kültür sanat yaflam›nda
• 2008/02
•
say› 70
•
2.25 YTL(KDV’li)
flubat 2008
›ssn 1303-9113
“ortak düflman”a karfl› tek ses
. televizyon ve getirdikleri
. ateflin kül edemedi¤i gerçek: giordano bruno . trakya kültür merkezi izlenimleri
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek
Ac›n›n envai çeflidini yafl›yor ezilen dünya halklar›. S›n›flar ortaya ç›kt› ç›kal› bu böyle… Ezenler, sömürgeciler buna “kader” diyor ve halklar bu kadere raz› olsun, boyun e¤sin istiyor… Düflman› iyi tan›mak gerek. Net olmal› bak›fllar. Tek bir tereddüt olmamal› dostu düflmandan ay›r›rken. Dost görünüp, sana en büyük kötülükleri yapanlardan sak›nmal›. Velhas›l, uyan›k olmal›, bilinçli davranmal›. Bilincimizi dumura u¤ratanlar›, bize düflman› dost diye tan›tanlar› ve kan›m›z› emenlerle iflbirli¤i yapanlar› da iyi
Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
tan›mal›… Bunu tek yolu var: Hangi s›n›ftan oldu¤unu bileceksin ve ona göre tav›r alacaks›n. Bugünün dünyas›nda, at izinin it izine kar›flt›(r›ld›)¤›, kimin dost kimin düflman oldu¤unun mu¤laklaflt›(r›ld›)¤› günümüzde, dünya halklar›n›n bir tek düflman› vard›r, o da emperyalizmdir. En baflta da Amerikan emperyalizmi! “Ortak Düflman Amerika” diyor Türkiye’nin ezilen, sömürülen halklar›… Afifller as›yor, bildiriler da¤›t›yor, aç›klamalar yap›yor, paneller düzenliyorlar. Ayn› adla çeflitli etkinlikler yap›yorlar yurdun dört bir yan›nda. ‹flte tam da burada, düflman›n kim oldu¤unu net bir flekilde dosta-düflmana anlatanlar karfl›, düflman›n kim oldu¤unu bulan›klaflt›rmak isteyenler çeflitli engeller ç›kar›yorlar. Vuruyor, k›r›yor, gözalt›na
Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
al›yor, tutukluyorlar. Nafiledir! Düflman bellidir. Gizlemeye çal›flmak beyhude bir çabad›r. Dünyan›n en fazla nefret edilen ülkesi Amerika’d›r! En çok da bu ülkede nefret edilmektedir
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Amerika’dan. Bu gerçe¤i hangi gözalt› engeleyebilir ki? Hangi tutuklama gizleyebilir ki bu do¤ruyu? Hiçbir fley! Bir kez olsun faka basmad› gözlerimiz. Hep do¤rular› gördük, görece¤iz. Dostu
Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n
düflmandan ay›rmakta mahirdik her daim, bundan böyle de düflman›m›z› dostumuzdan ay›rmaya devam edece¤iz. Ezenin, ezilenin olmad›¤›, eflit, özgür, hür bir ülke, s›n›fs›z bir dünya özlemiyle…Gelecek say›m›zda görüflmek dile¤iyle… Dostlukla... tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
02/2008
3 amerika kimlerin dostu? 3
7 5 7 10 12 16 17 20 24 25 26 28 31 34 38 41 42 44 46
MAKALE amerika kimlerin dostu? MAKALE atom bombas›n› biz mi att›k? ‹ZLEN‹M ortak düflmana karfl› tek ses DE⁄ERLEND‹RME ayd›nlar ve muhalefet OYUN tarih böyledir fi‹‹R lubomir levçev ‹ZLEN‹M trakya kültür merkezi B‹YOGRAF‹ giordano bruno fi‹‹R ante popovski AYIN FOTO⁄RAFI ÖYKÜ amerikan sarg›s› T‹YATRO bernarda alba’n›n evi HAP‹SHANEDEN beklerken ‹NCELEME televizyon ve getirdikleri ARAfiTIRMA kapitalist sistem ve yozlaflma - V fi‹‹R david fernandez cherician MAKALE yoksulluk S‹NEMA yarg›s›z infaz HABERLER
3 “ortak düflman”a karfl› tek ses
20 giordano bruno 3
26 3
3
34 televizyon ve getirdikleri
3
kapak çizim 3 serap ba¤datl›
amerikan sarg›s›
deneme
amerika kimlerin dostu? kerem engin
“Piflman m›s›n?”... Sormas› da, cevaplamas› kolay bir sorudur bu. Soran, cevaplayana göre tabi. Kimilerine ikisi de zor gelebilir. Her neyse, iflin felsefi boyutuna, çetrefilli yorumlar›na gerek yok. Soran bir hakim bu kez bu soruyu. Sorulan ise, “Ortak Düflman Amerikad›r” afiflini duvarlara asan bir demokratik kitle örgütü olan Antalya Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i çal›flan›... Afifller, izin belgeleriyle birlikte, mahallelere, caddelere, sokaklara tafl›nm›fl ve duvarlar› birer birer süslemifltir. Kolluk güçleri, saniye sektirmemifl, afifl asan “teröristleri” derakap derdest edip savc›n›n
karfl›s›na ç›karm›flt›r. Savc›, aralar›nda hiçbir fark olmad›¤› halde, karfl›s›na getirilen iki “vatan haini”nden birini salarken, öbürünü tutuklanma talebiyle hakim huzuruna ç›karm›flt›r. Hakim babacand›r, karfl›s›ndaki “teröristi” kazanmak için bir fleyler düflünmektedir. Mesela bu çocuk piflman olsa yapt›klar›ndan ne iyi olur! Evet yavrucu¤um, yüce Amerika’n›n, can dostumuz, stratejik orta¤›m›z Amerika’n›n bize düflman oldu¤u yalan›n›(!) söyledi¤in için piflman oldu¤unu söyle de seni sal›vereyim; git özgürce dolafl sokaklarda... Bu kadar alenidir iflte bu ülkede yarg›n›n ba¤›ms›z olmad›¤›, bu kadar somuttur. Amerika’n›n, halklar›n katili, sömürgeci Amerika’n›n hamili¤ine soyunuyor bu ülkenin hakimleri görün. Görün de flafl›rmay›n bir daha, bu ülkede ba¤›ms›zl›¤› ve demokrasiyi istemenin suç oldu¤u söylendi¤inde. Niye piflman olacakm›fl ki? Amerika piflman m›d›r yapt›¤› katliamlardan? Atom bombas› atmaktan, ülkeleri iflgal etmekten, halklar› sömürmekten piflman m›d›r? Amerika’ya karfl› olmak bu ülkede piflman olunacak bir suç de¤il, aksine onur duyulacak bir tav›rd›r. Tersini savunmak en büyük onursuzluklardan biridir. Ülkenin baflka bir yerinde, yine bir adliye içerisinde, yine bir savc› odas›nda, yine birileri ayn› “suçtan” gözalt›na al›n›p sorgulanmak üzere savc› karfl›s›na ç›kar›lm›flt›r. Ayn› konuflmalar tekrar edilmifltir. Ama bir farkla: Savc› da Amerika’ya karfl› oldu¤unu söylemifltir! Eeeeeee? Eee’si, savc› Amerika’ya karfl›d›r ama Amerikan bayra¤›n›n yak›lmas›na karfl›d›r. Zaten bayra¤›n yak›lmas›na bir çevik kuvvet amiri karfl›d›r, bir de hakimler, savc›lar. Böyle bir yasak Amerika’da bile yoktur, ancak iflbirlikçili¤in s›zmad›¤› tek bir birim, kurum kalmam›flt›r ki yurdumda, böyle bir yasak getirilmesin! Kraldan çok kralc›l›¤›n, çanak yalay›c›l›¤›n, yaltakç›l›¤›n, yard›m ve yatakç›l›¤›n s›n›r›n›n olmad›¤›n›n da en aç›k göstergesidir bu. Biraz daha ötesini anlatal›m. Aktar›rken bile yüzümüzün k›zard›¤›n›, yaflananlardan duydu¤umuz utanc› belirtelim her fleyden önce. Birilerinin utanacak yüzü bile kalmad›¤›n› da... Yap›lacak bas›n aç›klamas›nda Amerikan bayra¤›n›n yak›laca¤› istihbarat›n› alan çevik kuvvet müdürü, bas›n aç›klamas›n› yapacak olan HÖC’lüleri uyar›r: “Bayrak yakmak kamu düzenini bozmak demektir. Yakarsan›z müdahale ederim.”... Dinlenmedi¤ini gördü¤ünde de dedi¤ini yapar, müdahale eder ve alt› kifliyi döve döve, yaka paça gözalt›na ald›r›r. Normaldir bu aflamaya kadar yap›lanlar, son derece demokratik bir ülkede!.. Amerikan bayra¤›n› Amerika’da yakmak suç de¤ildir, hatta orada bayraktan don bile yapmak suç de¤ildir ama bizim ülkemizde suçtur? Bir de kamu düzenini bozar üstelik
fiUBAT 2008 | TAVIR | 3
deneme
Amerikan bayra¤› yakmak! Kamunun düzenini Amerikan bayra¤›na endeksleyenlerin utanc›d›r bu elbette, bizim de¤il. Neyse efendim, kolluk güçleri, görevlerinin daha sona ermedi¤ini, Amerika’ya hala rüfltlerini ispat edemediklerini düflündüklerinden olsa gerek, açarlar telefonu, Amerikan Konsoloslu¤u’nu ararlar. Derler ki; “Efendim birileri sizin yüce bayra¤›n›z› yakmak istiyor, bir çok yerde de yak›yorlar. fiikayetçi olmayacak m›s›n›z?”... Konsolosluktan ald›klar›, “Bizim o tür ifllerle ilgilenecek vaktimiz yok kardeflim.” cevab› bile durduramaz onlar› ve “Aman efendim, siz sadece bir kez karakola gelip flikayetçi olun. Gerisini biz sizin ad›n›za yapar›z.” diyerek üstelerler. Konsolosluk da tav›rs›z kalma noktas›nda ›srar edince yapacak bir fley kalmam›flt›r. Kolluk güçleri bu duruma ziyadesiyle üzülürler tabi.
sonra yapt›¤› bir bas›n aç›klamas›ndan dolay› evi bas›larak gözalt›na al›n›r ve s›rf bas›n aç›klamas›na kat›ld› diye tutuklan›verir. Evet bizim ülkemizde bas›n aç›klamas› yapmak da suçtur ve cezas› tutuklan›p F Tipi hapishanelere at›lmakt›r. Gerçi anayasada ve yasalarda “Herkes, önceden izin almaks›z›n gösteri yapma ve düflüncelerini aç›klama hürriyetine sahiptir.” yazar ancak sadece yazar... ‹fl bu hakk› kullanmaya gelince, orada duracaks›n! Bu kadar demokrasi bize fazla, otur oturdu¤un yerde, bas›n aç›klamas› da neymifl? Ha, her fleye ra¤men ben bu hakk›-
Komik gibi görünse de trajikomiktir asl›nda yaflananlar. Güler misin a¤lar m›s›n misali yani... Dünyada en çok nefret edilen ülkelerin bafl›nda gelir Amerika ( En çok nefret edildi¤i yer de Türkiye’dir bu arada, belirtmekte fayda var) ama her ne hikmetse, bu ülkenin yöneticilerinin de en çok sevdi¤i ülkedir. Çeliflki gibi görünse de, yaflam›n diyalekti¤idir bu. Nas›l yafl›yorsan öyle de düflünürsün! Yani, iflbirlikçiysen, birilerinin tafleronlu¤unu yap›yorsan, ekonomik-kültürel ve dahi siyasi olarak bir yere ba¤›ml›ysan, onlar gibi düflünürsün, onlar›n ç›karlar›n› onlardan daha çok savunursun. Ve tabi en çok onlar› seversin. Bizim ülkemizde yaflanan da budur iflte. Durmayal›m, devam edelim. “Ortak Düflman Amerikad›r” ad› alt›nda bir etkinlik düzenler ‹dil Kültür Merkezi. Çeflitli sanatç›lar›n konserler verdi¤i, tiyatrocular›n oyunlar oynad›¤›, k›sa film gösterimlerinin, konuflmalar›n yap›ld›¤› bir etkinliktir bu. ‹stanbul’da ilki yap›ld›ktan sonra di¤er kentlere de götürülmesi karar›na var›l›r bu etkinli¤in. ‹kinci durak Adana’d›r. ‹dil Kültür Merkezi ad›na etkinlik için baflvuru vekaleti, yine bir Temel Haklar çal›flan›na verilir. Baflvuruyu yapan kifli, daha
4 | TAVIR | fiUBAT 2008
mek ki Temel Haklar çal›flan›n›n tutuklanmas›n›n bir sebebi de etkinli¤i engelleyebilmek içindi. Hevesleri kursaklar›nda kalacak, Adana’daki etkinlik, kalabal›k bir izleyici toplulu¤unun kat›l›m›yla yap›lacakt›. Devam edelim. Ortak Düflman Amerikad›r kampanyas› her yerdedir. Dersim’de de son h›z›yla devam etmektedir. Oradaki kolluk güçleri de bu durumdan rahats›z olmufllard›r ki, bir gün ans›z›n bask›na gelirler Dersim Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’ne... Ne arad›klar› meçhuldür. Darma duman ederler derne¤i ve Temel Haklar Federasyonu’nun 2008 y›l› için bast›rd›¤› ve üzerinde Che Guevara’n›n foto¤raf›n›n oldu¤u takvim ile Tav›r dergilerini al›r götürürler. Evet bu ülkede Che Guevara’n›n resmi de, her fleyiyle yasal bir sanat dergisi olan Tav›r da yasakl›lar listesindedir. Nedeni aç›klanmaz ama. Adaletsizlik, hukuksuzluk, kendi yasalar›n› bile tan›mazl›k rutine dönmüfltür çünkü. Devam edelim diyece¤iz ama bunun sonu gelmeyecek. Birini yazmadan, ülkenin baflka baflka yerlerinden bir hukuksuzluk örne¤i daha geliyor önümüze. ‹flin asl›na bakal›m biz. Bu sat›ra kadar sayd›¤›m›z örnekler, iflin gerçe¤ini anlatmaya yetiyor da art›yor bile.
m› kullanmak istiyorum mu diyorsun? Buyur kullan ama F Tipi hapishanede hücren haz›r. Ücretsiz hem de. Gerçi içeri girerken biraz h›rpalan›rs›n ama olacak o kadar!.. Sadede gelelim, Adana’daki tutuklamadan sonra, Adana Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’ne kolluk güçleri telefon eder. Pek kibard›rlar, “Efendim, galiba ......... Bey tutuklanm›fl. Acaba, etkinli¤i gerçeklefltirecek misiniz?” derken... takke düflmüfl kel görünmüfltür. Demek ki, dertleri tasalar› buydu. De-
Sorun fludur: Bu ülkede Amerikan karfl›t› bir politika gelifltirmene izin yoktur. Çünkü Amerika, stratejik ortakt›r, ülkemiz ona göbekten ba¤›ml›d›r. Bu ülke, Amerika’n›n sömürgesidir. Bu ülkenin tekelleri, bu ülkenin iktidarlar› Amerika’n›n iflbirlikçisidir. Sömürge kiflili¤ine, sömürge ruhsuzlu¤una sahiptirler. De¤ersizdirler. ‹nsani tüm de¤erlerini üç-befl Amerikan dolar›na satm›fllard›r. ‹flte Amerika, olsa olsa bu tiplerin dostu olur, bizim de¤il. Do¤al olan da budur zaten. Halk›n düflman› olanlar, dünya halklar›n›n en büyük düflman›na, Amerika’ya dost olurlar. Yaflananlar›n özü, özeti, ol hakikat bundan ibarettir. Bundan ötesi, tümüyle yaland›r! J
makale
atom bombas›n› biz mi att›k? güzin karaduman
“Ben her türlü fliddete karfl›y›m!” ... Asl›nda sevimli bir cümle ya da belki de iyi niyetli bir cümle gibi geliyor baflta de¤il mi? fiiddete, kana, katliamlara karfl› olan; temiz bir insan duygusu ve düflüncesi gibi sanki... Belki de bunu gözlerinizin içine bakarak, ac›ma duygusuyla 15-16 yafllar›nda bir genç insan söylese gülümseyerek yana¤›n› okflayas›n›z gelir de¤il mi? Çünkü politik bilinçten uzak, bir çocuk safl›¤›yla edilmifl bir laft›r. Herhangi bir ideolojiden bihaber ediliveren bir laf.
Bu perspektiften hareketle geçenlerde bir konser düzenlendi. Konserin ismi “Ortak Düflman Amerikad›r” olarak ifadelendirildi. Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin bu isimle ve temayla bafllatm›fl oldu¤u kampanya çerçevesinde ‹dil Kültür Merkezi’nin düzenlemifl oldu¤u bir etkinli¤in tan›t›m afiflleri ile ilgili bir sorunda karfl›m›za ç›kt› bu fliddet karfl›tl›¤›. Söz konusu afifl, “fliddet içeriyor” gerekçesiyle as›lmad› bir çok yere. Kiminde belediye izin vermedi, kiminde dükkan sahipleri... Tan›t›m› reddedildi. Baz› yay›n kurulufllar› “Ortak Düflman” sözcükle-
Öyle bir çocuk olduk belki ço¤umuz. Çünkü bu derginin okurlar› böyledir en az›ndan. ‹yi niyetli, saf, fliddete karfl› bir çocuk. Okuldaki, evde aile içindeki, k›flladaki, karakoldaki fliddete karfl› olduk hep. Ancak fliddete karfl› olmak, bir ideoloji gerektiriyordu. ‹flte, de¤iflmek zorunda olan toplumlar›n ebesinin zor oldu¤unu ö¤renene kadar; okulda, evde, k›fllada ve savafllarda uygulanan fliddete karfl› ç›kt›k. Her türlü fliddete karfl› ç›kt›k yani. Ancak bir gün fliddete karfl› olman›n insani bir duygudan öte, bir bedeli oldu¤unu gördük. fiiddete karfl› olan bizleri fliddetle dövüyorlard›. fiiddete karfl› olmak demek, insanlar› sevmek demekti. ‹nsanlar› sevmemizi istemiyordu birileri. ‹nsanlar› sevdik. Sevdi¤imiz insanlara uygulanan fliddete karfl› ç›kt›k. Ancak karfl› durmak yetmiyordu. Birileri bu fliddete karfl› ç›kmak için fliddete baflvurmaktan baflka yol bulam›yordu. Ülkesi iflgal edilmifl insanlar mesela, Amerika’n›n fliddetine karfl› savafl›yordu. Ya da ülkesindeki faflizmin fliddetine karfl› birileri savafl›yordu ve devrimci idi adlar›. fiiddete karfl› fliddetle savaflmak gerekiyordu. fiiddetin önünü kesmenin tek arac› fliddet kullanmakt›. Bu nedenle silahlara karfl› tutulan gülleri sevmedik biz. “‹lle de bar›fl” cümlesini sevmedik. Bar›flmak mümkün de¤ildi çekti¤imiz ac›n›n üstüne, ac›m›z›n sebebi olanlarla... Bir idelolojiyi benimser olduk, güvendik ideolojimizin gücüne. Karfl›s›nda hiçbir fley duram›yordu çünkü. Bilim ezip geçiyordu hepsini ve insan sevgisini esas alan ideolojimiz fliddeti öngörüyordu; ki o fliddetsiz, kan›n, gözyafl›n›n oluk oluk akmad›¤› dünyaya ulaflal›m... Çeliflki gibi... Ama hayat da zaten çeliflkiler yuma¤› de¤il mi? ‹flte bu çeliflkileri çözdük ve ad›m›za sosyalist dedik. Sosyalistler, devrimci mücadele içinde kitlelere s›n›f bilinci tafl›mak amac›yla pek çok araç kullan›rlar. Bunlardan biri de sanatt›r.
fiUBAT 2008 | TAVIR | 5
makale
rinden korktu belki, kimbilir belki de Amerika’ya böyle bir fley denilmesinden... Günah›, vebali boyunlar›na. fiiddet... Evet afifllerde fliddetin alas› var. Yüzü yanm›fl bir Irakl› bebe; babas›n› yitirdikten 10 saniye sonra ac› içinde k›vranan bir erkek çocuk; Vietnam’a at›lan napalmden kaçan yanm›fl, ç›plak çocuklar; iflbirlikçi Vietnaml› bir subay›n kendi halk›na s›kt›¤› kurflun ve genç bir vietkongun öldü¤ü an... Tarihsel karelerdir bunlar ve unutulmamas› gerekir. Unutmad›k zaten ve de unutmay›z. Unutturmay›z da bu fliddeti yaratanlara bunu. Bu ayr› konu. ‹nsan›n içini burkan bir fliddet. Bu fliddete karfl› bir öfke duyabilir insan. Bu tarihsel kareleri insanlar›n belle¤inden silmeye elbette ki AKP’nin belediyesinin gücü yetmez. Gücü sadece o afiflleri asmamaya yetti. Ancak türküler yine yank›land› Amerikan emperyalizmine karfl› ve binler yine doldurdu salonlar›. Tart›flt›¤›m›z bu engelleme de¤il. Tart›flt›¤›m›z konu fliddet meselesi. Bu neyin fliddeti ve hangi fliddete karfl›yd› AKP’li belediye? ‹ktidarda olan bir partinin yönetimi alt›nda olan bir ülkede, insanlar polis kurflunlar›yla sokak ortalar›nda katlediliyor. Keflke mesela buna da karfl› olsayd›. Ancak olamazlard›. Ve hatta fliddete karfl› olsalard› da o Irak’taki kardefllerimizin katledilmelisine karfl› ç›ksalard› müslüman AKP’liler... fiiddete karfl› olmalar› Amerika’n›n avukatl›¤›n› yapmak kadard›. Esas fliddete karfl› olanlar bu etkinli¤i düzenleyenlerdi. Ancak, s›n›fsal bir fliddeti savunuyorlard› elbette. Yani ezen ve sömürenlere karfl› ezilenlerin fliddetiydi meflru olan. Zaten verilen mesaj da buydu. Amerika’ya karfl›, ezilenlerin öfkesiyle mücadele etmek... AKP’den elbette demokratl›k beklemiyorduk ama, demokrat olduklar›n› iddia eden baz› radyolar da bir tak›m tan›t›mlar› yapmay›verdiler. Bu sefer sorun neydi ki? Herhalde afifli radyodan yay›nlamalar› mümkün de¤ildi. Tabii ki bu sefer karfl›m›za içerik ç›k›yordu. Etkinli¤in ismi... “Ortak Düflman Amerika”... Amerika’ya düflman demek bir radikallikti. Onca zulmü bir dost yapar m›yd›? Irak-
6 | TAVIR | fiUBAT 2008
l› çocuklar› cay›r cay›r yakan; yafll›, çocuk, kad›n, erkek demeden iflkencelerden geçiren halklar›n bafl düflman› de¤il miydi Amerika Birleflik Devletleri ordusu? Sokaktaki herhangi bir politik bilince sahip olmayan biri bile Amerika’ya rahat rahat “katil” der. Ancak kendine demokrat diyenler böyle bir slogan karfl›s›nda fliddete karfl› hümanist sevgi kelebe¤i kesilirler birden. Yüzlerinde pembe gülücüklerle flöyle deyiverirler: “fiiddete karfl›y›z... Kim yaparsa yaps›n.” Dünya halklar› karfl› de¤iller ama... S›n›f savafl›m› verenler demezler bunu. Çünkü fliddet olmadan fliddetsiz bir dünya mümkün de¤ildir. Belediyenin “Afiflte fliddet içeriyor” sözünden sonra akl›m›z›n bir köflesinde yine yank›land› Picasso’nun sözleri. Bir tek foto¤raf› bile yok ‹spanya’n›n Guernica’s›na at›lan bombalar›n ama. Picasso’nun çizgileri belgelemifl vahfleti. Ad›na “Guernica” dedi¤i tablosunda. ‹flte o Nazi subay›n›n hiddetine verilen en sert cevapt›r belki ressam›n sözleri... Hikaye flöyledir: 1936 y›l› ‹spanyada iç savafl y›llar›d›r. Bask Bölgesi’nin bir kentidir Guernica ve Franco faflizmine karfl› direnmektedir. Faflist Franco, Hitler’e bu flehri arma¤an eder ve Guernica kenti 27 Nisan 1937 Pazartesi günü Alman bombard›man uçaklar› taraf›ndan bombalan›r. Bombalamadan sonra üç gün yanar Guernica ve yok olur. 3000 insan katledilir. Picasso, Guernica’da yaflanan katliam üzerine, 1 May›s-4 Haziran 1937 tarihleri aras›nda Guernica adl› tablosunu yapar. ‹ki ay içerisinde yapt›¤› bu resim 20. yüzy›l›n en anlaml› resmidir. ‹kinci Paylafl›m Savafl›’n›n bafllamas›ndan bir süre sonra Paris iflgal edilir. Picasso, Guernica yüzünden Naziler taraf›ndan pek sevilmemektedir. Bir gün evine arama yapmak üzere Gestapo gelir. Bir Nazi subay› masan›n üzerinde Guernica' n›n foto¤raf›n› görünce sorar: “Bunu siz mi yapt›n›z?”. Picasso cevaplar: “Hay›r, siz yapt›n›z!”. K›ssadan hisse: Atom bombas›n› biz mi att›k?J
izlenim
“ortak düflman”a karfl› tek ses... tav›r
1950’li y›llardan bu yana ayn› topraklar›, yeryüzünü paylaflt›¤›m›z tüm halklar›n tarihine bakt›¤›n›zda; akan tüm kanlar›n, yaflanan tüm ac›lar›n ard›nda ayn› imzay› görürsünüz: Amerika! Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin bafllatt›¤› “Ortak Düflman Amerikad›r” kampanyas› Amerikan emperyalizminin suç dosyas›n› bir kez daha gündeme getirme ve günümüzde halklara kurdu¤u tuzaklar› teflhir amac›yla düzenlendi. Kampanyaya onlarca sanatç› kat›ld›. Bir yanda kampanyay› anlatan afifller çizilmeye bafllan›rken, öte yanda tiyatro gösterileri haz›rlanarak yola düflüldü. On binlerce bildirinin da¤›t›ld›¤›, binlerce afiflin as›ld›¤›, Amerikan emperyalizmini
konu alan toplant› ve tart›flmalar›n gerçeklefltirildi¤i kampanyada her alandan insanlar emeklerini seferber ettiler. Önce ortaya bir afifl ç›kt›. Afifle bakt›¤›m›zda yeryüzünün her yan›ndan halklar›n, çeflitli renklerden çocuklar›n a¤lad›¤›n› görüyorduk. Amerikan emperyalizmi halklar› öldürüyor, a¤lat›yordu onlar›n çocuklar›n›. Her ne kadar kendini dünya bar›fl›n›n koruyucusu gibi sunsa da objektiflerden kaçamayan kareler onun gerçek yüzünü deflifre ediyordu. Afiflleri ellerimize al›p kentin dört bir yan›na kofltu¤umuzda bir yanda coflku ile afiflleri kucaklayan elleri gördük, di¤er yanda “Ortak Düflman›m›z Amerikad›r” sözcü¤ünden ürken yüzleri. Afiflimizi alanlar›na asmak, gazetelerine basmak
istemeyenler adeta ayn› sözcükleri kullan›yorlard›; “Afiflteki görüntüler fliddet içeriyor.” Afifle bakt›¤›m›zda biz de bir fliddet görüyorduk ama bu fliddetin sorumlusu biz de¤ildik. Bunu yapan Amerikan emperyalizmiydi. Afifli tasarlayan sanatç› da bu objektiflerden kaçamayan ABD cinayetlerini anlat›yordu yap›t›nda. “Ortak Düflman Amerikad›r” diyen iki tiyatro toplulu¤u, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg’dan oyuncular› bir araya geldiler. Kampanya s›ras›nda nas›l bir oyun sergilenmesi gerekti¤ini tart›flt›lar. Yazar Bilgesu Erenus kampanyay› duyunca de¤iflik metinleri bir araya getirerek bir oyun oluflturdu. Oyunun ana gövdesini, uzun y›llard›r F tipi hapishanede yatan Ümit ‹lter’in dizeleri oluflturuyordu. Erenus bu dizelerin aras›na 2007’nin Aral›k ay›nda öldürülen Doktor Kevser’in yaflam öyküsünü koyarak metne son fleklini verdi ve oyuna “Tarih Böyledir” ad›n› koydu. Oyuncular ve yazar buluflarak metin üzerine konufla tart›fla heyecanla oyunu okudular. Yazar metin üzerine aç›klamalar yapt›. Oyuncular sorular sordular. Cevaplar ald›kça oyun metinlerinin üzerine notlar düfltüler. Oyun metinlerinin üzeri aç›klamalarla doldu, taflt›… So¤uk bir prova mekân›nda çal›flmalar bafllad›. Ama onlar so¤u¤u hissetmiyorlard› bile. Oyunda bir yanda soka¤›n s›radan insanlar› vard›, öte yanda her gün televizyonlarda yüzlerini gördü¤ümüz, özel yaflamlar›n› izleye izleye ezberledi¤imiz egemen güçler ve medya maymunlar›. Yönetmen Mehmet Esato¤lu oyunu sah-
fiUBAT 2008 | TAVIR | 7
izlenim
Bir sabah kentin dört bir yan›nda kampanya için kofluflanlar Yeflilköy’deki ‹stanbul Gösteri Merkezi’nde bulufltular. Büyük salonun arka taraf›nda genifl bir kulis odas›nda topland›lar. Herkes ne yapaca¤›n› tasarlad›ktan sonra salona da¤›ld›. ‹zmir’den gelen Tiyatroevi oyuncular› önce K›z›lderili giysilerini giyip boyalar›n› sürdüler. Müzikçiler ses düzeni ile çalg›lar›n› ayarlamak üzere sahneye yönelirken oyuncular da kostümlerini ve aksesuarlar›n› haz›rlamaya koyuldular. Ö¤le saatlerinde salonun giriflinde Tiyatroevi oyuncular› davullar›na vurmaya bafllad›lar. Hüzünlü bir davul sesi eflli¤inde hayk›r›yordu bir oyuncu; “Hofl geldin bana benzeyen Beyaz adam! Beyaz kad›n! Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yan›mda yürü, böylece ikimiz eflit oluruz.” kan› Bush, iflbirlikçisi petrol fleyhleriyle yanak yana¤a foto¤raflar çektiriyor; petrol varilleri ya da Ortado¤u halklar›n›n kan› üzerinden pazarl›klar yap›yordu. “Ortak Düflman Amerikad›r” afifli fliddet içeriyor diye 盤l›k atanlar, bu foto¤raflarda bafl›m›za gelecek fliddeti her nedense göremiOyuncular›n bu güzelim çabas› provay› iz- yorlard›. leyenleri etkiliyor; müzikçiler yollara düflüp kömürler bulup tafl›yor, ›s›t›yorlard› Bush, Arap ülkelerinde petrol, silah ve ölüm üzerine pazarl›k yaparken, bizler de oyuncular›n so¤uk mekân›n›. ‹stanbul’un Eminönü pazar›nda oyun giysiBir yanda prova yap›l›yor, tam yan› bafl›n- leri ve aksesuarlar› üzerine pazarl›k yap›da s›cak sobada birazdan mola verecek yorduk. oyuncular için ekmek k›zart›l›yor. K›zarm›fl ekmek, tereya¤› ve çay eflli¤inde oyun ve Peruklar, maskeler, boyalarla dolup tafl›yarat›m üzerine ateflli tart›flmalar yap›l›- yordu oyuncular›n sahnesi. Yönetmen yard›mc›s›n›n önünde bir y›¤›n vard› ve her yordu. oyuncu bir an önce kendi malzemesine kaKentin ve ülkenin dört bir yan›nda bas›n vuflmak ve bunlar› prova s›ras›nda deneaç›klamalar›, paneller, toplant›lar yap›l›- mek için k›vran›yordu. Foto¤raf sanatç›s› yor; bildiriler da¤›t›l›yor; duvarlar afifllerle Özcan Yaman’›n karelerine tak›l›yordu bu kaplan›yordu. Amerika Birleflik Devletle- büyük coflku. O da kendi sanat›n› iflin içine ri’nin dünden bugüne iflledi¤i cinayetler, katarak belgeliyordu olup biteni. yan› bafl›m›zda döktü¤ü kan ve buna karfl› verilmesi gereken mücadele konufluluyor- ‹stanbul’da oyuncular, müzikçiler u¤rafl›rken biraz daha uzaklarda ‹zmir’de Tiyatroevi du. oyuncular› K›z›lderilileri anlatan bir metin Biz böyle kofltururken Amerikan emperya- üzerine u¤rafl›yordu. ABD taraf›ndan yüzy›llizmi de bofl durmuyordu. Ortado¤u ülke- lar›n en büyük soy k›r›m›na u¤rayan K›z›lderilerine bir ziyaret gerçeklefltiren ABD Bafl- lilerin öyküsünü anlat›yorlard›. neye yerlefltirdikçe oyuncular çocuksu bir heyecanla onun önerilerini kendi yarat›mlar›yla besliyorlard›. Eskilerden kalma bir dans figürü, çocuksu bir s›çray›fl, toplu söylenen bir a¤›t… Her biri bir baflka güzelli¤ini oluflturuyordu oyunun.
8 | TAVIR | fiUBAT 2008
Salona gelen izleyiciler onlar›n etraf›nda genifl bir halka oluflturmaya bafllad›lar. Çocuklar yaflamlar›nda ilk kez yak›ndan gördükleri bu insanlara bak›yor, anneleri babalar› onlara K›z›lderililerin kim olduklar›n› anlatmaya çal›fl›yorlard›. ‹zleyicinin ilgisini çeken bir baflka gösteri de salonun giriflinin hemen yan›nda yer al›yordu. Derme çatma bir K›z›lderili çad›r› önünde bir oyuncu Amerika’n›n tüm ezilen halklara bir kurtulufl gibi sundu¤u Green Card’› “pazarl›yor”du. Oyuncu bir yandan kart›n avantajlar›n› aç›kl›yor, öte yandan bunun yolunun Amerika aleyhine orta yerde konuflmamak oldu¤unu söylüyordu. Karikatürler de kat›lm›fllard› kampanyaya. Y›llard›r Amerikan emperyalizminin yakas›na yap›flm›fl, onun ipli¤ini pazara ç›karmak için didinen karikatürler... Büyük bir panoyu çepeçevre doldurmufllard›. Karikatürler, izleyicilerin dudak kenar›nda ince, hüzünlü gülücükler b›rak›yorlard›. Etkinlik, Ortado¤u’dan savafl›n ve ateflin ortas›ndan gelen konuklar›n konuflmas›yla aç›ld›. FHKC ve Irak Komünist Partisi sözcüleri yapt›klar› konuflmalarla kitleyi
izlenim
bafllad›¤› Karadeniz yolculu¤una, izleyiciler hem salondan efllik ettiler hem de dayanamay›p sahneye ç›karak onunla omuz omuza horon tepmeye koyuldular.
atefllediler. Her üç konuflmac› da, yapt›klar› konuflmalarda Ortado¤u’da emperyalizme karfl› kararl› bir savafl yürütüldü¤ünü, bu savaflta Türkiyeli devrimcilerle yan yana olmak ve iliflkilerini gelifltirmek istediklerini vurgulad›lar.
çal›flmalar› yapan her yafltan çocuktan oluflan koro sahneye ça¤r›ld›¤›nda hepsi heyecandan titriyordu. Türkülerimizi ve dünya halklar›n›n flark›lar›n› seslendiren koronun heyecan›n› salondaki izleyici de ayn› coflkuyla paylaflt›.
Dört bin izleyici Filistin ve Irakl› yurtseverleri sloganlarla selamlarken etkinli¤in sunucular›ndan biri bafl›nda renkli tüyler ve süsler eflli¤inde K›z›lderili sözcükleriyle selamlad› izleyiciyi ve flöyle sürdürdü konuflmas›n›: “Ben burada ba¤laflma, müttefiklik anlam›na gelen genel ismiyle Lakota - Siyu Kabilesinin, Yedi Konsey Atefli, ‘Oceti Chakkowin Konfederasyonu’nu temsil ediyorum. Temsil edilmeyen uluslar ve insanlar organizasyonu UNPO’nun sevgi ve selamlar›n› getirdim size”.
Ermeni sanatç› Suren Asaduryan etkinlikteki halklar mozai¤inin bir baflka parças›yd›. Türk ve Ermeni halklar›n›n ortak ezgisi “Sar› Gelin” üzerine çeflitlemeler çalan sanatç›, duduk alan›ndaki ustal›¤›n› da ortaya koydu.
Kürt müzi¤i, son 25 y›ld›r yükselen halk mücadelesi misali de¤iflik yollar kat ediyor. Burhan Berken ve arkadafllar› da bu yolculu¤un önemli isimlerinden. Berken, otantikle günümüz müzi¤i aras›nda önemli aray›fllar içinde bir sanatç›. “Ortak Düflman Amerikad›r” etkinli¤inde de bu denemelerini izleyiciyle paylaflt›.
Sabah›n erken saatlerinden itibaren haz›rl›klar yapan tiyatro oyuncular›na gelmiflti s›ra. ‹dil Tiyatro Atölyesi ve Tiyatro Simurg oyuncular› kuliste tek yürek olmufl bekliyorlard›.
Hakan Yeflilyurt ise protest flark›lar›yla sahnedeydi. Sokaktaki öfkenin ve haks›zl›¤a isyan›n flark›lar›n› izleyiciyle paylaflan Yeflilyurt, etkinli¤in bir baflka coflkulu ismi oldu.
Bilgesu Erenus, kampanyaya en bafl›ndan itibaren eme¤iyle, yüre¤iyle kat›lm›fl bir sanatç›m›z. Sahne gösterilerinin düzenlemesinden, sahnede oynanacak metnin yarat›m›na de¤in etkinli¤e onlarca öneriler sunan Erenus, bu kez de gitar›yla flark›lar›n› paylaflmaya gelmiflti.
Günlerdir u¤raflt›klar› Bilgesu Erenus’un “Tarih Böyledir” oyunu ilk kez izleyiciyle bulufluyordu.
Etkinli¤in ev sahibi Haklar ve Özgürlükler Cephesi ad›na Nursel Demirdö¤ücü bir konuflma yapt›. Öncelikle etkinli¤e emek veren sanat insanlar›n› kutlayan Demirdö¤ücü, bu salondan yükselen sesin Anadolu’ya do¤ru bir yolculu¤a ç›kaca¤›n› ve onlar› ortak düflman Amerika’ya karfl› birlefltirece¤ini ifade etti.
Politik müzik alan›n›n güçlü sesi Suavi, yo¤un alk›fllar eflli¤inde yerini ald›¤› sahnede bir de konuflma yapt›. Amerikan emperyalizminin ve onun iflbirlikçilerinin ülkemiz üzerine oynad›¤› oyunlar› anlatan sanatç›, Amerikan emperyalizmine karfl› ç›kman›n dünyan›n en onurlu eylemlerinden biri oldu¤unu söyledi. Konuflmas›n›n ard›ndan salonun kat›l›m›yla kavga ve hasretlik türküleri seslendiren Suavi, izleyicinin coflkulu alk›fllar›yla ayr›ld› sahneden. “Sessiz Ölüm” filmiyle F tipi hapishanelerinin nas›l bir cehennem oldu¤unu anlatan film yönetmeni Hüseyin Karabey de, etkinli¤e kat›lan sanatç›lardan biriydi. Karabey yapt›¤› konuflmada Amerikan emperyalizmine karfl› koymak için ezilenlerin birlikteli¤ine gerek oldu¤unu vurgulad›. ‹dil Çocuk Korosu, aylard›r ‹dil Kültür Merkezi’nde müzik çal›flmalar› yapan çocuklardan olufluyor. Çocuklar, sahne arkas›nda s›ralar›n› sab›rs›zl›kla beklediler. ‹stanbul’un dört bir yan›ndan gelerek müzik
‹lginç bir oyundu “Tarih Böyledir”. Oyunun ana gövdesini oluflturan dizeleri yazan Ümit ‹lter, y›llard›r parmakl›klar ard›ndayd›. ‹lter, bir tecrit içinde de¤il de yaflam›n orta yerindeymiflçesine yazd›¤› dizeleriyle hesaplafl›yordu yaflad›¤›m›z süreçle. Dizeleri de parmakl›klar aras›ndan ç›km›fl, dört bin izleyiciyle bulufluyordu. Oyunun kahraman› Doktor Kevser ise geçti¤imiz y›l u¤rad›¤› bir infazla yaflam›n› yitirmiflti. Ama o da düflünceleriyle, düflleriyle binlerce insanla yan yana yürek yüre¤eydi. Oyunun atmosferi ve oyuncular›n coflkulu oyunu, Özcan Yaman ve FOSEM emekçilerinin haz›rlad›¤› görüntüler, izleyiciyi de al›p baflka yerlere sürükledi. Etkinli¤in ilk yar›s›ndan izleyiciler bu ruh hali ile ç›kt›lar. Ama fuayede K›z›lderililerin özgürlük diye 盤l›k atan davullar› inad›na çal›yordu. Kendilerini yeryüzünden silmeye çal›flan ABD’ye karfl› b›kmadan usanmadan çal›yordu. Etkinli¤in ikinci yar›s› Erdal Bayrako¤lu’nun Karadeniz ezgileriyle aç›ld›. Horon bir silah olmufl, çevrilmiflti emperyalizmin üstüne adeta. Bayrako¤lu’nun türküleriyle
Etkinli¤in finalinde ise Grup Yorum vard›. Kampanyan›n hem emekçisi hem de sanatç›s› olarak sahnede yerlerini ald›klar›nda alk›fllar dinmek bilmiyordu. “Ortak Düflman Amerikad›r” etkinli¤i için haz›rlad›klar› yeni çal›flmalar› can kula¤›yla dinleyen izleyici, s›ra halaylara gelince dört bin kiflilik bir koro ve dans toplulu¤u olarak salonda etkinli¤ine bafllad›. Grup Yorum’un y›llard›r dillerde söylene söylene yer etmifl türküleri ve coflkusu dinmeyen bir halay sürdü gitti gecenin geç saatlerine dek. Befl saat olarak planlanm›fl etkinlik yedinci saatine gelip dayanm›fl, coflku doru¤a ç›km›flt›. Etkinlik bitiminde birbirlerini kutlayan sanatç›lar, kampanyan›n gösterilerinin olaca¤› kentleri Adana’y›, ‹zmir’i, Antalya’y›, Ankara’y›, Bursa’y›, Samsun’u ve Malatya’y› konuflmaya koyuldular. “Ortak Düflman Amerikad›r”› anlatmak için önlerinde çok yol vard›. J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 9
de¤erlendirme
ayd›nlar ve muhalefet fatma y›lmaz
Gerçek ayd›n, halk›na do¤ru ufuklar çizebilen, onun önünü açan bu kesinlikle abart› de¤ildir-, onun iktidara uzanan elidir. Bizim ülkemizde ayd›n, hem ezilen halklar aç›s›ndan önemlidir; hem de iktidar için. Ezilen halklar için önemlidir çünkü ülkemizde sömürü çarklar›n›n aras›nda s›k›flan halk›m›z, çal›fl›p eve ekmek götürme derdine düfltü¤ünden, entelektüel bilgi birikimine sahip olmalar› mümkün de¤ildir. Ve do¤al olarak bu bilgi ›fl›¤›nda kendi kurtulufllar›n› getirecek ideolojiyi de yaratamazlar. ‹flte, halka bu konuda önderlik edecek olan, bu bilinci onlara tafl›yacak olan kiflidir ayd›n. ‹ktidar için, egemen güçler aç›s›ndan arzetti¤i öneme gelince; ayd›n, devletin yönetim biçimi olan faflizme kitle taban› yaratmak için vard›r. Ve tam da bu sebepten dolay› burjuva demokrasisinin ona bahfletti¤i gibi s›n›flarüstü biri falan da de¤ildir. Tam tersine her ayd›n temsil etti¤i s›n›f›n sözcüsüdür. Egemen güçler karfl›s›nda tüm bask›lara, yasaklamalara, dara¤açlar›na ra¤men “Dönen dönsün/ben dönmezem yolumdan” diyecek kadar kendi s›n›f›n›n meflrulu¤una, hakl›l›¤›na inanan kiflidir ayd›n. Yoksa halk›n›n örgütlü mücadelesinin yükseldi¤i dönemde halktan yana olup, geriledi¤i dönemde karfl› cepheden uzlaflma, y›lg›nl›k mesajlar› veren kifli ayd›n de¤ildir. Hele son günlerde ard› arkas› kesilmeyen tart›flmalar›n mimar› olan Faz›l Say gibi halk›n gerçek gündeminin, yoksullu¤un üzerini örtmek için yarat›lan yapay gündemlere sinirlenip, “K›zd›rmay›n kafam› çeker giderim ha!” diyen hiç de¤ildir. Zor karfl›s›nda mücadele alan›n› terk etmek, çekip gitmek; tam da ezilen halklara bilinç tafl›ma misyonunu unutup, halk› afla¤›layan küçük-burjuva ayd›n›n tavr›d›r. Bu tav›r, ayn› zamanda 80 darbesiyle Avrupa’n›n dört bir yan›na savrulan eylül bozgunu ayd›n ve sanatç›lar›m›zdan kalma bir gelenektir. O zamandan bu yana çok fley de¤iflmemifltir asl›nda. Postal seslerinin, iflbirlikçi iktidarlar›n, infaz politikalar›n›n, Kürt sorununun... hala var olmas› bile demokrasi mücadelesinin meflrulu¤unu bir kez daha ortaya koymakta; ancak yine de halktan kopuk olan küçük-burjuva ayd›nlar›m›z halkla bütünleflmeye, ona bilinç tafl›maya yanaflmamaktad›r. Köflk’te türban› görüp, “‹slamc›lar kazand›, ben gidiyorum!” diyen
10 | TAVIR | fiUBAT 2008
Faz›l Say, AKP’yi köflke kadar tafl›yan halk›n› elefltirmek yerine, bilgisini halk›yla paylaflmaya, onlara do¤rular› göstermeye ve onlara bilinç tafl›maya çal›flsayd› keflke. Faz›l Say ve onun gibi düflünen Kemalist küçük-burjuva ayd›nlar› gönüllü sürgünlü¤e iten fleriat korkusunun da içi bofltur. Çünkü fleriat› temsil etti¤i söylenen iktidar için fleriat, tali bir meseledir. Amaç de¤ildir; iktidara gelmek için din sömürüsü yaparak halk› kand›rmakta bir araçt›r sadece... ‹ktidar›n bu ülkeye fleriat falan getirmeye de niyeti yoktur asl›nda, onlar›n tek düflündü¤ü fley kendi ceplerini doldurmak için Amerika’yla iflbirli¤ini gelifltirmektir. Özgürlükten, demokrasiden, insan haklar›ndan bahseden ayd›n›n en temel özelli¤i anti-faflist, anti-emperyalist olmas›d›r. Bizim ayd›nlar›m›z ise emperyalizmin yeni-sömürgesi olan ülkemizdeki yönetim biçimi olan faflizmi tart›flmak, ona karfl› sesini yükseltmek yerine fleriat gibi, türban gibi tali meseleler üzerine günlerce, aylarca, hatta y›llarca tart›fl›r, “Cumhuriyet elden gidiyor” 盤l›klar› atar dururlar. Emperyalizmle girilen iliflkiler sonucunda, ba¤›ms›zl›¤›n› 50 y›l önce kaybetmifl bir cumhuriyetin nas›l bir cumhuriyet oldu¤unu tart›flmazlar asla. Dünyan›n dört bir yan›nda gizli ve aç›k iflgalleriyle halklar›n kan›n› döken emperyalizmin karfl›s›nda halktan yana tav›r almazlar, halka bilinç tafl›mazlar. Kayg›lar›, korkular›, kariyer hesaplar› vard›r küçük-burjuva ayd›nlar›n, bedel ödemeyi göze alamazlar. Çünkü sisteme göbekten ba¤l›d›r onlar. Bu sebepten, Orhan Pamuk’u, “Devletin 30 bin Kürt’ü, bir milyon Ermeni’yi katletti¤ini” söylemesine ra¤men, ald›¤› Nobel’in ard›ndan ba¤r›na basan sistem; ayn› sözleri y›llard›r, o katledilenlerin cephesinden hayk›rd›klar› için devrimci ayd›nlara tecritin, iflkencenin, infazlar›n en alas›n› lay›k görür. Hakl›dan yana olmak, ezilenin yan›nda yer almak, emperyalist tekellerin önünde secdeye varanlar için en büyük suçtur! Oysa sistem, kendisini “a¤›r” bir flekilde elefltiren Faz›l Say’a onur ödülü verir, ülkesini Avrupalarda temsil ettirir. Çünkü sahnede oynanan demokrasicilik oyununun ta kendisidir. Sorunun as›l kayna¤› olan emperyalizmi, onun bu ülkedeki iflbirlikçilerini elefltirmeden tali meseleler üzerinde savafl 盤›rtkanl›¤› yapanlar, bu oyunun s›rt› s›vazlanan bir figüran› olabilirler ancak. Bu durum da ayd›n›n misyonuna yak›flmaz. Halka bilinç tafl›yanlar, dünya haritas›n›n üzerine
de¤erlendirme
yan kalmad› neredeyse. “Ben de gidiyorum.” diyenler de oldu, “Gidelim de meydan› yobazlara, fleriatç›lara m› b›rakal›m?” diyenler de. Dedik ya, iflin özünü, bu ülkenin en temel meselelerini tart›flmaya ça¤r›ld›klar›nda, kapal› kap›lar ard›nda sanat›n› yap›p, yeni kitab›na yo¤unlaflt›¤›n› söyleyenler, ifl bu tali meseleler üzerine fikir beyan etmeye gelince meydanda söylenmedik söz b›rakmad›lar. Küçük-burjuva ayd›n›m›z›n temel niteliklerinden birisi yine bu tart›flmalar esnas›nda -pek tart›fl›lmasa da- çok aç›k bir flekilde ortaya ç›kt›: Ayd›n tutars›zl›¤›! ‹lginçtir; “fieriatç›lar geldi, ben gidiyorum.” diyerek sitemini dile getiren Faz›l Say, yap›lan tart›flmalarda neredeyse iktidar›n tek muhalifi(!) haline getirilirken; ayn› Faz›l Say’›n, ald›¤› tehditlere daha fazla dayanamayarak, “Sözlerim yanl›fl anlafl›ld›, tercüme hatas› oldu!” diye çark etmesi, nedense görmezden gelindi. Oysa Say’›n bu sözleri, sanatç› ve ayd›n›m›z›n tutars›zl›¤›na güzel bir örnekti. Onlar, ço¤u kez ne söyledikleri düflüncelerin arkas›nda durdular, ne de verdikleri sözleri tuttular. Do¤ru söylediklerinde kovulduklar› ilk köyden, iflte bu tutars›zl›klar› sayesinde flehirlerine, bafllar›n› ç›kartt›klar›na bin piflman olduklar› fildifli kulelerine geri döndüler.
karabasan gibi çöken Amerika ve bu sebepten dolay› halklar›n›n kabusu haline gelen emperyalizmin tahlili ve elefltirisini yapanlar, bunun bedelini mapus damlar›nda, zorunlu sürgünlerde -gönüllü sürgünlerle gidilen Amerikalarda, Parislerde de¤il- dara¤açlar›nda ödediler ve ödemekteler hala. Bir yanda bu bedeli öldükten sonra bile ödemeye devam eden o çok sevdikleri, dillerinden düflürmedikleri, fliirlerini oyunlaflt›rd›klar›, hayat›n› filme çektikleri, Naz›m Hikmet; bir yanda u¤runa methiyeler dizdikleri Naz›m sayesinde “muhalif”, “solcu” say›lan ancak bu s›fatlar›n gere¤ini yerine getirmede ustan›n t›rna¤› bile olamayan küçük-burjuva ayd›nlar›m›z. Yani bir tarafta ezilen tüm halklar ad›na, tüm dünyay› sarsan emperyalizme karfl›, savafl açm›fl koca bir yürek; di¤er tarafta ise serin sabah uykular›n› böldü¤ü için fleriat kelimesinden dahi ödleri kopanlar... Terazi nas›l tartar ikisini ve sonuç ne olur, aç›k de¤il mi? Ya da teraziye koymak gerekir mi onlar›, tart›fl›l›r... Ç›kan tart›flmalara, ülkemizin ayd›n tabakas›ndan baflbakan›na, sanatç›s›ndan bilim adam›na, magazin dünyas›na kadar kat›lma-
Dergi satarken polis taraf›ndan s›rt›ndan vurulup sakat b›rak›lan 17 yafl›ndaki Ferhat’›n haks›z yere vuruldu¤unu; polise verilen yetkilerin artt›r›lmas›yla birlikte polis kurflunuyla ölenlerin de ço¤ald›¤›n›; madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda çal›flma koflullar›n›n a¤›rlaflt›r›lmas› nedeniyle iflçi ölümlerinde art›fl oldu¤unu; fiemdinli davas›nda yarg›lanan astsubaylar›n tahliye edilip görevlerine devam etmesiyle devletin kontr-gerilla eylemlerine bir kez daha sahip ç›kt›¤›n› söylemek, devrimcilere düfltü. Ve yine ayn› flekilde, baflta Irak olmak üzere dünyan›n dört bir yan›nda emperyalizmin postallar› alt›nda ezilen halklar›n›n ortak düflman›n›n Amerika oldu¤unu hayk›rma ve buna karfl› halk›n örgütlü mücadelesini savunma görevi de yine ve her zamanki gibi devrimcilerin omuzlar›na yüklendi. Elbette, tüm bunlar›n bedelini ödemek de... Do¤rudan asla vazgeçmeyenler, köy köy dolaflmaya, halklar› da onlar› ba¤r›na basmaya devam ediyor… Oysa as›l olarak, bir halk ayd›n›n›n göreviydi bunlar öncelikle... Deyim yerindeyse 300 Ispartal›’n›n cesareti de gerekmiyordu bunlar› yapabilmek, söylenmesi gerekeni söyleyebilmek için. Birazc›k vicdan, birazc›k adalet duygusu, birazc›k da tabi ki cesaret. Bedel ödeme sorumlulu¤u da bir halk ayd›n› için olmazsa olmazd›r. Bunu kendinden uzak görenin, lafta do¤rular› ifade etmesinin çok önemi yoktur. Önemli olan, do¤rular› söyledikten sonra, sözlerinin arkas›nda sonuna kadar durmak, önüne ç›kan engellerde ve zor karfl›s›nda y›lmamak, gereken bedelleri ayd›n namusu ve onuruyla ödemektir. Bir ayd›n, gözlerini, as›l görmesi gerekenlere çevirmelidir ve do¤rudan asla vazgeçmemelidir. Korku, y›lg›nl›k ve siyasi körlük, bir ayd›n›n özellikleri olamaz! J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 11
oyun
tarih böyledir bilgesu erenus
Dr. Kevser, “‹lkeller”, “Uygarlar” ve Çocuk (Sahneyi havai fiflek benzeri ›fl›k oyunlar› kaplar.) Dört bir yandan oyuncular girer. Bir k›sm›; “‹lkeller”, ›fl›klara tepkili bakmakta, di¤erleri ise; “Uygarlar”, renkleri tutuvereceklermiflçesine keyifle z›plarlar, mutlu. Dr. Kevser yere tebeflirle çizili bir dairenin içindedir.) Banttan: "...Burjuvazi, tüm uluslar›, yok olma olas›l›¤›yla karfl› karfl›ya b›rakarak, kendisinin ‘uygarl›k’ dedi¤i fleye, efl deyiflle, burjuva üretim biçimini kabule zorlar..." (Karl Marx ve Frederic Engels) (“‹lkeller”, Dr. Kevser’e do¤ru a¤›r a¤›r yaklafl›rlar. Hasta ve bak›ms›z bir halleri vard›r. Biri kuca¤›nda, k›rm›z› bir beze sar›l› haritabebek tafl›r.) ‹lkel 1: Onlar›n gökyüzünde uygarl›¤›n hav a i fiflekleri Ki her fley havaili¤in zirvesinde bu ça¤da Ve ak›ll› katil füzeler hep kime düfler ‹lkel 2: Ki onlar›n havaili¤i dertlerimize sebep ‹lkel 3: Ve en puflt sesler "tarih bitti" dediler...
12 | TAVIR | OCAK 2008
(Havai fiflekleri tutuverecekmiflçesine z›playan “Uygarlar” sevinç 盤l›klar› atarlar.) -‹flçi s›n›f› bitti! -‹flçi bitti! -S›n›f bak›fl› bitti! -Do¤a bitti! -Sanat bitti! -Bilim bitti! -Sosyalizm bitti! Hep birlikte: Yaflas›n emperyalizm! (Uygar 1(Big Boss) kendilerini bu denli a盤a ç›kard›klar› için uyar›r. Uygarlar hep birlikte hatalar›n› düzetme çabas›na giriflirler.) Hep birlikte: Globalizm yaflas›n! -Küreselleflme? -Hatta halklar›n kardeflli¤i! -Ulusalc›l›k! -Nasyonalizm!
-Kem küm yaflas›n! -Gak guk! (“‹lkeller” Dr. Kevser’e beyaz bir doktor önlü¤ü giydirirler.) Dr. Kevser- (fiafl›rm›flças›na, önlü¤ü okflar) 9 Eylül Üniversitesi T›p Fakültesi son s›n›ftan terk… Beni ba¤›flla halk›m. Doktor çantam› b›rak›p devrimi s›rtland›m. Hastaneleri ticarethane, hastalar› müflteri görenlere karfl› yapt›m bunu… (“‹lkeller” harita- bebe¤i uzat›rlar ona.) Dr.Kevser: (Al›rken) Sen hastane kap›lar›nda sürünmeyesin diye... Koruyucu önleyici t›p yayg›nlafls›n diye…(Ba¤r›na basar s›k›ca) Son s›n›ftan terk ama t›p bilimi ve doktorluk konusunda iddial›y›m. Keflke, halk›n doktoru, hayat›n doktoru dense bana… (“Uygarlar›n” bir k›sm› aniden kolluk güçle-
oyun
rine dönüflerek Dr. Kevser’i çevrelerler. Sahne do¤al ›fl›kla ayd›nlan›yor flimdi.. (Uygar 1(Big Boss) Dr. Kevser’in içinde bulundu¤u tebeflir daireye yönelik uyar›larda bulunmaya bafllar.)
niz Unutturmaya çal›flt›¤›n›z Ho Amca, Dersim'de gezer Ve tarih iki, üç, daha fazla Vietnamlara gebedir...
Uygar 1 (Big Boss)- Terk edin günahlar›n›z› tez elden Ve teslim olun dolar›n ilahi adaletine!
‹lkel 3: Ferman padiflah›nsa feryad ve figan kime düfler Kim düfler da¤lara Dadal'›n o¤lundan baflka Ve hangi güzelin peflinden seyirtir Karacao¤lan Bilesin; kavgada Dadal, sevdada Karacay›z ‹lkel 4: Biz bu tarihin ve topra¤›n evlad›y›z Kime sorsan tan›r bizi, evlad-› Kerbelay›z "Biz buraya dönmeye de¤il, ölmeye geldik" Görülmüfl duyulmufl fley de¤ildi teslimiyetimiz Kerbela'da Hüseyin K›z›ldere'de Mahiriz...
(Di¤er “Uygarlar” al›flkanl›kla Amerikan tak›mlar›n›n destekçisi gibi ezgili dans ederler.) “Uygarlar” - Para para para Varl›¤› bir dert Yoklu¤u yara (“‹lkeller” yaklaflan trajedinin gerginli¤ine girerler, Dr. Kevser’i esirgeyemeyeceklerinin endiflesindedirler.) Banttan: "...Kendi topraklar›m›z üzerinde köle bir halk haline getirildik..."(Mahir ÇAYAN) (Dr. Kevser endifleyle bebek haritay› gö¤süne bast›r›r yeniden.) Dr. Kevser: Ey güzel Anadolum as›rlar var ki Sana deli gömle¤i giydirir gibi Amerikan bezinden, Avrupa basmas›ndan Muas›r medeniyet denilen kefeni biçiyorlar. (“‹lkeller” ona güç verme çabas›ndad›r.)
‹lkel 1: Hoflgeldin doktor Ernesto, sefalar getirdin Sen var oldukça, bafl e¤meyecek halklar Dünden çok yar›n›m›zda ve omuz bafl›m›zdas›n Gidelim doktor Ernesto, sen daima hakl›s›n...
(“Uygarlar” baflkald›ran “‹lkeller”i ani bir bask›nla etkisiz hale getirirken, onlar›n söylemini Dr. Kevser, kuca¤›ndaki bebek-haritaya yönlendirir.) Dr. Kevser- E¤er yeryüzünde anlaml› ve güzel bir fley aranacaksa, iflte en anlaml›s›; isyan...Do¤al bir fley aran›yorsa, iflte en do¤al olan›; Emperyalizme isyan etme hakk›! E¤er yeryüzünde u¤runa her fedakarl›¤›n yap›laca¤› bir ideal aran›yorsa, iflte en sade olan›; Emperyalizmin, bask›n›n, sömürünün olmad›¤› bir dünya...
Banttan: “Emperyalizmden nefret etmek ve asla boyun e¤memek için milyonlarca nedenimiz var.” (Gülnihal YILMAZ) (“Uygarlar” Dr. Kevser ve kuca¤›ndakini tam anlam›yla kuflatm›fllard›r flimdi.) Uygar 1 (Big Boss): Terk edin günahlar›n›z› tez elden Ve teslim olun dolar›n ilahi adaletine!
Dr. Kevser: (Güçlenmifl dikilir) Tarih böyledir, bitti denilen yerde yaz›l›r...
(Di¤er “Uygarlar” Amerikan tak›mlar›n›n destekçisi gibi dans ederler.)
(“Uygarlar” birden engelleyici bak›fllar›n› “‹lkeller”e çevirirler. “‹lkeller” güvenli dikilirler.)
“Uygarlar”: Para para para Varl›¤› bir dert Yoklu¤u yara
‹lkel 2: Nas›l da kaçt›n›z kuyru¤unuzu k›st›r›p Vietnam'dan Envai bombay› denediniz ama yine yenildi-
(Dr. Kevser sözlerini kuca¤›ndakinin kula¤›na üflüyor sanki.)
Dr. Kevser: Ya feryad ya Ferhad olursun buralarda Toprak ezilince evlatlar›yla hayk›r›r Bar›nmayacak sokaklar›nda düflman çizmeleri Aras› yok hayat›n Ya çi¤neyen ya çi¤nenen Ya da Ferhad... Ya Figan ya isyan edersin buralarda Amerikan iflgalcileri ezip geçerken sineni Kurtulufl u¤runa elin yürek çeker art›k Aras› yok hayat›n Ya çi¤neyen ya çi¤nenen Ya da isyan... Uygar 1 (Big Boss): Terk edin günahlar›n›z› tez elden Ve teslim olun dolar›n ilahi adaletine! (Di¤er “Uygarlar” amerikan tak›mlar›n›n destekçisi gibi dans ederler.) “Uygarlar”: Para para para Varl›¤› bir dert Yoklu¤u yara (Dr. Kevser sözlerini izleyiciye yönlendirir.) Dr. Kevser: Özgürlü¤ün iki rengi olmufltur hep Ya beyaz adam›n k›l›c› kadar beyaz Ya da halklar›n akan kan› kadar k›rm›z› K›l›çlar›n ›fl›lt›s›nda özgürlük dans›na duranlara Ruhlar›ndaki prangan›n sesi ritm tutar daima... Beyaz adam›n k›l›c›ndaki ›fl›lt›d›r o uygarl›k Ki standartlar›na tükürdü¤üm Avrupa Çok meflhurdur bu hususta Evvel ve post modern zamanlar›nda Malum ve meflhur standartlar› hep ayn›d›r Halklara mezar, Sezarlara saltanat... Ve fakat, Avrupa standartlar›nda biçilen kefen Uymaz bu topra¤›n da¤›na, tafl›na, insan›na Ve kara kafal› o Adal›lar derler ki; - Ulan sizin o uygarl›¤›n›z›n standard›na da sömürüsüne de tecritine de esaretine de Kan tükürmüflüm ve ille de ille demiflim (Dr. Kevser konuflurken, dertop edilip götürülen “ilkeller” bu arada birer ikifler dönmüfllerdir. Aralar›nda çocuklar da vard›r
fiUBAT 2008 | TAVIR | 13
oyun
flimdi. Dr. Kevser’in son sözüne onlar da kat›l›r.) Birlikte- Ya istiklal ya ölüm… (“Uygarlar” vaziyet al›r hemen.) ‹lkel 1: "Big Boss" daima her fleyin fark›ndad›r ‹lkel 2: Bu kerhane yeniden yap›land›r›lmal›d›r (Big Boss’›n yönlendirifliyle yafll› bir uygar yosma Dr. Kevser’e tav›r alarak göbek atmaya bafllar.) Banttan: “...Bu anlamda, Avrupa kapitalistlerinin anlaflmas› sonucu Avrupa Birleflik Devletleri’nin ortaya ç›kmas› da mümkün. Ne temelinde? Ancak, hep birlikte Avrupa'da sosyalizmi ezme ve ya¤malanan sömürgeleri birlikte savunabilme temelinde..” (Lenin) Uygar1(Big Boss): "... Kar›n ve bel bölgesine s›k›laflt›r›c› ve flekillendirici Avrupai anti-selülit kremi..." (“Uygarlar”›n, t›bbi operasyon uygulad›klar› kad›n, kendisine yönelik sert ve kaba onarma devinifllerine karfl›l›k olarak, büyük bir zavall›l›kla erotik pozlar verme çabas›ndad›r.) ‹lkel 3: Mumyal›yorlar geçkin aflufteyi diriltmek için Ki iflbirlikçi tekeller kar hesab›ndad›r ‹lkel 4: Böylece sa¤lan›yor ars›z ve yalandan iyileflme Demokrasi paketi, plan›, projesi vesaire Nihayet Avrupai bir hal alacak o yosma Nemli, ›fl›lt›l› ve yalandan bir ciltle Uygar 1: "Gö¤üs ve dekolte bölgesine toparlay›c› Amerikan serumu..." ‹lkel 1: Lakin cilt dedi¤in gövdenin ambalaj›d›r ‹lkel 2: Sürülen Avrupa boyas› içini aklamaz Ve dahas› ya¤mur alt›nda süzülüp akacakt›r ‹lkel 3: Ayn› kar, ayn› kerhane, ayn› çark, ayn› dönüfl
14 | TAVIR | fiUBAT 2008
(“‹lkeller” bak›fllar›n› Dr. Kevser’e çevirir, sayg›l›) ‹lkel 1: Bir sen kald›n ald›rmayan ey oyunbozan Ayn› düzen, ayn› oyun, ayn› kahpe, ayn› felek Bu yalan perdesini parçalayan bir sen kald›n... ‹lkel 2: Ayd›n›, karanl›¤›, mollas›, paflas›, beyi Birli¤ine diyorlar Avrupa'n›n girelim Sen diyorsun memleketin sokaklar›na ç›kal›m Dediklerinin bir bedeli vard›r ey karanfil ‹lkel 2: Ayd›n›, karanl›¤›, mollas›, paflas›, beyi Koluna diyorlar Avrupa'n›n girelim Sen diyorsun vatan›n da¤lar›na ç›kal›m Dediklerinin çok bedeli vard›r ey karanfil ‹lkel 3: Ayd›n›, karanl›¤›, mollas›, paflas›, beyi Koynuna diyorlar Avrupa'n›n girelim Sen diyorsun halk›n iktidar›n› kural›m Dediklerinin hep bedeli vard›r ey karanfil ‹lkel 1: Bütün yollar buyurganlar›n kentine ç›kar iken Sen kendi sokaklar›ndan da¤lara ç›kar›yorsun hala Ne buyruk dinliyor ne yola geliyorsun Ki Avrupa yollar›n› ad›mlamamak suç iken Tek yol diyorsun hala ve flaflmadan devrimdir Bu Neon ars›z› kentlerin karas›nda vururlar seni Yola gelmeyenleri, oyunbozanlar› ve karanfilleri Uygar1( Big Boss): (George W. Bush maskesi takarak ) Her bölgedeki her ulusun karar verme vakti gelmifltir. Ya bizimle birliktesiniz ya da teröristlerle. Bugünden itibaren terörizme yard›m eden her millet, ABD taraf›ndan rejim düflman› olarak görülecektir.
Uygar 1 (Big Boss), (genizden mistik bir sesle): Günahkârlar›n kan› helal k›l›nm›flt›r kullar›na Ki o günahlar kanla y›kan›p silinmelidir Onlara günahlar›n›n bedeli canla ödetilmelidir Birinci günah; emperyalizme karfl› ba¤›ms›zl›k Günahlar›n ikincisi; faflizme karfl› halk›n iktidar› Ve üçüncüsü günahlar›; sömürüye karfl› sosyalizm Ve biliniz ki, hiddetiniz onlar› imana getirmez Asla secde etmeyeceklerini iyi biliriz Ve lakin bafllar›na öyle belalar getirin ki Mucizelerimizi sorgulayan herkese ibret olsun Onlar imana gelmeyen isyankârlard›r Ve farz k›l›nm›flt›r hayata dönüfl k›yam›n›z... (“‹lkeller” telafllan›r. Elleri kollar› ba¤l› sanki ne yapacaklar›n› bilemeden uyar›rlar.) ‹lkel 1: (An›msam›flças›na 盤l›k): Hayata dönüfl! ‹lkel 2: Evdeysen de güvenme ç›k, yakacaklar seni Dr. Kevser, bas›yorlar. ‹lkel 3: Anahtar olsa da kullanmaz bunlar Dr. Kevser, yakacaklar seni, güvenme, ç›k. ‹lkel 4: Peflindir infazlar›, yakacaklar seni, ç›k, durma Dr. Kevser! ‹lkel 1: Onlar›n silahtan bombadan baflka sözü yoktur, seni alam da nere kaçam, ç›k! ‹lkel 2: Onlar›n silahtan bombadan baflka çözümü yoktur, alam da nere kaçam, ç›k dersem de nere ç›k? Birlikte: Onlar›n silah›na, bombas›na, zulmüne karfl› Kevser, cennetteki akar su? Yakt›lar bizi, yand›k…
Çocuk: Buyruk herkeseydi, dinlemeyen karanfiller oldu.
(Big Bos’un iflaretiyle uygarlardan kimileri infaz taburu gibi dizlerinin üzerine çöker.)
(“Uygarlar” idam mangas› yürüyüflüyle saf tutarlar. Birinci uygar talimat verir emrindekilere.)
‹lkel 1: Hayata döndürecekler yine! Hayata dönüüüüüflflfl…..
oyun
(“‹lkeller”den baz›lar› çocuklar›n gözlerini kapat›r görmesinler diye.) Uygar 1(Big boss): Terk edin günahlar›n›z› tez elden Ve teslim olun dolar›n ilahi adaletine! (Diz çökmüfl infazc›lar “Uygarlar” Amerikan tak›mlar›n›n destekçisi gibi dans ederler.) “Uygarlar”: Para para para Dr. Kevser: "Asla teslim olmayaca¤›z, yaflas›n komün!" Uygar1(Big Boss): MAC-MAHON der ki... “Halk günahlar›ndan ar›nmak zorundad›r, bunlardan en korkunç olan› da Komün'dür...(Komut verir) Dikkat! Hayata döndür! Atefl!” Uygar1(Big Boss): (Komutças›na) Dikkat! Hayata döndür! Atefl! (Ard› ard›na telafll› silah sesleri. Dr. Kevser yüzündeki tebessümle yere düfler. Ölümünde bile kuca¤›ndakini koruma çabas› sürüyor. Yürek hizas›nda içli¤ine ifllenmifl k›rm›z› renkte bir karanfil a盤a ç›kar. ‹lkellerden biri dizleri üzerine çöküp a¤›ta bafllam›flt›r.) ‹lkel 4: ‹flgalle özgürlük getirme mucizesini yaratan Uygarl›¤›n en bafl mele¤idir Amerikan ordu-
su... Sana m› düfltü de¤il ey karanfil O meleklerin maskesini düflürmek Ki Dolar Tanr›s›n›n kanatl› meleklerini Kanatland›lar m› halk›n yaralar› kanar... Ba¤›ms›zl›k en büyük günaht›r ça¤›m›zda (Sahnede yeniden havai fiflek ›fl›klar› belirdi¤inde “uygarlar” görevlerini ifa etmenin rahatl›¤›nda uzaklafl›rlarken, çocuk Dr Kevser’in hala kollar›nda tuttu¤u harita-bebek’i al›r.) Uygar1(Big Boss): (Uzaklafl›rken, izleyiciye) Beyaz Saray'a secde etmedikleri için Onlar özgürlük ellerimizde diyen günahkârd›lar Uygar 2: (Uzaklafl›rken izleyiciye) Sak›n ola ki meyletmeyiniz bu z›nd›klara
do¤ru sesleri yükselmeye bafllar.) ‹lkel 1: Biz ne zaman düfltük bu günaha can›m Kimin haddine bizi Roma'dan kovmak ‹lkel 3: Biz ç›kt›k Spartaküsle Sivas da¤lar›na Sakal›m›zda Ernestolu bir tütün kokusuyla Birlikte: ‹syanda ›srar›n bir bedeli vard›r can›m Yakarlar adam› gözünün yafl›na bakmadan ‹lkel 2: Zaten komünar gözlerinde yafl ne arar ki Gözlerinde bir umut, bir öfke, bir isyan var ‹lkel 4: Biz ne zaman düfltük bu günaha can›m Zulme karfl› isyan hakt›r dedi¤imizde mi
Uygar 3- (Uzaklafl›rken izleyiciye) Bilesiniz ey kullar özgürlük lütfumuzdur O cahil cühela, kara kafal› halklara bahfl›m›z
Birlikte: Öyleyse isyankar›z, kabul ettik günahkar›z B›rak yaks›nlar bizi, külümüzden biz do¤ar›z..
Uygar 4: (Uzaklafl›rken) Gördünüz özgürlük getirdi¤imiz mucizesini Ki kâfirdir onlar mucizelerimize inanmad›lar
(Çocuk sivil ya da co¤rafi olmayan özel haritay› açar. S›n›rlar›m›zda boydan boya Kahrolsun Emperyalizm yazmakta.)
(“Uygarlar”›n uzaklaflmas›ndan sonra, “‹lkeller”, Dr. Kevser’i havaya kald›r›p ellerinin üzerine tören edas›yla yat›r›rlar. En önde elinde Dr. Kevser’›n haritas›yla çocuk vard›r.
Çocuk: (Haritay› yukar› kald›rarak) Aklar karalara kar›flm›fl Develer tellal iken Grilik geçer akçe Yamal› bohça düflünceler Tarih böyledir! Karanfiller... Karanfiller yaz›yor tarihi
Kendilerine ve birbirlerine güç vermek için duams› bir f›s›lt›yla konuflurlarken sonlara
Banttan: "... Tek kutuplu dünyac›lara göre Hakikatli insan olmak yasakt›r..." (Fatma Köse) "...Özgürlü¤ü yabanc› ellerden bekleyenlere tutsak denir..." (Nikos Kazancakis) "... Kurtar›lmay› bekleyenler sadece kölelerdir..." (Voltaire) “‹lkeller”, Dr. Kevser’in ölü bedenini tören edas›yla, omuzlar›na alarak sahneden ç›kar›rlar. J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 15
fliir
kurflun asker lubomir levçev
Z›rrr telefon. Sesi kargadan beter. Bölüyor uykunu ortas›ndan. Ve sen kurflun asker f›rl›yorsun yataktan ar›yorsun almac› karanl›kta -oldum olas› görev duygusu yanive güçlükle yutkunarak Aloo, diyorsun, alo!.. Ama kaskat› susuyor öbür uçtaki. Bir kötücül soluma kula¤›nda. Belli ki niflan al›p s›k›yorlar birine kurflunu ve zonklamaya bafll›yor flakaklar›n düfl falan de¤il yanl›fll›k ise hiç de¤il iflte ac›mas›z oyun Söz götürmez sinirlenmeye de gelmez efendim yokluyor iflte birisi bizi. Görünmez kula¤›n› dayam›fl da uzaktan izliyor ne yap›p etti¤imizi. Belki akl›ndan ç›km›fl bir eski göz a¤r›n düflün dur bakal›m hangisi? Sak›n Ölüm hazretleri olmas›n?
Kent yaflam› bu bir oyun oynan›r ki geceleri bulan h›nz›rca bulmufl deli eder adam›. Buyurun iflte. Tam geceyar›s›.
16 | TAVIR | fiUBAT 2008
Ve art›k baflka çare yok aç›k b›rakarak almac› öylece kalk aç bütün ›fl›klar› dü¤mesine bas›ver teybin doldur iki bardak a¤z› a¤z›na geç masa bafl›na hemen
iyice yerlefl olup olaca¤› bu, tac›n taht›n çek ka¤›d› önüne sar›l kalemine iflte efendim al›nyaz›n! Ve ben böyle bir saatte zehir zemberek kadeh kald›rmak istiyorum ve içmek iri iri yudumlarla yaflas›n fliir diyerek. fiiirler! Tek varl›k, elinde avucunda ozan›n, düflman› bile varsa fliirler onun en ba¤l› düflman›. Var olun fliirler! Kald›rma gücü neyse kanatlar›n sizin sessiz direnifliniz de öyle, do¤al yetene¤in ürünü olun fliirler ve öncüye öncülük edin hep! Edin ki onurland›rs›n bizi ulaflt›¤›m›z düzey, sa¤l›¤›n›za -bilinenler ve bilinmeyenlersa¤l›¤›n›za, kald›r kadehini heyy kurflun asker! Bizi dostlar›m›z unutabilirler - bu ola¤anama düflmanlar›m›z hiçbir zaman!
Çeviri : Fahri ERD‹NÇ, Kemal ÖZER
izlenim
trakya kültür merkezi’nde bir kaç saat... tav›r
Önce Çerkezköy, sonra Lüleburgaz... Yol boyunca bu güzel, bu bak›ml›, bu zengin ve uçsuz-bucaks›z tar›m arazilerine sahip Trakya ilçelerinden geçip Babaeski’ye geliyoruz tam iki buçuk saatte. Babaeski de onlardan afla¤› kal›r de¤il, ama... ‹flin bir de amas› var tabi, Babaeski onlara nazaran küçük ve yine onlara nazaran yoksul. “Yoksul” dedi¤imize bakmay›n, Trakya buras›, adam ekseniz bitecek verimlilikte tar›m arazilerinin varl›¤› flükür herkesi doyuruyor buralarda! Bunun göreceli oldu¤unu söyleyelim tabi ki. Yani Do¤u illerinden, ilçelerinden hallice buralar›. Orta köylülü¤ün hayli çok, zengin köylülü¤ün az çok bulundu¤u memleket topraklar› buralar. Yok hay›r, co¤rafi bir tahlil de¤il amac›m›z. Trakya’y›, co¤rafyas›yla tahlil etmeyi co¤rafya kitaplar›na, ö¤retmenlere, ö¤retim üyelerine, üniversitelere b›rak›p, sebeb-i ziyaretimizden bahsedelim.
Efendim biz malumunuz bu topraklar› çok severiz. Dergimizde daha önce Evrefle’den, Çanakkale’den tutun da, Lüleburgaz’a kadar buralara çok gelip gitmiflli¤imiz, buran›n sorunlar›na ve o sorunlar› yaflayan insanlar›na sayfalar›m›z› çokca açm›fll›¤›m›z vard›r, okurlar›m›z bilir. Yine yolumuz düfltü buralara. “Neden?” denirse, burada bir kültür merkezi var ve o kültür merkezi daha kurulal› bir y›l ya oldu ya olmad›, bu topraklarda hemen herkes taraf›ndan bilinir oldu. En az›ndan iki kifliden biri biliyor buray›. Çünkü tecrübeyle sabittir bu iddiam›z. Bizi bu kültür merkezi ve yaflad›klar› sorunlarla ilgili röportaj yapmam›z için teflvik eden arkadafl›m›z, “Orada otogarda inin, kime sorarsan›z sorun Trakya Kültür Merkezi’nin yerini gösterir.” demifl ve Babaeski’de yaflayan tüm halk›n Trakya Kültür Merkezi (Yaz›m›zda bundan sonra TKM k›-
saltmas› ile adland›r›lacakt›r)’ni bildi¤ini iddia etmiflti. Biz de iner inmez sorduk önümüze ç›kan ilk Babaeskiliye. “Amca, TKM nerede acaba biliyor musun?” dedik. “Vay be buralarda öyle yerler de var m›ym›fl?” fleklinde bir soruyla karfl›lafl›nca arkadafl›m›z›n ifli biraz abartt›¤›n› düflünmeye bafll›yorduk ki, sordu¤umuz ikinci kifli kendinden çok emin bir flekilde TKM’nin yerini gösteriverdi bize. Böylelikle yapt›¤›m›z kamuoyu yoklamas›n›n sonucu da ortaya ç›km›fl oldu: Babaeski’nin yüzde ellisi TKM’yi biliyor! Esprisi bir yana, gerçekten de yöre halk›n›n nezdinde belli bir yer edinmifl kendisine TKM. Zaten, bu gerçe¤i gören ve bu tehlikenin(!) ay›rd›na varan birileri, TKM üzerindeki bask›lar› art›rd› son zamanlarda. Bu konuya, izlenimlerimizin ilerleyen bölümlerinde ayr›nt›lar›yla yer verece¤iz... Çok büyük bir yer de¤il Babaeski. Nüfus yo¤unlu¤u da fazla de¤il. 652 kilometrekarelik toprak parças›nda, 25 bin insan yafl›yor. Dedik ya, aç-aç›k yok henüz görünürde ama tar›m›n, ABD ve AB emperyalistlerince bitirilmesi organizasyonu bu h›zla devam ederse, Trakya’n›n bu görece refah›(!) ortadan kalkacakt›r ayn› h›zla... Özel halk otobüsü floförü olan ve TKM’yi bilen arkadafl›m›z›n gösterdi¤i yoldan yürüyoruz kültür merkezine do¤ru. Uzaktan, daha önce foto¤raflar›ndan aflina oldu¤umuz sar›-k›rm›z› tabela gözümüze çarp›yor. Do¤ru yolday›z, yürümeye devam. Befl dakika içinde var›yoruz TKM’ye... Ercan karfl›l›yor bizi. TKM’nin emekçisi, yüksek okul mezunu, Tokatl› Ercan. Gelece¤imizden haberdar. Konufluyoruz oradan-buradan. Tan›flma fasl› denilen tarzdan yani.
fiUBAT 2008 | TAVIR | 17
izlenim
Baflkan›n ve di¤er arkadafllar›n peyderpey geleceklerini söylüyor bize. Çay›m›z› içip beklemeye geçiyoruz biz de. Çaylar içiliyor ve TKM’yi görmek için dolafl›yoruz elimizde foto¤raf makinesiyle. Kocaman bir kafeterya bölümü, içeri girer girmez gözümüze çarpm›flt›. Güzel minderlerin serili oldu¤u sedirlerle küçük masalardan oluflan oturma tak›mlar›yla, sade iç tasar›m›yla güzel bir kafeterya gerçekten. Yönetim odas› ve hemen yan›nda tiyatro salonu. Geçen y›l sergilenen bir oyunu, kafeterya bölümüne eklenen sandalyelerle birlikte tam 250 kifli izlemifl. Hiç de az bir rakam de¤il buras› için ve elbette TKM’nin tiyatro salonu için. ‹stanbul’da bile bu kadar izleyici alan tiyatro-sinema salonu say›s› o kadar az ki... Kütüphane de flafl›rt›yor bizi. Neredeyse ilçe halk kütüphanesi... O kadar çok kitaplar› var ki. Birazdan sözünü edece¤imiz polis bask›nlar›ndan birinde, bask›na gelen polislerden birine, “Ya ne çok kitab›n›z var. Biz de yararlanabilir miyiz buradan?” dedirtecek kadar hem de... Kütüphanenin köflesinde pinpon masas› duruyor. Kütüphane ile tezat olufltursa da,
burada yap›lan ilk turnuvan›n pinpon turnuvas› oldu¤unu ö¤reniyor ve yöre halk›n›n bilimi, bilgiyi ve bilgilenmeyi, bunun yan›nda sporu da önemsedi¤ini anl›yoruz. Küçük bir k›z çocu¤u giriyor içeri. Evindeymifl gibi hareket etmesi flafl›rt›yor bizi. Elinde bir kitap ve kalem kutusu. Ercan Abisinin yan›na geliyormufl sürekli. Komflunun k›z›ym›fl Asiye. Derslerine Ercan Abisi yard›m ediyormufl. Babas› felçliymifl, do¤al olarak da iflsiz... Üstelemedik, baflka bir fley sormad›k, yaflant›lar›n›n ayr›nt›l› dökümünden rahats›z olabilece¤ini düflünerek.... Muhtemelen zar-zor geçiniyorlard›r, annesi birilerinin evine temizli¤e, çamafl›ra gidiyor, ya da çocuk bak›c›l›¤› yap›yordur. Abisi, ablas› varsa da, onlar da babalar›n›n felç olmas›ndan sonra okulu mokulu boflverip bir ifle girmifl çal›fl›yorlard›r. ‹ki kalemde özetledi¤imiz bu senaryo tan›d›k geliyor de¤il mi size de? Etraf›m›zda ne çok yaflam var böylesi senaryolarda gezinen. Senaryo sözün gelifli tabi. Yoksa anlat›lanlar›n eksi¤i yok fazlas› var ve tümü de gerçek! Asiye, ilkö¤retim okulunun beflinci s›n›f›na gidiyor ama daha çarp›m tablosunu bile ezbere bilmiyor. E¤itim sisteminin hali ahvalinin içler ac›s› du-
rumu Asiye’de vücut buluyor karfl›m›zda. Asiye’nin gözlerinde umut ›fl›lt›lar› var ama. Çok baflar›l› bir ö¤renci olamayacak belki okudu¤u okulda, ancak TKM’den ö¤reneceklerinde baflar›l› olaca¤› kesin. Ve TKM baflkan› Hasan da geliyor. Soruyoruz hemen ona TKM’nin hangi ihtiyaçtan do¤du¤unu, nas›l kuruldu¤unu, kurulufl aflamas›nda nelerin yafland›¤›n›... “Efl dost dedik ki; daha büyük düflünmek laz›m, yani bütün kitleyi kapsayacak bir fleyler düflünmek laz›m. Yani Babaeski’nin ihtiyaçlar› nedir, onlardan bafllamak laz›m... ‹flte hepimizin dedi¤i o kültürel yozlaflma olay›... Babaeski’nin her yer gibi yaflad›¤› ve daha yak›n zamanda, daha da yak›c› bir flekilde yaflayaca¤› bir problemdi kültürel yozlaflma sorunu. Dedik ki ona bir çözüm üretebilecek; alternatif kültürün yay›lmas›nda öncü olabilecek; yeni insanlara, gençlere yol gösterebilecek bir yer açal›m. Oradan do¤du Trakya Kültür Merkezi fikri...” Cunta döneminde hapse girip uzun y›llar içeride kalan, TKM’nin müstakbel müzik grubunun en yafll› ama gönlü genç üyesi olarak, TKM’deki müzikal atölye çal›flmalar›na kat›l›p, insanlara gitar çalmas›n›n› ö¤reten Muhsin de katk›da bulunuyor TKM’nin kurulufl amac›na... “Bir dostumuz flunu söyledi zaman›nda bize; bir insana kültürünü verirsen o belki ileri uç noktalara gelemez ama yozlaflmaya karfl› veya kirlenmeye çürümeye karfl› kendini daha rahat koruyabilir. Yani o zaman demek ki flöyle oluyor. Yani kültür yaflam›n omurgas› oluyor. Do¤ru anlamda koyarsan. Kültürlü olursa bir insan; daha ayd›n düflünecektir, daha uzak mesafeleri düflünecektir. Bizim derdimiz de bu zaten: Sorgulamak ve sorgulatmak! Düflünceye yöneltmek...” ‹flte budur. TKM’nin daha bir y›l olmadan çekim merkezi haline gelmesinin alt›nda yatan gerçek, böylesi amaçlar do¤rultusunda, gerçekten güzel yürekli ve halk›n kültürünü, yoz-çürümüfl kapitalist kültüre alternatif kültür yaymak için çabalayan insanlar›n varl›¤›d›r...
18 | TAVIR | fiUBAT 2008
izlenim
etkinli¤ine kat›ld›ktan sonra tan›m›fl ve bir tiyatro hocas› arad›klar›n› duyunca da hiç tereddüt etmeden gelivermifl. “Babaeski’de tiyatroya talep varsa ve TKM gibi bir yer aç›lm›fl ve bir sahne yap›lm›flsa, bu sahne kesinlikle de¤erlendirilmeli dedim ve öyle geldim buraya. ‹lk çal›flmaya bafllad›¤›m›zda onbir-oniki kifli gelince zaten gözlerimiz ›fl›ldad›. Ve dedim ki evet olacak. ‹nsanlar böyle talep ediyorlarsa bu olacak... Çocuklar genelde liseye gidiyorlar; okuldan ç›k›p formalar›n› de¤ifltirmeden buraya kofla kofla geliyorlarsa, bu ifli yapmak istiyorlar ve biz bundan çok güzel faydalanaca¤›z dedim.”
Faaliyetlerini ö¤renmek istiyoruz TKM’nin... Neler yap›yorlar, günleri nas›l geçiyor, neleri hedefliyorlar... Atölye çal›flmalar›ndan bahsediyorlar önce. Gitar, ba¤lama ve tiyatro... Üç atölye çal›flmas› var flimdilik TKM bünyesinde. Gitar ve ba¤lama ö¤renmek ve tiyatro yapmak isteyenlere kap›lar› sonuna kadar aç›k. Çekemeyen birileri flikayette bulunup, dava açm›fllar TKM’ye, yetkisi olmad›¤› halde kurs vermek ve bunu ücretsiz vermek! Evet kapitalist mant›k nas›l da kendini ele veriyor. Kurs vermeyeceksin benden habersiz, üstelik ücretsiz zinhar vermeyeceksin! Bir yerlerden tutturacak ve TKM’yi engelleyecek iflte. Bunun yasal ve yasad›fl› yollar› var ve bunlar› sonuna kadar kullanmaya kararl› TKM’den korkanlar... Tam yeri gelmiflken, bask›lar› soral›m diyoruz. Polis bask›s›n›, bask›nlarda nelerin yafland›¤›n› ve bunlar›n TKM ve yöre halk› üzerindeki etkilerini... “ Sistemin bize yönelmesi, bir fleylerin yap›l›p yap›lmamas›na de¤il de örgütlülü¤e ve birarada yaflamad›r. Onun empoze etmek istedi¤inin, yaymak istedi¤inin tam tersini yaymaya çal›fl›yorsun. O bireycili¤i yaymaya çal›fl›yor, bu kültürün egemenli¤ini kurmaya çal›fl›yor, sen paylaflmay› egemen k›lmaya çal›fl›yorsun. O iflte herkes gitsin kendi bafl›na internette oyununu oynas›n, tek bafl›na yaflas›n, yani neredeyse ba¤lama gitar› da insanlar internette çal›yor; ama biz onlar›n hep beraber çal›nmas›n› ve hep beraber dinlenmesini yaymaya çal›fl›yoruz. Piknik yap›yoruz, hep beraber yiyoruz. E¤lence yap›yoruz, hep beraber yap›yoruz. As›l sald›r› noktas› bu, yani sistemle temel sorun bu. Çünkü onlar›n tam tezat›n› üretmeye çal›fl›yoruz. fiimdi ilk önce martta geldiler uyar› niteli¤inde. ‹lçe Milli E¤itim Müdürlü¤ü’nden, polisler vs... geldiler. May›s’ta bir daha geldiler o zaman bask›n olarak geldiler. Zab›tlar, tutanaklar, ufak çocuklar vard› iflte. Onlar›n isimleri, kimlikleri vs... böyle terörize bir ortamda, ‘Kurslar› parayla veriyormuflsunuz’ gibi konuflmalar. A¤ustos’ta bir daha geldiler. Ortalama iki ayda bir geldiler. Say› olarak unuttuk ama.”
Bu coflkuyla bir y›ld›r çal›flt›r›yor ekibi Tülay ve hedefinin TKM bünyesinde kal›c› bir sahne yaratmak oldu¤unu söylüyor. Trakya halk›n›n gerçek sanat› ö¤renmesi gerekti¤ini, üç-befl kifli kal›nsa da buna devam edilmesi gerekti¤ini de vurguluyor. ‹kinci bask›n sanki hücre evi bask›n› gibi yaflanm›fl. Ailelere de asl›nda gözda¤›, “Bak›n buras› böyle tehlikeli bir yer, gönderemeyin çocuklar›n›z› TKM’ye” demenin poliscesi de bu oluyor literatürde... Sonradan aileleri do¤rudan taciz eder olmufllar, alenen. Do¤rudan TKM’nin antipropagandas›n› yapar olmufllar... Bunlarla y›lmayacak tabi ki TKM emekçileri. Bunu üzerine basa basa söylüyorlar. “Biz buraday›z, hep buradayd›k, bundan sonra da burada olaca¤›z.” diyorlar... Bundan sonra da bask›lar›n devam edece¤inden kuflkular› yok. Ancak, buna karfl›, meflruluklar›ndan ve do¤ru yapt›klar›na dair inançlar›ndan ald›klar› güçle bu bask›lara gö¤üs gerecekleri de kesin... Sonra birdenbire içeriye bir gençlik coflkusu doluyor. ‹lkö¤retim okulundan, liseden ç›k›p tiyatro çal›flmas› için TKM’ye gelen tiyatro ekibi bunlar. Her çarflamba çal›flma al›yorlar TKM’de. Tiyatronun özellikle böyle genç bir nüfus taraf›ndan sahiplenilmesi, sevilmesi ilginç. ‹lginç çünkü büyük flehirlerde böyle olmuyor, tiyatro sanat› gençlerin ilgisini çekmiyor oralarda. Babaeski’de tam tersini görüyoruz ve bu bizi ziyadesiyle sevindiriyor. Tiyatro ekibini çal›flt›ran Tülay, TKM’yi, bir
C›v›l c›v›l bir tiyatro ekibiyle karfl› karfl›yay›z. Tiyatroyu sevdikleri kesin. Yoksa akranlar›n›n TV karfl›s›nda aptal dizilerle uyufltuklar›, ya da bilgisayar bafl›nda sanal arkadafll›klar peflinde kofltuklar› bir saatte burada olmazlard›. Onlar bireyselli¤i de¤il, ortakça bir fleyler yapmay› tercih etmifller. Yoz kültürü de¤il, birlikteli¤i, dostlu¤u, paylafl›m› ve gerçekten kendilerine ait bir kültürü tercih etmifller. Bu tablo asl›nda örnek bir tablo. Herkesin ders ç›karmas› gereken bir tablo. ‹stenirse, sebat gösterilirse ve insanlara de¤er verilirse baflar›l›yormufl demek ki. Bu düzen içerisinde, bu çürümüflyoz sistem içerisinde bile, birilerini bunlar›n getirdi¤i belalardan kurtarmak mümkün olabiliyormufl. As›l ifl tabi ki burada bitmiyor, devam›n›n gelmesi, süreklili¤inin sa¤lanmas› ve gelece¤e aktar›lmas› gerekiyor. TKM’nin bunu yapacak gücü var. Kald›¤›m›z üç-dört saat içinde edindi¤imiz izlenim bu. Hiç gelmesin denilen zamanlar. Hiç istenmeyen... Ayr›l›k vakti. Vedalaflmalar, en k›sa sürede tekrar görüflme talepleri, dostlara gönderilen selamlar vesaire... ‹çimiz rahat. Böyle kültür merkezleri oldukça, kapitalizm yenilmeye mahkum. Onun yoz-çürümüfl kültürü de...J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 19
biyografi
ümit zafer
“Ruhu saran korkular da¤›l›yor Geniflliyor s›n›rlar› dünyan›n Ve seyrini görüyor insan Sonsuz uzayda maddenin…” (Lukretius)
fiimdi gecedir ve Bruno, ustas› Kopernik’in kitab›n› okuyor. Bu kitab› zaten zor buldu ve gizlice okuyabiliyor ancak. Ki bu sat›rlara de¤en gözlere selam olsun, çünkü do¤ru tahmin ettiniz: Bu yaz› filozof, flair ve astronomi bilgini Giordano Bruno’nun maceras›na dair. O halde serüvene devam edip açal›m tarihin perdesini. Bruno’nun gizlice okudu¤u kitab›n tam ad› fludur: “Torn’lu Nikola Kopernik’in Gök Kubbelerin Dönmesine Dair Alt› Kitab›”. Kopernik bu eserinde bahsetti¤i sonuçlara hangi yoldan vard›¤›na iliflkin der ki; “…y›ld›zlar›n, dünyam›z›n çevresinde döndükleri inanc›na dayanarak gök olaylar›n› çözemiyorum. Birde tersini deneyece¤im. Dünyam›z›n onlar›n çevresinde döndüklerine inanarak bakaca¤›m gök olaylar›na…” Kopernik’e gök olaylar›n› çözdürtmeyen bak›fl aç›s›, din-kilisenin bak›fl›d›r. ‹kincisi ise bilimsel bak›flt›r ve öyle bakt›¤› için gerçe¤i görebilmifltir Kopernik. O gerçe¤i bugün bilmeyen yok gibidir: Dünyan›n biçimi küre fleklindedir… Dünya di¤er gezegenlerle beraber güneflin etraf›nda dönüyor… Ama bu bilgiler o günün dünyas› için sars›c›yd›. Çün-
20 | TAVIR | fiUBAT 2008
kü din hakim ideoloji konumundayd› ve bu haliyle de, bilime geliflece¤i bir zemin b›rakm›yordu. Bilim dinsel zeminde olacak ve ona hizmet edecekti. De¤ilse, fleytan ifli bir sapk›nl›k say›l›yordu bilim… ‹flte bu yüzden uzun süre kitab›n› yay›nlayamad› Kopernik. Çünkü Engizisyon taraf›ndan sapk›nl›kla suçlan›p yak›lmak, ciddi bir ihtimaldi. Öyle ya, yeni bilgiler, eski harafeler üzerinde kurulu saltanatlar› sarsar her zaman. Taht sahipleri bu sars›nt›dan korktuklar› için, hayata dair yenilik içeren bilimsel-devrimci düflüncelere daima düflman olurlar. Biraz önce, Kopernik için “Bruno’nun ustas›” dedik ama fikri bir rehberlikten ibarettir bu iliflki. Zira Kopernik, kitab›n›n yay›nland›¤› y›l olan 1543’te ölmüfl, Bruno ise 1548’de do¤mufltur. Ki bir asker ve flairin o¤lu olarak dünyaya gelen Bruno, ondört yafl›nda Dominiken tarikat›na ait bir manast›ra girdi. Ve bir Dominiken papaz› olacak flekilde yetifltirilmeye baflland›. Ad›n›, kurucusu Dominik ve Guzman’dan alan bu tarikat›n üyeleri, kendileri için
“tanr›n›n köpekleri” diyorlard›. Bayraklar›ndaki sembol, a¤z›nda meflale tutan bir köpek bafl›yd›. O denli ba¤naz ve k›y›c›lard› ki, k›sa sürede Engizisyon’un köpe¤i olarak ün yapt›lar. Engizisyon soruflturmalar›nda ve iflkencelerde görev yapt›lar. Tarikat›n ad› en çok bilineni Akinyolu Thomas (1227-1274) isimli filozof-din bilgeinidir. Aristo’nun düflüncelerini h›ristanl›¤a yedirerek kullanm›flt›r. Yazd›¤› “Din Bilgisinin Esaslar›” kitab›, türünün klasik eserlerindendir. Genç Bruno’nun girdi¤i manast›r, iflte bu Dominkenlerin eindeydi. Kendilerince klasik eserlerden oluflan, epeyce genifl kitapl›¤› vard› manast›r›n. Ve ö¤renme arzusuyla dolu olan Bruno , habire okuyordu. K›s›tl› imkanlar içinde, insanl›¤n oluflturdu¤u ve insanlar› oluflturan birikimi özümsemeye çal›fl›yordu. Eski Yunan filozoflardan Arap bilginlerine kadar, okuma eylemini sürdürüyordu. Okudukça, araflt›rd›kçca, düflündükçe, din büyüklerinin yazd›klar›n›n ak›l d›fl› ve karanl›k oldu¤unu fark ediyordu. Onlar›n dillerinde cehennem azab›, fleytan, fünahtan baflka bir fley yoktu. Her fleyi getirip bir biçimiyle onlara ba¤l›yorlard›. Hepsinin özetide ayn› yere ç›k›yordu: Ey insan sen bir gü-
biyografi
nahkars›n! Cehennemde cay›r cay›r yanmak istemiyorsan, boyun e¤melisin. Görünürde tanr›ya boyun e¤mek k›l›f›na sokulmufltu bu tahakküm iliflkisi. Ama iflin asl›nda din büyüklerine, krallara ve çeflitli derebeylerine kul köle olmak dayat›l›yordu halka. Bafl e¤meyenler ise “z›nd›k”, “kafir”, “cad›” say›l›p Engizisyonun h›flm›na u¤rat›l›yorlard›. Yüzünden kan damlayan besili papazlar, yoksul insanlar› dinsiz diye iflkenceden geçirip yak›yorlard›. Bir yandan okuduklar›, bir yandan gördükleri Bruno’nun iç dünyas›nda f›rt›nalar yarat›yordu. Bilimin rüzgar› köhne harafeleri savuruyor ve Bruno’nun bilincini keskinlefltiriyordu. Ki okumak Bruno için gerçekten de bir eylemdi. Çünkü yasakl› kitaplar› edinmek, cesaret ifliydi. Üstünde bulunsa bafl› belaya girerdi. Ama böylesi olas›l›klar yüzünden, okumaktan vazgeçemezdi. Korkuyordu belki ama korkusundan daha büyüktü yüre¤i. Ve iflte o büyüklülük karfl›s›nda küçülüyordu cümle korkular. Zulalar yapm›flt› kitaplar› için. Ama esas zulas› kafas›n›n içiydi elbette… ‹flte bu okumalar› sonucunda Akinyolu Thomas’›n zindan›ndan Aristo’nun bahçesine ç›kt› Bruno. Ve giderek Aristo’nun yan›lg›larla dolu bahçesinin duvarlar› oldu¤unu keflfetti. Engel tan›mayan ruhu, o duvarlar› da aflt›. Art›k bilim d›fl› hiçbir fleye boyun e¤meyecek, sadece bilimin peflinden gidecekti. Tanr›n›n köpe¤i de¤il, ama afl›¤› olmaya haz›rd›. Öyle de oldu…
kunda. Ad›mlad›kça Kopernik’in s›n›rlar›na da ulaflt›. Ve art›k geri dönülmez bir biçimde anlad› ki; fokur fokur kaynayan cehennem ile, içinde hürilerin dolaflt›¤› cennet aras›na s›k›flm›fl bir mekan de¤ildir dünya. Güneflin çevresinde bulunan bir gezegendir. Ama, daha da ötesi olmal›yd› Bruno’ya göre. Gerçi Kopernik, ötesine geçmek istememiflti belki ama, onu da aflan bir ad›m›n efli¤indeydi Bruno. Günefle benzeyen baflka y›ld›zlar da olmal›yd› evrende. O halde Demokrit, Epikür, Kukretius gibi materyalist filozoflar hakl›yd›: Evren sonsuz ve günefller say›s›zd›… Bruno’nun gözleri, kamaflarak aç›l›yordu bu hakikat karfl›s›nda. Ç›kt›¤› yolda sadece kilisenin de¤il, dünyan›n duvarlar›n› da parçalam›flt›. Gözlerinin önünde uzan›yordu art›k evrenin sonsuzlu¤u bilgisi. Ve Bruno flahs›nda insanl›k, bu bilgiyi kavraman›n yeni bir ad›m›n› daha at›yordu. Ki daha önce, bu bilginin efli¤ine gelen kimileri, korkuya kap›l›p geri dönmüfllerdi. Ama Bruno, bilimi meflale yapan insanl›¤›n yolundan flaflmad›, beynini ve yüre¤ini açt› bilimsel gerçekli¤e… Bir yanda içinde gezegenler, y›ld›zlar olan uzay›n sonsuzlu¤u, di¤er yanda gözle görünmez zerreciklerden oluflan sonsuzluk… Ve bu ikisini kavramaya çal›flan insanl›¤›n o andaki ad›: Bruno!
Karanl›k zihinlerin kara cübbeleri, Bruno’nun etraf›nda yapt›klar› pusudan ç›kmakta gecikmediler. En nihayetinde 130 maddelik bir suçlama listesi haz›rlad›lar. Suçlay›c›lar için, Bruno’nun durumu net say›l›rd›. Hemen katledebilirlerdi ama k›l›f›na uygun olmal›yd› bu ifl. Ne de olsa, kendi tarikatlar›ndan say›l›rd› hala. Oysa, insanl›¤› karanl›¤a mahkum eden din bezirganlar›n›n yolundan ç›kal› çok olmufltu Bruno. Art›k, bilimin ayd›nl›k yolunda ilerleyen insanl›¤› tafl›yordu omuzlar›nda… Papaz cübbesini ç›kartman›n vakti gelmiflti. O da öyle yapt› ve halk›n giyisilerine büründü. Bir de k›l›ç kufland›. Bundan böyle silahl› bir filozof, flair ve bilim afl›¤› olarak devam edecekti maceras›na. Ki insanl›¤›n bilimle silahlanm›fl yüzüydü Bruno. Tam da bu nedenle kaçakt›, ilegaldi ve ayr›l›yordu ‹talya’dan… fiehirden flehre, ülkeden ülkeye sürdürdü firari yaflam›n›. Her gitti¤i yere tafl›d› bilimin ›fl›¤›n›. Ama bu ayd›nl›k, ürkütüyordu o kaftanl› muktedirleri. Öyle ya, halk›n gözü bir aç›l›rsa, kendilerine soylu diyen soysuz haramilerin gerçek yüzünü görürdü. Görmesinlerdi. Halk›n gözü hep kör kals›nd›. Bilimsel düflünce tehlikeliydi ve Bruno, yak›lmas› gereken bir z›nd›kt›. Hal böyle olunca, hiçbir yerde uzun süre kalam›yordu…
Ondaki de¤iflimin, manast›r ortam›nda hissedilmemesi mümkün de¤ildi. Bruno göz hapsindeydi. “sapk›n” oldu¤undan flüphe ediyor ve bir a盤›n› bulmak için pusuda bekliyorlard›. Bruno ise, s›radan papazl›k ifllerine devam ediyordu. Do¤anlar› vaftiz ederken, ölmek üzere olanlara da günah ç›kart›yordu. Böylece do¤um ve ölüme yak›ndan tan›k oluyordu. Ne kadar da do¤al, ne kadar da birbirini tamamlayan dönüflümlerdi bunlar… Böylesi ifller için, manast›r d›fl›na ç›k›p Napoli’ye gitti¤inde, yasak kitaplar edinmeye devam ediyordu. Kopernik’in kitab› da eline böyle geçmiflti. Ve yeni bir yol açm›flt› uf-
fiUBAT 2008 | TAVIR | 21
biyografi
“Ve serüvenciler düfler yollara…” misali, devam ediyordu büyük yolculu¤una. Çünkü o bir afl›kt›. Bilim aflk›yd› Bruno’yu yollara düflüren. Tehdit, emir ve fermanlara papuç b›rakacak biri de¤ildi. Muktedir sofralar›nda z›kk›mlanmak için, ruhunu satacak bir riyakar hiç de¤ildi. Bruno, bilgisinin ateflini gitti¤i her yere tafl›maya devam etti. Ve özetin özeti olarak, savundu¤u düflünceler flöyleydi: “…Kopernikus sisteminden esinlenerek evrenin sonsuzlu¤unu kavram›fl. Tanr›n›n da, varsa e¤er, ancak böyle bir sistem içinde, sonsuzlukta gerçekleflebilece¤ini düflünmüfl. Aristoteles’in evreni bölümlere ay›rmas›n› aç›kça gülünç buluyor. Ona göre gök, sonsuz evrendi. Ak›l için iki sonsuz olmayaca¤›na göre Tanr› ve Evren bir ve ayn› fleydiler. Tanr› evrenin yarat›c›s› de¤il, kendisidir. Yarat›lan birey yoktur, olmakta olan bir fley vard›r. Ne yaratan vard›r, ne de özgürce bir yaratma ifli. Bunlar›n yerine do¤ay› ve meydana gelme zorunlulu¤unu koymam›z gerekir… Ölü,m hayat›n bir de¤iflmesindan baflka bir fley de¤ildir. Sadece her fley sürekli olarak de¤iflir, o kadar. Bu de¤iflim sonsuzdur. Tohumlar baflka tohumlara yönelirler, de¤iflirler. Örne¤in tohum, ot olur, baflak olur, ekmek olur, kan olur, insan tohumu olur. ‹nsan tohumu insan olur, ceset olur, toprak olur, bitki tohumu olur. Bu de¤iflmeler ve yenileflmeler sonsuza kadar sürüp gidecektir.”2 Böylesi düflünceler, dinsel taassup alt›nda inleyen Avrupa için sars›c›yd›. Engizisyonun zulmü, flafaktan önceki zifirisini yafl›yordu. Dillerinden ‹sa’y› düflürmeyen egemenler, yoksullar›n felaketine sebep olarak semiriyorlard›. Bu sömürü çark›na fikri veya fiziki olarak çomak sokanlar›n karfl›s›na Engizisyonu ç›kart›yorlad›. ‹flte bu tablo içinde, sözünü sak›nmadan konuflan Bruno da “tehlikeli” say›l›yordu. Kendisinden önce ismi geliyordu gidece¤i flehirlere. Ve sinsi gözler, her ad›m›n› izliyorlard›. Cenevre’deki günleri, böyle bir kuflatma alt›nda geçti. Kat›ld›¤› tart›flmalarda, bilim adam› geçinen sahtekarlar› teflhir edince, hapishaneye bile at›ld›. Neyse ki tutsakl›¤› k›sa sürdü ama kenti terk etmek zorunda kald›. Serüvenciler için “Ne bir adresleri vard›r onlar›n, nede aflktan baflka bir s›¤›naklar›” diyen flark›, do¤rudur elbette. Ve yeni mekan›
22 | TAVIR | fiUBAT 2008
Fransa’daki Tuluz Üniversitesi oldu Bruno’nun. Küflü hurafeleri yineleyen hocalara hiç benzemeyen bu bilim afl›¤›n›, ilgiyle dinliyordu ö¤rencileri. Çünkü ö¤rencilere bilim aflk›n›n ne ve nas›l oldu¤unu somutluyordu Bruno. Onun bilimsel aflk›nl›¤›ndan, flairli¤inden ve düflüncelerinden ürken di¤er hocalar, Bruno’yu z›nd›kl›¤›yla bafl bafla b›rak›p “fiükretmeye gittiler Tanr›ya, papaza, krala / ac›lar›m›z üstüne cenneti kuranlara”3 Bruno ise, orada daha fazla kalamayaca¤›n› görerek, Paris’e gitti. O Paris ki, daha yeni y›kanm›flt› Hügenotlar’›n kan›yla. Frans›z Calvinistleri olan Hügenotlar, “z›nd›k” say›ld›klar› için “Saint Barthelemy Gecesi” denilen
zuruna ç›kart›ld› Bruno. Kral, onun bilimsel yetkinli¤inden etkilendi. Ama bu etkinin kapsam›, kral için ilgi çekici yeni bir e¤lenceye sahip olmaktan öte de¤ildi. Bruno bu durumu kabul edip, taht›n dibinde uslu uslu oturursa, unvan ve zenginlik elde edebilirdi. Saray ulemas› olarak, flatafatl› bir yaflam sürebilirdi. Ne kaçma kovalamalar ne de tehdit ve tehlikeler, hepsi geri de kal›rd›. Ama bu, elbette krala uflakl›k etmek flart›na ba¤l›yd›. Böylesi bir soytar›l›k için, yola ç›kmam›flt› Bruno. Dahas›, haddinden fazla uflak ve kral, insanl›¤›n yolunu kesmek için u¤rafl›yordu zaten. Onlardan biri olmayacakt›. Kral ete¤i öperek, elde edilen unvan ve zenginli¤in, zerre k›ymeti yoktu Bruno için. O bir kap›kulu de¤il, bilim savaflç›s›yd›. Ölüm tehditlerine teslim etmedi¤i ruhunu, rahat yaflam tekliflerine de satmayacakt›. Nitekim dilini tutmad›¤› gibi, flaha kald›rd› yine. Ve bilimin yücesinden, sahtekarl›¤›n düzüne inmedi¤i için hakk›nda fermanlar ç›kart›ld›. Bunun üzerine, Fransa’y› da terk edip ‹ngiltere’ye geçti… ‹ngiltere’nin bugün de meflhur olan Oksford’unda bilimsel tart›flmalara kat›ld›. En bilgili profesör diye karfl›s›na ç›kart›lanlar›n hurafelerini, çöplü¤e yollad›. Ama yarasalar gibi gözleri yobazl›k karanl›¤›na al›flan Oksford ulemalar›, bilimsel ayd›nl›¤a tahammül edemediler. Bir kez daha yol görünmüfltü Bruno’ya. ‹ngiltere’de kalamazd› art›k…
katilama maruz kalm›fllard›. 1572 y›l›n›n 2324 A¤ustos gecesinde, Paris’te binlerce Hügenot öldürülmüfltü. Katliam öncesi, Hügenotlar’›n evlerine haç iflareti çizilmiflti. Ve o gece, iflaretli o evlerde oturanlar çoluk çocuk demeden öldürüldüler. Sokaklara ç›kart›l›p bo¤azland›lar ve cesetler, Seine nehrine at›ld›. O gecenin Paris’i bir yandan iflte böyle kan a¤lad›, bin yandan da Saray’›n pencerelerinden yükselen kahkahalara tan›k oldu. Katliam› o pencerelerden izleyen soylular, gülüyorlard› çünkü. Ki de¤iflik mezheplerden insanlar› k›flk›rt›p birbirlerine k›rd›ran egemenler, dökülen kanla ya¤l›yorlard› sömürü çark›r›n›… Paris’e geliflinden bir süre sonra, kral›n hu-
Ülkeler, flehirler de¤ifliyor ama, dinsel gericilik her yerde hep ayn› kal›yordu. Kendisi gibi düflünmeyeni susturup yok etmek üzerine kuruluydu gericili¤in iktidar›. Ki onlara göre Bruno, katli vacip bir z›nd›kt›. Yak›lmal›yd›. Ama henüz de¤il. Çünkü, henüz ele geçiremediler. Cenevre, Tuluz, Paris, Londra, Magburg, Vittenberg, Prag, Frankfurt… Avrupa’y› dolafl›yordu Bruno. Her gitti¤i yerde bilimin gücüyle konufluyor ve karfl›s›na ç›kart›lan yalan bezirganlar›n› alt ediyordu. Böylece suçlar›n› büyütüyordu Bruno. Suçu malumdu: Bilim… Bir hakikat dervifli ve bilim afl›¤› olarak, flehirden flehre dolaflan Bruno, vatan özlemi de çekiyordu elbette. Bu arada, Dominiken Tarikat› da onu ele geçirmenin ince hesaplar›n› yap›yordu. Çünkü, Bruno’nun bir dönem kendilerinden olmas›n› bir leke olarak görü-
biyografi
yorlard›. Temizlenmesi gereken bir leke… Kirli masalar›ndan pis hesaplarla kalkt›lar. Plan fluydu: Venedikli bir soylu, Bruno’yu davet edip bilimsel çal›flmalar›na güvenli bir ortam sa¤lamay› vaat edecekti. Öyle de yapt›. Tuzaktan habersizdi Bruno. Bir ihtimal, akl›ndan geçmifltir. Ama bafl›na gelebilecek her fleyi, çoktand›r göze al›yordu zaten. Kalk›p gitti Venedik’e. Ölecekse de vatan›nda ölmeliydi… Geldi ve bir süre sonra da, yakalan›p hapsedildi. Zindana at›lm›fl olmas› y›ld›ramad› Bruno’yu. Çünkü de¤il bu zindan ya da Venedik, dünya bile küçük kal›yordu onun ufku karfl›s›nda. Hal böyle oldu¤undan, o günefl görmez esaretinde bile, özgürdü. Deyim yerindeyse, bir özgür tutsakt› Bruno. Ve Engizisyonun sekiz hafta süren iflkencelerine direndi. Cellatlar›n iftiralar›n› reddetti. Düflüncelerini savundu ve boyun e¤medi. Papazlardan oluflan engizitörler, ifllerinde ustayd›lar. Ama hepsi boflunayd›. Bruno nedamet getirmedi, cellatlar›ndan af dilemedi ve bilimi savunmaktan vazgeçmedi… Venedikli engizitörlerin baflar›s›zl›¤›n› gören Papal›k, Bronu’yu Roma’ya getirtti. fianslar›n› deneyecek ve e¤er mümkün olursa, teslim alma baflar›s›n› kendi hanelerine yazacaklard›. Bunun için, tam alt› y›l boyunca u¤raflt›lar. Alt› koca y›l boyunca, Bruno’yu bilimsel düflünceler tafl›d›¤›na piflman ettirmek için, ellerinden geleni yapt›lar. Ama baflaramad›lar, teslim alamad›lar… Elbette, fiziken Engizisyonun elindeydi zaten. Ama bu, muktedirler için yeterli de¤ildi. ‹stedikleri zaman öldürebilirlerdi, ama bu haliyle gene de teslim alm›fl say›lmazlard›. Çünkü, esas olarak fikren teslim olmas›n› istiyorlard›. Bunun yolu ise, Bruno’nun kendi kendisini çürütmesi, dün savunduklar›n› bugün inkar etmesiydi. Engizitörler, Bruno’nun ateflini söndürmek için, nedamet getirmesini istiyorlard›. Ki ancak böylesi bir kusmuk içinde bo¤ulan Bruno’yu teslim alm›fl olurlard›. Fakat, yine baflaramad›lar: “… Tart›flmalarda Bruno’nun fikirlerini çürütebilecek bir filozof daha dünyaya gelmemiflti. O halde Bruno kendi kendisini çürütmeliydi. Ölümden önce, kendi ö¤retisini kendisi öldürmeliydi. Bilimi öven, savunan
Bruno’dan, herkesin gözleri önünde, sevgilisini bilimin yüzüne tükürmesini, onu lanetleyip ondan vazgeçmesini istiyorlard›. Ama Bruno’ya bunu yapt›rabilecek iflkence yoktu dünyada… Bruno bu son s›nay›fla çoktan haz›rd› zaten. Defalarca kendi kendisine flu sözlerle seslenmiflti: ‘Dayan, mert ol, cahillerin yarg›s› seni tehdit etse bile fikrinden dönme. Ifl›¤› karanl›ktan ay›rabilecek yüksek bir ak›l mahkemesi vard›r. Sad›k, vefal› tan›klar ve avukatlar senin davan› savunacaklar. Düflmanlar›nsa, kendi vicdanlar›ndan kendi cellatlar›n› ve senin intikam›n› alacak birini bulacaklar.’ ‹flte koridorda yine ad›mlar duyuldu. Kapa aç›ld›. Bruno’nun önünde Dominiken generali, ihtiyar bir papaz duruyordu. Papaz Bruno’ya ö¤retisinin din kurallar›na ayk›r› oldu¤unu kabul etmesini, yanl›fl fikirlerinden dönmesini bir daha teklif etti. Bruno, son derece büyük mertlikle cevap verdi: Fikrimden dönemem ve dönmek de istemem. Dönece¤im hiçbir fikir yok zaten…”4. Bruno’nun sözleri, Engizisyonun bu tarihsel davay› kaybetti¤ine dair, bir hüküm olarak yaz›ld› insanl›¤›n baht›na. Engizitörler’in kaybetti¤i gelecekti ve bunun yaratt›¤› tahammülsüzlükle aç›klad›lar, diri diri yakma karar›n›. Dinledi bu karar› Bruno ve sonra konufltu: “ Siz karar›n›z› bildirirken bile korkuyorsunuz ama ben, onu dinlerken korkmuyorum.” Tarihler 17 fiubat 1600’ü gösterirken, Roma’n›n Çiçekler Meydan›’n›n ortas›na odunlar, etraf›na da ahali y›¤›lm›flt›. Papa, kilise büyükleri ve çeflitli elçilerden oluflan muktedir zevat, yakma törenini izlemek için haz›rd›lar. Diri diri yak›lacakt› yine bilimin ›fl›¤› ve afl›¤›. Ama birazdan yükselecek atefller, yakanlar›n tarihsel yenilgisini de ayd›nlatacakt›. O gün orada toplanan güruh ve cellatlar, bu gerçe¤in fark›nda de¤ildi ama Bruno fark›ndayd›: “ … Ateflte diri diri yak›lmak suretiyle ölüme mahkum edilen Bruno, korkmadan insanlar›n gözlerinin içine bak›yor,
cellatsa yüzünü bir maske alt›nda gizliyordu. Odunlar tutuflturuldu. Yel, atefli körükledi. Alevler Bruno’nun ayaklar›na yaklaflt›, elbiselerini sard›. Papazlar dikkat kesilmiflti. Bruno hiç olmazsa bu son dakika da piflman olup fikirlerinden döner miydi acaba? Fakat umutlar› boflunayd›. Bruno aman dilemeyecekti. A¤z›ndan ne bir söz, ne bir inilti ç›kacakt›. Bruno bilincini kaybetmemiflti. Duydu¤u ac›y› bast›ran, iniltilerini a盤a vurmamas›na yard›m eden kuvvet neydi? Hayat›n›n bu son dakikalar›nda Bruno’nun ne düflündü¤ünü bilmiyoruz, ama çok daha önce, ölümünün kaç›n›lmaz oldu¤unu sezerek yazm›fl oldu¤u flu sözleri biliyoruz: “Zaferin elde edilebilir oldu¤unu düflünerek mertçe savaflt›m. Fakat ruhuma verilen kuvvet, bedenimden esirgenmifl… Yine de bende, gelecek yüzy›llar›n kabul edecekleri bir fley var. Gelecek kuflaklar: ‘Ölüm korkusu bilmezdi. Karakter gücü bak›m›ndan, herkesten yüksekti ve gerçek u¤runa savaflmay›, tüm yaflama zevklerinden üstün tutard›.’ diyecekler…” 5 Ve bu yaz›n›n son sözü malumdur: Bruno’ya selam olsun. Çünkü o, ölüm korkusu bilmeden gerçek u¤runa savaflt› ve yaflamaya devam ediyor. Yaflam›n ac›lar›na ve hazlar›na yenilmeyen karakteri ve kalbinin atefli, hakikat yolunu ayd›nlat›yor hala. Selam olsun Bruno’ya…
Kaynakça : 1 – Düflünce Tarihi – Syf:282. Orhan Hançerlio¤lu - Remzi Kitabevi. (4.Bask›) 2 - Age. Syf : 199 – 200 3 – fiair William Blake – Baco Temizlikçisi fliirinden 4 – ‹nsan Nas›l ‹nsan Oldu? - Syf : 530 – M. ‹lin – E. Segah – Say Yay›nlar› (12.Bask›) 5 – Age. Syf : 532 – 533
J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 23
fliir
bekleyece¤im ante popovski
Nâz›m Hikmet'e
Bir kay›na¤ac› alt›nda… Bir kay›na¤ac› alt›nda de¤il kay›na¤ac› üç yüz y›l yaflar yaln›zca! Bir kavak alt›nda… Bir kavak alt›nda de¤il kavak yedi yüz y›l yaflar yaln›zca! Bir ç›nar alt›nda… Bir ç›nar alt›nda de¤il ç›nar bin y›l yaflar yaln›zca! Bir kestane alt›nda… Bir kestane alt›nda de¤il… kestane üç bin y›l yaflar yaln›zca! Bir selvi alt›nda… Bir selvi alt›nda de¤il… selvi befl bin y›l yaflar yaln›zca! Bir y›ld›za¤ac› alt›nda Tanr› sürdürdükçe bekleyece¤im yaln›z kendim için beklemiyorum çünkü ayn› vücudun kemiklerinin nas›l birlefltiklerini görmeyi, bir de nas›l yüceldi¤ini ululu¤unda - Vatan›n!
Çeviri: Suat ENGÜLLÜ
24 | TAVIR | fiUBAT 2008
ay›n foto¤raf›
fiUBAT 2008 | TAVIR | 25
öykü
amerikan sarg›s› özgür sönmez
Sorars›n da o¤ul bu Amerikan bayraklar› niye sarm›fl dört yan› diye. Biz kazanmad›k m› kurtulufl savafl›n› diye. Vard›r bir cevab› elbet... Bak anlatay›m evlad›m, nas›l bir bela sarm›fl›z ki bafl›m›za sorma. Kendi ya¤›m›zla kavrulur, gül gibi geçinip giderdik etliye-sütlüye kar›flmadan, gönlümüz boldu bizim. Ne olduysa o kara günden sonra oldu. Sana bir hikaye anlatay›m da dinle. Hikaye dedi¤ime bakma sen dedesinin gülü, gerçektir, hem de yalans›z, dolans›z... Senin yafllar›ndayd›m. Tek ö¤retmenimiz vard› Cemal Hoca, ne iyi adamd›, köyden gönderdiler onu, kim bilir ne oldu sonra. Kap› çald›, Cemal Hoca’y› ça¤›rd›lar aceleyle. Biz durur muyuz, peflinden kofltuk camiye do¤ru. Vard›¤›m›zda, dedem Temelofl, Muhtar ‹zzet’le konufluyordu; “Yahu ‹zzet, böyle böyle, bir ordu geliyor; nedir acaba?” Omuzlar›n› çekti. “Hiç haberim yoktur Temelofl!” “M›r›k’›n orda durdular!” Gene omuzlar›n› çekti. “Derdi olmayan deve yetmez, Temelofl; bir dertleri var ki, geliyorlar; bekle!” Bir ordu otomobil, böylesini görmedik daha önce. Piknik yapmaya gelirdi üç befl kifli o kadar, bu gelifl öyle böyle bir gelifl de¤il. Vali, kaymakam, Amerikal› kad›nlar-erkekler dolufltu her tarafa. Bir yandan foto¤raf çekiyorlar, bir yandan anlat›yorlar. Pilot proje olacakm›fl bizim köy. Amerika’yla bizim hükümet anlaflm›fl köyümüze yeni icatlar getirceklermifl. Köyümüz örnek köy olacak, bütün millet Amerika’n›n dostlu¤unu görecekmifl. Köyümüzün Muhtar› ‹zzet Amca’yd› ama,
26 | TAVIR | fiUBAT 2008
Temelofl dedemin a¤z›n›n içine bakard› bütün köylü. Amerikal› kad›nlar evleri gezerken, tezekleri gördüler, çat pat dilimizi konufluyordu birisi, kötü kokmayan yakacak, modern evler yapaca¤›z diyordu.
na “Türkiye Amerika Dostluk Bahçesi” yazd›lar. Sonra sonra kap›s›na bekçi yerlefltirip kimseyi sokmad›lar içeri. Getirdikleri inekler öldü, tavuklar›n yumurtalar› fos ç›kt›. Köye bir bela indi ki sorma o¤ul.
Temelofl Dedem, içinden söylene söylene; “Gelen kad›lar›n, kaymakamlar›n verdi¤i ak›l hep ayn›! Hiçbiri bilmez senin a¤r›n›, döver ya¤r›n›! Hiç biz teze¤i yakmadan olabilir miyiz? Bahar söker sökmez tezek imecemiz bafllar. Kanc›klar toplafl›p çi¤ner, sonra kalburlay›p dizerler günün alt›na. Vururlar duvarlar. Yaz boyu kurur adamakall› derler ki, pis kokar. Derler ki, köyün yak›fl›¤›n› bozar. Deyen der ama ne amaca der? Bize sorsalar, biz deriz ki, tezeksiz olmaz! Pis de¤il, mis kokar! Köyün yak›fl›¤›n› bozmaz art›r›r daha!..” dedi.
Bizim okul da nasibini ald›, s›n›flara kulüp kuruyorlar. Bir tane 4 K kulüp kurdular, millet gülmekten k›r›ld›. Onlar diyor “4 K yani kafa, kalp, kol, kuvvet” Bizimkiler diyor, yok öyle de¤il “4 K, köylünün kalk›nmas› k›yamete kald›”, al sana dört tane K!..
Sonra Temelofl Dedem, Vali Bey’e döndü; “Yani demek isterim ki, Türk’ün büyük Amerikan dostlar› üzülmesin. Oturup Ankara’da keyiflerine baks›nlar. Biz burda iyiyiz. Memnunuz hal›m›zdan, çulumuzdan! Merdiven basak basak. Dün öyleydik, bugün öyleyiz. Yar›n bir türlü daha oluruz. Gün do¤madan neler do¤ar. Demek isterim ki, kendi yaram›z› kendi saranlardan›z, bir namus yoluna ölenlerdeniz.” Vali sinirlendi, olmaz dedi, bu proje olacak, söyleyin köyünüzün neyi eksik, ne istersiniz. Düflündü tafl›nd› köylü bir fley istemedi önce. Sonra bakt›lar olaca¤› yok, dediler flu köyün önündeki tepeyi kald›r›n, köyün yelini kesiyor. Laf›n k›sas› dozeri kamyonu geldi silme sildiler tepeyi. Düzlük bir arazi oldu. Sona oraya “Faynap›l” a¤açlar› dikti Amerikal›lar. Amerika’lardan inekler, tavuklar getirdiler. “Faynap›l” bahçesinin etraf›n› çevirip, kap›s›-
Köyün tad› tuzu, huzuru kaçt› anlayaca¤›n, örnek köy olaca¤›m›za, maskara olduk öte köylere. Bu iflte bir yanl›fll›k var diyor köylü, Amerikal›lardan önce Tulu¤ Pafla diye eski bir pafla payl›yor köylüyü; “Y›lmak yok! U¤rafl›p baflarmak flart! Amerika’da olan burda neden olmas›n? Ben diyorum, belki a¤açlar sizin topra¤› sevmedi...” Adam bunu deyince Temelofl Dedem, öfkeden titremeye bafllad›; “Hay›r, hay›r! Bu sözünü fliddetle reddederim! Yüre¤imle, bafl›mla, gövdemle reddederim! As›l bizim toprak bu a¤açlar› sevmedi Tulu¤ Pafla! Sen etti¤in sözü biraz düflün!.. Yahu, vaktiyle sen bir ordu paflas›yd›n. Ordu paflalar› her vakit Türk’ü yüksek tutar. Bu kalkm›fl, Amerikan’› yüksek tutuyor!" dedi. Amerikalardan yeni inekler getirdiler, onlar da hastaland›, baytarlar getirdiler çare bulamad›lar. Y›llar geçti, “faynap›l” a¤açlar› ne çiçek verdi, ne meyve. Bizim köylüye sordular, siz olsan›z ne yapars›n›z diye, Amerikan a¤ac›ndan, ne anlar›z biz dediler. Öte köyde bir hoca vard› bilse bilse o bilir diye oraya gitti köylü. Hoca korkmufl, bu hayra alamet de-
öykü
Resim üste gelmifl. Aa! ‹ki kol! Bileklerde bayraklar! Bayraklar el s›k›yor! Biliyorum ben bu resmi! Bahçenin kap›s›nda var, gelip giden otomobillerde var. Bebelere içirdikleri süttozunda var!” diye ba¤›r›r ça¤›r›rm›fl hemflireye. Çok çektirmifller çok. Can›n› zor kurtarm›fl, kendini köye zor atm›fl. Temelofl Dedem köye gelince, köylünün hali dumand›. Amerikal›lar›n da¤›tt›¤› bu¤day topra¤› öldürmüfltü, o sene ne bu¤day, ne un gördük anlayaca¤›n. Muhtar ‹zzet, Temelofl’u görünce kurtar›c› gibi kofltu geldi bizim eve. Ard›ndan bütün köylü ak›n etti. Amerika’n›n büyük bakan› gelecek, temiz tutun diye tembihlemifl Vali, diye anlatt›lar Temelofl’a. Ama kimseden ç›t ç›km›yor. Temelofl bakt› olacak gibi de¤il, üç tane delikanl›ya ses etti, ip al›n elinize, bekçileri ba¤lay›n, yar›na bir toz kalmas›n Amerikal›lardan, diye bütün köy dald› bahçeye. Bayram yeri gibiydi, bütün “Faynap›l”lar› kesip yakt›lar, Amerikan ah›r›n› y›kt›lar, yerinde yeller esiyordu art›k. Sonra kap kacak ne varsa topra¤› doldurup, doldurup tafl›d›lar aktepenin yerine. Kimse uyumad› sabaha kadar. Ertesi gün, vali, kaymakam, Amerikal›lar›n bakan› hep geldiler. Bir de ne görsünler ortal›k toz duman. Muhtara yanaflt› vali, ne yap›yorsunuz, dedi? Muhtar cevap verdi, “Tepemizi yap›yoruz, burda bir aktepemiz vard› onu yap›yoruz.” dedi. Çok öfkelendi vali, burnundan soluyordu;“Bunu size b›rakmayaca¤›m!” dedi ‹zzet’e. “Akflama jandarmalar› gönderece¤im! Akflama kadar yap›p tamam edin tepenizi...”
¤il demifl köylülere; “Çok arad›m evlad›m! Dört kitab›n alt›n› üstüne getirdim, Amerika diye bir kavme tesadüf edemedim! Edemeyince, sabun mu gömmüfller, muska m› yapm›fllar, bulamad›m evlad›m! Kitaplar alm›yor evlad›m bu senin Amerika’y›... Tevekkeltü teallallah! Gaibillallah! Bu hususta asla bir cevaba yetkili de¤ilim evlad›m! Çok karanl›k. Günaha girmekten korkar›m. Hiçbir iflaret yok görünürde...” demifl. Sonra Temelofl Dedem, gizlice “Faynap›l” bahçesine girdi, b›ça¤›n› ç›kard› cebinden. Nas›l bir a¤açm›fl bu diye bir dal koparmak için b›ça¤› dald›rd›¤› gibi elinde kald› dal. Bunlar›n içi kovan, özü mözü yok, nas›l çiçek meyve versin. Derken Bekçi Danac› Arif ensesinde bitti dedemin. Bir dövdü bir dövdü Temelofl’u sorma, bafl›n› yere yere çalm›fl. Ondan sonra bafl›nda bir burgu döndü durdu, dizinin çürü¤ü iyileflmedi aylarca. Amerikal›lar›n flefi, bu böyle olmaz, Temelofl’u tedavi ettirece¤iz dedi. Sonra ald›lar, götürdüler Amerikan hastanesine. Bir ay m›, iki ay m› kald› orada. Bafl›ndaki burgu döndükçe dönmüfl, baca¤›ndaki yara çürüdükçe çürümüfl. Baca¤›na bir sarg› sararm›fl hemflire övüne övüne, sonra da Temelofl’a göstermifl ne güzel sard›m diye ; “Dikkatli bak›nca sarg›n›n ucunda bir resim gördüm.
‹zzet sab›rla bakt› ilin valisine. “Olup bitenleri yarg›çlara anlat›r›z!” dedi. Elinin iki parma¤›yla bir iflaret yapt›. “E¤er Türkiye’de cük kadar adalet varsa, yarg›çlar derdimizi anlar!” dedi. Yutkundu. “Anlamazsa... girer cezaevine yatar›z! Yatmad›¤›m›z cezaevleri mi Vali Bey’im?” Temelofl, ‹zzet’in yan›nda dikiliyor. O da yutkundu; üç çatal bir sesle, “Bizi cezaevlerine att›r›rsan, tepeyi bebelerimiz tamamlar! Bu köy tepesiz kalmaz Vali Bey’im!...” dedi. ‹flte o¤ul, o günden sonra, bu Amerikal›lar gelmedi köye bir daha, ama memlekete iyice yerlefltiler. Bu hikayenin tamam›n› oku da ibret al, biz yedik o lokmay› zor ç›kard›k, sen sen ol ç›karamayaca¤›n lokmay› yeme. Bunlar benim akl›mda kalanlar, merak ettiysen, yaflananlar›n hepsini, köye sonradan gelen ö¤retmen Fakir Baykurt “Amerikan Sarg›s›” kitab›nda yazd›. Oku, oku da Amerika bafl›m›za ne belalar sard› iyice belle, gözünü dört aç.
******** t›rnak içi al›nt›lar; Fakir Baykurt / Amerikan Sarg›s›.J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 27
tiyatro
bernarda alba’n›n evi gülnaz b›çakç›
“Bernarda Alba’n›n Evi”, 1936’da, 37 yafl›ndayken Franco’nun paramiliter-faflist güçleri taraf›ndan kurfluna dizilen ‹spanyol ozan› ve tiyatro yazar› Fédérico Garcia Lorca’n›n eseridir. Çok yönlü trajedi olarak adland›rabilece¤imiz oyun 1930’larda, Endülüs’te bir kasabada geçer. Oyunun konusu k›saca flöyledir: Bernarda Alba, ikinci kocas›n›n ölümünden sonra sekiz y›ll›k yas ilan eder. K›zlar›n›n d›flar› ç›kmas›n› yasaklar. Bu zorbal›k ve bask› alt›ndaki k›zlar ablalar›n›n niflanl›s›n› severler. Bu durum do¤ald›r ki bir çarp›kl›¤› ifade eder. Lorca, asl›nda burada da, k›zlara da-
yat›lan despotik yaflam düzenin, ahlaki baz› dejenerasyonlara yol açabilece¤ini anlat›r. Oyuna dönersek; bir nevi hapishane yaflam›na mahkum edilen k›zlardan en küçü¤ü bu koyu bask› rejimine baflkald›r›r ve her fleyi, ölümü bile göze alarak ablas›n›n niflanl›s›yla birlikte olur. Bunu ö¤renen anneleri, en büyük k›z› Angustias’›n niflanl›s› Pepe’yi vurur. En küçük k›z Adela, Pepe öldü zannederek can›na k›yar. Oyun aile ve toplumda, kad›nlara uygulanan bask›n›n felaket sonuçlara yol açaca¤›n› gösterir. “Bernarda Alba’n›n Evi” adl› oyun bir kad›n
oyunudur. Sahne üzerinde hiçbir erkek görünmez. Yaln›zca, Adela’n›n ölümüne neden olan Pepe’nin varl›¤›, sürekli kendisinden söz edildi¤i için hissedilir. Yani sahnede görünmez ama vard›r. Oyun, despotlu¤u ve neden oldu¤u felaketleri göstermek için yaz›lm›flt›r. Despotlu¤un insan yaflam›n› nas›l zindana çevirdi¤ini belirtir. Despotlu¤un ve bask›n›n insan ruhunu nas›l yaralad›¤›n›, insanlar› birbirine düflürdü¤ünü, ruhlar›n› karartt›¤›n›, despotluk yüzünden yaflat›lmayan sevgilerin ve duygular›n kötü sonuçlar›n› ortaya koyar. Oyunda despotizmi temsil eden Bernarda Alba: “Sekiz y›ll›k yas süresince, sokaktan hava s›zmayacak içeri. Kap›lar, pencereler tu¤layla örülmüfl gibi davranaca¤›z. Babam›n evinde de böyle olmufltur, dedemin evinde de...” (I.Perde). Bernarda Alba oyunun sonunda k›zlar›na a¤lamay› yasaklayacak kadar despotlu¤u ilerletir: “A¤lamak yok. Ölüme sessiz katlanmak gerekir, ba¤r›na tafl basarcas›na. Susun!” (III.Perde). Bernarda Alba dedikodulardan sak›nmak için de k›zlar›na bask› yapar. “Komflular kulaklar›n› duvarlara yap›flt›rm›fllard›r flimdi.” (II. Perde). Oyun feodal bir fliddetin hüküm sürdü¤ü
28 | TAVIR | fiUBAT 2008
tiyatro
bir yerde geçer. Yazar, oyunun geçti¤i toplumsal yap›n›n feodal fliddetini vurgulamak için d›flar›da meydana gelen bir kad›n tafllama olay›n›, bu olaya gidip bak›p gelen ve evde bafl hizmetçi gibi çal›flan La Poncia’n›n a¤z›ndan verir. La Poncia: “Librada’n›n k›z›, flu evlenmemifl olan, çocuk do¤urmufl, kimden oldu¤u da belli de¤ilmifl! ... fiimdi k›z› öldürmek istiyorlar. Boyuna sürüyorlar sokaklarda; yollardan zeytinlikler ötesinden erkekler geliyorlar, onlar ba¤›rd›kça yer yerinden oynuyor”. (II. Perdenin sonu) Bizim ülkemizde oldu¤u gibi, oyunda da feodal despotluk hep namusu korumak için yap›l›r. Töre cinayetleri denilen kad›n katliamlar› hep ailenin namusunu temizlemek için ifllenir. Oyunda Bernarda Alba da kat› bir namus bekçisidir. Evlilik d›fl› çocuk dünyaya getiren kad›n›n ölümünü canice sözlerle onaylar: “Zeytin sopalarla, kazma saplar›yla gelsinler, gelsinler de gebertsinler!...Günah iflledi¤i yerde k›zg›n demirle da¤las›nlar!. (II. Perdenin sonu)... der. Üstelik, Bernarda Alba oyunun sonunda kendisini öldüren k›z›n›n ölümü karfl›s›nda üzülece¤i yerde, “Kesin ipi, k›zo¤lank›z öldü benim k›z›m. Baflka bir odaya kald›r›p k›z gibi giydirin. Kimse bunun sözünü etmeyecek. K›zo¤lank›z öldü...” (III. Perde, oyunun sonu) diyecek kadar hastal›kl› bir namus anlay›fl›na sahiptir. Bernarda Alba da tüm despotlar gibi, o sert görünümüne ra¤men asl›nda korkakt›r. Evinde olan bitenleri görmezden gelir. Onu La Poncia uyar›r ama o yine de olaylar›n üzerine gidece¤ine gerçekler karfl›s›nda gözlerini kapat›r. La Poncia ona flöyle der: “Denize gücün yetmedi mi, en iyisi arkan› dönüp hiç bakmamak.” (II. Perde) Bernarda Alba’n›n evi karanl›k bir despotlu¤un hüküm sürdü¤ü tüm yerler gibi zindan gibidir. K›zlar için dayan›lmaz koflullar vard›r. Umutsuzluk a¤›r basar:
“Amelia (Magdalena’ya): Ayakkab›n›n ba¤› çözülmüfl. Magdalena: Ne olacak? Amelia: Üzerine basar düflersin. Magdalena: Biri eksilmifl olur!” (I. Perde).
Adela (H›rs›ndan a¤layarak patlarcas›na): Al›flmayaca¤›m iflte! Beni kapatamazlar içeri! Benim derim de sizinki gibi olsun istemiyorum. Yar›n yeflil fistan›m› giyip gezmeye ç›kaca¤›m soka¤a. D›flar› ç›kmak istiyorum ben!” (I. Perde)
Despotluk düzenlerinde insanlar ço¤u zaman hata yaparlar. Birlik olup despota karfl› birlikte mücadele edecekleri yerde birbirlerine düflerler, birbirleriyle kavga ederler.
Bernarda Alba’ya karfl› ç›kmaya cesaret eden bir kifli daha vard›r oyunda. O da Bernarda Alba’n›n seksen yafl›ndaki annesi Maria Jozefa’d›r.
Oyunda da en küçük k›z kardefl Adela’yla Martirio sürekli birbirleriyle çekiflirler. Martirio da Angustias’›n niflanl›s› Pepe’yi sever ve onu Adela’n›n elde etmesine dayanamaz. K›skançl›k onu günden güne zehirler ve kardefline öylesine düflmanlafl›r ki onun ölümüne neden olur. Martirio (Adela’ya): “...Yüre¤im öylesine kötü bir güçle dolu ki, elimde de¤il, bo¤uyor beni.” (II. Perde). Zorbal›¤›n ve despotizmin oldu¤u yerde tabi ki isyan da olur. Bernarda Alba’n›n Evi’nde isyan bayra¤›n› ilk çeken Bernarda Alba’n›n en küçük k›z› Adela’d›r. Adela Bernarda’n›n düzenine bafl›ndan beri karfl› ç›kar.
“Maria Jozefa: Susmayaca¤›m iflte, susmayaca¤›m! fiu evlenmeye can atan, yürekleri pas tutmufl, erkeksiz kad›nlar› görmek istemiyorum ben; ben kendi köyüme gitmek istiyorum. Evlenecek bir erkek, bana mutluluk verecek bir erkek istiyorum ben, Bernarda!” Adela isyan ateflini ve özgürlük tutkusunu Pepe’ye duydu¤u aflkta somutlaflt›r›r. Pepe’ye duydu¤u sevginin kendisini özgürlefltirece¤ine inan›r. Ve bu güçle ölümü bile göze alarak annesinin onlar için yapt›¤› esaret prangalar›n› k›rarak, karanl›k zindandan kaçmak ve özgürleflmek ve sevgisini gerçeklefltirmek ister. Adela, bir amaç için dövüflenlerin hepsi gibi cesur ve gözüpektir. Hiçbir fleyden sa-
fiUBAT 2008 | TAVIR | 29
tiyatro
Akl›n› yitirmifl ve hep evlenmek isteyen Maria Jozefa’y› canland›ran Bercis Fesci de rolünün hakk›n› veriyor. Hizmetçiyi de kontrol eden, evi çekip çeviren ve Bernarda’n›n s›k s›k hizmetçi diye afla¤›lad›¤› La Poncia’y› oynayan Sevil Ak›’y› da kutlamak gerekir. Halktan bir kad›n›n ak›ll›l›¤›n› ve sa¤ duyusunu, gözlem gücünü ve Efendisi Bernarda Alba’ya karfl› s›n›f kinini zekice yans›tmaktad›r. Bernarda Alba rolündeki Ayça Tel›rmak ise canland›rd›¤› despot kiflili¤i biraz daha sert bir biçimde vurgulayarak verebilirdi. Dekor koyu bir zindan ve despotluk rejiminin sürdü¤ü yere ters düflse de, metinde belirtilen gibi bembeyaz duvarlar› olan, ayd›nl›k bir salonu, zaman zaman da yine bembeyaz duvarl› ayd›nl›k bir avluyu belirtir. k›nmaz.
ülkemizi mi anlat›yor?” dedirtecek kadar bize yak›n bir oyundur.
“Adela: ...Bu çat› alt›nda ölüm gördüm de, yine durmad›m, hakk›m›, benim olan› ara- ‹stanbul fiehir Tiyatrolar›’nda sergilenen oyunun, oyuncular› rollerinin hakk›n› vermaya ç›kt›m.” (III. Perde). mektedirler. Özellikle Adela rolünü canlanOyunun sonunda Adela intihar eder. Marti- d›ran Asl› Altaylar’›n performans› iyidir ve rio Adela’n›n samanl›kta Pepe’yle birlikte rolünün hakk›n› verir. oldu¤unu söyler. Bernarda Alba tüfe¤ini al›p ç›kar. Silah sesleri duyulur. Martirio Martirio rolünü baflar›yla canland›ran Öziçeri girer ve “Pepe el Romano’nun ifli ta- lem Türkad’› da kutlamak gerekir. Martirio mam.” der. Adela sevdi¤i adam›n öldü¤ü- karmafl›k bir kifliliktir. nü zanneder ve kendisini asar. Bir erkek taraf›ndan hayal k›r›kl›¤›na u¤raOyun bizim ülkemizdeki kad›n intiharlar› d›¤› için erkek düflman› olmufltur. “Onlarüzerine ciddi bir biçimde düflünmemizi dan uzak durmal›.” der. Ama Pepe’yi büyük sa¤lar. Kad›n intiharlar›n›n nedenlerinden bir tutkuyla sever ve Pepe’nin sevgilisi olan ço¤u Adela’n›n intihar› gibi bask›, evden ç›- Adela’y› ölüme sürükleyecek kadar düflkarmama ve sevdi¤inden ay›rma ve namus manca bir k›skançl›kla doludur. korkusudur. Adela’n›n yapt›klar›n› annesine söyleyerek Tüm bu nedenler feodal-despotik düzen- kardeflinin can›na k›ymas›na neden olur. La lerde görülür. Biz de, Güneydo¤u ve özel- Poncia’n›n da dedi¤i gibi “O en kötüsü. A¤› likle Batman’da meydana gelen kad›n inti- kuyusu” dur. harlar›n› inceledi¤imizde en önde gelen nedenlerin, genç k›zlar›n evlerinden ç›kma- Özlem Türkad böyle karmafl›k bir kiflili¤i s›na izin vermeme, dedikodu korkusu, sev- sahnede baflar›yla canland›r›yor. Martirio di¤inden ay›rma, sevmedi¤i insanla zorla k›zlar›n içinde en sade giyimlisidir. Her fleyevlendirme ve sakat bir namus tabusu ol- den elini aya¤›n› çekmifl bir görüntüsü vard›r ama iç dünyas›nda çok büyük tutkular du¤u görülür. ve k›skançl›klar tafl›r. Bu yüzden Lorca’n›n oyunu “Acaba bizim
30 | TAVIR | fiUBAT 2008
Avluda sol tarafta,akl›n› yitirmifl ninenin zaman zaman kapat›ld›¤› ve Adela’n›n intihar›n› gerçeklefltirdi¤i has›r ya da bambudan yap›lm›fl küçük vagona benzeyen bir araba duruyor. Bu araban›n baflka bir ifllevi daha var. Adela ve Martirio bunun tepesine ç›k›p d›flar›y› gözlüyorlar. Ifl›k parlak ve beyaz mekana uygundur. Oyunun sonunda, Adela’n›n intihar›ndan sonra içli bir bayan sesinin söyledi¤i tüyler ürpertici flark›, trajik sonun ac›s›n› artt›r›r. Ayr›ca, yap›lan orijinal bir fley daha var. Oyun bafllamadan ve oyun aras›nda hoparlörlerden Lorca’n›n fliirleri okunuyor. Bunlar izleyicinin Lorca’n›n dünyas›na girmesini sa¤l›yor. “Bernarda Alba’n›n Evi” isimli oyun evde genç k›zlara ve kad›nlara yap›lan bask›lar›n ne büyük felaketlere yol açt›¤›n› gösteriyor. Bu nedenle, izledikten sonra, insan keflke bu oyun feodal ve despotik de¤erlerin hüküm sürdü¤ü ve kad›n intiharlar›n›n yo¤un bir flekilde yafland›¤› yerlerde gösterilse diyor.
hapishaneden
beklerken günay deniz
Bir kartanesi usul usul avucuna düflmüfl, avucunun s›cakl›¤›yla ›l›k ›l›k eriyordu. Kirpiklerinin ucundan sarkan kar tanecikleriyle a¤›rlaflan gözkapaklar›n› kald›r›p, y›ld›z y›ld›z ya¤an kar tanelerini izliyordu. Üflümek akl›na bile gelmiyordu. Ç›plak avuçlar›na düflen kar yald›zlar› hiç erimesin, öylece avucuna iflli kals›n istiyordu ama eriyorlard› iflte. Uzun zaman olmufltu a¤›r ad›mlarla kar y›ld›zlar›na efllik ediyor oluflu. ‹çine akan bir flark› söylüyordu. Nereden diline doland›¤›n› bilmeden söylüyor, söyledikçe ›l›k ›l›k içi ›s›n›yordu... Geldi, bir kayaya çarp›p durdu. “Neredeyim?” diye soruyordu kendi kendine, istemeden geldi¤i yerde, gözlerini iyice k›s›p uzaklara bakarak. Uzaklarda tepeleri sis alm›flt›. Karl› da¤, apak sisin içinde belli belirsiz görünüyordu. Kar ya¤›fl› kesilmiflti ve kocaman bir sessizlik kapl›yordu ortal›¤›. ‹flte oradayd›; sisin içinde kaybolan da¤›n yamac›nda. A¤›rdan a¤›rdan uyuflan ayaklar›, önünde sis ve o kocaman, her yan›n› saran sessizlik,
ayaz-beyaz bir karanl›k... Ürktü, üflüdü o an. Nas›l olmufltu da ayr› düflmüfltü onlardan? Düflünüyordu. Düflündükçe öfkeleniyordu, öfkesinden iyice ay›k›yordu. Elini cebine dald›rd›, uyuflmufl parmak uçlar›yla kibrit kutusunu kavrad› s›k›ca. “Bir atefl yakmal›.” H›zl› hareketlerle kuytu bir köfleyi ayaklar›yla aç›yordu. Açarken de, “Gelmifller aram›fllar ve de bulamam›fllard›r.” diyor, kendi kendine k›z›yordu. H›zl›ca topra¤› açt›. A¤açlar›n, karlar›n› ç›rp›p, kuru dallar›n› k›r›p, al›fl›lm›fl hareketlerle atefli haz›rlad›. Herkese da¤›t›lan bir parça lastik geldi akl›na, çantas›na elini dald›r›p lasti¤i bulunca sevindi. Tutuflan ateflin yal›mlar› minik minik dalgalan›yordu sisin içerisinde. Is›nd›kça parmak uçlar› ac›yordu. Ya¤an kar her yeri ayn›laflt›rm›fl; sanki bütün izler, iflaret diye bekledi¤i fleyler kocaman bir silgiyle silinmifl gibi geliyordu ona. Hele de sis burnunun dibine kadar gelmifl, elini kolunu ba¤lam›flt›. Ya-
k›nlardan kurt ulumalar› duyuluyordu. S›k›ca kavrad› elindekini. “Sürüsünden kopan› kurt kapar.” diye geçiriyordu içinden. “Ama ben koyun de¤ilim ki” diye kendini tersledi. Kendi içinden yan›tlar›n› bulunca cevaplar›n›, sevindi. “Üflümeyesin atefle yaklafl.” diyordu biri. Di¤eri, “Sen hastas›n...” diyerek battaniye örtüyordu omuzlar›na. Kocaman bir el vard› aln›nda, “Vay imans›z niye demiyorsun, bak hele nas›l da ateflin yükselmifl.” Tüm bu konuflmalar evvelki akflamdan zihninde kalanlar. Bütün gün üzerine titremifllerdi, akflama do¤ru yürüyebilece¤inden, iyi oldu¤undan emindi. “‹yi oldu¤undan emin misin?” diye soruyorlard›, her seferinde dimdik duruyor, biraz da öfkeli bir flekilde “evet” diyordu. Ama yürüdükçe bacaklar› yalpalad›, sezdirmemek için az sapt›. Hasta diye çantas›na çok az fley koymufllard›, çantas› bofl denecek kadar hafifti. Sisten önündekini zor seçiyordu. Kulaktan kula¤a “aran›zdaki me-
fiUBAT 2008 | TAVIR | 31
hapishaneden
safeyi daralt›n” komutu geldi. Kula¤›nda kalan son s›cak sesin o ses oldu¤unu biliyordu. Sonras› flafak sökmeden tipi boran, bir f›rt›na, ak bir karanl›k gün ayd›nlan›yordu iflte. Ve yaln›zd› bu yamac›n k›y›s›nda. Y›ld›z y›ld›z ya¤an karlar avucunda eriyordu. Çok bir vakit geçmedi¤ini, vücudunun s›ca¤›ndan anl›yordu. “Hareket etmeliyim” diyerek yürümeye o zaman bafllam›flt›. fiimdi... Küçülen ateflin bafl›nda ayakta duruyor, kar taneleriyle a¤›rlaflan göz kapaklar›n› zar zor kald›r›yordu. Sanki gözlerinden annesi öpüyordu. Sonra küçük bir k›z gelip yana¤›ndan öpüyordu; “Gitmeyin bu gece çok kar var, hem de uçuyorlar yürüyemezsiniz.” diyordu küçük a¤z›ndan büyük büyük laflar ederek. Küçük k›z biraz mahçup, oca¤›n karfl›s›na geçiyor, yana¤›na ateflin s›ca¤› ›fl›¤› vururken “Ama siz üflümezsiniz.” diye ekliyordu sözlerine... “Böyle s›cak fleyler düflünürsem, uyuyaca¤›m besbelli. Öyle bedava gitmek yok.” S›yr›ld› dald›¤› düfllerden. Ne fena fley yolunu kaybetmek, zaman içinde yaln›z kalmak, önünde, ard›nda, yan›bafl›nda o s›cak soluklar›n olmamas›, s›cak sözcüklerin kula¤›na çal›nmamas›, uyuyup kalacak olsa uyand›racak kimsenin olmamas› ne fena fley... Ne fena fley yaln›z kalmak. “Biz da¤lara bahar için ç›kt›k, bu ne k›flt›r böyle”... Bu espriye ne çok gülmüfllerdi atefl bafl›nda, hat›rlay›nca yine güldü. Daha ayr› düfleli bir gün bile olmam›flt› ama nas›l özlü-
yordu her birini. Bir daha görememe fikri akl›na geldikçe, akl› bafl›ndan ç›k›yordu. fiafl›las› ayr›nt›lar geliyordu akl›na. Halbuki hep unutkan oldu¤unu düflünürdü. Unutmak; bolluk içindeyken belle¤in seçim yapmas›ym›fl demek. fiimdi haf›zas›ndaki her zerre de¤erli, unutma lüksü yoktu. K›y› bucak belle¤ini didik didik yap›yordu. Ara ara duydu¤u seslerin, içinden mi d›flar›dan m› geldi¤ini kar›flt›r›yordu. Sanki hemen yamaçta bir köy vard› da, kar, sis köyü kapatm›flt› da orada s›cak sesli bir fleyler k›m›ldan›yor titreflimini ayak taban›nda hissediyordu. Kaç köye gitmiflti ayak tabanlar›na bu s›cakl›kla, bu karl› yollar› aflarak. Evlerin kap›s› aç›l›nca önce gülüfllerle, sar›lmalarla kendine gelifllerini düflünüyordu. Bekleniyor olmak ne güzel fleydi, ama bekliyor olmak da en a¤›r fley. Yine de güzeldi beklerken beklendi¤ini bilmek. En büyük tasas› onu ararlarken bafllar›na bir fley gelmesi idi. Korku filmi senaryolar›n› aratmayacak fleyler geliyordu akl›na. Kocaman 盤lar, aç kurt sürüleri, sinsice uyutan so¤uk... Sanki hepsi ondan uzak, sevdiklerine yak›nd›. Çekip kendine almak istiyordu tüm tehlikeleri. Uluyan kurtun zamans›zl›¤›na da bir diyece¤i yoktu. Nas›lsa da¤ onun da da¤›, da¤›m›z› paylafl›r›z. Onun ateflsiz üflümeme avantaj› varsa, kendisinin de atefl yakma avantaj› vard›. Bunlar› düflünüp kafa-
s›nda bir eflitleme yap›yordu. Nas›lsa bu kurtlar gerçek kurtlar. Hatta bilseler: Bilmem hangi büyük büyük annelerinin, bilmem hangi “insano¤lu”nu büyütüp, insanl›¤›n bafl›na musallat etti¤inin rivayet olundu¤unu, kahrolurdular ve asla sahiplenmezdiler öyle bir fleyi. Kurt olmas›na kurt ama, öyle çetrefilli ifllerde yoktu. Kendi bo¤az toklu¤uydu o kadar. Olan olmufl, kurdu bile dile getiriyor, onun a¤z›ndan bir sürü fley söyletiyordu. Kurt savunma yap›yordu, “Ne Asenas› uuuu... ay›pt›r bu bir iftira.” diyordu. Kara bataç›ka yürüyordu, öfkeli öfkeli, k›r›lm›flt› bir kez insano¤luna, “Benzete benzete neye benzettiler.” diye köy yoluna düflmüyordu. Düflse idi, izine güvenip yola koyulabilir miydi? Aç ise köye gidiyor olabilirdi, ya tok ise öylesine dolan›yor da olabilirdi. Bir kurdun pefline tak›lmak ona pek ak›l kar› gelmiyordu. “Gelecek bulacaklar beni.” Bunu dedi mi içinden rahatl›yordu. “Gelip bulurlar.” diyordu ama bunun nas›l›n› bilmiyordu. Yürüse!... Onu da bilmiyordu ne tarafa diye... Akl›nda kalan tek fley, küçük bir tepeye t›rman›yor olduklar›yd›. O tepenin, önündeki tepe oldu¤unu düflünüyor, buna kendini inand›r›yordu. O tepenin yamac›ndan ayr›l›rsa onu gelip bulamayacaklar›n› düflünüyor oldu¤undan, oradan hiç ayr›lm›yordu. Tipinin durmufl olmas› umudunu büyütüyordu. Ayakta durmas› giderek zorlafl›yordu. Yüzünden akan terler çenesinde toplan›p so¤uyor, yere daml›yordu. Diflleri birbirine vurup t›k›rd›yor, gözlerinin içi ateflteymiflçesine yan›yordu. Bir tutam fleker ald› çantas›ndan, tedari¤iydi tuz, fleker. Plastik barda¤›na kar doldurup közlere biraz yak›n bir yerlere yerlefltirdi, bir gözü ›s›nd›kça di¤erini çevirdi. Kar iyice eriyince içine flekeri sald›, küçük bir dal parças›yla bardakta flekeri eritiyordu. Bir yandan da yumula yumula közlerin üzerine e¤iliyordu. Üflüyor muydu, yan›yor muydu, bunun kendisi de fark›nda olmuyordu. Üflüyen kendisi de¤ilmifl gibi, puflisine sard›¤› bir topak kar› yanan aln›na koyuyordu. “O kocaman el olsa flimdi aln›mda...” diye içinden geçiriyordu. Kar› yanan aln›na bast›r›rken... Düflünürken titremesi biraz kesilir gibi
32 | TAVIR | fiUBAT 2008
hapishaneden
kar›yordu. Onlar› izledi uzun say›labilecek bir süre. Saate vurulsa belki de k›sa bir süre olurdu, ama beklenen zamanlar› saat ile ölçmek zordur.
oluyordu. Il›k flekerli suyu yudumlarken biraz daha rahatl›yordu. Sisin de etraf›nda aç›ld›¤›n› farkediyordu. fiekerin tad›nda bakt›¤› tepe, art›k ona daha bir tan›d›k geliyordu.
yine korkar benden.” diye geçiriyordu içinden. Umutlu bir gülüfl yay›l›yordu yüzüne, sis iyice aç›l›yordu. Bembeyaz da¤lar, donmufl su yataklar› üzerinden ›fl›kl› bir günefl boy veriyordu.
Gözlerini k›s›p, e¤iliyor iyice görmeye çal›fl›yordu. E¤ilmesiyle çatlayan dudaklar›ndan ince ince süzülen kan ufak damlalar halinde kar›n üzerine daml›yordu ve küçük k›rm›z› noktalar olufltuyordu. Kanayan duda¤›n› dert etmedi, zaten so¤uk, ac›y› dindiriyordu. K›rm›z› noktalar› ufak bir sopayla kara gömdü, so¤uk parmak uçlar›yla duda¤›n› bast›r›yordu. Kan›n s›ca¤›n› parmaklar›n›n ucunda hissedince irkiliyordu. Akl›nda, avuç içini yoldafl›n›n yaras›na bast›r›rkenki hali vard›: Elinin alt›nda akan k›pk›rm›z› kan› durduram›yor, bast›rd›¤› tamponun rengi k›rm›z›ya döndükçe, titriyordu tepeden t›rna¤a. Yaral› yoldafl› gülüyordu: “Korkma ölmeyece¤im, benim kan›m zaten çoktu, biraz›n› ondan topra¤a gönderiyorum” diyordu zor duyulur bir sesle. “B›rakmam zaten b›rakmam” diyordu o da az duyulur bir ses ile. Avucunun içinde kan hayat s›ca¤›nda, ölümü kovuyordu göz uçlar›yla, “Çek git buradan çek git” diye bir de azarl›yordu. “Kiminle konufluyorsun?” diye sorduklar›nda tabi “ölüm ile” demiyor omuz silkiyordu. Gecikmifl bir övünçle “Nas›l da korkutmufltum o zaman ölümü,
Gün ›fl›¤›yla beraber karlar›n ›fl›lt›s› da gözlerine doluyordu. Görebilmek için gözlerini iyice k›s›yordu. Hala yan›yordu gözleri, yine ç›k›p geleceklerini bekledi¤i tepeye çevirmiflti gözlerini, bak›yordu. Dizlerinin ba¤› iyice çözülünce, köze durmufl ateflin bafl›na çömeldi. Güneflin yakan ama ›fl›mayan bir hali vard›. Ama onun için önemli olan, o tepeyi görüyor olmakt›. Tepeye ç›k›p orada beklemeyi geçiriyordu akl›ndan, sonra bunun ak›ll›ca olmayaca¤›n› düflündü... Yüksekte beklemesi çok daha zordu, biliyordu ama yine de düflünmeden edemiyordu. Bekliyordu gözleriyle, yüre¤iyle... “Bekle, bütün gücünle bekle.” diyordu kula¤›na Simonov, ne de güzel anlatm›flt› flair beklemeyi. Umutlu bir bekleyifl hali sard› vücudunu. Biraz atefli düfltü, gözlerinin yang›n› diniyordu. Hemen önüne bir serçe geldi kondu. Serçe apak kar›n üzerinde bir fleyler aran›yordu. “Bulamaz” diye düflünüyordu ki, serçe arad›¤› yemi buldu ve nas›l ettiyse buldu¤unu da duyurdu. Nefleli bir serçe grubu hemen önünde sekerek dolan›yor, sevinçli sesler ç›-
Serçeler uçup gittiler gözlerini hiç ay›ramad›¤› tepenin üzerinden. Bafl›n› dizlerinin üzerine dayam›fl mutlu bir rüyadaym›fl gibi gülüyordu. ‹ki kocaman el, ellerini kavrad› “Geldiniz mi? Geldiniz evet biliyorum.” dedi. Ellerini s›k›ca tutan: “Geldim de, sen bu hasta halinle niye havaland›rmaya ç›kt›n, kötü olacaks›n haydi” dedi, kavrad› onu omuzlar›ndan, sonra bir elini aln›na koydu. “Uf uf yine yan›yorsun, bir de kar›n içine oturmuflsun, iyi ki kap›da sorun ç›kt› da mahkemeye gidemeden döndün, yoksa sen burada...” Konufluyordu ha bire. Ama gelmiflti iflte. Açt› gözlerini, da¤lar, tepeler yok olmufl, önünde bembeyez kar, etraf› duvarlar. Gülüyordu, gözlerini k›s›p k›s›p bak›p görmeye çal›flarak gülüyordu. Gelmifllerdi evet, hem de bekledi¤i tepeden gelmifllerdi. Nas›l da s›k› s›k› sar›lm›fllard›, iki damla yafl kendini tutamam›fl, so¤uktan yanan yüzünden afla¤› akm›flt›. Onlar elleriyle sildiler yüzünü. “Haydi ama”... Karlar›n üzerinden beraberce do¤rulup, beton zemin üzerindeki dümdüz kara bata ç›ka, demir kap›ya tam yan›yorlard› ki e¤ilip yerden bir top kar al›p incitmeden yan›ndakine f›rlatt›. “Bak sen! Hasta hasta can›n oyun mu istiyor?” “Biliyor musun, geldiler.” “Belli oluyor, epey de kalabal›k gelmifller.” “Dalga geçme, gerçekten geldiler. Hayal de¤il ki, beklemifltim ve gelmifllerdi. Biliyor musun önde kim vard›?” “Biliyorum tabi anlata anlata ezberlettin, flimdi de donduracaks›n haydi içeri.” Gözü arkadayd›. Dibine çömeldi¤i duvara bak›yordu. Küçük bir tepe edas›ndayd›. Sessizli¤i dolduran kahkahalarla içeri girdiler hücreden. Yan duvar vuruldu, “Ne yap›yorsunuz, keyfiniz keyif belli.” diyordu, gülerek konufltu¤u sesinden belli oluyordu. Duvarlar› aflanlar, tepeleri aflanlar, düfl görmek için gözlerini yummas› gerekmiyordu. Hem art›k beklerken durmas› da gerekmiyordu. Beklerken beklendi¤ini bilerek ilerliyordu.J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 33
inceleme
televizyon ve getirdikleri ahmet yapar
“Popüler kültürün anl›k olan›n üzerinde özellikle durmas›, günübirlik mevzularla günlük yaflam› de¤ifltirmesi ve iktidar›n da kötü giden ifllerini bu yolla örtbas etmesi, medyan›n bütün dallar›yla iktidar›n elinde oldu¤u gerçe¤inin ifadesidir.”
Henüz hayat›m›za girmiflti etraf› ahflaptan yap›lma, a¤›r m› a¤›r, renkli bir kutu. Büyük bir heyecan içinde bekliyorduk karfl›s›nda, kapal› oldu¤unu bildi¤imiz halde. ‹çinden neler ç›kaca¤›n› bilmiyorduk. Benim ilk gördü¤üm ve ad›n› koyamad›¤›m fley asla ona benzemiyordu. Sadece siyah beyaz, ekran› devaml› kayan, çal›flkan kar›ncalara hakaret eden insanlar›n devaml› ona “Bu alet yine kar›ncaland›.” dedikleri bir fleydi… ‹lk kez tan›fl›yorduk onunla ve o zamana kadar tan›flmalar›m›z hiç bu kadar renkli olmam›flt›. Birisi dü¤meye bast› ve güler yüzlü iki kad›n, o hofl sesleriyle bize “merhaba” dediler! “‹lk özel televizyon Star1’den merhaba… Çok yak›nda Star1, rengârenk bir dünya getirmeye haz›rlan›yor evlerinize. Evet, özlemle bekledi¤iniz, yeni, yepyeni ve çok farkl› bir televizyon izleyeceksiniz. Çok hareketli, çok farkl›, çok renkli, çok heyecanl›, yani çok özel… Ve Star1’de çok farkl› bir olay daha var… Futbol! Evet sevgili izleyenler, sizlere bir müjdemiz var; Türkiye Birinci Futbol Ligi karfl›laflmalar›n› yaln›zca Star1’de bulacaks›n›z… Bundan sonra her fley çok farkl› olacak…” Henüz hayat›m›za girmiflti ad›n› ezberledi¤imiz ama hep haf›zada siyah-beyaz kalan fley. Bundan sonra renkli bir hayat bizi bekliyordu…
34 | TAVIR | fiUBAT 2008
Ritüeli and›ran ciddi bir haz›rl›k aflamas›na giriliyordu önce; televizyon yemek masas›n›n karfl›s›na çevriliyor, yemekten sonra çay içerken gözler ondan ayr›lm›yordu. Sand›¤›n›z gibi komflular birbirlerine televizyon izlemeye gitmiyordu. Herkes edinmiflti onu… Kimisi, tek tek basaraktan, ahkâm keserekten maafl›n›n hepsini ona yat›r›p peflin alm›fl, aybafl›n› nas›l getirece¤ini bilmeden hem de… Kimisi para biriktirip on ay taksitle alm›fl, kimisi de kupon biriktirerek on ay sonra alm›fl. ‹çinden ne ç›kaca¤›n› bilmiyorlard› elbet! Mesela her ay sonu bir tonton amca ekranda belirir ve “Sevgili vatandafllar›m, bugün de evinize konuk olduk.” der ve kas›m kas›m kas›larak arada s›rada a¤z›n› flap›rdatarak, memlekete ne hay›rl› ifller yapt›¤›n› anlat›rd›! Gazete okumayan, haber dinlemeyip sadece haber izleyen, memlekette neler olmufl, neler bitmifl merak etmeyen, etliye sütlüye kar›flmayan sevgili vatandafllar, o flirin mi flirin, sevimli mi sevimli fliflko adam› pür dikkat dinlerlerdi. Hepimizin evine sayg›s›z, çat kap› gelen misafirler gibi gelirdi. Geliflinin ismi “Tanr› Misafirli¤i” de¤ildi elbet, biz misafir seven bir milletiz, onu her fleye ra¤men “Tanr› Misafiri” olarak kabul ederdik… Her fley o aletin evlere gelifliyle bafllamad› elbette. fiiflko amca haf›zalar›m›z siyah-beyazken televizyona ç›k›yor ve memleket meseleleri üzerine bizimle k›rk y›ll›k kahve hat›r›na sohbet ediyordu. Gazeteler ve dergiler vard›, radyo vard›. Daha öncesinde de,“Ülkemizin güzide sinema sanatç›lar›ndan Kerem ile Asl›’n›n evlendikten sonra fliddetli geçimsizliklerine tan›k olurduk. Hele o Ferhat yok mu hele o Ferhat… Öylesi düflman bafl›na, da¤lar› deldi¤i yetmemifl bir de sevgilisi fiirin’i dört yerinden fliflle delmifl. Ünü dünyaya yay›lm›fl, neredeyse uzayl›lar taraf›ndan bile dinlenen o pop flark›c›s› Mecnun, kar›s› Leyla’ y› dün gece bardan ç›karken yan›nda görülen sar›fl›n bir afetle aldatm›fl. ‹kisinin de dudaklar› birbirlerine de¤iyormufl… Eh, Leyla k›z›m›z da az de¤il hani, bu haberden sonra ciddi bir travma geçirmifl ve psikolo¤unun tavsiyesiyle ya¤lar›n› ald›rm›fl… Art›k bundan sonra elini sallasa ellisi, k›ç›n› sallasa tellisi” haberleri vard›. Ama hiçbir fley bu kadar renkli ve farkl› de¤ildi!
inceleme
Üzerinden uzun süreler geçme ihtimalini de düflünerek yeni aray›fllar bafllad›. Mesela siyah-beyaz hikâyeler olmayacakt› art›k. Ekranlar›m›z “‹stiklal Marfl›”yla sabah saat alt›da aç›l›p, akflam saat on ikide kapanmayacakt›. Nesrin Topkap›, sadece y›lbafl› geceleri ç›kmayacakt› ekranlara. O ilk renkli y›llardaki güler yüzlü han›mlar, ilk özel kanal›n ›l›k sesli spikerleri yerlerini art›k milenyum sürprizlerine b›rakt›lar. Eee devir de¤ifliyor tabi ki. Spot ›fl›klar alt›nda, stüdyoda yumuflak sesleriyle, ilk günün heyecan›n› bizlerle paylaflanlar zamana ayak uydurmaya çal›fladursunlar, milenyumun sürpriz yumurtadan ç›kan tipleri evlerimizin temizli¤ini bitirdiler bile. Nas›l m›? Art›k sanatç›lar evlerimize temizli¤e geliyorlar. Hem de bir kurufl ücret talep etmeden! ‹lk özel kanal›n tan›t›m› o mazide kalan konuflmalarla yap›lm›yor. Evet, o dizilerden milyon dolar alan ünlüler, art›k evlerimize temizli¤e geliyor. Tan›t›m art›k popülerli¤in de ötesinde bir… Bir… Bir… Ad›n› bile koyamad›¤›m›z bir fleyle yap›l›yor! Sözün bitti¤i yerlerden birindeyiz iflte! Ünlü tiyatro sanatç›m›z yaprak sar›yor, yine ünlü bayan tiyatro sanatç›lar›m›zdan biri yemek yap›yor, karizmatik kiflili¤iyle zihnimize kaz›t›lan jönümüz bebek bak›c›l›¤› yap›yor. Dahas› da var, güzel sunucular›m›zdan bir bayan, bugüne kadar elini s›cak sudan so¤uk suya sokmayan bir han›mefendi bulafl›k y›k›yor, toz al›yor. Kap›da flaflk›nl›ktan nutku tutulan ev sahibesi, karfl›s›nda dönemin en popüler, en tan›nm›fl sanatç›lar›yla karfl› karfl›ya. ‹lk olarak o “sanatç›lar” konufluyor: “Merhaba… girebilir miyiz…” Kad›n flaflk›n, “Buyrun… buyrun tabi…” Tok sesli bir sanatç›m›z hemen niyetini söylüyor; “Evinizi temizlemeye geldik… Aaa olur mu ama siz oturun ben sizin yerinize y›kar›m bulafl›klar›…” Kad›n ne oldu¤unu anlamaya çal›fl›rken, heyecandan olsa gerek birden aya¤a kalk›yor… “Yahu otur be kad›n, siliyoruz iflte yerleri…” Kad›n cevap veriyor, “Ben tuvalete gidecektim…” O anda sabahlar›n kraliçesi at›l›yor hemen “Dur ayol… ben senin yerine de! … Ne yapacaks›n, büyük abdest mi küçük abdest mi…” Kad›n utan›yor, bir fley diyemiyor, kad›n›n mahcup oldu¤unu anlayan kraliçe, yeniden at›l›yor ve toparl›yor durumu; “Ben senin yerine ikisini de yapar›m, zaten ben de banyoyu y›kayacakt›m… Rahat›na bak sen…”
Koç’un bir sözü akl›ma geldi: ‘K›zlar, el ele verin loydi, kol kola verin loydi, kültür de neymifl haydi!… ‹lvanl›m aman aman’ Ne güzel de söylemifl kerata!...” Bu ulusa sesleniflten sonra, yeni bir sürpriz yumurta daha ç›k›yor ortaya, flehla gözlerine hayran hayran bakt›¤›m›z, nur yüzlü, melaike gibi bir adam… Beyaz m› beyaz bir sayfa aç›yor hayat›m›za Zekeriya Beyaz! Ulemalardan sonra bütün nazar, muska, büyü iflleri ona soruluyor ve popüler kültürün dini yan›ndan popüler bir isim oldu¤undan olsa gerek bu olaylar› laikli¤iyle ekranlarda elefltiriyor. Din sömürüsüne karfl›, cumhuriyetçi bir din adam›d›r kendisi. Hem laik, hem cumhuriyetçi, hem de Müslüman bir ülkede! Henüz yaflam›m›za girmiflti f›s›lt› gazeteleri. F›s›lt› gazetelerinin manfletleri anahaber bültenlerinden sonra magazin programlar›na s›zd›. F›s›lt› gazetesine göre Beyaz Hoca’n›n büyük büyük büyük dedesinin ismi de Zekeriya’ym›fl. Rivayete göre, haçl› seferi s›ras›nda, cephede, komutan› Yaflar Nuri Öztürk’ün emri d›fl›nda H›ristiyanlara ve Masonlara ilk oku atan o olmufl fakat kendisi torunu küçük Zekeriya gibi insanlar› çift gördü¤ü için bir türlü hedefi tutturamam›fl, komutan› Yaflar Nuri Öztürk’ü k›ç›ndan oklam›flt›r! Tarih ondan bir kahraman olarak bahsetmektedir. Küçük Zekeriya’n›n bir ara baflar›l› futbolcu Torinolu fiaban’a nazar duas› ö¤retti¤i biliniyor. Bu olaydan sonra gol orucunu bozan Torinolu fiaban, teflekkür için Zekeriya Beyaz’a bir akflam yeme¤i ›smarl›yor. Sonradan bu duruma el atan spor yorumcular› “Bu iflte bir bit yeni¤i var, bu iflte büyü var, muska var” diye fiaban’› elefltiriyorlar, futbolda flike oldu¤undan bahsediyorlar. Ülkenin gündemi bir anda de¤ifliyor. Bu konuflmalardan sonra spor – siya-
Bo¤az›m›za kadar bok içindeyiz iflte! Neden mi, cevab› çok basit, çünkü “Halk art›k bunu istiyor!” Bugüne kadar halk ne istedi de olmad›? Tutkular›m›z, tuttuklar›m›z, inançlar›m›z, de¤er yarg›lar›m›z neyi öngörüyorsa o oldu! Tonton amca Hakk›n rahmetine kavuflunca televizyonda vaaz veren olmad›. Taa ki halk›n de¤er yarg›lar›, görmek istedikleri yeniden ulusa seslenen birini görmek isteyinceye kadar! Tayyip Efendi bafla gelene kadar yani. Bafla gelen çekilirmifl, çekiyoruz da… Daha do¤rusu dinliyoruz; “Sevgili ve aziz vatandafllar›m, istikrar› sizlerin sayesinde yeniden ele ald›k. ‹stikrar sahibi bir ülkeyiz vesselam. Bu yüzden diyoruz ki, beraber yürüdük biz yollarda, beraber ›sland›k ya¤an ya¤murda, flimdi izledi¤im bütün dizilerde bana her fley sizi hat›rlat›yor! Ülkemin Boran A¤as›, sevdi¤i k›z› töre için öldüren babas›na karfl› dimdik ayakta olan sekiz köfle kasketli Memed’i, ülkemin Polat Alemdar’›, lisede arkadafl›n› b›çaklayan son s›n›f ö¤rencisi Kerim’i, memleketimin Ezo Gelin’i, Gelin Ayfle’yi hat›rlat›yor… Ünlü düflünür Atilla
fiUBAT 2008 | TAVIR | 35
inceleme
set iliflkisi yeniden hortluyor ve Torinolu fiaban, onlar›n kirli iliflkileri gün›fl›¤›na ç›kt› diye spordan sorumlu devlet bakanl›¤›n›n zorlamas›yla jübile maç›n› yap›yor. Henüz hayat›m›za girmiflti etraf› ahflaptan yap›lma, a¤›r m› a¤›r renkli bir kutu. Büyük bir heyecan içinde bekliyorduk karfl›s›nda, kapal› oldu¤unu bildi¤imiz halde. ‹çinden daha baflka neler ç›kaca¤›n› bilmiyorduk. Popüler kültür denen o canavar iflte bu ahenkle yaflam›m›z›n en derininde bir yerlere yerleflti… Ve gün geçtikçe endiflelerimiz de artmaya bafllad›. Beni as›l endiflelendiren, günlük yaflant›m›zda aniden, birden bire ortaya ç›kan ve dizginleyemedi¤imiz bir olgudur, “içimizdeki terörist” olgusu. Bu terör fleklini bütün olumsuzlanmalara karfl› kullanabiliriz. Medyan›n faflizan yan›n› ortaya serip ve ötekilefltirmeyi pohpohlad›¤› bir dönemde, popüler kültür, egemen s›n›flar›n yaflant›lar›n› “Bu dünya ne kadar güzel, bu dünyada ye – iç – s›ç – oyna var. Boflver be, elalem ne derse desin haydi haydi haydiiiii…” varm›fl gibi göstermesi de bir terördür; kad›n programlar›na yüzü maskeyle ç›kan bir k›z›n sanatç› olma, y›ld›z olma hayaliyle evden kaçt›¤›n› söyleyip onlar›n hayal dünyas›na kap›lmas›n› elefltiren ve ona f›rça atan popüler sanatç›lar›n yapt›¤› da... E¤er popüler kültür o k›z› kaç›fla zorlad›ysa, ona f›rça atan hayal dünyas› sanatç›s›n›n yaflant›s›n› ekranlarda dejenere etmesinin büyük pay› vard›r. Bu duruma çok k›zan medyatik bayan›n da nelere örnek oldu¤u aflikârd›r. Nedenlere bak›lmayan, sadece sonuçlarla ö¤retilen bir hayat fleklinin hakl› bir taraf› var m›d›r?
ren (ufuk) genifllemesine yol açt›¤› kesindir. Egemen s›n›f(lar)›n ideolojisini yay›yor olsa bile, bu geri kalm›fl bölge insanlar›, iletilen mesajlar› kendi yaflam deneyimleri ve toplumsal iliflkilerinin içinden alg›lamakta, dolay›s›yla onlar› belli ölçüde dönüfltürmekte, de¤iflme u¤ratmaktad›r. En az›ndan, bu insanlar daha baflka yaflamlar oldu¤unu görmekte, üzerinde düflünmedikleri sorunlar›n fark›na varmakta, içeriklerini tam anlayamasalar bile yeni düflünceler iflitmektedirler. Sonunda sisteme uyumlan›yor olsalar da kölelerin bile isyan edebildi¤ini, kad›nlar›n kocalar›na baflkald›rd›¤›n› ö¤renmektedirler…
“Televizyon ve videonun k›rsal kesimde yayg›nlaflmas›n›n bir çevTürkiye gibi periferide bulunan, dünya kapitalist sisteminin yar›çevresine girebilmek için ç›rp›nan bir ülkede, popüler kültür do¤rudan egemen ideolojinin yayg›nlaflt›r›lmas›na yaramaktad›r…”(1) As›l neden de budur! Egemen ideolojinin yaflam›n›n ekranlarda, gazetelerde, dergilerde yüksek bir s›n›fm›fl gibi gösterilmesi ve kendini daha alt tabakada gören birinin o s›n›fa atlama çabas›, nedeni ve sonucu belli bir olayd›r. Bunu kendine malzeme yap›p ekranlarda nutuk atan medyatik, bir o kadar da antipatik kiflilik bu durumdan sonra piflkin piflkin flunlar› söyler; “E be köylü k›z›, e be köylü k›z›… neye aldand›n ki… ekranlarda görüldü¤ü gibi bir yaflam de¤il ki bizimkisi… senin yerinde olmak için neler vermezdim… neden imrendin, e be köylü k›z›… e be köylü k›z›…” Köylü k›z›n›n henüz hayat›na girmiflti dergilerde kendini teflhir eden ve cinsel açl›k çeken bir milletin hayat damarlar›n› flaha kald›ran ünlü modelin silik silueti. Henüz hayat›na girmiflti gazetelerin arka kapak güzelinin sevgilisiyle bir bar ç›k›fl› magazin muhabirlerine yakalan›fl›. Belki de okuma yazmas› yoktu ama orada neler döndü¤ünü anlayacak kadar hayal dünyas›ndayd›, hayal dünyas›na itilmiflti!
36 | TAVIR | fiUBAT 2008
inceleme
Popüler kültür, kitlelerin reel yaflamlar›ndaki ac›lar›yla umutsuzluklar›n› hafifletmekte, eflitsizlikleri, adaletsizlikleri insanlar aras› iliflkilerin düzeltilmesiyle çözümlenebilir olgular olarak görmeye koflulland›r›lmaktad›r. Günlük varolma savafl›n›n olaylar› s›n›flar üstü bir biçimde dile getirilir ve toplumsal eflitsizlikler do¤allaflt›r›l›r. Bu durum gündelik yaflam›n kültürüdür, dolay›s›yla gerçekli¤in olumsuz yanlar›ndan kurtulmaya yarayan ve yapay mutluluklar üreten bir kültür hareketidir! Popüler kültürün anl›k olan›n üzerinde özellikle durmas›, günübirlik mevzularla günlük yaflam› de¤ifltirmesi ve iktidar›n da kötü giden ifllerini bu yolla örtbas etmesi, medyan›n bütün dallar›yla iktidar›n elinde oldu¤u gerçe¤inin ifadesidir. Haber bültenlerinde savafl 盤›rtkanl›¤› yap›lmas›, gündemin kahramanl›k hikâyeleriyle geçifltirilmesi, öylesi böylesi de de¤il hani bütün kirli iliflkilerin, yolsuzluklar›n üstünün kapat›lmas› art›k sadece haberdi. F›s›lt› haberinin sürmanfletiydi. Mesela, Telekom iflçilerinin grevi reklâmdan öteye gitmiyordu. Bir yanda hak arama savafl›ndakiler, öte yanda da bu savafl›m›n üstünü örten dönemin en popüler komedyeni. Bang›r bang›r ba¤›r›yor ve zorla gülüyor, güldürüyordu: “Evde ev telefonu kullan›n kârl› ç›k›n diyorum baflka fikirlerle bana gelenler oluyor; Cem a¤abey, Türk Telekom faturam› nas›l daha aza indirece¤imi buldum… nedir… komflunun telefonuyla konuflaca¤›m, yahu bizim için zarar› yok, konufl birader…”
leten bir s›fat, göbe¤i kendinden on ad›m önde giden, onunla ayn› havay› ci¤erlerime çekti¤im için utanç duydu¤um biri, planl› devletin plan›n› öven planl› bir flark› söylüyor ve o flark›ya çekti¤i klipte de çok sempatik biriymifl gibi piflmifl kelle gibi s›r›t›yor. Bu topraklar üzerinde, bir türlü halklar›n kardeflli¤ini özümseyememifl zihniyet, öldürülen bir gazetecinin ard›ndan kahramanl›k türküleri ö¤ürüyor. Halk› kin ve düflmanl›¤a iten bu sözler dönemin en popüler müzik kanal›nda günde bilmem kaç kez yay›nlan›yor. Sonras›nda da Malatya’ da kelle kesmeler bafll›yor, genç bir çocuk Rahip öldürüyor. Liselerde, üniversitelerde, yurtlarda bu olaylar›n beraberinde b›çaklanmalar, yaralamalar bafll›yor. Bask›, zorbal›k, magandal›k, bizlerin popüler kültür çizgisinin neresinde oldu¤umuzu gösteriyor. Dahas› e¤itim fleklimiz art›k bu çizgiyle belirleniyor. Okulda deftere, s›ralara a¤açlara “özgürlük” yaz›lm›yor, “B›rak›n çan çalmay›, Ermenici olmay›, millet böyle dolmay› yutmaz Karadeniz’de, Vatan satsa bir kifli an›nda biter ifli, Türk ve ‹slam Günefli batmaz Karadeniz’de” sözleri b›çaklarla s›ralara kaz›n›yor.
“Egemen kültürün sonul amac› hiç kuflkusuz eme¤in sömürüsü üzerine kurulu kapitalist dizgenin farkl› boyutlarla yeniden üretilmesidir. Bu olumsuz durum bireylerin mal mülk edindikçe s›n›f duygusu ve dayan›flmas›n› yitirmeleri olarak görülüyor. “
Egemen kültürün sonul amac› hiç kuflkusuz eme¤in sömürüsü üzerine kurulu kapitalist dizgenin farkl› boyutlarla yeniden üretilmesidir. Bu olumsuz durum bireylerin mal mülk edindikçe s›n›f duygusu ve dayan›flmas›n› yitirmeleri olarak görülüyor. Kitle iletiflim araçlar›ndan yay›lan kültür arac›l›¤›yla iflçinin hakl› mücadelesini gölgeliyor ve bu da tamamiyle halk›n düzene uyum sa¤lamas›na olanak sa¤l›yor. Bilinçli ve yanl› bir sistem politikas›n› halka empoze ediyorlar, dönemin en komik insan› da bu politikaya ortak oluyor ve her fleyi meflrulaflt›r›yor. “Kitlelerin demokratik taleplere sahip ç›kmaktan kaç›nmas›, ekonomik / politik hak ve özgürlüklere iliflkin beklentilerini do¤rudan dile getirme çabas›n› sürdür(e)memesi, devlet terörünü izleyen örgüt terörü karfl›s›nda ani bir korkuya kap›larak egemen s›n›flar›n aç›klama biçimlerini kabullenmesi ve çözümü askerden beklemesidir… Kitlenin güdülendirilmesi amac›yla sapt›rd›¤›, büyük sab›r, deneyim ve yetenek isteyen siyasal mücadeleyi oyunlaflt›rd›¤› ve kitlelerin ayd›nlat›lmas› ba¤lam›nda hiçbir ilerleme sa¤layamad›¤›, tam tersine onlar›n pasifleflmesine yol açt›¤› öne sürülebilir…”(2) Sadece bu ifl reklâmlarda da bitmiyordu tabii. fiark›lar›m›z da bu politikaya göre flekilleniyor. Karadeniz’ in o güzelim yeflilli¤ini kir-
Ve maalesef "(…)Masum bir bebekten bir ‹smail Türüt ç›karan bu kültürel iklim sorgulanmad›kça bizlere huzur yok kardefllerim."(3)
Evet, henüz hayat›m›za girmiflti etraf› ahflaptan yap›lma, a¤›r m› a¤›r renkli bir kutu. Büyük bir heyecan içinde bekliyorduk karfl›s›nda, kapal› oldu¤unu bildi¤imiz halde. ‹çinden neler ç›kaca¤›n› bilmiyorduk. Benim ilk gördü¤üm ve ad›n› koyamad›¤›m fley asla ona benzemiyordu. Sadece siyah beyaz, ekran› devaml› kayan, çal›flkan kar›ncalara hakaret eden insanlar›n devaml› ona “Bu alet yine kar›ncaland›.” dedikleri bir fleydi… ‹lk kez tan›fl›yorduk onunla ve o zamana kadar tan›flmalar›m›z hiç bu kadar renkli olmam›flt›. Henüz hayat›m›za girmiflti ad›n› ezberledi¤imiz ama hep haf›zada siyah beyaz kalan fley. ‹çinden daha baflka neler ç›kaca¤›n› bilmiyorduk. Popüler kültür denen o canavar iflte bu ahenkle yaflam›m›z›n en derininde bir yerlere yerleflti… Ve gün geçtikçe endiflelerimiz de artmaya bafllad›. Bundan sonra renkli bir hayat bizi bekliyordu… Kaynakça: (1),(2): Ahmet OKTAY, Türkiye’de Popüler Kültür, Everest Yay›nlar› – 2002 (yaz›n›n devam› için bkz. Syf 6 – 7) (3): Can DÜNDAR’›n 17.09.2007 tarihinde Milliyet gazetesinde ç›kan yaz›s›ndan al›nm›flt›r… J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 37
araflt›rma
kapitalist sistem ve yozlaflma - V canan özkayal›
Müzik ile ilgili genel bir tan›m yapacak olursak e¤er: “Do¤adan al›nan› birikim, duygu, düflünce süzgecinden geçirerek belli bir estetikle düzenlenmifl seslerle anlatmakt›r.” diyebiliriz. Sanattaki yozlaflmay› anlatt›¤›m›z geçen say›m›zda, müzi¤in nas›l ortaya ç›kt›¤›na da de¤inmifltik. Her sanat dal›n›n oldu¤u gibi müzi¤in de yaflam ile do¤rudan iliflkisi vard›r. Yaflam içinde oluflan ihtiyaç sanatsal üretimin as›l zeminidir. Do¤ay›, onun çetin flartlar›na karfl› hayatta kalabilme mücadelesini ö¤renen insanlar, do¤adaki olan biteni anlamaya, tan›mlamaya çal›fl›rken ayn› zamanda do¤adaki tüm de¤iflimlerin, tüm geliflmelerin bir ritmi oldu¤unu keflfetti. Yapraklar›n h›fl›rdamas›, ya¤murun ya¤mas›, gece ve gündüz aras›ndaki fark, kufllar›n göçü, mevsimlerin de¤iflmesi, do¤ada da bir ritim oldu¤unu ö¤retti insanlara. Yine ilk insanlar, do¤ada hareket halinde olan her fleyin; esen rüzgâr›n, ya¤an ya¤murun, sallanan a¤açlar›n, k›y›ya vuran dalgalar›n, flimfleklerin, 盤lar›n, düflen kayalar›n, hayvanlar›n bir sesi oldu¤unu gördü. Bu sesler birbirinden tamamen farkl› fliddet ve frekansa sahip ve da¤›n›kt›. Bir düzeni yoktu. ‹nsanlar ritim ve do¤ada duyduklar› sesleri birlefltirerek, müzi¤in temellerini atmaya bafllad›lar. Av s›ras›nda, ç›kard›klar› seslerle, yerlere, a¤açlara vurduklar› çubuklar›n ç›kard›¤› seslerle bir dil ortaya ç›kard›lar. Yaflamlar›ndaki birçok fleyi art›k ritim ve müzik eflli¤inde anlatmaya, aç›klamaya bafllad›lar. Ve art›k bunu zamanla daha düzenli, sistematik hale büründürdüler. ‹lkel komünal toplum-
38 | TAVIR |fiUBAT 2008
da vurmal› çalg›lar›n yan›s›ra üflemeli çalg›lar, telli çalg›lar da ortaya ç›kt›. Bu dönemde ava ç›kan erkekler; örne¤in geyiklerin, kendi aralar›nda bir tak›m sesler ç›kararak anlaflt›klar›n› fark etti. Geyikleri öldürdükten sonra elde ettikleri boynuza üfleyerek geyiklerin ç›kard›¤› sesi buldu. Yine esen rüzgar›n etkisiyle, sazl›klarda yetiflen kam›fllardan ç›kan sesleri duydular. Kestikleri kam›fllara üflediklerinde benzer bir sesin ç›kt›¤›n› fark ettiler. Tekni¤in de geliflimiyle bu aletleri kolayca yapabilir hale geldiler. Böylece o zamana kadar daha çok do¤an›n ritmine öykünerek üretilmifl müzi¤in ritimsel biçimine baflka seslerin de kat›lmas›yla müzik de zenginleflti. ‹nsano¤lu do¤ay› tan›maya ve ona hükmetmeye bafllad›ktan sonra bir önceki döneme göre daha ileri üretim teknikleriyle daha zengin üretime ve bunun gerektirdi¤i iliflkilere yöneldi. Tar›m, hayvanc›l›k, avc›l›k art›k yaflam›n› kolaylaflt›ran geçim kaynaklar› oldu. Bu geliflmeler birbiriyle ba¤l› olarak müzikte de yafland›. O zamana kadar ayinlerde, tap›nmalarda, av törenlerinde vs. kullan›lan vurmal›lar ve üflemeli çalg›lar savafllarda da kullan›lmaya baflland›. Savafllar›n bafllamas›yla, savafl aletleri de ortaya ç›kt›. Savafl aletlerinden “ok”un yay› çekilerek f›rlat›ld›¤›nda ç›kard›¤› sesi fark ettiler. Böylece; tellere vuruldu¤unda ses ç›kard›¤›n› görüp telli çalg›lar› yaratt›lar. Bugünkü müzi¤in de temellerini oluflturan üç ana kol olan; vurmal› çalg›lar, üflemeli çalg›lar ve telli çalg›lar tamamlanm›fl oldu. Müzikte biçim zenginleflti. Bu bulufllar sayesinde, do¤ada da¤›n›k ve düzensiz olarak var olan ses,
estetize edilerek ritmik biçime büründürüldü. Müzi¤in yap›sal temelleri oluflturuldu. Atefl, çanak çömlek, tekerlek gibi fleylerin bulunmas› ve icad›, yaflamda kolayl›¤› ve ustalaflmay› getirdi. ‹fl bölümü bafllad›. Buna ba¤l› olarak müzik yapmak da bir zanaata dönüfltü. Enstrüman yap›m› geliflti. Müzik, giderek ayr› bir kol olmaya, alan olmaya do¤ru ilerledi. Müzik alan›n›n oluflmas›, müzisyenlik, müzik aletleri gibi ayr› bir alan›n oluflmas› bu alandaki denetimi gerektirdi, soylular nezdinde. O dönemin yönetenleri olan soylular, müzi¤i kendi denetimine almaya bafllad›. Müzisyenlerin önemli bir k›sm› ya onlara müzik yap›yorlard› ya da onlar›n denetiminde. Bu dönemde müzikteki tema; insan›n do¤ayla iliflkisi ve çeliflkisiydi. S›n›flar›n henüz ortaya ç›kmam›fl olmas›; geçim s›k›nt›s›-iktidar› koruma h›rs›, s›n›fsal çeliflkiler, karmafl›k olaylar› de¤il, sade, yaflamlar›nda gördükleri olaylar›, do¤ay›, insan›, avc›l›kta yaflan›lan olaylar›, ölünün arkas›ndan tutulan yaslar› ve kendinde güçlü gördü¤ü çeflitli do¤a olaylar›n› ve nesnelere tap›n›fl› müzi¤e temel içeri¤ini vermifltir. Müzikteki öz ve biçim yaflamdaki gibi sadedir. Ne yaflan›l›yorsa o anlat›l›yordu. Yaflamdaki sadelik müzikte de yans›mas›n› buluyor, dile getirilmek istenen duygu ve düflünceleri ifade etmekte tek sesli müzik yeterli oluyordu. ‹lkel komünal toplumun son dönemlerinde toprak, verimli alanlar›n paylafl›m› sorunundan kaynakl› savafllar ortaya ç›km›flt›. Savafl
araflt›rma
hali, cesaretlendirici anlat›mlar›, kahramanl›k flark›lar›n›n yarat›lmas›n› sa¤lad›.
türü olarak gördüler. Halk›n müzi¤ini afla¤›lad›lar, basit gördüler.
Düflmana psikolojik üstünlük kurmak amac›yla ve kendi gücünü göstermek için yap›lan müzikte ritm aletleri, insan sesi ve farkl› sesleri ç›karabilen aletler bir arada kullan›ld›. Böylece daha zengin seslerden oluflan müzikler ortaya ç›kt›.
Bu dönemde; maden, a¤aç, tafl iflçili¤i ve matematikte önemli geliflmeler kaydedildi. Madencilikteki geliflmeler bak›rdan enstrüman yap›lmas›na, a¤aç iflçili¤inin geliflmesi a¤açtan yap›lan enstrümanlar›n daha geliflmifl biçimlerine, matematikteki yeni bulufllar ise enstrümanlar›n boyutu, perde aral›klar›, delikleri vb. kal›c› ölçülerle kesin saptanmas›na, standartlaflmas›na olanak sa¤lad›. . Enstrümanlar›n zenginleflmesi, ses aral›klar›n›n standart hale gelmesi müzi¤i biçimsel olarak ileriye tafl›d›. Makamsal çal›flmalar bafllad›.
Köleci topluma geçildi¤inde ortaya ç›kan iki s›n›f; köle ve köle sahibi aras›ndaki çeliflki, müzikte de yap›sal de¤iflikliklere yol açt›. Daha önceki sadelik terkedildi ve yavafl yavafl -s›n›flar aras› çeliflkilerin karmafl›klaflmas›- müzikte de ifllenmeye bafllad›. Soyluluk, köle sahipleri için “Tanr›’n›n bir lütfu”ydu. Kendilerine çok zaman ay›rabiliyorlard›. Bilimsel geliflmelerden ve her türlü iyi olanaktan yararland›lar. ‹fl, üretim sadece kölelere özgüydü. Kendileri zamanlar›n› hep “mükemmel olma” hedefiyle doldurdular. Asilleri öven, kutsayan bir müzik anlay›fl›n› hakim k›lmaya çal›flt›lar. Halk›n dinledi¤i müzi¤i yasaklad›lar. Kendi müziklerini sadece belli insanlar›n anlayabilece¤i bir müzik
Ses aral›klar› üzerine ilk çal›flmalar Çin Uygarl›¤›’nda yap›ld›. Çin’de uzun ve aflamal› çal›flmalar en son 12 sesli notan›n ortaya ç›kmas›n› getirdi. Fakat daha sonra bu da yeterli olmad›. Çin’deki bu çal›flmalar, M›s›r müzi¤ini etkiledi. Bat›’daki uygarl›klar; seferler, savafllar ve kefliflerle Do¤u’nun bu birikimine ulaflt›, kendi ülkelerine tafl›d›lar. Köle sahipleri do-
lay›s›yla di¤er ülke ve uygarl›klar›n müziklerini de tan›m›fl oldu. Enstrümanlar›n› kendi müzi¤ine ekledi ve müzik daha da zenginleflti. ‹lk notalama çal›flmalar› yine bu dönem bafllam›flt›r. “Makam” ortaya ç›kt›. Müzi¤in as›l olarak içeri¤ini ise; kral çocuklar›n›n do¤um törenleri, krallar›n ölümü, savafl öncesi ve sonras› törenler, kral ve Tanr›’y› öven ayinler, cesaret ve huzur veren törenler oluflturdu. Feodal döneme geçildi¤inde ise, kölelik ortadan kalkarak, sistem toprak sahibi olan feodal beylerin eline geçti. Bu de¤iflim sadece görünürde idi, ad› köle ya da köle sahibi olmasa da çeliflki her zaman ezen ve ezilen aras›nda idi. Müzik bu dönemde de kilisenin, feodal beylerin bask›s› alt›nda kald›. Bu dönemde kent müzi¤i, köy müzi¤i, saray müzi¤i gibi her tabakan›n kendine hitap eden tarzda üretti¤i müzik türleri ortaya ç›kt›. Çokseslilik ilk dönemlerde kesinlikle yasakken, daha sonralar› yaflanan geliflmelerle kullan›lmaya bafl-
fiUBAT 2008 | TAVIR | 39
araflt›rma
oluyor. Örne¤in: hip hop ya da rock dinleyen gençler, genelde siyah renkli spor giyimleri, yine siyah renkte makyajlar›, yukar›ya do¤ru kalk›k bol jöleli saç flekilleri ve fazlaca tak› takmalar›yla belli oluyor. Bu konuda istisnalar vard›r elbette ama genel ve görülen tarz bu flekilde. Yani bu böyle olacakm›fl gibi bir yönlendirme sözkonusu. Müzikte oldu¤u gibi onu tüketen insanlar› da tek tiplefltirme, robotlaflt›rma, istenilen tarzda yönlendirip yönetilecek edilgen insanlar haline getirme hedefleniyor.
land›. Müzi¤in hat›rlanmas›n› sa¤lama için nota sistemi, incelik, kal›nl›k, bemoller, diyezler, yaz›ya dökmek için de; porte ve çizgiler ortaya ç›kar›ld›. Yaz›m›z›n en bafl›nda söyledi¤imiz bir söz vard›. “Müzik yaflamla birebir ba¤lant›l›d›r.” diye… Müzi¤in tarihsel evrimi toplumlar›n tarihsel geliflimine paralel olarak iliflkilerin, çeliflkilerin, ihtiyaçlar›n ve olanaklar›n belirledi¤i biçimde flekillenmifltir. Günümüz kapitalist sistem her fleyi ama her fleyi oldu¤u gibi müzi¤i de pazar için üretilen ve sat›l›p kara dönüfltürülen bir meta olarak ifllevlendirmektedir. Müzik günümüzde hem ekonomik bir kar arac› olarak kullan›l›yor, hem de genel anlamda içerik olarak gerçek hayattan kopuk, dinleyen kiflilere sadece kendi tozpembe dünyalar› içinde yaflamay› ö¤ütleyen flark›lar›n a¤›rl›¤› alt›ndad›r. Müzik üretimi bir “endüstri” halini al›nca kaç›n›lmaz olarak amaç üretilenleri en k›sa sürede ve en çok fiyata elden ç›kar›p hemen yenisine giriflmek olmaktad›r. Böylece en kaliteli, en ra¤bet gören müzik en k›sa sürede en çok sat›lan ve en çok kar sa¤layan müzik olarak flekilleniyor. Dolay›s›yla kapitalizmin tüketim kültürünün bir arac› olmaktan ç›kam›yor.
40 | TAVIR |fiUBAT 2008
Kapitalizm her zaman bireyi ön plana ç›kard›¤› ve yüceltti¤i için müzik de bireysel ihtiyaçlara hitap eden tarzda, bireylerin kendi dünyalar›ndaki s›k›nt› ve bunal›mlar›n› iflleyen bir biçime yönlendiriliyor. Yani, bir toplumun genel duygular›na denk düflen ve özellikle halk›n bu duygular›na hitap etmesinden dolay› kabul gören yan›n› çürütüp, sadece aflk, cinsellik, konforlu-rahat bir yaflam özlemi vb. konular›n anlat›ld›¤› hale büründürmüfl durumda. Oysa emperyalizmin katliamlar›n›, zor ve bask›s›n› daha da artt›rd›¤›, açl›¤›n, yoksullu¤un, iflsizli¤in daha da artt›¤› dünyada bunlar›n hiçbiri yaflanm›yormufl gibi davranma;, ne müzi¤in varolufl, ortaya ç›k›fl sebebine, ne de onu icra eden müzisyenlerin toplumsal ifllevlerine denk düflüyor. Çünkü sanatç›n›n görevlerini, sorumluluklar›n› daha önceki yaz›lar›m›zda da anlatm›flt›k. “Sanatç› toplumun sözcüsüdür, onlar›n söylemek istediklerini o sanat›yla anlat›r, söyler ve bir sonuca varmak ister. Halk›n içinde, halktan biri olmal›d›r.” diye… Müzi¤in özellikle gençler üzerinde öyle etkili bir gücü var ki, dinledikleri müzik tarz› giyimleri, saç flekilleri, konuflmalar›, tak›lar›, makyajlar›, k›sacas› d›fl görünüflleri ve hatta yaflam tarz›n› da belirleyecek kadar güçlü
Müzikteki yozlaflmaya kadar, aile yaflam›ndan, toplumsal yap›ya, de¤erlerimizdeki yozlaflmadan, sanata yazd›¤›m›z tüm yaz›larda kar h›rs›ndan, paradan bir de¤er tan›mayan kapitalizmin yaflam›m›zda nas›l etkili oldu¤unu, bizi nas›l yozlaflt›rd›¤›n›, de¤erlerimizden, kültürümüzden, sevdiklerimizden, arkadafllar›m›zdan, ailemizden, k›sacas› tüm yaflamdan nas›l kopard›¤›n› ve yerine sadece birey olarak yaflayan insanlar haline getirdi¤ini anlatmaya çal›flt›k. Yazd›klar›m›z›n unutturulmaya, yok edilmeye çal›fl›lan de¤erlerimize nas›l sahip ç›kaca¤›m›za dair bir örnek, alternatif, yol gösterici olaca¤›n› umuyoruz. Tekrar etmek gerekirse k›sacas› kapitalizm diye adland›rd›¤›m›z bu sistem, kendi yasalar› ve politikalar› d›fl›nda bir de¤er tan›maz. Bize düflen ilk görev ise tüm bu politikalar› yenmek için en baflta de¤erlerimize sahip ç›kmak, onlar› korumak ve gelifltirmektir. Biz sahip ç›kmad›¤›m›zda kapitalizm sahip ç›k›yor ve çarp›klaflt›r›yor, biz sahip ç›kmad›¤›m›zda kapitalizm yok ediyor ve içini boflalt›yor, biz sahip ç›kmad›¤›m›zda kapitalizm kendi ç›karlar› için hepsini anlams›zlaflt›r›yor. -B‹TT‹**** Kaynakça: ‹nternet, Dolunay, Cemaat / Can Kozano¤lu- ‹letiflim Yay›nlar› Pop Ça¤› Atefli / Can Kozano¤lu- ‹letiflim Yay›nlar› Cilal› ‹maj Devri / Can Kozano¤lu- ‹letiflim Yay›nlar› Arabesk Dünya / Bülent Habora Neydik Ne Olduk / Boran Yay›n Evi Müzi¤in Tarihi Serüveni / Mehmet KaygusuzJ
fliir
bir bar›fl flark›s› david fernandez cherician
Dedenin baflka dedelerden çald›¤› o çiçekli California' n›n portakal a¤açlar› alt›nda düfllemifltin belki bir zamanlar baflkan› olmay› ulusunun, onurlu bir yurttafl olmay› ya da. Dedenin dedesi ‹talya' dan bir düfl yüzünden kaçm›flt› belki, bir ev, bir yuva ve yeni umutlar kurmufltu yeni bir ülkede, Kuzey Amerika' da. (Varsay›m olabilir bunlar, ama sayfalar›n› okumaya çal›fl›yorum tarihinin, düfllerin gerçekleflmeyecek, o ülke mezar›n› kazd› çünkü
portakal a¤açlar›n›n çok uzaklar›nda.) Bilmiyordun belki de nerede oldu¤unu Vietnam' ›n, flimdi her öldü¤ün yerin, yar›da kalm›fl çocuklu¤un orada yitirdi sa¤duyu ad›na ne varsa, -bilmiyorum neden, sen de bilmiyorsunorada sar›ld›n sahici bir silaha, gölgelerle, a¤açlarla savafl›yorsun, yollar, kayalar, tafllar ve rüzgar ve tüten duman› kendi ateflinin ve senin olmayan bir orman›n sessizli¤i, su, s›cak, ya¤mur ve kurflunlar, kendi getirdi¤in kurflunlar senin karfl›nda flimdi.
Olamaz sanm›flt›n bütün bunlar, düfl görmüyordun oysa, içinde bir fleyler k›r›lm›flt› bir fleyler k›rm›flt› dallar›n› dedenin dikti¤i portakal a¤açlar›n›n, orada olmak isterdin, uzaklarda, bir bar›fl flark›s›n›n gölgesinde, ama o flark› kesildi flimdi, gelip y›kt›lar evlerini, yuvalar›n›, yeni umutlar›n› Vietnam ad› verilen ülkenin, bu ad› hiç duymam›flt›n belki seni yollad›klar› o ac› güne kadar dostlar›nda birlikte, hiç bir fley söylemeden, aç›klamadan nedenlerini; yollad›¤›n o topraklardas›n yine ölüyorsun, ölüyorsun, her gün ölüyorsun kendi getirdi¤in silahlar›n alt›nda.
Çeviri : Ülkü TAMER
Redwood City, California, 17 Kas›m (A.P.) - Bay ve Bayan Silvio Carnevale, o¤ullar›ndan gelen bir mektubu okuduktan dört gün sonra onun Vietnam' da öldü¤ünü bildiren bir telgraf alm›fllard›r. O¤ullar›, mektubunda flunlar› yazm›flt›: "Tiksiniyorum, kendi yapt›klar›mdan ve arkadafllar›ma yap›lanlardan tiksiniyorum...Yüz yafl›nda gibiyim...Talihim de art›k ters dönüyor. Benim için elinizden geleni yap›n. Ölmek istemiyorum, baba. Beni buradan kurtar›n..."
fiUBAT 2008 | TAVIR | 41
makale
yoksulluk hande sonsöz
Bir cenderenin içine girdik toplum olarak. Ne oldu¤unu anlayamadan geçiriyoruz günlerimizi en sanc›l› hallerimizle. Bildiklerimizi gördüklerimizle harmanlay›p gerçe¤i hayk›rmak yerine bir bakm›fl›z ki küçücük dünyam›zda s›k›fl›p kal›vermifliz birdenbire…
¤an “serbest” dünyada flekillendiriyordu kiflili¤ini ve dünyas›n› insano¤lu. Hangi gözlerin onlara bakt›¤›n› bilemeden. Bilenler ise çoktan hapishanenin yolunu tutmufltu darbe darbe üstüne yiye yiye… fiimdi biz kimiz diye sordu¤umuzda, “yitik kuflaks›n›z” diyor hiçbir fley bilmeyen büyüklerimiz bile. Neden böyle denildi¤i de ülkemiz tarihinde sakl› elbette. Önce “modernlefltik” birey olduk; sonra toplumsallaflt›k, kenetlendik, birlik olduk; ard›ndan bölündük, parçaland›k ve yönetiliyoruz hala...
‹nsanl›¤›n gerçek düflü olan eflit ve özgür bir dünyada el ele yaflamak bir darbeyle y›k›l›verdi ülkemde. Duvarlar›n y›k›lmas›yla da özgür kalaca¤›n› zanneden ve sevinenler çok geçmeden neye u¤rad›¤›n› flafl›rarak bakakald›lar etraflar›na. “Her fley serbest olacakt›, tüm s›n›rlar kalkacakt›, özgürlük ellerinHer fley insan içindi hâlbuki! “Özgürlük, dedeydi art›k.” ama… mokrasi, insan haklar› gelecekti; kardefl karHer tercihin bir bedeli vard› elbette. Yeni do- defli öldürmeyecekti sokaklarda. Ekonomi
serbestleyecekti, ça¤dafl uygarl›k seviyesine ulaflacakt›k, ‘Devlet-Millet-Ordu Elele’ slogan›n› söyleyerek…” 12 Eylül, bize bunlar› getirecekti... Tam yirmi sekiz y›l geçti aradan. O günün tasar›lar› bugün verdi meyvelerini. Ve hayat›m›za yeni bir kavram girdi: Serbest piyasa ekonomisi… Di¤er ad›yla kumarhane ekonomisi… Sansür yoktu, bask› yoktu! “Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi”, yerini “Yaflas›n Piyasa, Yaflas›n Amerika”ya b›rakm›flt› bile. Süper güç, topla tüfekle, tankla alamad›¤› yerleri kültürüyle fethetmeye bafllam›flt› bir bir… Ifl›lt›l› hayatlar, güzel kad›nlar, yak›fl›kl› erkekler girdi önce rüyalar›m›za. Sevdik de onlar›. “Oh be özgürlük buymufl” dedik. “Para, para, para! Varl›¤› bir dert, yoklu¤u yara” flark›s›n› ise nefleli nefleli söylerken bir bakt›k ki o dünyan›n içinde kayboluvermifliz. Para, kaplarken dünyam›z› serbest piyasada, hayat bir kumar haline dönüflmüfltü bile bizim için yavafl yavafl. Orhan Veli’nin “Hava bedava/ su bedava/ kelle fiyat›na hürriyet/ bedava yafl›yoruz bedava” fliiri bile solda s›f›r b›rakt› her fleyi. Hiçbir fleyin bedava olmad›¤›n› gören “Anadolu’nun ba¤r›ndan kopup gelen” gençler, binbir umutla tuttu tafl› topra¤› ‹stanbul’un yolunu. Esmer, kabar›k saçl›, kara kafll›, kara gözlü, yan›k sesli, mahcup görünümlü, ya¤›z delikanl›l›klar›yla ötekilikten kurtulmak istediler. Ac› ac› ba¤›r›p umutsuzlu¤u hayk›rd›lar. Böylece yitik kuflak, umudun k›y›s›ndan dönüp umutsuzlu¤un arabeskine do¤ru aç›lmaya bafllad›. Egemenler ise 1980’lerden beri çal›p söyledikleri flark›lar› hala devam ettirmekteler. “Bitti art›k ideolojiler, birey olun, kendiniz olun, kendinizi düflünün,
42 | TAVIR | fiUBAT 2008
makale
kurtulamayan Anadolu insan›n›n yönünü bulamad›¤› zamanda bilinçlenip, örgütlenip aya¤a kalkmas›n› engelleyerek sadaka kültürüyle ve olmayacak umutlarla kendine ba¤lama politikas› m›?
kendiniz için savafl›n, size mi kald› memleketi kurtarmak?” Zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yapan kapitalizm, senelerdir at›lan temellerin ard›ndan y›lan gibi sarmaya bafllad› hayat›m›z› en sonunda. Televizyonun dünyam›za girmesiyle s›f›rdan zengin olan insanlar karfl›m›za “yeni model” olarak ç›kar›ld›. Ekonomide, “Satar›z efendim satar›z, K‹T’leri de satar›z, her fleyi satar›z” dönemi böylece bafllad› Amerika’dan ithal baflbakan›m›zla. Darbeden k›sa bir süre sonra piflman olmufl solcular, dincilerle birlikte “ben”i daha çok ço¤altman›n formüllerini arad›lar. Hem yoksul, hem kaderci insanc›klar ›fl›lt›l› hayatlara nas›l olursa olsun kavuflmaya çal›flmal›lard› ki burjuvazi daha çok para kazans›n! Servetine servet eklesin… Plan tamamland›, uygulamaya konuldu. Her fleyi satan zihniyet, önce maddi de¤erlerimizi satt›. Sonra beynimizi, ahlak›m›z›, ruhumuzu, hatta bedenimizi… Önceleri anormal gelen durumlar, flimdi normal gelmeye bafllad›. ‹nsanlar›n ço¤unun beyninde y›k›lamayan feodalite, kent burjuvas›n›n ne oldu¤u belirsiz kültürüyle birleflince önce hesap sormak gere¤i duyuldu sistemden: “Ey ‹stanbul, sen beni mahvettin, flimdi ise s›ra ben
de.” diyerek… fiimdi ise, “Ben de buraday›m, ben de y›ld›z olmak, ev, araba sahibi olmak istiyorum. Siz en iyisini bilirsiniz, siz ne istiyorsan›z yapar›m. Yeter ki beni fethedin.” demek için kuyruklara giriyorlar, gururlar›ndan hiç eser b›rakmayarak… Gitgide yoksullafl›yoruz art›k. Bugün geldi¤imiz nokta hayat›m›zda gördü¤ümüz her fley y›llard›r süregelen politikalar›n eseri. Ama gerçek yoksullar için kaç›m›z gerçekten yüre¤imizde hissederek üzülüyoruz? Hâlbuki nedenler ortada, çözüm ortada. Bugün saçma sapan bir fleyi “kültür” diye önümüze koyan büyük sermaye sahipleri, TV’lerde bir taraftan bilmem kimin özel hayat›n› tüm “ç›plakl›¤›yla” anlat›rken di¤er taraftan ayn› program içinde “bu kadar da olmaz” dedirtecek yoksul insanlar›n hayat›n› deflifre ediyor olanca utanmazl›¤›, i¤rençli¤iyle... “Ac›nd›r kendini ki, reytingler arts›n, ac›nd›r kendini ki daha fazla kazanas›n.” diyorlar yar›flmalarda üç-befl kurufl kazanma u¤runa tüm de¤erlerini bir kenara b›rakanlara. Yoksullu¤unu en ac›nas› hallerle anlatanlar izlenirken, timsah gözyafllar› dökülüyor, insanl›ktan nasibini almam›fl, rezil tipler taraf›ndan. Fazla kazanç h›rs›yla yan›p tutuflan yeni yetme görgüsüz burjuvazi, ne zaman yoksullar için gözyafl› dökmeye bafllad› acaba? Yoksa amaç; yoksullaflan ve kadercilikten
‹nsanlar›n ço¤unda ac›ma duygular›n›n kalmad›¤›n› bile bile duygu sömürüsü yapt›rarak paras›na para katan yeflil sermaye ve tekelci burjuvazi, kapitalizm var oldukça bu sorunu kendisinin de çözemeyece¤inin fark›nda. Umutsuzlu¤umuz, toplumsal mücadelenin yükselmesiyle ve insan›n vicdan›n›n sesini dinlemesiyle yeniden umuda dönüflebilir sadece. Bu yüzden de insanlar›n yeniden “ben” egosundan kurtulup birbirini yeniden sahiplenmesinin zaman› geldi de geçiyor bile. Mücadele etmenin; benim, senin, onun de¤il, herkesin kurtuluflu için savaflman›n her zamankinden daha elzem oldu¤u su götürmez bir gerçek. Sadakaya da, de¤erlerimizin üç otuz paraya sat›lmas›na da karfl› ç›kman›n, kendi gücümüze güvenmenin zaman›d›r flimdi. Bu dünyada açl›¤›yla, kavgas›yla ve gelece¤iyle bizi nelerin bekledi¤ini ise ünlü flair Naz›m Hikmet ne güzel anlatm›fl “Hoflgeldin Bebek” fliirinde: “Hoflgeldin bebek yaflama s›ras› sende Senin yolunu gözlüyor Kuflpalaz›, bo¤maca, karaçiçek, s›tma, yürek enfarkt›, kanser filan ‹flsizlik açl›k falan… Hoflgeldin bebek yaflama s›ras› sende Senin yolunu gözlüyor Tren kazas›, ifl kazas›, yer depremi, kurakl›k filan Karasevda karasevda karasevda ayyafll›k falan… Hoflgeldin bebek yaflama s›ras› sende Senin yolunu gözlüyor Hapishane kap›s› polis copu filan Hoflgeldin bebek yaflama s›ras› sende Senin yolunu gözlüyor Senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm falan… Hoflgeldin bebek yaflama s›ras› sende!” Bedelse bedel, ödenir mutlaka; yeter ki u¤runda savafl›lacak, halktan yana, do¤rudan yana ideallerin olsun... foto¤raflar: deniz koçakJ
fiUBAT 2008 | TAVIR | 43
sinema
“yarg›s›z infaz”›n yarg›lad›klar› (!) mete nergis
“Rendition”, gösterimdeki Türkçe ad›yla “Yarg›s›z ‹nfaz”, ocak ay›nda vizyona girdi. Filmde, art›k gizlenemez bir gerçek olarak ortaya ç›kan ABD’nin de¤iflik ülkelerdeki iflkence üsleri ve bu gerçe¤in s›radan bir insan›n yaflam›n› nas›l etkiledi¤i konu ediliyor. Bush, dünya halklar›na karfl› “Ya benden yanas›n, ya da düflman›ms›n.” diyerek, kesin s›n›rlarla hedeflerini çizdi¤ini tüm dünyaya ilan etmiflti. “Yarg›s›z ‹nfaz”, CIA’n›n mahkemeye ç›karmadan, kimseye haber vermeden gizlice kaç›rd›¤›, iflkence uça¤›yla, denizafl›r› bir ülkedeki gizli iflkence merkezinde sorgulad›¤› Arap kökenli bir kimyagerin öyküsünü anlat›yor. M›s›r’dan y›llar önce ailesiyle birlikte ABD’ye yerleflen, orada okuyan baflar›l› bir kimyager olan Anwar El ‹brahimi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nden dönerken ortadan kaybolur. ‹kinci çocu¤una hamile olan Amerikal› efli Isabella eflini aramaya bafllar. Isabella eski okul arkadafl› Alan Smith’ten yard›m ister. Bir senatörün yard›mc›l›¤›n› yapan Alan Smith arac›l›¤›yla eflinin CIA taraf›ndan kaç›r›ld›¤›n› ö¤renir. Anwar El ‹brahimi, Afrika’daki iflkence üslerinden birine uçakla kaç›r›lm›flt›r. Hakk›nda bir delil olmamas›na ra¤men, kimyager ve Arap kökenli olmas›ndan dolay› bombal› sald›r›larla bir iliflkisi olabilece¤i varsay›larak bilgi vermesi istenir. CIA’n›n yeni yetme ajan› Doouglas Freeman bu sorgulara gözlemci olarak kat›l›r. Film, ABD’nin güvenlik politikas›n›, CIA’n›n yöntemlerini elefltirme ad›na yola ç›k›yor. Clinton zaman›nda ç›kar›lan yasayla, “flüpheli” herhangi biri güvenlik güçleri taraf›ndan, hiçbir karar olmadan, hiçbir gerekçe gösteril-
44 | TAVIR | fiUBAT 2008
meden, ABD topraklar›nda ya da ülke d›fl›nda, hiç kimseye haber vermeden günlerce, gözalt›na al›nabiliyor. Özellikle 11 Eylül sald›r›s›ndan sonra bu yasa daha pervas›z bir flekilde uygulanmaya bafllad›. “Paronaya ve korku” ülkesi haline gelen ABD’de müslü-
manlara potansiyel terörist gözüyle bak›lmas› filmde ifllenmifl. Isabel’in senatör yard›mc›s› arkadafl›n›n “‹brahimi camiye gider miydi?” sorusuna karfl› (kocas›na güvendi¤ini sürekli belirtti¤i halde) kuflkuya kap›lmas›yla bu paronayan›n derin izlerini gösteriyor bize.
sinema
Film bu yöntemleri elefltiriyor. Bu elefltiriyi yapan›n kim oldu¤u önemsiz mi? Elefltiriyi yapan Hollywood’sa, bu iflin içinde bir bit yeni¤i aramak çok mu abes olur? Güneri Civao¤lu ald›¤› mesaj› net olarak ifade etmifl; “Cellat e¤itimi. Sinemalarda gösterimde olan ‘Yarg›s›z ‹nfaz’, bu ayr›nt›n›n yan› s›ra psikolojik haz›rl›k hep ayn›, ‹slam ad›na ‘Cihat’ ve kutsanm›fl ‘flehitlik mertebesi’...” Amac› olmayan feda eylemcileri son anda vazgeçebilirler diye yak›n mesafeden bir keskin niflanc› taraf›ndan takip edilir, vazgeçerse vurulur. Bomba düzene¤i avuçlar›n s›k› tutulmas›na göre düzenlendi¤inden öldürülen eylemcinin kaslar› gevfleyince düzenek çal›fl›r, bomba patlar. Ve sonuç olarak Güneri Civao¤lu diyor ki; “‹nsan haklar› m› dediniz? CIA yetkilisi rolünü oynayan Meryl Streep, ‘Bu yöntemle en son Londra’da 7 bin can kayb›n› önledik.” cevab›n› veriyor... Objektivizm ad›na ABD’den yana taraf tutan bir film izliyoruz. Güneri Civao¤lu da yönetmene tercüman oluyor; “Yarg›s›z infaz kötü, ama asl›nda bu yöntemler gerekli.” diyor. “Cellat e¤itiminden geçmifl olanlar› nas›l durdurabiliriz yoksa!” Evet bu anlay›fl, iflkenceyi de, yarg›s›z sorgular› da, adam kaç›rmalar› da, k›saca Amerika’n›n tüm suçlar›n› meflrulaflt›r›veriyor insanlar›n nezdinde. Bak›n Güneri Civao¤lu böyle diyor, onun gibi düflünmeyen herkese de filmi bu flekilde okumalar›n› vaaz ederek, insanlar›n Amerika’ya olan öfkelerini nötralize ediyor. Gerçekten de filmi bu flekilde okumak, bu türlü bir bilinç yan›lg›s›na itecektir insanlar› ve böylece insanlar›n nezdinde Amerika Birleflik Devletleri bir anda neredeyse insan haklar› ve demokrasi flampiyonu olacakt›r. ‹nsanlar›n hayat›n› kurtaran (Ne büyük bir yan›lg›d›r; ABD’nin bugüne kadar dünya üzerinde katletti¤i insan›n haddi hesab› yoktur oysa), oraya buraya demokrasi tafl›yan, özgürlükler diyar› Amerika!.. Zaten dezenformasyon denilen fley aynen böyledir. Böyle yan›lt›l›r milyarlarca insan. Bu filmin dünyan›n hemen her k›tas›nda gösterilece¤ini ve insanlar›n bu filmi Güneri Civao¤lu’nun dedi¤i gibi izledi¤ini düflünün. Ve ABD’nin bir taflla kaç kuflu birden vurdu¤unu hesap edin... Hollywood yap›m› Yarg›s›z ‹nfaz, “ABD’yi yal-
n›z ABD elefltirebilir.” anlay›fl›yla çekilmifl. Bu da eski bir ABD gelene¤idir; ABD, kendi yapt›¤› hatalar› baflkas›n›n ifade etmesini kabul etmez, söylenecek bir fleyler varsa bunu zaten kendisi söyleyecektir çünkü ABD’deki demokrasi hiçbir yerde yoktur! Güvenlik u¤runa baz› insanlar iflkence görebilir, ölebilir buna üzülürler ama “cellat e¤itimi” alm›fl insanlar, baflka türlü nas›l durdurulur ki!? Bu tarz filmlerin hepsinde gördü¤ümüz fley tekrar ediliyor, yönetmen “objektifli¤ini” direniflçileri anlat›rken kaybediyor. Sonralar› Tunus oldu¤unu fark etti¤imiz ve Freeman’›n görev yapt›¤› yerde, ABD ve iflbirlikçisi Tunus yönetimine karfl› savaflan ‹slamc›-silahl› bir gruba ba¤l› insanlar›n e¤itim yapt›¤› “Terörist yuvas›”, sokak aralar›nda, izbe bir yerlerde gösteriliyor. Direniflçilerin ne istedi¤i yok filmde, neden direniyorlar, neyi hedefliyorlar, bilemiyoruz. Aralar›nda insani bir iliflki yok, her biri masum insanlar›n can›na kastetmifl cani tipler gibi çizilmifl. Feda eylemi için haz›rlanan direniflçi, kiflisel intikam için ajite ediliyor. Cezaland›raca¤› iflkenceci için, “O senin abini öldürdü unutma!” diye uyar›yor onu liderleri. Asl›nda ölmek istemiyor, iflkencecinin k›z›n› seviyor, onunla bir yaflam kurmak istiyor ama feda eylemine, örgütü taraf›ndan zorunlu k›l›n›yor vesaire. (Bu aflk öyküsü de filmde yama gibi duran, sanki as›l konu gözden kaçs›n, “teröristlerin” nas›l da insanl›k d›fl› yarat›klar oldu¤u insanlar›n bilinçlerine kaz›ns›n diye senaryoya eklenmifl bir fley...) Bu flekilde dünyadaki bütün direnifl hareketlerine “terörist” damgas› vuran ABD yönetimiyle ayn› fleyi söylemifl oluyor yönetmen. Ahtapot gibi vantuzlar›n› dünyan›n her köflesine yap›flt›rm›fl, sömürdükçe sömüren, gitti¤i yere kan ve gözyafl›ndan baflka bir fley götürmeyen Amerika’ya karfl› savaflan Vietnam’daki direniflçiler de teröristti onlara göre. Irak’ta savaflan direniflçiler de, milyonlarca Kübal› da, ba¤›ms›zl›k savafl› veren bütün örgütler de “terörist” onlara göre. Vietnam’da üzerine bomba ba¤lay›p, ABD karargahlar›n› havaya uçuran feda savaflç›lar›n›n üzerine do¤rultulmufl bir namlu var m›yd› acaba? Filistinde, güvenlik duvarlar›n› aflarak, ‹srail askerlerinin kontrolünden geçerek feda eylemi yapanlar› da m› keskin niflanc› takip ediyordu? Sömürüye, iflgale, iflkence-
lere karfl› bir nefret tafl›yamaz m› bir insan? U¤runda ölecek kadar sevemez mi vatan›n›? fiiddetin ak›l almaz boyutlara ulaflt›¤› yerde, uçaklar›n, z›rhl›lar›n aman vermedi¤i yerde, insanlar›n diri diri yak›ld›¤› yerde, direniflçiler bedenlerini silah yap›yorlar. Yönetmenin anlayamad›¤›, ya da anlamak istemedi¤i bu gerçe¤i, di¤er Hollywood yönetmenleri gibi Gavin Hood da gözard› ediyor. Feda eylemcilerini hasta ruhlu insanlar gibi gösteren di¤er yönetmenlerden farkl› bir fley söylemiyor sonuç itibariyle. Filmin ana karakterlerinden birisi olan CIA ajan› Doouglas Freeman, Anwar El ‹brahimi’ye CIA ad›na iflkence yap›l›rken gözlemci olarak kat›l›yor. Ancak El ‹brahimi’nin suçsuz oldu¤una inan›yor. Ve vicdani muhasebe yap›yor. ‹lk defa kat›ld›¤› iflkence seanslar›ndan etkilenen Freeman, zaman zaman “‹fle yaram›yor, bu yöntemle sonuç alam›yoruz.” gibi ifadeler kullan›yor. Ayn› fleyleri telefonla görüfltü¤ü CIA terörizm yöneticisi Corrine Whitman (Meryl Strep)’e söylüyor: “Bu benim ilk iflkencem, El ‹brahimi suçsuz.” diyor. Corrin Whitman, ise, “ABD iflkence yapmaz, sadece bilgi al›r, iflini yap.” diye uyar›yor. Bunun bir devlet politikas› oldu¤u aç›k bir flekilde gösteriliyor. Senatör yard›mc›s› ald›¤› tehditleri sineye çeker. Kurtarmaya çal›flt›¤› El ‹brahimi’nin belgelerini imha ederek çöp kutusuna att›ktan sonra, tercihini yapman›n rahatl›¤›yla kadeh kald›r›r. Vicdani hesaplaflma yaflayan CIA ajan› ise farkl› davranarak, kariyerini tehlikeye at›yor. Sonuç olarak, ABD’nin “Yarg›s›z ‹nfaz”lar›n› elefltirmek için yola ç›kan filmi izlerken bu gerçekleri gözden kaç›rmamak laz›m.J Künye: Yönetmen: Gavin Hood Yap›mc›: Steve Golin, Marcus Viscidi Senaryo: Kelley Sane Görüntü Yönetmeni: Dion Beebe Müzik: Paul Hepker, Mark Kilian Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Reese Witherspoon, Alan Arkin, Peter Sarsgaard, Meryl Streep, Omar Metwally, Igar Naor, Zineb Oukach, Moa Khoua
fiUBAT 2008 | TAVIR | 45
haberler
“Komünist fiirinler” 50 yafl›nda ‹zlendi¤i her ülkede “komünist yaflam›” anlatt›¤› iddias›yla tart›flma konusu olan çizgi film "fiirinler", 50 yafl›na girdi. 1958 y›l›nda Belçika'da çizgi roman olarak do¤an "fiirinler", kötü kalpli büyücü Gargamel'in bütün çabalar›na ra¤men halen hayattalar ve her biri farkl› özelliklere sahip 101 flirin, "fiirin Baba" önderli¤inde ormandaki yaflamlar›na 50 y›ld›r devam ediyor.
Ö¤renci Kültür Merkezi’nin kapat›lmas›na tepki ‹stanbul Üniversitesi'nde ö¤rencilerin kendilerini ifade ettikleri, kültürel ve sanatsal üretimlerini kolektif olarak gerçeklefltirdikleri, özgür ve bilimsel düflüncenin merkezi olan Ö¤renci Kültür Merkezi kapat›ld›. ÖKM’nin, rektörlük taraf›ndan son dönemde üniversitelerde artan ve ‹stanbul Üniversitesi’nde de yaflanan faflist sald›r›lar gerekçe gösterilerek kapa-
t›lmas›na ö¤renciler tepki gösterdi. Faflist sald›r›lara ve kapatma karar›na iliflkin yapt›klar› bas›n aç›klamas›yla, ÖKM’yi açacaklar›n›, üniversitelerde bu tür uygulamalara izin vermeyeceklerini ifade eden ‹stanbul Üniversitesi ö¤rencilerinin protestosu sonras›nda rektörlük, ÖKM’nin aç›ld›¤›n› duyurdu.J
fiirinler çizgi filminin yarat›c›s› Peyo, komünist bir sanatç› olarak, bir tarafta Amerika, di¤er tarafta SSCB'nin oldu¤u iki kutuplu dünyada "fiirinler"le emperyalist Amerika’ya bir mesaj vermek ve emperyalizme karfl› bu yolla ideolojik mücadele yapmak istedi. 1981'de çizgi film olarak televizyon dünyas›na tafl›nan, 8 y›lda 256 bölüm çekilen fiirinler, komünist yaflam› anlatt›¤› gerekçesiyle Amerika'da uzun y›llar yasaklanm›flt›. Eski bölümleri halen gösterilmeye devam eden, ancak yeni bölümleri çekilmeyen fiirinler için 50'nci y›l› flerefine, Paramount Pictures taraf›ndan bu yaz vizyona sokulmak üzere animasyon fiirinler üçlemesi yap›l›yor. J
Tiyatro sanatç›lar› vas›fs›z iflçi olmaktan ‘kurtuldu’! ‹stanbul fiehir Tiyatrolar› tart›flmal› bir karara daha imza atm›flt›. fiehir tiyatrolar› sanatç›lar›, Ocak 2008’den itibaren vas›fs›z iflçi kadrosuyla belediye bünyesine al›nmaya baflland›.
yerde çal›flt›r›lmayacaklar›na dair bir protokol imzalamak istediklerini belirttiler. Gelen tepkiler üzerine fiehir Tiyatrolar› Genel Sanat Yönetmeni Nurullah Tuncer görevinden al›nd›.
Y›llard›r kadro bekleyen oyuncular bu uygulamaya büyük tepki gösterdiler. “Vas›fs›z iflçi olarak kadroya al›nd›ysak, belediyenin her yerinde; parklarda da, mezarl›klarda da çal›flt›r›labiliriz.” kayg›s›n› tafl›d›klar›n› belirttiler. ‹flçi olduklar›n› ö¤renince sendikaya üye olan tiyatro sanatç›lar›, sendikayla fiehir Tiyatrolar› d›fl›nda herhangi bir
Belediye Baflkan›’n›n sanat dan›flmanl›¤›n› yapan Kenan Ifl›k’›n etkisiyle bu göreve Orhan Alkaya getirildi. Muhsin Ertu¤rul’un y›k›lmas›yla sürekli gündemde olan flehir tiyatrolar›nda bizi ne gibi yeniliklerin bekledi¤ini hep birlikte görece¤iz.J
46 | TAVIR |fiUBAT 2008
Dersim’de Tav›r’a el konuldu Dersim’de Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i 22 Ocak 2008 günü polis taraf›ndan bas›ld›. Keyfi flekilde talan edilerek aranan dernekteki 2008 y›l›na ait üzerinde Che Guevara resmi olan takvim toplat›l›rken,dergimizin Ocak say›s›na da el konuldu. Dernek çal›flanlar›, yaflanan hukuksuzlu¤u protesto etmek ve geliflmeleri halka anlatmak için yaz›l› bir bas›n aç›klamas› yay›nlad›. Aç›klamada, polisin, tüm dünyada halklar›n sevgisini ve sayg›s›n› kazanan ve halklara umut olmaya devam eden Che’nin resmine dahi tahammülsüzlü¤ü belirtilirken, tama-
men yasal bir sanat dergisi olan Tav›r Dergisi’ne el konmas› da elefltirildi. J
haberler
R›fat Ilgaz Sempozyumu kitap haline getirildi “Edebiyat›m›z›n Koca Ç›nar›” R›fat Ilgaz’› “Bilimsel yönden ele alman›n, günümüz ayd›nlar›na ba¤›ms›z kalman›n ipuçlar›n› verece¤i düflüncesiyle”, 10–12 May›s 2006 tarihinde Kastamonu Meslek Yüksek Okulu, Ç›nar Yay›nlar› ve R›fat Ilgaz Kültür Merkezi taraf›ndan düzenlenen R›fat Ilgaz Sempozyumu’na sunulan bildiriler kitaplaflt›r›ld›. 93 akademisyen, yazar, gazeteci ve bilim insan›n›n sundu¤u bildirilerden oluflan kitap Kastamonu Meslek Yüksekokulu’nun katk›lar›yla Ç›nar Yay›nlar› taraf›ndan yay›mland›.
1940 – 2000 Sürecinde R›fat Ilgaz R›fat Ilgaz ve Sinema R›fat Ilgaz ve Tiyatro R›fat Ilgaz ve Ayd›nlanma Yerelden Evrensele R›fat Ilgaz Halkevleri ve R›fat Ilgaz R›fat Ilgaz’›n Yap›tlar›nda E¤itime Bak›fl› konular›na yer verilmifl. J
GRUP YORUM g ü n c e
331 Aral›k: Temel Haklar Federasyonu’nun geleneksel olarak düzenledi¤i yeni y›l etkinli¤ine kat›ld›. Okmeydan› Destan Dü¤ün Salonu’nda düzenlenen etkinli¤e yaklafl›k 1000 kifli kat›ld›. 35 Ocak: Kamu Emekçileri Cephesi Dergisi’nin düzenledi¤i geceye kat›ld›. fiiflli Labella Dü¤ün Salonu’nda düzenlenen geceye yaklafl›k 300 kifli kat›ld›. 36 Ocak: Çorlu’lu da Elit Dü-
¤ün Salonu’nda düzenlenen konsere kat›ld›. 700 kifliye
903 sayfal›k kitapta; R›fat Ilgaz’›n Roman› R›fat Ilgaz’›n Öyküsü R›fat Ilgaz’›n fiiiri R›fat Ilgaz’›n Mizah› R›fat Ilgaz’›n Çocuk Edebiyat› R›fat Ilgaz’›n Gazetecili¤i
konser verdi. 313 Ocak: ‹stanbul Gösteri Merkezi’nde ‹dil Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i Ortak Düflman Amerika’d›r gecesine kat›ld›, yaklafl›k 4000 kifliye konser verdi. 325 Ocak: Adana’da düzenlenen Ortak Düflman Amerika’d›r gecesine kat›ld›. Geceye 1200 kifli kat›ld›. 329 Ocak: Hozat’ta düzenlenen dayan›flma konserine kat›ld›, yo¤un kar ya¤›fl›na ra¤men yap›lan konseri 600 kifli izledi.J
FHKC önderi George Habbafl hayat›n› kaybetti luflun bir parças› olan Filistin devrimine adayan Habbafl’›n cenaze törenine binlerce insan kat›ld›.
Filistin'de y›llard›r devam eden ba¤›ms›zl›k hareketinin önderlerinden ve Marksist-Leninist olan Filistin Halk Kurtulufl Cephesi kurucular›ndan George Habbafl, Ürdün'ün baflkenti Amman'da hayat›n› kaybetti. 82 y›ll›k ömrünü, dünya halklar›n›n kurtulufluna ve bu kurtu-
“Bar›flç›l çözüme hay›r, silahl› mücadeleye evet” anlay›fl›yla hareket eden, ‹srail'le tüm bar›fl anlaflmalar›na karfl› ç›kan Habbafl, mücadelesini “zafere kadar devrim” ilkesiyle sürdürdü. Hiçbir aflamada umutsuzlu¤a kap›lmad›, hiçbir aflamada halk›na emperyalizmle, iflbirlikçilerle uzlaflmay› önermedi. George Habbafl’larla büyüyen Filistin kurtulufl mücadelesi, büyük bir önderini yitirdi ancak, onlar›n “zafere kadar devrim” fliar› Filistin semalar›ndan hiç eksilmeyecek. J
fiUBAT 2008 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3“Baflbakan ABD’den korkar” demek suç! Trabzon Devlet Tiyatrosu taraf›ndan Rize’de sahneye konulan; Haflmet Zeybek’in yazd›¤›, Volkan Özgömeç’in yönetti¤i "Dü¤ün ya da Davul" adl› oyuna soruflturma aç›ld›. 25 Aral›k`ta Rize Valisi Kas›m Esen`in de izledi¤i oyunda yer alan "Baflbakan ABD’den korkar", "Anan› da al git", "Buras› yan gelip yatma yeri de¤ildir" sözleriyle Tayyip Erdo¤an’a hakaret edildi¤i yönünde, yerel bas›nda ç›kan haberler sonucu "Dü¤ün ya da Davul" hakk›nda soruflturma bafllat›ld›. 3‹dil Tiyatro Atölyesi sokak oyunlar›na devam ediyor. Tiyatro Atölyesi y›l boyunca sergiledi¤i sokak oyunlar›na bir yenisini daha ekledi. Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin bafllatm›fl oldu¤u “Ortak Düflman Amerika’d›r” kampanyas›na bir oyunladestek veren ‹dil Tiyatro Atölyesi 27 Ocak’ta Galatasaray Lisesi önünde “Amerika’ya Çüfl De!” isimli mizahi oyunu sergiledi.
3!f ‹stanbul, 14 fiubat’ta bafll›yor. Bu sene yedincisi düzenlenecek olan !f ‹stanbul AFM Uluslararas› Ba¤›ms›z Filmler Festivali, 14-24 fiubat 2008 tarihleri aras›nda Beyo¤lu AFM Fitafl, AFM ‹stinye Park ve AFM Caddebostan Budak sinemalar›nda gerçekleflecek. Yedinci y›l›nda 70 filmi program›na dahil eden festival, ilk kez ulusluraras› bir yar›flma düzenleyecek. Uluslararas› yar›flman›n jürisinde Cannes Film Festivali yönetmenlerinden Christophe Leparc, yönetmen John Cameron Mitchell, Screen International dergisi editörü Wendy Mitchell, tan›nm›fl foto¤rafç› Perry Ogden ve Türkiye’den de Reha Erdem olacak. ‹stanbul’u genç ve yenilikçi sineman›n adresi yapmay› amaçlayan !f Inspired/Kefli!f yar›flmas›, dünyan›n dört yan›ndan 10 filmi bir araya getiriyor. 365. Alt›n Küre Ödülleri sahiplerini buldu. Hollywood’da senaryo yazarlar›n›n 2 aydan uzun süredir yapt›¤› grev nedeniyle Alt›n Küre’yi kazananlar, geleneksel törenle de¤il, NBC televizyo-
nu taraf›ndan canl› yay›nlanan bas›n toplant›s›nda televizyon sunucular› taraf›ndan duyuruldu. Hiçbir oyuncu ya da yönetmenin teflekkür konuflmas› yapmad›¤› toplant›da 7 dalda ödüle aday gösterilen, Joe Wright’›n yönetti¤i “Atonement” filmi drama dal›nda en iyi film ödülünün sahibi olurken, komedi veya müzikal dal›nda en iyi film “Sweeney Todd” oldu. 3‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan, ilk olarak ‹stanbul’da düzenlenen “Ortak Düflman Amerikad›r” etkinli¤i, ikinci olarak Adana’da yap›ld›. Adana, bu etkinlik için belirlenen anlaml› kentlerden biriydi. Çünkü Adana’n›n tam ortas›nda, Amerika’n›n ony›llard›r Ortado¤u halklar›n› katletmek için kulland›¤› ‹ncirlik Amerikan Üssü vard›. Amerika’ya duyduklar› öfkeyle geldiler Ortak Düflman Amerikad›r gecesine Akdenizliler. 25 Ocak 2008 Cuma günü Adana fiirin Müzikhol’ü dolduranlar, Amerika’ya karfl› dünyan›n bütün halklar›n›n dilinden Ortak Düflman Amerikad›r slogan›n› hayk›rd›lar. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3renkler ve ›sl›klar
3neflet ertafl 2008
3veyve m›laketu/
3flark›larla geçtim aran›zdan
efkan fleflen fieflen Müzik
neflet ertafl Bayar Müzik
meleklerin dans› ahmet arslan Kalan Müzik
ümit k›vanç Kalan Müzik
48 | TAVIR |fiUBAT 2008