Merhaba Suretialem Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği olarak şimdiye kadar sizlere fotoğraf ve sinema adına hizmetlerde bulunduk. Sizlere E- dergi olarak da tamamen fotoğrafa yönelik bir çalışmayla huzurlarınızdayız. Deneme yayını olarak ilk sayımızla amatör bir ruhla karşınıza çıkıyoruz. Fotoğrafın dijital çöplüğe döndüğü bir ortamda, fotoğrafımızın değerini bulmak ve katkı sağlamak için burdayız . Gücümüz yettiğince hızla ilerleyen fotoğraf dünyasında bir nefes, bir durak olmak için buradayız. Sizlerin portfolyolarından tutunda, hazırladığınız fotoğraf üzerine yazılarınızı da yayınlayacağız. Populist tutum içinde değilde neden fotoğraf çekiyoruzu hep beraber sorgulayacağız. Yeni yetenekleri hep beraber tesbit edip, fotoğraf dinazoru olmayacağız. Türk fotoğrafına ne kadar desteğimiz olursa elimizden geleni yapacağız. Sizlerinde destekleriyle hep beraber fotoğraf adına ciddi işlerle yolumuza devam edeceğiz. Biz bir fotoğraf sevdalısı olarak fotoğraf adına özgün işlerle, birbirimize örnek olacağımıza inanarak, E - dergiyle iyi bir yol alacağımıza şimdiden bu çalışmamıza destek olan başta Dr. Kemal Beğendik arkadaşımıza tüm arkadaşlarımıza teşekkür eder, Türkiye'mize hayırlı olsun dileklerimizle selam ve hürmetlerimizi sunarız... Yusuf Kartal Suretialem Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği Başkanı
Yorumlayan METİN ŞİMŞEK Fotoğrafçı GÜVEN ÇELİK
Kurgu fotografçılığı fotografçılık alanında kendini sanat olarak kabul ettirmiş belki de en güçlü türdür. Bunun sebebi fotografçının gördüğüyle yetinmemesi, görünenin ötesine geçebilmesi ve daha ötelerde/zihninde/ hayalinde arayışa çıkmasıdır. Sanatın en belirgin tanım/özelliklerinden biri de budur. İşte burada kurgu fotografçılığının genişliğinin sınırı sanatçının hayal dünyası ve onu sunulabilir duruma getirecek teknik bilgi ve diğer bazı imkanlardır. Fakat bu tür kurgu fotografın gücü esas her izleyenin; bilgi-bilinç düzeyi, estetik algısı, sahip olduğu dünya görüşü/ algısı, mensub olduğu "toplumsal katman", eğitim düzeyi gibi sübjektif ölçülerle anlaması ve yorumlayabilmesinde yatar. Bu çalışma hayatın tüm katmanlarında var olan "ŞEY"in kurgu dilidir. "Sanatçının; hareket noktası", "katettiği düşünsel yol", ve "vardığı nokta" hakkında çok güçlü ipuçlarına ulaşılabilir. Ve sanat dediğimiz şey kanımca ancak bu üçünün sonucunda ortaya çıkar. Metin Şimşek
ŞEHİR...
H
er şehrin bir şehir olma macerası vardır köklerini aradıkça derinliklerden çıkan bulgular şehre yeniden bağlanmanızı sağlar. Kayseri Büyükşehir Belediyesinin yeni kültür hamlesi olan ‘Şehir Kültür, Sanat’ bizim şehrimize bir daha da sahiplenmemizi sağlayan bir kültür hareketi olarak üzerinde yaşadığımız şehrimizi gönlümüzdeki yerini sağlamlaştırmaya ve pekiştirmeyi
sağlamıştır. Derginin kapağı ilk gördüğümde bahçıvan çinili figür beni çok şaşırttı. İç sayfada okumaya başladığımda Keykubat sarayı kazısında bulunan bu harika eserin öyküsü bizi alıp Anadolu Selçuklu dönemlerine götürürken yüzyıllardır sakladığımız bir hazineyi de gün yüzüne çıkarıyordu. Prof. Dr.Ali Baş’ın yazdığı bu bölüm Kayserimize bir daha sevdalanmamıza da yol açtı. Keykubadiye Sarayı tarihçi yazar Mehmet Çayırdağ bizim yanı başımızda ki saraydan haberdar ederken bizler gibi tarih okuyucusunada o günlerden esintiler sunması cennet misali yerlerden bahsetmesi bizi de mest etmeye yetmiştir. Keykubadiye sarayını
Suretialem Fotoğraf Eğitimleri devam ediyor...
anlatırken ’Ordularını sefere yollayınca Sultan bir grupla bir yer(Keykubadiye’ye) gitti. Bu yer öyle bir yerdi ki tanrı Cenneti dünyada göstermek için yaratmıştı. Havası ılık, saba rüzgarı misk kokular getirirdi. Nehrin kıyısında yeşillikler vardı. Güzellikte bahar gibi idi’ diye anlatırken adete o günleri soluyormuş gibi olduk.
Yüreğini Taşa İşleyen Şehir Kayseri de Gilcan Mete Delibay yazı ve fotoğraflarına fotoğraflarıyla eşlik eden Yusuf Kartal’a şehire ilk gelen seyyahın derin izlenimlerini bu şehirde büyülenmiş gibi sırlar içerisinde kaldığını anlatıyor. ’Erciyes dağı bir Semazen gibi başını yükseltmiş gökyüzüne ve eteklerinde Kayseri arzıendam etmektedir’ diyor. Tuluyhan Uğurlu röpartajında ‘Ben Prof. Dr Atabey Kılıç yazısında Seyyid Burhanettin Anadolu’nun Evladıyım’ derken bizim sesimizi Veli Hazretlerini bir daha ruhumuzdaki derin anlatıyor. Tarap Türk Müziğinde Yeni Bir Sazın nefesini bize hissettirdi.Ma’rif eseriyle ilgili bilgiler Ortaya Çıkış Hikayesi Prof.Dr. İlhan Özkeçeçi bizi bir an önce bu eseri okuma hevesine sürükledi.’ kendi ürettiği ve bulduğu bu adide sazı anlatıyor. Hazret daima riyazet Kitabı Bekleyen Adamlar ve mücahede içerisinde yazı ve fotoğraflarıyla olurdu, yani nefsin Alper Asım sahaflık ve arzularını yapmaz, aksine sahaflarla ilgili yazsında nefsin istemediği, ona kitabı arayan adamları zor gelen şeyleri yapardı’ anlatıyor. Kayserimizin Ruhunu teslim etmeden lezzetlerinde dünyaca önce ‘Gökler temizdir, ünlü mantımızın nasıl feleklerde olanların yapılacağı anlatılırken hepsi temizdirler. Temiz annelerimizin ellerinde ruhlar hazırlamışlar, değer bulan lezzetleri Ey bana emanet veren hatırlatmak istiyor. Milli hazır ve nazır Allah! Mücadele Müzesini en Lütfedip gel. Bu emaneti güzel şekilde fotoğraflarla benden al. Umarım, beni anlatırken Milli Mücadele sabredicilerden bulursun’ yıllarında Kayseri der ve ruhunu teslim eder. Lisesinin neden mezun Çocukluğumuzdan beri veremediğini tarihi ruhumuzun dinlendi yer fotoğraflar ve belgelerle olan Seyyid Burhanettin anlatılıyor. Selçuklu Veli Hazretlerinin Uygarlığı müzesinden türbesi yüzyıllardır Kayseri de yaşayan insanların kesitler sunuluyor. Kayseri de yapılan kültür rahatladıkları bir mekan olarak kalmıştır. sanat etkinlikleri ve sportif faliyetleride anlatan dergimiz baş döndürücü konularıyla bir çırpıda Doyumsuz bir Erciyes fotoğrafı bizi karşılıyor okuyup, okuyup üzerine bastığımız bu toprakların Yusuf Yerli’nin yazdığı Anadolu’nun Ağ gelini her zerresinin bize neler anlattığını dinleye, Erciyes. Fikret Çakar, Dursun Çiçek ve Osman dinleye bizi kendimize getirmeye vesile oluyor. Bu Gezginci’nin fotoğraflarıyla Erciyes başımızı vesileyle Kayseri Büyük Şehir Belediye Başkanımız döndürüyor. Ve Doğanın Özgür Çocukları Mustafa Çelik’e binlerce teşekkür ederiz bu Yılkı Atları bölümünde Kemal Gönen’in yazı ve nadide eseri bizlere kazandırdığı ve içimizdeki fotoğraflarıyla bize bin bir gece masallarındaki kuraklığa su serptiği için, ayrıca Kültür ve Sosyal padişahin oğlunun atlarını hatırlatıyor. İşler Daire Başkanımız Salih Özgöncü’ye Yusuf Yar.Doç.Dr Fazıl Himmetoğlu büyük usta Ozan Yerli’ye ve ekibine tekrar tekrar teşekkürlerimizi Sağdıç’ın fotoğraflarıyla Kayseri’nin Hikayesini borç biliriz. Şehir Kültür, Sanat’a emeği gecen tüm anlatıyor.Kah Kültepe kanişe gidiyoruz, kah arkadaşlarımızı tebrik eder dergimizin sürekliliği Asurluların ticaret merkezlerine, kah Tevratın için dua ederiz… satırlarında şehrimizi arıyoruz, Frigler, Hititler Ellerinize sağlık Vesselam… derken Roma, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Yusuf Kartal Cumhuriyetinde soluklanan bir derin tarihli bir şehirde yaşamanın grurunu da bize yaşatıyor.
Fotoğrafın düşündürdükleri YORUMCU:Adem Doğan... FOTOĞRAFÇI: Ali Karakaya....
Hep yalnızdı filozof….
A
ma yalnızlığı o kadar acıydı ki, onun yalnızlığı anlaşılmamanın doğal sonucu olan bir yalnızlıktı. Ve bundan mıdır bilinmez hep hırçındı. Hatta bir sözünde “İçini açamamak, gerçekte bütün yalnızlıkların en korkuncu, bütün demir maskelerin içinde en demirden olanıdır.” Dert yanmıştı Nietzche. Yalnızlık bazen o kadar acıdır ki insan kendi ruhunu terk etmek ister.Bu nasıl bir duygudur ki kelime aciz, söz yetersiz anlam kifayetsizdir. Hatta bazı filozoflar yalnızlığı insana yakıştırmazlar ve "Yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi hayvandır ya da Tanrı." der Aristo gibi. Ama insan yalnızdır. Fotoğrafımızda simgelenen gibi kendi kendine ördüğü duvarlar arasında kendi yalnızlığının mahkumudur.Ve bu yalnızlıktan kurtulmaya çalışırken başka bir belirsizlikte kendini kaybedecektir. Fotoğrafa baktığımızda ise ışık bütün duvarları ince bir sızıyla okşarken insanda kararmıştır. Ne kadar derin bir ızdırap duygusudur , her şeyi aydınlatanın sende bir karalık vesilesi olması. Aşk ve sevgi bile bazen böyledir. Yalnızlık kaderinizse, onlar bile size yalnızlığınızı hatırlatmak için uğrarlar.Ve bazen benden ayrılmaz değdiniz gölgeniz bile size yabancıdır.Ve ileri bakmak istersiniz aynı fotoğrafta olduğu gibi yalnızlık ruhunuza o kadar yapışmıştır ki gelecek sislidir ve daha büyük bir çaresizliğe gebedir ve çaresiz orada kalakalırsın. Bir duvardan başka duvara çarparsın. Işık belirse de ati de, sende karalık olacağını bilmenin çöküşü adımlarını kitler. Bunlar ruhunda çalkalanırken kendi yalnızlığına bile sarılamazsın. Yalancı bir yansıma düşer ardına ama yansıman bile senden daha yalnızdır. Vel hasıl dostlar bazen olur diliniz sıkışır, kelimeleriniz acı çeker ve içinizde büyüyen karanlığı ifade edemezsiniz. İşte sanat burada imdadınıza yetişir. Lisan-ı dünyanın
anlatamadığını bazen bir resim bazen de böyle fotoğraf anlatır. Eğer ruhunuzdaki duyguya fotoğrafın imgeleri eşlik ediyorsa siz susarsınız fotoğraf o duygunuzu size tarif eder. İyi fotoğraf ta zannımca budur. Yalnızlık temasında kurgulanmış olan fotoğrafta tarihi bir mekanın dokusunun kullanılması insan kadar eski bir duygu olan yalnızlığın anlatım ifadesini güçlendirirken, modelin kemerle çevrilmesi duygunun mahkumluğu ve kuşatılmasını anlatılması bakımından son derece etken bir unsur oluşturmuştur.İleride ışıkla oluşan sisin insanda ters ışık etkisiyle karanlığa dönüşmesi i ve modelin arkasında ki mekanda hafif ışıkla elde edilen loşluk ta, her yerde ışık varken insanın ruhu yalnızsa bu duygunun mekandan münezzeh bir duygu olduğunu çok iyi ifade etmiştir. Yalnızlık duygusunun fenomen olarak aktarımı açısında son derece başarılı olan fotoğraf, çevre unsurlarının ana konu için kullanımı açısından da izleyicisine yeni katkılar sağlamaktadır. Belik modelin konumu duruşu konusunda küçük bir eleştiri getirilebilsede mimari ögeler içinde duygu aktarımı bakımından oldukça başarılı olan eseri için değerli fotoğrafçı Ali KARAKAYA ‘ yı kutlar ve seyr-i şahane bu çalışmasına bizleri de ortak ettiği için teşekür ederim...
Fotoğrafçılık Dersleri Hazırlayan: Kemal BEĞENDİK
Kısa Tarihçe
Camera obscura’dan günümüze
Basralı Ebu Ali El Hasan İbn El Haytam’a ait olduğu batılı kaynaklarda yer almaktadır. Günümüzdeki dijital fotoğraf makineleri dahil tüm 15. asırda büyük sanatçı Leonardo da Vinci’nin fotoğraf makinelerinin esasını oluşturan Karanlık karanlık odadan yaralanarak resimlerin eskizini Kutunun (Camera Obscura) mazisi milattan önceye çizmiştir. kadar uzanmaktadır. Çinli düşünür Mo Ti yaklaşık 1568 Danillo Barbaro, karanlık kutunun ışık gören olarak milattan önce V. yüzyılda deneysel gözlemleri deliğine bir mercek yerleştirmiş ve görüntü kalitesini sonucunda, karanlık bir ortama açılan küçük bir belirgin bir biçimde artırmıştır. delikten giren ışığın dışarıda bulunan görüntünün bir yansımasını meydana getirdiğini yazmıştı. Sümerlerin taş tabletlerinde de “karartılmış bir odanın duvarında küçük bir delik açılırsa, dışarıdaki görüntü karşı duvara ters olarak düşer” ilkesi yer almaktadır. Aristo & Camera Obscura MÖ 4. yüzyılda Aristo da ışığın bu ilkesi ile igilenen düşünürlerdendi ve tariflediği sisteme “camera obscura” adını vermişti. Camera Obscura’nın bir cihaz olarak icadında temel fikrin 10. yüzyılda (9651039 yılları arasında) yaşamış Arap bilim adamı
S
ekizinci yüzyılda Cabir İbni Hayyan adlı bir Arap ilim adamı Gümüş Nitrat’ın güneş ışığı etkisiyle karardığını bulmuştur. Ne yazık ki camera obscura ile ışıkta kararan gümüşü bir araya getirmek fikri 19. yüzyıla kadar mümkün olmadı. 19. Yüzyıla gelindiğinde Thomas Wedgwood fotoğraf elde etme fikrini somut adıma dönüştüren ilk isim oldu.Thomas Wedgwood’un; “gümüş ışıkla etkileştiğinde kararır” ilkesinden hareketle, o dönemde ressamların kullandığı “camera obscura” nın içine gümüş kaplı bir levha yerleştirme düşüncesi gerçek anlamda fotoğraf elde etme fikrinin balangıcı olmuştur.
karşın, denemelerindeki ışıklama süresinin çok uzun olması, oluşan görüntüdeki kararmayı durduramaması ve 1805 yılında genç yaştaki (34 yaşında) ölümü nedeniyle neticeye ulaşamamıştır. Thomas Wedgwood’un çağdaşı olan Fransız Joseph Nicéphore Niepce onun bu amacına ulaşmayı başaran ilk isim oldu. 1822’de Niepce camera obscura kullanarak görüntüyü kurşun-kalay alaşımı özel bir plakaya düşürdü. Biraz bulanık olan görüntünün oluşması için 8 saat beklemek gerekiyordu. Niepce bu işleme “Heliografi” yani “güneş yazısı” adını verdi.
Niepce’in bu yöntemle evinin penceresinden 1826’da çektiği fotoğrafı günümüze ulaşabilmiş Kuramsal çıkarımları tümüyle doğru olmasına ilk fotoğraf olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Niepce’nin çektiği ve günümüze ulaşabilen ilk fotoğraf
Niepce bu yıllarda Fransız mucit Daguerre ile birlikte çalışmaya başladı. Niepce 1833 yılında ölünce Daguerre, çalışmalarına yalnız devam etti ve 1837 yılında kamerada film yerine iyot buharına tutulmuş parlak yüzeyli bir gümüş levha kullandı. Pozlanan bu levhayı da civa buharında banyo ederek bir cismin görüntüsünü elde etmeyi başardı. Bu icadına “Daguerreotype” adını verdi. Daguerre’in bu çalışması Fransız Bilimler Akademisi tarafından 19 Ağustos 1839 tarihinde onaylandı ve adı henüz konmasa da fotoğraf, resmen bir buluş olarak ilan edildi.
1950’lerden itibaren Japon makinalarının dünyayı sarması, 1960’larda renkli fotoğrafın yaygınlaşması, 1970’lerden itibaren de baskı sistemleri ve labaratuvarların gelişmesi, 1980’lerde elektroniğin gelişimi ve fotoğrafta uygulanması, fotoğrafı kitlelere yayan dönüm noktalarıdır. İçinde olduğumuz dönemde son dönüm noktası ise bilgisayar teknolojisi ile birlikte dijital fotoğraf çağına giriştir. İlk Dijital Kamera Dünyanın ilk dijital kamerası, 1975’de Eastman Kodak çalışanı Steven Sasson tarafından geliştirilmiştir.Resimleri CCD sensör ile yakalayan cihaz, 100×100 çözünürlüğünde siyah beyaz görüntüler kaydedebiliyordu. Makine, yakaladığı görüntüyü ise bir kasete yazıyordu. Bu analog süreç, yaklaşık 23 saniye sürüyordu.
Fotoğraf sözcüğü bir kavram olarak ilk kez İngiliz Sir John F. W. Herschel tarafından 1840 yılında kullanılmıştır. Onun arkadaşı olan Henry Fox Talbot bir takım kimyasal maddelere batırılmış kağıtlar üzerinde görüntü elde etmeyi başardıysa da yavaş yavaş kararması ve görüntünün net olmaması nedeniyle kolayca unutuldu. Ancak Talbot bu buluşu için ilk defa “FOTOĞRAF” kelimesini kullanmıştır.
İlk DSLR’nin üretilmesi İlk DSLR olan Kodak DCS 100, 1991 yılında filmli bir makine olan Nikon F3 gövdesine 1.3MP çözünürlüğe sahip 14×9.3mm’lik görüntü algılayıcı yerleştirilerek kullanıma sunulmuştur. 1999′da Nikon profesyonellere yönelik D1 modeli ile pazara merhaba derken, Canon ise 2001 yılında profesyonellere yönelik EOS-1D modelini sundu. DSLR pazararını tümüyle değiştiren ve bugün ucuza DSLR alınabilmesini sağlayan firma ise Canon oldu. 2003 yılında 1000$ barajının altına 999$ fiyat etiketine sahip EOS 300D modeli ile geçen Canon, diğer firmaların da rekabetçi fiyatlarla ürün çıkarmalarına öncülük etti.
Geçmişin Günümüze Etkisi 1826 yılında Fransız mucit Joseph Nicéphore Niepce‘in çektiği ilk fotoğraftan günümüze kadar geçen 183 yıllık zaman zarfında fotoğrafın kendisi ve makinelerinde çok büyük gelişmeler yaşanmış olmasına rağmen fotoğrafın temel ilkelerinde köklü bir değişim olmamıştır. 19. yy.’da Thomas Wedgwood’un camera obscuara’da Gümüş nitratlı levha kullanarak fotoğraf elde etme deneyiminde başarısız olması, fotoğrafçılığın günümüzde de en önemli kavramlardan olan iki konusunu yakından ilgilendirmektedir. İşte önemle üzerinde duracağımız bu iki temel konudan biri fotoğrafın oluştuğu yüzeyin ışığa hassasiyeti, diğeri ise bu yüzeye düşecek olan ışığın şiddet ve süresidir. Joseph Nicéphore Niepce ilk fotoğrafını 8 saat süreyle pozlandırmıştı. Günümüzde ise aynı manzara milisaniye ile ifade edilen bir sürede fotoğraflanmaktadır. Bu pozlama süresindeki farklılığın nedeni; kullanılan yüzeylerin ışığa hassasiyetlerindeki farklılıktan kaynaklanmaktadır. ISO olarak adlandırılan bu kavram fotoğrafçılığın temel unsurlarından biri olarak halen devam etmektedir.
Suretialem Fotoğraf ve Sinema Sanatı Derneği Kayseri Park Sergisi Fotoğrafları
Kayseri 1963 doğumluyum. 40 yıla yakın ticaretle uğraşmaktayım. Anadolu üniversitesi iş idaresi mezunuyum. Evli üç çocuk babasıyım. Kova burcuyum, hareketliliği ve özgürlüğü severim. Bir çok hobim oldu ama fotoğrafçılığım bir tutkuya dönüşdü. Seyahat etmek, fotoğraf çekmek beni dinlendiriyor. Emekliyim ama hala çalışıyorum, kafeterya işletiyorum. Dostlarla arkadaşlarla fotoğrafları paylaşmak fotoğrafçılık konusunda eksiklerimi gidermek önemli bir yer alıyor günlük yaşantımdan.
AHMET ŞAHİNBAŞ
1967 yılında Kayseri ili pınarbaşı ilçesinde doğdum ilk ve orta tahsilimi Kayseri de tamamladım 1990 yılında kamuda işe başladım bu süre zarfında anadolu üniversitesi fotoğrafçılık ve kameramanlık bölümünden mezun oldum 2012 yılında kafder Kayseri amatör fotoğrafçılar derneği kurucularından olup muhasip üyeliğini yapmaktayım evli ve iki kızım bir oğlum var 2016 yılı kasım ayı itibariyle emekli oldum
Ahmet TOPALOĞLU
Dursun ÇİÇEK
Emrah İDELİ
01.09.1985 yılında Yozgat’ta doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Kayseri’de tamamladım. Lisan Eğitimimi Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde tamamladıktan sonra Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başladım. Yaklaşık 10 yıldır Kuş Gözlemciliği yapıyorum. Yaklaşık 2 yıldır aktif bir şekilde fotoğrafçılıkla ilgileniyorum. Daha çok kuş ve kelebek fotoğrafları çekiyorum.
Halil FIRAT
İbrahim İŞLERTAŞ
Ä°smet Soner YILMAZER
Kemal BEĞENDİK
Kubilayhan BURCU
Mehmet ARAMAZ
1973 yılında Kayseri ili Sarız İlçesi Dayıoluk köyünde doğdum.ilk orta ve lise eğitimimi Kayseride tamamladım. İlk olarak Uludağ üniversitesi Bursa MYO. Makine Teknikerliği , 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Fotoğrafçılık Bölümünü bitirdim. 2003 -2010 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalıştıktan sonra 2010 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmenliğe başladım. 5 yıl Bitlis’te çalıştıktım ve fotoğrafla da ilk burada tanıştım. Halen Kayseri Hacılar ilçesinde görevimi icra etmekteyim. Evliyim dünya tatlısı 3 kızım var.
Mehmet ÖZÇELİK
Metin ŞİMŞEK
1971 Yılında Sivas’ ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1995 Yılında Erciyes Üniversitesini üçüncülükle bitirdi. Aynı yıl Artvin’de öğretmenliğe başladı. İstanbul’da okul müdürlüğü görevini 7 Yıl yürüttü. Ardından dört yıl İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı. Şu anda Kayseri İl Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görevini sürdürmektedir. Aynı zamanda şiir, ebru ve fotoğraf sanatlarıyla da ilgilenmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Mustafa KÜÇÜKTEPE
1974 HACILAR KAYSERİ DOĞUMLUYUM.HACILAR İLKÖĞRETİM OKULUNDAN MEZUN OLDUM .GEÇİM ŞARTLARI NEDENİ İLE BABAMLA 25 YIL KAYSERİDE SIHHI TESİSAT İŞİ YAPDIM.2010 YILINDA KAYSERİ ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TEKNOPARKDA ENERJİ VE SU TEKNOLOJİLERİ ALANINDA YAZILIM ŞİRKETİ KURDUM.EVLİ ÜÇ ÇOÇUK BABASIYIM.ÇOÇUKLUKTAN BERİ FOTOĞRAFA İLGİM VARDI. AMA İMKANIM YOKTU,YAKALADIĞIM İLK FIRSATDA EN İYİ OLMAYA DOĞRU YOL ALDIM.HALEN SEVEREK YAŞAM SEBEBİM OLDU FOTOĞRAFÇILIK.1998 YILINDA EOS CANON 3000 ANALOG FOTOĞRAF MAKİNASI İLE BAŞLADIM.
Mustafa KÜTÜK
1964
Kayseri doğumlu, evli ve üç çocuk babasıyım. Kayseri meslek yüksek okulu elektronik bölümünden mezun olduktan sonra kamuda çalışmaya başladım.30 yıl şerefle görev yaptığım kamu görevinden 2015 yılında emekli oldum.Bu süre zarfında hobi olarak yaptığım fotoğrafçılık çalışmalarımı,emekli olduktan sonra almış olduğum Dijital fotoğrafçılık eğitimi ile belgelendirerek yürütmeye devam etmekteyim.
Nevzat CANSEVER
Osman ARABACI
Pınar BEĞENDİK
1982 Kayseri doğumluyum. Eğitim hayatımı Kayseri’de tamamladım. İşletme mezunuyum. Fotoğrafa ilgim Erciyes üniversitesinde öğrencilik yıllarımda başladı. Çeşitli kulüp ve derneklerde bulundum. Başta Kayseri olmak üzere İstanbul, Ankara, Nevşehir de açılan sergilerde fotoğraflarımı yayınlama imkânım oldu.2008 yılında değerli büyüğüm Yusuf Kartal ile fotoğrafçılığa yeni bir soluk getirmek için SURETİALEM fotoğraf grubunu kurduk.2012 de SURETİALEM FOTOĞRAF VE SİNEMA SANATI derneğinin kurucu üyeliğinde bulundum. Halen bu dernek altında faaliyetlerime devam etmekteyim.
Selim ALTINDİŞ
Tamer AVCI
UÄ&#x;ur AYDIN
Ümit ÖZPOLAT
Yasin ÇETİN
Yaşar TAFLI
Yusuf KARTAL