r, hiçbirisi de¤il elbette. Emperyalist sömürü ve zulüm, en vahfli biçimlerde sürmektedir. Irak’tan Afganistan’a emperyalist aç›k iflgaller ortadad›r… Gazze’nin modern bir krematoryuma çevirildi¤i bir dünya bu… Birleflmifl Milletler’in resmi rakamlar›na göre, bugünün dünyas›nda her befl saniyede bir, günde on yedi bin çocuk açl›ktan ölüyor… Yoksulluk, iflsizlik, ›rkç›l›k, k›flk›rt›lan milliyetçilik ve çevre felaketleri emperyalist dünyan›n s›radanl›¤›n› oluflturuyor…
devrimin yoludur. Ve devrim, halklar›n eseridir. Dünyay› de¤ifltirecek olan halklard›r. Dünya halklar›n›n emperyalizme karfl› sürdürdü¤ü kurtulufl savafllar›d›r. Ki emekçilerin kendi kaderlerine kendilerinin hükmedecekleri bir hayata sahip olma iste¤i tarihin dinamizmini oluflturur. ‹flte bu yüzden, tarihin motoru halklard›r. Ve tarihin ak›fl›n› belirleyen olgu, s›n›flar savafl›d›r. Zizek, olanca felsefi flarlatanl›¤›yla, bu gerçekleri yok say›yor. Bir yandan kendisine “Marksistim” diyor ama di¤er yandan idealizmin çi¤nene çi¤nene sak›za dönen “ag-
nostik-bilinemezci” yaklafl›m›n› yineliyor: “… Gerçekte neler oldu¤unu bilmiyoruz. Birkaç y›l önce, New York’ta bir laboratuarda farenin beynini bilgisayara ba¤lad›lar. Ve onun ad›mlar›n› kontrol edebildiler. Yepyeni bir ça¤da, yepyeni problemlerle karfl›lafl›yoruz. Biyogenetik, ekoloji, fikri mülkiyet… Her fleyi yeniden tan›mlamak zorunday›z. ‘‹nsan olmak ne demektir?’den bafllayarak…” (5 Aral›k 2009 / Taraf’taki röportaj›) Burjuva ideologlar›n sak›za çevirdi¤i bu yaklafl›m, Zizek’in dilinde daha “e¤lenceli”, daha “felsefik” olabilir ama özü de¤iflmiyor.
De¤ifltirilmesi zorunlu olan bir dünya tablosu de¤il mi bu? Bu zorunluluk karfl›s›nda yan çizmenin filozofu olan Zizek, ayn› zamanda emperyalist sisteme boyun e¤iflin de vaizli¤ini yapm›fl oluyor. Ve bak›n, neler vaaz ediyor halklara: “… Tek tercihin Amerikan uygarl›¤› ile Çin’in yükselen otoriter-kapitalist uygarl›¤› aras›nda yap›laca¤› bir dünyada tek alternatif Avrupa demektir…” (Slavoj Zizek / 4 Nisan 2005 / The Guardian / Aktaran: Sibel Özbudun, Temel Demirer, Avrupa Birli¤i ve Çokkültürcülük Yalan›, Ütopya Yay›nlar›) Görüldü¤ü gibi, Avrupa emperyalizminin, AB’nin havarili¤ini yap›yor Zizek. Elbette, dünyay› de¤ifltirme eylemini reddedenler için dünya üzerinde hegemonya çat›flmas› yaflanan emperyalist güçlerden en Avrupai olan›na boyun e¤mek kaç›n›lmaz oluyor. Dahas›, Zizek, dünya halklar›n› da bu boyun e¤ifle davet ediyor. Ona göre “tek alternatif” bu. Cellatlar aras›nda giyotini en kibar kullanana boynumuzu uzatmam›z› söylüyor bize Zizek. Oysa, halklar›n yegane kurtulufl alternatifi emperyalizme karfl› mücadele etmektir. Dünya halklar›n›n emperyalizmin zulüm ve sömürüsünden kurtuluflunun yolu, 11. Tez’in gere¤ini yapmaktan geçiyor. Bu yol
fiUBAT 2010 | TAVIR | 41
de¤erlendirme
dostça, iflbirli¤i ve dayan›flma temelinde iliflki kurmaktan, birlikler oluflturmaktan yanay›z. Emperyalizme karfl› savaflt›klar›, halklar›n mücadelesine zarar vermedikleri sürece, tüm güçler halklar›n birli¤inin bir parças› olabilir. Tüm bu güçlere, emperyalizme karfl› direnifl, savafl ve birlik ça¤r›s› ‹flte bu çaban›n felsefi ambalaj›ndan ve yap›yoruz. ‘Birleflelim, savaflal›m, kazanaflarlatan›ndan baflka bir fley de¤ildir mefl- l›m!” ça¤r›s›nda bulunuyoruz…” (Yürüyüfl / Say›: 197 / 6 Aral›k 2009) hur Zizek. Zizekgiller’in hem “dünyay› yorumlamakla yetinmeliyiz”, hem “gerçekte neler oldu¤unu bilmiyoruz”, hem de “tek alternatif, Avrupa Birli¤i’ne boyun e¤mektir” yaklafl›mlar›n›n özünü, halklar› ideolojik olarak silahs›zland›rmak gayreti oluflturuyor.
3… 2009 Aral›k ay›n›n ilk haftas›nda yine ‹stanbul’da bir etkinlik daha vard›: Emperyalist Sald›rganl›¤a Karfl› Halklar›n Birli¤i Sempozyumu… Halk Cephesi’nin öncülü¤ünde düzenlenen bu sempozyum, bu u¤urda çal›fl›rken ölümsüzleflen Eyüp Bafl’a adand›. Ve Lübnan, Ürdün, Filistin, Venezüella, Honduras, Bulgaristan, Yunanistan, Belçika, Avusturya’dan de¤iflik halk güçlerinin temsilcileri kat›ld›lar bu sempozyuma. Ad›ndan da anlafl›laca¤› gibi sempozyum, emperyalist sald›rganl›¤a karfl› halklar›n birli¤ini yaratma hedefi do¤rultusunda at›lan mütevaz› bir ad›m oldu.
Bu yaklafl›m›n ›fl›¤›nda düzenlenen sempozyuma Filistin Halk Kurtulufl Cephesi ad›na kat›lan Leyla Halid’in söyledikleri ise, dünya halklar›n›n gerçe¤ini ve tarihsel görevini özetlemifl oldu: “… Nerede iflgal varsa orada direnifl vard›r. E¤er emperyalistler birlefltiyse, direnifl de küreselleflmeli. Bunun için pratik ad›mlar atmal›y›z. Emperyalizmi yenmek için silahlanmal›y›z…” (Age. Say›: 197) Filistin halk›n›n verdi¤i tarih dersini özetleyen Leyla Halid’in sözleri, dünyay› de¤ifltirmenin yegane yolunu da iflaret ediyordu: “Emperyalizmi yenmek için silahlanmal›y›z…”
Devrimci hareketin enternasyonalist çizgisinin eseri olan bu sempozyum, dünyay› de¤ifltirecek olan halklar›n emperyalizme karfl› birli¤inin nas›l yarat›laca¤›na da ›fl›k tuttu:
Zizekgiller’den asla duyamayaca¤›n›z sözlerdir bunlar. Çünkü, Leyla Halid’in kurdu¤u o cümleyi kurabilmek için “her konuda ahkam kesebilme becerisi” de¤il, engin bir halk ve vatan sevgisi gerekir. Küçük burjuva ayd›nlarda olmayan da budur.
“… Dünyan›n bugünkü koflullar›nda, herkes ya emperyalizme karfl›, ya onun yan›nda olmak zorundad›r. Üçüncü bir yol, arada bir yer yoktur. Herhangi bir geliflme ya emperyalizmle birlikte olacakt›r ya da emperyalizme ra¤men.”
Halk ve vatan sevgisi olmayanlar, halklar›n tarihsel rolüne inanmayanlar, elbette dünyay› yorumlamakla yetinebilirler. Ama dünya halklar› asla bununla yetinmez ve 11. Tez’in gere¤ini yapmak için ileri ad›mlar atarlar.
“… Emperyalizmle birlikte, emperyalizmin izni, onay›, icazetiyle olan her geliflme, burjuvaziye yarar. Halk›n ç›karlar›n› savunuyorsak, emperyalizme ra¤men yürünülen yola girece¤iz. O yol, direnifl ve savafl yoludur ve o yol, zafer flans›n›n oldu¤u tek yoldur. Halklar› emperyalizme ba¤›ml›l›ktan kurtarmak, ülkeleri emperyalist iflgallerden kurtarmak, emperyalizmin terör sald›r›lar›n› püskürtmek için, EMPERYAL‹ZME KARfiI SAVAfiAN ilerici, devrimci, Marksist-Leninist, ‹slamc›, ulusalc› tüm örgütlere eflit,
‹flte bu noktada, ülkemizin ayd›n, sanatç› kesimlerinin kime kulak verece¤i önemlidir. “Entelektüel alemlerin rock star› Zizekler”e mi yoksa direnen halklar›n ayd›nl›k güzelli¤ini tafl›yan Leyla Halid’lere mi…
42 | TAVIR | fiUBAT 2010
4… Sözün sonucu: Yenan Sanat ve Edebiyat Forumu’nda konuflmalar yapan Mao, konuflmas›n›n bir yerinde kendi bafl›ndan geçen bir deneyimi de anlat›r: “… E¤er kitlelerin sizi anlamas›n› istiyorsa-
n›z, e¤er kitlelerle bütünleflmek istiyorsan›z, uzun ve hatta ac›l› bir çelikleflme sürecinden geçmeye karar vermek zorundas›n›z. Burada, kendi tecrübemi, kendi duygular›m›n nas›l de¤iflti¤ini size anlatabilirim. Hayata bir ö¤renci olarak at›ld›m ve okulda ö¤renci al›flkanl›klar› edindim; o zamanlar elle en ufak bir ifl görmekten, örne¤in s›rtlar›nda ya da ellerinde herhangi bir fley tafl›maktan aciz olan ö¤renci arkadafllar›m›z›n önünde kendi eflyalar›m› tafl›may› bile onur k›r›c› bir ifl olarak görüyordum. O zamanlar dünyadaki temiz insanlar›n ayd›nlara k›yasla pis olduklar›n› san›yordum. Baflka bir ayd›n›n elbisesini giymekte bir sak›nca görmezdim; çünkü o elbisenin temiz oldu¤una inan›rd›m. Oysa bir iflçinin ya da köylünün elbisesini giyemezdim, çünkü onun pis oldu¤unu san›rd›m. Ama devrimci olup da iflçilerle, köylülerle ve devrimci ordunun askerleriyle birlikte yaflamaya bafllad›ktan sonra, zamanla onlar› iyice tan›d›m, onlar da zamanla beni iyi tan›d›lar. ‹flte burjuva okullar›nda bana afl›lanm›fl olan burjuva ve küçük burjuva duygular›n› ancak o zaman kökünden de¤ifltirebildim. Kendilerini yeniden flekillendirmemifl olan ayd›nlar›n iflçilerle ve köylülerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda temiz olmad›klar›n›, son tahlilde de iflçilerle köylülerin en temiz insanlar olduklar›n›, hatta elleri çamura, ayaklar› inek pisli¤ine bulanm›fl bile olsa onlar›n, asl›nda burjuva ve küçük burjuva ayd›nlardan çok daha temiz olduklar›n› anlad›m. Duygularda meydana gelen de¤ifliklikten, bir s›n›ftan öbürüne geçmekten kastedilen budur…” (Seçme Eserler-3 / Mao Zedung / Sayfa: 77-78) Dünya halklar›na “tek alternatif” olarak Avrupa emperyalizmine boyun e¤meyi vaaz eden Zizekgiller, elbette elleri nas›rl› bald›r› ç›plaklar karfl›s›nda temiz de¤ildirler. Ve elbette, dünya halklar›n›n yegane kurtulufl yolu Leyla Halid’lerin, Eyüp Bafl’lar›n, Marulandalar’›n temiz ve ayd›nl›k yoludur. Burjuvazinin ideolojik pisli¤inden temizlenmeden, ayd›n olman›n gere¤i yap›lamaz.
araflt›rma
edebiyatta türlerin en melezi roman lV tav›r
M‹LL‹ EDEB‹YAT Birinci Paylafl›m Savafl› y›llar›nda Osmanl› art›k son dönemlerini yaflamaktad›r. Savafl sonras›nda nas›l bir yönetim olaca¤› meçhul hale gelmifltir. Emperyalist bir ülkenin mandas› olarak padiflahl›¤›n devam›n› isteyenler de vard›r, Osmanl› yerine yeni, ulusalc› bir iktidar›n kurulmas›n› isteyenler de. Yeni anlay›fl, milliyetçilik, ulusalc›l›k ideolojisinin etraf›nda toparlanmaya bafllar. Daha sonra ulusal kurtulufl savafl›n›n gönüllü kadrolar› olacak olan yazarlar, bu yap›n›n etraf›nda toplan›r. Osmanl›can›n kar›fl›k, anlafl›lmayan dili terkedilir, Türkçe yeniden keflfedilir; sade, anlafl›l›r bir dil kullan›lmaya bafllan›r. Milli Edebiyat, 1911 y›l›nda Selanik’te ç›kan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adl› makalesinin yay›mlanmas›yla bafllar. Milli Edebiyat hareketi, öncelikle bir dil hareketidir. Sade Türkçenin bir dava olarak ele al›nmas› ilk kez bu dergide ortaya konulmufltur. “Milli Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullan›l›r. Bu dönem sanatç›lar›n›n fliir anlay›fl›yla, Fecr-i Ati toplulu¤unun fliir anlay›fl› birbirinden pek farkl› de¤ildir. “fiiir, vicdani bir keyfiyettir.” düflüncesinde olan flairler bireysel konular› ifllerler. Daha sonra 1917 y›l›nda yapt›klar› bir toplant›da, hece ölçüsünü kullanma, günlük konuflma diliyle yazma nok-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 43
araflt›rma
ri eserlerinde anlat›rken, halk›n gerçek sorunlar›n› görmezler. Hedeflenen “ayd›nlanma” hareketi baflar›s›z oldu¤unda da, “cahil ve eski kafal›” halk› suçlarlar. Onlara göre yegane çözüm Cumhuriyet idi. Ama ayd›nlar›n görmedikleri, ya da görmek istemedikleri fley; Cumhuriyet iktidar›, küçük burjuva karakterli ordunun, toprak a¤alar›n›nd›; halk›n de¤il. Milli Edebiyat döneminin öne ç›kan romanc›lar› ve eserleri de flunlard›r: Ömer Seyfettin: Efruz Bey, Yaln›z Efe; Halide Edip Ad›var: Handan, Ateflten Gömlek, Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye, Sonsuz Panay›r; Refik Halit Karay: Sürgün, ‹stanbul’un ‹çyüzü; Reflat Nuri Güntekin: Çal›kuflu, Dudaktan Kalbe, Yaprak Dökümü, Yeflil Gece, Miskinler Tekkesi, Akflam Günefli; Peyami Safa: 9. Hariciye Ko¤uflu, Fatih-Harbiye, Sözde K›zlar, Bir Tereddüdün Roman›, Matmazel Noralya’n›n Koltu¤u...
“Kan Davas›” roman› ise yine ayd›nlara sorumluluklar›n› hat›rlat›r. Küçük yaflta anne ve babas›n› kaybeden Ömer, ö¤retmen olur ve Kurtulufl Savafl›’nda yedek subayl›k ve daha sonra Ege yöresinde ö¤retmenlik yapar. Bu görevi s›ras›nda aralar›nda kan davas› fiiirde daha çok bireysel konulara yönelen bu olan iki köy halk›n› bar›flt›r›r. dönem sanatç›lar›, roman ve öyküde sosyal meselelere e¤ilmifller; milliyetçilik düflünce- Halide Edip Ad›var’›n romanlar›nda ise çosi, Kurtulufl Savafl› gibi konular› ele alm›fllar- ¤unlukla Bat› kültürü ile yetiflmifl, idealize d›r. Konular›n ‹stanbul d›fl›na ç›kar›lmas› da edilmifl kad›n kahramanlarla karfl›lafl›r›z. Bu bu dönemin belirgin özelliklerindendir. Ede- kahramanlar, içinde yaflad›klar› koflullarla biyat-› Cedide döneminin umutsuzluk dolu mücadele ederler. “Ateflten Gömlek” romaeserleri art›k yerini mücadeleye b›rakm›flt›r. n›nda; ‹zmir’in iflgalinin ard›ndan yaflanan Ülkenin ayd›nlar› eserlerinde bu direnifl te- umutsuzluklar içinde Milli Mücadele’nin domalar›n› ifllemeye bafllarlar ve gelece¤e daha ¤uflu ve zaferle sonuçlanmas› anlat›l›r. “Ayumutla bakarlar. Zira direnifli sürdüren Ku- fle” Milli Mücadele’nin sembol kahraman›d›r. “Vurun Kahpeye” roman›nda da, ö¤retmen vay› Milliye ile yak›n iliflki içindedirler. olan Aliye’nin bafl›ndan geçen ac› hikaye an“Çal›kuflu” roman›yla ismi daha çok duyulan lat›l›r. Aliye Yunanl›lar’a teslim edilir, sonra Reflat Nuri Güntekin’in, hemen hemen bü- da halk taraf›ndan linç edilir. tün romanlar›nda, kasabalar›, flehirleri ve Anadolu’yu görmek mümkündür. “Çal›kuflu, Türkçülük hareketinin etkisinde geliflen Milli Ac›mak, Kan Davas› ve Yeflil Gece” romanla- Edebiyat’›n hareket noktas› ulusal kaynaklar›nda birinci derecedeki kahramanlar› ö¤ret- ra yönelme düflüncesiydi. Bu ak›m›n yazarlar› mendir. Kendisi de ö¤retmen olan Reflat Nu- eserlerinde Osmanl›’n›n y›k›l›fl›yla, Türkiri Güntekin ö¤retim sorunlar›yla yak›ndan il- ye’nin kurulufl dönemine tan›kl›k ettiler. gileniyordu. “Çal›kuflu”nun Feride’si saye- Anadolu gerçe¤ini yans›tmaya çal›flt›lar. Büsinde Anadolu genifl ölçüde roman›m›za gir- tün umutlar›n› yeni iktidara ba¤lam›fl olan romanc›lar, genç iktidar›n getirdi¤i yeniliklemifltir. tas›nda birleflen flairlerin, içerik konusunda her birinin ayr› bir yaklafl›mda oldu¤u gözlenir. Bu dönem sanatç›lar› Divan Edebiyat›’n›, Do¤u edebiyat›n›n, sonras›n› ise Bat› edebiyat›n›n taklitçisi olmakla suçlarlar.
44 | TAVIR |fiUBAT 2010
CUMHUR‹YET DÖNEM‹ Kurtulufl Savafl› y›llar› milli birlik ruhunun canl› tutulmaya baflland›¤› y›llard›. ‹ktidar›n s›rt›n› yaslad›¤› temel güç orduydu. Ülkenin ayd›nlar› yeni iktidar› tereddütsüz destekliyorlard›. Savafllar bitip, asker k›fllaya çekildikten sonra devlet yönetim biçimini flekillendirmeye çal›fl›yordu. Savafl›n en a¤›r bedelini ödeyen halk yine unutulmaya bafllam›flt›. ‹ktidar milli burjuva yaratma sevdas›na kap›lm›flt›, ayd›nlar ise mevcut iktidara deste¤ini sunmaya devam ediyordu. Yakup Kadri gibi k›smen elefltirel bakan yazarlar vard›, ancak onlar da nihayetinde iktidar›n k›smi eksiklerini gidermesini ve devam etmesini istiyorlard›. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Türkçe mücadelesi devam etti. Bu defa devlet deste¤iyle sürüyordu bu mücadele. Arap alfabesi yerine, Latin alfabesine geçildi. Ancak neredeyse tüm Anadolu okulsuz ve ö¤retmensizdi. Var olan s›n›rl› say›daki okullarda Türkçe ö¤retilmeye baflland›. ‹lk on y›l› de¤erlendiren milli e¤itim kurumlar›, bu konuda çok baflar›s›z olduklar›n› görmekte gecikmedi. fiehir çevrelerinde k›smen geliflen okur yazarl›k d›fl›nda, halk›n büyük ço¤unlu¤u hala okur yazar de¤ildi. Romanc›lar›n milli duygu ve heyecan gelifl-
araflt›rma
tirmeye yönelik çabalar› Milli Edebiyat hareketinin devam› niteli¤indedir. Milli Edebiyat’la bafllayan halka inme, Anadolu’yu tan›ma çabas› bu dönemin edebiyat›nda ana ilkelerden olmufl, halk›n her kesimi edebiyata girmifltir. Art›k edebiyat ‹stanbul’un s›n›rlar›n› tamamen aflm›flt›r. Yeni kurulan devleti ve yap›lan baz› devrimleri halka tan›tmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet dönemi sanatç›lar›na düflmüfltür. Sanatç›, siyaset ile halk aras›nda bir köprü olmufl, devrimleri yorumlam›fl, aç›klam›fl ve savunmufltur. Yakup Kadri Karaosmano¤lu’nun politik tutumu ve eserleri, dönemi anlamam›za yard›mc› olacakt›r. Osmanl› Devleti’nin çöküflüyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluflu aras›nda kalm›fl ve gözlemlerini düflünceleriyle birlefltirerek eserlerine yans›tm›flt›r. Cumhuriyet’i ve Mustafa Kemal’i çok sevmesine ra¤men belli bafll› politikalara karfl› durmufl ve elefltirmifltir. Dolay›s›yla yaratt›¤› karakterler arac›l›¤›yla bu elefltirilerini okuyucuya sunmufl bir yazar›m›zd›r. Kahramanl›k ve destan edebiyat›n›n milliyetçilik temelinde ele al›nd›¤›, hamaset duygular›n›n kabart›ld›¤› cumhuriyetin ilk y›llar›nda, gerçekçi elefltiriler yapm›flt›r. Gençli¤inde Fecr-i Ati toplulu¤una kat›lm›fl ve “sanat için sanat” ilkesini benimsemifl olan Yakup Kadri Karaosmano¤lu, Balkan Savafl› ve Birinci Paylafl›m Savafl›’n›n etkisiyle bu anlay›fl›n› de¤ifltirir. Birçok yazar gibi Türk ulusunun içine düfltü¤ü durumla ilgili sorunlara e¤ilmifltir. 1923–1925 y›llar› aras›nda “Cumhuriyet” ve “Hâkimiyet-i Milliye” gazetelerinde yaz›lar yazar. 1932’de dönemin ayd›nlar› fievket Süreyya Aydemir, ‹smail Hüsrev, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge ile birlikte “Kadro” dergisini ç›kar›r. Kadro dergisi, Cumhuriyet iktidar›n›n yapt›¤› reformlar› ve ideolojisini halka anlatmak için küçük burjuva ayd›nlar taraf›ndan ç›kar›lan bir dergidir. Derginin genel yay›n yönetmenli¤ini yapan Yakup Kadri, Ulusal Kurtulufl Savafl›’n› ve Cumhuriyet iktidar›n›n fikirlerini anlatmaya çal›fl›r. Mustafa Kemal deste¤ini çekince, dergi 1934 y›l›nda kapat›l›r. Derginin önsözünde Türkiye’nin bir ink›lâp içinde oldu¤u ve ideolojisinin bulunmad›¤›, ülkenin, az›nl›k da olsa ilerici bir “Kadro”yla kalk›naca¤› belirtilir. Bu yüzden Kemalist
kadrolar›n yetifltirilmesi gerekti¤ini savunur. 1930’lardan sonra devrim heyecan›n›n bitmedi¤ini ve kötümserli¤e kap›l›nmamas› gerekti¤ini, bunun için de; “ben”in de¤il, toplumun sahiplenilmesi gereklili¤i ve inanc› her f›rsatta vurgulan›rd›. “Kadro”cular, Türkiye’nin toplumsal koflullar›n› aç›klarken tarihsel geliflmeyi ve tarihsel maddecili¤i tek bilimsel yöntem olarak kabul ettiklerini ifade etmelerine karfl›n, Marksist teorinin ulusal kurtulufl savafllar›n› anlamakta yetersiz oldu¤unu ileri sürüyorlard›. Çözüm olarak da ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel alanda yeni bir aç›l›m yapmay› hedeflemifl; kapitalizm ve sosyalizmden ba¤›ms›z, üçüncü bir yol olarak ortaya ç›kt›klar›n› özellikle belirtmifllerdi. Kiral›k Konak Bu roman, II. Meflrutiyet döneminde Osmanl›’n›n yar›-sömürge olma sürecinde Tanzimat’tan sonra Bat›l›laflmaya yönelen devletin yaratt›¤› politikayla birlikte halk›n de¤er yarg›lar›n›n de¤iflmesi ve bunun sonucunda oluflan yozlaflmay› konu alm›flt›r. Konakta yaflayan Naim Efendi ve ailesinin yaflam tarzlar› sergilenmifl. Naim Efendi eski bir Osmanl› damad›, Servet Bey alafranga bir züppe, torunu Seniha ise Bat›l›laflman›n sonucunda yozlaflm›fl bir tiptir. Bunlar›n yan›nda uzun y›llar boyunca Avrupa’da kalan Seniha’n›n sevgilisi Faik Bey, fliir ve sanat dünyas›nda yaflayan namuslu ve vatansever Hakk› Celis, roman›n di¤er kahramanlar› olarak karfl›m›za ç›k›yor. Avrupal›laflma “konak” ile birlikte simgeleflerek hayat›m›za sokulmufl. Kiral›k Konak’›n en önemli özelli¤i, Tanzimat’›n ve Bat›l›laflman›n do¤urdu¤u insan tiplerini, bireysel olarak ve mekân sorununu irdeleyerek anlatmas›d›r. Naim Efendi ile konak özdefllefliyor. Her ikisi de yitip giden bir dönemin simgesi oluyorlar. Servet Bey’in düflledi¤i ve kavufltu¤u modern apartman da onun karakterine uygun olarak Bat›l›laflmay› simgeliyor. Hakk› Celis ise gerçek kiflili¤ini ve mutlulu¤unu, yurtsever kiflilerle paylaflt›¤› k›flla hayat›nda buluyor. Sonuç olarak; bu romanla beraber bir dönem çökmüfl, “Bat›c›l›k” olarak bize ait olmayan ve hayat›m›za giren her fley felaketle sonuçlanm›flt›r. Yaban Bu roman, 1932 y›l›nda yaz›lm›fl ve “Hâkimi-
yet-i Milliye” gazetesinde yay›mlanm›fl, 1942’de CHP Roman Ödülü’nü alm›flt›. Ayd›n-halk çat›flmas›n›n derinlemesine sorguland›¤› bir dönemin temsili olmas› yan›yla Türk Edebiyat›’nda dönüm noktas› olarak kabul edilebilir “Yaban”. “Konaklar” çökmüfl, ‹stanbul “iflgal” edilmifl, Milli Mücadele bafllam›flt›r ama halk bihaberdir bu durumdan. Ayd›n ise hiçbir fleyden anlamayan halk› be¤enmez. Roman›n konusu k›saca flöyledir: Yedek subay olarak kat›ld›¤› I. Paylafl›m Savafl›’nda kolunu yitiren bir pafla o¤lunun, Ahmet Celal’in an› defteri olarak sunuluyor bize bu roman. Ahmet Celal, ‹stanbul’un iflgali üzerine, emirerinin Porsuk Çay› dolaylar›ndaki köyüne yerlefliyor. Çok geçmeden köy halk›n›n kendisine uzak durdu¤unu, kendisine “Yaban” gözüyle bakt›¤›n› fark ediyor ve halk taraf›ndan yaln›z b›rak›l›yor. Köyde, Emine adl› bir k›za tutuluyor. Bu s›rada Yunanl›lar epey yaklafl›yorlar ve savafl tüm fliddetiyle köye do¤ru geliyor, fakat halk›n tek derdi “Acaba bizim o¤lan› da askere al›rlar m›?” oluyor. Ahmet Celal halk›n bu tavr›n› anlayam›yor ve onlara karfl› öfkeleniyor; topraklar iflgal alt›ndayken böyle bir bencilli¤e anlam veremiyor. Yunanl›lar köye girip talan ediyorlar ve bu sald›r›da yaralan›yor. Art›k köyde daha fazla kalamayaca¤›na karar veriyor. Emine’ye kendisi ile birlikte gelmesini söylüyor ancak Emine köyde kal›yor ve Ahmet Celal, yolunu bilmedi¤i bir gelece¤e do¤ru yola ç›k›yor. Köylünün bu savafla kay›ts›z kalmas›n› anlayam›yor... Yaban roman› hakk›nda köylüyü afla¤›lad›¤› yönünde kendisine yöneltilen elefltirilere Yakup Kadri, yapt›¤› konuflmalarla aç›kl›k getiriyor: “Yaban’› bir köy roman› olarak yazmad›m. Bir sosyal sorun att›m ortaya. Entelektüelle köylü aras›ndaki uçurumu göstermek için yazd›m. Bu grilik bir dereceye kadar Avrupa’da da mevzu bahistir. O köylerde dolaflt›m. Roman›n kahraman› kendimim. Köylü orada gördü¤üm köylüler”. Fakat köylü bu kadar cahil ve e¤itimsiz kald›ysa bunda ayd›nlar›n da önemli bir pay› vard›. Tanzimat’tan beri ayd›nlar›m›z yeni fikirler ileri sürseler de küçük burjuva örgütlenmeler ve bürokrasiyle iç içe olduklar› için fikirleri kendi “entelektüel” çevrelerinde kalm›flt›. Yakup Kadri “ayd›n”›n halktan uzak
fiUBAT 2010 | TAVIR | 45
araflt›rma
milletvekili oldu. 1950 öncesi bu yazarlar toplumsal iliflkilere resmi ideolojinin içinden bak›yorlard›. Romanc›lar›m›z da gerçekte var olan üretim iliflkilerini ya önemsemiyor ya da ayr›m›na varam›yorlard›; tek sorunlar› Bat›l›laflmayd›. Bu dönemde düzenle uzlaflmayan ayd›nlar›m›z da vard›. Sosyalist olan bu yazarlar›m›z›n say›s› parmakla say›lacak kadar azd›. Bu yazarlar›m›z egemen ideolojiye d›flar›dan bakt›lar ve düzeni sorgulayan romanlar yazd›lar. Bu yüzden ya kovuflturmalara u¤rad›lar ya da hapse at›ld›lar. Kentlerde burjuvaoldu¤unu görmüfltü, ancak “ayd›n”›n yüzü- ziyle iflçi s›n›f› henüz tam olarak oluflmad›¤› nü halka dönmesi, halk› e¤itmesi, bilinç- için sömürü düzeninin en aç›k görüldü¤ü yer lendirmesi ve yeni bir gelecek ad›na örgüt- k›rsal kesimdi ve bu kesimin gerçeklerini dile getiren yap›tlar, dönemi temsil eden romanlemesi için bir ad›m atmam›flt›. lar olarak birbirini izledi. Sonuç olarak; “Yaban” roman›, Anadolu’nun sömürülenlerini, bilinçsiz halk kitlesiyle ayd›- Kuyucakl› Yusuf n›n konumunu ve durumunu gösterme aç›- 1937 y›l›nda yay›nlanan “Kuyucakl› Yusuf” s›ndan kendi dönemi içinde de¤erlendirildi- roman›, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun çöküflü¤inde bir silkinme ve silkeleme roman›d›r di- nün h›zland›¤›, II. Meflrutiyet’in ilan edildi¤i dönemi anlat›r. Romandaki olaylar, 1903 y›yebiliriz. l›nda bafllar ve 1915 y›l›n›n sonuna kadar deSosyalist ayd›nlar›n d›fl›ndaki küçük burjuva vam eder. Bu roman ayn› zamanda Türk Edeayd›nlar, kendileri gibi küçük burjuva köken- biyat›’n›n dönüm noktas›n› oluflturur. li bürokrasinin iktidar›n› 1950’lere kadar desteklediler. Bu küçük burjuva ayd›nlar “ça¤- Bu zamana kadar ayd›nlar esas olarak Kemadafllaflman›n” ahlak ve kültür sorunu oldu¤u list iktidar› desteklemifllerdi. Yakup Kadri gibi inanc›ndayd›lar. Dönemin egemen ideoloji- iktidar› elefltirenler olsa da, onlar Kemasinde yer alan milliyetçilik, ba¤›ms›zl›k, halk- lizm’in y›lmaz savunucular› olarak iktidar›n ç›l›k, laiklik ilkeleri ayd›nlar›n da inand›¤› il- temellerine dokunmuyorlard› ve onlara göre kelerdir. Bundan ötürü devrimler de halka toplumsal s›n›flar yoktu. “S›n›fs›z, sömürüde¤il ayd›n tabakaya dayan›larak yap›lm›flt›. süz kaynaflm›fl bir millet.” olarak de¤erlenBu dönemin romanc›lar› ve flairleri devletin dirdikleri “Türk toplumunda s›n›f savafl›m›nhimayesinde sanatlar›n› sürdürdüler. Bir k›s- dan söz etmek bundan dolay› olanaks›zd›r.” m› yüksek düzeyde devlet memuru ya da Sabahattin Ali ise sosyalist bak›fl aç›s›yla s›n›f
46 | TAVIR |fiUBAT 2010
fark›n› ortaya koyan ilk roman› bu dönemde yazar. “Kuyucakl› Yusuf”, zengin eflraf a¤alarla annesi, babas› eflk›yalar taraf›ndan öldürülen “Yusuf”un karfl›tl›¤› üzerinden anlat›l›r. Kaymakam, ailesi öldürülen Yusuf’u evlatl›k edinir. Köylü olan Yusuf, kentin küçük burjuva yaflam›na ayak uyduramaz, asla o s›n›f›n bir parças› haline gelemez. Kendisiyle alay eden, namusuna el uzatan iktidar›n temsilcilerine kafa tutar. Roman, 14 Haziran 1937 y›l›nda aile hayat› ve askerlik aleyhinde oldu¤u gerekçesiyle toplat›l›r. 1940 y›l›nda “‹çimizdeki fieytan” adl› roman› yay›nlan›r. Alman ›rkç›l›¤›n›n yan›nda Türk ›rk›n›n da yüce oldu¤unu söyleyen Nihal Ats›z ve ekibi, Sabahattin Ali’ye karfl› “Moskova ajan›” haberlerini yayarak sürekli tahrikte bulunurlar. Savafl›n bafllar›nda Hitler’in egemenli¤i sürüyordu, ›srarla Nazi Almanyas› ile iflbirli¤ine gitme teklifleri art arda geliyordu. O dönemde sol düflünen yazarlar›n say›s› azd›. Buna ra¤men; Sabahattin Ali öncülü¤ündeki bir grup ayd›n, faflizme karfl› mücadele edilmesi konusunda bak›fl aç›lar›n› net bir flekilde ortaya koyarlar. Gün geçtikçe güçlenen iflbirlikçi s›n›f›n halka verdi¤i zararlar›, ç›kartt›¤› dergilerde ve kitaplarda anlatmaya çal›fl›r. Sosyalizmi tehlike olarak gören devlet ise Sabahattin Ali için ard› ard›na davalar açm›fl ve kitaplar›n› sürekli olarak toplatt›rm›flt›r. II. Paylafl›m Savafl›’na Türkiye girmese de, savafl›n ülkeye siyasi ve ekonomik etkileri a¤›r olur. ‹ktidarda bulunan parti ise dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu dönemde feodalite yavafl yavafl tasfiye edilmeye çal›fl›lm›fl, sanayileflmeyle birlikte palazlanan ve savafl ekonomisinden faydalanan iflbirlikçi bir s›n›f türemifltir. Kemalizmin iktidar koltu¤unu yavafl yavafl kaybetmeye bafllad›¤› bu dönemde hükümet sol muhalefete izin vermez ve var olan muhalefet de bir avuç ayd›n taraf›ndan temsil edilir. 1943–1944 y›llar›ndaki tutuklamalar, Sansaryan Han’daki iflkenceler ve tabutluklar›n kurulmas› Almanya etkisindeki Nazi ideolojisi ve ‹talya etkisindeki faflist ideolojinin Türkiye’deki sonuçlar›d›r. Sosyalist ideolojiyi sonuna kadar savunan Sabahattin Ali, kontrgerillan›n katletti¤i ilk yazard›r. Bugünlere miras b›rakt›¤› onurlu
araflt›rma
durufluyla edebiyat›m›zda yerini alm›flt›r. Ayn› dönemde aflk, serüven romanlar›, polisiye romanlar da revaçtayd›. Kemal Tahir de 1935-1940 aras›nda geçimini sa¤lamak için takma adlarla aflk ve serüven romanlar›, gülmece öyküleri, çeviriler, uyarlamalar yay›mlar. 1938 y›l›nda Naz›m Hikmet’in de yarg›land›¤› davadan dolay› tutuklanm›fl, hapishanede yazarl›¤›n› gelifltirmifltir, ancak çeflitli adlar kullanarak yine, Mike Hammer dedektiflik romanlar›ndan baz›lar›n› yazar. Görülece¤i gibi bu y›llarda dedektiflik roman› da para kazan›lacak romanlar aras›nda yerini alm›flt›r. Kemal Tahir’in, sosyalist bir çevreyle iliflkileri olmas›na ra¤men, sosyalist gerçekçi eserler üretti¤i söylenemez. En çok bilinen romanlar›ndan olan “Devlet Ana” Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun kuruluflunu anlatan, “Kerim devlet” anlay›fl›n› benimseyen bir romand›. Bu roman yay›nland›ktan sonra sosyalist çevre taraf›ndan ciddi bir biçimde elefltirilmiflti, milliyetçi çevre k›smen sahiplenir gibi gözükse de, Kemal Tahir’in geçmifli buna engel oluyordu. ‹nce Memed Sabahattin Ali’nin “Yusuf”u, düzene olan tepkisini içine atm›flt› y›llarca ve sonunda patlam›flt›. Yaflar Kemal’in “‹nce Memed”i ise a¤a bask›s› karfl›s›nda da¤a ç›km›flt›. “‹nce Memed”le yazar, bir destan kahraman›n› anlat›rken ayn› zamanda halk›n yaflam›ndaki can al›c› sorunlar›n da elefltirisini yapar. Roman, a¤alara karfl› Çukurova’n›n yoksul halk›na arka ç›kan “‹nce Memed”in, halk› için savafl›m›n› konu al›r. Toroslar’da befl köyün bütün topraklar›na sahip bir a¤aya karfl› direnifli ve çekiflmeleri uzun bir serüveni kapsar. Sonunda ‹nce Memed topraklar› gerçek sahipleri olan köylülere da¤›t›r, a¤ay› öldürür, da¤a çekilip kay›plara kar›fl›r ve bir efsane haline gelir. Yazar›n kendi deyimiyle “mecbur adam›n” öyküsüdür ‹nce Memed. Yay›mland›¤› dönemde büyük yank› yaratm›fl olan ‹nce Memed’de, yazar›n geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararland›¤›n› görüyoruz. Yaflar Kemal pek çok yap›t›nda Anadolu’nun efsane ve masallar›ndan yararlanm›flt›r. Halk öykücülü¤ünden yola ç›karak, sözlü gelenekte yaflayan Köro¤lu, Karacao¤lan, Alageyik öykülerini Üç Anadolu Efsanesi (1967)
ad›yla yeniden kaleme alm›flt›r. A¤r›da¤› Efsanesi’nde (1970) bir aflk olay›ndan yola ç›karak ve bu simgesel tema içerisinde bask› karfl›s›nda halk›n dayan›flma gücünü; Binbo¤alar Efsanesi’nde (1971) ise Toros eteklerindeki Türkmen göçebelerin yerleflik düzene geçmeleriyle ortaya ç›kan güçlükleri, düfl k›r›kl›klar›n› ve geçmifl yaflamlar›na duyduklar› özlemi anlat›r. Osmanl›n›n son dönemlerinde haks›zl›klara karfl› da¤a ç›km›fl bir eflk›yan›n yaflam›n› Çak›rcal› Efe’de (1972) ele al›r. Filler Sultan› ile K›rm›z› Sakall› Topal Kar›nca’da ise yine bir halk öyküsünden yola ç›kar; egemenler ve ezilen halk aras›ndaki iliflkiler anlat›l›r. KÖY ENST‹TÜSÜ’NÜN ROMANA ETK‹S‹ Okur yazarl›k oran›n› artt›rma çabalar› baflar›s›z olunca. Milli E¤itim Bakan› Hasan Ali Yücel ve ‹smail Hakk› Tonguç’un çabalar›yla, köylerden ilkokul mezunu, zeki çocuklar›n yetifltirilece¤i Köy Enstitüleri’nin kurulmas› kararlaflt›r›ld›. Bu okullarda yetifltirilen çocuklar›n, tekrar köylere giderek ö¤retmen olarak çal›flt›r›lmalar› tasarlanm›flt›. Geleneksel ö¤retmen okullar›nda yetiflmifl ö¤retmenler için, köylerde ö¤retmenlik yapmak kutsal bir görev de¤il, zorunlu bir hizmet olarak alg›lan›yordu ve baflar›ya ulafl›lam›yordu. Okullar tar›ma elveriflli arazisi olan köylerin yak›nlar›nda kuruldu. Köy enstitüsünü bitiren ö¤retmenler sadece bir ilkokul ö¤retmeni olmuyorlar, ayn› zamanda ziraatçilik, sa¤l›kç›l›k, duvarc›l›k, demircilik, terzilik, bal›kç›l›k, ar›c›l›k, ba¤c›l›k ve marangozluk konular›n› uygulamal› olarak ö¤reniyorlard›. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tar›m arazileri, atölyeleri vard›. Bu sayede ö¤retmenler gittikleri köyde, kendi okullar›n› köylülerin iflbirli¤i ile infla ediyor ve devletin okul yapmas›na gerek kalm›yordu. Mezun olan ö¤retmenler, bu alet ve edavat ile köylülerin yard›m›yla köy okulunu infla ediyor ve köylülere hem modern tar›m tekniklerini hem de okuma yazmay› ve hatta müzik aletlerini çalmay› ö¤retiyorlard›. Köy Enstitüleri’nin ömrü uzun olmad›. CHP’nin, Kemalist ö¤renciler yetifltirme iddias›yla açt›¤› Köy Enstitüleri yine CHP taraf›ndan kapat›ld›. ABD, Truman Doktrini ile ülkeyi kendisine ba¤larken, serbest seçimlerin yap›lmas›n›, çok partili sisteme geçilmesini
istemiflti. Köy Enstitüleri’nin kapat›lmas› da bu talepler aras›ndayd›. CHP iktidar›, her ne kadar, “Kemalist” kadrolar›n yetiflmesini istese de, ba¤›ms›zl›k yanl›s›, özgür düflünen ö¤rencilerin yetiflmesi ifline gelmiyordu. Köylere atanan ö¤retmenler, yörenin toprak a¤alar›yla sorunlar yafl›yordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaks›z›n Ankara’ya bask› yapmalar›na neden oluyordu. 1945 y›l›nda, Köy Enstitüleri hakk›nda, komünistlerin, dinsizlerin yetiflti¤i, fuhufl yuvalar› oldu¤u söylenerek sald›r› kampanyalar› bafllat›lm›flt›. Sabahattin Ali’nin ziyareti sonras› bu sald›r›lar artt›, 1954 y›l›nda enstitüler kapat›ld›. 17.341 köy ö¤retmenini mezun eden Köy Enstitüleri, birçok romanc›, flair, müzisyen yetifltirdi. Fakir Baykurt, Mehmet Baflaran, Dursun Akçam, Talip Apayd›n... gibi yazarlar bu okullarda yetiflmifllerdir. Fakir Baykurt ö¤retmen olarak çal›flt›¤› köylerden etkilenmifl ve onlar› eserlerine tafl›m›flt›r. Y›lanlar›n Öcü, Keklik, Irazca’n›n Dirli¤i gibi romanlar› yazan Fakir Baykurt, Amerika’ya karfl› öfkesini eserlerine tafl›m›flt›r. Amerika’yla ba¤›ml›l›k iliflkilerinin artt›¤› bu dönemde, ülkenin di¤er ayd›nlar› gibi, romanc›lar›n da antiemperyalist tavr› eserlerine yans›m›flt›r. Köy Enstitüsü kökenli yazarlar d›fl›nda kalan ve sosyalist ideolojiyi benimseyen yazarlar da önemli romanlar yazd›lar. Orhan Kemal, yoksul kesimin, iflçilerin, ö¤rencilerin, yaflam›n› anlatan öykü ve romanlar yazm›fl ve insan-toplum iliflkilerini gerçekçi bir dille yans›tm›flt›r. Roman, öykü, an›, inceleme türünde kitaplar b›rakm›flt›r. Baba Evi, Murtaza, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerine gibi romanlar›, sinema, tiyatro, televizyon dizisi olarak izleyici karfl›s›na ç›km›flt›r. fiiir ve öyküleriyle de öne ç›kan R›fat Ilgaz’›n romanlar› oldukça yayg›n okunmufltur. Hababam S›n›f› sinemaya çekilince neredeyse duymayan kalmam›flt›r. 12 Mart’› konu alan “Karartma Geceleri”nde polis taraf›ndan arand›¤› dönemi anlatm›flt›r. Y›ld›z Karayel, Karadeniz K›y›c›¤›nda, Sar›yazma gibi romanlar› yazm›flt›r. Aziz Nesin, Erol Toy, Vedat Türkali, Attila ‹lhan öne ç›kan sosyalist romanc›lard›r. (sürecek)
fiUBAT 2010 | TAVIR | 47
öykü
sessiz 盤l›k hazarhan seyhan
“Savrulup gitmekte külleri ömrümüzün.” konulu öykü yar›flmam›za gelen öyküleri yay›nlamaya devam ediyoruz. Önümüzdeki say›larda yay›nlamaya devam edece¤iz.
ne karfl› içi coflkun bir sel gibi ça¤›ld›yordu delikanl›n›n. Yürek dünkü yürek, dünün kavgas›nda bir kez daha s›nanarak bu güne kavuflmufl bir çelik parças›yd›. Gün sanc› çeker de yüre¤i dayan›r m›yd› hiç? Hücrenin ölüm sessizli¤ine, ölüm renklerine isyandayd› yüre¤i. Diri diri betonlara gömülmek olurdu da yaras› hiç kanamaz m›yd›? O yürek ki kendi kal›b›n› gümbürtüsüyle parçalayarak ekme¤in, eme¤in özgürlü¤ün serildi¤i uçsuz bucaks›z bir deryaya çoktan yelken açm›flt›. Ayn› aflk›n flerbetini ayn› tastan yudumlayan yüzlerce canda yüzlerce yürektiler. Yüzlerce can, yüzlerce cana can yoldafl› idiler. Önlerine Anadolu’nun, Anadolu’dan öte yoksun ve yoksullar›n›n al›nterini, yi¤itlerinin erdemlerini ç›k›nlar›na dürmüfllerdi. Bilinç yüre¤e, yürek bilince kenetlenmifl yüzlerce can koca dünyan›n ac› tarihine iliflkin cemi cümle hesaplar› avuçlar›nda toplay›p kendilerini teslim almaya gelen tecritin iflkencecilerinin surat›nda balyoz olup patlam›fllard›.
Bir k›fl flafa¤›nda kalleflçe pusuya yat›p kirli yüzünü gösteren zalimlerin günler süren sald›r›lar› flimdilik geride kalm›flt›. Etrafa koyu bir sessizlik çökmüfltü. Renkler sessiz, ranza sessiz, yer-gök sessiz, illa ki de duvarlar sessizdi. So¤uk, suskun, durgun ve de beyaz sessizlik, canl› bir ölüm davetiydi. Ses vard› da, ses yoktu bu mekânda. Tutsaklar›n
48 | TAVIR | fiUBAT 2010
sesleri kendi yenine hapsedilmifl olup, derine gömülü birer 盤l›k olarak tavlanmaktayd›. So¤uk ve sessiz hücresinde, sa¤ elini sol gö¤sünün üstüne yavaflça koyarak söyleniverdi: “Vay can›na, sen hep böyle at›yorsun da ben mi fark›nda de¤ilim?” diye... D›flar›n›n sessizli¤ine, sessiz oldu¤u kadar sa¤›r ve dilsizli¤i-
Aylar öncesinde zulüm karfl›s›nda verdikleri irade savafl›na akl› kayd›¤›nda yüre¤inin gümbürtüsünü flimdi daha iyi anl›yordu. Aya¤a kalkarak tenine de akl›na da dar gelen, ak›llara ziyan darac›k hücreyi birkaç ad›mda dolafl›p, elini yine kalbinden gelen sese dayad›. Kalbiyle beyninin haberleflti¤ini hisseder gibiydi. “Hay Allah nas›l da bofllu¤a düflüp gafil avland›m. Bu ses yürekten ge-
öykü
len kan›n pompa sesi de¤il ki” dedi. Sonra sesinin bofllukta karfl›l›ks›z kald›¤›n› fark edince, kendi kendine konufltu¤unu anlayarak gülümsedi. Uzanmak için ranzan›n yan›na yaklaflt› ama bundan vazgeçip tek kiflilik plastik masan›n bafl›ndaki sandalyeye oturarak kalemi eline ald›. Dünden yar›m kalan mektuba göz atarak, “Evet, nerede kalm›flt›k Hüseyin Abi?” dedi. Burada öyleydi! Birine yaz›lan mektup, mektuptan öte masa bafl›nda karfl›l›kl› sohbet etti¤i ayn› hücre arkadafl›, ayn› yolun yoldafl› rolüne bürünüverirdi. Kald›¤› yerden “Demem o ki, buralar hiç bize göre de¤il Abi” diyerek darac›k alanda büyüyen olaylar› yazmaya devam etti. Aylard›r yoldafllar›na, ailesine, arkadafllar›n›n yak›nlar›na yazd›¤› mektuplarda mevcut durumu, bilincini böyle dillendiriyordu. ‹çinde gittikçe alevlenen, kalbini kökünden söküp karanl›¤a flimflek olacak atefl, durup tutulmaz har›yla gökyüzüyle kucaklaflarak topra¤a can katacak o kutsal sevdan›n kuru, so¤uk sessiz beton kal›plar›n› eritmeye yetecek güçteydi. T›pk› Ümraniye’de duvarlar›, demirleri patlatan o isyan öncesi zamanlarda bebelerin ekme¤ini, mazlumun ah›n› bayrak olarak b›rakm›fl tutsaklar›n miras›n› da çi¤nemek isteyenlere karfl› flaha kalkt›klar›nda oldu¤u gibi. Hücreler özgürlü¤ü esarete, beyinleri tecrite ça¤›r›yordu. Zalimin tecriti varsa tutsa¤›n isyan› vard›. Tecrit, atefller içinde özgürlü¤ü ço¤altan tutsaklara göre de¤ildi. Teslim olmaksa soylar›nda yoktu. Yürekleri almaz, ak›llar› kald›rmazd›. O yüre¤in ç›rp›n›p, bir kufl misali kanat açmas› bundand›. Yar›m bardak su içip, ranzaya uzanarak bafl›n› yast›¤a gömdü. Kula¤›n› yeniden d›flar›n›n demir sessizli¤ine dayad›. Hücre ne kadar sessizse içerisi ça¤›l ça¤›ld›. Sessizlik ne denli büyüyorsa, gelip geçmekte olan yoldafl kervan›na kavuflma hasreti o denli yak›c› oluyordu. Sab›rs›zlan›yor, yerinde duram›yordu. Zalimin tepesine bir yumruk da buradan patlatmak istiyordu. Ümraniye’de difle difl ördükleri direnifl kaleleri bir kez daha gözünün önünde ak›yordu. Zulüm bir flafak vakti uykunun deli güzelli¤inde kap›ya dayan›p teslim almaya gelmiflti tutsaklar›. Ne de yaman bir çeliflkiydi öyle!
Tutsak ettiklerinden teslimiyet istiyorlard›. Tutsakt›n ama özel e¤itimli erleri, geliflmifl savafl makineleriyle savafl açm›fllard›… Paran›n maflalar› hain ve korkakt›lar. Yüzlerini açmaya cesaretleri yoktu. Her direnifl selam›nda makinelerinin arkas›na siniyorlard›. Namlular ölüm saç›yor, borular gaz kusuyordu. Tavanlar, duvarlar delgi sesleriyle sars›l›p dökülüyordu. Direniflçiler mevziden mevziye kofluyor, mevzisini kaybeden yeni mevziler aç›yordu. Gaz solundukça ci¤erler yan›yor, alevler ortal›¤› cehennem s›ca¤›nda dövüyordu. Ortal›k kavruldukça tutsaklar zindan›n bir Kerbela, kendilerinin de Yezid’den aman dilemeyen Hüseyin olduklar›n› biliyor, bilinçlerini tarihin her kilometre tafl›nda canland›r›p yeniden ileri at›l›yorlard›.
saklar›n akflam karanl›¤›nda küçücük hücre deliklerinden yapt›klar› radyo yay›n›ndan gelen “Karfl›ki yaylada göç katar katar / Bir güzelin derdi serimde tüter / Bu ayr›l›k bana ölümden beter / Geçti dost kervan› eyleme beni” diyen duygulu türkü sesi, memleketi Karadeniz’in da¤lar›n›, yaylalar›n› gözünün önüne seriyordu. Ayr›l›k hasreti bir kez daha özgürlük inanc›n›n közüyle birleflip, içini saran bir aleve dönüfltü. Tez elden haz›rl›klara bafllam›flt›. Tutsaklar› esir almaya çal›flan kahpe sessizli¤i bir kez daha kendi mezar›na gömmek için sab›rs›zlan›yordu. Yolcu yolunda gerekti. Dost kervan›n›n bir ucu güneflte, öteki ucu hücrelerin darac›k pencerelerinden süzülen ›fl›k huzmesinin koynunda ço¤al›yordu.
Geceler güne, gün geceye devrildi. Yang›nlar direnci, direnç bilinçleri büyüttü. Aylar öncesinde yola ç›kan, bafl›n› al bandanal› boran›n çekti¤i kervan, kan revan içinde haflin kayalar›n bafl›ndan dolanan derin uçurumlar etraf›ndan yol al›r gibi gö¤ün maviliklerine kavuflmak için ilerliyordu.
Menzile eriflmek meflakkatliydi. Hücrelere karfl› hücre hücre savaflmak, sessizli¤e karfl› ölümü 盤l›¤a dönüfltürmek. Çocuklar›n açl›¤›na merhem olmak, ekme¤i soyguncunun avucundan s›y›rmak, yar›nlar›n üstüne günefli sermek a¤›r bedeller istiyordu.
Yüzlerce el, yüzlerce yürek Ümraniye zindan›nda susuz çorak topraklarda bu¤day baflaklar› yetifltirip, kurak topraklar›n üstündeki amans›z gökten deryalar sa¤an mitoloji tanr›lar›n›n gücünü çalm›fllard›. Aman dilememifl, of çekmemifllerdi. Açl›¤› direnifle dönüfltürmüfl, tecrite karfl› aç›lm›fl bayrak olan canlar›n etraf›na ipekten s›k› bir a¤ örmüfllerdi.
Günler günleri, aylar aylar› kovalad›¤›nda hücreler hücuma geçmiflti. Hastaneye götürmek için her geldiklerinde yaln›zl›¤›na karfl› kendine hücre arkadafl› olan Ali’ye hep, “Yalan›m yok, sözüm söz” dercesine içtenlikle bak›p gülümsemiflti. Günler köz olmaya, sözler söz kalmaya devam etmiflti. Sessizli¤in ortas›nda yükselen 盤l›¤a bir yenisi daha eklenmiflti.
Bafllar›n› son kez do¤rultup geçip gittikleri yerde akl›n ve iradenin karfl›s›nda ölüm rezil olup, cellâtlar›n yüzlerine t›rmanm›flt›. Yaral›, aç, susuz, bitkin olarak vatan topra¤›n› faflizme karfl› savunmay› kutsal bilip hudutsuzca direnen K›z›lordu erleri gibi geçmifllerdi kan emicilerin önlerinden. Bir yol afl›lm›fl, yeni yollara meydan aç›lm›flt›. Yolu yok kervan ilerleyecek, yolculuklar›na kald›klar› yerden, yerleri ayr› ama menzilleri bir olarak devam edeceklerdi.
Kaçkarlar’›n etekleri bahar› yafl›yordu. Renk cümbüflü halayda, kelebekler saniyelik zamanlara yarenlik eder gibi kanatlar›n› ç›rpmakta. Sessizli¤in göbe¤inden boranlara kar›fl›p gelen, hücre hücre eriyen Ümit’in bedeni onlar›n koynunda hayat› ço¤alt›yordu. Hasretlik bitmifl, gökyüzü ›fl›¤›na toprak özüne kavuflmufltu. Gerideki hücre zindanlar› bir kez daha rezil, bir kez daha yenik olarak sessizli¤ini a¤›rlaflt›r›yordu.
Mektup, flimdi özgürlü¤e ad›m ad›m yaklaflan yolun mufltusunu veriyordu. Buradan da köpüklü saf sularda y›kanarak asice ç›kman›n sevinciyle doluydu. Nas›l ki Ümraniye karanl›¤›nda ruhunu teslim etmeden kurtulmay› baflard›ysa, bunu da baflaracakt›. Tut-
Yoldan geçen bir yolcu Ümit’in mezar› bafl›na sokulup flapkas›n› eline alm›flt›. Yüre¤inden gelen ses “Aflk olsun size Promete’nin k›zlar›, o¤ullar›… Ç›¤l›¤›n sesini nas›l ald›n›z; al›p da beton kal›plar›n aras›nda ço¤alt›p, da¤lar› da¤lar› nas›l afl›rd›n›z?” derken, dudaklar› da zang›r zang›r titriyordu.
fiUBAT 2010 | TAVIR | 49
öykü
zifiri karanl›k k›z›l flafa¤› ça¤›r›yordu deniz meriç
Tufllardan ellerini a¤›r a¤›r kald›rd›… A¤z›n› tamamen kapatm›fl olan gür b›y›klar›n› al›flkanl›¤› nedeniyle yukar› kald›rd›¤› sa¤ eli ile s›vazlad›… D›flar› bakt›¤›nda birazdan sesleri duyulacak olan kumrular çat›da belli belirsizdi, çat›y› kaplayan kiremitlerin k›rm›z›s›n›n ise adeta kalmad›¤›n›, gecenin onlar› yutmufl oldu¤unu gördü… Kumrular sessiz, kiremitler renksizdi… Derin sessizli¤i zifiri karanl›k takip ediyordu… Geceye saplanacak bir ok gibi a¤›r a¤›r kalk›p yürüdü… Ranzalarda nefes seslerinden baflka bir ses duyulmuyordu… Yüzlerini sanki yüre¤ine nakfleder gibi bütün sevdiklerinin yüzüne bakt›… Zay›f uzun boyu ile yukarda yatanlar› görmekte de zorlanm›yordu… ‹fl bölümü gere¤i her gece çal›fl›yor olurdu. Sanki flafa¤› karfl›lama görevi ona verilmifl gibiydi… Bu çal›flma temposu onun hofluna da gidiyordu… Kap›dan ç›k›p merdiven bafl›na geldi, sonra da a¤›r a¤›r merdivenleri indi… Nöbetçiye selam verdi. Havaland›rma kap›lar› kapal› de¤ildi. Geceyi yarar gibi havaland›rmay› yar›p karfl› ko¤ufla geçti… Bu ko¤uflun malta kap›s›nda da bir nöbetçi bekliyordu… Ondan maltada hiçbir gardiyan bulunmad›¤›n› ö¤rendi… Bu hayra alamet de¤ildi… Bu bilgiler kafas›nda, ayaklar›n›n alt›nda yumurta varm›fl gibi, sessizce merdivenleri ç›kmaya bafllad›… Her ad›m›nda ayr› bir heyecan duyuyordu.
oran›n flafaklar› k›z›l olurdu… Hafifçe yüzünü yoklay›p ilerledi… ‹yiydi. Sadece temsilcilerinin a¤z›nda ç›kan her fleyin gerçe¤e dönüflece¤inin bilincindeydi o kadar… Görüntülerini içerek tek tek hepsine yeniden bakt›… Üzerleri aç›lanlar›n üzerlerini örterek izine basar gibi geldi¤i kap›dan ç›kt›.
Sevgilerini kondurdular yan›klar üzerine, sonra üzerlerini örtüp kofltular mevzilere… Havaland›rmaya ç›kmak, bomba ve kurflunlara hedef olmakt› ama onu göze alarak iki ko¤ufl aras›nda mekik dokuyorlard›… Maltada bofltu ama gaz bulutu kapl›yd› her yan…
O da “Gelirlerse…” diyordu… Kafas›nda T›leyler gibi olmak vard›. K›z›l giysilere bürünememiflti onlar gibi ama kandan giysilere bürünmesinin önünde bir engel yoktu!… T›ley bir Çerkes gelene¤i idi. Halklar›n feda gelenekleri onu hep heyecanland›r›rd›… O Çerkes de¤ildi ama, “T›ley” güzel bir kültürdü. Çerkeslerde T›ley olmak onurdu… T›leyler savaflta en önde savaflacak feda savaflç›lar›yd›... Seçilenler için e¤lenceler, flenlikler yap›l›rd›… Bilinirdi ki onlar bir daha geri dönemezlerdi… K›rm›z› giysiler giydirilirdi onlara, istenirdi ki yara ald›¤›nda kan› belli olmas›n ve di¤er savaflç›lar o kandan etkilenmesin. “Tley olmak” dedi içinden bir kez daha...
Onun kafas›nda statüko yoktu… Taarruzu düflünüyordu… Bir dönem yapt›klar› tart›flmada, “Özgür tutsakl›k, gerillan›n tutsakl›k koflullar›ndaki ad›d›r.” demifllerdi... H›zla düflünüp harekete geçti… Oluflturdu¤u ekiple üst maltan›n iflgaline son verecekti… Böylece hareket alan›n› geniflletecek, adli davalardan tutuklular›n da direnifl alan›nda kalmas›n› sa¤layacakt›…
Tekrar iflinin bafl›na do¤ru döndü¤ünde genzini yakan bir gaz kokusu hissetti… Zifiri karanl›k, gaz bulutu ile dolmufltu…
Bütün korkaklar gibi gecenin en zifiri karanl›¤›n› seçmifl, öyle gelmifllerdi… Bombalar bir biri ard›na patlarken o art›k görevinin bafl›nda bir komutand›… Oradan oraya kofluyordu… Gelenler geldikleri gibi geri kaçm›fllard›… Al›nlardaki atefl çemberinin yak›c› olduKo¤uflun kap›s›na geldi¤inde adeta al›nlar- ¤unu biliyorlard›… ‹flte savafl bafllam›flt›… O dan yans›yan atefl çemberleri gözünü ald›… atefl çemberlerini koruyanlar vard›… Akflam kurulan sohbet ortam›n›n havas› ko¤uflta hala mevcuttu. Sa¤da solda akflam- Ona atefl çemberinde halaylar kuruldu¤u haberleri ulafl›yordu… Hem de halka halka… dan kalma eflyalar vard›. “Halay” diyordu temsilcileri hala, “gelirlerse halaya duraca¤›z, ortada ben olaca¤›m”… Devam›n› sadece düflündü konuflman›n… Akflam konufltu¤u gibi dönüyordu ortada, eller yukarda k›z›l bir güne ayarlanm›flt›… Geceye inat yükseliyordu yal›mlar… Zaten
50 | TAVIR | fiUBAT 2010
Ellerine yüreklerini al›p oradan oraya koflturuyorlard›… Saflar ak›n ak›n s›klafl›rken, aln› atefl çemberi ile tutuflmufl olanlar yatakhane olan üst kattan tek tek afla¤› yemekhaneye indirilmiflti… Yanm›fl bedenlerdeki ac›lar› kendi bedenine aktarmay› ne kadar isterdi…
A¤›r a¤›r, ad›m ad›m yürüdüler… K›pk›z›l yürekleri ellerinde has›mlar› ile aralar›nda birkaç ad›m kalana kadar gittiler… Silahlar birbiri ard›na patlad›¤›nda düflmeleri ve bir daha kalkamamalar› gerekirdi ama ayaktayd›lar… Yürekleri havada yal›mlar saç›yordu… Tekrar mevzilerine döndüklerinde birçok yerlerinden kan akt›¤›n› gördüler…. Birçok yerine saçmalar saplanm›flt› herkesin… Onlarcayd›. Bir sandalyeye oturtulmufl, kanlar› siliniyordu ama gülüyordu… K›z›l bir elbise giyememiflti ama akan kan› sayesinde k›z›la boyand›¤›n› T›leylere benzedi¤ini bu kültürü bilenler düflünebilirdi… Sabah›n zifiri karanl›k an› geçmiflti. Çak›lan ilk çakmakla birlikte seher vaktinin k›z›llaflaca¤› kesinleflmiflti… Her fley a¤aran güne paraleldi… Daha nelere flahit olacakt› bu duvarlar? Eller yeniden çakmaklara giderken, parmaklar zaferi iflaret ederken, a¤›r a¤›r yükselirken ten üzerinde alevler, kurulurken halaylar, o biliyordu ki zifiri karanl›k flafa¤› ça¤›r›yordu…Bu flafak, “Yarin yana¤›ndan gayr› / Paylaflmak için her fleyi.” diyebilece¤imiz bir vatana kadar hep böyle kan›m›zla k›z›llaflacakt›…
biyografi
yeryüzünün lanetlilerinin yüz ak›: frantz fanon mete y›lmazer
mücadele ederim.” diyenlere, “Hay›r iflgal, sömürgecilik varken bunu yapamazs›n, gerekti¤inde her fleyinle mücadeleye kat›lmal›s›n!” mesaj›yla da örnek oldu. Onu en çok da Avrupac›lar ve Avrupal› egemenlerin sömürgeci kültürünü bafl tac› edenler sevmedi. Çünkü o Avrupa’n›n ikiyüzlülü¤ünü, ›rkç›l›¤›n› yüzlerine vurdu. “Halk›m›z›n beklentilerine yan›t vermek istiyorsak, Avrupa’n›n d›fl›nda baflka yerlere bakmam›z gerekir.” diyecek kadar kendine ve “yeryüzünün lanetlileri”ne güveniyordu. O yine “Avrupa Avrupa” diyen AB’ci ayd›nlara cevap niteli¤inde, adeta bugüne seslenen flu sözleri söyledi: “‹nsandan söz etmeyi asla b›rakmay›n, tek kayg›s›n›n insan oldu¤unu iddia etmekten hiç b›kmayan bu Avrupa’n›n her bir ruhsal zaferi için insanl›¤›n ne ac›lar çekti¤ini biliyoruz.”
O, sömürgecilik ve sömürgecili¤e karfl› mücadele deyince akla ilk gelen isimlerden biriydi. Fakat o, unutturulmaya çal›fl›ld›, yok say›l›p görmezden gelindi. Çünkü o, emperyalistlerin ve sömürgecilerin gerçek yüzlerini gözler önüne serdi. Irkç›l›¤›n günlük yaflam›nda kendini nas›l hissettirdi¤ini somut olarak gösterdi. O, her türlü fliddeti mahkûm edenleri mah-
kûm etti. Sömürgecili¤e karfl› fliddet temelli bir mücadele olmaks›z›n kurtuluflun olamayaca¤›n› söyleyen onurlu bir ayd›n oldu. Bununla yetinmeyerek teori ve prati¤in ahenkli uyumunu yaflam›nda gösterdi.
Ve o bundan dolay›d›r ki emperyalizm ve sömürgecilik olgusundan hiç vazgeçmedi. Israrla buna vurgu yapt›. Bu gerçek görmezden gelinerek hiçbir de¤erlendirme ve tespitin yap›lmayaca¤›n› gördü. Emperyalizmin ekonomik yan›yla birlikte kimlik ve kültürel yanlara da dikkat çekti. Emperyalizmin ezilen ve sömürülen halklar üzerindeki y›k›c› etkilerinin görülmesini istedi. Gerçek yeryüzünün lanetlilerinin, sömürge ülkelerdeki halklar oldu¤unu bir kez de o gösterdi. Bu anlamda devrimlerin en zay›f halkas›na iflaret etti.
O, halk›n›n doktoruydu. Fakat bir psikiyatr olarak bu düzende, iflgal alt›nda psikolojik tedavinin kal›c› bir çözüm olmayaca¤›n› da göstermekten çekinmedi. “Ben mesle¤imle
Bu siyah tenli insan, yaflam› ve mücadelesiyle sadece Siyahlara de¤il tüm “yeryüzünün lanetlileri”ne örnek oldu. Bu devrimci, yurtsever, onurlu ayd›n; 1961’in Aral›k ay›nda
fiUBAT 2010 | TAVIR | 51
biyografi
yaflama veda etti¤inde; geride halklara, sömürgecilikten kurtulufl için mücadeleyle dolu örnek bir yaflam b›rakt›. Bu siyah tenli yurtsever, devrimci, anti-emperyalist ayd›n Martinikli Frantz Fanon’du... Çocukluk ve Gençlik Fanon, 1925’te orta halli bir ailenin çocu¤u olarak Martinik’te dünyaya geldi. Çocuklu¤u, fleker plantasyonlar›nda (tarlalar›nda) çal›flt›r›lan Afrika’dan getirilen Siyah köleler aras›nda geçti. Babas› gümrükte çal›flan memurdu. Köleleri ve köleli¤i ç›plak gözle gör-
me imkan› buldu. Gençlik y›llar›nda siyasi olarak aktifti. Antifaflist mücadelede yer ald›. Karayiplerde gönüllüler toplayan V. Tabur’a kat›ld›. Nazi iflbirlikçisi Vichy hükümetini destekleyenlere karfl› verilen gerilla mücadelesinde o da vard›. Bu y›llar Fanon için adaletsizliklere iflgal ve sömürgecili¤e karfl› direnifl kültürünü ö¤rendi¤i y›llar oldu. Günlük yaflama kadar ›rkç›l›¤› ve ›rkç› kültürün yayg›nl›¤›n› gözlemledi.
kay›t yapt›rd›. Okuldaki ö¤retmenlerinden biride flair Aime Cesaire idi. Üniversite Y›llar› Liseyi bitiren Fanon, Paris ve Lyon’da t›p e¤itimi gördü; felsefeye, antropolojiye tiyatroya da ilgi duyarak kendini çok yönlü gelifltirdi. T›p Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nden mezun oldu. Bu y›llarda sömürgecilik karfl›t› eylemlerde yer ald›. Sömürge kökenli ö¤rencilerin ç›kard›¤› “Tam Tam” adl› dergiye yaz›lar›yla katk› sundu. Halklar›n yaflad›¤› zulüm ve ac›lara karfl› yüre¤i hep onlardan yana oldu. Ö¤renci arka-
dafllar›n›n onun için “afl›r› duyarl›” demeleri bofluna de¤ildi. Sömürge halklar›na duydu¤u sevgi kadar sömürgecilere de öfke duydu. Emperyalistlere karfl› hissetti¤i bu öfke giderek güçlendi. Sömürge halklar›n kurtuluflu için daha fazla düflünmeye bafllad›. Onun saf› “yeryüzünün lanetlileri”nin yan›yd›.
Düflüncelerini, gözlemlerini de¤iflik yay›n organlar›nda ve platformlarda dile getirmeye bafllad›.1952’de Espit adl› dergide “Kuzey Afrika Sendromu” adl› bir makalesi yay›nland›. Makalede, sürgün bir kiflinin giderek II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra günlük yaflama nas›l insanl›ktan ç›kar›larak nesne haline döndü. 1945’te savafl niflan› verildi. Fakat Fa- geldi¤ini ve dolay›s›yla kendine ve kültürünon için as›l savafl flimdi bafllayacakt›. Liseye ne yabanc›laflt›¤›n› Kuzey Afrikal› bir iflçi
52 | TAVIR |fiUBAT 2010
üzerinden irdeledi. Fanon art›k bir doktordu. Saint Alban Psikiyatri Klini¤i’nde 15 ay kadar çal›flt›. Bu klinikte yaflam›n› ve psikiyatriye bak›fl›n› etkileyecek, Franco faflizminden kaçan ‹spanyol kökenli antifaflist Francois Tasquelles ile tan›flt›. Daha sonra Tasquelles’in psikiyatri anlay›fl›n› uygulama f›rsat› yakalad› ve uygulad›. Y›l 1953’ü gösterdi¤inde o art›k Blida Joinuillle’deki psikiyatri klini¤inde yönetici olarak atanarak göreve bafllad›..
“Kara Deri Beyaz Maskeler” Fanon’un tüm eserleri somut gözlem ve yaflad›klar›na dayal› oldu. ‹lk eseri 1952’de Kara Deri Beyaz Maskeler ad›yla yay›nland›. Kitap sömürgecilik ve sömürgecili¤in insanlar üzerindeki y›k›c› etkileri üzerinde durdu. Ba¤›ms›zl›k savafl› veren özgürlük hareketleri ile özellikle Siyahlar üzerinde önemli bir etkisi oldu. Fanon bu eserinde de gözlemlerini yazd›. Sömürülenler sömürgeciler taraf›ndan insan muamelesi görmüyordu. Bu, sömürülenlerin kabul etmedikleri bir durumdu. Sömürgecilik politikas›, bir halk›n varl›¤›na yönelik bir sald›r›d›r çünkü.
biyografi
Sömürge halk›n›n yaflad›¤› yerler ile sömürgecilerin yaflad›¤› yerler ters orant›l›d›r. Sömürge halk› açt›r, yoksuldur, iflsizdir. Evinde ekme¤i, aya¤›nda ayakkab›s› yoktur. K›fl›n yakacak yak›t›n hesab›n› yapar, bazen de bunu bulamaz. Yaflad›¤›, çal›flt›¤› koflullar insani de¤ildir. ‹nsan›n ihtiyaçlar›n› karfl›layamaz. Yaflad›¤› bölgeler mahalleler sömürgeciler taraf›ndan güvenlik sorunu olarak görülür. Sömürgecilerin yaflad›¤› yerlere-bölgelere gidemez. Gittiklerinde ise afla¤›lan›r, hor görülür ya da sömürgecilerin hizmetini yapmak için gitmifltir. ‹flte kimi durumlarda sömürge halk› bu gerçe¤i görmek istemez. Yaflad›¤› durumdan kurtulmak istemektedir. Fakat bunu bireysel düzeyde yapmak isteyenleri tehlike beklemektedir. Bu “kurtulufl” sömürge insan› gibi olmak demektir. Sömürge insan›na imrenmek, onlar›n yaflad›¤› yerlerde yaflamak, onlar gibi giyinmek… Bu giderek onlar gibi düflünmeye kadar varan bir süreçtir. Fanon, ayr›ca ›rk ve renk sorununa de¤inerek bu konudaki ›rkç› düflünceleri sorgulad›. Bu ›rkç›l›¤›n yaflama nas›l nüfuz ederek s›radanlaflt›¤›n› gözler önüne serdi.
lar›n›; sömürgecili¤in, iflgalin Müslüman halk üzerindeki etkilerini gözlemledi. Dillerini ö¤rendi, örgütlenmelerini, gelenek ve göreneklerini araflt›rd›, tan›d›.
Sömürgeci böylesi tabloyu yaratmak için kendi ideoloji ve kültürünü halka yayarak yapmaktad›r. Onlar gibi giyinen, onlar gibi konuflan, onlar›n dinledi¤i flark›lar› dinleyen bireyler böyle yarat›lmaktad›r. Kendi kültüründen kopuk, halk ve vatan sevgisinden uzak, kendine güvensiz, kendinden baflkas›n› düflünmeyen insanlar sömürgecilerin istedi¤i kiflilerdir. Fakat durum sürgit devam etmez. Yaflam›n ç›plak gerçekli¤i böylesi kiflilere ac› deneyimler yaflatacakt›r.
Sömürge Gerçe¤i Bir psikiyatri doktoru olarak Cezayir’deki görevine bafllad›¤›nda sömürgecilik ve sömürgecili¤in halk üzerindeki etkileriyle karfl›laflmas› uzun sürmedi. Frans›z emperyalizminin iflgal ve ilhak›n›n yaratt›¤› fliddet, yaflam›n her alan›nda kendini gösteriyordu. Bu gözlemlerini daha sonra flu cümlelerle kaleme ald›: “Sömürgecili¤e silahl› mücadeleyle meydan okunmad›¤›nda; zarar görenlerin toplam› belirli bir efli¤i aflt›¤›nda sömürge insan›n›n savunma mekanizmas› çöker ve ço¤u psikiyatrik kurumlara düfler. Bu muzaffer sömürgecilik döneminin sakin ortam›ndaki sürekli ve hat›r› say›l›r zihinsel semptomlar, bask›n›n dolays›z sonuçlar›d›r.” (s. 244-245)
Fanon’un tüm bu çabalar› bofla gitmedi. Halk bu Siyah doktoru çok fazla sevip ba¤r›na bast›. Fakat iflgalci Frans›z emperyalizmi bu durumdan hiç memnun olmad›. Sömürgeci bir doktorun böylesi içten ve yürekten bir flekilde halkla iliflki içinde olmas›n› kabul edemezdi. Cezayir’deki politik duruflu, “psikiyatri” alan›ndaki çal›flmalar› nedeniyle hedef haline geldi…
Sömürgecinin kültür ve ideolojisini esas olarak bozacak olan Fanon’un da iflaret etti¤i noktad›r: “Yaln›zca silahl› mücadele, aram›zdaki en bilinçlilere boyun e¤diren ve kelimenin tam anlam›yla sakatlayan, insan hakk›ndaki yalanlar› söküp atabilir.” (s.287)
Görevine bafllad›¤› ilk y›llar tüm gücüyle sorumlulu¤unu üstlendi¤i bölümünü dönüfltürmeye çal›flt›. Burada Tasquelles’in psikiyatri alan›ndaki tedavi yöntemlerini uygulad›. Müslüman halkla da iliflki kurmaya bafllad›. ‹liflkileri giderek güçlendi. Onlar›n yaflam-
Fanon, halk›n yaflam›ndaki bu tehlikeli gerçe¤i gözlemledi. Sömürgecilik sadece ekonomik iliflki biçimi de¤ildir. “Çünkü sömürgecilik sömürgelefltirdi¤i insan› kifliliksizlefltirmekle kalmaz, toplumun tüm yap›s› da kolektif bir düzeyde kifliliksizliklefltirilir. Böylece sömürgeleflmifl halk, varl›¤›n› sömürgecinin varl›¤›na borçlu olan bir bireyler toplulu¤una indirgenir.” (s. 287)
Tam da bu y›llarda Ulusal Özgürlük Cephesi (FLN), Frans›z emperyalizminin iflgal ve ilhak›na karfl› ba¤›ms›zl›k ateflini harlad›. Savafl, sömürgecili¤in anlad›¤› o tarihsel diliyle sürdürülecekti. fiiddet, Fanon ve Ayd›n Tavr› Fanon, “Bütün savafllar kötüdür, biz her türlü fliddete karfl›y›z.” diyen burjuva ve küçük burjuva fliddet karfl›t› ayd›nlara aç›k bir meydan okuyuflla, halklar›n hakl› mücadelesinin mahkûm edilmek istendi¤ini biliyordu. Bu söylemin, kavram kargaflas› yaratmaktan baflka bir anlam› yoktu. Halklar›n hakl› flid-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 53
biyografi
detini aç›kça övünerek flunlar› söyledi Fanon: “Yaln›zca fliddet, halk›n fliddeti, liderlerin örgütledi¤i ve yönlendirdi¤i fliddeti kitlelerin toplumsal gerçekli¤i kavramas›n›n anahtar›n› verir.” (s. 147) ‹flte bu kadar nettir fliddet konusunda. Fakat o bununla da yetinmeyerek fliddetin yarataca¤› etkilere de dikkat çekti. “fiiddet bireysel düzeyde temizleyici bir güçtür. Sömürge insan›n› afla¤›l›k kompleksinden, umutsuzluk ve pasiflikten kurtar›r, ona cesaretini ve özgüvenini yeniden kazand›r›r. (…) fiiddet halk› lider düzeyine ç›kar›r’’(s. 98) Emperyalistler, halk›n hakl› fliddetinin bu yan›n›n görülmesini istemez. fiiddeti kendi tekellerinde tutmak istemelerinin en önemli nedeni de budur. Çünkü onlar kendilerine yönelecek bir fliddetle kendine güveni gelen, umut gören bir halk en büyük korkular›d›r. ‹flgal, sömürü, zulüm, adaletsizlik ve bunlar› yaratan sistem fliddetin maddi temelidir. Bunu yapanlar bellidir. ‹flgal bir fliddettir, tecavüzdür. Buna karfl› direnmeyi mahkûm etmenin, emperyalistlere hizmet etti¤i gerçe¤ini bir kez de Fanon gösterdi. “Sömürgecilik ne düflünen bir makine, ne de muhakeme yetene¤i olan bir bedendir. Sömürgecilik, ç›plak fliddettir ve ancak daha büyük bir fliddetle karfl›laflt›¤›nda boyun e¤er.”
Frans›z sosyalistlerinin ba¤›ms›zl›k savafl› karfl›s›nda sosyal floven tav›rlar›n› anlamakta zorland›. Fakat bu onun mücadeleye daha fazla kat›lmas›na etken oldu. FLN’nin iflgalci Frans›z emperyalistlerine karfl› aç›k silahl› savafl›na ilgisiz kalmad›. Önceleri siyasi tutuklular›n ailelerine yard›m amaçlayan “Cezayir Dostlar›” adl› dernekle iliflkisi oldu. Dernek, ba¤›ms›zl›k savafl›nda gerilla mücadelesi yürütülenlerin yönetiminde faaliyet gösteriyordu. Sömürgecili¤in yaratt›¤› sorunlarla mesleki olarak da ilgilendi. Rahats›zlanan gerillalar› tedavi etmeye çal›flt›. Ki bu dönemde “gerilla, ba¤›ms›zl›k” gibi kelimeler giyotine kadar gidecek cezalar anlam›na geliyordu. Y›l 1956’yd›. Ba¤›ms›zl›k savafl› ülkenin her yan›na h›zla yay›lmaya bafllad›. Fransa’n›n denetimindeki bir hastanede ba¤›ms›zl›k savafl›na verilecek deste¤inin bir s›n›r› vard›. Sömürge Valisi’ne aç›k bir mektup yazarak bu koflullarda insanlar› zihinsel rahats›zl›klardan kurtarman›n imkâns›z hale geldi¤ini, “Hukuksuzlu¤un, eflitsizli¤in ve inayetin yaflam ilkesi haline getirildi¤i, kendi ülkesinde sürekli okul hastas› olan yerlinin mutlak bir kifliliksizlefltirme içinde yafland›¤› bir ülkede bu insanlar›n yerli yerine yerlefltirmenin” elinden gelmeyece¤ini yazd›.
Fanon için elbette tek neden bu de¤ildi. “Halk ac›mas›z sömürgecili¤e karfl› silahl› mücadeleye, hatta siyasal mücadeleye girdi¤inde gelene¤in anlam› de¤iflir. Geçmiflteki pasif direnifl teknikleri bu aflamada radikal Bu noktada “daha büyük fliddet”in halklar›n biçimde baflar›s›z kalabilir.” fleklindeki sözlesömürgecilere, egemenlere karfl› örgütlü flid- ri bir anlamda kendinin de özetidir. deti oldu¤unu belirtmek gerekir. Halklar›n bu hakl› fliddetini her daim de¤iflik flekilde Çünkü ona göre silahl› mücadelenin oldu¤u karalamaya, küçük düflürmeye çal›flt›lar. Hal- yerde ayd›n›n görevi halk›n›n kurtulufl kavgak›n bu hakl› fliddetini bafllatan halklar de¤il- s›n›n yan›da olmakt›r: “Silahl› mücadele vedir. Sartre, halk›n fliddetini elefltirenlere flun- ren azgeliflmifl ülkede gelenekler temelde lar› söylüyor: “fiiddet daha dün bafllam›fl bir sa¤lam de¤ildir ve merkez, günlerce devre d›fley olsayd›, belki de sergiledi¤iniz fliddetsiz- fl› b›rak›l›r. Ayd›nlar›n ço¤u zaman ça¤›n›n lik çat›flmay› yat›flt›rabilirdi. Ama tüm rejim, gerisine düflme riskine girmesi de bu nedenhatta sizin fliddet karfl›t› görüflleriniz bile bin ledir. Mücadele içindeki halklar, demagojiye y›ll›k bir ezme iliflkisiyle yönetiliyorsa, pasifli- giderek daha da kapal› olur ve bunlar› yak›n¤iniz sizi ezenlerin saf›na koymaktan baflka dan izlemeye çal›flan ayd›n da vülger bir oportünist olmaktan, hatta zaman›n gerisine bir amaca hizmet etmez.” (s. 33-34) düflmekten baflka bir fley yapmaz.” (s. 218) Ba¤›ms›zl›k Savafl› ve Devrimci Bir Ayd›n olaEvet, günümüzde ayd›nlar›n mevcut tablosurak Fanon Fanon, politik bilinçlenmesine paralel olarak na bakt›¤›m›zda Fanon’un hakl›l›¤› da görülyaflan›lanlara her daim sorgulay›c› oldu. mektedir. Bir ayd›n olarak ça¤›n gerisinde
54 | TAVIR |fiUBAT 2010
kalmaktan daha büyük bir tehlike yoktur. Ça¤›n gerisinde kalan birinin ayd›nl›¤› kalmam›flt›r. O art›k ayd›n olma vasf›n› yitirmifltir. Hâlbuki ayd›n halk›na öncülük eden olmal›d›r. Sömürü ve zulüm düzeninden ve sömürgecilikten kurtulufl için yol göstermelidir. Bu da yetmez. Bir ayd›n, teorisi ve prati¤iyle halk›n›n yan›nda yer almal›d›r. Fanon gibi prati¤iyle de halk›n›n kavgas›na at›lmal›d›r. Halka umut olmal›d›r. “Ama bu umudu sa¤lamak ve ona bir öz verebilmek için eyleme kat›lmal›, kendisini ulusal mücadeleye ruh ve bedeniyle adamal›d›r. ‹stedi¤iniz her fleyden söz edebilirsiniz ama bir insan›n yaflam›nda yeni ufuklar açmakla ilgili bir fleyden söz etmeye, ülkenizi ayd›nlatmaya ve kendi halk›n›z›n yan›nda dimdik durmaya gelince, o zaman kas gücü gerekir iflte.” (s. 227) Bunun d›fl›nda böylesi düflünmeyen ayd›nlar halk› aldatan, beyinleriyle sömürgecilerin ideolojik etkisinde kalanlard›r. Halklar›n özgürlefltirici fliddetini mahkûm edenler, halk›n, dolay›s›yla ça¤›n gerisinde düflmekten kurtulamaz. Halk›n bankalar› tafllamas›n›, ya da emperyalizme ve faflizme karfl› silahl› mücadeleyle karfl› durmas›n› mahkum etmek yerine bunu anlamaya çal›flmak, ayd›n›n görevi ve sorumlulu¤udur. Hatta, “Ben neden onlar›n yan›nda de¤ilim?” diye kendine sormal›d›r. Fanon sorup cevaplad›¤› bu sorudan sonra yerinin Cezayir halk›n›n Frans›z emperyalizmine karfl› mücadelesinde oldu¤unu gördü. Ve ba¤›ms›zl›k savafl›na kat›ld›. FLN arac›l›¤›yla Tunus’a geçti. Burada Ulusal Kurtulufl Savafl›’n›n d›fl örgütlenmesini oluflturmaya bafllad›… S›ra Neferi... Yaralanmas›. O art›k Cezayir halk›n›n Frans›z emperyalizmine karfl› verilen ba¤›ms›zl›k savafl›n›n bir s›ra neferiydi. Cezayir’in özgürlü¤ü için savafl›yordu. Ba¤›ms›z olunmadan hiçbir özgürlü¤ün olamayaca¤›n› biliyordu. Çünkü ona göre “Ba¤›ms›zl›k sihirli bir ritüel de¤il, kad›nlarla erkeklerin gerçekten özgür var olmas› için, di¤er bir deyiflle toplumun radikal dönüflümü için gereken tüm maddi kaynaklara sahip olmas› için, olmazsa olmaz bir kofluldur.” Bu düflünceyle hareket eden Fanon, h›zla ça-
biyografi
l›flmalara bafllad›. FLN’nin yay›n organ› El Mücahid’in yaz› kadrosunda yer ald›. Yaz›lar› yay›nland›. De¤iflik Afrika ülkelerini gezdi. Mali’den Sahra’ya kadar pek çok gerilla kamp›na gitti. 1959’un sonlar›na do¤ru Cezayir geçici hükümetinin Afrika büyükelçisi olarak görevlendirildi. Bu y›llar Afrika’da ba¤›ms›zl›k savafllar›n›n geliflip yayg›nlaflt›¤› y›llard›. Gitti¤i yerlerde gerçek anlamda ba¤›ms›zl›klar›n› kazanmalar› için destekleyip, yüreklendirdi. 1959’da Cezayir-Fas s›n›r›nda a¤›r yaraland›. Bu onu görevlerinden al›koymad›. K›sa sürede görevinin bafl›na döndü. Hastal›k... Ve Yeryüzünün Lanetlileri. Fanon için ne kadar yaflad›¤›m›z de¤il, nas›l yaflad›¤›m›zd›r önemli olan. Tunus’ta kald›¤› günlerde omurilik kanseri oldu¤unu ö¤rendi. Doktorlar bir y›l kadar yaflayabilece¤ini söyledi. Ölümünü bekleyerek yaflamak istemedi. Mücadelenin omuzlar›na yükledi¤i görev ve sorumluluktan kaçmad›. Ayn› zamanda art›k zaman daha da de¤erli hale geldi onun için. Sürekli kafas›nda planlad›¤› bir proje için kollar› s›vad›. Dünyadaki ezilen, bask› gören ülkesi iflgal edilen, ›rkç›l›¤a maruz kalan halklara gözlemlerini aktard›¤› bir eser b›rakmak istiyordu. Ve bu amaçla Yeryüzünün Lanetlileri adl› eseri yazmaya koyuldu. Yeryüzünün Lanetlileri, Fanon’un ba¤›ms›zl›k savafl›n›n deneyimlerini de içeren yaflam›n gerçekli¤inden dam›t›larak kaleme al›nan bir eser oldu. fiiddetle ilgili görüflleri, kitaba damgas›n› vurdu. Bunun d›fl›nda ulusal kültür, Avrupa’n›n ikiyüzlülü¤ü ve gerçekli¤i, kendili¤indencili¤in yarataca¤› olumsuz sonuçlar›; sömürgecili¤in, sömürge halk› üzerindeki kültürel ve ekonomik etkileri ile aras›ndaki psikolojik rahats›zl›klar›n nedenleri üzerinde odakland›. Tüm bunlar› somut örneklerle gösterdi. Peki neden Yeryüzünün Lanetlileri… Kime göre lanetlidirler? Fanon, bu tan›mlamay› sömürgecili¤in ve emperyalistlerin ezilen, sömürülen, d›fllanan dünya halklar›na bak›fl›n› anlatmak için kulland›. Yeryüzünün Lanetlileri’dir onlar. Köle muamelesi gören, bazen rengiyle, bazen kültür ve inan›fl›yla küçümsenen, ›rkç›l›¤a
jean paul sartre maruz kalanlard›r. Kimi zaman Müslüman, kimi zaman Yahudi, H›ristiyan olmas› da lanetli olmas›na engel de¤ildir. “Pis zenci”, “Geri kalm›fl Arap”t›r. “Tafl devrinden kalma.” denilerek küçümsenir. Sömürgeci, kendisinin ak›tt›¤› oluk oluk kan› görmezden gelmemizi ister. Di¤er yandan “Do¤ulu”lar›n barbarl›¤› üzerinde ahkam keser. Medeniyet götürme ad› alt›nda ülkeleri iflgal eder, direnifli ise barbarl›k diyerek afla¤›lar. Emperyalistler, sömürgeciler ayn› zamanda ›rkç›d›r. Irkç›l›k, geçmifle ait olmay›p günümüzde de devam eden somut gerçekliktir. Almanya Merkez Bankas› Baflkan› ve SPD’li politikac› Thilto Sorrazi’nin, “Türklerin ve Araplar›n çocuk üretmekten ve manavc›l›k yapmaktan baflka iflleri yok.” fleklindeki sözleri tekil bir örnek. Tüm emperyalistler ve onlar›n sözcüleri bu düflüncededir. Keza Frans›z devlet baflkan›n›n geçmiflte göçmenler için söyledi¤i sözler unutulmufl de¤ildir. Fanon’un bu eseri, yine Yeryüzünün Lanetlileri’nce sahiplenildi. Özellikle Siyah özgürlük hareketinin en önemli esin kayna¤› oldu. ABD’deki Kara Panterler hareketinde bu etki
aç›kça görüldü. Kimi akl› evveller eserin miad›n› doldurdu¤unu söyleyerek küçümsemeye çal›flmaktad›r. Bunlar›n emperyalizmin de¤iflti¤ini söyleyenlerin olmas› hiç de tesadüf de¤ildir. Günümüzde aç›k-gizli iflgaller ayn› pervas›zl›kla devam etmektedir. Aksine bugün Yeryüzünün Lanetlileri, hala güncelli¤ini koruyan bir eser olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Yeryüzünün Lanetlileri’ne Bir Önsöz: Sartre. Sartre… Avrupa’daki ayd›nlar içinde tavr› ve düflünceleriyle öne ç›kt›. Özellikle Yeryüzünün Lanetlileri’nin sömürgecilere karfl› verdi¤i savafllar› destekledi. Onlar›n hakl› mücadelelerinin yan›nda oldu. Meflruluklar›n› aç›kça savundu. Bunlar› aç›klamaktan geri durmad› sömürgeci ve bu zihniyetin yans›mas› olan düflüncelere karfl› ç›k›p, onlarla mücadele etti. Kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü, onurlu bir ayd›n tavr› göstererek almad›. Bu ödülü neden kendilerine verdiklerini söyleyerek alçakl›klar›n› yüzlerine vurdu. Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri’ni yazd›¤›nda Sartre’den kitab› için bir önsöz yazmas›n› is-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 55
biyografi
dar do¤ru ve yerinde sözler oldu¤unu tarih defalarca kez kan›tlad›. Fanon bununla da yetinmeyerek bu konuda uyar›s›na devam etti: “Sömürge insan›n›n siyasal ya da silahl› mücadeleden elde etti¤i kazan›mlar ne olursa olsun, bunlar sömürgecinin iyi niyeti ya da kalbindeki iyili¤in sonucu de¤il art›k bu tür ödünleri ertelememesinin sonucudur. DahaSartre Avrupa’n›n sömürgecilik tarihini Avru- s›, sömürge insan› ödün verenin sömürgecipa emperyalistlerini iyi tan›yordu. Ve bu sö- lik de¤il kendisi oldu¤unu kavramal›d›r.” mürgeci yüzlerini aç›kça gözler önüne sür- (s.143) mekten çekinmiyordu. Fanon bu sözleri sanki bugünleri görerek söy“… ‹yi biliyorsunuz ki, biz sömürgecileriz. ‹yi ledi diye düflünmek mümkün. Ama öyle debiliyorsunuz ki, biz ‘yeni k›ta’lar›n alt›n› ve ¤ildir. O emperyalizm, sömürgeci gerçe¤ini madenlerini, sonra da petrolünü ald›k ve iyi biliyordu. Tam ba¤›ms›zl›k yolunda gübunlar› yafll› anavatanlar›m›za götürdük. Bu vendi¤i, onun u¤runa savaflt›¤› halk›yd›. Söharika sonuçlar› verdi: Saraylar, katedraller mürgecilerin bir halk›n mücadelesinin zay›fve büyük sanayi kentleri; sonra kriz bafl gös- l›klar›n› görebilece¤ini biliyordu. “Sömürge terdi¤inde ise, durumu kurtarmak için sö- insan› gerekirse sömürgecilikten ödün kabul mürge pazarlar› elimizin alt›ndayd›lar. Refah edebilir ama asla bir uzlaflma içine giremez.” içindeki Avrupa tüm yurttafllar›n›n insan s›- diyerek bu hassas noktay› gösteren oldu. fat›na sahip olmalar›n›n onlar›n ‘do¤al haklar›’ oldu¤unu kabul etti: Biz de insan olmak Sömürgecilikle uzlaflmaya bafllaman›n sonu demek sömürgecili¤in suç ortaklar› olmak yoktur. Bu yol ç›kmaz yoldur. Ba¤›ms›zl›¤› demektir, de¤il mi ki hepimiz bu sömürüden halklar›n kurtuluflunu cellâd›n›n, yani sömürgecili¤in insaf›na terk etmektir. Halklar “bayararland›k.” r›fl”, “ödün”, “uzlaflma” ad› verilen politikaSartre bunun d›fl›nda Fanon’un fliddete bak›- lardan çok çekti, a¤›r bedeller ödemek durufl›na aç›kça destek verdi; “Bu onlar›n fliddeti munda kald›. Bugüne kadar halklar ba¤›mde¤il, bizim fliddetimizdir.” diyerek Avrupa s›zl›klar›n› masa bafl›nda, ya da “ödünler” ile halklar›n› sömürge ülkelerdeki fliddetin kay- de¤il, savafl meydanlar›nda kazand›. Fanon bu uyar›n›n ad›d›r. na¤›na iflaret etti. tedi. Sartre, bu iste¤i memnuniyetle kabul etti. Yazd›¤› önsöz, en az Fanon’un yazd›klar› kadar ilgi gördü. Çünkü Sartre da Yeryüzünün Lanetlileri’nin yaflad›klar›n› anl›yor, onlar›n hakl› mücadelelerini destekliyordu. Önsözün böylesine etkili olmas›na sebep kitab›n ana fikriyle uyumlu olmas›yd›.
Ödün, Bar›fl ve Uzlaflma: Fanon Fanon, emperyalizmi iyi tan›yordu onlar›n siyasal yap›s›n› biliyordu. Zafere olan inanc› tamd›. Fakat emperyalizmin ba¤›ms›zl›k savafl›n› bo¤mak, etkisizlefltirmek ya da farkl› bulvarlara çekmek için her türlü politikay› devreye sokaca¤›n› da görüyordu. ‹flte bu tehlike karfl›s›nda Fanon, tarihsel olarak ödün vermenin hep emperyalistlerin-sömürgecilerin lehine iflledi¤ini söyleyerek flu uyar›da bulundu:“Halk ve her militan, baz› ödünlerin asl›nda kölelik zinciri oldu¤unu belirten tarihsel yasan›n fark›nda olmak zorundad›r.” Çünkü Fanon, “Sömürge insan›n›n sömürgecili¤in asla bir fley almadan vermeyece¤ini göstermek gerekir.” diyerek emperyalistlerin-sömürgecilerin genel karakteristik özelliklerinden birini gösterdi. Bu sözlerin ne ka-
56 | TAVIR |fiUBAT 2010
Sonuç: Yeryüzünün Lanetlileri Fanon’u Unutmayacak! Fanon, kendisine yönelik pek çok sald›r› girifliminden kurtulmay› baflard›. Mali’den Cezayir’e kadar 1200 millik bir yolculuk s›ras›nda a¤›r hastaland›. Fakat bu Yeryüzünün Lanetlileri’nin dostunu fiziki olarak aram›zdan lösemi hastal›¤› ald›. 1961’in Aral›k ay›nda, Cezayir’in bir gün ba¤›ms›zl›¤›n› kazanaca¤›na olan inanc›n› koruyarak yaflama veda etti. Nitekim çok geçmeden Frans›z emperyalizmi, Cezayir halk›n›n hakl› savafl› karfl›s›nda diz çökmekten kurtulamad›. Cenazesi tart›flma konusu oldu. O ba¤›ms›zl›¤› için savaflt›¤› Cezayir topraklar›nda gömülmek istiyordu. ‹flgalcilerin her türlü sald›r›s› göze al›narak iste¤i yerine getirildi. Ba¤›ms›zl›k marfl ve sloganlar›na kad›nlar›n z›lg›tlar›n›n efllik etti¤i bir törenle topra¤a verildi.
O Yeryüzünün Lanetlileri’nin mücadelesinde yaflamaya devam etti. Emperyalistlere, sömürgecili¤e ve yaratt›¤› yoz, bencil, bireyci kültüre karfl› bizlere hep uyar›c› oldu: “Kültür için savafl, halk›n mücadelesinden ayr› düflünülemez.” sözüyle bir halk›n kültürünün önemine vurgu yapt›. fiiddetin özgürlefltirici yan›n› gördükçe hep onu an›msamak emperyalist tahakkümü ve onlar›n demagojilerinin “Ancak mutlak fliddetle sorgulanabilece¤i”ni söyleyen de odur. Her türlü fliddeti mahkûm etmek isteyen küçük burjuva ayd›nlara Fanon’un bizlere verdi¤i o güçlü silahla karfl› durduk. Di¤er yandan sömürgecili¤in halklara karfl›, savafl›n içinde flekillenen halk kültürü ve kolektivizmi ö¤renmemiz gerekti¤ini bir kez de bu kardeflimizden duyduk. Ve o emperyalizmin halklara karfl› “… Oraya buraya çürüme tohumlar› ekiyor, bunlar› ac›mazs›zca topraklar›m›zdan ve zihinlerimizden söküp atmal›y›z.” (s. 243) demesini unutmad›k. Sömürge ayd›nlar›n›n yalanlar›n›, kibirliliklerini, ikiyüzlü ve sahtekârl›klar›n›, korkak ve kaypakl›klar›n›, laf› hiç e¤ip-bükmeden yüzlerine karfl› söylememiz gerekti¤ini söyleyen oldu. Bundan dolay›d›r ki, bu kesimler Siyah tenli kardeflimizi hiç sevmedi. Ona karfl› hep mesafeli durdu. Çünkü o, “fiiddetin ayd›nlatt›¤› halk bilinci, her türlü pasifikasyona isyan eder. Art›k demagoglar›n, oportünistlerin ifli zordur.” (s. 98) diyerek gerçek yüzlerini a盤a ç›karand›. Fanon anti emperyalist, devrimci bir yurtsever olarak yaflad›. Halk› için emperyalizme ve onun her türlü uzant›lar›na karfl› mücadele etti. Unutmayal›m ki Cezayir Ulusal Kurtulufl Savafl›’n›n verildi¤i günlerde ülkemiz egemenleri Frans›z emperyalizminin yan›nda yer ald›. Oluk oluk akan yüz binlerce Müslüman Cezayirlinin kan›ndan ülkemiz egemenleri de sorumludur. Dün oldu¤u gibi bugün de Yeryüzünün Lanetlileri’nin yaflad›klar› yine ayn›d›r. Kurtulufllar› da ayn› olacakt›r. Fanon’la birlikte bu gerçe¤i bir kez daha hat›rlad›k…
Kaynak: Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon - Versus Kitap
sinema
“içeriden” bir elefltiri filmi: avatar sad›k demir
Film, insanlar›n asimilasyon ve silahlarla iflgalini geniflletmeye ve kal›c›laflt›rmaya çal›flmas› ile bu durumu kabullenmeyen ancak bafl etmekte çok zorlanan Na’viler’in mücadelesini konu al›yor.
Bir film ki, daha çekimlerine bafllanmadan hakk›nda konuflulmaya baflland›. Çekimlere bafllanmas›yla da gündemdeki yerini almaya bafllad›. Gösterime girmesinden aylar önce tart›flmalar öyle noktalara geldi ki, bu film bir devrim yaratacakt› sinemada. Özellikle çekim tekni¤inde yap›lan yenilikler ve filmin üç boyutlu olmas›, bu devrimin esas nedeni olarak gösterilmekteydi. Bundan sonra sineman›n izleyece¤i yolun yönünü gösteriyordu bu film ve alaca¤› yeni biçimlerin ilk örne¤ini oluflturuyordu. Çekimleri için 500 milyon dolar harcanm›flt› ve Hollywood’un en yüksek bütçeli filmlerinden biri olarak oldukça iddial› geliyordu. Daha önce Titanic, Terminatör gibi filmleri yönetmifl olan James Cameron imzas› tafl›yordu bu film ve iddias› biraz da bundand›. “Zor” filmlerin “usta” yönetmeni olarak bilinen Cameron’un, bu yepyeni teknolojiyi ustaca kullanaca¤›na kesin gözüyle bak›l›yor ve çekmekte oldu¤u Avatar’›n yolu dört gözle bekleniyordu. Ve beklenen film Aral›k ay› sonunda gösterime girdi. Gösterime girmesiyle birlikte dünya çap›nda bir seyirci ve gifle rekoruna do¤ru h›zla koflmaya bafllad› Avatar. Daha önce yine Cameron’a ait olan Titanic filminin 1.8 milyar dolarl›k gifle rekorunu, ilk 45 gün içinde geçti ve yeni rekorun sahibi oldu bu film. Peki neydi Avatar’› bu kadar ilgi çekici k›lan? Gerçekten bu ilgiyi hak edecek bir bi-
fiUBAT 2010 | TAVIR | 57
sinema
çim ve içeri¤e sahip miydi, yoksa biraz da yarat›lan “sinemada devrim” dalgas›n›n sonucunda m› yaflanm›flt› bu patlama? Bunu anlamak için filmin içeri¤ine bir göz atmak gerekiyor. Bilimkurgu, uzay ve uzayl› temal› filmlerde genelde yap›lanlar›n tam tersi bir senaryo ve kurguya sahip Avatar. Normalde “dünyam›z” uzayl›lar taraf›ndan iflgal edilir ve “uzayl› istilac›lara” karfl› ABD ordusu öncülü¤ünde mücadele ederdik. Ve en kahraman ülke ABD’nin en kahraman askerleri biz dünyal›lar› uzayl› istilac›lardan kurtar›rlard›. Bu film ise 2154 y›l›nda geçiyor ve “dünyal› insanlar” çok çok uzaklardaki (o zamanki teknolojiyle bile 5 senede gidilebilecek kadar uzak) Pandora isimli bir gezegeni iflgal ediyor. Ve o gezegende yaflayan halk, insanlara yani “gökten gelen uzayl›lara” karfl› mücadele ediyor. Yani bu filmdeki uzayl› istilac›lar dünyadan giden insanlar. “Dünyal› insanlar” ise Amerikal› oldu¤u anlafl›lan bir flirketin Pandora gezegeninde keflfetti¤i ve dünyada bir kilosu 20 milyar dolar olan bir madeni ç›kar›p dünyaya göndermekle görevlendirdi¤i kiflilerden olufluyor. Bu flirketin çal›flanlar›n›n ve gezegendeki bilim adamlar›n›n güvenli¤ini yine ad› aç›ktan geçmese de çeflitli göndermelerle ABD ordusundan oldu¤u anlafl›lan silahl› askerler al›yor. Bu askerlerin görevi sadece güvenlik almakla s›n›rl› de¤il. Pandora, üzerinde Na’vi ad› verilen henüz ilkel dönemlerini yaflayan, yar› hayvans›, her biri yaklafl›k 3 metre uzunlu¤unda, mavi renkli deriye sahip yerlilerin yaflad›¤› bir gezegen. Topraklar›n›n alt›nda çok de¤erli bir madenin oldu¤u bu gezegen, bizim de tarih kitaplar›nda benzer resimlerini gördü¤ümüz nesli tükenmifl mitolojik hayvanlar›n oldu¤u, çok ama çok güzel, rengarenk bir do¤an›n hakim oldu¤u bir yer. Bu gezegende yaflayan tüm canl›lar aras›nda çok güçlü bir ba¤ bulunuyor. Na’viler, irili ufakl›, y›rt›c›-kanatl› tüm hayvanlar, tüm a¤açlar ve bitki örtüsü aras›nda kurulu olan bu ba¤, tanr›lar› Eywa’n›n koordinasyonunda kuruluyor. Gezegenlerinde iflgalci insanlar› istemeyen Na’viler uzun y›llard›r mücadele etmekte-
58 | TAVIR |fiUBAT 2010
‹flgal eden dünyal›lar›n bu iflgali para için yap›yor olmalar›, yerli halkla iliflki kurup asimile edebilmek için “yol, e¤itim, sa¤l›k” gibi hizmetler götürmeleri, bunlardan sonuç alamay›nca her fleyi yok eden canilere dönüflmeleri, akla hemen Amerika’n›n Irak’ta, Afganistan’da ve ülkemiz dahil dünyan›n birçok yerinde yapt›¤› aç›k ve gizli iflgalleri getiriyor.
sinema
Hollywood filmlerinin aksine Amerika’n›n iflgalcili¤ine bir elefltiri getirdi¤ini söylemek mümkün. Ba¤›ms›z olmayan, büyük film flirketleri taraf›ndan finanse edilen tüm Hollywood filmlerinde ABD’nin bir flekilde kutsand›¤›n›, en az›ndan elefltiri konusu asla yap›lmad›¤›n› düflündü¤ümüzde Cameron’un Avatar’› getirdi¤i bu elefltiri ile di¤erlerinden ayr›l›yor. Filmdeki çeflitli tiplemelerde, aksiyon sahnelerinde Hollywood klasi¤i denecek ö¤elere de rastlamak mümkün. Özellikle askerlerin komutan›n›n bir türlü ölmeyifli, yedi canl› oluflu ve canili¤i tam bir Hollywood tarz› kötü adam tiplemesi.
dir. Ancak silah olarak kulland›klar› oklar›, insanlar›n son derece geliflmifl helikopterleri ve teknoloji ötesi silahlar› karfl›s›nda etkisizdir. ‹flgalciler, Na’vilerin yerleflik oldu¤u bölgenin alt›nda bulunan tonlarca kilo madeni almak için Na’vileri baflka yerlere sürmeye çal›flmakta, bunun için onlar›n kutsal olarak gördü¤ü her fleyi yak›p y›kma pahas›na zulmetmektedir. Bir yandan da onlar› asimile etmek için okullar kurmufl, e¤itim vermifllerdir. Yine Na’viler aras›na, Na’vi vücuduna yerlefltirilmifl insanlar sokarak ajan faaliyeti yürütmekte ve onlar› bu yolla da asimile etmeye çal›flmaktad›rlar.
tadan sonra Na’viler yenilmek üzereyken Pandora gezegenine ait tüm hayvanlar, tanr› Eywa’n›n yönlendirmesiyle iflgalcilere karfl› direnifle kat›l›yorlar ve Na’viler esas olarak bu sayede savafl› kazan›yorlar. Eywa’n›n; do¤adaki tüm canl›lar›n birbiri ile olan ba¤›ndan oluflmas›, tanr›n›n asl›nda bir bütün olarak do¤a oldu¤u sonucunu ortaya ç›kar›yor. Ve iflgalciler taraf›ndan kar h›rs›yla katledilen do¤a da sonunda isyan ediyor ve iflgalcilere karfl› savaflan Na’vilerin yan›nda yerini al›yor.
Film, insanlar›n asimilasyon ve silahlarla iflgalini geniflletmeye ve kal›c›laflt›rmaya çal›flmas› ile bu durumu kabullenmeyen ancak bafl etmekte çok zorlanan Na’viler’in mücadelesini konu al›yor.
‹flgal eden dünyal›lar›n bu iflgali para için yap›yor olmalar›, yerli halkla iliflki kurup asimile edebilmek için “yol, e¤itim, sa¤l›k” gibi “hizmetler” götürmeleri, bunlardan sonuç alamay›nca her fleyi yok eden canilere dönüflmeleri, akla hemen Amerika’n›n Irak’ta, Afganistan’da ve ülkemiz dahil dünyan›n birçok yerinde yapt›¤› aç›k ve gizli iflgalleri getiriyor.
Na’vilerin içine Na’vi k›l›¤›nda bir ajan olarak sokulan bir asker, hem Na’vi olan bir k›za, hem Na’vilerin yaflam›na, hem do¤aya afl›k oluyor ve onlar›n saf›na geçerek insanlara karfl› savafl›n lideri oluyor. Ve onun liderli¤inde savaflan Na’viler insanlar›n üstün teknolojisi ile bafl edebilmeyi baflar›yor ve iflgalcileri bozguna u¤rat›yorlar.
Na’vilerin ilkel flartlar›na, olanaks›zl›klar›na karfl›n umutlar›n› hiç yitirmemeleri, yarat›c›l›klar›n› kullanmalar› ve birleflerek savaflmalar›, bu savafllar›ndan dolay› insanlar taraf›ndan “terörist” diye nitelendirilmeleri ve sonuçta iflgalcilerden kurtulmalar› yine anti-emperyalist mücadele içinde olan halklar› ça¤r›flt›r›yor.
Film bilim-kurgu olsa da, mitolojik bir anlat›ma da sahip. Savafl›n keskinleflti¤i bir nok-
Bu özelliklerinden dolay› Avatar’›n, bugüne kadar yap›lan di¤er yüksek bütçeli
Filmde bir yandan elefltiri, di¤er yandan seyirci ilgisini çekecek, harcanan milyon dolarlar› geri al›p, üstüne kara geçmeye yarayacak aksiyon sahneleri iç içe sunulmufl. 3D teknolojisinin ve bunun sonucu oluflan ekrandaki derinli¤in bir akvaryumu seyreder gibi canl› verilmesini sa¤lad›¤›n› söylemek mümkün. Ve 150 y›l sonras›n›n silahlar›n›, helikopterlerini, uçaklar›n›, bilgisayarlar›n› ve di¤er teknolojik aletlerini tasarlayarak, de¤iflik hayvanlar ve bitkiler üreterek, rengârenk bir orman ve gece kurgulayarak, hayal gücünü sonuna kadar konuflturan Cameron’un Avatar’la iyi bir filmi daha sinematografisine ekledi¤ini söyleyebiliriz…
KÜNYE: Yönetmen: James Cameron Senaryo: James Cameron Oyuncular: Sam Worthington, Sigourney Weaver, Michelle Rodriguez, Zoe Saldana, Giovanni Ribisi Müzik: James Horner Görüntü Yönetmeni: Mauro Fiore Kurgu: John Refoua Süre: 125 dk. Yap›m: 2009, ABD
fiUBAT 2010 | TAVIR | 59
sinema
güzel bir kara film / mizah örne¤i: vavien sevgi duman
Vavien de, belki ülke sinemas›nda kara film olarak bir ilk... Taylan Biraderler, çok kaygan bir zeminde hiç kaymayan bir film çekmifller. Vavien; yaratt›¤› gerilim dozuyla, kasaban›n rutinli¤ini çok s›k›c› bir tarzda vermesine ra¤men hiç aksamayan ak›fl›yla, karakterlerinin gerçeklik oran›n›n yüksekli¤iyle ve elbette kara mizah› düzeyli bir flekilde kullanmas›yla son dönem filmleri aras›ndan s›yr›l›yor. Daha önce, Okul ve Küçük K›yamet filmlerinden ve birçok TV dizisinden tan›d›¤›m›z Taylan Biraderler (Ya¤mur ve Durul Taylan), son filmleri Vavien ile, sinematografilerine nihayet parlak bir sayfa eklediler. Taylan Biraderlerin ilk uzun metrajl› filmleri “Okul”, felsefi birtak›m dertleri olan, bir yandan neflesini de korumaya çal›flan bir gençlik gerilimiydi. ‹lginç bir denemeydi ama pek tuttu¤u söylenemez tabi. ‹kinci filmleri olan “Küçük K›yamet” ise bir sentez eseriydi. Filmin bir yan›yla fantastik korku-gerilim ögeleri tafl›rken, bir di¤er yan›yla da psikolojik anlamda gerçek hayatta karfl›l›¤› olan bir felaketin, yani depremin insanlar üzerindeki y›k›c› etkisini göstermeye çal›fl›yordu...
saplaflma temas›n› ifllemedi¤i, sadece s›radan insanlar›n çok özel dünyalar›na giren bir film çektiklerini görüyoruz. Film, senarist ve baflrol oyuncusu olan Engin Günayd›n’›n do¤um yeri olan Tokat’›n Erbaa ilçesinde geçiyor. Gerçek hayatta abisinin dükkan› olan elektrikçi dükkan›nda, filmdeki abisi olan Settar Tanr›ö¤en ile günlük hayat›n olanca rutinli¤i içerisinde elektrik ifliyle u¤raflan Celal (Engin Günayd›n), büyük borca girdi¤i bataktan kurtulman›n yolunun kar›s›n›n ölmesi ona babas›n›n yurtd›fl›ndan gönderdi¤i avrolar›n kendisine kalmas›ndan geçti¤ini kafas›na tak›p, kar›s›n› öldürmeyi planl›yor. Film iflte bu kasaba hayat›nda pek rastlan›lmayacak bu kriminal hikaye üzerinde dolan›yor. ‹lk bak›flta çok kolay üçüncü sayfa haberi olabilecek bu hikaye, usta ifli bir senaryo ve yine çok usta ifli bir yönetimle, gerilim ö¤esinin bile çok dozunda kullan›ld›¤› bir filme dönüflmüfl.
Taylan Biraderlerin, bu yeni filmlerinde, ilk bak›flta son dönem yerli sinemac›lar›m›z›n “kasabaya dönüfl” hikayelerine meyillenmesine paralel bir tav›r içine girdikleri söylenebilirse de; kendi söylemleriyle, bunun esas›nda bir kasaba öyküsü ya da geçmiflle he- Celal ve abisi Cemal (Settar Tanr›ö¤en), son
60 | TAVIR | fiUBAT 2010
derece s›k›c› kasaba rutininde, küçük elektrikçi dükkanlar›nda, ald›klar› banka kredisini nas›l ödeyeceklerini düflünerek ve rutin hayatlar›n› herkese bir okulun elektrik ihalesini ald›klar› yalan›n› söyleyerek kapa¤› Samsun’daki bir pavyona atarak bu rutini aflmaya(!) çal›fl›yorlar. Cemal, sinsi plan›n› hayata geçirmek için arabas›na otomatik kap› takt›r›yor ve kar›s›n› arabadan uçuruma atma provalar›n› ihmal etmiyor bu arada. Filmde herkesin bir s›rr› var ama herkes herkesin s›rr›n› biliyor. Biliyor ama bilmezden geliyor. Çünkü s›rlar bir kez a盤a ç›kt› m› oradaki yaflam daha çekilmez hale gelecektir. Bütün bu kasabalara özgü özellikler içerisinde, Celal’in kar›s› Sevilay’› (Binnur Kaya) ve abisi Cemal’i ay›rmak gerekiyor. Çünkü onlar gerçekten yalans›z ve saf kifliliklerini böyle bir ortamda bile korumay› baflarm›fl iki insan olarak duruyorlar. Ki Cemal bile, Celal’in kar›s›n› öldürmeye çal›flt›¤›n› ona itiraf etti¤i sahnede, öfkelenip, insani de¤erlere sahip biri olarak “iyi adam” oldu¤unu gös-
sinema
Bencilli¤in tavan yapt›¤› süreçleri yafl›yoruz çünkü. Finalde hiç sevgi beslemedi¤i kar›s› ve o¤luyla “bar›flan” Cemal, bize o bar›flman›n mutlu sonunun huzurunu bile yaflatm›yor mimikleriyle, sahte cümleleriyle. ‹flte kara film dedikleri de bu olsa gerek. Ac›› bir tebessüm, mutlu sonun bizim yüzümüzdeki yans›mas›.
termesine ra¤men, cinayet plan› baflar›s›z olup da kar›s›n›n avrolar›na konduktan sonra Celal’e “Ulan ne ball› adams›n!” diyebilecek dejenerasyona u¤ruyor. Filmin en saf karakteri olan Sevilay da Avrupa’daki babas›n›n korkusundan m›d›r bilinmez, çok sevdi¤i kocas›ndan y›llar boyu para saklayan birisi asl›nda... ‹flte tam da burada, filmde, “Yok art›k bu kadar da fazla. Hala uyanamad› m› bu kad›n?” dedirtecek kadar saf ve temiz kalmay› baflaran, filmde iyili¤in, temizli¤in sembolü olarak biçilen rolü herkesi flafl›rtacak denli büyük bir oyunculukla beyazperdeye aktaran Binnur Kaya’ya özel olarak de¤inmek gerekiyor. Televizyonda Avrupa Yakas› adl› dizide üzerine yap›flan bir karakterde izlenen Binnur Kaya, flafl›rt›c› bir gerçeklik kazand›rd›¤› bir karaktere bürünme becerisi gösteriyor. Vavien, asl›nda bir gönderme. Taylan biraderlerin, en çok sevdi¤i yönetmenler olan ve ayn› onlar gibi iki kardefl olan Coen Kardefller’in o so¤uk, o kara m› kara filmlerine, özellikle de Fargo’ya bir gönderme. Coen Kardefller, kara film alan›nda sinema tarihine geçecek örnekler veren iki yönetmen ve filmlerindeki “kara”l›¤a, çok ince espriler tafl›yan kara mizah› da eklemeyi çok seviyorlar. Gönderme demiflken; daha çok Ferzan Özpetek’in filmlerinde ‹talya’da yaflayan Do¤ulu rolleriyle karfl›m›za ç›kan Serra Y›lmaz, bu kez tam tersi olarak Do¤u’nun içerisinde en Bat›l› gözüken karakter ve Özal döneminin “papatya”lar›n› and›r›yor. Obez ötesi bir yiyicili¤in, hiç doymak bilmez numunesi olarak; Sevilay’›n “ölümü” üzerine Celal’le yapt›¤› konuflmada söyledi¤i ilk sözün “Çok iyi yemek yapard›” olmas›, Özal döneminin nas›l geçti¤inin, insanl›ktan nas›l ç›k›ld›¤›n›n aynas› oluyor bir bak›ma... Vavien de, belki ülke sinemas›nda kara film
olarak bir ilk... Taylan Biraderler, çok kaygan bir zeminde hiç kaymayan bir film çekmifller. Vavien, yaratt›¤› gerilim dozuyla, kasaban›n rutinli¤ini çok s›k›c› bir tarzda vermesine ra¤men hiç aksamayan ak›fl›yla, karakterlerinin gerçeklik oran›n›n yüksekli¤iyle ve elbette kara mizah› düzeyli bir flekilde kullanmas›yla son dönem filmleri aras›nda s›yr›l›yor. Filmin kör parma¤›m gözüne bir mesaj kayg›s› yok. Kasabal›lar›n ruh hallerine, iç dünyalar›na, mahzenlerde ve baca girifllerine sakland›¤› için gizli san›lan ama herkesçe bilinen “s›rlar›na”, yani bir nevi herkesin zulas›na kameras›n› sokan Vavien, asl›nda bir elektrik deyimi. ‹ki ayr› anahtarla aç›l›p kapanabilen lambalar için kullan›l›yor bu deyim. Bir baflka söyleyiflle “gitti geldi” de deniliyor. Kasabal›n›n ruh hali için cuk oturan bir deyim asl›nda. Engin Günayd›n, Erbaa’da do¤up büyüdü¤ü için hem bu ruh halini çok iyi biliyor, hem de bunu diyaloglar yoluyla çok gerçek bir flekilde kaleme alm›fl. Tamamiyle ahlakç› bakmadan iyiyi savunan; sululu¤a meydan vermeden güldüren; gerçekten iyi oyunculuk örnekleriyle dolu olan Vavien; finalinde biraz sarksa da, türünün iyi bir örne¤i olarak sinamadaki yerini al›yor.
‹yi ile kötünün, bencillikle insan olman›n çat›flmas›n›n “kara” örne¤i olan Vavien, bunu karakterlerinin düzgün yaz›lmas›ndan ald›¤› güçle, bu çat›flman›n galibini aç›klamadan bitiyor. Çat›flma devam ediyor çünkü. Yaln›z Erbaa’da de¤il, yurdun birçok kasabas›nda Celaller, Sevilaylar, Cemaller; mutsuz evliliklerin, anlams›z tak›nt›lar›n, küçük dünyalar›ndan kat be kat büyük hayallerinin hiçbir zaman gerçekleflmemesinden do¤an s›k›nt›lar›yla girilen travmalar›yla, psikolojik bozukluklar›yla, her an üçüncü sayfa haberlerine konu olabilecek yaflamlar›yla günlerini geçiriyorlar. Parayla ya da paras›z saadetin kazan›lamad›¤› yaflamlar bunlar. Sözün k›sas›; aileye, flerefe, haysiyete, suç kavram›na, feodal de¤er yarg›lar›na, erkekli¤in zorbal›k hakk›na, kötülü¤ün baya¤›l›¤›na, kad›nl›¤›n gönüllü kurbanl›¤›na dair Vavien, gidiflat›n iyi olmad›¤›na vurgu yapan, bunu yaparken kara m› kara bir mizah›n yard›mc›l›¤›na baflvurmay› ihmal etmeyen güzel bir kara film. Bu örnekler, sinema ad›na sevindirici bir kazanç...
KÜNYE: Celal, nefret edilecek bir karakter. Para için kar›s›n› öldürmeyi düflünen, düflünmekle kalmay›p cinayeti ifllemek için eyleme geçen ama baflar›l› olamay›nca da bundan vicdan azab› bile duymay›p, sadece saf kar›s›n›n hareketlerinden olmad›k anlamlar ç›kar›p koyu bir bencilli¤in örne¤ini sergileyen, Samsun’daki bir pavyon sanatç›s›na(!) afl›k oldu¤unu sanan ama bu duygunun asl›nda o kad›n› kendisi için kasabadan kaç›fl kap›s› olarak görmesinden do¤an bir duygu oldu¤unu bile anlamayan biri. Çok gerçek biri yani. Kasabalarda Cemal gibilerinden geçilmiyor.
Yönetmen: Ya¤mur Taylan, Durul Taylan Senaryo: Engin Günayd›n Oyuncular: Engin Günayd›n, Binnur Kaya, ‹lker Aksum, Settar Tanr›ö¤en, Serra Y›lmaz Filmin Türü: Komedi, Drama Orijinal Ad›: Vavien Yap›m Y›l›: 2009 Filmin Süresi: 100 dakika
fiUBAT 2010 | TAVIR | 61
haberler
Sanatç›lar tekel iflçilerini ziyaret etti illerde TEKEL iflçilerinin hakl› mücadelesini anlatt›klar›n›, meflrulu¤una ve hakl›l›¤›na de¤indiklerini ifade etti. Anadolu’nun dört bir yan›nda verdikleri konserlerden, binlerce emekçinin selam›n› getirdiklerini söyledi. Ard›ndan Gelki fiafaklar Tutuflsun, Grev Halay›, ‹nsan Pazar› ve Hakl›y›z Kazanaca¤›z marfl›n› seslendirdiler. Erdal Bayrako¤lu da Çav Bella marfl›n› iflçilerle birlikte okudu. Son olarak Tiyatro Simurg’un yönetmeni Mehmet Esato¤lu söz alarak “Bu ülkenin halktan yana sanatç›lar› olarak bugün buraday›z, yan›n›zday›z, direniflinizi selaml›yoruz.” dedi. Ülkenin tüm emekçilerin yüre¤inin direniflçilerin yan›nda oldu¤unu söyleyen Esato¤lu, grevler iflçilerin okuludur ve biz de buradan çok fley ö¤reniyoruz ifadelerine yer verdi. Türk-‹fl genel merkezi önünde iflten ç›karmalara, 4-C yasas›n›n iptaline karfl› direniflte olan Tekel iflçilerini, “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” gecesi için Ankara’ya giden Grup Yorum, Erdal Bayrako¤lu, Tiyatro Simurg ve ‹dil Tiyatro Atölyesi 16 Ocak’ta ziyaret etti. ‹flçilerin çoflkuyla karfl›lad›¤› sanatç›lar konuflmalar› ve flark›lar› ile direniflin her zaman yan›nda olduklar›n› dile getirdiler. ‹lk olarak Grup Yorum ad›na söz alan ‹brahim Gökçek, turne boyunca gittikleri
‹flçiler, ayn› gece yap›lacak olan etkinli¤e davet edildi. Geceye davet edilen iflçiler ad›na, Cuma Aras direniflin bafl›ndan itibaren yaflad›klar›n› anlatt›. TEKEL iflçisinin özellefltirme sald›r›s›na karfl›, ekme¤i ve onuru için direndi¤ini söyledi. Konuflman›n ard›ndan iflçilerin alk›fllar› eflli¤inde sanatç›lar Türk-‹fl genel merkezi önünden ayr›ld›lar.
I. Diyarbak›r Kürt Sinemas› “!f ‹stanbul” fiubat’ta yap›lacak konferans› yap›ld› 9-13 aral›k tarihleri aras›nda Diyarbak›r Sanat Merkezi , Büyükflehir Belediyesi ve ‹sveç Konsoloslu¤u’nun da yard›mlar›yla Kürt Sinemas› Konferans› Diyarbak›r’da yap›ld›. ‹lk 3 gün boyunca yönetmenler Yüksel Yavuz, Miraz Bezar, Hiflam Zaman ve Hisen Hesen Eli “6 co¤rafya 6 film” bafll›kl› film okuma-
62 | TAVIR |OCAK 2010
lar› yapt›lar. Akademisyenler ise Kürtlerin yaflad›¤› çeflitli co¤rafyalardan gelen filmleri de¤erlendirdiler.
9. Uluslararas› Ba¤›ms›z Filmler Festivali ‹stanbul'da 11-21 fiubat, Ankara'da ise 25-28 fiubat tarihleri aras›nda düzenlenecek.
Konferans›n organizatörlerinden Emir Benli, konferans›n, bir Kürt Film Festivali’nden öte, Kürt filmleri üzerine teorik, tarihsel ve temakit okumalar›n yap›ld›¤› bir organizasyon olarak de¤erlendiriyor. “Bu güne kadar, Londra, Melbourne, New York gibi flehirlerde Kürt sinemas› festivallerine rastlansa da, bu konuyu kapsaml› bir flekilde ele al›p, ulusal sinema tart›flmalar› ekseninde bir organizasyonun ele al›nmam›fl .” Kürtlerin parçalanm›fl bir ulus oldu¤u gerçe¤inin filmlere de yans›d›¤› tart›flmalara konu oldu. Kürtlerin sinemas› m›? Kürt sinemas› m›? tart›flmalar›n›n geride kald›¤›; yönetmenler için, öne ç›kan noktan›n Kürtlerin yaflad›klar›n› anlatmaya dair ortak bir sorumluluk hissi oldu¤u vurguland›.
Her y›l ‹stanbul'da ve Ankara'da AFM Sinemalar›'nda fiubat ay›nda izleyicisiyle buluflan festival, filmleri farkl› ve güncel bölümler alt›nda toplayarak izleyicisine ulaflt›r›yor. “Dijital sinema ad›na gerek ülkemizde gerekse dünyada oldukça önemli bir ad›m olarak kabul edilebilece¤i” söylenen ve “!f2: ‹stanbul’dan Canl›” ad›n› tafl›yan bu yeni oluflum, festival kapsam›nda gösterilecek ve bir tema alt›nda toplan›lan 5 özel filmi, Türkiye ve komflu co¤rafyalardaki izleyicilere de ulaflt›rmay› amaçl›yor. Gösterim gerçeklefltirilecek flehirler aras›nda Diyarbak›r, Batman, Çanakkale, Samsun ve Mersin gibi flehirler bulunuyor. Festivalin jürisi Oscar ödüllü ''Günah''
filminin prodüktörü Daniel Birman Ripstein, Sundance Film Festivali yöneticilerinden Caroline Libresco, NISIMASA'n›n kurucusu Matthieu Darras, ''Buzdan Hayaller/Noi the Albino'' filmiyle tan›nan ünlü ‹zlandal› yönetmen Dagur Kari ve Türkiye'nin önemli senarist/yönetmenlerinden Ümit Ünal'dan olufluyor. Kari, ayr›ca son filmi The Good Heart / ‹yi Yürek'in galas›nda haz›r bulunacak.
haberler
Ankara Uluslaras› Film Festivali Mart ay›nda yap›lacak
21. kez düzenlenecek olan Ankara Uluslararas› Film Festivali'nde yar›flacak filmler belli oldu. Yap›lan aç›klamaya göre, Dünya Kitle ‹letiflimi Araflt›rma Vakf› taraf›ndan 11- 21 Mart 2010 tarihleri aras›nda düzenlenecek olan festivalde "Ulusal Uzun Film Yar›flmas›", "K›sa Film Yar›flmas›" ve "Belgesel Film Yar›flmas›" dallar›nda baflvuruda bulunan filmler aras›nda ön eleme yap›ld›. Yap›lan de¤erlendirme sonucunda 12 filmin "Ulusal Uzun Film Yar›flmas›"na kat›lmas›na karar verildi. "Ulusal Uzun Film Yar›flmas›"nda yar›flmas›na
karar verilen filmler: “11’e 10 Kala (Pelin Esmer), Ac› (Cemal fian), Baflka Dilde Aflk (‹lksen Baflar›r), Büyük Oyun (At›l ‹naç), ‹ki Dil Bir Bavul (Orhan Eskiköy), Kako Si? (Özlem Akoval›gil), Kara Köpekler Havlarken (Mehmet Bahad›r Er, Maryna Gorbach), Köprüdekiler (Asl› Özge), Min Dit (Miraz Bezar)” Festival kapsam›nda düzenlenen "Ulusal K›sa Film Yar›flmas›" için ön eleme seçiciler kurulu, baflvuran filmler aras›ndan 10 kurmaca, 10 canland›rma ve 8 deneysel olmak üzere toplam 28 filmin yar›flmaya kat›lmas›na karar verdi. Ulusal Belgesel Film Yar›flmas›’nda 9’u profesyonel, 8’i amatör olmak üzere toplam 17 belgesel filmin yar›flmaya kat›lmas› kararlaflt›r›ld›.
GRUP YORUM g ü n c e
konser verdi. Derya Dü¤ün sald›r›lar›n› protesto eden ve Salonu’nda yap›lan konsere kente sokulmad›klar› için bir 800 kifli kat›ld›. dinlenme tesisinde günlerce bekleyen Halk Cephelileri 3 16 Ocak 2010: “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampanziyaret etti, dinleti verdi. yas› kapsam›nda Ankara’da 3 9 Ocak 2010: “Amerika Defol konser verdi. 1200 kiflinin Bu Vatan Bizim” kampanyas› kat›ld›¤› konser Lale Dü¤ün kapsam›nda ‹zmir Tepekule Salonunda yap›ld›. Kongre Merkezi’nde konser verdi. Konsere 800 kifli kat›l- 3 22 Ocak 2010: “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampand›. yas› kapsam›nda Adana’da 3 10 Ocak 2010: “Amerika De- fiirin Müzikhol’de konser verfol Bu Vatan Bizim” kampan- di. Konsere 1300 kifli kat›ld›. yas› kapsam›nda Antalya’da konser verdi. Konsere 500 kifli 3 23 Ocak 2010: “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampankat›ld›. yas› kapsam›nda Antakya’da 3 15 Ocak 2010: “Amerika De- konser verdi. Bedircan Düfol Bu Vatan Bizim” kampan- ¤ün Salonun’da yap›lan konyas› kapsam›nda Samsun’da sere 1700 kifli kat›ld›.
3 6 Ocak 2010: Edirne’deki linç
Vecdi Sayar’›n görevine son verildi AKP’li Antalya Belediye Baflkan› Mustafa Akayd›n’›n iste¤i üzerine alt› ay önce Alt›n Portakal’da genel sanat yönetmeni olan Vecdi Sayar’›n görevine son verildi. Sayar, gazetecilerin sorular›n› flöyle cevaplam›fl; “Belediye baflkan›n›n sozlerini aynen tekrarlamakla yetineyim: ‘Sen çok baflar›l› bir festival yapt›n. Ama, bana seçim kazand›ran reklam ajans›mla iyi geçinemedin!’ Hakl›d›r, festivalin bir reklam ajans›n›n eline teslim edilmesine raz› gelemezdim” diyor ve ekliyor, “Selçuk Demirel gibi bir ustaya ›smarlad›¤›m ve AKSAV Yönetim Kurulu’nca onaylanan
afifl yerine, ajans sahibinin tasarlad›¤› o korkunç ‘göz’lü afiflin bast›r›lmas› olacaklar›n habercisiydi... Tüm Antalyal›lar›n ve yerel bas›n›n tepkilerine karfl›n, ‘Reklam ajans›m ne derse o olur’ denildi¤i anda, festivalin gelece¤i de belirlenmiflti zaten. fiimdi, Antalya Festivali’nin vizyonu belediye baflkan›n›n ve yak›n arkadafllar›n›n vizyonu ile s›n›rl› kalaca¤a benziyor. Bakal›m, sinema sektörümüz ne diyecek bu geliflmelere...” Sinema yazarlar› ise Festival organizasyonunun bir kez daha gözden geçirilmesi ve festivallerin yerel yönetimlerin boyunduru¤undan kurtulmas› gerekti¤ini söylüyorlar.
OCAK 2010 | TAVIR | 63
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3 Adana'da TÜYAP Fuar›nda ‹ncirlik Üssü’nün kapat›lmas› için imza topland›. 14 Ocak’ta Adana TÜYAP'da gerçeklefltirilen Çukurova 3. Kitap Fuar›'nda Halk Cepheliler 'Amerika Defol Bu Vatan Bizim' kampanyas› çerçevesinde ‹ncirlik Üssü’nün kapat›lmas› için imza toplay›p el ilan› da¤›tt›.
Fuar› gezenlerden imza toplayan Halk Cepheliler stantlarda kitap imzalayan flair ve yazarlardan da ‹ncirlik Üssü’nün kapat›lmas› için imza toplad›lar. fiair Ruhan Mavruk imza verip toplu eserler adl› kitab›na “Halk Cephesindeki de¤erli yoldafllara… Tarihi direnenler yazar hep. Tarihi direnenler yazar…” yaz›p imzalad›ktan sonra Halk Cephelilere hediye etti. 3 Dink davas› belgesel oldu Üç y›l önce öldürülen Agos Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni Hrant Dink'in dava süreci yönetmen Ümit K›vanç taraf›ndan belgesele aktar›ld›.
Yap›lan aç›klamaya göre, Osmanl› Bankas› Mü-
zesi'nin Sinema Program› çerçevesinde, Hrant Dink'in ölümünden sonraki dava sürecinin anlat›ld›¤› ''19 Ocak'tan 19 Ocak'a'' adl› belgesel gösterime sunulacak. Sanatç›lar Derya Alabora, Mehmet Ali Alabora, Halil Ergün, Mahir Günfliray, Banu Güven, Meral Okay, Zuhal Olcay, fievval Sam ve Hale Soygazi'nin anlat›mlar›n›n yer ald›¤› belgeselde, Hrant Dink'in ölümünün ard›ndan Ogün Samast’›n cinayetin katil zanl›s› olarak yakalanmas› ve devam eden süreç ele al›n›yor. 3 S‹YAD Ödülleri’nin sahipleri belli oldu. 42. S‹YAD - Türk Sinemas› Ödülleri’nde Onur Ödülleri ve Tuncan Okan Emek Ödülleri’nin sahipleri belirlendi. S‹YAD Genel Baflkan› Murat Özer “Y›l›n umut veren sanatç›s›na verilen ödül, bu y›ldan itibaren geçti¤imiz Kas›m ay›nda kaybetti¤imiz de¤erli sinemac› Ahmet Uluçay'›n ad›n› tafl›yacak. Yaflam› ve yap›tlar›yla sinemam›zda umudun temsilcisi olan Uluçay'›n ad› bundan böyle 'Ahmet Uluçay Umut Ödülü'nde yaflayacak.” dedi.
Ödül kazananlar; “Vurun Kahpeye” ve “Meyhanecinin K›z›”nda Lütfi Akad’la, çal›flan Sezer Sezin; Yaklafl›k 200 sinema filminde rol alan Süleyman Turan; Vedat Türkali ve Atilla Dorsay’a ödül verilecek. Ödüller, 31 Ocak Pazar akflam› Befliktafl Kültür Merkezi’nde gerçeklefltirilecek ödül töreninde kendilerine verilecek. 3 ‹talya'n›n La Scala Opera Saray›'nda sahne alan sanatç›lar, yurtd›fl›nda çal›flma koflullar›n› protesto etti.
‹talyan bas›n›nda yer alan haberlerde, Orkestra fiefi Daniel Barenboim'in yönetti¤i Carmen Operas›'n›n son gösterimine sanatç›lar günlük k›yafetleriyle ç›kt›. 3 Yönetmenli¤ini Pelin Esmer'in yapt›¤› '11'e 10 Kala', Norveç'te Tromso Film Festivali'nde FIPRESCI Ödülü'nün sahibi oldu.
Baflrollerini Nejat ‹fller ve Mithat Esmer’in paylaflt›¤› filmin uluslararas› festival yolculu¤u haftaya Rotterdam Film Festivali’yle sürecek.
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3
64 | TAVIR |OCAK 2010
K›raç Yolcu TMC
3 Ethnic World Music Kaval Universal
3 Aram Dikran Gele Kurd Dest Bidin Kom Müzik
3
Behçet Gülas Fora Anadolu Müzik