kültür sanat yaflam›nda
• 2008/03
•
say› 71
•
2.25 YTL(KDV’li)
mart 2008
›ssn 1303-9113
tuzla tersane iflçileri: “ölümü dost edindik”
. amerikan bezinden türban takmak . sanatta s›n›f tavr›
. yüre¤i gazze’de kanayan sürgün: george habbafl . tiyatroda sansür ve tiyatronun bugünü . anadolu’da afl›kl›k gelene¤i
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek
Ölümün so¤uk yüzü vard› her yanda geçen ay. Ölüm götürüldü s›n›rlar›m›zdan ötelere, “vatan›n ve milletin bölünmez bütünlü¤ü” sahte amac›yla… Bölen de kendileriydi oysa; ortada vatan, onur, namus b›rakmayan, her fleyi üç-befl dolara satan da… Bayra¤a sar›l› tabutlar gördük dizi dizi… Belki mezarlar› bile olmayanlar› göremedik ama, göstermediler onlar› bize… Haks›z bir savafl›n ma¤durlar› yine analar oldu. Onlar a¤lad›, bir tek onlar›n gözyafllar›yd› gerçekten yanaklardan en içten ak›fl›yla yerlere düflen. Görün onlar› ve öfkelenin bu zulmün yarat›c›lar›na…
Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com
Ölüm sadece s›n›rlar›m›zdan ötede de¤ildi, flurac›kta, Tuzla’dayd›… Koskoca gemileri
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
lar çünkü kaçak çal›fl›yorlard›. ‹simleri bile yoktu yani tersane kay›tlar›nda. Onlara sor-
köle eme¤inden daha a¤›r bir çal›flma temposuyla ama köle ücretinden de düflük bir paraya infla edenlerin onar onar ölmesi, yok ölmesi de¤il resmen öldürülmesi patronlar taraf›ndan, yüre¤imizi flubatta yakan en ac› olaylardand›. Öyle bir vahflet ki yaflanan Tuzla’da, henüz ölmüfl bir iflçiyi sudan ç›karmak için denize dalan dalg›çlar, alt› ay önce ölen bir iflçinin daha cesedini ç›kar›yorlard›. Kay›ts›zd›duk, anlatt›lar. Okuyun dediklerini ve bir kez daha öfkelenin bu zulmün yarat›c›lar›na… ‹çinde katliamlar›n, katliamlar›n yarat›c›lar›na karfl› direnifllerin, K›z›ldere misali ma-
Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
nifestolar›n, ölümlerin, ölümlerde yeniden do¤umlar›n, ayaklanmalar›n ve Newrozlar›n oldu¤u bir ayday›z. Ne kadar hüzünlensek ölümlerde, bir o kadar da onurlan›r, coflkulan›r›z direnifllerde. Evvelden ahire ölümlerle tafl›n›yor ama gelenekler. Tercih bize ait de¤il. Sadece tarihin emretti¤i flekilde hareket ediliyor, o kadar… Mart belki
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
de s›n›flar savafl›n›n en yo¤un yafland›¤› aylardan biri. Bu savafl›n 盤l›¤› var sayfalar›m›zda, duyun ve öfkelenin bu savafl›n haks›z taraf›na… Bu say›m›zda, kapa¤›m›zdan içerideki yaz›lara kadar bizimle olan bir konu¤umuz var.
Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI
Eme¤ini, ürünlerini ve dostlu¤unu bizden hiçbir zaman esirgememifl ressam Avni Memedo¤lu, devrimcilerin yan›nda ve devrimci sanat›n tam ortas›nda geçen yaflam›yla bu ülkenin onurlu ayd›nlar›ndand›. Mart ay›na da o’nun çizgileri yak›fl›rd›. Kendisini sayg›yla an›yoruz. Nisan ay›nda buluflmak üzere.
Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n
Dostlukla… tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
03/2008
3 ölüm hep kime düfler?
3
5 5 8 9 11 14 16 18 19 22 25 26 29 31 32 33 36 39 42 44 46
MAKALE ölüm hep kime düfler? MAKALE amerikan bezinden türban fi‹‹R r›fat ›lgaz DE⁄ERLEND‹RME tiyatro gündeme vurmaya devam ediyor hala DE⁄ERLEND‹RME sanatta s›n›f tavr› DENEME 8 Mart dünya emekçi kad›nlar günün kutlu olsun! DENEME kaç›nc› ölmemiz bu? DENEME newroz bizi ça¤›r›yor ‹ZLEN‹M has›r örgücülü¤ü B‹YOGRAF‹ george habbafl HAP‹SHANEDEN bahara kesecek bir gün topra¤›m T‹YATRO “sofokles’in antigone’u” T‹YATRO sivas’93 fi‹‹R kemal özer AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM ARAfiTIRMA anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - l RÖPORTAJ tuzla tersane iflçileri RÖPORTAJ haflmet zeybek DENEME ferman amerika’n›nsa S‹NEMA ulak HABERLER
3 amerikan bezinden türban
11 sanatta s›n›f tavr› 3
22 3
3
33 anadolu’da afl›kl›k gelene¤i-l 3
kapak 3 avni memedo¤lu
george habbafl
makale
ölüm hep kime düfler? tav›r
Do¤an›n diyalekti¤inin yaflam›n karfl›s›nda yer alan aya¤›d›r ölüm. Her canl› do¤ar, yaflar ve ölür hayat›n do¤al ak›fl› içerisinde. Ölümün bir de do¤al olmayan› vard›r, ki ölümün bu türünün tamam› insano¤lunun elinden ç›kmad›r. Bir hayvan› düflünün. O, sadece ve sadece yaflamak için avland›¤›nda bir canl›y› öldürür. Onun d›fl›nda herhangi bir canl›ya zarar verdi¤ini, örne¤in zevk için bir canl›y› öldürdü¤ünü göremezsiniz. Yapmaz, do¤as›nda yoktur çünkü. Peki insan›n do¤as›nda var m›d›r ki, do¤al olmayan ölümler hep onun elinden ç›kmad›r? Yok, öyle de¤il elbette. Bu durumun kal›t›mla veya genlerle ilgili oldu¤unu ancak idealistler savunabilir. ‹flin bu k›sm› zaten bizi ilgilendirmiyor. Bizi bu ölümlü dünyada, insan elinden ç›kan ve iflin do¤al ak›fl›n› bozan ve hele de son günlerde giderek ar-
avni memedo¤lu
tan ölümlerin alt›nda yatan esas nedenler ilgilendiriyor. Ac›d›r ölümler ve hep erkendir ozan›n dedi¤i gibi, kim ne derse desin. Nihayetinde ölen bir insand›r; ac›-tatl› y›llar yaflam›fl, ailesiyle birlikte nice güzellikler görmüfl, geçirmifltir. Koskoca veya k›sac›k da olsa, dolu dolu bir ömür b›rakm›flt›r geride. Tarih onu, s›n›flar savafl›nda hakl›n›n ve haks›z›n taraf›nda, gerillayken ya da askerken ölümle tan›flt›rm›flt›r örne¤in. Ya da memleketin ta öte ucundan getirilip bir tersanede deyim yerindeyse sadece bo¤az toklu¤una çal›flmaya zorlanm›fl, oradayken onun can güvenli¤ini hiçe sayan patronlarca adeta ölümü planlanm›flt›r. Hangi birini sayal›m, daha anne bile diyemeyecek yafltayken, tek suçu Irak’ta do¤mak olan bebelerin Amerikan bombalar› alt›nda ölümünü hangi do¤all›¤a s›¤d›ral›m?
Ya da vatan› savunma ad›na baflka ülkelerin topraklar›na girip, orada kar alt›nda donarak ölmenin do¤all›¤› nerededir? ‹flte bahsetti¤imiz do¤al olmayan ölümler bunlard›r. Bu anlat›lanlar d›fl›nda insan elinden ç›kan ve do¤al olmayan daha o kadar çok ölüm vard›r ki, saymaya bu derginin sayfalar› yetmez. “Suç” diye adland›r›lan ve gazetelerin üçüncü sayfalar›ndan taflan, ad›na yarg› dilinde “adli vakalar” denilenleri hiç saym›yoruz, ki onu saymaya ansiklopediler bile yetmeyecektir. Vatan ne kutsald›r gerçekten. U¤runa ölünecek en büyük de¤erlerdendir insan nezdinde, halk nezdinde. Evidir, yurdudur, oca¤›d›r tüten, nefesidir, aflk›d›r, sevdas›d›r vatan insan›n... Birileri gelip, postallar› alt›nda ezmeye kalkt›¤›nda vatan topraklar›n›, art›k orada her fley talidir, tek yol kal›r geriye: Direnifl! ‹flgalciye karfl› ölümüne direnifl. O ölümler do¤al olmamas›na ra¤men üzmez insan›. Aksine, dudaklarda gülümsemeyle verilir son nefesler. Ama ortada gerçekten bir vatan savunmas› yok da, sadece egemenlerin ç›kar kavgalar› varsa? Ve o savaflta(!) ölenlerin bundan bir nebze de olsa haberi bulunmuyorsa? Bilmiyorlarsa neden öldüklerini, onlar vatanlar› için öldüklerini san›yorlarsa? ‹flte o zaman anlat›lmas› gereken gerçekleri hiç zaman kaybetmeden anlatmak elzemdir. Son günlerin birinci gündeminden bahsediyoruz. Televizyonlardan, gazetelerden kan renginde 盤l›klar yükseliyor. “Ölün! Onar onar, yüzer yüzer, biner biner ölün!” diye bas bas ba¤›r›yorlar vampir ruhlu kan içiciler. Dökülen kanlardan siyasi ve ekonomik rant elde edecek olanlar, vatan savunmas› gibi kavramlarla alakas› olmayan bir biçimde komflu bir ülkenin s›n›rlar›n› ihlal ederek, s›n›rötesi harekatta ölenleri zerre kadar düflünmüyor-
MART 2008 | TAVIR | 3
makale
lad›¤›ndan bu yana? Ne için yap›l›yor bu s›n›r ötesi harekat, vatan›n ba¤›ms›zl›¤› için mi? Ne ba¤›ms›zl›¤›, daha NATO’ya girilirken teslim edilmedi mi ABD’ye bu ülkenin anahtarlar›? Girilen askeri-ekonomik iliflkiler, imzalanan onlarca anlaflmayla verilmedi mi bu ülkenin tapusu ellerine? Hangi ba¤›ms›zl›ktan söz ediliyor, hangi “vatan›n ve milletin bölünmez bütünlü¤ü”nden dem vuruluyor? Yalan ve demagojiden öte bir fley de¤ildir bugün siyaset ad›na edilen sözler. Hep bir kand›rmacan›n ortas›nda bu ülkenin halklar›. Hep bir yan›lsama, hep bir kabullenifl... Gerçekleri ifade edenin ya sesi k›s›l›r ömür boyu hapislerde, tecrit alt›nda çürütülür, ya da katledilir sokak ortas›nda, evlerde, hapishanelerde... Gidilecek onuncu köy yoktur ama do¤ruyu ifade edene. Kovulunsa da dokuz köyden, o dokuz köyün bir tekini bile terk etmemek onurunu tafl›mal›d›r.
lar iflte. Bayra¤a sar›l› tabutlar geldikçe, at›lan hamasi nutuklara bir yenisi ekleniyor sadece o kadar. Art›k zaten matbu hale gelmifl, klifle laflard›r askeri ve mülki erkan›n a¤›zlar›ndan dökülenler asker cenazelerinde. Samimi gözyafllar›, sadece ve sadece askerin ailesinin gözlerinden dökülenlerdir. Yoksul gözyafllar›d›r onlar çünkü. Bundan gayr›s› sahtedir. Tuzu kurular›n çocuklar›n›n, bu ülkenin zenginliklerini sömürgecilerle beraber iç eden burjuva tak›m›n›n evlatlar›n›n bayra¤a sar›l› tabutlarla topra¤a verildi¤i görülmedi bu ülkede. Görülmeyecek de.
manl›k(!) da yoksullu¤un niflan›d›r her daim. Burada gönlü boldur burjuvazinin. Onlar için, onlar›n ç›kar› için ölen her askere, flövalye ünvan› veren krallar gibi bol keseden flehitlik, kahramanl›k unvanlar› da¤›t›rlar. Onlarda daha çok vard›r bu ünvanlardan. O zaman daha çok ölüm, daha çok cenaze, daha çok devlet töreni, daha çok hamasi nutuklar, daha çok sahte gözyafl›, daha çok mezarl›k, daha çok flehitler an›t› ve tabidaha çok para...
Ölün hiç durmadan Mehmetçikler! Ölün ki kaymas›n kan içicilerin alt›ndaki topraklar. Ölün ki sürüp gitsin bu han-› devran, bu az“Bir eski Acem flairi : g›nca sömürü. Ölün ki, kans›n bu halk yalan‘Ölüm âdildir’ diyor, lara; düflünmesin, tart›flmas›n, kaderine raz› ‘ayn› haflmetle vurur flah› fakiri.’ olsun. Ölün ki servet kazans›n silah tekelleri, Hâflim, düflen her bombada New York, Tokyo ve biluneden flafl›yorsunuz? mum borsalar tavan yaps›n. Siz ölün ki halel Hiç duymad›n›z m›yd› kardeflim, gelmesin holdinglerin karlar›na. Siz ölün ki herhangi bir flah›n bir gemi ambar›nda emperyalizmin iflbirlikçisi hükümet sallanbir kömür küfesiyle öldü¤ünü?...” diyor Na- mas›n iktidar koltu¤unda... z›m Usta. Duymad›k gerçekten. Duymayaca¤›z da, ayn› bu ülkenin para babalar›n›n ço- Kim aksini iddia edebilir bu gerçeklerin? Art›k cuklar›n›n “teröristlerle girilen s›cak çat›flma- kaçacak delikleri kalm›fl m›d›r? Ne kalm›flt›r da” öldüklerini duymayaca¤›m›z gibi... ellerinde bask›dan, terörden gayr›? Tek bir do¤ru söz ç›k›yor mu a¤›zlar›ndan? Yalana Ölüm hep fakire düfler savafllarda. Kahra- batmam›fllar m›d›r, bu ezen-ezilen savafl› bafl-
4 | TAVIR | MART 2008
Do¤rular› söylemek boynumuzun borcudur. Her daim do¤ru bildiklerini söyleyenlerin, do¤rular›n u¤runa ölmesini bilenlerin soyundan›z. Dün öyleydi, bugün de öyle, yar›n da öyle olacak... Ölümü ezilenler yaratmad›. S›n›flar› da, s›n›f kavgas›n› da. Toplumlar tarihi de, s›n›flar savafl› da, do¤an›n diyalekti¤i içinde geliflti, bugünlere geldi. Ezenler ezilenlere savafl açt›, iktidar kavgas› böyle bafllad›. Ezilenlerin, bu bask›c› sistemden kurtulma haklar› vard› ve onu kullan›yorlar iflte binlerce y›ld›r. Savafl› bafllatan, ezilenler olmad› hiçbir zaman. Bugün de öyledir. Ancak, kimsenin kimseyi sömürmedi¤i, eflit-özgür bir düzene kavuflman›n yolu bu savafl› kabul etmekten, bu savaflta ölüm dahil her türlü bedeli ödemekten geçiyor elbette. Savafl› bafllatan burjuvaziye, “Savafl›n kabulümüzdür” diyenler, geçmiflten bugüne bu bedelleri ödediler, ödemeye devam ediyorlar. S›rt›nda asker üniformas›, yaban ellerde donarak ya da çat›flmalarda ölüp gidenler herkesce bilinmelidir ki, yaln›zca Amerikan emperyalizminin ve onun bu ülkedeki iflbirlikçilerinin ç›karlar› için düflüyorlar topra¤a. Bu gerçe¤in art›k herkes taraf›ndan bilinmesi gerekiyor. Bilinsin ki bu kan içiciler yerlerinde rahat oturamas›n. Bilinsin ki, burjuvazi art›k kendisi için ölecek birilerini bulamas›n.
makale
amerikan bezinden türban tav›r
Kilisenin hayat›n her alan›ndaki tahakkümü, yeni ifl alanlar›na, serbestçe çal›flacak iflçilere ve ürettiklerini rahatça her tarafa gönderebilece¤i koflullara ihtiyaç duyan yeni kentli ifl adamlar›n›n önünü kapat›yordu. Tümüyle ortadan kald›r›lamazd›, gerekmezdi de. Ama kilise toplumsal hayat› belirlemekten el çektirilip, bireylerin manevi ihtiyaçlar›n› karfl›lamakla s›n›rland›r›lmal›yd›.
Dolay›s›yla dini inanç art›k kifli ile inand›¤› tanr›s› aras›ndaki bir iliflkiydi, bir baflkas›n› ya da baflka kurumlar›, toplumsal yaflam›n herhangi bir baflka alan›n› belirleyemez olmal›yd›. Bu, “laiklik” olarak dilimizde kavramlaflt›. Bugün “laik cumhuriyet” sözünü muhalefet bayra¤› gibi, her dakika dalga dalga yayanlar kendilerini devletin as›l sahibi olarak görmektedirler. Ama devlet, en baflta devasa Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› gibi bir kurumla, sonra da ‹mam-Hatip Liseleri, Kuran kurslar› ve binbir türlü faaliyetleri ile, laik de¤ildir. Ve laikli¤i savunanlar›n hiçbiri devletin bu niteli(ksizli)¤ini görüp elefltirmiyor, ama bu haliyle onu korumay› ilk ve acil görev say›yorlar. Demek onlar da laik de¤iller, ama müthifl laikçidirler!.. ‹slam›n erdem olarak s›ralad›¤› bütün ama bütün insani de¤erleri yerle yeksan ederek, görülmemifl bir zenginleflme h›rs›, görülmemifl bir güçlüye yaranmac›l›k, görülmemifl bir halk›/halklar› afla¤›lama, azarlama ile hükümet edenlerin, hükümet ederkenki hallerinin dindarl›k olmad›¤› çok aç›kt›r. Din kardefllerini katleden Irak iflgalcisi Amerika’n›n “stratejik müttefiki” olmakla büyük sevap kazanm›flcas›na övünen, Filistin iflgalcisi ‹srail’in bölgedeki en yak›n, belki de tek güvendi¤i dostu olmakla ayr›ca övünerek onlarca ortak askeri anlaflma imzalayanlar›n bunlar› dindarl›klar›ndan yapt›klar› düflünülemez. Ya bunca “iman, itikat, inanç” içerikli yeri gö¤ü inleten tantanalar, tart›flmalar, fliirligözyafll› gösteriler neydi? ‹nançla ilgili de¤ilse, müthifl ve pervas›z bir pazarlama tekni¤i ile karfl› karfl›yayd›k. Onlar bu mevzuda dindar de¤il, dinci idiler. (Bu yaz›y› okumakta olan dindar ve laik olanlar› tenzih ederek) Ayn› kundurac›, sucu, börekçi, hal›c›, elektrikçi gibi... Dinciler ve laikçiler… Geliflmeler karfl›s›nda ne düflündükleri soruldu¤unda, “Askerin ne düflündü¤ü bellidir, bir fley söylemek malumun ilan› olur.” buyurdu pafla hazretleri. Oysa malum olan baflkayd›. Malum olan, Sincan’da Filistin’in ‹srail sald›r›lar›na karfl› direniflini temsilen haz›rlanan bir tiyatro gösterisini konu mankeni seçip, paletleri özenle ya¤lanm›fl tanklar› Sincan sokaklar›nda haki bir haflmetle dolaflt›rmakt›. “Aya¤›n›z› denk al›n!” uyar›s›yd› bu. “Memleketi sahipsiz san›p da fleriat getirme niyetlerini aç›k eden” denildi onlar için. Elbette böyle ucuz de¤ildi mevzu, en fazla, seçmenlerinin dini duygular›na da hitap eden bir iki basit düzenleme sonras›nda bu flekilde suçlan›nca cevap veremez halde kalmalar›yla maluldüler dincilerimiz.
MART 2008 | TAVIR | 5
makale
¤unlukça tercih edilen haline geldiler. Kuruluflundan beri kendilerini devletin as›l sahibi, hamisi sayanlar›n çok canlar› s›k›ld› bu ifle. Mustafa Kemal, kabrinden o kadar s›k rahats›z edildi ki... Hükümet olanlar›n seçmenlerine söz verdikleri, inançlarla ilgili herhangi bir uygulama ya da düzenlemeyi gündeme getirmeleri an›nda an›tkabir gösterileriyle karfl›l›k buluyordu. Ve düflünceleri herkesçe “malum” olan askeriye “görev”e ça¤r›l›yordu. Kavgan›n k›z›flt›r›ld›¤›, seslerin her yükseldi¤i zamanda hangi ekonomik politikalar gündemdeydi, hangi yasalar oylanarak uygulamaya sokuluyordu? Ve bunlara karfl› ç›kacak c›l›z seslerin kartopu gibi ço¤almas› ihtimali nas›l da bo¤uluveriyordu. Mevzunun ülke içindeki temel ifllevi özetle bu sorular›n cevaplar›ndayd›.
Malum olan, her f›rsatta ve nüfuz edilebilen her iktidar alan›nda dincilerin afla¤›lanmas›, yüzlerine bile bak›lmamas›, tokalafl›lmamas›, türbanl› efllerin orduevlerine vb. tesislere asla sokulmamas›yd›. Ve daha düne kadar, her devlet kurumunun içini, bahçesini, kenar›n›, arkas›n› “kamusal alan” ilan edip buralara da sokulmamalar› için özel gayret göstermekti. Sahibinin sesi medyan›n en pespaye alk›fllar› ve deste¤iyle vatandafl› bu olas›, hatta acil tehlike olan fleriattan kurtaracak en güven duyulan yegane kurum askeriyeydi.
yerde “gömlek de¤ifltirdiler”. Giremedikleri yerde baflörtüsü üzerine peruk takt›lar. Kimse önermedi, kendilerinin buldu¤u “çözüm”dü bunlar ve e¤er ahlaki olarak az da olsa kötü bir yan tafl›yor hissi uyand›r›yorsa bunun günah› da onlar› buna “mecbur eden”lere aitti. Çal›flkand›lar, gecekondulular›n umutlar›n› gerçe¤e dönüfltürmek için kan-can bedeli mücadele eden, sokaklar›n ustalar› devrimcilerden boflalan alan› doldurmak onlara düfltü. Sokak sokak çal›flman›n yollar›n› yordam›n› yanlar›na dan›flman olarak ald›klar› “eski solcu”lardan ö¤renerek yürüdüler. Ö¤rendiklerini kendi kültürleri ile birlefltirince ucube bir sadakac›l›k ç›kt› ortaya. Tabi ki sadakaya lay›k görülen dilenciler güruhu haline getirilen yoksullard›. Ekmek ile onur, so¤uk ile onur, erzak torbas›na-kömür torbas›na muhtaçl›k ile dilencilik durumu hiç aç›ktan yan yana getirilmedi. ‹slam›n “zekat” müessesesi bu ifl için kullan›lacak biçilmifl kaftand›, takiyeli haliyle de olsa… Yan yana getirilmedi çünkü biliniyordu ki her fleye ra¤men ve her fleyin ötesinde onur, aç›kça s›nanamaz bir dirilikte yaflamaktad›r bu topra¤›n insanlar›nda.
“Amaca giden her yol mübaht›r”›n bizim “dincilerimiz” nezdinde en baya¤›, en görgüsüz, en h›rsl› ve kimi zaman alçakça da olabilen halidir “tak›yye”... ‹slam›n do¤uflu s›ras›nda kimi konularda ve kimi zaman kendilerini aç›k etmenin yok olmak anlam›na geldi¤i durumlarda baflvurulmufl bilinçli hile; as›rlar, bin y›llar sonras›n›n Türkiye’sinde ne kadar çok konuflulur oldu. Böyle diyerek küpünü doldurdu köflebafllar›n› tutanlar. Böyle yaparak onbinlerce insan›n biriktirdikleri kazançlar›n› toplay›verip holdingler kuruverdiler. Ve sonra inkar ettiler borçlar›n›. Böyle yaparak yürüdüler… “Yürü ya kulum!” diye vahiy inmifl gibi h›rsl›, hedefe kenetlenmifl, çal›flkan, Ve genifl kitleler nezdinde hükümet olmainatç› ve “inançl›” yürüdüler… Terledikleri ya aday olan bütün yiyiciler aras›nda ço-
6 | TAVIR | MART 2008
‹nançlar› gere¤i bafllar›n› örten kad›nlar, y›llarca YÖK taraf›ndan üniversitelere, bütün devlet kurumlar›n›n amirleri taraf›ndan kurum binalar›na al›nmad›lar. Soruflturmalara u¤rat›ld›lar, at›ld›lar, sürüldüler… Direndiler de… Taleplerini dile getirdikleri bir çok eylem yapt›lar, Çok flafl›rd›lar önce, çünkü yanlar›nda olmas›n› bekledikleri onca kifli, kurum yanlar›nda olduklar›n› bile aç›klayamaz iken devrimciler vard› yanlar›nda, Grup Yorum vard›. Hak idi as›l olan. Hakl›yd›lar ve kazanmal›yd›lar. Abdi ‹pekçi Park›’nda, Ankara’n›n müthifl ayazlar›n› teneke içindeki atefl ile k›r›p da¤›tan TAYAD’l› ailelerin 50 metre ötelerinde kendi haklar› için beklefltiler k›sa sürelerle… Meclis önlerindeydiler s›k s›k. Mitinglerdeydiler… Sonra…? Sanki bütün sorunlar› çözülmüfl gibi sustular. Sustular uzlaflarak. Sustular yok sayarak. Sustular ki ne sustular! Bir kez daha icazet al›n›p hükümet olunduktan itibaren… Washington’da, “Bu adam› deli¤e süpürüp atmay›n, kullan›n” diyen dan›flman› arac›l›¤›yla iflbirlikçilik görevine ne kadar, nas›l, neler pahas›na gönüllü oldu¤u ifade edildikten sonra… ‹cazetle görev al›nd›ktan sonra… Sustular Irak’a bomba ya¤d›ran uçaklar ‹ncirlik’ten birbiri ard›na havalan›rken. Sustular kilometrelerce mühimmat yüklü kamyon kervan› yollara dizilmifl
makale
Irak’a ölüm tafl›yorken. Sustular iflkence uçaklar› Ortado¤u’dan ve her yerden “terörist” say›l›p tehlikeli görülen insanlar›, müslümanlar› gizlice kaç›r›p ‹ncirlik üzerinden gizli hapishanelere tafl›rken…Ülkenin hapishanelerinde 122 can pahas›na insanl›k onuru savunulurken… Ve daha neler neler yaflan›rken sustuklar› gibi baflörtüleri için dahi konuflmad›lar… “Yeflil Kuflak” ad› verilmiflti Yeni Dünya Düzeni’nin uzant›s›, Büyük Ortado¤u Projesi’nde özgürlefltirilecek, demokratiklefltirilecek ve inançlar› ›l›ml›laflt›r›larak tehlike olmaktan tümüyle ç›kacak ülkeler bütününe... Amerika baflta olmak üzere emperyalizmin iflbirlikçisi yönetimler eliyle her türlü yeralt›, yerüstü zenginlikleri ile direkt emperyalizmin ç›karlar›na hizmet edilecekti. Amerika ›l›ml› ‹slam istedi, Hükümet çoflkuyla göreve talip oldu, kendini kabul ettirene dek ordudan f›rça üstüne f›rça yerken dincilerlen hiç hak talebi hayk›r›fl› gelmedi, Birkaç c›l›z sesi aç›kça, edepsizce azarlayarak susturdular. (Azar› yiyip susanlara ne demeli!) Ve zaman› geldi. YÖK baflkan› de¤ifltirildi. Baflörtüsü yasa¤› önünde suni biçimde örülmüfl yasal engellerin kald›r›lmas› için ad›mlar at›ld›. Laikçiler ayakta, dinciler karfl› atakta… Cumhuriyeti korumakla yükümlendirilen orduya ne oldu? Laikçilerimizin beklentilerinin aksine Pafla hazretleri k›sac›k bir aç›klama d›fl›nda susmakta hala. Sustururlar… Washington onayl› politikan›n karfl›s›nda durma ihtimali ortadan kalkal› çok zaman oldu. West Point’lerde az dirsek çürütmedi askeri hiyerarflinin üst basamaklar›n› t›rmanacak olan omzu kalabal›klar. Ekmek -pardon jambon- yedikleri taba¤a tükürecek de¤ildiler ya! Ortal›k kar›fl›k yine. Üniversiteler bütün sorunlar›n›n ötesinde ve asla karfl›laflt›r›lmayacak kadar öncelikli olarak bu mesele üzre tav›r, tutum almaktalar. Kimi, hali haz›rdaki düzenlemeleri yeterli say›p baflörtüsü ile okula, binalara ve derslere girilmesini serbest sayd›. Kimi, okula girifle izin verdi ama binalara almad›. Kimi bina-
lara da ald› ama derslere almad›. Kimi ise hala askeriyeden, olmazsa Yarg›tay, Dan›fltay vs. gibi yüksek yarg› organlar›ndan büyük olas›l›kla gelecek yasak karar›na bel ba¤lam›fl vaziyette, yasakç›l›kta ›srarl›… Onlar böyle ne yapacaklar›n› düflünedursunlar, üniversite bileflenlerinin ilk akla gelenleri hocalar ayr› ayr› gruplaflarak aç›klamalar yapt›lar. Bir kesim “Yav, b›rak›n bu yasakç› kafay›, flu bez parças› amma da meflgul etti hepimizi, biz biraz da iflimizle, bilimle u¤raflal›m gayr›” anlam›na gelecek cümlelerle özgürlükçü yaklaflt›lar mevzuya. Özgürlüklerin en rezil ve pervas›zca yok edildi¤i insan›n insan oldu¤undan utanaca¤› öyle a¤›r sald›r›lar vard› ki suskunluk bir daha konuflma hakk›ndan feragat demekti, susmufllard›… Ama flimdi konufltular… Bir di¤er cephede ise y›llard›r tak›yye yapan ama flimdi kendilerini de, düflüncelerini de aç›klayarak hükümete güç vermek gerekti¤ine inananlar vard›. Onlar da “Yetti gayr›, b›rak›n art›k bu yasaklar›, herkes de¤ilse de bizler rahatça namaz›m›z› k›lal›m okul bahçelerinde, hava güneflli olunca serin koridorlara tafl›nabilelim. fieklimize biz karar verebilelim.” dediler. Yani anlad›¤›m›z, biraz özgürlükçüymüfl gibi yap›p çok yasakç›l›klar›n› aç›k eden, kamusal alanlar› darmada¤›n ettikten sonra her yeri kendi alan› ilan etmeye müthifl hevesli bir aç›klamayd›. Laikçiler de durmad›lar elbette. Aralar›nda demokratl›k prati¤inde ad› öne ç›km›fllar, özgürlükçülük denince onlardan sorulaca¤›na inananlar da vard›. “Kesinlikle olmaz, baflörtüsü üniversiteye giremez. Bugün üniversiteye girer, yar›n her yere… Bu ülke, bu cumhuriyet, bu vatan, bu devlet vs. vs.” dediler… Birileri daha vard› ve bast›klar› toprak sa¤lam olsayd› “helal olsun” deyip pefllerinden yürümemek ay›p olurdu. Onlar baflörtülerine serbestlik getirecek düzenlemelerin ucuz bir politik malzeme de¤il gerçek anlamda özgürlüklerin geniflletilmesi olmas› gerekti¤ini aç›klad›lar. Bunun için, “Bu ülkede ifade özgürlü¤ünün önündeki engellerin kald›r›lmas›na; gayri-müslimlerin ve Alevilerin de inançlar›n› diledikleri
gibi yaflamalar›na; anadilde e¤itime olanak tan›yan, yasaks›z, YÖK’süz bir üniversite sistemine; ‘sivil bir anayasa’ ile daha birçok hak ve özgürlü¤ün sa¤lanmas›na” yönelik düzenlemelerin olmas›n› istediler. Bunlar olmad›kça “baflörtüsü ile üniversitelere girebiliyor olmaktan memnun olmayacaklar›n›” belirttiler. Ki en akl› bafl›nda aç›klama da buydu. Ama iflte bir yan›yla yine e¤reti duruyordu; öyle olmakla maluldü, gerçe¤in tümünü görmemekte ayak direyenler. Kimse, Tuzla’da it ölüsü kadar bile de¤er verilmeyen, her hafta kaç› yaralan›p ölen, asgari ücretle ama sigortas›z/kay›t-d›fl› çal›flt›r›lan insan-iflçilerden; baz›lar› mecliste milletvekili olan patronlar›n›n zulmünden sözetmedi. Kimse, komflunun topraklar›na aç›ktan, fiili askeri operasyonlar düzenlenmesine, emekçi çocuklar›n›n üçer-befler ölmelerinin “vatan için” diyerek zinhar itirazs›z kabullenilmesine; ama ve ancak Amerika onay› olmadan burnunu kafl›yamaz halde olunmas›na de¤inmedi. Kimdi bafl›m›z› örtmemiz ile ilgili inanc›m›zla, özgürlü¤ümüzle, mücadelemizle ve bütün duygular›m›zla, “bir varm›fl, bir yokmufl” gibi oynayabilen? Ve bugüne dek mücadele edenleri susturanlar, bugün neden bu denli gürültüyle baflörtümüze sahip ç›kar görünüyorlar? Bir zaman bafllar›na çuval geçirilmiflti de birkaç çatlak ses d›fl›nda susuvermiflti yine herkes. Bir ülkenin insanlar›n›n onurunu temsil etmekten ne kadar aciz olduklar› çok ac› bir flekilde ortaya ç›km›flt›. Dün bafl›m›za çuval geçirenler, bugün kad›nlar›m›z›n devlet kurumlar›n›n kap›lar›nda ç›kar›p ceplerine saklad›klar› örtüleri ellerinden al›p bafllar›na bizzat örtmeye yelteniyorlar. Ve biz gerçe¤in örtülmesine izin vermeden hayk›raca¤›z: Analar›m›z›n baflörtülerini zorla bafllar›ndan çekip almaya kalkan eller k›r›lmal›d›r. Ve bafllar›n› örtmek isteyen kad›nlar›m›z›n bafllar›na Amerikan bezinden türban örtmek isteyen eller de… Ve nihayet dememiz o dur ki Amerikanc› hükümet elinden türban, Amerikan subay›n›n elindeki çuval›n muadilidir.
MART 2008 | TAVIR | 7
fliir
uyusun da büyüsün r›fat ›lgaz
Tüketme nefesini, mavifl k›z›m, Bildi¤in Türkçe k›t gelir masallar›ma. Sözden sazdan anlamazs›n, Kufltan, yapraktan haberin yok. Biz yafll›lar neler de bilmeyiz, Hele sen belle dilimizi. Biliriz de güzel güzel laf etmesini, Çekiniriz konuflmaktan; Yazmas›n› bilir, yazamay›z, Üzme beni yum gözlerini, Uyutacak ninnilerim yok. Türküler mi istersin benden, Ba¤r›yan›k memleket türküleri, Ne aras›n bizde o ses Isl›kla söylenir Kaçak flark›lar m› istersin; Bunlar size gelmez
8 | TAVIR | MART 2008
Uykusunu kaç›r›r çocuklar›n. Sana haz›r ninniler söylesem Bahçeye kurdum desem sal›ncak, ‹nan›r m›s›n? Ne bahçe var, ne de beflik... Bir arabac›k da m› istemezdi flu asfalt? Yorgan›n, yata¤›n i¤reti, Do¤dun do¤al›, ne oyun gördün, Ne oyuncak! Uyu benim mavifl k›z›m. Dem geçecek, devran geçecek, Kelo¤lan murada erecek, Sökülecek Hasbahçenin çitleri A¤layan nar gülecek!
de¤erlendirme
tiyatro gündeme vurmaya devam ediyor hala mehmet esato¤lu
Rize’de sahnede bir oyun. ’68’lerin ünlü yazar› Haflmet Zeybek’in “Dü¤ün Ya da Davul” oyunu. Oyunun bir yerinde oyunculardan biri soruyor: “Baflbakan en çok kimden korkar?”, di¤er oyuncu patlat›yor: “Amerika’dan!”. Oyun bitiyor. Vali öfkeleniyor. Oyun hakk›nda soruflturma aç›l›yor. Kavgalar gürültüler sonunda, gösteriler oyundan malum sözler ç›kart›larak sürebiliyor. Ne oluyor? Bir tiyatro oynan›yor. “Herkesin televizyonlara kilitlendi¤i, internet bafl›ndan ayr›lamad›¤› günler”de, üç yüz-befl yüz izleyicinin toplanabildi¤i bir salonda bir oyun oynan›yor. Oyundaki bir cümle yüzünden yöneticiler hop oturuyor hop kalk›yor. 90’lar›n ortas›nda çok kanall› televizyonla-
r›n ortaya ç›kt›¤› günlerde dergilerde, gazetelerde s›k rastlanan bir bafll›k vard›: “Tiyatro öldü.” Yaklafl›k on befl y›l sürekli bu konu tart›fl›ld› durdu. Televizyonlarda özel programlar yap›ld›. Bir köfle yazar› tiyatroyu “modas› geçmifl” bir sanat olarak tan›mlad›. Bir dolu tiyatro insan› buna destek olan ya da karfl› ç›kan yan›tlar üretmeye çal›flt›. Her y›l tiyatroya ilginin azald›¤›na dair rakamlar yay›nlan›yor. Baz› çevreler tiyatro bileti satmaya çal›fl›rken bunu bir yard›m biçiminde sunuyor: “Lütfen al›n, gelmeseniz de destek olur.” Rakamlara bak›l›rsa tiyatroya ilginin geçmifle oranla yo¤un olmad›¤› bir gerçek. Peki, insanl›¤›n var oluflundan bu yana yafla-
yan “tiyatro” gerçekten de ölüyor mu? fiayet ölüyorsa yukar›da anlat›lan olayda vali beyin öfkesi neden? Giderek ilginin azald›¤› tiyatro için bir bardak suda f›rt›na koparmaya de¤er mi? Geriye dönüp bakacak olursak flunlar› görebiliriz: Binlerce y›ld›r insan›n yaflam›nda oyun var. ‹nsan› di¤er yeryüzü varl›klar›ndan ay›ran yanlar›ndan birinin de “oynama” olmas›n› söyler kimi toplum bilimciler. Evet, insan oynar. Neden oynar? Çünkü anlatmak ister. Gördü¤ünü, hissetti¤ini, aktarmak ister. Bu nedenle oynar. Binlerce y›ld›r da bunu böyle yapar. “‹nsan nas›l insan oldu?” sorusuna verilecek yan›tlardan biri de “oynayarak” olmal›d›r. Çünkü yaflam h›zla, bir su gibi önümüzden akar gider. Bir dolu fleyi gözden kaç›r›r›z. Oynayan insan iflte bu gördü¤ümüz, görmedi¤imiz bir dolu fleyi oynayarak al›r önümüze koyar. ‹ster istemez bir hesaplaflma içine sokar bizi. Yaflamda bazen bir fleye hep “ak” diyerek geçip gitmiflizdir. Oynayan insan, kafam›z› kar›flt›r›r. O “ak” dedi¤imiz fleyin içine, sa¤›na soluna bulaflm›fl lekeleri, kimi zaman basit vurgularla kimi zaman da abart›p büyüterek önümüze koyar. ‹ster istemez kara kara düflünmeye bafllar›z. O oynamasa belki uzun zaman “ak” demeye devam edece¤izdir. Ama önümüze konduktan sonra da kaçman›n yolu yoktur. Kötü niyetli ya da ba¤naz de¤ilsek kafam›z›n içi ar› kovan› misali u¤uldamaya bafllar.
MART 2008 | TAVIR | 9
de¤erlendirme
verdi ve yüzy›l›n bafl›nda Stanislavski’nin ortaya koydu¤u do¤alc› tiyatronun özdeflleflmeye dayal› sistemi yan› s›ra yabanc›laflma da sahnedeki yerini ald›. Burjuva estetikçileri bu sisteme alabildi¤ine sald›rsalar da dünyan›n dört bir yan›nda de¤iflimi isteyenler diyalektik tiyatro örneklerini pefl pefle sahnelediler. Ülkemizde de Vas›f Öngören “Almanya Defteri”, “Asiye Nas›l Kurtulur”, “Oyun Nas›l Oynanmal›” ve “Zengin Mutfa¤›” oyunlar›yla sahnede diyalekti¤i uygulamaya çal›flt›. 12 Eylül darbesi toplumcu sanat alan›n› parçalarken tiyatro da bundan nasibini ald›. Öncelikle yazarlar›n› yitiren ülke tiyatrosu, süreç içinde oyuncular›n›, yönetmenlerini televizyona ya da sisteme kapt›rd›.
oyuncunun oynad›¤› rolüyle iliflkisini düflüTiyatro s›radan bir gerçe¤i anlatsa bile ak›p nür oldu. Bu adam gerçekten kral m› ya da dilenci mi diye düflünedurdu. gidene karfl› ayk›r› bir ifl yapm›fl olur. Önce karfl›s›ndaki insan›, kendisine benzer bir modeli önüne koyarak flafl›rt›r. Ard›ndan o modeli konuflturur, hareket ettirir. Böyle yaparak karfl›daki insan› duyguland›r›r, heyecanland›r›r, hatta k›zd›r›r. Tek bafl›na bu bile, onu kendi bafl›na b›rakmaktan iyidir. Kifli tek bafl›na kald›¤›nda, geçerli sistemin her türden gerici arac› bafl›na üflüflür. Onu var oldu¤u biçimde kalmaya ikna etmeye çal›fl›r.
Tiyatro do¤alc› yoldan giderek ak›l almaz denemeler yapt›. Fransa’da do¤al› olsun diye bir idam mahkûmunu bile sahnede ast›lar. 1900’lerin ilk çeyre¤inde do¤alc›l›¤› savunanlar dâhil herkes bir süre sonra sormaya bafllad›: “Do¤alc›l›k nereye kadar?”
Do¤alc›l›¤› sorgulayanlar bir yandan da do¤al›n sergilenmesinin gerçe¤i ne kadar ortaya ç›kard›¤› sorusuna da yan›tlar aramaya Oynayan insan› karfl›s›nda gören kiflinin du- bafllad›lar. rumu ise farkl›d›r. Sahnede birebir canland›r›lan bir cinayet, ölTiyatro önceleri kiflinin karfl›s›na kal›plaflm›fl dürme olay›n›n boyutlar›n›n ne kadar›n› aç›tipleri koyup oynarken, geçen yüzy›l›n ba- ¤a ç›kar›yor? Görünen cinayetin ard›nda kaç fl›nda kapitalizmin geliflimiyle birlikte do- ayr› gerçek yat›yor? ¤alc›l›¤›n pefline düfltü. Toplumcu düflünce geçti¤imiz yüzy›l içinde Sahne, yaflam› birebir kopyalay›p sergile- gelifltikçe tiyatro ve esteti¤ine dair sorular meye bafllad›. Dekorundan, kostümünden, ve sorgulamalar da geliflti. ›fl›¤›ndan, müzi¤inden oyunculu¤a her fley, Brecht sorulara yan›tlar› Marksist diyalektik bu yaflam› kopyalama üzerinden ilerledi. üzerinden vermeye çal›flt›. Epik tiyatro yüz‹zleyici böylesi oyunlar› seyrederek büyü- y›l›n ilk yar›s›na do¤ru, iflçi s›n›f›n›n estetik lendi. Bu öyle bir yere vard› ki kimi zaman yaklafl›m› olarak Avrupa’n›n ortas›nda boy
10 | TAVIR | MART 2008
Tiyatrolar 60’larda, 70’lerde ülke gündemine damgas›n› vuran oyunlar› bir kenara ittiler. ‹natla yazmaya direnen Bilgesu Erenus misali yazarlar›n yap›tlar›ndan ise köfle bucak kaçmaya bafllad›lar. Tiyatro alan›n›n önde gelen oyuncular› televizyona yöneldiler. Dizilerde oynarken orada ömürleri çürüyüp gitti. Bu arada tiyatro kurumlar› da eski çizgilerinden kayarak yalpalamaya bafllad›lar. Dönem içinde amatör tiyatrolar “cahil cesareti” ile dald›klar› tiyatro alan›nda önemli ürünler ortaya koydular. Geçmiflin direnen yazarlar›na, yap›tlar›na sahip ç›kt›lar. Tiyatronun ileri at›l›mlar›n› yeniden gündeme getirerek umuttan, devrimden yana bir ses oluflturdular. Mart ay›n›n 27’sinde tiyatro bayram› bu y›l da sokaklarda sahnelerde kutlanacak. Tiyatroya “öldü” diyen egemen s›n›flar ve onlar›n yazarlar›, düflünürleri dolu dolu salonlarla bir sezon geçiren tiyatroyu gündemlerine almamaya çaba gösterirken tiyatro binlerce y›ld›r yapt›¤› gibi toplumu sarsmaya devam ediyor. Ne kadar susturmaya çal›flsalar da sahneler baflbakan›n en çok kimden korktu¤unu söylemeye devam edecek!
de¤erlendirme
sanatta s›n›f tavr› tav›r
Sanat›n ve sanatç›n›n bir dünya görüflü var m›d›r? Yoksa sanat, sanatç›n›n sadece kendinden menkul bir üretim faaliyeti içinde bulunma tavr› m›d›r? Nedir sanat ve kimdir sanatç›? Geçti¤imiz ay tüm yo¤unlu¤uyla devam eden “Ortak Düflman Amerika’d›r” kampanyas› ve bu kampanya çerçevesinde yap›lan bir dizi etkinlik, bu yan›yla da bir gösterge oldu denilebilir. Uzun y›llar öncesine ait olan, günümüzde ise teorik olarak pek üzerinde durulmasa da, pratikte ortaya ç›kan bir tart›flmad›r gerçekte yaflanan: Sanat›n ve sanatç›n›n halkla ba¤lar› meselesi…
Sanat, en genel anlamda toplumsal yaflam›, olaylar› ve bunlar› çevreleyen dünyay› estetik bir dille anlatmakt›r. Bu “dil” kimi zaman resim, kimi zaman müzik, heykel, foto¤raf, sinema vb. gibi çok çeflitli olabilir. Bu “dil”in biçimine iliflkin yanlar›ndan öte içeri¤ine, özüne iliflkin olan yan›n› burada de¤erlendirmek istiyoruz. Kuflkusuz öz ve biçim tart›flmas› sanatta çokça ele al›nan ve önemli de olan bir konudur. Bizim burada tart›flmak istedi¤imiz bu de¤ildir. Bizim tart›flmak istedi¤imiz; sanat›n ve sanatç›n›n yüklenmesi gereken ifllevi nedir, sanat ve sanatç›n›n topluma, toplumsal yaflama karfl› bir sorumlulu¤u, bir tavr› var m›d›r, ya da ol-
mal› m›d›r? Sanat, tarihin ilkel komünal ça¤lar›ndaki toplumsal yaflama uygun tarzda flekillenen komünal üretkenli¤inden ve tüketiminden ç›kal› binlerce y›ll›k bir zaman dilimi geçmifltir. S›n›flar›n ortaya ç›k›fl›ndan bu yana sanat da, sanatç› da s›n›fsal bir konuma sahip olarak an›labilir ancak. Sanat› s›n›fsal konumundan ba¤›ms›z ele al›p incelemek, onu tan›mlama konusunda da ciddi s›k›nt›lar yarat›r. Zira sanat, toplumsal yaflam›, içinde yaflayan ve yaflananlardan ba¤›ms›z olarak ele alamaz. Toplumsal yaflam› ele al›fl biçimi de ister istemez sanat› ve sanatç›y› belli bir s›n›fsal bak›fl aç›s›na götürür. Sanatç› ba¤l› bulundu¤u s›n›fsal konumdan ve felsefesinden ba¤›ms›z olarak dünyaya bakamaz ve dünyay› alg›layamaz. Dünya görüflü, onun sanat›n› da flekillendirir. Sanatç›n›n kendi dünya görüflüne göre flekillendirdi¤i sanat›n›n halkla buluflmas› da onun halka olan bak›fl›yla do¤ru orant›l›d›r. Gerçekten halk için sanat yapan, halk› konu alan ve sanat›yla halk›n toplumsal sorunlar›n› iflleyen bir sanatç›n›n sanat›n› halkla buluflturma amac› tafl›mas› ve dahas› sanat›yla halka yol gösterici olmak gibi bir ifllevi yüklenmeye çal›flmas›ndan daha do¤al bir fley yoktur. Bu, özellikle kendini halktan yana, devrimci, sosyalist gören bir sanatç› için olmazsa olmaz bir ifllevdir. "Sanat konusunda önemli olan bizim görüfllerimiz de¤ildir. Say›s› milyonlarla hesaplanan bir halk›n içindeki birkaç yüz hatta birkaç bin kiflinin sanat anlay›fl› da önemli de¤ildir. Sanat halk›n mal›d›r. Sanat›n kökleri, emekçi kitlelerin derinliklerine uzanmal›d›r. Sanat bu kitleler taraf›ndan anlafl›lmal› ve sevilmelidir. Sanat bu kitleleri birlefltirmeli, duygular›n›, düflüncelerini ve isteklerini yüceltmelidir. Onlar› harekete geçirmeli, içlerindeki sanatsal itileri uyand›r›p gelifltirmeli-
MART 2008 | TAVIR | 11
de¤erlendirme
alan veya almasa da bunun etkilerini gören, gözleyen ya da bir flekilde sanat eseri sansüre u¤rayan sanatç›lar›n bir süre sonra kendi kendilerini sansürledikleri çokça görülen bir durumdur. Ama bundan daha vahim olan› burjuvaziden beslenme u¤runa, kendi konforundan taviz vermemek, beslendi¤i kaynaklar› daim k›lmak için burjuvazinin be¤enilerine uygun tarzda sanat icra etme tavr› içine girme veya en az›ndan burjuvazinin flimfleklerini üzerine çekip de kendine akan kaynaklardan olmamak için sanat›n› onlar›n meflrebine uygun tarzda gelifltirme durumudur. Ve bu, ne yaz›k ki, bugün çok yayg›n olan bir durumdur.
dir. ‹flçi ve köylü kitleleri kuru ekme¤e muhtaç durumdayken, ufak bir az›nl›¤a pasta sunmam›z do¤ru olur mu? fiimdi söyleyeceklerim sadece sözün gerçek anlam›yla de¤il, mecazi anlam› içinde de benimsenmelidir: Köylüleri ve iflçileri her zaman göz önünde tutmak zorunday›z." (*) Lenin, bu sözleriyle sanat›n nas›l bir iflleve sahip oldu¤unu ortaya koyuyor. Evet, sanat en genel anlamda halk› “göz önünde tutmak zorunda”d›r… Halk› göz önünde tutmayan, halkla bütünleflmeyen ve hatta daha da ötesi halktan tümüyle kopmufl, kopar›lm›fl bir sanat eserinin niteli¤i daha bafltan tart›flmal›d›r… Elbette sözümüz as›l olarak sanat›n› halktan yana yapt›¤›n› ifade eden; sol, sosyalist söylemlerle emperyalizme karfl› saflarda oldu¤unu iddia edenleredir. Hem bu iddialarda bulunup hem de sanat›n› buna uygun tarzda yapmayan, üretmeyen ve kitlelere sunmayan sanatç›lar›n bu iddialar› bofl sözden ibarettir. fiimdi bunlar› niye söylüyoruz ve kast›m›z nedir? Elbette laf olsun diye söylemedik bütün bunlar›. “Ortak Düflman Amerika’d›r” kampanyas›n›n bir aya¤› da sanat “cephesi”nde yürümekte idi. Ve sanat›n Amerikan emperyalizmine karfl› tavr›n› ortaya koymak, ya da baflka bir deyiflle sanat›n diliyle emperyalizmi ve özelde Amerikan emperyalizmini anlatmak için birçok sanatç›ya ve ayd›na da
12 | TAVIR | MART 2008
ça¤r›lar yap›lm›flt›. Kimileri makul ve mant›kl› gerekçeler sunup gelemedi. Baz›lar›n›n gerekçeleri ise bir ayd›n ve sanatç› için ak›l almaz denilecek düzeydeydi. Örne¤in ünü s›n›rlar aflm›fl, sosyalistli¤ine de asla halel getirmeyen, sol flark›lar›yla da ün salm›fl bir sanatç›m›z için gelmemenin tek gerekçesi yar›m saat, hadi diyelim en fazla bir saat sürecek bir dinleti için 20 milyarl›k bir paray› alamam›fl olmakt›r… Halk›n en yoksul kesimlerinin de gelebilmesini sa¤layabilmek için bilet fiyatlar› en düflük düzeyde tutularak, geliri masraflar›n› ancak karfl›layabilecek bir etkinlik için istenmektedir bu para… Ama bu tav›r o sanatç›yla s›n›rl› bir tav›r da de¤ildir. Bugün birçok sanatç›n›n halkla do¤rudan ba¤ kurulmas›n› sa¤layan etkinliklerde bulunmamas›n›n temel gerekçesi böylesi paralar olmaktad›r. Kimi bunu aç›kça dile getirmekte, kimi ise aç›k olmasa da gecelere, konserlere vb. giderken bu yan›yla tercihini belirleyebilmektedir. Yani Lenin’in iflaret etti¤i noktada bugün birçok sanatç›n›n tavr› “ufak bir az›nl›¤a pasta sunma” tavr›d›r. Ama daha da kötüsü sundu¤u bu pastay› kendi konforunu sa¤lamak amac›yla, pahal› satabildi¤i için, esas olarak burjuvalara sunmas›d›r. Ve elbette o zaman sunulan pastan›n içeri¤i de bir yerden sonra pastay› yiyenin be¤enisine uygun olarak haz›rlanmaktad›r. Öyle ki, devrimci, ilerici sanat ve sanatç›lar üzerinde estirilen terör dalgas›ndan nasibini
Günümüzde geniflleyen bir çerçevede, “piyasa sanatç›l›¤›” diyebilece¤imiz bir sanatç›l›k geliflmektedir. ‹flte bizim yukar›daki örne¤imiz ve daha önceki say›lar›m›zda ele ald›¤›m›z dizi müzi¤i ve dizi filmlerine iliflkin yaz›lar›m›zda de¤indi¤imiz türden sanatç›lar tam da bu tan›mlamaya uymaktad›rlar. Sanat›n ve sanatç›n›n; sanat eserlerinin Yap› Kredi, Akbank, ‹fl Bankas›, Do¤an Yay›nc›l›k vb. eliyle, “koruma” ad› alt›nda tekellefltirilip halktan her gün daha fazla kopar›lmaya çal›fl›ld›¤› bir dönemde, bunlara benzer tekellerin sundu¤u olanaklarla az say›da ve de çok paral› seyircilerle/okuyucularla kendini s›n›rlamas›, bundan baflka bir tan›mlaman›n içine sokulamaz. Lenin, “Özel mülkiyete dayal› bir toplumda sanatç› piyasa için meta üretir” derken tam da bu durumu ifade etmektedir. Ve yine Lenin, özgürlük ad›na bolca nutuklar at›p da öte yandan boylu boyunca kapitalist sistemin piyasa koflullar›na endeksli burjuva sanatç›lar -buna burjuvazi için üreten sanatç›lar› da eklemek gerekiriçin, “Burjuva yazar›n, sanatç›n›n, oyuncunun özgürlü¤ü, para kesesine, çürümeye, sat›l›k olmaya gizlice (ya da ikiyüzlü biçimde gizlice) ba¤›ml›l›ktan baflka bir fley de¤ildir.” derken de farkl› bir durumu anlatmamaktad›r. Özellikle bugün, kapitalizmin emperyalizm ça¤›nda, burjuvazinin tam bir çürümeyi ve çöküflmeyi yaflad›¤› bir dönemde burjuva anlamda sanat da ayn› biçimde bir çöküflmeyi yaflamaktad›r. Ve bu noktada burjuvazi art›k tam bir k›s›rl›k içindedir. Üretememektedir. Üretemedi¤i noktada burjuva sanat da burjuvazi ad›na sanat üretmeye çal›flan sanatç›lar›n üretti¤i sanat da bu çöküfl-
de¤erlendirme
menin örneklerini vermekten öteye pek geçememektedir. Piyasan›n ihtiyaçlar›na ve piyasaya göre yap›lan sanat, gerçe¤i dile getiren, gerçe¤in kavgas›n› veren sanat de¤ildir. Ve lafta ne kadar solcu oldu¤unu, gerçe¤in mücadelesini verdi¤ini iddia ederse etsin, piyasaya dönük bir üretim içinde bulunan, halk›, halk›n sorunlar›n› ve buna yönelik çözümü dile getirmeyen, halk için üretilmeyen ve halka tafl›nmayan bir sanat eseri ve bunu üreten sanatç› gerçe¤in kavgas›n› veren de¤ildir.Evet, hem sosyalist oldu¤unu, halktan yana oldu¤unu söyleyecek ve hem de halkla iç içe olmayacak, halka bir “kuru ekmek” dahi olsun sunmayacaks›n, halka ulaflabilece¤in, halk›n gelebilece¤i, makul fiyatlarda girilebilen salonlarda sanat icra etmekten kaçacaks›n. Bu olacak fley midir? Bugün burjuvazi ve burjuvazi ad›na ifl yapan gazetecisinden bürokrat›na kadar herkes kendilerine ait gettolar yarat›p oralarda yaflamaktad›rlar. Alabildi¤ine konforlu bir yaflam› önlerine sunan burjuvazi ad›na bu gettolarda her türlü yalan›, i¤renç demagojileri vb. piyasaya sunmaktad›rlar. Bir k›s›m sanatç›n›n da asl›nda durumu bundan çok farkl› de¤ildir. Burjuvazinin fonlar›na kendini muhtaç gören, bu tür fonlar› özellikle isteyen ve ortaya koyduklar› sanat eserlerini burjuvazinin be¤enisine sunarak onun be¤enisiyle yetinen bir sanatç›n›n halk ad›na ve halk için sanat yapmas› mümkün müdür? Dahas› elit bir bak›fl aç›s›yla halk› afla¤›layan, hor gören ve sanattan anlamaz diye düflünen bir anlay›fla sürüklenen sanatç› için halka gitmek zaten gereksiz bir u¤raflt›r. “Kara kafal›” insanlara gitmek yerine sanat üzerine bir dolu kelam eden ve sanat›n de¤erini bildikleri gibi(!) bir de onun için keselerini açmaktan hiç çekinmeyen burjuvalara gitmek elbette çok daha cazip gelmektedir. Ama bu cazibenin bir de bedeli vard›r; o da kendi düflüncelerinden, de¤erlerinden ve sanat›ndan gerçek anlam›yla taviz vermek, kendini burjuvazinin mant›¤›na uygun bir anlay›flla piyasaya bir meta gibi sunmakt›r. Hem kendini ve hem de sanat›n› metalaflt›ran bu tav›r gerçe¤in sanatç›s›n›n tavr› olamaz, bu tav›r “para kesesine ba¤›ml›” olan tav›rd›r. Gerçe¤in sanatç›lar› ise, “bizim bir
derdimiz var ve biz bunu halka anlatmak istiyoruz” diyerek kar-k›fl, ya¤mur-tipi demeden ‹stanbul’dan bafllayarak Anadolu’yu bir uçtan bir uca gezerek gittikleri her yere gerçe¤i tafl›d›lar. Kimi zaman uykusuz kald›lar, bir otobüsün içinde “dinlenip” esasta bolca yoruldular ve hiçbir yerde zengin sofralar›nda kar›nlar›n› doyurmay›p gittikleri yerin olanaklar›yla s›n›rl› sofralarda adeta ekme¤i tuza bansalar da dert etmeyecek bir mütevaz›l›kta sanatlar›n› icra ettiler. Çünkü onlar›n bir derdi vard›; onlar›n halka anlatacaklar›, sanatlar›n› hem halk›n be¤enisine sunma ve hem de sanatlar›yla halka bir bilinç tafl›ma dertleri vard›. Onlar dünyan›n hâkimi oldu¤u iddias›nda olan ve bilcümle iflbirlikçilerin ve de soysuzlar›n önünde secde ettikleri Amerika’n›n gerçekte halklar›n bafl düflman›, ortak düflman› oldu¤unu anlatmak için düflmüfllerdi yollara… Emperyalizm sözcü¤ünün adeta literatürden tümden ç›kar›lmaya, emperyalizmin halklar›n düflman› oldu¤u gerçe¤inin farkl› kavramlar›n ard›na saklanarak adeta gizlenmeye çal›fl›ld›¤› bir dönemde “Ortak Düflman Amerika’d›r” diyen tiyatrocular, müzisyenler kafilesi gitti¤i her ilde halktan da beklenen ilgiyi buldu. Çünkü sanat anlam›nda bir “kuru ekme¤e” muhtaç olan halk, hem kendi derdine, sorununa ortak olan ve hem de bunu kendisinin de anlayabildi¤i, kat›labildi¤i bir “dil”le, sanat›n anlafl›l›r diliyle icra eden sanatç›lar› yaln›z b›rakmayacak kadar gönlü bol ve kucaklay›c›d›r. Bu gidilen her yerde görülen bir tablo olmufltur. Örne¤in Bursa’ya vard›klar›nda yollar geçit vermez kar ve tipi alt›ndayken ve “bu havada insanlar gelemez” diye düflünülürken, coflkulu alk›fllar› ve kat›l›mlar›yla salonu h›nca h›nç dolduran bir halk karfl›lam›flt›r sanatç›lar›. Kar k›fl demeden, yollar kapal› diye düflünmeden yola düflüp kendilerine gelen sanatç›lar› halk da bu coflkusuyla sar›p sarmalam›flt›r.Çünkü halk için sanat bir metan›n çok ötesinde anlamlar tafl›maktad›r. Halk için sanat geçici bir süre gönüllerin hofl tutuldu¤u, hoflça vakit geçirilen bir zaman diliminde icra edilen bir e¤lenceli¤in çok ötesindedir… Çünkü icra edilen “sanat, bu kitleleri birlefltir(en), duygular›n›, düflüncelerini ve isteklerini yücelt(en)” bir içerikte oldu¤u içindir ki halk taraf›ndan da sar›l›p sarmalanm›flt›r. Ve asl›nda sanat›n bu flekilde halkla buluflmas› bir
kez daha göstermifltir ki, halk sanata açt›r. Y›llar öncesinden adeta pabucu dama at›lm›fl durumda olan tiyatro oyunlar› halkla bulufltu¤u noktada halk›n büyük be¤enisiyle karfl›lanabilmifltir. Sanat›n pahal› mekânlar›n d›fl›na ç›kar›ld›¤›, halk›n sorunlar›n› içeren tarzda ele al›nd›¤› ve halk›n anlad›¤› dilde anlat›ld›¤› yerde, halk da bunun karfl›l›¤›n› vermektedir. Sanata ilgisizlikten yak›nan, halk›n sanata art›k ilgi göstermedi¤i, TV bafl›ndan kalkmad›¤›, kör cahil oldu¤u yan›lg›s›na kap›lan ve halka küskünleflen sanatç›lar›n da asl›nda bu tablodan almas› gereken dersler vard›r. Öncelikle kendi kabu¤undan ç›kmak ve halkla buluflman›n yol ve yöntemlerini bulmak gerekiyor.Evet, bugün burjuvazi eliyle halk›n düflünce ve bilinç dünyas›n›n i¤difl edilmeye çal›fl›ld›¤› ve de TV dizilerine hapsedilen bir düfl dünyas› içine kapat›lmaya çal›fl›ld›¤› bir gerçektir. Ama zaten sanat›n ve sanatç›n›n, ayd›n›n rolü de tam bu noktada a盤a ç›kmaktad›r. Yak›nmak de¤il, sanat›n› halkla bütünlefltirmenin yol ve yöntemlerini bulmaya çal›flmakt›r aslolan. Ve bunun en kestirme yolu ise dün oldu¤u gibi bugün de devrimcilerle kuflaklaflmak, onlarla birlikte halka ulaflmakt›r. Çünkü halkla iç içe olan ve onlarla bütünleflenler devrimcilerdir. Halktan soyutlanmaya, halka öcü gibi gösterilmeye çal›fl›lsa da, “terörist” vb. denilerek suçlu gibi gösterilmeye çal›fl›lsa da devrimcilerin halkla olan ba¤lar›n› koparmaya hiç kimsenin gücü yetmemifltir. Belki bir dönem halk sindirilmifl, devrimci mücadele geriletilmifltir, ama er veya geç halk tekrar devrimcileri ba¤r›na basm›flt›r. Çünkü burjuvazinin, burjuva politik arenas›n›n çirkefliklerini, riyakârl›klar›n› anlamas› ve tan›mas› çok da uzun sürmez halk›n… Bu nedenle bir kez daha tekrarlamak gerekirse; gerçe¤in savafl›n› veren, vermek isteyen sanatç›n›n, ayd›n›n gerçek yeri halk›n ve halkla iç içe olan devrimcilerin yan›d›r… Sanat ve sanatç› Beyo¤lu’nun dumanl›, bohem kafelerinden ç›k›p halk denilen denizin içine dalmal›d›r. Yoksullu¤un her geçen gün daha geliflti¤i kapitalist batakl›¤›n çirkefliklerine karfl› yoksullar›n çamurlu yollarla ulafl›lan kondular›na gitmelidir… Sanat gerçek gücünü orada bulacakt›r… (*) : (Lenin-Sanat ve Edebiyata Dair s. 250–251)
MART 2008 | TAVIR | 13
deneme
8 mart dünya emekçi kad›nlar günün kutlu olsun! ceren özkayal›
nin için ilk de¤ildi. Sen bundan 150 y›l önce de onuru, eme¤i, insanca yaflam› ve insanca çal›flmay› savunduklar› için 8 Mart’ta grev alan›nda katledilen 140 New Yorklu kad›n dokumac›dan biriydin. Katledenler bir fleyi iyi bilirdi ama, Bulgaristan topraklar›nda faflistleri halk ad›na ölüme mahkum eden Mitka’n›n yoldafl› da, onunla birAy›n bafl›nda heyecanla giriflilen “8 Mart likte zafere ulaflan da sendin. Dünya Emekçi Kad›nlar Günü” haz›rl›klar› Demem o ki zafer u¤runda ilk vurulup düs›ras›nda geliverdin akl›m›za hemen. flen sen de¤ildin, son da olmayacaks›n elSen de kad›nd›n çünkü... Yediveren gibi aç›- bette. Senin gibi bir kad›n de¤il miydi, kaverdin yeryüzünde ve cesaret yerini buldu d›nlar›n koyu karanl›¤›n›, tutuflturdu¤u beçekik gözlerinde... Zekiydin de, at›lgand›n. deniyle ayd›nlatan ve senin arkadafl›n de¤il T›p fakültesindeydin on sekizinde... Kad›n- miydi halk›n önderlerini hapishanelerde lara özgü o do¤urmadan ana olabilme özel- teslim almaya çal›flanlara karfl›, açl›¤a yali¤inle, çocuklar›n dertlerine derman ola- t›rd›¤› bedeniyle, dünyada ölüm orucunda flehit düflen ilk kad›n olma onuruna sahip cakt›n. olan… Aralar›ndan ç›k›p geldi¤in; ancak fakültede yüzleflti¤in halk›n›n ac›lar›, yoksulluklar›, Kavgan›n tam ortas›nda olan sizlerdiniz. kederleri sana yaflad›¤›n dünyan›n, üzerin- Verdi¤iniz mücadele, s›n›flar›n oluflmaya deki beyaz önlük kadar temiz olmad›¤›n› bafllad›¤› ve özel mülkiyetin ortaya ç›kt›¤› göstermiflti belki de. Ve dünyan›n bütün köleci toplumdan beri zavall›, ikinci s›n›f, çocuklar›n›n yaralar›n› sarma hayali, tek bir aciz, eme¤i iki kat sömürülen, eve hapsediçocu¤u iyilefltirme gerçe¤ine galip geldi len, cinsel sömürünün arac› olan kad›nlara örnek oldu, oluyor, olacak. sende. Mart ay› geldi… Ezilenlerin yüzünün güldü¤ü ender zamanlardan olan bahar›n coflkusunu, on binlerce y›ll›k ananelerini, törenlerini kana bulamak isteyen egemenlerin, katliamlar›n› yo¤unlaflt›rd›klar› mart… Ve s›rf bu yüzden mücadeleye ayr› bir heyecan katan mart...
O hayal netleflip koca bir amaca dönüflürken, sen tabibli¤i elinin tersiyle itmifl; yaln›z çocuklar›n de¤il, bütün bir insanl›¤›n ama en çok da senin gibi kad›n olan ve s›rf bu yüzden iki kat fazla yaralananlar›n yaralar›n› sarmaya, dertlerine derman olmaya bafllam›flt›n. Onurun, eme¤in, insanca yaflam›n hiçe say›ld›¤› bir dünyada; onuru, eme¤i, insanca yaflam› savundun. Savundun da vuruldun… Katledenler nereden bilecekti ki, ölüm se-
14 | TAVIR |MART 2008
Onlar egemenlerdi, biz ezilenlerdik; hele biz kad›nlar zaman zaman ezilenler taraf›ndan bile ezildik. fiimdi diyorlar ki bize; böyle gelmifl, böyle gider. Hay›r! Böyle gitmeyece¤ini sen ö¤rettin bir kez daha bize. Teslim ol dediklerinde, biliyorlard› asl›nda verece¤in cevab›… Korkuyorlard› bu sözün kendisinden de, bu sözü söyleyenin gücünden de. Hele bu sözü söyleyen bir de kad›n olunca, hem korkular› hem nefretleri daha da ço¤al›yordu. Çünkü yüzy›llard›r aciz k›ld›klar›, zavall› gördükleri o ses ba¤›r›yordu:
“As›l siz teslim olun!” Söze gerek yoktu art›k, yarg›lama bile gereksizdi. Demokrasiymifl, insan haklar›ym›fl, geç bunlar›… Halk› demokrasi yalan›na inand›rmak için kendi efendileri taraf›ndan ilan edilen “Dünya bilmem ne günü”nden birinde, evet evet hat›rlad›m, Dünya ‹nsan Haklar› Günü’ydü, iflte tam da o gün, ülkenin baflkentinin tam ortas›nda, herkesin gözü önünde katlediyorlard› seni… ‹flte kapitalizm böyle bir çeliflkiydi. Ve emperyalizmin yeni-sömürgesi olan ülkemizde demokrasinin de¤il, aç›k faflizmin kurallar› iflliyordu yine. Faflizm, kendi kurtuluflunun da kavgada oldu¤u bilinciyle direnen; mücadelenin önünde, ortas›nda, içinde olan kad›na tahammül edemiyor, sald›rmaktan kendini alam›yordu. O kanl› elleriyle sindirdikleri edilgen kad›n›n etken haline dönüflmesi; üzerine giydirdikleri burjuva ideolojisiyle bir yandan çal›fl›p, bir yandan evinin iflini yapan, bir yandan da erke¤in gönlünü hofl tutmas› gereken kad›n›n bu elbiseyi y›rtarak, cesaret, kendine güven ve kararl›l›kla donanmas› karfl›s›nda çaresiz kal›yor; faflizmin yüzlerce y›ll›k gelene¤i olan katletmekten baflka çare bulam›yorlard›. Oysa yüzy›llardan beri süregelen erkek egemen ideoloji taraf›ndan ikinci s›n›f olarak görülen, toplumsal gelene¤in a¤›rl›¤› alt›nda ezilen, iki kat fazla sömürülen, afla¤›lanan, horlanan, kad›n›n kurtuluflunun da emperyalizme ve faflizme karfl› mücadelede oldu¤u bilinciyle devrimcileflip, özgürleflen kad›ns›n sen.
deneme
Gün a¤ar›rken evden ç›k›p, gün bat›m›nda eve dönen, çocuklar›n› bile tarlada do¤uran köylü kad›nlar›m›z; bo¤az toklu¤una tezgah bafl›nda ömür tüketen iflçi kad›nlar›m›z; dünyas› gecekondu duvarlar›yla s›n›rl› kad›nlar›m›z; zengin evlerinde temizlik ve çocuk bak›m›nda çal›flan kad›nlar›m›z, burjuva ideologlar›n›n tart›flma konular› içinde yer alacak kadar flansl›(!) de¤illerdir! Onlar eve hapsedilip karanl›¤a mahkum edilen kad›n›, ayd›nl›¤a ç›kard›klar›n› düflünüyorlar. Ka¤›t üzerinde kalan kad›n-erkek eflitli¤i yeterli onlar için. Oysa ezilen kad›n için yüzy›llardan beri süregelen afla¤›lanma, horlanma, ikinci s›n›f vatandafll›k devam ediyor hala. “Sofradaki yeriniz öküzünüzden sonra geliyordu, sizi ben özgürlefltirdim, daha ne istiyorsunuz” diyen burjuvazi aç›kça yalan söylüyordu iflte! Bu ikiyüzlülüklerini teflhir etti¤in için Dünya ‹nsan Haklar› Günü’nde bu haklar›n yaln›z egemenlere ait oldu¤unu hat›rlatmak için katlettiler seni kuflkusuz. Ak›llar› s›ra sana ceza, seninle ayn› yolda yürüyenlere gözda¤› veriyorlar. Görünen o ki “Korkunç ve mübarek elleri, ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle” m›zrak gibi hedefe koflan devrimci kad›nlardan amans›z korkuyorlar. Bunun içinde ezme, sindirme, iflkence etme, hatta katletme politikalar›ndan asla vazgeçmiyorlar.
Ve senin gibiler dünyan›n tüm emekçi kad›nlar›n›n ve kavgayla yeni tan›flanlar›n örgütlü mücadeledeki öncüleridir. 8 Mart ise sadece bir tarih… Faflizmin direnen kad›nlara yönelik gerçeklefltirdi¤i katliamlar, elbette bu tarihle bafllamad›. 8 Mart’a anlam›n› verecek olan ezilen s›n›f›n, ezen, sömüren s›n›fa karfl› yükseltti¤i mücadeledir. Kad›nlar›n bu mücadelenin neresinde oldu¤udur önemli olan… Burjuvazinin biçimlendirdi¤i kad›n›n de¤ildir 8 Mart; ama her de¤erin alt›n› boflaltan burjuva ideologlar› bu konuda da bofl durmam›fl, emekçi kad›n›n mücadelesini arka plana atmak için bu günün anlam›n› da kendi ideolojisine göre yontmufltur. Aman
ha! Senin, yani devrimci bir kad›n›n Ankara’n›n ortas›nda katledilifli tart›fl›lmas›n sak›n. Tart›fl›lacaksa günün birkaç saatini kuaför salonlar›nda geçiren kad›nlar›n gökkufla¤›nda renk kalmad›¤› için boyatt›klar› tuhaf saç renkleri tart›fl›ls›n. Hülya Avflar’›n boyat›rken kazayla yakt›¤› saçlar›na verdi¤i yeni erkek stili kendisine yak›flm›fl m›, yak›flmam›fl m›, bu tart›fl›ls›n mesela. F tipi hapishanelerde dayat›lan tecrite karfl› bedenlerini tutuflturarak emekçi kad›nlar›n mücadelesinde meflale olan devrimci kad›nlar an›lmas›n ama çetecilik suçundan hapse giren mankenin ucuz mahpus hikayeleri günlerce, haftalarda birinci gündem maddesi olarak kals›n.
Oysa kad›n, hele hele Anadolu kad›n› sab›rd›r bafltan aya¤a, olgunluktur, özveridir. ‹ki kere sömürüldü¤ü düzenden kopan bu kad›n, kopmaz ba¤larla ba¤lan›r mücadeleye. Kurtuluflun orada oldu¤unu ö¤rendikten sonra h›zla geliflir. Kad›nl›¤›n özünde olan vefa, fedakarl›k devrimci kad›n›n mücadelesinde toplumsal sayg›nl›¤› kazanan bir de¤ere dönüflür. O kad›n yeni insan›n temeli, bu düzenin dinamitidir art›k... Özgürdür yani, senin gibi... Hakl›l›¤›m›zdan ald›¤›m›z güçle bir 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Gününü daha kutluyoruz. Senin de bir parças› oldu¤un kad›nlar›n kurtulufl mücadelesi sürüyor, sürecek…
MART 2008 | TAVIR | 15
deneme
kaç›nc› ölmemiz bu? ümit zafer
“… Ölüm bu, F›kara ölümü Geldim, geliyorum demez. Ya bir kuflluk vakti, ya akflamüstü, Ya da seher, mahmurlukta, Bakars›n, olmufl olacak… “ (Ahmed Arif)
Kaç›nc› patlay›fl› bu atölyenin? Art›k an›msam›yorum bile. Siz sayd›n›z m›? Rakamlarla yap›lan hesab›, uzun zaman önce b›rakt›m ben. Art›k hesap baflkad›r. Çünkü, say›s› tutulmayacak kadar çok parçaland›k biz bu kara baht›n ortas›nda. Kapitalizmin o vahfli çark› aras›nda ilk kal›fl›m›z de¤il bu. Belki son da olmayacak. Üç vakte kadar bir atölye patlar
bir yerde. Biz ölürüz yine. Ki sona ermeden kapitalizm, ad›na “‹fl Kazas›” denilen, “ ‹hmal” denilen, “Denetimsizlik” denilen bu kapitalist gerçeklik de bitmeyecektir. “Kaza” da ölüm gibidir fukara için... Geliyorum demez, gelir... ortal›¤› inletecek kadar, y›llarca sürecek kadar, bas bas ba¤›ra ba¤›ra gelse ne yazar! öyle gelmedi mi madenlerde? Öyle gelmedi mi tersanelerde? öyle gelmedi mi geldi¤i her yerde? B›raks›nlar art›k bu ucuz sak›z yalanlar›n›. Onlar›n dilindeki “kaza” yaflatt›klar› katliam›n ad›d›r. Ve hepsi de önceden planlan›p tasarlanarak ifllenen cinayetlerdir. Ve katil, malumdur, alenidir, aç›kt›r ç›plakt›r. ‹p uçlar›, deliller ve cinayet sebebi ortadad›r. Giysileri markal›, pabuçlar› cilal›, arabalar› yald›zl›d›r. Havalar›ndan ve forsla-
r›ndan yanlar›na var›lamaz. Fakat, yine de saklanamazlar… Gözlerine bak›n. Timsah gözyafllar› vard›r. Ellerine bak›n. Asla nas›r yoktur. Çünkü bütün nas›rlar›, vicdanlar›nda istiflemifllerdir. Ve al›nlar›na bak›n. Tek damla al›n teri görülmez. Ki al›nteri sadeci insana aittir. Üreten insana, yaratan insana... Ter ile kan h›s›md›r, kirvedir, kardeflten ötedir bizim için... hayat›n ölümle kardeflli¤ice... Fukara çaresizli¤inde ölüm handiyse kurtulufl gibi gelir kimi zaman. Fukara tesellisi cümlelerde bu böyledir. Yine de tafltan a¤›rd›r, geride kalan için... Facian›n ucu belirsiz ikinci perdesi, hayat› kaybetmiflli¤in yay›lan yarasd›r. Çal›flkan ellerdir, çal›flt›kça sarar yaray›. Ve terdir, al›nteri damlas›, tuz bas›p dindirsin diye... Haz›r yemeye al›flm›fl havai haramilerdir onlar. Katillerin cinayet yerine dönmesi gibi hepsi gelir bo¤azland›¤›m›z yere. Fonda kal›r bizden dökülen kanlar, önde bunlar. Ve dudaklar›ndan dökülen yalanlar. Ki insanl›¤a hakaret bir riyakarl›k büyür suratlar›nda. Ah! ‹flte flimdi ölürüz bir kez daha. Ama siz, yafl›yorsunuz hala. O halde yeniden bak›n, o y›k›lm›fl atölye görüntüsüne. Ne kadar çok benziyor de¤il mi, k›r›lm›fl hayallerimizin üstünde devam eden hayat›n resmine…
avni memedo¤lu
16 | TAVIR | MART 2008
Kaç›nc› ölmemiz bu tersanede? Say›lar› söylemeyin flimdi. Çünkü say› de¤ildi onlar. Hepsi birer cand›, ömürdü, insand›. Hayatlar›, hasretleri, hayalleri vard›. Sonra halat kopar. Ölürüz biz. Sonra elektrik çarpar. Ölürüz biz nokta. Sonra iskele düfler. Ölürüz biz. Hem de öyle ölürüz ki, sanki hiç yaflamam›fl›z gibi…
deneme
Sahi kaç›nc› ölmemiz bu? Ve daha kaç kez ölece¤iz? Bu sorular borsa’y› tedirgin etmiyor nas›lsa. Belki de bu yüzden, Azrail bize çok bonkör. Sonra “ Aman can›m” diyor bay harami; “ölmüfllerse ne yapay›m yani. Sürüsüne bereket iflsiz kayn›yor memleket.” Ama bir mikrofon görür görmez, hemen çarp›l›yor kurduklar› cümleler: “ Ölenlere tanr›dan rahmet, ac›l› ailelere de sab›r diliyoruz.” Böylece yalandan taziyelerini eda edip zevki sefaya devam diyorlar. Ki rahmeti hep bu dünyada görmüfltür onlar ve hiç ac› görmemifllerdir. Bizim ac›lar›m›za ise, bakmazlar bile, öyle ya, atefl düfltü¤ü yeri yakar ve hayat›m›z, yang›n yeridir. Neyse ki ölüler üflümez. Ya siz? Ve bizden dökülen kan derya olunca, yüzer o gemiler. Ki sömürüden mamul kazançlar›n› katlamak için, cesetlerimizden basamak döflüyorlar kar merdivenlerine. Sonra ve daha sonra ve daima biz ölüyoruz. Onlar, en çok kazananlar listesinde s›çrama yaps›nlar diye. Öyle ki, hiç bitmeyen bir ölüm halidir art›k zaman… Kaç›nc› çöküflü bu maden oca¤›n›n? O kadar çok ki… O kadar çok kald›k ki, biz bu topra¤›n alt›nda. O haramzadelerin kar h›rs› yüzünden, deste deste gömüldük iflte yine. Ayn› nedenler, ayn› sonuçlar› do¤urur ya hep, öyledir bizim vaziyetimiz. Köhne ocaklarda grizu patlar. Biz ölürüz. Bak›ms›z galerilerde gaz s›k›fl›r. Biz ölürüz. Maden çöker ve oca¤›m›z söner… Tonlarca topra¤›n alt›nda, öyle çaresiz kal›rs›n›z. Hemen ölmez insan. Vücudunuz k›p›rdayamaz ama ruhunuz ç›rp›n›r. Solarken içinizdeki hayat, d›flar›daki hayat› düflünecek vaktiniz olur. Güzel çocuklar›n›z… Sevgili efliniz… Vefakâr ana baban›z… Kadirbilir dostlar›n›z… Ah! Belki de saatler geçer böyle. Bilirsiniz ki, madenci arkadafllar›n›z sizi kurtarmak için çabal›yorlard›r. Ama ne fayda. Ulaflt›klar›nda çoktan ölece¤inizi de bilirsiniz. Çünkü nice arkadafl›n›z›n cesedine ulaflanlar aras›nda olmuflsunuzdur daha önce. Sanki bir fleyler söylemek ister gibi, aç›kt› toprak dolu a¤›zlar›. Hat›rlars›n›z. Besbelli beni de böyle bulacaklar, dersiniz içinizden. Topra¤›n kula¤›na bir fleyler söylerken ölen bir madenci bulacaklar yine. Sahi, duyuyor musunuz ne söyledi¤ini? Duyuyor musunuz? Peki, bu kaç›nc› ölmemiz… Hep yan› bafl›m›zda olunca “geldim, geliyorum” demiyor elbette. Azrail’imiz fazla mesai yap›yor. Ki ölüm kol geziyor flu fukara hayat›m›z›n ortas›nda. Ne yana gitsek, ne etsek ne eylesek, hangi ifli bulsak ç›k›yor karfl›m›za. Ya kolumuzu kap›yor bir makine ya da bir çelik boru düflüyor üstümüze. Oysa eme¤imizle yaflamak istemifltik sadece. Sonra atölyeler patlar. Sonra ocaklar çöker. Ve cenazelerimizin yolgeçen han› olur tersaneler. Sahi, kaç›nc› ölmemizdir bu… Kaç›nc› oldu¤unu de¤il ama, nas›l sona erece¤inin ilmini söyler bize o delikanl› Manifesto. 160. y›l›nda da dertlerimizin yegane orta¤› ve derman›m›z›n rehberidir. Hem dertleflir bizimle hem de insanl›¤›n istikametini ayd›nlat›r.
avni memedo¤lu
daha h›zl› gelifliyor. Böylece apaç›k ortaya ç›k›yor ki, burjuvazi daha uzun süre toplumun egemen s›n›f› olarak kalma ve kendi var olufl koflullar›n› topluma düzenleyici yasa olarak dayatma yetisinde de¤il. Burjuvazi egemenli¤ini sürdürme yetisinde de¤il, çünkü kölesine köle olarak bile var olma güvencesi veremiyor… burjuvazi her fleyden önce kendi mezar kaz›c›lar›n› üretiyor. Onun y›k›lmas› da proletaryan›n zaferi de ayn› oranda kaç›n›lmaz…” (1) Hayat›n yazg›s›d›r bu. Ölümlerimizin üzerinde yükselen sömürü saltanat›n›n y›k›lmas› muhakkakt›r. Bize hayat hakk› tan›mayan bu devran, bu çark, bu düzenin de sonu gelecektir. Bir gün ve mutlaka. ‹flte o günlerin fliirini, bu günden yazm›flt›r flairimiz: “… Her mevsim daha genç, daha verimli, Sunar, p›r›l p›r›l, sebil, Ömrünün en güzel aflk hasad›n›, Elimizin hünerinde yeryüzü. Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, Bir’e on, bir’e yüz’le akflama gebe fiafakla do¤an ifl gücü…” (2) (1) Marx-Engels – Komünist Manifesto – Syf : 61 – Evrensel Bas›m (2) Ahmed Arif – Hasretinden Prangalar Eskittim
Ve der ki: “… iflçi sefillefliyor ve sefalet, toplumdan ve zenginlikten
MART 2008 | TAVIR | 17
deneme
newroz bizi ça¤›r›yor delal candan
Dumanl› da¤lar›n aras›ndan, ta ötelerden, ufuklardan bir ses geliyor. Yaklaflt›kça daha iyi duyuyorum. Newroz’un sesi bu. Bugün bir kez daha bizi ça¤›r›yor. Hem de her zamankinden daha fazla. Dehak’a karfl› tereddütsüz, sonuna kadar direnç gösteren Kawa ve arkadafllar› bizi ça¤›r›yor. Bugün her zamankinden daha fazla ve daha derinden... Yaklaflt›kça daha iyi duyuyorum. Yaklafl›n, gelin, hep birlikte dinleyelim o sesi! Hepiniz yaklafl›n!.. Bu bir öykü de¤il, bir yan› efsane-destan öte yan› ise bir gerçektir, Kürtler’in ve di¤er halklar›n direnifl tarihinde. Yerin ve gö¤ün derinliklerine kaz›nm›fl ve her baharda filiz veren bir gerçek. Da¤lar›n doruklar›na zulalanm›fl, çöllerin ortas›nda bir tas su, bir parça ekmek kadar de¤erli... Tarih kadar, yaflad›klar›m›z kadar gerçek... Öyle ki; onun ve böyle geleneklerin ›fl›¤›nda ilerleyip yolumuzu buluyor, yöntemler gelifltiriyoruz.
lar›, katliam› destekler nitelikte aç›klamalar yap›yor, yine ayn› dili konufltu¤u insanlara karfl›. ‹flbirlikçilik, tarihin bütün dönemlerinde var oldu. Bundan sonra da var olacak muhtemelen. Ama as›l güzellik de, as›l kararl›l›k da iflbirlikçilere ra¤men direnmek ve kazanmakt›r. ‹flte o zaman iflbirlikçiler oturacaklar yerlerine; ya yeni planlar yapacaklar ya da sana boyun e¤eceklerdir. Onlar›n da, Kürt halk›n›n da, komflu halklar›n da ortak düflman› bellidir. Bugün bu ortak düflman Amerikad›r, di¤er emperyalistlerdir. Ayn› ellerdeki iplerden oynat›l›yor bugün, bütün Ortado¤u’da oynanan oyunlar›n hepsi.
Bundan yaklafl›k 2600 y›l önce, M.Ö. 612 y›l›nda Demirci Kawa, Asur Kral› Dehak’a karfl› yakm›fl isyan ateflini. Dehak’›n bask›lar›na ve yok etme politikas›na karfl› yakt›¤› Newroz atefli, binlerce y›l öncesinden beri yan›yor. O günden beridir de Ortado¤u halklar› ve Kürt Mezopotamya bir büyük co¤rafya, bir büyük halk› üzerindeki bask›lar, yok etme politikakültür, köklü bir tarihtir; efsaneleriyle, dire- s›, asimilasyon, oyunlar bitmedi. O gün güçniflleriyle, savafllar›yla, mucitleriyle, buluflla- ler birlefltirilerek kazan›ld› zafer. r›yla, edebiyat›yla, uygarl›klar›yla dolu dolu Bugün de ayn› fley gerekli. Bugünün Debir toprak parças›... hak’lar›na karfl› bu kez. Dehaklar isim ve de Bugün bu topraklar baflka bir gerçekle karfl› biçim de¤ifltirmifl olsalar da, kulland›klar› sikarfl›ya. Da¤lar, köyler, tarlalar, hayvanlar, lahlar art›k daha kan dökücü ve yok edici olinsanlar bombalar alt›nda. Hem de uluslara- sa da zalimin direnen halklar karfl›s›nda asla ras› bir iflbirli¤i içerisinde. ‹flin en ac› yan›, payidar olamayaca¤› tarihsel bir zorunluluk, ayn› topraklarda, ayn› ac›lar› yaflam›fl olan; bir gerçektir. kendi dilinden, kültüründen olanlar›n açt›¤› yarad›r herhalde. Yan›bafllar›nda bir katliam Bu topraklardaki bereket, bu topraklarla, dooluyor ama onlar iflbirlikçili¤i ve susmay› ¤ayla, bitkiyle, her metrekaresiyle iç içe geçtercih ediyorlar. Yetmiyor birileri de sald›r›- mifl bir koca kültür, dil, edebiyat, gelenekler,
18 | TAVIR | MART 2008
deneyimler yok edilemez, yok say›lamaz. Mezopotamya, dünyadaki kültürlerin merkezileflti¤i ilk yerlerden biridir. Birçok kültür, bilim, sanat, edebiyat, teknoloji ürünü burada filizlenmifl, boy vermifl ve di¤er co¤rafyalara yay›lm›flt›r. ‹lk kentler burada kuruldu, tiyatro, müzik, resim gibi çeflitli sanat dallar› bu topraklarda kendini gösterdi. Babiller, Asurlar, Sümerler buralarda yaflad›lar. Yine yaz›n›n temeli bu topraklarda at›ld›. fiimdi bu topraklar›n gözü kula¤› ve yaflam kayna¤› olan Dicle ve F›rat bütün Mezopotamya’y› dolafl›yor ve her yere, gördü¤ü her köye, kasabaya haber uçuruyor: “Unutmay›n geçmifli. Yeter art›k! Kurtulal›m bu ac›lardan. Newroz flimdi daha çok direnifl, daha çok birlik, daha çok özgürlü¤ü istemektir!” diye. Bombalanan topra¤a, yok edilen do¤aya, insana, bitki örtüsüne, güzelliklerimize, de¤erlerimize ses verelim. Ta ötelerden bir ses geliyor. Sesler flimdi daha da yak›n. Yaklafl, daha yaklafl... ‹flte o Kawa’n›n Dehak’a karfl› att›¤› ilk 盤l›¤›n sesidir. Unutma o sesi. O seste, ac›, gözyafl›, kan; bir o kadar da öfke, direnifl ve kararl›l›k var! fiimdi o sesi ço¤altma vaktidir. Dökülen kanlar›n, topra¤a düflen canlar›n karfl›l›¤›n› alma ve Dehaklardan hesap sorma vaktidir. Newroz’u, ezilen tüm dünya halklar›n›n dilinden hayk›rma vaktidir. Yaflas›n Newroz!
izlenim
has›rc›l›k yok oluyor... türkan do¤an
Tarihin içinde yok olup tükenen mesleklerin say›lar›n› unuttuk hemen hemen. Ço¤u el eme¤i, göz nuru olan bu zanaatlar; zaman içinde ömrünü tüketen bu mesleklerin ustalar› kadar yorgun ve k›rg›n oluyor... ‹zlerini bile bulam›yoruz, art›k ç›rak ve usta yetifltiremeyen bu mesleklerin.... Sepetçilik, nalbantl›k, tahta kafl›k ve kay›k oymac›l›¤›, urganc›l›k, k›spet ustal›¤›, çan yap›m›, bastonculuk, çaput ustal›¤›, f›ç›c›l›k, dokumac›l›k... Bu meslekler tarihin tozlu raflar›na kald›r›ld› art›k günümüzde. ‹lerleyen teknoloji sayesinde tasar›m› daha rahat olan yapay üretim ortaya ç›kt›kça, eski zanaatlar›n emekçi ustalar› da ç›rak yetifltirememenin hüznü ile da¤›l›yorlar bir bir. Geliflen teknoloji ve yaflam tarzlar›ndaki de¤iflim, meslekleri de etkiliyor. Bu nedenle geçmifli çok uzun y›llara dayanan birçok meslek tedavülden kalkal› çok
oldu.Bütün bunlara ra¤men, günümüzün teknolojisine direnen birçok mesle¤in bafl›nda yer alanlardan biridir has›rc›l›k. Kurumufl bitki saplar›ndan, saz gövdelerinden veya rafyadan örülmüfl, genellikle taban döflemesi, bazen duvar ve tavan kaplamas› olarak kullan›lan bir cins ot yayg›d›r has›r. Hammaddesi olan has›r otu ve has›r saz›, sulak yerlerde yetiflir. Has›r otu, flemsiye biçiminde, pembe çiçekli bir su bitkisidir. Yapraklar› çok uzun ve düz, gövdesi dik ve silindirimsidir. Su k›y›lar›nda yetiflir. Yapraklar› dayan›kl› oldu¤u için suya bast›r›ld›ktan sonra birçok örme iflinde kullan›labilir. Has›r saz› ise suda veya nemli yerlerde, batakl›klarda yetiflen esnek, dik gövdeli s›k çal› görünüflündedir. Çiçekleri da¤›n›k halde bir arada bulunur. Lif yapmaya yarar. Dallar› yafl oldu¤u zaman flapka, sepet ve has›r örmede kullan›l›r. Has›r sazlar› tar›ma zararl› bitkilerdir. Akaçlamala-
r›, yok edilmeleri zorunludur tar›mc›lar için. Bitkisel örücülük hammaddeleri olarak bilinen bitkiler, ülkemizin ço¤u yerinde yetiflir. Günümüzde zahmetli fakat ucuza elde edilen bu hammaddeleri ve tar›msal ürün art›klar›n› iflleyerek iç ve d›fl pazarlarda al›c› bulan de¤erli ürünlere dönüfltürülebilen bir el sanat› atölyesinin ‹zmir’in Çi¤li ilçesinde, bir gecekondu mahallesinde oldu¤unu ö¤reniyoruz. Ve bu ifle y›llar›n› veren Hasan Usta’yla has›r örgücülü¤ü üzerine sohbet etmek için çal›yoruz atölyenin kap›s›n›…Masmavi gülen gözlerine vurmufl y›llar›n bilgeli¤iyle, 75 yafl›n› doldurmufl ustam›z. Mesle¤ini devam ettiren Hasan Usta’n›n en küçük k›z› Nuray’la da tan›fl›yoruz bu arada.Sohbetimiz atölyedeki çal›flma masas›nda devam ediyor. Etrafta örgü sepetler, has›rdan yap›lm›fl abajurlar, çözgüleri gerilmifl tezgahlar, çantalar, yayg›lar neler neler yok ki. Hasan Usta 1955 y›l›nda 20 yafl›ndayken Yunanistan’dan göçüp gelmifl buralara. Has›r örgücülü¤ü zanaat›n› yurdundan getirmifl. Do¤up büyüdü¤ü Yunanistan’›n 45 hanelik köyünde çobanl›k yaparken, 13 yafl›nda bir yetifltirme yurdunda Çinli bir hocan›n has›r örgücülü¤ü zanaat›na hayran kalm›fl. O günden sonra bir has›r örgücülü¤ü sevdas› sarm›fl Hasan Usta’y›. Zamanla bu ifli en ince ayr›nt›lar›na kadar ö¤renerek kendini yetifltirmifl. O gün bu gündür bu mesle¤e 50 y›l›n› vermifl. 50 y›ll›k bir meslek. Dile kolay, ustam›z›n hayat› da has›r örgücülü¤ünün hikayeleriyle dolu dolu geçmifl. Has›r örgücülü¤ünün zor ve güzel yanlar›n› anlat›rken, ellerindeki nas›rlara, cam mavisi gözlerindeki ›fl›lt›ya bakt›kça, mesle¤ine hayran b›rak›yor insan›. Hasan Usta’n›n atölyesinde çal›flan ve çavdar sap›ndan flapka ören genç bir göçmen deli-
MART 2008 | TAVIR | 19
izlenim
Hasan Usta, “Has›r örgücülü¤ü çok çeflitlidir.” diyor. Kurutulmufl veya kurumufl bitkilerin sap, kabuk veya yapraklar›ndan yap›ld›¤› gibi, saz gövdelerinden yahut rafyadan örülen türlerinin de oldu¤unu anlat›yor. Has›r, daha çok has›r otu ad› verilen ve batakl›klarda yetiflen bir sazdan örülürmüfl. Has›r otu, has›r/kilim örmek amac›yla kullan›ld›¤› gibi çeflitli flekillerde örülerek çok de¤iflik yerlerde de kullan›labiliyormufl. Genellikle alta serilmek üzere yap›lan “kaba has›r” denilen bir has›r türü, Anadolu’da çok yayg›nm›fl. Kal›n sazlardan yap›lan bu has›r›n, k›r kahvelerinde, evlerde plajlarda kullan›m›n›n çok rahat oldu¤unu ifade ediyor.
kanl›s›n›n, bu zanaat› Anadolu’nun birçok yö- nüllü, bu iflte sebat gösterecek insanlar çals›n resine, köylerine tafl›d›¤›n› samimiyetle dinli- kap›m›. Has›r, do¤aya zarar vermez, sa¤l›kl›d›r. yoruz: Art›k ifllerimiz de bozuldu. Bu projelerin desteklenmesi laz›m. Gelirgiderimizi devam ettir“Karaman, Bolu, Düzce, Edirne, K›rklareli, ‹s- mek için finansman bulam›yoruz. Çin iflleri kenderun, Konya, Nevflehir, Çorum/Sungurlu, yayg›nlaflt›kça bizim eme¤imiz de¤ersizleflti. ‹zmir, Ödemifl, Menemen, Tire ve Bademler Kullan›m› az, basit sazlardan yap›lan makine Köyü’nde kurslar verdim, sonra ‹zmir’e gelip ifli örgücülü¤ü tafl›d› Çin pazar› ülkemize. Biatölye ve birkaç imalathane açt›m. Has›r örgü- zim al›nterimiz ve sa¤l›kl› üretkenli¤imiz k›ycülü¤üne gönül vermezseniz bu meslek çekil- met görmemeye bafllad›.” mez. Sab›r ve emek gerektirir. Bu meslek kolay bir meslek de¤ildir çünkü. Bedensel, zihinsel ‹zmir’deki Sasal›k ve Kakr›ç yak›nlar›ndaki sugörme özürlülere aylarca kurslar verdim. Il›ca- lak batakl›klardan ç›kar›lan sazlar›, palmiye bafl›’nda Romenlere ö¤rettim bu mesle¤i, sö- yapraklar›n› kullanarak emek emek, ilmek il¤üt kabu¤undan örgücülük yapt›lar. Halk E¤i- mek has›r örgücülü¤ünü ö¤retti¤i atölyedeki tim Merkezi’nde kurslar açt›m. fiapka örücü- kursiyerler, gecekondular›n emekçi kad›nlar› lü¤ünü çavdar sap›ndan, palmiye yapra¤›n- olmufl. Saz›n biçilmesinden kurutulmas›na kadan, kofalik saz›ndan yapt›m. Kam›fllardan ev- dar geçen çeflitli u¤rafllardan sonra ahflap tezler yapt›m. Ben bu ifle gönlümü verdim.’’ gahlara gelen has›r ip, tezgah bafl›ndaki kad›nlar›n hünerli elleriyle bazen düz, bazen de K›ymetim çok zaman bilinmedi, diyor Hasan çeflitli desen ve motiflerle flekillendirilmifl ve Usta. ‹lk kalfas› evine icra getirmifl. Sonras›n- böylece meslek sahibi yapm›fl Hasan Usta mada bu meslekte eme¤i çok gasp edilmifl, 23 halleden birçok insan›. Ve babas›ndan mesle¤i gün hapishanede yatm›fl. Ac›-tatl› günler de devralan k›z›, bu atölyede halk e¤itim ö¤retgeçirdim, diyor. Rüyas›nda gördü¤ü çeflitli saz menli¤ini yap›yor. ve has›r otlar›n› uyan›nca temin etmeye ve yeni yeni fleyler üretmeye bafllad›¤›n› anlat›yor. Tarihi çok eskilere dayanan ilk el sanatlar›n“Hayat›m geceli gündüzlü has›r örgücülü¤ü dan biri olan bitkisel örücülük, sepet yap›m› ile oldu.” diyor. Ve devam ediyor anlat›m›na: bafllam›fl. Bugün ise bitkisel örücülük ürünlerini sepet ile s›n›rl› b›rakmay›p hem otantik “Biz ustalar bugün yar›n yokuz. Toprak olaca- hem ekonomik de¤er tafl›yan, oldukça zengin ¤›z. Bu mesle¤i devralan insanlar olsun istiyo- çesitlilikte ürünlere dönüfltürmüfl usta... rum. 3 ay içinde usta yetifltiririm. Yeter ki gö-
20 | TAVIR | MART 2008
‹nsanlar›n yaz›n s›cac›k kumlar›n üzerine att›¤› ince has›r örtünün; bafllar›n›n üzerinde korunakl›, serin gölgeler yaratan has›r plaj flemsiyelerinin; evlerdeki kal›n has›r hal›lar›n, has›rdan örülme fl›k mobilyalar›n, hayat›m›za girene kadar hangi ifllemlerden geçti¤ini bilseydik o zaman hor kullanmazd›k onlar› ya da k›ymetini bilirdik has›r örgücülü¤ünün ve eme¤i geçen ustalar›n. Has›r örgücülü¤ü ile geçen yar›m as›rl›k bir hayat›n bize düflen pay›n› dinledik sevgili ustam›zdan. “Daha yap›lacak çok ifl var. Çok projelerim var.” diyen 75 yafl›ndaki, elleri öpülesi ustam›z› has›r atölyesinde sevgili k›z› ve ö¤rencileriyle bafl bafla b›rak›yor ve ayr›l›yoruz.El sanatlar›na kadar uzanan bir tarihe sahip olan has›r dokumac›l›¤›, toplumlar›n kültürel geliflimlerine de tan›k olmufltur. El sanatlar› tarihinde kendisine özel bir yer edinen ç›kan has›r örgücülü¤ünün, tam olarak hangi tarihte ne zaman nas›l bafllad›¤› bilinmese de beraber, insan›n sosyal yan›n›n oluflturulmas›nda etkisinin belirgin oldu¤unu söyler araflt›rmac›lar. El sanatlar›, bireylerin bilgi ve becerisine dayanan bir sanatt›r. Özellikle do¤al hammaddelerin kullan›ld›¤› elle ve basit araçlarla yap›lan ve toplumun kültürünü, gelenek ve göreneklerini tafl›yan; bireylerin duygu, düflünce ve becerilerini yans›tan; gelir getirici üretime yönelik etkinliklerdir. Di¤er birçok el sanatlar› gibi has›rc›l›k da, yok olmaya yüz tutmufl bir zanaatt›r. Bu nedenle, mesle¤in günümüze kadar gelmesinde öncülük yapan ustalar› bulmakta zorland›k.
izlenim
has›rc›l›¤›n tarihi Has›r, eski Türk evlerinde çok kullan›lan yayg›lardand›r. Türklerde tafl veya toprak odalar›n tahta zemini üzerlerine has›r serilirdi. Has›rc›l›k, 17. yüzy›l Osmanl›s›nda önemli sanat kollar›ndan biri durumundayd›. Yap›ld›klar› sazlar›n incelik ve kal›nl›k durumlar›na göre Trablus has›r›, M›s›r has›r›, kaba has›r gibi isimler al›rd›. ‹stanbul’da ayr› bir Has›rc›lar Çarfl›s› vard›. Ayr›ca, hindistancevizi elyaf›ndan veya abak denilen bir çeflit ottan yap›lan has›r, denizcilikte halat olarak kullan›l›r.
Has›r otu olarak bilinen bitki, ülkemizde ak saz, gofalik, kiliz, kofa, kofal›k, koga, kov, koval›k, puf saz›, semerci saz›, semer otu, su kam›fl›, zembil otu gibi de¤iflik isimlerle söylenir. Has›r otu, batakl›k yerlerde yetiflen sa¤lam, ince, uzun, çok çeflidi bulunan y›ll›k bitkidir. Belli yörelerimizde saz adac›klar› vard›r. Adac›klar kuvvetli rüzgarlarla yer de¤ifltirirler. Genellikle kam›fl, batakl›¤›n daha derin k›s›mlar›nda, has›r otu ise kenarlar›nda yetiflir…
Halk›m›z›n kültüründe ise has›rc›l›k, has›r otu ile yak›ndan ilgilidir. Has›r, Arapça bir kelimedir. Bu nedenle has›r sözü eski Türk kaynaklar›nda yoktur. Selçuklular döneminde, Orta Asya Türkleri, has›r yap›lan ota “yiken” derlerdi. XI. yüzy›lda Kaflgarl› Mahmud, has›r için, “Konar göçer Türklerin çi¤ otundan yapt›klar› bir çad›r örtüsüdür. Bu bitki, kam›fltan daha ince ve yumuflakt›r.” der.
Karadeniz bölgesinde m›s›r kap盤›ndan has›r dokuma yap›lmaktad›r. Yere kurulan dikdörtgen fleklindeki tezgahta, sazlardan veya m›s›r kapç›klar›ndan haz›rlanan çözgülerin aras›ndan yine ayn› malzemeyle haz›rlanan atk›lar›n bir alt bir üst geçirilmesiyle dokunmaktad›r. Tah›l saplar›, günümüzde saz kullan›larak çanta, has›r plaj yayg›s› vb. yap›larak turistik eflya olarak sat›fla sunulmaktad›r.
Günümüzde hammadesi, bitki lifleri yerine suni elyaftan temin edilmektedir. Koltuk, tabure, sandalye ve iskemlelerin oturulacak yerlerinde, suni elyaftan yap›lan has›r örgüler kullan›lmaktad›r. Has›r örgüsü, boydan boya gerilmifl ipler aras›ndan ince sazlardan yap›lm›fl her lif, ya bir alttan, bir üstten veya iki alttan bir üstten geçirilerek tezgahlarda örülür. Küçük eflyalar, koltuk ve sandalyeler için kullan›lacak has›rlar elde örülür. Has›r, dürülerek ve yuvarlanarak kald›r›ld›¤› için kullan›lmas› kolayd›r. Ça¤›n ve teknolojinin getirdi¤i yenilik itibariyle, çeflitli yer döflemelerine karfl› direnerek ayakta kalmay› baflaran has›r, hal›lar›n alt›nda, duvar ve tavanda kullan›l›rken, rutubet geçirmemesi, havay› tutmas›, ucuz ve kolay bir dokuma flekli olmas› yüzünden as›rlard›r halk›m›z taraf›ndan çok kullan›lan bir yayg› türü olarak bilinmektedir.
mektedir. Islat›lan malzeme sepet boyuna göre art› fleklinde yerlefltirilerek, ayn› malzeme enine-boyuna olmak üzere bir alt bir üst geçirilerek örülmektedir.
Eski Türkler, çad›rlar›n içine has›r yayar ve üstüne hal› sererlerdi. Bu vakitler has›rc›l›k Türkiye'de önemli bir sanat olmufltur. Has›rc›lar çarfl›s› olarak bilinen bir çok çarfl›, bir zamanlar bu mesle¤in yayg›n olufluna en iyi örnektir. Günlük hayatta çok pratik (k›fl›n s›cak, yaz›n serin, s›k s›k y›kamak mümkün), sa¤l›k için çok yararl› (insan bedeninden a¤r› ve stresi kolayca çeker) olan has›rlar›n üretim maliyeti çok düflüktür ve ekonomik aç›dan faydal› bir üretim alan›d›r. Ülkemizde birçok yörede dokunan has›rlar›n kullan›m alanlar›, yer yayg›s› olmufltur. Anadolu´nun birçok yöresinde, Konya, Kastamonu, Kocaeli, Trabzon, Rize, Edirne, K›rklareli vb. yerlerde, bölgesel a¤açlardan, bitkilerden yararlan›larak has›r örgücülü¤ü ve daha çok sepet örgücülü¤ü sürdürül-
Duvarlara asmak için tekerlek biçiminde örülmüfl has›r›n ad› bir çok yörede “nazarl›k”t›r. Nazardan korunmak için kullan›lan nazarl›k, Anadolu’da çok yayg›nd›r. Halk inanc›na göre nazarl›k, üzerinde tafl›yan kimseyi büyüye, hastal›klara, di¤er kötülüklere karfl› korumaktad›r. Has›r, genellikle kilim veya hal› gibi ürünlerin alt›na so¤uktan korunmak amac›yla serildi¤i gibi, tek bafl›na has›r yayg›lar da kullan›l›r. Odalarda, duvarlar ile yast›k aras›na so¤uktan korunmak amac›yla konulan has›rlara birçok yörede t›sl›k denir. At arabas› ve römorklarda sap-saman tafl›rken dökülmemesi için düflünülmüfltür. Cenazede defin iflleminde mezar›n içine serilir. Kendili¤inden yetiflen veya kültürü yap›lan baz› bitkilerin sap›n›, yapraklar›n, ince dallar›n› oldu¤u gibi veya yararak ince fleritler haline getirdikten sonra çeflitli flekillerde yap›lan örgülere ise bitkisel örücülük denir. Özellikle son y›llarda modern tasar›m anlay›fl› ile bütünleflen bitkisel örücülük ürünleri günlük hayatta çok genifl bir kullan›m alan›na sahiptir.
MART 2008 | TAVIR | 21
biyografi
yüre¤i gazze’de kanayan sürgün: george habbafl mustafa selim
Size kendi hikayemi anlataca¤›m. Ki, biraz da Filistin’in hikayesidir bu. Ve sizin hikayenizdir... Aflklar›m›, yolculuklar›m›, yaralar›m› say›p dökece¤imi san›yorsan›z yan›l›yorsunuz. Ve elbette benim için aflklar›n en büyü¤ü Filistin’in özgürlü¤üdür. En uzun yolculu¤umun pusulas›yd› bu aflk; bir ömür. Ve inan›n, kendi yaralar›mdan daha derindir bende Filistin’in yaralar›. Ad›m George Habafl! Yoldafllar›m El-Hekim der bana. Ama çok sonralar› ald›m bu ad›. Öncesinden bafllayal›m... Arap-H›ristiyan bir ailenin çocu¤u olarak Filistin’in El-Lydd flehrinde do¤du¤umda tarih 1 A¤ustos 1925’ti. Tarih kitaplar›ndan hat›rlars›n›z o zamanlar›. Birinci emperyalist paylafl›m savafl› biteli henüz birkaç y›l olmufltu ve y›llar halklar›n yaralar›n› yeni yeni sar›yordu. Benim do¤du¤um topraklar ise halen sanc›yordu ve on y›llar, yaralar›m›z› saramadan geçecekti. Savafltan yengiyle ç›km›fl olan emperyalistler dünyay› yeniden pay etmifllerdi aralar›nda. Bizim topraklar›m›za batakl›k sinekleri gibi üflüflenler ‹ngilizler oldu. Filistin, ‹ngiliz sömürge yönetimi idaresindeydi flimdi. Ulusal zenginliklerimiz, madenlerimiz, hububat›m›z, eme¤imiz, tarihimiz ya¤malan›yordu. Gözlerimizin karas›na baka baka götürüyorlard› bizim olanlar›. Neden sonra getirmeye bafllad›lar. Bizim topraklar›m›z›n insanlar› de¤ildi bunlar. Yine de tan›yorduk onlar›. Yahudi yerleflimcileriydiler. Ve adlar›na yak›flan› yapt›lar, yerlefltiler. Köylerimizde ve flehirlerimizde kalabal›klaflt›lar gitgide. Çok geçmeden anlad›k ki, yanlar›nda yeni ve daha büyük ac›lar getirmifller. Topraklar›m›z›, vatan›m›z›, gelece¤imizi isteyeceklerdi bizden...
Dinleyin ey Ortado¤ulular! Ony›llard›r kan›n gözyafllar›na bulan›p topra¤a kar›flt›¤›, ac›lar›n bir türlü durulmad›¤› yerdeyim ve size sesleniyorum. Co¤rafyan›z›n ba¤r›ndan... Bombalanan flehirlerden, ölümün kol gezdi¤i sokaklardan, kurflunlanan bedenlerden, intifadadaki yüreklerden, yafl›n kurumad›¤› gözlerden sesleniyorum.
22 | TAVIR | MART 2008
Do¤du¤um flehirde Yafa El-Lydd ilkoukulunu bitirdim. Ortaokul y›llar›nda Yafa flehrindeydim. Ve Kudüs’te liseyi bitirdi¤imde y›l 1942’ydi. ‹ngiliz sömürgecilerinin zulmünü ve Siyonist dayatmalar› henüz çocuk yaflta tan›m›flt›m. Ve delikanl› ça¤›m›n bafllar›nda art›k halk›m›n yakt›¤› baflkald›r› ateflinin harlay›c›lar›ndand›m ben de. Yafa’ya geri dönüp okudu¤um okulda iki y›l ö¤retmenlik yapt›m
biyografi
ve sonra Beyrut’ta t›p ö¤renimime bafllad›¤›mda sene 1944’tü. Beyrut sokaklar›na vurulmufllu¤um da o y›llara denk gelir... Doktor olmaya karar k›lm›flt›m. Ve fakat sömürgecilerin, iflgalcilerin gölgesinde de¤il, özgür ve bizim olan vatan›m›zda halk›m›n doktoru olacakt›m. Ve iflte düfllerim ihtilal rengindeydi art›k. Filistin, özgürleflene de¤in savaflacakt› ve ben bu savafl›n en önlerinde olacakt›m. Dünyada ise baflka bir savafl son demlerini sürüyordu o s›ralarda. Emperyalistler krizlerinin yaras›na savafl bas›yorlard› bir kez daha. Bir yandan da Sovyetlerden yükselen sosyalizm güneflini karartmakt› gayeleri. Bir kez daha kan revand› dünya. Ve kan denizinin ortas›nda, milyonlarca ölü pahas›na kazanan halklar oldu. fiimdi sosyalizm günefli, ›fl›¤›n› çok daha yüksekten düflürüyordu dünyan›n üstüne. Benim yüre¤im de pay›na düfleni ald›... Filistin sevdas›n› sosyalizmle harmanlad›m. Birbirinin yerinden alan, eksilten de¤il, birbirini tamamlayan, büyüten tek bir aflk oldu ikisi bende. Ve sene 1948. As›rlard›r terimizi, kan›m›z› ak›tt›¤›m›z, bizim olan topraklarda ‹srail ad›nda gayr›-meflru bir devlet peydahland›. Biz Filistinliler o lanetli günün ad›na ElNakba (büyük felaket) dedik. Ve o kadar hakl›yd›k ki böyle derken... Ana yurdumuzdan, do¤up, büyüdü¤ümüz topraklardan sürdüler bizi. Ard› ard›na dizildi göç kafileleri. Ailem de içlerinde yedi yüz bindi yollara düfltü¤ümüzde say›m›z. Sonra komflu ülkelerde mülteci dendi ad›m›za... Terketmek zorunda kald›¤›m her kar›fl topra¤a, tek tek sokaklara, zeytin a¤açlar›na, hurma dallar›na, çöllere söz verdim giderken, “Elbet bir gün dönece¤iz ve sen yine kendi çocuklar›n›n olacaks›n.” diye. Baht›m›z› tenimizin rengi kadar karartsalar da, gülümseyifllerimiz kadar s›cak isyan ateflleri harlan›yordu yüreklerimizde. Bu y›llarda Arap yoldafllar›mla beraber El-Nakba’ya karfl› Arap Ulusal Hareketi’ni kurduk. ‹flgal alt›ndaki Arap topraklar›n› sömürgecilerden temizleyip hak etti¤i özgürlü¤e kavuflturman›n yollar›na düflmüfltük bu kere. Ve biliyorduk ki, silahlanman›n vakti gelmifl de geçiyordu... Tez vakitte ö¤renci-
ler, gençlik ve ayd›nlar aras›nda serpilip geliflti, bir cephe oluflturdu hareketimiz. Yollar ve yolculuklar ö¤retir en az›ndan ve ben bu yolda ö¤renerek yürüyordum. Bir yandan hareketin liderli¤ini üstlenirken, di¤er yandan Ürdün’deki kliniklerde halk›m›n yaralar›n› sar›yordum. Y›l 1967 olmufltu ve tarihin seyri yeni yollar çiziyordu kendine. Ve elbette bizler de yeni yollar çizecektik. Art›k zaman›n peflinden giden de¤il, ona yön veren olunmal›yd›.. Aral›k ay›nda “6 gün savafllar›” yafland›. M›s›r, Suriye, Ürdün ve Irak ordular› Siyonist ‹srail karfl›s›nda alt› günde yenilgiye u¤ram›fllard›. Yeni iflgaller, yeni katliamlar, yeni sürgün kafileleri izledi alt› günü...
Asl›nda o y›llarda mücadelemiz yaln›zca emperyalizm ve Siyonizmin sald›r›lar›yla de¤il, gerici Arap güçlerince de kuflat›lm›flt›. Kendi kaderini savaflarak yazacak olan biz Filistinlilerden baflkas› olamazd›. Karamsarl›¤›n ve umutsuzlu¤un kol gezdi¤i mülteci kamplar›nda savaflma irademizin ve cüretin ad›na Filistin Halk Kurtulufl Cephesi dedik. 1967’den sonra flu inkar edilemez gerçe¤in fark›na vard›k ki, Filistin’in kurtuluflu için Çin ve Vietnam örneklerini izlememiz gerekiyordu. Cephe’nin mücadelesi, yaln›zca Filistin’i Siyonistlerden kurtarmak için de¤il, Arap dünyas›n› da bat›l› sömürge yönetimin art›klar›ndan kurtarmak içindir.
MART 2008 | TAVIR | 23
biyografi
lerimi genç yoldafllar›ma devrettim. O gün halk›ma ve yoldafllar›ma flöyle seslenmifltim: “Yoldafllar! Militanca yaflanan on y›llardan ve yaflad›¤›m zengin deneyimlerden elde ettiklerim bana bahfledilmifl bir fley de¤ildir. Bu deneyimlerin içeri¤ini ve tüm derslerini, tüm baflar› va hatalar› ile birlikte gözden geçirmek, sizin ve gelecek nesillerin hakk›d›r. Tarihin esiri olmak için de¤il, gelece¤i kurabilmek için gerekli ön koflul olarak ondan yararlanabilmek amac›yla tarihimizi en do¤ru biçimde okumal›y›z. Bugün, dünün nitel bir geliflme halidir ki ayn› zamanda, dün, yar›n›n materyalist ve entelektüel kuruluflunu meydana getirir.” O gün aktif görevlerimden ayr›ld›m ama fazlas› de¤il. Adanm›fll›¤›m bir ömür boyuydu ve sekiz y›l daha yaflad›m.
Ve ne yap›l›p edilecek, yürünecekti özgür Filistin’e. Ürdün ve Lübnan’da büyüttük mücadelemizi. Filistin Kurtulufl Örgütü’nün kuruluflunda ve mücadelesinde de vard›m. ‹srail iflgali ve iç savafl boyunca Lübnan’dayd›m; Cephe’min ve silah›m›n bafl›nda. Say›s›z katliamlara, Kara Eylül’lere tan›kl›k etti gözlerim. Yüre¤im bin yerinden kanad›. Vurulup düflenlerin özlemlerini, inançlar›n› al›p namluya sürdüm her defas›nda. Ve sürgünlerine yeni sürgünler eklendi uzak diyarlarda. Önüne ne kadar setler çekilirse çekilsin, nehirler misali akarak yeni yollar aç›yordu savafl›m›z kendine. Sokaklar boyu ellerimizde tafllarla düflman›n karfl›s›na dikiliflimize ‹ntifada dendi. En önde Küçük Generaller’imiz vard›. Nas›l da flahincesine öne ç›kar gö¤üsleri... Yediden yetmifle, kad›n›, erke¤i, çocu¤uyla tek yürek olmufl, “Bizi teslim alamazs›n›z.” diyordu Filistin. Ve ceplerimize tafllar doldurup yan›n›za kofltu¤umuz sizler de . “Al yüre¤imi de düflmana f›rlat.” diyerek uzand›n›z s›n›rlar ard›ndan.
baz›lar›. Benim kalbimden ise bir an eksilmedi sosyalizmin hakikatli düflleri.
Ve ’90’l› y›llar olanca yaygaras›yla geldi. Avrupa’da sosyalist ülkeler, ard› ard›na geriye dönüflleri yafl›yordu. Yüzlerinde yayg›n gülümsemelerle sosyalizmin öldü¤üne hükmetti emperyalistler. Ve sonra tarihin bitti¤ini söylediler bize. ‹nananlar oldu. Silahlar›n› b›rak›p cenazeyi kald›rmaya kofltu
Ey Ortado¤ulular! Yar›m as›rdan fazlad›r Siyonist iflgalcinin zulmü kol gezer topraklar›mda. Ve ben yar›m as›rdan fazlad›r en önünde oldum savafl›n. Ve halen uzun yollar uzan›r önümüzde. Davam›n gelece¤ini genç yoldafllar›ma emanet edip 2000 y›l›nda düzenlenen FHKC 6. Kongresinde görev-
24 | TAVIR | MART 2008
Emperyalizmin Yeni Dünya Düzeni, Filistin’e u¤ramakta gecikmedi elbette. Sene 1993’tü ve geleneksel FKÖ önderli¤i emperyalizmin kurdu¤u masada Siyonist ‹srail ile Oslo’da “bar›fl anlaflmas›” imzalad›. FKÖ önderli¤i yenilgi içerisindeydi ve fark›nda olmadan da olsa yanl›fl yola girmiflti. Oslo’nun sahte bar›fl› karfl›s›nda uzlaflmaz çizgide nettim. Bilen bilir; hasret öyle bir s›z›d›r ki, ta içine ifller insan›n. Filistin topra¤›n›n hasreti öyle s›zl›yorken bende, Oslo anlaflmas›na ba¤l› olarak yeniden ülkeme dönmeme “izin” verildi. Biz kimseden “izin” istemiyorduk oysa ki, istedi¤imiz zaten bizim oland›. Emperyalizmin masas›nda var›lan sahte bar›fl› meflrulaflt›rmak pahas›na dönmedim topraklar›ma. Ve elbette dönece¤im bir gün. Ama hep beraber, her kar›fl topra¤›m›za..
Ve iflte tarih, iki binli ömrünün sekizinci y›l›nda. Ocak ay›n›n 26’s›n› gösteriyordu takvimler. Gazze’ye günlerdir bombalar ya¤›yordu. Ölüm yine pervas›zd› Filistin’de. Kan tafl›yordu sokaklardan. Yafll› analar›n a¤›tlar›, silah seslerine kar›fl›yordu Gazze’de... Gazze yan›yordu. Ve benim yüre¤im kan›yordu... Doktorlar›m, ac›lar›m› dindirmekte çaresiz kal›fllar›na bak›p, “Siz Gazze halk›n›n ac›lar›n› yafl›yorsunuz.” dediler. O doktorlar yine iyi bilirlerdi, ben yaln›zca son anlar›mda de¤il, ömrüm boyunca yaflad›m Filistin’in ac›lar›n›. Filistin’e dair yaflanacak ne varsa, yaflad›m. Hüzünlerim, özlemlerim ve sevinçlerim oldu.. Gözyafllar›m oldu kuytularda, sessiz sedas›z yurduma ak›tt›¤›m. Ve umutlar›m, bafle¤mezli¤im, isyan›mla Filistin oldum hep... Dinleyin beni ey Ortado¤ulular! Benim ihtiyar kalbim bunca yükü kald›ramad› daha fazla. Son kez kapand› dudaklar›m. Ama sak›n ha öldü¤ümü sanmay›n. Hay›r ölmedim. Gazze’de silah omuzda savafl›yorum flimdi. Ramallah’tay›m, sapan var elimde. Bat› fieria’da dimdik ayaktay›m. Bafl›mda kefiye, elimde Filistin bayra¤›yla alanlarday›m. Ve elini yüre¤ine koy flimdi, ben oraday›m... Unutmay›n, söz verdik Filistin’e, sokaklar›nda özgürlü¤ü yaflayaca¤›z.
hapishaneden
bahara kesecek bir gün topra¤›m can y›ld›r›m
A¤l›yorsa topra¤›n gözleri, kan›yorsa için için yüre¤i ve ac›lar içindeyse bedeni; derim ki art›k bir sonu olmal›... Gülmeli art›k, gülmeli topra¤›n gözbebekleri. Gülmeli ve ›fl›mal› yüzü gülüfllerle... Bu topraklar Anadolu... Bizi hep var k›lan bu topraklar onuru, namusu ve adaleti ö¤reten... Bu topraklar s›n›rs›z bir sevgi kuca¤›, dost s›cakl›¤›, kardefllik ota¤›... Bu topraklar bas›p da ba¤r›na insanlar›n›, yaflat›rd› bir ömür boyu...
Bu topraklar, analar›n, bac›lar›n, k›zkardefllerimizin, kurtuluflu u¤runda topra¤›n; dövüflmesi en önünde cephenin... Bebesinden, can parças›ndan ve can›ndan da çok düflünmesi tafl›d›¤› mermiyi, cephaneyi... S›n›rs›z ve hesaps›z fedakarl›¤›.
Bu topraklar, analar›n, genç k›zlar›n, canlar›ndan tereddütsüz geçti¤i...
Bu topraklar Ayçe ‹dil’in “Yaflam›fl say›lmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen” sözleriyle dillendirdi¤i sevdas›. Bu topraklar, yi¤itlerin, kahramanlar›n yata¤›. Yarenlerin, k›zanlar›n ö¤retmeni.
Bahara kesecek topra¤›n. En güzel çiçekler açacak a¤açlar›n dallar›nda, s›cac›k sarmalayan. Özgürlü¤ün rüzgarlar› esecek her yanda...
Dinle topra¤›m, yurdum, can damar›m... Hasretin bir gün bitecek! Gülecek umut dolu yüzün.
MART 2008 | TAVIR | 25
tiyatro
“sofokles’in antigone’u” ve tiyatroda kad›n direnifli gülnaz b›çakç›
1948’lerdeki döneme uyarlam›flt›r. Ama eser günümüze de o kadar uymaktad›r ki... Brecht, “Sofokles’in Antigone’u”ndaki savafl› haks›z bir ya¤ma savafl›na çevirmifl. Savafltan kaçan Polyneikes’i hakl› bir konuma geçirmifltir. Antigone’un Kreon’a karfl› erkek kardefli Polyneikes’in ölüsünü gömdürmek için karfl› ç›k›fl› ve Burada ele al›nan Bertolt Brecht’in 1947’de bu direniflini can›yla ödemesi, tiranizme (dikuyarlad›¤› ve ismini “Sofokles’in Antigone’u” tatörlü¤e) karfl› mücadeledir. koydu¤u oyundur. Oyunun ilk gösterimi 15 flubat 1948’de Chur’da yap›lm›flt›r. Reji, Ber- Oyunun konusu k›saca flöyledir: Kreon gümüfl, tolt Brecht ve Caspar Neher taraf›ndan; dekor, demir gibi madenlerini ele geçirmek için ArCaspar Neher taraf›ndan gerçeklefltirilmifltir. gos’a savafl açar. Bu ya¤ma savafl›na OidiAntigone’u Helene Weigel, Kreon’u Hans Ga- pus’un iki o¤lu ve Kreon’un ye¤enleri ve Antigone’un ve ‹smene’nin erkek kardeflleri Eteokugler canland›rm›flt›r. les ve Polyneikes de tüm Thebai’nin erkekleri Bertolt Brecht, küçük de¤iflikliklerle eseri gibi kat›l›rlar. Eteokles bu savaflta ölür ve baAntigone isimli tiyatro eseri ilk olarak Sofokles taraf›ndan yaz›lm›flt›r. Tüm klasiklerin evrensel oluflu ve tüm zamanlarda güncelli¤ini korumas› yüzünden Antigone da birçok yazar taraf›ndan günümüze uyarlanm›flt›r. Ça¤dafl yorumlarla yeniden yaz›lm›flt›r.
fl›nda tac› ile gömülür. Ama savafltan kaçan ve ölen Polyneikes’in gömülmesi amcas› despot Kreon taraf›ndan yasaklan›r. Polyneikes’in cesedi kurdun kuflun yemesi ve parçalamas› için öylece aç›kta b›rak›l›r. Kreon onun ibret olmas›n› ister ve cesedin bafl›na nöbetçiler koyar. Kim Kreon’un emrini çi¤nerse ölümle cezaland›r›lacakt›r. Kreon: “...Onaylaman›z› isterim ki, çiçeklerle bezenmifl Bir mezar verdim bu kent için ölen Eteokles’e; Onun ve benim akrabam›z, Argos halk›n›n dostu Korkak Polyneikes’e gelince, T›pk› Argos halk› gibi, gömülmeden kalacak oldu¤u yerde. Argos halk› gibi, o da düflmand› hem bana, hem de Thebai’ye. Ve bu nedenle dile¤im, kimsenin matem tutmamas›d›r Gömülmeden kald› diye, herkesin gözü önünde Kurda kufla yem olmas›d›r....” Kreon’un Polyneikes’in mezara gömülmesini engellemesi bize k›r›lan devrimci mezar tafllar›n› ve bunlar› onarmak isterken tutuklanan devrimcileri an›msat›yor. Savc›, iddianamesinde; ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yaflam›n› yitiren U¤ur Bülbül’ün mezar›n› yapt›rd›klar› için tutuklanan Günay ve Gazel’i, “Normal bir vatandafl›n bir teröristin mezar›n› mermerden, teröristi övücü bir mahiyette yapt›r›p paras›n› cebinden karfl›layarak vermesi hayat›n do¤al ak›fl›na ayk›r›d›r” diyerek suçlam›flt›r.
26 | TAVIR | MART 2008
tiyatro
Kreon kentte baz› muhalifleri oldu¤unu bilir: “ Kimi yapt›klar›ma k›z›p homurdananlar var bu kentte Boyunduru¤um alt›na da kolay girmiyor böyleleri." Antigone ölüm cezas›n› bile göze al›p kardefli Polyneikes’in cesedini gömmek ister. K›z kardefli ‹smene’yle bu konuyu tart›fl›r. ‹smene Antigonu’u desteklemez, korkar. Antigone’la ‹smene’nin karfl›l›kl› konuflmalar›nda direnen, boyun e¤meyen cesur ve onurlu bir kad›n olan Antigone’la Kreon’un despot rejiminin kölelefltirdi¤i ve zavall›laflt›rd›¤› ‹smene’yi görürüz.
gelmeydi o buyruk. O zaman karfl› ç›kabilir bir baflka ölümlü ve ben Ancak biraz daha ölümlüyüm senden. B›raksayd›m anam›n öteki yar›s›n› mezars›z Üzerdi beni böylesi...” Antigone tüm dünya halklar›n›n en do¤al hakk› ve gelene¤i olan ölülerini gömme adeti için mücadele eder.
‹smene, korkusunu flöyle ifade eder: “fiunu da düflün: Kad›n›z bizler Ve bu yüzden hakk›m›z yok kavgaya erkeklerle Madem ki yeterince güçlü de¤iliz, Boyun e¤meliyiz buna da, daha kötüsüne de. O halde Ba¤›fllas›nlar beni afla¤›da, yaln›zca topra¤a boyun e¤enler; ‹ktidardakileri dinlerim zorbal›ksa karfl›mdaki. Çünkü bilgelik de¤ildir bofluna çabalar.”
Yine burada, flehit mezar›n› tamir ettirirken tutuklan›p da aylarca hapiste kalan Günay’›n sözleri gelir akl›m›za: “U¤ur Bülbül’ün mezar›n›n tafl›n› yapt›rmak istemem savc›l›¤›n dedi¤i gibi hayat›n ola¤an ak›fl›na ayk›r› de¤il, aksine tam da ola¤an ak›fl›d›r. Anadolu halk›n›n en do¤al de¤erlerindendir mezarlar. Hayat›n› kaybedenlerin evidir oralar. Bayramlarda ilk oralar ziyaret edilir. En güzel mis kokulu çiçekler oralara konur. Mezarl›klarda ayr› gayr› yoktur. Her mezara ayn› sayg› gösterilir. Bizim tutuklanmam›z Anadolu’nun güzel geleneklerinin tutuklanmas› oldu. Anadolu’nun tarih defteri kal›nd›r. Bu hukuksuzlu¤u da yazm›flt›r bir köflesine.
Antigone ona flöyle yan›t verir: “Nefret ediyorum senden. Bir de çekinmenden...”
Kreon Antigone’a piflmanl›k duyup a¤›r cezadan kurtulmas›n› önerir. Ama Antigone kabul etmez.
‹smene: “Yaln›zca ortaya at›lmaya yoktur cesaretim, beceriksizim Ve korkum da senin içindir asl›nda.” der.
Kreon: Art›k ç›kt›¤›na göre ortaya, söyler misin? Kurtulmak için a¤›r cezandan piflmanl›k duydu¤unu?
Antigone ona öfkeyle yan›t verir: “Ak›l verme bana! Sen yaflamaya bak kendi hayat›n›! Bana gelince b›rak, hiç olmazsa bu kadar›n› Yap›p sürülen lekeyi onura çevireyim. Umar›m ki duyarl› de¤ilimdir Kötü bir ölümden korkacak kadar.”
Antigone: Öldürmekten fazlas›n› yapabilir misin bana?
Antigone, kardefli Polyneikes’in cesedini gömerken Kreon’un nöbetçileri taraf›ndan yakalan›r. Zalim tiran›n karfl›s›nda hiç boyun e¤mez. Onurunu korur. Yapt›¤›n› inkar etmez ama soylu bir biçimde savunur. Kreon: “Ve cüret ettin verdi¤im buyru¤a karfl› gelmeye öyle mi?” Antigone: “... Çünkü senin gibi bir ölümlüden
Antigone, Kreon’un verdi¤i ölüm cezas› karfl›s›nda boyun e¤mez, dahas› Kreon’un savafl›n›n haks›z bir savafl oldu¤unu ve bir ya¤ma savafl› oldu¤unu korkmadan Kreon’un yüzüne söyler. Kreon’un Argos’un madenlerini ya¤malamak için Argos’a açt›¤› savafl, ayn› Amerika’n›n petrolünü ya¤malamak için Irak’a açt›¤› savafla benzer. Ya¤ma savafllar›, ister Antik Yunan’da olsun ister 21. yüzy›lda olsun hep ayn›d›r. Ya¤malanmaya kalk›lan ülkenin halk›n›n direnifliyle karfl›lafl›r ve bu oyunda Kreon’un çeflitli felaketlere sürüklenip yenilmesi gibi ya¤mac› zorbalar da yenilmeye mahkumdurlar.
Antigone: “...Bir yabanc› ülkeydi. Sana yetmedi Kardefllerini yönetmek kendi kentin Thebai’de, oysa ne kadar güzeldir Korkusuz yaflayabilmek a¤açlar›n alt›nda; Ama sen uzaklardaki Argos’a sürükledin herkesi, Hükmedebilmek için orada da. Ve kasab› k›ld›n ‹çlerinden birini bar›flç› Argos’un, bundan korkan› ise Sergiliyorsun flimdi parçalanm›fl bedeniyle Korkutmak için insanlar›n›....” Antigone, direnifli için halk›n›n deste¤ini ister ama bulamaz. Halk›n› zorba hükümdar›n ileride yapacaklar› konusunda uyar›r: “Ben yine de sesleniyorum hepinize, bu zor günümde Yard›m edin diye bana, hem de kendinize. Çünkü iktidar› Arayan bir kez içti mi tuzlu suyu, tutamaz art›k kendisi Hep içmelidir. Dün kardeflimdi, bugün bende s›ra. “ Antigone, boyun e¤enlerin gelece¤i görmedi¤ini söyler. Thebai halk›n›n da düflünmeden Kreon’a boyun e¤di¤i için bafl›na gelecek felaketi görmedi¤ini söyler: Kreon: “Yani kenti yabanc›lar›n önüne mi atmaktay›m sence?” Antigone: “O kendini at›yor boyun e¤erek Çünkü boyun e¤en göremez bafl›na gelece¤i.” Kreon Antigone’u bir kaya mezar›na kapat›r. Onu Bacchus flenliklerinde herkesin gözü önünde öldürece¤ini söyler. Ama Antigone yeralt›ndaki mezarda kendi elleriyle yaflam›na son verir. Antigone kaya mezar›na götürülmeden önce k›z kardefli ‹smene gelir ve ölümü onunla paylaflmak ister. Ama Antigone ‹smene’nin önerisini kabul etmeyecek kadar gururludur. Antigone: “Ço¤ul k›lma ölümünü. Davan olmayan› da Dönüfltürme kendi davana. Yeterlidir benim ölümüm.” Antigone’un ölümünü engellemek için bir çok kifli araya girer. Kreon’la konuflur. Bunlardan birisi de Antigone’un niflanl›s› ve Kreon’un o¤lu Heimon’dur. Heimon babas› Kreon’a
MART 2008 | TAVIR | 27
tiyatro
lizm ka¤›ttan kapland›r” denmemifltir. O da halklar›n ve Antigone gibi halk önderi direniflçilerin sayesinde y›k›lacakt›r. Teiresias: “Kötü yönetim hep fazlay› isterken, bulam›yor. Savafl ise 盤r›ndan ç›k›p sonunda kendini k›r›yor. Ya¤ma, ya¤may› do¤ururken, sertlik sertli¤i gereksiniyor Fazla, daha fazlay› isterken sonunda hiçli¤e dönüflüyor. Thebai’nin Argos’a karfl› açt›¤› savafl Thebai’nin yenilmesi ve Kreon’un felaketiyle sonuçlan›r.
halk›n Antigone’un direniflinden etkilendi¤ini söyler ve flöyle devam eder: “Kardeflini ac›mas›z köpeklere Yem etmek istemeyene gelince; flimdi Kent bu kad›ndan yanad›r dile¤inde, Ne kadar kötü olursa olsun ölenin etti¤i.”
istemesidir. ‹kinci neden de Kreon’un Argos’a karfl› yapt›¤› savafl›n bir ya¤ma savafl› olmas› ve Antigone’un bu gerçe¤i aç›klamas›d›r.
Teiresias: “Savafl›n kardefli Eteokles’i onun elinden al›nca Baflkald›rd› diye sana. Ve Heimon Antigone’un yan›nda oldu¤unu ‹kinci sorumu: neden ac›mas›z oldu¤unu soruyorum, çünkü onun hakl› oldu¤unu söyler. Ey Menökeus’un o¤lu Kreon. Daha da kolaylaflt›ray›m iflini: Antigone bafl› dik ölüme gider. Savafl›n demir cevheri gerekti¤i için mi? Nedir yapt›¤›n, budalal›k ya da kötülük mü, Yafll›lar: böylece “Hiç geri çekilmedi Sürdürmek zorunda kal›yorsun budalal›¤› ve de Çekilmesi gereken yerde. Ölüme kötülü¤ü? Gitti, öfke bozunca benli¤ini.” Antigone ölmeden önce yafll›lara söyledi¤i sözlerle Thebai’nin Argos’a karfl› açt›¤› savafl›n bir ya¤ma savafl› oldu¤unu aç›klar: “Kaç savafl kazanm›fl olursan›z olun, Aya¤›n›za dolanacak en sonuncusu. Sizler, ganimet diye ba¤›ranlar, Dolu arabalar de¤il, Ama bir boflluk bulacaks›n›z....” Daha sonra kentin bilgesi gözleri görmeyen Teiresias gelir Kreon’la konuflmaya. Teiresias Kreon’un Antigone’a karfl› yapt›¤› zalimli¤in iki nedenini Kreon’un yüzüne çarpar. Birinci neden bir despotun kendisine karfl› bafl kald›ran› herkese örnek olmas› için cezaland›rmak
28 | TAVIR | MART 2008
Daha sonra Teiresias bizim bugün hiç de yabanc›s› olmad›¤›m›z Amerikan Bush yönetimi ve onun ya¤ma savafllar›n› anlat›yormuflças›na Kreon’u ve Kreon’un savafl›n› elefltirir. Teiresias sanki bugün Amerika’n›n Irak’taki iflgalini ve ona karfl› Irak halk›n›n direniflini anlatmaktad›r. ABD Irak’› gittikçe ya¤malar, her fleyini al›r. Ama bir taraftan da direnifl sürmektedir. Ve Amerika gittikçe bata¤a saplanmaktad›r. Sonunda yenilece¤i kesindir. Emperyalist devletler ve onlar›n yöneticileri halklara ve kendi içlerinde zorbal›klar›na karfl› ç›kan halklara karfl› zulümlerini artt›rd›kça art›r›rlar. Gittikçe sertleflirler. Ama yenilgiyle sonuçlanacak olan sonlar› kaç›n›lmazd›r. Bofluna “emperya-
Kreon o¤lu Heimon’u kaybeder çünkü Heimon Antigone’un ölümününden sonra kendisini öldürür. Ama Kreon’un felaketi bununla kalmaz. Argos savafl›nda yenilen Thebai, ordusunda savaflan o¤lu Megareus’un da ölüm haberini al›r. Tiyatro klasikleri Antigone, Medea ve Jan D’Arc gibi ne iktidar›n ne de erke¤in kölesi olmayan kad›nlar› ifllemifltir. Bu tiyatro klasiklerinin konusu olan kad›nlar›n boyun e¤mez direniflleri tüm insanl›k tarihinin örnekleridir. Bunlar sürekli oynan›rlar ve çeflitli yazarlar taraf›ndan günümüze uyarlan›rlar çünkü hala içinde bulundu¤umuz zaman›n toplumsal mücadelesine örnek olufltururlar. Antigone, a¤abeyi Polyneikes’in ölüsünü gömmek ve halk›n›n mezar gelene¤ine sahip ç›kmak için ölümüne mücadele eder ve mücadelesinin bedelini can›yla öder. Ama o görmese de Antigon’un mücadelesi kazan›r. Bunu Teiresias’›n sözleri de vurgular: “ Ben kahin Teiresias’›m. Bu (Kreon), Uzaklardaki Argos’a ya¤ma amac›yla savafl açar. Argos, bu insanl›ktan nasibi olmayan adama direnince Kreon onlar› yok eder. Ama bir kez insanl›k d›fl› damgas›n› Yiyen savafl da Kreon’un bafl›n› yer. Savafl›, adaletten ödün Vermeyen Antigone, kölelefltirilmifl halk›n›n kendisini Kurban etmesine ald›rmaks›z›n bitirmifltir. .......”
tiyatro
sivas’93 gülnaz b›çakç›
“Biz flenli¤e gitmifltik Onlar öldürmeye gelmifllerdi Biz devlete güvenmifltik Devlet onlar›n yan›ndayd› Onlar ölüme inan›yorlard› Biz sevgiye Onlar kalabal›kt› Biz bir avuç kadar.”
Genco Erkal, Dikmen Gürün’ün 4 temmuz 2006 tarihli Cumhuriyet gazetesinde ç›kan yaz›s›ndan etkilenerek “Sivas 93” isimli belgesel oyunu yazm›flt›r. Dikmen Gürün’ün, Genco Erkal’› “Sivas 93” ü yazmaya iten “Gerçeklerle Yüzleflmek” bafll›kl› yaz›s›ndaki sözleri flöyledir: “Yaflanm›fl ve yaflanmakta olan onca sars›c› olaydan yola ç›karak yaz›lacak her belgesel oyun önemli sorunlar›, tart›flmalar› beraberinde getirecek, karanl›kta b›rak›l-
mak istenen hususlar›n ayd›nl›¤a ç›kmas›na yol açacakt›r.... Mad›mak gibi olaylar ürkütücüdür. Bu olaylar› belgelere dayanarak irdelemek ve onlar› tiyatro sanat›n›n sonsuz aç›l›mlar içeren dünyas›na tafl›mak salt gelece¤e de¤il, geçmifle dönük olarak ciddi hesaplaflmalara, yüzleflmelere zemin haz›rlayacakt›r. Bu konuda oyun yazarlar›m›za çok ifl düflüyor”. (Cumhuriyet, 15 Ocak 2008, Sal›, Sayfa 14, “Sivas 93 (Belgesel Oyun)”, Tiyatro Dünyas›ndan, Dikmen Gürün).
toplumsal belle¤imizi taze tutal›m. Üstü kolayl›kla örtülen olaylar› sorufltural›m, üzerine gidelim ve esas sorumlular› ortaya ç›karal›m. Esas sorumlular›n yarg›lan›p cezaland›r›lmalar›n› sa¤layal›m.
Hep toplumsal belle¤imizin olmad›¤›ndan, tarihimizde meydana gelen ve üstü örtülen olaylar› hemen unuttu¤umuzdan ve sorgulamad›¤›m›zdan yak›n›r›z. ‹nsan günlük kofluflturmaca ve sorunlar›yla u¤rafl›rken unutur. Bunlar› unutturmamak, hep hat›rlatmak ve sorgulatmak sanat›n görevidir. Sanat bu görevini kusursuz yapmal›d›r ki, bizler hep
Bu anlamda, Genco Erkal sanatç›n›n önemli bir görevini yerine getirmifltir. Otuz befl Alevi ayd›n›n›n diri diri yak›ld›¤› ve göstermelik birkaç kiflinin tutuklan›p yarg›land›¤›, esas sorumlular›n yarg›lanmad›¤› ve hatta bu olay› k›flk›rtan birisinin sonra milletvekili oldu¤u bu katliam› sahneye tafl›m›flt›r. Bu olaydan belgesel bir tiyatro oyunu yapm›flt›r.
Bu olaylar›n unutulmas› yenilerine kap›lar›n aç›lmas› demektir. Ama onlar› unutmaz, sorgular ve sorumlular›n bulunup cezaland›r›lmas› için çal›fl›rsak, benzerlerinin yarat›lmas›n› önlemifl oluruz.
Oyunda, sahnenin arkas›nda, bir film perdesinde Nurdan Arca’n›n polis kay›tlar›ndan ve mahkeme tutanaklar›ndan haz›rlad›¤› film gösterilir. Bu filmde bafllarda kolayca da¤›t›labilecek kalabal›k, güvenlik güçlerince da¤›t›lmaz. Hatta bu topluluk bir ara da¤›lacak gibi olurken yeniden toplan›r. Ayr›ca, perdede, yine sakall› genç bir adam›n sürekli kalabal›¤› k›flk›rtt›¤› da görülür. Ne yaz›k ki, bu genç adam yakalanmam›flt›r. Ayr›ca, sözümona, toplulu¤u yat›flt›rmaya gelen ama daha da k›flk›rtan o dönemin Sivas Belediye Baflkan›’n›n kalabal›¤a “Hadi gazan›z mübarek ola” dedi¤i de duyulur. Ne yaz›k ki o da sorgulanmam›fl, tutuklanmam›fl, ceza almamam›flt›r. Ekrana yans›yan görüntüler bize flunlar› sorgulat›r: Neden polisler, askerler, devlet ve ordu hiç müdahale etmemifl ve olaylar› adeta seyretmifllerdir. Oysa, o yobaz toplulu¤a melek gibi davranan güvenlik güçleri demokratik kurumlar›n yapt›klar› bas›n aç›klamalar›n-
MART 2008 | TAVIR | 29
tiyatro
Tüm bunlar perdede yans›rken oyuncular da perde önünde olay› Pir Sultan Etkinli¤i’ne giden ayd›nlar› canland›rarak verirler. Zaman zaman oyuncular›n görüntüleri de ekranda yer al›r. Böylece, perde ve sahne ayr›m› ortadan kalkar ve ikisi iç içe geçer. Otelin içindekilerin çaresizlikleri, yetkililere sürekli telefon ediflleri ve onlardan hep ayn› “bekleyin, askeri birlik geliyor” yan›t›n› almalar› oyunun temposunu gittikçe yükseltir. Ve katliam›n iktidar›n ifli oldu¤unu gözler önüne serer. Zaten daha sonra, Tansu Çiller de, rahatça “Endiflelenecek bir fley yok. Futbol maç›nda bile bu kadar insan ölüyor” diyebilmifltir. Baflka bir yetkili de “Neyse d›flar›dakilere bir fley olmam›fl” diyebilmifltir.
da “ölçüsüz fliddet” kullanarak insanlar›n kafalar›n› ve gözleri yararlar. Ama otuz befl kiflinin gözlerinin önünde yak›lmas› karfl›s›nda yaln›zca izleyici olmufllard›r. Hiç müdahale etmemifllerdir. Bunun yan›t› çok aç›kt›r. Çünkü kendi haz›rlad›¤› katliama müdahale eden bir güç yoktur. Bu katliam› haz›rlayan da siyasal iktidar›n kendisidir. Ve Sivas ne ilktir ne de son. Bundan önce Malatya, Marafl ve Çorum katliamlar› yaflanm›flt›r. Bu katliamlarda da devletin aymazl›¤› görülmüfltür.
Oyunun doruk noktas›, canlar›n› kurtarmak için karanl›kta otelin üst kat›na kaçanlar›n gösterildi¤i sahnedir. Üst katlara kaçanlar korkunç bir flekilde yanarak ve dumandan bo¤ularak can verirler. Burada, birbirinin içine geçen, ac›yla devinen bedenleri görmek izleyicilerin nefesini keser ve art›k zorla zaptedilen gözyafllar› akmaya bafllar. Bu gerilimden ve duygusall›¤›n doru¤a ç›k›fl›ndan sonra oyun olaya daha mesafeli ve daha ak›lc› bakmaya bafllar.
Perdede, katliam›n esas sorumlular› de¤il ama maflalar›n›n yarg›land›klar› göstermelik mahkemenin sahneleri gösterilir. Burada da, Bütün bu katliamlar, bize, katliamlar›n siyasal Türkiye’de adaletin olmad›¤› ortaya ç›kar. iktidar›n bir politikas› oldu¤unu göstermektedir. Siyasal iktidar›n egemenli¤ini sürdürmesi Devrimcilerin duruflmalar›nda flimdi ACM isiçin muhalifleri ezmeye, yok etmeye ve kat- mini alan eski DGM’lerde askerler san›klar›n letmeye ihtiyac› vard›r. Egemenlere göre, her etraf›nda duvar örerken, san›klar›n yak›nlar›zaman sol e¤ilimli olduklar› için, muhalif na el sallamalar›n› bile engellerlerken, Sivas olanlar yok edilmelidirler. Bunun için halk iki- katliam› san›klar› duruflma salonunun kap›s›ye bölünür, birbirine düflman edilir ve birbiri- n› sökerler ve yakt›klar› kurbanlar›n›n yak›nlane k›rd›r›l›r. Böl ve yönet politikas› emperya- r›na hakaretler ya¤d›r›rlar ve güvenlik güçleri lizmin en temel politikas›d›r. Bu politikay› uy- de yak›lanlar›n yak›nlar›n› tartaklar. San›klara gulayan oligarfli katliamlarda orduyu, polisi, önce çok az ceza verilir. Sonra, oluflan yo¤un yobaz ya da milliyetçi faflistleri kullan›r. tepkiler üzerine Yarg›tay’›n karar› bozmas›yla san›klar daha fazla cezalara çarpt›r›l›rlar. Sivas katliam›nda da faflistler; otuz befl ayd›n› “askerlerin ve polislerin, kendilerine müdaha- Bu olaylarda akla bir soru daha geliyor: Sivas le etmeme yoluyla yard›m etmeleri sayesin- katliam› olurken yani otuz befl kifli Mad›mak de” herkesin gözü önünde kolayca yakm›fllar- Oteli’nde cay›r cay›r yak›l›rken, Sivas halk› ned›r. Hatta, polisler daha da ileri giderek katli- den karfl› ç›kmam›flt›r? Nedenini herhalde amdan kurtulanlara da sald›rm›fllard›r. halk›n büyük bir bask› ve devlet terörü alt›nda
30 | TAVIR | MART 2008
iyice apolitiklefltirilmesinde, iyice sindirilmesinde, hakk›n› bile arayamaz hale getirilmesinde ve korkaklaflt›r›lmas›nda aramak gerekiyor. Oyunun sahnelenmesi de çok güzeldir. Bafllarken bir semahla bafllar. Oyuncular ellerinde k›rm›z› karanfillerle semah yaparlar. Oyun kuru bir belgesel olarak sahnelenmemifltir. Arkada, olaylar› gösteren perde kadar oyuncular›n da oyunda pay› büyüktür. Ayr›ca, oyunda Faz›l Say’›n müzi¤i oyunun önemli yerlerini vurgulamaktad›r. Oyundaki ac›n›n, fliddetin ve f›rt›nan›n alt›n› çizmektedir. Genco Erkal’›n özenle ve çok yerinde kulland›¤› Faz›l Say’›n müzi¤inin d›fl›nda oyuncular›n okuduklar› Aziz Nesin’in, Ataol Behramo¤lu’nun, Behçet Aysan’›n, Metin Alt›ok’un, Naz›m Hikmet’in, U¤ur Kaynar’›n dizeleri de oyuna fliirsellik verir. Oyunu kuru bir belgesel de¤il ama fliirsel bir gösteriye çevirir. Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yi¤it Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Ça¤atay M›d›khan, fiirvan Akan oyunda birçok kifliyi canland›r›yorlar. O rolden o role giriyorlar. Ve bütün rollerinin hakk›n› da veriyorlar. Yanma sahnesinde vücut hareketleriyle ac›n›n görsellefltirilmesi izleyicilerin nefesini kesiyor. Ayr›ca, ses tonlar› ve fliirlerin okunuflu da ola¤anüstü etkileyici. Dekor yok denecek kadar az. Tüm oyuncular›n giysileri siyah. Tarihin bu kadar kara ve utanç verici olay›na uygun düflüyorlar. Oyun tek perde, bir buçuk saat sürüyor. Ama temposu çok yüksek ve nas›l bafllay›p bitti¤i anlafl›lm›yor. ‹nsan hiç dikkati da¤›lmadan heyecanla izliyor. “Sivas 93” tam da tiyatronun yaflamdan kopar›lmaya çal›fl›ld›¤› bir dönemde sanat›n toplumsal ifllevini hat›rlatmas› aç›s›ndan önemlidir. Sanat›n ifllevi toplumsal olmak, toplumsal olaylar› yans›tmak ve toplumsal olaylar› sorgulatmakt›r. “Sivas 93”te, Sivas katliam› tüm gerçekli¤iyle gözlerimizin önüne seriliyor. Devletin, katliam› nas›l yapt›rd›¤›n› ve seyretti¤ini gösteriyor. ‹zleyenleri gerçek sorumlular›n yarg›lanmas› için bir fleyler yapmaya ve harekete geçmeye ça¤›r›yor.
fliir
deniz orakç›s› kemal özer
sor kendi kendine bir sabah av haz›rl›¤›na bafllarken sulara kim salar ilk günefli sen kay›¤›na binmesen ora¤›n› almasan eline ilk ürünü kim biçer denizden kent niye bir büyük gergeftir geçirmifl ilmi¤ini al›nterine niye aç a¤›zlardan örülü bir mart› 盤l›¤›d›r gök iner kalkar bafl›n›n üzerinde küçük dal›fllarla yoklar tekneni bir bafl›nas›n yaflam› üretirken z›pk›n çizer kürek ac›t›r a¤ yorar neden elleri bulunmaz elinin yan›nda yorgunlu¤u neden paylaflmazlar sofras›na çökerken yeryüzünün sor kendi kendine bir sabah
MART 2008 | TAVIR | 31
ay›n foto¤raf›
FOSEM (Foto¤raf ve Sinema Emekçileri)
32 | TAVIR | MART 2008
araflt›rma
anadolu’da afl›kl›k gelene¤i - l seren özden
Eskinin de bir de¤eri vard›r. Bazen topra¤›n derinliklerinden özenle ç›kar›lm›fl bir bak›r tas, bazen bir heykelden bugüne kalan ufac›k bir parça, bazen de bir ka¤›t üzerine karalanm›fl birkaç sözcük. Bazen bin y›llar›n ötesinden gelen hayk›r›fl gibi ezgilere dökülmüfl fliirler... Ve onlar›n turna avazl› flairleri... Kadim zamanlardan bugüne geldikleri için sayg›nd›r, de¤erlidir. Çünkü onlar sadece birer “eski” de¤il, bilgiyi kuflaktan kufla¤a aktaran kültürel kaynaklard›r ayn› zamanda. Bu kaynaklar›n en önemlilerinden biri afl›kl›k gelene¤idir. Halk›m›z›n be¤eni ve birikiminin onlarca as›rl›k ince delikli süzgecinden geçerek kendini gelifltirmifl, kendine bir yol, kendine bir ›fl›k ve ilkeler bü-
tünü yaratarak günümüze de¤in ulaflm›fl bir gelenektir afl›kl›k gelene¤i. Her türlü gelenekte oldu¤u gibi edebi geleneklerde de, toplumun yaflam biçiminin de¤iflmesiyle birlikte bir de¤iflim, geliflme veya gerileme söz konusudur elbette. Afl›k fliiri de, afl›kl›k gelene¤i de böyledir. Hayat buldu¤u toplumun yaflam biçimine, halk›n genel karakteristik özelliklerine, olaylar›na hatta mizah anlay›fl›na dahi ›fl›k tutar, onunla birlikte geliflir veya geriler. Toplumun olaylar karfl›s›ndaki tavr›n› afl›k fliirinin m›sralar›nda bulmak mümkün. Halk›n kimli¤inin ortaya kondu¤u ürünlerdir afl›¤›n fliirleri. Afl›kl›k gelene¤inin ne demek oldu¤u ve afl›kl›¤a iliflkin onlarca tan›m yap›lm›fl... “Afl›k, halk edebiyat›nda irticalen (do¤açlama) fliir söyleyebilen, at›flabilen, ço¤u zaman gezgin olan ve bir ustaya boyun e¤mifl kiflidir.” “Bir gelene¤i dünden al›p, yar›nlara teslim etmekle yükümlü bir sanatç›d›r.” “Afl›kl›k, tarihten bu yana sözlü bir gelenek halinde yaflayan ve kendine has adab, anane ve erkana ba¤l›l›kla korunan bir kültür müessesesidir.” “Afl›kl›k gelene¤i, yüzy›llar›n deneyimlerinden süzülererek biçimlenmifl, belirli kurallar› olan, fliirin kal›c› ve etkileyici gücünden yararlanarak kuflaktan kufla¤a aktar›lan bir de¤erler bütünüdür.” “Anadolu afl›kl›k gelene¤inde, saz çalarak fliirler okuyan, halk hikayelerini anlatan gezgin flairlere afl›k ad› verilmifltir.” “Afl›k, bulundu¤u toplumun sözcüsüdür.”... Ve bunun gibi daha nice tan›mlamalar... Afl›¤›n dedi¤i gibi, “...Özünü yazmaya yetmiyor kalem / Türünü saymaya az gelir kelam...” Derdimiz afl›¤›, afl›kl›k gelene¤ini kelimeleri belirli olan bir tan›ma hapsetmek de¤il elbetteki. Bu mümkün de de¤il. Yukar›daki yaklafl›mlar›n hiçbirine karfl› ç›kmak do¤ru de¤il. Eksik olanlar olabilir belki ama hepsi do¤ru. ‹flte, bizim derdimiz; halk edebiyat›n›n belki de en canl›, halk›n yaflam› ile en yak›ndan ilgilenen, o yaflam›n içinden do¤an, toplumu en
MART 2008 | TAVIR | 33
araflt›rma
mek mümkün. Edebiyat›n ürünleri; sözlü kültür ortam›yla yay›lm›fl ve tafl›nm›fl olan sözlü edebiyat, yaz›n›n kullan›lmas›ndan sonra ortaya ç›km›fl olan yaz›l› edebiyat fleklinde ikiye ayr›l›r. ‹slamiyet öncesi edebiyat›n günümüze kadar gelmifl en eski örnekleri sözlü edebiyat›n ürünleridir, halk fliirleridir. Sözlü Edebiyat Ürünleri Halk fliirinin sözlü geçmifline bakt›¤›m›zda yeterli bilgi ve belgeye sahip olamad›¤›m›z› görüyoruz. Sözlü kültür ortam› ile yay›lm›fl ve tafl›nm›fl olmas›, onun belgelenememesi ve kal›c› olmamas› sorununu da do¤urmufltur.
yak›ndan ilgilendiren ve etkileyen bölümünü, “afl›k edebiyat›”n› tan›mak. Onun tüm niteliklerini mümkün oldu¤unca eksiksiz olarak belirtmek, aç›klamak. Öyle ki bu gelenek, tüm Anadolu’da güçlü temsilciler yetifltirmifl, halk›n duygu ve düflüncelerini, yaflam›n› günümüze kadar tüm ç›plakl›¤› ile gözler önüne serebilme gücüne sahip olmufl, hatta yeri geldi¤inde kurulu bozuk düzene halk›n söyleyemediklerini ileten, hayk›ran bir sözcü olmufltur.
etkisini gösterir. Afl›k edebiyat›n›n beslendi¤i kaynaklar› gözler önüne sermek için, afl›k edebiyat›n›n do¤uflu olarak kabul edilen 15. yüzy›ldan daha gerilere gitmek gerekir. Afl›k edebiyat›ndaki fliir gelene¤inin temellerinin ‹slamiyet öncesinde toplumun önemli birer üyesi olan ozanlar taraf›ndan at›ld›¤› söylenir. Göçebe O¤uz topluluklar›nda flimdiki ba¤laman›n atas› olarak bilinen kopuz eflli¤inde destan, türkü okuyan kiflilere “ozan” dendi¤i biliniyor. Ozan›n ilk olarak nerede ortaya ç›kt›¤›na iliflkin say›s›z tez var ortada. Ozanlar, yaflad›¤› toplum içerisinde dini, sosyal ve siyasal anlamda birçok görev üstlenen, topluma birçok konuda önderlik yapan kiflilerdir. Halk edebiyat›n›n ilk ürünleri say›lan sözlü eserlerin (destan, sagu, sav...) aktar›c›lar›d›rlar ozanlar.
Afl›k Edebiyat›n› Haz›rlayan Etkenler (‹slamiyet Öncesi) Halk fliirinin günümüze kadar ulaflm›fl en eski örnekleri sözlü halk fliirleridir. Elbette ki afl›k gelene¤inin temelini oluflturan müzik ve fliirin ilk k›v›lc›mlar›n›n bulunmas› imkans›z. ‹nsanl›k tarihi kadar eski bir konu bu... Biz esas olarak afl›k gelene¤inin ülkemizdeki do¤uflunu ve geliflimini anlatmakla yetinece¤iz Her ne kadar halk fliirinin oluflumuna iliflkin yeterli bilgi ve belgeye sahip olmasak da edebu yaz›m›zda. biyat›n ilk ürünleri göçebe bir kültürün izleriBir toplumun yaflama biçimi ile edebiyat›, sa- ni tafl›r. Türklerin Orta Asya’da ayr› ayr› boynat› aras›nda s›k› bir ba¤ vard›r. Toplum içe- lar halinde yaflamay› terk edip Anadolu’ya risindeki geliflim ve de¤iflimler edebiyatta da yerleflmesinin etkilerini edebiyatta da hisset-
34 | TAVIR | MART 2008
Sözlü edebiyat›n ürünleri, ço¤unlukla hem dini hem toplumsal içerikli toplant›larda ortaya ç›kar. ‹nsanlar sevinci de, ac›y› da bu toplu tören ve toplant›larda paylafl›rlar. “fiölenler”*, “s›¤›r törenleri”**, “yu¤ törenleri”nde*** ortak duygularla bir araya gelinir. ‹flte bu toplant›larda “kam”, “baks›”, “ozan”, “flaman” ad› verilen kifliler hem bu toplant›lar› yönetir, hem de kopuz eflli¤inde törenin içeri¤ine uygun fliirler söyler. Bunlar›n yan› s›ra hem hekimlik, hem de bilgelik özellikleri bulunan bu kifliler, toplumda yar› kutsal kifliler olarak da bilinirler. Bu dönemde fliirlerin konusu genellikle sevgi, kahramanl›k ve dindir. Özellikle göçebe yaflam›n temel duygusu ve konusu olan kahramanl›k, destan gelene¤inin geliflmesinde belirleyici duygu olmufltur. Destan bu sayede kuflaktan kufla¤a aktar›labilmifltir. Hem inanma, hem de tarif edilemeyen ve bafl edilemeyen do¤a olaylar›ndan korunma, kötülüklerden korunma ihtiyac› ile do¤mufl olan din olgusu, o dönemin edebiyat›na ve yaflam›na ciddi bir flekilde yans›m›flt›r. Do¤adaki güzellikleri anlatma iste¤i fliire yans›m›fl ve bu istek sözlü edebiyat›n ürünü olarak karfl›m›za ç›km›flt›r. Sözlü edebiyat›n ürünleri aras›nda en önemli yere sahip olan destanlar, kahramanl›k olaylar›n› veya baz› toplumsal olaylar› manzum biçiminde dile getirirken, ola¤anüstü ile gerçe¤i, efsane ile tarihi birbiri ile kaynaflt›r›r.
araflt›rma
-Altay Destanlar› (Yarat›l›fl Destan›, Ural Batur Destan›, Maday Kara Destan›), -Saka Destanlar› (Alp Er Tunga Destan›, fiu Destan›), -Hun O¤uz Destan›, -Göktürk Destanlar› (Bozkurt, Ergenekon), -Uygur Destanlar› (Türeyifl Destan›, Göç Destan›...), -Biyenpi Destan› gibi destanlar, kuflaktan kufla¤a aktar›larak günümüze kadar ulaflabilmifl olanlar›... Destan d›fl›nda, afl›k edebiyat›ndaki koflma türünün yak›n oldu¤u koflu¤u, yu¤ törenlerinde okunan a¤›tlar (sagu), sözlü edebiyat gelene¤inin naz›m türleri aras›nda sayabilece¤imiz türler... Ve ayr›ca “sav”lar (atasözü) uzun y›llar içinde edinilen hayata iliflkin deneyimlerin ard›ndan var›lan yarg›lar›, fikirleri genellikle mecazi bir dille, k›sa ve kesin bir dille anlatan, ö¤üt veren özlü sözlerdir. Kofluklar, sagular, savlar ve destanlar günümüze de¤in de¤iflik evrelerden geçerek, isim de¤ifltirerek günümüzün halk edebiyat›nda yerini korumaktad›rlar. Halk edebiyat›n›n Türk edebiyat› içerisindeki yerine iliflkin birkaç cümle etmekte fayda var. Hala günümüzde okullarda okutulan ve birçok araflt›rmac›n›n kitaplar›nda yer alan baz› düflüncelere kat›lmad›¤›m›z› belirtmek isteriz. Genellikle Türk Edebiyat›’n›n dönemleri anlat›l›rken, ‹slamiyet öncesi ve sonras› baz al›n›r. Ve ‹slamiyetten önce Türk edebiyat› yaz›l› ve sözlü olmak üzere iki bölüme ayr›l›r. ‹slamiyet’in yo¤un etkisinin görüldü¤ü dönemde ise Türk Edebiyat›’n›n “Divan Edebiyat›” ve “Halk Edebiyat›” olarak ikiye ayr›ld›¤› belirtilir. Ve ‹slamiyet öncesinde var olan, de¤iflerek hala varl›¤›n› sürdüren sagu, sav, destan gibi ürünlerin ‹slami dönemden sonra oluflturuldu¤u iddia edilen halk edebiyat› ile ilgisi kurulmaz. Daha do¤rusu bu nokta eksik kal›r. Bundan dolay›d›r ki, halk edebiyat›n›n yüzlerce y›ll›k geçmiflinin, gelifliminin üstünün kapanmas›, göz ard› edilmesi söz konusudur. Bu da halk edebiyat›n›n, t›pk› divan edebiyat› gibi, sonradan oluflan yada oluflturulan bir edebi dönem veya gelenek olarak alg›lanmas›na sebep olur. Oysa halk edebiyat›n›n en eski ürünleri yukar›da sayd›¤›m›z atasözlerine, destanlara ve a¤›tlara dayan›r. Halk kültürünün as›l kaynaklar› iflte bu sözlü kültürün ürünleridir.
Elbette ki daha sonra geliflen yaz›l› ortam ve hatta günümüze gelecek olursak elektronik ortam›n bu ürünlerin oluflmas›nda, yay›lmas›nda ve de korunmas›nda önemli bir rolü vard›r ama as›l olan ifade etti¤imiz gibi sözlü kaynaklard›r. Yaz›l› Edebiyat Ürünleri Kültür ve edebiyat tarihimizde ozanl›k gelene¤i ve ozanlar kendi yaflad›klar› dönem ve co¤rafyada etkili olmakla kalmam›fl ayn› zamanda dura¤an olmadan, dünde saplan›p kalmayarak ve halk biliminin etkin ve dinamik yap›s› içerisinde günümüze kadar gelerek etkisini sürdürmüfltür. Ozanl›k gelene¤i ad de¤ifltirip “afl›kl›k gelene¤i” olmufl ve her daim canl›, diri kalm›flt›r. Yaz›n›n kullan›lmas›yla birlikte, sözlü edebiyat›n arkas›ndan gelerek ürünler ortaya koyan yaz›l› edebiyat döneminde de bu gelene¤in izlerini bulmak mümkün. En eski yaz›l› edebiyat ürünlerinden olan Divan’ü Lugati’t-Türk’te kopuz çalan müzik sanatç›lar›na kam, baks›, oyun, flaman, ozan gibi isimler verildi¤i görülmektedir. Baz› sanatç›lar›n kaz›larda ele geçirilen fliirlerinde “kofluk”, “kojan”, “takflut”, “›r”, “y›r”, “kug”, “fllok”, “kavi”, “padak” gibi isimler verilen naz›m biçimlerine rastlanm›flt›r.
da yaz›lm›flt›r. Orta Asya Türklerinden kalan bu yaz›l› ürünler, bulunduklar› bölgelere göre isimlendirilmifllerdir. “Orhun Yaz›tlar›”, “Yenisey Yaz›tlar›”, “Altay Yaz›tlar›” gibi. Orhun Yaz›tlar›, Göktürklerden kalan hem Türk tarihinin hem de Türk dilinin en eski ürünü olarak kabul edilir. Afl›kl›k gelene¤inin as›l ürünlerinin verildi¤i, gelene¤in tüm özellikleriyle var olup, kendi yolunu tam olarak oluflturdu¤u 16. yüzy›la gelmeden evvel Afl›k Edebiyat›n› haz›rlayan etkenlere de¤inerek bafllad›k yaz›m›za. Afl›kl›k gelene¤inin oluflmas›nda, bu gelene¤in bir parças› olup burada yetiflen afl›klar›n fliirlerinde geçmiflten günümüze kadar bu tarihi miras›n etkisi var. Art›k afl›k edebiyat›n›n Anadolu’da nas›l olufltu¤u konusuna gelebiliriz. ********* (*fiölen: Totemin y›lda bir kurban edildi¤i dini içerikli toplant›lar. **S›¤›r töreni: Boyun bütün erkeklerinin kat›ld›¤› s›¤›r av› sonras›nda yap›l›r. ***Yu¤ törenleri: Sevilen say›lan bir kimsenin ölümü üzerine yap›lan cenaze töreni.) -Sürecek-
Türklere ait bilinen en eksi kaynak, 6. yüzy›l-
MART 2008 | TAVIR | 35
röportaj
tuzla tersane iflçileri: “ölümü dost edindik...” tav›r
beylere, mösyölere götürecek. "Öyleyse yakt›k gemileri" diyor tersane iflçileri, “yakt›k ve geri dönüfl yok! Ölüm kaderimiz ise, biz bu kaderi bozaca¤›z!” Yazd›klar›m›z eksik kalacak kuflkusuz tersane iflçilerinin ölümle yaflam aras›ndaki mücadelelerini anlat›rken. Biz de¤il onlar konuflsun istiyoruz, en çok onlar hak ediyor sözü, bedelini canlar›yla ödüyorlar çünkü. Tuzla’daki iflçilerle tersanelerdeki ölümler ve sorunlar› üzerine koTuzla.... ‹stanbul'a ilk girenlerin burnuna ge- nufltuk, yoksullu¤u, itilmiflli¤i, hiçe say›lm›fllen keskin kokunun sahibi. Kirli deniz ve deri- l›¤›, sevgiyi, paylaflmay› anlatt›lar bize. Sözü nin kokusunun insan› bir anda sarhofl etti¤i, onlara b›rak›yoruz.... bir çok hastal›¤›n anas›... Tuzla, birbiri ard›na dizilip ç›kan iflçi tabutlar›n›n habercisi. 1, 5, Öncelikle kendinizi tan›tabilir misiniz? 8, 10, 12, 15, 16... Bütün yoksullar›n toplan›p Ben Ali Do¤an. Alt› y›ld›r tersane iflçisiyim. birikti¤i yer, iflçilerin anayurdu. Ölümleri pa- Tersaneye ç›rak olarak bafllad›m ama yaklahas›na gemileri yüzdüren iflçiler… Hidrolikçi- fl›k dört dört buçuk y›ld›r boru ustas›y›m. si, plastikçisi, çelik borucusu, paslanmazc›s›... Makinac›lar, gemiyi suya indiren k›zakç›lar, - Benim ad›m ‹smet Turan. Ben de befl y›ld›r her bölümde bir iflçinin bedeninden bir parça tersane iflçisiyim. Koflullar bizi tersane iflçisi götüren gemiler… Sular›n üstünde süzülür- olmaya itti. Ben de montaj ustas›y›m. Monken, ard›nda b›rakt›¤› k›r›k kollara, çapak at- taj, geminin ana gövdesinin yap›ld›¤› k›s›mm›fl gözlere, yüzü ince ince yan›klarla dolan- d›r. Kaza riskinin en fazla oldu¤u ve en a¤›r ifl lara bakmayan… bizim bölümde. Bir de raspac›lar vard›r, onlar›n ifli de çok tehlikelidir. Onlar da en yüksekOysa o gemiyi yapanlar umutlar›n› da yükle- lerde çal›fl›rlar. mifllerdi suya indirmeden önce, her köflesine, çakt›¤› çiviye, sürdü¤ü boyan›n rengine... - Benim ad›m Ertan Kabaday›. Yaklafl›k bir Evinde köyünde b›rakt›¤› çocuklar›na, efline, buçuk ayd›r tersanede çal›fl›yorum. Tersane anas›na, kardefline belki bir selam gönder- a¤›r sanayi, ifl koflullar› da buna ba¤l› olarak mifllerdi gemilerle. Yoksullar›n selam›n› al- oldukça zor. m›yor, Tuzla tersanelerinde gemiler. Sevda yükünü tafl›m›yor... Amerikan Dolarlar›n› ta- Tersanelerde kazalar›n en çok oldu¤u bölüm fl›yacak belki de, Çin’de, Nepal’de, Afganis- neresi? tan’da eme¤i çal›nan iflçilerin elleriyle hayat fiimdi en çok kazalar›n oldu¤u bölüm donaverdi¤i ama bir kez olsun giymedi¤i, bir kez n›m denilen montaj bölümünde oluyor. Çünolsun yemedi¤i envayi çeflit meyveyi, elbise- kü çok a¤›r ve tehlikeli onlar için. Ard›ndan yi, fiyat› belki de bir iki ayl›k maafl›na denk raspac›lar, boyac›lar ve kaynakç›lar, çünkü gelen ayakkab›lar› dünyadaki tüm halklar›n gün boyu orada inen ç›kan, boya tiner kokukan›n› emen zengin kokanalara, papyonlu su çeken, çal›flma alanlar›n›n dar olmas›ndan Bütün yolculuklar bir fleyleri geride b›rak›r. Hüzünler vedalar› saklar, vedalar kavuflmalar›... Giden bütün gemilere bakar durur k›y›lar... Bazen el sallar, bazen s›rt›n› döner... Bizim yolculu¤umuza sebepse; ac›n›n, yoksullu¤un ve ölümün davetiydi... ‹nsan hayat›n›n “it” kadar de¤erinin olmad›¤› ça¤›m›zda, ölüm 盤l›k 盤l›k ça¤›r›yor yan›bafl›na, insanl›¤›n› yitirmemiflleri.
36 | TAVIR |MART 2008
kaynakl› al›nmayan ifl güvenlik tedbirlerinden dolay› yüksek iskelelere ç›kanlar, baflta montajc›lar, kaynakç›lar, raspac›lar, ard›ndan taflç›lar geliyor ama özellikle son dönemde montajc› ve kaynakç›lar geliyor. Buraya gelmeden önce bilgilerimizi tazeledik biz de. 2004 y›l›ndan itibaren ölen iflçi say›s› 8 iken, bu rakam daha sonra 15’e ç›k›yor. Bu rakamlar gerçekten çok ciddi rakamlar. Özellikle en son geçti¤imiz gün yaflam›n› yitiren iflçinin durumu çok daha içler ac›s› ve insanl›k ad›na utanç verici… O olaydan haberi olanlardan bir tanesiyim. Olay› duyar duymaz koflup gittim, ben baflka tersanede çal›flt›¤›m için içeriye al›nmad›m. Bu olay›n gerçekleflme flekli flu: bu arkadafl ifle üç gün önce bafll›yor tabi raspac› bu arkadafl ve akflam mesaiye b›rak›l›yor, içeriye girip ç›kmak için geminin bir bölümüne delik aç›l›yor, akflam yeme¤ini almak için ç›k›yor bu arkadafl oradan. Bu arada gemiyle iskelenin aras›nda yürümek için koyulan tahta kald›r›lm›fl vaziyette, o gemi de dalgalar›n vurmas›yla hareket edince iskeleyle olan mesafe aç›l›yor ve o da basar basmaz düflüyor ve düflünce de bo¤ularak ölüyor. Akflam oldu¤u için de kimse düfltü¤ünü fark etmiyor, akflam eve gitmeyince ailesi merak ediyor ve sabah tersaneye gidiyor ve “çocu¤umuz akflam eve gelmedi bunun ak›beti nedir?” diye soruyorlar. Güvenlikçiler bunun üzerine soyunma yerlerine bak›yorlar kimli¤i, elbiseleri orada. (‹smet Turan söze giriyor: ‹çeri girerken bizden kimlik al›yorlar) Geminin ambarlar›na da bak›yorlar belki bir yerde uyuyup kalm›flt›r diye. Bütün her yere bak›yorlar, en son da bakmad›klar› deniz kal›yor zaten, denize hemen dalg›çlar giriyor ve cesedi buluyorlar ve denizden ç›karmak için de bir güç laz›m oluyor, elleriyle dokunmuyorlar,
röportaj
bir ip ba¤l›yorlar önce gövdesine daha sonra da boynuna ve halat› iskeleye at›p çekiyorlar cesedi. Savc› gelene kadar da öylece as›l› kal›yor ipte. ‹flin en vahflet taraf› da cenazeye tersanenin köpekleri sald›r›yor. Oradaki iflçiler tepki gösterince tersane görevlileri de müdahale ediyorlar iflçilere. “‹flinize devam edin!” diye ba¤›r›yorlar. Tabi o zamana kadar savc› da geliyor ve ceset mecburen indiriliyor. Olay böyle gelifliyor. Sonuç olarak hepimiz ölece¤iz ama böyle bir vahflet dünyan›n hiçbir yerinde yaflanmam›flt›r belki, yoktur böyle bir fley, ceset orada yar›m saat, k›rk befl dakika as›l› kalacak olacak ifl mi bu? Cesedi gören kardefli de tersane çal›flanlar›na sald›r›yor ama sakinlefltirici i¤ne yap›yorlar ona da ve oradan uzaklaflt›r›yorlar. Bu olay orada nas›l bir etki yaratt›? Bu olay›n yank›s› hala devam ediyor, birçok tersanede tart›fl›l›yor, olay örtbas edilmeye çal›fl›l›yor ama meselenin asl›n› ö¤renen bir iflçi ilk olarak donup kal›yor. Mesela olay›n ard›ndan yapt›¤›m›z bas›n aç›klamas›nda iflçiler ciddi bir tepki gösterdiler ve içeri girmediler. Tersanenin memurlar›, amirleri uyar› yapt›lar “içeri girin!” diye ama kimse onlar› dinlemedi bas›n aç›klamas›n› yapaca¤›z, bu olay bir gün de bir baflkas›n›n bafl›na gelecek dediler. fiimdi de mesela tersaneden görüntü al›nmas›n› engellemek için kap›s›n›n önü saclarla kapat›ld›. ‹fl bitiminde ise herkes birbirini ar›yor art›k, birine bir fley oldu mu,
düfltü mü diye. Kenetlenme de var iflin bir taraf›nda ama yine o da belli bir süre sonra unutuluyor. Çünkü sürekli çal›flan iflçi neredeyse olmad›¤› için, tafleron iflçisi hepsi, birkaç ay bir yerde çal›fl›yor, oradan baflka bir yere geçiyor. 2000 y›l›nda bir iflçi arkadafl›m›z düflmüfltü ve ondan alt› ay önce de bir baflka arkadafl›m›z düflmüfltü ve onun cesedi bulunamad›. ‹nkar ettiler, “Yok bulunamad›” dediler ama alt› ay önce düflen arkadafl›n cesedi yeni bir insan daha düfltü¤ünde bulundu. Su art›k bir yere kadar ç›karm›fl ama iskelenin alt›na yap›flm›fl ve art›k beden yok olmaya bafllam›fl suyun içinde. Yani bu da unutuluyor, çünkü sürekli bir sirkülasyon var. Biri geliyor alt› ay çal›fl›yor bir sene çal›fl›yor sonra gidiyor ama o sirkülâsyonun olmas›ndan kaynakl› o yaflanan vahflet de unutuluyor. Biz bunu di¤er iflçilere anlatt›¤›m›zda çok inand›r›c› gelmiyor, ama o ifli bilen eski iflçiler biliyorlar zaten. En kötüsü biz ölümlere al›fl›yoruz. Yap›labilecek ne var? Bir iki gün kimse gitmese bütün ifller durur, herkes bunu biliyor ama nas›l olacak, hep bir beklenti var. Bir sendikalaflma var m›? Tabi biz Limter- ‹fl’in üyesiyiz bir tarafta böylesi bir durumumuz var, öte tarafta “Baret” ad›nda bir gazetemiz var, iflçilerin bilinçlendirilmesinde, bütün tersanelerdeki iflçilerin diyalo¤unu sa¤lamak için ç›kar›l›yor. Tabi en önemlisi engellenmeye çal›fl›lsa da sendikal
mücadelenin varl›¤›. Kadrolu iflçi olsayd›k belki kaza bela Dok Gemi- ‹fl’e de üye olabilirdik. Çünkü patronlar›n bir taraf›yla getirip Avrupa Birli¤inin yasalar› dedikleri: iflçinin de güvencesi olacak, yar›n öbür gün sen batt›¤›n zaman kimle bu ifli yapaca¤›m diyor, en nihayetinde kadrolu iflçisiyle Dok Gemi- ‹fl’le oluyor. Çal›flma koflullar›n›z nas›l? Gözlük, baret vs. gibi gerekli ihtiyaçlar›n›z karfl›lan›yor mu? Buradaki en ciddi s›k›nt›; çok dar alanda fazla iflçinin çal›fl›yor olmas›. Burada en ufak alanlar› bile üretime ay›rm›fllar. En son kazan›n oldu¤u “De¤ersan” atölyesinde ben bir buçuk sene çal›flm›flt›m. Bir buçuk sene önce yemekhanenin önünde bofl alan vard› ve burada bir birikme olurdu. Araçlar gelir geçerdi ya da iflçiler kuyru¤a girerlerdi, flimdi oray› bile kapatm›fllar orada bile üretim yap›yorlar. Bir buçuk sene önce 500 iflçiden bahsediliyordu, flimdi 800’ün üzerinde iflçi çal›fl›yor. Fazla iflçi çal›flt›¤› zaman, örne¤in: biz burada alt› kifli çal›fl›yoruz de¤il mi? Bu kadar alanda ancak iki kifli birbirinin tedbirini alabiliyor. Mesela ben sizin yan›n›zda çal›fl›yorsam sizin emniyetinizi alabilirim ama yan›mda baflka meslek gruplar›ndan insanlar da çal›fl›yor sizin çal›flman›z onlara da zarar verebiliyor, ayn› ortamda ne kadar iflçi çal›fl›yorsa kaza riski de o kadar art›yor. Bir gemi yap›m›nda normalde 3000 iflçinin çal›flmas› gerekirken, 300 iflçiyle gece gündüz mesai yaparak 3000 kiflinin yapaca¤› ifl yap›l›yormufl anlat›lanlara göre. Böyle mi gerçekten? Bir geminin neresine bakarsan›z bak›n, her taraf› ayr› bir iflçilik gerektiriyor. Tafleronlaflma denen fley de bu yüzden ifle koyulmufl vaziyette. Daha az iflçiyle daha fazla ifl yapma ve bunun maliyetini iflçiden düflürme. Gemi ‹nfla Sanayicileri Birli¤i (G‹SB‹R)’in baflkan› Murat Bayraktar diyor ki: “Gemi yap›m›nda dünya ile yar›fl›yoruz ama bizim kazanc›m›z iflçilikten. ‹ngiltere’de ya da baflka ülkelerde daha kaliteli gemiler yap›l›yor ama burada kazanc›m›z iflçilikten.” Günde 10,15 saate varan çal›flma koflullar› var, yetmezse sabahla! ‹flin kötü taraf› da flu, tafleronlaflma öyle bir noktaya gelmifl ki; birinci, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü el tafleronlaflmay› geçiyorsun ama en son adam götürücü, o adam ne yapacak? Çok ucuza alm›flt›r o ifli ve bir an önce yetifltirmesi gerekecek, hal böyle
MART 2008 | TAVIR | 37
röportaj
verdi bana diyor. E¤er biz kazan›mlar›m›z› üst üste koyar ve birli¤imizi sa¤larsak emin olun buradaki yaflam koflullar› da de¤iflir. Biz karar ald›k ve önümüzdeki haftadan itibaren harekete geçece¤iz. Taleplerimizi s›ralad›k. Ankara’ya meclise gidece¤iz. ‹stiyoruz tersaneleri açs›nlar, hapishane, askeriye gibi duvarlar örmüfller. Bas›n görsün, yetkililer görsün. Bize cahil diyorlard› ve biz iflçiler olarak gazete bile ç›kar›yoruz bu koflullarda. Ad› Baret. Tüm yaz›lar›n›, bütün son aflamas›na kadar olan her fleyi birlikte yap›yoruz. Ayl›k ç›kar›yoruz ve 1500 tane bas›yoruz. Buradaki kiram›z› ödüyoruz. Arada kendi aram›zda etkinlikler yap›yoruz, yoksul iflçilere yemek veriyoruz, film gösterimleri yap›yoruz.
ramparça olmufltu, 380 voltluk ak›m çarpm›fl. Onun üzerine feryat ettik, ifli durdurmak istedik. Tam da o günlerde bakan geldi. Biz de ona do¤ru yönelmeye bafllad›k ama o bizim oldu¤umuz bölüme gelmedi. Sonra ben bakan›n oldu¤u bölüme koflarak gittim ve bafllad›m ba¤›rmaya “niye orada dolafl›yorsunuz? As›l gemilere bak›n! Kazalar orada Bir tersane iflçisi ne kadar maafl al›yor? Bir usta altm›fl milyon yevmiye al›yor diyelim oluyor!” diye. ‹ki gün sonra bizi iflten att›lar. ki, bakt›¤›nda büyük bir rakam. 30 gün gitti¤inde iki milyara gibi bir rakama var›yor ama ‹ki tane milletvekilinin tersanesi var; Ali Torbu adam en fazla bir ay çal›fl›yor, daha sonra lak ile Kemal Yard›mc›. Biri AKP’li, biri MHP’li. da aylarca ifl ar›yor. Diyelim ki yeni bir ifl bul- 76 tane iflçi öldü tersanelerde. Ali Torlak’›n du bir hafta çal›flt›, bir hafta bofl kald›, deva- tersanesinde de iflçi öldü¤ünde ç›k›p dedi ki, sa bir rakam gibi görünüyor ama böyle üstü “Ne yapal›m. Takdiri ilahidir.” Biri ilahi, onu üste koydu¤unda asgari ücretin belki biraz ilahi… Yetmifl alt› tanesi de ilahi mi? Bunca y›ld›r bu tersanelerde ifl kazalar› oluyor ve indaha üstünde bir rakam elde ediyor. sanlar ölüyor. Ama hiç biri flu zamana kadar Ben iki çocuk babas›y›m. Maafl tabii ki yetmi- ceza almam›flt›r. Kamu davas› bile aç›lmayor. Faturalar, hastane masraflar›…Biz birçok m›flt›r. Aileler de ne yaps›n, gariband›r, yokkifliye göre flansl›y›z yine de. Daha fazla say›- suldur, hangi biriyle u¤raflacakt›r, mahkemeda kifliye bakan, kirada olan ve daha az maafl ler y›llard›r sürüyor, avukat masraf›… Bunlaralan iflçiler var. Bu da iflçilerin daha fazla me- la u¤raflma gücü olmad›¤› için kan paras›n› sai istemelerine yol aç›yor. Daha fazla para al›p yerinde oturuyor. giden gitti, ben bari kazanmak için sürekli mesai yapmak zorun- sa¤ kalanlar› kurtaray›m diyecektir. da kal›yor insanlar. Peki bu cinayetlerin önüne nas›l geçilecek? Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›, “Biz ora- ‹flçiler ne yapmay› düflünüyor bu konuda? lara gidip gördük. Hiçbir problem yok, çok Burada gün içinde befl yüz alt› yüz kifli kaza geçiriyor. Biz de kendi içimizde birbirimizi sogüvenli” demiflti... Benim o konuyla ilgili an›m var. Bakan’›n gel- rarak, sahiplenerek birli¤imizi oluflturmaya di¤i tersanede çal›fl›yordum o zaman. Yak›n bafllad›k. Sendika etraf›nda toplan›yoruz. ‹mzamanda da bir iflçi ölmüfltü. Elektrik çarpt› zalar›m›z sayesinde baz› fleyleri de¤ifltirebildediler. Zaten ölen iflçinin belden afla¤›s› pa- dik. Ama iflçi bunun fark›nda de¤il, patron olunca da durmadan çal›fl›yor ve üretimin içinde oluyor. O daha s›k›nt› yarat›yor, her bir parças›n› baflka birisine veriyor ve süre de koyuyor, senet imzalat›yor, sabaha kadar çal›fl çal›fl nereye kadar. Yaz olsa belki iki vardiya çal›fl›rs›n ama k›fl›n olmuyor.
38 | TAVIR |MART 2008
Sendikalar iflçilerin beklentilerini karfl›l›yor mu? Tafleronlar›n yo¤un oldu¤u bir yerde sendika ne yapabilir? Tersane iflçisiyle sendika aras›nda koca bir uçurum var. Neden? Çünkü: sendikay› hala kendisinin öz örgütlülü¤ü olarak görmüyor. Bu bak›fl aç›s› gerçi flimdi biraz daha k›r›lm›fl durumda. Dok Gemi- ‹fl sonuçta patronlar›n getirdi¤i bir sendika ve hiçbir ölümde her hangi bir aç›klama yapm›fl de¤il. Bizim ba¤l› oldu¤umuz Limter- ‹fl sendikas› da henüz tersane iflçisinin sanayi iflçisi olmamas›ndan da kaynakl› s›k›nt›lar var. Tar›m sektörü, f›nd›kç›l›k bitince ben burada çal›flaca¤›m, baflka kurtuluflum yok diyor. Tabi sendikalar›n da hatalar› var. Sendikan›n iflçiye aç›lmas›, iflçinin kendini rahat ifade edebilmesi… Henüz tersane iflçisiyle sendikan›n ba¤›n› s›k› kurmufl durumda de¤iliz. Son olarak eklemek istedi¤iniz bir fley var m›? fiu tafleronlaflma meselesine ve çal›flma bakan›n›n dediklerine dikkat çekmenizi istiyoruz. Burada bize reva görülen fley yaln›zca; ölüm! Ölümden baflka dostumuz yok. Buralar› anlatmakla büyük bir destek oldunuz bize, bizim için çok k›ymetli bu röportaj. Çok özel bir sohbetti, çok teflekkür ederiz. Biz de size teflekkür ederiz. Yorgunsunuz, iflten gelir gelmez bizimle sohbete bafllad›n›z ve iki saat oldu. Umuyoruz ki, mücadelenizde baflar›l› olursunuz ve daha fazla insan ölmez.
röportaj
tiyatro ve sansür üzerine haflmet zeybek’le söylefli tav›r
1978 y›l›nda Devlet Tiyatrosu repertuar›na giren “Dü¤ün ya da Davul”, Haflmet Zeybek’in Devlet Tiyatrosu sansüründen geçmifl tek oyunuydu. Ve o günden bugüne bir çok yerde sahne alan “Dü¤ün ya da Davul” isimli seyirlik oyun, yönetmen Volkan Özgömeç taraf›ndan güncellefltirilerek, “Baflbakan en çok kimden korkar, Amerika’dan” gibi cümlelerin ve Baflbakan Erdo¤an’a ait olan, “Anan› da al git”, “Askerlik yan gelip yatma yeri de¤ildir” sözlerinin eklenmesiyle birçok yerde oynand› ve ilgiyle izlendi. De¤iflik illere turneye ç›kan “Dü¤ün ya da Davul” isimli seyirlik oyun, geçti¤imiz ay Rize’de sahnelendi¤inde ise, baflta Rize Valisi Kas›m Esen olmak üzere, Kültür ve Turizm Bakan› Ertu¤rul Günay’›n tehditkar aç›klamalar›na yol açt›. Devam›nda oyunun yönetmeni Volkan Özgömeç ve oyuncular hakk›nda soruflturmalar aç›ld›. Sözkonusu diyalog ve elefltirel sözlerin oyundan ç›kart›lmas› istendi. Ve sanatç›lar bugün “Dü¤ün ya da Davul” isimli tiyatro oyununa otosansür uygulayarak Adana Devlet Tiyatrosu’nda oynamaya devam ediyorlar. Bütün bu geliflmeler üzerine oyunun yazar› Haflmet Zeybek’le sansür, otosansür ve tiyatro sanat› üzerine sohbet ettik.
“‹flte toplumda dik duruflu, gelece¤e bak›fl› veya bir tiyatrocu olarak söyleyelim, replik replik ifllenecek nak›fl› iflleyecek olan bu bilimsel tavr›m›zd›r. Önce bilimsel, teorik ve siyasal tavr›m›z eserlerimize yans›yacak, öbür taraftan güldürüsü, e¤lencesiyle de onu süsleyece¤iz ”
Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun Rize’de sahneledi¤i “Dü¤ün ya da Davul” isimli tiyatro oyununuza iliflkin yetkili a¤›zlar›n, birçok aç›klamalar›, de¤erlendirmeleri ve tepkileri oldu. Oyunun yazar› olarak bize k›saca bu geliflmeleri anlat›r m›s›n›z? “Dü¤ün ya da Davul”un bafl›na gelen nedir? Ben bu oyunumu, ’60’l› y›llarda Tarsus Meydan Oyuncular› isimli ekibimiz varken, o zamanki kendimizi hani tarif ederken, halk›n ö¤rencisi olmadan ö¤retmeni olunmaz diye ilkeler var ya, o ilkelere uygun olarak ayn› bir dü¤ün yap›s› gibi bir dü¤ünün dramaturjisi içerisinde kurgulad›k. En önemlisi o köyden, o civardan, o beldeden kimler davet edilmiflse, çeflitli e¤ilimlerden, çeflitli düflüncelerden, çeflitli fikirlerden, yurtiçinden, yurtd›fl›ndan, bölgeden, insanlar gelir. Hem e¤lenilir, hem keyifle konuflulur, hem de bir kültür al›flverifli olur. Bu amaçla bunu oturdum, düflleme olarak yazd›m. ‹flte bu oynanmakta olan birinci bölüme “Dü¤ün ya da Davul” dedim. ‹kince bölüme “Dü¤ün” dedim. Üçüncü bölüme de “Davul” dedim. En önemlisi ben bununla 1970 y›l›nda TRT Bilim Sanat Ödülü ald›m. 1974 y›l›nda biz bunu fiehir Tiyatrosu’nda sahneledik. O dönemlerde mesela, çok de¤iflik bir oyun olarak ilgi gördü ve o günden bugüne de çok tekrar etti, mesela iki defa Bursa’da sahnelen-
MART 2008 | TAVIR | 39
röportaj
di. Her defas›nda seyirciden çok büyük ilgi gördü. Ve ayn› zamanda da yöneticilerden tepki gördü. Çok rahats›z oldular, özellikle final bölümlerinde, bazen el alt›ndan ihbarlar sonucu kald›r›ld›, bazen de böyle iflte Trabzon’da oldu¤u gibi aç›k aç›k davalar, soruflturmalar ve cezalarla bitti. Oysa ki ben bu oyunu, di¤er kendi oyunlar›m›n d›fl›nda, daha çok böyle bir kitleselleflme, kitlelere gitme, gülme, e¤lenme, flaka olsun diye yazd›m. fiöyle bir fley bu yapt›¤›m, amaçlar›ma uygun olarak bu oyun yerli, yabanc› çok yerde oynad›. Üç-dört sezondur oynuyor mesela. Yurtd›fl›nda da oynad›. Tiyatro insan›n içindedir, d›fl›nda bir fley de¤ildir. Bakan diyor ki, “Kimse f›kra yazarl›¤›na soyunmas›n.”, diyor ki “Kimse meddahl›¤a soyunmas›n.” Meddahl›k üzerine benim üç cilt çal›flmam var. Meddahl›k, afl›k gelene¤i bu toplumun kültürünün özüdür. Önce her fley tek kiflilik anlat›mla bafllar. Sonra ço¤al›r. Mesela Köro¤lu destanlar› diyelim. Afl›k onu bir kifli olarak anlatm›fl. Bin kifliye bölerek de oynatabilirsin. ‹flte gelene¤in zenginli¤i bu. Böyle bir zenginli¤i görmezden gelmek, bilmiyor olmak insana hiçbir fley katmaz. Sadece Kültür Bakan› yapar. F›kra yaz›m›na gelince yani f›kra yazmak her aktörün kafas›n›n çal›flmas›, ülkesini düflünmesi, bir fleyleri söyleyecek k›vamda olmas› ay›psanacak bir fley midir? Ne var bunda. Keflke bütün aktörler ülkesi için böyle sorumlu olsalar. Ama onlar›n anlad›¤› aktör, tomaslar›n oyuncusu gibi. Ben oyuncuyum, sorumlulu¤um yoktur, faflist gelirse faflist olurum komünist gelirse komünist olurum. Meddah aktörlü¤ünün yap›s›n›n içinde bunlar da vard›r, ben yok demiyorum yani. ‹lle de her aktör, tav›rl›, sisteme karfl› fley olmas› gerekmiyor ama tav›rl› olanlar›n da tavr›na sayg› duymak gerekiyor. Onlar› da yok saymamak gerekiyor. Tiyatro demek dört duvar aras›na s›k›flmak demek de¤ildir. Yani Rönesans dönemini kastediyorum burada. Meydanlar, sokaklar, bilmem her yer tiyatrodur. ‹nsan›n oldu¤u her yerde bir tiyatro vard›r, seyircisi varsa e¤er. O demeye getiren bir oyunumdu. Tabi bunun yap›s› aç›k biçim oldu¤u için gerek yönetmeni gerek oyuncuyu günlük espri yapmaya, güncellefltirmeye k›flk›rt›yor. Zaten bu oyunun öyle oynanmas› gerekiyor. Yani o meydanc›n›n fonksiyonu,
40 | TAVIR | MART 2008
oyuncunun daha söyleyecek nelerim var, söyleyemiyorum dedi¤i noktada, meydanc›n›n laf› fludur, “k›rktan k›rk bo¤um”dur. Yani k›rk kere yutkun bir kere söyle anlam›nda. fiimdi Trabzon’daki yönetmen arkadafl bu mesle¤i çok güzel kavrad›¤› için çok da iyi yapt›¤› için bunlar› yakalam›fl. Yönetmen ve oyuncular, bence hiçbir sak›ncas› olmayan ekleri yapm›fllar ve oyun çok baflka yerlerde o güne kadar diyelim Rize’de oynad›¤› güne kadar çok güzel olumlu elefltiriler alm›fl. Tabi Rize’deki mesele de, iflte protokolde Vali’nin orada kalk›p haz›ms›zl›k göstermesi, bu meseleye bakarsan›z bir konu, bir söz geçerken, elefltiri diye de al›nabilir, hakaret diye de al›nabilir. Vali onu hakaret diye alm›fl ve soruflturma bafllatarak diyor ki, “Devletten para alan insanlar devleti elefltirebilir mi?” Sanki devletten para almayanlar devleti elefltirebiliyormufl gibi. ‹flte bana sorduklar› zaman “Hakaret mi?” diye, ben “Sosyal medyum muyum” dedim. K›rk y›l önceden bak›p da bir kifliye nas›l hakaret ediyorum. Az önceki söyledi¤im yere ba¤l›yorum ki, ben kifliyle u¤raflmam, sistemle u¤rafl›r›m, ben müessese ile u¤rafl›r›m, ben baflbakan›n kim oldu¤una bakmam, baflbakanl›¤a bakar›m. Onun nereye ba¤l› olup ba¤l› olmad›¤›na bakar›m. Öbürleri çok kiflisel meseleler oldu¤u için ben öyle fleylerle u¤raflmam. Çünkü benim derdim, kiflilerle de¤il, sistemlerle. Türkiye öyle bir noktada ki, bask›lar ve sansür konusunda hatta devlet güvencesinde olmayanlar daha büyük sansür alt›ndalar. Polis basar, faflist basar, fleriatç› basar, hiçbir güvencesi de yok. Bunlar› tek tek saymaya gerek de yok. Sivas olaylar› ortada, di¤er fleyler ortada. Sansür nedir? ‹ktidarlar neden buna baflvururlar? Korkular›n›n kayna¤›nda ne vard›r? Sermaye yabanc›, kültür yabanc›, ondan sonra yabanc› hayranl›¤› devam eder gider. Çünkü yabanc› hayranl›¤› bu röportaj›n d›fl›nda belki ama içimizi yakan bir fley. Yabanc› hayranl›¤› geçmez bir budalal›kt›r. Yabanc›ya hayran olsun bir insan, son tahlilde emekli olur, maafl›n› kesersen vazgeçer, ama hayran öyle bir budalad›r ki, ölünceye kadar sürer. Çünkü flöyle bir fley istiyorlar. Salak, aptal, düflünemez, bunun bir ismi de var. Ö¤renebilmifl acizlik deniyor ya. Aciz, kapitalizmi bilmeyen, bunun alter-
natifi sosyalizmi bilmeyen kitleler yetiflsin istiyorlar. Ve sonuç da flu, size diyalektik düflünmüyorsan›z, ne neyin karfl›l›¤› bilmiyorsan›z o zaman iflte sansür geliyor. Alternatif olan bir fleye sansür geliyor. Alternatifini yaratm›yor. Alternatifini yaratmazsan flu olur, var olandan flikayet etseniz de s›zlan›r m›zlan›r, oturursunuz yerinize ama yine onu yapars›n›z yani sistemin iflini görürsünüz. Mesela flu an bat›da ortaya ç›kan yeni ak›m tiyatrolar var, ad›na yüzleflme deniyor, hepsi bireyci fleyler iflte. Sahne üzerine çifl yapmak mifl yapmak, kusmak musmak. Ressamlar bilmem ne resmi yapar falan... Bunlar ne kadar sa¤l›ks›z çöküfllerdir. Yani sana söylemem gerekirse burjuvazi yaratam›yor. Sanat da yapam›yor. Burjuvazi ancak sald›r›yor, silah sat›yor, yalan söylüyor. ‹flte bunlar bilinmesin, bu yalan bilinmesin diye, alternatifi ortaya ç›kmas›n diye her fleye sald›r›yor. Tabi bu sald›rd›klar›n›n en önemli bir alan› da sanatt›r. Çünkü sözün gücü merminin gücünden beterdir. Mermi yaras› iyi olur, söz yaras› iyi olmaz. Gönül yaras›na benzer. Onun için altarnatif ç›kmas›n, aman bir yerden bir bafl vermesin, onun için oturup birileriyle kavga ediyorlar. Evet sald›ran da sald›r›ya u¤rayan da ortadad›r iflte. Yani alternatif sanat, alternatif kültür, alternatif düzen, yani kapitalizmin alternatifi bir fleydir. Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir. fiimdi alternatif olanla alternatif olmayan› çarp›flt›r›p kaos yarat›yor. Yani din savafllar› baflkad›r, s›n›f savafllar› baflkad›r. fiimdi burada tabi çok önemli bir fley var. 27 y›ld›r kazan›lm›fl bir mevzi, körertilmifl beyinler var. Bu sanatç›lar›n üzerinde var. Bu beyinler yeniden harekete geçmesin bu böyle sürsün isterler. Evet geçmiflten bugüne hep sansür vard›r. Sözel sanatta da sansür olacakt›r. Ve ilerleten de asl›nda sözel sanatlard›r. E¤er sözel sanatlarda sansür olmasayd› Nesimi’nin derisini yüzerler miydi? Pir Sultan’› asarlar m›yd›? Yani bunlar›n hepsi sözel sanatlar oldu¤u sürece, orda can buldu¤u sürece, toplumda bu olacakt›r. Ama bafla ç›k›l›r ama bafla ç›k›lamaz bu ayr› bir ifl. Evet tiyatro da hiç geliflmesin istiyorlar. Çünkü tiyatro kitle ile birebir iliflki kurdurur ve içini doldurur. Bütün devrimler tiyatrodan bafllar. Çin’deki kültür devrimi de, di¤erleri de tiyatrodan bafllam›flt›r. Tiyatroda bir kere haz›r potansiyel kitle var.
röportaj
Yani oyuncu var, seyirci var. Orada bin kifli var en az. Bin kifli çok önemli bir fleydir. Peki bu durumda, “Sanatta Sansür Olmaz” sözü neyi ifade ediyor? “Dü¤ün ya da Davul” oyununa getirilen sansürle ilgili k›saca bilgi verir misiniz? Bunun yan›s›ra sansür karfl›s›nda oyundan sözler ç›kart›larak oynanmaya devam ediliyor... Burada otosansür var. Bunu nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Yani, “Sanatta Sansür Olmaz” sözü, bizim bak›fl aç›m›zdan bakarsan›z öyledir. Oyuna getirilen sansür flöyle oldu. Esas metne bakt›lar. Yani var olan, edebi heyetten geçmifl olan metne, bir de sözlere yani söylenmifl güncel sözlere. San›yorum sözleri ç›kard›lar ve yönetmene de soruflturma açt›lar. Bu arada yönetmen belli fley yükümlenmifl oldu. Benim için ac› olan yan› flu, biliyorsun 1980’den beri bask› alt›nda bir kuflak yetifltiriliyor. Tesadüf mesadüf de¤il bunlar. Kuflaklar aras› iletiflimsizlik deniyor. Bunlar›n hepsi bilimsel olarak üretilip gönderilmifl fleyler. Sözel sanatlarda yetiflen insanlar toplumdan kopuk olamazlar. Yani siz hiç balerin gördünüz mü düzene muhalefet etti diye tutuklanan? Yani operan›n getirdi¤i bir fleydir bu. Ama sözel sanatlar zümrüt gibidir, iflte budur. Söyledi¤in zaman batar. Söyledi¤in zaman karfl›l›¤›n› al›r. Devlet Tiyatrosu’nun böyle bir fleylere yönelmesi daha aç›k söyleyeyim, güncel politik tiyatroya, güncel politikaya, ülke meselelerine, ülke tiyatrosuna yönelmesi çok önemli bir fleydir. Bunlar›n bu soruflturmalar› açarak, bu filizi k›rmalar›na üzülüyorum. Arkadafllar›m›n bu meseleyi olabilirli¤i içinde yorumlay›p çok fazla üstünde durmamalar› gerekti¤ine inan›yorum. Yani mesela kelle kesilen yerde tan›kl›k olmaz. E¤er bu sözel sanatlar› yap›yorsak bunlar bafl›m›za gelecektir.
Bu düflünmekte tamaml›l›¤› ve devaml›l›¤› gerektirir. Ne yaz›k ki büyük ço¤unlu¤u i¤difl edilmifl durumda. Bunal›m kültürü var. Geçmiflten bugüne sansür ve yasaklama karfl›s›nda dik durufl sergileyen sanatç›lar›m›z da oldu. Ve onlar bunun en a¤›r bedellerini de ödediler. Belki bu düzen içinde sansürü yok edemediler ancak baz› noktalarda siyasi iktidar›n geri ad›m atmas›n› sa¤lad›lar. Bu anlamda sansüre karfl› sizce nas›l bir mücadele yürütülmeli? Bu zorba ve zulmün tek çekindi¤i nokta teflhir olmakt›r. Ve tabi Türkiye kurumlar›yla, var olan yap›s›yla bir çad›r ülkesi de¤il. Nedir, Yazarlar Sendikas›’d›r, Edebiyatç›lar Birli¤i’dir, PEN klüptür, bilmem nedir... Sahip ç›kt›¤› zaman, sansürcüler de geri ad›m atmak zorunda kal›yorlar. Mesela öyle san›yorum ki, ben veya Edebiyatç›lar Derne¤i Baflkan› olarak, Üstün Akmen’in “Hele bir dava açs›nlar biz dünyay› aya¤a kald›r›r›z” sözü etkili oldu san›yorum. Ve bakan davadan vazgeçti, biz disiplin kurulu haline geldik. Yani sonuç olarak dik bir duruflumuz olmal›. Sonuçta çok fleyle karfl›laflabiliriz. Elbette kesinlikle olmal›. Yani sanatç› olmak da zaten fleyle üstüne gidilmez ezer geçer. Etkisiz hale getirir. San›yorum epeyce fleyi aç›klad›m, teflekkür ederim bu sohbet için. Yaln›z benim not
düflülmesini istedi¤im bir fley var, halk›ma ve insanlar›ma söylemek istiyorum. Bugün toplumumuzda fleriat›n kara bayra¤›, üniversiteleri, bilim yuvalar›n› sararak her fleyin üstünü bir çarflaf gibi örtüyor. Bundan korkmamak laz›m. Yani nerede bilimsel çal›flma varsa faflizm bugün onlar›n üstünü kapatmakta. Ama ben flunu da biliyorum ki, kafas›na elma düflen köylü, Newton yasas›n› bulamaz. Hamamda y›kan›rken tas› su üstünde kald› diye kad›n kald›raç yasas›n› bulamaz. Çok eziliyor diye iflçi art› de¤er yasas›n› bulamaz. Bunlar bilimdir. Bilim adamlar›n›n, sanat adamlar›n›n iflidir. Ve bunlar da temel haklard›r. Oya sunulamaz. E¤er bunlar› oya sunarsan›z “Newton Yasas› yoktur” ç›kar. “Kald›raç Yasas› yoktur” ç›kar. “Art› de¤er teorisi yoktur” ç›kar. Çünkü yoktur diyecek ki sömürüldü¤ünün fark›na varmas›n. Bunlar çok böyle kutu içine mi al›rs›n›z, bilmem ne içine mi al›rs›n›z çok önemli olarak söylemek istiyorum. ‹flte toplumda dik duruflu, gelece¤e bak›fl› veya bir tiyatrocu olarak söyleyelim, replik replik ifllenecek nak›fl› iflleyecek olan bu bilimsel tavr›m›zd›r. Önce bilimsel, teorik ve siyasal tavr›m›z eserlerimize yans›yacak, öbür taraftan güldürüsü, e¤lencesiyle de onu süsleyece¤iz deyip bitiriyorum. Bu güzel sohbet için çok teflekkür ediyoruz. Ben teflekkür ederim.
Sanki insanlar birfleyleri biliyormufl da korkusundan söyleyemiyormufl gibi olursa otosansür olur. Büyük ço¤unlu¤un otosansür yapacak kadar düfl gücü bile yok. Yani adam durumun fark›nda de¤il. O nas›l olup da bunu söyleyecek. A¤z›n› aç›p da saat kaç dersen bir düflünce suçu ifllemezsin. Bak ben sana söyleyeyim, bu toplumun büyük ço¤unlu¤unun düflünce suçu iflleyecek düfl gücü yok, düflün gücü yok.
MART 2008 | TAVIR | 41
deneme
ferman amerika’n›nsa... ümit zafer
“Beflikler vermiflim Nuh’a Sal›ncaklar, Hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk say›l›r, Anadolu’yum ben, Tan›yor musun? “ (1) Tan›rsan, bilirsin o zaman: Halklar›n ortak düflman› Amerika’n›n o kanl› azameti bir zerre topra¤›m, bir damla pekmezim, bir lokma ekme¤im karfl›s›nda çok alçak kal›r. Ki onlar›n uygarl›ktan anlad›¤›, halklar›n üzerine savurmadan önce reklam ettikleri, o k›y›c› bombalardan ibarettir. fiuncac›k bebeleri, ak saçl› ç›narlar› ve canlar› paramparça eden bu emperyalist vahflet mi, uygarl›k? Asla! Uygarl›¤›n befli¤i Anadolu’dur. Ve e¤er bir tan›m gerekiyorsa fludur: Üretimin bereketini, hayat›n saadetini, zaman›n adaletini hakça paylaflabilmenin ilmidir uygarl›k. Bu ilmin amac›, insanlar›, bomba ya da açl›k ile cesede çevirmek de¤il, ölü y›ld›zlara bile hayat götürmenin heyecan›yla, yaflam› paylaflmakt›r. De¤ilse, elbette hakl›d›r Mehmet Akif: “Medeniyet dedi¤in tek difli kalm›fl canavar.” (2) “Utan›r›m, Utan›r›m fukaral›ktan, Ele, güne karfl› ç›plak… Üflür fidelerim, Harman›m kesat. Kardeflli¤in, çal›flman›n, Beraberli¤in, Atom güllerinin katmer açt›¤›, fiairlerin, bilginlerin dünyalar›nda, Kalm›fl›m bir bafl›ma, Bir bafl›ma ve uzak Biliyor musun? “
42 | TAVIR | MART 2008
Biliyorsan söyle dostum, flu fukaral›¤›m›za sebep nedir? Çal›fl›p çabalar›z y›llarca ama geçim darl›¤›, daimi prangas›d›r hayat›m›z›n. ‹fl yoktur yine ve afl yoktur iflte. Bunca yokluk içinde nas›l var olabilir ki hayat. Söylesene, bir tohuma bin baflak veren bu topraklarda hüküm süren flu yokluk, kimin eseridir? Bir paket makarnaya üflüflen birlerce eli, biçareli¤e düflüren kimdir? Kim çal›yor bereketini topra¤›n ve eme¤imizin? Söyle duysun herkes ve sonra, boynumuz vurulursa vurulsun. Patlat o külhani naran› ve avaz›n meydanlara ç›ks›n. Nas›lsa ulafl›r hakikat, ulaflaca¤› cümle yüre¤e…
fiimdi kovboy çizmesi giyiyor o sald›rgan haydutlar. Ve yine, haraç sal›yorlar üstümüzde. Talan geliyor ‹MF’si tekelleri, flu’su, bu’su… Neyimiz varsa, bize yok oluyor onlar›n eli de¤ince. Ve itiraz edince, ad›m›za “barbar” diyorlar yine. Ki “vahfli” dedikleri herkesi, yok etmektir amentüleri. Dünden bugüne, çi¤nemedikleri yer, katletmedikleri halk kald› m› acaba? Hem, örtebilir mi o k›yt›r›k kovboy filmleri, K›z›lderililere uygulad›klar› soyk›r›m›? Hay›r! Ki bu macerada hepimiz K›z›lderili’yiz. Bize gurur veriyor bu. Tupac Amaru’dan Geronimo’ya boyun e¤memenin gururunu…
Ve evvel zaman içinde, amac› halka Ulafl’mak olan, yaklafl›r tarihin o kadim kürsüsüne. Kendisine yaflat›lan dertlerin, mahkûm edildi¤i kaderin ve baht›na yüklenen kederlerin sebebini sezen bir halk›n dili olup konuflurlar. Ki mahkeme kay›tlar›na “Ulafl Bardakç›’n›n savunmas›” diye geçen sözler, hakikatin en yal›n ilan›d›r asl›nda: “ … halk›m›z›n yaratt›¤› bütün de¤erlere el koyan, haysiyetimizi ayaklar alt›na alan, yoksullu¤umuzun tek sebebi ABD emperyalizminin dost yüzü(!) a盤a ç›kt›. Bafl düflman› gördük, tan›d›k…” (3)
K›z›lderililerden asla al›namayacak bir fley varsa, o da iflte budur: Onur! Ve her Adal›’n›n içinde yaflad›¤› vatan, elinde tuttu¤u k›l›ç, yeri gelince de aln›nda kayd›rd›¤› y›ld›z malûmdur: Umut! ‹flte ancak bunlara sahip oldukça mümkündür hükümdarlar› hükümsüz b›rakmak. Ve flimdi, Amerikanya’ya karfl› Dadal olup diyoruz ki: Ferman Amerika’n›nsa “ Ya ‹stiklal ya ölüm” fliar› da bizimdir. Öyledir ve Akif’in o sorusunun cevab› bizdedir: “Kim bu cennet vatan›n u¤runa olmaz ki fedâ?”
“ Binlerce y›l sa¤›lm›fl›m, Korkunç atl›lar›yla parçalam›fllar Nazl›, seher – sabah uykular›m› Hükümdarlar, sald›rganlar, haydutlar, Haraç salm›fllar üstüme. Ne ‹skender takm›fl›m, Ne flah, ne sultan Göçüp gitmifller, gölgesiz! Selâm etmiflim dostuma Ve dayatm›fl›m… Görüyor musun? “
Sonsuz evrende kaybolmazm›fl sesler. Do¤rudur. Hem istersen duyars›n gerçekten; Urfa’y› flanl› k›lan kurtulufl savafllar›n›n seslerini. Ne diyorlar, duyuyor musun: ‹MF’ye Hay›r… Ne ABD Ne AB… Ortak Düflman Amerika’d›r… ‹flte o halk kahramanlar›n›n ölümsüzlük s›rr› da a盤a ç›kar böylece. Çünkü ölümsüz oldu¤u için yenilmez olan sadece halkt›r. Tam da bu nedenle, bir zaman k›rklara kar›flt›rd›¤› evlatlar›n› yeniden ç›kart›r sinesinden. “Bir nice sevda’d›r ki bu, hasreti vuslat, zahmeti zafer, ölümü hayat eyletir
deneme
sanki. Ve lakin, yar›na giden o yolun her ad›m›nda k›r›l›r biçareli¤in köhne zinciri. Ki Lenin hakl›d›r elbette : “Köleli¤inin bilincine varm›fl ve kurtuluflu için mücadeleye bafllam›fl köle, kölelikten yar› yar›ya ç›km›fl demektir.” “ Gör, nas›l yeniden yarat›l›r›m, Namuslu, genç ellerinle. K›zlar›m, O¤ullar›m var gelecekte, Her biri vazgeçilmez cihan parças›. Kaç bin y›ll›k hasretimin goncas›, Gözlerinden, Gözlerinden öperim. Bir umudum sende, Anl›yor musun? “
atilla durak
halk için… Cümle mucize, halk›n elinden gelir. Emperyalizmin envai araçla yok etmeye çal›flt›¤›, iflte bu kudretidir halk›n. Bilirler ki, ne denli moralsiz yaparlarsa halk›, o denli rahat çevirirler sömürü çarklar›n›. Bunun için her yolla özgüven yitimi dayat›yorlar. Ki, “bu halk adam olmaz” sak›z› bu moralsizli¤i içsellefltirenlerin a¤z›ndan eksik olmaz. Oysa Köro¤lu’ndan Adal›lar’a bu halk, bütün zamanlar›nda emekçi, mert ve direngendir. Dün yedi düvele karfl› dövüflen nas›l bu halksa, bugün ABD ve AB’nin fler eksenlerinde bir biçimiyle ad› geçirilen de ayn› halkt›r. Ki korksun Amerika, çünkü onlar›n Beyaz Saray’› varsa bizimde Köro¤lu’muz var… “Öyle y›kma kendini, Öyle mahzun, öyle garip… Nerede olursan ol, ‹çerde, d›flar›da, derste, s›rada Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne cellâd›n, F›rsatç›n›n, fesatç›n›n, hay›n›n… Dayan kitap ile Dayan ifl ile. T›rnak ile, difl ile, Umut ile, sevda ile, düfl ile. Dayan rüsva etme beni.” Yetim hakk› çal›p kul hakk› yemenin ve
cümle halklar›n haklar›n› çi¤nemekten mamul obezitesiyle, hayat›n üstüne çöker Amerika. Öyle bir karart›r ki baht›m›z›, san›rs›n ki ç›k›fl yok bu karanl›ktan. Ve açl›k ve yokluk ve iflsizlik ve yozlaflma ve bask›n›n her türlü hiç geçmez bir sis gibi çöreklenmifltir zaman›n üstüne. Ki hepsi bir Amerikan maflas›, AB çatal› olan o f›rsatç›lar, fesatç›lar, hay›nlar dört bir yanda at oynat›rken, halk olman›n yapayaln›zl›¤› bakidir serinde. ‹flte o zaman halklar›n ço¤ul Cevahir’ini dinle bir kez daha: “Halklar›n var olan gerçek kardeflli¤i pekifltirilmeli, bafl düflman emperyalizme karfl› mücadele edilmeli ve uyan›k olunmal›d›r. Tek do¤ru yol budur…” (4) Yoksulluk suçmufl, hem de bizim suçumuzmufl gibi itilir kak›l›r›z orada burada. Ülkemizin güzelli¤i, zenginli¤i ve gelece¤i uzak edilir bize. O plajlar ve kayak tesisleri ne yana düfler bilmeyiz. Sonra ad›m›z› cahile ç›kart›rlar, el oluruz kendi yurdumuzda. Bir küfür gibi konuflur yüzümüze tuzu kuru, cüzdan› dolarl› ve arkas› Washington olan zevat›n alay›. Ve aile boyu yokluk çekerken biz, “reklamlar”›n o gürbüz aileleri hijyenik yiyeceklerden bahsederler. Utan›r›z bir kez daha fukaral›¤›m›zdan. K›r›p boynumuzu yürürüz. Çaresizlik öyle bir kelepçedir ki, anahtar› Kaf Da¤›’n›n ard›nda bile yoktur
Dünyan›n bu hali bir tabloysa e¤er, hiç flüphesiz ressam› Amerika’d›r. Döktü¤ü kanlar›m›za, sebep oldu¤u ac›lar›m›za dald›r›yor k›y›c› f›rças›n›. Ve kendi sömürü düzenini daim k›lmak için öyle yalanlarla boyuyor ki zaman›, kader san›yorsun olup bitenleri. Sonra Bush, “Tanr›dan ilham ald›m.” diyor o puflt endam›yla. Ki malûmdur, bu kirli senaryolar›n hangi emperyalist masalarda yaz›ld›¤›. Biliyoruz her bir fleyi. Kör de¤iliz, görüyoruz olup biteni… Gördü¤ümüz için de flaha kald›r›yoruz umutlu avaz›m›z›. Yal›n ayak, üryan yürek, ç›plak yumruk ile dikiliyoruz karfl›s›na o kovboylar›n. Hasan Tahsin’den yadigar h›nc›m›z elimizde. Ve mutlulu¤un resmini yapmak için, ab-› Kevser ile boyuyoruz hayat›. Ki ad›na yar›n denilen o resmin s›rr›n›, ancak hayat›n Mahir’i olanlar›n bildi¤ini de biliyoruz elbette : “ Onlar›n bu gün büyük görünen güçleri ve imkanlar› bizlere v›z gelir. Onlar bir avuç, biz ise milyonlar›z. Kaybedece¤imiz hiçbir fleyimiz yoktur ama kazanaca¤›m›z koca bir dünya vard›r…” (5) Kaynaklar : (1) Ahmed Arif – Anadolu – Hasretinden Prangalar Eskittim – Cem Yay›nevi (2) Mehmet Akif Ersoy – ‹stiklal Marfl› (3) Ulafl Bardakç› – ‹ki Adal› – Syf:390 – Ozan Yay›nc›l›k (4) Hüseyin Cevahir – Age – Syf : 350 (5) Mahir Çayan – Bütün Yaz›lar
MART 2008 | TAVIR | 43
sinema
ulak neyin habercisi? mete nergis
Son filmi “Babam ve O¤lum” ile büyük bir baflar› yakalayan Ça¤an Irmak’›n, merakla beklenen yeni filmi “Ulak” gösterimde… Merakla beklendi¤i gerçekti ama beklentileri tam anlam›yla karfl›lay›p karfl›lamad›¤› tart›fl›l›r bir film, Ulak. Fantastik bir film yapmay› denemifl Irmak. Sinemam›zda, daha önce denenmemifl ya da k›y›s›ndan köflesinden flöyle bir de¤inilmifl bir tarzda olan Ulak filmi çok aç›k söyleyelim ki da¤ fare do¤urdu deyiminin do¤rulanmas› adeta. Tabi, buradaki “da¤” kavram›n›n da Irmak için de¤il, sadece kamuoyunda yarat›lan beklentinin boyutu için kullan›ld›¤›n› özellikle belirtelim.
Çünkü sinemada “da¤” olman›n, öyle ikiüç filmle, çok tutulan bir-iki dizi çekmekle mümkün olamayaca¤›n› herhalde en baflta Ça¤an Irmak bilir. Ça¤an Irmak’›n son dönem Türk Sinemas›’nda yetiflen genç ve gelecek vaat eden yönetmenler aras›nda öne ç›km›fl bir isim oldu¤u su götürmez elbette. ‹flte tam da burada böyle bir yetene¤in, bu sanatsal yetene¤ini daha do¤ru temelde kullanmas› gerekirken, bafltan sona izleyiciyi bir türlü yakalayamayan ve mesaj anlam›nda da anlafl›l›rl›¤› olmayan bir film çekmesine ne demeli ki? Diyecek çok fley var elbette.
“Benim seçimim bu. Mesaj kayg›m yok. Anlayan anlar, anlamayan da anlamaz” gibi bir savunman›n Irmak’› kurtarmayaca¤› bir film Ulak. Çünkü bir kere mesaj› var filmin. Dünyan›n prototipi diyebilece¤imiz bir köyde, iyilerin mutlaka kazanaca¤›, umudun hep var olaca¤› anlat›l›yor filmde… ‹yi de bu filmde, bir köy içinde anlat›lan “kötü” fleylerin günümüzde yaflanan “kötü”lerle ba¤›n› kurmak zor. Yani günümüzde yaflanan kötülüklere bakt›¤›m›zda, Ulak’taki kötülükler çok da kötü gelmiyor insan›n gözüne. Öyle de¤il midir gerçekten; evlad›na kötü davranan bir-iki ebeveyn ve zihinsel özürlü k›z›n›, yoksulluktan dolay› satan bir anne ve köydeki olan bitenin fark›nda olmas›na ra¤men duyars›z davranan halk günümüz dünyas›nda yaflanan kötülükleri karfl›lar m›? Kitlesel katliamlar›n, iflkencelerin, azg›nca sömürünün, iflgallerin, kimyasal ve nükleer silahlarla soyk›r›m uygulamalar›n, velhas›l yazarken dahi insan›n tüylerini diken diken eden kötülüklerin yan›nda Ulak’taki köyün kötülerinin ve kötülüklerinin laf› olabilir mi? Bu mudur bir ayd›n olarak Ça¤an Irmak’›n dünya tahlili? Bu mudur dünya halklar›n›n yaflad›¤› kötülükler, katlanmak durumunda kald›klar› ac›lar? Ça¤an Irmak en baflta dersine iyi çal›flmal›yd›. Ulak’ta anlat›lan kötülü¤ün ne menem bir kötülük oldu¤unu izleyiciye daha aç›k bir flekilde anlatmal›yd› örne¤in. Çetin Tekindor’un canland›rd›¤› seyyah Zekeriya’n›n,
44 | TAVIR | MART 2008
sinema
bi filmin cesaretinin, Ça¤an Irmak’›n cesaretinden geçti¤i aflikar. Ça¤an Irmak’›n, Çemberimde Gül Oya’da ve Babam ve O¤lum’da yapt›¤› gibi karamsarl›¤›n, dönekli¤in, itirafç›l›¤›n geçer akçe olmas› gibi yanl›fllara, yeni filmi Ulak’ta da devam etmemesi bir olumluluktur. Ama bu olumlulu¤u gerçekten do¤ru bir rotada, do¤ru ve aç›k bir flekilde halk›n anlayabilece¤i bir öyküyle kazan›ma dönüfltürmede ne yaz›k ki s›n›fta kalmas› da bu filmde elefltirilmesi gereken bir durumdur. Mutlak iyi ve mutlak kötü olamayaca¤› diyalektik gerçe¤inden hareketle, Irmak’›n son filmi Ulak’a bütünüyle tu kaka demeyece¤iz nihayetinde… Sezar’›n hakk›n› Sezar’a vermektir dile¤imiz. Keflke bütünüyle olumlayabilece¤imiz bir film olsayd› Ulak. onun dönemin mufltucusu bir Mesih oldu¤unu anlamayan veya tam tersi onun zararl› olaca¤›n› hisseden kötüler taraf›ndan öldürülen o¤lunun verdi¤i mufltular›n, yani iyiliklerin ne oldu¤unu da… Bunlar yok veya yoka yak›n olunca karfl›m›za bizi hiç sarmayan, giderek de s›kan bir film ç›k›yor iflte. Halktan uzak olman›n, onun yaflad›¤› ac›lara da uzak olmay› beraberinde getirece¤i mutlakt›r. Ça¤an Irmak’›n da yaflad›¤› fley özetle bundan ibarettir, o kadar. Sanat› yaflamdan koparman›n, bütünüyle yeni bir tarz deneme ad›na soyutun da soyutu bir hale getirmenin bir anlam› yoktur bizce. Ça¤an Irmak’›n bunu tercih etmesi, biraz önce belirtti¤imiz gibi kendini bu ülkenin halklar›ndan, onlar›n yaflad›¤› ac›lardan uzak tutmas›ndand›r, kendi ifadesiyle bütün iyi niyetine ra¤men... Niyetlerinin de sorgulanmaya muhtaç oldu¤u, önceki filmlerine bakt›¤›m›zda çok aç›k olarak görülecektir. Çünkü Irmak, özellikle Çemberimde Gül Oya adl› televizyon dizisinde ve Babam ve O¤lum’da devrimcili¤in, sosyalizm mücadelesinde ölmenin anlams›zl›¤›n› vurgulam›fl, bunlar› kötülemifl ve “kurtuluflun” hiçbir fley yapmadan sadece ve sadece yaflamaktan geç-
ti¤ini, bundan ötesinin gerçekten bir anlam›n›n olmad›¤›n› vaaz etmiflti. Bu filminde aktarmaya çal›flt›¤› ise, (“çal›flt›¤›” diyoruz çünkü aktarmay› baflaramam›flt›r), her koflulda iyilerin kazanaca¤› ve umudun her daim var olaca¤› gerçe¤idir. Ancak, mesaj›n kimi yerde didaktizmin en klifle örnekleriyle verilmesinden tutal›m da, dosdo¤ru anlat›labilecekken fantastik ögelere sar›l›n›p ifli iyice anlafl›lmazl›¤›n girdaplar›na sokmaya kadar birçok eksi puan› var filmin. Hikayenin ve senaryonun baz› bölümlerde aksamas›, Babam ve O¤lum’da çok yerinde kullan›lan duygusal sahnelerin benzerlerinin bu filmde de verilmeye çal›fl›l›rken s›r›tmas› da keza filmin gücünü azaltan etkenler olarak göze çarp›yor. Hiç mi iyi bir fleyi yok filmin, var elbette! En baflta, verilmeye çal›fl›l›p da verilemeyen umut mesaj› örne¤in. Evet, umutsuzluk afl›lan›yor insanlara bu düzende; kadercilik, bireycilik, bencillik, karamsarl›k… Yok edilmeye çal›fl›l›yor insani de¤erler. Tüm bunlara karfl›, filmde ifllenen “umut” vurgusu bile takdire de¤er. Bir de cesur olabilseydi anlatmaya çal›flt›klar›nda… Ta-
Oysa flimdi sinemadaki çabalar›n› görmezden gelmedi¤imiz, k›yas›ya elefltirirken, do¤ru yolda ilerlemesini istedi¤imiz bir yönetmenin elinden ç›km›fl vasat›n alt›nda bir film olarak duruyor karfl›m›zda… Deyim yerindeyse en iyi on birini sahaya sürse de Ça¤an Irmak, oyunculardan da yeterince verim alam›yor. Çünkü oyuncular da sanki filmden pek hoflnut olmam›fllar, “Bitse de gitsek” havas›nda birço¤u… Yine en samimi oyunculuklar, çocuklardan geliyor filmde. Umar›z onlardan sinemam›za güçlü oyuncular ç›kar ileride. Son olarak, ulaklar olsun her daim, iyi ve güzel fleyler mufltulas›nlar gittikleri yerlere ama laf› doland›rmadan, aç›k aç›k anlats›nlar ne olur! F‹LM‹N KÜNYES‹: Yönetmen: Ça¤an Irmak Senaryo: Ça¤an Irmak Yap›mc›: fiükrü Avflar Müzik: Evanthia Reboutsika Görüntü yönetmeni: Mirsad Herovic Sanat yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra, Yetkin Dikinciler, fierif Sezer, Kaya Akkaya, Melis Birkan, Feride Çetin
MART 2008 | TAVIR | 45
haberler
R›fat Ilgaz an›s›na çocuk edebiyat› öykü yar›flmas› Ç›nar Yay›nlar›, "Kim ne derse desin, çocuklar için yazd›m hep" diyen kurucusu yazar R›fat Ilgaz’›n an›s›na, "R›fat Ilgaz Çocuk Edebiyat› Öykü Yar›flmas›" düzenliyor.
S›rp fiair Mira Aleçkoviç hayat›n› kaybetti Gençlere adanm›fl 50'den çok kitap yay›nlayan Mira Aleçkoviç, ''Zmaj'', ''Mladost'', ''Pionir'' ve ''Proleterac'' adl› çocuk ve gençlik dergilerinin baflyazarl›¤›n› yapt›.
Ç›nar Yay›nlar›'n›n, kuruluflunun 25. y›l›nda düzenleyece¤i yar›flma, 18 yafl›ndan büyük herkese aç›k olacak. Yar›flmaya bir yazar birden fazla yap›tla ya da birkaç yazar ortak bir çal›flmayla yar›flmaya kat›labilecek. Ancak yap›tlar›n daha önce hiçbir yerde yay›mlanmam›fl olmas› gerekiyor. Gerekli bilgiye “www.rifatilgaz.net” ya da “www.cinaryayincilik.com.tr” adreslerinden ulafl›labilir. Türkiye çocuk edebiyat›na yeni ve nitelikli yap›tlar kazand›rmak amac›yla düzenlenen yar›flmada yap›tlar›n, 20 Haziran 2008 saat 17:00’ye kadar Ç›nar Yay›nlar› – R›fat Ilgaz Kültür Merkezi Çatalçeflme Sok. No:54 Kat:1 Ca¤alo¤lu/ ‹stanbul aresine ulaflt›r›lmas› gerekiyor. Yar›flman›n sonucu 1 Ekim 2008'de duyurulacak, ödül töreni ise 2008 Tüyap Kitap Fuar›'nda yap›lacak.
Belgrad Üniversitesi S›rp Dili ve Edebiyat› Bölümü'nden mezun olan flair, uzun süre YugoslavFrans›z Dostluk Derne¤i'nin baflkanl›¤›n› yürüttü. Aleçkoviç, ayn› zamanda S›rbistan Yazarlar Birli¤i baflkanl›¤›n› da yapt›. 2. Paylafl›m Savafl›'nda partizanlar›n saflar›nda hemflire olarak
görev yapan Mira Aleçkoviç'in fliirleri, birçok yabanc› dile çevrildi ve Türkçe yay›nlanan Yugoslavya fiiir Antolojisi'nde de yer ald›.
“Durdurun bu oyunu” manfletine sert yan›t
80. Oscar Ödülleri verildi 80. Oscar ödül töreni her zaman oldu¤u gibi Los Angeles’ta düzenlendi. Gecede “No Country For Old Men” (‹htiyarlara Yer Yok) adl› film en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi yard›mc› erkek oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo olmak üzere 4 dalda Oscar kazand›. En iyi erkek oyuncu ödülünü "There Will Be Blood" (Kan Dökülecek) filmindeki rolüyle Daniel Day-Lewis al›rken, en iyi kad›n oyuncu ödülünü ” La Vie En Rose” (Kald›r›m Serçesi) filminde Edith Piaf’›n hayat›n› canland›ran Frans›z oyuncu Marion Cotillard ald›. En iyi yard›mc› kad›n oyuncu ödülünü “Michael Clayton” daki rolüyle ‹ngiliz oyuncu Tilda Swinton, en iyi yard›mc› erkek oyuncu ödülünü ise “No Country for Old Men” (‹htiyarlara Yer Yok) filmindeki rolüyle ‹spanyol oyuncu Javier Bardem kazand›. 80.’si düzenlenen Oscar ödüllerinde en iyi yabanc› film ödülü ise “Kalpazanlar-The Counterfeiters” adl› Avusturya filmine verildi.
46 | TAVIR |MART 2008
Yerel Yeni Konya gazetesinin, Konya Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen Turgut Özakman'›n “Resimli Osmanl› Tarihi” oyunu hedef alan “Devlet eliyle Abdülhamit'e sayg›s›zl›k”, “Durdurun bu oyunu” fleklindeki manfletlerine Tiyatro Elefltirmenleri Birli¤i (TEB) tepki gösterdi. TEB baflkan› Üstün Akmen yapt›¤› aç›klamada, Yeni Konya gazetesinde yer alan manfletleri "Çürük beyinlerin sulanm›fl ideolojisi" olarak de¤erlendirdi. Ga-
zetenin, “Abdülhamit'in tasvir edildi¤i son sahnelerin tarafl› ve ideolojik bir bak›fl aç›s› tafl›d›¤›” yorumununsa, TEB yönetim kurulunca fliddetle k›nand›¤›n› da belirten Akmen, gazetede yer alan, “Oyunun Abdülhamit'in ölüm y›ldönümü olan flubat ay›nda oynanmas›n›n kafalarda soru iflaretleri yaratt›” fleklindeki ifadeleri, “Komikli¤e varan zavall›l›k” olarak de¤erlendirdi. Akmen, “Gazeteye demeç veren tarihçi oldu¤unu söyleyen iki kiflinin ve 'Oyun sahneden kald›r›lmal› ve de¤erlerimizi y›pratan anlay›fla son verilmeli' diyen de¤eri kendinden menkul STK baflkan›n›n beyin fukaral›klar›na Konyal›lar acaba ac›yor mu, yoksa gülüyor mu gerçekten merak ediyorum" dedi.
haberler Tuzla’da direnen iflçilere ‹dil Kültür Merkezi’nden destek
GRUP YORUM g ü n c e 38 fiubat: “Ortak Düflman Amerika’d›r” etkinliklerinin ‹zmir aya¤›nda Tepekule Kongre ve Sergi Saray›’nda 800 kifliye seslendi. 310 fiubat: Antalya’da düzen-
lenen “Ortak Düflman Amerika’d›r” etkinli¤ine kat›larak 900 kifliye seslendi. 316 fiubat: Ankara’da Lale Dü¤ün Salonu’nda yine “Ortak Düflman Amerika’d›r” gecesinde yaklafl›k 1200 kifliye seslendi.
Tuzla'da 27 fiubat’ta bafllayan greve polis müdahalesi sonucu 86 iflçi gözalt›na al›nd›, 15 iflçi yaraland›. Ayr›ca polisin, D‹SK'in grev malzemeleri tafl›yan kamyonuna da el koydu¤u gelen bilgiler aras›ndayd›. Ö¤len saatlerinde Grup Yorum ve ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› Tuzla tersanelerine giderek iflçilere destek verdiler. Yorum, "Gel ki fiafaklar Tutuflsun" ve
"Hakl›y›z Kazanaca¤›z" marfl›n› söyledi. Hemen ard›ndan ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular› "Amerika'ya Çüfl De!" isimli oyunlar›n› sergiledi. Oyundan önce yap›lan konuflmada bütün yaflananlar›n sebebinin emperyalizm oldu¤u vurgulanarak iflçilerin hakl› mücadelesi tebrik edildi. Oyun iflçiler taraf›ndan ilgi ile izlenirken oyun bitiminde "Kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganlar› at›ld›.
Eric Clapton konser için Kuzey Kore’ye gidecek da davet edildi. Londra’da ismi sakl› kalmak kayd›yla aç›klama yapan Kuzey Koreli diplomata göre, Eric Clapton Kuzey Kore’de konser verecek ilk Bat›l› rock y›ld›z› olacak.
New York Filarmoni Orkestras›’n›n tarihi konserini verdi¤i Kuzey Kore’ye, ‹ngilizlerin dünya çap›ndaki gitaristi Eric Clapton
ABD’nin “terörist devletler” listesinde yer verdi¤i ve yak›n takibinde bulunan Kuzey Kore’nin baflkenti Pyongyang’da bugün konser veren New York Filarmoni’nin flefi, Amerikal› ana-babadan Paris do¤umlu Lorin Maazel (78), Pyongyang’da verdikleri konserin “tarihin unutulmaz anlar›ndan biri oldu¤unu” ifade etti.
317 fiubat: Bursa’da düzenlenen “Ortak Düflman Amerika’d›r” gecesinde Atalay Dü¤ün Salonu’nda 1000 kifliye seslendi. 320 fiubat: Tecrite Karfl› Sanatç›lar’›n ‹stanbul Atatürk
Kültür Merkezi önünde “Ortak Düflman Amerika’d›r” konulu bas›n aç›klamas›na kat›larak türkülerini seslendirdi. 322 fiubat: “Ortak Düflman Amerika’d›r” etkinliklerinin düzenlendi¤i di¤er bir il olan Samsun’da Derya Dü¤ün Salonu’nda yaklafl›k 1200 kifliye seslendi. 324 fiubat: “Ortak Düflman Amerika’d›r” etkinliklerinin son aya¤› olan Malatya’da Renkli Dü¤ün Salonu’nda 1500 kifliye seslendi. 327 fiubat: ‹stanbul Tuzla’da bulunan tersanelerde yaflanan iflçi ölümleri sonuc,u tersane iflçilerinin bafllatt›¤› greve destek olmak için gitti¤i Tuzla’ da türkülerini tersane iflçileri ile birlikte seslendirdi.
6. Uluslararas› Gezici Filmmor Kad›n Filmleri Festivali bafll›yor 14 Mart – 12 Nisan 2008 tarihlerinde yap›lacak olan festivalin bu y›lki temas› Kad›nlar›n Tarihi: ‹taat, ‹syan, Feminizm’’. ‹taat etmek kadar isyan etmenin, baflka bir hayat düfllemenin yani feminizmin de tarihi olan kad›nlar›n tarihinden filmler, kad›nlar›n var olma ve direnme hikâyeleri, düflleri… 13 ülkeden 46 film, 6.Uluslararas› Gezici Filmmor Kad›n Filmleri Festivali’nde izleyicilerle buluflacak.
ler, ‹stanbul’dan sonra 28-29 Mart’ta Eskiflehir, 4-5 Nisan’da Tunceli ve 11-12 Nisan’da Van’da izleyicileri ile buluflacak.
Bu y›l alt›nc›s› düzenlenen Uluslararas› Gezici Filmmor Kad›n Filmleri Festivali, ‹stanbul’da 1422 Mart 2008 tarihleri aras›nda yap›lacak. Frans›z Kültür Merkezi ve Beyo¤lu Alkazar Sinemas› salonlar›nda gösterilecek film-
MART 2008 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Küba Devriminin önderi Castro, devlet baflkanl›¤› görevini b›rakt›¤›n› aç›klad› Che Guevera ile birlikte Batista diktatörlü¤üne karfl› verdi¤i gerilla mücadelesinin ard›ndan 2 Ocak 1959'da Küba devrimini gerçeklefltiren Fidel Castro, Küba Devlet Baflkanl›¤› görevini b›rakt›¤›n› aç›klad›. Küba Komünist Partisi'nin yay›n organ› Granma'ya aç›klama yapan Castro, devlet baflkanl›¤›na geri dönmeyece¤ini bildirdi. Bir mektupla Küba halk›na seslenen Castro, 1976'daki yeni anayasadan bu yana, uzun y›llar devletin en yüksek yönetim organ› olan Devlet Konseyi baflkanl›¤›n› yapmaktan gurur duydu¤unu da belirtti. "Yol zorlu olacak ve herkesin ak›ll› çabas›n› gerektirecek" diyen Castro, 18 fiubat tarihli mektubuna, "Elveda demiyorum. Asker gibi fikirlerimi savunmak istiyorum. Yazmaya devam edece¤im. Bu dikkate al›nmas› gereken bir silah." diye son verdi. 3Haklar ve Özgürlükler Cephesi, “Ortak Düflman Amerika’d›r” fliar›yla düzenledi¤i kampanya çerçevesinde 24 fiubat'ta Dolmabahçe’de bir eylem
gerçeklefltirdi. 40 y›l önce Amerikan 6. Filo’suna mensup denizci erlerin devrimciler taraf›ndan denize döküldü¤ü yerde yap›lan eyleme kat›lan 500 kifli s›k s›k “Ortak Düflman Amerikad›r, Kahrolsun Amerika, Ba¤›ms›z Türkiye” sloganlar› att›. 3Tecrite Karfl› Sanatç›lar, emperyalizmin dünya halklar›na yaflatt›¤› ac›lar› Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde protesto etti. 20 fiubat’ta AKM önünde biraraya gelen Tecrite Karfl› Sanatç›lar, Türkiye ve dünya halklar›n›n ortak düflman› olan, baflta Amerikan emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalistleri protesto eden bir bas›n aç›klamas› yapt›lar. Etkinli¤e, Tecrite Karfl› Sanatç›lar’dan Cezmi Ersöz, Bilgesu Erenus, Mehmet Esato¤lu, Ruhan Mavruk, ÇHD’li avukatlar, Hüseyin Karabey, Tav›r Dergisi çal›flanlar›, Ali Erifl, Tiyatro Simurg, ‹dil Tiyatro Atölyesi, Bayar fiahin, Nurettin Güleç, Birol Topalo¤lu, Esat Korkmaz, Yasemin Göksu, Güngör Gençay, Ercan Ayd›n, Erdal Bayrako¤lu ve Grup Yorum kat›ld›. Yaklafl›k 30 kiflinin de aç›klamaya aktif olarak kat›ld›¤› gözlendi.
Saat 13.00’te bafllayan etkinlik yaklafl›k yar›m saat sürdü. 3‹stanbul Film Festivali'nin ''Festivalden önce okullarday›z'' film gösterimleri kapsam›nda, Meksikal› yönetmen Guillermo Del Toro'nun fantastik filmi ''Pan’›n Labirenti / Pan's Labyrinth'', 12 üniversite ile 2 lisede ö¤rencilerle buluflacak. ‹stanbul Kültür Sanat Vakf›'ndan (‹KSV) yap›lan yaz›l› aç›klamaya göre, 27'nci Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali, bu y›l 5-20 nisan tarihleri aras›nda düzenlenecek. 3Garanti Mini Bank 5. Çocuk Filmleri Festivali 25 Nisan’da Bafll›yor. Garanti Mini Bank 5'inci Uluslararas› Çocuk Filmleri Festivali, Garanti Bankas› ile Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakf›n›n (TÜRSAK) ifl birli¤iyle 25 - 28 nisan tarihleri aras›nda gerçeklefltirilecek. Festival öncesinde düzenlenen "Filmimin Hikayesi" yar›flmas›na, 7 - 11 yafl grubundaki çocuklar, hayallerindeki filmin hikayesini yazarak 24 marta kadar baflvurabilecekler..
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3en’el aflk metin karatafl Etna
48 | TAVIR |MART 2008
3ala serkan ça¤r› Sony BMG
33 hürel flark›lar›
sonsuza kadar Seyhan Müzik
3mayna cevdet ba¤ca ‹ber Müzik