Neriman Hasanaliyev - Rusya'nın Erzurum'daki Başkonsolosu Mayevski'nin Hatıraları

Page 1


RUSYA'NIN VAN VE ERZURUMDAKİ BAŞ KONSOLOSU MAYEVSKİ'NİN HATIRALARI


RUSVA'NIN VAN VE ERZURUM'DAKİ BAŞKONSOLOSU MAYEVSKİ'NİN HATIRALARI Türk Ocaklan Trabzon Şubesi Yayın Numarası : 10 Trabzon, Şubat 2001 Yazan: Neriman Hasanaliyev Basım Yeri ve Yılı: BakU 1994 .

Basıldığı Yer: Şark - Garp Neşriyatı Adresi:

Büyük Kale KUçesi No: 41 370004 BakU /AZERBAYCAN ISBN 5-565-00122-6 ***

Türkiye Türkçesine Aktaran: Dr. Enver UZUN

Dizgi: Türk Ocaklan T rabzon Şubesi Yayın Bürosu Baskı: Eser Ofset, Tel : 321 53 38 TRABZON .

Her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.


SUNUŞ Sunduğumuz bu kitapla Türk tarihinin değişmez kuralını bir defa daha ortaya çıkartmış olmaktayız: Türk Milleti güçlü olduğu devirlerde nüfuzu altında bulunan tüm insanların ve toplulukların huzurlu ve emniyet içinde yaşayabildiği. zayıfladığı zamanlarda ise hiç de hak etmediği hadiselerle karşılaşabildiğidir. Daha önce ko­ ruyup, hatta özel imtiyazlar tanıdığımız topluluklar ya kendi adla­ rına bir kimlik hırsıyla dünü unutuyor. ya da daha güçlü topluluk­ ların maşası olabiliyor. sonuçta Türk'e karşı inkarcı bir hüviyete bürünebiliyorlar. Bu Balkanlarda da böyle idi. Kafkaslarda da böy­ le oldu. Ortadoğuda da böyle oldu. Elbette bu onların milli karak­ ter zafiyeti ile ilgilidir ama bir yandan milletlerin dostluk ve kar­ deşliğinden sıkça bahsedildiği günümüzde öte yandan her türlü intikam duygusuyla bitmez tükenmez düşmanlıkların birbiri ardı sıra sergilenmesi ülkemize karşı oynanan oyunların ne kadar va­ him olduğunu açıkça göstermektedir. Kim suçlu? Kim masum? Bunlar bilerek karıştırılıyor. Hep. Batı'nın menfaati için. Yunanlı. Ermeni hatta Arap bu amaçla kullanıldı. Ölen Türk. eziyet gören Türk. suçlu yine Türk. Bütün bunların, Türklüğünden dolayı başı­ na geldiğini yeterince bilemeyen de Türk. Tek çıkar yolu olan to­ parlanıp güçlenmesinin gayretini de gösteremeyen Türk. Tarihe karşı kendimizi savunmamıza hiç ihtiyacımız yoktur. Yabancı kay­ naklar da bunu doğruluyor. Bir asır öncesi Erzurum ve Van'da görev yapan Rus Başkonso­ losu Mayevski'nin hatıralarını Neriman Hasanaliyev kaleme aldı. Dr. Enver Uzun Türkiye Türkçesine çevirdi. Kendisine teşekkürle­ rimi sunarım. Tarihinde soykırım lekesi olmayan bir millet oluşu­ muzun yabancı bir diplomat tarafından kendi tespitleriyle dile getirilişi günümüzde oldukça kıymetlidir. Saygılarımla. Prof. Dr. Mithat Kerim Arslan Türk Ocakları Trabzon Şubesi Başkanı



ÖN SÖZ Büyük Ermenistan yaratmak düşüncesindeki Ermeni çeteleri kaba kuwet ve bin bir hile ile Azerbaycan'ın bir kısmı olan Dağlık Karabağ'ı ve oraya uzak yakın binlerce kilometre karelik Azerbay­ can toprağını işgal etmişlerdir. Onlar gayelerine ulaşabilmek için iğrenç davranışlara el atmışlardır. Ermenistan'da yaşamakta olan bütün Azerbaycanlılan Hankendi, Şuşa ve Hocalı şehirlerinde ve diğer bir çok Azerbaycan şehrine ağır baskınlar yaparak evleri yakmış, şehir ve kasabalan darmadağın etmiş, bir çok insanı kat­ letmişlerdir. Bu gün meydana gelmiş olan olaylann temelinde geçmişteki olaylar vardır. Bu nedenle bu gün meydana gelmiş olan olaylara dikkatle bakmamız gerekmektedir. Bu vaziyet dün­ yada itibar kazanmış halkımız için gerekli ve zaruri bir durumdur. Bu nedenle Neriman Hasanaliyev'in "Rusya'nın Van ve Erzu­ rum'daki Baş Konsolosu Mayevski'nin Hatıralan" Ermeni yalanla­ rına cevap vermesi bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu hatıralarda XX. asnn başlannda Türkiye'nin Kuzey doğu vila­ yetlerinde meydana gelen olaylar anlatılmıştır. Bu Ermeni teşkilat­ lannın Türkiye'nin arazi bütünlüğünü tehdit ettikleri, Türk halkına karşı amansız bir terör yaptıktan bir devirdi. Hele 1887 yılında bir Kürt-Ermeni milliyetçisi olanlarca Cenevre'de Hınçak (Çan sesi) adlı bir parti oluşturarak esasen Türkiye topraklan üzerinde Er­ menistan devleti yaratmak gayesini gütmüşlerdir. Onlar böylece kendilerinin zararlı milletçi ideallerini yaymakla meşgul oluyorlar­ dı. 1890 yılında Tiflis'te Taşnaktsutyun Öttifak) adlı katı burjuva milletçisi bir parti oluşturuldu. Taşnaktsutyun Türkiye ve Rusya Ermenilerinin "Büyük Ermenistan" yaratılması gibi sersem idealle­ ri ileri sürmüştüler. Taşnaktsutyun Ermeni halkı arasında Ermeni milliyetçiliğini a­ teşli bir hale getirmeye, başka milletlerde Türklere karşı düşmancı­ lık hissi uyandırmaya çalışıyordu. Ermeni milliyetçileri 18941895-1896 yılannda Türkiye'nin Sason ve diğer illerinde fitnekar davranışlar sergilediler. Mayevski'nin hatıralanndan meydana gelmiş olan milli kırgınların yaratıcısı Ermeni milletçileri ve Rus­ ya' dan gitmiş olan Ermenilerin olduğu anlaşılmaktadır.


2

Mayevski'nin Hatıralan

O zamanlar Ermeni liderleri hatta çeteci Andronik de Büyük Ermenistan hülyasının ideologluğuna ve siyasetçiliğine soyun­ muşlardır. Andronik uydurulmuş Bulgaristan yalanına Kürdistan ve Ermenistan hülyasını da dahil etmek istiyordu. Güya Bulgaris­ tan meselesinin ortaya çıkması sonucunda " Büyük Ermenistan " ya da " Kürdistan " meydana getirmenin çok büyük bir zaruret olduğunu da uydurdular. Böylece Avrupa devletlerinin her iki me­ seleyi birlikte görüşmeleri gayesini gütmüşlerdir. Ancak bu yalan­ ların Avrupalılarca anlaşılması üzerine Sason meselesi ortadan kalktı. Katı bir Taşnak olan Andronik, halkının başına pek çok bela­ lar getirdi. Onun hiyanetkarlığı sonucunda Türkiye Ermenileri Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldılar. Birinci dünya savaşının kızıştığı yıllarda Andronik yeniden Tiflis"e döndü.Türkiye'ye karşı savaşmak niyetinde olduğunu bildirdi. O zaman da Ruslara Türk­ ler ile savaşacak bunun gibi bir çeteci lazımdı. Onun bu isteği Rus generallerin çok hoşuna gitmişti. Türkiye sınırlanndan savaş için Ermeni gönüllülerden ibaret Rusların hazırladığı dört guruptan birisini Androniğin başkanlığına verdiler. Ermeni gönüllüleri Rus askerleriyle birlikte omuz omuza Erzurum, Sarıkamış, Kars ve Van şehirlerinde çatışıyorlardı. Çünkü Çar hükümeti Taşnak liderlerine " Büyük Ermenistan " ın yaratılacağına dair söz vermişti. Fakat bu savaşta Andronik mağlubiyete uğradı. 1917 yılında Çar hükümeti devrilince savaş durdu. General Baratov'un ordusu Rus-Türk cephesini terk etmek mecburiyetinde kaldı. Andronik yanıp tutuştu. Rus generali bulamayacağını anlayınca Rus-Türk cephesinde Rus cephanesini çalarak kendisi gibi döneklerle birlik­ te Türkiye sınırlanndan kaçtı. On beş bin askerle İran'ın Hoy Şeh­ ri'ni (Bu şehir Güney Azerbaycan 'a aittir E. U), Güney Azerbay­ can'ın Çulfa Şehri'ni geçip, Nahçıvan'a saldırdı.

1918 yılının haziran ayının öncesinde kendisi gibi çeteci ve hırsız Şaumyan Ekim inkılabı baş keseninden tebrik telgrafı alarak büyük bir moral ile günahsız sivil halkı kılıçtan geçirmeye başladı. Aras Nehri'nin sol sahilindeki Yaycı Köyü'ne baskın yapan Andronik, hamile kadınların kamına kılıç saplayarak onları do­ ğurttuğunu gözleriyle görmüş olanlar bundan dehşetle söz ederler. Bizim halkımız çok yaman unutkan bir halkmış... Yaralı Türk çocukları Araz Nehri'nin sulannı kanıyla boyamış-


Mayevski'nin Hatıraları

3

tı. Onları Aras · ın sularında boğmaktan zevk alan kan içen Andronik kendi askerlerini Cennab, Aza, Yaycı. Çamaldın, Ebregunis. Erezin, Çeşmebasar köylerinde yerleştirdi. Evler, mescidler yakıldı, tahıl ambarlan onlar tarafından talan edildi. Ahmet Tebrizi "Karabağ'ın Tarihi ve Ona senetler" adlı ese­ rinde belgelere esaslanarak şöyle diyor: "Andronik'in askerleri 1918 yılının Eylül ayının sonlarına doğru Zengezur'un Azerbay-_ canlı halkını katletmişler. Halkın toplu bir şekilde öldürülmesi 1918 yılının Kasım ayına kadar devem ettirilmiştir. Evsiz parksız kalan kaçkınlar Ermeni çetelerinin elinden ormanlara. bağlara gizlenmiş, muhtelif taraflara koşmuşlardır. Kadın ve çocukların bir kısmı Aras Nehri'nde boğulmuştur. Taşnaktsutyun partisinin liderlerinden birisi olan Avetis Araromyan. "Azerbaycan'daki Karabağ, Nahçıvan, Gürcüstan­ daki Borçalı. Ahaltsih, Ahalkale topraklarını mahvetmek ve Tür­ kiye' den Doğu Anadolu'yu Aralık denizine kadar ele geçirerek Büyük Ermenistan yaratacak (A La/ayan'ın "Aksi İnkılapcı Taşnaktsutyun ve 1941-1945 Yılları Dünya Muharebesi" kita­ bından) Andronik'in vuran eli ve pis işlerini yapanı Vaaram adındaki bir çetecinin ifade ettiklerinden bazı satırlara dikkat edelim: " ... Bazen mermiye acırdım. Onları savaştan sonra diri diri bir kuyuya doldurup. üzerlerine taş doldursam ne güzel davranış olurdu. Ben böyle de yapardım. Elime gecen sağlam ve hasta insanları, kadın ve çocukları bu şekilde öldürürdüm. " O zaman ki. Taşnakların faaliyeti nasıl idiyse şimdiki yaşlıları­ nın faaliyetleri de onlara benzemektedir. Mayevski'nin Ermeni Kilisesine vermiş olduğu değer dikkat çekicidir. O şöyle yazmak­ tadır: "Ermeni kilisesinin dini faaliyeti oldukça cüzidir. Fakat bu­ nun karşılığında her zaman milletçilik idealini hayata geçirmekten dolayı elinden gelen hiçbir şeyi esirgemez." Mayevski bir başka ifadesinde de: " Hakikat ona göre yoktur ki, Ermeni yazarları söz konusu gerçeklerden dikkatli bir şekilde kaçmaktadırlar. " Onlar uydurma. akıl almaz, görülmemiş ve işitilmemiş gaddar­ lıklar uydurmaya çalışmışlardır. Böylece de başkalarında Ermenile­ re karşı bir muhabbet. Türklere karşı bir nefret uyansın düşünce­ sinin hayata geçirilmesine amaçlıyorlardı. Nahçevan gazetesinin geçmiş sayılarında okuyucuların biri-


4

Mayevski'nln Hatıraları

sinin cevap mektuplarında Andronik'in Nahçevan arazisinde tü­ rettiği faciaların canlı şahidi olan Cebrail adlı kişinin yürek yarası ile yazmış olduğu makale her Türk vatandaşının kalbini sızlatır. Bu geçip giden bir tarihtir. Fakat bizim bedbahtlığımız bu tarihi u­ nutmamız olmuştur. Daha doğrusu bize unutturdular. Bu unutkan­ lığımızdan da bu günkü facialanmız meydana geldi. Çok iyi hatınmdadır, 1966 yılında Erivan üniversitesinin rektö­ rü konuşmalarının birisinde Nahçevan'ın Ermeni toprağı olduğunu söylemiş ve Ermeni vatandaşlarına bu toprağı geri almak için çağ­ rıda bulunmuştu. Samed Vurgun'un 60. yıl kutlamalarında Bakü Üniversitesinin öğretim görevlilerinden Prof. Abbas Zamanov. Ermeni rektöre bu toprak iddiasını hatırlattığı için o zaman ki rehberlerimiz onu işinden ve partiden kovmuşlardı.

1828 yılı işgalinden sonra günümüze kadar imparatorluk siya­ seti her zaman başımıza getirilen musibetleri bize unutturmaya çalışmıştır. Bunu da başarmıştır. Fakat bir gerçeği üzerimize alalım ki. imparatorluğun unutturma siyaseti o kadar da kuwetli değildi. Çünkü unutkanlık bizim kendimizde vardı. Bizim milletimizde iyi­ likleri unutmamak ve kötülüklerin üzerinden bir çizgi çekmek an­ layışı vardır. Tüm bunlardan ibret alarak gelecekte aldanmamaya çalışalım. Ermeni zulmünden yüz yıldan beri Taştan taşa değdi bu halkın başı Unuttu çektiği musibetleri. Niye uğurlandı onun yaddaşı! Biz baştan aşağı rehmik, şefkatik O, kin dağarcığı, o goreşendir Biz ewel insanız, sonra milletik, O, insan olmadan milletleşendir. Biliriz, tutulup o yaman derde, Kalbinde her zaman kin azizleyir Öyle unuturuk, dar dögelerde, O, bizi vurmaya makam gözleyir.


Mayevskl'nin Hatıralan

5

Bilmedik içini kemirir bu kin. Sözü geçmeyende, yüzden halimdir. Unuttuk. nefretle mayalanmışın Fikri- intikamdır, kaseli- zulümdür. Ben öz komşuma da gerçek olanı, Çattıra bilrnirem. hakkım kesilmiş, Osa yalanıyla bütün dünyanı Bizim üstümüze kaldırabilmiş.

Biz boğup vicdanı. kahredip an, Şere yoldaş olup Hak'kı tanmank. Heç vaht unutmank yahşılıklan, Amma pislikleri unutanlank. Sulanıp her zaman komşunun bağı Bizim arkırnızdan, şefketimizden. Efsus! Becermişik bağışlamayı, Aman dileyende düşman da bizden. Kuyruğu ezilir yumşank biz. Deyirik, bir daha o calan değil. Amma unuturuk, unuturuk biz, Kudret hastası sağılan değil. Bu meyanda Rusya'nın Van ve Erzurum'daki baş konsolosu Mayevski'nin hatıralannda- ki gözlemler günümüzde milletimiz için hava ve su gibi gereklidir. Hepimizin gözil önünde ortaya konmuş olan cinayetlerin dünkü köklerini aynı şekilde açıp göste­ ren bu tür kitaplar gençlerimizin şuurunu şekillendirmede ihtiyaç duyacakları bir baş ucu kitabıdır. Ayıl milletim! Yeter yitirdiklerimiz. Bahtiyar Vahapzade



RUSYA'NIN VAN VE ERZURUMDAKİ BAŞ KONSOLOSU MAYEVSKİ'NİN HATIRALARI Ermeniler güçlü rakiplerinin, Yunanlılann olmadığı şehirlerde ahalinin esası ticaretle meşgul olan tabakasını teşkil ederler. Er­ meni sanayicileri ve sanatkarları da müstesna olarak şehirlerde yaşarlar. Hem birinciler, hem de ikinciler sanatlannı daha iyi kul­ lanmak maksadıyla değişik uygunluk yaratırlar. Şehir Ermenilerinin haysiyetinde, ihtimal ki, yalnız bu yakın­ larda meydana gelen bazı belirgin özellikleri kayıt ebnek gerekir. Azıcık tahsil görmüş, hiç olmazsa ilkokul bitirmiş şehir Ermenisi. genellikle Ermeni milletinin siyasi önemi hakkında hadden artık yüksek fikre düşer: Onda açıkça görülebilecek kadar şöhret düş­ künlüğü, hadsiz arsızlık görünüşü inancı meydana gelir ki, eğer halihazırdaki devirde Ermeniler büyük bir siyasi rol oynamıyorlar­ sa, bu yalnız ona göredir ki. onlar Türkiye"nin zulmü altındadır, lakin gelecekte Ermeni milleti mutlak kendine gelecek ve kendi siyasetini yürütecektir. Daha sonra, şehir Ermenileri, özellikle gençlerin çoğu arasında her tür siyasetle meşgul olan , genellikle, bütün siyasetin incelikle­ rini güya anlamak suretiyle gururlanarak, kendilerini göze sokma­ ya çalışan heveskarlan da dikkatten kaçırmak, görmemek olmaz . . . Anarşist, hırsız guruplan kimlerden ibaretti? Kendi vatanının çıkarlarını , kendi aile ocaklannı ve dini itikatlannı koruyan adam­ lardan mı? Asla yok! Çoğu kez bunlar baş teşvikçilerinin alevli nutuklan bir sözle uzağı görmeyen, hatta kendi faaliyetleriyle Tür­ kiye Ermenilerinin vaziyetini iyileştirmek değil, aksine, yalnız kötü­ leştirmeye hizmet ettikleri gibi sade bir gerçeği anlamayan yaban­ cı adamlar idi. . . Türkiye Ermenilerinin mazlum vaziyetine dair şikayetleri hiçbir şekilde şehir Ermenilerine mal etmek olmaz; onlar yeteri kadar bağımsızlığa, hürriyete, tehlikesizliğe ve iyi bir yaşantıya sahip


8

Mayevski'nin Hatıralan

olmuşlar. Onlann sosyal durumlan her bakımdan iyi idi. Şehir dışındaki Ermeni yerleşim yerlerinin durumu biraz daha farklıdır. Az önce kayıt ettiğimiz gibi onlann asıl faaliyeti tanmcılık yapmaktan ibarettir. Burada geçmiş zamanlardan. beri yerleşme olmuş, düzgün sulama sistemi sayesinde burada tahılcılık iyi gelir getirir ve güzel bir yaşantıyı temin eder. Türkiye'deki Ermeni ya· şayış alanlan her zaman erzakla doldurulmuş olduğunu ve onların dolanması için gerekli olan maddi acıdan hiç olmazsa Rusya'nın ortasında yaşayan köylülerin yaşayışında_n daha iyi olduğunu cesa­ retle söyleyebiliriz. Fakat burada şu gerçeği belirtmek gerekir ki, Asya Türkiyesinde Müslümanlar da dahil olmakla bütün köy halkı Kürtlerin azgın hırsızlığı, hayvanlarının götürülmesi . .. vs. sonu­ cunda yeteri kadar muhafaza edilip, korunmamışlardır. Fakat bu, Ermeni yaşayış a-lanlannın her zaman Kürt baskısı ve zulmü altın­ da yaşadıklan anlamına da gelmez. Hayat için gerçekten bu şekil­ de dayanılmaz bir durum olsaydı, Türkiye'nin Ermeni halkı hük­ men müflisleşmeli. kınlmalı ve nihayet, belki de, tamamıyle kökü kesilmeliydi.. . Ülkede vatandaşlık hukuku gelişmemiş olduğuna göre bazı Ermeni yerleşim alanlannın Türk memurlarından değil, nüfuzlu Kürt beylerinden sorulurdu. 1895-1896 yıllannda suni olarak Kürtler ile Ermeniler arasın­ da düşmanlık yaratmak öyle bir vaziyet ortaya koymaktı ki, bu sırada iki halkın birlikte yaşamasını hiçbir şekilde temin etmek mümkün değildi. Bu konuda ileride daha geniş bir şeklide söz edilecektir. Ermeni ruhanileri hakkında birkaç söz edeceğim. Onlann dini faaliyeti oldukça azdır; fakat buna mukabil onlar her zaman mil­ letçilik ideallerini korumak konusunda ellerinden geleni esirge­ meden göstermeye çalışırlar. Şarkın diğer Hıristiyan halklarında olduğu gibi Ermenilerde milliyetçilik idealleri yüzyıllar boyunca birbirinden uzak, fakat sayısız-hesapsız manastırlarda keşişler "Allah kelamlarının" anlatılmasından ziyade Müslümanların milli vaziyetini müdafaa etmek için çalışırdılar. Kilise okullarında bu


Mayevski'nin Hatıralan

9

sahada ruhaniler faaliyet gösterirdiler. Şark Hıristiyanları, genellikle, esas Hıristiyanlığın başlıca pren­ siplerini terk etmekten , iyiliksever anlayışlardan mahrumdular ve onlarda dinin yerini oldukça gelişmiş olan milletçilik hissi tutardı. . . Kendilerini insan hukuklarının, kanunlarının koruyucusu olarak adlandırmak, şarkta az-çok nüfuz kazanmak, şeytan işçisi gibi çanından geçer göstermek ve onun hatırına çalışmak. . . Eğer Ermeniler gösterişli , sevdirici nutuklarının hipnozu altında yeniden inkılap yoluna kadem koysalar ve yeniden 1895-1896. yıllarda yitirdikleri kadar insan hayatını ve halk servetini dağıtsalar, o zaman Fransa'nın gösterişli nutuklarını vicdan azaplarının belir­ tilerini bu şekilde hissetmezdiler. 1895-1896 yıllarında Asya Türkiye'sinin bir çok vilayetlerinde meydana gelmiş karışıklığın nedenlerini hiç de her zaman burada halkın daha servetli. varlı sınıflar arasında olan Ermenilerin maz­ lum vaziyetinde aranmamalıdır. Ermenilerin inkılabı hareketinin nedenleri aşağıdakilerdi: 1- Onların belli olan siyasi kimliği.

2- Onlarda milletçilik, hürriyet, ideallerinin güçlü uyanışı. 3- Batının maarifçi devletleri tarafından söz konusu ideallerin amansız istismarı. Her şeyi şahsen kendi açımdan söylememek için Konstan­ tinopol'daki Fransız elçisi Gambon'un 1891 yılının öncesinde Ermeni meselesinin durumunu güzel tasvir eden hatta sonralar meydana gelebilecek olaylan önceden söyleyen raporunun bir kısmını örnek veriyorum: " Londra'da Ermeniler iyi bir sığınak buldular: Gladstoy kabi­ nesi bakışı Ermenileri topladı, onlan guruplandırdı. Kaide-kanun ve intizam öğretti ve kendi yardımını vaat etti. O zaman hemen tebligat komitesi Londra'ya yerleşti ve burada başarılı telkinler yapıldı. Ermeni halkı içerisinde oldukça sade bir şekilde iki ideali yürütmek gerekiyordu: Milletçilik ve hürriyet. {"Armyanskie Dela, 1893-1897, G.G

",

1893-1897. yı11ar Ermeni İş/eri, s. 11,12)

Gambon tam olarak anlaşılır şekilde diyor ki, Ermeni komitele·


10

Mayevski'nln Hatıraları

ri kasabada yaşayan Ermeni ahalisi arasında milletçilik, hürriyet ve muhtariyet ideallerini yürütmek görevini üzerine götürmüştür. Türkiye Hükümeti Ermeni tebligatçılannın Türkiye'nin devlet esas­ larını dağıtılmasına yöneltilmiş bu tür faaliyetine nasıl bir davranış göstermeliydi? Son yıllar arzında Avrupa devletlerinin tenkidi ile defalarca o, yüzlerce siyasi tebligatını rahat bir şekilde ifa etmişti. Onlar ise hürriyete kavuştuk.lan anda yeniden eşkıya guruplanna dahil oldu­ lar .. 1896 yılının Ağustos ayında Ermeni Taşnak komitelerinin .

bıraktığı intibahnamede on iki bentten ibaret program verilmiştir. Burada matbuat hürriyeti de dahil olmakla, Ermenistan için gerek­ li olan her şey talep edilir ve intibahname bu sözler ile son bulur: " Biliriz, bir öleceğiz! .. Fakat Ermeni milletinin iliğine kadar işle­ miş inkılap ruhu biz insan hukuklan elde edene kadar ve sadece de sağ kalana kadar Sultan tahtını tehdit etmekten usanma­ yacaktır." Sonunda şöyle bir imza var: Taşnaktsutyun "Ermeni inkılapçılan federasyonunun merkezi Konstantinopol Komitesi . " Balkan yanmadasından bir çok halk kahramanı bizce bilinmek­ te-dir. Fakat Ermeni halk kahramanlan hakkında bir şeyden söz edildi mi? Onlann hürriyet mücadelesinin kahramanlan nerede­ dir? Onlann bu tür bir kahramanlan yoktur. Çünkü bu mücadele­ lerde onlar her şeyden önce kendi halkının kurtancısı değil, sade­ ce cellM rolünü oynamışlardır. Ermeni eşkıya gruplan sadece kan­ şıklık yaratır, katliam yapar, sonradan da usta bir şekilde aradan çıkıp, gizlenirdiler. Onlar geri çekildiklerinde ellerindeki silahtan sadece kendilerini korumak için yararlanırlardı. Silahsız Ermeni halkı ise kendi kardeşlerinin hünerlerine göre sonradan kendi servetiyle cevap verirler. Londra'da Ermeni meselesinin geleceği konusunda ihtimal ki, yalnızca genel bir tasavvur vardı. Ermeni hareketinin bütün gidi­ şinden, genel başanlara bağlı olarak ona başanlı bir yardım et­ mek, onu herkese ait kılmak arzusu vardı. Her şeyden önce kar­ gaşalann kendisi de uzun süre devam edecek, kanlı çatışmalar göz önüne getirmek gerekliydi, bunlara ne gibi bir hazırlık yapılırdı?


Mayevski'nin Hatıraları

11

Ben artık kayıt etmişim ki, 1890 yılının öncelerinde Asya Türkiyesi'nin Ermeni halkının az ya da çoklu bir şekilde toplandığı bütün alanlarda inkılabçı cemiyetlerin Hınçak, T aşnak, ve Erme­ nistan cemiyetlerinın üyeleri peyda .olmuştular ve bütün güçleriyle ideallerini tebliğ etmeye. halkı gelecekteki kanlı olaylara hazırla­ maya çalışıyorlardı. Üniversitelerden ilk okullara kadar bütün Ermeni okulları Av­ rupa başkentlerinde ifrat derecesinde Ermeni propagandacılarının faaliyet alanına çevrilmişti. Vatanpeıverlik, methiye ve manileri, keskin satirik yazıları ve temsiller öğretmen muhitinden gençlerin ateşli kalplerine düşüyordu. Onlar da Müslümanların menfur faali­ yetlerine karşı gazap - kin ve nefret hissini hiç kimse tarafından bilinmeyen geleceğin fantastik illüzyonu ile tamamen alevlendiri­ yordu. Böylece en kısa bir sürede (3-4 yıl) arzında onların meyda­ na getirdiği illüzyonun müdafaası için kanlı fedakarlığa hazır olan kudurgan, inatkar gençler ortaya çıkarıldı... Bu komitelerin programlan yalnız isyan ve kan dökmek mese­ lelerinde bir-birlerine uygun gelirdiler. 1890 yılında Eylülünün sonunda Türkiye'nin sınırında Kağızman yakınlarında Kafkas poli­ si ve sınır askerlerinin nezaretinden gizlice sıyrılıp gecen 80-90 kişilik Ermeni gurubu Petersburg Üniversitesinin öğrencisi Serkis Kukunyan'ın başkanlığı altında toplanırlar. Söz konusu gurubun bir kısmı Petersburg'da okuyan gençler arasından toplanmış ka­ lanları ise Kafkas'ın güney sınırlarından gönüllüler gibi toplanmış­ tı. Büyük bir ihtimal Gurubun başkanınln da onun silah arkadaşla­ rının da Türkiye hakkında onun devlet sınırının nasıl korunacağı, Kürtlerin kimliği hakkında ve genellikle sınır kasabasındaki yerle­ rin coğrafi konumu, böylece de sınırlan geçtikten sonra düşebile­ cekleri durum hakkında hiçbir tasawur yok imiş. Görünüyor ki, bu tür bilgiler o kadar da önemli sayılmıyordu. Onların hepsini sade­ ce bir fikir - Türkiye'nin arazisinde mümkün olduğu kadar daha çok kan dökmekle hüner göstermek- maksadıyla kendi avucuna alınıştı. Ve bu düşünce onları cesaretlendirirdi. Fakat gurup göze batmadan toplanamadığı gibi, dağılamadı da. Başkanları Kukunyan ile birlikte 43 Ermeni bir hayli çatışma-


12

Mayevskl'nln Hatıralan

dan sonra cüzi bir kayıp ile yakalandı. Ve Kars hapishanesine gönderildi...

1892 yılında... onlar (komiteci/er) İran'a kaçmak için çare an­ yorduJar. Bir süre sonra kaçış yollannın keşfine çıkıldı. Adeta on­ lar Türkiye sınınna yakın bir şehirde toplanıyorlardı... Zaman geçtikçe aralıklı şekilde bir takım evler yaptılar. Ermeni çetecileri­ nin ayn ayn guruplan gecelerin karanlığından yararlanmak sure­ tiyle Türkiye sınırlarına en yakın Ermeni köylerine varıyorlardı. Onlar burada geçici olarak kendilerine sığınma imkanı buluyorlar­ dı. Sonra yine geceleri yollarına devam ederek tamamen Ermeni­ lerin yaşadığı arazilere ulaşıyorlardı. Genellikle Ermeni çetecilerinin bütün el çabukluklan gibi söz konusu köylerin de akıbeti çok acıklı ve kederli olurdu. Bu el ça­ bukluklanndan birincisi Van'daki İngiliz konsolosunun bir çok bilgisine uyuyorlardı. Hem de tahmin edilebilir ki, Ermeni propa­ gandacıları iran'dan Türkiye'ye gelen yolda malum ve yeteri kadar uzun süre rol oynamıştı.

1895 yılının Eylül ayının öncesinde çeteciler İran sınınndan geçtiğinde bir köyde yerleşmiştirler... Kürt gurubunda bu konuda bilgi verirler... çeteciler onlann planlannı anlamasınlar diye gelir­ ler... Hiçbir şey olmamış gibi ve atlanna yem vermek için konak­ lardılar. İlave asker ve yardım gelmesini bekleyerek, kendilerine yemek siparişi verirdiler. Yemek hazır olunca açık havada atların aceleyle bağlanmış olduğu yerin yakınında önceden planlanmış şekilde iki, üç gurup halinde sofranın etrafına otururdµlar. Ermeni çetecileri kendilerine karşı bir tuzak kurulduğunu anlayıp, acele davranmaya çalışırlar. Burada meydana gelen olaylar hakkında ben sonradan çok güvenilir bir şahıstan aşağıdaki hikayeyi işittim: " Ermeni kaçaklan kendi tüfeklerini doldurup, fark edilmeden gizlendikleri yerlerden çıktılar ve köyün eğri büğrü köşelerini do­ lanarak bir birinin 40-50 adım uzağında oturmuş Kürt guruplanna yakınlaşıp, anlan gafil yaylım ateşine tuttular. Sonra ise tek tek ateşe geçtiler. 5-10 saniye arzında bir çok Kürt yere serildi. Sağ kalanları ise bir hamleyle atlarına doğru fırladılar. Kendilerini kur­ tarmak için kaçmaya çalışırdılar. Ermeni çetecileri hiç zaman yi-


Mayevski'nin Hatıraları

13

tirmeden öldürdükleri Kürtlerin atlarına bindiler ve o n beş dakika­ dan sonra onlar artık köyden 3-4 verst uzakta, yakın dağlara gi­ den yollara vardılar. Onlar dağlarda kendilerine güvenilir bir sığı­ nacak bulabilirdiler. Fakat onlan hiç kimse zaten takip etmiyordu. Bu olay ile ilgili " Gök Kitap" da Van'daki İngiliz konsolosu S.M. Holvardın hiçbir bilgisinin olmaması dikkati çekmektedir; çünkü O, her önemsiz şey hakkında akılsız bir şekilde söz ederdi. O, Boğazkesyan ve Azeryan'ın işini dikkatinden kaçırabilir miydi? Buna şüphe yoktur. Bunu dikkate alarak şöyle bir sonuca varmayı kendime uygun görüyorum ki, onun meraklı bilgileri Ermeni çete­ cilerinin İngiliz siyasetinin temsilcileriyle en yakın ünsiyetini tema­ sını töhmet altında tutan, kudretli tekzip olunmaz bir senet gibi baskı anında çıkarılıp atılmıştır. Bu şekilde muammalı başka bir izahı bulmak imkanı yoktur.

Sason Olaylan Ermeniler bu vilayette her zaman Kürtler ile birlikte silahlı ge­ ziyordular. Olabilir ki, onlann Kürtlerden bazı beklentileri vardı. Fakat genelde onlar tamamıyla samimi

Toprak ve su kardeşi

gibi " yaşıyordular...

1893 yılında Damadyan adında bir şahıs peydah olur, 1894 yılında onun yerini kendisini Murat olarak adlandıran Boyadçan tutar. Bu türden olan hadimlerin Kürtler ve Ermeniler arasında yürüttükleri iki yıllık propagandadan sonra Sason sınırlarında bir takım ayn ayn çatışmalar başladı. 1891 yılının Ağustos ayında her iki tarafın düşmanca davranışları sonucunda bu ilişkiler top yekun bir savaş şekline dönüştürülür.

1895 yılının Haziran'ının 11 'inde devletlerin isteklerini öde­ mek ve inkılapçı Ermeni dernekleri ile banş yolunda halledici adım atmak için siyasi cinayetlerine göre hapis edilenlere genel af ilan edilir. Ertesi gün bütün imparatorlukta bir çok hapishanenin kapı­ lan açılır. Ve yüzlerce azgınlaşmış kati siyasi katil serbest bırakılır. Temmuz ayının sonunda tesadüfen Van yakınlarındaki Vardan


14

Mayevski'nin Hatıralan

Manastın'na yolum düştü. Buradakiler de o zamanlar onlarca bu tür tutsağın serbest bırakılmasını kutlamaya başlamıştılar. 3-4 saat içinde ben kol budak salmış palamut ağacının gölgesinde kırmızı Van şarabının su yerine bolca süzülmesini ve yüzlerce Ermeninin nutuklanna kulak asarak, anlan ateşli şekilde alkışlandığına şahit oldum ... Merhamet sonucu verilmiş olan hürriyete göre teşekkür­ ler... Bir iki aydan sonra, yeniden çeteciler arasına katılmak. Ben onlann dilini anlıyordum: fakat her dakika yükselen gürültülü al­ kışlar ve bağırmalar, ateşli nutukçulann Ermeni meselesini en ince ve derin yerlerine kadar dokunduklarını gördüm. İki aydan sonra Van polisi ise yeniden onların büyük bir kısmını anyordu. Türkleri herhangi bir vahşilikle itham ediyorlar, etsinler. Fakat ben bir şey söyleyeceğim: Türkiye'nin değişik şehirlerinde Erme­ niler ve Müslümanlar arasındaki kavgalar hakkında şahsen benim bildiklerim beni böyle bir kanaate getirir ki, kanlı işler her yerde Ermenilorı.-. kendi teşebbüsleriyle başlamıştır. Mesela: Trabzon katiıamı, bu katliam şehrin köşelerinde iki Türk generali Bağn Paşa ve Hamdi Paşa'nın Ermeniler tarafından yaralanmasından sonra başlamıştı. .. Eğer günümüzde Ermeni olaylan hakkında demek olur ki, hiç­ bir şey işitilmiyor ve Ermeniler az çok rahat bir şekilde yaşıyorlar­ dıysa, ıslahatların bununla ilgisi yoktur. Sadece olarak

nerede ki,

Ermeni liderleri kendi anarşist faaliyetlerini durdurmuşlar, orada sakinlik hakim olmuştur. Eğer sabah onlar eski emellerine döner­ seler o zaman Ermenilerin bedbahtlığı yeniden başlayacaktır. Ekim ayının 12'sinde Avrupa'dan gelmiş gençlerin başkanlığı altında onlar Kazanlık vadisinde kırmızı bayrak kaldırdılar.

Ermeni Meselesinde İngiliz Siyasetinin Değişmesi Artık 1895 yılının kasım ayının sonunda Londra'da Ermeni iş­ lerinin Rusya ile Türkiye'yi savaş meydanına çıkaramayacağını çok iyi anladılar ve Ermeni meselesinde İngiliz siyaseti ciddi bir şekilde değişti.


Mayevski' nin Hatıralan

15

Bir halde ki, Şarkta katliamların devamını artık hazırlanmış Kürt İsyanında sonra ise artık perspektifte olan Yunan-Türkiye savaşında bulmak mümkündü. O zaman Ermenileri boşlamak ya da hiç olmazsa boş yere kan dökülmesini durdurmak niyeti ile biraz olsun azaltmak karan alındı. Bu nedenle Asya Türkiyesi'ndeki konsoloslann büyük bir kısmının yerlerinin değişti­ rilmesini gerektiriyordu. Elbette onların eski yerlerinde kalmaları daha uygun değildi. Çünkü onların 1895 yılının sonlarında mey­ dana gelen her şeye öyle ya da böyle bir şekilde ilgili olan faaliyeti tamamıyla değişmeliydi. Ben, İngiliz konsoloslarının Ermeni hare­ ketinin önderi olduklarını demek istemiyorum. Fakat her halde İngiltere'nin bu temsilcileri her zaman Ermeni katillerinin tümünü şahsen kendileri de iyi tanıyordu. İngiliz konsolosluğu Ermeni inkılapçılarının Türkiye'nin başka bölgelerinde onların işlerinin yolunda gidişi konusunda iyi sorgu grafiğinde olduğu gibi bilgi almak için mıntıkaydı... 1895 yılının sonuna yakın bütün bunlar aniden değişir. Yeni konsoloslar peyda olurlar. Ocak ayının 26'sında Van'a gelmiş yeni İngiliz konsolosu General Williams Ermenilerin sevgilisi Anvart' ı aratmıyordu. O, derhal buraya Ermenilerin öfkesini, kar­ gaşaları azaltmak maksadıyla geldiğini açık bir şekilde ilan eder. Bu tür beyanat kızgın Ermeni çetecilerini daha da kızdırırdı. Hiçbir olumlu sonuç alınamadı. İnkılap yoluna çıkanlmış gençler kendi emellerinin gerçekleştirilmesi için denizaşın dostlarının himayesi olmadan da, nasıl derler, kendilerini incitmediler ve adet üzere kendi işlerini devam ettirdiler.

Ben hürmetli general Williams'ın yarım yıldan fazla yapmış ol­ duğu işleri gördüm. O, bütün varlığını hakim kesilmiş hadsiz ener­ jiye sahip, ifadeli, sanki konuşan canlı gözlerinde sarsılmaz iradeli olması açık bir şekilde görünen bir adamdı. Ben onun Van liderle­ rini ruhtan düşürmesi çalışmalarını gördüm. Fakat onların genel olarak ruh hallerini değiştirmek ona nasip olmadı. Yalnız 1895 yılının Temmuz ayının öncesinde meydana gelmiş olan olaylan birkaç ay geciktirebildi. 1896 kışının sonları, yazın önceleri şimdiki gibi aklımdadır.


16

Mayevski'nin Hatıralan

Amerika misyonerlerinin ya da İngiliz konsolosunun evinde geçiri­ len sürekli toplantılar ve tartışma devrini hatırlıyorum. Ben inkılap da en ahmak oyunbazlık eden Ermeni temsilcileriyle her türlü ülfet-ünsiyetten kendimi uzak tutmaya çalışarak o meclislere ka­ tılmıyordum. 1896

Yılından Önce Van Vilayeti'nde Meydana Gelen Olaylar

Böylece 1895 ytlının sonlarında Londra'nın himayesini yitir­ miş Van çetecileri sakinleşmiyor. Bütün Avrupa devletlerinin dik­ katini yeniden çekmek için yeniden bir takım olaylara hazırlanır­ lar. Varlıklı adamlara daha fazla para vermeleri için istekler sunu­ lur. İstenilen meblağın ödenmemesi durumunda bu şahıslar ölüm­ le tehdit edilirler. Bu sırada bir takım siyasetçi katledildi: Bunların en önemlisi Ocak ayının altısında yani en büyük Ermeni bayramı gününde oldu. Van·daki ermeni çetecilerinin kararıyla bu günün sabahı Yepiskop Boğaz, kiliseye ibadete gittiğinde ağır bir şekilde yaralandı. Bu saygıdeğer yaşlı adam bazı anarşist derneklerin çok kati hareketlerini açıkçası kötülemeye cesaret ettiği için azap çekmek zorunda kaldı. Öyle ki, örneğin ben 1895-1896 yıllarını bütün kış arzında Van'ın sakin gecelerinde çoğu zaman konsolosluğun arka tarafın­ daki Enneni mahallelerinde tek tek tüfek seslerini sıkça işitirdim. Artık 1895 yılı Aralık ayının sonlarında Van' da Amerikan mis­ yonerlerinden yardım almak bahanesiyle gelen pek çok Ermeni toplanmaya başladı. Amerikaltlann kızılhaç yardımı gerçekten ona göre genişletilmişti ki, Londra'dan İngiliz konsolosu vasıtasıyla alınan bütün paralar onların eline geçmeye başladı. Bu vasıtayla . İngilizler tahribattan çıkmış köylere biraz teskin vermeye ve }:ıer şekilde onlara rağbet beslediklerini ispat etmeye çalışıyorlardı. Bu yardım çok cüzi idi. Hatta bazıları İngilizlerin Ermenilerin bir funt kanını bir funt Van samanından daha ucuz kıymetlendirdiklerini nefretle kayıt ediyorlar. Gelme Ermenilerin içerisinde hiç şüphesiz


Mayevski'nin Hatıralan

17

ki, gündelik yevmiye için gelenler de vardı. Fakat bu da bir başka gerçektir ki. sadaka arayanların arasında kendi kimliğini gizlemek için etrafta gezenlere de rastlamak mümkündü. Git gide bütün bunlar Van hakimiyet organlarına bildirilirdi ki, çeteciler Van' da bir hayli miktarda taraftar toplayıp. kesin bir harekete hazırlanı­ yorlardı. Şubat ve Mart aylan süresince Van'da halkın sayısı artmaya başladı. Bununla birlikte Van 'a istenmeyen sayıda çok da itibarlı sayılmayan gelme Ermeni toplanabileceği düşüncesi korku yarat­ maya başladı. Buna göre de yazın gelişiyle birlikte Van hakimiyet organlan sonradan gelen Ermenileri önceki yaşadıkları yerlere göndermek için bir takım tedbirler görmeye başladı. Amerikan misyonerlerine Van'ın içerisinde kızılhaç yardımlarını acilen a­ zaltmak ve bu işi görmek için daha ziyade ihtiyacı olan şehirlerde bu işi devam ettirmeleri teklif edildi. Şehirde yalnızca Ermeni lider­ lerinin günde üç dört piesta verip. memnun ettikleri adamlar kal­ kıp gelecekte yaratılacak Ermeni cinayet sıralarına yazılıyordular. Yazın öncesinde çetelerin faaliyetleri daha da arttı. Acele ile bir miktar Kürt katl!'!dildi ve onların cesetlerinin başına değişik tahrik edici hareketler, oyunlar açıldı. Müslümanlar arasında hid­ det. rahatsızlık güçlendi. Yaptıklarının cezasız kalması üzerine Ermeni çeteleri daha da cesaretlendiler.

Van Şehrinde 1896 Yılının Haziran Ayı Olaylan Van'da meydana gelmiş olan kanlı çatışmalardan önce Ermeni katliamcılarının ve Müslümanların nasıl bir ruh hali içerisinde ol­ duklarını ispat etmek için en iyisi general Williams'ın 1 896 yılının mayıs ayının on beşinde bu konu ile ilgili olarak yazmış olduğu raporun tercümesini göz önüne getirelim: " Size haber vermeyi kendime bir şeref bilirim ki, bu vilayette vaziyet herhalde iyi değildir. Son hafta arzında Ermeni inkılapçıla­ rı Kürtlere iki defa saldırdılar. Birinci saldırıda üç. ikinci saldırıda herhalde üçü öldürüldü. Her


18

Mayevski'nin Hatıraları

iki olayda da cesetlerin rezil bir vaziyete sokulmuş olduğu görül­ müştür. Sonra bu cemiyetin üyeleri burada meşhur bankere (İ ngi­

liz kon solosuyla karşı karşıya yaşamakta olan Ermen iye) sui­ kast edip öldürmüşler. Dün öğleden sonra şehir kenarında burada çok meşhur ol?n bir eşkıya öldürülmüştür. İhtimal ki, bu da Kürt, !erin işidir. Çünkü öldürülen Enneni gecen yılın yazında İran'dan buraya gelmiş olan eşkıya gurubunun üyelerinden birisiydi. Gecen yılki soygunun başlamasına neden olan bu eşkıya gurubunun bir takım emelleri olmuştu. ...

Haziran ayının ikisini üçüne bağlayan akşam Van Şehri'nin mahallelerinden birinde gece yansı asker karargahına ateş açılmış­ tı. Hem asker ve hem de yüksek rütbelilerden birisi ağır yaralan­ mıştı. Söz yok ki, son olay vatandaşlık hukuku almış Müslüman halkın gazabına neden olmuştu. "Olaylan kim başlatmıştı? Türkler mi yoksa Ermeniler rni?" El­ bette ki, bunun suçlusu söz konusu Ermeni ahmakları haramzade­ ler olmuştur. Ben hiçbir olay yapmasınlar diye defalarca onlara haber yolladım. Eğer bilmek istiyorsanız onları biraz da korkutmu­ şum da. Pek çok kere ispat etmişimdir ki. onların bir çocuk oyunu olan hayallerinden hiç bir şey çıkmayacaktır! Ancak onlar buna asla kulak asmadılar! Şimdi ise bundan herhalde emin olmuşlardır! Hürmetli Williams · ın o zaman vermiş olduğu kısa nutkunu çok iyi hatırlıyorum. Onun resmi emirleriyle taban tabana zıt olan aksilik­ lere rastlanılır ise o zaman bana yalnız onun raporundaki söz ko­ nusu parçaya, öylece de bir çok başka şeylere hayret etmek kalır. Genellikle şunu söyleyebilirim ki, matbuatta meydana gelmiş Ermeni hareketinin vicdanlı tasviri hiçbir zaman doğru dürüst an­ latılmamıştır. Bu konuyla yazılmış olan makaleler. tamamen rağ­ bet, dedikodu ve yalanla doludur. Bir daha tasdik ediyorum ki, Ermeni hareketinin bütün ağırlığı Ermeni yaşayış alanlarının köylerinin üzerine düşüyordu. Şehirliler ise daha az eziyet çekiyorlardı. Şehirdeki kanlı çatışmalar hiç de söz konusu olayların şahitlerinin tasvir ettikleri karakterde olma-


19

Mayevskl'nin Hatıraları

mıştır. Çatışmalar Müslümanlar arasında da çok sayıda kayba neden olmuştur. Yalnız hayret etmek gerekir ki, Ermeni çeteleri­ nin kendi emellerine karşı Türkler bir sözle azgın bir şekilde delilik derecesinde bir eylem yapmışlarsa o zaman şehirlerdeki Ermeni halkı nasıl canlı kalmıştır? Temmuz ayının altısında cuma akşamı ben doktor Renold ile Amerika siyasetinde büyük bir şahısla inkılapların mahkeme­ lendirilmiş iki mıntıkasında oldum ve onların kendi işlerini nasıl akıllı bir şekilde yaptıklarına hayran kaldım. Onlar bana on gün daha devam etmek düşüncesinde olduklarım söylediler. Bu süre zarfında İran· dan yardım gelmeliymiş. Onların başkanları arasında ben bir Rus, bir Bulgar, bir çok Amerikan ve Rus vatandaşını gör­ düm. Bana öyle geliyor ki bu gelenlerin toplam sayısı 15-20 kişiyi buluyordu. Bütün katliamcıların sayısı 600 kişidir. Liderlerinin çoğu Rus tüfekleriyle donatılmıştı. Onlar kendileri ifadelerinde bu silahların Van'da yaşamakta olan Ermenilerin he­ sabı-na toplanan vesaitin hesabına geçirilerek getirildiğini söylü­ yorlardı. Muhtelif cemiyetlerin Hınçak, Droşak

[faşnak)

ve Enne­

nistan 'ın bu isyancı gurupları değişik elbiseler giyiyorlardı. Ben bütün bu isyancı-ların kadın ve çocukları koruyan vatanperverler değil, sadece olarak cinayetkarlar olduklarını ispat etmek için on­ ların giyimleri hakkında geniş bilgi veriyorum. Bende onların genç, silahsız ve hiç kimse ile işi olmayan Müslümanları tedbirsiz­ lik edip Ermenileri kuwetlendirilmiş mevkilerine yakınlaştıkları zaman nasıl soğukkanlılıkla. vahşicesine öldürüldükleri konusunda pek çok belge mevcuttur. Üzüntüyle ifade etmeliyim ki, bunların tümü rezil başkanların ardınca giden gençlerdir." Yetkimde olan ve ziyaret ettiğim Er­ meni mahallelerinin bir kısmını yerli hakimiyetin yardımıyla talan ve yangından kurtarabildim. Belli sayıdaki Ermeni çetecileri Van bağlarını terk etmiş olsa da bunla beraber onların bundan da az olmayan kısmı burada kalmış­ lardır. İngiliz ve Rus konsolosluğunun yakınlarındaki evlerde top­ lanmış olan Ermeni halkı ise yok olmuş Ermeni çetecilerini mari-


20

Mayevski'nin Hatıralan

fetleri karşısında kendileri için meydana gelebilecek en facialı so­ nuçları beklemekten üzüntülüydüler. Buradaki hakimiyet idaresi de kendisini kötü bir durumda hissediyordu. Tümü için bilinmek­ teydi ki. yerli hakimiyet " Ermeni çetecilerinin " hiç olmazsa bir kısmını yakalamak için demek olur ki, hiçbir şey yapmamıştı. On­ lar hiçbir ceza alamadan ortadan kaybolup gitmişler ve Van Türk­ lerine onların hakimiyet organlarının Ermeni çetecileriyle mücade­ lenin güçsüzlüğünü söylüyorlardı. Eğer burada Van ahalisi asıl katliamdan " Massacr'a " yaka kurtarabilmişse bu yalnız Van hakimiyet organlarının hizmeti ola­ rak görülebilir. Van katliamı adı verilen " Massacr'a " larla etraflı sohbet hiç kimseye Asya Türkiyesinin diğer bir çok bölgelerinde buna benzer olayların karakterinin nasıl olması konusunda kendi için tahmini bir tasvir yaratmaya imkan vermiyor. Van'da 15-16 Haziran tarihinde karşıma çıkan Ermeni köyle­ rinden, hayattan eser görmedim. Onlar yıkılmamıştı, fakat garibe bir görüntü oluşturuyorlardı. Başka kasabalarda silahlı çatışmanın olmadığını söylemek imkanı vardır. Hiç bir kimse öldürülmemişti, fakat hırsızlık baş alıp gitmişti. Kürtler arasında koruma imkanı buhnuş olan köyler daha az zarar çekmiş durumdaydı. Fakat ge­ nellikle az sayıdaki köy sağlam kalabihnişti. Mokyus Kazası'nın adından söz edeyim. Orada meşhur bir Kürt reisinin olması nede­ niyle Van için bu dönem rahat ve selamet bir şekilde kurtarmıştı. Adilcevaz'da Hayderanlı aşiretinin temsilcisi Hüseyin Paşa, Portuz nahiyesinde ise Hacı Ağa Ennenilere himayedar olmuşlardır. 1896 yılı Ağustosunun 14'ünde öğleye yakın Taşnaktsutyun Cemiyeti'nden olan 25 kişi Ermeni gafilden Konstantinopol'da Osmanlı bankasının binasını işgal ettiler. Burayı bombalamakla tehdit edip, küçük ve kuwetli bir savunma alanına çevirmek sure­ tiyle bütün Avrupa ·ya meydan okudular. Onlar bankada bulunan bütün değerli evraklar ile birlikte bankayı havaya uçuracakları tehdidi ile bütün Avrupa sefirlerinden acele olarak Ermeni mese­ lesine kesin olarak müdahale edeceklerine dair söz vermelerini ve bunu ispat edecek bir vaziyetin yaratılmasını istiyorlardı. Ermeni halkının haline acımağa değer, .bu gerçekten de üzüntü yaratır.


Mayevski'nln Habralan

21

, Ona göre ki, şimdiye kadar o cemiyetin akılsız liderlerinin kurbanı olmaktan başka bir şey kazanmamışlardır. Onların baş belası lider­ leri binlerce soydaşının mahvolmasına neden oldu. Ermeni halkı­ nın sosyal ve içtimai durumu iyileşmediği gibi aksine daha da kötü bir duruma geldi. Osmanlı bankasına yapılmış olan bu saldırı işi hangi noktaya sürükledi? Bunu tasvir etmeyeceğim. Yolunu şaşırmış Taşnak ağalarının hayret uyandıran hüneri hiçbir yarar sağlamadı. Konstantinopol'daki Rusya sefirliğinin tercümanı Maksimov'un Ermeniler ile uzun uzadıya yaptığı tanışıklıklardan sonra nihayet Osmanlı Bankasının geçici sahiplerinin bütün Ermeni halkı için çok değerli hayatları bağışlanmak şartıyla teslim olmaya razı ede­ bildi. Onlar kontrollü bir şekilde önce Sör Bgard'ın memleketine yola salındı. Birkaç günden sonra Fransız gemisi "Jironda"ya bindirdiler. Bu gemi ile onlar Fransa'nın liberal bölgesi Marsel'a getirildiler. Burada onlar herhangi bir hapishaneye konmalıydılar. Şimdi ise onların pek çoğu özgürlüklerine kavuşup kavuşamamayı düşünüyor, kendilerinin kahramanlıklarını yüzlerce miskin kara talihli soydaşlarının ölümüne neden olmasından. sonra da Ermeni meselesinin genel gidişatında hiç de Ermenilerin yaranna olmayan kati dönüşün meydana gelmesine getirip çıkarmasından utanıp, ıstırap çekiyordular. Bir aydan sonra yeni kahramanların daha şöhretli bir eşkıya çetesi (yanılmıyorusam bu kez Hınçakçılar) Van Şehri'nin hu­ dutlarında peyda oldular. Onlar Avans Köyü tarafından şehre sokuldular ve önlerine çıkan askerlerin, ve rütbeli polislerin yanın­ dan fark edilmeden geçerek mahallelerden bahçelere doğru yö­ neldiler. Burada bu cinayet gurubu müdafaa için daha yararlı olan evlere girip, Türk askerleriyle teke tek savaşmak için siperleniyor­ lardı. İngiliz konsolosluğunun yanından geçerken general Williams'a "Selamet kal ! " diye yaklaştım. Hürmetli meslektaşım bana: "Bo­ şuna acele ediyorsunuz" diyerek sözümü kesti. Sonra devam etti: " - Burada benim yanımda kalmalısınız. Çünkü biz bu gün yeni bir


22

Mayevski'nin Hatıraları

dramatik sahnenin çanlı şahidi olacağız " dedi. Bundan sonra O, bana şehre girmiş olan Ermeni çetecilerinden söz ederek bildirdi ki, bu çeteciler içerisinde Rus vatandaşlan da vardır. Artık ardı arkası kesilmeyen çatışma sesleri geliyordu. Aynı zamanda heyecanla bu mücadelenin başlamasını bekleyen Erme­ niler sanki bir işaret bekliyormuş gibi bağımı çevreleyen duvara saldırdılar. Ben aşağı inmeye fırsat bulamadan karşımda sanki yerin altından çıkmış gibi insanlar belirdi. Onlar aceleyle getirmiş oldukları ev eşyalarıyla bahçenin içerisinde ve konsolosluğun du­ varlarıyla çevrili küçük arazide yer kapmaya çalışıyorlardı. Yanm saat sonra zabit Selahaddin Paşa konsolosluğa gelerek genel olarak huzur ve güvenliği sağlamak için en ciddi tedbirlerin görüldüğünü, genç halkın hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacağını haber verdi. Gerçekten de gerektiği kadar asker

(sekiz tabur pi­ yade) in gelmesi ve çetedeki sayının azlığı (tümü 35 kişi kadar)

ve nihayet mücadele alanının mahalli karakteri, hücum edilen evin etrafıyla sınırlanması bütün bunlar değil Ermeniler de, Türklerde dahi sakinlik yarattı. Anlamsız çatışma akşama kadar devam etti. Gün batana kadar her şey sakinleştikten sonra ise Ararat üzerin­ den kalkan yoğun kara duman bulutu Ermenilerin siperlendikleri evde hiçbir kimsenin kalmadığını haber veriyordu. Fakat evde siperlenmiş olan Ermeniler nereye saklanmışlardı? Bu konu ile ilgili olarak şimdi bile değişik ifadeler vardır. Ertesi gün ... Ayın ikinci gününün ewelinde ilk top ateşi açıldı. Demek olur ki aşağı yukarı iki saat aralıksız yapılmış olan top ateşine bakma­ yarak her iki taraftan da fazla bir kayıp olmadı. Patolyondan iki kişi yaralanmış, birisi ölmüş; çetecilerden ise iki kişi ölmüştü. Ça­ tışma arasındaki kısa aralıklarda saldınlan evin açık pencereleri arasında söylenenlere göre Kırmızı Van şarabı içen ve sanki espri ile istediği semte ateş eden Ermeni çetecilerinin şen manileri işiti­ lirmiş. Sonra ise bu arafede olduğu gibi söz konusu yerde Van bağlan arasında göğe kalkmış olan kara duman sütunu bu yarışın da bitti-


Mayevski'nin Hatıralan

23

ğini haber veriyordu. Anlaşılmaz bir şekilde Ermeniler yeniden kayboldular. Fakat bu sefer onlar şehrin dışına çıkıp, güneye Şatah Dağı'na doğru geri çekildiler. Onlan takip için bir gurup asker gönderildi. Artık ben üç günden sonra lğdır'a doğru yola düşende Van 'dan göçürülen 400 Ermeni beni bekliyordu. Ermeni çetecilerinin faaliyetleri öyle çetin , öyle meşakkatli, öyle dayanıl­ maz bir durum yarattı ki, eğer bir imkan olsaydı Van Ermenileri son adama kadar Rusya'ya göçerdiler. Ağustos ayının on dördü Eylül ayının on ikinci günleri Ermeni çetecilerinin faaliyeti için oldukça dikkat çekicidir. Yalnız her şey onunla sınırlandı ki, Temmuz ayının 22 'sinde Aşkale'den doğuya Selmas'a (İran 'da} nasılsa bir Ermeni çetesi İran Kürtleriyle birle­ şerek Kürt aşiretinin reisi Merzeki Şeref Bey'in evine gafil bir şe­ kilde saldırdılar. Baskın anında Şeref Bey yaralandı ve l SO'ye yakın Türkiye kürtü. kadın ve çocuk öldürüldü , yaralandı. Aynı yılın Ağustos ayının sonunda Van yakınlannda Rus va­ tandaşı Feramez'in çetesi ortaya çıktı. O, bütün çetesiyle birlikte

(30 kişiye yakın) tartışmasız bir başanyla hapse atıldılar. Bundan sonra Van Şehri'nde Ermenilerin anarşist faaliyeti sükutu hayale uğradı. Ve Bitlis Vilayetinin Sason , Muş nahiyeleriyle birlikte ya­ vaş yavaş sahneye çıkmaya başladı. 1989-1899 yıllannda burada Seron'un çetesi özel bir nam saldı. Bu çete reisi diğer çete reisle­ rinin arasında milli amaçla yola çıkmış yegane çete başı idi. Bu nedenle bu bölgede nam salmıştı. Böylece tasdik edebilirim ki,

1898 yılının öncesinden itibaren Ermenilerin anarşist faaliyeti başlıca olarak Bitlis Vilayeti ile sınırlı kalmaz. Kaba bir ifadeyle bu beceriksiz oyunda yalnızca en azgın , en beceriksiz, en akılsız bir şekilde her şey kullanıldı. Ermeni yazarlan söz konusu gerçeklerden dikkatli bir şekilde yüz çevirdiklerinden Ermeni iddialannın gerçekle ilgisi yoktur. Onlarda her şey delillerin abartılması esasında ifade edilir. Onlar bütün faaliyetler uydurma, akıl almaz, görülmemiş, hele işitilme­ miş gaddarlıklar uydurmaya esaslanmışlardır ki, başkalan Ermeni­ lere rağbet gösterip, Türklere karşı ise nefret hissi oluşsun. Fakat


24

Mayevski'nin Hatıralan

bütün bunlar Ermenilere karşı merak ve rağbet yerine yalnızca nefret hissi uyandırır. Bu tür faaliyetler ancak vatanperverlik ba­ kımından takdire layıktır.

1901 Yllmm 1 1 Kasımmda Andranik'in Çetesinin Kuşatılması 1901 yılının kış mevsiminin öncesinde Muş yakınlannda Andranik adlı bir şahsın idaresinde bir Ermeni çetesi ortaya çıkar. Kasım ayının 20'sinde bu çete (Muş 'tan doğuya doğru 5-6

km '/ik bir ala nda) Surp Arakel manastınnı ele geçirir. Burasını küçük bir kale haline getirir. Yeri gelmişken ifade edeyim ki, Surp Arakel Manastırı'nda Andranik'in çetesi ile birlikte rahip ve köylü­ lerin yanında kadın ve çocuklarda vardı. Aralık ayının dokuzu akşamında güçlü yağış anında manastınn savunuculan gizlice kayboldular. Yalnız Makedonya'da (Bulgaris­

ta n 'da) kalkmış isyan Sason'a önceden dikkatte alınan harekete engel oldu. Bu nedenle burada her hangi bir iş görmek mümkün değildi. Çünkü Türk usul idaresi onsuz da Bulgaristan· daki işgalci­ ler ile oldukça güçlü bir mücadeleye maruz kalmıştı. Buna göre de yalnızca Sason muharebesi ile yetinmek zorunda kaldılar ki, ora­ daki çetelerin Muş üzerine geçmelerini engellemek istiyorlardı. Ermenilerin yayın organı (1 886-1 903 yı lları ndaki) " Pro AR­ MENİA " gazetesindeki aşağıdaki satırları açık bir şekilde yazmak­ taydı: " Ermenilerin Sason'da mücadele yapmak için yeteri kadar güçleri var. Eğer Avrupa'nın resmi kurumlan basit görevleıini icra etmesinler. O zaman fedailer (Ermeni çeteci/eri) kendilerini des­ teksiz, kalanlarını cezasız boğmaya imkan vermeyecekler. Komite dara düşmüş Sason Ermenilerini. ya da nerede olursa olsun Er­ menilerin tehlikede kalması karşısında durmayacak, onlann yar­ dımına gelecektir. (a.g.g, 1 903, No: 66) Gazetenin bir başka sayısında ise bu mücadele için çeteye yar­ dım çağrısı da var: " Eğer yakın bir gelecekte soydaşlarımız bize yardıma gelmezlerse, o zaman bizi biçecek, koyun gibi kesecekler. Biz her zaman Avrupa 'nın müdahale yapmasına ümit besleyeme-


Mayevski'nln Hatıraları

25

yiz. Kendimizi savunmak için biz her şeyden önce kendimize gü­ venmeliyiz. İnanıyoruz ki, sinemizi düşmanın mermisinin karşısına gerdiğimiz günde kardeş ve bacılanmız bizlere yardım edecekler­ dir. " (a.g.g, No: 65) Yukanda alıntı yaptığımız bu ifadeler şunu ispat ediyor ki, Ermeni liderlerinin çağdaş iddialan Türkiye'nin ağır vaziyetini daha da zorlaştınrdı. Ve Bulgaristan işleri yalanına Kürdistan ve Ermenistan 'da vaziyetin anlaşılmaz bir hal almasını ilave etmek ideali yakın bir gelecekte hayata geçirilebilir. Gençler gurubunun tanınmış lideri Seferov'un "Pro ARMENİ­ A" gazetesinin bir sayısında bu konuyla ilgili müracaat-namede şöyle denilmektedir: " Ermeni kardaşlar! Ümit ediyoruz ki, yaz mevsiminin gelişiyle birlikte bizim kardeşlik birliğimiz galip gele­ cektir. Bizim sonuncu itirazımız zulme, istibdata son vermek ve Avrupa'nın üzerine aldığı insanperver misyon imzalamış olduğu Berlin antlaşmasının 3. ve 6 1 . maddelerini yerine getirmeye mecbur edecektir. Ümit ediyoruz ki. bizim. bağımsızlık uğrunda son savaşımız. nihayet, iki milletin (Bu lgarlar ve Ermeniler na­

zarda tutulmaktadı r) uzun asırlar boyu düşmüş olduğu işkence zincirini kıracaktır. Yaşasın Ermenistan! Yaşasın Makedonya! "

(a.g.g, No: 76) Bütün bu anlatılanlardan Ermeni hareketinin başında duranla­ rın Bulgaristan meselesinin ortaya çıkmasıyla beraber Ermenistan

efsanesi yaratmak meselesini uydurarak, böylece Avrupa'yı her iki meseleyi beraberce halletmek mecburiyetinde bırakmak niyetiyle yapılmış olduğu sonucuna varabiliriz.

Ermeni Çetelerinin On Yıllık Faaliyetlerinin Sonuçlan Bu sonuçlar keder vericidir. Ermenilerin genel olarak sosyal vaziyeti iyileşmedi, aksine sadece Türkiye'de değil, Kafkasya'da da bir hayli kötü bir durum meydana geldi. Bütün bunların milletin genel ruh halini, var servetini nasıl mahvettiği, güçlü bir yıkıma neden olduğu konularında söz etmeye bile değmez. Şimdiki Er-


26

Mayevski'nin Hatıralan

menilerin yakın bir zamanda kendi liderlerinin gazabından yakala­ rını kurtarabilecekleri hususunda bir fikir söylemeye zamanımız imkan vermiyor. Yunanlıların milli idealleri Ermenilerin ideallerin­ den asla zayıf değildir. Fakat bakın ki, Yunanlılar Türkiye sınırla­ rında kendileri nasıl davranmaktadırlar? Şimdi baştan başa Yunan ahalisi içinde pek çok Yunanlı olan büyük vilayetler bana malum­ dur; garip görünse de burada bir kişi dahi olsun ne asker, ne de polis, ne de bir Türk memuruna rastlamak mümkün değil. Yunan­ lılar burada sakin , dinç, mutlu bir şekilde yaşıyorlar ve Türk usul idaresi onlara dokunmuyor. Niçin? Ona göre ki, onlar oldukça tedbirli, sebatlı davranıyorlar. Sessiz sedasız ideallerini el altından tebliğ ediyorlar. Ona rağbet besliyorlar. Bu idealleri yaymak için hay küy, kargaşa çıkarmıyorlar ve feryat koparmıyorlar. Aynca çok gariptir ki, onlann payına düşen vergi ve mükellefiyetleri az kalsın bir yıl önceden ödeyerek : " Al, ne istiyorsan , hepsini gö­ tür, yalnızca bizi rahat bırak, hem de bu toprak bizim olana kadar bize kendi istediğimiz gibi yaşamak imkanı ver " programını ken­ dilerine rehber ediyorlardı. Kaldı ki, bu Yunanlılanrı tümü Sultan başkentinin gelecek bir zamanda Yunan şehri olacağına hayaline ümit beslemektedirler.

Ermeni Katolikleri Onlar kendi soydaşlarından tamamıyla uzak duruyorlar ve hat­ ta kendilerinin bile Ermeni olduklanrıı söylemek istemiyorlar. Ge­ nellikle onlar inzivaya çekilerek kendilerini aynca millet aleyhinde sayıyorlar. Hem de Katolik dini milli propaganda için elverişli değildir. Bundan da Ermeni Katoliklerin de milli bir idealin geli­ şemeyeceği sonucu çıkmaktadır. Asya Türkiyesi Türklerin ve aynı zamanda diğer Müslüman ül­ kelerin en iyisidir. Türkler Rus matbuatının ve yabancı matbuatın değişik kısmının onlann hakkında uydurmuş oldukları ada, kara­ lamalara layık değildirler. Onlar bu ifade edilen kötüleyici ifadelere oldukça uzaktırlar. Şarkın Hıristiyan halklarının elde etmiş olduk-


Mayevski 'nin Hatıraları

27

lan ve elde etmek istedikleri hürriyet burada da hem Türklerin ve Müslümanlann, hem de Hıristiyanlann dökülen kanlannın hesabı­ na kazanılır. Türkiye'nin değişik kısımlannda meydana gelen ve muazzam şekilde devlete zarar veren anarşinin yaratmış olduğu günahı Avrupa tamamıyla Türklerin ve kısmen Türk usul idaresi­ nin üzerine yığmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun günahkar olup, olmaması gerçeği Avrupa'nın buna nasıl bir tepki verece­ ğinden ve nasıl bir münasebet besleyeceği ile ilgili olarak değişir. Fakat olabilsin ki, Türkiye Avrupa'yı şöyle bir gerçekle inandırabi­ lecektir ki, hükümet Hıristiyanlan inançlanndan dolayı değil, dini ve milli konulara haddinden fazla liberal bir münasebet gösterdik­ lerinden dolayı bu şekilde davranmaktadır. Denile bilir ki, Hıristiyan okullan hiçbir zaman denetime tabi olmamışlardır. Türklerin bu şekildeki idare sistemi Hıristiyanlar arasında onlann milletçilik ideallerinin himaye olunmasına ve yük­ selmesine imkan yaratır. Bu idealler artarak olgunlaşınca anarşi baş veriyordu. Şarkta Hıristiyanlar kargaşalann esasında her za­ man bir ideali yabancı devletlerin işe kanşmalannı bahane ederek anarşi yaratmak idealini korumaktadırlar. Şüphesiz ki, bu doğru bir idealdir. Yunanlıların, Rumlann, Sırplann ve Bulgarlann elde etmiş olduklan hürriyet buna ispattır. Bu kargaşalan oluşturmak için çalışan insanlar Türkleri Hıristiyan halkın celladı gibi tasvir etmek için de ayn bir gayret göstermektedirler. Hıristiyan çeteci­ lerin Müslümanlan öfkelendirmek ve ayağa kaldırmak için hazır­ lamış olduklan vahşilikleri yanlıca az konuşan Türkler bilirler. Bu son ifade edilenlerin yalnızca en coşkun , çılgın fantezinin yaratabi­ leceği en iğrenç, dehşetli ve fitnekar teferruatla süslenmiş emelleri ise gündelik matbuatta yayınlanır. Aynca halk kitlelerine güçlü ve silinmez bir etki gösteren sade ve sıradan resimler verilirdi. Bura­ dan da sahte, yalan tartışmalar yaratılırdı. Güya Türkler on yıl rahat bir şekilde yaşıyorlar bundan sonra ise ateşi çıkar gibi yeni­ den ateşlenip birden bire delilik haddinde rahat bir şekilde yaşa­ makta olan bedbaht Hıristiyanlan kesip doğruyorlar! Şarktaki bir takım Hıristiyan halklann elde etmiş olduğu hürri­ yetin elde edilişindeki gerçekler şöyledir: Eğer Türkler gazete ve


28

Mayevski'nln Hatıraları

dergilerin saifelerinde tasvir edildiği gibiyseler, Eğer Türkiye'de Hıristiyanlann hayat şartlan Hıristiyan yaygaracı ve kışkırtıcılarının dediği gibi gerçekten de ağır ise, O zaman Hıristiyanlann şarktaki varlıkları şimdi mümkün olabilir miydi? Çok yoksul bir şekilde yaşayan binlerce Ermeni görmüşüm. Fakat meşhur ve kötü " Türk vahşiliğine " hiçbir yerde rastlama­ dım. Defalarca kendi kendime sormuşum ki: Şimdiki vaziyette talih sevimli kölesi gibi beni ağır düşüncelerden kurtarmış mıdır, yoksa " Türk vahşiliği " genelde uydurma, efsanevi bir karakter mi taşı­ yor? Şimdi ise ben Türklerin vahşiliğe asla kadir ve kabil olmadık­ larını, daha çok şarkın , öylece de söz konusu Hıristiyanlar (Erme­

ni/er) kadirdiler ki, bu vahşilikleri uydurmakla ustalaşır, türetir, keskinleştirir ve sonra da bunu Türklerin boynuna atarlar. Tüm bu anlatılanlardan şöyle bir sonuç çıkıyor ki, Türkiye'de herkesi imparatorluğun değişik yerlerinde meydana gelmiş olan karışıklıklar değil, anarşi devirlerinin ardınca gelen ve uzun süren sessizlik ve rahat hayata hayret edilmelidir. Türkiye'de kargaşala­ rın meydana gelmesine değil, bazen uzun yıllar arzında burada hiçbir huzursuzluğun olmamasına hayret edilmelidir.

Öyle anlaşılı­

yor ki zayıf hakimiyet şartlarında burada her zaman başıboşluk ve baskı saltanatı hüküm sürerdi. Aslında biz bu tür herhangi bir ola­

yın şahidi olmadık. Değişik vilayetlerde siyasi çeteciler yok olduğu gibi, diğer bütün çeteler de yok olur. Kargaşa, kaos, karşılığı sa­ kinlik ve huzurlu bir hayat temin edilir. Bu tür tezatların varlığına inanmak zordur. Fakat tüm bu ifade edilenler göz önündedir. Ör­ neğin: Trabzon ve Sivas vilayetlerinde 1 895-1896 yıllarında neler olmuştu, şu andaki durum nedir? Burada tasavvur edilemeyecek karmakarışıklık ve dolaşıklık tam bir huzur sağlanmış durumdadır. Bu nasıl bir muammadır? Ben adı gecen iki vilayeti ona göre kayıt ediyorum ki, 1900- 1 903 yıllarında bu yerlerdeki dini · yaşayışı gözlernlemişim. Ve bütün bu zaman zarfında burada sosyal ve içtimai hayatın varlığı beni hayrete düşürmüştü. Gülünç görülse de


Mayevski'nln Hatıraları

29

burada, hatta ailece hırsızlık konusunda şöyle bir sohbet işitmişim: Trabzon Vilayeti'ne yakın olan bazı Kafkasya vilayetlerinde mey­ dana gelenleri göz önüne getirende kuruyup kalırsın . Hem asker, hem de polis ve jandarmanın bir sözle huzuru sağlamak için zaruri olan her şey ola ola, ara sıra orada az kalsın her gün adamları dövüyor ve öğle vaktinde bile insanı doğruyordular. Burada ise eski silah kuşanmış onlarca zabitten başka hiç kimse yoktur. Gel gör ki, her şey yerli yerindedir. Huzur, güven vardır. İ fade edilen­ ler karışık olaylardır. Etraflı bir araştırmaya ve takdire layık olan ve aynı zamanda Türk ahalisinin şanını, bununla birlikte yerli ve kök­ lü Türk ahali tabakasının güzel keyfiyetlerini gösteren olaylardır. Bunlar öyle bir tabakadır ki, Türk usul idaresinin imkansız şartlar­ da bile ona itibarlı ve güvenilir bir destek gibi istinat edip, arkala­ nılabilir.

Kürtlerin Vaziyeti Karckan Kazası'nda Kürt Beyi Musa, Kavaş'da Gulu Han, Şatan Kazası'nda ise Şakir Ağa'yı ve diğerlerini herkes iyi tanır. Bütün bunlar ve onlara benzer şahsiyetler ayn ayn aşiretlerin reis­ leri ile mukayese olunamazsalar da, yerli Kürt ahalisi arasında anlan tanımayan bulunmaz. Çoğu zaman Ermeniler bütün köyler­ le Musa bey , Gulu Han ve başkaları gibi şahısların yardımına el atar, onlardan himaye ve imdat umarlar. her hangi Şakir ya da Mustafa Ağa gibi el hamilerinin yardımı sayesinde etraftaki bütün köyler yok edildiği halde onlann himayesine alınmış olan köyler takip ve baskınlardan kurtulmuş olurdu.

Kürtlerin Ermeniler İle Olan İlişkileri Eğer Ermenilerin elde etmiş olduklan servetler her zaman ta­ lan tehlikesi altında kalmış olsaydı 1895 yılına kadar hiçbir Erme­ ni herhangi bir mal varlığına sahip olmazdı. Buna göre de Türki­ ye' de (1895 yı lı na kadar) Ermenilerin vaziyeti konusundaki bütün


30

Mayevski'nin Hatıraları

sohbetleri haddinden artık abartılmış ve uydurulmuş kabul etmek gerekir. Onlar bu topraklarda başka yerlerde yaşadıklarından hiç de daha kötü bir vaziyette yaşamadılar. Ermeni çetecileri hay küy koparmaları ,

anarşi

yaratmaları,

soygunlar yapmaları burada

Kafkasyadakinden çok daha az olurdu. Burada bütün hayvanların toplanıp götürülmesi Rusya'nın değişik kazalarındaki at hırsızlığı gibi bir olaydı. Fakat Türk usul idaresinin bir hayli güçlü olduğu yerlerde şahsi emek tehlikesizliği ise Türkiye ile komşu Yelizavetol

(Gence) Hanlığı ile mukayese de, hatta kat kat yüksek derece de korunmaktaydı.

1 895- 1 896 yıllarında Kürtler, şüphesiz ki, Ermeni halkının kanını içiyorlardı. Fakat bu hiç de Kürtlerle Ermeniler arasında ebedi bir düşmanlık gibi kabul edilmemelidir. Söz konusu devirde belli meselelerde Ermeni çetecilerinin fanteziden gerçeğe geçmek gayesi ile suni olarak, uydurdukları, ortaya attıkları

"Ka n u nsuzluk

saltanatı w uydurmasıydı. Buna bakmayarak hatta bu genel anarşi ve Kürtlerin Ermenilere karşı toplu hareketleri zamanı bu tür ce­ sur soyguncu ve yaramazlar olarak ad almış Kürt ağalarının ihti­ yaç içerisinde boğulan Ermeni halkına hümanist münasebetini ispat eden örnekler çoktur. Bu tür örnekler Ermenilerin bir çok kasabalarda anarşist Kürtler ile değil el ele, hatta tamamiyle mutlu bir şekilde yaşadıklarına örnekler vardır. Bu konuda benim gön­ dermiş olduğum konsolosluk bilgilerinden bazısını ifade etmek istiyorum.

1 897 yılının Nisan ayı öncesinde Adilcevaz Kazası'ndan ge­ çerken, Aren Gölü'nün doğu sahilinde kurulmuş bulunan çok zengin Ermeni köyü sayılan Aren'da gecelemek zorunda kaldım. Akşam üzere beni ziyaret eden tercüman köyün muhtarı ve keşişi ne ise bir konuda bana ricada bulunmak istediklerini bildirdi. Resmi olarak her hangi bir ricayı görüşmek istemediğimden ter­ cümana şahsen benim adımdan görüşmesi ve bu ricanın mahiye­ tini öğrenmesini ve bazı hususları öğrenmesi emrini verdim. O , köylüler ile birer birer sohbet ederek sonradan onların bana gön­ dermiş olduğu temsilcilerinin şu isteğini bana getirdi:

"

1985 yılı­

nın Ekim ayında Van köyleri yağmalananda Haydaran aşiretinden


Mayevski'nin Hatıraları

31

Emin Paşa. Adilcevaz Kazası'ndaki Ermeni köylerini ele geçirmek maksadıyla kendi Kürtlerini başına topladı. Bizim ve diğer başka köyler .için Hüseyin Paşa'ya

(Aynı aşiretin diğer bir temsilcisi)

başvurdular. Hüseyin Paşa , 50-60 askere komutanlık eden Sultan Bey'i derhal bize yardıma yolladı. Onlar her köye 2-3 kişi olarak yerleştirildiler. Onların kontrolü sayesinde hiçbir şeyimizi yitirme­ dik. Adilcevaz Kazası'nın otuz köyünden yalnızca 4 ' ü talan edilip , yağmalandı. Eğer Sultan Bey birkaç saat daha önce gelmiş olsaydı onlarda korunmuş ve talan edilmemiş olurdu. Biz işitmişiz ki, Hü­ seyin Paşa'yı Patnos'dan sürgün ediyorlar. Eğer bu gerçek ise biz kendi korunmamızı kaybederiz. Bizi o zaman kim koruyacak? Biz konsolostan Hüseyin Paşa'nın buradan gönderilmemesine ve ona bir ödül verdirilmesine çalışmasını rica ediyoruz! " Ertesi gün yola çıktığımda itirazıma bakmayarak muhtar ve ke­ şiş diğer köylülere aldırmayarak yeniden yanıma geldiler. Bu sefer de hiç utanmadan ve çekinmeden bu isteklerini bizzat bana söyle­ diler. Yeri gelmişken bu anlattıklarun Ermeni işlerinin dolaşıklığı içerisinde gerçeği yüze çıkarmanın ne kadar zor olduğuna güzel bir örnektir. ·

1 898 yılının 16 Kasımındaki olay ise daha da meraklıdır. Şatah Nahiyesi'nin Nevruz Kasabası'ndaki Suvinis Köyü'nde ge­ celerken orada çok hürmet gören bir yaşlı kendisinden hiçte daha az nüfuzlu olmayan başka köylü ile birlikte yanıma geldiler. Kendi vaziyetlerinden söz ettiler ve söylediler ki, Nevruz Nahiyesi'nin Ermenileri her yıl şehrin başka kazalarına göçürülürler. Böyle giderse bir vakit gelecek ki, burada bir tane de olsa Ermeni köyü kalmayacak. Onlar için bütün bunlar 1895-1896 yıllarının ağır bir hatırasına çevrilecektir. Komşumuz Şeytanlı Kürtleri bizi daha çok oyuna getiriyorlar. " diye bu yaşlı adam şikayet etti. Eğer koruyu­ cumuz Hacı Ağa (yazı n Norduz 'a Musul tarafları nda n gelmiş göçeri Kürtlerin aşireti) nin lideri olmasaydı nahiyemizde bir tane de olsun Ermeni kalmazdı. Eğer hepimizi öldürmeselerdi bile bizi dilenci durumuna sokarlardı. 1 896 yılının Haziranında Van çatış­ malan hakkında buraya haber geldiğinde Nevruz Ermenilerinin pek çoğu kaçıp canlannı kurtarmak istediler. Şeytanlı Kürtleri her


32

Mayevskl'nin Habraları

zaman bize saldınp, başımızı kesebilirdi. Fakat nereye kaçmalıydık ki? Bizim koruyucumuz Hacı Ağa henüz Musul'dan gelip çıkma­ mıştı. Biz o gelmeden onun karşısına çımaya karar verdik. Tah­ minen 700 kişi bir araya toplandık. iki gün sonra Hacı ağanın askerleriyle, ikinci gün ise Hacı Ağa'nın kendisiyle karşılaştık. O , bizi bir baba gibi karşıladı. Hemen bizi yedirip, içirdiler. Birinci defa 30 koyun kesip, pilav pişirdiler. Sonra bir ay süresince onun ekmeğini yedik. Çadırlannda kaldık ve bunlar için bir kuruş öde­ medik. Sonra kendi Kürtlerini bize katıp yolladı ve rahatça bağ bahçemizi ektik. Eğer . ben tüm bu anlatılanlan Ermenilerin kendi dillerinden işitmemiş olsaydım bu tür ifadeleri kullanmaya cesaret edemezdim. Son örneğe şunu da ilave edebilirim ki, Musul ve Bitlis şehirlerinde yaşayan halk arasında hacı Ağa yiğit bir eşkıya gibi şöhret bulmuştu. Van'daki olaylar zamanında 1896 yılının Haziranında halk arasında yayılmış bir başka söylentiye göre de burada çok meşhur olan Kürt Musa Bey özellikle hırsızlık ve talan yapmıştır. Halk arasındaki söylentiye göre diyorum çünkü, çok iyi biliyorum ki, ona yardım eden Ermeniler sözünü ettiğim bu Musa Bey'in ya­ nında sığınacak yer bulmuşlardır. yeti gelmişken bu şekilde kendi­ sine sığınak bulmuş iki kız kardeş Awsturya uyruklu Ermeniler de vardı. Van çetecilerinden sonra onlar oradan göçmüş ve aceleyle Konstantinopol' daki sefirliğin emrine esasen Rus konsolosluğu­ nun himayesine vetilmiştiler. Ermeni kız kardeşlerin münasebetin­ de bütün Rus konsoloslanna, onlar Türkiye' de Rus uyruklular gibi müdafaa yapılması durumuna düşünce iyi bilinen ve hoşa gelme­ yen görevlerden birisini üzerime aldım. Bir başka şekilde desem öyle adamlann müdafaacısı durumundayım ki, onlara yalnız kendi fınldaklannı ve her tür şüpheli işlerini gizlemek gerekiyordu. Er­ meni kızlannın Rus koruyuculuğuna alındığı haberi duyulduğun­ dan 2-3 gün sonra bu kızlar şahsen yanıma gelerek kendilerini tanıttılar ve bana bir deste alıntı makbuzu verdiler. Bu makbuzlara göre onlar Karçkan Kazası' ndaki köylerdeki köylülere vermiş ol­ duklan borç paraları istiyordular. Bu hürmetli bacılar bundan altı ay önce iki-üç yüz Türk lirası götürüp Konstantinopol'dan kendi


Mayevski'ntn Hatıraları

33

köylerine gelmiş ve bu sermayeyi borç olarak vermişler. Böylece Rusya konsolosluğu borç karşılığında alınmış olan bu makbuzlan ödemek istemeyenlerden geri almak için onlara yardım etmeye mecbur olmuştu. Fakat bu az imiş. Borç kağıdı esasında parayı her zaman ve hiç olmazsa zorla almak mümkündür. Bana yapılan bu ricalardan birisi oldukça çetindi. Bu bacılar biliyordular ki, Mu­ sa Bey'in yanında olanda ona 15 lira vermiş, fakat Bey'den hiçbir belge almamışlardı. Bununla beraber Rus konsolosluğunun yardı­ mıyla bu paranın geri alınacağını ümit ediyordular. Para verilirken bir şahidin olup, olmaması konusundaki soruma olumsuz bir ce­ vap aldım. Ben bunun üzerine başımla bu işin olmayacağını ve · bunu yapmayacağımı işaret ettim. Bu Ermeni bacılar zalim ve gaddar diye ifade ettikleri Musa Bey gibi adamlardan para almak için ne şahitleri ne de belgeleri var. Böyle bir dununda herhangi bir şey beklemenin anlamı var mı? İlkin bacılar bu cevaba fazla tepki göstermediler. Fakat sonradan sıkça konsolosluğu rahatsız etmeye, burayı su yoluna çevirmeye başladılar. Beni öyle bir oyu­ na getirdiler ki. ben bu parayı nasıl olursa olsun alayım. Nihayet bu hilekar bacılardan kendimi kurtarabilmek için Van vadisindeki Musa Bey'in yanıma gelmesini rica ettim. Bir zaman sonra O, konsolosluğa yanıma geldi. Kız kardeşlerden büyük olanını yanı­ ma çağırarak Musa Bey'le yan odada görüşmelerini rica ettim. Yeri gelmişken burada dikkate değer bir şey var. Böyle huzursuz bir ülkede nasıl ki, Türkiye'yi tasvir ediyorlardı, kocaya varmamış bu iki bacı küçük bir sermaye elde ediyorlar, nasılsa bir ıssız köye gelip, etraftaki Kürt çetelerine rağmen onlar sakin ve rahat bir şekilde bu işlerini yerine getiriyorlardı. Görünür ki, bu bacılar ya­ şadıklan bu yörenin özelliklerini çok iyi biliyorlardı. Kostantinopol köşelerinden onlann paralarının çalınması tehlikesi yaşamakla beraber kendilerini Kürt çetecilerinin avucuna atıyorlar ve onlara sevgi göstermeye, hürmet beslemeye de utanmıyorlar. Onlann odadaki sohbetlerinin çok kısa sürmesi beni hayrete düşürdü. Musa Bey şimdi ödeyebileceği 1 5 lirasının olmadığını bildirdi. Yalnız daha sonra bu parayı ödemeyi teklif etti. Ve şöyle ilave etti: " Bu parayı bu kadınlardan herhangi bir ilişkiye göre ve


34

Mayevski'nin Hatıraları

iğrendiğime göre gerekli olan belgeyi borç senedini konsolosluğun tercümanına vereceğim. Böylece de onun itirazı bu şekilde bitti. İki haftadan sonra söz konusu para getirildi. Bu parayı alırken büyük bacı açık bir şekilde benim uzun zaman yapmak istemedi­ ğim yardımı üzerime almak için ısrar edişinde haklı ifade etti. Kürtlerin eşkıyalığını ve bazı durumlarda onların Ermenilere olan münasebetini tasvir eden küçük ayrıntılar bunlardan ibarettir.

1 895-1896 yıllarında Kürtlerin anti Ermeni harekatında, bu harekat arzında Kürtlerde meydana çıkan vahşilik meyillerine yal­ nız, nasıl derler zahiren kenardan bir seyirci gibi bakmak gerekir ki, Müslüman tarafından öldürülmüş komşusunun kanını yerde koymamayı kendisine bir borç biliyorsa o zaman Kürtler ve genel­ likle bütün Müslümanlar kargaşa yaratan bütün Hıristiyanlardan zulüm ve zorbalıkla öldürülen şehitlerinin intikamını, nasıl almalıy­ dılar?

Kaldı

ki,

onlar

insanları

sadece

öldürmeyip,

vahşet

yaratmışlar. ölülere bile hakaret etmişlerdir. Bu tür ayıplar bir yandan Ermeni çetecilerinin rezil faaliyetleri­ nin rezil bir sonucu ise. diğer yandan Türklerin amansız bir inti­ kamı oldu. Şahsen gördüklerime göre Kürtlerin Ermeniler ile olan ilişkile­ ri hakkındaki düşüncelerimi kısaca ifade edebilirim. 1 895 yılında, ben bu haberlere büyük bir memnuniyetle yanaşıyorum ki, Türki­ ye'nin bazı kasabalarında Ermeni ve Kürtler oldukça samimi bir şekilde yaşıyorlardı. 1 895 yılının sonunda durum keskin bir şekil­ de değişti. Ermeni çetelerinin Müslümanları Ermenilere karşı kızış­ tırmak için göstermiş oldukları faaliyetler sonunda daha önce de­ falarca ifade etmiş olduğum gibi Kürtlerin anti Ermeni hareketine . neden oldu. 1 897 yılından başlayarak, söz edilen yerlerdeki Er­ meniler Kürtleri kızdırmıyor, böylece orada her iki halkın yaşayışı önceki normal haline dönüyordu. Ne zaman ki, Ermeni çetecileri­ nin anarşist faaliyetlerinin devam ettiği yerlerde ise Kürtlerin ga­ zabı dinmiyor ve Türk usul idaresinin Ermeni işleri üzere her tür yeni zorluklara yer veriyordu . Nihayet şimdi Ermeni hadimlerinin Kürtlerin hiç olmazsa değişik bir kısmını ker di taraflarına çekmek isteğini gösteren bazı yeni bilgilere rast gelmek mümkündür. Bu


35

Mayevski 'nln Hatıralan

da onlann zararlı faaliyetinin tamamıyla yeni, hele kendisini az gösteren ve az tasavvur olunan usuldur.

Kürt Halkının Karşılıklı Alakalan Ve Kürtlerin Türk Usul İdaresine Münasebedi Kürt halkının düşmancılığı açık, sade bir delildir. Kendi arala­ rında dostça yaşayan iki komşu aşiret bulmak zordur. Bunun baş­ lıca nedenlerden birisi, belki de ilk önde geleni Kürtlerin bitmez, tükenme iç çekişmeleri, kavgalarıdır. Adeta bu durum huzurlu yaşamaya engel oluşturur. Kürt ahalinin dağınıklığı ve onların arasında olan çekeme­ mezliğin mevcudiyeti Türk Devleti'nin onların hayatında oynaya­ bileceği olumlu rolü bir hayli zayıflatmaktadır. B �unla birlikte Türk usul idaresinin Kürtlerin yaşadığı bütün araziyi tedricen kendi hakimiyetine dahil etmesini kolaylaştırır. Bir daha tekrar ediyorum ki, Ermeni çetecileri her halde başka devletlerin Türkiye'nin iç işlerine karışmaları için bahane olsun diye akla hayale gelmeyen anarşi türetmekten dolayı yapabilecek­ leri her şeyi yapmışlardır. Anti Ermeni Kürt hareketinin gelişmesini ise bu şekilde düşünüyorum.

1896

yılının

Eylül

ayının

sonundan

Ermeni

çetelerinin davranışlanna göre intikam almak için Kürtler bu Ermeni çetelerinin olduğu köyleri ya da onların olabileceklerinin tahmin edildiği köyleri yakıp yıkmış ve yağmalamışlardır.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.