Subat2013

Page 1



01 merhaba_sablon 2/13/13 8:58 AM Page 9

Merhaba; Merhaba sevgili Veysel ve Gamze... uzun yıllar emek verdiğiniz Tavır’ınız yarı yolda kalmadı, bakın söyleyeceklerimiz devam ediyor. “Haylaz Çocuk Tavır” size sesleniyor bu satırlardan: Yine aynı mevzideyiz, aynı cepheden çarpışıyoruz düşmanla. Bıraktığınız siperleri öğrencileriniz bekliyor. Sizi bizden bir geceyarısı kopardılar.. tez kavuşmak dileğiyle... Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin Yazışma Adresi İstanbul Mahmut Şevket Paşa Mah. Mektep Sk. No: 4-B Okmeydanı - Şişli - İstanbul Tel: (212) 238 81 46 Fax:238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com www.tavirdergisi.org Ankara İdilcan Kültür Merkezi Eski 1. Cadde 636. Sk. No: 207/2 Tel: 0 541 336 65 37 Hesap no (TL) 1042-0596147 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST Hesap No (EURO) 1042-0129062 Gamze Mimaroğlu İş Bankası Parmakkapı/İST Fiyatı (DÖVİZ) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro İsviçre: 7,5 Frank İngiltere: 4 Sterlin Posta Çeki Hesap No Selma Altın 515 72 82 Baskı Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sk. No: 10 Çobançeşme/İstanbul Tel: (0 212) 452 23 02 Yayın Türü: Yerel Süreli

Ansızın bir geceyarısı geldiler. Emeğimize, alınterimize, uğruna ölümlere koştuğumuz İdil’imize saldırdılar. Bir çapulcu sürüsü... Yağmaya, talana gelmişti... Sabaha doğru 04.00’te.. Maskeliydiler.. çünkü yüzlerini açmaya yürekleri yoktu, gözlerimizin içine bakmaya, ödleri yoktu. Amerikan tüfekleriydi ellerindeki, Amerika izin vermezse tuvalete bile gidemezlerdi evet tabi ve tetiği Amerika’ya karşı çalışmazdı tüfeklerinin. Amerika, bütün memleketin bütün geçmişini, biriktirdiklerini, kanımızın aktığı topraklarını, yıkandığımız, içtiğimiz suyunu, yediğimiz aşını satın alsa da... Onlar yine de Amerika izin vermezse tuvalete bile gidemeyecekleri için... Helikopterli, zırhlı, bombalı, gazlı, lazerli, uzun namlulu geldiler.. çünkü halka işaret edeceklerdi “burası terör yuvası” diye.. oysa mahalleli camdaydı, kapıdaydı, sokaktaydı.. öfke duyuyordu onlara, nefret sözcükleri dökülüyordu ağızlarından, “çıkın gidin mahallemizden” diyordu. Saatlerce dövüştü gençlerimiz.. Devrimciler halkın en soylu damarıydı, üzerlerine üşüştü eller, arkadaşlarımız yerlerde sürüklenerek, kafalarına basılarak, dipçiklerle, gazlanarak, işkence edilerek götürüldü. Grup Yorum elemanları, Tavır Dergisi emekçileri, İdil Tiyatro Atölyesi oyuncuları, İdil çalışanları gözaltına alındı, dört gün işkence eşliğinde Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde kaldılar. Sonra savcılığa çıkarıldılar ve içlerinde Genel Yayın Yönetmenimiz Gamze Keşkek ve Yayın Danışmanımız Veysel Şahin’in, 9 devrimci avukatımızın bulunduğu 55 kişi tutuklandı. Kozmik odayı, 11 kapıyı, şifreli dökümanları, gizli yazışmaları, ajanlık dosyalarını açıklıyoruz bu sayıda.. yani koca bir halkı, halkın umudunu... Faşizmin yalan, demagoji saldırısının, psikolojik bombardımanının, medya silahının nasıl da halk duvarına çarptığını anlatıyoruz bu sayıda... Evet bu sayımızın önemli bir kısmını baskınlara, faşizmin saldırısına ayırdık. Sanatçılarımız, yazarlarımız size düşüncelerini açtılar, yeni kalemler, yeni yazarlar sarıldı dört bir koldan, Tavır’a.. Bu Tavır, tüm bu dostlarımızın ortak çabasıdır... Büyük ailemizin güzelliğinin resmidir. Aydın; dünyayı değiştirme düşüncesinden uzaklaştıkça hastalığa kapılır. Bu hastalık halk için üretememe hastalığıdır ve çıkmaza düşer. Örgütlenmeye muhtaçtır. Örgütsüzlüğü savunanlar, dönsün kendi sanatının içine tükürmeye çalışanların nasıl birlikte, kolkola hareket ettiğini görsünler. Sanatını, kalemini, beynini burjuvaya satmamak ancak örgütle olur, örgütlenmeyle gerçekleşir. Bizim sanatımızda; davul sanatçının elinde, tokmak burjuvada değildir. Davul da tokmak da sımsıkı bizim ellerdedir. Kapitalizmin öğrettiği kelimelerle savaşa devam ediyoruz, bu kez “Globalizm”i irdeliyoruz. Sansür, faşizmin bir yöntemidir. Sansüre uğrayan sanat eserlerini ve neler yapılması gerektiğini tartışıyoruz, Zengin Mutfağı’nın yönetmenini konuk ediyoruz sayfalarımıza.. Bir dahaki sayıda buluşmak üzere... Sizin Tavır...


02 icindekiler_29-30 ellerimi tut 2/13/13 8:59 AM Page 30

3

6

7

9

12

13

17

20

26 27 29 30

32

GÜNCEL grup yorum- sanat cephesi eşkiyalar işbaşında DENEME grup yorum tarihsel yenilginizin korkusuyla saldırıyorsunuz GÜNCEL ümit ilter 11 kapı GÜNCEL selçuk kozağaçlı kozmik oda MEKTUP gamze keşkek ayfer rüzgar bahar kurt bakırköy’den mektup var! GÜNCEL deniz ekin birkez daha anladım kazanan biz olacağız MEKTUP ayfer rüzgar halkın cevabıdır grup yorum’un ezgisi DERLEME tavır yazarlardan destek mesajları AÇIKLAMA uluslararası af örgütü AÇIKLAMA venezüellalı örgütler KARİKATÜR mehmet arslan DENEME ümit ilter bu toprağın karayılanları bitmez bitmeyecek! GÜNCEL tuğçe tatari korkudan o meşhur 11 kapıdan geçemedim

33

36

39

40

43

46

47

50

53

58

60

62

RÖPORTAJ tavır zengin mutfağı DENEME deniz korcan örgütlenecek, kazanacağız! çünkü tarih bizden yana... ŞİİR hasan hüseyin korkmazgil her şey bitti onlar için MAKALE berrin kubat faşizme boyun eğene sansür gerekmez DENEME nergis yiğit savaşçıyı sahiplenmek KELİMELERİN DİLİ erdal özkaya globalizm-küreselleşme değil emperyalizm! GÜNCEL rıza beyhan “barış”, halk düşmanlarının olmadığı bir hayattır DEĞERLENDİRME cavit karakuş tüm mahalleler kolera GÜNCEL sanat cephesi sanat üzerine ŞİİR hasan hüseyin korkmazgil nehirler aka aka ELEŞTRİ serap kaplan tayyip’in avcı köpeği: akif beki HABER


03-05sanatcephesi_sablon 2/13/13 9:03 AM Page 3

açıklama

açıklama

eşkiyalar iş başında! grup yorum-sanat cephesi

Bağlamalarımızdan Bile Parmak İzi Alındı! Henüz Yayınlamadığımız Albüm Kayıtlarımıza El Konuldu! Grup Yorum'un da çalışmalarını yürüttüğü İdil Kültür Merkezi Perşembeyi Cumaya bağlayan gece sabaha karşı 04.30'da basıldı. Bu baskının yapılış şekli ve gözaltı süreci, AKP'nin ve onun kolluk kuvvetinin nasıl bir hukukdışı ve akıldışı kafaya sahip olduğunu açıkça bir kez daha gösterdi. Bu sürecin adı esas olarak eşkiyalıktır. Eşkiyalıktır çünkü, baskın adı altında yağma ve talan vardır. Eşkiyalıktır çünkü, arama adı altında kıŞUBAT 2013 | TAVIR | 3


03-05sanatcephesi_sablon 2/13/13 9:03 AM Page 4

rıp dökme, yıkıp dağıtma vardır. Eşkiyalıktır çünkü, medya eliyle yürütülen yalanlar ve iftiralar vardır. Eşkiyalıktır çünkü, işkenceler ve kurulmak istenen komplolar vardır.

şey bulunamamaktadır. Ortada adeta bir yağma vardır.

1 – Tüm odalardaki tüm eşyalar yerlere saçılmış ve parçalanmıştır.

7 – Tavır Yayınları'ndan çıkarılan ve Türkiye'nin pekçok ülkesindeki kitabevlerinde hala satışı yapılan kitaplarımızın pekçoğuna el konulmuştur. Tavır Dergisi'nin son sayısının hepsi balya balya alınmış-

2 – Elektronik eşyalar kasıtlı olarak parçalanmıştır. Bilgisayarlarımız ekranları, kasaları dahil her şey kullanılamaz hale getirilmiştir. Amaç arama yapmak değil adeta darmadağın etmek ve kullanılamaz hale getirmektir.

Yağma ve talan vardır; Çünkü arama baştan sona hukuksuzdur. Yasadışıdır. Yağmalama ve talan etme üzerine kurulmuştur.

3 – Parmak izi alınacak diye tüm eşyalar siyah tozla kirletilmiştir. Enstrümanlarımızda dahi parmak izi aranmıştır.

1 – Kapının zili çalınmamış, doğrudan koçbaşlarıyla yıkılmaya çalışılmıştır.

Bütün bu uygulamalar sadece İdil Kültür Merkezi’ne yapılmamıştır. Kültür Merkezimizle aynı anda basılan Gençlik Federas-yonu ve Yürüyüş Dergilerinde de benzer şeyler yaşanmıştır.

2 – İçeri girilir girilmez içeride bulunan herkese gaz sıkılmış, İdil çalışanları dipçik darbeleri eşliğinde yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmıştır.

Yürüyüş Dergisi’ne itfaiye merdiveniyle camdan gi-rilmiştir.

3 – Arama başladığında kurum çalışanı hiçkimse olmadığı gibi, arama avukat nezaretinde de yapılmamıştır.

Gençlik Federasyonu’na çatıdan girilmiş, balkona çıkan öğrencilerin üzerine çatıdan kaynar su dökülmüştür. Yine pencereden baktıklarında kurşun sıkılmıştır. Dışarıdan binanın içinde kendi etrafında dönen, alevler çıkaran gaz bombası atılmıştır. Bu gaz bombası bazı eşyaları yakmıştır.

4 – Arama, saatler sürmesine rağmen ortada on dakikalık bir kayıt vardır. (Toplam 12 saat içerde kalmışlardır.) 5 – Bütün harddiskler alınmıştır. Her birinin birer kopyası alınıp asıllarının bırakılması gerekirken tek bir kopya bırakılmamıştır. Bunların içinde Grup Yorum'un stüdyoda bulunan ve albüm kayıtlarını içeren harddiski de vardır. Yorum şarkılarına daha yayınlanmadan el konulmuştur. Bunun adı gasptır. 6 – Hiçbir eşya bulunamamaktadır. El tabletlerinden, müzikçalarlara, fotoğraf makinalarından, ceplerdeki paralara kadar değerli hiçbir şey ama hiçbir

4 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Yalan ve iftira vardır; tır. Kafeteryamızın kitap standı bölümünde yeralan satış amaçlı konulan çeşitli yayınevlerine ait tüm kitaplar alınmıştır. Amaç tamamen maddi zarara uğratmaktır. Kırıp dökme vardır; Çünkü ortalık savaş alanına dönmüştür.

Çünkü 11 çelik kapının arka arkaya kırılarak içeri girildiği söylenmiştir. İçeride bir kozmik oda olduğu söylenmiştir. 1 – Bugün de tüm basını çağırıp gösterdiğimiz gibi sadece 1 giriş kapımız vardır. Bir de en arkada tüm kurumlarda olduğu gibi acil çıkış kapımız var-


03-05sanatcephesi_sablon 2/13/13 9:03 AM Page 5

dır. Arka arkaya 11 çelik kapının olduğu adice bir yalandır. 2 – 'Kozmik oda' yani özel olarak izole edilmiş oda dedikleri, FOSEM'e ait sinema ve fotoğraf işlerinin yapıldığı odadır. Diğer odalardan hiçbir farkı yoktur. Kapısı da diğer odalar gibi ahşaptır ve aynı koridora açılmaktadır. İçeride de görsel materyaller, sinema dergileri, kitapları ve görüntü arşivi yeralmaktadır. İdil Kültür Merkezi'nde halk için sanat üretiyoruz. Gizli odalara ihtiyacımız yok. Gece yarısı çekilen görüntülerle, çelik kapı, kozmik oda gibi yalanlarla “gizli işler” çevrilen yerler gibi göstermek, terörize edip şaibeler yaratmak amacı güdülmektedir. Bu ülkeden kapalı kapılar ardında, halktan gizli bir şekilde ve halk aleyhine kimlerin, kimlerle ne kararlar aldığı tahmin edilemez bir şey değil. Bu yalanları kimseye yutturamazlar. İşkence vardır; Gözaltında geçen süreç; ilk saniyeden, çıktığımız son saniyeye kadar hen an titizlikle hazırlanmış işkencelerle doludur. 1 – Otobüste koltuklarda ters kelepçelenmiş halde 13 saat bekletildik. 2 – Nereye götürürlerse götürsünler ters kelepçelemeye devam ettiler. Adliyeye getirildiğimizde de, nezarethanede bile saatlerce ters kelepçeli bir halde beklettiler. Avukatlarımızın yoğun itirazı üzerine, nezarethanede hiçbir şekilde kelepçe takılamayacağı söylenmesine rağmen, ters kelepçeyi çözerek önden kelepçelediler. Kelepçe elimizde her zaman kaldı. 3 – Kelepçeler özellikle sıkılarak bileklerimizin kesilmesi ve yaralanmasına neden oldu. Avuçlarımız şişti. Ama bu uygulama değişmedi.

4 – Gözaltı süresinde susuz bırakıldık. Avukatlarımızın getirdiği sular verilmedi. Kendilerinin getirdikleri suları içmemizi istediler. Onlara güvenmediğimizi ve kendi paramızla alınmasını istedik, yapmadılar. Adliyenin içindeyken bile su içmemiz, avukatlarımızın getirdikleri suların bizlere verilmesi sorun oldu. 5 – Tuvalete gitmek işkenceye çevrildi. Saatlerce geciktirildi. Geciktirmek, saatlerce bekletmek rutin bir uygulama haline getirildi. Yani her saniyeyi işkenceye çevirmek, sistematik olarak devam ettirildi. Komplolar vardır; Hazırlanan iddianamelerde ya anayasal hak olan basın açıklamaları suçmuş gibi gösterilmiş ya da tamamen gerçek dışı olduğu her satırından belli olan komplolar kurulmuştur.

Veysel ve Gamze’nin yanı sıra değişik kurumlardan, evlerinden ve yollardan gözaltına alınan onlarca kişi de tutuklanmıştır. Aynı operasyonda ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay ve Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının da aralarında bulunduğu 9 avukat yine benzer bir komployla tutuklanmıştır. Bilgisayarlarımızı kopya bırakmadan alanlar, yeni komplolar kurabilir. Kendi istedikleri bilgileri istedikleri bilgisayara yükleyebilir. Kurumumuzun dört bir tarafında, pencerelerde, buz dolabında, çamaşır makinasında, enstrümanlarda, kısacası her yerde parmak izi taraması yapmışlardır. Nedeni nedir? Yine hangi komplonun peşindedirler? Yine hangi suçu üretme sevdasına düşmüşlerdir? Bildikleri tek şey budur.

İdil Kültür Merkezi çalışanları Veysel Şahin ve Gamze Keşkek de böyle bir komployla tutuklanmıştır. Veysel Şahin ve Gamze Keşkek, Tavır Dergisi çalışanıdır. Her ikisi de aynı zamanda İdil Tiyatro Atölyesi'nin oyuncusudur. Yıllardır kültür merkezinin çalışmaları içinde, tüm sanatsal üretim süreçlerinde aktif olarak çalışmaktadırlar. Gün olmuş Yorum'un şarkı sözünü yazmış, gün olmuş İstanbul'un mahallelerinde sokak tiyatrosu yapmışlardır. Veysel de Gamze de yılların eskitemediği birer devrim emekçisidir. Ne hapishaneler, ne işkenceler durduramamıştır onları. Onlara olan öfkeleri bundandır. Haklarındaki saçma ve komik ‘gizli tanık’ iddialarının gerçeğe aykırı, mesnetsiz olmasına rağmen, iddiaların hiçbir kanıtı olmaması bir yana, aksi yönde yüzlerce kanıt varken, bütün bu gerçekler hiçe sayılmış, Veysel Şahin ve Gamze Keşkek tutuklanmıştır. Bu ülkenin hakimleri, savcıları Veysel ve Gamze için söylenenlerin kanıtlarına ihtiyaç duymadan tutuklamıştır onları.

Talan et, dağıt, yağmala, işkence yap, komplo kur... Hak ve özgürlük mücadelesini böyle durduracaklarını sanıyorlar. Sosyalizm mücadelesini böyle bastıracaklarını sanıyorlar. Yıllardır beyinleri aynı, yöntemleri aynı... Zerrece ilerleme yok... Ama şu yalın gerçeği tarih sahnesine defalarca kez yazacağız: Bu Ses Hiç Susmayacak! Veysel Şahin Serbest Bırakılsın! Gamze Keşkek Serbest Bırakılsın! Komplolarla Tutuklananlar Serbest Bırakılsın! Halkın Avukatları Serbest Bırakılsın! Albüm Kayıtlarımız Derhal İade Edilsin!

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 5


06 acikmektup_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:04 AM Page 6

açık mektup açık mektup

tarihsel yenilginizin korkusuyla saldırıyorsunuz grup yorum

Bütün üretim araçları, bütün beyin yıkama araçları elinizde... Ama yine korkuyorsunuz. Hapishaneleriniz, ordunuz, kitle imha silahlarınız, yasalarınız, vergileriniz, medya tekelleriniz korkunuzu engelleyemiyor. Sömürünüz büyüdükçe, korkunuz da büyüyor. Kültür deyince, eli beline giden Goebbles’lerin acizliğini yaşıyorsunuz. Devrimci sanatın halklaşmasından, kitleselleşmesinden, yenilmez bir umuda dönüşmesinden korkuyorsunuz. Kaç sazımızı kırdınız, stüdyomuzu dağıttınız, kaç bilgisayarımızı, büyük bir emekle biriktirdiklerimizi çapulcular gibi yağmaladınız, kaç kez çalıştığımız kurumları bastınız, kaç gözaltı, kaç yasak, kaç tutuklama, kaç işkence, kaç kurşunlama, kaç toplatma... Ne oldu? Susturabildiniz mi? Sabahattin Ali 40’lı yıllarda katledildikten sonra, yeni Sabahattin Ali’ler sustu mu? Nazım Hikmet’ler, Ahmed Arifler, Ruhi Su’lar zindanlarda sustu mu? Pir Sultan’lar darağaçlarında sustu mu? Şimdi Sabahattin Ali’nin kitapları, Nazım’ın, Ahmed Arif’in şiirleri, Ruhi Su’nun türküleri, Pir Sultan’ın deyişleri, öğretileri on yıllardır, yüzyıllardır dilden dile, yürekten yüreğe 6 | TAVIR | ŞUBAT 2013

söylene gelir. Binlerce, on binlercesi doğar, yetişir, üretir... Peki sömürücü asalaklar, halka zulmedenler, eşitsizliği, sömürüyü bayrak edinenler, işbirlikçiler; Tayyip Erdoğanlar, İdris Naimler, faşizmin bekçileri hangi yaptıklarıyla hangi dilde aşkla, hangi yürekte sevgiyle anılır da kuşaktan kuşağa anlatılır olacak. Sömürücü iktidarsınız, gidicisiniz. Halkın mücadelesi ve üretimleri ise kalıcıdır. Bunu biliyorsunuz bu korkuyla yaşıyorsunuz, bunun için saldırıyorsunuz. Yarattığınız karanlıkta kendi sesinizden, güneşli aydınlıkta gölgenizden korkuyorsunuz. Siz her daim korkmaya mahkumsunuz. Tecrit politikanızı teşhir ettik, hapishanelerde devrimcilere neler yaptığınızı boy boy anlattık sanatımızla, filmlerimizle bundan korkuyorsunuz. Yüzbinlerce insanımıza konser alanlarımızda sizi anlattık, yalanlarınızı açığa çıkardık, milyonlara “hadi” dedik. Bundan korkuyorsunuz. Halkın üzerinize yürümesinden korkuyorsunuz. Kürt halkına karşı ikiyüzlü politikanızı yüzünüze çarptık. Sizinle uzlaşılmayacağını anlattık, bundan korkuyorsunuz. Size karşı teslim olunmamasını, direnilmesini anlattık. Avukatlar

işçileri örgütlüyor. Devrimcilik tek bir mesleğe sığdırılmaz. İşçilerin birleşen öfkesinden korkuyorsunuz. Devrimci avukatların hesap sormasından korkuyorsunuz. Zulümle abad olunmaz demiş halk. Zulmünüzü ebediyen sürdüremeyeceksiniz, kalıcı olamayacaksınız. Ne zaman alaşağı edileceğinizden korkuyorsunuz. İdris Naim Şahin ve tarih boyunca bütün karanlığın bekçileri için; “arka bahçeleri” büyüteceğiz. Çöle çevirdiğiniz dünyamızda gül bahçelerinden bir deniz yaratacağız. Dünyanın neresinde sömürüye ve zulme karşı direnen varsa, o direnenlere selam olsun. Fikrimizi ve inancımızı kaybetmemek zaferdir. Bu zaferi taçlandırmak için alacağız tüm muktedirlerin elinden iktidarlarını; dünya halklarına sosyalizmi armağan edeceğiz. Sevgili halkımız, dinleyicilerimiz, direnenler, direnenlerin yanında olanlar, devrimciler ve devrimcilerin dostları! Zalimlerin bu korkusunu haklı olmanın onuru ve cesaretiyle hep birlikte büyütmeye devam edeceğiz.


07-08 onbir kapı_sablon 2/13/13 9:05 AM Page 7

deneme

deneme

11 kapı ümit ilter

"Dinleyin duyduğunuz çakalların uğultusudur Safları sıklaştırın çocuklar Bu kavga faşizme karşı Bu kavga hürriyet kavgasıdır"

On bir kapı ha? On bir kapı… Amerika'nın çocukları, halka saldırmadıkları boş vakitlerinde hayli bilgisayar oyunu oynuyorlar demek ki. Oralardan çalıp psikolojik savaşlarına uyarlayarak işte böyle kullanıyorlar. On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ, on bir kapımız vardır bizim. Sadece çelikten değildir. Düşlerimizden ve düşüncelerimizden ve o büyük sevdamızdan ibarettir bizim her bir kapımız. On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 1. Kapı, HALK kapısıdır. Kapısı da kendisi gibi büyüktür halkın. Ve ardında,

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 7


07-08 onbir kapı_sablon 2/13/13 9:05 AM Page 8

tanrı misafirine bile açık olan dost sofrası vardır. Ki sadece, Amerikan uşaklarına kapalıdır bu kapı. Açamazlar nice uğraşsalar da. Bu kapıdan ancak halktan insanlar geçebilir, halk düşmanları değil… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 2. Kapı, ONUR kapısıdır. Onur, yalana karşı gerçeği, haksızlığa karşı hakkı savunmanın bahtiyarlığıdır. Dövüşe dövüşe yaratılır. Dövüşe dövüşe savunulur. Dövüşe dövüşe büyütülür. Yokluğu ölümdür… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 3. Kapı, DİRENİŞ kapısıdır. Ve zulme karşı direnmek, hayat denilen kavganın olağan akışına uygundur. Tarih der ki, zulüm varsa direniş haktır. Niye boyun eğecekmişiz ki Amerikan uşaklarına?! Daha, efendileri Sam Amca'larından hesap soracağız. Ki "Amerika Defol" dememiz bundandır… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 4. Kapı, SEVGİ kapısıdır. Yenilmezliğimiz ve zaferimizdir halk ve vatan sevgimiz. Aşılamaz, yenilmez ve yıkılmaz olan budur. Sevmek, bağlanmaktır. Hangi emperyal kılıç, bağlılığımızı kesebilir ki. Güçleri yetmez. Ki halk düşmanları, halk 8 | TAVIR | ŞUBAT 2013

sevgimizin karşısında güçsüzdürler acuzedir daima… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 5. Kapı, ADALET kapısıdır. Ve adalet, zulme boyun eğmemektir. Arası yoktur. Zulme eğilmeyen boyunların üstünde, zalimlere kaldırılan baş taşınır. Ki halkın da bir adaleti vardır… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 6. Kapı, MERTLİK kapısıdır. Büyük korkularının gölgesinde küçük hazları için ruhlarını düzene satanlar bilmez ama mertlik bizde töredir, görgüdür, edeptir. Namertlik değil, mertlik kapısıdır bu. Sen o kapıyı açamazsın Hızır Paşa… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 7. Kapı, FEDA kapısıdır. Her türden bireyciliğin karşısına büyük insanlık feda ruhuyla çıkar. Ve bencilliği ezip geçer. Ki insanlık, feda kültürü kadar büyüktür ancak. Bu büyüklüğü küçültmek isteyenlerin karşısına İdiller çıkar daima… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 8. Kapı, GÖNÜL kapısıdır. İsteyen yürek desin adına ya da vicdan. Gönlümüzden geçenlerin dervişiyiz biz. Ve gönlümüz,

devrimden yana Kızıldere'den bu yana. Yol sarp ama gönlümüz de çarıktır. Ki ahvah etmeyişimiz de bundandır… On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 9. Kapı, YOLDAŞLIK kapısıdır. Anahtarı güven, kilidi güvenilir olmaktır. Ve dahil olunca büyük ailemize ölüme bir soluk kala değil sadece, meçhul mezarlarımızda dahi yalnız kalmayız. Yüreğimiz, yoldaşımızın avucunun içinde çarpar. Ki bireyciliğe karşı devrimin zaferidir yoldaşlık. On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ; 10. Kapı, UMUT kapısıdır. Umut yok edilmek istenen gerçeğimizdir. Umutluyuz biz, halktan ve hayattan yana. Umudun ta kendisiyiz. Ki teslim olmayışımız da, yok edilemeyişimiz de bundandır. On bir kapı ha? On bir kapı… Pekâlâ, 11. Kapı DEVRİM kapısıdır. Ve bu kapıdan sosyalizme geçilir. Sosyalizm, sömürü ve zulmün olmadığı bir hayatın adıdır. Kim istemez böyle bir hayatı? Bildiniz, elbette halk düşmanları istemez. Ki kapımıza dayanan onlardır. Tanıyorsunuz onları, Amerika'nın çocuklarıdır alayı.


09-11 biz avukatlık yapıyoruz_sablon 2/13/13 9:07 AM Page 9

açıklama

açıklama

biz avukatlık yapıyoruz... çhd genel başkanı av. selçuk kozağaçlı

Selçuk Kozaağaçlı’nın Türkiye’ye gelmeden önce Lübnan’dan yaptığı açıklamadır. Bu açıklamanın ardından tutuklanacağını bilerek Türkiye’ye gelmiş ve tutuklanmıştır. Şu anda Kandıra 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndedir. Değerli Dostlar, İstanbul polisinin açıklamasını okudum, ciddiye aldığımın düşünülmesini istemem ancak bazı hususların açıklanması için bir fırsat olarak kabul edelim. “…Yurtdışında bulunan örgüt elebaşlarına ülkemizin kozmik bilgilerini şifreli metinler halinde kodlayarak raporladıkları, başka ülkeler lehine ajan faaliyeti yürütmek için gizli haberleşme merkezleri oluşturdukları tespit edilmiştir...” ŞUBAT 2013 | TAVIR | 9


09-11 biz avukatlık yapıyoruz_sablon 2/13/13 9:07 AM Page 10

“…elebaşlarına ülkemizin kozmik bilgilerini şifreli metinler halinde kodlayarak raporladıkları, başka ülkeler lehine ajan faaliyeti yürütmek için gizli haberleşme merkezleri oluşturdukları…” iddiası gerçekten ilgi çekicidir. Yeni öğrendikleri kelimeleri cümle içerisinde kullanıp, “ne güzel konuştum” diye aferin bekleyen bir zekâ düzeyi ile karşı karşıyayız. Madem basın aracılığıyla diyalog başlattılar herhalde sormak gerekir; Evvela neden siz konuşuyorsunuz? Savcınız nerede? Protestolara cevap vermek size mi düştü? Başınızda bu sözde hazırlık soruşturmasını idare eden kimse yok mu? Yoksa onun yemeğe gitmesini fırsat bilip bilgisayarını mı kullandınız? Siz kimsiniz de televizyon dizilerinde duyduğunuz “kozmik bilgi”, “ajan” gibi safsatalarla yaptığınız işi gizleyeceğinize inanıyorsunuz? Amerika izin vermeden tuvalete gidemeyen, Amerika şifresini söylemezse uçağını uçuramayan, kendi ülkesindeki NATO üslerinin rica minnet kapısından geçemeyen, makamını, eğitimini, aklını, servetini, rozetini emperyalizme borçlu olan sizden mi öğreneceğiz kimin ajan olduğunu? Burada özgürlük yok diye kendi çocuklarını Amerika’da okutanların polisi mi bize başka ülkeler lehine faaliyet öğretecek? Bizi de kendiniz gibi beyzbol sopası ile terbiye olacak mı sandınız? Haddinizi bilin. …Bazı basın yayın organlarında “Avukatların, mesleki faaliyetleri ve baktıkları davalar nedeniyle gözaltına alındıkları” iddia edilmektedir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatları ve Cumhuriyet Savcılarının nezaretinde titizlikle yürütülen soruşturmada, şahıslar “terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği” şüphesiyle gözaltına alınmıştır…” diyorsunuz.

10 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Yetmemiş, “Silah bulduk”, “molotof bulduk”‘, “örgüt notu bulduk” diyorsunuz. Hangi avukatın bürosundan buldunuz? Hangi dernek şubesindeki aramada buldunuz? Avukatlığını yaptığımız insanlara yöneltmeyi adet edindiğiniz suçlamaları bu sefer bizlere yöneltmek pervasızlığınızdan korkacağımızı mı düşündünüz? Bütün büro ve şubelerimiz yirmi yıldır her gelene açıkken, insanların bu sahtekârlığa inanacağını mı sandınız? Herkesi sizin kadar düşünebiliyor, sizin kadar okuyup yazabiliyor mu sanıyorsunuz? Bizim sizler gibi kopyala-yapıştır ile işimiz yok. Hiç değilse el koymak için baktığınız kitaplıklarımızı da mı görmediniz? Öyle sanmayın. Yıllardır izlediğiniz, takip ve taciz ettiğiniz muhalefeti bu kadar tanıyabildiyseniz aldığınız maaşa yazık olmuş. Basına ukalalık edeceğinize, zaten ihlal edip durduğunuz gizlilik kararını kaldırın da herkes nerede ne bulduğunuzu görsün. Ya da “bizim yetkimiz yok” diyorsanız savcınız yemeğe gittiğinde bilgisayarına oturup talep edin hakimden. Nasıl olsa kimin tutuklanacağına, neyin ne kadar gizli kalacağına, kimin ne kadar hapiste yatacağına karar vermeye alıştınız. Savcı ve yargıçları yormayın. Kozmik bilgi mi arıyorsunuz? Neyle uğraştığımızı gerçekten merak mı ediyorsunuz? - Her yıl “dur dedim durmadı” diye öldürdüğünüz onlarca masum insanın ailelerinin avukatlığıyla uğraşıyoruz, - Sendikalarını bastığınız, patronundan maaş alacağını istediği için sokaklarda dövdüğünüz isçilerin avukatlığıyla uğraşıyoruz, - Okuldan attırdığınız, disiplin soruşturmaları ile okuyamaz hale getirdiğiniz öğrencilerin avukatlığıyla uğraşıyoruz, - Kan gölü içerisinde bıraktığınız Kürt hal-

kının, konuşamaz duruma getirdiğiniz Kürt siyasetçilerinin, çalışamaz hale getirdiğiniz Kürt avukatların avukatlığı ile uğraşıyoruz, - Karakollarda, şubelerde, hapishanelerde döverek sakat bıraktığınız, katlettiğiniz insanların avukatlığı ile uğraşıyoruz, - HES projeleri, siyanürlü altın madenleri, dev çimento fabrikaları, nükleer santrallerle yaşanmaz hale getirdiğiniz bu güzel ülke için çevre davalarının avukatlığı ile uğraşıyoruz, - Evini başına yıkıp, “buradan git” dediğiniz kentsel dönüşüm mağduru gecekondu halkının avukatlığı ile uğraşıyoruz, - Günde beş tanesini “namus, töre, aile” diye öldürdüğünüz, sakatladığınız kadınların ve ailelerinin avukatlığı ile uğraşıyoruz, - 6 yıl önce bugün katlettirip, sorumlularını salıverdiğiniz sevgili HRANT DİNK’in, eziyet edip katlettiğiniz dinsel ve etnik azınlıkların, mağdurların, mazlumların avukatlığı ile uğraşıyoruz. - Sınırlarını silahlı saldırganlara açarak Suriye halkını katlettiren, yağmalatan, tecavüz ettiren kişileri ve onları kollayanları belge ve kanıtlarıyla öğrendik. Artık Suriye halklarının da avukatlığı ile uğraşıyoruz. - Biz halkın avukatlığı ile uğraşıyoruz. Zorunuza mı gidiyor. Gitsin. Zaten biz de onun için uğraşıyoruz. Yetmedi mi? --Evet, elbette silahlı veya silahsız siyaset yapan tüm sosyalistlerin, devrimcilerin, emek muhalefetinin, demokratların, halka karşı işlediğiniz suçlara karşı çıkan herkesin avukatlığı ile uğraşıyoruz.


09-11 biz avukatlık yapıyoruz_sablon 2/13/13 9:07 AM Page 11

Algı güçlüğüne karşı tekrarın faydasını bildiğim için her satırın sonuna yazdım, ama bir kere de açıkça altını çizeyim, BİZ AVUKATLIKLA UĞRAŞIYORUZ. Biz mahkemenizle, savcılığınızla, polisinizle, soruşturmanızla, davanızla kırk yıldır uğraşan bir avukat geleneğinin mirasçılarıyız. “Çok güzel akıl ettik bu sefer iyi bir kulp taktık.” zannettiğiniz her numarayı daha önce gördük, çözdük, teşhir ettik. O yüzden uydurmayın. Hukuk devletinde yaşadığımız gibi bir yanılsamamız yok. Tutuklama talebinde bulunacak olanın, tutuklama kararı verecek olanın, oturup iddia-

nameyi ve kararı yazacak olanın, aynı zamanda evlerimizi, bürolarımızı, kurumlarımızı arama adı altında talan edenler olduğunun farkındayız. Dolayısıyla adalet istemiyoruz, onun için zaten kendimiz mücadele ederiz.

mız yoldaşlarımız;

Ama hiç değilse biraz saygın davranmaya çalışın, soruşturmanıza sahip çıkın, yalan söylemeyin, seviyeyi düşürmeyin.

Değil sadece gözaltına alıp tutuklatmak, sokaklarda, karakollarda infaz yapıldığı günlerde terk etmediğimiz avukatlık geleneğimiz elbette kesintisiz sürecektir. Tüm açıklamalar, destek ve haklılığımıza duyulan inanç için derneğimiz adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Elbette elinizden geleni de ardınıza koymayın.

Bir kere daha biz haklıyız ve biz kazanacağız.

Yaşayıp kimin utandığını görelim. Değerli ÇHD üyeleri, dostlarımız, tüm meslektaşlarımız ve halkımız;

Sevgi ve dayanışma duygularımla. Hafta başı görüşmek üzere.

İnandığımız bütün değerleri paylaştığı-

Selçuk Kozağaçlı 19.01.2013 Beyrut

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 11


12 aygambah mektup_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:10 AM Page 12

mektup mektup

bakırköy’den mektup var! gamze keşkek ayfer rüzgar bahar kurt

Sevgili dostlar İdil Kültür Merkezi Sanat Cephesi Yürek dolusu merhaba!

Ayşe ve Nil hep yanımızdaydılar. O sımsıcak gözleri hep üzerimizdeydi.

Siz vardınız sonra... Bizi düşünen sahiplenen, sarıp sarmalayan... ve sahiplenmeYine bir sabah buradasınız işte, ne mut- nin bedelini ödeyen sizler. lu bize! Onlarca şehidimiz... Hepinizi sevgi ve hasretle kucaklıyoruz... Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm müHiçbir devrimciye uzak değildir tutsaklık... cadelesinde şehit düşenlerimiz hep yüreğimizdeydiler. Hatta hukukun ve adaletin ayaklar altına alındığı bu ülkede işçiye, öğrenciye, Ve söz verdik onlara bir kez daha. memura hatta hukukçuya da uzak değil- Yenilmedik dostlar!.. dir. Bunu yaşadık gördük. Ve onların gücü bizim türkülerimize yetBizler de bugün halk için sanat yapma- medi! Susmayacağız dedik! Susmadık, nın bedelini ödüyoruz. Özgürlüğümüz Ne biber gazları, ne Amerikan kelepçelemü? Feda olsun. ri, ne küfürleri, ne tehditleri yetmedi! Esas özgürlük beyindedir. Düşlerimiz her daim özgürdür. Düşlerimizi asla tut- Onlar bizim inancımız karşısında tarihsel olarak yenilmeye mahkumdular, bir kez sak edemezler. daha öyle oldu! Gözaltında 4 gün boyunca işkence gördük. Engizisyondan, Ortaçağ karanlığın- Çünkü, dağları delen Ferhat’ın aşkı bizim dan bugüne yönetebilmek için tek bildik- yüreğimizde yanmaktadır hala... leri araçtır işkence! Sıkılı yumruklarımızı, kenetli dişlerimizi Ancak bir kez daha yenilmedik. İnsanlık açamadılar, bir öfke vardı gözlerimizde, Dadal’ın öfkesidir bakmaya korktular!.. onurunu yere düşürmedik. Yalnız mıydık? Hayır... Asla yalnız kal- Ellerimiz akadan kelepçeliyken ayaklarımadık. İdil vardı açlıktan bitkin düşmüş mızla ritim tutarak söyledik Çav Bella’yı. bedeniyle yanımızdan hiç ayrılmadı. Nerede bir direniş varsa Yorum türküle12 | TAVIR | ŞUBAT 2013

ri orada biter ateşten bir gül gibi. Victor Jara parmakları kırılarken nasıl yazdıysa stadyum Şili’yi, Yorumcuların dillerinden dökülüyordu işkencehanelerde Yorum’un yeni ezgileri... Dünyanın neresinde olursa olsun büyük insanlık biziz! Biz ayrıldık mı şimdi? Kim inandırabilir buna bizi KİM? Yine döveceğiz davulu meydanlarda. Yine oynayacağız oyunlarımızı sokaklarda. Sanat Cephesini büyüteceğiz dişimizle, tırnağımızla! Biz içerden, siz dışardan!.. Haydi şimdi dövün davulu dostlar! Omuz başınızda bize de yer açmayı unutmayın. Adalı adımlarınızla çekin halayı! Değil mi ki aynı göğün altındayız. Değil mi ki aynı sevdaya tutulduk. Kim ayırabilir bizi KİM?... Hasret, sevgi ve bağlılıkla... Gamze, Ayfer, Bahar


13-16 bir kez daha anladım_sablon 2/13/13 9:14 AM Page 13

deneme

deneme

bir kez daha anladım; kazanan biz olacağız! deniz ekin

Hayatın akışı içerisinde, seyre dalsanız birçok görüntüyle karşılaşırsınız. Mesela beklenilen otobüs gelmez, metrobüs doludur binilmez, yol çalışması vardır araç gitmez, patron küfreder, öğretmen derse almaz, sınava geç kalınır, bir yerlerde çocuklar doğar ve bazen bir yerlerde bin çocuk ölür. Bir yerler işgal edilir, korkudan tir tir titreyen köpekler işgal ettikleri alanda, kral kesilir. Soytarıdırlar, soytarı! Tüm bunların olanca akışıyla ilerlediği bir günde yine İdil’e varmak üzere Okmeydanı’na giriyorum. Mavi üniformalı kukla ordusuna ve onların gölge oyununa o kadar alışmışım ki varlık nedenlerini sorgulamıyorum. Dışarıdan ŞUBAT 2013 | TAVIR | 13


13-16 bir kez daha anladım_sablon 2/13/13 9:14 AM Page 14

gelen biri olsa, muhtemelen işgal güçlerinin Okmeydanı’na ulaştığını ve kahraman ordunun vekâleten yüce Türk polisini düşmanı oyalamak üzere tüm teçhizatı ile mahalleye gönderdiğini düşünür. Giderek artan sayılarına rağmen koşarak aralarından geçiyorum, İdil’e varacağım. Yemek hazırdır şimdiye... Baskınlara, operasyonlara, alınmalara, bırakılmalara o kadar alışmışız ve gündelik konuşmamıza o kadar yerleşmiş ki şimdi durup düşündüğümde fark ediyorum. Yine, başkaları için alınmak ya da bırakılmak iki sıradan eylem halidir. Bizim için ise nice öfkenin, ayrılığın, sevincin ve kavuşmanın karşılığı oluyor. Mavi üniformalı kukla ordusunun giderek artan varlığı, daha önceki tecrübelerden olacak kafamda belli manşetler yaratıyor. “Terör Örgütü’ne Ağır Darbe” , “Okmeydanı’nda örgüt çökertildi”, “Grup Yorum elemanları sağ olarak ele geçirildi” , “İdil Kültür Merkezi’nde molotof yapılmak üzere kayısılı meyve suyu şişesi, pankart yapılmak üzere ipek bilmem ne marka nevresim ele geçirildi”. Bunları hafif bir tebessümle düşünürken İdil’in kapısına vardığımı fark ediyorum. Tahmin ettiğim gibi, korkudan tir tir titre14 | TAVIR | ŞUBAT 2013

yen köpekler aldıkları emre itaatten kral kesilmişler İdil’i arıyorlar. Ellerinde bizim kafemizde sattığımız meyve suları, meyve sularımızı çalmış içiyorlar. Bayrakları korku olan, kralın soytarılığından başka bir görevi olmayan, varlık sebeplerini sorguladıklarında herhangi bir yanıt bulamayacak, herhangi sıradan birkaç yaratık bizim emeğimizle var ettiğimiz, bedeller ödeyerek bu günlere getirdiğimiz, ürettiğimiz, güldüğümüz, sevindiğimiz, yürüdüğümüz, koştuğumuz İdil’imizi işgal etmiş, yağmalıyor, değerlerimizi ezmeye çalışıyor. Soytarılar… Sabah 04.00’te işgal etmişler İdil’i gündüz 15.00’te çıkıyorlar. Zafer kazandıklarını sanarak vakur bir duruşla… İki kamyon eşya çıkarttıklarını fark ediyoruz. İki kamyonluk nasıl bir eşyamız olduğunu düşünüyoruz, iki kamyonu doldurabilmek için yan duvarı delerek komşunun eşyalarına sızmış olmalarından korkuyoruz. İdil’in içine girdiğimizde bir harabeyle karşı karşıyayız. Bizim emeklerimizle biriktirdiklerimiz, özenle koruduklarımız, değer verdiğimiz, değerlerimiz ne varsa Goebbels’in birkaç kuşak öteden dölü olmanın onuruyla ezip geçmişler.

Korkularını görüyoruz, ölesiye korkmuşlar. Duvarları kırmışlar, eşyalarımızı, albüm kayıtlarının olduğu bilgisayarı çalmışlar, arşivlerimizi yağmalamışlar, her yerden parmak izi almışlar. Parmak izi arıyor Goebbels’in torunları, bağlamayı incelemişler. Muhtemelen kendilerine buradan güzel malzemelerin çıkacağını tahmin ettiler ve heyecanla bağlamaları birbirilerine gösterdiler. Ardından parmak izi aradılar üzerinde. İdil’i geziyoruz. Yere savrulan, yağmalanan eşyalarımızın arasından bir kâğıt dikkatimi çekiyor iki gün evvel sabaha kadar heyecanla oluşturduğum bir not. Hemen çekip alıyorum cebime koyuyorum. Ve iki gün evvelki heyecanın daha da büyüğünü hissediyorum şimdi. İdil’i toplarız, arkadaşlarımızı alırız. Yürümeye, koşmaya devam ederiz diye geçiriyorum zihnimden çocuk neşesine kavuşuyorum bir anda koridorda oradan oraya koşuyorum. Bu neşe çok geçmeden gözleri dolu dolu İdil’e gelen dostlarımızı da sarıyor ve bizim bu inancımız, mahallede sloganlarla sürüyor. Devrimciler polisi mahalleden atmak için uğraşıyor. Korkaklar, donsuz padişahın atsız süvarileri… Korkularından tir tir titriyorlar. Gaza boğuyorlar tüm mahalleyi, mahalleli de devrimcileri sahipleniyor, polisi kovmaya çalışıyor. Grup Yorum dinleyicileri halay kurmuş türküler susmaz halaylar sürer diyor. Onların bombaları yağmaya devam ediyor, gaz bombası mı, ne fark eder! Bizde bu yürek, bu sahiplenme olduktan sonra.. Dostlarımız, İdil’in ailesi, aydın sanatçılar, komşularımız herkes geliyor İdil’e, faşizmin resmini inceliyor herkes. Şair, yazar Ataol Behramoğlu, yağmalanan eşyalar arasında kendisinin 1975 yılında çıkarttığı Militan Dergisi’nin bir nüshasını buluyor uzunca zaman inceliyor. Faşizmin mavi önlüklü kukla ordusu mahallemizden çekilmiyor, işkence onların onur, namus bizim diyoruz. İdil’in kapısında bir halay kuru-


13-16 bir kez daha anladım_sablon 2/13/13 9:14 AM Page 15

luyor yeniden çevikler, tomalar, joplar, biber gazları adi birer seyirci, koltukları bile olmayan. Devrimciler mahalleden çatışa çatışa atıyor polisi, mutlaka bir gün tarihin çöp sepetine göndereceğimiz bu düzen gibi. Girişteki duvarı kırdıklarından santral masamız göçük altında kalmış, göçük altından telefon kablolarını buluyoruz. Bu bir hayli zor oluyor ve telefonu bağladıktan sonra molozların arasına bırakıyoruz. Bir iki dakika geçmeden telefonumuz çalmaya başlıyor, şuan haritada yerini göstermekte zorlanacağım yerlerden dahi telefonlar geliyor. Telefondaki dostlarımız sesleri titreyerek konuşuyor, ihtiyaçlarımızı soruyor, öfkelerini aktarıyor. Memur olduklarını söyleyenler, köyden aradığını iletenler hesap numaralarımızı soruyor. Tüm bu konuşmaların bizde çok büyük bir motivasyon yarattığını söylüyoruz bu duyguyu onlara da aktarıyoruz. Yılgın değiliz, aksine o kadar güçlüyüz ki bu gücümüzle bir iki saate kalmadan İdil’imizin haberini herkes duyuyor. Sanatçı dostlarımız arıyor, geçmiş olsun dileklerini iletiyor. F Tipi Film’imizin yönetmenleri Hüseyin Ka-

rabey, Vedat Özdemir, Sırrı Süreyya Önder İdil’i ziyaret ediyor. Yüzünü en son iki yıl evvel yine İdil’e yapılan “büyük terör operasyonunda” gördüğümüz dostlarımız geliyor. Gülüşüyoruz, baskından baskına görüşmenin esprilerini yapıyoruz. Bu sefer İdil’de daha önce hiç tanışmadığımız gençlerimizi, ailelerimizi de görüyoruz. Duyup gelenler, gece yarısı olayları gören komşularımız... Hepsi elleri dolu dolu geliyor, ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Biz bunları yaşarken, polis tüm aymazlığıyla mahalleye saldırmayı sürdürüyor. Belki de onuncu kez saldırmış, mahalleli gaz atan polislere mahalleden defolun diye bağırıyor. Onların beklentileri mahallelinin bize düşman olmasıyken mahallenin çocukları gelip abla, abi geçmiş olsun diyor, başkası kızımı kursunuza yazdıracağım diyor. Kaybeden yine onlar oluyor. Tam teçhizatlı orduları, son derece kaliteli, portakal ve biberli olmak üzere iki çeşit sunulan gazları, hiçbir işe yaramıyor. Gözaltında tutulan arkadaşlarımıza ise işkence her koşulda sürüyor. Açlık grevinde bulunmalarına rağmen avukatla-

rın getirdiği su ve şeker verilmiyor. Gözaltındaki arkadaşlarımızı sahiplenmek için ilk geceden itibaren Vatan Caddesi’ne gidiliyor. Vatan bizi çok iyi tanıyor biliyoruz. Oturma eylemimize saldırıyor polis. Tüm bunları duymayan kalmıyor ve bu sebepten korkuları gittikçe büyüyor. İkinci gün gerçekleşen basın açıklamasına ise daha iyi hazırlanmışlar. Taktik geliştirmişler belli. Yine Vatan Caddesi’nde basın açıklaması yapılacağı anda telsizden “pankartı açtırmayın” emri geliyor, itaatkârlar geç kalıyor pankart açılmış ve telsizden bu sefer bir küfür ve azar işitiliyor. Basın açıklaması için konuşmak üzere polislerden birinin yanına gidildiği anda, “amirim” dedikleri, son derece kibar bir şekilde, kitlenin sözcüsüyle eylemi yapamayacaklarına dair tartışırken bir anda arkasındaki tomaya dönerek “9496” diyor. Bu andan sonrası bulanık, tomadan tazyikli gazlı su geliyor. Bu onlar için bir zafer! Kitleyi tazyikli gazlı suyla dağıttıklarını sanıyorlar. Tazyiğin etkisiyle gözünden yaralanan Hüsnü Yıldız yerde yatarken yardım etmek için gelenlere toma su ve gaz sıkmaya devam ediyor. Korkaklar, kafalarını kaldırmadan emre itaat ediyorlar. Ne yapmaya çalıştıklarını sorduğumuz bir polis “amirimle konuş” diyor. Amiri ise “eylemciysen kitlenin içine geç gazeteciysen sus” diyor adice. Öfkeyle konuşmaya devam ettiğimizde ise, az önceki on ülkeyi fetheden padişah havasından kendi gerçekliğine dönüp ezilmiş bir böcek olduğu bilincine vararak yalnızca “biz onları uyarmıştık” diyebiliyor. Herkes ona yardım etmeye çalışırken onlar azgınca saldırılarını sürdürdü. Halkın değil AKP'nin temsilcisi olduklarını bir kez daha gösterdiler. Aksine, az önceki böcek tomaya tekrar dönerek devam etmesi komutunu veriyor ve sırtında gaz taşıyan iki polise de kitleyi hedef gösteriyor. Evet, yerde yaralı biçimde yatan birine ve ona yardım etmeye çalışan arkadaşlarına hem toma su ve gaz sıkıyor hem de iki çevik kuvvet yakın mesafeden sırtında-

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 15


13-16 bir kez daha anladım_sablon 2/13/13 9:14 AM Page 16

ki gazı sıkıyor. Yönetim biçimi faşizm olan bir ülkede, bu görüntüler öfkemizi bilemek için devamlı hatırlamak üzere hafızamıza kazınıyor. Donsuz padişahın, atsız süvarileri başarılarının sonucu Amerika’daki beybabalarından aferin alacaklarını umarak kitleye saldırmayı sürdürüyorlar. Fakat bizimkiler, geleneklerinden aldıkları güçle yeniden meydandalar ve adeta bu meydanda cengimiz var/er olan meydana gelsin diyerek Vatan Caddesi’ni yeniden işgal ediyorlar. Sanatçı dostumuz Pınar Aydınlar da tüm bu saldırılarda kitleyle birlikte direniyor. Arkadaşlarımız Çağlayan Adliyesi’ne getirildiğinde ise adliye önünde, yüzlerce insan bekliyor. Adeta bir mayıs alanına koşar gibi, akın akın insan geliyor adliye önüne. Herkes, devrimci sanatçılarımız, devrimci avukatlarımız, arkadaşlarımız için halaya duruyor. İçeride, tarihsel yenilgileriyle yargılayan değil yargılanan konumuna düşen hakimler savcılar, mahkemeyi dize getiren avukatlarımız, sanatçılarımız, arkadaşlarımız... Dışarıda, karşımıza adeta 16 | TAVIR | ŞUBAT 2013

barikat kurmuş, gücümüzün karşısında tüm teçhizatlarına rağmen kafalarını yerden kaldıramayan mavi üniformalı kukla ordusu.. Tüm bu direnişlerde Grup Yorum’un türküleri, marşları söyleniyor. Tıpkı işkencehanelerinde, F Tipi Hapishanelerinde söylendiği gibi. Grup Yorum’un türküleriyle büyüdüğümü hatırlıyorum, ben doğmadan yıllar evvel kurulan devrimci bir müzik grubunun türkülerinin uyurken kulağıma ninni diye söylendiğini hatırlıyorum ve o gün bağlamalara tekrar bakıyorum. Üzerinde parmak izi aranan bağlamaları bir halkın ellerinin tuttuğunu düşünüyorum. O bağlamaları çalan bir halk değil de nedir? Bir kez daha kaybetmiş olmanın ezikliği ile saldırmaya devam ediyorlar. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İdil Kültür Merkezi’nin 11 kapısı olduğundan bahsediyor. 1 çelik kapımız var bizim. Kim gelip de saymış. Boy boy gazetelerde yalan söylüyorlar. Baskınlarını meşrulaştırmak için yapıyorlar bunu. Ayrıca diyelim ki var, niye bizim olamaz mı çelik kapı-

mız? Geceyarıları saldırıp her şeyi talan etmenizi mi izleyeceğiz. Yarattığınız korku düzeninize boyun eğmeyeceğiz, yola gelmeyeceğiz. Bizim kapılarımız halkın kapılarıdır, milyonlarcadır. Nereye gitsek halkın kapısı açıktır bize… Bunlar, bunu çok iyi biliyorlar, bildiklerinden, ölesiye korkuyorlar. İşte halkın örgütlü elleri, tüm gücüyle savaşıyor şimdi bir tek insanımızı tutsak bırakmayasıya, zindanlarını başlarına yıkıp düzenlerini viran edesiye. İdil’i toplayacağız, gasp ettikleri, yağmaladıkları eşyalarımızı geri alacağız. Üretmeye, yürümeye, koşmaya devam edeceğiz. Korkularını öyle büyüteceğiz ki, 350 binle yaptığımız konserimizi yarım milyon insana ulaştıracağız, filmimiz vizyondan inmeden daha yenisinin tasarımlarını oluşturacağız, kayıtlarımız gasp edilse de stüdyomuz talan edilse de albümümüzü çıkaracağız. And olsun ve şart olsun ki; Kazanan Biz Olacağız!


17-19 ayfer mektup_sablon 2/13/13 9:28 AM Page 17

mektup

mektup

halkın cevabıdır grup yorum’un ezgisi ayfer rüzgar

Grup Yorum Elemanı Ayfer Rüzgar’ın 5 Ocak 2013 tarihli mektubudur.

rıyla, işkencelerle, ölümlerle, kayıplarla tanıştıran ülkemiz ve tabii ki dünya tarihini görerek söylüyorduk.

Tavır Emekçilerine, Merhaba! Kısa bir süre önce Seçkin’in serbest bırakılması için yaptığımız “Özgürlük Kampanyası”nda söylediğimiz bir şey vardı; “Dinleyicilerimizden, izleyicilerimizden çok hapishane duvarları tanır bizi.” Bu sözü 28 yıllık tarihimize dayanarak söylüyorduk elbette. Grup Yorum’un tarihi ülkemiz tarihinin bir parçasıdır, bu nedenle ülkemizin 50’lerden bu yana Amerika’ya, IMF politikalarıyla nasıl bağımlı hale getirildiğini görerek söylüyorduk; “Bağımsız bir ülke istiyoruz” diyen herkesi hapishane duvarla-

Tarih yine bizi yanıltmadı. Faşizmin karakteriydi bu; kendisinden olmayan herkesi sindirmek, korkutmak, bu da olmuyorsa işkence yapmak, hapishanelere atarak susturmaya çalışmak. Grup Yorum da misyonu gereği bu saldırılara maruz kalanların başında geliyor. Seçkin’in bir yılı aşkındır tutuklu bulunması, Selma, Dilan, ve Ali’ye verilen ev hapsi ve ardından benim tutuklanmam bunu çok açık gösteriyor. AKP iktidarı diyor ki; “aydın aydınlığını, sanatçı sanatçılığını bilecek”. Ya benden yana olur, benden yana yazar ve söylersiniz ya da - İdris Naim Şahin’in dediği gibi - ayrık otlarını temizlemesini biliriz; yani terörün arka bahçesi olan yazar-

ları, çizerleri, heykeltıraşları, karikatüristleri … bilcümlesini susturmasını biliriz. Kafaya bakın, AKP’li olmayan her kesim bugün ‘terörist’ olarak ilan ediliyor. Biz de bu saldırılara karşı elbette ki sanatımızla direniyoruz, direneceğiz ve türkülerimizi her koşulda söylemeye devam edeceğiz. Ben de Grup Yorum’un bir üyesi olarak, bu tarihin bir parçası olarak tarihimizden, halklarımızın tarihinden öğreniyorum, onları okuyorum. Bu tarih Grup Yorum’u asıl kimliğine kavuşturan bir tarih; ustalarımızın tarihi. Her daim öğretmeye devam ediyorlar. Bu nedenle bu okulun öğrencisi olmaktan mutluluk duyuyorum. Pir Sultan’ların, Bedrettin’lerin, Ruhi Su’ların, Nazım Hikmet’lerin ve daha ismini sayamadığım onlarca ustamızın öğrencisi olmaktır mutluluğu-

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 17


17-19 ayfer mektup_sablon 2/13/13 9:28 AM Page 18

köy’de. Yılbaşı gecesi atılan havai fişeklerin seslerini duyuyoruz bir yandan, öbür taraftan televizyonlarda tıka basa insanla dolan Taksim meydanının görüntüleri veriliyor. Ancak bunlar yeni yılın öne çıkarılan, gözümüze adeta sokulan yönleri. Bir de öyle çok da gösterilmeyen yönleri var yeni yılın, 2013’ün... Yeni yıla işsiz giriyor örneğin Şişecam işçileri; harcanan bir ömür, bir gecede kapı dışarı ediliyor ve işçiler yeni yıla eğlenerek değil işlerini geri almak için direnişle giriyorlar.

mun sebebi ve Nazım’ın dediği gibi: “Bahtiyarım!” Söz açılmışken Nazım ustayı okuyorum bu aralar, tekrar tekrar okuyorum. Ömrünün büyük bölümünü hapishanelerde geçiren usta, Çankırı Hapishanesi’ndeyken şöyle yazıyor duygularını; … Nasıl haberler aldık en güzel hürriyete dair nasıl dinledik ayak seslerini yaklaşan müjdelerin ne güzel şeyler konuştuk hapishane bahçesinde... İçerideyken de dışarıyı soluyor Nazım usta. Yaşamı, yaşama dair olan her şeyi. Nice hayaller kuruyor hapishane bahçesinde, nice güzellikleri paylaşıyor. Artık eskisi gibi hapishane bahçesi yok. Avrupa standartlarına uygun tecrit hücreleri ve her tarafı beton küçücük havalandırmaları var, toprağa basmak bile yasak, ancak kendimizi şanslı hissettiğimiz bir tarafı var ki o da bulunduğumuz hapishanenin İstanbul’un göbeğinde bir yerde olması. Böylelikle şehrin kalaba18 | TAVIR | ŞUBAT 2013

lığını, arabaların seslerini duymak bile tarifi imkansız bir duygu bizim için. Yaşama dair en küçük bir ses duymak bile mutlu ediyor bizleri. Elbette ki bu bir yanı; ancak çok daha önemli bir başka yanı var ki tecrit sadece hapishanelerde değil dışarıda da devam ediyor. İçeride bedenlerimiz, dışarıda ise düşlerimiz tutsak. Bize sunulan tek şey canımız çıkana kadar çalışmak. İşte bu nedenle havalandırmada volta attığımızda duyduğumuz yoğun trafik gürültüleri öfkemizi de kabartıyor bir yandan. Saatlerce trafikte evine gitmek için beklemek zorunda kalanlar geliyor gözlerimizin önüne. Metrobüse binmek için beklenen sıralar, binildiğinde de balık istifi giden işçiler, emekçiler; yani ezilen halk... Sonra televizyondaki bir haber takılıyor aklımıza; metrobüste bir kişinin yoğun sıkışıklıktan dolayı hayatını kaybettiği haberi. Kanımız donuyor, halkla dalga geçiyorlar adeta. Halkın rahatı için çözüm üretmek değil dertleri; tekeller daha fazla nasıl kazanır, ona bakıyorlar.

Öğrencilerin evleri basılıyor gece yarısı bir başka yerde, Kürdistan’da operasyonlar artarak devam ediyor. Haberlerde, yeni yılda ekonomik büyümelerden, üretimden, demokrasiden, barıştan söz ederken AKP iktidarı; diğer taraftan işsizler giderek çoğalıyor, taşeron çalışan işçiler iş kazalarında can veriyor, yeni yeni zamlar kapıları çalıyor, hapishaneler doldu da taşıyor, sokakta hakkını isteyen her kesime “organik” dedikleri gazdan tattırılıyor. Zulüm varsa direniş de vardır. Türkülerimiz de direniyor, direnişlerde yaşam buluyor; işte bu nedenle işlerinden çıkarıldıkları için meydanlarda, sokaklarda ısrarla, kararlılıkla direnerek haklarını arayan tüm işçilere, direnişi kazanan Roseteks, Darkmen, BEDAŞ işçilerine türkülerimizle bir “merhaba” diyor, “bin selam olsun” diyoruz. Ve şu anda direnen Hey Tekstil işçilerinin zaferini de bekliyoruz, buna inanıyoruz...

Maden işçilerinin her gün bir patlamada hayatını kaybettiği ülkemizde, kara olan işçilerimizin yüzleri değil bu ülkenin adaletidir. Ve maden işçileri de gerDerken 2012 bitiyor ve yeni bir yıla giri- çek adaleti, insanca yaşam koşullarını yoruz, her şeye rağmen umutla... Dedik ancak direnerek kazanabilir. Kozlu’da ve ya şehrin göbeğinde hapishane, Bakır- diğer maden ocaklarında hayatını kay-


17-19 ayfer mektup_sablon 2/13/13 9:28 AM Page 19

beden maden işçilerinin aile ve yakınlarının başı sağolsun, başımız sağolsun... Sadece işçiler değil; halkın birikmiş öfkesidir ODTÜ’de açığa çıkan. AKP kendi kuşağını yaratmak istiyor. Öğrencilere de düşünmeyin, sorgulamayın, bilime gözlerinizi kapatın diyor. Oysa gençlik bu ülkenin can damarıdır, DEVGENÇ’liler bunun ispatıdır.

rum halktır ve halk bitmez tükenmez bir deryadır. İşte bizim şarkılarımızın konukları bu anlattıklarımızdır. Bu ülkede halklar ne yaşıyorsa bir parçası da bizim sözlerimizde, ezgilerimizde vardır. Bu nedenle mektubumda sanatımıza konu olanları anlattım. Ve son sözü devrimci şair, yazar Ümit İlter’e bırakmak istiyorum.

Özgür Tutsak Ümit İlter diyor ki; “Grup Yorum müziği halkın konuşmasıdır. Emperyalizmin ve oligarşinin yalan ve yaygarasına karşı halkın cevabıdır Grup Yorum’un ezgisi. Ve halk konuşacağı ağzı buldu mu asla susturamazlar. Grup Yorum’un gerçekliği işte budur...”

Tecritin bir diğer boyutu da sansür; iktidar bir taraftan saldırırken diğer taraftan da haber yapan basına sansür uyguluyor. İşçilere, emekçilere, devrimcilere yönelik hiçbir saldırı televizyonlara yansımıyor, yansıyanlar da hemen kaldırılıyor. Gerçekleri sansürle halktan gizlemeye çalışan AKP iktidarı şimdi de bütün araçlarıyla “F Tipi Film”imize sansür uyguluyor. Grubumuzla film üzerine yapılacak olan televizyon programları engelleniyor, filmi yayınlayan sinemalar tehdit ediliyor, izleyiciler korkutulmaya çalışılıyor. Ancak tüm bu sansüre karşı “F Tipi Film” halkla buluşmaya devam ediyor. Tecrite karşı 7 yıl boyunca “Ölüm Oruçları”nda direnenleri ve tecritin sonuçlarını konu alan filmimizi sahiplenen tüm herkese Tutsak Cephesi’nden “bin selam” diyoruz, Nazım ustanın dediği gibi “yaklaşan müjdelerin ayak seslerini dinliyoruz”, attığımız her voltada. Attığımız her volta dışarıyı soluyor; bize, bu halka, ezilenlere ait olan her şey burada da yaşanıyor. Parmakları kırılarak, işkencelerle katledilen Şilili halk sanatçısı Victor Jara diyor ki; “Şarkım özgür bir şarkıdır.” Victor Jara’yı katledildiği stadyumda 5 bin kişilik koroyla, şarkılar söyleyerek ve ölüme gülerek götüren işte bu özgür şarkılardır. Yorum’un şarkıları da özgürdür, üyeleri hapsedilse de, üretimlerine sansür uygulansa da “o duvar duvarınız vız gelir bize vız” demişizdir bir kere... Çünkü Yo-

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 19


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 20

derleme derleme

yazarlardan destek mesajları tavır

temel demirer: iyiler düşmansız olmaz “İyiler düşmansız olmaz.” der A. Manzoni. Çok doğru; aynen öyle... “Sanatın içine tükürenler”; heykel yıktıranlar; tiyatroları kapatanlar; Malatya Kürecik’teki radar üssüne “NATO toprağı” diyenler yani kötülükte/ işbirlikçilikte sınır tanımayanlar; elbette halkın davasını/ sanatını savunup, mücadelesini sürdüren iyilere saldıracaklardır; saldırdılar da! Şimdi her şey G. Clemenceau’nun, “Adaletsiz bir ülke mezbahadan farksızdır,” betimlemesindeki üzereyken; Tavır Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek ile Yayın

Danışmanı Veysel Şahin arkadaşlarımızın (ÇHD’liler gibi) tutuklanması da bu kara gericilik tablosunun bir parçasıdır! Ama nafile… Karanlığın, kötülüğün saldırganlığı hiçbir sonuç elde edemeyecektir. Çünkü sabahın sahip(ler)i vardır; karanlığın sonu bir ulu şafaktır… Kazanan(lar) yine, diz çökmeden teslim olmadan; dik durup diklenerek bugünden geleceği Gamze Keşkek ve Veysel Şahin (ÇHD’liler) gibi yaratanların; yani bizim; yani halkın olacaktır…

nihat behram: faşizme karşı mücadeleye ve onu teşhir etmeye devam edeceğiz Biriken iletileri, hangisinden söz edeyim diye okurken, ardı ardına birkaçı daha düştü! Yazımın son satırlarına onlardan birini, İdil Kültür Merkezi’nden gelen iletiyi ekliyorum: “Polis sabah 04.30’da merkezimize saldırdı. Kapılarımızı kırdılar, duvarları deldiler, Grup Yorum ve İdil Kültür Merkezi çalışanları işkenceyle gözaltına alındık. Grup Yorum’un stüdyosu talan

20 | TAVIR | ŞUBAT 2013

edildi, enstrümanlarımız kırıldı, yeni albüm kayıtlarına el konuldu. Emniyet bununla da yetinmeyip basına ve halka ‘İdil’in 11 çelik kapısı ve kozmik odası’ olduğu türü yalanlar söylemeye devam etti!” İKM’nin kamuoyuna duyurmak istediğiyse şu: “Faşizme karşı mücadeleye ve onu teşhir etmeye devam edeceğiz!”


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 21

ahmet büke: kitaplar ve şarkılar kurşun geçirmez! Sanatçılar, yazarlar fikirlerine ve yaratıcılıklarına sarılırlar. Onların elinde başka silahları yoktur. Olmaz da zaten. Her sabah daha adil, daha barışçıl bir dünya için yola çıkarlar.

Binlerce yıldır bu değişmedi. Onları öldürerek de susturamazsınız. Kitaplar ve şarkılar kurşun geçirmez çünkü. Bizim hayata küstüğümüz görülmedi.

aydın ileri: akp demokrasisi “korku kültürü” ile ülkemizi ablukaya almaya çalışıyor. Kültür Sanat Yaşamında Tavır Dergisi’ne yapılan baskın sonrası çocukluğumuzda TV'lerde izlediğimiz görüntüler, gazetelere manşetten basılan fotoğraflar gözümün önüne geldi. "Suç delili olarak masa üstüne dizilen kitaplar ve dergiler" 12 Eylül günleri-

ni mumla arattıran bir AKP demokrasisi, "korku kültürü" ile ülkemizi ablukaya alıyor. Kitaptan, dergiden suç aleti olmaz. Kültüre, sanata, türkülere, emeğe, insana sahip çıkacağız. Kültür Sanat Yaşamında Tavır çalışanlarına özgürlük.

ahmet say: bütün dünyada geçerli olan bu tiksinti verici gerçekliğin adı ise faşizmdir Ülkemizin en değerli popüler müzik topluluklarından biri olan Grup Yorum’un çalışmalarını ilgiyle ve beğeniyle izlerim. Avrupa müzik kültürü kökenli bir müzik eleştirmeni olarak ben, müzik türleri arasında ayrım yapmam. Ünlü özdeyişi hatırlayalım: “Şu tür müzik, bu tür müzik yoktur, ‘iyi müzik’, ‘kötü müzik’ vardır.” Çağımızda en geniş kitlelere seslenebilmiş olan “The Beatles” topluluğunun örneğin “Yesterday” adlı parçası, Avrupa’nın önde gelen müzik eleştirmenleri tarafından Robert Schumann’ın Lied’leriyle karşılaştırılmıştır. Demek oluyor ki, “sanat amaçlı müzik” gibi “eğlence amaçlı müzik” de üst düzey yaratıcılığa ulaşabilir. Bu nedenle müzik eleştirmenleri, tür ayrımı yapmaz. Esas olan “müzikal düzey”dir. Zaten ilk çağın yüksek uygarlıklarından bu yana, tarih boyunca üç müzik türünün yaşadığı görülür: Yüreğini açarak toplum adına konuşan halk müziği, müzikal yaratıcılığı en üst sanatsal düzeye yükselten kla-

sik müzik ve eğlence amaçlı da olsa müzikal niteliğin ayırtedici vasıflarından biri olan uçarılığı önde tutabilen popüler müzik. Çağdaş popüler müziğin başlıca vasıflarından biri, halk müziklerine yakınlık duymasıdır. Bu bileşimin örnekleri bizim popüler müziğimizde de uzun yıllardan beri yer almıştır ve bu sayede geniş kitlelere ulaşmıştır. Söz konusu yaygınlıkta, halk müziklerinin çoğunlukla “sözlü müzik” olmasının payı vardır. Popüler müzik türü de “söz”ün etki gücünü arkasına almayı bilmiştir. Görüldüğü gibi konumuz “söz”e, “sözün etki gücü”ne geldi. Hemen belirtmemiz gerekir ki, eğer bir ülkede “düşünce özgürlüğü” ve buna bağlı olarak düşünceyi açıklama özgürlüğü demek olan “ifade özgürlüğü” varsa, hangi sözlü müzik türünde olursa olsun, sanatçı sözünü müzik eşliğinde söyleyebilmeli, görüşlerini açıklayabilmelidir. Ve bir ülkede, herhangi bir popüler müzik topluluğunun müziğindeki

sözler, kimi egemen çevrelerin işine gelmiyorsa ve bu yüzden o popüler müzik topluluğunu zorbalıkla susturmak yoluna gidiliyorsa, o ülkede geçerli olan yöntem “zorbalık”tır. Bütün dünyada geçerli olan bu tiksinti verici gerçekliğin adı ise faşizmdir. Değerli müzik topluluğumuz Grup Yorum’un stüdyosunun harabeye çevrilmesini, bu arada müzik aletlerinin parçalanmasını, ses kayıtlarının yok edilmesini, bir müzik eleştirmeni olarak bu açıdan değerlendiriyorum ve bunun bilinmesini istiyorum. ŞUBAT 2013 | TAVIR | 21


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 22

sennur sezer: büyük hasretimizi dile getiriyor şarkılarınız... Merhaba çocuklar, zeretlerden iğreniyorum, ama bir yü25 yılı aşan sürede muhalif tavrı payla- rüyüşte yanımdakilere yük olmak da şan genç müzikçiler merhaba. var. ) Ne mutlu sizlere, hep genç kalacaksınız. Ne mutlu size grubunuzdan ayrılan olduysa da devrimci, demokrat ve muhalif tavrından cayan olmadı. “Sevdayı kuşanıp yollara düşen”lerin öncüleri bugün kaç yaşında? Kimlerin sesi yarına kaldı? Hepinizi hatırlıyorum. Yalnız da değilim.

Susmanın susmalar getirdiği yılları nasıl bitirdik? Gecelerin sisli puslu sabahlarla noktalanışını yaşadık. Yüreğimizin yaraları nasırlarla kabuk tuttu. Ana ol-

Belleğimde bir afacan gülüş, kumral bir perçem ve bir melodi olarak çınlıyorsunuz. Bir mahkeme kapısında üstünde bir genç resmin basılı olduğu bir tişörtle tanıştık. Bir polis baskınının tanığı dinlenecekti. Yıllar su gibi geçti. Belki arada küsüştük ama darılmadık. Birbirimizin çağrılarını hiç yanıtsız bırakmadık. İlk kez pazartesi akşamı gelemeyeceğimi söyledim. Yaşlandım çocuklar. Sanatın “ben”ci yanından caymayı yıllardır yaşamak kolay iş değil. Kimi zaman sanata yönelen yanınızı, kimi zaman yüreğinizin insancıllığını kalın kabuklar ardında saklamak zorunda kaldınız. Kestane kabukları gibi dikenli kabuklarınıza hiç manın ne demek olduğunu kimse sorkanmadım. Ben ipeğin çelik kadar güç- madı Cumartesileri oğullarının, kızlalü olduğunu bilenlerdenim. rının izlerini arayanlara. Siz bizim çığlıklarımızı taşıdınız alanlara. Halk geleneğimizin sesini günümüzle birleştirmenin çalışmalarını yapmanın Tohumu tanımanın sabrıdır halkın sagücü kadar halk beğenisinin nabzını bır dediği. Bir filizin toprağı nasıl deltutmayı bildiniz. (Hâlâ kulağımda “Sel- diğini bilmektir. Buğdayın sabrı... Arpama’nın kulağının duymadığını, Dilan’ın nın, çavdarın, mısırın çalışkan direncisağ el ve kolundaki morlukları, Bahar’ın dir. Ekmek olmak emek ister. Yüz yılın kolunun çıkığını, Erkan’ın kolunun kı- dörtte birini ardınızda bıraktığınızda rığını,” söyleyen ses. Yaşlanmaya, tan- stadyumda birlikte kutladık şarkılarınısiyona ve ek arızalara ileniyorum. Ma- zı.

22 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Büyük hasretimizi dile getiriyor şarkılarınız. Ninnilerdeki çığlığı fark etmeyen şair olur mu dersiniz? Bu coğrafyadan başka kaç bölgesinde dünyanın ninnilerde ağıtlar, çığlıklar barınır? Ölülerini hangi ülkelerde “nen, nen, lori, lori” diye anlatır analar, yüreklerini avutur gibi... Sevgili Grup Yorum Üyeleri, Eskisi, yenisiyle sevgili sanat emekçileri... Müziği ya da güzelliği silah sayanlar. Sevgili çocuklarım. Müziğin, şiirin, halayların, gowendlerin güzelliği yenecek zulmü. Masallar yüzyıllardır bunu anlattı. Anlamadılar. Ama müzikten korktular, şiirden korktular. Kitaptan, sözden, güzellikten korktular. Düşman oldular. Onlar suyu da tanımazlar. Suyun taşı delebildiğini de görmezler. Sevdanın kökünün direnç olduğunu da ( bilmezler mi bilirler). Sevdaya düşmanlıkları da ondandır. Şimdi dünyanın uzak bir yerinde güneş yeni doğuyor. Baharın ilk günleri gelmiş. Bahçenin bir köşesinde yeşeren çiçeğin yapraklarına çiğ düşmüş. Bu adı bile konmamış ülkenin insanları yorgun dönecek tarladan. Bütün emekçiler gibi bir sıcak çorba, bir güzel söz çekecek içleri. Dilerim hiçbirinin gurbette yakını olmasın. Hapiste, hastanede... Ve bütün dünyada hapishanesiz, sınırsız günler görsün çocuklar. Bahçelerden çitler sökülsün. Yolculuklardan atılsın mektuplar. Tek silah sanat olsun. Sevgili Grup Yorum üyeleri, hepinizi kucaklıyorum.


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 23

adil okay: akp’nin faşizan saldırıları sürüyor... AKP hükümetinin faşizan saldırıları sürüyor. Ülkeyi yarı açık cezaevi haline getiren hükümet, muhalif siyasetçilerden sonra avukatlara ve sanatçılara yöneldi. En son 18 Ocak’ta Grup Yorum’un ve Tavır Dergisi’nin faaliyet yürüttüğü İdil Kültür Merkezi’ne hayâsızca saldırıldı. Neden diye sormuyorum. Nedeni açık: Gerek Tavır dergisi, gerekse Grup Yorum bu ülkenin ezilenlerinden yana sanatlarını icra ediyorlardı. 12 Eylül faşist darbesinden sonra zindanlara tıkılan, sürgünde yaşamak zorunda kalan devrimcilere şarkılarıyla güç verdiler,

moral verdiler. Yollarını arayan yeni nesile yol gösterdiler. Muhalif seslerin önemli ölçüde kısıldığı- boğulduğu en karanlık yıllarda sesimiz oldular. Dün bize, sürgünlere, mahpuslara ses veren, moral veren Grup Yorum üyelerine, Tavır Dergisi genel yayın yönetmeni Gamze Keşkek ve derginin yayın danışmanı Veysel Şahin şahsında Tavır dergisi emekçilerine ve devrimci avukatlara bugün de biz sesimizle moral vermeliyiz. Onların yanında olduğumuzu yüksek sesle haykırmalıyız.

bekir coşkun: ‘sol’ perdesine bastı mı, tınısı binlerce kilometre uzaktaki mazlumların ta yüreğinde patlar! Grup Yorum’u bastılar… Baktılar bağlamaları var… Bağlamadaki parmak izlerini aldılar… En tehlikelisi çünkü… Bomba patladığında, tehlikesi hadi elli metredir… Bunda “Sol” perdesine bastı mı, tınısı binlerce kilometre uzaktaki mazlumların ta yüreğinde patlar: “Şu dünyada ölüm var Yoksulluk var zulüm var Eğme başın namerde Yüreğin var dilin var…”

Bağlamanın yakalandığı yerde “kozmik bilgilerin” de ele geçirildiğini yazdılar yandaş medyada…

“Boru” değil… Üzerindeki parmak izini aldılar… Ne kadar tehlikeli bi şey…

Doğrudur, kozmiktir… Bastı mı Grup Yorum’un parmağı bağlamanın perdesine, tınılar uzaya çıkar, evrene yayılır, yer gök inler…

Çünkü televizyon televizyon dolanıp konuşuyor; yalan dolan, palavra, sahte, ikiyüzlü, dinleyen yok, inanan yok… Ama Grup Yorum’un bağlaması penayı tele vurdu mu….

Bir kasaba kızının sesinde, bir askerin nöbetinde, bir öğrencinin kulaklığında, bir ev kadının mutfağında yankılanır: “Günlerim gecelerim Dost adını hecelerim Günlerim hey gecelerim Biter bir gün acılarım…” Medyaya göre, koçbaşı ile on bir çelik kapıyı kırmışlar içeri girmek için… Helikopter havada, gece karanlığında basmışlar çelik yelekli, kasklı, silahlı timler… Baktılar orada duruyor: Bağlama…

“Cemo…” “Keskin bıçak…” “Ah gülüm…” “Gel ki şafaklar tutuşsun…” Meydanlara sığmayan insanlar katılıyorlar… Dünyanın en güçlü örgütü harekete geçiyor; vicdanı hür, aklı hür, yüreği hür olanlar…Hep bir ağızdan bağırıyorlar…Çığlık çığlık… “Ateşler tattım geldim Türküler yaktım geldim Ay öptü gözlerimi Korkuyu yıktım geldim…

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 23


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 24

Hilmi Yarayıcı @hilmiyarayici ÇHD üyelerine, grup yorum elemanlarına yapılan baskın ve gözaltılar meşru değil haksız, anti-demokratik ve faşizan uygulamalardır. Kınıyorum

dirmayin.. Grup Yorum'un tutuklamalar sırasında yurtdışında olan elemanları söylüyor.Cellatlar için "Herşey Bitti" http://youtube/fhSwqTgUZ7o #GrupYorumBiziz.

Selami İnce @selamiince Grup Yorum hep başı dimdik girdi oraya ve başı dimdik çıktı. Grup Yorum 25 yıldır her iktidar zamanında baskı gördü, gözaltına alındı. İktidar değişir, sistem değişmez: halktan yana olmak suç

Vecide Şener @vecide11 Kitapları bomba, müzikleri bomba, cüppeleri bomba olan ülkenin insanıyız. Rengin Arslan @RenginArslan Çağlayan Adliyesi'nde bir pazar gününden izlenimler.. Avukatlar, Grup Yorum... halaylar

Şirin Payzın grup yorum on binlerce kişiye konser vermiş bir gruptur. dün bu konserleri düzen- Ateş İlyas Başsoy @SONSAYI lerken DHKP-C üyesi değildi de şimdi mi Grup Yorum'un avukatlarından sonra, DHKP-C üyesi oldu! alışveriş yaptıkları bakkallar, saç kestirdikleri berberler ve simit attıkları martılar da Serkan Ocak @serkanocakkk tutuklanmış. Grup Yorum, 2 gün ızdırap çekti. Albüm kayıtlarına el konuldu. Gözaltına alınan- Levent Uzumcu @LeventUzumcu ların tamamı serbest kaldı. Bu işten bir şey Grup Yorum elemanı sanatçı ve avukat anlayan var mı? arkadaşlarımıza yapılanlar "demokrasimizin" turnusol kağıdıdır. Ayıptır, günahvedat yıldırım @wedoyildirim tır... İdil kültür merkezi polis araması erGittik yerinde gördük.işte grup yoru- tesi... Bu utanç da bizim... Bugün,Saat 14 mun suç aletleri:)) İdeolojik türkü, halay 00,yer taksim tramvay durağı...Konu,özyapmaya yarayan teçhizatlar.. gür sanat yapmak isteyen insanların gözaltı,ülke türkiye, yıl 2013...Bu utanç da mehves evin @mehvesevin bizim. Mesleği avukatlık olan insanların, onlarla haber için görüşen gazetecinin ve Grup Yorum elemanı sanatçı ve avukat Grup Yorum'un gözaltına alınması kabul arkadaşlarımıza yapılanlar "demokrasiedilemez mizin" turnusol kağıdıdır. Ayıptır, günahtır.. Cemal Şan @CemalSan iktidar grup yorum'u 'terbiye' etmeye çalışıyor.. hala türkülerin “terbiye edileme- ezel akay @ezop2011 yeceğini” öğrenemediler!.. YORUM'un yeni albüm kayıtları da polis tarafından alınmış! Vay canına! Tarihe geAHMET SUNGUR @sungurahmet çer bu durum! Grup yorum konserlerini Bu da oldu! Basılmamış kitaplara saldıran dolduran 350.000 kişi'ye davet. Bu tutukgüruh, Grup Yorum'un yeni albüm kayıt- luluğa itiraz edin, bir müzik grubu tutuklarına el koydu. Yıl 2013, Türkiye'de yaşı- lanamaz!. yoruz... Alper Turgut @AlperTurgut01 redhack Hak yok, hukuk yok, türkü yok, halay yok, Grup Yorum ve Avukatlara saldiran F-tipi oh ne ala memleket... İstanbul polisine polis-savcilar, ileri gidiyorsunuz. Bu halk göre; Grup Yorum ve ÇHD üyeleri, ajanyalniz degil, devrimcileri de oyle. Bizi kiz- lık yapıyormuş! Halay çekerek bu ülkeden

24 | TAVIR | ŞUBAT 2013

gidesim var, tey tey:) ÇHD baskınında; vizyondaki F Tipi Film'e 'delil' olduğu gerekçesiyle el konulmuş. Harbi bu neyin kafasıdır, kurmaca filmden delil mi olur? "İyi müzik ve dürüst müzisyen, faşizmin baş düşmanıydı ve her zaman öyle olacaktır.” Hanns Eisler Nur Sürer @nursurer ÇHD'ye ve İDİL kültür merkezine polis baskını...şiddetle kınamamız lazım.. Avukatlara ve grup Yorum elemanlarına özgürlük..Demokrasiyi böylemi getireceksiniz? ÇHD ve GRUP YORUM'u kimse susturamadı.... GRUP YORUM 28 yıldır, türkülerini söylüyor...kaç tane iktidar gördüler ben bilmiyorum. sel gider kum kalır.. GRUP YORUM'un yeni albümünü polis teşkilatımı çıkaracak acaba? Cemaat polisi ÇHD ve GRUP YORUM'u ajanlıkla ilişkilendirecek kadar paranoyaya kapılmış..Allah islah etsin ne diyelim!! fatih yaşlı @fatih_yasli gözaltıları protesto ederken gözaltına alınanların gözaltına alınmasını protesto ederken gözaltına alınanlar... onur kılıç @onuroklc protesto edenler gözaltına alınıyor, bunun haberini yapan gazeteciler gözaltına alınıyor, onları savunacak hukukçular gözaltına alınıyor. Erkan Şimşek @itaatsiz An itibariyle polis şiddetine maruz kalan biri 444 155 9 İmdat Polis hattında avukat bulamayabilir. Zira polis çoğunu gözaltına aldı. eren eğilmez @erenegilmez ABD'nin 6. filosu geldiginde onlari bu ulkenin ogrencilerini kurban ederek karsilamislardi. Patriotlarin geldigi bugun de avukatlarini... Deniz Özbilgin @DenizOzbilgin kentsel donusume karsi barinma hakki mucadelesi yarim kalmaz. Avukati aldilarsa, yargida onumuze tas koyarlar, sokakta degil..


20-25 destek mesajları_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:30 AM Page 25

Mehmet Bekaroğlu @MBekaroglu DHKP-C operasyonları filin zücaciyeci dükkanına girmesi gibi; hukukçulardan müzisyenlere ortalık darmadağın. "İfade özgürlüğü" nerede bitiyor "terör" nerede başlıyor bir bilen varsa açıklasın. Erdem Canan @Erdem_Canan Bugün dövülerek gözaltına alınan Taylan Tanay; dövülerek öldürülen Engin Çeber'in avukatıydı.. ismail saymaz @ismailsaymaz dersim'de jandarma karakolunun bahçesini tırnaklarıyla kazıp ceset çıkaran taylan mı ajan? festus uğruna yargılanan güray mı yoksa? hangisi? polis kurşunuyla felç kalmış, avukatı olduğu balici genci hastane hastane gezdirip hayatını kurtaran naciye demir mi ajan? güldürmeyin adamı eksihabermas @eksihabermas Ulkeye patriot getirtenler ve komsu ulkeye ceteleri salanlar degil de; savasa ve isgale karsi cikanlar ulkenin gelecegi icin tehlikeliymis. Türkiye Cezaevi: Tutuklu öğrenci:875, gazeteci:75, avukat:45, sendikacı:63, bel. başkanı:20, vekil:8, yurttaş:136bin. Muktedir ve yancısı olmayan herkesin yarınlarından emin olamayacakları ortam yaratılarak hayatları eğretileştirilirken düzen sürdürülüyor. Sistemin sahte delil üretimini bir kere "ulvi amaçlar" için meşrulaştırdıktan sonra bunun yaratacağı anafordan kurtulamazsın. Yaşanan budur. Fasizm gunlugu: Avukatlar darp edilerek gozaltina alindi; fasizmi elestiren Zengin Mutfagi oyunu kaldirildi; Hrant Dink anmasina gaz atildi. Kerem ALTIPARMAK @KeremALTIPARMAK Örgüt üyeliği sayılır diye şimdiye kadar sustum. İtiraf ediyorum, ben akademisyenlerden çok ÇHDli avukat arkadaşlardan bir şeyler öğrendim. Gokcer Tahincioglu @GTahincioglu Ulucanlar katliamından bu yana aynı

avukatlar, aynı gözaltılar, arkadaş ajanlarsa ne bekledin 14 sene...Yargısız infazları yapanları serbest bırakanlar, o infazların faillerini bulmak için çırpınanları tutukladı... haber için ÇHD ile görüşen gazeteciyi gözaltına almak nedir, sanki uyuşturucu pazarlığında yakalandı... Hüseyin Aygün @HuseyinAygun62 gelelim 'bizim Taylan'a: onu ne zaman tanıdığım konusu sisli sanki; Malatya DGM koriorları veya Malatya Hapishanesi avukat görüş odası olmalı. 'devrimcilerin avukatı" Taylan genç ve gülen yüzünün tam ortasını kaplayan simsiyah burçak bıyıklarıyla hemen dikkatimi çekmişti. tanışır tanışmaz çok iyi arkadaş olduk. ben böyle bir 'cesur yürek' görmedim; kaç gösteride dövüldü, kaç mitingte polisin yakasına yapıştı, kaç öğrenciyi polise kaptırmamak için hamle yaptı; yedi de copu başına; bilemem; sayamadım. Festus Okey'i; bir 'siyah'ı öldürülüp atılmışken bir köşeye, soğuk bir karakolda; vicdan ve hukuk adına savunmuştur. dinci faşizmin hedefe koyduğu Fazıl Say'ın mahkemede yasal avukatıdır. Çemişgezek toplu mezarında kardeşi Ali Yıldız'ın kayıp kemiklerini çıkarmk için yazortasında dirhem dirhem eriyen Hüsnü Yıldız'ın vekilidir. Ümit Kocasakal'ın başkanlığındaki baroda büyük işler başarmıştır 'adalet' adına. hayatı Türkiye devrimci hareketiyle özdeş olan 'eskilerin devrimcisi' Dursun Karataş'ın bile avukatlığını yapmıştır Taylan; hem de genç yaşına zıt inanılmaz bir ağırbaşlılıkla. duydum ki bugün akşam 'slogan atmasın' diye başkanı olduğu ÇHD binasından dövülerek çıkarılmış Taylan. bilmezler Taylanlar silinmez tarihten. yenilmez düşmana; onlar nafile direnirler tarihe. Taylan Özgür ölmüştür; göstermiştir bizlere. Taylan Tanay direnecek; gösterecektir bir kere daha; herkese.. Yılmaz Odabaşı @yilmazodabasi ÇHD'li avukatların yüz akı direnişine sevgi, saygı, selam olsun! Av.Taylan Tanay, bedeli vardır; hep böyle güçlü ol kardeşim! Sizi seviyorum

Melda Onur @meldaonur Grup Yorum'un yeni cikacak albumune de polis el koydu. Bu da bir AKP ilk'i olmali. Cikmamis albume operasyon!!! Sarkilar bomba mi??? Harun Tekin @harun_tekin barış için uğraşırken bile bir yandan şarkılarla filmlerle savaşırsanız şarkılarla filmleri üzer, onları güçlendirirsiniz. olan size olur. Serkan Ocak @serkanocakkk Grup Yorum'dan gözaltına alınanları değil de alınmayanları sayıyorum: "Cihan Keşkek, Muharrem Cengiz. (onlar da Almanya'da stüdyo kaydında) Ragıp Yavuz @R_Yavuz_1914 Grup Yorum ve İdil Tiyatro Atölyesi sanatçıları gözaltında! Basın açıklamasında yanlarındaolalım! pic.twitter.com/l8OhEOAl barış atay @barisatay #grupyorumgozaltinda #ÇHDliavukatlar gözaltında #hukukgözaltındabizim için konuştular,susturulmaya çalışılıyorlar.Şimdi sıra sende;SUSMA!!! Özgür Mumcu @ozgurmumcu Avukatları tutuklayın. Zaten adalet için polis, savcı ve hakim yeter de artar bile. Redd @reddseyirdefter yorum'un kültür merkezinin polis ablukası altında tutularak stüdyolarının talan edilmesi asla kabul edilemez! ezel akay @ezop2011 kim haklı diye bakmadan,birbirlerini yoketmeye çalışanların bizi de yoketmesini engellemenin yolu demokratik tavrı ve adaleti savunmaktır Mahsun Kirmizigül @Mhsnkrmzgl Eğer demokratik bir ülke olacaksa bu ülke, herkes fikrini özgürce söylemeli, türkülerde susmamalı. Grup Yorum açlık grevinde.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 25


26 af örgütü reh kons_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:31 AM Page 26

açıklama açıklama

uluslararası af örgütü: terörle mücadele davalarında yargılanan bireyleri savundukları için tutuklanma tehdidi aldıklarını belirtmişlerdi... Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’nin farklı illerinde gece gerçekleşen polis baskınları sonucu ifade özgürlüğünü ve polis şiddeti mağdurlarını savunmalarıyla tanınan 15 insan hakları avukatının gözaltına alındığını belirtti.

Kurtuluş Partisi/Cephesi DHKP/C)’nin üyeleri olduğu iddia edilen kişileri hedeflediğine inanılmaktadır. Yetkililer, soruşturmada “gizlilik kararı” bulunduğu için henüz savunma avukatlarına bilgi sunmadılar.

Yasaklı sol bir grubu kontrol altına almak amacıyla yapıldığı belirtilen polis operasyonlarında Ankara, İstanbul ve İzmir’de aralarında ev ve hukuk bürolarının da bulunduğu pek çok adrese baskın gerçekleştirildi. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Merkezi ve şubeleri ile İstanbul’daki Halkın Hukuk Bürosu da baskınlar kapsamında yer alan adresler arasındadır.

Raporlara göre, Türkiye’nin yedi farklı şehrinde 80’den fazla kişi polis operasyonları dahilinde gözaltına alındı.

Uluslararası Af Örgütü’nün edindiği bilgilere göre, polis, Halkın Hukuk Bürosu’nda yasal olarak bulunmaları gerekmesine rağmen, bir savcı ve baro temsilcisi bulunmaksızın arama yapmıştır.

Gardner, “İnsan hakları avukatları terörle mücadele kanunlarının yaygın suistimalinin mağdurlarının sadece bir kısmıdır. Sorulması gereken soru şudur: İddia edilen insan hakları ihlallerinin mağdurlarını savunmak için geriye kim kalacak?” dedi.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, “Önde gelen insan hakları avukatlarının gözaltına alınması ve ofislerinin açıkça hukuka aykırı bir biçimde aranması, muhalif sesleri engellemeye yönelik gözle görünür bir şekilde gerçekleşen kovuşturmalar dizisine bir yenisini daha eklemiştir” diye belirtti. Türkiye’nin terörle mücadele kanunları kapsamında gerçekleştirilen bu son dalga tutuklamaların, silahlı Devrimci Halk 26 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Uluslararası Af Örgütü, meşru barışçıl eylemleri kovuşturmak amacıyla suistimal edilen aşırı derecede geniş ve muğlak terörle mücadele kanunlarına karşı uzun zamandır kampanya yürütmektedir.

Aralarında hedeflenen derneğin üyelerinin de bulunduğu avukatlar, olaylar öncesinde Uluslararası Af Örgütü’ne terörle mücadele davalarında yargılanan bireyleri savundukları için tutuklanma tehdidi aldıklarını ve bunun gerçekleşmesi olasılığından korktuklarını belirtmişlerdi. Uluslararası Af Örgütü 18 OCAK 2013

İşkence Kurbanları için Uluslararası Rehabilitasyon Konseyi (IRCT), Türkiye'de pek çoğu hükümete karşı açılan işkence davalarında hukuki açıdan kilit önem taşıyan şahıslar olan 12 insan hakları avukatının gözaltına alınıp tutuklanmasından kaygı duymaktadır. Özgür ifadenin ve polis şiddetinin kurbanı olan insanların haklarının koruyucusu olmalarıyla bilinen dokuz avukattan oluşan bir grup şu anda hapishanededir. Bu kişilerin baktıkları davalar arasında 2008 yılında hapishanede işkence yüzünden hayatını kaybeden Engin Çeber'in davası da vardır. Avukatlar terörist bir örgütün üyesi olmakla suçlanmaktadırlar. Haddinden fazla geniş bir kapsama sahip terörle mücadele yasaları kullanılarak terör örgütü üyesi olmakla suçlanan bu avukatlar görünüşe göre bilerek hedef seçilmişlerdir ve bu durum IRCT ve Türkiye'deki ortaklarımız için son derece kaygı vericidir. IRCT olarak, şu anda tutuklu bulunan avukatların devlete karşı çeşitli insan hakları ve işkence davalarını takip ettiklerine bir kez daha dikkat çekerek, bu tutuklamalara ilişkin kaygılarımızı ifade etmek konusunda yerli ortaklarımıza ve diğer insan hakları örgütlerine katılıyoruz. IRCT (Uluslararası Rehabilitasyon Konseyi) 31 Ocak 2013


27- 28 venezüella_sablon 2/13/13 9:33 AM Page 27

açıklama

açıklama

venezüellalı örgütler: “ingiliz vatandaşı olup kraliçe'ye ve birleşik krallığın çıkarlarına sadakat yemini etmiş bakanlar acaba hangi devletin ajanlığını yapıyorlar?”

Türkiye devletinin devrimcilere yönelik yeni bir saldırısını daha haber aldık. 18 Ocak 2013 tarihinde Türkiye polisi yedi kentte yaptığı baskınlarla, içlerinde devrimci avukatlardan oluşan bir derneğe (ÇHD - Çağdaş Hukukçular Derneği) üye avukatların, Türkiye’nin en önemli devrimci müzik grubunun (Grup Yorum) üyelerinin ve devrimci basının önemli bir dergisinin (Yürüyüş Dergisi) çalışanlarının bulunduğu 85 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar ancak 24 saat sonra avukatlarıyla görüşebildiler. Gözaltına alınanların birçoğu açlık grevine

başladı. Polis gözaltındakilere su ve şeker vermedi, tuvalete gitmelerine izin vermedi ve 35 saat boyunca arkadan kelepçeli halde tuttu. Gözaltındakilere destek açıklaması yapmak isteyen, çoğunluğunu ailelerinin oluşturduğu gruba polis tazyikli su ve biber gazıyla saldırdı. 20 Ocak tarihinde 9’u ÇHD üyesi avukat olan 28 kişi tutuklandı, diğer gözaltına alınanlar yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Türkiye devletinin iddiasına göre gözaltına alınanlar "yasadışı DHKP-C ör-

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 27


27- 28 venezüella_sablon 2/13/13 9:33 AM Page 28

gütünün üyesiydi ve devletin kozmik sırlarını başka bir devlete veriyorlardı". Bu suçlamaların devrimcileri gözaltına almak için beceriksizce uydurulmuş bahaneler olduğu savcının sorgulama sırasında gözaltındakilere sorduğu sorulardan bile anlaşılmaktadır. Avukatlara neden işçi eylemlerinde slogan attıkları, neden işçilerin eylemine katılarak onlara cesaret verdikleri, neden müdahilliklerini üstlendikleri, polis hakkında neden suç duyurusunda bulundukları soruldu. Gözaltındakilere yönelik ortaya atılan suçlamalara ilişkin tek bir soru dahi sorulmadı. Türkiye devleti bir taraftan işçi sınıfının, yoksul kesimlerin en temel hak-

larına yönelik saldırısını artırırken, işçilerin ve emekçilerin en ileri hak savunucuları olan ilerici avukatlarını, sanatçılarını ve devrimcilerini gözaltına alıyor, suçlanacak hiçbir şeyleri olmadığı itiraf edilircesine "kozmik sırları yabancı ülkelere" vermek gibi aptalca bir iddiayla kendini savcı yerine koyan polisler tarafından gözaltına alıyor ve mahkemeye çıkartıyorlar. Devrimci ve demokratlara saldırmak için şimdi de "yabancı devletlere ajanlık yapma" safsatasını soğuk savaş yıllarının tozlu sandıklarından çıkarıp yeniden piyasaya sürüyorlar. Aslında soruyu şöyle sormak gerek: Türkiye’nin yarısını NATO üssü haline getirenler, ABD'ye ait onlarca atom bombasını İncirlik üssünde koruyanlar, emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını korumak için yerleştirilen patriotları için

Halkların Kucaklaşması Kolektifi, Simon Bolivar Okulu, Radikal Bolivarcı Alternatif Kolektifi, Doğrudan Demokrasi Kolektifi, Jose Rafael Nieves Toplumsal Köylü Hareketi, Ulusal Komünal Hareket, Milletvekili Oresteres Leal, Milletvekili Carlos Partidas, Savcı Cleotilde Avendanyo, Avukat ve Gazeteci Israel Sotillo, Cojedes Eyaleti Kültür Cephesi, Gazeteci Oscar Farfan, Radikal Bolivarcı Avukatlar Kolektifi, Alexis Campos, Doktor ve Ceza Avukatı Moises Diaz Zamora, 13 Nisan Dergisi, Tenör Victor Rodriguez, Andres ve Ramon Parquier Hücresi (Caracas, Miranda, Aragua ve Carabobo bölgeleri), 60'lı yılların Dostları Vakfı (Falcon, Lara, Yaracuy bölgeleri), Argimiro Gabaldon Komünü (Lara bölgesi), Yurtsever Millet Meclisi Komitesi (Fabricio Ojeda), Toldos 5 Temmuz (Petare bölgesi), 4 Mayıs Mahalle Cephesi (Petare bölgesi), Petare Televizyon Kanalı Kolektifi,

28 | TAVIR | ŞUBAT 2013

emekçi halktan toplanan vergilerle üstüne para ödemeye hazırlananlar, (Wikileaks belgelerinde görüldüğü gibi) ABD'li elçilere birbirlerini şikayet eden ve onların gözüne girebilmek için devlet ve hükümet sırlarını hiç çekinmeden veren, kimileri İngiliz vatandaşı olup Kraliçe'ye ve Birleşik Krallığın çıkarlarına sadakat yemini etmiş bakanlar acaba hangi devletin ajanlığını yapıyorlar? Venezüellalı kitle örgütleri, milletvekilleri, avukatlar, aydınlar, sanatçılar olarak Türkiye burjuvazisi ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda devrimcileri, avukatları, sanatçıları haksız yere hapse atan Türkiye devletini kınıyor, tutuklananların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Eylemdeki Palo Verde Kolektifi, Sucre Devrimci Sanatçılar Cephesi, Barbaro Rivas (Petare Bölgesi), Petare Sanatçılar Cephesi, Guevaracı Öğrenciler (Sucre), Sosyalist İşçi Hareketi (Sucre), 23 Ocak Sergio Rodriguez Kolektifi, Farabundo Marti Kolektifi, Salvador Allende Kolektifi, La Piedrita Kolektifi, Montaraz Kolektifi, La Libertad Kolektifi, Ernesto Guevara Komitesi, Sierra Maestra Komünü, Los Arbolitos Spor Grubu, Ayacucho Sosyal Vakfı, Bloque 2 Spor Grubu, 3 Kök Kolektifi, Güneşin Doğuşu Kolektifi, Simon Bolivar sosyalist Komünü, El Panal 2021 Sosyalist Komünü, Kapu Kapu Tiyatro Grubu, İlk Adım - Hümanist Grup, Milis C. Kolektifi, Reserva Social Vakfı, Danilo Anderson Vakfı


İDİL KÜLTÜR MERKEZİ’NE YAPILAN BASKINDA ENSTRÜMANLARDAN BİLE PARMAK İZİ ALDILAR ŞUBAT 2013 | TAVIR | 29

29 karikatür_sablon 2/13/13 9:34 AM Page 29


30-31 onu didik didik_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:52 AM Page 30

deneme deneme

bu toprağın karayılanları bitmez bitmeyecek! ümit zafer

Onu didik didik didiklediler Saçlarından tutup sürekledirler Götürüp kafire 'Buyur…' dediler Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” Nazım Hikmet Bağımsız Türkiye isteyen vatanseverleri, Grup Yorum üyelerini, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarını, DevGençlileri hapishaneye “buyur” eden AKP aynı gün İskenderun Limanın’dan emperyalistlerin patriotlarını da buyur ediyordu ülkemize. O gün televizyon kanatları, bu iki yere, birbiri peşi sıra canlı bağlantılar kurdular. Vatanseverler hapishaneye gönderilirken emperyalistlerin füzeleri de ülkemize giriş yapıyordu. Ki Alman Patriot Harekat Birliği’nin komutları Albay Marcus Ellerman yaptığı açıklama da “Çok güzel karşılandık” dedikten sonra ekledi: “Patriot Silah Sistemi Kahramanmaraş’ı koruma gücüne sahiptir” (22 Ocak 2013/Birgün)

yere göğe sığdıramadıkları Menderes iktidarı, Amerikan askerlerinin göz zevki için genelev duvarlarına bile boya- badana yaptırmıştı.

Marcus’ları işbirlikçilerin “çok güzel” karşıladığı açıktır. Daha bu ne ki! Marcus’ların, Toniler’in, Coniler’in her türden ihtiyacını görmek için elinden geleni yapacaktır AKP. Ne de olsa,

Söyleyene değil, söyletene bak der halkımız bu gibi durumlar için. Elbette Marcuslar, Sütçü İmam’ın hatırasını aşağılama fırsatı veren AKP’den başkası değildir. Ki Patriot

30 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Marcus’ları “güzel” karşılayıp “güzel” ağırlayacak olan Marcusları bu ülkeye davet edenlerdir, halkımız değil. Emperyalistlerin Toni’sini de Coni’sini de sevmez halkımız. Günü gelince de, hak ettikleri tarz da hadlerini bildirecektir. Alman askeri Marcus’a “Patriot silah sistemi Kahramanmaraş’ı koruma gücüne sahiptir” dedirtmek, hem Maraş’ın “kahraman” oluşuna hem de Sütçü İmam’ın aziz anısına hakaret anlamına gelir.

Füzeleri ülkemizin gerçek egemenlerinin kim olduğunu da göstermektedir. İşte bu yüzden babalarının çiftliği gibi gelip Kahramanmaraş’a, Gaziantep’e, Adana’ya bayrak diker gibi diktiler patriotlarını. O patriotlara iyi bakın, gizli işgalin en açık görünümlerinden birisini göreceksiniz. Müslüman’ın Tanrıya Yaranacak Yüzü Olmalıdır Aralık 1919’da Maraş’ın içinde Fransız askerlerini cezalandıran Sütçü İmam, inanmış bir Müslümandı. Peki ya patriotları ülkemize davet edenler? Bakın, ne diyordu 1919 yılının Maraş müftüsü: “… Ey Nas!” (İnsanlar) Daha ezan okunurken olanları biliyorsunuz. Müstevliler, (istilacılar –bn-) ülkemizin üstünde kara bulutlar dolaştırdıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de kadınlarımıza kızlarımıza


30-31 onu didik didik_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:52 AM Page 31

hançer gibi sokulan patriot füzelerini gördükçe emperyalistlerin, bu türküyü anımsamamak olanaksız. Düşman dolduğu koşullarda “Karayılan der ki, harbe oturak/Kilis yollarından kelle getirek/Nerde düşman varsa orda bitirek/ Vurun Kürt uşağı namus günüdür/Vurun Antepliler kavga günüdür” Emperyalistlerin gizli- açık işgallerinin olduğu koşulların içinden geçen zamanın her bir günü “namus günü”dür “kavga günü”dür. Olanca bilgeliğiyle işte bunu anlatır bize halk denilen koca ozan. Ve zamanın namus günü içinde, kavga sürmektedir. Ki Çağlayan Adliyesi’nin önünde haykırıyor vatanseverler: Zulme Boyun Eğmeyeceğiz.. saldırmaya başladılar. Bir Müslüman’ın böyle günlerde ödevi, camilerde toplanıp Tanrı’ya yakarmak değildir. Çünkü, Müslüman’ın Tanrı’ya yakaracak gücü olmalıdır. Ve şunu iyi bilesiniz ki, düşman bayrağı altında Cuma Namazı caiz ve şunu iyi bilesiniz ki düşman bayrağı altında Cuma Namazı caiz değildir. Varın, bunu tüm camilere iletin. Söyleyin ki Müslümanlar’a günümüz cihad günüdür. Namaz günü değil, her kim ki bu cihada katılmaz, o dinden caymış, imandan sıyrılmıştır. (Türk Gerilla Tarihi- Syf: 279 Erol ToyGüner Yayınları)

direnmesindendir. Ve bakın şehit düşmeden hemen önce ne diyordu Şahin Bey: “Düşman bu yoldan geçerse, ben Antep’e hangi yüzle dönerim, hemşehrilerime hangi yüzle bakarım? Son fişeğimi yakıncaya kadar, tek başıma da olsa buradan geçmek isteyen düşmanla çarpışmaktan asla vazgeçmem. Şayet düşman geçerse, göreceksiniz cesedimin üzerinden geçecektir” (Age-syf. 293)

Sormak isterdik, 1919 yılının bu aziz müftüsüne: Emperyalistlerin patriotları altında Cuma namazı caiz midir, diye. Cevabını, Sütçü İmam’ın eyleminde buluyoruz. SON FİŞEĞİNİ YAKINCAYA DEK

Öyle de olur. Şahin bey, son kurşununa kadar direniş savaştıktan sonra şehit düşer İşgal ordusunun askerleri, süngüyle delik deşik ederler bedenini. Ki 1920’ler de Antep’te Şahinler’i katledenlerle bugün Gaziantep’e füze dikenler aynı soydandır. O gün Şahin Bey’e süngü olarak sağladıkları alçaklıklarını, bugün füze olarak sağlıyorlar vatanımıza.

Amerikan askerleri de kendi Patriot füzelerini Gaziantep’e diktiler. O Antep ki Şahinler’in, Karayılan’ların kanıyla sulanmıştır. Gazi oluşu emperyalist işgale kan can pahasına

KARAYILAN DER Kİ: HARBE OTURAK… Şahin Bey için yakılan her türküde “Uyan Şahin uyan/Gör neler oldu/Sevgili Antep’e düşmanlar doldu” der halkımız. Vatanın bağrına kara bir

Şahinler’i, Karayılanlar’ı tükenmiyor işte bu toprağın. Emperyalist tahakkim sürdüğü sürece de tükenmeyecektir. Ne “ileri demokrasi”nin saldırıları ve baskıları ne hapishanenin tecrit duvarları ne de katliamlar… Vatanseverlerin hayatı “kavga günü” olarak algılamasını ve “gün”ün için Kurtuluşa Kadar Savaş ile doldurmasını engelleyemez. Engelleyemiyor da işte.. Son sözümüz Marcuslar’a: Siz bırakın Kahramanmaraş’ı koruma işini Marcus. Haddiniz değil. Sizi “çok güzel” ağırlayan, işbirlikçilerinize de fazla güvenmeyin. Çünkü, bu vatan, uşaklarınızın değil, bizim. Ki bastığımız topraktan fışkıran şühedanın, yumruğunu yediğiniz de kendizini koruma gücünüzün bile olmadığını fena anlayacaksınız. Anlatacağız. Bu toprağın Karayılanlar’ını gördük. Zulme direnmenin güzelliğini; halkın hukukçuları, Dev-Genç’liler, halkın sanatçıları bize gösterdiler.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 31


32 tuğçe tatari_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:35 AM Page 32

makale makale

korkudan o meşhur 11 kapıdan geçemedim tuğçe tatari Geçtiğimiz haftalarda ÇHD'nin (Çağdaş Hukukçular Derneği) avukatlarına ve grup yorum üyelerine eşzamanlı bir operasyon düzenlenmiş, gözaltıların ardından dokuz avukatın tutuklanmasıyla 'ÇHD operasyonu', 'DHKPC' operasyonuna dönüşmüştü.

Arzum gidip o kapıları görmekti. İdil Yapım'ın binası ve ÇHD'nin 'basılan' mekânlarını gidip görmeli, o meşhur 11 kapıyı gözlerimle tespit etmeliydim. Ancak çekindim. Hatta korktum bile diyebilirim.

Meselenin içine DHKP-C adı karışınca insan ister istemez irkiliyor. Her zaman açık olmaktan yanayım. O yüzden bu konuda da açık olacağım.

***

Operasyonun düzenlendiği gece haber kanallarını, haber bültenlerini izlerken '11 çelik kapının ardındaki kozmik oda' vurgusu ve kırılarak, yıkılarak, patlatılarak açılmış kapı görselleri dikkatimi çekmişti. Açıkçası inandırıcı bulmamıştım. Sonuçta mevzu bahis olan avukatlar ve ilgilendikleri davalar malumumdu. Polis işkencesine savaş açtıklarını biliyordum. İşçi haklarının savunucusu olduklarını, tutuklu öğrencilerin vekaletini aldıklarını, ifade özgürlüğü kapsamındaki davalarla ilgilendiklerini, gözaltına alındıktan sonra kaybolmuş insanların cesetlerini bulmak için çabaladıklarını da biliyordum. Yani bu avukatların benim için temsil ettikleri şeyler ile '11 kapılı kozmik oda' bilgisi örtüşmüyordu.

32 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Korkumun yersiz olduğunu düşündüğüm anlar da oldu ama en nihayetinde teslim olmuş ve bu haberi yapmamaya karar vermiştim. Dün Ahmet Hakan'ın yazısını okuduktan sonra aslında beni bu ruh haline sürükleyenin ne olduğunu çok daha iyi adlandırabildim. Hakan yazısında şöyle demişti; aykırı fikirlere önce 'darbeci' dendi sonra 'Ergenekoncu'. 'Tutuklanacaksınız' demek de epey popülerdi bir ara. Sonra 'Balyozcu' olundu. 'Seni gidi KCK'lı seni modası' da başladı. Şimdi son moda 'DHKP-C'li demek... Sanırım şu gencecik yaşımda o kadar çok 'bir şeyci' olmakla suçlandım ki bir de DHKP-C'li olmayı kaldıramayacaktım. Bir kere daha 'hayır ben bir şeyci değilim, sadece doğrunun, adaletin peşindeyim' başlıklı bir mücadeleye daha girişmeye enerjim kalmamıştı. Cesaret ve ümidimde de belli ki ciddi bir zayıflama olmuş!

İşte bu sebeplerle mesleğime dürtülerim ve iç sesimin emrettiği yöne gitmeyerek ihanet etmiş oldum. Tam da bu durumla yüzleşmenin acısı içindeydim, ağır bir öz eleştiri dönemecindeydim ki BirGün Gazetesi’nin manşetiyle karşılaştım. Ben 'tırsıp' mesleğimin hakkını veremezken cesaretle gazetecilik yapmaya devam edenler vardı! BirGün Gazetesi’nden Onur Erem o '11 çelik kapı' efsanesinin peşine düşmüş ve habercilik yapmıştı. 'Olay yerleri'ni gezerek, bahsedilen odaları ve kapıları fotoğraflayarak efsaneyi çökertmişti. Sonuçta; '11 çelik kapı kırılarak kozmik odaya ulaşıldı' denilen o 11 kapı bulunamamıştı. Erem, operasyon düzenlenen mekânların tamamını, 'kozmik oda' olduğu iddia edilen noktaları ve çelik kapıları tek tek incelemiş, ne 11 kapıya ne de 11 çelik kapıyla ulaşılabilen bir kozmik odaya rastlamıştı... Bana ise korkudan haberimi kaptırmış olmanın acısı kaldı... 06 Şubat 2013 tarihli AKŞAM Gazetesi’ndeki yazısıdır.


33-35 zengin mutfağı_sablon 2/13/13 9:37 AM Page 33

röportaj

röportaj

aslı öngören’le “zengin mutfağı” üzerine konuştuk... tavır

Tavır: Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı oyununu sahnelediniz. Vasıf Öngören nasıl bir yazar sizce? Aslı Öngören: Vasıf Öngören aydın kimliğiyle çok özel bir yerde duruyor. Dünyaya bakış olarak teori ve pratiği buluşturabilmiş çok nadir aydınlardan. O da oyunlarında görülüyor. Öğretiyi didaktik bir biçimde öne çıkarmıyor, çok sıcak insan ilişkileriyle, diyaloglarla gösteriyor. Çok direk net anlatıyor, ama didaktik değil, son derece estetik bir biçimde. İnsanın değiştirebilme gücünü ortaya çıkarmak, değiştirme gücüne dair bir bilgilendirme yapmak istiyor. Son aşamada seyircide uyandırmak istediği bu. Tavır: Devletin tiyatrosu olur mu sizce?

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 33


33-35 zengin mutfağı_sablon 2/13/13 9:37 AM Page 34

Aslı Öngören: Devletin tiyatrosu olmaz. Devlet olgun bir mesafeye çekilip, kültür hizmeti olarak tiyatroyu desteklemediği sürece, bu konuda kendi olgunluğuna varmadığı sürece her zaman sorunlu olacaktır ödenekli kurumlarda tiyatro yapmak. Öte yandan da onların olanakları ve seyirciye ulaşım imkânları yabana atılmayacak kıymette. Eğer ödenekli kurumlarda bunun yollarını bulabilecek şanslara sahip olduysa zaman içinde ki ben kendimi öyle buluyorum söz gelimi. Bunu bir imkân olarak görüyorum ve bunu doğru kullanmak gerektiğini düşünüyorum. Şehir tiyatrosunda yaptığım ilk rejinin zengin mutfağı olması elbette tesadüfî değil. Ama şu anda esen rüzgârlar bu kurumlarda bu anlamda özgür, nitelikli işler yapmanın gittikçe yolunun tıkanacağını gösteriyor. O zaman da en küçük bir kaygım yok. Gerçekten derdi tiyatro olan herkes işte şu kafenin köşesinde başlar. Tiyatro iki kişiyle başlar, olur ve biter. Kimse kimsenin tiyatro yapmasını engelleyemez. Dolayısıyla hepimiz derdi tiyatro yapmak olan insanlar bir yerini, yolunu bulur ve oynarlar. Nerde olduklarının önemi yok ne yaptıklarının önemi var diye düşünüyorum. Tavır: Devlet tiyatrolarının ve şehir tiyatrolarının özelleştirilmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz? A. Öngören: Tiyatro birçok yerde yapılabilir, ama var olan sahnelerde de yapılmalıdır. Kim yapacak? Bugünün yetişmiş tiyatro sanatçıları yapacak. Başka birileri soyunmayacak yapmaya. Ve sokak tiyatrosu, özel tiyatrolar, şimdi bir sürü pıtrak gibi çoğalan ve çok heyecan verici olan genç gruplar. Bence çok fazla hareketli bir tiyatro hayatı yaşamaya başladı Türkiye. Büyük bir kıpırtı var. Tabandan gelen bir ihtiyaçla tiyatro sanatı aslında büyük bir kan buluyor. Ben burada özelleştirme diye çıkan şeyin son derece hayalci olduğunu düşünüyorum. Asıl vahim olan; devletin desteklediği tiyatroyu, devletin açtığı

34 | TAVIR | ŞUBAT 2013

tiyatro kursuymuşçasına kontrol altına almaya çalışmaktır. Şu anki durumda böyle görünüyor. Niyet, adımlar bu yönde. Nasıl oyunlar oynanacak, hangi söz söylenecek, ne kadar ahlaki olacak, ne kadar politik olacak, buna siyasi erk karar verecek. Böyle bir şey söz konusu değil. Dünyada yok böyle bir şey. Bu ancak çok faşist rejimlerde gerçekleşti dünyada, onun dışında olmadı. Demokratik, özgürlükçü bir ülke olduğunu iddia eden Türkiye’de de böyle bir şeyi dillendirmekten bile esef duymak lazım. Tavır: Bir tiyatro örgütlenmesinin içinde yer alıyor musunuz? Var olan tiyatro örgütlenmelerine nasıl bakıyorsunuz? A. Öngören: Tiyatro Platformu içinde İŞTİSAN üyesi olarak yer alıyorum. Birçok tiyatro meslek örgütü var. Tiyatro Platformu geçen sene oluşturuldu. Var olan tiyatro örgütlerini bir araya getirmek, bir çatı altında toplamak hayaliyle başladı. Bunun adımını attı. Bir çalıştay yapıldı. Bir kitap çıkacak şimdi. Hedef, birlikte davranabilen, birlikte reaksiyon veren bir omurga kurmak. Bunu çok önemli buluyorum. Bunun meyvelerini de göreceğimizi düşünüyorum. İlerleyen günlerde, bir şeyler daha fazla keskinleştikçe asıl sanırım o dayanışma ruhu büsbütün açığa çıkacak. Şu an bunun ihtiyacını duyan ve bu yolda adım atmış olan çok değerli sanatçılar var, girişimler var. Bunlar çok önemli. Tavır: Sansüre karşı nasıl bir mücadele yürütmek lazım? A. Öngören: Hiç kimse beni sansürleyemez. Bir düşüncenin dışa vurum şeklini bir süre engelleyebilirsiniz. Ama mutlaka bir fırsatını bulur ve sözünü söyler. Ve üstelik bunu engellediğinizde aslında zıttını doğurursunuz. Söz gelimi Şeker Portakalı, Fareler ve İnsanlar deli gibi satıyor bu kitaplar. Zıttını doğurdu. Yani egemenler şunu bir türlü anlamıyorlar. Bir konuda yaptırımcı, sınırlayıcı oldukları sürece aslında karşı tarafta buna kontr gelecek re-

aksiyonu tetiklemiş oluyorlar. Bu da onların çelişkileri tabi. Ben asıl tehlikenin oto sansür olduğunu düşünüyorum. “Eyvah! Ucu bana dokunur" diye, zarar gelecek diye düşünmek. Bu ülkemizde çok yaygın. Tavır: Zengin Mutfağı’na yıllar sonra yeniden bir saldırı oldu. Neden saldırıldı sizce Zengin Mutfağı’na? A. Öngören: Oyunumuz birilerini rahatsız etti. Bu hiç şaşırtıcı değil. Bu oyun sözünü çok net söyleyen ve ’70’ler Türkiyesi’nde, safların çok netleştiği ortamda sermayenin maşası olarak bazı gençlerin nasıl yetiştirildiğini, nasıl eğitildiğini ve nasıl kullanıldığını anlatan yanıyla o damardan gelen bazı insanları rahatsız edecektir. Bir oyunun herkesi mutlu etmesi de beklenmemelidir. Bu bir tiyatro oyunu, bu anlatış biçiminden müthiş keyif alan, yararlanan, bakış açısı genişleyen veya zaten bunları bilip, böyle anlatılmasından ayrı haz duyan çok ciddi bir seyirci kitlesi olduğu gibi, bunların dillendirilmesinden bile rahatsız olan bir seyirci kitlesi olması çok doğal. Çünkü oyunun temel meselesi bugün hala geçerli. İnsan kime hizmet ettiğini düşünmeli diyor bu oyun. Şimdi her birimiz kendi hizmet ettiğimiz erki sorgularsak gerçekten, bunun üzerine düşünürsek özeleştiri de yapmak zorundayız. Aslında bu anlamda herkes ortak bir rahatsızlık yaşayabilir ve herkes eşit olarak ortak bir keyif de alabilir. Bir farkındalığa da varabilir. Tavır: Tiyatrocular sahiplendi Zengin Mutfağı’nı, her gösterimine gidiliyor. Bu sahiplenme size nasıl yansıdı? A. Öngören: Dayanışma ruhu her kesimde artık büyük bir yayılma içinde gözüküyor. Çünkü benden olmayana yaşama hakkı vermiyorum, benim gibi düşünmüyorsan susmalısın diye dayatmalara geçildiğinde bir top-


33-35 zengin mutfağı_sablon 2/13/13 9:37 AM Page 35

lumda buna karşı bir reaksiyon mutlaka gelişir. Buna kimse şaşırmasın. Dayanışma çok doğal. Tavır: Nasıl oluşturdunuz bu kadroyu? Hem sahne arkası hem oyuncular. Nasıl çalıştınız? A. Öngören: Uzun bir süreç oldu. İlk kadromuz daha değişikti. Ayşenil Şamlıoğlu döneminde onaylandı oyunun oynanması. Sonra bildiğiniz gibi yönetmelik değişikliğiyle bizde idari bir değişim oldu. Zaten provası sürmekte olan bir oyundu ve biz de devam ettik provamıza. Ama bu süreçte değişik nedenlerle bazı oyuncu değişikliklerimiz oldu. Bu zaman 8 ay kadar sürdü. Ama bize çok büyük bir avantaj da sağladı. Uzun bir dramaturji çalışması yapma şansımız oldu. Epik tiyatronun büyük ihtiyacı olan şey bu. Biz basbayağı epik-diyalektik tiyatro yöntemini; Brecht’in önerisi olan yöntemi bir laboratuar olarak bütün aşamalarıyla bu metinde sınamaya, uygulamaya gayret ettik. Bu yanıyla çok özel bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Çünkü kimsenin böylesine uzun bir masa başı çalışmasına tahammülü kalmadığı bir çağda yaşıyoruz. Bizim çalışmamız öncelik-

li olarak, her sahnenin esas baş çelişkisini bulmak, her sahnenin hikâyesini bulmak, kendi içindeki bütünlüğünü bulma şeklinde gelişti. Tali çelişkiler, ana çelişkiler ve oyunun bütününü inceleyen müthiş bir dramaturji çalışması yaptık. Bize keyif veren çok büyük tartışmalar oldu. Sahneleme aşamasında da ekipçe kararlar vererek yaptığımız masa başı çalışmasının kriterleri doğrultusunda çalıştık. Söz gelimi Şoför Seyfi’nin abisinin, Seyfi’nin şoför ceketi ve şapkasını ona verişi üzerine üç saatten fazla çalıştığımızı söyleyeyim mesela. Bir küçücük an o. Nasıl verecek? Giydirecek mi ceketi, şapkayı kafasına mı koyacak, tozunu mu alacak son yaptığımız gibi? Bu ciddi bir laboratuar çalışması oldu. Her şey çelişkilerin ve ilişkilerin görünür kılınması üzerine bir çalışmayla ortaya çıktı. Herkes fikrini söyledi. Hatta provayı dışarıdan izlemeye gelenlerin dahi fikirlerini, önerilerini söylediği bir çalışma yaptık. Araştırmacı bir prova süreci yaşadık. Zaman zaman prova saatlerimiz çok uzadı. Oyuncularımızın yorgunlukları, rahatsızlıkları oldu. Ama son aşamada hepimiz artık amacımızı da biliyorduk yaptığımız şeyin oldukça değişik, özel bir şey olduğunun da farkındaydık. Özverili ve yaratıcı bir süreç yaşanmasını sağladı bu bilinç

hepimizde. Doğrusu prova sürecini ve dramaturji notlarımızı bir şekilde belgelemek hayalim var. Mükemmel bir örnek olduğu için değil, ama bir örnek olduğu için. Buna çok ihtiyaç var Türkiye tiyatrosunda. Tavır: Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Güncel, politik gelişmeler sizi nasıl etkiliyor? A. Öngören: Çok hareketli, çok dinamik bir ülkede yaşıyoruz. Bu dinamizm sanatçıları kışkırtır. Çok önemli yapıtların üretileceği bir süreç olduğunu düşünüyorum. Güncel, politik gelişmeler beni son derece mutsuz ediyor. Zaman zaman karamsarlaştırıyor, ama biraz uzağa çıktığımda da bakış açısı olarak, dediğim gibi büyük bir dinamizm görüyorum. Toplumun her kesiminde bir hareketlilik, bir farkındalık artışı, bir kıpırdanma olduğunu görmemek elde değil. Bu da umut veriyor bana. Ama önümüzde biraz daha zorlu ve ağır bedelleri olacak bir süreç olduğu görünüyor. Cesur ve tabandan gelen, durdurulamaz reaksiyonların karşılığını bulacağına inanıyorum. Ben umutluyum. Tavır: Teşekkür ediyoruz.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 35


36-38 orgutlenecegiz_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:42 AM Page 36

makale makale

örgütlenecek, kazanacağız! çünkü tarih bizden yana... deniz korcan

Tarih boyunca egemen sınıflar halkın örgütlenmesinin karşısında olmuş, örgütlenmesine izin vermemiştir. Baskı ve zor ile yapamadığını ise çeşitli politikalarla uygulamaya çalışmıştır. Çağlar boyunca sınıflı toplumlarda egemenlerin elindeki sanat halkı baskı altına almanın bir aracı durumundadur. Köleci devletlerden bu yana egemenler ellerinde tuttukları sanatı halka doğrulttukları bir silah olarak kullandılar. Halkın elinde bulunan sanat için ise durum tam tersineydi. Halkın elinde bulunan sanat yani halkın ürettiği sanat egemenlere karşı bir savaş aracı durumundaydı. Binlerce yıldır Anadolu’da halk kendi kültürünü ve sanatını ve yaşamını korumak için direndi. Kimi zaman elde si36 | TAVIR | ŞUBAT 2013

lah isyanlarda savaştı kimi zaman ise Osmanlı’nın oyunlarını bozan halka bilinç ve umut veren eserler üretti ozanlar. Halkın ozanları, bir elinde bağlama, bir elinde silahlarıyla savaşın en önemli güçlerinden biriydi. Kaygusuz Abdal, Ortak’ları anlattı, “Yarin yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi” diyen Bedreddin’in düşüncelerini yaydı. Pir Sultan Abdal’ın sazı, direnişin, isyanın sembolu haline geldi, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” sadece bir şarkı sözü değildi. Halkı yolundan dönmemeye, isyana bir çağrıydı. Kulaktan kulağa, dilden dile geldi Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun sazında hayat buldu. Ferman padişahın dağlar bizimdir, diyerek sazının teline vurdu Dadaloğlu. Ve Osmanlının saltanatı bir fiske vuruşuyla yıkıldı gitti. Halkın belleğinde taşıdığı, destanlar, türküler, şiirler günümüze dek yaşamaya devam etti. Hiçbir güç halkın sanatını yok edemedi.

Ancak baskılar yasaklar hiç durmadı gün oldu sazlar fırınlandı gün oldu sanatçılar baskı gördü hapislere atıldı katline ferman çıkarıldı, katledildi. Nazım Hikmet onlarca yıl hapiste yattı, Sabahattin Ali katledildi. Mahsuni Şerifler Yılmaz Güneyler, Ruhi Sular, Rıfat Ilgazlar işkence ve baskı gördü. Egemen sınıflar bir yandan sanatı ideolojik eğitimlerinin bir aracı olarak görüp kitleler üzerinde yozlaştırmanın bir aracı olarak kullanırken halkın sanatını yapanlara da baskılar hiç bitmedi. Bu noktada sanat alanını bir cephe olarak görmeli ve bu alanda savaşmalıyız. Bugün bu cephede yani sanat cephesinde gerçek bir örgütlülükten bahsetmek mümkün değildir. Neden böyledir? Bu tartışmaya başla-


36-38 orgutlenecegiz_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:42 AM Page 37

madan önce en başta aydının tanımını tekrar yapmak gerekir... Tavırdan çıkan “Onurlu Aydın Biyografileri’nde aydının tanımı şöyle yapılıyor: “Zira, aydın olmanın, aydın sorumluluğu taşımanın tarihten süzülüp gelen ölçütleri vardır. Örneğin; doğaya, topluma, tarihe ve insana dair gerçeklerin bilgisine ulaşmak ve bu gerçekleri açıklamak” Dolayısıyla ilerici düşüncelere sahip olmak. Haksızlığın karşısında olmak. Dolayısıyla zalimin karşısında ve mazlumun yanında saf tutmak. Zorbalık karşısında ilke ve düşüncelerinden vazgeçmemek. Dolayısıyla bu uğurda bedel ödemeyi göze almak. Tarihe aydın olarak geçen kişiliklerin tutumlarına bakarak özetlediğimiz bu ölçütlerin gereğini yapanlara aydın denilebilir ancak. (Age / syf: 192) Ve onlara halk aydını denir: “... Halk aydını cesurdur. Doğru bildiklerini hiç kimseden çekinmeden söyler, gereğini de yerine getirir. Yeri geldiğinde, bir söz uğruna darağacına çekilmekten korkmaz...” (Age / syf: 7)

Bunu ‘örgütsüz aydın’ bireyin yok olması diye algılar. Ona göre ‘örgüt’; herkesin istediği her şeyi yaptığı, daha doğrusu kimin ne yaptığı belli olmayan, iktidar diye bir derdi olmayan, en azından buna uygun bir organizasyona sahip olmayan örgüttür. Elbette böyle ‘örgütler’ de var. Kimisinin adı ‘parti’ kimisinin ‘dernek’. Ama bugün bırakalım iktidar mücadelesini, insan hakları mücadelesi vermekten bile uzaktır. İşte ‘örgütsüz aydın’ın itirazı da buradadır. ‘Örgüt’ statükoyu sarsmaktadır. Eylemleriyle, politikalarıyla tartıştırmakta, birçok şeyi sorgulatmaktadır. Aydın ise bu tartışmalardan kaçar. Bu tartışmanın, en azından kendi kafasında yaşanacak bu tartışmanın sonucundan korkar. (Age / Cilt-1 / syf: 333-334)

vap şudur: “… Aydın, burjuva ideolojisinin kalıplarının dışına çıkamıyor. Çırpınıyor, dışında durmak istiyor. Ama o kadar. Sadece istiyor. Düzeni değiştirme düşüncesi köklü olmayınca, sizin deyiminizle inanç ve bilimin buluşması gerçekleşmeyince ne hale geliyor beyin. (Age / Cilt-1 / syf: 337) İşte bu hastalığı yakalanan aydın bir açmaza düşüyor. Dünyayı değiştirme düşüncesinden giderek uzaklaşıyor. Burjuva ideolojisi beynini her geçen gün daha fazla ele geçiriyor. Hem de hissetirmeden... ve aydının duruşu yozlaşmaya başlıyor. Düzene olan bağları güçleniyor ve daha da sağlamlaşıyor düzen bağları.

Açık ki, bu korku, aydını aydın olmaktan uzağa düşürmektedir. Örgütlülükten uzağa düşen aydın bireyciliğe yaklaşmakta, bireycileştikçe de aydın özelliklerini yitirmektedir. Yine kitaptan alıntılarla devam edelim.

“… Bu ülkede her şey makam, mevki değildir. Her şey televole değildir. Her şey yönetenlerin kızmayacağı haberler yapmak değildir. Bir de aydın onuru, aydın namusu vardır. Bir de İNSAN olmak vardır. Şimdi susan, şu veya bu şekilde gerçekleri bildiği halde bunu halka anlatmayanlar yarın çocuklarına ne anlatacaklar acaba?…” (Age / Cilt-2 / syf: 74)

Bilimin, tarih bilincinin ve gerçekliğin gereğini yapmaktan kaçınan bir aydın, açmaza düşüyor. Nasıl bir açmaz bu? Ce-

Yine kitapta durumu şöyle özetli-yor:

Bugün sanata yönelik baskıların karşısında aydının susuşunu örgütsüz tavırlarında aramak mümkündür. Yani açmazları buradadır. Bunca baskının karşısında hala susuyor olmak ve örgütlenmemek düzenden asla kopmak istememek ile açıklanabilir. Aydının uzun yıllardır atamadığı örgüt fobisidir aslında tartışılması gereken. Boran yayınlarından çıkan “Aydınlarla Tartışmalar “isimli kitapta bakın nasıl anlatıyor bu durumu: “… Örgütlülük, ‘örgütsüz aydın’ın düşüncelerinin sarsılması demektir. 12 Eylül cuntasından sonra yüceltilen örgütsüzlük havasının dağıtılması demektir.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 37


36-38 orgutlenecegiz_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:42 AM Page 38

Susmanın gerekçesi “kazancımdan olurum olabilir mi? Olursa, bu durum utanılacak bir durum olmaz mı: “… Bir aydının, yazarın; ‘ya işimden olursam köşem elimden alınırsa’ kaygılarıyla susması utanılacak bir durumdur. Bunları düşünmek, bunların hesapları içine girmek zaten aydın olma kimliğinden soyunmaktır. Onun için yazarlık bir ‘meslek’tir sadece. Aydın olmak ‘meslek’ haline gelince de, duyarlılık aydınımızla birlikte pekala ‘tatile’ de çıkabilir. Bu zayıflıklarımızla yüzleşmek ve yenmek zorundayız. Hak ve özgürlükler mücadelesinin bir parçası olunacaksa bu yapılmalıdır. (Age / Cilt-2 / syf: 87) Çözüm, pratikte adım atmakta ve örgütBu statükolar korunurken saldırılara lenmektedir. Varsın yıkılsın o statüler; karşı bir güç olabilmek ne kadar müm- aydın, küçük burjuva bireyciliğinden kündür? kurtulduğu noktada beyni özgürleşecek ve örgütlenmek isteyecektir. Ki bugün Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Adaletin ol- örgütlenmek bir zorunluluktur. Saldırımadığı bir ülkede, adaletsizce... Halkın lar o kadar ciddidir ki, günümüzün saher türlü hak talebi şiddetle bastırılmak natçısı yarın o dizilerde bile iş bulamaisteniyor. Her alana müdahale eden ik- yarak aç kalma tehlikesi ile karşı karşıtidar sanata da müdahale ediyor ve yadır. kendi kadrolarını yerleştiriyor. Sanatçıları AKP daha çok halktan kopaDavul sanatçının elinde, tokmak ise ik- rarak güçsüzleştirmek istiyor. İşte buna tidarın elinde olsun isteniyor. izin vermemeli, sanatımızı her yere taşımalı, ille her yerde bir salon, bir kırYönetmelikler değişiyor, tiyatrolar ka- mızı perde aramamalıyız. AKP’nin oyupanıyor tiyatroların başına bürokratlar nunu bozmak, örgütlenmekle mümatanıyor. kün. Aydınımız ise hala tabela örgütlen- Geçmişte bunun güzel örnekleri oluşmelerinin içinde örgütsüz olarak umut- turulmuştur. suzluğunu büyütüyor. Sanatçıların sırf kendisinin yaşadığı onlarca, yüzlerce sorunu yazabiliriz. Sorunlar ve baskılar her geçen gün artmaktadır.

Emperyalist Savaşa Son (1991 dönemi), Kamyon Atölye Sanatı (KAS) (1997 dönemi) ve Tecrite Karşı Sanatçılar (20062010 dönemi) gibi çeşitli örnekler bunlardan birkaçıdır.

Ancak hiçbir sorun çözümsüz değldir. Yolumuzu aydınlatan örnek alacağıHer sorunun çözümü vardır. mız o kadar çok örnek vardır ki.. 38 | TAVIR | ŞUBAT 2013

İdil dünyada bir ilktir. Devrimci bir saanatçı. Bir kadın. Bir ölüm orucu direnişçisi. Bir sanatçı... Dünyada bir ilktir. Bir örneği, benzeri daha yoktur. Ne mi yapacağız? İdil’in yolundan yürüyeceğiz. Ne yapmıştır idil? Sahne üzerinde söyleyecek sözü bittiğinde o sahneden inmiş ve hayatın sahnesinde bağıra bağıra haykırmaya devam etmiştir özgürlüğü. Şimdi İdil olmak zamanıdır. İdil’in yolundan yürümek zamanıdır. Gerektiğinde o sahneden inip ha-yatın sahnesinde konuşmak gerekmektedir... Sanat bir cephedir. Ve her sanatçı faşizme karşı bu cephede savaşmalıdır. Savaşmak bazen adalet için ekmek için verilen kavganın sanatını yapmaktır bazen de sözün bittiği yerde ise İdil olmaktır.


39 siir_sablon 2/13/13 10:35 AM Page 39

şiir

şiir

her şey bitti onlar için hasan hüseyin korkmazgil Her şey bitti onlar için anaları yoktur onların kardeşleri yoktur yavruları yoktur onların aşkları özlemleri bekledikleri yoktur kime diyecekler güzelim diye kime diyecekler yiğidim diye kime diyecekler gözümün nuru ciğerimin köşesi ömrümün varı diye sarmak için değil artık bu kollar bu dudaklar uzanamaz artık hiçbir alına korkuyu kambur gibi taşıyacaklar sevgisiz bedenlerinde korkarak içecekler bir bardak suyu ölüme gider gibi varacaklar uykuya taş taş dökülüp giden duvar damla damla biten su hiçbir şey kurtaramaz artık onları onlar için her şey bitti sabah yoktur onlar için yağmur sonu yaz öğleleri bozulmuş bağların hüznü ve balıklı gülüşü kapalı denizlerin ormanların soluyuşu haykırışı inanmanın kolkolalığın gücü umudu kurtuluşun yok yok

her şey bitti onlar için onlar için her şey bitti su değil içtikleri artık onların yedikleri ekmek değil el değil sıktıkları onlar için her şey bitti bu törenler bu cayırtı bu ipekler bu altınlar bu yaldız bu koşum saltanatı yalan yalan hepsi yalan korkudur bayrakları korkudur urubular gibi dönen tepelerinde onlar için herşey bitti her şey bitti onlar için değil mi ki kırdılar bu fidanları değil mi ki ağlattılar bu anaları onlar için bitti her şey ne bir tutunacak dal ne bir dayanacak duvar bir kara haberin ölü yankısıdır onlar gözlerimizde demir parmaklıklar arkasından bakar gibi bakan gözlerimizde

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 39


40-42 sansur_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:53 AM Page 40

makale makale

faşizme boyun eğene gerekmez! berrin kubat

Bir sanatçı eserini yaratırken binlerce gizli kahramanla iş birliği içindedir. Gizli kahramanların sayısı ne kadar fazla ise eserin değeri de o denli yükselecektir. Paylaşma, dayanışma arttıkça, sanat halklaştıkça var olmaya devam edecektir.

lerini anlatan, onunla aynı sofraya oturup sohbet eden, derdi nedir, sorunları nasıl çözülür diye düşünen sanatçı savaşabilir halk için.

Ve biz halkı anlattıkça tuvallerimizde, ezgilerimizde, dizelerimizde egemenlerin faşist yönetimlerine karşı oluşturSanatımız halkımız içindir. Bir sanatçı duğumuz cephe büyüyecektir. ancak halk için sanat yaptıkça var olabilir. Yıllar sonra hatırlanacak olan da, Yıllardır böyledir bu düzen. Sanatım eseri değerli kılan da, halkın acılarını an- “ezilenden yana” diyorsan şayet; kanlatmasıdır. Ki zaten sanatçıyı besle- lı bir el olur, karabasan olur faşizm, seni yen, ona öğreten de halkın ta kendisi- susturmaya gelir. “Dilini tut yoksa…” dir. Sanatımız egemenlerin yüzyıllardır diye uyarılar alırsın! Susmadığını gördayattığı sömürü sistemine karşı açıl- düğünde de azgınca saldırmaya başmış bir savaştır. Ve ancak halkın özlem- lar. Senin sevdiğin, uğruna öldüğün

40 | TAVIR | ŞUBAT 2013

halkından koparmaktır ya amacı, baş edemez, f tiplerine kapatır. Bu bir yalnızlaştırma çabasıdır. Çabasıdır! Çünkü, ancak çaba olarak kalacaktır. Asla başaramazlar, gerçek sanatçılar halkı için, halkına armağan ettiği sanatı için ölmeyi göze alandır. Pir Sultan gibi, Nesimi gibi ölmeyi bilendir. Yüz yıllardır uyguladığı sansürün haddi hesabı da yoktur üstelik! Amacı; en ince damarlarımızdan, sezdirmeden karıştırmaktır sansür zehrini kanımıza. Düzenin medyası, düzenin sanatçıları, düzenin kimi kimsesi varsa ortaktır bu zehre. Adım adım oluşturulmak istenen sanatçı ve sanat eseri standardı için özel


40-42 sansur_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:54 AM Page 41

planları vardır düzenin. Peki, nasıl planlardır bunlar? İşte 1930’lu yılların Almanya’sı. Sanat eserleri, üstün Alman kanının rengini barındırmalıdır. Hitlerin sağ kolu, Goebbels propaganda bakanı olarak, sanata Nazizmi aşılamaktan sorumludur o yıllarda. Tüm medyanın (gazete, radyo programları ve filmler) yanı sıra, kamu eğlence ve kültürel programlar; tiyatro, sanat, müzik, yazma ve yayınlarını kontrol eder. Goebbels’in işi Nazi ırkçılığını ve fikirlerini sanatla yoğurmaktır. Muhalif ya da farklı sanat yapıtlarının üretimi yasaklanmıştır. Örneğin bir ressam, sergi açmak için devletin bir organı olan Reich Kültür Dairesi’ne üye olmalıdır. Adolf Hitler ve Propaganda Bakanı Goebbels sanatın kitlelerin duygularını harekete geçirdiğinin ve tutsak izleyiciler yarattığının farkındadırlar. Özellikle Goebbels’in sinema alanında etkili fikirleri vardır. Goebbels, Hollywood müzikallerinde sansür nedeniyle kullanılan imgelerin sinemada kullanılması gerektiğini düşünür. Hem bu şekilde sansürden de kaçılabilir. Goebbels’e göre politik film hiçbir zaman doğrudan politika yapmamalı, halk ancak eğlence filmleriyle gündelik sıkıntılarından uzaklaşıp verilen ideolojiye yaklaşabilir. Almanya’da sinema salonlarında öykülü filmlerden önce belgesel filmler ya da haber filmleri gösterilmektedir. Tıpkı, günümüzdeki haber bültenleri gibi. İtalya’da faşist Mussolini iktidarı da aynı şeyi yapmıştır. Sinemayı, savaş için bir propaganda aracı olarak görmüştür. Anti-sosyalist filmler çektirmiş ve yoğun bir sansür uygulamıştır. Savaş filmleri, belgesel filmleri gösterimlerini zorunlu tutar. Ki; Mussolini’nin kullandığı slogan sinemanın o dönemindeki önemini belirtmektedir. “ Sinema bizim için en büyük silahtır.” 2000’li yıllarda da farklı bir tablo yok as-

lında. Türkiye’de de faşizmin çok çeşitli sansürleriyle uyanıyoruz her yeni güne. Mesela bir sabah uyandığınızda konseriniz yasaklanmış, heykeliniz yıkılmış, serginiz kapatılmış, filminiz sansürlenmiş olabilir. Üstelik, yaptığınız eserin AKP iktidarına karşı ucundan kıyısından bir-iki kelam ediyor olması yeterlidir. İktidarın boynunun borcudur artık “sansür”.

etti. Bunun üzerine Zaman gazetesi 22 Ekim Pazartesi günü oyunu “Başkan Hac’da, rezillik sahnede” şeklinde haberleştirdi.

2012 yılını geride bıraktık. Ancak bir bakmak lazım; kimler AKP iktidarının “sansür” saldırısından nasibini almış?

Şehir Tiyatorları Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde sergilenen Zengin Mutfağı isimli oyunun sahnesi faşist bir grubun saldırısına maruz kaldı.

F Tipi Film projesini tanıtma amacıyla, İstanbul genelindeki afiş-pankart asma, bildiri dağıtma çalışmalarının durdurulmasına karar verildi. F Tipi Film afişi asanlar gözaltına alındı. Filmin gösterime girdiği sinemalar polis ve sivil faşistler tarafından taciz edildi. “Kim Kimdir?” isimli tiyatro oyunu Çerkezköy’de sahnelenirken, AKP Çerkezköy İlçe Başkanı Alaettin Demirbağ oyunun bitmesini beklemeden, salonu terk

Antalya Bölge Tiyatrosu’nda, Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nı anlatan Deliorman isimli oyunun sahnesine 5 kişilik faşist bir grup satırla saldırdı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın (İBBŞT) yönetimini sanatçılardan alıp belediye bürokratlarına devreden yeni bir yönetmelik hazırlandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kars'ta, heykeltıraş Mehmet Aksoy tarafından yapılan "İnsanlık Anıtı" heykelini ucube olarak nitelendirdi.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 41


40-42 sansur_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:54 AM Page 42

Grup Yorum’un da şarkı söyleyeceği 16 Aralık saat 14.00'te Bağcılar Olimpik Spor Salonu'nda Devrimci İşçi Hareketi tarafından düzenlenen İşçi Dayanışma Gecesi, İstanbul Valiliği başta olmak üzere İstanbul Emniyeti ve kolluk güçleri tarafından yasadışı, hukukdışı bir şekilde engellendi. Konsere gelen dinleyicilere polis kimyasal gazlarla saldırdı.

kartıldıkları mahkeme “ev hapsi” kararıyla sonuçlandı.

Grup Yorum üyesi Ayfer Rüzgar ve Ali Aracı, yaralı Nebiha Aracı’yı sahiplenmek için gittikleri Okmeydanı Eğitim ve Araştırma hastanesinde katıldıkları basın açıklamasında göz altına alındı. Mahkemeye sevk edilen Ayfer Rüzgar tutuklandı Ali Aracı’ya ise ev hapsi veDersim’de düzenlenen Munzur Festiva- rildi. li’nde Pınar Aydınlar’ın söylediği türküler için “terör örgütü propagandası yapıyor” gerekçesiyle dava açıldı. Pınar Aydınlar 1 yıldan 5 yıla varan hapis cezasıyla yargılanıyor. 3 yıl boyunca Dersim’de türkü söylemesi yasaklandı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan suç duyurusunda Fazıl Say’ın internet paylaşım sitesi Twitter’daki kendisine ait sayfasında İslam inancına saldırı niteliğinde mesajlar yayınladığı gerekçesiyle dava açıldı. Ferhat Tunç’a Dersim’de yaptığı bir konuşmasında terör örgütü propagandası yaptığı iddiasıyla dava açıldı. 2 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay'ın 3. Yargı Paketi kapsamında yeniden değerlendirilmek üzere iade ettiği dava, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden görüldü. 3 yıl içerisinde aynı nitelikte başka bir suçtan ceza alırsa yargılama yeniden başlayacak. Ancak 3 yıl içinde Kaygusuz Abdal'ın Alevilik kültürüne benzer bir davada ceza kararı çıkmaz- ilişkin yazdığı "Nefes" şiiri "sakıncasa dava düşecek. lı" bulunduğu gerekçesiyle yasaklandı. Grup Yorum üyesi Selma Altın ve Ezgi Dilan Balcı TAYAD’ın çağrısı üzerine, Cahit Külebi’nin, 9. Sınıf Türk Edebidevrimci İbrahim Çuhadar’ın cenazesi- yatı kitabında yer alan “Hikaye” şiirinni almak üzere katıldıkları basın açıkla- den “Benim doğduğum köylerde/ masında göz altına alındılar. Dört gün Kuzey rüzgarları eserdi/ Hep bu yüzboyunca Vatan Emniyet Müdürlü- den dudaklarım çatlaktır/ Öp biraz!” ğü’nde işkence gördükten sonra çı- dizeleri çıkarıldı.

42 | TAVIR | ŞUBAT 2013

10. sınıf ders kitabında yer alan Pir Sultan Abdal’ın, “Sabahtan cemalin seyran eyledim” dizesiyle başlayan şiirinden “Cemalin görene cennet gerekmez” dizesinin olduğu bölüm çıkarıldı. Oktay Rıfat’ın 12. sınıf ders kitabında yer alan iki bölümlük “İstanbul Türküsü” şiirinin çıkarılan bölümü şöyle: “Gittim baktım şıkır şıkır Balıkpazarı/ Üç tek attım sarhoş oldum ayaküzeri/ Üç doluya üç tanecik badem şekeri/ Top çiçeğim deste gülüm/ Canım İstanbullum/ Aman aman badem şekeri.” Ataol Behramoğlu’nun, “Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar” adlı şiirinden çıkarılan bölümde örneğin şu dizeler yer alıyor: “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/ Acılarla dolu bu dünyaya./ İnsafsızlık/ Vahşet/ Hala güçlü/ Ve hala İktidarda./ İnsanlar/ Ölüyorlar./ Gepgenç/ Sımsıcak/ Ölüyorlar/ Sanki/ Ölmüyorlarmış gibi.” Şeker Portakalı kitabı romanı müstehcenlik sebebiyle yasaklandı. Köktürk soru önergesinin devamında İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" adlı kitabı yasaklandı. Daha binlercesi vardır siyasi iktidarların sanata ve sanatçıya dönük saldırıların... AKP iktidarının izlediği sansür politikası da bitmeyecek, devam edecektir. Bu, faşizmin kanlı elinin, her yere uzanma çabasıdır. Halkın sanatçısı olmak bu savaşta zaferi getirecektir. Biz devrimci sanatçılar, ezilen halkların haklı davasının birer ortağı olarak; faşizme karşı savaşmaya devam edeceğiz, susmayacağız.


43-45 savasciyi sahiplenmek_sablon 2/13/13 9:57 AM Page 43

deneme

deneme

savaşçıyı sahiplenmek nergis yiğit

“Vaktidir adaletin şimdi vaktidir Kaldırdık başımızı Yüreğimiz soluksuz bekliyoruz Kim sorumluysa Yoksulluktan Yokluktan Açlıktan Kaderden Kim satmışsa vatanımızı Kim ağlattıysa analarımızı Kim açtıysa göğsümüzde yaraları Hakkımız yok vazgeçmeye adaletten Hazır olsunlar Şimdi savaşçılarımız konuşacak!..” (1) Savaşmak aşk işidir. Bir aşkın içine düşmediysen şu hayatta, göğsünde olanca harıyla bir yangın yanmıyorsa savaşamazsın. Çünkü içine düştüğün aşktır, seni savaştıran. Tek başına bilinç yetmez. Kim yeter diyorsa sorarım ona, öyleyse yiğitlik ne, cesaret ne, inanç ne, bağlı-

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 43


43-45 savasciyi sahiplenmek_sablon 2/13/13 9:57 AM Page 44

yor? Savaşçının kerameti ne ola ki, böyle kopmaz bir bağ var halkıyla arasında? Osmanlı’da ağanın, jandarmanın zulmüne karşı silah kuşanıp dağları mesken eyleyen, zenginden alıp yoksula veren, mazlumun hakkını koruyan, zalimden hesap soran Ege dağlarının Çakırcalısı düze indiğinde, hak ve adalet dağıtmaktan vazgeçip sessiz sakin bir yaşam sürmeye başladığında, bir köylü bak ne diyor Efe’ye:

lık ne? Patikaları adımlatan, engelleri aştıran, dağları deldiren ne? Korkuyu yere çaldıran gücü kazandıran, ölürken gülümsetebilen ne? Eğer bunlar bir hiç diyorsan; görüp de susanı, bilip de yapmayanı nasıl açıklayacaksın? Aşk duymadan; yani bir ideali ölesiye sevmeden, ona tüm benliğinle bağlanmadan, yaşamının anlamı haline getirmeden savaşanı gördün mü hiç? Anadolu insanına sor, anlatsın sana savaşçıyı. Anlatsın Börklüce’yi, ak libaslı Bedrettin’i, Köroğlu’nu, Karayılan’ı. Gör na-

44 | TAVIR | ŞUBAT 2013

sıl da canının bir parçasında hisseder gibi anlatıyor, gözlerinden hasret akarak. Emekçi ellerini göğsünde kavuşturmuş; kalbinde, yüreğinde hissediyor yiğitlerini. Etle tırnak gibi bütünleşmiştir, koparmaya çalışmak nafile. Gör nasıl da sahipleniyor Anadolulu. Çılgınlık gibi geliyor belki sana şimdi. Devlete başkaldıranı, isyankarı, yola gelmezi, peşine ordular takanı sahiplenmek “akıl işi” değil, diyor da olabilirsin. Peki sorarım sana, gerçekte kim kimi sahipleni-

“Ben bir dul avradım Efe. Oğlum gitti Yemen’e, gelmedi. Tarlamızı köyün ağası Kel Halil aldı elimizden. Gelinim, torunlarım aç bilaç kaldık ortalıkta. Hükümete gittim Efe. Kel Halil’in parası var, rüşvet verir. Başa çıkılır mı onunla? Hükümet kapılarında yılın yılın süründüm. Ellerini öptüm Efe, ayaklarını öptüm. Öksüzlerimin tarlası dedim, alın verin. Yemen öksüzlerinin... Siz hükümet değil misiniz dedim. Babalarını götürüp Çöl Yemen’de koyup geldiniz dedim. Yıllar yılı söyledim. Taşa kör eyledi de Efem, hükümete eylemedi. Bir avuç toprak, bir dilim ekmek... Muhtacız efem. Seni dedim, geldim seni efem. Derdime merhem olmazsan ben ne yaparım Efem. Sen de olmazsan, varır boğazıma bir taş bağlarım, suya atarım kendimi. Ölür giderim Efem. Çöl Yemen’de kalandan sonra, tarlam gittikten, öksüzlerim aç kaldıktan sonra ben niderim Efem? Sana diyorum Efem, ne deyin efe olmuşsun? Fakir fıkaranın hakkını aramadıktan sonra... Efe demek, fakirin hakkı demek. Biz böyle gördük, böyle bildik Efe. Efe efeliğini bilmeli, hükümet hükümetliğini... Bir martin alıp da dağda adam öldürmek mi efelik? Kel Halil’den tarlamızı al Efe. Ya da bize bir geçim yolu bul. Ya efesin, efeliğin töresini yerine getir, ya da Iraz’ın başörtüsünü kendi başına al... Anladın mı Efe?” (2) Ve Çakırcalı, Kel Halil’den köylünün tarlasını alır. Alır ama anlar ki düzler ona


43-45 savasciyi sahiplenmek_sablon 2/13/13 9:57 AM Page 45

var ve senin çok sevdiklerin. Sadece kendin için yaşamadığın bir hayatın var. Doğruları görebilen gözlerin var. Vefasızlığı kendine yediremeyen bir gururun, adalet için çarpan yüreğin, korkuları aştıran iraden var. Sende insan olmanın onuru var. Bu onuru yere düşüremezsin. M.Ö. 480 yılında yaşamış olan Spartalı komutan Polynikes, daha önce hiç savaşa katılmamış olan Aleksandros’a ne söylüyor bak: “Öğreticilerin sana Spartalıların savaşta miğferini ya da göğüs zırhını kaybeden bir savaşçıyı hiç ceza vermeden affettiklerini; ama kalkanını kaybeden bir savaşçıyı her türlü vatandaşlık haklarından mahrum ettiklerini öğrettiler mi?” Aleksandros öğrettiklerini söyler.

göre değil. O adalet dağıttıkça ovaları dar ederler Efe’ye. Tekrardan dağların yolunu tutar Çakırcalı.

rektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösteririz sevgimizi. Ölümüne direnmek yetmiyorsa, ölüme yatarız.”

Şimdi Çakırcalı’yı sahiplendiren, tek başına dağlarda silah çatması mıdır? Yoksa halkına sevdalı bir savaşçı olması mı? Çakırcalı’nın tarlaları, ambarları, altınları yok. Ama halk ne zaman dara düşse ona gider. Çünkü Çakırcalı’nın, halkın ekmeğini, adaletini dağıtacak kudreti var. Mazlumun hakkını zalimden söküp alan cesareti var. Devlet kapısında umduğunu bulamayan halk, Çakırcalı’da asıl ihtiyacı olan şeyi; umduğunu bulmuştur. Ve umuduna sımsıkı sarılmıştır. Dün Çakırcalı’dır o umudun adı; bugün Hasan’dır, İbo’dur, Erdal’dır, Alişan’dır.

Paylaşmadan sevemezsin. Birlikte gülmesen de, birlikte ağlamasan da, hatta hiç tanımasan da; ortak acılarınız ve sevinçleriniz vardır, ona karşı sevgi duymanı sağlayan. Aynı havayı soluduğun, aynı okul sıralarında dirsek çürüttüğün, aynı fabrikada alınteri döktüğün, aynı yolları adımladığın, aynı sevdaları yaşadığın savaşçı seni seviyorsa, sana da onu sevmekten başka çare kalmaz. Çünkü senin mayanda vefa, özveri var. Savaşçı seni sahiplendiği için savaşıyorsa, yolu yok sen de onu sahipleneceksin. Çünkü senin mayanda bağlılık var. Savaşın özü fedakarlıksa, sen savaşçı için gözünü kırpmadan yangınların ortasına dalacaksın. O, sana bir şey olmasın diye üzerine titriyorsa, sen onu düşman gözlerin erişemeyeceği yerlerde tutacaksın.

Yani sana anlatmak istediğim; bu yolu vuslata erdirecek olan savaşçının sahiplenmesidir. Önce savaşçı seni sahiplenir. Savaşma sebebi sensindir. Ölüm Orucu Savaşçısı Ayçe İdil Erkmen, son rolünde diyor ki; “Sevdiklerimiz için yaşamakla gösteririz sevgimizi. Ve ge-

Hala çılgınlık gibi mi geliyor sana savaşçıyı sahiplenmek? Hayır gelmemeli. Çünkü sen insansın. Seni çok seven insanlar

“Çünkü savaşçı miğferini ve göğüs zırhını kendini korumak için taşır; ama kalkanı ön saftaki öteki insanların güvenliği içindir.” (3) Sen şimdi hayatın omuzlarına yüklediği zorunlu görevi yerine getirmelisin. Kavgaya koşmalısın, kavganın sıcaklığını tüm hücrelerinle hissetmelisin. Sen, önüne kalkan olan savaşçıları görmelisin. O zaman beyninle, yüreğinle, bileğindeki tüm gücünle sımsıkı kavrarsın sağ omuz başındakinin önüne tuttuğu kalkanı. Sana da bu yakışır; savaşçıyı sahiplenmek. Bunun için önce kendi içindeki savaştan zaferle çıkmalısın. “Senin sadece elinde değil Sen tepeden tırnağa silahsın Çünkü düşlerinde ihtilal var Ve halk kuşanmış seni Bu zulüm Bu sömürü Sürdükçe böyle Halk hiç bırakır mı silahını Ve bırakanı kuşanır mı...” (1) “İdil”, syf. 174 (2) Halk Bilimi Araştırmaları 3. Kitap (3) Ateş Geçitleri

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 45


46 globalizm_29-30 ellerimi tut 2/13/13 9:58 AM Page 46

kelimelerin dili kelimelerin dili

globalizm-küreselleşme değil; emperyalizm! erdal özkaya

Kavramların, tanımların içini boşaltmak bugün ülkemiz ve dünyamızda en yoğun başvurulan gerçekleri saklama yöntemlerinden biri haline geldi. Bu kavramların en başında da her an, her saniye milyarlarca insanın hayatını her geçen gün daha da çekilmez hale getiren emperyalizm gelmekte. Savaş, kan ve ölüm bir de para babaları, tekeller, dizginsiz sömürü... Emperyalizm denilince aklımıza gelenlerdir bunlar. İşte Suriye. 24 milyonluk bir ülke 2 yıldır emperyalizmin her türden saldırısı ile başbaşa. Suriye’nin dışından getirilen yüzlerce çapulcuya her türlü silahlar verilerek Suriye halkının kanı akıtılıyor. Çünkü Suriye “kötü örnek” oluyor halklara, sağlık ücretsiz, eğitim ücretsiz, her şey bir yana emperyalizmin tek bir üssü yok Suriye’de. İşte bu yüzden katli vacip denilerek, emperyalizmin uşakları tarafınca çoluk çocuk demeden katlediliyor Suriyeliler. İşte Filistin... yıllardır çektirilmedik acı kalmadı Filistinlilere. Feda feda direndi Filistin, direniyor. Ambargolar uyguladılar, fosforlu bombalar attılar Filistinliler üzerine. Yapanın adı İsrail ama silahların ve bombaların imzası Amerika, emperyalizm. Terörizmle savaşıyor diye İsrail’e sınırsız destek, arka çıkma. İşte Irak 1.300.000 insan katledildi, 14 yaşında Abir ve onun gibi binlerce kız onlarca Amerikan aske46 | TAVIR | ŞUBAT 2013

rinin tecavüzüne uğradı, kültürel miraslarına kadar her şeyini çaldılar Iraklıların. İşte Afrika, bir zamanlar dünyanın en verimli topraklarına sahip kıtalardan biriyken, şimdi açlıktan ölüyor insanlar kıtada. Emperyalizmin kışkırtmaları ile kıtanın dört bir tarafında savaşlar, zulümler kol geziyor. İşte ülkemiz ekonomimizden, sağlığımıza her şeyi imf, dünya bankası belirliyor. Tütünü, çayı, fındığı üretemiyoruz, buğdayı bile üretemiyoruz. Öte yandan hakkını arayanlar F tiplerine atılıyor, gaza boğuluyor,gece yarıları baskınlara uğruyor. Ama emperyalistler çaresizler, bu yüzden kan ve ölümle sürdürüyorlar düzenlerini, yıllar geçtikçe daha fazla saldırmaya, talan etmeye devam ediyorlar. Ama hep deriz ya zalimin olduğu yerde direniş doğar diye, öyle de oluyor. Halklar sınırlı da olsa direnmeye, vatanlarını korumaya, havasına, suyuna sahip çıkmaya çalışıyorlar. Suriye’de, Filistin’de, Türkiye’de halklar güzel direniş örnekleri ortaya koyuyorlar. Her geçen gün emperyalizme karşı öfke büyüyor, çoğalıyor. İşte bu öfkenin varlığı emperyalistleri tedirgin ediyor. Ve çareler aramaya koyuluyor emperyalizm bu öfkeyi yok etmek için. En çok da ismini temizlemeye çalışıyor. Emperyalizm denilmesin istiyor, emperyalizm denince akla gelenlerin silinmesini istiyor hafızalardan. Bunun için kavram-

ların ve terimlerin ismi bir anda değişiveriyor. 400 yıllık emperyalizm oluyor globalizm, küresel ekonomi vs.vs.vs.... Küresel ölçekte, global-küresel ekonomi, küreselleşme... daha bunlara benzer bir takım kavramların dilimizde yer etmesine çalışılıyor. Küresel ekonomi denilerek, sanki herkes istediği yerde istediği işi yapabiliyor, herkes rahatça para kazanabiliyor vs. havalar yaratıyorlar. Tekeller gizleniyor böylelikle. Sudan, her türlü madene, her türlü ekonomik faaliyetin nasıl birkaç tekel tarafından yönlendirildiği unutturulmak isteniyor. Küreselglobal ekonomi denilen şeyin tekellerin tüm dünyanın ekonomisini yönetmesinin adı olduğu, yani emperyalizm olduğu unutturulmaya çalışılıyor. Ha küresel ekonomi ha emperyalizm ne var bunda, ikisi de aynı şey deyip geçemeyiz. Sorun isim sorunu değil, bilinçlerdeki karşılığıdır kavramların ve emperyalistler bilinçlerimize saldırıyor işte. Bu saldırıya karşı inatla, ısrarla emperyalizm demeye devam edeceğiz. Not: Global: toptan-küresel Globalleşme: küreselleşme


47-49 baris_sablon 2/13/13 9:58 AM Page 47

güncel

güncel

“barış”, halk düşmanlarının olmadığı bir hayattır rıza beyhan

“Kötülere acımak, iyilere zulümdür; zalimleri affetmek, masumlara cefadır.” (SADÎ – Gülistan’dan)

Halk düşmanlarıyla “barışmak” mümkün mü? Onların size düşmanlığı, sizin barış istemenizle geçmez. Çünkü, tabiatları gereğidir. Raci Tetik, işte bu tabiatın suretidir. Bu yazı, Sırrı Süreyya Önder ve işkenceci Raci Tetik’in hayat denilen sahnede, ikinci kez karşılaşmalarına dairdir. Ama önce ve bu yazının önsözü niyetine, sözü Bertolt Brecht’e bırakmak isteriz: “... Nazizmin ilk yıllarında, Paris’teki bir yazarlar toplantısında, yazarlar peşi sıra kürsüye çıkıp, ‘yüksek ahlaki değerlerden, kültürel değerlerden, barıştan, demokrasiden, uygarlığın barbarlık ve ahlaksızlık rejimine karşı savunulmaŞUBAT 2013 | TAVIR | 47


47-49 baris_sablon 2/13/13 9:58 AM Page 48

sından’ vb. söz ettikleri bir sırada, B. Brecht, kürsüye yöneliyor, mikrofonu eline alıp şöyle diyor: ‘Yoldaşlar, gelin üretim ilişkilerinden söz edelim.’ Brecht, orada demek istiyordu ki, asıl tartışılması gerekeni tartışmadığınız sürece, burada söylediklerinizin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur (Aktaran: Çığrından Çıkmış Bir Dünya – Fikret Başkaya, syf: 306) Hiç unutulmamalı ki, barış, halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir. Brecht, haklıdır. Gelin gerçekleri tartışalım: Zulüm niçin var, sömürü nedir, barış nasıl sağlanır? Bilinir, Pir Sultan’ı zindana kapatır Hızır Paşa. Ve “barış içinde birlikte yaşamak için tek bir şey ister Pir Sultan’dan. İçinde “şah” geçmeyen bir deyiş söylemesi yeterlidir canının bağışlanması için. Reddeder Pir Sultan bu dayatmayı. İnançlarını savunur, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyerek. Öldürürler, ama yolundan döndüremezler. 48 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Pir Sultan ile Hızır Paşa’yı “barıştırmak” mümkün mü? Tekrarlıyoruz ki, barış, halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir Pir Sultanlar ile Hızır Paşalar, halk ile halk düşmanları, emperyalizm ve işbirlikçileri ile halklar arasında “barış” mümkün mü? Değil! Neden? Çünkü, halk düşmanlığı demek, halkı sömürmek ve zulmetmek demektir. Gündelik hayatın her an ve alanına yayılan bu sömürü ve zulüm (adaletsizlikler, eşitsizlikler, ayrımcılıklar) var olduğu sürece de “barış” hayat hakkı bulamaz. Tarihin ve hayatın tecrübesi; aklı kör olmayan herkese şunu gösterir: Sömürü ve zulmün var olduğu yerde, “barış” var olamaz. İşte tam da bu yüzden, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir.

Halkların hak ve özgürlüklerinin tanınmaması ve bunların şiddetle bastırılmasıdır. Peki, niçin hala vardır zulüm?.. Bu sorunun üzerine düşünmeye başladığınızda, sömürü çarkını ve onun odağındaki mülkiyet ilişkilerini görmek kaçınılmazdır. Eğer aklımız kör değilse. Aydının aklı kör olmaz. Aksine, o, aklını halkının hak ve özgürlük yürüyüşünü aydınlatmak için kullanandır. Ülkemizin mahkum edildiği sömürü ve sömürgecilik ilişkilerini hedefe koymadan, soyut bir “barış” propagandası yapmak yanlıştır. Çünkü bu düzen içinde “barış”ın mümkün olacağı yanılsamasını yaratarak halkın kandırılıp oyalanmasına hizmet eder.

Zulmün olduğu yerde “barış” olmaz. Zulüm nedir?

Hiç unutmayalım ki, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat de-


47-49 baris_sablon 2/13/13 9:58 AM Page 49

mektir. Böyle olduğu içindir ki, Kürt halkının “ulusal sorununun çözümü de halk düşmanlarından beklenemez. Çünkü sorunun nedeni olanlar, varlıklarıyla yarattığı sorunu da çözemez ve çözmezler. Çözüyormuş gibi ama “gibi” yaparak, “sorun”u işlerine geldiği gibi kullanırlar. Hiç unutmayalım ki, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir. O halde, bunu sağlamak için ne yapmalıyız? Açık ki, halk düşmanlarını hayatımızın dışına çıkartacağız. Sömürüsüz ve zulümsüz bir hayat kurmak için mücadele edeceğiz ve barış, ama gerçek bir barış, ancak o zaman hayat hakkı bulacak. Komutan Ernesto Che Guevara’ya “Son sömürücü yenilgiye uğrayıncaya dek ateş ve kan eksik olmayacaktır.” dedirten işte bu gerçekliktir. “Son sömürücü yenilgiye uğratıldığında, barış atmosferi de doğmuş olacaktır. Tarihsel ve bilimsel gerçeklik budur. İşte bu nedenle, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir. “Barış”ı, halk düşmanlarıyla barışmak olarak ele alırsanız, o zaman kuru bir üzüntü beyanına, işkenceci katilleri affetme düşkünlüğüne savrulursunuz. Evet, Sırrı Süreyya Önder’in, Mamak Hapishanesi’nin işkencecibaşı Raci Tetik ile karşılaşmasından bahsedebiliriz artık. Varoluşu ve faaliyetleri, “ileri demokrasi” oyununun meşrulaştırılmasına hizmet eden “Darbeleri Araştırma Komisyonu”nun üyesi olan Sırrı Süreyya Önder, bu kapsamda yapılan görüşme turlarının birinde Raci Tetik’le karşılaşır. 12 Eylül Amerikancı Faşist Cuntası’nın Mamak Hapishanesi’nin komutanlığı-

na atadığı bir işkencecibaşıdır Raci Tetik. Katildir ve Sırrı Süreyya Önder’e de bizzat işkence yapmıştır. Raci Tetik, kanlı devlet çarkının “sıradan” bir dişlisidir. Eğer, bu sömürü ve zulüm çarkından nefret ediyorsanız, böylesi dişlilerini de kırıp atmayı düşünürsünüz. Bir diğer ifadeyle dişliye yaklaşım, bir bütün olarak bozuk düzenin kanlı çarkına yaklaşımınızı da ele verir. İşkenceci Raci Tetik, “tutarlı” bir halk düşmanı olarak, yaptığı işkenceleri savunur. Bırakın, Sırrı Süreyya Önder’in umduğu gibi üzüntü beyan edip özür dilemesini, tam tersini yapar. Hizmet ettiği burjuvazinin sınıf kini ve görev aldığı faşizmin olanca halk düşmanlığının vücuda gelmiş hali olarak, “tutarlı” davranır. Tutarsızlığı tercih eden Sırrı Süreyya Önder olmuştur. Öyle ki, daha sonra yaptığı açıklamalarda, bir üzüntü beyanında işkencecisini affedebileceğinden bahseder. Ama bir yanda da, işkencecinin bu tavrından şaşkındır. Açıklamalarından bunu anlıyoruz. İşkenceci Raci Tetik, umduğu gibi davransaydı, Sırrı Süreyya Önder’e de işkenceciyi affetme “büyüklüğü” düşecekti. Öyle mi? “Barış” adına yapacaktı elbette bunu. Ama bu hayal, düzenin ruhuna çarpınca tuzla buz oldu. Raci Tetik, bu düzenin ruhudur. O yaşlanıp emekli olmuştur ama Raci Tetikler, görevinin başındalar. Bayrampaşa Hapishanesi’nde diri diri yakıyorlar, Roboski’de bombalarla paramparça ediyorlar. Tescilli ve yeminli halk düşmanı Mehmet Ağar’ın “Bıraktığım sistem tıkır tıkır işliyor” demesi bundandır. Sırrı Süreyya Önderlerin görmek istemediği budur. Çünkü o zaman anti-faşist mücadele kaçınılmaz olur. Anti-faşist mücadelenin ne ve nasıl olacağı ise bellidir. İşte, tam da bu noktada, “barış mücadelesi” denilen şey, anti-faşist mücadeleyi tasfiye etmekten başka bir şey

değildir. Oysa anti-faşist mücadeleyi tasfiye etmeye kalkmak, “barış” sağlamaz. Ki faşizmin hükmettiği yerde ne barışı, hangi barış, kiminle barış? Söz konusu olan, faşizm ile “barış”mak ve “barış” denilerek faşizmle “kardeşleşmek” ise, ortada büyük bir ikiyüzlülük var demektir. Hiç unutulmasın ki, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir. Halk düşmanlarıyla şu ya da bu zeminde anlaşmak ise “barış” sayılmaz. Sırrı Süreyyaların trajedisi şudur ki, kendileri yumuşadıkça halk düşmanlarının da yumuşayacağı yalanına inanmak istiyorlar. Ama olmuyor işte! Onlar yumuşadıkça faşizmin “konjonktür”e şekil vermesi daha kolay oluyor. “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek” sloganının anlamını içselleştirmekten uzağa düşenler, aydın misyonundan da uzaklaşırlar. Evet, insanlık onuru yenecektir. Halk düşmanlarını da, onların insanlık suçlarını da yenecektir Büyük İnsanlık. Yenmek, savaşa dair bir olgu ve kavramdır. Halk düşmanlarını yenmek ise zulüm ve sömürüden kurtuluşa kadar savaşmak demektir. Hiç unutmayalım ki, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir. Bunu hiç unutmayalım. Unutursak, pusulamız şaşar... İşkenceci katillerin, halk düşmanlarının yakasına yapışmak, hesap sormak insanlık onurunun gereğidir. Yeri gelince ve hiç değilse, Raci Tetik gibilerinin suratına tükürmek bile, insanlık görevi sayılır. O tükürdüğünü yutmanın “ödül”ü TBMM rozeti ise lanet olsun o “ödül”e… Hiç unutulmasın ki, barış; halk düşmanlarının olmadığı bir hayat demektir.

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 49


50-52 kentsel donusum_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:00 AM Page 50

değerlendirme değerlendirme

tüm mahalleler kolera cavit karakuş

Faşizmin sanat korkusu meşhurdur. Dönem, ülke fark etmeksizin sanatçılar faşist iktidarların işkencesine ve sansürüne maruz kaldılar. Kimileri enstrümanları yasakladı, kimileri türküleri. Kimileri sahneleri yerle bir etti, kimileri oyuncuları zindanlara attırdı. Halkın sanatı ve gerçeklerin gücü karşısındaki çaresizliğini her zaman estirdiği terörle örtmeye çalıştı. Halkın sanatı karşısına koyduğu alternatifler ise her zaman "yoz, sığ, piyasaya hizmet eden ve faşizmin yalanlarını meşrulaştırmaya çalışan" ürünler oldu. Ülkemizde de faşizmin halkın sanatına karşı saldırıları, bütün yeni sömürge ülkelerde olduğu gibi, her dönem her şekilde sürdü. Tiyatro oyunları yasaklandı, filmler sansürlendi, türküler susturulmaya çalışıldı. Kurşunlanan kasetler; basılan, yasaklanan konserler, oyun sonrası gözaltına alınan tiyatrocular, yakılan film makaraları yakın tarihimizin gerçekleridir. Çünkü faşizm, bu işin şakası olmadığı50 | TAVIR | ŞUBAT 2013


50-52 kentsel donusum_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:00 AM Page 51

nı gayet iyi bilir. Halkın sanatının, ezilen kitlelerin elinde nasıl güçlü bir silaha dönüşeceğini tecrübeleriyle öğrenmiştir. AKP hükümeti, iktidarı eline aldığı günden itibaren muhalif olan her sese gösterdiği tahammülsüzlüğü sanatçılara da gösterdi. Adım adım kendi "sanatçılarını, aydınlarını" yarattı. Emperyalizmin politikalarını destekleyen, bunları meşrulaştıran, faşizmin terörünü görmezden gelen ve bunun üstünü örten sanatçılar, aydınlar istiyordu AKP. Bunun karşısında duran ve gerçekleri ne pahası olursa olsun halka ulaştırmaya çalışan devrimci sanatçılar ise "büyük terör operasyonlarıyla" tutuklandılar, tutuklanıyorlar. Fakat gerçekler üstü örtülemeyecek kadar büyüktür. Ne der halkımız: güneş balçıkla sıvanmaz… Bu gerçekler o kadar can yakıcıdır ki, piyasa içerisinde yer alan kesimler bile sessiz kalamazlar buna bazen. İzlediğimiz çoğu filmde, dizide halkın memnuniyetsizliği ekrana yansır. Geçtiğimiz yılın sonlarında televizyonda bir dizi yayınlandı. Adı, Ağır Roman-Yeni Dünya… Dizi, aynı adlı romandan uyarlama olarak çekilmiş. Romanın aslı 1970'li yılların başında İstanbul Tarlabaşı'nda geçiyor. Dizi ise günümüzü anlatıyor ve romanda işlenen konunun dışına çıkarak bugünün sorunlarını ele alıyor. Şu sıralar Tarlabaşı denince akla ilk gelen şey "kentsel dönüşüm ve yıkımlardır" şüphesiz. Dizinin temel konusu da bu zaten... Yaşayanların "Kolera" adını taktığı mahalleyi yıkıp yerine alış veriş merkezleri yapmak isteyen bir firmanın oynadığı oyunlar ve mahalle halkının firmaya karşı mücadelesi anlatılıyor. Dizi yayında sadece on bölüm kaldı. Yani yaklaşık olarak iki aydan biraz fazla… Sonra apar topar bir final bölümü çekilip sonlandırıldı. Yayıncı televizyon Star'ın rahatsızlığı ve dizi üze-

rindeki baskısı biliniyordu zaten. İnternet üzerinden tartışma konusu bile olmuştu. Peki, "AKP'nin sesi" olmayı kendine düstur edinmiş bu kanal, dizinin nesinden rahatsız olmuştu. Öncelikle dizinin kahramanları (yıkım yapmak isteyen tekelci şirket ve onun kullandığı mafyacılar hariç) yoksul insanlardan oluşuyor. Boyacılar, mendilciler, çiçekçiler, sokaklarda halı yıkayıp para kazanan ev kadınları, işçiler, esnaflar… Hepsinin ortak değeri, birbirleriyle olan bağları ve çok sevdikleri mahalleleri "Kolera". Hem olumlu olumsuz pekçok yanıyla hayatın gerçekliğini taşıyan, hem de halkın dayanışmasının gücünü bilen ve yaşayan insanlar dizinin kahramanları. Kolera halkı kendi kuralları ve "kanunlarıyla" yaşıyorlar. Hukukun, adaletin kimin yanında olduğunu iyi bildikleri için bütün sorunlarını kendileri çözmeye çalışıyorlar. Mahallenin koruyucuları olan bir grup arkadaş -ki bunlara öncülük eden Salih başrolde yer alıyor- mahalle tarafından hem çok sevilip el üstünde tutuluyor hem de sorunlar herkesten önce ona iletiliyor. Örneğin bir kav-

ga olduğu zaman her iki taraf da kesinlikle polisi çağırmıyor. Herkeste "mahalleyi polisten koruma" duygusu var. Kaldı ki dizinin ilerleyen bölümlerinde polisin keyfiliği, terörü mahallede kol geziyor. Örneğin bir ev baskınında arama yetkisini soran kadına polis "çok lazımsa çıkarırız" diyor. Gençlerin üstüne araba sürüyor, gözaltına aldığı bir kadına dayak atıyor vs... Planlanan yıkım, mahallenin ana gündemini oluşturuyor. Koleralılar, İstanbul'un uzak semtlerine gelişi güzel dağıtılacaklarını ve asla eski birlikteliklerini yaşayamayacaklarını iyi bildikleri için evlerini satmak istemiyor. Aynı zamanda herkes evlerinden ayrıldıktan sonra ödeyemeyecekleri borçların altına gireceklerinin de farkında. İşte AKP'yi ve onun kadrolu medyasını rahatsız eden bir konu. Hem de kentsel dönüşüm yalanlarının sıkça anlatıldığı bir dönemde… Tıpkı gerçek hayatta yaşadığımız gibi, tekeller önce insanlara şirin gözükerek onları kandırmaya çalışıyor. Olmazsa korkutuyor, baskı yapıyor, tehdit ediyor, satın almaya çalışıyor. Ne kadar taŞUBAT 2013 | TAVIR | 51


50-52 kentsel donusum_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:00 AM Page 52

nıdık değil mi? Bu temelde bir çok hikaye anlatılmış dizide. Yıkım yapacak şirketin sahibi önce dostça yaklaşıyor mahalleye, bir yandan da mahalleyi haraca bağlamak isteyen bir mafya ile işbirliği yapıp insanlara baskı uyguluyor, işkence yaptırıyor hatta öldürtüyor. Mahallelinin bir de "adalet" duygusu var ki, tamamen meşruluk ve haklılık temeline dayanıyor. Dövülüp dükkanı dağıtılan arkadaşlarının hesabını sormak için silahlanıp baskınlar yapıyor, çetelerin saldırılarına onların anlayacakları dilden karşılık veriyorlar. Yıkım ekiplerinin iş makinelerini hep birlikte ateşe veriyorlar. Hem de hesap soranlar sadece mahallenin delikanlıları değil, tüm halk birden harekete geçiyor. Çocuklar bile kendi aralarında örgütlenip, hatta bir bölümde silahlanıp, mahalleyi dışarıdan gelen saldırılara karşı koruyorlar. İlerleyen bölümlerde yine çocukların aralarında örgütlenip danslı, müzikli, duvar yazılamalı bir eylemini görüyoruz. Basının da ilgisini çeken

52 | TAVIR | ŞUBAT 2013

bu eylem firma sahibini çileden çıkarıyor ve çocuklardan birini gözaltına aldırıyor. Dizi on bölümden oluşuyor demiştik. Bölümler ilerledikçe Koleralılarla tekelçete-polis ittifakının arası iyice geriliyor. Öyle ki mahalleli saldırılar karşısında devriyeler kurup köşe başlarında silahlı nöbet tutuyor. Tıpkı devrimcilerin yaşadığı mahallelerimizde olduğu gibi… Tüm yaşananları görünce seyirci de mahallelinin bu direnişini haklı görüyor. Dizide yaşayan değerler, adalet anlayışı bugün hala yaşıyor. Faşizm ne kadar saldırırsa saldırsın bu değerler bütünü varlığını koruyor. Onları asıl korkutan da işte bu. Yani anlatılanların gerçek yaşamda karşılık bulması ve direnişe, hesap sormaya dair ipuçları vermesi. Hal böyle olunca "reytingi düşüktü, romanın tadını tutmadı, filmin yerini dolduramadı" gibi bahaneler pek

de dizinin yayından kaldırılma nedeni gibi durmuyor. Hayır, faşizm böyle bir şeye müsaade edemez. Asgari düzeyde dahi olsa mahallelerini ve birbirlerini tekellere, onun emrindeki çetelere ve polise karşı koruması faşizm için kabul edilemez. İşte dizinin apar topar, bazı hikayelerin sonu bile bağlanmadan yayından kaldırılmasının nedeni de budur. Elbette hiçbir zaman "biz insanların bütün pisliklerin farkına varıp bizden hesap sormasından korkmuştuk" demeyecektir faşizm. Yalan ve demagojilerine devam edecektir. Ta ki mahallelerimizden, iş yerlerimizden, televizyonlarımızdan ve topraklarımızdan defolup gidinceye kadar... O vakte kadar tüm mahalleler burjuvazi için birer "Kolera" olacaktır.


53-57 sanat üzerine_sablon 2/13/13 10:02 AM Page 53

güncel

güncel

sanat üzerine sanat cephesi

Bugün sanat alanında, iki temel sorun vardır: 1-Sanat emekçileri örgütsüzdür. 2-Sanatçılar halktan kopartılmıştır. Örgütsüzlük ve halk ile bağlarının kopartılmış olması; sanat emekçilerini saldırı, hak gaspları, ekonomik-politik kuşatma karşısında güçsüz ve çaresiz bırakmaktadır. O halde, sanat alanında gereğinin yapılması gereken somut iki görev vardır: 1-Sanat emekçilerini örgütlemek 2-Sanatçıların halk ile bağının kurulması Sanat emekçileri, birçok sorunla kuşatılmış durumdadır. Bu sorunlar, her geçen gün daha da artıp ağırlaşmaktadır. Eserlerinin, emeklerinin doğru dürüst karşılığını alamamaktan, eserini sergileyeceği, oyununu prova edeceği, konserini vereceği salon bulamamaya; yaşam ve gelecek güvencesi olmamasından, yaşlılık ve hastalık gibi durumlarda ortada kalmaya; sanatsal üretim için gereken imkanlara sahip olamamaktan,

maruz kaldığı hak gaspı ve baskılar karşısında yalnız kalmaya; setlerde kölece çalıştırılmaktan, iş güvencesi olmamasına; sanatını geliştirme, eğitim, araştırma vb. gibi olanaklara sahip olamamaktan, sponsor dilencisi durumuna düşürülmeye kadar sanat alanında yaşanan bir çok sorun vardır. Sorun vardır ama bu sorunların çözümü için gereken örgütlenme yoktur. Oysa, somut sorunların çözümü için örgütlenme olmazsa olmazdır. Hak arama, hak alma ve hakkını savunma bilincinin, maddi bir güç haline gelmesidir örgütlenmek. Diğer alanlarda olduğu gibi yakıcı bir ihtiyaçtır bu. Açık ki, örgütlü değilsen güç haline gelemezsin. Örgütlü güç olamazsan, haklarını kazanamaz ve savunamazsın. Tarih ve hayat bunu öğretir. Bırakın, ülkemiz kültür-sanat politikalarına dair söz ve karar haklarının olmamasını, daha kendilerinin sosyal-mesleki haklarına ilişkin söz ve karar hakları yoktur sanatçıların. Çünkü, sanat alanında, sanatın kendi sorunlarına çözüm üretecek, bu amaçla mücadele edecek, birlik-

teliği sağlayacak ve giderek, ülke genelini ilgilendiren kültür-sanat politikalarını oluşturulmasında söz sahibi olmak isteyecek bir örgütlenme söz konusu değildir. Sanatçılar örgütsüzdür. Gerçeklik budur. Örgütsüzlük, sanat emekçilerini güçsüzlüğe ve çaresizliğe mahkum etmektedir. Bu durum kanıksandığı oranda, benzer sorunlar yaşayanlar birbirlerinin sorunlarına, durumlarına kör ve sağır olmayı tercih edebilmektedir. Bugün sanat alanında, sanat emekçileri arasında hak alma bilinci hayli eksik, hak arama örgütü ise yoktur. Bu eksikliği gidermek her geçen gün daha yakıcı ve acil bir ihtiyaç haline gelmektedir. Sanat eserlerinin “ucube” ilan edilip yıkıldığı, sanat emekçilerine “Siz de kimsiniz, bir avuç serseri” ve bir bütün olarak sanata “terörün arka bahçesi” denildiği, sanat emekçilerinin yaşam ve gelecek güvencelerinin olmadığı koşullarda, örgütlenme ihtiyacı, her yeni gün, kendisini güncelleştirmektedir. Bilinir: “Haksızlığı kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.” Ki hak arama-alma bilinŞUBAT 2013 | TAVIR | 53


53-57 sanat üzerine_sablon 2/13/13 10:02 AM Page 54

cinin somutlanamaması demek olan örgütsüzlük, dayatılan haksızlıkların karşısında geri adım atmanın sürekliliği demektir. Hal bu iken, örgütlü olmanın gerekliliği konusunda sanat alanında belli bir isteksizlik, inançsızlık, önyargılar ve “özgürlük” adına karşı çıkışlar olduğunu biliyoruz. Yaşıyoruz ve tanık oluyoruz. Hiç kuşku yok ki, aydın-sanatçıların adeta kendi misyonlarını inkar eder tarzda, kendilerine has örgütlülük konusunda bile atalet içinde olmaları bir “sonuç” sayılır. 12 Eylül Amerikancı-Faşist Cuntasının halkı örgütsüzleştirme saldırısıyla başlayıp bugüne ulaşan süreç içinde ve emperyalizmin yozlaştırma politikalarının etkisiyle yaratılan bir sonuçtur bu tablo. “…Özellikle ’80 cuntasından sonra, ilerici aydınlar, sanatını devrim uğruna yapan, devrimci gecelere katılan bir çok sanatçı, yavaş yavaş siyasi arenadan çekilmeye başlamış veya yurtdışına çık54 | TAVIR | ŞUBAT 2013

mış, yıllar boyunca orada sürgün kalmıştır. Ülkede kalan aydınlar, sanatçılar, edebiyatçıların bir çoğu ise düzen tarafından zamanla bir noktaya çekilmiş ve ardından korkutulan, sindirilen bu sanatçılara, egemen güçlerin hegemonyası altında çalışmaları kaydıyla olanaklar sunulmuştur. Böylesi bir süreçten bugüne dek geçen 30 yıl içerisinde ya kimliksiz, çıkarcı, statükocu ya da düzen sınırlarından çıkmayan, düzenin şakşakçılığını yapan, solculuk adı altında kitleleri kandıran, onları karamsarlığa, umutsuzluğa sevk eden bir sanatçı, aydın kuşağı oluşturulmuştur. İstisnalar tabi ki hep oldu.” (Tavır-Eylül 2011, Sanatımızla varız öyleyse örgütlenmeliyiz-1, syf: 3) Bu tablo içinde, “hak arama-mücadele etme-örgütlenme”nin düşüncesine bile tahammül edemeyip pratiğinden kaçanlar olduğu gibi, hayatın öğreticiğiyle bu ihtiyacı giderek daha fazla hissedenler de vardır. Olmaktadır ve olacaktır. Ölüsüne sahip çıkmayan, hastasına-yaşlısına bakmayan sanat alanı, dirisinin de bir çok olumsuzlukla, sorunla kuşatılmasını yaşamaktadır. Kendi sosyal-mesleki so-

runlarını çözmede güç olamayan, halkla bütünleşmesinin önünü açamayan sanatlar, ülkenin kültür-sanat politikalarının oluşumuna nasıl etki eder? Edemez. Edemiyor da zaten. Ve dahası, sanatçılarımızın böyle bir ufku da bulunmuyor. Neden? Çünkü, sanat emekçileri örgütsüzdür. Ancak bu bir “kader” değildir. Bu tabloyu değiştirecek olan sanat emekçileridir. Haklar, içi boş ve göstermelik “açılım”larla bahşedilmeyecek, mücadele edilerek kazanılacaktır. “Özgürlük” adına örgütlenmeye demagojik bir biçimde karşı çıkanlara da Jean Paul Sartre’ın bir cümlesini hatırlattıktan sonra bir çift sözümüz var: “İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlar a karşı takındığı tavırda gizlidir.” Sanat alanı ve sanat emekçileri bu denli olumsuz koşullarla kuşatılmışken, sanatçının özgürlüğü, halkına ve sanata yapılanlara karşı takındığı dirençli, onurlu tavırda somutlanabilir ancak. “Özgürlük” adına yaşananlar, yapılanlar ve koşullar karşısında üç maymunu oy-


53-57 sanat üzerine_sablon 2/13/13 10:02 AM Page 55

namak, özgürlük değil, dayatılanlara ve dayatanlara boyun eğmek demektir. Karşı koyup hakkını aramak ise örgütlülüğü zorunlu kılıyor. *** Faşizm, halk düşmanıdır. Bu halk düşmanlığı kapsamında kendi dalkavuğuna çeviremediği sanatçılara ve sanata da düşmandır. Nazi şeflerinden Göbels’in “Kültür kelimesini duyunca elim silahıma gidiyor.” deyişi bundandır. Çünkü, kültür sanat halkı aydınlatır. Hukuk, medya, ordu, eğitim... kurumlarında kendi istediği düzenlemeleri yapan iktidar, sanat alanını da bir bütün olarak kendi çıkarları çerçevesinde düzenlemek istiyor. “Padişahım çok yaşa sanatı” istediklerini yüksek perdeden ilan ediyorlar. Heykelden tiyatroya, müzikten sinemaya sanat, bir bütün olarak bu kalıba girecek diye dayatıyorlar. Bu kalıbın dışında kalacaklara da hayat hakkı tanımayacaklarını, kaçak güreşecek meydan bırakmadan ilan ediyorlar. Konusu, içeriği, biçimi, üreteniyle karşılarında esas duruşa geçmiş bir “sanat” istiyorlar. Bu “istek” bir politikadır. Artık herkesin net olarak görebileceği biçimde açığa çıkan halk ve sanat düşmanı bir politikadır bu. Mehmet Aksoy’un heykelinin yıkılması, Fazıl Say’a yönelik saldırgan yaklaşımlar, Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın tasfiyesine yönelik girişimler, Pınar Aydınlar’a türkü yasağı, “Yukarıdan gelen emir$”le konser, sergi yasaklamalar, Grup Yorum’a yönelik artan oranda saldırılar, gözaltı ve tutuklamalar, ev hapsi cezaları, F Tipi Film’in afişlerinin yasaklanması, Torba Yasa’da sanatçı örgütsüz ve güvencesiz kalmaya mahkum eden hukuki düzenlemeler... Tesadüfen ve birbirinden bağımsız olarak gerçekleşen şeyler değildir bunlar. Aksine, belli bir sanat politikasının dışa vurumudur. Amaç; sanat alanını, bir

bütün olarak kendi tekellerine almaktır. Bu amaç doğrultusunda her geçen gün, ileri adımlar atılmaktadır. “Padişahım çok yaşa sanatı” anlamına gelen “muhafazakar sanat” adı altında sanat alanını şekillendirmek için “ya bendensin ya da düşmanım” mantığıyla atılan adımlar bunlar. Şehir Tiyatroları’nın tasfiye edilmeye çalışılmasına karşı 2012 Nisan’ında binlerce kişinin katıldığı eylemde okunan bildiride şöyle deniyordu: “…1914’ten beri ehil ellerde olan İstanbul Şehir Tiyatrosu göz göre göre ehlileştirilmeye çalışılıyor. Dünyada –herhaldeilk kez bir tiyatro, tiyatro insanlarından arındırılıyor. Sanatın içinden sanatçı kovuluyor. Tüm bunlar sanatı ve sanatçıyı hizaya sokma ve halkın gözünde küçük düşürme gayretleridir. Bilinsin; gerçekleri eğip bükerek hiç kimse sanat ve sanatçı ile halkın arasına nifak sokamaz. Hedefin ne olduğunu görüyoruz. Özgür düşünceden korkmayan herkes görüyor. Çok sesliliği tek bir notaya dönüştürecek olan “muhafazakar sanat” gibi söylemler, demokratikleşme diye sunuluyor. Sanatsal yaratı, siyasi iradeye teslim ediliyor.” (Aktaran: Tavır-Haziran 2012, Oyuncular Cephesinde İsyan Var. Syf: 9-10) Bu tablo karşısında yapılması gereken nedir? Saldırılar karşısında dik durup örgütlü bir karşılık verilmezse, faşizm sonuç alır. Nitekim, almaya da başlamıştır. Yakınmak, çözüm değildir. Gözünü kapatarak görmezden gelmek, çözüm değildir. Facebook sayfaları, Twitter sayfalarıyla sınırlı tepkiler, çözüm değildir. Saman alevi gibi gelip geçici tepkiler, çözüm değildir. Egemenlerin insafına sığınmak çözüm değildir. Seçenekler bellidir: Ya halk için sanat yapılarak sanatçı kalınacak ya da “padişahım çok yaşa sanatı”na bir biçimiyle boyun eğilerek dalkavuk olunacaktır. İlki, onurlu olan ve olması gerekendir.

İkincisi, kendi sanatına da ihanet etmektir. Çözüm, faşizmin her türlü baskı, saldırı ve hak gasplarına karşı bir araya gelerek mücadele etmektir. Haklarımızı ve sanatımızı savunmak için örgütlenmektir çözüm. Ki saldırılara, hak gasplarına yönelik karşı koyma iradesinin pratik ifadesi örgütlenmektir. Çözüm, sanatın ve sanatçılarımızın gücünü açığa çıkartmaktır. Hiç unutulmasın ki, “Bir ülkenin türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.” İşte bu gücü açığa çıkartmanın tek yolu, örgütlenmek ve mücadele etmektir. Örgütlenme ve mücadele etme seçeneği olduğu sürece; hiç kimsenin umutsuzluk, yılgınlık ve karamsarlığa kapılmaya da hakkı yoktur. Yeter ki, ihtiyacımız olanı yapalım. Sanat alanının yaşadığı sorunları, maruz kaldığı kuşatmayı, saldırıları ele almak ve çözümler üretmek için bir araya gelelim. Gücümüzü açığa çıkartalım. Bunun için, Sanat Cephesi’ni inşa ederek, sanatı faşizme karşı güçlü bir cephe haline getirmeye çağırıyoruz sanat emekçilerini. Sanat Cephesi, düzenin politik, kültürel, ekonomik, mesleki baskı ve hak gaspları karşısında sanatçıları örgütlü bir güç haline getirecektir. Bunu nasıl başaracağız? Öncelikle, başarmak istiyoruz. Nasıl başaracağımızın temeli budur: İstemek! Biz, devrimci sanatçılar olarak, sanatçılarımızın bir araya gelmesiyle, sanatın diliyle seslerini yükselttikçe, sanatı halkla bütünleştirdikçe, “Faşizme Karşı Omuz Omuza” oldukça büyük bir güç açığa çıkaracağımızı biliyoruz. İşte o zaman, halk için sanat yapanların halk düşmanlarından çok daha güçlü oldukları görülecektir bir kez daha. Bu amaçla, “Nasıl Bir Örgütlenme?” sorusuna, şu cevabı veriyoruz:

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 55


53-57 sanat üzerine_sablon 2/13/13 10:02 AM Page 56

“…Sanatçıların, haklarını aradığı, aynı alanda sanat yapan sanatçıların bir arada bulunabilme, paylaşma ve üretim zenginliğinin sağlanmasına hizmet eden bir örgütlenmeyi hedeflemeliyiz. Sendikamızı kurmaktan, demokratik alandaki eser haklarımızı eksiksiz alma ve diğer bir çok talebe kadar önünde hedeflerinin olduğu bir örgütlenmeyi başat hedef olarak önümüze koymalıyız. Komite çalışması yapılarak örgütlenmenin sağlanacağı, kendi sorunlarında kendisinin belirleyici olduğu, orak mekana sahip olan bir örgütlenme olmalıdır bu. Karikatüristler, sinema emekçileri, fotoğrafçılar, ressamlar, müzisyenler, yazarlar, edebiyatçılar ve daha bir çok sanat alanında üretimde bulunan aydın ve sanatçıların; sonrasında ayrı ayrı örgütlenmesini şekillendireceği, temelde de birbirleriyle temas halinde olan, ortak kararlar alabilen, sosyal, ekonomik, siyasal taleplerin bu temelde ayrı ayrı sanat alanlarının bir arada durarak baskı unsuru oluşturduğu bir örgütlenme olmalıdır.” (Tavır-Kasım 2012-Syf: 3, Sanatımızla Varız Öyleyse Örgütlenmeliyiz-2) Bu örgütlenmeyi başat hedef olarak önümüze koyuyoruz. Hedefimize ulaşmamızın adımlarını da değişik biçimler de atmayı sürdürüyoruz. Sürdüreceğiz. Bugünün koşullarında devrimci, demokrat, ilerici, aydın sanatçılarımızın görevi, Sanat Cephesi’ni inşa ederek sanatçı ve sanatçılarımızın gücünü açığa çıkartmaktır. İşte o zaman, sanılanın aksine, sanatçılarımızın güçsüz, çaresiz ve yalnız olmadığı görülecektir. Güç, örgütlü olmaktır. Görev, örgütlenmektir. Görev: Zamane Zübükleri’nin “siz kimsiniz?” höykürüşüne karşı, kararlı bir sesle “binlerce yıldır sizin gibilerini çok gördük ve ezip geçtik sanatımızla hepsini” diyerek, sanatın o güçlü ve birleştiren sesiyle cevap verilmesinin cephesini örgütlemektir. Zulüm değil, sanat güçlüdür. İşte bu gücün sanatsal aynasını tutmalıyız, kendi-

56 | TAVIR | ŞUBAT 2013

sini dev aynasında gören “çıplak krallara. Tiranlar, krallar, sultanlar, imparatorlar, halifeler, papalar, diktatörler, “Bay Başkan Baba”lar gördük ama eğmedik sanatımızın boynunu tarih boyunca. Şimdi o zalim krallar değil, onurlu sanatçılar ve eserleri hatırlanıyor hala. Hızır Paşalar, Pinochetler lanetlenirken, Pir Sultan ve Victor Jara türküleri söyleniyor meydanlarda. Sanatçılarımıza yönelik ekonomik-politik kuşatma uygulayarak “Siz de kim oluyorsunuz?” diyen zamane Zübük’lerine karşı, aslında ne kadar güçsüz olduklarını sanatımızın aynasında göstermektir görev. Yeter ki, kendimize, sanatımıza, halkımıza güvenelim. “Marko Paşa”yı çıkartmaktan yılmayan, korkmayan Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgazların, Nazım Hikmetlerin, Yılmaz Güneylerin, Ruhi Suların yoldaşlarıyız biz. *** Faşizmin saldırıları karşısında “ara yol” aramaya kalkmak yanılgısına düşülmemelidir. Böyle bir “yol” yoktur. “Padişahım çok yaşa sanatı” dışında başka bir sanata, sanatçılığa izin verilmeyeceğinin adımları göstere göstere atılmaktadır. Tablo budur ve bu tabloda, karşı koymayan hiç kimse “kendisi” olarak bile kalamaz. Buna olanak tanınmayacağı, “Siz kimsiniz” sorusuyla, gayet açık dille ilan edilmiştir. Kastedilen, efendileri Amerikan emperyalizminin bütün dünya halklarına “ya benden yanasınız ya da düşmanımsınız” yaklaşımıdır. İstanbul Şehir Tiyatrosu’na yönelik müdahale esas olarak bu dayatmanın somut örneklerinden olmuştur. Elbette, bu saldırganlık sessizce karşılanmadı. “Korkuya Karşı Özgür Tiyatro” çıkışı ile bir ses verilmiştir. Bu kapsamda, çeşitli biraraya gelişlerin ardından sanat emekçileri, baskı ve tasfiye girişimlerine karşı türünde bir ilk örnek olarak yedi gün yedi gece süren bir Sanat Maratonu gerçekleştirdiler. “Aydın sanatçı son sözü karanlığa bırakmaz!” başlıklı yazısında, İstanbul Şehir Ti-

yatrosu yönetmenlerinden Ragıp Yavuz, yaşanan gelişmeleri şu satırlarıyla özetliyor: …”Sanat Maratonu daha önce dünyanın hiçbir yerinde denenmemiş bir örnekti. 6 günden uzun süre hiç susmayacak bir sahne gerçekleşti. Yaklaşık 152 saat aralıksız gösteri yapıldı. Kapanış gecesi, Devlet Tiyatrosu da ses verdi Ankara’dan, Kuğulu Park’tan. Tıpkı İŞTİSAN’ın Ankara Küçük Sahne eyleminde meslektaşlarının yanında olduğu gibi... Değerliydi... Yetmedi, İzmir Dikili’de “Türkiye 6. Tiyatrolar Buluşması’nda yan yana gelindi bir hafta süreyle. Ardından, tiyatro ve diğer sahne sanatları üzerindeki baskı, yaptırım ve yasaklamalara karşı ortak mücadele amacıyla 19 amatör, profesyonel ve ödenekli tiyatro meslek kuruluşu ‘Tiyatro Platformu’nu oluşturdu ve 8-9 Eylül 2012 tarihlerinde Bursa’da ‘Devlet-Tiyatro’ ilişkisi başlıklı bir çalıştay düzenleme kararı aldı. Bunun hemen öncesinde ise, Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Grup Yorum konserini dolduran binler tanık oldu. ‘ Şehir Tiyatroları Yok Edilemez’ şiarına...” (Tavır-Eylül 2012, Syf: 10) Grup Yorum’un o konserinde sanatçılar sahneye “Faşizme Karşı Omuz Omuza” pankartıyla çıkmışlardır. O konserde yer alan bir başka sanat emekçisi o “an”ı şu satırlarıyla aktarır: “…İktidarın saldırılarından canı yanmış sanatçılar birden ayağa kalktılar. Ellerinde pankartlarıyla sahneye doğru yürümeye koyuldular. Bir kısmı sahnede ellerinde ‘Faşizme Karşı Omuz Omuza’ pankartıyla sıralanırken diğer bir kısmı da sahnenin önünde ‘Korkuya Karşı Özgür Tiyatro’ pankartını açtılar.” (Mehmet Esatoğlu-Bir Konserin Doruk AnıTavır, Temmuz-Ağustos 2012) Elbette, faşizmin dayatıp halkın ve dolayısıyla sanatçılarımızın içinde yaygınlaştırmaya çalıştığı, “korku”ya karşı sanatımızı, sanatımızın özgürlüğünü savun-


53-57 sanat üzerine_sablon 2/13/13 10:02 AM Page 57

malıyız. Elbette, “Faşizme Karşı Omuz Omuza” olmalıyız. Ama sadece bir konser süresince değil, hayatın içinde ve sanatımızla, bu omuz omuzalığın sürekliliğini sağlayarak... Faşizmin sanat alanına yönelik saldırıları karşısında gelip geçici tepkilere, kaçak güreşme ve ara yollar aramaya kalkmak deneyimlerinin hüsranına tanık olan tiyatro emekçisi Ragıp Yavuz, aynı yazısında tüm bu deneyimlerin ışığında varılması gereken sonucu, şu sözleriyle vurguluyordu: “…İşçilerin, öğrencilerin, memurların, kısaca ‘derdi’ olan kitlelerin mücadele yöntemleri neyse, sanatçı da aynı yöntemlerle mücadele içinde olmalı diye düşünüyorum. Ve örgütlü bir şekilde... Ve örgütlerinin birlikteliğiyle... Ve seyircisini oluşturan kitlelerle yan yana...” (Age-Tavır, Eylül 2012) Bir başka sanat emekçisi de şöyle diyor: “…Faşizme karşı omuz omuza verip sanatı savunmak yerine seslerini çıkarma-

dan olup bitenlerin, kendisine kötü davrananların zamanla unutulacağı fikrine kapılan meslektaşlarım bilmelidir ki, çözüm bu değil. Çözüm her alanda her türlü haksızlık ve sömürüye karış durmaktan geçer.” (Levent Üzümcü-Tavır, Aralık 2012Syf: 23) Bir diğer sanat emekçisinin düşünceleri de şu şekilde: “…Onlar halkın sanatını, halkın yarattıklarını muhalefet içerdiği için, gerçekçi olduğu için istemiyorlar. Kendilerinden olmayan her şeyi ucube olarak değerlendiriyorlar. Sanatsal kaygıları olmamasına rağmen estetiğin de karşısındalar. Bunun karşısında ciddi bir direniş göstermek lazım. Bizim sanatımızın yok olması için her şeyi yapıyorlar. Yasalar onlardan yana. Herkesi onlardan yanaymış gibi göstermeye çalışıyorlar. Fakat biz bu ülkede milyonlarız. O yüzden de yan yana olmamız gerekiyor. Ciddi bir sanatçı girişimi olması lazım. Sanatçılarla bir araya gelip yani ne yapılabilir, daha güçlü bir ses nasıl çıkabilir diye düşünmek gerekiyor. Zaman zaman bir araya gelmek ve bunu daha güçlü hale getirmek hazım.” (Adile

Yadırgı-Tavır, Aralık 2012, Syf: 21) “…Farklılıklara tahammülsüzlük, aykırı seslerin bastırılmaya çalışılması, muhalif sanat biçimlerinin sansüre uğratılması ve şiddet, yalnızca bu döneme özgü değil. Ancak bu dönemin şöyle bir farkı olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz sanırım: Muhafazakar-milliyetçi anlayış son dönemde iktidarını ideolojik olarak da tüm toplumda yaygınlaştırmaya ve hakimiyet kurmaya çalışıyor. Bu nedenle, sanat alanı siyasi iktidar açısından da ciddi bir mücadele alanına dönüşmüş durumda. Ne var ki; kültürel araçların yetmediği noktada güç, sermaye vb. devreye sokularak tek tipleştirme yönünde bir müdahale söz konusu. Bunun farkında olarak, tüm demokratik anlayış sahiplerinin asgari müştereklerde buluşarak örgütlü hareket etmesi gerekiyor.” (Kardeş Türküler-Tavır, Aralık 2012, Syf: 25) Soru şu: Nasıl başaracağız bunu?

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 57


58-59 siir_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:04 AM Page 58

şiir şiir

nehirler aka aka... hasan hüseyin korkmazgil

Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu coşkunluğun ne güzel, öfken ne guzel Sana selam, sana saygı ey yolcu

Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar tutmuştur belki yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların. Bütün bunları düşündün mü ey yolcu ? Çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son.

Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu? Neler var yolunun üstünde, düşündün mü? Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin bu hızla şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı ? Ovada dikenler yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır, kar yağmıştır belki o tepelere ? Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya ?

58 | TAVIR | ŞUBAT 2013

Derim ki sana : Nehirler boyu git Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin hırçındır nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler, gözlerinle gör, duy kulaklarınla Gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere

Derim ki sana : Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, ey yolcu Büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın. Büyükse kaya, söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşar üstünden, dolanır yanını yöresini. Yokuşsa yolu, koşamıyorsa menderesler çizer nehir. Uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini nehir, açar kanatlarını; varır varacağı yere, oraya denize


58-59 siir_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:04 AM Page 59

Derim ki sana : Nehirler boyu git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını sen de bir nehirsin ey yolcu Senin de varmak istediğin bir yer var Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak Engeller nasıl aşılır, öğren nehirlerden Yarı yolda yok olup gitmek değildir amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi ulaşmaktır oraya Varmaktır oraya, ey yolcu

Derim ki sana : iyi oku yolunu, avucunun içi gibi bil Dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, iyi dengele Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara uçuruma atlar gibi bindirme kayalara << daha koş, daha koş >> diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda Dipdiri varmalısın oraya Hız koşuşu değil bu, ey yolcu, engelli koşudur bu Engelleri aşa aşa, gücünü koruya koruya varmalısın oraya çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil Boşuna sevmedim nehirleri Aktıkça büyümesi boşuna değil nehirlerin Akan büyür, ey yolcu “ erişir menzil-i maksuduna aheste giden” demiyorum ben sana, “tiz reftar olanın payine damen dolaşır” demiyorum. Böyle demiyor çünkü nehirler. Duracaksın, dolacaksın, atlayacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler.

Öyle diyorum ben de Beni dinle, beni anla ey yolcu adım adım kulaç kulaç ilerliyor nehir yoklayıp araştırarak tartıp dengeleyerek adım adım pençe pençe ilerliyor nehir birdenbire koçbaşı birdenbire ipek bir çarşaf ve balıklar kurbağalar yosunlar köprüler ve yoksul değirmenleri bozkırın birdenbire bir uğultu birdenbire bir kıyamet bindirip çekilerek çekilip toparlanarak varıyor cüceleşip devleşerek varıyor nehirlerce kahkalarla şarkılar söylemeliyim nehirler gibi uzun nehirler gibi kollu nehirler gibi hırçın ve yumuşak ve nehirler gibi dur durak bilmeyen şarkılar söylemeliyim gitmek nehirlerle yan yana gitmek nehirler gibi zor nehirler gibi çetin nehirler gibi umutlu gitmek nehirlerden de öteye oraya taaa oraya o büyük kurtuluşa yüreğim yaralı kuşum topla ve aç kanatlarını

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 59


60-61 tayyip'in avcı köpeği_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:05 AM Page 60

eleştiri eleştiri

tayyip’in avcı köpeği: akif beki serap kaplan

Medya Mahallesi, Ayşenur Arslan tarafından hazırlanıp sunulan ve CNN TÜRK ekranlarında yayınlanan bir haber programıydı. Arslan, bu programda medyayı kendi görüşleri doğrultusunda eleştiriyordu. Eleştiri sınırı elbette ki sol/devrimci/radikal çizgide değil, ancak burjuva demokrasisi ve insan hak ve özgürlükleri çerçevesindeydi. Muhalefetin bu kadarı bile AKP iktidarını rahatsız etmeye yetmiş de artmıştı çoktan. Önce programın yayından kaldırıldığı haberi geldi. Fakat daha sonra basına yönelik iktidar baskısı haberleri ayyuka çıkınca kendilerince bir “orta yol” buldu Doğan Medya. Hem Ayşenur Arslan

60 | TAVIR | ŞUBAT 2013

kovulmayacaktı hem de iktidar büyük bir töhmetten kurtarılacaktı. Çözüm Ayşenur Arslan’ın yanına birini vermek ve onu dengelemekti. Arslan’ın yanına verilecek kişi özel biri olmalıydı tabi. Ayşenur Arslan’a karşı iktidarı koruyacak, iktidarın düşüncelerini Arslan’ın “tehlikeli” saldırılarına karşı canla başla savunacak, kölece AKP’ye bağlı biri olacaktı bu kişi.

Akif Beki, basında ve TV’lerde AKP iktidarını büyük bir bağlılıkla, buna çok rahat bekçi köpeği bağlılığı denilebilir, büyük bir şevkle yapan birisidir. Kendi hazırlayıp sunduğu porgramlarda ve gazetelerdeki köşelerinde bu görevi nasıl layıkıyla yaptığına defalarca kez tanıklık ettik. Şimdi bu görevini Medya Mahallesi adlı programda sürdürüyor.

Çok aramaya gerek yoktu bu kişiyi. Yukarıda sayılan özelliklere sahip o kadar çok kişi vardı ki ülkede. Ama yine de aralarında AKP’ye ve özel olarak da Tayyip’e en yakın konumda olan, onun bizzat basın danışmanlığını uzun bir süre yürüten Akif Beki’de karar kılındı.

24 Aralık 2012 tarihinde yayınlanan Medya Mahallesi programında Akif Beki’nin iktidar yanlısı ve halkın sanatçılarına olan düşmanlığına bir kez daha tanık olduk. Ayşenur Arslan’ın Grup Yorum’un F Tipi Film afişlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce met-


60-61 tayyip'in avcı köpeği_29-30 ellerimi tut 2/13/13 10:05 AM Page 61

roda ve tramvaylarda yer almasını engellemesi, sansürlemesine dair söylemlerde bulunmasına büyük bir hezeyanla karşı koyan Beki, bunun uydurma bir haber olduğunu, Grup Yorum’un medyada yer alarak filmin reklamını yapmak istediğini, bu yöntemin medyada sık sık kullanıldığını söyledi. Akif Beki, herkesi kendi gibi sanıyor herhalde. Medyada nasıl haber olunur, bunun için nasıl taklalar atılır, kime nasıl yaranılır, kime nasıl davranılır, kimin eli-eteği öpülür, kimin çanağı yalanır biz bilmeyiz. Hiçbir zaman bilmeyeceğiz de. Ama Akif Beki belli ki çok iyi biliyor. Akif Beki tam bir avcı köpeği gibi, Tayyip’in çıkarını korumak için etrafı o keskin koku alma duyusu ile koklamakta, onun çıkarını ondan daha iyi korumaktadır. Çünkü iyi beslenmektedir. Yediklerinin hakkını da veriyor işte sadık Beki.

Beki, yalanlarına F Tipi Film afişinin asılabilmesi için izin başvurusunun yanlış yere yapıldığını söyleyerek devam etti. Yanlış yere başvuru yapılmışsa, afiş için izin verilmez tabi diyor Beki. Beki, bilmeden konuşuyor. Afişler için resmi olarak nereye başvuru yapılması gerekiyorsa oraya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Zabıta Daire Başkanlığı’na 4.12.2012 tarihli dilekçeyle başvurulmuştur. Zabıta Daire Başkanlığı bu dilekçeye, 10.12.2012 tarihli ve M.34.1. İBB.0.15.62.22-622.01/5330/228385 sayılı kararıyla cevap vermiş ve “İlgili dilekçe Başkanlığımızca tetkik edilmiş olup, söz konusu talep uygun görülmemiştir” diyerek isteğimizi kabul etmemiştir. Akif Beki, yukarıda tarihi ve sayısı belirtilmiş kararı Zabıta Daire Başkanlığı’ndan isteyebilir bize inanmıyorsa. Her daim, “her devrin adamı” denilen tipler çıkacaktır. Geleceğini iktidar yalaka-

lığında gören nice tıynetsiz, nice karakter düşkünü, soysuz çıkacaktır. Böyleleri, büyük bir vefayla hizmet ettikleri kişilerin, iktidarların da hışmına uğrayacak, çürümüşlüğün batağında yok olup gidecek ve adları bile okunmayacaktır. Faşizmin destekçisi olmak, onun işbirlikçiliğini yapmak, belki de doğrudan faşist olmaktan daha kötü bir şeydir. Bu bilinçli bir tercihtir. Beki, bilinçli bir şekilde AKP iktidarının borazanlığını yapmakta, Tayyip’in avcı köpeği olarak halk düşmanlığını sürdürmektedir! Akif Beki kraldan daha kralcıdır. Tayyip’ten bir darbe yiyene kadar böyle sürdürecektir görevini. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın, ne kadar sahibinin sesi olursa olsun, Akif Beki gibilerinin hakikati değiştirecek gücü yoktur. Akif Beki, yalanlarıyla Grup Yorum’u karalayamaz, yalanlarına izin vermeyiz…

ŞUBAT 2013 | TAVIR | 61


62 64_29-30 ellerimi tut 2/5/13 6:31 PM Page 62

haberler haberler İdil Kültür Merkezi ve Devrimci Kurumlara Baskın AKP'nin polisi 18 Ocak 2013 tarihinde, İstanbul, İzmir, Ankara, Malatya, Kocaeli, Bursa, Antalya, Antakya... Başta olmak üzere onlarca il ve ilçede demokratik kurumlara ve devrimcilerin evlerine yönelik bir terör operasyonu başlattı. Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Merkezi, ÇHD İstanbul Şubesi, Halkın Hukuk Bürosu İstanbul ve Ankara Şubeleri, İdil Kültür Merkezi, Yürüyüş Dergisi, TAYAD, Gençlik Federasyonu... Ve onlarca ev basıldı, talan edildi. Gözaltına alınan 85 devrimci-demokrat insan işkencelerden geçirildi 55 kişi tutuklandı.18 Ocak Perşembe gecesi saat 04.00'da İdil Kültür Merkezi de onlarca özel harekat, çevik kuvvet, resmi, sivil polis tarafından koçbaşlarıyla kapıları, duvarları kırılarak helikopterler, panzerler, tomalar, akrepler eşliğinde basıldı. O an çalışmaları nedeniyle Kültür Merkezi'nde bulunan 11 kişi işkenceyle gözaltına alındı.Gözaltındayken avukatlarıyla görüştürülmediler, susuz bırakıldılar, hastaneye gidiş gelişlerde işkenceye maruz kaldılar, parmak izi alma bahanesiyle işkence gördüler ve dört gün boyunca gizlilik kararı olan dosyalarını bir kez bile göremeden mahkemeye çıkarıldılar. Savunma hakları gasp edilen 85 devrimciden, içerisinde avukatların, dergimiz çalışanları ve İdil Tiyatro Atölyesi oyuncuları Gamze Keşkek ve Veysel Şahin'in de bulunduğu 55 kişi uydurma gerekçeler ve sahte belgeler ile tutsak edilmiştir. Ayrıca baskınlarda yasal dernekler, İdil Kültür Merkezi, hukuk büroları hukuksuz bir şekilde aranmış, içerisindeki eşyalar kullanılamaz hale getirilmiştir. İdil Kültür Merkezi'nde Grup Yorum'un çalışmalarını sürdürdüğü stüdyo talan edilmiş, albüm kayıtlarının olduğu bilgisayar çalınmıştır. İdil Kültür Merkezi bünyesinde bulunan dergimiz Tavır'ın da çalışma ofisi talan edilmiş, bilgisayarları çalınmıştır. Fotoğraf ve Sinema Emekçileri (FOSEM)'in çalışma ofisi ise "kozmik oda" olarak tanımlanmış ve F Tipi Film'de kullanılan dekorlar örgütsel doküman ilan edilmiştir. o

Dergimiz Çalışanları Veysel Şahin ve Gamze Keşkek Tutuklandı 18 Ocak saat 04.00'te İdil Kültür Merkezi ve devrimci kurumlara gerçekleştirilen baskınlarda 85 kişi gözaltına alınmış, 55 kişi uydurma gerekçeler ve komplolar ile tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasında İdil Tiyatro Atölyesi oyuncuları ve aynı zamanda dergimiz Genel Yayın yönetmeni Gamze Keşkek ve Yayın Danışmanı Veysel Şahin’ de bulunmaktadır. İdil Tiyatro Atölyesi'nin çıkarmakta olduğu oyunun provaları için o gün İdil Kültür Merkezi’nde bulunan Gamze ve Veysel dört gün boyunca Vatan Caddesi'ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde işkenceyle gözaltında tutuldular. Dört gün sonunda mahkemeye çıkartıldıklarında ise gizli tanık ifadeleri, uydurma belgeler ve komplolar ile tutuklandılar. Haklarında arama kararı bile olmayan, o gün prova için orada bulunmasalar gözaltına dahi alınmayacak olan Gamze Keşkek ve Veysel Şahin haklarında alel acele oluşturulan dosyalarla, ne ile suçlandıklarını dahi bilmeden tutuklanmış ve hala ne ile yargılandıklarını bilmemektedirler. Devrimci sanatı yıllardır yüreklere beyinlere taşıyan, tiyatrocuların örgütlenmesinde büyük emek harcayan, ürettikleriyle bu düzenin korkusunu büyüten devrimci sanatçılara mektup göndererek yanlarında olduklarımızı belirtebiliriz. Gamze Keşkek’e mektup göndermek için: Bakırköy L Tipi Kapalı Kadın Hapishanesi Bakırköy/ İstanbul Veysel Şahin’e mektup göndermek için: Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Hapishanesi Tekirdağ o

62 | TAVIR | ?UBAT 2013

ka bi ka em m ise le Ya ve


62 64_29-30 ellerimi tut 2/5/13 6:31 PM Page 63

GRUP YORUM gün ce 413 Ocak: Divriği Kültür Derneği’nin 60. yıl etkinliğine katılarak türkülerini seslendirdi.

DUYURULAR

gün Bochum hapishanesi önünde Şadi Özpolat’ın açlık grevinin zafer kutlamasına katıldı ve türkülerini seslendirdi

4 18 Ocak: İdil Kültür Merkezi’ne düzenlenen baskında albüm kayıtları için orada bulunan Grup Yorum elemanları ibrahim Gökçek, Caner Bozkurt, İnan Altın, Ali Aracı, Selma Altın gözaltına alındı. 3 gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldılar.

46-13-27 Ocak : İdil Kültür Merkezi önünde düzenlenen pazar eylemlerinde sahne alarak ev hapislerinin, tutuklamaların, gözaltıların Grup Yorum’u yolundan alı koyamayacağını ifade etti.

419 Ocak: Almanya Köln’de Dom Meydanı’nda dışarıdaki Grup Yorum elemanları baskınlara ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirerek dinleti verdi.

422 Ocak : Dışarıda bulunan Grup .Yorum elamanları baskınların hukuksuzluğunu ve gözaltındaki arkadaşlarının serbest bırakılmasını ifade eden bildirileri Köln’de halka ulaştırdı.

420 Ocak: Duisburg kentinde Gençlik Derneği açılış etkinliğine katılarak dinleti verdi. Aynı

Grup Yorum ve Devrimci Avukatlar Her Cumartesi Adalet İçin Yürüyor 18 Ocak’ta devrimci kurumlara ve İdil Kültür Merkezi’ne gerçekleşen baskınlarla tutuklanan devrimci sanatçılar ve devrimci avukatların serbest bırakılması için her hafta cumartesi günü saat 19.00’da Taksim Meydanı’nda bir araya gelinerek Galatasaray Lisesi önüne kadar yürünüyor. İlki 2 Şubat’ta gerçekleşen yürüyüşe, yaklaşık 300 kişi katıldı Pınar Aydınlar ve Hakan Yeşilyurt’un da destek verdiği eylemde devrimci sanatçıların, devrimci avukatların ve tutuklanan 55 devrimcinin serbest bırakılması haykırıldı.

Her Pazar İdil Kültür Merkezi Önündeyiz Israr ve inançla 13 haftadır İdil Kültür Merkezi önünde halkın gücünü, devrimci sanatın yenilmezliğini haykırıyoruz. Seçkin Aydoğan'ın tahliye edilmesi ve Selma Altın ile Dilan Balcı'ın ev hapislerinin kaldırılması için başlattığımız eylem sürecinde Grup Yorum elemanı Ayfer Rüzgar tutuklandı, Ali Aracı'ya ev hapsi verildi. Tavır Dergisi çalışanları ve İdil Tiyatro Atölyesi oyuncuları Veysel Şahin ve Gamze Keşkek tutuklandı. Faşizmin adaleti 13 haftada üç devrimci sanatçıyı daha tutuklayarak birine daha ev hapsi cezası verdi. Tüm bu baskılar, tutuklama gözaltı terörü Grup Yorum'u, devrimci sanatçıları yolundan caydırmıyor. Onların istediği türküleri söylemiyor Grup Yorum, halkın türkülerini söylüyor. Bizler Grup Yorum elemanlarını, devrimci sanatçıları, İdil Kültür Merkezi çalışanlarını zulmün elinden çekip alana kadar her pazar günü saat 14.00’te İdil Kültür Merkezi önünde bir araya gelerek, halaya duracağız, marşlarımızı söyleyeceğiz .o

Aydın Sanatçılardan Baskınlara İlişkin Basın Açıklaması Aydın sanatçılar Grup Yorum ve Sanat Cephesi'nin çağrısı üzerine 30 Ocak saat 14.00'te Av. Avni Apaydın Konferans Salonu'nda bir araya gelerek baskınlara ve tutuklamalara ilişkin bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Gamze Keşkek ve Veysel Şahin’in tutuklanması üzerine Sanat Cephesi'nin çağrısıyla aydın sanatçılar Halkın Sanatçıları Serbest Bırakılsın başlıklı bir metin oluşturup imzacısı oldu. 30 Ocak Çarşamba günü gerçekleşen basın toplantısına ise Altan Erkekli, Menderes Samancılar, Sennur Sezer, Orhan Aydın, Hilmi Yarayıcı, Hüseyin Karabey, Suavi, Mazlum Çimen, Ercan Aydın, Pınar Aydınlar katıldı. Toplantıda aydın sanatçılar AKP'nin sanata, sanatçıya, kendi gibi düşünmeyen herkese, her alana uyguladığı baskıya karşı birlik olmanın ve bu tarz buluşmaları çoğaltmanın gerekliliği üzerinde durdu. Grup Yorum elemanları ise, yaşadıkları faşist baskı karşısında devrimci sanatı yüreklere beyinlere taşımaya devam edeceklerini, albüm kayıtlarının yedekleri olmamasına rağmen emniyetten kayıtları alamasalar dahi sanatçılarla birlikte üretecekleri, Gamze ve Veysel'i zulmün elinden çekip alana kadar mücadele edip, mücadeleyi büyüteceklerini ifade etti. Baskınların hukuki boyutunu konuşmak üzere söz alan Avukat Behiç Aşçı ise saat 04.00'te, yasal kurumlara tamamen adeta eşkiyalar gibi gelerek, kapıları kırmanın, eşyaları yağmalamanın, insanları yerlerde sürükleyerek gözaltına almanın hiçbir hukuki dayanağı olmadığını ifade etti. Yaklaşık bir saat süren basın toplantısında Gamze ve Veysel için özgürlük eylemlerini büyütmenin, birlikte hareket etmenin sözü verildi. o

?UBAT 2013 | TAVIR | 63


62 64_29-30 ellerimi tut 2/5/13 6:31 PM Page 64

haberler haberler kısa... kısa... kısa... kısa.. kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa...kısa... kısa...

4Emniyet Grup Yorum’un Albüm Kayıtlarını Vermiyor 18 Ocak günü Grup Yorum’un stüdyosunun bulunduğu İdil Kültür Merkezi hukuksuzca basıldı. Grup Yorum’un stüdyosu ve enstrümanları kullanılamaz hale getirildi. Ayrıca şubat ayı içerisinde çıkarmayı planladığı albümün kayıtlarının bulunduğu bilgisayarlarda emniyet tarafından gasp edildi. Grup Yorum elemanları albüm kayıtlarını alabilmek için avukatlarıyla birlikte Savcı Hüseyin Aksoy ile görüşüp durumu sözlü ve yazılı olarak ifade etti. Stüdyodan alınan iki kayıt bilgisayarının geri iade edilmesi için savcılığa yapılan başvuru savcının emniyete talimat vermesi ile çözülebilecekken, savcı emniyete dilekçeyi ilettiğini söylemesine rağmen süreci uzatarak albüm kayıtlarını gasp etmekte ve albümün çıkmasını engellemektedir. 4F Tipi Film En Çok İzlenen Film Oldu Grup Yorum’un projelendirdiği ve sekiz yönetmenle birlikte çektiği F Tipi Film 2012 yılında çekilen yerli bağımsız filmler arasında en çok izlenen film oldu. F Tipi Film Türkiye genelinde 72. 846 kişi tarafından izlendi. Film vizyondaki altıncı haftasında İstanbul Beyoğlu Pera sinemasında ve Riza Pazar Sineklass’ta izlenebilir. 4Köln’de Dayanışma Konseri 18 Ocak günü devrimci kurumlara ve idil Kültür Merkezi’ne yapılan hukuksuz baskınlarda adeta haydutlar gibi saldırılmış ve binlerce liralık eşyalara, bilgisayarlara zarar verilmiş kullanılamaz hale getirilmişti.Bu kurumlarla dayanışmak için Köln Sanat Atölyesi 10 Şubat’ta Köln’de bir dayanışma konseri düzenleyecek. Grup Yorum’un da katılacağı konserde şair Nihat Behram, Ahmet Aslan, Zeynel Aba, Sanat Atölyesi ve birçok konuk yer alacak.

64 | TAVIR | ?UBAT 2013

4Grup Yorum Belçika’da Grup Yorum 16 Şubat'ta Belçika Liege'de düzenlenecek olan Gençlik Şöleni'ne katılarak türkülerini Belçika Anadolu Gençlik ile birlikte seslendirecek. 4Zengin Mutfağı Oyunu Kaldırıldı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda geçen ay sahnelenmeye başlanan Vasıf Öngören’in yazdığı 1970'li yıllarda bir zengin konağının mutfağında geçen 'Zengin Mutfağı' adlı oyun, kurt işareti yapan üç kadının saldırısına uğramış, saldırıya tepki gösteren seyirciler oyunu ayakta alkışlamıştı. Ancak oyuna karşı çıkanlar "faşizm eleştiriliyor" diyerek oyuna karşı çıkmaya devam ettiler. Ve sonuç itibariyle geçen ay sahnelenmeye başlanan ve fazlaca talep edilen oyun Şehir Tiyatroları’nın şubat ayı programından çıkarıldı. Kararın ardından bir konuşma yapan Zafer Hilmi Şahin “başka bir oyun tercih ettik, buna hakkımız var” açıklamasında bulundu. Oyunun yönetmeni Aslı Öngören ise açıklamanın yetersiz olduğunu ifade etti. 4Fareler ve İnsanlar’a Sansür Talebi İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu, John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" adlı romanının bazı bölümlerini "gayri ahlaki" buldu ve sansürlenmesini talep etti.Eğitim-Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı rehber öğretmen Abdullah Tunalı karara ilişkin yaptığı açıklamada, “çocukluktan çıkmış, yetişkinleşme sürecine girmiş lise öğrencilerinin bu kitabı okumasında pedagojik olarak hiç bir sakınca görmediğini” ifade etti. 4Adnan Menderes N. Fazıl Kısakürek'i Maaşa Bağlamış 27 Mayıs’ın ardından Adnan Menderes’e Yusuf Ziya Ortaç, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek gibi isimlerin mektup gönderdiği, ortaya çıkan bir bavulla anlaşıldı. Bavuldan çıkan mektup-

lar arasında Necip Fazıl Kısakürek imzasıyla yazılmış “Muhterem efendim” diye başlayan mektupta Emniyet Genel Müdürü’ne kovuşturmalarla ilgili gerekli talimatın verilmesini, huzura kabul edilmesini ve kendisine yardım yapılmasını talep ediyor. Bir diğerinde ise "Reklam ve sair ihtiyaçlarım için 10 bin lira lütfedilirse... Ayda 6 bin lire tahsis olunursa... Akis, Kim, Form gibi mecmuacıklarla bütün muhalefet matbuatını saf fikirle çürütücü, muazzam bir içtimai ve edebi, ideoloji, bina edici kaalara ve yüreklere nüfuz edici bir mecmua kuracağıma emin olunabilir. " gibi cümleler yer alıyor. 4Ali Öz’ün Tarlabaşı Sergisi Ankara’da Yıllardır çektiği karalerle birçok sosyal olaya ışık tutan foto muhabiri Ali Öz, gece-gündüz, yazkış tam 1,5 yıl boyunca izlediği, yazgılarına tanıklık ettiği, yaşamlarına eşlik ettiği Tarlabaşı ve sakinlerini tam 30 bin kareyle kaydetti. Tarlabaşı’nın talan sürecini 30 bin kareyle özetleyen Ali Öz’ün Ayıp Şehir sergisi Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gezilebilir. 4Tiyatrocu İsmet Hürmüzlü Vefat Etti Devlet Tiyatroları sanatçı ve rejisörü İsmet Hürmüzlü, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.Tedavi gördüğü hastanede yaşamını kaybeden İsmet Hürmüzlü, Kerkük'te dünyaya geldi.Yazdığı, ''Ölüm Kabini'' adlı oyunla 1992 yılında İsveç'te ''Onursal ödül''e layık görülen Türkmen sanatçı 72. Koğuş ve Vuslat gibi yapımlarda yer aldı. 4Oyuncu Savaş Akova yaşamını yitirdi 1948 doğumlu dizi ve film oyuncusu Savaş Akova 23 Ocak'ta vefat etti. "Kuyucaklı Yusuf", "Alişan", "Kanun Savaşçıları", isimli sinema filmlerinde rol alan oyuncunun cenazesi Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi

o




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.