• SOSYALİST MEZOPOTAMYA AYLlK TEORiK-POLiTiK DERGi Yay ın c ılık
Tic. Ltd. Şti Adına Sahibi Mura t Yılmaz Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi lnö nü Mah. Babil Sok. No:27/3 80230 Harbiye / Istanbul
Gün
Sorum lu Yazıişleri Müdürü Ferit Yıldırım Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi lnönü Mah. Babil Sok. No:27/3 80230 Harbiye 1 Istanbul Sosyalist Mezopotamya Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi lnö nü Mah. Babil Sok. No:27/3 80230 Harbiye 1 Istanbul Telefon/Faks (0212) 219 69 06 Yayın
Yaygın
Türü SOreli Dagıtım
. .
.
IÇINDEKILER Sunu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . 1 MESÖP panelleri ..... .... ........ .... . 2 Birlik tüneli ya da ihtiyaç ile gerçek arası ndaki mescıfe
Aziz Mahmut Ak .... .... ............ .. 4 Kürt aydı n l <ı rı atıl bir potansiyel
Veysel
Çanılıbe l
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... 9
Siyasi geli~meler, Kürt sorunu ve Türkiye devrimci hareketi
S. Çift yüre k ...... .... . . . . . . . . . . . . . . . . 13 Küresel l eşmede
yen i olan ne?
Tuncay Atmaca .... ... ........ .... ... : 21 e-mail sosyalistmezopotamya@mynet.com Banka Hesap No: Iş Bankası Taksim Şb. 1052 767790 Döviz (Euro) H esabı ı 052 3335933 Bas kı
Ser Matbaacıfık 02 125 651774 Fazılpa§ a Ca d. 4. Z er Sanayi sitesi N o:l6/26 Topkapı-ISTANBUL
A n tranik Paşa 'yı nas ıl bil irsiniz?
Ehmede G ulls tane ........ . . ... . ........ 26 H eJbcstvane evin O tekoşlnc
lokma n Polat .... ... ........... ....... 31 H erkes in bildiği meçhul
Munzur
Gü lapuşağı
Reddetmek ve itaa tsizl ik
Yasin
Yeti şge n
... ...... ... .......... .. 37
A levi lerin devletle Gaziantep lrtibat Bürosu Yasin Yeti§gen Tel/Faks o 342 220 59 94 Atatürk Bu l. Bina No: 49 N . Akınal Apt. B Blok Kat: 6 D: 6 Şahinb ey 1 Gaziante p
......... ........... 34
Metin
Aktaş
So l gü'> Lerip
dans ı
..... .. .. .. ..... ........ . . 41 c; ağ
vurmak
Ali Kendav .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45 rürkiye ' de solun unutulan yüzü
lokman Öğü lmüş .. .... . .. . .. . . ... ... .. 4 7
-SunuGerek Avrupa Birliği ülkelerinin kendi içlerinde, gerekse de üye adayı Türkiye'de farklı siyasal güç odak l arını n yaptıkl arı tartışmalar, kopardıkları fırtına, mevcut dünya ve ülke koşullarında ne Av. Ve rupa'nın Türkiye ihtiyacı n ı ne de Türkiye'nin Avrupa ihtiyacını gündemden kaldı rmaya yetmedi in beklenen oldu; 17 Aral ık z irvesinde kararlaşttrıldığı gibi, hazırlanan müzakere çerçeve belgesin kabul edilmesiyle Türkiye 3 Ekim günü itibariyle müzakere süreci ne resmen a lınmış oldu. 3 Ekim öncesinde, Kürt halkının somut talepleri etrafında Kürt siyasal kuruluş ve şahsiyetlerinin asgari müştereklerde bir araya gelmeleri , ortak bir temsiliyet organı n a kavuşmaları yolunda bir ad ı m atabi lmek için , 9 çağ n c ının imzasını taş ı ya n çağ rı metni do~rultusunda 4 Eylül günü Ankara'da 166 hem kişi ni n katıldığı bir toplantı gerçekl eştirildi . Bu toplantının yankıları büyük oldu; hem öncesinde haberleprovakatif Medyanın . ı ald de eleştiriler i hakketmediğ kadar, övgüler de sonras ında abartılı rini fazlasıy l a ciddiye alarak, toplantıyı kendi öncü lü klerinde gerçekleşti ril en bir toplantı gibi yansı tanlar da oldu ... Mezopotamya Sosya list Partisi (MESOP) Girişimi'nin de katı ldığı bu toplantıyla ilgili olarak Aziz Mahmut Ak, Veysel Çam lı bel ve S.Çiftyürek 'in değerlendirme yazıları ile toplantı belgelerini dergimizin elinizdeki 13'üncü sayısında okuyabi lirsini z. Bu sayımızdaayrıca Ehmede Gullstane, Türkiye'de neredeyse bir devlet içi krize dönüşen konferan sla yeniden gü ndeme oturan tarihsel Ermeni sorununu farklı bi r boyutuyla kaleme aldı; Tuncay Atmaca, dünyanın gündem indeki yerini koruyan küreselleşmeyi yazdı; A li Kendav, Türk solunda Kürt sorununa sakat bakışı ele a l dı; Munzur Gülapuşağ ı , Hikmet Fidan cinayetinden hareketle bir çevreyi siyasa l ve sosyolojik boyutlarıyla irdeledi ; Metin Aktaş, Türkiye' de Alevi gerçeğini sosyalist bir bakış aç ı sı y l a ortaya koydu; Lokman Polat, ünlü Arap şa ir Nlzar Kabbanl'den yola çıkarak edebiyatın özgürlük mücadelesindeki yerini yazd ı ; Yasin Yetişgen, "ret" ve "itaatsizlik" kültürü konusunda MESOP G iri şimi'ne önerilerde bulundu; Lokman Öğülmüş, MESOP'un girişim evresinden hareket evresine bir an önce geçmesine dönük dileğini ortaya koydu. Bu arada, MESOP faaliyetlerinin bir pa rçası olarak gerçek leştiril en paneller serisi çerçevesi nde yapılan istanbul ve Adana panelleriyle ilgili bir de haberimiz var. Farklı kon ularda farklı kalemlerden ç ıkan maka leleri ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz. Gelecek sayıda bul uşmak dile~iyle ... Sosyalist Mezopotamya Yayın Kurulu f
Jifljt#.~;~;l/:~ ~Jii~~aii}itf
. . . .. . .. . . . "._. . . ... . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ... . . . {f/Jj
istanbul ve Adana 'da MESOP panelleri ezopotamya Sosyalist Partisi (MESOP) Girişimi düzenlenen "S iyaset ve Kültürde Yeni konulu panel, 9 Ekim Pazar günü Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı (KÜ RT-KA V) Toplantı Salonu'nda yapıldı. MESOP Girişimcilerinden Sinan Çiftyürek ile Hüseyin Karataş' ın konuşmacı o larak katı l dığı paneli, Perl Yayınları sahibi Ahmet Önal yönetti. Panel'in baş l amasında n önce bir konuşma yapan KÜRT-KAV Yönetim kurulu üyesi Fehim I ş ık, KÜRT-KAV'ın tüm Kürtlere ait bir kurum olduğuna vurgu yaparak, panel in ve yapılan konuşmal arı n düzenleyicileri ve konuşmacıla rı bağl adığın ı söyledi. Vakıf olarak toplantı salonlarını Kürt kurumları başta olmak üzere tüm ilerici, demokrat, yurtsever kurum lara açtıkların ı belirten I ş ık, geç mişte de vakıf binasında ~rklı kurum l arın benzeri etkinlikler düzen lediği ne dikkat çekti . Işık, "Toplantı, panel vb. etkinliklerini vakfı mız binasında düzenlemek isteyenlere yönelik tek kıstasım ız, bu kurumların aç ık kimlikli olmas ı ve kitleye açık etkinlik ler düzenlemelerid ir" ded i. Işık' ın konuşmasından sonra kısa bir Kürtçe kon uşma ile panelin açı l ışı nı yapan Ahmet Öna l, ilk sözü MESOP Girişimeisi Sinan Çiftyürek'e verdi. Çiftyürek konuşmasına MESOP'un yaşadığı evreyi özetleyerek başladı. Yaklaş ı k iki yı ldır ça l ı şmalarını sürdüren MESOP'u n farklı damarlardan gelen Kürt sosya listlerini bir sentez etrafı nda bir araya getirmeyi a rzu lad ı ğını belirten Çiftyürek, halen girişim evresinde olduk l arını söyleyerek, öncelikle bir hareket olmayı gerçek leştirmek istediklerine vurgu yaptı. Çityürek konuşmas ında Irak Kürdistanı ' nda ki geliş-
M
tarafından Arayışlar"
melere de dikkat çekerek, MESOP olarak Irak'taki federasyonu destekledikleri söyledi. Geçmiş dönemde yaptıkları açıklamal ar ve aldıkla rı kararlarda ABD'nin lrak'a Kürtlerin isteği üzerine gelmediğine dikkat çektiklerini hatırlatan Çiftyürek, "Güneyli Kürtler, Irak'taki özgül durumdan yarallanmay ı bildiler. Ancak ilginç olan, Irak'ta yaşanan bu özgül durumu değerlendire rek Kürtlere ' işbirlikçi ' diyenIerin takındığı tutumdur. Filistin' de Arafat' ı , Güney Afrika'da Mandefa'y ı aynı ilişki lere girdikleri halde devrimci olarak görmekten vazgeçmeyenler, ulusal kurtuluş mücadelesi veren Kürt liderlerine, Barzani ve Talabani'ye ' i şbirlikçi' diyerek sa ldırıyor. Doğru olmayan, bazıları kendini Kürt dostu olarak da tanımlayan bu kesimlerin tak ınd;ğ ı tutumdur" dedi. Kürtlerin sorununun, 20. yüzyı lda çözülmeyerek 21. yüzyıla akta rılan tüm diğer sorunlarda o l duğu gibi, emperyalizm in ağır bir tahakküm sürdürdüğü döneme denk geldiğini belirten Çiftyürek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dört bir yanı kendini ezenlerle, as imile ve yok etmeye ça l ı şanlad a sarı l mış Kürt halkının yaşanan realite d ı ş ında hiçbir alternatifi yoktur, esas o lan bunu görmektir." Sosyalistlerin örgütlenme ve mücadele hedefleri konusunda yaşanan genel ve öznel sorunlara da dikkat çeken Çiftyürek, " Biz sosya lizmin Kürdi yorumunun yap ılması gerektiğine inanıyoruz. Aynı şe ki lde sosyal izmin Farısi, Arabi, Avrupayi, Türki yorumuna da ihtiyaç vard ı r. Marksizm bir dogma değil ise kendi ülkemiz özgülünde de Marksizmi yorumlayabilmeliyiz" diye konuştu . Çiftyü rek'in konuşmasından sonra panelin diğer
konuşmacısı Hüseyin Karataş söz aldı. Karataş konuşmasında ağırlıkla bölgede ve dünyada yaşanan sorun l arın felsefi ve insani boyutuna
değ indi . Özellikle insanlığın ge l eceği ve bu anlam-
da gel iştirilmesi gereken hedefler konusunda konuşan Karataş, ulusal kurtuluş mücadelesi veren her milliyetçi ak ımın başlangıçta devrimci olduğu na vurgu yaparak, "Ancak egemenleşen milliyetçilik, az ınlıkları bastırma ve giderek yok etme eği limine girebiliyor. Bugün bu handikap Kürt ha lkının önünde de vardır" dedi. Irak Kürdista nı 'nda yaşanan durumu da değerlendiren Karataş sözlerini şöy l e sürdürdü: "Bizim için Irak'taki federasyonu desteklemek elzem olduğu kadar, yeni ve ilerici bir demokratik an l ayışı geliştirmeye dikkat çekmek de elzem o lmalıdır. Irak Kürdistanı bölgesinde azın lı klar ı , fark lı düşü ncelerde olanla rı bastırma girişi mleri olmamalı ; o lm as ı durumunda da topyekün karşı ç ı kabi lmeli yiz. ABD'nin lrak'a girmesi elbet Kürtlerin çağrı s ı üzerine olmad ı. Ama Kürtlerin giderek bağımsız ve
demokratik politikalar ge l iştirmeleri kendi hedeflerinde o lmalı, olabilmeli." Konuşmasında, Türk iye'deki güncel siyasi geliş melere de dikkat çeken Karataş, Kürt ulusal demokratların ın, liberallerinin, ilerici lerinin bir araya gelmesi, gelebilmesi gerektiğine vurgu yaparak şöyle dedi: "Birlikte ortak politikalar geliştirmek elbet önemlidir. Ancak siyasetin ve giderek insanların kişilik erozyonuna uğraması aydını mızda da sorunlar yaratm ıştı r. Eğer böyle olmasaydı, Kürtler sadece Baş bakan'ın sözleri üzerine değil, kendi gündemleriyle bir araya gelmen in çabas ı içinde o lurlard ı. Kürtlerde eksik olan biraz da budur. Kürtler kendi gündemlerini oluşturmak ve on l arı tartışmak yerine ne yazık ki başkaların ın gündemine takılıp gidebiliyorlar." Karataş' ın ardından dinleyic iler de görüş ve düşüncelerin i dillendirdiler. Yoğun tartışmaların yaşand ığı ikinci bölümde üzerinde en çok d urulan konu Kürt sosyalistlerinin Irak Kürdistanı'na yönelik değerlendirme l eriydi. Bir diğer konu ise MESOP'un ulusal demokratik birl iğe bakış açısı üzerineydi. Özellikle Kürt milliyetçiliğinin sorunlu old uğu konusunda değerlendi rmede bulunan MESOP Girişimci lerine tepki gösteren dinleyicilerden bir kısmı as ıl sorunun Kürtlerin sosyalizmi benimsernelerinden kaynaklandığını söylerken, bir kısım dinleyici de sosyalist/komünist o lmakla " Irak Kürdistanı'nda ki ABD destekli fede rasyonu" destekleme arasında çel işki bulunduğunu iddia ettiler. Bazı d inleyicilerin 4 Eylü l Ankara Toplantısı ' nda MESOP Girişimc ileri nin de çağncılar arasında bu lunmasının çelişki o l-
duğunu
bel irtmelerinden sonra gi rişimci ler soruları
yanıtlad ıl ar. Özellikle 4 Eylül Ankara Toplantısı
üzerinde duran Çiftyürek, "MESOP'un diğer ulusal güçlerle bir arada durmasını çelişki olarak yorumlayanları an l amadık ian na dikkat çekerek şöyle dedi: "MESOP, siyasetin coğrafyamızda sorunlu olduğu nu bi lmekted ir. Yalnız sosyalistler ya da ulusalcı lar değil, her kesimden siyaset sorunludur. M ESOP daha ilk günden bu yana her kesimin kendini yeniden örgütlernesi gerektiğ ine dikkat çekmişti r. Kürtlerin her bir kesimi kendi dünya görüşüne uygun örgütlenmeli ve elbet ulusal sorunun çözümü için bir araya gelebilmel idirler. Nasıl ki Hitler faşiz mine karşı Fransız komünistlerinden burjuvaları na kadar her kesim bir araya gelebildi, Kürt halkının ve coğ rafyas ının özgürlüğü için de ulusal demokratından liberaline, milliyetçisinden sosyalistine her kesim bir araya gelerek ortak ulusal politikalar geli şti rebil melidir. 4 Eylü l bu anlamda bir başlangıçtır. Biz bu gi rişimi destekiiyoruz ve içindeyiz. Çağnc ılar içinde yer a l anların küçü k bir kısmı hariç diğer çağncılar ve katılımcılar bu g irişimin yaşam bulması için çaba harcamışlardır ve halen de harcıyorlar. Biz bu çaba l arı önemsiyoruz. Az ya da çok herkes kendince bir tuğ l a koymuştur. Kürt Ulusal Demokrati k Çalışma Grubu'nu n oluşturulması bu ortak çabanın ürünüdür. Ona destek veren herkesin bunda payı vardır. Biz bu ça lı şmanın uzun erimli ve nitelikli bir şekilde devamından yanayız. Orada sosyalizmin sorunların ı değil, Kürt halkının ulusal sorun ların ı tartışacak ve ona dönük çözüm önerileri gel işti rece ğiz. Hedefimiz budur." Adana'da konu örgütlenmeydi MESOP G irişimci l erinden Sinan Çiftyürek ve Hüseyin Karataş, Adana' da TMMOB in~.aat Mühendisleri Odas ı Toplantı Salonu' nda 15 Ekim günü yapıl an panelin de konuşmacıları ydı. Girişimci lerden Aziz Mahmut Ak' ın yönett iği panel in konusu bu kez biraz daha somut laştır ıl m ı ş bir çerçeveyi ifade ediyor, "Ü lkem izde ve Dünyada Örgüt/Örgütlenmede Yeni Arayışlar" başlığını taşıyordu. Konuşmacılar, örgütlenmede MESOP'un tartış maya açtığı "doğrudan demokrasi", "gövdede güçlü örgüt", " yerelin merkezleşmesi", "özgürlük içinde disiplin'' gibi başlıkl arı açımlamaya çal ıştılar. Yaklaşık 100 kişinin iz lediği panelin özellikle soru-cevap bölümünde, konuya ilgilerini sorduk ları soruları n çokluğuy l a da ortaya koyan dinleyici kitlesi, soru ve eleştiri lerinde daraltılm ı ş konuyla sın ır lı kalmayıp, genel olarak MESOP'un çıkış gerekçelerini ve gündemdeki gelişmelere ilişkin yaklaşımla rını yeniden tartı şma o l anağı buldu.
i9ii.fitli!iiifljil!~ti~~!#)F~~~~1~i······ ······················· ······························· ······················· ··················· ··········································· ········
. . --~~ı:tt\8
Birlik tüneli ya da ihtiyaç ile gerçek arasındaki mesafe ll:ıı Aziz Mahmut Ak
Y neden apar-topar sürgün
çekçilik gerektiren "birlikte uzun yürüyüş " ve "başan " için
hapishaneye varmaz, yeni gittiğim ikametgahta uzun süredir tutu lmakta olan yoldaşlarımdan üçü, yemek safhasının hemen ardından beni köşeye çekmiş ve müjdeyi vermiş l erdi: "Buraya getirifmen çok iyi oldu, tü-
yetmemişti.
ıllar
önceydi; bir hapisha-
edildiğim diğer varır
nel çaltşmam1z var, yakmda gidiyoruz! .. " Şok sevincim devam ediyorken duyduğum, "Bizim partiye ayn/an kontenjanda zaten bir eksik vard1" sözleri üz.erine, "Kaç örgüt var bu çaltşmada?" ğım
diye sordum. Aldı
"Yedi" cevab ı hem biraz
şaşırmama,
hem de sevinç ibremin ayn ı anda hızla grafiği n yan l arına düşmesi ne neden olmuştu. "Yoldaş/ar,
söyleyeceklerim heves kmCJ olmasm, ama çok s1rri o/mas1 gereken bu işi yedi örgütle başarmamiz bir mucize olur, ancak buna rağ men çabalamaya değer... " şek linde görüş belirtm i ştim. Neyse, kısa keseyim; sonunda mucize gerçek leşmemiş, birkaç ay sonra tünelimiz yaka lanmıştı. Yılların tutsakfığı n ı n yarattığı
aci l özgürl ük i htiyacı, d ı şarıda ömrü bi ll ah bir araya gelmeyen/gelmeyecek olan 7 örgütü bir araya getirmeye yetmiş, ancak fazlasıyla mantık ve gerwr.~--~;.:
Türkiye'nin Avrupa B i rl iği (AB) üyefiği yolunda müzakere sürecinin başlangıç tarihi olan 3 Ekim öncesinde Kürt ha l kının da kendi sözünü söylemesi için ortak bir temsi l organ ı na kavuşturu l ması ihtiyacı çerçevesinde çıkarılan çağrı metni elime u l aştığında, ilkin akl ıma bu
"tünel birliği"miz
gelmişti .
MESOP Girişimi'nden HAKPAR'a; ün lü mağazacı Cem Boyner'in tez havlu atan YDH'sinde (Yeni Demokrasi Hareketi) üst düzeyde çalışmış Ümit F ı rat'tan, Başbakan Erdoğan'a vakti zamanında dan ış manlık yapm ış islamcı Altan Tan'a, yakı n zaman öncesine kadar DEHAP'ta önemli görevler üstl enmiş Eyüp Karageçili'ye, toplumsal kesim lerin temsiliyeti aç ı sından geniş bir yelpazeyi kapsayan çağncıların imzalarını alt alta görünce, "Bu
imzaCilann tümünün aym işte uzun süreli bir birliği mucize olur, ama bunlarm yansm1 bile bir arada tutacak bir sonuç için de olsa uğraşmaya değer" diye düşünmüştüm. Sinan Çiftyürek, Abdü lmelik Fırat, Fuat Önen, Ümit Fırat, Eyüp Karageçili,
Mehmet Vural, Altan Tan, M. Celal Baykara ve Süleyman Çevik'in çağrıcı olduğu metin, belki siyasal bir ortak davranışa hevesfenrnek için hiç gerçekçi deği l di, ama Kürt halkının acil birlik ihtiyacını ortaya koyması bak ı mından son derece anlamlı bir belge özelliği taş ıyordu. Sadece çağncıları n siyasal temsiliyet bakımından çeşi t~iliği değil, davetiyenin içeriği de gayet mütevazi bir tarzda bu ihtiyacı vurguluyordu: "Bilindiği gibi Başbakan Tayyip Erdoğan'm önce bir grup aydmla yapt1ğ1 görüşme de, ardmdan da 12. 08. 2005 tarihinde Oiyarbaklf'da konuya ilişkin yaptiği açiklamalardan sonra Kürt sorunu Türkiye gündeminin ilk Slfasma yerleşti. Şimdi herkes kendine göre bir kez daha sorunu tamm/amaya ve kendince çözüm yo/lanm göstermeye çaltşwor. Böylesi bir dönemde ne var ki esas konuşmasi gerekenlerden etkili bir ses ç1kmamakta, Kürt sorununun banşçil, demokratik ve eşitlikçi çözümünden yana olanlar kendi çözüm önerilerini etkin bir biçimde gündeme taş1mamaktad1rlar. Gündeme damgasm1 vuran yaklaşimfar ise soruna katk1 sunmak yerine, onu daha da zora sokmaktadlf-
lar. Bu nedenle sürece ilişkin der/enip toparlanmaya, soruna ilişkin etkili bir ses vermeye ihtiyaç var. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, Kürt sorunun tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik vs. bütün boyutlanyla bilince çtkanlmast, sorunun daha sağltklt bir çerçevede tarttştfmast ve giderek sorunun çözümüne yönelik öneriferin daha çok netleşmesi için bizlere görev düştüğü inancmdaytz. Bu amaçla, son gelişme ler tştğmda Kürt sorununda nast! bir tutum almamtz gerektiği konusunu birlikte tarttşmayt yarartt buluyoruz." Çağrı metninin, Kürt halkı nın bu hassas döneminde, bazı dönüşüm ve değ işim ierin eş i ğ i nde birl ik ve temsiliyet ihtiyacını ortaya koyan bir belge
oldu ğu, 4 Eylül' de Ankara'da yapılan toplantıya çağrı lı olanlardan daha fazlasının topl antı
ya iştirak etmesiyle de açığa çıkt ı. Çağrı c ıl a r, Büyük Sürmeli Oteli'nin konferans salonunu 150 kiş i nin katıl ımı n ı hesaplayarak tutmuşken, topl antı ya 166 kişi kat ıld ı. Çağrı metninin altındaki imzaların çeşitliliği , bir yan ıyl a farklı siyasal renklerin kat ılım zen gin liği nin peşin habercisiydi. Ne var ki, farklıl ıkl a rdaki bu zenginl ik, aynı zamanda asgari müştereklerde topyekün u z laş mayı zorl aştıran, bu yöndeki beklentileri önemli oranda boşa çıkaracak bir özelliği de barındırı yordu . Bu konudaki peşin kaygıları topl antıda haksız çıkaracak bir gel işme -ne yaz ı k ki- gerçek l eşmedi. Bunda, gerek kuruluş ve gruplar, gerekse de bağımsız ki şil i kler olarak katıl ım gösterenierin kendi grupsal ve kişise l hesaplarının va rlığından çok, özellikle "ba-
Farklılıklardaki bu zenginlik, asgari müştereklerde topyekün uzlaşmayı zorlaştıran, bu yöndeki beklentileri boşa çıkaracak bir özelliği de barındırıyordu . Bu konudaki peşin kaygıları toplantıda haksız çıkaracak bir gelişme -ne yazık ki- gerçekleşmedi. aydtn" sıfatı ile siyaset yapan lardan bazılarının y ıll a rın alı şkanlığ ı yl a beraber yol yürürnelere ve örgütlenme ihtiyacı na duydukl arı yabanc ılık ve bu yabanc ılığın beraberinde getirdiği sorumluluk eks i k liği büyük rol oynad ı. Kuşkusuz bu tür platformlara, grup ya da kişiliklerin farklı bakış aç ıla rın ın doğal bir uzantısı olarak kendi özel hesapları yl a katılımı bir dereceye kadar normaldir; dahası tamamen h esapsız lı k söz konusu edi lirse, asıl bundan kuşkulanmak gerekir. [Nitek im, kalıcı ulusal ortaklıklara doğru küçücük bir adım olarak toplantıyı önemseyenlerden, tek derdi bu toplantıdan Başbakan Erdoğan' ın kabul edebileceğ i bir heyet ç ıkar mak olan kişiliklere varana kadar çok farklı beklenti ve hesaplar içinde olanlar vardı. Ve bu beklentilerin, hesapların çoğu , bizzat sahipleri tarafından kürsüden açıkça da dillendirildi.] Ancak Kürt halkının şu anda üzerinde bulunduğu eşi k, genel sorunun çözümüne yönelik gen iş ufu k luluğu ve grupsa l/ki şise l ç ıkarl a rın genel ç ı karlara uyumunda hassasiyelin elden bırakılmamasını zorunlu kıldığı için, "ya benim dediğim olur ya da hiç!" tutumu sorumluluk bilincinden uzak bir tutumdur. Tahammül edilebilirlik derecesi aya rl anmam ı ş, normal olmayan bir davran ı ştır. Ve daha çok bu tutumu ta-
ğtmstz
kınan l a rın uzlaşmaz tavırlarıyla çıkardık ları engeller yüzünden,
------- --..
Veysel Amca'nın deyimiyle "nezih" geçen toplantı, hazırla nan sonuç bi ldi risi taslağı aşa ması nda çı kan/ç ı karı lan kaos nedeniyle aynı "nezih'1ikte bitirilemedi. Sonuç bildirisine kendisince mantıklı gerekçelerle karşı çıkıp değişiklik önergeleriyle yeni bir bildi ri hazırlan masını isternek elbette doğaldı ve pekala böyle bir değişikliğe katı lımcıları n ezici çoğu n luğu da hazı rd ı denilebilir. Fakat o masumane bildiriyi "bağtmstZ!tk bildirisi", "savaş i/am" olarak tanım layıp karşı çıkmanın tutarlı
hiçbir yanı yoktu. "O zaman
buyurun siz haztrfaym, yeter ki buradan bir sonuç belgesiyle çtkaltm" ısrarlarını da, "Yürütme Komisyonu'na admtzt yazmak istiyoruz" tekliflerini de bir bütün olarak geri çevirip, "eyvallah" bile demeden peşpeşe kap ının yolunu tutmanın ise anlaşılır bir yan ı yoktu. Bu davranış ak ıll arda bir-iki soru bırakmadı da değil: "Niye bu çağnctftk, ni-
ye bu kattltm ve niye bu son davramş? Acaba toplantmm genel havast açtğa çtkmca, bir
yerlerden 'bozun' sinyalleri mi geldi?" Dilerim kafalarda oluşan
bu sorular yersiz, kuşkular
haksız çı ks ın .
*** Tam da bu noktada, aynı zamanda bir gazeteci olarak topl antıdaki gözlemlerirnde öne çı kan bir tipi deşifre etmeliyim . Egemen rejimin büroksisiyle, medyasıyla, siyasal organizasyon larıyla, teknokratlarıyla olan ilişkilerini, Kürt siyaset piyasas ında yer edinmenin, dahası bu piyasada üstünlük kurman ın avantaj lı veri leri olarak değer lendirmek isteyenler var. Kürtlerin mevcut/eski egemenlik iliş kilerini halen rahatlı k la sindirdi-
ğini düşünen bu zatların kendilerini Kürt halkına kabullendir-
mek diye bir dertleri yok, egemenler cephesinde gördükleri kabulleri önemsiyorlar. Katıldık l arı geniş çerçeveli toplantıları da, ancak bu kabullere uyum derecesine göre ya önemsiyorlar ya da toptan reddediyorlar. iki ucun ortas ında çözüm lere bile kapalıdırlar. Egemen rejimin yöneticilerin in şimşek lerini üzerine çekebilecek hiçbir kararın altına imza atmaz, rej imden iplerini koparmış organizasyonlarda yer almazlar. Bugünkü siyasetçiliklerini daha çok rejimin değişik siyasal kuruluşlarındaki eski ' Kürt Danışman'lıklarına borçlu olan bu kişilikler, egemenlerin değişik kesimlerine karşı hep bir mahçubiyet ruh hali içerisindedirler ve mahçubiyetlerini bu tür toplantıların egemen eğ ilimi haline getirmeye çalış ırl ar. En sevmedikleri kişilikler, rejimle bağlarını kökten koparm ı ş sosyalistlerdir. Devrin 'kendi devirleri' olduğuna kendilerini iyiden iyiye inandırmış olan bu kişiler, her soruna karşı ideolojik davranmakta herhangi bir beis görmezler, ama sosyalistleri ideolojik davranmakla suç l ay ıp onlarla beraber yürümeyeceklerini söylerler. Baş olamayacaklarını an lad ıkları an, yaygın ulusal birlik yönelişlerini sabote ederl erken hiçbir rahats ı zlık duymazlar. Örgütleri ve örgütlü insanları hiç sevmezler; mimikleriyle, davranışlarıyla onla rı hep 'eski kafalı', kendi kendilerine yelerneyen insanlar gözüyle görürler. Sosyalistleri 'eski'ye takılmakla suçlayan bu zallar, 'yeni' diye öne sürdükleri görüşlerinin ortalama 400 yıl lık bir eskiliğinin olduğunu ya bilmezler ya da bilerek gözlerden saklamaya ça lı ş ırl ar. Ve dünyanın hiçbir yerinde "ay-
.
Mücadelenin küçücük bir boyutu üzerinde de olsa bir uzlaşı sağlamanın ve birlikte yol yürüme kültürü nün coğrafyamızda tedricen yerleşmesi gerekiyor. Bu konudaki tarihsel zaaflarımızı artık aşmak zorundayız.
dm " tanımlamasının
içeriğinde
dan son ra bu an l ayışların Kürt halkının acılarını , mücadele birikimlerini, ödenmiş ve ödenmekte olan bedelleri kendi kariyer hesapları için manipüle etme girişimlerine karşı daha uyanık olmamız gerekiyor.
***
yer almayan, dahası ayd ın olSonuçta, söz konusu kişilik manın ve aydınlanmanın sistelerin yarattığı yapay krize ve me ayk ırıl ık gerektiren içeriği geçici kaosa rağmen , "Kürtler nin tam zıddı olan bu özellikleher zamanki gibi yine ardt boş ri üzerinde barındıran bu zatlabir toplanti yaptdar", "Kürtler ra ben im ülkernde "aydm" diasla bir araya gelemez/er" tüyorlar. Ne yaz ık ki!.. Sı rf örgütlü ründen yaygın önyargıları boşa davranmaktan, örgütlerden çıkarmak ve son y ıll arda geruzak durduğu için "aydm" s ı fa çekleştirifmi ş önemli toplantı tına 'hak kazanan', onudand ırı lardan biri olma özelliğine salan kişiler var bu memlekette. hip bu toplantının küçücük de Ne yazık ki!.. Koyu feodalliği olsa bir meyvesine kavuşmak yaşam tarzı olarak alenen süriçin, sorumlu davranan çoğun dürdükleri halde, sırf sosyalist luğu temsilen gece yanl arına olmadıkları için "liberal" sıfatı na layık görülen insanlar var bu kadar çaba l ar ını sürdüren ler, farklı ve daha esnek bir sonuç topraklarda. Ne yaz ık ki!.. bildirisi üzerinde anlaştılar.(*) [Bu noktada yanlış aniaşıl Bu bildiri ayn ı zamanda "Kürt mayı önlemek için, toplantıya Ulusal Demokratik Çaltşma katılan bağımsız ayd ınl arın ezici çoğun luğunu ten zih etmek is- Grubu"nun o la şumunu da ilan etmiş oluyordu. tediğimi özellikle vurgulamalı Kişi ve toplum yaşam ında yım. Ki onlar sorum lu tavır ve i htiyaçların dayattığı birlik dürdavranışlarıyla bu eleştirilerin tüsü zaman zaman mucizevi, kapsama a l anının dışında oluzun soluklu birliktelik beklenduklarını zaten bi liyorlardır.] tilerine yol açsa da, bu beklenBu tür toplantılarda sıklıkla tiler kısa sürede gerçekliğin kakarşılaştığımız bu tarz davranış lın duvarına teslamaya mahlardan bazı sonuçlar/dersler çı kumdurlar. Bu duvara çarpkarmanın zaman ıdır artık . Mümayla meydana gelen ilk dağıl cadelenin küçücük bir boyutu manın hemen ardından devreüzerinde de olsa bir uzlaşı sağ ye giren yeniden toparlanma, lamanın ve birlikte yol yürüme kültürünün coğrafyamızda tedri- beklenti ile gerçek l iğin imkanlı cen yerl eşmesi gerekiyor. Bu ve dengeli bir karışımını önükonudaki tarihsel zaafl arımızı müze koyar. Bunu, ihtiyaç ile artık aşmak zorunday ı z. Ve birgerçekli k arasındak i çarpışma li kte yürüyüşün bir kültür oldudan 'elde kalan'; ya da tünelin ğuna, olması gerektiğ ine inanı baş ucundaki acil ihtiyaç ile yorsak, kişisell ikleri önde olan bitiş noktasındaki gerçeklik an l ay ı ş iara prim olacak her davarası mesafede beklentilerde ranıştan kaçınmalıyız. Tarihin meydana gelen buharl aşmadan özellikle bu döneminde, bungeriye kalan ka zanım olarak da
(Sdj!I§; Mi~iifimt(ihti .i@_?,ti. i:~-·· ·· · ·· · ··· ··· · ·· ·· ···· ······ ··· · ·· · ··· ·· · · ···~···".... . . . .. . .
... . ................................. ············· · ··· ··· ··· ····· · ·· · · ···· ·· ·······~I4tt
Bu sonucu, ihtiyaç ile gerçeklik arasındaki çarpışmadan yorum layabiliriz. Bu sonuç ye- 'elde kalan'; ya da tünelin tersiz de olsa kazanım sayılma baş ucundaki acil ihtiyaç ile lı, çünkü tam bir farklılıklar bitiş noktasındaki gerçeklik deryasında yüzüyorduk ve biarası mesafede beklentilerde zim çok teşkilatlı "birlik tüneli" meydana gelen buharlaşma hi kayesinde o lduğu gibi tamadan geriye kalan kazanım men başarısızlıkla da sonuçlanma ihtimali yok değildi . olarak da yorumlayabiliriz. ça lışmal arı
sürdürülen DTH'ye (Demokratik Toplum Hareketi) karşı yeni bir partileşme giri şi 4 Eylül toplantısından hemi olarak verdi. Haber, t ırn ak men önce medyada çıkan haiçinde veril en çağrı metnindeki berler, yaygınlaşmış birlik eği cümlelerin dışında tamamen lim ve çaba l arını sabote edici içerikteydi. Çoğun lukl a toplan- yoruma dayalıydı. Bir an lamıy la da gazeten in yayın politikatıyi Kürtler arası karşıt cepheKürtleri otur!tuğu yeri, sında haberoturtan temeline leşme dair beklenti lesiyasetine Kürt uzakn yansıtmakta ler gerçeği yordu. ıtı s yan rini geçirdiği ele medyası, tı. Rejim Kürtler uzun yıllardır bu tür çağrı metninden çıkarılması zaten a lı şıktı , bu nehaberlere çı mesajlar olmayan mümkün a l a rın Kürt siyaçarpıtm denle doğrul özlemleri kendi kardı, meşgul etfazlasıyla leri setçi lada yorum tusunda zorlama beklenermesi lendi yön mesi, haBu haberlerini kurguladı. nerehaberin bu Ancak mezdi. saçoğunu arın l berler, çağncı Ülkede n kopyasını deyse toplantı da vunma pozisyonun ya başlamak zorunda bıraktı ve Özgü r Gündem Gazetesi'nde üstelik de imzalı olarak yer alyap ıl a n sözlü tekzipler yüzünması , ne gazetecilik kura ll a rı , zaden -az da olsa- gereksiz de siyaset etiği açısından ne oldu. man kaybına neden ş ık değildi. hiç sayfanın Milliyet'te birinci bu provakatif haberÇıkan tophaberi, i ikinci büyüklüktek çağrıcı l ardan Sinan üzerine, ler karş1t1 K l antıyı "Öcalan/PK Fuat Önen'i n birve Çiftyürek luşum o cephe" başlı ğ ı yla ve Medyanın provakatif tavrı
likte hazırladığı tekzip yazı Milliyet, Gündem, Birgün, Evrensel gibi basın organl a rına gönder ilmesine rağmen, hiçbirin9e yayınlanmadı. Anlaşılan, herkes kendi bildiğini okuyor, tekziplere a ldırış etmek hesaplarına gelmiyordu. Gerçek tekzibi katılı mcıla rın soruml u tavırları fiilen gerçekleştirdi ve basın temsilci lerinin izlediğ i toplantıda yapılan konuşmalada medyanın Kürt siyasal girişimlerine ilişkin bası(**)
kış açısı eleştiril dL Topl antının ardında n ç ıkan haber ve yorumlar da gerçeği J
yansıtmaktan uzaktı.
Yine her
basın organı toplantı sonucunu zorlama yorumlada ve olması nı isted iği gibi verdi. Hele de Evrensel'de çıkan Çetin Diyar imzalı eleştiri yazısı, Kürt halk ı nı, bu halkın acil birlik ihtiyacın ı , Kürt siyasetinin yeni ev-
rede üstlenmesi gereken misyonla rı an lamaktan oldukça uzaktı. Ul usal sorununun tek bir merhalesi bile çözüm yüzü görmemiş bir halkın değ i şik siyasal örgütlerinin birlikte topl antı düzenlemelerini bile garipseyen tavırları, Kürtler artı k önemsem iyor.
(*)KÜRT, TÜRK ve DÜNYA KAMUOYUNA
Bir grup Kürt aydını ve siyasetçisi, Başbakan Tayyip Erdo~an'ın önce Türk aydınlarını kabulünde; akabinde Diyarbakır'da yaptıgı konuşma ile yeniden yogunlaşan ve AB ile müzakerelerin başlayaca~ı 3 Ekim sürecinde daha da yogunlaşması beklenen Kürt ulusal sorunu tartışmalarını gözden geçirmek ve bu tartış malarda özgürce dile getirilemeyen Kürt toplumunun özlem ve taleplerini dile getirmek amacıyla 4 Eylül 2005 tarihinde Ankara'da toplandı. Çalışmaların sürekliligini saglamak için katılımcıların çogunluk yaklaşı Çalışma Grumıyla "Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu" oluşturulmuştur. "Kürt Ulusal Demokratik sunkamuoyuna bu" toplantıdan sonra bir araya gelerek aşagıdaki görüş ve önerileri Kürt, Türk ve Dünya ma kararına varmıştır. görece Başbakan Erdogan'ın yaptıgı son açıklamaların Kürt sorununun gündemleştirilmesi bakımından olumlu etkisine karşılık. resmi devlet ideolojisi anlayışı içinde dile getirilen ve hatta sıkça dayatılan siyasal, sosyal ve psikolojik sınırların sorunun özgür ve demokratik tarzda ele alınmasını engelledigi açıktır. Bu baglamda; a) Kürt sorununun özünün, Kürt halkın ın kendini yasal, yönetsel ve siyasal olarak özgürce ifade etme ve yönetme hakkı başta olmak üzere diger dünya halklarıyla eşit bir düzeyde buluşma ve yapılanma soru.....~
.........
~···· · ·--
-·····
-··-·----- ----· ..........---
nu oldugunu; b) Devlet ve hükümet yöneticilerinin "tek millet, ..." vb. şekillerde dile getirdikleri tekçilik anlayışının kabul edilemez oldugunu; c) Yönetici çevrelerin yapması gerekenin Kürt ulusal sorununda oyalanma ya da 'demokrat' görünme amaçlı, içerigi belirsiz söylemiere baş vurmak degil, çözümü kolaylaştıracak. reel, evrensel normlara uygun, sürdürülebilir ve hukuksal baglayıcılıga haiz adımlar atmak oldugunu düşünüyoruz. Bu anlamda, Kürt sorununun barışçı biçimde, hakkaniyet ve eşitlik temelinde çözümünü amaçlayan, hükümet ve parlamento tarafından gündeme getirilecek önerilere ve atılacak adımlara destek vermeye hazır oldugumuzu belirtiriz. "Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu"nun dar anlamda bir siyasi oluşum yaratma amacı bulunmamaktadır. Bunun dogal sonucu olarak Kürtler arasında bir tür karşıt cepheleşmeyi degil, tersine Kürt vicdanının ortak sesi olmayı amaçlamaktadır. Esas olarak Kürt toplumunun ortak paydalarını ortaya çıkarmak. Kürt vicdanının daha duyulabilir olmasını saglamak amacını taşıyan "Kürt Ulusal Demokratik Çalışma Grubu", şiddetin her türlüsüne karşı dır. Benzer düşünen diger Kürt aydın ve siyaset aktörleriyle diyalog ve ortaklıkları da önüne amaç olarak koymuştur. Bu nedenle, çalışma grubumuzu her yönden güçlendirmek ve çalışmalarımızı sürekli kılma kararına vardık.
Kürt, Türk ve Dünya kamuoyuna
saygıyla
duyurulur. 06.09.2005 KUrt Ulusal Demokratik Çalı~ma Grubu
TEKZIP (**) Milliyet Gazetesi'nde çıkan haber Uzerine
26 Agustos 2005 tarihli Milliyet Gazetesi'nde birinci sayfada "Öcalan'a karşı yeni cephe", iç sayfada ise "PKK karşıtı cephe" başlıklarıyla yayınlanan Namık Durukan imzalı haber, çagrıcıların isimleri ve davetiyeden yapılan alıntılar dışındaki yorum kısımları bir çok yönden gerçegi yansıtmaktan uzaktır. Öncelikle haberde iddia edilenin aksine, hedeflenen toplantı, bir parti, kişi ya da hareketin öncülügünde gerçekleştirilen yeni bir parti çalışması degildir. Içinde parti, parti girişimi, farklı siyasi kuruluş ve bireylerin birlikte yer aldıgı çagrıcıların amacı; Kürt sorununun çözümünde farklı kulvarlarda gündeme gelen arayışların karşılıklı görüş alış verişinde bulunmalarını saglamak ve ortaklaşılan çözüm önerilerinde birlikte davranışı geliştirebilmektir.
Ikincisi; Planlanan toplantı, farklı renkleriyle tüm Kürt siyasal yapı ve bireylerinin olabildigince birlikte hareket etmesini hedeflediginden, bir başka Kürt siyasal oluşumuna karşı "cephe" niteligine bürünmesi bu toplantının ruhuna aykırıdır. Daha somutta, yapılacak toplantının Demokratik Toplum Hareketi (DTH) "karşıtı cephe" türünden bir arayışla ilgisi yoktur. Aksine, önümüzdeki süreçte Kürt sorununun çözümünde etkili bir taraf olabilmek için, DTH dahil tüm Kürt siyasal oluşum ve bireylerinin birlikte hareket etmesi gerektigine inanıyoruz. Eger önümüzdeki süreçte bir cephe oluşumu gündeme gelecekse, bu, Milliyet'in haberinde belirtildigi gibi "Kürtlerin Kürtlere karşı cepheleşmesi" biçiminde degil, rejim karşıtı nitelikte bir cephe olmalıdır. 31.09.2005 Mezopotamya Sosyalist Partisi (MESOP) Giri~imi adına Sinan Çiftyürek Fuat Önen (siyasetçi) ie~Sl ~!.~~S.H.u{ttd{ıQlıi iliü
. . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ,_. . . . .,.............................. . . .... . . . . . . .
~~11
'
Kürt ayd1nlan atli bir potansiyel
*·
16 Veysel Çamlıbel
T
am da şu sıra l ar, böylesi ciddi bir gü ndem le sağl ı klı
bir toplantının yapılabilirliği tartı şmalı da olsa, duyarl ıl ık, iyi niyet gösterip böylesi bir toplantıyı düzenleyen çağncıla rı içten li kle kutluyorum. Kimilerini uzunca bir zamandır göremediğim bunca dostu, yakı nı, değerli/birikimli tüm katılı mc ı l arı bir arada görmüş olmaktan memnunum. Hepinize merhaba diyorum. Toplantımızın düzeyli, birl eştiri ci, verimli geçmesin i umuyor, di liyorum. Değerli arkadaşlar!.. Ana başlık l ar halinde bazı düşüncelerimi siz lere ifade et-
mek istiyorum.
* Bugüne kadar bir çok iddia taşıyan toplantıda kendimizi aynıs ı ile tekrarlad ığı mız, bir
gerçek. Kısacası, bir işe yarar sonuca ulaşmadan yeni bir topl antıda yeniden buluşmak üzere dağı ldığımız, pek parlak olmayan bir olumsuz geleneğin mensuplarıy ı z. Doyumsuz konuşan, iyi din lemeyen, bir türlü işin gereğini yerine getiremeyen gi rişimlerin, giderek daha sonraki yeniden çağrıl ara, toplantıl a ra ilgiyi aza lttığ ı da bir başka realitedir. Duygu ve dü şüncelerini söylemek, içini dökmek ... Bu etki leşme/tartı şma lard an somut görevler, güncelleştirilm i ş işler ç ı karılmamışsa, onca çaba boşa gider. Başar ılı topl a ntılar nasıl olur, olabilir? Sonuç verici top l antıl ar; gerçekçi hedeflerin , varolan imkanl a rın bir arada müzakere edilip tartı ş ıl dığı, insanl arın kendilerini ve a rkadaş larını ya nıltm adığı, sonuçta somut görev ve iş lerin ç ıka rıldığı,
~~ıit)\fi~kfm'l.iis-B!r
amaçlanan hedefe bir ileri adı mın atıl dığı topl antılard ı r. Bu da her şeyden önce, düzeyli, gerçekçi, tepkicilikten uzak, yaratıcı, öngörülü olmayı gerektirir.
* Cumhuriyet öncesi ve hemen sonrasındaki Kürt aydınla rını bir yana bırakırsak, derlitoplu ilk ayd ı n kümeleri bizde 1960'1arda başlayan bir tarihsel dönemde kendisini hissettirdi. Bu dönemde, Kürt aydın lanmasında, modern an lamda Kürt siyasallaşmasında, yurtsever gençli k uyan ışı nda ve örgütlenmesi nde önemli ilkler gerçek l eşti. 1970'li yı llar Kürt aydınl anmasında, siyasallaşma sı nd a verimli bir dönemdir. 1980 sonrası, günümüze kadar uzanan dönem ise; aydın l an
ma, ayd ını n siyasal/toplumsal rolü açısından bir geriye dö-
............................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... . ................................... . . . D';i
nüş, durgunluk dönemi olarak
ifade edilebilir. 1970-80 dönemi demokratik aç ılım yıllarıdır. Siyasal parti kimliği iddiası ile ortaya çı kan, Kürt ayd ınl arı öncülüğün deki örgütlenmeler, basın-ya yın araçları ve dernekleşmeler le belli kadroları etrafına taparIadıysa da, sınırlı kadrolaşm a l arı aşıp kitlelerle buluşam adı lar, gerçek an lamda parti olamadılar. Gene parti iddialı küçük aydın kadroların ü ç ü- beşi nin bir araya gelerek, birlik, bir güç yaratabilmek şans ları da doğa l olarak mümkün o lmadı . Söz konusu bu aydın grupları , sınırlı arkadaş çevreleri, parti olmayı becerernemiş olsa lar da, hiç de küçümsenmez aydınlatma görevleri yüklendiler. Ö zetle; parti iddiası taş ısa la r da, bu grupl ar özünde birer aydınlanmac ı çevre, ayd ın inisiyatifi formunda, niteliğ indeydi. Bugün bu durum daha da iyi anlaşılabiliyor.
1980' den sonra baskı ve şiddet çok şeye egemendi. Şid det karşı ş i ddeti yaratmada gecikmedi. 1970-80 arası sivil siyaset imkan l arı/kaza nımları bütünüyle ortadan si lindi. Devlet otoritesinin emrinde silahla sürdürü len resmi siyaset, Kürt halkının az-çok varolan demokratik sivil siyasetini tasfiye edip, silah ın gölgesine sığın mak zorunda bıraktı. Şiddet yayılmı ş, dağ lardan
köylere, bölge şehirl e rine kadar inm işti. iyi mi olmuştu ? Şiddete karşı şiddet, sorunl arı
belki bütünüyle aç ı ğa ç ıkarırdı , ama çözemezdi. Şiddet olmasaydı , karşı şiddet doğar mıydı ; bu kadar geniş l er, varl ığ ını sür-
dürebilir miydi? Her şey göz önündeydi, netti. O lup biten, an l aşılmaz bir şey de değildi. Şiddet yolu ile toplumsal so-
Kürt özgürlük mücadelesi, aydından, aydınlanmadan, siyasetin çevresini kuşatacak çoğulcu, ufku geniş bir fikir dünyasından yoksundur. Bu büyük bir zaaftır. Bir köşeye sinmiş, itibar kaybına uğra mış Kürt aydını için yeniden ayağa kalkma zamanıdır.
alan da ku ş ku suz farklıl ı k taşı r. Öy le de olmak durumundadı r. Böylesi farki ıl ı klar gösteren, kendisini der-demez "bilen biri" gören ayd ı nlara tek yol olarak iktidar mücadelesi, amans ız bir çekişme/d idişme a l anı olan siyaset meydanını gösterirseniz, bir çok insanın su ltanrunla rı bastırmak bir yöntem lı k koltuğ una, vezi ri azam lı ğa, olarak varol duğu müddetçe, ş u bu makama soyunmas ı kaçı karş ı ş iddetler, isyanlar da kanılmazdır. Hele de rüştünü ikçı nılmazd ı . N itekim resmi ifamal etmemiş bizim gibi topdelere göre bu bir isyan serisilumlarda ... nin 29'uncusuydu. Siyaset, yaşamı değiştirebil 1980 sonras ı nda, sermayesi mede temel bir mücadele alasöz, sivi l siyaset, aydınlan nıdır. Bu doğru bir tespit. Ama, ma/aydınl atma olan "aydınlar" güçlü olm an ın/görü nmenin, susmuş, giderek köşelerine çevezir olmanın yanı sıra in sanı kilmişlerdi. Yurt dı ş ında bir rezil de edebilecek, kadir kıy Kürt diyasporas ı olu ş mu ştu. met bilmez bir nankör mücaM etropol kentlere muhaci r kodele alanıdır. Siyaset belki çok numunda yaşaya n binlerce ayşeyd i r, ama her şey değild ir. dın insan yığılm ı ş, halkla olan. Düşün, kültür, bilim adam l arı, bağları da kopmuştu. sanat-edebiyat ehli, siyasetten Siyaset, sahada, kitlelerle sı öteye yaşamı ileri taşıyan maricak bağ içinde, parti denilen fetli kimseler, siyasetçiden bir araçlarla yürütü lebi lecek bir çok zaman daha da itibarlı bir mücadelenin ad ı. " Kürt aydın konumda olurlar. Bu dünyadan ları " ise, içeride, dışarıda halkgöçüp gitseler de külleri polititan uzak, büyük ö lçülerde mülkacılarınk i gibi erken soğıı tecileşmiş bir kesimdi. Mülteci maz/savru lmaz orta yerlere. l eşmi ş kadroların siyasetçiliği, Siyaset bir başına kaba-saba aydı nlatma çabalarının ötesine, bi r güç çekişmesidir, uğraşıd ır. bir ayd ın tavrı olu şturma nın iradi, kısır çekişme alanı olan ötesine geçebi lir miydi ? siyaset, zengin bir fikir, sanat, Aydın lar, özel olarak aydın edebiyat, bilim dünyas ı y la kulatma görevinin büyük önem şatılamazsa, en ehil siyaset bile taşıdığ ı şu yaşad ığ ımız süreçte olsa, halk adın a denetlenemezrollerini oynayamıyorl ar. Enerse, kabal ığ ı , merhametsizliği, jilerini kullanamıyor, ciddi bir önlenemez ç irkinli ğ: nasıl dizatıl potansiyel olma özellikleriginlenebil ir? ni koruyorl ar .. Kürt özgürlük mücade les i, aydın dan, ayd ınl a nmadan , si* Aydınlar, bilind i ği gi bi yasetin çevresin i kuşatacak çoyekpare bir toplum kesimi değ ulcu , ufku geni ş bir fikir dünğ il. ideolojilerine, ilgi alan l arı yasından yoksundur. Bu büyük na, bilgi ve becerilerine, niyetlerine, önceliklerine göre farklı , bir zaaftır. Bir köşeye sinmiş, heterojen bir toplumsal kesimitibar kayb ı na uğram ı ş Kürt aydir. Her bir aydı nın doğal oladını içi n yeniden öz gücüne rak yarar lı , etkili olabileceği, kavu şm a, ayağa kalkma, rolükendisini ifade edebi l eceği nü oynama zama nıdır. Hatta
bu zaman çoktan gelmiş de geçmektedir. Aydın için, kendine, diline, kültürüne, değer lerine dönmek başlıca bir görevdir. Kendi dili , kü ltürü, değerl eri üzerinden varoluşunu yeniden keşfetmek ... Kökleri ne, tarihsel bilincine sarı lmak ... Öz güven sahibi olmak, ayd ınla nan, ayd ınlatan olmak ... Kendin olmak, özgü rl eşmek ... Demem o ki; Kürt aydını , Kürt ayd ınl anması bir yol ayırı mında. Aydın ını diyen, rolünü oynamak, olm as ı gereken görevi yüklenmek, gereken i yapmak zorundadır. Geri bir toplum, boynu bükük bir yaşamdan kurtulma ihtiyacı, modern bir iş bölümü ve kurumlaşmayı gerektirir. Her şeyle uğraşan hiçbir şeyle uğraşamaz. Her şey olmaya çalı şa n hiçbir şey olamaz. Bir iş bölümü gerekl i. Kalıcı, fonksiyonel kurumlaşmalar gerekli . Değişik ilgi, beceri, uzmanlık a l an l arı olma lı "aydınım"
diyenler için. Her aydın ını diyen, öncelikle ağırlı klı ça lışma ve başarılı ol acağını umduğu a l anını belirleyip, o yolda yürümeli. Ve orada başarılı olmalı. Aydınını diyenler için siyaset, siyasetçi olmak tek yol değil. Aydınlar
için 3 temel özerk
çalışma alan var. Birbirleriyle ba~lantılı Oç çalışma alanı:
1- Siyasa l partili olma an lasiyasetçi olmak, siyaset yapmak. Bu siyaset alan ı d ır. Siyaseti n arac ı partidir. 2- Kendisini şu ya da bu parti/eğ ilimle direkt bağlı görmeyen, doğrudan halkı referans alan, halk adına siyaseti de artı ve eksileriyle eleştirebi len, araştırma, aydın l anma/ay dınl atma iş l ev li bir özerk alan. Bu sivil a l andır. Kürt aydın inimında
Geri bir toplum, boynu bükük bir yaşamdan kurtulma ihtiyacı, modern bir iş bölümü ve kurumlaşmayı gerektirir. Her şeyle uğraşan hiçbir şeyle uğraşamaz . Her şey olmaya çalışan hiçbir şey olamaz. Bir iş bölümü gerekli.
-----
siyatifl eri böylesi bir alanda yer tutar. 3- Yine iktidar/güç mücadelesi dışı , sivi l, özerk bir alan olan dil, kültür, sanat, edebiyat al anı va rd ır. Bu alan, Kürtler açısın·dan temelli sahipsiz bıra kılmış bir a l and ı r. Böylesi bir iş ve görev a l anı bölüşümü bir çok şey i yerli yerine oturtur. Bir çok karışıklığı giderir. in sanı ataJetten uzak tutar, toplumsal anlamda i ş/güç sahibi yapar. Aydınını diyeni güven l i/itibarlı kılar, mücadele içindeki sayg ın yerine ve gerçek i ş ine/gücüne kavuşturur. Siyasetin kalitesinin yükselmesine de katkı koyar. Gerçekçilik, imkanlar, somut durumumuz neyi gerektiriyor? Bu toplantıdan ne çıkarıla bilir; bizi nasıl bir ortak görev çıkarma/iş görme an l ayışı, nasıl bir ilk adım bekliyor? M esele bunu belirlemede. a- Yurtseverlik/halkseverli k ortak paydası dışında bir çok aç ıdan heterojen olan, öngörüleri, öncelikl eri, imkanları farklı olan in sa nl a rı z. Partileri, hareketleri , bireysel çaba l arı açı s ından farklı yerl erde duran biz ler, siyasal bi r ortak irade yo lunda bir adım atmak için burada o l amayız. Bu, somut durumu, gerçek li ğimizi aşa r. istenilse bile böyle bir şansı mız, arkasında durabi lecek bir i mkanım ı z da yok. b- Pür siyaset iddiası olmayan, iç rekabetten uzak, bugüne kadar günah l a rı ve sevapla-
i'iii!ifiiiiti!9-iJ;iit!E~Ui · · · -
rıyla taşı taşı n üstüne koymuş, her seviyedeki siyasi/gayri siyasi çabayı Kürt halkının mücadelesi içinde gören bir demokratik anlay ı şl a, bir aydın inisiyatifi oluşturmaya doğru yürümek ... ihtiyaç duyulan, gerçekçi ve mümkün olan budur.
Olup bitenin ad ını iyi koymak gerek ir. Şey leri adl arıyl a tanımak gerekir. Bu bir siyasal irade olma, siyasa l güç yaratma platformu mu? Siyasal yaptırım gücü olan bir top l antı mı? Yok eğe r değilse, ned ir? Bize kalırsa, bu toplantı platformu bir ayd ı n inisiyatifi platformu niteliğindedi r. Bunun için de pür siyasi, yaptı rım gücü olan, arkasında durulabilecek kararlar alamaz. Bu tip topl antılar geli ştiri l e bilirse, zihinler berraklaşabilir se, çeki-düzen verilebilirse, bu çabalardan bir demokratik Kürt ayd ın inisiyatifi çıkabili r. Bunun böyle olduğu kabul görür, i çsell eşti ri le bi 1i rse, yapabi leeeği iş leri s ıralamak, atacağ ı ilk adımı da göstermek gerekir. Bu yolda ilk ad ı m ne olabilir; bizi nasıl bir görev, nasıl bir i ş bekliyor? Bir internet sitesi ile kendisi ni ortaya koyacak bir fikir üretme/tartışma platformu. Ufku geniş, herhangi bir Kürt kesim ine ka rş ı olm ayan, a raştır macı , b i rleşti rici , Kürt sorunu nun fikri cephesi ni gündemde tutan, başka kesimlerle "Kürt sorunu" nu tanınılama tartışma l ar ı yürüten, sorunun ~ ltını dolduran, tartışmaları her türden şiddet ve kaba güçten koruyan, Kürt çözümünü güncelleştiren bir çoğu l cu Kürt Aydın sitesi ... Böylesi bir site; va rolan, ama bir türlü tepkicil ikten, büyük söz söylemekten, Kürtler arası h aksız rekabeti körüklemekten
. . .... . . . . . . . . . ... . ..". . . . .... . ...-.. . . . . ... . . . . . .. . . . . . ..... . . .. ... . . .. ... ..... .......... ..
t:~
uzaklaşamayan Kürt sitelerinden farklı, ayağı gerçekiere basan bir site olmalıdır. Böylesi bir site örn ek bir model olabilirse, ileride yurt iç inde/dışında ayd ın toparlanmasını, ayd ının
mücadele iç indeki özgün rolünü öne çı karabili r. Böyle bir ilk adım, ard ından başkaca ileri ad ımların yolunu açabilir. Niye ortak bir gü nlük gazete, bir radyo, bir televizyon kanalı doğmasın bu ilk ve mütevazi ad ımdan ! .. Böylesi bir başlangıç, bir ilk ad ım , kimi aydınl arın partilerini ge liştirmeleri ne, yeni partiler kurma l arına, yeni örgütlenmeler/birlikler gerçe kleştirme ler i ne, herkesin başkaca işler yapabilmesine manide değildir. Böylesi bir ilk adım, hiç kimsenin başkaca işlerine mani olmayan, sadece ve sadece bir farklı ortak iş al anıdır. Böylesi bir site aç ıl amaz mı ? ilk etapta küçük bir işmiş gibi görünen, acil, önemli, gerekli bir i ş. Çerçevesi, du ru şu iyi belirlenmiş, ufku geniş, birlikçi, şiddeti dı şlayan, çoğulcu düşünen, Kürt surununu ve çözüm alternatiflerini ta rtışan, konuyu gü ndemde tutan, konuya
Bir kuşak Kürt aydını daha yaşlanıyor, günahları ve sevaplarıyla gerilerde kalacak. Galiba onurlu bir ölümü hakkedebilmek de önemli. Gelecek kuşaklara örnek olmak, defterlerimizi yüz akıy la kapamak, geleceğe olumlu bir iz düşmek zorundayız. mücadeleci dostlada yıllardan sonra yeniden birlikte olmak çok güzel bir duygu. Yıllardan sonra, bunca birikimlerden sonra, ortaklaşarak somut bir iş yapamaz mıyız? Gerçekçi, somut bir ad ım atamaz mıyız?
Sevgili
kardeşlerim! ..
Son olarak bi rkaç söz daha söylememe izin verin. Biz Kürtler, Kürt olduğumuz için Kürdüz. Kürtlüğüm üzün Arab'a, Acem'e, Türk'e, başka ca hiçbir halka zararı yok. Halkımızın başka halkiara düş manlığı yok, olamaz da. Onlarla yarışan, didişen, karşıdaki nin hukukunu çiğnemek isteyen bir Kürtlük değil bizimkisi. insanız, hepimiz dokuz ay on günde doğduk diyen bir Kürtlük. Ben de varım, dilim-kültürüm -değerlerimle işte yaş ıyo fa rklı ol alım, eş it
ilişkin tartışmaları günce lleşti
rum diyen;
ren bir fikir platformu ...
o l a l ım, kardeş o l a lı m
Saçların ı değirmende ağart
mamış,
bir avuç hak-hukuk için çok acı çekm iş, çok faturalar ödemiş değerli insanlar,
diyen bi r Kürtlük. Özet olarak bizimkisi, eşit insan, eşit yurttaş, eş i t ha lk olma mücadelesi ... Yeni dünya koşulları ş imdi
daha fa rkl ı. Ortadoğu'da statüko sars ıl iyor. in karcı politikalar çözülmeye mahkum. Kürt halkı hala isimsiz, adressiz bir halk olarak tutulmak isteniyor. Ama art ı k güneşi balçıkla sıvamanın
yok. Yüz yıll ı k sorun artı k bölgesel bir sorun o lmanın ötesinde uluslararası bir sorun. Kürt sorununa bir çare bulunmadıkça Ortadoğu'ya demokrasi uğramayacak. Halklar eşit olmadıkça da gerçek bir kardeşlik alamayacak, hiç kimse de yatağında rahat uyuyamayacak. Bu bir aç ı k gerçek. Artık vakit geç. Bu saatten sonra yaş ıtlarımızdan yeni yol/dava arkadaşı edinmemiz neredeyse imkansız. Birbirimizi sevmek, saymak bir yerde zorunlul uk. Bir kuşak Kürt aydını daha yaşlanıyor, günah l arı ve sevap l arıyla bir kuşak daha gerilerde kalacak. Galiba onurlu bi r ölümü hakkedebi lmek de önemli. Gelecek kuşaklara örnek olmak, defterlerimizi yüz akıyla kapamak, geleceğe olumlu bir iz düşmek zorundaimkanı
y ı z.
Hepi nize sevgi lerim i, dostluk duygularımı sunuyorum ...
* 4 Eylül 2005 tarihinde Ankara 'da düzenlenen toplantwa sunduğum metnin yeniden gözden geçirilmiş şeklidir.
Siyasi gelişmeler, Kürt sorunu ve Türkiye devrimci hareketi r!:ıı
S. Çiftyürek
ürt sorunu, günümüzde sadece Türkiye'nin deği l, Ortadoğu'nun en temel sorunlarından biri hal ine geldi. ABDingi ltere emperyalist blokunun geliştirdiği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile Kürt siyasal dinamiğinin bölge üzerindeki yeri daha da önem kazandı. Bölge üzerinde emperyal planları olan farklı emperyalist odakların Kürtlere dönük hesapları olduğu biliniyor. Kürt halkın ı baskı altında tutan iş galci, gerici, şoven rejimierin de kend i aral arındaki çelişki l e re rağmen, ortak paydaları olarak Kürt sorununda birlikte hareket ettik lerinin örneklerine tarihte çokça rastlandı. Güney parçasındaki Kürt Federe Dev-
K
leti'nin ol uşum u ile birlikte, Kürtler ka rşıs ı nda iran, Tü rkiye ve Arap rejimlerin in yeni ortak aray ı şlar içerisine girdiklerin i görüyoruz. Genel olarak Avrasya üzerinde, özel olarak da Ortadoğu üzerinde yeniden paylaş ı m kavgasına girişen emperya list güç odak l arının hesapları belli ; Kürt ulusal dinamiğini kendi pl anlarının bir kaldıracı haline getirmek. Kürt ulusal dinamiği ni yedekleyerek, Türkiye, iran, Suriye ve genel olarak Arap rejimlerini kendi emperyal ç ı kar ları doğru ltusunda değişime
zorlamak ya da daha fazla tavizle işbirliğini derinleştirmek. Başta ABD olmak üzere, emperyalist odak l arın Kürt yak la-
W.iilirtB:mı~zmlrC~i~m ··
şımından derin kaygı duyan Türkiye, iran, Suriye ise bir yandan kendi ara l arında mevcut statükonun devamı üzerinde daha fazla işbirliğine yönelerek Kürt ulusal dinamiğini bir kez daha boğmayı planlarken, diğer yandan B ya da C planı olarak, Kürt ulusal d i namiğin i n engellenemez gelişimi karşıs ı n da, üniter rejimin sınırları içerisinde tutmanın arayışı içerisindeler. ABD'nin kendisine dönük askeri müdahale tehdidini hep gündemde tuttuğu iran ise özgün jeostratejik konumu nedeniyle tetikte bekliyor ve ABD-israil tehdidi karşısında kullanabileceği silahlarını açık
lıyor. Muhtemel -ki bence yakın vadede zayıf- bir ABD as-
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . .
~~~l
Türkiye, iran, Suriye komünist hareketleri, sabah-akşam keri sardırısına karşı iran, Hür"Kürtlerin ABD'nin işbirlikçi müz Boğaı;ı'nı kapatarak petrol leri olduğu"nu tekrarlamak ak ışını engellemek, günlük 4 yerine, bu muazzam potanmilyon varil civarındaki kendi petrol üretimini düşürerek pet- siyelin bölge halkları lehine nasıl harekete geçirilece9inin rol fiyatlarının tırmanmasına yol açmak, Rusya ile Çin etkin- üzerinde kafa yersalar daha liğindeki Şanghay işbirliği Teş yararlı sonuçlar üretirler. kilatı 'na (ŞiT) üye olmak ve Or-
tadoğu
geneline Şia dinamiğini harekete geçirmek niyetinde ... Burada altı çizilmesi gereken sorun şudu r: Bölgenin mevcut siyasal ikl iminde Türkiye, iran, Suriye rejimleri deği şim yerine, mevcut statülerinin devamı üzerinde ısrar ed iyor. Esas önemli olan; Türk, Fars, Arap halklarının ABD'nin lrak' ı işgalinden, kendi ülkelerine dönük de bir tehdidi a lgı lamaları ve (rejimlerin de yoğun propagandasıyla) kendi devletlerinin izledikleri siyaset etrafında birleşme eğilimidir.
Bu eği lim en net çizgilerle Türk halkında görülüyor. Bölgeye dönük emperyalist saldır gan lık, halklarda, emperyalizme olduğu kadar kendi şöven, işbirlikçi rejimlerine karşı da tutum almak yerine, kendi gerici rejimlerinin (devletlerinin) etrafında birleşrnek gibi tehlikeli bir şöven-mi lliyetçi eğili min ge li şmes ini tetikliyor. Potansiyel olarak bir halk için toptan gerici veya ilerici denilemez. Türk, Arap, Fars halkları için yukarıdaki değer lendirmeden hareketle "geri ci", "tutucu" demek yanlış olur. Halkları gerici, tutucu ya da ilerici, devrimci siyasal persfektife yönlendiren, içerisinde yaşadıkları koşullar ve özel olarak da halkları etki ley ip yön lendiren siyasal dinamiklerdir. ABD emperyal izminin bölgeye dönük aç ık askeri işgali, bölge devletlerinin bu askeri saldırıdan kendilerine dönük
de alg ıl adıkları tehditten hareketle halkı kendi tutucu, şöven siyasetleri etrafında birleştirme yönünde sürdürdükleri propaganda; sol, komünist hareketin zayıf oluşu ve her ülkede belirli bir sol damarın sosyal şöven bir tutumla kendi devletleri yanında saf tutma siyasetini izlemeleri gibi gelişme ler, egemen ulusların mevcut statükonun devamından yana şöven-milli yetçi siyasete yönelişlerin i güçlendiriyor. Kürtler yönünden tablo farklı. Kürt halkının (Güneylilerin belli kazanımları hariç) kaybedeceği hiçbir şey yoktur. Kürt halkının Ortadoğu'da çıkarı,
mevcut statükoyu aşacak deği şimden yanadır. iran'da, Suriye'de ve Türkiye'de değişimin dinamiği olabilecek güçlü bir Kürt potansiyeli var. Kürt halkı haklı davası uğruna siyasa llaştı,
bu bir süreç olarak gelişiyor. Kürt ulusal demokratik potansiyeli X ya da Z örgütünün etki gücünün ötesinde bir siyasal gücü tems il ediyor. Kürtlerin de artık giderek hem özgün (parçasal) hem de genel vazgeçi lemez siyasal çizgi leri oluştu, oluşuyor. Kürt ulusal demokratik potansiyeli yönünden ki lit sorun şudur; kimin nasıl bir siyasetle bu potansiyeli yönlendireceğidir? Ya ilerici-yurtsever, komünist hareket ve siyaset, bu büyük potansiyeli hem Kürt halkı hem de bölge halkl arı lehine değerlendirecek ya da emperyalizm devreye gi recek ve halklar aleyhine bir si-
yasetle değerlendirecek. Türkiye, iran, Suriye komünist hareketleri, sabah~akşam "Kürtlerin ABD'nin işbirlikçileri olduğu "nu tekrarlamak yerine, bu muazzam potansiyelin bölge halkları lehine nasıl harekete geçi ril eceğinin üzerinde kafa yorsalar daha yararlı sonuçlar üretirler. Ezen ulus şöveniz miyle bağlarını kesin bir tutumla koparan Kürt halkının kendini özgürce yönetme hakkını (UKTH) savunarak, halkların kardeşliğini öne çıkaran bir siyasetle yaklaşabildikleri oranda, Kürt ulusal demokratik potansiyelinin emperyalizm tarafından değerlendirilmesinin bariyeri olabilirler. Emperyalizmin kalıcı dostu ya da düşmanı olmad ı ğını, çı karl a rının gereği olarak dost ile düşmanlarının şeki ll endiğini ve bunların geçici, değişken olduğu nu , siyasetten az çok anlayan herkes bilir. Tarihte bunun yeterince örneği vardır ve en iyi örnek de Kürtlerdir. Kürt halkı kadar emperyalist siyasetten darbe almış bir başka halk az bulunur. Başta ABD olmak üzere emperyalist odaklar, Kürt halkını bir çok kez arkadan vurdular, bölge gerici devletleri ile ittifak içerisinde Kürt ulusal özgürlük mücadalesini boğdu lar. Emperyalizm halkların düş manıdır. Bu genel belirleme Kürt ha lkı için de dün olduğu gibi bugün de geçerlidir. Türkiye solunun üzerinde bolca siyaset yaptığı Güneyli Kürt ulusal hareketinin bile başta ABD ile ciddi sorun lar yaşadığı bilinmelidir. Güneyli Kürtler için, ABD-ingiliz blokunun Irak' taki varlığı kadar yok luğu da bir sorun. " Bugün Kuzey Irak'ta Kürtler bağımsız Kürdistan ' ı ilan etmiyorlarsa, bunun nedeni gerçek egemen gücün ABD oluşu-
Türkiye ya da iran'ın askeri saldırılarını durduran, içten dur. Kürtler açıs ından ABD'n in duvar olarak ifade ettiğimiz varlığ ı bir dert, yok luğu daha halkların devrimci muhalefeti büyük bir dert haline gelmi ş değil, ABD'nin Irak'taki askedurumdadır." (Fikret Bila, 28.8. ri varlığıdır. Acı ama gerçek 2005, Milliyet Gazetesi) olan budur! ABD'nin varlığı Kürtlerin, dinsize karşı nın ise nasıl bir dert olduğu imansıza s ığ ınd ıklarını daha önce yazm ı ştım . Bölgenin dört nu anlatmaya bile gerek yok.
geri ci devletinin kuşatmas ı altında bulunan Güneyli Kürt Federe Devleti için ş imd ilik ABD'nin yokluğu bir sorun olur. Türkiye ve iran'ın Güney'e yönelik askeri harekatını engelleyecek Türkiye ya da iran komünist, ilerici hareketi zay ıf, dolayısıyla halkları harekete geçirip sa ldırıya karşı içten duvar örebil ecek bir siyasal güç oluşturulamıyor. Güneyli Kürt halkı, ezen ulus halkının ve devrimci siyaset inin ge l işti receğ i d ayanışmadan yoksun olunca, ABD'nin yokluğu halen ciddi bir dert olur. Türkiye ya da iran rejim ini n askeri saldırılarını durduran, içten duvar olarak ifade ettiğimi z halkların devrimci muhalefeti değil, ABD'n in Irak'tak i askeri varl ığ ı dır. Acı ama gerçek olan budur! Bu açmaz ın aşılması, Kürdistan Komünistleri olarak bizim olduğu kadar, bölge komünist hareketinin de sorunu dur. ABD'nin varlığının ise nasıl bir dert olduğunu anlatmaya bile gerek yok. Emperyalist ABD'nin dünya halklarına dönük i z lediğ i siyaset tam anlamıyla kan, katliam ve sömürüyle yüklü bir kirli tarihtir. TOrkiye rejimi gerilim yaşıyor Kürt sorunu, Ermeni ve diile Kıbrıs sorunu ve bütün bu so runl arın bir biçimiyle iliş kilend i ği ya da ili şki lend irildiği AB sü reci, Tü rkiye rejim ini geriyor. Gerek rejimin esas aktörleri, gerek Kemalist ğer azı nlıkl ar
elitten bürokrat, köşe yazarları ve giderek seslerini yükselten Kemal ist sol, hatta kimi 'sosyalist' siyaset, Türkiye'nin ve Türklüğün dört bir yandan kuşatıldığının üzerinde topluma dönük yaygın bir propaganda geli ştiriyo rlar. 60 yıllık müttefik ABD'nin Türkiye'yi ileride "iş gal edeceğ i " ni , AB'nin "sinsice Sevr'i yeniden ge li ştirdiğ i " n i, Güney sı nırında "büyük tehlike olarak Kürt devletinin kurulduğu"nu, içeride "bölücülü k ve irtica tehlikesinin büyüdüğü" nü, bunların toplamında devletin "bekası tehlike altın
da" denilerek, toplum izlenen gerilimli siyaset etrafında birli ğe davet ediliyor. Siyaset tablosuna bir başka açıdan bakıldığında ise; bu kesimin içinde özelli kle de Doğu Perinçek' in liderliğindeki iP'in başı nı çektiği Sol-Kemalist siyaset, 80 yıllık Kuzeyli "dü ş man''ı, sosyalizm yıkılınca artık tek dost olarak ileri sürüyor. "Ne AB ne ABD, bağımsız Türkiye" şiarıyla Rusya ile Çin'in etkinli ğ indeki ŞiT'i esas müttefik olarak öne çıkarı yor. Avrasyac ılı k ak ı mın ı temsil eden bu kesim, MHP ve ülkücü hareketle de yer yer örtüşen bir siyaset izlemekteler. Avrasyac ılık siyaset akımı içi nde, daha çok albaylar kademesinde olmak üzere ordu safl arında giderek büyüyen bir damar da yer a lı yor. Diğer bir güç odağ ı , AB sürecini kendi s ınıf ç ı karları ve geleceği açısından kaçınılmaz
!liiiiiit~~R~il.liii~irf:!f:J,)
görerek savunan büyük sermayed ir. M evcut AKP Hükümeti, yer yer ordunun "balans ayarları "y la zik-zaklar çizse de, esasen sermayenin rotasında AB sürecinin savunucusudur. Rejimin kendi içindeki üçüncü bir güç odağı olarak ise; AB sürecini savunan ama temk inli yaklaşan, AB'yi ABD'den de kopmadan, hatta Rusya ve Çin eksenine de her ihtimale karşı yedek bir alternatif olarak hazırlanılmas ı gerektiğine inan a nlardır. Bu güç odağı; ordunun üst yönetimi, cu mhurbaşkanı ve devletin üst bürokrasisi ile D. Baykal liderliğindeki CHP ve bunların etkil ed iği güçlerdi r. Bu güç odağ ı Atatürk'ün "muass ır medeniyet" olarak görüp işaret ett iği Batı 'yla özdeş leşen AB sürecini savunuyor. Hatta Güney'deki Kürt Devleti varlığının giderek belirginleşmesi ve bunun Kuzey Kürtleri üzerindeki etkisinden hareketle Türkiye'nin "bölünmez birli ğ i " ni AB 'ye katıl makta görüyor. "Türkiye AB'nin tam üyesi olursa, tıpkı ispanya, ingiltere gibi bölünmez birliği doğrudan AB'nin sorunu olur" yaklaşımıyla AB s ığınıl acak bir liman olarak da görülüyor. Fakat bu güç odağı nın zihnini "ya AB Türkiye'ye tam da ya rı yolda 'hayır' der de biz i iki arada-bir derede bı rakırsa, i şte ozaman darma-duman oluruz" kaygısı meşgul ed iyor. Bu üçüncü güç odağı, hem Avrasyac ı güç odağı ile hem de AB'yi savunan odakla yer yer örtüşen , yer yer de çatı şan bir ilişki içindedir. Resmi siyasetin gereği olarakAB'den yana tavır a lırken , "devletin bekası" gereğin ce Avrasyacı
güç odağ ı y l a da ili şki sürdürmektedir. Fakat, AB savunucuları ile Av rasyac ı odak arasın-
. . ........... ... . . ..... ............. .......... . .. . .... . .. ....... ..... . . ... . . ........ . . . ... . .. .... . . . . . .. WL'Jl
Bir yandan kaymakamı , polisi, eliyle halk Kürtlere kar-
MHP' si
şı kışkırtrlıyor, sardırganların sırtı sıvazlanıyor, diğer yan· dan "sağduyu" çağrıları yapı lıyor. Kime? Kürtlere! Deniliyor ki: " Sesinizi çıkartmayın,
Kürt mücadelesini hep " terör" diye damgalayıp bir " güvenlik sorunu" olarak gördü ve öyle davrandı. Dün si lah kullanana "terörist" denildi, bugün "Kürdüm, ulusal haklarımı istiyoRumErmeniler, de yoksa sizi rum" diyenlere " terörist, bölücü" denilecek. Taha Erdem, lar, Yahudiler gibi temizleriz!" "Geçen hafta sonu olayları saldırtılıyor. Sonra da bunun Kürt sorunuyla terör sorununu adına "iç çatışma ortamına sübirlikte düşünenleri çoğalttı " rükleniyoruz" deniliyer ve söz- (Radikal 8,9,2005) diyorsa, de tarafsız duran ordu da olay- herkesin bunun üzerinde düları önlemek için müdahale etşü nm esinde yarar var. miş oluyor. Bir yandan kaymaSon olayların tırmanmasın karnı, polisi, M HP'si eliyle halk da DEHAP ya da DTH taraftardoğrudan Kürtlere karşı kışkırtı larının Gemlik yürüyüşünün lı yor, sard ırganların sırtı s ıvaz manasızlığı ortada. Amaç nel anıyor, diğer yandan ise "sağ dir, belli değil. Amaç Öcalan duyu" çağrıl ar ı yap ılıyor. Kiüzerindeki tecritin kardırılma me? Kürtlere! Deniliyer ki: "Sesıyl a barış talebini dile getirsinizi çıkartmayın, yoksa sizi mekse, bunu Gemlik'e gitmede Ermeniler, Rumlar, Yahudiden -ki gidilemeyeceği belliyler gibi temizleriz!" ken- belli başl ı kentlerde kitleMilliyetçi-şöven basında, sel eylemlerle yapabilirlerdi. yüzlerce internet sitesinde, Öcalan' a özgürlük talep etmek "Kürtleri yakalım" ya da "Bu ayrı, Kürt halkının ulusal istemyaratıkları ülkemizden kovalerinin adresi olarak illa da lım " propagandası yapılıyor. diye ısrar etmek ayrı Öcalan Birkaç y ıl öncesine kadar, Türk şeyledir. Yine Öcalan'ın üzekamuoyunda ve hatta MHP'de rindeki tecritin kaldırılması taöne çıkan "Kürt-Türk kardeş, lebiyle, "barış ve sağduyunun ayrım yapan kalleş" propaganilla da ve sadece adresinin dası giderek yerini "Kürtler kalacağı" ısrarı ayrı şey l o lan Öca leştir" vurgusuna bırakıyor. Her bir halkın geleceğini Ve lerdir. kötülüğün, geriliğin, tehlikenin taleplerini kiözgürlük ve barış "demokratikleşmen in davanın ardında Kürdün görülmeye yanlış geliştirmek üzerinden şi sonunu getireceği "ne inanıp başlandığı bir sürece ad ım atı sunmaktan ı katk tır, sürece karşı çıkacakların olduğuna lıyor. Bu durdurulmazsa, buninanmıyorum. dan azın lık halklar zarar görü r. uzaktır. Ayrıca, neden tam da bu süreçte, iki aydır Öcalan Mersin bayrak olayından Dün Ermeni, Rum karşıtlığı, görüştürülmüyor, avukatlarıyla sonra düğmeye bilinçli basıldı devletin karşıtlığı Kürt bugün ve belli odaklar harekete geçibelli odakları tarafından bilinç- tecrit siyaseti uygulanıyor? Tersinden de, Öcalan ' ın kendisi rildi. Maçka, Akçakoca, Bozüli gelişti riliyor. Amaç; devletin de 3 Haziran 'dan bu yana neyük, Cunda, Seferihi sar vb yer(ordunun) etrafın da birleşmiş, den görüşe çıkmıyor? Bilindiği l lerdeki linç ol aylarında halk şöven-mi bekleyen hazır kıta gibi Öcalan 3 Haziran' dan tutdiri hareketini kitle galeyana kendiliğinden gelmiliyetçi sonra " Bu koşullarda görüşe getiriliçabalarla maktır. yor, bilinçli çıkmayacağı m " demişti. Gerekberi ndan kenı baş hisleri" Kürt sorunu yor. H al kın "milli olarak görüşme anında "resçe lı özdeş amaç sorunuyla hep 'terör' diliğinden kabarmıyor, görevlinin bulundurulması mi" Reldu. halk sunu Yani kamuoyuna gibi olarak körükleniyor. Zaten başından belirtmişti. nı siyaset gelip araya r jim ve şöven-milliyetçi kendiliğinden bi kayda görüşmelerinin tüm olsun beri ahsız il s ister ı silahl ister saldırm ı yor, organize ediliyor,
daki çelişkiler gittikçe derinleşiyor ve 3 Ekim sonrası süreçte beklenmedik kırılmalara yol açabi lir. Her odakla ilişki içinde olan üçüncü odak da, birinden yana net saf tutmak zorunda kalabi lir. Türkiye rejimi belirttiğimiz nedenlerle geriliyor, dahası kimi odaklarca gerilim bilinçli olarak topluma taş ını yo r. Radikal'e konuşa n Emekli Koramiral Atilla Kıyat, Neşe Düzel'in "Siz AB'yle tam müzakerelerin başlayacağı bir dönemde terörün artmasını nasıl yorumluyorsunuz?" sorusuna şöyle cevap veriyor: " iki şekil de yorum lanabi lir bu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetenler arasında, demokratikleş menin Türkiye'yi böleceğine inanan bir grup var. Kürtler aras ında da 'bu demokratikleş me bizim davanın sonunu getirir' diye düşünenler var." (Aktaran Ekrem Dumanlı, Zaman Gazetesi, 1.9.2005) Kıyat, bu iki z ıt kutbun ittifak ettiği ve 'terör'ün bundan tırmandığı görüşünde. Devlet içindeki odak ların özellikle Mersin bayrak provokasyonundan bu yana terörü bilinçli geliştirdiği açık. Fakat Kürtler içerisinde,
alınıp görüntülend iği biliniyor.
Azınlıklar üzerinden
Kürtlere mesaji ittihat Terakki, Anadolu'nun Türkleştirilmesi hedefi doğrul tusunda Rumların, Ermenilerin,
Yahudilerin Anadolu'dan sürülmesini, Kürtlerin ise entegre ve asimilasyonunun gerçekleştiril mesini kararlaştırır. Karar yürü rlüğe konulur ve Cumhuriyet rejiminin de benimsediği karar doğrultusunda günümüze kadar epeyce yol a l ınır. 1915- 16 Ermeni tehciri ; 1923' te Rumların kitlesel mübadeleyle Türkiye'deki varlıkl a rın ın azaltılma sı; 1942 'de Hıristiyan azın lıkl a rı hedef alan bi r uygulama olarak Varlık Vergisi Yasas ı 'nın yürürlüğe konulması ; 6-7 Eylül 1955' te istanbu l' da Hıri stiya n az ınlığa dönük sa ldırılar ... Bu belli başlı tarihi önemdeki o l ayl arı burada açmaya gerek yok, sadece günce lliği nedeniyle 6-7 Eylül olayları üzerinde birkaç cümle ile duracağım. Özel Harp Dairesi eski başkanlarından ve MGK eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 9.6.199 1 tarihli Tempo dergisinde, "6-7 Eylül 1955'te gerçekl eşen saldırılar Özel Harp Dairesi' nin işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeyd i. Amacı na da ulaştı" diyordu. Neydi amaç? Birinci amaç; Anadolu'da ve 1950' Ierde ise öze llikle istanbul' da müslüman olmayan azınlıklar ın nüfusunu aza ltarak Türkleştirmeyi pekiştir mek; ikinci amaç ise mülkiyetin ve sermayenin genel olarak islamlaştırılması, özel olarak da Türk l eşt irilmesiydi. Bu amaç la Anadolu' daki Ermeniler başta olmak üzere gayrımüs limlerin önce istanbul'a sürül-
Malatya, Adıyaman, Urfa, Muş, Bitlis, Van, Mardin, Diyarbekir' de az ya da çok Ermeni, Süryani, Rum gibi halkların yaşadığı doğru
dur. Ve maalesef günümüzde azınlık bile denilmeyecek kadar nüfusları azalmıştır. Bunun sorumlusu kim? mesi, sonra oradan da kovulm as ı planlanmıştı. Ki 1950' li y ıllarda istanbul seçmenin in hala %30'unu müslüman olmayan halklar oluşturuyordu. · Şimdi asıl değinmek istediğimiz sorun la ilgili , önce Taha Akyol'u dinleyelim: "Prof. Osman Turan' dan öğ reniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şeh irden şehi re değişrnek üzere Ermeniler ve Süryaniler çoğun lu ğu oluşturu yordu, hatırı say ılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu. Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn- ı Mansur olan Adıya man' da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Si lvan ve Diyarbekir'de Süryan iler, birazda Yahudiler yaşı yordu. Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir; 20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk." (Taha Akyol , Milliyet Gazetesi,"Anadolu 'da Türkler ve Kürtler" başlık lı yaz ıdan .) Bunları belirtmesi güzel, bir de Tü rkler gelmeden önce, Anadolu' da, Marmara, Ege, Karadeniz'de ve Trakya'da kimler, hangi halklar yaş ı yordu ve bunlara ne olduğunu yazsa daha da iyi olurdu. T. Akyol' un Prof. Turan'dan hareketle aktardığı nüfus oranları ve yerleşim h aritasının doğruluğunu ve yan lı şlığını burada tartışmıyorum, yeri değil.
~wwıttf~4.~:;m~;~::l·· ··
Malatya, Adıyaman, Urfa, Muş, Bitlis, Van, Mardin, Diyarbekir' de az ya da çok Ermeni, Süryani, Rum gibi halkların yaşadığı doğrudur. Ve maalesef günümüzde azınlık bile denilmeyecek kadar nüfusları azalmıştır. Bunun sorumlusu kim? Bunları K. Kürdistan coğrafya sından kim, hangi siyaset temizledi? Taha bey bu soru ların yanıtları üzerinde neden durmuyor? Sorumlunun kim ve hangi siyaset olduğunu yukarı da birkaç cümleyle özetlemeye çal ı ştım. Önce ittihat Terakki , sonra Türkiye Cumhuriyeti'n in izlediği siyaset bundan sorumludur. Ve elbette bu siyasete alet olan Kürt egemen sınıfları da! .. K. Kürdistan'da sözü edilen halkl arın yaşadığın ın ak lınıza
gelmesi iyi de, fakat Kürt sorununun gü ncell eştiği bir evrede ak lınıza gelmesi ve bu sorunu işlemeniz hiç de hayra alarnet değil. Şu mu deniliyor: . "Bu toprakları Ermeni, $üryani, Rum' dan temizledik, şim di size mi verelim!? Bunu aklı nızdan çı karın, ittihat Terakki'nin ta 100 yıl önce belirlediği politika gereği, Kürtlerin tek hakkı vardır: Türkleşmek! Buna karşı direnirseniz, adı geçen h alkl arı nasıl temizledikse, sizide temizlemesini biliriz!.." Kısacası , bu halklar üzerinden Kürtlere verilen mesaj korku ve sindirmedi r. Kürt sorunu: Adı var, tarifi ve çözümü yok!
Türk iye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, Kürtlere Tü rk olmak, Türkleşrnek dışın
da hiçbir siyasal, kültürel hak tanımayan bir yaklaşım ı sürdürdü. Dolayısıyla bu yaklaş ı m silahlı ya da s il ahsız mücadele
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ..... . . . . . . ... . . . . . . . . . .
&f.tı
biçiminden bağımsız olarak, Kürtlerin kendi ulusal taleplerini öne sürmesi kendi başına rejim tarafından çatışm a ve gerginliğin nedeni kabul edi ldi . Önce "Kürdüm" demek suçtu, bu aş ıldı. Ardından Kürtlerin ulusal taleplerini ileri sürmesi suç sayıldı . Ardından bu da kısmen aşıldı , şimdi "Kürdü n talepleri var, ama bunlar tek millet, tek bayrak, tek dil, tek ülke, tek devletin çerçevesinde olma l ı" deniliyor. Bu yak laş ım Kürdü yok saymanın, Kürde Türkl eşmeyi dayatmanın bir başka uygulamasıdır. Her şey bir yana, Kürtlere anadilde eği tim hakkı tanınıp yürürlüğe konulmazsa, orta vadede yeni kuşak zaten Türkleşecektir. "Kürt yok, Türk var" dayatmasından, " Kürtler var, ama Kürt sorunu yok, terör sorunu var" noktasına gelindi . Şimdi "Kürt sorunu var, ama tek millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet altında çözümü aranmalı" deniliyor. Başbakan Erdoğan, Ankara'da aydınlada görüşme sinde, "Kürt sorunu var. Devlet geçmişte hatalar yaptı" vu rgusuyla bir aç ılım sundu. Ancak hemen ardında n gittiği Diyarbakır'da ise "Kürt sorunu var, fakat bu sorunu tek millet, tek dil, tek bayrak, tek devlet çerçevesinde daha fazla demokrasi ve siyasetle çözeceğiz" diyerek, Ankara'daki açılımı Diyarbakır'da boğdu. Bu çerçevede Kürt sorununu çözmek bir yana, varlığı bile tarif edilemez. Belirtilen 'tek'ler içerisinde Kürt sorunun a çözüm bulunamaz, çünkü dayatılan tekçi yaklaşım, "Kürt yok, herkes Türk'tür" demekle aynı şeydir. Türk aydın ve köşe yazarları da Kürt sorunu nda büyük çoğunlu k l a rejim ve hükümet gibi düşünüyor.
Bir millet, bir halk, sosyolojik ve kültürel olarak var olacak, ama siyaseten var olması sakıncalı olacak(!) Böyle bir garabet y~ryüzünde görülmemiş . Işte ezen ulus şöve nizminin esiri olmak buna denir.
Türkiye'de. " iki halklı " o l mayı yan lı ş ya da sakıncalı bulur. Bir millet, halk, sosyolojik ve kültürel olarak var olacak, ama siyaseten var olması sakıncalı olacak(!) Böyle bir garabet yeryüzünde görülmemiş. işte ezen ulus şövenizmin i n esiri olmak buna denir. Kürtler bir millet "Ama Türkiye siyaseten ' iki (halk) olacak, ama siyasal , hatha l klı' kabul edilecekse, bu kata ana dilde eğitim gibi kültürel çın ılmaz olarak bazı illerimizin hak l arı bile olmamalı(!) Olursa, 'Kürdistan', diğer bütün Türki"sak ıncalı" olurmuş, Türkiye'yi ye'nin 'Türkistan ' o lması süre"kaosa" sü rük l ermiş(!) vb. Kürtcini ateş l er! Bin y ıllık sü reci n ler bir halk, ama haklarına geböyle tersine çevri lmesin in ne lince siyasal değil, bireysel özbüyük facialara yol açacağın ı gürlükl erle sınırlı olmalı diye beli rtmeye gerek bile yok! Tür- öneri yorlar Türk aydın ve siyakiye'nin bugünkü yapısı, baysetçileri. Bir köyün, mahallerağı, resmi dili ve vata ndaşlık nin, ilçen in, kentin, hatta işyeri kurumu asla yapay kurgular veya kooperatifin bir kolektif değildir, bunlar bin yılın iç inkimliği ve ortak hak ve talepleden gelmektedir. 'Hadi olmadı , ri olur, ama bir halkın, ortak sibaşka türlü deneyelim' denileyasal, hatta dil gibi ortak ya da mez." (Taha Akyol, Milliyet kolektif hakları o l mama l ı(!) NeGazetesi, 24.8.2005) VeT. Çünkü 1000 yıllı k ortak den? Akyol, Kürt sorununun çözüKürt tarihi tersine çevve Türk münü "bireysel demokratik özrilemezmiş, çevrilmeye kalkış ı gürlükleri geliştirmek"te görülırsa " büyük facialara yol açayor. mış(!) .. Kısacası devletiycak" E. Fuat Keyman da aynı gösiyasal parti hükümetiyle, le, rüşte: "Kürt sorunu milliyetçilik siyasetinin Türk aydınlarıyla ve eksen inden kopartılarak hak ve budur: gördüğü reva Kürtlere özgürlükler temelinde çözüm ve diğer Türklerin ile Kürtler üretme olasılığı" ndan söz eder. ortak lık ıl y bin arın l halk k azınlı (Radika l, 7.8.2005) lincindeyiz. bi yaşamlarının Tarık Akan, "Oku llarda Kürt Komünistleri olarak bunun Kürtçe eğitime karşıyım. Bu cumhuriyet içinde 'ikinci cum- altı nı defalarca çizdik ve ayrıl manın hiçbir halka yarar getirhuriyet' demektir. Türkiye'yi meyeceğini belirttik. Kürt ha lkı · kaosa götürür. " (Mi lliyet bu beraberl iğin bozulmasını is26.09.2005) temiyor, fakat bunun bedeli 'En demokrat' Nuray Mert Kürtlerin Türkleşmesi ise buna de sorun Kürt sorunu olunca hayır diyor. Halklar arası olufark lı düşünmüyor: "Kürtçe'nin şan ekonomik, sosyal, kültürel ikinci resmi dil olarak kabulü gibi önerileri fazlasıyla sorunlu ve demografik entegrasyon ve ilişkilerden -ki bunlar, halkların buluyorum." (Radikal) T. Akyol'un son birkaç aylı k iradesine rağmen geli ştirii se de artık dikkate a lın ması gereken yaz ıları nı irdeleyen görür ki; Kürtlerin ayrı bir millet ya da önemli olgulard ır- ç ı karıl acak halk olduğu gerçeğini örtük de sonuç; ezen ulus dışındaki ulus olsa kabul eder. Ama siyaseten ve azınlıkların reddini esas
alan bir siyasal çözüm olamaz. Çıkarılması gereken sonuç; halkların özgür ve kardeşçe birlikte yaşamıdır. Bunun siyasal çözümü de federasyondur. Federasyon tezi halen Türk rejimi ve siyasetince "ayrılıkç ı ", "bölücü" olarak algılanıp reddediliyor. Fakat gelişmen in belli bir evresinde, tıpkı Kanada, Rusya, Belçika, isviçre, hatta şimdiki Irak'ta yaşand ığı gibi Türkiye' de de federasyon tezi birlikteliğin harcı ya da perçini olarak görülecektir. Ankara toplantısı ve yapılması gerekenler Ankara'da 4 Eylül 2005'te yapılan toplantı bir ilk adımdır, ne abartıimalı ne de küçüm-
senmeli . Esas bundan sonra yapılacak olan çal ı şmalara odaklanmalıyız.
Sorun ya da arayışın özü; komünistinden ulusal demokratik yapı ve bireylere varana kadar zengin farklılıkları içeren Kürt siyasal dinamiğinin ortak payda etrafında birliğini adım ad ım geliştirebilmektir. Arayı şın odağında ortak bir partiye
varmak hedefi bulunmuyor. En MESOP-G olarak bizim böyle bir hedefimiz yoktur. Hedef; farklı parti, grup ve hatta bireylerin ortak payda olan ulusal sorunun çözümünde bir araç olarak cephe ya da benzeri bir örgütlenmeyi yaratabilmektir. Bu uzun ve sorunlarla yüklü bir yürüyüş demektir. Bugünden yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz: a- ilk toplantı zengin bir bileşenle gerçekl eşti. Ancak baş ta DEHAP , DTH ve Şerafettin Elçi grubu olmak üzere önemli bir ulusal demokratik damarı içermiyordu. Önümüzdeki ikinci toplantıya, katılmayanlaazından
Cephe ya da benzeri birlik siyaseti için kapsayıcı, toparlayıcı bir fikri (düşünsel) altyapı gerekiyor. Bunun oluşturulması için öncelikle herkesin kendi bulunduğu siyasal zeminden ortak paydaya varması gibi bir açırı ma ihtiyaç vardır. ra çağrı yapılarak bu eksiklik giderilmeye ça lışılmalı. Dahası, oluşturu l an Çalışma Grubu adına yayınlanan açıklamanın
da içeriğine uygun ilkesel bir tutumla, tüm Kürt ulusal demokratik güçlerinin geniş birliği hedefi sürekli diri tutulmalı dır.
b- Cephe ya da benzeri birlik siyaseti için kapsayıcı, toparlayıcı bir fikri (düşünsel) altyapı g~rekiyor. Bunun oluş turulması için öncelikle herkesin kendi bulunduğu siyasal zeminden ortak paydaya varması gibi bir açı lıma ihtiyaç vardır.
c- Birlikte hareket etme araolan farklı parti, grup ve bireyler, birbirlerine dönük düzeyli ve derinlikli ideolojik, felsefi mücadeleyi sürdürürken , aynı süreçte ortak payda olarak ulusal özgürlüğü öne çıkarabil meyi ve politik olarak dışındaki güçleri inkar ve rencide edici , aşağıl ayıcı üsluptan kaçınmayı başarabilmel idirler. d- Aceleci, erken sonuç alicı davranışlardan uzak durmak gerekiyor. Birinci adım; Çalış ma Grubu'nun kalıcılığını sağ lamak ve ikinci toplantıyla yeni bir adımı geliştirebi lmektir. ikinci adım; bu platformun panel, konferans, basın açıklama sı vb etkin liklerle halka taşın yı şında
masını başarabilmek olmalıdır.
Ankara toplantısıyla ilgili, burjuva medya epeyce karşı propaganda yaptı. Sorunu kamuoyuna o lduğundan farklı sunmak için çaba harcadı.
!Ş.()Bfifii.iiiifii:titi41;~~~~1R
Toplantı öncesinde ısrarla, "Öca lan karşıtı cephe" diye arayışı sundu. Toplantı sonrasında Ça lı şma Grubu adına yapılan açıklamaya rağmen bu tutumunu sürdürdü. Milliyet başta olmak üzere burjuva basınının bu tutumunu anlıyoruz. Fakat Evrensel ve Özgür Gündem'in tutumunu anlamakta halen güçlük çekiyoruz. Milliyet'in haberini aynen yayınla dılar. Kendilerine Milliyet'teki haberi tekzip eden metin iletildiği halde yayınlamadılar. Dahası, Çalışma Grubu'nun açık l amasını da, iddia ettiklerini n tersi bir içerikte o lm asın a, yani Kürdün Kürde karşı bir cepheleşme içerisinde olmad ı ğı, tersine herkesi kapsayan birlik aray ı şı vurgusu yapılmış olmasına rağmen yayınlamadı
lar. Ayrıca Evrensel Gazetesi'nde Çetin Diyar imzalı "Neyin Arayışı" başlıklı, düzeysiz ve birilerine (etkin olan güce) yamanma çabası her satırında kokan bir makale yayınlandı. Söz konusu yazıda, "Başbakan Erdoğan' ın, en son 'terör örgütüyle masaya oturacak kadar devlet terbiyesinden uzak deği liz' açıklamasıyla ortaya koyduğu demokratik Kürt hareketini muhatap almama ve 'terörle mücadele' konsepti çerçevesinde PKK ve Apo'suz bir çözümü dayatma politikaları , düne kadar sesi soluğu çıkmayan 'Kürt çevreleri' ni harekete geçirdi" deniliyor. Yazının devamında da; "Hükümet yanlıs ı medya eliyle yeni bir 'Kürt aydın' tipi yaratı larak bu kişi ve çevreler, Kürt hareketine, onun devrimci demokratik birikimlerine saldırı için her an görev başında bulunan 'hazır kıtalar' olarak kullanılmaktadır ... Her devrin ada-
. . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . .. . .. . . .. . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
[!?~
Ezilen ulusun komünistlerini kendi ulusal demokratik güç-. mı Abdülmelik Fırat'tan 'sosya- leriyle ittifak arayışına girinlist' Sinan Çiftyürek'e, liberal ce sosyalist saymayan Diyor, Ümit Fırat'tan isl amcı Altan EMEP'in, kirli savaşın en yoTan'a kadar farklı kişi ve çevreyaşandığı dönemde Baş ğun leri bir araya getiren nedir? Bu sorunun yanıtı bilinmez değil bakan Yardımcısı olan Karayalçın liderliğindeki SHP ile dir. Bütün bu farklı görüş leri Kürt demokratik ren' eşti rl 'bi ittifak yapmasına ne diyor? hareketi karşıtlığına soyunan 'ortak payda'larıdır" gö rüşü ileri sü rülüyor. (Evrensel Gazetesi, 05.09.2005) Çetiı ı Diyar dostumuz bunları söylüyor. Bunlarla ilgili söylenecek çok şey var. Fakat birincisi yazı bir hayli uzadı, ikincisi birlik arayışını öne aldığımız bir evrede, ayrıntıya girmek istemiyoruz. Sadece birkaç noktayı belirteceğim. Birincisi; "demokratik Kürt hareketi" diye kastettiği DEHAP, DTH'nin avukatl ı ğı nı yapmayı neden Çetin Diyar üstleniyor? DEHAP ve DTH kendilerini savunamazlar mı ki Çetin Diyar dostumuz kılıcını çekmiş onla rı savunuyor? ikincisi; Ankara toplantısı-
nın seçtiği Ça lı şma Grubu'nun yayınladığı açık l ama Evrensel'e
de gönderildi. Çetin Diyar ve gazetenin yayın yönetmeni aç ı kl amayı okuyunca ne hissettiler? Çetin Diyar aç ı klamayı okuyunca "Ya ya nlış yorumladım" diyebildi mi ya da boşa kılıç sa ll ad ı ğı hissine kapıldı mı? Açıkl ama, DEHAP, DTH de dahil tüm Kürt ulusal demokratik potansiyelini ortak paydada birliğe çağı rırken, tersini iddia eden Diyar'ın yüzü kızarmadı mı?
Üçüncüsü; Çetin Diyar kim oluyor ki; son 30 yıldır Kürt ulusal ve sınıfsa l davası için mücadele eden, ağır bedeller ·ödeyen parti, grup ve bi reylere
tırnak içinde " Kürt çevreleri" diyebiliyor? Yani onları Kürt ve Kürt ulusal özgü rlük mücadelesi nin dışında mı görüyor? EMEP ya da Evrensel Gazetesi bünyesinde Çetin Diyar' a "Saçmalıyorsun" diyecek kimse yok mu? Dördüncüsü; Sinan Çiftyürek MESOP-G adına Kürt ulusal demokratik, milliyetçi, liberal güçlerle ittifaka, birlik arayı şına girince, sosyalistliğini tır nak içine alan Çetin Diyar, bı rakalım "demokratik cumhuriyetçi" DEHAP'ı, SHP ile seçim ittifakı yapan EMEP' in sosyalistliğine ne diyor? Ezilen ul usun komünistlerini kendi ulusal demokratik güçleriyle ittifak aray ı şına girince sosyalist saymayan Çetin Diyar, partisi EMEP' in kirli savaşın en yoğun yaşandığı dönemde Başbakan Yardımcısı olan Murat Karayalçın liderliğindeki SHP ile ittifak yapmasına ne diyor? Kendi gözündeki merteği görmemek buna denilir.
Küreselleşmede !bı
yeni olan ne?
Tuncay Atmaca "Kapital iktidarda kaldtkça; değil yalnrz toprak, değil yalnrz insan emeği, değil yalnrz insan kişiliği, değil ya/nrz vicdan, değil yalnrz aşk, değil yalntz bilim, her şey, her şey kaçmtlmaz olarak altnrp satrlacakttr. '' (Lenin)
ir dönüşüml er çağ ında yabu dönüşümlerin etkisinin öyle ya da böyle herkesin üzerinde hissettiği bir küresele doğru sürüklendiğimiz sıklıkla dile getiriliyor. Küreselleşme; son yılların moda deyimi, sihirli sözcüğü, adeta parolası oldu. Öyle ki; küreselleş menin " karşı konulmaz" bir süreç olduğu, buna karşı ç ıkma nın dinozorlukla damgalandığı bir süreç. Oysa küreselleşmeyi dillerinden düşürmeyenler "ka-
B
şadığımız,
pitalizme hiçbir gönderme yapmtyor. Ama asti emperyalizm dememek için devreye soku/uyar. '' (F .Başka ya)
1980'lerin sonunda duvar kapitalizm zafer
yıkıldığında
çığlıkları atmaktaydı. Duvarın
yıkılmasının akabinde, dünya jandarması ABD'nin o dönem-
deki başkanı George Bush, SSCB' nin. çözülmesini de göz önünde bulundurarak, dünyayı yeniden düzenleme isteğ ini, "Soğuk savaş
bitti. Dünyada arttk savaş olmayacak, aç/tk ve yoksulluk olmayacak, insanlar refah içerisinde yaşayacak" diye dile getirdi. Bunu ise Fransız asıllı ABD vatandaşı Francis Fukuyama "tarihin sonu" diye teori ze etti. Bu teorize ediş aynı zamanda kapitalizmin son-
IIJ.ii~B:-;g{ll]~jf
suza kadar kazandığının ilanıy dı . içerisinden geçilmekte olan süreçte bu tür düşünceler yaygın ve güçlüydü. Aslında buna ihtiyaç vardı. Çünkü burjuva ideolojisi Hegel'den sonra bütünlüklü bir felsefi sistem, Ekim Devri'minden sonra ise dünya kapitalizmi bütünleştirilmiş bir dünya kurmakta acz içine düş müştü.
Oysa yaşanan süreç bu idtersi bir seyir izledi . Bir yandan zenginlerin zenginliği , çokuluslu şirketlerin karları ak ıl almaz boyutta artarken, bir yandan kanlı savaşlar, diğer yandan ise yoksulluk had diaların
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . ... .
~a
safhaya ulaştı. Yoksullar daha fazla yoksullaştı. Dünya nüfusunun büyük bir bölümü aç lık sı n ırının altı nda yaşamaya baş
ladı. Dünyada tüm bu yaşa- nanlara karş ın , çok uluslu şir ketler, kimi uluslararası örgütlenmelerle dünya üzerinde egemenliklerini daha da arttır dılar. Başta IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Ö rgütü gibi yapılanma lar, bir avuç çok uluslu şi rketin ekonomi k egemenliklerini daha da pekiştir rnek için ekonom ik yaptırıml a rı dayat ırken , diğer yandan BM ve NA TO gibi örgütler ise siyasi ve askeri olarak bu egemenli ği her seferinde garanti altına alıyorlar.
Günümüzde küreselleşme elde ett i ği popülarite sayesinde pek çok çözümlemede merkezi öbek olarak kullanılmaktadır. Dar a nl am ı y l a küreselleşmenin, sermaye hareketlerinin dünyanın tümüne yay ılması/etkisi olarak ifadelendirilecek olan küreselleşmenin, özelli kle teknolojik gelişmele rin paralellerinde dünyayı bir finans pi yasasına çevird iği söylenebilir. Öyle ki, kimi verilere göre dünyada her gün yaklaşık 2 trilyon dolar para el değiştir mekle ya da dünyayı dolaş makta. Buna rağmen küreselleşmeyi salt finans piyasaları kavramı,
nın etkinli ğinin a rtmas ı şek lin
de yorumlamak s ı ğ bir bakış açıs ına sahip o lmaktır. Çünkü, "Küreselleşme
ekonomik oldukadar siyasi, teknolojik ve kültürel bir olgudur." (G iddens)
ğu
Aslında kürese ll eşme, hiç de dillendirildiği gibi yeni bir süreç değildir. Buna ileride tekrar döneceğiz. Ama burada bir şeyi vurgulamak gereki r: Küreselleşme daha Endüstri Devrimi 'nin baş ından itibaren varo-
lan bir olgudur. Daha 18. yüz-
Dünya ekonomisinin farklı yerlerdeki emek güçlerini etkilemesinin özel biçimleri zaman içinde değişse bile, kapitalizm daima küresel bir sistem olageldi. Ekonomi tarihçileri bizi, mevcut durumu bir perspektif içinde değer lendirmeye davet ediyor. yılın başında iktisatçı
A. Smith,
"ekonomide bir iş bölümü olduğunu ve ticaretin smır/ar ötesinde işlemesi gerektiğini" savunmuştur.
Evet, küreselleşme den i len, Ahmed Ben Balla' n ın söyled iğ i gib i "çok iyi bildiğimiz kapitalizmin yeni adtdlf. " Kapital izm ya da emperya lizm dememek için her şey i n aç ı k l anmasında "kü rese ll eşme" kavramı kullanılır oldu. Kabul etmek gerekir ki, dünya ekonomisinin fark lı yerlerdek i emek güçlerini etkil emesinin özel biçimleri zama n içinde değişse bi le, kapitalizm daima küresel bir sistem olageldi. Ekonomi tarihçileri bizi, mevcut durumu bir perspektif içi nde değerlendirmeye davet ediyor. Oysa dünya ekonomi politiği, yüz ya da yüz elli yıl öncekinden daha fazla küreselleşmiş değildir. Komünist Manifesto' nun yeniden okunuşu sorunu ortaya koymaya yetiyor: "Burjuvazi, dünya pazarmı
sömürerek, her ülkedeki üretime ve tüketime kazmapolitik bir karakter verdi... Eski yerel ve ulusal içe kapalt/tk ve kendine yeterlilik yerine çok yönlü ilişkileri ve uluslarm genel kapsamlı bağımltltğmı görüyoruz ... Ktsacası kapitalizm tam kendi hayaline göre bir dünya yaratiyor." (Marx) Kü rese ll eşme
teorisyenleri, her bir parçasının bütün bilgilere hemen hemen aynı anda ulaşan piyasa lada birbirine bağlandığı bir ekono-
dünyanın
miye sahip olduğumuzu anlatmaya çal ışıyorlar. Oysa bu asl ı nda 1970'1erde değil, 1870' Ierde başlayan bir sü reçtir. Bugün bilimsel teknoloj ik gelişmelerle, bir tuşa basarak dünya üzerinde oradan oraya giden muazzam büyüklükteki paralar söz konusu olunca, ekonomi tarihçileri 20. yüzyı lın sonundaki döneme göre yirminci yüzy ılı n başlangıcında sermaye akışları konusunda daha büyük bir açıklık buluyorlar. Araştırmacılar 1875 ve 1975 arasında sermaye hareketlerindeki açıklıkta bir artış değil, daha ziyade görece bir düşüş görüyorlar. Bob Zevin, olguları gözden geçi rdikten sonra şu sonuca var ı yor : "Uius-aşm
menkul deticareti ve mülkiyetine ilişkin tüm bu önerme/er Birinci Dünya Savaşı öncesi ytllarda bugün olduğundan çok daha büyüktür. Daha genel açtdan bakt!dığmda, on dokuzuncu yüzyı/m sonlarmda ve yirminci yüzyı/m başlanndaki finansal piyasa/ara dair elde bulunan tüm betimlemeler gösteriyor ki, onlar, o zamandan önce ve o zamandan beri olduğundan çok daha geniş biçimde birbiriyle bütünleşmiş durumdaydı. "
ğerler
(Aktaran- Küreselleşme değ il Sermaye iktidarı- Monthly Rev iew) Kabul edilebil inir ki, 20. yüzyılın baş ı ve sonu aras ında, genel olarak yararlan ıl an hizmetlerin -devlet tarafınd an üretilenler dahil- öneminin sürekli artmasıyla, ticareti yapılmayan mal ve hizmetlerin toplam üretim içindeki payı büyüdü. Çok uluslu i malatçı şirketler 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıktı ve 20. yüzyılın başına kadar bir hayli güçlendiler. iki paylaş ım savaşı ve dünyada yaşanan
ekonomik bunalım Eric Hobsbawm'ın "20. Yüzyıl Kısa Tarihi"inde tanımladığı gibi; ulusl ararasıl aşm ı ş ekonomi dönemleri arasında bir ulusal ekonomi ara dönemi yarattı. Bu belirlemeye göre, paylaşım savaşı · ve dünya bunalımının ya raları nın sarılmas ı tamamlandığında olan şey, yepyeni bir ç ıkış deği l , gene l eği lime dönüştü. Ser-
maye hareketleri bugün ekonomik geli şmeyi 19. yüzyı ldaki kadar etkilemiyor. Sonuçta dünya bir asır öncesinden daha fazla küresel l eşmiş değil. Kuş kusuz bugünkü durum, öncekinden temelde farklıdır. Yaşanan büyük buna lım ve ikinci paylaşım savaş ın ın acil ihtiyaçları, her biri kendi özgün koşulları içinde mevcut piyasa sistemlerine olan güveni sa rstı. Bu durum devlet planlamas ının kabulüne ve kaynakların dağıtımında hükümetlerin daha büyük rol oynarna ların a yol açtı. Önde gelen kapitalist ülkelerde merkez-sol, sosyal demokrat rejimler belli ölçü lerde hakim oldular. Liberaller ve işçilerin ittifakıyla iktidara geldiler. Bu süreçte istikrarın sağ lanması adına bir s ını f uzlaş ması dönemi egemen oldu. Bu durum Avrupa ve japonya'da savaş dönemi tahribatından sonraki başarılı ekonom ik yeniden inşa koş ull arında bir savaş son rası birikim yap ıl a nm asını gündeme getirdi. Bu ise ABD'nin küresel egemen liğine yol açtı. Uygulamaya soku lan Marshall Pl an ı ve askeri ittifaklada ABD hem reel sosyalist ülkeleri, hem de kitlesel komünist hareketleri denetim a ltına aldı. Özellikle Fransa ve italya'da. Kapitalist olmayan ya da gelişmekte olan ülkeler, soğuk savaş ı n karşılıklı askeri konuml anış ı dışında tecrit edildiler.
Küreselleşme çok uluslu şir ke~erin bir diğerinin pazarı na nüfuz etme çabasına girmesiyle varlığını yeniden gösterdi. Yüksek fiyatlı ürünlerin geliştirilmesi ve daha hızlı ürün devirleri dünya çapında piyasalar üzerinde baskıya neden oldu. Mevcut sosyali st devletlerin etkilerinden korumak için kapitalist ülkelerde emek hareketine ödü nler verildi . Bağımsızlığına kavuşmuş eski sömürgelerde ortaya çı kan yerel burjuvazi, eski sömürgeci efendilerinin yerine kendi egemenliğin i oluştu rma k için milliyetçiliği devreye soktu. Bununla bi rli kte sosya list kalkınma yöntemleri ve planlamasına ili şkin maksatlı biçimde öne sürü lmüş vaatler ve milliyetçi söylem lerle kitleler zapturapt a ltın a alındı. Bu süreçte devreye giren küresel büyüme oranla rı 1970'Ierin ekonomik alt-üst o luşu sıras ın da yavaş lad ı. Üçüncü Dünya'nın elitleri ise ulus aşırı kapitalizmin küçük ortakları olarak fırsatlar yaka l adılar. Özelleştirme ve ih racata dayalı kalkınma, ithal ikameci ve millileştirmenin yerini aldı. Gelişmiş ülkelerde, bunalım ve ikinci payl aş ı m savaşı
min çözülme sonucu etkisini kaybetmesinin, alternatif olmaktan çıkmasının rolünü de unutmayalım. Burada h atı ri at makta fayda var: Tüm olumsuzlu kianna rağmen sosyalizmin tarihsel başarıları küçümsenmemelidir. Çalı şabi lir durumdaki tüm yeti şk in erkek ve kadınlara iş olanağı ve iş güvencesi verilmesi (işs iz lik korkusunun olmaması) çok büyük önem arz etmekteydi. Sosyalist ülkeler halkın temel ihtiyaç ları n ı (beslenme, sağlık, eğit im ve barınma) karşılamada ve benzer düzeyde ekonomik gelişme gösteren kapital ist ülkelerdeki kadınlara oran la kadınla rın yaşam koşullarını geli ştirmede
daha başarılı olmuş l a rdır. Sosyalist ülkeler neredeyse tüm temel toplumsal ihtiyaçları karşı lamada başarılı olmuşlardır, çoğu gelişmiş kapitalist ülke bunu başaramamıştır- birlikte tüm dünyada emekçilerin bugüne kadar kazanılmış bütün hakları tek tek sa ldırı a ltına alınd ı.
ğu nlaşa n rekabet, piyasalara yüksek iç geli r ve aç ık bütçeli hükümet harca ma l a rı sağ laya n
Buraya kadar söyledikleri mizden yola ç ı ka rak diyebiliriz ki, sorun aslında kapitalizmdir, küreselleşme değil . Sosyalist ülkelerin çözü lmesinin ardın dan dünyada yaşanan geli şme ler, sosya lizm in bir alternatif olmaktan çıktı ğı gibi bir durumu gündeme geti rmi ş, bu durum ise sermayenin daha per-
ulusal strateji lerin yerini yeni ücret strateji lerinin almasına yo l açtı . Küreselleşme çok uluslu şir ketlerin bir diğerinin pazarına nüfuz etme çabasına gi rmesiyle varlı ğını yeniden gösterdi. Yüksek fiyatl ı ürünlerin gel işti rilmesi ve daha hızlı ürün devi rl eri dünya çapında piyasalar üzerinde baskıya neden oldu. Bu bask ı y l a -va rolan sosyaliz-
reçte ideolojik ve örgütsel zay ı flığı da küreselci lerin iddi alarına güç kalmıştır. Yukarıd a da vu rgu l adık; aslında kürese ll eşme denilen bu süreç yeni bir süreç değildir. Süreç Ortaçağ'daki coğ rafi keşiflerle başlıyor. Bu, sürecin ilk basamağını oluşturuyor. ikinci basamağı birinci sa nayi devri-
nın ya ra l arın ın sarı lm as ı başa rıldı ğında,
düşük
~iit~tii~tii:liiliiil1!:1ı · ···
fazla kapasite ve yo-
vas ı zca sa ldırıla rını haz ırl am ış tır. Diğer taraftan solun bu sü-
. ·............................................................................
~,~~'~
minden, üçüncü basamağı ikinci sanayi devriminden geçiyor. Sermayenin küreselleşmesi a nlamında küreselleşme ise birinci sanayi devriminin ürünüdür. Bu bağlamda bugün her şeyin merkezine yerleştirilen küreselleşme olgusu hiç de yeni bir şey değil. Süreç emperyalizmin kendisini fütursuzca dayatmasından başka bir şey değil. Yani bugün kapitalizmin dünya çapında derinlemesine bir gelişimi söz konusudur. Bugün küreselleşme denilen süreçle birlikte, hiçbir dönemde olmadığı kadar insanlar yalnızlaştırıldı, bireyselleştirildi ve sosyal bilimin temelini teşkil eden "insan toplumsal bir varlıktır" ilkesi tümüyle unutturuldu. Şimdi şöyle bir çevremize baktığımızda gördüğümüz şey,
daha· çok ve daha çok tüketimden başka bir şey değildir.
*** Küreselleşme denilen süreç, aslında bugün batı sermayesinin kriz karşısında kapitalizmi yeniden yapılandırma stratejisi-
dir. Küreselleşme teorisyenleri küreselleşmenin
herkese mutluluk ve özgürlük, demokrasi getireceğini, savaşların olmayacağını vaaz edip duruyorlar. Dünyada yaşanan onca açlık, sefafet ve yanı başımızda işgal altında bulunan Irak ve onlarca bölgesel ve yerel savaş ve çatışmalara rağmen. Aslında küreselleşme teorisyenlerine en iyi yanıtı yine sermayenin temsilcileri veriyor. 1997 yılı Mayıs ayında bir Alman Vakfı tarafından istanbul The Marmara Oteli' nde yapılan "Küreselleş menin Nimetleri" başlıklı panelde, Mercedes Benz şirketin in Stuttgart' tan gelen Yö:ıe-
Bugün küreselleşme denilen süreçle birlikte, hiçbir dönemde olmadığı kadar insanlar yalnızlaştırıldı, bireyselleştirildi ve sosyal bilimin temelini teşkil eden "insan toplumsal bir varlıktır" ilkesi tümüyle unutturuldu. tim Kurulu üyesi Dr. Kurt Lauk şunları söylüyordu:
"As/mda çok daha h1Zi1 küreselleşebilirdik, fakat iki önemli engelle karşJ!aştJk
henüz patlak vermemişti.) Fakat biz Avrupa'da ne yapiyoruz? Yok işçi hak/an, yok sendikal haklar, yok insan hak/an, yok sosyal güvenlik katk1 paylan, sonuçta da karlanmiz kuşa dönüyor. Demokrasiden vazgeçmek zorundayiz. '' (Aktaran, Gaye Yılmaz -MAi Nedir, Neden Karşıyız?- Genel iş Sendikası Yay.) Adına küreselleşme denilen sürecin önemli bir boyutu daha var: "Küreselleşme süreciyle
bu süreçte; demokrasi ve trilyonbirlikte dünyada toplumlan polarca dolar değerindeki emekli- litikadan uzak tutmay1 yeğle lik fonlannm kamu, yani ulusal yen bir eğilim... baş gösterdi... devletlerin kontrolünde o/mas1. 27. yüzyda girerken, küreselDoğrudan yatmmlann veya bir leşmenin merkezinde oturan başka deyişle sanayinin küreegemen güçler, art1k geniş halk selleşmesi için gerekli ad1mlan kitlelerinin yaşad1k!an sorunlan zaten yJ/Iardan beri katediyosiyasal/aşarak değil de uzmanruz. Ama art1k, bizim için asi! önemli olan, finansal sermaye- !Jk alanianna göre örgütlenmiş mizi küresel/eştirebilmek. Yani sivil toplum kuruluşlannda çöz melerini isteyen bir modeli borsalarda işlem gören hisse önermektedirler. " (Sönmez Tarsenet/erimizin prim yapmas1 ve gan, Cumhuriyet Gaz.) böylece bilanço varliklanmlBu belirleme ışığında kürezm, sermayelerimizin bilanço selleşme karşıtı hareketleri dedeğerlerinin giderek daha da ğerlendirmek gerekirse, aslında büyümesi, büyümesi... Fakat diyebiliriz ki "küreselleşme bunun için borsalara sürekli karşıtı " tanımı tam olarak doğ para girişi yapJimasi gerekiyor ru değildir. Çünkü bu hareketin ve bu para da emeklilik fonlarmda yatwor. Bu emeklilik fon- içerisinde yer alanların ana odağı, küreselleşmeyi durdurlan (pension funds) özel arac1 kurum/ann emrine tahsis edile- mak değil , küreselleşmenin ortaya çıktığı koşulları dönüştür cek olursa, borsalara kanalize mektir. Yani bu hareketin ana edilecek ve biz daha da z enhedefi kapitalizm değil, çok ginleşeceğiz. Diğer yandan, uluslu şirket ve kuruluşlardır. doğrudan yatmm/anmiZin küresel/eşmesinde de ciddi bir di- Küreselleşme karşıtı hareketlerenç ile karşJ!aşt1k: Demokratik rin büyük bir kısmını bağrında toplayan ve 2001 yılında BreDevlet yapJ/an. Bakm, Asya sermayesi nasJ/ para kazantyor: zilya' nın Porta Alegre kentinde Çocuk işçi, kadm emeği, sendi- ilk. toplantısını yapan Dünya ka, insan haklan gibi sorunlarla Sosyal Forumu' dur. Forumun uğraşmwor Asya sermayesi ve son süreçte popüler olan slobu yüzden de kar marjlan son ganlarından biri "başka bir derece yüksek. Çünkü bu böldünya mümkün" sloganıdır. gede ve C . Amerika'da dikta Ne yaz ık ki başka bir dünya yönetimler iş başmda. (Bu koarayışını iddia eden bu sloganuşma yapi!Jrken Asya kriz i nın içi, çağrıştırdığı içeriğe uy-
~un bir şekilde doldurulmuyor. Iddia edildiğinin aksine, başka bir dünya için yola çıkanların istedikleri aslında ehlileştirilmiş
" cici " bir kapitalizmden öteye gitmiyor. Biliyoruz ki insanları başka bir dünya arayışına iten nedenlerin başında kapitalizmin şu ya da bu biçimi değil, kendisi geliyor. Başka bir dünya isteyenlerin hedefi onu toptan ortadan kaldırmak olmalı dır.
DSF kurucularının temel amacı
"daha adil, daha insani bir kapitalizm" olarak özetle-
nebilir. Kuşkusuz, kuruluşun dan itibaren farklı görüşlere de açılmıştır. Farklı görüşlere açıl ması geniş bir tabana sahip olmasını da gündeme getirmiştir. Geniş tabana sahip hareket, anarşistinden sosyalistine, çev-
.,
recisinden küçük-burjuva milliyetçisine kadar her grup insanı kapsamaktadır. DSF'nin onaylanan ilkelerini incelediğimiz de, forumun neden bu kadar çeşitli ve çelişkili unsurlardan oluştuğunu daha iyi kavrarız. Toplantılara katılanların " asgari " müşterek noktaları ; neoliberalizme, dünyaya sermaye tarafından hükmedilmesine, küreselleşmenin mevcut biçiminekavramı , üzerinde hiç de hemfikir olunmayan bir emperyalizm olarak daalabiliriz-karşı olmak, "başka bir dünya" inşa etmek. DSF'ye katılanların tümü neoliberalizme karşı, ama "dünyaya sermaye tarafından hükmedilmesi"ne karş ı olduğu nu söyleyip kapitalizmin "daha insancıl " yanını arayanların sayısı hiç de az sayılmaz . Hatta diyebiliriz ki harekete bu gö-
Biliyoruz ki insanları baş ka bir dünya arayışına iten nedenlerin başında kapitalizmin şu ya da bu biçimi değil, kendisi geliyor. Başka bir dünya isteyenlerin hedefi onu toptan ortadan kaldırmak olmalıdır. rüşte olanlar damga vurmaktadır. DSF, sokağa, eyleme birlikte çıkan, yapısı ve anlayışıyla dünyayı değiştirmek için hiçbir şey yapmayacak ilkesiz bir kit-
leden ibaret. "Başka bir dünya"nın, sosyalist bir dünyanın yaratılma ması için ne gerekiyorsa forurnun "ilke"leri olarak sıralan maktadır: "- Başka bir dünya inşa etmek amacıyla, örgütlerin ve
hareketlerin merkeziyetçi olmayan bir biçimde birbiriyle ilişkiye geçmesi . - Siyasi parti temsiliyetleri ve askeri örgütlerin foruma katılamaması.
- Devlet şiddetine karşı şid det içermeyen toplumsal direniş."
Bunlara baktığımızda , iddia edildiği gibi DSF'nin başka bir dünya, yani sosyalist bir dünya gibi bir derdi olmadığı görülüyor. Oysa başka bir dünya ancak sosyalist bir dünyadır. DSF'nin ilkelerinde bahsedilen "siyasi partilerin ve askeri örgütlerin foruma katılmaması" burjuva partiler için değil, devrimci örgütler için geçerlidir. Çünkü hareketin tüzüğünün 9. maddesine eklenen " Bu tüzüğü kabul eden devlet liderleri veya parlamento üyeleri kişisel kapasitelerinde katılmak üzere foruma davet edilebilirler" iba-
t!414!fiili~9!iii.Z5wr,mS:tıır····· ·
resi yer almaktadır. Tabii ki bakış açısı bu olunca Ford Vakfı gibi emperyalist tekellere ait kuruluşlar da bu "cici" hareketin sponsorluğunu yapmaya soyunabilirler. Küreselleşme karşıtı hareketlerin büyük bir çoğunluğu nu bağrında toplayan Dünya Sosyal Forumu için daha çok şey söylenebilir. Bunlar bile küreselleşme karşıtı hareketin büyük bir çoğunluğunun bugünkü durumunu açıklamaya yetiyor. Evet, bunca zenginliğin ortasında insanların açlıktan ölüyor olmasının bile aslında dünyayı değiştirmek için yeterli olduğunu düşünüyorum. Bu yaşananlar karşısında dünyadan memnun olan veya değişim isteyenleri " hayalperest" bulanlada karşılaştığımda hep şaşırı yorum. Gerçekte, son tahlilde mesele şu kadar basit; üzerinde yaşadığımız dünyada herkesi tıka-basa doyuracak kadar gıda üretiliyor, buna karşın her yıl milyonlarca insan ellerinde "para" denilen bir kağıt parçası olmadığı için açlıktan ölüyor. Demek ki, insan toplumlarının örgütlenme biçiminde bir sorun var; başka bir biçimde, 20. yüzyılda olduğundan farklı bir biçimde örgüdenmek gerekiyor. Nasıl örgüdenmek gerektiği tartışılabilinir, kendi cephemizden biz tartışıyoruz. Ama görüyoruz ki mevcut örgütlenme biçimi makul değil; olmadığı gibi, insanlığınihtiyaçları nı karşılamadığı da gün gibi aşikar. O zaman 21. yüzyılın araçları yeniden yapılanmak zorunda.
. -.. . . . . . . . ... . . ..... . . . . ... . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . ... . . . ..... .. . . . . . . . . . . . . .
uıı
Antranik Paşa'yı nasıl bilirsiniz? :t:n Ehmede G ullstane
ntranik ismini ilk kez TRT
A televizyonunda duymu~
tum. lğdırlı yaşlı bir kadın, dal duruşa getirilmiş, güzel
ldm
Türkçesiyle; ''Antranik caminm
minaresine çrktr ve tüm müslümanlan çoluk çocuğu ile ateşe attp yakrn dedi" derken, gülmüş ve bunun ırkçı-şoven güruh tarafından kurgulandığını
duşünmü~tüm. lı:,ı
Daha sonra bir Ermeni yaş bana, "Anlramk Paşa 'ntn,
aç kalan bir asker mi, muslüman koyüne gtderek nzastz ta'l-uk alrp ke~rn<.e 6/üm cezasr de a·Laldndtrdtğrnr " anlatmıştı. Bu ıkı olay ı n da abartılı olen az ınd..ı n ya:.ı l ı kadı
,j ...ıgLınu .
.~ .n anl aıc~ ıı ı. ı ı nıdnıpula:,yon ,
Lorla ta vuk alan askt re \. erdecek u:·zanın da ke~inlıkle olum <.eza' ı olacnc::r>" acağ ın ı du~un nı u~tum .
Ar dUan be~-on -y ıl ge<.tikten ... urıra , Ant rJııi k ÇPi ebyan ' ın ka leme . ı ldıgı , A n ıra n i k Pa1.:ı nın uıobıy<Jh'c~ ııs i n ı ıc...eıt-n kı tabı n ı eh.::ıll er ı eiır ııe gec, mışti.
ilk uku,-.;~1 ,1 pek ~<~<ırtKı bir Hep Os-
durwııl, ı-..ıı--ıla'?tırn
16
manlı ve H amıd ' in Kurt rınca ırıdsunı ;n:,dniarın
alaylakatledild i klerı nı du?unrnu~ıüm . Anı dk bu bo) le olurken, evveliy atı tla olan Ermenı direnı~ınin 18Y4 'ten sonra da Antranik Ozaııyan komutasındaki Ermenı fedailerin in direnişiyle 1920'Iere kadar devam ettiği ni
komşu ve birbirlerin i tamam layıcı Medya ülkes inin ha l kları n ı n, nasıl da işgalci l er tarafı n
dan birbi rl erine düşürüldükleri ni, birbirlerin e kenetlenip işgal cıleri defedeceklerine, işgalci lerle kenetlenip birbirlerin i yok ettıkleri trajediyi tasavur etmenin bile mr ama gerçek olduöğrenince, "Tabi onlar da inğunu yenıden düşündüm. Katsan, koyun değiller ki boyunla- liamları ve katledenleri nefretle rrnt uzatrp 'buyrun kesin ke:,eanarken, " bıze y azıklar olsun" bildtğinizce'(!)" diyemeyecekdemekten de kendimi alamalerini düşündüm, kafamı salladım. Sürüp giden ''özür" tartı ş yarak aradığını cevabı buldum . malarının da "oLur dilemek erAyrıca söz konusu kitap, Türkidemliliktir ' elik soylernin i düye'de yıllardır kaskatı olu?turu- şünerek onayladım ve kupkuru lan ve adeta beyinleri dumura bir "özur"ün de bu yaşananları uğratan Ermeni tabusunu sakotarmayacağının bi linciyle vaşçılarıyla tanıttığı için de ditarihteki geçmiş ıle gelecek ğer tabuların yıkılmasını kolayarasında deyim yerinde ise melaştırı c ı çokça şey yakalanabi likik dokudum . neceğini göstereceğini de belirBir asırlık kısa bir süre geçteyim ... miş ki, bir katl iamın henüz taptaze tarihi kan ıtları ve tanıkları var. Ermeniler bir yana, Kürt **" ya~lılarımı z ın bile çok doğru Kııa bı okuyup bitirdim . bir şe kilde 1915' i adeta tarihi O kuduktan c:,unra da bölgeye bir mılatmı~ gibi algılayıp di li li ~k ın '>Orularla yoğunla~tım. lentlirdikl erıni , her Kürt insanı Ge<, llıı\Jte b ı riml er me yd k ın , eğe r ka ~ıtlı inkar etnıiyorsa- iyi
Savaşlar feti şleştiri l ince düşünce sersefil, kahramanlabil ir. O ihtiyarl ar 20. yüzyıl ı n rın da önüne geçilemez baş ı n ı kastederken tıpk ı Derolur. Bilgi, sanat ve humasimiiierin ağz ında '38 nas ıl bir niteyi önce i şgalciler, sonra m ilat gibi alg ılan ı yo rsa, on l arın da fedailer basite indirger. da "Dema tertela Ermeniyan" Çünkü ikisinin de kafasını ya da "Tertela FJ!an" (Ermeni lesaran can korkusu ve geriri n ya da Hıri stiya n la rı n toplulim bedenlerini sarmıştır . ca ma l ve can l arıyl a katied ilip yok edi ldikleri zaman) söyle11 min i di llendirirl er. Bizim Uiusal kurtuluşçu lar işgalci mirasç ıl arın cephesinden ç ı kmama 11
11Ermenilerin temsilcileri ve devleti var. Onlar kendilerini savunsun. Bize mi düşmüş Ermenileri savunmak ! Kürtleri bu tart1şmaya bulaşt1rmanm anlami yok/ söylemi, Türk 11 devlet yetkililerinin Buras1 Türkiyel kimse içiş/erimize ka nşamaz. Herkes kendi sorunuyla uğraşsmrl deyip, evren-
ların ı
11
sel suç l a rı ndan kaç ı nmanın
11Ben Kürt yok derim. işkencehaneleri insan mezbahan e/erine çeviririm. Kat/ederi katliam yapanm. Asanm. Keserim. Doğranm. Yapt1klanmm yazJ!1p çizilerek tarihe geçmesin i yasak/anm . Ermeni 1nin jenoside uğradiğini yazanlan da hain/ vatan düş mam1 arkadan hançerley en olduklanm dillendiriri sokakta linç edilmelerini sağlanm. Ancak kimse sen bunlan neden yaptm diye soramaz. Onlar gitsin önlerindeki işlerine bak!Jm/ar... 11 söylemine bir başka aç ı
yo ll a rı nı arad ı kları
dan ne kadar da yak ı n duruyor. Kend ilerini solcu/koınunist değerl endiren bu arkadaşları, tabii ki Ahmet Barzani 'yle Antrani k Paşa ' n ın dayamşm a iı_eri sinde olduklarını ve Geliye Guzan' da sıkı~an Ermeni fedailerini kurtarmak için gencecik Mola Mustafa Barzani'nin de içinde bulunduğu birliğın Antranik'in yardımına koştuğunu düşümince, so lcuların "bana
ne"ci duruş l a rı yla bu milliyetçi lerimizden daha "dar'' bakışa sahip old u kl arın ı, Marksizm in bu o l mad ığı n ı yen iden düşün ü rüm.
*** Trochki, 1913 y ılında A ntranik Paşa ile Ba lkan lar' da karş ılaş ı r ve bir röportaj yapar. Antranik (Ozanyan) Paşa, rö1 portajını n bir yerinde; ' 5ivil
halka hiçbir kinim yok. Ben yalmz beyler ve devlete karşJ yJm. Milliyetçi değilim. Bir tek millet tanmm. O da bütün ezilenlerin m il/etidir! Çünkü bütün ezilen milletierin umutlani büyük milletierin küçük ÇJkarlannm çemberin de kaybolup gidiyor" der. Böyle olunca; Keşke savaşlar ve savaşiann yaratt1/31 kahraman lar olmasaydi!" arzusu da havada kalıyor. 11 Viktor Hugo, En güçlü ordular bile bir düşünce karşism da ddğdabilir ' der. Ancak sa11
1
vaş lar fetişleştirili nce düşünce !:>ersefil, kahraman l arın da önü-
ne geçilemez olur. Bi lgi, sanat ve humaniteyi önce işgal ci l er, sonrc1 da fedailer ba!:>ite indirger. Çünkü ikisinin de kafasını saran can korkusu ve geril im bedenlerini sarmış, likarkunun ece/e faydasi yok diyerek fedailıği ortaya ç ıkMnııştır. Köylü ve geri toplumlar ise fedai leri pek kut!:>arlar. Gecikmiş "modernite"yi fedailerle çabuklaştı rarak yakalamayı du şunmekten başka ıum çüzüm yolları kapatıl ın ca, ne yapsın bir bedeniyle 11
ortada bı rakılan onurlu insan? Ya ölüp kahraman olarak kiml i ğ i ni var edecek ya da öldürerek çatışma gerilimi içinde kendin i var edecek . Bu daraltmışlığa aklıselimler karşı çık madıkça toplumsal yara derinleşerek azacak ve insanl ığın her yanına yayılacak. Tıpkı şimd i ki
gibi ...
Fedai
11
11 ;
amaç ladığı değer
ler uğruna kendini feda eden k i şid i r. Kendini feda arzusu bir çözümsüzlük ve tıkanma karşı s ında devreye girer. Feda inin eylem anı, etik değerleri ve onuru çiğnetmemek uğruna ölümü hiçe sayarak yaşamın ilerisine konulan ruh halidir. Ermenilere bask ı ve zulmün sınırı olsaydı, fedailerin olması na da ihtiyaç ol mazd ı . Tı pkı savaş, işgall er ve onun sonucunda koruma arzusu olmasaydı ordu ve askerlere de ihtiyaç olmayacağı gibi. işte Ermenilere karşı Osman l ı devleti, koca imparatorluk olarak küçüldükçe küçülmüş, milletl eşememen i n derin sancılarıyla merkezileşme ihtiyacını Anatoliya, Medya topraklarında giriştiği soykırımlada
gidermeye ve böylece milletleşmeye ça lı şmıştır. Tüm yalanları n ve gizlenmek istenen tarih, halk ve kültürlerin kıyımı bu proje üzerinden geliştiril miştir. Yalnız yerli halkların değil , kend i tarihlerini , dillerini ve talan kü ltürlerini inkar ederek her şeye sıfırdan başlama ih tiyacı ile adeta beyinleri dondurup kılıçlarını "çağdaş dünyanın ve söylemin gölgesinde kuşandılar. Bir vahşetti yaşat tıkları. Ona da Kemalizm in ve arkayıkı olan Jön-Türkler' ı n sömürgccilikten farklı bir şey olmayan Cüneş, di/1 tarih" teziyle teorik kılıfını çektiler. 11
11
Artık
"Ermeni bu topraklard
isim ve tüm kalıntılarıyle tahrip edip değiştirme icratının, uğramad1 ". Onların "var" oldu- yalnızca Kürtlerin başına geğunu söyleyenler 11yalanCJ ve tirilince hatırlanması ne kavatan hainr1oluyordu. Yanlız dar bencil ve ikiyüzlüce! .. Ermeniler de değil, bu topraklarda ' Türkten başka hiç kimse Dünyanın bir köye dönüştü yaşamadı ve yaşamıyor"du. Ar- ğü bir dönemde "ben yalnız 11 tık Türkiye Türklerindiril olca evimle ilgilenirim" demek muştu. Oynanan oyun kaba ne kadar da dar ufukluluk!.. 1
deyimle kurt ve kuzu oyununa benziyordu . 17ürkiin d1şmda
bu topraklarda insanlar yaşad1, yaşwor demek ne çirkin bir şeyi ne kaba bir hainlik(!r oluyordu. Dağdan inip "Suyumu bulandJrdm, seni cezalandJracağJm '1 diyen
kurda, kuzunun
"Beni yiyeceksen ye. Ben çayJrda otluyorum. Suyu eğer bulandJrdJYsan sen bulandJrdm. Neden bahaneler anyorsun?" demesi misalindeki gibi, işgal cilerin uydurmaları, karakterleri gereği beklenir bir şey. Ya ulusal kurtuluşçularımızın tutumu da neyin nesi? Anlamakta güçlük çekiyorum.
*** Peki Osmanlı, jön-Türk ve yeni Türk yöneticileri, yanları na aldıkları Hamid' in mekteplileri aşiret çoc ukları ve bu çocukların çobanları Kürtler ile bunu gerçekleştirirken, Ermeniler ne yapıyordu? işte gözden ve bilinçten uzak tutulmak istenen de asıl bu idi. Zira Ermeniler bu katliama karşı fedaileriyle Batı- Ermenistan toprakların dan kopmak istemiyordu. Sanatçı, zanaatçı ve komşu halkIara göre en yerli ve ileri halk olarak yaşam verip aldığı bu topraklara "talanc ı emretti" deyip, sırtını dönüp terketmesi beklenebilir miydi ? Antranik Çelebyan'ın Antranik Paşa isimli kitabı bu soruya cevap olmaktadır. Hiç duydunuz mu, ölünün başının kesilerek birkaç dirhem
uğruna pazarlandığını?
ra, ortadan kaldırma fiiliyatını duymayan, görmeyen, bilmeyen tutumlarını takındılar ve sağı rları oynadılar. Sonra 1 'soykmm önerileri 11 ile katledilenierin çocuklarının duygularıyla oynama davranışlarıyla da utanmazca tüm etik değerleri insanlık nezdinde hiçe sayıp, pazarlarını kulsayarak katliam-
Hiç duydunuz mu, tarih bocılarla "dostluk ilişkilerini geyunca yaşanıp yaşatılan medeliştirme"yi esas aldılar. Oh! Ne niyetlerin un-ufak edilerek yok karlı i ş! Soykırımdan bahset, sayıldığını? Hiç duydunuz mu, · Ermenilerden oy al! Pazara in, '1Aslf müslüman/an, Kürtleri, Türk devletiyle dostluk ilişkile Türkleri katledenler Ermeni/errini kur, kutsal tarihi unut. işte dir" dediklerin i? Eğer böyle ise ikiyüzlülük demek yerine, çı neden bu topraklarda Ermenikarların insanlığın önüne geçiler değil de Kürtler, Türkler ve rildiği , insana yabancı ve yamüslümanlar yaşıyor? Ermenibancılaşan insanın pazar ve çı lerin de yaşlılarının ağzında karcı politikaya uyumu. Ve son kalan anılan, yerleşim yerlerisözün pazara verildiği kapitanin isimleri ile define avcıları list cihan! .. ' 1Her şey pazar nın geceleri dadandıkları mezarları kalmadı mı?
Bu nasıl olur? Hiç duydunuz mu, eski yerleşim yerlerinin kayıtlara geçmiş isimlerini? (Örneğin ; per-;· Vadisi'nde misal babında dahi 1930' lara kadar Türkçe ve Kürtçe bir köy ya da yerleşim yerinin ismini bulmak mümkün değil ve tamamı Ermenice' dir.)
"Türk kültür, ses uyumu ve ananelerine uygun değil" deyip isim ve tüm kalıntıl a rıyla tahrip edip değiştirme icratının, yalnızca Kürtlerin başına getirilince hatırlanması ne kadar bencil ve ikiyüzlücel.. Dünyanın bir köye dönüştüğü bir dönemde
"ben yalmzca evim/e ilgi/enirim" demek ne kadar da dar ufukluluk!.. Ermeni parti ve kurumları nın siyaset ve mücadele tarihinin, düşmaniarına karşı olduğu kadar, kendi iç çelişme ve çeki şmel eriyle geçtiğini biliyor muydunuz? Avrupa ye Rusya, dindaş ve ilk kiliseyi kuran halk olan Ermenileri umutlandırdıktan son-
için Or
Antranik Çelebyan 1'Antraişte tam da bu çifte standardı Antranik
nik Paşa /' kitabında
Ozanyan'ın duruşuyla deşifre
ediyor.
*** Kürtlerin, Ermeni tarihinde kendilerini görüp değerlendire ceği çokça malzeme vardır. Bugün AB 'ye katılım sürecinde "Kürtler ve Aleviler azınlıktır" söylemi zayıf bir olasılık olarak tartışılmak isteniyor. Kürtler, "Azınlık veya etnisite olarak bizi kabul ederlerse bizim sorunumuz da çözülür. Ulus olduğumuzu kabule kimse yanaş mıyor. Bunu kabul edersek, masanın bir köşesinde bize de yer verilir, sorunumuzu masaya getirme şansımız olur" demektedirler. Masaya oturmak amaç değil, amaca varmak içindir. Eğer masa seni amacı na varmaktan uzaklaştırıyorsa masadan vazgeçmeyi de bile-
&'i#!.iilMe~~iHLif:fll~it}I''"'""'""'"""""""""""""""'""""'"'""''''""""""'""'""'"""""'"""""'""""""""'"""'''"'"'"""""'"""""'~~El
ceksin. Sorunun altında ezilen biziz ve bu ağır ezilmişlikten kurtulmayı elbette bir an evvel ve herkesten önce biz isteriz. Ama Ermeni sorunu "azmhk statüsü"ne indirgendikten sonra, sürece "yok" sayma, "yok" etme, kendi ne katma ve rencide etme durumu egemen oldu. Bu geri statüyü yeniden kurup eski "ulus" istemlerini de başa ramayınca katliamcılar maalesef amaçlarında başarıyı yakalamış oldular. Bizde de aynı süreç yaşanmasın mı!.. Benden hatırlatması ... Batı Ermenistan'da toplumsal yapı olarak yok edilen Ermeniler için şimdi Avrupa ve Amerika parlamentolarında
"Ermeni soykmmt kabul edilip ktnandt" deyip geçmenin de pek fonksiyonel olmadığı görülmektedir. Bu durumu gören Türk devleti çok ciddiye de almamaktadır. Zira AB sürecinde Ermeni katliamını öne alarak
"Kürt ulusu ve Kürdistan sorunu"nu işlerneyi geriye itme ve gündemden uzak tutma tehlikesi de vardır. Ermeni soykırı mını gerçekleştirenler, şimdi de Kürtleri tarih sahnesinden "ulus" olarak kaldırmanın planını bizzat Kürtlere kabul ettirerek(!) yapmaktadırlar. Kürtlerin yapması gereken şudur; iki ulusun diriliş ve katliamlarını gerçekliği ile dillendirere k, kendilerini ve Ermeni sorununu korkusuzca birlikte işleyerek sonuca ulaşmayı hedeflemelidirler. Yoksa Kuzey'in en büyük örgütlü gücünü de yanları na alarak, Kürtleri de Ermeniler gibi ulusal ve toplumsal istemlerinden vazgeçirmeleri, etnisite (Türkiye'deki Boşnaklar, Pomaklar gibi) düzeyine düşür meleri ve yok edilme sürecine yatırmaları , birkaç kırıntı ile (haftada iki gün ve saat gece-
Kürtler, Ermeni halkının tarihini ve direnişlerini analizci bir gözle incelemeksizin, sanat, kültür ve ananelerini bilmeksizin, kendilerini ve üzerlerindeki sömürgeci politikayı derinlikli kavrayamayacaklardır. nin 6.30'unda 30 dakkikalık Kürtçe TV gibi haklar) ile kandırıp geçiştirmeleri tehlikesi vardır. Kürtler, Ermeni tarihini ve direniş pratikleri ile yaşadık ları katliam tarihlerini ve direnişlerini analizci bir gözle incelemeksizin, sanat, kültür ve ananelerini bilmeksizin , kendilerini ve üzerlerindeki sömürgeci politikayı derinlikli kavrayamayacaklardır. Çünkü Ermenistan ve Kürdistan sorunsalı nın tarihi birlikteliği vardır. Bu kavranmaksızın Kürt tarihi sağ lıklı kavranamaz. Kurtuluşu da ...
kün gösterememiştir. Bu yalnız Kürtlerde böyle değild i r. Dünyanın 2/ 3' ü demokratik sosyalizme geçiş yaptı, ancak bu toplumlar moderniteyi yaşama yan, devrimde "temel güç köylülük" olan ülkeler idi. Temel olan, sonra dönüp sosyalizmi yıkmakta da temel rolünü oynadı. Bizlere "köylü milletin efendisidir" demek düşmez; köydeki çobanların sırtları sı vazlanarak "aydmlanm a" yakal anamayacağı gibi, tarihi onlarla yakalamak da mümkün olmayacaktır. Zira siyaset dedikodu derekesinden ve tüm tabu lardan arınarak ele alınmalı dır. Dedikodulara kapıları aralayan siyasete en çok köylüler ve bilinçsizler sevinir. Yıllardır aynı politikalarla "Kürt halktntn
enerjisi" boşa harcanmadı mı? Aynı politikalarla önderler " ru-
hani lider" ler durumuna getirilmedi mi? Onlar peygamberirk mertebesine geri köylülüğün *** sayesinde ulaşırlarken ; aydınla rı, eleştirip tartışanları , okuyup Toplumsal ve kültürel kaçizen ve ileriye dönük olan eyrakterinde köylülüğün ağırlıklı lemliliği şerhlerini koyarak desolduğu uluslar, her yana ve tekleyenleri bile küçük düşü cepheye yatabilecek durumda ve müolurlar. Kendilerine yaramadık renler de o peygamber ridi köylü çobanlar değil miyları gibi başkalarına da zarar di? ın, verirler. Bu kavranmaksı z Tarihi toplumsal derinlikleköylülüğün gücünü kullanmak inerek ele almayanlar, rine güçleşir. Köylülük dar ufukluve savunma psikolojisuçlama dedur. Uzun erimli çıkarlarını duruma düparaneyak siyle ğil , kısa erimli çıkarlarını esas durumunda körleşrnek şünce da alır. Kürt köylü toplumunda kendine zada Bunun oldular. da yaşanan, tarihte stranlarda kapattığı gelişmeye verip, rar "Kurd sıkça vurgulandığı gibi değilse, böyle Eğer aşikardır. kardireniş xaln in" sözü, her romanKürt parlayan de Kuzey' toplumsal şısında devletin bu vurdibe yılda birkaç tizminin kullanmayapıyı çok rahatlıkla dışın tahliller toplumsal ması, ha" sından dolayı düştükleri daki savlarla açıklanırsa doğru in"lik durumudur. Bu sahipleolmaz . savunulama nilerek Kürtlerin Kalr. Acaba çoban köylülere göre yacağı artık anlaşılmalıdı , değil de ayarianan Kürt siyaset sınıfının dı ki yalnız Ermeni'ye etihanet geri politikası , aynı popülist ziyadesiyle kendine topyeyaklaşımı Ermeni değerlendirmiş ve bir ulus refleksini
melerinde de göstermiş olmasın?
*** 1915 katliamını bilince çı karmayanlar, Halepçe katliamı nı in sanlık bilincine yerleştire mez. XoybGn'un Kürt siyasi yaşa mında neden ilk kez "bağ ım sız lıkçı" bir programla ortaya çıktığ ını anlamak isteyenler, Ermeni partileri Armenagan, Hın çag ve Taşnak partilerinin programiarına bakmaksızın o dönemi anlamakla güçlük çekerler. Zira konuyu Kürt şair Cegerxwln " Hatıratım " isimli kitapta açmıştır. Ermeni parti ve aydı n girişimlerin in diplomasi, kongre ve konferanslarından dersler almak istemeyen bir Kürt girişi mi, yapmak istediklerine eksik bilgilerl e baş lamış olur. Ermeni Sason Ayaklanmal arı, Dilmen Savaşı, Arakelots Savaşı ile Bitlis, Erzincan, Erzurum, Kars, Van'daki Ermeni kı rımı kavranmaksızın, Ağrı,
Dersim, Mahabat, Amed çatı ş ma ve katliamları zor anlaşılır. Ermenilerin ve Kürtl erin ülkelerinin parça la nm a l a rı karşı sında güttükleri politikalar ve
~"M[~~
XoybOn' un Kürt siyasi yaşa mında neden ilk kez "bağımsızlıkçı " bir programla ortaya çıktığını anlamak isteyenler, Ermeni partileri Armenaga n, Hınçag ve Taş nak' ın programiarına bakmaksızın o dönemi anlamakta güçlük çekerler. yarattıkl arı ruh hali karşılıklı
analiz edi lmeden, kaba Kürt kavranamaz ve aşıla maz. Ermenilerin yaşad ığı süreç bilince çıkarılmadan Türk şo venizmi, Kürt bencilliği ve katil durumuna geti rili ş leri an l aş ıl a maz. Bugün tarihsel olarak Türklerin ve Kürtlerin, Batı Ermenistan topraklarını " kendi tarihi toprakları" olarak kabul etmeleri ne kadar doğru? Tarihi olarak Ermenistan'a ait Erzurum ile Kürd istan'a ait Kerkük yaklaşımlarını ç ifte standartsız ele almak neden yan lış olsun ki? Savaş ve katliamlarla yaşa nan bunca demografik değiş ik likten sonra, Kürdistan, Ermenistan, Belucistan, Persiya, hatta Afganistan'a varan ve derin Ari-Zerdüşti h a lklarının birlikte liği ni savunmak neden yanl ış olsun ki? Demokratik tarzda herkesin siyasi iradesiyle özgürce ata topraklarında yaşabenciliği
~~ • •• • •• • •• • •• •• • • •• • •• • •• • ••••• • •••••••• • •·• •o•no• • •• • •• • ••
ması stratejisini savunmak neden birilerini hiddetlendirsin ki ? Derin tarihi kökl eri ve yakın gelenek leri ile yan ya na yaşamı güzelleştiren Medya ülkesinin halkları a rasına çitler çekmen in bi r an lamı var m ı ? Biz ki hep . açl ık, zindan, sürgün ve katliamlarla terbiye edilmeye ça lı ş ıld ık, kendimizi kışkı rtıcı birer malzeme ve başkas ını n elinde kılıç olmaktan ç ı kararak temiz ve onurlu bir yaşayışı neden
yaşamaya lım?
Antranik Çelebyan'ı n , Ermeni efsanevi komutanı Antranik Ozanyan'ın otobiyografisini içeren "Antranik Paşa" isimli kitabını okurken, Antranik Paşa'n ın bizzat işin başında biri olarak yukarıdaki sorunl ara kendi cephesinden muhatap kaldığını düşündüm . Bir Kürt olarak bugün bu soru nlarl a yüz l eşmeye devam ediyorum ... Peki siz bu sorunl arın neresindesini z? Bunl arı düş ünmeye ihtiyacınız yok mu ? Tüm katiller iş ledikleri suçun un u tul masın ı isterler. Tartışmamak unutturmak değil midir? Ha un uttum so rmayı : Gerçekten siz Antranik Paşa'y ı bilir misiniz? Biliyorsanız nasıl bili rsiniz?!
•• • •• ••u•••• • ••"u••••••••••••••••--•• • •• •• • • •• •• • • •• • ••oo• • •••••••••••••••••
•• • • •• •••••• • • •••••••·•~~R1
Helbestvane evin
a tekeşine
rl:ıı Lokman Polat
in cara peşin helbestek
M Nizar Kabbani bi wergera
Cankurd bi kurdi xwend. Helbest gelek baş bO O xweşa min çu. Di helbeste dediyar bO ku niviskare helbeste bi rastl helbestvane O helbest F helbestek heja ye, giranbihaye. Pişti ku min helbeste xwend , min ji xwe re got: "Xwezi wergeren kurd pirtOken vi helbestvani wergerandana kurdi." Nizar Kabbanl helbestvanekl areb e. Di sala 1923-an de li Şame ji dayik bOye O di sala 1998-an de li Landone di sirgüne de wefat kiriye, çOye ser heqlya xwe. Ew helbestvane evin O tekoşlne ye. Wi seri li ber diktatoriya Baasen Suriye danwiye, li hembere wan tekoşiyaye, penOsa xwe wek çek bikar aniye. Baasen Suriye xwestine wl bigrin, yan bikujin yan F di zindane de birizlnin. Ew F ji neçariye welate xwe terk dike O di sirgüne de jlyan
O tekoşina xwe didomlne. Demamin helbesta Nlzar xwend ez zanibum ku pirtOken wl li kurdl nehatine wergerandin. Hetanl niha çi pirtOken kurdi -bi alfabeya latin!- O yen wergere bi kurdl derketine, min kiriye O xwendiye. Bele, pirtOken wl bi kurdi tunebO, le gelo bi tirkl heba yan na? Ez pirtOken gelen dranen kurdan -yen areb, faris O tirkan- dixwlnim. Bi min dive kurd edebiyata gelen dranen xwe bixwinin, nas bikin O berhemen baş wergerlnin kurdi. Ez ketim pey legerlna pirtOken Nlzar Kabbanl yen bi wergera tirki O min dit ku şeş pirtOken wl ji all wergeren tirk ve li tirkl hatine wergerandin. Mi n dlsa ji xwe re got : "Xelk şeş pirtOken Nizar werdigerlne O em kurd nikarin yek pirtOkeke wl wergerlnin kurd1 O biweşln in. " Ez hevidarim ku piştl ve nivisa m in kurdek welatparez,
..
wergerek kurdperwer pirtOkek Nlzar Kabbani wergerlne kurdi O bi pirtOka Nizar pirtOkxaneya xwendevanen kurd bixemillne, edebiyat O zimane kurdl dewlemend bike. Te zanln ku werger ji bo dewlemendiya zimen roleke giring dillze. Dema min ve nivlse nivlsl, ez ji xwe re fikirlm, ka çiqas berhemen edebiyata arebl, farisl, tirkl, armenl, asurl li kurdi hatine wergerand in? Kurd çiqas edebiyata van neteweyan nas dikin O ew netewe çiqas edebiyata kurdl nas dikin? Haya xwendevanen kurd çiqas ji berhemen Adonis, Nizar Kabbani, Mahmud Dewreş O nivlskaren din yen areb, faris, armen, tirk, azeri O asurl hene? O haya xwendevanen wan neteweyan çiqas ji Ahmede Xanl, Feqlye T eyran, Melaye Ciziri, Cegerxwln O nivlskaren kurd yen nOjen -anku yen dema niha- hene?
ım ~~Dif~~!;l······················································ ·····························································:······· · ··· ·· · ·····························ı
Edebiyata gel Cı neteweyen rojhilata navln xurt e, dewlemend e. Dive gelen dran, neteweyen rojhilata navln ji edebiyata hev siOd werbigrin. Di tekoşlna nasnameya netewl O azadiye de edebiyat rola sereke dilize. Niviskaren gel O neteweyen bindest berhemen xwe yen edebi weke çek li hembere neheqiye, zordariye, dagirkeriye bi kartinin O ji bo azad iye tedikoşin. Ji bo dewlemendiya zimane netewl, dewlemend iya çandl o wejeyl, berhemen nivlskaran yen edebi dibin sembola nirxen netewi, dibin nlşana parastina hemO hejajiyen gelerl. Ji bo parastina nirxen netewl, ziman, çand O edebiyata geleri/netewi, ji bo tekoşlna rizgariya welat O azadiya gel, berxwedana çandl, edebi gelek giring e. Nizar Kabbanl weki Adonls niviskarekl heja bO. Di nav niviskaren areb de nivlskareki heja ye din ji Xeli l Cibran e. Se pirtOken Cibran ji all wergere kurd Husein Muhamed ve bo kurdi hatin wergerandin O di nav weşanen "Helwest"e de hatin weşandin. PirtOken Xelil Cibran yen ku bi kurdi hatine weşandin ev in : 1-Basken Şikestl, 2-Peyamber, 3-Baxçeye Peyamber. Dema mirov li edebiyata areban dinere niviskar O helbestvanen areb Amin Rlhani O Xelll Cibran di nav edebiyata areban de nOhbOnek, nOjeniyek pekanine. Wan di hela afirand ina helbesten bi şeweya wezna serbest O şewe ya nivlslna pexşane de xebaten heja pek anin. Di derbare edeb iyata areban de bi qase kurden başur O kurden b inxete zanlna min tune. Bi qase ku ez zanim di nav edebiyata areban de gelek ekolen edebi hene. Ji wan ekalan
Di tekoşlna nasnameya netewl u azadiye de edebiyat rola sereke dillze. Nivlskaren gel u neteweyen bindest berhemen xwe yen edebi weke çek li hembere neheqlye, zordariye, dagirkeriye bi kar tlnin u ji bo azadiye tedikoşin . yek je ekola "Taflla" ye. Ev ekol li ser bingeha wezna serbest hatiye avakirin. Damezrevane ve eko le Nazik El Melalke O Bedr Şakil A l Sayyab in. Helbesten va na 1i gor wezna serbest O kaflya serbest hat i ne nivlsin. Li gor dltin O ramanen parestvanen ve ekole helbesta areb ya modern di bin bandora helbesta rojava de dimlne. Lekolinvan Salma Khadra Jayyusl di pirtOka xwe ya lekollnl ya bi nave "Helbesta Areb ya modern" de dibeje: "Di nav helbestvanen areb de ji bo jiyane O hunere lenerlneke nO destpekiriye. Ew li henbere ekolen edebi yen kevn derdikevin. Ew dixwazin ji helbestvanen biyanlyan siOd werbigrin, ji wan feyde biblnin. Di helbesten nOjen yen helbestvanen areban de bandora Eliot, Rilke, Pound, Lorca, Rimbaud, Eluard, Aragon, Pablo Neruda O Nazim Hikmet heye." Helbestvanen areb El Melaike, El Sayyab, Abdulvahap El Beyati O Bülent El Haydari di nav ekola "Taflla" de nOjenl pek anin O ve ekola edebi peş vexistin, berfireh kirin. Helbestvan El Sayyab dema li si rgüne bO, bi nave "Helbesta Baran€" helbestek nivlsl O di kovara "El Adab" de li BeyrCıte weşand. Ev helbest O helbesten din yen El Sayyab ji ali xwendevanen areb ve gelek hatin hezkirin. Helbestvane areb Yusuf El Hal ji sirgCıne -ji Amerlkayevedigere welate xwe O dinere
ku kovareke baş e edebi tune. Di kovaren hey! de pir hindik helbest tene weşandin. Di hela weşanen edebi, helbestl de valahiyek heye. Ew difikire ku ve valah iya hey! tije bike O lewre ji ew nivlskar O helbestvanen ciwan li dora xwe dicivlne Cı damezrandina weşanxana "Macalla " pek tlne. Ew Cı helbstva nen ciwan dest bi weşa n a kovarahelbeste dikin. Bi ve kar O xebate edebiyata xwe peşve dixin, dewlemend dikin. Ew bi kar O xebaten xwe ekola edebi ya bi nave "ekola Macalla" pek tlnin. Di nav ve ekole de ev helbestvan cih digrin; Yusuf El Hal, El Sayyab, Adonls, Unsl El Hac, Şevki A. Şuk ru, Fuad Rıfkl, Muhammed El Maghut, Cabra Tbrahlm Cabra, Tevfik Sayig, Halil H avi, Riad El Rayyes, Tsam Mahfuz, Sadr Yusuf. Ekola "Macalla" di hela edebiyate de xebaten giring kirin. Wan berhemen sembollst, modernist, futuri st, reallst O sun ealist wergerandin arebl. Di bin tesira van ekolen edebi yen navnetewi de berhemen netewi yen arebl afirandin. Wan helbestvanen rojavayl, ewropl, amerlkl, Ing i llz bi xwendevanen areb dan naslne O li ser berhemen wan, jlyan Cı tekoşlna wan nivlsen nirxandine nivisin weşandin. Helbestvan Nlzar Kabbanl nivlskareki realist O helbestvanekl rastgo bO. Di sala 1967an de di navbera dewleten Areb Cı Tsraile de şer çebCı. Di ıer de dewleten Areb tek çOn Cı ı srail bi ser ket. Nlzar Kabbanl li ser ve tekçOna şer helbesteke nivlsi Cı ew helbesta wl li BeyrCıte di kovara "E l Adab" de hate weşandin. Nave helbeste "Tebiniyen PirtCıka PaşveçOne" bCı. Naveroka helbeste hesabe
o
nasyonallsten areb nehat O lewre jl helbesta Nlzar di nav alema areb de hate qedexekirin. Le, herçiqas dewleten areban helbeste qedexe kirin ji, helbest ji all xwendevanan ve bi dizi O bi şeweya fotokopikirine hate belavkirin. Ev helbesta Nlzar Kabbanl bO sedeme derketina anku pekanina ekola edebi ya bi nave " El Adab El Huzaranl" . Gelek nivlskar O helbestvanen areb a fillstlnl, herwekl; Mahmud Derweş, Semih El Kasım, Fadwa Tukan, Raşid Hüseyin, Muin Besseiso, Salah Niyazi yen din ji serketina lsralle O tekçOna areban tesir girtin, hejiyan O ketin nav legerlneke nO. Ev helbestvan li doza Fillstlne xwedl derketin O ji bo tekaşina rizgariya netewl helbesten tekoşlne O berxwedane nivlsln. Van helbestvanen areb di edebiyata areban de nOjenlyen nO pek anin. Serhem O helbesten Mahmud Derweş, Semlh El Kasim O Raşld Huseyln di nav xwendevanen areb de hate xwendin O hezkirin. Piştl tekçuna şere sala 1967-an veca di sala 1982-an de tekçGneke din pek hat. Di şere sala 1982-an de areb O filistin! tek çun O ısrail dlsa biserket. Hezen leşkerl yen israile paytexte welateke areb, anku BeyrOte dagir kiribO. BeyrGt weke Parlsa rojhilata navln, bajareke azad O cih O ware nivlskaren areb bO. Nivlskaren lraql, Surl, Misrl O yen blst dewleten areban pirtOken xwe be sansor bi şeweye ke azad li BeyrOte çap dikir. Beyrat bObG weke navenda niviskaren azad yen areb. Ji dagirkirina BeyrOte ya ji all hezen ıs rail , nivlskaren herhemkar yen areb eşiya n , hest Cı ruhe wan tevlihev bO. Wan di bin bandora hesten şi-
a
Gelek nivlskar O helbestvanen areb O filistin!, herwekl; Mahmud Derweş, Semih El Kasım, Fadwa Tu kan, Ra ş id Hüseyin, Muin Besseiso, Salah Niyazi Oyen din ji serketina lsralle OtekçOna areban tesir girtin, hejiyan O ketin nav legerlneke nO. kiyayl de bi nave ekola BeyrOte ekaleke edebi pekanin o bi tundi li hembere dagirkirina Israiie tekoşiyan. Helbestvanen li BeyrOte di bin şert O mercen dagirkeriya hezen isralle de helbesten giranbiha nivlsin. Wan di naveroka helbesten xwe de hovltiya şer, xirabbCına bajar O birindariya mirovahiye anin zimen. Helbestvan Sad! YOsiv di helbestek xwe de kOçe O kolanen BeyrOte qal kir. Adonis di helbesta xwe ya bi sernave "Çol" e de xirabbOna bajarek Cı hale we ye xurbe bi şeweyeke edebi raxist ber çaven xwendevanan. Mahmud Dewreş bi slmgeya, nişana deryaye xweşiya jiyane peşkeş kir. Dagirkirina BeyrOte ji ali hezen israile ve bO sedem ku hinek rewşenbir, nivlskar O helbestvanen areb yen ku li BeyrOte bOn ji wir koç bikin O biçin li Ewropaye, Amerlkaye O cihen din jiyana sirgüniye bijin. Hinek rewşenbir O niviskar hepis O zindane dan ber çaven xwe O li BeyrGte man. Lebele hinek jT ji neçariye çGn sirgOne. Weke piraniya niviskaren kurd, hinek niviskaren areb jT li sirgüne bi cih O war bOn O sirgCın ji bo wan F bO welate duyemin. Edebiyata areb bi afirandin a berhemen niviskaren sirgüne hin betir xurt bO, peş ket. Nizar Kabbanl yek ji wan helbestvanane ku jiyana wl li sirgune bi dawi hat. Ew di sala di sala 1923-an de li Suriye ji
;~~iiit!f9fl(>iiiiHlfiilijgii.fil1····
dayik bO. Ew ji malbateke dewlenıend bO. Wi li Universita Şame, beşa hiqGqe xwend. Di wezareta derve de karmendi kir, li gelek welatan weke dOplamateki Suriyeye temsil kir. PirtOka wl ya yekem di sala 1942-an de, hej ew 19 sali bO, bi sernave "Esmera Min ji Min re qal kir" derket Ew bi ve pirtOka xwe bO navdar. Wl ji ciwaniya xwe ve dest bi afirandina berhemen edebi kir O xebata xwe domand, gelek herhemen din afirand. Nizar Kabbani bi desthilatdariya dewlete re kete nav nakokiyan O lewre jT ji karmendiye istifa kir O çG li Libnane -BeyrGte- bi cih O war bO. Wl li wir weşanxane vekir Cı dest bi kare weşanvaniye kir. Nizar Kabbani di nav dhana areban de bO helbestvane evine O tekoşine. Wl di helbesten xwe de vina evine, berxwedana meziOman O azadlya jinan ani zimen. Ew helbestvaneki nOjen bO O wl di helbesten xwe de azadlye, evine O nexşen erotlk bi şeweya edebi nivisl. Di helbesten Nlzar Kabhani de du temayen bingehin hene. Yek je; tekiliya jin o nıeran e. Ew bi coşi temaya evine derdi xe peş. Ya din jT; parastina mafe mirovan, rexne girtin li rewşa civaki O siyasi ye. Ew di temaya ve mijare de humaniıma hest O ruhe insan, li dij zilm O zore berxwedana mirovahiye, maf O azadiya civake dipareze. Ji siyi zedetir pirtOken helbestvan Nizar Kabbanl hatine weşandin. Şeş pirtOken wl yen ku bi tirki hatine weşandin ev in: 1-Helbesten Nizar Kabbani, 2-Helbest lambeyeke şin e, 3Rojnivisa jineka ciwan, 4-PirtGka Evine, S-Sed nameyen Evine, 6-Helbesten Qedexekirl.
. ...... . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . .. . . ... .... . . . .... ... . .. . . . . . . . . . . . ..... . . . ~
[~II~
Herkesin bildiği meçhul /bı Munzur Gülapu~a~ı
ikmet Fidan Diyarbakır'da öldürüldüğünde kamu-
bi-Kontra cinayetiymiş gibi ilgiyi ve katkıyı sunmamış olOlayla ilgili emarelemaları basit bir ihmal olarak oyunda gözlemlediğimiz kaygı rin daha çok PKK'yi işaret ettiği değerlendi ri lemez. lı bekleyiş, yerini derin bir susbir zem inde böylesi aceleci bir DEHAP Genel Merkezi ete kunluğa bıraktı. Son bir yıldır tavır ancak kötü bir çarpıtma Fidan'ın cenazesini sahiplengerek devletin olduğu yerde, olabi li r. mede geç kaldı. ilerleyen güngerekse PKK'nin bulunduğu Diyarbakır Büyükşehir Belelerde gazetelere açıklamalar yerde halkta kaygı yaratacak diyesi de Fidan ailesine yaryapan Tuncer Bakırhan ise, gegelişmeler yaşanıyordu. Mayın dımcı olmakta geç ka ldı . Cesecikmelerin in suçlusu olarak Filar, bombalar, çatışma l ar ve din nakli için ihtiyaç duyulan dan ailesini ve aileyi etki leyen cenaze törenlerinin siyasetin arnbulansı vermekte geç kalan çevreleri gösterdi. ve halkın balansını dizayn ettiDiyarbakır Büyükşehir BelediBu yazı, cinayeti tartışma ği bir zamanda Hikmet Fiyesi, aracın petrol tankının denın ötes inde, DEHAP, DTH ve dan'ın öldürülme si, ortamı dalik olduğunu gerekçe gösterdi. PKK çevrelerinin ikili yak laş ım ha da kararttı. Hikmet Fidan' ı Biz hepimiz ve bütün Diyarba- larını ve geç kalmışlıklarını tarkim öldürdü? Hala bilinmiyor . kır halkı biliyor ki, belediye tışmayı amaçlıyor. Fakat bu siyasi cinayetin akaherhangi sıradan bir cenazeye binde gelişen tepkileri anlagösterdiği ilgiyi Hikmet Fi1- DEHAP, DTH, PKK, mak, c inayeti anlamak kadar dan'ın cenazes ine göstermeKongra Gel ve bu ekseneyak ı n önem li. Çünkü güç odak l arı, miştir. Üstelik bu öldürülen arçevrelerin , gazetelerin, dergilesiyasi rantiyeciler cinayet üzekadaşım ı z bölgedeki SHP-DErin yaklaşım ında gördüğümü~ rinden siyaset geli ştirmeye baş HAP'Iı bütün belediye başkan ikili bir yaklaşım var. Ortada ladılar. l arının şahsen arkadaşı ydı. Baş bir resmi yakl aşım var; ikinci Hikmet Fidan ' ın cenazesini ta Diyarbakır Büyükşehir Beleolarak da, herkesin bildiği/his sahiplenmekte geç kalan iHD diye Başkanı olmak üzere diğer settiği yaklaşım. Resmi yaklaDiyarbakır Şubesi'nin başkanı belediye başkanlarının, şahsen şım, Fidan' ın cenazesine sahipcinayeti kınarken, sanki yıllarca yol arkadaşı oldukl arı lenmek, destek sunmak, katı 1990' Iardaki herhangi bir HizFidan ' ı n cenazesi ne beklenen lım sağ lamak, tepki gösterrnek
H
yak l aştı.
istemişler; fakat Fidan'ın ailesi
ve ai leyi etkileyen lerce cenaze bu arkadaşlardan apar-topar kaçı rılmı ş. Öte yandan herkesin bildiği bir şey var ki, bu çevrelerin iddia ettiklerinin aksine, bu çevre(ler)in cenazeye katılması muhtemel kişi ve kişi lerin katılımını enge ll ed iği şek linde. Bu çevrelerin kontrolünde bulunan Diyarbak ır Büyükşehir Belediyesi'nin s ıradan bir cenazeye göste rdiği yak l aş ımı Fidan'ın cenazesine göstermemesi dikkat çekici. Nasıl bi r şeyse, bu çevrenin cenazeye maddi ve manevi katılımı/kat kısı hep gecikmiş, geç kal mış. D iyarbakı r'da ki herhangi bir asayiş olayına büyük yer veren Ülkede Özgür Gündem Gazetesi, önem li bir Kürt po litikac ı olan Hikmet Fidan'ın faili meçhul ölümüne gerekli ilgiyi göstermemiş. Gazetenin, vaktinde HADEP il Başkanı Hikmet Fidan'ın sı radan bir açıklamasına verdiği önemi, fa ili meçhul şe kilde öldürülmesine göstermemesi, tek kelimeyle "ayıp". Aynı gazetenin köşe yazarları nın, Fidan'ın öl dürülmüş olmasın
dan çok, cinayeti PKK'nin işle diği şeklindeki suç lam ayı eleş
liren bir tutum takınmış olmaları da başka bir kompleks. DTH ve DEHAP çevresinin ikili yaklaş ımı, Hikmet Fidan ' ı öldürenleri kınayan (her kim yapmışsa diyen) 217 imzalı ilan karşısındaki tutumda da gözlendi. Hiçb ir çevreyi suçlamayan/işaret etmeyen ve çok çeş itli çevrelerden aydı nların , politikacıların, avukat:Ooktormühendis gibi çevrelerden insanl a rın imza l adığ ı bir imza kampanyas ına DEHAP, DTH ve Ülkede Özgü r Gü ndem Gazetesi yazarların ın katılmaması bi r yana, aleyhinde bulunmaları dikkat çekici bir davranış.
"Bütün dünyaya karşı savaşacak gücüm olsa Türkiye'ye luk'u"ndan bahseden açı kla t~k mermi atmam" diyen maların ı yan yana koyduğu Ocalan'ın Türkiye' yi savaşla muzdayine bir ikil ikle karş ıl a tehdit etmesi; "etnik siyaset şıyoru z. yapmayacağız" diyenierin 1998 Sonbaharı'nda A. siyaseti Kürt ekseni üzerinde Öcalan ne yapm ıştı ? 15 yıllık sürdürüyor olması arasındaki savaşın tüm askeri-siyasi soçelişki, açıklanmaya muhtaç. rumluluğunu o dönemdeki As2- Hikmet Fidan cinayetinden sonra DEHAP, DTH, PKK çevrelerinde yine ikili bir dille karşılaştık. Bu siyasi cinayetle hiçbir al aka l arının olmadığı nı söyleyen bu çevre, "Kürt siyasetinin Susurluk'u"ndan, "çetevari siyaset" tarzından, "Stalinist tarz"dan, "totaliterlik ruhu"ndan bahsetmeye başladı lar. Ve daha ilginç olanı; 1993'te Bingöl' de 33 erin öldürülmesiyle Fidan cin ayetinin aynı cümle içinde ifade edilmiş olmasıydı. Kürt siyasetindeki çeteleşmenin herkes farkınday dı; fakat siyasetteki çete l eşmey i tartışmaya açan l a rın bahsi geçen çevreler olması gözden kaçacak bir ayrıntı değil. Son zamanlarda metropollerde meydana gelen patlamaları, fabrika kundaklamalarını gerçekl eşti
ren Kürdistan Özgürlük Şahin leri ad ındaki örgütün üstlendiği eylemleri PKK çevrelerinin üstlenmemesi ve terör olarak nitelendirmesi dikkat çekici. Özgürlük Şahinleri ad ındaki örgütün daha önceki eylemlerini üstlenen PKK'nin, şimdiki tutumunu anlamak zor. Bu tipten fedai örgütlerin, 1998 Roma sürecinde A. Öcalan tarafından kurulan ya da teşvik edilen Apocu Birlikler'den birisi olduğ unu herkes biliyor. Yine Osman Öcalan 'ın "Kürdistan Özgü rlük Şahinleri adındaki örgütün arkas ında kimler var, bilmiyorum" şeklindeki açıklamasıy la, bir kısım çevrelerin şimdi lerde "Kürt siyasetinin Susur-
keri Konsey'e itiraf ettirerek, savaşın kirinden kendisini aklamaya çalıştı . Askeri Konsey'irı 15 yıllık savaş ın tüm veba lını günahını üstlenen açık laması y la, Öcalan halkı yanıltmaya çalı ştı. Bugün bazı çevrelerin (PKK'ye yakın çevreler) gerek H. Fidan cinayetinden sonra Kürt çevrelerindeki kınayıcı tutumdaki yükseliş ve eleştire l tutumun genelleşmesi, gerekse ordunun/askerin siyaset üzerindeki ağırlığının artmas ı yla siyasette ve toplumda gözlem lenen sertleşmeyle birlikte icat ettikleri günah keçilerini suçlayarak huruç etmeleri ilginç. Yine bir oyun mu oynanıyor? 3- " Bütün dünyaya karşı savaşacak gücüm olsa Türkiye'ye tek mermi atmam" diyen A. Öcalan'ın Türkiye'yi savaşl a tehdit etmesi; "etni k siyaset yapmayacağız, Türkiyelileşece ğiz" diyen DEHAP, DTH,
PKK'nin savaş ı ve siyaseti Kürt ekseni üzerinde sürdürüyor olması a ras ındaki çe lişk i/ikili tutumlar açıklanmaya muhtaç konular. Siyasetin, savaş ın bir oyun şeklindeki tezahürü insanı ürpertmiyor mu? in san ın sorası geliyor: Bu theatre oyunda bu aktörler kendi zihinleriyle hareket etmeyen figüranlar mı? 4- Kürtçe dil kurslarını Newroz havasıyla açanların/açtıranların bu kursları sess iz-sedasız kapatmış o l maları
da başka bir 'iki li ' durum. Kürtçe dil kurslarının aç ılmasını
Yalanlar karşısındaki suskunluk bir toplumu özgürönemli bir kazanım ve zafer leştirmez, o topluma barış olarak takdim eden siyasetçile- getirmez; bir toplumun her rin, yazarların, kapısına kilit ne sebeple olursa olsun vurulmuş bu anıtlar hakkındaki suskunlukları da yine bir senar- (parti yararı, ulusal yarar, sınıfsal yarar vs.) yalana yo muydu? Yukarıda kafama takılan ba- yardım-yataklık yapması, o zı sorularla ne olduğumuzu an- toplumu yalancı yapar.
lamaya çalıştım. Eğer bir toplumda siyaset, insan ilişkileri , zihinsel faaliyetlerimiz kurgusal ve ikili yaklaşımlarla sürdürülüyorsa/sürdürülmeye çalışılı yorsa, o toplumda yalanın, ikiyüzlülüğün yükselişi önlenemez. Böyle bir toplumda en zor olanı sahih olabilmektir. Ancak bu ikili/çelişkili yaklaşımlar karşısında çıplak gerçekIere yabaneriaşmış bir toplumda, yalan herkesin karakteri olur. Vicdan; yalana yalan, doğ ruya doğru demektir. Yalanlar, ikiyüzlülükler, sahtekarlıklar karş ısındaki duruşumuz kişiliği
mizi ele verir. Bu anlamda bir toplumda tek tek bireylerin siyasi yalanlar karşısındaki duruşu nasıl bir insan/toplum olduğumuzun anlaşılması açısından
önemli. Eğer bu olumsuzluk genel kab u 1görüyorsa ya da itiraz edilemeyen genel bir rı zaya dönüşüyorsa, o toplumda erdem en büyük toplumsal sorundur. Bu toplumsal davranış çözümlenmeden bu toplumun ulusal ya da sınıfsal sorunlarını tartışıyor olması da, aslında bir karış yalan. Korkuların ve gündelik yararların/çıkarların davranışları mızı, zihnimizi ve duruşumuzu şekillendirmesiyle orantılı 'bir çürümeyle karşı karşıyayız. Yalanlar karşısındaki suskunluk bir toplumu özgürleştirmez, o topluma barış getirmez; bir
toplumun her ne sebeple olursa olsun (parti yararı, ulusal yarar, sınıfsal yarar vs.) yalana yardım-yataklık yapması, o
~~mPail&fj&.ai:F:Ili~lm·
toplumu yalancı yapar. Kendi zihniyle düşüneme yen, kendi aklıyla davranamayan, kendi doğrularıyla yürüyemeyen, kendi siyasi aklıyla siyaset yapamayacak kadar işbir likçileşmiş, kişiliksizleşmiş bir toplum/organizasyon ancak bir oyunda piyon olabilir. Tarihe, vicdanımıza, toplumumuza karşı belli bir sorumlulukla davranabilmek için öncelikle içimizdeki yalanı deşifre etmemiz zorunlu; siyasetin Susurluklaşmasını/çeteleşmesini engellemek/aşmak için öncelikle yalana yardım-yataklık yapmamalıyız, yapanları deşifre etmeliyiz. Eğer bir toplumda yalan yüzünü elleriyle örtmeden kıçını saliaya saliaya geziyorsa, insanlar yüzlerindeki kızarıklığı yitirmişlerse, o toplum öncelikle kendine ihanet içinde, doğ rulara hainlik yapmakta demektir. Meçhul olan bir toplumda aslında her olay/olgu faili meçhul olmaya mahkumdur.
· · · · · · · ·· · ··· · · · · · ················ ··········· · · · · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . .
1ı1
Reddetmek ve itaatsizlik fhı Yasin Yetişgen
ESOP Girişimi 3. Genel Toplantı Sonuç Bildirgesi'nin son sayfasında, "MESOP; - Kürdistan coğrafyasından, ülkeye, bölgeye, dünyaya yeni bir bakıştır. Yeni bir ideolojik/stratejik duruştur. - Yeni bir örgüt/örgütlenme
M
arayışıdır.
- iktidar sorununa yeni bir yaklaşımdır.
- Kürdistan coğrafyasında siyasetin solunun, bir diğer deyimle Kürt sosyalist hareketinin organik birlik temelinde yeniden örülmesidir ... " diye bir tespit yapı lmı ştı. Bu tespitin doğru olduğuna inancım tamdır ve arkasındayım. Yapılan bu tespit, Girişim'in kamuoyuna ilanından bugüne kadar MESOP'ta beklenilen ilerlemeyi sağlayamadıysa bile; şu ana kadar aldığı az sayıdaki kararlarla, 5 büyük genel toplantıyı gerçekleştirmesiyle, ye-
rellerdeki kısmi hareketlenmelerle, son GYK seçimi vb kimi ad ı m ve gelişmelerle MESOP'un bu yolda yavaş da olsa ileriediği görülmektedir. Her şeyiyle yeni oluşan bir partiden/örgütten daha fazlasını beklemek de yersiz olsa gerek. MESOP'u e l eştirirken, her şeyi yeni ve yeniden yaratılmak istenen bir örgütün kuruluşunun uzun zaman alacağını gözden kaçırmamak gerekiyor. Ne var ki, MESOP yolunda (aşama l arda) yavaş yavaş ilerlerken, yapılanması ve tarzı, geçmişte ve şimdiki bir çok partinin çalışmalarından farklı lık arzetse de kimi şeylerde aynıl ıkl ar devam etmektedir. Muhakkak ki her şey bütünüyle farklıdır, değişmiştir veya yeni olacaktır demek yan lıştır. Devrimci mücadelede şu an için değişmeyen olgu lar da olacaktır ve vardır. Ama yeni bir ide-
olojide, politikada ve örgütte yenilikler terazinin ağır basan tepsisinde olmal ıdır. Yeni kurulan -kurulmaya çal ı ş ıl an- bir örgütte önceli kle yeni olacak olan ilk şey o örgütün örgüt kültürü olmalıdır. Şu ana kadar MESOP' ta geride kalan veya gözden kaçan en önemli konu ve sorun budur. MESOP, önüne üç aşamayı (girişim-hareket-parti) koymuştur.
Ama bu perspektif örgüt kü ltürünün bu aşamalardan sonra başiayacağını göstermez. Böyle bir görüş içerisinde olan arkadaşlar büyük bir yanılgı içerisindedirler. Ben bunun tersini, yani ilk girişim evresinden baş layarak örgütün oluşmasına ve sonrasına kadar devam edeceğini düşünüyorum. Şu ana kadar MESOP' ta örgüt kü ltürü adına "merkezde değil , yerelde güçlü örgüt" kararı dışında herhangi bir somut
········· .................................................... ...............................................
_, _ ._,.,. ı. ··-. ı.·
,.
.
'7'~
"""
ad ım atılamadı. MESOP topl antıl arında yen i bakış açılarına
Eğer MESOP bu konuda yeni ve somut adımlar atamazsa, "böyle gelmiş böy-
ri şey l ere gün lük yaşam içeri sinde itaat etmişlerdir. le gider misali" örgüt külyönelik olarak kurula somut bir Genel olarak sosyalizm mütürü daha çok pasifizm öneri de -bildiğim kada rı yla cadelesinde reddetme ve itaatkültürü üzerinden şekille gelmemi ştir. Eğer MESOP bu sizlik, pratikte ülkedeki devnecektir. Ve bu kültür de konuda yeni ve somut adımlar rimci durumun kabarmasıyla yeni bir örgüt kültürü deatamazsa, "böyle gelmi ş böyle ortaya çıkan bir olgudur. 1. gider misali" örgüt kültürü dağildir. Dünya Savaşı'nda Bol şeviklerin ha çok pasifizm kültürü üzerinaskere gitmeme çağrısın a yı diğ inde yen i bir olgu değildir. den şeki ll enecektir. Ve bu kü lğınl ar ın olumlu cevap vermesi Reddetmek, akıl lı in san " Homo tür de yeni bir örgüt kültürü gibi ... Ş imdiki sorun , bu redSapiens"in tarih sahnes ine ç ık değildir. detme ve itaatsizliği devrimci masından beri varolan bir ger21.yy' ın sosyalist örgütünde durum olmadan da sosya listleçek likti r. Başlangıçta bireysel örgüt kültürünün nasıl bir külrin ve kadroların örgütün ve olarak başlayan reddetme, intür olmas ına yönelik -üzerinde günlük yaşam ın bütün a l anları de uzun bir sü re düşü ndüğüm san sosyal bir va rlık haline gel- na sirayet eltirebilmesidir. dikçe toplumsaliaşmış veya gekendirnce yeni ve somut bir Sosyalizm mücadelesinde nelleşmiştir. Devletlerin, orduöneri sunuyorum. Bu önerimgel inen son safhada genelde l arın, yasaların oluşmasıyl a birde, temel perspektif hariç çetüm dünyada, özelde de K. likte de reddetmek veya retçi lik per perspektiflerde değişikliğe Kürdistan'daki sosyalist parti ve ahlaki, inançsal ve politik bir veya değ i şim e aç ığım. Yalnız örgütlerin önünde yine teorik olgu olarak şekill enmiştir . Dobu önerimin bütün MESOP'Iu olarak kapitalist üretim tarzını l ayısıyla ortada bir an l aşmaz yold aşla rım tarafı nda n dergide reddetmek bi r eksen olarak dulık, olumsuzluk, savaş ve uzve diğer MESOP platformların ruyor. Hatta bir çok Avrupa l aşmaz çelişki varsa, reddetme da tartışılmasını , irdelenmesini sosyalist partisi teorik olarak veya itaatsizlik kendisini gösbekliyorum. " reddiyecilik"ten "kabulcü lütermiştir. Örgüt kültürüne yönelik bu ğe" geçmiş, toplumsal evrim önerim, tamamına yöneli k de(reform) yoluyla sosyalizme geSosyalizm mücadelesinde ğil ama temel perspektiflerinç i ş teranelerini teoril eştirm i şler 'reddetmek' veya 'itaatsizlik' den ve ayakl arı ndan sadece bidir. Halen bir çoğu sosyalizm, risine yöneliktir. Çünkü örgüt komünizm ad ını taşısa da, sosYukarıda belirtti ğim gibi, kültürünün tek bir ayaktan yal demokrasinin kucağına " reddetmek" devrimci sosya list oluşmadığ ını düşünüyorum . otu rarak, kapitalizm i burjuvamücadelede yeni bir olgu deÖ rgüt kültürü için örgüt içi ve sından daha iyi savunu r duruğildir. Reddetmenin özü her dışı birden fazla temel ilkenin ma gel miştir. Türkiye ve K. zaman bu mücadelenin bağrın (iç ve dış örgüt demokrasisi, Kürdistan'da Avrupa reform cuda yer a l mıştır. Zamana, mekaörgüt içi ve dışı disipl in, prolarını örnek alan birden çok na ve şartlara göre kimi zaman fesyonel ve amatör kadro, özad ı sol, sosyalist olan parti, ördoruk noktasına, kimi zaman gürlük, ideolojik-politik mücagüt artık sistem içi ve onun geda sı fır noktasına yaklaşmıştır. dele tarzı vs.) o lduğunu düşü Sosyalizmde ve mücadelesinde l iştirilmesini sav unmaktadır. nüyorum. Benim önerim , devBunların yan ı s ıra bir çoğ u teana reddiyecilik kapitalist ürerimci mücadelede (özellikle orik olarak ekseninde hakim tim tarzına karşı şeki ll enm işti r. pratik aktivitelerde) "nas ıl bir Sosyalizm, kapitalizmi ve onun üretim tarzına karşı ç ıksa da, örgüt kültürü" soru suna yöneidari aygıtl a rını ve çeper olumücadele tarzıyla ya da kültüliktir. şum l arı nı ideolojik-politik olarüyle artık reddeden parti ya Bu yüzy ılın sosyalist örgütü- rak her zaman reddetmiştir. da örgüt konumundan uzaklaş nün mücadele tarzı veya hattı Ama kapitalist koşullarda, gün- mışlardır . nın REDDETME kültürü üzerinlük yaşam içerisinde bu reddetDurumu biraz daha basitden şeki ll eneceğini, yükselece- me itaatsizliğe dönüşmemiştir. l eştirirsek; ben teorik olarak ğini düşünüyorum. Devrimci istisnalar hariç, ama genelde sermayeyi reddedeceğim ama sosya listler ve kadrolar ideolososyalist mücadelede " reddetpratikte serm aye ed ineceğ im, mek", bu savaşım ın özüne inil- jik ve politik olarak reddettikle- teorik olarak TC devletinin yaıJ'itr···
i;,""'"~
---······- -··--·-·······................-........
salarını reddedeceğim
ama pratikte yasaları yaşam l a ben buluşturacağım, teorik olarak ordunun halkımızı katiettiğini ileri sü receğim ama en iyi askeri ben olacağım, teorik olarak gelecek kaygılarından kurtulmuş en iyi sosyalist kadroyum ama pratiğe gelince, iş kurmak, evlilik yapmak, çocuk yapmak vb fani dünyanın fani iytiyaç ve zevklerinin (kü ltürünün) kaygısına kapılacağım. Gelinen son durumda sosyalistlerin ve kadroların çoğu reddetme veya itaatsizlik ruhunu kaybetmiştir. 20.yy'ın mücadele tarzındaki reddetme ve itaatsizli k sönmüştür ve kabulcülüğe dönüşmüştür. Bu durum da kaçın ılm azdı. Her şey değiştiği gibi bu kültürün de değişmesi, yeni döneme uyarlanması gerekiyordu. Bu değişim gerçekl eştirilemedi ve bitti. 21.yy' ın ideoloj isi, politikası ve örgütü diyorsak, 21.yy' ın yeni devrimci sosyalist mücadele kültürü de demek zorundayı z. Sosyalist mücadelede reddetmenin ve itaatsizliğin uygulanabilirliği
21.yy'da sosyalist mücadeleye, kültürüne, deyim yerindeyse dokusuna reddetmenin, itaatsizliğin dokusunu nakletmeliyiz, aşıl amalıyı z. Reddetmeyi, itaatsizliği, zan nediyorum birçok yo ldaş K. Kürdistan'ın toplumsal iktisadi yapı sı na aykırı bu lacaktır. Anarşist ve sivi l hareket olarak yorumlayacaklardır. Uygulanabili rlik alanlarının olmadığın ı ileri süreceklerdir. Ama ben bu karşı duruşun bahane, gerçek sebebinin ise siyasi değişim yönünde siyasi cesaretsizlik olduğu nu düşünüyorum. Bu ülkenin eski topraklarını eski mücadele
Gelinen son durumda sosyalistlerin ve kadroların çoğu reddetme veya itaatsizlik ruhunu kaybetmiştir. 21.yy'ın ideolojisi, politikası ve örgütü diyorsak, 2l.yy'ın yeni devrimci sosyalist mücadele kültürü de demek zorundayız ... kültürüyle (tarzıyla) sürersek, tohumlarımız yine kök salmayacaktır. Eski ülke topraklarının tohum tutması için yeni tarzların yarat ılmas ı şarttır.
Reddetmenin, itaatsizliğin uygulanabilirlik alanları nelerdir ve nasıl olabilir? - Başta sosyal ist kadroların, sonra herkesin, yaşamın bütün alanla rın a sirayet etmiş olan kapitalist üretim ilişkilerini ve kü 1türünü kökten reddetrnes i. Teorik olarak reddetmek, işi bitirmek anlamına gelmiyor. Bu teoriyi pratik yaşam l a buluştu rabilmek gerekir. Mesela; özelli kle sosyalist kadrolar ve taraftar olan lar, mülk ed inme, hatta mülkün (artı değerin) üzerine mülk katma çaba ve kaygıları nın altına bombayı yerleştirme
liler. Mülkü olup da mülkün kulu olanlar, onun için çabalayanlar nasıl itaatsiz olabilirler!? Tersinemülke itaat etmekten öteye gidemezler. Sakın ha sakın, karşınıza " Ben partim için ticarete girip mülk ed ineceğim, sonra ise partime ideolojik, politik, pratik, mali destek sunacağ ım" diye çıkan arkadaşları nız olursa sakın inanmayı n ve izin vermeyin. Çünkü hem bir taraftarınızdan olursunuz, hem de karşınızda ne olduğu belirsiz küçük-orta karışımı bir sermayedar bulabilirsiniz. Sadece bununla kal san ı z iyi ; onun üzerinden bel bağladığınız beklentileriniz de kanatlanarak uçup gitmiş olacak. Bu konuda
~l$tvMe~!~iftil ;;24i).ij~>~········
kendi gözlem lerim de bu düşüncelerimi iyice perçinledi. Kısacası ; mülk ed inmeyi, tüm
topluma sirayet etmiş ticari diya logu, mutfağımıza giren Coca Cola'yı, cebimize giren telefonu, paraya olan itaatimizi, yani total olarak kapitalist üretim tarzını ve kültürünü reddetmekle ilk adımımızı alma lı yız. - Kapitalist ordu, devlet, parlamento ve yasalar. Bu dört büyük ayak ve uzun bacak, toplumun sermayeye itaat etmesini sağ l ayan en önemli unsurlardır. Bu sistemin bir parçası olmayı düşünmüyorsak, bu unsurlara karşı kökten bir reddiyecilik geliştirilmelidir. MESOP'un meşru olması, hatta gelecekte yasalar çerçevesinde bir parti kurması bile reddiyecilik veya itaatsizliğe ters düş mesi anlamına gelmez. Hem partimizi kuracağız, hem de kapitalist ilişki ve o lguları reddedeceğiz. işte bence değişim bu olmalıdır. Biz bu topraklarda yaşayacağız, ama orduyu, devleti, parlamentoyu ve yasal a rını tanımayacağız. Ona itaat etmeyeceğiz, etmemeliyiz. Bedeli de ne olursa olsun. -Ai lenin ve evlilik kurumunun yavaş yavaş çözülmeye başladığı bu yüzyılda onu ayakta tutmak ve tutmaya çabalamak anlamsızl aşm ı ştır. Özellikle de sosyalist kadro ve adayları için bu kurum artık geric il eşm i ştir. Kendisini bu kurumdan bağımsızlaştıran kadrolar siyasal olarak adımla rını yere daha sağlam basıyor lar. Ama kendisini bu kurumun dışına ç ıkaramayan kadroların
-istisnalar hariç- bir ayağı hep kapana yakal anmış vaziyettedir. Ve zaman la bu kuruma kendi leri hükmetmekten çık-
..······· ..... .... ··-········-··-··-·········..·······-··························-··········-··
····· ·· ·· ·· ······ · ·· · ·····················r~~
makta, bu kurum kendi lerin i itaati alt ı na almaya başlamak tadır. Burada iki karşı cinsin özgür birlikteliğine karşı ç ıkı ş yoktur. Sadece sistemi n bu kurum yoluyla bizi tutsaklaştır masına, dolayısıyla sisteme ve kurumuna karşı bir çıkış vard ır. Kısacası ailenin, ev lil iğin genelde herkes için, özelde ise sosyalistler aç ı s ınd an gericileş
Sosyalistler kendilerini dinozorlaştıran bazı 20.yy eyzamanı geldiğinde kaçış yolları lemliliklerinden ve pratiğin hiç yoktansa çı aramaktansa, den vazgeçmelidirler. Günü ka rız açık aç ı k "biz kapitalizgelen anmaları ve bayramla- min askeri o l mayacağız" deriz. rı gerçekleştirmeyi, rutin basın açıklamalarını, afişleme -Sosyalistler kendilerini dileri, bildiri dağıtımlarını artık nozorlaştıran bazı 20.yy eylem i iliklerinden ve pratiğinden bir kenara bırakmalıyız . .
vazgeçmelidir, daha doğrusu girmektedir, reddetmelidirler. Günü gelen ama öncekiler daha çok dini anmal ar ı ve bayram l arı gerçekretçiliği kapsamaktapolitik ve l eştirmeyi, rutin basın açıkla ti ğini düşünüyorum . Dolayısıy dır. Ne hikmetse Türkiye'deki , afişlemeleri, bildiri malarını la artık evliliği n yan ı sıra bu ı tla rı ve anarşistler karş savaş artık bir kenara dağıtımlarını sistem içerisinde tüm resmi ku"vicdahepsini bunların bütün Bu yü zyıl içi n Labırakmalıyız. ruml ar için gereken imzal arı ltında nitelena adı k" li retçi ni Avrupa'daki bave Amerika tin atmayalım, itaatsizlik yapa lım . dirmektedirler. i şin özüne dözı eylemlilikler (Brezilya'daki nersek, biz Kürdistanlı komütopraksız toprak işgalcileri, Ar-Bu yüzy ılda rejimi kökten h a lkı nun ordu olarak, stler ni jantin'deki işsiz işçilerin sanayi sarsacak yeni bir mu hal if topyürüttüğü kirli sakarşı mıza bölgelerindeki yolları keserek lumsal hareket yaratma çabası yok, halkı ordu dolayı; vaştan üretimi durdurmaları , küreseliçerisindeysek, bu rejim in en korumadığın mazlumu ve lu su l eşme karşıtı eylemlilikler vb) güç lü ayakla rından birisi olan kebir bunları -tüm ı ay dol dan sosyalistlere bazı mesajlar verorduyu karşımıza a lmamı z gesosyalistler biz bırakalımnara Dolayısıyla şu an simektedir. ordunun ı rş ka Orduya rekiyor. lahla, tankla, topla kapitalizkendi silahları yla mücadele de- olarak sermayenin ordu sunda sermayeye hizmet etmek istemin üstesinden gelinemez. Şu ği l -zaten ş u an içi n bunun zesermayeyi Dolayısıyla miyoruz. an sosyal isıleri n yapabileceği karşı orduya mini de yoktur-, orduonun gibi z i reddettiğim en iyi şey; daha çok anarşistle rediği hem orduyu hem askerl reddeiğinide askerl da, sunu rin, Gandicilerin ve STÖ'Ierin deden bir mücadele ge liştir bir net çok da Bunu diyoruz. kullandığ ı yar ı pasif direnişler mek. Askerliği reddedenler, Buiyiz. ifadelendirmel tutumla ile sosyalizmin mücadele kül19.yy'da ve daha önces indederet" "vicdani da ı ın ad biraz kaynaştırmak olanun türünü daha çok dini sebeplerden dodiye koymalıyız ret" düşünüyorum. "politik il ğ diye caktır, l ay ı- din adam l a rı yd ı. Peşinden belki bu yazı olarak, düşünüyorum. Sonuç 20.yy'da d~ha çok ABD'nin Viasve orduyu arkadaş listler çok bir "Sosya dolayı dan etnam' ı işgaliyl e ABD topluSosyahümanistreddeder? nasıl STÖ'Iere, kerliği anarşizme, munun muhal if kanadı içerisi nolaskeri veya düşünebilir, ordusu lizmin kaydığımı lere de ve Avrupa ülkelerinde savaş mayacak mı? Sosyalizmde de ama böyle bir şey yoktur. karşıtlığı üzerinden şekill enen türünden ?" Anarşizmden alacağımız ruhbir retçi lik geli şti. Türkiye'de · mi reddedeceksin r. olacaktı tan , STÖ'Ierin bize yaratacağı soru lar muhakkak ise özel likle 90' Iı y ılla rda Kürt Sosgen i ş alan lardan, Gandi' nin Hayır reddetmeyeceğim. ha lkın a karşı başlatılan topyeulusal mücadele adına yar ı payalizmde ordunun veya askerkün savaşta n kaynaklı olarak sif d iren i şinden alınacak çok liğin olması beni kapitalizmin şekillenen askeri iği reddetme şeyin olduğunu düşünüyorum. askeri yapmaz. Böyle bir koşu l kendisini göstermişti. Bütün Ayrıca genelde bahsettiğim katzin kendimi Kendi olamaz. daha de bir ında yan bunların "ret" ve " itaatsizlik" üzeri nden line ortak olmam ız bence en çok bireysel bir tutumla vicdaaptalca şeyd ir. Bi r sosya list an- şeki llenen bir mücadelenin beni ve ah laki olarak asker li ği delinin çok ağır olacağını cak sosya list bir ordud a asker ır. lmaktad a yer reddeden ler peşinen bilmekteyarar vard ır . askerlik Dolayısıyla ıdır. al olm retçili i Son söy l ediğ im v icdan ğ i n kapsam ı na
Alevilerin devletle dans1 ill:ıı
Metin
Aktaş
Alevilik nedir? levilik" kavramı, ilk defa 1900 yıllarının başların da ittihat ve Teraki Cemiyeti 'nin önde geleni ve mason locasının bir no'lu üyesi olan Talat Paşa tarafında ortaya atıldı. Bundan önce Osmanlı Devleti döneminde Alevilere "lşıkçılar" deniliyordu. Talat Paşa "lşıkçı lar"ı Türk ırkının bir inanç sistemi haline getirmeyi tasarlı yordu. Ondan sonra " lşıkçı lar"a Alevi ler denilmeye baş landı. Fakat nedense cumhuriyetin kuruluşunda bu plandan vazgeçildi. Aleviler olarak adlandırılan " lşıkçılar" yok sayıl dı , üzerindeki baskılar yoğun laştı. Bugün Talat Paşa ' nın planı yeniden hayata geçirilmeye " A
çalışılıyor. Yüzyıllardır varl ı ğı kabul edilmeyen , zorla, baskıyla asimile edilmeye çalışılan Aleviler, şimdi hem kendileriyle,
hem devletle yüzleşmeye baş ladı. Bugünlerde Alevilerin devletle dansına tanık olmaktayız. Bir zamanlar inançların kapitalistler tarafından pazarlanıp bir ticari metaya dönüştü rülmesine karşı olan Alevilerin kendileri bir ticari meta haline dönüşmeye başladı. Şimdi bir kesim Alevi kurum l arı , Alevi leri devletin resmi ideolojisiyle bütün leştirip bir mezhep olmaktan çıkararak devletin resmi ideolojisinin bir parçası haline getirmeye çalışmakta, bir kesim Alevi kurumu da Aleviliği bir inanç olmaktan ç ı kara rak, bir siyasal düşünce haline dönüştürme çabasındadır. Bu her iki yaklaşımın da Alevi gerçeğiyle yakından-uzaktan iliş
kisi yok. Alevilik ne Türk mi ll iyetçiliğinin ideolojisi ne de sol , sosyal demokrat bir siyasettir. Bi rbirine tezat bu her iki düşüncenin de Alevi gerçekliğiy l e ilişkisi yoktur.
.
Peki Alevilik nedir? insan, toplumsal tabakalara baktığı zaman, söz konusu topluluğu olmasını istediği şekilde değil , nasılsa öyle değerlendirmelidir. Ne yazı ki bugün Alevilik hakkında düşünce üreten insanlar, kurumlar, Aleviliği olduğu gibi değil, ol ması nı istedikleri gibi değer lendirmektedirler. Bu ülkede kendilerini islami diye adlandı ran siyasi çevreler yıllarca Alevi mezhebinin varl ığın ı yadsı d ı, Alevi leri islam dışı bir inanç olarak gösterip, zaman zaman ş i ddete varan politikalarla Alevileri yok etmeye, yok saymaya ça l ıştılar. Hala da bu politikalarında ısrarlılar. Bunun en bariz örneği Başbakan Erdoğan ' ın A levilere yaklaşımıdır. Sayın Başbakan, Alevileri olduğu gibi görmeyip de olmasını istediği gib i görüp değerlendirerek, cemevlerinde ibadet eden insanların müslüman olamayacağı Aydın
~1'4««H«l~wi41mw· · ·· · ·· · ····· · ········ ····························· · ····· · ···························· · ················· · ·············· · ····· · ········ · ·· · ··········· · ·· · ····ı;3J
islam dinini bir mezhebin ibadet tarzına indirgemek kanaatine varıyor, cemevleribüyük ~ir yanılgıdır. Meznin bi rer ibadet yeri değil de hepler Islam dininden yüzkültür evleri o lduğunu söylelerce yıl sonra oıtaya çıkmış, mekte. Çünkü ona göre, bir iniçinden çıktıkları bölgelerin, san ibadetini ancak camide nahalkların kültürlerinden, yamaz olarak kılarsa müslüman şam tarzlarından etkilenmiş olur. ibadetini cemevinde semah olarak gerçekleştirirse düşünsel yorumlardır. müslüman olamaz. Bu politikayı savunan en önemli kurum, Alevi yu rttaşların vergi leri yle de beslenen Diyanet işleri Baş kanlığı/dı r. Bu kurum hala Alevilerin özgü rce ibadet etmelerine karşı durmakta, cemevlerinin birer ibadet ku rumu olmadığını söylemekte ve bunda ı s rar etmekted ir. islam dinini bir mezhebin ibadet ta rzına indirgemek büyük bir .yan ıl gıdır. Mezhepler islam dininden yüzlerce yıl sonra ortaya ç ı kmış, içinden çıkt ı kları bölgelerin, halkların kültürlerinden, gelenek ve göreneklerinden, yaşam tarz la rın dan etki l enmiş düşünsel yorumlardır. Yukarıda
izah etmeye çal ı ş tığım bütün bu düşünce ve yaklaşım l a rın a rkasında insanın Tanrı'ya karşı
ibadet tarzını teke indirmek yatar. Bu softa, askeri mantığa göre insan Tanrı 'ya karşı olan görevlerini ancak tek bir ibadet tarzıyla icra edebil ir. Tabi bu ibadet tarzı da Sünn i Hanefi mezhebinin ibadet tarzıdır. Bu softa, askeri mantıklı düşünen insanlara göre, bırakın Alevilerin ibadetini 1 Nakşi l erin 1 Kadirilerin ibadet ve ayin leri bile gayri müslimdir. Çünkü bu kafadaki insanl ara göre, insanlar ancak onların ibadet tarzıyla Tanrı'ya yakanrIarsa duaları kabul ol unur. Onl arın ibadet tarzı dışındaki bütün ibadet tarzları sapk ın cad ır. Konumuzun dışında olması na rağmen, önemli olduğu için bu konuda birkaç söz söyleme-
den geçem eyeceğim . Bütün dinlerde o lduğu gibi islam dininde de insan Tanrı 'ya karşı olan görevlerin i farklı ibadet tarzlarıyla icra edebi lir. islam dininin il k yılları nda bugünkü Sünni mezheplerinin ibadet tarzı gibi beş vakit kılınan ve sonsuz lu ğa kadar milyonlarca in san tarafından tekrarlanan ayn ı sözlerle/dualada monotaniaşmış bir ibadet tarzı yoktu. Peygamber, Kuran' da günde iki kere 'sala' yapılmasını farz kılar; gün doğarken, gün batarken. 'Sa la' monotonlaşmış bir ibadet tarz ı değil, duadır. Bugün günde beş vakit kılınan namaz tarzı islam din i öncesi Saabilik din inden a lınmı ş/ üç yüzyıl içeri sinde şekillenm i ş bir ibadet tarzıdır. islam dininin ilk yüzyılında insan lar gerek bireysel ibadettel gerek toplu kılınan ibadette çok daha özgürlerdi. Herkes aynı şey l eri tekrarlamak zoru nda değildi. Her insan içinden geldi ğ i gibi dua ediyordu. Sanıldığı gibi islam dininde monotonlaşmış tek bir ibadet tarzı yoktu. Bugün bile insanlar Tanrı 'ya ka rş ı farklı yöntemlerle ibadet ediyor; örneğin insanların Kabe1de dönmesi, bir ibadettir. Kabe/de şeytanı taşlaması bir ibadettir. Kutsal bir yeri ziyaret etmesi bir ibadettir. Hatta insa nın bir ca niı yı kurban olarak kesmesi bir ibadet sayılm a ktad ır . $anıl dığı gibi hiçbir semavi di nde insanlar tek bir ibadet yöntem iyle Tanrı'ya ibadet etmemekte, her dinde ibadet tarz la-
rında farklılıklar görü lmekted ir.
in san l arı tek bir ibadet tarzına
zorlamak ne doğru ne de insanidir. insanlar istediği tarzda Tanrı'ya yakarmakta, ibadet etmekte özgürdü rl er. islam dini Arap kavimlerin dışına yayıldıkça genişledi, yeni yaşam tarzlarıyla beslenerek zenginl eşip yeni yorum lara kavuştu . islam dinini zorl a veya gönü llü kabul eden Arap olmayan halklar/kavimleri bu dini kendi kü ltürleriyle kaynaştıra rak yeni, özgül yorumlar yarattı. islam dinini Arap kavimlerinin yaşam tarzına hapsetmek, Arap yaşam tarzına uymayan islami yorumları islam dışı göstermek yanl ı ştı r . A levilik Türk, Kürt, Fars kav imlerinin yaşam tarzlarıyla beslenerek doğan 1 Arap kavimlerin in yaşam tarzı dışında bir islami yorumdur. Bu yaz ıda bu' yorumun tarihsel geli şim sürecini ve bu sü reçte yaşad ığı değişimleri/ dönüşüm
leri açıkl ama olanağım olmadı için, bu konuyla ligi li ana fikri söylemekle yetindim. Ülkemizde islam dinini Arap kavimlerin yaşam tarzlarıyla özdeş leşti ren dinsel yoruml ar dışındaki bütün yorumları reddeden, insanın Tanrı'ya karşı ibadetini tekleştiren sağ ı n bu dü şüncelerine, ne ya;;ı:ık ki son yıllarda kendilerine sol diyen kimi çevreler de katıldı. Sağın bu inkarcı/ asim ilasyoncu politikalarını böylece özetledikten sonra, kendi lerine sol, sosyal demokrat, sosyalist, yurtsever diyen kesimlerin/kurumların düşünceleri üzerinde duracağım. Bir kesim insan lar, kurumlar, Aleviliğin öz be öz Tü rk inanc ı oldu ğu nu; bir kesim insanlar, kurumlar da A leviliğin laik, demokrat bir düşünce/ kültür o l duğunu söylemekte. Bana göre her iki yaklağı
şım da yanlıştır. Alevilik ne Türk ırkının devlet ideolojisi, ne de sanıldığı gibi sol, sosyal demokrat, laik bir düşünce sistemidir. Alevilik, islam dini içerisinde, uluslar/ırklar üstü bir islami yorum, bir mezheptir. Alevilik, ne Türk ulusunun bir hegemonya ideolojisi, ne de milliyetçi bir siyasettir. Bugün Alevilik üzerine konuşan kimi çevreler Aleviliği olduğu gibi değil, olmasını istedikleri gibi değerlendirerek büyük bir politik gaf işlemektedirler. Bu yazımda bunlardan sol saflarda görünen birinin söylediklerinden söz edeceğim . Bakınız, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Atilla Erden, Evrensel Gazetesi'ndeki röportajında neler söylüyor:
Burada bir mezhepten söz ediyoruz, aynı mezhepten insanların düşüncelerinden değil. Bugün Alevi mezhebinden insanların sola yakın olmaları Alevi karakterlerinden dolayı değil, Alevi mezhebinin inanç tarzlarındon uzoklaşmış olmalarındandır. den, yaşam tarzından söz ediyor. Bunu da bize Alevilik olarak göstermeye çalışıyor. ileri sürdüğü sav l arın Alevilik'le alakası yok. Bir kere şunu anlamakta yarar var: Burada bir mezhepten söz ediyoruz, yoksa aynı mezhepten insanların düşüncelerinden değil. Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Bugün Alevi mezhebinden insanların sola yakın ol maları Alevi karakterlerinden dolayı değil, Alevi mezhebinin inanç tarzlarından uzaklaşmış
"Alevilik tek başma bir din veya bir mezhep değil. Alevilik olmalarındandır. Ali'yi sevmek/e, Ali taraftarlanNüfusunun büyük çoğunlu m tutmak/a oluşmuş bir yapt ğu Alevi olan Tunceli'nin SO hiç değil. Alevilik Anadolu'ya yıl önceki geçmişin i bilen her özgü bir kültürel yapt. Bu külinsan, Aleviliğin Atilla beyin türelyapt Asya'dan değer yarsöylediği gibi derin hoş görüye glfannt getirmiş, Anadolu'nun sahip, insanlar arasında adaleti çok eski kültürlerinden nasipsavunan, laik, demokratik bir lenmiş dogmadan yana değil düşünce sistemi olmadığını, dir. islam şeriattm kesinlikle tam tersine hayatı kendisiyle sı kabul etmiyor. Yaratan ve yara- nırlı tutmaya çalışan katı bir ttlanm kendisi olduğunu söylü- dogma olduğunu bilir. Bugün yor... Cennet cehennem korku- Tunceli halkı sola yakınsa, bu, su yok. Yok sen islamsm. Deği burada bu katı dogmalara karşı lim kardeşim. Öyle bir kültürel mücadele eden solcuların, sosyapt ki, insant rahatlatan, zora yalistlerin eseridir. [Bu yalnız koşmayan, korku ile değil, sevca Aleviler için değil , Sünniler giyle terbiye eden bir sistem." için de aynıdır. Ramazan oruTunceli'de Alevi bir ailenin olarak doğup büyüyen bir insan olarak yarım asırlık yaşamım Alevilerle iç içe geçti. Bütün içtenliğimle Alevi mezhebinin Atilla beyin söyled i ği vasıflara sahip olmasını isterdim. Ama Atilla bey bize Alevi mezhebinden söz etmiyor, kendisinin olmasını istediği ya da arzuladığı ideal düşünceçocuğu
cunda Elazığ'da farklı bir durum yaşanır, Diyarbakır'da, Antalya'da farklı bir durum. Solun çalıştığı, demokratik kuralların hayat bulduğu yerde Sünni dini kurallar farklı uygulanmakta, fanatiklerin egemen olduğu bölgelerde farklı uygulanmaktadır. )
Şüphesiz ki devletin yüzyıl lardır Alevilerin varlığını kabul
!l:4i4l!l;'lit~fi~l~t~f~f:gmlt~ı,ı:~ ·...... .................. . .. . .
etmeyişi,
toplu kıyımlada onlayok etmeye kalkması , on ların ibadetleri n i özgürce yapmaları nı engellemesinden dolayı Alevilik devlete muhalif bir karakter taşır, ama bu karakter yalrı
nız başına Aleviliği tanımla
mak için yeterli değildir. Nihayet bugün Aleviler bir takım demokratik haklarına kavuşma ya başlayınca onların da karakteri ortaya çıkmakta, diğer mezheplerle benzeşmektedir ler. Hiçbir din veya mezhep ekonomik geli şmelerin yaratt ı ğı yeni yaşam la, bilimsel ge li şme lerle uyum içerisinde değildir. Yüzlerce yı l sü ren mücadeleler sonucu reformlarla yenilenmesine rağmen Hıristiyanlık bile çağımız ın yaşam tarzıyla uyum sağlamayı başaramamakta, gelişmelerin önünde engel haline dönüşmektedir. Bugün Aleviliğin çağdaş bir yaşam tarzı , insanlığın ideal
ütopyası olduğunu söylemek, Alevii iği siyasa llaştı rıp kapitalist bir metaya dönüştürmekten başka bir şey değil. Alevilerin demokratik haklarını savunup, onların diğer mezheplerden, dinlerden insanlar gibi inançlarını kendi ibadet tarzlarıyla, ana dilleriyle yapmalarını savunmak başka bir şey, Aleviliği bir yaşam tarzına, devlet yapı sına dönüştürmek başka bir şeydir. Bir insan cemevinde semah ediyor diye, camide namaz kılan ya da kilisede ibadet eden bir insandan daha iyi veya daha kötü olamaz. Kişinin "Tanr ı 'ya karşı olan görevlerini yerine getirme" tarzı nasıl olursa olsun, bu onu diğerlerinden niteliksel olarak farklı kılmaz. Alevilerin cennet ve cehenneme inanmad ıklar ı , Alevi lerin kendilerine müslüman demedikleri savı tamamen hayal ürünüdür. Alevileri ta nıyan
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . .. . . . .. . . . .. .. . ... . . .... . . . .. . . . . .. . . . . . . .
I,a:ı
herkes, her Alevinin kendisine müslüman denilmemesini bir hakaret olarak gördüğünü bilir. Aleviler kendilerinin en sadık müslüman olduklarında ısrarcı . Dahası bir çok konuda Alevilik diğer islam mezheplerinden daha tutucudur. Örneğin Alevilerin, iktidar hakkının ancak peygamberin soyuna, Ana Fatma'dan ve Ali'den gelen soya ait olduğunu savundukları bilinir. Bütün inançsal mezheplerde olduğu gibi, sanıldığı gibi Alevi mezhebi demokrasiye inanan, demokrasiyi bir yaşam tarzı olarak özümseyen bir mezhep değil, demokrasiye kapalı bir mezheptir. Bugün Alevi mezhebinden gelen kitlelerin sol karakterlerine bakıp Aleviliği değerlendirmenin yanılgıla
rından biridir bu. Anadolu Aleviliği'ni n barışçı olduğu savı
hayal ürünüdür. Anadolu Aleuzun yıl l ar hegemonyacı Osmanlı imparatorluğu'nun yayılmacı ideolojisi olduğunu herkes bilir.
viliği'nin
Sosyalist dünya görüşünü Alevi inanç tarzı olarak göstermenin kimseye yararı yok. Bütün inanç tarzları gibi Alevilik de üretimdeki, bilim ve teknolojideki gelişme lerin önümüze çıkardığı yeni yaşam tarzıyla uyum içerisinde değildir. Alevilerin diğer mezhepler gibi inançlarını özgürce yapma hakkını savunmak başka şey, Aleviliğin ideal bir düşünce sistemi, yaşam tarzı olduğunu savunmak başka şeydir. Yaşamı rnın büyük bir kısmını Alevi dogmalarıyla mücadele içerisinde geçirmiş bir insan ola rak, bütün içtenliğimle, Alevilerin bütün dinler gibi, diğer islam mezhepleri gibi ibadetlerini ana dilleriyle, kendilerine özgü ibadet tarzlarıyla yapmasından yanayım. Ama Alevilerin kendileriyle, inançlarıyla, kültürleriyle yüzleşip arınmalarının gününün ge ldiğine inanıyorum. Kendimizi övüp göklere çıkara cağımıza, eksikliklerimizden,
hatalarımızdan arınsak
daha iyi
yaparız.
Sosyalist dünya görüşünü Alevi inanç tarz ı olarak göstermenin ne Alevilere ne de bize bir yararı olacaktı r. Çünkü Alevi lik de eninde-sonunda bir inanç tarzıdır. Bütün inanç tarzları gibi Alevilik de üretimdeki, bilim ve teknolojideki gelişme l erin önümüze çıkard ığı yeni yaşam tarzıyla uyum içerisinde değildir. Camide namaz kılmaktansa cemevinde semah ederek çağı yakalayacağını, çağdaş, laik bir toplum olunacağ ını söylemek pek akıllıca bir iş değil. islam dininin bütün mezheplerinde olduğu gibi Alevilik de acil bir yenilenmeye, değişime, reforma ihtiyaç duymaktadır. Başkalarının eksik liklerini, hatalarını sayıp dökerek, kendimizi de övüp göklere çıkararak bir yerlere varıla mayacağını görmek zorundayız.
metinma.nki rek@mynet.com
Sol gösterip
sağ
vurmak
!6 Ali Kendav
iyasal yaşamda, dayandıkla rı ekonomik-sosyal sınıfların çıkarlarını yansıtan birden fazla ideoloji var: Sermaye-emek temel çelişkisinin belirlediği asgari iki ideolojinin yanı sıra semaye ve emek unsurlarının değişik oranlarda bileşimine sahip sınıfların da kendi ideolojileri mevcut. Bu ideolojiler, siyasal yaşamda çeşitli kurumlar tarafın dan dillendiriliyorlar. Bunlardan siyasal iktidarı hedefleyen ve siyasal rejimin işleyişinde belirleyici bir etk iye -gerek rejim içi, gerekse rejime karşı sahip olan siyasal partiler ayrı bir öneme sahip. Siyasal partiler, ideolojilerini parti programı şeklinde somutlaştı rarak belgelerler. Ne var ki olması gerekenin aksine söylenenlerle, yaz ılan l ada uygulama her zaman bir olmuyor.
S
Ne yazık ki bu tarihi olgunun günümüz Türkiye siyasal yaşam ı nda da bir çok örneği mevcut. Yakın tarihten günümüze u laşan sosya l demokrat söylemli CHP ve DSP gibi partilerin pratikleri, onların bu söylemleri ile tezat teşkil ediyor. Dahası Türk sosyalist solunda da bu tür örnekler var. işte bari z bir örnek: Parti programıyl a, söylemleriyle kendine sosyalist bir kimlik oluşturan, Türk solunun Maoist geleneği nin temsi lcilerinden Doğu Perinçek'in işçi Partisi, segilediği pratiği ile ırkçı-faşişt partilerle aynı zem inde bu l uşuyor. Son dönemlerdeki K ı brıs, Ermeni sorunu konularındaki tutumu ile faşist MHP'yi dahi geride bırak ı yor. istanbul' daki güncel Ermeni Konferansı ile ilgili tutumunu, bakın Meral Tamer 27 Eylül 2005 tarihli Mi ll iyet Gazetesi'ndeki köşesinde nasıl
-..--~-~i~l
değerlendiriyor:
"(...) Oysa bizde kendine sol etiketi vermiş olanlarm önemli bir krsmr bugün en milliyetçi saflarda yer alryor. Türkiye içindeki etnik azrnlrklara bile tahammülleri yok... Tamam bizim sol her zaman bir tuhaftr, tepeden inmeciydi, halka uzaktr ama işçi srnrfrnm doğal uzantrsr olarak doğan Avrupa soluna da son dönemde bir haller oldu. Bütün suç, ucuz işgücüyle tüm dünyada dengeleri alt-üst eden ÇiN'de. Özet: Küreselleşme pek çok alanda en az 100 yrldrr bilinen ezberi bozduğu gibi, sol partileri de serseme çevirdi. Bu arada Türkiye'nin kendine özgü solu, Avrupair/ar için başlr başma bir inceleme konusu olabilir. " Görü l düğü üzere, i şçi Partisi' nin bu riyakar siyaseti, Tamer gibi aydın ları dahi çileden çıkarıyor, alay konusu oluyor.
. . . . ..... ...... . . . . . ... . . ...... ... . . . ... . . . . . . .
l ~E
Türk siyasetinde bu tür örnekler ne yaz ık ki sadece CHP, DSP ve iP'Ie de s ınırlı değil. Sol gösterip sağ vuran parti ler siyasal arenada cirit atıyor ve bunların Kürt sorunu konusundaki tutumları, taktikleri de aynı. Kürt ulusal ve sınıfsa l kurtuluş hareketinin doğal müttefikleri aras ında yer a lmas ı gereken özellikle Türk sosyalist solunun -birkaç istisna d ı şında bu haliyle müttefik olabi lmesi mümkün müdür? Bu bağlamda başka bir konuya da temas etmek gerekiyor. Türk solu içinde yer alan Kürt kadro ve taraftar l a rı, 'ezilen, sömürü len, bağımlı bir halkın' solcuları olarak duruş nokta l arını so rgulamalıdırlar.
Bilimsel sosyalizm in ulus teorisini hatırlamalarında yara r var. Yaklaşık 125 y ıldır sistem li bir şek ilde egemenlerce uygulanan asimilasyon poli tika l arı nın yarattığı sonuçlar, ı. Büyük Paylaşım Savaşı'ndan sonra egemen lerce ol uşturu l an ülkesel, bölgesel ve uluslararası statükoların zihinlerde yer etmesi; dengesiz geli şim yasasının (yeterince) dikkate a lınmamas ı ve küresel egemen liğini sağl amış sermayen in sahip o lduğu devasa olanakları kullanarak yarattı ğı ideolojik bulanıklılık, emek cephesinin küreselleşmiş sermaye karşı sında geri kalmış olması, semayenin belirleyici öncü lü ğünü yaptığı küresel bazdaki ge l işim ve yap ıl a nm a sürecinin tahlilindeki yetersizlikler ile bi rl eştiği nde real itenin üzerinde kara bulutlar ol uştu-
Türk solu içinde yer alan Kürt kadro ve taraftarları , 'ezilen, sömürülen, bağımlı bir halkın' solcuları olarak duruş noktalarını sorgulamalıdırlar. Bilimsel sosyalizmin ulus teorisini hatırlamalarında yarar var. ruyor. Bütün bunlara rağmen dikkatli bir göz lem ve doğru bir tahlille realiteyi görmek mümkün. Türk siyaseti, özelde de Türk sosyalist solunun yukarıda örnekied iğimiz ve benzeri yapısal sorunları, kendi leri nden başka Kürt siyasetini de olumsuz yönde etkiliyor. Şüphesiz ki Kürt siyasetinin, özelde de Kürt sosyalist solunun da bir çok sorunu var. Ancak bu sorunların gerek kaynağı, gerekse ortaya çıkış biçimleri ve de boyutl a rı diğer ülkelerinkinden farklı. Bu, kısmi benzerlikler o l madığı an l am ı na gelmez. Bu konu ayrı bir çalışmada ele al ı nabilecek potansiyele sahip ve öyle olması da yararlı olacaktır .
Makaleye, ideolojide netlik, ideo loj ik mücadele, teori ve pratiğin birliği kavram ve ilkelerinin önemine bir kez daha vurgu yaparak son verelim. Gerek genel an lamda bir dünya görüşü, gerekse özelde siyasal parti programı olarak ideoloji; biçimlenmiş düşünce, net olm a lı d ır . Bu netlik ihtiyacı onun yap ı sa l öze lli ğinden kaynaklanmaktadır. Nitekim düşüncenin biçimlenişinde bir çok etken rol oynamakta; çoğu zaman görünürde pek de farklı
olmayan, ancak özde önem li fark lılıkl ar içeren sonuçlar ortaya çıkabilmekte/çıkmaktadır. Bu da netleşmeyi zorun lu kıl maktadır. Kaldı ki ideolojinin eylemsel boyutu da bunu gerekli kılmaktadır. Buraya kadar belirttiğimiz hususlar 'değişim sel dönüşümleri ' izleme hususu nda da geçerlidir. ideolojiyi statik olarak algılama hatasına düşmernek gerekiyor. Ancak, ne yazık ki bir takım kaygılarla (yasa llı k, tutsaklık/tu
tukluluk vb) ideolojik bulan ık lıklar yaratılabiliniyor. Yukarı
da da vu rgu lad ı ğım ız gibi (sermayenin bilinçli olarak ya rattı ğ ı ideolojik bulanıklıklar) dışa rıdan(!) da kasıtlı olarak yönetilen bu yollu girişimler de eksik değil.
ideolojik netlik konusundaki aç ıkl ama l arımız kendi içinde ideolojik mücadelenin ne denli önemli ve kaçınılmaz olduğunu da açık lıyor. Bilindiği üzere, bu konu ve sorun sadece günümüze özgü deği l, tarihi bir sorun. Önümüzdeki dönemde de var ol acağı açık ... ideoloji kavram ını n , düşün sel ve eylemsel boyutunun zorunlu olarak bağlantı kurdurduğu bir başka kavram ise teori ve pratiğin birliğidir. Farklılığı nın doğurduğu sonuçlar (yukarıda birkaç örnek verdik) ve kimlere hizmet ettiğ i açık . iktidar perspektifli her hareketin, her partinin ister istemez muhatap ol acağı bu kavramı ve ifade ettiği olgu ları mercek altına a l ması zorunlu.
Türkiy e'de solun unutulan yüzü !bı Lokman Ö~ülmüş Mozart öldüğünde yalnızca mezarCJ vard1, ama şimdi...
vrupa
gelişme girmiş, Osmanlı
Asürecinekapitalizmin
imparatorluğu ise çöküş döne-
minin sonlarına yaklaşmaktay dı ... Türkiye' de solun doğuşu nu iki bölümde görmek mümkündür. Birincisi, Osmanlı imparatorluğu ' nun yıkılışı dönemine denk düşen jön-Türkler'in çıkı şı; ikincisi ise, Kuvayi Milliye ruhu ile çıkan akım denilebilir. 1917 Ekim Devrimi'nin dünya üzerindeki etkilerinin yanı sıra o bölge coğraf yasındaki halklar üzerinde ciddi etkiler yaratmasına rağmen, sosyalist partilerin ülke genelindeki yetersiz ça lı şmaları sistem partilerinin hep öne çık masını sağlamıştır.
Osmanlı imparatorluğu ' nun yıkıl ı şının ard ı ndan, jön-Türkler'den bazıları Ekim Devri-
mi' nden etkilenerek sosyalizme yönelmişlerdir. Bunlardan, Etf§q$Y41g~~
hem Nejat ve arkadaşları Alman Spartaküsler' den, Sadettin Cela l ve arkadaşları Fransız jan joueres'ten, Mustafa Suphi ve arkadaşları ise Bol şevikler' den etkilenerek sosyalizme yönelmişl erdir.
Mustafa Suphi ve arkadaşla 1920'1erde kurdukları Türkiye Komün ist Partisi'nin (TKP) 1ider kadrosu Karadeniz'in azgı n sularına gömülmüş ve 1946'ya kadar sü;·ecek tek partili dönem başlatılmıştır. 1946 May ı s'ında, Türkiye Sosyal ist Partisi, haziranda da Sosyalist Emekçi Köylü Partisi kuru l mas ı na rağmen sistem içerisinde vücut bu l amam ı şl ardı r . 1961 Anayasası'nın getirdiği kısmi demokrasi rüzgarı ile kuru lan Türkiye işçi Partisi (TiP), siyasal alandaki dağınık lık ve parçalanmaları bünyesine taş ı m ı ş, siyasal alanda çok rının
~~ı;;r·
şeylerin öğrenilmesi gerektiği
ni, sosyalist bi lincin dirsek çürütmekten geçtiğini kavramakta zorluk çekmişlerdir. Kırı l an revizyonist zincirle başgösteren anti emperyalist, anti Amerikancı tutumlu öğrenci hareketleri ülkede yeni bir dönemin başl angıcın ı hazırlamışlard ı r.
CHP'l i tek parti dönemin in bitmesinin ardından, Demokrat Parti'nin (DP) iktidarda kaldığı süre içerisinde CHP tutucu tavırlarını sürdürmüş ve tutucu güçlerin etkisinden kurtulamam ı ştı r. 27 Mayıs darbesini deste!<lemiş, askerlerle birlikte dönemin başbakanı Adnan Menderes' in ası l masında etki l i olmuş, yine tutucu güçlerin etkisinde kalarak 27 Mayıs ruhu ile de ters düşmüştür. Toplumsal ilerlemen in demokratik değişi m l erle oldcağını düşünen işç il er, öğretmen l er,
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . .. . . . .. . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
~ f:.:r~
ayd ınlar, öğrenciler ve emekçi-
ler, CHP ile bir yere gidilemeyeceğini anlayarak, TiP'i yaratmışlardır.
Parlamentoya giren TiP, cumhuriyet tarihinde görülmeyen anayasa davalarını açmış, Kemalizm'i sol pencereden ana liz ederek, ulusal solu CHP'den daha iy i temsil etmiş tir. Bunların etkisi ile gelişen sol düşüncenin yoğun baskıları ve CHP'n in bu sol düşüncenin gerisi nde kaldığını gören ismet inönü, "Bu ülkede CHP ve TiP'ten ilerici hamleler beklenir" diyerek, kendisini de TiP ile aynı küfeye koymuş ve gelişen sol düşünceyi kendi sistem particiliği içerisine çekmeye ça lı şm ı ş ise de başarılı olamamı ş, 68 o l ayları ile maskesi düşürülmüştür.
Sol çevrelerin CHP'ye bagörünse de, kendisine sosyal demokrat denen bir kesimi bir kitleyi kucaklamaya devam etmiştir. Sol hareketin içerisinden bir türlü kurkışları değişir
tulamadığı dağınık yaşama a lı şkanlığ ından dolayı rahatlık la ge rçek l eştiril en 197 1 askeri
darbesinin ardından sol, sahnelerde tekrar boy göstererek kurtarıcılık rollerine soyunmuştur. TiP'ten ayrı hareket eden ve TiP'i eleştire n 68'lilerden Deniz Gezmiş ve arkadaş l a rını n Samsun'dan başlattıkları tam bağımsızlık yürüyüşünde "Tam bağımsız demokratik bir Türkiye!" sloganı n ın atılması kimi çevrelerce el eşti rilerek, Kemalist düşüncenin devamı dahi denmiştir. O y ıll ara kadar başta TKP olmak üzere örgütler işçi sınıfının sosyalist bi li nc ini kitlelere yayamadığ ın dan, yap ıl an her çıkış için "Kuvayi Milliye ruhu"ndan bahsetmekten geri ka lm am ış la rdır. Ankara Siyasal Bilgiler Fakü ltesi Fikir Kulübü
Türk ve Kürt solunun geçmiş süreci iyi değerlendirerek, ayakları yere basan alternatifleri ön plana çıkarması gerekiyor. MESOP girişimci lerinin, tartışma sürecini kı saltarak, hareket aşamasının başlatıldığını bir an önce bildirmelerinin zamanı diyorum. Başkanı Mahir Çaya n'ın "Kesintisiz Devrim" büroşöründe Kemalizm için düşüncesi şöyle idi: " Kemalizm' in özü emperyalizme karşı tavır a lış ıdır." 12 Mart darbesi devrimci genç liğin konjonktürel dalgaya kapılmasını beraberinde getirmiş; 1974'ten sonra hızlı bir yükseliş gösteren devrimci hareket, geleneksel ayrışmaların,
parçalanmaların rüzgarından
kurtulamayan sol kesim, 78 kuyaratarak 12 Eylül 1980 darbesine ad ım ad ım yak l aş ıl dığının farkında bile ol amam ış şağını
tır.
12 Eylül darbesinin ardın dan sol hareket, bu darbenin de 12 Mart darbesi gibi ülkenin sosyo-ekonom ik sorunları ile uğraşamayacağını, k ı sa süre içeris inde geri çeki leceğ i ni ve 74 yükseli şinin devam edeceğini sandı. Ne yazık ki bu beklenti gerçekl eşmem iştir. 12 Eylül darbesi, solun kendisini uzun süre toparlayamayacağ ı bir sü reç başlattı.
Aciliyet ve MESOP Solun profilini çizmek bazen kolay oluyor. Fakat iskeleti etle, yağla, damarlada doldurmak mümkün olmuyor. En önem lisi de, iş l ev görecek, yön verecek, yön lendi recek beyni ye rl eştirmede zorluk yaşanıyor. Yerl eştirme girişim l eri ise hedefe götürebilecek kapasiteden yoksun kalıyor. Türkiye solunun tarihini yu-
··-·----~-- -----···-··------
böyle özetlerken, ülkemizde de yeni bir tarihi süreç aşamasındayız. Bizler ne yapıp ed ip bu iskeletin içini ve beynini doldurmak mecburiyetindeyiz. Bu son şansım ız demiyorum, ama sürecin uzatılma sını engellemenin, süreci kı sa l tmanın koşulların ın kendi ellerimi zde o lduğunu ve bunun mutlaka yapılmas ı gerektikarıda
ğin i düşünüyorum.
Türk ve Kürt solunun geçmiş süreci iyi değerlendirerek, ayak l arı yere basan alternatifleri ön plana çıkarmasının artık zamanı geldi diyorum. Zamanı
diyorum; çünkü MESOP girişimcilerinin uzun görünen tartışma sürecini kısaltarak iskeletin içini doldurmalarının ve kararlı hareket aşamas ını n başla tıldığını bir an önce bildirmelerinin zamanının geldiğini düşü nüyorum. Neden? a) Türkiye solunun ciddi alternatifler üretemeyişinden dolayı.
b) Kürt solu ve sorununun olumsuz yönlere çekilmeye çalışılmasından dolayı. c) Ortadoğu üzerinde oynanan oyunla rın kirli yüzünü kit-
lelere götürmek için. d) Ülkemizi, özellikle son y ıllarda yüreklere pompalanan tehlikeli virüslerden arındırmak için. Beklentilerin ardı arkası kesi lmeden çoğa l tılabilir. Burada benim niyetim beklenti leri sıra lamak değil , acilen bu sorunları çözecek partinin bir an önce öne çıkmas ı gerektiğin i vu rgul amaktır. Unutul an l arın , yani solun kimliğini ve onurunu kurtaracak bir partinin zamanı geld i diyorum. Komünistler bu türden zor dönemlerde ortaya çıkmalıdırlar ki, zor koşullarda olan halkların sorunla rı na çare olsun lar.
yeni bir ayettn/anma atağt ~lçin... •
Tüm dergi bayilerinde isteme adresi: Gün Yayıncılık Tel / Fax: O 212 2196906 inönü Mah. Babil Sok. 27/ 3 Harbiye-istanbul
l980'Ierin sonunda duvar yıkıld ığında kapitalizm zafer çığlıkları atmaktaydı. Duvarın yıkılmasının akabinde, dünya jandarması ABD'nin o dönemdeki başkanı George Bush, SSCB'nin çözülmesini de göz önünde bulundurarak, dünyayı yeniden düzenleme isteğini , "Soğuk savaş bitti. Dünyada artık savaş olmayacak, açlık ve yoksulluk olmayacak, insanlar refah içerisinde yaşayacak " diye dile getirdi . Bunu , Fransız asıllı ABD vatandaşı Franc is Fukuyama ise " tarihin sonu " diye teorize etti . Bu teorize ediş aynı zamanda kapitalizmin
sonsuza kadar kazandığının ilanıydı. içerisinden geçilmekte olan süreçte bu tür düşünceler yaygın ve güçlüydü. Aslında buna ihtiyaç vardı. Çünkü burjuva ideolojisi Hegel ' den sonra bütünlüklü bir felsefi sistem , Ekim Devri'minden sonra ise dünya kapitalizmi bütünleştirilmiş bir dünya kurmakta acziçine düşmüştü . Oysa yaşanan süreç bu iddiaların tersi bir seyir izledi. Bir yandan zenginlerin zenginliği , çok uluslu şirketlerin kôrları akıl almaz boyutta artarken , diğer yandan kanlı savaşlar , yoksulluk had safhaya ulaştı . Yoksullar daha
fazla yoksu lla ştı . Dünya nüfusunun büyük bir bölümü açlık sınırının altında yaşamaya başladı . Dünyada tüm bu yaşananlara karşın , çok uluslu şirketler , kimi uluslararası örgütlenmelerle dünya üzerinde egemen liklerini daha da arttırdılar. Başta IMF, Dünya
Bankası , Dünya Ticaret Örgütü gibi yapılanmalar , bir avuç çoku luslu şirketin ekonomik egemen liklerini daha da pekiştirrnek için ekonomik yaptırımları dayatırken , diğer yandan BM ve NATO gibi örgütler ise siyasi ve askeri olarak bu egemenliği her seferinde garanti altına alıyorlar .