Teoride doğrultu 14

Page 1

14 Kas›m / Aral›k 2003

Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. fiti. Ad›na ‹mtiyaz Sahibi: Özgür Çubuk Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü: Özgür Çubuk Yönetim Yeri: Çak›ra¤a Mah. Sorguçcu Sok. Birfiliz Apt. No: 15/9 Aksaray - ‹stanbul Tel: (0212) 633 62 02 Faks: (0212) 589 16 36 e-mail: varyos@ttnet.net.tr Hesap No: Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. fiti. Yap› Kredi Sirkeci fiubesi 6278-6 Teknik Haz›rl›k: Etkin Ajans Tel: (0212) 621 81 66 - 621 81 68 Bask›: Can Matbaac›l›k Tel: (0212) 613 10 77 Da¤›t›m: B‹RYAY


Bolivya: Kara Göründü Haydar Özkan Kazan›lm›fl Yaz ABD-Türkiye ‹liflkileri: Yap›sal Kriz 19 Aral›k Katliam›n›n Hesab›n› Soraca¤›z Hasan Polat

7

19 31 39

47 Geliflmeler Ifl›¤›nda Emekçi Kad›n Çal›flmas›na Bak›fl 51 Göçmen ‹flçiler ‹çerisinde Komünist Çal›flman›n Baz› Sorunlar› 59 Kolombiya: Toplumsal De¤iflim ‹çin Hayk›ran Bir Ülke

69

Uyum Yasalar›n›n De¤ifltirici Gücü Ne? Kadir Da¤

78

ABD Neden Küba’ya Karfl› Düflmanca Politikalar Uyguluyor? Miguel Lamazares Ekim: ‹nsanl›¤›n Geçmiflteki Gelece¤i ‹brahim Çiçek Emperyalistlerin “Savafls›z” ‹stila Hareketi: GATS Borsan›n Tarihi

80

86 95


TEOR‹DE do¤rultu

Amerikan›n Ortado¤u iflas› Amerika yeniliyor mu? Daha birkaç ay önce ye kadar böyle bir soruyu ortaya atmak pek isabetli bir fley olmayabilirdi belki de. Fakat geliflmelerin de objektif olarak göstermifl oldu¤u gibi, bugün için bu sorunun gerçe¤i ›skalama flans› hiç yok. Hedefi tam on ikiden vurmufl olamasa da, yani bitmifl tamamlanm›fl bir durumun tan›m› de¤ilse de henüz, bu sorunun olumlu karfl›l›¤› gerçe¤in içeri¤inde mevcuttur. Sürecin ilerleyiflinin mant›¤›na ve a盤a ç›km›fl elle tutulabilir olgulara dayal› bir durum tasfiri yapmak bak›m›ndan söylenebilir ki, Amerika’n›n yenilgisi somut bir gündemdir art›k. Evet, askeri cüssesiyle emperyalist ordular Irak’ta varl›klar›n› sürdürmekteler hâlâ. ‹flgalciler henüz kovulabilmifl de de¤il! Ancak, yar›m yüzy›ll›k ‘so¤uk savafl›n’ uluslararas› çarp›flmalar›ndan galip ç›kmay› ‘becermifl’ bu devasa emperyalist gücün Ortado¤u politikas›n›n, Irak’ta kafa üstü çak›ld›¤› bir vakad›r art›k? Amerikan›n ‘mutlak güç’ imaj›n›n Ba¤dat’›n, Felluce’nin vs.. sokaklar›nda yerlerde süründü¤ü do¤ru de¤il mi? ‘Yenilmez Amerika’n›n yaflad›klar›, devirdikleri Saddam heykellerinin akibetine benzemiyor mu? Kesin olan bir fley varsa e¤er, Amerika’n›n Irak’ta bafl›na gelenler, en az Saddam’›n bafl›na gelenler kadar gerçektir. Aylard›r hiç aral›ks›z her gün onlarca gerilla sald›r›s›yla karfl›laflan ve yüzlerce kay›p veren iflgal ordusu... En korunakl› kabul edilen BM binas›, CIA karargah› vb. yerlerin direniflçiler taraf›ndan güpegündüz vurulmas› ve yerle bir edilmesi... Havaya uçurulan cephanelikler, yak›lan tanklar, düflürülen helikopterler... Gövde gösterisi yapmak ve Amerikan askerlerine motivasyon fl›r›ngalamak için Irak’a gelen Wolfovitz alça¤›n›n, direniflçilerin düzenledi¤i roketli ‘hofl geldin partisi’nden k›lpay› kurtulmas› ve korkudan alt›na etmek durumunda kalmas›... Irak Geçici Yönetim Konseyi denilen manda yönetiminde görev alan iflbirlikçilerin direniflçiler taraf›ndan tepelenmeye bafllanmas›... Aylard›r hiç bitmeyen kitlesel sokak gösterileri, vb. vb... Bütün bunlar bir tek fleyi gösterir: Yenilgi, emperyalistler için somut ve güncel bir tehlikedir Irak’ta. Bunun, iki ayda m›, iki y›lda m›, on iki y›lda m› vs... en tam siyasi biçimine kavuflaca¤›n› kimse bilemez ve bunun flu an için önemi de yoktur. Halklar›n mücadelesi bak›m›ndan aslolan, ‘her fleye gücü yeter’ yaftal› emperyalist haydutlar›n, düpedüz yenilgi koflullar›yla karfl› karfl› gelmifl olmas›d›r. Saddam rejimi, ‘91 savafl›n›n ard›ndan belirsizleflen gelece¤ine on iki y›l kadar direnebildi ve çöktü. 2003 savafl›yla birlikte tamamlanan emperyalist iflgalin gelece¤i ise , daha birinci y›l›n› doldurmadan belirsizli¤in içine yuvarlanm›fl durumdad›r. Irak Arap halk›n›n büyük direnifli, Amerikan haydutlar›n›n Ortado¤u politikalar›n›n çökertti¤ini flimdiden göstermifltir. Irak’ta tutmayan kirli hesab›n bedeli, zincirleme reaksiyon gibi Amerika’n›n Ortado¤u politikas›n›n bütün temel ba¤lant›lar›na do¤ru yay›lmakta ve her yerde bozucu etkisini sürdürmek-

T E O R ‹ D E do¤rultu

3


tedir. Emperyalistler aras› rekabet ve çat›flma alan› Amerika için giderek daha çok s›k›flt›¤› bir ç›kmaza dönüflmektedir. Türkiye gibi bir sad›k ufla¤›yla bile birbirine düfler hale gelmifl olmak, Amerikan emperyalizminin Irak’ta sapland›¤› bata¤›n derinli¤inin bir göstergesidir. Bu bedelin a¤›rl›¤›, iflgal yanl›s› Kürt ve Arap gruplardan oluflan iflbirlikçi iç güçlerin bile yer yer Amerika’n›n politikalar›na cepheden tutum alabilme ‘cesareti’ göstermelerinden okunabilir. Amerika’n›n Ortado¤u’daki bu iflas›n›n en kritik sonuçlar› tabii ki kendi ‘iç’lerinde yaflananlar olmufltur ve olacakt›r. Washington’a yerleflmifl çetenin iç klikleri aras›nda, iflas›n sorumlulu¤unu birbirinin üzerine y›kma kavgas›, herkesin görebilece¤i aç›kl›kta yaflanmaktad›r art›k. Irak iflgalinin ganimetinin paylafl›m›n›n köpekçe dalafl›na efllik eden bu h›rlaflma, Amerikan halk›n›n da gerçeklerle do¤rudan yüz yüze gelmesine yol açmaktad›r. En baflta bizzat Amerikan askerleri aras›nda bafl gösteren huzursuzluk ve moral çöküntü gizlenemeyecek boyutlara ulaflm›fl bulunmaktad›r. Bas›na yans›yan mektuplar, Amerikan askerlerinin nas›l bir amaç yoksunlu¤u içinde oldu¤unu çok çarp›c› biçimde yans›tmaktad›r. Firar eden askerlerin say›s› binlerle ifade edilmektedir. Art›k Amerika’da önemli bir kitle gücüne ulaflm›fl ve istikrarl› bir süreklilik kazabilmifl iflgal ve savafl karfl›t› hareket mevcuttur. Gerçeklerle yüzleflmenin bir yans›mas› olarak geliflen bu durum umut vericidir. Asker aileleri organizasyonlar› gibi, say›lar› onbinleri ve yüzbinleri bulan göstericinin kat›ld›¤› pek çok miting düzenleyebilen bu hareketin giderek geniflleyen varl›¤›, Amerikan emperyalizminin ödeyece¤i bedelin büyüklü¤üne bir kan›tt›r. Bush çetesinin 2004 bahar›nda yap›lacak seçimlerde kaybetme olas›l›¤›n›n giderek a¤›rl›k kazand›¤›na iliflkin genel yarg›, bu bedelin flimdilik a盤a ç›kan boyutunu göstermesi bak›nm›ndan dikkat çekicidir. *** Türkiye’ye gelince... Asker gönderme tezkeresi üzerinden kopan f›rt›nan›n tozu duman› daha yeni ortadan kalkt›. Ve görüldü ki, Amerika’n›n ipine ba¤lananlar, onunla ayn› batakl›¤›n kaderini yaflamaktan kurtulamazlar. Generallerin ve AKP hükümetinin aç›ktan tezgahlad›¤› oyunlarla Meclis’ten geçirdikleri asker gönderme izni tam da böyle bir sonuca yol açm›flt›r. Mart ay›nda reddedilen ve ABD-Türkiye iliflkilerinde güven krizine yol açan 1. tezkerenin rövanfl›n› almay› siyasi bak›mdan rüflt kabul edenler, sonunda bunu baflarm›fl görünüyorlar. Ama sadece öyle görünüyorlar, çünkü dikkat edilirse bu ‘büyük baflar›’dan sonra ‘zafer e¤lencesi’ falan düzenleyen ç›kamam›flt›r hiç. Çünkü ne gerçekte bir ‘rövanfl’ alabilmifllerdir, ne de kazand›klar› gerçek bir ‘zafer’ vard›r. Böyle olmad›¤›n› en iyi onlar bilmektedir. Ellerinde tezkere kös kös beklemekten baflka yapabildikleri hiçbir fley yoktur. Ne halklar›m›z›n r›zas›n› alabilmifllerdir, ne bölgedeki di¤er devletleri yanlar›na çekebilmifllerdir, ne de emperyalist güçlerin aç›k deste¤ini arkalayabilmifllerdir. En baflta iki duda¤›n›n ucuna bakt›klar› ve bir resmi ça¤r› bekledikleri Amerikal› ‘ortak’lar›ndan kaz›¤› yemifllerdir. Zaten, bafl› gere¤inden fazla belada olan emperyalist iflgalcileri karars›zl›¤a iten politik bask›lar›n kefaretinin bir k›sm›n› ödemek, iflbirlikçi Türk sömürgecili¤ine düflmüfltür her zaman ki gibi. Amerika’n›n Irak’ta bozulan planlar›, iflbirlikçi Türk burjuvazisinin planlar›n›n da alt üst olmas›na yetip artm›flt›r. Generallerin ve AKP hükümetinin ifli piflkinli¤e verip, ‘bizim için farketmez’ havas› yaratmaya çal›flmalar› tam bir siyasi düflkünlük örne¤idir. S›n›f ahlaklar›na ve iflbirlikçi siyasi pozisyonlar›na da çok uygundur: Amerika hapfl›r›rsa Türkiye nezle olur denilmesi bofluna de¤il ki! *** Tablonun bu genel çizgileri, emperyalist savafl ve iflgal karfl›t› mücadele aç›s›ndan iyi bir durumun var oldu¤unu ortaya koymaktad›r. ‹deolojik/moral bak›mdan diri olan, siyasi bak›mdan sald›r› menzili geniflleyen ve meflruluk kazanan, örgütsel bak›mdan toplumsal taba-

4

T E O R ‹ D E do¤rultu


n› geniflleyen taraf emperyalist savafl kar›fl›t› cephe saflar›d›r. Irak Arap halk›n›n direnifli bu cephenin tam kalbinde duran bir ma¤ma gibi faaliyet halindedir. Dünyan›n bütün sömürülenleri ve ezilenleri gibi müslüman halklar›m›z›n da Filistin direniflinden sonra Irak direniflinin onuruyla da bilinçlerini ve iradelerini beslediklerinden kuflku duyulamaz. ‹flgalin daha ilk günlerinden itibaren emperyalist medya propagandas›yla halklar›n bilincine yerlefltirilmeye çal›fl›lan ‘her fley bitti’ imaj›n› yerle bir etme mücadelesi sürüyor. Çok fley yap›ld› kuflkusuz ama daha yap›lacak çok fley de var. Türkiye’de kitlelerin, belki dünyadaki birçok örnekte oldu¤u gibi milyonlarla ve yüzbinlerle ifade edilebilecek kalabal›klar biçiminde eylemleri olmad›. Fakat niteli¤ini kesintisizli¤inden, yayg›nl›¤›ndan ve say›ca çok ve biçimce zengin oluflundan alan kitle eylemlerinin hâlâ devam ediyor oluflunu önemli bir baflar› olarak kaydetmek gerekiyor. Bu zemin üzerinde mücadelenin kararl›ca sürdürülmesi, ilerletilmesi ve s›çrat›lmas› gerekti¤i ne kadar aç›ksa, bunun mücadele güçlerinin en genifl birlikteli¤inin harekete geçirilmesi görüfl aç›s›na uygun bir devrimci irade ve yarat›c› çabayla baflar›labilece¤i de o kadar aç›k olmal›. Bunu tekrar tekrar hat›rlamakta ve hat›rlatmakta fayda var, çünkü savafl ve iflgal karfl›t› mevcut hareketin öncü kitle tarz›na dayal› niteli¤inin oynayabilece¤i rolün s›n›rlar›na gelinmifl durumdad›r. Mücadelenin bundan sonraki seyri aç›s›ndan belirleyici olacak olan, hareketin genel kitle karekteri kazanmaya do¤ru yaflayaca¤› evrim olacakt›r. Devrimci birlefltiricilik iradesi ve yetene¤i h›zland›r›c› rolünü oynayamazsa, hareketin sönümlenerek etkisini zaman içinde yitirip gitme tehlikesi her zaman var olacakt›r. Ortado¤u politikas› iflas etmifl, ‘bafl edilemez güç’ imaj›n›n yald›zlar› dökülmüfl, bir emperyalist haydutlar koalisyonu... Sömürgeci ç›karlar›n› ve devletteki yönetici konumunu koruyabilmek için her geçen gün emperyalistlere daha çok taviz veren ve halk›n gözünde de¤eri ve güvenilirli¤i giderek eriyen ordu/generaller... Sermaye oligarflisinin icrac›l›¤›na soyunan, emperyalistlere iflbirlikçilik bayra¤›n› aç›ktan dalgaland›ran, siyasi ömrünü uzatmak için fleytanla bile koyun koyuna yatmay› fazilet diye yutturmaya çal›flan, halka ra¤men asker gönderme tezkeresi ç›karmay› demokrasinin icab› sayan AKP hükümeti... Y›k›lmay›, da¤›t›lmay› ve yok edilmeyi binlerce kez hak eden emperyalist-kapitalist barbarl›k düzeninin bu yak›n çekim iliflkilerine karfl› öfke büyümeye devam ediyor ve edecek. Çünkü emperyalist savafl ve iflgal gerçekli¤inin gerisinde, kendi ç›karlar›yla taban tabana z›t ç›karlar› savunan güçlerin yer ald›¤›n› her geçen gün daha da iyi görmeye bafllayan dünya iflçileri ve ezilen halklar, birbirleriyle daha yak›n dayan›flmaya ve iflbirli¤ine giriyor. Demek ki Amerika yeniliyor art›k!

T E O R ‹ D E do¤rultu

5


6

T E O R ‚ D E do¤rultu


Bolivya: Kara Göründü – Haydar Özkan– BOL‹VYA’DA Lozada hükümetinin, ülkenin do¤algaz kaynaklar›n› ABD’ye satma karar›na karfl› bafllayan halk hareketi, önce genel grev genel direnifle, ard›ndan da halk ayaklanmas›na dönüflerek burjuva iktidar›n› sarst›. Oluflan devrimci durum, Lozada’n›n ABD’ye kaçmas›yla flimdilik yerini proletarya ve ezilenler ile burjuvazi aras›nda bir “ateflkes”e b›rakt›. Burada, olaylar›n geliflimini ayr›nt›l› biçimde aktarmayaca¤›z. Bu, devrimci ve komünist bas›nda geniflçe yap›ld›. Biz daha çok, Bolivya ayaklanmas›n›n dünya proletaryas›n›n devrim kavgas› aç›s›ndan önemini ve b›rakt›¤› dersleri incelemeye, a盤a ç›karmaya çal›fla¤›z. DOĞALGAZ SORUNU Ayaklanman›n merkezinde, do¤algaz sorunu duruyordu. Burjuva medya kaynaklar› geliflmeleri, do¤algaz›n fiili üzerinden ihraç edilmesine karfl› halk›n gösterdi¤i milliyetçi bir tepki olarak yans›tmaya özen gösterdi. Çünkü fiili, 1879’daki savaflla, Bolivya’n›n okyanusa aç›lan limanlar›n› ele geçirmiflti. fiimdi ayn› limanlar üzerinden Bolivya’n›n do¤algaz› ABD’ye sat›lacak, bu ticaretten fiili de önemli

T E O R ‹ D E do¤rultu

bir pay alacakt›. Ancak gerçekte, bu sat›fl›n fiili üzerinden yap›lacak olmas›, Eduardo Galeano’nun deyifliyle yaln›zca “yaraya bas›lm›fl tuz”dan ibaretti. ‹syan›n gerçek nedenleri ise çok daha derinlerde yat›yor. Sorun do¤algaz›n hangi güzergahtan geçirilerek sat›laca¤› de¤il, ülkenin tarihi boyunca hep yap›ld›¤› gibi, do¤al zenginliklerin ya¤malanacak olmas›yd›. Bolivya, ‹nka ‹mparatorlu¤u’nun bir parças› iken, 16. yüzy›lda ‹spanyol sömürgeciler taraf›ndan ele geçirildi ve “Yukar› Peru” ad›yla ‹spanyol Amerikas›’na kat›ld›. Bolivya’n›n da¤l›k kesimlerinde, Potosi’de gümüfl madenlerinin ortaya ç›kmas›yla, bu ülke sömürgecilerin ‘gümüfl ya¤mas›’na sahne oldu. ‹ki yüzy›l› aflk›n bir süre, Potosi’nin gümüfl madenleri, Avrupa’n›n ilkel sermaye birikiminin kaynaklar›ndan biri oldu. Bolivya’n›n yerlisi olan K›z›lderililer, çevredeki köylerden toplan›p, zorla madenlerde çal›flt›r›ld›lar. Bu madenlere giren her 10 yerliden yaln›zca 3’ü sa¤ ç›kabildi. Sonuçta, gümüfl madenleri tükendi¤inde, tüm zenginlik Avrupa’ya akm›fl ve Bolivyal›lar›n pay›na ise, madenlerde ölen 2 ila 8 milyon ara-

7


Ayaklanman›n önderleri

Evo Morales. Sosyalizme Do¤ru Hareket (MAS) milletvekili ve koka ekimi yapan köylülerin temsilcisi. 2002 seçimlerinde devlet baflkan› oldu ve yüzde 20 oy ald›.

Felipe Quispe. Aymara köylülerinin lideri. Halk aras›nda “El Mallku” ad›yla biliniyor. 61 yafl›nda. Aymara köylülerinin sendikal örgütü olan ‘Bolivya Emekçi Çiftçiler Sendikas› Konfederasyonu’nun ve Pachacuti Yerli Hareketi’nin önderidir. Quispe, ayn› zamanda flu anda da¤›lm›fl olan, Tupac Katari Gerilla Ordusu’nun da lideriydi.

s›nda yerlinin cesedi kalm›flt›. 1879’daki Pasifik Savafl›’nda fiili, ‹ngiltere’nin de deste¤iyle Bolivya ve Peru’yu yendi ve bu ülkelerden toprak ilhak etti. Gerçekte bu savafl›n galibi, John Thomas North adl› bir ‹ngiliz kapitalistiydi. Çünkü bu savaflta Bolivya yaln›zca okyanusa olan k›y›s›n› de¤il, ayn› zamanda güherçile madenlerini de kaybetti. North, bu savafl sayesinde, önceden Peru ve Bolivya’ya ait olan güherçile madenlerinin mülkiyetini elde ederek güherçile kral› oldu. 20. yüzy›lda Bolivya dünya pazar›n›n bafll›ca kalay imalatç›s› oldu. Bolivya madenlerinin derinliklerinde iflçilerin ci¤erlerine dolan zehirli gazlar sayesinde dünya pazar› ucuz kalay madenine sahip oluyordu. 2. Dünya Savafl› s›ras›nda Bolivya, Müttefik emperyalistlere kalay madenini gerçek fiyat›n›n onda birine sat›yordu, iflçilerin ücreti ise neredeyse s›f›ra indirilmiflti. Kalay madenlerinde greve ç›kan iflçilere burjuvazinin yan›t› makineli tüfekler oldu. Çok say›da iflçi katledildi.

8

Jaime Solares. Bolivya Merkezi ‹flçi Sendikas› (COB). 35 y›ll›k sendika mücadelesi geçmifli olan bir madenci.

1952’de bir devrim gerçekleflti, bir kalay madeni sahibi ve ayn› zamanda devlet baflkan› olan Simon Patiño devrildi ve kalay madenleri ulusallaflt›r›ld›. Ama kalay madenlerinden geriye pek az fley kalm›flt›. Ayn› devrim, köylülere de toprak da¤›tt›. Ama burjuvazinin devrimci barutu çabuk tükendi ve ABD emperyalizmiyle iflbirli¤ine giriflti. 1985’te ülkenin kalay madenleri kapat›ld› ve 50 bin maden iflçisi iflsiz kald›. 1990’larda Bolivya’da do¤algaz kaynaklar› keflfedildi. Son bir y›l içinde, bu kaynaklar›n, san›ld›¤›ndan 10 kat genifl oldu¤u anlafl›ld›. Bolivya, Venezüella’dan sonra, k›tan›n ikinci büyük do¤algaz rezervine sahip. Ama ülkenin befl yüz y›ll›k tarihinde hep oldu¤u gibi, bu kez de do¤algaz kaynaklar› emperyalistlere peflkefl çekilmek isteniyor. Bolivya’n›n emekçi, ezilen milyonlar›, bu “al›flverifl”ten paylar›na do¤algaz madenlerinde ucuza çal›flt›r›lmak d›fl›nda hiçbir fley düflmeyece¤ini tarihsel deneyimlerinden aç›k biçimde görüyorlar. Devlet,

T E O R ‹ D E do¤rultu


gaz ve petrol iflletmesi YPFB’yi, 1996’da özellefltiren burjuva hükümetin, flimdi de ülkenin gaz kaynaklar›n› ABD’ye ucuza satmas›na karfl› duruyorlar. ‹hraç edecek kadar bol do¤algaz varken, bu kayna¤›n kendilerine ucuz fiyattan verilmek yereni ABD’ye sat›lmas›, yoksul halk› öfkelendiriyor. Bu isyan, biçim olarak ulusal bir isyand›r. Ama gerçekte, “ulus”un bir k›sm› bu ya¤madan pay almaktad›r. Dolay›s›yla, ulusal biçim alt›nda cereyan eden, gerçekte bir s›n›f savafl›d›r. Bolivya’n›n gaz›n› ABD’ye satarak palazlanmak isteyen iflbirlikçi Bolivya burjuvazisi bir yanda, ezilenlerin, emekçilerin Bolivya’s› di¤er yanda. Bolivyal› kapitalistlerin kurdu¤u Do¤algaz Birli¤i bir yanda; iflçi ve köylü örgütlerinin oluflturdu¤u Gaz ve Egemenli¤i Savunma Koordinasyonu di¤er yanda. Ulus, do¤algaz sorunu etraf›nda aç›k biçimde ikiye bölünmüfltür. Kapitalist dünya sistemi, oluflumundan bugüne, en geliflkin kapitalist devletlerin dünyan›n geri kalan›n› ya¤malamas› üzerine kuruludur. Emperyalizm, bu olguyu sivriltip en uç noktas›na vard›rd›. Dolay›s›yla, ülkenin do¤al zenginliklerinin ya¤mas›na karfl› aya¤a kalkan kitleler, gerçekte emperyalist kapitalist dünya sisteminin iflleyifline isyan etmifllerdir. Gaz›n ABD’yi zenginlefltirmek için de¤il, Bolivya’n›n sanayileflmesi ve emekçilerin yoksulluktan kurtar›lmas› için kullan›lmas›n› talep etmifllerdir. Bu talep, do¤al kaynaklar› kendi “do¤al sermayesi” olarak gören burjuvaziyle, bu kaynaklar› tüm halk›n “ortak zenginli¤i” olarak gören emekçilerin bak›fl aç›s› aras›ndaki çarp›c› fark› ortaya koymaktad›r. Burjuvazi, bu kaynaklar› “en kârl›” biçimde de¤erlendirmek istiyor; emekçiler ise “halk için en faydal›” biçimde de¤erlendirilmesini istiyor. Bu, merkezinde “azami kâr” duran tekelci kapitalizmin, toplumun varl›¤›yla ba¤daflmaz hale gelmifl oldu¤unun pratik bir görünümü de¤ildir de nedir?

T E O R ‹ D E do¤rultu

YERLİ SORUNU K›tada sömürgecilerin temelini att›¤› politik yap›lar›n ana özelli¤i yerlilerin d›fllanmas›d›r. Bu olgu, özellikle Ekvador, Guatemala, Peru, Bolivya ve Meksika gibi, yerlilerin nüfus içinde önemli bir a¤›rl›¤a sahip oldu¤u ülkelerde çok çarp›c› biçimde gözlenebilir. K›tan›n ‹spanyol ve Portekiz sömürgecili¤inden kurtulmas›n›n ard›ndan kurulan burjuva demokrasisi rejimleri, antik Atina’n›n “köle sahipleri demokrasisi”ni and›racak ölçüde ›rk ayr›mc›s›yd›. Seçme ve seçilme hakk› sadece Avrupal› beyazlar›nd›. Bolivya’da da bu hak uzun y›llar birkaç on bin beyaza ait oldu. Yerliler, 20. yüzy›l boyunca, bu politik d›fllanm›fll›¤a karfl› mücadele ettiler. Ancak seçme ve seçilme hakk›n› elde etmeleri de d›fllanmaya son vermedi. Bu ülkelerde hala, tüm temel iktidar ayg›tlar› ezici ço¤unlukla Avrupa kökenli ve beyaz’d›r. Peru Komünist Partisi’nin kurucusu Jose Mariategui, daha 1920’lerde, yerli sorununu Marksist bir bak›fl aç›s›yla çözümlemifl ve sosyalizmin K›z›lderili halklar›n talep ve mücadeleleriyle birleflmesi gerekti¤ini ortaya koymufltu. Mariategui, yerli sorununu kültürel, ahlaki bir sorun olarak formüle eden burjuva anlay›flla hesaplafl›r. Ona göre, yerli sorununun kökleri, ülkedeki toprak sistemindedir. Feodal toprak a¤al›¤›na dayanan bu sistem, yerlilerin

9


a¤›r yoksullu¤unun ve politik d›fllanm›fll›¤›n›n da sebebidir. Toprak sistemi de¤iflmeden, yerli sorununa idare, polisiye önlemlerle çözüm getirilemez. Mariategui’nin bu çözümlemesi, yerlilerin nüfusun ezici ço¤unlu¤unu (Resmi verilere göre yüzde 70, yerli liderlerine göre yüzde 90) oluflturdu¤u Bolivya için de geçerlidir. 1952 devrimi, Bolivya’da toprak sorununu büyük ölçüde çözmüfltür. Ancak Bolivya’da yerli sorunu, IMF’nin tar›m politikalar›n›n sonucunda, emperyalizme karfl› mücadeleyle do¤rudan ba¤lanm›flt›r. Çünkü yerlilerin çok büyük bir k›sm› köylüdür. Mariategui’nin 1920’lerde “toprak a¤al›¤› sistemiyle” yerli sorununun ba¤l› oldu¤unu ifade etti¤i anlamda, bugün yerli sorunu kapitalizmin y›k›m politikalar›yla ba¤l›d›r. Bolivya’da köylülerin y›ll›k ortalama geliri 600 dolar›n alt›ndad›r. Bolivya’daki deyiflle “Campesinolar”, yani yerli köylülük, Latin Amerika’n›n en yoksul ülkesi olan Bolivya’n›n en yoksullar›d›r. Mariategui, Peru’daki sosyalist mücadeleye iliflkin ise flunlar› flöyler: Perudaki sosyalizm, “öncelikle yerlilerin istemleriyle dayan›flma içine girmedi¤i takdirde (...) ne Perulu ne de sosyalist say›lamaz”; “çünkü Peru toplumunun yüzde 80’i yerli ve köylüdür” (1927). Nitekim, 1980’lerde Peru’da yükselen Ayd›nl›k Yol, Mariategui’nin bu tezini temel al›p, yerli halk›n devrimci potansiyelini a盤a ç›kararak bir devrimci dalga yaratabilmifltir. Ayd›nl›k Yol’un gerilla savafl›, ayn› zamanda bir yerli ayaklanmas›yd›. Bolivya’da yaflanan Ekim ayaklanmas› da

10

iflçi hareketiyle yerli hareketinin birli¤ine dayan›yordu. K›r›n K›z›lderili köylüleri, kentlerin beyaz ve K›z›lderili iflçileriyle ellerini birlefltirerek, do¤algaz ya¤mas› ve IMF politikalar›n›n yan› s›ra, yerlilerin politik d›fllanm›fll›¤›na da isyan etmifltir. Devrimci yerli hareketinin liderlerinden, milletvekili Felipe Quispe’nin, bir röportajda söyledi¤i gibi; “Seçkinlerin ›rkç› bir yaklafl›m› oldu¤u do¤ru. Biz nüfusun yüzde 90’›y›z ve iktidar›m›z yok. Nas›l böyle olabilir? Yap› buna izin vermiyor. Bundan tek ç›k›fl yolumuz devrimdir, sadece bizim için de¤il, Guetemala, Ekvador, Meksika ve Peru yerlileri için de. Pasifleflirse yerli iktidar› asla alamayacakt›r, kendi kaderimizi ellerimize alma vakti ise çoktan gelip çatt›.” 2002’deki baflkanl›k seçimlerinde Sosyalizme Do¤ru Hareket’in lideri Evo Morales’in devlet baflkanl›¤›na aday olmas›yla ilk kez Bolivya’da bir yerli, baflkan olma flans›n› yakalad›. ABD, aç›klama yaparak, “Morales seçilirse, Bolivya’ya d›fl yard›m› keseriz” tehdidini savurdu. Buna ra¤men Morales yüzde 20 oy ald›. Morales’ten yaln›zca yüzde 2 fazla oy alan Lozada baflkan oldu. Bu durum, Bolivya’daki ayr›mc› politik rejimin bekçisinin ABD oldu¤unu gösterdi. KOKA SORUNU Kapitalizmin küçük köylülü¤ü y›k›m politikalar› ve özellefltirmeler, Latin Amerika’da “koka sorununu” do¤urmufltur. Köylüye konulan vergiler ve hükümetlerin fiyat politikalar› sonucunda köylünün geleneksel tar›mla yaflam›n› sürdürmesine olanak kalmam›flt›r. Koka ekimi, köylülü¤ün kapitalizmin y›k›m›na karfl› bir direnme biçimi ve yoludur. Dahas›, özellefltirmeler ve iflten atmalar sonucu iflini kaybeden binlerce Bolivyal› da çareyi köyüne dönüp koka ekmekte buluyor. Koka, Bolivya’da, t›pk› Kolombiya ve Peru’da oldu¤u gibi, köylülü¤ün üretim masraflar›n›n üzerinde bir gelir elde edebilece¤i yegane tar›msal üründür. Ancak Latin Amerika’n›n uyuflturucu mafyas› da bu kokalardan koka-

T E O R ‹ D E do¤rultu


in yap›yor ve ABD’ye ülkenin do¤al zenginliklerinin ya¤- gerekti¤ini belirtiyorsokuyor. Uyuflturucu mas›na karfl› aya¤a kalkan kitleler, lar. mafyas›yla mücadele Anlafl›laca¤› üzeetmeyen ABD, koka gerçekte emperyalist kapitalist dün- re, Bolivya’da koka tarlalar›n› imha ede- ya sisteminin iflleyifline isyan etmifl- sorunuyla yerli sorurek sorunu çözmeye lerdir. Gaz›n ABD’yi zenginlefltirmek nu ve iç içe geçmifl çal›fl›yor. Kullan›lan için de¤il, Bolivya’n›n sanayileflmesi durumda. Bu ikisi de gazlar sonucunda tüm ABD emperyalizminin tar›m tehdit alt›na gi- ve emekçilerin yoksulluktan kurtar›l- ve iflbirlikçi burjuvariyor. Latin Amerikal› mas› için kullan›lmas›n› talep etmifl- zinin uygulad›¤› devrimciler, küçük neoliberal politikalalerdir. Bu talep, do¤al kaynaklar› köylülü¤ün koka ekir›n yaratt›¤› y›k›mla iç mi talebini destekli- kendi “do¤al sermayesi” olarak gö- içe geçiyor. Bu üç soyorlar. Ancak bu ger- ren burjuvaziyle, bu kaynaklar› tüm run, üst üste binerek, çekte proleter devri- halk›n “ortak zenginli¤i” olarak gö- iflçi ve köylüleri birmin çözebilece¤i bir ren emekçilerin bak›fl aç›s› aras›nda- lefltiren, patlamaya sorundur. Ancak prohaz›r bir devrimci dületer devrim, küçük ki çarp›c› fark› ortaya koymaktad›r. ¤üm oluflturuyor. köylülü¤ü kapitalizBurjuvazi bu sorunlamin y›k›m›ndan kurtarabilir ve eme¤inin kar- r› çözmekte tümüyle yetersiz kal›yor. fl›l›¤›n› almas›n› sa¤layabilir. Bolivya’da da koka tar›m›n›n büyük boyutlara ulaflmas›, 1985’te yürürlü¤e konulan neoliberal program›n sonucunda oldu. Özellikle kalay madenlerinin kapat›lmas›yla 50 bin maden iflçisinin iflini kaybetmesi, çok say›da madencinin koka ifline girmesine neden oldu. Koka ekimi, ayn› zamanda ABD’nin ülkeye askeri müdahalesinin de gerekçesi oldu. Bolivya’ya yerlefltirilen yüzlerce ABD askeri görünürde uyuflturucu ile mücadele program› uyguluyorlar. Ancak gerçekte, Bolivya ordusunu karfl›-ayaklanma faaliyetleri ve kirli savafl için e¤itiyorlar. ABD’nin Morales’in baflkanl›¤›na itiraz etmesinin temel nedenlerinden birisi de Morales’in koka üreticisi köylülü¤ün temsilcisi olmas› ve iktidara geldi¤inde koka ekimini serbest b›rakaca¤›n› ilan etmesi. Yerlilerin koka ekimi talebi, onlar›n politikadan d›fllanmas›n›n yeni bir gerekçesini oluflturuyor. Yerliler ise, Bolivya ve Latin Amerika’da uygulanan koka imha programlar›n›n, ABD sokaklar›ndaki uyuflturucunun miktar›n› ve fiyat›n› etkilemedi¤ini belirtiyor ve hükümetlerin köylülerle de¤il, uyuflturucu mafyas›yla mücadele etmesi

T E O R ‹ D E do¤rultu

İSYANIN DİLİ Eylül ve Ekim aylar›nda Bolivya’da muazzam bir toplumsal patlama yafland›. Biriken toplumsal ve siyasal sorunlara karfl› ezilenler devrimci itirazlar›n› yükselttiler. Yerlilerin politik d›fllanm›fll›¤a, ezilmiflli¤e, yoksullu¤a, kentlerdeki iflsizli¤e, ülkede ikinci s›n›f görülmeye karfl› öfkesi ve bununla birleflen, köylülerin koka yasa¤›na öfkesi; Maden ve fabrika iflçilerinin, kent yoksullar›n›n neoliberal vahflete, serbest piyasac› kapitalist sald›rganl›¤a, özellefltirmelere, iflsizli¤e, yoksullu¤a öfkesi; Ö¤retmenlerin yaflam koflullar›na, adaletsizliklere öfkesi; Ö¤renci gençli¤in haks›zl›k ve adaletsizlik üzerine kurulu düzene öfkesi; Orta s›n›flar›n, ayd›nlar›n ve yüksek ücretli memurlar›n konumlar›n› kaybetmelerine karfl› tepkileri; Tüm bunlar›n ulusal afla¤›lanmaya, ülke kaynaklar›n›n çokuluslu tekeller taraf›ndan ya¤mas›na tepki ve öfkeleri...

11


Bu say›lanlar›n tümü birleflerek dev bir toplumsal siyasal hareket olarak düzenin üzerine yuvarland›. Fabrika ve maden iflçileri ayaklanman›n ana sürükleyici gücü oldular. K›z›lderili köylülü¤ün ülkenin her yan›nda gerçeklefltirdi¤i yol kesme eylemleri, iflçilerin dört bir yandaki yürüyüfl ve grevleri, baflkent La Paz ve kuzeyindeki 1 milyonluk El Alto’da merkezileflti. 19 Eylül’de Cochabamba ve La Paz’da “do¤algaz anlaflmas›n›n iptali” talebiyle on binlerin kat›ld›¤› gösteriler yap›ld›. 20 Eylül’de ordu, Warisata’da ayn› taleple yol kesme eylemi yapan Aymara köylülerinin üzerine sald›rd› ve 8 köylüyü katletti. Bu katliama karfl›, binlerce iflçi ve köylü, tafllarla, sopalarla, sapanlarla bölgedeki ordu k›fllas›na sald›rd›. Bunun üzerine eylemler dört bir yanda 盤 gibi büyümeye bafllad›. Bolivya’n›n en büyük sendika konfederasyonu olan Bolivya Merkezi ‹flçi Sendikas› (COB), 29 Eylül’de “süresiz genel grev” ilan etti. Genel grev, geliflmelerin merkezine oturdu. ‹flçilerin genel grevi, toplumun di¤er kesimleri taraf›ndan da desteklenerek, genel grev genel direnifle (Bolivya’daki tabirle ‘halk grevi’ne) dönüfltü. Kitlesel gösteriler, yol kesmeler, kepenk kapatmalar, sokaklara kurulan barikatlar... 8 Ekim’de baflkent La Paz’›n kuzeyindeki bir iflçi kenti olan El Alto, “halk grevi” karar› ald›. Ço¤unlu¤u La Paz’da çal›flan iflçilerden oluflan ve hemen tümü K›z›lderili olan bu 1 milyonluk kent, baflkenti iflçisiz, iletiflimsiz b›rakt›. Otoyollar› keserek, baflkente g›da ve ihtiyaç maddeleri ikmalini durdurdu. Bu yüzden burjuva diktatörlü¤ü ilk olarak El Alto’ya sald›rd›. 12 Ekim’de El Alto’daki barikatlara sald›ran ordu güçleri, tam bir katliam gerçeklefltirdiler. Ertesi gün ise La Paz sokaklar›nda ordu katliam› yafland›. Toplam 53 emekçinin (hemen tümü K›z›lderili) katledildi¤i bu sald›r›lar›n ard›ndan, emekçi kitlelerin eylemi, zaptedilemez bir nehir gibi her yandan burjuva iktidar›n›n üzerine yürümeye bafllad› ve bir halk ayaklanmas›na dönüfltü. Madenciler ve köylüler, ülkenin dört bir

12

yan›ndan La Paz’a yürümeye bafllad›lar. fiehitlerin cenazeleri, büyük kitlelerin öfkesini buluflturdu. El Alto’dan yüz binlerce insan La Paz’a yürüdü. Baflkent La Paz’›n sokaklar›nda görülmemifl bir kitle topland›. Katliamlar›n ard›ndan kitlelerin temel talebi do¤algaz sorunundan Lozada’n›n istifas›na kayd›. 16 Ekim’den itibaren yüz binlerce emekçi, Baflkanl›k Saray›’n› kuflatt›. Mahallelerde kurulan özsavunma komiteleri ve yollara kurulan barikatlarla birlikte, Saray Kuflatmas›, fiilen sokaktaki iktidar›n emekçilerin eline geçti¤i anlam›na geliyordu. Orta s›n›flar, sisteme tüm itirazlar›na ra¤men, sosyal devrimden duyduklar› korku nedeniyle, sürecin aktif bir bilefleni olmaktan geri durdular. Sürecin sonlar›na do¤ru, kitlesel açl›k grevleri ve bar›flç›l protestolarla Lozada’n›n istifas›n› istediler; ama tabii ki ‘anayasal düzenin korunmas›’n› talep ettiler ve Mesa’n›n baflkan seçilmesini de desteklediler. Kilise’nin baz› kesimleri ve tan›nm›fl ayd›nlar da bu açl›k grevlerinin içinde yer ald›lar. Lozada’n›n istifas›n›n ard›ndan, proletarya ve köylülük, sokaklar› boflalt›p, Saray Kuflatmas›’na son vererek, burjuva iktidarla ateflkes yapt›lar. Yeni baflkan Mesa, orduyu sokaklardan çekti. Barikatlar söküldü, greve son verildi, ulafl›m yeniden bafllad› ve kapal› kepenkler aç›ld›. AYAKLANMA TOPRAĞINDA AÇAN ÇİÇEKLER Bu iki ayda ezilenler cephesinden ortaya ç›kan eylem biçimleri flunlard›: Yol kesmeler (kent sokaklar› ve otoyollar), genel grev, sokak çat›flmalar›, iller aras› yürüyüfller, köylerden kentlere yürüyüfller, kitlesel açl›k grevi, bar›flç›l yürüyüfller, kepenk kapama, baflkanl›k saray› kuflatmas›, barikatlar›n silahlarla korunmas›, özsavunma komitelerinin sokaklar› denetlemesi. Genel grev genel direnifl ve halk ayaklanmas›, kitlelerin silahl› mücadelesini ortaya ç›kard›. ‹lkel silahlarla donanm›fl kitleler, dikta-

T E O R ‹ D E do¤rultu


törlü¤ün ordular›na meydan okudular. Kitlenin silahlar›; Tafl, sopa, barikat, molotof, basit tüfekler, dinamit (özellikle madenciler) ve basit patlay›c›lar idi. Ayaklanma sürecinde ortaya ç›kan silahl› mücadele biçimleri, kitlelerin ortaya ç›kard›¤› iktidar ayg›tlar›n›n emri alt›ndayd›. 15 Ekim’de, COB’un ça¤r›s›yla La Paz’da bir “Cabildo abierto” topland›. ‹spanyol egemenli¤i döneminden kalma bir gelenek olan Cabildo abierto, belediye meclisinin önemli konular› tart›flmak üzere tüm kent halk›n› ça¤›rd›¤› bir toplant›d›r. Lozada’n›n do¤algaz anlaflmas›n›n “halk temsilcileriyle tart›fl›lmadan yürürlü¤e sokulmayaca¤›” aç›klamas›n›n ard›ndan toplanan ve 30 bin kiflinin kat›ld›¤› bu Cabildo’da; Lozada’n›n istifas›na kadar eylemlerin yükseltilmesi ve öz-savunma komitelerinin, barikatlar›n güçlendirilmesi kararlar› al›nd›. 16 Ekim’de La Paz’da bir baflka Cabildo daha topland› ve “toplumsal seferberli¤i ülke çap›nda güçlendirme” karar› alarak, “herkesi tank ve mermilere karfl› sokak mücadelesi vermeye haz›rl›kl› olmaya” ça¤›rd›. Cabildo’nun ard›ndan bir aç›klama yapan COB lideri Jaime Solares, “her mahallede, her barikatta siperler kazmal›y›z, öz-savunma ekipleri yaratmal›y›z” dedi. Solares, ayn› zamanda Baflkanl›k Saray›’n›n kuflat›lmas› talimat›n› da verdi. La Paz’da fiilen otorite, COB ve di¤er halk örgütlerinin eline geçmifl durumdayken, El Alto’da da Mahalle Birlikleri Federasyonu (FEJUVE) fiilen iktidara el koymufltu. ‹flçilerin s›n›f iradesini temsil eden bu organ, demokratik bir yap›ya sahipti. ‹flçiler tart›fl›yor ve kitle iradesiyle ald›klar› karar› bu organ arac›l›¤›yla uyguluyorlard›. Federasyon, kente egemen olmufltu. Bir baflkan› ve dokuz bölgeyi temsil edip çeflitli ifllerden sorumlu 20 kiflilik bir liderler grubu vard›. Bölge temsilcileri, tabandaki meclisleri koordine ediyordu. Ana yap›, mahalle meclislerinin 562 baflkan›ndan olufluyordu. Federasyon’a ba¤l› mahalle komitelerinin izni olmaks›z›n kimse El Alto’ya giremiyor, ya da kentten ç›kam›yordu. Komiteler, barikat savafllar›n› yönetiyor, çocuk bak›m›n› ve yaral›-

T E O R ‹ D E do¤rultu

lar›n tedavisini örgütlüyorlard›. Komiteler, her sokakta komünal bir mutfak kurdular ve halk›n ortak yaflam›n› düzenlediler. 16 Ekim günü, FEJUVE, La Paz’daki Cabildo’nun karar›na uygun olarak, “Silahl› ÖzSavunma Müfrezeleri” kurma ça¤r›s›nda bulundu. FEJUVE Politik Komitesi’nin karar›nda 562 mahalle birli¤inin önderlerine, hükümet kuvvetlerinin sald›r›lar› nedeniyle karfl›laflt›klar› zarar ve cinayetlere karfl› durmak için öz savunma müfrezeleri oluflturma emri verildi. “Müfrezeler gönüllülerden oluflacak ve molotof kokteyli ile patlay›c› imal edeceklerdi”. Bir haber kayna¤›n›n aktard›¤› flu bilgileri de paylaflal›m: “El Alto’nun yüzde 90’›n›n denetimi dayan›flma komitelerinde, iflportac›larda, kamu üniversiteleri ö¤rencilerinde ve K›z›lderili Devrimci Hareketi’nin (Indian Revolutionary Movement - MIP’›n) Aymaral› bir militan› ve Aymara Köylü Sendikalar› Federasyonu (CSUTCB) önderi Felipe Quispe’nin izleyicisi olan Roberto de la Cruz taraf›ndan yönetilen Bölgesel ‹flçi Merkezi’nin (Regional Workers’ Central -COR’un) elindeydi.” COB’a ba¤l› COR, Mahalle Birlikleri Federasyonu’yla, fiilen El Alto’da iktidar› eline alm›flt›. Bunun arkas›ndaki politik kuvvet ise,

13


devrimci yerli hareketi ve onun önderlerinden Roberto de la Cruz ve Felipe Quispe idi. El Alto, devrimci iflçi hareketinin yerli halk›n talepleriyle birleflti¤i ve önderlik etti¤i bir örnek olarak, Bolivya’n›n gelece¤ine parlak bir ufuk açt›. El Alto’daki Santa Rosa bölgesinden bir mahalle önderinin 12 Ekim akflam› sarf etti¤i flu sözler, halk›n psikolojisini yans›t›yor: “Say›n gazeteci, Gringo (Lozada, TD) gidene kadar yerimizden k›p›rdamayaca¤›z. O art›k burada, El Alto’da baflkan de¤il. Buradaki iflleri biz yönetiyoruz. Kimsenin do¤algaz›m›z› satmas›na, hele fiili üzerinden ABD’ye satmas›na izin vermeyece¤iz. Do¤algaz bizimdir. Biz onu çocuklar›m›z ve torunlar›m›z için istiyoruz. O zaman bizim gibi yaflamak zorunda kalmayacaklar. Do¤algaz çocuklar›m›z›n gelece¤idir.” Ayaklanma, burjuva devlet saflar›n› da böldü ve çatlaklar yaratt›. Devrimci iflçiler, polis istasyonlar›n› basarak, iflçilerin yan›nda yer almayan polislerin La Paz’dan at›laca¤›n› bildiriyorlard›. Polis ve asker bölünmüfltü. 13 Ekim’den itibaren baflkentteki baz› karakollar beyaz bayrak çektiler. Birçok karakol, kentte devriye gezmeyi reddetti. Askerlerin bir k›sm›, özellikle zorunlu askerlik yapan rütbesizler, iflçilere atefl açmay› reddediyordu. Bu nedenle birçok asker birliklerinde iflkence gördü, 15 asker katledildi. Polis Eflleri Federasyonu, Lozada’n›n istifa etmesini istedi ve efllerinin halka karfl› kullan›lmas›n› engellemek için La Paz’daki polis karakollar›n› bloke edeceklerini duyurdu. Polisin alt kademeleri, maafllar›n›n yükseltilmesi talebiyle, bu y›l›n fiubat ay›ndaki ayaklanman›n da içinde yer alm›fllard›. 10 Ekim akflam›, 6 polis yetkilisi, fiubat ayaklanmas›n›n içinde yer ald›klar› iddias›yla tutukland›lar. Hükümet partilerinin de tabanlar›yla yönetimleri aras›nda yo¤un tart›flmalar oldu. Yani Bolivya ayaklanmas›, bir yandan, sovyetik tipte, proletaryan›n kitlesel iktidar ayg›tlar›n› yaratt›, di¤er yandan ise kitlelerin silahl› mücadelesinin ilkel biçimlerini. E¤er kitleler daha ileriye gidemedilerse, e¤er tüm

14

halk silahlanamad›ysa, mücadele burjuva iktidar›n› devirecek düzeye ulaflamad›ysa, bunun nedeni proleter ve köylü kitlelerinin örgütlülük düzeyidir. E¤er kitleleri silahland›r›p yönetebilecek bir devrimci parti var olsayd›, Bolivya ayaklanmas› bir devrime dönüflebilirdi. Bu durum, devrimci öncünün silahl› mücadelesini ayaklanma anlar›yla s›n›rlayan anlay›fllar›n yanl›fll›¤›n› da ortaya koyuyor. Devrimci öncü, ancak silahl› ayaklanma için gerçek, silahl› bir haz›rl›k yaparsa, savafl› savaflarak ö¤renirse, böylesi ayaklanma anlar›nda kitlelerin silahl› mücadelesini örgütleyebilir ve bu mücadeleye önderlik edebilir. Ancak iktidar›n proletarya ve emekçi köylülük taraf›ndan al›nmam›fl oluflu, yaflananlar›n önemini karartm›yor. T›pk› 1917 Rus devrimlerinde oldu¤u gibi, iflçi s›n›f›, köylülükle birlikte, mevcut burjuva düzenin iktidar ayg›tlar›n› aflan, yeni tipte iktidar ayg›tlar› ortaya ç›karm›flt›r. La Paz’›n Cabildo’su ve El Alto’nun FEJUVE’si, gerçekte, Sovyetik tipte iktidar ayg›tlar›d›r. Bu ayg›tlar, ayaklanman›n atefli içinde do¤dular. Burjuva iktidar›n›n geçici zay›flamas›ndan yararlanarak, bulunduklar› alanlarda k›sa süreli bir geçici iktidar kurdular. Ve Lozada’n›n kovulmas›n›n ard›ndan geri çekildiler. Ancak emekçiler bir kez kendilerinin de yönetebilece¤ini gördüler. Bunun yaflanm›fl olmas› çok de¤erli bir kazan›md›r. Çok k›sa süreli de olsa, Sovyetik tipte iktidar organlar› ortaya ç›km›fl ve baz› kentlerde iktidar› ellerine alm›fllard›r. Lozada’n›n “Ben gidersem, otoriter bir sendika diktatörlü¤ü kurulur” demesi bofluna de¤il. Bolivya ayaklanmas›nda, proletarya diktatörlü¤ü, iflçi s›n›f› ve emekçi köylülü¤ün siyasi eyleminin menziline girmifltir. Dünya proletaryas›n›n devrim savafl›m› aç›s›ndan bu, 21. yüzy›l›n tafl›d›¤› muazzam olanaklar› gösterdi¤i gibi, ileri do¤ru at›lan somut bir ad›m olmas› nedeniyle de çok de¤erlidir. Bir haftal›k da olsa, sis da¤›lm›fl, günefl görülmüfltür. Eme¤in kurtuluflu iflte bu yoldan gerçekleflecek, kapitalizmin azg›n sald›r›lar›n›n iflçi s›n›f› iktidar› d›fl›nda bir çözüm yolu yoktur.

T E O R ‹ D E do¤rultu


ŞİMDİ NE OLACAK? Lozada’n›n kaç›fl›n›n ard›ndan, ayaklanman›n üç bafll›ca gücü, yapt›klar› aç›klamalarla, Mesa hükümetine üç ay süre tan›d›klar›n›, talepleri yerine getirilmezse, sokaklar›n yeniden barikatlarla dolaca¤›n› söylediler. Böylece yeni baflkan Mesa’n›n hükümeti, isyanc› kitlelerle, burjuva ‘anayasal düzen’ aras›nda bir uzlaflma noktas› oldu. Mesa, hükümetini bir “geçici hükümet” olarak tan›ml›yor ve ülkeyi erken seçime götürme sözü veriyor. Ayaklanman›n üç ana oda¤›na gelince... Bunlardan birincisi COB’tur. COB, devrimci geçmifli olan bir sendikad›r. Che Guavera’lar›n kurdu¤u gerilla hareketi ELN’yi desteklemifltir. Hatta, ELN’nin lideri Inti Peredo’nun resimleriyle on binlerce iflçiyi yürütmüfl, ELN’yi kurtulufl mücadelesinin öncüsü olarak tan›m›flt›r. 1985’ten itibaren madenlerin kapat›lmas›yla ve neoliberal politikalar›n gelifltirilmesiyle COB da bir krize girmifl, sa¤a kaym›flt›. Ancak bugün, devrimci iflçi hareketinin kalbi COB’da at›yor. Lozada’n›n istifas›n›n ard›ndan, 18 Ekim’de yapt›¤› son Geniflletilmifl Ulusal Toplant›da, COB içinde “izlenecek yol” tart›fl›ld›. ‹flçi ve köylülerin iktidar› alma noktas›na gelmelerine ra¤men neden tekrar burjuvaziye teslim ettikleri, yeni hükümete kat›l›p kat›lmama, destek verip vermeme gibi konular tart›fl›ld›. Bu tart›flmalarda ifade edilen baz› görüflleri aktaral›m: La Paz’a 5 bin madenci getiren Madenciler Federasyonu sekreteri Miguel Zuvieta: “‹ki hafta devam eden süresiz bir genel grevle birlikte yaflanan halk ayaklanmas›n›n hedefi net de¤ildi. Goni’nin (Lozada, TD) istifas›n› istedik ama asla bundan sonra ne gelece¤ini düflünmedik.” La Paz Kent Ö¤retmenleri Sendikas› sekreteri Luis Alvarez: “Ne yaz›k ki net hedefler ve devrimci bir önderlik olmaks›z›n iflçiler hayatlar›n› cesurca feda ettiler; ama salt birkaç anayasal de¤ifliklik yap›ls›n diye de¤il. Ayaklanan iflçiler daha iyi yaflam koflullar› ve yeni

T E O R ‹ D E do¤rultu

türde bir devlet istiyorlar. ... Bu yüzden, sömürülenlerin iktidar› almas›n› ve iflçilerin ve köylülerin devrimci hükümetinin örgütlenmesini mümkün k›lacak bir mücadele platformuna ihtiyac›m›z var.” Bir madenci lideri: “Yoldafl Solares’in (COB Baflkan›, TD) dün belirtti¤i gibi, ihtiyac›m›z olan fley, bir iflçi s›n›f› hükümeti tarihsel hedefinin temeli olarak halk meclislerini kurmak. ... Seferber olan yoldafllar buraya yaln›zca bir hükümeti bir baflkas›yla de¤ifltirmek için gelmediler ... Bu yüzden anayasal meclis slogan›n› yükseltemeyiz, anayasa egemen s›n›fa ait. ... Hedef, iktidar›n köylü kardefllerimizle birlikte iflçi s›n›f› taraf›ndan al›nmas› olmal›d›r.” Bu görüfller, COB içinde az›nl›k e¤ilimi olarak kald›. COB toplant›s›n›n sonucunda, yeni burjuva hükümete zaman tan›ma e¤ilimi a¤›r bast›. Toplant›n›n sonuç bildirgesinde ifade edilenler flunlard›r: ‹flçi sendikalar›, yeni hükümeti desteklememe karar› alm›flt›r çünkü Gonzalo Sanchez de Lozada’n›n istifas› ekonomik modelin de¤iflmesi de¤il sadece bir kiflinin de¤iflmesidir. Sendika ayn› zamanda “s›n›fsal ba¤›ms›zl›¤›n›” koruma, yani “iflçi s›n›f›n› temsil etmeyen bir hükümetle anlaflma yapmama”y› tercih etmektedir. COB, hükümete, karfl›lanmak üzere, flu talepleri sunmufltur: “Meclis’te petrolün, madenlerin ve devlet mülkiyetindeki kurumlar›n özellefltirilmeleri ya da k›smen özellefltirilmeleriyle ilgili tüm anlaflmalar›n incelenmesi”, “Toprak yasas›n›n iptali ve topra¤›n köylülere da¤›t›lmas›, yerlilerin toprak üzerindeki mülkiyet haklar›na sayg› gösterilmesi”, “iflçi haklar›n› ihlal eden tüm yasalar›n iptal edilmesi”, “iflten ç›karma hakk›n›n hemen iptal edilmesi”, “ALCA’da tan›mlanan biçimiyle serbest ticaretin reddedilmesi ve ulusal sanayinin yeniden infla edilmesi”. Son olarak “Bolivya halk›n›n katledilmesinden sorumlu olanlar›n yarg›lanmas›”. COB geniflletilmifl ulusal toplant›s›n›n aç›klamas› flöyle bir uyar› ile son buluyor:

15


“Hangi hükümet baflta olursa olsun, halk›n taleplerini yerine getirmek zorundad›r. Böyle olmazsa, ülkemizin yollar› ve sokaklar› yeniden barikatlar›m›zla kesilecektir”. Solares ise, yapt›¤› aç›klamada, yeni hükümetin bu talepleri karfl›lamamas› durumunda tüm halk örgütlerinin ve sendikalar›n›n temsilcilerinin kat›l›m›yla bir Halk Meclisi kurulaca¤›n› aç›klad›. Ayaklanmada rol oynayan bir di¤er temel dinamik ise, koka üreticisi yerli çiftçilerin temsilcisi, MAS milletvekili Evo Morales’tir. Morales, reformizmi temsil ediyor. Ayaklanma s›ras›nda, “baflkald›r›n›n, sa¤’›n ç›karlar›na hizmet etti¤ini” söyleyen Morales, Lozada’n›n istifas›n›n ard›ndan ise, “Düzen kurabilmesi ve halka verdi¤i sözleri yerine getirmesi için Carlos Mesa’ya biraz soluklanma zaman› verece¤iz” dedi. Lozada’yla ayn› partiden (MNR) olan Mesa ile ilgili olarak, “Mesa’n›n fikirleri MAS’›n sosyalist felsefesiyle uyufluyor” aç›klamas›yla, oportünist, uzlaflmac› bir siyasetin sinyallerini verdi. Yeni hükümete kat›lmayacaklar›n› aç›klayan Morales, mecliste ‘yap›c› muhalefet’ yapacaklar›n› aç›klad›. Morales’in bu aç›klamalar›, olas› bir erken seçimde devlet baflkanl›¤›n› garantilemek için burjuvaziyle ve ABD’yle bir uzlaflma aray›fl›na denk düflüyor. Morales, “Anayasal (Kurucu) Meclis” slogan›n› ortaya at›yor. Rejimin, kat›l›mc› demokrasi temelinde yeniden yap›lanmas› için, bir Kurucu Meclis kurulmas›n› öneriyor. Kurucu Meclis, ayaklanma s›ras›nda genifl y›¤›nlar taraf›ndan da benimsenen bir slogan oldu. Ancak Morales’in Kurucu Meclis talebiyle Solares’in Halk Meclisi ça¤r›s› aras›nda temel bir fark var. Kurucu Meclis, burjuva anayasas› temelinde, yerlileri de içeren bir politik rejim kurulmas› anlam›na geliyor. Halk Meclisi ise, burjuva anayasal düzenin ve burjuva parlamentosunun afl›lmas›, do¤rudan do¤ruya iflçiemekçi iktidar›n›n kurulmas› anlam›na geliyor. COB Meclisi’nde konuflan madenci yoldafl›n söyledi¤i gibi: “Anayasal meclis slogan›n›

ortaya atamay›z, çünkü anayasa egemen s›n›fa aittir.” T›pk› Ekim günlerinde oldu¤u gibi! Kitlelerin ortaya ç›kard›¤› iktidar organlar›n›n burjuva düzeni aflmas› ve iktidar› ele geçirmesi seçene¤i bir yanda... Kurucu Meclis yoluyla, burjuva düzenin reforme edilmesi seçene¤i di¤er yanda... Ancak COB ve Solares de Halk Meclisi’ni hemen toplamayarak, burjuva iktidar›n›n soluklanmas›na ve güçlenmesine fiilen olanak sa¤lam›fl oldular. Ayaklanman›n di¤er bir temel bilefleni, Felipe Quispe’nin liderli¤indeki Aymara köylü hareketiydi.(*) Felipe Quispe, Bolivya Emekçi Çiftçiler Sendikas› Konfederasyonu’nun, Pachacuti Yerli Hareketi’nin önderidir. Quispe, ayn› zamanda flu anda da¤›lm›fl olan, Tupac Katari Gerilla Ordusu’nun da lideriydi. Quispe, 26 Ekim’de Brezilya’da yay›n yapan Folha gazetesine verdi¤i röportajda, “Katilin istifas› ilk ad›md›. Çok iyi. fiimdi Kongre’de ne olaca¤›n› izleyece¤iz. Baflkan yard›mc›s›yla müzakerelerde bulunmay› deneyece¤iz. 72 taleplik istemlerimizi kabul etmezlerse, gösterilere ve protestolara devam edece¤iz. ‹stemlerimiz kabul edilmezse, iktidar› almay› deneyece¤iz” diyor. Gazetenin “Anlaflma olmazsa hedefiniz hükümeti zorla devirmek mi?” sorusuna ise Felipe Quispe, “‹ktidar› alman›n tek biçimi devrimdir. Hükümetin bizim kaderimizi belirlemesiyle yetinemeyiz. Kurumsal yollarla iktidar› alamay›z, sadece hükümet olabiliriz. Devrim bir gün olacak. Kendi iktidar›m›z› kurmak için her fleyi devirmemiz gerekli: Kuzey Amerikan›n ç›karlar›na hizmet eden silahl› kuvvetleri, polisi ve ekonomik iktidar›” yan›t›n› veriyor. Yani proletarya ve köylülü¤ün burjuvaziye ilan etti¤i ateflkesin arkas›nda, gerçekte iki farkl› tutum var. Birinci tutum, burjuvaziye ‘soluklanma’ ve ‘anayasal düzeni onarma’ f›rsat› vermek gerekti¤ini savunan ve Anayasal (Kurucu) Meclis toplanmas› ça¤r›s›n› yapan Morales’in tutumu. ‹kinci tutum ise, güç dengelerin-

*: Aymara’lar ve Kueça’lar, Bolivya’daki en kalabal›k iki yerli halkt›r.

16

T E O R ‹ D E do¤rultu


den dolay› flu an gerçeklefltiremese de, çözümün proletarya ve köylülü¤ün mevcut iktidar› devirmesinden geçti¤ini düflünen, Halk Meclisi türü Sovyetik organlar›n iktidar›n› savunan Solares ve Quispe’nin tutumu. Bolivya’da iktidar sorununu çözebilecek bir devrimci önderli¤in yarat›lmas› sorunu, esasen, bu ikinci tutumun bir parti olarak örgütlenmesi sorunudur. Bugün için sendikalar ve sosyal örgütler biçiminde örgütlenen bu e¤ilimin, devrimci bir parti etraf›nda birlefltirilmesi sorunudur.

‹ktidar›n proletarya ve emekçi köylülük taraf›ndan al›nmam›fl oluflu, yaflananlar›n önemini karartm›yor. T›pk› 1917 Rus devrimlerinde oldu¤u gibi, iflçi s›n›f›, köylülükle birlikte, mevcut burjuva düzenin iktidar ayg›tlar›n› aflan, yeni tipte iktidar ayg›tlar› ortaya ç›karm›flt›r. La Paz’›n Cabildo’su ve El Alto’nun FEJUVE’si, gerçekte, Sovyetik tipte iktidar ayg›tlar›d›r. Bu ayg›tlar, ayaklanman›n atefli içinde do¤dular. Ve Lozada’n›n kovulmas›n›n ard›ndan geri çekildiler. Ancak emekçiler bir kez kendilerinin de yönetebilece¤ini gördüler. Bunun yaflanm›fl olmas› çok de¤erli bir kazan›md›r.

Uluslararas› cephede de bu tutum ayr›flmas› kendini gösterdi. Brezilya Baflkan› Lula, ABD’yle birlikte “Amerikan Devletleri Örgütü”nün (OAS) Bolivya halk›n› k›nayan bildirisini imzalad›: “OAS’a üye 34 devlet, anayasal düzenin de¤ifltirilmesi için fliddet ve güç kullan›lmas›n› fliddetle k›nar”... Burjuva düzenin pratikte afl›lmas› tehlikesi karfl›s›nda her zaman oldu¤u gibi, Bolivya örne¤inde de Lula’lar emperyalizmin ete¤ine yap›flm›fllard›r. Lozada’n›n katliamlar›n› dahi k›namaktan geri durmufllard›r. Devrimci Küba ise, “Küba, Bolivya’n›n kahraman halk›n› selamlar” aç›klamas›yla, kitlelerin devrimci eylemini sahiplendi. Lozada’n›n ABD’ye s›¤›nmas›n›n ard›ndan isyanc› güçlerin ilan ettikleri “ateflkes”, iflçi ve köylülerin burjuva iktidar› üzerinde “afla¤›dan denetim” kurma istemlerini yan›lt›yor. ‹ktidar› alacak denli güçlü olmayan proletarya ve köylülük, taleplerini burjuvaziye bu yolla dayat›yor. Mesa da kitlelere talepleri do¤rultusunda davranaca¤› vaadinde bulunarak, bu

T E O R ‹ D E do¤rultu

iliflkiyi kabul etmifl oldu. Afla¤›dan denetim iliflkisi, geçici bir güç dengesinin politik ifadesidir. Ancak her halükarda geçici bir durumdur. Çünkü Bolivya burjuvazisinin, proletarya ve köylülü¤ün taleplerini az-çok karfl›lamas› olanakl› de¤ildir.

Örne¤in do¤algaz meselesi. Mesa’n›n yapabilece¤i en fazla do¤algaz›n sat›fl güzergah›n› fiili’den Peru’ya çevirmek, fiyat›n› biraz art›rmak olabilir. Ama emperyalist küreselleflme koflullar›nda, bir burjuva iktidar› alt›nda, do¤algaz kaynaklar›n›n, Bolivya halk›n›n ihtiyaçlar› için kullan›lmas› olanaks›zd›r. Örne¤in koka meselesi. Bolivya’ya yap›lacak tüm uluslararas› yard›m, ABD’nin yard›m› ve hatta Bolivya’n›n alaca¤› krediler bile, ABD’nin koka söküm projelerinin uygulanmas›na ba¤l›d›r. Yerli-köylü hareketi ise koka yasa¤›n›n kald›r›lmas›n› istiyor. Mesa ne yapacak? ABD’nin koka sökümü projeleri mi? Yerli halk›n koka üretimi talebi mi? Örne¤in Lozada’n›n yarg›lanmas› sorunu. Daha bugünden, ordu ve egemen burjuvazinin partileri aras›nda Lozada’n›n yarg›lanmas›na karfl› engelleme tutumlar› belirginlefliyor. Çünkü Lozada kaçm›fl olsa da, burjuva iktidar› yerli yerinde duruyor ve uygulay›c›s›n›n kim oldu¤una bakmaks›z›n, burjuva devlet fliddetinin arkas›nda duruyor. Bir burjuva partinin milletvekilinin mecliste yapt›¤› konuflmaya bak›n: “Bar›fla ve sakinleflmeye ihtiyac›m›z olan flu günlerde Lozada’n›n yarg›lanmas›, yeniden gerginli¤i ve kamplaflmay› t›rmand›racakt›r”! Zaten geleneksel olarak Bolivya’da devlet flid-

17


deti, insan haklar› ihlalleri cezaland›r›lm›yor. Askerler hakk›ndaki insan haklar› ihlali davalar›, Bolivya hukukuna ayk›r› olmas›na ra¤men hep askeri mahkemelere yollan›yor ve tabii orada askerler ‘aklan›yor’. Bir di¤er sorun, COB’un temel taleplerinden birisi olan “iflçi karfl›t› yasalar›n kald›r›lmas›”d›r. Bolivya hükümeti, bu kölelik yasalar›n› kald›r›rsa, yabanc› sermaye ülkeden kaçar, Bolivyal› burjuvalar›n da kârlar› azal›r. Yerlilerin politikaya kat›l›m talebi... Mesa Yerli ‹flleri’yle ilgili bir bakan atayarak, yerlilere olumlu mesaj verme çabas›nda. Ancak gerçekte, yerlilerin savundu¤u politik talepler, burjuva iktidar›n›n temel politikalar›yla kökten çelifliyor. Örne¤in topraks›z köylülerin toprak talebi. Örne¤in koka ekimine serbestlik. Bu yüzden yerlilerin d›fllanmas› devam edecektir. Dolay›s›yla, Bolivya burjuvazisi ve ABD emperyalizmi, kitlelerin temel yaflamsal talepleri konusunda ad›m atmaktan acizdir. Dahas›, yeni sald›r›lar›n haz›rl›¤› içindedir. S›n›f savafl›n›n sürmesi, sertleflerek üst biçimlere s›çramas› kaç›n›lmazd›r. Mücadele ya burjuva iktidar güçlerinin geçici bir zaferiyle bir süre ertelenecek ya da proletarya önderli¤indeki halk, burjuva iktidar ayg›t›n› da¤›t›p iktidar› alacakt›r. PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ UFUKTA 2000’deki Ekvador ayaklanmas›, iflçi ve köylülerin iktidara yaklaflt›¤› bir and›. 2001 Arjantin ayaklanmas› daha kendili¤indendi. Do¤urdu¤u Halk Meclisleri, hiçbir kentte iktidara el koymad›lar ama, halk›n iradesini ortaya koyan organlar oldular. fiimdi Bolivya’yla birlikte burjuva iktidar›n›n devrilmesi, yerine iflçi s›n›f›n›n, emekçilerin iktidar›n›n kurulmas›, dünya proletaryas›n›n pratik eyleminin gündemine bir kez daha somut olarak girmifltir. 1989/90 olaylar›n›n üzerinden henüz 13 y›l geçmiflken, dünya proletaryas›n›n Bolivya bölü¤ü, yeniden, burjuva düzen kurumlar›n› aflan Sovyetik iktidar biçimlerini ortaya ç›karm›flt›r. Proletarya iktidar›, ufuk çizgisinde flöy-

18

le bir görünüp kaybolmufltur. Bu durum, okyanuslar›n vahfli dalgalar› aras›nda y›llarca süren bir yolculu¤un ard›ndan ufukta karan›n görünmesine benzetilebilir. Bolivya proletaryas›, dünya burjuvazisine karfl› savafl›m cephesinde bir ad›m öne ç›kt› ve hedefi gösterdi. fiimdi s›rada, bu hedefin kazan›lmas› var. Güç sorununun çözümüne ba¤l› olarak, iflçi-köylü iktidar› veya do¤rudan proletarya diktatörlü¤ü flu ya da bu ülkede maddi bir gerçe¤e dönüflebilir. Bolivya’yla birlikte, enternasyonal s›n›f mücadelesi, yeniden proletarya diktatörlü¤ünün efli¤ine varm›flt›r. “Kapitalizmde s›n›f mücadelesi proletarya diktatörlü¤üne varmak zorundad›r” diyen Marksizm-Leninizm, hayat taraf›ndan bir kez daha çarp›c› biçimde do¤ruland›. Vah zavall› burjuva ideologlar! Üzerinde “iflçi s›n›f› öldü”, “proletarya devrimi devri kapand›”, “s›n›f savafl›n›n yerini s›n›f bar›fl› ald›” yaz›l› pespaye tezlerinize ne oldu? ‹flte Bolivyal› emekçiler, devrimci geçmifllerinden ald›klar› güçle ve y›¤›nlar›n tarihsel inisiyatifiyle yine o hedefi iflaret ediyorlar. Y›¤›nlar›n temel sorunlar›n›n çözümünün, proletarya ve ezilenlerin burjuva iktidar›n› devirmesiyle, sosyalizmle çözülebilece¤ini gösteriyorlar. Bolivya ayaklanmas›n›n örne¤in bir Arjantin’den ay›r›c› bir özelli¤i de, bir ekonomik çöküflün sonucu oluflan düzensiz bir patlama de¤il, tüm halk›n bilinçli, örgütlü çabas›n›n ürünü olufluydu. Do¤algaz sorunundan bafllad› mücadele ve... Ezilenlerin, sovyetik örgütlenmeler üzerinden burjuva iktidar› zorlama ve kendi egemenliklerini ilan etme giriflimlerinde bulunma efli¤ine kadar geldi. Bu durum, emperyalist sistemin k›r›lganl›¤›n› ve kendi s›n›rlar›na varm›fl oluflunu gösterdi¤i kadar, dünya devriminin öznel koflullar›n›n da ad›m ad›m olgunlaflmakta oldu¤unu da iflaret ediyor. Kuflkusuz bu uzun bir yürüyüfltür. Bu, Ekvador’dan Arjantin’e, Honduras’tan Paraguay’a, Kolombiya’dan Bolivya’ya ve oradan da baflka ülkelere do¤ru birikerek akan ve gittikçe gürleflen bir ›rmakt›r. Her ayaklanma, kitle grevi ve direnifli, bu öznel koflullar›n geliflimine yeni halkalar ekleyecektir.■

T E O R ‹ D E do¤rultu


Elde bayrak, kafada meflruluk, yürekte cesaret, eylemde cüret

Kazan›lm›fl Yaz BURJUVA partiler 3 Kas›m seçimlerinin öngününde ‹fl Kanunu’nu de¤ifltirmeyi göze alamad›klar› gibi, esasen iflçi s›n›f›na fazlaca bir fley getirmeyen “iflsizlik sigortas›”n› yasallaflt›rarak da sermaye sahiplerini k›zd›rm›fllard›. Seçimlerden sonra hükümeti kuran AKP, zaman geçirmeksizin 1475 say›l› ‹fl Kanunu’nu burjuvazinin istek ve ç›karlar› do¤rultusunda de¤ifltirmeyi gündeme getirdi. Genifl iflçi y›¤›nlar› yap›lmak istenilen de¤iflikliklerin içerik ve anlam›n›n bilincinde de¤ildi, kendisine ne getirip ne götürdü¤ünden habersizdi. Konfederasyon ve sendika merkezlerinin ise her fleyden önce burjuvazinin karfl›s›na ç›kmaya niyeti yoktu. S›n›f iflbirlikçi sendika a¤alar›, her zaman oldu¤u gibi, bu kritik anda da burjuvazinin yan›nda ve hizmetinde olduklar›n› gösterdiler.

T E O R ‹ D E do¤rultu

Di¤er yandan iflçi s›n›f›n› ayd›nlatmak ve harekete geçirmek ad›na komünist öncünün ve ilerici güçlerin harcad›¤› çabalar sonuç al›c› olamad›. ‹flçi s›n›f›n›n saflar›nda zay›f bir muhalefet e¤ilimi do¤du. ‹stanbul Sendikalar Birli¤i (‹SB), bu e¤ilimi yans›t›r. Bu zay›f direnifl e¤ilimi 4857 say›l› ‹fl Yasas›’n›n Meclis’ten geçirilmesini durduramad›. Sermaye ve onun AKP hükümeti sendikal örgütlenmesi geriletilmifl ve parçalanm›fl iflçi s›n›f› hareketine en a¤›r sald›r›y› 4857 say›l› ‹fl Yasas›’n› hukukilefltirip yürürlü¤e sokarak yapt›. Fakat tabii ki, ‹fl Yasas› üzerine mücadele kapanm›fl say›lamaz. Beklendi¤i gibi, daha flimdiden yasan›n sonuçlar›yla yüz yüze gelmeye bafllayan iflçiler, patronlar›na karfl› direnebilmek için, ‹fl Yasas› ile de mücadeleye tutufluyorlar. ‹flçi s›n›f›, sermayenin özellefltirme, tafle-

19


ronlaflt›rma, sendikas›z- Komünist öncü, 2003 yaz› boyunlaflt›rma, esnek üretim ca yürüttü¤ü özel olarak örgütlenvb, sald›r›lar› karfl›s›nda mifl mücadeleyi “kampanya” kavsergiledi¤ine benzer bir ram›yla tan›mlamaktan kaç›nm›flt›r. tavr› ‹fl Yasas›’n›n de¤iflKölelik yasalar›na karfl› mücadele, tirilmesi karfl›s›nda da içinden geçmekte oldu¤umuz dögösterdi. Dövüflerek geri nemin bafll›ca mücadele konular›nçekildi.

KAMPANYANIN BAZI ÖZGÜN ÇİZGİLERİ Komünist öncü yanl›fl anlafl›lmaya herhangi biçimde f›rsat tan›mamak için kölelik yasalar›na karfl› 2003 yaz› boyunca yürüttü¤ü dan birisi oldu¤u içindir ki öncü, özel olarak örgütlenmifl ‹fl Yasas›’n›n de¤iflsaflar› aras›nda kölelik yasalar›na mücadeleyi “kampanya” tirilmesi talebi ve bu yolda burjuvazinin ha- karfl› mücadele görevlerini bu kam- kavram›yla tan›mlamakz›rl›klar› nedeniyle ko- panyaya indirgeyerek s›n›rlayabi- tan kaç›nm›flt›r. Çünkü münist öncü, 2002 ilk lecek yaklafl›mlar›n oluflmas› tehli- iflsizlik ve yoksullukla mücadele sorunu gibi, yaz›nda ayd›nlatma ça- kesinin önünü daha bafltan kesmekölelik yasalar›na karfl› ye çal›flm›flt›r. l›flmalar›na bafllad›. 3 mücadele de dönem poKas›m seçimleri sürelitikalar› alan›na girer. cinde de iflçi ve emekçiKölelik yasalar›na karfl› leri uyarma çabalar›n› mücadele, içinden geçsürdüren öncü, seçimlemekte oldu¤umuz dörin ard›ndan dikkatini, nemin bafll›ca mücadele konular›ndan birisi AKP at›na binen sermayenin hemen gündeme oldu¤u içindir ki öncü, saflar› aras›nda kölelik getirdi¤i ‹fl Yasas› sald›r›s›n› gö¤üsleme çal›fl- yasalar›na karfl› mücadele görevlerini bu kammas› üzerine yo¤unlaflt›rd›. Yukar›da iflaret panyaya indirgeyerek s›n›rlayabilecek yaklaedildi¤i gibi, iflçi s›n›f›, AKP Hükümeti ve ser- fl›mlar›n oluflmas› tehlikesinin önünü daha mayenin sald›r›s›n› püskürtemedi; zay›f bir di- bafltan kesmeye çal›flm›flt›r. rengenlikle dövüflerek geri çekildi. ‹flçi sendiKölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl kalar› ve kendini eme¤in temsilcileri gören, ayd›nlatma çal›flmas›, kuflkusuz merkezi bir TKP vb. yasalc›, reformist partiler durumu ka- karara dayan›r. Kullan›lan birçok araç da gebullenip suskunlu¤a girerken komünist öncü- neldir, merkezidir. Bununla birlikte çal›flmanün iflçi s›n›f›, emekçi memurlar ve ezilenlerin n›n her alanda yerel düzeyde planlanmas› ve dikkatini “kölelik yasalar›”na çekmesi neden- özellikle hareketin yayg›nl›¤›/çap› ve keza süsiz de¤ildir. T›rmanan iflsizlik ve katmerleflen resi vb., tercihen yerel önderliklere oldukça yoksullu¤un ve kölelik yasalar›n›n yaratt›¤› genifl bir inisiyatif alan›n›n b›rak›lmas›, yerel hoflnutsuzlu¤un üzerine 2003 yaz›nda günde- merkezlerin politik ve örgütsel önderlik düme giren yar›m milyona yak›n iflçinin toplu- zeylerinin yükseltilmesi amac›yla ba¤l›d›r. sözleflme görüflmeleri, TEKEL ve SümerKuflkusuz her alanda parti çal›flmas›n›n bank’›n özellefltirilmesi, Personel Rejimi Yasa imkanlar› ve koflullar› farkl›l›klar göstermektasar›s› ve keza emekçi memurlar›n “toplu gö- tedir. Geliflmenin eflitsiz olmas›n›n anlafl›lmaz rüflmeleri” vb. sorunlar eklenmifltir. Komünist bir yan› da yoktur. Fakat acaba her alan kendi öncü, bütün bunlar›n yaratmakta oldu¤u du- güç ve olanaklar›n› “lay›k›yla”; yani, hakk›n› rumu de¤erlendirerek faflizmin ve sermayenin vererek de¤erlendirebildi mi? Acaba her alansald›r›lar›n› birleflik bir iflçi, memur, iflsiz ha- da yerel merkezlerimiz politik ve örgütsel önreketini yükselterek yan›tlaman›n olanaklar›- derlik yeteneklerini hangi düzeyde ortaya kon› realize etmek amac›yla “kölelik yasalar›na yabildiler? Devrimci eylemimizde ondan güç karfl›” yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›n› almak istiyorsak özelefltiriyi gelece¤e b›rakplanlam›fl ve yürütmüfltür. mamal›y›z.

20

T E O R ‹ D E do¤rultu


Kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas› biçimindeki kampanya genelde kuflkusuz ki, baflar›l› bir kitle ajitasyonu faaliyetidir. Fakat ilerlemek için devrimci elefltiriden daha iyi bir dan›flman bulunmad›¤›n› da biliyoruz. Önder partiye geçifl, bir bak›ma bütün örgütlerin ve kadrolar›n önderleflmesi sorunu olarak da anlafl›labilir ve anlafl›lmal›d›r. Günlük çal›flmalar›n hem bu görüfl aç›s›yla örgütlenmesi, yönetilmesi ve hem de yürütülen çal›flmalar›n ayn› bak›fl korunarak devrimci elefltirel tarzda de¤erlendirilerek denetlenmesi gerekir. “Bayrak yürüyüflü” olarak da tarihimize geçen bu çal›flmada yerel merkezlerin politik ufuk s›n›rl›l›¤› kendini göstermifltir. Esasen bu bilinmeyen bir fley de de¤ildir. Denetlenebilir bir gerçeklik olarak kendini kadro ve örgütlerin önüne koymaktad›r. Kölelik yasalar›na karfl› mücadelenin radikal bir perspektif ve kapsaml› bir pratik plan olarak önlerine kondu¤unu kavrayamayan kadro ve örgütlerin, politik önderli¤i niçin anlayamad›klar›n› veya yanl›fl “okuduklar›n›” herhalde sorunlaflt›rmalar› gerekir. Kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›n›n görevlerini oldukça dar, s›n›rl› kavrayan, on befl-yirmi günlük bir ifl gibi gören kadro ve örgütler, bu gerçekleriyle muhakkak yüzleflmek durumundad›rlar. Çünkü bu, en baflta ilgili örgüt ve kadrolar›n; ama ayn› zamanda partinin önderleflme iddia ve yöneliminin büyütülmesi sorunudur. Politik ufuk s›n›rl›l›¤›, politik mücade-

T E O R ‹ D E do¤rultu

lede ya da parti çal›flmas›nda görevlerin dar, s›n›rl› kavran›fl›, hücum edilebilir bir somutluk olarak yerel merkezlerin önünde durmaktad›r. HEDEF KİTLESİ Esasen kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›n›n hedef kitlesi özel bir sorun oluflturmaz. Komünist öncü, bu konuyu daha bafltan gerek teorisi ve ideolojik duruflu gerekse de siyasal ve örgüt stratejisi düzeylerinde zaten çözümlemifltir. Fakat günlük çal›flman›n yönetimi düzeyinde sorunlar›n varl›¤› da görmezden gelinemeyecek bir gerçekliktir. Özellikle “Bayrak yürüyüflü” olarak da tan›mlanan ve bütüne damgas›n› vuran ‹stanbul prati¤i, parti çal›flmas›n›n “hedef kitlesi” konusunda bir pratik düzeltmeyi çarp›c› biçimde gerçeklefltirmeye yönelmifltir. Yeni At›l›m gazetesinden aktaraca¤›m›z pasajdaki çözümleme ve ç›karsamalar durumu ayd›nlatmaktad›r: Ayd›nlatma çal›flmas›n›n iflçi s›n›f› (“hedef kitle”) merkezli yürütülüyor olmas› ise bir bak›ma bu faaliyetin özgül karakterini belirliyor. ‹flçi s›n›f› merkezli yürümesi, her fleyden önce, ayd›nlatma çal›flmas›n›n kölelik yasalar›n› konu ediniyor olmas› gerçekli¤i nedeniyledir; ama ayn› zamanda iflçi s›n›f› hareketinde mayalanmakta olan güncel duruma öncü müdahale yönelim ve yaklafl›m›m›zla ba¤l›d›r. Ayd›nlatma çal›flmas›n›n iflçi s›n›f› merkezli olmas›, çal›flma alanlar›n›n seçiminde kendini somutlaflt›r›yor. Bayrak, fabrika önlerinde, sanayi sitelerinde, iflçi havzalar›nda ve tabii iflçi semtleri varofllarda dalgalan›yor. Varofllar ise oralara y›¤›lm›fl olan, iflçi s›n›f›n›n en yak›n dostlar› ve hatta uzant›lar› iflsizler, emekçiler ve yoksullar›n da ayd›nlatma çal›flmas›n›n “hedef kitlesi”nin alan›nda oldu¤u anlam›na geliyor. Komünist öncü, tüm politik faaliyetinin gündemi ve konusu ne olursa olsun “üzerine çal›fl›lan” “hedef

21


kitle” bak›m›ndan da is- ‹flçi ve emekçilerle dolays›z temas- bir darl›ktan söz etmek tikrar ve süreklilik mu- larda, “Neredesiniz?”, “Bir daha gerekir. “Finalde” hakkak sa¤lamal›d›r. emekçi memur harekegelecek misiniz?”, “Yine gelin”, Baflka flekilde sonuç al“Niçin gelmiyorsunuz?”, “Yaln›zca tiyle buluflulmas› olman›n imkan› yoktur. dukça anlaml› olmas›na ifliniz düfltü¤ünde geliyorsunuz” vb. karfl›n, kölelik yasalar›Çünkü, bu alanda devrimci kendili¤indencilik serzenifl, elefltiri ve flikayetler, ko- na karfl› yo¤unlaflt›r›lasla küçümsenmemesi münist öncünün politik çal›flmalar›- m›fl ayd›nlatma çal›flmagereken etkilere sahiptir. n›n süreklili¤ini sa¤laman›n, yaln›z- s›, emekçi memurlara Devrimci iradenin tah- ca öncünün kendisine ait de¤il, ay- yeterince yöneltilemekim edilerek güçlendiril- n› zamanda, kitlelerin de çözümü- mifl oldu¤u gerçe¤inin mesi ihtiyac› vard›r. Ko- nü istedi¤i, talep etti¤i bir sorun ol- alt›n› çizme gere¤ini dumünist öncünün politik du¤unu yans›t›yor, a盤a ç›kart›yor. yuyoruz. Di¤er yandan çal›flmalar›na süreklilik finalin emekçi memurBunlar kitlelerin devrimci önderlik kazand›rmas› ancak helar›n Ankara eylemiyle def kitle süreklili¤inin talep ve aray›fl›ndan baflka bir fley iliflkilendirilmesinin yede¤ildir. sa¤lanmas› ba¤lam›nda rindeli¤i ve Ankara eygerçekten anlaml› ve solemine kat›l›m›n örgütnuç al›c› olur. Politik çalenmesinin baflar›s› bul›flman›n gündemi elbette rada vurgulanmal›d›r. ki de¤iflecektir; ama yeni Komünist öncünün gündemler, yeni öncelikiradesinin s›nanaca¤› ler ne olursa olsun gidilealanlardan birisi “üzerine çal›fl›lan”, komünist cek, “üzerine çal›fl›lan” “kitle” bu ayn› kitle ola- ajitasyonun muhatab› olan, yüz yüze gelinen cakt›r. (Yeni At›l›m, s. 45, “Bu Düzey Rutini- “kitle”nin süreklili¤inin sa¤lanmas›d›r. Bu ise miz Olmal›” bafll›kl› makale) politik çal›flmada süreklilik ve örgütsel istik‹flçi ve emekçilerle dolays›z temaslarda, yani kitle ajitasyonu çal›flmas›nda s›kça karfl›lafl›lan “Neredesiniz?”, “Bir daha gelecek misiniz?”, “Yine gelin”, “Niçin gelmiyorsunuz?”, “Yaln›zca ifliniz düfltü¤ünde geliyorsunuz” vb. serzenifl, elefltiri ve flikayetler, komünist öncünün politik çal›flmalar›n›n süreklili¤ini sa¤laman›n, yaln›zca öncünün kendisine ait de¤il, ayn› zamanda, kitlelerin de çözümünü istedi¤i, talep etti¤i bir sorun oldu¤unu yans›t›yor, a盤a ç›kart›yor. Bunlar kitlelerin devrimci önderlik talep ve aray›fl›ndan baflka bir fley de¤ildir. Önder partiye geçifl hedefine kilitlenmifl komünist öncü “sorunu” tam da burada, kitleleri anlay›p yan›tlayarak çözebilir. “Kitle”leri anlaman›n ise politik çal›flmalar›n istikrar ve süreklili¤ini sa¤layacak bir örgüt ve kadro temeli yaratmaktan baflka yolu yoktur. Gerçeklefltirilmifl prati¤in durdu¤u noktadan bak›ld›¤›nda “hedef kitle”ye yönelimde

22

rar demektir. Komünist öncü “bayrak yürüyüflü”nün çi¤nedi¤i yollardan, geçti¤i sanayi sitelerinden, fabrika önlerinden vb. kesintisiz ve sistematik biçimde devam edecek politik çal›flmalar›yla geçmeyi süre¤enlefltirebilecek mi? Öncünün iradesi iflte burada s›navdan geçecektir. POLİTİK ÇALIŞMANIN SÜREKLİLİĞİ Marksist leninist komünistler kitle ajitasyonunu örgütlendirmede ileri ad›mlar atarak politik çal›flmalar›n› gelifltirirlerken kitle ajitasyonunun güç ve önemini tekrar tekrar keflfediyorlar. Bu t›pk› Amerika’n›n yeniden keflfedilmesi gibi bir fleydir. Ama bunun yaflanmas› gerekmifltir. Halen de kitle ajitasyonunun önemini anlayamayan, ajitasyon çal›flmas›na “daha ne kadar” devam edece¤iz diye düflünen, tepki veren komünistler oldu¤u gibi, ajitasyon çal›flmas› ile örgütleme çal›flmas›n›

T E O R ‹ D E do¤rultu


karfl› karfl›ya koyarak, “‹yi de hep ajitasyon mu yapaca¤›z? ‹zin verin de biraz da örgütleyelim”, “Siyasal bir etki yaratt›k bu siyasal etkiyi ne zaman örgütleyece¤iz?” diyen yoldafllar›m›z var. Ama dahas› kimi yoldafllar›m›z hâlâ kampanyac›l›k elefltirisi yapmaya çal›flabiliyorlar! Hiç uza¤a gitmeye de gerek yok, marksist leninist komünistlerin son bir y›ll›k prati¤ine do¤ru bak›lmas› yeter de artar. Kitle ajitasyonu politik çal›flman›n, parti çal›flmas›n›n motorudur. Bu motorun ara s›ra yahut da zaman zaman çal›flt›r›lmas› gerekti¤i düflüncesini (aç›kça ya da gizli) tafl›yanlar, kendilerini politik çal›flman›n süreklili¤ini sa¤lama yetenek ve enerjisinden yoksun b›rak›rlar.

örgütleyici etkisinin kavran›fl›ndaki darl›kta ve s›n›rl›l›kta aranmazsa, ajitasyonunun gelifltirici, alan aç›c› ve örgütleyici etkisi kavranamazsa süreklilefltirilen kitle ajitasyonu çal›flmas› yürütücülerinde bizzat bahse konu bak›fl aç›lar› nedeniyle yorgunluk, b›kk›nl›k üretebilir. Karamsarl›¤a izin vermeyecek olan örgütçünün kitle ajitasyonunu ve onun yayd›¤› ›fl›¤›n ayd›nlatt›¤›, uyand›rd›¤› kitleleri örgütleme yetene¤idir. Sorunu sistematik ajitasyon çal›flmas› yürütmekte aramak yerine, örgütçülerimizin örgütleme yetene¤inde aramak daha gerçekçi de¤il midir? fiu aç›kl›kla saptanmal›d›r; politik savafl›mda devrimci kendili¤indencili¤in egemen

Yak›n zaman›n deneyimleri, emekçi kad›nlar aras›nda çal›flmalar›n gelifltirilmesine yönelik çabalar ve keza “Üç Kap› Üç Kilit” kampanyas› dahil, burjuvaziyle 3 Kas›m seçim mücadelesi, iflsizli¤e yoksullu¤a karfl› ve keza daha da çarp›c› biçimde emperyalist sald›rganl›¤a karfl› mücadele, 2002 ve 2003 1 May›s çal›flmalar› ve nihayet kölelik yasalar›na karfl› mücadele, bütün bu deneyimlerde kitle ajitasyonu ayr› ayr› her birinin sürükleyici motorudur. fiu anda Irak’a asker gönderilmesine, emperyalist uflakl›¤›na ve iflgale suç ortakl›¤›na karfl› mücadele için de geçerlidir bu. E¤er emekçi milyonlar›n iflgale karfl› bilinç ve duygular› eyleme, etkin bir karfl› ç›k›fla ve örgütlenmeye dönüflemiyorsa bunun en önemli ve ilk nedeninin kitle ajitasyonunun güçlü ve sars›c› biçimde örgütlenememesi oldu¤u gerçe¤inin muhakkak bilinmesi gerekir.

oldu¤u bir dönemin prati¤ini izah etme, meflrulaflt›rma ihtiyac›ndan do¤mufl bir yanl›fl bilinci yans›tan kliflelerden, formüllerden kurtulma ihtiyac› var. “Siyasi bir etki yaratt›k bu siyasi etkiyi ne zaman örgütleyece¤iz” sorusu ya da “siyasi etkiyi örgütsel güce dönüfltüremiyoruz” saptamas› daha do¤rusu saplant›s› bunlardan baz›lar›d›r. Kampanyac›l›k korkulu¤u da öyle!

Yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›, örgütsel etkiyi büyütmenin, politik etkiyi örgütlemenin bir arac› görülmezse, kitle ajitasyonu çal›flmas› teknik bir sorun gibi düflünülürse bu s›n›rl› kavray›fl›n amaca hizmet edemeyece¤i aç›kt›r. Ajitasyon sürekli olaca¤›na göre biçimsel bir bak›fl pekala kendini tekrar etti¤ini düflünebilir! As›l sorun ajitasyonun

Marksist leninist komünistleri flimdiye kadar pek hakl› olarak siyasal çal›flmay›, politik ajitasyonu belli günlerle, belli takvimlerle s›n›rland›rmay› devrimci elefltiriye konu etmifllerdir. Gelifltirilen çal›flma ayn› zamanda pratik özelefltiri yolundan söz ve eylem tutarl›l›¤›n›n kurulmas› olarak da görülmelidir. Lenin’in 20. Yüzy›l›n bafl›nda kitle ajitasyonu-

T E O R ‹ D E do¤rultu

23


nun önemine ‘Ne Yap- fiu aç›kl›kla saptanmal›d›r; politik modern toplumun bütün mal›’ adl› eserinde yap- savafl›mda devrimci kendili¤inden- s›n›flar› aras›nda karfl›t›¤› vurgu bugün de ge- cili¤in egemen oldu¤u bir dönemin l›kl› iliflkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teçerlili¤ini korumaktaprati¤ini izah etme, meflrulaflt›rma orik bilgisi de¤il, hatta d›r: ihtiyac›ndan do¤mufl bir yanl›fl bi- daha do¤ru olarak ifade “Siyasal ajitasyolinci yans›tan kliflelerden, formüller- edelim; (s. 89) teorik olnun zorunlu olarak genifllemesinin temel bir den kurtulma ihtiyac› var. “Siyasi maktan çok, siyasal yakoflulu, siyasal teflhirle- bir etki yaratt›k bu siyasi etkiyi ne flam deneyimine dayanan rin kapsaml› bir biçimde zaman örgütleyece¤iz” sorusu ya pratik bilgisi olmas› gereörgütlendirilmesidir. An- da “siyasi etkiyi örgütsel güce dö- kir” (s. 41) demektedir, cak, böyle bir teflhir ara- nüfltüremiyoruz” saptamas› daha Lenin. Kölelik yasalar›na c›l›¤›ylad›r ki, y›¤›nlar do¤rusu saplant›s› bunlardan baz›karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl siyasal bilinç ve devrimci lar›d›r. Kampanyac›l›k korkulu¤u ayd›nlatma çal›flmas›, eylemi e¤itebilirler. ‹flte da öyle! daha do¤rusu kampanbunun içindir ki, bu eylem, bütün uluslararas› yas› komünist öncünün sosyal-demokrasinin en iflçi s›n›f›n› ve emekçileönemli ifllevlerinden biriri politik bak›mdan sidir, çünkü siyasal özuyand›rmas›nda kitle gürlük bile bu teflhirleri ajitasyonunun sars›c› ortadan kald›rmaz, olsa olsa onun do¤rultusunu güç ve önemini çarp›c› biçimde göstermifltir. birazc›k de¤ifltirir. Nitekim Alman Partisi, özel- fiimdi bu kampanyan›n diliyle konuflal›m. likle siyasal teflhir kampanyas›n› yorulmak bil1) Komünist öncüyü emekçi y›¤›nlara gömez bir enerjiyle yürütüyor olmas› sayesinde türen ve kitlelerle buluflturan her fleyden önde durumunu güçlendirmekte ve etki alan›n› geniflgelen temel çal›flma biçimi ajitasyondur. letmektedir. E¤er iflçiler, hangi s›n›flar› etkiliyor 2) Kitle ajitasyonunun etki gücü, suçluyu olursa olsun, zorbal›k, bask›, zor ve suistimalin suçüstü yakalama yetene¤i, yay›ld›¤› alan›n her türlüsüne karfl› tepki göstermede e¤itilmemifllerse ve iflçiler bunlara karfl›, baflka herhan- geniflli¤i ve yo¤unlu¤u ile do¤ru orant›l›d›r. gi bir aç›dan de¤il de, sosyal demokrat aç›dan Ayn› fley araç ve yöntemlerin çoklu¤u ve yetepki göstermede e¤itilmemifllerse, iflçi s›n›f› bi- rindeli¤i için de geçerlidir. 3) Öncünün politik bak›mdan etkin ve linci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. E¤er iflçiler, öteki toplumsal s›n›flar›n herbirini, entelek- duyarl›, sürekli hareket halinde olmas›n› sa¤tüel, manevi ve siyasal yaflamlar›n›n bütün be- laman›n yegane yolu kitle ajitasyonu çal›flmalirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her fley- s›n›n süreklili¤idir. den önce güncel siyasal olgular ve olaylardan 4) Kitle ajitasyonu ancak uygun yo¤unyararlanmas›n› ö¤renmezlerse; e¤er materyalist luk düzey veya derecesine ulafl›rsa sars›c› ve tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün s›n›flar›n›n, ta- uyand›r›c› rolünü oynayabilir ki, bunun da bibakalar›n›n ve gruplar›n›n yaflam ve eylemleri- linen biricik yolu zulmün, sömürünün, haknin bütün yönlerine pratik olarak uygulamay› s›zl›klar›n vb. en s›cak ve en çarp›c› örnekleri ö¤renmezlerse, çal›flan y›¤›nlar›n bilinci, gerçek üzerinden s›ca¤› s›ca¤›na suçluyu suçüstü yabir s›n›f bilinci olamaz. Kim, iflçi s›n›f›n›n dikka- kalayan politik kampanyalar biçiminde yap›ltini, gözlemini ve bilincini, tamam›yla ya da mas›d›r. hatta esas olarak iflçi s›n›f› üzerinde yo¤unlaflt›5) Parti kadrolar›n›n politik e¤itiminin r›yorsa, böylesi, sosyal demokrat de¤ildir; çünilk ve temel okuludur, kitle ajitasyonu çal›flkü, kendini iyi tan›yabilmesi için, iflçi s›n›f›n›n, mas›. “Ulusal” çapta bu okulu kurmayan bir

24

T E O R ‹ D E do¤rultu


politik çal›flman›n gerçek bir parti çal›flmas› olarak kabul edilip edilemeyece¤i bir yana; ama kadro üretiminin süreklili¤ini güvenceye alamayaca¤› aç›kt›r. Çal›flman›n en önde yürüyen bir sembolü vard›. Üzerinde “Kölelik Yasalar›na ve Özellefltirmeye Hay›r” slogan›n› tafl›yan iflçi mavisi bayrak. Taleplerin yaz›l› oldu¤u mavi önlükler gidilen her yerde umudu tafl›yordu. Baz› yerlerde 40-50 kifliye varan iflçi gruplar›yla yap›lan ajitasyon sokak gösterisine dönüfltü. Bayrak, fabrika önlerinde, iflçi havzalar›nda, sanayi sitelerinde, iflçi servis ve duraklar›nda, semt pazarlar›nda, özellefltirmeye karfl› mücadele eden Tekel ve Petkim iflçilerinin eylemlerinde, yoksul emekçi evlerinde, trenlerde, sokaklarda, meydanlarda, sendika kongrelerinde, dalgaland›. Coflku ve kararl›l›k! Çal›flmaya damgas›n› vuran buydu… Bildiriler, afifller, duvar gazeteleri, imza metinleri, gazete sat›fllar›, ifl ç›k›fllar›nda ajitasyon konuflmalar›, iflçilerle sohpetler, ayak üstü al›nan randevular, verilen adresler, görüflme istek ve taleplerinin süreklili¤i gidilen yerlerde bir “çekicilik” yaratt›. Bütün bunlar›n, çal›flman›n oluflturucu parçalar›n›n toplam› etraf›nda bir ›fl›k, bir güç, bir enerji yarat›ld›, a盤a ç›kt›. “Üç kap› Üç Kilit” kampanyas›ndan bugüne kitle ajitasyonunu örgütlemede öncünün ulaflt›¤› düzeyi gösterir. Ve tabidir ki, elde edilen kazan›mlar›n birikimi üzerine yükselir. Kuflkusuz kullan›lan araçlar yeni de¤ildi. ‹lk defa bildiri da¤›t›lm›yordu. Ayn› fley afiflleme ve kahve konuflmalar›, sokaklarda, semt pazarlar›nda, fabrika önlerinde sözlü ajitasyon vb. için de geçerlidir. Burada as›l önemli olan ve alt› çizilmesi gereken araçlar›n çeflitlili¤i ve hareket içerisinde birlefltirilmelerinin meydana getirdi¤i kombinasyon; keza araçlar›n kullan›m biçimi ve yöntemleridir. Kitle ajitasyo-

T E O R ‹ D E do¤rultu

nu ancak belli bir yo¤unluk düzeyine ulafl›labildi¤inde sars›c›, uyand›r›c› ve ayd›nlat›c› rolünü oynayabilir. O halde önderlik iddias›, yaln›zca kitle ajitasyonunun süreklili¤ini sa¤lamay› hedeflemek ve yakalamakla yetinemez; ayn› zamanda her durumda yeterli yo¤unluk düzeyine ulaflmay› da baflarmal›d›r. Kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›nda kitle ajitasyonunun rolünü oynayabilmesi için gerekli yo¤unlaflma düzeyini sa¤layacak örgütlenme baflar›lm›flt›r. Çal›flmaya rengini veren ve ruhunu kazand›ran iflte bu yo¤unluktur. Buradan ç›kar›lacak sonuç fludur: Komünist öncü, önderleflebil-

mek için “yo¤unlaflm›fl ayd›nlatma” çal›flmas› prati¤ini ve ruhunu politik faaliyetinin, kitle çal›flmas›n›n rutini haline getirmeyi baflarmal›d›r. “Kitlelere hücum” anl›k, dönemsel bir parola de¤il, faaliyetin bütün oluflturucu unsurlar›n›, kadro ve örgütlerini bu “rutin”e geçifle yöneltmekte anlam›n› bulabilir ve bulmal›d›r. MEŞRUİYET BİLİNCİNİN GÜCÜ Ayd›nlanma çal›flmas› sadece gidilen hedef kitle üzerinde de¤il, ayn› zamanda yürütücüleri üzerinde çarp›c› bir etki yaratt›. Fabrika güvenlik görevlilerinin, polisin, jandarman›n müdahaleleri, tekrar tekrar gözalt›lar, gözalt›nda ajitasyon ve bayrak teslimi gösterileri, fiili imza standlar› vb. devlet güçle-

25


rinin müdahalelerini hiçe sayan bir meflruiyet bilinci ve karfl› durufl, bütün bunlar›n sabahtan akflama durmak bilmeyen uslanmaz bir koflu, her birinin bir eylem ve sokak gösterisi biçiminde sürmesi. Öncünün, iflçi ve emekçilerin dolays›z ç›karlar› için ve iflçi ve emekçilerin dokunabilece¤i kadar somut, uygulanabilir ve eylemde somutlaflan cesareti... Öncünün kitleler taraf›ndan tan›nmas› ve yürüttü¤ü çal›flman›n hakl›, do¤ru ve gerekli oldu¤unun kitleler taraf›ndan kabulü ve onaylanmas› keza, öznelerinde yaratt›¤› meflruiyet bilinci ve duygusu, kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›n›n en önemli kazan›m›d›r. 12 Eylül yenilgisi, devrimci örgütler ile emekçiler aras›ndaki ba¤lar› tasfiye etti. Devrimci hareketin sömürülen ve ezilen y›¤›nlar-

la iliflkilerini gelifltirmesi sorunu henüz çözülememiflken modern revizyonist sistemin iflas› ve SSCB’nin da¤›lmas›, iflçi s›n›f› ve emekçilerde ikinci defa bir s›n›f bilinci k›r›lmas› yaratt›. Uluslararas› burjuvazi, sistematik ideolojik sald›r›lar›yla ortaya ç›kan durumu besledi, kal›c›laflt›rmaya çal›flt›. Uluslararas› komünist hareketin bir ideolojik ve örgütsel kriz içerisinde oldu¤u bu ayn› dönemde, sosyalizm yaln›zca sayg›nl›k kaybetmedi, ayn› zamanda ortaya yeni bir durum olarak sosyalizm için

26

mücadelenin meflruiyeti sorunu ç›kt›. Kuflkusuz bu, 20. yüzy›lda sosyalistlerin itildi¤i en geri noktad›r. Kendini sosyalist olarak tan›mlayan kifli, grup ve partilerin bizzat kendilerinin bu sorunun bir parças› olmalar› ise bu “meflruiyet” sorununu a¤›rlaflt›ran en önemli etkenlerden birisidir. Marksist leninist komünistler daha bafltan, dönemin temel bir görevi olarak sosyalizmin meflruiyeti için mücadele bilinciyle hareket etmifl olmalar›na karfl›n, öncünün ve militanlar›n devrimci enerjisini bo¤an meflruiyet sorununun saflar›ndaki etkileriyle mücadele etmesi de gerekmifltir. Bu ideolojik oldu¤u kadar, devrimci eylemin çözece¤i pratik bir sorundur da. Nitekim kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›na kat›lan militanlar, yürütmekte olduklar› eylemin meflruiyetinin, yani toplumsal hakl›l›¤›n›n ve kabul edilebilirli¤inin bilinciyle ayd›nlanm›fllard›r. “Biz de de¤ifltik”, çal›flmaya kat›lan militanlar›n hemen hepsinin ortak de¤erlendirmesidir. Kimisi çal›flmaya kat›ld›kça yapt›¤› iflin önemini bilince ç›kard›. Kimisi çarp›c› biçimde özgüven kazand›. Kimisi de iflçi, emekçi, halk ve kitle gerçe¤ine dokundu. Yürütücülerinde sosyalizmin ve devrimcili¤in, keza yürütülen ayd›nlatma çal›flmas› veya “eylem”inin hakl› ve gerekli oldu¤u duygu ve bilinci bu çal›flman›n en önemli kazan›m›d›r. Bu nedenledir ki, öncü kendi eyleminden enerji ve cesaret alarak da yürüyüflünü sürdürmüfltür. “Meflruiyet” mücadelesinin kitlelerin öncüye yaklafl›m›, iliflkilenme yönelimi boyutu bak›m›ndan da bu çal›flma anlaml› veriler ç›kartm›flt›r. Evet yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›nda iliflkilenilen emekçiler kofla kofla

T E O R ‹ D E do¤rultu


öncünün saflar›nda cadelesinin bir avantaj›Çal›flman›n en önde yürüyen bir mevzilenmifl de¤ildirsembolü vard›. Üzerinde “Kölelik na dönüflmektedir. ler. Ama komünist ön- Yasalar›na ve Özellefltirmeye Hay›r” cünün yürüttü¤ü çal›flDENEYLERİN slogan›n› tafl›yan iflçi mavisi bayrak. man›n tamamen do¤ru, Taleplerin yaz›l› oldu¤u mavi önlük- GENELLEŞTİRİLMESİ hakl› ve gerekli oldu¤u Yo¤unlaflt›r›lm›fl duygu ve düflüncesini ler gidilen her yerde umudu tafl›yorayd›nlatma çal›flmas› debirçok biçimde yans›t- du. Bayrak, fabrika önlerinde, iflçi ¤iflik merkezlerde belirm›fllard›r. Öncü, emek- havzalar›nda, sanayi sitelerinde, iflgin farkl›l›klar gösterdi. çiler taraf›ndan tan›n- çi servis ve duraklar›nda, semt paBayrak yürüyüflü, bayramaktan, sempatiyle zarlar›nda, özellefltirmeye karfl› mü¤›n birer haftal›k dökarfl›lanmaktan güç al- cadele eden Tekel ve Petkim iflçilerinemler biçiminde bölged›¤› gibi, bu gerçeklik nin eylemlerinde, yoksul emekçi evden bölgeye dolaflt›r›lmilitanlar›n emekçilere lerinde, trenlerde, sokaklarda, mey- mas›, bayrak teslimi ve kitlelere bak›flta, ondanlarda, sendika kongrelerinde, gösterileri; sendika, parlarla iliflkilenmede yanti, kitle örgütü vb. kus›yan yabanc›l›k, güven dalgaland›. Coflku ve kararl›l›k! Çarumlar›n deste¤inin öreksikli¤i ve bürokratik l›flmaya damgas›n› vuran buydu… gütlenmesi; bir baflka korkunun y›k›lmas›nalanda imza stand› kuda etkili olmufltur. Önrulmas›; bir di¤erinde cü duruflunun meflruözellefltirmenin güniyetiyle, özgüveniyle demde oldu¤u bir iflyey›¤›nlara cesaret afl›larindeki iflçilerle kurulan m›fl ve tafl›m›fl, y›¤›nlaözel ba¤lar vb. fiu ya da r›n sempatisinden, sevbu alanda hareketin gegi ve deste¤inden güç ve cesaret alm›flt›r. Evet liflimiyle ortaya ç›kan çal›flma biçim ve yönburada bir baflka ruhsal flekillenmedir daha temlerinin komünist bas›n taraf›ndan zaman belirgin biçimde a盤a ç›kan. Yeni de¤ildir; kaybetmeksizin genellefltirilmesi ve di¤er ama mayas› yaz› kazanacak denli güçlü bir alanlar›n bu deneyimlerden yararlanmas› polidevrimci iradeyle yüklüdür. tik mücadelenin itici güçlerinden birisidir. Ayr›ca flunun da eklenmesi gerekir: Ko- Alanlar›n birbirlerinin deneyimlerinden ö¤münist öncünün kölelik yasalar›na karfl› birle- renme e¤ilimi yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çaflik bir hareket örgütleme bak›fl aç›s›yla ‹SB’ye l›flmas›nda ortaya ç›kan yukar›da s›ralad›¤›ve Emek Bar›fl Demokrasi Bloku’na götürdü¤ü m›z örneklerde görülmüfltür. öneri yan›ts›z kalmas›na karfl›n, yo¤unlaflt›r›l‹mza toplama, imza standlar› açma hiç de m›fl ayd›nlatma çal›flmas› genifl bir çevrenin ilradikal olmayan politik çal›flma biçimleridir. gi ve sempatisini uyand›rm›flt›r. Burada çal›flYo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›, bunlama biçimlerinin ve tarz›n›n etkisinin yan› s›ra r›n kitle ajitasyonunun ve emekçilerle dolayhareketin içeri¤inin, iflçi s›n›f› ve emekçi y›¤›ns›z iliflkiler kurman›n, ajitatör kadro e¤itimi lar nezdinde kazand›¤› meflruiyetin rolü büve kadrolar›n emekçilerle dolays›z iliflkiye giryüktür. Sicilleri grupçulukla lekeli parti ve me deneyimi kazanmas›n›n oldukça etkili, soçevrelerin bile kamuoyu önünde deste¤ini nuç al›c› ve yayg›n kullan›labilir biçimleri olaç›klamaktan kaç›namamalar› ilginç oldu¤u du¤unu göstermifltir. Özellikle kadrolarla kadar hegemonya mücadelesi bak›m›ndan ö¤emekçileri dolays›z biçimde iliflkiye soktu¤u reticidir de. Kitleler nezdinde meflruiyetin geliiçin, kadrolar›n kitlelere hücum görüfl aç›s›nflimi siyasi partiler düzeyinde hegemonya müdan e¤itim ve devrimci dönüflümleri bak›m›n-

T E O R ‹ D E do¤rultu

27


dan etkili olmaktad›r. Örne¤in flu çarp›c› bir durumdur: Çal›flmaya kat›lan militanlarla birebir iliflkiye geçilen emekçiler, pek çok örnekte daha do¤rusu yayg›n biçimde “sizi bundan sonra sürekli görmek istiyoruz” diyorlar. Militanlar›n buradan ç›kard›¤› sonuç fludur: “Kitlelere sürekli gitmeliyiz. Bayrak Yürüyüflü çal›flmas›ndan daha etkin bir çal›flma yürütmeliyiz”. Bu, etkin bir kitle ajitasyonu çal›flmas›n›n kadro ve örgülerin önderleflme iddia ve bilincini biledi¤ini, öncünün önderleflme parolas›n›n do¤ru kavran›fl›na güç vererek katk› sa¤lad›¤›n› göstermektedir. Çal›flma kitlelere yabanc›laflman›n etkilerine karfl› gerçek bir panzehir rolü oynad›. “Kitle tarz›n›, halklaflma tarz›n› kuflanarak yürüdük. Kitleler de¤il asl›nda biz kitlelerden korkuyoruz” diyen öncü iflçiler, militanlar, kendi gerçe¤ini de¤ifltirme çabas› içine girdi. “Kitlelere hücum” parolas›n›n öncünün saflar›nda tam karfl›l›¤›n› buldu¤u bir çal›flmayd› bu. “Kitlelerle aram›zdaki duvarlar› aflarak ilerledik”, “Tarz›m›z› devam ettirmeliyiz” çal›flman›n de¤erlendirmesinde öne ç›kan ortak vurgular aras›ndad›r. Bunun için Bayrak Yürüyüflü çal›flmas›n›n Ankara aya¤› “final de¤il yeni bir bafllang›ç” olarak ilan edilmifltir. SİYASAL ETKİYİ ÖRGÜTLEMEK “Siyasi etkiyi örgütsel güce dönüfltürmek?” komünist öncünün saflar›nda dün de bugün de en çok konuflulan, kafa yorulan sorunlardan birisidir. Her baflar›l› siyasal çal›flman›n ard›ndan sorunun “siyasi etkiyi örgütsel güce dönüfltürebildik mi?” fleklinde konu-

28

luflu genellikle olumsuz yan›tlanmaktad›r. Örne¤in 1 May›s’ta kitle kat›l›m›nda “eme¤imizin karfl›l›¤›n› alamad›k” kanaati oldukça yayg›nd›r. Kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas› için de benzer fleyler düflünülmektedir. Fakat bahse konu “eme¤in karfl›l›¤›”n›n ne oldu¤unun bilimsel denebilecek bir ölçüsü var m›d›r? Bu topra¤›n ne zaman bire kaç verece¤ini kim biliyor? Biz komünistler geliflmenin analizinde nicelik verilerin zay›f ya da küçük ç›kmas›ndan korkuya, güvensizli¤e kap›lmadan, tüm gücümüzle en mükemmel flekilde iflleyerek topra¤› ürün için haz›rlamaya devam edece¤iz. Çünkü kesintisiz sürecek çal›flmalar›m›z›n bire on, yüz, bin verecek bereketli günleri haz›rlayaca¤›ndan eminiz. Sorunun yukar›da formüle edildi¤i gibi konuluflunun bir ucu komünist öncünün örgütlenme, geliflme ve büyüme aray›fl›n›, arzu ve yönelimini yans›t›yor; fakat örgütlenme gibi oldukça somut bir konuyu belirsizlefltirdi¤i için adeta kronik bir çözümsüzlük ve baflar›s›zl›k durumunun yafland›¤› yan›lg›s›n›n, duygu ve görüflünün üremesine zemin oluflturuyor. Çünkü, niceli¤in niteli¤e dönüflümü politik etkinin gücü ve derinli¤i bak›m›ndan oldu¤u gibi, politik çal›flmalar›n etkisinin partinin örgütsel gücünün geliflimine yans›mas›, dönüflmesi bak›m›ndan da geçerlidir. Örgütlenip örgütlenmedi¤i sorusuna yan›t aranan siyasal etki, her durumda somut olarak tarif edilmek durumundad›r. Söz konusu olan nas›l bir siyasal etkidir ve hangi biçimde örgütlenecektir? Örne¤in, sözlü ajitasyonun akabinde emekçilerden imza almak siya-

T E O R ‹ D E do¤rultu


örgütlenebilir mi? sal etkinin “örgütsel bir Öncü duruflunun meflruiyetiyle, güce dönüflmesi”nin bir Sorunun bu tarzda özgüveniyle y›¤›nlara cesaret biçimi olarak kabul edi- afl›lam›fl ve tafl›m›fl, y›¤›nlar›n sem- konuflu asl›na uygun ollebilir mi? Ya da sendidu¤u kadar, “siyasi etkipatisinden, sevgi ve deste¤inden kalar›n, kitle örgütlerigüç ve cesaret alm›flt›r. Evet burada yi” örgütlemenin öncenin bas›n toplant›s›na likle bir ideolojik sorun kat›lmalar›, ilan için im- bir baflka ruhsal flekillenmedir daha oldu¤u gerçe¤ini a盤a za vermeleri, destekle- belirgin biçimde a盤a ç›kan. Yeni ç›karmas› bak›m›ndan de¤ildir; ama mayas› yaz› diklerini aç›klamalar› da oldukça anlaml›d›r. siyasi etkinin bir örgüt- kazanacak denli güçlü bir devrimci Devrim; kelimenin lenme biçimi midir? Yoiradeyle yüklüdür. gerçek anlam›yla s›ra¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatdan iflçi, emekçi, yoksul ma çal›flmas›n›n kadro ve ezilen milyonlar›n ve örgütlerin bilincinde kendilerini de¤ifltirme yaratt›¤› dönüflüm, polieylemidir ve s›radan tik etkinin örgütsel güemekçilerin eseridir. Buradan tabii ki, ortalama ce dönüflmesinin bir baflka biçimi kabul edileher iflçi ve her emekçinin komünist öncünün bilir mi? Keza, örne¤in politik çal›flmalarda 5 günlük politik çal›flmalar›nda örgütlenebilece¤i bin de¤il de 20 bin afifl yapacak, 50 bin de¤il sonucu ç›kar. “Soyut olarak, teorik olarak tade 150 bin bildiri da¤›tacak bir duruma ulaflmam, do¤ru, ama....” diyen militan›n yaln›zca mak, tart›fl›lan konu bak›m›ndan neyi ifade “kitlelere güveni” de¤il, onlar›n önderi olarak eder? Ya da y›llard›r gazete sat›fl› örgütlenmeemekçileri örgütleme yetene¤i de devrimci elefltiyen alanlarda gazete sat›fl› örgütlemenin bu rinin hedefi olmal›d›r. bak›mdan bir anlam› var m›d›r? Yan›tlar›n› da Evet her iflçi, her emekçi hemen partinin bir içeren bu sorular, politik etkinin örgütsel güce dönüflümünün pek çok biçiminin oldu¤u- propagandac›s›, bir parti yöneticisi olamaz; ama nu yeterli aç›kl›kla gösteriyor. Sorunun hem her iflçi, her emekçi pekala bir ajitatör, bir örtaze kuvvetlerle ilgili, hem de var olan kuvvet- gütçü olabilir. Bir bildirinin da¤›t›m› ve ayn› zalerle ilgili boyutlar› vard›r. Komünist öncü manda bildiride yer alan düflüncelerin, bilgilerin saflar›nda yaratt›¤› politik duyarl›l›k ve karar- sözlü olarak anlat›lmas›n›, flu yo¤unlaflt›r›lm›fl l›l›k nedeniyle ayn› nicelik kuvvetlerle dün ayd›nlatma çal›flmas›nda çokça yap›lan›/yapt›kyapamad›¤›n› bugün yapabiliyor. Klifleleflmifl lar›m›z›, neden her iflçi yapamas›n? Ya da At›formüllerden kurtulman›n öncünün devrimci l›m’› okuyup içerisindeki yaz›lar›, spotlar› anlaeylemine güç verece¤inden kuflku duyulamaz. tarak, iflçi evlerini ziyaret edip, da¤›tamaz m›? Ama sorun flu: Biz, bize do¤ru bir ad›m Politik etkinin örgütlenmesi konusu, yürütüatan her iflçiye bir ajitatör için gerekli bilgileri len politik çal›flmalar›n her birinde kaç semvermeye ve bir ajitatör gibi çal›flt›rmaya haz›r patizan kazan›ld›¤› basitli¤ine indirgenemez. Kölelik yasalar›na karfl› yo¤unlaflt›r›lm›fl m›y›z? Dahas›, politik görüfl aç›s›, devrimi kavayd›nlatma çal›flmas›, komünist öncünün kit- ray›fl› komünist militana, özelikle de örgütçüye, lelerle iliflkilenifli yaklafl›m ve yöneliminde öncünün binlerce ve on binlerce ajitatöre ihtiyadikkate de¤er bir keskinleflme yaratm›flt›r. c› oldu¤unu söylüyor mu? ‹deolojik bak›mdan oldu¤u kadar politik ve örgütsel bak›mdan da anlaml›d›r bu. Hiçbir ön e¤itimden geçmemifl, politik deneyimden yoksun bir iflçi, bir emekçi, dolayl› araçlar bir yana dolays›z biçimde politik çal›flmada

T E O R ‹ D E do¤rultu

Örgütleme ve örgütçülük ba¤lam›nda da ayn› yaklafl›m geçerlidir. Her iflçi her emekçi bir örgütçü olabilir mi? Yani yar›n de¤il flimdi, öncüye do¤ru bir ad›m att›¤›nda hemen bir örgütçü olabilir mi? Uza¤a gitmeye gerek yok, yo¤unlaflt›r›lm›fl ayd›nlatma çal›flmas›n›n pratik gelifl-

29


me biçimlerini ve bunla- “Biz de de¤ifltik”, çal›flmaya kat›lan oldu¤unu söylüyoruz, r›n örgütleniflini düflü- militanlar›n hemen hepsinin ortak elefltiriyoruz. “Kitlelere nün! ‹mza kampanyas› de¤erlendirmesidir. Kimisi çal›flma- hücum” parolas›nda dikte güzel ve aç›klay›c› bir ya kat›ld›kça yapt›¤› iflin önemini edilen görevlerin en uç örnek. Kölelik yasalar› veya ileri kavray›fl düzebilince ç›kard›. Kimisi çarp›c› bi- yine geliyoruz; bu, öncükonusunda bilgilendirilmifl, elinde imza metni çimde özgüven kazand›. Kimisi de ye do¤ru bir ad›m atan olan her emekçinin imza iflçi, emekçi, halk ve kitle gerçe¤ine her iflçinin, her emekçinin toplayabilece¤ine kimin dokundu. Yürütücülerinde sosyaliz- bir ajitatör, bir örgütçü itiraz› olabilir ki! Peki min ve devrimcili¤in, keza yürütü- olarak örgütlenebilece¤i bu ayn› emekçi, kendi len ayd›nlatma çal›flmas› veya “ey- kavray›fl ve inanc›n› geö¤rendi¤ini, bildi¤ini anlifltirmek ve duraksamaklem”inin hakl› ve gerekli oldu¤u lat›p imza istedi¤i emek- duygu ve bilinci bu çal›flman›n en s›z›n bu yönelime pratik çiye neden ayn› fleyi kenbiçimde girmektir. ‹flte önemli kazan›m›d›r. Bu nedenledir disinin de yapabilece¤ini bunun için, kitlelere yaanlat›p, onu imza topla- ki, öncü kendi eyleminden enerji ve banc›laflman›n ideolojik ma pratik çal›flmas›nda cesaret alarak da yürüyüflünü sür- etkilerini bu düzeyde de dürmüfltür. “görevlendirerek” örgütsöküp atmal›y›z. lemesin, örgütleyemesin Böyle bir yönelimin ki! Kölelik yasalar›na sa¤lam zemini iflçi ve karfl› bildiri da¤›tan bir emekçileri, yoksullar›, iflçi, da¤›tt›¤› bildiriyi ezilenleri “kendinden” alan semtindeki iflçinin görme bilinç ve duygusuevine misafir olup, onun nun kök salmas›, öncünün zihniyetinin kimyada kendisi gibi bildiri da¤›tabilece¤ini anlatabi- sal yap›s›na ifllemesidir. ‹flçi mi, emekçi mi, lir ve bir gün sonraki bildiri da¤›t›m›na ça¤›ra- yoksul mu, ezilen mi, o “bizden”dir, “bize” aitbilir pekala! Örgütlemek de¤il midir bu? Ayn› tir, “bizim”dir. fiu anki bilinci ne olursa olsun, fleyi gazete da¤›tan bir iflçi de yapabilir! Gazete hangi ulustan, hangi inançtan, hangi cinsten verdi¤i iflçi arkadafl›n› örne¤in evinin soka¤›nda olursa olsun, o “bizi” anlar, “biz” ona anlat›r›z, üç-befl gazete satmas›/da¤›tmas› için görevlendi- ikna ederiz. Öncü, onlar› temsil ediyor, onlara rebilir vb. hizmet ediyor, varl›¤›n›n bütün kökleriyle onlaSiyasi etkiyi örgütsel güce dönüfltürme flablonu bolca tekrar ediliyor; ama bu etki çok pratik biçimde çözümlenmiyor, düflünülmüyor. ‹lkin, “siyasi etki” dedi¤imiz fleyin farkl› derecelerinin oldu¤unun alt›n› çizmeliyiz. “Siyasi etkisi” alt›nda olanlar›n komünist öncüye yak›nl›k düzeyi farkl›l›klar gösterir. Örgütçü bu gerçe¤i a盤a ç›kartmal› ve uygulamada somutlaflt›rmal›d›r.

ra ba¤l›. Onlar ad›na konuflma hakk›n› kendinde gördü¤ü gibi, onlar ad›na inan›lmaz bedeller de ödüyor. O halde hem hakl›l›k ve meflruiyetinden ve hem de inand›rma otorite ve yetene¤inden ald›¤› güçle öncü, kendine do¤ru bir ad›m atan her iflçi ve emekçiye duraksamaks›z›n görevler vererek, sorumluluk üstlenmesini isteyerek örgütleyecektir. Bundan daha meflru bir fley olabilir mi?

Siyasi etkiyi örgütsel güce dönüfltürme flablonunu daha az tekrar edelim; ama daha çok pratik biçimde düflünelim. Burada iflçi ve emekçilere yaklafl›mda, onlarla iliflkilenmede temel bir sorunla karfl› karfl›yay›z. Bunun, kimi zaman güven, kimi zaman yabanc›laflma sorunu

Yeni At›l›m’›n 46. say›s›n›n baflyaz›s›ndan geniflçe aktard›¤›m›z bu çözümleme ve belirlemeler öncünün bilincindeki keskinleflmenin yans›mas›d›r. Bütün bunlar›n öncünün bilincinde kök salmas› ve eyleminde pratikleflmesi gereksinimi vard›r.■

30

T E O R ‹ D E do¤rultu


ABD-Türkiye ‹liflkileri: Yap›sal Kriz 4 TEMMUZ, ABD’nin kurulufl y›ldönümüdür. ‹lginç ve çarp›c› bir rastlant›d›r ki, Süleymaniye kentinde 11 Türk kontrgerilla eleman›n›n ABD askerlerince gözalt›na al›nmas› da 4 Temmuz’da gerçekleflmifltir. Bu bak›mdan, 4 Temmuz ayn› zamanda iflbirlikçi Türk burjuva devletiyle ABD’nin iliflkilerindeki krizin tüm ç›plakl›¤›yla a盤a vurdu¤u gündür de. Ya da baflka bir aç›dan, bu krizin ‘çözülmeye’ bafllad›¤› ‘tepe noktalar›’ndan birinin de tarihidir. 1 Mart’tan 4 Temmuz’a uzanan 4 ayl›k zaman dilimi, ‘kriz’in tepe noktas›n› ifade ediyor. Afganistan’tan Kosova’ya, Somali’den Kafkaslar’a kadar ABD emperyalist ç›karlar›n›n silahl› bekçili¤ini yapmakta ‘en önde’ yürüyen iflbirlikçi Türk burjuva devleti, Irak savafl›nda ABD’yi ‘hayal k›r›kl›¤›’na u¤ratm›fl ve ‘yaln›z b›rakm›fl’t›r. Aylarca AKP hükümeti ve Genelkurmay’la ABD aras›nda süren pazarl›klar sonucu, 1. tezkere meclisten geçmifl, ABD gemileri Türkiye ve Kuzey Kürdistan’› iflgal ederek Irak s›n›r›na y›¤›lmak için Mersin aç›klar›na demirlemiflti. Ancak emperyalist savafl karfl›t›

T E O R ‹ D E do¤rultu

sokak muhalefetinin gücü, AKP içindeki bölünme ve Genelkurmay’›n karars›zl›¤›, 2. tezkerenin meclisten geçmesini engelledi. Ortaya ç›kan sonuç, hem ABD, hem de Türkiye’deki Amerikanc›lar için tam bir ‘flok’tu. Ama ne kadar flafl›rt›c› olursa olsun, düpedüz gerçekti ve art›k yaflanm›flt›. ‹liflkilerin o andan sonraki seyrine damgas›n› vurmas› da kaç›n›lmazd›. Irak savafl› patlak verip de ABD ordusu Irak halk›n›n çetin direnifliyle karfl›lafl›nca, ‘bizim’ Amerikanc›lar›n da paçalar› tutufltu: ABD ‘bizden’ bunun hesab›n› sorar! Nitekim George W. Bush, Ba¤dat’›n düflmesinin ard›ndan yapt›¤› bir aç›klamayla “Savafl›n Türkiye yüzünden uzad›¤›n›” ifade etmiflti. ABD Savunma Bakan Yard›mc›s› Paul Wolfowitz ise, “Ordu, üzerine düflen liderlik rolünü oynamad›” sözleriyle, intikam oklar›n›n hedefini göstermiflti. Derken, önce Güney Kürdistan’da sözde bir ‘insani yard›m’ konvoyunun içinde Türk özel tim mensuplar›, Türkmenlere silah tafl›rken yakaland›lar. Ard›ndan da Süleymaniye’deki Türk kontrgerilla binas› ABD askerlerince bas›ld›.

31


KRİZİN ODAĞINDA KÜRT SORUNU VAR

Türk burjuva devleti, 1991’e kadar Irakl› Türkmenlerin durumuyla hiçbir biçimde ilgilenmemifltir. Saddam rejimi alt›nda ezilen ve Araplaflt›r›lmaya çal›fl›lan Türkmenlerin durumuyla ilgili olarak ‘suskunluk’ siyaseti izlemifltir. Tabii ki, bu siyaset de do¤rudan do¤ruya, Irak rejimiyle Türk devleti aras›ndaki sömürgeci iflbirli¤inin bir sonucu ve ürünüydü.

Tüm bu günlük geliflmelerin arka plan›n› aralad›¤›m›zda, gözümüze ilk çarpan olgu, Kürt sorunudur. ABD’nin Ortado¤u iflgali, Ortado¤u’da s›n›rlar›n de¤iflmesini gündeme getirmifltir. Bu da her fleyden önce, Kürt ulusunun statüsünde ‘bir fleylerin’ de¤iflmesi anlam›na geliyor. Ortado¤u’nun mevcut statüsü, anahatlar›yla 1. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’n›n ard›ndan çizildi. Önceden Osmanl›’ya ait olan bu bölge, büyük oranda ‹ngiliz ve Frans›z emperyalistlerinin eline geçti. 1923 Lozan Anlaflmas› ise, bölgenin fazlaca de¤iflmeden bugüne de¤in uzanan siyasi co¤rafyas›n› çizdi.

Lozan, Türk ulusu aç›s›ndan emperyalist iflgalin hukuken sona erdirilmesi ve ba¤›ms›z devlet ilan› anlam›na gelirken, ayn› belge, Kürt ulusu aç›s›ndansa dört parçaya bölünme ve kölelefltirilme anlaflmas›yd›. ‹ngiliz mandas› Irak, Frans›z mandas› Suriye, Türkiye ve ‹ran, Kürdistan’› aralar›nda paylaflt›lar. Lozan statüsü, ayn› zamanda Kürdistan’› sömürgelefltiren bu dört devlet aras›ndaki sömürgeci iflbirli¤inin de temeli oldu. Dört parçay› ellerinde tutan devletler, herhangi bir parçada geliflen Kürt ulusal isyanlar›na karfl›, 80 y›l boyunca iflbirli¤i yapt›lar. Suriye ve Irak’›n Frans›z ve ‹ngiliz mandas›ndan kurtulmalar›n›n ard›ndan bu iflbirli¤i, bir tarihsel süreklilik içinde devam etti. T›pk› 1925 fieyh Sait isyan›n›n bast›r›lmas›nda Fransa’n›n, Suriye demiryollar›n› Türk ordusuna açmas› gibi, 1975’te Mustafa Barzani’yle Irak devleti aras›nda Güney Kürdistan’›n özerkli¤i için anlaflma imzaland›¤›nda, buna ilk karfl› ç›kan da Türk devleti olmufltur. Saddam’›n Halepçe’de Kürtlerin üzerine s›kt›¤› kimyasal gazlar› Avrupa flirketlerinden alarak

32

Saddam’a satan Türk flirketleri olmufltur. Yine, Halepçe katliam›n›n ard›ndan, gaz bombas›yla yaralanan binlerce Kürt, TC s›n›r›ndan içeriye kaçmas›na ra¤men, Türk devleti ›srarla, “Halepçe’de kimyasal gaz kullan›lmad›” tezini savunmufltur.

Ancak flimdi, durum köklü biçimde de¤ifliyor. ABD’nin Irak’› iflgalinin ard›ndan, Kürdistan’› egemenli¤i alt›nda tutan sömürgeci güçler bileflimi de¤iflti. Art›k Güney Kürdistan, ABD egemenli¤i alt›nda. Ve ABD’nin, iflgal etti¤i topraklarda, sömürgeci egemenli¤i için görece ‘istikrar’ bulabildi¤i yegane alan, Güney Kürdistan oldu. Barzani-Talabani iflbirlikçili¤i, ABD iflgalcilerini sevinç gösterileriyle karfl›lad›. 80 y›ld›r ilk kez, Kürdistan’›n bir parças›n› egemenli¤inde tutan bir güç, Kürtlere ‘federe devlet’ kurma olana¤› tan›yaca¤›n› ilan etmifl oldu. Daha do¤rusu, Güneyli Kürtlerin 80 y›ll›k mücadelesinin yaratt›¤› birikim, ABD’yi Kürtlerle böyle bir iliflki kurmaya zorlad›. ABD’nin Kürtlerle kuraca¤› sömürgeci iliflkinin biçiminin Türk, ‹ran ve Suriye sömürgecilikleriyle yap›sal uyumsuzlu¤u, bu devletlerle ABD’nin iliflkilerinde de yeni bir kriz ö¤esi oluflturdu. Geçerken belirtelim ki, Irak savafl›n›n ilk evresinin Ba¤dat’›n düflmesiyle noktalanmas›n›n ard›ndan, Türk devletinin ilk d›fl politika hamlesi, ‹ran ve Suriye’yle sömürgeci iflbirli¤ini eski biçimiyle yeniden kurmaya çal›flmak oldu. Ancak Türk devletinin bu giriflimi, ABD’nin bask› ve zoruyla engellendi. TC-Suriye-‹ran aras›nda Kürdistan’›n statüsünü oldu¤u gibi korumak konusundaki o bildik, klasik sömürgeci iflbirli¤inin de art›k sürdürülemeyece¤i ortaya ç›kt›. Kürdistan’›n sömürgelefltirilmesinin 80 y›ll›k tarihi, sömürgeciler aras›ndaki iflbirli¤i-

T E O R ‹ D E do¤rultu


nin yan› s›ra, Kürdistan’›n dört parças› aras›ndaki karfl›l›kl› etkileflime de iflaret ediyor. Güney Kürdistan’da 1970-74’te gerilla mücadelesiyle birleflen ulusal isyan, Kuzey Kürdistan’da güçlü bir ulusal mayalanma yaratm›flt›r. Yine, 1991’den sonra, Güney Kürdistan’›n fiili özerkli¤i, Kuzey’deki ulusal devrimi besleyen bir rol oynam›flt›r. Tersinden, Kuzey’deki ulusal devrim ve PKK’nin Güney’de üçüncü büyük siyasi kuvvet haline gelmesi de Güney’i radikalize eden bir faktör olmufltur. Bu tarihsel verilere ek olarak, bugün fiilen Kürdistan ulusal mücadelesinin uluslararas›laflm›fl olmas›, özellikle Kuzey ve Güney Kürdistan’›n siyasi aç›dan önemli derecede iç içe geçip kaynaflm›fl olmas› da bir olgudur. Tüm bu olgular, Güney Kürdistan’da kurulacak bir Kürt federe devletinin ya da daha ötesi, ABD’nin himayesinde kurulacak bir Kürt devletinin Kuzey Kürdistan’da fiilen ulusalc› etkileflimler yarataca¤›n› gösteriyor. Türk sömürgecili¤inin ‘kabusu’ da budur. Kuzey Kürdistan’da sömürgecilik, Kürt ulusunun varl›¤›n›n inkar› temelinde infla edilmifltir. ‘Herkes Türktür’ ve tabii ki, Kürtler de Türktür! Ancak bu kaba inkarc› siyaset, gerçek yaflamda 1984-1999 Kürt ulusal savafl› taraf›ndan alt üst edilmifltir. 1989/91’den itibaren bir ulusal devrime dönüflen Kürt ulusal hareketi, faflist sömürgecili¤in inkar siyasetini delik deflik etmifltir. Bunun sonucu ve ürünü olarak, 1991’de Kürtçe konuflma yasa¤› kald›r›ld›. 2002 A¤ustosu’nda Kürtçe ö¤renimi ve radyo-TV yay›n› serbest b›rak›ld›. 2003 A¤ustosu’nda ise, özel TV-radyolara Kürtçe yay›n izni verildi. Ancak sömürgecilik, tüm bunlar› ‘bireysel haklar’ olarak, Kürtçe’yi ise bir ‘mahalli lehçe’ olarak tan›d› ve Kürt ulusunun kolektif varl›¤›n› inkar etmeye devam ediyor. Di¤er yandan da yasal olarak tan›nan bu haklar›n gerçek yaflamda hayata geçirilmemesi için vargücüyle çabal›yor.

“Ortado¤u’da s›n›rlar›n de¤iflmesi”, Kürt ulusunu inkar siyasetinin art›k dikifl tutmayacak biçimde iflas etmesi demektir. Örne¤in Güney Kürdistan’da Kürtler ço¤unlukta ve federe devlet kuruyorlar. Bu durum, Kuzey Kürdistan’da ço¤unlukta olan Kürtlerin neden ayn› hakka sahip olamad›¤› sorusunu gündeme getirecektir. Sömürgecili¤in önde gelen ideologlar›ndan Ümit Özda¤’›n, ASAM(*) için haz›rlad›¤› ve yaz›n›n sonraki bölümlerinde de gönderme yapaca¤›m›z konuyla ilgili ‘stratejik araflt›rma’ raporunda, “Türkiye’nin bundan sonra yapmas› gerekenler” bölümünde, tam da bunun için, “Birincil hedef, Ortado¤u ve Irak’ta mevcut s›n›rlar›n de¤iflmemesidir” deniliyor.(**) ABD-Türkiye iliflkilerinin yeni döneminde, en sanc›l› kriz unsuru budur. Bu nedenden dolay›, iflbirlikçi Türk devleti, ABD’nin ‘uzun savafl’›n›n bir önceki halkas› olan Afganistan savafl›na koflar ad›m asker gönderirken, Irak sald›r›s›na bafl›ndan itibaren hep mesafeli yaklaflm›fl ve devletin yönetici çevreleri belirgin bir iç karars›zl›k geçirmifllerdir. Nas›l geçirmesinler ki? Yugoslavya’dan H›rvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya, S›rbistan-Karada¤ ve Kosova’y› ç›kartan emperyalist paylafl›m süreci, neden Irak’tan da bir Kürdistan ç›kartmas›n? Üstelik, Türk sömürgecili¤inin “KADEK’in imha edilmesi” talebi de ABD taraf›ndan sürekli ertelenmekte, sürüncemeye b›rak›lmakta, Türk askerinin Irak’a gönderilmesi kofluluna ba¤lanmaktad›r. En son, Ankara’ya gelen ABD “Terörle Mücadele” uzmanlar›, aç›k biçimde, “Güney Irak’ta istikrar sa¤lanmadan, Kuzey Irak’ta çat›flma istemediklerini” ilan etmifller ve ancak ‘yabanc› deste¤in’ Irak’a ulaflmas›n›n ard›ndan, ‘bofla ç›kacak’ ABD birliklerinin Kuzey’e giderek bu sorunu çözebileceklerini söylemifllerdir.

*)

ASAM: Avrasya Stratejik Araflt›rmalar Merkezi. Genelkurmay’a ba¤l› sömürgeci faflist ideologlardan oluflan ‘düflünce üretim’ kuruluflu. **) Ümit Özda¤, Stratejik Analiz, A¤ustos 2003, sf. 24)

T E O R ‹ D E do¤rultu

33


Krizin kayna¤›na dair, ASAM uzmanlar›ndan Bahad›r Koç ise flunlar› söylemektedir: “Türkiye ile ABD’nin Ortado¤u’ya yönelik ç›karlar›nda ve önceliklerinde farkl›l›klar vard›r. Kürt meselesi ve Türkiye’nin bu konuya herhangi bir d›fl politika olay›n›n çok ötesinde verdi¤i önem, Ankara’n›n ABD politikalar›na bak›fl›n› etkileyerek, bu farkl›l›klar›n artmas›n› ve derinleflmesini beraberinde getirmektedir.”(*) “Farkl› ç›karlar” ve “farkl› öncelikler”... Türk sömürgecili¤inin politikas›yla, ABD sömürgecili¤inin politikas› aras›ndaki ç›kar ve öncelik farklar›d›r bunlar. Türk sömürgecili¤inin “ç›karlar›” Güney Kürdistan’da herhangi bir Kürt ulusal kurumlaflmas›na izin verilmemesidir. ABD’nin ise, Irak’ta tutunabilecek yegane dal›, Güney Kürdistan’d›r ve Kürtlere çeflitli ayr›cal›klar tan›mak zorundad›r. Türk sömürgecili¤inin “önceli¤i”, KADEK’in silah zoruyla imha edilmesidir, ama ABD sömürgecili¤i, böyle bir hamlenin Güney Kürdistan’› da bir savafl alan› haline getirece¤ini biliyor ve gerçekte, ayn› anda hem Irak direnifliyle, hem KADEK’le çat›flmay› göze alam›yor. Bu yüzden ABD, do¤rudan bir silahl› tasfiye hamlesine giriflmekten geri duruyor. Görüflmelerde dayatt›¤› “KADEK’in silahs›zlanma”s›n› pratik olarak gerçeklefltirecek silahl› ad›mlar atmay› sürüncemeye b›rak›yor. Bu durumu, ayn› zamanda Irak’a Türk askeri gönderilmesini sa¤lamak için bir koz olarak kullan›yor. SÖMÜRGE YÖNETİMİNDE TÜRKMENLERİN KONUMU ‹flbirlikçi Türk devletiyle emperyalist ABD aras›ndaki krizin birincisiyle ba¤l› bir ikinci alan›, Irakl› Türkmenlerin Irak sömürge yönetiminde oynayacaklar› rol, tutacaklar› yer sorunudur. Bu soruna girmeden önce, bir noktan›n alt›n› çizelim. Türk burjuva devleti, 1991’e kadar Irakl› Türkmenlerin durumuyla hiçbir biçimde ilgilenmemifltir. Saddam rejimi alt›nda *)

Stratejik Analiz, A¤ustos 2003, sf. 47

34

ezilen ve Araplaflt›r›lmaya çal›fl›lan Türkmenlerin durumuyla ilgili olarak ‘suskunluk’ siyaseti izlemifltir. Tabii ki, bu siyaset de do¤rudan do¤ruya, Irak rejimiyle Türk devleti aras›ndaki sömürgeci iflbirli¤inin bir sonucu ve ürünüydü. Ancak ne zaman ki, Güney Kürdistan fiili bir özerkli¤e kavufltu, Türk burjuva devleti de “flanl› Türkmen davas›n›” icat etti. Güney Kürdistanl› Türkmenlerin önemli bir k›sm›, Türk kontrgerillas› taraf›ndan örgütlenerek, bir kontra gücü oluflturuldu. “Irak Türkmen Cephesi”, gerçekte Türk kontrgerillas›n›n, kirli savafl çetelerinin bir uzant›s› olarak ortaya ç›kt›. Güney Kürdistan’da Kürt ulusal kurumlaflmas›n›n önüne engel ç›kartmak ve Saddam’›n devrilmesi durumunda yeni iktidardan pay kapmak amaçlar›yla kurulmufltur. fiimdi, ABD ve Türkiye’nin “çeliflen ç›karlar› ve öncelikleri”, Irak Geçici Hükümet Konseyi içinde Türkmenlere yaln›zca bir sandalye verilmesine neden olmufltur. ABD’nin atad›¤› bu bakan›n da Irak Türkmen Cephesi’yle ba¤› yoktur. Bu, fiilen Türk burjuva devletinin Irak yönetiminden d›fllanmas›d›r. Türk burjuvazisinin fetihçi hayallerini suya düflüren bu geliflme de ABD-Türk devleti aras›ndaki krizin faktörlerinden birisidir. fiimdi gündemde olan asker pazarl›klar›n›n bir unsuru da hükümet konseyindeki Türkmen ‘bakan’ say›s›d›r. Kürtlere 5 ‘koltuk’ verilirken, Türkmenlere 1 koltuk verilmesini ‘adaletsiz’! bulan Türk sömürgecili¤i, Türkmenler için en az 3 koltuk istiyor. Burada elde edece¤i koltuklar› hem Kürtlere karfl› bir müdahale arac›, hem Irak’›n iç politikas›na ‘kar›flman›n’ bir mevzisi ve hem de Irak’a gidecek Türk sermayesi için bir güvence olarak görüyorlar. Bu örnek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk ›rkç›s› ve flovenist yap›s›n› çok çarp›c› biçimde ortaya koymuyor mu? “Herkes Türktür” ideolojisiyle Kuzey Kürdistan’da yaflayan milyonlarca Kürt’ü ‘Türk’ sayan sömürgeci devlet, ‘Irak’ s›n›rlar› içindeki Kürtlerin bir federe devlet kurmas›ndan öcü gibi korkuyor, ama oradaki Türkmen ‘soydafllar’› silah-

T E O R ‹ D E do¤rultu


land›r›p, k›flk›rt›yor. Bu Bilindi¤i gibi, iflbirlikçi Türk burjuva t›pk›, TC’nin 1989’da devleti, emperyalist sistemin yeni Bulgaristan’daki Türklekoflullar›na uyum sa¤lamak için, ri Türkiye’ye göç etmeözellikle 1990’lardan itibaren ‘jeleri için k›flk›rtmas›, göç opoliti¤ini’ yeniden tan›mlamaya edenlere vatandafll›k yöneldi. Dün, SSCB’ye karfl› ‘hür hakk› vermesi, ancak dünya’(!) ileri karakolu olarak taayn› dönemde Saddam rejiminden kaçarak s›- n›mlanan ve pazarlanan ‘jeopolin›r› geçen Kürt göçerle- tik’, art›k, ‘çat›flma üçgeninin’ yani re “mülteci” statüsünü Kafkasya, Balkanlar ve Ortadobile çok görmesi, topla- ¤u’nun oda¤›nda yer almak biçima kamplar›nda, halk- minde tan›mlanmaya bafllad›. Bu tan tecrit ederek tutmayeni tan›mlama, bu ‘üçgen’de aktif s› gibi bir durumdur.

Gerçekte, flu an politik gündemde ‘ba¤›ms›z Kürt devleti’ yok; ancak Musul ve Kerkük, ABD egemenli¤i alt›nda, Kürtlerin idaresinde. KDP ve KYB’nin bu kentlere girmesi durumunda bunu ‘savafl nedeni’ sayaca¤›n› ilan eden Türk sömürgecili¤i, geri ad›m att›. Ya da atmak zorunda kald›, ABD sömürgecili¤inin ihtiyaçlar› do¤rultusunda geriletildi. Giderek ABD jandarmal›¤› rolü üstlenme Türk devletinin Güney “Kerkük Türktür” yönelimiyle ba¤l›yd›. Kürdistan’da bir federe slogan›nda ifadesini budevletin kurulmas›n› enlan bu flovenist politika, gelleme ümitleri suya ayn› zamanda, ‘iç’te de düfltü. fiu anda, esas olaKürt ulusu üzerindeki rak, bu federe devletin flovenist bask›y› t›rmanyetki ve s›n›rlar›n› dad›rman›n ve Türk uluraltma ve Türkmenlerin sundan emekçileri zehirlemenin bir arac›d›r. Bir k›s›m faflist-kema- bu federe devlet içindeki gücünü büyütme mülist güruh da bu slogan üzerinden flovenist kit- cadelesi veriyor. Süleymaniye gözalt›lar›, bir yandan da Türk devletinin bölgedeki Kürt kule taban› yaratmak üzere soka¤a sal›nm›flt›r. rumlaflmas›na yönelik kontra provokasyonlar›na ABD taraf›ndan verilmifl bir cevapt›. Ya KIRMIZI ÇİZGİLER ERİRKEN… ABD’nin ç›karlar›na hizmet edersin ya da bu Ortado¤u’da ABD iflgali, Türk sömürgeci- bölgede bar›namazs›n mesaj›yd›. K›rm›z› çizgili¤inin ‘k›rm›z› çizgileri’ni çi¤neyerek gerçek- lerin çi¤nenmesinin ve Süleymaniye gözalt›lalefliyor. Irak iflgalinin hemen ard›ndan Genel- r›n›n ard›ndan bir ASAM uzman›nca yap›lan flu kurmay taraf›ndan ilan edilen ‘k›rm›z› çizgiler’ de¤erlendirme, ABD’nin Türk sömürgecili¤ini flunlard›: geriletti¤i noktay› göstermesi aç›s›ndan anlaml›d›r: * Ba¤›ms›z Kürt devletinin kurulmamas› * Kürt federe devletinin de ilan edilmemesi * Etnik yap›ya dayal› federasyon vb. kurulamaz. * Peflmergelerin Kerkük’e girmemesi * Musul-Kerkük’teki Türkmenlere yönelik bir sald›r›n›n olmas› ve bu kentlerin nüfus yap›s›n›n peflmergelerce bozulmaya çal›fl›lmas›.

*)

fi. Bahad›r Koç, Stratejik Analiz, A¤. 2003, sf. 43

T E O R ‹ D E do¤rultu

“Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürtlerle ilgili geliflmeleri askeri yöntemlerle etkileme marj› ciddi oranda azalm›flt›r. (...) Türkiye’nin Irak’a yönelik ilgisinin merkezinde PKK’nin Kuzey Irak’taki varl›¤› ve faaliyetleri olmal›d›r.”(*) Ancak, Türk sömürgecili¤inin Güney Kürdistan’daki askeri gücünün yaln›zca KADEK’e karfl› konumland›¤›n› düflünmek mümkün de¤il. Türkmenlerin örgütlenmesi ve silahlanmas›, provakasyonlar ç›kart›lmas› gibi el

35


alt›ndan yürütülen ifller hala sürüyor. Di¤er yandan, iflbirlikçi Türk devleti, Irak’›n siyasi yap›s›na yönelik müdahaleleri, ancak ABD’nin hizmetine binlerce Türk askeri vererek yapabilece¤ini anlam›flt›r ve ‘asker gönderme’ plan›n›n arkas›ndaki bir gerçek de budur. KRİZ, TÜSİAD-ORDU ÇATIŞMASIYLA ÖRTÜŞÜYOR Türk burjuva ordusu, geleneksel olarak, devletin en ABD’ci kurumunu oluflturur ve hatta ABD egemenli¤inin bu topraklardaki temel dire¤idir. Ümit Özda¤’›n deyifliyle: “‹ki ülke aras›ndaki iliflkilerde güvenlik merkezli konular öncelikli bir yer iflgal etti¤i için, geçti¤imiz 50 y›l içinde en fazla iflbirli¤i gelifltiren kurumlar, iki ülkenin ordular› olmufllard›r.”(*) Ancak flimdi, durum de¤iflti. Tüm generalleri ABD’de ‘e¤itim’den geçmifl, eski Gernelkurmay Baflkan› Karaday› ABD’den “üstün liyakat ödülü” alm›fl, NATO’cu, iflbirlikçi Türk ordusu, art›k bir dizi noktada ABD için bir ayakba¤› olarak görülüyor ve iktidar gücü geriletilmeye çal›fl›l›yor. Wolfowitz’in Meclis’ten tezkerenin geçmemesinden Türk ordusunu sorumlu tutan aç›klamas›, bunun ilk iflaretiydi. “Ordu, liderlik rolünü oynayamad›” diyordu Wolfowitz. Bu yüzden ABD, Kürt sorunu ve ABD iflgaline eklemlenme konular›nda ABD’ye daha yak›n bir çizgi izleyen AKP hükümetini aç›k ve bariz biçimde desteklerken, ordunun devlet iktidar› içindeki a¤›rl›¤›n›n geriletilmesini destekledi. TÜS‹AD ve Genelkurmay aras›nda, önceden beri süren iktidar kavgas›nda ordunun geriletilmesinden yana tutum koydu. “7. Uyum Paketi”nin arkas›nda AB emperyalistlerinin yan› s›ra ABD de vard›r. ‹flbirlikçi ordu içinde ise, ABD’yle yaflanan krize dair bir çatallanma, iki farkl› tutum biçiminde kendisini ortaya koyuyor. Genelkurmay ikinci baflkan› Yaflar Büyükan›t’›n konuflmas›nda ifadesini bulan “hem a¤lar hem giderim” tarz› iflbirlikçilik ile, Genelkurmay Baflkan› Hil*)

mi Özkök’te somutlaflan daha aç›k iflbirli¤i çizgisi. Ancak son kertede bu iki çizgi de Irak’a asker gönderilmesinde hemfikir olarak bir noktada bulufluyorlar. Süleymaniye’deki gözalt›lar›n ard›ndan ‘gürleyen’ Genelkurmay aç›klamalar›, birkaç hafta içinde renk de¤ifltirdi. “ABD ordusuyla tarihin en büyük güven krizinin yafland›¤›n›” ifade eden Hilmi Özkök, birkaç hafta içinde, asker gönderme müzakerelerine haz›rd›. Genelkurmay Baflkan›, Cumhurbaflkan› ve Baflbakan’›n kat›ld›¤› Çankaya Zirvesi’nde, generallerin iradesi, aç›k biçimde asker göndermekten yanayd›. Sonuçta “güvenlik sorunu”na ABD’ye s›rt dönerek çözüm bulmak olas› de¤il! Kürdistan, ancak ABD’nin onay› ve denetimiyle Türk burjuvazisinin egemenli¤i alt›nda kalabilir. Güney Kürdistan’daki Kürt devletleflmesi ve KADEK’in bu bölgedeki varl›¤›, art›k ancak ABD’yle yeni temelde kurulacak iflbirli¤i iliflkilerine dayan›larak engellenebilir. ULUSLARARASI KRİZİN BİR PARÇASI Irak savafl›, emperyalist uluslararas› iliflkilerdeki krizi ç›plak gözle görünür hale getirdi. 1945-1990 dönemine ait uluslararas› örgütler, baflta BM ve NATO olmak üzere, çarp›c› biçimde ifllevsizlefltiler. ABD emperyalizmi, Britanya ile birlikte, bu örgütlerin iradesini hiçe sayarak Irak’a savafl açt›. Bu durum, 1989/90 olaylar›yla birlikte bafllayan, ama pratik görünümünü flimdi ortaya koyan bir uluslararas› krizdir: “Dünyam›z bir ‘uluslararas› kriz’le karfl› karfl›yad›r. Bu ‘s›radan’ bir kriz durumu de¤ildir. Çünkü kriz içinde olan emperyalist ‘uluslararas› iliflkiler düzenidir’. Dahas› bugünkü durum, yaln›zca emperyalist uluslararas› iliflkiler düzeninin krizi de¤il, ‘90’lardan beri süre gelen krizin t›rmand›¤› en tepe nokta ya da krizin kendini en çarp›c› ve fliddetli biçimde ortaya koydu¤u bir an’d›r. “Bölgemiz petrol ve dünya egemenli¤i mücadelesinin öncelikli özel alan› oldu¤u içindir ki, emperyalist odaklar aras›ndaki çeliflki-

Agd. sf. 37

36

T E O R ‹ D E do¤rultu


lerin keskinleflmesi ve hegemonya mücadelesinin sertleflmesinden dolays›z ve sars›c› biçimde etkilenmektedir. Bu etki, istikrars›zl›¤›n artmas›, varolan yap›lar›n çözülmesi vb. anlam›na gelir.”(*) So¤uk Savafl y›llar›nda ‘komünizm tehdidi’ne karfl›, emperyalist kapitalist dünyan›n ‘ileri karakolu’ idi Türkiye. Ortado¤u’da geliflen radikal Arap ulusalc›l›¤›na karfl› da, SSCB merkezli “komünist tehdide” karfl› da ABD’nin Ortado¤u’daki iki kalesinden biriydi. (Di¤eri ‹ran fiahl›¤›.) Ancak 1979 ‹slam devrimiyle fiahl›k y›k›l›nca, bu önem daha da büyüdü. Tüm bu 50 y›l boyunca, dünya egemeni ABD, Türk burjuvazisinin Kürdistan üzerindeki sömürge egemenli¤ini onaylam›fl ve desteklemifltir. Kürt ulusunun inkar›n›n arkas›nda hep ABD deste¤i olmufltur. 1984-1999 aras›nda faflist diktatörlü¤ün uygulad›¤› kirli savafl da ABD ve Alman silahlar›yla yürütülmüfltür. 12 Mart ve 12 Eylül cuntac›lar› ABD’nin “bizim çocuklar” dedi¤i, kendi egemenli¤inin araçlar›yd›. Marshall yard›mlar›yla bafllayan ve bütün bir 50’li-60’l› ve 70’li y›llar boyunca süren ABD yard›m ve borçlar› ise, ‘karakol’un iktisadi ve toplumsal durumunun güvencelenmesi amac›n› tafl›yordu. Bu dönemde ABD-Türkiye iliflkilerinde oluflan en önemli ‘kriz’, K›br›s’›n Türk ordusunca iflgal edilmesi idi, ki bu ‘kriz’ de, h›zla sönümlendi. Zira, iflgal sonucu K›br›s Cumhuriyeti’nin darbelenmesiyle, Kuzey K›br›s, ABD için batmaz bir uçak gemisine, So¤uk Savafl’›n hizmetindeki bir askeri üsse dönüfltü. Ancak, 1989/90 olaylar›, ABD emperyalizmi ile, Türk iflbirlikçili¤i aras›ndaki iliflkilerin bu 50 y›ll›k geçmiflinde bir dönüm noktas›d›r. Bu durum kendisini, 1991 Körfez Savafl›’ndan sonra Güney Kürdistan’da bir özerk bölge oluflturulmas›yla hissettirmeye bafllam›flt›. Bugün ise, ABD, Ortado¤u’da bizzat iflgalci bir güç, hatta TC’nin s›n›r komflusu olarak, kendi *) **)

ç›karlar›n› salt diplomatik-ekonomik bas›nçla de¤il, fiili askeri kuvvetiyle de dayatan bir güç konumunda. Di¤er fleyler bir yana, yaln›zca ABD’nin Irak’› iflgali ve bu ülkeyi bir askeri üs haline getirmesi bile, Türkiye’nin ‘jeostratejik önem’ini en –az›ndan Ortado¤u için– ortadan kald›r›yor. ASAM’c›lar›n sözleriyle: “Türkiye’nin bütün bir So¤uk Savafl boyunca ve sonras›nda Türk-Amerikan iliflkilerini Türkiye’nin ‘jeopoliti¤inin kullan›lmas›na’ dayand›rmas›, di¤er bir ifadeyle ‘benim önemli bir jeopolitik konumum var’ merkezli d›fl politika yapmas›, ABD’nin bu noktaya vurgu yaparak, Türkiye’ye, ‘art›k benim için jeopolitik önemin bitti’ mesaj›n› vermesine neden olmufltur.” (**) Bilindi¤i gibi, iflbirlikçi Türk burjuva devleti, emperyalist sistemin yeni koflullar›na uyum sa¤lamak için, özellikle 1990’lardan itibaren ‘jeopoliti¤ini’ yeniden tan›mlamaya yöneldi. Dün, SSCB’ye karfl› ‘hür dünya’(!) ileri karakolu olarak tan›mlanan ve pazarlanan ‘jeopolitik’, art›k, ‘çat›flma üçgeninin’ yani Kafkasya, Balkanlar ve Ortado¤u’nun oda¤›nda yer almak biçiminde tan›mlanmaya bafllad›. Bu yeni tan›mlama, bu ‘üçgen’de aktif ABD jandarmal›¤› rolü üstlenme yönelimiyle ba¤l›yd›. Nitekim Somali’den Bosna’ya, Kosova’dan Afganistan’a, Türk ordusu, hep emperyalist iflgal ordular›n›n yedek kuvveti olarak konumland›. TC-‹srail stratejik iflbirli¤i anlaflmas›yla Ortado¤u’da ABD’ci bir eksen kuruldu. Ancak s›ra Irak’a geldi¤inde, Türk ordusunun ‘jandarmal›k’ stratejisi tökezledi. ABD’nin Ortado¤u’ya yönelik plan ve politikalar›yla, Türk burjuvazisinin ve ordunun politikalar›n›n uyuflmazl›¤› ç›plak biçimde ortaya ç›kt›. ‘Jandarmal›k’ rolü çerçevesinde bir bölge gücü olma fetihçi hayalleri kuran Türk burjuvazisi de bu durum karfl›s›nda bir iç mücadeleye tutufltu. Ancak, ortaya ç›kan veriler, en az›ndan k›sa vadede, ABD’nin Türk devletine

Teoride Do¤rultu, say› 11, “Emperyalist Sistemde Kriz”. Stratejik Analiz, A¤ustos 2003, sf. 26

T E O R ‹ D E do¤rultu

37


Ortado¤u’da herhangi bir ‘jeostratejik önem’ atfetmedi¤idir. Tabii, bu durum orta vadede de¤iflebilir. Geliflmenin yönü, yine büyük oranda Kürt sorununda yaflanacak geliflmelere ba¤l› olacakt›r. Di¤er yandan Balkanlar ve Orta Asya-Kafkaslar’da Türk devletinin ‘jeostratejik önem’ pazarlama çabas› sürüyor, ki ABD de bu yönlü anlaflmalara aç›kt›r. DEVRİMCİ VE KARŞIDEVRİMCİ OLANAKLAR ABD-Türkiye iliflkilerindeki yap›sal kriz, antiemperyalist demokratik devrim mücadelesinin geliflmesi aç›s›ndan temel önemde devrimci olanaklar yarat›yor. Bu olanaklar›n çarp›c› bir tablosu, 1 Mart’ta tezkerenin püskürtülmesiyle doruk noktas›na varan emperyalist savafl karfl›t› mücadelenin verileriyle ortaya dökülmüfltü. Burjuvazinin bir iç irade birli¤i tesis edemedi¤i, devlet organlar›nda ABD sald›r›s›na ortak olma konusunda bir karars›zl›¤›n hüküm sürdü¤ü, meclis ve hükümet içinde genifl çatlaklar›n olufltu¤u, burjuva medyan›n da bu çatallanma ortam›nda antiemperyalist mücadeleye sansür uygulayamad›¤› bir süreçte, halklar›m›z, soka¤›n iradesi ve gücüyle ikinci tezkereyi püskürttüler. Bugün, burjuva egemenlerin saflar›nda ayn› karars›zl›k ve kafa kar›fl›kl›¤›, ‘asker gönderme’ sorununda ortaya ç›k›yor. Geliflen sürecin verileri, emekçi y›¤›nlar›n, egemenler aras›ndaki bu çeliflkilerden yararlanarak kendilerine genifl bir politik özgürlük alan› açabildi¤ini gösterdi. Emperyalist savafl karfl›t› mücadele, hem toplumsal meflruiyetinden, hem de egemenler aras› çeliflkilerden faydalanarak, genifl kitlelerin politikaya müdahale etti¤i bir araca dönüfltü. Ayn› krizsel durum, IMF politikalar›, özellefltirmeler, kölelik yasalar› vb. konularda da ezilenlerin hareket alan›n› geniflleten bir rol oynuyor. Antiemperyalist kitle mücadelesinin olanaklar› y›¤›nlar›n ba¤r›nda muazzam zenginlikte birikiyor. Bu, ayn› zamanda, ezilen emekçi milyonlar›n açl›¤a, yoksullu¤a, iflsizli¤e karfl›

38

öfke ve tepkilerinin de a盤a vurdu¤u bir kanala dönüflüyor. Di¤er yandan, bizzat ayn› durum, çeliflkinin oda¤›nda duran Kürt sorununda egemenlerin flovenist demagojilerinin etki gücünü de art›r›yor. Bu da, ABD-Türk devleti iliflkilerindeki krizin yaratt›¤› karfl›devrimci bir olanakt›r. Özellikle faflist MHP, kontrac› A¤ar’›n DYP’si, kemalist ‹P ve CHP gibi partiler, özellikle Türk ve Arap halk y›¤›nlar›m›z›n ba¤r›nda ABD’ye karfl› biriken öfkeyi, Kürt düflmanl›¤›na dönüfltürmek için yo¤un bir propaganda yürütüyorlar. Ertu¤rul Özkök gibi burjuva ideologlar, ‘1 Mart’ta tezkere reddedilmeseydi, ne güzel KADEK’i ABD’yle birlikte ezecektik’ söylemleriyle, yeni tezkereyi pazarl›yorlar. Milliyet ve Hürriyet’te sözde ‘belge’lere dayanan yaz› dizileriyle, 1 Mart’ta reddedilen tezkerenin ‘terörle mücadele’de sa¤layaca¤› avantajlar anlat›larak, Irak’a asker gönderme için kamuoyu oluflturulmaya çal›fl›l›yor. Sözüm ona ‘anti-Amerikan’ motiflerle gelifltirilen bu Kürt düflman› siyasetin, gerçek içeri¤i de Türk halk y›¤›nlar›n› Irak’a asker gönderme politikas›na yedeklemektir. Bu flovenist ve Türk ›rkç›s› politik söylem, ABD emperyalizminin hizmetindedir. Dolay›s›yla, antiemperyalistler, ve tabii en baflta komünistler, asker gönderme tezkeresine ve ABD’nin Irak iflgaline karfl› mücadelede bu flovenist-faflist kesimle aralar›na kal›nca bir s›n›r çizgisi çekmeyi ihmal etmemelidir. Bu s›n›r çizgisi, halklar›n kardeflli¤idir. Antiemperyalizm, Türk, Kürt, Arap halklar›n›n kardeflli¤ine ve ortak mücadelesine dayan›r. MHP-‹P-DYP’de temsil olunan flovenist çizgi ise, Türk ›rkç›s›d›r, Kürt ve Arap düflman›d›r. fioven milliyetçilik, hep oldu¤u gibi, burada da emperyalizmin ve bölge gericili¤inin hizmetindedir. Görünürde ABD karfl›tl›¤› noktas›nda ortaklafl›yormufl izlenimi veren, ama içerikte bambaflka noktalarda duran bu iki çizgi aras›ndaki mücadele, devrimci politikan›n günlük sorunlar›ndan birisidir.■

T E O R ‹ D E do¤rultu


07.2003

19 Aral›k Katliam›n›n Hesab›n› Soraca¤›z* Say›n yarg›çlar, Yarg›land›¤›m davayla ilgili haz›rlanan savc›l›k iddianamesi elime geçti ve inceledim. ‹ddianame “görevli memura mukavemet ve kamu mal›na zarar verme” suçlamalar›yla, benim de içerisinde bulundu¤um 200’ü aflk›n politik tutsa¤›n cezaland›r›lmas›n› istemektedir. ‹ddianame üzerinde geniflçe duraca¤›m. Fakat önce bu davan›n niteli¤i üzerinde durmak istiyorum. Savc›l›k iddianamesi, davay› basit bir hukuk olay›/davas› derekesinde göstererek, daha bafltan gerçekleri çarp›t›yor ve davay› as›l niteli¤inden sapt›r›yor. ‹ddianameyi haz›rlayan zihniyet, bu co¤rafyan›n politik tarihine kan ve ateflle yaz›lm›fl olaylar›, tümüyle siyasal bir davay› basit bir hukuk davas› olarak gösteriyor ve hiç de yabanc›s› olmad›¤›m›z bir devlet klasi¤i oyununu oynuyor. Halk›m›z›n amiyane tabiriyle bunun ad› ‘hem suçlu, hem güçlü olmak’t›r. Say›s›z benzer örne¤inde gördü¤ümüz gibi, bu tür davalarda, devletin savc›lar› ‘devletin âli menfaatleri’ için her türlü devlet suçunun üstünü örtmede ola¤anüstü bir çaba gösteriyorlar. Devleti aklamak için bütün titizli¤i

ve mahareti göstermekten asla geri durmuyorlar. Devletin suçlar›n› aklama cengaverli¤inde birbiriyle yar›fl›yorlar. Bu iddianamenin alt›nda imzas› bulunan savc› Eren Yenice’nin bundan daha fazlas›n› yapt›¤›n› biliyoruz. Çünkü onu iyi tan›yoruz. Eren Yenice, herhangi bir devlet savc›s› de¤il, 19 Aral›k ‘Hayata Dönüfl’ sald›r›lar›n›n içinde bizzat yer alm›fl biridir. Hukuki bir terimle söyleyecek olursak, bu davan›n karfl› taraf›d›r, daval›lardan biri-

*19 Aral›k katliam›nda faflizmin sald›r›s›na karfl› direndikleri için yarg›lanan Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) dava tutsa¤› Hasan Polat’›n Gebze Asliye Ceza Mahkemesi’ne verdi¤i ifadedir. Bafll›k taraf›m›zdan konulmufltur. Arabafll›klar Hasan Polat’a aittir.

T E O R ‹ D E do¤rultu

39


dir. Ama dedik ya: Bu hem 19 Aral›k “Hayata Dönüfl” katliam› “Hayata Dönüfl Operassuçlu, hem güçlü, yani faflist diktatörlü¤ün devrimci hareke- yonu”. zorba olan›n adaletidir. te karfl› bafllatt›¤› bir topyekün savafl Faflist rejimin devrimEgemen zorbalar›n her ci harekete karfl› stratejik sald›r›s› konseptidir ve bir darbedir. ça¤daki adaleti de bundan ve kapsaml› sald›r› dalgabaflka bir fley olmam›flt›r. “Hayata Dönüfl” katliam›n›n hedefi, s›n›n; vahflet, dehflet, yaEren Yenice’nin iddiana- devrimci hareketin tüm örgütlü dire- lan ve imhaya dayal› ilk mesi bir kez daha zorbal›- niflçi güçleriydi. 19 Aral›k darbesi, vurufl eylemidir. “Hayata ¤›n adalet anlay›fl›n› pra- devrimci hareketi tasfiye plan› ola- Dönüfl” katliam›n›n amatiklefltirmeyi amaçl›yor. rak, iki temel imha yöntemini kaps›- c›, devrimci hareketi faVe bize flunu söylüyor: Se- yordu. ‹lki vahfli bir katliam, ikincisi flist terör yoluyla ezip dani hem katlederim, hem F tipi tecrit. “Hayata Dönüfl Operas- ¤›tmak ve bir bütün olade devletin katletme özrak teslim almakt›. Faflist yonu” zulmün fliddet katalo¤undaki gürlü¤üne direndi¤in için rejim, tarihin en derin ve suçlu diye yarg›lar›m. Esa- bu iki biçiminin bir arada uygulan- kapsaml› iktisadi ve polimas›n›n ad›d›r. s›nda sadece bu da de¤il. tik krizini yafl›yordu. Gerçeklerle istedi¤im gibi Kriz bata¤›nda debelenoynar, ters yüz eder ve dikçe daha derine batan yüce devletimin suçlar›n› iflbirlikçi faflist düzen, çaaklar›m, diyor. reyi emperyalizmin ipine Savc›n›n iddianamesi daha fazla sar›lmakta buneyi gizliyor? Elbette ki gerçekleri! Bu davan›n luyordu. Krizden kurtulmak ve kurulu düzenin siyasi bir dava oldu¤unu… Peki neyin üstünü ör- istikrar›n› yeniden sa¤lamak için IMF, ABD ve tüyor? Bir katliam›n üstünü örtüyor. Bir vahfletin AB reçeteleri iflbirlikçi Türk egemen s›n›flar›n›n ve bu suçlar› iflleyen büyük suçlular güruhunun. elinde kurtuluflun yol haritalar› olarak dalgalanO halde, savc›n›n gizledi¤i gerçekleri ortaya ser- d›r›l›yordu. Emperyalizmin “yeniden yap›land›rmek, yarg›layanlar› yarg›lamak da tarih ve emek- ma” projesi kapsam›nda iflbirlikçi Türk egemençi insanl›k de¤erleri ve adaleti aç›s›ndan bize dü- lik sistemi de kendini yeniden yap›land›rmak zoflüyor. Savc› Eren Yenice, 19 Aral›k sald›r›s›n› bu rundayd›. iddianamesiyle sürdürdü¤üne göre, bizim de tü1996 y›l›nda iflbirlikçi Türk egemen s›n›flar›müyle meflru ve sonuna kadar hakl› olan direni- na emperyalist küreselleflmenin büyük patronlaflimizi, sözümüzü gerçek yaflam›n diliyle hayk›r- r› taraf›ndan dayat›lan yeniden yap›land›rma plamam›zdan daha do¤al bir fley olamaz. n›, öncelikle kurulu düzenin yeniden istikrar›n› amaçl›yordu. ABD ve AB’nin gücünü ortalayan iflbirlikçi faflist rejim, politik krizini çözmeye gi19 ARALIK “HAYATA DÖNÜŞ rifliyordu. Bunun anlam›, rejimi sorgulayan ve reOPERASYONU” FAŞİST BİR KATLİAMDIR jimle sorunu olan politik güçlerin tasfiye edilme19 Aral›k “Hayata Dönüfl Operasyonu” pek si, düzen s›n›rlar›na çekilerek kontrol edilebilir çok görünümüyle, de¤iflik boyutlar›yla tan›mla- düzeye indirilmesiydi. Baflka bir anlat›mla ezennabilir. Her fleyden önce 19 Aral›k bir katliam›n lerin, ezilenlerin tüm muhalefetini tankla topla, ad› ve tarihidir. Bu ülke tarihinin en büyük ha- fliddetle bast›rmas›yd›. Politik ‹slam, Kürt ulusal pishane katliam› olarak, tarihe, kan, atefl ve hareketi ve devrimci-komünist hareket rejim ölümle yaz›lm›flt›r. 19 Aral›k, Türkiye Cumhuri- düflman› ya da rejimle sorunu olan bafll›ca politik yeti Devleti taraf›ndan örgütlenmifl, bilinçli ve güçlerdi. Bu güçlerin tasfiye edilerek düzen içine kas›tl› bir katliamd›r. Ad›n›n Nazilerden afl›r›lm›fl çekilmesi, politik krizin çözümü ve yeniden yaolmas›, yasal bir operasyon k›l›f›yla yap›lmas›, as- p›land›rma program›n›n kendisi oluyordu. Süreç, la katliam gerçe¤ini de¤ifltirmez. 20 hapishanede politik ‹slam’›n tasfiyesi operasyonuyla bafllad›. efl zamanl› olarak yürütülen ve her türlü silah›n 28 fiubat darbesi ve konseptiyle, politik ‹slam pervas›zca kullan›ld›¤› vahfli bir terör eylemidir, berhava edildi, ‘ifl’i bitirildi. Hiçbir anlaml› dire-

40

T E O R ‹ D E do¤rultu


nifl gelifltiremeyen politik ‹slam, da¤›l›p parçalanarak, düzenle buruk köprüden geçerek, rejimle uzlaflt›, teslim oldu. Politik ‹slam’› etkisizlefltiren rejim ard›ndan, Kürt ulusal hareketine stratejik darbeyi vurdu. ABD emperyalizminin özel deste¤ini arkalayan iflbirlikçi Türk egemenlik sistemi, PKK lideri Abdullah Öcalan’› uluslararas› bir komployla esir alarak, 15 fiubat darbesiyle Kürt ulusal hareketini tasfiyecilik koridoruna soktu. ‹mral› manifestosu, tasfiyecili¤in ve uzlaflman›n kabul edildi¤ini ilan etti. S›ra faflist rejimin karfl›s›nda dik duran üçüncü politik güç olarak devrimci harekete gelmiflti. ‹lk iki büyük politik gücün direniflçi geri çekilifli ve rejimle uzlaflma yolunu seçmesi, faflist rejimi politik zafer sarhofllu¤una sürüklüyor, devrimci harekete vargücüyle ve ac›mas›zca sald›rmas›n›n bütün pratik-politik ve psikolojik koflullar›n› olgunlaflt›r›yordu. 19 Aral›k’ta dizginlerinden boflalan faflist terör dalgas›n›n arkas›nda bu zafer sarhofllu¤unun, bu ‘herkese boyun e¤diririm, teslim al›r›m’ havas›n›n oldu¤u kuflku götürmez bir gerçektir. 19 Aral›k “Hayata Dönüfl” katliam› faflist diktatörlü¤ün devrimci harekete karfl› bafllatt›¤› bir topyekün savafl sald›r›s› konseptidir ve bir darbedir. “Hayata Dönüfl” katliam›n›n hedefi, devrimci hareketin tüm örgütlü direniflçi güçleriydi. Hedefin merkezinde, devrimci tutsaklar›n en sert terör yöntemleriyle ezilmesi ve pasifize edilmesi konulmufltu. Devrimci hareketin en büyük ve önemli gücü hapishanelerde tutsakt›. S›r olmayan bu gerçe¤i, iflbirlikçi egemen s›n›flar ve onlar›n faflist devleti de biliyordu. Bunun için, faflist rejim stratejik darbesinin merkezine/menziline devrimci tutsaklar› koyuyordu. 19 Aral›k darbesi, devrimci hareketi tasfiye plan› olarak, iki temel imha yöntemini kaps›yordu. ‹lki vahfli bir katliam, ikincisi F tipi tecrit. “Hayata Dönüfl Operasyonu” zulmün fliddet katalo¤undaki bu iki biçiminin bir arada uygulanmas›n›n ad›d›r. 19 ARALIK EMPERYALİZM VE FAŞİZMİN ORTAK SALDIRISIDIR. DEVRİMCİLERİ VE HALKLARIMIZI TESLİM ALMA SALDIRISIDIR! 19 Aral›k katliam›na salt devrimci hareketin ezilip tasfiye edilmesi olarak bak›lamaz, bak›lmamal›d›r. 19 Aral›k katliam›, tüm ezilen ve sömü-

T E O R ‹ D E do¤rultu

rülen, bask› ve zulüm alt›nda tutulan emekçi halklar›m›za karfl› da bir topyekün savafl ilan›yd›. Dönemin Baflbakan› Bülent Ecevit, 19 Aral›k ve F tipi sald›r›s›n›n gerekçesini aç›klarken, ayn› zamanda Hayata Dönüfl Katliam› ve F tipi tecrit terörünün amac› ve kapsam›n› da ortaya koyuyordu. “IMF program›n› uygulamak için, cezaevleri sorununu çözmeliyiz, cezaevlerinde devlet otoritesini yeniden sa¤lamal›y›z” diyordu Ecevit. 19 Aral›k katliam› ve F tipi terörün kapsam›nda ise iflçiler, emekçi memurlar, ezilen-horlanan bask› alt›nda tutulan Kürt ulusu ve toplumun tüm ezilenleri bulunuyordu. Dolay›s›yla 19 Aral›k katliam› ve F tipi halklar›m›za karfl› da aç›k bir savaflt›. IMF program›n›n temel bir maddesi de, IMF’nin ekonomik program›n›n uygulanmas›nda ortaya ç›kacak halklar›n muhalefeti ve direnifllerini ezmek için askeri darbe de dahil, her türlü terörün kullan›lmas›n› emretmektedir. Ecevit’in dile getirdi¤i de budur. 19 Aral›k katliam› ve F tipi sald›r›s› IMF’nin oldu¤u kadar, ABD’nin, ABD’nin oldu¤u kadar AB emperyalizminin de sald›r› konseptidir. F tipi hapishaneler emperyalizmin icad›d›r. F tipi tecrit emperyalist zorbal›¤›n dünya halklar›na dayatt›¤› terörist sald›r› araçlar›ndan biridir. ‹flbirlikçi Türk egemen s›n›flar› tecrit tipi hapishane modelini, bu ölüm ve zulüm makinas›n› reform ad› alt›nda a¤ababalar› ABD ve AB emperyalizminden ithal ettiler. F tipi, emperyalizm ve faflizmin ortak sald›r› program›d›r. 19 Aral›k, “Hayata Dönüfl” katliam›, emperyalist gericilik ve iflbirlikçi egemenlerin ortak katletme operasyonudur. F tipi hapishanelerin projesini de, politik akl›n› da, kurflun ve bombas›n› da, paras›n› da veren emperyalist egemenlerdir. F tipi hapishanelerin AB paras›yla finanse edildi¤i bir s›r de¤ildir. AB’nin ‘Adalet Reformu’ ad› alt›nda, iflbirlikçi Türk egemen s›n›flar›na 600 milyon Euro para verdi¤ini biliyoruz. AB emperyalizmi de, ABD de F tipi terörün patronlar›d›r. Emperyalist zorbalar›n “demokrasi”, “insan haklar›” vb. bayraktarl›¤› tümüyle sahtedir, ikiyüzlücedir ve halklar› aldatan afla¤›l›k bir demagojiden baflka bir fley de¤ildir. AB’nin insan haklar› F tipi hapishanedir, tecrittir. ABD’ninki ise Guantanamo’dur, Irak’t›r. AB’ye ba¤l› sözde insan haklar› kurulufllar›, en baflta da Avrupa Konseyi ‹flkenceyi Önleme Komitesi, F tiplerin-

41


deki zulmü örten, meflrulaflt›ran aç›klamalar›yla, iflbirlikçi Türk rejimine yard›m ve yatakl›k etmekten geri durmam›flt›r. F tipi terörün uluslararas› planda meflrulaflmas› için faflist zulme destek ve suç orta¤› olmufltur. ‹flte emperyalizmin ‘insan haklar›’ budur. FAŞİST ZULME, KATLİAMA, TECRİTE DİRENMEK, HAKTIR, GÖREVDİR VE ONURDUR 19 Aral›k katliam›na, iflbirlikçi egemen s›n›flar kan döke döke, can ala ala geldiler. Ulucanlar Hapishanesi’nde 10 teslim olmaz devrimciyi katlederek, onlarcas›n› iflkencelerden geçirip sürgün ederek bafllad›lar. Burdur Hapishanesi’nde kol kopararak, tecavüz ederek, duvarlar› y›karak haz›rland›lar. Bergama Hapishanesi’nde prova yaparak geldiler. Egemen s›n›flar, tüm bölükleri ve klikleriyle birleflerek geldiler. MGK’s›, hükümeti, ordusu, polisi, partileri ve medyas›yla sald›rd›lar. F tiplerine karfl› meydanlarda yükselen on binlerin sesine kulaklar›n› t›kayarak geldiler. Analar›n 盤l›klar›n› bo¤arak geldiler. Kamuoyunu aldatarak geldiler. Kana ve ölüme susam›flça geldiler. Ve kalleflçe sald›rd›lar. Kurflunlarla, bombalarla, keskin niflanc›lar›yla sald›rd›lar. Kimyasal silahlar›, buldozerleri, kameralar›yla geldiler. Faflist terörü doru¤una ç›kard›lar. Bütün kinlerini, fliddetlerini vahflice kustular. Kan içip, ölüm saçt›lar. Öldürdüler, diri diri yakt›lar, y›kt›lar ve talan ettiler. “Sahte oruç kanl› iftar” manfletleriyle kan sarhoflu vampirler gibi hayvani sevinç 盤l›klar› att›lar. Zulmü ve vahfleti yalanla örtmeye çal›flt›lar. Mutlak yok etmenin, can k›y›m›n›n ad›n› utanmazca “Hayata Dönüfl” koydular. Egemenli¤in, zorbal›¤›n afla¤›l›k kibiriyle insanl›kla alay ettiler, insanl›¤› afla¤›lad›lar. Bayramda analar›m›za kanl› tabutlar gönderdi eli kanl› faflistler. Ve sürekli yalan üzerine yalan kustular. Zulmü yalanla beslediler, vahfleti büyüttüler. Zulüm ve vahfletle halklar›m›z› yok etmeye çal›flt›lar. 19 Aral›k katliam›yla F tipi tecrit cehenneminin kap›s›n› böyle açt›lar. 19 Aral›k, halkar›m›z› teslim almak için vahfli bir gözda¤›, y›ld›rma ve korku yayma hareketiydi. 19-22 Aral›k’ta 20 hapishaneye ayn› anda yap›lan katliamc› sald›r›larda 28 devrimci katledil-

42

di. Yüzlercesi yaraland›. Onlarcas› a¤›r yaraland› ve sakat kald›. F tiplerine zorla sevk edilen tüm tutsaklar iflkenceden geçirildi, içlerinden coplu tecavüze u¤rayanlar oldu. Sadece 19 Aral›k 2000 ile 19 Aral›k 2001 aras› bir y›ll›k dönemde 5000 bin insan F tiplerini protesto gösterileri nedeniyle sokaklarda dövüldü, gözalt›na al›nd›, iflkenceden geçirildi. Ve onlarcas› tutukland›. Bugün 19 Aral›k’ta katledilen ve F tiplerindeki Ölüm Oruçlar›’nda yaflam›n› yitirenlerin say›s› 107’yi buldu. F tiplerindeki ölüm oruçlar›nda yaklafl›k 500 devrimci arkadafl›m›z kal›c› beyinsel ve fiziksel rahats›zl›klara u¤rad› ve sakat kald›. Ayd›nlar, gazeteciler, sanatç›lar, salt devleti F tipi hapishaneler konusunda elefltirdikleri, yaz›p konufltuklar› için soruflturmalara u¤rad›lar, haklar›nda örgütlere yard›m etmek suçlamalar›yla davalar aç›ld›. Kimileri a¤›r cezalar ald›. ‹lerici parti, sendika, dernek, kitle örgütleri hakk›nda davalar aç›ld›. Tüm Yarg›-Sen yöneticileri F tipi hapishaneler konusunda rapor haz›rlay›p bas›na aç›klama yapt›klar› için terör örgütlerine yard›m ve yatakl›kla suçlan›p yarg›land›lar. Ceza ald›lar. TS‹P Genel Baflkan› ve iki yöneticisi yine örgüte yard›m ve yatakl›k etmekle yarg›lan›p, cezaland›r›ld›lar. Faflist rejim, toplumsal muhalefetin tüm güçlerini F tipi sald›r›s›yla ezmek için elinden geleni ard›na koymad›. F tiplerine karfl› ç›kan, elefltiren, protesto eden herkes teröristlerin ve terör örgütlerinin yan›nda olmakla, terör örgütlerine yard›m etmekle damgaland› ve rejimin ac›mas›z gadrine u¤rad›. 19 Aral›k katliam›n›n bir yüzü vahflet ise, di¤er yüzü devrimci direnifl ve onurdur. F tipi tecrit terörünün bir yüzü ölüm ve zulüm ise, di¤er yüzü teslim olmazl›kt›r, feda bilinciyle direnmektir. Devrim inanc›n› ve davas›n› her koflul alt›nda sürdürmektir. 19 Aral›k faflizme karfl› büyük bir kahramanl›k destan›d›r. Topla, tüfekle, bombayla gelenler devrimci direniflin barikat›na çarpt›lar. Devrimci tutsaklar› teslim alamad›lar. Barikatlarda bedenlerimizi parçalad›lar. Ama hakl› ve onurlu direniflimizi k›ramad›lar. Ve ancak cesetlerimizi çi¤neyerek F tipi hücreleri açabildiler. Çi¤nenen yaln›zca ölü ve yaral› bedenlerimiz oldu. Onurumuz ise dimdik ayakta ve daha yükseklerdedir. Ve asla yere düflürülmeyecektir.

T E O R ‹ D E do¤rultu


19 Aral›k ve F tipiyle metin s›f›r zam dayatmalaSadece 19 Aral›k 2000 ile 19 devrimci tutsaklar› teslim r›d›r. Büyüyen sefalettir. Aral›k 2001 aras› bir y›ll›k döalacaklar›n› sanan egemen nemde 5000 bin insan F tiplerini Emekçi memurlar›n 15 y›ls›n›flar bir kez daha hüsraprotesto gösterileri nedeniyle so- l›k mücadeleyle kazand›kna u¤rad›lar ve yenildiler. lar›n›n budanmas›d›r. kaklarda dövüldü, gözalt›na al›n- Grevsiz toplu sözleflmesiz Devrimci irade karfl›s›nda çaresizlefltiler, acizlefltiler. d›, iflkenceden geçirildi. Ve onlar- sendikan›n dayat›l›p kabul Ölüm Orucu’nda ölümsüz- cas› tutukland›. Bugün 19 Aral›k’- ettirilmesi ve hareketin yeta katledilen ve F tiplerindeki leflen her feda savaflç›n›n nilgiyle geriletilmesidir. iradesiyle faflizmin kadr-i Ölüm Oruçlar›nda yaflam›n› yiti- Kürt ulusuna yönelik inkar mutlak sand›¤› iradesi yerle renlerin say›s› 107’yi buldu. F tip- ve sald›r› siyasetinin kesinbir edildi, paçavraya dönüfl- lerindeki ölüm oruçlar›nda yakla- tisizce sürdürülmesidir. En türüldü. ‹deolojik ve siyasi fl›k 500 devrimci arkadafl›m›z ka- k›yt›r›k burjuva demokrabak›mdan kaybeden faflizm, l›c› beyinsel ve fiziksel rahats›zl›k- tik talepli eylem ve gösteriimha etti¤i her devrimcinin lerin bile jop, gaz bombas› lara u¤rad› ve sakat kald›. cesediyle kendine sevinç teve iflkenceyle ezilmesidir. sellisi buluyor. Gözalt›nda tecavüz ve ifl19 Aral›k’›n bir yüzü kencenin devam etmesidir. afla¤›l›k yalan ve demogoji F tipi tecrit ve izolasyonda ise, di¤eri gerçe¤in yalan›n sonuna kadar ›srard›r. Tecperdesini y›rtmas›d›r. Faflist riti a¤›rlaflt›racak yeni yasal zulmün bafl yalanc›s› ve 19 Aral›k Hayata Dönüfl ve fiili haz›rl›klar›n h›zla gelifltirilmesidir. katliam›n›n sorumlusu Hikmet Sami Türk, söyleÖte yandan bugün 19 Aral›k Hayata Dönüfl di¤i yalanlar ve baflvurdu¤u demogojilerle yala- katliam›, piflmanl›k, itirafç›l›k sald›r›s› olarak n›n ve soysuzlaflmas›n›n tarihine geçti. “Amac›- karfl›m›za ç›kmaktad›r. Tecrit ve izolasyonla flidm›z kan dökülmesini engellemekti, onun için det potas›nda tutularak tava gelindi¤i düflünülen operasyon uzun sürdü, isteseydik bir kaç saatte devrimci tutsaklara yeniden teslimiyet dayat›lbitirebilirdik” diyen Sami Türk’ün her cümlesi maktad›r. bir baflka yaland›. Kamuoyunun mutabakat› ol“Topluma Kazand›rma Yasas›” ya da “Eve Dömadan F tiplerini açmayaca¤›z dediler, kan döke- nüfl” operasyonu, Hayata Dönüfl operasyonunun rek açt›lar; örgüt liderlerinin bask›s›yla, örgütün izini sürüyor. Bu faflizmin, egemen zorbalar›n zoruyla Ölüm Oruçlar› yap›l›yor yalan›n› kustu- egemenlik ve yönetim tarz›n›n özüdür. fiiddetle lar. F tiplerinde tek bafl›na sürdürülen Ölüm boyun e¤dirmek, kendisine benzetmek ve teslim Orucu eylemleri karfl›s›nda ‘ideolojik korku var, almak egemenlerin asli karakteridir, varolma kokoflullanm›fll›k var’ diye cart-curt etmeye, demo- fluludur/biçimidir. Hayata Dönüfl katliam›n›n gegoji üretmeye girifltiler. F tipinde tecrit yok di- rekçesini aç›klayan dönemin Baflbakan› Bülent yenler, tecritin ac› meyvalar› olan ölümler ve di- Ecevit “biz onlar› kendi terörlerinden kurtarmak ¤er vakalar karfl›s›nda, ‘kendi kendilerini tecrit istiyoruz, teröristleri, terörizmlerinden kurtarediyorlar’ demagojisine ve yalan›na sar›ld›lar. mak istiyoruz” diyordu. Ve bizi kendi terörü19 Aral›k kapsaml› bir sald›r› konseptidir, bir müzden kurtarmak için diri diri F tipi tabutluksüreçtir ve bugün de tüm h›z› ve ac›mas›zl›¤›yla lara gömüyordu. Ecevit’in bu aç›klamas› tipik orsürmektedir. Bugün 19 Aral›k yaln›zca F tipi ta- taça¤ egemenlik zihniyetidir. Ortaça¤lar›n egebutluklarda de¤il, hayat›n bütün kollar›nda ezi- menlik zihniyeti, yani ç›plak zorbal›k, ça¤dafl len ve sömürülen milyonlar›n yaflam›n›n hücre- burjuva devletin özü ve bunun ifadesi olan falefltirilmesi, bask›n›n, zulmün, sömürü ve sefale- flizm olarak a盤a ç›k›yor. Bu anlam›yla Ecevit’in tin derinlefltirilmesi olarak devam etmektedir. 19 söyledikleri kesinlikle bir dil sürçmesi de¤ildir. Aral›k ve F tipi, IMF program›n›n fliddet sopas›y- Egemen s›n›flar›n ne denli gericileflip zorbalaflla uygulanmas›d›r. 1475 say›l› kölelik yasas›d›r. t›klar›n›n evrensel planda da giderek aç›k-seçik Esnek üretim sömürüsüne geçilmesidir. Hükü- bir biçimde ifade bulmas›d›r.

T E O R ‹ D E do¤rultu

43


‹tirafç›l›k kifliye kim- 19 Aral›k katliam›n›n bir yüzü vahflet devrimcileri teslim almak li¤inin kusturulmas›d›r. ise, di¤er yüzü devrimci direnifl ve istiyorlar, alamad›klar›n› ‹tirafç›l›k, kimli¤in kusyok etmek istiyorlar. onurdur. F tipi tecrit terörünün bir yüturularak kifliyi ‘içindeZulmün tiranlar› olanzü ölüm ve zulüm ise, di¤er yüzü teski fleytandan’, kafadaki lar, terörün kral›-padiflah› zararl› düflünceden vs. lim olmazl›kt›r, feda bilinciyle diren- olanlar devrimcilerin ve ar›nd›rmak ve kifliyi mektir. 19 Aral›k faflizme karfl› büyük halklar›n her direniflini teegemen olan›n düflünce bir kahramanl›k destan›d›r. Topla, tü- rör yaygaras› kopararak ve kimli¤iyle donatmakkaral›yorlar. Afla¤›l›kça fekle, bombayla gelenler devrimci di- gerçe¤i tersyüz etmeye çat›r. Ortaça¤’da engizisyon kifliyi döndürmek, reniflin barikat›na çarpt›lar. Devrimci l›fl›yorlar. fiiddetin, teröitirafç› yapmak için flid- tutsaklar› teslim alamad›lar. Barikat- rün kayna¤› devlettir ve det ve iflkenceyi yasal onu elinde bulunduran larda bedenlerimizi parçalad›lar. bir araç olarak kullan›- Ama hakl› ve onurlu direniflimizi k›- egemen az›nl›k s›n›flard›r. yordu. Bugün de egeTerör tekelini elinde tutan ramad›lar. Ve ancak cesetlerimizi çi¤- ve en örgütlü terör flebemen zorbalar ayn› fleyi neyerek F tipi hücreleri açabildiler. kesi devletin kendisidir. talep ediyorlar. Ortaça¤dan burjuva egemenlere Çi¤nenen yaln›zca ölü ve yaral› be- Ve her zaman fliddet teketevarüz eden bu asli denlerimiz oldu. Onurumuz ise dim- lini, terör gücünü elinde egemenlik anlay›fl›n› gidik ayakta ve daha yükseklerdedir. tutanlar, güçsüzlere sald›derek daha fazla ve tek r›r, onlar› ezer. Brezilyal› Ve asla yere düflürülmeyecektir. araç olarak pratiklefltirdüflünür ve e¤itimci Paula meye çal›fl›yorlar. HayaFreire’den bir kaç ödünç ta Dönüfl’ün mant›¤›, “sizlere demokrasi, uygar- cümle alarak söyleyecek olursak; “fiiddet ezen, l›k, insan haklar›, özgürlük getiriyoruz” diyen sömüren, ötekileri kifli saymayanlarca bafllat›l›r; emperyalist zorbal›¤›n her fleye mutlak hükmet- yoksa ezilen, sömürülen kifli say›lmayanlarca deme ve ele geçirme mant›¤›n›n ayn›s›d›r/kendisi- ¤il. Terörü bafllatan; çaresizler, teröre maruz kadir. Kayna¤›n› zorbal›¤›n mutlak egemenlik tut- lanlar de¤il, iktidarlar› sayesinde ‘hayat›n reddekusundan, güç h›rs› ve sarhofllu¤undan almakta- dilmiflleri’ni ortaya ç›karan somut durumu yarad›r. Hayata Döndürmek, Eve Döndürmek dedik- tan tedhiflçilerdir. Nefreti bafllatanlar kendilerine leri esas›nda teslim almak ve kendi kimlikleriyle insan hakk› tan›nmayanlar de¤il, onlardan insandonat›lm›fl birer köle yaratmaktan baflka bir fley l›¤› esirgeyenlerdir.” Hayata Dönüfl katliam› bu de¤ildir. gerçe¤i tüm ç›plakl›¤›yla anlatm›yor mu? ‹nsan Bu bizi ça¤›rd›klar› hayat nas›l bir hayatt›r? haklar› gününde ‹stanbul sokaklar›nda polisi yüHikmet Samilerin, Ecevitlerin, Ertosunlar›n, Y›l- rüterek, “Kahrolsun insan haklar›” diye bö¤ürmazlar›n, Bahçelilerin, Tayyip Erdo¤anlar›n, Su- tenler terörün kayna¤› olduklar›n› ilan etmifl olsurlukçular›n ve onlar›n tepeden t›rna¤a her ta- muyorlar m›? “Bana teröristleri nas›l konuflturaraf› çürümüfl kokuflmufl bir ceset olan; gözene- ca¤›n›z› söyleyin, iflkence olmas›n” diyen bir zaklerinden kan, irin, pislik akan flu kahrolas› sö- manlar›n baflbakan› Tansu Çiller, ezilenlere, devmürü ve zulüm düzenleri de¤il midir? Bizleri rimcilere nefretini kusup fliddeti bafllatm›yor yanlar›na ça¤›r›yorlar. Gelin diyorlar. Size kendi mu? Teröristin insan hakk› olmaz, terörist insan kuvvetimizi verelim, siz de katledin, sömürün, de¤ildir mantalitesi bütün faflist devlet erkan›n›n rüflvet al›n, mafyac› olun, her türlü çürüme ve tapt›klar› ortak düflünce ilkesi de¤il mi? F tipi yozlu¤u doru¤una kadar yaflay›n, diyorlar. Sö- tecrit ve izolasyon, bu nefretin, fliddetin ve yok mürüye, zulme, katliama, talana, yalana, rüflve- etmenin makinas› de¤il mi? Eve dönüfl itirafç›l›te, yolsuzlu¤a, ahlaks›zl›¤a, çürümeye, soysuzlafl- ¤a, insan posal›¤›na davettir. maya ve insan posas› köleli¤e ça¤›r›yorlar. ‹flte 19 Aral›k’ta, Ölüm Oruçlar›nda hayk›rd›¤›m›z tam da bunun için F tipi tecrit ve izolasyonu, flid- gibi, bir kez daha tüm devrimci kararl›l›¤›m›zla deti dayat›yorlar. Her türlü fliddet ve kuflatmayla hayk›r›yoruz: Asla teslim olmayaca¤›z. Faflist re-

44

T E O R ‹ D E do¤rultu


jiminizden nefret ediyoruz, sizden nefret ediyoruz. Sizin hayat›n›za dönmeyece¤iz, lanetli ve pislik evinize gelmeyece¤iz. Direnece¤iz ve faflizmi yenece¤iz. HAYATA DÖNÜŞ KATLİAMININ SORUMLULARI VE SUÇLULARINI UNUTMAYACAĞIZ, HESABINI SORACAĞIZ 19 Aral›k Hayata Dönüfl katliam›n›n haz›rlay›c› ve uygulay›c› tüm unsurlar›n› kuflkusuz bilmiyoruz. Tarihin adaleti ve ilerici insanl›¤›n mücadelesi er ya da geç bütün boyutlar›yla a盤a ç›kacakt›r. Ama hangi siyasi iradenin katliam›n sorumlusu oldu¤unu, bizzat kimlerin “Hayata Dönüfl” katliam›n› yönetti¤ini biliyoruz. 19 Aral›k vahfletinin failleri bellidir. Katliam›n ferman›n› ç›karan faflist MGK’d›r. Katliam›n ferman›n› icra eden dönemin hükümetidir. Katliam›n siyasi sorumlular› ve bafl suçlular› dönemin baflbakan› Bülent Ecevit’tir, yard›mc›lar› Devlet Bahçeli ve Mesut Y›lmaz’d›r. “Hayata Dönüfl” katliam›n› Kriz Yönetim Merkezi karargahlar›ndan bizzat yönetenler ise, Adalet Bakan› Hikmet Sami Türk, ‹çiflleri Bakan› Saadettin Tantan, Jandarma Harekat Daire Baflkan› Osman Özbek ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’dur. Kriz Yönetim Merkezi ile hükümetin koordinasyonunu sa¤layan devlet bakan› Hüsamettin Özkan ve Faruk Bal’d›r. Katliam›n borazan› ve suç orta¤› apoletli medyad›r. Ertu¤rul Özkök’tür, Oktay Ekfli’dir ve katliam› alk›fllayan ve insanl›kla büsbütün ba¤›n› kesmifl soysuzlar sürüsüdür. Ne tarih, ne halklar›m›z ve ne de biz devrimciler bu katliam›, katliam› yapanlar› unutmayaca¤›z. Er ya da geç hesab› sorulacakt›r.

EREN YENİCE’NİN İDDİANAMESİNE SORULAR VE CEVAPLAR Önce 19 Aral›k gününü k›saca anlatay›m. Gebze Özel Tip Hapishanesinde 9. ko¤uflta kal›yordum. Sabah saat 6.00 civar›nda kurflun ve slogan sesiyle uyand›m. Ve do¤ruca koridora kofltum. Bir k›s›m arkadafl ana malta ve koridorlarda barikat kuruyordu. Ben de barikat kurmaya yard›m etmeye girifltim. Gelenlerin kim oldu¤u ve

T E O R ‹ D E do¤rultu

ne için geldikleri belliydi. Ana maltadaki barikat›n ötesindeki askerler de barikat› zorlamaya çal›fl›yordu. Maltaya ve koridorumuza kendimizi savunaca¤›m›z barikatlar› kurduk. Bu s›rada TV’lerden devletin 20 hapishaneye ayn› anda operasyon bafllatt›¤›n› ö¤rendik. Barikatlar› kurup sa¤lamlaflt›r›rken bu katliamc› operasyona karfl›, devrimci sloganlar›m›z› hayk›rd›k. Barikatlar› ko¤ufllar›m›zda bulunan eflyalarla kurduk. Barikat kurup direnece¤imizi, F tipi tabutluklara gitmeyece¤imizi daha önce kamuoyuna ilan etmifltik. Saat 7 sular›nda operasyondan sorumlu ‹zmit Alay komutan› Albay Ayd›n Kurudal, Gebze Kaymakam›, Gebze baflsavc›s› Ahmet K›l›ç ve Yüzbafl› Selçuk Y›ld›r›m’la barikat arkas›nda görüfltük. Albay, Yüzbafl› ve Baflsavc›, Ölüm Orucu direniflçilerini almak için geldiklerini ve Ölüm Orucu direniflçilerinin kendilerine teslim edilmesini istediler. Ve operasyonun sadece Ölüm Oruçcular›n›n hastaneye kald›r›lmas› amac›yla oldu¤unu söylediler. Kuflkusuz bu gerçe¤i yans›tm›yordu. Ölüm Orucu direniflindeki arkadafllar›m›z› vermemiz düflünülmezdi, vermedik, vermeyece¤imizi bildirdik. Böyle bir iki görüflme daha oldu. Sürekli barikatlar› açmam›z› istediler. Öte yandan hapishanenin her taraf›ndan ko¤ufllara, koridorlara sald›r› sürüyordu. Çat›lardan, koridorlardan ko¤ufllara gaz bombas› ya¤d›rmaya çal›flt›lar. Bu arada 10. Ko¤ufl’ta Nurettin Peker arkadafl›n, askerin maltaya girifli s›ras›nda açt›¤› yayl›m atefliyle aya¤›ndan vuruldu¤unu ö¤rendim. Keza yine bu s›ralarda maltada yakalad›klar› Metin Güney arkadafl›n fena halde dövüldü¤ünü, yüzünün yaraland›¤›n› gördüm. Metin arkadafl› PKK davas›ndan arkadafllar›n kald›¤› ko¤ufl koridorunda tutuyorlard›. Sürekli gaz bombalar› at›l›yordu. Ko¤ufl ve koridorlar ifl makinalar›yla delinerek gaz bombalar› at›l›yordu. Bu bombalardan biri Muhammet Akyol arkadafl›n elini parçalad›. Di¤er biri Bilal fiimflek’in baca¤›nda patlad› ve baca¤›n› yakarak yaralad›. Ö¤le sular›na do¤ru Kenan Taybora adl› arkadafl keskin niflanc›lar›n çat›dan att›klar› kurflun veya gaz bombalar›yla kafas›ndan vuruldu. Ve komaya girdi. Kenan Taybora’y› hastahaneye göndermek için askere teslim etmek istedik. Almad›lar. Ancak barikat› açarsan›z al›r›z diyerek, Kenan Taybora’y› ölüme terk ettiler. Yüzbafl› Selçuk’la Kenan Taybora’n›n hastahaneye gö-

45


türülmesi konusunda en az befl kez konufltuk. Ama arkadafl›m›z› kas›tl› olarak ölüme terkettiler. ‹çimizde bir doktor arkadafl olmasayd›, Kenan Taybora bugün hayatta olmayacakt›. Akflama do¤ru, askerler zorla barikatlar› açarak, y›karak ko¤ufllar›m›za kadar geldiler. Bizleri zorla ve gaz bombalar›yla havaland›rmaya ç›kard›lar. Ölüm Orucu direniflçileri zorla ve dövülerek hastahaneye götürüldüler. Bu s›rada Müslüm Elma ve Aliflan Y›lmaz adl› arkadafllar›m›z jop ve dipçik darbeleriyle ciddi bir biçimde yaraland›lar. Ölüm Orucu direniflçisi arkadafllar zorla hastahaneye götürüldükten sonra, ko¤ufllar›m›z ‘arama’ ad› alt›da tahrip ve talan edildi. Eflyalar k›r›ld›, döküldü ve bir k›sm› gaspedilerek götürüldü. 9. 10. ve 12. ko¤ufllarda kalan de¤iflik devrimci örgüt davalar›na mensup devrimciler olarak, 19 Aral›k katliamc› sald›r›s›na karfl› birlikte direndik. Bizim ko¤uflumuzda TKP(ML), flimdiki ad›yla MKP davas›ndan Ali R›za Dermanl› ile Çetin Can arkadafl Ölüm Orucu eyleminde bulunuyordu. Hadise özetle böyle geliflti. Savc› Eren Yenice bir iddianame haz›rlad›¤›na göre bir dava dosyas› da vard›r. Bu dava dosyas› bize verilmedi¤i için dosyada ne tür delil ve bilgilerin oldu¤unu bilmiyoruz. Bu anlamda soruyorum: Kurflunla bombayla hem de hayati tehlike geçirecek düzeyde yaral› insanlar›m›z bu dosyada yer al›yor mu? Raporlar dosyaya konulmufl mu? ‹ddianameye devlet mal›na zarar-ziyan faturas› koyan savc› neden tek cümleyle bile yaralanan insanlar›m›zdan sözetmiyor? Niye gizliyor, es geçiyor? Kendisi de sorumlu oldu¤u için mi? Bu devlet mal›na zarar faturas› nas›l, kimler taraf›ndan ç›kar›lm›fl? Hangi bilirkifli veya kurum taraf›ndan tespit edilmifl? Bu faturan›n içinde bize s›k›lan kurflunlar›n maliyeti var m›d›r? Kurflun ve gaz bombas› maliyeti ne kadar tutuyor? ‹fl makinalar›yla delik deflik edilen ko¤ufl ve koridorlar›n paras› da bu faturan›n kalemleri içinde yer al›yor mu? Toplay›p savc›ya verdi¤imiz patlamam›fl gaz bombalar›n›n karfl›l›¤› faturadan düflürülmüfl müdür? Ko¤ufllar›m›zdan gaspedilerek götürülen kiflisel eflyalar›m›z, kitap, daktilo, radyo vs. konusunda yazd›¤›m›z dilekçelerimize hiç bir cevap vermeyen savc› bizim zararlar›m›z›n da bir faturas›n› haz›rlam›fl m›? Bütün bu sorulara ek olarak son bir soru sorarak mahkemeden taleple-

46

rimle ifademi sonland›r›yorum. Savc› Eren Yenice 19 Aral›k operasyonunun sorumlulu¤unu kabul ediyor mu? Kendisiyle birlikte tüm sorumlular›n, operasyonlara kat›lanlar› listesini mahkemeye sunmay› düflünüyor mu? TALEPLERİM 1) 19 Aral›k Hayata Dönüfl Operasyonu’nun tüm sorumlular› ve operasyonu yürüten tüm güçler hakk›nda katliam yapmak, adam öldürmek ve yaralamaktan, iflkence yapmaktan dolay› dava aç›lmas›n› ve yarg›lanmas›n› talep ediyorum. Mahkemenin arac›l›¤›yla suç duyurusunda bulunuyorum. 2) 19 Aral›k’ta bulundu¤umuz hapishaneye operasyon düzenleyen baflta Yüzbafl› Selçuk Y›ld›r›m, Albay Ayd›n Karabal, Savc› Eren Yenice olmak üzere tüm sorumlu olanlar ve operasyona kat›lanlar hakk›nda adam öldürmeye kasten teflebbüs, ölümcül yaralama ve kötü muameleden dava aç›lmas›n› istiyorum. Mahkeme arac›l›¤›yla suç duyurusunda bulunuyorum. 3) Dosyaya yaralanan arkadafllar›m›z›n raporlar›n›n konulmas›n› ve dosyan›n avukat›ma verilmesini talep ediyorum. 4) Davan›n tüm duruflmalar›na kat›lmak istiyorum. 5) Mütâlaa verildikten sonra gerekirse ek ve son savunma yapaca¤›m› bildiriyorum, mahkemenin son savunma hakk›m› sakl› tutmas›n› istiyorum. 6) 19 Aral›k operasyonu s›ras›nda benim ve di¤er tüm tutsak arkadafllar›n gaspedilen kitap, daktilo ve di¤er kiflisel eflyalar›n›n geri verilmesini ya da zararlar›n›n tazmin edilmesini talep ediyorum. 7) Operasyon s›ras›nda çekilen kamera görüntülerinin dosyaya belge ve delil olarak konulmas›n› istiyorum. 8) Bu davada belirtilen suçlamalardan dolay› Eren Yenice’nin haz›rlad›¤› dava dosyas›n›n düflmesini talep ediyorum. 9) Bizi öldürmeye gelenlere karfl› can güvenli¤imizi barikat kurarak savunmak ve direnmek meflru ve do¤al bir hakt›r. Bu nedenle beraatimi istiyorum. Hasan Polat Gebze/Kocaeli- 03.07.2003

T E O R ‹ D E do¤rultu


Geliflmeler Ifl›¤›nda Emekçi Kad›n Çal›flmas›na Bak›fl Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) Merkezi Yay›n Organ› Partinin Sesi’nin Eylül-Ekim 2003 tarihli 42. say›s›nda yay›nlanan bu yaz›y›, emekçi kad›n mücadelesinin geliflim sorunlar›n› de¤erlendirmesi nedeniyle okurlar›m›z›n ilgisine sunuyoruz.

DEMOKRAT‹K kad›n hareketinde son dönemde belirginleflen dinamizm… Kad›n kurumlar›ndaki somut toparlanma prati¤i ve devrimci yap›larda kad›n çal›flmas›na karfl› uyanan ilgi… Ço¤alan kad›n platformlar›… Geniflleyen ittifak kuvvetleri ve politik sahnede önemli yer tutan ortak kampanyalar… Öznel aç›dan bak›ld›¤›nda, komünist kad›nlar›n öncülü¤ündeki demokratik örgütlenmenin yay›l›fl› ve geliflen kurumlaflmas›… Kad›n politikas›n›n emekçi karakterini koruma, güncellefltirme ve ideolojik mücadeleyi etkin politik duruflla besleyerek, demokratik kad›n hareketinde, kapsama ve yönlendirme gücü yüksek bir yer edinme… Bununla birlikte, kitlesel demokratik kad›n hareketi içerisinde komünist hegamonya sorununun çözümüne yatk›n bir haz›rl›k ve yap›lanma… Belki ço¤alt›labilir, ama temel özellikleriyle ele al›nd›¤›nda s›rayla yap›lan bu saptamalar›n her biri, kad›n kitle hareketinin ve komünist öncünün hareket içerisindeki yerinin somut ifadeleridir. Toplam olarak bak›ld›¤›nda, bu tablodan genele iliflkin ç›kar›lacak so-

T E O R ‹ D E do¤rultu

nuç, öznesi ve nesnesi iyice belirginleflen ve ba¤r›nda gelece¤e dönük geliflme potansiyeli tafl›yan bir kad›n kitle hareketinin serpilmekte oldu¤udur. Öznel aç›dan ise komünist kad›nlar›n öncülü¤ündeki demokratik kurumlaflma kesintisiz bir yay›lma göstermifl, merkezi örgütlenmesini tamamlam›fl, daha planl› ve s›n›f mücadelesiyle do¤rudan iliflkiler kurmakta atak bir siyasi durufl göstermifltir. Bütün bunlar, örgütsel ve k›smi siyasal bir travma yaflayan emekçi kad›n çal›flmas›n›n art›k “iyileflti¤ini” gösterir. Ne var ki, bu iyileflmenin nekaheti uzun süren bir iyileflme oldu¤unu görmeden geçemeyiz. Çünkü genel olarak kaydedilen baflar›lar, hala bir tatmin duygusu yaratmaktan uzakt›r. Kafalardaki "hala bir fleyler eksik" duygusunun ya da bitmeyen gerilimin anlam› çok aç›k ki nekaheti aflamamakt›r. Evet, kabul edelim ki, as›l hastal›¤›n afl›ld›¤› koflullarda hissedilebilecek fleylerdir bunlar; ama "daha iyi" olamaman›n getirdi¤i sonuçlard›r ayn› zamanda. Yani bu tür s›k›nt›lar› atabilmek için daha iyi olmak, daha iyi olabilmek için de hastal›¤›n üstüne ›srarla gitmek gerekir.

47


TIKANIKLIK NEREDE? Mevcut durumda çal›flman›n k›r›lma noktas› -ya da hastal›¤›n tümden tedavi edilece¤i nokta- kitlelere gidifl ve sonuç alma sorunlar›d›r. Komünist kad›n faaliyetinin kitlelere gidifli örgütlemek üzere konumlanan demokratik kad›n kurumlaflmas›n› etkin tarzda de¤erlendirememesi, kitlelere aç›lma ve ürün alma (örgütlenme) sorununu do¤rudan belirlemektedir. Bu konuda, kurumun, kitle çal›flmas›na kilitli örgütsel do¤rultusundaki oturmam›fll›k önemli bir pay sahibidir. Cümleyi, çal›flmadaki komünist kad›nlar›n sorunda önemli pay sahibi oldu¤u biçiminde de okuyabiliriz ve bir örgütçülük-yönlendiricilik sorunu oldu¤unu söyleyebiliriz. Yürütülen çal›flman›n "özgünlü¤ü" defalarca yinelenmesine ra¤men, pratikte hala bildik tarz›n etkin oldu¤u görülebilir. Örgütlenme ve örgütlenmeye yaklafl›m tarz›, al›fl›lm›fll›¤›n d›fl›na ç›kmakta epeyce zorlan›yor. Dolay›s›yla, politika ve eylem tarz›ndaki özgünlüklerle "idare eden" bir pratik ç›k›yor ortaya. Oysa ki, kendi kitlesini, kendi örgüt sistemini yaratmazsa, politikadaki ve eylemdeki özgünlü¤ün fazlaca bir anlam› kalmayacakt›r. Demokratik kad›n çal›flmam›z›n temel sorunu da, kendi kitlesini “yaratma” ba¤lam›nda tak›l›p kald›¤›, bildi¤inden ya da bu zamana kadar yapt›¤›ndan flaflmama durumudur. Örgüt ve kitle çal›flmas› bak›m›ndan eskiye göre derli toplu görünen tablo bizi yan›ltmas›n. Bu, sadece toparlanm›fll›¤› ifade eder, kendini aflm›fll›¤› de¤il. As›l gerçek, hala genifl kitlelere aç›l›nmad›¤›, örgütlenme a¤›rl›kl› bir atak gelifltirilemedi¤idir. Özgün siyasal ajitasyon faaliyeti konusunda kötü bir yerde olundu¤u söylenemez. Ajitasyon ve k›smi olarak da propaganda ça-

48

l›flmas› bak›m›ndan olumlu ve genifl bir aç›l›m söz konusudur. Ancak, kuvvet kazanmak bak›m›ndan verili olanla s›n›rl›l›k henüz yakay› b›rakmam›flt›r. Çal›flman›n devam› için hala "toparlanm›fl" kuvvetler üzerinden plan yapma, zaten haz›r olan› yeniden toparlama, bunu yaparken kazan›lmas› gerekene yönelmeme sorunu, bir k›s›r döngü riskini de do¤urmaktad›r. Mücadele, demokratik kad›n çal›flmas› ve örgütlenmesini, kolektifin kazan›lm›fl kuvvetlerini derleyerek yürütece¤ini sananlar› fena halde yan›ltacakt›r. Unutulmamal›d›r ki, demokratik kad›n çal›flmas›, kolektifin kitleler üzerindeki etkisini de¤erlendirmek için de¤il, kitleler üzerinde kolektifin de¤erlendirebilece¤i bir etki yaratmak için vard›r. Bu varl›¤›n anlam› ve güvencesini sa¤layacak olan ise, ba¤›ms›z tarzda kad›n kitlelerine gitmek ve ulafl›lmam›fl olana ulafl›p, örgütlemeyi baflarmakt›r. Nas›l m›? Çal›flman›n oldukça genifl hareket alan› ve olanaklar›n› etkin tarzda de¤erlendirerek; dar çal›flma dönemlerinin getirdi¤i eklem tutuklu¤unu öncü örgütçü tav›rla tedavi ederek… "Yerimiz dar" serzenifllerinin art›k nesnel hiçbir hükmünün kalmad›¤›n› iyi kavrayarak… fiimdi yap›lmas› gereken, örgütlenme anlay›fl ve perspektifine uygun bir pratik aç›l›m sergilemektir. Her bölge, mahalle, fabrika ve çal›flma alanlar›nda örgütlenmeye dönük h›zl› ad›mlar›n at›lmas› demokratik kad›n çal›flmam›z bak›m›ndan bir zorunluluktur. E¤er çal›flman›n temel mant›¤›, kitle örgütlenmesi ve eylemine dayan›yorsa, buna uygun örgütlenme modellerinin zorlanmas› gerekir. Buradan hareketle, örgütlenmede, merkezi olanlardan daha çok, yerleflim ve üretim alanlar›na dönük birim, komisyon, çal›flma grubu türünden bi-

T E O R ‹ D E do¤rultu


çimlere a¤›rl›k verilmesi do¤ru olur. Demokratik kad›n çal›flmam›z, kitleyi, oluflturulan kurumsal merkezlerde örgütlemeyle (konumland›rma, düzenleme, çal›flt›rma) kendisini s›n›rland›rmamal›, "yerinde örgütleme", "giderek örgütleme" çizgisini mutlaka yüksek bir baflar›yla uygulanmal›d›r. Bilinmelidir ki, birçok yerde infla edilen kad›n kurumlar›, genel siyasi etkiyle ya da kitlelerden kopuk, fiziksel olarak kuruma yap›fl›k, en yak›ndakilerin bir araya getirilmesinden oluflan örgütlenmelerle geliflemez. Demokratik kad›n kurumlar›n›n, ne ölçüde kitle örgütü oldu¤unun göstergesi, hedef kitlesi içinde ne kadar örgütlü oldu¤udur. Bunu sa¤lamak için hedef kitleye ›srarla gitmek, daha berrak ve kat› bir ifadeyle "dönmemek üzere gitmek" gerekir. Nitekim, demokratik kurum çal›flmas›nda, siyasal ajitasyon faaliyeti yoluyla kitlelere gidifl söz konusudur, ama kitle içerisinde yerleflmek, örgütlenmek bak›m›ndan ciddi bir sorun yafland›¤› gözard› edilemez. Bu nedenledir ki, örgütlenmenin kitle ayaklar›, do¤rudan kitle içerisinde oluflturulmal›d›r. Bu çal›flma istikrarl› tarzda sürdürüldü¤ü ve kad›n kitleleri içerisinden yeni güçler kazan›ld›¤› koflullarda gerçek bir geliflmeden söz edilebilir. Ve ancak böylece, demokratik kurum çal›flmas›n› gelifltirmek için partiden "yeni transferler bekleme sendromun”dan ç›k›labilir. Ancak böylece, ciddi eylem aflamalar›nda, eylemin baflar›s› için "takviye eylemci kuvvet" alarm› vermekten kurtulabilinir. Birçok yerde yeni bafllang›çlar›n yap›ld›¤› flu dönemlerde, nas›l bafllarsak öyle gidece¤ini unutmamal›, kitleler içinde bafllamakta ve orada yürümekte ›srar etmeliyiz. SORUNUN ÖTEKİ BOYUTU Evet, sorunun bir boyutu daha var. Bu boyutu, komünist kad›n çal›flmas›n›n di¤er bölükleri oluflturuyor. Yani parti çal›flmas›n›n farkl› kesimlerini ifade eden ama emekçi kad›n çal›flmas›na her koflulda ilgi göstermesi gereken bölükleri. Meselenin bu cephesinden bakt›¤›m›zda, ilk baflta soruna karfl› bir ilgi uyan›fl› ama ilerleyen süreçte bu ilgide bir düflüfl gö-

T E O R ‹ D E do¤rultu

rürüz. Parti kuvvetlerinin, demokratik alanda komünist kad›n çal›flmas›yla do¤rudan sorumlu olmayanlar› aç›s›ndan, son dönemde sorunu ve çal›flmay› tümden bu alandaki kuvvetlere havale etme yaklafl›m› belirginleflmektedir. Var olan kurumlaflmalar ve kurum üzerinden sürdürülen çal›flmalar sanki yeterli görülmekte ve anlafl›ld›¤› kadar›yla bir rahatl›k yaratmaktad›r. Örne¤in parti kad›n komisyonlar› kurmakta ne aflamaya geldi¤imiz, demokratik kurum çal›flmas›n› desteklemekte ve "etkilemekte" ne kadar baflar›l› oldu¤umuz sorular›n›n karfl›l›¤› boflluktad›r. Oysa ki, demokratik alanda yürütülen kitle çal›flmas›na en fazla ilgi göstermesi ve o alan›n olanaklar›na dikkat kesilmesi gerekenler komünistlerdir. Üstelik bunu sadece demokratik alanla do¤rudan iliflkili kuvvetleri üzerinden de¤il, her kesimden, her aç›dan yönelerek yapmal›d›rlar. Ancak bu konuda da birinci bafll›k alt›nda vurgulad›¤›m›z sorunun tersinden bir yaklafl›m söz konusudur. Yani demokratik çal›flma içerisindeki kuvvetlerin nas›l kendi olanaklar›yla kitleye gitme ve art› kazan›m elde etme sorunu varsa, partinin di¤er alanlardaki kuvvetlerinin de demokratik alan›n olanaklar›na gitme ve o olanaklar› besleme sorunu vard›r. Kad›n çal›flmam›zda alanlar aras›ndaki bu kopuklu¤un giderilmesi, önemli bir sorunun giderilmesi demektir. ‹liflkilenme sistemindeki bu kopukluk, yer yer ayn› kolektif çal›flman›n bileflenlerini, "farkl› dünyalar›n insanlar›ym›fl" gibi karfl› karfl›ya da getirebilmektedir. Örne¤in parti çal›flmas›n›n oldu¤u bir alan ne hikmetse, demokratik kad›n çal›flmas› yapanlar ve yerel parti çal›flmas› yapanlara dar gelebilmektedir. Bunda yeni alanlara aç›lmay›p, tan›d›k yerlere tak›l›p kalan demokratik çal›flman›n bir sorunu oldu¤u kadar, alandaki her kad›n› örgütleyece¤ini sanan ve her kad›n iliflkisine k›skançl›kla sar›l›p "vermeyen", demokratik çal›flma aktivistlerine bürokratik engeller ç›karan yerel parti kuvvetlerinin de sorunu vard›r. Burada bir yaklafl›m ve yöntem sorunu oldu¤u aç›kt›r. Bu sorun, bütün parti aktivistleri ve örgütlerinin demokratik kad›n kitle çal›flmas›na d›flardan de¤il de içerden bakmas›yla, en az›ndan

49


anlay›fl düzeyinde çözülür. Her yerelde, her alanda ayr› olarak gelifltirilecek demokratik kad›n örgütlenmelerinin partinin kitleler içerisindeki bir kazan›m› oldu¤u, üstelik bu örgütlenmelerin oluflumunda her alandaki komünistlerin do¤rudan görevli say›ld›¤› san›r›z ki unutuluyor. Sadece bir örgütlenme yöntemi olarak düflünülse bile, her yereldeki emekçi kad›n iliflkilerini kazanmak için, mevcut parti örgütlenme aflamalar›n›n yetmeyece¤i ve kazan›c›l›k alan›n› geniflletmek, her düzeye inebilmek için farkl›-dolayl› örgütlere ihtiyaç oldu¤u görülecektir. Bu dolayl› örgütler, do¤rudan parti örgütleri da¤›ld›¤›, k›r›ld›¤› koflullarda dahi, partinin emekçi kad›nlar içerisindeki etkinli¤inin güvencesi, istikrar› ve taze kan deposu olacakt›r. ‹flte tam da bunun için, demokratik kad›n çal›flmas›n›n sorunlar› bütün parti gövdesinin sorunlar›d›r. E¤er, emekçi kad›n kitlelerinin komünist etki ve müdahaleden uzak, demokratik bir çat› alt›nda ba¤›ms›z olarak örgütlenerek, bir ayaklanma günü gelip devrime kat›laca¤›n› sanm›yorsak, her durumda ilgi ve iliflkiyi sürekli k›lmak zorunday›z. Bu, demokratik kad›n mücadelesine iliflkin eylemlere istikrarl› bir kat›l›mla, kurum çal›flmas›n›n mevzi kazanmas›na destekle ve bu çal›flma üzerinden do¤acak olanaklar› s›n›f ç›karlar› do¤rultusunda etkin tarzda de¤erlendirmek-

50

le gerçeklefltirilebilir. Sonuç olarak, komünist kad›n çal›flmam›z›n sorunlar› kitle çal›flmas› ve örgütlenmesinde kilitleniyorsa, bunun anahtar›, iki kanaldan yürütülen çal›flmam›z›n kendi rolünü etkin tarzda oynamas› olacakt›r. Buradan bakarsak, demokratik alanda çal›flma yürüten komünist kad›nlar›n görevi, etkinlik sergilerken destek beklememek, say›l› kuvvetlerle ya da tek bafl›na da olsa ›srarla yürümek; ikinci kanaldaki yani partinin di¤er alan çal›flmalar›ndaki komünistlerin görevi de demokratik kad›n çal›flmas›na aktif tarzda kat›lmak, desteklemek ve oradan komünist kad›n çal›flmas›n› gelifltirmektir. Kanallar›n ayr›l›¤› bir yöntem ve yaklafl›m sorunu yaratmamal›, demokratik kad›n çal›flmas› kanal›n›n mutlak biçimde komünist çal›flman›n kanal›yla birleflti¤i unutulmamal›d›r. Demokratik kad›n çal›flmas› komünist kad›n çal›flmas›n›n etkin bir kitle örgütlenme biçimidir. Yani ayr›l›k genifllemek içindir, birlik güçlenmek için. Öyleyse ayr›lal›m ve geniflleyelim; birlefltirelim ve güçlenelim. Parti bütününün her bir parças›n›n, emekçi kad›nlar› devrime çekme mücadelesinden azade olmad›¤›n› bilerek… Her parçan›n kendi rolünü baflkas›na devretme saçmal›¤›na düflmeyerek… Yöntemi ve iradeyi elden b›rakmad›¤›m›zda kazanaca¤›m›za inanarak…■

T E O R ‹ D E do¤rultu


Göçmen ‹flçiler ‹çerisinde Komünist Çal›flman›n Baz› Sorunlar› “GÖÇMEN iflçileri bulunduklar› ülke devrimine ba¤l› olarak örgütleme politikas›, ilkede ya da anlay›fl olarak do¤rudur. Ancak, bugün için bu politikay› yaflama geçirmenin koflullar› yoktur. Bu durum yurtd›fl› örgütlenmemizin kapsam ve görevlerini de do¤al olarak geniflletmektedir. “Yurtd›fl› bir cephe gerisidir. Yurtd›fl›nda MLKP örgütlenmesi gereklidir. Yurtd›fl› MLKP örgütlenmesi, bafll›ca olarak, a) enternasyonalist iliflkileri gelifltirmek, partiyi uluslararas› alanda tan›tmak; b) Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen iflçileri ve politik sürgünleri ülke devrimine ba¤l› olarak örgütlemek; c) yaflad›klar› ülkelerde s›n›f mücadelesine kat›lmalar›n› sa¤lamak; d) MLKP’yi kadro, mali, teknik, vb. her konuda desteklemek gibi görevleri yerine getirmekle sorumludur.” *** AB ‹statistik Dairesi Eurostat’›n verilerine göre, 2000 y›l›nda, AB’ye üye ülkelerde yaflayan göçmenlerin toplam say›s› yaklafl›k 20 milyon kadard›r. Bu say›n›n, yaklafl›k 6,5 milyonu AB’ye üye ülkelerin vatandafl›d›r. Bu ülkeler aras›nda, ‹talyanlar 1 milyondan biraz fazla bir göçmen nüfusuyla ilk s›ray› al›rken; 1

T E O R ‹ D E do¤rultu

milyona yak›n bir nüfusla Portekizliler ikinci s›ray› almaktad›r. Bu ülkeleri s›ras›yla, ‹rlandal›lar (500 bin), ‹spanyollar (500 binden biraz az), Yunanl›lar, ‹ngilizler, Almanlar, Frans›zlar ve di¤er ülkelerin vatandafllar› izlemektedir. Bu toplam say›n›n, yaklafl›k 13,5 milyonunu ise AB’ye üye olmayan ülkelerden gelen göçmen emekçiler oluflturmaktad›r. Bunlar aras›nda 3,5 milyondan fazla bir göçmen nüfusuyla Türkiyeliler ve Kürdistanl›lar ilk s›ray› al›rken; 2 milyondan fazla bir nüfusla eski Yugoslavya kökenli göçmenler ikinci s›ray› almaktad›r. Bu ülkeleri s›ras›yla Fasl›lar (1 milyondan biraz fazla), Cezayirliler (1 milyona yak›n), Polonyal›lar, ABD’liler, Tunuslular ve di¤er ülkelerin vatandafllar› izlemektedir. AB’ye üye olmayan ülkelerin göçmenlerinin yüzde 40’› yaln›zca Almanya’da yaflamaktad›r. Bu ülkede bulunan yabanc›lar aras›nda büyük ço¤unlu¤unu ise (yüzde 28,1) Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen emekçiler oluflturmaktad›r. Yurtd›fl›nda bulanan Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanl› emekçilerin yak›nlar› ve çocuklar›yla birlikte toplam say›s› yaklafl›k 4 milyon kadard›r. Bu say›n›n içinde, 1.263.502’den fazlas›n› çal›fl›r durumda olan aktif nüfus ve 1 milyona yak›n› ise 4-19 yafl gruplar› aras›nda

51


bulunan e¤itim ve ö¤retim ça¤›ndaki çocuklar ve gençler oluflturmaktad›r. Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmenlerin sahip oldu¤u iflyeri say›s› 70 bindir ve buralarda yaklafl›k 200 bin kifli istihdam edilmektedir. (Bak›n›z, Prof. Dr. Ali Aray›c›, Türkiye’den Avrupa’ya Göçün 40 Y›l›, Ceylan Yay›nlar›.) Daha pek çok veri aktar›labilir. Ama gerekli de¤il. As›l önemlisi, bu verilerin dilidir ve pratik politika bak›m›ndan buradan hangi sonuçlar›n ç›kar›ld›¤›d›r. Belli bafll› noktalarda özetleyecek olursak: a) Göçmen iflçiler yaflad›klar› ülkedeki proletaryan›n bir parças›d›rlar. Onlar›n toplumsal üretimdeki konumu “yerli” iflçilerin konumuyla ayn›d›r. Bu bak›m›ndan, hem “yabanc› iflçi” nitelemesi ve hem de “milli az›nl›k” saptamas› yanl›fl ve gericidir. Proletaryay› ulusal ve ülke kökenine göre kategorilefltirmektir. Göçmen iflçiler, geçici bir ekonomik ve toplumsal kategoridir ve kaç›n›lmaz olarak süreç içerisinde “yerli” iflçilere daha fazla benzeyeceklerdir. Ve kuflaklar de¤ifltikçe bu do¤al bir flekilde olmaktad›r. Yani do¤al entegrasyon kendi rotas›nda ilerlemektedir. Daha 1850’li y›llarda Marks ve Engels taraf›ndan formüle edildi¤i gibi, “iflçilerin vatan› yoktur” ve “proletarya hareketi biçimde ulusal, özünde uluslararas› bir karaktere sahiptir”. Hangi ulustan olursa olsun, hangi ülkede yaflarsa yaflas›n, bütün proleterlerin düflman› ortakt›r ve ortak düflmana karfl› savafl›m› da ortakt›r. Bu bak›mdan, proletarya aç›s›ndan ifl gücünün hangi ulustan kapitalist taraf›ndan sat›n al›nd›¤›n›n, art›-de¤ere hangi ulustan burjuvan›n el koydu¤unun bir anlam› yoktur. Demek oluyor ki, genel olarak göçmenlik olgusu, özel olarak da göçmen iflçilerin politik e¤itimi ve politik örgütlenmesi sorunu, yaflad›klar›, yani iflgüçlerini satt›klar› ülke devriminin bir parças›d›r. Ve zaten, o ülke proletaryas›n›n organik bir parças› olduklar› koflullarda sorun,

52

devrimci teori ve politika bak›m›ndan bir baflka flekilde konamaz. Sorun öncelikle, göçmen iflçilerin emperyalist cephe zincirinin hangi halkas›ndan sald›raca¤›, hangi ülke devrimine ba¤l› olarak örgütlenecekleri sorunudur. Bafll›ca olarak bu ekonomik ve toplumsal gerçeklik, hangi ulusal ve etnik kökenden olurlarsa olsunlar proleterlerin do¤rudan iflgüçlerini satt›klar› ve art›k organik bir bilefleni olduklar› ülke proletaryas›yla birlikte emperyalist zinciri o halkas›ndan k›rmak için ortak savafl›m› gelifltirmelerini, parti dahil her düzeyde ortak s›n›f örgütlerinde birlikte yer almalar›n› gerekli ve zorunlu k›lar. Kurucu Kongrede, “göçmen iflçileri bulunduklar› ülke devrimine ba¤l› olarak örgütleme politikas› ilkede ya da anlay›fl olarak do¤rudur” derken bu komünist ve proleter enternasyonalist görüfl aç›s›ndan hareket edilmifltir. Kuflkusuz burada söz konusu yap›lan ilkesel bir yaklafl›md›r, temel bir görüfl aç›s›d›r. b) AB üyesi ülke göçmenleri genifl ölçüde entegre olmufllard›r. Türkiye ve K. Kürdistanl› göçmenler de, daha sanc›l› ve daha uzun bir zamana yay›lsada, onlarda bu ayn› yöne do¤ru kaç›n›lmaz bir flekilde evrimlefleceklerdir. Süreç, do¤all›¤›nda ilerlemektedir. Geçen 30-40 y›ll›k süreçte, Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen iflçiler, önemli bir iç baflkalafl›m geçirmifllerdir. Art›k geriye dönüfl e¤ilimleri yok gibidir. Özellikle ikinci ve üçüncü kuflak için bu çok daha fazla geçerlidir. Eskinin dil bilmeyen, yaflad›klar› ülke gerçekleri-

T E O R ‹ D E do¤rultu


ne, insan iliflki ve psiko- Göçmen iflçiler yaflad›klar› ülkedeki askerlik, mesleki e¤itim lojisine, kültürüne, ya- proletaryan›n bir parças›d›rlar. On- görme, vatandafll›k ve flam standartlar›na yalar›n toplumsal üretimdeki konumu çifte vatandafll›k, yabanc› düflmanl›¤› ve ›rkç› banc› o bildik klasik fötr “yerli” iflçilerin konumuyla ayn›d›r. sald›r›lar, ikinci s›n›f vaflapkal› göçmen, art›k genifl ölçüde tarihe ka- Bu bak›m›ndan, hem “yabanc› iflçi” tandafl muamelesi görr›flm›flt›r. Art›k dil bilen, nitelemesi ve hem de “milli az›nl›k” me, çocuklar›n anadilde bu ülkelerdeki ortalama saptamas› yanl›fl ve gericidir. Prole- e¤itim ve ö¤retim, anayaflam standard›na ka- taryay› ulusal ve ülke kökenine gö- dilde ve kültürde e¤itim, vuflmufl, neredeyse tü- re katagorilefltirmektir. Göçmen ifl- ulusal ve kültürel kimlik müyle buraya yerleflmifl, çiler, geçici bir ekonomik ve top- sorunlar›, iki dil ve kimlik aras›nda kalma, kubir göçmen kitlesi söz lumsal katagoridir ve kaç›n›lmaz flaklar aras› çat›flma gibi konusudur bugün. Kopup geldikleri ükeler- olarak süreç içerisinde “yerli” iflçi- pek çok sorunlar› var. den etkilenmeleri de lere daha fazla benzeyeceklerdir. Göçmenlerin bu özgün (psikolojik, ruhsal, dü- Ve kuflaklar de¤ifltikçe bu do¤al bir sorunlar›n› “eflit haklar flünsel, politik, vb.) gi- flekilde olmaktad›r. Yani do¤al en- için mücadele” olarak da derek daha fazla s›n›rtegrasyon kendi rotas›nda ilerle- programlaflt›rabiliriz. c) Göçmen iflçilerin lanmaktad›r. Bu göçmen mektedir. yaflad›klar› ülke proleiflçiler bak›m›ndan kufltaryas›yla birlikte, parti kusuz nesnel bir dudahil her düzeyde ortak rumdur. Ama onlar›n s›n›f örgütlerinde örgüthala kopup geldikleri lenmesi, anlay›fl olarak topraklarla süregelen ya da genel bir do¤ru olba¤lar›, buralardaki geliflmelerden flöyle ya da böyle etkilenmeleri ve sa da bugün bunu pratik bir politika olarak uyyine bugün yaflad›klar› Avrupa ülkelerinde on- gulayabilme koflul ve olanaklar›ndan bahsedilar› kucaklayabilecek komünist partilerin ol- lemez. Sendikalar gibi s›n›f örgütlerinde zaten mamas›, vb. de nesnel bir durumun ifadesidir. sorun yoktur. Ne var ki, göçmen iflçileri de kuGöçmen iflçilerin “nesnelli¤i” söz konusu ol- caklayacak komünist bir partisi yoktur. E¤er du¤unda tabloyu bütünlüklü kavramak duru- Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmenleri kucakmunday›z. Demek ki, buradan, hem entegras- layabilecek, marksist-leninistlerin etkisindeki yona do¤ru kaç›n›lmaz olan bu geliflmeyi ve komünist göçmen potansiyelini emebilecek ve hem de hâlâ göçmenlerin geçici bir toplumsal onlarla iflbirli¤i içinde hareket edebilecek kofenomen olmaya devam ettiklerini görüyoruz. münist bir partisi olsa, o taktirde, bunlar› örBunun devrimci strateji ve taktik bak›m›ndan, gütleme gibi bir görev ve sorumlulu¤umuz olörgütlenme plan› bak›m›ndan anlam› aç›kt›r. mazd›. Olmad›¤›na göre, bu görevden yan çiBu her halükarda, göçmenlerin önüne ikili gö- zebilir miyiz? Kesinlikle hay›r. Tam tersine, rev koymaktad›r. Birincisi; yaflad›klar› ülkeler- göçmenleri kazanmaya, örgütlemeye ve ayn› de s›n›f mücadelesine her alanda ve her düzey- zamanda bu ülkelerdeki s›n›f savafl›m›na daha de kat›lmak ve aktif bir öznesi olmak. ‹kincisi; fazla katmaya, politik olarak ilgisiz ve pasif kopup geldikleri ülke devrimini desteklemek. kald›¤›m›z için kendimizi elefltirmeliyiz. Di¤er 2003 y›l›, Türkiye’den Avrupa’ya resmi ola- yandan, bu ülkelerde partiler kurmak gibi bir rak göç olay›n›n 42. y›ldönümü olsa da, göç- görevimizin olmad›¤› do¤rudur. Kendimizi menler yaflad›klar› ülkelerde hâlâ pek çok so- hiçbir flekilde o ülke komünist partileri yerine runla karfl› karfl›ya kalmaktad›rlar. Göçmenle- ikame edemeyiz. Fakat kendimize aktif bir rin, uyum, dil, serbest dolaflma, ifl ve ev bulma, tarzda yard›mc› olma görevini biçebilmeliyiz seçme ve seçilme, oy kullanma, aile birleflimi, ve biçmeliyiz. Bugüne kadar bu soruna ilgisiz

T E O R ‹ D E do¤rultu

53


kald›¤›m›z için de kendimizi elefltirmeliyiz. Politik etkimiz ve yönetimimizdekiler de dahil, devrimci göçmen iflçilerin ve gençlerin, di¤er ulus proletaryas› ve göçmen s›n›f kardeflleriyle birlikte ortak komünist partilerini kurmalar› gerekti¤inin propagandas›n› ve ajitasyonunu muhakkak yapmal›y›z. Özellikle de genç yoldafllar› ve bizimle birlikte hareket eden di¤er uluslardan yoldafllar› bu konuda yüreklendirmeliyiz. Bu ülkelerdeki da¤›n›k ve birbirinden kopuk, etkisiz komünist potansiyelin bir politik parti hedefine yönlendirilmesi, o ülke devriminin oldu¤u kadar, dünya komünist hareketinin yeniden örgütlendirilmesi yönelimi bak›m›ndan da anlaml› bir ad›m olacakt›r. d) Göçmen iflçilerin hem göçmenlikten kaynakl› sorun ve istemleri için, hem onlar› yaflad›klar› ülkelerde s›n›f savafl›m›na kat›lmalar›n› sa¤lamak için ve hem de göçmenlerin dünya çap›ndaki politik olay ve geliflmelerle ba¤›n› güçlendirmek, enternasyonalist duygu ve düflüncelerini gelifltirmek için kitle çal›flmas›n› yapmak kesinlikle gereklidir. “Eflit haklar için mücadele”nin gelifltirilmesi bu bak›mdan önemlidir. Fabrika, iflyeri ve sendikal çal›flma ayn› zamanda bu bak›mdan da önemlidir. Onlar›n di¤er s›n›f kardeflleriyle birlikte mücadeleyi yükseltmelerine her düzeyde omuz vermek durumunday›z. Fabrika, iflyerleri ve sendikalarda ortak sorunlar›n çözümü için birlikte mücadele yürütülmeli, ortak s›n›f ç›karlar› temelinde hareket edilmelidir. Üretimde yer alan ve sendikal› olan Türkiyeli ve K. Kürdistanl› marksist leninist komünistlerin ve di¤er politik göçmen gruplar›ndan de¤iflik devrimci e¤ilimdeki devrimcilerin, s›n›f›n sermayeye ve

54

egemen burjuva sendikac›l›¤a karfl› ilgisizli¤i kabul edilemez. Bu mücadele, “yerli” proleterlerin, oldu¤u kadar onlar›n da asli bir görevidir, bir bütün olarak s›n›f›n görevidir. Fabrika, iflyeri ve sendikalarda, oluflturulacak devrimci iflçi komitelerine (inisiyatif vb.) Türkiyeli ve K. Kürdistanl› devrimci göçmen iflçilerde kat›lmal›d›rlar. Ama bunlar do¤rudan mevcut halleriyle parti örgütleri olarak görülüp de¤erlendirilemez. Farkl› politik e¤ilimlerden devrimci iflçilerin oluflturduklar› ve cephesel özellikler tafl›yan fabrika, iflyeri ve sendika mücadele örgütleri olarak de¤erlendirilmelidir. Partileflme görevi de bu mücadele komitelerinin görevleri aras›ndad›r. Bunlar›n do¤rudan göçmen iflçilerin etkisinde olduklar› bir partinin parti örgütleri olarak görülmesi hem dar, sekter bir yaklafl›md›r ve hem de o parti örgütlerinin bu örgütlerin yerine ikame edilmesidir ki, bu kabul edilemez. e) “Eflit haklar için mücadele”de, göçmenler ad›na hareket eden dernek, federasyon, vb. araçlar›n ifllevli hale getirilmeleri, göçmen iflçi, ö¤renci ve kad›nlar›n göçmenlikten kaynakl› sorunlar› üzerinde yo¤unlaflacak bir yönelim içerisinde bulunmalar› ve bu hedef kitleyi kazanacak tarzda bir inisiyatif ve çekim merkezine kavuflturulmalar› önem tafl›maktad›r. Bugün Avrupa’n›n dört bir yan›na saç›lm›fl yüzlerce göçmen örgütü var. Ne var ki, bunlar›n hiçbiri göçmen kitlesini kucaklayan ve demokratik bir yap›lan›fl› temel alan gerçek anlamda demokratik bir kitle örgütü de¤ildir. Her biri belli bir politik e¤ilimin ifadesidir, politik grup dernekleridir. Gerçekte genifl göçmen iflçi, ö¤renci ve kad›n kitlesinden kopukturlar. Gettolaflm›fllard›r. Politik grup dernek-

T E O R ‹ D E do¤rultu


leri olarak birbirlerine Göçmenlerin, uyum, dil, serbest karfl› da gettolaflm›fllar- dolaflma, ifl ve ev bulma, seçme ve d›r. Her biri belirli bir seçilme, oy kullanma, aile birleflimi, politik e¤ilimin aç›k paraskerlik, mesleki e¤itim görme, vatisi gibi davransalar da, gelinen aflamada ço¤un- tandafll›k ve çifte vatandafll›k, yalukla kendi grup iliflkile- banc› düflmanl›¤› ve ›rkç› sald›r›lar, ikinci s›n›f vatandafl muamelesi rini bile kucaklayabilme durumlar› yoktur. Mev- görme, çocuklar›n anadilde e¤itim cut haliyle, hiçbiri ya da ve ö¤retim, anadilde ve kültürde toplam› göçmenleri ku- e¤itim, ulusal ve kültürel kimlik socaklayan demokratik runlar›, iki dil ve kimlik aras›nda kitle örgütü de¤ildir. Politik mücadele ve önder- kalma, kuflaklar aras› çat›flma gibi lik tarz ve anlay›fl›ndaki pek çok sorunlar› var. Göçmenlerin bu özgün sorunlar›n› “eflit haklar ve örgüt yap›s›ndaki yenilenmeye ba¤l› olarak, için mücadele” olarak da programyeni bir ruhla yeniden laflt›rabiliriz. örgütlendirilmeleri gerekmektedir. *** Marksist leninist komünistler daha kurucu Kongre Belgeleri’nde “yurd›fl›(n›n) bir cephe gerisi” oldu¤unu belirlemifllerdir. Kuflkusuz buradaki “cephe gerisi” tan›mlamas› Türkiye ve K. Kürdistan devrimiyle iliflkisi bak›m›ndand›r. Yoksa, göçmenlerin yaflad›klar› ülkelerde s›n›f mücadelesine kat›lma ve onlar›n s›n›f mücadelesine kat›lmalar›n› sa¤lama bak›m›ndan ve yine marksist leninist komünistlerin bu ülkelerde s›n›f mücadelesine kat›l›p desteklemeleri bak›m›ndan de¤il. Demek ki, yaflan›lan ülkelerde her günkü s›n›f mücadelesiyle iliflkisi söz konusu oldu¤unda, yurtd›fl› “cephenin gerisi” de¤il, cephenin ta kendisidir. Aksi bir görüfl aç›s› ve pratik konumlanma, politik ilgisizlik ve proleter enternasyonalist duygu ve düflüncelerde zay›fl›k ya da ulusal dar görüfllülük oldu¤u kadar, devrimcilik afl›nmas›na da kap›y› aralamakt›r! Yurtd›fl›n›n Türkiye ve K. Kürdistan bak›m›ndan bir cephe gerisi olmas›, yurtd›fl›ndaki politik çal›flmalar›n ve örgütlenmenin bir cephe gerisi tarz›na göre biçimlendirilmesi, s›n›rland›r›lmas› ve geriye çekilmesi anlam›na gelmez ve gelmemelidir. Bu cephe gerisi tarz›n

T E O R ‹ D E do¤rultu

egemen olmas›, yurtd›fl› çal›flmalar›ndaki t›kan›kl›¤›n da kaynaklar›ndan biridir. Her gün yaflan›lan bir co¤rafya da, sürmekte olan s›n›f mücadelesine kat›lmadan devrimcilik üretilemeyece¤i aç›k de¤il mi? Nerede yaflarsak yaflayal›m, yan› bafl›m›zda süren s›n›f mücadelesine aktif kat›lmak ve devrimci tarzda müdahale etmek, devrimci ve enternasyonalist sorumlulu¤un bir gere¤idir. Devrimci, her yerde ve her zaman devrimcidir; emperyalist barbarl›¤a karfl› baflkald›r› ruhuyla davranmak durumundad›r. Yoksa s›radanlaflmak, düzenin bir parças› haline gelerek ona kat›lmak, buldu¤uyla yetinmek ya da en kral›ndan kaydetmek, devrimcili¤i bir al›flkanl›k haline getirerek çürümeye terk etmek kaç›n›lmaz olur. Ve dahas›, bir zorunlulu¤un ifadesi olarak, bugüne kadar “Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen iflçileri ve politik sürgünleri ülke devrimine ba¤l› olarak” örgütleme hedefiyle hareket edilmifltir ki, bu do¤rudur. Ne var ki, say›lar› milyonlar› bulan bu hedef kitle içerisinde çal›flma temel al›nmad›¤›nda içe kapanma, taraftar kitlesine dönük bir çal›flmayla kendini s›n›rlama, bir politik mücadele ve önderlik tarz› olarak, devrimci kendili¤indencilik yönünde bir flekillenme yaratm›flt›r. Bu çal›flma, göçmen iflçi ve emekçilerin kazan›lmas›na, örgütlendirilmesine ve savaflt›r›lmas›na dayanan genifl bir kitle çal›flmas› de¤ildir, esas olarak haz›r iliflkilere ve bunlar›n harekete geçirilmesine dayanmaktad›r. Belirli tarihi ve özel günlere dayal› çal›flmalar›n programlanmas› burada tayin edici olmaktad›r. Bunun kendisi bir k›s›r döngü yaratmaktad›r. Bu tarz, enerjiyi a盤a ç›karmad›¤› gibi, potansiyel enerjiyi de bo¤maktad›r.

55


Di¤er yandan, Türki- Geçen 30-40 y›ll›k süreçte, Türkiye- na¤› yoktur. Zihinsel bir yeli ve K. Kürdistanl› li ve K. Kürdistanl› göçmen iflçiler, de¤iflimle kendimizi yegöçmen iflçi ve emekçileönemli bir iç baflkalafl›m geçirmifl- niden ortaya koymadan ilerleme olanaklar›n›n ri, ülkemiz devrimi helerdir. Art›k geriye dönüfl e¤ilimleri tümüyle tükendi¤i, ardefiyle örgütleme politiyok gibidir. Özellikle ikinci ve t›k yolun sonuna gelinka ve hedefimiz do¤ru olsa da, bunun gerek en- üçüncü kuflak için bu çok daha faz- di¤i görülmelidir. Kendi ternasyonalist iliflkiler la geçerlidir. Eskinin dil bilmeyen, devrimci geliflimimizin cephesindeki, gerekse de yaflad›klar› ülke gerçeklerine, insan tarihi de gösteriyor ki, yaflan›lan ülkelerdeki s›- iliflki ve psikolojisine, kültürüne, ya- zihinsel bir de¤iflimin n›f mücadelesinin her flam standartlar›na yabanc› o bil- olmad›¤› yer ve zamanda, geliflme esasen bir günkü görevleriyle bir dik klasik fötr flapkal› göçmen, arkendini tekrard›r ve bu arada ve uyumlu bir tarzda götürülememesi, t›k genifl ölçüde tarihe kar›flm›flt›r. durumda ço¤u zaman bu ikincilerin, ama özel- Art›k dil bilen, bu ülkelerdeki orta- sa¤lanan geliflmenin gelama yaflam standard›na kavufl- risine düflmek kaç›n›llikle de sonuncusunun mazd›r. adeta ihmal edilmesi, çamufl, neredeyse tümüyle buraya l›flmalar› darlaflt›rmakta, yerleflmifl, bir göçmen kitlesi söz *** politik mücadelede tek konusudur bugün. Genifl göçmen iflçi ve düzeli¤e ve ülkecilik anemekçi kitlelerini, kolam›nda ulusal dar göpup geldikleri ülkelerin rüfllülü¤e götürmekte, zemininde kalarak, kapolitik çal›flmalar›n s›zanma ve harekete gen›fsal ve enternasyonaçirme olana¤› giderek list yönünü zay›flatmakdaha fazla s›n›rlanm›flta ve politik edilgenli¤i getirmektedir. Bugüne t›r. Ülkedeki geliflme ve de¤iflimlerden ciddi kadar ki sonuçlar›ndan da aç›kça görüldü¤ü olarak hâlâ etkilenmeye devam etseler de gergibi bu tarz, kendine dönük, protestoculu¤u ve destekçili¤i ve/ya da misafirli¤i aflmayan bir çek budur. Gerek ülkelerinden gelmenin getirtarzd›r. Mevcut yap›, kitlelerle ve görevlerle mifl oldu¤u sosyal, kültürel ve psikolojik farkiliflkisi ve yönetim tarz›, çal›flma tarz› bak›m›n- l›l›klar, gerekse de yaflad›klar› ve ifl güçlerini dan günceli yakalamaya, devrimci savafl›m›n satt›klar› ülkelerde burjuvazinin uygulad›¤› öznesi olarak aktif bir rol oynamaya göre olufl- ekonomik, politik, kültürel alandaki ayr›mc›l›turulup gelifltirilemedi¤inde; sürekli kan kay- ¤›n ve politik bask›n›n yol açt›¤› sonuçlar› yabetmek, daralmak ve kendini tekrar kaç›n›l- flayan göçmenlerin bu sorunlar›na müdahale etmeden, onlar› bu temelde devrimci ve sosyamaz olmaktad›r. Bugün yurtd›fl› çal›flmas›nda yaflan›lanlar list bir görüfl aç›s›yla ayd›nlatmadan, s›n›f müveya da örgütsel-politik çal›flmalar›n t›kanma cadelesinde politik bir kuvvet haline getirmenoktas› her fleyden önce içe dönük politik mü- den ve di¤er s›n›f kardeflleriyle birlikte savaflcadele tarz›n›n da bitti¤i/tükendi¤i yerdir. Ge- t›rmadan ileriye do¤ru yürüme olana¤› yoktur. nifl göçmen iflçi ve emekçi y›¤›nlar› kazanmaya Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen iflçi ve ve örgütlemeye dönük olmayan, ulusal dar gö- emekçilerin “yaflad›klar› ülkelerde s›n›f mücarüfllülü¤ü aflmayan, sistematik olmayan ve delesine kat›lmalar›n› sa¤lamak” ve bu hedef günceli yakalayamayan, s›çramalarla ilerleye- kitleyi kazanmak, onlardaki devrimci dinameyen, politik çal›flmalar› kendi mevcut ör- mikleri a盤a ç›kart›p harekete geçirece¤i ve gütsel yap›lan›fl›n›n ihtiyaçlar›na göre düzen- yurtd›fl› parti çal›flmas›n›n içerik ve kapsam›n› leyen bu geleneksel tarzla hesaplafl›lmadan güçlendirece¤i gibi, ülkemiz devrimini oldu¤u yurtd›fl› çal›flmalar›nda da sa¤l›kl› yürüme ola- kadar bu ülke devrimlerini de güçlendirecek-

56

T E O R ‹ D E do¤rultu


tir. Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmenlerin bugün için, yani geçici olarak ülke devrimine ba¤l› olarak örgütleme durumunda kal›nmas›, göçmenlerin yaflad›klar› ülke devrimine asla s›rt çevirmek anlam›na gelmez. Burada sorun, bu görevlerin uyumlu ve enerjik tarzda yerine getirilip getirilememesidir. Bu bak›mdan, çal›flmalar›n bir aya¤›n›n topal kald›¤› ve yine göçmenlere yönelik çal›flman›n sistemli bir flekilde sürdürülmedi¤i, güncel ve somut politika üretme ve taktikler getifltirme ve bu temelde yurtd›fl›n›n kendi gerçekli¤inde öncü bir konumlanma içerisinde olunmad›¤›, bunu sa¤layacak bir devrimci öncü müdahale tarz› gelifltirilmedi¤i, önemli bir politik karars›zl›k sergilendi¤i, devrimci irade kayb› yafland›¤› bir gerçektir. Mevcut haliyle yurtd›fl› çal›flmas›, göçmen kitleleriyle iliflkiyi, parti çal›flmas›n›n temel bir biçimi haline getirmeyi baflaramad›¤› gibi, s›n›f mücadelesinin her günkü sorunlar›na müdahale etme koflul ve olana¤›na da genifl ölçüde sahip de¤ildir. Her fleyden önce bu çal›flma, üretim ve mücadele alanlar›yla (fabrikalar, okullar, semtler vb.) ba¤l› de¤ildir. Çal›flmalar›n yüzü, genifl göçmen iflçi, ö¤renci ve emekçi kad›n kitlesine dönük de¤ildir. Kitlelerden kopuk, bürokratik bir tarz egemendir. Bu durum, hareket alan›n› ziyadesiyle darlaflt›rmak-

T E O R ‹ D E do¤rultu

ta, çal›flmalar›n kapsam ve içeri¤ini tek yanl›l›k ve içe dönüklük yönünde flekillendirmektedir. Yap›n›n, kendini oluflturma tarz›n› do¤al olarak koflullayan bu durum, gerçek geliflmeyi frenlemekte, ket vurucu bir rol oynamaktad›r. Yap›n›n mücadelenin gerçek ihtiyaçlar› ve güncel görevlerini anlama ve omuzlama yetenek ve kapasitesinin düflük olmas›, yeni durumlara kendini uyarlamada ciddi sorunlar yaflamas› ve sürekli geriden seyretmesi burada kaç›n›lmaz bir sonuç olmaktad›r. Zira çal›flmalar›n dayand›¤› temelin dar ve s›n›rl› oldu¤u koflullarda farkl› bir geliflmenin olmas› beklenemez. Çal›flmalar›n içerik ve kapsam›ndaki darl›k ve yetersizlik propaganda ve ajitasyon alan›nda da görülmektedir. Alan›n gerçekli¤ine ve özgün ihtiyaçlar›na dayanan bir propaganda ve ajitasyonun gelifltirildi¤i söylenemez. Özellikle yeni kuflak gençlere onlar›n anlad›¤› dilden hitap edilmemektedir. Bizim devrimci propaganda ve ajitasyonumuz kuflaklar aras› çat›flmay› ve farkl›l›¤› da sürekli gözetmek durumundad›r. Ama e¤er hedef kitlenizle ilgili de¤ilseniz, politikay› onlar yani milyonlar için de¤il de s›n›rl› taraftar kitlenize dönük olarak yap›yorsan›z, politikalar›n›z› oldu¤u kadar, propaganda ve ajitasyonunuzu da güncellefltirmeniz gerekmez. Yap›lan fley Türkiye’dekinin

57


adeta bir tekrar›d›r. Ka- Bugün Avrupa’n›n dört bir yan›na mas›n›n derin bir enterbaca ifade etmek gerekirsaç›lm›fl yüzlerce göçmen örgütü nasyonalist karakter tase, “zam, zulüm, iflkence var. Ne var ki, bunlar›n hiçbiri göç- fl›mas› gerekti¤ini de edebiyat›”n› aflamamakbelirlemektedir. Ad› men kitlesini kucaklayan ve demoktad›r. Bu tarz bir mücaüzerinde, “yurtd›fl› çadele ve önderlik anlay›fl› ratik bir yap›lan›fl› temel alan ger- l›flmas›”! Yani bu çal›flçek anlamda demokratik bir kitle ma ülkemiz K. Kürdisve prati¤iyle yap› ideoloörgütü de¤ildir. Gerçekte genifl jik ve politik olarak bestan ve Türkiye‘nin lenemeyece¤i ve ayakta göçmen iflçi, ö¤renci ve kad›n kitle- herhangi bir yerindeki tutulamayaca¤› gibi, ge- sinden kopukturlar. Gettolaflm›fllar- çal›flma gibi yürütülenifl göçmen kitlesini et- d›r. Politik grup dernekleri olarak mez. Bu çal›flma her kileme ve harekete geçirbirbirlerine karfl› da gettolaflm›fllar- fleyden önce enternasme ve di¤er uluslardan yonalist bir çal›flma olilerici, antiemperyalist, d›r. Her biri belirli bir politik e¤ili- mak zorundad›r. ‹çe min aç›k partisi gibi davransalar dönüklükle, misafirlikkomünist, vb. çevreleri da, gelinen aflamada ço¤unlukla le, cephe gerisi tarz›yla ve genifl kesimleri etkileyebilme olana¤› da son kendi grup iliflkilerini bile kucakla- proletarya enternasyoderece s›n›rl›d›r. Ve dayabilme durumlar› yoktur. nalizmi duygu ve dühas›, yap›n›n propaganflüncesi hiçbir flekilde da ve ajitasyonu yeterinba¤daflmaz. ce güncel ve çok özel olDi¤er yandan, markmad›¤› gibi, antikapitasist leninist komünistlelist yönü ve içeri¤i de zarin enternasyonalist göy›ft›r. Oysa, devrimci terev ve sorumluluklar›ymelde büyümek ve geliflmek istiyorsak, kesin- la, Türkiye ve K. Kürdistanl› göçmen iflçi ve likle kapitalizmin devrimci elefltirisini öne ge- emekçilerin enternasyonalist görev ve sorumçirmek, buraya özgün propaganda ve ajitasyo- luluklar› da bütünüyle bir ve ayn› de¤ildir. nu daha çok bu temelde yapmak ve gelifltirYurtd›fl› çal›flmas› için enternasyonalizm, mek gerekmektedir. Bu bak›mdan, nas›l ki bir Türkiye ve K. Kürdistan devrimi için destek ve özgünlü¤ü ve görüfl aç›s›n› ifade etmesi için, dayan›flmay› güçlendirmek, bu ülkelerde s›n›f “Kürdistan çal›flmas›n› Kürdistanl›laflt›ral›m” mücadelesine kat›lmak, Türkiye ve K. Kürdisdiyorsak ve bu hiçbir flekilde Türkiye’den ve tanl› göçmen iflçi ve emekçilerin bu mücadelebirleflik devrim fikrinden uzaklaflmak biçiminye kat›lmalar›n› sa¤lamak; bu ülkelerde prolede anlafl›lm›yorsa, ayn› flekilde, “yurtd›fl› çal›fltaryan›n bir komünist partisi olarak örgütlenmas›n› Avrupal›laflt›rmal›y›z” diyebilmeliyiz mesine aktif olarak yard›mc› olmak ve antifave bu da hiçbir flekilde Türkiye ve K. Kürdisflist, antiemperyalist güçlerin flu ya da bu dütan devriminden “ülke devrimine ba¤l› örgützeydeki ortak hatt›na katk› sa¤lamakt›r. Fakat lenme” perspektifinden uzaklaflmak/kopmak Türkiyeli ve K. Kürdistanl› göçmen iflçi ve anlam›na gelmez, gelmemelidir. emekçiler için durum daha farkl›d›r. Onlar *** için yaflad›klar› ülkelerde s›n›f mücadelesine Mevcut haliyle yurtd›fl› çal›flmas›n›n içerik kat›lmak ve parti dahil her düzeyde ortak s›n›f ve kapsam›n› belirleyen, say›lar› milyonlar› örgütlerinde örgütlenmek, do¤rudan görevbulan göçmen iflçi ve emekçilerin varl›¤› ve ken, di¤er ülkelerdeki ve bu arada flu ya da bu bunlar üzerindeki marksist leninist komünist- düzeyde ba¤lar› süren, kopup gittikleri ülkelelerin siyasi etkisi ve bu ülkelerde bunlar› ku- rindeki s›n›f mücadelelerine her düzeyde descaklayan komünist partilerin bulunmamas› tek ise enternasyonalist sorumluluklar›n›n bir gerçe¤i oldu¤u gibi, bu durum, yurtd›fl› çal›fl- ifadesidir.■

58

T E O R ‹ D E do¤rultu


Kolombiya

Toplumsal De¤iflim ‹çin Hayk›ran Bir Ülke Kolombiya, güçlü toplumsal mücadele gelenekleriyle, iktidara aday gerilla hareketleriyle, militan sendikalar›yla, Latin Amerika’n›n en dikkat çekici ülkelerinden birisidir. Biz de BEKSAV’›n konu¤u olarak Coca-Cola’y› protesto kampanyas› çerçevesinde ‹stanbul’a gelen Kolombiya Dayan›flma Hareketi aktivistlerinden Emilio Rodriguez ve David Rhys-Jones ile, Kolombiya’daki politik durum ve devrimci hareketin geliflimi üzerine söylefli yapt›k. Halklar aras›nda deneyim aktar›m›na bir katk› olmas› dile¤iyle bu söyleflimizi yay›nl›yoruz. ■ Kolombiya’daki güncel siyasal durum üzerine bizi bilgilendirebilir misiniz? Özellikle de Uribe hükümetinin kurulmas›ndan ve ateflkesin sona ermesinden sonra yaflanan geliflmeler hakk›nda neler söyleyebilirsiniz? David: Asl›nda ateflkes, Andreas Pastrana’n›n devlet baflkanl›¤› döneminde bitmiflti. Bu, Uribe hükümeti kurulmadan dört ay önce yafland›. Emilio: Bu, Pastrana’n›n en son icraat›yd›... David: Pek çok insan, ‘ateflkes süreci’ denilen dönemin, asl›nda yaln›zca ordunun zaman kazanma manevras› oldu¤unu düflünüyor. Ordu, FARC’› askeri olarak yenilgiye u¤ratamad›. Ateflkes sürecinde de Kolombiya hükümeti kendilerine daha fazla ekonomik ve askeri destek sa¤lamalar› için ABD’yle lobi faaliyeti yürüttü. Bu dönemde asl›nda ilan edilmifl bir ateflkes yoktu; ama çat›flmalar büyük oranda azalm›flt›.

T E O R ‹ D E do¤rultu

Bu y›llar›n sonunda ordu, yeniden savaflabilecek duruma geldi. Uribe’nin seçimler dönemindeki propagandas› oldukça militaristti. Temel söylemi, gerillay› tam bir yenilgiye u¤rataca¤› üzerineydi. Bu Kolombiya’da ilk kez olmuyor. On y›ld›r, bu bir daire gibi kendini yineleyen bir durumdur. Kamuoyunda fliddetin durmas› gerekti¤ine dair bir düflünce olufltu¤unda, bir baflkan aday› ç›kar ve ‘bu ifli bitirece¤im’ der, savafl ilan eder... Uribe de böyle seçildi. Militarist bir söylemle baflkanl›¤a geldi. ‹lk icraat›, dünyan›n çeflitli ülkelerinde lobi ve halkla iliflkiler faaliyetleri yürütmek oldu. ABD’de, Avrupa’da... Tony Blair, “Uribe’yle kimyalar›m›z uyufluyor” demiflti. Uribe, dünyada pozitif bir imaj yaratmak için epey u¤raflt›. Hatta Bill Clinton’un halkla iliflkiler uzman›n› ifle ald›. Bu y›l 10 Temmuz’da Londra’da Kolombiya’ya ba¤›fl verenlerin düzenledi¤i bir konferans

59


David Rhys-Jones: Kolombiya’n›n de¤iflime ihtiyac› var. Kolombiya çok zengin bir ülke. Zengin maden yataklar›, enerji kaynaklar›, zengin tar›msal üretim alanlar› var. Ama nüfusun yüzde 64’ü mutlak yoksulluk içinde yafl›yor. Yüzde 20’si günde 1 dolardan daha düflük gelirle yafl›yor. ‹nsanlar›n ancak üçte birinin tam zamanl› bir ifli var. Yani Kolombiya toplumsal de¤iflim talebini hayk›ran bir ülke. Geleneksel politikayla ya da bar›flç›l politikayla bu toplumsal de¤iflimi gerçeklefltirmenin olana¤› yok. Her türlü muhalefet, devlet fliddetiyle bast›r›l›yor. Dolay›s›yla gerilla da de¤iflimin gerçekleflebilmesinin bir yolu olarak görülüyor.

yap›ld›. Kat›l›mc›lar, ABD, Japonya, AB ülkeleri, Kanada, Meksika ve IMF ile Dünya Bankas›’yd›. Konferans’›n ça¤r›s›n› yapt›klar›nda, bunun askeri yard›mla ilgili olmad›¤›n›, yaln›zca Kolombiya’ya yap›lacak yard›mlarla ilgili olaca¤›n› ilan etmifllerdi. Ayn› zamanda sivil toplum örgütlerini ve sendikalar› da davet etmifllerdi. Ne var ki bunlar konferansta söz sahibi olamad›lar ve gözard› edildiler. Kolombiya Jüriler Komisyonu (Kolombiya’da en önemli hukuki örgütlenme), Uribe hükümeti kurulduktan bu yana insan haklar› ihlallerinin, sald›r›lar›n ve zorunlu göçertmelerin artt›¤›n› belirtmesine ra¤men, konferansa kat›lan devletler, Uribe hükümetinin insan haklar› sorunlar›n› ‘temizlemekte oldu¤unu’ ve bu konuda birçok ilerleme oldu¤unu belirttiler. Baz› devletlerin, sendikac›lar›n güvenli¤i ile ilgili kag›lar› vard›; ama tümü, Uribe hükümetine desteklerini sundular. Uribe için ortak bir destek söz konusuydu. Böylece uluslararas› deste¤i arkas›na alan Uribe, art›k Kolombiya’daki toplumsal harekete karfl› rahatça savafl açabilirdi. Emilio: David’in söylediklerine ek olarak bir iki fley söyleyebilirim. Asl›nda Uribe hükümetinin yol açt›¤› baz› ‘olumlu geliflmelerden’ de söz etmek gerekir. Uribe, di¤er hükümetlerin baflaramad›¤› baz› fleyleri baflard›. Örne¤in, solun birleflmesine yol açt›! fiimdi herkes daha fazla birlikte... Örne¤in 25 Ekim’de anayasay› de¤ifltirmek için referandum yap›lacak. Referandum, çok karmafl›k, halk›n anlamakta zorlanaca¤› sorularla, bir anayasa reformu yapmay› amaçl›yor. Anayasan›n 18 maddesiyle ilgili bir referandum bu. Sol partiler, referandumu engellemek için birlefltiler. Seçimleri iptal ettir-

60

mek için Anayasa Mahkemesi’ne baflvurdular. Sorular›n yasaya ayk›r› oldu¤u yönünde dilekçe verdiler. Anayasa Mahkemesi iki soruyu bu gerekçeyle iptal etti; ama di¤er sorular aynen kald›. ■ Referandumun konular› nelerdir? David: Anayasa reformu, ifl yasas› reformu gibi konular› kaps›yor. Anayasa reformunun ana konusu, Kongre ve Senato’nun üye say›s›n› azaltmakt›r. Böylece, politik partilerin bu kurumlarda sandalye elde etmesi zorlaflt›r›lacak. Tabii bu, geleneksel partilerden ziyade, sol kanatta yer alan küçük partileri etkileyecektir. Referandumun bir di¤er konusu ise, devlet baflkan›n›n iki dönemli¤ine seçilebilmesi. Çünkü flu anki anayasa, sadece bir dönemli¤ine baflkan seçilmeye izin veriyor. Emilio: Uribe bu referandumla ayn› zamanda küçük flehirlerde ve köylerde bulunan resmi insan haklar› ofislerinden kurtulmak istiyor. Bir di¤er mesele ise, valilerin görev süresinin k›salt›lmas›. Böylece valilerin daha fazla kontrol alt›na al›nmas› sa¤lanm›fl olacak; çünkü flu anda Kolombiya’da az say›da da olsa ba¤›ms›z ve sol kanatta yer alan valiler var. ■ San›yorum Uribe sadece solu de¤il, ayn› zamanda kapitalistler cephesini de birlefltirdi. Bunu nas›l yorumluyorsunuz? David: Uribe, eski bir liberaldir. Ama flimdi Liberal Parti de referanduma karfl› ç›k›yor ve bu seçimlerin iptal edilmesini isteyen tarafta yer al›yor. Dolay›s›yla bu kadar net bir ifade kullanamay›z. Ama neoliberal proje aç›s›ndan, tabii çok s›k› bir birlik söz konusu. Emilio: Uribe hayat› boyunca Liberal’di.

T E O R ‹ D E do¤rultu


Ama seçimlerden önce bu partiden ayr›larak, “ba¤›ms›z” aday olarak ortaya ç›kt›. Liberallerin de deste¤ini ald›. David: Muhafazakarlar seçimlerde aday ç›kartmad›lar. Dolay›s›yla iki ana aday›n ikisi de liberaldi. ■ Ve muhafazakarlar da Uribe’yi desteklediler? Emilio: Evet. Dolay›s›yla, büyük bir ço¤unlukla seçilmifl oldu. Ama Kolombiya seçimlerinden bahsederken, halk›n yaln›zca yüzde 3540’›n›n oy verdi¤ini de unutmamak gerekir.

Kolombiya son derece kutuplaflm›fl bir toplumdur. Bir tarafta kapitalistler var, oligarfli var... Di¤er tarafta ise, Uribe’nin sald›rganl›¤› karfl›s›nda kazanabilmek için, sol giderek daha fazla birlefliyor. Karfl›da çok büyük bir düflman var. Hepsi ittifak halinde. Dolay›s›yla, sol da birleflmek, ittifak yapmak zorunda. Ve, Simon Bolivar’›n Latin Amerika’y› birlefltirme düflüncesi yeniden güç kazan›yor.

David: Uribe gerçekte halk›n dörtte birinden daha küçük bir kesimin oyunu ald›. Gerçekte yüzde 22’lik bir oyla seçildi. Ama geçerli oylar›n yüzde 55’ini ald›¤› için büyük bir ço¤unlukla seçilmifl gibi göründü. ■ San›r›m gerilla hareketleri boykot ça¤r›s›nda bulunmufllard›? David: Geleneksel olarak tüm sol kanat partileri Kolombiya’da seçimleri boykot ça¤r›s›nda bulunurlar. Bu seçimlerde, ilk kez bir solkanat aday vard›: Luzo Garzon. Eski bir sendikac›d›r. Emilio: Eskiden CUT’un baflkan›yd›. (CUT; Kolombiya’n›n en büyük iflçi sendika konfederasyonu, TD. n.) David: Polo Democratico’nun (Demokratik Blok) aday›yd›. Solun genifl kesimlerinin boykot etti¤i koflullarda tabii fazla flans› yoktu. ■ Ne kadar oy ald›? David: Yüzde 5. Emilio: Kolombiya’da bir sol partinin bugüne kadar ald›¤› en yüksek oy oran›. Kolombiya gibi solun sürekli katliama ve hatta jenoside maruz kald›¤› bir ülkede, yüzde 5’lik bir oran bile çok yüksek bir oydur.

T E O R ‹ D E do¤rultu

Uribe’nin ‘baflar›lar›’n› anlatmaya devam edeyim. Uribe hükümeti, Kolombiya’daki iki büyük gerilla grubunun (FARC ve ELN) birleflerek eylem birli¤ine gitmesini de sa¤lad›. Bu gruplar 60’lardan, 70’lerden beri mücadele ediyorlar. Tabii, bu iki hafta önce olan bir geliflme ve ayr›nt›s› hakk›nda fazlaca bilgiye sahip de¤ilim. Ama buna ra¤men bu eylem birli¤ini pozitif buluyorum. Bu gerilla gruplar›n›n bir araya gelmesi ve “biz bu hükümetle muhatap olmayaca¤›z” demesi önemli bir geliflme.

■ Uribe hükümetinin devrilmesini istiyorlar, de¤il mi? David: Evet, tabii. Ayr›ca, hükümet, yürüttü¤ü savafla dair pozisyonunu de¤ifltirmeden, onunla herhangi bir görüflme yapmayacaklar›n› söylüyorlar. ■ Anlatt›klar›n›zdan flöyle bir tablo ç›k›yor: Uluslararas› burjuvazi, emperyalistler ve Kolombiya sermaye oligarflisi Uribe’nin arkas›nda mevzileniyor ve solda da birlikte hareket etme iste¤inde bir art›fl var. Yasal sol partiler ortak hareket ediyor, gerilla gruplar› eylem birli¤i yap›yor. Bu tablo sizin için ne ifade ediyor? David: Bu, dünyan›n her taraf›nda görebilece¤imiz duruma oldukça benzer bir tablodur. Bush’un dillendirdi¤i ve Uribe’nin de takipçisi oldu¤u “ya bizdensiniz, ya da bize karfl›s›n›z” söylemiyle yürütülen politika, bu duruma yol aç›yor. Kolombiya son derece kutuplaflm›fl bir toplumdur. Bir tarafta kapitalistler var, oligarfli var... Di¤er tarafta ise, Uribe’nin sald›rganl›¤› karfl›s›nda kazanabilmek için, sol giderek daha fazla birlefliyor. Emilio: Sol flunu görmek durumunda; karfl›da çok büyük bir düflman var. Hepsi ittifak halinde. Dolay›s›yla, sol da birleflmek, ittifak yapmak zorunda. Bu yeni durumu gözlemle-

61


mek için, Kolombiya’ya komflu olan ülkelere de bakmak gerekir. Venezüella’da ilerici bir hükümet var. Brezilya’da... Yani Lula hakk›nda henüz net bir fley söylenemez, baz› kuflkular›m›z var; ama yine de di¤er Latin Amerika ülkelerindeki neo-liberal hükümetlerden daha iyi oldu¤u aç›k. Mesela Latin Amerika’da Venezuella ve Brezilya hariç tüm devletler, FARC’› terörist ilan ettiler. Brezilya ayn› zamanda, FARC temsilcilerinin gelerek bu ülkede hükümetlerle resmi görüflmeler yapmas›na da izin veriyor. Bolivya’da, K›z›lderili köylü hareketinin temsilcisi Eva Morales, e¤er ABD seçimlere müdahale etmeseydi, büyük ihtimalle seçimleri kazanacakt›. Yine de seçimlerde ikinci oldu. Tüm bunlar›n bir arada ilginç bir görünüm oluflturdu¤unu düflünüyorum. Ve, Simon Bolivar’›n Latin Amerika’y› birlefltirme düflüncesi yeniden güç kazan›yor. ■ Gerilla hareketi, Kolombiya’daki iç politik durumun en belirleyici faktörlerinden birisi durumunda anlafl›lan. Bize gerilla hareketlerinin durumu hakk›nda neler anlatabilirsiniz? David: Gerilla hareketlerine iki biçimde bak›labilir. Birincisi, oligarflinin ve Uribe’nin bak›fl tarz›d›r: Gerilla, Kolombiya’n›n sorunlar›n›n kayna¤›d›r. Soldaki birçok insan ise, soruna flöyle bak›yor: Gerilla, Kolombiya’daki politik sistemin bir ürünüdür. Bu sistemde, herhangi bir elefltiriye, muhalefete yer yoktur. Ayr›mc› bir sistemdir. Herkesi yal›t›r ve içeri girmelerine izin vermez. Kolombiya oligarflisi, her türlü muhalefete devlet terörüyle yan›t vermifltir. Dolay›s›yla insanlar›n ço¤u, gerillaya, Kolombiya’n›n politik gerçekli¤inin aç›k bir sonucu olarak bak›yorlar. Demokrasi ve politik de¤iflim

için mücadele etmeye geçit vermeyen bir gerçeklik bu. Kolombiya’n›n de¤iflime ihtiyac› olmad›¤›n› kimse iddia edemez. Kolombiya’n›n de¤iflime ihtiyac› vard›r. Kolombiya çok zengin bir ülke. Zengin maden yataklar›, enerji kaynaklar›, zengin tar›msal üretim alanlar› var. Ama nüfusun yüzde 64’ü mutlak yoksulluk içinde yafl›yor. Yüzde 20’si günde 1 dolardan daha düflük gelirle yafl›yor. ‹nsanlar›n ancak üçte birinin tam zamanl› bir ifli var. Yani Kolombiya toplumsal de¤iflim talebini hayk›ran bir ülke. Geleneksel politikayla ya da bar›flç›l politikayla bu toplumsal de¤iflimi gerçeklefltirmenin olana¤› yok. Her türlü muhalefet, devlet fliddetiyle bast›r›l›yor. Dolay›s›yla gerilla da de¤iflimin gerçekleflebilmesinin bir yolu olarak görülüyor. Emilio: David’in belirtti¤i baz› noktalarda farkl› düflünüyorum. Solda, de¤iflimin bar›flç›l yollarla gerçekleflebilece¤ine hâlâ inanan birçok örgüt var. Bunlar hâlâ, durumu politik bir mücadeleyle de¤ifltirmeye çal›fl›yorlar. Ancak bu yol için alan giderek daha fazla daral›yor. Uribe’nin izledi¤i bu siyaset, bar›flç›l yollarla mücadele etmek isteyenleri de bir tercihe zorluyor. Bence, bu tercihe zorland›klar›nda onlar da ellerine silahlar› alacaklard›r. Silahl› mücadeleye girifleceklerdir. Uribe, Pastrana gibi aptal de¤il, zeki bir politika izliyor. ‹statistiklere bakt›¤›n›zda, örne¤in öldürülen sendikac› say›s›n›n azald›¤›n› görebilirsiniz. Ama hukuki araçlarla sürdürülen terör de t›rman›fla geçti. Herkesi gerilla olmakla suçluyor, düzmece ‘kan›t’lar imal ediyor, komplolar kuruyor. Ama bu durum, 11 Eylül sonras› dönemin özellikleri düflünüldü¤ünde, ‘uluslara-

Emilio Rodriguez: Solda, de¤iflimin bar›flç›l yollarla gerçekleflebilece¤ine hâlâ inanan birçok örgüt var. Bunlar hâlâ, durumu politik bir mücadeleyle de¤ifltirmeye çal›fl›yorlar. Ancak bu yol için alan giderek daha fazla daral›yor. Uribe’nin izledi¤i bu siyaset, bar›flç›l yollarla mücadele etmek isteyenleri de bir tercihe zorluyor. Bence, bu tercihe zorland›klar›nda onlar da ellerine silahlar› alacaklard›r. Silahl› mücadeleye girifleceklerdir.

62

T E O R ‹ D E do¤rultu


ras› kamuoyu’ taraf›ndan elefltirilmiyor, hatta Uribe alk›fllan›yor. ■ Kolombiya ordusunun, görüflme sürecine ba¤l› olarak, baz› bölgelerin denetimini FARC’a b›rakt›¤› bilgisi 1999’da bas›nda yer alm›flt›. Bu bölgelerde yaflam nas›l flekillendi? David: Ordunun bu bölgeleri “FARC’a b›rakt›¤›n›” söylemek, gerçe¤i yans›tm›yor. Bu bölgeler zaten FARC’›n denetimindeydi, sadece ordu bu gerçekli¤i yasal olarak da tan›m›fl oldu. Bunlar uzak, k›rsal bölgelerdi. Devlet, bu bölgelerde zaten hiç var olmam›flt›. Oraya hiç hizmet götürmemifl, yol yapmam›fl, hastane, okul açmam›flt›. FARC, bu bölgelerde çok güçlü. Emilio: Tabii, ordu bu bölgelerden çekilmesine ra¤men, paramiliterler bu bölgelerde çok aktiflerdi. David: FARC denetimi alt›nda bu bölgelerde hayat›n nas›l flekillendi¤ini bilmiyorum; ama ‘bar›fl süreci’ sona erip, ordu bu bölgeleri yeniden iflgal etti¤inde yaflananlar› biliyorum. Pastrana ateflkesi sona erdirdikten sonraki ilk ifli, bu bölgeleri ABD’den ald›¤› “hal› bombalar›”yla çok a¤›r bir bombard›mana tutmak oldu. Pek çok sivil bu bombard›manda katledildi. Ard›ndan, ordu ve paramiliterler, “gerilla sempatizan›” olarak gördükleri herkesi katletmeye bafllad›lar. Ki, o bölgedeki hemen herkes bu s›fata uygundu. Çünkü önceden bu bölge, FARC’›n kontrolündeydi. Ve FARC’a bir tavuk satan köylüler bile paramiliterlerce “gerilla sempatizan›” olmakla suçland›, birço¤u kaybedildi ya da infaz edildi. Emilio: Ben de bu bölgeler hakk›nda fazla bilgiye sahip de¤ilim. Yabanc›lar bu bölgelere giremiyorlard›. Buralara girmek için özel izin gerekiyordu ve bu izine baflvurdu¤unda, belki de Kolombiya’dan sa¤ ç›kamayabilirdin. Örne¤in, üç ‹rlandal› genç, sadece bu bölgelerin yak›n›nda görüldükleri için tutukland›lar ve flimdi FARC üyesi olmak suçlamas›yla yarg›lan›yorlar. Ancak, ordunun kuflatt›¤›, ekonomik abluka uygulanan ve içinde paramiliterlerin faaliyette oldu¤u bir toprak parças›nda hayat›n nas›l olabilece¤ini tahmin etmek zor de¤il. D›flar›dan mal almak yasakt›. Dolay›s›yla, bu bölgenin mükemmel bir yer olmas›n› beklemek mümkün

T E O R ‹ D E do¤rultu

de¤il. Pek çok ekonomik sorun olmas› kaç›n›lmazd›r. Ayn› zamanda istihbarat faaliyeti de devam ediyordu. FARC Genel Sekreteri Marulanda o bölgede oldu¤u için sürekli havadan, uydudan gözetleme yap›l›yordu. Bu bölgelerde kurulan halk meclislerinden de bahsetmek gerekir. FARC, bölgede bulunan tüm kitle örgütlerini, insan haklar› kurulufllar›n› toplayarak, tart›flmalar örgütlüyordu. Halka aç›k tart›flmalarda, nas›l bir gelecek kurulaca¤›, Kolombiya’daki insan haklar› durumu gibi pek çok konu tart›fl›l›yordu. Ayn› zamanda bölgede halk mahkemeleri de kurulmufltu. ■ Kentlerdeki durum üzerine neler söyleyebilirsiniz? David: Baflkent Bogota, di¤er kentlerden oldukça farkl›d›r. Bogota’da durum oldukça sakin görünür. FARC, bazen bu kentte bombalama eylemleri yapar; ama bu oldukça seyrek olur. Paramiliterler çok fazla etkin de¤illerdir. Dolay›s›yla sadece Bogota’ya bakmak, Kolombiya hakk›nda yanl›fl bir fikir verebilir. Kolombiya’daki di¤er kentlerde durum oldukça farkl›d›r. Örne¤in Kolombiya’n›n bafll›ca petrol üretim merkezi olan Barrancabermeja’da durum oldukça farkl›d›r. Geleneksel olarak, bu kent çok mücadelecidir. 1948’de bu kentte bir

63


K›z›l Cumhuriyet ilan edilmiflti. Barrancabermejal› iflçiler, yürüttükleri mücadeleler sonucunda, petrol rafinerilerinin devletlefltirilmesini sa¤lam›fllard›. Bu kent, eskiden beri, ço¤u ELN’nin etkisi alt›nda bulunan çok say›da toplumsal hareketin de ev sahibidir.

Paramiliter örgütlenmeyi ilk yaratan Uribe’dir. Uribe, baflkan olmadan önce Antioquia valisiydi. Antioquia, Kolombiya’n›n en zengin eyaletlerinden birisidir. Bu bölgede, adam kaç›rma, çat›flma gibi olaylar çok yo¤undu. Uribe, 1993’te bu eyalette bir köylü ordusu kurdu. Bu ordunun ad› convivir idi. Convivir, yasal bir örgütlenmeydi. Devletten para alan köylüler, büyük toprak sahiplerinin mülklerini, büyük çiftlikleri ve oligarfliyi silahlar›yla koruyorlard›. Ard›ndan, convivir, çok daha büyük bir fliddetin yarat›c›s› oldu.

Birkaç y›l önce, paramiliterler flehri “almaya” karar verdiler. Özel bir strateji gelifltirdiler. Baflka kentlerdeki paramiliterleri Barrancabermeja’ya getirdiler. Onlara ifl buldular. Ard›ndan kanl› cinayetlerle kenti iflgal etmeye girifltiler. Pek çok sendikac›y›, köylüyü, tüccar›, iflçiyi katlettiler. Bunlar, son iki y›lda, yani “bar›fl süreci”nde yafland›. fiu an paramiliterler, tüm kenti kontrol ediyorlar. ‹fl istiyorsan›z, paramiliterlere gitmeniz gerekiyor. Petrol flirketinden petrol çalarak kendilerini finanse ediyorlar. Uyuflturucu ticaretini ellerinde tutuyorlar. Okulda çocuklar›n hangi renkte üniforma giyece¤ine onlar karar veriyor. Sokaklarda devriye geziyorlar, uzun saçl› bir erkek gördüklerinde zorla saç›n› kestiriyorlar, mini etekli bir kad›n gördüklerinde daha uzun bir etek giymesini söylüyorlar vb. Yani, hayat›n hemen tüm boyutlar›n› fiilen belirliyorlar. Bu, Kolombiya’daki büyük flehirler içinde en afl›r› durumu oluflturuyor. Medellin kentinde, yak›n zamanda ordu ve polis, bir varoflu iflgal ettiler ve onlarla kentli milisler aras›nda sert çat›flmalar oldu. Dolay›s›yla, her kentte durumun farkl› oldu¤unu söyleyebilirim.

Emilio: Bogota’da da fliddet efli¤inde büyük bir art›fl var. 5-6 y›l önce hakikaten çok fazla fliddet olay› yoktu. AUC kendisini göstermiyordu. (AUC- Kolombiya Birleflik Özsavunma grubu, paramiliterlerin kendilerine verdikleri

64

isim.) Ancak geçen y›l Kolombiya’ya gitti¤imde, duvarlarda pek çok AUC yaz›lamas› gördüm: “Biz buraday›z”, “Art›k geldik” gibi yaz›larla herkesi tehdit ediyorlard›. Her gece, köprü altlar›nda 3-4 kiflinin paramiliterler taraf›ndan yak›ld›¤›n› görebilirdiniz. Tabii, bu katliam hareketinin boyutlar› Barrancabermeja’daki kadar büyük de¤il. Çünkü Bogota daha büyük bir flehirdir. Paramiliterler daha çok yoksul, iflçi s›n›f› mahallelerinde yo¤unlafl›yorlar. ■ AUC nas›l ortaya ç›kt›?

Emilio: Paramiliter örgütlenmeyi ilk yaratan Uribe’dir. Uribe, baflkan olmadan önce Antioquia valisiydi. Antioquia, Kolombiya’n›n en zengin eyaletlerinden birisidir. Bu bölgede, adam kaç›rma, çat›flma gibi olaylar çok yo¤undu. Uribe, 1993’te bu eyalette bir köylü ordusu kurdu. Bu ordunun ad› convivir idi. Convivir, yasal bir örgütlenmeydi. Devletten para alan köylüler, büyük toprak sahiplerinin mülklerini, büyük çiftlikleri ve oligarfliyi silahlar›yla koruyorlard›. Ard›ndan, convivir, çok daha büyük bir fliddetin yarat›c›s› oldu. Antioquia’da convivirin oluflturulmas›ndan sonra insan haklar› ihlalleri yüzde 400 artt›. 1995’te, solun mücadelesi ve uluslararas› kamuoyunun etkisiyle, Anayasa Mahkemesi, conviviri la¤vetti. Fakat, art›k convivir çok büyümüfltü. Oligarflinin kontrolü alt›nda büyük bir ordu haline gelmiflti. Dolay›s›yla, 1995’ten itibaren, bu köylü ordusu, “Kolombiya Birleflik Özsavunma” grubuna dönüfltü. David: Ayn› süreçte, Medellin adl› uyuflturucu karteli ve onun lideri olan, milletvekili Pablo Escobar, iktidara oynamaya bafllad›. Ön-

T E O R ‹ D E do¤rultu


ri büyük paralarla, oligarflinin de bir parças› haline geldiler. Rodriguez Gacha, kendi paramiliter ordusunu kuran ilk uyuflturucu tacirlerinden birisidir. Gacha’n›n paramiliterleri, vahflilikleriyle ün sald›lar. Geçmiflte de, uyuflturucu tacirlerinin pek ço¤unun, özel güvenlik güçleri ya da sola karfl› kurulmufl milisleri vard›; ama bunlar küçük güçlerdi. Ama uyuflturucu tacirleri güçlerini convivir’le birlefltirince, uyuflturucu ticaretinden gelen büyük paralarla en iyi silahlar› al›nca ve orduyla kurduklar› yak›n iliflkiler sayesinde güçleri epeyce büyüdü ve ulusal çapta bir örgüt kurdular.

Alvaro Uribe Velez, W. Bush’un deste¤iyle baflkan seçildi.

ceden Medellin karteliyle oligarfli aras›nda çok s›k› iliflkiler vard›. Ama Escobar iktidardan pay istedi¤i için, defterini dürmeye karar verdiler. ABD’den yard›m istediler. AUC’nin flu anki lideri Carlos Castaño, o tarihte, Escobar’la iliflkisi olan bir uyuflturucu taciriydi. Castaño CIA’yle bir görüflme yapt›. CIA, Medellin kartelini tasfiye etmekte Kolombiya ordusuna ve ABD’ye yard›m etmesi karfl›l›¤›nda, tüm Kuzey Kolombiya’n›n uyuflturucu ticaretinin kontrolünü vaat etti. O da bunu yapt›. Böylece bütün Kuzey Kolombiya’n›n uyuflturucu ticaretini ele geçirdi ve Kolombiya’n›n en zengin, en güçlü adamlar›ndan birisi haline geldi. Ve Castaño’nun gangsterleri, convivirle birleflti. Uyuflturucu tacirlerinin Castaño’suyla, convivirin Salvatore Mancoso’sunun birli¤inden, AUC do¤du. Castaño politik lider, Mancoso ise askeri lider oldu. Uyuflturucu ticaretinden büyük paralar elde ediyorlar ve oligarfliyle de çok yak›n ba¤lar› var. ■ Dolay›s›yla uyuflturucu tacirleriyle korucu çeteleri devrime karfl› birleflmifl oldu... David: Medellin kartelinin fleflerinden Rodriguez Gacha adl› bir adam vard›. Bu adam, genifl topraklar sat›n ald› ve büyük toprak sahibi oldu. Dolay›s›yla gerillalar da ona sald›rd›. Uyuflturucu tacirleri, toprak sahipleri s›n›f›n›n bir parças› haline geldiler, ve tabii, elde ettikle-

T E O R ‹ D E do¤rultu

■ Gerillan›n ve yasal sol partilerin bu paramiliter çetelere karfl› mücadele taktikleri nelerdir? Emilio: Gerilla, paramiliterlere karfl› do¤rudan savafl›yor. David: Paramiliter çeteler, varl›k sebeplerini “gerillaya karfl› mücadele” olarak aç›klasalar da, gerçekte nadiren gerillalara sald›r›rlar. Onlar, silahs›z sendikac›lar›, insan haklar› savunucular›n› öldürürler. Emilio: Ama gerilla, paramiliterlerden yüzlercesini öldürdü. Yani gerilla paramiliterlere sald›r›yor; ama paramiliterler toplumsal hareketlere, köylülere, sendikac›lara sald›r›yorlar. David: Orduyla paramiliterler ço¤u zaman ayn› insanlard›r. Askerler, üniformalar›ndaki Kolombiya ordusu sembolünü ç›kar›p, yerine bir AUC sembolü tak›yorlar ve en vahfli cinayetleri aç›kça iflliyorlar. Yasal solun paramiliterlere karfl› yapacak fazlaca bir fleyi yok. Yapabildikleri tek fley, paramiliter fliddetini k›namak, cinayetleri araflt›rmak, orduyla paramiliterler aras›ndaki iliflkileri ortaya sermek ve uluslararas› çapta bir teflhir faaliyeti yürütmek. Emilio: Bu faaliyet ifle de yar›yor. Örne¤in bu uluslararas› teflhir yüzünden, ABD, paramiliterleri (AUC’yi) terörist listesine almak zorunda kald›. Bu önemli, çünkü örne¤in flimdi hükümet, paramiliterlerle “bar›fl görüflmeleri” yap›yor. Kendi kendilerine “bar›fl süreci” yap›yorlar. Bu çok komik bir durum. Bunun sebebi, Uribe’nin de tüm bu uluslararas› bask› sonucunda paramiliterlerle aras›na belirli bir mesafe

65


koymak istemesi. David: ABD, AUC’yi terörist listesine koymak zorunda kald›; çünkü AUC, Kolombiya’daki insan haklar› ihlallerinin yüzde 70’inden sorumlu. AUC, belki de dünyadaki en vahfli, kan içici ve zalim örgüttür. Ama ABD, tabii ki, gerçekte AUC’ye karfl› hiçbir mücadele yürütmüyor. Örne¤in ABD’nin “terörizme karfl› savaflmak” amac›yla haz›rlad›¤› Plan Kolombiya’s›nda, tüm kaynaklar gerillayla savafla ayr›lm›flt›r ve paramiliterlere karfl› savafl için hiçbir kaynak yoktur. Dolay›s›yla ABD’nin AUC’yi terör listesine almas›, bofl laftan ibarettir.

Irak savafl›ndan önce, “Kolombiya Irak’tan daha tehlikeli bir ülkedir. Irak tarz› bir müdahaleyi Kolombiya’da da görmek istiyoruz” aç›klamas›n› yapm›flt›. ABD’nin Kolombiya’da çok say›da personeli var. Ço¤u e¤itim ifli yap›yor, baz›lar›, aktif karfl›-ayaklanma faaliyetinde bulunuyor. Paral› askerlerini ve istihbaratç›lar›n› göndermekle ve ekonomik destek vermekle yetiniyor. Çünkü ABD’ye dönecek tabutlardan korkuyor. ABD, ölü asker bedenlerinin Kolombiyal› olmas›n› istiyor.

■ Plan Kolombiya hakk›nda ne düflünüyorsunuz? David: Bu plan, petrol flirketlerinin, madencilik flirketlerinin, BP, Oxidental gibi çokuluslu tekellerin yapt›¤› güçlü lobi faaliyetlerinin ürünüdür. Bu plan, Kolombiya Kongresi’nde tart›fl›ld›¤› s›rada bile henüz ‹spanyolcas› yay›mlanmam›flt›. ‹lk y›l san›r›m 1.2 milyar dolarl›k bir yard›m verildi, ki ço¤u askeri yard›md›. Sözde bu yard›m›n amac›, uyuflturucuya karfl› savafl› güçlendirmekti. O zaman, bu paran›n sadece uyuflturucuyla mücadelede kullan›laca¤› ve karfl›-ayaklanma faaliyetlerinde kullan›lmayaca¤› ilan edilmiflti. Tabii, k›sa sürede bu sözler bir yana b›rak›ld› ve Amerikal›lar, o bildik edebiyat› tekrarlayarak, FARC’›n uyuflturucu kaçakç›s› oldu¤unu ve dolay›s›yla verilen yard›m›n FARC’a karfl› da kullan›labilece¤ini söylediler. fiimdi ise, George Bush, bu paran›n karfl›ayaklanma faaliyetinde kullan›labilece¤ini, uyuflturucuyla mücadelede kullan›lmas›n›n gerekmedi¤ini söylüyor. Bir tabur ABD deniz piyadesi, Arroca ken-

66

tine gelerek, burada Kolombiya ordusuna, karfl›-ayaklanma faaliyetleri konusunda e¤itim vermeye bafllad›. Kolombiya ordusunu ve polisini e¤itmek üzere gelen askeri personel, askeri e¤itmen ve özel güvenlik kurulufllar›ndan gelen özel personel say›s›nda büyük bir art›fl görüyoruz.

Plan Kolombiya’n›n bir di¤er önemli boyutunu, uçaktan gaz s›karak yap›lan ilaçlamalar oluflturuyor. Bu ilaçlaman›n amac›, uyuflturucu üretilen bitkilerin imhas›. Bu imha için, koka tarlalar›n›n elle temizlenmesi tercih edilmiyor (ki buna kimsenin itiraz› olmaz); ama havadan, uçakla s›k›lan Glisofat gaz›yla koka tarlalar› imha edilmek isteniyor. Glisofat, çok zehirli bir gaz ve koka yapra¤›yla temas etti¤i zaman, yapra¤› yakarak imha ediyor. Ama bu gaz at›ld›¤› alandaki her fleyi yak›yor. ‹nsanlar› ve suyu zehirliyor. A¤açlar› yak›yor, tar›m ürünlerini yak›p yok ediyor. Sonuç hastalanm›fl insanlar, deri hastal›klar›, gözleri kör olan insanlar, mide problemleri oluyor. Köylüler tüm yiyeceklerini yitiriyorlar. Ve ayn› zamanda, koka bitkileri de yok oluyor; ki bu, köylülerin para kazanabildikleri yegane bitkidir. Emilio: Glisofat, ülkenin genifl bölgelerinin üzerine, DynCorp adl› bir Amerikan özel güvenlik flirketi taraf›ndan s›k›l›yor. David: Bu Glisofat gaz›n› 10 y›l kadar önce Florida’da, marihuana bitkilerini yok etmek için kullanmak istemifllerdi; ama ABD Kongresi, bu gaz›n çok zehirli oldu¤u için kullan›lmayaca¤›na karar vermiflti. Ama bu gaz› Kolombiya’da kullan›yorlar. Emilio: Yaklafl›k bir ay önce, Kolombi-

T E O R ‹ D E do¤rultu


ya’n›n en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi, Glisofat kullan›larak yap›lan bu ilaçlama iflleminin tamamen yasad›fl› oldu¤una karar verdi. Uribe ise, bu karar üzerine bir aç›klama yaparak, “Koka tarlalar›n›n gazla imhas›, ben baflkan oldu¤um sürece devam edecektir” dedi. Tam bir diktatör! David: Ayr›ca bu Glisofat ilaçlamalar› bafllad›¤›ndan bu yana Kolombiya’da kokain imalat› artt›. Emilio: Bu gazlama ifllemi, daha önce Bolivya’da, Peru’da da yap›ld›. Bunun tek sonucu, koka tarlalar›n›n yer de¤ifltirmesi oluyor. Eskiden koka tarlalar› gerillalar›n bulundu¤u Güney Kolombiya’dayd›. fiimdi tarlalar kuzeye tafl›nd›. Bu bölge paramiliterlerin kontrolü alt›nda oldu¤u için, buradaki koka tarlalar› gazlanm›yor. Böylece kokain imalat› art›yor. ■ ABD’nin Kolombiya’ya askeri olarak do¤rudan müdahalesi söz konusu olabilir mi? David: Uribe, böyle bir müdahale için ABD’ye ça¤r›da bulundu. Irak savafl›ndan önce, “Kolombiya Irak’tan daha tehlikeli bir ülkedir. Irak tarz› bir müdahaleyi Kolombiya’da da görmek istiyoruz” aç›klamas›n› yapm›flt›. ABD’nin Kolombiya’da çok say›da personeli var. Ço¤u e¤itim ifli yap›yor, baz›lar›, aktif karfl›-ayaklanma faaliyetinde bulunuyor. Ayn› zamanda ‹ngiliz özel kuvvetleri SAS da karfl›-ayaklanma faaliyetine dahil. Ancak ABD, kendi kamuoyunun tepkisinden çekiniyor. ABD’ye dönecek tabutlardan korkuyor. ABD, ölü asker bedenlerinin Kolombiyal› olmas›n› istiyor. Kendisi, paral› askerlerini ve istihbaratç›lar›n› göndermekle ve ekonomik destek vermekle yetiniyor. Emilio: Bu sizin Irak’taki durumunuza benziyor. Türk birliklerini Irak’a gönder, dolay›s›yla gelen cesetler de Türk olsun... ■ ABD ordusunun ayn› zamanda paramiliterleri de e¤itti¤ine dair kan›tlar ortaya ç›kt› m›? David: Kesin bir kan›t yok. Ama, Amerikalar Okulu’nda (ABD’de kurulu, Latin Amerika devletlerinden gelen askerlerin e¤itildi¤i okul.

T E O R ‹ D E do¤rultu

‘Darbeci okulu’ diye de bilinir. Latin Amerika’n›n ço¤u darbecisi bu okulda e¤itilmifltir) e¤itilmifl baz› Kolombiyal› subaylar›n paramiliter gruplarla iliflki içinde olduklar› kan›tland›. Yani dolayl› yoldan, aradaki iliflki kan›tlanm›fl oldu. Panama Devlet Baflkan› Mireya Moscoso’nun, bir aç›klama yaparak, ABD ve CIA’dan Panama’n›n helikopterlerini çalarak Kolombiyal› paramiliterlere vermekten vazgeçmelerini istemesi de buna dair bir baflka kan›tt›. ■ Yani ABD’nin, kendi terörist listesinde yer alan paramiliterleri “teröre karfl› mücadele” ad› alt›nda e¤itti¤ini söyleyebilir miyiz? David: Evet, durum tam olarak böyle. Bunu yapan sadece ABD de¤il, Britanya da ayn› fleyi yap›yor. Üç y›l önce, Britanyal› General Sirmichael Rose, (Bosna’daki NATO kuvvetlerinin komutan›yd›) bir konferansta, Kolombiya’daki savafl üzerine yapt›¤› konuflmada bunu itiraf et-

ti. Kendisi Kolombiya’ya, orduyu denetlemek için birkaç sefer gitmifltir ve flimdi Defence Systems Ltd. adl›, BP’nin güvenli¤ini sa¤lamaktan sorumlu özel güvenlik flirketinde çal›fl›yor. Rose, bu konferansta, “Kolombiya’daki savafl, sivillerden oluflan güvenlik birimleri oluflturulmadan kazan›lamaz. Benim Kuzey ‹rlanda’da ve Malaya’da yürüttü¤üm karfl›-ayaklanma faaliyetlerinden ç›kartt›¤›m ders budur” demiflti. Bir NATO ve Britanya ordusu komutan›, kendi a¤z›yla, Kolombiya’da paramiliter gruplar›n oluflturulmas› gerekti¤ini söylemifl oldu. ■ Paramiliter gruplar›n ordudan ayr› olarak kaç silahl› adam› var? David: Paramiliterler en h›zl› büyüyen ör-

67


güt durumundalar. fiu an için say›lar› 10 bin civar›nda denebilir. ■ FARC ve ELN gerillalar›n›n say›s› ne kadar? David: FARC yaklafl›k 20 bin ve ELN yaklafl›k 5 bin. Emilio: Tabii bunlar da¤lardaki militanlar›n say›s›. Bir de kentlerde bu örgütlere ba¤l› milisler var. Bunlar›n kesin say›s›n› bilmek mümkün de¤il; ama Bogota dahil tüm büyük flehirlerde çok say›da FARC ve ELN milisi var. ■ FARC ve ELN aras›ndaki politik fark nedir? David: Temel fark, FARC iktidar› bizzat kendisi almak isterken, ELN’nin öncelikli hedef olarak Kolombiya oligarflisinin yok edilmesini önüne koymas›. ■ ELN iktidar› hedeflemiyor mu? David: Eminim, kurulacak iktidar›n içinde yer almak istiyorlard›r. Ama sadece kendileri de¤il. Ayn› zamanda FARC geleneksel olarak daha ziyade köylü tabana dayan›r. Gerillalar› da genellikle k›rsal kesimden kaynaklan›r. ELN ise daha çok kent kökenlidir ve daha entelektüel bir yap›s› vard›r. ‹çinde akademisyenler dahi vard›r. K›rsal kesimde de campesinos’a dayan›r. ■ Kolombiya’daki sendikal hareket hakk›nda neler söyleyebilirsiniz? David: Kolombiya’da militan, mücadeleci sendikalar var. Tabii, hepsi militan de¤il. Mücadeleci sendikalar›n maruz kald›¤› fliddet, örgütlenmelerini ve mücadele etmelerini giderek zorlaflt›r›yor. Paramiliterler taraf›ndan kontrol edilen sendikalar bile var. Baz› sendikalar patronlar›n sendikalar›. Sosyal demokratlar taraf›ndan yönetilen uzlaflmac› sendikalar var. Her yerde oldu¤u gibi... Özellikle kamu hizmetlerinde örgütlü sendikalar, (ayd›nlatma, elektrik, su gibi) devletin petrol ve madencilik flirketlerinde örgütlü sendikalar oldukça güçlü ve militan. Bunlar özellefltirmeye karfl› savafl›yorlar. ■ Kolombiya Komünist Partisi’nin (KKP) ve Sosyalist Yenilenme Hareketi’nin (CRS) durumlar› nedir? David: CRS, ELN’nin hükümetle bar›fl görüflmeleri s›ras›nda oluflturuldu. CRS adl› bir legal siyasi parti kurdular. Bu parti, sonraki y›l-

68

larda paramiliterler taraf›ndan büyük oranda imha edildi. KKP ise, FARC’›n görüfllerine paralel olarak Yurtsever Birlik (UP) adl› bir politik parti oluflturdu. Bu parti çok güçlüydü. Ancak son 10 y›lda 4 binden fazla UP üyesi ve taraftar› öldürüldü. Öldürülenler aras›nda iki devlet baflkan› aday›, senatörler ve milletvekilleri de var. ■ Komünist Parti hâlâ varl›¤›n› sürdürüyor mu? David: Evet, tabii. ■ Etkin mi? David: Komünist Parti olarak bafll› bafl›na çok etkili de¤il. Ama ç›kard›¤› çok iyi bir günlük gazete var, Voz (Ses) ad›nda, oldukça etkili. Yine, partinin üyeleri sendikalarda çal›fl›yorlar, ve izlenimlerime göre, toplumsal örgütler içinde ciddi bir etkileri de var. Ama bu daha dolayl› bir etki, do¤rudan komünist parti ad›yla ortaya ç›km›yor. Emilio: Kolombiya’da Komünist Partisi yasal olmas›na karfl›n, komünist oldu¤unuzu aç›kça söyleyemezsiniz. ‹nsanlar, sadece ceplerinde Voz gazetesi oldu¤u için dahi öldürülebiliyor. Voz, Komünist Parti’nin resmi gazetesidir; ama tafl›mak ölümle sonuçlanabilir. Dolay›s›yla bu koflullar Komünist Parti’nin etkinli¤ini s›n›rl›yor. Politik ve Sosyal Cephe içinde de komünistler var ve bu bloktan seçilerek Kongre üyesi olanlar da var. ■ Politik ve Sosyal Cephe nedir? Partilerin bir ittifak› m›? David: Partilerden daha ziyade sosyal hareketlerin bir ittifak›d›r. Komünist Parti, sendikalarda güçlü oldu¤u için, o da bu ittifaka dahil oluyor. Yerli hareketleri de bu ittifak içinde var. Emilio: Birlikte bir sosyal cephe oluflturdular ve seçimlere birlikte gidiyorlar. fiu an Kongre’de 8 milletvekilleri var. Tabii, Uribe bu cepheyi de “gerillan›n bir uzant›s›” olmakla suçluyor. ■ Sorular›m›z bu kadar, bize ay›rd›¤›n›z zaman için teflekkür ederiz. Emilio: Biz de size teflekkür ederiz... Kolombiya iflçi ve emekçilerinden devrimci selamlar! David: Teflekkür ederiz.

T E O R ‹ D E do¤rultu


Uyum Yasalar›n›n De¤ifltirici Gücü Ne? – Kadir Da¤ –

12 EYLÜL askeri faflist darbesinin kazan›lm›fl bütün haklar› silip süpürmesinin ard›ndan 1980’li y›llar›n ikinci yar›s›ndan bu yana ezilen toplumsal kesimler, kimi zaman fliddetlenen, kimi zaman düflük tempoda ama, sürekli bir mücadele, egemen s›n›flarla çat›flma içerisinde oldular. 1987 Netafl greviyle bafllayan ve 1989’da patlak veren iflçi s›n›f›n›n bahar hareketi ve devam›ndaki geliflmeler, emekçi memurlar›n örgütlenme ve grevli, toplusözleflmeli sendikal hak mücadelesi, 1984’te bafllayan ve giderek yükselen Kürt ulusal hareketi, kent yoksullar›n›n mücadelesi, Gazi ayaklanmas› ve di¤er eylemler, komünist-devrimci hareketin yapt›¤› ç›k›fllar vb. darbeci generallerin iradesini zay›flatt›, oluflturdu¤u statükoyu zorlad›, geriletti. Darbeci generallerin oluflturdu¤u faflist yasalardan ad›m ad›m gedikler aç›lmaya baflland›. Bu geliflmeler egemen s›n›flar›n iç çat›flmalar›n› da tetikledi. Kitle hareketinin bask›s›na paralel, ço¤u zaman yönetememe krizine giren egemen güçler, dengeli, kendi içlerinde uzlaflmalarla sonuçlanan de¤iflikliklere gittiler. Biri Anayasa, yedisi yasalar düzeyinde gündeme getirilen “demokratikleflme” ve AB

T E O R ‹ D E do¤rultu

ile “Uyum Paketleri” tamamland›¤›nda, k›smi demokratik kazan›mlar söz konusu oldu. Ama 12 Eylül darbesinin hükmü, bu sürecin üzerinde etkisini gösterdi ve de¤ifliklikler, bütün “demokrasi” palavralar›na karfl›n, darbe yasalar›n› t›rt›klad›, baz› yanlar›yla deldi ama onu aflacak bir a¤›rl›¤a sahip olamad›. 11 Eylül bask›n›n›n ard›ndan ABD merkezli emperyalist sald›rganl›¤›n ayyuka ç›kt›¤›, uluslararas› konjonktürün emperyalist terör dalgas› alt›nda vuku buldu¤u bir dönemde, Türkiye’deki militarist güçlerin kimi burjuva demokratik haklar› sineye çekerek kabullenmeleri elbetteki en baflta Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ezilenlerin yürüttükleri mücadelenin bir sonucudur. Ama, yap›lan de¤ifliklikler, sadece ezilenlerin demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin yans›mas› de¤il, ayn› zamanda iktidardaki stakükocu güçlerle sermayenin uluslararas› yönelim ve ihtiyaçlar›na ba¤l› devlette “yeniden yap›lanma”y› dayatan güçler aras›nda iç iktidar kavgas›, ve yine ABD ile AB’nin Türkiye üzerinde sürdürdükleri egemenlik savafl›n›n da bir yans›mas› olarak gerçekleflti. Bütün bu çat›flmalar, devletin yönetim bi-

69


çiminde esasa iliflkin bir Yap›lan de¤ifliklikler, sadece ezilen- bat› “A Listesi”nde, dide¤ifliklik yaratmasa da lerin demokratik hak ve özgürlükler ¤er hukuksal düzenlestatükocu güçler ciddi mücadelesinin yans›mas› de¤il, ay- meler ise “B Listesi”nde yer almaktad›r. A Listemevzi kay›plar›na u¤ran› zamanda iktidardaki stakükocu si, Temmuz 1998 tarihi d›, geri çekilerek tavizgüçlerle sermayenin uluslararas› itibariyle 31 bafll›k alt›nler vermek zorunda kald›lar. Keza kimi burjuva yönelim ve ihtiyaçlar›na ba¤l› dev- da ve yaklafl›k 5000 adet demokratik haklar› si- lette “yeniden yap›lanma”y› daya- hukuki düzenleme olaneye çekerek kabullen- tan güçler aras›nda iç iktidar kav- rak oluflturulmufltur. diklerini belirtmeliyiz. gas›, ve yine ABD ile AB’nin Türki- Haz›rl›k çerçevesinde Bununla birlikte top- ye üzerinde sürdürdükleri egemen- Türkiye’nin eline s›k›flt›lumsal geliflmeler karfl›lik savafl›n›n da bir yans›mas› ola- r›lan 100 bin sayfal›k Avrupa Birli¤i mükteses›nda hükmü kalmam›fl rak gerçekleflti. bat›n›n Türkçe’ye tercüyasalar›n ötesinde germe edilmifl bölümünün çeklefltirilen de¤ifliklikise henüz 10 bini bulmaler fiilen yürürlü¤e kod›¤› belirtilmektedir. Bünulmad›, ama ezilenleyük bölümü ayr›nt›larrin bir bütün olarak demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi de dan da oluflsa, bu bile Aral›k 2004’te üyelik sürmektedir/sürecektir. Çünkü de¤ifliklikler, müzakerelerinin bafllat›lmas›n› somutlaflt›raezilen toplumsal kesimlerin en geri taleplerini cak karar›n al›naca¤›na Türk burjuva devletinin de pek inanmad›¤›n› göstermektedir. dahi karfl›lamaktan uzakt›r. 10-11 Aral›k 1999 tarihleri aras›nda HelEgemen s›n›flar›n kendi iç hesaplar›, sermaye oligarflisinin iktidar inisiyatifini tümden sinki’de toplanan AB devlet ve hükümet bafleline alma çat›flmas› da bitmifl de¤ildir. Kimi kanlar›n›n, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slosorunlar› tali duruma itilmekle beraber, iç ik- venya, Estonya, Slovak Cumhuriyeti, Polonya, tidar çat›flmas› da bugün devlet iflleyiflinde ya- K›br›s, Letonya, Litvanya, Romanya, Bulgarisp›lan kurumsal de¤iflikliklere ifllerlik kazand›- tan ve Malta ile birlikte Türkiye’yi de AB’ye r›lmas›, Irak iflgali ve bir bütün olarak bölge aday üyelik kat›l›m sürecine dahil edilmesi kapolitikas›, Kürt sorunu, K›br›s ve YÖK ekse- rar› almalar›yla Türk burjuva devleti de yönünü daha ciddi olarak AB’ye çevirdi. Bu yöneninde sürmektedir. lim do¤rultusunda, 26 Ocak 2000 tarihli ve 2000/3 say›l› Baflbakanl›k Genelgesi ile AvruAB MÜKTESEBATI VE TÜRKİYE pa Birli¤i ‹ç Ekonomik ve Teknik KoordinasUyum Yasalar›, 15 üyeye sahip Avrupa Bir- yon Kurulu, ‹ç Koordinasyon ve Uyum Komili¤i’nin geniflleme stratejisine girdi¤i bir dö- tesi ve Yürütme Sekreterli¤i, Avrupa Birli¤i nemde oluflturulan müktesebat çerçevesinde Dan›flma Kurulu ile Dan›flmanlar Grubu’ndan haz›rlanm›flt›r. AB’ye entegrasyon, daha do¤- oluflan görevlendirmelere gidilmifl ve bunlar rusu iflbirlikçilik belgesi olarak haz›rlanan aras›nda koordineli çal›flmalar bafllat›lm›flt›r. müktesebat, Roma Antlaflmas›’ndan bafllaya- ‹lk düzenlemelere de Anayasa de¤iflikli¤iyle rak Maastricht, Amsderdam antlaflmalar›, AB Ekim 2001’de gidilmifl ve buna paralel Uyum Konseyi’nden geçen direktif ve yönetmelikler Yasalar› ile ilgili tasar›, 57. hükümet döneminile Avrupa Adalet Divan› kararlar›ndan olufl- de, 15 Ocak 2002’de TBMM Baflkanl›¤›’na sumaktad›r. Kendi içerisinde ikiye ayr›lan mük- nulmufl ve 6 fiubat 2002’de TBMM Genel Kutesebat, üyelik öncesi üstlenilecek sorunlar› rulu’nda yap›lan kimi de¤iflikliklerle birlikte saptamakta ve Birli¤e kat›l›m gereklerinin çer- kabul edilmifltir. çevesini çizmektedir. Öncelikli AB mükteseAma çal›flmalar›n bafllat›lmas›n›n hemen

70

T E O R ‹ D E do¤rultu


bafl›, 2000 y›l› May›s ay›nda, Genelkurmay Baflkanl›¤›, MGK Genel Sekreterli¤i, D›fliflleri Bakanl›¤›, ‹çiflleri Bakanl›¤›, Adalet Bakanl›¤›, Devlet Planlama Teflkilat›, Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakanl›¤›, Bas›n Yay›n Enformasyon Genel Müdürlü¤ü temsilcilerince ortak bir rapor haz›rlanm›flt›r. ‹zlenecek yolun genel çerçevesini çizen “Baflbakanl›k ‹nsan Haklar› Üst Kurulu Sekreteryas› Eflgüdümünde Haz›rlanan Rapor”da; “Anayasa’da ve yasalarda yap›lacak de¤ifliklikler s›ras›nda Avrupa ‹nsan Haklar› Sözleflmesi ve Avrupa Birli¤i ülkelerinin mevzuat›n›n gözönünde bulundurulmas›nda ve AB üyesi ülkelerin yasal mevzuat›ndan daha ileri düzenlemelere gidilmemesinde yarar görülmektedir” deniliyor. Uyum Paketleri tart›flmalar› ve ayn› kapsamdaki düzenlemelerde ortaya ç›kan tabloya iflte bu yaklafl›m yön vermifltir. Yap›lacak de¤ifliklikler, “AB üyesi ülkelerin yasal mevzuat›ndan daha ileri” olmayacakt›r! Genelkurmay’›n bafl›nda yer ald›¤› militarist devletin burjuva anlam›ndaki “demokratikleflme”de bile r›za gösterece¤i çerçeve budur. BİR İLERİ BİR GERİ Bu süreç hem toplumsal dinamiklerin talepleri ve bu do¤rultuda oluflturulan bask› ve hem de egemen s›n›flar›n çat›flmalar›yla hayli çekiflmeli yürüyor. Yedi paket halinde gündeme getirilen uyum yasalar›ndan bir pakette ele al›nan maddeler devam›ndaki paketlerde tekrar tekrar ele al›nd›, tart›fl›ld›, karara ba¤lanm›fl noktalarda bile yeni de¤ifliklikler yap›ld›. En çok tart›flma yaratan konular›n bafl›nda ise Kürt sorununa ba¤l› kültürel haklar kapsam›nda yap›lan de¤ifliklikler, idam cezas›, ilerici-devrimci politik kuvvetleri hedefleyen maddeler ve MGK’n›n konumu oldu. “Mini demokrasi paketi” olarak da sunulan ve TCK’n›n 159 ile 312, TMY’nin 7 ve 8. maddeleri, DGM Kurulufl ve Yarg›lama Usullerinin 16. maddesi ile Ceza Mahkemeleri Usulü Kanunu’nun 107 ve 108. maddelerini yeniden düzenleyen ilk uyum paketi, 57. Koalisyon Hükümetinin orta¤› partiler aras›nda tart›flmalar yaratt› ve hükümeti bu ba¤lamda böldü.

T E O R ‹ D E do¤rultu

DSP, Ecevit’in flahs›nda ANAP ile MHP aras›nda bir denge unsuruyken, MHP 12 Eylül faflizminin ördü¤ü statünün korunmas›ndan yana ve bir bak›ma Genelkurmay’›n hükümetteki temsilcisi durumundayd›. Çünkü MHP de g›das›n› faflist rejimden, onun militarist, ›rkç› yap›s›ndan ve bu çerçevede oluflturulmufl yasalardan al›yor, oradan beslenerek palazlan›yordu. Nitekim, “demokrasiye aç›lan ilk pencere” olarak 1. Uyum Yasalar› t›rt›klana t›rt›klana ald›¤› son haliyle bile MHP’nin red oylar›na karfl›n hükümetin iki orta¤› ANAP, DSP ve hükümet d›fl› partiler AKP, DYP ve SP’nin oylar›yla kabul edildi. Devam›nda gelen paketlerle birlikte bafll›ca ‹l ‹daresi Kanunu, Bas›n Kanunu, Devlet Memurlar› Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Toplant› ve Gösteri Yürüyüflleri Kanunu, Jandarma Teflkilat Görev ve Yetkileri Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin Kurulufl ve Yarg›lama Usulleri Hakk›nda Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanunu (CMUK), Say›fltay Kanunu, Vak›flar Kanunu, Nüfus Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri Hakk›nda Kanun, ‹mar Kanunu, ‹dari Yarg›lama Usulü Kanunu, Adli Sicil Kanunu, Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu, Radyo ve Televizyonlar›n Kurulufl ve Yay›nlar› Hakk›nda Kanun, Vak›flar Genel Müdürlü¤ü’nün Teflkilat ve Görevleri Hakk›nda Kanun Hükmünde Kararname, Terörle Mücadele Kanunu, Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Genel Sekreterli¤i Kanunu, Dernekler Kanunu, Yabanc› Dil E¤itimi ve Ö¤retim ‹le Türk Vatandafllar›n›n Farkl› Dil ve Lehçelerinin Ö¤renilmesi Hakk›nda Kanun, Türk Medeni Kanunu ve Askeri Mahkemelerin Kuruluflu ve Yarg›lama Usulleri Kanunu gibi toplamda 40 yasa, belli bafll› 200 madde üzerinde görüflüldü, de¤iflikliklere gidildi. Ve mehteran tak›m›n› and›r›rcas›na bir ileri bir geri ritminde görüflülen yasalar en son 7. Uyum Yasalar›’n›n da ele al›n›p 7 A¤ustos 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yay›nlanmas›yla bu süreç flimdilik nihayetlendirildi. SINIRLI DEMOKRATİK KAZANIMLAR Uyum Yasalar› çerçevesinde yap›lan de¤i-

71


fliklikle kamuoyunda yo¤un bir tepkiye yol açm›fl bulunan idam cezas› kald›r›ld›. 3. Uyum Yasalar› kapsam›nda ele al›nan ve üzerinde k›yamet kopar›larak yap›lan bu de¤ifliklik, 3 A¤ustos 2002’de Resmi Gazete’de yay›nlanarak yürürlü¤e girdi. Yasa, “Savafl ve çok yak›n savafl tehdidi hallerinde ifllenmifl suçlar için öngörülen idam cezalar› hariç olmak üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 say›l› Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 Say›l› Kaçakç›l›¤›n Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 Say›l› Orman Kanunu’nda yer alan idam cezalar› müebbet a¤›r hapis cezas›na dönüfltürülmüfltür” diyor. Bu elbette bir kazan›m. Ama “Savafl ve çok yak›n savafl tehdidi hallerinde ifllenmifl suçlar için” idamlar bir silah olarak elde tutulmaktad›r. Ayr›ca a¤›r müebbet hapse çevrilme durumunda herhangi bir tutuklu ceza indirimi ve flartl› sal›vermede yararland›r›l›rken politik tutsaklar kesinkes bunun d›fl›nda tutulmaktad›r. Adli hükümlüler idam cezas›n›n a¤›r müebbete çevrilmesi durumunda alt› y›l hücrede tutulacakken, politik tutsaklar için bu süre dokuz y›l olarak belirlenmifltir. Aç›k ki bu da, yasalar›n “ayr›mc›l›k” yapt›¤› manas›yla “adil” olmad›¤›, olmayaca¤› anlam›nda de¤il -ki yasalar tepeden t›rna¤a böyle- ama bundan da önemlisi “cezan›n infaz›” ile ilgili yap›lan düzenleme ile idam›n kald›r›lmas›, zindanda, hücrelerde çürütme politikas›yla “telafi” edilmifltir. 159. Madde’de Uyum Yasalar›’n›n daha ilkinden bafllanarak çeflitli tart›flmalara neden olmufl, devam›ndaki paketlerde de bu madde tekrar tekrar ele al›nm›flt›r. Yap›lan de¤ifliklik, maddenin birinci f›kras›nda yer alan 1 y›ldan 6 y›la kadar a¤›r hapis cezas›n›n önce üst s›n›r› 3 y›la düflürülmüfltür. Yedinci pakette ise, “bir seneden” ibaresi “alt› aydan” fleklinde düzenlenerek son hali verilmifltir. Üçüncü f›krada yer alan de¤ifliklik ise 15 günden 6 aya kadar olan hapis ile 100 liradan 500 liraya kadar olan a¤›r para cezas›n›n yaln›zca para cezas› bölümü kald›r›lm›flt›r. 159’la ilgili, söz konusu devlet “organlar› veya kurumlar› tahkir ve tezyif kast› bulunmaks›z›n, sadece elefltirmek

72

maksad›yla yap›lan yaz›l›, sözlü veya görüntülü düflünce aç›klamalar› cezay› gerektirmez” denmektedir ki bu da son derece gülünç. fiu ana kadar verilen cezalardan hiçbiri de “elefltirmek maksad›” söz konusu edilerek verilmifl de¤ildir zaten. Yap›lan bu eklemenin de düflünce özgürlü¤ü anlam›nda bir hükmü yoktur. 312. madde de yasalardaki yerini korudu ve sadece para cezas› ile a¤›rlaflt›r›c› faktörler kald›r›ld›. Düflünce özgürlü¤ü kapsam›na giren durumlarda cezai müeyyideler oldu¤u gibi duruyor. Madde flu flekilde de¤ifltirilmifltir: “Bir cürmü alenen öven veya iyi gördü¤ünü söyleyen veya halk› kanuna uymamaya tahrik eden kimseye alt› aydan iki y›la kadar hapis cezas› verilir. Sosyal s›n›f, ›rk, din, mezhep veya bölge farkl›l›¤›na dayanarak, halk› birbirine karfl› kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir flekilde düflmanl›¤a veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimseye bir y›ldan üç y›la kadar hapis cezas› verilir.” Tabi “suçlar”›n ifllenme biçimine ba¤l› cezalar›n bir kat art›rma yoluna gidilece¤i de belirtilmektedir. Burada önceki maddeden farkl›l›k, “olas›l›k” kelimesinin “tehlike”, “kifliler” tan›m›n›n da “halk” tan›m› ile de¤ifltirilmifl olmas›d›r. Düflünce suç olmaya devam etmektedir. “S›n›f” ve “Kürt” tan›mlamalar› da öcü olmay› sürdürmektedir. Yani siz devletin hofluna gitmeyen bir “cürmü” över ya da örne¤in halka, 12 Eylül faflist anayasas›na uymamay› salt düflünce olarak söyleseniz bile 6 aydan 2 y›la kadar hapis cezas›na çarpt›r›labilirsiniz. S›n›f ya da “bölge” yani iflçi s›n›f› ve Kürt sorununa dair yapaca¤›n›z propaganda da “alenen tahrik” kapsam›na al›nabilir ve 1 y›ldan 3 y›la kadar hapis cezas›na çarpt›r›labilirsiniz. TMY’nin ucube bir içerikte, propaganday› suç kapsam›na alan 8. maddesi de kald›r›ld›. 7. maddede ise “örgütle ilgili propaganda yapanlar ifadesinin önüne “terör yöntemlerine baflvurmaya özendirecek flekilde” ibaresi yerlefltirilerek kald›r›lan 8. maddenin içeri¤i bu madde ile birlefltirilip bir bak›ma oluflabilecek

T E O R ‹ D E do¤rultu


Bir baflka de¤ifliklik boflluk kendilerince telafi Türk burjuva devleti usüllerine uyedildi. MHP’nin de hükü- gun bir demokrasinin s›n›r› bura- de iflkence davalar› konusunda yap›ld›. ‹flkenmette oldu¤u dönemde da biter. Kürtler yoktur, Türkler ce davalar›n›n “acele iflgörüflülen bu yasalarda vard›r. Türk vatandafllar›na da lerden” say›lmas› ve zayaflanan çat›flmalar rejiKürtçe anadil olarak okutulamaz. man afl›m›na u¤rat›lmamin faflist karakterinin korunmas›na sar›lan güç- Sistemin iliklerine kadar ifllenmifl dan sonuçland›r›lmas›, inkarc›l›k, yok sayma politikas› duruflmalar›n 30 günlerin daha bafltan ipin ucunu s›k› tuttuklar›n› söz konusu bütün maddelerde ye- den fazla uzat›lmamas›, göstermektedir. Onlar ni düzenlemelerle birlikte hüküm verilen cezalar›n erteher f›rsatta kendi konum- sürmektedir. ‹ktidar›n› egemen ulus lenmemesi ve para cezas›na çevrilmemesi de lar›n› sarsacak ya da besayr›cal›klar›na da dayand›ran kararlaflt›r›ld›. A‹HM’in lendikleri faflist rejimi güçler, Kürt ulusunun varl›¤›n›, do- iflkenceden dolay› vertedricen zaafa u¤ratacak durumlar karfl›s›nda k›- lay›s›yla anadilde e¤itim özgürlü- di¤i tazminat cezalar›yas›ya direndi, karfl› koy- ¤ünü de kabul etmiyor. Kürtçe ö¤- n›n iflkenceyi yapan podular. Ama hem Kürt renim, radyo ve TV yay›n› gibi en lislere ödetilmesi ve buulusal hareketi, di¤er s›radan demokratik talepler karfl›- radan polisin iflkence toplumsal kesimlerin s›nda hezeyana kap›l›yor, f›rt›na- yapmas›n› s›n›rland›r›c› olacak düzenleme ise mücadeleleri ve hem de lar kopar›yorlar. Meclis’ten geçmedi ve uluslararas› koflullar bu durum sakl› tutuldu. (ABD ve ‹ngiltere’nin uyHiç flüphesiz ki bu da iflgulad›¤› sald›rgan politikencenin ferdi, salt poka, özellikle de ABD ifllisiye bir sorun olmad›birlikçisi devletlerde mi¤›, bir devlet politikas› litarizmin elini güçlendirse de) statükonun fiyakas›n› -yolu yok- boza- oldu¤unu göstermektedir. Her fleye karfl›n iflkence davalar›n›n sonuçcakt›/bozdu. Gözalt› sürelerinde de baz› de¤ifliklikler ya- land›r›lmas›nda at›lan bu ad›m, cezaevlerinde, p›ld›. Toplu gözalt›larda azami süre dört güne 12 Eylül’den bu yana yar›m as›rl›k bir dönemindirildi. OHAL’de de bu süre dört gün olarak dir direnen politik tutsaklar›n, d›flar›da sürdübelirlendi, ama “hakim önüne ç›kar›lmas› flar- rülen politik kampanyalar›n, ezilenlerin sürt›” ile yedi güne uzat›lmas› yasalaflt›r›ld›. Bu dürdü¤ü kavgan›n bir ürünü, kazan›m›d›r. süre daha önceki yasada dört yerine yedi, yedi A¤›r insan haklar› ihlalleriyle, iflkencelerle isyerine on gün biçimindeydi. Tutuklu ya da mi özdeflleflmifl Türk burjuva devletinin bir hükümlülerin cezaevlerinden sorgulanmaya geri ad›m›d›r bu. Darbeci generallerin, insanal›nmas›yla ilgili on günlük süre de dörde in- l›k d›fl› uygulamalar›ndan bir geriye çekilifl, dirildi. Hakime, cezaevinden gözalt›na al›nma- koydu¤u yasalardan aç›lan bir gediktir. Bas›n, toplant› ve gösteri yasalar›nda da deda, karar vermeden önce söz konusu kifliyle görüflme ve onu dinleme zorunlulu¤u getiril- ¤ifliklikler yap›ld›. RTÜK ve bas›n yasalar›ndadi. Ayr›ca gözalt›ndayken avukat›yla yaln›z gö- ki a¤›r para cezalar› 10-250 milyar liradan 1rüflme, tutuklama ve tutuklaman›n uzat›lmas› 100 milyar liraya düflürüldü. Bas›n kuruluflladurumunda tutuklunun bu durumu bir yak›- r›n›n kapat›lmas› süresi de 30 günden 15 güne n›na ya da istedi¤i birine hemen bildirmesi ha- indirildi. Bas›l› eserlerin toplat›lmas›, bas›m kim karar› flart›na ba¤land›. Gözalt› süresinde makineleri ve aletlerine el konulmas› ise mahavukat› ile görüfltürülmeden al›nm›fl ifadeler keme karar› ile gerçekleflebilecek. Ne ki, burade mahkemede delil olarak kullan›lamayacak. da da ihtiyat elden b›rak›lmam›fl. Yay›n toplat-

T E O R ‹ D E do¤rultu

73


ma, kovuflturma safha- Yeni yasal de¤iflikliklerin yol açt›¤› vatandafllar›n›n günlük s›nda görevli mahkeme- yayg›n bir kan› da partilerin kapa- yaflamlar›nda geleneksel kulland›klar› ye verilmifl olmas›na t›lmas›n›n son buldu¤u yan›lg›s›d›r. olarak farkl› dil ve lehçelerde karfl›n, gecikmesinde Evet, parti kapatma konusu mevzude yay›n yap›labilir” iba“sak›nca” bulunmas› attan ç›kar›ld›. Kapatma k›smen s›resi eklenerek Kürtçe halinde Cumhuriyet savc›l›klar› do¤rudan n›rland›r›ld›, ama tamamen kald›- yay›na “izin” ç›kt›. “Yatoplatmaya karar verebi- r›lm›fl de¤ildir. Kapatma davas›n› saklanm›fl dil” ibaresi de lecek. Yani toplatmala- açma yetkisi Cumhuriyet Baflsavc›l›- mevzuattan ç›kar›ld›. r›n jet h›z›yla yap›lmas›¤›’ndan Yarg›tay Baflsavc›l›¤›’na Ayr›ca “Yabanc› Dil E¤in›n önü kapat›lm›fl de- verilmifltir. Kapatmaya gerekçe ola- timi ve Ö¤renimi Kanu¤ildir. Özellikle sosyarak “odak olma” kriteri getirilmifltir. nu” bölümünde yap›lan düzenleme içerisinde de list bas›n toplatma terö“Türk vatandafllar›n›n ründen pay›n› almaya günlük yaflamlar›nda gedevam edecektir. Dolaleneksel olarak kullany›s›yla “bas›n özgürlüd›klar› farkl› dil ve leh¤ü” iddias› da safsatad›r, bu özgürlük, tekelci burjuva medyan›n özgür- çelerin ö¤renilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 lü¤üdür. Yasadaki düzenleme politik özgür- say›l› Özel Ö¤retim Kurumlar› Kanunu hülükler bak›m›ndan son derece s›n›rl›d›r, gü- kümlerine tabi olmak üzere kurslar aç›labilir” denilmektedir. Milli E¤itim Bakanl›¤›’nca ç›kadüktür. Yay›nlar›n kapat›lmas›na gerekçe say›lan r›lacak bir yönetmelikle, kurslar›n aç›lmas› ve durumda sorumlular için verilen bir-alt› ay denetimine iliflkin esaslar da belirlenecektir. Bu düzenlemeler 3. Uyum Yasalar› çerçevehapis cezas›, bir-üç ay olarak de¤ifltirildi. Bu nedenle verilen ek para cezalar› ise kald›r›ld›. sinde yap›ld›ktan sonra Kürtçe’nin daha ileri “Devletin flahsiyetine karfl› cürümler” ve düzeyde kendini dayatan bir “tehlike” oluflTCK’n›n 311 ile 312. maddelerinde dile getiri- turmamas› için de önlem düflünülmüfl ve 7. len “suçlar” bas›n suçu kapsam›n›n d›fl›na ç›- Uyum Yasalar›’nda bu önlem yaz›l› karara ba¤kar›ld›. Tabii bu olumlu bir geliflme olarak de- lanm›flt›r: E¤itim ve ö¤retim kurumlar›nda, ¤il (Bu kapsamdaki yasaklamalar “terör” ba¤- Türk vatandafllar›na Türkçe’den baflka hiçbir lam›nda ele al›n›p cezalardaki yerini korudu). dil, ana dilleri olarak okutulamaz ve ö¤retileSon dönemde “Atatürkçülü¤e” çok fazla sar›l- mez. ‹flte bu kadar! ma ihtiyac› duyan generaller, yeni bir suç unTürk burjuva devleti usüllerine uygun bir suru daha icat ederek her türlü bas›lm›fl eserin da¤›t›m›n›n önlenmesi ve toplat›lmas›na ilifl- demokrasinin s›n›r› burada biter. Kürtler yokkin yasan›n, Ek 1. Maddesi’ne “Atatürk ve in- tur, Türkler vard›r. Türk vatandafllar›na da k›lap kanunlar› aleyhine ifllenen suçlar”› da Kürtçe anadil olarak okutulamaz. Sistemin iliklerine kadar ifllenmifl inkarc›l›k, yok sayma eklemifl oldular. politikas› söz konusu bütün maddelerde yeni düzenlemelerle birlikte hüküm sürmektedir. BİTMEYEN SENFONİ: ‹ktidar›n› egemen ulus ayr›cal›klar›na da daBÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK Kürtçe, “yasaklanm›fl dil” olmaktan ç›kt›. yand›ran güçler, Kürt ulusunun varl›¤›n›, dolaBireysel haklar kapsam›nda da olsa Kürtçe dil y›s›yla anadilde e¤itim özgürlü¤ünü de kabul ö¤renimi ve yay›n yapma özgürlü¤üne yasal etmiyor. Kürtçe ö¤renim, radyo ve TV yay›n› mevzuat çerçevesinde f›rsat do¤du. RTÜK’ün gibi en s›radan demokratik talepler karfl›s›nda denetiminde, RTÜK yasas›n›n anadilde yay›n hezeyana kap›l›yor, f›rt›nalar kopar›yorlar. RTÜK’ün ç›karaca¤› bir yönetmelikle deneyap›lmas›n› yasaklayan 4. maddesine, “Türk

74

T E O R ‹ D E do¤rultu


tim alt›nda yay›m› yap›lacak Kürtçe de “Cumhuriyet’in Anayasa’da belirtilen temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlü¤üne ayk›r›” yay›m yapamayacak. RTÜK bir sansür kurulu olarak kalmaya devam edecektir. Sonuçlar›na bakt›¤›m›zda ise, henüz TV kanallar›na yans›m›fl Kürtçe e¤itim, yay›m söz konusu de¤ildir. Bu yönlü baflvurular ise geri çevrilmifltir. Politik özgürlükler söz konusu oldu¤unda hemen hemen her maddenin arkas›na s›k›flt›r›lm›fl her derde deva, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlü¤ü”, Kürtçe yay›m ve bas›n yasas›yla da s›n›rl› de¤il. ‹nternet cafelerden toplant› ve gösteri yürüyüfllerine ve partiler kanununa dek bu belirleme, k›smi özgürlüklerin de üzerinde keskin bir k›l›ç olarak salland›r›lmaktad›r. ‹nternet cafeleri denetime almay› yasalaflt›ran devlet, polise, “devletin bölünmez bütünlü¤ü, genel güvenlik ve ahlak, anayasal düzene ayk›r› yay›n yapan sitelere girildi¤i” gerekçesiyle kapatma yetkisi de verdi. Toplant› ve gösteri için izin alma koflulu ise kald›r›ld›, düzenleme kurulu üyelerinin imzalar›n› tafl›yan bildirim yeterli bulundu. Vali ya da kaymakaml›klara bildirim süresi ise 72 saatten 48 saate düflürüldü. Ama burada da önce “Bölge valisi, vali veya kaymakam, milli güvenlik, kamu düzeni, suç ifllenmesinin önlenmesi, genel sa¤l›¤›n ve genel ahlak›n veya baflkalar›n›n hak ve özgürlüklerinin korunmas› amac›yla belirli bir toplant›y› yasaklayabilir veya iki ay› aflmamak üzere erteleyebilir” hükmü korundu. Devam›nda “yasaklama” cürmü “erteleme” olarak de¤ifltirildi. Miting ve yürüyüflleri en fazla on gün erteleme karara ba¤land›. “Cumhuriyet’in nitelikleri, devletin bütünlü¤ünün ve genel ahlak›n, genel sa¤l›¤›n korunmas›” gerekçesiyle yap›lan ertelemeler de iki aydan en fazla bir ay s›n›r›na çekildi. Yabanc›lar›n da çeflitli etkinliklerde bulunma, toplant› ve gösteri düzenlemek için “izin” zorunlulu¤u kald›r›ld› ve “bildirim” esas›na geçildi. Ayr›ca Ortaça¤’dan kalma bir yaklafl›m›n ürünü, ›rkç›l›¤›n sirayet etti¤i bir komedi olan Türkiye’de yaflayan yabanc›lar›n dilekçe

T E O R ‹ D E do¤rultu

verme yasa¤› da kald›r›ld› ve Türkçe olmak kayd›yla “dilekçe verme hakk›”n› tan›ma büyüklü¤ünde bulunuldu. Dernekler yasas›nda da belli de¤ifliklikler yap›ld›. Derneklerle ilgili ifllemleri sürdürme faaliyeti Emniyet Genel Müdürlü¤ü’nden al›narak ‹çiflleri Bakanl›¤›’na ba¤l› kurulan Dernekler Daire Baflkanl›¤›’na devredildi. “Kamu hizmeti görevlileri”nin dernek kurmalar› önündeki engel kald›r›ld›. Ö¤rencilerin s›n›fta kald›klar› gerekçesiyle yönetici olamama uygulamas›na da son verildi, “sosyal ve moral geliflim” amaçl› ö¤renci derneklerinin kurulmas›na olanak sa¤land›. Dernek, sendika ve meslek kurulufllar› için yafl s›n›r› 21’den 18’e düflürüldü. Dernekten ayr›lmak isteyenin alt› ay önceden haber verme koflulu kald›r›ld›. Yabanc›lara da dernek kurma izni getirildi. Vak›f ve dernekler yurtd›fl›nda flube açabilecek, yurtd›fl›ndaki benzer kurulufllara üye olunabilecek. Keza yurtd›fl›ndaki dernek ve vak›flar da Türkiye’de flube açabilecekler. Ama bu, ancak D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n görüflü al›nmak kofluluyla, ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n önerisi ve Bakanlar Kurulu’nun karar›yla mümkün olabilecek. Yani özcesi, yurtd›fl›nda flube açma ya da yurtd›fl›ndaki derneklerin Türkiye’de flube açmalar› yasalaflt›, ama bu hakk› kullanmak deveye hendek atlatmak gibi bir fley. Yeni yasal de¤iflikliklerin yol açt›¤› yayg›n bir kan› da partilerin kapat›lmas›n›n son buldu¤u yan›lg›s›d›r. Evet, parti kapatma konusu mevzuattan ç›kar›ld›. Kapatma k›smen s›n›rland›r›ld›, ama tamamen kald›r›lm›fl de¤ildir. Kapatma davas›n› açma yetkisi Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›’ndan Yarg›tay Baflsavc›l›¤›’na verilmifltir. Kapatmaya gerekçe olarak “odak olma” kriteri getirilmifltir. Siyasi Partiler Kanunu’nun 102. maddesine göre, partilerin faaliyetlerinin izlenmesinde, Yarg›tay Baflsavc›l›¤›, istedi¤i belge ve bilgiler ya da istedi¤i baflkaca hususlar 30 gün içerisinde yerine getirilemezse Anayasa Mahkemesi’ne baflvurarak söz konusu partinin kapat›lmas› veya duruma göre devletçe yap›lan yard›mlar›n k›smen ya da tamamen kesilmesi amac›yla dava açabilir ve kapatmas›n› sa¤layabilir.

75


Siyasi partilerin kurulmas›nda kurucu üye olma için aranan koflullar ile üyelik koflullar› aras›nda da paralellik sa¤land›. K›s›tlama, yine politik hükümlü olma, yani bilinen “terör eylemlerinden mahkum olma” teranesi. Parti kapatmada aranan “beflte üç oy çoklu¤u” biçimindeki de¤ifliklik de yasalara yans›t›ld›. Seçimlerde getirilen bir hafta önceden yay›n yasa¤› da 24 saate indirildi. Ayn› flekilde anket yay›n› süresi de bir haftadan 24 saate düflürüldü. YOL HARİTASI VE MİLLİ GÜVENLİK KURULU MGK, 12 Eylül darbesinin generaller taraf›ndan örgütlenen en güçlü ve kal›c› kurumu olmufltur. MGK, ola¤anüstü yetkilerle donat›lm›fl iktidar›n merkez örgütü, Genelkurmay’›n iktidardaki pozisyonunu yasal güvenceye alan sivil görünümlü bafll›ca temel kurumudur. MGK, siyaset belirleme, güvenlik konular›, bunun gerektirdi¤i uzmanl›k ve bilgi ak›fl›n›n da tepesinde, merkezindedir. Bundand›r ki, Uyum Yasalar› ba¤lam›nda ele al›nan “belal›” konular›n bafl›nda MGK’n›n siyasetteki (daha do¤rusu iktidardaki) yeri ve rolü gelmifltir. MGK, her tart›flma gündemine geldi¤inde k›yametler kopmufl, egemen s›n›flar aras›ndaki iç çat›flmalar fliddetlenmifltir. Genelkurmay’›n iç ve uluslararas› siyasette alaca¤› konum, elindeki iktidardan verece¤i pay bütün bu sürecin egemen s›n›flar cephesindeki en dikkate de¤er geliflmesi olacakt›/oldu. Avrupal› emperyalistler de en çok MGK üzerinde durmufl ve bu kurumu, Türkiye üzerindeki egemenlik çat›flmas›nda dengeleri ABD lehine en üst düzeyde koruyan bir kurum olarak de¤erlendirmifllerdir. AB’nin haz›rlad›¤› 1998’deki ilk ilerleme raporunda, “1961 Anayasas› ile kurulmufl Milli Güvenlik Kurulu, milli güvenlik politikas›n›n oluflturulmas›nda önemli rol oynar ve ayr›ca genifl kapsaml› konular› ele al›r. MGK’n›n kararlar› hukuken ba¤lay›c› de¤ildir, fakat hükümetin siyaseti üzerinde çok etkilidir. Bu kurumun varl›¤› temel bir demokratik yap›ya ra¤men Türk Anayasas›’n›n ordunun sivil bir rol oynamas›-

76

na ve siyasi hayat›n her alan›na müdahale etmesine imkan verdi¤ini göstermektedir” deniyor. AB’nin patronlar› ayn› kayg›lar›n›, Kat›l›m Ortakl›¤› Belgesi’nin 2003 y›l› versiyonunda da dile getimektedirler. Bütün bu nedenlerledir ki, MGK konusu en son, ancak 7. pakette gündeme al›nabilmifl ve egemen güçler aras›nda bir uzlaflma zemini sa¤lanarak yeni bir yasal forma kavuflturulmufltur. Bu süreçte MGK’da asker say›s› da K›vr›ko¤lu’nun “isterse 100 sivi olsun” tepkisel ç›k›fl›na karfl›n- “sivil” say›s›n›n gerisine düflürülmüfltür. MGK’n›n rolü yeniden, “Milli Güvenlik Kurulu, 2. maddede belirtilen milli güvenlik ve devletin milli güvenlik siyasetine iliflkin tan›mlar çerçevesinde devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmas› ile ilgili konularda tavsiye kararlar› al›r ve gerekli koordinasyonun sa¤lanmas› için görüfl tespit eder, bu tavsiye kararlar›n› ve görüfllerini Bakanlar Kurulu’na bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir” biçiminde çizilmifltir. Yap›lan de¤ifliklikler çerçevesinde, MGK’n›n icrac› bir kurum olmaktan ç›kar›ld›¤›, “dan›flma” niteli¤inde bir kuruma dönüfltürüldü¤ü ve sadece “Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmas›” alan›nda tavsiye kararlar› alaca¤› belirtilmektedir. Burada yaz›l›, “kanunlarla verilen görevler”in ne oldu¤u ise aç›k de¤il. Ayn› zamanda bir gizli yönetmelikler ülkesi ve kontra örgütlenmelerle ya da kamuoyunda “gizli devlet” olarak bilinen yöntemlerle yönetilen Türkiye’de, MGK’n›n ve MGK Genel Sekreterli¤i’ne “kanunlarla” belirlenen görevler ya da “gizli yönetmelikler”in neler olabilece¤ini tahmin edebiliriz. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da aç›klanmam›fl gizli yönetmeliklerle iktidar›n MGK’da topland›¤› ve MGK Genel Sekreterli¤i’nin iktidar örgütlenmesinde özel bir yer tuttu¤u rahatl›kla anlafl›lmaktad›r. Yeni düzenlemeye ba¤l› MGK Genel Sekreterli¤i’nin görev ve sorumluluk alan›na dair, kararlar›n Resmi Gazete’de yay›mland›¤› 23 Temmuz 2003 tarihinden itibaren üç ay içerisinde yeni bir yönetmeli¤in haz›rlanaca¤› karara ba¤lanm›flt›r.

T E O R ‹ D E do¤rultu


Bu kapsamda yap›- MGK, her tart›flma gündemine gel- raller mevzilerinden gelan de¤iflikliklerden bidi¤inde k›yametler kopmufl, ege- ri çekilmifl ama inisiyari de, MGK Genel Sekmen s›n›flar aras›ndaki iç çat›flma- tifi ellerinden b›rakmareteri’nin, bundan sonm›fllard›r. Devlet kuvlar fliddetlenmifltir. Genelkurmay’›n ra mutlak olarak orduvetleri kendi içlerinde dan gelmifl olmas›na iç ve uluslararas› siyasette alaca¤› tasfiyeye yol açabilecek son verilmesi ve “Bafl- konum, elindeki iktidardan verece¤i denli çat›flmalar› göze bakan›n teklifi ve Cum- pay bütün bu sürecin egemen s›n›f- alamam›fl, kuvvet denhurbaflkan›’n›n onay› lar cephesindeki en dikkate de¤er geleri üzerinden de¤iile” atanacak olmas›d›r. geliflmesi olacakt›/oldu. Avrupal› fliklikleri uzlaflma ile soTabii atama TSK içeriemperyalistler de en çok MGK üze- nuçland›rm›fllard›r. Ezisinden yap›lacaksa Gerinde durmufl ve bu kurumu, Türkiye lenlerin mücadelesi de nelkurmay’›n onay› faflist rejimin de¤iflimini al›nm›fl olacakt›r. Ayr›- üzerindeki egemenlik çat›flmas›nda koflullayacak düzeyde ca MGK Genel Sekre- dengeleri ABD lehine en üst düzeyde koruyan bir kurum olarak de- zor unsuru olamam›flt›r. terli¤i’nin, sansür kuruBuna karfl›n 2001’den lundan ç›kar›laca¤›, ¤erlendirmifllerdir. 2003’e niceliksel ciddi MGK kararlar›n› izleme de¤iflimler gerçeklefltigörevlerine son verilerilmifltir. ‹dam›n kald›ce¤i de yeni düzenler›lmas›, Kürtçe yay›m mede belirtilmektedir. gibi kimi tabular y›k›lTSK’n›n, bütçe d›fl›nda m›flt›r. ‘82 Anayasas› ve tutulan fonlar›, elindeyasalar› delinmifl, ama düzenlemeler bütün s›ki devlet mallar›, “savunma hizmetleri”nin de her türlü denetimden azade olamayaca¤› ve n›rl›l›¤›yla birlikte kendi içinde tutars›z, çelifl“gizlilik esaslar›”na göre denetlenebilece¤i ya- kili ve yamal› bohça niteli¤indedir. MGK, DGM, YÖK, RTÜK, yarg› sistemi baz› de¤ifliksal prosedüre al›nm›flt›r. Egemen s›n›flar›n ordunun iktidardaki ko- liklere karfl›n oldu¤u yerde durmaktad›r. ‘82 numunu geriletme ve otoritesini infla etmeye Anayasas› halen yürürlüktedir vb. dönük iki baflka ad›m at›lm›flt›r. Bunlardan ‹flçi s›n›f› ve emekçi milyonlar, Kürt ulusu, biri, ilçelerde kaymakaml›¤a jandarman›n ve- kad›nlar, gençlik kay›ts›z flarts›z mevcut faflist kaletine, di¤eri, halk›n askeri sorunlarla ilgili rejimle mücadelesine devam edecektir. Onlagörüflleri nedeniyle askeri mahkemelerde yar- r›n oyalay›c› ve sistemin ömrünü uzatmaya çag›lanmas›na son vermek olmufltur. l›flan çabalar›na karfl›n, hem kazan›m› olan deSonuç ¤iflikliklerin uygulan›rl›¤›n› sa¤lamak, hem bu Bütün bu süreç boyunca 12 Eylül çizgisin- s›n›rl› demokratik hak ve özgürlükler alan›n› de direnifl sürmüfltür. Generallerin daha geniflletmek (örne¤in 12 Eylül Anayasas›’n›n “uyum” çal›flmalar›n›n bafl›nda eflgüdüm içeri- y›rt›lmas›, darbeci generallerin yarg›lanmas› sinde haz›rlad›klar› raporda da dile getirdikle- ve bu dönem gaspedilmifl bütün haklar›n iaderi s›n›rlar›n afl›lmamas› çabas›, iki y›l boyunca sinin sa¤lanmas› gibi) ve hem de bütün bu redevam etmifltir. 159. Madde, Terörle Mücadeformlar u¤runa mücadeleyi, insanl›¤›n kurtule Kanunu’nun 7. ve 8. maddeleri, Dernekler luflu mücadelesinin etkili bir basama¤› haline Yasas›’n›n kimi maddeleri, Kürt sorunu ba¤lagetirmek için daha bir bilenerek kavgaya at›lm›nda ele al›nan maddeler vb. birkaç paket mal›d›rlar. Biraz özgürlük de¤il, tam özgürlük kapsam›nda ele al›nm›fl, her defas›nda bir öniçin kavgaya at›lmal›d›rlar. Baflka kurtulufl cekinden farkl› de¤ifliklikler yap›lm›flt›r. yok.■ Özcesi, süreç çat›flmal› ilerlemifltir. Gene-

T E O R ‹ D E do¤rultu

77


T E O R ‚ D E do¤rultu

1


ABD Neden Küba’ya Karfl› Düflmanca Politikalar Uyguluyor? – Miguel Lamazares* –

SON 200 y›lda Küba büyük mücadeleler vermifltir. Bu mücadeleler, özellikle, ABD’nin Küba’y› ilhak etme ve hakimiyeti alt›na alma giriflimlerinin yaratt›¤› tehlikelere karfl›. Tarihe k›sa bir bak›fl dahi, ABD’nin bizim küçük Karayip adam›za karfl› politikas›n›n arkas›nda yatan gerçek e¤ilimleri gösteren kan›tlar bulmak için yeterli olacakt›r. Özellikle Küba Devrimi’nin 1959’daki zaferinin sonras›nda, ABD kendi hegemonya planlar› için her türlü olana¤› seferber etmifltir. ABD’nin Küba’y› egemenli¤i alt›na alma ve onu ilhak etme amac› son yüzy›lda ortaya ç›km›flt›r ve Thomas Jefferson, James Madison ve John Quincy Adams taraf›ndan bir devlet politikas› olarak savunulmufltur. Küba, co¤rafi yak›nl›¤› nedeniyle, ABD’nin avuçlar›na düflecek olgunlaflm›fl bir meyve olarak düflünülüyordu. Geçen yüzy›l›n sonunda, ABD ‹spanya-Küba savafl›na müdahale etti ve ‹spanya yenildi¤inde, Küba’ya müdahale etme hakk›n› ABD’ye veren Platt Anlaflmas›’n›n yürürlü¤e girmesinin hemen ard›ndan, ABD 1902’de resmi ba¤›ms›zl›¤›na kavuflan adan›n yönetimini ele ald›. Sonra, 1903 tarihinde gerçekte Küba pazar›n› ABD’nin rekabet edilemez ürünlerine açan Karfl›l›kl› Ticaret Antlaflmas› imzaland›. 1934 y›l›nda, tercihli gümrük tarifelerini ABD lehine geniflleterek, Küba pazar›n›, ABD ürünlerine daha da fazla açan yeni bir Karfl›l›kl› Ticaret Antlaflmas› üzerinde anlafl›ld›. Adadaki ABD sermaye yat›r›mlar› ço¤ald› ve Küba gerçekte ABD’nin ekonomik sömürgesi haline geldi.

78

* Küba Türkiye Büyükelçisi

T E O R ‹ D E do¤rultu


1958 tarihinde, Küba’da yaflayan iki milyondan fazla insan okuma-yazma bilmiyor ya da çok az biliyordu; 600 bini aflk›n çocu¤un okulu yoktu ve ö¤retmenlerin yüzde 58’i iflsizdi.

dir. fiu mümkündür ki ABD bir demagog gibi g›da ve ilaç sat›fl› yasa tasar›s›n›n varl›¤›n› kullan›yor ve bunu adaya karfl› politikalar›nda bir esneme olmufl gibi sunuyor.

Tahmini yaflam süresi 62,3 y›l civar›nda ve bebek ölüm oran› ise yüzde 6 idi.

Bush yönetimi, artan Küba karfl›t› bir retorik ve terörist ve ilhak eylemlerinin oldu¤u iyi bilinen Küba-Amerikan Ulusal Derne¤i ve Florida’da bulunan ve di¤er radikal örgütler ile büyük ba¤lar› oldu¤unu göstermektedir. Bu da ABD’nin, Küba halk›na karfl› ambargo politikas›nda bir sertleflme meydana getirmifltir.

1954-1958 aras›nda Küba ithal mallar›n›n ortalama yüzde 64,5’i ABD’den geliyordu. Çal›flan nüfusun yaln›zca yüzde 45’i istihdam edilmifl durumdayd›; kad›nlar›n yüzde 75’i ev ifllerinden sorumluydu. Ülkede gelir uçurumu oldukça aç›lm›flt›. Nüfusun en yoksul yüzde 50’si gelirin yüzde 10,8’ine sahipken, en zengin yüzde 5’lik k›sm› gelirin yüzde 26,5’ine ve kent iflçilerinin yüzde 75’i ise onlar›n ücretlerinin yar›s›na sahiptiler. ABD’nin ç›karlar›n› tatmin eden az say›daki kifli ve kurulufl, var olan endüstrileri –ki fleker kam›fl› çok önemliydi– kontrol etmekte ve ulafl›m araçlar›na, maden kaynaklar›na ve topraklar›n büyük k›sm›na sahip olmaktayd›. 1 Ocak 1959 tarihinde, bu on y›l›n bafl›nda yeniden bafllayan mücadeleler zaferle sona erdi ve Fidel Castro liderli¤i alt›ndaki devrimci hareket iktidar› ele geçirdi. Ülkenin varl›klar›n› iyilefltirmeyi ve onlar› halk›n ve ulusun hizmetine sokmay› hedefleyen Devrimci Hükümet taraf›ndan al›nan önlemler, ABD’nin büyük tekellerin ç›karlar›na ölümcül bir darbe vurdu ve yar›m yüzy›ld›r büyük Kuzey gücü taraf›ndan adan›n boyun e¤dirilmesi uygulamas›n›n sona erdirilmesinin bafllang›c›n› oluflturdu. Devrimci iktidar tam ba¤›ms›z eylem içerisinde hareket etmeyi ve yoksul ço¤unluk lehine kararl› ekonomik ve sosyal de¤iflimler sa¤lamay› amaçlad›, emperyalist öfkeyi bafllatt› ve iki ulus aras›ndaki tarihi farklar› yeniden oluflturdu. Temel amac›, Devrimi y›kmay› ve ülkedeki hegemonyas›n›n iyilefltirmeyi ve yeniden sa¤lamay› hedefleyen ekonomik savafl ve ambargo olan ABD’nin, devaml› hale getirdi¤i Küba’ya karfl› ac›mas›z düflmanl›k ve sald›rganl›k politikalar›, yeni ve daha güçlü bir karfl›laflma ile bafllad›. Sa¤lamlaflt›rma var esneklik yok. Baflkalar›n›n sizi aldatmas›na izin vermeyin! ABD Küba’ya karfl› devaml› ekonomi politikas› olan ticari ve finansal savafl›n› sürdürmekte-

T E O R ‹ D E do¤rultu

Son birkaç y›l içinde, ABD hükümeti ambargo yönetmeli¤i içinde kolayl›kla Küba’ya g›da ve ilaç sat›fl› oldu¤unu iddia ederek uluslararas› kamuoyunu yan›ltmay› planlamaktad›r. Ancak, Küba’n›n bu tarz al›mlar›na dayat›lan k›s›tlamalar ve ayr›ca eklenen flartlar, Kübal›lar›n bu al›mlar› gerçeklefltirme isteklili¤ini ve ürünlerini satacak ABD üreticilerinin taraf›ndan elde edilecek kar› engellemifltir ve engellemeye devam etmektedir. Her geçen gün Küba’ya karfl› uygulanan ambargo politikas›n› reddedenlere yeni sesler kat›l›yor. ABD medyas›, kiliseler, ifl sektörü, s›radan vatandafl›n kendisi, niçin ABD’ye herhangi bir tehdit teflkil etmeyen bir ülkeye, bir komfluya karfl› düflman gibi davran›l›yor diye soruyor. Birçok etken ambargoyu zay›flatm›flt›r, ancak bu noktada flunu unutmamal›y›z ki, bütün bu y›llar s›ras›nda Küba dünyada ilgili her yerden, siyasi partilerden, dayan›flma örgütlerinden, parlamenterlerden, sivil toplum örgütlerinden, ve di¤er birçok güçlerden büyük dayan›flma görmüfltür, ve bu dayan›flma ile Küba halk›n›n direnifli, bu i¤renç suçu yok edecektir. Küba Devrimi ve onun Sosyalizmi taraf›ndan sergilenen baflar›lar, Baflkomutan›m›z Fidel Castro Ruz’un önderli¤i alt›nda halk›m›z taraf›ndan seçilen yolun ülkemiz için yegane seçenek oldu¤unu göstermektedir. Küba bugün hiç olmad›¤› kadar ba¤›ms›z olmas›yla gurur duymaktad›r ve kararl›l›¤›m›z Sosyalizmimiz için savaflmaya devam etmek olacakt›r. Son 42 y›ld›r Küba halk› Amerika Birleflik Devletleri Hükümeti taraf›ndan, Küba halk›n›n hür iradesini uygulama kararl›l›¤›n› ve ba¤›ms›zl›¤›n›, sosyal adaleti ve eflitli¤i korumak yönündeki iste¤ini k›rma çabas› ile dayat›lan soyk›r›mc› ambargo alt›nda yaflamaktad›r.■

79


T E O R ‚ D E do¤rultu

1


EK‹M ‹nsanl›¤›n Geçmiflteki Gelece¤i – ‹brahim Çiçek –

Bu yaz› BEKSAV taraf›ndan düzenlnen “Ekim Devriminin Diyalekti¤i” sempozumuna kat›l›mc› olarak yer alan ‹brahim Çiçek’in konuflmas›ndan düzenlenmifltir. 19 Ekim 2003 tarihinde Petrol-‹fl Sendikas› Kongre Salonu’nda ve Hac› Orman yönetiminde gerçeklefltirilen sempozyumun di¤er konuflmac›lar› ise Veysi Sar›sözen (SDP), Mustafa Yalç›ner (EMEP), Fatma Nevin Vargün (Özgür Parti) idi.

20. YÜZYILI sosyalizmin yenilgisiyle kapatt›¤›m›z söyleniyor; ama iflte buraday›z, yine sosyalizmi tart›fl›yoruz; sosyalizmi istiyoruz. Sosyalizm için mücadele ediyoruz, 21. yüzy›l için sosyalizmi haz›rl›yoruz. Çünkü dünyan›n bugün sosyalizme ihtiyac› var. Her fleyden çok sosyalizme ihtiyac› var insanl›¤›n. Kabaca bakal›m bugünkü dünyaya: Irkç›l›k görüyoruz. Bu ›rkç›l›¤›n bafl›n›, dünyan›n ve tarihin en büyük haydudu ABD çekiyor. ABD emperyalizminin kan ve vahflet üreten karargahlar›nda ›rkç›lar oturuyor. Yaln›z ABD'de mi? Dünyan›n en geliflmifl ülkeleri olarak gösterilen Almanya'da, Fransa'da, Avusturya'da, ‹ngiltere'de de ›rkç›l›¤›n geliflti¤ini, ›rkç› partilerin öne ç›kt›¤›n›, ç›kart›ld›¤›n› görüyoruz. Tekelci burjuvazi, yerkürenin üstüne yeniden ›rkç›l›¤› sürüyor. Irkç›l›¤›n yan›nda, iflsizlik görüyoruz bugünkü dünyada. Sadece Türkiye'de de¤il, bütün yeryüzünde, ça¤dafl ve geliflkin denilen ülkelerde de yo¤un bir iflsizlik görüyoruz. ABD'de,

80

Fransa'da, Almanya'da yüzde on binlere varan iflsizlik oranlar› görüyoruz ve bu oran, gün geçtikçe büyüyor. Kapitalizm, iflsizlik sorununu çözemiyor, tersine kroniklefltiriyor. Irkç›l›k ve iflsizli¤in yan›nda e¤itim sorununu görüyoruz. Bütün dünyada emekçilerin çocuklar›, baflta f›rsat eflitsizli¤i olmak üzere, pek çok nedenden dolay› e¤itim ve ö¤retim hakk›ndan yoksun kal›yor. Irkç›l›¤›n, iflsizli¤in, e¤itim sorununun yan›nda, konut sorunu sürüyor; sa¤l›k sorunu sürüyor; ulusal bask› sürüyor; cinsel bask› sürüyor; ürkütücü oranlarda çocuk ölümleri sürüyor. Bugünkü dünyan›n özeti budur; bu özet, emperyalist küreselleflmenin de foto¤raf›d›r ve insan›l›¤›n neden en çok sosyalizme ihtiyaç duydu¤unu ortaya koyuyor. Dünyan›n, insanl›¤›n ve do¤an›n neden en çok sosyalizme ihtiyaç duydu¤unu, 1917 Ekim Devrimi'nin kazan›mlar›na bakarak da görebiliriz. Ama Sovyet Bloku'nun da¤›lmas› ve YDD'nin 'zafer'ini ilan etmesiyle birlikte ortaya

T E O R ‹ D E do¤rultu


ç›kan tablonun Rusya'ya, Romanya'ya, Do¤u Almanya'ya, Macaristan'a, Polonya'ya, Arnavutluk'a nas›l yans›d›¤›n› hat›rlamak da ayn› sorunun yan›t› olacakt›r. Kapitalist restorasyon ve geriye dönüfl sürecini yaflayan ülkelerde bugün mafyalaflman›n, kurals›z yaflama ve çal›flman›n, fuhufl sektörünün, dilencili¤in, evsizli¤in, karaborsan›n, ulusal bo¤azlaflma ve çat›flmalar›n, sa¤l›k ve e¤itim olanaks›zl›¤›n›n, yoksulluk ve iflsizli¤in bir 盤 gibi nas›l da büyüdü¤ünü hepimiz gördük, görüyoruz. Kapitalist dünyan›n genel manzaras› budur ve fakat bu kadar da de¤ildir. Oysa yeteri kadar kaynak var, makina var, emek gücü var, fabrikalar var; bütün emekçiler sa¤l›kl›, günefl gören konutlarda yaflayabilirler; çocuklar›n› nitelikli ve geliflkin okullarda okutabilir, evlerde bar›nd›rabilirler; hastane kuyruklar›nda ya da sokaklarda sürünmeden yaflayabilirler. Ama görüyoruz iflte, bunun koflullar›n› kapitalizmde bulam›yorlar, bulamazlar. Bunun için sosyalizme ihtiyaçlar› var. Bütün üretim araçlar› kapitalistlerin elinde, emekçiler, bunlar› kendi hizmetine sokam›yor. Peki bu tablonun d›fl›nda baflka bir tablo yok mu? ‹nsanl›k seçeneksiz mi? Emekçiler, bu sorunlar› çözebilecek baflka bir dünya yaratamazlar m›? ‹flte Seattle'dan bafllayan ve ard›ndan Davos'la, Prag'la, Roma'yla devam eden kitle hareketinin aray›fl› da bu do¤rultudad›r. Ezilenler, baflka bir dünyan›n mümkün oldu¤unu söylüyorlar. Emperyalist küreselleflmeyi sorgulayan bu eylemlerin arkas›ndan gelen ve flimdi de süren savafl ve iflgal karfl›t› hareket, bu aray›fl› tamamlamakta. Seattle ile bafllayan süreçte küreselleflme sorgulanmaktayd›; 'bar›fl' talepli hareketle birlikte ezilenler, emperyalizmi yarg›laman›n yolunu aç›yorlar. Dünya tarihinde ilk defa bu kadar yayg›n ve enerjik eylemliliklerle milyonlar bulufluyor ve böyle bir dünya istemediklerini, baflka bir hayat istediklerini hayk›r›yorlar. Ezilenlerin istedi¤i dünyay› Ekim getirmiflti, getirebilmiflti. Çünkü onu bizzat ezilenlerin iradesi, gücü, mücadelesi yaratm›flt›. Bugün insanl›k ne istemiyorsa, neyi bafl›ndan defetmek istiyorsa; Ekim'le onu gerçeklefltirmiflti. Ve neyi

T E O R ‹ D E do¤rultu

özlüyorsa, neyi istiyorsa, Ekim onu arma¤an etmiflti. Ekim, insanl›¤a bar›fl getirmiflti; ulusal özgürlük ve eflitlik getirmiflti; e¤itimde, sa¤l›kta, konutta, ulafl›mda, üretimde insana yak›fl›r bir sistemin ad› olmufltu; kad›n ve erkek eflitli¤i getirmiflti. Ekim, yani insanl›¤›n geçmiflteki gelece¤i, bugün insanl›¤›n kurtuluflu için ezilenlerin pusulas› olarak yeniden güncellefliyor, öne ç›k›yor, kendini hat›rlat›yor, üzerinde yo¤un düflünmelerin ve çal›flmalar›n yap›lmas›n› gerektiren muazzam bir tarihsel deneyim olarak "baflka bir dünya mümkün" slogan›na yol gösteriyor. Biz sosyalistler, bugün emperyalizmin ve dünya gericili¤inin yaratt›¤› karanl›k içerisinde, yolu ayd›nlata ayd›nlata yürüyoruz ve tarihin önümüze tuttu¤u ›fl›k hüzmesinin en güçlü parças› Ekim'dir. 20. yüzy›la öncelikle sosyalizmin baflar›lar›, insana, do¤aya, tarihe kazand›rd›klar› aç›s›ndan bak›yoruz. 21. yüzy›la da bu görüfl aç›s›ndan bak›yoruz ve elbette bu deneyimleri tart›flmak, onlardan bütün boyutlar›yla yararlanmak ve ö¤renmek göreviyle karfl› karfl›ya oldu¤umuzu da biliyoruz. Ekim, insanl›k tarihinde ilk defa, burjuvazinin fazlal›k oldu¤unu, insan›n s›rt›nda bir

81


kambur oldu¤unu, asalak oldu¤unu, gereksiz oldu¤unu; do¤al hayat›n burjuvaziye ihtiyac› olmad›¤›n›, as›l sömürgenlerden kurtulmufl bir hayat oldu¤unu gösterdi. Ekim göstermifltir ki, burjuvazi olmadan ekonomi örgütlenebilir, devlet yönetilebilir; dahas›, Ekim ortaya koymufltur ki, iflçi s›n›f› ve ezilen kitleler, yaflan›labilir bir dünyay› ancak burjuvazinin ve sömürücü s›n›f iktidar›n› yerle bir ederek infla edebiliyorlar ve emekçinin eme¤i, yetene¤i, dayan›flma gücü, yönetme basireti, iflte o zaman gerçek de¤erini buluyor. 21. yüzy›la damgas›n› vuran Ekim'in özü ve özeti, iflte budur: Burvuvazi gereksizdir, asalakt›r, yüktür, fazlal›kt›r; burjuvazinin var olmas›, yaflamas›, varl›¤›n› sürdürmesi için hiçbir meflru neden yoktur. Yine Ekim göstermifltir ki, burjuvaziyi sosyal bir s›n›f olarak ortadan kald›rman›n yolu, üretim araçlar› üzerindeki özel mülkiyete son vermekten geçiyor. Emekçilerin yaratt›¤› birikim, insanl›¤›n ortak mal›d›r ve toplumsallaflmal›d›r. Fakat kuflkusuz burjuvazi buna direnecektir, özel mülkiyetini teslim etmek istemeyecektir. Demek oluyor ki, burada yine kaç›n›lmaz ve sert bir s›n›f mücadelesi yaflanacakt›r. Bu mücadelenin mant›¤›, iflçi s›n›f› ve emekçilerin sosyalist iktidar›n› yaratma, örgütleme ve koruma süreciyle iç içe olacakt›r. Bu da Ekim devriminin temel deneyimleri aras›nda gelen bir ögedir. Buna Ekim'in siyasal manifestosu da diyebiliriz ve vurgusu proletarya diktatörlü¤üdür. Proletarya diktatörlü¤ünün yönetiminde iflçi s›n›f› ve emekçiler, sömürücü s›n›f ve karfl›devrim güçlerinin çok boyutlu ve çeflitli sald›r›lar›na karfl› baflar›yla mücadele etmifl; fakat ayn› zamanda komünizme var›fl hedefine ba¤lanm›fl bir geçifl dönemi iktidar› olarak bütün toplumsal, siyasal, ekonomik, bilimsel, sanatsal, felsefi sorunlara, konulara yo¤unlaflm›fl; yeni bir toplum örgütlemifl, insan›n insan› sömürmedi¤i bir ekonomik sistem kurmufl, uluslar›n eflitlik ve kardefllik içinde yaflad›¤› sovyetik cumhuriyetler meydana getirmifl, 'vicdan ve inanç özgürlü¤ü' alan›nda, gerçek laiklik alan›nda tarihin en parlak deneyimini yaratm›fl, kad›nlar›n erkekler karfl›s›nda ikinci s›n›f cins durumunda olmad›¤› bir toplumsal yaflant›n›n temellerini atm›flt›r. Yani biz soyut hayaller için de¤il, çok somut ve

82

yaflanm›fl bir hayat için mücadele ediyoruz; bugünden Ekim'e bak›ld›¤›nda bunu da görüyoruz. 20. yüzy›l›n deneyimlerinden, derslerinden yararlanaca¤›z, sonuçlar ç›kartaca¤›z ve insanl›¤a iflte böylesine muazzam katk›lar› olan sosyalizmi 21. yüzy›lda daha güçlü bir flekilde kurmak için çal›flaca¤›z. Bu gücümüzün oldu¤una inan›yoruz. Ekim'in 'bar›fl' konusunda getirdi¤i çözüm üzerine ayr›ca konuflmam›z gerekiyor; çünkü bugün Ortado¤u'da, hele de Filistin ve Irak'ta, savafl ve iflgal var; savafla ve iflgale karfl› mücadele var. Bunlar, yaflamakta oldu¤umuz günlerin en güncel ve en yak›c› sorunlar›… Bölge halklar›m›z›, ülkemizi, Türk ve Kürt halk›n› çok yak›ndan ilgilendiren geliflmeler… Art›k flunu ö¤rendik: Bar›fl kal›c› ve demokratik olacaksa, ancak eflit taraflar aras›nda olabilir. Ama Filistin'de ne görüyoruz: ‹srail, Filistin halk›n›n eflitli¤ini kabul etmedi¤i için, eflit haklar temelinde bir bar›fla yanaflm›yor. Her durumda Filistin'i, Filistin ulusunu denetleyebilece¤i bir bar›fl›n, ABD emperyalizminin ve dünya gericili¤inin de deste¤ini alarak, peflinden kofluyor. Bu, elbette bir bar›fl de¤ildir ve olamaz. Böyle bir 'bar›fl'›n karfl›s›nda Filistin direniyor. Özgürlü¤ünü ve onurunu savunuyor. Ama ABD emperyalizmi ve ‹srail siyonizmi, direnen, özgürlü¤ünü ve onurunu savunan bir halk› teröristlikle itham ediyor. Ayn› yaklafl›m› Irak'ta da gördük, görüyoruz. Irak'a savafl ilan eden ABD, iflgale ve savafla direnen Irak halk›n› da teröristlikle suçlad›. Filistin ve Irak halk›, emperyalist ve siyonist teröre karfl› hakl›, meflru, onurlu bir mücadele yürütüyor; kendilerini ve ülkelerini savunuyorlar; kendilerini yönetmek istiyorlar. 2003 bafl›ndaki kitle hareketlerini bu aç›dan hat›rlarsak, hemen flunu görürüz: Emperyalist sistemin koflullar› alt›nda bir bar›fl elde edebilecek durumda de¤iliz. Bu mücadelenin do¤rudan emperyalizme yönelmesi, yönlendirilmesi gerekiyor. Ekim, böyle yapm›flt›r; kapitalistleri, onlar›n bankalar›n› ve tekellerini ortadan kald›rd›¤› için, bar›fl› ilan edebilmifl ve sa¤layabilmifltir. Ekim Devrimi'nin iktidar›, bütün gizli anlaflmalar› aç›klam›fl, gizli diplomasiye son vermifltir. Bütünü ilhaklara, bir ulusun üstündeki askeri zora karfl› ç›km›fl ve bunu güvencelemeye çal›flm›flt›r. Eflit-

T E O R ‹ D E do¤rultu


sizli¤e dayanmayan, ilhaka dayanmayan, iflgale dayanmayan, yani gerçek anlamda bir bar›fl tesis etmeye koyulmufltur. Vurgumuz fludur ki, Ekim Devrimi'nin iktidar›, ulusal sorunu çözmüfltür; bütün dünyaya ulusal sorunlar›n nas›l do¤ru çözülece¤inin parlak bir modelini, örne¤ini b›rakm›flt›r. Çözüm formülü de kabaca flöyle olmufltur: Kendi özgün iradeleriyle ayr› ayr› kurulmufl 16 tane ulusal devleti sovyetik bir çat› alt›nda cumhuriyetler birli¤i halinde birlefltirmifltir. Özgür uluslar, kendi özgür iradeleriyle birlefltiler. Hem ulusal cumhuriyetleri vard› bu uluslar›n, hem de enternasyonalist bir birlikleri… SSCB böyle bir ülkeydi. Fakat ulusal sorun, SSCB'de yaln›z bu düzeyde ele al›nmad›; ayn› zamanda nüfusu bir milyondan küçük olan ulusal topluluklarda bölgesel özerklikler, yöresel özerklikler, kendi kendilerini yönetme hakk› kabul edildi ve hem yasalarda, hem uygulamada güvence alt›na al›nd›. Bu ulusal topluluklar, ya söz konusu cumhuriyetlerin içinde federasyonun bir parças› olarak yer ald›lar, ya da tamamen bütünlefltiler. SSCB'de konuflulan bütün dillerde e¤itim yap›labilmekteydi, bu dillerin tümü devlet taraf›ndan resmen kabul edilmiflti ve araflt›r›lmas›, gelifltirilmesi yolunda olanaklar sunulmufltu. Ekim Devrimi, ulusal sorunu iflte bu modelle çözmüfltü; biz de bu anlay›flla, bu perspektifle kendi sorunlar›m›z› çözebiliriz, halklar›m›z›n birbirlerinin ulusal varl›¤› ve kimli¤ine sayg› duydu¤u bir ortam yaratabiliriz. Ama iflte bunun için sosyalizme ihtiyac›m›z var.

devrimin yarat›c›lar› art›k bir iktidara sahiplerdi ve kapitalizmin fl›mar›k ve ›rkç› çocu¤u faflizmi yaln›z o iktidar› korumak için de¤il, bütün insanl›¤› ve dünyay› korumak için bozguna u¤ratmal›yd›lar. Ekim'in do¤rultusu, muazzam par›lt›s›, felsefesi iflte budur.

Kolektivizmin sa¤lanmas›, sanayiileflmenin gerçeklefltilmesi, Ekim'in iktidar› için bir varl›k-yokluk meselesi olarak ortaya ç›km›flt›r. Özellikle belirli bir aflamadan itibaren bu böyledir. Stalin, "ya önümüzdeki on y›l içerisinde emperyalist ülkelerin geliflme düzeyini yakalay›p geçeriz; ya da yok oluruz" derken, iflte bu varl›k-yokluk meselesini vurgulamaktayd›. Tarihin ve dünyan›n o günkü koflullar›, SSCB'de iflçi s›n›f›n›n ve emekçilerin kurdu¤u proletarya diktatörlü¤ünün önüne bu kadar kesin çizgilerle kat› bir gerçe¤i dayatm›flt›r. Tarihin bu hükmü karfl›s›nda, bu özsavunma karfl›s›nda söylenebilecek fazla bir fley yoktur. Peki bütün di¤er ülkelerin sosyalizm deneyimleri mutlaka öyle mi olacakt›r; her aç›dan birbirine mi benzeyecektir? Elbette hay›r. sosyalizmin infla edilece¤i ülkenin koflullar›, tarihsel koflullar, uluslararas› koflullar, sosyo ekonomik koflullar gibi pek çok etkene ba¤l› olacakt›r yaflanacak yeni deneyimlerin özelli¤i. Ve kuflkusuz koflullar›n farkl›l›¤› oran›nda farkl› deneyimler olarak yaflanacakt›r. Örne¤in kolektivizm program›n› 10 y›lda ta-

Ekim Devrimi'nin diyalekti¤i denilince; Ekim'in insanl›k tarihindeki yeri ve anlam›n›n öncelikleri denilince, baflka ne geliyor akl›m›za? Elbette Hitler faflizmine karfl›, Alman faflist istilas›na karfl›, insanl›¤›n gelece¤inin savunulmas›, Anayurt'un savunulmas›, dünya tarihinde görülmemifl fedekarl›klar pahas›na Nazi faflistlerinin Sovyetler Birli¤i önünde durdurulmas› ve bozguna u¤rat›lmas› geliyor. Sovyet halk›, bu çarp›flmada 26 milyona yak›n evlad›n› yitirmifltir. Ekim Devrimi'ni yaratanlar, iflçi ve emekçileri sömürünün olmad›¤› bir sistemde yaflayabilir duruma getirmek istiyorlard›. Hitler istilas›na karfl› mücadelede bu

T E O R ‹ D E do¤rultu

83


mamlayamaz da, birkaç ony›la, belki yar›m asra yaymak durumunda olabilir. Bu gibi konularda tarihin dilini iyi okumak gerekir; toplumsal, ekonomik, siyasal koflullar›n bütününe çok genifl ve derin bir görüfl aç›s›ndan bakmak gerekir. Ekim Devrimi ve Sovyet sosyalizminin fliddetinden çok bahsedildi, hala da konuflanlar var. Bu konuda bizim söyleyeceklerimiz çok k›sa; ama çok nettir: Zorbal›ktan söz edilecekse, Frans›z ‹htilali'nin devrimci zoru yan›nda Ekim'in devrimci zoru çok masum kal›r. Zorbal›ktan ve fliddetten söz edilecekse, Amerikan iç savafl›na bak›labilir; Ekim'in burjuvazi ve gericili¤e karfl› uygulad›¤› fliddet ile örne¤in Amerika’n›n siyahlara uygulad›¤› fliddet k›yaslanabilir; bu k›yas›n sonucu da emin olunuz ki çarp›c› olacakt›r. Zorbal›ktan söz edilecekse, burjuvazinin 20. yüzy›l boyunca 150'ye yak›n savafl ç›kard›¤›n›, bu savafllarda 250 milyon civar›nda insan›n yok oldu¤unu hat›rlamak ya da bilmek zorunday›z. fiu anda dünyada silahlanmaya ayr›lan bütçeyi dikkate almadan, e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerine ayr›lan bütçeyle bunu k›yaslamadan, zor ve fliddet üstüne sa¤l›kl› sonuçlara ulaflmam›z olanakl› de¤ildir. Ekim'in uygulad›¤› devrimci fliddetin içerik ve düzeyi hakk›nda gerçekçi düflünmek durumunday›z; bu fliddet meflrudur, hakl›d›r, tarihsel olarak ilerici ve ilerleticidir, gereklidir. Ama ayn› zamanda örne¤in, burvuva devimlerinde, Amerikan iç savafl›nda uygulanan fliddetle k›yasland›¤›nda, devede kulakt›r. Ekim Devrimi'ne bugün emperyalizmin karanl›k günlerinden bak›yoruz. Ekim devriminin eserlerinin, kal›nt›lar›n›n yeryüzünden silindi¤i, ya¤maland›¤› bir dönemden geçtik. Sovyetler Birli¤i'nde, Do¤u Avrupa'da 89-90 olaylar›nda çöken, sosyalizmin müsveddesi, karikatürüydü. Ekim'in yaratt›¤› düzen ve sistem, öylesine bir bürokratik dönüflüme u¤ram›flt› ki, ayaklar› üstüne duramaz hale gelmiflti ve 90'lar›n bafl›nda büyük bir gürültüyle adeta kendi üstüne çöktü. Bu çöküfl, Ekim'in kal›nt›lar›n›n ortadan kald›r›lmas› anlam›na geldi¤i gibi, dünyada muazzam bir gericilik dalgas›n›n da bafllang›c› oldu. Öyle ki, art›k sosyalist olmak, sos-

84

yalizm için mücadele etmeye devam etmek, neredeyse afla¤›lanan, suç ve günah kabul edilen bir fley haline geldi. Emperyalizmin ideolojik ve entelektüel terör odaklar›, güçlü bir psikolojik savaflla so¤uk savafl döneminin 'galipler ideoloji'sini dünya halklar›n›n üstüne boca ettiler. Ancak daha on y›l geçmeden, yine büyük bir gürültüyle ortaya ç›kt› ki, kapitalizmin insanl›¤a verebilece¤i hiçbir fley yok. Hatta modern revizyonizmin çöküflü bile, Varflova Pakt›'n›n da¤›lm›fl olmas› bile, insanl›¤›n k›y›lar›n›n daha büyük bir gericilik dalgas›yla dövülmesi anlam›na geliyordu. ABD emperyalizmi ve dünya gericili¤i, bu çöküflten ald›¤› güçle büsbütün sald›rganlaflt›. Dünya halklar› büyük bir yoksulluk, mutsuzluk, güvenliksizlik, savafl tablosuna adeta mahkum edildi. ABD, dünyan›n tek egemeni ve patronu olmaya soyundu; nerede bir devrimci k›p›rdanma varsa oray› ezmeye koyuldu; nerede kendi ç›karlar›n› tehdit eden ya da kendi politikalar›na uyumsuzluk gösteren bir hareketlilik varsa, oraya savafl tafl›d›. Ama iflte Irak'a bak›yoruz ve orada Amerika'n›n bata¤a sapland›¤›n› görüyoruz. Ezilenlerin dünyas›na bak›yoruz ve onlarda büyük bir direnme gücünün mayaland›¤›n› görüyoruz. Bu büyük direnç kaynaklar›, ikiz kuleleri vuran uçaklarda, ABD birliklerini yeni bir Vietnam Sendromu'na sokan Arap direniflçilerde, dünyan›n pek çok yerinde savafla karfl› geliflen sokak gösterilerinde görüyoruz. Evet, insanl›k bu dünyay› istemiyor, baflka bir dünyan›n mümkün oldu¤unu söylüyor, baflka bir dünya arzusunun sesini yükseltiyor; Ekim, iflte bu seslerin aras›nda insanl›¤›n geçmiflteki gelece¤i olarak yeniden güncellefliyor. Kuflkusuz baflka bir dünya, öyle bir dünyay› yaratabilecek, infla edebilecek yetenekle, donan›mla, haz›rl›kla, mücadele gücüyle olanakl› olabilecektir. Yeni bir dünya, yeni bir bilincin ve birikimin ürünü olabilecektir. Bu ezilen kitlelerin bilinç ve haz›rl›¤›d›r, onlar›n partisidir. Konuflmam›n son bölümünü, iflte bu nedenle, Ekim Devrimi'ne önderlik eden, onun teorisini oluflturup prati¤ini yöneten partiye ay›rmak istiyorum. Ekim Devrimi, Bolflevik Parti’nin önderli-

T E O R ‹ D E do¤rultu


¤inde gerçekleflti. Bu parti, on y›llar boyunca çok say›da s›n›f mücadelesi an›n›n, çarp›flmalar›n›n içinden geçerek haz›rlanm›flt›. Bu partinin baz› karakteristik özellikleri vard›; içinde kuflkusuz düflünce farkl›l›klar› olan bir partiydi; ama bir hizipler koalisyonu de¤ildi. Hiziplerden oluflan, siyasal iradesi parçal›, merkezi disiplinden ve eylem birli¤inden yoksun bir partinin çetin s›n›f mücadelesine önderlik edemeyece¤i aç›kt›r. Kapitalizmin bu derecede merkezileflti¤i, elindeki öldürücü silahlar›n bu denli merkezileflti¤i, karar mekanizmalar›n›n ve karargah çal›flmalar›n›n bu kadar merkezileflti¤i, serileflti¤i bugünkü dünyada içinden parçalanm›fl, hiziplere bölünmüfl, içinde iktidar mücadelesi yaflay›p kan kaybeden bir partinin büyük bir orkestray› yönetemeyece¤i, devrimin öncü politik kurmay› olamayaca¤› çok aç›kt›r. Dolay›s›yla hem Ekim devriminin tarihsel deneyimine bakt›¤›m›z zaman görmeliyiz bu gerçe¤i, hem de o deneyimden günümüz için yararlanmak amac›yla bakt›¤›m›z zaman görmeliyiz. Burada yap›lan tart›flmalarla ilgisi ba¤lam›nda da vurgulamal›y›m ki, evet, Bolflevik Partisi saflar›nda düflünce ayr›l›klar› ve bu ayr›l›klar›n do¤as›na uygun tart›flmalar, ideolojik mücadeleler olmufltur; fakat bunlar, çok do¤al, gelifltirici, olmas› gereken tart›flmalar ve mücadelelerdir; merkezi disiplin ve eylem birli¤ini sa¤lam›fl bir partinin tart›flmalar›d›r; yoksa hizipler federasyonu ya da konfederasyonu durumundaki bir partinin Ekim Devrimi çap›ndaki büyük bir toplumsal, siyasal, tarihsel alt üst olufla önderlik etmesi olanakl› olamazd›. Ancak Ekim Devrimi'ne önderlik eden partinin niteli¤ine sahip bir parti kritik anlarda do¤ru roller oynayabilir, büyük eserler meydana getirebilir. Geriye dönüfl süreciyle ilgili de k›saca flunu söylemek isterim: Sovyet halk›, daha RusJapon savafl›ndan, 1905'ten bafllayarak 19141918 emperyalist paylafl›m savafl›ndan geçerek, 1918-1921 iç savafl›n› yaflayarak ve hemen ar›ndan gelen endüstrinin kurulmas›, tar›m›n kolektivizasyonu gibi fedekarl›k, ac›, kay›p dolu süreçlerden geçti. Nihayet 1940-45 ikinci emperyalist paylafl›m savafl›nda bunlar› misliyle yaflad›. Sovyet halk› yoruldu, güç yitirdi. Bu süreçlerin hem halkta, hem devlette, hem partide

T E O R ‹ D E do¤rultu

nesnel koflullar› alt›nda kendini gösteren bir irade k›r›lmas› ve kararl›l›k azalmas› yaratm›fl oldu¤u aç›kt›r. Proletarya diktatörlü¤ü ve sosyalist infla, bu devasa y›prat›c›, afl›nd›r›c›, kan kaybettirici nesnel koflullarda örgütlendi ve sürdürüldü. Ama bu nesnel fonksiyonlar, 1950'lerin ikinci yar›s›ndan itibaren önderlik niteli¤inin yetmezli¤iyle de birleflerek, sovyet devleti üzerinde negatif sonuçlar üretmeye bafllad›. SSCB'de büyük bir bürokratik dejenerasyon yaflanmaya bafllad›, zamanla bu dejenerasyonun politik, ideolojik platformlar› oluflturuldu. Burada da bir s›n›f mücadelesi vard› ve bu s›n›f mücadelesi, sovyet devletini içten vurup kemiriyordu. Bir yandan dünyada burjuvazi ile proletarya aras›nda sürüyordu s›n›f mücadelesi; di¤er yandan Ekim Devrimi'nin yaratt›¤› devletin bizzat içinde yürüyordu. ‹çerideki mücadele kuflkusuz daha örtülü ve de¤iflik de¤iflik biçimler alt›nda yaflanmaktayd›. Bu mücadelede sosyalist iktidar›n yeni insan› yaratma konusunda yeterince baflar›l› olamad›¤›n› da görüyoruz. Her yeni sistem, kendi insan›n› yaratarak, oluflturarak kendini güvenceler. Tarih, Ekim Devrimi'nin büyük iktidar›n›n bu bak›mdan baflar›s›z oldu¤unu söylüyor. Küçük burjuva insan tipinin yenilgiye u¤rat›lamad›¤›, zamanla bu insan tipinin yayg›nlaflt›¤› ve toplumun genelini ifade etmeye bafllad›¤› bir süreç yafland›. ‹çte yürüyen bu s›n›f mücadelesi, bilinen ve kimisi burada tart›fl›lan, öteki koflullar›n da etkisiyle 1950'lerden itibaren geriye do¤ru, çürümeye ve dejenerasyona do¤ru bir süreç bafllatt› ve 89-90 olaylar›nda nihai sonucuna ulaflt›. 20. yüzy›l› iflte bu yenilgiyle kapatt›k. fiimdi 21. yüzy›la bir büyük zaferi haz›rlamak için çal›fl›yoruz. Art›k 20. yüzy›l›n deneyimlerine sahip, sovyetler gibi büyük ve muazzam bin modelin bilgisine sahip devrimciler olarak istiyoruz sosyalizmi ve bu aç›dan bak›l›rsa, kuflkusuz, flansl›y›z. Bu dünya kapitalistler taraf›ndan yaflan›l›r olmaktan ç›kart›lm›flt›r; bu dünya kapitalistlerin sömürüsüne, emperyalistlerin ya¤mas›na b›rak›lmayacak kadar önemlidir, de¤erlidir. Bu dünyay› yaflan›l›r hale getirmek istiyoruz, yeryüzündeki halklar› bu dünyada mutlu ve sa¤l›kl› yaflayabilecekleri hale getirmek is-

85


tiyoruz. Bunun için sosyalizmi istiyoruz. ■

86

T E O R ‹ D E do¤rultu


T E O R ‚ D E do¤rultu

7


Emperyalistlerin “Savafls›z” ‹stila Hareketi GATS DÜNYA Ticaret Örgütü’nün (WTO) inisiyatifinde yürütülen Hizmet Ticareti Genel Anlaflmas›’nda (GATS) sona yaklafl›ld›. 2000 y›l›ndan bu yana GATS’›n alan›n›n geniflletilmesi üzerine her 15 günde bir yap›lan tart›flmalarla sözkonusu çal›flmalar hayli ilerletildi. Bugüne kadar sürdürülen müzakereler sonucu iflbirlikçi devletlerin geçti¤imiz Mart ay›nda WTO’ya verdikleri raporlar do¤rultusunda çal›flmalar yeniden ele al›nacak ve Meksika’n›n Cancun kentinde, 9-14 Eylül tarihleri aras›nda yap›lacak WTO’nun 5. Bakanlar Konferans›’nda da bu raporlar de¤erlendirilerek çal›flman›n son rötufllar› yap›lacakt›r. Emperyalist sermayenin bu dönem yöneliminin bir parças› olarak birkaç koldan gelifltirilen “uyum programlar›”nda ald›klar› yola ba¤l›, iflbirlikçi devletlerin eline, geride kalan iflleri tamamlamak üzere yeni bir ders program› s›k›flt›r›lacakt›r. Yap›sal reform, ya da uyum programlar›... Emperyalistler ve kaderlerini onlarla bütünlefltirmifl devletlerin dünya çap›ndaki egemenliklerinin infla edilmesi çal›flmalar›ndan baflka bir fley de¤ildir. Uluslararas› Ticaret Odas› (ICC) Genel Sekreteri Maria CATTAU‹, “E¤er gelifl-

86

mekte olan dünyan›n ç›karlar› do¤rultusunda uluslararas› bir hukuk sisteminin en önemli parças› nedir diye soracak olursan›z, bunun bir tek cevab› vard›r: Yabanc› yat›r›mlar›n tek bir elden yönetilmesini sa¤layacak kapsaml› bir yat›r›m anlaflmas›” demiflti. ‹flte hepsi bu kadar! Emperyalistler GATS dayatmas›yla akla gelebilecek her türlü ticaret ve hizmet sektörünü tekellerine almak istiyorlar. Buna uygun bir hukuk sistemi oluflturmaktad›rlar. GATS, kapitalist geliflmenin bugünkü kesitinde onlarca y›l süren pazarl›klar, tart›flma ve çat›flmalar sonucunda dünyay› “tek bir elden yönetmek” amac›ndaki sermaye tekellerinin oluflturmak istedikleri hukuk sisteminin kendi alan›ndaki parças›n› oluflturmaktad›r. Sa¤l›ktan e¤itime, ulafl›mdan belediye hizmetlerine, enerjiden banka ve sigortac›l›¤a, iletiflimden hapishanelerin özellefltirilmesine, g›dadan suya kadar bütün bu alanlar emperyalist sermayenin s›n›rs›z egemenli¤ine aç›lmaktad›r. Örne¤in, dünyada nüfusun sadece yüzde 5’i suyu ithal etmesine karfl›n, su, gelecekte daha büyük bir rant potansiyeli tafl›d›¤›ndan

T E O R ‹ D E do¤rultu


WTO-GATS ticari anlafl- GATS, kapitalist geliflmenin ve G-8’ler diye de an›lan mas›n›n kapsam›na al›n- bugünkü kesitinde onlarca y›l bu devletler, gizli toplant›maktad›r. Yani emperyalarla kararlar› al›yor ve büsüren pazarl›klar, tart›flma ve listler sadece bugüne ve tün dünyaya ald›klar› kaçat›flmalar sonucunda bugün karl›l›k oran› yükrarlar› dayat›yorlar. ‹flbirdünyay› “tek bir elden yönetsek alanlara yat›r›m yaplikçi devletlere de al›nan mek” amac›ndaki sermaye kararlar› uygulamaktan m›yor, gelece¤i de ipoteklerine almak istiyorlar. tekellerinin oluflturmak iste- baflka bir flans tan›nm›yor. GATS, emperyalist dikleri hukuk sisteminin kendi Onlar›n iktisadi ve siyasi tekellerin dünyan›n büalan›ndaki parças›n› olufltur- olarak emperyalist iflbirlikgünkü koflullar›nda günçilik çizgisinde geldikleri maktad›r. Sa¤l›ktan e¤itime, nokta baflka türlü hareket demlefltirilmifl “savafls›z” bir yeniden istila hareketi- ulafl›mdan belediye hizmet- etmelerine olanak tan›m›lerine, enerjiden banka ve yor zaten. dir. Sömürgecili¤in; Yugoslavya, Afganistan, Irak sigortac›l›¤a, iletiflimden örnekleriyle birlefltirilmifl hapisanelerin özellefltirilmeGATT’TAN GATS’A silahl› iflgal tehditleri, d›fla UZANAN SÜREÇ sine, g›dadan suya kadar ba¤›ml› yeni sömürge ülke Emperyalistler ve bütün bu alanlar emperyalist ekonomilerini krize soközellikle de ABD güçlenen ma, iflasa sürükleme teh- sermayenin s›n›rs›z egemen- konumundan da yararlali¤ine aç›lmaktad›r. dit ve fiili müdahalelerle narak dünya kapitalist yeniden infla edilmesi, ekonomisini yeni bir sisoturtulmas›d›r. GATS, sötem alt›nda örgütlemeye mürgecili¤in hukuksal gitti. GATT, bu ihtiyac›n mevzuat›d›r. Bu mevzubir ürünü olarak gündeme at›n iflbirlikçi devletlere getirildi; 1947 y›l›nda 23 dayat›lmas› ve bütün dünülkenin imzas›yla onaylaya devletlerinin yasalar›n› emperyalist serma- nd› ve 1948’de yürürlü¤e sokuldu. Böylece sayenin yeni dönem yönelimlerine uygun dü- vafl›n hemen ard›ndan oluflturulan ve ama bir zenlemesi, pazar kap›lar›n› sonuna dek emper- türlü yaflama geçirilemeyen Uluslararas› Ticayalist sermayeye aç›lmas›d›r. ret Örgütü’nün yerini GATT ald›. Ticaret alafiayet aksamalar sözkonusu olmazsa, n›nda uluslararas› emperyalist iliflkileri düzenGATS çal›flmalar›n›n 2004 y›l› sonuna kadar lemek, çeflitli devletlerin oluflturduklar› yerel tamamlanmas› ve 1 Ocak 2005 y›l› itibariyle mevzuat›, emperyalist tekellerin kurallar›na de yürürlü¤e girmesi hedeflenmektedir. göre merkezi düzeyde yeniden örgütlemek ihEylül 1986’da bafllayan ve 1 Ocak 1995’te tiyac› do¤du. GATT bu ihtiyac›n bir ürünü kuruluflu tamamlanarak yürürlü¤e giren Dün- olarak gelifltirildi. ya Ticaret Örgütü (WTO) de emperyalist ser1990’l› y›llar›n bafl›nda Sovyetler Birli¤i mayenin merkez örgütü olarak bu çal›flmalar› ve Varflova Pakt›’n›n da¤›lmas›yla emperyayürütmekle ifllevlendirildi. WTO, kuruldu- listler hedef büyüttü. Yeni durumla oluflan ¤undan bu yana h›zla kurumlaflarak büyük tablo, emperyalist haydutlar için GATT projesermaye tekellerinin ihtiyaçlar› do¤rultusunda sinin yeterli gelmedi¤ini gösterdi. GATT yerisüreci yönetmekte ve yönlendirmektedir. Kufl- ni WTO’ya b›rakt›. 1994 Marakefl Anlaflmakusuz ki otoritenin merkezinde birkaç emper- s›’yla ola¤anüstü yetkilerle donat›larak kuruyalist devlet vard›r. ABD’nin bafl›nda yer ald›¤› lan WTO, dünya ekonomisinin inisiyatif ve

T E O R ‹ D E do¤rultu

87


otoritesinin en büyük emperyalist tekellerin elinde toplanmas› demekti. Marakefl (Fas’›n bir kenti) kurulufl anlaflmalar›ndan biri olan GATS ise WTO’nun emperyalist sermayenin yeni dönem yöneliminin temel belgelerinden biri oldu. Uruguay Round müzakereleri olarak an›lan bu çal›flmalar›n s›çrat›lmas› ve kurumlaflm›fl belli bir inisiyatife ba¤lanarak yürütülmesi, Dünya Ticaret Örgütü’nün kurulmas›yla sa¤land›. Bu tarihlerde (1995) Çok Tarafl› Yat›r›m Anlaflmas› (MAI) ad›nda bir baflka çal›flma, OECD üyesi 29 devlet taraf›ndan gizli olarak yürütülmekteydi. Her iki çal›flma da sermayenin ‘ayn›’ temel ihtiyaçlar› üzerinden yürütüldü ve biri (GATT) sermayenin ticaret serbestisi önündeki tüm engellerin kald›r›lmas›n› hedeflerken; di¤eri (MAI) yat›r›m ve üretim alan›ndaki engelleri temizlemeyi hedefliyordu. Emperyalistler çok yönlü ve hummal› bir faaliyet içerisindeydiler. Renato Roggerio WTO Genel Müdürü’yken, “Tek bir küresel ekonominin anayasas›n› yaz›yoruz” demiflti MAI için. OECD Bakanlar Konseyi de MAI’nin amac›n›; “Uluslararas› yat›r›m alan›nda, yat›r›m rejimlerinin liberallefltirilmesi ve yat›r›mlar›n korunmas› için yüksek standartlar ve etkili anlaflmazl›k çözme yöntemleri getiren genifl bir çok yanl› çerçeve sa¤lamak” olarak aç›klam›flt›. MAI çal›flmalar›, bu ad alt›nda, özellikle de Fransa ve ‹ngiltere devletlerinin itirazlar› sonucu, Paris’te 3 Aral›k 1998’de yap›lan OECD Baflkanlar Konseyi toplant›s›n›n ard›ndan kapand›. Ama büyük sermaye tekellerinin üretimden pazarlamaya ve hatta mülkiyet edinme hakk›na dek MAI çerçevesinde günde-

88

me getirdikleri birçok yasal engel kald›r›ld›/kald›r›l›yor. Hatta Yat›r›mlarla ‹lgili Uzlaflmazl›k Çözüm Merkezi (ICSID), Çok Tarafl› Yat›r›m Anlaflmalar›n› Garantileme Ajans› (MIGA) vb. anlaflmalarla emperyalist sermayenin di¤er ülkelerdeki yat›r›mlar›nda karfl›laflt›¤› sorunlar› denetleme ve egemenlik iliflkilerini düzenlenme yasalar› da ç›kar›ld›. Sermayenin önündeki teknik engellerden (PPMS - Üretim ve Süreç Yöntemleri) Zihinsel haklara (TRIPS) ve di¤er hukuka dair bir dizi baflka alanda da kurallar konmakta, düzenlemeler yap›lmaktad›r. GATT’›n ise ticaret kurallar› kapsam›, hizmet sektörüyle de birlefltirerek çap› geniflletildi. 15 Nisan

1994 tarihinde Marakefl’te imzalanan ve Uruguay Round Sonuç Belgesi kapsam›nda yer alan GATS da, GATT’la bafllat›lan sürecin sonucunda hizmet sektörünü kapsayan temel kavramlar, kural ve ilkelerin ilk kez bir karara ba¤lanarak imzaland›¤› çok tarafl› bir anlaflma oldu. MAI anlaflmas›nda yer alan birçok hüküm GATS anlaflmas›n›n da temel hükümleri olarak oluflturulan belgede yerini ald›. Yani özcesi, MAI kapsam›nda ele al›nan emperyalist sermayenin yeni sömürge ülkelerdeki “üretim ve yat›r›m›”na dair engelleri te-

T E O R ‹ D E do¤rultu


mizleme çal›flmalar›, ayn› isim alt›nda olmasa da devam ettirilmektedir. Bu düzenlemelerin tamam› tekellerin sömürge pazarlar›nda kâr maksimizasyonlar›n› garanti alt›na alacak tarzda yap›lm›flt›r. Hukukun “koruyucu ilkesi” de, tamamen emperyalist sermayenin özgürce dolafl›m›, yat›r›m› ve serbest ticaretini güvence alt›na alacak flekilde düzenlenmektedir. Oluflturulan bu sistemi aksatacak, zarara u¤ratacak her durum da cezai yapt›r›mlara tabi tutulmaktad›r. Böylece yeni sömürge ülkelerdeki adalet, “mülkün temeli”nden emperyalist tekelin temeline terfi ettirilmektedir.

4857 say›l› çal›flma yaflam›nda kurals›zl›¤› kural haline getiren ‹fl Kanunu Yasas›, s›rada bekleyen Personel Rejimi Yasas› ve Yerel Yönetimler Yasas› gibi at›lan ad›mlar GATS’›n kapsam›ndaki söktörlerde emperyalist sermayenin özgürce dolafl›m› ve iflbirlikçi sermaye oligarflisinin ç›karlar›n› zaafa u¤ratacak, hareketini s›n›rlayabilecek, sömürüdeki pay›n› azaltabilecek engellerle karfl›laflmamak üzere yap›lan “liberalizasyonlar”, yani “düzeltme” hareketleridir.

GATS VE ÜYE DEVLETLERİ BAĞLAYICI KRİTERLER Hizmet ticaretinin dünya genel ticareti içindeki pay› her gün büyümektedir. Emperyalist sermayenin özellefltirme kapsam›na alarak sosyal haklar›n tasfiyesiyle bafllatt›¤› sald›r›lara paralel bu pay›n çap› daha da geniflledi. Metropollere nüfusun sürekli akmas›yla büyüyen kentleflme, altyap› çal›flmalar› ve bu alanda hizmet sektörünün büyümesi, tüketici ve di¤er sektörlerde ara ifllerdeki hizmetlere olan talep vb. “hizmet” ticaretinin sermaye bak›m›ndan da öneminin artt›¤›n› göstermektedir. Hizmet sektöründe 1993 y›l›nda bir duraksama yaflanm›fl olmas›na ra¤men bu alandaki ticaretin çap› sürekli büyümüfl ve bütün sektörlere fark atacak belirgin bir yükselifl trendi yaflanm›flt›r. 1995 y›l›nda hizmet ticaretindeki büyüme h›z› yüzde 14 olarak gerçek-

T E O R ‹ D E do¤rultu

leflmifl ve toplamda 1.230 trilyon dolara ulaflm›flt›r. Ayn› y›l›n verilerine göre gerçeklefltirilen mal ticareti ise 4.875 trilyon dolard›r. Bu verilere göre hizmet ticaretinin dünya toplam ticareti içerisindeki pay› yüzde 20’dir. Emperyalist canavarlar›n ifltah›n› kabartan ve dünya çap›nda bir organizasyona giderek sald›r›ya geçmesine neden olan iflte bu rakamlar›n ortaya ç›kard›¤› gerçektir. Art›k dev kapitalist tekeller için asla görmezden gelinemeyecek bir sömürü alan› haline gelmifltir hizmet sektörü. ‹flte emperyalistler bu ifltah aç›c› sektörü dikkat merkezine alm›fl ve her ne flekilde olursa olsun uflak devletlerin GATS sözleflmesinin d›fl›na ç›kmas› adeta olanaks›zlaflt›r›lm›flt›r. WTO’nun kurulufl anlaflmas› ekleriyle birlikte 29 metinden oluflmaktad›r. Bunlar›n yan› s›ra 25 metin üye devletlerin bildirim, karar ve mutabakat yükümlülüklerinin çerçevesini çizmektedir. Uruguay Round görüflmeleriyle “liberalizasyon” o kadar ilerletilmifltir ki, mal ticareti de bir biçimiyle hizmet sektörüne sokularak GATS anlaflmas›n›n kapsam›na al›nm›flt›r. Yaflanan h›za üye devletlerin ço¤u ayak uydurmakta zorluk çekti. Yasalar›yla, uygulamalar›yla “yerel devletler”in yürütme organlar›, ço¤u kez yapt›klar›n›n içeri¤ini tam olarak anlama f›rsat› dahi yakalayamad›. WTO’nun eski Baflkan› Renato Roggerio geliflmelerin temposunu, “GATS ile, daha önce ticaret politikas› içinde tan›mlamad›¤›n›z alanlar› bile piyasa ekonomisine açabiliyorsunuz ve yabanc› hiz-

89


met tacirlerine yerlilere tan›d›¤›n›z haklar›n ayn›s›n› tan›y›p; objektif kriterler uygulanaca¤›n› garanti ediyorsunuz. Korkar›m flu anda ne hükümetlerin neyin alt›na imza att›klar›n›n, ne de flirketler neler kazand›¤›n›n fark›nda de¤iller” biçiminde dile getirdi. Hükümetlerin neyin alt›na imza att›klar›n›n ayr›nt›lar›n› tam olarak bilmedikleri aç›k. Çünkü emperyalist sermaye onlara fazla düflünme f›rsat› tan›m›yor ve önüne uzatt›¤› metni imzalamalar›n› istiyor. Onlar da varl›k koflullar›n›n bir gere¤i olarak bu metinleri, biraz direnmeye çal›flsalar da el mahkum imzal›yorlar. Ama “flirketler” diye ifade edilen emperyalist tekeller neyi ald›klar›n›n ay›rd›ndalar ve ald›kça da ifltahlar› kabar›yor, yenisini istiyorlar. Birkaç emperyalist güç ald›klar› kararlar› iktisadi ve askeri güçlerinin zoruyla dayat›yor, hükümetlerin itirazlar›n› etkisizlefltirerek ad›m ad›m sonuca gidiyorlar. Tekeller, bu anlaflmayla zarar etme koflullar›n› ortadan kald›r›yor, faaliyette bulunduklar› ülke devletlerini bu durumda kendileri için sübvansiyon kurumuna dönüfltürüyorlar. Belirli hizmet sektöründe anlaflmaya girmifl devletler, anlaflmay› bozmak istediklerinde sözkonusu tekellerin bütün zararlar›n› karfl›lamak zorundad›rlar. Bu duruma, do¤abilecek zararlar kapsam›nda potansiyel kârlar da girmektedir ve bunu da anlaflmay› bozan devlet karfl›lamakla yükümlüdür. ‹mzalanan yükümlülükleri yerine getirmeyen devlet hakk›nda, emperyalist tekeller bir dizi hesapta olmayan sorunlar yaratsalar bile, Tahkim Kurulu’na giderek “zararlar›n›” karfl›latmaktad›rlar. Hatta Bergama köylülerinin yapt›¤› gibi geliflecek direnifller ya da eylemler sonucu tekellerin faaliyetleri kesintiye u¤rar veya karlar›nda düflüfller olursa, bunu da “ev sahibi” devletler karfl›lamakla yükümlüdürler. Emperyalist tekeller hakk›nda ise, ancak kendisi konumundaki baflka tekellerin sömürgeci faaliyetlerini aksatt›klar› durumlarda yarg›lama yolu aç›labilecektir.

90

TÜRKİYE’NİN TAAHHÜTLERİ Türkiye GATS çal›flmalar›nda bafltan beri yer alm›fl ve kurucu olarak anlaflmay› imzalam›flt›r. 25 fiubat 1995 tarihinde de TBMM’de bu anlaflma onaylanm›flt›r. 26 Mart 1995 itibariyle de WTO Türkiye’nin üyeli¤ini resmi olarak ilan etmifltir. Bu dönemden sonra da kurulan bütün hükümetler GATS’›n emrettiklerini yerine getirmekle yükümlü olmufllard›r. GATS’a uyum çal›flmalar› bafllang›çta Hazine Müsteflarl›¤› Banka ve Kambiyo Genel Müdürlü¤ü koordinasyonunda yürütülmüfltür. Devam›nda D›fliflleri Bakanl›¤› da sürece dahil olmufl ve her bir alan kendi içinde ayr›flt›r›larak devletin müdahalesini s›n›rlayacak flekilde kurumlaflmalara gidilmifl, çal›flmalar emperyalist kurumlar›n denetimde sürdürülmüfltür/ sürdürülmektedir. Hazine Müsteflarl›¤›, emperyalist liberalizasyon (yani neoliberal politikalar) karfl›s›nda kraldan daha kralc› kesilen Türk burjuva devletinin anlaflma ile birlikte att›¤› ad›m›; “Türkiye’nin GATS kapsam›nda sundu¤u hizmetler taahhüt listesi, geliflmekte olan ülkeler taraf›ndan sunulan tekliflerin en kapsaml›s› ve en ilerinlerinden biri olup, baz› geliflmifl ülke teklifleriyle boy ölçüflecek niteliktedir” biçiminde de¤erlendirmifltir. Müsteflarl›k, “ülkemizin taahhüt listesinde kapsanan sektörler itibariyle, üstlenilmifl bulunan taahhütlerden prensip olarak geri dönülmemesi gerekmektedir” diyerek anlaflmaya ba¤l› kalma gere¤ine vurgu yapm›flt›r. Hazine Müsteflarl›¤› emperyalist tekellere bütün uflak devletlerden daha ileri taahhütlerde bulunmakla övünerek iflbirlikçi sermaye s›n›f›n› da aktif olmaya ça¤›r›yor: “GATS sadece Hükümetler aras›nda yap›lm›fl bir anlaflma olarak de¤il, öncelikli olarak ifl dünyas› ve hizmet ihraç etmek, d›flarda yat›r›m yapmak ve faaliyet göstermek isteyen özel flirketler yarar›na bir enstrüman olarak de¤erlendirilmelidir. 2000 y›l›nda yap›lacak olan hizmetler müzakerelerin gelecek turu, dünya çap›nda bir liberalizasyon hedefi ile tüm sektörlerde ticaret ve yat›r›m olanaklar› yaratacakt›r. ‹fl dünyas›

T E O R ‹ D E do¤rultu


her zaman oldu¤u gibi GATT, MAI, GATS, ICSID, MIGA, l›nda ç›kar›lan bir yasayaktif olmal›, bu aflamada Uluslararas› Tahkim gibi kurum- la kald›r›lmas›, emeklilik Müsteflarl›¤›m›zdan bilsüresinin yükseltilmesi, lar ve kimi geride b›rak›lm›fl ve gilendirme taleplerini, sa¤l›k ve sigorta ifllerini ama kimi de gelifltirilerek yürüristeklerini sürekli ve birbirinden ay›rarak SSK lü¤e sokulmak üzere haz›rlanan güncel tutabilmelidir.” hastanelerinin iflletme Ve Müsteflarl›k h›- yasalar›yla yap›lan düzenleme- sürecine sokulmas›, döz›n› alamay›p devam ler, iflte bu üstyap› kuruluflunun ner sermayeye ba¤l› iflçi ediyor: temelini oluflturmaktad›r. Deyim çal›flt›rma, tafleronlaflt›r“Asl›nda hizmet uygunsa dünya çap›nda büyük ma, e¤itime katk› pay› sektörlerinden birindeki ad› alt›nda e¤itim alan›nemperyalist tekellerin egemenli- da, çöp vergisi ad› alt›nliberalizasyon, di¤erlerindeki piyasaya girifl ¤inde bir “devlet örgütlenmesi”- da temizlik ifllerinde baflimkanlar›n› da olumlu ne do¤ru gidilmektedir ve bu ya- layan paral› “hizmet”, bu yönde etkilemektedir. Bu salar bu egemenli¤in temel ana- “liberalizasyonun” bir nedenle liberalizasyon yasa ve yasalar›n› oluflturmakta- parças›d›r. 4857 say›l› sadece yap›ld›¤› sektörle çal›flma yaflam›nda kud›r. s›n›rl› kalmay›p, di¤er rals›zl›¤› kural haline gehizmet sektörlerinde de tiren ‹fl Kanunu Yasas›, ifl olanaklar› yaratacaks›rada bekleyen Personel t›r. ‹yi telekomünikasyon Rejimi Yasas› ve Yerel imkanlar› ve etkin bir Yönetimler Yasas› gibi ulafl›m a¤›, örne¤in, yaat›lan ad›mlar GATS’›n banc› yat›r›mlar› art›racak ve bunun sonucunda kapsam›ndaki sektörlerde emperyalist sermada müteahitlik, hukuki hizmetler ve muhasebeci- yenin özgürce dolafl›m› ve iflbirlikçi sermaye lik gibi hizmetlerde de aç›l›m ve olanaklar yara- oligarflisinin ç›karlar›n› zaafa u¤ratacak, haret›lacakt›r. Mallar yürümeyecekleri için da¤›t›l- ketini s›n›rlayabilecek, sömürüdeki pay›n› maya ve ulaflt›r›lmaya ihtiyaçlar› vard›r.” (Ha- azaltabilecek engellerle karfl›laflmamak üzere zine Müsteflarl›¤› internet sitesi) yap›lan “liberalizasyonlar”, yani “düzeltme” ‹nciler uzay›p gidiyor. Ama san›r›z bu ka- hareketleridir. dar› yeterli. 2000 y›l› öncesinden GATS çal›flGATS çerçevesinde yap›lan anlaflmalar›n malar›na yön veren bu anlay›fllar, 2000 y›l›nda bir ço¤u da gizli tutulmakta ve bu nedenle daneoliberal sald›r›lar›n çap›n›n geniflletilmesine ha nelerin emperyalist tekellere peflkefl çekilde yans›m›fl ve hükümetlerden destek alan di¤ini, kapal› kap›lar ard›nda hangi anlaflmalaTürk sermaye oligarflisi, Uruguay Round’un en r›n yap›ld›¤› ve özellikle iflçi s›n›f› ve emekçipervas›z üyelerinden birisi olmufltur. Devlet, lerin haklar›na sald›r›larda hangi “güvence”lebu “hizmetlerden” geri dönmeme uyar›s› da rin emperyalistlere verildi¤ini ya da ne tür yolyaparak yeni emperyalist sömürgeci kolaj›n en suzluklar›n döndü¤ünü tam olarak bilme flansad›k ufla¤› olmufltur. Zaten Türkiye’de, devlet s›na sahip de¤iliz. Ama aç›k olan flu ki, sald›r›mülkiyetini özellefltirme, sosyal kazan›mlar› lar bilinenlerle s›n›rl› de¤il ve birçok fley olup tasfiye etme, toplu iflçi k›y›mlar› yaparak sen- bittikten sonra duyulmakta ya da anlafl›lmakdikas›zlaflt›rmayla kimi sektörleri emperya- tad›r. listlere “sorunsuz” peflkefl çekme çal›flmalar›, Bu politikalar karfl›s›nda iflbirlikçi devlet1995’ten beri Dünya Bankas› eliyle örgütlen- lerin kendilerini pahal›ya satma flanslar› da mektedir. Sosyal güvenlik hakk›n›n 1999 y›- yok. Emperyalist sermayeye ba¤›ml›l›k, kredi

T E O R ‹ D E do¤rultu

91


(borçland›rma) musluklar›yla yürüyen ekonomiye destek de ancak GATS’la belirlenen koflullar›n yerine getirilmesine paralel yap›lmaktad›r. Örne¤in Türkiye, Dünya Bankas› ile 50 y›lda 170’i aflk›n kredi anlaflmas› yapm›flt›r. Son 20 y›lda yap›lan kredi anlaflmas›n›n içeri¤i de¤ifltirilmifl, emperyalist yönelime uygun reformlar yap›lmas› kofluluna ba¤lanm›flt›r. 1996 y›l›ndan sonra da bizzat “liberalizasyon” politikalar›n›n h›zla yürürlü¤e konmas› için yüksek düzeylerde krediler verilmifltir. Kamu reformu olarak bilinen Personel Rejimi Yasas›, Yerel Yönetimler ve Merkezi ‹dareler Reformu’nun ç›kar›lmas› için 1996’dan bu yana verildi¤ini bildi¤imiz kredi miktar› 1.350 milyon dolard›r. AKP hükümetinin üst üste “Acil Eylem Plan›” ç›kararak liberalizasyonda yo¤unlaflmas›n›n arkas›nda yatan gerçek de budur. Türkiye, Hazine Müsteflarl›¤›’n›n ifade etti¤i gibi taahhütler listesinde de çok ileri gitmifl ve bununla da övünmektedir. Taahhüt kapsam›ndaki sektörler flunlard›r: “1- Mesleki Hizmetler a- Uzmanl›k gerektiren hizmetler b- Bilgisayar ve ilgili hizmetler c- Di¤er mesleki hizmetler 2- Haberleflme Hizmetleri a- Posta hizmetleri b- Kurye hizmetleri c- Telekomünikasyon hizmetleri 3- Müteahhitlik ve ‹lgili Mühendislik-Mimarl›k Hizmetleri 4- E¤itim Hizmetleri a- ‹lk, orta ve di¤er ö¤retim hizmetleri b- Yüksek ö¤retim hizmetleri 5- Çevre Hizmetleri a- Kanalizasyon hizmetleri b- Çöplerin kald›r›lmas› hizmetleri c- Sa¤l›k-Çevre ve benzeri hizmetler 6- Mali Hizmetler a- Sigortac›l›k ve sigortac›l›k ile ilgili hizmetler b- Bankac›l›k ve di¤er mali hizmetler 7- Sa¤l›k ‹le ‹lgili ve Sosyal Hizmetler a- Hastahane hizmetleri

92

8- Turizm ve Seyahat ‹le ‹lgili Hizmetler a- Oteller ve lokantalar b- Seyahat acentalar› ve tur operatörü hizmetleri 9- Ulaflt›rma Hizmetleri a- Deniz tafl›mac›l›¤› hizmetleri b- Hava tafl›mac›l›¤› hizmetleri c- Demiryolu tafl›mac›l›¤› hizmetleri d- Kara tafl›mac›l›¤› hizmetleri” (Hazine Müsteflarl›¤› internet sitesi). GATS’›n sektörel s›n›fland›rma kapsam›nda belirlenen 155 faaliyet alan›ndan Türkiye’nin taahhüt listesi bu faaliyet alanlar›n›n 72’sine tekabül etmektedir. Asl›nda hayli yüksek bir orand›r bu. Ama yine de emperyalist iflbirlikçilikte düflkünleflmenin s›n›rlar›n› çoktan aflm›fl olan egemen burjuva s›n›f bunlar› yeterli bulmam›fl olacak ki, baflka alanlarda da taahhütte bulunamaman›n üzüntüsünü yaflamaktad›r. “Uzay tafl›mac›l›¤› gibi sektörlerde de ülkemizde uygulama alan› bulunmad›¤›ndan taahhüt te bulunulmad›¤›”n› üzülerek belirten devlet güçleri, “Buna mukabil Türkiye’nin özel taahhütler listesindeki kapsama oran› yaklafl›k yüzde 46.6 olup, geliflmekte olan ülkeler ortalamas›n›n (yüzde 18) hayli üzerinde olan bu oran sözkonusu ülkeler grubu içerisinde en yüksek oranlardan birini oluflturmaktad›r” demeyi bir gaflet de¤il, bir “onur” saymaktad›r. Çünkü iflbirlikçi s›n›f›n onurundaki grafik, emperyalist tekellere uflakl›k düzeyiyle ölçülmektedir.

YENİDEN YAPILANDIRILAN DEVLET Emperyalist kapitalizmin bütün bu süreçte yaratt›¤› iliflkiler, ekonomik altyap›da baflgösteren geliflmeler kendine uygun bir üstyap›y› da dayatmakta, yeni bir hukuk sistemine zorlamaktad›r. Altyap›n›n gerektirdi¤i ve emperyalist sömürgecili¤in dünya sisteminde yaratt›¤› iliflkilerin zorunlu sonucu olarak baz› üstyap› kurumlar› da oluflmaktad›r. Dünya Ticaret Örgütü’nün (kendisi de bu kurumlar›n bafl›nda gelmekle birlikte) temel gündemlerin-

T E O R ‹ D E do¤rultu


den biri de bu kurumlar› oluflturmak ve oturtmakt›r. GATT, MAI, GATS, ICSID, MIGA, Uluslararas› Tahkim gibi kurumlar ve kimi geride b›rak›lm›fl ve fakat kimi de gelifltirilerek yürürlü¤e sokulmak üzere haz›rlanan yasalar›yla yap›lan düzenlemeler, iflte bu üstyap› kuruluflunun temelini oluflturmaktad›r. Deyim uygunsa dünya çap›nda büyük emperyalist tekellerin egemenli¤inde bir “devlet örgütlenmesi”ne do¤ru gidilmektedir ve bu yasalar bu egemenli¤in temel anayasa ve yasalar›n› oluflturmaktad›r. Sözkonusu geliflmeler kendi ara-

lar›nda süren k›yas›ya rekabet ve egemenlik çat›flmas›na karfl›n yaflanmaktad›r. Emperyalistler bir taraftan dünya egemenli¤i için çat›fl›yor, birbirlerini geriletmeye, tasfiyeye yöneliyor, di¤er taraftan da emekçi s›n›flar, ezilenler karfl›s›nda ortak hareket ediyor dünya çap›nda iktidarlar›n› kurmaya, örgütlemeye çal›fl›yorlar. Strobe Talbot; “‹ddia ediyorum ki önümüz-

T E O R ‹ D E do¤rultu

deki 100 y›lda bizim bildi¤imiz ulus devletçili¤in modas› geçecek ve tüm devletler tek bir küresel otoriteyi kabul edecekler. Böylece 20. Yüzy›l ortalar›nda benimsenen hedef ‘Dünya Vatandafll›¤›’ da gerçeklefltirilmifl olacak. Ulusal egemenlik ve ba¤›ms›zl›k gibi kavramlar yeni dünya düzenine yak›flmayan, a¤dal›, abart›l› kavramlar olacak. Bütün devletler asl›nda birer sosyal düzenlemeden ibarettir ve gerçekte tüm devletler geçici ve yapay oluflumlard›r. GATT’›n ard›ndan oluflturulan Dünya Ticaret Örgütü s›n›rs›z bir dünyan›n polisli¤ini üstlenecek ve üye ülkelerin iç olaylar›na bile müdahale edebilecek bir güce sahip olacakt›r” diyordu The Time’da yay›mlanan “küresel devlet”le ilgili makalesinde. Talbot pek haks›z da say›lmaz. WTO, “çok tarafl› anlaflmalar”la, “yerel devletler” yasalar›yla s›n›rlar› çizilmifl her bir pazar›n etraf›ndaki çitleri kald›rarak, bütün dünya pazarlar›n› tek bir pazar halinde birlefltirerek, tek bir anayasa ile yönetilmesini hedeflemekte ve buna h›zla yaklaflmaktad›r. Devletler ise, emperyalist ekonominin bugünkü durumu ve ihtiyaçlar› çerçevesinde bu yasal düzenlemeye ba¤l› yeniden flekillendirilmektedir. WTO, devletleri ortadan kald›rm›yor, aksine yerel devletlerin emperyalist egemenli¤i infla edilmesinin sacayaklar› haline getiriyor. Devletin yap›s›nda temel de¤iflikliklere giderek yerel devletlerin görevlerini, emperyalist tekellerin ç›karlar›n› korumaya dönük yeniden tan›ml›yor, onun çerçevesini yeniden çiziyor. Bu geliflmelerden yola ç›karsak emperyalist iflbirlikçisi yeni sömürge ülkelerdeki devletler için “ulusal egemenlik ve ba¤›ms›zl›k gibi kavramlar”›n “a¤dal›, abart›l› kavramlar”

93


oldu¤u da do¤rudur. Ama emperyalistler aras› çeliflkileri ve s›n›f mücadelesini yads›yan “yeni dünya düzeni”yle yerel devletlerin ortadan kalkaca¤› ve sözü edilen anlamda “dünya vatandafll›¤›”na geçilece¤i ise koca bir safsatad›r. Devlet, “sosyal” fazlal›klar›ndan ar›nd›r›l›p tümden ekonominin d›fl›na ç›kar›larak tamamen polislefltirilmektedir. Bu devletler, emperyalist sermayenin dünya pazarlar› üzerindeki egemenli¤ini koruma, pazarlara girdi ç›kt›lar›n›n güvenli¤ini sa¤lama, iflçi s›n›f› ve di¤er emekçi toplumsal tabakalar›n muhalefetini bast›rarak zenginlik kaynaklar›n›n emperyalist tekellere akmas›n›n bekçili¤ini yapmakla ifllevlendirilmektedir/ifllevlendirilecektir. Emperyalist tekel ve devletlerin aralar›nda çeliflki ve çat›flmalar GATS’la birlikte de vard›r ve kapitalist sisteme son verilmedikçe de var olacakt›r. Bir baflka anlay›fl›n dillendirdi¤i gibi devletlerin, önemini kaybetmesi bir yana, aksine daha da profesyonellefltirilerek ezilen s›n›flar karfl›s›ndaki konumu güçlendirilmektedir. Devletin hem ülke ve hem de uluslararas› konjonktürde s›n›f çeliflkileri karfl›s›ndaki rolü, polisiye ve askeri vurucu gücü, teknik kapasitesi yükseltilerek ac›mas›z ve barbar yönü öne ç›kar›lmaktad›r. SERMAYENİN YENİ DÖNEM ATAĞI 1990’l› y›llarda ve bugün de yeni koflullar alt›nda emperyalistlerin bir “küresel iktidar” kurmada ve flekillendirmede yo¤unlaflt›klar›n› görüyoruz. BM, AB, NAFTA, FTAA, ASEAN, OECD, IMF, Dünya Bankas›, WTO vb. ekonomik ve siyasal, bölgesel ve merkezi örgütlenmeler önce parça parça ve giderek daha bir bütün halinde bu süreci haz›rlayan örgütlenmelerdir. Emperyalist tekeller art›k bütün bir dünyay› “serbest bölge” haline getirebilirler. GATS ve di¤er anlaflmalar›yla hiç bir engelle karfl›laflmayacak flekilde bunun yasal mevzuat› tamamlan›yor. Büyük tekeller bütün pazarlarda istedi¤i gibi cirit atacak ve “yerli” sermaye güçleriyle “ayn›

94

koflullar” alt›nda yar›flacaklar. H›zl› bir elemenin yaflanaca¤› bu yar›flta ipi kimin gö¤üsleyece¤i ise tart›flma götürmeyecek kadar aç›k. Amerika ve Avrupa’da bir çok tekel, tek bafl›na çok say›daki devletin bütçesini aflan dev bir sermaye gücüne sahip. “Örne¤in, 1998 verilerine göre en büyük uluslararas› tekelden sadece 200’ünün cirosu 7.592 milyar dolard›r. Bu, dünya üretiminin yüzde 26.3’üne tekabül ediyordu. Ve bu tekellerin 176’s›, 6 ülkeye aitti. (ABD: 74, Japonya: 41, Almanya: 23, Fransa: 19, Britanya: 13, ‹sviçre: 6)” (Politik Rapor, Varyos Yay›nc›l›k). Yine bu tekellerin 10’u “s›n›r ötesi” üretimin yüzde 76’s›n›, 5’i yüzde 50’sini üretmektedir. Sadece General Motors ve Ford, Afrika’n›n güneyindeki ülkelerin ulusal gelirlerinin toplam›ndan fazla gelire sahip. WalMart, g›da ekonomisinde 161 ülkenin toplam›n› geride b›rakmaktad›r. 1990’l› y›llar›n sonunda dünya imalat›n›n yüzde 60’›n› ABD, Japonya ve Almanya gerçeklefltiriyordu vb. Bu rakamlar, bütün bir dünyay› emperyalistler için bir iç pazara dönüfltüren GATS ve di¤er anlaflma ve uygulamalarla birlikte uçurumun daha da derinleflece¤ini, iflas ve çöküfllerin h›zlanaca¤›n› göstermektedir. GATS anlaflmas›n›n “Pazara Girifl” ve “Milli Muamele” maddesindeki düzenlemede bir üyenin “herhangi bir di¤er üyenin hizmetlerine ve hizmet sunucular›na listesinde belirlenen koflul ve s›n›rlamalar alt›nda sa¤lanandan daha kötü flartlar› haiz bir uygulamada bulunmayaca¤›” taahhüt alt›na al›nm›flt›r. Yani her bir devlet ya da hükümetler politikalar›yla, yasalar›yla fiili durumlar›yla “yerli” ve “yabanc›” sermaye aras›nda ayr›m yapamaz, “kay›r›c›” olamaz. Böylece emperyalist tekeller ellerindeki sermayenin gücüyle di¤er küçük tekelleri h›zla yutacak, ülke zenginliklerini Eurogold örne¤inde oldu¤u gibi ya¤malayacak, daha büyük bir y›k›m dalgas› estirecektir. Bu y›k›m dalgas›n›n etkileyece¤i ilk kesimler ise hiç kuflkusuz iflçi s›n›f›, emekçi köylülük, küçük esnaf olacakt›r.■

T E O R ‹ D E do¤rultu


Borsan›n Tarihi

TEOR‹DE Do¤rultu’nun geçen say›s›nda, emperyalist küreselleflmenin timsali olarak spekülatif sermayeyi ele alm›flt›k. Bu say›da ise, spekülatif sermaye hareketlerinin odaklaflt›¤› temel merkez olarak “borsa”n›n tarihsel geliflimini inceleyece¤iz. Borsalar›n tarihi, 13. yüzy›la kadar uzan›r. Borsalar, ilk olarak, feodal Avrupa’n›n ba¤r›nda yefleren ticari sermayenin bir dolafl›m arac›, ve hükümetlerin borç bulma arac› olarak ortaya ç›kt›. Sermayenin ilkel birikimi (merkantilizm) döneminde borsa faaliyetinin üç ana konusu, devlet tahvilleri, vadeli mal sözleflmeleri ve sömürge pazarlar›ndan getirilen otantik ürünlerin al›m sat›m›yd› (özellikle de baharatlar). Sonradan buna sömürge flirketlerinin hisseleri de eklendi. ‘Borsa’ ismi, 13. yüzy›lda Flandr devletinde bulunan Brugge kentinde yaflam›fl olan Van der Buerse ailesinden gelir. Bu dönemde Brugge’de bulunan tüccarlar, Van der Buerse ailesinin evinin önünde bulunan ve onlar›n ad›ndan esinlenen “de Beurse” meydan›nda toplan›r, ticari anlaflmalar yapard›. Anvers borsas› 1460’da kuruldu ve 16. yüzy›l›n bafl›nda, Avrupa’n›n en önemli borsas› oldu. Anvers, 1531’de infla edilen yeni binas›nda, ilk uluslararas› borsa niteli¤ini kazand›. Anvers

T E O R ‹ D E do¤rultu

borsas›n›n duvar›nda “Bütün milletlerin ve dillerin tüccarlar› için”(1) yaz›yordu. O dönemin yazarlar›ndan birisi, Anvers borsas› için: “‹nsan orada bütün dillerin karmakar›fl›k bir gürültüsünü duyuyordu... K›saca Anvers borsas›, dünyan›n her yan›ndan bir parçan›n bir araya geldi¤i küçük bir dünyaya benziyordu” der.(2) Bu borsada, mal ve borç senedi al›m sat›m› yap›l›yordu. Avrupa hükümetleri, bu dönemde, Anvers ve Lyon borsalar› arac›l›¤›yla borçlan›yorlard›. “Anvers’teki bafll›ca spekülasyon konusu, en son gelen savafl ya da bar›fl söylentilerine göre fiyatlar›nda büyük oynamalar olan Do¤u Hindistan baharatlar›yd›. Tüccarlar, karabiberin fiyat›n› piyasan›n nabz›n› tutan bir ölçüt olarak kabul ediyorlard›”.(3) Baharat piyasas›, saatten saate de¤iflken bir özellik gösteriyordu. Christopher Kurz adl› bir borsa spekülatörü, karabiber, zencefil, safran ve borç senetlerinin fiyatlar›n› iki hafta öncesinden tahmin etti¤i iddias›yla y›ld›zlar›n hareketlerine bakarak bir sistem oluflturmufltu. Bu sisteme göre haz›rlad›¤› ticari raporlar, spekülatörlerin elinde bir rehber oluyordu! (Bugün, burjuva medyadaki ‘borsa analistleri’nin tahminlerini yaparken Kurz’unkinden daha bilimsel bir yöntem kulland›klar› da söylenemez hani...) 17. yüzy›l›n bafl›nda, Anvers’in ‹spanya tara-

95


New York Borsas›

f›ndan iflgal edilmesinin ard›ndan Amsterdam borsas›, Anvers’in yerini ald›. 1602’de Do¤u Hindistan Hollanda fiirketi’nin anonim ortakl›k olarak kurulmas› ve hisselerinin Amsterdam borsas›nda ifllem görmesiyle, ilk kez hisse senedi al›m sat›m› bafllam›fl oldu. Ancak 1670’e gelindi¤inde, Amsterdam borsas›nda halen sadece iki flirketin hisse senetleri ifllem görüyordu: Do¤u ve Bat› Hindistan Hollanda fiirketleri. Bu iki sömürgeci flirketin ak›tt›klar› paran›n, Amsterdam borsas›n›n öne ç›kmas›nda özel bir yeri vard›. Hollanda’n›n “keflifler” sonucu elde etti¤i ganimet ve ticari mallar, Amsterdam borsas›nda toplan›yordu. 1750’de ise, Amsterdam Borsas›’nda, üçü Hollanda, üçü ‹ngiliz flirketi olan 6 anonim ortakl›¤›n hisseleri ifllem görüyordu. Yan› s›ra, bu borsada Hollanda hükümetinin 25 tahvili ve aralar›nda Fransa ve ‹ngiltere’nin de oldu¤u 13 yabanc› hükümetin borç senetleri ifllem görüyordu. Amsterdam borsas›, tarihe ‘lale ç›lg›nl›¤›’

96

olarak bilinen spekülasyon dalgas›yla geçti. 16. yüzy›lda Osmanl›’y› ziyaret eden Avusturyal› gezginler, burada gördükleri lale çiçe¤inin so¤anlar›n› dönüflte yanlar›nda getirmifllerdi. Lale yetifltiricili¤i furyas› tüm Avrupa’y› k›sa sürede sararken, Amsterdam borsas› da vadeli lale al›m-sat›mlar›na sahne olmaya bafllad›. fiu tarihte, flu renkte, flu kadar lale için yap›lan bu sözleflmeler, giderek ç›lg›nl›k boyutuna vard›. 1630’lu y›llarda, Hollanda’da ekilebilir tar›m alanlar›n›n neredeyse tamam› lale bahçelerine dönüfltürülmüfltü. Bu dönemde nadir bulunan tek bir lale so¤an›n›n Fransa’n›n önde gelen bira fabrikalar›ndan birisi karfl›l›¤›nda sat›ld›¤› kay›tlara geçmifl. Aileler evlerini, topraklar›n› ipotek ettirerek vadeli lale sözleflmeleri yap›yorlard›. Yap›lan vadeli sözleflmeler, elden ele bir kez daha, bir kez daha sat›l›yordu. 1637’de tüm bu spekülasyon balonu patlad›. Lale piyasas› çöktü. Hollanda’n›n en varl›kl› tüccarlar› da lale piyasas›yla birlikte iflas etti. Hollanda’n›n “Lale Devri” böyle sonuçland›! Londra Borsas›, 1568’de aç›ld› ve 1570’de Kraliyet Borsas› ünvan›n› ald›. Bu borsada, döviz, hisse senedi ve mal al›m sat›m› yap›l›yordu. 17. yüzy›l›n son ony›l›nda Londra borsas›nda, hisse senedi ifllem gören flirket say›s› artmaya bafllad›. “Pek ço¤u hükümetten izin bile almaks›z›n kurulmufl olan bu flirketler, agresif yöntemlerle piyasaya hisse senedi sürüyor, ... pazarlama tekniklerini adeta hokkabazl›kla harmanlayarak potansiyel yat›r›mc›lar› yüksek kâr vaatleriyle büyülüyorlard›. Bu flirketlerden birisi olan Diving Company, batan gemilerdeki de¤erli mallar› ç›karmay› vaat ediyordu; hatta bu ifllemi nas›l yapacaklar›n› göstermek için z›rhl› dal›fl k›yafetleri giymifl dalg›çlarla bir gösteri bile düzenlemiflti.” (4) “Bir sabah, gözü pek bir yat›r›mc›, ayr›nt›lar›n› o gün ö¤leden sonra aç›klamaya söz verdi¤i gizli bir flirketin hisselerini, tanesi iki sterlinden satt›. Bu tan›t›mc›, bin hisse satt›ktan sonra, flirketin ayr›nt›lar›n› aç›klamadan ortadan kayboldu.”(5) Bu dönemde, borsada hisse senedi satmaya bafllayan baz› baflka flirketlerin yapmay› vaat ettikleri ifller, flunlard›: Kurflundan gümüfl ç›karmak, kömürden demir yapmak, ‹spanya’dan eflek ithal etmek, insan saç› satmak, domuzlar› fliflmanlatmak...

T E O R ‹ D E do¤rultu


Bu dönemin borsalar›n›n temel bir karakteristi¤i, sömürge ya¤mas›n›n akt›¤› ve el de¤ifltirdi¤i bir merkez olmalar›yd›. Sömürge ülkelerden elde edilen ganimetler ve özgün otantik ürünlerin yan s›ra, anonim flirket yap›s›yla kurulan sömürge flirketlerinin hisseleri de borsalarda al›n›p sat›l›yordu. Örne¤in ‹ngiliz Do¤u Hindistan fiirketi (1612). Bu flirket, hükümete borç veriyor ve karfl›l›¤›nda deniz afl›r› seferleri için hükümetin askeri korumas›n› al›yordu. 1642’de flirket, “çokuluslu” bir yap›da örgütlendi. fiirket, farkl› ülkelerde kurdu¤u bürolar arac›l›¤›yla, fabrikalar iflletiyor ve uluslararas› bir ticaret a¤› örgütlüyordu. fiirketin askeri gücü de vard›. Latin Amerika’da kölelefltirilen yerli halk›n ölesiye koflullarda çal›flarak ç›kard›¤› madenleri, Hindistan’›n pamuklu kumafl›n›, Endonezya’n›n baharat›n›, Çin’in ipek, fleker, kahve ve çay›n› birbirleriyle ve Avrupa’n›n alt›n paras›yla de¤ifltiriyordu. fiirket yönetimi Genel Kurul taraf›ndan seçiliyordu. fiirket, Hindistan ticareti üzerinde tekel sahibiydi. Hissedarlar›na ödedi¤i kâr pay›, en varl›kl› dönemlerinde yüzde 10’a kadar ç›kt›. Do¤u Hindistan Hollanda fiirketi ise, bu bölgedeki Hollanda sömürge yönetimiyle iç içe geçmifl bir anonim flirketti. Hollanda’n›n Do¤u Hindistan Genel Valili¤i, flirketin en büyük hissedar›yd›. Bu flirketin yönetimini elinde tutan Genel Vali’nin ayn› zamanda savafl açma, kale dikme gibi yetkileri de vard›. “fiirket en parlak döneminde, Do¤u Hindistan ticaretini tekeline alm›fl durumdayd› ve hissedarlar›na yüzde 22 kâr pay› ödüyordu.” (6) Bu flirketler, hem sömürgeleri yönetiyor, hem de bu sömürgelerde gerçeklefltirilen talan› bir flirket disiplini içinde örgütlüyorlard›. Avrupa borsalar›n›n ilk döneminde, sömürge halklar›n›n inan›lmaz bir vahfletle katledilmesi, kölece çal›flt›r›lmas›, sömürge zenginliklerinin ya¤malanarak Avrupa pazarlar›na sat›lmas›, borsa çark›n› döndüren temel faktörlerden birisiydi. Bu flirketler, sömürge halklar›n kan›n›, “kâr pay›” olarak hissedarlar›na da¤›t›yorlard›. Ancak, bu dönem boyunca Avrupa borsalar›ndaki ifllemlerin ana a¤›rl›¤›n› oluflturan, ne baharat ticareti, ne de sömürge flirketlerinin hisseleriydi. Devlet borç senetlerinin al›m sat›m›, bu dönem borsalar›na damgas›n› vurmufltur. “18. yüzy›l boyunca, finans piyasalar›ndaki büyüme-

T E O R ‹ D E do¤rultu

yi kamç›layan, kamu borçlar›n›n sayg›nl›¤›ndaki art›fl oldu. (...) Ulusal borçlar, (bu yüzy›lda -bn.) bir zenginlik simgesi haline geldi.”(7) “Devletin borçlar›, borsada çok eskiden beri al›flverifl konusudur, birçok borsa ticarete devlet tahvilleriyle bafllad›.”(8) Hisse fiyatlar›n›n bas›nda duyurulmas› da 17. yüzy›l›n sonunda bafllad›. Ocak 1699 tarihli London Post’ta 6 flirketin hisse fiyat› yaz›l›yd›. Bunlar, ‹ngiltere Bankas›, Do¤u Hindistan fiirketi, Afrika fiirketi, Yeni Do¤u Hindistan fiirketi, Million Bankas› ve Orphan Chamber’d›. Sömürge flirketlerinin a¤›rl›¤› burada da görülüyor. 1725 tarihli bir Daily Post’ta bu say› 14’tü. 1741’de ise, 22 flirketin hisse fiyat› Daily Post sayfalar›nda yer al›yordu. 18. yüzy›l gazetelerinin ço¤unda 20 ila 25 flirketin hisse fiyatlar› yer al›yordu.

İLK ULUSLARARASI BORSA KRİZİ 1720’de, Londra ve Paris borsalar›nda birbirini izleyen iki çöküfl yafland›. Missisipi balonu ve Güney Denizi balonu ad›yla an›lan iki spekülasyon dalgas›, büyük bir iflas dalgas›yla son buldu. 1716’da Fransa’da, Krall›k, John Law adl› bir kapitaliste, banknot basma yetkisine sahip Kraliyet Bankas›’n› kurma yetkisi verdi. Bir y›l sonra, Law, Kuzey Amerika’daki Missisipi havzas›n› sömürmek amac›yla Missisipi fiirketi’ni kurdu. Bu flirketin hisselerinin devlet bonolar› karfl›l›¤›nda sat›labilmesine olanak tan›nd›. Böylece, elinde devlet bonolar› olanlar›n büyük bölümü, bonolar›n› vererek bu flirketin hisselerini ald›lar. Fransa Krall›¤›, borçlar›ndan kurtulmufl, Missisipi flirketi de devlet borçlar›n› üzerine alarak politik etki gücü elde etmifl oldu. Sonras›nda Law, Krall›k’tan tütün tekelini ve d›fl ticaret tekelini de ald›. Daha da ileri giden Law, elindeki Kraliyet Bankas›’n› da Missisipi flirketiyle birlefltirdi. Böylece Missisipi flirketi, Fransa’n›n hem d›fl ticaret tekelini, hem de para basma yetkisini ve dolay›s›yla tüm mali sisteminin yönetimini kendi ellerinde toplam›fl oluyordu. Missisipi hisselerinin de¤eri h›zla yükselmeye bafllad›. Law, emrindeki Kraliyet Bankas› arac›l›¤›yla piyasaya para sürdükçe, bu para Missisipi hisselerine yat›r›l›yor ve hissenin de¤eri art›yordu. Ancak bu s›n›rs›zca para basma ifllemi

97


sonucunda, paran›n de¤eri h›zla düfltü. Mal fiyatlar›, 1716 ile 1720 aras›nda yüzde 100 oran›nda artt›. Nihayet 1720 y›l›nda, Missisipi havzas›nda alt›n bulunmad›¤› anlafl›l›nca, buraya göç etmeyi düflünenlerin umutlar› y›k›ld›. Böylece flirketin beklenen kâr› getirmeyece¤i düflüncesi egemen oldu ve hisse de¤erleri düflmeye bafllad›. Kraliyet Bankas›, hisselerin de¤erindeki düflüflü önlemek için piyasaya bol miktarda banknot sürünce, paran›n de¤er kayb› h›zland›. Ellerindeki banknotlar› alt›n ve gümüflle de¤ifltirmek isteyen halk Kraliyet Bankas›’na ak›n edince, spekülatif balon patlad›. Hem Missisipi flirketi, hem Kraliyet Bankas›, hem de tüm devlet borcunu bu flirkete ba¤lam›fl olan Fransa Krall›¤› iflas etti! Bu durum, genel bir ticari kriz bafllatt›. ‹ngiltere’deki çöküfl de benzerdi. Burada da Amerika ve Pasifik adalar›ndaki ‹spanyol sömürgeleriyle ticareti hükümet karar›yla tekeline alan Güney Denizi fiirketi, hükümete, hisselerinin devlet borç tahvilleriyle de¤ifltirilebilmesini önerdi. Bu öneri hükümetçe kabul edildi.(1719) Alt› gün içinde hükümet borcunun üçte ikisi Güney Denizi fiirketi’ne geçmiflti. Böylece Güney Denizi’nin hisseleri bir anda 77 sterlinden 123.5 sterline yükseldi. 1720 12 Nisan›’nda flirketin yeni hisseleri 300 sterlinden sat›fla sunuldu. Hisselerin de¤eri h›zla artmaya devam etti: 23 Nisan’da 400, Haziran’da 800, Temmuz’da ise 1000 sterlin. ‹spanya’n›n 1720 Temmuzu’nda Güney Denizi fiirketi’nin Amerika ile ticaretini k›s›tlamas›, flirkete müthifl bir darbe vurdu. Zaten Fransa’da Missisipi balonunun patlamas› ve Londra borsas›nda bir dizi küçük flirketin iflas›, borsada düflme e¤ilimi oluflturmufltu. ‹spanya’n›n karar›, bu yüzden flirket hisselerinin h›zla düflmesine yol açt›: A¤ustos’ta 700, Eylül’de 131 sterlin. Tabii, söylemeye gerek yok ki, Güney Denizi’yle birlikte Krall›¤›n devlet borçlar› da çöktü. Çok say›da banka ve flirket iflas etti. 1720 Paris-Londra mali krizleri, kapitalizmin tarihindeki ilk uluslararas› mali krizdir. Böylece, kapitalizmin, uluslararas› finans piyasalar›n› birbirine ba¤lad›¤›na dair ilk pratik veri de ortaya ç›km›fl oldu. O günden bu yana, uluslararas› finans merkezlerinden herhangi birinde patlak veren bir mali kriz, mutlaka flu ya da bu ölçüde bütün di¤erlerini etkilemifl, hatta bir dizi merkezi de kendisiyle birlikte krize sürüklemifltir.

98

SANAYİ DEVRİMİ DÖNEMİ: DEMİRYOLU ÇILGINLIĞI Sanayi devriminden (18. yüzy›l ortalar›), 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›na kadar, borsalar›n yap›s›nda yaflanan temel de¤ifliklik, demiryolu, kanal ve doklar gibi büyük kapitalist iflletmelerin hisselerinin borsalarda al›n›p sat›lmaya bafllamas›yd›. Yine, az say›da sanayi anonim flirketinin hisseleri de borsada baflgöstermeye bafllad›. Kapitalist üretimin ileriye s›çramas› için gerekli genel koflullar› üreten demiryolu, kanal gibi iflletmeler, küçük bireysel firmalar›n boyunu fazlas›yla aflt›¤›ndan, ancak anonim flirket biçiminde kurulabiliyordu. Bu flirketler borsada hisse satmak yoluyla sermaye topluyordu. Bu dönemde, “Londra Borsas›’ndaki ifllemlerin büyük miktar›, ço¤u ‹ngiliz hükümetine ait olan hükümet tahvillerinden olufluyordu. Ancak sigortac›l›k, bankac›l›k, gaz ve su iflleri, limanlar, kanal ve demiryollar› gibi ifllerle u¤raflan anonim flirketlerin ve baz› küçük flirketlerin tahvil ve hisse senetlerinin al›m sat›m› da yap›l›yordu. Yine de 1840’a kadar ifllem gören ka¤›tlar›n ço¤u ‹ngiliz ve yabanc› hükümetlerin tahvilleriydi.”(9) 1720’deki Güney Denizi ve Missisipi skandallar›n›n ard›ndan ‹ngiltere ve Fransa’da, anonim flirketlerin kuruluflunu zorlaflt›ran yasalar ç›kar›ld›. Özellikle ‹ngiltere’de ç›kart›lan Sahtekarl›k Yasas›, anonim flirketlerin kuruluflu önünde gerçek bir engeldi. Ama, kapitalist üretimin gelifliminin ihtiyaçlar›, doklar, kanallar, demiryollar› gibi büyük yat›r›mlar›n yap›lmas›n› dayatt›¤›ndan, bu dönemde bu iflleri yapan anonim flirketlerin say›lar›nda yine de art›fl oldu. “1820’lerde ve 1830’larda, Fransa ve Belçika’daki kanal yap›m› furyas›nda anonim flirketlerin say›s›nda bir patlama yafland›. ... Sahtekarl›k Yasas›’n›n koydu¤u s›k› kurallara karfl›n, 18. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda ‹ngiltere’de yaflanan kanal yap›m› furyas›, yeni bir anonim flirket patlamas›yla sonuçland›. 1758 ile 1803 y›llar› aras›nda Parlamento’dan kanal yap›m› için izin isteyen flirketlerin say›s› 165’in üzerindeydi.”(10) Bu geliflme, hisse senetlerinin borsalarda tuttu¤u yeri de büyüttü. Örne¤in 1698 y›l›nda Londra borsas› bünyesinde ayr› bir menkul k›ymetler borsas› oluflturuldu. ABD’de ise, 1790’lar›n bafllar›ndan itibaren, New York’un Wall Soka¤›, arac›lar›n bulufltu¤u ve finansal ticaret yapt›¤› bir merkez haline gel-

T E O R ‹ D E do¤rultu


di. Wall Street borsas›, 1792-1793’te fiilen, 1817’de ise, New York Borsas› ad›yla resmen kuruldu. Wall Street’te ilk baflta büyük oranda hükümet bonolar› al›n›p sat›l›rd›. Wall Street’in hisse senedi ifllem hacmi, 1830’larda günde bin hisseydi. 1886 sonunda bu say›, 1 milyonu aflt›. “Anonim flirket yap›s›n› benimseyen ilk büyük çapl› s›nai flirketler, demiryolu flirketleriydi. 1884’te ilk kez duyurulan Dow Jones ortalamas›ndaki onbir hissenin dokuzu demiryolu flirketlerine aitti. ... Demiryolu endüstrisi, bir avuç yat›r›mc›n›n ortaya koyabilece¤inden çok daha fazla sermaye gerektiriyordu ve s›n›rl› yükümlülük güvencesi sayesinde olabildi¤ince çok yat›r›mc›dan sermaye çekmek mümkündü.”(11) Bu dönemde borsa spekülasyonunun ana konusu, demiryolu hisseleri oldu. Vadeli sözleflmeler üzerinden yap›lan bir spekülatif ticaret de buna efllik etti. 1844-1847 aras›nda, hemen tüm ‹ngiliz flirketleri, sermayelerinin önemli bir k›sm›n› demiryolu hisselerine yat›rd›lar. (Sadece 1846-1847 aras›nda 75 milyon sterlin.) Böylece, kapitalist sistemin damarlar›nda dolaflan para-sermayenin önemli bir k›sm› emilip demiryolu flirketlerinin elinde merkezilefltirildi. Demiryollar›na paralar›n›n büyük k›sm›n› yat›ran flirketler, ifllerini ayn› ölçekte sürdürmek için de kredi ald›lar. Demiryollar› hisseleri yükseldi¤inde bunlar› sat›p borçlar›n› ödemeyi planl›yorlard›. Sonuçta hisselerde beklenen yükselifl bir türlü olmay›nca, flirketler de çare olarak, Hindistan’a vadeli mal sat›fl› yap›p, sözleflmeleri vadesi gelmeden önce bozdurmaya bafllad›lar. Bir süre sonra, flirketlerin borçlar› ödemek için nakit para ihtiyac› bu yolla karfl›lanmaya bafllad›. Ortada herhangi bir talep olmad›¤› halde, çok büyük mal al›m sat›mlar› gerçeklefltirildi. Sipariflleri tafl›yan gemi daha Hindistan’dan ç›kmadan, vadeli ödeme senedi el de¤ifltirmeye bafll›yordu. Sonuçta ‹ngiltere’de, sat›lamayacak ölçüde çok mal y›¤›ld› ve 1847’de bir fazla üretim krizi patlak verdi. fiubat-Ekim 1847 aras›nda ‹ngiliz devlet tahvillerinde 93.8 milyon, dok ve kanal hisselerinde 1.3 milyon, demiryolu hisselerinde ise 19.5 milyon yani toplam 114.7 milyon sterlin de¤er kayb› yafland›. (12)

ANONİM ŞİRKETLERİN EGEMENLİĞİ 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan, bugüne ka-

T E O R ‹ D E do¤rultu

dar geçen dönemde borsan›n ifllevi, hisse senetli flirketlerin ortaya ç›k›fl› ve geliflimi yüzünden farkl›laflm›flt›r. Engels, Kapital’in 3. cildine yazd›¤› bir “Ek”le, kitab›n yaz›ld›¤› 1865’ten, yay›mland›¤› 1894’e kadar geçen 30 y›ll›k dönemde borsan›n ifllevinde meydana gelen de¤iflimleri özetler. “1865’te borsa, kapitalist sistem içinde henüz ikincil bir ö¤eydi. Devlet tahvilleri, belli bafll› borsa senetleri kitlesini temsil ediyordu ve bunlar›n toplam› bile, henüz nispeten küçüktü. ... Demiryolu hisse senetleri, bugüne oranla, henüz zay›ft›. Hisse senetli flirket biçiminde daha henüz ancak birkaç tane do¤rudan üretici kurulufl vard›.” Kitab›n yaz›ld›¤› 1865’ten beri, borsaya önemli ölçüde artan ve sürekli büyüyen bir rol yükleyen bir de¤ifliklik olmufl, s›nai ve tar›msal tüm üretimin, tüm ticaretin, ulaflt›rma ve iletiflim araçlar›n›n oldu¤u kadar de¤iflim ifllevlerinin de borsa yöneticileri elinde toplanmas›na do¤ru bir geliflme görülmüfl, ve böylece, borsa, bizzat kapitalist üretimin en seçkin bir temsilcisi halini alm›flt›r.” 1866 bunal›m›ndan beri, birikim git gide büyüyen bir h›zla artt› ve böylece, hiçbir sanayi ülkesinde ve hele ‹ngiltere’de, üretimdeki geniflleme, birikime ayak uyduramad›. (...) Ama bu birikimle birlikte rantiyelerin (...) say›lar› artt›. Ensonu, para-sermaye olarak bafl› bofl dolaflan bu kitlenin yat›r›m›n› kolaylaflt›rmak için, henüz kurulmam›fl bulunan yerlerde, yeni s›n›rl› sorumlu flirket türleri kuruldu ve eskiden hisse senedi sahiplerinin s›n›rs›z olan sorumluluklar› azalt›ld›.” Bunu, sanayiin, giderek hisse senetli giriflimlere dönüflmesi izledi. Sanayi kollar› birbiri ard›na bu kadere kurban gitti. Önce, flimdi art›k dev fabrikalar›n gerekli oldu¤u demir sanayii. (...) Ard›ndan, kimya sanayii ve makina fabrikalar›. (...) Bundan sonra, ortak yönetim alt›nda dev giriflimler yaratan tröstler (United Alkali gibi). S›radan bireysel firmalar, git gide art›k, o alandaki ifli kurulabilecek düzeye getiren, yaln›zca birer geçici aflama (haline geldi).” “Sonra sömürgelefltirme. Bugün bu, borsan›n gerçek bir yard›mc›s›; onun ç›kar› için Avrupa’n›n güçlü devletleri birkaç y›l önce Afrika’y› paylaflt›, Fransa, Tunus ile Tonkin’i ele geçirdi. Afrika, do¤rudan do¤ruya flirketlere kiraland›

99


(Nijerya, Güney Afrika, Alman Güneybat› ve Alman Do¤u Afrikas›) ve Mozambik ile Natal’› Sir Cecil Rhodes borsa için ele geçirdi.”(13) Engels, 1866 bunal›m›n›n, borsan›n ifllevi bak›m›ndan bir dönüm noktas› oldu¤unu tespit ediyor. Böylece, 19. yüzy›l›n hemen bütün bir ikinci yar›s› boyunca: A) Kapitalist üretim muazzam ölçekte büyüyor. B) Üretimindeki bu yo¤unlaflma ve büyüme, art›k devasa ölçekte iflletmelerin kurulmas›n› dayat›yor ve “s›radan bireysel firmalar, yaln›zca ifli kurulabilecek düzeye getiren geçici bir aflama” haline geliyor. Toplam sermayenin ezici ço¤unlu¤u, giderek hisse senetli (anonim) flirketlerde toplan›yor. Böylece sanayi flirketleri, hisse senetli flirketlere dönüflüyor ve borsa, sanayi flirketlerini içine çekerek flifliyor. C) Kapitalist sanayi üretiminin ulaflt›¤› yo¤unlaflma düzeyi, muazzam bir birikim yaratt›. Üretimdeki geniflleme, bu birikimi ememedi ve bir sermaye fazlas› olufltu. Yani, kârl› olarak yat›r›lamad›¤› için, büyük bir sermaye kitlesi at›l kald›. Üretimdeki genifllemenin birikime ayak uyduramamas›, “para-sermaye olarak bafl› bofl dolaflan bir kitle”nin oluflmas›na yol açt›. Bu para-sermaye kitlesi de, hisse senetleri spekülasyonu ifline akt›. Böylece üretimdeki genifllemeyle borsadaki genifllemenin birbirine koflut oldu¤u bir aflamaya gelindi. D) Sömürge flirketlerinin borsada ifllem görmesi ve sömürge ya¤mas›n›n borsaya akmas› bu dönemde de devam etti. Sömürge flirketlerinin hisse de¤erlerinin yükseltilmesi, dolay›s›yla daha cazip hale getirilmeleri, yeni bölgeleri sömürgelefltirmelerinden geçiyordu. Dolay›s›yla, hisselerinin borsa de¤erlerini yükseltmek ve böylece daha fazla sermaye toplamak hedefi, sömürge flirketlerinin yeni ülkeleri sömürgelefltirmesi yönünde bir itici güç oldu. Hisse senetli (anonim) flirketlerin kurulmas›yla borsa, toplumsal üretimdeki her büyümeyle birlikte büyüyen ve fliflen dev bir organizmaya dönüfltü. Her büyük iflletme, sermaye toplamak için, senetlerini borsaya sürmeye bafllad›. Önce dok, kanal ve demiryolu yap›m› gibi büyük altyap› yat›r›mlar›, sonra da bankalar ve sanayinin çeflitli dallar›ndaki iflletmeler, borsaya hisselerini sürerek, hissedarlar›na kâr pay› da¤›tt›lar. Öyleyse, anonim flirketlerin do¤uflu, ayn› zamanda his-

100

se senetleri borsas›n›n da do¤uflu anlam›na geldi.(14) **** Öyleyse, borsan›n bundan sonraki geliflimini anlayabilmek bak›m›ndan, anonim flirketlerin ortaya ç›k›fl›n› incelemekte fayda var. Anonim flirketlerin do¤ufluna kadar, ticari iflletmelerde ortakl›k, kiflisel güvene dayan›yordu. Ortak, flirkete karfl› tüm malvarl›¤›yla sorumluydu (s›n›rs›z sorumlu ortak). Dolay›s›yla, bu firmalarda ortakl›¤› s›n›rs›zca geniflletmek, olanakl› de¤ildi. Ortakl›k, birbirini tan›yan ve güvenen birkaç kapitalistin sermayesiyle s›n›rl› kal›yordu. Bu tür ortakl›klar daha çok da aile bireyleri aras›nda kuruluyordu. Anonim flirkette ise, ortak flirkete karfl› yaln›z hissesi kadar sorumludur (S›n›rl› sorumlu ortak). Dolay›s›yla, paras›n› hisse senedine zaten yat›rm›fl oldu¤u için, bu orta¤›n kim oldu¤unun fazlaca bir önemi de yoktur. Böylece ticari iflletmeler, kiflisel güven iliflkisinin s›n›rlar›n› y›k›p geçtiler. Anonim flirketler, çok say›da hissedar orta¤›n sermayesini büyük bir havuzda birlefltirdiler. fiirket yönetimi ise, hissedarlar›n oluflturdu¤u Genel Kurul taraf›ndan seçildi. Anonim flirketlerin do¤ufl sebebi, üretimin ölçe¤indeki büyümedir. Bireysel kapitalist, tek bafl›na, diyelim bir konfeksiyon atölyesi kurabilir ama, örne¤in demiryolu infla edecek sermayeyi tek bafl›na toplayamaz. Hisse senetli flirketlerin kurulufluyla, “üretimin ve birikimin ölçe¤inde, bireysel sermayeler için olanaks›z bulunan muazzam bir geniflleme” gerçekleflti. (Marx) (15) Anonim flirketlerin kurulmas›n› basitlefltiren hukuk kurallar›, 1830’lar›n son y›llar›nda ABD’de, 1856’da ‹ngiltere’de, 1867’de Fransa’da yürürlü¤e girdi. Böylece, anonim flirketlerin kapitalist üretime egemen olmas›n›n önü alabildi¤ine aç›lm›fl oldu. Anonim flirketler, bireysel sermayeyi kolektif sermayeye dönüfltürürler. Üretken güçlerin geliflimi, böylece, bireysel özel mülkiyetin dar çerçevesini aflm›flt›r. Üretimin, bireysel sermayelerin alt›ndan kalkamayaca¤› ölçekte toplumsallaflmas›, anonim flirketlerin ve devlete ait büyük iflletmelerin do¤mas›na neden olmufltur. Bireysel kapitalistin aile ortaklar›yla birlikte kurdu¤u küçük, s›n›rl›, ortaklar aras›nda kiflisel güvene dayanan flirketi, yerini anonim flirketlerin egemenli¤ine b›rakt›.

T E O R ‹ D E do¤rultu


16. yüzy›lda Londra Borsas›

Anonim flirketlerin do¤uflu, Marx’›n deyifliyle, “özel mülkiyet olarak sermayenin, kapitalist üretimin kendi çerçevesi içinde ortadan kald›r›lmas›d›r.”(16) Yani kapitalizm, geliflmesinin belli bir aflamas›nda, bireysel özel mülkiyetin yerine, kolektif özel mülkiyetin belli bir parças›na sahipli¤i, yani anonim flirket hissedarl›¤›n› geçirir. Ancak bu durumda da kapitalist mülkiyet biçimine özgü temel özellikler ortadan kalkmaz. Hisselerin büyük bölümünü elinde tutan büyük hissedarlar, fiilen flirket yönetimini ele geçirirler. Hatta, Uzanlar’›n devletten sat›n ald›klar› yüzde 11’lik hisseyle Çukurova Elektrik’i ele geçirmesi gibi durumlar istisna olmaktan ç›kar. Yüzde 2030’luk bir az›nl›k hissesi, fiilen flirketin tümü üzerinde yönetim gücü sa¤lar. Binlerce küçük hissedar›n flirket üzerinde gerçek hiçbir yönetim gücü bulunmaz. Burjuva iktisat, hisse senedi fiyatlar›n›n düflürülerek, nüfusun gittikçe daha büyük bir kesiminin hisse sahibi yap›lmas›n› “sermayenin tabana yay›lmas›, demokratiklefltirilmesi” olarak kutsasa da gerçek, bunun tam tersidir. Hisse sahipli¤i kitlesellefltikçe, gerçekte toplumun gittikçe daha büyük bir kesiminin küçük tasarruflar› tekellerin ellerinde yo¤unlafl›r. “Bu, kapitalist üretim tarz›n›n, bizzat kapitalist üretim tarz› içerisinde ortadan kald›r›lmas›d›r ve dolay›s›yla ilk bak›flta yeni bir üretim biçimine geçiflin yaln›zca bir evresini temsil eden, kendi kendini çözümleyen çeliflkidir. Bu, böyle bir çeliflki olarak, kendini sonuçlar›yla da ortaya

T E O R ‹ D E do¤rultu

koyar. Baz› alanlarda tekel kurar. (...) Yeni bir finans aristokrasisi, ... yeni bir asalaklar zümresi türetir; birleflik kurulufllar, hisse senedi ç›karmak ve hisse senedi spekülasyonlar› yoluyla tam bir sahtekarl›k ve doland›r›c›l›k sistemi yarat›lm›fl olur.” (Marx)(17) Marx, anonim flirketlerin, “yeni bir üretim tarz›na geçiflin bir evresi” oldu¤unu söylüyor. Bunun anlam›, bireysel özel mülkiyetin çerçevesini aflan üretici güçlerin, anonim flirketlerin de çerçevesini aflaca¤› ve toplumsal mülkiyetin temelini oluflturdu¤u yeni bir üretim biçiminin, yani sosyalizmin zorunluluk olarak kendisini dayatt›¤›d›r. Üretimin toplumsal karakteri, kendisini aç›kça dayatm›flt›r. Bireysel özel mülkiyetin anlams›zl›¤› tüm ç›plakl›¤›yla ortadad›r. Lenin’in deyimiyle “özel ekonomik iliflkiler ve özel mülkiyet iliflkileri, art›k içeri¤ine uymayan bir kabuktan, ç›kar›lmas› yapay olarak geciktirilirse kesinkes çürüyecek olan, belki bu çürüme durumunu oldukça uzun sürdürse de, ... sonuçta kesinkes at›lacak olan bir kabuktan ibarettir”.(18) Marx’›n, anonim flirketlerin egemenli¤inin “finans aristokrasisi” gelifltirdi¤i tespiti, bu kabu¤un at›lamamas›n›n yaratt›¤› çürümenin pratik bir görünümünden baflka bir fley de¤ildir. Kapitalizm, anonim flirketlerin egemenli¤iyle bir yandan büyük üretken güçleri bir çat› alt›nda toplar, ama di¤er yandan da giderek büyüyen bir asalak sektör yaratarak, üretici güçlerin geliflmesinin önüne set çeker. Marx’›n bu ifadesi, Kapital’in yaz›ld›¤› günden bugüne uzanan bir tarih çizgisi boyunca kapitalizmin gelifliminin en özlü anlat›m›d›r. Bu durum, Lenin’in de Emperyalizm’de alt›n› çizdi¤i gibi, uluslararas› mali oligarflinin ortaya ç›kt›¤› emperyalist ça¤da özellikle belirgin ve çarp›c› bir olgu haline gelmifltir. Bugünse, çokuluslu tekellerin dünya egemenli¤i, uluslararas› mali oligarflinin dünya egemenli¤ini besliyor ve derinlefltiriyor. Marx’›n anonim flirketlerin egemenli¤inin bir sonucu olarak do¤du¤una iflaret etti¤i “finans aristokrasisi”, tekellerin ve mali sermayenin ça¤› emperyalizmde, mali oligarfli biçiminde kendisini ortaya koymufltur.

101


Bireysel özel mülkiyete dayanan küçük firmalar›n önemsizleflerek, yerlerini anonim flirket egemenli¤ine b›rakmas›n›n yaratt›¤› sonuçlar› Marx flöyle özetliyor: “Bu mülksüzlefltirme, kapitalist sistem içinde çeliflkili bir biçimde, toplumsal mülkiyetin bir az›nl›k taraf›ndan ele geçirilmesi biçiminde görünür; ve kredi sistemi, bu az›nl›¤a git gide daha fazla, s›rf bir macerac›lar toplulu¤u niteli¤i verir. Mülkiyet burada, hisse senedi biçiminde bulundu¤u için, hareketi ve el de¤ifltirmesi tamamen, küçük bal›klar›n köpek bal›klar› taraf›ndan yutulduklar› ve kuzular›n borsa kurtlar› taraf›ndan mideye indirildikleri, borsada oynanan bir kumar halini al›r. Hisse senetli flirketlerde, toplumsal üretim araçlar›n›n özel mülkiyet gibi göründü¤ü eski biçime karfl› bir düflmanl›k vard›r, ama hisse senedine dönüflme, hala kapitalizmin a¤lar› içinde kapana s›k›flm›fl haldedir; bu nedenle, servetin toplumsal servet ve özel servet olarak nitelikleri aras›ndaki z›tl›¤› aflacak yerde, bu flirketler bunu yaln›zca yeni bir biçim içerisinde gelifltirirler.”(19) Anonim flirketlerin do¤uflunu, kartellerin ve tröstlerin do¤uflu izledi. Engels’ten aktard›¤›m›z pasajda geçen ‘United Alkali’ kimya tröstü, bunun ilk örneklerinden birisidir. 30’dan fazla alkali firmas›n›n eski sahipleri, firmalar›n›n de¤erine karfl›l›k gelen bir hisse pay›yla, bu tröste ortak olmufllard›r. United Alkali’nin kurulufluyla, firma sahiplerine 5 milyon sterlinlik hisse sat›ld›, 1 milyonluk hisse de borsaya sürüldü. Böylece 6 milyonluk bir para-sermaye, borsaya girmifl oldu. Bu örne¤in de gösterdi¤i gibi, anonim flirketlerin egemenli¤i ve giderek tekellerin oluflmas›yla birlikte, tek bir çat› alt›nda toplanan üretici güçlerin ölçe¤i büyüdükçe, borsada ifllem gören hisse senedi hacmi de büyüdü. Tekelci kurulufllar, giderek kocaman sektörleri birbiri ard›na yutup, bireysel küçük iflletmeleri tasfiye ettikçe, sanayi üretiminde devinen para-sermayenin giderek daha büyük bir k›sm› borsa taraf›ndan emildi.

BANKALAR VE BORSA Bankalar, anonim flirketlerin ve dolay›s›yla da hisse senetleri borsas›n›n gelifliminde temel bir rol oynad›lar. Fransa’da 1852’de III. Napoleon’un kurdu-

102

¤u Credit Mobilier bankas›n›n kurulufl amac›, demiryollar›n› ve a¤›r sanayii finanse etmekti. Credit Mobilier, müflterilerine mevduat hesab› aç›yor, hem borç senedi, hem de kendi hisselerini satarak sermaye topluyordu. Banka, kendi sermayesini anonim flirket hisselerine ve bonolara yat›r›yor, bazen bunlar› yeniden halka sat›yordu. Uzun vadeli finansman olana¤›n› ve rekabet halindeki flirketlerin hisselerini elinde tutarak güç kazand›. Bu güç sayesinde rakip flirketler aras›nda rekabeti s›n›rlad› ve kartelleflmeyi teflvik etti. ABD’de ‘yat›r›m bankac›l›¤›’n› bafllatan J. P. Morgan adl› bir tüccar banker oldu. Morgan, borç verdi¤i flirketlerle anlaflma yaparak, yönetim kuruluna bir üye sokuyordu. Böylece hem flirket yönetimi üzerinde söz hakk›na sahip oluyor, hem de borcun geri ödenmesini garanti alt›na al›yordu. Morgan, çok say›da flirkette elde etti¤i yönetim kurulu üyelikleriyle hem piyasa üzerinde kontrol gücü elde etti, hem de tekelleflmeyi sa¤lad›. Örne¤in, çok say›da çelik flirketini birlefltirerek, US Steel Corporation’› kurdu. Böylece ABD çelik sektörü tek bir dev tekel alt›nda birleflmifl oldu. 1912’de Morgan, 32 anonim flirketin yönetimine bir ya da birkaç orta¤›n› sokmufltu. Kendisi de 9 flirketin yönetiminde söz sahibiydi. 1920’de Morgan&Co. de¤iflik flirketlerin yönetim kurullar›na 167 temsilci sokmufl, birbirine ba¤l› 2450 yönetim kurulundan oluflan bir a¤ oluflturmufl ve ABD’deki anonim flirketler varl›¤›n›n 1/4’ünü (%25) ele geçirmiflti. Almanya’ya gelirsek. 1870 Haziran›’nda Prusya’da 410 Afi varken, 1874 sonunda bu say› 2000’i aflm›flt›. 1870-72 aras›nda Almanya’da anonim flirket biçiminde 107 banka kuruldu. 1873 krizinde bu bankalar›n ço¤u iflas etti. “Bu bankalar, müflterilerinin hesaplara yat›rd›klar› paray› banka sermayesiyle birlefltirerek, anonim flirket hisselerine yat›r›yorlard›. ... Alman bankalar›nda hesap açt›ran bir müflteri, bankan›n seçti¤i bütün hisselere yat›r›m yapmay› kabul ediyor, bunun yan›nda ço¤unlukla, hissedar toplant›lar›nda bulunma ve oy kullanma hakk›n› bankaya sa¤layan bir vekalet veriyordu. Böylelikle hisselerin ve kâr pay›n›n sahibi müflteriyken, hissedarlar›n oy hakk› bankan›n elinde bulunuyordu... Büyük miktarlarda hissenin yan› s›ra, hissedar müflterilerinin oy haklar›n› da ellerinde tutan Alman bankalar›, k›sa ve uzun vadeli ser-

T E O R ‹ D E do¤rultu


maye gereksiminlerini ancak bankalar arac›l›¤›yla karfl›layabilen s›nai giriflimler üzerinde büyük güç sahibi oldular.”(20) Bütün bu örneklerde gördü¤ümüz olgu fludur: Anonim ya da hisseli flirketlerin kurulup geliflmesinden itibaren, banka-borsa-anonim flirket üçgeni olufluyor. Bankalar, anonim sanayi flirketlerinin hisselerinin al›m sat›m›nda özel bir rol oynuyorlar. Dahas›, bizzat bankalar da art›k anonim flirket olarak örgütleniyor. Üretimin toplumsallaflmas›n›n ulaflt›¤› düzey, üretimin finansman› için, sermayenin büyük miktarlarda merkezileflmesini zorunlu k›l›yor. Banka, kendisinde merkezilefltirdi¤i sermayeyle, demiryolu, demir çelik sanayii vb. büyük ölçekli kapitalist giriflimleri finanse ediyor. Dahas›, bizzat bankalar, farkl› anonim flirketlerin yönetim kurullar›nda sahip olduklar› mevziler sayesinde, sanayi flirketleri aras›ndaki rekabeti s›n›rlamaya çal›fl›yor, kartelleflmeyi ve tröstleflmeyi teflvik ediyorlar. Bankalar›n böyle yapmaktaki amaçlar›, ilk baflta, kredi verdikleri rakip flirketlerin rekabet sonucu birbirini bat›rmas›n› önlemekti. Ancak sonradan, bu ifllem, giderek bankalar›n bizzat sanayi üzerinde egemenlik kurmas›n›n bir arac› oldu. Böylece, 19. yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren bankalar ad›m ad›m, sanayi iflletmeleri ve borsa üzerinde güçlü bir yönetim gücüne sahip oldular. Hisse senetli flirketlerin ortaya ç›k›fl› sayesinde finans tekelleri, hisse sat›n alan yüzbinlerce ve giderek milyonlarca küçük tasarrufçunun birikimleri üzerinde söz hakk› sahibi olmakla kalmad›, borsa üzerindeki hakim konumu sayesinde sanayi flirketlerine ve tüm ekonomiye hükmetme güçleri de artt›.(21) “Birkaç elde toplanm›fl olan ve fiilen bir tekel durumu yaratan mali-sermaye, mali-oligarfli egemenli¤ini güçlendirerek ve bütün bir toplumu tekelciler yarar›na haraca keserek, flirketlerin kuruluflundan, k›ymetli evrak ç›kar›lmas›ndan, devlet tahvillerinden çok büyük ve giderek artan ölçüde kârlar elde etmektedir.” (Lenin)(22) Böylece görüyoruz ki, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan bugüne de¤in süren ve esas geliflimini 20. yüzy›l›n bafllar›nda tamamlayan bu yeni döneminde borsalar; A) Esas olarak hisse senedi borsalar› olarak ifllev görecektir. B) Bankalar›n egemenli¤i alt›nda çal›flacakt›r.

T E O R ‹ D E do¤rultu

TÜRKİYE’DE BORSANIN KISA TARİHİ Türkiye’deki borsan›n geliflimi de, t›pk› Avrupa’daki gibi, kapitalizmin geliflme düzeyi taraf›ndan flekillendirilmifltir. Yaln›z, do¤al olarak, geliflme dönemlerinin tarihleri Avrupa’dan farkl›d›r. Osmanl›’da ilk borsa, 1873’te Dersaadet Tahvilat Borsas› ad›yla ‹stanbul’da kuruldu. Bu borsa, Osmanl› devlet tahvillerinin sat›fl› üzerinden flekillendi. 1906’da ad› Esham ve Tahvilat Borsas› olarak de¤ifltirildi. Bu tahvillerin büyük bölümü, Galata bankerleri arac›l›¤›yla Avrupa finans sermayesine sat›l›yordu. Bu borsa arac›l›¤›yla Osmanl›’n›n ald›¤› borçlar, sonradan Duyun-u Umumiye’ye yol açt›. Bu borsan›n oynad›¤› gerçek ifllev, Osmanl›’n›n Avrupa mali oligarflisi taraf›ndan soyulup talan edilmesine arac›l›k etmek oldu. 1929’da ‹stanbul’da Menkul K›ymetler ve Kambiyo Borsas› kuruldu. Bu borsa, varl›¤›n› sürdürdü¤ü 1985 y›l›na kadar, büyük oranda ifllevsiz kalm›flt›r. Bu borsada büyük oranda devlet tahvillerinin al›m sat›m› yap›lm›flt›r. 1950’lerin ortalar›nda, Menderes döneminde kapitalizmin yaflad›¤› geliflmeye paralel olarak, anonim flirketlerin say›s› h›zla artmaya bafllad›. “Endüstri içindeki paylar› giderek artan özel sermaye gruplar›, ayn› dönem içinde birer banka sahibi olman›n ucuz kredi sa¤lamada ne büyük olanaklar sa¤lad›¤›n› görüp, bu yola girdiler. 1950’de 34 olan banka say›s›, 1960’da 58’e ulaflt›. Bu bankalardan bir k›sm›, 27 May›s 1960’tan sonra tasfiye edildi. Rakip gruplar›n bankalar›ndan hisse senedi almakta güçlük çeken özel flirketler, yavafl yavafl hisse senedi ve tahvil ç›karmaya yöneldiler.” (23) 1965 sonras› dönemde, h›zl› bir holdingleflme süreci yafland›. Bu dönemde hisse senedi ve tahvil sat›fl› da artt›. Ancak, yasal borsada devletin getirdi¤i vade ve faiz k›s›tlamalar›, kapitalistlere dar geldi¤inden, ço¤u senetlerini bankerler arac›l›¤›yla sat›yordu. Bu yüzden borsa, s›n›rl› tahvil sat›fl› d›fl›nda fazlaca ifllevli de¤ildi. 1970’lerde bu, resmi borsan›n d›fl›nda, ikinci ve gayr› resmi bir borsan›n bankerler arac›l›¤›yla fiilen oluflturulmas›na yol açt›. Özellikle 1973’ten sonra enflasyonun yükselmesi ve resmi banka faizlerinin düflük kalmas›, bankerler piyasas›na yönelimi art›rd›. 24 Ocak kararlar› ve 1 Temmuz Bankalar Kararnamesi’yle, bankalarla bankerler

103


KAPİTALİST EKONOMİDE BORSANIN ROLÜ

‹stanbul Menkul K›ymetler Borsas›

aras›ndaki rekabet körüklendi. Kredi bulmakta zorlanan flirketler, giderek artan faizlerle bankerlere borçland›lar. Bu arada, küçük tasarrufçular da, giderek, flu ya da bu flirketin hisse senedine de¤il, flu ya da bu bankere para yat›rmaya bafllad›lar. Bankalar da mevduat sertifikalar› ç›kart›p bankerleri arac›l›¤›yla satt›rarak, bu e¤ilimi körüklediler. Böylece, bankerlerin oluflturdu¤u gayr› resmi hisse senedi borsas›, fiilen, bir para piyasas›na dönüfltü. Hisse senedi al›m sat›m› iyice azald›. “Mevduat sertifikalar›, ... bankerlerin özel senetleri, çekleri, bonolar› karfl›l›¤›nda, hatta tahvillerin faiz kuponlar› karfl›l›¤›nda tasarruflar topland›. Bankalar, bankas›z büyük holdingler, orta ölçekli endüstri ve ticaret iflletmeleri ve f›rsattan yararlanmak isteyen aç›kgöz giriflimciler de bankerli¤e at›ld›lar.”(24) 1975’te toplam tahvil ihrac› 15.3 milyar lira iken, 1981’de 151 milyar lira olmufltu. Yüzde 1000’lik muazzam bir büyüme! Böylece merkezilefltirilen para sermaye, kapitalist sanayinin ve finans tekellerinin 1980 sonras› at›l›m› için kaynak rolünü oynad›. 1981 Ekimi’nden 1982 Temmuzu’na kadar olan dönemde, bankerler art arda iflas edip, küçük tasarrufçular›n paras›n› da kendileriyle beraber bat›rd›lar. Banker krizi, finans piyasalar›n›n kapitalist ‘örgütlenmesi’ için de bir itici kuvvet oldu. 1982’de Sermaye Piyasas› Kanunu ç›kar›ld›. 1985’te, ifllevsiz olan eski borsa tasfiye edilerek, ‹stanbul Menkul K›ymetler Borsas› kuruldu ve bu borsa, 1986’da ifllem yapmaya bafllad›.

104

Öyleyse, borsan›n tarihi üç ana kategoride s›n›flanabilir: a) ‹lkel birikim dönemi, tahvil ve emtia a¤›rl›kl› borsa. b) Sanayi Devrimi dönemi, tahvil ve emtia a¤›rl›¤›n›n yan› s›ra demiryolu, dok ve kanal hisseleri. c) 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan bugüne, anonim flirket hisselerinin a¤›rl›k tafl›d›¤›, bankalar›n yönetti¤i borsa. Bu dönemlere göre, borsan›n kapitalist ekonomide oynad›¤› rol ise flöyle geliflmifltir: ‹lkel birikim döneminde borsan›n ifllevi, devlet borçlanmas›n› gerçeklefltirmek, sömürgelerden ya¤malanan zenginliklerin al›m sat›m›n› düzenlemek ve ticari sermayenin geliflimini sa¤lamak idi. Sanayi devrimi döneminde bu ifllevlere, dok, kanal, demiryolu gibi, kapitalist üretimin genel koflullar›n› gelifltiren büyük ölçekli giriflimlerin finanse edilmesi eklendi. 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›ndan bugüne uzanan dönemde ise borsa, büyük ölçekli kapitalist sanayinin finanse edilmesi ve mali sermayenin toplumu haraca kesmesi arac› halini ald›. Bu dönemin kendi içinde de, 19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda a¤›rl›k birincisinde, 20. yüzy›lda ise ikincisindedir. Tüm bu dönemler boyunca borsa, bu ifllevleri ak›llara durgunluk veren bir ya¤ma, doland›r›c›l›k ve sahtekarl›k çark›n› döndürerek yapt›. Tabii, 15. yüzy›ldan günümüze do¤ru yaklafl›ld›¤› oranda, bu talan›n çap› büyür ve daha örgütlü bir karakter kazan›r. Borsada anonim flirket hisselerinin a¤›rl›k kazanmas›yla, borsadaki geliflme, sanayideki geliflmeyle iç içe geçti. Borsa “bizzat kapitalist üretimin en seçkin bir temsilcisi halini ald›”. (Engels) Bu dönemde, önceleri, hisse senedi sat›fl›, kapitalist giriflimler için sermaye toplama amac›na ba¤l›yd›. Sonra, bollaflan para sermayeyi çekmek için flirketleri hisse senetli flirketlere dönüfltürme furyas› bafllad›. Daha sonra ise, hisse senedi sahipli¤i, bu senetten elde edilecek kâr pay› için de¤il, hisse al›m sat›m›yla elde edilecek gelir

T E O R ‹ D E do¤rultu


için tercih edilir oldu. Böylece, hisse sahipli¤inin flirket ortakl›¤›yla dolays›z ba¤› da koptu. Buna paralel olarak, hisse fiyatlar›n›n flirketin gerçek mali durumuyla olan ba¤› da büyük oranda koptu. Hisse fiyatlar›, esasen bir “beklenti fiyat›” haline geldi. Vadeli hisse al›m sat›mlar›, bu durumu daha da körükledi. Yat›r›m fonlar›, hisse senedi sahipli¤i ile flirket ortakl›¤› aras›ndaki ba¤›n kopmufl oldu¤unu ilan eden bir olgu olarak ortaya ç›kt› ve giderek borsaya egemen oldu. Emeklilik ve yat›r›m fonlar›nda, hangi hisselerin al›naca¤›na müflteriler ad›na fon yönetimi karar verir. Fona para yat›ranlar›n, fonun ald›¤› hisselerden dolay› herhangi bir flirkete ortakl›k hakk› da yoktur.(25) Serbest rekabetçi kapitalizmin ölüm çanlar›, borsan›n ‘flaflal›’ yükseliflinin milad› oldu. Kapitalist dünya sistemi, tekellerin egemenli¤ine girdikçe, ekonomik yaflam da giderek bankalar›n ve borsan›n egemenli¤ine girdi. Özellikle anonim flirketlerin ve giderek tekellerin ortaya ç›k›fl›ndan bu yana, borsa, kapitalizmin mabedi haline gelmifltir. Borsa binalar›n›n mimarisi de bu gerçe¤i yans›t›r. New York, Londra, Paris borsalar›n›n mimarisi, ilk ve ortaça¤lar›n tap›nak mimarisini and›r›r. Heybetli ve süslüdür. ‹MKB de flatovari mimarisiyle tap›nak tipi borsa mimarisine örnektir.

20 YÜZYILDA BORSALARIN SEYRİ 1929 Büyük Buhran›, ayn› zamanda büyük bir borsa çöküflüydü. 1921-1927 aras›nda, hisseler indeksi yedi kat artm›flt›. Hisselerin günlük sat›fl hacmi, 171 milyondan 927 milyon dolara yükselmiflti. 23 Ekim 1929’da kriz bafllad›. New York borsas›, bir günde yüzde 7 düfltü. Düflüfl üç y›l sürdü ve indeks, 1929’da 470’ten 1932’de 41’e, yani yüzde onuna düfltü. S&P Reel Birleflik endeksi, 1958 Aral›k’›na kadar 1929 Eylül’ündeki de¤erine dönemedi. 1929 Eylül ay›ndan sonraki befl y›l içinde borsadaki ortalama reel kazanç, (kar paylar› dahil) y›lda yüzde -13.1 olarak gerçekleflmifltir.(26) 1929 krizi, emperyalistleri borsalarda düzenleme yapmaya itti. ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra oluflturulan Bretton Woods dünya mali sistemi, dünya çap›nda örgütlenmifl bir mali yap›ya dayan›yordu. 1945-1973 y›llar› aras›nda hüküm süren bu mali sistem, uluslararas› sermaye

T E O R ‹ D E do¤rultu

hareketlerini de belirli oranda k›s›tl›yordu. Tüm dünya paralar›n› dolara ve dolar› da alt›na endeksleyen Bretton Woods sistemi 1973’te, dolar›n alt›n karfl›l›¤›n›n art›k sa¤lanamamas› üzerine çöktü. Bretton Woods mali sisteminin çöküflünü, 1974-75 dünya krizi izledi. Bu iki temel geliflmenin ard›ndan, emperyalist ülkelerden bafllamak üzere, dünya çap›nda bir liberalleflme dalgas› bafllad›. Emperyalist kapitalist sistem, yeniden yap›land›. Borsalar›n uluslararas› entegrasyonu geliflti. Bilgisayar teknolojisi, borsalar›n bu yeni at›l›m›n›n teknik temelini oluflturdu. 20. yüzy›lda ABD Dow Jones borsa endeksinin tepe noktalar›, 1901, 1929, 1966 ve 2000 y›llar›nda yafland›. Bu tepe noktalar›n›n her birini keskin düflüfller izledi. Bunun d›fl›nda, 1974 ve 1987 y›llar›nda da ABD borsalar›nda düflüfller yafland›. Bu dört tepe noktas› da, kapitalist sanayi üretiminin uzun süreli bir geniflleme döneminin ard›ndan yafland›: 1901, 19. yüzy›l›n son 20 y›l›ndaki yükselifli, 1929, 1920’li y›llar boyunca yaflanan yükselifli, 1966, ‹kinci Dünya Savafl›’n›n ard›ndan yaflanan uzun geniflleme dönemini, 2000 ise, 1991’den sonra gelen dokuz y›l boyunca ABD ekonomisinin yaflad›¤› kesintisiz büyümeyi arkalad›. Kapitalist üretimdeki geniflleme, kapitalist sistemde devinen para-sermayeyi bollaflt›rd›¤› için, borsalarda da yükselifle neden olur. Sanayinin geniflleme devresinde, borsalarda spekülatif bir y›¤›lma yaflan›r. Sanayinin yeniden üretim döngüsü az çok sorunsuz iflledi¤i sürece, bu spekülasyon çark› da fliflerek dönmeye devam eder. Kapitalist üretim teklemeye bafllad›¤›nda, önce buna tepki olarak spekülasyonda ani bir büyüme olur, ard›ndansa gürültülü bir çöküfl. Tabii, borsalarda bir çöküfl olmas› için mutlaka üretimde bir gerileme olmas› da gerekmez. Bazen bir mali kriz, bazen bir borç krizi, bazen de bir mali skandal borsa balonlar›n› patlatabilir.

TEKNOLOJİK GELŞME VE BORSALARIN ENTEGRASYONU 1980’li y›llarda, borsalar birbiri ard›na bilgisayarl› sisteme geçtiler. Televizyondan sürekli hisse fiyatlar›n›n yay›nlanmas›, bilgisayarl› sistemle birleflince, borsa, giderek kitlesel bir ayin halini ald›. 1990’lar›n bafllar›ndan itibaren, buna internet üzerinden hisse al›m sat›m›n›n olanakl› hale getirilmesi eklendi. Örne¤in Ameritrade ad-

105


l› bir arac› kurum, internetten verdi¤iniz bir emri 8 saniyede yerine getirmezse, arac› pay› alm›yor.(27) Burada, J. W. Gilbarth’›n “Ticareti kolaylaflt›ran her fley, spekülasyonu da kolaylaflt›r›r. Ticaret ile spekülasyon, baz› hallerde öylesine s›k› f›k›d›rlar ki, hangi noktada ticaretin bitip, hangi noktada spekülasyonun bafllad›¤›n› anlamak olanaks›zd›r.”(28) sözünü hat›rlamakta fayda var. Borsan›n tüm tarihi, bu tezin çarp›c› bir do¤rulanmas›d›r. Üretimin toplumsallaflmas› büyüyüp, iletiflim araçlar›nda da buna paralel bir geliflme yafland›¤› her durumda, hem borsaya akan para sermayenin çap› ve ebad›, hem de borsada dönen üçka¤›d›n boyutlar› flafl›rt›c› ölçüde artm›flt›r. Gilbarth’›n sözü, bilgisayar teknolojisinin emperyalist küreselleflmenin emrine girmesi durumunda da, tarihte hiç görülmedik boyutlarda dev bir ya¤ma ve vurgun çark›n›n oluflmas› biçiminde bir kez daha do¤ruland›. Sonuç tam bir borsa ç›lg›nl›¤› oldu. “(Bugün) borsalar tarihinde ilk kez, kalabal›klar at yar›fl›ndaki gibi, borsa saatlerinde ve sonras›nda, bilgisayar önünde hisseleri ve bonolar› al›p sat›yorlar.”(29) Yüklü para-sermaye ordular›, her gün internet ve telefon hatlar› üzerinden, flu ya da bu borsaya ak›yor, umdu¤u spekülatif kazanc› elde etmek için her türlü doland›r›c›l›¤› yap›yor ve sonuçta ganimetiyle birlikte baflka bir diyara uçuyor. Borsalar, tarihleri boyunca, yerel borsalar›n, belli bir merkez etraf›nda kenetlenmesi fleklinde bir hareket çizgisi izlemifllerdir. Bu, önce, taflra borsalar›n›n o ülkede belli bir borsa etraf›nda birleflmesi biçiminde görülür. Bugünse, tekil ülke borsalar›n›n ABD, Avrupa ve Japonya borsalar› etraf›nda kenetlenmesi ve yabanc› hisselerin bu ülke borsalar›nda ifllem görmesi biçiminde görülüyor. Burada iletiflim araçlar›ndaki büyük geliflmeler, s›çrama efliklerini oluflturmufltur. Örne¤in 1840’larda telgraf, böyle bir rol oynam›flt›r. 1840’lar›n sonunda ‹ngiltere’nin büyük kentleri telgrafla birbirlerine ba¤land›. 1850’lerin bafllar›nda da bölgesel borsalar› birbirine ba¤layan özel hatlar çekildi. 1870 ile 1899 aras›nda Londra Borsas›’n› bölgesel borsalarla ba¤layan özel hatlar›n say›s› 11’den yaklafl›k 60’a, Londra Borsas›’ndan bir günde en fazla gönderilen mesaj

106

say›s› da 2 bin 884’ten 28 bin 142’ye ç›kt›. Bu geliflme, birkaç yerel borsada birden ifllem gören hisselerin fiyatlar› aras›ndaki eflgüdümü de art›rd›: Örne¤in Londra ve Glasgow borsalar›nda ortak olarak ifllem gören Kaledonya Demiryollar› ve Büyük Kanada Demiryollar› hisselerinin fiyat hareketleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda; 1860’da bu hisselerin kapan›fl fiyatlar›n›n 1846’ya nazaran 2.6 kat daha s›kl›kla birbirinin ayn› oldu¤u görülmüfltür. 1846’da, ayn› hissenin Londra’daki ve Glasgow’daki fiyatlar› sadece yüzde 30 oran›nda birbirlerini izliyordu. Telgraf, birçok yerel borsada ayn› anda ifllem gören hisse say›s›n› da art›rd›. Örne¤in 1845 y›l›n›n sonunda Glasgow Borsas›’nda ifllem gören demiryolu flirketi say›s› 110’du ve bu flirketlerin 23 tanesi Londra Borsas›’nda da ifllem görüyordu. 1910 y›l›nda ise, ‹ngiliz demiryolu flirketlerinin ezici ço¤unlu¤u birden fazla yerel borsada ifllem görüyordu. Bu geliflmeler sayesinde ‹ngiltere finans piyasalar› bütünleflirken, Londra borsas› da, tüm ‹ngiliz borsalar›n›n merkezi haline geldi. 19. yüzy›lda telefonun bulunmas› da borsa aç›s›ndan telgrafa benzer bir etki yaratt›. Borsa, borsa d›fl›na tafl›nm›fl oldu. Telefon hatlar› sayesinde borsaya, d›flar›dan emirlerle müdahale etmek olana¤› do¤du. Böylece hissedarlar, borsa arac›lar›n› gün içinde arayarak al›m-sat›m emirleri vermeye bafllad›lar. 1890’larda, Londra Borsas›’n› bölgesel borsalara ba¤layan telefon hatlar› çekildi. 1900 y›l›nda, Londra Borsas›’yla yerel borsalar aras›nda direkt, özel telefon hatlar› çekildi. Ayn› Londra Borsas›’nda ifllemler, 1986 y›l›ndan itibaren de bilgisayarla yap›lmaya bafllanm›flt›r. Borsadaki tüm temel geliflmeler bilgisayar ve televizyon arac›l›¤›yla izlenebiliyor. Teknolojik altyap›n›n elverifllili¤i giderek büyüyen bir kitleyi borsaya do¤ru çektikçe, mali-sermayenin elinde biriken toplam sermaye de misliyle artar. Di¤er yandan, ayn› geliflme, kapitalist dünya sistemi içindeki borsalar›n birbiriyle iç içe geçmesine do¤ru da bir e¤ilim yarat›r. Bugün, emperyalist küreselleflmenin dünya pazar›n› spekülatif sermaye temelinde yeniden ve daha s›k› biçimde birlefltirmesi, borsalarda da bir uluslararas›laflma e¤ilimi ortaya ç›karm›flt›r. Örne¤in ABD borsas›nda; Japon, ‹ngiliz, Al-

T E O R ‹ D E do¤rultu


man, Hollanda, ‹sviçre, Tayvan, Singapur ve Güney Kore flirketleri ifllem görmektedir. Türkiye’den de Turkcell ve Garanti Bankas› hisseleri ABD borsas›nda ifllem görmektedir. Amerikan borsalar›nda ifllem gören yabanc› flirketlerin ifllem pay›, 2000 y›l›nda, yerli flirketlerin pay›n›n yüzde 17’sine denkti. 1999’da New York borsas›nda yabanc› flirketlerin hisselerinin piyasa de¤eri 533 milyar dolara ulaflt›. Amerika ve Avrupa borsalar›na kaydolan yabanc› flirketlerin say›s›, sadece 2000 y›l›nda yüzde 32 artarak, 115 oldu.(30) NASDAQ borsas›, bu e¤ilimi bir ad›m daha ileriye götürerek, bir küresel borsa kurma girifliminde bulundu. Almanya ve Japonya’da kendisine ba¤l› yeni borsalar açt›. Ancak flu an için bu giriflim sonuçsuz kald›. Japon ve Alman NASDAQ’lar› ifllemedi. Ancak, fiilen tek bir küresel sistemin unsurlar› haline gelmifl olan borsalar›n, tek bir borsa flirketinin egemenli¤i alt›nda toplanmas› giriflimi olmas› aç›s›ndan önemlidir. Yar›n, ayn› fleyi daha büyük bir sermaye gücüyle deneyen bir di¤eri, tek bir “dünya borsas›” flirketini kendi egemenli¤i alt›nda kurmay› baflarabilir de. Borsalar›n uluslararas›laflmas›n›n bir di¤er boyutu da, özellikle 1970’lerin sonundan bafllayarak, önceden borsa bulunmayan ülke ve kentlerde yeni borsalar›n aç›lmas›d›r. Bu, finans sermayesinin önündeki engellerin kald›r›lmas› e¤ilimiyle paralel giden ve finans piyasas›n›n hacmini geniflli¤ine ve derinli¤ine büyüten bir geliflme olmufltur. 1990’l› y›llarda ba¤›ml› ve yeni sömürge ülkelerde, 70 yeni borsa aç›ld›. Kahire Borsas› buna bir örnektir. Kahire Borsas›, 1903’te M›s›r H›divi’ne ba¤l› olarak kuruldu. ‹ngiliz egemenli¤i dönemi boyunca varl›¤›n› korudu ve bölgenin önemli borsalar›ndan birisi oldu. Arap milliyetçisi Nas›r rejiminin Süveyfl Kanal›’n› millilefltirmesinin ard›ndan Kahire Borsas› da 1961’de kapat›ld›. Bu borsa, ancak 36 y›l sonra, 1997’de Kahire ve ‹skenderiye Borsas› ad›yla yeniden aç›ld›. Ürdün Borsas›, Dünya Bankas› taraf›ndan 1980’lerde kuruldu. ‹MKB de, Ürdün Borsas› model al›narak 1985’te kuruldu, 1986’da borsa ifllemleri yap›lmaya baflland›. 1987’nin ‹MKB Baflkan› Muharrem Karsl› bu e¤ilimi flöyle ifade ediyordu: “Bütün dünyada bir dünya borsa kufla¤› meydana getiriliyor; böy-

T E O R ‹ D E do¤rultu

le bir organizasyon yap›lmaya çal›fl›l›yor bat› ülkelerinde. Buna da dünya borsalar›n›n globalizasyonu deniliyor. Bütün küre üzerindeki, belli bir kuflak üzerindeki borsalar›n, saat farklar›ndan dolay› birinin kapand›¤› s›rada öbürünün aç›lmas› suretiyle 24 saatlik non-stop bir borsa hizmetinin verilmesine çal›fl›l›yor.”(31) ‹flte bu ‘dünya borsa kufla¤›’ gerçekte, mali oligarflinin uluslararas› egemenlik kufla¤›d›r.

O MABED YIKILACAK Bütün ülkelerin, borsaya kay›tl› flirketlerinin toplam de¤erinin, bu ülkelerin toplam milli geliri içindeki pay›, 1990’da yüzde 31 iken, 2000’de yüzde 62 oldu (iki kat›na ç›kt›). Türkiye’de bu oran, 2002’de yüzde 14’tü. ‘Zengin ülkeler’ kategorisinde ise, borsadaki flirketlerin de¤erinin milli gelire oran›, 1975’te yüzde 22’den, 2000’de yüzde 117’ye ç›k›yor. Yani, toplam sermayenin borsalarda merkezileflme oran›, emperyalist ve ileri kapitalist ülkelerde daha ileri düzeydedir. 1990’l› y›llarda, borsalardaki al›flverifl hacmi, ‘zengin ülkeler’de 20 kat, orta ve düflük gelirli ülkelerde ise 10 kat artm›flt›r. ‹MKB’deki ifllem hacmi ise, dolar baz›nda bu 10 y›lda 4 kat artm›fl.(32) Bu veriler de gösteriyor ki, sanayi flirketleri hem borsa oyuncusu olarak, hem de borsada hisselerini satan flirketler olarak, giderek artan oranda borsaya geliyorlar. Dünya sanayi üretimi biçiminde entegre olan kapitalist üretim büyüdükçe, borsalardaki sermaye hacmi de büyüyor. Bankalar ve di¤er finans tekelleri de, ellerindeki para-sermaye gücünü borsalara ak›tarak hem bu kumarhaneden inan›lmaz kazançlar elde ediyor, hem de fiilen onu yönetiyorlar. “H›zlanm›fl birikimle el ele giden, kapitalist üretimdeki büyümeyle birlikte, sermayenin bir k›sm›, yaln›z faiz getiren sermaye olarak hesaplan›l›r ve kullan›l›r.”(Marx) (33) Yani, geniflletilmifl yeniden üretim döngüsünde, art› de¤erin bir k›sm›, kiflisel tüketim ve yeni sermaye yat›r›m›ndan ayr› kalarak, “yaln›z faiz getiren sermaye” olarak kullan›l›r. Sermayenin bu k›sm›, hisse senetlerine, hazine bonolar›na, banka mevduat›na, gayr› menkule vb. yat›r›l›r. Art› de¤erin yeni sanayi yat›r›m›na dönüflmesinin sa¤layaca¤› kâr oran› ne kadar dü-

107


flük olursa, “faiz getiren sermaye” olarak yat›r›l›p kullan›lan bu k›s›m da o kadar büyük olur. Tersinden, sanayideki kâr oranlar›ndaki göreli yükselme, “faiz getiren sermaye” olarak kullan›lan bu k›sm›n görece küçülmesine neden olur. Böylece, bafllang›çta, yaln›zca kapitalistin bireysel harcamalar› ve yeni yat›r›mlar olarak ayr›lan art› de¤er, art›k fiilen üçe ayr›l›r. Bu yeni üçüncü kol, kapitalist sistemdeki çürümeyi ele veren, asalak bir sektör oluflturur. Uzun vadeli bir perspektiften bak›ld›¤›nda, Marx’›n yukar›daki sat›rlar› yazd›¤› 1865’ten bu yana, üretilen toplam global art› de¤erden yeni sanayi yat›r›m›na akan kesimin göreli darald›¤›, “faiz getiren sermaye” olarak yat›r›l›p de¤erlendirilen sermayenin ise göreli büyüdü¤ü görülür. Tablo 1, ABD’de mali sektör d›fl›ndaki flirketlerin kâr oranlar›n› gösteriyor. Kâr oranlar›n›n küçük oranlarla, ama istikrarl› biçimde düfltü¤ü görülüyor. Oysa ayn› dönem boyunca, ABD sanayi üretimi yüksek yüzdelerle büyümüfltür. Bu geliflme evrimi, ‹ngiltere, Japonya, ‹talya ve Almanya için de geçerlidir. Örne¤in ‹ngiliz The Economist dergisinin hesaplar›na göre, ‹ngiltere’de iflletme kârlar› endeksi, 1964’te 100 iken, 1975’te 60’›n alt›na düflmüfltü. Economist, ‹ngiliz burjuvazisinin bu durum karfl›s›nda verdi¤i tepkiyi; “Önce kâr, sonra yat›r›m” fleklinde yans›t›yor.(34) Aradaki bu çeliflki, borsalara akan sermayenin getirece¤i spekülatif kârlarla çözülmeye çal›fl›lm›flt›r. Emperyalist sistemin merkezinde duran bu ülkelerde, kâr oranlar›nda 50’li, 60’l› ve 70’li y›llar boyunca görülen a¤›r ama istikrarl› düflüfl, ABD’de mali sektör d›fl›ndaki flirketlerin sermayelerine k›yasla kar oranlar› Y›llar 1948-1950 1951-1955 1956-1960 1961-1965 1966-1970 1970 1971 1972 1973

Vergiden önce (%) 16.2 14.3 12.2 14.1 12.9 9.1 9.6 9.9 10.5

Vergiden sonra (%) 8.6 6.4 6.2 8.3 7.7 5.3 5.7 5.6 5.4

Kaynak: Ernest Mandel, Uluslararas› Ekonomide ‹kinci Kriz, sf. 35

özellikle 1974-75 krizi sonras›nda sermaye hareketlerinin serbestlefltirilmesinin, borsalar›n yayg›nlaflmas›n›n ve fliflmesinin arkas›ndaki itici kuvvet oldu. Kapitalizmin önünü alamad›¤› bu düflüfl e¤ilimi, giderek daha da büyük bir sermaye kütlesinin borsalara akmas›n› koflullamaktad›r. Üretimdeki toplumsallaflma artt›kça, iflletmelerin ve dolay›s›yla üretimin ölçe¤i devasa ve uluslararas› boyutlara tafl›nd›kça, kapitalistlerin elinde dönen para sermayenin çap› da ayn› ölçüde büyür. Keza üretimdeki toplumsallaflman›n büyümesi, mülkiyetteki tekelleflmeyi h›zland›rd›¤› için de bu para sermayenin ak›l almaz büyüklükte parçalar›, az say›da tekelin elinde birikir. Üçüncü olarak da, üretici güçlerdeki bu geliflme e¤ilimi, kâr oranlar›nda bir düflüfl e¤ilimiyle el ele gitti¤i için de üretimin ölçe¤i ve çap› büyüdükçe, tekellerin bu üretimden elde ettikleri kâr oranlar› göreli olarak düfler. Bu çapta bir üretim faaliyetini kârl› olarak sürdürebilmek için, kapitalist flirketler, ellerinde devinen hemen tüm para sermayeyi, borsa-banka-döviz ticareti üçgeninden bir biçimde geçirirler. Dahas›, bizzat kendileri banka veya finans kurumu al›rlar veya bankalar›n boyunduru¤u alt›na girerler. Böylece, hemen tüm büyük sanayi holdinglerinin bünyesinde, finans kurumlar› ve bankalar da görülür.(35) Borsa, emperyalist kapitalizmin mabedidir. Kapitalizmin tüm temel özellikleri, en sivri ve çarp›c› biçimleriyle, kendisini borsa mabedinin çat›s› alt›nda gösterir. Kapitalizmin çürümesini gözlemek için de borsadan daha ideal bir yer bulunmaz. Bu mabedin görkemi, bünyesine emdi¤i ak›l almaz büyüklükteki sermayeden kaynaklan›r. Ancak, gördü¤ümüz gibi, borsalarda bu ölçüde bir toplumsal kayna¤›n asalak biçimde birikmesi, kapitalizmin gücünden de¤il, aksine güçsüzlü¤ünden kaynaklan›yor. Borsa, emekçi milyonlar için, kapitalizmin çürümesi ve asalaklaflmas›na paralel olarak artan iflsizli¤in, açl›¤›n ve yoksullu¤un sembolüdür. Bütün bir tekeller dünyas› için ise, borsa, s›n›rs›zca ya¤man›n ve doland›r›c›l›¤›n, ‘tatl› kazançlar›n’ sembolüdür. Bu lanetli mabed, ölüm çanlar› çalan kapitalizmi devirmek için aya¤a kalkan emekçi milyonlar›n devrim eylemiyle y›k›lacakt›r.

Tablo 1

108

T E O R ‹ D E do¤rultu


Dipnotlar: 1: Orjinal tabiriyle; ‘‹n usum negotiatorum cujuscunque nationis ac linguae.’ 2: Meydan Larousse, ‘Borsa’ maddesi. 3: Keseden Bankaya, Tezgahtan Borsaya, Larry Allen, Kitap Yay›nevi, sf. 43 4: Age, sf. 49 5: Age, sf. 53 6: Age, sf. 21 7: Age, sf. 57 8: Tepeden Dibe Borsalar, Kenan Buluto¤lu, Yap› Kredi Yay›nlar›, sf. 80 9: Keseden Bankaya..., sf. 60 10: Age, sf. 23 11: Age, sf. 25 12: 1847 krizinin verilerini aktaran, Kapital, c.3, sf. 358-360 13: Kapital c.3, Sol Yay., sf. 795 14: “Sermaye piyasas› kavram›n›n ortaya ç›k›p kurumlaflmas›, kapitalist ekonominin belirli bir düzeye eriflmesinin sonucudur. ‹flletmelerin büyümesi, mekanizasyon ve daha sonra otomasyonun ilerlemesi, ekonomik üretim ve da¤›t›m iflletmeleri için gereken sermayenin giderek yükselmesine yol açt›. Bu süreç içinde, kendi sermayesiyle kendi iflletmesini kuran giriflimcinin yerini sermayelerini birlefltiren ortak giriflimciler, onlar›n yerini ise, çok çeflitli kaynaklardan toplad›klar› sermayeyi kendi sermayelerine destek yaparak iflletmeler kuran giriflimciler ald›. Giderek, hem geliflen teknolojinin gerektirdi¤i büyük yat›r›m kaynaklar›n› sa¤layabilmek, hem de kendi d›fl›nda oluflan küçük tasarruflar› kullanarak daha h›zl› büyüyebilmek için, giriflimciler, ç›kard›klar› ortakl›k belgelerini -hisse senetlerini- ve borç belgelerini -tahvilleri- genifl tasarrufçu kesimlerine sunmaya bafllad›lar. ‹flte yurt içinde ya da yurt d›fl›nda kurulu iflletmelerin ç›kard›¤› bu tür belgelerin, menkul de¤erlerin al›n›p sat›ld›¤› sermaye piyasalar› böyle ortaya ç›kt›.” -Türkiye’de Sermaye Piyasalar›, Ahmet Günlük, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, sf 191. 15: Kapital, c. 3, sf. 386 16: Ayn› yerde 17: Age, sf. 387 18: Emperyalizm, Sol Yay., sf. 143 19: Kapital, c. 3, sf. 389 20: Keseden Bankaya..., sf. 28-29 21: “Burjuva bilgiçleri ve sözümona ‘sosyal-demokrat’ oportünistler, hisselerin ‘demokratlaflmas›’yla, ‘sermayenin de demokratlaflaca¤›’n›, ‘küçük üretimin öneminin artaca¤›n›, rolünün büyüyece¤ini’ umuyorlar. ... Oysa bu, aslnda, mali oligarflinin gücünü art›rma yollar›ndan biridir. Bunun içindir ki, daha

T E O R ‹ D E do¤rultu

ileri, daha eski, daha ‘deneyimli’ kapitalist ülkelerde, küçük de¤erde hisse senetleri ç›kart›lmas›na yasalarca izin verilmifltir. Almanya’da hisse senetlerinin 1000 marktan düflük de¤erde olmas›, yasalarca yasaklanm›fl bulunmaktad›r; bu yüzden Almanya’daki aç›kgöz parababalar›, 1 sterlinlik (20 markl›k, 10 rublelik) hisse senedi bile ç›karabilen ‹ngiltere’ye k›skanç gözlerle bakarlar. Almanya’daki en büyük sanayicilerden ve ‘para krallar›ndan’ biri olan Siemens, 7 Haziran 1900 tarihinde, Reichstag’a, ‘bir sterlinlik hisse senetlerinin Britanya emperyalizminin temeli oldu¤unu’ söylemiflti.” -Lenin, Emperyalizm, Sol Yay. sf 54. 22: Emperyalizm, Sol Yay., sf. 58 23: Türkiye’de Sermaye Piyasalar›, Ahmet Günlük, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1. 24: Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 1 25: ABD’de emekli fonlar›n›n varl›¤›, 2000’de 7 trilyon dolar idi. (Tepeden Dibe Borsalar, sf. 247) 1992’nin ilk yar›s›nda, ABD hisse senedi piyasas›na yap›lan toplam yat›r›m›n yüzde 96’s› yat›r›m fonlar› taraf›ndan yap›ld›. Tabii, bu rakam, hemen kriz sonras› riskli bir dönemi yans›tt›¤› için, gerçek oran›n üstündedir. 1992’de ABD’de günlük yat›r›m fonu al›fl hacmi, 1 milyar $ idi. (Dünya’da ve Türkiye’de Yat›r›m Fonlar›, Gürman Tevfik, sf 3-4) Türkiye’de Nisan 2003 itibariyle yat›r›m fonlar›nda toplanan toplam para, 7.1 milyar dolard›r. Ancak bu paran›n sadece 281 milyon dolar› hisse senedi a¤›rl›kl› A Tipi fonlardad›r. Geri kalan ezici ço¤unlu¤u, bono ve tahvil a¤›rl›kl› B Tipi fonlardad›r. Yat›r›m fonlar›n›n ‹MKB’deki toplam pay› ise yüzde 1.5’tir. (Ekonomist dergisi, 8 Haziran 2003) 26: Veriler: Borsan›n Ak›l Almaz Yükselifli, Robert Shiller ve Keseden Tezgaha..., Larry Allen. 27: Tepeden Dibe Borsalar, sf 86. 28: Aktaran Kapital, c. 3, sf. 357 29: Tepeden Dibe Borsalar, sf. 62 30: Akt. Tepeden Dibe Borsalar, sf. 255 31: ‹ktisat dergisi, Ocak 1988, Say› 278, sf 9 32: Veriler: Tepeden Dibe Borsalar, sf 268-269 33: Kapital, c. 3, sf 213. 34: E. Mandel, Uluslararas› Ekonomide ‹kinci Kriz, sf. 36. 35: Eric Toussaint: “Sermayenin afl›r› birikimi sonucu, gerçek veya potansiyel bir üretim fazlas› (üretim fazlas› kapasitesi) do¤uyor. Bu, yeni kârlardan biriken sermayenin yeniden üretime yat›r›lmas›n›, en az›ndan k›smen, engelliyor. Toplanan sermayeler, sat›n alma/birleflme ifllemlerinde ve borsa spekülasyonu, gayr›menkul, hisse senedi al›m›nda kullan›l›yor.” (Ya Paran›, Ya Can›n›, sf. 90-91)

109


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.