Tavir haziran 09

Page 1

haziran 2009

kültür sanat yaflam›nda

›ssn 1303-9113 •2009/6 • say› 86

2.25 TL(KDV’li)

hayatlar›n›n bahar›nda ölümün so¤uklu¤una direnenler...

. “beyaz adam”a karfl› “siyah cad›”: angela davis . yoksullar›n yazar›: orhan kemal latin amerika’n›n yüre¤i: jose marti



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Deniz Ofset Matbaac›l›k Davut Pafla Cad. ‹pek ‹fl Merkezi Kat: 2 No: 19 Topkap›/‹stanbul Tel: 0 (212) 613 30 06 Yerel süreli yay›n

“‹nsan›n insana yapabilece¤i en büyük iflkence”ydi tan›m›. Tam dokuz y›l önce, bu tan›m›n tek kelimelik karfl›l›¤› ise, “tecrit”ti... “Tecrit”in yan›na iki nokta üst üste koyun ve sonra akl›n›za gelebilecek, insan›n insana yapabilece¤i tüm iflkenceleri s›ralay›n. Eksik kal›r yine de. Zulmün en üst noktas›d›r o. Beyaz ölümle boyanm›fl duvarlar›n aras›nda, tek kiflilik tabutlar›n içinde geçirilecek bir ömür... Tarifi nedir bunun? Hangi kelimelerdir karfl›l›¤›? Var m›d›r sözlüklerde bu iflkenceyi tan›mlayacak sözcükler? Hay›r! Daha tan›mlayacak sözcükleri bulamad› insanl›k. Bu iflkenceyi bulup da; baflta devrimcilere, sonra da tüm insanlara uygulamaya çal›flanlar bile bilmiyorlar daha bunu tan›mlayacak sözcükleri... Bu tehlikeyi görüp de yatt›lar açl›¤›n koynuna. Hayatlar›n›n bahar›nda, ölümün so¤uklu¤unu sard›lar bedenlerine. Tutsaklar ve onlar›n d›flar›daki omuzdafllar›, yoldafllar›... hücreler aç›lmas›n, insanl›k o darac›k tabutlarda karanl›klara gömülmesin diye genç ömürlerinden vazgeçtiler. 122 mezar kaz›ld› yedi sene boyunca yurdun dört bir yan›nda... 122 ana, 122 baba, efl, çocuk, kardefl, day›, hala, teyze, amca, ye¤en gözyafl› döktü, mezarlara konulanlar›n ard›ndan. Hepsi erken ölümlerdi. Hayattan koca bir ömür alacak b›rakarak uçtular sonsuzlu¤a. Borcumuz var o yi¤itlere... Dimdik duruyorsak zulmün önünde; onurluysak; güçlüysek; a¤›z dolusu gülüyor ve gelece¤e umutla bak›yorsak; coflkuluysak devrim renginde... o yi¤itlerin sayesindedir. Borcumuzu ödemenin günlerindeyiz. Canlar vererek al›nan haklar› yok say›l›yor tutsaklar›n. Canan’›n, Zehra’n›n; tam 25 y›l önce, yine bir haziran ay›nda ölümü kucaklayan Apo’lar›n, Haydar’lar›n, Hasan’lar›n, tecrit ortadan kalks›n diye verdikleri canlar›n karfl›l›¤›n› söke söke almak gerekiyor. TAYAD’l› analar›n 盤l›¤›n› tüm sa¤›r kulaklara yaymak, içeridekilerin yaln›z olmad›¤›n› hayk›rmak gerekiyor. Ustalar›m›z› and›¤›m›z, ölümün en zorunun yafland›¤› ayda, haziranday›z... Ölümü yenenlerin yolunday›z yine; o yoldan milim sapmadan. Ölümün üstüne gülerek yürüyenleri teslim alman›n imkans›z oldu¤unu biliyor zulmün sahipleri. Yine de iflkence durmuyor. Bu kavga bitene dek durmayacak da. Kavga, 122’nin üzerine bir rakam daha eklenmesin diyedir. Zulme karfl› umut her daim baki kals›n diyedir. Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla...

tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

06/2009 5 7

11 14 15 17 20 22 25 26 29 28 37 38 42 46

DENEME levent sergin ay ç›k›nca ölüm susar MEKTUP deniz korcan ege’de canan kulaks›z olmak ‹ZLEN‹M grup yorum karadeniz’de türkülerimizle vard›k. susturamad›lar! B‹YOGRAF‹ ümit ilter angela davis fi‹‹R ümit ilter kaç›n›lmazl›¤a övgü ‹NCELEME can y›ld›r›m komün yafl›yor fi‹‹R ahmet telli ac›yla dolarken günlerin sarn›c› HAP‹SHANEDEN ümit zafer da¤›l›n! ‹ZLEN‹M tav›r bir sergi hikayesi AYIN FOTO⁄RAFI ferhat eyübo¤lu T‹YATRO hediye ç›nar yaflamaya dair B‹YOGRAF‹ cemal ayazl› latin amerika’n›n yüre¤i: jose marti DENEME metin can yoksullar›n yazar›: orhan kemal fi‹‹R mehmet özer anlad›m seni RÖPORTAJ tav›r celal çimen RÖPORTAJ tav›r ayd›n bulut HABERLER

3 ay ç›k›nca ölüm susar

3

37 3 anlad›m seni

29 latin amerika’n›n yüre¤i: jose marti 3

28 3

3

kapak 3 ön iç kapak foto: ferhat eyübo¤lu arka iç kapak foto: fosem

yoksular›n yazar›: orhan kemal


deneme

ay ç›k›nca ölüm susar levent sergin

Gardiyan› kolla Apo, üst kat›n postas›n› gönderiyorum! Abdullah Meral'le son konuflmam›z›n üzerinden 18 y›l geçmifl. Veda mektubunda yer alan ifadesiyle "Bir ölüm orucu gönüllüsü" olan Apo, ölüm orucu eylemlerinde yitirdi¤imiz ilk direniflçiydi. Ard›ndan koridorun hemen bafl›ndaki hücrede kalan Haydar’› yitirmifltik, sonra Fatihi ve Hasan'›… Geriye dönüp bakt›¤›m›zda neden baz› görüntüler di¤erlerine göre ön al›r ve neden baz› ölüler hiç ölmemifl gibi dururlar, bilmiyorum... Apo, Haydar, Fatih ve Hasan; '84 Haziran›’nda yitirdi¤imiz bu dört devrimciyi de gülümserken hat›rl›yorum. Tuhaf bir duygu bu! Parmakl›¤›n cezaevi k›sm›nda kalanlar›n d›flar›dakilere, gidenlerinse kalanlara b›rakt›¤› o tarifsiz veda gülümseyifli hangi inançtan beslenir, hangi iyimser umuttan? Bir yerinde "Hayat›ma iyi bak›n" demek mi durur son bak›fllar›n, yoksa "Bakaca¤›n›z› biliyorum"un rahatl›¤› m›?.. Sorular›n, yan›ts›zl›¤›n ask›s›nda sallan›p durdu¤u anlar vard›r. Kah duygular ön al›r, kah olaylar›n tarihsel diyalekti¤i. Söze nereden bafllamal›. Oradayd›k iflte, ayn› blokta, karfl›l›kl› hücrelerde, hapishane kap›s›nda ya da protesto eylemlerinde. Aç da kalm›flt›k, polis copu, falakas› sonra... Ama yine de bir soru, vicdan›m›za as›l› kalan o soru: Yeterince orada m›yd›k, elimizden gelen her fleyi yapm›fl m›yd›k?

Ay öksüz bir flark›c›d›r flapka açar y›ld›zlara Apo'nun bir çocu¤u var m›yd›, bilmiyorum. Bir eflinin olup olmad›¤›n› bile bilmiyorum. Mazgal aral›klar›na s›k›flm›fl bak›fllar ve az sözcüklü konuflmalar, an›msayabilecek netlikte bir bilgiye olanak tan›mam›fl olmal›. Mücadelenin gereklerini yerine getirirken ölen birçok arkadafl›n çocuklar› onlars›z büyüdü. Anne babas›n›, ya da abisini, day›s›n› görmek için hapishaneye gidip de onu göremeden kap›lardan dönen, geceleri telörgülerin ço¤altt›¤› karabasanlarla uyanan çocuklar… Ceplerinde rengarenk misketler yerine, t›rnak makas› törpüsünden e¤eler tafl›yan çocuklar.. "Görüldü" kaflesi vurulmufl "Sevgiliye Mektuplar"› bir daha al›p alamayaca¤›n› bilemeyen sevgililer..

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 3


deneme

Ve anneler; yazg›y› "Perflembenin Delileri"nden devralan, hayat› yavrusunun sa¤ m› yoksa ölü mü oldu¤unu bilemedi¤i bir "acaba"yla yaflamaya çal›flan “Cumartesi Anneleri…” Gökyüzü y›ld›z gözeleriyle doluydu ve ay demir bir b›çakt› ölüm yollar›nda. Buzakesmifl yanarda¤ a¤›zlar›nda u¤uldayan rüzgar m›zraklar›ndan geçerek, atefli çalmaya gitmemizin üzerinden çok zaman geçti. Ve baz›lar›m›z›n pay›na daha çok ölüm düfltü, daha çok hasret. En kötüsü nedir dedi¤imde, yan›t: "Kime göre en kötüsü?" sorusuyla yine bana dönüyor. Bir sabah evden ekmek ve gazete almak için ç›kan sevdi¤inden bir daha haber alamamak m›? Gözalt›na al›n›rken ayr› arabalara kondu¤un kardeflinin beyin kanamas›ndan öldü¤ü haberini almak m› yoksa? Hangisi? Neferi olup da ölemedi¤in bir eylemde, kendi çocu¤unun ya da ye¤eninin Ay ç›k›nca flark›lar büyür ölümüne tan›k olmak. Bunun kald›r›labilir Hep öyle kalsalard›, ayn› safl›kta, hep çocuk kalsalard›. Behrengi’nin küçük kara babir yük oldu¤unu sanm›yorum. l›¤›n›n inatç› yolculu¤unu gözlerini k›rpBelle¤imize kaz›nm›fl baz› görüntüler var- madan dinleselerdi yine; buz gibiyken had›r hani, bak›lan öznenin de deklanflöre va, dokunuldu¤unda kabuklar›ndan s›yr›basan elin de kendimiz oldu¤u foto¤raflar. lan pancarlar›n s›cac›k, flarap k›rm›z›s› renBafl›n›z› nereye çevirirseniz çevirin ayn› gö- ginde ortaya ç›k›fl›n› flaflk›nl›kla karfl›lasalard›.. Karlar Kraliçesi sonra... Kötülü¤ün rüntünün tab edilece¤i foto¤raflar... aynas›n›n binbir parçaya bölünüp insanlaSadece gülümsemeden ibaret bir foto¤raf r›n gözlerini karart›p yüreklerini hissizleflduruyor masam›n üzerinde, sadece bak›fl- tirdi¤i iç içe geçmifl o buz k›r›¤› öykülerle iltan ibaret bir foto¤raf. Hayatla ölüm ara- gili s›cac›k sorular sorsalard›. Kalbine buzs›nda gidip geliyorum. Gözlerim, eflofma- dan bir parça saplanm›fl Key'i kurtarmak n›n yapm›fl oldu¤u katlara tak›l›yor. Om- için Gerda'yla birlikte k›fl k›yamette yollara zun olmas› gereken yerde üst üste binmifl düflselerdi. bir kumafl y›¤›n› var ve o güzelim boynu Canan'›n kafas›na ait de¤ilmifl gibi duru- Açl›¤a yat›rd›klar› bedenleri ile yapmaya çal›flt›klar› ayn› fley de¤il miydi zaten? Geryor; öylesine incelmifl, öylesine narin. da'n›n yanaklar›ndan öpmesiyle, yeniden Boyunla eflofman yakas› aras›ndaki keskin özgürleflen Key'in p›r›l p›r›l yanan buzlar› bofllu¤a ra¤men, atefl alm›fl buzul ›rmakla- biraraya getirerek oluflturmufl oldu¤u o gir›ndaki ince su damarlar›n› an›msamam›n zemli "sonsuzluk" sözcü¤ü için de¤il miydi nedenini, ikinci foto¤rafa bakt›¤›mda anl›- bunca ac›?.. yorum. Ahmet var ikinci foto¤rafta. Aln› k›rm›z› bantl› k›z›n, üzülmesin diye elinden Benim yavrumu yudular, baflucunda döne tuttu¤u babac›¤› Ahmet. Ahmet’in yüzü... döne gülüm oy oy yavrum oy oy Nas›l anlatmal›, hiçbir yere bakm›yor ki Her fley birbirine kar›flt›; baflka zamanlarda Ahmet. K›z›n›n ellerini, o k›nal› elleri ilk baflka dünyalarda geçen öykülerle, flimdi tuttu¤u zaman› düflünüyor belki, onun bü- ve memleket ve masal ve gerçek, her fley yüyüflünü, parmakl›klar›n arkas›ndaki öz- birbirine kar›flt›. leyiflini.

4 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

Pencerenin yan›nda günefle karfl› oturmufl bulunan büyükanne, sararm›fl bir kitaptan onlara masallar okumaktad›r. Masal, küçük çocuklar›n iyi kalplili¤inden söz etmektedir, sonsuz bir merakla dünyaya kucak açmalar›ndan. Ve güller açar, güller solar ve bir gün bayram gelir diye bitmektedir o eski flark›. Büyümüfllerdir. Ama kalpleri hep çocuk kalm›flt›r. Yaz gelmifltir, güzel ve bereketli bir yaz. Ziyaret günleri büyük demir kap›ya dokunup kaçan bir masal gibiydiler Canan ve Zehra, geceler boyu tutsaklar›n büyülü fenerini beklediler. Kendisine destek vermek amac›yla ölüm orucuna bafllayan kardefli Canan'›n ölümünden iki buçuk ay sonra, eyleminin 221. gününde bir haziran akflam› Zehra da öldü. Cenazeleri Rize’nin Da¤su Mahallesi’nde, evlerinin bahçesindeki aile mezarl›¤›na gömüldü. Burada olmayan bir foto¤rafta, babaanneleri kend› dilinde o eski flark›y› söylüyordu: Güller açar, güller solar ve bir gün bayram gelir.. Yazd›. Aylardan hazirand›. Ay ç›km›flt› karfl› tepelerin ard›ndan. Ve ay ç›k›nca ölüm susard› !.. Ocak 2002 istanbul J


mektup

ege’de canan kulaks›z olmak deniz korcan

Sevgili Canan, Bir solukluk dinlendik yan›nda; bahar›n dallar›n› gönlümüze e¤di¤i zamanda, May›s’ta. Ege Üniversitesi’nde arkadafllar›n, seni karfl›lamak için yo¤un bir haz›rl›k, telafl ve koflturmaca içindeydiler. Yüklerine omuz vermek için vard›k gittik yanlar›na, yine bir May›s gününde, Ege’ye... Üniversite bilim yurdu. Öyle derler. Emperyalizmin kültür politikalar›yla gelen yozlaflma, gençli¤in bir kesimini teslim alm›fl. Gel gör ki ne halde, öyle dal›p gidiyoruz. Ve seni anlatabilmek için kollar› s›v›yoruz bu y›l 6.’s› düzenlenen Canan Kulaks›z Alternatif Ö¤renci fienli¤i’nde. Günler önceden heyecan içindeydik. Ege’ye varman›n, senin ad›n› anman›n heyecan› içinde. Baban, Ahmet Abi kat›lamad› bu flenli¤e. Kalbinden, beklemedi¤i bir zamanda ameliyat oldu. ‹natç›, aksi adam. ‹nat etti, direndi. Son noktada gitti doktora. Ameliyatl› halindeyken akl›mda hep Zehra ile senin, ona söyledi¤iniz söz vard›: “Benim babam güçlüdür, dayan›r.”... Hakl›ym›fls›n›z Canan’›m, güçlüymüfl. Bu kez kalbi s›nad› onu. Bu s›nav› da geçti. Gözleri mi? Hayata hala umutla bak›yor. O aram›zda de¤ildi ama dostlar› onu yaln›z b›rakmad›. fiiirlerini, sözlerini, oyunlar›n›, yüreklerini ç›k›n edip geldiler flenli¤e. Sevgili Canan, Bahar ülkemizin her taraf›na coflku tafl›r ya,

Ege’de ise bir baflkayd› o gün. Hem coflku, hem de yalan› yok biraz hüzün. Arkadafllar›n›n, seni çok öncelerden tan›yan dostlar›n›n yüre¤ini, t›pk› Karadeniz’in deli dalgalar› gibi dövdün günlerce. Dedik ki bu yara kabuk ba¤lamam›fl, hala kanar durur. Seni anlatmak için bir masan›n etraf›na topland›¤›m›zda arkadafllar›n, seni tan›mak, hatta anlamak isteyen genç, temiz yüzlü insanlar da karfl›m›zdaki çimenli¤e oturdular. Söylefliyi yapacak olan yazarlar, diyecek bir fley bulamad›lar onlar›n duygu akan gözlerine bak›nca. Dediler ki “Canan ve Zehra ölmemifl, iflte karfl›m›zda oturuyor. Sizler Canan ve Zehra’s›n›z.”... Bu sözün üzerine ne denir? Bir fley diyemedik. Kimse bir fley diyemedi. Ve hep sizi arad›k flenlik alan›nda. Yan›m›za heyecanla gelen genç k›z›n gözlerinde gülümsüyordunuz bize: “Ben devrimcilik yapmak istiyorum, nas›l yapabilirim? Ne yapmam gerekiyor?” Ya da yan›m›za sokulup seni anlayamayan, tan›mak isteyen genç çocuklara seni anlat›rken nas›l bafllayaca¤›m›z› bilemedik lafa. “Bir arkadafl›m›z vefat etmifl; çok gençmifl, neden böyle bir fley yapm›fl?” “Canan, kendini feda etti bir düflünce u¤runa. ‹nsan, insan kalabilsin diye. Tek kiflilik hücrelerden ç›kar›ls›n diye. Yani düflüncenin onuru için, sizler için arkadafllar›m...”

A¤lamaya durdu k›zlar. “Hay›r!” dedik. Burada bir flenlik yap›yoruz. Bak, burada horonlar hiç susmas›n diye öldü Canan. fiimdi horonlor tepelim. O gelecek güzel günlere inanal›m. Onun öldü¤üne inanmak mümkün mü? Kimse mutsuz olmas›n diye can›ndan geçti Canan, sizler için... Kafalar› kar›fl›k ayr›l›yorlar yan›m›zdan. Ama yüreklerine umut tohumlar› ekiyorsun. Bu tohumlar bir gün yeflerecek, buna eminiz. Bilim yurdu dedik ya üniversitelere, yozlu¤un bata¤›na itilen gençlerin yurdu ayn› zamanda. Bilimden uzak. Yaflamay› e¤lenceden ibaret sanan aldat›lm›fl gençlerimiz... Onlara alternatif olarak sunulan hayat; az ötemizde, bang›r bang›r duyuluyor ve flenlik alan›m›za var›yor. Ses sistemimiz onlar›n sesini bast›racak güçte de¤il. Ancak sesimiz güçlü. Düflüncemiz güçlü. Buna inan›yoruz. Ve sahneye ç›kan Hamit Demir, bu bilinçle flunlar› söylüyor Hikaye-i Mahmud Bedreddin oyununa bafllamadan önce: “Sesimizi duyurmakta zorlanaca¤›z ama, san›yorum Bedreddin’in gücü onlara yetecektir.” Bedreddin bizi al›p götürüyor hakikate. Yani sana. Senin arad›¤›n hakikate. Hakikati görüyoruz. Hayal de¤il gerçek. Uzansan tutuverece¤in kadar gerçek. Devrim kadar somut bir fley iflte hakikat. Seni anlatmak için topland›¤›m›z masada yazarlar var. Söyleflinin konusu:“Canan Ku-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 5


mektup

laks›z” Ne kadar zor bir konu de¤il mi? “Canan”dan bafllayarak neler anlat›l›r. ‹flimiz zor. Onlar da bunu dile getiriyorlar ve sözü fliire veriyorlar. Foto¤raflar›n›z üzerine yazd›¤› fliirleri okuyor Mehmet Özer. Duyguland›r›yor bizleri. fiiir, eylemini yerine getiriyor. Söylefliden sonra bir imza günü yap›lacak. “Ümit ‹lter imza günü”... Yazarlar, “Özgür Tutsak Ümit ‹lter, Yazarlarla Bulufluyor” yazan bir pankart›n önünde Ümit ‹lter’in kitab›n› imzalayacaklar. Hangi kitap m›? Sana söylemeyi unuttum elbette! Art›k bir çocuk kitab›m›z var: “Yaban O¤lak Mist›r Co’ya Karfl›”... Amerikal› bir avc›n›n, ta Amerika’lardan gelerek bizim da¤lar›m›zda en uzun boynuzlu yaban keçisini avlamas› üzerine yaz›lm›fl bir masal kitab›. Çocuklar bu kitab› çok sevdi. Kötü kalpli iflbirlikçi Ceberrut, Amerikal› sömürücü Mist›r Co ve s›radan, korkak, ürkek bir o¤lakken sürekli gelece¤in peflinden koflup de¤iflerek dönüflen bir o¤lak, Yaban O¤lak. Bir türlü evcilleflmeyen, hep gelece¤i arayan bir o¤lak. ‹mza gününden önce bir yazar›n yan›na sokulan iki k›z ö¤renci flu soruyu soruyorlar: “Dört duvar›n ard›nda tutulan bir

6 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

insan, nas›l olur da da¤larda gezen bir yaban keçisinin derdini bu kadar derinden hissedip bize anlat›r? Bizim akl›m›z almad›, siz bize anlat›r m›s›n›z?” Yazar anlat›yor elbette. Ancak bunu söyleflide hepimize anlat›yor. Ve yazar›n tabiriyle, sat›n alman›n “devrimci bir görev” oldu¤u kitab› almak için kuyru¤a giriyor ö¤renciler. Herkes imzalat›yor yazarlara. O kadar güzel sözler yaz›yorlar ki kitaba. Hapishaneden d›flar›ya köprü kuruyorlar. Tutsaklar›n elleri yürekleri oluyorlar. Tecriti deliyor yazarlar Canan, bir görmelisin. Bu çok önemli bir an... Kim demifl hapishanede onlar› tecrit alt›nda tutar›z, insanlardan hayattan kopar›r›z diye. ‹flte bak, yeter ki yüreklerimiz bir olsun. Kitab› ayn› düflünce ve duygularla tecrite karfl› flimdiye kadar verilen mücadelenin içinde yer alm›fl dostlar›m›z, tutsaklar›n dostlar› imzal›yor. O kadar güzel bir an ki, yine duygulan›yoruz. Bizi birlefltiriyorsun. Okuru yazarla, yazar› okurla tutsaklarla. “Bofluna de¤il çekilen hiç bir ac›.” demek gerekmez mi flimdi... Hayat bizi hakl› ç›kar›yor. Tiyatrolar sergileniyor flenlikte iki gün boyunca. Çi¤li Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i Tiyatro Ekibi, tecrite iliflkin oyunlar›n› sergiliyor. Hapishanelerden gelen el iflleri, flenlik masraflar›na katk› olsun diye sat›l›yor. Ayn› zamanda arka-

dafllar›n, yine masraflar› ç›karmak için canla baflla çal›fl›yorlar. Çeflitli müzik gruplar› flark›lar söylüyor. fienlik alan›m›z hep dolu. Halk›na yabanc›laflmayan kim varsa orada. Seni tan›mak, anlamak isteyen... Erdal Bayrako¤lu art›k flenli¤in de¤iflmez konuklar›ndan. Senin büyük resminin as›l› oldu¤u pankart›n önünde flark›lar söylüyor Rize’den, Trabzon’ dan, sizin ora ifli yani. Horonlara duruyoruz. Ve Grup Yorum sahnede... Her sene t›kl›m t›k›fl olan konser alan›nda bu sene ad›m atacak yer yok. Sen sanki daha bir baflka gülümsüyorsun o a¤ac›n dal›na as›l› olan dev resminde. “Hoflgeldiniz dostlar “ diyorsun, “safalar getirdiniz, haydi gelin kavgaya dair umutlu türküler söyleyelim”... Ya da ben böyle hissediyorum senin resmine bakarken. Sevgili Canan ayr›l›k vakti geliyor art›k. fienlik bitti. Tatl› yorgunlu¤u üzerimizde. Önümüzdeki bahara buluflmak üzere diyoruz. Mutlaka! Yine oyunlar›m›zla, türkülerimizle, fliirlerimizle geçece¤iz Ege’den. Sen var oldukça...J


izlenim

karadeniz’de türkülerimizle vard›k, susturamad›lar!... grup yorum

miflti. Yine Zonguldak’ta da ayn› durum yaflanm›fl, konser orada da iptal edilmiflti. fiimdi ise baflka bir sorunla karfl› karfl›yayd›k. Do¤rudan konsere veya Yorum’a iliflkin bir bask› veya sald›r› söz konusu de¤ildi. Ama konserin çal›flmas›na aktif olarak kat›lanlar›n istisnas›z hepsi gözalt›na al›nm›fl ve tutuklanm›fllard›. “Onlar› oraya örgüt göndermifl, konserin gelirini örgüte aktaracaklarm›fl”... Tutuklanma gerekçeleri(!) böyle fleyler... Bunlara daha yeni yeni kurgular, senaryolar ekleyebilirsiniz. Bu konuda serbestsiniz, çünkü her fley mümkün. Bir ka¤›da, kaleme bak›yor. Ka¤›t onlar›n, kalem onlar›n, polis onlar›n, savc› onlar›n, hapishane onlar›n. Yani her fley mümkün. Trabzon Haklar Derne¤i’nden 5 kifli, Karadeniz Özgürlükler Derne¤i’nden 8 kifli, toplam 13 kifli tutukland›. Yine bir Karadeniz Turnesi’ndeyiz... Uçsuz bucaks›z yol boyunca uzanan denizi, hemen karfl›s›nda onu aratmayacak güzellikte yemyeflil da¤lar›, ormanlar›, bahçeleri... Karadeniz’i özlemifliz gerçekten. Hayli zaman oldu oralarda konser vermeyeli. Orada flimdiye kadar yapm›fl oldu¤umuz bütün konserlerimiz çok coflkulu geçmifltir. ‹nsan›n›n yap›s›nda baflka bir fley var. Da¤lar›ndan, tafllar›ndan, sular›ndan insanlar›na bir tezcanl›l›k, at›lganl›k, coflku bulaflm›fl illa ki. O bütün gördü¤ünüz do¤al ortam›n, insan›n› da etkilememesi olanaks›z adeta. Do¤a nas›l k›p›r k›p›rsa, insan› da ayn› öyle...

Evet gidiyoruz Karadeniz’e, ama bu kez birkaç gün öncesinden. Bu sefer konserler risk alt›nda. ‹ki tane konserimiz olacak. Önce Rize’nin Pazar ilçesinde, sonra Samsun merkezde birer konser verece¤iz. Salon tamam, ses sistemi tamam, çal›flmalar bafllam›fl, bizde de sorun yok... “O halde risk ne ki?” diyeceksiniz. Eskiden, konserleri do¤rudan yasaklarlar ve gerekçesini de aç›kça dile getirirlerdi. Sonralar›, mesela iki sene önceki konserler dizisinde; Trabzon’da konsere izin vermifller, fakat salon sahiplerini tehdit etmifllerdi. Böyle tehdit ede ede toplam 5 defa salon de¤iflmifl; sonunda da konser iptal edil-

Anadolu’da hep böyle olmufltur. Ne zaman ki halk devrimcilere ilgi göstermifltir, onlarla birlikte yürümeye bafllam›flt›r; hemen önünü kesmek için, operasyonlar yaparlar, devrimcileri tutuklarlar, onlar›n çevresine de gözda¤› vermek isterler. Tabi durulur mu? O konserler mutlaka olacak. Tarihin neresinde böyle bir çat›flma olduysa, orada ezilenler için savaflanlar, adalet için dövüflenler, devrimciler geri ad›m atmam›flt›r. Bütün ezilenlerin tarihinde bu yaz›l›d›r. “Konserler mutlaka yap›lacak.” Ta Spartaküslerden kayna¤›n› alan, bugünlere

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 7


izlenim

oldu¤u her geçen gün bir kez daha ispatlan›yor. Temel hak ve özgürlükleri savunaca¤›n› iddia ederek iktidara gelen AKP, kendisi d›fl›nda bütün demokratik kurumlar› sindirmek istiyor.

te. Türkülerimizle yine oradayd›k. Ve bütün bunlar› yaparken, bizim, yani Yorumcular›n elinde KESK ve E¤itim-Sen bayraklar› vard›. O gün hepimiz sendikal›, E¤itim-Sen’li ve KESK’liydik. O sald›r› ‘bize’ydi çünkü.)

Bundan bir süre önce Rize ve Samsun illerinde Grup Yorum konserleri düzenlemek isteyen Trabzon Haklar Derne¤i ve Karadeniz Özgürlükler Derne¤i çal›flanlar› tutuklanm›flt›r. ‹lk önce Trabzon'da 8 dernek çal›flan›, sonras›nda 12 May›s günü de Samsun'da 5 dernek çal›flan›, dernekler ve kald›¤› evleri bas›larak Önce bizden iki arkadafl gitti haz›rl›klara yar- tutuklanm›fllard›r. d›mc› olmak için. Ard›ndan biz de konserler- ...” den birkaç gün önce Samsun’a geçtik. Yola ç›kmadan önce bas›na hem oradan duyuru Aç›klamaya yazarken ö¤reniyoruz ki; “Samyap›ld›, hem de buradan biz görüflmeler yap- sun E¤itim-Sen fiubesi, saat 12.30” diye dut›k. H›zl› ve yorucu bir yolculu¤un ard›ndan yurulan aç›klaman›n yeri ve saati de¤ifliyor. gece geç saatte Samsun’a vard›k. Uykusuzuz. E¤itim-Sen, maalesef çekincelerini belirtiyor. Ertesi gün ö¤len 12.30’da aç›klama var Sam- Böyle bir aç›klama için yerlerini açmaktan sun merkezde. Haz›rl›klar› konufluyoruz gitti- geri duruyorlar. ‹flte bu da tarihin cilvesi. Biz ¤imiz evde. Yat›p dinlendikten sonra, sabah nelerden bahsediyorduk ve onlar›n bu yaperkenden tekrar haz›rl›klara koyulduk, sonra t›klar› neye tekabül ediyordu. aç›klamay› yazd›k birlikte. (‹flin ilginç yan›, ‹stanbul’a döndükten sonra, 29 May›s günü, Türkiye genelinde KESK üye“BASINA VE KAMUOYUNA... 24 y›ld›r türkülerimizden korkuyorlar. Bask›- lerine, E¤itim-Sen’li ö¤retmenlere yap›lan lara, engellemelere ra¤men yolumuzda yü- gözalt›lar ve KESK’e yönelik bask›nlarla ilgili rümüye devam ediyoruz...” diye bafll›yoruz olarak ‹stanbul’da Galatasaray Lisesi önünde, duyarl›, demokrat, devrimci çevrelerle aç›klama metnimizi yazmaya. birlikte oradayd›k. Yaklafl›k 3 saat boyunca “ ‘2010 Avrupa Kültür Baflkenti, Avrupa Birli- polisin sald›rma tehditi alt›nda direndik, yü¤i, yeni paketler, yeni aç›l›mlar, kültürel hak- rütmediler, oturduk, sloganlar att›k, halaylar lar, insan haklar›...’ söylemlerinin bir hayal çektik, Yorum flark›lar› söyledik kitleyle birlik-

Tart›flacak zaman›m›z yoktu ve hemen yeni bir yer bulundu. Samsun BES fiubesi bize yerini açt›. “Türküler Susmaz Halaylar Sürer, GRUP YORUM” yaz›l› bir pankart yapt›rd›k. Aç›klaman›n saati 13.00’e al›nm›flt›. Samsun’daki bas›n çal›flanlar›yla son telefon görüflmelerimizi yap›p, aç›klama saatini bekledik. Gelen misafirleri a¤›rl›yoruz. Samsun’da biz misafirdik ama, flimdi bu aç›klamada ev sahibi durumunday›z. Art›k saat geldi, son gelenleri içeri al›yoruz ve aç›klamaya bafll›yoruz. Samsunlu dinleyicilerimiz, sendikal›lar ve bas›n merakla bizi bekliyor. BES fiube Baflkan›’n›n aç›l›fl ve hoflgeldiniz konuflmas›ndan sonra sözü biz al›yoruz:

tafl›nan bir büyük insanl›k mücadelesinden bahsediyoruz. Bu duyguyla yaklaflt›k biz de geliflmelere. Rize’den bir abimizin dedi¤i gibi: “Ha tutuklama mutuklama nedur da. Hiç bi sey de yoktur. Biz halledaruz, eskisundan daha cuzel olacak, biz burdayuz!” Tutuklamalar› duyan halk, Yorum dinleyicileri sahiplendi dernekleri, konserleri. Her biri birer dernek çal›flan›, konser çal›flan› oldu. Çevre illerden yard›ma gelenler, üniversiteli ö¤renciler kofltular; iflçisi, evlisi, bekar› el birli¤iyle o konserleri yapacaklard›.

“(...) 22 May›s'ta Rize'de, 24 May›s'ta Samsun'da Grup Yorum konserleri olaca¤› aylar öncesinden bellidir. Ve tutuklananlar›n tamam› iki ilde bu konserlerin çal›flmas›nda yer alan dernek çal›flanlar›d›r. Samsun'da adeta konser çal›flmas›n› aktif olarak yürütebilecek kimseyi b›rakmam›fllard›r. Dernek çevresinden aileler, ö¤renciler ve Yorum dinleyicileri sahiplenerek flimdi bu konserlerin gerçekleflebilmesi için ellerinden geleni yapmaktad›rlar. Biz de bu konserleri her ne koflulda olursa gerçeklefltirece¤iz. Bunun için ‹stanbul'daki programlar›m›za ara verdik ve bugünkü aç›klama için buraday›z. fiimdi soruyoruz? Bu ülkede demokratik mücadele yürütmek suç mudur? Tam da Grup Yorum konserleri öncesi yap›lan bu tutuklamalar›n sebebini aç›klay›n? Devrimcilerin halka do¤rular› anlatmas›ndan, Grup Yorum türkülerinin halka ulaflmas›ndan, yay›lmas›ndan m› korkuyorsunuz? Türkülerimizi susturamazs›n›z. 24 y›ld›r bu ses hiç susmad›. Konserler yasakland›, tutuklamalar oldu, albümler toplat›ld›, konseri düzenlemek isteyenler tehdit edildi... K›sacas› her tür bask› ve yasaklamaya karfl› yolumuzdan sapmadan yürüdük. fiimdi art›k bütün Grup Yorum dinleyicileri bu konserlerin do¤al birer çal›flan›d›r. Herke-

8 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009


izlenim

si tutuklamalar› protesto etmeye ve bu konserleri sahiplenmeye ça¤›r›yoruz. Biz yine dinleyicilerimizle birlikte en güzel türküleri söylemeye, en güzel halaylar› çekmeye devam edece¤iz. TÜRKÜLER SUSMAZ HALAYLAR SÜRER! TUTUKLANANLAR DERHAL SERBEST BIRAKILSIN! GRUP YORUM ” Tüm dinleyicilerimizi ve duyarl› çevreleri konsere sahip ç›kmaya ça¤›r›yoruz ve aç›klamay› bitiriyoruz. Polis taraf›ndan bas›lan Karadeniz Özgürlükler Derne¤i’ni ve “yeni” çal›flanlar›n› ziyaret ediyoruz. Dernekten mp3 çalara kadar herfleyi götürmüfller. (Bunu dernek çal›flanlar›na mp3 çalar› hediye eden tatl› bir abimiz sinirlenerek tekrar tekrar söylüyor.) Dernekte bask›ndan sonra tek canl› olarak bir akvaryum kaplumba¤as› kalm›fl. Tutuklanan arkadafllardan birisinin besledi¤i küçük bir kaplumba¤a. Art›k o besleyemiyor kendisini ama k›sa sürede yeni arkadafllar›na al›flacak, sahibinin öykülerini dinleyecek. Say›m›z kalabal›k, ziyaretçiler var. Hep birlikte bir ö¤len yeme¤i yiyoruz ve h›zla Rize-Pazar konseri için yola ç›k›yoruz. Gece Ardeflen’de kalaca¤›z, ertesi gün de konser olacak. Onun için haz›rlanaca¤›z. Sonunda Ardeflen’e vard›k. Buradaki konser için epey bir duyuru yapm›fllar, tutuklamalar›n ard›ndan. Duyarl› insanlar konseri sahiplenmifl, ciddi bir çal›flma ortaya ç›karm›fllar. Akflam üzeri Ardeflen’de bulufluyoruz dostlarla. Bizi F›rt›na Vadisi’nde güzel bir tesiste a¤›rl›yorlar. Oraya gelen baz› dinleyicilerle birlikte güzel bir akflam yeme¤i yiyoruz. Burada, K›z›ldere flehitlerinden Cihan Alptekin’in abisinin vefat etti¤ini ö¤reniyoruz. Tam konser arifesinde talihsiz bir durum. Yar›nki programa ailesini ziyareti de al›yoruz. Sonra geceyi geçirece¤imiz evlere, ertesi gün buluflmak üzere da¤›l›yoruz. Ö¤le üzeri, Pazar konserinin repertuar›na bak›p, sahne haz›rl›klar›na iliflkin ne yapaca¤›m›z› belirliyoruz. Sonra bir ekip Cihan Alptekin’in köyüne do¤ru yola ç›k›yor. Köy öyle bir yerde ki, da¤›n doruklar›na ç›k›yoruz nerdeyse; bir araçla t›rman›yoruz da¤a. Cenaze evi ise köyün en yukar›s›nda. Yeflilin her to-

nunu görmek mümkün. Camlar› sonuna kadar aç›yoruz; öyle temiz bir hava ki, oksijen üzerine espri yap›yoruz. Oksijen fazlal›¤›ndan bafl›m›z dönüyor. Bir tarafta deniz, bir tarafta da¤. Köye ç›karken, bal›¤a ç›kan gençlerle karfl›lafl›yoruz. Hoflgeldiniz diyorlar, bizi bal›k tutmaya davet ediyorlar; sa¤olun diyor, yola devam ediyoruz. Nihayet cenaze evine vard›k. Ev tam uçurumun k›y›s›nda, baflka da¤lara bak›yor; önünde güzel bir meydan ve a¤açlar... Yanda ise denize do¤ru uzan›p giden bir manzara... Yorumcu oldu¤umuzu ö¤renince, ailenin gözlerine bir sevinç par›lt›s› yerlefliyor. Bizi bir kenara oturtup, ikramlarda bulunuyorlar. Baflsa¤l›¤› dileklerimizi iletiyor; annesiyle, abisiyle, ablas›yla, ye¤enleriyle konufluyoruz. Güzel bir sohbete koyuluyoruz aileyle. Akflam konsere gelemeyeceklerini ama baflar›lar dileklerini iletiyorlar. Ayr›l›yoruz ve h›zla salona geliyoruz. Salonda haz›rl›klar› tamaml›yoruz. Konser için sab›rs›zlan›yoruz. Seyircinin ilgisini tahmin ediyoruz ama yine de meraktay›z. Ve kitleler h›zla salona do¤ru ilerliyor, grup grup. Kimi Ardeflen’den, Pazar’dan; kimi Trabzon ve ilçelerinden; kimi Artvin’in ilçelerinden... Kalabal›k büyüyor. Salon doluyor, bir süre sonra neredeyse kimseye yer kalm›yor. Her boflluk dolmufltu adeta, ayakta duracak yerler bile. Seyirci heyecanl› ve çok coflkulu. Onlar›n coflkusu do¤rudan bize de yans›yor. ‹ki arkadafl›m›z daha önce hastalanm›flt›, fakat flimdi onlar›n hastal›klar›ndan eser yok, çünkü art›k konser bafllayacak. O sahne öyle bir yer ki, insan ra-

hats›zl›klar›n›, yorgunluklar›n›, uykusuzluklar›n› unutuveriyor oraya ç›k›nca. Böyle bir kitle, böylesine bir coflku pek ender bulunur, böylesine bir coflku. Seyircinin içi içine s›¤m›yor. ‹flte burada tekrar anl›yoruz Karadeniz insan›n›n yap›s›n›. Özellikle Karadeniz’in do¤u k›sm›nda, flehirleflmenin tam oturmad›¤›, yani kapitalist iliflkilerin tam hakim olmad›¤›, insan iliflkilerinin daha sa¤l›kl› kald›¤› bu bölgelerdeki konserlere tan›k olman›z› isterdik. Bir yan›yla da bir Anadolu gerçe¤iydi bu yaflad›klar›m›z. Yorum sahneye ç›k›yor ve bir alk›fl tufan› kopuyor. “Bask›lar Bizi Y›ld›ramaz” slogan› tek bir sesmifl gibi ç›nl›yor bütün duvarlarda. Biz de alk›fll›yoruz seyirciyi. Türküler bafll›yor. Dinliyoruz davulun gümbürtüsünü, vuruyoruz ba¤laman›n teline, gitar›n t›n›s› tamaml›yor ezgiyi. Solist olanca coflkusuyla giriyor m›sralara... Aç çocuklar doysun diye / gülmeyi ö¤rensin diye / ekme¤i tuza ban›p, çöktük kardefl sofras›na / kucak kucak umudu saçt›k ülke topra¤›na... / Da¤lar, sözümüz var / doru¤unda izimiz var/daha bir güçlü yürüyoruz art›k / her bir tohum binler verdi / nice engel alt edildi / dalga dalga geliyoruz art›k.. Heyy! Aç çocuklar›n doymas› içindi mücadelemiz, bu kadar yal›n, bu kadar sade... Tarihsel ve s›n›fsal bir mücadelede; 24 y›ld›r biz de türkülerimizle ezilenlerin, yoksullar›n, açlar›n yan›nda saf tutuyorduk. Türküler bunun için daha bir coflkulu söyleniyor, yürekler bunun için bir at›yor, diller bunun slogan›n› hayk›r›yordu tek bir sesmiflçesine... F›rt›nalarda, boranlarda nas›rlaflan yumruklar›m›z, yenilgi

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 9


izlenim

tör cihaz›n› getirmemifl, seyircileri içeri alamazlarm›fl, polis bask› kuruyor. Sonunda bu kriz çözüldü ve seyirciler içeri al›nmaya bafllad›. Burada da yine yaklafl›k 1000 kifliyi buldu seyirci say›s›. Engellemeler ve tutuklamalar karfl›s›nda konserlerin olmayaca¤›n› sananlar da vard›; bir de ne koflulda olursa olsun bu konserleri yapaca¤›m›z› bilenler. Konser ihtimalini yok sayanlar; savc›y›, polisi, kalemi, ka¤›d› elinde bulunduranlard›. Konserin her flart alt›nda bir flekilde olaca¤›n› bilenler ise; bizi hasretle bekleyenler, yüre¤i bizimle Konser ak›p gidiyor... Rize’de çayda çal›flan ayn› çarpanlard›. iflçileri selaml›yoruz, yaflan›lan haks›zl›klara dikkat çekiyor, halk›n sorunlar›n›n çözümü- ‹ki konser de bask›lara ra¤men, çok kalabal›k nün yine halk›n örgütlü gücünde oldu¤unu ve coflkulu geçmiflti. Çevremizdeki arkadaflvurguluyoruz. Tutuklamalar› protesto ediyo- lardan, dinleyicilerden: “Ne olursa olsun geruz, seyirciyle birlikte. Bir ara K›z›ldere’ye gi- lece¤inizi ve bu konserlerin olaca¤›n› biliyordiyoruz; Cihan Alptekin’in abisini de anarak, duk.”, “‹nat konserleri oldu bu konserler.” diköye bir selam gönderiyoruz. Ve ortak düfl- yenler vard›. Kuflkusuz mesele inat meselesi man Amerika’ya hep birlikte a¤›z dolusu bir de¤il, mücadele etmeden hiçbir fleyi elde “defol” diye hayk›r›yoruz. Konser bir ç›rp›da edemeyece¤imizi bilmemiz ve bunun için bitiyor. Her fley çok h›zl› akt› sanki. Konser bi- her koflulda mücadele etme iradesini ortaya tiyor ama seyircilerin coflkusu, heyecan› koymam›zd› yaflanan. tükenmiyor. Ç›kar›yor tulumunu biri, bafll›yor horon. “Oy oy, ha ha, oyna oyna, yandan Evet bir kez daha yenilmifllerdi, gözalt›na yandan..” Bu coflkuya kat›lmamak elde mi, alarak, tutuklayarak; dernek ve ev basarak, kofluyoruz ve aralar›na giriyoruz; horon bile- bask› kurarak yeneceklerini sananlar. Halk›n nimiz, bilmeyenimiz orada... Terden s›r›ls›k- iradesi bir kez biraraya gelince, önündeki dulam olduk, bir konser böyle sonlan›rken, Pa- varlar çatlar, dökülürdü. Yine böyle oldu. zarl›lar ve çevre bölgelerden gelenler, mutlu Samsun’da konser çal›flmas›nda eme¤i geyüzlerle, hofl sohbetlerle ayr›l›yorlar. çen bütün arkadafllarla birlikte konserleri Konser bitti, ertesi gün tekrar yola ç›kaca¤›z; yapm›fl olman›n mutlulu¤uyla tatl›lar›m›z› Samsun’u unutmad›k. fiimdi art›k Rize’nin yedik, herkese tekrar geçmifl olsun, dedik. Bir coflkusu da eklendi yüreklerimize. Ertesi gün turne de bu flekilde noktalan›yordu. Veda Samsun için yola ç›k›yoruz. Vedalafl›yoruz bi- vakti geldi. fiimdi gidiyorduk ama biliyorduk zi konuk edenlerle, tutuklanan arkadafllar›n ki, bu türküler halk›n türküleriydi ve direnifl yerini aratmamacas›na çal›flm›fl dostlar›m›z- var oldukça bu türküler de söylenmeye la. Alt› saatlik bir yolculu¤un ard›ndan, da¤- devam edecekti. Herkesle teker teker kucaklar›n aras›ndan, denizlerin kenar›ndan, ne- laflt›k ve Samsun’dan ayr›l›p ‹stanbul yoluna hirlerin üstünden Samsun’a var›yoruz tekrar. koyulduk. Yolda ilk molay› Amasya – MerziDinlenmemiz gerekli. Bir gün sonraki konser fon’da bir ailenin evinde verecektik. Oradaki Yorum dinleyicisi genç müzisyen arkadafllarde yine yorucu olacak. la bir sohbet imkan›m›z da olacakt›. Bu neTarih 24 May›s ve Samsun’da, konserin denle h›zl› olup buluflma saatimizde orada yap›laca¤› salonday›z. Güzel, güneflli bir gün. olmal›yd›k. Yetifltik de. Merzifon’da buluflma Sahnede ses düzenini kuran arkadafllar ve noktas› Merzifon Devlet Hastanesi’nin önüybiz yine haz›rl›ktay›z. Son düzenlemeler, ha- dü, devasa bir hastane. Büyükflehirdekilere t›rlamalar, de¤inece¤imiz konular; tamam, tafl ç›kartacak derecede. Bizi karfl›lamaya gelenlere soruyoruz; bu kadar büyük hastane art›k haz›r›z. güzel de çal›fl›yor mu, diye. Onlar da gülerek Seyirciler yavafl yavafl geliyorlar, fakat salona cevapl›yorlar: “Kocaman binay› seçim öncesi al›nm›yorlar; çünkü, güvenlik firmas› dedek- Tayyip, dikti buraya, ondan sonra da buran›n tan›mazd›; solda, yukar› do¤ru kalk›k yumruklar›m›z biz kez olsun afla¤› düflmezdi. Bunu tarihimizden, deneyimlerden, yaflad›klar›m›zdan biliyorduk. fiimdi Rize’de, kendi memleketinde Ayfle Gülen’imiz, bir dönem kültür merkezimizde çal›flan arkadafl›m›z; “o gülen gözleriyle” bizi izliyordu, seyircilerin aras›nda bir yerden. Onun, onlar›n yaratt›klar› gelene¤in, b›rakt›klar› miras›n tafl›nd›¤›na flahit oluyordu, Pazar’da bir Grup Yorum konserinde...

10 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

yüzüne bakan yok. Ne iflleyen bir bölüm var, ne de yeterli doktor. Üstelik adamlar hastaneyi bir yeralt› nehrinin üzerine kurmufl. fiimdi zemini tehlikede, y›k›lma, kayma, su alma tehlikesi var. Zaten morgun oldu¤u bölümden su ç›kmaya bafllam›fl.” Biz de bunu bizim metrobüs hikayesine ve nice benzer hikayeye benzettik. Seçim yat›r›m› olarak yurdun dört bir yan›na göstermelik bir fleyler dikti, oy toplar›m diye. Beyaz eflyalar da¤›tt›, tehditlerde bulundu, gözleri boyamaya çal›flt›. fiimdi bunlar›n hepsi birbir patlamaya bafll›yor elinde. Eve vard›¤›m›zda önce s›cak gülüfller, sar›lmalar sonra güzel bir sofra karfl›lad› bizi. Bir de bizimle birlikte ayn› tabaklardan yemek isteyen yaramaz bir kedi vard›, ortada dönüp duran. Ad›, Garip... Güzel bir ev ziyaretiydi, duyan komflular da gelmiflti hemen. Onlarla da k›sa bir sohbet gerçeklefltirdik. Pek zaman›m›z yoktu ne yaz›k ki, ancak bir dahaki sefere daha uzun kalmaya söz vererek ayr›labildik. Misafirperverlik güzel bir Anadolu gelene¤iydi. Yüzy›llardan bugüne uzanan, nesillerden nesillere tafl›nan. Yine yollarday›z. Art›k ‹stanbul tabelalar›n› görmeye bafllam›flt›k, uykulu gözlerle kaç kilometre kald›¤›na bak›yorduk. fioförlük yapabilen tek kifli vard› aram›zda, onun da ifli zordu. Yorucu ve güzel bir gecede vard›k ‹stanbul’a... Yeni turnelere, yeni yolculuklara ç›kacakt›k daha. “Türküler Susmaz, Halaylar Sürer”... diyerek. Yeni kulaklar iflitecekti türkülerimizi... Ta ki türkülerde bahsetti¤imiz m›sralar gerçe¤e kavuflana dek... J


biyografi

“beyaz adam”a karfl› siyah cad›: angela davis... ümit ilter

"Dünyay› ayr› yorumlayanlar›n, de¤ifltirme araçlar›n›n ayr› olaca¤› aç›kt›r" (Mahir Çayan)

Obama'y› siyahi renginden dolay› ezilenlerin dostu sanmak ve özgürlük ad›na Beyaz Saray'›n bu yeni efendisinden medet ummak, cellad›na afl›k olma hastal›¤›d›r. Bu hastal›¤›n en önemli belirtisi, gerçeklik alg›s›n› sakatlamas›d›r. Hal böyle olunca, düflman›n›z› dost bellersiniz. Oysa halklar›n dostu de¤ildir Obama. Kimin dost, kimin düflman oldu¤unu belirleyen; her zaman oldu¤u gibi s›n›fsal siyasal durufltur. Hayata böyle bak›ld›¤›nda, Obama'n›n tipik bir beyaz adam oldu¤u görülür. Ve yine görülür ki halklar›n dostu Obamalar de¤il, Angela Davisler'dir.

çe yaflamda farkl› uygulamalar› da görmeye bafllad›. Zay›flar eziliyor, sömürülüyor ve haks›zl›¤a u¤ruyordu. Toplumdan d›fllanan ve hiçbir haklar› olmayanlar vard›. Köle muamelesi gören, en a¤›r ifllerde çal›flt›r›lanlar›n ço¤unlu¤u hep siyah ve göçmenlerdi. Böylesi bir adaletsizlik düzeni gördükçe, içindeki tepki de büyüdü. Ve bir gün, devletin besledi¤i ›rkç›-faflist Ku Klux Klan örgütü, do¤up büyüdü¤ü Birmingham’daki kiliseyi bombalad›. Bu olay Angela’n›n yüre¤inde derin izler b›rakt›.

Onurlu bir ayd›n… Onu, ABD'de ›rkç›l›¤a karfl› mücadelede hep ön saflarda gördük. Hapishaneler sorunuyla ilgili kampanyalar, gösteriler, etkinlikler düzenledi. Var olanlara aktif bir kat›l›m gösterdi. ‹flgallere karfl› protestolarda, kad›n haklar› mücadelesinde yer ald›. Her f›rsatta Amerikan emperyalizminin, kapitalist düzenin bask›c›, ›rkç› ve sömürücü yüzünü teflhir etti. Bunlar› yapt›¤› için bask›lara maruz kald›, kampanyalarla sindirilmeye çal›fl›ld›. Ama o y›lmad›, e¤ilmedi, dik durdu. Düflüncelerini ve eylemlerini her yerde savundu. ‹flte bu onurlu tav›rlar›n sahibi siyah kad›n için flark›lar yap›ld›, söylendi. Irkç›l›¤a karfl› mücadelede hep ön saflarda yer alan bu siyahi kad›n Angela (Yvonne) Davis'tir. Ve Angela bizim dostumuzdur.

Üniversite y›llar› Tüm zorluklara ra¤men çal›flt› ve üniversiteye girdi. 1965’te Brandies Üniversitesi’nden mezun oldu. Sartre üzerine çal›flt›. Frans›zca ö¤renmek için Fransa’ya gitti. Herbert Marcuse’den doktora dersleri ald›. Felsefe ve sosyolojiye olan ilgisi artt›. Adorno’nun derslerine kat›ld›. Düzenin resmi ve kör yalanlar›n›n akademik s›n›rlar›n› aflarak, hayat› ayd›nlatan gerçe¤in bilgisiyle donatmaya bafllad› kendisini.

Kimdir bu melek? Angela Davis 1944 y›l›nda, ›rkç›l›¤›n yayg›n olarak yafland›¤› Alabama-Birmingham'da dünyaya geldi. Çocuklu¤u, ›rkç›l›¤›n etkin ve yo¤un yafland›¤› bu bölgede geçti. Büyüdük-

Üniversite y›llar›nda yurtd›fl› gezilerinde bulundu. Bu gezilerde tan›k olduklar›ndan etkilendi. Cezayir halk›n›n silahl› kurtulufl mücadelesi hakk›nda ö¤rendikleri, bildiklerini sorgulamas›na neden oldu. Gerçek bir de¤iflim ya da hak almak isteniyorsa daha farkl› mücadele yöntemlerinin de kullan›labilece¤ini gördü. Küçük burjuva ayd›nlar› ve reformistler gibi her türlü fliddetin karfl›s›nda olmad›. Halklar›n hakl› ve meflru mücadelesini, devrimci fliddeti destekledi.

Fransa’da kald›¤› günlerde burjuva diktatörlü¤ünün “demokrasi” s›n›rlar›n› bizzat gördü. Frans›z polisinin gösterilerdeki sert ve ac›mas›z tutumunu yaflad›. Sosyalizmi tan›ma Sosyalizmin insanl›¤a sa¤lad›¤› kazan›mlardan etkilenerek, Marksizm-Leninizm’i ö¤renmeye bafllad›. Alman felsefesini daha yak›ndan ö¤renmek amac›yla Almanya’ya gitti. Almanya’da Sosyalist Ö¤renciler Birli¤i’yle birlikte ABD’nin iflgalcili¤ini protesto eylemlerine kat›ld›. Tüm bu deneyimleri, Marx’›n Feurbach üzerine yazd›¤› tezlerin on birincisinin bilincine ulaflt›rd› Angela’y›. Marx, o tezinde bugüne kadar filozoflar›n dünyay› yorumlamaktan baflka bir fley yapmad›klar›n› ama esas ola-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 11


biyografi

n›n onu de¤ifltirmek oldu¤unu söyler. De¤ifltirmenin yolu da devrimdir. Bu de¤iflimin bir örne¤ini yerinde görmek için Küba’ya gider Angela Davis. Burada ilk defa bir sosyalist ülkeyi kendi gözleriyle görme imkan› buldu. fieker kam›fl› tarlalar›nda çal›flt›. Kübal› ö¤renci, iflçi ve partililerle görüflmelerde bulundu. Görüfltü¤ü kiflilerden ve gördüklerinden hareketle devrimin kazan›mlar›na flahit oldu. Buradaki izlenimlerinden ç›kard›¤› sonuç fluydu: Devrim, fedakarl›k ve bedel gerektiriyor… Emek ve bilginin yan›nda halk› devrime kanalize etmek için bir örgüt flart…

Bu amaçla örgütün Los Angeles’ta sadece siyahlardan oluflan Che-Lumumba kolunda çal›flmaya bafllad›. Bu kol, Marksizm-Leninizm’in gereklerini uygulamaya çal›fl›yordu. Angela Davis, kapitalist düzenin yaln›zca siyahlar›n mücadelesiyle y›k›lmayaca¤›n›n fark›ndayd›. Bir yaz›s›nda bu konuda flunlar› söyler: “Yüzy›llard›r sömürülmüfl ve kapitalizmin boyunduru¤undan tamamen kurtulmak isteyen Afrikal› kad›nlar ve erkekler olarak, mücadelemizin sosyalist devrimle kurtulacak olan beyazlar›n hareketiyle birleflmek zorunda oldu¤umuzu bilmeliyiz. Özellikle üretimde görev alanlarla iflbirli¤i yapmal›y›z.”

Böylesi tecrübelerin ›fl›¤›nda mücadeleyi ülkesinde sürdürmesi gerekiyordu art›k. Daha 1970’li y›llar, Kara Panterler Partisi’nin mükararl› ve azimli bir mücadele onu bekliyor- cadelede etkin oldu¤u y›llard›. Angela Davis, Komünist Partisi’nin mücadelesinin yetersizdu. O da bundan geri durmad›… li¤i ve gördü¤ü ayr›mc›l›k gerekçeleriyle art›k Kara Panterler’in mücadelesine aktif olarak Ayd›n olmak örgütlü olmakt›r Birey olarak yapabilecekleri s›n›rl›yd›. Ayr›ca kat›l›r. Ki bu y›llarda ABD’nin bu harekete yökendisine “sosyalist” veya “ayd›n” diyen biri- nelik bask›s› da artm›fl ve a¤›rlaflm›flt›r. Ama nin örgütlü olmas› gerekti¤ini de biliyordu. böylesi bask›lar, Angela’n›n tercihlerini etkiBu amaçla Komünist Partisi’ne üye oldu. Bu- lemez. O bir ayd›n, bir siyah, bir kad›n ve sosyalist olarak yolunda yürümeye devam eder. nun gerekçesini de flöyle aç›klar: “Komünist Partisi’ne giriflimin sebepleri; zencilerin kurtuluflunun, ülkedeki kapitalist Ö¤retim görevlisi Angela düzenin y›¤›nlar› sömürmek ve zenci köleli- O ayn› zamanda bir felsefe profesörüdür. Ka¤ini sürdürmek için meydana gelmifl bütün liforniya Üniversitesi’nde felsefe dersleri vekurumlarla birlikte y›k›lmas›na ba¤l› oldu¤u- rir. Bu derslere ö¤renciler yo¤un ilgi gösterir. na inanmamd›r. Kurtulufl mücadelesinde Öyle ki, derslerine 1500 kiflinin kat›ld›¤› dahi Marksist-Leninist ö¤retiden faydalan›lmas› olurdu. Canl›yd› anlat›mlar›. Felsefeyi soyut anlatmak yerine yaflam›n içinden somut örgerekti¤ine inan›yorum…”

neklerle anlat›rd›. Örne¤in “Özgürlü¤ün ilk flart›, aç›k bir direnifl içinde olmakt›r. Fiziksel bir direnifl, y›k›c› bir direnifl…” diyen de odur. Ö¤retim görevlisi oldu¤u dönemde, bulundu¤u eyaletin valisi, daha sonra ABD baflkan› olan Ronald Reagan’d›r. Bu halk düflman› bu anti-komünistin Angela’ya sald›rmamas› düflünülemezdi. Ki Angela Davis’in üniversiteden istifa ederek ayr›lmas›n› ister. Angela ise meflrulu¤una inanan bir ayd›n tavr›yla gereken cevab› verir: “… Sosyalist oldu¤um do¤rudur, ama bunun bir suç oldu¤unu kabul etmiyorum. E¤er ortada suçlu olanlar varsa bunlar Nixon, Angew, Reagan gibilerdir.” Üniversite özerkli¤i palavras› Ona göre e¤itim, “... özünde siyasald›r. Amac› da siyasal olmal›d›r.” Kapitalist düzen içinde söz konusu edilen bilim özgürlü¤üne iliflkin de flunlar› söyler: “Bu profesörlerin etraflar› gerçekler taraf›ndan rahats›z edilmemek, toplumun gerçek sorunlar›ndan kaçmak için bulduklar› çözüm yoludur.” Öyle ya, kapitalist düzende, burjuvazinin s›n›fsal ç›karlar›na hizmet edecek tarzda var edilir bilim. ‹flte bu “bilimsel” çark›n içinde yer alan akademisyen; e¤er gerçekten bilimin özgürlü¤ünü istiyorsa, öncelikle halk›n özgürlük mücadelesine duyarl› olmak zorundad›r. De¤ilse “bilimsel özgürlük” s›¤›n›lan sahtekarl›k olur. Di¤er bir nokta da “üniversite özerkli¤i”dir. Kapitalist düzende bunun s›n›rlar›n› burjuvazi çizmifltir. Kaliforniya Üniversitesi de, bu s›n›r›n nereye kadar oldu¤unu Angela Davis üzerinden göstermifltir. Üniversite yönetimi Angela’n›n konuflmalar›ndan, siyasal duruflundan rahats›z oldu¤unu aç›kça belli eder. Ve en sonunda da daha iki y›ll›k sözleflmesi olmas›na ra¤men görevine son verirler. Gerekçe olarak Angela Davis’in ülkedeki bask›y› a盤a ç›karma zaman›n›n geldi¤ini, art›k yaln›zca elefltiriler yapmakla yetinmeyip gerçek çözüm yollar› getirilmesi gerekti¤ini, aksi halde bilimsel özerkli¤in lafta kalaca¤›n› belirtti¤i konuflmas› gösterilir. Bu gerekçe ve yaklafl›m, üniversitelerin nas›l burjuvazinin hizmetinde oldu¤unu ve ABD’nin de öyle gösterilmeye çal›fl›ld›¤› gibi “özgürlükler ülkesi” olmad›¤›n› somutlayan bir örnek ola-

12 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009


biyografi

rak geçti tarihin kay›tlar›na. Bir emperyalist politika: Komplo Angela Davis, üniversiteden uzaklaflt›r›lm›fl olsa da mücadelesini hayat akademisinin içinde sürdürdü. Giderek daha fazla tan›nmaya bafllam›flt›. ABD’nin gözünde o bir “suçlu” ydu. Çünkü o, “tehlikeli” fikirler tafl›yor, bu fikirleri yaymak için mücadele ediyordu. O halde susturulmal›yd›. Bu amaçla komplo çark› dönmeye bafllad›. Ortam da buna uygundu. Öyle ya Angela, ruhu beyaz olmayan bir siyah ve dahas› bir “cad›” kad›nd›. Irkç›l›¤›n “hukuk” ad›na savunulabildi¤i bu y›llarda, flu sözleri bir yarg›ç dile getiriyordu: “Zencilere, beyazlar›n sayg› göstermek zorunda olduklar› hiçbir hak verilmemifltir.” Komplonun medya aya¤› da vard›. Ve hakk›nda çok yönlü bir karalama kampanyas› bafllat›ld›. Tehlikeli ve kriminal bir suçluymufl gibi gösterildi. Elbette ABD için “tehlikesi” vard›. Çünkü özgürlük için mücadeleye ça¤›r›yordu herkesi. Kimi küçük-burjuva ayd›nlar gibi, söyleyeceklerini e¤ip bükmüyordu. Halklar›n yan›nda saf tutmufl, hedefini belli etmiflti. Angela Davis burjuva yasall›¤›n›n ve demokrasisinin s›n›rlar›n› çoktan aflm›flt›. Durdurulmal›, sesi k›s›lmal› ve onun gibilere ibretlik bir ders verilmeliydi. Bu amaçla ABD’nin çok iyi bildi¤i bir yöntem olan komplo devreye sokuldu. Ve bu komplo bir bask›n eyleminde kullan›lan silahlar› Angela Davis’in temin etti¤i yalan›yla doruk noktas›na ç›kar›ld›. Art›k aranan bir “kaçak”, bir “suçlu” idi Angela. FBI, arananlar listesinde ilk on kifliden birinin o oldu¤unu aç›klad›. Bir süre illegal yaflayan Angela, 13 Ekim 1970’te, New York’ta tutukland›. Yakaland›¤›nda ABD baflkan›, TV ekranlar›ndan böylesi “tehlikeli” bir kaça¤› yakalad›¤› için FBI flefini tebrik etti. Bu bile komplonun nerelere kadar uzand›¤›n› gösteriyordu. Angela’ya sahip ç›kmak Angela Davis’in komployla tutuklanmas› ilerici halk güçlerinin tepkisine neden oldu. Milyonlarca insan, bu bafl› dik siyah kad›na sahip ç›kt›. Angela’n›n neden tutukland›¤› aç›kt›: Irkç›l›¤a karfl› mücadele ediyor, ABD’nin iflgallerini protesto eylemlerine ka-

t›l›yor ve özgürlükten bahsediyordu. Tam da bu nedenle arand›¤› günlerde, çald›¤› kap›lar ard›na kadar aç›ld›. Tutuklanmas›n›n ard›ndan, daha önce kendisinin organize etti¤i Siyasi Tutsaklarla Dayan›flma Komiteleri, flimdi kendisi için kampanyalar yapmaya bafllam›flt›. ABD’nin pek çok bölgesinde Angela Davis’e Özgürlük Komiteleri kuruldu. Bu komitelerde siyahlar ço¤unlukta olmakla beraber, toplumun de¤iflik kesimleri gerek örgütlü gerek tek tek ayd›n, sanatç› ve yazarlar yer ald›. Ülke d›fl›nda komploya tepkiler gecikmedi. Dünyan›n de¤iflik yerlerinden Angela’ya destek mesajlar› ulaflt›. Onun dik duruflu ve onurlu tavr› ›rkç›l›¤a karfl› kararl› mücadelesi desteklendi. Ve Angela, “Zenci bir kad›n ve bir sosyalist olarak bütün Amerika halk›na oldu¤u gibi, davayla ilgili herkese konuyla ilgili her fleyi aç›klamak benim görevimdir” diyerek düflüncelerini ve eylemlerini savunmaya devam etti. Çok genifl bir sahiplenmeyle komplo bofla ç›kart›ld›. Komplonun amac› görülmüfltü: “Bugün s›ra Angela’da ama e¤er susup oturursak yar›n s›ra bize gelecek.” diyerek destek veren rahip hakl›yd›. Ki Angela flahs›nda onurlar›na sahip ç›kan halk güçlerinin deste¤iyle komplo bozuldu. Siyasi tutsaklar›n hep yan›nda oldu Angela Davis, zulmün en yo¤un yafland›¤› yerler olan hapishanelere karfl› hep duyarl› oldu. Ki ABD hapishaneleri her dönem bask›, iflkence, zorla çal›flt›r›lma ve tecrit ile an›l›r. Özellikle siyasi tutsaklara yönelik daha sistemli bask› ve iflkence söz konusudur. Bunlar› iyi bilen Angela bunlara karfl› ç›kt› daima. “Tarafs›z” kalmad› ve aç›kça siyasi tutsaklardan yana koydu tavr›n›. Ezilen, haks›zl›klara u¤rayan, ›rkç›l›¤a maruz kalan ve tüm bunlara direnen tutsaklar›n sesi oldu. Siyasi tutsaklarla ilgili kampanyalar örgütledi, var olanlara kat›ld›. Öyle ki, ülkemizdeki “sa¤›r sultanlar›n” aksine Angela Davis, özgür tutsaklar›n ve TAYAD’l› Aileler’in büyük direnifline de destek vermifltir. Canan ve Zehra’n›n babas› Ahmet Kulaks›z ile nas›l kucaklaflt›¤›, haf›zam›za yaz›lan bir güzelliktir. Angela’n›n politik tutsaklar›n “suç”una bak›-

fl› fludur: “Siyasi mahkumun suçu; cesareti, toplumdaki aksakl›klarla durup dinlenmeden mücadele etmesidir. O adaletsiz yasalara, ›rkç› sömürü düzenine; bu yasalar› ve düzeni ço¤unlu¤un ç›kar›na göre de¤ifltirmek üzere karfl› ç›kar.” Kat›ld›¤› ya da örgütledi¤i kampanyalara yaklafl›m›n›, hapishanelerle ilgili mücadelesini reformlarla, flu ya da bu iyilefltirmeyle s›n›rl› tutmaz: “Kampanyalar›n önemi yaln›zca mahkumlar›n serbest b›rak›lmas›n› sa¤layabilecek durumda olmalar›nda de¤il, düzeni de¤ifltirebilecek olan hareketlerin oluflmas›na yard›mc› olabilecek bir nitelik tafl›malar›nda aranmal›d›r.” “… siyasi mahkumlar etraf›nda geliflen hareketin korunma de¤il, sald›r› niteli¤i tafl›mas› ve çürümüfl adalet mekanizmas›n› cezaevleriyle birlikte yarg›lamas› gerekiyor. Düzenin bütün aksakl›klar›n› göz önüne sermeli ve siyasi mahkumlar› cezaevlerinde filizlenen devrimci güçlerle birlikte gün ›fl›¤›na ç›karmal›y›z.” Sonuç olarak... Angela Davis onurlu bir ayd›n olarak mücadeleye devam etmektedir. Irkç›l›kla mücadelede ad› an›lmas› gereken birileri varsa Obamalar vb. de¤il, Angela Davisler’dir elbette. O, “Beyaz Adam” olmay› reddetti ve siyah bir “cad›” olarak mücadelesini sürdürüyor. Ezilen ve haks›zl›klara u¤rayanlar›n yan›nda yer almaya devam ediyor. Politik tutsaklarla ilgili etkinliklere kat›larak dayan›flmas›n› sürdürüyor. O, düflüncelerini eyleme geçirdi. Yeri gelince, bunun bedelini de ödedi. ‹nançlar›n› korudu. Bu yanlar›yla da “Ayd›n kimdir?” sorusuna cevap oldu. ABD’de bir siyah›n devlet baflkan› olmas› nedeniyle; de¤iflik kesimler, Obama’n›n siyah oluflundan olmad›k beklentilere girdiler. Oysa dünyay› farkl› yorumlayanlar›n dünya halklar›na bak›fl› da farkl›d›r. Ve biz “Beyaz Adam”a karfl› “Siyah Cad›”n›n stratejik müttefikiyiz…J KAYNAK: Al›nt›lar; “E¤er Gelirlerse” (Angela Davis / AGORA Yay›nlar›) isimli kitaptan yap›lm›flt›r…

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 13


fliir

kaç›n›lmazl›¤a övgü ümit ilter

Asla vazgeçmeyece¤imizden… Ve biz yine gelece¤iz Atefl k›vam›nda belki Ya da su k›l›¤›nda Havaya kar›flan kül suretinde Ama en çok toprak halimizin Karanfil belle¤ini kuflan›p Destursuz girece¤iz s›rça köflküne… Boydan boya gülistan-› adalet olup Gelece¤iz vicdan b›çk›nl›¤›yla Ve fliddetli ya¤murlar›n zulas›ndaki Anaç gözlerden yadigar emanetle Çalaca¤›z tükenen vaktinin kap›s›n› ‹flte o an O kaç›n›lmaz olan An Kilit üstüne vurdu¤un kilitler Adaletin tecellisine boyun e¤ecekler…

Kaç kez geldi¤imizin Ve gelece¤imizin say›s›n› sen tut Biz yine gelece¤iz bekletmeden Rüzgar›n heybesinde aflaca¤›z karanl›¤› Bütün renkler s›rdafl›m›z olacak Ve “K›rm›z› Pazartesi” gününde Diri diri yak›lanlar konuflacak Herkes bekliyor bunu Gelece¤imizi Gelmemiz gerekti¤ini Ve hiçbir fleyin bizi engelleyemeyece¤ini Biliyor seni tan›yanlar flüphesiz Bizi bilenler zaten emin

14 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

Zulüm makinas›n›n ya¤›d›r O zaman afl›m› e¤lenceniz Ve fakat Tazesinden kanamaya devam ediyor Ac›m›z, yaram›z, yang›n›m›z Ki flahlan›r bir kez daha Kaç›n›lmaz olan h›nc›m›z Efeler gibi tek bafl›na Ama da¤lar›n tafllar›n ad›na Canlar›n yad›na Hayat›n ve halk›n flan›na Patlat›r umut yüklü naras›n›… Kömür bedenli, alev tenli canlara Tarihin verdi¤i sözdür bu Mutlak ve muhakkak tutulacakt›r Sahi, bu kaç›nc› geliflimizdi ‹yi say, bir daha say ve unutma 122 kez gelecek olan Kaç›n›lmaz olan›n ölümsüzlü¤üdür…


inceleme

komün yafl›yor! can y›ld›r›m

“Komün, özgül olarak Frans›z bir nitelik tafl›yan eski sosyalizmin mezar› ama (…) ayn› zamanda Fransa için yeni olan uluslararas› komünizmin befli¤i olmufltur.” Engels “Komün tüm emekçi insanl›¤›n, bütün ezilenler ve ac› çekenlerin kurtuluflu için savaflm›flt›r.” Lenin

Siz Paris’i nas›l bilirsiniz? Moda haftas›, gösteriflli ma¤azalar, fl›k vitrinler, parke tafll› sokaklar, flahane restaurantlar, dama¤›n›za lay›k tatlar, Eiffel Kulesi, hafta sonu k›sa bir kaçamak… Biz Paris’i nas›l biliriz? Komün. *** Bay burjuvazi, monarfli art›klar›, mösyöler, dükler, kontesler… Siz bilmezsiniz. Dünden bugüne bilcümle kan emiciler, sömürücüler, asalaklar… Siz Paris’i neon ›fl›klar›yla, cafcaf›yla, ihtiflam›yla bilirsiniz ancak. Ve herkes de öyle bilsin istersiniz…

lar› almaya geldiniz. Ve biz buna izin vermedik. O gün döküldük Paris’in sokaklar›na… Biz Paris’in yoksul, emekçi, yurtsever halk›yd›k. Biz savunacakt›k Paris’i. Ordu ve halk kar›flt›k birbirimize; sard›k, sarmalad›k Paris’i… Ve o günden bafllayarak eflit ve kardeflçe yaflayaca¤›m›z, elde silah savunaca¤›m›z yeni bir cumhuriyet kurduk Paris’te. Siz yoktunuz orada; Versailles’e kaçm›flt›n›z. 18 Mart devriminin ard›ndan 26 Mart gü-

nü gerçeklefltirdi¤imiz seçimle kendi temsilcilerimizi seçtik. Burjuvazinin hükümeti ve devleti hükmünü yitirmiflti çoktan. Biz Paris’in yoksul ve ezilen halk›; kimsenin kulu, kölesi olmayacak, kendi kendimizi yönetecektik. Tarihin bu ilk proleterya diktatörlük biçimi, ilk sosyalist hükümetiydi kurdu¤umuz. Ad›na “komün” dedik… “Komün; görevden al›nabilir üyelerin, iflçi ücretleri karfl›l›¤› çal›flt›¤› bir halk hükümetidir. Hükümet üyelerinin y›ll›k maaflla-

Bilmezsiniz elbette bizim bildiklerimizi; bilemezsiniz… Siz o gün orada yoktunuz çünkü… Siz 1871 y›l›n›n Fransa’s›nda kendine 3. Napolyon diyen Luis Bonaparte’›n pefline tak›l›p servetlerinizi artt›rma hevesiyle Prusya’ya savafl açm›fl, yenilince de tas› tara¤› toplay›p kaçm›flt›n›z. Ve siz say›n burjuvazi, Paris’i kendi ellerinizle teslim etmifltiniz Prusya monarflisine. Bu kadar›yla da yetinmediniz. Tarih 18 Mart 1871’di. Boyun e¤di¤iniz gücün karfl›s›nda kimse direnmesin diye yurtsever Ulusal Muhaf›z’›n ellerindeki top ve silah-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 15


inceleme

r›n›n, ortalama bir iflçinin ücreti kadar, yani (en çok) 6000 frank olaca¤›n› kararlaflt›r›r. Komün yürütme ve yasama yetkilerini elinde toplar. 20 Mart bildirgesinde, iktidar› ele alarak proleteryan›n zaferini sa¤lad›¤›n› aç›klar. Yurttafllar›n komün ifllerine sürekli müdahalesini ister. ‹flçi s›n›f›n›n siyasal iktidara geçti¤inin ve y›¤›nlar›n bu iktidara kat›l›m›n›n olumlanmas›d›r bu.” (1)

ayr›lmas›, dinsel ö¤retim kurumlar›n›n laiklefltirilmesi, zorunlu ve ücretsiz laik okul, paras›z adalet, seçilenleri görevden ça¤›rabilme hakk›, yarg›çlar ve yüksek görevlilerin seçimi, s›k s›k siyasal seçimler, sürekli ordunun kald›r›l›p yerine silahl› halk›n geçirilmesi, belediyesel özerklik… gibi demokratik önlemler de ald›k. Dedik ya, yaflam› bafltan afla¤› yeniden kuruyorduk biz Paris’te. Yar›n› kuruyorduk.

Baflka bir deyiflle komün: “Emekçilerin ikti- Bunlar›n hepsini yaln›zca 72 güne s›¤d›rsadi kurtuluflunun gerçekleflebilece¤i, en d›k. 1871 y›l›n›n Paris’inde 72 güne s›¤d›ramad›¤›m›z çok fley de vard› elbette. Ve hasonunda bulunmufl siyasal biçimidir.” (2) talar›m›z da oldu… Kendi kendini yönetmeVe sonra komünle yeniden kurduk Paris’te nin ilk deneyimiydi yaflad›¤›m›z; acemiyhayat›… Neler mi yapt›k? Kap›s›na kilit vu- dik, yetersizdik… fiimdi dönüp bak›nca rulmufl, çal›flt›r›lmayan fabrika ve atölyele- “Keflke ilk günden bankalar› kamusallaflt›rri iflçi birliklerinin iflletmesine vermekle sayd›k ve Versailles’e kaçan burjuva ordubafllad›k ifle. Ayn› zamanda ayr› ayr› fabri- nun peflinden giderek güç toplamalar›na kalardaki iflçi birlikleri de bir federasyon izin vermeden tepelerine binseydik...” diiçinde birlefltiriliyordu… Patronal ceza sis- yoruz. Evet, yapt›¤›m›z hatalar›n en önemtemlerini, hacizci emniyet sand›klar›n› ya- lisi bu ikisidir… Dedik ya, acemiydik… saklad›k… ‹fl bulma bürolar›n› yeniden örgütledik. Herkes için yaflanacak asgari üc- Oysa siz ne kadar tecrübeliydiniz… Daha düne kadar ç›karlar› için birbirini yiyen siz ret güvencesi getirdik… de¤ildiniz sanki. Aran›zdaki husumeti bir Yaln›zca ekonomik-sosyal önlemlerle de kenara b›rak›p Komün’ü yok etmek için s›n›rl› de¤ildi ufkumuz… Kilise ile devletin omuz omuza verdiniz. Korkuyordunuz çün-

16 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

kü; Komün’ün büyüyece¤i, dalga dalga bütün Avrupa’ya yay›laca¤› korkusuydu sizi iliklerinize kadar saran. Haks›z da de¤ildiniz… Prusya esir ald›¤› 60.000 Frans›z askerini serbest b›rakt›. K›sa süre içinde Versailles’teki burjuva ordusunun mevcudu 40.000’den 170.000’e yükseltildi. Ve daha düne kadar yurdunu savunmaktan aciz olan ordu, Komün üzerine yürüyüfle geçti… Devasa askeri gücünüz, silahlar›n›z, toplar›n›z vard›. Karfl›n›zda durulmaz san›yordunuz. Fakat biz duracakt›k. Komün’le gö¤ün fethine ç›km›flt›k ve o kadar kolay de¤ildi gö¤ü elimizden almak. Paris’i kuflatt›¤›n›zda yüzlerce barikat karfl›lad› sizi. Barikatlar›n ard›nda ellerimizde silah ve “Yaflas›n Komün” hayk›r›fllar›m›zla biz vard›k. Sokak sokak direndik, meydan okuduk. Can ald›k, can verdik; boydan boya kan›m›zla suland› Paris’in sokaklar›… Elimize geçen her fleyi silah, her barikat› mevzi yapt›k. Binalar› yak›p alevden setler çektik önünüze…


inceleme

22 May›s’tan 28 May›s’a süren o kanl› haftan›n sonunda binlerce ölü b›rakm›flt›k Paris’in sokaklar›nda. Kalanlar›m›z son mevziye, Pere-Lachaise mezarl›¤›na çekildik… Pere-Lachaise mezarl›¤›n›n bir duvar› vard›r, o duvar›n önünde oldu son karfl›laflma. Ve o duvar flahitlik etti her fleye… Orada topa tuttunuz sonuncular›m›z›. Sonra Paris’in dört bir yan›ndan yakalay›p getirdi¤iniz binlercemizi de yine o duvar önünde kurfluna dizdiniz. Ve o duvar yaln›zca sizin gözü dönmüfllü¤ünüze de¤il, bizim dimdik duruflumuza, korkusuzlu¤umuza, cüretimize, fütursuzlu¤umuza da flahittir… O kadar çok kurflun s›kt›n›z, o kadar çok katlettiniz ki, orada bitsin istediniz her fley. Bir daha kimse ad›n› bile anmas›n Komün’ün. Komünarlarla birlikte düflleri de ölsün… Oysa, bedenlerimizin ötesine geçemedi s›kt›¤›n›z onca kurflun… Paris’in y›k›nt›lar›na, sokaklar› dolduran ölü bedenlerimize, akan kan›m›za bak›p Komün’ü yok etti¤inizi sand›n›z. Yan›ld›n›z. Hayat›n dara düfltü¤ü her yerde, in-

sanl›¤›n en soylu damar› olup yeniden can buldu Komün. Elden ele geçti, diyar diyar ço¤ald› komünarlar›n k›z›l bayra¤›. Ve 1917 Ekim’inde Rusya’da bir kez daha gö¤e çekildi bayra¤›m›z… Bak›n o gün ne diyordu ustam›z: “1917 devrimi, 1871 kahraman öncüleri taraf›ndan haz›rlanan yap›t› al›p sürdürdü. Yeryüzünün alt›da biri üzerinde, muzaffer bir komün kurdu.” (3) Daima var olduk biz. Dünün komünarlar›yd›k ve nazi faflistlerine karfl› silah çat›yorduk bu kez Fransa’da; “Partizan” dendi ad›m›za… Halk›n ba¤r›ndan ç›k›p Çin’i boydan boya saran bir Uzun Yürüyüfl’tük… Sierra Maestra’dan Havana’ya uzanan muzaffer isyan… Vietnam’da cümlenize kök söktüren de yine bizdik… Ve K›z›ldere’den, Çiftehavuzlar’dan, Büyük Direnifl’e yaflayan ve savaflan hep ayn› Komün’dür… Paylaflt›¤›m›z umut, diz k›rd›¤›m›z dost sofras›… Hatta hapishanede el eme¤i göz nuru ç›kard›¤›m›z derginin ad›d›r Komün…

Bu nedenledir ki, 72 gün yaflay›p 1871 May›s’›nda yok olmad› Komün. “Yarin yana¤›ndan gayr› her fleyde, hep beraber” diyenlerin oldu¤u her yerde yaflamaya devam ediyor. Paris’in flimdiki o sahte ›fl›klar›na, lüksüne, flatafat›na bak›p da aldanmas›n kimse; mekandan azade bir ruh halidir art›k Komün. Ve bizim için 1871 May›s’›n›n Paris’i ne ise, 2008 May›s’›n›n Kand›ra’s›nda yaflatt›¤›m›z odur: KOMÜN Ve bu yaz›n›n son sözünü ustam›za b›rakal›m: “‹flçi Paris, Komün’ü ile birlikte yeni bir toplumun flanl› öncüsü olarak her zaman yüceltilecektir. fiehitlerinin an›s›, iflçi s›n›f›n›n soylu yüre¤inde yaflayacakt›r. Cellatlar›n›ysa tarih, daha flimdiden sonsuz bir teflhir dire¤ine çivilemifltir.” (2)J (1): Gabriel Piaro (Akt: Sol Yay. Komün Dersleri) (2): Karl Marx (3): Lenin

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 17


fliir

ac›yla dolarken günlerin sarn›c› ahmet telli

I Karanfil ve tarç›n kokulu günler ak›p durdu kuytu sularda önceleri Uzay›p bir gölge boyu mefleliklerde sessizce çevirip durdu ç›kr›¤›n› Kristal bir gökyüzü ve y›ld›zlar geceleri öylesine yak›n ki yeryüzüne bir çocuk ancak bu kadar saydam ve korkusuzca yaklaflabilir ateflböceklerine Sularda balk›yan yaban›l sesler sar›n›rken sessizli¤in yorgan›na kalbimin ›rma¤›nda y›kand› nilüferler ve salk›msö¤ütler usulca e¤ildi sulara De¤iflen usulca de¤iflmekteydi, sezdirmeden do¤a nas›l çiçeklenir sessiz ve uysal nas›l uyan›rsa puslu ilkyaz sabahlar›nda de¤iflen bilinçle de¤iflmekteydi ve usulca Dokununca bozuluverecek bir görüntü dokununca uçuverecek çiçek tozlar› Her fley iflte öylesine i¤reti ve hiçbir fley yerli yerinde de¤il uzak da¤ doruklar›ndan baflka II Sonra bir dal›n ç›t diye k›r›l›vermesi sular›n ürperifli yapraklar›n h›fl›rday›fl›

18 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

yürek at›fllar›n›n h›zlan›fl› bütün do¤ada ve böceklerin yuval›na çekiliflleri Bulan›yor sular›n ak›fl› ve bitiyor karanfil ve tarç›n kokulu sessizlik yaban›l hayvan sesleri sar›yor do¤ay› ve toz duman içinde kal›yor her yan›m›z H›fl›rt›lar kar›fl›rken rüzgar›n sesine h›rç›nlafl›yor gürültüler de büsbütün kapan›yor bütün da¤ geçitleri sonra birer ölüm burgac›na dönüyor da¤ gedikleri Her fley h›zla de¤iflmeye durdu apans›z sevgiler, bekleyifller, umutlar da öyle H›zla de¤iflmekte yaflamak denilen fley o sonsuz ak›fl›n gürültüleriyle Ç›narlar devrilip sular kabar›rken kuduruyor pusuya düflürülen do¤a ve tam bu anda h›nz›r ve hay›n bir el apans›z çekiyor ihanetin teti¤ini bir çat›flma alan›na dönüyor kalbimiz III Taflanlar›n ve köknar fl›vg›nlar›n›n dallar›na florlarken kan›m›z aflk da yaral›d›r art›k, do¤a da ve biraz kan rengindedir gökyüzü

Kekre bir tad kal›yor a¤z›m›zda ve ac›yla buruluyor dilimiz Bezginlik de¤il bu, umutsuzluk de¤il ama dilimiz ac›yla buruluyor flimdi Ve fakat ac›n›n ac› oldu¤unu son kerteye vard›¤›n› kederin düflünmeye vakit yok vakit b›rak›lmam›flt›r sevgilere Ac›n›n çentiklerine dönüyorsa günler hesab› tutulsun diyedir biraz da ve aflk, kavga kadar kaç›n›lmaz yaflamak kadar anlaml›d›r flimdi Ve iflte kül renkli bir günde bütün yaban›l sesleri do¤an›n bizimle birlikte ç›kmaktad›r ç›k›lmas› gereken yola IV Yaflamak belal› bir hal al›rken ac›yla doluyor günlerin sarn›c› Karanl›k ve hantal gövdesiyle çöküyor omzumuza günlerin kahr› Yaflanan paylafl›lmaktaysa e¤er do¤a da kurtulur suskunluktan ve kat›l›r bizimle birlikte hayat›n savunuldu¤u kavgaya


fliir

Ac›s› dayan›lmaz olabilir kalbimizin hatta büsbütün aç›labilir yara dostlar›n kimi suskun da olabilir Terkedenler bile olabilir siperleri Boyun e¤mek yoktur kitab›m›zda bilir bunu cümle alem elbet sarsarak geçecektir yaflanan ki ömür sars›lmal›d›r biraz da fiikayetsiz ölürüz yenilirsek flayet kavgam›z›n sürmesi mukadderdir çünkü Heder edilmemifl olur yaflad›¤›m›z günler Ölürsek flikayetsiz ölürüz böyle bilerek V Tan a¤ar›rken diniyor a¤r› ve s›zd›r›yor kanl› öyküsünü ac›n›n pasl› sarn›c›dan

Gün ›fl›y›p da gülün goncas›na de¤ende ›s›n›yor su, toprak ve bütün gökyüzü ›s›n›yor sevincin de sevginin de gö¤sü Ama korkuyor art›k geceyi mülk edinen Çünkü kahroluflun alevleri sar›yor hayat› kahredenlerin karanl›k yüre¤ini

VI Kristal bir gökyüzü alt›nda ac›yla dolarken günlerin sarn›c› hayat›n yaln›zl›¤›n› yayrarak fiavk› kalbimize vurmaktad›r aflk›n Ve flimdi bütün gökyüzü ve y›ld›zlar ve samanyollar› öylesine yak›n ki yeryüzüne bir çocuk ancak bu kadar saydam ve korkusuzca yaklaflabilir ateflböceklerine

Ve flöylece kaydediyor günün tarihi gül -Korkakt›r hain olan flimdi fiimdi yan›yor flafa¤›n zonklayan flaka¤›

Sakl› Kalan- 2. bas›m 1983

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 19


hapishaneden

da¤›l›n! ümit zafer

“Damla damlaya kat›ld› m› nehirdir Nehir nehire kavufltu mu denizdir” SAD‹ (‹ranl› fiair/ 1219-1292)

üryan bir yürekle, dost kardefl hep birlikte ç›kt›k iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Hasret olduk, yürüdük. Asla unutmay›fl›m›z›n kadim s›rr›d›r; heves de¤il, hasret oluflumuz. Ki devrim hevesi geçenler, ucuz teoriler uydurup kolay vazgeçerler. Ama biz, vuslat için hasret olmas›n› da bilenleriz. Ki bu muazzam bilinçle ç›kt›k iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Tarih olduk, yürüdük. 500 bin emekçinin ruhuyla, Kazanc›’n›n ezilenleriyle… Bizim Mehmet’le… Salihler… fiengüller… Yalç›nlar… Selmalar ve cümle canlarla, tarihi can›m›zla yaz›p geldik iflte meydana. Merhaba…

Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Umut olduk, yürüdük. Eme¤imizin çal›nan hakk›n› isteyerek, sömürüye difl bileyerek ve gecelerinde aç yat›lmayan günleri özleyerek geldik al›nterimizle. Harlanm›fll›¤›m›z›n h›nc›yla, yoksullu¤un ›st›rab›yla ve kardeflçe yaflayaca¤›m›z sosyalizmin arzusuyla geldik iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Aflk olduk, yürüdük. Da¤›lmaman›n aflk›n ta kendisi olmaktan geçti¤ine vak›f dervifller misali, aflk olup baki kald›k. “Elveda proleterya” diyenlere, ci¤ere iflleyen hançerlere, sa¤dan soldan estirilen yellere inat; aflkla ç›kt›k iflte meydana. Merhaba…

20 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Yumruk olduk, yürüdük. fiahlanan cesaretin meflalesidir bizim sol yumru¤umuz. Havaya kalkt›¤› yerde, zaman durur ve tarih bafllar. Sonra, o mayas› bozuk karanl›k da¤›l›r, savrulmufl yumru¤umuzun hakl›l›k rüzgar›nda. Ki ferman padiflah›nsa, o meydan bizimdi zaten ezelden beri. Ve ‹dil’in halay›n› kurduk iflte meydanda. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Yürek olduk, yürüdük. Kem gözlerin, flom a¤›zlar›n ve kirli k›l›çlar›n üstüne üstüne yürüdük yürekten. Ki yüre¤imizden baflka kuflanacak bir fleyimiz yoktu zaten. Ve

Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Bayrak olduk, yürüdük. E¤medik boynumuzu zora, zorbaya. Dalgaland›k yoldafl omuzlarda. Dövüflerek ölenleri, dövüflerek yaflatman›n bahtiyarl›¤›yla ç›kt›k iflte, asla vazgeçmedi¤imiz meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. K›rm›z› olduk, yürüdük. Aln›m›za, gö¤sümüze ve ömrümüze de¤di kan ve karanfilin rengi. Ki her engelde, her engebede zamana rengimizi vererek geldik iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Birlik olduk, yürüdük. Ayr› gayr› de¤il, kavga kardeflli¤imizde büyüttük ideallerimizin onurunu. Ve birlikte yürüdü¤ü-


hapishaneden

Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Day› olduk, yürüdük: “Hakl›y›z Kazanaca¤›z” diyerek ad›m ad›m, an be an, vurufla vurufla, öle kala geldik iflte kavgam›z›n hodri meydan›na. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Yürüdük ve tebessüm olduk meydanda. Ki Taksim’de büyüyen o tebessüm, hiç flüphesiz bir gerçektir ki,”o büyük gün”ün yüzümüze vuran flavk›d›r. Ne yi¤it, ne hak edilmifl bir tebessüm bu. Ve zaten, o büyük insanl›¤› “büyük” eden iflte o “küçük” tebessümün yüzümüzdeki silinmez güzelli¤idir. “Ölsemde gam yemem” halinin özeti ve mutlulu¤un resmidir iflte o tebessüm. Ki o tebessümü delikanl› kalbinin zulas›nda eskitmeden tafl›y›p, o gün orada en genç haliyle meydana ç›kartanlara da selam olsun, hem de bin selam…

müzde, nas›l ilerledi¤imizi görerek ç›kt›k iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Tafl olduk, yürüdük. Ebabil kufllar› misali, mukaddes h›nc›m›z› savurduk zalimin üstüne. Ki sosyete kald›r›mlar›n›n faças›n› bozup hayat› aya¤a kald›rarak ç›kt›k iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Ayak olduk, yürüdük. Hem de ayaklar›n bafl olaca¤› günlere do¤ru. Çok ezildik ama durmad›k. Çok k›r›ld›k ama gene yürüdük. Çok kesildik ama ad›m atmaktan vazgeçmedik. Ki yürümeyi göze alan “ayaklar” ç›kabilir iflte o meydana. Merhaba…

mücadeleyi öngörerek çal›flt›m…” Ve küllerimden do¤arak, yeniden ç›kt›m iflte meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Mahir olduk, yürüdük: “Vars›n bütün oklar üstümüze ya¤s›n, bizler do¤ru gördü¤ümüz yolda sonuna kadar yürüyece¤iz…” Ve Ferhat misali delerek eski zaman›n köhne zulüm da¤lar›n›, ç›kt›k iflte meydana. Merhaba…

‹yi ki vars›n›z be! Bu memleketin umutlu serüvencileri, iyi ki vars›n›z. Yumru¤u yak›fl›kl› emekçiler… Duruflu filinta gençler. E¤ilmez boyunlar›yla güzel kad›nlar… Tarih kadar eski, gelecek kadar taze sevdalar›na her dem vefakar bizim çocuklar… ‹yi ki vars›n›z be. ‹yi ki meydandas›n›z ve hep orada kalmal›s›n›z ve asla ama asla da¤›lmamal›s›n›z… Kaynak: Taksimde Çarpan Yüre¤imiz…J

Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. Deniz olduk, yürüdük: “… fierefsiz yaflamaktansa flerefle ölmek, yalvarmak yerine zora baflvurmak, baflkas›na de¤il kendine ve kendin gibi olanlara güvenmek, nerede ve nas›l olursa olsun hainlere boyun e¤memek parolam›zd›r.” Ve iflte parolam›z›n do¤rultusunda dalgalan›p vard›k meydana. Merhaba… Da¤›l›n! Da¤›lmad›k. ‹bo olduk, yürüdük: “… Ve sonuçtan asla piflman de¤ilim. Ben bu u¤urda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 21


izlenim

bir sergi hikayesi tav›r

Yürüyüfl Dergisi’nin ad›n›, en genifl kesim; belki de en çok dergi satarken s›rt›ndan kurflunlanarak felç b›rak›lan Ferhat Gerçek ve onun için adalet isterken gözalt›na al›n›p iflkencede katledilen Engin Çeber ile birlikte duydu. Ancak yoksul kondular›n her daim konu¤uydu Yürüyüfl. Hatta aileden biri gibiydi. Hangi kondunun kap›s›na varsan›z, bir yoksul çay› yudumlarken masan›n üzerinde bir yerlerde Yürüyüfl dergisi bulursunuz. Gerçekleri yazan, halka kendi gerçe¤ini anlatan ve devrim ça¤r›s› yapan dergi: Yürüyüfl. Sadece bir dergi de¤ildir elbet. Ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi verenlerin sesi-solu¤udur; onlar›n halka aç›lan penceresidir ayn› zamanda. ‹flte bu nedenledir ,görmüfl oldu¤u bask› ve zulüm.

Armutlu Cemevi’nin bahçesinde hummal› bir günümüzü. Ancak gönlümüzün defterine bir çal›flma içindeyiz. Yürüyüfl Dergisi’nin be- yazd›klar›m›z sizlerle paylafl›lmas› gerekenflinci yafl›n› kutlayaca¤›z! Yürüyüfl Dergisi 5 lerdi. yafl›nda... Yürüyüfl Dergisi, devrimci bas›n mevzisinde Pek çok bas›n kuruluflu çeflitli dönemlerde 23. y›l›n› kutluyor asl›nda. Çözüm’den Mücaçeflitli yafllar›n› kokteyllerle kutlar. Gazetele- dele’ye, Kurtulufl’tan Vatan’a ve oralardan rinde çal›flanlar›yla çektirdi¤i resimleri ya- Yürüyüfl’e uzanan uzun bir yolda, her kiloy›nlar. Devrimci bas›n ise bütün bu prose- metre tafl›na onurla bezedi¤i bir tarihi yazd›. dürden ayr›l›r. Cemevinin bahçesinde, gece- Hem de en a¤›r bedelleri ödeyerek, can pahakondu mahallesinin tam ortas›nda kurulan s›na bu mevziyi korudu. Derginin yay›n›n›n bu sergide yaflad›¤›m›z an›lar gerçekten de durdurulmas›na iliflkin ç›kar›lan yasaklar... Okurlar›na, bas›ld›¤› matbaaya kadar varan yazmaya de¤erdi. bask›lar, yasaklar... Dergi çal›flanlar›n›n görTan›d›k, bildik sokaklar ve insanlarla geçirdik dü¤ü iflkenceler... Az m›?

22 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

Elbette bu yolda yaln›z de¤ildi Yürüyüfl... En zor zamanlarda mutlaka gelip okurlar› sahiplenmifltir Yürüyüfl’ü. Derginin bas›m›ndan da¤›t›m›na, sat›fl›na kadar okurlar› üstlenirler bu görevi. fiimdi ise yine “dost ba¤›”ndayd›. Yürüyüfl; okurlar›na, “Yürüyüfl”ünü anlatmak için mahallelerde befl y›ll›k kapaklar›n› sergiliyordu. Bir sergi açmak e¤er s›rt›n›z› sponsorlara dayam›yorsan›z zahmetli ve zor bir ifltir. Ancak baz› fleyleri ise size asla sponsorlar sa¤layamaz. Maneviyatt›r bunun ad›. Paran›n sat›n alamayaca¤› fleylerdir yani. Yani dayan›flma, yani el ele verme, birlikte bir ifli baflarabilmenin mutlulu¤u ç›kars›z... ‹flte biz de dost ba¤r›nda, böyle bir ifle girifl-


izlenim

tik. Yürüyüfl Dergisi’nin kapaklar›n› sergileyece¤imiz mekanda haz›rl›klara koyulduk. Mahallenin gençleri ilgiliydiler. Hep birlikte yapt›¤›m›z bu iflte, biraz da acemi oldu¤umuzdan pek çok aksakl›kla karfl›laflt›k. ‹lk olarak fotokopicide resimleri almaya giden arkadafl›n bafl›na yanl›fll›kla çarpan demir ile bafllayan aksakl›klar zinciri, bir arkadafl›n duda¤›na yap›flt›rd›¤› koli band›n› çekmesi ve duda¤›ndan akan kan› bir türlü durduramam›zla devam etti! Bu durumlar böylesi s›k›fl›k zamanlarda yaflan›nca gülemiyorsunuz bile. Derme çatma yap›lan alüminyum levhalar› yere monte ederken saatlerimiz su gibi ak›p geçiveriyordu. Ancak bir ad›m bile ilerledi¤imiz söylenemezdi. Büyütüp brandaya bast›rd›¤›m›z bütün dergi kapaklar›n› çelik halata takarak, o çelik halat› bir yerlere monte ederek ilerliyoruz. Ancak çelik halat›n ucu zaman zaman elimize bat›yor. Hepimiz ne kadar kanl›ym›fl›z! Küçücük bir kesikten ç›kan kan art›k brandalara bulaflmaya bafll›yor. Hay allah bir türlü dinmiyor! “Çok kanl› bir sergi oldu bu!” diye esprilerle geçifltiriyoruz.

mini tutmaya devam ediyor. Yafll› bir amca geliyor. Mahalleli bir abla bize amcay› tan›flt›r›yor. Amcan›n biraz hasta oldu¤u her halinden belli. “Merhaba k›z›m, sen benim o¤lumun resmini gördün mü?” fiafl›r›yorum. O¤lu kim acaba? Neden resmini gösteriyor? Yürüyüfl Dergisi’nden kesti¤i o¤lunun resmini gösteriyor bize. O¤lu bu mahallenin devrimcisi, bir çat›flmada polis taraf›ndan öldürülmüfl, Muharrem Karakufl. Amcan›n gözlerine bir bak›yorum ki, sanki Muharrem Karakufl bana bak›yor. Resmi

kendisine veriyorum. Ayn› özenle cüzdan›na yerlefltiriyor ve bastonuna tutuna tutuna gidiyor. Bo¤az›ma bir fleyler dü¤ümleniyor. Ah diyorum... Yürüyüfl, halk›n dergisi. Kimse izleyici de¤il bu sergide. Biraz resimlere bakan, telafl›m›z› görüp yard›ma kofluyor. ‹ki gündür canla baflla sergi için u¤raflan mahallenin gençlerinden Emrah, “Ben evin tesisat› ile bu kadar u¤raflmad›m abla, nedir bu bi türlü bitmedi.” diyor. Sonra bizleri Armutlu’da yap›lan Ölüm Orucu direniflinden hat›rlad›¤›n› söylüyor. Ve ekliyor “Ama ben o zaman çok küçüktüm.”... “O kadar oldu mu yav...” diyesi geliyor insan›n. Emrah 10 y›l

Bazen de bu halat›n ucu çatallan›p brandan›n içinden geçmez oluyor. Tam bir iflkence! Ezmeye kalksak iyice berbat oluyor. Alet edevat yok, o kadar ilkel koflullarda çal›fl›yoruz ki tedbirsizli¤imize ve acemili¤imize k›z›p duruyoruz. Teli kesemiyoruz. Bizi izleyen teyze fikir üretiyor: “Yavrum çakma¤›nan ucunu yak›n azc›k! Kopar o.” Gülümsüyoruz. “Ah can›m teyzem benim... Çelik bu, çamafl›r ipi de¤il ki...” Baflka biri imdad›m›za yetifliyor. Kesiyoruz. Çal›flma arkadafllar›m›z o kadar de¤iflik yafl gruplar›ndan ki, herkes bir fikir üretiyor; fikirle kalm›yor uygulamaya da geçiyor. “Bak güzelim onu flöyle az›c›k kan›rt o zaman ç›kar o yerinden, yo¤sam böyle ölsen ç›kmaz.” Bu amca pazarc›l›k yap›yor. Tecrübesiyle bize yol gösteriyor. Foto¤raflar› tarih s›ras›na koymak için yere diziyoruz. Ona göre bir düzenleme yapaca¤›z. Bir amca yanafl›yor. Kevser M›rzak’›n resminin oldu¤u kapa¤› al›yor, “Kevser’imin resmini yere koymay›n, siz onlar› yaparken ben Kevser’imin resmini tutar›m.” deyip al›yor resmi. “Amca hepsini yere koymak açmak zorunday›z yoksa olmaz, nas›l seçelim?” bile diyemiyoruz. Kevser’in res-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 23


izlenim

öncesinden bahsediyor. O zaman elbette 10 yafl›nda bir çocuksa flimdi 20 yafl›nda bir delikanl›. Hatta mahalledeki bir dü¤ün evinden, sergi için çal›flanlara, yani bizlere yemek gönderiliyor tepside. Sergi haz›rl›klar› s›ras›nda herkes kendine bir ifl buluyor. “Sen bana bu pofleti neden verdin g››››z?” “‹çine t›palar› koy diye. Akflam ne yemek yap›can Meliha? Size gelelim mi?” “Aylara göre ay›r›yoruz abla kapaklar›, kar›flt›rma!” “Anam gözüm görmüyor ki, ne yaz›yor burda Haziran m›?” “Deniz! Deniz hadi bi kolbast› oyna görsün ablanlar.” “Can›m bi fley yemediniz güneflin alt›nda biraz ara verin, bi lokma yiyelim k›z.” “Kolay gelsin gençleeerr, ne sergisi bu?” “Yürüyüfl Dergisi’nin sergisi amca, kapaklar›n› sergiliyoruz.” “Haaaa güzeeel. Sar›yer Belediyesi’nden de yer isteyin güzel yerleri var bak...”

“Haftal›k devrimci bas›n yürüyüfl okuyun.... .........................” En sonunda serginin haz›rl›klar› bitiyor. Tam geriye çekilip bitmifl haline bakacakken, tam bir felaketle karfl› karfl›yay›z. Saatlerdir kurdu¤umuz sergi bir anda yere y›k›l›yor. Gözlerimize inanam›york e n bir a¤-

lama sesi duyuyoruz. Ve herkesin durumu alg›lamas›yla oraya do¤ru koflmas›, görBöyle sürüp gidiyor diyaloglar. Merak var bu dü¤ümüz ikinci kare. Biz cümlelerde, istek var, inanç var, coflku var. onlardan önce oraday›z. Kolektif eme¤in insanda yaratt›¤› tarifsiz huzur var... ‹flte bir merakl› göz daha. Yok bu kez Gürbüz bir k›z çocu¤u ,sergiye as›lm›fl olan ihtiyaç baflkaym›fl me¤er... resimlerin aras›nda “Day› ne bakt›n? “ koflturmaca oynarken, nas›l “Bu tellerden artarsa bana verir misiniz?” olduysa aya¤› tak›l›p düflüyor “Hay›rd›r ne yapacaks›n?” “Karpuz sergisi açaca¤›m da onun üstüne ça- ve bir halat›n yerinden ç›kmas›yla bütün sergi yerlere serilid›r yapaca¤›m onun için...” yor. Çocuk iyi. Sadece biraz kork“Tamam artarsa veririz, bitsin ifl...” mufl. Bafl›nda hafif bir flifllik var. Art›k yavafl yavafl iflin sonuna geliyoruz. Son bir gayretle bitiriyoruz. Engin’in ve dergi da- Annesi panik halde. Annesinin ¤›t›mc›s› bir çocu¤un resminin oldu¤u sem- pani¤ini gören k›z aya¤a kalk›yor. “Bak anneci¤im bir fley yok, yürüyobol figür maketi de yerlefltiriyoruz. rum.” Sinevizyondan ise dergi sat›fllar›ndan kurgulanm›fl görüntüler dev ekranda. Tam izleme- Yüzüne su serpiyoruz. ye de¤er görüntüler. Hele bir tanesi var ki Ve hastaneye götürüyoçok çarp›c›. Yukar›dan uzat›lan sepete Yürü- ruz. Film çekilip gereken tedavisi yüfl Dergisi konuluyor, sonra sepet yukar› çe- yap›l›yor. kiliyor. Bu kadar do¤al, bu kadar halktan; ekmek gibi, süt gibi. Öyle bir gereklilik hali bu... Sergi ise yerlerde. O saatte kaynakç› bulmak zor. Zor de¤il imkans›z. Ancak hiçbirimiz eve Sergiyi eli bastonlu yafll› bir adam izliyor. ‹ki gidip yatamay›z. Yatsak uyuyamay›z. O sergi dakikal›k görüntü öyle çarp›c› ki sürekli izle- yeniden serilecek, baflka çare yok. Nas›l, nas›l, nas›l? mekten s›k›lm›yor insan. Dergi sat›fl› s›ras›nda, megafondan duyurusu Kopan telleri ay›r›yoruz. Yerden kald›r›yoruz. Genç bir çocuk resimlerin as›l› oldu¤u teli tuyap›l›yor derginin:

24 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

tuyor. “Abla üzülmeyin ben bunu üç gün tutar›m böyle siz di¤erlerini tak›n a¤›r de¤ilmifl.” diyor. Güler misin a¤lar m›s›n?... Pazarc› amca yavafl yavafl geliyor. “Bak buradan direkten ald›¤›m›z›nan karfl›daki pencerenin demirine takaca¤›z, anlad›n m› gülüm?” Onun da yard›m›yla tekrar yeni bafltan kuruyoruz bütün resimleri. Gece yar›s›n› çoktan geçti. Zeynep Abla’n›n bizim için yakt›¤› mangal çoktan sönmüfl. Ama yiyecek halimiz yoktu ki... Evde Kezban Ana uyudu uyuyacak. Haydar Abi bizi almaya gelmifl. Bir saat kadar beraber çal›fl›yoruz. En sonunda bitiyor. Art›k huzurluyuz. Ac›kt›¤›m›z› farkediyoruz. Eve gidip oturuyoruz “Allah ne verdiyse sofras›”na... Biz eve yorgun arg›n gitmeye çal›fl›rken bizim ekipten bir arkadafl›n, bütün yorgunlu¤una ra¤men kiraz a¤ac›na t›rman›p kiraz yeme çabas›na flapka ç›kart›yoruz. Vallahi bravo! Bunu ancak bir tek sen yapabilirsin bu saatte! Gece yata¤›m›za uzand›¤›m›zda megafonla ba¤›ran genç k›z›n sesi hala kulaklar›mda: “Yürüyüfl! Haftal›k devrimci bas›n Yürüyüfl gerçekleri yaz›yor Yürüyüfl okuyun...!” 5. yafl›n kutlu olsun Yürüyüfl, onurlu yolunda nice nice yafllara!


ay›n foto¤raf›

foto: ferhat eyübo¤lu

24 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009


tiyatro

yaflamaya dair hediye ç›nar

d›r. “… buras› bizim radyo k›sadalga 30 virgül 83 büyük flair naz›m hikmet moskova’da bu sabah…” (Hasan Hüseyin-Haziranda Ölmek Zor) 3 Haziran 1963’de böyle duyurmufltu Naz›m’›n ölüm haberini Bizim Radyo. Evet, Naz›m fiziki olarak ölür belki ama uçsuz bucaks›z, derya deniz misali geride b›rakt›¤› eserleri, mücadelesi ve gelece¤e inanc›yla yaflar yüreklerde. Ve bugüne kadar kimbilir ne çok insan Naz›m’› ve fliirlerini tan›d›kça hayat› sorgulay›p yaflam›na yön vermifltir. Ya da nice zorluklar› gö¤üsleyecek gücü bulmufltur Naz›m’›n dizelerinde...

Naz›m’da var olan, umutsuzlukta bile umudu karakterize etmek için oyun boyunca nefleli ve üzüntülü palyaçolar kullan›l›r.Yani palyaçolar sadece birer simgedirler, nefleli olan palyaço umudu simgelerken, üzüntülü olan› umutsuzlu¤u simgeler. “Yaflamaya Dair” oyununun afiflindeki foto¤raf karesi de bunu anlat›r.

Oyun, seyircilerin aras›ndan sahneye gelen nefleli palyaçolar›n üzüntülü palyaçoyu güldürmeye çal›flmas›yla bafllar. Rengarenk, canl› bir sahne oluflturur palyaçolar›n k›yafetleri... Ve nefleli palyaçolar Naz›m’›n “Yaflamaya Dair” fliirindeki sözlerle karfl›l›kl› sohbet eder gibi konuflurlar. Oyun boyunca Naz›m’›n fliirlerini farkl› bir teknik kullanarak, konuflma diliyle okurlar. Yani edebi dilden ziyade, konuflma dilini tercih ederler. Bu da Tiyatro yönetmeni Ruflen Gülen de, yaflam›- Naz›m’›n fliirlerindeki zenginli¤i ve ahengi n›n çok zorlu ve s›k›nt›l› oldu¤u günlerde gösterir. Ayn› zamanda oyuna da ayr› bir eskarfl›lafl›r Naz›m’›n fliirleriyle. Önce fliirleriyle tetik katar. tan›r büyük ustay›; araflt›r›r, inceler ve ö¤renir. Yaflama ve yaflam›n içindeki her fleye Oyun, dört temel öyküden ve fliirlerden olugerçekçi bir bak›fl› vard›r ustan›n. Ruflen Gü- flur. Zaten bu öykülerdeki karakterler de Nalen, hayat› sorgulamakla bafllar ifle ve bura- z›m’›n fliirlerinden al›nm›flt›r. Topal Yusuf ve dan yola ç›karak Naz›m’›n fliirinden ad›n› ceviz a¤ac›n›n öyküsü, Rahip ile fleytan›n öyalan “Yaflamaya Dair” adl› bir tiyatro metni küsü, kar›s›n› aldatan Süleyman ile Fahiyazar ve sahneye koyar. Ustan›n de¤iflik fliir- re’nin öyküsü ve Beykoz Cam Fabrikas›’nda lerinden, baz›lar›n› da öykülefltirerek yazd›¤› çal›flan iflçi Selim ile kar›s› Raflel’in öyküsü “Yaflamaya Dair” isimli oyun, Tiyatro Merdi- vard›r oyunda. ven oyuncular› taraf›ndan Göztepe Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde sahnelenmeye Topal Yusuf ve ceviz a¤ac›n›n öyküsünde; devam etmektedir. Oyunun genel sanat yö- sahnenin bir taraf›nda köy kahvesi vard›r, dinetmenli¤ini Alpay Ekler; yönetmen yard›m- ¤er taraf›nda Yunus çömelip atefl yakmaya c›l›¤›n› Cihangir Köse ve Bar›fl Bafl yapmakta- çal›fl›r. Kahvenin önündeki masada da “en-

26 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

teller” vard›r. Öykü boyunca Topal Yusuf rak›, beyaz peynir… vs. tafl›r masada oturan “entellere”... Sahnede yer alan bütün oyuncular öykü boyunca anlat›rlar Topal Yusuf ile ceviz a¤ac›n›n öyküsünü. Yusuf’un topall›¤› daha alt› yafl›ndayken ceviz a¤ac›n›n dal›ndan düflmesindendir. Yusuf önce eflini ve çocu¤unu kaybeder. Zorluklar içinde geçen bir hayat› olur. Sonra öküzünü satarlar Yusuf’un. Yar› ölüm gibidir bu topal Yusuf için. Ve hayatta bir tek bahçesindeki ceviz a¤ac› kal›r. Ceviz a¤ac› onun için hayat gibidir, yaflama umudu veren tek fleydir. Fakat her fleyini elinden alanlar, bu defa da tek yaflama umudu olan ceviz a¤ac›n› satmas› için bask› yaparlar. Öykünün sonunda sahnedeki karakterlerin hepsi birlikte; giderek yükselen bir müzik ve ses tonuyla “Sat cevizini Yusuf, sat cevizini Yusuf, sat sat sat…..” derler. Yusuf ortada, kendisini çaresiz hissedip, satar tek yaflam umudu olan ceviz a¤ac›n›. Kolu kanad› k›r›lm›fl, yaflayan ölü gibi çöker oldu¤u yere Topal Yusuf. Yan›na gelen anlat›c› palyaço; zorluklar karfl›s›nda umutsuzlu¤unu büyütüp ona teslim olanlar› anlatt›¤›, Naz›m Usta’n›n “Dünyan›n En tuhaf Mahluku” isimli fliirini konuflma diliyle okur; “Akrep gibisin kardeflim Korkak bir karanl›k içindesin akrep gibi Serçe gibisin kardeflim Serçenin telafl› içindesin Midye gibisin kardeflim (…) Kabahatin ço¤u senin can›m kardeflim!” Burada sahne ›fl›klar› söner. Kullan›lan dekorlar kolay tafl›nabilir türdendir. Dolay›s›yla


tiyatro

duruyormufl gibi sahnenin ortas›na konur. Sahnedeki di¤er oyuncular hareketsizdir. Rahibin tam çapraz›nda amorf (flekilsiz, biçimsiz) bir Meryem ve ‹sa tasviri vard›r. Çan sesleri duyulur. Lofl bir ›fl›k ve sahne arkas›ndan verilen parçal› k›rm›z› bir ›fl›k da vard›r. fieytan›n emirleriyle sürekli halk› kand›rmaya dönük, uzun süre konuflabilen bir rahip ile söyledi¤i yalanlara daha fazla dayanamay›p halka gerçe¤i söylemeye bafllayan rahibin bafl›na gelenler anlat›l›r bu öykünün içinde. Yine Naz›m’›n fliiridir bu öyküye kaynakl›k eden. fiiirin sözlerine uygun kimi yerlerde kullan›lan gölge oyunu teknikleri de anlat›m› güçlendirir. Sahne arkas›ndan yans›t›lan gölge oyununda, genç birinin tarlada çal›flt›¤› görülür. Rahip ise, fleytan›n emirleriyle konuflmaya devam eder: “O’nu hepiniz hat›rlars›n›z, Topra¤›n içindeki bir patates tohumu gibi fakir, çal›flkan ve neflesiz geçti çocuklu¤u sonra uyand› birden bire onyedi yafl›na do¤ru. Yine fakirdi, çal›flkand› (…)”

sahneden sahneye geçifller de, oyunun bütünlü¤ünü koruyacak tarzda, pratiktir. Bu flekilde sahne düzeni korunur. Bunun sahne girifl ç›k›fllar›na da olumlu yans›mas› olur. Bunu kolaylaflt›ran di¤er bir yan da, hemen hemen sahnenin her yan›ndan yap›lan girifl ç›k›fl yerleridir. Sahnenin arka bölümüne yukar›dan afla¤›ya beyaz bez gerilidir. Ve bu bez belirli aral›klarla kesilerek en az befl alt› tane sahneye girifl ç›k›fl yeri yap›l›r. Teknik olarak iyi düflünülmüfl bir düzenleme oldu¤undan baz› yerlerde ayn› anda bütün oyuncular sahneye girip ç›kabilirler. Bu beyaz bez ayn› zamanda baz› öykülerde ›fl›kla sahneye görüntü yans›tmak içinde kullan›l›r. Sonuç olarak oyunun bütünü düflünülerek, kafa yorularak gayet sade haz›rlanm›fl bir sahne düzeni vard›r. Ayn› flekilde dekor da hayat›n içinden seçilir. Sahnenin kenarlar›ndaki büyük panolar tamamen gazetelerle kapl›d›r. Çünkü Naz›m’›n bütün fliirleri gerçeklik ve hayat üzerine kuruludur. Yönetmen, bu bütünlü¤ü sa¤lamak ve fliirlerin özünü kaybetmemesi

için dekora kadar ince eleyip s›k dokur. Elbette öyle hafife al›nacak bir ifl de¤ildir, Naz›m’› gerçek kimli¤iyle anlatmak. ‹dealleri, düflünceleriyle birlikte vard›r Naz›m. Bunun için umudu anlat›r; sevgiyi, yaflam›, ölümü k›sacas› hayata dair her fleyi anlat›r. Bir amaç için yaflay›p o amaç için ölmenin ay›p olmad›¤›n›, bütün iflin yürekte oldu¤unu da anlat›r; Tahir ile Zühre’de oldu¤u gibi. Oyunda, palyoçalar Tahir ile Zühre fliirinin sözlerini konuflma diliyle anlat›rlar seyirciye.

Sözler ilerler ve bu defa gölge oyunundaki ayn› genç, elinde mandolinle görülür ve k›sa bir süre mandolin çalar. Rahip, fleytan›n emriyle fliirin sözlerini okudukça de¤iflir gölge oyunundaki tiplemeler. Bu defa askere gider ve giderken arkadafllar›na el sallayan üniformal›, silahl› bir gençtir. Öykünün sonlar›na do¤ru tahta meryemin arkas›ndan emredince fleytan, “Devam et rahip.” diye kendi etraf›nda h›zla döner; kanatlar›n› açarak, nefretle konuflmaya devam eder: “Harpediyoruz: Parlas›n ebediyen diye sabah günefllerinde hapishane demirleri (…)”

“Tahir olmak da ay›p de¤il Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ay›p de¤il, bütün ifl Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte (…)”

Fakir papaz ise, fleytan›n emriyle uzun süre konuflmaya tahammül göstermez. Ve iki inzibat sahneye gelerek papaz› tahta bacaklar›n üzerinden indirerek götürür. Sahnedeki bütün oyuncular (yani halk) teker teker yere y›k›l›r.

Rahip ile fleytan›n öyküsünde ise; kullan›lan dekor, teknik ve ›fl›k ilgi çekicidir. Tahta bacak üzerinde rahip bir kürsünün üzerinde

Bir di¤er öykü de ise; orta halli bir aile babas› olan Süleyman’›n yaflad›¤› yozlaflma ile kar›s›n› aldatmas› ve devam›nda yaflananlar

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 27


tiyatro

fliir sözleridir. Öykünün bir yerinde, Raflel uyumaktad›r. ‹flçi Selim ise, sessiz kitap okumaktad›r. Selim’in sesinin Raflel’e banttan, rüya atmosferinden geldi¤ini göstermek için sesi (fliirin sözlerini) sahne d›fl›ndan verirler. Kullan›lan bu teknik, Raflel’in korkuyla birden yataktan f›rlamas›yla anlat›lmak isteneni anlafl›l›r k›lar. Devam›nda Selim’in okudu¤u her sat›rda sahnedeki bütün oyuncular h›zl› hareketlerle de¤iflik foto¤raf kareleri olufltururlar. T›pk› sözsüz sokak tiyatrolar› gibi…

anlat›l›r. Süleyman ile Fahire’nin öyküsü de Naz›m’›n fliirinin kendisidir. Sahne uyarlamas› ve dekorlar› da ona uygundur. Kullan›lan yemek odas› tamamen gazetelerle kapl›d›r. Bu bize öykünün hayat›n içinden oldu¤unu anlat›r. ‹çerik ile biçim birbirini tamamlar ve güçlendirir. Ayr›ca farkl› bir teknik kullanarak duvara boydan monte edilen yast›klarla yap›lan yatak sahnesi vard›r. Bu tarz seyircinin oyuncular›n mimiklerini, hareketlerini ve anlatmak istediklerini daha rahat görmesini sa¤lar.

Ellerinde de “Açl›k Ordusu Yürüyor” yazan dövizler vard›r. Bir de y›llar önce kurulan Ameleler Birli¤i’nin amblemi, oyuncular›n ellerinde, koro halinde “Ameleler Birleflin” sloganlar› atarlar. Etkileyici bir sahnedir buras›. Di¤er taraftan, Selim okumaya devam eder: “Açl›k ordusu yürüyor Yürüyor ekme¤e doymak için Ete doymak için Kitaba doymak için Hürriyete doymak için Yürüyor köprüler geçerek k›ldan ince k›l›çtan keskin Yürüyor demir kap›lar› y›rt›p kale duvarlar›n› y›karak Yürüyor ayaklar› kan içinde (…)”

Buradan, Beykoz cam fabrikas›nda çal›flan iflçi Selim’in eme¤i, al›nteri ve kar›s› Raflel’in öyküsüne geçilir. ‹flçi Selim’in odas›nda sürekli artan say›da kitaplar vard›r. Ve Selim kitap okumaya bafllar. Okudu¤u kitab›n sözleri Naz›m’›n gelece¤e dair “çocuklar ölebilir yar›n…” ve hayat›n bütün gerçeklerini anla- Naz›m’›n “Açl›k Ordusu Yürüyor” fliirinin dey›p da bu gerçekleri insanlara anlatmayanlar vam› koro halinde okunur. Ve inzibatlar içeri için, “anlad›¤›n› anlatmayan alçakt›r” dedi¤i girerek Selim’i götürürler. ‹flçi Selim art›k Sul-

28 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

tanahmet Hapishanesi’ndedir. Ve Selim ile Raflel aras›nda demir parmakl›klar vard›r art›k. ‹zlerken teknik yan›yla ve dekor olarak en çok ilgi çeken ve be¤enilen bir sahnedir bu. Sahnenin bir taraf›nda Selim, di¤er taraf›nda Raflel, oturur pozisyonda, önlerinde çok hafif tafl›nabilir ve az kavisli, parmakl›k oldu¤unu anlatan küçük ve k›sa levhalar vard›r. Karfl›l›kl› Raflel ile Selim’in aras›nda gidip gelen mektuplar› canland›rmalar› çok anlafl›l›r ve yarat›c› bir tarz ortaya ç›kar›r. Palyaçolar ise arada Naz›m’›n “Yürümek” fliirini okurlar s›rayla. Bir baflka tutsak ise, “yani içerde on y›l on befl y›l daha da fazlas› hatta geçirilmez de¤il geçirilir kararmas›n yeter ki sol memenin alt›ndaki cevahir...” diye okur. Bu arada Selim için haz›rlanan bir dara¤ac› vard›r. Sahneye beyaz perdeden yans›t›lan dara¤ac› önünde sandalyeye ç›karak, umutlu, sevecen bir yüz ifadesiyle son sözlerini söyler. Son sözleri, ustan›n vatan›na olan ba¤l›l›¤›, özlemi ve sevgisini dile getirdi¤i “Memleketimi Seviyorum” fliiridir. Oyunun bu bölümü de çok etkileyici ve gerçekçidir. fiiirin sözleri bitince ›fl›k söner ve yere düflen bir tabure sesi duyulur. Oyuna ad›n› veren Naz›m’›n “Yaflamaya Dair” fliiri finali oluflturur. Tüm oyuncular sahnededir. Birlikte flark› söylerler: “Yaflamak flakaya gelmez Büyük bir ciddiyetle yaflayacaks›n Bir sincap gibi mesela, yani, yaflam›n d›fl›nda ve ötesinde hiçbir fley beklemeden, yani, bütün iflin gücün yaflamak olacak” Burada oyun biter ve selama geçilir. Ama bantta fliirin geri kalan›ndan kesik kesik cümleler tüm oyuncular›n seslerinden duyulur. Ve bu sesler selamlama bitene kadar duyulmaya devam eder. Bu da oyuna ayr› bir zenginlik ve güzellik katan bir yan olur. Sonuç olarak, içeri¤i, biçimi, tekni¤i, dekoru, sahne düzeni... Bir bütün olarak Naz›m’›n fliirlerinin özüne, anlam›na uygundur. Bu anlamda “Yaflamaya Dair” isimli oyunu, özenli ve titiz bir çal›flman›n ürünüdür.J


biyografi

latin amerika’n›n yüre¤i: jose marti cemal ayazl›

Jose Marti, Küba baflta olmak üzere Latin Amerika’da önemli bir yere sahiptir. ‹spanyollara karfl› verilen ba¤›ms›zl›k savafl›n›n sembol isimlerinden biridir. O, bir flair ve yazar olmas›n›n yan›nda, ayn› zamanda vatan sevgisiyle dolu bir savaflç› ve komutand›r. Ölümünden sonra b›rakt›¤› etki, baflta Küba olmak üzere Latin Amerika’da kendini her daim hissettirdi. Küba devriminin önderi Fidel Castro’nun da emperyalizme ve oligarfliye karfl› verdi¤i savaflta; onun yurtseverli¤inden, yaratt›¤› gelenek ve ilkelerden etkilendi¤i de bilinir. Ve bundan dolay› Küba devriminin önderi, Jose Marti’nin 150. do¤um günü dolay›s›yla yapt›¤› konuflmada onun hakk›nda flöyle diyordu: “Ondan devrimin olmazsa olmaz koflulu olan etik prensipleri ö¤rendik. Ayn› zamanda, onun ilham veren yurtseverli¤ini ve tarihte herhangi bir insan›n bize ö¤retebilece¤inden daha yüksek bir onur ve haysiyet kavram›n› ö¤rendik… Ondan fikirlerin sonsuz de¤erini ve gücünü ö¤rendik.” (1) Bundan dolay›, böylesine bir etki yapm›fl bu yurtsever flair, gazeteci ve komutan› daha yak›ndan tan›yal›m ve bir kez daha selamlayal›m istedik. 16 yafl›nda: “Özgür Vatan” As›l ismi Jose Julion Marti Perez’dir. 28

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 29


biyografi

Ocak 1871’de, on alt› y›ll›k a¤›r ifllerde çal›flma cezas› verilerek, ‹spanya’ya sürgüne gönderildi. Sürgünler… Bu, Jose Marti’nin ilk sürgünüydü; ama son olmayacakt›. Madrid’de üniversiteye kay›t yapt›rd›. Sürgünü bu anlamda f›rsata çevirdi. Burada hukuk, felsefe ve filoloji e¤itimi gördü. E¤itim görürken politik faaliyetlerini de aksatmad›. Gazete ç›kard›, de¤iflik gazetelerde yaz›lar yazd›. Gerici ve monarflist yanl›lar›yla sert tart›flmalara girdi. Küba’n›n ba¤›ms›z olmas› gerekti¤ini korkusuzca her yerde dile getirmekten çekinmedi. 1873’te “Küba’da Siyasi Mahkûmiyet” adl› makalesinde, ‹spanyol sömürgecili¤inin iflledi¤i suçlar› fliddetle elefltirdi. 1874’te diplomas›n› ald›ktan sonra, önce Paris’e sonra da Meksika’ya geçti. Yine bu y›llarda Latin Amerika’n›n de¤iflik ülkelerini dolaflt›. Buralarda tüm yaflam›n› adad›¤› ba¤›ms›zl›k, yurtseverlik üzerine konuflmalar yapt›. Marti’nin vatan hasreti, bu sürgünlerde daha da büyüdü. 1878’de Kübal› toprak a¤alar› ile ‹spanyol sömürgecili¤i aras›nda yap›lan anlaflmadan ç›kan oyla Küba’ya döndü. Bu, Jose Marti’nin bekledi¤i ve umdu¤u bir dönüfl olmayacakt›. Ülkesi iflgal alt›ndayd›. Nitekim k›sa bir süre sonra yeniden sürgün yollar›na düflmek durumunda kalacakt›.

Ocak 1853’te Havana’da, yoksullu¤un yo¤un olarak yafland›¤› bir semtte do¤du. Babas› ‹spanyol ordusunda topçuydu. Annesi Kanarya Adalar›’ndand›. “On Y›l Savafllar›” ad›yla bilinen, ‹spanyol sömürgecili¤ine karfl› verilen ba¤›ms›zl›k savafl›nda 15 yafl›nda bir genç olarak öne ç›kmaya bafllad›. Daha çocuklu¤undan itibaren haks›zl›¤a ve zorbal›¤a boyun e¤meyen, isyan eden bir yap›s› vard›. Henüz 15 yafl›ndayken ilk fliirleri yay›nland›. Ö¤rencili¤i s›ras›nda devrimci dergiler ç›karmaya bafllad›. On alt› yafl›nda ç›kard›¤› gazetenin ismi “Özgür Vatan” idi.

30 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

K›rda verilen ba¤›ms›zl›k savafl›yla ayn› duygular› yafl›yordu. Bu duygular›n›, kaleme ald›¤› fliir ve yaz›lar›nda dile getirdi. F›rsat›n› buldu¤u her yerde, toplant›larda coflku dolu konuflmalar yapt›.

‹lk tutsakl›k… Yazm›fl oldu¤u mektuplar, baflka bir arkadafl›nda ele geçti. Mektuplarda ‹spanyol sömürgecili¤ine karfl› sert ifadeler yer al›yordu. 17 yafl›ndaki Marti, hiç tereddüt etmeden mektuplar›n kendisine ait oldu¤unu söyledi. Alt› y›l hapse mahkûm oldu. 15

Ayaklanmaya haz›rlan›yor… Marti art›k tüm gücüyle ba¤›ms›zl›k savafl›n›n örgütlenmesine bafllad›. Yaflam›n›n anlam›n› bu mücadele belirleyecekti. Sürgündeyken, Kübal› göçmenlerin bulundu¤u her yerde coflku dolu konuflmalar yap›yor, onlar› ba¤›ms›zl›k savafl›na ikna etmeye çal›fl›yordu. 1868 savafl› gazilerini ziyaret etti. Pek çok kifli ve yere fikirlerini anlatt›¤› mektuplar yazd›. Tüm bu çaba ve çal›flmalar›n›n sonucu olarak savafl›n ilk aflamas›ndan sorumlu Yürütme Komitesi, Marti baflkanl›¤›nda kuruldu. Bu komite gelece¤in devrimci örgütlenmesi için temel oluflturdu. Her fleyden önce birlik… Jose Marti, ba¤›ms›zl›k savafl›na bafllamadan önce halk›n birlikte mücadele etmesi-


biyografi

ne büyük önem verdi. Tüm kesimler aras›nda örgütlenme ve eylemde acilen bir birlik ihtiyac› kendini dayat›yordu. Bunun için Kübal›lar› ikna etmek gerekiyordu. Çok de¤iflik siyasi bölünmelerin yan›nda kafa kar›fl›kl›klar›, birbirleri aras›ndaki önyarg›lar, de¤iflik zihin bulan›kl›klar›, karamsarl›k gibi pek çok etken Marti’nin iflini bir hayli zorlaflt›r›yordu. Ancak ba¤›ms›z ve özgür bir Küba hayali Marti’ye güç ve cesaret sa¤l›yordu. Jose Marti bu ve bunun gibi pek çok sorunla karfl›laflsa da sab›rl› ve kararl› bir programla ifle giriflti. Savafl›n hedefini iyi belirledi. Ba¤›ms›zl›k savafl›n›n iyi, dürüst ve emektar ‹spanyollara karfl› olmad›¤›n›, sömürgecili¤e karfl› oldu¤unun alt›n› özellikle çizdi. Ba¤›ms›zl›k savafl›n›n hedefini ve bu hedef etraf›nda birlik oluflturulmas› gerekti¤ini belirtti. ‹deolojik tart›flmaya karfl› olmasa da, bununla zaman kaybetmek de istemiyordu. Ülkenin özgürlü¤üne giden yolda, farkl› düflünce ve yap›lara sahip olanlar ile farkl› yollar deneyenlerin biraraya gelmesinde bir sak›nca görmedi. Marti’nin ba¤›ms›zl›k savafl›nda en genifl anlamda böylesine bir birlik tavr› onun yoksul ve ezilen Kübal›lar nezdinde prestijine engel olmaz. Çünkü Marti hedefini belirlemifl bir savafla giriflecekti. Ona göre kurulacak cumhuriyeti besleyecek iki damar bulunuyordu: Erkeklerin ve kad›nlar›n emekleri ve anayurtta yerleflmifl fikirler. Kimsenin kimseyi sömürmeye hakk› yoktu. Hedefinde bir iflçi cumhuriyeti kurmak vard›. Somut ad›mlar ve adaya yolculuk… Zaman h›zla ilerledi. 1891’de içlerinde puro üreticilerinin de oldu¤u Kübal› göçmen topluluklar›na yönelik bir konuflma yapt›. Burada ba¤›ms›zl›k savafl›n›n örgütlenmesi için somut ad›mlar at›ld›. Küba Devrimci Partisi’nin Gizli Program ve Tüzü¤ü’nün tasla¤› da burada haz›rland›. Bu program ve tüzük; Meksika’da, Orta ve Güney Amerika’daki halklar taraf›ndan coflkuyla karfl›land›. K›sa bir süre sonra partinin kuruluflu ilan edildi. Marti, partinin mali ifllerinden sorumlu ve üst düzey görevli olarak temsilci seçildi. Küba Devrimci Partisi, tam demokrasi ve

s›k› disiplin fleklinde iki temel üzerinde kuruldu: Küba’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤lamak ve demokratik cumhuriyetin temellerini atmak... Parti’de ulusal ayr›mc›l›¤a karfl› da “Her ülkeden gelecek her iyi insan” yer alabilirdi. Art›k bundan sonra ba¤›ms›zl›k savafl›, hedefine yöneldi. Savafl›n sürdürülmesi için her olanak de¤erlendirildi. Düzenli olarak kulüpleri ziyaret ederek haz›rl›k yap›ld›. Savafl›n askeri liderleri belirlendi. Mali kaynaklar oluflturuldu. Silah ve cephane sat›n al›nd›. Bunlar› adaya götürecek gemiler kiraland›. 1894’ün sonlar›na do¤ru, savafl›n bafllat›lmas› için gereken haz›rl›klar tamamland›. Bu haz›rl›klar esnas›nda Jose Marti’nin eme¤i, fedakârl›¤› büyük bir öneme sahipti. Özellikle, yurtsever duygular›yla yapt›¤› coflku dolu konuflmalar herkesi etkileyip harekete geçiriyordu. 8 Aral›k 1894’te ayaklanma plan› çizildi. 25 Aral›k’ta üç gemiyle birlikte silah ve savaflç›lar adaya gönderildi. ‹ki gemi ABD taraf›ndan engellendi. Savaflç›lar› tutsak al›p cephanelere el koydular. Bu a¤›r darbeye ra¤men ayaklanmadan vazgeçilmedi. Ayaklanma k›v›lc›m›… 28 Ocak 1895’te ayaklanman›n k›v›lc›m› çak›ld›. Küba halk›n› en fazla heyecanland›ran fley, parti liderlerinin Küba’ya ayak basm›fl olduklar› haberiydi. 11 Nisan’da içinde Jose Marti’nin de oldu¤u Maximo Gomez ve dört arkadafl› adan›n do¤usundaki güney k›y›lar›na ulaflt›. Ve ard›ndan hedef Küba da¤lar›yd›. Liderlerin, Küba da¤lar›nda oldu¤u haberi tüm adaya yay›ld›. Jose Marti, Büyük General ilan edildi. Kurtar›c› orduya yönelik vatan sevgisiyle dolu bir konuflma yapt›. Ayaklanman›n hedefleri, Monte Kristo Manifestosu adl› bir belgeyle halka aç›kland›. Bu ayn› zamanda, ‹spanyol sömürgecileri ve iflbirlikçilerinin tuzaklar›na karfl›, Küba halk›n›n ulusal birli¤ini ve devrime olan inançlar›n› da güçlendirmeyi hedefliyordu. “Yüzüm do¤an günefle dönük ölece¤im…” ‹spanyol birlikleri, Marti ve yoldafllar›n›n

Oriente eyaletinde bulunan kamplar›n› buldu. Marti ve yoldafllar›, iflgalci birliklerle çat›flmaya girdi. Çok sevdi¤i Küba topraklar›nda çat›flarak flehit düfltü. Yaflam›n›, ‹spanyol sömürgecili¤ine karfl› ba¤›ms›zl›k mücadelesine adayan bu vatansever, flair duygulu komutan öldü¤ünde; tarihler 19 May›s 1895’i gösteriyordu. O nas›l yaflad›ysa, öyle öldü. Nas›l ölmek istedi¤ini yazm›fl oldu¤u bir fliirde flöyle ifade ediyordu: AYNI YALINLIKTA ÖLMEK ‹STER‹M Ayn› yal›nl›kta ölmek isterim K›rda bir çiçek gibi, sakin, gösteriflsiz Mum yerine y›ld›zlar parlas›n üstümde Yeryüzü uzans›n alt›mda sessiz Ben ayd›nl›k ve özgürlük delisiyim Vars›n hainler gizlensinler so¤uk bir tafl alt›nda Dürüstçe yaflad›m ben, karfl›l›¤›nda Yüzüm do¤an günefle dönük ölece¤im Jose Marti ve fliir Marti, yurtsever duygular›yla yazm›fl oldu¤u fliirleriyle de bilinir. Ondan geriye vatan sevgisiyle harmanlanm›fl, coflku dolu fliirler de kald›… Marti fliire bak›fl›n› flöyle ifade etmifltir: “fiiir kalbimin parçac›klar›d›r, onlar savaflç›lar›md›r benim. Hiçbir fliirim yapay olarak, zorlanarak, önceden tasarlanarak yaz›lmad›. Ve imgelerim için uygun biçim bulmad›kça onlar›n özgürce süzülüp gitmelerine izin verdim. Ey dost, nas›l bir darbeydi o. Önümden yel gibi geçip giden, dönüflsüzce! Fakat fliir dürtüsü olmak zorundad›r ve ben her zaman sonuna kadar dürüst olmak istedim.” (2) Nitekim Marti’nin bu söylediklerini fliirleri de do¤rulamaktad›r. O; savaflç›, alçak gönüllü, yurt sevgisiyle dolu duygular›n› bar›nd›ran kelimelerle fliirlerini yazd›. Öncelikle vurgulanmas› gereken Marti’nin yaflam›n› halk›na, vatan›n›n ba¤›ms›zl›¤›na adam›fl olmas›d›r. Marti için yurt, soyut bir toprak parças› de¤ildir. Kendisinden, kan› ve can›ndan bir parçad›r. Tarihidir, gelece¤idir. Tüm yaflam›na bu soylu duy-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 31


biyografi

flüncesiyle hareket ederek yaz›l› eserlerini kaleme ald›. Bunun yetmedi¤i yerde yazmaya paralel baflka eylem biçimlerini yerine getirmekten de kaç›nmad›. Ona göre edebiyat ve sanat, halklar›n özgürlük müfiiirleri yaflam›n ç›plak gerçekli¤ini yans›t›r. cadelesine hizmet etmelidir. O’nun dizelerinde yaflanm›fl olup da belirtilmemifl duygular› bulamazs›n›z. Çocukla- Marti’nin 42 y›ll›k yaflam› boyunca pek çok r›na duydu¤u sevgi ve ondan kopar›l›p kitab› yay›nland›. O¤luna ithaf etti¤i al›nm›fl olmlar›n›n derin ac›s›, kendini terk (1882) “Mahvolan Dostluk/‹smailillo”yu edip giden efline ac› dolu sitemler gibi ay- yay›nlad›. “Basit fiiirler-Yal›n Dizeler/Versos Sancillos”u kaleme ald›. “Abdula” r›nt›lar› fliirlerinde bulmak mümkündür. (Mazlum Dram) 1869’da yay›nland›. Ölüfiair Marti, fliirleri için “Onlar akademik münden sonra 1913’te ise Özgür fiiirler mürekkeple de¤il, kan›mla yaz›lm›flt›r.” di- ad›yla bir fliir kitab› daha yay›nland›. Muyerek bu sözün gereklerini yerine getir- habirlik yapman›n d›fl›nda, 1889’da 4 say› mekten de kaç›nmayand›. Ve “fiiirim kar- yay›nlanabilen çocuk dergisini ç›karan da defltir cesarete / yal›n, içten ve özlüdür / O, oydu… kendisinden k›l›ç yap›lan / çelikle ayn› örste dövülmüfltür” diyen de odur. Ve bundan Bizim Amerika’m›z dolay›d›r ki; savafl›n içinde yaz›lm›fl bu fliir- Jose Marti, ‹spanyol sömürgecili¤ine karfl› ler, ba¤›ms›zl›k mücadelesi verenlerin di- ba¤›ms›zl›k savafl›nda kendi halk›na gülinde ayn› coflkuyla söylenmeye devam et- vendi ve inand›. Baflka güçlere bel ba¤lamad›. Özellikle ABD’nin Küba’y› ve di¤er mektedir. Latin Amerika ülkelerini sömürgelefltirme çabalar›n› görüp, ‹spanyollara karfl› verilen Çok yönlüydü… K›sa süren ömrü boyunca gazetecilik, flair- ba¤›ms›zl›k savafl›n›n arkas›ndaki kirli helik ve yazarl›k dahil pek çok alanda eserler saplara dikkat çekti. ABD’yi yay›lmac› bir verdi. Küba halk›n›n ba¤›ms›zl›k manifes- güç olarak gördü. ABD tekellerinin ve fitosu niteli¤indeki Monte Kristo Manifesto- nans sermayesinin sömürgeci, yay›lmac› su’nu kaleme alan odur. Avukatl›k mesle¤i ve bask›c› karakterini görüp, uyar›lar›n› ekd›fl›nda yapmad›¤› ifl yoktur neredeyse. sik etmedi. Daha o günlerde ABD ile ilgili ABD’de, Meksika’da, ‹spanya’da de¤iflik flu de¤erlendirmelerde bulundu: gazetelerde yaz›lar› yay›nland›. K›sa bir sü- “Küba’n›n ba¤›ms›zl›¤›n› sa¤layarak, here New York Merkez Okulu’nda ‹spanyolca nüz zaman varken Birleflik Devletler’in Anö¤retmenli¤i yapt›. Meksika’da edebiyat tilerle kadar yay›lmas›n› ve o müthifl güve gazetecilikle u¤raflt›. Guatemala’da Ec- cüyle bizim Amerika’m›z›n topraklar›na cuvelle Normal Centrel’de kürsü sahibi ol- sald›rmas›n› önlemek..” (3) du. Bu ülkede flair, yazar ve ö¤retim görev- gereklili¤ini belirtiyordu. lisi olarak üretken bir dönem geçirdi. Yazd›klar›nda, hak ve özgürlüklere sayg›l› ol- Evet Marti’nin “Bizim Amerika’m›z” dedi¤i mayan, yaln›zca kendi menfaatlerini düflü- Rio Grande’den Tierre de Fuego’ya kadar nen yönetimleri ac›mas›zca elefltirmekten uzan›yordu. Bizim Amerika’m›z, ayn› kokuçekinmedi. Halklara yönelik zulmün ve dan gelen, ayn› dile sahip, yüzy›llar boyundespot uygulamalar›n karfl›s›nda durdu. ca yabanc› egemenli¤inin zorbal›¤›n›, söYazd›klar›nda demokratik geliflimin izlerini mürüsünü görmüfl, ortak düflmanlara karfl› mücadele etmifl ve ortak tehditlere maruz görmek mümkündür. kalm›fl, tek bir ulus ruhunu tafl›d›klar› için Jose Marti’nin edebiyat ile siyaset aras›n- ya hep beraber sa¤ kalacak ya da hep beradaki iliflkisini flu flekilde ifade edebiliriz: ber yok olacak halklardan olufluyordu. Marti’ye göre yazmak, konuflmak “yaratma”n›n bir biçimidir, ama farkl› bir biçimi- Jose Marti’nin birlefltirici ve demokratik dir; de¤iflik bir yaratmad›r, eyleme kat›l- iradeyle oluflmufl özgürlük ruhu, eme¤e ve man›n paralel biçimidir. Nitekim bu dü- adalete duyulan özlemi; tüm devrimci, gular yön vermifltir. Bu anlamda duygular›, dünyaya ve dolay›s›yla fliirlerine kendi dar pencerelerinden bakanlara bir meydan okumad›r.

32 | TAVIR |HAZ‹RAN 2009

yurtsever Kübal› ve di¤er Latin Amerika haklar›na de¤iflik flekillerde ulaflt›r›ld›. Bu düfl ve amaç aradan geçen onlarca y›la ra¤men hala ayn› canl›l›¤›n› korumaya devam ediyor. Çünkü bu düfl, bugün de insanl›¤›n ortak düflü olmay› sürdürüyor. Gelece¤i görüyordu… Tarihin ak›fl›n› görmüfl, ülkesinin bir gün mutlaka ba¤›ms›z olaca¤›na inanm›flt›. Ama bunun gereklerini yerine getirmek gerekiyordu. Tarihin ak›fl›n› kimse geri döndüremezdi. Ve bu inançla söylüyordu flu sözleri: “Gerçek kifli odur ki, üzerine ç›karlar serilmifl olan› de¤il; aksine görevle serilmifl yolu arar. Böyle bir kiflinin bugünlük rüyalar› yar›n kanunlar olacakt›r. Çünkü tarihteki büyük de¤iflikliklere bak›p, as›rlar boyunca uygarl›klar›n alevler içerisinde insano¤lunun ölüme terk edildi¤ini gören kifli, ‘gelece¤in’ görevinin yan›nda yer alm›fl oldu¤unu anlayacakt›r.” (4) Küba devriminin önderi Fidel Castro, Jose Marti’nin bu sözlerini Batista’n›n mahkemelerinde bir kez daha hayk›r›rken, o da gelece¤i görüyordu. Çok fazla zaman geçmeden, Küba nihai anlamda ba¤›ms›zl›¤›na kavuflacakt›. Marti’nin, düflünü kurup yaflam›n› adad›¤› ba¤›ms›zl›k; Fidel Castro önderli¤inde gerçekli¤e dönüfltü. Bugün Küba onurlu, özgür ve ba¤›ms›z bir flekilde yaflamaya devam ediyor.J

KAYNAKLAR: 1) Latin Amerika’n›n ‹syan Tarihi / Sibel Özbudun syf. 66 2) Özgür fiiirler’in Önsöz’ünden kendi anlat›m› – aktaran Ataol Behramo¤lu, Cumhuriyet Kitap, say› 905 3) Latin Amerika’n›n ‹syan Tarihi s. 65 4) Dinle Yankee / Tarih Beni Beraat Ettirecektir /Yar Yay›nlar› s. 262 5) Küba Tarihi – Prof. Jose Canton Navurra 6) Latin Amerika Baflkald›r›yor / Sibel Özbudun


fliir

bir hazin hürriyet naz›m hikmet

Satars›n gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan yo¤urursun bütün nimetlerin hamurunu. Büyük hürriyetinle çal›fl›rs›n el kap›s›nda, anan› a¤latan› Karun etmek hürriyetiyle hürsün! Sen do¤ar do¤maz dikilirler tepene, ifller ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan de¤irmenleri, büyük hürriyetinle parma¤›n flaka¤›nda düflünürsün vicdan hürriyetiyle hürsün! Bafl›n ensenden kesik gibi düflük, kollar›n iki yan›nda upuzun, büyük hürriyetinle dolafl›p durursun, iflsiz kalmak hürriyetiyle hürsün! En yak›n insan›nm›fl gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber, hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün! Yap›fl›r yakana kopas› elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün! Bir alet, bir say›, bir vesile gibi de¤il insan gibi yaflamal›y›z dersin, büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi, yakalanmak, hapse girmek, hatta as›lmak hürriyetinle hürsün Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayat›nda, hürriyeti seçmene lüzum yok hürsün. Bu hürriyet hazin fley y›ld›zlar›n alt›nda. 1951

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 33


deneme

yoksullar›n yazar›: orhan kemal metin can

y a fl a m› … 15 Eylül 1914'te, 1. Paylafl›m Savafl›’n›n bafllang›c›nda, Adana-Ceyhan'da dünyaya geldi. As›l ad› Mehmet Raflit Ö¤ütçü'dür. Ama biz onu Orhan Kemal olarak tan›d›k ve sevdik. 1931’de babas›yla birlikte Kudüs, Beyrut ve Halep'i dolaflmak durumunda kald›. Bu zorunlu sürgün, onu derinden etkiledi. Ö¤renimini yar›da b›rakt›. Yoksulluk ve zorluklar, bir ömür boyu art›k yakas›ndan hiç düflmeyecekti. Sürgünden sonra Adana'ya geri döndü. Genç yaflta evlendi. Siyasi nedenlerle tutukland›. Hapishanenin ard›ndan, Cemile roman› bu dönemini anlat›rken; çocukluk ve ilk gençlik y›llar›n›, Baba Evi ve Avare Y›llar adl› eserlerinde kaleme ald›.

Orhan Kemal’in aram›zdan ayr›lmas›ndan bugüne tam 39 y›l geçti. Ama o, eserleriyle hep aram›zda yaflamaya devam etti. Televizyonlarda, gazetelerde yine mevsimlik iflçi haberleri… Sokakta yaflamak zorunda b›rak›lan körpe çocuklar… Fuhufla zorlanan genç k›zlar… Halk›n olumlu, güzel de¤erlerinin bir bir bozulup, parçalanmas› ya da dejenere edilmesi… Cinnet ve intiharlar… Gurbet kufllar›n›n y›k›lan gecekondular›… ‹flsizlik, yoksulluk alabildi¤ine yayg›nlaflt›. K›saca Orhan Kemal’in eserlerinde anlatt›¤› gerçekler, ço¤alarak yaflanmaya devam etti. "Bereketli Topraklar"›m›zda "Ekmek Kavgas›" hiç durmadan sürdü. Çünkü ekme¤imize, afl›m›za, onurumuza el uzatan haramiler,

34 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

varl›klar›yla halk›n hayat›n› karartmaya devam ediyorlar. Ki daha da pervas›zlaflt›lar. 72. Ko¤ufl’taki o adembabalar› art›k ülkemizin her yan›nda görmek mümkün. O, bu ülkenin yazar›yd›. Bu ülkenin gerçeklerini yazd›. Unutulmamas›, hala aram›zda yaflamaya devam ediyor oluflu, bu gerçekli¤i b›k›p usanmadan dile getirmesindendir. Ömrü boyunca vicdan›n›n sesine uydu. Bask›lara, yoklu¤a ve yoksullu¤a boyun e¤medi. Hakk›nda soruflturmalar aç›ld›. Ekme¤ini yaz›dan kazand›. Yurtd›fl›na ç›k›fl›na izin verilmedi. ‹zin verildi¤inde ise çok geçti. Pasaport al›p ilk defa yurtd›fl›na ç›kt›. 2 Haziran 1970'te Bulgaristan'da aram›zdan ayr›ld›.

Bir çok roman›nda Çukurova ve de¤iflen toplumsal iliflkilere paralel olarak halk›n yaflad›klar› hiç eksik olmad›. Yaratt›¤› çeflitli özgün karakterlerin arka plan›nda hep bu dinamik de¤iflim vard›r. Çünkü Çukurova; eflsiz, bereketli topraklara sahip olsa da, bir avuç toprak a¤as›n›n, tüccar›n, tefecinin, kodaman›n kavgalarla, zulümle sürdükleri a¤›r sömürü hiç eksik olmad›. Orhan Kemal bu yaflan›lanlar› gördü, yaflad›. Ve hiç unutmad›. Ki gün geldi “Gurbet Kufllar›”ndan biri olarak istanbula göç etmek zorunda kald›. Burada iflçilerin sömürülmesini zor ve a¤›r yaflam koflullar›n› onlar›n yoksullu¤unu gördü. Bu insanlarla iç içe yaflad›. Onlarla kader birli¤i yapt›. Umutlar›n›, özlemlerini, öfkelerini gözlemledi. ‹nsanca yaflama hayallerini hiç unutmad›. hapishane okul oldu onun için… Orhan Kemal, okudu¤u kitaplardan dolay›,


deneme

setmemesi, kahramanlar› yak›ndan tan›yormufl hissine kap›lmamas› olanaks›zd›r. ‹nand›r›c›l›k sorunu yoktur. Gerçekçidir. Daha hapishanedeyken, Naz›m Hikmet'in tembihini hiç unutmam›flt›r: "Ne kadar çok hayata girersen, ne kadar çok çeflitli insan tan›r ve onlar›n içine faal olarak kar›fl›rsan, bu yirminci as›rda o kadar iyi ve kuvvetli romanc› olmak imkan› vard›r." Orhan Kemal, Naz›m Hikmet'in bu tembihine ömrü boyunca sad›k kald›. Eserlerindeki gerçeklik bunun bir sonucudur. Abart› yoktur. Yaflamda göremedi¤imiz, görsek de fark›na varamad›¤›m›z gerçekleri, bir flamar gibi yüzümüze çarpmas› da, bu ülkenin insanlar›n› çok iyi tan›mas›ndand›r. Bunun bafll›ca nedeni; halk›n içinde yaflad›¤› maddi zorluklar›, bunun duygu ve düflünce dünyas›nda yaratt›¤› alt-üst olufllar›, ruh halindeki dalgalanmalar› ve gerçekli¤i biliyor olmas›ndand›r. Hayat›n tüm ayr›nt›lar›na gerçeklik ve onun nedenleri hakimdir. Onun ustal›¤› da buradad›r. Bu gerçekli¤i en çarp›c› flekilde, ustaca anlatmas›ndad›r. Orhan Kemal; bize gösterilmeyeni, görülmeyeni gösterdi. Ezilen, sömürülen, her gün ifl aramaya giden insanlar› yazd›. Kulland›¤› dil, halk›n günlük yaflamda kulland›¤› dildi. "‹nsanl›k Halleri"ni, bir edebiyatç› kimli¤i ile bile yans›tt›. Anlatt›¤› insanlar›n olumsuz yanlar›na k›zarken bile onlar› kendimizden görmemizi sa¤lad›.

düzene isyan suçundan 1939’da tutukland›ktan bir süre sonra Bursa Hapishanesi’ne kondu. Yaflad›¤› zor ve s›k›nt›l› günlerin yorgunlu¤uyla y›pranm›fl bu genç adam, 52. ko¤ufltaki Naz›m Hikmet’in yan›na konuldu. Naz›m Hikmet de bu genç, yoksul, emekçi insanla ilgilendi. Onu koruyup kollad›. Orhan Kemal de, okulun en çal›flkan ö¤rencisi oldu¤unu gösterdi. Naz›m Hikmet, Kemal Tahir'e yazd›¤› bir mektupta genç ve üretken ö¤rencisi için flunlar› diyordu: "E¤er flartlar vefa ederse senin peflinden onu salaca¤›m dünya üzerine (...) ona olan güvencim günden güne art›yor (...) ‹radesini, sinirlerini kullanabilirse mesele yok. Yolu dolu dizgin aç›k"

Naz›m Hikmet’le tan›flmas›n›n ve ondan ö¤rendiklerinin; yaflama ve edebiyata bak›fl›nda olumlu etkisi oldu. Önceleri fliir yaz›yordu. Naz›m Hikmet'in yönlendirmesiyle düz yaz›ya yo¤unlaflt›. K›sa öyküler yazmaya bafllad›. Bunlar, kimi edebiyat dergilerinde takma adlarla yay›nland›. Art›k geriye Orhan Kemal'in ›srar ve çabas› kalm›flt›. Orhan Kemal, hapishane günlerinde sadece yaz› yazmad›. Naz›m Hikmet'ten Frans›zca ve edebiyat dersleri de ald›. Kendini gelifltirmeyi e¤itmeyi hiç bofl vermedi. Hapishaneyi bir okul olarak kullanmas›n› bildi. halk›n içinde olmay› bildi... Orhan Kemal'i okuyanlar›n anlat›lanlar› his-

orhan kemal ve yoksullu¤un edebiyat›... Orhan Kemal'in eserlerinde yoksulluk soyut olmad›; aksine somut, yal›n ve ac›mas›z bir tokat gibi surat›m›za çarpt›. Öyle ki, yediklerimizden, içtiklerimizden utand›rd›. “Gerçekten böyle bir yoksulluk var m›?” diye sormam›z› sa¤lad›. Eserlerinde ezilen, sömürülen, iflçi, iflsiz, pamuk toplamaya giden ›rgatlar vard›. Fuhufla zorlanan genç k›zlar›, ekmek kavgas› verenleri anlatt›. Bu yanlar›yla ülkemiz gerçekli¤ini yazd›. Günlük yaflamda yoksullar›n tepkisini, emsalsiz betimlemelerle gösterdi. Çünkü yoksullar›n ruh halini, duygu dünyas›n› iyi gözlemlemeyi baflarm›flt›. Orhan Kemal, halk›n sadece olumlu güzel yanlar›n› anlatmad›. Aksine bazen iyiyi, güzeli olumluyu anlatabilmek için; olumsuz,

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 35


deneme

manl›k duymad›. Halk› anlatmaktan, bu halk›n bir yazar› olmaktan k›vanç duydu. Bunlar›n d›fl›nda günü geldi aç kald›. Bask›lara, soruflturmalara u¤rad›. Tüm bunlara boyun e¤medi. Umudunu ve onurunu hep korumas›n› bildi. Kalemini egemenlere satmad›. orhan kemal’den bugüne de¤iflen ve de¤ifl meyenler... Elbette Orhan Kemal'in eserlerinde anlatt›¤› kimi gerçekler, de¤iflikli¤e u¤rad›. Aradan geçen onlarca y›la karfl›n yaflam›n ayn› yerde durdu¤unu söyleyemiyoruz. Mesela “pavlike”nin ad› fabrika; ›rgat›n, amelenin ad› iflçi, emekçi, proleter; sendukan›n ad› sendika; toplu ifl b›rakman›n ad› grev oldu. O günün ç›rç›r ve mensucat fabrikalar›nda hüküm süren vahfli kapitalizm, bugün daha da ac›mas›z devam ediyor. O günlerin toprak a¤as› ve tüccar›na; bugün medya patronu ya da ifl dünyas›n›n sayg›n kiflileri deniliyor. çirkin yanlar›n› göstermekten çekinmedi. Bunlar› ac›mas›zca elefltirdi. Yerden yere vurdu. Lümpenleri, serserileri, riyakarlar›; komflusunun mal›na, ›rz›na göz koyanlar› da yazd›. Para için fuhufl yapanlar› da anlatt›. Bu yan›yla, düzenin bu insanlar üzerindeki etkilerini göstermifl oldu. Burjuvazinin kültürü ve ahlak›yla insanlar› insanl›ktan nas›l ç›kard›¤›n›, bozdu¤unu, kifliliklerini parçalad›¤›n› sade anlat›m›yla gösterdi. orhan kemal’de umut… Orhan Kemal'in eserlerinde bunca olumsuzluk içinde, yine de umut vard›. Bu, halktan ve yoksuldan yana bir umuttur. Romanlar›n›n mutlu sonla ya da benzeri bir finalle bitmifl olmamas›; hedefsiz ya da umutsuz oldu¤u anlam›na gelmez. O, halk› ve halk gerçekli¤ini iyi biliyordu. Bu gerçekli¤i dikkate ald› çünkü halk›n yaflam›nda mutlu sonlar, vurucu finaller yoktur. Sansasyonel bitifller, gerçe¤e ayk›r› vurgular ancak burjuva edebiyat›nda vard›r. Halk›n yaflam›nda; olaylar, geliflmeler kendi do¤all›¤›nda yaflan›r. Yoksul halk›n bu durumunu hiç unutmad›. Ve bundan dolay› ki, kaleminden umut eksik olmad›. Orhan Kemal’in eserlerindeki bu gerçekli¤i Yaflar Kemal flu sözlerle dile getirdi: "Bizim büyük yazar›m›z Orhan Kemal, yoksullu¤u kendine dert edinmifl bir kifli. Yok-

36 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

sulluk insan›, insan›n insanl›¤›n› y›pratan, küçülten, ezen bir olayd›r,(…) Orhan Kemal'e göre yoksulluk, insanl›¤› ne kadar y›prat›rsa, ne kadar ezerse, ne kadar küçültürse küçültsün insanl›k cevherine gücü yetmez. ‹nsanl›k, yoksulluk küllerinin alt›ndaki közdür. Topra¤›n alt›ndaki filizdir. Hiçbir fley, yoksulluk bile, insan›n insanl›¤›n›, iyili¤ini, mertli¤ini, güzelli¤ini elinden alamaz. " Mesele de budur. O, kimilerinin hep unutturmak istedikleri içindeki o özü çekip göstermektedir. Bunu baflard›¤›m›zda yaflam daha da güzelleflecek insanca, hakkaniyetli bir yaflama daha da yak›nlaflacakt›r. o, bir yaz› emekçisiydi... Onun tek bir geçim kayna¤› vard›r; yazmak… Bunun d›fl›nda bir geliri ve geçim kayna¤› yoktur. Öykü ve roman yazarl›¤› d›fl›nda, teknik yazarl›¤› da yapt›. Senaryolara diyalog yazd›. Kitaplar›n›n pay›na düflen telif haklar›n› alabilmek için yay›nevlerinin kap›s›n› çalmaktan hiç y›lmad›. Kitaplar›, öyküleri çok satt›. Yazd›¤› senaryolar tiyatrolarda oynand›. Kimileri filme çekildi. Ancak yine de, yazd›klar›ndan geçimini zor sa¤l›yordu. Buna ra¤men bu durumdan çok da flikayet etmedi. Yaflad›klar›ndan pifl-

Fakat tüm bunlara ra¤men de¤iflmeyenler de var. Sömürü artarak devam ediyor. Pehlivan Ali ve ‹flahs›z›n Yusuf'lar hala ucuz emek olarak kullan›l›yor. Ç›rç›rlara elini kapt›ranlar›n yerini; bugün grizu patlamalar›, çöken inflaatlar, tersanelerdeki ifl kazalar› ald›. O günün Cemile’leri, e¤er flansl›ysa, bu defa tekstil atölyelerinde köle gibi çal›flt›r›l›yor. Sendika, dayan›flma; iflten at›lma gerekçesi olmay› sürdürüyor. Her mahalleye bir milyoner yarat›lmad› ama her mahalleye kadar emperyalizmin yoz kültürü, uyuflturucu, kumar, fuhufl ve içki yayg›nlaflt›r›ld›. Bereketli topraklar›m›zda insanlar daha aç ve yoksul. Yorgan döflek, gurbet kufllar›n›n büyük flehirlerinin kenar mahallelerinde kenarlar›nda veya sokaklar›nda as›lm›fl vaziyette yaflamaya çal›fl›yorlar. Zor koflullarda yapt›klar› gecekondular bafllar›na y›k›l›yor flimdi. Sadece pamuk toplamak için gurbet ellerine ç›k›l›yor. F›nd›k toplamak için büyük umutlarla yola düflülüyor. E¤er yolda bir kazayla ölmezlerse… Bugün Orhan Kemal'in ölüm y›ldönümü vesilesiyle sorulmas› gereken soru, “Bugünün Orhan Kemal'leri ne zaman ortaya ç›kacak?”t›r. J


fliir

anlad›m seni mehmet özer

Ne kadar çok fley paylaflt›k seninle Uzun uzun susarak Ifl›k salk›m› gülüfllerle geldim Dönüyorum sensizli¤ime ›sl›k çalarak Anlad›m seni Yan›ts›z sorular tafl›yordun yüzünde Yank›s›z ölümler Saklad›m gözyafllar›m› Dudaklar›mla a¤lad›m Anlad›m seni

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 37


röportaj

sine-sen’in yeni baflkan› celal çimen’le sinema üzerine... tav›r

ondan sonra D‹SK'in yeniden aç›ld›¤› dönemde üzerine düfleni yapt› ama bu gibi eksiklerimiz yüzünden kurumsallaflamad›k, sendikal mücadeleyi yürütecek kadrolar› yetifltiremedik. Böyle bir sorunumuz da var. Çünkü sadece üyelerine dayanan, geliri olan üyelerin aidatlar›yla s›n›rl› olan bir kurumuz ve profesyonel sendikac› yok aram›zda. Bunun mekanizmalar›n› oluflturamad›k, as›l sorunumuz budur. Kurumsallaflmak ve sendikal kadrolar› üretememe meselesidir. Bunu yapaca¤›z, konulan hedef budur.

Öncelikle Sine-Sen baflkanl›¤›n›z› kutluyor, baflar›lar diliyoruz. Kuflkusuz ki bir fleyler yapmak için aday oldunuz, öyle seçildiniz. Sizce Sine-Sen'in günahlar› ve sevaplar› neydi, siz bunu azaltmak-ço¤altmak için neler yapacaks›n›z? Biz 17. iflkolunda faaliyet gösteren bir sendikay›z ve de güzel sanatlar alan›nda faaliyet gösteren bir sendikay›z. Ama bizi bu devlet, kuruluflundan beri bir yasayla tan›mlamam›fl. Dolay›s›yla biz çal›flma bakanl›¤› karfl›s›nda mevsimlik iflçi satatüsünde, di¤er kurullar karfl›s›nda da 17. iflkolunda olmam›z hasebiyle ofis çal›flanlar›yla, e¤lence yerlerinde çal›flanlarla ayn› konumday›z. Dolay›s›yla bir yasas› yok sineman›n, bir ifl kolu ya-

38 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

sas› bile olmayan bir sendika. Çal›flma koflullar›n›n da da¤›n›kl›¤› yüzünden. Çünkü proje bafl›na çal›fl›lan ifl bu. Hani bir filmle anlafl›p filmi çekiyorsunuz. Diyelim ki 6 ay sürüyor en uzunu. Alt› ay sonra baflka projeye geçiyorsunuz. Dolay›s›yla iflveren de sürekli de¤ifliyor. Bütün bunlar asl›nda sorun. Bu da¤›n›kl›k nedeniyle, siyasi bilinci nitelik s›çramas›yla da yeni bir araya getirebildik. Yani hepsi e¤itimli arkadafllar›m›z art›k, okullardan gelen arkadafllar›m›z art›k. Bir siyasi bilince ihtiyac›m›z var idi, o oldu. Son bir y›ll›k enerjide kendisini ortaya koyduk. Böyle bir eksi¤i vard› tarihimizin. Sendikam›z gerek 12 eylül sürecinde gerek

Geçmifl yönetimden ayr›ld›¤›n›z noktalar var m›d›r? fiöyle asl›na bakarsan›z, ana hatlarda ayr›ld›¤›m›z bir fley yok. Ama gerekli gücü bir araya getiremeyen, gerekli cümleyi tek ses halinde dile getiremeyen gruplar idi. Dolay›s›yla kimseyi o noktadan elefltirmek, kimsenin projesine karfl› olmak için söylemiyorum. ‹lk defa burada böyle bir proje var, böyle böyle ideolojik ve statik aç›l›mlarda bulunan bir ekip var. Bu ekip bu ifli yapmak istiyor. Say›n kurul, say›n delegeler, say›n sinema emekçilerinin hepsine... Çünkü “Üye olanlar da, olmayanlar da bizim do¤al yoldafllar›m›zd›r; ay›rm›yoruz yani kimseyi” diyen bir ekip olduk. Bu, iflçi s›n›f›n›n s›n›f örgütüdür. Ad› da sendikad›r, emekçiden yana bir faaliyet yürütmeye çal›flmaktad›r. Bu ayr›l›klar›m›z› bir kenara b›rakal›m ve hep bir arada burada olal›m dedik. Bunun da karfl›l›¤›n› genel kurulda ald›k. Nas›l bir mücadele hatt› izleyeceksiniz? Siste-


röportaj

cular Birli¤i örgütleniyor, onlar›n da yak›c› bir sorunu var. Hepimiz birinci gösterim için çal›fl›yoruz, param›z› al›yoruz. Fakat ikinci gösterimlerde telif sahipleri para alam›yorlar. AB uyum yasalar› derken Türkiye globalleflen dünyan›n standartlar›n› kullanacak derken, bu yasalar› ç›karmak zorunda art›k. Dolay›s›yla yak›c› sorunlar› buydu oyuncu arkadafllar›m›z›n.

min çizdi¤i mücadele s›n›rlar› sizi ne derece ba¤layacak ve gerçekten bugüne kadar ad› üstünde s›n›f örgütlenmesidir sendika. Gerçekten s›n›f sendikac›l›¤›na örnek bugüne kadar ülkemizde efline az rastland›. Siz bir s›n›f sendikas› mücadelesi yürütecek misiniz? As›l hedefledi¤imiz, program›m›zda yaz›ld›¤› gibi bir s›n›f sendikac›l›¤› yürütmektir. Bizim ba¤l› oldu¤umuz üst kurum da D‹SK'tir biliyorsunuz. Yani s›n›f sendikac›l›¤› noktas›nda prati¤i ortada olan bir kurumdur. Tabii ki s›n›f sendikac›l›¤› yapmak istiyoruz. Ama bizim sektörümüzün acil baz› programlar› ve acil çözüm bekleyen baz› sorunlar› var. Bunlar› öncelikle çözmek zorunday›z. Biz henüz sigorta meselesini çözememifl bir sektörüz, biz henüz yasas› olmayan bir sektörüz. Öncelikle flu yasalar›m›z›n, telif haklar› yasalar›m›z›n insanca asgari standartlar›m›z› belirleyecek meselelerin peflinden koflmak zorunday›z. K›sa vadede do¤rudan do¤ruya bunu infla etmek üzere pragmatist bir program uygulayaca¤›z bir süre.

bizim tarif etti¤imiz flartlarda çal›fl›yorlar. Fakat diziler, yay›na yetiflme bas›nc› yüzünden dünyan›n hiçbir yerinde olmayan bir format haline getirildi¤i için böyle oluyor... Bu, gecesi gündüzü birbirine kar›flm›fl, yaz› k›fl› birbirine kar›flm›fl sinema emekçileri, günde 14-16 saat süren çal›flma saatleri yüzünden son derece ma¤dur durumdalar. Bunun baz› dramatik sonuçlar›n› geçti¤imiz yak›n zamanda bir y›l içinde yaflad›k. ‹ki arkadafl›m›z gece mesaisini bitirip evlerine dönerken bir kaza geçirdiler. Tülay ve Zehra adl› arkadafllar›m›z› bu kazada yitirdik. Son olarak bir ay önce Abdullah Baykal adl› arkadafl›m›z sette kalp krizi geçirerek öldü genç yafl›nda. Bildi¤iniz gibi oyuncu bir arkadafl›m›z, Yaman Tarcan ekonomik sorunlar sonucu yaflad›¤› bunal›m sonucu intihar etti. Biz daha bunlar› yaflamak istemiyoruz. Burda haketti¤imiz insani, iflçi s›n›f›n›n bundan yüz y›l önce kazand›¤› çal›flma saatlerine geri dönmek istiyoruz.

Onlar da sendikan›n içinde, hem di¤er derneklerde, hem B‹ROY diye yeni bir birlik kurup telif meselesini art›k çözme yönünde ad›m at›yor. Bunlar›n hepsi bizim birimlerimizdir asl›nda, dolay›s›yla sorunu yak›c› bir flekilde yaflayan, çeliflkiyi derinden yaflayan insan, kendi örgütünün içinde kendini ifade etmeye bafllayabilirse ancak o zaman örgütlenilebilir. Yoksa yukar›dan bir cümle kurarak afla¤› do¤ru bir fleyi örgütlemek... Bu da bir modeldir asl›nda ama sinema aç›s›ndan, sinemada hareket eden birey aç›s›ndan çok zor.

Bu noktada, devletle iliflkileriniz, Kültür Bakanl›¤›'yla veya herhangi bir resmi kurumla iliflkileriniz ne düzeyde olacak? Biz tüzü¤ümüzle ve bu ülkenin hukukuyla ba¤l›y›z. Onun elverdi¤i s›n›rlar içerisinde öncelikle hareket edilecek. Sonra yürüdükçe elde etti¤imiz haklar sayesinde yeni programlar ve yeni projelerle oradaki boflluklar› açarak, oraya do¤ru da gerçekçi sinema cinsinden do¤ru ve gerçekçi programlarla, raporlarla giderek oradaki hareketlili¤in, oradaki geliflmenin sinema sektörünün proleteryas›na aktar›lmas› yönünde bir yaklafl›m›m›z var. Yani ilk planda bütünden olmas› tabi ki beklenemez, henüz bizi kurum olarak bile kabul etmeyen yap›larla; gerek devlet, gerek sektör içinden yap›larla karfl› karfl›yay›z.

Peki örgütlenme sizin için ne ifade ediyor? S‹NE-SEN'den ÇASOD'a, SODER'den S‹YAD'a kadar, F‹LM-YÖN'e kadar bir dolu örgütlenme var ama maalesef sinema emekçilerinin de çözülemeyen da¤ gibi sorunlar› var. Sizce bunun nedeni mücadele noktas›ndaki yanl›fl yöntemler mi, yoksa ciddi bir mücadeleden söz edilememesi mi? Yani örgütlenelim deyip biraraya gelmek yeterli oluyor mu? Tabi ki yeterli olmuyor. Örgütlenelim deyip havada kal›yorsa, diyalektikle, hayatla ba¤daflan bir fley de¤il. Dolay›s›yla bizim en önde gelen dairemiz örgütlenmedir, ikincisi de e¤itimdir. Ve de ikisinin de birbiriyle do¤rudan ve organik bir iliflki içinde oldu¤unu düflünüyoruz. Bugüne kadar sinema sektörünün gerek sendikas›nda, gerekse di¤er meslek birimlerinde örgütlülük reddedildi.

Peki Sine-Sen, en genelde demokrasi mücadelesinin neresinde olacak? Kendisini sadece sinema emekçilerinin sorunlar›n›n çözümü noktas›nda mücadele etmekle mi s›n›rlayacak, yoksa ülkenin ve halk›n tüm sorunlar›n› kendi sorunu olarak kabul edip demokrasi mücadelesinin aktif bir unsuru mu olacak? Evet, bu ikinci söyledi¤inizi yapaca¤›z tabi ki. Demokrasi mücadelesinin aktif bir unsuru da olmak istiyor Sine-Sen. Biz D‹SK'e ba¤l›y›z üst kurum olarak. Onlarla hareket ederek öncelikle bar›fl, birlik ve beraberlik mesajlar›n› hep vermeye çal›flarak, d›flar›ya do¤ru geniflletirsek de bunu, demokrasi müadelesindeki ittifak yapaca¤›m›z kurumlarla, bugüne kadar da yapt›k bunu tabi ki, müttefiklerimizle ortak hareket etme noktas›nday›z.

Ama flunu söylemek istiyorum, sinemada çal›flan emekçinin, kültürel donan›m› ve de mesleki flartlar› gere¤i bir türlü bu hayata geçirilemedi. Çünkü bütün sendikal tarihimize bak›n, hep bir yönetim gelmifltir, o yönetimin ifli ç›km›flt›r film çekmeye gitmifltir. Dolay›s›yla örgütlenme cümlesi kurulur, ve bunun alt› siyasi bilinçlenme ve e¤itimle doldurulmad›kça bir yere var›lamaz.

Yeflilçam nereye gidiyor? Ülke sinemas› nerede, gidiflat›n› olumlu buluyor musunuz? Mesela Recep ‹vedik gibi bir filmin sinemaya bir katk›s› oluyor mu? Bir de bu tür filmlerin gifle rekorlar› k›rmas›n› nas›l kafl›l›yorsunuz? Bunun nedeni nedir, bunun için neler diyeceksiniz? Dünyan›n her ülkesinde de çeflitli kategoriler var. Bugün Hollywood'da çekilen 5000-6000 tane filmin biz ancak 100 tanesine ulaflabiliyoruz. 100 tanesi bizim s›n›rlar›m›za gelebi-

Buralarda sadece bu ülkenin çocu¤u olman›n hasebiyle hak etti¤imiz baz› fleyler var. Öncelikle bunlar› talep ederek, sigorta hakk› gibi, iflte kültür bakanl›¤›n›n sektöre geri göndermesi gereken fonlar› gibi. Bu ülkede üç yüz, befl yüz film çekiliyordu bir zamanlar; üç bin, dört bin salon vard›. Bu say›lar düfltü ve televizyon salonlar›n yerine geçti. Dolay›s›yla sektör, biraz televizyon alan›na, medyan›n alan›na do¤ru kaym›fl oldu. Yani diziler do¤al olarak bizim sektörümüzün içindedir ama sinema çok az oldu¤u için, orada yine insani,

Örgütlenelim buyrun. fiimdi Birleflik Oyun-

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 39


röportaj

liyor. Bir sürü tür ve çeflit var. Genç filmleri diye bir çeflit var, macera filmleri diye bir fley var, diziler diye bir fley var; A s›n›f›, B s›n›f›, aksiyon bir sürü tür var yani. Bizim ülkemiz malesef tarihsel geliflimi yüzünden sineman›n. 1970'lerin sonundan itibaren bir türün, mesela komedinin di¤er türlerin üzerine bast›¤›, di¤er türlere neredeyse yaflam hakk› tan›mad›¤› bir yürürlük haline geldi. Dolay›s›yla film çekmek isteyen her türlü yarat›c›, yönetmen ya da yap›mc› film çekme hakk›na sahip. Her türden senaryosunu hayata geçirmeye hakk› var. Sinemalarda, salonlarda göstermeye hakk› var. Asl›nda burada demokratizasyon olarak bir sorun yok. Sadece bu filmler, bu tür di¤er türlerin üretilebilme flans›n› ortadan kald›rmak üzeredir. As›l böyle bir sorun var. Recep ‹vedik'in niçin bu kadar seyredildi¤i, niçin seyirci taraf›ndan bu kadar "be¤enildi¤i" vs. bir sosyoloji meselesidir. Tabii ki sosyologlar bunu araflt›rmal›d›rlar. Sinema üretimi cinsinden bir cümle kurmam›z gerekiyorsa, Recep ‹vedik'i yapan arkadafllar›m da, Ç›lg›n Dersane’yi de çok gifle yapm›fl filmlerden say›yorum, iflte AROG'u yapan arkadafllar›m›z da bu sektörün içindedirler. Bu sektöre onlar›n getirdi¤i total bir fayda asl›nda vard›r. Dolay›s›yla bunlar›n aras›nda bir ayr›m yapmak durumunda de¤ilim ben. Herkes kendini film anlam›nda nas›l ifade edebiliyorsa etsin. Tarih ve san›r›m ki

40 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

halk karar›n› verecektir. E¤er biz, sektörün üreticileri olarak alternatif baflka bir fleyler yapm›yor isek. Sistem, oligarfli buna izin vermiyor ise bu baflka bir tart›flmad›r ama halk bunu eleyecek güçtedir, bunun bilincine varacak güçtedir. Ona sunulmufl fleyler içinden kendisini ifade edeni, kendisine karfl›l›k geleni bulup izeleyecektir. Ama neden, seçici olmayacak m›s›n›z mesela Sine-Sen olarak? Ben mesela Recep ‹vedik filmini gidip izlemedim. Üzerine yap›lm›fl birçok konuflmay› ve yaz›y› takip ettim ama benim gündemim bile de¤il o. Yani meseleye buradan bakt›m ben. Yani bir adam bir film çeker, bir yerde yay›nlar, isteyen izler çünkü gayet aç›k, kapitalist üretim iliflkileri aç›s›ndan gayet aç›k ki paras›n› verip, biletini al›p gidip izliyor. Orada bir sosyolojik mesele var, akademisyenlerimiz gidip araflt›rs›nlar, niçin bu tip hayat›m›za, evlerimize girdi diye... Çünkü sinema salonlar›ndan sonra da bir de davran›fl biçimi olarak girdi hayat›m›za. Nitekim, birçok dizi kahraman›m›z da, davran›fl biçimi olarak hayat›m›zda yafl›yorlar. Ben onun karfl›s›nda bir cümle söyleyen özneysem, bunun nesnesini üretmem gerekir. ona karfl› olsun diye de¤il ama ben kendimi ifade etmek ad›na bir film çekip flart›m neyse o zaman onun alternatifi olsun ona karfl› olsun de¤il ama kendimi ifa-

de etmek ad›na bir fley koyarsam ortaya bunun da karfl›l›¤› kitleler nezdinde olacakt›r yani. Yani bu ülkede Y›lmaz Güney film çekti, bu ülkede halk›n gerçek dertlerini, gerçek sorunlar›n› ifade etmek, onlar› sinemaya tafl›mak isteyen çok say›da yarat›c› oldu ve filmlerini de çektiler. ‹flte Bilge Olgaç'›n resmi orada duruyor bunlar karfl›l›klar›n› buldu. fiu anda bulundu¤umuz zamandan bak›p konuflmak yanl›fl olur diye düflünüyorum. Çünkü yar›n Y›lmaz Güney'in Umut filmini hat›rlayaca¤›z, ama befl y›l sonra Recep ‹vedik karakterini inan›n ki hat›rlamayaca¤›z. fiu an sadece gifleye dönük bir operasyondur, kapitalist operasyondur. Avrupada bugün en çok izlenen 20 film içerisinde üç tane Türk filmi var, 7. s›radad›r Recep ‹vedik, 19. s›rada da Muro var. Bunun total olarak sektöre bir faydas› var yaln›z. Çünkü o paralar bir flekilde sektörün içerisinde dönüyor. Kapitalistin kasas›na kilitledi¤i pay› bir kenara b›rak›yorum, yani bizim aç›m›zdan bak›ld›¤›nda insanlar çal›fl›yorlar. Sinema filmi olmas› aç›s›ndan standart ölçülerde çal›fl›yorlar. O biletlerden Türkiye sinemas›n›n kasas›na büyük bir pay gidiyor, o paydan sinemaya bir para aktar›l›yor gibi gibi toptan faydas› var yani. O sosyolojik-kültürel yan›n› bir kenara b›rakal›m; sinemasal aç›dan Sine-Sen bu filmler hakk›nda bir de¤erlendirme yapmayacak m›? Recep ‹vedik gibi bir ucubenin sinema olarak de¤erlendirilip de¤erlendirilmeyece¤i noktas›nda Sine-Sen ne diyecek örne¤in? Biz bir dernek de¤iliz. Bir politik cümleyle bir araya gelmifl bir yap› da de¤iliz. Sendikay›z. Tabii ki herkesin tek tek fikri olabilir ama bu noktaya dedi¤iniz yerden bir resmi cümle kurmayaca¤›z. Hatta mesafemizi eflit tutup ve sendikan›n bu çat› alt›nda emekçilerin ve onlar›n sorunlar›n› çözmeye yönelik bir faaliyet söz konusu olacakt›r. Öteki baflkalar›n›n iflidir. Bu ülkenin bu topra¤›n yetifltirdi¤i elefltirmenler, akademisyenler onlar bir fleyler söylesinler film midir de¤il midir baks›nlar yani. Herkesin izledi¤i ve hepimizin üzerinde film mi, de¤il mi diye tart›flt›¤›m›z bir sürü ürünü film diye seyrettik. Bu karakterde Amerika'n›n bize seyrettirdi¤i bir çok aptal karakter gibi yani. Buna baflka bir yer karar verecektir. Bu karar›n yeri sendika de¤ildir diye düflünüyoruz.


röportaj

Yoz bir kültürün de yay›lmaya çal›fl›ld›¤›, ad›na emperyalist kültür dedi¤imiz bir kültürün dayat›ld›¤› zamanlar› yafl›yoruz. Düflünmeyen, üretmeyen, sorgulamayan bir toplumun özlendi¤i bir ça¤day›z. Bu kültürün karfl›s›na sinemada nas›l ç›k›lmal› ve buna ba¤l› olarak da s›n›fa dayal› bak›fl aç›s›yla sinema yap›lmas›na nas›l bak›yorsunuz? En belirgin örne¤i sadece Türkiye'de de¤il dünyada da öyledir, Y›lmaz Güney olgusu var. Y›lmaz Güney sonras›, devrimci ya da sosyalist gerçekçi sinema alan›nda bu ülkede çok da fazla örnek ç›kmamas›n› neye ba¤l›yorsunuz? Bunu tabi ki bir dünyan›n yaflad›¤› 1980 sürecine, emperyalizmin yeni bir modeli yükseltti¤i ’80 sürecinde Türkiye egemenlerinin de buna halkalanda¤› 12 Eylül sürecinin ülkemiz üzerinden adeta silindir gibi geçmesine ba¤l›yorum birincil olarak. Çünkü Türkiye'de emekçiler halk y›¤›nlar› ad›na oluflmufl bütün kazan›mlar, 12 Eylül faflizmiyle elimizden al›nm›flt›r. Yok edilmifltir, bütün mekanizmalar› iptal edilmifltir; halk›n kendini ifade etti¤i, sendikalara, gruplar, dernekler bütün alanlar tarumar edilmifltir. ‹nsanlar iflkenceden geçirilmifltir, idamlar, yarg›s›z infazlarla bir korku imparatorlu¤u yarat›lm›flt›r. Bir depolitizasyon politikas› güdülmüfltür. ‹nsanlar›n belleklerinden eme¤e dair, iflçiye, adalete dair ne varsa söküp at›lm›flt›r. Yerine baflka mekanizmalar konulmufltur.

zordur asl›na bakarsan›z. fiimdi onun devrimci nüvesini kurmak gerekir. Sendika da bunun ad›m›d›r. Yoksa inatla film yapmaya çal›flan, inatla kendini do¤ru ifade etmeye çal›flan, inatla yüzü halka dönük bir cins, bir tarz sinemay› hayata geçirmek isteyen arkadafllar›m›z film yap›yorlar, yapmaya çal›fl›yorlar. ‹deolojik, estetik ve etik aidiyetlerini bir kenara b›rak›yorum, Zeki Demirkubuz'undan yeni sinemac›lara, Handan Han›m'dan Yeflim Ustao¤lu'na kadar birtak›m insanlar çaba gösteriyorlar. Bunun son y›llarda örnekleri de ço¤ald›. ‹flte Kaz›m Öz'ün Bahoz filminden Özcan Alper'in Sonbahar'›na kadar. ‹flte bunlar bir tak›m örneklerdir. Bu son iki arkadafl›m›z özellikle, ’90 sonras›nda sendika mücadelesi içinden yetiflmifl arkadafllar›m›zd›r. Bu çok sevindiricidir. Bu kuflak ’80'lerin üzerinden silindir gibi geçti¤i o zamanlarda 10 yafllar›nda olan bu insanlar flimdi filmleriyle ortaya ç›km›fllard›rJ

12 Eylül, sinema alan› için kesin net olarak söylüyorum makas gibi kesmifltir. Ve sonras›ndan söz etmek zorunday›z 12 Eylülün, Türk sinemas› aç›s›ndan. Dolay›s›yla 12 Eylül'den birkaç y›l sonras›na kadar da, toplumsal gerçekçi, ya da devrimci sinema olarak da kimilerinin tabir etti¤i ürünler verilebilmifltir. Ama ondan sonras›nda hem teknoloji yüzünden, hem de dünyan›n global bir köy haline gelmesi yüzünden, hem de o "devrimci" bilginin, iflçi s›n›f›ndan yana bilginin o külliyat›n aktar›lamamas› gibi bir mesele gündeme gelmifltir. Dolay›s›yla yeni gelen kadrolar›n, Türkiye'nin çocuklar›n›n, yeni nesillerin zaten haberi yoktur, ilgisi yoktur, alakas› yoktur. Bunlar›n yollar›n›n hepsi kesilmifltir. Biz de bu ülkenin çocuklar›y›z, bu sektör de bu ülkenin sektörü. Biz bu bilgiyi yeniden derleme, yeniden toparlama ve orayla gerek geçmiflle, gerek o geçmiflle sinemac›lar›n küçük bir sinemac› toplulu¤u da olmufl olsa, çok az ürünler vermifl de olsa bu görüfl anlay›fl, toplumsal, sosyalist gerçekçi, ya da devrimci sineman›n. O külliyata geri dönmek istiyoruz. Oradan faydalanmak isitiyoruz. Bunun gerek Türkiye'nin, gerek dünyan›n, konjonktürü olarak yaflad›¤› emperyalist sald›r›yla bir ilgisi oldu¤unu düflünüyoruz. Yeniden bunun mekanizmalar› kurulmaya çal›fl›l›yor. Sosyalist bilinç filmlerle de Türkiye sinemas›na yans›yacakt›r. Ne kadar çorak da olsa. Türkiye çorakt›r. Sinema alan›nda, kültür sanat alan›nda çoraklaflt›r›lm›flt›r. Festivallerimiz, di¤er alanlar›m›z, plastik sanatlar›m›z›n hepsinin içi boflalt›lm›flt›r. ‹ktidarlar bunun içini boflaltm›fl; yerine gerici, karanl›k güçlerin bilgisi doldurulmufl, bunlara alan aç›lm›flt›r. Her türlü sanat Türkiye’nin gündeminden, Türkiye'nin hayat›ndan, Türk insan›n›n ulaflabilece¤i mesafeden kovulmufltur. Heykellere tükürülmüfltür, sanat›n içine tükürülmüfltür. ‹nsanlar hapse at›lm›flt›r. Ruhi Su, bir pasaport alamad›¤› için ölmüfltür. Ahmet Kaya'dan, Y›lmaz Güney'e kadar, sanatç› arkadafllar›m›z sürgünlerde öldürülmüfltür resmen. Mesele böyleyken, buradan bu korku imparatorlu¤unun içinden bir ürünün ç›kmas›n› beklemek de

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 41


röportaj

ayd›n bulut’la sinemaya dair her fley... tav›r

Sinemadaki hedeflerinizden bafllarsak, ne yapmak istiyorsunuz sinemada? Nas›l bir sinema dili yaratmak istiyorsunuz? Ayd›n Bulut taraf m›d›r? Tarafsa kimden taraft›r? Neden? Sinema yapma derdinde olan sinemac›lar›n kendi içinde farkl› ayr›flmalar› oluyor. Kimisi tamamen kendi kiflisel hikayelerini, kiflisel problemlerini anlatmay› seçen, daha da kapal›, çok da fazla izleyici ile iliflki kurma derdi de olmayan, daha çok uluslararas› festivalleri hedefleyen bir film yapma anlay›fl›n› tercih ediyor. Bugiderek yayg›nlaflt› son dönemde. Hatta bir kuflak bu yönde çok film yapt› ve bunlar›n arkas›ndan gelen yeni gençler için de örnek teflkil etti. Bu bir çizgidir. Ama buna tuhaf tuhaf isimler tak›ld›. Sanat filmi deniyor, art-house deniyor. Kendi tan›m›n› da çok bulmufl de¤il. Sanat filmi hiçbir fley anlatm›yor. Art-house, zaten Türkçe bir kelime de¤il. Ben buna içine kapal› filmler, çok fazla kiflisel hikayeleri anlatma derdinde olan filmler diyorum. Bir üçüncü çizgi de var. Bunlar kendi kiflisel hikayeleriyle, içinde yaflad›klar› toplumun, dünyan›n, ça¤›n gerçekli¤iyle kendi iç dünyas›n›n gerçekli¤ini çok fazla ay›rmayan, bunlar› ortak gören, ya da bir arada görüp anlatmaya çal›flan bir sinema diliyle yaklafl›yor. Derdi bu oldu¤u için toplumla ilgili meselesini anlatma derdinde oldu¤u için, derdini anlatt›¤› insanlar›n da sinemaya gelmesini, o filmi görmelerini, izlemelerini isteyen bir sinema... Buna uygun olarak da kendi biçimlerini yaratan bir sinema… Kendi farkl› anlat›m biçimlerini, dil aray›fllar›n› b›rakmadan, yani o geleneksel anlat›m biçimlerini kullanarak, bunlar› da

42 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

Y›lmaz Güney gibi kendi dilini yaratabilmifl, hem izleyiciyle de sinemas›n› kavuflturabilmifl ve hakikaten yaflad›¤› ülkenin ac›s›n› ta yüre¤inde hissedip yapt›¤› sinemada izleyiciye geçirmifl, tek tük say›labilir belki ama, Y›lmaz Güney kadar üretken olamam›flt›r bizden önceki kuflak. afl›p farkl› biçimleri, belgeselle kurmacay› bir araya getirebilen ya da çok düflsel olanla, çok gerçekçi olan› iç içe geçirebilen, dün-

yada da örneklerini gördü¤ümüz, Türkiye'de de örnekleri giderek artmakta olan böyle bir sinema anlay›fl› oldu¤unu düflü-


röportaj

nüyorum. Bu tarz, ’80'le beraber çok ciddi kesintiye u¤ram›flt›r. Bu temelde sinema yapma ve düflünce biçimi de kesintiye u¤ram›flt›r. Ama flimdi biraz daha araçlar›n ço¤almas›yla art›k sinema yapmak kimi noktalarda pahal› bir fley de¤il. ‹flte video kamerayla, küçük bir ekiple ama çok da güçlü filmler yapmak mümkün. Sinema yapman›n biraz daha demokratikleflti¤ini düflünüyorum. K›sa filmler, belgeseller, bunlar daha fazla izlenme flans› bulabilen, izleyiciyle iliflki kurabilen türler. Eskiden yüzüne bile bak›lmazken bir sürü k›sa film belgesel filmi ve de anlatt›¤›m türdeki üçüncü çizgiyi oluflturan filmler çekiliyor flimdi. Tekrar o eski bilgiyle ben tamamen kendi sinema formasyonumu, Lütfi Akad, Duygu Sa¤›ro¤lu ve Y›lmaz Güney sinemas›ndan oluflturdu¤umu düflünüyorum. Yerli Türkiye sinemas›n›n yaratt›klar›ndan ve ürettiklerinden çok beslendim; tabi ki dünya sinemas›ndan da beslendik. Ama önce bu ustalar nas›l anlatt›, hangi anlat›m biçimlerini seçtiler, bunlara çok vak›f olmadan Avrupa sinemas› merkezli bakman›n çok do¤ru olmad›¤›n› düflünüyorum. Öncelikle bu ülkede neler üretildi ona bakmak laz›m. Orada bir kaynak var. O kaynakla iliflkimiz kesilmifl, tekrar kurmak laz›m. Ama bugünün olanaklar›yla tabi… Her sinemac›n›n kendi dünyas›na katt›¤› filmlerdir bunlar. O kiflisellikleri, bireyselliklerini kaybetmeksizin ama toplumla olan derdimizi, s›k›nt›m›z›, yar›na dair özlemlerimizi, bugüne dair öfkemizi anlatman›n önemli bir biçimi oldu¤unu düflünüyorum sineman›n. Biz hikayelerle büyüdük. Ve bu hikaye anlatman›n çok farkl› biçimleri var. Sinema da bunlardan bir tanesi. ‹nsanlar›n kendi yaflant›lar›yla anlatt›klar› hikayeler de var. Bir de böyle hikayeler de var ki onlara destan diyoruz ya da birbirimize anlat›yoruz, paylafl›yoruz... Onlardan da ciddi bir bilgi ald›¤›m›z› ve gelece¤e dair bir hayal oluflturdu¤umuzu düflünüyorum. Hikaye anlatmay› çok önemsiyorum. Klasik anlatma biçimleriyle yeni anlatma biçimlerinin bulunaca¤›na inan›yorum. Onlar› yok sayarak, “Çok orijinal bir model

yap›yorum.” deniliyor. Yok böyle bir fley. Orada hikaye anlatm›yorsunuz, orada kendi kendinize konufluyorsunuz. Yani hikayenin bir dinleyeni vard›r. Bir dinleyen varsa hikaye anlat›rs›n›z. Ben onlara kendi kendine konuflmalar diyorum. Ben o hikaye anlatma damar›ndan yürüyecek olan sinemadan yanay›m öyle bir dildenim. Biraz önce Y›lmaz Güney'den beslendi¤inizi söylediniz. Klasik, herkes taraf›ndan bilinen o Yeflilçam sinemas›n› Y›lmaz Güney y›kt›; o sosyalist gerçekçi bak›fl aç›s›yla apayr› bir sinema dili yaratt›. Ondan sonra gelenler, sinemada gerçekçili¤i iflledi¤ini iddia edenler bir devrim yapma gücünden yoksunlar. Bu konuda siz ne diyorsunuz? Özellikle Y›lmaz Güney, ciddi trajedi anlatan bir adamd›r. ‹nsan› çok sert çarpan hikayedir bunlar. Tabi ki o gerçekli¤in sertli¤i de vard›r ama Arkadafl en gerçekçi, kendi içinde belgesel görüntülerin de oldu¤u bir filmdir. Ama di¤erlerine bakt›¤›m›zda çok düflsel bir anlat›m da vard›r ve orada trajedinin kal›plar›n› da kullan›r diye düflünüyorum. Çok yürekten yakalar ve nefes ald›rmaz size. En son Duvar filmi de böyledir. Keflke ömrü olsayd› baflka filmlerini de görseydik. Ama Y›lmaz Güney sinemas›n› herkes farkl› çözümleyebilir. Ben böyle çözümlerken Y›lmaz Güney sinemas›ndan al›nacak çok fley var ama bir taraftan da o kendi dünyas› itibariyle de daha çok k›ra bakm›flt›r, Anadolu'ya bakm›flt›r. K›r› yok sayal›m demiyorum ama biraz daha bizim bu flehirdeki hikayelere ihtiyac›m›z var. Kendi ad›ma da bu flehire, flehirlere dair anlatmak, bunlar›n üzerine daha fazla düflünmek laz›m. fiimdi öyle modalar da var. Kimi bir kasaba filmi yap›yor, herkes gidiyor kasaba filmi yap›yor. Bana göre çok do¤ru hikayeler anlatt›¤›n› düflünmedi¤im sinema anlay›fl› içinde yani Avrupa’daki bilmem ne festivali için yap›l›yor. Sizler kendi ülkeniz için hikaye anlatma derdindeyseniz bu flehirde anlatacak çok hikayeniz var. Biraz daha bu flehirdeki yaflant›lara dair çok da k›y›da köflede kalm›fl de¤il, bizzat bu flehrin kalbinde yanan ac›lar›n hikayelerinin daha çok anlat›lmad›¤›n› düflünüyorum. Bu flehirlerde yaflaman›n var olman›n çok ciddi ac›lar› bedelleri var. Bunlar›n daha fazla anlat›lmas›n› bekliyorum. Ben de böyle bir sinema-

n›n peflinden gitmek istiyorum. Y›lmaz Güney bir çizgi. O çok önemli, o bir damar, o oradan hep yürüyecek ama onu çok mutlaklaflt›rmak da, fetifllefltirmek de çok do¤ru de¤il. Öteki taraftan, Y›lmaz Güney gibi kendi dilini yaratabilmifl, hem izleyiciyle de sinemas›n› kavuflturabilmifl ve hakikaten yaflad›¤› ülkenin ac›s›n› ta yüre¤inde hissedip yapt›¤› sinemada izleyiciye geçirmifl, tek tük say›labilir belki ama, Y›lmaz Güney kadar üretken olamam›flt›r bizden önceki kuflak. Bizim daha ilk filmlerimiz, biz farkl› bir çizgi yakalamak istiyoruz tabi ki. Y›lmaz Güney sinemas›, Lütfi Akad sinemas›... bunlar sinema yapmak isteyen herkesin beslenebilece¤i kaynaklard›r. Peki ilk sinema filminiz ''Baflka Kentin Çocuklar›''… Nas›l do¤du o fikir? Gazi Mahallesi’yle bir ba¤›n›z var m›yd›? Yapt›¤›n›z Gazi belgeselinden ayr› soruyorum. Gazi Mahallesi’nin bu filmin çekim aflamas›ndaki avantajlar›-dezavantajlar› konusunda neler söyleyebilirsiniz? Bafl›ndan beri gençlik üzerine bir film yapma fikri vard›. Sinema filmi e¤itimi ald›¤›m y›llardan beri bir gençlik hikayesi anlatmak vard› içimde. Çünkü gençli¤i çok önemsiyorum. Gençlik çok önemli bir damar bu ülke için, daha do¤rusu dinamik diyelim. Türkiye'deki de¤iflim, hep gençli¤in dinami¤iyle beslenerek oldu. Bu de¤iflimin itici gücü oldu gençlik. ‹ttihat Terakki’den Jöntürklere, ’60'l› y›llardaki Dev-Genç hareketi ve onun sonras›nda do¤mufl olan bütün siyasi oluflumlar›n ana kadrolar›na bakt›¤›m›zda bunu çok aç›k görüyoruz... Bu bizim ülkemizin özgünlü¤üdür, bize has durumdur. ’68 Hareketi ve sonras›nda dünyaya bakt›¤›n›zda, evet dünyada da bu gençlik hareketleri geri çekildi¤inde bir fleyler kalm›flt›r ama, Türkiye’de Osmanl›’dan bu yana gelen devleti kurtarmak için harekete geçen o gençliktir. Ama esas ’60'l› y›llarla birlikte bu sefer o gençli¤in dinamizmi ve atakl›¤›, art›k devleti kurtarmak için de¤il de, devleti sorgulayan bir atakl›¤› vard›r. O yüzden çok da anlat›lmam›fl bir gençlik hikayesidir bu film. Öncelikle bu; önemsedi¤im bir toplumsal dinamik oldu¤u için, gençlikle ilgili bir filmdi. Gençler derken de,

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 43


röportaj

flehirde yaflayan gençlere bakt›¤›m›zda, en fazla çat›flmaya, en fazla hayal kurmaya ihtiyac› olan, bir taraftan da kuflat›lm›fl olan gençlerin yaflad›¤› yerler olarak bakt›¤›m›zda, kenar mahalleleri görüyoruz. Oradaki nüfus da a¤›rl›kl› olarak genç nüfustur. ‹fl bulamayan, çal›flan, yeni bir dünyan›n hayalini kuran ya da bir flekilde köfle dönmenin peflinde koflan, sürekli abilerine-ablalar›na bakan, kendine idoller arayan ya da kimlikler arayan çok ciddi bir potansiyel var. Onlar›n hikayeleri çok anlat›lmad›. Bunun üzerine kafa yordu¤um süreçte mahallelerle temaslar›m›z olmufltu. Buradan arkadafll›klar›m›z, dostluklar›m›z oldu. Vaktiyle bizim foto¤raf gruplar›m›z vard›. Bu mahallelerde foto¤raf çal›flmalar› yürütmüfltük ve ayr›ca bizim Ça¤dafl Sanat Atölyesi diye bir oluflumumuz vard›. ‹flçi gençlerle ö¤renci gençlerin bulufltu¤u bir yerdi. Gazi olaylar› bunun tam üstüne geldi. Olaylar›n üzerine Gazi Belgeseli, atölyenin çal›flmas› olarak ç›kt›. Orada yine a¤›rl›kl› olarak genç insanlar›m›z› kaybettik o sokaklarda. O süreçte ve sonras›nda da... Aç›kças› bu sokaklarda kayboluflun bir tür hikayesini, benim gördü¤üm taraftan, hikayesini yapmak, tam anlam›yla o zaman netleflti.

net olarak veremedi¤inizi düflünüyoruz. fiöyle tehlikesi de var: Bir yanda devrimciler var, öbür tarafta bafltan kaybetmifl kahramanlar... Cinayetler iflleniyor, çeteler/uyuflturucu, pavyon var. Fedailik vb. var. Devrimciler onlar› hiç görmeden, hiç müdahale etmeden mücadelelerine devam ediyorlar. Bütün bunlar filmin gerçekli¤ini zedelemiyor mu sizce? Bence bu Kerimler her yerde var. Mahallede tabi ki devrimciler etkin. Ama ben hikayeyi fluradan anlatmay› tercih ettim. Ben bu iliflkinin çok da iyi kurulamad›¤›n› düflünüyorum. Her iki taraf›n da bununla ilgili eksikleri var. Tamamen elefltirel yaklafl›mlarla ilgili bu. Yoksa devrimcilerle ilgili zaten bafll› bafl›na bir film yapmak laz›m. Gazi Mahallesi mücadelesi üzerine bir sürü film yap›labilir. Ama benim tercihim bu gerçeklik içinde, orada kaybedenlerin hikayesini anlatmak; asl›nda sadece kaybedenler de de¤il, yoksulluk ve yoksunlu¤un hikayesini anlatmak... Bu böyle bir fikirden de yoksun olmak... Tabi ki devrimciler her yerde müdahil oluyorlar ama olamad›klar› noktalar da var. Tabi ki o duvarlarda “Çeteleflmeye hay›r, uyuflturucu kullanmak suçtur, yozlaflmaya hay›r” yaz›lar› var. Orada devrimciler bir fleye ça¤›r›yor insanlar›, hem de bir kaç fleye... Sadece var olan fleyleri reddedemiyorsun. Bir kere en önemlisi bir gelecek hayalidir. Kaybedilen o sokaklarda bir gelecek hayali. Özgürlük alanlar› derken gelecek hayali tafl›yanlar var.

‹lk anda a¤›rl›kl› olarak Gazi Mahallesi’nde çekmek de¤ildi fikrimiz. Bunu yaymakt›; Avc›lar’da, ‹kitelli de, Alt›nflehirde, Okmeydan›'nda çekelim dedik. Biraz niyetimiz böyleydi. On y›l önce Esenyurt’ta da bir ön çal›flma yapm›flt›k. Yeni Sinemac›lar diye bir oluflum olarak. Sonra sona erdi. Ama o dönem- Ama tafl›mayanlar ço¤unlu¤a dönüfltü. Gade bir senaryo yaz›lm›flt›. On y›l sonra biz bu zi’de içine girdi¤im iliflkilerde maalesef Kerim gibi adamlar›n varl›¤›na da tan›k olduk; gömdü¤ümüz senaryoyu ç›kard›k. tabi biz sinemada biraz abartt›k, sonuçta Bizden baflka da kimsenin yapamayaca¤› Gazi Mahallesi’nde pavyon yok. ‹kitelli’de ve ortadayd›. Çünkü hangi yap›mc›ya götürsek baflka yerlerde var ama… ‹kitelli’de çekim bu onlar için çok da cazip bir proje de¤ildi. yapt›¤›m›z yerde, gündüz türkü-bar gibi yer, Sonra biraz imece yaratarak, oyuncu arka- akflam bir saatten sonra ortal›¤a bak›yordafllar›n hiçbiri ücret talep etmedi örne¤in, sun, kad›nlar giriyor konsomasyon yapmagönüllü geldiler. ‹lk filmin enerjisini kulla- ya. Sahibi biraz enteresan. Bize biraz sol jarnarak ve de biraz da revizyondan geçirerek gonda da konufluyor. O adamdan hareket tekrar yapmaya karar verdik. Gazi’nin seçil- ederek kurmad›k ama dedik Kerim’in mekamesi öncelikle buradaki arkadafllar›m›z›n, n›na geldik herhalde. Gazi Mahallesi’nde dostlar›m›z›n bu filmin yap›lmas›nda belli flunlar da var: Özellikle o olaylarda belli noktalara gelmifl, daha sonras›nda çok farkl› olanaklar tan›mas›yd›. duruma gelen, yozlaflm›fl tipler var. Baz› Çeflitli yerlerde yapt›¤›n›z söyleflilerde, oku- olaylar› kullan›r hale gelmifller. Kendilerini du¤umuz kadar›yla vermek istedi¤inizi tam de bu mahallenin insan›y›m diye meflrulafl-

44 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

t›r›yorlar. Asl›nda düzenbaz bunlar. Ç›karsan›za bu insanlar› içinizden. Yok bu olmuyor, ötekinin de bundan ç›kar› var. Bu garip, bunu oralardan söküp atman›z çok zor. Kendilerini öyle meflrulaflt›rm›fllar ki… Biz bu insanlar› öfkeyle izliyoruz. Biraz kendimize de bat›rmak istedik i¤neyi. Kendimize derken, o sokaklar› eski haliyle görmek; hatta o gelece¤i özleyenleri özleyenlerin sokaklar› haline getirmek isteyenler taraf›ndan bakt›¤›m›z için böyle görmek istiyoruz. Devrimcileri daha güçlü gösterebilirdik ama hikaye baflka bir noktaya getirdi bizi. Bizim anlatmak istedi¤imizin d›fl›na ç›kard›. Kerimler bir flekilde oralarda var olma zemini buluyorlar maalesef. Olmasa zaten biz de yozlaflmaya hay›r mücadelesi vermezdik. Sonuçta biz sosyalistler olarak bir kere, bir fleye s›n›f zemininden bakan insanlar›z. Biz bunu yakalamak istedik. Ayn› soka¤›n insan›s›n, sen Alevisin sen Kürtsün vesaire böyle ayr›mlar›n gere¤i yok; o sokak bizim soka¤›m›z, bizim yoksul, bizim yoksun b›rakt›¤›m›z soka¤›m›z. Yoksunlu¤un içine herfleyi kat›yorum. Özgürlü¤ümüzü kaybettik, kendimizi ifade edemiyoruz. Orada bize bir fleyler enjekte ediliyor. Öteki köflede herif uyuflturucu sat›yor, sana baflka bir fley gösteriyor. Buna bak, do¤ru olan budur diyor. Bunlar iflte çok ço¤alt›lan televizyon dizileriyle de ideal hale getiriliyor. Bizim kendi ideallerimizi daha fazla anlatmam›z laz›m. Bunlar da baflka filmlerdir. Bunlar›n mutlaka yap›lmas› laz›m. fiu an televizyondaki gericili¤in, Kurtlar Vadisi gibi dizilerin k›r›lmas› laz›m. Zaman içinde bunlar›n afl›laca¤›na inan›yorum. Bu sokaktaki gençlere bizim baflka fleyleri iflaret etmemiz gerekiyor. Bir s›n›f öfkesi bu film. Onun üzerinden okumak laz›m bu filmi. Bu yüzden Kerimleri çok görmezden gelemedik. Kerimlerin cezas›n›n filmin içinde verilmesini istemedik. Kerimlerin cezas› verilir elbette. Kerim de asl›nda zavall› bir karakter. Kerim de bir kaybeden. Ruhunu kaybetmifl, de¤erlerini kaybetmifl. Bir kad›na, afl›¤›m sana deyip çekip gitmifl, y›llarca bekletmifl. Öteki çocu¤un abisi gibi duruyor ama pis iflleri için çok rahat kullan›yor; ama


röportaj

bir taraftan da a¤l›yor türkü söylerken. Böyle vicdan›n› rahatlat›yor ya da mahallede bir flekilde kabul yeri de buluyor. Öteki taraftan insanlar›n evlerini sat›yor ve çok zavall›. Ve maalesef asalak gibi de yap›flm›fl kalm›fl durumda. Onlar› söküp atmak laz›m. Bu nedenle anlatmadan edemedik. Bu filmde de cezas›n› vermek istemedik aç›kças›. Bu gerçe¤i böyle görelim bununla bir yüzleflelim. Yüzleflmeydi bizim de biraz amaçlad›¤›m›z. Yüzleflme önemli. O sokakta yaflayanlarla bu flehirde yaflayanlar›n yüzleflmesi asl›nda. Ayn› flehirlerde farkl› sokaklarda, farkl› mahallelerde yaflamalar›na ra¤men, farkl› s›n›fsal pozisyonlarda olmalar›na ra¤men, gençlerin birbirleriyle yüzleflmesi… Bunu da çok önemsiyorum. fiehrin baz› kozmopolit mekanlar›nda, iflte Beyo¤lu gibi yerlerde yanyana geçerler bu gençler. Biri ötekine kötü kötü bakar, öteki ona bir baflka taraftan bakar. Birbirlerini anlamazlar. Biraz da buna hizmet etmek istedik. Gerçeklerle yüzleflelim. Yüzleflmeden biz bunlar› de¤ifltiremeyiz. Derdimiz de buydu biraz. Sadece devrimcileri anlataca¤›m›z projelerimiz de var. Sinemada tekelleflme olgusu… Yap›m aflamas›ndan bafllayarak da¤›t›m›na kadar... Ne diyorsunuz bu konuda? O sorunlarla karfl›laflt›n›z m›? Bunun afl›lmas›nda yönetmeninden oyuncusuna, izleyicisine kadar, herkesin üzerine düflen görevler nedir? ‹ki tane çok büyük grup var sinemalar›n sahibi olan. Bir tanesi AFM, bir tanesi MARS grup, bir de bireysel sinemac›lar var. Buralara girmek için özel iliflkiler kurmam›z laz›m. Bir de da¤›t›m firmalar› var. Da¤›t›m firmalar›yla anlaflmak gerekiyor. O da¤›t›m firmas› ne kadar güçlüyse, filminiz o kadar çok sinema bulabiliyor gösterime girmek için. Burada sansür de bafll›yor. Bir firma, ben bu filmi göstermem dedi. Sak›ncal› buluyorum, kendi sinemalar›ma sokmayaca¤›m diyebildi. Bu kadar pervas›zca. Diyelim ki elli kopya yapt›n›z çok fazla de¤il az da de¤il. Bu elli kopyay› iyi sinemalarda göstermeniz laz›m. Yani herkesin gitti¤i, herkesin ulaflabildi¤i sinemalarda. Bir kere burada bir sorun bafll›yor. Da¤›t›mc› diyor ki ben sana o sinemay› bulam›yorum. fiu sinema olur, bu sinema olur. Da¤›t›mc›ya bir

“(...) o çok militan sinema, ya da propagandif sinemay› çok tercih etmeyip, yine biraz sineman›n öteki olana¤›n›, klasik dilini de kullanarak yani anlat›m biçimlerinin peflinde olan (...) bir kufla¤›n geldi¤ini söylemek, böyle filmlerin yap›ld›¤›n› söylemek mümkün.” kere orada ba¤›ml›s›n›z. Da¤›t›mc›n›n ciddi bir söz hakk› var. Bir de filmin üzerinden ald›¤› bir komisyon var. Hiçbir fley yapmadan onun üzerinden komisyon al›yor. Ondan sonra da o da¤›t›mc›yla o sinemaya girdi¤inizde sinemalar size “Ben bunu bir hafta oynatabilirim” diyebiliyor. Baz› filmler üç hafta oynatma garantisi al›rken, siz sadece bir hafta, “E¤er ifl yapabilirse kardeflim, ikinci hafta da oynat›r›m” diyor. ‹fl yapmazsa hemen ilk üç günde mesela bizim filmimizin böyle kalkt›¤› sinemalar oldu. Bunun gibi hani bize böyle çok gönüllü olmadan sinemas›n› veren sinemac›lar, hemen üçüncü günde sizden o sinemas›n› alabiliyor. Çok ciddi bir tekelleflme var asl›nda ve bu tekelleflme karfl›s›nda da buna karfl› koyacak henüz bir karfl› güç yok. fiimdi sendikalaflma çal›flmalar› var. Son dönemde Sine-Sen'de seçimler oldu ama iflte o seçimlerde de keflke daha iyi kullan›labilseydi bu f›rsatlar. Yani ciddi bir hareketlenme yafland› flu son iki üç hafta önce. Bunlar tabi ki çok net örgütlenme olmadan ya da benzer kayg›larla sinema yapan sinemac›lar›n yanyana durufllar› olmadan bunu aflmak mümkün de¤il. Yani bu keyfiyet, bu karars›zl›k zaten bu ülkenin her sektöründe iflleyen bir kurals›zl›k. Burada tabi çok daha s›cak bir para var ve sermaye için buras› çok rahat. Bir koy üç kazan fleklinde bir sektör oldu¤u için tamamen kendi kurallar›n› iflletiyor. Kendisiyse yukar›dan bast›r›yor. Burada yanyana geliflleri de daha fazla art›rmak laz›m. Asgari müfltereklerde ve yani her düzeyde... Bu ülkede can› yanan ve kendi sinemas›n› var etmeye çal›flan sinemac›lar›n yanayana

durmalar› gerekiyor. Sendika meselesi çok önemli. Sendikaya, Sine-Sen'e ciddi anlamda as›lmak gerekiyor. Yani yönetimi ne olursa olsun orada aktif yer almak gerekiyor. Çünkü tek gücü olan ya da yapt›r›m gücü olabilecek tek yer oras›. Siz kendi kültür merkezinizde kendi küçük meslek örgütlerinizle var oluyorsunuz ve olman›z da laz›m. Ama sendika önemli bir araç. Bu sektörde de Sine-Sen ciddi bir hareketlenme yafl›yor. Oyuncular farkl› bir ilgi gösteriyor. Yeni gelen yönetmen kufla¤› farkl› bir ilgi gösteriyor. Onlar öyle marjinal bir grup de¤il asl›nda. ‹zlediniz mi bilmiyorum son bir ayd›r orada seçimler oldu. Listeler ç›kt› falan. Gönül isterdi ki bu f›rsatlar daha iyi kullan›ls›n. Fakat flimdi de bir yönetim var oradan belli fleylerin olaca¤›na inan›yorum. Yani baflka kanal› yok. Baflka flekilde bunu de¤ifltirmek mümkün de¤il. Çünkü onlar flu anda çok güçlüler. Ve burada yurtd›fl›ndan beslenen bir sermayenin gücünden de bahsediyoruz. Yani bu sayd›¤›m›z gruplar›n, Mars grup, AFM grup dedi¤imiz de zaten böyle bir sermaye grubu yani Hollywood tekelleriyle birebir çünkü. Ve bu size Recep ‹vedik’lerle rekabet flans› tan›m›yor. Film bir giriyor vizyona, bütün sinemalar› kapat›yor. Adam diyor ki “Ben Recep ‹vedik oynataca¤›m, kusura bakma ben sana salon veremem.” Hakikaten filmi ürettikten sonra filmi izleyiciyle buluflturma noktas›nda sinemalar kurulmal›. Mesela bizim alternatif sinemalar›m›z›n olmas› laz›m. Bu yanyana gelifllerin böyle fleyler yarataca¤›na da inan›yorum. Bu mutlaka laz›m, yani öyle bir, iki, üç de de¤il yani mesela bu benim bir hayalim.

HAZ‹RAN 2009 | TAVIR | 45


röportaj

Hani ‹stanbul'da flöyle bir 8-10 tane sinemas› olsa böyle bir oluflumun; belki bu sendikaya ait sinema olur veya baflka bir kuruma… O zaman siz bunlara muhtaç kalmayacaks›n›z. Adam “Hay›r göstermiyoruz kardeflim” dedi¤inde, iflte “Buyrun benim zaten sinemam var, buyrun buraya gelin” diyebileceksiniz. ‹zleyiciyi ça¤›rabilece¤imiz mekanlar yaratmak gerekiyor. Hemen oradan Recep ‹vedik'e gelsek. Onun gibi suluz›rtlak filmlerin, ne bileyim yozlu¤un art›k tavan yapt›¤› filmlerin 3-5 milyon taraf›ndan izlenmesini neye ba¤l›yorsunuz? Bu ülkemizin zavall› halini gösteriyor.Yani maalesef biz o hale getirildik ki, yani insanlar ancak bu filmlere giderek kendi o ac› gerçeklerinden kaçabiliyorlar. Kaçman›n yollar›n› ar›yorlar herhalde. Çok içler ac›s› bir durum yani. Burada neye k›zaca¤›m› bilmiyorum. K›zg›n›m ama neye? Yani izleyiciye de k›z›yorum ayr›ca bir de Recep ‹vedik'ten hareket ederek böyle kendi hikayelerini anlatan, onun kendi hikayesi olan, bu ülkenin ac›lar›n› anlatan filmlere daha çok sahip ç›kmas› laz›m. Malesef flu anda tercih edilen bu, medyan›n da sürekli pompalamas›yla… Asl›nda bir yan›yla izleyicinin de kendi derdinden kendi gerçe¤inden uzaklaflmak e¤ilimi yüzünden oluyor bu, kaçmak istiyor yani kendi gerçe¤inden. Bu anlamda böyle filmler de kendine zemin bulabiliyor. Mesela Muro gibi bir film izleniyor, hem de onu, o filmde karikatürize edilen kifliler daha çok gidip izliyor. Yani sen afla¤›lan›yorsun o filmde, seni afla¤›l›yor o film ama... Rezalet bir film diye yazd›k onu biz. Evet gerçekten rezil bir film. Seni afla¤›layan bir filme gidip gülüyorsun. Yani bunlar› bazen anlayam›yorum gerçekten. Benim için de söz bitiyor, aç›klayam›yorum. Kendi gerçe¤inden bu kadar uzaklaflma e¤ilimi demek ki insan› bu aflamaya getiriyor. Toplumsal travma yafl›yoruz sanki. Bir delilik yafl›yoruz bence ama bu da çok sürmez yani daha ne kadar insanlar kafalar›n› kumun alt›na gömecekler? Ne kadar daha böyle fleylerle oyalanacaklar? Bunun sonu yok. Bunlar da bir gün tükenecek, bitecek diye düflünüyorum, öyle ümit ediyorum.

46 | TAVIR | HAZ‹RAN 2009

Peki son dönem çekilen filmlere de biraz bakarak Türkiye'de devrimci sinema ne durumda? Daha politikleflmifl hikayeler anlat›l›yor. Peflpefle gelen filmlere bakt›¤›m›zda daha politik. Çünkü; bir kuflak gelmeye bafllad›, ona kuflak demek belki yanl›fl, ikinci filmlerini yapt›klar›ndan sonra daha net getirilebilecek bir tan›md›r. Ama bu filmleri yapan arkadafllar›n, sadece bu y›ldan da bahsetmiyorum, mesela Takva filmini de say›yorum Yüksel Aksoy'u sayabilirim. Dondurmam Kaymak'› da; asl›nda biraz o kategorinin içine koymak gerekiyor, o da kendi içinde çok baflka politik yap›s› olan bir filmdir. Zaten Yüksel de öyle politik formasyonu olan bir arkadafl›m›zd›r. Yani oradan bafllayarak Yüksel'den, Özer'den iflte tek tek isim söylemeyeyim ama flu son iki-üç y›ld›r yap›lan filmlerde bir kuflak var. ’80’li y›llarda sosyalleflmifl, politikleflmifl o y›llar›n gerçekli¤i içinde büyümüfl bir kuflak flimdi sinema yap›yor. fiimdi onlar sinema yapmaya bafllad›lar ve onlar hikaye anlat›rken -ilk konufltu¤umuz mesele üzerine gideyim- bunlar› çok politikadan kopuk anlatam›yorlar. Çünkü; 12 Eylül'ü yaflay›p da gelmifller yani o süreçte büyümüfl olan bir kuflak bunlar. Özcan, Hüseyin Karabey, MKM'den Kaz›m ama bu dedi¤im gibi tamamen o dönemde yetiflmifl olman›n getirdi¤i bir fley san›r›m. Ve daha politik, politika konuflmaktan kaç›nmayan yönetmenler bunlar, öncelikle öyle söyleyeyim. Hani kendilerini öyle çok apolitik tan›mlamaktan, tamamen politik tan›mlamalar içinde de olan filmlerin içinde de gerçek insan hikayeleri konu edinen, politikay› konu edinen… Bir yan›yla zaten her fley politiktir diye düflünüyorum. Ama ifle biraz daha bizim taraftan, biraz daha soka¤›n o taraf›ndan, öteki taraf›ndan bakmaya çal›flan arkadafllar›m›z›n geldi¤ini söylemek laz›m. Ama dedi¤im gibi ikinci filmler ç›kacak ki ondan sonra bu bir kuflak m›d›r gerçekten, bir çizgi midir, de¤il midir onu daha net tan›mlayabiliriz. Hani art›k politika konuflmaktan kaç›nmayan yani o konuda çekingen olmayan, aç›k konuflan veya yeni bir sinema dili aray›fl› içinde de olan yani çok propagandif ya da militan sinema, ki bunlar sineman›n içinde

türlerdir, o çok militan sinema, ya da propagandif sinemay› çok tercih etmeyip, yine biraz sineman›n öteki olana¤›n›, klasik dilini de kullanarak yeni anlat›m biçimlerinin peflinde olan… Bu aray›fl da iyi bir aray›flt›r asl›nda. Elefltirici bir aray›flt›r. Böyle bir kufla¤›n geldi¤ini söylemek, böyle filmlerin yap›ld›¤›n› söylemek mümkün. Bu iddial› bir tan›m olacak herhalde. Çünkü bu sayd›¤›m isimlerin hiçbirinin ikinci bir filmi yok. S›rr› Süreyya Önder'i de saymak laz›m. O da önemli bir figür yani. S›rr› Bey'in de önümüzdeki dönemlerde daha önemli ifller yapaca¤›n› düflünüyorum. Yani art›k flartlar› da zorlayacaks›n›z. Evet flartlar› da zorlayaca¤›z. Zorlamak da gerekir. Bu tekellerin karfl›s›na; bu suluz›rtlak filmlerin, yoz filmlerin karfl›s›na eli yüzü düzgün filmlerle ç›kmak laz›m. Bir tokat vurmak laz›m bunlara. Yani gerçekten içimden geçen bu. Bir tokat vurmak laz›m. Peki ödüller konusunda ne diyorsunuz. Filminiz çeflitli ödüller ald›, Volga Sorgu ve sanat yönetmeni ödül ald› filminizden. Evet. Bana da genç yetenek ödülünü verdiler. Behlül Dal Genç Yetenek Ödülü… Bir de Radikal Halk ödülünü ald›k ‹stanbul Film Festivali’nden… Ama biz asla ödül almak için yapmad›k bu filmi. Bir de ödüller tamamen her festivalin kendi jürisine göre de¤iflir. Yani o jürilerin aç›kças› öznel tavr› çok belirleyicidir. Ama baz› festivaller vard›r ki orada özellikle hangi filmlere ödül verildi¤i, mesela ‹stanbul Film Festivali'nin çok net bir çizgisi vard›r y›llard›r süren. Onlar demin bahsetti¤im daha çok içe kapal› hikayeler “art house/sanat filmi'' dedi¤imiz türden filmlere ödül verirler. Biraz Avrupa merkezli bak›fl› var bu festivallerin. Festivaller, gidilse de olacak, gidilmese de olacak yerlerdir. Ama izleyiciyle her mecrada buluflman›n yolu olarak düflündük. Bizim için de oydu yani. Antalya bizim alelacele yetifltirdi¤imiz festivaldi. “Bari Antalya’ya yetifltirelim filmi” dedik. Orada da izleyici tepkisi bizim için güzeldi. Önemli olan oydu. Burada da Radikal Halk Ödülü'nü almak bizim için anlaml› oldu. Bu güzel söylefli için teflekkür ediyor, baflar›lar diliyoruz. Ben teflekkür ediyorum…J


haberler

Temel Demirer’e hapis cezası verildi sı nda Demirer; Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve MKP üyesi Ökkeş Karaoğlu'yla ilgili olarak yapmı ş olduğu konuşmaları ndan dolayı 5 ay hapse mah kum edil di. Du ruş ma da son savunması nı yapan Demirer, "Ben Çorumluyum. İbrahim Kay pak ka ya da Ço rum lu dur. Onu ve Deniz Gezmiş'i severim ve sevmem suç olarak nitelenemez" dedi.

Yazar Temel Demirer, Tunceli'de yap tı ğı bir ko nuş ma da "yasadı şı örgütü övdüğü" iddiası y la 5 ay ha pis ce za sı na çarptı rı ldı . Tunceli 7. Munzur Kültür ve Doğa Festivali çerçevesinde 22 Ağustos 2007'de bir panele katı lan Demirer hakkı nda "örgüt pro pa gan da sı yap tı ğı " id di ası yla Malatya 3. Ağı r Ceza Mahkemesi'nde dava açı lmı ştı . Daha sonra "suçlamanı n niteliği değişebilir" gerekçesiyle Demirer'in "suç ve suçluyu övmek"ten ifadesi alı ndı . Malatya 3. Ağı r Ce za Mah ke me si'nde görülen karar duruşma-

İddianamede, Emniyet kayı tları na gö re Te mel De mi rer’in, MKP/HKO üyesi Ökkeş Karaoğlu’yla ilgili olarak “Bu salonda, en son 30 Nisan 2005’te bu yerde yine ben oturuyordum. Ya nı m da ki ar ka da şı mı n ye rinde Sinan oturuyordu. Arkadaki üçüncü arkadaşı n yerinde Ökkeş oturuyordu. Ökkeş dedim ta nı r sı nı z, 17'ler den, Mercan'da kurşunlanarak katle dil di. Ger çek ten tüy le ri min diken diken olmaması mümkün de ğil. Ön ce onun anı sı önün de say gı y la eğil di ği mi, TCK'nı n suç sayması karşı sı nda bile saygı yla eğildiğimi söylemeyi bir borç bilirim” dediği yer aldı . o

İdil Tiyatro Atölyesi yeni oyununun çalı şmaları na başladı İdil Tiyatro Atölyesi yeni oyun hazı rlı kları na başladı . Ümit İlter’in yazdı ğı “Yaban Oğlak Mister Co’ya karşı ” isimli çocuk masalı ndan bir bölümünü sahneye uyarlayarak, 21 Haziran’dan itibaren sergilemeye başlayacak. 19. yı ldı r hapishanede bulunan Ümit İlter tarafı ndan yazı lan Yaban Oğlak Mister Co’ya Karşı adlı

kitabı n tanı tı mı amacı yla yazı lan oyun öncelikle İstanbulda, ardı ndan Anadolu’nun çeşitli kentlerinde sergilenecek. Oyunun sergilenmesine ek olarak, tecrite karş› mücadelede emek harcam›ş yazarlar›n da kat›lacağ› imza günleri de düzenlenecek.o

GRUP YORUM g ü n c e

3 9 Ma yı s 2009: Avusturya’nı n başkenti Viyana’da konser verdi. Konsere 1000 kişi katı ldı .

320 Mayı s 2009:

Rize’nin Pazar ilçesinde verdiği konserde 1100 kişiye seslendi.

313 Mayı s 2009: Ege Üniversi te si’nde ge le nek sel ola rak düzenlenen Canan Kulaksı z Şenliği’ne katı ldı . 4000 kişiye seslendi.

322 Mayı s 2009:

315 Mayı s 2009: Gemlik’te Be le di ye Dü ğün Sa lo nu’nda ver di ği kon ser de 600 ki şi ye seslendi.

327 Mayı s 2009: Marmara Üni ver si te si’nde Halk Bi lim Kulübü’nün düzenlediği söyleşide yaklaşı k 300 kişiye seslendi.

316 Mayı s 2009: Bursa’nı n Kestel ilçesinde, Kestel Kalesi’nde verdiği konsere 1400 kişi katı ldı .

Samsun Karadeniz Özgürlükler Derneği’nin Neco Düğün Salonu’nda düzenlediği konserde 1000 kişiye seslendi.

330 Mayı s 2009: Kocaeli’de

düzenlenen konserde 1400 kişiye seslendi. o

37. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali başlı yor Ulus la ra ra s› ‹s tan bul Mü zik Festivali, bu y›l 5–30 Haziran ta rih le ri ara s›n da ya p› la cak. 500’ü aflk›n yerli ve yabanc› sanatç›y› ‹stanbul’da ağ›rlayacak olan Uluslararas› ‹stanbul Müzik Festivali’nde bu y›l, senfoni ve oda orkestralar›, vokal konserler, oda müziği, resitaller olmak üzere toplam 18 etkinlik yer al›yor. Festival mekanlar› ise, geçtiflimiz senelerde olduğu gibi Aya ‹rini Müzesi’nin yan› s›ra, Topkap› Saray›, Süreyya Operas›, Arkeoloji Müzesi ve Lütfi K›rdar Kongre ve Sergi Saray›.

dün ya s› na kat k› lar da bu lun muş Türkiye ve yurtd›ş›ndan sanatç›lara; bu başar›lar›na bir teşekkür niteliğinde Yaşam Boyu Başar› ve Onur Ödülleri verecek. 37. Uluslararas› ‹stanbul Müzik Fes ti va li’nin 2009 y› l› Onur Ödülü, yurtiçi ve yurtd›ş›nda opera alan›nda gerçekleştirdigğ çal›şmalarla opera sanatç›sı Ayhan Baran’a verecek. Ayhan Baran’a ödülü 5 Haziran’daki Festival’in aç›l›ş gecesinde verilecek. o

‹stanbul Müzik Festivali, 2003 y›l›ndan bu yana klasik müzik

HAZIRAN 2009 | TAVIR | 47


haberler sa... kı sa... kı sa... kı sa.. kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı -

3İstanbul Okmeydanı ’nda Sibel Yalçı n Parkı ’nda Yaz etkinlikleri başladı . İdil Kültür Merkezi ve Okmeydanı Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin birlikte düzenlediği film gösterimi ve konserlere başlandı . Parkta cuma akşamları çizgi sinema, cumartesi ve pazar akşamları da yerli ve yabancı filmler izletilecek. 27 Haziran Cumartesi günü de Sivas Katliamı ’nda hayatı nı kaybedenler için bir anma gecesi yapı lacak. 316. Uluslararası İstanbul Caz Festivali, 2-15 Temmuz tarihleri arası nda yapı lacak. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafı ndan düzenlenen 16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali, 2 – 15 Temmuz tarihleri arası nda yapı lacak. 16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali konserlerine bu yı l, Cemil Topuzlu Açı k Hava Sahnesi’nin yanı sı ra The Marmara Esma Sultan, Aya İrini Müzesi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, İstanbul Modern, Nardis Jazz Club ve İstinye Park ev sahipliği yapacak.

Festival’in gelenekselleşen etkinliği Caz Vapuru’na bu yı l bir de Balkan Vapuru eklendi. Festival, 5 ve 12 Temmuz Pazar günleri müzikli Boğaz turları yla sürerken, “Sokak Konserleri” başlı ğı altı nda konserler düzenlenecek. 338. Orhan Kemal Roman Armağanı Livaneli'ye verildi. Yazar Orhan Kemal'in vefatı nı n 39. yı lı dolayı sı yla Beyazı t'taki Orhan Kemal Kütüphanesi'nde düzenlenen törende, Orhan Kemal'in şiirlerinden örnekler okundu. Yaşar Kemal, yaptı ğı konuşmada, "Orhan Kemal'in değeri anlaşı lmadı . Şikayetim var. Türkiye Yunus Emre, Evliya Çelebi, Karacaoğlan, Nazı m Hikmet yaratmı ş bir ülke. Orhan Kemal'in değeri anlaşı ldı ğı zaman Türkiye, Türkiye olur" diye konuştu. Zülfü Livaneli de yazarlı ğı n usta ve çı rak ilişkisi içerisinde geliştiğini belirterek, kendi ve sonrası ndaki kuşağı n, edebi anlamda beslenebile-

ceği yazarlar bulunması sebebiyle çok şanslı oldukları nı söyledi. 3 Rı fat Ilgaz, memleketi Cide’de anı ldı . Rı fat Ilgaz, doğumunun 98. yı lı nda Kastamonu’da düzenlenen bir dizi etkinlikle anı ldı . Kastamonu Rı fat Ilgaz Kültür Merkezi’ndeki etkinliklerde; Nilay Yı lmaz ve Ali Kı rkar, öğrencilere yönelik yaratı cı drama uygulamaları ndan örnekler verdi. Ayşegül Şen, ise Nilgün Ilgaz’ı n “Dostum Çino” adlı kitabı ndan bölümler okurken, Nilgün Ilgaz da öğrencilerin soruları nı yanı tladı . Mavisel Yener ise günlük yaşamda Türkçe’nin yanlı ş kullanı mı na dair örnekler verdi. Kastamonu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin hazı rladı ğı Rı fat Ilgaz konulu resim sergisi de günboyunca gezildi. Sahneye son olarak öğrencilerden oluşan Cide Kaymakamlı ğı Rı fat Ilgaz Korosu çı ktı . Koro, türküler ve çok sesli şarkı ları n yanı sı ra koro şefi Muharrem Baz tarafı ndan bestelenen Rı fat Ilgaz’ı n “Çocukları m” adlı şiirini de yorumladı .o

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... AL3Mektubumu buldun mu?

3aşı k veysel

3etni-ka

3güzel günler

göksel Avrupa Müzik

Kalan Müzik

pangea Art Müzik

düşbaz İber Müzik

48 | TAVIR |HAZIRAN 2009




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.