kültür sanat yaflam›nda
• 2008/07
•
say› 75
•
2.25 YTL(KDV’li)
temmuz 2008
›ssn 1303-9113
sivas- mad›mak / 2 temmuz 1993 on befl y›ld›r ço¤al›yor ac›m›z... öfkemiz de...
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba Yine hücreler gündeme getirilmiflti siyasi iktidar taraf›ndan tam 12 y›l önce... Ad›na “tabutluk” deniliyordu o vakitler hücre tipi hapishanelerin… Yine özgür tutsaklar, hücrelere at›lmakla tehdit ediliyorlard›.
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com
“Ölürüz de girmeyiz tabutluklara!” hayk›r›fllar› yükseldi Anadolu’nun dört bir yan›ndaki hapishanelerin havaland›rmalar›ndan gökyüzüne… Güneflin aln›nda sözler verildi u¤runa ölünesi… Andlar içildi, bir kez içildi mi geri dönülmeyesi… Senenin 365 günü rüzgarl› bir yerde kurulu bulunan, bu yüzden de ad›na “‹tdurmaz Tepesi” denilen tepenin üzerindeki Çanakkale E Tipi Hapishanesi’nden hayk›ranlar›n içindeydi ‹dil. En öndeydi. Çanakkale’nin kad›n tutsaklar› içinde ipi ilk gö¤üsleyen, aln›na k›rm›z› band› ilk kuflanan o oldu. And içti, söz verdi ve her an› eylem olan; ad›na ölüm orucu denilen uzun, vefal›, cefal› yürüyüfllerin en zorlusuna bafllad› ‹dil… Yoldafllar›n›n “‹dil Can”›, o devrimci, o kad›n, o sanatç› ‹dil, bu yolculu¤un, bu amans›z ve de en onurlu yürüyüflün, bu sonu ölüm olan açl›¤›n 68. gününde, dünyan›n ilk kad›n ölüm orucu flehidi olarak tarihin ak sayfalar›nda yerini ald›. ‹dil Kültür Merkezi, onun ad›yla yoluna devam etmekten onur duyuyor bugün. Onun gibi birinin eme¤inin geçti¤i bir kültür merkezi olarak hakl› bir gurur tafl›yor.
Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05
fiu an okumakta oldu¤unuz dergi, ‹dil’i yazmaktan, onun foto¤raflar›yla donanmaktan, onu herkese anlatmaktan fazlas›yla mutluluk duyuyor.
Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Çünkü küçücük bir çocukken, dersleri kötü giden arkadafl›na bir fleyler ö¤retmek için ç›rp›n›rken, açl›¤›n› bile unutacak kadar sevmektir insan› ‹dil olmak…
Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
“Yaflam›fl say›lmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen” repli¤ini tiyatro sahnelerinde söyledikten, çok de¤il iki üç sene sonra gerçe¤e dönüfltürme cesaretidir ve yurduna, halk›na duydu¤u sevgi aflk›na k›l› bile k›p›rdamadan ölebilmektir…
Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Mücellit Ali Laçin Davut Pafla Cd. Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 291 Topkap›- ‹stanbul Tel: (0 212 ) 674 85 28 Yerel süreli yay›n
Tarih yazmak kolay de¤ildir. Herkesin harc› da de¤ildir. ‹dil gibilere mahsustur bu onura sahip olmak.
Yoldafllar› ölmesin diye, ölümün kuca¤›na herkesten önce at›lmakt›r…
‹dil olmak, kurflunun yetmedi¤i yerde “mitralyöz” olabilmektir… ‹dil’in, “Devrim Kufla¤›n›n Kahramanlar›” olan ’96 Ölüm Orucu flehitlerinin, 12’lerin yi¤itlikleri bofluna de¤ildir. Ayaktaysak, dimdik yürüyorsak do¤ru bildi¤imiz yolda, bafl›m›z hiç e¤ilmiyorsa zulmün karfl›s›nda, direniyorsak hayat›n her alan›nda, bedeller ödüyorsak tereddütsüz ve ölüyorsak hala flaflaal› yaflamlar seriliyorken önümüze, onlar›n yüzü suyu hürmetinedir… Unutmayaca¤›z. Yüzümüz hep onlara dönük olacak… A¤ustos say›m›zda görüflmek dile¤iyle… Dostlukla… tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
07/2008 5
5 7 9 13 17 19 21 24 26 31 32 33 33 38 40 44 46
MAKALE egemenlerin “midas kulaklar›” herkese uzan›yor DENEME idil’in hayata sorusu MEKTUP serkan aktunç ‹NCELEME isyan›n müzi¤i mi, müzi¤in isyan› m›? ‹NCELEME mehmet esato¤lu RÖPORTAJ kemal özer MAKALE on befl y›ld›r ço¤al›yor ac›m›z, öfkemiz de RÖPORTAJ zerrin taflp›nar fi‹‹R kemal özer B‹YOGRAF‹ hasret gültekin HAP‹SHANEDEN al›n çat›m›zdaki damga DENEME aflk B‹YOGRAF‹ william shakespeare - ll ‹ZLEN‹M arzuhalcilik T‹YATRO eskici dükkan› RÖPORTAJ inan temelkuran S‹NEMA yasak bölge HABERLER
idil’in hayata sorusu
3
17 3 röportaj - kemal özer
35 biyografi - hasret gültekin 3
30 3
3
kapak konusu 3 2 temmuz 1993 sivas katliam› 15. y›l
arzuhalcilik
makale
egemenlerin “midas kulaklar›” herkese uzan›yor cengiz özkaya
Durmadan dikilen, uzad›kça uzayan ve sessizli¤imizin ortas›na kar›fl›p istisnas›z herkesin tüm mahremiyetine misafir olan kulaklar ülkesinde yafl›yoruz... Sanki ilk defa ve sanki oldukça "münferit" bir durummuflças›na sunuldu bizlere: 70 milyon inan dinleniyor... Ve ard›ndan her zaman oldu¤u üzere demeçler, laf salatalar›, tehditler, duyarl›l›klar vb... duymaya, okumaya bafllad›k... Kimileri alabildi¤ine flaflk›n; “Olamaz, nas›l olur, demokratik bir ülkede bunlar asla yaflanamaz!” 盤l›klar› att›. Kimileri ise gerçe¤in ucunu aralamak-
tan çekinmeden deflip koydu ortaya; asl›nda hiç de ilk defa yaflanmad›¤›n›, bunun, iktidar›n “rutin”inin bir parças› oldu¤unu söyledi, yazd›... ama onlar da dokunmak istemedi pek gerçe¤in bam teline, tiz ve de c›l›z perdeden bir nota çal›p bam telinden baflka na¤meler okumay› tercih ettiler... Demokrasinin ald›¤› yara vb. deyip özde geçifltirdiler meseleyi… Kimileri ise, ki onlar bu iflin bafl›n› tutanlard›, “‹mdi s›kar›z ümü¤ünüzü!” diye ters laflar etmediler bu kez, ince tehditlerle ve küçük hat›rlatmalarla yetindiler; “Suçu olanlar düflünsün, suçu, korkacak bir fleyi olmayanlar dinlenmekten niye korksun ki!” buyurdular... Ah ne kadar da do¤ru bir laf de¤il mi? Ne kadar içten, ne kadar alicenap bir söz bu böyle, diyesi geliyor insan›n! Üzerine yap›lan flakas› bile ürpertici olan bu sözlerin yumuflakl›¤›n›n ve görünüflünün içinde tafl›nan tehdidin derinli¤i oldukça anlaml›d›r... ‹flin en tepe noktas›nda olan, tüm halk›n iletiflim hakk›n› en iyi flekilde ve en güvenli flekilde yapmakla yükümlü olan bir bakan söylüyor tüm bu sözleri... Nas›l olur böyle bir fley, iletiflim hakk›, özgürlü¤ü, bunun anayasal güvence alt›nda bulunmas› vb. gibi bir dolu engeli gösterip de bunun gere¤ini yapmak, bu dinlemeyi gerçeklefltirenler hakk›nda gerekli ifllemleri bafllatmak ve bunu engellemek gibi bir tav›r göremiyoruz... Tersine inceden geçilen, derinlikli tehditler savrulmakta, dinlemeye k›l›f bulunmaya, meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›lmaktad›r. Öyle ki Adalet’i sa¤lamakla yükümlü olan bakan, böylesi bir duruma karfl› ç›k›p, ada-
letsizli¤i ortadan kald›rmaya çal›flmak yerine, bu sayede bir dolu eylemi nas›l önlediklerine iliflkin demagoji yapmaktan geri durmamaktad›r… Ki önlediklerini söyledikleri eylemlerin do¤ru olup olmad›¤› ise ayr› bir tart›flma konusudur… Zira dinleme sayesinde yakaland›klar› ve çok ciddi eylemler yapacaklar› söylenen baz› insanlar›n iddianamelerinde, hatta polisin iddialar› aras›nda bile böyle bir durumun olmamas›, bakan›n iddias›n›n do¤ru olmad›¤›n› ortaya koymaktan baflka bir anlama gelmemektedir… Asl›nda, ayn› bakanl›¤›n polise bu yetkinin verilmesi konusuna karfl› ç›kmay›p, sadece jandarman›n dinlemesine iliflkin verilen karara itiraz etmesiyle ortaya ç›kan bu dinleme konusu, elbette bugünle ve bu olayla s›n›rl› de¤ildir… Bugün, 2005 y›l›nda yeniden düzenlenen yasalara dayan›larak uygulanan dinlemelerin (Esas›nda devrimcilere karfl› ç›kar›lan yasalar olmas›na ra¤men, son olay bunun tüm halka karfl› nas›l kullan›ld›¤›n› aç›kça ortaya koymufltur) gerçekleflmesi hiç de yeni bir uygulama de¤ildir. Muhalefeti susturman›n, sindirmenin en etkili araçlar›ndan biri olarak on y›llard›r ülkemizde de yap›lan bir uygulamad›r dinleme… Esas›nda devrimcilere, ilericilere, demokratlara karfl› hayata geçirilen bir uygulama olsa da egemenler için halk›n tümü potansiyel bir tehlike, devrim mücadelesi için potansiyel bir güç oldu¤undan, dinlemenin hedefi de tüm halk olmaktad›r… Geçmiflte teknolojik olarak tüm halk› bir anda ve rahatça dinleme olanaklar› yoktu ama yine de tüm halk› olanaklar ölçüsünde her zaman dinlemeye çal›flt›lar... Bugün teknoloji de geliflti¤i
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 3
makale
için kulaklar›n› herkese uzatmaktad›r iktidar… Uzanan kulaklar esas olarak toplumsal muhalefeti bo¤ma, zapturapt alt›na alma amac›n› tafl›maktad›r… Ve zaten bu ve buna benzer yöntemlerle zapturapt alt›na alamad›klar›n›, susturmad›klar›n› ise daha farkl› yöntemler kullanarak sindirmeye, susturmaya çal›flmaktad›r… Son alt› ay içinde ülke çap›nda yaflanan adaletsizlik ve hukuksuzluk örnekleri bu durumu tüm ç›plakl›¤›yla gözler önüne sermektedir… Bir yandan dinlemeler, öte yandan daha ç›plak biçimiyle süren zulüm ve zorbal›k… Ülkemiz gerçe¤inin aynas› olan tüm bu hukuksuzluklar, özellikle AKP iktidar› eliyle öyle bir hale getirilmifltir ki, dinlemesinden, gözalt› ve tutuklamalara kadar, halka karfl› olan her türlü bask›lar s›radan olaylar haline getirilmifltir. Gözalt›lar… tutuklamalar… Son alt› ay›n pefl pefle gelen ve halen de devam eden uygulamalard›r… Adana’da, Ankara’da, Sivas’ta yaflanan gözalt› ve tutuklamalar, susturma ve sindirmenin nas›l gerçekleflti¤ini, amac›n› ve hedefini de ortaya koymaktad›r… Bu gözalt› ve tutuklamalara bakt›¤›m›zda, bu konuda avukatlar›n›n yapt›¤› aç›klama ve ortaya koyduklar› belgeleri gördü¤ümüzde; bunlarda hukuk ve adalet d›fl›nda her fleyin oldu¤u, adeta kör göze sokulacak denli aç›kça belgelenmektedir… Ne yok ki suçlamalar aras›nda; mezar anmas› yapt›n, suç… ‹nfazlar› protesto ettin, suç… 8 Mart Dünya Emekçi kad›nlar Günü kutlamalar›na kat›ld›n, suç… Mahir’i and›n, en büyük suç… 1 May›s’a gittin, panele gittin, geceye gittin, sergi açt›n, internet sitesine girdin, bas›n aç›klamas› yapt›n, afifl ast›n, dernek kurdun, üyesi oldun ve dahas› derne¤e gidip geldin, suç… Bitmedi… Pankart asma ihtimali olmak büyük suç… Ve en büyük suç, Amerika’ya karfl› olmak… Ve tüm bunlar çok yak›n zamanda oldu… Bu ülkede ve sadece son alt› ay içinde gözalt›na al›nan, iflkenceden geçirilen ve tutuklanan insanlara yönelik iddialard›r tüm bunlar… “Pankart asma ihtimali”… ‹flte AKP iktidar›n›n ve polisinin halka bak›fl›n›n en özlü ifadesidir bu “suç”… ‹flte bu suç nedeniyle tutuklanmak mümkündür art›k bu ülkede, bu iktidar sayesinde… Ve bu “ihtimal” herkesin (“Ama ben terörist de¤ilim” diye iflin içinden s›yr›lmaya çal›flanlar da dahil, herkesin) nas›l bir potansiyel suçlu haline getirilebildi¤inin en ç›plak örne¤idir… Yar›n en küçük bir hakk› için sesini yükselten, bir haks›zl›¤a karfl› ç›kan, bugün iktidara karfl› çok s›cak duygular besliyor olsa da, herkesin suçlu ilan edilebilece¤i gerçe¤ini ortaya koymaktad›r bu… Türban› en çok savundu¤unu söyleyen bir iktidar oldu¤u halde AKP polisinin meclis önünde eylem yapan türbanl› k›zlar› dahi nas›l tartaklad›¤› unutulmufl olamaz… Ya da daha geçenlerde Sivas’›n Bayat köyünde eylem yapan köylülerin jandarma taraf›ndan nas›l da insafs›zca dövüldükleri, üzerlerine gaz bombalar› at›lmas› ve bir köylünün yedi¤i gaz sonucu yaflam›n› yitirmesi bunun aç›k kan›t› durumundad›r… Öte yandan Amerika’ya karfl› olan karikatürleri ast›klar› için dört ö¤renci tutuklanabiliyor bu ülkede… Ö¤rencilere düflmanl›k m›, sa-
4 | TAVIR | TEMMUZ 2008
nata düflmanl›k m›d›r bu? Hangisini kabul ederseniz edin… Sonuçta bu yaflananlar halka düflmanl›kt›r; halka ait olan, halk için olan her fleye karfl› düflmanl›kt›r… Amerika’ya karfl› olan her fleye düflman gözüyle bakan bir iktidar›n bizim ülkemizin ç›karlar›n› m›, Amerikan’›n ç›karlar›n› m› savundu¤u bu tavr›yla ne kadar da belli olmaktad›r… Sanata düflmanl›¤›n aç›k bir örne¤i ise “sanat sevgisiyle” birlikte ç›kar ortaya; Bir dizi yay›nlan›r; Hat›rla Sevgili… Dizi boyunca birçok olay vard›r, 1970’lerin devrimci ortam› da dizi sahiplerinin kendi meflrebince dizi boyunca anlat›l›r. Ve dahas› diziyi sahiplenen sol etiketli parti ve kiflilerin abart›l› bir flekilde dizinin devrimcili¤e ne kadar hizmet etti¤ini anlatmalar›na; Deniz’lerin, Mahir’lerin dizi sayesinde genç insanlara tan›t›ld›¤› vb. demeçleri, röportajlar› gazetelerde vb. bol bol yay›nlanmas›na ra¤men diziye elefltiri getiren dergimiz hakk›nda hemen soruflturma aç›lm›flt›r… Düzenin istedi¤i gibi bakmazsan olaylara, onlar gibi de¤erlendirmezsen, hemen tepene çökeriz diyorlard› adeta… Ve suskunlu¤un girdab› içinde bo¤ulup kalm›fllar›n ço¤ald›¤›, çok bildikleri iddias›nda olan ve dahas› demokratl›¤›na, ilericili¤ine toz kondurmayanlar›n mevcut iktidara demokratl›k vehmetmekte bir sak›nca görmedikleri dönemde yaflan›yor tüm bunlar… Ve öyle yaflan›yor ki, Nazi Almanyas›’na rahmet okutan uygulamalarla iç içe geçmiflli¤ini gözler önüne seriyor… Evet, iflte tam da bu günlerde “Hayata Dönüfl” ad› verilen ve nice katledilenin içinde alt› kad›n›n da diri diri yak›ld›¤›n›n art›k belgeli oldu¤u Bayrampafla katliam›nda jandarmalara iliflkin aç›lan dava “zamanafl›m›”na u¤rat›l›p iflkenceciler beraat ettirilirken ma¤dur olanlar›n yarg›lanmas› halen devam edebilmektedir… Hukuksuzlu¤un, adaletsizli¤in zerresi var m›d›r acaba bu yaflananlarda? Hangi vicdan hangi adalet diri diri insan yak›p, sonra da bunlar› yapanlar› hukuk hilelerine s›¤›narak beraat ettirir? Ya da daha baflka bir soru: Faflizmin vicdan›, adaleti var m›d›r? Var m›d›r ki, hukuku, halktan yana, ezilenden, yoksuldan yana olsun… Hem kendi iç çat›flmalar›nda kullan›lmak üzere birbirlerini ve hem de potansiyel suçlu olarak gördükleri halk› dinliyorlar… Ve gerekti¤inde egemenler tek ses olup AKP iktidar›n›n, polisinin ve adaletinin etraf›nda bütünleflerek halka karfl› her türlü zulmü ve zorbal›¤› uygulamakta bir sak›nca görmemektedirler… Zulmü ve zorbal›¤› “ihtimaller” k›stas›na s›¤d›racak denli boyutland›rarak, halk› tam olarak susturmak için adeta and içmifl durumdad›rlar… Adalet uygulamaya geldiklerinde ise sadece egemenler için iflletmekte, halka karfl› ise alabildi¤ine cimri olmaktad›rlar… Adaletsizli¤in, hukuksuzlu¤un bu denli boyutlu oldu¤u bu ülkede herkes bir gün kendi kap›s›n›n da çal›naca¤›n› ve “ihtimal” dahilinde gözalt›na al›n›p pek ala tutuklanabilece¤ini ve belki bir gün dönülüp kendisine “pardon” denilece¤ini beklemelidir… Ya da zaman geçirmeden bu adaletsizliklere karfl› sesini yükseltmelidir…J
deneme
idil’in hayata sorusu deniz korcan
Dün gibi akl›mda. Birer ya¤mur damlas› gibi düflüyorlard› ’96 y›l›n›n kavurucu Temmuz’unda topra¤a... Dün gibi akl›mda. Kavurucu bir s›cakt›. Hücre hapishaneler dayatmas›na karfl› hapishane duvarlar›n›n ard›nda ölüyorduk ard› ard›na. Aygün U¤ur, Altan Berdan Kerimgiller, ‹lginç Özkeskin, Hüseyin Demircio¤lu, Hicabi Küçük, Hayati Can, Ali Ayata, Müjdat Yanat, Tahsin Y›lmaz, Ayçe ‹dil Erkmen ve Yemliha Kaya... Bu isimleri unutmak mümkün mü? Ad›n› ilk o zaman duydu tüm dünya. Ayçe ‹dil Erkmen. 1970 do¤umlu. ‹stanbul’da do¤du. Türk milliyetinden. ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi üçüncü s›n›ftan terk. Devrimci. Sanatç›. Ölüm orucunun 68. günü hayata gözlerini yumdu. Gülerken yüzünde çok belirgin bir gülümseme vard›. Tarih bunlar› not etti defterine. ‹dil de, dünyan›n tamamlanmam›fl bir taslak oldu¤una inananlardand›. Dünya ta-
mamlanmam›fl bir taslakt› henüz; Van Gogh’a göre. Ve ‹dil de sanatç› elleriyle bu dünyay› tamamlama ifline koyulmufltu. Hayat her gün yeniden yarat›lacak ve o tamamlanmam›fl taslak tamamlanacakt›. Sanat›n itici gücüydü bu. Sanat bu nedenle sanatt›. Sanat› sanat yapan buydu. Dünyay› de¤ifltirme iste¤i. Bu tasla¤› tamamlama gereksinimi. Hayat›n ortas›nda bir insand› ‹dil. Sadece bir insan. Yaflayan, soluk al›p veren, gülen, a¤layan, k›zan, seven, sevilen... Öfke duyan, k›r›lgan. ‹dil, bir insand›. ‹nsan› insan yapan ne varsa ‹dil’de de o vard›. ‹dil insan yan›yla kat›ld› hayat› yeniden yaratma kavgas›na. Hayat sorular soruyordu ‹dil’e. Hayat›n sordu¤u o kadar çok soru vard› ki. Belki bir foto¤rafta kalan, o yorgun-arg›n,n bilgisayar›n bafl›nda kafas›n› kafl›yarak gülümseyen hali geliyor akl›m›za hemen. Belki böyle bunal›yordu hayat›n sorular›n› yan›tlarken. Kafas›n› kafl›yordu iflin içinden ç›kamad›¤› zamanlarda. Hayat soruyordu: Çocuklar neden açl›ktan ölür? ‹dil cevapl›yordu: Sömürü! Hayat soruyordu:
Neden en çok yoksullar ölür? ‹dil cevapl›yordu: Kader de¤il! ........ ........ ......... ........ ‹dil bütün bu kader diye yaz›lanlar› de¤ifltirmek için kollar› s›vam›flt› bir gün.Yaflamak m› ölmek mi daha önemli? Düflünce... peki ya düflünce? insan› insan yapan fley nedir? eme¤i ve düflüncesi. Emek... Emek ve sömürü. ‹nsan neden sömürülür? Sömürü ne zaman son bulur? ‹nsan onuru... ‹nsan, onuruyla insand›r. Onuru için yaflar. Bir gün onursuzluk dayat›l›rsa peki? ‹nsan ne yapar? Tarihsel kahramanlar neler yapm›fl? Yüre¤ini hançerlemifl. Engizisyon atefllerine gülerek atlam›fl kahramanlar. Bir bir okudu, dinledi ‹dil. Yaflamay› o kadar çok seviyordu ki... Hatta ve hatta, “Ben ölmek istemedi¤im için, vars›n beden gitsin” diyecek kadar de¤er veriyordu hayata. Ve en büyük sorusunu hayata soruyordu flimdi eriyip giden bedeniyle ölüm orucunda. Ve hayat, ‹dil’in sorular›n› cevaplamakta
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 5
deneme
yetersiz kal›yordu. Yine kendi sorusunu kendi cevapl›yordu ‹dil:
Dedik ya az önce, en güzel eserini ortaya koyuyordu. Bugün devrimci de¤erlerin üç kurufla, haraç mezat pazarland›¤› günümüzde Denizlerin, Mahirlerin zindanda kalan onurlu yan›d›r ‹dil.
Mitralyöz... B i r çeflit makin e l i tüfek. Savunma silah›. En uzun süre dayanan savunma silah›. Çok say›da mermi al›yor. ‹dil düflündü, o halde! “Ben bir mitralyözüm” diyebildi. “Sanat, düflmana karfl› savunucu ve sald›r›c› bir savafl arac›d›r.” diyor ya Picasso. ‹dil boylu boyunca uzanm›fl sanatç› bedeniyle insan onuruna sald›ranlara karfl› insanl›¤› savunuyor ve sald›r›yordu. Tart›flmas›z, bir mitralyözdü. ‹dil bir devrimci, bir devrimci sanatç›. ‹nce, uzun parmaklar›n›n bir silah›n teti¤ine dokunmas›yla, bir piyanonun tufllar›na dokunmas› aras›nda bir fark var m›d›r? Yoktur! “Nas›l olur?” diyenlere belki ‹dil yaflasayd› bugün yine ayn› cevab› verirdi: “Yaflam›n diyalekti¤i bu...” ‹dil bir sanatç›. En büyük eserini düflüncenin namusunu korurken yaratt›. “Bütün sanatlar, sanatlar›n en büyü¤ü olan yaflama sanat›na katk›da bulunurlar” der ya Brecht. ‹dil, hayat›n sahnesinde en büyük rolünü oynuyordu ’96 y›l›n›n temmuzunda. Final, kahraman›n ölümsüzlü¤ü üzerine kuruluydu. Kahramand›, ölene kadar savafl›yordu bütün kahramanlar gibi. Tarihsel kahramanlar› halk yarat›r. Kahramanlar, halk› için fedakarl›k yapmak zorundad›rlar. Ve feda öyle küçük bir fley de¤ildir. Ancak fedakar olanlar kahraman olabilirler. ‹dil, devrim kufla¤›ndand› ve fedakard›. Onlar›n adlar›na “devrim kufla¤›n›n kahramanlar›” denildi o y›l. ‹dil, öylesine büyük bir dejenerasyonun içinde u¤runa ölünesi bir fleylerin oldu¤unu hat›rlatt› 68 gün eriyen bedeniyle. Devrimci de¤erleri için ölüyordu ‹dil. Hayat›n kuca¤›ndan usulca kay›p gidiyordu. ‹dil’in bedeni eriyip gidiyordu. ‹dil ölüyordu ama düflünce dim-
6 | TAVIR | TEMMUZ 2008
dik ayakta duruyordu. K›pk›rm›z›... Bir bayrak gibi.
Kapitalizmin metalaflt›rmaya çal›flt›¤› de¤erlerimizin dimdik duran onurudur. Hayat›n onurlu yan›d›r. Hayat nedir ve ne u¤runa yaflan›r? Bir midye gibi kabu¤una çekilerek mi? Bir koyun gibi kendi baca¤›ndan as›larak m›? Hayat›n elbette bir anlam› vard›r. ‹dil, hayat›n anlam›d›r. Hayat›n gülen yan›, hayat›n a¤layan yan›, hayat›n k›zg›n, öfkeli ve de nefleli, hayat›n ürkek ve cesur yan› ama ille de insan yan›d›r. Hayat, sorusunu soruyor ‹dil’e: Söylesene ‹dil, hayat nedir? Yaflamak nedir söylesene? “Yaflam›fl say›lmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen...” ‹dil, hayat›n sorusunu çok önceden cevaplam›flt›... ‹dil olmak demekti iflte, yaflamak.J
hapishaneden
merhaba sevgili idil serkan aktunç
Merhaba Sevgili ‹dil, Klasik bir söz olacak belki ama sana demir kap›lar, tel örgüler ve tafl duvarlar ard›ndan yaz›yorum. Biliyorsun Tav›r’dan arkadafllar da bugünlerde mektuplar yazarlar sana. Ama istedim ki bir de ben yazay›m. Y›llar öncesinde yaflanm›fl ama tazeli¤ini hiç yitirmeyen an›lar› pay edeyim, özlem gidereyim... Havalar yine s›cak. T›pk› sizi u¤urlad›¤›m›z günler kadar s›cak ‹dil. Ve ben y›llar öncesine gidiyorum ‹stanbul’a. ‹stanbul’un Ortaköy’ünü gözlerimin önüne getiriyorum. Eski ama eskimemifl olanlar hat›rlar ‹dil.. Ortaköy’ün iki yönü vard›r. Bir yan› denize bakar... Ki çeker insan›. Karfl›da sahil görünür. Bo¤az› birbirine ba¤layan köprü hemen solundad›r. Çay bahçeleri s›ra s›rad›r. Sahil taraf› hiç bofl kalmaz. Di¤er yan› ise Ortaköy’ün içlerine uzan›r.. Tenhad›r. ‹fli düflmeyen pek u¤ramaz sokaklar›na. fiu günler güneflin yayd›¤› ›fl›klar, k›r›k cam parçalar› misali düfler o sokaklara. Yafl›, ben diyeyim yirmi-otuz, sen de k›rk-elliden daha fazla, kocaman bir a¤aç vard›r Ortaköy Pasaj›’n›n karfl›s›nda... Giderken de, gelirken de otobüse onun önünden binilir, onun önünde inilirdi. Ayfle Nil, Ayfle Gülen, Yemo’lar gibi daha kimler onun önünden gelip geçmifltir. Sen bilirsin. Biz sadece tan›k oldu¤umuz döneme dair ayr›nt›lar› biliriz. Çok can›m›z› u¤urlad›k ‹dil.
Öyle çok u¤urlad›k ki, her birinin yak›c›l›¤› farkl›d›r yürekte. Ama o a¤aç, o pasaj kimbilir nelere tan›kl›k etmifltir. Pasaja girifl birkaç ad›ml›k mesafede olsa da, Ortaköy Kültür Merkezi’ne girmek için biraz yürümen gerekirdi. Ahflap kap›y› aç›p yukar›ya do¤ru uzanan merdivenden ç›k›nca seni bir sürpriz beklerdi. Sapan›n› germifl, tafl atacak gibi duran Filistinli çocuk bir general karfl›lard› seni. Kafas› pufliyle sar›l›, sadece kara gözleri görülen o çocuk resmi, oraya ilk kez giden herkesi merdivenlerde bir anl›k da olsa duraksatmay› baflarm›flt›r. Ne yalan söyleyeyim ben de ilk karfl›laflt›¤›mda bir an paniklemifl, gerçe¤i anlay›nca epey gülmüfltüm. Foto¤raftaki o çocuk büyüdü ‹dil... Siyonist ‹srail’e karfl› sapan yerine silah ald› eline. Kimbilir, belki de y›llar›n öfkesiyle feda etti kendini. Çocuklar ‹dil. Çocuklar halen tafl atmaya ve ölmeye devam ediyor Filistin’de. Ve Filistin gibi zulmün oldu¤u her yerde.. Çocuklar deyince orada bir durmak istiyorum ‹dil... Herkes sever çocuklar›, herkes onlar›n masumlu¤undan etkilenir... Ama onlar›n dilinden anlamak, onlarda bir hayranl›k, bir sevgi uyand›rmak bambaflkad›r. Ve sen bunu baflar›rd›n.. Senin tüm çocuklarda ayr› bir etki b›rakt›¤›n›, tan›k olup da unutan yoktur. O sevgi çok yal›nd›. Sadece çocuklara karfl› de¤ildi bu sevgin. Yaflam›n her an›nda pikniklerde, yol-
da, bir yere misafir olurken... Yani her yerde bunun izleri görülürdü. Emek deyince, paylafl›m deyince, do¤al olmak deyince, coflkuyla sar›lan bir ifl deyince, hele hele tebessüm deyince ille de senin etraf›na tafl›d›¤›n güzellikler, o yal›n sevgin geliyor akla. Ortaköy Kültür Merkezi’ne ilk kez gidenlerin görmek istedi¤i, sohbet ederken keyif ald›¤› arkadafllar›n içinde belki de en baflta senin olman bu nedenleydi. Evet yo¤unluk oluyordu, herkesle sohbet etme imkan› olmuyordu. Bazen insan›n kafas›n› kafl›yacak vaktinin olmad›¤› durumlar yaflan›yordu. Ama gelen giden herkese bir tebessüm, ayak üstü haz›rlanan bir yeme¤e davet edifl, bir merhaba, oraya gelenlerin yan›nda olamaman›n rahats›zl›¤›n› hissettirme... sana, ailemize olan sevgiyi, sayg›y› da büyütüyordu. Kavga dedi¤imiz de böylesine ayr›nt›larla büyümüyor mu zaten? Elinde bir parça ekmekle kap›dan ç›k›fl›n, göz göze gelirken yaflad›¤›n mahcubiyet halen gözlerimin önünde. Kendini önce çay oca¤› bölümüne atm›fl, a¤z›na att›¤›n lokmay› aceleden yutup yan›m›za gelmifl, s›cak bir merhaba demifltin. Seninle ilk karfl›laflmam›z böyle olmufltu. Sonras›nda seni tan›m›fl olman›n bir fleyler paylaflm›fl olman›n ayr›cal›¤›, güzelli¤i, mutlulu¤u, coflkunlu¤u diyeyim... Var m› bundan ötesi?
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 7
hapishaneden
Silivrikap›’da Apo, Fatih, Hasan ve Haydar için anma yaparken say›m›z azd›. Mezarl›¤› kuflatanlar ise oldukça fazlayd›. Her fleye ra¤men anmay› yap›p ç›karken, “Tek tek ç›kacaks›n›z!” dayatmas›na, kol kola kenetlenip cevap verirken ve kararl›l›¤›m›z karfl›s›nda onlara geri ad›m att›r›rken önce öfkeyle bakan, sonras›nda tebessüm saçan gözlerin geliyor akla. Gözler böylesi anlarda anlatmaz m› her fleyi? Yorum’un yasakl› oldu¤u, onun yerine Özgürlük Türküsü’nün ça¤r›ld›¤› Sivas Katliam› program› vard› ya. Hat›rlars›n Yorum Korosu da o programda yer alacakt›. Yorum Korosu’nun derli toplu ilk ad›mlar› da o zamanlar at›l›yordu. Aksamalar, koflullardan kaynaklanan sorunlar derken Ali Sami Yen Stadyumu’nda binlerin önüne ç›kmaya say›l› saatler kalm›flt›... Koro elemanlar›n›n heyecan›n› yat›flt›rmaya çal›flanlardan biri de her zamanki gibi sendin. “Siz Yorum’u temsil ediyorsunuz, heyecan da ne oluyor, rahat olun” sözlerin ortam› yat›flt›rsa da, “Mini mini mooo... Domatesi geç. Domatesi yee. Patatesi yemeeee.” üzerine esprilerinden ve tak›lmalar›ndan kurtulmak da mümkün olmuyordu.
manlar›, eflyac›, flu bu denip kap›ya dikilmifl polis amiri atlat›lacak. Ama o da iyi direniyor. ‹çerden gelecek görevli birini beklemeye zaman yok. Herkes program› bekliyor. Sadece grup elemanlar› girebilir bu kadar kifli olmaz diye yol aç›l›yor ama ille de kimse kalmayacak. Neyse ki görevli geliyor tamam arkadafllar davetlimizdir diyor. Amir belledi ya “Bize böyle dendi.” bu kadar grup olur mu diye tart›fl›yor. “Grup ve onun korosu” diyor bir ses. Ötekiler kat›l›yor. “Bak flimdi bir mini mini mooo” çekeriz deyince bir kahkaha kopuyor ama amir sinirlenmifl “Tamam bu grup, bunlar da koro eleman› peki ya ötekiler? Onlar ne korosu diye söylenince K›z›l Ordu Korosu, K›z›l Ordu.” deyiflinle içeriye girifl bir oluyor.. Sevgili ‹dil. Sana demir kap›lar, tel örgüler ve tafl duvarlar ard›ndan yaz›yorum dedim ya y›llar öncesinde yaflananlardan uzak kalmadan o günlerin s›cakl›¤›n› yaflayarak yol al›yorum. Havalar gerçekten çok s›cak. T›pk› sizi u¤urlad›¤›m›z günler kadar yak›c›... Y›llar öncesine gidiyorum. ‹stanbul’a. ‹stanbul’un destanlar›na konu olan Bayrampafla’ya..
Demirkap›, tel örgüler ve tafl duvarlar içindeSes çal›flmas› yaparken ne de makaras› olur- ki uzun maltadan yürüyüp ko¤ufllarda buludu. Mini mini moo’lar›n. Domatesin yenilip fluyoruz. Gözler ›fl›l ›fl›l... patatesin neden yenmemesi gerekti¤inin... Berdan’›n ça¤›ldayan sesi yine yank›lan›yor. Hücrelerde bu ses çal›flmas›n› arkadafllara Tut elimden Aygün da¤lara gidelim derken. önerip yo¤un program zamanlar›nda denen- Bir mermi de benden aslan›m fliiri saplan›p mesinin faydal› olaca¤›n› söyleme gafletinde duruyor yüre¤e... B›rak orada sapl› kals›n dibulundu¤umu anlatmayaca¤›m. Onlarca yor yaras›... Su damlas›na s›¤ar m› yaflam dehücrenin havaland›rmas›ndan yükselen “Mi- mesin kimse ki; su damlas› gibi hayat tafl›yor ni mini moo” sesleri, “Domatesi yee. Patate- Berdan. Bilinç gitse ne yazar, yürekte yaras› si yemeee” naralar› halen kulaklar›mda yan- sakl› kalanlar dökülüyor bir bir dudaklardan. k›lan›yor. ‹lginç yine flen bir kahkahan›n ortas›nda sar›p Madem koro dedik, Yorum’dan söz açt›k bir sarmal›yor insanl›¤›. Sokakta, fabrika önlean›m›z› daha paylaflal›m derim. Yorum, Ana- rinde a¤layan aç çocuklar o sesin kudretiyle dolu turnesine gidecekti. Ayn› gün Abdi ‹pek- susuyorlar. Bal gibi tatl› geliyor, onunla doçi’de bir programa kat›lacakt›. Yan›lm›yor- yuruyorlar kar›nlar›n›. sam Divri¤i gecesiydi. Araç gelip Ortaköy’den alacakt› ama trafikten dolay› gelemeyince Ya Müjdat’a ne demeli? Sa¤l› sollu diz k›ran taksilere binip gitmifltik. O yolculuk bafll› ba- efelerin aras›nda açm›fl da kollar›n› iki yana; fl›na bir anlat›m oldu¤u için geçiyorum. Abdi öyle heybetli, öyle görkemli yerini al›yor Bo‹pekçi’ye vard›¤›m›zda bir dolu arkadafl da ran F›rt›nas›’nda. Yeniden do¤man›n dorubirlikte gireriz diye bekliyordu. Say› kalabal›k ¤unday›m diyerek bak›yor. nas›l edilecek de girilecek diye kara kara dü- Yaflam›n soluk al›fl verifllerle ölçüldü¤ü zaflünülürken koro olmayaca¤› halde koro ele- manlarda al›rken haberini; yaflatman›n cofl-
8 | TAVIR | TEMMUZ 2008
kunlu¤unu bir kez de senden ö¤reniyoruz. Dünyada bir ilk olmak, kad›n›n kurtuluflunu resmetmek nas›l bir duygudur onu gösteriyorsun. ‹flte o anda dönüp eskilere ama eskimemifl olanlara gidiyorum. Yemo’nun tak›lmalar›, “Hele bir çay doldur.” deyiflleri gidip geliyor baflucunda beklerken. Kuflan›rken band›n› heyecan›ndan sa¤ yumru¤unu s›k›p kald›r›nca kolunu, bizi de kat›yor o an yaflad›¤› duygulara... Ki bundand›r kime halk adam› denir diye soruldu¤unda Yemo’nun gösterilmesi. “Gidenin ard›ndan analar neden a¤›t yakar bilir misin ‹dil? Peki ya gelenlere dü¤ün bayram edildi¤i niyedir? Ölüm ve yaflam birbirinden uzak m›d›r?” diye sorulara bo¤madan hakikatli sözünle gerçekten yaflam›fl say›lmaz de¤il mi ‹dil yurdu için ölmesini bilmeyen? Sevgili ‹dil.. Sana demirkap›lar, tel örgüler ve tafl duvarlar ard›ndan veda edip, yeniden görüflürüz demeden önce bir kez daha eskilere gitmek istiyorum. Yine ‹stanbul’a. Ve yine Bayrampafla’ya. Aral›¤›n on dokuzunda ç›kt›¤›m›z halaya götürmek istiyorum seni. Ki halay›n bafl›nda yine sizler vard›n›z. Yürekte on iki yara aç›lm›flt›. Yüz yirmi iki yaran›n zafer coflkusunu da o an orada mufltulam›flt›k. Güvercinler uçufluyordu havaland›rmada. Renk renk, cins cins güvercinler ve halay çekiliyordu gö¤ün alt›nda. Ama öyle bir halay ki anlat›lmaz. O an› yaflayanlar, o halay› çekenler antatsa bile yetersiz kal›rd›. Mesele ondan da öte.. Ma¤rur flekilde vuruyor ayaklar yere. Omuz omuza, dövüfle dövüfle çekiliyor halaylar. ‹lk olarak mitralyöz diyoruz ‹dil. Halk›m›z›n gelini k›nalam›fl elini Haydi halay çekelim z›lg›tlar sars›n bizi Mitralyöz mitralyöz halay bafl› mitralyöz Zafer bizim olacak can yoldafl›m sana söz. Ve öyle de oluyor ‹dil. Öyle olmaya da devam edecek sana söz! ‹flte flimdi mutlaka görüflece¤iz diyerek hoflçakal diyorum demirkap›, tafl duvar ve tel örgüler ard›ndan.J
isyan›n müzi¤i mi, müzi¤in isyan› m›? feryal ç›nar
’60’larla birlikte bütün dünyada sokak eylemleri artmaya bafllar. Vietnam karfl›t› eylemler, ›rkç›l›¤a karfl› mücadele, iflçi grevleri ve ö¤renci hareketleri birbirinden ba¤›ms›z olarak geliflir ve ll. Paylafl›m Savafl›’n›n yaratt›¤› bunal›ml› hava k›r›lmaya bafllar. Yeni geliflen sokak eylemleri, hareket arayan gençlik için enerjilerini boflaltacaklar› birer f›rsatt›. Büyük sendikalar ve sol örgütler ise gençli¤i örgütlemekten uzakt›, reformist politikalar gençlere yeterli gelmiyordu. Onlar anarflist eylemlere yönelerek sokak çat›flmalar›na giriyorlard›. Bu bofllu¤u dolduran önemli fleylerden birisi, yeni geliflmekte olan rock müzik oldu. ’60’lar›n bafllar›nda kendini hissettirmeye bafllayan rock müzik, giderek yüzbinlerin kendini kapt›rd›¤› bir histeri dalgas›na dönüfltü. Rock’n Roll, ‹ngiliz ve ‹rlanda halk müzi¤i, Rythm and Blues ve Amerikan folk müzi¤inden kayna¤›n› alan Rock’la birlikte yeni bir kültür ortaya ç›kt›. En çok tan›nan Rock’n Roll temsilcisi Elvis Presley bile kendini bu yeni kültüre uyduramad›¤› için zamanla popülerli¤ini kaybetti. Çünkü o, heyecan isteyen gençli¤e yeterli gelmiyordu ve asi gençli¤in ruhuna uymuyordu art›k. Yasad›fl›l›¤› ve kurals›zl›¤› sadece sahne içindi, bunun d›fl›nda kalan yaflam›nda gençlerin ilgisini çekecek bir anarflist ruhu yoktu. Ayn› dönemde, Pete Seeger’in kufla¤› McCarthy döneminin bask›lar›n› yafl›yordu. Komünist olduklar›ndan flüphelenilen yazarlar, sinemac›lar, tiyatrocular, müzisyenler soruflturma komisyonu HUAC taraf›n-
dan sorgulan›yordu. Komünizme karfl› mücadele ad› alt›nda bütün ayd›nlar üzerinde bir bask› kurulmas›na ra¤men folk flark›lar› söylenmeye devam etti. Bask›lar o denli artm›flt› ki, ›rkç›l›¤a karfl› ç›kmak bile komünistlikle suçlanmay› beraberinde getiriyordu. Irkç› politikalara karfl› Dr. Martin Luther King önderli¤inde “Özgürlük Yürüyüflleri” bütün Güney Amerika’y› etkisi alt›na alm›flt›. Cordell Reagon önderli¤inde kurulan Freedom Singers (özgürlük flark›c›lar›) Güneyde olup bitenleri halka aç›klamay› ve ›rkç›l›¤a karfl› kampanyalarda kullan›lmak üzere para toplamay› amaçl›yordu. Pete Seeger’›n da ba¤lant›l› oldu¤u SNCC (Bar›fl ö¤renci koordinasyon komitesi), konserler örgütledi. Daha sonra Bearnice Albany Freedom Singers’a davet edildi. Dinleyicilerin daha önce al›fl›k olmad›klar› yüksek hacimli, dört sesli flark›lar söylediler. 1963 y›l›nda yap›lan ve Dr. Martin Luther King’in de konuflma yapt›¤› büyük eyleme, Harry Belafonte, Marlon Brando ve baflka ünlüler de kat›ld›. Eylem sonras›nda yap›lan konserde, Fereedom Singers, Bob Dylan, Joan Baez konser verdi. Amerikal› solcular ve ayd›nlar tek bir gitarla folk flark›lar› söyleyen Bob Dylan’a hayranl›k duyuyordu. Dylan, politik sözleri ve folk ezgileriyle ün yapm›flt›. Daha sonralar› ise “Politika saçmal›kt›r. Gerçek olan tek fley senin içindekidir.” diyerek politikadan h›zla uzaklaflt›. 1963 sonlar›nda Sivil Haklar Kampanyas›’na verdi¤i desteklerden dolay› kendisine verilecek ödülü almak için yapt›¤› konuflma, eski tüfek arkadafllar›n› floke etti: “Art›k benim için siyah ve beyaz, sa¤ ve sol yok. Sa-
dece afla¤› ve yukar› var ve afla¤›s› yere çok yak›n. Politika gibi saçmal›klara u¤raflmadan yukar› ç›kmaya çal›fl›yorum.” Amerika’da para tüccarlar› ve imaj tacirleriyle uzlaflmamas› sebebiyle efsaneleflmifl Woody Gothtree’nin varisi olarak görülen ve Amerika’da en çok hayranl›k duyulan genç folk flark›c›s› ve bestecisi Bob Dylan müzik tarz›n› da de¤ifltirdi. Bir yolculuk s›ras›nda radyodan bir Beatles flark›s› dinlemifl; “Kimsenin yapamad›¤› fleyleri yap›yorlard›. Akorlar› korkunçtu, tek kelimeyle korkunç, s›rf armonilerinde bir mana vard›. Bunu ancak baflka müzisyenlerle beraber yapmak mümkün.” demiflti. Ard›ndan kendi Rock grubunu kurdu. Karmakar›fl›k saçlar›, donuk bak›fllar›yla yeni bir kitleye hitap etmeye bafllad›. O s›ralarda Dylan, uyuflturucu kulland›¤› hakk›ndaki spekülasyonlar› ortadan kald›racak hiçbir giriflimde bulunmad›. Di¤er Rock müzisyenleri aras›nda da paylafl›lacak olan bir görüflü dile getirmiflti Bob Dylan: “Müzisyen olmak, bulundu¤unuz yerin derinlerine inmek anlam›na gelir. Ve birçok müzisyen bu derinliklere inmek için her fleyi deneyecektir.” Her fleyi denemek! Mesaj buydu. Ve dünya çap›nda genifl ve gittikçe artan bir kitle bu mesaj› almaya haz›rd›. Vahfli ve sald›rgan “Funk” müzi¤i ya da Güney Afrikal› Hugh Masakela’n›n çok iyi çald›¤› soul ve caz kar›fl›m› müzik, siyahlar›n isyan simgesi haline gelmiflti. Maskela’n›n plak sat›fllar› k›sa sürede milyona ulaflt›. An-
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 9
cak, sürekli Güney Afrika hakk›nda konuflmas› ve ABD’nin Güney Afrika politikalar›na alet olmay› reddetmesi sebebiyle iktidar›n tepkisini h›zla üzerine çekti. Tam bir Rock y›ld›z› yaflant›s› sürdürürken, polis taraf›ndan evi arand› ve uyuflturucu bulundu. Bundan sonra davalarla u¤raflmak zorunda kald›, bütün ticari anlaflmalar› iptal edildi. Bunun sonucunda politikadan uzaklaflarak yön de¤ifltirdi. Ayn› durum dönemin di¤er gruplar›, müzisyenleri için de geçerliydi. Dönemin politik rüzgar›na kap›l›p sert sözleri, sert müziklerle söylüyorlard› ama bu politik tav›r, uzun soluklu olmuyordu. Amerika’da, Fransa’da, ‹ngiltere’de ve birçok Avrupa ülkesinde geliflen grevler, boykotlar ekonomik taleplerin d›fl›nda politik bir amaca yönelmiyordu. Komünist partiler daha radikal taleplerin önüne geçiyordu. Büyük sendikalar›n, ö¤renci örgütlerinin reformist tavr›, gençlik hareketinin de baflka yönlere yönelmesine yol açt›. Amerika’n›n Vietnam’› iflgaline karfl› ç›k›yorlard› ama sosyalizme de karfl› ç›k›yorlard›. Ve o dönem Fransa’da at›lan “Bütün iktidar hayal gücüne!” slogan› gençli¤in bulundu¤u durumu özetliyordu.
John Lennon, Beatles’la son kez birlikte göründükten sonra Yoko Ono’yla evlendi ve “En acaip pop protestosu” olarak de¤erlendirilen eylemi yapt›. Balay›ndaki yatak odalar›nda bir vukuat olaca¤›n› aç›klad›. Bas›n büyük ilgi göstermiflti ama John ve Yoko’yu beyaz pijamalar›n› giymifl bir halde, günde onar saat isteyen herkesin dinleyebilece¤i bar›fl konuflmalar› yapmaya haz›rlan›rken bulunca hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›. “Bar›fl ancak bar›flç› yollarla kazan›labilir... Düzenle, onun kendi silahlar›yla çarp›flmak iyi bir yol de¤ildir çünkü kazanan hep o olur... Onlar fliddet oyununun nas›l oynanaca¤›n› iyi biliyorlar. Ama mizahla, alayc› mizahla nas›l bafla ç›k›laca¤›n› bilmiyorlar.” diyordu John Lennon. Politikada baflar›, pratik kazan›mlara dayal›yd› ve haliyle “yatak eylemi” hiçbir ifle yaramad›. John Lennon gözden düfltü, kendi destekçileri bile, fl›k bir otelde yap›lan bu elitist gösterinin Vietnam ac›lar›n› nas›l dindirece¤ini anlamakta zorluk çektiler. Ayn› müzikal köklere sahip Rolling Stones ise “çirkin çocuklard›.” Giyim kuflamlar›, uzun saçlar› ve düzen karfl›t› tarzlar› nedeniyle yasalarla bafllar› dertteydi. Mick Jagger ve Keith Richard, ’67 y›l›nda uyuflturucu davas›yla u¤raflmak zorunda kald›lar. Hayranlar› ve bas›n, serbest b›rak›lmalar›n› istiyordu. Onlar “‹syan›n simgesi” haline gelmiflti, ama onlar›n halk önderi olmak gibi bir derdi yoktu. Bu isyan, her çeflit düzene karfl›yd›. Yine de Amerikan sald›rganl›¤›na karfl› sessiz kalam›yorlard›. Jagger, Vietnam iflgaline karfl› ’68 y›l›nda Londra Grosvenor Square’da bulunan Amerikan Büyükelçili¤i önüdeki eyleme kat›ld›. Ard›ndan “Street Fighting Man” (sokak savaflç›s›) flark›s›n› yapt›. Bu flark›, birçok radyo istasyonu taraf›ndan yasakland›. Politikayla ilgileri sadece düzene karfl› olmalar›ndan kaynaklan›yordu; s›n›fs›z toplum vs. gibi bir idealleri yoktu. ‹dealleri neydi diye derin bir araflt›rmaya gerek yok, “Asit testini geçebilir misiniz?” sorusuna verilecek cevapla ayn›yd› idealleri. “Asit testi” sorusu Rock y›ld›zlar› ve kurals›zl›k isteyen gençlik için bir ça¤r›yd›.
Beatles ve Rolling Stones’un ç›lg›n taraftarlar›n›n hayal dünyas› için farkl› aray›fllara yönelmesi anlafl›l›r bir fleydi. Sadece plak sat›fllar›n›n çok fazla olmas› bu durumu aç›klayamazd›, baflkalar› daha fazlas›n› da satt›. Ama hiçkimse Beatles gibi milyonlarca insan› yekvücüt halinde bir araya getirerek, esriklik derecesinde kendinden geçirmemiflti. “‹stedi¤iniz halt› yiyebilirsiniz. Yaln›zca d›flar› ç›k›n ve yap›n. Yapamaman›z için hiçbir sebep yok.” diyordu Beatles. Uzun saçl›, hippi gençli¤inin yan›s›ra giyimleri ve sahne tav›rlar›yla “tatl› çocuklar”d›, ‹ngiliz hükümetinin talebi do¤rultusunda, Kraliçe, Buckingham Saray›’nda ödül verdi. Beatles’in imaj›n› kendisine mal etmeye çal›flan hükümetin amac› k›sa süre sonra geri tepti. Saray’›n tuvaletinde esrarl› sigara içtikleri ortaya ç›km›flt›. Britanya’n›n Vietnam iflgalini desteklemesi, Nijerya-Biafra’daki faaliyetleri sebeMacera vaat eden bir cesaret örne¤i say›labiyle bu ödülü geri göndermifllerdi. bilecek broflür, yak›nlarda bir evin adresini
10 | TAVIR | TEMMUZ 2008
tarif ediyordu. Düzinelerce hayran, ilan› ellerine al›p Mick Jagger’in az önce flark›da belirtti¤i gibi “tatmin” aray›fl› içinde o tarafa yönelmiflti. Vard›klar› yer, komik k›yafetler içinde baflka kiflilerin de bulundu¤u, y›k›k dökük bir mekand›. Hepsi çoktan gecenin konusu test arac› “asiti” al›p uçufla geçmiflti. Asit; lizerjik asidin dietilamidi ya da LSD-25’in argodaki ad›yd›. fiiddetli etkisi olan, alg›da de¤iflikliklere yol açan bir maddeydi. Asit, alkol ve cinsellik, Rock müzi¤in sembolü haline gelmiflti art›k. Büyük festivallerde aç›ktan ilan ediliyordu amaçlar›. 14 Ocak 1967’de Golden Gate Park’ta dünyan›n ilk Human Be-In’i düzenleyenler yeni bir baflkald›r› türü “hippili¤i” keflfetmiflti. Organizatörler, bir çeflit aç›khava “asit testi” sahneye koyarak “ülkeyi esriklik ve ar›nma dalgalar›yla y›kayacaklar›na” yemin ediyorlard›. O zaman Rockç›lar›n tek ideali yap›lmam›fl olan› yapmak ve daha çok flöhretti. Birçok Rock grubu kendilerini ispatlama derdindeydi. Monterey Pop Festivali bunun için büyük bir f›rsatt›. 16 Haziran 1967’de California’n›n Monterey sahili komik k›yafetli, uzun saçl›, arabalar› tütsülerle donanm›fl gençlerle doluydu. “Müzik, aflk ve çiçek” slogan›na kap›lan sadece hippiler de¤ildi. Los Angeles ve New York’tan bir ifladamlar› ordusu, büyük plak flirketlerinin yetkilileri gelmifl, taze bir yetenek bulmak amac›yla gözlerini ve kulaklar›n› dört açm›fllard›. Onlarca grup sahneye ç›km›fl ve yenilenen ses sistemiyle ç›lg›nl›kta birbirini sollam›flt›. Monterey Pop Festivali, en sert Rock’›n bile piyasayla bütünleflmesini önemli ölçüde h›zland›rd›. Televizyonlar kaydettikleri flovlar› dünyan›n her yan›na gönderiyordu. Yap›mc›lar yeni yetenek ararken tek düflündükleri, uyuflturucuyla hayal dünyas›nda gezen onbinlerin sorumsuzca harcayacaklar› dolarlardayd›. Plak flirketleri ve yap›mc›lar daha çok hareket istiyorlard›, Rockc›lar da farkl›l›k için s›n›rlar› zorluyorlard›. Uyuflturucu ve alkolün etkisiyle sahnede cinsel sapk›nl›klar yapmaya kadar vard›rm›fllard› ifli. Sahnedeki ak›l almaz tav›rlar›yla gençli¤in yeni ilahlar›n-
dan olmufltu Jim Morrison. “‹syan, düzensizlik ve kaosa dair her fley ilgimi çekiyor, özellikle de hiçbir anlam› olmayan eylemlilik.” diyen The Doors’un solisti Jim Morrison, 27 yafl›nda a¤›r alkol ve sert uyuflturucunun etkisiyle hayat›n› kaybetti. Morrison’un mezar›, Versailles Saray›, Louvre Müzesi ve Eyfel Kulesi’nden sonra Paris’in en çok ziyaret edilen dördüncü mekan›yd›. Avrupa ve Amerika’da “savaflma sevifl” slogan›yla onbinlerce insan harekete geçiyordu ve ard›ndan rock müzikle birlikte kendinden geçerek, bir fley yapm›fl olman›n rahatl›¤›yla “asit testlerine” bafll›yordu. “Yeni fiark›” Hareketi Ayn› dönemde dünya’da müzik ve sol hareketler ABD ve Avrupa’dakinden farkl› gelifliyordu. ABD’nin müdahalesiyle Latin Amerika’da ordular darbe yaparak halklar›n özgürleflme mücadelelerinin önünü kesmeye çal›flm›flt›. fiiir ve müzi¤in önemi ise di¤er sanatlara göre daha büyüktü. Çünkü, “‹nsanlar›n bask›yla elinden her fleyi al›nsa da, iflkence görse de flark› söylemelerini önleme flans› yoktu.” fiili, Arjantin ve Uruguay’da “Yeni fiark›” hareketi, Küba’da ise benzer içerikte üretilen bu müzik türü olan “Yeni Türkü” hareketi, müzikal bir tav›r olarak ortaya ç›km›flt›. Bu hareketler k›tan›n politik s›çramas›n› da simgeliyordu. Protest de¤il, politik flark›lar yap›yorlard›. Hepsinin ortaklaflt›¤› nokta ba¤›ms›zl›k ve anti-emperyalizmdi. “Yeni fiark›c›lar” halk müziklerine ilgi ve özenle yaslan›yor, araflt›rmac› bir kimlikle bu müziklere sahip ç›k›yorlard›. Bu flark›lar süreç içinde politik bir silaha dönüflecekledi. fiark›c›lar, bu flark›lar›n siyasi sorunlar› çözmede aktif rol oynayaca¤›na inan›yorlard›. O halk›n kültürüne, enstrümanlar›na, müzi¤ine sayg› duyarak, bunu bir tüketim metas› olarak düflünmeyerek, yoksul kesimler için hem sanatsal, hem politik çal›flmalar yapm›fllad›. “Yeni fiark›” ve “Yeni Türkü” hareketlerinin kökleri farkl› ülkelerden üç flark›c› / flark› yazar›na dayan›r: Arjantinli Atahualpa Yupanqui, yerlilerin geleneksel
müziklerini hiç bozmadan, gitar›yla ve flark› söyleme stiliyle bir ekolü temsil eder. Kübal› Carlos Puebla ise daha politik bir flark›c› ve bestecidir. Che Guevara için yazd›¤› “Hasta Siempre Commandante” bütün dünyada bilinen bir flark› haline gelir. fiilili Violeta Parra ciddi bir araflt›rmac›d›r. And Da¤lar› yerlilerinin yerel enstrümanlar›n› Santiago’ya tafl›yarak fiili folk flark›lar›na yeni, has bir incelik ve ulusal bir kimlik kazand›r›r. “Yeni fiark›” hareketinin en çok ismini duyurdu¤u yer fiili’ydi. Salvador Allende önderli¤inde yürütülen mücadeleye flark›c›lar da kat›lm›flt›. 1970 y›l›nda Unitad Popular’›n seçimi kazanmas›nda flark›c›lar›n önemli yeri vard›. Victor Jara, ‹nti-‹llimani ve Quilapayun, Allende’nin önemli destekçilerindendi. Victor Jara tüm hayat›n›, sanat›yla birlikte bu mücadeleye adam›flt›. Dönemin önemli gruplar›ndan Quilapayun ve ‹nti-‹llimani bu mücadelede önemli role sahiplerdi. ‹ki grup da And Da¤lar› kökenli folk ezgilerine, yerel çalg›lara özen göstermiflti. Çeflitli oyunlar sonucunda 1973’te bir seçim daha yap›ld› ve yine Salvador Allende kazand›. Ancak Allende iktidar› mevcut bürokrasi ve orduya dokunmam›flt›. Uzun vadede reformlarla emperyalizmi alt edece¤ini düflünüyordu ancak yan›lm›flt›. CIA’ya ba¤l› ordu k›sa süre sonra darbe yapt›. Allende, elinde silahla halk› için savaflarak öldü. ABD’nin s›n›rs›z deste¤ini alan Pinochet’in ordusu kanl› operasyonlarda onbinlerce kifliyi öldürdü, kaybetti, tutuklad›. Victor Jara da tutuklan›p binlerce kifliyle birlikte stadyuma kapat›ld›¤›nda hayat› pahas›na devrim flark›lar› söylemeye devam etti ve orada katledildi. ‹nti-‹llimani ve Quilapayun ülkeyi terkettiler. Yapabildikleri tek fley sürgünde faflist cuntay› teflhir etmekti. “Yeni fiark›” ve “Yeni Türkü” hareketlerinin 1960’l› y›llar›n hemen bafllar›ndan 1980’li y›llara kadar, sadece fiili’de de¤il, Latin Amerika ülkelerindeki devrimci mücadelelerde az›msanmayacak rolü oldu. Nikaragua, El Salvador, Peru, Bolivya gibi ülkelerde, özgürlük mücadelesi içinde yer alan, gerilla örgütlerini destekleyen, devrimci örgütlerin radyolar›nda müziklerini yay›nlayan birçok
grup ve flark›c› vard›. Ülkemize gelmeden önce dönemin en önemli isimlerinden Mikis Theodorakis’e de¤inmek gerekiyor. Politik mücadeleye aktif olarak kat›lmas›ndan dolay› ‹kinci Paylafl›m Savafl› y›llar›nda ‹talyan faflistlerince tutuklanm›flt›. ‹talya çekilince özgürlü¤üne kavufltu ancak ard›ndan gelen Naziler taraf›ndan yine tutukland›. Yunanistan’da milislerin, direnifl komitelerinin bir militan›yd› savafl boyunca. Orkestrasyon ve kompozisyon e¤itimi görmüfltü. Sürgündeyken, oratoryolar, oda müzi¤i, konçertolar yazm›flt›. 1961’de ülkesine geri döndü ve Epitaphos adl› albümünü yay›nlad›. Albüm sat›fl›n›n 78 milyona vard›¤› saptanm›flt›. Yunanistan’›n en popüler isimlerinden biriydi art›k. Komünist parti içinde aktif politika yaparken milletvekili seçilmiflti ama flark›lar ve film müzikleri yapmaya devam etti. ’67 y›l›nda darbe yapan Albaylar Cuntas›, Theodorakis’in flark›lar›n› yasaklamakla ifle bafllam›flt›. Theodorakis befl ay polisten kaçt›ktan sonra, Atina’da askeri rejim taraf›ndan hapse at›ld›. Tutuklanmadan önce cuntaya karfl› “Yurtsever Cephe” isimli bir direnifl hareketi örgütlemiflti. O, Yunan halk ve pop geleneklerinden yararlan›p, Do¤u Akdeniz’in lirik ezgilerini yeni bir kimli¤e dönüfltürmüfl, dünyadaki “Devrimci Müzik” kavram›na yeni, estetik bir model katm›flt›. Theodorakis, Türkiye’deki sol-politik müzik gelene¤i dahil, dünyadaki birçok sol-politik ortam›n›n müzikal ufkunu geniflletmifltir. Gelenekten kopmayan devrimci müzik! “’68’in 40. y›l›” dolay›s›yla ülkemizde ve dünyada birçok etkinlik yap›l›yor. Dönemin “h›zl› solcular›” eski günleri “heyecanla” anarak nostalji yaparken, en politik ve en devrimci dönemin kendi dönemleri oldu¤unu anlatarak, daha sonra geliflen hareketleri bilinçli bir tercih olarak görmezden geliyorlar. “’68 kufla¤›” s›n›rlamas›, politik alanda oldu¤u gibi müzik için de yap›l›yor. Bu s›n›rlama anlams›z, çünkü ’68’le bafllayan ve biten devrimci bir hareket olmad›¤› gibi, o tarihte do¤up-sönen devrimci bir müzikal ak›m da yok ülkemizde. Yüzlerce
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 11
y›ll›k gelene¤iyle iktidara kafa tutan afl›klar, tarihsel misyonlar›n› yerine getirerek 60’l› y›llar’›n bafl›ndan itibaren örgütlü bir flekilde, politik flark›lar söylemifllerdi. Bir önceki say›da “Afl›kl›k Gelene¤i” üzerine dergimizde yay›nlanan araflt›rmada de¤inildi¤inden, tekrar ayn› fleylerden bahsetmeyece¤iz. Ancak T‹P bünyesinde devrimci gecelere ç›kan, binlerce insan› heyecanland›ran Afl›k Mahzuni fierif, Afl›k Ali ‹zzet Özkan, Afl›k ‹hsani ve ad›n› saymad›¤›m›z di¤er ozanlar›n, ülkemizdeki devrimci müzik tarihindeki önemini kavramadan Türkiye’de sol ve devrimci müzi¤in anlafl›lmas› mümkün de¤ildir. Afl›k gelene¤inden gelen, halk müzi¤i gelene¤ine yaslanan ve kendine özgü bir çokseslilik gelifltiren Ruhi Su, yeni bir gelene¤i bafllatm›flt›. 1975’te kurdu¤u Dostlar Korosu’yla müzi¤ine yeni, çoksesli bir müzik alg›s› kazand›rm›flt›. Türkü formuyla, koronun kesiflmesi, kaynaflmas› aray›fl› içinde, devrimci gelene¤in en etkili deneylerini, müzikal aray›fllar›n›, semahlar›, marfllar›yla buluflturup hayata geçirmiflti. Ülkede devrimci mücadele yükselirken Ruhi Su türküleri ve marfllar› coflkuyla söyleniyordu. Ruhi Su’nun bafllatt›¤› gelene¤i takip eden önemli isimlerden biri de Zülfü Livaneli’dir. Sürgünde yaflad›¤› y›llarda, “Yeni fiark›” hareketinden esinlenerek, otantik türküleri söylemek yerine yeni türküler bestelemifltir. Ruhi Su’dan farkl› olarak koral bir müzik yerine, orkestral bir müzik çabas›na girmiflti. Devrimci müzik gelene¤i içinde Karl› Kay›n Orman›, Eflkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz, K›z Çocu¤u gibi birçok flark› giderek politikleflen ortamda büyük bir dinleyici kitlesine hitap ediyordu.
dünyada tan›n›yordu art›k. Ancak Türkiye’de yap›lan Rock o kadar sert de¤ildi. Ba¤laman›n da kullan›ld›¤›, Anadolu motiflerinin yer ald›¤› yeni bir tarzd›. “Anadolu Pop” ya da “Anadolu Rock” ak›m› içinde düzeni elefltirmifllerdi. Afl›klar›n deyifl ve türkülerini pop, rock formunda yeniden yorumlay›p söyledikleri de olmufltu. Devrimci gecelerde, ö¤renci eylemlerinde yer alm›fllard›. Bat› rock müzi¤ini anadolu ezgileriyle kaynaflt›ran en önemli gruplardan birisi Mo¤ollard›. Ancak dönemin devrimci ruhuna çok yak›n de¤ildi ürettikleri; muhalif bir çizgidelerdi sadece. Mo¤ollar grubuyla da bir dönem çal›flan en önemli isimlerden birisi Cem Karaca’d›r. 12 Eylül’den sonra dönemin baflbakan›n›n elini öperek nedamet getirse de, milyonlar›n dilinden düflmeyen flark›lar› yapm›fl, politik durufluyla birçok müzisyenin önünü açm›flt›. Rock formunda olmalar›na ra¤men “Tamirci Ç›ra¤›”, “Parka” gibi flark›lar sadece sosyalist gençli¤i de¤il, genifl halk kesimlerini de etkiliyordu. Sarper Özsan’›n besteledi¤i 1 May›s Marfl›’n› plak olarak yay›nlam›flt›. Bu tavr› yüzünden kendisine, siyasi iktidarlar taraf›ndan bask›lar yap›ld›, konserleri yasakland›, gözalt›lar yaflad›. Bu bask›lar, silahl› sald›r›ya kadar var›yordu. Kendine özgü Anadolu-Rock formunu gelifltiren Dostlar Grubuyla birlikte çal›flan Edip Akbayram, “Her turneye ç›k›fl›mda han›mla ‘inflallah görüflürüz’ diye ayr›l›rd›k.” diyerek bu durumu özetlemiflti.
Edip Akbayram gibi Selda Ba¤can da, anonim türküleri Rock-Pop formunda söylemiflti. “K›z›ldere” türküsü, “Vurulduk ey halk›m unutma bizi” ve “1 May›s Marfl›” gibi devrimci marfl ve flark›lar albümlerinde yer ald›. Halk giderek politiklefliyor ve örgütleniyor- Bask›lardan Selda’da nasibini ald›, flark› ve du, geliflen hareket do¤al olarak sanatç›lar› konserlerinden dolay› yarg›land› ve üç kez da etkiliyordu. “Kent Ozan›” kimli¤iyle Rah- tutukland›. mi Saltuk ve Sad›k Gürbüz; Naz›m Hikmet, Hasan Hüseyin, Enver Gökçe, Sabahattin Ali Yükselen s›n›f mücadelesinin önüne geçmek ve Ahmed Arif’in fliirlerini böyle bir ortamda için 12 Eylül1980’de askeri darbe yap›ld›. Onbinlerce kifli tutukland›, iflkencelerden gebestelediler. çirildi. Müzisyenler de bundan nasibini ald›ABD ve Avrupa’da h›zla geliflen Rock müzik lar, birço¤u yurtd›fl›na ç›kt›, y›llarca ülkeye ülkemizdeki genç müzisyenleri de etkilemifl- gelemediler. Devrim flark›lar› söyleyen müti. Beatles, Dylan ve Rolling Stones bütün zisyenler, teslimiyeti seçen geçmiflin devrim-
12 | TAVIR | TEMMUZ 2008
ci önderleri gibi umutsuzlu¤a kap›larak yeni aray›fllara girdiler. 1990’da Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›ndan sonra Sosyalizm inanc› yerine, Avrupa Birli¤inden medet uman anlay›fl egemen oldu. Ülkemizin müzikal serüveni içinde bugün, sosyalizme inanan ve devrimci müzik anlay›fl›na yeni bir soluk getiren ise Grup Yorum’dur. Örgütlü müzik anlay›fl›n› benimseyen grup 1985’te kuruldu. Bask›lara, yasaklara, sansüre ra¤men albümleri milyonlara ulaflt›. Sadece sol, devrimci gençli¤e de¤il, ülkedeki her kesime hitap edebilmeyi baflard›. “U¤urlama”, “Cemo” gibi flark›lar›yla, marfllar›yla, “Kar Makinas›” misyonunu üstlenen Grup Yorum’un ard›ndan birçok grup ve müzisyen ortaya ç›kt›. Örgütlü müzik anlay›fl›n› benimseyen, elemanlar› de¤iflse de tarz›n› de¤ifltirmeyen dünyadaki tek müzik grubu olma özelli¤iyle üretimlerine devam ediyor Grup Yorum. Görüldü¤ü gibi dünyada ve ülkemizde müzik, onu dinleyen kitleyle bütünleflmifl; sosyal, politik ve ekonomik durum, müzi¤in içeri¤ini ve biçimini belirlemifltir. Avrupa ve ABD’de reformist solun örgütleyemedi¤i radikal gençlik, anarflizme kaym›flt›. Rock müzikte gençli¤in iste¤i do¤rultusunda giderek sertleflmiflti. Latin Amerika’da anti-emperyalist mücadeleleyle birlikte geliflen, yerel ezgilere ba¤l› bir müzik ak›m› do¤mufltu. Anadolu’da da halk›n dili olan afl›klardan bugüne kadar her dönem birileri halk›n yoksullu¤a, açl›¤a isyan›n› dile getirmiflti. Yani müzik yaflayan bir organizma gibidir, onu rafa kald›r›p istedi¤iniz zaman kullanaca¤›n›z bir nesne de¤ildir. Ona emek harcamak ve büyütmek de müzisyenlerin en önemli görevidir. Sonuç olarak müzik bugün de misyonunu yerine getirmeli, ritmiyle halk›n nabz›n› tutmal› ve sözleriyle bilinç vermelidir. Kaynakça: Müzik Bitti¤i Zaman / Robin Denselow Çöpteki Çiçekler / James Miller “S›yr›l›p Gelen” Grup Yorum / Orhan Kahyao¤lu Rolling Stones Dergisi J
inceleme
’68’i geçtikten sonra mehmet esato¤lu
ilan ediliyor ve ard›ndan da yap›p yapmad›¤› belirsiz bir dolu suçla mahkûm ediliyorlard›. Bir dönem önce “kararl›” ve “keskin” bir tav›rla sanat üreten kimi sanatç›lar; Vas›f Öngören, Halil Ergün, Can Yücel vb. sanatç›lara verilen hapis cezalar›n› görünce önce geçmifli “elefltirme”ye, ard›ndan da kendilerine “yeni” bir yol aramaya girifltiler. Bir k›sm› “sürgün” ad› alt›nda kendilerini yurt d›fl›na atarken di¤er bir k›sm› kenara çekilmeyi ye¤lediler. Belli bir kesim ise muhalefetini de¤iflik yöntemlerle sürdürmeye çal›flt›. 1972 yaz›nda bafllayan karamsar hava, 1974 y›l›n›n flubat ay›nda da¤›ld›. fiubat’›n ilk haftas›nda ç›kan afla 12 Mart’ta mahkûm olanlar›n bir k›sm› d›flar› ç›kt›. O y›l›n yaz aylar›nda ise yurt d›fl›na gidenler ülkeye dönmeye bafllad›lar. 12 Mart darbesiyle, K›z›ldere katliam› ve hemen ard›ndan 6 May›s idamlar›yla, hapislere doldurulan binlerce ilerici, demokrat ve emekten yana insanla oluflan yeni manzara, bir dönemin geride kald›¤›n› ilan ediyordu. Darbenin hemen öncesinin heyecanla üreten, koflturan sanat insanlar›, büyük bir flaflk›nl›kla oluflan yeni döneme bak›yorlard›. S›k›yönetim mahkemelerinde uyduruk suçlamalarla dönemin önde gelen sanatç›lar›na, devrimcilere, ilericilere verilen cezalar büyük bir flaflk›nl›¤a yol aç›yordu. Toplumun yak›ndan tan›d›¤› sanat insanlar›, uyduruk iddianamelerle gizli örgüt üyesi
’70’lerin ikinci yar›s› bafllarken dünyada ’68 dalgas› dinmifl, iflin öncülü¤ünü yapanlar “Biz Devrimi Çok Sevmifltik!” edebiyat›n› üfürmeye koyulmufllard›. Ülkemizde ise ’60’l› y›llarda ortaya at›lan kavramlar, mücadele önerileri, hatta örgütlenmeler ’70’lerin ikinci yar›s›n›n bafl›nda yeniden canlanmaya bafllam›flt›. Siyasal alandaki geliflmeler sanatsal alan› da etkilemeye bafllad›. Yeni ç›kan dergilerde ortaya at›lan düflünceler, yay›nlanan sanatsal ürünler, tart›flmalar ortam› bir anda canland›rd›.
O günlerde gerçekleflen yerel seçimlerde bafla geçen ilerici, demokrat belediye baflkanlar›, ilerici sanatsal çabalara destek veren etkinlikler, toplant›lar, flenlikler düzenlediler. ‹stanbul Belediyesi fiehir Tiyatrolar›’n›n bafl›na yeniden tiyatro adam› Muhsin Ertu¤rul’un getirilmesiyle bu kurumda da ileri at›l›mlar bafllad›. Bir yanda anti-faflist, sistem elefltirisi yapan oyunlar sahneye konurken öte yanda ’60’l› y›llar›n sonunda üretimleriyle öne ç›km›fl Taner Barlas’tan Haflmet Zeybek’e bir dolu sanatç› kurumun bünyesine al›n›yordu. O günlerde kuruma giren yönetmen Beklan Algan, kurum bünyesinde yeni aç›l›mlar sa¤lama hedefiyle bir “Deneme Sahnesi” kuruyordu. Bu sahnede o güne dek ‹stanbul fiehir Tiyatrolar› sahnelerinde örne¤i görülmemifl içerik ve biçimde oyunlar sahnelenecekti. Dönemin bafl›nda amatör bir topluluk olarak perde açan “Genç Oyuncular”da yetiflen kimi oyuncular ise ’70’lerin bafl›nda “Dostlar Tiyatrosu”nu kuruyor, baflta Genco Erkal olmak üzere Mehmet Akan ve Arif Erkin’in çabalar›yla ilerici bir özel tiyatro perdelerini aç›yordu. Dostlar Tiyatrosu, o günlerde politik tarihe damgas›n› vurmufl “Rosenbergler Ölmemeli”, “Havana Duruflmas›” gibi ABD’nin çirkef yüzünü deflifre etmeye yönelik belgesel oyunlar sergileyerek ifle bafllad›. Rosenbergler Ölmemeli, sosyalizmden yana tav›r alan
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 13
inceleme
bilim insanlar›n›n ABD’de ac›mas›zca idam ediliflini konu ederken; “Havana Duruflmas›” sosyalist Küba’ya sald›ran ve orada kurulan yeni düzeni y›kmaya çal›flan karfl›-devrimcilerin yarg›lan›fl›n› anlat›yordu.
timle, ard›ndan da politik bir ayr›flma sonucu Rutkay Aziz’in sanat yönetmenli¤inde sosyalist bir çizgide ilerlemeye koyuldu.
Özellikle 1975 sezonunda sahnelenen Maksim Gorki’nin ayn› adl› roman›ndan Bertolt Bu oyunlar özellikle h›zla politikleflen üni- Brecht’in oyunlaflt›rd›¤› “Ana” oyunu, ülke versite gençli¤inin yak›n ilgisiyle ve yo¤un çap›nda ilgiyle izlendi. Oyun, s›radan bir annenin o¤lunun mücadelesinden etkilenifliyle bir izleyici kitlesiyle bulufltu. politize olmas›n› anlat›yordu. ’70’lerin ikinci yar›s› bafllarken ülke çap›nda yayg›nlaflan grev dalgas› toplulu¤u etkiliyor, AST, bir yanda dünya edebiyat›ndan Brecht, onlar da Haflmet Zeybek’in kaleme ald›¤› Maksim Gorki, Hans Fallada gibi yazarlardan maden oca¤›nda gerçekleflen bir grevi anla- oyunlar sergilerken öte yandan da ‹smet tan “Alpagut Olay›” oyununu sahnelerine Küntay, Bilgesu Erenus, Ömer Polat gibi yeni tafl›yorlar. Yazar, yönetmen ve koreograf yazarlar›n yap›tlar›n› izleyiciyle buluflturMehmet Akan, yöre danslar›yla bezeyerek mufltur. anlat›yor grevi ve iflçilerin maden oca¤›na el Amatör tiyatrolar da yine ayn› günlerde Halkoyarak oca¤› iflletifllerini... kevlerinin ve derneklerin çat›s› alt›nda hare‹stanbul’daki Dostlar Tiyatrosu çizgisinin bir kete geçti. Lise tiyatrolar›nda yetiflen gençler benzeri de Ankara’da Ankara Sanat Tiyatro- okulun ard›ndan gerek Halkevleri çat›s› alsu(AST)’nda görülüyor. ’60’lar›n bafl›nda t›nda, gerekse derneklerde yeni yeni toplutoplumcu bir çizgide kendine yer arayan luklar oluflturdular. AST, önceleri Bat› Avrupa Tiyatrosu’nda görülen sistemin haks›zl›klar›n› elefltiri çerçe- Bak›rköylü, Üsküdarl›, Fatihli gençler, liselevesinde ilerleyen bir topluluk olarak sanat rindeki deney ve birikimlerini Halkevi ve derneklerin çat›s› alt›nda daha da gelifltirdiler. alan›nda yerini al›yor. O günlerde sergilenen Üsküdar Halkevi’nin ’70’lerde ülkemizde ilk tiyatro grevini ger- “Görünen Köy K›lavuz ‹stemez”; Bak›rköy çeklefltiren AST’› patronlar› terk etti. Bunun Halkevi’nin Brecht’ten “Carrar Ana’n›n Tüüzerine topluluk önceleri kolektif bir yöne- fekleri” ve “Ana”; Fatih Halkevi’nin Aziz Ne-
14 | TAVIR | TEMMUZ 2008
sin’den “Sen Gara De¤ilsin” oyunlar›, kendi semtleri çerçevesinde büyük ilgi gördü. Türk ordusunun K›br›s ç›kartmas› sonras›nda ülke çap›nda yükselen ekonomik kriz ve sistem partilerinin yükselen politik mücadele karfl›s›nda aciz kalmalar›, politik bir krizi körükleyince ülke çap›nda büyük bir kargafla ortam› do¤du. Ekonomik krizin ard›ndan pefl pefle grevler patlad›. Amatör tiyatrolar da grev alanlar›na yöneldiler. ‹stanbul fiehir Tiyatrosu çeperindeki genç oyuncular›n oluflturdu¤u bir topluluk Haflmet Zeybek’ten “Grev Ya da Referandum”u, ‹lerici Gençler Derne¤i ise “Ellerimiz ve Yalana Dair”i vb. oyunlar› bu alanlarda sergilemeye bafllad›lar. Döneme damgas›n› vuran bir baflka topluluk da Vas›f Öngören’in kurdu¤u ‹stanbul Birlik Sahnesi oldu. 1974 aff›nda, gizli örgüte destek suçlamas›yla ald›¤› 6 y›l 8 ayl›k mahkûmiyetten kurtulan Öngören, cezaevi günlerinde kaleme ald›¤› “Oyun Nas›l Oynanmal›” adl› oyununu ‹stanbul fiehir Tiyatrolar›’nda sahnelemek için kollar› s›vad›. Öngören, ticari dayatman›n olmad›¤› bir ortamda oyuncularla önce teorik çal›flmalar,
inceleme
ard›ndan da sahne prati¤i çal›flmalar› yapabilece¤i hevesiyle geldi¤i fiehir Tiyatrolar›’nda umdu¤unu bulamad›. Kurum büyük bir at›l›m içindeydi ama içindeki bürokratik yap› ve oyunculardaki bürokratik ruh de¤iflmemiflti. Öngören’in teorik çal›flmalar›na “zaman kayb›” gözüyle bakan oyuncular onun estetik önerilerine de kulak t›kad›lar. Oyun, Öngören’in düfllerinin uza¤›nda bir biçimde sergilendi. Öngören, fiehir Tiyatrolar›’nda birlikte çal›flt›¤› Meral Taygun, Ali Taygun ve profesyonel alandan Güler Ökten, Mutlu Parkan, Oktay Sözbir gibi oyuncularla ’70’lerde Ankara’da kurdu¤u Ankara Birli¤i Sahnesi’nin bir devam› olarak ‹stanbul Birlik Sahnesi’ni kurdu. Topluluk Brecht’ten Ali Taygun’un rejisiyle sahneledi¤i “Faflizmin Korku ve Sefaleti” oyunuyla bafllad›¤› serüvenini yine Brecht’ten Vas›f Öngören’in sahneledi¤i “Sezuan’›n ‹yi ‹nsan›”, “1941–1942’den ‹nsan Manzaralar›” ve Öngören’den “Zengin Mutfa¤›” oyunlar›yla sürdürdü. Topluluk sahnede düflledi¤i yerlere ulaflamasa da gerek iç yap›lanma gerekse oyun çal›flmas›nda önemli denemeler gerçeklefltirdi. Sahnede do¤ruyu yakalama noktas›nda büyük çabalar harcad›. 1979’da Öngören’in çal›flmalar›na Berlin’de devam etme karar› ile da¤›ld›. Giderek gerginleflen ortam ard›ndan faflist katliamlar› getirdi. Önce ö¤renci cinayetleri ile bafllayan faflist sald›r›lar giderek kitlesel katliamlara dönüfltü. Ülkenin önde gelen ayd›nlar›, sanatç›lar› da bu sald›r›larda can verdiler. Sald›r›lar öylesine yayg›nlaflt› ki 1977 y›l›nda amatör çal›flmalar yapan Üsküdar Halkevi’nin sahnesine üç kez bomba at›ld›. Oyuncular›ndan biri faflistler taraf›ndan öldürüldü. ‹stanbul fiehir Tiyatrosu Fatih Sahnesi’ne bomba at›ld›. Oyuncular rastlant›sal bir biçimde ölümden kurtuldu. Geliflen politik mücadele içinde kurulan devrimci, ilerici dernekler de kendi bünyelerinde tiyatrolar var ettiler. Bunlar içinde en tutarl› çal›flma yürütenlerden biri ‹lerici Gençler Derne¤i(‹GD) içindeki tiyatro toplu-
lu¤u oldu. “Elleriniz ve Yalana Dair” oyunuyla yola koyulan topluluk, giderek metinlerini kendilerinin var etti¤i oyunlar sergilemeye bafllad›. Yurtsever Devrimci Gençlik Derne¤i (YDGD) içindeki topluluk ise bafllang›çta tutarl› bir çizgide oyunlar üretmeye çal›flmas›na ra¤men giderek mücadele gündeminin yo¤unlu¤u nedeniyle sahnedeki özenini yitirdi. Mahallelerde ve pazaryerlerinde sergiledi¤i oyunlar›nda pahal›l›k, faflist cinayetler ve devlet terörünü vurgulayan temalar› iflledi. Bunlar›n d›fl›ndaki devrimci derneklerde zaman zaman var olan anma günlerine endeksli oyunlar sergileyen ve da¤›lan çal›flmalar oldu.
laflt›rmalarla ifle bafllad›lar, süreç içinde bu alan kendine özgü yazarlar›n› yetifltirmeye bafllad›.
’70’lerin sonlar›na do¤ru yo¤unlaflan kargafla ortam›ndan tiyatrolar da nasibini almaya bafllad›. Politik mücadelede de¤iflik siyasi çizgilerin önerileri ve mücadele yöntemleri aras›nda bocalayan topluluklarda politik görüfle dayal› parçalanmalar bafllad›.
Zeki Göker ve arkadafllar›n›n var etti¤i Ankara Birlik Tiyatrosu da dönemin politik tiyatro üreten topluluklar›ndan biri oldu. Adana’da amatör tiyatro yaparak kendini gelifltiren Zeki Göker, ’70’li y›llar›n sonlar›na do¤ru politik tiyatro ile halk tiyatrosu ö¤elerini birlefltiren sahnelemeler yapt›. ABT, “Karadüzen”, “Yeniden Do¤ar›z Ölümlerde”, “Güneflin Katli” gibi oyunlarla Anadolu’nun dört bir yan›n› dolaflt›.
Dönemin bafl›nda politik ve estetik çizgisiyle bafl tac› edilen topluluklar Dostlar Tiyatrosu ve AST’›n u¤rad›¤› sald›r›lar karfl›s›nda bocalamas› ve giderek daha elefltirel düzeyi düflük oyunlara yönelmeleri izleyiciden tepki almalar›na neden oldu. O günleri ’90’l› y›llarda de¤erlendiren Mehmet Akan, “‹zleyici bizden slogan att›ran çal›flmalar bekliyordu ama biz böylesi oyunlar yapamazd›k.” diye anlat›yor. Ancak sorun slogan sorunu de¤ildi. ‹zleyici ülkede olup biteni anlamaya çal›fl›p yan›tlar ar›yordu ama sahne bunu beceremiyordu. Çünkü sahnedekilerin de olup bitenler hakk›nda kafalar› kar›fl›kt›. Topluluklar, faflist terör ve devlet sald›r›s›ndan korunmak için giderek ülke gündeminden kopmaya bafllad›lar. Onlar›n kopufluyla da alternatif olarak yerlerini daha sert bir dil kullanan topluluklar doldurmaya bafllad›. Gerginleflen ortamda ajitasyon yönü yüksek oyunlar sergileyen topluluklar, önce büyük kentlerde, ard›ndan Anadolu’da baflta Adana ve Gaziantep olmak üzere kurulmaya bafllad›. Var olan metinleri yeterli görmeyen bu topluluklar Aziz Nesin, Muzaffer ‹zgü gibi yazarlar›n öykülerinden yapt›klar› oyun-
AST’dan ayr›lan Erkan Yücel ve arkadafllar› önce Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu(DAST) ad› alt›nda, sonra da Ankara Halk Tiyatrosu olarak k›rsal kesimdeki izleyiciyi hedefleyen oyunlar haz›rlad›. Do¤u Perinçekçi bir çizgi izleyen topluluk; “Halk›n Gücü”, “Deprem ve Zulüm”,”Toprak”, ve “Güneyden Mektuplar” adl› oyunlar› Anadolu’nun her yan›na giderek sahneledi. Sahne olmayan köylerde ise traktör kasalar›n› sahne yaparak oyunlar›n› oynad›.
1979 Marafl Katliam› sonras› kimi illerde ilan edilen s›k›yönetim, politik tiyatrolar›n gösteri yapmalar›na izin vermedi. Politik oyun yapan tüm topluluklara de¤iflik davalar aç›larak gösteri yapmalar› engellendi. 12 Eylül askeri darbesi sonras›, toplumcu tiyatro yapan tüm topluluklar kepenklerini indirmek zorunda kald›lar. ’70’li y›llardan itibaren ülke tiyatrosu yeni yazarlar›n› da yetifltirdi. ‹smet Küntay, Bilgesu Erenus ve Ömer Polat, dönemi ve sorunlar›n› konu alan oyunlar yazd›lar. ‹smet Küntay, “Evler Evler” ve “403. Kilometre” oyunlar›nda emekçilerin dünyas›n› anlat›p onlar›n sorunlar›n› ifllerken; Erenus, “Ortak” ve “Nereye Payidar?” oyunlar›nda s›n›f sorunlar›na de¤iflik aç›lardan yaklaflt›. Ömer Polat, “804 ‹flçi” oyununda emekçilerin kararl› mücadelesine, “Alada¤l› M›ho” da ise Kürt sorununa de¤iniyordu. Yine bu dönemde Vas›f Öngören “Zengin Mutfa¤›” oyununda yükselen faflizme dikkati çekerken; dönemdafl› Oktay Aray›c› “Seferi Ramazan Beyin Nafile Dünyas›”nda sis-
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 15
inceleme
mosferi nedeniyle de kitlelerden yeterli ilgiyi görememifllerdir. Dönem içinde birkaç yazar ve birkaç amatör tiyatro inatla ayakta durarak çabalar›n› sürdürmüfllerdir. 2000’li y›llar›n hemen bafl›nda ülke çap›nda yaflanan sanatsal dibe vurufl büyük bir da¤›n›kl›¤› da beraberinde getirmifl, sanat alan› ancak 2005’ten sonra yeniden bir toparlan›fla geçebilmifltir. Bugün medyatik bombard›man alt›nda kalm›fl, kendi taleplerine ve durumuna yabanc›laflm›fl, neye sevinece¤ini neye üzülece¤ini flafl›rm›fl genifl y›¤›nlar› de¤ifltirip dönüfltürecek sanatsal politikalara ve at›l›mlara gereksinim vard›r.
temin “iyi niyetle” de¤iflemeyece¤ine vur- mayan politik ve sanatsal geliflmenin önüne engellenebilir bir set çekmenin milad›d›r. gular yap›yordu. Cumhuriyetten ’50’li y›llara kadar tek parti Emek mücadelesi içinde geliflen ve dönem zulmü alt›nda geliflemeyen sanatsal alan›içinde h›zla büyüyen sendikalar, sanat alan›- m›z, geçen 20 y›l içinde önemli aflamalar kat na de¤iflik katk›lar yapt›lar. Maden-‹fl, Pet- etmifl, gerek içerik gerekse sanatsal estetik rol-‹fl çeperindeki iflçiler, sendika tiyatrosu anlam›nda yeni geliflmeler olmufltur. kurarak emek sorunlar›n› mizahi bir dille ifllediler. Devrimci ‹flçi Sendikalar› Konfede- Yaz›lan oyunlarda sistem üzerine sorgularasyonu(D‹SK), çeflitli tiyatrolara toplu sat›fl- malar yap›lm›fl, ezilenlerin yaflamlar› ve mülar örgütleyerek iflçileri tiyatroyla bulufltu- cadeleleri ilk kez bu dönemde sahnede serran etkinlikler düzenledi. Ancak bütün bu gilenmifltir. çabalar, tutarl› bir sanat politikas›yla yürütülmedi¤inden iflçi s›n›f›na düzenli bir bi- Baflta Vas›f Öngören olmak üzere Baflar Sabuncu, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Mehmet çimde sanatsal ürünler ulaflt›r›lamad›. Akan, önemli yap›tlar ve sahne gösterileri Tiyatro alan›nda çal›flan emekçiler dönem gerçeklefltirmifllerdir. içinde sendikal çabalarda yo¤unlaflt›lar, AST haklar› için grev yapmay› baflard›. fiehir ve Ancak 12 Eylül sonras› gerileyen sanat alan›Devlet tiyatrolar›ndaki emekçiler yükselen m›z ve insanlar›m›z 1991’de “sosyalist” sismücadelenin etkisiyle gerek parasal anlam- temin da¤›lmas›yla sistem içinde t›kan›p da gerekse haklar anlam›nda iyi bir düzey kalm›fllard›r. yakalamay› baflard›lar. 24 Ocak ekonomik kararlar› ile birlikte, 12 Eylül günlerinde, el- Yaflamlar›n›n geri kalan›n› s›radan oyunlar de edilmifl haklar emekçilerin ellerinden te- yazarak, sergileyerek, dizi filmlerde oynayarak, seslendirme yaparak ya da kenara çekiker teker geri al›nd›. lerek geçiren bu öncü, ilerici sanatç›lar›n ar12 Eylül 1980, ’60’l› y›llardan bafllayan ve 12 d›ndan yeni kuflaktan kimileri ç›k›fllar yapMart askeri darbesine ra¤men durdurula- m›fl olsa da yeterli olamam›fl ve dönemin at-
16 | TAVIR | TEMMUZ 2008
Sistem sanat›n ne denli tehlikeli bir silah oldu¤unu ’70’li y›llardaki deneylerden görmüfl ve bu alandaki “ifle yarar” sanat insanlar›n›, düflünürleri sat›n almak için her tezgâh› harekete geçirmifltir. Medya pervas›zca günlük yaflant›m›zdan, duygular›m›zdan kiflisel ve politik mücadele tarihimizden kahramanlar›m›za kadar her unsuru kendi ç›kar› aç›s›ndan kullanmaktad›r. Buna karfl› politikalar ve eylemlilikler gelifltirilmedikçe yeni sanatsal ürünler, yaklafl›mlar, karfl› koymalar ortaya konmad›kça, kitlelerin devrimci sanatla buluflmas› için olanaklar yarat›lmad›kça onlar “sol” çevreleri bile pefline takacak politikalar ve yöntemlerle üzerimize geleceklerdir. ’80’lerin bafl›nda yayg›nlaflan sponsorluk iliflkileri sanat alan›n› çürütmüfl, sanatç›lar› sermayenin ve devletin kap›s›nda “dilenci” durumuna düflürmüfltür. Sanat›n hele hele devrimci sanat›n sermayenin ve devletin kirli liralar›na gereksinimi yoktur ve olmamal›d›r. Bize düflen sanat›n her dal›n› para babalar›n›n ve medyan›n sald›r›lar›na karfl› sürekli bir devingenlikle harekete geçirmek ve burada üretilen her türlü ürünü genifl y›¤›nlarla buluflturmakt›r. Bu, kitlelerin oldu¤u kadar sanat› üretenlerin de ayakta kalabilmesi için gereklidir.J
röportaj
kemal özer’le fliir üzerine söylefli tav›r
Kemal Özer fliiri, neyi, kimi, nas›l anlat›r? ‹lkeleri, kurallar› var m›d›r? Neyi hedefler? “Yaflanan”› yazmak diye özetlenebilir bir anlay›fl sözkonusu. “Yaflanan”lar, onlar›n tepkileri, uyand›rd›¤› tepkiler, k›sacas› yaflamla insan aras›ndaki iliflkiler benim ilgi alan›m. Onlar› hem kendi ad›ma, hem toplum ad›na dile getirmek, ama bunu bir sanat diliyle yapmak... Bu anlay›fl›n kayna¤›, bir baflka deyiflle söylersek, toplumsal iflbölümüyle, ozan›n bu iflbölümünde üstüne düfleni yerine getirmesiyle ilgili. ‹kinci Yeni döneminizden bahseder misiniz? ‹kinci Yeni'den toplumcu fliire geçiflinizi bugün nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Sözünü etti¤im bugünkü anlay›fl, bilinçli bir seçmeye dayan›r. Yazmaya bafllad›¤›mda ise, bu bilinç yerine içgüdüsel bir tutum sözkonusuydu. Niçin ve nas›l yazaca¤›m› okuduklar›mdan ö¤rendiklerimle, denebilirse bir fliir görgüsüyle belirlemifltim. ‹kinci Yeni, bu içgüdüsel dönemin ad› oluyor benim için. Bilimsel bir dünya görüflü edindikten sonra, bilinçli bir seçimle yazmaya bafllad›m. Bu seçime uygun bir sanat anlay›fl›na ba¤lanm›fl oldum. O sanat anlay›fl›, ‹kinci Yeni denilen estetik anlay›flla ba¤daflm›yordu. Çünkü bu anlay›flla içerik,ozan›n söyledi¤ini iletmesine, okurun o içeri¤i yeniden üretmesine uygun verilemiyordu. Kemal Özer'in ’70’lerdeki fliiri toplumla nas›l iliflki kuruyordu? K›saca söylemek gerekirse, toplumun gereksinimini karfl›lamaya yönelik bir fliir üretiyorsan›z, o fliir toplumda dolafl›ma ç›kacak, fliir yaz›ld›¤› gibi kalmay›p okurlarca yeniden üretilecektir, 70'lerde, “yaflanan”lar›n fliirde yer almas›, hem duyarl›k hem bilinç bak›m›ndan bu dolafl›m› genifl ölçüde sa¤lam›flt›. Üstelik bu dolafl›m, yaln›z yaz›yla s›n›rl› kalm›yor, insanlar›n tepkilerini, dileklerini, hedeflerini dile getirdikleri her yere sesle, görüntüyle de ulafl›yordu. 12 Eylül'de yap›lan bask›lara karfl› hangi yöntemlerle mücadele ettiniz? fiiiriniz bundan nas›l etkilendi? Yazmayla ilgili olarak, 12 Eylül'ün getirdi¤i koflullar›n sanat ve kültür alan›ndaki de¤iflime karfl› direnmeyi hem yazd›klar›mla,
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 17
röportaj
hem de Varl›k dergisinin yönetimini üstlendikten sonra bu direnifli orada yapt›¤›m yay›nla sürdürdü¤ümü söyleyebilirim. Sanat anlay›fl›m, sözümü yal›n ve anlafl›l›r söylemeye dayand›¤› halde, bu olana¤›n ortadan kalkmas› karfl›s›nda, susmak yerine, alegorik say›labilecek bir anlat›mla fliir yazd›m. Araya Giren Görüntüler (1983) kitab›m bu dönemin tan›¤›d›r. 12 Eylül, ayd›n› ve sanatç›y› nas›l etkiledi? Özel olarak da kimi flairlerin suskunlu¤a giriflini, fliirde yenilik ad›na toplumdan, toplumsal sorunlardan ve gerçeklerden kaç›fl›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz? 12 Eylül, bilindi¤i gibi, yaln›z toplumsal ve siyasal geliflimin yolunu kesmek için de¤il, bir daha müdahaleye gerek duyulmayacak biçimde toplumu siyasall›ktan ve toplumsall›ktan uzaklaflt›rmak amac›yla, bunu sa¤layacak yeni bir toplumsal yap›lanma için yap›ld›. Bu yap›lanman›n kültür ve sanata yönelik yönü, kimi ayd›nlar› ve sanatç›lar› etkiledi. Kendi geçmifllerini yads›yanlar oldu¤u gibi, susanlar ya da yeni koflullara uygun bir de¤iflime yönelenler de görüldü. Bu olgunun bir yönü, bilinç kavram›n›n yorumunda yat›yor. Dünya görüflü anlam›nda bir bilince varmakla, o bilincin sürekli s›nanmas›, her vesileyle sorgulanmas› gere¤i ortadan kalkm›fl olmuyor. Bir yönü de, dünya görüflünü yans›tacak sanat anlay›fl›n›n gereklerini, kendini o gereklere göre yap›land›racak ölçüde kavrayamamakla ilgili. Baflka bir deyiflle, yazd›¤›n›n adam› olamamakla.
alan›ndaki yeni yap›lanma bir yandan ürünlerini aç›kl›¤a kavuflturmufl, kimin nerede oldu¤u, nas›l davran›r hale geldi¤i ortaya ç›km›flt›. Bir yandan da bask› alt›ndaki kesimlerin yeniden seslerini yükseltmeye, tepkilerini ve varl›klar›n› duyurmaya bafllad›¤› bir döneme giriliyordu. Denebilirse yeni bir uyan›fl ve devinim dönemi, bu kez baflka ve sinsi yöntemlerle k›r›lmak istendi. Gözalt›nda kay›plarla, yarg›s›z infazlarla vb. Bunlara yönelen tepkilerin içinde sanatç› ve ayd›nlar›n yer almas›na karfl›l›k, sanat ürünlerinin dönemi etkili ve düzeyli yans›tmada baflar›l› oldu¤u pek söylenemez san›r›m. Ben kendi aç›mdan, emekçilerin yeniden sesini yükseltmeye bafllad›¤› y›llar› “Onlar›n Sesleriyle Bir Kez Daha” kitab›mda; kimliklerinden dolay› bask› gören, ikinci s›n›f yurttafl say›lan, öldürülen insanlar› “Bir Ad› Gurbet” kitab›mda; çeflitli k›y›mlara u¤rayanlar› ve onlar›n geride b›rakt›klar›n› “O¤ullar› Öldürülen Analar” kitab›mda kendi tutumumdan ödün vermeden yans›tt›m. Kemal Özer kendi fliiri d›fl›nda fliir alan›m›za dünyadan bir dolu flairi tafl›m›fl bir sanatç›. Bir dolu flairin yaln›zca kendi fliirine endekslendi¤i bir dünyada siz bu yaklafl›m›n›z hakk›nda bize neler söylemek isterdiniz? Bir de buna ba¤l› olarak, çeviri fliirler, çevirinin ülkemizdeki bugünü hakk›nda neler düflünüyorsunuz? Benim fliir çevirisine yönelmem, dünya görüflüme ve fliir anlay›fl›ma hizmet olarak görülebilir. Özellikle 12 Eylül'den sonra toplumcu fliire yöneltilen bir sald›r› vard›. Bat› örnek gösteriliyor, “Bu anlay›fl ça¤d›fl›, Bat›'da art›k böyle fliir yaz›lm›yor” deniyordu. Günün koflullar› da bunun okurda, edebiyata yönelen gençlerde etkili olmas›na yol aç›yordu. Örnek gösterilen Bat› fliiri türdefl de¤ildi oysa. Bat› fliiri dendi¤i zaman yaln›z belli örnekler öne sürülüyor, oysa bunlar›n d›fl›nda Bat›'y› temsil eden baflka bir fliirin de varoldu¤u görülmek istenmiyordu.
“Kimlikleriniz Lütfen” kitab›n›z›n fliirinizdeki yeri nedir? 12 Eylül habercisi yo¤un s›k›yönetimler döneminde bafllayan, 12 Eylül'ün ertesindeki ilk y›llar› da içine alan bir tepki üzerine oturtulmufltu o kitap. Yo¤un kimlik sorgulamalar›n›n ard›nda yatan, insanlar› kimliklerinden dolay› yarg›lama yönelifline, ya da düpedüz kimliksizlefltirme sald›r›s›na karfl› bir tepkiyi oluflturmak için yaz›lm›fl, her biri bir kimli¤i Ay›n öteki yüzü gibi görülmeyen, görülmek konu edinen fliirleri bir araya getiriyordu. ve gösterilmek istenmeyen bu Bat› fliirinin ’90’l› y›llar 12 Eylül döneminden daha beter örnekleri ortaya konmal›yd›. ‹flte bu amaçla bir katliamlar dönemi oldu. O dönem sa- eme¤imi çeviriye de yönelttim. Neruda, Lornatç› ve ayd›n çevrelerini nas›l etkiledi? So- ca gibi zaten bilinen ozanlar›n yan› s›ra Macar, Bulgar, Danimarka fliirinden de (Attila nuçlar› ne oldu? ’80’li y›llar›n sonuna do¤ru, kültür ve sanat Jozsef, Miklos Radnoti, Lubomir Levçev, L›çe-
18 | TAVIR | TEMMUZ 2008
zar Elenkov, Erik Stinus, Niels Hav vb gibi) kimi ozanlar› Türkçeye kazand›rmaya çal›flt›m. fiiir çevirisi konusunda, bilindi¤i gibi, çeflitli görüfller, çeflitli uygulamalar var. Hiç çevrilemeyece¤inden tutun da, aktar›ld›¤› dilde yeniden yaz›laca¤›na kadar. Ben bir dilde bir fley söylenebilmiflse, baflka bir dilde de söylenebilir görüflünü benimsiyorum. Bir de, seçilen fliirle çevirenin (gerek dünya görüflü, gerek sanat anlay›fl› aç›s›ndan) ortak bir paydada buluflmas›n›n gerekli oldu¤unu... Bu görüfllere uygun baflar›l› çeviriler ve çevirmenler belki çok de¤il, ama var. Sosyalist gerçekçili¤in fliirdeki önemli isimlerinden birisiniz. Sosyalist gerçekçilik hakk›nda neler söyleyeceksiniz? Bu kulvardaki flairlerimizi nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Sosyalist gerçekçili¤in Sovyetler Birli¤i'ndeki resmî görüflü içeren anlay›flla iliflkisi konusunda bir aç›kl›k önemli. Gerçekçili¤in bence ileri bir aflamas›. Gerçe¤i geçmifl-bugün-gelecek ba¤lant›s› içinde görmek ve göstermek anlam›nda. Dünya görüflünü en iyi yans›tacak bir sanat anlay›fl›yla ba¤daflt›rarak. 12 Eylül sonras›, bunun için bir s›navd›. Ne yaz›k ki, bu s›nav› veremeyenler say›ca daha çok oldu. “Temmuz ‹çin Yaral› Semah – Yang›n fiiirleri” nas›l olufltu? Siz sivas olaylar›n›n hemen ard›ndan yurt içinde ve yurt d›fl›nda bu konuya iliflkin onlarca toplant›ya kat›ld›n›z. Bu kitab›n oluflum sürecini anlat›r m›s›n›z? Öteki kitaplarda oldu¤u gibi, bu kitapta da “yaflanan”a bakmak istedim. Zihinsel olarak 2 Temmuz 1993'le bafllad›. Ama yaz›lmas› 2002'ye kadar gecikti. Denebilirse olay›n s›cak duygu ve tepkiler dönemi geçtikten sonra, uzun bir araflt›rma, yaflananlar› onlardan kalanlarla birlikte yeniden de¤erlendirme süreci araya girdi çünkü. Her y›l yinelenen “Sivas'› Unutmayal›m” slogan›n›n içeri¤i ne olmal› sorusuna bir yan›t oldu benim aç›mdan. fiiirlerle yap›lan bir suçüstü kitab› diyebilirim. “Yolun sona erdi¤i yerde yeniden yola ç›kan”› görmek, benim kitapta ortaya koydu¤um yorum. Yang›n neyi bitiriyorsa onun içinde bir baflka yürüyüflün ilk ad›m›n› da bar›nd›r›yor. T›pk› semah›n döne döne kendini yenilemeyi görünür k›lmas› gibi. Onun için de kitab›n ad› Temmuz ‹çin Yaral› Semah...J
makale
on befl y›ld›r ço¤al›yor ac›m›z... öfkemiz de... ali temizkan
Bir kent düflünün ki, hem kahramanlar›yla hem de en alçak katilleriyle an›ls›n. Bir kent düflünün ki, hem insan›n en güzeli yetiflsin topraklar›nda, hem de insanl›k müsveddeleri boy versin... Pir Sultan Abdal ç›ks›n ve H›z›r Pafla’n›n karfl›s›nda ezilenin, mazlumun hakk› için bugüne ve de yar›na miras bir direnifl sergilesin örne¤in. Ve yine say›lar› binlere ulaflan gerici-faflist güruhu, Pir Sultan’dan yüzy›llar sonras›nda, sokaklar›nda biriksin ve Mad›mak Oteli’ne s›k›flt›rd›klar› 33 insan›, diri diri yaks›n... Onur ve lanetin ayn› anda bir kentin üzerine kaz›nmas›, hayat›n o karfl› konulmaz diyalekti¤i midir? Veya iyinin ve kötünün, do¤runun ve yanl›fl›n, güzelin ve çirkinin ve dahi mazlumun ve zalimin bir kentte bu kadar iç içe yaflamas›... Mutlak ki bundand›r Sivas’›n bu kadar sevilmesi ve nefret edilmesi... Yani Pir Sultan’›n yürüdü¤ü sokaklarda, yüzlerce y›l sonra onun heykelini a¤›zlar›ndan salyalar ak›tarak parçalayan gerici-faflist tak›m›n›n katliam yürüyüflü yapmas›d›r bunun nedeni elbette. Sivas’›n bunda zerre kadar suçu yoktur. Suç, yaln›zca Mad›mak’› tutuflturan ellerin sahibi dört-befl yobaz da de¤ildir. Suç, Mad›mak Katliam›’n› bafl›ndan beri planlayan, bunun zeminini haz›rlayan, talimat›n› veren ve bizzat uygulayanlard›r. Bunlar›n adlar›, konumlar› ve de eflgalleri, uzun uzun kriminal çal›flma gerektirmeyecek flekilde apaç›k
foto: mehmet özer bellidir. Sivas’la, Mad›mak’la, 33 ayd›n›, sanatç›y›, bu ülkenin gelece¤ini kuracak olan insan güzellerini katledenlerle daha hesaplafl›lmam›flt›r. Mad›mak’›n külleri 15 y›ld›r ya¤›yor üzerimize. Her fleyi çok çabuk unutmakla malül haf›zalar›m›z› hiç olmazsa, bu ülkenin yaflad›¤› en büyük vahfletlerden olan Mad›mak için zorlaman›n vaktidir. Bu katliam› hiç unutmaman›n, unutturmaman›n vaktidir. Unutursak, unutulmas›na bilinçsizce de olsa destek olursak, tarih bizi bu katliam›n karfl›s›nda yenildi¤imiz için hiç ama hiç affetmeyecektir. Tabi orada yananlar ve onlar›n geride b›rakt›klar› da...
Mad›mak’ta yananlar›n külleri üzerine bulaflmas›n diye flemsiyelerini açanlara laf›m›z olmayacak. Hele orada yananlarla ayn› soydan, ayn› mezhepten gelip de, yakanlar›n fleflerine, ideologlar›na, katiller sürüsünün komuta kademesindekilere kucak açm›fllara hiç!... Onlar zaten lanetlidir. Mad›mak’ta yananlar›n öfkesi, kini üzerlerinedir. Bu öfke, bu kin elbette hayat›n o kimsenin engelleyemeyece¤i prati¤inde yerini bulacak, bütün lanetliler paylar›na düfleni fazlas›yla alacakt›r. Bu ülkenin tarihinde hiç az›msanmayacak say›da katliam yafland› dünden bugüne.
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 19
makale
meye çal›flanlar›n peflini b›rakmayaca¤›z. Bu, en baflta Mad›mak’ta yananlara karfl› sorumlulu¤un gere¤idir. Ve tabi ki tarihin en büyük insanl›k suçlar›ndan birine karfl› bir insan›n yapmas› gereken en önemli görev, yananlar›n an›lar›na ba¤l› kalmakt›r. An›lar›na ba¤l› kalman›n göstergesi de, yaln›zca 2 Temmuzlarda Mad›mak önünde olmak, mezarlar› ziyaret etmek, mitingler düzenlemek olmamal›d›r yaln›zca. Onlar›n an›lar›na ba¤l› kalmak, ilk önce katillerin yakas›na yap›flmakt›r, hesap sormakt›r. Mad›mak’› hiç unutmamak, bu katliam› düzenleyenlere her zaman ve her yerde teflhir etmektir.
foto: mehmet özer Hep katliamlar reva görüldü bu ülkenin gerçek sahipleri olan mazlum halka, yoksul halka ve o halk›n devrimci öncülerine... Sivas’›n yang›n›n›n ayn›s›, Sivas’tan çok de¤il tam yedi y›l sonra, ‹stanbul’da, Bayrampafla Hapishanesi’nde ç›kar›l›yordu, ayn› eller taraf›ndan. Sivas’ta 33 ayd›n›-sanatç›y› yakanlar, bu kez ‹stanbul’un orta yerinde alt› devrimci kad›n tutsa¤› diri diri yakarak katletmifllerdir. Devrimci tutsaklar›n üzerine de yine toplayabildikleri tüm güçleriyle sald›ran, (Buradaki terk fark sivillerin de¤il, kolluk güçlerinin yakmas›d›r insanlar›), ayn› vahfleti yaratmada hiçbir tereddüt yaflamayanlar, diri diri insan yakman›n devlet gelene¤i(!) oldu¤unu kan›tl›yorlard› adeta. 2 Temmuz, art›k 19 Aral›k olmufltu... Yar›n y›llardan ve aylardan herhangi birinin, herhangi bir günü... Yar›n yeni yeni 2 Temmuzlar›n, 19 Aral›klar›n yaflanmayaca¤›n›n hiçbir garantisi yoktur. Bu “gelenek” ortadan kalkm›fl de¤ildir. Bunlar›n utanc›, en baflta bu katliamlar›n talimat›n› verenlerdir, egemenlerdir. Sonuçta halka ve devrimcilere olan kinlerini kusmufllard›r onlar. Ama onlardan daha tehlikelisi, bu katliamlara sessiz kalmak, sessiz kalmay› b›rakal›m, bir de s›n›f düflmanlar›yla uzlaflma ça¤r›lar› yapmakt›r. Bu nas›l bir ruh halidir bilinmez. Daha Sivas’›n, Mad›mak’›n külleri üzerimize ya¤›yorken, bar›fl, uzlaflma, eskileri unutma, haf›zalardan ve de takvimlerden 2 Temmuz’u silme, katliam talimat›n› verenlerle iktidar orta¤› olmufl bir partiyi 2 Temmuz anmas›na ça¤›rma gibi davran›fllar, tutumlar neyi amaçl›yor gerçekten? ‹nsan›n kan› donmaz m›, Mad›mak katilleriyle ayn› ortamda bulunmaktan, onlarla 2 Temmuz flehitlerini anmaktan... ‹nsan›n bir parça yüre¤i s›zlamaz m›, katiller sürüsünün ideolo¤unu ile bu ülkenin yetifltirdi¤i en büyük flairlerden olan usta Naz›m Hikmet’le k›yaslarken... S›zlam›yordur elbette. Aksi durumda zaten onlara lanetler ya¤d›r›r, her sene Mad›mak’ta anmaya kat›l›r, katillerden hesap sorarlard›. Hay›r, ne katillerin, ne katillerin iflbirlikçilerinin, ne katillerle Alevileri bar›flt›rmaya çal›flanlar›n, ne de 2 Temmuz’u takvimlerden sil-
20 | TAVIR | TEMMUZ 2008
Katillerin yarg›lanmas› için çal›flmak, onlar›n mahkeme önüne ç›kar›lmas› için elinden geleni yapmakt›r.
Onlar›n an›lar›na ba¤l› kalmak, faflizme karfl› demokrasi mücadelesini, iflkencelere, katliamlara, F Tiplerine ra¤men yükseltmektir. Kolay de¤ildir flehitlerin an›lar›na sahip ç›kmak. Tarifi imkans›z bir onurdur ama ayn› zamanda bedel ödeme kararl›l›¤› ister. Mad›mak’› unutmamak, 33 can›n hesab›n› sormak için bu yüreklili¤i göstermenin gerekti¤i günlerdeyiz. Din tüccarl›¤›yla iktidara gelenlerin azg›n bir faflizmin icrac›s› oldu¤unu her boyutta görüyor, yafl›yoruz... Bugüne kadar iktidara gelen tüm partiler gibi onlar da Mad›mak’› yakanlar›n fikrindedir. “Ne suçu, as›l suçlu masum insanlar› tahrik edenlerdir” diyerek katilleri aklayanlar›n fikri bugün de iktidardad›r. Bu zihniyet, en baflta Alevi halka düflmanl›¤›n, sonras›nda da tüm halka düflmanl›¤›n ürünüdür. Bu, faflizmin, ›rkç›l›¤›n bilinçlerdeki yans›mas›d›r. Bu düflünceye karfl› ç›kmak için, insan olmak, insani de¤erlere sahip olmak, bir parça da olsa vicdan sahibi olmak yeterlidir. Mad›mak flehitleri bunu hak ediyor. Baflta da söyledi¤imiz gibi suçlular belli, adlar› bilinmektedir. Onlara karfl› nas›l mücadele edilmesi gerekti¤i de... DYP’sinden AKP’sine tüm gerici-faflist partiler; SHP’sinden CHP’sine, faflizmin iktidar orta¤› olmufl tüm “sosyal demokrat” partiler; omzu apoletliler, tüm resmi kolluk güçleri; katillerin ortaya ç›kar›l›p ceza almalar› için kollar›n› k›p›rdatmam›fl yarg› mensuplar›; en baflta Alevileri dinsizimans›z-allahs›z gösterip, Mad›mak’›n zeminini yaratmada en büyük paylardan birine sahip tarikatlar... hepsi ama hepsi flu ya da bu biçimde, az ya da çok suçludurlar. 15 y›ld›r üzerimize ya¤an küllerden onlar sorumludur. Bizim görevimiz 2 Temmuz’u, yananlar›, onlar›n onurlu bir gelece¤i yarafl›r gördükleri özgür bir vatan düfllerini... ve elbette katilleri hiz unutmamak, kimsenin de unutmas›na izin vermemektir. ‹nsan olman›n gere¤i budur. J
röportaj
zerrin taflp›nar: “benim bir parçam hala mad›mak’ta...” filiz tanya
Sivas’ta 15 y›l önce 35 ayd›n, sanatç›, yazar, genç insanlar›m›z› yitirdik. Bir de geride kalan o korkunç yang›ndan, katliamdan sa¤ kalanlar›m›z var. fiair-yazar Zerrin Taflp›nar 15 y›ld›r her y›l 2 Temmuz’u yeniden bir kez daha yaflayan sanatç›lar›m›zdan. Filiz Tanya’n›n Zerrin Taflp›nar’la Sivas Katliam› ve Sivas sonras› üzerine yapt›¤› söylefliyi, 2 Temmuz’un 15. Y›ldönümü dolay›s›yla yay›nl›yoruz.
15 y›l geçti. fiimdi S›vas ve Mad›mak, yaflam›n›z›n neresinde duruyor? Benim bir parçam hala Mad›mak’ta. Oradan alamad›¤›m, kurtaramad›¤›m, bütünleflemedi¤im bir parçam orada. Ama unutmak yerine -nutmak mümkün de¤il zaten- bilinçalt›na at›p böyle bir fley yaflanmam›fl saymak yerine bununla mücadele etmek. Mücadele etmek derken sadece olayla mücadele etmek de¤il tabii, sonuçta olay oldu bitti, o kafa yap›s›yla mücadele etmekten bahsediyorum. Sizi yakan insanlar›n yaflam biçimleri, nas›l o noktaya geldikleri gibi sorgulamalarla geçen 15 y›l... Ben ilk günlerde de kendimce bir bildiri yazm›flt›m, umutsuz, mutsuz, kaybedecek hiçbir fleyi olmayan çocuklar›n, yar›n umudunu yitirmifl çocuklar›n, gençlerin, insanlar›n tart›flmas› olarak görmüfltüm. Elbette bundan ç›kar› olanlar vard›, yine ayn› fleyi iddia ediyorum, Sivas olay› çözülmedi, asla da çözülmek istenmedi. Bundan bir sürü ç›kar elde eden insanlar oldu¤unu tahmin ediyorum. Ben polis de¤ilim, dedektif de¤ilim, net olarak kan›tlayamam bunu ama orada baz› yerel gazeteler var, olaylardan günler öncesi k›flk›rt›c› yay›n yapan o gazetelerin olaylardan önceki ekonomik durumlar›, baz› iflletmeleri al›p almama durumlar›n› araflt›r›n, bir de Sivas olaylar›ndan sonra bir fley alm›fllar m›, bir fley elde etmifller mi onu araflt›r›n. Orada çeltik diye bir su kayna¤› vard›, acaba onu kim alm›fl kim iflletiyor, ne oldu? Bunun bir gazete sahibiyle iliflkisi var m›, vali de¤ifltikten sonra yeni vali bunu 49 y›ll›¤›na kime kiraya vermifl, tüm bunlardan bu flekilde fayda sa¤layan kiflilerin bu olaylarla ilgisi var m› diye hiç araflt›r›lm›fl m›? Ben unutmak, avunmak yerine, mücadele etmeye, daha iyi anla-
foto: mehmet özer
“Sivas a¤›d›ndan umuda bir yol olmal›, umuda giden bir yol ve ben tüm yaflam›m› buna adamal›y›m, o yolda ölmeliyim diyorum” TEMMUZ 2008 | TAVIR | 21
röportaj
foto: hamza flahin Arka s›ra: Hidayet Karakufl Öner Ya¤c›, Sad›k Albayrak, Lütfi Kaleli, Olgun fiensoy, Behçet Aysan, Battal Pehlivan Burhan Günel, Hüseyin Gülkanat. Ön S›ra: Aydo¤an Yavafll›, Lütfiye Ayd›n, Cemile Çak›r, Metin Alt›ok, U¤ur Kaynar, Haydar Ünal, Cengiz Gündo¤du, Berrin Tafl, Muharrem Yaz›c›o¤lu. 1 TEMMUZ 1993
maya ve Türkiye’nin Sivas’ta bu noktaya, insan yakmaya varan bir noktaya nas›l geldi¤ini anlamaya çal›fl›yorum ama baflka yerlerde de bir sürü oyunlar oynan›yor. Hiç de¤ilse birebir tan›k oldu¤um dünyadan ç›karak Türkiye’de olup bitenleri anlamak, anlatmak, hak aramak, bir daha yaflanmas›n mücadelesine giriflmek bana daha güç verdi, daha ayakta kalmam› sa¤lad›. Kendimi kurban olarak görmememi sa¤lad›. En dehflet verici fley insan›n kendisine ac›mas›, ben orada kurband›m demiyorum, hay›r orada bir sürü kurban vard›. Türkiye’nin düzeninden, toplumsal düzeninden bafllay›n da... hatta ben daha net söyleyece¤im, daha içten konuflaca¤›m, orada kalabal›¤›n içinde beyni katledilmifl, yanl›fl fikirlerle doldurulmufl insanlar da birer kurband› diye düflünüyorum. Sivas’ta Mad›mak Oteli’nin önünde olaylar yaflan›rken, içeride nas›l bir hava vard›. Sizde 15 y›l sonra kalan hangi izler var? fiakalafl›yor, gülüflüyorduk önceleri içeride. Ben bunu Tavra kitab›mda bir sat›rla anlatt›m, “Masum olmak ne kadar kötü.”
22 | TAVIR | TEMMUZ 2008
dedim. Çünkü bizim hiçbirimizin insan yakmak gibi bir fikri olamazd›. Kendi yapamayaca¤›m›z fleyi bir baflkas›ndan beklemedik ama yine orada Marafl, Sivas, Çorum olaylar›n›n tan›¤› olan, bu olaylar› çok iyi bilen arkadafllar›m›z “Bunlar kan dökmeden durulmayacak.” dedikleri zaman biz k›z›yorduk onlara. “Moral bozmay›n olur böyle fleyler; ba¤›r›r ba¤›r›r giderler, bu ça¤da kim kimi yakar?” diye... Hani “Sivas ’93” oyununda da geçiyor ya “Zerrin ba¤›r›yor: Bizi Yak›yorlar!”... Ben onu çok iyi hat›rlayam›yorum, di¤er arkadafllar anlat›yor oteli atefle verdiklerinde hayret dolu bir sesle ba¤›rm›fl›m “Bizi yak›yorlar!” diye. Orada bir hayret var, böyle bir fley olabilir mi, ortaça¤da m›y›z diye, do¤rusu hiçbirimiz bunu beklemedik. Biz flunu bekledik; barikat› aflarlar, gelirler dövüflürüz, yaralan›r›z falan ama yakmak gibi bi fley beklemiyorduk. ‹nsanl›kd›fl› bir fley diyoruz ama hiç orman› yakan, yang›n ç›karan hayvan yok, insanl›kd›fl› dedi¤imiz fley asl›nda tam da insana özgü. Ama orada, bunu yapamazlar diye düflündük hep, sald›r›rlar, gözda¤› verirler, korkuturlar falan
dedik. Bizim için en kötü buydu, daha kötü diye bir fley yoktu ki, hani savafl›n en kötü yan› insan›n masumiyetini yitirmesi diyorsunuz ya, ben ve oradaki bir çok insan masumiyetimizi yitirdik. Ben flimdi bir otelde mahsur kalsam, etraf›m kuflat›lsa ilk akl›ma gelecek fley yang›n, art›k bizi yakabilirler diye düflünürüm. Ama orada asla bizi yakabileceklerini düflünmedik. Bak›n orada bize at›lan tafllar› pencereden afla¤› atabilirdik, otelin dibinde birikmifl insanlardan birinin bafl›na da mutlaka denk gelirdi, çocuklar var dedik, atabilir miyiz.... Atamay›z çocuklar var orada dedik, o insanlar› uzaklaflt›rmak, savuflturmak için bile o çocuklara k›yamad›k biz, bu zaten bir an düflündü¤ümüz fleydi atsak acaba giderler mi... Ama çocuklar var, çocuklar yaralan›r ama onlar katliam yapmaya giderken kendi çocuklar›n› getirdiler, bakar m›s›n›z cehalete, cehalet büyük bir kitleye dönüfltü mü vahflet, dehflet oluyor iflte böyle. Bak›n bir katliam kad›n› olmak çok zor bir fley. Ben y›llarca “Tavra”y› aflamad›m, yeni bir fliir kitab› ç›kard›m ama her fley beni o yang›na götürüyor. Sanki baflka bir fley yazsam, orada olan arkadafllar›ma ihanet olacak diye hep böyle ikircikli kald›m. Sanki ben insan olarak “Tavra”da diyorum ya “Pay›ma yaflamal›y›m, a¤›ttan umuda bir yol olmal›... Ben bu yolda ölmeliyim.”diye, iflte Sivas a¤›t›ndan umuda bir yol olmal›, umuda giden bir yol ve ben tüm yaflam›m› buna adamal›y›m, o yolda ölmeliyim, diyorum. Sizin tan›kl›¤›n›z› en yak›nlar›n›z bile zaman zaman anlayamayabiliyorlar. Mesela birisi, çok yak›n bir akraban›z “Niye gittin oraya?” diyor; bir baflkas› “fiöyle yapsayd›n, kalabal›k toplanmaya bafllad›¤›nda sen oradan s›v›flsayd›n.” diye abuk bir laf söyleyebiliyor, asl›nda ben o otelde kalm›yordum, arkadafllar›mla birlikte olmak için gittim. Kimsenin sizi anlamad›¤› bir yerde, birisi sizin tan›kl›¤›n›za, aç›k bir tan›kl›¤›n›z var, ne kadar anlatsan›z anlatamad›¤›n›z, aktarmakta zorluk çekti¤iniz ve sonra kendinize kimse beni anlamas›n dedi¤iniz zamanlar oluyor çünkü anlamak bir yerde oray› yaflamakt›r, oray› yaflamas›nlar, ne kadar az insan anlarsa, o kadar az insan bu katliam›
röportaj
yaflam›fl demektir, diye düflündüm. Kendi kendimi avuttum bir yerde.... Türkiye’de an›nda her yere, her fleye müdahale edebilenler o gün müdahale etmediler; Aziz Nesin, Erdal ‹nönü’yü ar›yor, bir sürü devlet adam› aran›yor defalarca... Bence Erdal ‹nönü de kand›r›lm›flt›r, bütün o saatler boyunca o da kand›r›lm›fl. Biraz iyimser mi düflünüyorsunuz bu konuda? Sonuçta ‹nönü, o s›rada bu ülkenin baflbakan yard›mc›s›yd›... Hay›r bu iyimserlikten de¤il, Erdal ‹nönü’yle de politik bir ba¤›m yok ancak onun kiflili¤ini tan›d›¤›m kadar›yla böyle düflünüyorum. Tabii flunu da söylemek mümkün: ‹ktidar olamayacaksan›z niye iktidardas›n›z? Ben olaydan sonra Erdal ‹nönü bizi görmeye geldi¤inde, bir sürü de kamera vard› onlar çekmifllerdir o konuflmay›, ben Erdal ‹nönü’yle daha evvel Cahit Külebi’nin evinde birkaç kez karfl›laflt›¤›m için beni tan›d›. “Siz de mi oradayd›n›z?” dedi; ben de kolunu tuttum, “Benim arkadafllar›m siz iktidarda oldu¤unuz için öldü, size güvendi¤imiz için öldüler.” dedim. Yere bakt›, gözleri doldu ve geri döndü, arkas›ndan da seslendim tam kap›dan ç›karken, “Biz sizden hiçbir fley istemiyoruz, lütfen bu olay›n çarp›t›lmas›na izin vermeyin” dedim. Biz gerçe¤i sonuna kadar söylemeye kararl›yd›k çünkü. Öylece ç›kt› gitti, orada ‹nönü’ye sizin yüzünüzden dedim. Ben flöyle düflünüyorum; Sivas valisi dedi ki: “Keflke orada ölseydim.”... Ben de diyorum ki, bir valinin elini kolunu kelepçelemedikleri sürece ç›k›p otelin önüne gelip orada ölmeliydi, vali budur. O toplulu¤un valisiyse, o toplulu¤u yönetiyorsa ilk ve birinci görevi, bizim oradan sa¤ salim ç›kmam›z› sa¤lamakt›. Valinin kötü niyetli oldu¤unu düflünmüyorum, tam tersine oradaki o toplulu¤un amaçlar›ndan biri valiyi oradan göndermekti buna da inan›yorum. Uygarl›¤›n bir bedeli vard›r, kötülü¤e karfl› iyi olman›n bir bedeli vard›r, bu bedeli de baz› insanlar ödemelidir, Ben elbetteki kimsenin ölmesini istemem ama bir ülkenin valisi kendisine emanet edilmifl, can güvenli¤inden sorumlu oldu¤u bu insanlar›n ne durumda oldu¤unu
görmek için o otele gelmeliydi. Bu yolda ölse, ki ölebilirdi o da, demokrasi kahraman› olurdu. Tabi ki böyle bir fleyi dilemem ama olaylar s›ras›nda vali korkmadan kalk›p oraya gelse, o toplulu¤u da¤›tabilir, olaylar›n seyrini de¤ifltirebilirdi. Belediye reisi korkmuyor, oraya gelip kaç kere konuflma yap›yor ama vali gelemiyor. E¤er vali ç›k›p gelseydi farkl› olurdu ama ölür müydü onu bilemem. Bir ülkeyi, bir toplulu¤u yönetmeye soyunmufl insanlar›n di¤erlerinden farklar› olmal›. Adalet Bakan›’n› annem gençli¤inden çok iyi tan›r. Annem bakana telefon ediyor biz emniyetteyken, “K›z›m Sivas emniyetinde onunla konuflmak istiyorum.” diyor. Adalet Bakan›’n›n arac›l›¤›yla arayan annemle koridorda oldu¤um halde polis konuflturmuyor, annemle polis konufluyor ve kapat›yor ve bana gelip anneniz iyiymifl diyor. Olaya bakar m›s›n›z, arayan Adalet Bakan›.... anlatabiliyor muyum oradaki olay›n boyutunu, onlarda orada asl›nda ac›nacak durumdalar. Bu arada Sivas ile ilgili belgesel filmler yap›ld›, fliirler yaz›ld›, tiyatro oyunlar› yaz›ld›. Bu çal›flmalar› izleyebildiniz mi siz de nas›l duygular uyand›rd›? Biliyorsunuz benim Sivas’tan sonra yazd›¤›m bir kitab›m var “Tavra”; onu Mehmet Esato¤lu 2003 y›l›nda sahneledi. Bende yurtd›fl› turnelerinde 1 ay onlarla birlikte flehir flehir gezdim. Oyunda kitaba sad›k kal›narak fliirlerim kullan›ld›, içlerine az da olsa replikler kat›ld›. Müzikle, dansla zenginlefltirilmifl, Asl› Öngören gibi müthifl bir oyuncunun beni, Kibele’yi, bir sürü fleyi canland›rd›¤› çok zengin bir oyundu, fliirsel bir oyundu. O oyunu izlerken de ben bütün olaylar› yeniden yaflad›m. Ben asl›nnda kitab›n d›fl›n› yaflam›fl›m. Daha sonra kendime gelip o fliirleri bana yazd›ran olaylar› daha çok iç dünyamda yaflad›m, ondan sonra oyunun tad›na varmaya bafllad›m. O, estetik de¤eri yüksek bir oyundu. Serdar’›n bir oyunu vard›, Sivas’ta önce öldü san›l›p sonradan morgdan kurtar›lan genç çocu¤umuz. Onun haz›rlad›¤› bir oyun vard›, Ankara Sanat Tiyatrosu salonunda sergilendi. O da kebapç› dükkan› olduktan sonra o et kokusuyla yanan insanlar›n karfl›laflt›r›ld›¤›, yani insan yak›lan bir yerde, bir et ko-
kusunun etrafa da¤›lmas›yla, Sivas’› yaflayan bir insan›n nas›l ac› çekti¤ini gösteren, sergileyen, insan› çok çarpan bir oyundu. Daha ben oyuna gitmeden Genco Erkal’›n Sivas ’93’ü haz›rlad›¤›n› duydu¤um anda çok merak ettim. Evet herkes için bu sürpriz oldu, y›llar sonra belleklerimizi yeniden tazelerken görmedi¤imiz, duymad›¤›m›z ne çok fleyin oldu¤unu gördük. ‹lk izleyiflimde bende de, bitecek ve her an oyuna dönecekmifliz beklentisi oyun süresince devam etti fakat sonra çok düflündüm, nedir bu sinevizyon gösterisi diye? Çünkü daha evvel Y›lmaz Erdo¤an’›n “Sen hiç ateflböce¤i gördün mü?” oyununda da ben böyle bir sinevizyon gösterisi görmüfltüm ve çok rahats›z olmufltum, oyunla ilgili bütün tad›m kaçm›flt›, çok hofllanmad›m o sahneden. Ama burada kendime “Genco Erkal çok hakl› dedim.” Sivas olaylar›n›, birebir göstermesi laz›m, gerçe¤i insanlar›n yüzüne çarpmas› laz›m diye düflündüm. Ama hep o bitecek ve oyuna geçecekler beklentisi içerisindeydim, oyunun sonuna do¤ru görüntülerle oyunun paralel gitti¤ini anlamak beni çok flafl›rtt›. Ali Balk›z’la da az evvel konufltuk, bizim izleyiflimiz çok farkl›, biz talihsiz kötü izleyiciyiz çünkü biz görüntüleri defalarca kez izledik, oradaki kokuya kadar her fley canlan›yor, daha dün olmufl gibi, daha otelden yar›m saat önce ayr›lm›fls›n›z gibi bir duyguya kap›l›yorsunuz. Biz kötü izleyiciyiz onun için ve çok üzülerek ve çok içim yanarak görüntüleri izledim ancak o yedi oyuncunun araya girdi¤i noktalarda biraz daha serinledi¤imi, biraz soluk ald›¤›m› söyleyebilirim. Bunu sonradan düflündü¤ümde anl›yorum çok önemliymifl o görüntüler. Siz Sivas için çal›flmalar ürettiniz mi? Ben Sivas’tan sonra üç ayr› arkadafl›m›n fliirlerinden oluflturdu¤um “Yana Yana” diye bir tiyatro gösterisi haz›rlad›m. Büyük tiyatroda bir gece sahnelendi. Oyundaki üç flairi, Rüfltü Asyal›, Mümtaz Sevinç, Mehmet Ege oynad›lar, orada da kurgu yoktu ama fliirleri taram›fl ve onlar›n yazabilecekleri, hani flair bilicidir derler ya biraz, sanki örtüflen fliirler seçip böyle bir fley düzenlemifltim. J
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 23
fliir
tutana¤› yaz›l›rken kemal özer
Neyinden tan›r›m gülüflünden belki boynu biraz yana e¤ik biçilmeyi bekleyen o bir sap ekin Neyinden tan›r›m gülüflünden belki rüzgâr ç›k›p da götürmezse boflalmaya haz›r o bir tutam bulut Neyinden tan›r›m kar›nca ad›n› al›fl›ndan göze görünmez ad›mlarla sabr› yürüyüflünden belki Haks›zl›¤› gözyafl›yla sorgulay›p öfkeyi gösteriflsiz yaflay›fl›ndan boyunca o¤ul yetifltirir gibi her kitab›yla biraz daha ço¤al›fl›ndan Halk›n ekme¤ini yo¤urmaya adanm›fl ellerinden belki de tutana¤› yaz›l›rken sorsalar neyinden tan›rs›n diye As›m’›
(Temmuz ‹çin Yaral› Semah- Yang›n fiiirleri)
24 | TAVIR | TEMMUZ 2008
fliir
behçet kemal özer
Evet seni ölüme yak›flt›rmak zor Behçet s›rada beklerken yüzünü paylaflt›ran bunca an›
›fl›¤›n› tafl›yarak bir deniz fenerinin dudaklarda k›p›rdarken hâlâ dizelerini ezberinde tutan bunca fliir
onlar› bir bir geçip de ilk s›raya yerlefltirmek ölümünü seni bulamamak, seni ça¤›ramamak
Evet yüzüne bakamamak zor senden kalan bunca inceli¤in dürüstlü¤ün yak›nl›¤›n
kulaklarda u¤uldarken sesini dolaflt›ran bunca an›
her zaman omuz omuzayd›n biriyle biriyle iç içeydin biriyle soluk solu¤a üçü de senin ad›nla an›l›rd› her zaman
parmak uçlar›n› an›msarken sayr›l› al›nlarda yoklad›¤›n bunca s›cakl›k seninle birlikte olamamak Behçet Evet sokaklar›n› senin kadar tan›y›p inememek zor Balat’tan Haliç’e
Evet seni kucaklayamamak zor senin sesinden geçirip kendi sesini seni kucaklayamamak bir fliirle senin sözcüklerinden devflirip kendi söyledi¤ini yoklu¤unu yolundan döndürememek Behçet
senin kadar sevip de insanlar›n› ‹zmit’e s›ms›k› sar›lamamak
(Temmuz ‹çin Yaral› Semah- Yang›n fiiirleri)
bir Yunan ezgisinin ard›nca aç›l›p gidememek zor
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 25
biyografi
yang›nlar ülkesinin genç ozan›: hasret gültekin asl› sezgin
Hasret Gültekin, Sivas’›n ‹mranl› kasabas›na ba¤l›, K›z›l›rmak kenar›nda kurulu Han köyünde 1 May›s 1971’de dünyaya gelir. Süleyman ve Hac›han›m’›n, Nazire ve Güler’den sonra üçüncü çocu¤udur. Ona nerelisin diye soruldu¤unda; “Koçgiriliyim, Aliflan’›n soyundan›m, hatta Aliflan annemin dedesidir.” der. Aliflan, Koçgiri Kürt isyan›n›n önderidir. Han köyü ise bu isyanda üs olarak kullan›lan bir mezrad›r. Han köyünde yaflayan Kürt çocuklar›, k›vr›la k›vr›la akan K›z›l›rmak’›n karfl› k›y›s›na “Ütay” derler. Ütopya, düfltür “Ütay”... K›z›l›rmak’›n karfl› k›y›s›na geçmek... Da¤lar›n ard›na uzanmak, yeni bir güzelli¤i keflfetmek… bir tutkudur. “Ütay”da baharda her renk çiçek açar, ortal›k renk cümbüflü olur. Hasret Gültekin “Ütay”›n renklerini tüm dünya halklar›n›n ve müziklerinin renkleri olarak alg›lar. Yani türküdür “Ütay”. Tek tek ütopyalar›n keflfidir. Bunun için, “Türkülerimiz enternasyonalisttir. Enternasyonalist olmayan insan›n ütopyas› da olamaz; olsa bile siyahbeyazd›r.” Bizimki ise mavidir” diyen genç bir ozand›r. Hasret Gültekin üç yafl›nda iken, ailesi ve akrabalar› ile birlikte e¤itim ve koflullar uygun olmad›¤›ndan ‹stanbul’a göç eder. “Babam›z iflçiydi o zaman Almanya’da, yurtd›fl›ndayd›.” diyor ablas› Güler Gültekin... Ayn› apartmanda kald›klar› akrabalar›ndan saz çalan iki kardefl vard›r. Hasret Gültekin sürekli onlar›n yan›ndayken, ba¤lama çalmak için üzerlerine atlar. Ba¤lama çalma iste¤i çok küçük yaflta bafllar. Evleri sobal›d›r. Annesi ile birlikte odun-kömür ç›karmak için kömürlü¤e indi¤inde, yan kömürlükte
26 | TAVIR | TEMMUZ 2008
telleri olmayan, arka gövdesi k›r›k bir divan ba¤lamas› görür ve hemen al›r eline. Annesi bir elinde kömür kovas›, k›r›k divan ba¤lama ile birlikte onu sürükleyerek ç›kar›r kömürlükten. Art›k hiç b›rakmaz elinden o k›r›k çalg›y›. Hatta ilk önce süpürgeyi ba¤lamaya benzetti¤i için süpürge çalarak bafllar ba¤lama çalmaya! Bütün bu merak›ndan dolay› babas› izne gelirken ona bir ba¤lama getirir. Daha sonra da çocuklar›n kullanaca¤› boyutta, orijinal ‹spanyol gitar›. Hiç b›rakmaz elinden ba¤lama ve gitar›n›. Bu merak›, çabas›, ›srar› ve ciddiye almas› sonucu çok küçük bir yaflta, alt› yafl›ndayken ba¤lama çalmaya bafllar. Çok çabuk benimser ba¤lamay›, özümser onu ve yolunu belirler. Onunla bütünleflir ve devam ettirir bu ›srar›n›, çabas›n›. Asla y›lmaz, onunla yatar, onunla kalkar. Duydu¤u bir türküyü, tam o yöreye özgü yanlar›yla yorumlamadan, onu özümsemeden b›rakmaz. Öyle titiz yaklafl›r elindeki ba¤lamas›na. Bu merak›na dair Güler Gültekin flunlar› söylüyor: “ Tabi bizi besleyen en büyük unsur kendi kültürümüz. Alevi inanc›m›z, Alevi deyiflleri. Biz Kürt-Alevi aflireti Koçgiriliyiz. Hem Alevilik anlam›nda zengin, inançsal bir olgu, hem Kürtlük anlam›nda zengin bir müzik. Yöre zaten kültür olarak çok zengin. Hasret, zeki bir çocuktu. Buna merak da eklenince ortaya bu sonuçlar ç›k›yor. Ç›k›fl noktas›n› oradan al›p götürebildi¤i kadar götürdü….” Hasret Gültekin’in ba¤lamaya ve ozanlara olan sevdas› öyle bir sevdad›r ki, daha ilkokul ö¤rencisi iken, Davut Sulari’nin ölüm haberini duyunca üç gün okula gitmez. Odas›na kapan›r, koltu¤un arkas›nda a¤lar, Sula-
ri’nin ard›ndan gözyafl› döker. Çok küçük bir yafltad›r ama yas› büyük olur. Mahsuni, Davut Sulari, R›za Aslando¤an, Ali Ekber Çiçek, Arif Sa¤, Muhlis Akarsu... vb. o dönem sevdi¤i, yollar›ndan ilerledi¤i ozanlard›r. Birçok ozan› dinleme olana¤›na sahiptir ve onlar›n her biri ayr› bir özellik tafl›r Hasret Gültekin’e. “Hiçbirinin ad›n› anmadan geçemeyece¤im ama ilk ö¤renip, söyledi¤imiz, çok söyledi¤imiz türkü ‘Bu yaray› dosttan ald›m ezeli’ olur.” diyor Güler Gültekin. Okul y›llar›nda da sürekli bir faaliyet içindedir. Özellikle müzikal alanda öne ç›kan yanlar› vard›r. Tan›flt›¤› insanlar›n be¤enisini kazanan, sayg›l› ve s›n›r›n› bilen bir kiflili¤e sahiptir. Edirne Anadolu Lisesi’nde okudu¤u bu dönemde arkadafllar›yla birlikte tasarlad›¤› Keflanl› Ali Destan› piyesini sergiler. Ayn› zamanda Edirne halk oyunlar› ekibinde yer al›r. Müzi¤e, ba¤lamaya olan sevgisi onu lise ikinci s›n›fta ya okul ya müzik tercihi yapmaya zorlar. Tercihini, hiçbir zaman ba¤›n›n kopmas›n› istemedi¤i ba¤lama ve müzikten yana yapar. Hasret Gültekin’i çevresinde birçok ozan›n var olmas› etkiler ama o sadece ald›¤›n›, duydu¤unu oldu¤u gibi çalan biri de¤ildir. Yaflam› boyunca hep ö¤rendi¤i her neyse al›p, daha ileri bir noktaya tafl›mak ve yeni bir fleyler katmak, zenginlefltirmektir amac›. Bunun için sürekli araflt›r›r. Onun en öne ç›kan özelli¤i araflt›rmac›, merakl› ve ›srarc› bir kiflili¤e sahip olmas›d›r. Her türlü müzi¤i araflt›r›r. Kendi geleneksel Anadolu kültürünü, her yöreyi, ablas›n›n deyimiyle, “topra¤›n alt›n› eflelercesine” aray›p bulur ve onu kendi halk kültürüne yarafl›r, hem ba¤lama-
biyografi
da, hem söylemde, hem icrada hakk›n› vermektir bütün derdi. Örne¤in; Kürt dengbejlerinden fiakiro’yu duyar. Kalkar onu dinlemek için Mufl’un Varto ilçesine gider ve sesini kasete al›r. Art›k bir hafta boyunca el teybinden sürekli fiakiro’yu dinler. Ya da Marafl’ta bir Alevi dedesinin çal›fl tarz›n› dinlemek ad›na gider, arar ve onu bulmadan geri dönmez. Bir gün Han köyünde birisinin öldü¤ünü duyar. “Koçgiri’nin en güzel a¤›t söyleyen kad›n› Makbule Teyze’dir.” derler ve gider onu dinler, dinledi¤i a¤›t› kaydeder. Yani bir iflin kayna¤› neredeyse oraya koflturur, kayna¤›ndan al›r ve bir yerlere götürür. Sanatsal anlamda hiçbir üretimi es geçmez. Sanat anlam›nda, müzik anlam›nda her fleyin özünü görmeye çal›fl›r. Özüne inerek herkesin göremeyece¤i fleylere bir pencere bulur ve açar. Mutlaka her insanla da ortak bakabilece¤i bir penceresi vard›r. “Halk müzi¤ini gelifltirmek, halk çalg›lar›n›n ses özelliklerini bilmekten geçer.” diye düflünerek sürekli araflt›r›r, ö¤renir. Gitar’›, nefesli sazlar›, piyanoyu çalmay› bilir. Ba¤lama ailesinden olan curay›, divan ba¤lamas›n› ve ayr›ca kabak kemaneyi, tar› ö¤renir. Halk müzi¤ini gelifltirmek anlam›nda dünya müzikleriyle de çok ilgili, alakal› olur. Hatta Paco De Lucia’y› görebilmek için ‹spanya’ya bile gider. Orada en h›zl› gitar çalanlarla yar›flt›¤›n› anlat›r geri döndü¤ünde. Bat› müzi¤i kal›plar› içerisinde, türküleri ve türkü motifli besteleri düzenlerken; “Bir kompozisyon içerisinde sunabilmek için, ses bütünlü¤ünü sa¤lamak gerekiyor. Art›, Anadolu’da yaflayan yerel ozanlar›n tav›rlar›n› bilmek laz›m.” diyen Hasret Gültekin; bunun için, Anadolu’nun en ücra köflesine kadar hatta dünyan›n de¤iflik yerlerine gider. De¤iflik müzik türlerini de inceleyerek, geleneksel müzi¤in geliflimine katk› sunar. “Kafas›nda Paco de Lucia, Paco Pena,
Peter Gabriel... caz, folk, flamenko, reggae, ba¤lama Hasret’in elinde piyanolafl›rd›. H›zl›, kimi zaman dingin ama her zaman dam›tarak çalard›. Parmaklar› hiçbir zaman tedirgin ve ürkek dokunmad› tele, kendinden emin ve onurlu. Bilincini, beynini oldu¤u gibi müzi¤e aktar›rken, enstrüman›na son derece hakimdi. Perdeler Kütahya, Erzincan, Sivas biraz sonra A¤r›, Van, Fethiy e
olurdu. Teknik ve duygu bilinçli bir biçimde ifllenince yaln›zca yüre¤i de¤il beyinleri de büyülerdi.” diye anlat›yor bu yönlerini Kadir Karakoç... Bir sanatç›y› yarat›c› k›lan en önemli yan› araflt›r›c› olmas›d›r. Araflt›rd›kça üretir sanatç›. Hasret Gültekin de kendi topraklar›n›n kültürünü, çevresindeki, Neflet Er-
tafl’tan, Talip Özkan, Nesimi Çimen’e… ozanlar› ve üretimlerini araflt›r›r. Anadolu halk kültürünü özümsemifl, üretken sanatç›lar› araflt›r›r, bunun için sürekli okur. Tarih bilincini okuyarak, araflt›rarak gelifltirir. Bundan dolay›, Anadolu’da yaflayan uygarl›klar›n, afliretlerin, beyliklerin, kavimlerin… k›sacas› bütün etnik kültürlerin zenginliklerini ö¤renir ve sindirir. Ç›rakl›k y›llar›d›r ve ö¤renmek için her türlü fedakarl›¤› yapar. Giderek ustalafl›r ama mütevaz›l›¤›n› hiçbir zaman yitirmez. Bu flekilde Anadolu’nun kültürel birikimini, zenginli¤ini milim milim ifller ve bir birikim yarat›r. “Anadolu! Ne ar›yorsak burada bulaca¤›z.” diyerek dalar derinliklere. Ve önce müzik, giderek Anadolu kültürünün zenginliklerini a盤a ç›kartma çabas›nda olur. Bütün yerel ozanlar›, Avflarlar’›n, Bozlaklar’›n, Abdallar’›n otantik çalg›lar›n›; Virani’nin, Hatayi’nin yap›tlar›n›; Ömer Hayyam’›n, Nesimi’nin beyitlerini; Pir Sultan’›n, Karacao¤lan’›n, Dadalo¤lu’nun, Köro¤lu’nun, dörtlüklerini, deyifllerini, koflmalar›n›, semahlar›, horonlar›, zeybekleri, barlar› ö¤renir, tan›r. “Halk, toprak ve emek” vurgusunu öne ç›kartarak her bölgenin m›zrab›n›n özünün korunmas›n› ister. “Halk müzi¤i ozanlar›na ve halk müziklerine bakt›¤›m›zda halk ozanlar› geçmiflten bugüne bize bu kültürü tafl›m›fl. Bu sazdan saza, dilden dile hep birilerinin arac›l›¤›yla bir anlat›m, günümüze kadar gelmifl. Hasret de biraz halk ozan› gibi, bunlar› gelece¤e tafl›y›yan biriydi...” diyor Güler Gültekin... Abuzer Karakoç ise buna dair flöyle diyor: “Ozanl›k gelene¤ini geçmiflten günümüze, günümüzden ise yar›na aktaracak bir köprü idi. Cehaletten bilimsel ve akademik bilince s›çraman›n ad›yd›.” Hasret Gültekin ilk resitalini 1987 y›l›nda Kad›köy Moda Sinemas›’nda verir. Ayn› y›l ilk çal›flmas› “Gün Olayd›” albümünü ç›kar›r. Albümdeki ço¤u beste kendisine aittir. Ve henüz 16 yafl›ndad›r. Ablas› Güler Gültekin de bu albümde kardefline vokal olarak efllik eder. Hasret Gültekin, yapt›¤› sanat›n asaletli oldu¤una inan›r. Bunun için ba¤lamaya dair; “Bu sizin düflündü¤ünüz kadar
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 27
biyografi
Mazlum Çimen açar. Ona, “Nesimi babay› görmem laz›m.” der. Mazlum Çimen; “Hasret, babam yatt›.”der. Ama dinlemez, ›srar eder ve kald›rt›r. Nesimi baba kalkar. “Ne oldu o¤lum, bir fley mi oldu?” diye sorar. “Yok baba kafama tak›ld›, uyuyamam sabaha kadar. Hani biz bu deyifli flurada çald›k ya; flurada flelpede bir tav›r gösterdin, onu bana bir daha göstermen laz›m, çalar m›s›n?” der. Asl›nda flelpe, Türkmenlerin, Avflarlar›n ve Alevi dedelerinin kulland›¤› bir çalma tekni¤idir. Eski Alevi dedeleri, Alevi deyifllerini yüzy›llarca bu flekilde çalarlar. Hasret Gültekin ise, bunu irdeleyen, araflt›ran ve tarz kazand›ran olur. Dolay›s›yla zeybekleri de, deyiflleri de, semahlar› da her yöreye özgü tezene vurufllar›n› da flelpeyle çalan ilk sanatç›lardand›r. Ablas› “Çok zengin bir toprak bu. Çok derine inmek laz›m. Hasret’in özelli¤i buydu. En çatlak, en derine inmek, köklere inmek. Köklerden al›p evrenselli¤e gitmek. Bir k›s›rdöngüde kalmad› Hasret. Kültürümüzün biny›llar önceki derinli¤ini kavram›fl onu bugünden yar›na tafl›m›flt›r. Geçmifl ile gelecek aras›nda bir köprü olmufltur.” diyor bu konuda da... 1988 y›l›na gelindi¤inde Almanya’ya gidip gelmeye bafllar. Ara verdi¤i okula bu defa Kad›köy Anadolu Lisesi ö¤rencisi olarak devam eder. Ayn› y›l içinde Abuzer Karakoç, Hüseyin Ayd›n, Ali Ekber Eren’in de yer ald›¤› “Bitmeyen Türküler, Dostlar Muhabbeti” kasetinin müziklerini ve müzik yönetmenli¤ini yapar.
dar bir enstrüman de¤il. Bunun aç›l›mlar› çok genifl olabilir.” diye düflünerek flelpe çal›flmalar›na yo¤unlafl›r. fielpe, ba¤lamaya tezenesiz, tele elle dokunarak çal›nan bir tekniktir. Ç›plak telin ve tenin t›n›sal zenginli¤indeki sadeli¤i dolay›s›yla flelpe tavr›n› çok sever ve bütün enerjisiyle onu ö¤renmeye çal›fl›r. Üç telli saz›n ustalar›ndan Nesimi Çimen’den ö¤renir flelpe tavr›n›. Öyle ›srarc›d›r ki, sürekli Nesimi Çimen’in Çengelköy’deki evine gider, b›kmadan usanmadan çal›fl›r. “Babam, ö¤renmek isteyen herkese flelpenin çal›fl özelliklerini göstererek anlat›rd›. Ço¤u kifli ö¤renmeden b›rak›rd›. Hasret ise ö¤rendi¤iyle kalmad›. fielpe tavr›n›
28 | TAVIR | TEMMUZ 2008
tam anlam›yla özümsemiflti.” diye anlat›yor bu süreci, Afl›k Nesimi Çimen’in o¤lu Mazlum Çimen... Bu anlamda Hasret Gültekin, Nesimi Çimen için çok özel bir ö¤renci olur. Onlar›n aras›nda sadece bir ö¤retmen-ö¤renci iliflkisi de¤il, ayn› inanc› ve ayn› müzi¤i paylaflman›n getirdi¤i bir dostluk da oluflur. Bunun tan›klar›ndan biridir Mazlum Çimen. Bir gece buluflurlar ve Nesimi Çimen’in evinde geceyar›s›na kadar çalar söylerler. Marafl yöresindeki Alevi dedelerinin çald›¤› üsluplar› ö¤renir. Geç saatte evine gitmek için yola ç›kar. Takside giderken kafas›na bir fley tak›l›r. Taksiciye “geri dön” der. Çengelköy’e geri döndü¤ünde herkes yatm›flt›r, kap›y›
1989 y›l›nda “Gece ile Gündüz Aras›nda” isimli ikinci albümünü ç›kar›r. Ayn› y›l ayr›ca Hollanda Kültür Bakanl›¤›’n›n daveti üzerine “Genç Türkler” festivalinde Birsel Acar’la birlikte Türkiye’yi temsil eder. Yaklafl›k iki sene sonra da ayn› ülkede birçok sanatç› ile birlikte “Türk haftas›” etkinliklerine kat›l›r. Hasret Gültekin, 1980’li y›llar›n yaratt›¤› y›lg›n, arabesk müzik piyasas›n›n d›fl›nda araflt›ran, üreten ve yeni fleyler katarak ileriye tafl›yan bir tarz izler. Genç yafllarda sanata yönelirken çevresinde farkl› yollardan ilerleyen sanatç›lar vard›r. Özellikle 1980’lerin ikinci yar›s›nda 12 Eylül’ün etkileri yavafl yavafl da¤›l›rken, kimi sanatç›lar Anado-
biyografi
lu’da duyduklar›, bulduklar› her türden müzi¤i ard arda ekleyip, albümler yaparak, para kazanma yoluna giderler. Ne bestecisine, ne de kaynak kiflisine para ödememek için türkülerin önüne “anonim” sözcü¤ünü yazan ‹MÇ’li sanat ve emek h›rs›zlar›yla el ele verirler. Hasret Gültekin ise, bir albüm yaparken iflin ticari yan›n› de¤il, sanatsal ve estetik yönünü düflünür. O sanatsal de¤erlere para getiren bir meta olarak bakmad›¤› için buldu¤u her fleyi çevresindeki dostlar›yla paylafl›r. Anadolu kültürünü geçmiflten bugüne tafl›yan ozanlara ve ba¤lamaya inan›r, ba¤lan›r. ‹nand›¤› fleylerin derinliklerine dalar. Ama o derinliklerde kaybolmaz. Tam tersine bir hazine ç›kar›r gibi özenli ve titiz davranarak anlamaya çal›fl›r. Afl›kl›k gelene¤ini anlad›¤› oranda anlat›r ve kendinden de katar. ‹çinde bulundu¤u dönemle birlikte düflündü¤ümüzde ba¤lama ile ilgili çok fley yapt›¤› görülür. fielpe d›fl›nda ba¤laman›n tüm tav›rlar›yla ilgili çok uzun çal›fl›r. Bunun için Talip Özkan, Neflet Ertafl, Hac› Taflan, Muharrem Ertafllar’› dinler, ö¤renir ve kendi özgün tarz›n› yarat›r. Örne¤in, Talip Özkan’›n çald›¤› kavalla ilgili ulaflabilece¤i ne kadar kaynak varsa hepsini al›r, okur, dinler ve gerçekten hakk›n› vererek, onun gibi çalana kadar elinden b›rakmayan bir çal›flma tarz› izler. Ayr›ca her anlamda kendine özgü bir tarz yaratmak ve yorumlama yan›n› güçlendirmek için art›k Paris seferlerine bafllar. Bu konuda en iyi isim Talip Özkan’d›r. Afl›kl›k gelene¤i, zeybekler, Bozlaklar, hareketli ve güçlü refleksler, ince k›vr›mlar… vb. hepsi Talip Özkan’a özgüdür. Bütün bu çal›flmalar boyu Hasret Gültekin çok mutlu ve sevinçlidir. Böylece en büyük düflünü de gerçeklefltirir. Talip Özkan, Arif Sa¤ ile birlikte çal›p söyler ve bu kaydedilir. Onun için yaflam›n›n en güzel günleridir o günler. Paris dönüflü art›k müzikte, yorumlamada, çal›fl tarz›nda daha bir olgun ve yetkinlik vard›r. Hasret Gültekin’in ana dili Kürtçedir. Sadece K›rmanci de¤il, D›mili ve Sorani de bilir. Düzgün bir diksiyonu vard›r. Kürt müzi¤i çal›flmalar›na bak›ld›¤›nda önemle üzerinde duran dört befl isimden biri de Hasret Gültekin’dir. Dönem, Kürtçe müzi¤in Unkapan›’nda ticari hesaplarla kullan›ld›¤› bir dönemdir; bu anlamda birçok firmadan
teklifler al›r. Ama hepsini reddeder. Hatta bu duruma iliflkin o günlerde bir fliir de yazar: “Mem talan olur, Zin ziyan olur Ben yine bu ellerde, Gül dere dere yaflar›m” Kürt müzi¤inin yozlaflt›r›lmamas› için, Kürt ezgileri ve ritimlerinin özgünlü¤ünün iyi özümsenmesi gerekti¤ini düflünür. Kürt halk›n›n dengbejlerini çok dinler. Do¤u ve Güney Do¤u Anadolu’da “govend” denilen halaylar›n müziklerini dinlerken figürlerini de ö¤renmeye çal›fl›r. Birçok Kürtçe beste yapar. Bir tane de film müzi¤i vard›r. Müzik yönetmenli¤ini yapt›¤› “Newroz” adl› kaset, Kürtçe müzik yasa¤›n› delen kasetlerden olur. 1990’dan önce enstrümantal olarak, sonra da Nilüfer Akbal ve R›za Akkoç’un kat›l›m›yla flark›lar›n Kürtçe okunmas›yla gerçekleflir bu albüm. fiivan Perwer’in “Krivo” adl› karma kasetinin yay›mlanmas›na öncülük eder. Ayr›ca daha çok 1990-1991 y›llar› aras›nda müzik yönetmenli¤ini ve müziklerini yapt›¤› Kürtçe kasetler vard›r. Örne¤in; Gani Nar’›n seslendirdi¤i “Jiyan”; Avrupa’da yay›mlanan Abuzer Karakoç’un seslendirdi¤i “Avflar Deyiflleri”; Emekçi’nin seslendirdi¤i “Güle Barut Serdin mi?”; Nurflani’nin türkülerinden oluflan kaset; Lütfü Gültekin’in seslendirdi¤i, “Karanl›kta Vurdular” ve “Newroz 2” isimli türkülerden oluflan kaset… Ayr›ca 1991 y›l›nda “Rüzgar›n Kanatlar›nda” isimli üçüncü albümü yay›mlan›r. Bu albümdeki “Güle Yel De¤di” isimli türküyü, “Bu benim kendime yazd›¤›m bir a¤›tt›r.” diye söyler ablas›na. Ayn› y›l Almanya’da yaflayan Yeter F›rt›na ile evlenir ve tamamen oraya yerleflirler. Almanca yabanc› dil e¤itimi al›r. Burada da yine tercihini müzikten yana yapar. Ve Almanya’da Köln Üniversitesi’nin müzik bölümünde ö¤retmen olarak girdi¤i s›nav› kazan›r. Oradaki ö¤renciler bu olumlu haberi ablas›na, Hasret Gültekin’in ölümünden sonra ileteceklerdir. Hasret Gültekin, Almanya’ya yerleflir ama yine bir aya¤› Almanya’da bir aya¤› Türkiye’dedir. Çünkü önüne koydu¤u hedefleri, istekleri gerçeklefltirebilmesi için her iki ül-
ke koflullar›nda kalmas› gerekti¤ini düflünür. Hasret Gültekin, yaflam› boyunca her konuda sanki bir yere yetiflecekmifl, sanki zaman› çok k›saym›fl, sanki bir anda her fley tükenecekmifl gibi bir dakikas›n› bile ziyan etmeden her fleyi çok acele yapar. Hep bir telafl içinde, hep bir üretim içinde, hep bir yerlere yetiflme ve bir fleyleri yetifltirmek ister gibi yaflam›, müzikle ilgili kofluflturmacas› ve evlili¤i olur. Türkiye’nin birçok yerinde konserler verir. Birçok Avrupa ülkesinde festivallere kat›l›r ve konserler verir. Ayr›ca 1992’ye gelindi¤inde, Arif Sa¤, Emekçi, Mehmet Koç, Emre Salt›k, ‹hsan Güvercin’in de yer ald›¤› “Türküler Yalan Söylemez” isimli kasette sadece üç türkü seslendirir. Ayr›ca Ahmet Arif’in fliirlerini besteleyen sanatç›lar olarak, Cem Karaca, Ahmet Kaya, Sad›k Gürbüz, Esin Afflar, Rahmi Saltuk’la birlikte Ahmet Arif’in an›s›na ç›kard›klar› kasette yer al›r. Bunun d›fl›nda birçok sanatç›n›n kasetlerinde ba¤lama, cura ve flelpesiyle yer al›r. Hasret Gültekin’i anlat›rken mutlaka Pir Sultan’› ifade etmemizi isteyen Güler Gültekin; “Hasret Gültekin’in dünya görüflü Pir Sultan’›n durufludur. Nesimi’nin Enel Hak’k›d›r.. Mansur’un durufludur. ‹cra etti¤i sanatla, kiflili¤i ayn› parelelde yürüyen bir insand›. Bu çok önemli. Bence sanatç›larda aranmas› gereken en büyük özellik bu…” diyor. Hasret Gültekin bir konser sonras›nda, seyircileri, “Dünya al›flkanl›ktan de¤il, sevgiyle, mutluluktan dönsün. Hepinizi yüre¤inizden öpüyorum” sözleriyle selamlar. ‹nsanlar› yüre¤inden öpen bir anlay›fl, bir düflünce, sevgi ve ruh haline sahiptir. Hasret Gültekin’i tan›yanlar›n ortak düflüncelerinden birisi de insan sevgisidir. ‹nsanlara olan sevgisi onun kiflili¤ini belirleyen bir yand›r. Dolay›s›yla insan iliflkileri ve dostluklar› güçlüdür. “Tabi dolu yaflad›, güzel fleyler biriktirdi. ‹nsanlar› sevdi. Sadece araflt›rma için da¤ bay›r gezmedi. Dostluk iliflkilerinde çok sa¤lamd›. ‹nsana sevgisi vard›. ‹nsan›n penceresinden bakard› dünyaya. Girdi¤i yerde kendi a¤›rl›¤›n› hissettiren muzip yanlar› olan bir insand›.” diyor Mazlum Çimen. Hasret Gültekin, müzikle-
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 29
biyografi
rinde oldu¤u gibi fliirlerinde de halk›, halk ozanlar›n› ve Anadolu isyanlar›ndaki halk önderlerini anlat›r. Bunlardan baz›lar›n›n isimleri; Bedrettin’e, Hayyam, Ben ve O, Yunus’a, Hasretin Hasretnamesi, Sevdalan, Sevda Seni Sözlük Yaza, S›k› tutmal›, Bu Gece Bendeki Can›ma ve Hayat’d›r. O y›llarda fliirleriyle ilgili olarak Kadir Karakoç, onun flunlar› söyledi¤ini aktar›yor: “Çok yanl›fl yapm›fl›m. fiiirleri zaten ayr› birer melodi, bir senfoni. Belki ileride, fliirleri flark› sözü gibi kullanmadan, Ahmet Arif’e adanan bir müzikal yapabiliriz.” Hasret Gültekin, bütün yo¤unluklar›n›n içinde kitap okumak-
tan da vezgeçmez. Ve ayd›nlanm›fl olmas› onun müziklerine de yans›r. Kitaplar›n› sürekli s›rt çantas›nda tafl›r. Sahaflara giderek Virani’nin, Kaygusuz Abdal’›n, Hatayi’nin, Nesimi’nin kitaplar›n› da al›r ve
30 | TAVIR | TEMMUZ 2008
okur. Okudukça, araflt›rd›kça, ö¤rendikçe düflünceleri daha yerli yerine oturur. “Hasret tanr›n›n insanda oldu¤una inanan bir insand›. Yani varsa öyle bir fley insan tanr›d›r diye düflünürdü. Tanr›n›n insanda vücut buldu¤unu söylerdi…” diyor Lütfü Gültekin. Hasret Gültekin’le sadece bir soyisim benzerli¤i olan Lütfü Gültekin’in o¤lu Emre’ye ba¤lamaya ve müzi¤e dair birçok bilgi aktar›r. Onu gelifltirmek için emek harcar. Birgün Emre’ye sar›larak, “Benim gelece¤im sensin Emre” der. Hasret Gültekin sanat›n› çok temiz yapan ve paylafl›m› seven bir insand›r. Sürekli ileriye dönük hedefler koyar önüne. Hedeflerinden birisi, en az yedi CD’lik bir çal›flma yapmakt›r. ‹smini de Enel Hak olarak düflünür. Bunun için Lütfü Gültekin’e “ Bana yard›mc› ol, beraber yapal›m .”der. Ve birlikte birçok fliir, türkü vs. toplayarak arfliv yapmaya bafllarlar. Lütfü Gültekin, onun Enel Hak projesi ile ne yapmak istedi¤ini “Onun amac› Hallac-› Mansur’lar›n, Seyit Nesimi’lerin düflüncelerini al›p yaz›ya, albümlere döküp halka tafl›makt› ama ömrü yetmedi.” sözleriyle aktar›yor. Çal›flmaya Hasret Gültekin’in Sivas dönüflü bafllayacaklard›r. Ama o Sivas’tan dönemez. Ayr›ca Türkiye’den uzak yaflayan Talip Özkan’la birlikte halk müzi¤i resitalleri düzenleme iste¤i vard›r. Bu çal›flma ile tek enstrüman yerine; gitar, bas gitar, flüt, elektro gitar ve davulun da kullan›ld›¤› bir müzik toplulu¤u ile çal›flma yapmak hedefidir. Bu çal›flmayla amaç, Anadolu’daki afl›kl›k gelene¤ine özgü do¤açlama örnekleri sunmakt›r. Hasret Gültekin, Sivas’a giderken hem efli hem de ablas› hamiledir. “Ben dedim eflin hamile, gitme diye konufltum. Gitti. Yi¤it onurlu bir çocuktu. Halk›ndan, çevreden kopmayan bir insand›.” diyor Lütfü Gültekin. Küçük yafltan itibaren pefline düfltü¤ü ve her bir kavflakta izlerini buldu¤u halk›n kültürel, sanatsal de¤erlerinin hem araflt›rmac›s›, hem derlemecisi, hem de tüm sanat alan› ile paylafl›mc›s› olur. Çok genç yafl›na ra¤men Anadolu kültürüne, müzi¤e, ba¤lamaya ve ozanl›k gelene¤ine katt›¤› birçok ürün vard›r. Ölümünün ard›ndan her y›l ailesi Hasret Gültekin’e do¤um
günü yapar. ‹nsanlar› öldükleri günle de¤il do¤duklar› günle anmakt›r buradaki amaç. Türkiye’den, yurtd›fl›ndan birçok sanatç› kat›l›r bu do¤um günlerine. Hasret Gültekin’in ölümünden sonra ismi Roni olan bir o¤lu do¤ar. “Hayat çok güzel bir arma¤an. O bir yol buldu kendine, bir yol edindi ve o yolu sonuna kadar yürüdü, durmadan. Kendini ona adad›. Bir ›fl›¤a yürür gibi kendine de inand›, çald›¤› saza da inand›. ‹flini inançla yapt›. ‹nand›¤› ve kavrad›¤› için Hasret Gültekin oldu. Hasret öyleydi. Söyledi¤i gibi yaflayan, yaflad›¤› gibi düflünen ve düflündü¤ü gibi de ölen bir insand›.” diyor Güler Gültekin. Hasret Gültekin, 2 Temmuz 1993’te Sivas Mad›mak Oteli’nde, yak›larak katledilen 33 ayd›n ve sanatç›n›n içinde en genç ozanlardan biridir. Katledildi¤inde 22 yafl›ndad›r.
“Bu gece ben giderim resmim kal›r, belli ki bir hevesim kal›r, gözüm arkada kalmaz, seni göresim kal›r… sesim kalmaz, sözüm kalmaz, yar›m kal›r bir öykücük, bozulmufl bir t›ls›m kal›r. güze ulafl›r vakit kurur dallar, ayaz kal›r… gece çöker baykufl öter, yaflanmam›fl bir yaz kal›r. söner içimdeki yang›n, direnen k›m›l, gö¤ ekinler, açar günefl mevsim ilkbahara döner, yemyeflil bir t›naz kal›r. alacal› renkler susar, ortada tek ‘beyaz’ kal›r. çürür düzen zulüm biter, kar alt›nda gülüm biter, vakit ulafl›r yolum biter, bir de yasak ‘ad›m’ kal›r. toplat›l›r yaz›lar›m, yak›l›r dizelerim, kurutulur gözelerim, geride genç ölüm kal›r.” 1990 / Hasret Gültekin J
hapishaneden
al›n çat›m›zdaki damga can y›ld›r›m
“... Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi...” (*)
O damga do¤ru yere vurulmufltur: Aln›m›z›n çat›na... fiikâyetimiz buna de¤ildir ve itiraz›m›z, besbellidir. ‹syan›m›z›n sebebiyse, evvel ahir, malumdur. Ve flair, do¤ru demifltir: “Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi...” Do¤ru elbet, hem de çok do¤ru. Ne de olsa: “‹nsan yaflad›¤› yere benzer...” Ve o damgalar›n üstüne, k›rm›z› bir rüzgar çeker... “...Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskiden beri...” Vurulacak baflka yer olmad›¤›ndan de¤il, tam yerine ve taammüden vurulmufltur o damga. Muas›r medeniyetin gölgesi, aln›m›za b›rak›lm›flt›r böylece. Ki aln›m›z›n aç›kl›¤›d›r gölgesini ve esas›n›, gelmiflini ve geçmiflini bildi¤imiz o medeniyete ayna tutan s›r. Ve elbette, hakl›d›r flair: “Resimler eskiden beri...” Naz›m’d›r, Mahir’dir ve damgalar›n göremedi¤i harl› bir özlemdir... “... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzlu¤u yat›flt›r...” Vurulan damgalar›n a¤›rl›¤› e¤emiyorsa o fidan boyunlar›, koyver yoluna gitsin zaman. Ve unutma Ahmet Abi, zaman› tarihsel rotas›nda ilerleten halk›n umudu olur hep. fiimdi as›l gönlünün küreklerine, ki umudu büyütesin. Öyle ya Ahmet Abi, umutsuz yaflanmaz. Ve umut için, serdengeçen daima yaflar... “... Ahmet Abim, güzelim, bir mendil niye kanar Difl de¤il, t›rnak de¤il, bir mendil niye kanar...” Soru say›lmaz flimdi bunlar. Gerçe¤i gören ise, cevap sayar o fliiri. Ki efsanelerden destanlara tarih özeti ç›kartanlara denir hakikat ereni. Biri Hüseyin’dir, biri Bekir. Ve soylar›n›n ad›, karanfildir. Ve zaman yar›na yürüyorsa hala, onlar›n yüzü suyu hürmetinedir. Bu da böyle bilinedir. Ki aln›m›z›n çat›na vurulan damga, yang›n›m›zda erimifltir. Efsane bunu söyler, destan budur ve gerçek, bundan ibarettir. Ol sebepten flair yine hakl›d›r: “Mendilimde kan sesleri...” (*) Dizeler, Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” fliirinden al›nm›flt›r.
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 31
deneme
aflk... ümit zafer
“Cenneti gösteren cehennemin ad›, aflkt›r.” (fieyh Galip)
Cehenneme kesen zamanlar›n ortas›ndayken bile, “bir gün mutlaka” denilen o cenneti görmemiz bundand›r. Tek kelimeyle söylersek, aflktand›r. Ve elbette aflk denecektir bu macerada, cenneti gösteren o cehennemin ad›na... O cennete ulaflmak için, cehenneme kesen zaman›n ana caddelerinden yürümeye cüret eden âfl›klar›z biz. Aya¤›m›z yal›n, bald›r›m›z ç›plak ve dahi yüre¤imiz fena yang›n. Ki sevdas› ile yalan da¤lar›n› delen Ferhat ile fiirin’den ibaretiz flimdi... Ve cümlemiz, Kerem ile Asl›’d›r. Yaral›y›z belki ama asla kederli ve y›lg›n de¤iliz. Çünkü yumru¤umuz, coflkunun serçeflmesi oldu çoktan. Ve çorak sokaklara, bir güzel bereket da¤›tt›k. Vars›n tutulmufl olsun caddeler, beis de¤il. Çünkü hasret yola ç›kt› m›, vuslat kaç›n›lmazd›r... Kavuflmak, sadece zaman meselesidir. Ki aflk›n o kadim yang›n› karfl›s›nda, tutuflup kül olur bu kötü zamanlar. Tecrübesi tarihtir bu gerçekli¤in. Ve Ahmed Arif, aflk›n bu müthifl s›rr›n› tek dizeyle arzuhal etmifltir: “Kavuflmak ilmindeyiz bütün fas›llar...” ‹mdi hangi k›l›ç kesebilir yolumuzu? Nafiledir. Çünkü aflk makam› olur, hasret çar›¤› ile bast›¤›m›z yer. Ve sonra, en keskin yerlerinden k›-
32 | TAVIR | TEMMUZ 2008
r›l›r o malum k›l›çlar. Çünkü masallardan manifestoya, hep ayn› gerçe¤i hayk›r›r tarih: Aflk, k›l›çtan üstündür! Ol sebepten, hayat›n mahflerinde erirken k›l›çlar, aflk baki kaland›r... Ve flimdi en güzel aflk flark›s›d›r, haks›zl›¤a f›rlat›lm›fl h›nc›m›z›n çald›¤› ›sl›k. Ki bizim flark›m›z›n her bir notas›, vicdan denilen yanarda¤›n çocu¤udur. Hiddetleri mayalar›n›n lav oluflundan belli. Ve elbette, hodri meydan çekiyoruz haramilere, sinemizden taflan o ezgiyle... Diyorum ki, kentin en sosyete semtinden, en b›çk›n halimizle geçtik. Yürüdük, ve sokaklar aya¤a kalkt›. Yürüdük, ve caddeleri dansa kald›rd›k. Yürüdük, ve duda¤›m›zda flaha kalkt› hakikat. Ki bütün Arnavut kald›r›mlar›n›n edam›za alk›fl tuttu¤una da flahidiz. Ve dahas›, avaz›m›z›n yank›s› hala titretiyor sa¤›r sultanlar’›... Afl›klar›n tarihsel randevu yeri için “neden oras›” demek, müsptezel bir soru de¤ilse, nedir? Bu ise bir soru de¤ildir. Çünkü aflk›m›z›n varoluflu, anlayana en esasl› cevapt›r. Dahas›, her aflk için unutulmaz bir “o a¤ac›n alt›” vard›r. Nice geçerse geçsin zaman, asla unutulmaz. Ki o büyük sevdam›z› bir orman gibi hayk›r›rken, kalbimizde aç›lan yara tazedir hala. ‹mdi ba¤r›m›zda ve baht›m›zda açan nice karanfilin hat›ras› ile yar›nlar›n hasretidir yürü-
yen. Ki “o a¤ac›n alt›” bekler bizi... Tereddüt kald›rmaz elbette aflk. Kula¤›m›za küpe bir hayat bilgisidir, tereddüt ile ihanet aras›ndaki çizginin san›ld›¤› kadar kal›n olmad›¤›. Do¤rudur, çünkü bir adanm›fll›k halidir aflk. Hakikatin yüceli¤i ve yar›nlar›n güzelli¤i, iflte öyle tafl›n›r flimdi meydana... Biliyorum, civand›r o Adal› aflklar›n her biri. Rüzgârdan kanatlar›yla bir f›rt›na eylediler mi, da¤›l›r zaman›n gam tutmufl bulutlar›. Ve yerini bulur her bir fley. Ak ile kara, güzel ile çirkin, cabbar ile mazlum bulur yak›fl›¤›n›. ‹flte öyle bir f›rt›nad›r kanatlar›m›zdan taflan. Ki bir kanad›m›z hasret ise, öteki sadakattir. Ve aflk, bu ikisiyle daimdir... Sokaklar›n döküldü¤ü bir kardefllik nehri olmuflsa caddeler, o halde meydana ç›kacakt›r o nehir. Ötesi derya denizdir. Ki dalga dalgad›r gönlümüzün meydan›. Meydan›n gönlüyse, elbette daima bizden yanad›r. Ve flimdi, âfl›klar›n duda¤›nda dolaflan bir flark›d›r hasretimiz: “Bofluna çekilmedi bunca ac›lar ‹stanbul Bekle bizi... Bekle yumruklar›m›z Haramilerin saltanat›n› y›ks›n Bekle o günler gelsin ‹stanbul Sen bize lay›ks›n...” (Vedat Türkali)J
biyografi
tiyatronun ve sonelerin büyük ustas›: william shakespeare - ll filiz tafll›çay
Bu tragedya’n›n konusu, Danimarka’da ülkesini yöneten Kral Hamlet’in kardefli Klauds’un kendisinin kral olmak için Hamlet’i uyurken kula¤›na zehir dökerek öldürmesini ve ard›ndan Hamlet’in kar›s›n› da alarak kral koltu¤una oturmas›n› anlat›r. Tabi bu arada ölen kral›n kendi o¤lu Hamlet büyür ve bir gece babas›n›n hayaleti “O¤lum beni amcan öldürdü” der. Bu yaflananlara Hamlet çok öfkelenir ve babas›n›n katili olan amcas›ndan intikam almaya yemin eder. Bunun için birtak›m deli numaralar› yapar. Ve bir gün saraya bir tiyatro grubu gelir. “Tiyatroyu bir kapan gibi kullan›p kral›n vicdan›n› içine k›st›rmak istiyorum”diyen Hamlet onlardan, bir adam bahçede uyurken kardeflinin gelip onun kula¤›na zehir döktü¤ü bir oyun oynamalar›n› ister. Hamlet’in düflündü¤ü gibi amcas› tam zehir dökme sahnesinde “Durdurun bu oyunu” diye ba¤›rmaya bafllar ve katilli¤ini ele verir. Gerçek ortaya ç›k›nca
kral, en iyi iki arkadafl›n› sat›n alarak Hamlet’i öldürtmek ister. Fakat Hamlet çok ak›ll› ve düflünen biri oldu¤u için o iki arkadafl›n› da öldürüp tekrar geri döner. Ve sarayda düello s›ras›nda Hamlet’i zehirleyerek öldürürler ama Hamlet ölmeden önce babas›n›n katili olan amcas›n› öldürür. Sonuç olarak, babas›n›n öcünü almakla kendini görevli sayan Hamlet’in kendisinde bütün insanl›¤›n ümitlerini, korkular›n›, ümitsizlik duygular›n› ve ahlaki de¤erlerini bulmak mümkündür. Hamlet’i Shakespeare’in di¤er tragedyalar›ndan ay›ran bir özellik de, oyunda tüm ilgi tek kifli, sadece Hamlet üstünde toplan›r ve öteki karakterler silik birer gölge halindedir. Hamlet’in bir di¤er fark› da, ça¤›m›za uygun olmas›d›r. Yani Shakespeare’in oyunlar› aras›nda Hamlet, en ça¤dafl tragedyas›d›r. Elizabeth ça¤›ndan çok günümüze yak›nd›r. Yazar, ça¤›m›z›n havas›na ve yaflant›s›na en çok bu oyunda yaklafl›r. Ayr›ca Shakespeare
Hamlet oyunuyla, ça¤›n tiyatrosunun nas›l olmas› gerekti¤ini de söyler. “Sahnede bir kiflinin söyledi¤i ile yapt›¤› birbirini tutmal›d›r. ‹nsan yerine insan›n kötü bir müsvettesini koymay›n” der. Çünkü o güne kadar tiyatroda izleyicinin karfl›s›na, diyelim bir baba ç›karacak onu canavar bir baba gibi sahneye ç›kar›r. Shakespeare buna karfl›, “Sahneye insan›n kendini oldu¤u gibi ç›kar›n ve seyirciler kendileri görsünler onun iyili¤ini ya da kötülü¤ünü.” der. ‹flte bu dönemde Shakespeare’in tiyatroya dair bu ve buna dair söyledikleri benzetmeci tiyatroda olan özellikleri anlat›r. Kral Lear, Shakespeare tragedyalar›n›n en korkuncu ama belki de en önemlisidir. Gururlu ve bencil olan yafll› Kral Lear, sad›k ve sevgili k›z› Cordelia’n›n kendisini ne kadar sevdi¤ini ablalar› gibi abartmal› bir dille aç›klamamas› üzerine, öfkeye kap›larak onu sürgüne gönderir ve tüm servetini öbür k›zlar› Goneril ve Regan aras›nda paylaflt›r›r.
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 33
biyografi
Oysa iltifat dolu sözlerine karfl›n bu iki kardefl zalim ve haindir. Çok geçmeden Lear onlar›n gerçek yüzlerini görür. F›rt›nal› bir gecede soka¤a at›lan Kral Lear, Cordelia’ya yapt›¤› haks›zl›¤›n ac›s›yla ç›ld›rmaya bafllar. Sonunda onu kurtarmak için geri dönen Cordelia da düflman taraf›ndan öldürülür. Üzüntüden periflan olan Kral Lear k›z›n›n ölüsüne sar›larak son nefesini verir. Bir di¤er büyük tragedyas› da, 1604’te yazd›¤› Othello’sudur. Bir ‹talyan öyküsünü Othello ile baflyap›ta dönüfltürür. Öne ç›kan dört büyük tragedyas›n›n ard›ndan Shakespeare’in ilk romantik tragedyas› Romeo ile Juliet olur. Shakespeare, ilk tragedyas› Titus Andronicus’u ise 1589-1590 y›llar›nda yazar. Hamlet ile karfl›laflt›r›lamayacak bir oyun olmakla birlikte bu da öç alma tragedyas›d›r. Öç alma, Elizabeth ça¤› tiyatro yazarlar›n›n s›k s›k iflledikleri bir konudur. Bu oyuna tragedya de¤il, melodram diyenler de vard›r. Coriolanus adl› tragedyas› ise, Roma tarihini esas alan di¤er oyunlar›ndan Julius Caesar ve Antony and Cleopatra gibi Plutarkhos’un tan›nm›fl Yunanl›lar ve Romal›lar›n yaflam öykülerinden kaynaklan›r. Coriolanus, Roma kral›n›n çok önemli bir komutan›d›r. Savafllardan savafllara gidilen bir dönemdir. Coriolanus halka tepeden bakan, ukala birisi oldu¤u için halk taraf›ndan kahraman seçilmez. Bu duruma çok sinirlenir ve gidip düflman ülkenin bafl›na geçer, kendi ülkesine sald›r›r. Bu s›rada annesi karfl›s›na ç›kar ve “O¤lum, beni de mi çi¤neyip geçeceksin?” der. Coriolanus annesini çi¤neyip geçemez ve bunun üzerine o ülkenin komutanlar›, ülkeyi alaca¤› halde almad›¤› için onu öldürür. Bu da Shakespeare’in iyi kral-kötü kral üzerinden anlatt›¤› bir tragedyas›d›r. Yaratt›¤› kral karakterleriyle halk› yönetenlerin prototipini belirler ve diktatörlerin, tecavüzcülerin ya da tiranlar›n nas›l olduklar›n›, yaflamlar›n› anlatarak ortaya ç›karmay› amaçlar. Vermek istedi¤i mesajlar› çok ince bir ustal›kla iyi kral dedikleri üzerinden de vermeyi baflar›r. Shakespeare’in ustal›¤› ve politikli¤i de burada gizlidir. Elizabeth ça¤› komedyalar› sözcük oyunlar›na çokça yer verilmesi ve aç›k saç›kl›¤›yla izleyiciyi güldürür. Shakespeare’in de ilk komedyalar› böyledir. Ama k›sa sürede, ça¤a özgü bu özelliklerle ortaya ç›kan kaba gül-
34 | TAVIR | TEMMUZ 2008
mece yöntemini terk eder. Ve komedyalar› hem düflüncede daha derin bir anlam, hem de daha ince ve güldürücü bir nitelik kazan›r. Bir Yaz Gecesi Rüyas›, komedya üzerine yazd›¤› baflar›l› bir oyunudur. Ç›rakl›k döneminin en iyi ürünlerinden olan bu komedyas›nda teknik ustal›k kadar romantik ölçüyü de iyi kullan›r. Bu dönemin romantik komedyas› temel boyutlar›n› bu oyunla kazan›r. Burada düflle gerçek, trajik ile gülünç, yanl›flla do¤ru karfl› karfl›ya ama uyumlu bir yolda geliflir. Saray hayat›yla tarladaki hayat aras›ndaki farkl›l›¤› ortaya ç›karan bir oyundur. Bir büyü ve yanl›fll›klar komedisidir. Atina yak›nlar›ndaki bir koruda yollar›n› flafl›ran dört sevgili, Periler Kral› Oberon ile kavgac› hizmetkar› Puck’›n büyüsüne kap›l›rlar Kentten bir grup iflçi de, gözden uzak bir yerde oyunlar›n› prova etmek için koruya gelir. Onlar da perilere kat›l›rlar ve ortaya bir sürü kar›fl›kl›k ve komik durum ç›kar. Sonunda her fley düzelirse de, en komik sahne, iflçilerin Dük Theseus’un dü¤ün flöleninde oyunlar›n› oynad›klar› sahnedir. Hatta zamanla daha da gelifltirdi¤i yazarl›k yetene¤iyle, ayn› sahnenin içinde hem komedi hem de trajediyi kullan›r. Son oyunlar›n› ise tamamen trajik-komedya türünde verir. Kötülü¤ün var oldu¤u ve ölümün sürekli kol gezdi¤i K›sasa K›sas komedyas›nda, duygular ve içten kahkahalar birdenbire kesilebildi¤i gibi, kötülük ve ölüm kavramlar› da yer yer gülünç olabilir. Fakat Shakespeare’in romantik komedyalar› o zamana kadar olan tiyatro geliflimi içinde tamamen yeni bir havay› getirir. Derine inen ama ayn› zamanda ola¤an seyirciye yönelebilen, gülünç ama ayn› zamanda buruk bir tat veren, heyecanl› ama seyredeni düflünmeye götüren oyunlard›r bunlar. Nitekim K›sasa K›sas (Brecht’e göre) ‘Shakespeare’in en ilerici oyunudur.’ Verona’l› ‹ki Centilmen de, romantik komedyan›n geliflim çizgisinde iyi bir örnektir. Oyun birbirine çok ba¤l› Verona’l› iki arkadafl›n Valentine ile Proteus’un öyküsüdür. Centilmenleri, leydileri, e¤lenceli haydutlar›, romantik aflk serüvenlerini anlat›r. Shakespeare’in bu oyunu da dahil, di¤er romantik komedyalar›nda anlat›lan aflk›n Romeo ve Juliet’teki aflkla hiçbir ilgisi yoktur. Buradaki aflk Ortaça¤’da soylu s›n›f›n ve flövalyelerin benimsedikleri gerçek sevgiden çok, uydurma bir ge-
lenektir. Sonuçta öyle bir geliflim kaydeder ki hemen hemen tüm tragedyalar›na da güldürücü sahneler ekler. Bunu yaflam›n gerçeklerine uyarak, öylesine inand›r›c› yapar ki; örne¤in Macbeth’in, Kral Duncan’› öldürdü¤ü s›rada kap› vurulunca, güldürücü sarhofl bir kap›c›n›n kap›y› açmas›; mezarc›n›n Ophelia’n›n mezar›n› haz›rlarken, Hamlet’e buruk flark›lar söylemesi; M›s›r kraliçesinin ölümüne neden olan zehirli y›lanlar›, Cleopatra’ya bir incir sepeti içinde saf ve komik bir köylünün getirmesi ya da Kral Lear’›n soytar›s›n›n, f›rt›nada kap› d›flar› edilen, ac›s›ndan delirmek üzere olan yafll› kral›n akl›n› bafl›na getirmek için onu güldürmek istemesi, izlerken çok do¤al görünür. Komedinin içinde ciddi bölümleri olan Venedik Taciri oyunundaki kötü adam Yahudi tefeci Shylock’tur. Borç ald›¤› paray› ödeyemeyen tüccar Antonio’dan, kendi vücudundan kesilecek yar›m kilogram et ister. Shylock’un açgözlülükle b›ça¤›n› biledi¤i gerilimli bir duruflmadan sonra Antonio kendisini savunan genç bir avukat›n zekas› sayesinde kurtulur. Venedik Taciri, Onikinci Gece ve Kuru Gürültü komedyalar›nda trajik sahneler gülümsemeler ile yumuflat›l›r ama bu yumuflakl›k yazar taraf›ndan gerçe¤i köreltmeden verilir. Onikinci Gece’de en komik sahneler, nefleli Sir Tobby Belch’in arkadafllar›n›n, Olivia’n›n kendini be¤enmifl ve süslü ufla¤› Malvalio’yu kand›rmak için oyun oynad›klar› sahnedir. Bu da bir yanl›fll›klar komedisidir. Kad›n kahraman Viola’n›n gemisi yabanc› bir ülkenin aç›klar›nda batar. Erkek k›l›¤›na giren ve “Cesario”, ad›n› alan Viola, ülkenin yöneticisi Dük Orsino’nun hizmetine girer. Erkek k›l›¤›ndayken Dük’e afl›k olur. Orsino’nun afl›k oldu¤u zengin Kontes Olivia’ da “Cesario”ya tutulunca durum kar›fl›r. Be¤endi¤iniz Gibi; Shakespeare’in çobanlar› ve k›r hayat›n› gösterdi¤i, tek ve en zarif komedyalar›ndan biridir. fiiirselli¤in ve ince nükteli konuflmalar›n çokça oldu¤u komedyas› Aflk›n Bofla Giden Eme¤i oyununda gerçe¤in, do¤an›n ve sa¤duyunun; afl›r› bir bilgi hevesini, ayd›n züppeli¤ini ve sahte bir yaflant› düzenini nas›l yendi¤ini anlat›r. Shakespeare bu oyunda genç ayd›nlar›n bu türden tutumlar› ve o ça¤›n üst tabakas›n›n benimsedi¤i yapmac›k, abart›l› ve afl›r› süslü dilini alaya al›r. (sürecek)J
izlenim
arzuhalcilik de yok oluyor... türkan do¤an
“Kul olay›m kalem tutan ellere Kâtip arzuhalim yaz yare böyle fiekerler ezeyim flirin dillere Kâtip arzuhalim yaz yare böyle” Der bir türkü… Y›llarca iki metrekarelik bir alanda dert dinleyen katip olmufl arzuhalciler, kör olas› yoklu¤un yas›n› tutmufllar el kap›lar›na düflen gurbetçilerle birlikte. Yazm›fllar türlü halleri, köylü dilince “hökümet kap›lar›nda” çare uman halka dil olmufllar. Kad›lar, mahkeme katipleri ve mübaflirler ile yak›n iliflki içersine pek giremeseler de, dükkan köflelerinde, kahvehanelerde, cami ve medrese avlular›nda dilekçe yazm›fllar. Yasalar› bilmeyenlere, diviti beline sokanlara k›zarak bu mesle¤i adaletli yürütenler olmufllar. Yurdumuzun her yan›nda uzun y›llarca dan›flman olmufllar halka. “Ayakl› katip” denilmifl adlar›na. Kah adliye kap›lar›nda kah bir baflka yerde, yanlar›na yaklaflana sormufllar “Maruzat›n nedir?” diye... “Nesini söyleyim can›m efendim Gayri düzen tutmaz telimiz bizim Arzuhal eylesek deftere s›¤maz Omuzdan kesilmifl kolumuz bizim” demifl bir Anadolu türküsü, haller anlat›lm›fl destan destan, yazm›fl arzuhalciler. ‹flleri arz–› hal, yani hali arz etmek olan arzuhalcilik, günümüzde k›ymet görmeyen, unutulmaya yüz tutmufl bir meslek oldu. Adliye kap›lar›nda, hükümet konaklar› önünde, k›fl›n so¤ukta, yaz›n s›cakta daktilolar› bafl›nda, yasayla tan›mlanm›fl de¤il, dava vekilli¤i ile tan›mlanm›fl bir meslek
olan arzuhalcilik, yorgun daktilonun milad›na denk düflmüfl yazmanlar›yla. Geleneksel kültürümüze dayal› eski mesleklerimiz yok olmaya yüz tutmakta. Nice mesleklerimiz vard› eskiden, yedi nesline geçim temin edece¤i düflünülürdü meslek erbab›n›n. Çok zaman konu komflu tak›l›rd› “Çuvalla para kazan›yorsun, nereye koyacaks›n bu kadar paray›?” diye. Sonra zaman geldi ifller azalmaya bafllad›. Ç›rak yetifltirip ya da çoluk çocu¤uyla çal›fl›p müflterilerinin iflini bitiremedi¤i için flikayetler alan emektar zanaatkarlar, müflteri beklemeye bafllad›lar. Ço¤u yerde dünya ile birlikte terk edildi meslekler, bir bir kapand› ekmek kap›lar›. Hepsi gözünüzün önüne gelmifltir; nalbantlar, tabakç›lar, semerciler, kalayc›lar, bak›rc›lar, sepetçiler, de¤irmenciler, kispetçiler, daha pek çok meslek dal› en önemli geçim kaynaklar› iken, bir bir unutulur hale geldi. Teknolojiye, de¤iflen ihtiyaçlara yenildiler çaresiz... Ve arzuhalcilik, iflleri hal-i arz etmek olan arzuhalciler... Onlar da yok olan meslekler grubunun halkas›na eklendi art›k. Günümüzde birçok meslekte oldu¤u gibi sonbahar›n› yaflayan arzuhalcilik de art›k geliflen teknoloji sayesinde meslek olmaktan ç›k›yor. fiimdilerde dilekçe yazd›rmak isteyen halk› bekleyen arzuhalciler, eski günlerini ar›yor. Bir zamanlar nas›l da ifle yarar ve etkiliymifller tarih içinde. Hükümet kap›lar›nda dertlerine derman arayan insanlar›n dilek-
çelerini özenle yazm›fl arzuhalciler. Arzuhalcili¤in dili olan ustalarsa onca y›ld›r daktilo tufllar›na derdini yüklemifller halk›n, çaresiz kalm›fll›¤a çözümü aram›fllar, uza¤› yak›n etmifller mektup ile. Okumas› yazmas› olmayana dil olmufllar hükümet kap›lar›nda. Bu mesle¤i araflt›rd›¤›m›zda ve karfl›m›za ç›kan üzücü sonuçla flunu diyebiliyoruz, “Peki arzuhalciler bugünkü hallerini kime yazd›rs›n?” ‹nsanlar›n ihtiyaçlar›ndan do¤mufl mesleklerimiz. Arzuhalcilik de tarih içinde büyük bir ihtiyaçtan do¤mufltur. Arz–› hal, yani arz etmek neden bir meslek s›n›f›na girmifltir? Tarihimize bak›ld›¤›nda Tanzimattan önce, dava vekili diye bir konum/meslek yoktu. Arzuhalcilik, hukuk tarihinde bu görevi ilk kez üstlenerek, önemli bir rol oynam›flt›r. Buna dair Osmanl› Hükümeti taraf›ndan yay›nlanm›fl fermanlara, sadrazam emirlerine rastlanmaktad›r... Halk›n ve hazinenin hukukunu korumak için, hükümet kap›s›na baflvuru, bir usule tabiydi. Hükümet kap›s›na istek anlatmak için arzuhal yazmak, arzuhalcilerin ifliydi. Arzuhalciler yarg›lama s›ras›nda hiçbir zaman taraflara hukuksal yard›mda bulunmazlar, sadece taraflar›n yarg›lama öncesi istemlerini içeren arzuhallerini yazarlard›. Bu arzuhal, mahkemelere yaz›ld›¤› gibi, vatandafl›n iste¤ine göre devlet dairelerine de yaz›l›rd›. O dönemde arzuhalcilerin yazd›klar› arzuhallerin, devlet içerisindeki yaz›flma biçimine uygun olmas› gerekmekteydi. Arzuhallerin içeri¤inin fler’i hükümlere, ya-
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 35
izlenim
sal kurallara, ve hükümet kurallar›na uygun gün olmas› gibi ve hükümete, yani Bab›Ali’ye karfl› sorumlu bir Arzuhalcibafl›, önceolmas› gerekmekteydi. likle ehil olmayanlar›n bu ifle kalk›flmas›n› Arzuhalcilik mesle¤ini yapanlar›n ›rz ve na- önlemekle sorumluydu. Çünkü pek çok resmus sahibi, toplum huzurunu bozmaktan mi makamdan ilgililere ne dedi¤i anlafl›lçekinen, milli hukuku bilen, halk›n güvenini maz bir sürü arzuhal getiriliyor, dolay›s›yla sarsacak hareketlerden çekinen, do¤ru ve bu durum türlü flikayetlere neden oluyordu. tan›nan, ruhsatnameli kifliler olmas› gereki- Bu arada okur-yazar olmayan amir konumundaki idarecilerin önemi ortaya ç›km›fl yordu. oluyordu. Arzuhalcilik, günümüz anlam›nda ve evrensel kurallarda yarg›lama da tam bir savun- Tabi sevenden sevilene, sevilenden sevene ma mesle¤i olmamakla birlikte, kiflilikleri mektup kaleme almak da çokça yapt›klar› üzerinde titizlikle durulan, çal›flmalar› izine bir iflti arzuhalcilerin. O nedenle güvenilir, ve kendi meslek örgütlerine ba¤l› olan özel inan›l›r olmal›yd› arzuhalciler. Kimi arzuhalbir meslek grubu idi. Arzuhalcilerin ifllerini cilerin arac›l›klar› ve çevirdi¤i dolaplar gölge denetlemek, onlara nezaret etmek Arzuhal- oyunumuz Karagöz ve Hacivat’ta konu edilmifltir. cibafl›’n›n göreviydi. 14. yüzy›lda, arzuhalcilerin bir bafl› ve ocaklar› vard›. Arzuhalcibafl› Arzuhalcibafl›lar Oca¤›’na, bunlar da Çavuflbafl›l›¤a ba¤l› idiler. Çavuflbafl›, divandaki çavufllar›n amiri idi. 14. yüzy›l Osmanl› döneminde Çavuflbafl›n›n emri alt›nda 300’den fazla çavufl bulunurdu. Emrindeki çavufllarla öncelikle zab›ta görevi görür, tutuklanmas› emredilen kiflileri bulup hapseder, hakk›nda k›sas karar› bulunanlar›n katli için mübaflirlik eder, ayr›ca hükümetin emirlerini vilayetlere tebli¤ ederdi. Yap›lan araflt›rmalarda çavufllar›n, günümüzde mübaflirlerin görevlerini gördükleri, yetkilerinin günümüzdeki mübaflirlerden daha da fazla oldu¤u hatta bir ölçüde, adli kolluk kuvveti görevi yapt›klar› bilinmektedir.
1762’de padiflah ferman› ile bafllayan arzuhalcilik, 1865’te ç›kar›lan bir baflka yasa ile sona erdirildi. Ama arzuhalcilik mesle¤i bugüne kadar varl›¤›n› bir flekliyle sürdürdü. 1990'a kadar, baflta okur-yazarl›k olmak üzere, avukat bürolar›, bilgisayar, yani klavye yayg›nlafl›ncaya kadar, Anadolu'da oldu¤u gibi büyük flehirlerde de adliyelerin etraf›nda, seyyar arzuhalcilerle beraber, küçük de olsa, tabelal› arzuhalci dükkanlar›na rastlan›rd›.
Son on-onbefl y›ld›r bu dükkanlar azal›p bitti. Günümüzde çok ender de olsa, adliye önlerinde bir masa, bir sandalye, bir daktilo ile arzuhalcilere rastlamak mümkün. Bunlar›n ço¤unlu¤u ya lise mezunu ya da iflsizdir veArzuhalciler, ocak zabitleri taraf›ndan ruh- ya adliyeden emeklidir... satname verilmeden mesle¤i yapamazlard›. Çavuflbafl›lar›n ve dolay›s›yla devletin dene- S›cac›k bir günün sabah›nda düflüyor yolumuz ‹zmir’in Karfl›yaka ilçesinde bulunan timi alt›ndayd›lar… Hükümet Kona¤›’na. 1660 y›l›nda Arzuhalcibafl›n›n saraya dilekçe vermesi üzerine, sadrazam emriyle arzu- Hükümet Kona¤›’ndan ç›k›fl›m›zda, gözühalcilik ilk kez resmen bir nizamnameyle müz adliye kap›s›na do¤ru say›lar› on kadar düzenlenmifltir. Bu nizamnamede (tüzük) olan arzuhalcilere tak›l›yor. S›ras›yla dizili arzuhalcilik yapanlar›n nitelikleri, mesle¤e sandalyeler, masalar›n›n üzerine özenle kobafllarken izin alma zorunlulu¤u, mesle¤e nulmufl daktilolar. Ve Arzuhalciler… girme koflullar›, ne gibi yerlerde çal›flabileKimisini oturur, kimisini oyalan›r buluyoruz. cekleri yaz›l›yd›. Kiminle konuflmal› acaba? Tufllar›na bast›k18. yüzy›l›n ortas›nda ‹stanbul’da haklar›n- lar› daktilolar kim bilir kaç insan›n arz-› halida nizamnameler, kanun ve yönetmelikler ni, derdini yazd›. Ya kendi dertlerini yazan yay›mlan›yordu. Mesela üst bafllar›n›n düz- olmufl mudur? Kendi dertlerine, dilekçe yaz-
36 | TAVIR | TEMMUZ 2008
m›fllar m›d›r arzuhalciler? Soral›m dedik! Ufuk fienkaya... Karfl›yaka hükümet kona¤›n›n önünde arzuhalcilik yapan amcam›z Ayd›n’›n Germencik ilçesinde do¤up büyümüfl. Yedi yafl›ndayken arzuhalcilik yapan babas›n›n yan›nda daktilo tufllar›na basarak A, B, C derken ö¤rendi¤ini söylüyor bu mesle¤i. Sonra baba mesle¤i olan arzuhalcili¤i adliye kap›lar›nda, Hükümet Kona¤› kap›lar›nda yapmaya bafllad›¤›n› anlat›yor. Y›llard›r bu mesle¤in içinde ac›l-tatl› an›lar›n›n oldu¤unu ifade ederken de türlü örnekler sunuyor bize ustam›z. Bu mesle¤in içinde onu etkileyen birçok an›s› olmufl. Unutamad›klar›ndan biri de evlenmek için müracaat eden bir niflanl› çifte, nikah ifllemleri için dilekçe yazmas›... Çok mutlu olmufl buna; evlili¤in kutsall›¤›n› anlatan nasihatlerde bulunmufl onlara. Aradan tam 6 y›l sonra bu çift boflanmak için arzuhalci Ufuk Amca’dan mahkemeye sunmalar› gereken bir dilekçe yazmas›n› istemifller. “Bu olay beni çok etkiledi. Keflke yazmasayd›m. Aile kurumlar› önemlidir. Kolay kurulmuyor” diyor. Ve anlat›yor amcam›z: “Biz fakir-fukara dostuyuz. Y›llard›r bu mesle¤in içindeyim. fiu hükümet kap›s›n›n önünde dinledi¤im dert arfla ç›kt›. Türlü türlü haller yazd› flu daktilom. Nerde o eski günler! Eskiden ifllerimiz daha iyiydi, geliflen teknoloji sayesinde ifllerimizde bozuldu. Teknolojiye k›zm›yorum tabi, geliflim kötü de¤ildir, kurumlar›n kendi adlar›na doldurup vatandafllara verdi¤i evraklar ve resmi dairelerde matbu evraklar›n ç›kmas› da ifllerimizi etkiledi, haliyle üzülüyoruz. Eskiden günde 40–50 adet dilekçe yazard›k ve dilekçe yazd›rmak isteyenler kuyruk olufltururdu. fiimdi günde birkaç tane ancak yazabiliyoruz, teknoloji ekme¤imizi alsa da gerekli. Dedim ya biz fakir-fukara dostuyuz. Fabrikatör, zenginler gelip burada bize dilekçe yazd›racak de¤il ya. Adam avukat tutuyor, katip tutuyor, bize neden gerek duysun? Ama fakir-fukaram›z, evinde bilgisayar bile olmayan insanlar bize geliyor. Kanunlar› bilmeyen, yazamayan, okuryazarl›¤› olmayan, dili dilekçeye yetmeyen. Bizim müflterilerimiz emekçi kesim. Üç kurufl befl kurufla, bir dilekçe yaz›yoruz…”
izlenim
fl›n evinde bile donarken, biz burada bir sandalye bafl›nda düflünün ne çekti¤imizi. Hastal›k sahibi oluyoruz elimizde de¤il.” Yine so¤uklarda hastalanan, stresin ve yorgunlu¤un da yaratt›¤› bir etkiyle gözleri önünde kalp krizi geçirip ölen bir arzuhalci arkadafl›n› anlat›rken ayn› gözler yine nemleniyor. Günlük üç ya da dört dilekçe yazd›¤›n› ifade ediyor arzuhalci Ufuk Amca. 15 ya da 20 YTL kazan›yor günlük. Bazen hiç ifl olmad›¤›, arzuhal yazmad›¤› günler de oluyormufl. Ufuk Amca’ya ne tür dilekçeler yazd›¤›n› sordu¤umuzda, veraset, boflanma, alacak davas› dilekçesi oldu¤unu aç›kl›yor. “Kimi zaman da yolu ilk kez adliyeye düflenlere rehberlik hizmeti veriyoruz” diyor. Gençlere önermiyor bu mesle¤i. Üç o¤lunun oldu¤unu anlat›yor ve üçünün de bu mesle¤i seçmesini istememifl. “Arzuhalcili¤i gençlere önermiyorum, çünkü k›ymeti kalmad› bu mesle¤in” diyor. Avukatl›k mesle¤inin çekirde¤i olan arzuhalcili¤in günümüzde art›k bir meslek olarak gözükmedi¤ini ifade ediyor. Sohbet için teflekkür ediyor ve arzuhalci amcam›z› emektar daktilosuyla bafl bafla b›rak›p ayr›l›yoruz yan›ndan.
Sohbetimiz sürerken, adliye kap›s›ndan yönünü de¤ifltirip Ufuk Amca’n›n yan›na yaklafl›yor bir bayan avukat. Ona sa¤l›¤›n› soruyor. “Her hangi bir ihtiyac›nda bana haber ver, ben sürekli buradan geçiyorum” diyor. Bu konuflmadan sonra Ufuk Amca’n›n gözleri doluyor ve y›llard›r emek verdi¤i mesle¤inin daktilosunun yan›ndan al›yor mendilini nemlenen gözlerini siliyor. Amca 7 yafl›nda bafllad›¤› mesle¤ine tam
53 y›l›n› vermifl. Hiçbir sa¤l›k güvencesi yok. Emeklili¤i evi yok, yeflil kart için baflvuruda bulundu¤u günlerde sa¤ böbre¤ini ald›rm›fl, o nedenle onu sevenler halini hat›r›n› sordukça duyguland›¤›n› ifade ediyor... “Kolay olmad› yaz›n s›cakta k›fl›n so¤ukta, bir kuru sandalye bafl›nda beklemek. So¤uk havalardan kaynakl› rahats›zland›m, sa¤ böbre¤im ondan al›nd›. Üstüne üstlük bir de apandist ameliyat› geçirdim. ‹nsanlar k›-
Yok olan meslekler grubunu saymakla bitiremiyoruz. Bir dönem çok iyi bir ifl potansiyeli olan arzuhalcilik mesle¤i de teknolojiye yenik düflmüfl. Bir flekilde rafa kald›r›laca¤› günlere yaklaflmakta. Her flehirde, say›lar› en fazla 50 ya da 60 olan arzuhalcilerin say›lar› flimdi çok daha afla¤›larda. Yafl ortalamalar› tesadüf eseri yine 50 ya da 60 olan ustalar, avukatl›¤›n çekirde¤ini oluflturan bu meslekte ç›rak yetiflmedi¤ini ifade ediyorlar. ‹flleri arz–› hal, yani hali arz etmek olan arzuhalcilerin bugünkü hali, günümüzde arz edilmeye de¤er. Ola ki ileride toplum tarihçilerine laz›m olur. Neredeyse yar›m as›r boyunca duydu¤u daktilo t›k›rt›s› ile arzuhalciler kendilerini hem oyalamakta, hem de bu mesle¤i yavafl yavafl u¤urlamaktad›r...J
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 37
tiyatro
eskici dükkan› gülnaz b›çakç›
ihanet edenlerdir. Hainlerdir. ‹flte Orhan Kemal, bu oyunu bunlara karfl› halk› uyarmak için yazm›flt›r. 1946-1948 y›llar›, Türkiye’de kapitalizmin yeni yeni geliflmeye bafllad›¤›, baflta Amerikan emperyalistlerinin ve di¤er emperyalistlerin ülkemizi kendilerine ba¤›ml› hale getirdikleri y›llard›r. Bunu eskici flu sözlerle dile getirir: ESK‹C‹: “.....Amerikan döküyor piyasaya traktörün çeflidini. Yedek parça m›? ‹stemedi¤in kadar! ...”
Orhan Kemal, “Eskici Dükkan›” isimli oyunu için, “Bu oyunun 1946-1948 y›llar›nda Adana’da geçti¤i farz olunmufltur” diye yazm›flt›r. Bu y›llar, ABD emperyalizminin ülkeye girmeye bafllad›¤› ve ülkemizi iflbirlikçileri arac›l›¤›yla kendi yeni-sömürgesi haline getirmeye çal›flt›¤› y›llard›r. Yazar, iflte bu toplumsal ve ekonomik koflullar›, Adana’da yaflayan ayakkab› tamircisi bir baba ve ailesi üzerinden anlatm›flt›r. ‹çinde bulundu¤umuz son y›llarda, para her türlü insani de¤erin yerini alm›flt›r. Para art›k 21. yüz y›l›n tanr›s› olmufltur. Paran›n karfl›s›nda hiçbir insanl›k de¤eri tutunamamakta-
38 | TAVIR | TEMMUZ 2008
d›r. Her fley sat›l›kt›r. Art›k insani de¤erler tamamen yok olmufltur. ‹nsan iliflkileri tamamen para ve ç›kar üzerine kurulmufltur. Para için her fley sat›lmaktad›r. Vatan›m›z›n yeralt› ve yerüstü zenginlikleri sat›lmaktad›r. Emperyalizme ba¤›ml› yeni sömürge Türkiye’de, ülkemizin her fleyi yok pahas›na, baflta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, emperyalistlere peflkefl çekilmektedir. Peki ama emperyalistler kimler arac›l›¤›yla ülkemizi ya¤malay›p talan ederler? Tabi ki iflbirlikçileri arac›l›¤›yla. Bu iflbirlikçiler kimlerden oluflmaktad›r? Elbette ki tekelci kapitalistlerden, a¤alardan ve tefecilerden. Bunlar, ülkesini ve halk›n› zerre kadar düflünmeyen, yaln›zca kendi ç›kar›n› düflünen, ülkesine ve halk›na
Emperyalizm, ülkeye girifliyle ve ülkemizi kendisine ba¤›ml› hale getirmesiyle birlikte kendi iflbirlikçi s›n›f›n› yarat›r. Bunlar vatan düflmanlar›d›r. Oyunda da, Bunlar, Kurtulufl Savafl›’ndan kaçanlard›r. Bunlar savafltan kaçm›fllar, sonra da savafl kazan›l›nca, ülkeyi terk eden düflmanlardan kalan yerlere yerleflmifller ve yeni zengin s›n›f›, yeni kapitalist s›n›f› oluflturmufllard›r. ESK‹C‹: “-(Duymaz bile) Sonra sulh oldu. Memlekete döndük, döndük ki ne görelim? Kuvayi Milliye’den kaçan z›rtapozlar, gavurlardan boflalan yerlere doluflmufl, dükkantezgah sahibi olmufl, darphane gibi para kesmiyorlar m›?” Emperyalizm, iflbirlikçileri arac›l›¤›yla ülkeyi sömürürken halka da bask› yapar. Oyunda bu durum, eskicinin büyük o¤lunun hiçbir yerde ifl bulamamas› ve sürekli takip edilmesiyle anlat›l›r. KÜÇÜK O⁄UL: - Fabrikadan att›lar, baflka yer-
tiyatro
de ifl vermiyorlar sab›kal› diye. ‹fl buluyor da çal›flm›yor mu? 66. Z‹YA: Haa...senin büyük o¤lan› polisler mi takip ediyormufl? BERBER: Ediyor ediyor. Birinci fiubenin sivilleri... GARSON: Ben de gördüm kaç sefer! ESK‹C‹: -(Öfkeyle) Niye? Niye takip ediyorlarm›fl? H›rs›z m›? Yan kesici mi? Irz düflman› m›? Neymifl? Kitap okuyormufl, bir iki kafas› çal›fl›yor, a¤z›nda da dili dönüyormufl. Ne var bunda? Emperyalizmin ülkeye girifliyle tüm insani de¤erler yitirilir. Ba¤›ms›zl›¤›n, Kurtulufl Savafl›’n›n ve bu savaflta ölenlerin ve yaralananlar›n art›k hiçbir de¤eri yoktur. Ba¤›ms›zl›k yitirilince, Kurtulufl Savafl›’na kat›lanlara verilen de¤er ve onlara karfl› gösterilen sayg› da yiter, gider. Oyunda, bir baca¤›n› savafl meydan›nda b›rakan eskiciyle tüm esnaf alay eder. Ama Kurtulufl Savafl› gazisi olan eskici, kendisinin de kat›ld›¤› ve u¤runda yaralan›p baca¤›n› kaybetti¤i bu savafla ve ba¤›ms›zl›k de¤erlerine s›k› s›k›ya ba¤l›d›r. Çok ihtiyac› olmas›na ra¤men, Kurtulufl Savafl›’nda düflmanla iflbirli¤i yapm›fl bir a¤an›n torunlar›n›n paras›n› kabul etmez. Oysa, iki o¤lu ve yeni gelini pamuk toplarken zehirli s›tmaya yakalanm›flt›r. O¤ullar›n›n durumu çok a¤›rd›r. Tedavileri için çok paraya ihtiyaç vard›r. Çünkü hastane doludur ve tan›d›klar› özel bir doktor da ilaç için para istemektedir. ‹flte tam da bu anda, daha önce kabul etmedi¤i iflbirlikçi a¤an›n torunlar› dükkan› sat›n almak için eskiciye yirmi bin lira teklif ederler. Ama o, dükkan›n› onlara de¤il ama daha önce iki bin lira öneren ama flimdi yaln›zca bin iki yüz lira verebilece¤ini söyleyen göçmene satar. Akl›n› kaç›rd›¤›n› söyleyen herkese, eskici oyunun da mesaj› olan flu sözleri söyler: ESK‹C‹: (Hep o anlaml› susuflu içinde, birden a¤›r a¤›r konuflur) Bunnarda para çok. Bugün benim dükkan›m›, yar›n sizin evlerinizi, öbür gün baflkalar›n›n tarlalar›n›, ba¤, bahçelerini, derken ›rz›m›z›, namusumuzu, ard›ndan vatan›m›z›... (Dehfletle) Bana bak›n banaaa! (Topal baca¤›na vurur) Bu vatan›n kurtulufluna bacak verdim ben bacaaak! Üzerinize ölü topra¤› m› saç›ld›? Uyan›n Ashab-ül Kehf(1) uykusundan eflflo¤lu eflflekler... (Seyircilere dö-
ner) Uyan›n! “Eskici Dükkan›”n›n yönetmeni Ergun Ifl›ldar’d›r. Oyunun sahnelenmesi, orijinal metne tamamen sad›k kalarak gerçeklefltirilmifltir. Oyuncular baflar›l›d›rlar. Dizilerden tan›d›¤›m›z Metin Çekmez, Topal Eskici’yi baflar›yla canland›r›yor. Ama bizce oyunun en baflar›l› oyuncusu Ünal rolündeki Mert Turak’t›r. Mert Turak, Kas›mpaflal› bitirim delikanl› rolünü büyük bir baflar›yla oynuyor. Bu sevimli üç ka¤›tç› rolünde performans› çok iyi. Kendisini kutlamak gerekir. Ünal rolünün oyunda ayr› bir yeri vard›r. Emperyalizme ba¤›ml› yeni sömürge tipi kapitalizmin geliflmesinden kötü bir flekilde etkilenen yoksul bir ailenin parçalan›fl›n› gösteren oyunun a¤›r kederli bir havas› var. Ünal rolü oyunun bu hüzün yüklü atmosferini biraz da¤›tmak ve izleyiciyi onca yoksulluk ve ac› aras›nda güldürmek ifllevi gören bir roldür. Oyunun tek komik temel rolüdür. Bu yüzden bu rolü canland›ran Mert Turak’a büyük ifl düflmektedir. Ama o rolünün hakk›n› baflar›yla vermektedir. Oyunun dekoru da, oyun metninde yaz›ld›¤› biçime yak›nd›r. Yaln›zca orijinal metinde sa¤da yer alanlar oyunda solda yer al›yorlar, solda yer alanlarsa sa¤da yer al›yorlar. Sahnede Adana Çarfl›s›’nda eskicinin dükkan›, yani ayakkab› tamircisi dükkan› ve dükkan›n üzerindeki eskicinin evi bulunmaktad›r. Sahne dekoru ikiye bölünmüfltür. Üst tarafta eskicinin evinin içini görürüz. Seyirciye göre solda, Eskici ve eflinin yatak odalar›, onlar›n odas›n›n arkas›nda, eskicinin k›z› Zeliha’n›n odas› yer al›r. Ortada sofa vard›r. Burada, küçük o¤lan yatar. Buras› ayn› zamanda yemek odas› ve oturma odas› olarak da kullan›l›r. Sofan›n arkas›nda ve içinde mutfak bölümü bulunur. Burada kap kacak ve lavabo vard›r. Seyirciye göre sa¤da büyük o¤lan ve gelinin yatak odalar› vard›r. Bu odan›n soka¤a aç›lan bir penceresi vard›r. Zeliha, Ünal’› gizlice bu pencereden eve almaktad›r. Zaten a¤abeylerinin ve büyük a¤abeyinin eflinin pamuk toplamaya gitmesinden sonra bu odada Zeliha önce tek, sonra da Ünal’la birlikte yaflar. Evdeki eflyalar oldukça mütevaz›d›r. Dar gelirli bir ailenin eflyalar›n› gösterir.
Evin alt taraf›nda, ortada, Eskicinin ayakkab› tamircisi dükkan› vard›r. ‹zleyiciye göre sa¤da, göçmenin ayakkab› dükkan› görülür. Seyirciye göre solda ise berber dükkan› vard›r. Dekor, oyun boyunca bir kere de¤iflir ve meyhane sahnesine çevrilir. Onun d›fl›nda oyunun bafl›ndan sonuna kadar hep ayn›d›r, de¤iflmez. Kostümler oyunun geçti¤i y›llar›n yani 19461948’lerin Adana’s›n›n kostümleridir. Topal Eskici’nin takma baca¤› siyah uzun bir çizmeyle belirtilmifltir. Ifl›k kullan›m› da baflar›l›d›r. Oyunun kederli atmosferine uygun hafif karanl›k bir ›fl›k kullan›lm›flt›r. Orhan Kemal’in eserine sad›k kalarak sahnelenen oyun sanki günümüz için yaz›lm›flt›r. Tüm de¤erlerin al›n›r sat›l›r bir mal haline geldi¤i bir toplumsal yap›da, iflbirlikçiler karfl›s›nda al›nmas› gereken do¤ru tavr› gösterir ve izleyicilere “Uyan›n” diyerek toplumu iflbirlikçilere karfl› uyar›r.
(1) Ashab-ül Kehf: Yedi Uyurlar ma¤aras›. Tarsus’tad›r ve adak adanan kutsal bir yerdir.
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 39
röportaj
inan temelkuran’la sinema ve “made in europa” üzerine tav›r
Sinema da neleri hedefliyorsunuz, bir yol haritan›z var m› bu konuda? Sonuçta sinema çok sembolik bir fley. Salonun içindesin ›fl›klar kapan›yor. Bir romantik durum söz konusu, tek bafl›nas›n, ekranla bafl bafla kal›yorsun. Her zaman bir küçüklük hayali olarak bahsediyorum, bir hedeften çok. Orada ismini görürsün, k›sa filmim oynas›n gibi bir fley. Bir defa bunu baflard›¤›n zaman, hedefine varm›fl gibi düflünüyor insan. Ama o bir defa duygusunu öyle bir yerde elde ediyorsun ki, nedir, laboratuarda film test ederken, yani karanl›k odadayken. Asl›nda ifl burada bafll›yor. Sonuçta bu iflin bir getirisinin olmas› gerekiyor. Filmi satman gerekiyor. Bizimkisi gibi ba¤›ms›z filmleri satmak oldukça zor... Öncelikle filminizi o distribütörlere izletmek zaten zor bir ifl. Sonuçta bir pazarlama ça¤›nda yafl›yoruz. Ben de öyle çal›flan biri de¤ilim. Filmim de öyle pazarlanacak bir film de¤il. Hedefimiz bundan sonra da film yapmak. Özellikle böyle can›m›z› s›kan olaylarla ilgili filmler yapmaya devam edece¤iz. Onlar› biraz daha rahats›z eden filmler yapmak amac›m. ‹deolojiden ziyade gerçekli¤in ideolojiden biraz daha güçlü oldu¤unu vurgulayarak... Bunu Brecht söylüyor, ben söylemiyorum. Bir burs kazan›p ‹spanya’ya gitmiflsiniz ve Franko dönemini araflt›rm›fls›n›z? Bu kendi iste¤iniz miydi? Bu bir araflt›rma bursuydu zaten. Orayla ilgili bir proje vermek zorundas›n›z. ‹spanya’yla ilgili d›flar›da oldu¤unuz zaman herkesin akl›na zaten, e¤er birazda solla ilgiliyseniz: “‹s-
40 | TAVIR | TEMMUZ 2008
panya ‹ç Savafl›, ‹spanya Anarflistleri” gibi fleyler geliyor. Herkes bunu yap›yor. Üzerine en çok monolog yaz›lm›fl iki konudan biridir ‹spanya ‹ç Savafl›. 2000 y›l›na kadar böyleydi. fiimdi de¤iflmifltir ama bilemiyorum. Tarih kitaplar›nda 175 bin monolog yaz›lm›fl. Ondan baflka savafltan sonra insanlar›n nas›l yaflad›¤› ve bu insanlar›n günlük hayatlar› beni ilgilendiriyordu. ‹nsan flunu düflünüyor, bu insanlar 39 y›l bu adamla nas›l yaflad›lar? Bir ülkenin bütün entelektüelleri hapishaneye at›l›nca neler oluyor diye merak ediyor insan. Bütün kültürel hayat› elinden al›n›nca nas›l yafl›yorlar diye insan merak ediyor. O kadar çok kültürel gelene¤i var ki ‹spanya’n›n, Türkiye’ye hiç benzemiyor. ‹nsanlar› ne kadar içeri atarsan›z at›n, çünkü ‹spanya’da do¤mufl bir çocuk sokakta yürüdü¤ü zaman bir mimari görüyor. Resim görüyor. Ortado¤u müteahhit mimarisi görmüyor. O da var ama flehir merkezleri 15. ve 16. yy.’dan kalma flehir merkezleri. Dolay›s›yla içinde insanlar baflka sorularla yafl›yor. Bu bina neden yamuk? Barcelona’da örne¤in at›yorum koca bir katedral var. fiimdi bu katedralin yap›l›fl amac› ayr› meseleler. Orada farkl› bir fley var. O adam›n peri bacalar›na benzer yap›lar›, evleri var. Öyle bir park var. Sonuçta bu yap›lm›fl bir kültür olarak anlat›yorum. O adam Katolik’tir, fludur budur bunlar baflka fleyler. Sonuçta böyle farl›l›klara aç›k bir ülke ve bu adam nas›l bu ülkeyi onca sene bask› alt›nda tutmufl. O dönemdeki insanlar›n günlük hayatlar›n› merak etti¤im için ve o dönemin gi-
fle filmleri nelermifl, onlara bakarak anlamaya çal›flt›¤›m›z bir araflt›rma yapt›k. Bizim filmlerimizle benzerlik buldunuz mu? Acayip bir benzerlik var. Bizde Cüneyt Ark›n filmleri vard›r ya: orada da öyle filmler var. ‹flte “Kahraman ‹spanya” gibi... Ayn› zamanda çocuk star filmleri de var. Bizde oldu¤u gibi. Karakterler oldukça muhafazakar. “Mosalito Askerde” bizde de: “Sezercik Askerde”. “Mosalito Yetimhanede” gibi... Buna benzer birçok örnek var. ’70’lere gelindi¤inde cinsellik patlamas›... Komik derece de benzerlik var her iki ülke aras›nda. 1950’li y›llarda ‹spanya NATO’yla bir sald›rmazl›k antlaflmas› imzalay›p ayn› zamanda Amerika’n›n oraya üst kurulmas›na izin veriyor. Ama NATO’ya üye de¤il. Çünkü Franko milliyetçi, demokrasiye karfl› bir söylemle geliyor. Amerika’ya da karfl›, Almanya ve ‹talya’yla birlikte bu adam... Nükleer bafll›klardan biri getirilirken ‹spanya’da denize düflüyor. Nükleer s›z›nt› var m› yok mu tart›flmas› yap›l›rken, o dönemde sinemada günlük haberler gösteriliyor, filmler bafllamadan önce. Orada ‹spanya Turizm ve Enformasyon Bakan›, Amerika Büyükelçisi ve ‹spanyol bir Bakan daha orada denize giriyorlar. Nükleer s›z›nt›n›n olmad›¤›n› göstermek için. Bizdeki çay olay›nda oldu¤u gibi... Böyle birçok benzerlikler var. Ayr›ca devlet terörü de var tabi. 28.000 insan kay›p.
röportaj
Peki bu birikiminizi sinemaya aktarmay› düflünüyor musunuz? Ay›p olur o bizim iflimiz de¤il, onlar›n ifli. ‹spanyollar yaps›n. Yapm›fllar zaten, yap›yorlar da. Çok da iyi yapm›fllar m› bilemiyorum. ’70’lerde yapm›fllar ve o kadar çok var ki. Peki aktarabilmifller mi bu gerçekleri filmlerde? Tüm gerçekli¤i sinemadan beklemek sinemaya fazla yük bindirmek oluyor bence. Aktarm›fllar ama bunu bir filmden beklemek do¤ru de¤ildir. ‹flte ‹spanya gerçe¤i budur demek do¤ru olmaz. Bir filmde iflkenceyi anlat›rs›n›z. Mesela Pirel Milan, Quenca Cinayeti filminde bunu yapm›fl. Onun kadar s›k› ve rahats›z edici bir film yoktur bu konuda. Sonra Carlos Saura’n›n Kuzenim Angelica filmi var. Saura bu filmde falanjist bir aile içinde yaflananlar› anlat›r. Ailede solcu bir çocuk vard›r falan.
fiunu söylüyorsan›z e¤er, 12 Eylül’le sanat›n her dallar›yla sevmedi¤imiz bir kelime ama “hesaplafl›ld›”. Bu ülkede bu tür bir boflluk oldu¤u anda zaten, bu ülke de gurur duyabilece¤imiz bir fley var, bunlardan en önemlisi de mizah dergilerimiz. Dünyan›n çok çok az ülkesinde belki, temkinli konufltum, bilmedi¤im için söylüyorum ama ulusal da¤›t›m› olmayan, reklams›z çal›flan, bu kadar satan ve hala ayakta duran, hatta bölüne bölüne yine ayakta duran böyle bir fley yok dünyada. Bu çok önemli. Yabanc› ülkelerdeki dergiler sayfa sayfa reklamla ç›k›yor. Bizdekilerin hiçbiri
reklamla ç›km›yor. Türkiye’de bir direnifl merkezi diyorsan›z kültürel olarak, bunu sinemada aramaktansa veya romanda aramaktansa hatta, bence mizah dergisinde aramak ve bulmak çok kolay. G›rg›r’dan beri her mizah dergisinin bir format› var. Birinci sayfa günlük konular, üçüncü sayfa politik konularla ilgili espriler. Bu dünyada yok. Bu çok de¤erli bir fley. G›rg›r befl Turgut, on Turgut diye fiyatland›r›ld› bir dönem...
Siz kendi sineman›z› gerçekçilik ad›na de¤erlendirirsek, Politik Sinema olarak adland›r›yor musunuz? Evet ama flunu da söylemek laz›m. Her film bir yerde politiktir. Ajitatif anlamda soruyorsan hay›r. Ama bir avantür filmden daha politik... Biraz anlayana politik... Direk flöyle bir fley var. Ben cevap vermiyorum filmde soru sormaya, sordurtmaya çal›fl›yorum. Filmde bir kahraman›n karfl›laflt›¤› engeller, bir katarsis yok zaten. Bir durum var orada sizi gözlemci olarak koyuyorum oraya. fiimdi ne diye sormalar› gerekiyor. ‹lk baflta biraz flafl›rtabilir. Hatta bir iki defa izledikten sonra da… ‹çinde o kadar çok hikaye var ki. Birine baflkald›r›n demek kolay de¤il, birine otur demek de yanl›fl. Peki ülkemizde politik sinema hakk›nda nediyeceksiniz. Politik film yönetmenleri hakk›ndaki görüflleriniz neler? Baflkalar› hakk›nda konuflmayay›m isterseniz. Yok zaten politik sinema. Belki de olmas›na gerek yok. fiöyle söyleyebilirim. ‹flte Yeflim Ustao¤lu var. Belki de en baflar›l›lar›ndan. ‹flte bizimle beraber ödül alan “Sonbahar”›n yönetmeni Özcan Alper var. Direkt politik o. Hayata Dönüfl Operasyonu’ndan bahsediyor. Hatta Cüneyt Ark›n’la yap›lan bir tane var. 12 Eylül dönemini anlatan. “Vatandafl R›za”. Solcu oldu¤u belli de¤il ama emekçi bir insan.
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 41
röportaj
diyebilirsiniz. Neden ba¤›ms›z sinema? Bunu iyi bir fley olarak söylüyorum yanl›fl anlamay›n. Böyle bir flirket olmas› demek: bir sürü insana ifl, afl vermek demek ayn› anda. Bir de sinema gibi böyle zahmetli bir iflle u¤rafl›yorsunuz, iflte eninde sonunda bir yan› sanat, bir yan› ticaret.
Bir insan olarak ülke halklar›m›z›n ve dünya halklar›n›n çekti¤i ac›lar ve sorunlar sizin filmlerinizde yer buluyor mu, bulacak m›, yani derdiniz o mu? Tabi ki yer bulacak. fiöyle insan›n her hali anlatmaya de¤er e¤er anlatabilirseniz. Sen toplumla ilgili bir fleyler soruyorsun, ben de insanla ilgili bir fleyler söylüyorum sana. ‹nsan›nda her hali anlatmaya de¤er toplumunda her hali anlatmaya de¤er. Çok büyük mutluluklardan büyür eserler ç›kacak de¤il. Dolay›s›yla sorun, karmafla gibi konulardan ç›k›yor. Epik de oradan ç›k›yor. Peki siz ba¤›ms›z bir film yapt›n›z. Ba¤›ms›z sinema nedir? Arkan›zda büyük bir flirket olmadan yap›lan ifltir. Çok basit olarak böyle. Bizde ç›kan bir fley de¤il bu zaten Amerikan laf›. Amerika’da daha do¤ru kullan›l›yor. Burada bir endüstri var onun d›fl›nda yap›lan ifl demek. Orada da o kadar kolay de¤il. Benim ba¤›ms›z yönetmen diyebilece¤im befl tane adam var. Çünkü eninde sonunda bir da¤›t›c› firma ile çal›fl›yorsunuz. Ba¤›ms›zl›k, yap›m süreciyle ilgili bir fley… Minimal imkanlarla, arkan›zda büyük bir flirketin, çal›flma ordusunun olmad›¤›, film yapma iflidir. Dolay›s›yla Türkiye’de birçok film ba¤›ms›zd›r zaten. Bir flirket vard›r. O flirketin içinde ayn› anda süre gelen iki üç proje vard›r. Her projenin bafl›nda da bir prodüktör vard›r. Bu yoksa ortada, geri kalan bütün yap›mlara ba¤›ms›z
42 | TAVIR | TEMMUZ 2008
Türkiye’de sinemayla ilgili 120 milyon dolar var zaten. Dönen paradan bahsediyorum. fiunu söylüyorum o insanlar al›p paralar›n› daha iyi yerlere yat›r›p daha iyi paralar kazanabilirler. Maddi geliri söylüyorsan onlarda öyle dersin. Olan› baflka yere yat›r›r›m daha iyi para kazan›r›m. Bu insanlar reklam da yap›yor. Para kazanmak için. Bir flirket oldu¤un zaman, ifl-afl veriyorsunuz. Ba¤›ms›z oldu¤unuz zaman, birçok insana para vermeden çal›flt›rd›m. Bu da hofl bir fley mi? Ben onlar›n vakitlerini al›yorum. Eme¤e bu kadar de¤er veren bir insan için bu durum ters. Marks’›n dedi¤i gibi: “Sanatç› bazen para almaz para verir yapmak istedi¤i fley için”. Bu da böyle bir fley... Kurallar›n çok ifllemedi¤i bir alan oras›… Zor bir alan. Sinemada tekelleflmeyi nas›l görüyorsunuz? Vaktiyle Türk da¤›t›m flirketleri adam olsayd›, bu durum olmayacakt›. Uzun bir süre Türk filmlerini da¤›tmad›lar. Buna üst düzeydeki politikac›lar destek verebilirdi, onlar da vermediler. Türk sinemas›na destek vermediler. Bir ara y›lda 12 filme düfltü. Hatta ç›kanlar da ekrana gelemiyordu. Sonra yabanc› da¤›t›c›lar gelmeye bafllad›. Yabanc› da¤›t›c› diyor ki: Ben buraya gelirsem yabanc› film da¤›t›r›m. Ona göre daha çok izlenen film. Sadece Türk da¤›t›c›lar varken, Türk da¤›t›c›lar sadece Türk filmlerini da¤›tmad›lar. Yabanc› filmleri da¤›tt›lar. Hollywood’un tekelleflmesi s›rf Hollywood’un gücüyle ilgili de¤il, içerde onlarla yap›lan güzel anlaflmalara da ba¤l›. Garip bir fley bu ama korsanda k›r›ld›
bu iflte. ‹nsanlar Amerikan filmlerinin korsan yap›mlar›n› izliyorlar. Bunun gizlisi sakl›s› da yok. Ben bu yüzden bu ülkeyi de anlam›yorum. Güney Amerika ülkesinden biraz beter... Çünkü böyle Meksika’da insanlar, sokakta satarlar bunu. Korsan DVD’leri ve polis gelince kaçarlar. Bizde ise dükkan dükkan, aç›ktan sat›l›yor. Dolay›s›yla insanlar Amerikan filmlerine gitmiyorlar. Niye? Sinema 10 YTL, git gel 15-16 YTL. Dünyada bu korsan çok fazla ama Türkiye de oldukça fazla. En fazla ifl yapan Amerikan filmlerine bakabilirsiniz. 500 bini geçen yok art›k. Buna karfl›n Beynelmilel 480 bin yapt›. Matrix-3 bile anca o kadar yapm›flt›r. Korsan bir yerde Amerikan filmlerini bitirdi. Kolay kolay da geri gelmez. Ve art›k herkes DVD’yi ço¤altabiliyor. ‹nternetten indirenler var. Zor bir durum sonuçta... Benim filmimin de bafl›na gelecektir. Hatta gösterime girmeden iki gün önce birisi arad›, Ankara’da korsan› ç›km›fl. Ben sa¤a sola birkaç DVD da¤›tt›m oradan bir s›zma olmufl. Zaten bu olacak bir durumdu. O yüzden fazla takm›yorum. Sadece bu kadar çabuk ç›kmas› ilginç geldi. Ben de karfl› de¤ilim. Ben dünyaya karfl›y›m demekle ayn› fley. Bu süreçte böyle... Cep telefonuna karfl›y›m demek kolay. Cep telefonu olmasayd› ben bu filmi yapamazd›m. Sürekli görüflme yap›yorum sonuçta. ‹nternetten kaç tane ses dosyas› geldi. Ben yamal› bohça gibi tamamlad›m bu filmi. Dört y›lda bitti. Param›z oldukça çektik. Made in Europa’n›n yap›m öyküsü nedir? Sinema çok kolay ve ak›l kar› bir ifl de¤il. Çin iflkencesi gibi bir ifl... Çok paran›z olsa da bu böyle. Paran›z oldu¤u zaman ifl büyüdü¤ü için durum ayn› oluyor. Dolay›s›yla her film zor... Bizimki de zor yap›ld›. Yeflim Ustao¤lu arkadafl›m›z, o seviyedeki biri bile bir film yapmak için 2-3 sene u¤rafl›yor. Filmin her fleyi bitti. Bilgisayarda, montaj makinesinde fakat ‹ngilizce altyaz› yapmak gerekli... Sa¤a sola göndermek için. Onu da ben yapt›¤›m zaman o iflte beni bitirdi. ‹ngilizce altyaz›y› tek bafl›ma yapmak mahvetti beni. Tek tek cümleleri yaz›yorsun. Bizim filmde s›rf diyalog. En sonunda yazd›ktan
röportaj
sonra birine verdim o yerlefltirdi. ‹mece usulü yap›lm›fl bir film iflte. ‹spanya’dan görüntü yönetmeni arkadafl›m benimle ç›kt› yola. O sadece film çekilirken var ama. Hepimiz yaflland›k. O filmi bir daha yapamam. Bu biraz fizik gücüyle ilgili bir fley… Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde, bizim aç›m›zdan da festivalin en önemli ödüllerinden biri olan Y›lmaz Güney Ödülü’nü ald›n›z. Hemen soral›m, Y›lmaz Güney sizin için ne ifade ediyor? Çok fley ifade ediyor. Bir Sürü filmi beni tir tir titretir izlerken. Sürü filminde bir klan›n yok olmas›n› anlat›yor ya. Yani o hikayenin büyük resmi. Fakat ben haber de¤eri olmayan yerlere girmeye çal›fl›yorum dedim ya, orada sürüyü götürürken, makiniste iki koyun yerine bir koyun verdikleri zaman makinist fren yapar. Fren yap›nca koyunlar›n ayaklar› k›r›l›r. O makinistlerin kendi aralar›nda bir konuflma vard›r: “fiuna bir fren yapal›m”. Bizim bilmedi¤imiz bir fley. Hayvanc›l›kla geçinmenin Türkiye’de imkans›z oldu¤unu biliyorsun sen. Bunu anlatm›fl. Ama orada makinistin koyunlar›n ayaklar›n› k›rmak için yapt›¤› fley. Benim için Y›lmaz Güney’in anlam› oradad›r. Hiç kimsenin görmedi¤i fleyleri gösterir insanlara. Görmedi¤i bilmedi¤i sonuçta o insanlarda emekçi. Belki sendikal› bile hatta. Belki Dev-Genç’li… Benim saçlar›m uzun diye birçok 1 May›s’ta laf yedim. Benim için yozlaflma tak›m elbise kravat giymektir. Y›lmaz Güney Sinemas› örnek mi sizin için? Hay›r de¤il. Anlatt›¤›m›z fleyler benziyor ama fleklen de¤il. fieklen baflka türlü sinema seviyorum. Kimileri Y›lmaz Güney’i çok kaba bulur... Benim için itaats›zl›¤› önemli. Gerçekten de öyledir. Eminim ki Y›lmaz Güney ne kadar zengin olursa olsun, Fetullah Gülen’in iftar yeme¤inde olmayacakt› hiçbir zaman. Hiçbir zaman onlara itaat etmeyecektir. Söylemek istedi¤im, yapt›¤› iyi filmler kötü filmler de¤il. Benim için insan olarak önemlidir. Baflka feodal yönleri vard›r. Çocuklar› döverek a¤latmas› gibi... Duvar filminde oldu¤u gibi. Ben bizzat gördüm. Küçük detaylardan fazla bir fleydir Y›lmaz Güney. O çocu¤a att›¤› tokattan fazlad›r. Sosyalist gerçekçilik konusunda Orhan Kemal daha öyledir. Orhan Kemal çeliflkileri daha iyi verir. Bu noktada Orhan Kemal, Y›lmaz Güney’den daha büyük bir adamd›r benim için. Orhan Kemal benim için en iyisidir. Neden Orhan Kemal’in Nobel’i alamad›¤›n› hep düflünmüflümdür. Yaflar Kemal de¤il bence Orhan Kemal. Baflka türlü tabi farkl› stil... Sonuçta bu ifli bedava vermiyorlar. fiunu söylemek istiyorum. Bir insan hayat›n› sadece yaz› yazarak kazanabiliyorsa böyle bir ülkede, roman yazarak kazanabiliyorsa buna öncelikle helal olsun demek gerekir. Kesinlikle unutmamak laz›m... Nas›l bir çevreden geliyor oldu¤unun bir önemi yok. Be¤enirsin be¤enmezsin o baflka ama takdir etmek gerekir. Sonuçta oturuyorsun bir dünya yarat›yorsun ve o kitap oluyor. Üstelik hiç okunmayan ve kal›n bir kitap ve ödül al›yor. Orhan Pamuk ve onun gibilerinin popüler kültürle ba¤›n› kuruyor musunuz?
Orhan Pamuk’un popüler kültürle ba¤›n› kurmuyorum. Bu kadar kal›n bir kitap, popüler kültür olamaz. Popüler kültür kolay tüketilen bir fley olmas› laz›m... Orhan Pamuk’un kitaplar› kolay tüketilen kitaplar de¤il. Popüler kültür derken dikkatli konuflmak laz›m... Çabuk tüketilen, çabuk unutulan... Orhan Pamuk kesinlikle popüler kültür de¤il tam tersi. Popüler olmufl olabilir çok kitap satt›¤› için. Habere ç›kmas› baflka bir fley… Reklam olmas› baflka bir fley. Ben sonuçta helal olsun diyorum. Türk sinemas›n›n Yeflilçam oyuncular› ne halde görüyoruz. Filmlerin hep devam edece¤ini düflünmüfller. Devaml› ayn› rolü oynuyorsun. Niye Y›lmaz Güney büyük, bunun fark›nda oldu¤u için. Yeflilçam oyuncular›na ac›m›yorum kusura bakmas›nlar. ‹çlerinde sevdiklerim var o ayr›. Uyanmalar› laz›md›. Hep ayn› fleyler oynayarak hayat› kazand›klar›na flükretmeliler. Bir sürü insan onlardan beter ac›lar çekerek daha sefil halde öldüler.J
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 43
sinema
“yasak bölge”nin sars›c› gerçekleri sevgi duman
“Yasak Bölge” (La Zona) ile, Latin Amerika'n›n kanayan yaralar› yoksulluk, fliddet ve devlet terörü üzerine odaklanm›fl filmlere bir yenisi daha eklendi bu y›l. Dünyan›n en yüksek suç oran›na sahip flehirlerinden Mexico City'de, bir duvarla ayr›lan yaflamlar bir gün bir kazan›n sonucunda kesifliyor… Ve suç, suçlu, kurban, adalet, s›n›f çat›flmas› gibi birçok kavram zihinlerde sahne sahne netleflmeye bafll›yor ve bu bir film de olsa insanlar› gerçek yaflam üzerinde düflünmeye yöneltiyor. Son derece çarp›c› bir biçimde hem de.
Epey sert bir film Yasak Bölge... Bunun yan›nda, izlemesi, yönetmenin belli olacak biçimde birçok fliddet sahnesinde oto-sansür uygulamas›na ra¤men, zor bir film... Bu zorluk, yaflamdaki s›n›flararas› çeliflkilerin art›k son derece keskin hale gelmesinden olsa gerek. Çünkü filmde belki bir Latin Amerika hikayesi izliyoruz ama Yasak Bölge baflar›l› bir biçimde bu öyküyü evrensel hale getiriyor. Öyle ya zenginler dünya üzerindeki bütün kapitalist ülkelerde var. Tabi bunun yan›nda yoksullar da... Bu zaten, eflyan›n tabiat› gere¤i böyle oluyor kapitalist ülkelerde. Çünkü oralarda s›-
n›flar var ve bir s›n›f di¤erlerini sömürerek zengin oluyor. Hemen evrensel olandan lokal olana geçelim ve Yasak Bölge’de yaflayan zenginlere, yani sömürücü tak›m›n›n gettosuna girelim. Yüksek duvarlarla çevreledikleri sitelerinde, sahte bir gerçekli¤i yaflayan La Zona sakinleri, duvar›n hemen d›fl›ndaki yoksul bölgeyle, baz›lar›n› hizmetlerinde kullanmak d›fl›nda, hiçbir iliflkiye girmiyorlar. Duvar›n d›fl›nda yaflayanlar insan da de¤il zaten onlar için. Bir gece f›rt›nada devrilen bir tabelan›n La Zona’n›n yüksek ve afl›lmaz görülen duvar›n› yerle bir etmesi sonucu; kendileri için o ana kadar bir hayal ülkesi olan La Zona’ya geçifl yapan üç yoksul genç, h›rs›zl›k sebebiyle girdikleri evde, ev sahibini öldürür. Tüm sokaklar› kameralarla izlenen ve kendi güvenlik teflkilat› ile korunan La Zona'da, böyle bir olay›n yaflanmas›, sakinlerinin duvar›n öte taraf›na duyduklar› nefreti daha da kabart›r. Hemen toplanan site yönetimi, suçlular›n yakalanmas› için harekete geçer. Olaylar üzerine La Zona'ya gelen polis teflkilat›yla iflbirli¤ine yanaflmaz. Üstelik La Zona'dakiler polisi rüflvetle devre d›fl› b›rakmaya bile soyunur. Çünkü site yönetimi için art›k orman kanunlar› geçerlidir. H›rs›zlardan hayatta kalmay› baflaran Miguel, site liderlerinden Daniel'in evinin bodrumuna saklan›yor. Daniel'in on alt› yafl›ndaki o¤lu Alejandro, bodruma indi¤i bir günde Miguel'i fark ediyor. ‹lk tepkisi
44 | TAVIR | TEMMUZ 2008
sinema
olumsuz olsa da, sonras›nda Miguel'e ac›yor. Aralar›nda yavafl geliflen bir arkadafll›k bafll›yor. Alejandro, Miguel'e bak›yor, karn›n› doyuruyor, k›yafet veriyor. Bu arkadafll›k evin bodrumunda devam ederken, kamera tekrar site sokaklar›na dönüyor ve zenginlerin, burjuvalar›n, sömürücü tak›m›n›n vesaire, ad›na ne derseniz deyin, bu asalak sürüsünün, o kültürlü, o ça¤dafl, o demokrat, o adil, o flefkatli, o yard›msever/insansever görünümleri alt›nda nas›l faflist/›rkç› birer katiller ordusunun var oldu¤una tan›k oluyoruz. Yönetmen Pla, buralar›, demin de dedi¤imiz gibi belli oranlarda oto-sansür de uygulasa, yine de oldukça sars›c› bir flekilde yans›t›yor perdeye… Art›k bir sürek av› bafllam›fl, herkes Miguel'in pefline düflmüfltür. Alejandro, Miguel'e yap›lacaklar› bildi¤inden, yakalanmamas› için çok dikkatli davran›r, elinden gelen her fleyi yapar. Alejandro’nun Miguel’e karfl› duydu¤u hislerin, önce ald›¤› burjuva kültürden kaynakl› nefretle s›n›rl›yken, içinde henüz yok olmam›fl insani de¤erlerin sonucu olarak, arkadafll›¤a, dostlu¤a kadar de¤iflkenlik göstermesine de, yönetmenin iyi niyetli yaklafl›mlar›ndan biri diyebiliriz çok rahatl›kla. Sorunlar›n böyle de çözülebilece¤ine dair, Uruguayl› yönetmen Rodrigo Pla’n›n bu yaklafl›m›, elbette ki s›n›fsal bak›fl aç›s›ndan uzak bir yaklafl›m. Peki, bir film, mutlaka ama mutlaka çözüm yollar›n› çok aç›k olarak göstermeli midir? Sinemasal aç›dan, belli bir estetik kayg› güdüldü¤ü, iflin kolay›na kaç›lmad›¤›, kör parma¤›m gözüne olmad›¤› sürece bir sak›ncas› yok elbette bunun. Ve yine elbette, sadece soru soran, cevab› izleyiciye b›rakan filmler de olacakt›r, buna da kimsenin itiraz› olamaz. Yasak Bölge, kendince bir çözüm yolu gösteriyor. O nedenle, bu “çözüm yolu”nu be¤enmeyenlerin de olabilece¤i, bu durumu elefltirebilece¤i de somut bir hak/bir gerçek olarak karfl›m›zda duruyor.
KÜNYE Tür : Dram Yönetmen : Rodrigo Plá Senaryo : Laura Santullo , Rodrigo Plá Yap›m : 2007, Meksika , 97 dk. Oyuncular: Daniel Giménez Cacho (Daniel) , Maribel Verdú (Mariana) , Alan Chávez (Miguel) , Daniel Tovar (Alejandro) , Carlos Bardem (Gerardo) , Marina de Tavira (Andrea) , Mario Zaragoza (Kumandan Rigoberto) , Andrés Montiel (Diego)
Her fleye ra¤men yine de filmin izlenmesini gerekli k›lan yan›, gettolar›nda, yoksullar›n al›nterini sömürerek semiren burjuvazinin s›n›f kininin varabilece¤i boyutu, insan› gerçekten sarsan sahnelerle aktarmas›… Filmin Meksika’da geçiyor oluflu, Pla’n›n iflini kolaylaflt›r›yor bir bak›ma. Çünkü Meksika’da burjuvazi ile yoksul halk aras›ndaki s›n›fsal çeliflkinin vard›¤› boyut, sadece ülkenin foto¤raf›n› çekmek isteyen filmlerin bile çok çarp›c› oluflunu beraberinde getirecektir. Oradaki yoksulluk, belki de sözlüklerde yer alan yoksulluk kavram› olarak en uçlarda yaflan›yor. Pla da bu uç çeliflkileri vermekte yetene¤ini konuflturmufl. Oyunculuklar›n ve senaryonun derinlikli olmamas› (Belki bu konuda derinli¤e ihtiyaç hakikaten yok!), Tanr›kent ve Özel Tim filmlerindeki gibi devletle ve devlet terörüyle çok u¤raflmamas›n› da Yasak Bölge’nin handikaplar› olarak sayabiliriz. Alfonso Cuaron, Alejandro Gonzalez ‹narritu ve Guillermo del Toro’dan sonra Meksika sinemas›n›n yetifltirdi¤i yeni ve de önemli yönetmenlerden olan Rodrigo Pla, her fleye ra¤men güçlü bir filme imza atm›fl. J
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 45
haberler
TAYAD fienli¤i yap›ld›
“‹flgal ‹stanbul’u May›s 2008” sergisi aç›ld› Ça¤dafl Hukukçular Derne¤i (ÇHD) ‹stanbul fiubesi Sanat Komisyonu ve foto¤raf sanatç›s› Özcan Yaman'›n haz›rlad›klar›, "‹flgal ‹stanbul’u May›s 2008" foto¤raf sergisi 28 Haziran günü aç›ld›.
TAYAD'›n bu y›l ikincisini düzenledi¤i “Haydi Kol Kola” isimli flenlik, Sar›yer Pir Sultan Abdal Kültür ve Dayan›flma Derne¤i Cemevi bahçesinde 15 Haziran akflam› yap›ld›. fienlik alan›na kurulan standlarda tutsaklar›n el ifli ürünleri, TAYAD'›n ç›karm›fl oldu¤u kitaplar, yay›nlar ve foto¤raf sergisinde ise TAYAD'›n mücadele tarihinden kareler vard›. Foto¤raf sergisinin hemen yan›nda ise demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde flehit düflenlere ithafen as›lan pankartta flu cümle yaz›l›yd›: "Kahramanlar Ölmez, Halk Yenilmez!" Etkinli¤e, TAYAD'›n dostlar› ayd›nlar da kat›lm›flt›. TAYAD'›n mücadelesinde onlar› yaln›z b›rakmayan dostlar› flair Ruhan Mavruk ve gazeteci-yazar Alper Turgut, Armutlu Cemevi bahçesinde konuklar›n sorular›n› cevaplayarak k›sa bir söylefli yapt›. TAYAD'l› Ailelerle dayan›flma amac›yla yap›lan flenlikte, etkinli¤in içeri¤ine iliflkin konuflmay› TAYAD Baflkan› Mehmet Güvel yapt›. Güvel, konuflmas›nda TAYAD ile dayan›flman›n ayn› zamanda tutsaklarla da dayan›flmak oldu¤una de¤indi ve TAYAD'›n mücadele tarihinden örnekler verdi. Sahneye daha sonra Ercan Ayd›n ç›kt›. Ayd›n’›n türkülerinden
46 | TAVIR |TEMMUZ 2008
sonra sahneyi Nurettin Güleç ald›. Nurettin Güleç alk›fllarla u¤urlan›rken ‹dil Tiyatro Atölyesi, Bilgesu Erenus'un yazm›fl oldu¤u "Onuncu Köyün Fidanlar›" isimli, Canan ve Zehra Kulaks›z kardefllerin hikayesini anlatan ve Ümit ‹lter fliirlerinden kolajlanan oyunu sahneye koydular. Canan ve Zehra kardefllerin son yolculuklar›na u¤urland›klar› Armutlu Cemevi bahçesini t›kl›m t›kl›m dolduranlar, sahnede anlat›lan hikayeyi adeta nefes almadan büyük bir dikkatle izlediler. Armutlu'nun ve TAYAD'›n onurlu tarihinde yerini alan Canan ve Zehra kardefllerin destans› direnifli sahnede hat›rlat›l›rken zaman zaman duygulu anlar yafland›. Armutlu halk› yak›ndan tan›d›¤› Kulaks›z kardefllerin an›s›na oyunu keserek "Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez" slogan› att›. Oyun dakikalarca ayakta alk›fllan›rken, oyuncular seyirciyi selamlad›ktan sonra baba Ahmet Kulaks›z'› sahneye davet etti. Ahmet Kulaks›z, k›zlar›ndan ve Armutlu'da o destan› yazan ölüm orucu flehitlerinden bahsetti. Hepsini sayg› ile selamlayarak sahneden ayr›ld›. Grup Yorum'un sahne almas›yla son bulan flenlikte halaylar çekildi, marfllar söylendi.J
Ravanda ‹fl Merkezi No: 35 Beyo¤lu adresindeki ÇHD ‹stanbul fiubesi binas›nda aç›k kalacak.J
Sergide 1 May›s'a, objektifleriyle tan›kl›k yapan 27 foto¤raf sanatç›s›, foto¤rafç› ve foto-muhabirlerinin foto¤raflar› yer al›yor. Sergi 12 Temmuz'a kadar Meflrutiyet Cad.
‹dil Kültür Merkezi’nden dönem sonu flenli¤i ‹dil Kültür Merkezi Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda dönem sonu etkinli¤i düzenledi. Y›l boyunca kültür merkezinde çal›flmalar yürüten ‹dil Çocuk Korosu, Grup Yorum Korosu, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve ba¤lama ekibi, çal›flmalar›ndan örnekler sundular.
yatro Atölyesi, Yazar Bilgesu Erenus’un yazd›¤›, ölüm orucunda hayat›n› kaybeden Canan ve Zehra Kulaks›z kardefllerin hayat›n› anlatan “Onuncu Köyün Fidanlar›” isimli oyun ile izleyenlerin karfl›s›na ç›kt›. Oyun büyük be¤eni toplad›.
‹dil Kültür Merkezi’nin yapt›¤› çal›flmalar›n amac›n› anlatan konuflman›n ard›ndan yar›nlar›m›z›n gelece¤i olan çocuklar›m›z, ‹dil Çocuk Korosu sahne ald› ilk olarak. ‹lgiyle izlenen çocuk korosu, seslendirdi¤i flark›lar›n ard›ndan alk›fllarla yerini ‹dil Tiyatro Atölyesine b›rakt›.‹dil Ti-
Tiyatronun ard›ndan ‹dil Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet yürüten ba¤lama kursu ö¤rencileri sahnedeki yerlerini ald›lar. Sevilen türküleri alk›fllar eflli¤inde çald›lar. Ba¤lama ekibinin ard›ndan etkinlik yine türkülerle devam etti. Sanatç› Atilla Meriç sevilen türkülerini seslendirerek geceye renk katt›. Atilla Meriç’in ard›ndan etkinlikte son olarak sahne Grup Yorum korosunun oldu. Uzun y›llard›r ‹dil Kültür Merkezi’nde çal›flmalar›na devam eden Grup Yorum Korosu, sevilen halk türküleri ve Yorum flark›lar›ndan haz›rlad›¤› repertuar ile etkinli¤e kat›lan konuklara coflkulu anlar yaflatt›lar. Etkinlik Grup Yorum Korosu’nun söyledi¤i türkülerin ard›ndan sona erdi.J
haberler
Kaz›m Koyuncu, ölümünün 3. y›l›nda an›ld› sebebiyle kaybettik. Kaz›m Koyuncu, ölümünün 3.y›l›nda ailesi ve sevenleri taraf›ndan memleketi Hopa’da bulunan mezar› bafl›nda an›ld›.
Patlamas›yla bir katliama sebep olan Çernobil’in ard›ndan yetiflen çocuklar›n ci¤erlerine yerleflti kanser. 2005 y›l›n›n 25 Haziran’›nda tüm bu adaletsizli¤e karfl› ses olmaya çal›flan bir sanatç›y›, Kaz›m Koyuncu’yu da kanser
Anmada bir konuflma yapan ve Kaz›m Koyuncu’nun Karadeniz Sahil Yolu’ndaki çevre katliamlar› baflta olmak üzere Çernobil’in etkilerine dikkat çekmek istedi¤ini ifade eden abisi Hüseyin Koyuncu, “Her alanda ve platformda bu toplumsal sorunlar› dile getirmeye çal›flt›. Sonuçta bu mücadeleyle anlatmaya çal›flt›¤› sonuçlardan biri olan kansere yenik düfltü. Kaz›m’› anmak, onun bu mücadelesini daha ilerilere, sonuç al›nacak noktalara tafl›makla anlam kazanacakt›r” diye konufltu.J
“Sivas Yand› 15 Y›l Oldu” adl› oyun Sultanbeyli’de 1993 y›l›nda Sivas’ta gerçeklefltirilen katliam, de¤iflik oyunlara konu oluyor. Sivas olaylar›n›n 15. y›l› dolay›s›yla Tiyatro Simurg da konuya iliflkin yeni “Sivas Yand› 15 Y›l Oldu” adl› bir oyun haz›rlam›fl bulunuyor. Katliamlardan ve ac›lardan yakas›n› kurtaramayan Sivas ve çevresinde yaflananlar› konufla, tart›fla, paylafla Sivas’a giden sanatç›lar› anlatan oyun, izleyiciyi dün ile bugün aras›nda bir yolculu¤a
ç›karmay› hedefliyor. Mehmet Esato¤lu’nun yaz›p yönetti¤i oyunun yard›mc› yönetmenli¤ini Timur Ölkebafl yap›yor. Aynur Diz, Bilgesu Ataman, Funda ‹slam, Ogün Seyrekel, Ergin Düzgün ve Göksel Keflen’in çeflitli rollerini paylaflt›¤› oyun, temmuz ay›nda perdelerini aç›yor. Sultanbeyli’de 6 Temmuz’da düzenlenecek Sivas anmas›nda sergilenecek oyun, temmuz ay› boyunca de¤iflik semtlerde düzenlenecek etkinliklere kat›lacak.J
GRUP YORUM g ü n c e 3 15 haziran 2008: Armutlu’da TAYAD’l› Ailelerin Pir Sultan Abdal Kültür Derne¤i Sar›yer fiubesi bahçesinde düzenledi-¤i “Haydi Kolkola” etkinli¤in-de yaklafl›k 600 kifliye seslen-di.
3 28 Haziran 2008: Anadolu
Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’’nin 1 May›s Mahalle-sinde “Yozlaflmaya, Y›k›mlara ve Yoksullu¤a Karfl› Gücümüz Birli¤imizdir” ad›yla düzenle-di¤i etkinlikte 800 kifliye ses-lendi.J
Devrimci ustalar; Naz›m Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal an›ld› ‹dil Kültür Merkezi 7 Haziran günü Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda "Ustalar›m›z› An›yoruz" ad›yla bir anma töreni düzenledi. Anma, devrimci flairlerden Naz›m Hikmet, Ahmed Arif ve yazar Orhan Kemal için yap›lan sayg› durufluyla bafllad›. Aç›l›fl konuflmas›nda, flairlerin fliirlerini halk için yazd›klar›, tutuklanmalara, bask›lara, sürgünlere ra¤men zalimin karfl›s›nda olduklar›, hayatlar›n› bu vatana, bu halka adam›fl olduklar› belirtildi. Sahneyi ilk olarak Ufuk Karakoç ald›. Karakoç, türküleriyle anmaya kat›l›rken Naz›mlar› halk sanatç›s› yapan en önemli özelliklerinden bahsetti ve onlar›n an›lar›na sayg› duyduklar›n› dile getirdi. fiair Ruhan Mavruk fliiriyle büyük ozanlar› selamlarken, Tiyatro Simurg ve Mehmet Esato¤lu da fliirleriyle devrimci sanatç›la-
r› selamlad›lar. Haz›rlanan sinevizyon gösteriminde sanatç›lar›n fliirleri eflli¤inde görüntüleri gösterildi. Grup Yorum Korosu, “Türküler Susmaz Halaylar Sürer” slogan› ve alk›fllarla sahnedeki yerini ald›. Ahmed Arif’in Adilofl Bebe ve Yorum’un sevilen türkülerini seslendiren koro elemanlar›, “Grup Yorum ö¤rencileri olarak Naz›m Hikmetler’i, Orhan Kemaller’i, Ahmed Arifler’i ve halk›n sanatç›lar›n› yaflatmaya devam edece¤iz” dediler. Anma, çekilen halaylarla sona erdi.J
TEMMUZ 2008 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Kardefl Türküler, 15'inci y›l›nda Kuruçeflme Arena'da bir konser verdi. Leman Sam, Neflet Ertafl ve bir çok sanatç›n›n konuk olarak sahne ald›¤› 15. y›l konserinde bar›fl ve kardefllik mesajlar› vermeye özen gösteren Kardefl Türküler, 15. y›ldönümlerini konseri izlemeye gelen 6 bin kifliyle birlikte kutlad›. Konserde ayr›ca grubun ve Türkiye'nin son dönemlerini anlatan bir sinevizyon gösterisi de yap›ld›. 3Orhan Kemal Kitaplar› ‹ngiltere’de yay›nland›. Orhan Kemal’in yar› otobiyografik teknikle kaleme ald›¤› dörtlemesinin ilk ikisini oluflturan “Baba Evi” ve “Avare Y›llar” adl› romanlar›, ‹ngiltere’de tek kitap halinde ‹ngilizce bas›larak yay›nland›. Tek kitap olarak kitapç› raflar›ndaki yerini alan Orhan Kemal’in iki ünlü eserinin tan›t›m›, Türkiye’nin Londra Büyükelçili¤i’nde Büyükelçi Yi¤it Alpogan’›n ev sahipli¤inde düzenlenen bir konferansla yap›ld›. Konferansta kitaplar›n tan›t›m›n› Orhan Kemal’in o¤lu Ifl›k Ö¤ütçü yapt›. 3Alt›n Koza ödülleri sahiplerini buldu.
Adana Büyükflehir Belediyesi’nin düzenledi¤i 15. Alt›n Koza Film Festivali’nde, ödüller sahiplerine verildi.
Türk-Ermeni iliflkilerinde çözüm olaca¤›na inand›¤› konular› ele ald›¤› ilk ve tek kitab› “‹ki Yak›n Halk ‹ki Uzak Komflu” ç›kt›.
Uzun Metrajl› Ulusal Film Yar›flmas›’nda “En ‹yi Film Ödülü” Özcan Alper’in yönetmenli¤ini yapt›¤› “Sonbahar” adl› filmin oldu. Festivalde “Made in Europe” filmi Büyük Jüri Y›lmaz Güney Özel Ödülü’nü al›rken, filmin yönetmeni ‹nan Temelkuran “En ‹yi Yönetmen”, filmde rol alan Teoman Kumbarac›bafl›, Murat Öncül, Ali Çelik, Murat Makç›, Murat K›l›ç, Ruhi Sar›, Mustafa K›rantepe, Hasan fiahintürk, Bar›fl Y›ld›z, Emin Gürsoy, ‹nan Temelkuran, Güven ‹nce, Kadir Çermik, Ali R›za Kubilay, Öner Erkan, A. Mümtaz Taylan, ‹nan Ulafl Torun ve Aykut Kayac›k “En ‹yi Erkek Oyuncu” ödülünü paylaflt›. “En ‹yi Kad›n Oyuncu Ödülü”nü ise “Ara” filmindeki rolüyle Selen Uçar ve “Gitmek” filmindeki rolüyle Ayça Damgac› paylaflt›.
Kitap, Uluslararas› Hrant Dink Vakf› taraf›ndan yay›mland› ve Tophane’deki Tütün Deposu’nda yap›lan toplant›yla tan›t›ld›. Toplant›da tonuflan Rakel Dink, ac›lar›n ortak oldu¤unu vurgulayarak “Ac›lar› anlamayanlara anlatmak için buraday›z” dedi. Eflinin hiçbir fleyi sormadan söylemedi¤ini vurgulayan Rakel Dink, “Adaletin ard›ndan gitmeliyiz. Eflimin kula¤› ç›nlas›n” diye konufltu. Kitap önümüzdeki günlerde Ermenice ve ‹ngilizce’ye de çevrilecek.
3Hrant Dink’in yaz›lar› bir kitapta topland›. Agos’un öldürülen genel yay›n yönetmeni Hrant Dink’in, Ermeni sorununa de¤indi¤i ve
3TÜYAP Kitap Fuar›’n›n Onur Yazar› ve Temas› Belli Oldu. “1968-40 Y›l Önce, 40 Y›l Sonra” temas›yla bu y›l kap›lar›n› 27. kez açacak olan ‹stanbul Kitap Fuar›'n›n ''Onur Yazar›'' Füruzan olarak belirlendi. 27. ‹stanbul Kitap Fuar›, TÜYAP ve Türkiye Yay›nc›lar Birli¤i taraf›ndan, 1-9 Kas›m 2008 tarihleri aras›nda düzenlenecek.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3deniz y›ld›z›
sezen aksu DMC
48 | TAVIR |TEMMUZ 2008
3bu dem ulafl özdemir KALAN
3k›z›l anka grup munzur ses plak
3izler ilda simonian KALAN