ÇIZGIDIŞI
KÜLTÜREL TEPKİ DERGİSİ
AFİŞ SERGİLERİ
AFİŞ
S AY I 6 / H A Z İ R A N 2 0 1 0
CANAN BEYKAL / BİÇİM TÜKETİMİ İZLER EZGİ BAKÇAY / KENT GERİLLASI OLARAK AFİŞ SERENAY ŞAHİN / “BE STUPID”
İÇİNDEKİLER 03 — Editör yazısı / Salih Cem Nar
— AFİŞ 08 — biçim tüketimi izler / CANAN BEYKAL 16 — be stupId / serenay şahin 22 — imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş / ezgi bakçay 30 — iYİ bir tasarım .................... Olan Tasarımdır / Salih Cem Nar 40 — Afiş yalan söyler mi? / ali can metin VE cem kara 48 — tükenmeyen son! / ZAFER LEHİMLER 56 — afiş! AFİŞ! AFİŞ! / özgür ufuk ataç
— 58 — Sınırları Delmek / sinan niyazioğlu 68 — logo dediğin birbirine benzer mi? / yunus baran
— AFİŞ SERGİLERİ 72 — siyah üzerine siyah(!) / seda yavuz erol 74 — sanatçının ilhamı, insanların acısı / Salih Cem Nar
— 80 — gülizar çepoğlu ile tasarım ve tasarımcı üzerine / Salih Cem Nar
2
EDİTÖRDEN İMTİYAZ SAHİBİ VE
Ben nadiren televizyon izleyen birisiyim. Televizyonu izlemeye
YAYIN DİREKTÖRÜ
kalkarsam genellikle belgesel kanallarını tercih ediyorum.
SALİH CEM NAR
En azından bir zamanlar Discovery Channel ve National
EDİTÖRLER
Geographic Channel olmak üzere iki harika belgesel kanalı
SALİH CEM NAR
vardı. Sonra Discovery kendi içinde bölündü, bir sürü ara kanala
EZGİ BAKÇAY
ayrıldı, Animal Planet, Travel&Living vs. gibi “açılımlara” gitti.
YAYIN KURULU
Benim asıl dem vurduğum, eskiden belgesel ve eğitim amacıya
SAYFA TASARIMI
açılmış bu kanalların, çağımız televizyon programcılığı
ÖMER DURMAZ
anlayışına yenik düşmesi ve reyting arttırıp reklam almak için
UYGULAMA
kaliteden (ya da içerikten) ödün vermek zorunda kalması.
SALİH CEM NAR
Hâlbuki bu kanallar, özellikle de Discovery, boş programlar
ÖMER DURMAZ
yayımlayan çağımız televizyonunu doldurmak, bilgilendirici
DÜZELTİ
ve eğitici, yüksek kültüre hitap eden programlar yayımlayarak,
SALİH CEM NAR ÖMER DURMAZ
3
—
CANAN BEYKAL
televizyona yeniden hayat vermeyi hedeflemekteydi.
—
YAZILARIYLA
Fakat ne oldu? American Chopper denen realite şovdan, hurda
KATKIDA BULUNANLAR
arabaların nasıl tekrardan yapılıp insanlara kakalandığına
alican metin
kadar envai çeşit içi boş “belgesel” izliyoruz artık. Discovery
cem kara
Channel’ı açıyorum sürekli bir Amerikan şapır şupur hadisesi!
seda yavuz EROL
Aşırı steroidli, testosteronu tavan yapmış erkeklerin, motor
serenay şahin
yapmanın yanında birbirlerine bol bol küfür etmesini izliyoruz.
sinan niyazioğlu
National Geographic’i açıyorum, Amerikan silah sanayinin
yunus baran
tanklarını, tüfeklerini belgesel adı altında yayımlıyor. WWF’nin
zafer lehimler
reklamlarını yayımlayıp küresel ısınmadan dem vururken,
İLLÜSTRASYONLARIYLA
insanlığa korkunç acılar çektirerek servet yapan silah
KATKIDA BULUNANLAR YUNUS BARAN
sanayinin ürünlerini “belgesel” olarak yayımlayabiliyorlar.
—
Hayır, maksat reklam almaksa, bu kanallar artık “belgesel” kanalı olmasın. Açık söylüyorum, bunlara göre TRT’nin Anadolu vahşi hayat belgeselleri bile daha bilgilendirici ve eğlenceli. Banane Orange Country’deki motosiklet tutkunu insanlardan! Böyle bir şeyi bir kere yayınlarsın, olur biter. Dizi film haline getirmenin ne alemi var? O zaman Ozzy Osbourne’un MTV’de yayımlanmış, ev hayatını 24 saat kameraya alıp insanlara izleten o programı da alın. Ne fark eder ki? Biraz vizyonunuz olsun, vizyonunuz!
—
Discovery Channel’a önerilerim: Sadettin Teksoy’un dünyayı gezerek yaptığı belgesel programını bünyesine katması. Ayrıca Cem Davran’ın bir zamanlar ev dekorasyonu programı vardı; onu da Travel&Living kanalında “Siz Evde Yokken” programının yanında yayımlamasını tavsiye ediyorum. “Aşçınız Sizin Evde” programının yanında “Yemekteyiz”i de mutlaka alması gerektiğini düşünüyorum artık. Madem böyle yayın yapacaksınız… SALİH CEM NAR
Salih Cem Nar | macdonald’s 1
salih cem nar | macdonald’s 2
salih cem nar | macdonald’s 3
y u n u s bar an | par mak
biçim tüketimi izler Bir zamanlar sanat ve tasarımı ayıran kesin çizgi; “Form follows function (biçim işlevi izler)” diyordu. Bugün ise “form follows consuption /biçim tüketimi izler” deniyor. Sanat ve tasarım, birinci öngörüde kesin olarak birbirinden ayrılıyordu ve bu ayrım sanata hiyerarşik bir öncelik tanıyordu. Kesin ayrım çizgisi; estetik ile yararcılığı, dolayısıyla sanat ile tasarımı karşı karşıya getiriyordu. Sanatsal biçim işe yarar olduğu ölçüde değersizleşirken, tasarım illaki işe yarar bir biçim üretmeliydi. Her iki alanın ortak noktası “biçim üretmek” olduğu halde, bu ortak nokta aynı zamanda her iki alanın kesin ayrımını oluşturuyordu. M A K A L E / c a n a n b e y k al
8
Sanat biçimin estetiğinden söz ederken,
Comes Around..! Her şey bir gün
tasarım biçimin neye yaradığını
doyma noktasına gelir ve Bummm!
soruyordu. Sanatta aslolan ve hatta
Patlayı verir, bu hırslı kapitalizmin
affolunan nokta, hiçbir şeye yaramayacak
savaş endüstrisini şişiren bombaları,
biçim üretmek olduğu halde, tasarımda
mermileri geri döner, eden bulur.
böylesi bir biçim aslolan ve hele hele
2009 tarihinde, Irak savaşına son
affolan olamazdı. Sanatın itici güçlerinden
vermek için Global Coalition of Peace’in
romantik, muhalif, aykırı ve öncü ruh
organizasyonu için Big Ant International
endüstrileşmeye karşı yararlılık karşısında
tarafından gerçekleştirilen bir dizi afişin
direnirken, endüstrileşme, kültürü
adı da What Goes Around, Comes
egemenlik altına aldıktan sonra, işe yarar
Around. Türkçesi “ne ekersen, onu
nesnenin bin bir çeşit biçimde olanının
biçersin” ya da “eden bulur”. Bu afişi
üretimine geçti. Tasarım ürünleri artık
yazımın temel görseli seçişimin bir
sadece işe yararlılığıyla değil, estetiğiyle de değerlenir oldu. Endüstrileşen kültür bir yandan daha çok nesne üretirken, bir yandan da bunların ayrım noktasını, sanatın dayandığı estetik düzeyine kaydırdı. Böylelikle estetik de sınıflandı, derecelendi. Sınıfsal oldu çünkü yüksek ve alt kültürler oluştu. Aynı ürünün daha ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
güzeli ve daha pahalısı burjuvaziye, ucuzu ve kötüsü halka üretilmeye başladı. Kapitalizmin tüketim kültürü kaçınılmaz olarak tasarım kavramını hayatımızın içine
9
iyice yerleştirdi. Günümüzde artık her şey bir tasarım olarak değerlendiriliyor. Dünyamız, bizler-özneler ve bizlerinöznelerin hayatı hep tasarımlanan bir şey haline geldi. Tasarım bu dünyayı, bizleri ve hayatımızı estetikleştirme görevini üstlenmiş durumda. Daha estetik hale gelebilmek için daha çok tüketir olduk. Böylece artık biçim işlevi izlemiyor ve ikinci önerme “form follows consuption (biçim tüketimi izler)” her şeyimize egemen oluyor. Her şeyimiz estetikleşiyor çünkü her şey tasarımlanmıştır artık, Guy Debord’un dediği gibi bu toplum bir gösteri toplumudur, bu kültür bir
değil, pek çok nedeni var. Kavramsal,
gösteri – show kültürüdür. Dünyayı görsel
anlamsal, amaçsal, bağlamsal olarak
imgeler olmaksızın algılayamamaktayız ve
uzun zaman sonra gördüğüm en iyi afiş
medya bu görsel imgelerin başlıca yayın
dizisiydi. Afişleri ilk gördüğümde; sokak
aracıdır. Estetik görsellik bu tasarımlanır
direklerine asılmak üzere düşünülmüş
dünyanın her alanında, her medium’unda
bu afişlerin kavramsal, anlamsal
vazgeçilmez kılınmıştır. Televizyonda
açıdan bağlamıyla-ortamıyla bu kadar
savaş haberleri bile bir görsel şölen
senkronize olmalarına hayran kalmıştım.
olarak sunulur… “Gerçeğin kendisinden
Bir dönem “Kültürel bir gösterge olarak
daha gerçek” der buna Baudrillard…
grafik tasarım” adlı bir gazete yazımda,
“Hyper” gerçek. Gösteri-show “gerçek”
galerilerde sergilenen ya da salt kitaba
den daha önemlidir, gerçeğin yerini
konmak üzere hazırlanmış afişlerin “afiş”e
almıştır artık. Ama What Goes Around,
aykırı olduğunu yazmıştım. Bugün de
inancım afişin bağlamıyla ilişkili olması gerektiği doğrultusundadır. Afiş kadar sokakların efendisi olan başka bir şey yoktur. Afiş sokaklarda savaş verir, deyim yerindeyse o bir gerilladır. Bu nedenle afişin bağlamı, tıpkı sanatın galeriylebeyaz küple bağlantısı kadar önemlidir. Çünkü bir şeye sanat dediğimizde, o şeyin bağlamıyla ilişkili olarak ne olduğunu saptayabiliyoruz. Özellikle güncel sanatın durumu budur. Bugün sanatı bağlamıyla okumamız bir zorunluluk. Yoksa, bir ekmek bir galeride ya da bir fırında farklı
ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
okunmazdı! Bir şeyi yerinden eder de
10
başka bağlam ilişkisi içine sokarsanız, tüm anlamı da, amacı da değişir. Her gösteren bulunduğu bağlamla anlam kazanır. Öyleyse yanıtı çok kolay olan şu soruyu sormak gerekir, neden afişin vatanı sokaklardır? Çünkü hayat orada akar. Bu mekanların reklamlar tarafından işgal edilmesine ilk karşı çıkışlar graffiticiler olmuştur. Muhalif kimlikleriyle sokağa sahip çıkan graffiticiler tüketim kültürü, özelleşme ve reklam karşıtı tutumlarıyla kurum dışı – müze, galeri,
koleksiyonculuk ve küratörlük – kalmak isteyenlere illegal olarak sokakları kullanmakla öncülük etmişlerdir. Bu alanın en başlıca kişisi Nike’ın ve benzer büyük firmaların iş tekliflerini reddeden, “müzeler ve galeriler bir avuç milyonerin koleksiyon fiyatlarını yükseltmesinin aracısıdır” diyen ve kimliğini gizleyen Banksy’dir. Sokaktakiyle bütünleşmek adına, sadece sokakta iş üretmek değil, aynı zamanda var olan düzenin eleştirisini yapmak, reklam afişlerinin yalanını ifşa eden eylem bazlı çalışmalar da afiş kavramı etrafında toplanabilir. Örneğin Fly Propaganda, ticari reklam propagandalarına havi afişlerin üzerlerine sinek kondurarak , “burada bir pislik var, burada mide bulandırıcı bir durum var” demek ister ve işaretini kondurduğu reklam afişinin altını oyar.
– TÜKETİCİ – indirgeyen kapitalizmin tüketim kültürü reklam afişleriyle toplumu
11
manipüle eder. Tüketim merkezli bir pazarlama yaratmanın ana parolası “bir ihtiyaç belirle ve bu ihtiyacı karşıla”dır. Örneğin susuzluğumuzu gidermenin doğrusu su içmek olduğu halde bize Coca Cola’nın en iyi susuzluk giderici olduğu yalanını söylüyorlar. Nazi Almanyası’nın propaganda bakanı Goebbels “Eğer yeteri kadar büyük bir yalan söylerseniz ve bu yalanı yeteri kadar tekrar ederseniz insanlar size inanmaya başlayacaklardır” diyordu. Daha kötüsü ise, yine onun sözleriyle “Öyle bir noktaya gelirsiniz ki siz yalanlarınızı tekrar etmeseniz bile artık o MUTLAK GERÇEK haline gelmiştir”. Ticari reklam ve reklam afişlerinin stratejisine ne kadar da benziyor! Nazım Hikmet “Duvarda afiş, sütunda ilan / Yalan söylüyorsa…. Buyurgan saltanatı bitmesin diyedir” diyordu, Elleriniz ve Yalan adlı şiirinde. Bilginin manipülasyonu – manipüle edilmiş mesaj, siyasi amaçlı afişler kadar reklam afişlerinde de kullanılır. Her iki ortamda aynı propaganda tekniklerini ve aynı mecrayı yani medyayı kullanır. Sosyal Eleştirmen Vance Packard “psikiyatri ve
ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
Sokaktaki kalabalığı ayrım gözetmeksizin tek bir kimliğe
sosyal bilimlerden edinilen anlayışların yardımıyla, düşünmeden edindiğimiz alışkanlıklarımızı, alışveriş kararlarımızı ve düşünce süreçlerimizi yönlendirebilmek amacıyla” büyük ölçekli, çoğu etkileyici çalışmalar gerçekleştirildiğini, yönlendirme araçlarından sesli ve görsel medya, özellikle televizyon reklamcılığının bu stratejileri kullandığını söylüyordu. Surfrider Foundation bir tür gerilla anti-marketing çalışması olarak, hipermarketlerdeki “günün fırsatı” adıyla, tıpkı tap taze deniz mahsulüymüş gibi görünen ama aslında prezervatiflerden, çer çöpten oluşmuş ambalajlı ürünleri o reyonda diğer firma ürünleri arasına koyarak, okyanusların kirliliğine dikkat çeker ve aldığınız bu ürünlerin geldiği denizden nelerin çıktığını gösterir ve bu yiyeceklerin ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
hiç de güvenli olmadığını ifşa eder. Elbette bu kuruluşun eylemlerini, KKS-Kurumsal Sosyal Sorumluluk adıyla şimdilerde pek revaçta olan ve aslında işletmelerin sorumlu, itibarlı, duyarlı olduklarına dair manevi kavramlarla faaliyetlerini yani bir mal ya da finans pazarlamalarını örtük biçimde pazarlama stratejisinden ayırmak gerekir. Çünkü bu tür örgütler kar amacı gütmeyen, kendi yaşantıları kadar içinde yaşadıkları dünyayı etkileyip değiştirebilmek için farkındalıkları yüksek insanlardan oluşmaktadır. Anti-Advertising Agency dış mekan reklam afişlerinin tek taraflı manipüle edici iletişimini kırmak için ad-lib posterleri adı altında halkın katılımını sağlayan projesinde “bu reklam panoları sizindir. Her gün binlerce kişi bunu görecek. Onlara ne söylemek isterdiniz” diye sormuş ve reklam panolarını posterleri için kullanıma açmıştı. Bu tür katılımcı çalışmalardan biri de “No need this /Buna ihtiyaç yok” projesinde reklamların üstüne yapıştırdıkları “You don’t need it” yazısıyla bir gerilla antimarketing örneği sergilemişlerdir. Tüketim ve ticari reklam karşıtlarının, çoğunluğun sesi olmak amacıyla katılımcı projeleri yanında, internetin hiyerarşik olmayan yapısında interaktivitenin
12
ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
13
önemini fark etmekte gecikmeyen firmalar benzer stratejileri kendi çıkarları için kullanmak yolundadırlar. Pazarlamacılığın edilgin iletişim stratejisinde muhalif yaklaşımlardan yararlanma yoluna girmektedir. Sosyal kampanyaların destekçisi görünerek firma reklamları yanında tüketiciye reklamlarında rol vermektedirler. Ticari reklam afişleri dışında bireysel afiş tasarımları gerçekleştiren grafik sanatçı ve tasarımcılardan bazıları; Yossi Lemel,Woody Pirtle,Massimo Vignelli gibi özelikle tanınmış tasarımcılar dünyanın sorunlarını afişlerinin temel konsepti haline getirmektedirler. Çoğunun Good 50 x 70 gibi sosyal içerikli afiş yarışmaları gibi etkinliklerde sosyo-politik işleriyle dikkat çektikleri ve aktif oldukları görülmektedir. ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
Bunlardan kanımca en önemlisi İsrailli grafik tasarımcı Yossi Lamel’dir. İsrail – Filistin sorununa yaklaşımı tarafgir dünyaya bir meydan okumadır. Bu dünyaca ünlü sanatçı-tasarımcılar gibi, dünya ve insanlık sorunlarına karşı benzer duyarlıkta işler üreten gençlerin afiş çalışmaları, tümüyle ticari bir dünyada insanlık adına umut vaat edici ve afiş sanatının geleceği adına yeni kazanımların müjdesidir. Ancak asıl mücadelenin sokaklarda verildiğini ve bunun etki gücünün son derece etkin olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Çoğu anonim street posters/sokak afişleri post-graffiti sanatı olarak adlandırılmakta ve metro, tren ya da otobüs duraklarında çoğunlukla el yapımı, kolayca uygulanabilecek afişlerle sosyo-politik aktivist tavır sergilemektedirler. Kim olduklarından daha çok ne yaptıklarıyla anılmak isteyen bu gençliğin eleştirel, muhalif tavırlarıyla yepyeni bir kültürün yaratıcıları olduğunu belirtmek gerekir.
14
ÇİZGİDIŞI 6 – biçim tüketimi izler
15
be stupId Ünlü bir jean markasının bu sezon kullandığı afişlerden birinde “SMART CRITIQUES. STUPID CREATES. BE STUPID” yazıyor ve marka, tüm reklam kampanyasını “be stupid” sloganı üzerine kuruyor. Bu sloganın yazılı olduğu t-shirtler hazırlanıyor. Markanın internet sitesinde “Dünyanın ilk aptal müzik videosu” sloganıyla markanın ürünlerini tanıtan son derece anlamsız bir müzik videosu yayınlanıyor. Pazarlama taktiği bununla da bitmiyor: “Stupid Pages” başlığı altında sanal duvarın sağ tarafında duran, içlerinde ‘stupid’ ve ‘smart’ kelimelerinin de olduğu renkli kelimelerden tüketicinin seçerek, sol tarafta aptalca bir cümle kurması öneriliyor. Kurulan cümlenin ‘aptallık duvarı’nda yerini aldığını belirten bir yazı tüketicinin bilgisayar ekranında beliriyor ve kurulan cümleler eğer istenirse sosyal paylaşım ağları twitter ve facebook’da paylaşılabiliyor. Geleneksel yöntemlerle başlayan ve teknolojinin vardığı son noktayla yoluna devam eden bir reklam kampanyası. M A K A L E / sere n ay şa h i n
16
Atomların bitlere dönüştüğü*
çağa markalar ayak uydurmak zorundadır.
yaşamlarımızın büyük bir bölümünün
Zamanının büyük bir kısmını internette
dijitalleştiği günümüzde artık algı
geçiren, her türlü enformasyona
biçimlerimiz de değişti. Dönüşüm
anında ulaşabilen önemli bir kitle
gerçekleşmeden önce, reklam
vardır ve bu kitle/internet kullanıcıları
kampanyaları afişlerle desteklenir,
e-müşterilerine dönüştürülmelidirler.
“yaratıcı fikirler” satış ürününü/ markayı destekleyecek afişlerle reklam
ve yeni pazarlama taktiklerini de
kampanyasındaki yerini alırdı. 1990’ların
beraberinde getirmiştir. Yeni Ekonomi’yi
Benetton afişlerini hatırlayalım: Siyah-
Geert Lovink The colonization of real-
beyaz-sarı ırklar üzerine odaklanmış,
time and other trends in Web 2.0 adlı
barışı öneren afişler, döneminde sıkça tartışmalara ve kimi zaman da
makalesinde şöyle tanımlamaktadır: “.com çılgınlığı zirvesinde tüm dikkatler
tepkilere yol açmıştı. Caddelerde bu
e-ticarete odaklandı. Kullanıcılar ilk
afişlere sıkça rastlanmakta, hemen
kez ve en başta gelen potansiyel
hemen her gazetede bu reklam afişleri
müşterilerdi. Ürün ve servisleri online
görülmekteydi. Afişlerde Benetton’un her
olarak satın almaya ikna edilmeliydiler.
hangi bir satış ürününe yer verilmediği
Bu Yeni Ekonomi olmalıydı.” 1
halde bu afişler markanın imajı haline
Tüm atomların bitlere dönüştüğü bir
gelmeyi başarmıştı. Benetton dönemin
uzamda, Yeni Ekonomi çerçevesinde,
popüler sorunu üzerinden bir kampanya
reklam afişleri de bit’leşti. Bir internet
yürütmüş, sorunu ele alarak ne kadar
sayfasını açan kullanıcı, sayfanın
duyarlı ve barışçıl bir marka olduğunu
üstünde, altında ya da yanında yanıp,
ortaya koymuş ve tüketici kitlelerinin
sönen, hareketli, parlak dikdörtgenlerle
anında ilgisini çekmişti. Hiç bir art niyet
karşılaşmakta ve bir web sayfasında bu
yoktu, doğrusunu isterseniz bu bir reklam
dikdörtgenler dikkati hemen çekmektedir.
afişi de değildi. Postmodernist süreçte
E-ticarete odaklanan markalar, tıpkı
tartışmaya açılan, süreç öncesinde
televizyon reklamcılığında olduğu gibi, en
ötekileştirilenlerin farkına varıldığı bir
çok ziyaret edilen, kullanıcılar arasında
dönemde Benetton, “öteki” kavramına
en popüler olan internet sitelerine
daha fazla dikkat çekmek için afiş
reklam vermekte ve bu reklamlar afişle
üzerinden toplumları bilinçlendirmeyi
reklam filmi arasında gidip gelen, melez
amaçlamaktaydı. Afişler “öteki”yle barış
ürünlere dönüşmektedir. Bu melez ürünler
yapma zamanını vurguluyordu, ancak
“banner” olarak adlandırılmaktadırlar.
en büyük barışın, tüketiciyle Benetton
Bir “internet reklamcılığı” şirketinin
arasında yapılması sağlanmıştı.
internet sitesinde, banner alanlarının
İmge odaklı bir dünyada, markalar
internet aracılığıyla hedef kitlesine
reklam afişlerinin, kendilerini görünür
ulaşmak isteyen reklam verenler
kılmak ve tüketicinin hafızasında yer
için reklam panosu işlevi gördüğü
etmek için ne kadar büyük bir önem taşıdığının elbette farkındalar. Bu
belirtilmekte ve şöyle yazmaktadır: “Banner’ı yaratıcı bir tasarımla
sebeple reklam afişinin diğer rakip
destekleyerek site ziyaretçilerinin
markalardan çok daha ‘yaratıcı’ ve
karşısına çıkan firmalar, her zaman için
“akılda kalıcı” olması ve markanın “imajı”nı doğru bir biçimde tüketiciye
farklarını ortaya koyabilmektedirler.” 2 Firmalar farklılıklarını o kadar iyi
ulaştırması gerekmektedir. Ancak içinde
ortaya koymaya başladılar ki, ‘yaratıcı
bulunduğumuz çağ dijitalizasyonu
fikirler’i oldukça iyi geliştirerek başarıyla
işaret etmekte; müzik, film, video, resim,
kullandılar. Örneğin internette bir makale
fotoğraf, kitap, dergi, gazete bitlere
okurken farenizin bir kelimenin üzerine
indirgenerek tüm dünyada dolaşıma
gelmesiyle birlikte bu “farklı firmalar”(!)
sokulmaktadır. Diğer bir deyişle tüm
dijital afişlerini sizler için görünür kılmakta
medya sayısallaşmıştır. Öyleyse bu yeni
ve aniden ve hatta hiç de istemediğiniz
ÇİZGİDIŞI 6 – be stupId
17
Sayısallaşan medya Yeni Ekonomi’yi
bir anda okuduğunuz makalenin yerini alarak sayfanın büyük bir bölümünü kaplamaktadırlar. Siz daha ne olduğunu anlamadan bir dijital reklamla yüz yüze kalmaktasınızdır ve okumaya çalıştığınız metin, isteğiniz dışında kesintiye uğratılmaktadır. Oysa internet 90’larda “özgürlük” vaadiyle yola çıkmamış mıydı?! 1997 yılında büyük bir telekominikasyon şirketinin reklam kampanyasında “akılların aracı” olarak tanıtılan internet, “Akılların, kapıların ve hayatların açıldığı yer”3 şeklinde tarif edilirken, bu “özgürleşme’nin ve açılan kapılar’ın” en çok reklam verenlerin, ya da daha doğru bir ifadeyle, Büyük Para’nın arkasındakilerin işine yaradığı günümüzde daha net görülmektedir. Bir başka banner örneği ise, genişleyebilen banner’dır: sayfanın üstünde bulunan bannerın “genişlet” komutuna tıkladığınızda banner, aşağıya ÇİZGİDIŞI 6 – be stupId
doğru genişleyerek sayfada yer alan tüm metin ve görselleri eş zamanlı olarak kaydırmakta ve neredeyse sayfanın üçte birini kaplamaktadır. Markanın sloganını verip, kendini tanıtmasının ardından banner ilk boyutuna geri dönmekte ve sayfa orjinal haline kavuşmaktadır. Tabii bir de siz bir sayfa açmaya çalışırken sayfayı bloke eden ve aniden ekranınızda beliren dijital reklamlar var. Açmak istediğiniz sayfa hafif kararır ve dijital reklam kutusu ekranınızda belirir. Elbette istediğinizde bu kutuyu kapatabilir ve ulaşmayı amaçladığınız enformasyon için açtığınız web sayfasına geri dönebilirsiniz. Her ne kadar kullanıcı burada da istemi dışında bir reklama maruz kalsa da ve ulaşmak istediği enformasyon geçici bir süre için bloke edilse de, önemli değil. Ne de olsa internet kullanıcıları potansiyel e-müşterileridir. Dijitalizasyonla birlikte durağan imge afişlerin yerini, hareketli, parlak dijital imge afişler aldı. Geleneksel afişlerde “yaratıcı fikir” tüketicinin dikkatini çekmeyi başarırken, dijital afişlerde hareketli imgeler - her ne kadar içeriği pek ilgi çekici olmasa da, sırf ekranda beliren hareketli, parlak imgeler olmaları nedeniyle- tüketicinin
18
dikkatini çekmeyi başarırlar. Ayrıca
hafta upload edilen imgelerin sayısının
en umulmadık, istem dışı yerlerde
dünyadaki tüm sanat müzelerinin
karşısına çıkması ise e-müşterinin
barındırdığı objelerden çok daha fazla
dikkatini ister istemez çekmektedir. Ancak bu durum, 2004 yılından itibaren çok çarpıcı bir biçimde değişmeye başlamıştır. Sayısallaşan
kullanıcı/katılımcı e-müşteri değildir. Ancak burada ortaya daha da çarpıcı
medya, world wide web’in yeni bir
bir durum çıkmaktadır. Bu durumu
versiyonu olarak kabul gören web 2.0’la
Lovink şöyle özetler: “İnsanlar henüz
sosyalleşmiştir. Daha doğrusu, web
sosyal ağ dünyalarını ve bizleri kontrol
2.0’la medya sektörü, IT sektörünün
eden ya da sosyal yaşamlarımızda ne
eline geçmiştir. Lovink bu durumu şöyle
yaptığımızla ilgilenen güçleri keşfetme
özetler: “Bankalar tarafından sağlanan
modunda. Gizli servislerin Facebook
Büyük Para’nın peşinde olan yöneticiler
vs.’de aktif olduklarını ve potansiyel
ve hesap uzmanları para kaynaklarını
güvenlik tehditleri olarak tanımladıkları
emekli ettiler ve kapitali riske ettiler. İş
grupların sosyal profillerini yaratmak
türlerinin ani akınıyla açıkgöz siberkültür
için veri topladıklarını biliyoruz. Bu
öldürücü bir darbeye maruz kaldı ve
enformasyonu toplayan ve yeniden
sonsuza dek avangard pozisyonunu
satan şirketler var. Sosyal yaşamlarımız
kaybetti. Olayların şaşırtıcı bir biçimde
temel kazanç haline geldi. Gelirler artık
beklenmedik bir yönde gelişmesiyle, iki yıl
reklamlardan gelmiyor. (…) Kullanıcı
sonra Yeni Ekonomi balonu patladığında
profillerini yaratan bizleriz. Bu süreçte
heyecanlı .com girişimcileri eşit hızla
bizler, yaşamsal ve aktif bir rol oynuyoruz.
sahneyi terkettiler. Web 2.0 bu bağlam
Bazı kapitalist plotların pasif kurbanları
dışından anlaşılamaz: IT sektörü medya
değiliz. Aynı şekilde gözetim ve kontrole
endüstrisini ele geçirdiği için ‘ücretsiz’ ve “açık” kültü, e-ticaret deliliğinden ironik bir öç almaktan başka bir şey değildir.”4 Kabaca web 2.0 kullanımı kolay, kişilerin birbirlerine bağlanabildikleri
karşı tutumumuzu yeniden düşünmeliyiz. (…) Michel Foucault’nun, bizlere egemen olan gücü bizlerin ürettiği sözü, hiç olmadığı kadar gerçek olmaya başlıyor.”5 İnternet uzamı biçim değiştiriyor. Bu
sosyal birimlere olanak sağlayan ve resim,
uzamın gelir kaynağını artık reklamlar
video, metin gibi formları yükleyerek
oluşturmuyor. Reklam verenler, markalar
kişilerin kendi içeriklerini kendilerinin
bunun farkında. Öyleyse, bir kez daha,
oluşturabildikleri yeni nesil internet
yeni bir strateji geliştirme zamanı.
olarak tarif edilebilir. Geert Lovink web
Bu durumda yazının başında
2.0’ı eşsiz yapan şeyin kullanıcıya verdiği
sözünü ettiğim jean markasının reklam
kraliyet uzamı olduğunu söylemektedir.
kampanyasına tekrar bir göz atmak
İçeriğinde yer alan sosyal-ağ siteleri
faydalı olacaktır; çünkü marka, bu durumu
facebook, twitter, MySpace, Flickr,
oldukça iyi çözümlemiş ve durumdan
blogger gibi örneklerle web 2.0, sadece
faydalanabilecek bir çözüm üretmiş
enformasyona ulaşmaya değil, bunun
gibi gözüküyor. Jean markası, öncelikle
ötesinde katılım platformu olarak Web
gazete ve dergilerde yayınlattığı reklam
kavramının oluşmasına neden olmaktadır.
afişleriyle reklam kampanyasını görünür
Web 2.0’ın sunduğu Sosyal Medya
kılıyor. Ancak burada sloganın da büyük
sanal uzamın en büyük araçlarından
bir önem taşıdığı, akılda kalıcı, çarpıcı
biri haline gelmiş ve International Data
olduğu ve ilk bakışta merak uyandırdığı
Corporation’ın 2008 analizine göre
gözden kaçmamalı. Afişlerdeki
dijital evrenin yaklaşık olarak yüzde
fotoğraflar ve yan sloganlar değişirken,
yetmişinin bireyler tarafından yaratıldığını
kampanyanın temellendirildiği BE
ortaya koymuştur. Lev Manovich, sosyal
STUPID sloganı hiç değişmiyor ve hemen
medyanın yükselişiyle ilgili çarpıcı bir
yanında markanın adı varlığını sürekli
tespitte bulunmakta ve Flickr’da her
koruyor. “Aptal olma” durumu “deliliğe
ÇİZGİDIŞI 6 – be stupId
19
olduğunu söylemektedir. Bir Katılımcı Kültürü oluşmaktadır ve bu kültürde
övgü” misali her seferinde kutsanıyor. “Aptal” yaratıcı, eğlenceli, hayatın tadını çıkaran kişi olarak tanıtılırken, Akıllılar’ın sıkıcı, eleştiren, hayatın zevklerinden faydalanmasını bilmeyen, iç karartıcı kişiler oldukları savunuluyor. Geleneksel yöntemlerin bir reklam kampanyasının tüm kitlelere ulaşmasında artık yeterli olmadığını bilen jean markasının, internet üzerinden de daha geniş kitlelere ulaşmayı hedeflediği aşikar. Ancak internet kullanıcıları ne yazık ki artık e-müşteri değiller. Bu durumda sosyalleşen medya üzerinden kullanıcılara ulaşmanın yolu bulunmalı. Markanın web sitesindeki “stupid pages”, her ne kadar markanın müşterilerine bir oyun alanı yarattığı, genç ve dinamik bir çizgiye sahip olduğu için gençliğe hitap edip onların kendi “aptal şiirlerini” yazarak eğlenecekleri bir alan sunması gibi gözükse de, aslında bu uygulamanın ÇİZGİDIŞI 6 – be stupId
bir tek amacı var: kullanıcının kendisinin yarattığı “aptal şiiri” –ki her ne yazarsa yazsın panonun sağ alt köşesinde büyük harflerle ana slogan ve markanın adı mutlaka bulunmakta- twitter ve facebook hesaplarında dolaşıma sokmasını sağlamak. Kullanıcı bunu dolaşıma soktuğu an, marka kendisini sosyal paylaşım sitelerinde var etmiş olacaktır. “Katılımcı olma’nın”, “kendi içeriğini oluşturma’nın” ve web 2.0’ın bir kraliyet uzamı sunmasının sarhoşluğundaki kullanıcı, jean markasının da sloganını yeniden yaratarak, reklam kampanyasında da katılımcı rolüyle yer alıyor olmanın yarattığı cazibeyle markanın oyununa katılmaktadır. Marka, zaten dijital evrenin büyük bir kısmını yaratan katılımcıların bu kez de bir “aptal şiir”! yaratmaya katılmalarını önermektedir. Katılımcının yaratacağı şiir, siyah zemin üzerine, renkli çerçeveler içinde renkli harflerden oluşmakta ve kelimeler üst üste ya da katılımcının dilediği şekilde yerleştirilebilmektedir. Böylece oluşturulan şiir aynı zamanda bir görsele de dönüşmektedir. Yaratılan görselin sağ alt köşesinde ise BE STUPID sloganı ve markanın adı yer almaktadır.
20
Öyleyse en basit haliyle, slogan+görsel+marka=afiş ise, internet kullanıcısının markanın dijital afişini tasarladığı ve bunu sosyal medya üzerinden paylaşıma sunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumda marka amacına ulaşmıştır: afiş tasarlanmış ve sosyal paylaşım ağları üzerinden geniş bir kitleye ulaşmıştır -ki bu kitlenin büyük bir bölümü markanın hedef kitlesidir. Diğer bir deyişle, marka sosyal medyada reklamına devam etmektedir ve bunun için herhengi bir bütçe ayırması gerekli değildir. Bu durumda BE STUPID emir cümlesinin bir afiş sloganı olmaktan öte bir anlam taşıdığı açıkca ortadadır. BE STUPID kutsanmıştır ve reklam kampanyası başarıyla sürmektedir. * Atomların bitlere dönüştüğünü ilk kez, MIT Media Lab kurucusu ve yöneticisi Nicholas Negraponte, 1996’da yayımlanan “Being Digital” adlı kitabında
21
(1) Geert Lovink, The colonization of realtime and other trends in Web 2.0 (çevirimiçi) http://www.eurozine.com/articles/201003-18-lovink-en.html (2010, 20 Mart). (2) Banner Tasarım, Yaratıcı olduğunda farklılaştırır, hedef kitleye daha da yakınlaştırır!,, (çevirimiçi) http://www.reklamz. com/Banner-Tasarim# (2010, 18 Mayıs). (3)Wendy Hui Kyong Chun, Control and Freedom: Power and Paranoia in the Age of Fiber Optics, MIT Press, Massachusetts, 2006, s.131 (4) Lovink, a.g.m. (5) Interview: Geert Lovink, Politics of Internet Culture, (çevirimiçi) http://cacsa.org.au/ cvapsa/2010/2_39.1/39_1_lynn.pdf (2010, 21 Mart) Kaynakça (1) LYNN,Victoria, Interview: Geert Lovink, Politics of Internet Culture, (çevirimiçi) http://cacsa.org.au/ cvapsa/2010/2_39.1/39_1_lynn.pdf (2010, 21 Mart) (2) LOVINK, Geert, The colonization of real-time and other trends in Web 2.0 (çevirimiçi)http://www. eurozine.com/articles/2010-03-18-lovink-en.html (2010, 20 Mart).(1) www.thebubbleproject.com (3) Banner Tasarım, Yaratıcı olduğunda farklılaştırır, hedef kitleye daha da yakınlaştırır!, (çevirimiçi) http://www.reklamz.com/ Banner-Tasarim# (2010, 18 Mayıs). (4) CHUN, Wendy Hui Kyong, Control and Freedom: Power and Paranoia in the Age of Fiber Optics, MIT Press, Massachusetts, 2006, s.131.
ÇİZGİDIŞI 6 – be stupId
tanımlamış ve “atomlardan bitlere dönüşüm değiştirilemez ve durdurulamaz” demiştir.
imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş “ütopya henüz gerçekleşmemiş rüyaların anısıdır” paul ricoeur
Yeni binyılda siyasi şiddet en çıplak haliyle evlerin, bedenlerin, zihinlerin içine sızıyor. Küresel imparatorluk çağında, savaş güvenli bir toplum kurmak adına, bir istisna hali olmaktan çıkıp kural haline geliyor. Tarih boyunca, siyasi şiddete karşı kolektif başkaldırının gür sesli militanı olmuş afişe, muhalif düşüncenin taşıyıcısı olarak bugün hÂl önemli görevler düşüyor. M A K A L E / e zgi b a kç ay
22
Afiş elbette ticari amaçlarla, tanıtım ve
uygulaması gerekir. Şiddet hem yasa
reklam malzemesi olarak sıkça kullanılıyor.
koruyucu, hem de yasa koyucudur.
Fakat bu yazı çerçevesinde toplumsal,
Sadece üretim alanı, emek süreçleri değil
politik, etik angajmanı olan, militan
tüketim alanı, gündelik yaşam da savaş
afişler ilgi alanımıza girecek. Sendikaların,
meydanıdır. İktidar bedenleri öldürmek
siyasi partilerin, toplumsal hareketlerin,
değil yaşatmak ister. Fethedilen nüfuslara
sivil toplum kuruluşlarının, dernek ve
kültürel, yasal, siyasal ve güvenliğe dayalı
örgütlerin, ayrıca bireysel karşı çıkışların
yaşam normları dayatarak egemenliğini
aracı olan ve hiçbir ticari kaygı taşımayan
kurar ve korur. İktidar savaşı her gün,
afişler araştırma alanımı oluşturacak.
tek tek her vatandaşın bedeninde
Bir muhalefet aracı olarak afişi, mevcut
tekrar kazanmalıdır. Söz konusu olan
sosyal, kültürel ve ekonomik bağlam
modern anlamda bir cephe savaşı değil,
içinde değerlendirmek gerek. Bu bağlamı
isyan bastırma stratejisidir. Dolayısıyla
Negri ve Hardt’ın kuramları aracılığıyla
modern sonrası gündelik hayatta iktidar
oluşturmayı tercih ettim. Çünkü Negri
her yerdedir, elbette direniş de…
ve Hardt’ın İmparatorluk ve Çokluk adlı Çokluk ve Maddi Olmayan Emek
direniş biçimlerini ve direnişin öznelerini
İmparatorluk kendi içinde direnişin
son derece yapıcı bir iyimserlikle tasvir
kahramanlarını büyütür, kendi anti
ediyor. Üstelik Negri ve Hardt’ın kışkırtıcı
tezini yaratır. Negri ve Hartd’a göre
kuramı, tasarımı maddi olmayan emek
imparatorluğun içinden, ona karşı
türü olarak ve afişi gerilla tipi mücadele
çıkacak kavram “çokluk”tur. Kürselleşme
stratejisi olarak okumanın yollarını açıyor.
sayısız dayanışma ve etkileşim biçimi doğururken, yaratıcı öznelliklerden
İmparatorlukta İç Savaş
23
oluşan “çokluğa” da hayat verir. “Çokluk”
Antonio Negri ve Michael Hardt modern
mevcut düzeni değiştirecek öznenin
sonrası dünyayı, savaşın ve siyasal
adıdır. Bu kolektif özne ne halk gibi
şiddetin uzamsal ve zamansal sınırları
türdeş, ne de kitleler gibi parçalı bir
olmayan bir olgu haline geldiği küresel
yapıdır. “Çokluk” sermaye tarafından
bir imparatorluk olarak değerlendirirler.
sömürülen, tekilliklerini korudukları
Söz konusu olan savaş ve barış arasındaki
halde bir arada hareket eden, Negri’nin
ayrımın, bir barış umudunu beslememizi engelleyecek denli aşındığı genel
“Dionisos’un Emeği” dediği farklı “canlı emek” biçimlerinin otonom gücünü içerir.
küresel savaş halidir. Soğuk savaşın
Negri ve Hartd’ın kuramına
ardından kurulan “imparatorlukta” savaş genişleyerek bir çeşit toplumsal ilişki biçimine, toplumsal örgütlenmenin ana
başvurmamızın nedeni tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Çünkü Onlar “çokluğu” oluşturacak “canlı emek”
ilkesine dönüşmüştür. Başka bir değişle
içerisinde, sanat ve tasarım gibi “maddi
kan dökülsün ya da dökülmesin savaş tüm
olmayan emek” süreçlerinin hayati
güç ilişkilerinin ve tahakküm tekniklerinin
öneme sahip olduğunu öne sürüyorlar. 3 Maddi olmayan emek kavramı, haber,
belirleyici ilkesi haline gelmiştir. Söz konusu savaş bir çeşit biyoiktidar
bilgi, imaj, fikir, ilişki ve duygu gibi ürünler
rejimidir.1 Sadece ölüm saçmaz, yaşamı
veren yeni toplumsal emek biçimlerini
da üretmek ve düzenlemek için çalışır.
tanımlar. Modern sonrası toplumlarda
Negri ve Hardt’a göre küresel iç savaş
teknolojinin gelişimine paralel olarak,
durumu, ülkelerin dış ve iç siyasetlerinde
zeka ve duygulanım birincil üretken
“savunma” ihtiyacından “güvenlik”
güçler haline gelmiş; Hizmet sektörü,
arayışına geçmelerine neden olmuş, aktif
eğlence endüstrileri, bilişim, reklam,
polisiye faaliyetler aracılığıyla savaşın
tasarım, sanat gibi nihai ürünleri maddi
şiddeti, gündelik hayata taşınmıştır.
olmayan emek süreçleri büyük önem
2
Bu yeni savaşta iktidarın, şiddeti sürekli
kazanmıştır. Çünkü bu sektörler toplumda
ve kesintisiz biçimde her an, her yerde
yeni öznelliklerin üretilmesinde ve
ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
yapıtlarında geliştirdikleri kuram yeni
yeniden üretilmesinde belirleyicidir. Kim olduğumuz, dünyayı nasıl gördüğümüz, aramızda nasıl etkileşim kurduğumuz bu emek türleri tarafından belirlenir. Sonuç olarak maddi olmayan emek, toplumsal yaşam biçimlerini üretmeye yönelik olması bakımından biyopolitiktir. Ayrıca bu emek biçimleri toplum içerisinde çalışma koşullarının bütününü dönüştürür: İş zamanı ile iş dışı zamanın birbirine karışması, esnek, hareketli, kısa süreli, güvencesiz çalışma koşulları yeni bir kölelik biçiminin koşullarını oluşturur. Diğer yandan Negri ve Hardt’a göre aynı nitelikler söz konusu emeğin ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
devrimci potansiyeline de işaret eder. Negri ve Hardt’ın kuramında bulunacak tartışmaya açık noktalar ve zaaflar, tasarımın olanaklarını ve sınırlarını anlamanın yolunun, bu emek biçiminin tarihsel rolünü kavramaktan geçtiği gerçeğini değiştirmiyor. Maddi olmayan üretimin işçileri olarak tasarımcılar biyopolitik gücü her gün sermaye adına kullanıyor ve ayrıca razı oldukları çalışma koşullarıyla toplumun geri kalanında emek süreçlerinin dönüşümünde etkili oluyorlar. Bu durum tasarımcılara göz ardı edemeyecekleri toplumsal sorumluluklar yüklüyor. FIrst ThIngs FIrst Manİfestosu Kürsel savaş çağında tasarımcıların toplumsal rolü nedir? Tasarımcılar askeri gücü toplumsal, psikolojik, ideolojik kontrolle birleştirmek için mi çalışacaklardır? Tasarımın görevi iktidarın ihtiyaç duyduğu itaatkâr sosyal özneleri üretmek midir? Bu anlamıyla tasarımcının toplumu denetim altına almak için iktidarla işbirliği yapmaktan başka çaresi yok mudur? İşte bu soruları dert edinen yirmi iki görsel iletişim tasarımcısı 1964’te, Londra’da First Things First Manifestosu’nu kaleme almışlardı. Onlar artık yetenek ve hayal güçlerini kedi maması, mide ilacı, deterjan, saç bakım ürünleri, çizgili diş macunu satmak için kullanmaya karşı çıkıyorlardı. Uğruna yetenek ve tecrübelerini kullanabilecekleri daha değerli
24
amaçlar olduğuna inanıyorlardı: “…: sokak ve binalar için işaretler, kitap ve süreli yayınlar, kataloglar, kullanım kılavuzları, endüstriyel fotoğraflar, eğitim araçları, filmler, televizyon programları, bilimsel ve endüstriyel yayınlar gibi, ticaretimizi, eğitim düzeyimizi, kültürümüzü ve dünya görüşümüzü geliştirmeye yönelik diğer alanlar…”
4
First Things First Manifestosu 1999 yılında bu kez otuz üç görsel iletişim tasarımcısı, grafik tasarımcı ve sanat yönetmeni tarafından, First Things First 2000 başlığı altında tekrar yazıldı ve imzalandı. İmzacılar arasında Jan van Toorn, Jonathan Barnbrook, Ken Adbusters tarafından desteklendi, pek çok önemli dergilerinde yayınlandı. Bir poster versiyonu dünyanın çeşitli yerinde tasarım eğitimi veren okullara asıldı. Bir kez daha tasarımcılar en doğrudan yöntemle, afişle seslerini duyurdular. 2000 yılında, küresel tüketim kültürü koşullarında maddi olmayan
25
emeğin gücü ve bu gücü kullanmanın verdiği sorumluluk daha da artmıştı. “…Çabalarını reklam, pazarlama ve marka yaratmaya adayan tasarımcılar, birey-tüketicilerin nasıl konuştuğunu, düşündüğünü, hissettiğini, tepki gösterdiğini ve kaynaştığını değiştiren bu mesajlara bulanmış zihinsel ortamı destekliyor ve açık açık doğruluyor. Bir yerde hepimiz indirgeyici ve zararlı bir kamusal söylemin kodlarını oluşturuyoruz. Uğruna problem çözme yeteneğimizi kullanabileceğimiz daha değerli amaçlar var. Eşi görülmemiş çevresel, sosyal ve kültürel sorunlar ilgimizi bekliyor… Önerimiz, iletişimin, daha yararlı, kalıcı ve demokratik biçimleri lehine önceliklerimizi yeniden sıralamak; ürün pazarlamanın ötesinde bir zihniyet geliştirmek, yeni anlamlar keşfetmek ve üretmek. Tartışma alanı giderek daralıyor; genişletilmeli. Tüketim aldı başını gidiyor; görsel dillerin ve tasarımın kendi kaynakları aracılığıyla bu eğilime karşı durmaları gerekiyor… ”5 First Things First manifestoları, tasarımcılar arasında tartışmalara ve hatta kamplaşmalara neden oldu.
ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
Garland gibi isimler vardı. Manifesto
Bazı tasarımcılar küresel savaşın önemli bir cephesinin gündelik hayat, sözcükler ve imgelerin ise bu savaşta kullanılan patlayıcılar olduğunun farkına varmışlardı. Kültür endüstrilerini, silah endüstrilerinden daha önemsiz değildi ve bu asimetrik bir savaştı. O zaman First Things First Manifestoları’nda oluşan anlayışı Negri ve Hardt’ın düşünceleriyle bir adım ileri götürmek ve tasarıma gerilla stratejilerini önermek mümkün mü? Tasarımda Gerilla Stratejileri Negri ve Hardt, hayalet uçakları, karmaşık teknolojileri ve makinelerin protezleri ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
haline gelmiş robot askerleriyle hakim gücün, asimetrik çatışmalarda gerillalar karşısında sık sık dezavantajlı duruma düştüğü gerçeğini hatırlatırlar. Ve askeri güç ilişkisini tersyüz eden gerilla stratejilerinin tarihi örneklerine değinirler. “Politik dönem ve üretim tarzı değişti. Yeni bir Davut peygamber figürü, asimetrik kavgadan muzaffer ayrılacak bir çokluğu, maddi olmayan ürünler üreten işçilerin oluşturduğu yeni bir savaşçılar türünü, direniş ve işbirliğinin kozmopolit bricoleurlerini kurgulamalıyız. Bu kişiler bilgi ve becerilerinin fazlasını emperyal iktidara karşı ortak bir mücadelede bir araya getirebilir… Bu güce hangi paralı asker karşı durabilir?”6 Maddi olmayan ürünler veren işçilerin oluşturduğu yeni bir savaşçılar türü, direniş ve işbirliğinin kozmopolit, becerikli ustaları neden tasarımcılar olmasın? Kendi aralarında yatay iletişim ağları geliştiren tasarımcı işçiler, neden “çokluğu” temsil etmesinler? Neden afişler birer kent gerillası gibi iktidarı gülünç ve güçsüz duruma düşüremesin? Afişler kent gerillaları gibi isyan bastırma güçlerini deli edecek hızda ve çeşitlikte bir görünür bir kaybolurlar. Onlar sokakta tek bir noktayı her yandan vurabilecekleri gibi, çevreye dağılıp görünmez de olabilirler. Afişler merkezden çevreye yayılan egemen söylemin aksine, kaldırım taşlarını altından sızıp isyanın fitilini ateşleyebilirler. Nereden geldiği, kimin tarafından yapıldığı ve kente nasıl dağıldığı belli
26
olmayan imge ve sözcükler, hakim
yağmurla ıslanmış, yırtılmış, solmuş, üst
gücü paranoyaya sürükleyecek bir
üste katmanlarca anlam, gürültü ve
gerilla taktiği olarak kullanılabilir. Kent
çokluk… afişler sokakta tasarımcıların
gerillası olarak afişler bedensiz robot
kurguladığından bambaşka bir söylem
askerin karşısına, direnişçinin elindeki
oluşturur. Bu nedenle afiş tasarımı
sapan gibi çıkabilir. Nüfusun herhangi
asla sadece afişin çerçevesinin içi ile
bir mensubu gerilla afiş tasarımcısı
sınırlı değildir. Ölçek, form, imge ve
olabilir, saldırı herhangi bir yerden,
renk seçimi mekanın fiziksel ve sosyal
bilinmeyen bir yöntemle düzenlenebilir.
verileri gözetilerek yapılmalıdır. Çünkü
Tek merkezden idare edilen, düzenli
sokak lambaları, kapılar, kayıp ilanları,
bir orduyu kendi yaşam alanı içine
kalabalıklar, tabelalar, vitrinler, sokak
çekip, yok eden gerilla saldırısının gücü
köpekleri, rüzgar, park etmiş arabalar,
öngörülemez oluşundan kaynaklanır. En
seyyar satıcılar… afişi her an yeniden
eski ve belki de en güçlü grafik tasarım
üretirler. Bu anlamda afişe değerini
türü olan afiş bir kent gerillası olmak
kültür-sanat kurumunun normları değil
için gereken tüm özelliklere sahiptir.
sokaktaki “çokluğun” gücü verir.
27
Afiş; Ayna ya da Pencere
imgeler ve sözcükler arasında yeni
Hareketli görüntünün egemenliğine,
anlam ağları kurulur. Siyaset işte tam bu
multi-medya teknolojisinin etkisine,
noktada başlar. Afiş ortak duygu ve algı
internetin sonsuz çeşitlilikteki görsel
mekanizmaları yarattığı için siyasi bir
gücüne rağmen, afiş kışkırtıcı siyasi
araçtır. Bu ortaklık duygusu izleyici ile
işlevini hiçbir zaman kaybetmedi. Kültür
kurulan ilişki biçiminden kaynaklanır. Afiş
tarihi içinde mürekkep, kağıt, makas,
her zaman kalabalık ve çeşitli bir izleyici
kalem ve elbette eller ifade özgürlüğünün
kitlesine hitap eden kamusal bir araçtır.
sembolleri olarak kaldığı sürece de bu
Afiş sadece kamusal kent mekanına
durum değişmeyecek. Görsel iletişimin
yerleştiği için değil, kamusal alan
bu en yalın, en dürüst ve en sivri dilli
yaratma gücüne sahip olduğu için
biçimi bugün hala duvarlara pençeleriyle
kamusaldır. Afiş kamusal alan yaratır
tutunup önünden geçeni ısırıyor.
çünkü her şeyden önce görsel bir dil
Söz ve imgenin tek yumruk olduğu
kurgular, toplumsal ilişki ve etkileşim
afiş “burada ve şimdi”yi temsil ediyor.
biçimleri önerir, suni toplumsal
Fransızca “afficher” fiili açığa çıkarmak,
uzlaşmaların yaldızını kazır, çelişkileri
ortaya koymak, gizi ortadan kaldırmak
işaret eder, paylaşım ve dayanışmayı,
anlamına gelir. Bu bağlamda afiş bir
ortak duyguları sloganlarla kışkırtarak
söz ve bir imge değil dönüştürücü bir
ortaya çıkarır. Afiş yüksek sesle konuşulan
eylem olarak tanımlanmayı hak ediyor.
bir dil kurar ve katılımcı bir toplumsal
Afişi diğer görsel iletişim araçlarından ayıran temel özelliklerinden biri de üretim
iletişim modelini hayata geçirir. İsrailli tasarımcı David Tartakover
biçimidir. Afiş hızlı ve ekonomik biçimde
afişleri sismograflara benzetir.7 Yerin
üretilir ve acil toplumsal ihtiyaçlara cevap
altından gelen sarsıntıyı ilk önce onlar
verir. Bilgi, haber ya da fikir sokaklara
duyar. Afişler sokakta olup biteni yansıtan
görsel sloganlar halinde, hızla dağılır.
aynalar gibi iş görürler. Fakat sadece
Seri olarak üretildiği için afişin orijinali
kolektif belleğimizin ve özlemlerimizin
yoktur. Afiş kimseye hatta onu tasarlayan
aynası değil, aynı zamanda bu özlemlerin
kişiye bile ait değildir. Afiş, sanat yapıtı
gerçekleştiği bir dünyaya açılan
gibi değişim değerine sahip olmak
pencerelerdir. Çünkü afiş eyleme davet
yerine, toplumsal kullanım değerine
eden bir eylem içimidir. Sokakla kurduğu
sahiptir. Tüm bunlar onu en demokratik
ilişki, üretim ve dağıtım biçimi, dili ve
iletişim biçimlerinden biri haline getirir.
hızı onu imparatorluğun uçsuz bucaksız
Afişe imzayı sokağın kendisi atar.
duvarlarında dinamitle pencereler
Duvarın üzerinde bir tortu gibi biriken,
açan bir kent gerillası haline getirir.
ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
Afiş tasarımında, toplumsal gerçekler,
Tam da bu nedenlerle afişler koleksiyonlarda, müzelerde ve galerilerde tutsaktırlar. Gündelik hayatın ve sokağın anlam alanının dışında, ticari değer sisteminde varlık nedenlerini kaybeder, dilsiz ve sakat kalırlar. Orada
iki bileşeni vardır: Nüfusun biyo-politiği ve bedenin anatomo-politiği. Üreme, doğum ve ölüm, sağlık düzeyi, ölüm yaşı ortalaması, yerleşim, göç biyo-politiği ilgilendiren ana sorunsallardır. (2) Antonio Negri, Michael Hardt, Çokluk:
afişlerin penceresi kültür endüstrilerinin
İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, s.19-108,
koridorlarına açılır. Oysa bizim acilen
Ayrıntı Yayınları, çev: Barış Yıldırım, İstanbul, 2004
temiz havaya ihtiyacımız var. Tasarım Önemlidir “Emek sermayenin tahakkümündeyken bile zorunlu olarak otonomisini muhafaza eder ve bu durum bugünün yeni, maddi olmayan müşterek emek biçimleri için de geçerlidir.” 8 ÇİZGİDIŞI 6 – imparatorluğun duvarları ve kent gerillası olarak afiş
dipnotlar (1) Michel Foucault’ya göre biyoiktidarın amacının
Tasarım önemlidir. Çünkü yaşamın başka türlü kurgulanabileceğinden söz eden siyasetçilerin ve kuramcıların düşüncelerini sokağa taşıyacak yeni
(3) Kavram “soyut emek” ya da “garı maddi emek” olarak da farklı çevirilerde yer almıştır. (4) İmzalayanlar: Ken Briggs, Ray Carpenter, Robert Chapman, Gerry Cinamon, Anthony Clift, Harriet Crowder, Ivan Dodd, Germano Facetti, Robin Fior, Anthony Froshaug, Ken Garland, John Garner, Brian Grimbly, Bernard Higton, Gerald Jones, Ivor Kamlish Sam Lambert, Ian Mclaren, Caroline Rawlence, William Slack, Geoffrey White, Edward Wr. (5) İmzalayanlar: Jonathan Barnbrook, Nick Bell, Andrej Blauvelt, Hans Bockting, Irma Boom, Sheila Levrant De Bretteville, Max Bruinsma, Sıan Cook, Linda Van Deursen, Chrıs Dıxon, William Drenttel, Gert Dumbar, Simon Esterson, Vince Frost, Ken Garland, Milton Glaser, Jessica Helfald, Steven Heller, Andrew Howard, Tibor Kalman, Jeffrey Keedy, Zuzana Licko, Ellen Lupton, Katherine Mccoy, Armand Mevis, J. Abbott Miller, Rick Poynor, Lucienne Roberts, Erik Spiekermann, Jan Van Toorn, Teal Triggs, Rudy Vanderlans, Bo Wilkinson (6) Bircoleur: Toplama parçaları doğaçlama olarak birleştirerek üretim yapan kişidir. Elinden iş gelen bir usta gibidir. Antonio Negri, Michael Hardt, Çokluk: İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, s.69, Ayrıntı Yayınları, Çev: Barış Yıldırım, İstanbul, 2004. (7) Ian Noble, Russell Bestley, Up against the Wall: International Poster Design, Rotovision, London, 2002 (8) Antonio Negri, Michael Hardt, Çokluk:
bir dile ihtiyacı var. Tasarım siyasidir. Çünkü yeni bir dil yaratmadan yeni bir dünya yaratmak mümkün değil. Tasarım devrimcidir. Çünkü görüntü ve sözcükler
İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, s.73, Ayrıntı Yayınları, Çev: Barış Yıldırım, İstanbul, 2004 Kaynakça • Antonio Negri, Michael Hardt, Çokluk:
arasında kurulacak devrimci ilişkiler,
İmparatorluk Çağında Savaş ve Demokrasi, Ayrıntı
düşünce, algı, örgütlenme modelleri,
Yayınları, Çev: Barış Yıldırım, İstanbul, 2004
devrimci bir iletişim tasarımı ile mümkün. İmparatorluğun kudreti sınırlıdır. Çünkü yaşamı denetlemeye çalışırken,
• Graphic Design A Concise History – Richard Hollis • Antonio Negri, Michael Hardt, İmparatorluk, Ayrıntı Yayınları, Çev: Abdullah Yılmaz İstanbul, 2008 • Ian Noble, Russell Bestley, Up against
yeni direniş biçimlerinin gelişmesine
the Wall: International Poster Design,
neden olur. İtaatkâr bir yaşamı reddeden
Rotovision, London, 2002
ve gücünü bizzat yaşamdan alan bir tasarım ve sanat anlayışı çokluğun zaferini destekleyecek. Bu zafer ancak, yaşamı yeniden tasarlamaya cesaret eden toplumsal yaratıcı emeğin örgütlenmesi ile mümkün.
• First Things First Manifesto 1964 http://www. gmk.org.tr/dosyalar/DediKi.02. FirstThings.pdf • First Things First Manifesto 2000 published in Eye no. 33 vol. 8, Autumn 1999 • www.wajdimouawad.nac-cna.ca/IMG/ pdf/exposition_manifeste.pdf • John KRANIAUSKAS, İmparatorluk ya da Çokluk, Varlık Dergisi, İstanbul, 2002
28
29
“DİYELIM Kİ ACİL OLARAK FARK EDİLMESİ İSTENEN TOPLUMSAL BİR SORUN DOĞDU; GRAFİK TASARIMCININ ÇÖZÜMÜ, KAMU ALANLARINA STRATEJİK OLARAK YERLEŞTİRİLMİŞ AFİŞ KAMPANYASI VEYA BEDAVA GAZETEDİR. BU ÖRNEKLER MİLYONLARCA BENZER FİKRİ TEMSİL EDİYOR.” ANDREW ASHTON
iYİ bir tasarım .................... Olan Tasarımdır Çağımızda iletişim denilen kavram metalaştırılmış ve bir azınlığın eline devredilmiştir. İyi niyetlerle keşfedilmiş ve üretilmiş iletişim mecralarının hepsi bu azınlık tarafından işgal edilmiş ve köleleştirilmiştir. Bundan böyle televizyonlar, radyolar, gazete ve dergiler reklam verenler tarafından kitleleri kontrol etmek için aralıksız görev yapmaktadırlar. Çağımız reklamının amacı bu mecraları kontrol altına alarak kendine bağımlı kılmak ve bu sayede kitleler üzerinde azınlığın iktidarını pekiştirmektir. Böylece iletişim mecraları toplumsallaştırma görevini yerine getirir ve “tek tip toplum” yaratma işlemini harıl harıl sürdürürler. İnsanlar arasındaki iletişimi arttırması hedeflenen bu mecralar artık kişiler arasındaki haberleşmenin bir teminatı değil, çağdaş ticari propagandanın yayılmasını sağlayan birer platform konumundadırlar. M A K A L E / S ali h Ce m Nar
30
Günümüz insanı artık yapamadığı “iletişim” eylemini reddetmekte ve yeni
yaratmaktadır. Ateş etrafında toplanma
arayışlar içerisine girmektedir. Sokağa
insanın sosyalleşme eylemlerinde kalıcı
çıktığında dahi kapitalizmin bitmez
bir etki yaratmış ve insanı geri dönüşü
tükenmez, yıldırıcı propagandasıyla
olmayan bir dönüşüm sürecinin içine
karşı karşıya kalan insanın, bu beyin
çekmiştir, aynı şekilde internette çağımız
yıkama faaliyetine karşı yapabileceği,
insanının sosyalleşme faaliyetlerini
cevap verebileceği hiçbir imkân
değiştirmekte ve geri dönüşü olmayacak
kendisine tanınmamıştır. Dolayısıyla
şekilde evrimleştirmektedir. Güya
insan kendini sokaktan, televizyondan, radyodan ve gazetelerden uzaklaştırır,
“kişilerin birbiriyle iletişiminin teminatı” olan yayın mecraları elinden alınan insan,
sosyalleşebileceği farklı mekânlar
kendini internetin yarattığı bilgisayar
aramaya başlar. Çağımız doktorları,
çemberlerinde oturur ve sosyalleşirken
yani kapitalist düzenin teminatını
bulmuştur. Sağlıklı toplumun teminatı
sağlayan, toplum dışına çıkıp azıcık
olan psikiyatrilerin dem vurduğu
marjinalleşme eylemi içerisine giren
gibi “yalnızlaşan, asosyalleşen” kitleler
kitleleri çeşitli toplumsallaştırıcı, uyutucu,
aksine daha da güçlü bir şekilde
adapte edici ilaçlarla “tedavi” etmeyi
sosyalleşmektedirler. Tek değişen şey
görev edinmiş psikiyatriler, bu duruma
sosyalleşmenin boyutu olmuştur, tıpkı
beyninin, psikolojisinin kendi savunma mekanizmaları vardır, kaza geçirince nasıl
temel ihtiyaçlarımız olan beslenmenin ve cinselliğin boyutlarının değişmesi gibi. Toplumların sosyalleşmek için
şoka giriyorsa, taciz edilip bunaldığında
internete hücum etmesindeki en temel
da depresyona girer. Sosyal bir varlık
etken interaktivitedir. Televizyonun,
olan insanın en temel ihtiyaçlarından
radyonun, sokaktaki afişin aksine,
biri olan sosyalleşmesi, iletişime
internet insanlara gördükleri, duydukları
geçmesi elinden alınıp, çeşitli iktidar
ve okudukları şeyler üzerine müdahale
odaklarının ve sermaye gruplarının
etme imkânı sunar. Pasif mesaj alıcıları
ellerine teslim edildiğinde ve özel hayatı
olmak yerine, mesajı aldıktan sonra aynı
tamamen reklam verenler tarafından
şekilde mesaj iletebilirler, mesaj üzerinde
işgal edildiğinde, sesini çıkarabileceği
oynama yapabilirler, gerçek anlamda
bir platform bulamadığında, insan
bir iletişim etkinliği söz konusudur.
doğal olarak asosyalleşecek ve
Ticari propagandanın her gün sokakta
depresif davranışlar gösterecektir. Gazeteler, televizyonlar, sokaklardaki
ve öteki iletişim mecralarında yaptığı gibi sürekli bir mesaj iletme ve bu
afişlerin hepsinin tek bir görevi varken,
mesajın sürekli tekrarlanarak kitleleri
neden içinde okumaya değer tek bir
yönlendirme etkinliği internette söz
satır olmayan gazeteye para verip
konusu değildir. Kapitalizm internet
okusun? Neden içinde izlemeye değer
için her ne kadar “sanal” dese de, öteki
tek bir program olmayan televizyonu
iletişim mecralarından ve sokağın
açsın, özgürce dolaşabileceği,
kendisinden çok daha gerçek bir
sürekli mesaj gönderimiyle
hale gelmiştir “çevirimiçi” ortamlar.
karşılaşmadan yürüyebileceği yerler
Çünkü sokaktaki insan kendini
kalmadığında niye sokağa çıksın?
gerçekleştirememektedir. Sürekli bir
Dolayısıyla insan kendine yeni bir
mesaj bombardımanına tabi tutulan kişi
alternatif olan interneti buldu ve iletişime
bu mesajlara cevap verememekte, tekrar
aç bir toplumun yapacağı gibi, 7/24 bu
eden ve sıra sıra dizilmiş afişlerinden
platformu kullanır oldu. Nasıl ki ateş
başka bir şey görememektedir. Kapitalin
insan evriminde çok önemli bir atlama
insanları sokağa çıkmaya, gazete
tahtası olduysa, ateş etrafında toplanan
okumaya ve televizyon izlemeye teşvik
gruplar beraber sohbet edip, müzik yapıp,
etmeye çalışması, interneti karalayarak
sözlü edebiyatı burada oluşturduysa,
“çocuklara kötü örnek oluyor, internetteki
ÇİZGİDIŞI 6 / iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
“asosyalleşme” demektedirler. İnsan
31
internette çağımız toplumunda aynı etkiyi
insanlar asosyal, yaptığınız eylemler sanal” gibisinden “retorik”lerle kitleleri
işittikleri sesler hakkında sürekli olarak
internetten uzaklaştırmaya çalışmasının
yorum yapabilmekte, bunları deforme
tek sebebi, henüz internetin özgür
edip tekrardan üretebilmekte, bir takım
ortamının daha önce bahsettiğimiz
platformlarda eleştirebilmektedirler.
azınlığın eline geçmemiş olmasıdır.
Lemi Baruh’un daha önceki sayılarımızda
Kapitalizmin sokağa ittiği, televizyon
bahsettiği gibi, “internetteki her
karşına oturttuğu, radyo dinlettiği
tüketici aynı zamanda bir üreticidir.”
kitleler, onun “gerçek” diye belirlediği
İnternet gerçek anlamda bir “kamusal
nosyonlarla karşı karşıya bırakılırlar.
alandır”. Konuyu afişler üzerinden ele
Bu gerçek, satın almanın ve tüketimin
aldığımızda, kimin sokaktaki bir reklam
yüceltilmesidir. Tek tipleştirilmiş bir
afişine cevap verme hakkı vardır?
toplum oluşturma gayesinin ve bu
Kamusal alanlarımızı işgal eden
emellerle yapılan propagandanın tam
reklamcılık ve onun afişlerine ufacık
göbeğine insanları çekme çalışmasıdır.
bir deformasyon girişiminde bulunan
İnsan sokaktaki sıra sıra afişlerle,
kişiler, “kamusal alanı tahrip ettikleri”
televizyondaki reklam kuşağıyla, gazete
için cezalandırılırlar. Sokaktaki kitlenin
sayfalarının “haber-reklamlarıyla” bir
ona dayatılan propagandaya, eğer
“ürüne”, “üretime” dönüştürülür. ÇİZGİDIŞI 6 – iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
okudukları haberler, gördükleri görseller,
Daha önce de bahsettiğimiz gibi insan
azıcık olsun parası yoksa hiçbir cevap hakkı yoktur. Çağımızda ifade
bedeninin kendi savunma mekanizmaları
özgürlüğü tamamen ticari bir nitelik
vardır. Bütün bu tacizden sıkılan insanın
kazanmıştır. Yeterli sermayeniz varsa
algı eşiğinde yükselmeler meydana
bütün kamusal alanlarda, herhangi bir
gelir ve bir süre sonra bu kirlenmeyi
iletişim mecrasında mesajınızı dilediğiniz
görmemeye/duymamaya/hissetmemeye
kadar tekrarlatabilirsiniz. Ne kadar
başlar. Reklamın geleneksel bir alışkanlığa
ifade özgürlüğüne sahip olduğunuz o
dönüşmesinin sebebi budur. Sürekli
seneki reklam bütçenizle paraleldir.
yapılan tekrarlar, geçtiğiniz her sokağa aynı afişin asılması, açtığınız her kanalda
Sosyal içerikli afişler
aynı reklamların oynaması bir yerden
ve propaganda
sonra sizin bunları fark etmemenize,
Propagandanın öyle bir etkisi vardır
alışmanıza neden olur. Bulunduğunuz
ki onun emrindeki her şey bir anda
mekândaki kötü kokulara ve rahatsız
yüzeyselleşebilir, sıradanlaşabilir. Afiş
edici gürültülere alışmaya başlayıp
tasarımı için de bu geçerlidir. James
bunları hissetmemeniz gibi artık ilgi
Montgomery Flagg’ in kendini Sam Amca
çekiciliğini kaybetmiş olan reklam da
olarak çizdiği propaganda afişindeki
insan tarafından algılanmamaktadır.
üslup, “Amerika Seni İstiyor!” tarzındaki
Reklam sesiz bir gürültüye, halı altına
söylem bu afiş tasarımından ve tarzından
atılmış bir toz kitlesine dönüşürken,
neredeyse 90 yıl sonra halen çağımız
insanlar gördükleri afişlere bakmadan
reklamcıları ve tasarımcıları tarafından
geçerler, televizyon kanallarında
sürdürülmektedir. Günümüz ticari
reklamların sesini kısarlar, radyoda kanal
reklamları “bunu yapmalısın, şu marka
değiştirirler. Dolayısı ile ilgi çekmek,
ürününü giymeni istiyor!, daha seksi olup
insanı bakmaya/dinlemeye/okumaya
günü yakalamalısın!” gibisinden dolaylı
zorlamak için bütün bu propaganda
bir sürü söylemle sokaklara serpiştirilip
artık taciz haline gelir ve özel hayata
sürekli olarak döndürülmektedir.
müdahale etmeye başlar. Çağımız
Montgomery’nin sizi gösteren işaret
gençliğinin sokağa çıkmak istememesinin,
parmağı, çağımız afişlerinde çok dolaylı
televizyon ve radyo dinleyip gazete
bir hale gelmiş fakat asla kaybolmamıştır.
okumayı reddetmesinin başlıca sebebi bu
“Markalar ürünlerini almanızı istiyor!”
interaktivite eksikliği ve tacizdir. İnternet
mesajı gün içinde aralıksız bir şekilde
ortamına kendini çekmiş olan kitleler
çeşitli formların ve imgelerin arkasına
32
gizlenerek tekrar edilmektedir. Seksi
kıramamaktadır. Kitleye hala “dünyayı
kadınlar, güzel arabalar, annenize
kurtarmalısın, savaşı önlemelisin”
duyduğunuz sevgi gibi soyut anlatımlar,
gibisinden komutlar vermekte ve yapılan
sizi direkt olarak gösteren işaret
iş, herhangi bir ifade özgürlüğüne yer
parmağının yerini almıştır, sizinle dolaylı
bırakmadan tasarımcının afişini ve
bağ kuran, afişe kendinizden bir anlam
mesajını ilettiği konunun içeriğini zorla
yüklemenizi sağlayan imgelerle yer
zihinlere yerleştirmeye çalışmaktan öteye
değiştirmiştir. Bugüne kadar yapılmış
geçememektedir. İfade özgürlüğünün
en güçlü ve başarılı propaganda afişinin
ve demokrasinin bu topraklarda 800
yarattığı şok etkisini sürdürmeye
yıla aşkın bir süredir hiç var olmamış
çalışan afiş tasarımcıları ne yazık ki
olmasının sebebindendir belki, bu
90 yıl öncesinin bu başarılı üslubunu
kültürle yoğrulmuş afiş tasarımcıları
kıramamışlar ve sürekli tekrar ettirerek
da propagandanın o “emreden”
bu etkiyi ortadan kaldırmışlardır.
üslubunu neye hizmet ettiği belli olmayan afişlerinde kullanmaya devam etmektedirler. Kitlelerle konuşmak yerine onlara zorla bir şeyler yaptırmaya çalışmayı öğrenmiş ve sürekli olarak öğretilmiş bu kültürün tasarımcısı
kullanamayacaktır, çünkü daha önce hiç tatmadığı bir özgürlüktür ifade hakkı. Toplumun sosyal içerikli konulara karşı duyarsızlığından ve vurdumduymazlığından yakınan tasarımcı,
33
sanatçı ve psikiyatri kitlesi kendince yöntemlerle toplumu şekillendirmeye ve tedavi etmeye çalışmaktadır. Tasarımcı afişleriyle, sanatçı enstalâsyonlarıyla ve psikiyatri de prozaklarıyla durmadan topluma bir şeyler aşılama görevini Çağımız insanı kendisine artık
kendinde bulmaktadır. Farkındalık
“yapmalısın, etmelisin” denmesinden
yaratılmaya çalışılan konu ne kadar
bunalmış ve bu formu reddetmeye
önemli ve ahlaki bir husus bile olsa,
başlamıştır. Baudrillard’ın dediği gibi,
“sus, dinle ve uygula” üslubu tasarımcı,
bir “senaryo haline getirilen yaşamın
sanatçı ve psikiyatri tarafından çok
zavallı okuyucuları” olmayı kabul
elzemmiş gibi sürdürülmektedir. Bütün
etmemektedirler. Kamusal alanlardaki
cevapların kendinde olduğunu zanneden
ifade özgürlükleri ellerinden alınan
bu kitle, ne yazık ki topluma hiçbir söz
insanlar, onlara zorla mesaj iletmeye
hakkı bırakmamaktadır. Tasarımcının
çalışan bu afişlere karşı da ilgilerini
bu mentaliteyle tasarladığı afişleri de
tamamen çekmişlerdir. Afiş tasarımı
herhangi bir markanın satış yapmak
neye hizmet ediyor olursa olsun kitlelerle
amacıyla uyguladığı tasarım anlayışını
iletişime girme yöntemi herhangi
kıramamaktadır. Daha çekici ve ilgi
bir reklam afişinin yaptığı gibiyse,
uyandırıcı afişler yapıp kitlelerde “şok
ne yazık ki istediği ilgiden yoksun
etkisi” yaratmaya çalışan tasarımcının
kalmaktadır. Bu da afiş tasarımının artık
afişlerinde kullandığı pornografik
“ülkemizde” yok olmaya başlamasının
imgelerle yaratabildiği tek şey aslında
başlıca sebeplerinden biridir. Sosyal
toplumda bir caydırma ve korkutma,
kampanya afişlerindeki içerikler bile,
tiksindirme olmakta ve yaptığı bu
alelade bir propaganda afişindeki yapıyı
davranış da, karşı mücadele ettiği
ÇİZGİDIŞI 6 / iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
da elbette ki bir batılı tasarımcının “anlatan ve öğreten” üslubunu
şirketlerin ve siyasetçilerin tavrından pek ayrı düşmemektedir. İktidar odakları ve
süre gelen feodal zihniyetimizden
markalar da aynı şekilde bir caydırma
dolayı mı ısrarla sürdürüyoruz?
ve korkutma politikası güderler ve toplumu bu tavırla şekillendirmeye,
Bir reklam ajansının ve ünlü bir reklamcının ellerine teslim edilmiş
itelemeye çalışırlar. Afişleriyle kitlelerde
sosyal içerikli bir kapmayanın afişlerini
bir uyanış yaratmaya çalışan tasarımcı,
ve sloganını örnek gösterebiliriz.
bu iktidar odaklarının tüketici kitlelerini
Kampanyanın amacı otomobillerde,
uyutmaya çalıştığı yöntemle sürekli
sürücünün ve yolcuların emniyet kemerini
baskı yapar. Kitleyi ayıltmak yerine o da
takmadan yola çıkmamalarını sağlamaktı.
afişlerinin içeriği ne olursa olsun, sürekli
Reklam ajansı bu kampanyanın sloganını
pompalanan uyku ilaçlarına bir katkıda
“sıkıyorsa takma!” olarak belirlemiş ve
bulunmuş olur. Yaptığı en büyük hata,
görsel olarak da sadece emniyet kemeri
karşı durduğu odakların kullandığı her
kullanmıştır. Asıl etkiyi sloganın yapması
şeyi kendi adına kullanmaya kalkması
beklenmiş ve toplumda bir şok etkisi
ve yine topluma, toplumsallaştırma
yaratmak hedeflenmiştir. Fakat ortaya
emelini sürekli uygulayan kapitalizm
çıkan tek şey, toplumla inatlaşma, afişe
gibi hiçbir cevap hakkı vermemesidir.
ve tasarımcıya karşı nefret, gülüp geçen
Kitlelerin bu afişlerden kaçınması ve ÇİZGİDIŞI 6 – iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
dinle ve uygula” tavrını 800 yıldır
bakışlar ve ilgisiz insanlar olmuştur.
çekinmesinin sebebi, aynı kapitalizmin
Kampanyanın başarısı eminim ki süslü
yaptığı gibi, toplumu bir iş görme, bir
grafiklerle ve anketlerle hesaplanmış
hizmetle yükümlü olarak benimsemesi ve
ve onaylanmıştır. Bu durum toplumu
bu mesajı sürekli iletmeye çalışmasıdır.
sürekli, ne amaca hizmet ediyor olursa
“Global ısınmanın sebebi sensin, savaşın
olsun yönlendirmeye çalışma ve ona “sus,
sebebi sensin, mayının sebebi sensin”
dinle, uygula” politikasıyla baskı altına
gibisinden sloganlarla sokağa dökülmüş
almanın tipik bir örneğidir. Aynı şekilde,
afişlerin yaptığı ve yarattığı tek şey
trafik kazalarının ne kadar korkunç
kitlelerde bir suçluluk duygusu, bir
sonuçlar doğurduğunu göstermek için
vicdan azabıdır. Bu nahoş duygulardan
ortaya konulan son derece pornografik
uzaklaşmak isteyen kitleler de dolayısı
imajlar barındıran afişler ve yol kenarı
ile bu tarz tasarımlara karşı daha
enstalasyonları da yine toplumda sadece
bir duyarsız, daha ilgisiz ve alakasız
bir korku ve caydırma yaratmış, bu
olacaklardır. Hatta ve hatta, kaçmaya,
işlerle ufacık bir farkındalık yaratılmak
uzaklaşmaya varacak davranışlar
yerine, işlere duyulan toplumsal
oluşacak, tasarımcıya ve afişlerine karşı
tepkiden dolayı afişler ve enstalasyonlar
düşmanca davranışlar sergilenecektir.
yol kenarlarından kaldırılmışlardır.
Çünkü birine “sorumlusu sensin!” derseniz, o kişi “hayır ben değilim!” diyerek kendini
Afiş Tasarımcısı Olarak Toplum
savunacaktır. Bu en tabii savunma
Toplumun ona sunulanlarla yaşamak
mekanizmasıdır. Kişide yapmadığı ve
zorunda olan zavallılar olmadığı
sorumlusu olmadığı bir takım şeylerden
konusunda hem fikir olan bazı
dolayı vicdan azabı uyandırıp, sorumlu ve
tasarımcılar da var. Bir takım sosyal
suçlu durumuna düşürerek, sosyal içerikli,
konulara toplumun ilgisini çekmek için,
ahlaki ve etik davranışlarda bulundurmaya
insanlara da söz vermek gerektiğini
çalışmak, namus için fahişelik yapmaya
fark etmiş olan tasarımcılar, yarattıkları
benzer. Bu caydırma, korkutma, yıldırma
afişlerde, kitlelerin de bu üretim sürecine
politikalarını tasarımcılar neden sosyal
müdahale etmelerini istiyorlar ve teşvik
içerikli afişlerinde halen kullanmakta
edici işler ortaya çıkarıyorlar. İnteraktif
diretmekte ve toplumla bir uzlaşmaya
afişler ve tasarımcıları, tıpkı internetin
varmak yerine sürekli inatlaşma eylemi
toplum üzerinde yarattığı özgürlük
içerisindedirler? Kitleleri birer kara
etkisini sokağa çıkarmayı hedeflemekte,
cahilmiş gibi yönlendirmeye, “sus,
afişin verdiği mesajı insana iletip ardından
34
geri dönüş alarak insanın da mesajı
kitlesinden geri dönüş almanın yollarını
afişe ve tasarımcıya iletmesini ve başka
aramışlar ve interaktif tasarımları
kişilerin de bu karşılıklı alış verişe tanık
ortaya çıkarmaya başlamışlardır.
olmasını sağlamaya çalışmaktadırlar.
Yale Üniversitesi’nin Lezbiyen,
İnteraktif afiş tasarımında, sadece
Biseksüel, Gay, Travesti CO-op’ları için
tasarımcı değil aynı zamanda toplum
Andrew Sloat ve Rebecca Ross tarafından
da bu üretim ve tasarım sürecinin bir
tasarlanan posterler örnek verilebilir. 2
parçası haline gelir. Tasarıma, tasarımcıya
Lezbiyenler, Gaylar Bi&Travestiler Gurur
karşı bir cevap hakkı oluşur. Gerçek
Haftası adı altında duvarlara asılan bu
anlamda bir iletişim etkinliği meydana
afişler üzerine tasarımcı tarafından
gelirken, toplumda bir kıpırdanma,
boşluklar bırakılarak hedef kitlenin
iletilmeye çalışılan mesaja karşı çok
gelip afişlere kendilerinden bir şeyler
daha güçlü bir ilgi ortaya çıkmaktadır.
eklenmesi beklenmiştir. I am…. and….
Toplumun da zaten bir takım şeylerin
şeklinde (ben…. ve…..) bir düzene sahip
farkında olduğunun, sürekli kendine
olan tipografi tasarımında, boşluklu
“yapmalısın etmelisin” şeklinde emirlerle
yerlerin insanlar tarafından bir keçeli
yönlendirilmeye ihtiyacı olmadığının
kalem ya da onun gibi bir yazı aracıyla
en büyük kanıtı belki de budur.
doldurulması hedeflenmiştir.
Tasarımcının toplumla uzlaşarak ÇİZGİDIŞI 6 / iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
bir şeyler ortaya koymaya çalışması ve kendini ikinci plana atarak tasarım sürecine kitlelerin müdahale etmesini sağlaması afiş tasarımının kurtuluşu olmuştur. Yeni tasarımcılar ve sanatçılar, “züppe” ve “elit”, toplum
35
dışı, bütün cevapların kendinde saklı olduğu izlenimini yaratan tasarımcı/ sanatçı figürünü yok etmiş ve kendileri de toplumun bir parçası, kitlelerle ortak bir takım emelleri olan insanlar haline gelmişlerdir. Jonathan Barnbrook’un dediği gibi “grafik tasarım insanlar arasında anlamlı değiş tokuşlar içindir ve milyonlara önemli bir şey söyleyerek toplumun
Afişlerde hiçbir görsel kullanımına gerek
gidişatını değiştirme potansiyeli
duyulmamış ve tamamen tipografik bir
vardır.” Daha sonra dediklerinde ufak
çözümle, çok basit bir anlayışla tasarım
bir düzeltme yaparak şunu da ekliyor: “
oluşturulmuştur. Burada yapılan şey,
A pardon demek istediğim, şirketlerin
tasarımcının kendini geri plana atması ve
ve reklamcıların her fırsatta, içeriği
seslenmek istediği hedef kitlenin de sesini
olmayan, bilmek istemediğimiz ya da
çıkarmasına izin vermesidir. Tasarımcı
umursamadığımız mesajları gözümüze
hedef kitle adına bir “öncü” olma
sokmak için kullandıkları yöntemdir.” 1
görevini üstlenmemiştir, kitleler adına
Jonathan Barnbrook’un da dediği gibi, tasarım insanlar arasında anlamlı
konuşmaya çalışmaz. Tek yaptığı şey, insanın kullanımına sunduğu bir yüzeyle
değiş tokuşlar içindir, fakat izleyici/
hedef kitlenin konuşmasını sağlayıp
okuyucu kitlesinden geri dönüş alamayan
yaptığı tasarımın toplum tarafından
tasarımcı, bu iletişim etkinliğini tam
tamamlanmasını beklemektir. Üniversite
anlamıyla gerçekleştirememiş olur. Bu
içerisine asılan 1000 adet Ofset Baskı
sorundan kaygı duyan tasarımcılar
afişlerin oldukça fazla ilgi görmesi de,
afişlerinde ve öteki tasarımlarında
bu uygulamanın ne kadar başarılı bir
mümkün mertebede izleyici/okuyucu
“tasarım çözümü” olduğunun kanıtıdır.
Yoruma ve geri dönüşlere tahammül edemeyen tasarımcıların işleri de bu yüzden ne yazık ki uzun vadeli olmamakta ve hedefledikleri kitleden en ufak bir ilgi görememektedirler. Bu durumun, “snop” tasarımcıların çok da umurlarında olduğunu zannetmiyorum, fakat gerçek anlamda insanın kullanımına bir şeyler sunan tasarımcılar, yaptıkları işlerin insanlar tarafından nasıl kullanıldığını görmek için sokağa çıkıyor ve afişlere Aynı şekilde Fransız Yazar
ne gibi müdahalelerde bulunulduğunu,
Lautréamont’un eserleri üzerine bir
ne gibi tepkiler aldıklarını araştırmak
konferans için Paul Elliman tarafından
için işlerini tek tek dolaşıyorlar.
tasarlanan afişlerde metinler arasına
ÇİZGİDIŞI 6 – iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
beyaz kutucuklar yerleştirilmiştir. 3
36
Tasarımcı Ji Lee’nin parlak zekasından çıkan “Balon Projesi” gibi örneğin.4 Lee, Manhattan’ın dört bir köşesine yayılmış resim ağırlıklı reklamları eleştirmek için bir dil geliştirdi. Bu reklam afişleri topluma sürekli bir beyin yıkama yaparken onlardan hiçbir yanıt almayı Amaçlanan şey, konferans katılımcılarının
beklememekte ve sokak ile insan
bu beyaz boşlukları, afişin içeriğine bir
üzerinde kurdukları iktidarı asılı durdukları
takım eklemeler, değiştirmeler ya da
kudretli duvarlar üzerinde son derece
eleştiriler yapacak şekilde oynamalarına
güvenli bir şekilde sürdürmekteydiler.
izin vermektir. Genellikle tasarımcılar
Ta ki Lee, Balon Projesiyle çıkıp
projelerinde çok fazla kontrolcü
gelene kadar. Lee’nin yaptığı tasarım
davranırlar ve izleyicinin yorumlarına
çok basitti. Hali hazırda reklamcılar
tahammül edemezler. Hâlbuki grafik
tarafından milyonlar harcanarak yapılmış
tasarım dediğiniz şeyi eğer insanın
tasarımlara ufak konuşma baloncukları
kullanımına sunuyorsanız, aynı insan
çıkartmaları yapıştırarak insanların bu
gibi organik olmalıdır. İnsanın belirli
baloncukların içlerini doldurmalarını
durumlar karşısında kendi kendini
beklemekti. Böylece kitleler hem bu
şekillendirebilmesi, koşullara ayak
reklam afişlerine bir şeyler söyleme
uydurabilmesi gibi, grafik tasarım da son
hakkı kazanacak hem de Lee bu sayede
derecek esnek ve değişken olabilmelidir.
sokağın ağzı, dili olmayı başaracaktı.
zihinlerini kendi söylemiyle kazımaya çalışabilirdi. Fakat o bunu yeğlemek yerine, çok basit bir tasarım çözümüyle ortaya çıktı, asıl sorunun tasarımcının bir şeyler söylemesi gerektiği değil de, toplumun bir şeyler söylemesi olduğunu kavradı ve bunun için sokaklarda herhangi bir imkân olmadığını fark etti. Onun yaptığı tasarım, insana reklam afişlerine karşı bir şeyler söylemelerini sağlayacak bir platform yaratmaktan ibaretti. Afişlere yapıştırılan konuşma baloncuklarında tasarımcı adına en ufak bir şey yer almasa da bu Lee’nin Manhattan sokaklarının insanıyla birlikte gerçekleştirdiği bir proje olmuştur.
Bir süre bekledikten sonra, tasarımcı
ve reklam afişlerine yapılan yorumların hepsini fotoğrafladı. Sonuçta gördüğü şey, siyasi içerikli mesajlardan, kara mizaha, bel altı esprilerden, absürd şakalara
37
kadar bir sürü yorum oldu. “Her şeyden önce, toplumun grafik tasarım aracılığı ile etkileşim ve iletişim kurduğunu gördü”. Acaba biz tasarımcılar en son hangi tasarımımız ile bunu başarabildik?
Öyle gözüküyor ki artık aşırı derecede karmaşıklaşmış bir toplum içerisinde grafik tasarımınızla bir şeyler söylemeye çalışıyorsanız, neyi sevdiğinizi bir yana bırakıp toplumun ne istediğine dönüp bakmanız gerek. Yazının başında anlattığım gibi, insanların internete kaymasındaki en büyük etken, kendilerinden bir şeyleri oraya koyup insanlara sunabilmeleridir. Grafik tasarımın ve afişin kurtuluşunun tek yolu, yaptığı günahları geri ödemek ve kitlelerin elinden aldığı iletişim kanallarını tekrardan onlara geri vermektir. Tasarımcının, toplumun sahip olduğu kültürel zemini kendi seviyesine çekmeye
Lee, istese son derece pornografik
çalışmayı bırakıp, toplumun zekâsına
imgelerle sokaktaki reklam afişlerini
ve kavrayışına saygı duyarak bir takım
protesto edebilir, anti-kapitalist, anti-
işler yaratması, kitlelerle ortak zevkleri
reklam faaliyetlerini bas bas bağıran son
ve anlayışı paylaşması gerekmektedir.
derece sessiz tasarımlarla Manhattan’ın
Grafik tasarımın “müşteri-tasarımcı-
sokaklarında sürdürebilirdi. “Şok etkisi”
ürün” merkezli olmak yerinde tekrardan
yaratmayı hedefleyen afişleriyle izleyici/
insanın kullanımına sunulması ve “insan
okuyucu kitlesini uyarmaya çalışıp, onların
merkezli” olması gerekmektedir. Artık
ÇİZGİDIŞI 6 / iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
yaptığı ve “yapılan” işleri tekrardan gözlemlemek için sokağa geri döndü
1 Mayıs afişlerinde işçilerden de bir şeyler işitmek, 8 Mart dünya kadınlar gününde sokaktaki kadından bir şeyler görmek, Greenpeace afişlerinde çevreciler gibi düşünmeyen insanların da eleştirilerini dinlemek istiyoruz. Ne yazık ki insan merkezli grafik tasarım anlayışı “kapitalizmin ele geçirdiği” eğitim kurumlarında öğretilmiyor, hatta adından ve “kavramından” bile söz edilmiyor. Bu tarz tasarımları batılı tasarımcıların yaptıkları işleri görerek ve imrenerek öğrenmek zorunda kalıyoruz. Yazımda bu kadar interaktiviteden bahsetmişken, ben de yazımın sonunu siz okurlara bırakıyor ve “iyi bir tasarım ............ olmalıdır” bölümündeki boşluğu sizin doldurmanızı ÇİZGİDIŞI 6 – iyi bir tasarım ............ olan tasarımdır
rica ediyorum. Dilerseniz bana e-posta ile cevaplarınızı yollayabilirsiniz. Kaynakça (1), (2), (3) Grafik Tasarım Ne İçindir? - Alice Twemlow (4) Grafik Tasarım Ne İçindir? - Alice Twemlow ve ayrıca www.thebubbleproject.com Görseller • Grafik Tasarım Ne İçindir? - Alice Twemlow • Graphic Design A Concise History – Richard Hollis • www.thebubbleproject.com • blog.linedandunlined.com • www.maketimetodesign.com • www.mymodernmet.com Ayrıca Yararlanılan Kaynaklar • “Graphic Design A Concise History” Yazar: Richard Hollis • “Grafik Tasarım Ne İçindir?“ Yazar: Alice Twemlow • “Simülakrlar ve Simülasyon“ Yazar: Jean Baudrillard • Çizgidışı Dergisi Sayı 3, Makale: “Benibendendahaiyibilenler.com: Etkileşimli Ortamda Tüketici Gözetimi (Surveillance) ve Kimlik”, Yazar: Lemi Baruh
38
“BÜTÜN REKLAMLAR REKLAMCILIĞIN REKLAMINI YAPARLAR.” MARSHALL MCLUHAN
39
Afiş yalan söyler mi? Temel anlamıyla yalan kişilere, kitlelere veya belli bir gruba çıkar sağlamak amacıyla gerçekleri saptırmak, çarpıtmak amacıyla kullanılan, belki de insanlık tarihi kadar eski bir yöntemdir. Çoğu zaman neyin doğru, neyin yalan olduğuna karar vermek bireyler ve toplumlar için tartışmalara neden olur. Ancak yalanı mantıksal veya bilimsel verilerin olduğundan farklı aktarılması olarak ele aldığımızda, yalanın farklı özneler tarafından, iletişim araçları aracılığıyla sıklıkla kullanıldığını söylemek mümkündür. Buradan çıkışla yalan “olduğundan farklı göstermek” ise en etkili ve popüler iletişim araçlarından biri olarak afiş tabi ki yalan söyler. yazı / ali c a n m e t i n V E c e m k ara
40
Afişin hangi alanlarda yalan söylediğini daha iyi analiz etmek için öncelikle afiş türlerini belirlememiz gerekir. Afiş yoğun olarak reklam, tanıtım ve duyuru alanında kullanılmakla birlikte, propoganda ve sosyal sorumluluk amaçlı olarak ve hatta sanatsal üretim için de tasarlanır. Çoğu kişinin de fikir birliğine vardığı üzere, içinde yaşadığımız çağ kapitalist, faydacı pazar ekonomisine dayalı bir iletişim çağıdır. Bu bağlamda en çok yalan söyleyen afiş türlerinin reklam, tanıtım, duyuru ve propoganda afişleri olduğununu söylemek yanlış olmayacaktır. “Benim deterjanım daha iyi temizler”, “Bu içeceği içen daha mutlu olur” veya “Kazanan biz olacağız” gibi sıklıkla kullanılan yalanlar bu türden afişlerde çoğunlukla karşımıza çıkar. Tüm grafik tasarım ürünlerinde iletişim esastır. Tasarlanmış grafik ürünler ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
41
hedeflenen amaca uygun olacak şekilde yazı ve imaj öğeleri veya birlikteliği ile anlamı oluştururlar. Buna ek olarak grafik ürünler izleyiciyi ikna etme yöntemi olarak birçok gizli anlamı da barındırırlar. Ancak kimi zaman tasarımcı tarafından aktarılmak istenen mesaj izleyicinin zihninde farklı bir algıya neden olabilir. Hatta tasarımın, hedeflenen amacın tam tersi bir yönde yanlış bir anlamı desteklediğini de sıklıkla görürüz. Yanlış tasarım bir anlamıyla yalan söyleyen tasarımlarla aynı etkiye neden olur. Yalan söyleyen tasarımlarda gerçek bilinçli bir şekilde saptırılırken, yanış tasarımlarda ise bilinçsizce gerçekten uzaklaşıldığı ya da aksi anlamlar üretildiğini görürüz. Örneğin bu iki reklam afişinde karşımıza çıkan anlam; bize kola içersek mutlu olacağımızı söylemektedir. Birinci
afişte bu anlam ağırlıklı olarak renk ve form aracılığı ile anlatılırken ikinci afişte ise daha çok yazınsal mesaj ile aktarılmaktadır. Her iki afişte de tasarım öğeleri kola içmeyi özendirici, kola tüketmeye yönlendirici bir şekilde ustaca kullanılmıştır. Kuşkusuz bu durum kola üreticileri ve satıcıları için makul bir amaçtır. Ancak nasıl oluyor da bir reklam afişi, dünyanın dört bir köşesinde, yüzlerce farklı dilde, mutluluğun bir şişenin içinde saklı olduğunu iddia edebiliyor. Üstelik de o kapağın altında doktorların çocuklara hiç tavsiye etmedikleri, sıradan alkolsüz ve gazlı bir içecek olmasına rağmen. Birleşmiş milletler ilk afişten de anlaşılacağı gibi barış yanlısı, umut veren, koruyan ve güvenilecek bir kuruluş gibi tanıtılmaktadır. Ancak hepimizin ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
de çok net hatırladığı gibi Srebrenizka ve Bosna’daki katliamlara müdahalede gecikip, bu insanlık dramlarını izlemekle yetinmesi, afişler aracılığıyla yarattıkları söyleme ters düşmektedir. Bu afişe yanıt olarak Yossi Lemel’in Unable afişine bakalım. Acaba hangisi yalan söylüyor? Son anlarını yaşayan bir AIDS hastası ve ailesinin dramı veya elinde insan kemiği tutan bir kabile savaşçısının görüntüsünün estetize edilerek sunulması ve bu gibi dramlar üzerinden firmanın satış rakamlarının arttırılmak istenmesi sizce ne kadar doğru? Bu afişler sadece ele alınan sosyal problemlere mi dikkat çekmek istiyor? Ya da sunulan bu dramlara seyirci kalmadığımızı göstermek için benetton ürünlerini mi satın almalıyız? Yazının başlangıcında da söz edildiği gibi, sosyal içerikli afişlerde de yaygın anlamıyla yalan olarak değerlendirmediğimiz ancak yalan kadar olumsuz sonuçlara yol açan bilinçsizce tasarlanmış ve bunun doğal sonucu olarak yanlış mesajı ileten örnekleri de izlemekteyiz. Geçtiğmiz günlerde T.C. Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği “Kitap, Kütüphane ve Okuma Sevgisi” isimli afiş yarışması hem yapılan bazı seçkilerle hem de yarışmanın tanıtım afişi ile yanlış tasarlanmış sosyal sorumluluk içerikli
42
afişlere güzel bir örnektir. Yarışmanın duyuru afişi istenmeden iletilen olumsuz mesaj açısından öne çıkıyor. Kültür Bakanlığı gibi prestijli bir kurumun düzenlediği yarışmanın tanıtım afişi, kompozisyon, renk ve tipografi açısından son derece özensiz hazırlanmış olmasıyla birlikte, sizce de kitap okuyan kız illüstrasyonu ilettiği mesaj bakımından aşağıdaki örnekleri çağrıştırmıyor mu? Peki ya başarılı oldukları ilan edilen yarışmanın sonuçları! Sizce de çelişkili anlamlar barındıran afişlerle dolu bir yarışma seçkisi değil mi? “Kütüp-anne” afişinde okuyamayacak yaştaki bir bebeğin üzerine örtülmüş şekilde kullanılan kitap sayfası, büyük olasılıkla tasarımcı tarafından huzur ve güven veren bir imge olarak kullanılmış, ancak kitap okumanın uykuyu çağrıştıran bir anlamı da desteklediği gözden
gibi durumları çağrıştırır ve okuma eyleminin amacına tezatlık oluşturur.
43
“Okumak Özgürlüktür!” afişinde kitap okumanın aydınlanmaya neden olacağı fikri aktarılmak istenmişse de, tam tersine kitaplar afişte aydınlığı engeleyen bir hapishane duvarı gibi kullanılmıştır. Bu afişe bakarak kitapların ortadan kaldırılması halinde aydınlığa ulaşılacağı ortadadır. Bir başka deyişle kitaplar aydınlığı engelleyen bir tuğla gibi simgelenmiştir. “Okuyan İnsan Özgür İnsan” afişinde ise imaj ile sözel mesaj arasında hiçbir bağlantı olmadığı açıktır. Afişte aktarılmak istenen mesaj nedir? Kitap okumanın görmeyi test eden bir eylem olduğu mu? “Gözleri gören her insan okur” mu? “Aman dikkat edin özgürleşene kadar okursanız gözleri kesin bozarsınız” olabilir mi? Basit bir kelime oyunu ile ortaya çıkartılmış “Kitap Oku” afişinde ise gerçek anlamı ile kullanılan ok, “oku” kelimesi ile benzerlik taşısa da izleyiciyi yanlış yönlendirdirip, anlam kargaşısına neden olduğu çok açıktır. Bu afişte iletilmek istenen mesaj, kitabın okuması mıdır, yoksa okumak ile ok objesi arasındaki
ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
kaçırılmıştır. Oysa uyku bilinçsizlik, farkında olmamak, gözleri kapalı olmak
ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
44
bizim pek anlam veremediğimiz bir benzerliğin vurgulanması mıdır? “İnsan Okumak, İnanmak Daha da Önemlisi Se?ek İçin Dünyaya Gelmiştir” afişi belli ki yarışma konusu olan “Okuma Sevgisi”ne bir gönderme yapmayı hedeflemiş, ancak yarattığı yan anlam itibariyle bizlere sevmenin, okumak ve inanmaktan daha önemli olduğununu anlatılmaktadır. Bu sonuç bizi hedeflenen mesajın çok ötesinde bir noktaya götürmektedir. Burada önemli olan kitap okumanın gerekliliği mi, yoksa sevmenin her şeyden önemli olduğu mudur? Yanlış tasarlanmış sosyal sorumluluk içerikli afişlere bir başka güzel örnek de İstanbul 2010 Kültür Başkenti projesini afiş yarışması seçkisidir. Seçkide hemen dikkatimizi çeken ilk nokta belirli bir dil birliği yakalanmış olmasıdır. Kültür başkenti olarak İstanbul’un masalsı İstanbul’un tarihinin belirli bir dönemine, İstanbul kültürünün belli bir bölümüne ait olması bu dil birliğinin en belirgin özellidir.
45
Kahve falı, lokum, camilerden oluşan İstanbul silüeti, lale, hat süslemeleri gibi oryantal simgeler İstanbul kimliğinin parçası olmakla birlikte, 2010 yılının İstanbul’unu temsil edecek kapsayıcılığa sahip değildir. Diğer bir değişle sadece bu tür unsurları barındıran afişlerin, yüzeysel tasarım ve alışa gelmiş turistik tanıtım anlayışının ötesine geçemediği, kapsayıcı bir organizasyonun önemini taşıyamayacağı bellidir. Dünyanın en hızlı değişen metropollerinden olan İstanbul, kültürel çeşitlilikler ve çelişkilerle dolu, aynı anda genç hem yaşlı, hem doğulu hem batılı, hem huzurlu hem kaotik, ele avuca sığmaz bir kenttir. Kentin bu eşsiz kimliğini, geçmişini ve bugününü gözardı edip, belirli bir zaman dilimine gönderme yapan bu tür indirgemeci ve kolaycı yaklaşımlar İstanbul’un gerçek yüzünü yansıtmamaktadır. Kentin gerçeğiyle çelişen, İstanbul’u yeterince anlatamayan 2010 görsel kimliği ve afiş seçkisi sizce de bu nedenlerden dolayı yanlış mesaj iletmiyor mu? Sonuç olarak; örneklerde de vurguladığımız gibi yalan veya yanlış
ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
anlatımı, seçilmiş göstergelerin
mesajlar ileten afişler sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Asıl sorun, afiş tasarımında istenen mesajı verebilmekten çok, iletilecek mesajın doğruluğu üzerine gerçekçi tespitlerin yapılması ve tasarımcının etik sorumluluğu taşımasıdır. Sosyal sorumuluk projeleri üreten TAF (Tepkisel Alternatif Fikirler) grubu (Canan Beykal, Cem Kara, Zafer Lehimler, Ali Can Metin) iletişimde gerçekçiliği ve asıl sorun olan tasarımda etiği ele almaktadır. TAF’ın bu anlamdaki üretimlerine “Öteki Ada” başlıklı atölye çalışması sonucunda ortaya çıkan afiş tasarımlarını örnek olarak gösterebiliriz. “Öteki Ada” başlıklı atölye çalışmasında, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü öğrencileri Kıbrıs’ı kendi bakış açılarıyla ele alıp özgün ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
fikir alternatiflerini üretmişlerdir. Bu atölye çalışmasında elde edilen sonuçlar “Öteki” probleminin yaşayan Kıbrıs ile ilişkilendirilmesi ve gerçekliğin olduğu gibi aktarılması açısından iyi örneklerdir. Bu afişlerde; dört yılını adada geçirmiş Kıbrıslı olmayan öğrencilerin yaptığı tespitler olarak; adadaki asker nüfusunun çokluğunu, ayrılmış halkların kültürel benzerliğini, ayrılma nedeniyle kaynakların sağlıklı kullanılamamasını, dışa bağımlı yönetimleri, birarada ya da ayrı olamamayı, hayatı engelleyen sınırları, bölünme sonucu zarar gören adanın doğal güzelliğini, çözüm ve problemin yarattığı paradoks gerçekliğini görmekteyiz. TAF, gerçekleştirdiği atölye çalışmalarındaki afiş üretimlerinde yöntem olarak farklı yollar izlemektedir. Ağırlıklı olarak şok edicilik, durduruculuk, okunaklılık ve okunurluk (okuma isteği yaratma), doğru vurgu ve kontrast kullanımı üretilen afişlerin teknik anlamdaki tasarım sorunsalıdır. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde gerçekleştirilen atöye çalışmasından örnek vererek üretim sürecini ele alırsak; TAF’ın ilk çalışma konusu olan “Öteki” konusunun bir devamı niteliğinde olan “Öteki Ada” konusundan kısaca bahsetmek gerekmektedir. Yaşadığımız
46
zamanı ve gerçeklerini ele aldığımızda birçok “öteki” ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Siyasi ve politik ötekiler, inançsal ve dini ötekiler, bireysel, toplumsal ve kültürel ötekiler v.b. Bir de bu kadar öteki içinde bu problemleri ele alan sosyal sorumluluk proje tasarımcıları yani bizler.. Bizler afiş üretme yöntemi olarak katılımcı bir tasarım sürecinin doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu sebepten dolayı problemin tespit edilme ve konu üretme sürecine atölye çalışmasını katılımcılarını, yani öğrencileri de dâhil ediyoruz. İlk olarak; Tasarım konusu oluşturulmadan önce çeşitli toplantılar organize ediyor, öğrencilerin güncel problemlere ilişkin fikirlerini alıyoruz. “Öteki” konusu bu katılımın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İkinci aşamada; afişlerin fikirsel üretim aşaması başlıyor.
afişin söylemesi gereken söze karar veriliyor. Daha sonrasında öğrenciler bir
47
tasarımcı olarak tasarım konusundaki bahsedilen sorunları nasıl algılıyor ve ele aldığı sorunla ne tür bir ilişki kurmak istediğini belirliyor. Konu’da verilen üst başlık her öğrenci tarafından ayrı bir alt başlığa indirgendikten sonra belirlenen fikir doğrultusunda fikir eskizlerinin yapımı aşamasına geçiliyor. Ele aldığı fikir beklenen etkiyi yapabilir mi? Mesaj bu yolla doğru bir şekilde iletilebilir mi? Soruları bu süreçte netlik kazanıyor. Ve üçüncü aşama olan üretim aşamasına geçildiğinde ise bilinen kompozisyon ve teknik üretim kurallarına uygun üretim gerçekleştiriliyor. Üretim aşamasında son olarak bitmiş tasarım son değerlendirmeler yapılarak afişin baskıya uygun olup olmadığına karar veriliyor. Eğer afiş gerekli kriterlere sahip değilse tasarımcı tüm sürecin en başına dönebiliyor. Çünkü bizce “doğru” mesaj iletmeyen, bir başka değişle “yalan” söyleyen afişler, toner ve kağıt israfının çok ötesinde izleyiciyi yanılttığı veya “yanlış” yönlendirdiği için son derece zararlı üretimlerdir.
ÇİZGİDIŞI 6 – afiş yalan söyler mi?
Bu süreçte kompozisyon ve teknik üretim detayları hakkında fikir yürütmeksizin
tükenmeyen son! İnsanın belleği; her türlü bilginin depolandığı, içinde birçok deneyim ve alışkanlıkları barındıran bir merkezdir. Bu merkezin sürekli bir faaliyeti olan metaforu kavrayabilmek, toplumsal olan dilin yapısının iyi özümsenmesiyle mümkündür. Aristo’nun Poetika’sı ile açıklanan metafor ve dil meselesi, Ferdinand de Saussure’in “yapısalcı” dilbilimsel yöntemi ile gelişerek, söz-dil arasındaki birliktelik ve farklılıkları belirginleştirir. M A K A L E / z afer le h i m ler
48
Saussure’e göre söz özneldir. Bir bireye
“herhangi” bir şeydir. Bir nesneye
ait ve somuttur. Dil ise; nesneldir. Bir
bilgi iletmesi dışında, kullanımını
topluma aittir ve soyuttur. Doğrudan
aşan bir anlam yüklemesi yapılır.
bilinçle ilintilidir. Dil ile ilgili çözümlemeyi,
4
Kapitalist popüler kültürün bir ürünü
semiyolojiyi, bir kavramın nasıl imgeye
olan sanal gerçeklik ortamında sıklıkla
dönüşerek ne anlam yüklendiğini,
konuştuğumuz metaforik imgelerden
bunların hepsini yapısalcılık kavramıyla
biri de kuru kafadır. Baş iskeletinin
düşünürüz. Lakoff ve Johnson’un “Çağdaş
farklı yapıdaki oluşum zenginliğini
Metafor Teorisi” ile kültürlere göre farklılık
bir arada barındıran, derinlik ve
gösterebilen kavram ve nesnelerin iyi
kontrastlığın iyi hissedildiği, görsel
çözümlenmesi ile yaşadığımız dünya
etkisi çok güçlü bir nesnedir.
metaforik olarak kavramlaştırılır, anlaşılır
Kızılderililer de kuru kafa ruhun
hale getirilir ve doğru iletişim kurulabilir.
özgürlüğünün habercisi, korsanlar
Kavramsal metaforlar kültürlerle, ikinci
da gücün sembolüdür! Heavy Metal
bir dil olan bilincimizle ilgilidir. Bunun
grupların da ise, teknolojik gelişimin
için ortak uzlaşılmış soyut bir dil ve imge
toplum yaşamında oluşturduğu
kullanılır. Dil sayesinde kendini tasarlayan
tehlikelerdir. Mistik bir yönü olan kuru
özne, kültür içerisinde çeşitli metaforlar
kafaya, çağlar boyunca farklı kültürlerde
yoluyla semboller üreterek, kavram
birçok yan anlamlar yüklense de
ve biçim birlikteliği ile yaşamı anlaşılır
hayatın vazgeçilmez bir gerçeği olan
kılar. Anlamın yüklenmediği, bilinçaltısız
ölüm kavramı ile ilişkilendirilir. Bu
bir dil olamayacağı gibi, metaforlarsız ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
bir dil ve yaşamdan da söz edilemez. Biz hayatlarımızı metafor aracılığıyla sağlanan çıkarımlar temelinde yaşarız.1
49
İnanılmaz zengin bir yapı olan metaforları düşünsel yapımızla ilişkilendirerek, günlük hayatta sıklıkla metaforlarla konuşuruz. Bunun nedeni, 19. YY modernitesi ile teknolojinin insanlar üzerindeki artan etkisi ve görme biçimlerinde bir değişimin yaşanmasıdır. İnsanın üretken, bilişsel yetileri ve arzuları çok çeşitli şekillerde
kültürlerin tecrübelerinden çıkardığı bir
değişime uğramıştır. Fotoğrafın bulunuşu,
sonuçtur. Kuru kafa, bir nesne haline
televizyon ve bilgisayarın yaygınlaşması
dönüşerek, tehlikeyi ve dolayısıyla ölümü
ve daha birçok oluşum görmeyi zamanla
çağrıştıran, temsil eden bir gösterge
soyutlaştırmıştır. Günümüzde artık kontrol
halini alır. Ortak kültürel bir nesne haline
edilemez bir hız çağı içinde yaşamaktayız.
dönüşerek, ölümün yerine geçer. Artık
Karmaşık ifadeleri algılamak,
değişik kültür birlikteliği ile kodlanarak,
anlamakve bunları soyut metaforik
simgesel hale geçerek ikonlaşır. Bu ikon,
imgelere dönüştürmek zorundayız.
birçok sanat ve tasarım disiplinlerinde
2
Artık imgeler, insanların
direkt ya da yan anlam yüklemeleriyle
birbirleriyle ilişki kurdukları
ölümsüzleşir. Pop Art akımının en önemli
birer arayüz halini almıştır.
temsilcilerinden biri olan Amerikalı
3
İmgeler sayesinde, sürekli teknolojik
tasarımcı Andy Warhol’un baskılarında,
ve kültürel değişimlerin yaşandığı
varoluş ve ölümün sorgulandığı
tüketim toplumunda, sayısız birçok
Shakespeare’in Hamlet’in de! “Olmak ya
kavramı algılarız. Ancak nesne
da olmamak. İşte bütün mesele bu!”…
olmaksızın da bir anlam üretemeyiz. Çünkü nesne; görülmeyi bekleyen
DİKKAT ÖLÜM TEHLİKESİ…
şeydir. Düşünen özneye göre
Semiyotik bir yanı olan grafik tasarım da
düşünülen şeydir nesne. Nesne
şüphesiz dille ilintilidir. Yaratıcılıkta sınır
tanımayan tasarımcılar, disiplinlerarası bir etkileşimle, tasarım içinde ve ötesinde bir bağ kurarak, metaforları sıklıkla kullanırlar. Metaforik bir nesneye yapılan anlam yüklemeleri, kavramları anlaşılır hale getirir. Gösterilen bir kavram nesnelere karşılık gelerek, bir şey, başka bir şey ile anlatılarak ötekileştirilir. Bir şey olduğundan farklı gösterilerek, mecazi bir anlam yüklenir. Kuru kafa, metaforik anlamda çoğul göndermeleri olan bir nesnedir. Artık ölüm metaforunun yerine geçerek simgeleşmiştir. Bu imgenin yalın ve soyut olması kolay algılanabilir olmasını sağlar. Simge tasarımında, resimsel bir anlatıma
ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
yer yoktur. Tasarlanan bir simge, ne
50
kadar soyut ise o derece başarılıdır. Soyutlama; algılama ve düşünme arasındaki vazgeçilmez halkadır; daha doğrusu algılama ve düşünmenin en temel ortak özelliğidir. Soyutlama olmadan görme yetisi (vision) kördür, görme yetisi olmadan soyutlama boştur.5 Grafik tasarımcının başarılı bir soyutlama yapabilmesi için öncelikle kendini iyi bir entellektüel bilgiyle donatması gerekir. Gözlemini iyi değerlendirebilmesi için bu şarttır. Eğer gördüğü metaforik bir nesneyi birşeye tekabül ettiremiyorsa, bakmak ve görmenin hiç bir anlamı yoktur.
Sahip olduğumuz teknoloji kültürü yapay bir ölüm ortamı yaratmaktadır. Bizi kuşatan makineler ve en küçük nesneler bile bir ölüm düşüncesinin oluşmasına yol açmaktadırlar.6 En eski toplumlardan günümüze dek birçok insanın belleğinde yaşanır olan bu göstergeyi, günlük yaşamın bazı kesitlerinde farklı kavram ve nesnelerle etkileşimini görürüz. Toplumla ilgili birçok sorunun, ortak yaşam alanlarında dile getirildiği graffitilerde, mesajlarını genellikle kendi hedef kitleleri içinde ileten heavy metal grupları ve bu müziği benimseyen gençlerin ve hatta çocukların kıyafetlerinde bile… Heavy Metal grupları doğal yaşamı tehdit eden nükleer silahlanma gibi birçok zarar
Piotr Mlodozeniec, Tiyatro Afişi.
karşısında bir duruş sergileme adına, her türlü müzikal etkinliklerinde bir kuru kafa imgesine yer verirler. Etkinlik afişleri ve cd kapakları dahil günlük yaşamlarının ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
her kesitinde bir kuru kafa imgesi vardır. Kültürlerle etkileşime giren bu simgesel kullanım, bir moda haline dönüşerek
51
yaşadığımız kentleri kuşatırlar… Kuru kafa imgesi grafik tasarım alanında fazlasıyla kullanılan bir metafor halini alarak, kavramlarla etkileşim sürecine girebilir. Savaş, şiddet, gerilim, korku ve daha birçok kavram… Özellikle sosyal içerikli afiş tasarımlarda kullanılan bir kuru kafa imgesi bir sorunu, tehlikeyi ve dolayısıyla tükenebilecek bir sonu ve ölümü işaret edibilir. Fakat yanlış bir
Wieslaw Walkuski, Tiyatro festivali afişi.
mesaj aktarıyorsa tabiki yalan söyler! Eğer bu ikon herhangi bir anlamla doğru olarak örtüşüyorsa pek çok farklı fikre hizmet edebilir. Bu farklılıklar tasarımcının özgün tavrıyla hayatı algılama ve kavrayış biçimine göre değişir. Bir şey başka bir şeyin yerine geçerek o olmaksızın metaforik olarak anlatılabilir. Bu gösterilen bir kavramın nesneye karşılık gelmesidir. Bazı gerilim ve korku film afişlerinde, metaforik olan kuru kafa imgesi ölüm kavramına gönderme yaptığı için birçok farklı kavramları anlatabilir. Kuru kafa imgesi, özellikle sosyal içerikli afiş tasarımlarında fazlasıyla kullanılan bir metafor halini alabilir. Toplumsal yaşamdaki olumsuzluklar
Savaş Çekiç, Tiyatro afişi.
Sihirli Mantar, Film afişi.
Dehşetin Gözleri, Film afişi.
ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
Hayalet Gemi, Film afişi
52
Kadavra, Film afişi.
Cehenneme Bir
Feribotçu, Film afişi.
Adım, Film afişi
Şeytanın Ölüsü 2.
Karayip Korsanları.
karşısında tasarımcı duyarlılığında belirebilir. Örneğin; Fabrikaların doğaya verdiği ciddi zararların ölüm kavramıyla yarattığı farklı mecazi anlatımlar, tasarımcı algısında gizlidir. Woody Prite tarafından tasarlanan “Fabrikayı Durdurun” adlı afiş, New York’ta doğal güzelliği ile tanınan Hudson Vadisi’ne kurulması planlanan bir çimento fabrikasına olan tepkinin göstergesidir. Don Clark’ın “Korku&Fabrika” afişi, fabrikaların nesne ölümlerine yol açarak, doğa ve içindeki her türlü canlı ile yok olabileceği olgusu, toplumla etkileşim sürecine girer.
ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
53
Pierre Mendell’in kişisel çabası ile oluşturduğu “Uyuşturucu” adlı afiş, toplum karşısında tasarımcı duyarlılığına örnek teşkil etmektedir. Almanya duvarlarını kaplayan bu gösterge, görsel etkisi güçlü ve kolay algılanabilen bir metafor halini alır. Afişlerin yeri sokaklardır. Aksine sergi salonları değil! Aids’in tüm dünyaya yayılarak ölümlere sebep gösterilmesi, Afrika’ya duyulan önyargı, ırk ayrımcılığı ve nefret karşısında halkın dışlanması! Önemli olan tasarımcı duyarlılığı ile kavramlar arasında nasıl ve ne şekilde bir bağ kurularak, toplumla ne derece iletişim kurduğudur.
Solda - Woody Prite, Fabrikayı Durdurun. Sağda - Don Clark, Korku&Fabrika.
Pierre Mendell, Uyuşturucu
Her geçen gün daha çok nükleer tehdit altındayız! İklim değişiklikleri
ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
hayatımızı olumsuz yönde etkiliyor! Açlık yüzünden her yıl milyonlarca kişi ölüyor! Sigara yavaş yavaş öldürüyor! Küresel ısınma birçok canlı türünü tehdit ediyor!
KAYNAKÇA • Arnheim, Rudolf, Görsel Düşünme, Metis Yayınları, 1. Basım, Kasım 2007, İstanbul. • Baudrillard, Jean, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Boğaziçi Yayınları, 2. Basım, Kasım 2008, İstanbul.• www.thebubbleproject.com • Beykal, Canan, Nesnenin Anlambilimsel Açılımı,
İnsan hakları defalarca ihlal ediliyor!
Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi,
Herhangi bir tasarımda yer alan kuru
Sanatta Yeterlilik Ders Notları, İstanbul, 2008.
kafa imgesi bir sonu işaret ediyor. Bütün bu olumsuzlukların bir sonu yok mu? Sonuç olarak; kuru kafa metaforu grafik tasarım alanında fazlasıyla tüketilmiş bir nesne gibi görülebilir. Ayrıca, kuru kafa nesnesini hemen hemen gördüğümüz her bir afişte bir
• Burnett, Ron, İmgeler Nasıl Düşünür?, 1. Basım, Eylül 2007, İstanbul. • Crary, Jonathan, Gözlemcinin Teknikleri, Metis Yayınları, 1. Basım, Eylül 2004, İstanbul. • Lakoff, George-Johnson, Mark, Metaforlar, Paradigma Yayıncılık, 1. Basım, İstanbul, Mart 2005. görseller • www.best-horror-movies.com • www.firstshowing.net
sonu işaret ettiğini de anlayabiliriz.
• www.good50x70.org
Fakat toplumsal sorunlara bir yenisi
• www.impawards.com
eklendikçe, bu metaforu gelecek
• www.mendell-design.de • www.moviezeal.com
süreçlerde farklı söylemlerle tekrar
• www.movieposter.com
tekrar kullanıldığını göreceğiz.
• www.notasarim.org
DİPNOTLAR (1) Lakoff, George – Johnson, Mark, Metaforlar, Paradigma Yayıncılık, 1. Basım, İstanbul, Mart 2005, s.304. (2) Crary, Jonathan, Gözlemcinin Teknikleri, Metis Yayınları, 1. Basım, Eylül 2004, İstanbul, s.15. (3) Burnett, Ron, İmgeler Nasıl Düşünür?, 1. Basım, Eylül 2007, İstanbul, s.25. (4) Beykal, Canan, Nesnenin Anlambilimsel Açılımı, Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanatta Yeterlilik Ders Notları, İstanbul, 2008. (5) Arnheim, Rudolf, Görsel Düşünme, Metis Yayınları, 1. Basım, Kasım 2007, İstanbul, s.213. (6) Baudrillard, Jean, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Boğaziçi Yayınları, 2. Basım, Kasım 2008, İstanbul, s.322.
• www.postercabaret.com • www.posterpage.ch • www.savascekic.com • www.suitupscene.com
54
Rosario Arjantinde, Aids.
Takanori Matsumoto, Aids.
Tiantian Zhang, Nükleer Tehdit.
Tiantian Zhang, İklim Değişiklikleri.
Savas Çekiç, Açlık.
Grapus, Aids.
Giulia Cavazza, Küresel Isınma.
Takanori Matsumoto, İnsan Hakları İhlali.
ÇİZGİDIŞI 6 – tükenmeyen son
Charles Lefrancq, Aids.
55
afiş! AFİŞ! AFİŞ! Tasarım sanat kaygı grafik taşbaskı Alois Senefelder renk gelişim ürün hizmet tüketim sektör moda kadın yüz tasarım elli yetmiş otuzbeş elli kurumsal kimlik imaj yabancılaşma hizmetçi sanatçı para büyük ilk Cheret Lautrec Mucha Cassandre LIssItzky endüstri fütürizm tipografi MarInettI manifesto değişim hız modernizm araba tren ulaşım uyum denge kapitalizm Sovyet tüketim kurumsal reklam spot eğlence düşünme hayal propaganda Hİtler LIncoln Nazi yerli ölüm faşizm Treblenka gaz sabun petrol gıda festival seminer ırk tek ben ego politik ısrar insan koyun Bayer ucuz hızlı yeni her şey mutlu kültür mal imaj imge hiyerarşi orgeneral asker şiddet emperyalizm iktidar mesaj simge bütünlük tüketici kitle psikoloji fark fotoğraf de n eme / özg ü r u f u k ataç
56
Glaser dikkat çeken izleyici hedef kitle
sigara kanser konser soluk aile doktor
taktik dil harekete geçirici savaş Vietnam
hasta rasyonel acı demokrasi kan kayıp
güzel ideal estetik sentetik sanatsal değer
tercih özgür insan seçim ürün tanıtım
satılık ev kira düşünce ürün tanıtım grafik
outdoor indoor yaratıcı creatif fason
tasarımcı ressam medya pazarlama yazı
müşteri temsilci Amerikan İngiliz Fransız
ambalaj metafor silah namus tavuk ilgi
dil karışık anlamsız reklam akşam yemek
çekici pano üretim artı-değer patron
şarap mum masa karar ürün tasarım
salgın yağma viski süpermarket folyo
artvork hardvork zırdvork şangur şungur
hedef kitle yaş cinsiyet şarap ayrılık
zırt pırt konsept yıldız garanti Hasankeyf
zurna mani ağıt satıcı unsur demokrasi
Cola gestapo Helmut Krone kartpostal
sandık parti etiket kutu lider bülbül
halk limon sağ sol göz beyaz sağ hiza sol
molla saray kanlı dekoratif çizgi ticaret
hiza orta hiza çerçeve metin kurum içerik
kızılderili zenci mutlu gülümse matbaa
DDB arka plan sade minimal ağıt senaryo
bayrak üniforma amaç kimlik birey
kamera anayasa unut tüket köle toprak
yabancı imalat sembol marka strateji at avrat amblem namus bereket gelenek imaj ensest padişah sultan evrim devrim ümmet Avrupa Behrens bina AEG teknik kuruluş halk hedef kitle kuzu inek tavuk satılık sanatsal IBM açıklık espas titizlik ağa koltuk köylü eşek Avangard gavur satıcı memur votka ayakkabı kurşun cop ÇİZGİDIŞI 6 – afiş! afiş! afiş!
polis iç savaş Franko Dali futbol çim kodaman sancı ağrı maden işçi Fransız davranış ihtiyaç cumhuriyet kelle cellat
57
çelik kavramsal sanat Loreal logo dizayn illüstrasyon çığlık kızlık kan intihar Doğu Mersedez bilim gök şimşek gebe layer clipping mask yaratıcı elma armut kristal zümrüt kurt mağara gölge karanlık plaza koleksiyon akademi çöplük asistan uşak akademisyen tüketici ahlak seks porno güncel sanat sergi mergi şak şak şak duvar Berlin mobil ajans departman kibir hırs namus at karı alem kalem tablet bilgisayar yaratan direktör yönetici Helvetica gamalı haç banka mevduat özgürlük hesap kitap ateş sessizlik klişe komplo getto İsviçre kapak kros raket
zincir ırgat avrat kurşun grev iphone din
tabak çanak çorap don tekstil boya ürün
zindan kampanya sokak otobüs durak
koç kredi kart yayın otuz saniye duygu
pano sancı çatlak kavga yasak converse
sömürü yabancılaşma denge ritim grafik
estetik Brecht oyun yağ bağlama tanıt
Çin çark makina kızıl sıra düzen etki satın
hap tuğla saat yer sponsor karı konkur
al ver sen dindar ego doğa cansız kanlı
at bekaret dans post-modern sanat
savaş ittifak sömürgeci faşist ticaret sanat
manat ünlü Warhol film ideal para parti
satılık eşya tasarı egemen yaratıcı atom
Fabrica uyuşturucu seks pop embesil
bombası dergi ilan broşür karma servis
sahne korna yatırım cep delik gemi akım
gizli ajan eğlence kadın tır mutsuz fetiş
Picasso yalan dolan reklam köylü silah
Ogilivy emek depresyon prozac devam
satılık yaratıcı bencil koleksiyon körebe
çalış iş aylık maaş sigorta fabrika ağır
seksek disiplin çizme dipçik tüket elli
duygu düşünce katılım istatistik Stalin
yetmiş mavi Brody tasarım dil sezgi top
duygusal etki Krugman basın organ
teknoloji mal yılan alış-veriş AFİŞ!
Sınırları Delmek Sınırlardan bahsetmek, içerideki ve dışarıdaki arasındaki ilişkiyi belirleyen zihniyet alanlarından ve bu alanları tanımlayan aidiyetlerden söz etmektir. Aidiyetler, ideolojilerin geçmişten miras, gelecekten ödünç aldığı kimlik ögeleriyse, aidiyetler ve var oldukları alan arasındaki zorunlu ilişki tam da bu noktada netlik kazanır: İdeolojiler, kendileriyle özdeşleştirdikleri aidiyetler aracılığıyla zihniyet alanları inşa ederler; bu alanları (örneğin ülke veya tapınak gibi) mekânsallaştırırlar ve mekânların yansıttığı gerçekliğin inandırıcılığı kadar da yaşam süresi elde ederler. Daha net ifadesiyle aidiyetler, ideolojilerin ruhu, mekânsal alanlar ideolojilerin bedenleri, sınırlar ise bedenlerin hatlarıdır. Eğer sınırları delmekten bahsediyorsak, o zaman iki durumla karşı karşıyayız demektir: Birincisi, ideolojilerin tasarladığı mekânsal alanın dışında kalan marjinallerin, sisteme ya da merkez olarak tarif edilen alana yaptıkları radikal müdahalelerle ilgili. İkincisi ise, ideolojilerin zihniyet alanlarının içine giren ve zamanla onların yerini alarak ideolojiye dönüşenlerle. . makale - yazı dizi s i / si n a n n i ya zi o ğ lu
58
Bu makale, içinde bulunduğumuz
an delinme ve yok edilme korkusuyla
küresel çağda, sınırların delinişini
gözetlenen sınırları korumak, kahramanlık
ikinci durum üzerinden ele alıyor ve
ve şehitlikle kutsandı. Görüldüğü gibi
küresel markaların ürettiği yeni aidiyet
Umberto Eco’nun “öykü anlatan hayvan”
ilişkilerinin görselliğine odaklanarak
olarak tanımladığı insanın coğrafyasında,
markaların ideolojileşme biçimlerini
sınırlardan kurtulmak pek de mümkün
inceliyor. Ülkelerin resmî sınırları kadar,
değil. Tam da bu noktada, iki ünlü
yerleşik kültürlerin anonim sınırlarını
Fransız filozofu, Jean Luc Godard’ın, 2.
delebilen markaların, kimliği, sınıfı hatta
Dünya Savaşı’nın ardından kurulan yeni
yaşamı görsel kodlar aracılığıyla yeniden
Paris banliyölerinde çektiği “Alphaville”
tasarlamalarını, “zihniyet alanlarının
filminin görselliğinde üretilen mekânın
mekânsallaşması” ekseninden sorguluyor.
nasıl tanımlanacağı konusunda görüş
Nitekim makalede, reklam, gösterge
ayrılığına düştü. Gilles Deleuze filmdeki
ve mağaza olarak kategorilendirilen
mekânları, “herhangi bir yer” olarak
örnekler, görsellik bakımdan oldukça
tanımlar. Zira banliyölerdeki trenler, raylar,
tanımlı mekânsal alanlar inşa ettikleri
istasyonlar ve depolar, savaştan sonra
kadar, ünlü Fransız filozofu Marc
kıta Avrupa’sında inşa edilmiş banliyö
Augé’nin “yok yer” kavramıyla da sıkı
bölgeleriyle ortak fizyonomik özellikler
ilişki içindeler. Dolayısıyla makale,
barındırır ve bu nedenle görsel mekânın
bedeni, nesneyi ve her ikisinin
ürettiği anlam, filmi izleyen bir çok
ilişkisinden doğan mekânın kimliğini,
Avrupalı için her hangi bir yer kimliğine
yok yer kavramıyla değerlendiriyor markalaşma süreci olarak tanımlıyor. Mimarlık tarihçisi Richard Sennet “Ten
59
kavuşur. Marc Augé ise, bu mekânların “yer olmayan”ın ya da “yok yer”in simgeleştirilmiş uzamı ile yer arasındaki asimetrinin zamansal biçimleri olduğunu
ve Taş” isimli eserinde vurguladığı gibi,
vurgular. Yani Augé’ye göre bu mekânlar,
kentlerin tarihi, beden ve duvar arasındaki
kendi nedenselliklerinden başka bir anlam
sıkı ilişkiden doğdu. Duvar, ideolojilerin
üretmezler, dolayısıyla bütünle ilişki
sınır hatlarını görünür kılan önemli bir
kurmadan kendi öykülerini oluştururlar
1
mimari öge ve metaforik imge olarak
ve sadece kendilerini işaret etmeleri
zaman içerisinde kentleşme dinamiklerini
bakımından yok yer kimliği kazanırlar.
(içeride yer alan ve dışarıda bırakılan
Marc Augé’nin görüşü, hava, demir ve
üzerinden) şekillendirdi. Bedenlerin,
kara yolları dışında, uçak, tren ve araba
hanelerin, kentlerin ve ülkelerin sınırları,
gibi devingen mekânları, havalimanlarını,
duvara bürünen ten ve tene dönüşen
uzay uçuşları için hazırlanmış gar ve
duvarla belirlendi. Özetle, ten ve duvar
istasyonları ve nihayet dağıtımın büyük
ait oldukları ideolojilerin sınırlarıyla
yüzeylerini de içine alarak, alışılageldik
özdeşleşti. Peki sınırlar delindiğinde ya da
evcil yeryüzü imgesinin karşısında
yok edildiğinde durum ne oldu? Sennet’ye
bambaşka bir resmi ortaya çıkarır.
2
geri dönecek olursak, geleneksel
Resim, haber fotoğrafçılarının ve belgesel
toplumlarda, ruhun bedenden çıkışını
yönetmenlerinin küreselleşmenin
simgeleyen ölüm sonrasındaki yaşamla
etkilerini konu alan üretimlerindeki
anlatıla geldi. Duvarlardan arınmış cennet
çarpıcı görsellikte netlik kazanır.
ve duvarlarla örülü cehennem tasvirleri,
Özellikle panaroma fotoğrafçılardan
dünyevi yaşamın hiyerarşi sınırlarını
Gursky’nin 1980’lerden günümüze
keskinleştirdi. 20. yüzyılın seküler
uzanan çalışmalarının ana teması,
toplumlarında da durum çok farklı değildi.
yerkürenin her noktasına nüfuz eden
Cennet ve cehennem, dünyevi yaşama
küresel sistemin zihniyet alanına dönüşen
taşındı ve sınırların görselliği geleneksel
mekânların, izleyicide yabancılaşma
dünyanın ürettiği imgeler gibi bedenle
hissini uyandırmalarıdır. Panaromik
özdeşleşti. Ülkeler, ulusların bedenleriyle
görüntüler, oldukça geniş alanların
dev bir organizmaya dönüştürüldü; her
içindeki pek çok devinimi yansıtan dev
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
ve yok yer ikonlarının inandırılığını
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
birer ayna gibi günlük yaşam ve gerçeklik
ilişkinin yanı sıra, birbirlerine dokunan ve
üzerine ironik ve hiper realist bir durumu
sarılan mutlu çocuklardan oluşan grup
yansıtırlar: İnsani devinimlerden çok
fotoğraflarıyla bu söylem güçlendirildi.
endüstriyel devinimlerin ekonomik ve
Böylece küreselleşen dünyanın olumlu
politik mücadele alanına dönüşen yerküre
geleceği, barış ve çocukların masumiyeti
artık bir yok yerdir. 6.5 milyar nüfusu
üzerine inşa edildi; mesajın görselliği,
barındıran gezegende, sanayi, tarım
beyaz sonsuz fonun aydınlığından ve
ve teknolojik üretimin gerçekleştiği
mekânın tanımsızlığından beslendi.
devasa fabrikalar, uçsuz bucaksız sığır
Özellikle 1970’lerin ortalarında doğanlar
çiftlikleri, santraller, havaalanları ve
için, 1980-2005 yılları arasında mesajı
hatta mega kentler, hızlı üretim-tüketim
hiç değişmeden tekrar eden görsel
ilişkisiyle geçicilik üzerine kurulu mekân
anlatı, kendi kuşaklarının otoportresine
kimliği kazanmışlardır; Augé’nin yok
dönüşecek kadar güçlü bir ayna etkisi
yer tanımında vurguladığı gibi sadece
oluşturdu. Şüphesiz büyünün gücü,
kendi nedenselliklerini işaret ederler. 3
70’ler kuşağının büyümesine orantılı
Nitekim bu söylem, özellikle postmodern
olarak, Benetton ilanlarındaki modellerin
neo-spirtüalistlerin referans kaynağına
de aynı yaşlardaki modellere yerlerini
dönüşen “Baraka” filmindeki dünyevi
bırakarak ergenliğe ulaşmalarından
yaşamın yanılsamadan ibaret olduğu
kaynaklanır. Çocuk tüketicileri yansıtan
mesajıyla, yok yer kimliği kazanan
aynanın 80’lerin sonlarında açılan 0-12
yerkürenin aynı mekânsal alan olduğu
mağazalarına taşındığını hatırlarsak,
yanılsamasını da üretir. Hiç şüphesiz
günümüzdeki Benetton mağazalarındaki
bu yanılsama, küresel kapitalizmin hız
vitrin mankenlerinin ve yine vitrinlerde
üzerine kurulu üretim ve tüketim ağlarını
yer alan büyük boyutlardaki model
örgütleme biçimlerine ve metropollerdeki
fotoğraflarının, şimdilerde otuzlarının
yaşamın sıklıkla güncellenen görselliğine
ortalarına ulaşmış aynı kuşağı işaret
dayanır. Yaşam temposunun hızı
ettiği netlik kazanır. Dolayısıyla burada
karşısında, değişmez yerin arayışına
göz önünde bulundurulması gereken,
dalan escapist (kaçışçı) görüş, sektik
Benetton ilanlarında, her sezon değişen
yalıtım alanlarıyla bambaşka mekânsal
ürün modelleri ve yıllar içinde büyüyen
evrenler kurgular. Ne var ki escapistlerin
mankenlerle birlikte, zamansal bilgiyi
nihai huzur üzerine kimliklendirdikleri
üreten görsel temsiliyetlerin öne çıkması,
mekânsal evrenleri de, sadece kendini
ilanların adeta bir kuşağın biyografisiyle
işaret ettiği için başlı başına bir yok yerdir.
özdeşleşecek kadar zaman aynasına dönüşmeleridir. Aynanın inandırıcılığı,
Reklamlardaki
1980’lerin değişen dünya koşullarını etkili
Tanımsız Mekânlar
şekilde yansıtmasına dayanır. Özellikle
Soğuk savaşın ardından, ideolojik
soğuk savaş sürecinde inşa edilen
sınırların ortadan kalkışını kutlayan
ırklar ve cinsiyetler arasındaki sınırların
80’lerin Benetton ilanları, küreselleşmenin
delindiği, iç içe geçtiği postmodern
erken evrelerini yansıtan ikonik imgeler
popüler kültürden beslenen, unisex
olarak reklam tarihindeki yerlerini
ürünlerle burjuva çiçek çocukları
aldılar. 68 kuşağının merkezsiz dünya
imajını tasarlayan Benetton ilanları,
düşünü ticari bir markanın söylemine
küresel pop ikonu Micheal Jackson’ın
dönüştüren ilanlar, farklı etnik
zenciden beyaza dönüşümünü izleyen
kökenlerdeki çocukları aynı mekânda,
aynı kuşağın görselliğini üretir. Ne
sonsuz fonlu bir sette buluşturdu.
var ki Benetton ilanları oldukça renkli
Markanın söylemi, “Benetton’ın Birleşmiş
olmalarına karşın sessizdirler. Dillerin ve
Renkleri” isminde vurgulanan “renklerin
renklerin birbirine karışmasını yansıtırlar.
birleşmesi” kavramına yaslandı ve
Poz veren mankenlerin çekimden
Benetton’ın renkli ürünleriyle, modellerin
hemen sonra birbirleriyle aksanlı
ten renkleri arasında kurulan görsel
İngilizceyle konuşmalarından doğan
60
tuhaf uğultuyu hayal ettirirler. Ancak
birlikte hızla tasarlanan gökdelenlerin
ilanlardaki sükûneti sağlayan mekânın
arasında kendilerine yer açmalarını,
sessizliğidir. Beyaz mekân tüm sesleri
kentlilere sessizce gülümseyen dünya
yutan bir alan ve aynı zamanda bir yok
gençliğinin olumlu mesajının çok
yerdir. Çünkü sadece kendi sessizliğini
renklilikle desteklendiğini ve beyaz fonla
ve boşluktan kaynaklanan tanımsızlığını
dengelenişini zihnimizde canlandıralım.
işaret eder. Burayı mekânsallaştıran
Hiç şüphesiz bu etki, kilise ziyaretçilerini
tek öge, birbirlerine sarılan Benetton
gülümseyerek izleyen aziz ve peygamber
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
61
mankenlerinin ürettiği görselliktir. Bu
fresklerinin huzur veren sessiz görselliğini
ilanların 1980-2005 yılları arasında, yani
hissettirir. Ancak önemli bir farkla,
yirmi beş yıl boyunca tekrar ettiğini göz
ikonalar veya freskler ait oldukları
önünde tutalım. Ankara, Varşova ve
mekânsal bağlamın bir parçası olarak
Stockholm sokaklarındaki bilbordlarda,
ziyaretçilerini karşılarlar; içerinin yani
sezonluk kampanya ilanı işleviyle yer
kilisenin dışarıya oranla huzura erdirecek
aldıklarını düşünelim. Soğuk savaş
kurtuluş mekânı olduğu bilgisini
boyunca her üç kenti biçimlendiren
üretirler. Benetton mankenleri ise misafir
ideolojik anıtların ve küreselleşmeyle
oldukları kentsel mekânların sahiplerine
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
gülümseyerek, kentlerin dışında kalan bir
formülün yaşamı dönüştüren gücü
dünyayı işaret ederler. Böylece Ankara,
anlamına gelen “Yaşamın Coke Yönü”
Varşova ve Stockholm’de üretilen ortak
demekti. Bu vaat, Bush’un saldırgan
mesaj, dışarının, içeriden (ulusal sınırların
siyasetine teslim olan yeryüzü insanına,
içerdiği ideolojilerden) daha mutlu ve
kampanya görselliğiyle yüksek dozajlı
aydınlık olduğudur. Dolayısıyla dışarı
mutluluk illüzyonu sundu. Şişeden
çıkmak, ancak bilbordlarda yer alan gruba
fışkıran bir dünya ikonik imge, efsanevi
katılmak ve onlarla aynı meta kültürü
meşrubatın kabarcıklarıyla özdeşleşiyor,
paylaşmaktır ki, bu da Benetton kuşağının
formülün pozitif enerji yayan etkisini
imajını zaman içinde tasarlar. Benzer bir
vurguluyor, aynı zamanda firmanın
okumayı, bir kaç yıldır görsel kurgusu
gururlu geçmişini, mantarı patlatılan
tekrar ede gelen Lacoste ilanları için de
şampanyanın gür sesi gibi ilan ediyordu.
yapmak mümkün. Bulutların arasında
Tüm dünyada aynı anda vizyona giren
yürüyen genç figürler, yukarının aşağıdan
kampanyanın ardından, “Design Your
daha huzurlu olduğunu imlerler. Hiç
Coke Side of Life” temalı afiş tasarımı
şüphesiz, gökyüzüyle mekânsallaştırılan
yarışmaları düzenlendi. Uluslararası
ve yukarı bilgisini üreten alan, Lacoste
alandan katılan birçok genç tasarımcı,
mankenlerinin iç dünyalarıdır. Bu
ürettikleriyle büyük Coca-Cola ayininin
anlamda gökyüzü bir metafordur ama
görselliğine eklemlendiler; dahası, bu
bizler açısından bir rüyayı karşıdan
ayinin sadece firma tarafından değil
izliyormuş etkisi uyandıran bir mekânsal
tüketicilerle birlikte gerçekleştirildiği
alana dönüşür. Mekânın içerisinde yer
mesajının parçasına dönüştüler. Bu
almak, şıklığıyla statü kazandıran, sportif
bakımdan üretimlerin nerelerde
modelleriyle rahat ettiren Lacoste
sergilendiği anlamlı. Coca-Cola’nın
ürünlerini giyinerek gökyüzünde gezinen
internette açtığı sanal afiş sergisi blogları
cemaate katılmaktır; dışarıda kalmak
on binlerce kişi tarafından ziyaret edildi.
ise her sezon boyunca tekrar eden
Amerika’da ise New York parklarında dış
bir rüyayı hatırlayarak izlemektir.
mekân afiş sergileri düzenlendi. Savaşın gergin ortamında, parklarda sabah
Yutan Göstergeler
koşusu yapan veya parkları geçerek
Birkaç yıl önce Irak’ı işgal eden
işyerlerine ulaşan Amerikalılar, afişlerin
Amerika’nın tüm dünyada yarattığı
etkileyici görselliğiyle güne olumlu
travmayı hatırlayalım ve aynı dönemde
başladılar. Gelelim kampanyanın reklam
Coca-Cola’nın “Coke Side of Life” başlıklı
filmleri dışında, ağırlıklı olarak sokak,
küresel kampanyasının vizyona girdiğini
bulvar veya metro istasyonu gibi dış
göz önünde tutalım. Asker annelerinin
mekân alanlarındaki görünürlüğüne ve
Beyaz Saray’ın kapısına dayanarak
kentlerin görselliğiyle kurduğu ilişkiye.
hükümeti istifaya çağırdıkları o gergin
Megabord, elektronik Coca-Cola dolabı
ortamda, neoconların günah çıkartmaya
ve bina cephesi gibi iletişim mecralarının
başladığı, Amerikan borsasının düşüşe
fiziksel sınırlarından taşan görsel kurgu,
geçtiği ve halk genelinde gözlemlenen
yaşamın görselliğine karıştı. Hiç şüphesiz
depresyon karşısında, kampanyanın
bu etki, bilgi aktaran her iki mekânsal
vaadine bakalım. Sadece Amerika için
alan (yani iletişim mecrası ve kent)
değil tüm yerküre insanlığının huzuru
arasındaki sınırları delen rengârenk
için öngörülen bir anti depresan şurubu
imgelerin, görsel geçiş köprüleri
kimliğine bürünen meşrubat, aniden
kurmasına dayandı. Kentin görselliğiyle
büyülü bir görselliğe kavuşmuştu.
hemhâl olan kurgu, uzaktan bakıldığında
Çünkü savaş ölüm yaysa bile, Amerikan
ikonik şişeyi her şeyi yutan bir göstergeye
Rüyasıyla özdeşleşen mutluluk iksiri
dönüştüren yanılsama alanları üretti. Ya
(savaşın ortalarına denk gelen) 2006
da megaboard, bina cephesi gibi iki
yılında, 120. yaşına bastı. “Coke Side
boyutlu yüzeylere eklemlenen pipet gibi
of Life”, tam Türkçe ifadesiyle, sihirli
üç boyutlu yardımcı ögeler, yaşamın
62
görselliğinin parçası olmaktan kendisi
partisinin kostümlerini çağrıştırması.
olma söyleminin görsel çağrışımlarını
Çünkü Coca-Cola’nın küresel ayini
üretti. Ortak özellikleri “taşma” üzerine
devam ediyor ve mutluluk iksiri,
kurulu imge ve üç boyutlu nesnelerin
zihinlerdeki olumsuz düşünceleri yutarak
hepsi, yukarı çıkma ve gökyüzüne
olumlularıyla değiştireceğini vaad ediyor.
ulaşmanın coşkusunu işaret etti. Sonuçta, kampanya odağını belirleyen ikonik
Yok Yer Mekânları
şişenin içindekiler ve şişenin dışındaki
Marc Augé’nin “yok yer” mekânları için en
yaşam arasındaki ilişki, Coca-Cola’nın
bilinen iki örnek, dünyanın her yerinde tek
Hokus-Pokus etkisi uyandıran ismiyle,
tip mekân kimliğiyle açılan McDonald’s ve
bir büyünün dönüştürücü gücünü
Starbucks şubeleridir. İstanbul, Pekin veya
görsellik üzerinden özdeşleştirdi. Şimdilerde ise, şişenin içindeki formül
Berlin’deki tüketicilerine aynı menüleri, aynı göstergelerle kuşatılan mekânlarda
ve dışındaki yaşam arasındaki ilişkiye
sunan şubeler, yer aldıkları kentlerin
daha odaklanan, “Open Happiness!”
kimliğiyle ilişki kurmadan, temsil ettikleri
yani “Mutluluğa Kapak Aç!” sloganlı
marka aidiyetlerinin mekânsallaşması
kampanyaları izliyoruz. Mutluluk, coşku ve
olarak da tanımlanabilirler. Şubeler
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
63
rahatlama hissi uyandıran ilan dizilerinin,
arasındaki farklılaşma ise, mekânların
tam da küresel ekonomik krizin etkin
fiziksel alan genişliği ve konum özellikleri
olduğu 2009 yılında yayımlanması ve
üzerinden okunabilir. Giriş katı, villa veya
günümüzde de güncellenerek davam
bir alışveriş merkezinde açılan küçük,
etmesi anlamlı. Slogan bir ödüllendirmeyi,
orta veya geniş alana sahip şubeler, dâhil
kutlamayı vurguluyor. Özellikle “ Halk
oldukları markanın kurumsal mimari
için, Ülke için, Gezegen için... Birlikte
planlarıyla örtüşen kullanım işlevlerine
Kutlayın” başlıklı ilanda, giysilerinden
göre projelendirilirler. Bu örtüşme,
tahmin edebildiğimiz kadarıyla, bir
şubeler arasındaki farklılığını eriten ve
Kuzey Amerikalı, bir Mısırlı, bir Afrikalı,
sadece kendini işaret eden mekânsal
bir Güney Amerikalı ve bir Avrupalıyla
alanlar yaratır ve bu mekânlar, yer
temsil edilen yerküre insanlığına küresel
aldıkları kentlerin yeme içme kültürünü
krizi birleşerek atlatma çağrısı yapılıyor
değiştirebilen tüketim tercihlerini
ve bu başarının kutlama nesnesi olarak
örgütlerler. Nitekim 1980’lerin hız üzerine
kaldırılan Coca-Cola şişeleri yine
kurulu gündelik yaşamındaki fast food
gökyüzüne uzanıyor. Esas ilginci, her bir
kültürünü yönlendiren McDonald’s,
kıtayı işaret eden giysilerin bir açık hava
bir Amerikan markası olmaktan öte
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
küresel kapitalizmin ikonuna dönüştü;
birbirlerine kur yaparlar. Kahvelerini
kısa sürede tıkınan ve oturduğu masayı
sigarayla yudumlayanlar zorunlu olarak
yeni gelen müşteriye bırakan tüketici
dış alandaki masalara yerleşirler ve
ordusunu on yıllardır besledi. Yemek
sokağın hareket halindeki görselliğini
için ayrılan sürenin darlığı, çok hızlı
izlerler. Çift kişilik ufak masalara oturan
servis sunan McDonald’s şubelerini, ev
singıllar ise dizüstü bilgisayarlarıyla
ve iş gibi farklı mekânlar arasında mola
internete girerek, sanal aleme dalarlar;
verilen geçiş noktalarına büründürdü.
kendilerini bütünden yalıtırlar. Ancak tüm
Starbucks’ta ise durum farklıdır.
tüketicileri, gülümseyen Starbucks kızının
2000’lerde sosyalleşme ve kahve keyfiyle
ikonu karşılar. Amerika’daki duayen
özdeşleşen marka, McDonald’s’ın aksine
pazarlama iletişimcilerinin hemfikir
konforlu berjerlerine yayılan müşterilerini
olduğu üzere, Starbucks’ın mühür logosu
evlerindeki gibi rahat hissetmeleri ve
ve gülümseyen Starbucks kızı, son on
uzun süre mekânı tüketmeleri için uğraşır.
yılın en başarılı marka ikonografisidir.
2004 yılında markanın yeni sahibi
Öncelikle bu ikon mühür özelliğiyle
Howard Schulz, Starbucks’ı café değil,
mekânı işaretleyerek aidiyet bilgisini
bir iletişim mekânına dönüştüreceğini
yansıtır; mührün ortasında yer alan hayalî
ve küresel tüketici algısında bu imajı
karakterle de mekânın sahibinin kimliğini.
yerleştireceğini ilan eder. Schulz’un
Stilize bir denizkızının iki kuyruğunu
kehaneti, metropollerin hızlı yaşamında,
havaya kaldırarak gülümsemesi,
ev ortamı sağlayan internet kafeler
izleyicide bir efsaneyle karşılaştığı
tasarlamaktır ve bu projesini özel alan
izlenimini uyandırır. Karakter siyah zemin
(hane) ve kamusal alan (café) arasındaki
üzerindedir, ortadadır, etkileyicidir ama
ayrımı belirleyen mekân kimliğinin
logonun yer aldığı yeşil çember bandın
sınırlarını eritme fikri üzerine kurar. Berjer
arkasında bulunması, öne çıkmadan
koltukları, daire masaları, duvarlarındaki
geriye çekilerek etkili iletişim kurmasını
aplikler ve çalışma masalarıyla, Schulz’un
sağlar. İşte pazarlama iletişimcilerine
yeniden ele aldığı Starbucks şubeleri,
göre başarının sırrı bu geriye çekilme,
diğer kültürlerin zihninde zaman içinde
mekânı tüketiciye teslim etmektir. Zira
oluşan, beyaz burjuvanın konforlu
80’lı yılların sonunda McDonald’s’ın
ev imgesini çağrıştıracak aidiyetlerle
marka karakteri olarak belirlenen Palyaço
tasarlanır. Starbucks bu anlamda bir
Donald Amca, önce menülerin föylerinde
showroom gibidir. Refahı, konforu
iki boyutlu muzip bir ikonken, daha
ve kent kültürünü yansıtır. Dışarıdan
sonrasında birebir insan ölçülerindeki
bakıldığında gazete okuyarak kahvesini
üç boyutlu heykellere dönüşünce, fazla
yudumlayan, sohbet eden veya
öne çıkmış, hantal, donuk ve ifadesiz
internete giren müşterilerini, bu konforlu mekânın sahiplerine dönüştürür.
4
Ancak şubelerin eve dönüşmesiyle
bir kimliğe bürünüp inandırıcılığını kaybetmiştir. Aynı zamanda McDonald’s şubelerinde tüketicileri karşılayan
ilgili tam da burada bir soru akla takılır.
servis görevlilerinin yansıttığı imajın da
Eğer Starbucks’ın mekân kimliği hane ve
önüne geçmiştir. Starbucks’ta ise iki
café arasındaki sınırları eritmek üzerine
boyutlu ikonun üçüncü boyuta geçişi,
kuruluyorsa, tüketiciler aynı anda bir
yeşil önlük, siyah gömlekli üniformalar
çok kişinin bulunduğu Starbucks’ta
giyinen ve gülümseyerek servis sunan
kendi mekânsal alanlarının sınırlarını
görevlilerin imajına taşınır. Kostüm ve
nasıl çizeler ve böylelikle kendilerini
yüz mimikleriyle kurulan bağın dışında,
evlerinde hissederler? Yanıt oldukça açık:
yeşil önlüklerin ön yüzeyinin ortasındaki
Mekânı tüketme biçimlerine göre... Ders
mühür logoyla geçiş kuvvetlendirilir.
çalışmaya gelen üniversite öğrencileri,
En sonunda bu bağ, yüzeyinde mühür
kitaplarını yerleştirdikleri masaların
logonun yer aldığı beyaz kağıt bardak
etrafında kümelenirler. Sevgililer karşılıklı
veya beyaz kupa içindeki ürünün sunum
berjerlere kurulup tartışırlar veya
biçimiyle tüketiciye geçer. Bu bakımdan
64
marka ikonografisini güçlü kılan, mekân
Medine gibi hac bölgelerinde kadın ve
olarak şube, figür olarak servis görevlisi
erkek grupların aynı mekânda uzun süre
ve nesne olarak ürün ambalajı arasındaki
bir arada oturmaları haram kılındığı
aidiyet ilişkisinin mührün tekrarı üzerine
için, bu kentlerde Starbucks şubeleri
kurulmasıdır ve mühür logo tüketicinin
birer takeaway noktasına dönüşüyor.
Starbucks’ta geçirdiği süredeki deneyimiyle özdeşleşmesidir. Nitekim
Sonuç
bu deneyim, logodaki yeşil bandın işaret
Makaledeki örneklerden gördüğümüz
ettiği yeşil berjer koltuklarının konforu
üzere, küresel markaların ideolojiye
ve yine mührün siyah alanıyla işaret
dönüşümü, markaların tasarladığı
edilen kahvenin- ki İngilizce’de siyah
zihniyet alanlarının yok yer mekânlarında
kahve (black coffee) diye geçer, keyfidir.
var olmasına dayanıyor. Marka kendi
Bu sayede konfor ve keyifle özdeşleşen
nedenselliğinden başka bir anlam
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
65
marka, dünyanın her noktasında açılan
üretmeyen mekânlarda yaşam kazanıyor;
Starbucks şubelerini aynı deneyimin,
bu mekânlar da sadece kendisini yani
öykünün (aidiyet örgülerinin) mekânına
markayı işaret ediyor. Benetton ve
dönüştürür. Ne var ki Starbucks’ın büyüsü
Lacoste ilanlarıyla beden, Coca-Cola
her yerde etkin olamıyor. Denizkızının
kampanyasıyla nesne şişe ve Starbucks
gülümseyen ifadesi bildiğimiz kadarıyla
şubeleriyle mekân, figür ve nesne
en azından Suudileri rahatsız etmiş
arasında kurulan aidiyetlerin görsel
olmalı. Stilize ikonun gülümsemesi ve
temsiliyetleri aracılığıyla marka kendi
uzun saçlarının göğüslerinden aşağıya
fiziksel ve zihinsel sınırlarını inşa ediyor;
doğru inmesi, erotik bir çağrışım yaptığı
yer aldıkları bölgelerin aidiyet örgülerinin
gerekçesiyle sansüre uğruyor, kâğıt kahve
içine sızarak, delerek yeni kültür ve
bardaklarından mağaza logolarına kadar
tüketim yapılarını belirliyor. Sermaye
markanın tüm iletişim mecralarında
birikimi, iktidarlarla kurulan güçlü ilişki
sadece yıldız ikonu kullanılarak büyü
ağları, hızla yayılan şubelerin sağladığı
bozulmuş oluyor. Dahası Mekke ve
iş istihdamı ve tüketiciye sunduğu
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
hizmet biçimleriyle bu markalar girdikleri
ve taşan enerjiyle görselleştirilmesi
sınırların içinde kısa sürede nüfuz elde
anlamlı. Ancak tüm bu etkilerin temsil
ediyor. Nitekim 1980’li yıllarda bir
edildiği mekânların (yani ambalaj
bölgede McDonald’s şubesinin açılması,
veya ilan gibi iletişim mecralarının)
o ülkede komünizmin çöktüğüyle ve
beyaz sonsuz fondan, gökyüzü gibi
küresel sermayeye teslim olmasıyla
tanımsız bir mekânlardan oluşması
özdeşleştirilirdi. Daha sonrasında borsa
daha anlamlı. Çünkü bu mekânlar, yok
spekülatörlerince “McDonald’s Teorisi”
yer mekânının görsel temsiliyetini
diye bir görüş ortaya atıldı. Bu teoriye
üretmekle birlikte, yok yer markalarının,
göre, McDonald’s şubesine sahip olan
tüketicinin yaşamla ilişki kurma
iki ülke asla birbirleriyle savaşamazdı.
biçimlerinde, sadece geçiş köprüleri
Kehanet, McDonald’s şubeleri bulunan
kurduklarını imlerler. Bu bağlamda, yok
Rusya ve Gürcistan’ın yakın zamanda
yerin inşa edildiği gerçek mekân olarak
savaşmasıyla çöktü. Şimdilerde ise aynı
hedef kitlenin yani tüketicinin zihinsel
teori “Starbucks Teorisi”ne dönüşmüş
dünyası karşımıza çıkar. Zihin, dışarının
durumda. Ülkeler arasındaki siyasal
(yani yaşamın), içeri (bireysel bilinç)
krizleri ve diplomatik ilişkileri, konforlu
tarafından okunma biçimleriyse, her
ortamında aromalı kahve seçenekleri
bir zihin kendi öznel öyküsünü üretir
sunan bir markanın belirlemesi kulağa
ve bu öykünün aidiyetleriyle resim
oldukça ironik geliyor. Konuya geri
alanları oluşturur. Amaç milyonlarca
dönecek olursak, yok yer markalarının
farklı öyküyü, ortak bir öyküye (imgeye)
tüketicilerle kurduğu iletişim biçimlerine
dönüştürebilmekse, günümüzde
odaklanmakta fayda var. Öncelikli
sınırları delen en güçlü ideoloji
olarak sorulması gereken soru, yok yer
placebodur ve ürünleşebildiği, karaktere
kavramında birleşen marka örneklerinin,
bürünebildiği ve mekânsallaşabildiği
tüketiciyle kurdukları özgül (kendini
oranda bu gücünü korur.
işaret eden) iletişim modellerinin ortak bir mesajda birleştiklerinden bahsetmek mümkün mü? Küresel markalara danışmanlık yapan Martin
*Placebo: En bilinen tabiriyle şekerli su. Bu tanım, 1. Dünya Savaşı sonrasında cephelerden dönen Alman askerlerinin yaşadığı travmalar için çözüm arayışına giren R. Schmitt Auerbach isimli bir askeri
Lindstrom, marka ikonografisinde gerçek
hekimin, sıklıkla kendisini ziyaret eden ve yoğun
başarının, bir markanın ürünler ve hizmet
melankolik özellikler sergileyen hastalarına, şekerli
seçenekleriyle tüketici algısında inşa ettiği küçük resim alanından, ürünlerin yaşamı biçimlendirdiği iddia eden kavramlarla özdeşleşebilmesine, (yani
su dolu şırıngaları zindelik kazandıracak ilaç vaadiyle enjekte etmesiyle doğdu. Auerbach, hastalara şekerli suyu enjekte etmeden önce, telkinlerde bulunuyor, onların sosyo-kültürel özelliklerinden edindiği izlenimler doğrultusunda, ilacın etkilerini
tüketici algısında büyük resim alanına
hastaların çocukluk dönemlerinde özdeşleştirdikleri
dönüşebilmesine) bağlı olduğunu
ve onlarda mutluluk çağrışımı yapan kişi, mekânlara
belirtir. 5 Lindstrom’un tesbiti anlamlıdır; zira makalede örnek olarak sunulan
benzeterek şeffaf sıvıyı bir imgeye dönüştürüyordu. Auerbach’ın zihnini kemiren en önemli olgu, savaş sırasında yaşananlar askerlerin cepheye gitmeden
markalardan Benetton, Lacoste, Coca-
önceki yaşamlarına ilişkin herşeyi yok etmişti; hatta
Cola ve Starbucks sırasıyla, barış,
onarılamaz kara alanlar oluşturmuştu. Hastalarını
huzur, mutluluk ve konforlu keyif
depresyondan kurtarmanın tek çaresi, ‘kara alanları’
kavramlarının mekânlarına dönüşen beden, nesne ve şubelerdeki aidiyet
iyi deneyimler ve mutluluk hissi uyandıran telkinlerle doldurarak yok etmekti. Bu anlamda placebo, bir sıvıya ya da ilaca dönüşmüş vaatti. Psikanalizmin
temsiliyetlerinden oluşurlar ve yaşamı
kurucularından Freud ise placeboyu libidonun
olumlu yönde dönüştürebilecekleri
ödüllendirilmesi olarak tanımlar ve tüm placeboları
vaadini, bu temsiliyetler üzerinden
depresif (yani ezilmiş) libidoyu ideal özdeşleştirme
yansıtırlar. Bu iletişim modeli en genel tanımıyla tüketici algısında placebo*
alanlarına çekebilme işlevinde birleştirir. Placebonun nesneleşip ve duyularla algılanabildiği ölçüde, etkisinin o ölçüde güçlü olduğunu savunur ve
alanları kurgular. Nitekim placebonun
nitekim Freud en güçlü placebo alanları olarak kilise
gülümseyen yüzler, yer çekimsiz mekânlar
ayinlerini örnek gösterir. Şamdanlar, buhurdanlıklar,
66
kutsanmış yiyecek ve içecekler, etkileyici ilahiler
bakımından en yeşillik alana sahiptir ve yılın büyük
ve mırıltılarla okunan duaların hepsi, imge ve
bölümünün yağışlı geçmesi, gür ağaçlı parkları ve
seslerin ve onlarla ilişki kuran ışık ve koku yayan
bakımlı bahçeleri etkileyici görünümlere büründürür.
nesnelerin toplamında üretilen huzur, arınma ve
Yılın yağışlı geçmesi, hane içindeki yaşamı konforlu
mutluluk alanları oluşturur. Tüm bu ayinlerin ortak
hale getirmeyi gerektirir. Bu yüzden Seattlelılar işten
işlevi İsa’yla konuşma ve ona ulaşma olsa dahi,
arta kalan zamanlarını berjer koltuklarında kitap,
ikonalardaki ve heykellerdeki İsa imgesi, sessizdir.
dergi gazete okuyarak veya televizyon izleyerek geçirir. Bu anlamda konforlu möblelerle donatılan
notlar ve ekler
Starbucks, Seattle’daki hane kimliğinin bir kamusal
(1) Richard Sennet, “Ten ve Taş, Batı
alana (caféye) taşınmasıdır, mahalle sakinleri
Uygarlığında Beden ve Şehir ”, Çev: Tuncay
arasında café birbirlerini evlerinde ağırladıkları gibi
Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2006.
bir kimliğe bürünür ve bu kimlik Seattlelılar için
(2) http://www.kayitdisi.org/?page_id:35
kentlileşmenin referans noktasıdır. Seattle’ın bir
(3) Yerkürenin yok yere dönüşmesiyle tüketim
başka en önemli özelliği, refah seviyesi yüksek olan
kültüründe ambalajın kazandığı yeni endüstriyel
eyalette en fazla Asiatik kökenli sakinin yaşamasıdır.
ve kültürel işlevlere odaklanmakta fayda var. Zira
Bu bilgi bize mühür logonun ortasındaki Starbucks
günümüzde özellikle gıda, temizlik gibi sık tüketim
kızını tekrar incelemeyi gerektirir. Figürün yüz hatları,
ürünü ambalajlarının görselliğinde, kalıcı kültürel
gülümseyen ifadesi, saç stili ve vücunun kıvrak hatları,
olgulara ilişkin görsel temsiliyetlerin öne çıktığı,
Asyalı ve Avrupalı arasında gezinen melez bir kimliği
ürünlerin bu özelliklerle marka kimliği kazandıkları
yansıtır. Figür ilk bakışta beyaz olarak algılanır
görülüyor. Bu bakımdan ambalaj, içerdiği ürünün
ama stilize logo incelendiğinde kızın üzerine ışık
bilgisinden öte, ürünle özdeşleştirilen kültürü,
düştüğü, dolayısıyla aydınlatıldığı için siyah zemin
sağlığı, doğallığı içeren yüklü bir ideolojik
önünde beyaz bir görünüme büründüğü anlaşılır.
nesneye dönüşüyor. Önceleri, ürün bilgisini işaret
(5) ) Martin Lindstrom, “Duyular ve Marka, Beş
eden görsel temsiliyetleri yüzeyinde, formunda
Duyuyla Güçlü Markalar Yaratmak”, Çev: Ümit
barındıran bir endüstriyel nesne iken, zaman
Şensoy, Optimist Yayınları, İstanbul, 2006.
bir göstergeye dönüşüyor. Bu bakımdan ilginç olan, endüstriyel dünyanın mobil bir nesnesi ve
67
Resimaltı Bilgileri:
• Resim 1: © Benetton’ın sezonluk megabord ilanı ve © Lacoste’un megabordda yayımlanan
iletişim aracı olan ambalajın, günümüzde kalıcı
bahar kampanyası.• Graphic Design A
değerlerle özdeşleşmesidir. Bedeni, kimliği, aileyi
Concise History – Richard Hollis
ve haneyi alışılageldik, evcil imgeler üzerinden
• Resim 2: Coca-Cola’nın “Coke Side of Life”
inşa etmesidir. Ambalaj soğuk savaş döneminde,
temalı kampanyası için konsept sunumlar ve
yerleşik kültürün mobil, hareket halindeki iletişim
yine Coca-Cola’nın “Open Happiness” başlıklı
aracı kimliği kazanmıştı; küreselleşmeyle yok yere
kampanyası için bir ilan. © The Coca-Cola
dönüşen yerkürede ise, sürekli değişim halindeki
Company.• blog.linedandunlined.com
kültürlerin kalıcı alametifarikaları kimliğine büründü.
• Resim 3: Starbucks servis görevlisi,
Hatta Baudrillard’ın deyişiyle kürüsel tüketim
Starbucks logosu, Çin’de ve Mekke’deki
kültürünün, gündelik ritüel nesnesine dönüştü,
iki Starbucks şubesi. © Starbucks.
hızla güncellenen gündelik yaşamda, kimliğin değişmez alanlarını ‘tüketme’ eylemi üzerinden doldurdu. Bu bakımdan sabunlanmak, çorba içmek gibi temel temizlik ve beslenme ihtiyaçlarından kaynaklanan faaliyetlerin, markayla özdeşleşen kavramlarla ilişki kurması ve değişen yaşamda bedeni ve kimliği koruyarak güncelleyen ritüllere dönüşmesi, ürün ambalajının yüzeyine inşa edilen görselliğin inandırıcılığı üzerine kuruldu. (4) Bu nedenle bir bölgede Starbucks şubesinin açılması, o bölgenin nezihleştiği bilgisini verir. Tıpkı 2004 yılında Harlem’de açılan Starbucks’ın hem Harlem’de suçun ortadan kalktığını hem de beyaz burjuva konforunun ve o konforun işaret ettiği zihinsel dünyanın bu bölgede etkin olmaya başlandığını ilan ettiği gibi. Ama, Starbucks’ın kentleşme ve nezihleşme referansına nasıl dönüştüğünü anlayabilmek için Starbucks’ın kökenine ve bu kökenin hem fiziksel hem de zihinsel coğrafyasına odaklanmak gerekir. Starbucks, ABD’nin en refah eyaletlerinden biri olan Seattle’da doğdu. Ağırlıklı olarak birkaç katlı apartmanlardan ve villa tipi konutlardan oluşan eyalet, yüzölçümü oranı
ÇİZGİDIŞI 6 – Sınırları Delmek
içinde ürünle ve ürünün vaat ettiği kavramlarla özdeşleşerek ikonik bir kimlik kazanıyor; kültürel
logo dediğin birbirine benzer mi? Logoların birbirine benzediğini bilirdik de bu kadarını bilmezdik doğrusu! Birçok markanın yaptığı şey; sektöründeki lider markayı çağrıştıracak bir ton ve tarz kullanmaktır. Böylelikle onların sinerjisinden ve göz aşinalığından yararlanacaklarını düşünürler. Daha da ötesi “belki bizi onlarla karıştıracak ve bizi gördükleri an o diye satın alacaklar” düşüncesidir. Hepsinin de bir nedeni var. Ya da sadece grafik tasarımcısının üşengeçliği ve hazır bir örneği referans alarak ortaya bir tasarım çıkarmasından öte değildir. Tüm bu büyük markaların fazlasıyla aklı başında marka yöneticileri, reklam ajansları ve uzman pazarlamacılarının olması bu durumu daha da anlaşılmaz kılıyor. Farklı sektörler olsa bile bu durum anlaşılamaz birşey. Türkiye’den aynı sektördeki oyuncular arası bu davranış biçimine de bir yazı ile değineceğim. Şimdilik bu örnekleri inceleyelim: yazı / y u n u s b ara n
68
Logo-Ritmik Bir Vaka: Bir Sektörün Logo Ekolünü Belirlemek Hayatımız bir ekosistem halinde akarken bir de bakmışız birilerinin ekolüne kapılıp gitmişiz. Bu ekol biz insanlar için çoğu zaman moda duygusunun karşı konulmaz hafifliğidir. Belki de bir özenti veya benzer görünmenin vermiş olduğu bir güç kazanma aracı da olabilir. Birçok neden daha sıralanır… Hayatımız boyunca birçok ekol peşinden gitmiş olmamız pek normal. Çünkü ekoller bizler içindir ve bizler insanız. Fakat bu kez moda olgusuyla açıklanamayacak bir ekolden, insancıl olmayan bir güç kazanma tutumundan yakınımızdaki markalardan örnek vereceğim. Hayatlarımızda yer etmiş
ısrarla takip ettikleri ekollerden biriyle ilgili bir izlenimimi paylaşacağım. Türkiye bisküvi, çikolata ve kek sektörünün içine düştüğü acı gerçekle
69
sizi karşılaştıracağım. Şok! Konu üretici firma logolarının benzerlikleri. Fakat tahmin ettiğinizden de fazla bir benzerlik göreceksiniz. Lütfen sıkı tutununuz, şaşırmayınız, düşmeyiniz. Bir de lütfen burada gördüğünüz benzerlikleri kendi markanız üzerinde denemeyiniz… Dünyanın hiçbir yerinde görünmemiş ve bir benzerine daha tesadüf edilmemiş bu durum; bir sektörün dinamiklerine neden olan markanın ne denli büyük ve diğer çarkların ne kadar yağsız olduğunun göstergesi. Pazarın parasal ve pazar payı anlamındaki yaklaşık % 60 hâkimiyetini elinde bulunduran Ülker tam 65 yıllık mutlu bir geçmişe sahip bir markadır. Ülker marka doğduğunda pazarı bu kadar domine edeceğini ve diğer tüm markaların bir şekilde kendisini örnek alacağını düşündü mü bilinmez, fakat bu logo-ritmik davranış gösteriyor ki bazı konularda Ülker ciddi olarak referans alınmış. Çoğunluğu Karaman üreticilerinden oluşan yerli üreticilerin neredeyse
ÇİZGİDIŞI 6 – logo dediğin birbirine benzer mi?
hatta birbirinden leziz ürünleriyle midelerimize kadar inmiş bu markaların
tamamı bir logo karmaşası yaratma çabası içine girmiş ve yine birçoğu bunu ciddi anlamda başarabilmiştir. Türkiye bisküvi, çikolata, kek, gofret ihracatının yarısını elinde bulunduran ve neredeyse miyar dolarlık bir ihracat hacmine erişen güzelim ekol takipçileri, Karamanlı bisküviciler, hiçbir yaratıcı ürün ve fikir icat etmedikleri gibi logolarında da bu konudaki hassasiyetlerini net bir şekilde ifade edebilmiştir. Vaka güç bir vaka, benzerlik olabilir, esinlenilir, belki taklit de edilir fakat en azından sektörün rakibini birebir taklit etmemek gerekir… Dünya üzerindeki Carrier logosu ile Ford logosunun benzerliği de bu gibi bir benzerliktir. Gün gelir Ford ÇİZGİDIŞI 6 – logo dediğin birbirine benzer mi?
klimaya, Carrier de otomobil üretimine bulaşmadığı sürece sıkıntı yoktur. Şimdi içimden ise tamamen şu oluştu: Pazarda en az % 20 fiyat avantajı rekabeti ile var olmayı başardığınızı unutun, bir gün alt segmentten çıkacağınızı da düşünün, hadi bir de tamamen ihracatçı kalamayacağınızı da varsayın ki tarif tam kıvamını bulsun. Sonra da gelin bir bir bu taklit tutum ve davranışı değiştirin. Gerçekten marka olmayı başarmış, katmadeğerli ürünleri ile sektöre yön veren güçlü markalama çalışmalarına sahip firmalarımız söz meclisinde sadece kurum logosu itibariyle vardırlar. Ayrıca eski logosunu yenileme girişimi göstermiş diğer bir markamız bu içeriği kısmen ve miktar üstlerine alınabilir, sakıncası yoktur. Zira hiçbiriniz marka kişilik skalasında bir yer bulamazsınız. Samimi, uzman, heyecan verici, sofistike veya sert olamazsınız. Olsanız da bu isteyerek olmaz ister istemez sert kıvamda kavrulursunuz. Sizler için karakter analizi yapmak yerine tarih boyunca kraker analizinden öteye geçemezsiniz. Parasal büyüklük hep olacaktır fakat marka yönetiminden bahsettiğimi fark etmiş olduğunuzu umuyorum. Cevabınızın ise “uyumuyoruz, sözlerinize uyuyoruz” olacağını da… Haydi, ritmik olmayan bir şekilde logolarımızı gerçekten markamıza uygun logolaştırmaya.
70
“BİZ GRAFİK TASARIMCILAR BİR HİZMET SEKTÖRÜ OLARAK GÖRÜLÜYORSAK, O ZAMAN ŞU SORUYU SORMAK GEREKİYOR: KİME HİZMET EDİYORUZ?” ART CHANTRY 71
siyah üzerine siyah(!) “Yalnızca kendini kandırabilirsin” Sanat bir yanılsama değildir artık. 20. yüzyıl yansıtma-yanılsama ikiliğini ‘gerçeğin koşulsuz dışavurumu’ ile savaştırır, kazanan ‘umut’tur. Önceleri biçimsel bozum anlamı da etkileyerek yeni olanı söyler. İnsan konuşmaya başladığından beri ‘söz’ün tam da ifade edemediğini bir çeşit sanat üretimiyle tamamlar. Tamamlanan hala eksiktir. yazı / se da yav uz er o l
72
El-Beyin
Herkes inanmak ister.
İnsan hislerini bilgiyle dünyaya
Yalan, tanrısallaştırılırken, ‘jet ski’nin binek
aktarırken, bilginin kaynağı nesnellik-
olduğunu söyleyen ve bunu dinleyenden
öznellik süzgecinden geçer. Bu
daha yalancı, bu söze gülen oluyor.
süzgeçse herkese göre değişen bir
Soru: Gülmemeli mi?
araç değildir, “algının kapıları”nın ne
Cevap: Gülememeli.
kadar açıldığı bu aracın şeklini bildirir.
Sanat artık her yerde, insan yaşamsal
Sistem; birleştirilmiş, bir araya getirilmiş olan maddi nesnelerin, süreçlerin vb. – maddi sistem – ya da kavramların, önermelerin vb. – fikirsel
gerçeklikle sanatsal gerçekliği birbiriyle harmanlamadan yaşayamaz olmuş artık. Yalanın karşıtının doğru değil gerçek olduğu, sadece bir inanç değildir. Tanrıyı
sistem – tasnif etme, düzenleme
iyi ve kötü olarak ‘tek’likten ‘iki’liğe
ilkelerine göre sınıflandırılması;
götüren Gnostiklerin bile, iyi ve kötüye
birbirine belirli bir tarzda bağlanmış
eşit uzaklıkta bakan objektif bir bilinç
bulunan parçaların – öğelerin – toplamı,
geliştirememeleri kadar, insan olana,
bütünüdür.1 Problem bir coğrafyanın
yalan ve gerçek de benzer uzaklıkta durur.
değildir, insan üretimi sistemlerle
Dolayısıyla bu bir paradoks değildir.
yaşanılan her yerde ‘problem’den Afiş yalan söyler...
insan-insanımsı ve belki de androidlerin
Çünkü afiş, bir şeylere inanmayı,
üreteceği bir evrim geçirmekte. Sistem
tüketmeye inanmayı bir borç bilir. Her
esrime anlarını da kurgulayarak
seferinde inananını borçlandırarak.
insanları büyük bir yorgunluktan daha kurtarır. ‘Bu duruma karşı çıkış ise hissin önderliğinde gerçekleştirilebilir’,
73
yargısı her geçen gün güçlenmektedir. Sanat; kurumların, iktidarların ve memur zihninin ötesine geçebildiği sürece bu karşı duruşu yaşatabilir. Var olan sistemin içindeki sanatçı ‘elmayı içeriden çürüten kurt’ misali bu bozumu gerçekleştiremez olur. Sistem kurdun rolünü de belirleyecek bir biçimde kurulmuştur, artık elmadan çıkma vakti gelmiştir. Kurt-elma imgeleri parça-bütün ilişkisindeki bağlantı gibi iç içe geçerler. Yalan ile ilgili her şeyi söylemek için yalan söylemek gerekir. Türkiye toprakları, ‘iyiliği’ için yapılan bir darbeyi hala sindirmeye çalışırken, yalanın sokakta, yazılı ve görsel basında ve hatta evlerin içinde yayılması durdurulamıyor.
Kaynakça (1) Manfred Buhr-Alfred Kosing, Felsefe Sözlüğü, Çev: Veysel Atayman, Konuk Yayınları, 1978, İstanbul, sa.227.
ÇİZGİDIŞI 6 – siyah üzerine siyah (!)
bahsedilebilir. Dolayısıyla sistem, doğa-
sanatçının ilhamı, insanların acısı Muhtaçlara yardım, zenginlerin eğlence anlayışıdır. Batılıların “hayırseverlik faaliyetleri” olarak adlandırdıkları şey, bol zamanı ve parası olan zenginlerin hem kendilerini eğlendirerek hem de vicdanlarını rahatlatarak yaptıkları bir hobidir. Tam olarak hangi kitapta okuduğumu hatırlamıyorum fakat, şu pasajı örnek verebilirim: “… zengin beyefendi, yanında duran tavlamaya çalıştığı bayana dönerek “Madam, fakirler için verdiğiniz bu balodan sonra, açları doyurmak için yemek yemeye ne dersiniz?” der. yazı / S ali h Ce m Nar
74
Günümüzün Neo Feodal sisteminde insan
çalışılan yüksek sosyetenin hayatları
üzerinde sürekli bir yeniden yapılandırma
ve “ikonlar”, bu çağdaş aristokrasinin
çalışması sürdürülüyor. Bu çalışma
bir simülasyonu ve yansımasıdırlar;
medyanın “idol”, “ikon” yaratma ve bu
putlaşarak yeni düzenin halk üzerindeki
yaratıları kitlelere 7/24 pompalayarak
hâkimiyetini ve iktidarını sağlarlar.
sevdirme, taklit ettirme ve örnek gösterme yöntemleriyle sürdürülüyor. Zenginlerin ve yüksek sosyetenin hayatı
kalan kitleler, kendilerine öğretileni, kendi
dizilerde, filmlerde ve aralıksız kamera
fikir ve istekleriymiş gibi uygulamaya
kayıtlarıyla oluşturulan realite şovlarda
başlayacaklardır. Coldplay konserleriyle
sürekli gösterilip kitlelere izlettiriliyor.
dünyanın aşırı ısınmasına ve Afrika’daki
Şirketler ve onların sahibi olan yüksek
açlığa bir çare arayacak, Barışa Rock
sosyete tarafından sürdürülen çağdaş
konserleriyle ve Bienalle ile kapitalizme
feodal rejimin teminatı olan günümüz
kafa tutacak, anti militarist sergilerde
ikonalarına tapınma faaliyetleri, gazeteler,
elinde kadeh, içinde ucuz şarap gezinip
dergiler, magazin programları ve
duracaktır. Yüksek sosyetenin muhtaçlara
haber bültenleri tarafından bir ritüele
yardım için eğlenceler organize etmesi
çevriliyor. Yapılan hayır işleri, yardım
gibi, kişi kendinden üst olan “ekonomik
konserleri, müze bağışları ve resim
sınıfların” yaptığı her şeyi yapacak, bir
koleksiyonları ile sergiler, yani zenginlerin
yandan da bu sistemi protesto edecektir.
eğlencesi ve zevkleri, biz alt tabakadan
Bu durum tıpkı hipermarketlerden yaptığı
insanların muhtaç olduğu faaliyetlere
alışverişlerde çevreyi kurtarmak adına
dönüştürülüyorlar. Bizlere sürekli yüksek
plastik poşet kullanmak yerine kese
sosyeteden insanların ne kadar “iyi niyetli”
kağıdı ve file kullanan, global ısınmayı
ve “lütufkâr” oldukları mesajı iletilirken bir
durdurmak ve yavaşlatmak adına düşük
yandan da hayatları insanlığa ve topluma
enerji tüketimi yapan ampulleri ve
ifşa edilerek özendirilmeye çalışılıyor.
elektronik cihazları tercih eden insanların
Sıradan insanın asla sahip olamayacağı bu yaşam tarzının sürekli olarak zihinlere
davranışlarına benzer. Asıl sorunun hipermarketlerin kendinde olduğunu
pompalanmasının sebebi, Fransız
göremeyecek kadar körleşecek, global
Devriminin yok ettiği ve kapitalizmin
ısınmayı tetikleyen fabrikalarda üretilen
yeniden yarattığı aristokrasinin,
düşük enerji tüketimli ürünleri alarak,
aşağı sınıflar tarafından sevilip kabul
problemin bu ürünleri üreten şirketler
görmesini sağlamaktır. Fransız Devrimi
ve kapitalizm olduğunu unutacak, savaş
ile kaybeden aristokrasi, kapitalizmin
ve açlık karşıtı konserlere giderken,
ekonomi anlayışı ile yeniden hortlamış
bu konserlere sponsor olan firmaların
ve eskisine nazaran çok daha güçlü ve
“sorunun” kaynağında bulunduğundan
tehlikeli bir hal almıştır. Bu azınlık eline
habersiz eğlencesine devam edecektir.
geçirdiği medya ve basın özgürlüğü ile
Bu yaratılmış ve dönüştürülmüş kitle,
sermayesinin gücüyle birlikte kendinden
muhtaç dünyaya yardım ederken
aşağı olan bütün sınıflara, kendi “ideal”
bunu bir eğlence organizasyonuna
yaşam tarzının ve onu yaşatacak olan tüketimin propagandasını yapmaktadır. Çağımızın propagandası ile tamamen
çevirecek, şaşalı bir olay haline getirerek “hayırseverliğin” hazzını doruklarda yaşayacaktır. Sonuna kadar yüksek sesle
uyuşturulmuş ve ıslah edilmiş toplum,
şarkı söylerken Haiti’ye yardım götürecek,
artık herhangi bir devrimi ve sistem karşıtı
düşüp kalana kadar sarhoş olup savaşı
marjinal bir yapılanmayı gerçekleştirecek
protesto edecek ve LED televizyonunda
güçten yoksun bırakılmış, aksine bu
discovery channel’ı izleyerek hayvanlar
yeni soylu sınıf, mevcut sistemin her
âleminden bir türü daha kurtardığı
yerini işgal ederek bir iktidar odağı
için kendisiyle gurur duyacaktır.
haline gelmiştir. Medya aracılığı ile sürekli özendirilmeye ve sevdirilmeye
Plastik sanatların da çağımız eğlence sektörü ve anlayışı içinde çok önemli
ÇİZGİDIŞI 6 – sanatçının ilhamı, insanların acısı
75
Doğal olarak sürekli bu yaşam tarzının yıldırıcı propagandasıyla karşı karşıya
bir rolü olduğunu, dev şirketlerin
başka bir yer olamaz. Lakin, işin içine
sponsorluklarıyla düzenlenen son
sanatçının ideolojileri ve toplumsal,
derece masraflı, “megaloman” sanat
sosyal kaygıları giriyorsa, eleştirel
festivalleriyle görebiliyoruz. Sergi
işlerinde halk tabakasına bir şeyler
salonlarını dizi dizi gezip, sosyal içerikli
anlatmayı hedefliyorsa, bu “protest”
sanat organizasyonlarının açılışlarında “toplumsal görevini yerine getiren” kitleler ile hipermarketlerden fileler ve
Afiş sergileri için de bu söz konusudur.
kese kâğıtları ile alışveriş yapan insan
Sanatçının mesajını iletmek için afişi
yığınlarının benzerliği aşikardır. Bu
seçmesinin etmenlerinden biri, afişin
izleyiciler ve takipçiler asıl sorunun “sanat
herhangi bir enstalasyondan ve
piyasası” ve “sanatçı” ile sponsorlar
tablodan ya da heykelden çok daha
olduğunu görmezden gelip, bu
vurucu ve “konuşkan” olmasındandır.
sergilerdeki “galeri ortamına serpiştirilmiş”
Afiş, bir tablo ya da heykel gibi olası bir
ideolojik eserleri gezer, toplumların
sürü bakış açısına ve seyir noktasına
yaralarını birer eğlence ve “kültür” olayı haline getiren bu organizasyonları takdire şayan bulup, coşkuyla alkışlarlar. Sosyal kampanyalar nasıl ki bir takım ÇİZGİDIŞI 6 – sanatçının ilhamı, insanların acısı
tavrın sesini yükseltmesi gereken yer galeriler ve sanat ticarethaneleri midir?
izin vermeden direkt olarak kitlelerle “iletişime” geçebilir. Fakat galeri ortamına sokulan bir afiş, acaba “afiş” özelliğini halen sürdürebilir mi?
markalara ek değer katıyor, onların
İşte bir takım sanatçılar ve sanatçı
“günahlarını” bir nebze olsun örtüyor
grupları da, bu bahsettiğim nedenlerden
ve kitle üzerindeki imajını az da olsa
dolayı, kendi politik ve dünya görüşlerini
değiştiriyorsa, aynı şekilde ticaretle iç içe
izleyici kitlelerine aktarmak için afiş
girmiş olan günümüz sanatının yaratıcısı
mecrasını tercih ediyorlar. Fakat asıl sorun
olan sanatçı da, toplumsal kaygılarla
sanatçının afişi tercih edip etmemesi
yarattığı eserlerde kendine bir takım
değil, sanatçının kitlelere ulaşma
değerler kazandırıyor ve “fiyatında”
yöntemidir. Amacı afişleriyle, toplumu
oynamalar yaratabiliyor. Radikalleşmiş
sorgulamak olan, bir kırılma noktası
ve muhalif sanatçıların sanat piyasasında
yaratmayı amaçlayan sanatçı, sokağa
öteki, dekoratif işler üreten sanatçılardan
çıkmak yerine “sergi” açtığında doğal
çok daha pahalıya “gittiğini” hepimiz
olarak bunu bir galeri ortamı içerisine
biliyoruz. Belki bu hevesten dolayıdır ki, en son yapılan Bienalle’nin anti-kapitalist
kısılarak yapacak ve ulaşacağı kitle de “sanat takipçisi” ya da açılış davetiyesi
söyleminde yer almak için pek çok sanatçı
sahibi ufak bir azınlık olacaktır. Kalabalık
koşturdu, seçici jüriye işler sundu, sonra
grupların ve kitlelerin galeriye gelmesini
da bu “yağlı” kapıdan içeriye alınmadığı
ve işlerine bakarak şekillenmesini,
için “anti- Bienalle” faaliyetlerine
düşünmesini beklemesi abes kaçacaktır.
katılıp oradan ses getirmeye çalıştı.
Galeri ortamına soktuğunuz mecra ne
Mesele toplumu şekillendirmeye
olursa olsun, video art – afiş – tuval v.s,
çalışan sanat faaliyetlerinin ne kadar
içinde bulunduğu ticari nitelikli ortamın
etkili olup olmadığının yanında, sanatçılar
atmosferinden dolayı etkilenecek ve
tarafından ne kadar iyi niyetlerle
değerini yitirerek yüzeyselleşecek,
yapıldığıdır. Galeri ortamına sokulmuş
duyarsızlaşacaktır. Afiş ve eser ticari
olan ideolojilerin, kime ve neredeki
bir nitelik kazanarak, protesto ettiği
topluma bir mesaj verdiğini anlayabilmiş
sistemin bir metası, kapitali onayan ve
değilim. Marcel Duchamp gibi bir
onun üretimi haline gelmiş bir nesne
sanatçıysanız ve eserlerinizle “sanatı” ve
durumuna düşecek ve nihayetinde bu
üreticisini protesto etmek, süre gelen estetik değerleri reddetmek adına
“arz-talep” düzeninin parçası olacaktır. Galeri ortamlarında ısrarla sergi açan
bir şeyler yapıyorsanız, elbette ki bu
ve afişleriyle sergi salonlarını süsleyen
eylemin ses çıkarması gereken platform,
sanatçıların, eserleriyle kitlelere yön
işin ticaretinin döndüğü galerilerden
vermeye, düşünmeye ve mesaj iletmeye
76
çalışmalarında iyi niyet aranmalı mıdır?
sanatçı grupları, toplumun yaralarına
Yoksa sosyal içerikli işleri kendine alet
ve acılarına değinen afişlerinin, izleyici
ederek, aynı yüksek sosyetenin, neo
kitlesi tarafından gezilirken bir yandan da
aristokrasinin yaptığı gibi, bu işi bir
şarap içilip, keyifli bir sohbet ortamının
eğlence, kendisine de artı bir değer
yaratılmasında bir mahsur görmezler.
sağlamak amacıyla mı yapmaktadır?
Galeri ortamında şarap verilmesinin
Sisteme ters düşüyormuş gibi gözüküp,
nedeni bir satış politikasıdır. Dekoratif
marjinalleşerek piyasa değerini
işlerini pazarlamaya çalışan sanatçıların
arttırma ya da “kendini pazarlama”
ve bu sanatçıları satmaya çalışan
çabasında mıdır? Anti militarist afişlere,
galericilerin, ortama giren izleyici
elimizde şarap kadehleriyle, galeri
kitlesini tavlamak, hafif uyuşturmak
ortamında bakmanın ne manası vardır?
ve eserlerin izleyici kitlesine zevk
Savaşta ölen, parçalanan, yetim kalan
vermesini sağlamak amacıyla yaptığı
çocukların imajlarını, galeri içerisinde
bir düzmecedir. Kısacası müşterinin
sergi gezmeye gelen kitlelere çeşitli
ayağını alıştırmak ve bir kere dükkana
sloganlarla seyrettirmenin, hangi
girdikten sonra kolay kolay çıkmamasını
“toplum” üzerinde bir kırılma noktası
bir gelenektir. Bu parodinin farkında olan bazı sanatçılar, iyi niyetlerini
izleyici kitlesi, ufak bir azınlığı teşkil
göstermek için “açılış kokteyli kesinlikle
eden yeni sanat hamileridir!
yoktur” gibisinden ibarelerle sergi davetiyeleri verirken, problemin “açılış
giren afiş, artık afiş değildir. Afişin
kokteylinde” değil de, serginin mekânında
mahiyeti, kendisinin kopyalanarak
olduğunu hala kavrayamamışlardır.
çoğaltılmasındadır. Kopyalanabiliyor
Galeri ortamına çekilen ve “sergi” adı
olmalıdır çünkü bu mecranın tasarımında
altında yapılan politik ve sosyal içerikli
yatan özellik, sokaklara ya da toplumun
bu oluşumlar ve kıpırdanmalar, ne yazık
sık uğradığı yerlere asılarak ilgi
ki yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden
çekebilmek, mesaj iletmek ve sürekli
ötürü bir azınlığın eğlencesi olmaktan
tekrarlanabilmektir. Propaganda
öteye gidemezler. İdeolojik görüşleriyle,
yapmak ve mesajı sürekli olarak
var olan sistemden ayrı düştüğü için
sokaklarda ve zihinlerde döndürmektir.
sanat ortamlarında “marjinalleşmekten”
Siz bu mecrayı alıp galeri ortamına
çekinmeyen sanatçı, bunu bir reklam
sokarsanız “unique” bir nesne haline
aracı olarak kullanmanın yanında, aynı
getirmiş olursunuz. Kopyalanamayan bir
zamanda toplumun ve bir “azınlığın”
tuval ya da heykelden bir farkı kalmaz.
sözcüsü olma görevini üstlenmeye
Yaptığınız afişin galeri ortamındaki kişiye
çalışarak, işlerinin altını doldurmaya, bir
söyleyeceği tek şey, fiyatının ne kadar
manifestoyla sanat piyasasına çıkmaya
olduğudur. Bu nesneyi bir “afiş” olarak
çalışmaktadır. Politik ve toplumsal
adlandırmak hata olur, sanatçının yaptığı
meseleleri kendine konu edinmiş olan
yapıt her neyse, o bir “afiş” yanılsaması,
sanatçı, kendisine bir duruş, marka imajı
onun gücünü ve kudretini kullanmayı
ve bir takım değerler kazandırırken, onu
amaçlayan, adı konmamış bir şeydir.
takip eden kitleyi de galeri ortamının
Kâğıt üzerinde görsel ve tipografik
eğlenceli ve güvenli ortamına çekerek,
düzenleme, ya da dijital ortamlar
bir yandan işleriyle sinema filmlerinin
kullanılarak yaratılmış bir resimdir.
yarattığı zevki ve etkiyi izleyici üzerinde
Görüldüğü gibi sanatçının ideolojik
yaratacak (korku, tutku, gerilim v.s),
söylemlerini sanatı aracılığı ile, galeri
bir yandan da toplumsal travmalar
içerisine çektiği kitlelere bağırmasında
üzerinden yarattığı eserlerinin ne
pek de dürüst nedenler aranmamalıdır. Kendine ve markasına artı değer kazandırmaya çalışan sanatçı ve
kadar “duyarlı” ve “derin” olduğunu “sanat severlere” gösterme şansı yakalayacaktır. Fakat toplumda azıcık
ÇİZGİDIŞI 6 – sanatçının ilhamı, insanların acısı
yaratacağı düşünülüyor? Aslında bu oynanan tragedyanın asıl hedeflediği
Öte yandan, galeri ortamına
77
sağlamak amacıyla yapılmakta olan ticari
bir kıpırdanma yaratamayacak ve bunun
Daha önce de bahsettiğimiz gibi,
için toplumun vurdumduymazlığından
neo feodalizmin derebeylerini ve
ve duyarsızlığından, cehaletinden
onların yarattıkları putları izleye izleye
dem vurarak yakınacaklardır.
şekillenmiş bir toplumun sanatçısı olan
Asıl mesele toplumda değil, toplumu
bu insanlar, o toplumun davranışlarından
şekillendirmeyi kafasına koymuş
daha farklı yaklaşımlarda bulunamazlar.
sanatçının mantalitesindedir. Toplumun
Normaldir, ifade özgürlüğünün sadece
“bütün doğru cevapların kendinde saklı
parayla satıldığı bir devirde, hangi dürüst
olduğunu” zanneden sanatçı ve sanatçı
sanatçı cesaret edip sokağa çıkabilir?
grupları tarafından şekillendirilmeye
Sokağa çıkması için bir neden var mıdır?
ihtiyacı var mıdır? Kaldı ki söylenen
Sanat piyasasının kalbi galerilerde
şeyler doğru olsun, kullandığınız
atarken ve bütün zengin sanat alıcıları
mecra olan afişin yeri sanat galerisi
bu ticarethanelere uğrarken, ne gerek
midir, yoksa halkın fink attığı sokaklar
var sokağa çıkıp “anonim” afişler
mıdır? Sokağa çıkmak ayrı bir cesaret
yaparak para ve enerji harcamaya?
ve farklı bir enerji isteyeceğinden sanatçı bunu göze alamamış olabilir. O zaman biz de yapılan ve düzenlenen ÇİZGİDIŞI 6 – sanatçının ilhamı, insanların acısı
bu sergiler de iyi niyet aramalı mıyız? Yoksa sanatçılar radikalleşerek piyasa değerlerini mi arttırmaya çalışıyorlar? Çünkü topluma yön verme işlemi sanat galerisinde yapılamazken, sanat borsasının oynandığı yer galerilerin tam göbeğidir. Ufak bir polis baskını ya da sizin düşüncelerinize uymayan birkaç gazetede çıkan bol küfürlü haberler, reklamın iyisi kötüsü olmaz dedirtirken, sizin ne kadar sansasyonel bir sanatçı olduğunuzu piyasaya vurgular. Toplumun yaralarından ve mağduriyetlerinden bir şeyler çıkarmayı kendine hak edinmiş sanatçı, kendisinin de bu toplumdan olduğunu unutmuş ve kendini “elit” bir statüye oturtmaya çalışmıştır. Sokağa çıkmak, toplumla birleşmek ve ona da söz hakkı tanımak, fikir alış verişinde bulunmak yerine, toplumun kendi galerisine gelmesini beklemektedir. Bir eğlence organizasyonu düzenler gibi “anti militarist afişler sergisi, alternatif seçim afişleri sergisi, v.s” gibi sergiler düzenlemiş ve sokağa çıkacak cesareti kendinde bulamadığı için sokağın ayağına gelmesini ve sanatıyla ilgilenmesini istemiştir. Fakat yapılan iş bir evcilik oyunundan daha öteye gidememiş, sanatçılar eşlerine, dostlarına, meslektaşlarına bir şeyler göstermiş ve birbirlerini onayarak yollarına devam etmişlerdir.
78
“REKLAMCILIK SEKTÖRÜNÜN İNSANLARIN ÖNEMSEDİĞİ HERHANGİ BİR KONUDA HALKTAN YANA BİR TAVIR ALDIĞINI HİÇ ANIMSAMIYORUM.” HOWARD GOSSAGE
79
gülizar çepoğlu ile tasarım ve tasarımcı üzerine “eğer tasarım hayat hakkındaysa, neden yaşamın karışıklılığını, çeşitliliğini, çelişkilerini, yüceliğini içinde barındırmasın?” tasarımcı ve eğitimci gülizar çepoğlu ile anlam bilim, türk grafik tasarımı, afiş ve grafik tasarımın evrenselliği üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. r ö p o rta j / sali h c e m n ar
80
Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür ederim. Çok yönlü bir insansınız. Sizi hem tasarımcı olarak hem de bir eğitimci olarak biliyoruz. Ayrıca yazdığınız makalelerden ve verdiğiniz seminer ve workshoplardan sizi takip etme şansını yakalıyoruz. Aslına bakarsanız bu yüzden röportaja nereden başlasam diye epey düşündüm. Bu yüzden bir röportajınızı okurken dikkatimi çeken şu konuyu size sormak istiyorum; Tasarımcıların sadece iletişimciler olmadıklarını, onların ayrıca birer anlam üreticisi olması gerektiğini söylemişsiniz. Anlam üretebilen tasarımcı ne demek? Var olmayan bir anlamı sıfırdan üretmek mi? Yoksa bir “şeye” tasarım ile yeni bir anlam yükleyebilmek mi? Bu durumda her tasarımcı bir “anlam bilimcisi” olmuyor mu? Her tasarımcının kendine ait bir “tasarımcı” tanımı vardır diye düşünürüm. Okuduğunuz söyleşi de söylemiştim,
81
grafik tasarım tarihi çok yeni oluştuğu için, öğrencilerime kendi deneyimlerinden yola çıkarak, katı bir tasarım tanımına bağlı kalmadan, sürekli bu tanımları güncelleştirmelerini öneririm. Tasarımın esas amacı sonuçta “iletişim” değil midir? Grafik tasarım yerine “iletişim tasarımı” demek daha doğru olmaz mı? ( En azından “ne yapıyorsun?” diye sorulunca “pardon anlayamadım? Trafik tasarımı mı dediniz?” diye şaşırmaz insanlar, ha ha! Ama şaka bir yana, size oldu mu bilmem, çok gençsiniz, bana gençken, bir ya da iki kere soran oldu da…) Neyse, konumuza dönelim. Her tasarımcının tanımı farklıdır demiştim. Örneğin London College of Communication’da birlikte ders verdiğim, ilk sayısı 86’da, ciddi bir grafik tasarım tartışma forumu oluşturmak için yayınlanan Octavo dergisini tasarlayanlardan biri olan, Hamish Muir’e göre tasarım, “görsel mühendislik”tir. Jessica Helfland’a göre “görselleştirebilme sanatıdır”, Tibor Kalman’a göre “tasarım bir vasıta, bir dildir, içerik değildir”, Jorge Frascara’ya göre “Tasarım bir eylemdir/
ÇİZGİDIŞI 6 – rÖPORTAJ: gÜLİZAR çEPOĞLU
kendi kültürünün aynı zamanda
aksiyondur”. Frascara şöyle devam eder: “Tasarım (tasarlamak) yeniden keşfetmek, görünmeyeni görünene çevirmeyi ve
kazandırabilmeli öyle değil mi? Bunun için tasarımcının semiyolojiye ve bunu
iletişim kurmayı sağlar. Karar verme
oluşturan disiplinlere hakim olması
mekanizmalarını kullanmayı gerektirir,
gerekmiyor mu? Yani bir tasarımcının
bilginin uygulanmasını, yeni bilginin
sadece eli değil aynı zamanda kafası
üretilmesini ve eğitilmiş sezgi ve karar
da işlemeli demeliyiz galiba. Kuramsal
verme yöntemlerinin kullanımını gerektirir.
yönünün de güçlü olması gerekmez mi?
Bütün bu sayılan eylemler aslında
ÇİZGİDIŞI 6 – Röportaj: GülizAR çEPOĞLU
edebilmeli, hatta yeni kültürel kodlar
Bir önceki cevabımda anlatmaya
yaşamı, deneyimlerle algılamakla
çalıştığım gibi tasarımcı hayat
yani anlam üretmekle ilgili değil mi?
deneyimlerinden hareket ederek
Marshall McLuhan’a göre de, dil bir
görünmeyeni – özgün bir ifade sürecinden
metafordur çünkü dille deneyimlerimizi
geçirerek – görünen hale getirebiliyorsa
bir mod’dan (yöntemden) bir diğerine
zaten “anlam üretiminin” öneminin
aktarırız ve bu aktarma özelliğimiz
farkındadır. Bu farkındalık sadece salt bir
bizim duyularımızı birbirleri arasında
tasarımcı olarak değil, alıcı/verici (veya
çeviren/tercüme eden, akılcı gücümüze
okur/yazar) etkileşimi ile yansıyacaktır
dayanır. McLuhan paranın da bir
işlerine. Tasarım sürecinin önemi bu
metafor olduğunu söyler, çünkü para
farkındalıkta yatar zaten. Bu farkındalık
da beceri ve işçilik barındırır içinde ve
bir tasarımcının “anlam”ın ifade edilme
bir beceriyi bir diğerine dönüştürür.
biçimini sorgulayan disiplinlere olan
Bilinçli, grafik tasarım disiplinine ve uygulamasına gönül vermiş bir tasarımcı
yatkınlığını, ilgisini göstermez mi? Eninde sonunda bu disiplinlerle ilgisi
bir yandan hayatı deneyimlerken, öbür
artacak, onlara hakim olmaya çalışacak
yandan da görünmeyeni görünen
ve kuramsal yönünü de geliştirecektir,
kılmaya çalışır ve “anlam üretiminin”
çünkü tasarım sürecinde altı çizilmesi
can alıcı önemini kavrayabilir. “Grafik
gereken mesele “anlam”dır. Örneğin bu
tasarım bir metafordur” da tanımlardan
rengi değil de şu rengi niye kullanırız
biridir elbette. Grafik tasarım eyleminde
bir ürün veya bir sayfa düzeni için? Bu
kullanılan metaforları görsel dil, söz,
font’u değil de şu font’u? Bu fotoğrafı
şiir, retorik, metin, imge, tipografi
değil de şu fotoğrafı? Metne bağlı anlam,
diye sıralayabiliriz. Bunların hepsi
bir sayfa düzeniyle en etkili biçimde
bir beceriyi bir diğerine, bir duyuyu
nasıl ifade edilebilir? Ancak bütün
bir diğerine aktaran deneyimlerimizi
bunlar salt kuramsalı kavramakla ilgili
barındırırlar. Hepsi yaşanan deneyimlerin
de değil elbette ki, çünkü “bakış açıları
temsili olmayan faaliyetlerin temsili
zamana ve ortama göre değişebilir”.
(representational) ürünleridir, örneğin
Yıllar önce bir ressam, resim dersinde,
yazı konuşmayı fonetik alfabe yoluyla
tam oturduğum yerden, modelden
tipografiye dönüştüren bir metafordur.
çizdiğim resmin doğruluğunu kontrol
Zihnimizin “varlık/yokluk” (presence/
ediyordu. Çizdiğim çizgilerin yerlerini
absence) gibi, Saussure’un deyimiyle
değiştirmeye başlayınca “ama ben onları
“karşılıklı ikilikler” sorununun üstesinden gelebilmek için ürettiği ürünlerdir.
kontrol etmiştim” dedim, o da bana “evet biliyorum, işin ilginç yanı bir saniye
İnsan zihninin “temsili/anlatımsal” a
bakarsın doğru gözükür, başını tekrar
olan ilgisi ve tutkunluğu Saussure’un
kaldırıp tekrar baktığında görürsün ki
isimlendirdiği “sign”ı (işaret) oluşturan
pek de doğru değilmiş”. Bu açıklamayı
signifier (gösteren) ve signified’ı
on sekiz yaşımdan beri bir hayat felsefesi
(belirteni, anlamına geleni) yaratır.
olarak kabul ettiğimi söyleyebilirim. Duyularımızla hayatı algılamamız ve bu
Bir tasarımcı kendi kültürel kodlarını
algıları ifade edebilme metotlarımız her
iyi gözlemlemiş ve bunlara hâkimken
an değişime uğrayabilir. Sonuçta bu
aynı zamanda bunları bozup, deforme
bakış açısıyla kavramlar ve kuramsallar
82
da değişken. Bu konu bizi semiyolojiden
de sabahın üstesinden gelebilme
Quantum fiziğe kadar görür.
çabalarına katkıda bulunacak bir konu.
En sevdiğim anlam bilim nosyonlardan bir tanesi, “anlam”ın
sonuncusuna dönelim. “anlam
bir şeylere bağlı olduğunu ama bu
üretmenin” veya “anlam”ın ne demek
bağlı olduğu şeylerin kendinden ayrı/
olduğunu anlamaya çalışırken ve bu
bağımsız şeyler olduğunu söylüyor ve
anlamı nasıl yarattığımız obje ve/veya
bunu gölgelerimize benzetiyor. John J.
iletişim tasarımlarına dönüştüreceğimizi
Rheinfrank ve Katherine A.Welker çok
stratejik olarak planlarken elbette
güzel dile getiriyorlar bu benzetmeyi:
farklı disiplinlerin nosyonlarından
Gölgemiz, vücudumuzdan ayrı ama
faydalanmalıyız. Tasarımcıların ürün
genellikle ayağımızdan bize bağlıdır.
semantiği olarak benimsediği, semiyoloji
Bir başka nosyon da bizim dünyayı ve
yani işaret bilim bu benimsenen
deneyimlediğimiz her şeyin anlamını
disiplinlerden sadece bir tanesi, kültürel
gerçek dünyanın dışında, zihnimizin soyut
çalışmaları (antropoloji, etnografi) ve
bir yerlerinden kavradığımızı söylüyor.
edebiyat kuramlarını, bilgisayar bilimini,
Bu nedenle de biz örneğin objelerin
kognitiv piskolojiyi ekleyebiliriz bu yan
anlamını doğrudan biçimlere bağlıyoruz.
disiplinlere kolaylıkla, çünkü Gunnar
Tıpkı gölgelerimizin formu bizim
Swanson’un açıkladığı gibi grafik
vücudumuzun formuyla biçimlenmiş
tasarımı merkezi olmayan bir alan
olması gibi. Aslında semiyoloji bize
olarak tanımlamak mümkündür. Yani
biçimin ve anlamın birbirlerinden
kendisini sadece ilişkiler aracılığı ile
bağımsız ama bir şekilde birbirlerine
tanımlar. Swanson’un belirttiği gibi grafik
bağlı olduğunu söylüyor. Ama John J.
tasarım “verilen projelerin gerektirdiği
Rheinfrank ve Katherine A. Welker daha
uygulamalar içinde var olmaktadır”,
ileri gidiyorlar ve semiyotik bakış açısının
bir başka deyişle grafik tasarım
temelini oluşturan kavramın bir varsayım
faaliyetlerinin kendisiyle ilintili diğer
olduğunu söylüyorlar. Bu varsayımla biz
faaliyetlerin sunduğu bağlam tarafından
objektif bir gerçeğin varlığına inanırız,
belirlendiğini söylemek mümkündür
içerik ve biçim arasında kurduğumuz
ve buna bağlı olarak grafik tasarım
ilişkilerin kesin ve doğru ilişkiler olduğunu
uygulamalı sanatlar içinde yer almaktadır.
kabul ederiz diye ekliyorlar. Bu yüzden de biz tasarımcılar biçimi belirledik
Elbette durum böyle iken, bir tasarımcının sadece eli değil aynı
mi kullanıcının ya da izleyici/okurun
zamanda kafasını da işletmeli diyebiliriz.
tasarladığımız objeye uyan anlamı da
Ama zaten kim demiş tasarımcılar çok
anlayacaklarını varsayarız diyorlar. John J. Rheinfrank ve Katherine A.
akıllı değil ve kitap okumazlar? Kuramsal yönünün de güçlü olması gerek ama bu
Welker’a göre semiyotik bakış açısını
bir yandan tasarım eğitiminin yeniden
oluşturan varsayım, bizim “anlam”ı
değerlendirilmesi ile ilgili tabii.
kavramamızı saptırıyor ve anlam’ın
Bu arada, şunu da söylemek
yalnızca şartlara, çevreye/kontekste ve
istiyorum, sizin bu sorularınız o kadar
konumun içine derinine gömülü olduğunu
geniş kampsalı, hem kuramsal hem de
savunuyorlar. Buna örnek olarak, bir
pratiğe dayalı konulara işaret ediyor ki,
tasarım işinin objesinin, bir konum/
bunların hepsini hakkıyla cevaplamak
hal içine yerleştirildiği durumlarda o
kalın bir kitap oluşturacaktır. Aslında
işin anlamının tasarımcının önceden
görsel iletişim gerekli, bir ara cevapları
tahmin edemeyeceği şekilde anlamlı bir
salt yazı değil, sayfa tasarımları ile
şekilde oturup anlamını bulmasından
yollamayı düşündümse de derginizde
bahsediyorlar. Semiyoloji ve işaret
anarşi yaratmamak için vazgeçtim.
bilimden konuşmanın başı sonu yok…
Onun için müsaadenizle derginin tüm
Bu böyle 1001 gece masallarında oldugu
sayfalarını kapmamak için biraz kısa
gibi, sabahın gecenin üstesinden, gecenin
cevaplayacağım bundan sonraki soruları.
ÇİZGİDIŞI 6 – rÖPORTAJ: gÜLİZAR çEPOĞLU
83
Sorunuzdaki bir sürü sorudan
Grafik tasarım dediğimiz zaman genelde ticari tasarımları ve bunları üreten
– seçilebilen, ayırt edilebilir, dikkat
tasarım işçileri aklımıza gelir. Reklam
çeken, anlaşılabilir ve ikna edici mesajlar
sektörü ve bizim her gün karşımıza
yaratabilme yetisi. Ahlaki sorumluluk –
çıkan şirket propagandalarını algılarız.
hedef kitlenin insani özelliklerini ihmal
Bahsettiğimiz tarzda donanımlara
etmeyen iletişimsel bir bağın kurulması.
sahip tasarımcılar herhalde bu
Sosyal sorumluluk – topluma katkılarda
sektörün pek bir işine yaramaz diye
bulunacak mesajların görsel sunumu.
düşünüyorum, siz ne dersiniz? Peki
Kültürel sorumluluk – toplumun
tasarımcı bu gücünü, bu donanımını
kültürel varlığını zenginleştiren işlerin
tasarımlarında nasıl kullanacak?
yaratılması. 2000 yılında Marmara
Belki de grafik tasarımın kullanım
Üniversitesinde Ian Noble ve Russell
alanlarının ne kadar geniş olduğunu
Bestley’le gerçekleştirdiğimiz etkinliğin
ve hayatın içine ne kadar kanalize
ve seminerin “İstanbul’da Programa Ara
olduğunu da burada irdelemek gerek.
Veriyoruz” adlı kitabında da bu listeye bir
Bu soruya Lee McCormack’in “Designers are Wankers” (Tasarımcılar
ÇİZGİDIŞI 6 – Röportaj: GülizAR çEPOĞLU
sorumluluklar. Profesyonel sorumluluk
de politik sorumluluk eklendi. Yani “halkı bilgilendirme, güçlendirme ve mevcut
Masturbasyoncudur ya da tam argo
kalıplaşmış fikirlere ve bir kültürdeki ya
çevirisi ile Tasarımcılar Otuzbircidir”)
da toplumdaki hiyerarşik güç ilişkilerini
adlı kitabından bahsederek cevap
sorgulama stratejilerine sahip olma.
vermek istiyorum. Kitap, tasarımcıların
Kendilerini geleneksel anlayışa göre
nasıl insanlar olduklarına – güçlü ve
yardımcı bir rolde değil, bir aracı olarak
zayıf yönlerine, hırslarına, ilgilerine ve
konumlamak her tasarımcının görevidir”.
muhtemel geleceklerine duygusal bir
Aslında ben burada “aracı/mediator”
açıdan göz atıyor. Kitap şöyle başlıyor:
yerine “author” demeyi yeğliyorum ama
“Otuzbirci olma! Profesyonel bir tasarımcı olmanın ne anlama geldiğini benimse.
bu “authorship” tartışmasını başka bir sayıya bırakalım derim. Bu anlamda
Tasarım öğrencisi olmaktan başarılı
Ken Garland’ın İngiltere’de 1960’larda
bir yaratıcı olmaya geçiş coğu zaman
yayınladığı, 2000’de birçok çağdaş
yeniden değerlendirmeler yapmanı,
tasarımcının tekrar gündeme getirip
çevrene uyum sağlamanı, boyun eğmeni
Adbusters dergisinde altını imzalayarak
gerektirecektir – tam durumu çaktığını
tekrar yayınladığı “First Things First
sandığın an ve yeterlik sınavını geçip
Manifestosu”na da göz atılması faydalı
diplomanı aldıktan hemen sonra, anlarsın
olur. GMK’nın sitesinde Türkçeye çeviri
ki, asıl eğitimin şimdi başlıyor…”. Bu
yapılmış olarak bulabilir okuyucularınız.
alıntı herhalde bu sorunun cevabını güzelce veriyor diye düşündüm. Tasarımcı bu gücünü, bu donanımını
Siz aynı zamanda yurt dışında bir eğitimcisiniz. Türkiye’deki
nasıl kullanacak diye sormuşsunuz.
üniversiteler malum, fakat yurt
İşte bu yüzden tasarımcının kendi
dışında bir eğitimci olarak bize,
deneyimlerinden yola çıkarak tasarımın
öğrencilerin ne gibi kuramsal dersler
tanımına açık olması çok önemli.
aldığından bahsedebilir misiniz?
Konuya odaklanmak, azim etmek,
Tasarımcı adayları, görsel yetilerini
endüstriyi tanımak, nasıl işlediğini
geliştirmek dışında, kuramsal olarak
görmek, yılmamak, ne istediğini,
kendilerini nasıl geliştiriyorlar?
beklediğini sorgulamak çok önemli.
İngiliz eğitiminin en önemli özelliği
Yaratıcı bir tasarımcı söz konusu ise,
empirical bir eğitim olması. Gözlem ve
kendine bir çıkış yolu bulacaktır.
deneyimler üzerine kurulu oluşu, İngiliz
Şunu da ekleyeyim, Frascara grafik
eğitimini diğer eğitim sistemlerinden
tasarımı bir seri sorumluluklar listesi
ayırıyor. Kızımın çok küçük yaşta bunu
olarak tanımlıyor: Bunlar sırasıyla;
fark edip “okula öğrenmeye değil,
profesyonel, ahlaki, sosyal ve kültürel
öğrenmeyi öğrenmeye gidiyoruz”
84
demesi beni fazla şaşırtmadı, çünkü
yitirdi diyebilir miyiz? Acaba şehrin
üniversite öğrenciliğim ve öğretim
sokaklarında, bu görsel kaos ortamında,
görevliliğim sırasında Londra’da fark
artık afişin eski fonksiyonuna sahip
ettiğim, öğrencilerin kuramsal bilgilerin
olmadığını iddia edebiliriz galiba? Bu
ipuçlarını derslerde kaydettikten
durumda, gerçekten söyleyecek bir
sonra kütüphanelerde bu konuları
sözü olan afiş de öbür tasarımların
kısa zaman dilimlerinde nasıl derinine
arasından sıyrılamayıp kaybolmaz mı?
yalayıp yuttuklarını ilgiyle izledim. Birinci sınıfta çok farklı kesimlerden farklı bilgi seviyelerine sahip, farklı
teknolojiler ve iletişim anlayışımız ışık
ülkelerden öğrenciler buluşuyor ama
hızıyla değişiyor. Bu değişimin hızı
bu bilgi farklılığı altı ayı bulmadan
giderek artıyor ve daha da artacak.
kapanıyor, eşit kuramsal bilgilere
Ancak tüm bu yeni ve eski medyalar
sahip öğrenciler olabiliyorlar bir anda.
durup dururken ortaya çıkmadıkları
Araştırma metotlarını, enformasyonu
için birbirlerinden etkileniyorlar. Remediation (yeniden uzlaştırma) tezine göre yeni görsel medya her
olmuyor tabi, Londra bir kültür merkezi,
zaman eski medyalara itibar ediyor,
sergiler ve etkinliklerde eğitimin bir
eskiyi yeniden biçimlendiriyor. Örneğin
parçası tabi. Bir de üstüne internet
sanat tarihi bize resmin fotoğraftan
ve bloglar v.s, her şey büyük bir hızla
nasıl etkilendiğini ve aynı şekilde
Gerçekten de hangi bilgiyi ve o
fotoğrafın da resimden nasıl etkilendiğini gösteriyor. Dolayısıyla yeni medyalar
bilginin ne kadarını, ne hızla, nerde
rekabet içinde oldukları eski medyaları
ve nasıl bulacaklarını, yani öğrenme
yok etmiyorlar, yeniden biçimlendirip,
metotlarını çok iyi veriyor İngiliz eğitimi.
uzlaşıp, yeniden yaşatıyorlar. Ayrıca
Eğitimde önemli olan da bu değil mi?
görsel dikkati kuvvetli insanlar, çarpıcı
Bilgiyi nasıl elde edersin ve onu nasıl
bir afişi, çarpıcı bir imgeyi ve metni her
kendi süzgecinden geçirip, kendi bilgin
zaman fark ederler diye düşünüyorum.
haline dönüştürmeyi öğrenirsin, benim
Aslında, “çarpıcı afiş” dedigimiz şey,
eğitim tanımım bu metotları öğretmektir/
seyircisine “anlam” ifade eden afiştir.
öğrenmektir. Bu metotları hangi
Yine “anlam” a geliyoruz sonuçta.
hedeflere ve nerelerde kullanmaya karar vermek ve yaşamını, elindeki bileziği/
İletişimin tek taraflı olmaması
metotları ne şekilde icra edileceğine
gerektiğini savunan benim gibi
karar vermek bireyin sorumluluğundadır.
tasarımcılar, eskiden tek taraflı olan iletişim mecralarını interaktif
Grafik tasarımcının iletişimci olarak en
hale getirme uğraşındalar. Siz ne
büyük silahı herhalde afiş olsa gerek?
düşünüyorsunuz? Örneğin, madem
Ben kişisel olarak afişlerin yerinin sergi
afişlerden konuşuyoruz, yurt dışında
salonları, kapalı mekânlar değil de,
bazı tasarımcılar, afişlerini interaktif
şehrin sokakları olduğunu düşünüyorum.
hale getirmek için çaba harcıyorlar.
Afiş ve şehir, iki özdeşleşen kavrammış
İzleyici/okuyucu kitlesinin afişlere
gibi geliyor bana. Fakat şöyle bir
müdahale edip, kendi söyleyecek
problemle yüzleştiğimizi varsayabilir
sözlerini ve düşüncelerini de afişlere
miyiz? Günümüz iletişimcileri, afiş
koymalarını sağlamaya çalışıyorlar.
gibi iletişim medyalarını, şirket
Örnek vermek gerekirse, bir tasarımcının
propagandası yapmak için o kadar çok
eşcinsel haklarıyla ilgili bir afişinde,
kullanıp, biz izleyici kitlesine öyle fazla
boşluk doldurma yöntemine gidilmiş.
bir şekilde - zorla dayattılar ki, artık
Mesela, “ben bir eşcinsellim ve…….”
afiş de, diğer bütün iletişim mecraları
gibi bir metin yer alıyor. İsteyenler,
gibi sahip olduğu iletişim özelliğini
marker ya da başka bir kalemle sonuna
ÇİZGİDIŞI 6 – rÖPORTAJ: gÜLİZAR çEPOĞLU
bilgiye dönüştürme metotlarını hızla öğretiyor sistem. Bu sadece eğitimle
collective bir bilince dönüşüyor adeta.
85
Seksenli yıllardan beri, elektronik teknolojilerin gelişmesiyle, tüm
“bundan gurur duyuyorum” gibi yazılar yazıyorlar. Acaba siz bu konuda ne
tasarımı özgünlüğünü yitirdi mi? Ya
düşünüyorsunuz? Sizin de bu tarz
da ilk oluşmaya başladığı dönemden
çalışmalarınız ya da deneyleriniz var mı? İşte, bir önceki sorunun cevabını resimleyecek güzel bir örnek. Evet artık afişler, remediation teorisinin açıkladığı gibi, yeni medyadan esinleniyorlar,
ÇİZGİDIŞI 6 – Röportaj: GülizAR çEPOĞLU
gibi. Acaba günümüz Türk grafik
beri özgün bir çizgi yaratabilmiş miydi acaba? Asıl soru şu, Türk grafik tasarımı diye bir şey diyebilecek kadar “Türki” işler üretebiliyor muyuz? Türk tasarım dili diye bir nosyon
interaktif oluyorlar veya “moving
mevcut değil ama bu olmadığı anlamına
image” – “hareket eden imgeler”e
gelmiyor. Türkiye’de ki grafiker sayisi
dönüşüyorlar. Bence bu çok heyecan
5000’i geçti mi bilmiyorum? Bir Berlin
verici, çok cazip. Harry Potter filmlerinde
style, New York style, London style var
afişlerin, kitapların içindeki görsellerin
diyebiliriz, bunu görebilir, kavarayabiliriz
hareketlenmesi gibi. Bugün İstanbul’da
ama bu ülkelerde bu endüstri ne oranda
da eminim vardır, kamu alanlarında
gelişmiş? Karşılaştırmak gerekir. Türk
afişleri hareket eden imgeler olarak
tasarımını böyle konumlamak mümkün
görebiliyorsunuz. Zaten teknolojiyi
değil henüz, çünkü onu yaratacak
her zaman zihnin teknolojisi olarak
ortam, sosyo-ekonomik düzen
konumlarım. Aslında bu teknolojiler
daha çok yeni gelişiyor ve tasarım
hep var ama biz onları kullanabilme
endüstrisini destekleyecek otoriteler ve
metotlarını yeni öğreniyoruz. Rüyalarımız
kurumlar henüz tasarımın önemini ve
bize bunların varlığını veya olabilirliğini
değerini tam anlamıyla kavrayamadılar,
zaten söylemiyorlar mı? Şimdi bunları
tasarımcılarına sahip çıkamıyorlar,
uygulayabiliyoruz. Ayrıca bahsettiğiniz
tanımıyorlar, bilmiyorlar. Avrupa
seyirciyi katılımcı kılmak için uygulanan
ülkelerinin çoğunda, grafik tasarım
“interaktif ” faktör kolektif bir bilinci/
ekonomik, politik ve kültür bileşiminin
zihni yansıtabilme çabası değil mi?
içine çoktan katılmış durumda. Yani bu
2000 yılında Marmara Üniversitesinde meslektaşlarım Ian Noble ve Russell
toplumlar içersinde, iletişim tasarımı olmadan bir hayat düşünülmeyecek
Bestley ile sunduğumuz workshop’ta
kadar önemli ve kültürel ve işlevsel bir
da ve bu seminerin kitabında da
anlamı var tasarımın. Örneğin Hollanda,
kaynağını kültürel ve edebi teoriden
İsviçre, Finlandiya, Fransa, İtalya, İsveç.
alan “exchange” (etkileşim, alış-veriş)
Bizim toplumumuzda kültürün
üzerine kurulu bir iletişim modelinden
yayılması için sosyal bir konsensus
uzun uzun bahsetmiş ve workshop’ta
yeni yaratılıyor, müzeler kütüphaneler
da bu iletişim modelini imge ve
yenilenip yenileri açılıyor. Bu durumda
metin ile nasıl geliştirebileceğimizi
bile, grafik tasarım, geniş bir kültürel
deneyimlemiştik bir grup öğrenciyle.
bakış açısı ile değil de artan endüstriyel
Evet benim bu tarz çalışmalarım var,
seri üretimin talebi olarak gorülüyor.
bir tanesini “Yaşanmış Deneyimlerin
Ayrıca Türk harf devrimi 1928’de
Aktarımı”’nı inceleyen bir proje
oldu. Türk grafiği yeni bir ifade şekli
çerçevesinde Grafist 13’te sergilemiştim.
ile, yeni bir dünyayı algılama biçimi ile karşı karşıya kaldı. Bu beraberinde,
Kişisel düşüncem, İran grafik
grafik tasarımın menşeğini oluşturan
tasarımcılarının işlerine hayran
imge/metin ilişkisini modernist bir
kalıyorum. Fakat onların özel bir
anlayışla etkiledi. Bütün bu konuların
takım durumları var. Görseli bizim
her biri beraberinde binlerce tarihsel,
kadar özgür kullanamıyorlar ve sahip
politik, kültürel, sosyal, antropolojik,
oldukları orijinal tipografi ve yazı
etnografik açılardan değerlendirilmesi
dili, işlerine muazzam bir estetik
gereken konular. Bu konuda bir sürü
katıyor. Fakat bizim gibi kapitalist
ciddi araştırmaların yapılması gerekiyor.
ülkeler de sanki her şey birbirine geçmiş
Üniversitelerin araştırma konularını çok
86
ciddi bir sekilde ele almaları gerekiyor, bu alanda bir denetimin ve ciddi
kere, tanınmış holding’lerin yöneticileri
çalışmaların gerçekleşmesi gerekiyor.
ve hatta ünlü gazeteciler “haha! n’olucak,
Yapılacak ve cidiyetle incelenecek
bu senin yaptığını biz de yaparız” deyip
çok konu var, Türk kimliğini, Türk
fiyat kırmaya çalışmışlardır. Hatta ismi
grafiğini vs dünya ortamında ciddi
lazım değil, bir gazeteci “benim oğlum
bir anlamda konumlayabilmek için.
da yapar bunu” demişti, ben de “çok
Konuya başka bir açıdan bakarsak,
iyi o zaman sen git, oğlun gelsin onla
baskı altında olan toplumlar, –örneğin
çalışalım, daha hayırlı olur gazetecilik
Polonya, afişlerinde görüldüğü gibi–
adına” dediğimi hatırlıyorum. Umarım
görsel dillerini geliştiriyorlar, bu görsel dil
oğlu iletişim için grafik tasarıma değer
bir sosyal kohezyonu belirtiyor ve bunu
veren bir gazeteci veya grafiker olmuştur.
görsel formlar olarak ifade ediyor. İran
Bir başka ismi lazım olmayan gazeteci
da aynı şey oldu, Küba ve Rusya’da da.
de yönetimi ele geçirdiği bir an ilk iş
Rejim veya müşteri baskısı altında
olarak gazeteye kendi başına bir logotype tasarlamaya çalışmıştı. Grafik tasarım
bambaşka yerlerden patlamasına ve
öyle bir faaliyet ki herkesin çok hevesi
farkında olmadan yeni ifade biçimleri
var bu konuya. Aslında çok güzel, keşke
üretmeye teşvik ediyor galiba.
herkes grafiker olabilse... Herkesin
Örneğin bütçe kısıtlaması bazen
yazar olmasına eşdeğer bir olgu, kültür
çok daha yaratıcı işlerin çıkmasına
adına şahane bir görsel gelişim olurdu.
Burda bir toplumun görsel dilinden
Şaka bir yana, bu mesleğin ve disiplinin değerini beraberce anlarsak
bahsedeceksek, o toplumda o endüstrinin
ancak bir Türk görsel dili geliştirebiliriz.
gelişmesi ve o endüstrinin tüketicisinin
Ayrıca iletişim tasarımı bir ekip işidir de.
belli bir deneyimden ve uygulamalardan
Türkiye’de grafik ya da görsel iletişim
geçmesi gerekir. Türkiye tasarım
tasarımı bölümleri olan birçok üniversite
konusunda bu noktaya gelmedi ama
var, burdan mezun olan binlerce genç
eminim bir gün, bir şekilde gelecektir.
var, devletin üniversitelerin, özel sektörün,
Otoritelerin, endüstrinin ve piyasanın,
endüstrinin ve elinde büyük bir potansiyel
tasarım eyleminin değerini ve bu değere
var Türk grafiğini geliştirmek için...
paha biçebilmeyi ve değerlendirebilmeyi öğrenmesi gerekir. Türkiye’e hala tasarıma
Son olarak şunu sormak istiyorum,
paha biçebilmek sorunlu bir konu. Bu
sanatın evrenselliğinden bahsediyoruz
yüzden “Türkî” islerden bahsedemiyoruz
ki, bunun makul bir açıklaması var.
ama Turkî “vernacular”dan bahsedebiliriz.
Fakat, tasarımın evrenselliğinden
İstanbul’da ve Türkiye’nin her yanında
bahsedebilir miyiz? Yani, bir Japon
vernacular tasarım –profesyonel
grafik tasarımcısının sinyalizasyon
tasarımcılar tarafından değil de sıradan
tasarımlarını alıp İngiltere’de
insanlar tarafından tasarlanmış yol
kullanamayız değil mi? Aynı şekilde,
işaretleri, dükkan isimleri vs otantik
farklı mekanlar içinde yaşamış ve
Türkî işler olarak yorumlayabiliriz. Tibor
büyümüş, tasarım anlayışlarını
Kalman’ın dediği gibi biz tasarımcılar
farklı kimliklere göre şekillendirmiş
vernacular grafik işlerle ilgileniyoruz
tasarımcıların da evrenselliğinden
çünkü en öz ve en samimi ve en direkt
söz edebilir miyiz? Aslında buradan
iletişim formlarıdır vernacular işler. En
şuna varmak istiyorum, yabancı
güzel iletişim tasarımı pazarlarımızda,
grafik tasarımcıların yaptıkları
sokaklarımızda, duvarlarımızda, otobüs
ticari işler (reklam, billboard v.s)
garları ve dükkan cephelerinde.
acaba farklı kültürlere de aynı
Bu gerçekten de böyle ülkemizde,
şekilde etki ediyor mu? Globalleşen
belki de bu yüzden profesyonel
dünya da, globalleşmeye çalışan
tasarımcılara para ödemek zor geliyordur
reklam şirketleri ve yaptıkları ticari
ÇİZGİDIŞI 6 – rÖPORTAJ: gÜLİZAR çEPOĞLU
olmak, kısıtlamalar, olayların bazen
neden olabilir profesyonel hayatta.
87
işverenlere ve otoritelere, hahaha! Kaç
işler, her ülke ve her kültür için farklı olmak zorunda değil mi?
ÇİZGİDIŞI 6 – Röportaj: GülizAR çEPOĞLU
Küreselleşmeden hiç yana değilim
Yaratıcılık ne kültür, ne ırk, ne yerel, ne cinsiyet farkı tanımıyor. Bütün bu kültürel, politik diye tanımladığımız
ama grafik tasarım işleri her kültür için
sıradan, dünyevi, insani olayların üstüne
farklı olmak zorunda değil mi sorusundan
çıkarıyor. Her şeyin, iletişimin, bilimin,
da yana değilim. Hiçbir şey şöyle ya
sanatın üstüne çıkarıyor. Sonuçta gerçek
da böyle olmak zorunda değil. Bugün
yaratıcılık, evrenselliği, sonsuzluğu,
kültürler birbirinin içine geçmiş, ırklar
kollektif zekâyı barındırıyor tanımında.
birbirlerine karışmış, milletler ortadan
Shakespeare’in eserleri bugün de aynı
kalkmış, McLuhan’ın öngördüğü Küresel
vuruculukları ile zaman aşımından uzak,
Köy (global village) haline gelmiş
Michalengelo’nun da. Tasarım alanında
bir dünya da “bir dünya anlayışının”
da pek çok isim var; Tomasweski ve
kavramının gelişmesi de pek o kadar
Tom Eckersley benim için öyle. Hatta
kötü olmayabilir, ütopik bir bakışla,
Cassandre, Tibor Kalman. Ama bugün
ama tabi benim bahsettigim ütopya
şöhret kültürüne ait bazı tasarımcılar için
kapitalist düzen için geçerli değil. Yani
aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ayrıca bu
demek istediğim, bugün ülkelerarası
da önemli değil. Yaratıcı insanın varsa
kültürlerden bahsediyoruz, belki bir gün
söyleyecek sözü ve bunu söyleyebilmek
dünyalar arası bir kültürden bahsedersek,
için gereken enerjisi, isteği, azmi, her
o zaman da dünyamızın grafik dili ne
yerde, her zamanda bulur onu söyleme
diye sorarız herhalde ve ülkelerarası
biçimini veya ifade edebilme biçimini.
bir grafik anlayışını unutabiliriz. Bakış
Bulamazsa da önemli değil, onun yaratıcı
acılarımızı sürekli değiştirip bakabilmek
ruhundan esinlenen başka biri, bir yakını
olaylara iyi bir perspektif kazandırabilir.
söyler onun söyleyemediğini çoğunluğa.
London College of Communication o zamanki adıyla London College of
Bize değerli vaktinizi ve enerjinizi
Printing BA Graphic and Media Design
ayırdığınız için tekrardan teşekkür
öğrencisiyken yazdığım tez konusu,
ederim. Benim için olduğu kadar
yaratıcılığın görsel iletişime yansımasını
okuyucularımız için de çok
kültürel fark ve benzerlikler üzerinden
bilgilendirici ve ilham verici bir
inceliyordu. Henryk Tomasweski ve
söyleşi olmuştur diye düşünüyorum.
Tom Eckersly’nin afişlerine bakmıştım. Eckersly çok sevdiğim bir hocamdı, Tomasweski’nin işleri çok etkileyici idi, ikisi de illüstratif, çarpıcı afişler üreten, İkinci Dünya Savaşı sonrası afiş tasarımcılarıydılar. Aynı dönemin tasarımcılarıydı, ikisi de hem ülkelerinde hem de uluslararası üne sahiptiler. Aradaki fark biri Polonyalı, Demirperde ülkesi insanı, diğeri İngiliz demokratik bir ülkenin insanıydı, dilleri, ifade biçimleri farklıydı. Sonuçta politik ve kültürel farkı ortadan kaldıran özellikleri yaratıcılıkları idi. İkisi de Arthur Koestler’in yaratıcılığı anlatırken “AHA” diye adlandırdığı deneyimden fazlasıyla ziyadelerini almışlardı. “AHA” uzun süre üstünde çalışıp da, alakasız bir yerde, alakasız bir olaydan yaratıcı bir buluş yaparak, olayları birbirine bağlamaktan geçiyor, “evreka!” olayında olduğu gibi.
88
“TÜYLER ÜRPERTİCİ BİR FOTOĞRAFI TEKRAR TEKRAR GÖRDÜĞÜNÜZDE ARTIK HİÇBİR ETKİSİ OLMAZ” ANDY WARHOL
89