temmuz 2009
kültür sanat yaflam›nda
›ssn 1303-9113 •2009/6 • say› 87
2.25 TL(KDV’li)
yankee’leri dize getiren bir önder: agusto cesar sandino. camilo cienfuegos’a dair...
.ayd›nlar ve kavramlar .agusto boal ve ezilenlerin tiyatrosu
tavır a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. No:4-B Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49 e-posta: tavir2007@gmail.com Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05 Hesap no (TL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST. Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Bask› Ezgi Matbaa Sanayi C. Altay Sok. No:10 Çobançeflme /istanbul Tel: 0(212) 452 23 02
Kül ya¤murlar› ya¤›yor ülkemin üzerine 16 y›ld›r. Mad›mak’›n külleridir bunlar, 33 can›n külleri... Önümüzü göremeyecek kadar yo¤un, öfkemizi daim k›lacak denli hüzünlü... Ya¤ar ha ya¤ar 16 y›ld›r. Ya¤ar ha ya¤ar... Her temmuzun ikisinde, en yaral› yerimizden ac›r içimiz. ‹lenmenin yetmedi¤i malum. Hesab›n sorulaca¤› günü düfllemenin de... Hakk›, hukuku, adaleti hangi kap›larda arayaca¤›m›z da... Ezelden beridir, çekilen tüm ac›lar› “kader” diye sineye çekmenin ve onlar›n cezas›n› öte dünyalarda çekece¤ini umman›n, “ilahi adaletin” orada tecelli edece¤ine inanman›n da... Bir daha kül ya¤murlar›yla kararmas›n diye gö¤ümüz; gözümüzden sak›nd›¤›m›z canlar bir daha diri diri yanmas›n, katiller “Yak›n la yak›n!” höykürmesiyle onlar› yakmas›n diye... Bir daha üzerine onlarca isim yaz›l› flehitler an›t› dikmeyelim, bir daha mermerler üzerine adlar›m›z yaz›lmas›n diye... Yüzbinlerin yürüdü¤ü cenaze alaylar› bir daha kurulmas›n diye, unutmayal›m 2 temmuzlar›. Sak›n!... ‹nsan haf›zas›, bir bal›¤›nki gibi olmamal›. Bal›ktan fark› olmal› insan... Ne güne çarpar yoksa yürekler? Yürekler yoksa ne güne vurur? Nas›l silinir 33 can bir anda? Nas›l ç›kar zihinden o kadar can, say›l› gün içinde? Unutmak! ‹nsan›n en affedilmez suçudur art›k Mad›mak’tan sonra... Temmuz’a da, Sivas’a da ilenmeyece¤iz art›k. Ölümün en can yakan›n›n temmuzda olmas›, temmuzun suçu de¤il. Sivas, üzerinde bar›nacak katilleri kendisi seçmedi. Varsa bir parça k›zg›nl›¤›m›z onlara, hoflgörsünler... Katillere öfkemiz daimdir ama. Ve bir gram eksilmeyecek. Sivas’› tutuflturan kini biliyoruz. Yine Sivaslardan, Çorumlardan, Marafllardan, 19 Aral›klardan biliyoruz. Bu düflman› çok iyi tan›yor belleklerimiz. Analar›m›z› a¤latanlar›... Göz p›narlar›m›z kuruyal› 16 sene oldu. Art›k a¤lamak yaraflmaz zaten bize. Biz de¤il, art›k karanl›¤›n cellatlar› a¤las›n temmuzlarda. Emanet canlar›n diri diri yak›lmas› hesab›na, art›k hep onlar a¤las›n kör olas› temmuzlarda. 2’sinde de, 12’sinde de... Sivas’tan üç y›l sonra, yine bir temmuz ay›nda, yine yand› yüreklerimiz. Apolar›n, Haydarlar›n ö¤rencileri yine hapishanelerde yürüdüler ölümün üzeine, açl›¤›n onuruyula... 12 Can’dan biriydi ‹dil. Feda kufla¤›n›n kahraman› 12 Can’dan biri... ‹çerisiyle d›flar›s›yla yan›yor iflte yürekler. ‹dilimiz, Mitralyözümüz, yolunda yürüdü¤ümüz... Hiç ama hiç unutmayaca¤›m›z.... Bir sonraki say›m›zda görüflmek umuduyla... Dostlukla...
Yerel süreli yay›n tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
07/2009 6 9 13 16 17 20 24 28 30 34 37 38 42
46
ANI deniz korcan kemal özer’in ard›ndan YILDÖNÜMÜ mehmet esato¤lu as›m bezirci ile yana yana ÖYKÜ can y›ld›r›m ismail’in hayalleri ‹NCELEME mustafa karaa¤aç çivisi ç›km›fl kavramlar AYIN FOTO⁄RAFI FOSEM 2009 ‹ZLEN‹M p›nar do¤ru dost kardefl bir arada DENEME meltem ayd›n çocuk oyunca¤› deyip geçmeyin B‹YOGRAF‹ ümit zafer camilo cienfuegos’a dair fi‹‹R efe duyan engin çeber’in unutulacak ölümü B‹YOGRAF‹ ibrahim murato¤lu yankee’leri dize getiren bir önder: sandino T‹YATRO gülnaz b›çakç› agosto boal ve ezilenlerin tiyatrosu fi‹‹R kemal özer alk›fllarla yürümenin flark›s› RÖPORTAJ tav›r müzik dünyas›nda yeni bir isim: düflbaz S‹NEMA sevgi duman naif bir tutkunun ve umudun öyküsü: USTA eksik bir sistem elefltirisi: KÖRLÜK HABERLER
3 kemal özer’in ard›ndan 3
20 3 çocuk oyunca¤› deyip geçmeyin
24 camilo cienfuefos’a dair
3
30 3
3
kapak 3
yankee’leri dize getiren bir önder:sandino
izlenim
kemal özer’i u¤urlarken deniz korcan
Süslü püslü bir yaz› olmayacak bu. Bu yaz› fliirimizin bir ustas›na veda, sevenlerine teselli mektubudur. Yal›n olacak bu yaz›. Gönülden geçenler kadar yal›n ve gerçek olacak. 30 haziran günü telefonun di¤er ucundaki dostun sesi verdi Kemal Özer’in ölüm haberini. Ölüm dedik. Ölüm böyle yal›n bir fley. Ve bu yaz›n›n yal›n ve gerçek olaca¤›na dem vurduk bafltan. Ölüm haberini ald›k Kemal Özer’in ki ölüm gerçektir. 30 haziran günü fliir ve sosyalist dünya görüflü ile bezedi¤i ömrünü sonlayarak hayata veda ediyordu fliirimizin ustas›. Tav›r dergisi olarak kendisini kiflisel bak›mdan tan›mazd›k. Zaten bir flairi kiflisel olarak tan›mak olmazsa olmaz› de¤ildir hayat›n. Mesele gönül gözüyle tan›makt›r. fiair, okurun yüre¤ine gönül gözüyle girendir. Gönlümüze girendi Kemal Özer. Toplumcu gerçekçi fliirin aln›n›n ak›yd›. “Hani sosyalist ülke mi kalm›fl dünyada?” diyenlere, parmakla gösterilecek kadar gerçek bir “Küba” gibiydi! Hayat›n ve do¤an›n diyalekti¤i gere¤i elbette göçüp gidecekti bu dünyadan. Ancak bunu yürek anlamaz. Ölümün gerçekli¤i karfl›s›nda yürek laf dinlemez. Böyle bir yürek buruklu¤u yaflad›k ölüm haberini al›r almaz. Hay gidi hay... “fiiirimizin bafl› sa¤olsun.” diye bir iç geçirmek kald› geriye. Geçen sene flah damar›m›za zerkedilen bir mey gibiydi “temmuz için yaral› semah”, Döne döne, yana yana okuduk. Yang›n sadece Mad›mak ta de¤il içimizde yan›yordu hala. Ve flair kalbi belki sevecek, belki hissedecek, belki derde düflecek ne çok fley varken bir temmuz bafl›nda hayata veda ediyordu, geriye onurlu, bafl› dik dizeler b›rakarak.
Yan›m›za dizeleri al›p ard›ndan düfltük yola. Camiide selamlad›k ilkin. Cenaze namaz› k›l›nd›. Bir yandan da Kad›köy’de yana yana semaha duranlar›n an›lar› tazeleniyor, katillere duyulan öfke hayk›r›l›yordu. Bir yandan omuzlar›m›zda yüre¤i yang›n bir adam flair Kemal Özer ile a¤›r a¤›r yürüyorduk ebedi yolculu¤unda onu yaln›z b›rakmadan. Ç›k›n›m›zda dizeler vard›. Hangisini alsak bilemedik. Hepsi s›¤mad› yüre¤e. Bir ö¤üt fliiri tak›ld› kald› iflte bu cenaze töreninde bilincimize; “türkü silâh olmal› a¤z›nda silâh olmal› elinde bilgi yüre¤inde inanç silâh olmal› neresinde olursa olsun dünyan›n insandan esirgedikçe düflman savunmal›s›n yaflam›”
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 3
izlenim
Zaten fazla söze gerek var m›? Bu dizeler insana nas›l yaflanaca¤›n› anlat›yor. Genç bir devrimci elinde tuttu¤u k›rm›z› karanfili ozan›n mezar›n›n üzerine att› giderken. En son gönül gözünün gördü¤ü bu oldu. Usulca b›rakmad› öyle att› karanfili havadan. Dinamik, devrimci, umutlu genç adam. Ve arkas›n› dönüp gitti h›zl›ca. Yapacak iflleri oldu¤undan devrime dair... En son ayr›lan da oydu mezar›n bafl›ndan. Ve fliirin ustas› yatarken ebedi yata¤›nda huzurla, el alm›fl gibiydi genç devrimci fliirin ustas›ndan, hayata dair ne varsa. Güle güle fliirin usta kalemi, senin dizelerin elinde k›rm›z› karanfil tutan genç delikanl›n›n yüre¤ine umut tohumlar› ekmeye devam edecek. Ve senin de hayalin olan devrim, o k›rm›z› karanfil tutan gençlerin eseri olacakt›r. Buna bir kez daha inand›k. Rahat uyu. Devrimci selamlar›m›zla...
kendi dilinden yaflam öyküsü “1935 y›l›nda ‹stanbul’da do¤muflum. Annem (Kevser), bugün Bulgaristan s›n›rlar› içinde kalan topraklarda do¤up büyümüfl, ailesiyle birlikte ‹stanbul’a göç etmifl sonra. Babam (Mehmet) ise, yirminci yüzy›l›n ilk y›llar›nda Sivas’›n Karaözü köyünden asker olup baflkent ‹stanbul’a gelmifl, bir daha da baba oca¤›na dönmemifl bir baflka göçmen. ‹stanbul, ikisinin yaflam çizgilerinin kesiflti¤i ve benim yaflant›m›n odaklaflt›¤› yer oluyor. (…)
bafl›m›z› soktu¤umuz iki katl› bir ev. Çerkezköy’den ‹stanbul’a küçük bir göç yaflad›¤›m› bu arada belirtmeliyim. Evet, Aksaray’da bu küçük evde yirmi üç y›l geçiriyorum. ‹lkokulu 1942-47 aras›nda okudum. (…)
‹lk an›lar›mdan biri, sabah erkenden uyand›r›l›p Atatürk’ün bana gösterilifli oluyor. Üstü aç›k bir otomobil, günefl gözlü¤ü ve kasket. Trakya manevralar› için Atatürk’ün Çerkezköy’den geçti¤ini ve gördüklerimin düfl olmad›¤›n›, an›lar›mdaki görüntüyle tarih kitaplar›ndaki görüntünün örtüfltü¤ünü sonralar› biraz da flaflk›nl›kla ay›rt etmiflimdir. Üzerimde iz b›rakan ve kafam› u¤raflt›ran ilk tan›kl›k bu.
1948 ya da 1949 y›l›nda birdenbire karfl›laflt›¤›m bir öykü kitab› arac›l›¤›yla edebiyata yönelmifltim. Evimizdeki odalardan birinde pansiyon oturan bir ö¤renci tafl›nm›fl, annem arkas›ndan oday› süpürürken somyayla duvar aras›na düflmüfl bir kitap bulup bana vermiflti. Yazar› Sait Faik’ti ve ad› Lüzumsuz Adam‘d› bu kitab›n. Çocuk dergileri ve okul kitaplar›ndaki parçalar d›fl›nda ilk okudu¤um kitap bu oldu ve beni derinden etkiledi. Okuldaki yaz› ödevleri d›fl›nda yazd›¤›m ilk denemeler, o kitaptakilere benzetmeye çal›flt›¤›m öykülerdi. Bir süre sonra, daha kolay yaz›ld›¤›n› görerek fliir yazmaya bafllad›m. (…)
Çocuklu¤umda tan›kl›k etti¤im ikinci duygu, babam›n baflka çocuklar›n babas› gibi her akflam eve gelmemesi duygusudur. ‹fli gere¤i, iki gecesini d›flar›da, bir gecesini evde geçiren bir baba ve baflkalar›ndan ayr› olmak kayg›s›. Bir daha de¤iflmemek üzere dar gelirli yaftas› yap›flt›r›lan bir aile, nas›lsa sat›n al›n›p
‹stanbul Erkek Lisesi’nde beni sanata çeken ö¤retmenlerle karfl›laflt›m. Özellikle Salim R›za K›rkp›nar’›n bu konuda büyük etkisi oldu. Kendim gibi yazan, edebiyat heyecan› ve sevgisi tafl›yan arkadafllar edindim. Adnan Özyalç›ner, Konur Ertop, Ergin Günçe, Önay Sözer, Oktay Tuncer…
4 | TAVIR |TEMMUZ 2009
izlenim
Bu sürede okul içinde yo¤un bir sanat etkinli¤inin yan›s›ra d›flarda da, özellikle taflra dergilerinde fliirlerim yay›nlan›yordu. 1955 y›l›nda, liseyi bitirip Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölümü’ne girdim. (…) Liseden ve üniversiteden bu arkadafllarla birlikte a dergisi’ni kurduk 1956 y›l›nda. Bir yandan da yeni yeni yazarlarla, ozanlarla tan›fl›yor, çevremizi geniflletiyorduk. Cemal Süreya, Edip Cansever, As›m Bezirci, Sezai Karakoç, Memet Fuat, Yusuf At›lgan, Hüseyin Cöntürk vb. (…) Bir yandan üniversitede Tanp›nar’›n dersleri, bir yandan Pazar Postas› sanat ekinde Muzaffer Erdost’un ‹kinci Yeni ad›yla and›¤›, savunuculu¤unu yapt›¤› fliir hareketi, yeni bir fliir oluflturmamda etkili oldu. Özgün bir fliir dili yaratmak, y›k›lmaz bir fliir yap›s› kurmak, yazd›¤›m her fliirde bir mükemmellik gözetmek istiyor, ‹kinci Yeni’nin ça¤r›fl›mlara dayanan, dizeyi fliire birim yapan, anlam› rastlansala kadar indirgeyen at›l›m›ndan yararlan›yordum.(…) 1962’de fakülte arkadafl›mla evlendim. Yedek subay ö¤retmen olarak Amasya’n›n Destek köyü okulunda iki y›l çal›flt›m. Bir k›z›m dünyaya geldi. 1965-70 aras›nda kitapç›l›k yapmaya bafllad›m. fiiir ve sinema alan›nda 13 kitap ve 20 say›l›k fiiir Sanat› dergisini yay›nlad›m. 1963’ten 1970’e kadar olan yaflant›m için söylenecek ayr›nt› çok de¤il. Gazetedeki ifli sürdürme, kitapç›l›k, yay›nc›l›k gibi birkaç olgu… Bunun d›fl›nda, herkesi sürükleyen, giderek ilgilendiren ve ortak eden bir toplumsal kaynaflma, oluflma ve devinim söz konusu edilmeli. Öyle ki, kiflinin yaflant›s›yla toplumun yaflant›s› gittikçe birbirine yaklafl›yor, çak›fl›yor. Daha do¤rusu bunun böyle oldu¤unu h›zla ortaya koyan günler yaflan›yor. Saydaml›k art›yor, neyin ne oldu¤u ortaya ç›k›yor. Emek/Sermaye iliflkisi ve çeliflkisinde yerini almak da saydamlaflan konulardan. Yaln›zca ak›lc› bir yaklafl›m de¤ildir bu elbet. Etiyle kan›yla içinde olmak, kafayla gönülle özümlemek gibi çok daha derin, köklü, yaflam›n tümüne damgas›n› vuracak genifllikte bir eylemdir. Saydaml›k art›nca, kiflio¤lu kendi konumunu daha iyi kavr›yor. Yapt›¤› sanat›n ne oldu¤unu, nas›l olmas› gerekti¤ini de. “Sanata ilginin bafllang›ç nedenleri?” sorusuna flu karfl›l›¤› vermiflim 1972’de bir dergide: ‘Bilinçlenmeden önce her fleyi birbirinden ay›r›p tek bafl›na ele alabiliyor kiflio¤lu. Böyle olunca da sanat› türlü karfl›l›klarla alg›layabiliyor. Ülkemizde ve benim gibi içe kapan›k kiflilerde ço¤unluk bir yücelme gereksinimi, kendini bir fleyle özdefllefltirme, aflma arac› oluyor sanat. Kendini önce kendisine, sonra çevresine, giderek topluma kabul ettirme olana¤›yla bir tutuluyor. Bu yolda haz›rlanm›fl k›l›flar dergilerden, kitaplardan, k›saca sanat e¤itimimizden geçerek bize gelip yetene¤imize göre yap›tlar›m›zda gerekli uzant›lar› sa¤l›yor. K›l›flar, yani önceden kotar›lan avuntular o kadar iyi düzenlenmifl, öyle iyi besleniyor ki, köklü bir bilinçlenme olmadan bunlar› aflmak, bir bak›ma sanata yeniden bafllamak olanakl› de¤il.’
1960’tan önce a dergisi’ni ç›karm›flt›k, sonradan flu ya da bu oranda dünyaya bak›fllar› de¤iflmifl eski arkadafllarla Yeni a Dergisi’ni yay›nlamaya bafllad›k 1972 Nisan›nda. Gerek bu dergide, gerekse daha sonra, yaflama bir bütün olarak bakma, onu bir bütün olarak kavrama, fliiri yaflam›n hizmetine koflma gere¤iyle ve bilinciyle yazmay› sürdürdüm. 1973, 1974 ve 1975 y›llar›nda üç fliir kitab›, bir de Nasrettin Hoca öykülerini fliirlefltiren yap›t›m› yay›nlad›m. Bundan sonras› için fliirin yan›s›ra incelemeler, araflt›rmalar yapmak gibi, çocuklar için kitaplar yazmak gibi tasar›lar›m da var.” Kemal Özer’in kendi dilinden anlat›m› 1976’da bitiyor. Ve sonras›nda yaflanm›fl tam 33 y›ll›k bir ömrü daha var ozan›n. Bu ömrün içinde 12 Eylül’e tan›kl›k var örne¤in. Ve tabi fliirlerle cuntaya karfl› direnifl. 1983’te üstlendi¤i Varl›k Dergisi’nin yönetmenli¤ini 1990’a kadar sürdürmesi var sonra. Ve 1999 – 2000 y›llar› aras›nda Türkiye Yazarlar Sendikas›’n›n ikinci baflkanl›¤›... 1989’da Yordam Yay›nevi’ni kurup kitapç›l›¤a devam etmesi… Sonra… Ne söylenebilir ki ömrü boyunca üreten, ömrü boyunca hakl›n›n ve mazlumun yan›nda olan, ömrü boyunca sosyalizm düflünü zihninden hiç ç›karmayan ve ömrü boyunca hep güzel fliirlerin ozan› olmufl bir de¤er için ne söylenebilir ki? fiiirin de, hepimizin de bafl› sa¤olsun. Unutulmas›na izin vermeyece¤iz. Bu kalemlerin kolay yetiflmedi¤ini biliyoruz çünkü… J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 5
deneme
as›m bezirci ile yana yana mehmet esato¤lu
“Gülmek bir erdemse gülerdi As›m Gülmek için de¤il Papatyalar açarcas›na O Erzincanl› yüzünde Çal›flman›n flavk›yla ›fl›rd› gözleri Bugün tek bafl›na da olsa Yar›n el ele Garip bir kufltu As›m Zümrüdüanka Küllerini seveyim Öpe savura” Sivas’ta As›m Bezirci'nin yand›¤› günlerde, arkadafl› ozan Can Yücel onun için yukar›daki dizeleri kaleme al›yordu. 1993 Temmuzu’ndan az önce yurt d›fl›nda Naz›m Hikmet için düzenlenen etkinliklerde omuz omuza konuflmalar yapm›fllard›. Berlin'de, Londra'da, Paris'te... O günlerde bir yanda ülke çap›nda katliamlar düzenleyen, öte yanda demokratikleflme gösterileri yapan iktidar, bir anda Naz›m Hikmet'e yöneldi. Can Yücel'in deyimiyle ozana “post-mortem (ölüm sonras›)” bir sald›r› bafllatt›. Naz›m'› politik kimli¤inden soyundurup, salt fliir yazan bir kifliye dönüfltürmeye kalkan bu operasyona, As›m Bezirci ve Can Yücel karfl› ç›kt›. Ülkede ve yurt d›fl›nda paneller düzenleyerek bu oyunun iç yüzünü a盤a ç›karan konuflmalar yapt›lar. Toplant›lar›n bitiminde As›m Bezirci ülkeye döndü. Can Yücel ise yurt d›fl›nda kald›. Can Baba o günlerde yazaca¤› bir yaz› üze-
6 | TAVIR | TEMMUZ 2009
rine araflt›rma için Almanya'da kollar›n› s›varken, As›m Bey de Sivas’a gitmek üzere yollara düfltü ve 1 Temmuz'da Sivas’ta 70 kitap yazm›fl bir yazar ve araflt›rmac› olarak son konuflmas›n› yapt›: “ (…) Bask›ya, sömürüye, haks›zl›¤a, zulme, iflkenceye karfl› ç›kmak; halk›n esenli¤ini, mutlulu¤unu bar›fl içinde yaflamas›n› istemek, Pir Sultan’›n oldu¤u gibi, sosyalistlerin de özlemidir. Vahfli kapitalizmin sald›¤› kan› görüyoruz. Bize Yeni Dünya Düzeni dedikleri, bu kan gövdeyi götüren için mi bekliyoruz? fiunu diyorum kapitalizm ve sömürü var oldukça, zulüm ve sömürü var oldukça sosyalizm önümüzde tek seçenek, tek umut olarak kalacakt›r. Vahfli kapitalizme karfl› bizim ve insanl›¤›n baflka umudu yoktur.” Öfkeliydi As›m Bezirci. Gençlik y›llar›na denk gelen “so¤uk savafl” y›llar› boyunca dünyadaki çat›flma ve savafllar›n kayna¤› olarak sosyalist sistemin varl›¤› gösteriliyordu. 1991’de sosyalist sistemin da¤›ld›¤› günlerde Irak, Balkanlar ve Kafkasya'da ABD'nin planlad›¤› savafllar bafllay›p oluk oluk kan ak›nca o da bu 50 y›ll›k yalan› her konuflmas›nda teflhir etti. Bezirci için “kavgac›yd›”, “araflt›rmac›yd›”, “çal›flkand›” diyorlard›. “Sosyalist Kar›nca” diye de bir lakab› vard›. Neler yapard› As›m Bey? Yaflam›n ta kendisindeydi akl› fikri. Yaflam›n insana ac› veren, onu bask› alt›nda tutan iflleyiflinin de¤ifltirilmesinden yanayd›. Ülkede olup biteni, devletin resmi tarihi
kendince yaz›p çiziyordu. Yaz›l› ve görsel bas›n›n da yaz›p çizip gösterdi¤i bir ülke gerçekli¤i vard›. Peki, tüm gerçeklik bunlardan m› ibaretti? Bir de sanat›n ve muhalif politikan›n göstermeye çal›flt›¤› bir gerçek vard›. ‹nsan›n yaflad›¤› “büyük macera”y› bir baflka aç›dan anlatan... Yaz›l›p çizilenler ne resmi tarihin, ne de yaz›l› ve görsel bas›n›n anlatt›klar›na benziyordu. ‹flte As›m Bezirci, kültür-sanat alan›nda ortaya ç›kan bu ürünlerin peflindeydi. Bunlar› ülke kültür-sanat›n›n bir zenginli¤i olarak gören Bezirci, bu zenginliklerin kaybolmamas› ve gelece¤e iletilmesi yolunda büyük bir çabaya giriflti. Bir yandan ürünleri toparl›yor, öte yandan da onlar› var eden sanatç›lar›n serüvenini izliyor ve belgeliyordu. Edebiyat alan›nda ciddi bir biçimde üreten her sanatç›n›n As›m Bey’de bir dosyas› vard›. Bu dosyada ürünler, sanatç› hakk›nda bilgiler ve onun üretimi hakk›nda yaz›lanlar yer al›yordu. Kimi zaman evine ziyarete giden yak›n dostu sanatç›lar, kendi dosyalar›n› aç›p bakt›klar›nda haklar›nda yaz›lm›fl ve kendilerinin görmedi¤i bir dolu yaz›y› orada bulup flafl›r›yorlard›. Bezirci'nin yapt›¤› çok önemliydi. Adeta ülkenin edebi geçmiflini koruma alt›na alm›flt›. Dergi, kitap, gazete sayfalar› aras›nda kaybolacak edebi de¤erleri topluyordu. Kaybolmalar›na izin vermiyordu. Kim bilir nice yazar ve flair onun bu çabas› sayesinde
deneme
“yok”lar aras›na at›lmaktan kurtuldu. As›m Bey'in bu çabas› basit bir koleksiyoner giriflimi de¤ildi. O, toplad›¤› yap›tlar› bir yandan da inceler, onlar hakk›nda yaz›lar üretirdi. Bu yaz›larda hem bir inceleme, hem de onun verdi¤i kavgadan izler vard›. O do¤ru belledi¤i estetik çizginin taraf›n› tutard›. Bir yandan savundu¤u çizginin neden do¤ru oldu¤unu ve ifllevini ortaya koyarken, öte yandan da karfl› durdu¤u estetik yaklafl›mlarla hesaplafl›rd›. Onun kavgas› sadece edebiyat dergileriyle s›n›rl› de¤ildi. Politik dergilerde, üretti¤i e¤itime yard›mc› yay›nlarda, yazd›¤› yaz›larda, kat›ld›¤› kültür-sanat toplant›lar›nda, çeflitli türden davetlerde; yani her alanda onu kavga ederken görmek mümkündü. Yak›n dostlar› onun kimi zaman sanatsal bir tart›flma s›ras›nda öfkelenerek masa üstüne ç›kt›¤›n›, ya da öfkeden hüngür hüngür a¤lad›¤›n› anlat›rlar. 40'l› y›llarda Naz›m Hikmetlerin, R›fat Ilgazlar›n hapislere t›k›ld›¤›, Sabahattin Ali'nin alçakça bir cinayete kurban gitti¤i, devletin resmi çat›s› alt›nda faflist bir ideoloji ve sanatsal esteti¤in beslendi¤i ve gelifltirildi¤i bir dönemde Bezirci; bu alçakl›¤a karfl› savafl açt›. “Vatan-millet” edebiyat› alt›nda nas›l kafatasç› bir ›rkç›l›k söyleminin gelifltirildi¤ine dikkati çeken Bezirci, sistem karfl›t› sanata ve sanatç›ya yap›lanlar› teflhir etti. ‹kinci Paylafl›m Savafl› bitiminde Alman faflizmi ve onun ›rkç› ideolojisi yenilgiye u¤rad›. Dünyan›n alt›da birinde sosyalist bir sistem kuruldu. Sosyalizmin dünya çap›nda geliflmesi, ABD emperyalizmini telaflland›rd›. Bunun üzerine dünya çap›nda “so¤uk savafl” ad› alt›nda sosyalizme karfl› sald›r› kampanyas› bafllat›ld›. ABD emperyalizminin uflakl›¤›na soyunan ülkedeki iktidar sahipleri de ayn› politikalar› ülke çap›nda yürürlü¤e koydular. Sanat alan›na yo¤un sald›r›lar bafllad›. Bu sald›r›lar sanat çevrelerinde de çeflitli biçimlerde etkisini göstermekte gecikmedi. Toplumcu sanatç›lar hapis cezalar› ve katliamlarla bo¤uflurken önde gelen kimi sanat
insanlar› toplumdan ve yaflad›klar› gerçeklikten kopmaya bafllad›lar. Bireysel, kendi dertleri içinde bo¤ulan, çözümsüz ve karamsar sanatsal ürünler ortal›¤› kaplamaya bafllad›. Kimi sanatç›lar bu yolu bilinçli bir kaç›fl yolu olarak seçerken, kimileri de fark›nda olmadan bu yönde ürünler vermeye koyuldular.
bu kap›flman›n sonunda gerçekçi yap›tlar ortaya koymak durumunda kald›lar.
As›m Bezirci, “‹kinci Yeni” denen bu kaç›fl yolunu gerek dünyaya bak›fl aç›s›ndan gerekse estetik aç›dan teflhir eden yaz›lar yazd›. Kat›ld›¤› toplant›larda bu çizgiyi savunanlar› köfleye s›k›flt›rd›. O çizgiye saplan›p kalm›fl sanatç›lar› oradan koparmak için büyük bir kavga yürüttü. Kimilerini toplumcu saflara kazand›rd›. Kimileri ise
Efliyle yeni evlendi¤i günlerde bir gün d›flar› ç›karken onun bir fley isteyip istemedi¤ini sormufl. Efli de s›radan bir ev kad›n› oldu¤undan, ondan o günlerin bir magazin dergisini istemifl. As›m Bey onun bu iste¤ine bozulmufl ama hiç belli etmemifl. Aylarca ona o dergiyi al›p getirmifl. ‹ki y›l sonra efli de okuyup, düflünüp, ayd›nlan›nca bir gün
Bezirci, kavgada bir kifliyi bile sömürücülerin saf›na kapt›rmama perspektifi ile dövüflürdü. Çevresindekiler onun bu büyük sabr›n› hayranl›kla izlerdi. Ayn› tutumu onun özel yaflam›nda da görmek mümkündü.
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 7
deneme
¤›tlarla okunan Naz›m Hikmet fliirlerinin meydanlarda yeni kuflak gençlik taraf›ndan hayk›r›lmas› onu coflkuland›r›yordu. Keza 70'lerde birlikte hareket etti¤i politik çevrelerin pasifli¤i ve uzlaflmac›l›¤›na da ayn› ölçüde öfkeleniyordu. 80'li y›llarda Bar›fl Derne¤i Davas›'nda yarg›land›. 12 Eylül günlerinde kültür-sanat ortam›n›n para babalar› taraf›ndan ya¤malanmas›na ve yozlaflt›r›lmas›na karfl› yaz›lar yazd›. 1987’de yeniden hareketlenen iflçi eylemlili¤i ile yeni bir aray›fla geçti. Yeni ç›kan muhalif kültür-sanat dergilerinde yaz›lar yazd›. 90'l› y›llar bekledi¤i gibi olmad›. ABD emperyalizminin Ortado¤u'yu kana bulama planlar› ülkemizde de yank›lar›n› bulmaya bafllad›. 1991’de sosyalist ülkelerdeki yönetimlerin bir bir devrilifli ile kimi ayd›n-sanatç›, emperyalizmin önünde iki büklüm olurken, o dimdik durdu. O günlerde yükselen devlet terörü U¤ur Mumcu'dan Muammer Aksoy'a bir dolu ayd›n› yok ederken 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Mad›mak yang›n›nda o da 33 ayd›n ve sanatç›yla birlikte yaflam›n› yitirdi. Mad›mak çevresinde karanl›k güçler toplan›rken korkup geri ad›m atmak isteyenlere karfl› “Hay›r flenli¤i sak›n iptal etmeyelim!” diyerek karfl› duruflu, gençlerin yan› bafl›nda barikatta yer al›fl› hala belleklerde yerini koruyor. As›m Bezirci'nin yaflam›na bakt›¤›m›zda onun gibi kültür-sanat alan›na sahip ç›kmal›, onun gibi savunulan çizgide sa¤lam durulmal›, onun gibi sonuna dek geri ad›m at›lmamal› demek geliyor insan›n içinden. Çevresinde gördü¤ü politik örgütlenmeler, ülkede iktidar› ele geçirme perspektifi ile yap›lanmad›klar› için kimi alanlar› “dövüflmeye de¤er”, kimi alanlar› ise “dövüflmeye de¤mez” görüyorlard›. Bezirci ise bofl b›rak›lan her alan›n sömürücülere terk edilmifl, dövüflmeden yenilginin kabul edildi¤i bir alan oldu¤unu söylüyor ve her alanda döBezirci bir yanda sanat alan›nda toplumcu vüflmenin gereklili¤ine dikkati çekiyordu. bir perspektifle kavgas›n› sürdürürken, öte 60'l› y›llar›n ortas›nda dünyada ve ülkede yanda politik alanda kimi zaman tek bafl›- yükselen politik mücadeleyi heyecanla izledi. Bir zamanlar gizlice elden ele geçen kânal›klar yaflamak zorunda kald›. “As›m bana o dergiden art›k alma!” demifl. Daha sonra aralar›nda bu konuyu konuflurken efli sitem etmifl, “Neden bile bile o dergiyi al›p getiriyordun?” diye sormufl. Bezirci, “Sen kendi bilincinle reddetmedikçe, benim o dergiyi al›p almamam›n ne önemi var?” diye yan›tlam›fl.
8 | TAVIR | TEMMUZ 2009
As›m Bezirci'yi yeni yitirdi¤imiz günlerde yurtd›fl›ndan dönen Can Yücel'le karfl›laflt›¤›m›zda bana flunlar› söyledi: “Biz As›m'la yurtiçinde, yurtd›fl›nda o panelden bu panele Napolyon ordusundan daha h›zl› koflarken ben yorulurdum. ‘Yoruldum be As›m!’ diye yak›n›rd›m. As›m ise bana ‘Bunlar mutlu yorgunluklard›r Can!’ diye yan›t verirdi. Ben öyle san›yorum ki o Mad›mak yang›n›nda yanarken de bunu bir mutlu yorgunluk olarak kabul etmifltir.”J
öykü
ismail’in hayalleri can y›ld›r›m
Öyle hayaller vard›r ki, insan›n ayaklar›n› yerden keser. Hayallerin verdi¤i hafiflikle ad›mlar› yere de¤meyen kifli havalarda gezer. Bu, bafllang›çta kula¤a hofl geliyor de¤il mi? Oysa pek öyle de¤ildir… Evet, hayal kurabilmek önemlidir. Hayal kuramayan insan hiçbir fley yaratamaz. Ancak hayal kurmakla, hayal aleminde yaflamak aras›nda kocaman fark vard›r. Hayalleri a¤›r bir yük gibi omuzlar›na binmeli insan›n. Öyle oldu¤unda kifli o düfllerin a¤›rl›¤›yla ayaklar›n› yere daha sa¤lam basar. Ve her türlü darbenin, zorlu¤un karfl›nda dayanma gücü bulur kendinde. Fidel Castro’nun bir röportaj›nda okumufltum; “Bafllang›çta bizler yaln›zca iyi bir düflçüydük” diyordu. Onlar›nki de böyle hayallerdi kuflkusuz…
güne kadar bir kez olsun dönüp bakmam›flt›m bu kepenklerin, kirli camlar›n ard›nda ne var diye… Zaten böyle can› s›kk›n halde dolafl›yor, meflgul olacak bir fleyler ar›yor olmasayd›m yine dönüp bakmazd›m, fark etmezdim…
Bafl›mdan geçen ve flimdi anlataca¤›m hikaye de yine hayallerimize dairdir…
Bafl›m› cama yaslay›p içeriye göz gezdirdim. 18-19 yafllar›nda genç bir çocuk, ayaklar› yukar› gelecek biçimde masalar›n üzerine dizilmifl sandalyeleri tek tek indirip düzenlice yerlefltiriyordu. O an nereden esti bilmiyorum dedim ya, bir meflgale ar›yordum, içeri girmeye karar verdim… Ben ittirince g›c›rt›yla aç›ld› kap›. Sesi duyan kahveci çocuk bafl›n› kald›r›p kap›ya do¤ru bak›nca, beni gördü. Bir fley söyler, en az›ndan yer gösterir diye bekledim ama öyle yapmad›; bafl›yla belli belirsiz bir selam verdi ve iflini yapmaya devam etti…
Y›llard›r yaz-k›fl fark etmez her sabah erkenden uyan›r›m. Güneflin ilk ›fl›klar› yaln›zca do¤an günü ayd›nlatmakla kalmaz, kirpiklerimin aras›ndan s›z›p, ta içimi, ruhumu ayd›nlat›r. Hele ki flu bahar günlerinde sabah›n taze esintisi karfl› tepelerde çiçeklerin kokular›n› baflucuma kadar tafl›r, adlar›n› dahi bilmedi¤im türküler, kufllar›n selamlar› evin içinde yank›lan›rken, yatakta geçen her saniyeyi haram sayar›m kendime…
Onun bu ald›r›fls›zl›¤›n› pek garipsemedim. ‹çeriye do¤ru birkaç ad›m yürüyüp sandalyesi indirilmifl olan masalardan birine oturdum. Ve oradan kahveci çocu¤u izlemeye bafllad›m… Çok acele etmeden, a¤›r a¤›r indiriyordu sandalyeleri. Yapt›¤› iflle bütünleflmifl, benim onu izledi¤imi fark etmiyordu bile. Ediyorsa da çok umurunda olmam›flt›… Ki, iflini bitirip oca¤a do¤ru yürürken bile dönüp bakmad› bana…
Bu erkencili¤im esasen bir ifl sahibi oldu¤um, yani çal›flt›¤›m günlerin yadigar›. ‹flten at›ld›ktan sonra da böyle erken kalkmaya devam ettim. Ki y›llar›n al›flkanl›klar› öyle bir ç›rp›da söküp at›lm›yor… Ve sabahlar›, gökyüzü masmavi gö¤sünü aç›p da flehre, bahara en has güzel günlerini sunarken evde dört duvar aras›nda oturulmuyor. Daha sabah›n ilk saatlerinde duvarlar üstüme gelir gibi oluyor. Hemen sokaklara at›yorum kendimi erkenden. Bu saatlerde okuluna koflan ö¤renciler, gözlerinden uyku akarak yürüyen iflçiler, otobüse yetiflmek için koflturanlar dolduruyor kald›r›mlar›. Onlar›n aras›na kar›fl›yorum… Ve sonra ö¤renciler okullar›na, iflçiler iflyerlerine çekiliyorlar. Mesai bafll›yor, ders zili çal›yor… Otobüsler dolu kalk›p bofl dönüyor. Tenhalafl›yor sokaklar, sessizlefliyor. Dönüp bak›yorum ki bir ben kalm›fl›m…
Az sonra elinde bir bardak çayla ç›k›p geldi ocaktan. Barda¤› önüme b›rak›rken ilk defa göz göze geldik. Ben yine bir fley sorar, bir laf açar ve belki sandalyeyi çekip yan›ma oturur diye bekledim ama o kuru bir afiyet olsun dedi ve dönüp yürüdü… Karfl›mda, hemen kap›n›n yan›ndaki masaya oturmufltu. fiimdi ben onu seyrederken o da camdan d›flar›y› seyrediyordu. O gün anlam›n› çözemedi¤im bir gariplik sezinledim çocukta…
‹flte yine böyle herkesin ifline gücüne çekildi¤i, ›ss›z sokaklarda bir bafl›ma kald›¤›m bir sabah, mahalle ç›k›fl›ndaki kahvehaneyi keflfettim. Y›llard›r buran›n önünden gelip geçiyor olmama ra¤men, o
‹flte o günden sonra sabahlar› o kahveye gitmeyi al›flkanl›k edindim. Birkaç gidiflin ard›ndan kahveci çocukla, ahbap de¤ilse de tan›fl olmufltuk. Hiç öyle oturup uzun uzad›ya sohbet etmedik. Ben
Bir süre daha oturup acele etmeden çay›m› içtim. Neden sonra kalkt›m, cebimdeki bozuk paralar› bofl barda¤›n yan›na b›rakt›m ve yine geldi¤im gibi sessiz sedas›z ç›kt›m kahvehaneden. Ç›karken bafl›m› hafiften e¤erek selam verdim; o da ayn› flekilde karfl›l›k verdi…
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 9
öykü
bazen onu konuflturabilmek için bir fleyler soruyordum, o da olursa, genelde tek kelimeden ibaret cevaplar veriyordu. Ne kadar u¤raflt›ysam, daha ileri tafl›yamad›m aram›zdaki sohbeti… Ad›n›n ‹smail oldu¤unu, kahvehaneyi her sabah onun aç›p, akflam sekiz-dokuz gibi paydos etti¤ini güç bela ö¤renebilmifltim…
geçti sanki, ‹smail’in yafllar›nda. K›z›n yüzünü pek seçemedim ama yüzü as›kt› galiba.
Benim için her sabah bir öncekinin ayn›s›yd› neredeyse. ‹smail için de öyle. Ben kahvehaneden içeri girdi¤imde ‹smail sandalyeleri indirir oluyordu… Karfl›l›kl› bir bafl selam›n›n ard›ndan ben geçip bir -hep ayn›- masaya oturuyordum. ‹smail o saate kadar oca¤›n alt›n› yakm›fl, çay› demlemifl oluyordu. Yan›mda getirdi¤im gazetenin sar› sayfalar›n› okur gibi yaparken o iflini bitirir, ard›ndan çay›m› getirir masaya b›rak›r ve kap›n›n yan›ndaki -hep ayn›- masaya d›flar›y› seyrederdi. Gazeteleri okumaz, okur gibi yapard›m. Çünkü gözümü ‹smail’in üzerinden alamazd›m. Bir ifl bulma hevesiyle önümdeki gazetenin ilanlar›na dalm›fl olsam da, nas›l oluyorsa oluyor ve gözüm birden ona kay›yordu. Onu izlemek
Gözünde yafl var gibiydi. A¤l›yordu belki… Bir de arkas›ndan savrulan saçlar› kalm›fl akl›mda. Dedim ya; ben yaln›zca görür gibi oldum, birkaç saniyelik bir fleydi zaten… garip bir keyif, heyecan veriyordu bana. Çal›fl›rken, otururken, yürürken öyle bir hali vard› ki, sanki o buralara ait de¤il, bambaflka bir dünyaya, bambaflka bir zamana aitti… Ona bakarken ayaklar›n›n ye-
re basmad›¤›n› görür gibi oluyor, flafl›r›yordum. Neden sonra yüzüne do¤rultuyordum bak›fllar›m› ve onun o an orada olmad›¤›na, bambaflka diyarlarda dolaflt›¤›na emin oluyordum. Bu andan bafllayarak, onun içinde gezindi¤i dünyay› keflfetme iste¤iyle dolup tafl›yordu içim… Bir sabah yine erkenden yerimi alm›fl, hayretle onun sandalyeleri indiriflini seyrediyordum. Birden durdu b›rakt›, sandalyeleri indirmeyi. H›zla cam›n önüne yürüdü. O s›ra kahvenin önünden bir k›z
10 | TAVIR |TEMMUZ 2009
Sandalyeyi çekip o her zamanki yerine oturdu ‹smail. Camdan d›flar› bak›yordu… Bir sevdi¤i vard› ismail’in. K›z da onu seviyordu. ‹smail’in yüzüne bakarken gözlerinin içi ›fl›ldard› ve o an, ‹smail’in yüre¤i yerinden oynard›… Bu k›z›n bafl›nda bir belal›s› vard›; musallat olmufl, b›rakm›yordu yakas›n›. K›z ne yapt›ysa kurtulamad› bu beladan. En son çare, geldi ‹smail’e anlatt›. Gözyafllar› sel olmufl ak›yordu. ‹smail onun bafl›n› gö¤süne yaslad› ve saçlar›n› okflad› sevdi¤inin… ‹smail’in sevmesi bir baflkayd›. Sevdice¤i için yapamayaca¤› fley yoktu. Ve sevdi¤i k›z için mapuslara düflerdi ‹smail… Sevdi¤i yaln›z b›rakmazd› onu; nereye gitse peflinden gelir, tel örgünün, cam›n ard›ndan gözleriyle gülerdi yine ‹smail’e… ‹smail’in kalbi gümbür gümbür atard›… Ve kap› o bilindik g›c›rt›s›yla aç›ld› birden. ‹smail irkilerek s›çrad›. Ayn› anda ben de sars›l›p kendime geldim. Yafll›ca, esmer bir adam girdi içeri. Kap›dan ad›m›n› atar atmaz ‹smail’le göz göze geldiler. O an ‹smail’in bak›fllar› bu zamanda, bu yerdeydi… Yafll› adam gözlerini h›zla kahvenin içinde gezdirdi. An be an yüz hatlar› sinirle geriliyordu. Yeniden ‹smail’e dönüp ba¤›rmaya bafllad›: “Lan o¤lum, yine mi oturdun hayal kuruyorsun? Ne sandalyeleri indirmiflsin, ne çay› demlemiflsin… Nedir o¤lum benim senden çekti¤im” Adam›n buran›n sahibi oldu¤unu hemen anlad›m. Söylene söylene
öykü
sandalyeleri indirmeye koyuldu¤unda da ‹smail’e demedi¤ini b›rakm›yor, kovmaktan bahsediyordu zaten.
biraz da bu yüzdendi. O an, ertesi gün izin alarak ifle biraz geç gitmeye, sabah ‹smail’in yan›na u¤ramaya karar verdim…
Ben de ancak bu s›ra fark›nda oldum geçen zaman›n kalkarken her zamanki al›flkanl›kla elimi cebime götürdüm ama masada kenar›na bozuk para b›rakaca¤›m bofl çay barda¤› yoktu bu sabah…
Sabah yine erkenden kalk›p ifle gider gibi ç›kt›m evden. Yol boyunca kahveye tak›ld›¤›m, ‹smail’i merak ve hayretle izledi¤im o günleri an›msay›p gülümsedim. fiimdi yine ayn› saatte girecektim kahveden içeri. Ve ‹smail sandalyeleri indirirken bulacakt›m. Sonra geçip o eski yerime oturacakt›m. ‹smail çay getirecekti. Belki birkaç laf edecektik…
Kahveden ç›kt›¤›mda yüzüm gülüyordu. Heyecanl› ve garip bir flekilde mutluydum. O sabah daha önce hiç yapmad›¤›m, yapamad›¤›m bir fleyi yapm›fl, karfl›mdaki birinin akl›ndan geçenleri, hayallerini okumufltum. ‹smail’in benim nazar›mdaki s›rr›da çözülmüfl oldu böylece… Sonraki günlerde de gidip onu izlemeye devam ettim o cam›n önüne oturur oturmaz akl›mdan geçenleri an be an görüp okuyabiliyordum. Mesela kahvenin önünden fiyakal› bir arabam› geçti: bir bak›yordum ki ‹smail oturmufl floför koltu¤una, direksiyonu meydana do¤ru k›r›yor… Ya da bir piyangocu geçiyor; ‹smail, kazand›¤› büyük ikramiyeyle hangi alanlarda yat›r›m yapaca¤›n› planl›yor… Bir zaman sonra asl›nda bu durumun yaln›zca ‹smail ile s›n›rl› olmad›¤›n› da anlad›m. Onun kadar hayalcisi, “Leyla”s› zor bulunurdu elbette fakat flimdi dikkatlice bakt›¤›mda etraf›mdaki gençlerin neredeyse hiçbirinin yere tam basmad›¤›n› fark ediyordum. Ve neredeyse hepsinin hayalleri, hayal dünyas› birbirinin ayn›s›yd›. (‹htiyarlar›n ise hayal kurmaya mecali olmuyor pek). Tam da o günlerde, yeni bir ifl buldum. Yeni iflim aksine göre çok daha a¤›r ve yorucuydu. Ancak tercih flans›m da yoktu. Sabah erkenden ifl bafl› yap›p akflam›n geç saatlerine dek çal›fl›yordum. Art›k kahvehaneye de gidemiyorum haliyle. Ve bir zaman sonra eskisi gibi yine önünden gelip geçerken bile fark etmez olmufltum… ‹smail’in yaflad›¤› de¤iflim de bu s›ralarda bafllam›fl olmal›. Ne oldu, nas›l oldu… Bilmiyorum. Ama içinde yaflad›¤› hayal dünyas›n› sallayacak, dünyas›n› de¤ifltirecek biriyle tan›flm›fl ve kendine yeni bir yol çizmiflti herhalde. Ve bolca kitap okudu¤u da muhakkakt›… Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ancak bir hayli geçmifl olacak ki, ‹smail ile yeniden karfl›laflt›¤›m›z o gün onu tan›yamad›m. Yolun karfl› taraf›ndan bana do¤ru yürüyordu. ‹yice yak›nlaflt›¤›m›zda bafl›yla selam verdi. Ben ilk anda tan›yamasam da ayn› flekilde selamlad›m onu. Tan›yabilmek için iyice bakt›m yüzüne bu arada o yan›mdan geçti gitti. Ve arkas›ndan devam ettim bakmaya. Nihayet onun kim oldu¤unu ç›kard›¤›mda bir hayli uzaklaflm›flt›. Bu eski ahbapla yeniden karfl›laflmak içimi bir hofl etti. Ve nedense, bir garip görünmüfltü gözüme ‹smail… Hemen tan›yamamam
Oysa hiçbir fley benim kurdu¤um gibi olmad› içeriye girdi¤imde sandalyeler çoktan indirilip yerlefltirilmiflti. ‹smail de köflede bir yere oturmufl gazete okuyordu. O an ilk flaflk›nl›¤›m› yaflad›m… Sesin geldi¤i yöne bak›p da beni görünce ‹smail’in yüzüne bir gülümseme yay›ld›. Sanki gelece¤imi tahmin etmifl ve beni bekliyordu. Yerinden kalk›p bana do¤ru birkaç ad›m att› ve eliyle masas›n› iflaret ederek, “Buyur Abi, hoflgeldin” gibisinden bir fleyler söyledi. Gösterdi¤i yere oturdum. Ben otururken o ocak bölümüne do¤ru gitti ve az sonra elinde iki bardak çayla geri döndü… Karfl›l›kl› oturduk. Bir süre öylece yüzüne bakt›m. O yüzde ve gülüflte eskiye dair hiçbir fley olmad›¤›n› daha o an anlad›m ve kendimi ne kadar zorlasam da karfl›mdakinin akl›ndan geçenlere dair tek kelime okuyam›yordum. Bu da yetmezmifl gibi, flu an onun benim akl›mdan geçenleri kelimesi kelimesine okudu¤u hissine kap›ld›m. Avc›yken av durumuna düflmek gibi bir fleydi bu yaflad›¤›m. Acayip rahats›z oldum. Sessizlik ne kadar uzad› bilmiyorum. Sonunda ‹smail söze girdi, hal-hat›r sordu… Neden hiç u¤ramad›¤›m›, beni merak etti¤ini… K›sa cevaplarla geçifltiriyordum onu. O ise yeni sorular soruyordu. Bazen de benim k›sa cevaplar›mdan tatmin olamay›p kendi sorusunun uzun uzun yine kendisi cevapl›yordu… O anlatt›kça daha fazla flafl›r›yor, hayretler içinde kal›yordum. O bizim ketum ‹smail gitmifl, yerine konuflmay› dehfletle seven bambaflka bir adam gelmiflti sanki… En sonunda “‹smail art›k hayal kurmuyor musun?” diye sordum. Sözler dudaklar›mdan nas›l döküldü, kendim bile anlamad›m. O kadar birden bire ve kendili¤inden ç›km›flt› ki bu soru a¤z›mdan, kendi sesim bana yabanc› geldi… Cevab›n› merak ediyordum elbette ama sorufl sebebim de bu de¤ildi. Psikolojik üstünlü¤ü yeniden ele geçirmek, en az›ndan karfl›l›kl› durumumuzu eflitlemek istemifltim bu soruyla. Sesimde de buna denk düflen bir küçümseme vard›… O ise yine gülümsüyordu karfl›mda. Bu kendinden emin gülümsemesiyle daha bir ezip geçiyordu beni ve o böyle gülümsedikçe b›rak psikolojik üstünlü¤ü falan, kaç›p gidesim geliyordu… Neden sonra cevap verdi ve “Kuruyorum Abi” dedi. Benimkinin aksine, onun sesi tevazu yüklüydü. Bu ses tonu karfl›s›nda bir kez daha duygu durumum alt üst oldu; onu kendime her zamankinden
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 11
öykü
patron gibilerin hiç çal›flmadan cebe indirdi¤i paralara el koysak yap›lmaz m› tüm bunlar?” O anlatt›kça elim aya¤›m birbirine dolaflt›. Afallad›m. Dilim dama¤›m kurudu; müthifl susad›m. ‹smail halimi anlam›fl olacak ki kalk›p su getirdi. Ben suyu içerken o devam ediyordu anlatmaya: “Adalet önünde herkes eflit olacak. Paras› olan›n hakl› say›ld›¤› zamanlar geride kalmal› art›k… Öyle seçimden seçime oy kullanmayla demokrasi olmaz. Halk her kademede yönetime do¤rudan kat›lmal›. Hem öyle bir kez seçildim diye befl y›l boyunca koltu¤a yay›lmak da olmaz. Seçti¤imiz yönetici, vekil iflini yapm›yor mu? Halk›n onu görevden geri ça¤›rma hakk› olmal›…” Böyle anlatt› da anlatt›. Bir yerde hayal ve gerçek birbirine kar›fl›yor, benim için alg›lama daha da güç oluyordu… Bir ara yeniden çay doldurmaya gitti. Arkas›ndan daha bir dikkatli bakt›m ona; ayaklar›n›n havada olmas› bir yana, daha bir sa¤lam bas›yordu yere… Kurdu¤u hayallerin a¤›rl›¤› öyle bir çökmüfltü ki omuzlar›na, ayaklar›n› oldu¤u yere -kendi topra¤›na- çivi gibi çakm›flt›… Ve o anlatt›kça aram›zdaki mesafe, psikolojik üstünlük, eziklik… Her fley uçup gitti yavafl yavafl. Haleti ruhiyem de¤iflti, baflkalaflt›… Sanki sihirli de¤nekle kafama kafama vuruyordu. Yavafl yavafl tüm s›k›nt›lar›mdan ar›n›r gibi oldum. Sesinde öyle bir inanç vard› ki, beni de hayallerine ortak ediyor, heyecanland›r›yor, al›p götürüyordu. Bambaflka diyarlarda gezinir gibi ama oldu¤umuz yeri unutmuyor, aksine daha bir idrak ediyorduk… Ve dedi¤im gibi bir yerden sonra benim alg› s›n›r›m› afl›yordu ‹smail’in anlatt›klar›. Fakat alg› gücümün geniflledi¤ini de hissediyordum ayn› zamanda…
daha yak›n hissettim bir anda… Kalkt›, çaylar›m›z› tazeledi, yeniden oturdu karfl›ma ve hayallerini anlatmaya bafllad›… Ne platonik afllar, ne köfle dönme, ne lüks, ne flatafat vard›. Anlatt›klar›n›n aras›nda anlatt›¤› yine hayaldi belki ama bambaflka, ço¤ul hayallerdi bunlar… ‹nsanlar daha eflit olacak, yoksulluk, köle gibi çal›flma olmayacak, bütün çocuklar gülecek… “Düflünsene Abi” diyordu, “benim patronu emekli etmifliz, seninkini kovmufluz… Herkes çal›flt›¤›n›n hakk›n› tam olarak al›yor. Köle gibi çal›flmak yok, insan gibi koflullarda çal›flaca¤›z. Ayr›ms›z bütün çocuklara belli bir yafla kadar her sabah süt… Okumak herkesin hakk› ve paras›z. Sa¤l›k da öyle… Senin
12 | TAVIR |TEMMUZ 2009
Bu böyle ne kadar sürdü bilmiyorum. Daha fazla dayanamay›p yerimden kalkt›¤›mda sarhofl gibiydim, bafl›m dönüyordu… ‹fle gitmem gerekti¤ini söyleyip müsaade istedim. Birlikte kap›ya do¤ru yürüdük. Tokalafl›rken gözlerimin ta içine bakt›. Yine o s›cak gülümseme vard› yüzünde… Tam kap›dan ç›k›yordum ki, arkamdan seslendi ‹smail: - Hasan Abi… Hasan Abi… Dönüp “Ne var?”dercesine bakt›m ona . - Abi , dedi, gerçekçi ol, imkans›z› iste… Bir fley demeden dönüp yürüdüm… fiu cam›n önünde oturup olmad›k hayaller kuran ‹smail, flimdi bana bu laf› söylüyor… Demek ki her fley de¤ifliyor. Hayaller bile. Dahas› hayal dünyam›z… Ne diyeyim ki sana ‹smail, helal olsun sana…J
inceleme
çivisi ç›km›fl kavramlar... mustafa karaa¤aç
Tarih boyunca filozoflar dünyay› kavramak için deneyler yapm›fllar; olaylar›, olgular› incelemifller. Bilimsel olarak kan›tlad›kça da olaylar›, durumlar›, nesneleri ifade etmek için bunlara tan›mlamalar getirmifller. Bu nesnel gerçekli¤in insan›n beyninde yans›ma biçimine de “kavram” denmifl. Kavramlar, sadece filozoflar›n kendi aralar›ndaki tart›flmalar›n›n konusu olarak kalmam›fl. Her s›n›f kendine göre yorumlam›fl kavramlar›. Örne¤in “savafl” kavram›. Bu kavram›n bir boyutunu haks›z savafllar olufltururken, öteki boyutunu ise hakl› savafllar oluflturuyor. Haks›z savafllar, yani halk›n ç›kar›na olmayan ve kral›n/padiflah›n, ya da bir avuç az›nl›¤›n egemenli¤ine hizmet eden savafllar; yoksul halk için açl›k, yoksulluk, göç, y›k›m vs. anlam›na geliyor. Halk›n, iki devlet aras›ndaki savaflla bir ilgisi yoktur, ama çocu¤unu, eflini, babas›n› asker olarak göndermek zorundad›r. Egemenler için ise; iflgal edilecek ülkeleri ele geçirmek, vergi alanlar›n›, ticaret yolar›n› geniflletmek vs. için baflvurulan bir siyaset yöntemi... Keza savaflla ba¤lant›l› olan seferberlik kavram› iki ayr› s›n›f taraf›ndan yine farkl› alg›lan›r. Osmanl› için, eli silah tutan bütün kullar› askere al›p, tanr›n›n yeryüzündeki temsilcisi "haflmetli" padiflah›n kudretini tüm dünyaya göstermektir seferberlik. Buna karfl›n yoksul halk için ayn› anlama gelmez. Osmanl›'dan bu güne kadar halk seferberlikten korkmufltur. Normal bir askerlik durumu d›fl›nda eli silah tutan bütün erkekler askere al›n›yordu çünkü. En temel geçim kayna¤›n›n tar›m oldu¤u bu ülkede
erkeklerin evlerinden uzaklaflmas› demek, topra¤›n ifllenmemesi demektir. Dolay›s›yla seferberlik demek açl›k ve yoksulluk demektir. Paras› olanlar›n yolunu bulmas› demektir. Topra¤›n› iflleyemeyen köylülerin a¤alara borçlan›p, topraklar›n› kaybetmesi demektir seferberlik. Analar›n yi¤it o¤lanlar›n›n fidan gibi biçilmesi, sevdal›lar›n ayr› düflmesi demektir seferberlik. Nihayetinde bu iki kavram› inceledi¤imizde egemenlerin daha çok toprak, daha çok kar, daha çok sermaye için yapt›klar› savafllar›n, s›radan halk için tam bir felaket ve y›k›m anlam›na geldi¤ini görüyoruz. Savafllar ve seferberlik için yak›lan a¤›tlarda, söylenen türkülerde bu felaket ve y›k›m çok aç›k görülüyor. "Oltu'dan girdik de Sar›kam›fl'a Ak›l ermez orda yatan ülefle Askeri k›rd›ran Enveri Pafla Kitlendi kap›lar, mekân a¤lad›" Buradan flunu anl›yoruz ki, ayn› kavram iki farkl› s›n›f taraf›ndan farkl› flekilde kullan›l›yor. Her s›n›f kendi nesnel gerçekli¤ine göre kavramlara farkl› anlamlar yüklüyor. Kavramlar; bu nesnel gerçeklikten yans›d›klar› için, kesin, durgun, sonsuz ve dogmatik olarak kalmam›fllar. Nesnel gerçeklik gibi daima geliflmifl, yenilenmifl ve siyasal, ideolojik s›n›f savafl›n›n önemli bir parças› haline gelmifller. Özellikle 1990’l› y›llardan itibaren, SSCB’nin da¤›lmas›yla birlikte siyasal literatürde kullan›lan kavramlar›n yerini yeni kavramlar almaya bafllar. Burjuva ideologlar›, sosyalizmin tarihin derinliklerine gö-
müldü¤ünü ve art›k dünyan›n “tek kutuplu dünya” haline geldi¤ini yüksek sesle dillendirmeye bafllad›lar. “Küreselleflme”, “globalizm”, “Yeni Dünya Düzeni” gibi kavramlar sadece ülkemizde de¤il, bütün dünyada en s›k kullan›lan kavramlar haline geldi. Emperyalizm için, bu kavramlar çok önemliydi; siyasal savafl›n önemli bir arac› olarak kulland›lar. Öyle ki, sosyalist düflüncelere sahip ayd›nlar, devrimci kurumlar dahi etkilenerek bu kavramlar› kullanmaya bafllad›lar. Emperyalizmin icad› yeni kavramlar, nesnel gerçekli¤in yans›mas› m›d›r peki? ‹lk olarak Körfez savafl› s›ras›nda ABD baflkan› George Bush’un ifade etti¤i “Yeni Dünya Düzeni”; “globalizm”, “küreselleflme”, “neoliberalizm” gibi kavramlar›n bir formülasyonu olarak ortaya at›lm›flt›. Büyük devletlerin 1993’te GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaflmas›) toplant›s›nda ald›¤›, ticaretin serbestleflmesi ve pazara tam özgürlük tan›nmas› karar›yla birlikte; yaflam düzeyinin evrensel boyutlarda yükseltilece¤i ve herkes için daha adil bir toplum yarat›lmas›n›n sa¤lanaca¤› ifade ediliyordu. Yeni Dünya Düzeni’ne göre dünya “kocaman bir köy”dür. Küreselleflme diye adland›r›lan bu düflünceye göre her fley ve herkes köyün içinde serbestçe dolaflabilecektir. Yani so¤uk savafl ve bloklaflma nedeniyle dünya ticareti önüne konulmufl olan gümrük s›n›rlamalar›n›n, koruma duvarlar›n›n ve ticaret bloklar›n›n kalkmas› sonucunda tek bir dünya pazar›na geçilecektir. Buna ba¤l› olarak; ulusal ba¤›ms›zl›k savafl-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 13
inceleme
kar elde etmek için iflçileri gece gündüz çal›flt›ran, yeme¤inden, sosyal güvencelerinden çalan patronlarla nas›l bir bar›fl yap›labilir? Patronlar karlar›ndan vazgeçmeyeceklerine göre iflçiler haklar›n› kazanmak için sürekli bir mücadele vermek zorundad›r. Bugün Irak’ta bar›fl hangi anlama gelir? ABD için bar›fl, direniflçilerin silah b›rakmalar› ve kendi egemenli¤ini kabul etmeleridir. Çünkü oraya özgürlük getirmeye, Saddam’›n zulmünden kurtarmaya, kitle imha silahlar›ndan ar›nd›rmaya gelmifltir(!) Direniflçiler için ise bar›fl, ülkenin bütün zenginli¤ini ya¤malayan ABD’nin ülkeyi terk etmesidir.
lar›n›n tümüyle anlam›n› yitirdi¤ini, dünyan›n bütün halklar›n›n küreselleflmeden yarar sa¤layaca¤›n›, emperyalizmin afl›ld›¤›n› ve ba¤›ml›l›¤›n yerini “karfl›l›kl› ba¤›ml›l›¤›n” ald›¤›n›, ulusal egemenli¤in de her türlü geri kalm›fll›¤›n ve bask› rejiminin kayna¤› oldu¤unu öne süren yo¤un propagandalar yap›ld›. Emperyalist devletlerin devasa gücüne ve propaganda araçlar›na ra¤men, büyük umutlar ba¤lanan Yeni Dünya Düzeni; hayat›n gerçekli¤i karfl›s›nda k›sa sürede iflas etti. Ekonomik ve siyasi politikalar ka¤›t üstünde kald›. Lenin’in tespit etti¤i emperyalizm kavram› hala geçerlili¤ini koruyordu çünkü. Yaklafl›k yüz y›l önce tespit edilen fley, emperyalizmin kriz ve bunal›m demek oldu¤udur. Emperyalizmin do¤as›nda var olan kriz, bu tespitin yap›ld›¤› andan itibaren derinleflmeye devam etti ve içinden ç›k›lmaz bir hal ald›. Kapitalizmin eflitsiz geliflim yasas› nedeniyle geliflen ve pazar krizi yaflayan ülkeler, dünya pazarlar›n›n yeniden paylafl›lmas›n› dayat›yorlard›. Yeni pazar alanlar›n›n aç›lmas› için tek ç›karlar› savafllard›. Körfez krizinin ard›ndan, dünyan›n her taraf›nda bölgesel savafllar körüklendi. S›rp-Boflnak savafl›, Somali, Afganistan ve Irak’›n iflgali ard arda geldi. Ancak bu savafllar da emperyalizmin krizini aflmas›na yetmedi ve bugün geldi¤imiz aflamada emperyalizm yüzy›l›n en büyük krizini yafl›yor ve bunu aç›k bir flekilde ifade eden burjuvazi
14 | TAVIR |TEMMUZ 2009
çözüm yollar› ar›yor. Geldi¤imiz aflamada art›k hiç kimse Yeni Dünya Düzeni kavram›ndan bahsetmiyor. Kula¤a hofl gelen ve bugünlerde s›kça dile getirilen “bar›fl” kavram› da, içi boflalt›lan, çarp›t›lan kavramlardan. Bar›fl; karfl›l›kl› olarak savaflan güçlerin, savafla gerekçe olan politik hedeflerinin bir k›sm›ndan vazgeçmeleri ve aralar›ndaki çat›flmalara son vermeleridir. Tarih kitaplar›nda s›kça karfl›laflt›¤›m›z, devletler aras›ndaki bar›fl anlaflmalar› buna örnektir. Ancak, toplumsal s›n›flar aras›ndaki savaflta nihai bar›fl imkâns›zd›r. Çünkü politik hedef, iktidar› ele geçirmek ve kendi iktidar›n› kurmakt›r. Dolay›s›yla galip gelen taraf di¤erine hayat hakk› tan›maz. Ateflkesler, gerilemeler duraksamalar olsa da bunlar gelip geçicidir; savafl, daha fliddetli çat›flmalarla yeniden bafllar ve sürer. Ta ki taraflardan birinin kesin zaferine kadar.
Ve ülkemizde bar›fl, Kürt ulusu ve di¤er milliyetlerin, dilini, kültürünü unutmas›d›r maalesef; çünkü, bu ülkede “tek millet, tek bayrak, tek vatan” vard›r. ‹ktidara göre vatan›n huzur ve güven içinde olmas›n›n tek flart› budur, bütün “isyankarlar” teslim olmal› ve devlete biat etmelidir. Gördü¤ümüz gibi kavramlar her s›n›f taraf›ndan farkl› alg›lan›yor. Kavramlar›n neyi ifade etti¤i bu kadar aç›k oldu¤u halde neden karmafl›k hale geliyor? Kavramlar›n yanl›fl kullan›m› bilinçsizce mi oluyor? Mahir Çayan, Louis Althusser’den aktard›¤› al›nt›da siyasi mücadelede kelimelerin öneminden bahsediyor: “… Siyasi, ideolojik ve felsefi mücadelede kelimeler ayn› zamanda silah, patlay›c› ya da uyuflturucu madde ve zehirdir. Bazen s›n›f mücadelesi bir kelimenin di¤er bir kelimeye karfl› mücadelesinde özetlenebilir. Baz› kelimeler kendi aralar›nda düflman gibi dövüfl yaparlar…”
Egemenler için bar›fl, sendikalar›n patronlarla uzlaflmalar›, grev yapmamalar›, makul eylemler örgütlemeleri, hatta hiç eylem yapmamalar›d›r, çünkü, ülkenin kalk›nmas› için birilerinin fedakarl›k yapmas› gerekmektedir ve özverili iflçiler fedakarl›k yapmal›d›r.
Buradan anlafl›laca¤› gibi emperyalizm çok bilinçli ve sistemli bir flekilde çal›flarak bilinçleri buland›rmaya, kitleleri yanl›fl hedeflere yönlendirmeye çal›fl›yor. Bunun için devasa bütçeler ay›r›yor. Nazilerin kitleleri boyunduruklar› alt›na almalar›n› sa¤layan en önemli araçlardan birisi de bas›n ve yay›nd›. Terör ve demagojiyle kitleleri yöneten Nazilerin propaganda bakan› Goebbels yalan haber yapt›klar›n› gizlemiyordu. Faflizmin iktidar›n› sürdürmesi buna ba¤l›yd› çünkü.
‹flçilerle patronlar›n aralar›nda bu koflullarda “bar›fl” olma flans› var m›d›r? Daha çok
Yani emperyalizm, kitleleri yönetmek için sadece askeri gücün yeterli olmad›¤›n› ya-
inceleme
lan yanl›fl bilgilerle kitleleri yönlendirmek gerekti¤ini çok iyi biliyor. Bugün de Nazilerin dönemiyle k›yaslanamayacak ölçüde geliflmifl olan iletiflim araçlar›n› son zerresine kadar da kullan›yor.
gibi terör eylemleri yapan bir örgüt olarak örnek vermifl. Terör örgütlerinin, yeralt›nda örgütlendi¤ini, fakat kimi zaman yerüstünde de legal görünen örgütleri de oldu¤unu vurgulam›fl.
Bunun için bilinçli bir flekilde kavramlar› ters yüz ediyor, anlamlar›ndan ar›nd›r›yor. Buna karfl›n halk›n saf›nda yer alan, sol, sosyalist düflüncelere sahip ayd›nlar›n, sendikalar›n ve hatta devrimci örgütlerin bile burjuvaziden etkilendi¤ine tan›k oluyoruz.
“Kimi zaman, ‘devlet teröründen’, söz ederiz. Devlet, toplumsal yap›y› sarsmak ve baltalamak istemeyece¤ine göre, bir devlet teröründen söz etmek, fazla anlaml› olmamaktad›r.” diyerek yaz›ya devam etmifl. Profesörün hakk›n› yememek laz›m, devlet içinde de kimi zaman yasad›fl› ifllerin yap›ld›¤›n› ve pekâlâ bu durumlar için “devlet terörü” denebilece¤ini eklemifl ard›ndan.
Çarp›tmalardan o kadar etkilenmifller ki, bilimsel olarak tan›mlanm›fl olan ve yüz y›ldan fazlad›r kullan›lan emperyalizm kavram›n› dahi kullanmaktan imtina ediyorlar mesela. Bunun yerine burjuvazinin türetti¤i neoliberalizm, globalizm gibi kavramlar› kullanmay› tercih ediyor ayd›nlar›m›z, yazarlar›m›z, sanatç›lar›m›z... Var olan toplumsal koflullardan, sömürüden rahats›z oluyor, de¤iflmesini de istiyor belki; ancak eflyan›n ad›n› koyarken kavramlar› yanl›fl kullan›yor. Burada kavramlar› ters anlamlar›yla kullanman›n, ya da hiç kullanmay›p yok sayman›n ad› nedir? Bu zatlar neden böyle yapmaktad›r? Bunun cevab› da asl›nda hiç de gizemli de¤il, çok aç›kt›r. Burjuva ideolojisinden, emperyalist-kapitalist bireyci kültürden etkilenme; kendi kariyer hesaplar›; halktan kopuk olma hali vesaire vesaire... Siyasetle u¤raflan, solcu olarak bilinen bilim adamlar› da bu furyan›n d›fl›nda kalm›yor. Dünyada ve ülkemizde, iktidarlar›n sak›z gibi çi¤nedikleri terörizm kavram›n›n gerçek anlam› bir kenara b›rakarak, yalan ve çarp›tmalar›n›n pir parças› oluyorlar. Mesela üniversitede siyaset bilimi ve uluslararas› iliflkiler konusunda hocal›k yapan “solcu” bir profesör gazetedeki köflesinde kavram karmaflas› ve bunun ard›ndan gelen kafa kar›fl›kl›¤›ndan bahsetmifl. Terör kavram› için bir görüfl birli¤i olmad›¤›n› ve herkesin kabul edebilece¤i ortak bir kavram olmad›¤›n› yazm›flt›. “Terör, bir ülkede toplumsal yap›y› sarsmak ve baltalamak için giriflilen, her türlü zorbal›¤a verilen add›r.” diyerek tan›mlama getirmeye çal›flm›fl. Yaz›n›n devam›nda Filistin’in ba¤›ms›zl›¤› için eylem yapan El Fetih’i, uçaklar› kaç›rma
Bir kavram›n nas›l kafa kar›fl›kl›¤›na yol açt›¤›na dair güzel bir örnek. Terör kavram›n› en baflta tan›mlarken yanl›fl yapt›¤› için, bu ayd›n›m›z sonraki tespitlerinde de kavram karmaflas›n› düzeltmeye çal›fl›rken yanl›fllara düflerek kafa kar›fl›kl›¤›na yol aç›yor. Türk Dil Kurumu sözlü¤ünde anlam› aç›k flekilde yaz›lan ve genel olarak dünyada kabul edilmifl olan terör kavram› flöyle: “Terör: Y›ld›rma, cana k›yma ve mall› yak›p y›kma, korkutma, tedhifl... Terörizm: Siyasi bir amaca ulaflmak için y›ld›rma hareketlerinin düzenli bir biçimde kullanma, tedhiflçilik.” Biz bu tan›mlamay› kabul etmiyoruz elbette. Terör kavram› egemenlerin bak›fl aç›s›yla yer al›yor çünkü TDK’n›n sözlü¤ünde. Ba¤›ms›zl›k ve sosyalizm mücadelesi veren örgütlere terör örgütü denemez, çünkü onlar sistemli bir flekilde halk› y›ld›rma hareketleri yapmazlar. Onlar›n yapt›¤› fley siyasi iktidarla savaflmak ve halk›n iktidar›n› kurmakt›r. Terör ve terörizm, emperyalizmin, halk›n iktidar› için savaflan tüm güçleri için kulland›¤› demagojik bir söylemdir ve tamamiyle kafa kar›flt›rmaya yönelik olarak sözlüklere geçirilmifltir. Yak›n tarihimizde s›kça örne¤ini gördü¤ümüz gibi, siyasi amaçlar›na ulaflmak için sistemli y›ld›rma hareketi yapan en büyük örgütlenmeler ise devletlerdir. En baflta bütün dünyada iflgaller, komplolar, adam kaç›rmalar, darbeler örgütleyen ABD’yi söylemek gerekir. Ve ABD ile iflbirli¤i yapan devletler de bu tan›mlamadan s›yr›lamazlar. Çünkü onlar da köy yakmalar, adam kaç›r-
malar, infazlar› sistemli bir flekilde yaparak siyasi amaçlar›n› hayata geçirmeye çal›fl›rlar. Yani siyaset bilimci profesörün yazd›¤› gibi, y›ld›rma hareketlerini devlet içindeki birkaç gizli yap›land›rmayla s›n›rland›rmak bilinçli bir kafa kar›fl›kl›¤› yaratmaktan baflka bir fley de¤ildir. Burjuvazi kelimelerle savafl› çok ciddiye al›yor. Hollywood filmlerinde özgürlükler ülkesi Amerika’n›n dünyay› “teröristlerden” kurtarmak için “kahraman” rambolar›n›n ne kadar fedakâr oldu¤unu anlatmak için milyarlarca dolar harc›yorlar. Irak’ta, Somali’de, Afganistan’da hammaddeleri ele geçirmek ve yeni pazarlar yaratmak için iflgal ettikleri malumdur, buna karfl›n “Bu kadar›na da pes do¤rusu.” dedirtecek kadar gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorlar. Hitler’in propaganda bakan› Goebbels’in “Yalan söyleyin, mutlaka inanan ç›kar.” deyimini k›lavuz edinerek vazgeçmiyorlar yalan söylemekten. Maalesef bizim taraf›m›zda oldu¤una inand›¤›m›z kifliler, kurumlar gerçekleri söylemek için bu kadar ›srarc› olmuyor. Yok mudur bütün bu kavramlar›n bilimsel, s›n›fsal, tarihsel aç›klamas›? Mutlaka vard›r, ancak bu gerçekleri söylemesini, yazmas›n› bekledi¤imiz kifliler burjuva ideolojisinden etkilenerek burjuvazinin dilinden konuflur hale gelmifller. O kadar ola¤an hale gelmifltir ki bu, sömürge ülke kavram› yerine “geri kalm›fl ülkeler” denerek, “üçüncü dünya ülkeleri” denerek, iflgalcilerin ekme¤ine ya¤ sürülmektedir. Louis Althusser’in dedi¤i gibi kelimeler, uyuflturucu, patlay›c› madde ve zehir gibi kullan›labilir. Bundan dolay› kelimeler aras›nda düflman gibi sürekli savafl vard›r. Marksizm bize flunu ö¤retmifltir, emperyalizm krizini atlatmak için k›sa süreli zaferler elde edebilir. Ancak kriz daha güçlü bir flekilde yeniden ortaya ç›kacakt›r. Emperyalizmi ekonomik buhranlardan kurtaracak sihirli yalanlar gerçe¤in gücü karfl›s›nda yok olup gidecektir. Emperyalizm, kavramlar› do¤ru kullananlar›n savafl›yla tarihin derinliklerine gömülecektir; tarihe gerçe¤in savaflç›lar› yön verecektir. J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 15
ay›n foto¤raf›
foto¤raf:FOSEM
16 | TAVIR | TEMMUZ 2009
izlenim
dost kardefl bir arada p›nar do¤ru
Bir do¤um günü kutlamas›na davetliyiz. Her tarafta balonlar as›l› de¤il ama ortal›k c›v›l c›v›l. Sibel Yalç›n Park›’nda Yürüyüfl Dergisi’nin 5. yafl gününü kutlayaca¤›z. Pek çok dergi baz› zamanlarda yeni yafl›n› kutlar. Ancak söz konusu olan devrimci bas›n olunca ifl biraz de¤ifliyor ve al›fl›lageldik, bildik görüntülerden farkl› manzaralar ç›k›yor ortaya. Bu kez Okmeydan›’nda Sibel Yalç›n Park›’nday›z. Yani Okmeydan› halk›n›n her zaman bir araya geldi¤i, iki çift laf›n belini k›rd›¤›, yoksul çaylar›n› yudumla-
d›¤› mekanda, “Sibel Yalç›n Park›”nda... Ne tatil köylerine, ne de deniz manzaral› e¤lence mekanlar›na verecek paras› yok Okmeydan› halk›n›n. Derme çatma banklarda, taburelerde oturup çekirdek çitleyerek gönül e¤leyece¤i bir yer buras›. Yaz boyu böyle sürecek. ‹dil Kültür Merkezi’nin sinema günleri çoktan bafllam›fl. Çekirde¤ini alan kofluyor amfi tiyatroya. “Bu akflam hangi film varm›fl?” diye so-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 17
izlenim
ruyor biri. “Che” diyor öbürü. ‹zlemeye koyuluyorlar. Sierra Meastra Da¤lar›’n›n kahraman› beyazperdede. Birazdan beyazperdeden geçerek Ernesto ve yoldafllar›yla Sierra Maestra Da¤lar›’na varaca¤›z. Yaz ay› art›k iyice “Ben geldim ha!” dercesine yak›yor insan bedenini. “Akflam olsa da serinlesek.” diyor ihtiyar›n biri. Çocuklar ö¤len s›ca¤›na ra¤men sal›ncaklardan inmiyorlar. Küçük bir k›z çocu¤u, iki ya da üç yafl›nda... Sal›nca¤› göstererek a¤l›yor. Sal›ncakta baflka bir k›z, umursamazca bak›yor ona sak›z çi¤neyerek.
s›rada bize de bak›yorlar. Önceden haz›rlam›fl oldu¤umuz demir profilleri topra¤›n içine bat›rarak sabitlemeyi deneyece¤iz bu sefer. Di¤er sergiden tecrübeli oldu¤umuzdan, “Hadi bakal›m hay›rl›s›, bu sefer bafl›m›za ne gelecek acaba?” diyerek hafiften gülümsüyoruz. Bunu düflünmemizle birlikte büyük bir kaza atlat›yoruz... Bat›l inanc›m›z olsa gidip bu tehlikeyi atlatan arkadafl›n bafl›nda tuz çevirece¤iz. Olan flu: Demir profilleri bir balyoz yöntemiyle tepeden topra¤a çak›yoruz. Can h›rafl bir çakma hali bu. Bir kifli de alttan tutuyor ki demiri, kaymas›n diye. Tam o s›rada balyozun demiri sa-
sonunda buldu¤umuz bir suntay› ayaklara geçirerek sabitlemeye karar veriyoruz. Ancak yine beceremiyoruz. Asl›nda bu ayaklar ona ait ama sunta muhtemelen fliflmifl ve ayaklara girmiyor. Çevreden hemen fikir üretenler yard›ma gelenler oluyor. Nas›l çakmam›z gerekti¤i konusunda fikir üreten a¤biler yine bizi yönlediriyor. Bu dersi biliyoruz. Bu ders “hayat bilgisi” dersi. A¤biler, amcalar, teyzeler yard›m ediyorlar nereye gitsek. Bu halk›m›z›n “kendinden görme” kültürünün bir parças›. Resimleri asarken genç bir kad›n da aya¤a kalk›p, “Ama buraya iki tane daha s›¤ard›, neden hepsini söktünüz?” diyerek, sanki kendisi de ailenin bir parças›ym›flcas›na davran›yor. Bunlar iflte bizim halk›m›za ait özellikler. Ayn› topra¤›n, ayn› s›n›f›n insan› olma, birbirinin derdine yanma halidir bu. “Dost kardefl bir arada” demifl ya Enver Gökçe; hapishanede bir görüfl gününü anlat›rken dökmüfl bu dizeleri: Bugün görüfl günümüz Dost kardefl bir arada Telden tele Mendil salla el salla Merhaba ! Bir bayram yeri gibi, dost kardefl bir arada sanki bir görüfl günündeyiz Sibel Yalç›n Park›’nda, bir Haziran akflam›nda… “YÜRÜYÜfi” okurlar›yla buluflacak.
Yürüyüfl Dergisi’nin Okmeydan›’ndaki sergisi iflte böyle bir mekanda aç›lacak. Halk, mahallenin devrimcilerini tan›yor. Mahallenin atefl gibi delikanl›lar› var bir de. Bunlar “umudun çocuklar›”. Okmeydan› duvarlar›ndaki “umudun çocuklar›” yaz›l› nak›fllar onlara ait. Onlar gelece¤in devrimcileri. “Umudun çocuklar›”. ‹flte bu çocuklar bir gün büyüyecek. Yerlerinde durmuyorlar. Oradan oraya koflturup duruyorlar. Grup halinde geziyorlar. “Okmeydan› onlara emanet.” Sergi haz›rl›klar› sabah›n erken saatlerinde bafll›yor. Yafll› adam ve kad›nlar sabah serinli¤inde banklara oturmufllar. Aralar›nda bir mevzuyu konufluyorlar, Kürtçe olarak. Arada
18 | TAVIR |TEMMUZ 2009
p›ndan kopuyor ve h›zla yere çak›l›yor. Hepimiz flok oluyoruz! Alttan tutan az daha balyozu kafas›na yiyecekti. Daha sabah›n ilk saatleri. fiaflk›nl›¤› atlat›r atlatmaz hemen balyoza sap takt›rmak için nalbura gidiyoruz. Neyse yepyeni bir sap tak›lm›fl halde geliyor balyozumuz. Çakmaya devam! Ancak iflte bu noktada gülmekten kendimizi alam›yoruz. Balyozu kafaya yemekten kurtulan, çakana diyor ki; “‹n afla¤›! Bu sefer ben çakaca¤›m!” Demirlerimizi çak›yoruz. “Bunlar kesin devrilir.” derken teli geriyoruz, devrilmiyor. Resimler önceden s›ralanm›fl geldi¤i için bu sefer iflimiz daha kolay gözüküyor. Resimleri gererek tak›yoruz. Resimlerde bir sorun yaflamasak da flehitler panosu biraz zor olacak gibi görünüyor. Ne yapsak be¤enemiyoruz. En
“Halk›n yarar›na ve zarar›na olan ne varsa onlar› ay›rd›k ve yazd›k sayfalar›m›zda” diyor bas›n bildirisinde Yürüyüfl. fiimdi halk›yla beraber 5 y›ll›k siyasi süreci anlatt›¤› dergi kapaklar›yla bulufluyor okurlar›yla. Ancak bu günün özel bir önemi daha var. Bugün ‹stiklal Caddesi’nde 150 kifli toplu olarak dergi sat›fl› yapt›. Gerçekleri halka ulaflt›rd›. Görmeye de¤erdi gerçekten. Bu “Yürüyüfl”ü durdurmak isteyen halk düflmanlar›, yol boyunca engellemeye çal›flt›lar. Ancak Yürüyüfl sürdü. En güzel giysilerini, “Yürüyüfl” yazan k›rm›z› önlüklerini” giymifl genç k›zlar ve erkekler kavgan›n onurlu sesiyle Yürüyüfl’ü tan›tt›lar. Enginler, ‹rfanlar da vard› Yürüyüfl’te. S›rt›ndan kurflunlanan ‹rfan, düflüncenin onurunu kirletmeyen Engin, halka gerçekleri ulaflt›r›r-
izlenim
ken kahpe bir kurflunla felç kalan Ferhat; yoldafllar›n›n kollar›nda hayk›rmaya devam ediyordu kavgan›n onurlu sesini. Halk›n ilgisi yo¤undu. “Engin’in dergisi de¤il mi bu?” diyerek merak ettikleri dergiyi al›p çantalar›na s›k›flt›r›yorlard›. fiimdi söyleyin Bu Yürüyüfl’ü kim durdurabilir? Bugün do¤um günü kutlanacak Yürüyüfl’ün… Yürüyüfl’ün mütevaz› okurlar›, “Pasta kesmeyecek misiniz?” önerimizi: “Aaa gerçekten mi? Olur mu, fley olmas›n biraz garip olmaz m›?” diye flaflk›nl›kla karfl›lad›lar ilkin. “Niye olmas›n arkadafllar, bu bir do¤um günü. 5 y›ld›r, hatta 23 y›ld›r nice engelleri aflt›k, bedellerin en a¤›r›n› ödedik. Neden kutlamayal›m biz bu günü?” dedik. Derken yavafl yavafl kan›m›z kaynad› bu fikre. Evet bu kutlamay› en çok biz hak ediyorduk. ‹rfanlar›m›zla, Enginlerimizle, Ferhatlar›m›zla gelmifltik bugüne. Ba¤›ms›zl›k, demokrasi ve sosyalizm yolundan yürüyen onlarca flehidimizle…
Çünkü orada bulunan herkes bu derginin yönetim kurulu, yazar› çizeri, da¤›t›mc›s› ve okuru. Herkes birbirini tan›yor mu, hay›r… Tan›masa da dost, kardefl birbirine. Ayn› damardan besleniyor çünkü. Ayn› ekme¤i yiyor ayn› suyu içiyor, ayn› derdi çekiyor ve ayn› dergiyi okuyor. Haklar›n› oradan ö¤reniyor, hatta u¤rad›¤› haks›zl›klar› da… Bu insanlar›, burada bir araya getiren fley bu iflte… Sergi aç›l›fl vaktini biraz geçiyor. Art›k acele ediyoruz. Megafonu alan Musa A¤bi, mahallenin dilinde “dede”, toplanan halka k›sa bir konuflma yap›yor. Neden burada oldu¤umu-
halleriyle kuyrukta bekliyor. Uslu durmazlarsa pasta vermeyece¤imizi bildirdik kendilerine. Sözümüzü dinliyorlar. Araya kaynak yapanlar olmuyor de¤il. Pasta bir türlü bitmiyor. Baz›lar› iki belki de üçüncü defa giriyor. Birini yakal›yoruz. “Sen demin alm›flt›n ama niye yeniden geldin? ‹zin ver arkadafllar›n da yesin ama!” “Hay›r.” diyor, “Ben yemedim.” “Ama bak a¤z›n›n kenar›nda pasta kremas› duruyor daha!” Biraz mahçup, hemen a¤z›n› siliyor ve tekrar ayn› cümleyi söylüyor: “Yemedim!”
‹kna oldular. O halde tamam! O pasta kesilecek. Kendi mahallemizin pastanesine k›saca flunu diyoruz: “A¤bi kolay gelsin, do¤um günümüz var, Yürüyüfl’ün 5. y›l›n› kutlayaca¤›z, bize pasta yapar m›s›n?” Koskocaman bir pasta yap›yor a¤bi bize. Hem de bir kurufl almadan. Helal ediyor. Sergimizin bütün haz›rl›klar› biterken ayn› zamanda Yürüyüfl sat›fl›ndan gelenler kat›l›yor haz›rl›klara. Meyve sular› ve pasta haz›r... Ses sistemi kuruyoruz. Bir de sinevizyon perdesi. Ses sistemi kurulur kurulmaz Grup Yorum’un halaylar› ile dost kardefl bir arada halaya duruyoruz. Kürtçe ve Türkçe halaylar. Hatta çocu¤uyla bile halaya girenler var. fiark› bitimlerinde sloganlar patl›yor “Yürüyüfl susturulamaz!” Herkes o kadar coflku dolu ki…
zu, bu sergiyi niye açt›¤›m›z› anlat›yor ve herkesi ortada toplanmaya davet ediyor. Çünkü beklenen an geldi pasta kesilecek! En önde çocuklar birikmifl merak ve heyecanla ve büyük bir sab›rla gürültü yapmadan bu an› beklediler. fiimdi biraz fl›marmak haklar›. Anonsu yapan arkadafl, “Pasta s›ras›nda öncelik çocuklar›n.” deyince biraz bozulan gençler olmuyor de¤il… Ama ne yapal›m onlar bizim gelece¤imiz. Büyümeleri laz›m.
Tekrar halaylar ve yürüyüfl sat›fllar›ndan kurgulanan görüntüler gösteriliyor. Halk›n ilgisi yo¤un. Yürüyüfl okurlar›n›n ise yüzlerinde “hak edilmifl ekme¤ine doygunluk” gibi hak edilmifl eme¤ine doygunlu¤un hakl› gururu var. Derginin yönetim kurulunu, çal›flanlar›n›, yazar›n› çizerini kimsenin bekledi¤i yok.
Bütün çocuklar birikiyor. Küçücük bir kuyruk bu, minik insanlar›n oluflturdu¤u. Boylar› küçücük ama kuyruk uzun. Yeter mi, yetmez mi kayg›s›n› tafl›rken, 70’in üzerinde pasta dilimi ç›kar›yoruz. Bütün park çocuk dolu. “Abla pastalar bedava m›?” diye soruyorlar. “Bedava” diyoruz. 70 küçük canavar, en uslu
Gülmekten art›k pasta koyam›yoruz bir süre. Yoksul Kürt çocuklar›, Türk çocuklar›. Hepsini kucaklay›p doyas›ya öpmek geliyor içimizden ama e¤itime de ihtiyaçlar› var. O nedenle adil olmay›, hak yememeyi de ö¤retmek istiyoruz. Zaten onlara baflka bir fley ö¤reten, gözlerinin içine bakarak konuflan yok ki. Her fleyleri biziz. Kimsesiz, arkas›z de¤il onlar. Onlar›n “day›s›” biziz, “day›” biziz! Bir kaç saate ne çok fley s›¤d›r›yoruz. Sergimiz bir süre daha aç›k kalacak. Yine sergilenen resimlerin alt›nda yad›rgamadan oturup örgüsünü örecek kad›nlar. Yafll› bir adam, sigaras›ndan bir duman çekip resimlere bakarak iç geçirecek... Sergimiz bütün mahalleleri gezecek, dost ba¤›nda bir gül gibi…J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 19
deneme
çocuk oyunca¤› deyip geçmeyin... meltem ayd›n
Yafl›m 42. Hayat›n binbir türlü çilesi ile birlikte düflünürseniz e¤er, 52... Hatta 62... Erken büyüyor bizim çocuklar›m›z, deriz ya; iflte ben de o yurdum çocuklar›ndan›m. Daha 11 yafl›ndayd›m; bisikletim, lastik topum, çemberim elimden al›nd›¤›nda. Yapt›¤›m ifle bakarsan, babam yafl›ndayd›m; oyuncaklar›n de¤il gerçek arabalar›n alt›na girip tamircilik yapt›¤›mda. Sokak sokak dolaflarak mendil satt›¤›mda... T›pk› annem gibi evin tüm yükünü üzerime ald›¤›mda… Çal›flmama ra¤men oyuncaklar›m› unutmad›m. Her ifle ç›k›fl›mda, divan›n alt›na koydu¤um güzelim oyuncaklar›ma bakmay› unutmuyordum çünkü. Ç›kmak için tam kap›n›n efli¤ine basarken att›¤›m kaçamak bak›fllard› onlarla oyunumun bütün hikayesi. Ya da bir yandan ev ifli yap›yordum ama, küçük k›z kardeflime verdi¤im bebekteydi gözüm. Y›llarca, gözlerimle oynad›m oyuncaklar›mla. Aradan geçen y›llarla birlikte, art›k gerçek oyuncaklardan kafam›z› kald›ramaz oldu¤umuzda, hayat›n ac› gerçeklerinin ac›mas›z bir flekilde hiçbir fleye meydan b›rakmadan gelip ömrümüzün tam ortas›na konmas›yla birlikte; art›k onlara bakamaz oluyor insan. Bu üç-befl kurufla ald›¤›m›z, satmaya kalksan eskidir diye yüzüne bak›lmayan, sa¤›ndan solundan yaralar alm›fl, k›r›lm›fl oyuncaklar; art›k hayal dünyam›za girmiyordu. Art›k bizim için oyuncak; kazmayd›, kürekti, örstü, çekiçti, temizlik beziydi, kovayd›, makinelerdi…
ne yaz›k ki. Büyük oyuncak ma¤azalar› ortaya ç›kt›¤›ndan beri, art›k eski çoraplardan bebek, tellerden araba yap›lmaz oldu. Önceden küçücük oyuncaklarla heyecanlanan, uçurtma uçururken, ka¤›ttan gemiler, rüzgargülleri yaparken, çatall› sopalarla ve biraz lastik parças›yla sapan yaparken gözleri parlayan çocuklar›m›z yok. Yat›rd›¤›m›zda mavi mavi gözleri kapanan plastik bebekler yok. Onun yerine art›k bir marka haline gelen, her çeflit Art›k eskisi gibi köyden köye, kasabadan ka- aksesuar› olan, vitrinleri süsleyen barbi besabaya veya mahalleden mahalleye sokak- bekler var. Sanal alemlerde oynanan karate larda dolaflarak oyuncak satan amcalar yok oyunlar› var.
20 | TAVIR | TEMMUZ 2009
Biz sapan›m›z› kendimiz yapard›k o zamanlar. K›rard›k bir a¤açtan çatall› dal›, annemizden gizlice afl›rd›¤›m›z ekmek b›ça¤› ile saatlerce yontard›k. Duvardan duvara sürerek, orada burada parlat›rd›k. Yine yalvara yakara annemizden ald›¤›m›z bulafl›k eldiveninden veya flans›m›z varsa bir yerlerden buldu¤umuz kauçuk lastikten bir parça kopararak çatal›n dallar›na özenle ve heyecanla ba¤lard›k. Ortas›na da meflin koyduk mu, bizden daha zengini yoktu. Herkes görsün isterdik; pantolonumuzun beline sokar, av bulmaya koyulurduk mahallemizin sokaklar›nda. Çok
deneme
cam k›rd›k, çok çekildi kula¤›m›z ama vazgeçmedik sapan›m›zdan. Eme¤imiz vard› onda, k›ymetliydi. Annemizin dikifllerinden arta kalan parçalarla yap›l›rd› bebek elbiseleri. Bize kalsa giymeyip giydirirdik bebe¤imizi. Yemek yerken bile yan›m›zdayd› bebe¤imiz. Bazen bir baca¤› yoktu yerinde, bazen saçlar› döküktü. Kurflun ve de k›rm›z› kalemle boyad›¤›m›z dudaklar› aras›ndan yemek koymaya çal›fl›rd›k. Bize kalsa yemeyip yedirirdik. Befli¤i süslüydü. T›pk› annemizin bizi yat›rd›¤› gibi, öpüp yat›r›rd›k. Anne olmay› onlarla ö¤rendik, küçücük yafl›m›zda. A¤lard›k h›çk›ra h›çk›ra ama bebe¤imizi b›rakmazd›k yine. Gülerken kahkahalarla bebe¤imiz yan›m›zdayd›. Et gibi, t›rnak gibiydi. Çamurlu sokaklar oyun alan›m›zd›. fiimdiki gibi yüksek binalar aras›nda s›k›fl›p kalmam›flt›k. Mahallenin tüm sokaklar› bizimdi. Ne arabalar, ne inflaatlar bize engel olamazd›. ‹nflaat›n kumlar›nda da oynard›k, araba geçen sokaklar›n kenarlar›nda da… Yeter ki girmesin içimize oyun heyecan›. Tek bir çivi bile bafllatabilirdi oyunumuzu. Bunun için çamurlu bir sokak ve de inflaatlardan al›nm›fl bir çivi yeterliydi. Tabi bir de oyunun sonunda üstümüz bafl›m›z çamurland›¤› için annemizden yiyece¤imiz azar› göze almak... Tüf tüf oyunu için gerekli olansa bir elektrik borusu ve ka¤›t. Ka¤›t parçalar›yla yapt›¤›m›z mini ve sivri külahlard› oyunun en önemli malzemesi. Öyle önemsemezlik etmeyin. E¤er iyi yap›lmazsa, gevflek kal›rsa külah, borunun içinde flifler kal›rd›. Sonra boruyu salla dur, içinden ka¤›t ç›kacak diye. Gerçek mermiler, gerçek tabancalar, savafl aletleri yoktu bizim dünyam›zda. ‹flte en büyük silah›m›z, tek mermimiz tüf tüf borusunun içine koydu¤umuz ka¤›ttan külahlard›. Hedefimiz ise genifl a¤aç yapraklar›. Misket oyunlar›nda itina ile saklard›k “kaflik”lerimizi. En güzel, en iri misketimizdi kaflik. Tüm misketlerimizi kaybederdik belki ama kafli¤imize bir fley olursa oturup a¤lad›¤›m›z› bile hat›rl›yorum. Bazen toplad›¤›m›z gazoz kapaklar›n› dizerek oynard›k. ‹çti¤imiz gazozlar›n de¤il ha, sokaktan toplad›¤›m›z
ya da bakkala “Amca nolur be, koy bi kenara ben gelir al›r›m.” diyerek biriktirtti¤imiz kapaklard›. Ve daha niceleri… Tahta atlar›m›z, ucuna uzun teller takarak sürükleyip yar›fl yapt›¤›m›z arabalar›m›z vard›. Bir tahtan›n alt›na çakt›¤›m›z iki çubu¤un uçlar›na bilyeli rulman takarak yapt›¤›m›z “bilyeli”lerimiz vard›. En iyi yar›fl arabalar›m›zd› bilyeliler. Bazen annemiz bakkala gönderdi¤inde daha h›zl› gidip gelmek bahanesiyle kulland›¤›m›z arabalar›m›zd›. Ne çarpt›¤›m›z duvarlar ne de düflünce dizimizde aç›lan yaralar de¤il akl›m›zda kalan. Onlar›n izi bile kalmad› ama bilyeliye bindi¤imizdeki duygumuz, mutlulu¤umuz hala içimizde.
nun ayn›s›n› gökyüzünden bir uçak veya helikopter geçerken de yapard›k. Kimbilir belki bu da bizlere, Amerikal›lar›n dev savafl uçaklar›na karfl› K›z›lderililerin verdi¤i tepkilerden kalmayd›.) Bilmiyorduk neden yapt›¤›m›z›, ama mutlaka yap›yorduk. Lastik oyunu vard› bir zamanlar. Bizim en güzel sportif faaliyetimizdi. Uçlar› birbirine ba¤lanan lastik karfl›l›kl› duran iki k›z›n ayak bileklerinden geçirilirdi. Di¤erleri de ipe tak›lmadan, basmadan üzerinden atlard›. Ayak bilekleri seviyesinde (birler) bafllayan oyun, yavafl yavafl yukar› do¤ru yükselirdi. Önce bald›r seviyesine (ikiler) yükselen lastik; s›ras›yla diz kapa¤› (üçler), kalça (dörtler)
Mahallenin marangozuna yan›nda üç saat çal›flma karfl›l›¤›nda yapt›rd›¤›m›z ok, yay, k›l›çla ö¤rendik K›z›lderililerin Amerikal›larla nas›l savaflt›¤›n›. Aaa diye ba¤›r›rken elimizi a¤z›m›za vurarak ç›kard›¤›m›z seslerdi savafl naralar›m›z. (Bu-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 21
deneme
lo¤a gitmiflli¤imiz vard› ne de pediatri uzman›na… fiimdilerde ise evinde bilgisayar› olan çocuklar evinde olmayanlar ise internet kafelerde bütün günlerini savafl oyunlar›yla geçiriyor. K›z çocuklar› bebeklerini internetteki sitelerde, ekrandan seçiyorlar, sanal alemlerde giydiriyorlar. Ne yazmakla biter ne de anlatmakla. Y›llar sonra o küçücük de olsa koca koca yaflamlar› simgeleyen oyuncaklar› tekrar görmenin mutlulu¤unu yaflaman›n bir f›rsat› var ama flimdi. fiair Sunay Ak›n’›n dünyan›n dört bir yan›ndan toplad›¤› oyuncaklar› sergiledi¤i müzede… Müzenin bahçesindeki kocaman zürafa, Nasrettin Hoca ve Kelo¤lan heykelleri sizi daha müzenin içine girmeden çocukluk y›llar›n›za bir kap› aç›yor zaten. Yafl›n›z kaç olursa olsun art›k siz bir çocuksunuz. Ve içeride kocaman bir oyuncak deposu sizi bekliyor.
ve hatta bel (befller) seviyesine kadar yükse- Velhas›l oyuncak deyip geçmeyin. O oyunlir. Dedi¤imiz gibi en iyi sportif faaliyetimiz- caklar bizim hayat›m›z›n ta kendisiydi. O oyuncaklar sayesinde geçmiflimizi tan›d›k, di. gelece¤e dair ad›mlar›m›z› o oyuncaklarla at“Befl tafl”› bilmeyen yoktu o zamanlar. Özen- t›k. Fizi¤i, kimyay› onunla ö¤rendik. El becerile seçilmifl, oynana oynana par›l par›l olmufl lerimizi onlarla gelifltirdik. Paylaflmay› da, tafllarla oynan›rd›. Sokaklarda gözler k›y›da sabr› da, kazanmay› ve kaybetmeyi de, y›lmaköflede gezerdik o zamanlar. Güzel bir tafl may› da o oyuncaklarla ö¤rendik. Anneli¤i, babal›¤›, ö¤retmenli¤i, doktorlu¤u o gördük mü cebimize atard›k hemen. oyuncaklarla ö¤rendik. Karar›m›z› o oyuncakKumbaralar›m›z vard›. Tasarrufu, biriktirme- larla verdik. Onlarla büyüttük yafl›m›z›. Kimyi ö¤rendi¤imiz. Hani içine para at›p da, ara- bilir belki de o oyuncaklar olmasayd›, hayat›n da bir ters çevirip delikten bozuk paralara ac›lar›na ve zorluklar›na karfl› böyle dirençli bakt›¤›m›z kumbaralar. Ç›karamayaca¤›m›z› olamazd›k. bildi¤imiz halde, alsak m› almasak m› diye içimizden geçirdi¤imiz; sonra da biriktirdik- Ama en baflta söyledik ya. Yine de o günleri ten sonra alacaklar›m›z› düflünerek vazgeçti- yaflamaya doyum olmad›. Geçmiflten alacak¤imiz, almad›¤›m›z küçük paralar›m›z, hayal- l› geldik bugünlere. Daha henüz en güzel halerimiz vard›. Okul harçl›klar›m›z› kumbara- yallerimizi kuramadan, en güzel oyuncakla m›za atarak, sab›rla, on kuruflla, befl kuruflla oynayamadan geldik. Oysa o oyuncaklard› biriktirdi¤imiz param›zla topaç alacakt›k bizi biz yapan. Hayat› anlamam›z› sa¤layan çünkü. Hani flu ucu afl›nmas›n diye sivri me- ve o hayata bak›fl›m›z› ortaya koyan fleydi tal bir çubu¤u olan, kaytan ipinden ayr› dü- oyuncak. Yeni kefliflerdi. Tenekeden, tahtaflünülemeyen topaçlar. Topac› yerde uzun dan, bezden, lastikten, porselenden… yap›lan süre döndürmek sizin ustal›¤›n›z› gösterirdi. binbir çeflidiyle. fiimdilerde içine kurulu bir mekanizma konmufl, sizin sadece tepesindeki dü¤meye bas- O zamanlar anne-babalar öksürük d›fl›nda, man›zla çal›flan topaçlara benzemezdi onlar. atefl d›fl›nda bir hastal›k bilmezdi. Kofltura Plastikten de¤il, tahtadan yap›l›rd›. En kofltura üflütmenin d›fl›nda, içti¤imiz meyve aromal› öksürük ve atefl düflürücü fluruplar›n önemlisi ise el becerisi gerektirirdi. d›fl›nda çok hastal›k görmezdik. Ne bir psiko-
22 | TAVIR | TEMMUZ 2009
‹çeride tüm oyuncaklar belli bir konu çerçevesinde ayr›lm›fl. Her oyunca¤›n yan›nda hangi y›la ve hangi ülkenin çocuklar›na ait oldu¤una dair küçük notlar var. Oyuncaklar›n sergilendi¤i her küçük oda bir tiyatro sahnesi gibi tasarlanm›fl. Mesela uzay oyuncaklar›n›n oldu¤u bölüme girdi¤inizde bafl›n›z›n üstünde y›ld›zlar yan›p sönüyor. Oyuncak trenler ise tren kompart›man› fleklinde tasarlanan bölmede... Neredeyse her oda için ayr› ayr› belirlenen müzik ise oyuncaklarla bir bütünlük içerisinde. Her oyunca¤›n duygusunu daha iyi yakalaman›z için seçilmifl. Kendi kufla¤›n›z›n çocuklar›n›n oynad›¤› oyuncaklar›n bölümüne geldi¤iniz ise, tarifi imkans›z duygular bekliyor sizi. Tüm çocukluk arkadafllar›n›z, büyüdü¤ünüz sokaklar geliyor gözlerinizin önüne. Düfltü¤ünüzde yaralad›¤›n›z diziniz, dirse¤iniz s›zlamaya bafll›yor. Etraftan gelen “Aaa bak bak burada ne var. Hat›rlad›n m›? Bende de vard› bunun ayn›s›ndan.” gibi sesler buran›n bir müze oldu¤unu hat›rlat›yor ama sizi çocuklu¤unuzdan çekip alam›yor. Tebessüm ederek bak›yor herkes birbirine. Herkes çocuk çünkü, herkes düfllerinin pefline tak›lm›fl durumda. Oyunca¤›n toplumsal/tarihsel birer ayna oldu¤unu görebilirsiniz bu müzede. Savafllar›n, silahlar›n bol oldu¤u bir dönemde yap›-
deneme
lan oyuncaklar kurflun askerlerden, taramal› tüfeklerden, savafl arabalar›ndan olufluyor. Amerika’dan gelen oyuncaklara bakt›¤›m›zda daha çok K›z›lderili ve savafl temal› oyuncaklar› gördü¤ümüzde bunlar› düflünmeden edemiyoruz. Sunay Ak›n’›n 2005 y›l›nda, ailesinden kalan Erenköy’deki 500 metrekarelik bir köflkte kurdu¤u bu müzede 2000’e yak›n oyuncak var. En eskisi 1817 y›l›nda Fransa’da yap›lm›fl olan bir oyuncak keman. 1820 y›l›nda Amerika’da yap›lm›fl olan bir bebek, 100 yafl›nda olan ve Almanya’da yap›lm›fl olan teneke-porselen oyuncaklar müzenin en eskileri aras›nda.
birini alabilir miyim?” diye geçiyor ama hemen sonra tekrar mekan›n fark›na var›p acaba sesli mi düflündüm diye etraf›n›za bak›yorsunuz. En alt katta da denizalt› gibi tasarlanm›fl tuvalet bölümü var. Yani hiçbir flekilde oyuncak dünyas›ndan, an›lar›n›zdan, çocuklu¤unuzdan kopman›za sebep olabilecek bir fley yer alm›yor. Buradaki oyuncaklar da
Oyuncak mekanlar da dikkat çekmiyor de¤il. Oyuncak s›n›fta ders gören çocuklara bakarken, mekan›n içinde eksik aramadan edemiyor insan. Ama yok küçücük küçücük kitaplar, s›ralar, duvardaki küçücük saat, yine küçücük dünya haritas› eksiksizli¤i gösteriyor.
Hayat›m›z›n her an›na masumca bakmay›, çocuklu¤unuzun tertemiz dünyas›n› görmek istiyorsan›z, tarihi oyuncaklar›n dilinden dinlemek istiyorsan›z, müze orada sizi bekliyor. Ancak, böylesine ç›kars›z, hesaps›z bir dünyan›n oyuncaklar›n› görece¤imiz bu müzenin giriflinin ücretli olmas› bize pek hofl gelmedi aç›kças›. Sebebi ne olursa olsun, böyle bir müzenin ücretli olmas›, çocuklar›n saf ve temiz dünyas›n›n içine bile ticaretin sokulmas› anlam›na geliyor. Müzenin giderlerinin karfl›lanmas› için mi? Eminiz bu müzeyi açan ve hizmete sunanlar, bunun giderlerini baflka yollardan karfl›layabilirler. Buna ad›m›z gibi eminiz. O zaman neden hala ücretle gezelir ki bu müze? Elbette, ülkemizin tüm çocuklar›n›n ve de tabi yafll›lar›n›n ücretsiz gidebilece¤i müzeler de olacakt›r. Ya da bu tür müzeler, yoksul gecekondu sakinlerinin dünyalar›na da girebilecektir.
Bu oyuncak müzesinde oyuncaklar›n bozulmas› imkans›z san›r›m. Çünkü içeride yine minicik de olsa oyuncakç› bir dede var. Bu küçücük oyuncaklardan oluflan dünyadaki küçük insanlar›n daha da küçük oyuncaklar›n› tamir etmek için orada haz›r. Acaba biz de versek oyunca¤›m›z› tamir eder mi demeden alam›yoruz kendimizi. Oyunca¤›m›zla birlikte k›r›lan kalbimizi tamir eden dede buydu iflte. Art›k hiçbir yerde bulamayaca¤›m›z, kaybolan mesle¤ini burada yap›yor. Tüm bunlarla birlikte gördü¤ümüz bir vitrin vard› ki, bize parma¤›m›z› ›s›rt›r nitelikteydi. Eski bakkallar›n canland›r›ld›¤› bir vitrindi buras›. Neler yoktu ki bu bakkalda. Eski Vita ya¤lar› tenekeleri, OMO, Tursil kutular›, cam fliflede bir litrelik Yedigün, Ar› marka kutuda gofretler, mandallar, ç›tç›tlar, kavanozlarda sat›lan akide flekerleri… Akl›n›zdan “Acaba annemin verdi¤i paradan artarsa bunlardan
Yüre¤inizdeki çocuk hala yafl›yorsa, an›lardaki çocuklu¤unuz da, çocuk düflleriniz de size uzak de¤il demektir. Burada o düflleri tekrar kurabilirsiniz. Ya da eskisi gibi elindeki malzemelerle kendi oyunca¤›n› kendisi yapamayan, dokunmadan, hissetmeden kendisine sunulan sanal alemlerde oyun oynayan çocu¤unuza asl›nda oyunca¤›n ne demek oldu¤unu gösterebilirsiniz.
10070-50-40 yafllar›ndalar, onlar›n eski sahipleri belki hayatta de¤il ama oyuncaklar›n bak›fllar› hala çocuk. Kokular› hala çocuk kokusu. Dünyan›n dört bir yan›ndan toplan›p bir araya gelmifller. Ne ›rklar›, ne dilleri, ne renkleri farkl›... Dedik ya hepsinin bak›fl› da, kokular› da ayn›.
Müzede aray›p da bulamad›klar›m›z olmad› de¤il. Yukar›da sayd›¤›m›z çocuk oyuncaklar›na, oyunlar›na dair daha çok fley arad› gözlerimiz. Çok çok daha genifl bir dünyayd› oyun dünyam›z. Yine de diyece¤imiz odur ki, çocuk eli de¤mifl o oyuncaklar orada. Birkaç saatli¤ine de olsa çocuklu¤una geri dönmek isteyenler, yar›da kalm›fl hayallerine y›llar sonra tekrar bakmak isteyenler… Eminiz ki içindeki çocu¤u yitirmemifl olan herkese kap›lar› aç›kt›r oyuncaklar›n. Yeter ki, “Çocuk oyunca¤› bunlar.” deyip geçmeyin…J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 23
biyografi
camilo cienfuegos’a dair... ümit zafer
“Bir sanatç› ölebilir… Ama asla ölmeyecek olan, yoluna hayat›n› adad›¤›, zekâs›n› u¤runa seferber etti¤i sanatt›r.” (Fidel Castro)
‹nsanl›k; tarihi boyunca onurlu, yi¤it birçok evlat yetifltirmifltir. 20. yüzy›l, bu yan›yla, böylesi halk kahramanlar›n›n elinin her zamankinden daha çok de¤di¤i bir zaman dilimi olmufltur. Bunun nedeni halklar›n kadim hasretlerine sosyalistlerin önderlik etmesi ve sömürüsüz, zulümsüz bir hayat için dövüflüp muzaffer olmalar›d›r. ‹flte o muzaffer kahramanlardan birisidir Camilo Cienfuegos. Küba halk›n›n yetifltirdi¤i kahraman evlatlar›ndan birisidir. Che’nin deyimiyle “… Sürekli ve ölümsüz yenilenifli içinde, Camilo halk›n bir benzeridir…” Halk›n yi¤it hali olan Camilo, Küba Devrimi’nin önderlerindendir. Fidel, Che ve Raul’le birlikte, ad› Küba Devrimi’yle özdeflleflen komutanlardand›r. Öyle ki, kimileri Fidel için devrimin “beyni”, Che için “kalbi” ve Camilo için de devrimin “karizmas›” derler. Efl deyiflle, Camilo devrimin etkileyici ve “büyüleyici” gücüdür. Adanm›fll›¤› ve cüretiyle, halk›n devrimci halidir. Che flöyle der: “Camilo ve Camilolar… Halk›n gücünün kan›tlar›, savafla giriflen bir ulusun en saf düflüncelerini savunmak için neler yaratabilece¤inin ve en soylu amaçlar›na eriflmeye inanc›n›n en yüce ifadesidir.” Camilo, 6 fiubat 1932’de Havana’da do¤du. Dönemin Kübas›, Amerika’n›n fuhufl ve kumar batakhanesine çevrilmifltir. ABD, kendi ç›karlar›na en uygun hizmeti edecek uflaklar›n› iflbafl›na getirmekte ve Küba halk›n› sömürmektedir. Halk›n cefa çekti¤i, iflbirlikçiler ve emperyalistlerin de sefa sürdü¤ü bu y›llarda yaflam zordur. Amerikan emperyalizminin bütün sömürgelerine götürdü¤ü “özgürlük” yaflanmaktad›r. Aç, iflsiz ve yoksul kalma özgürlü¤üdür bu!
24 | TAVIR | TEMMUZ 2009
biyografi
‹flte bu koflullarda, ayakta kalmaya çal›flan bir ailenin evlad› olan Camilo, sekiz yafl›nda Plastik Sanatlar Akademisi’ne gitti. Ama ailesinin maddi s›k›nt›lar› yüzünden okula devam edemedi. Art›k hayat›n ac›mas›z akademisine kay›t yapt›rm›flt›. Camilo, 1953 y›l›nda kaçak yollardan Amerika’ya gitti. Ülkesindeki sefaletten ancak böyle kurtulabilece¤ini düflünüyordu. Ama bu “bireysel kurtulufl” hayali de bafllamadan bitti. Çünkü kaçak girdi¤i için yakalan›p s›n›r d›fl› edildi. Bu arada, Mart 1953’te Fulgencio Batista, Küba’da askeri darbe yapt›. Tipik bir Amerikan ufla¤› olan Batista’n›n faflist darbesine karfl›, en görkemli tepki Fidel’in önderlik etti¤i Moncada Bask›n› olur. Eylem askeri bir yenilgiyle sonuçlanm›fl olsa dahi, Küba Devrimi için bir dönüm noktas› olur. Batista rejimine karfl› silahl› mücadelenin bafllang›c›d›r bu. viva cuba! Devrimci geliflmeler Camilo’yu da etkiler. Bireysel kurtulufl düflleri, yerini halk›n kurtuluflu bilincine b›rak›r. Ve 1954’te diktatörlü¤e karfl› örgütlenen ö¤renci arkadafllar›yla birlikte 22 yafl›ndayken illegal mücadeleye bafllar. Öyle ya, Jose Marti’nin deyimiyle, “Haks›z kanunlara sesini yükseltmeyen, do¤du¤u topraklar›n zalimlerin ayaklar› alt›nda çi¤nenmesine göz yuman kifli, flerefli bir kimse say›lmaz.” Camilo ise flereflidir. Ve mücadelenin gereklerini yerine getirir. Bu çaba içindeyken, bir eylem sonras›nda polisin açt›¤› ateflle yaralan›r. Hayat›n tecrübesidir ki, kurflunun so¤uklu¤u ya yüre¤i de so¤utur, ya da daha bir atefller. Camilo için ikincisi geçerlidir. Ki daha sonra yaflad›¤› bu yaralanma olay›n› flöyle anlat›r: “… Hayat›mda yaflad›¤›m en muhteflem duygulardan biriydi. Beni tafl›yan insanlar› gördükçe a¤lad›m ve tüm gücümle ‘Viva Cuba!’ diye ba¤›rd›m. O an anlad›m ki, Küba her ne olursa olsun özgür olmal›yd›…” Küba’n›n özgürlü¤ünün yolu ise devrimden geçiyordu. Devrimin yolu ise, Granma teknesinin rotas›n› izliyordu. Ve Camilo, Meksika’dan Küba’ya do¤ru yola ç›kan, Granma’n›n 82 yolcusundan biri olmufltur. Fidel’in önderli¤indeki savaflç›lar, Küba’ya
do¤ru denize aç›lm›fllard›r. Bafllang›c›ndan sonuna kadar, hiçbir fley umuldu¤u gibi gitmez. K›y›ya ç›kt›klar›nda da düflman taraf›ndan karfl›lan›rlar ve 70 yoldafllar›n› kaybederler. Tüm bunlardan sonra, geriye kalan 12 devrimcide sa¤lam olan yegâne fley iradeleridir. ‹flte o devrimcilerden birisidir Camilo. 12 kiflidirler, yedi tüfekleri vard›r ve Sierra Maestra’ya t›rmanmaya bafllarlar. Zorluklar, imkâns›zl›klar ve bizzat kendi acemiliklerinin ortas›nda dövüfle dövüfle tecrübe kazan›rlar. “… Belki düflman ordular› taraf›ndan çok kötü bozgunlara u¤rat›lacaklard›r; kimi zaman gruplara bölünecekler, tutuklan›rlarsa iflkence görecekler, etkinlik için seçilmifl bölgelerde kuduz hayvanlar gibi izlenecekler, düflman›n pefllerinde olmas› huzursuzlu¤u onlar› sürekli kovalayacak, ileri sürülen nedenin ortadan kalkmas›yla bask› birliklerinden kurtulmak için, korkutulmufl köylülerin bile onlar› belli durumlarda teslim edeceklerine dair, herkese ve her fleye kuflkuyla bakacaklard›r; ölümün bin kez var olan bir kavram ve zaferin yaln›zca bir devrimcinin hayal edebilece¤i rüya oldu¤u anlarda, ölümden ya da zaferden baflka bir seçenek olmamacas›na…” Che’nin aktard›¤› bu koflullar› iradesini çeliklefltirmenin f›rsat› sayan savaflç›lardand›r Camilo. Ve ancak zorlu koflullar› iradesini güçlendirmenin zemini sayanlar, o koflullar› de¤ifltirebilirler. Camilolar da öyle yaparak zaman içinde Sierra Maestra’y› dost, köylüleri de taraftar yapmay› baflaracaklard›r. Giderek, Batista ordusuna karfl› girdikleri çarp›flmalarda, zafer de kazanmaya bafllayacaklard›r. fedakar mücadeleci... Bu çarp›flmalar, zorluklar ve imkans›zl›klar içinde cüreti, fedakarl›¤› ve güvenilirli¤iyle öne ç›kanlardand›r Camilo. Che, onu flöyle tan›mlar: “… Camilo, Fidel’in silah arkadafl›, savafl›n zor anlar›nda güvenilir adam›, fedakar mücadeleci, fedakarl›¤›ndan daima karakterini çeliklefltirmek ve birli¤inkini ifllemek için araç olarak yararlanan bir savaflç›yd›…”
Savafl›n zor koflullar›nda güvenilir olmakt›r elbette devrimcili¤in temel ölçütlerinden birisi. Kolay zamanlarda de¤il, zor zamanlarda s›nan›r çünkü bir devrimcinin ba¤l›l›¤›. Öylesi zorlu koflullar› aflmak ise “fedakar mücadeleci” olmakla mümkündür. Bedel ödemeyi göze alan ve yeri gelince sadece elini de¤il, bütün ömrünü tafl›n alt›na koyabilen bir fedakarl›kt›r bu. Camilolar için bu fedakarl›k, iradelerinin prati¤e yans›m›fl halidir. Camilo, savafl›n ihtiyaçlar› ve kendi geliflimi sonucunda 1958 y›l›nda “Comandante” oldu. Sierra Maestralar’dan bat›ya do¤ru ilerleyen Direnifl Ordusu’nun 2 No’lu Antonio Maceo Kolu’nun komutan›yd› art›k. 1845 y›l›nda do¤an Maceo, Küba’n›n ‹spanyol sömürgecili¤ine karfl› yürüttü¤ü ba¤›ms›zl›k savafl›n›n önderlerindendi. Ve bu savafl içinde 1896’da öldürüldü. Öldürülen Maceo’nun bedeniydi elbette, ba¤›ms›zl›k ruhu Camilolar’da yaflamaya devam ediyordu. fliir ve emir Che ile Camilo, savafl boyunca notlaflm›fllard›r. Yaflanan sürece, girilen çarp›flmalara, yap›lmas› gerekenlere, ihtiyaçlara dair talimatlar içeren notlard›r bunlar. Che, k›sa ve kesin talimatlar içeren notlar yazar Camilo’ya. ‹flte o notlarda gelen cümlelerden bir kaç›: Çarp›flmalarda gereksiz yere mermi harcama… Tüm adamlar›n› düzene koy, birli¤ini örgütle… Tüm yapt›klar›n› anlat… Yapt›¤›n her fleyi bana bildirmeli ve kula¤›na gelen haberleri iletmelisin..! 800 mermi daha gönderiyorum… Talimatlar içeren bu notlar›n 12 Nisan 1958 tarihli birinde Che, bir fliir yazar Camilo’ya. “fiu kadar mermi”den bahseden haberleflme aras›nda paylafl›lan bu fliir, devrimcilerin içtenli¤ine de, devrimci savafl›n do¤as›na da uygundur. fiöyle der Che o notunda: “… Ayr›ca, Otilla’da geçirdi¤imiz bir gecenin an›s› olan flu küçük fliiri gönderiyorum: Kaderle ilgili Eski kitaplardan ö¤rendim Geriye do¤ru gidildi¤inde Fazla uzaklara ulafl›lamad›¤›n›…” Che yazd›¤› bu notlarda, kimi zaman “Za-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 25
biyografi
¤›n› bilmenin güvenidir bu talimat› verenin ve alan›n paylaflt›¤›. güven ve camilo... Konu güven, güvenmemek ve güvenilir olmaya gelince, kavgam›z›n Mahiri’nin “Bizim iliflkilerimizin temeli güvendir” sözünü de anmadan geçemeyiz. Ki devrimci iliflkilerin temeli güvendir. Öyle ki, 1958’te “Comandante” rütbesi alan Camilo, bu göreve atanmas›n›n ard›ndan Fidel’e flöyle yazar: “Sizin güveninizi kazanmasayd›m, ölmeyi ye¤leyebilirdim…” “Yeni ‹nsan”›n dilinden dökülen sözlerdir bunlar. Çünkü Fidel’in güvenini kazanmak, devrimci hareketin güvenini kazanmakt›r. Hareketin güvenini kazanmak, halka duyulan güvenin somutudur. Camilo ile önderli¤i ve halk› aras›ndaki bu ba¤ ve ba¤l›l›¤›, Che flöyle ifade eder:
vall› fieytan” diyerek espriyle tak›ld›¤› Camilo’ya yeri geldi¤inde de, “… Elinden geleni yap ve oldu¤un yerde kal” der. Asl›nda hem o fliir hem de bu emir, ayn› bilincin paylafl›lmas›d›r. Böylesi emirlerin gere¤i yerine getirildi¤i için, öylesi fliirler de paylafl›labilmektedir. Kimi zaman fliirlerin ifade etti¤ini, kimi zaman da “elinden geleni yap” emrinin somutlad›¤› bir yoldafll›kt›r söz konusu olan. Comandante’nin emri bellidir. Art›k mücadelenin gereklerini yerine getirmek için elden gelen yap›lacakt›r. Ancak savafl tek düze bir olgu de¤ildir. Ço¤u kez “standart” d›fl› geliflmelere gebedir. Dolay›s›yla, elden gelenler genellikle yetmez olur. O zaman ne yap›lacakt›r? camilo ve tehlike... Ya “elimden gelen budur” diyerek koflullara teslim olunacak ya da… ‹flte bu noktada, elden gelmeyenleri de gelir hale getirmenin ad›d›r Camilo. Yetinme, yenilme ve durumu kabullenip boynunu e¤me yoktur Camilo’da. Ne yap›p edip bir biçimiyle sorun çöz-
26 | TAVIR | TEMMUZ 2009
me, ad›m atma, zorluklar› aflma iradesi vard›r onun mayas›nda. O’nun tehlikeyi hiçe sayan bu özelli¤iyle ilgili Che flöyle der: “… Camilo tehlikeyi ölçmezdi, tehlike onun için bir e¤lenceydi, onunla oynard›, tehlikeyle güreflir, üzerine çeker ve flafl›rtmaca yapard›; gerillac› zihniyeti gere¤ince, hiçbir engel onu durduramaz, çizdi¤i yoldan döndüremezdi…” Che’nin Camilo için bahsetti¤i bu özelliklerin bir benzerini de Fidel, Che için söylemifltir: “… En baflta gelen belirleyici özelliklerinden biri, en tehlikeli görevler için derhal gönüllü olmakta gösterdi¤i yi¤itlikti… Her an en tehlikeli görevleri üstlenecek kadar, hayat›n› sürekli tehlikeye atacak kadar kendi kaderini hiçe sayan, kendini feda eden yi¤it bir savaflç›yd›…” Che’nin Camilo için, Fidel’in de Che için söylediklerindeki benzerlik do¤ald›r. Çünkü söz konusu olan ayn› devrimci kültürdür. Bu yan›yla, en az kendini tan›d›¤› kadar, Camilo’yu da tan›yan Che, yeri geldi¤inde “elinden geleni yap” der. Elden gelenin yap›laca-
“… Do¤ruluk, Camilo için bir din gibiydi, kendini halk›n iradesini kiflili¤inde cisimlefltiren Fidel’e karfl› ve halk›n kendisine karfl› do¤rulu¤a adam›flt›. Bu yenilmez gerillac›da, bu iki duygu, Fidel ile halk, birbirinden ayr›lamazd›.” fiimdi bir de bu perspektifle okuyal›m Camilo’nun Fidel’e yazd›¤› cümleyi: Halk›n güvenini kazanamasayd›m, ölmeyi ye¤lerdim… Peki, halk›n güveni nas›l kazan›l›r? Cevab› verilmifl bir sorudur bu. Halk›n güveni, elbette halk›n gücünü somutlayan Camilolar’›n prati¤iyle kazan›labilir ancak. Che, güveni de ayn› halk›n gücünü a盤a ç›kar›p somutlad›kça kazan›labilir. Bu yan›yla, halka duyulan güven ile halk›n güvenini kazanma, halk›n gücünü somutlaman›n de¤iflik yönleri olmaktad›r. daima cüret... Peki, bu nas›l mümkün olur? Bu sorunun cevab›n› da Camilo’nun prati¤inde ve bu prati¤i tahlil eden Che’nin aktar›m›nda buluyoruz: “… Camilo’nun, Danton’un devrim anlar› için söyledi¤i “Cüret, daha çok cüret, daima cüret” biçimindeki özdeyiflini duymufl olup olmad›¤›n› bilmiyorum. Bütün
biyografi
eylemlerinde gerillac›ya gerekenleri, yani durumun h›zl› ve kesin analizini, gelecekte ortaya ç›kacak sorunlar› önceden görebilme yetene¤ini de ekleyerek, her zaman, bu sözü prati¤e uygulard›…” ‹flte ancak böylesi bir prati¤in ürünü olarak, halk›n gücünü somutlamak mümkündür. Halk›n gücünü a盤a ç›kartan hem halk›n güvenini kazan›r, hem de halka daha bir güven duyar. A盤a ç›kart›lan bu güç, halk düflmanlar› için y›k›c› olurken, halk›n kendisi için yap›c›d›r. Yap›lan, gelece¤i kazanman›n yolunda ad›m atmaktad›r. Cüret budur. Camilo, bu u¤urdaki çabalar›n› s›radanlaflt›rm›fl bir devrimciydi. Bir baflka deyiflle, Camilo, kahramanl›¤› s›radanlaflt›rm›fl bir halk›n, fedakarl›¤› s›radanlaflt›rm›fl bir savaflç›s›yd›. Gerisini de Che söyler bize: “… Diyebilirim ki Camilo binlerce baflar›n›n adam›yd›, onlar› çok do¤al bir biçimde gerçeklefltirir, çünkü cesaretine, halka olan sayg›s›na kendi kiflili¤ini katard›…” halka sayg› duymak... Camilo’nun halka olan sayg›s›, onun gücünü de oluflturur. Ki halka sayg› duymayanlar, halk›n tarihsel rolüne inanmayanlar halka güvenemez ve halk›n güvenini kazanmay› da her fleyin üstünde tutamazlar. Böylelerinin çenesi devrime dair laf yapabilir ama asla devrim yapamazlar. Çünkü devrim her fleyden önce kitlelerin, halk›n eseridir. Halka inanmayanlar›n o halk›n tarihsel eserine inanc› olmaz, o esere de eme¤i geçmez. Halka yönelik sayg›n›n somutlanaca¤›na dair Che’nin söyledikleri hayli ufuk aç›c›d›r: “Halka flunu demek için yaklaflmamal›y›z: ‘‹flte geldik, sana yard›mc› olaca¤›z, bilimimiz sayesinde seni e¤itece¤iz, sana yanl›fllar›n›, kültürsüzlü¤ünü, bilgisizli¤ini gösterece¤iz.’ Biz, halka bir araflt›r›c› ruhuyla, alçak gönüllülükle gitmeli, halk›n büyük bilgelik kayna¤›ndan feyiz almal›y›z…” Camilo’nun feyiz ald›¤› bilgelik kayna¤› da daima halk olmufltur: “… Fidel daha önce söylemifltir: ‘Kültürü kitaplardan gelmiyordu; onun cesareti, kat›l›¤›, zekas› ve benzersiz dikkat ve özeni sayesinde, binlercesi aras›ndan, eriflti¤i ayr›cal›kl› mevkiye seçen
halk›n do¤al zekas›na sahipti…” Camilo’nun cüret ve fedakarl›¤›n›n s›rr› da buradad›r. O, ‹spanyol k›l›çlar›na karfl› Küba yumruklar›yla savaflan Maceo’nun s›radan askerlerinin, yani halk›n do¤al zekas›na sahiptir. Bu zeka da, küçük burjuvazinin kaypakl›¤› de¤il, hayat›n ve kavgan›n ihtiyaçlar› belirleyicidir. O zekaya sahip olanlar›n, bir fleker kam›fl› tarlas›na girer gibi düflman ordusuna dalmalar›n›n s›rr› da buradad›r. Bu durum, ola¤anüstü olmay›p halk›n ola¤an yarat›c›l›¤›n›n devrimci bir içerik ve biçimle yeniden üretilmesinden ibarettir. Bu gerçekli¤i vurgulayan Che, flöyle der: “… Camilo’yu yaln›z dehas›n›n gücüyle ola¤and›fl› ifller baflaran bir efsane kahraman› olarak düflünmemek gerekir. Onu, halk›n, zor koflullar ve mücadele içinde kahramanlar›n›, flehitlerini, fleflerini muazzam bir seçimle oluflturdu¤u gibi kendi içinden ç›kard›¤› bir unsur olarak görmelidir… ‹flte böyle oldu¤u içindir ki, “Sürekli ve ölümsüz yenilenifli içinde, Camilo halk›n bir benzeridir.” demiflti Che. camilo için bir çiçek... Camilo, devrimin muzaffer komutan› olarak, Che ile birlikte 1 Ocak 1959’da Havana’ya girdi. Bunun için silah kuflanm›fllard› zaten. Amaçlar› halka zulmedip sömürenleri yenmekti, öyle de yapt›lar. Devrim baflar›lm›fl, Batista kaçm›fl ve halk›n silahl› evlatlar› iktidar› alm›fllard›. fiimdi hayat› yeniden örgütlemenin vaktiydi. ‹fl çoktu ve bu iflleri omuzlayan kadrolardan biriydi Camilo. Ocak 1959’da Direnifl Ordusu’nun kurmay baflkanl›¤›na getirildi. Ekim 1959’da Camaguey bölgesinde karfl› devrimci bir giriflimin ezilmesini sa¤lad›. Havana’ya dönmek için havaland›rd›¤› uça¤›, 28 Ekim 1959’da denizde kayboldu. Bu elim olay üzerine “Onu kim öldürdü?” diye soran Che, cevab› da vermiflti: “… Daha do¤rusu kendimize flöyle sormal›y›z: Fiziksel varl›¤›na kim son verdi? Çünkü onun gibi insanlar›n hayat› halk›n içinde sürer gider, ancak halk›n karar›yla sona erer. (…) Onu öldüren düflmanlard›r! Çünkü ölmesini istiyordu, çünkü güvenilir uçak yoktur, çünkü pilotlar henüz gerekli tüm deneyimi kazanm›fl de¤illerdir! Çünkü yüklü iflleri ne-
deniyle Havana’ya mümkün oldu¤unca çabuk varmak istiyordu…” Halk için yaflay›p savaflanlar› do¤rudan olmasa dahi, dayatt›klar› koflullar içinde dolayl› biçimlerde öldüren yine halk düflmanlar›d›r. Bu yan›yla, Camilo’nun katili de, onu “terörist” olarak niteleyen ABD olmufltur. Che’nin dedi¤i gibi, “Camilo’yu öldüren düflmand›r, çünkü ölmesini istiyordu…” Küba halk› ise bu kirli iste¤i bofla ç›kartacak denli Camilo’yu sahiplendi. O günden sonra, her 28 Ekimde “Uno flor por Camilo” (Camilo için bir çiçek) diyerek denize çiçek at›p Camilo’yu anmaya devam etti, ediyor Küba halk›. camilo’ya bin selam... Che, “Askeri Yaz›lar” kitab›n› Camilo’ya ithaf ederken flöyle der: “Bu sat›rlar, Direnifl Ordusu’nun da büyük yüzbafl›s›na, bu devrimin yaratt›¤› en büyük gerilla flefine, kusursuz devrimciye, kardeflçe ba¤l› oldu¤um dosta sayg› ifadesi olarak kabul edebilir. Elbette her anlamda sayg› duyulmas› gerekenler Camilolar’d›r. Onlar, emperyalist zulme ve sömürüye karfl› savaflan flerefli kimselerdir.” Her f›rsatta, “Che’nin dönemi bitti.” diyerek, Amerika’ya secde etmeyi ifl edinen Celal Talabani gibilerinin flerefsizli¤i de malumdur. Dahas›, Che ve Camilolar’›n varl›¤› halklar›n emperyalizme karfl› kavgas›nda sürer gider. Çünkü emperyalizm var oldukça, Camilolar daima olacakt›r. Çünkü halklar›n emperyalist zulüm ve sömürüye isyan halidir Camilo. Che’nin deyifliyle, onlar halklar›n gücünün kan›tlar› ve en soylu amaçlar›na eriflmeye inanc›n›n en yüce ifadesidir. O halde, bir kez ve bin kez daha selam olsun bizim sakall› Camilo’ya… KAYNAKLAR -Askeri yaz›lar / Ernesto Che Guevara/Yar Yay›nlar› -Yaflam öyküsü -röportajlarmektuplar/Ernesto Che Guevara /Yar Yay›nlar› -Sosyalizm ve insan / Guemaro / Yar Yay›nlar› J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 27
fliir
engin çeber’in unutulacak ölümü efe duyan
tan›m›yorum onu, milyonlarca gazete küpüründen biri birkaç saniye göz göze kalman›n d›fl›nda tan›m›yorum Engin Çeber’i, ayn› hüzünlü saniyeyi maske maske dolaflt›r›yoruz ölülerin yüzünde ad› ergin miydi acaba “c”yle mi bafllar yoksa soyad› ölüme ne zaman al›flt›k böyle, yaflam ne zamand›r bir yabanc› dilde aranan tan›d›k sözcük sormad›m engin çeber kimdir, merak bile etmedim… bu olsun benim de suçum herkesin pay›na düflecekse günahlar›n ortak yuma¤›ndan birer parça bu olsun e¤er kurulu bir saat gibi vahfleti vurup duruyorsa yalan o kendimden bile gizli bin bafll› ejder o törensel hiçlik, avuntu flurubu duas›na ç›kt›¤›m›z o ya¤mur karas›, unutkanl›k bulutu o akl›m›n kuklac›s›, gardiyan› kalbimin, damarda akan renk sonbahar kokusunda tafl›d›¤›m o yalan; üzerine bast›¤›m yalanlardan toprak parças› o çok sevdi¤imiz kara ve gri topraksa suçuma ortak etmeliyim herkesi. kimdi engin çeber, tan›m›yoruz. do¤du, büyüdü ve… okuyup geçti¤imiz haber yaz›lmadan az evvel hastanede bilincini yitirmek üzereyken ve ondan önce metris’te hücrede, sar›yer emniyeti ve istinye karakolu’nda ve caddede itiflirken polisle -ve belki k›y›da börek yedikten hemen sonradünyaya son bak›fl›na inen bir merdivende
28 | TAVIR | TEMMUZ 2009
fliir
yapayaln›z kald›. ve eminim ölmekten de¤il neden öldü¤ünün anlafl›lmamas›ndan korktu bu örttü devrimin uykusuz gecesini gözlerinde yar›da kald› tarihte okudu¤u o serüven bu yaln›zl›k engin çeber’in de¤il bizim yaln›zl›¤›m›z ve kalbimin esareti, o da hepimizin. müflahade ko¤uflunda ›slat›ld›ktan sonra bedenine inerken sopalar ve kap› açma demirleri, mahkumlar›n küçümseyen bak›fl› alt›nda, jandarman›n aptal h›nc›, sinsi elleri polisin, doktorun ihaneti, umars›zl›¤› gardiyan›n hücrenin so¤uk, hastanenin beyaz duvarlar›na dokundukça ve an›lar› birden doluflup birden kaybolduklar›nda anlad› m› acaba ölece¤ini kalbinin son ç›kard›¤› sesi duyabilsem son bakt›¤›n eflyaya dokunup, son sözcüklerini bilsem ya da ne zaman güldü¤ünü en son -arkadafllar›n güleçti diyorflapkan ne zaman düfltü bafl›ndan hapishane giriflinde çekilen resimde bafl›n aç›k -oysa hiç ç›karmazm›fls›nve ne düflündün en son, eski sevgilileri mi› baban için mi endiflelendin kendini unutup
gidip arife günü gelecekmiflsin –öyle diyor baban yoksa “bir ç›ksam fluradan” diye iç mi geçirdin -hayat doluydu diyorlar senin içintan›m›yorum ki seni engin, öyle miydin, seviyor muydun o kadar yaflamay› yine de göze ald›n demek, -öyle demiflsinyoksa bir gazete küpüründe bu kadar üzemezdi bizi bu tan›mlayamad›¤›m koca boflluk senin önümüze b›rakt›¤›n, kedere, küfürler aras›na açt›¤›n sevgiye, sözlere, k›zm›z› karanfillere k›rm›z› karanfilden tabutunu tafl›yan onlarca ele onlarca elin s›cakl›¤›na ra¤men ›s›nmayan bedeninden kalan bu güzelim boflluk çekmezdi içine bizi hayat doluydun, kesinlikle -bunu demeselerdi de bilirdikbirazdan dolaptan bir flapka ç›karaca¤›m flapkas›z çektikleri son foto¤raf›n önümde acaba ona benzer bir fley miydi takt›¤›n bak iflte, yine de tan›m›yoruz hala seni seni ve engin çeber’in unutulacak ölümünü 30 Kas›m 2008
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 29
biyografi
yankee’leri dize getiren bir önder: sandino ibrahim murato¤lu
Nikaragua’n›n baflkenti Managua’daki meydanda bir elinde kazma, bir elinde tüfek tutan meçhul asker an›t› vard›r. An›t›n kaidesinde “Yaln›z iflçiler ve köylüler sonuna kadar gidebilir.” yaz›s› bulunur. Sözün sahibi Özgür ‹nsanlar›n Generali, Nikaragua’n›n Ulusal kahraman› Agusto Cesar Sandino’dur. O 1926-1933 y›llar› aras›nda emperyalizme karfl› gerilla savafl› vererek yankeelere diz çöktüren bir halk kahraman›, uzlaflmaz bir anti-emperyalisttir. Ad› hep emperyalizme karfl› savaflla birlikte an›ld›. Haince katledilmesinden bugüne halklar›n gönlünde ve mücadelesinde yaflamaya devam etti. Yoksuldu… Sandino 18 May›s 1895’te Masaya bölgesinde Nigu ‹nohome köyünde dünyaya geldi. Yaflama, Nikaragua halk›n›n ço¤unlu¤u gibi yoksulluk içinde bafllad›. Ailesi yoksuldu. Dev kahve ve muz plantasyonlar›nda köle gibi çal›flt›r›l›yordu. Yoksulluk bu t›knaz, kavruk çocu¤un yakas›n› hiç b›rakmad›. Adaletsizli¤i daha çocuklu¤unda yaflad›. Annesi borçlar›n› ödeyemedi¤i için tutuklan›p hapse konuldu. 11 yafl›ndayd›. Kendisini okula gönderecek babas›n›n yan›na s›¤›nmak zorunda kald›. Babas› onu resmi evlat olarak kabul etmiyordu. O, buna ra¤men yaflam› boyunca do¤ru bildiklerini yapmaktan geri durmad›. Daha büyük bir ailenin, Nikaragua halk›n›n evlad› olarak yaflad›. Bir süre babas›n›n iflletmesinde çal›flt›. 1920, Sandino için adeta bir dönüm noktas› oldu. Nedeni ö¤renilemeyen bir kavgaya kar›flt›. Kendisine sataflan adam› a¤›r yaralay›nca kaçak duruma düfltü.
30 | TAVIR | TEMMUZ 2009
biyografi
kaçakl›k… muz cumhuriyeti… Art›k ülkede kalamazd›. Ülke d›fl›na ç›kt›. Önce Honduras’a, sonra da Guatemala’ya geçti. Maden iflçili¤i yapt›. Kosta Rica’dayken makinalar üzerine elde etti¤i deneyimlerini bu ülkelerde kulland›. ABD tar›m tekellerine ait büyük tar›m çiftliklerinde çal›flt›. Orta Amerika ülkelerine Muz Cumhuriyetleri denmesine yol açan muz tekeli United Fruit Company de, çal›flt›¤› çiftliklerdendi. Burada bu tekelin gücünün ve politik etkisinin fark›na vard›. Bu ülkelerden sonra Meksika’ya geçti. Burada ABD’nin petrol flirketinde çal›flt›. Meksika’da bulundu¤u süre onun geliflimi aç›s›ndan etkili oldu. O günün s›cak devrimci atmosferi Sandino’yu etkisi alt›na almakta gecikmedi. Yeni fikirler edindi. Ö¤rendikleriyle sevdal› oldu¤u ülkesini düflündü. Orada yaflan›lanlar› sorgulamaya bafllad›. Emperyalizmin halklar›n bafl düflman› oldu¤unu fark etti.
d›ran Moncada’n›n saf›nda savaflta yerini ald›. Sandino bu savaflta yenilgiler ald›, zaferler kazand›. Önderlik ve örgütleyicili¤iyle öne ç›kt›. K›sa zamanda 800 savaflç›y› örgütleyerek düflman karfl›s›na ç›karmay› baflard›. Çünkü o, bu savafl› gerçek anlamda vatan sevgisiyle yap›yor, ülkesinin ba¤›ms›z ve özgür olmas›n› istiyordu. Kukla iktidar›n›n durumunu tehlikede gören ABD, Nikaragua’ya tekrar asker gönderdi. Sandino; ABD’nin ç›kartma yapt›¤› limana baflar›l› bir bask›n yaparak silah ve muhimmata el koydu. Bu bask›ndan rahats›z olan liberallerin komutan›, Sandino’dan ele geçirdi¤i silah ve muhimmat› iade etmesini istedi. Sandino bu talebi hiç tereddütsüz geri çevirdi. ABD bu defa farkl› bir limana ç›kartma yapmak durumunda kald›. Sandino ise, ülkenin El Yucapuca bölgesinde savafl› daha iyi organize edece¤i bir üs kurmakla meflguldü. Bu üsten zaferle sonuçlanan bir de sald›r› gerçeklefltirdi.
1912 yankee iflgali… ABD bu bölgeyi ulusal ç›karlar› aç›s›ndan denetlenmesi zorunlu bir iç deniz olarak görüyordu. Ve Monre Doktrini’ne eklenen sonuç bölümündeki “hak” kullan›larak “iç güvenli¤i sa¤lamak” ad›na Nikaragua’y› 1912’de iflgal etti. Benjamin Zeledon istilac›lara karfl› ç›karak savaflt›. Çat›flmada öldürüldü. Bu yurtsever tav›r, 17 yafl›ndaki Sandino’yu etkiledi. Buna ra¤men yankee iflgali sürdü. Kukla yönetimlerin biri gidip di¤eri geldi. ABD gemileri limanda bekliyor, memurlar› gümrüklerde vergileri topluyordu. Halk›n ço¤unlu¤unun topra¤› yoktu. Büyük toprak sahiplerinin topraklar›nda adeta köle gibi çal›flt›r›l›yorlard›. Muz yetifltiriliyor ama halk muz yiyemiyor, kahve üretiyor fakat kahve içemiyordu. Yoksulluk ve açl›k halka vurulmufl pranga gibiydi. Yaflamak için bir köle gibi çal›flmak zorundayd›lar. Tüm bunlar›n fark›nda olan Sandino, ülkesinden gelen bir haber üzerine s›la hasretine son verdi.
“Beni ne sat›n alabilirler, ne de teslim” Dertleri, sömürüden daha fazla pay almak olan liberaller, ABD’nin bask›s›na teslim oldu. ABD iflbirlikçisi muhafazakarlarla masaya oturdular. 4 May›s 1927’de ABD’nin dayatmas›yla Tipltopo Anlaflmas› imzaland›. Devlet baflkanl›¤› koltu¤una liberallerden birisi getirildi. ‹flbirlikçilik, liberaller eliyle sürdürülecekti. Sandino’nun da yan›nda savaflt›¤› Moncada, silahlar›n› b›rakarak savafl alan›n› terk etti. Sandino, Moncada’n›n silah b›rakmamas› için çok u¤raflt›. Bu amaçla mektuplar kaleme ald›. Yap›lan anlaflman›n ülke ve halk yarar›na olmad›¤›n›, yankelerin iflgalinin devam etti¤ini söyledi. Fakat sonuç olumsuzdu. Bunun üzerine gösterdi¤i tepki hala hat›rlardad›r: “Hain Moncada, do¤al olarak askerlik ve yurtseverlik görevlerinden kaç›n›yor.(…) Ça¤dafllar›n›n ve tarihin huzurunda Moncada’y› muhimmat›yla birlikte düflman saflar›na kat›lm›fl bir kaçak ilan ediyorum. Bu, cezaland›r›lmas› gereken ba¤›fllanmaz bir suçtur!”
hasret bitiyor “Yanarda¤lar ülkesi” olarak da an›lan vatan›n ona ihtiyac› vard›. ‹ç savafl ve Sandino’nun fark›… ‹ç savafl bafllay›nca 1 Temmuz 1926’da ülkesine döndü. ABD destekli muhafazakar Adolfo Diaz’a karfl› baflkal-
ABD’nin bask›s›yla yap›lm›fl bu anlaflmaya bir tek Sandino karfl› ç›kt›. Yankeler, ülkesindeki iflgali sürdürdükçe onlara karfl› savaflmaya devam edece¤ini aç›kça ilan etti. Yankeelere ve iflbirlikçi hainlere “beni ne sat›n alabilirler ne de teslim” diyerek sa-
vafl› sürdürdü. savafla devam… ver elini da¤lar… “Gelin morfinmanlar yurdu; bizi kendi topraklar›m›zda katletmeye gelin; say›n›z ne olursa olsun sizleri ayaklar›m›n, yurtsever askerlerimin ayaklar›n›n alt›nda bekliyorum.” diyordu manifestosunda. Bu yanke emperyalizmine ve iflbirlikçilerine aç›k bir savafl ça¤r›s›yd›. Bir meydan okuyufltu. Bunu ancak halk ve vatan sevgisiyle dolu gerçek yurtseverler yapabilirdi. Bu Özgür ‹nsanlar›n Generali, kendisiyle ayn› düflünceleri paylaflan birkaç yüz savaflç›yla birlikte Honduras s›n›r›ndaki Segocues da¤lar›na çekildi. Düflmanla girdi¤i çat›flmalarda ölümcül darbeler ald›, yenilgiler gördü. Fakat o y›lmad›, savaflta ›srar etti. Bölgedeki maden iflçileri ve köylülerle iyi iliflkiler gelifltirmesini bildi. Onlar› örgütlemeyi baflard›. Halk, bu bafl›ndaki basit teksas flapkas›yla kendine benzeyen Sandino’yu sevip ba¤r›na bast›. Sandino’nun görüp yaflad›klar› ona “Yaln›z iflçiler ve köylüler mücadeleyi sonuna kadar sürdürecek ve zafer onlar›n örgütlü gücünün eseri olacakt›r.” gerçe¤ini gösterdi. 1 Temmuz 1927’de San Albino madenlerindeki karargah›ndan Nikaragua halk›na seslenen manifestosunu yay›nlad›. Ard›ndan 2 Eylül 1927’de Ulusal Egemenli¤i Savunma Ordusu’nu oluflturarak savaflta önemli bir ad›m daha att›. sandino’nun gerilla mücadelesindeki baflar›s›… ABD’nin e¤itip besledi¤i Ulusal Muhaf›z Güçleri, Sandino’nun bulundu¤u bölgeye sürekli sald›r›larda bulunuyordu. Fakat bu sald›r›lar gerillan›n mücadelesini engellemeye yetmedi. ABD bizzat kendisi devreye girdi. Halka gözda¤› vermek amac›yla çok iyi yapt›¤› bir fleyi yapt›. Köyleri, da¤lar› bombalad›. Yetmedi. Çoluk-çocuk, gençyafll› demeden süngüden geçirildi, katledildi. ‹flkence yayg›nlaflt›. Sadece bir köyün bombalanmas› sonucu 300 köylü katledildi. Tüm bu bask› ve katliamlara ra¤men Nikaragua’da, Sandino’nun gerilla savafl› konufluluyordu. Sandino’nun direngen ve kararl› mücadelesi, halk›n savafla kat›lmas›nda önemli bir etken oldu. Ordusu giderek büyüdü. Sandino iki y›la varmadan ge-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 31
biyografi
no’nun kararl› ve örgütleyicili¤iyle birleflen cesareti, savafl›n giderek yay›lmas›n› sa¤lad›. ‹yi organize olmufl, disiplinli bir gerilla savafl›yla yankee emperyalizmine ve iflbirlikçi orduya meydan okuyordu. “ülke ve özgürlük”… ABD ve iflbirlikçileri, geliflen gerilla mücadelesi karfl›s›nda yeni bir manevra yapma gere¤i duydu. 1928’de limanda bekleyen ABD donanmas›n›n gözetiminde yap›lan seçimlerde, hain Moncada baflkan oldu. Oligarflik blok tamamen emperyalizme teslim olmufltu. Sandino savafla devam Da¤larda, bir yerden bir yere gidebilmek ediyordu. Art›k ülkede ve k›tada gerilla saiçin ayaklar›na havrahe ad›n› verdikleri de- vafl› konufluluyordu. Gümrükleri de elinde riden bir tabanl›k ba¤l›yorlard›. Sandi- bulunduran iki ajans›n yayd›¤› karalama ve rilla savafl›n›n bütün inceliklerini kullanmaya bafllad›. Üstlendi¤i karargaha kadar gelmeyi baflaran düflman güçleri, yaln›zca içi saman dolu kuklalarla karfl›lafl›nca flaflk›na döndü. Çak›l tafllar›ndan doldurulmufl bofl konserve kutular›ndan bombalar yaparak, “yok”lardan var etmesini bildi. Kentlerdeki düflman hedeflerine cesurca ak›nlar düzenledi. Köyleri, da¤lar›, ormanlar› çok iyi kulland›. Halk denizinin içinde bal›k olmay› baflard›. Düflmana pusular kurarak, onlar› gafil avlad›.
32 | TAVIR | TEMMUZ 2009
gözden düflürme haberleri ise, tüm çabalar›na ra¤men gerçekleri gizleyemiyordu. Sandino’nun, savafl› kazan›p ülkesini ba¤›ms›zl›¤a kavuflturma konusunda kafas›nda hiçbir kuflku yoktu. O, “Fazla uzun yaflamayaca¤›m.” diyen, karfl›laflabilece¤i kahpeliklerin bilincinde, vatan› için ölümü göze alm›fl bir halk önderiydi. Art›k her fley, “ülkeye özgürlük” slogan›yla, k›rm›z› bayrak ve siyah amblemiyle Sandino efsanesinin do¤ufluna iflaret ediyordu. Fakat o, morfinman diye de adland›rd›¤› yankee emperyalizmine karfl› verdi¤i savafl›, iktidar iddias›n› nas›l büyütece¤inin cevab›n› düflünüyordu.
biyografi
kendi gücüne güven… meksika’ya gidifl… Maddi destek bulmak amac›yla Meksika’ya geçti. Meksika Devlet baflkan› Pertas Gil ile görüfltü. Ancak Gil’den bekledi¤i deste¤i bulamad›. Bu, Sandino’da umutsuzluk yaratmad›. Akl› savafltayd›. Meksika’da bulundu¤u süre içinde de¤iflik ülke insanlar›ndan savafl›na verilen manevi deste¤i somut olarak gördü. fiilili flair Garbide Mistral, iflçilerin ve köylülerin bu “silahl› küçük ç›lg›n›na” sempatiyle bak›yordu. Yazar Henri Barbusse, Sandino’yu “özgür adamlar kumandan›” diyerek selaml›yordu. Halklar nezdinde ise, sevgiyle izleniyordu. Yankeelere karfl› halklar›n öfkesi art›yordu. Direnifli tavizsizdi. Mevcut düzen politikac›lar›yla aras›ndaki fark hemen görülüyordu. Ülkesine ihanet eden, yankelere yaltaklanan, ç›karlar› için birbirlerini satan, tek derdi kendi ç›karlar› olan politikac›lardan her daim nefret etti. En zorlu dönemlerde dahi aç›k sözlü olup halka gerçekleri söyledi. Özgürlük ve kardefllik vurgusunu dilinden düflürmeyen, coflku dolu bir yurtseverdi. Meksika gezisinden, önce kendine ve halk›na güvenmesi gerekti¤ini bir kez daha ö¤renerek ülkesine, savafl›n bafl›na döndü. zafer…yeni-sömürgecilik… Sandino, sonunda yankee emperyalizmini 7 y›ll›k gerilla savafl›yla dize getirdi. Yankee emperyalizmi, aç›kça yenilgiyi kabul ederek Ocak 1933’te askeri birliklerini Nikaragua’dan çekmek durumunda kald›. Ülke ilk kez yankee iflgalinden kurtulmufltu. Bu durum Sandino’nun savafl› bafllatma ve sürdürme gerekçesini de ortadan kald›rm›fl oldu. Fakat Sandino’nun politik ve ideolojik yetmezli¤inin bir sonucu olarak iktidar iddias›n›n zay›fl›¤›, hareketin tuza¤a düflmesinin nedeni oldu. Çünkü ABD, askeri gücünü çekerken kendi iflbirlikçilerini devletin kilit noktalar›na yerlefltirmeyi ihmal etmemiflti. Devlet Baflkan› Socasa oldu. Daha önce ise Ulusal Muhaf›zlar›n Komutanl›¤›’na Anastacio Somoza Garcia getirildi. Bunun anlam› fluydu: Ülke art›k, yankeler ad›na iflbirlikçi hainler arac›l›¤›yla yönetilecekti. sandino’nun hayali…
Yankeeler kovulduktan sonra Sandino, örgütlü oldu¤u bölgelerde tar›m kooperatiflerini gelifltirmeye bafllad›. Halk›n güncel sorunlar›n› çözmeye çal›flt›. Ülkede milli bir politika uygulanmas›n› istiyordu. Nikaragua halk›n›n onurunu zedeleyecek her giriflime karfl› ç›kt›. Ulafl›m yollar› yapm›k, bat›dan do¤uya ülkenin her yan›na telgraf hatlar› çekmek gerekti¤ini belirtiyordu. ‹thal edilmek zorunda kal›nan mallar› ülkenin kendisi üretmeliydi. Bunun için gerekli kaynak ülkeyi terk eden ABD’nin mallar›na el koyularak sa¤lanabilece¤ine inan›yordu. Sandino ülkeye yat›r›m yapmak isteyenlere flöyle seslendi: “Ülkem Nikaragua ise hukuk ve adaletin kendisine hak k›ld›¤› vergileri olarak ve bunlar› tüm topraklar›m›z› demiryollar›yla örüp, gerçek ve etkin bir demokrasi ortam›nda halk›m›z› e¤itece¤iz; ve böylelikle sayg› görecek, bugüne dek maruz kald›¤›m›z afla¤›lanmalardan kurtulaca¤›z.” Sandino’nun yapt›klar› ve düflüncelerine yankee uflaklar›ndan tepkiler gelece¤i kesindi. Ve ilk tepki sad›k bir kukla olan, ABD’nin e¤itti¤i ulusal muhaf›zlar›n komutan›ndan geldi. kahpe tuzak… Ulusal muhaf›zlar›n komutan› Somoza, Sandino’nun bu hareketine olan düflmanl›¤›n› ilk önce Devlet Baflkan› Sacasa’ya, “Sandino ülkeyi bat› ve do¤u olmak üzere ikiye ay›rmak istiyor.” diyerek dile getirdi. Bu, Sandino’ya yönelik tuza¤›n ilk iflaretlerindendi. Öte yandan ulusal muhaf›zlar halka gözda¤› veriyor, eski gerillalar› rahats›z ediyordu. Bir süre sonra kaç›rma ve katliamlar da bafllad›. Sandino, bu durumu Sacasa’yla görüflüp, sald›r›lar›n sonland›r›lmas›n› istedi. Fakat de¤iflen bir fley olmad›. Çünkü Sandino’yu tasfiye plan› yankee emperyalizmi taraf›ndan iflletiliyordu. Devlet Baflkan› anlaflman›n birinci y›ldönümünde Sandino’dan Somoza’yla görüflmesini önerdi. Görüflme beklendi¤i gibi olumsuz sonuçland›. Sandino’nun etkin oldu¤u bölgeye bir temsilci gönderildi. Bu giriflim Sandino’nun etkinli¤ini k›rmaya yönelikti. ABD büyükelçisiyle de görüflüldü. Ayn› günün akflam› yan›na eski gerilla komutanlar›n› da alarak devlet baflkan› ile bir kez daha görüfltü. Görüflmeden ayr›ld›. Yolu ulusal muhaf›zlar taraf›ndan kesildi. Sandino ve 14 yoldafl› böyle bir komplo so-
nucu ac›mas›zca katledildi. Bu katliamdan sadece Albay Sontoz Lopez kurtulmay› baflard›. Sandino katledildi¤inde tarihler 21 fiubat 1934’ü gösteriyordu. Katillerin bafl› Somoza ise, daha sonra bu katliam›n emrini ABD Büyükelçisi Artur Biliss Lane’den ald›¤›n› gururla aç›klayarak, nas›l bir hain ve iflbirlikçi oldu¤unu da gösterdi. Katliamdan bir süre sonra kongrede liberaller ve muhafazakarlar›n ortak karar›yla ulusal muhaf›zlar›n suçlar› affedildi. Bu, oligarflinin Sandino’nun katledilmesindeki suç ortakl›¤›na da kan›t oldu. sandino yaflamaya devam ediyor… Nikaragua halk›n›n bu yi¤it evlad› fiziki olarak art›k yoktu. Oligarfli ve yankee emperyalizmi ortakl›¤› sonucu alçakça katledildi. Fakat halk›n kalbinde yaflamas›na engel olamad›lar. O art›k bundan böyle Nikaragua ve tüm k›tada yankee ve oligarflilere karfl› savafl›n simgesi oldu. Halk, onu gönlünde ve mücadelesinde yaflatt›. Yeni gerilla hareketlerinin özgürlük ve adalet savafl›na ilham oldu. Sandino ve onun gerilla savafl› 1930’lu y›llar›n K›ta Amerikas›’n›n tüm halklar›na, yankee emperyalizminin dize getirilebilece¤ini gösterdi. Nikaragual› bir kahraman olarak k›ta halklar›n›n örnek ald›¤› bir önder oldu. Bu yan›yla anti-emperyalist bilincin geliflmesine katk› sa¤lad›. Di¤er yandan oligarflinin, emperyalizmin iflbirlikçisi olarak ülkeyi yönetti¤i aç›kça görüldü. Nikaragua’da “befl muhafazakar art› befl liberal Oligark on haydut eder.” fleklinde bir halk deyifli de bu gerçe¤e iflaret eder. Sandino, mücadelesiyle halklara örnek oldu, yol gösterdi. Ölümünden sonra Nikaragua halk› onun ismi etraf›nda birleflerek 1979’da ikitidara yürüdü. Onun mücadelesinden ö¤renilmesi gereken en önemli yan, morfinman diye adland›rd›¤› yankee emperyalizmine karfl› uzlaflmamak ve onun yenilebilinir oldu¤udur. Kaynaklar: - Latin Amerika’da ‹syan›n Tarihi / Haz›rlayan; Sibel Özbudun (Ütopya Yay›nlar›) - Latin Amerika Baflkald›r›yor / Sibel Özbudun- Cahide sar› (Ütopya Yay›nlar›) - Latin Amerika’n›n Kesik Damarlar› / Eduardo Galeano / (Alan Yay›nlar›) J
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 33
tiyatro
agusto boal ve ezilenlerin tiyatrosu gülnaz b›çakç›
nelik bir model olarak ele alan Boal, eylemde bulunma iradesinin seyirciye devredilebilece¤i bir alternatif model önerir. Seyirci ve oyuncu ayr›m›n›n ortadan kalkt›¤› bu yeni tiyatro anlay›fl›nda yeni bir terim ortaya ç›kar: seyirci-oyuncu. Ezilenlerin tiyatrosunda seyirci odak olur. Oyuna müdahale eder. Ezilenlerin tiyatrosu, devrimin provas›n› yaparak, gözle görülmeyen siyasal ve toplumsal bask›ya karfl› izleyicinin oyuncu haline gelerek tav›r almas›n› ve eylemde bulunmas›n› amaçlar.
sürdürdü. 1978 y›l›nda Brezilya’da genel af ilan edilmesiyle, ülkesine dönme olana¤› buldu. Belli aral›klarla Brezilya’ya gitmekle birlikte çal›flmalar›n› büyük ölçüde Fransa’da sürdürdü. ’80’li y›llar›n ortalar›nda yeAugusto Boal, tiyatroyu demokratiklefltir- niden vatandafll›¤a kabul edilen Boal, Bremek, ezilenlerin sesi haline getirmek için zilya’ya döndü. yaklafl›k yar›m yüzy›l çabalad›. Kariyerine 1960’l› y›llarda Brezilya’da Arena Tiyatro- 1970’lerin bafllar›nda Peru’da, yak›n dostu su’nda bafllad›. Ancak Boal, 1971 y›l›nda Paolo Freire’nin e¤itim felsefesinden esinBrezilya’daki askeri rejim s›ras›nda tutuk- lenerek ilk “Ezilenlerin Tiyatrosu” çal›flmaland› ve iflkence gördü, sonra yaflam›n›n lar›n› bafllatt›. befl y›l›n› Arjantin’de sürgün olarak geçirdi. Arjantin’deki diktatörlü¤ün hemen ard›n- Freire’nin “Ezilenlerin Pedagojisi”nde ileri dan Portekiz’e kaçt› ve iki y›ll›k bir yaflam- sürdü¤ü ezen-ezilen ve ö¤reten-ö¤renen dan sonra Fransa’ya yerleflme olana¤› bul- karfl›tl›¤›, Boal’e göre, Aristotelesçi kathardu. Fransa hükümetinin finansal deste¤iyle sis tiyatrosunun oyuncu-seyirci karfl›tl›¤›na çal›flmalar›n› ve araflt›rmalar›n› bu ülkede tekabül eder. Bu aç›l›m› bask› kurmaya yöBrezilyal› tiyatrocu Augusto Boal, 2 May›s 2009 sabah›, uzun süreden beri mücadele etti¤i lösemi hastal›¤› yüzünden fiziken aram›zdan ayr›ld›.
34 | TAVIR | TEMMUZ 2009
Ezilenlerin Pedagojisi'nde Freire; bir problemin tan›mlanmas›, diyalog arac›l›¤›yla yorumlanmas› ve olas› çözümler denenmesini önerir. Bu süreçte ö¤reten-ö¤renen karfl›tl›¤›n›n k›r›lmas› için e¤itmenin, çözümü önceden bilen ve tüm tart›flmay› da oraya yönlendiren biri konumunda olmamas› gerekir. Boal’da benzer flekilde, tiyatro çal›flmalar›nda seyircileri seyirci-oyuncu olmaya k›flk›rtan, yan›tlar bulmalar›n› ve yan›tlar› sahne üstünde eylem halinde göstermelerini teflvik eden, koordinatör ifllevi gören bir “joker”den söz eder. Tiyatronun Demokratikleflmesi Augusto Boal, ezen-ezilen çeliflkisinden hareket eder çünkü ezen-ezilen çeliflkisi mülkiyetin ortaya ç›k›fl›ndan günümüze uzanan süreçte, insanl›¤› insan olmaktan ç›karan bir temel çeliflkidir. Augusto Boal’›n Ezilenlerin Tiyatrosu, kayna¤›n› Brezilya’daki anti-demokratik uygulamalara karfl› ç›kan siyasi görüfllerinden al›r. Bu anlamda Boal’›n tiyatrosunun merkezinde “aktör” de¤il, “oynamak” vard›r.
tiyatro
Boal’›n çal›flmas›n›n temelinde ezilme durumundan “oynayarak” kurtulmak vard›r. Herkes rol yapabilir ve tiyatro alan› yaln›z profesyonellere b›rak›lmamal›d›r. Boal herkesin kendisini tiyatro yoluyla ifade edebilecek kapasitede oldu¤unu söyler ve tiyatroyu “kendimize bakma sanat›” olarak ifade eder. Boal’a göre “oynamak” kelimesinin iki anlam› vard›r: Rol yapmak ve eyleme geçmek. Marksist-Leninist dünya görüflüne sahip Augusto Boal tiyatronun demokratikleflmesini savunur. Bu nedenle Ezilenlerin Tiyatrosu’nu oluflturma gerekçesini flöyle aç›klar: “Politika ile u¤raflmak istiyorum ama iflimi de¤ifltirmek istemiyorum. Ben bir tiyatro adam›y›m! Benim için her zaman olas› olan ve flimdi de gerçekleflen bir fley bu: tiyatro politikad›r; politika da tiyatro. (...) ‹flte benim önermem bu bileflimde yat›yor. Bu bileflim tiyatroyu da, politikay› da daha verimli k›lacak. Ben izleyicinin kendini oyun kiflisi yerine koydu¤u, olas› çözümleri keflfedip sahne üzerinde tart›flabilece¤i bir demokratik tiyatro öneriyorum. Ve iflte bu noktada ortaya ç›kan politik bir izleyici oyuncuya dönüflür ve oynar. Oy kullanan kifli kanun yapan kifliye dönüflür, kanunla ilgili öneriler getirir, sokak tiyatrosu meclis olur ve meclis art›k sokaktad›r. Altm›fllarda tiyatro kendini politize etti, bugün doksanlarda politikay› teatralize etmenin zaman› geldi.” (1) Ayr›ca Augusto Boal, tiyatronun politik olmas›na karfl› ç›kanlara flöyle cevap veriyor: “Tüm tiyatrolar zorunlu olarak politiktir, çünkü insan›n bütün faaliyetleri politiktir ve tiyatro da bu faaliyetlerden biridir. Tiyatroyu politikadan ay›rmaya çal›flanlar bizi yan›ltmaya çal›flmaktad›rlar ve bu da politik bir tutumdur." (2) Ezilenlerin Tiyatrosu’nun amac› insan›n oldu¤u her yerde var olan ezme-ezilme çeliflkisinin fark›ndal›¤›n› sa¤layarak, insan›n ezilmekten kurtar›lmas›na yönelik tiyatro eylemleri gerçeklefltirmektir. Boal’a göre, Ezilenlerin Tiyatrosu,“(...) deneysel, yarat›c› ve tiyatronun özündeki coflkuyu ortaya koyan bir içerikle, biçimini arayan ‘prova’ tiyatrosu”dur. (3) Boal, Aristotelesçi Ar›nma-Katharsis kavra-
m›n›n devrimci tiyatroya ters düfltü¤ünü vurgular. Toplumu de¤ifltirmeye yönelik etkin bireylerin ortaya ç›kmas›n› sa¤layan bir tiyatro ister: “fiundan hiç kuflku yok ki, Aristoteles, devrimin de olmadan önce içinde yer ald›¤›, genel anlamda kabul görmeyen her fleyi bertaraf eden, güçlü bir ar›nd›r›c› sistem gelifltirmifltir. Onun sistemi bugün gizlenmifl bir biçimde sirkte, televizyonda, tiyatroda görülmektedir. Medyada da farkl› biçimlerde görülmektedir. Ama temeli asla de¤iflmez: Sistem bireyi dizginlemek ve onu var olana yönlendirmek ad›na tasarlanm›flt›r. E¤er bizim istedi¤imiz buysa, Aristotelesçi sistem amaca her fleyden daha iyi hizmet eder. Ama e¤er buna karfl›t olarak biz seyirciyi toplumu de¤ifltirmeye, devrimci bir eyleme ba¤lamaya yöneltmek istiyorsak bu durumda baflka bir poetika aramak durumunday›z!” (4) Tiyatronun de¤ifltirme gücüne inananlar için sonsuz ve pratik olanaklar sunan ve Gazete Tiyatrosu, ‹mge Tiyatrosu, Görünmez Tiyatro, Forum Tiyatro, Sokak Tiyatrosu, Yasama Tiyatrosu gibi kategorilerden oluflan Boal’›n Ezilenlerin Tiyatrosu, konuflmaktan çok oynamakla, yan›tlamaktan çok soru sormakla, onaylamaktan çok analiz etmekle ilgilenen bir poetikaya dayan›r. Tiyatro Boyal› Kufl’un Genel Sanat Yönetmeni Jale Karabekir, Ezilenlerin Tiyatrosu’nun 1950’lerden beri Augusto Boal’in yaratt›¤›, belki de Bertolt Brecht’ten sonra ve bir ad›m ötedeki tiyatro kuram›n›n oldu¤unu söylüyor ve ekliyor: “Belki Türkiye’de çok fazla bilinmiyor, uygulanm›yor. Ama kan›mca Brecht’ten sonraki en ilerici ve devrimci tiyatro tekni¤i. Çünkü seyirciyi, seyirci-oyuncu haline getiriyor. Yani seyirciyi aktif, gerçek aktörler yerine geçiriyor. Bunu tiyatro yoluyla, oynatarak, icra ettirerek (perform) yap›yor. Tiyatronun monolog yap›s›n›, ‘diyaloga’ dönüfltürüyor.” (5) Ezilenlerin Tiyatrosu'nda Farkl› Tiyatro Pratikleri Ezilenlerin Tiyatrosu’nda afla¤›daki bafll›ca çal›flma yöntemlerinden bahsedilebilir: Forum Tiyatrosu, ‹mge Tiyatrosu, Görünmez Tiyatro, Gazete Tiyatrosu, Yasama Tiyatro-
su ve Arzunun Gökkufla¤›. Forum Tiyatrosu Forum Tiyatrosu, seyirci-oyuncular taraf›ndan belirlenen bir problemin çözümlerinin araflt›r›larak sahne üzerinde deneyimlenmesine dayal› bir Ezilenlerin Tiyatrosu prati¤idir. Bir atölye formunda gerçeklefltirilen Forum Tiyatrosu'nda, öncelikle belirlenen probleme uygulanabilecek çözümler tart›fl›l›r. Sonra bu çözümler, seyirci-oyuncular taraf›ndan sahne üstünde deneyimlenir. Sahnede gösterilen çözüm, bütün kat›l›mc›lar taraf›ndan tart›fl›larak çürütülür veya benimsenir. Görünmez Tiyatro Görünmez Tiyatro, genellikle kamusal alanda gerçeklefltirilen, oyuncular›n belirlenen bir konu üzerine bir fikir sunarak seyirci-oyuncular› da oyuna kat›lmaya k›flk›rtt›¤› bir Ezilenlerin Tiyatrosu prati¤idir. Seyircioyuncular, bir tiyatro eyleminin içinde olduklar›n› fark etmeksizin oyuna dahil edilir ve belirlenmifl konu üzerine düflünmeye ve eylemeye teflvik edilirler. Forum Tiyatrosu'ndan farkl› olarak Görünmez Tiyatro, seyirci-oyuncular›n müdaheleleri ile de¤iflen koflullara uygun dinamik bir metin gerektirir. Ayr›ca oyuncular, seyircioyuncular› inand›rmak ve kurgusal kökeninden habersiz olduklar› bir oyuna çekebilmek için rollerini yaflayarak oynamal›d›rlar. Bu tiyatro günümüz tiyatrosunda sokaktaki halk› karfl›l›kl› iletiflim içinde olarak tiyatronun içine sokmaktad›r. Türkiye’de ilk defa bu tiyatroyu denemeye bafllayan ‹zmir'de Euterpe Sanat Toplulu¤u olmufltur. ‹mge Tiyatrosu ‹mge Tiyatrosu, seyirci-oyuncular›n bir konu üzerine kafalar›ndaki imgeleri sergiledikleri bir Ezilenlerin Tiyatrosu prati¤idir. ‹mge Tiyatrosu'nda öncelikle seyirci-oyunculardan belirlenmifl tema üzerine bir imge göstermeleri istenir. Di¤er seyirci-oyuncular, bu imgeyi onaylamazsa ikinci bir imge gösterebilir. Bu flekilde, bütün kat›l›mc›lar›n ortaklaflt›¤› bir imge elde edilene kadar çal›flmaya devam edilir. Elde edilen bu imge, bask›n›n bir temsiliyeti olan “gerçek im-
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 35
tiyatro
ge”dir. Sonra seyirci-oyunculardan bu bask›n›n yok oldu¤u bir “ideal imge” yaratmalar› istenir. Bu noktada tekrar “gerçek imge”ye dönülür. Kat›l›mc›lardan “gerçek imge”den “ideal imge”ye geçifl aflamas›n› gösteren bir “olas› geçiflin imgesi”ni yaratmalar› beklenir. ‹mge Tiyatrosu'nda her seyirci-oyuncu, bir rolü oynuyormufl gibi davranmal›, kendi kiflisel karakter özelliklerini asla sergilememelidir. Gazete Tiyatrosu Bir gazete haberinden ya da di¤er yaz›l› bir metinden bir tiyatro sahnesi yapmay› tasarlayan bir tiyatro tekni¤idir. Yasama Tiyatrosu Boal, Rio de Janeiro’da belediye meclisi üyesiyken Yasama Tiyatrosu isimli yeni bir tiyatro biçimi yaratt›. Bu tiyatronun amac› seçmenlere düflüncelerini ifade etme f›rsat› vermekti. Kavram olarak Forum tiyatrosuna benzer ama üretimin konusu yürürlü¤e girmesi önerilen bir yasaya dayan›r. Seyircioyuncu sahneye ç›kar ve düflüncelerini ifade eder. Bu flekilde, yeni yasalar›n yap›lmas›na yard›mc› olur. Boal’›n yönetimde oldu¤u dönemde, 20 yasa bu flekilde Yasama Tiyatrosu’yla yap›lm›flt›r. Bundan sonra bu teknik Kanada ve ‹ngiltere’de de uygulanm›flt›r.
t›yordu. Bir kufl çizmiflti a¤ac›n üzerine. Uçan bir kufl. Kuflun a¤z›nda bir tohum vard›, “Örgütlenme ile Ço¤alma”y› temsil ediyordu. Haziran 2008'de H›rvatistan'da atölye çal›flmas›nda flunlar› söylemiflti Augusto Boal: "Bu a¤aç herhangi bir a¤aç de¤il. Kaju a¤ac›n› bilir misiniz? Kaju a¤ac› ilginç bir a¤açt›r. Nereden ç›kaca¤›n› bilemezsiniz. Kökleri topra¤›n alt›ndan yürür, bambaflka bir yerden kök vererek, orada büyümeye bafllar. "Ezilenlerin Tiyatrosu A¤ac›" da bir kaju a¤ac›d›r. Kökleri topra¤›n alt›ndad›r ve farkl› bir ülkeden, farkl› bir flehirden gövde Arzunun Gökkufla¤› Arzunun Gökkufla¤› tekni¤ini Boal, ayn› isim- vermektedir."(6) li kitab›nda aç›klam›flt›r. Gökkufla¤› teknikleri ‹mge Tiyatrosu’ndan gelir. Bask›y› içsellefl- Augusto Boal 2009 y›l›n›n May›s ay›n›n ikintirmifl bir karakter ve iliflkide oldu¤u bir karfl› ci günü, sabah›n ilk saatlerinde aram›zdan karakter vard›r. Arzunun Gökkufla¤› ço¤un- “fiziksel” olarak ayr›ld›. Rio-Ezilenlerin Tiyatrosu Merkezi'nden Barbara Santos, Aulukla drama terapisi olarak kabul edilir. gusto'nun son gününü flu flekilde aktar›yor bizlere: Ezilenlerin Esteti¤i Augusto Boal, 2006 y›l›nda bas›lan “Ezilenlerin Esteti¤i” isimli kitab›n› yazd›. Bu yap›t "Augusto, may›s›n ilk gününü daha adil ve onun tiyatro tekni¤iyle ilgili son kitab›d›r. daha mutlu bir dünya için, dayan›flma dünEzilenlerin Esteti¤i’nde Augusto Boal, Ezi- yas› için mücadele eden iflçilerle birlikte dalenlerin Tiyatrosu’nun tüm tekniklerini bir- yan›flma nöbetinde geçirdi." lefltirir ve tüm sanat dallar›n›n ifade araçlar›n› kullan›r. Boal, kitab›nda ve atölye çal›fl- 1950'lerden bugüne Ezilenlerin Tiyatrosu malar›nda Ezilenlerin Tiyatrosu, Kaju A¤a- kuram› ve teknikleri üzerine çal›flan, c›'n› çiziyor ve her dal›nda ne gibi teknikler 2008'de Nobel Bar›fl Ödülü’ne aday gösteriyatt›¤›n›, bu a¤ac›n köklerinin Etik, Daya- len, 27 Mart 2009 Dünya Tiyatrolar Günü n›flma, Felsefe, Politika, Ço¤alma, Tarih, Ka- Bildirisi’ni yazan Augusto Boal; mücadeleci t›l›m, Kelime, Ses, ‹maj'la beslendi¤ini anla- ve devrimcidir, “Mutlu olmak için cesaretli
36 | TAVIR | TEMMUZ 2009
olun!" der. Augusto Boal “fiziksel” olarak aram›zdan ayr›lm›fl olabilir ama Ezilenlerin Tiyatrosu yaflad›kça, ezilenlerin sesi ve mücadelesi sürdükçe, hayat› ve dünyay› de¤ifltirdikçe, dönüfltürdükçe Augusto hep bizimle yaflayacak ... Barbara Santos'un dedi¤i gibi, "Onun bedeni gitmifl olabilir ama 'varl›¤›' asla!" "Yak›na Gelin!" diyen sözü kulaklar›m›zda, bizim mücadelemize onunkini de ekleyecek... "Yak›na Gelin!" Augusto Boal "Mutlu olmak için cesaretli olun!" derken dünyay› ezilenler için yaflanabilir bir dünyaya dönüfltürmek için cesaretli olun, Dünyay› de¤ifltirmek için eylemler yapmaktan korkmay›n diyerek ezilenlere cesaret vermifltir. “Yak›na gelin” sözleriyle de örgütlenin, ancak örgütlü ve birleflik bir mücadeleyle Dünyay› de¤ifltirebiliriz demek istemifltir. Dipnotlar: (1) Augusto Boal, “Ezilenlerin Tiyatrosu ”, Çeviren Semih ÇELENK, Etki Yay›nlar›, ‹zmir 1996 (2) A.g.e. (3) A.g.e. (4) A.g.e. (5) Jale KARABEK‹R, “Gelece¤in Provas›n› Yapmak: Boal ve Ezilenlerin Tiyatrosu” MESELE, Kitap Dergisi, Haziran 2009, Say› 30 (6) A.g.e.J
fliir
alk›fllarla yürümenin flark›s› kemal özer
ulrike meinhof Alk›fllar, yürüyoruz, alk›fllarla yürüyoruz suskunlu¤a yenilmemifl ellerin 盤l¤›yla her avuçta bir kanat, konup kalkan bir kanat -çözülmesi bir dü¤ümün, boflanmas› bir zincirinyürüyoruz sokaklar› çarparak sokaklara çarparak ç›nlatarak alanlar›n› kentlerin
Ç›karak ç›kararak eylemin kozas›ndan bunca y›ld›r kan›m›zda u¤uldayan coflkuyu yürüyoruz bugünden yar›na alk›fllarla birimizin gö¤sünde hepimizin solu¤u her alk›fl bir yolculukeme¤in özgürlü¤üne yürüyoruz alk›fllar› alk›fllarla ço¤altarak
Alk›fllar bir günefli kat›yor alk›fllara -parmaklar›m›z yansa da o günefli her ilmik alev alev tafl›m›flt› dokudu¤umuz kumafla, harc›n› o karm›flt› ördü¤ümüz duvar›nalk›fllar, yürüyoruz, her ad›mda bir flafa¤›n kab›klar›n› çatlatarak, ç›karak yeni bir sabaha
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 37
röportaj
müzik dünyas›nda yeni bir isim: düflbaz tav›r
üçümüzün de grup müzi¤i yapma olay› vard›. Sonra Kerem’in de, fienol’un da projelerinin bitmesine yak›n konufltuk, neden birlikte bir fleyler yapm›yoruz diye. Zaten olgunlaflm›fl, bir ihtiyaca dönüflmüfltü bu durum. Sonra onlar bireysel projelerini iptal ettiler. Ondan sonKerem: Ben Kerem. Akustik gitarlar› çald›m. ra ne yapabiliriz dedik ve iki albümü bir araya Vokal yap›yorum, söylüyorum. Bir de arka- getirmeye çal›flt›k. Bunun olamayaca¤›n› görünce yeni flark›lar yapmaya bafllad›k birazc›k dafl›m›z fienol var. O da vokal yap›yor. da söz yelpazesini geniflletmek istedik usta Düflbaz ne zaman ve nas›l, hangi ihtiyaçtan flairlerden fliirler bak›nd›k geçen yaz böyle do¤du? Müzikteki amaçlar›n›z neler ve ne- geçti yeni flark›lar yapt›k ondan sonra albüm kay›tlar›na bafllad›k. Albümdeki flark›lar›n tarz den Düflbaz ? Ali Ekber: Biz üçümüz eski arkadafl›z. Yani olarak birazc›k de¤iflik taraflara gitmesinin se1990’l› y›llara dayan›yor arkadafll›¤›m›z. O za- bebi bu. Bir de zaten fark›ndayd›k tarz olarak manlardan müzik yapma ihtiyac›m›z vard› kendimizi k›s›tlamak istemedik. zaten. Kerem’le baflka bir grup organize etmifltik baflka arkadafllarla ama oradan ikimiz Albümün isim babas› kim peki? kald›k flimdi. Grubun ad› Ozanca’yd›. Yine Kerem: Asl›nda ben önerdim. ‹sim önemli dikendi flark›lar›m›z vard› ve idealisttik. fiöyle ye düflündük. O isim bizi karfl›lamal›, tek tek idealisttik, biz Ozanca’yla sadece istedi¤imiz birey olarak da karfl›lamal›, yani isimden müzi¤i yapaca¤›z, para kazanmayaca¤›z fi- memnun olmal›y›z. Çok isim düflündük ollan... Böyle fleyler hayal ediyorduk. Sadece mad›. Hoflumuza giden bir isim oldu mesela konseri izlemeye gelen insanlardan, konseri ama baflka bir grup alm›fl onu. Profesyonel yapaca¤›m›z yerin kiras›n› karfl›layacak kadar de¤il amatör ama internette varl›¤› var. para alal›m. Veya tesisat› karfl›layacak kadar para alal›m. Ve bunun üzerine de bir kurufl al- Sonra akl›ma Düflbaz geldi o da nereden gelmayal›m diye düflünüyorduk. Sonra para na- di. Göçebe diye bir grup vard›, hala devam s›l kazanaca¤›z, nereden geçinece¤iz dedik ve ediyorlar. Ben bir ara onlarla çal›flm›flt›m, onlar›n albüm isimleriydi Düflbaz. Manas› iflte de¤iflik ifller yapmaya bafllad›k. düfl kuran gibi, yani düfl kuran adamlar gibi Herkes iflte baflka fleylere yöneldi. Paray› ora- bir manas› var ve türetme bir kelime yani dan kazanaca¤›z; kazan›nca da sadece müzik böyle bir kelime yok. Türeten bir flair. Tam yapaca¤›z fleklinde düflünüyorduk ama bu bilmiyorum flairin ismini, onun bir fliirinden çok uzun süremedi. Bu sefer müzi¤e vakit ay›- al›nt› bu. Karfl›lar m›, bakt›k fonetik olarak ramamaya bafllad›k. Ozanca o zaman da¤›l- güzel, bizi de karfl›l›yor yani biz de çok germ›flt›. Y›llar sonra birbirimizi tekrar bulduk. çekçi insanlar de¤iliz. Gerçekçi yan›m›z var Bizim stüdyoda Kerem de, fienol da solo al- ama hayalperest yan›m›z da var. büm çal›flmaya bafllad›lar. Kendi flark›lar› vard›, onlar› söylüyorlard›. Fakat hep kafam›zda Hayalperest yan›n›za özel bir vurgu var sanÖnce sizleri tan›yal›m. Ali Ekber: Ben Ali. Grupta bas gitar çal›yorum, çarango çal›yorum. Albüm kay›tlar›nda kontrbas, yayl› tambur, perdesiz gitar da çald›m. Vokal de yap›yorum.
38 | TAVIR | TEMMUZ 2009
ki bu isimle? Kerem: Alg›lay›fla ba¤l›, sanat hayali gerektirir. Tamamen gerçekle, sanat nereye kadar gider bilmiyorum. Muhakkak bir hayal kurmak gerekiyor. Karfl›lad›¤›n› düflündük biz. Tabi bir müddet ›s›namad›k. ‹kilemde kald›k ama bir müddet sonra ›s›nd›k benimsedik. Her biriniz bireysel olarak müzik yapabilirdiniz ama grup olmay› seçtiniz. Neden? Bunun zorluklar›, avantajlar› neler oldu? Kerem: Kendi aç›mdan yapt›¤›m müzik, grup müzi¤ine daha yak›n. Benim bestelerime bakt›¤›n›zda onu hissedebilirsiniz. Yani bir grupla ç›kmas›n›n daha güçlü olaca¤›n› biliyordum. Ama grup da herkesle olabilecek bir fley de¤il. ‹nsanlar önemli, dokunun tutmas› laz›m. Düflbaz dan önce baflka bir grubum daha vard›. Grup denemem oldu ama o yürümedi mesela. Yani insanlar önemli zaten birbirimizi biliyoruz. Ali’yi çok iyi tan›yorum, fienol’u da öyle. Ali’den fikir geldi bana, “Böyle bir fley var, düflünür müsün?” dedi. Ben de tereddütte kalmadan evet dedim. Ali Ekber: fiöyle tasarl›yorduk. Kerem’in solo projesi bitsin, onu ç›karal›m. Biz ondan sonra oturup grubu tasarlayal›m diye düflündük. Onlar çok daha h›zl› hareket ettiler, bireysel projelerini iptal ettiler. Peki aradaki fark› görebildin mi sen? Yani senin bireysel halinle, gruba dönüfltükten sonraki halin aras›nda nas›l farklar oldu? Kerem: Tabi ki bir güç olufltu. Üç kifli bir araya gelip bir enerji oluflturuyorsun. O enerjinin gücünü hissediyorum her aç›dan. Müzikal olarak da, yaflamdaki hareket olarak da... O bana enerji katt›. Müzikal aç›dan da, motivasyon olarak beni etkiledi. Geçen yaz epey
röportaj
bir beste yapt›k biz. “Grup olmasayd› bu kadar fley yapabilir miydim?” diye düflündüm. Herhalde olmazd› yani müzik biraz da motivasyon ifli, konsantrasyon ifli. O bizi etkiledi ve yeni bir fley ç›kt› ortaya. O olmasayd› o kadar parçay› ç›karamazd›k. Ali Ekber: Bu hem müzikal anlamda böyle, hem fikriyat anlam›nda böyle; hem sahne, hem d›flar›daki yaflam anlam›nda da böyle. Olgunlaflm›fl müzikal kifliliklerin birbirlerini etkilemesi, ortak yönleri gelifltirirken, farkl›l›klarla zenginleflebilmek... Bunlar grup çal›flmas›n›n getirdi¤i avantajlar. Asl›nda belki de müzisyenlerin kendi aralar›nda zaten böyle bir etkileflim olabilmeli; ama bugünün koflullar›nda bu pek de kolay olmuyor. Bize böyle bir fley söylediler. Albümü yay›nlayan prodüktör söyledi. “Herkes ters ifl yap›yor, grup kuruyorlar sonra da¤›l›p bireysel ifl yap›yorlar. Siz bireysel ifl yapm›fls›n›z, ondan sonra birleflip grup yap›yorsunuz, zor olmuyor mu?” diye sordu. Farkl›l›¤› orada. Bireysel müzik yap›l›yorken b›rak›l›p, grup müzi¤inin tercih edilmesi... Ali Ekber: Bu tam tercih iflte. Çünkü yap›lan müzik bireyle ç›kan bir fley de¤il. Bireyin tek bafl›na yapabilece¤i bir fley de¤il, ancak grup olursa yap›labilecek bir fley ve biz onu yapt›k. Peki müzi¤inizi nas›l adland›r›yorsunuz? Ya da adland›rmay›, tan›mland›rmay› gereksiz mi görüyorsunuz? Çünkü albümde Anadolu rock var, pop rock var, blues, marfl gibi de¤iflik tarzlarda flark›lar var. Bu hala bir tarz oluflturamad›¤›n›z› m› gösteriyor, yoksa sizin tarz›n›z bu flekilde de¤iflik tarzlarda flark›lar yaparak albümler ç›karmak m›? Hep böyle mi gidecek, yoksa bir çizgi bulaca¤›z, bir tarz bulaca¤›z m› diyorsunuz? Kerem: Bizim illa ki bütün albüm tek bir çizgide olsun diye bir derdimiz yok. Yani hep ayn› birbirine benzeyen flark›lar, birbirine benzeyen sound... Öyle bir fleyimiz yok. Ama öyle bir fley de olabilir. Yani ikinci albüm tamamen öyle bir fley de olabilir. Bu tamamen yapaca¤›m›z üretime ba¤l›. Yani önceden flu tarz olsun diye bir kayg›m›z yok. Hem biçim, hem de içerik olarak bizden ç›kan, bizi ifade eden ürünler olmas› önemli. Peki müzi¤inizi adland›r›yor musunuz? Biz Anadolu rock yapaca¤›z ya da buna benzer
Kerem: Ben kendi düflüncemi anlatay›m. Afl›k ‹hsani’den “Balta”y› ald›k albüme. Afl›k ‹hsani bence rock müzik yap›yor. Onu o kadar hissettik ki flark›da. Cover yapt›k. Ama o kadar kolay yapt›k ki, çünkü o ruhunda var o adam›n. Rock bir isyan içerir. Afl›k ‹hsani’nin müziklerinde de bu var yani. Ba¤lama ile sahneye ç›k›p söylüyor. Onu hangi s›n›fa koyaca¤›z? Ama kendine ait bir parça. Halk müzi¤i söylemiyor ki, bence farkl› yani. Kendimizi rock müzi¤inin içine koyuyoruz. Ama o rock müzi¤inin içinde bir çok dal var. Biz hangisiyiz bilmiyoruz yani ama yapt›¤›m›z müzik rock. Çünkü sound da, kulland›¤›m›z enstrümanlar da öyle. Albümün genelinde öyle bir hava var.
meye sahip bir flark› var. Rock’›n de¤iflik biçimlerde kullan›l›fl örnekleri var. O zaman bunlar herhangi bir s›n›rlamaya, kal›ba tabi tutulmadan bundan sonra da olabilir. Bu bir aray›fl anlam›na gelmiyor sizin için yani? Ali Ekber: Asl›nda bir aray›fl›m›z var bizim. Ama bunu salt biçime indirgemiyoruz. Her dönem, kendi ürünlerini ç›kartacakt›r ortaya. Biz de bu dönemin insanlar›, müzisyenleri olarak daha iyiyi, daha güzeli üretmeye çal›fl›yoruz. Biz bir tarz seçseydik kendimizi ifade edemezdik. Yapsayd›k öyle bir albüm, anlatamad›¤›m›z taraflar›m›z olacakt›. Yapmak istedi¤imiz bir sürü fley kalm›fl olacakt›. O yüzden de hemen bundan vazgeçtik. Pop içerikleri olan, pop rock gibi Tanr› ve Çocuklar, Üç Çeyrek flark›s›; Akdeniz havas› olan bir flark›, yani bunlar›n bir sak›ncas› var m› bizim yapt›¤›m›z müzi¤e? Yok!... Di¤erlerinin de olmas›yla kendimi anlatabilece¤im ben. Arkadafllar da öyle düflünüyor, ortak bir düflünce. Bir sak›nca görmedik bunda. Bizce iyi bir fley oldu, albüm tekdüzeli¤e düflmeemifl oldu. Albümde de¤iflik tatlar, de¤iflik renkler var.
Bir yandan örne¤in “Halkça” gibi içeri¤inde de, biçiminde de farkl›l›klar olan bir flark›, di¤er yandan “Balta” gibi de¤iflik bir düzenle-
Bizim kendi çizgimizi, kendi soundumuzu olufltural›m diye bir derdimiz yok, diyorsunuz yani.
bir tan›mlaman›z var m›? Kerem: Anadolu rock de¤il, o kelimeyi do¤ru da bulmuyorum yani rock müzik vard›r, onun bir ruhu vard›r. Ali Ekber: Anadolu’da yap›ld›¤› için, Anadolu otanti¤i tafl›yan enstrüman katm›fl›md›r. Ama rock müziktir sonuçta o.
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 39
röportaj
nekler var diyorsunuz. Ali Ekber: Evet. Kerem: Evet biz de bunlarla besleniyoruz, yani tüm müzisyenler. Sadece bir tarz dinleyerek, o tarz d›fl›nda baflka bir fley yaratmaya imkan yok zaten. Demin de konufltuk, yarat›m diye bir fley yok. Art›k bir yere geldi, t›kand›. Birbirini tekrarlayan ezgilere dönüfltü.
Ali Ekber Kay›fl Ali Ekber: Zaten art›k ‹stanbul’da bütün müzik tarzlar›, bütün kültürler birbirlerini fena flekilde etkiledi, çünkü rock müzi¤i de dinleyen, halk müzi¤i de dinliyor. Kar›flt› birbirine yani. Kristalize olmufl bir dinleyici yok. Kerem: Kendine ben rock müzik yap›yorum diyen her müzisyenin müziklerine de bak›yorum. Elektro gitar, drive gitar ve bas davul kullanarak rock müzik yap›lmaz. Yapt›klar› müzi¤in içeri¤inde taverna var. Sonuçta rock müzik yap›yorum diyor. ‹fl biçimde de¤il içerikte, hissettirdiklerinde... Karfl› oldu¤unuz bir müzik türü var m›, arabesk vesaire... Kerem: En son Orhan Gencebay’›n Hatas›z Kul Olmaz flark›s›n› düflünüyorduk. Tamamen rock bir flark›, al›p çald›¤›nda. ‹çeri¤i de öyle, onu cover yapabilir miyiz diye düflündük. Arabesk’in içinde de böyle güzel unsurlar var. Ali Ekber: O tarz›n içinde de güzel olan fleyler var. Arabesk diye, hani klifle bir kelime fleklinde atmak de¤il de. Tamam dinlemiyoruz bu müzi¤i. Gidip baflka arabesk yapan kiflilerin veya popçu bir sürü insan›n flark›s›n› yapmak, bulaflmak bile istemeyiz. Ama her tarz›n içinde güzel olan fleyler de var. O yüzden içlerinde seçilip al›nabilecek ör-
40 | TAVIR | TEMMUZ 2009
Albüm kapa¤›nda, “Düflbaz, dünyadaki tüm müzik türlerinden beslenen popülist bir kayg› tafl›madan, kendi estetik zevklerine uygun, hayat görüflüyle müzikal tavr› aras›nda tutarl› bir çizgi izlemeye çal›flan bir müzik grubudur.” demifl ve ondan sonra biraz aç›klamalarda bulunmuflsunuz. Biraz daha ayr›nt›ya girsek; hayat görüflünüzden, estetik zevklerinizden ve müzikal tavr›n›zdan bahseder misiniz? Bunlar nas›l olufltular ve bundan sonraki müzikal yolculu¤unuzda herhangi de¤iflikli¤e u¤rayacaklar m›? Ali Ekber: fiimdi hani popülist kayg›larla yaklaflmad›k biz ve geçim kayg›s›yla da yaklaflmad›k... Biz bu grubu kurarken bunlar› düflünüyorduk. Herkesin zaten geçinmek için iflleri vard›. Müzik yapmak istiyorduk, donan›m›m›z ölçüsünde biçim, müzikal anlamda, ezgi da¤arc›¤› anlam›nda, armoni anlam›nda birikimimiz ve iflte kavray›fl›m›z; içerik olarak bizi ifade eden flairlerin fliirleri, kendi yazd›¤›m›z sözler, bunlar› bir araya getirmek istedik. fiimdi Türkiye’de yak›n geçmifle bakt›¤›m›z zaman flöyle fleyler çok oldu. Usta flairlerin fliirleri al›nd›; sadece onlara flekle çok fazla dikkat etmeksizin ufac›k dar ezgilerle iki üç sesten oluflan ezgilerle müzikler yap›ld› ve bunlar uzun bir süre dinlendi, çal›nd›. Evet biz de o dönemleri yaflad›k, o insanlar› sevdik ama sonradan dönüp bakt›¤›m›zda flöyle bir fley gördüm. Çok dar ezgiler fakat flairin söyledi¤i fleyin gücünden dolay› dinlenmifl, dinletilmifl ezgiler, flark›lar. Bunun daha ileriye gitmesi laz›m çünkü çok fazla de¤iflik tarzlardan etkilendi insanlar ve bu yetmiyor art›k. Yani dört ses, befl sesten oluflan flark›lar var ve her tarzda da var. Biz bunun daha ileriye tafl›nmas› gerekti¤ini düflünüyoruz. Asl›nda flöyle; bu bizi tatmin etmiyor. Hem ezgi da¤arc›¤›m›z› zorlamak, baflka ezgiler yapmak istiyoruz, hem armonik baz› denemeler yapmak istiyoruz. Bunun yan›nda da bu bahsetti¤im içerikteki fleyleri de almak
ve onlar›n üzerine bir fley infla etmek istiyoruz. Hasan Hüseyin’in fliirlerini besteledik, me¤er daha önceden bestelenmifl Güzel Günler isimli bir fliiri. Sonra o¤lu Temmuz Abi ile görüfltük, “Dinledin mi?” dedik, “Dinledim. ‹lk defa de¤iflik bir Hasan Hüseyin fliiri bestelenmifl.” dedi. Blues tarz›nda bestelenmiflti. Bu bizim için çok önemli bir fley. Yeni bir ad›m gibi bir fley hissediyoruz bunu. O, y›llard›r bir sürü Hasan Hüseyin fliiri bestelendi biliyor. Bunu bize söylemesi bizim için çok önemli bir fley. Sonra sa¤dan soldan dinleyen arkadafllara flunu sorduk: “Be¤endin mi, nas›l buldun?” ‹flte de¤iflik elefltiriler geliyor. Baflka bir hissiyat› var deniliyor mesela. Bizim için bunlar çok önemli. Kerem: Popülist bir kayg› gütmemesindeki mana flu; biz y›llard›r müzi¤in içindeyiz baflka ifllerle de u¤rafl›yoruz ama müzi¤i de biliyoruz. ‹stesek yapt›¤›m›z flark›lar›n hepsini piyasa da tutabilecek flekilde düzenlerdik, yani Türkiye’deki dinleyicinin belli bir kula¤› var, belli bir ezgi anlay›fl› var. O tarz ezgiler yapabilirdik ama biz bunu istemiyoruz. Popülist bir kayg› gütmedi¤imiz buradan belli. Yani müzi¤i yaparken, ezgiyi düflünürken asla bunu insanlar daha kolay dinler, daha rahat dinleyebilir daha popüler olabilir amac› gütmedik. Mesaj kayg›s› olan birileri, halk›n anlayaca¤› türden, her kesimi göz önünde bulundurarak müzik yapar. Mesela Grup Yorum. Elbette estetik kayg›y› güderken, ayn› zamanda da anlafl›l›rl›l›¤› da öne ç›karan bir grup onlar. Politik bir mesaj vermektedir flark›lar›yla. Sizin böyle bir amac›n›z yok mu? Veya flöyle soral›m, müzi¤in politik bir araç oldu¤una inan›yor musunuz? Siz müzi¤inizi bu flekilde, bu amaçla m› yap›yorsunuz yoksa bilinç oluflturmak gibi bir hedefiniz yok mu? Ali Ekber: Elbette her insan›n oldu¤u gibi bizim de dünyaya bir bak›fl aç›m›z var. Hiç kimse bundan ba¤›ms›z de¤ildir, bilerek ya da bilmeyerek yerini ald›¤› bir taraf› olur insan›n. Politikas›z olmaz zaten hayat. Bu, yapt›¤›m›z müzi¤e de zaten yans›yor. Ancak insanlar› bilinçlendirmek denilen fley, bir organizasyon arac›l›¤›yla yap›labilir. Yani bir politik örgütle, bir partiyle. Biz bir örgüt de¤iliz, bir müzik grubuyuz. Ancak kendi bilincimiz ölçüsünde ve insanlar›n etkilefli-
röportaj
me aç›kl›¤› ölçüsünde elbette bir bilinç kazand›rabiliriz. Fakat benimsedi¤imiz misyon bu de¤il, ki benimsemekle ilgili de¤il, bizi aflan bir hedef olurdu bu. Bu da yapt›¤›m›z müzi¤e zaten yans›yor. Bizimki flöyle bir fley olabilir; denk düflmek olabilir, yani d›flar›daki insanlar, bizi dinleyen insanlarla denk düflmüfl olabilir ve flark›m›z› be¤enebilirler. fiöyle bir kayg›m›z da yok yani politik oldu, insanlar ürkerler, dinlemezler filan böyle bir kayg›m›z da yok. Biz sadece kendimizi ifade ediyoruz. Kendimizin dünya görüflü de buraya denk düfltü. Bu albümde o yüzden protest flark›lar da var. Bundan sonra da yapmay› düflünüyoruz. Kerem: Besteci beste yaparken sadece aflktan bahsetmiyor de¤il mi? Yani hayatta sadece aflk yok, birçok konu var müzisyeni etkileyen, besleyen. Mesela Tanr› ve Çocuklar’› albüme niye ald›k? Gerçi bizim bestemiz de¤il ama o bizi etkiledi, flark› sözleri, müzikal yap›s› etkiledi. Onu albüme ald›k tabi neden çünkü o bizi karfl›lad›. Bizim tamamen politik müzik yapmak gibi bir derdimiz yok ama tamamen de gidip apolitik, aflk müzi¤i yapmak gibi böyle bir tart›flmam›z yok. Bizi hayat›n her alan›nda karfl›layabilecek konular› müzi¤e tafl›yoruz. Bunu yaparken de insanlar› bilinçlendirme gibi bir misyon yüklemiyoruz kendimize ama denk düflebilir. Biz kendimizi ne kadar iyi ifade edebilirsek insanlar da bizim söylemek istedi¤imizi o kadar iyi alg›layacaklard›r. Müzik salt bir bilinçlendirme faaliyeti de¤ildir elbette ama bir bilinç oluflmas›nda bütün sanat dallar› gibi müzi¤in de temel bir rolü var. Ya da tersinden bilincin dumura u¤rat›lmas› için de bir rol oynayabiliyor. Kitleleri uyutan, bay›ltan, bireysellefltiren tersi bir ifllevi, gücü de var yani. Sizin bu politik flark›lar› yapman›zdaki amaç nedir? “Bizi ifade ediyor, onun için” mi? Ali Ekber: Evet bizi ifade ediyor ama biz böyle insanlar›z. Asl›nda denk düfltü¤ü için böyle. Protest taraf›m›z var, flark›lar›m›za da yans›d›. Aflk flark›lar›, sevda flark›lar› da var. Yani duygusal fleyler de yapt›k, e¤lenceli fleyler de yapt›k, isyankar olanlar da... San›r›m flunu söyleyebiliriz: Mevcut bir birikimin dinleyici kitlesiyle paylafl›lmas›d›r, onlara tafl›nmas›d›r bizim yapt›¤›m›z. Elbette biçim ve içerikte, üzerine yeni fleyler de ekleyerek bu-
nu yap›yoruz. Bundan öte bir misyon biçmiyoruz yapt›¤›m›z müzi¤e. Halkça, Sevgili ‹flçi Kardefllerimiz, Bekle Beni, Balta, Mein Bruder War Ein Flieger gibi siyasi içerikli flark›larla aflk temal› flark›lar›n sentezinden oluflmufl albümünüz. Peki bunda bir eklektiklik bir kaynaflma sorunu var m› sizce? Kerem: Bizce yok. Tabi insanlar›n gözünde nas›l olur, baflka yani. Birileri “Ya bu ne ya, o da var bu da var.” diyebilir... Ama o bizi çok etkilemez. Ali Ekber: Marfl söyleyen, dinleyen, bundan hofllanan insanlar›n afl›k da olabilece¤ini, hem de çok güzel aflklar yaflayabilece¤ini biliyoruz hepimiz. Bir devrimcinin rock müzik dinlerken, kendini ritme b›rakabilece¤ini de... Bunlar birbirinden ayr›ld›¤› zaman, iflte o zaman, bu alanda bir boflluk oluyor ve kendi insanlar›m›z bile yoz bir kültürün etki alan›na böyle savruluyor. Bu yüzden eklektik de¤il, tam tersine bütünsel buluyoruz yapt›¤›m›z müzi¤i. Peki beslendi¤iniz kaynaklar neler? Kimler size yol gösteriyor? Kendinize örnek ald›¤›n›z grup ya da sanatç›lar var m›? Kerem: Buna veya fluna benzeyelim diye bir fley yok ama beslendi¤imiz çok fley var tabi. Y›llard›r müzi¤in içindeyiz, dinledi¤imiz birçok insan var, yurtd›fl›ndan olsun, ülkeden olsun, çok fazla müzik dinliyoruz. De¤iflik tarzda müzikler de dinliyoruz. Hepimizin dinledi¤i farkl› müzikler de var onlar›n hepsinden de besleniyoruz. Ama as›l beslenece¤imiz yer bu co¤rafya. Albümde o etkiler var. Mesela blues tarz› ezgiler de var ama - onu ben böyle düflünüyorum bilmiyorum baflka insanlar nas›l karfl›layacak - blues’un o dizilerini Türk müzi¤i ezgilerine yak›n fleylerde birlefltirdi¤imizi düflünüyorum. Mesela Güzel Günler öyle bir parça, onunla örtüflüyor diye düflünüyorum. Ali Ekber: Tabi ki biz türkü de dinliyor, ba¤lama da çalabiliyoruz. Kula¤›m›zda türkü tad› da var. ‹stanbul’da yafl›yoruz baflka fleylerden de etkileniyoruz. Avrupal› veya Amerikal› baflka gruplar› da dinliyoruz ama esas amaç buran›n da rengini biraz katabilmek. Yoksa böyle çokta apayr› buradaki oluflmufl ezgi kula¤›n›n d›fl›nda apayr› bir fley yapmak
gibi bir derdimiz yok. fiark› sözlerinde gözümüze çarpan bir fley vard›. Berthold Brecht’ten Ahmet Telli’ye, Hasan Hüseyin’e kadar genifl bir söz yazar›n›z var deyim yerindeyse... Bu flairleri seçmenizdeki k›stas neydi? Ali Ekber: Bu fliirleri seçmemizdeki sebep fluydu; çok fazla fliir kitab› toparlad›k, çok inceledik, epey bir u¤raflt›k. Yak›n dönem flairlerini inceledik, baflka flairleri inceledik fakat genelde böyle bir k›vranma, bir kelime oyunu, fliir böyle alg›lanm›fl. Fakat bizim albümdeki flairlerde daha bir duru, berrak, içeri¤i belli, güzel imgeler var, bir öz var ve bir fley anlat›yor. Daha çok böyle fleyler etkili oldu. Yoksa çok araflt›rd›k. fiiir, kelime oyunlar›n› bir araya getirmekten ibaret bir fley de¤il. Albümdeki flairler bizi anlat›yor, bizi yans›t›yor. Kendimizi bulduk orada. Örne¤in Naz›m Hikmet’ten fliir yoktu albümümüzde fakat illa ki Naz›m Hikmet’ten de olsun demedik. Ama önümüzdeki albümler için bestelemeyi düflündü¤ümüz fliirler var bizi anlatan yans›tan fliirler var Naz›m’da. Teflekkür ediyoruz bu güzel sohbet için. Son olarak eklemek isteyece¤iniz bir fley var m›? Ali Ekber: Bugünün kültür ve sanat anlay›fl›nda Kültür ve Sanatta Tav›r dergisinin tavr›n› biliyoruz. Bizimle röportaj yapmalar›n› çok anlaml› görüyoruz. Biz teflekkür ediyoruz.J
Kerem Kekeç
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 41
sinema
naif bir tutkunun ve umudun öyküsü: usta sevgi duman
“Yerli Mal› Haftas›” vard› eskilerde, çok ama çok eskilerde. fiimdinin 20’li yafllar›ndakilerin bile hat›rlamayaca¤› y›llarda, bu hafta içerisinde insanlar, Türkiye’de üretilen mallar› kullanmaya teflvik edilir, böylelikle ulusal inançlar›n›n geliflmesi istenirdi. Hofl ortada 50’lerden bu yana emperyalizme göbekten ba¤lanan bir ülkede milli hiçbir fley kalmam›flt› 20 y›l öncesinde ama her fleye ra¤men o zamanlarda “yerli mal” denilen bir kavram vard› ve insanlar bundan etkileniyorlard›. Emperyalizm böyledir. Sömürdü¤ü ülkelerde “milli” hiçbir fley kalmas›n ister. Benli¤ini yitirsin, tarihini unutsun, dilinikültürünü-gelenek ve göreneklerini yaflamas›n ister. Bir halk› en rahat sömürmenin yolu buradan geçer çünkü. Önce kendisine yönelen “alerjiyi” ortadan kald›r›r yani. Öyle ya sömürücüyü kim sever ki? Bir sömürücünün kendisini sevdirmesinin yolu da, kendisini o halka dostmufl gibi göstermekten geçer elbet. Sömürünün metodlar›n› da gelifltirmek gerekir tabi.
o ülkenin halklar› ellerine geçirdikleri her fleyi silah yaparak savafl›yorlard› iflgalcilere karfl›. ‹spanyol sömürgecilerine karfl› Latin Amerika halklar›n›n; iflgalci Frans›zlara ve Amerikal›lara karfl› Vietnam halk›n›n ve yine iflgalci emperyalistlere karfl› Anadolu halklar›n›n direnifli bu türden savafllara örnektir. Özellikle II. Paylafl›m Savafl›’ndan sonra, art›k askerlerle bir ülkeyi iflgal etmenin kendisine pahal›ya patlad›¤›n› gören emperyalistler, iflgalin biçimini de¤ifltirerek gizli iflgale yöneldiler ve art›k sermayeleri, teknolojik bilgileri ve markalar›yla girdiler sömürge haline getirecekleri ülkelere...
Usta’y› izlerken sömürünün metodlar›n›n nas›l de¤iflti¤ini de görüyoruz bir flekilde. Tabi tarih bilgisine ihtiyaç var bunun için. “Bu ülkede neden a¤›r sanayi geliflmedi? Bu ülke neden kendi otomobilini, gemisini, uça¤›n› yapamad›/yapam›yor?”un cevab›, emperyalistlerin Türkiye’yi bir yeni sömürTürkiye de bu ülkelerden biriydi ve ünlü ge yapma sürecinde gizli. Marshall Yard›mlar› çerçevesinde, zaten Emperyalistler, önceden tank›-topu-tüfe¤i çarp›k biçimde geliflen kapitalizmin üzerine ve askeriyle giriyordu sömürge haline geti- a¤›r sanayi de¤il hafif ve orta sanayinin, darece¤i ülkelere. Halk›n tepkisini çekiyordu ha k›sa tan›m›yla montaj sanayisinin yertabi ülkelerinin aç›k bir iflgale u¤ramas›. Ve leflti¤i bir ülke haline getirildi.
42 | TAVIR | TEMMUZ 2009
‹flte, daha önce reklam filmleri ve k›sa filmleriyle tan›nan Bahad›r Karatafl’›n, senaryosunu Ayfer Tunç’la birlikte yazd›¤› ve yönetti¤i bir ilk film olan Usta, bu ülkede ilk yerli uça¤› imal etme düflünü tafl›yan bir motor ustas›n›n öyküsünü anlat›yor. Yukar›da bu ülkede tümüyle yerli bir uça¤›n neden yap›lamad›¤›n›n genifl anlat›m› var ama bunu filmde görmek elbette mümkün olmuyor çünkü en az›ndan Bahad›r Karatafl bizim gibi düflünmüyor... Yukar›daki gerçekleri bizimle paylafl›yor olsa ve bu gerçeklere inansa idi, filmin bu kadar naif olmas› imkans›zd›. Do¤an Usta da bu kadar saf olmaz, neden yerli bir uçak yap›lamad›¤›n›n cevab›n› ararken radikal bir mücadelenin içine girerdi. Bafltan söyleyelim, film birçok politik gönderme yap›yor olmas›na ra¤men, o katego-
sinema
Filmde gerçekten de eski filmlerin naifli¤ini, s›cakl›¤›n›, insan› sar›p sarmalayan samimiyetini, do¤all›¤›n› görmek mümkün. Bunu son y›llarda baflaran ender filmlerden Usta. Kolay ifl de¤il çünkü o tad› yakalamak. Lütfü Akad’›n ve onun ö¤rencisi Y›lmaz Güney’in peflinden gitti¤ini söyleyen Karatafl, henüz gerçekten yolun bafl›nda ama ilk filmle bu yolu yürüyebilece¤i izlenimini b›rak›yor. E¤er mütavaz›l›¤›ndan bir fley kaybetmez de, “ustalar›n›n” yolundan ayr›lmazsa, sinemam›z iyi bir yönetmen kazanacakt›r. Film, eskilerin deyimiyle ismiyle müsemma, yani “usta” ifli bir film çünkü. Oyunculuklar›yla öne ç›kan Yetkin Dikinciler, Fadik Sevin Atasoy, fievket Çoruh ve çok k›sa bir rolde de olsa Müflfik Kenter, Usta’ya çok fley katm›fllar. Görüntü yönetmeni Mirsad Heroviç’i ve filmin müziklerini yapan Ömer Özgür’ü de unutmamak gerekiyor elbette... ride de¤erlendirilecek bir film de¤il. Film daha çok koyu bir tutkunun, adeta gözleri kör edercesine yaflan›lan bir tutkunun; bütünüyle yerli imalat bir uça¤›n peflinde koflman›n, bu u¤urda aile yaflam› baflta olmak üzere her fleyini yitirme pahas›na, bu sevdadan vazgeçmemenin öyküsü... Mustafa Kemal’in “‹stikbal göklerdedir!” fliar›na gönderme yapan, baz› sahnelerde ulusalc›l›¤› öne ç›karan Usta; bunlar› da naif bir flekilde yap›yor ve kaba ajitasyondan kaç›n›yor. Burada da politik yanl›fla düflüyor ayr›... M. Kemal’in önderli¤inde, tüm Anadolu halk›n›n emperyalistlere karfl› kazand›¤› zaferin ard›ndan, milli bir sanayi gelifltirme yolunda ad›m atan Kemalist küçük burjuva iktidar›n, çok geçmeden emperyalizmin kuca¤›na düfltü¤ünü de¤il, Eskiflehir’de kendi ya¤›nda kavrulan bir motor tamir ustas›n›n tek bafl›na uçak imal edebilece¤i masal›n› görüyoruz. Bahad›r Karatafl, flimdinin yel de¤irmenlerine karfl› Don Kiflot edas›yla savaflan ça¤dafl bir masal kahraman›n›n öyküsünü, baz› söyleflilerde belirtti¤i gibi, 70’lerin Türk filmlerinin tad›nda anlatman›n çabas› içerisine girmifl girmesine de, bu filmde anlat›lanlar›n yaflam›n gerçekleriyle, ya da politik gerçeklerle çok da alakas› yok. Veya Bahad›r Karatafl’›n, politik gerçekleri gösterme derdi
yok. Olabilir. Kendi tercihidir. Ancak Karatafl’›n; tümüyle kendi malzemesiyle, yerli hammaddeyle ve yerli teknolojik bilgiyle bir uçak yapma düflünü anlat›rken, bu ülkede neden a¤›r sanayinin olmad›¤›, neden a¤›r sanayi üretimi olan uçak-gemi-trenin yap›lamad›¤›n› da aç›k bir flekilde anlatmas› gerekmez miydi? Öbür türlü, cevaplanamam›fl bir soruyla ortada duran bir film ç›kard› ve nitekim Usta, tam da böyle bir yerde duran bir film. Çok iyi kotar›lm›fl uzun ve k›sa sekanslar›yla, çok iyi kamera kullan›m›yla, ve gerçekten iyi oyunculuklarla “usta”ca çekilen ama cevaplanmam›fl sorularla dolu ne yaz›k ki. Tutkunun her türden insani duyguyu ortadan kald›rd›¤› tezini de güden Usta; Do¤an Usta’n›n önce kar›s› Emine’yi, sonra da yaflam sevincini yitirdi¤ini gördü¤ü anda, evden ayr›l›p babas›n›n evine dönen kar›s›na uça¤› unuttu¤unu, art›k bofl hayaller peflinde koflmayaca¤›n› söyleyerek ve yeminler ederek, tekrar evlili¤ine kald›¤› yerden bafllamas›n› anlat›yor. Do¤an Usta yalan söylüyor oysa. Bunu çok zaman geçmeden önce kar›s› Emine anl›yor, sonra da Do¤an Usta’n›n kendisi. Ama söz verdi¤i için kar›s›na, bast›r›yor içinde kopan f›rt›nay›. Bast›r›yor bast›rmas›na ama eski Do¤an Usta’dan da eser kalm›yor tabi. Ve fedakar kar›s› Emine onu tekrar hayata döndürmesini biliyor.
Tüm eksikliklerine ra¤men; bütünüyle emperyalizmin yeni sömürgesi konumundaki bir ülkede ve yerli iflbirlikçilerin iflbirlikçilikte gemi az›ya ald›klar›, bu ülkenin tüm zenginliklerini sömürgen tak›m›na peflkefl çektikleri bir süreçte, öncelikle bu ülkenin ekonomik de olsa ba¤›ms›zl›¤›n› istemesi, yerli bir uçak sanayisinin olmas›n› vurgulamas›yla dikkate de¤er bir film Usta... Iss›z Adam kadar, Recep ‹vedik kadar de¤er görmeyecektir elbette. Çünkü, bize göre zarars›z da olsa, egemenlerin ve onlar›n a¤ababalar› emperyalistlerin çok hofluna gitmeyecek baz› mesajlar içeriyor. Baflta ekonomik ba¤›ml›l›k olmak üzere...J
KÜNYE: Yönetmen: Bahad›r Karatafl Senaryo: Ayfer Tunç - Bahad›r Karatafl Öykü: fiehsuvar Aktafl - Bahad›r Karatafl Müzik: Ömer Özgür Görüntü Yönetmeni: Mirsad Heroviç Kurgu: Evren Aksoy Oyuncular: Yetkin Dikinciler (Do¤an), Fadik Sevin Atasoy (Emine), fievket Çoruh (Ersun), Hasibe Eren (Hilal), Ozan Uygun (U¤ur), Tomris ‹nceer (Gülsüm), Müflfik Kenter (Hilmi)
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 43
sinema
eksik bir sistem elefltirisi: körlük sevgi duman
olarak gelifltirdi¤i düflünce yap›s›ndan kaynaklanmaktad›r kuflkusuz. Hele de, zor koflullarda, insan›n karakterinin tam anlam›yla ters yüz olmas›, kiflilik de¤iflimine u¤ramas› gibi bir anlay›fl›n, idealizmden baflka bir anlam› yoktur. Golding, roman›nda iflte böylesi bir “mesaj” verme gayretinde. Bir felaketten yola ç›karak, insandaki de¤iflimi s›n›fsall›ktan uzak bir flekilde aktarmak... Ayn› fleyi, Körlük isimli roman›yla Jose Saramago ve roman› ayn› adla sinemaya uyarlayan, Tanr›kent gibi insan› çarpan, do¤al, yaflam›n gerçekli¤inin tam ortas›ndaki bir filmden sonra, Hollywood ünlülerine rol verdi¤i Arka Bahçe filmiyle popüler kültüre daha da yaklaflt›¤› gözlenen Fernando Meirelles yap›yor.
‹ngiliz yazar William Golding, 1954 y›l›nda kaleme ald›¤› Sineklerin Tanr›s› (Lord Of The Flies) adl› alegorik roman›nda, küçük burjuva ahlak anlay›fl›n›, uçak kazas› sonucu bir adaya düflen bir grup çocu¤un zorlu yaflam koflular› alt›nda yitirdikleri de¤erlerle ve ac›mas›z bir vahfliye dönüflmeleri üzerinden elefltirmiflti. Roman, 1963 y›l›nda yönetmen Peter Brook taraf›ndan sinemaya aktar›lm›flt›. Roman ikinci kez 1990 y›l›nda Harry Hook taraf›ndan sinemaya aktar›lm›fl ama Peter Brook’un siyah-beyaz filmi kadar etki yaratmam›flt›. Kimilerine göre, roman (ya da film), iyi ile kötünün, sosyalizm ile faflizmin savafl›m› olarak tan›mlansa da, William Golding’in hiç bu taraklarda bezinin olmad›¤›, aksine etliye-sütlüye kar›flmayan kiflili¤iyle böyle bir amaçla kitap yazmayaca¤› bilini-
44 | TAVIR | TEMMUZ 2009
yor. Kendisi de böyle bir iddias›n›n olmad›¤›n› defalarca kez söylemifl zaten. “Zor koflullarda, çocuklar bile masum de¤ildir.” gibi bir altmetinle okunacak bir filmdi (ya da romand›) Sineklerin Tanr›s›. Suç ve suçlu kavram›n›n, içinde bulunulan toplumsal sistem ve egemenlerin ortaya koydu¤u yasalar çerçevesince belirlendi¤i ve bunun da bu kavramlar›n anlam›n›n de¤iflmesini beraberinde getirdi¤i muhakkak. Yani suç ve suçlu kavram›, bak›fl aç›s›na göre de¤ifliyor. Egemenin ç›kar›na göre belirleniyor baflka bir tan›mlamayla bu kavramlar. Bu türden tan›mlamalar›n, s›n›fsal bak›fl aç›s›ndan yoksun olmas› bir yana, adeta idealizme yak›n tan›mlamalar olarak karfl›m›za ç›kmas›, yazar›n s›n›fsal konumundan ve buna ba¤l›
Jose Saramago, Körlük roman›yla asl›nda körlü¤e baflka bir noktadan bak›yor. Saramago’nun bütün derdi burjuva demokrasisiyle. “Modern” toplumun pisliklerini örten bir oyun olarak görüyor bu demokrasi anlay›fl›n›. “Körlük” roman› da tam da bu demokrasi anlay›fl›n›n yaratt›¤› görememe durumunu oda¤›na al›yor. Salg›n halinde yay›larak tüm bir ülkeyi saran körlük ile ülkede yaflanan kargafla ve anarfliyi anlatan roman, toplumdaki ahlaki çöküfl potansiyelini gözler önüne serer. Anlat›lmak isteneni roman›n sonunda doktorun kar›s›na söyletiyor Saramago: “Sonradan kör olmad›¤›m›z› düflünüyorum, biz zaten kördük…” Toplumsallaflan körlük, kötülü¤ün örgütlenmesi ve yay›lmas›n›n sorumlusudur. Toplumu bu körlü¤e iten ise uygar toplumun temel dire¤i say›lan burjuva demokrasi anlay›-
sinema
fl›n›n ta kendisidir. Yaln›z flöyle bir sorun ortaya ç›k›yor; Saramago her ne kadar, gerçek anlam›yla demokrasiden yana tav›r al›p, ad›na burjuva demokrasisi denilen gericili¤e karfl› ç›kt›¤›n› ifade etse ve Körlük roman›n› bu amaçla yazd›¤›n› söylese de, bunun karfl›l›¤›nda alternatifinin sosyalizm olmas› gerekti¤i noktas›nda bir fley dememesi, bütün söylemlerini sakatlam›yor mu? Ortada neyin söylendi¤inin ve neden söylendi¤inin bir anlam› kalm›yor bir anlamda. Elefltirinin de bir anlam› kalm›yor, bu roman›n neden yaz›ld›¤›n›n da. Fantastik bir roman gibi alg›lanmas› da bu yüzden belki. Metaforlar elbette kullan›labilir, alegorik söylemler bir yazar›n tarz› da olabilir; ancak bunun hayatta bir karfl›l›¤› olmal›d›r mutlaka. Ve mesaj›n›n da tüm kitlelerce anlafl›l›rl›¤› noktas›nda özel hassasiyet gösterilmelidir. Bu hassasiyeti ne Nobel Edebiyat ödüllü Saramago’nun roman›nda, ne mükemmel bir ilk filme, Tanr›kent’e yönetmenlik yapm›fl Meirelles’in filminde görmek pek mümkün olmuyor maalesef. Meirelles, Don McKellar’›n, romana sad›k kalarak yazd›¤› senaryoyla çekti¤i Blindness (Körlük) filminde, burjuva demokrasisini ve buna ba¤l› olarak da, liberal ekonomik sistemin insan› nas›l da insanl›ktan ç›kard›¤›n› anlatmak için yola ç›ksa da, biz bunu beyazperdede pek göremiyoruz. Öncelikle, her fleyin bir nedeni, bir geçmifli vard›r. Hiçbir fley, çevresinde geliflen di¤er olaylardan ba¤›ms›z olarak ele al›namaz, onlardan soyutlanarak de¤erlendirilemez. Bu çok basit diyalektik do¤rular, yazarlar›n ya da yönetmenlerin kiflisel bak›fl aç›lar›na göre revize edilemezler. Bir felaket sonucu körleflenler, devlet taraf›ndan bir deliler hastanesine kapat›l›yor ve orada, k›s›tl› yiyece¤in paylafl›lmas›nda, güçlünün güçsüzü ezmesine tan›k oluyor ve insan›n kendisiyle ayn› durumda olan insanlar› ekonomik ve cinsel baflta olmak üzere nas›l her türlü sömürdü¤ünü izliyoruz. Ayn› durumda olup da, çirkinleflmeyen, de¤erlerini korumaya çal›flanlar da var elbette. Peki nedenler? Onlar yok iflte filmde. Evet zor flartlar alt›nda, açl›k, deprem, sel, salg›n gibi felaketlerde, ihtiyaçlar›n karfl›lanmas›nda s›k›nt›ya düflüldü¤ünde, ya¤madan tutal›m da çok
daha korkunç durumlarla karfl›laflmak mümkündür, bunun örnekleri de yaflanmaktad›r. Ancak Körlük’te de gördü¤ümüz gibi, bütün bunlar›n nedenlerine inmeden, ekonomik ve siyasi olarak yaflan›lan burjuva sistemin bu ihtiyaçlar› karfl›lamak bir yana, insani tüm de¤erleri yok ederek koyu bir bencilli¤e itmesini çok aç›k olarak göremiyoruz. Gerçek suçlunun sistem oldu¤unu anlayam›yoruz. Sadece “kötü” körlere k›z›yor, onlara küfrediyoruz, “Nas›l böyle kötüleflebiliyorlar?” sorusundan öte bir fleyler geçmiyor kafam›zdan. “Kötü”nün “iyi”ye tecavüz etmesi gibi görüntüleri, insanl›ktan ç›k›fl hallerine duyars›zl›k olarak, “kör” gözüm parma¤›na gösteren yönetmen, bize mevzunun derinli¤ini de¤il, deneyimi yaflat›yor sadece. Ayr›ca film, “fiimdi kör olmad›k, asl›nda hep kördük.” cümlesiyle zaten aleni olan durumu hemen aç›k etmek gibi bir kolayc›l›¤a da savruluyor. Hollywood filmlerinde çokça yap›ld›¤› gibi… ‹nsanlararas› dayan›flman›n bazen yoksunluk gibi zor flartlar gerektirdi¤i, “görmenin” bazen kolayca tafl›nacak bir fley olmad›¤› gibi k›ssadan hisseleri olan bu filmin, ne yaz›k ki yeni bir fley söyledi¤inden bahsetmek mümkün de¤il. Sinemasal aç›dan, efektler ve müzikle de birleflince, mekan›n ve oyuncular›n performan-
s›n›n gerçekten iyi oldu¤unu söyleyelim tabi bu arada. Daha önce Motosiklet Günlü¤ü’nde Che’yi canland›ran Gael Garcia Bernal’in, bebek yüzlü ifadesiyle nas›l “kötü” olunabilece¤ine çok iyi bir örnek oldu¤unu da... San›yoruz en iyi performans› bugüne kadar. Filmin tek “göreni” olan Julian Moore da, birçok yönden aksayan filmi tafl›yanlardan biri. Son olarak, söylemek gerekir ki, kötülük insan›n içinde de¤ildir. Kötü’yü yaratan sistemdir. ‹nsan› insanl›ktan ç›karan da, insani tüm de¤erleri yok eden de, insana hiç de¤er vermeyen kapitalizmdir. Film, çok aç›k olmayan mesajlar›yla bunu anlatmaya çal›flm›fl belki ama s›n›fsall›ktan uzak bak›fl aç›s›yla ancak bu kadar› yap›labiliyor iflte. J KÜNYE: Yönetmen: Fernando Meirelles Oyuncular: Julianne Moore, Mark Ruffalo, Gael Garcia Bernal, Alice Braga, Danny Glover, Joe Pingue Senaryo: Jose Saramago, Don McKellar Müzik: Marco Antônio Guimarães Görüntü Yönetmeni: César Charlone Kurgu: Daniel Rezende Tür: Dram / Romantik / Gerilim Süre: 90 dk. Yap›m: 2008, Kanada / Brezilya / Japonya
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 45
haberler
“Yaban O¤lak” çocuklarla bulufltu
‹dil Tiyatro Atölyesi’nin bir süredir haz›rl›klar›n› sürdürdü¤ü Yaban O¤lak adl› çocuk oyunu, Mehmet Esato¤lu’nun yönetiminde ‹dil Kültür Merkezi’nde ve Gazi Mahallesi Bar›fl ‹klimi Derne¤i’nde sahnelendi. Her iki oyunda da salonlar› “t›ka basa” dolduran çocuklar ve aileleri, hep birlikte mutlu anlar yaflad›lar. Çocuklar›n büyük ilgisini çeken oyun, ayn› zamanda büyükleri de içine kat›yor. ‹dil Kültür Merkezi’ndeki oyun sonunda; “Böyle oyunlar›n ihtiyaç oldu¤u, çocuk yafltan itibaren yozlaflt›rma bombard›man› alt›ndaki beyinlere bunun karfl›s›nda böyle sanatsal üretimlerle cevap verilmesi gerekti¤i” vurguland›. Ayr›ca oyun bitiminde fiair Ruhan Mavruk ve Mehmet Esato¤lu ,Ümit ‹lter ad›na Yaban O¤lak Mist›r Co’ya Karfl› adl› kitab›,
okuyucular için imzalad›. Bilindi¤i gibi, bundan bir süre önce 19 y›ll›k mahpusluk yaflayan yazar Ümit ‹lter’in kaleminden “Yaban O¤lak Mist›r Co’ya Karfl›” isimli bir kitap yay›nlanm›flt›. Tav›r Yay›nlar›’ndan ç›kan bu kitap yo¤un bir ilgiyle karfl›lanm›fl, ard›ndan çeflitli illerde imza günleri düzenlenmifl ve en son olarak da bu kitaptaki hikayenin bir çocuk oyununa çevrilmesine karar verilmiflti. ‹lk iki oyununu baflar›yla sahneleyen ‹dil Tiyatro Atölyesi’ne, Okmeydan› Halk Kitapl›¤› çocuklar›, “Yaban O¤lak’›n Yarat›c›lar›n› Selaml›yoruz” yaz›l› bir pankartla sevgilerini gösterirken, ‹dil Kültür Merkezi taraf›ndan da çiçek verildi.
Tiyatro Simurg Okmeydan›’nda Mad›mak flehitlerni anacak Geçti¤imiz y›l "Sivas Yand› 15 Y›l Oldu" oyununu ‹stanbul'un de¤iflik semtlerinde sergileyen Tiyatro Simurg, yeni oyunlar› “Mad›mak’tan Ç›kan Yazacak”› ilk kez 12 Temmuz günü Okmeydan› Sibel Yalç›n Park›’nda sergileyecek. Oyunda 2 Temmuz 1993 günü Madimak Oteli önünde yaflanan olaylar› anlat›yor.
Zerrin Taflp›nar'›n metninden yola ç›k›larak oluflturulmufl.
Mad›mak'ta yanarak ölen üç flair U¤ur Kaynar, Metin Alt›ok ve Behçet Aysan'›n fliirlerinden oluflan oyun, bir flenli¤in nas›l bir kabusa döndü¤ünü sokakta mendil satan kör bir kad›n›n dilinden anlat›yor.
Mehmet Esato¤lu'nun sahneledi¤i "Mad›mak'tan Ç›kan Yazacak" adl› oyunun dans düzeni Fecri Tafldemir'e, yönetmen yard›mc›l›¤› ise Aynur Diz'e ait. Hale Üstün, Ogün Seyrekel, Akif Karadeniz, Mahir Akgündo¤du, Emre Ifl›k ve Bilgesu Ataman'›n de¤iflik rollerini paylaflt›¤› oyun 12 Temmuz 2009 pazar akflam› saat 19:00’da Okmeydan› Sibel Yalc›n park›nda sergilenecek.
Oyun metni 1994 y›l›nda Sivas katliam›n›n birinci y›ldönümünde yap›lan anma için haz›rlanan Mad›mak'tan sa¤ kurtulan flair
Çukurova’da Orhan Kemal Öykü Yar›flmas› düzenlendi. Çukurova Edebiyatç›lar Derne¤i’nin (ÇED) bu y›l ikincisini düzenledi¤i Orhan Kemal Öykü Yar›flmas›’n›n ödül töreni 27 Haziran 2009 Cumartesi günü, Adana Kültür Sanat Merkezi'nde yap›ld›. Yar›flmaya 100'ü aflk›n yazar›n kat›ld›¤›n› belirten ÇED Baflkan› Halise Tekbafl, Orhan Kemal’in toplumsal gerçekçilik temas›n›n doruk noktas› oldu¤unu belirtti¤i konuflmas›nda Kemal’in “S›rt›n› s›vazla-
46 | TAVIR |TEMMUZ 2009
1994 y›l›nda Taflp›nar'›n kaleme ald›¤› "A¤›ttan Umuda" adl› metni, dans ve anlat›mla bütünlefltiren topluluk, S›vas'ta yaflam›n› yitiren tüm sanatç› ve ayd›nlardan de¤iflik anektodlar› da oyunun içine katarak sergiliyor.
d›¤›m, s›rt›m› s›vazlayan insanlar› yazd›m.” demesinin her fleyi anlatt›¤›na iflaret etti. Tekbafl ayr›ca, kendilerine destek veren kurum ve kiflilere de teflekkür etti. Yurtd›fl›nda oldu¤u için ödül törenine kat›lamayan yar›flma birincisi Kevser Ruhi, törene gönderdi¤i mesajda, “Saçlar› Deli Çoruh” adl› dosyas›nda yer alan öykülerinde neleri, hangi kayg›lardan ve düflüncelerden yola ç›karak yazd›¤›n› anlatt›.
haberler
fiiirin ustalar›ndan Kemal Özer vefat etti Sosyalist edebiyat›n, fliirin önemli üreticileri aras›nda yer alan fiair Kemal Özer, 31 Haziran 2009 Sal› günü evinde geçirdi¤i kalp krizi sonucu aram›zdan ayr›ld›. 2 Temmuz Perflembe günü tam da Sivas Katliam›’n›n y›ldönümünde Fatih’teki Muratpafla Camii’nde düzenlenen cenaze töreninin ard›ndan Kozlu Mezarl›¤›’na defnedildi. Cenazeye Grup Yorum üyeleri, Tav›r dergi-
adl› dergiyi ç›kar›yordu. Daha sonraki dönemde 1983-90 y›llar› aras›nda ise Varl›k Dergisi’ni yönetti. Ard›ndan Yordam Yay›nlar›’n› kurarak, kitaplar›n› bu çat› alt›nda toplad›. Türkiye Yazarlar Sendikas›’n›n ikinci baflkanl›¤›n› yapt›. fiimdiye kadar birçok yerden fliir ödülleri alan Kemal Özer’e, en son geçen y›l, Sivas Katliam› için yazd›¤› Temmuz ‹çin Yaral› Semah adl› fliir kitab›-
GRUP YORUM g ü n c e
3 6 Haziran 2009: Hollanda'n›n Utrecht flehrinde "Umudun Türküsü" etkinli¤inde 1300 kifliye seslendi. 3 1 3 H a z i r a n 2 0 0 9 : ‹ngiltere'nin Londra flehrinde düzenlenen "Umudun Türküsü" gecesinde 3000 kifliye seslendi.
3 19 Haziran 2009: Anka Kül-
tür Merkezi taraf›ndan düzenlenen konserde 600 kifliye seslendi. 3 20 Haziran 2009: Tayad'l› Ai-
lelerin geleneksel olarak Küçükarmutlu Mahallesi’nde düzenledi¤i Haydi Kolkola et-
si çal›flanlar›, birçok yay›nc›, yazar, flair, sanatç› da kat›ld›.
na, Alt›n Portakal fiiir Ödülü verilmiflti.
Yaflam› boyunca; yaflad›¤› gerçeklerden ve onlara karfl› sorumlulu¤undan kaçmayan, sosyalist çizgisinden ödün vermeyen mütevaz› flair, 1950 kufla¤›n›n da son temsilcileri aras›ndayd›.
ESERLER‹: Gül Yordam› (1959), Ölü Bir Yaz (1960), Tutsak Kan (1963), Kavgan›n Yüre¤i (1973), Yaflad›¤›m›z Günlerin fiiirleri (1974), Sen de Kat›lmal›s›n Yaflam› Savunmaya (1975), Geceye Karfl› Söylenmifltir (1978), Kimlikleriniz Lütfen (1981), Araya Giren Görüntüler (1983), S›n›rlam›yor Beni Sevda (1985) ‹nsan Yüzünün Tarihinden Bir Cümle (1990), Bir Ad› Gurbet (1993), O¤ullar› Öldürülen Analar (1995), Onlar›n Sesleriyle Bir Kez Daha (1999), Temmuz ‹çin Yaral› Semah (2008) gibi birçok fliir kitab› bulunurken, ayn› zamanda öykü, deneme, çeviri, an›, gezi, günlük, söylefli, antoloji, derleme ve birçok çocuk kitab› da bulunuyor.
1935 ‹stanbul do¤umlu Özer, ‹stanbul Erkek Lisesi’ni bitirmifl, ‹stanbul Üniversitesi Edb Fak. Türk Dili ve Edebiyat› bölümünde ö¤renim görmüfltü. Bu y›llarda “a” diye bir dergi ç›karmaya bafllad›lar arkadafllar›yla. 1960 y›l›nda girdi¤i Cumhuriyet Gazetesi’nde 1981’e kadar görev yapt›. Yine bu y›llarda kitapç›l›k, yay›nc›l›k ve dergicili¤i de sürdürdü bir yandan. Bir yandan fliir ve sinema üzerine kitaplar yazan Özer, bir yandan da fiiir Sanat›
kinkli¤inde yaklafl›k 600 kifliye seslendi. 3 27 Haziran 2009:
Devrimci Alevi Komitesi’nin Sibel Yalç›n Park›’nda Sivas flehitlerinin anmak için düzenledi¤i etkinlikte yaklafl›k 2500 kifliye seslendi. 3 2 Temmuz 2009: Sivas Katliam›n›n y›ldönümünde ‹stanbul Kad›köy Meydan›’nda yap›lan mitingte 7000 kifliye seslendi.
36 Temmuz 2009: Gençlik Federasyonu'nun Çanakkale Küçükkuyu'da düzenledi¤i yaz kamp›nda 120 kifliye seslendi.
Muharrem Cengiz Trabzon’a sürgün edildi Grup Yorum eleman› Muharrem Cengiz, haks›z bir flekilde tutuldu¤u Metris T Tipi Hapishanesi’nden Trabzon Kapal› Hapishanesi’ne sürgün edildi. Hükümlü tutsaklar›n Metris’te kalamayaca¤› “gerekçe” gösterilerek, ailesinden ve görüflüne giden arkadafllar›ndan çok uzak bir yere sürgün edilmesinin mant›¤›n› kavramak zor de¤il. Zaten tümüyle uyduruk gerekçelerle verilen cezaya ek olarak dayat›lan bu keyfi uygulama, Muharrem Cengiz’e ve onunla birlikte sürgün edilen tutsaklara yönelik sald›r› politikalar›n›n “eski” bir aya¤›n› oluflturuyor. Muharrem Cengiz’e yazmak, onu orada yaln›z b›rakmak istemeyenler için hapishane adresi: “E Tipi Kapal› Hapishane M-10 Trabzon”
TEMMUZ 2009 | TAVIR | 47
haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Alman dansç› Pina Bausch yaflam›n› yitirdi Almanya’n›n Solingen flehrinde 27 Temmuz 1940’do¤an Bausch dünyan›n önde gelen modern dans sanatç›lar›ndand›. Dans etmeye küçük yaflta bafllayan Bausch 1955’te, Alman d›flavurumcu dans ak›m›n›n kurucular›ndan ve dönemin en etkili koreograflar›ndan biri olan Kurt Jooss’un yönetimindeki Folkwang Academy’de e¤itim görmeye bafllar ve mezun olunca da New York’taki Juilliard School’da burs kazan›r. New York’tayken Paul Sanasardo and Donya Feuer Dance Company ve New American Ballet topluluklar›nda dans eder.
mifl müziklerin kullan›ld›¤›, multi-medya içerikli büyük yap›mlar haz›rlar. Örne¤in Masurca Fogo’da sahnenin yar›s›n› dev bir kayal›k kaplar ve Portekiz müzi¤inden K. D. Lang’a kadar pek çok müzik parças› kullan›l›r. Kentler üzerine de koreografiler kuran Bausch, 2003 y›l›nda ‹stanbul için de bir eser oluflturur. Ölümünden 5 gün önce kanser teflhisi konan Bausch, befl gün sonra bu hastal›¤a yenik düflerek 1 Temmuz 2009”da 68 yafl›nda yaflama veda etti.
1962’de Kurt Jooss’un yeni kurdu¤u Folkwang Ballett Company’ye solo dansç› olarak kat›lan ve Jooss’a pek çok eserde yard›mc› olan Bausch, ilk koreografisini 1968’de yapar ve ertesi y›l toplulu¤un sanat yönetmeni olur. 10 y›l sonra da yeni görevi sonradan 1 Tanztheater Wuppertal Pina Bausch olarak adland›r›lacak olan Wuppertal Opera Ballet’nin sanat yönetmenli¤idir.
316. Uluslararas› ‹stanbul Caz Festivali Bafllad› 2-15 Temmuz 2009 tarihleri aras›nda yap›lan festivalde 30’un üzerinde irili ufakl› caz konseri, ‹stanbul’un çeflitli mekanlar›nda gerçekleflecek. 2 Temmuz’da Fatih Erkoç ve Kerem Görsev Trio’nun konserleriyle bafllayan festivalde; George Benson, Melody Gardot, Joe Jackson, Y›ld›z ‹brahimova, Ayfle Tütüncü gibi sanatç›lar yer alacak. Ayr›ca genç cazc›lar da etkinlikler kapsam›nda çeflitli mekanlarda konser verme imkan› bulabilecekler.
Bausch, özenle haz›rlanm›fl dekorlar›n ve seçil-
3 Frans›z fiiirsel Gerçekçi Filmler Haftas›
bafll›yor. Mithat Alam Film Merkezi, gelenekselleflen aç›k hava gösterimlerine bu yaz da devam ediyor. Bo¤aziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’ndeki Mithat Alam Film Merkezi teras› Temmuz ay›nda Frans›z fiiirsel Gerçekçi filmlere ev sahipli¤i yapacak. Film akflamlar›nda Frans›z sinemas›n›n efsane yönetmenlerinden Jean Renoir’in dört filmi izleyiciyle buluflacak. Yedi filmlik seçkide Marcel Carne iki, Julien Duvivier ise bir filmiyle yer al›yor. Gösterim program› flöyle: 13 Temmuz Pazartesi: The Lower Depths (1936) Jean Renoir 14 Temmuz Sal›: La Grande Illusion (1937) Jean Renoir 15 Temmuz Çarsamba: Pépé le Moko (1937) Julien Duvivier 16 Temmuz Perflembe: La bête humaine (1938) Jean Renoir 20 Temmuz Pazartesi : Le Quai des brumes (1939) by Marcel Carné 21 Temmuz Sal›: La Règle du jeu (1939) Jean Renoir 22 Temmuz Çarflamba: Les Enfants du paradis (1945) Marcel Carné
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3marsis Kalan Müzik
48 | TAVIR |TEMMUZ 2009
3karmate Kalan Müzik
3bajar
bgst Kalan Müzik
3hasb›hal dertli divani Kalan Müzik