SYKP Avrupa egitim brosuru1

Page 1




Erkek Egemenliğe ve Heteroseksizme Karşı Mücadele Klavuzu Aralık 2017

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi SYKP -Avrupa Eğitim Dizisi 1

www.sykp.org.tr avrupa.sykp@gmail.com @sykpavrupa


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Erkek Egemenliği Bitmeden Özgürlük Gelmez!

ERKEK ŞİDDETİNE, TACİZİNE, SÖMÜRÜSÜNE, DÜZENİNE SON!

İnsanlık tarihinin en eski sömürü ve tahakküm sistemi olan erkek egemenliği (patriyarka), evlerimizin içinden bütün kamusal alana, ırkçı, dinci, muhafazakâr siyasi odaklardan “ilerici” güçlerin saflarına dek farklı dozajlarda da olsa belirleyici düzeylerde etki alanları yaratmış durumda. Erkek egemenliği ve onun en yakın ittifakı heteroseksizm kapitalizmle el ele kadınların ve LGBTİ+’ların hayatlarını kabusa çevirmiş durumda. Muhafazakarlık sadece Erdoğan/AKP Türkiye’sinde değil, Trump’tan Merkel’e, Theresa May’dan Victor Orban’a ırkçılık ve cinsiyetçilik yeni sağ popülizm gömleğiyle sahne alırken, kadınları “ikinci cins” durumuna düşüren patriarkal politikaları tüm hızıyla sürdürmekte. Kapitalizmin “en ileri/modern” kalelerinde dahi hala kadınlar erkeklerden daha düşük ücret almakta ve kamusal olanaklardan daha az faydalanmakta, “partner cinayetleri/şiddeti” yumuşatmasıyla binlerce kadın erkek yakını tarafından şiddete, tacize, tecavüze uğramakta. Batıda ve Doğuda kadınlar, kadın politikaları ancak “yüksek” politikanın sert duvarlarına kanları ve canları sıçradığında kendilerine yer bulabilmekte. Kadın cinayetleri, erkek şiddeti, tacizi, tecavüzü güncel politikada “kısa bir süre” konuşulsa da, erkek egemen tahakküm ve sömürü çarkı her gün daha da profesyonelleşerek varlığını güçlendirmekte. Kapitalizm bir kez daha ve daha derinlikli olarak patriyarkayla 5


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

uzlaşarak emeğinden bedenine, kimliğine kadının lime lime edilmesine ortak olmakta. Siyasal İslam’ın karanlık pençesini kendine ideoloji edinen Erdoğan ve AKP iktidarıyla Türkiye’de, IŞİD ve türevi cihatçı örgütlerin, Suudi Arabistan, Katar, İran gibi kadın/LGBTİ+ düşmanı iktidarların olduğu Ortadoğu’da erkek egemen politikalar çok daha ağır bedeller ödetmekte. IŞİD kadınları yeniden “kadın/köle pazarları”na sürerken, Suudi Arabistan’da kadınların birçok hakkı kısıtlanırken, İran’da eşcinseller idam edilmekte, Türkiye’de ise şort giyen, parkta spor yapan, başını kapatmayan, birlikte olduğu erkekten ayrılan kadın şiddete, tacize, katliama maruz kalmakta. Daha acısı ve kurumsalı devletin ihale üzerine ihale verdiği Ensar Vakfı gibi kurumlarda çocuklar toplu olarak tecavüze uğramakta ve bunun karşılığı yeni ihalelerle “cesaretlendirilmek” olmakta. AKP’nin toplumsal yaşamı İslamileştirme hamlelerin sonuncusu ise bir İslami/dini kurum olan müftülüğe nikah kıyma yetkisini vermesi oldu. Eğitimden yargıya, sağlıktan yasamaya her türlü alan AKP yönetimi tarafından İslamileştirirken, muhafazakarlaşan toplumsal yapı kadınların etrafındaki erkek egemen kuşatmayı bir kat daha güçlendiriyor. Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Avrupa örgütü olarak kadınları kendi kurtuluşlarını feminizmi kuşanarak kendilerinin sağlayacağını elbette biliyoruz. Ancak kadın mücadelesinden, feminizm perspektifinden öğrendiklerimizin saflarımızda ve genel politik ortamda hakim ve etkili olmasını sağlamak için elimizden gelenden fazlasını yapmak zorunda olduğumuzu da biliyoruz. Elinizdeki kitapçık, SYKP Avrupa’nın 2017-2018 dönemi için belirlediği “Erkek şiddetine, tacizine, sömürüsüne, düzenine son!” şiarıyla başlattığı yoğunlaştırılmış çalışma çerçevesinde hazırlanan eğitim broşürüdür. SYKP Avrupa bu süreçte parti içinde ve genel düzeyde, imkan, birikim, enerji, konsantrasyon ve ilişkilerini erkek egemenliğine ve heteroseksizme karşı “her düzlemdeki” mücadelede kadınların ve 6


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

LGBTİ+’ların yanında olacak şekilde organize etmeyi önüne görev olarak koydu. Bunu, kadınların mücadele gündemlerini ve deneyimlerini bilince çıkartacak eylem, etkinlik ve eğitimler düzenlemeyi devrimci sorumluluk olarak görüyoruz. Kadınların Türkiye’de, Kürdistan’da, Rojava’da, Avrupa’da ve tüm dünyada erkek egemenliğine, kapitalizme ve faşizme karşı duruşlarını, direnişlerini kendimize örnek alıyor, bütün sömürü ve tahakküm sistemlerine karşı kadınca direnmeyi önümüze hedef olarak koyuyoruz. Türkiye’de faşizmin kurumsallaşması, Avrupa’da sağcı-muhafazakar-ırkçı yükselişin önünün kesilmesi için kadın direniş perspektifleriyle mücadeleyi yükselteceğiz. Bu çalışma, aynı zamanda SYKP’li kadın ve LGBTİ+’lar açısından kazanım, erkekler açısından bir özeleştiri ve yüzleşme kampanyasıdır. Kadınların ve LGBTİ+’ların güçlü ve örgütlü olduğu bir devrim mücadelesi daha sonuç alıcı, sınıfların yanı sıra cinsiyetçi sömürü ve tahakkümün ortadan kalktığı sosyalizm daha yenilmez olacaktır. Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Avrupa Örgütü

7



SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Dünyanın En Eski Sömürü ve Egemenlik Sistemi:

Erkek Egemenlik/Ataerkillik/Patriyarka Bundan altı buçuk milyon yıl önce iki ayağının üzerine doğrularak insan türüne doğru ilk adımlarını atan soyumuzun evrimi, ancak 200 bin yıl önce bugünkü anatomik yapımıza çok benzer hale ulaşabildi. Homo Sapiens – Akıllı insan diye adlandırdığımız bu türün milyonlarca yıl süren evrimini bir kenara koyar ve bugün “insan” dediğimiz türümüzün fiziksel ve zihinsel yapısıyla sürdürdüğü gelişimine bakarsak, 200 bin yıllık “yakın geçmişimizin” çok büyük bir bölümünü cinsiyetçi ya da sınıfsal bir ayrımcılık, iş bölümü olmadan eşit insanlar toplulukları olarak yaşadığımızı görürüz. Herkesin yeteneğine göre emek verdiği ve herkesin ihtiyacı kadar alabildiği, sömürüye değil eşitliğe, özgürlüğe, kolektiviteye dayanan ve cinsiyet eşitlikçi toplum hülyamızın kökenleri de aslında insanlığın on binlerce yıl yaşadığı bu dönemden feyz almaktadır. Bugün kapitalizm dediğimiz ve öncelerinde feodalite, kölecilik gibi formları olan, toplumun azınlık bir kesiminin çoğunluğunun emeğine el koyduğu sınıflı toplumların tarihi en eski bulgularda dahi bundan ancak 6000 yıl öncesine kadar uzanabilmekte. O zamanlardan itibaren, sömürücü sınıfların hukuki/toplumsal rıza ve olmadığında zor kullanarak, toplumun geri kalanın emeklerine el koymasını garanti altına alan aracın kurumsallaşmış hali devlet olmuştur. Ordu, polis, muhafız, 9


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

hapishaneler, tımarhaneler hep “medeniyet” denilen sınıflı, devletli toplumlar döneminde ortaya çıkmıştır. Avrupa/Batı merkezli propagandanın aksine medeniyetin de devletin de doğduğu yer Ortadoğu’dur. Tarihte şimdilik (araştırmalar ilerledikçe yeni bilgiler elde edilebilir) bilinen en eski devlet Sümer devletidir. Sınıflı toplumsal yapıya, sınıf sömürüsüne, devlete öncüllük eden başka bir sömürü ve tahakküm sistemi vardır ki ondan çok az söz edilir: Patriarka – Erkek egemen sistem. 200 bin yıllık Homo Sapiens – akıllı insan tarihimizin 190 bin yıllık bulguları, yani sınıflı toplumlar ve onun devleti ortaya çıkmadan 4000 yıl öncesine kadar, cinsler arası iş bölümünün de sömürü ve tahakküme göre değil, yeteneğe ve ihtiyaca göre yapıldığı tespit edilir. Bu milyonlarca yıllık evrimsel gelişimin kırılma noktası ise Homo Sapiens erkeğinin, topluluğun ortak ürünü olan Homo Sapiens kadının ürettiği ürün fazlasına ve giderek kadının bedenine el koyması ile olmuştur. Bugünkü savaş, sömürü, eşitsizlikler, açlık, sefalet ve doğa yıkımının kilit taşı olan başkasının emeğine el koyma ve toplumsal mülkiyeti özel mülkiyete dönüştürme ilk olarak erkek ve kadın cinsi arasında yaşanmıştır. İlk kez Sümerlerde kurumsallaşan ve sınıf sömürüsüne dayanan devlet sistemi sınıflar için ne anlamı taşıyorsa, sınıfı toplumlardan binlerce yıl önce ortaya çıkan ataerkil AİLE sistemi de aynı anlamı taşımaktadır. DEVLET sömürülen sınıflar için ne anlama gelmekteyse, bütün kutsamalara rağmen AİLE de kadınlar için aynı anlama gelmektedir. Bu yüzden insanlık tarihinin ürettiği sömürü, tahakküm ve eşitsizlik sistemlerinin ilki patriyarkadır, erkek egemenliğidir. Bin yıllar boyunca sınıflı toplum sistemlerine paralel olarak, onlarla iç içe geçerek ve kâh uzlaşarak, kâh çatışarak varlığını sürdüren patriarkal – erkek egemen sistem yıkılmadan Homo Sapiens – akıllı insan türünün tam olarak özgürleşmesi de mümkün olmayacaktır. Patriyarka Nedir? Erkeklerin, kadınların bedenleri, cinsellikleri, emekleri ve kişilikle-


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

ri üzerinde denetim ve egemenlik kurduğu toplumsal, kültürel, sosyal ve ekonomik ilişkiler sistemi, bir diğer ifadesi ile erkek egemenliğidir. Patriarkal sistem, kadınların ev-içi üretim sisteminde (çocuk doğurmaktan –yeniden üretim-, yemek, bulaşık, hasta-yaşlı-çocuk ailedeki tüm bireylerin bakımına, kırsal alanda tarımda çalıştırılma, aile işletmelerinde çalışma, evde ailenin tüketimi için yapılan ürünler ve kimi zaman pazarda satılmak için de üretilen turşu, ekmek, konserveden, salça, el işi ve benzeri işlerin tamamı ev-içi üretimdir) hiçbir ücret almadan, kölelik koşullarında, karın tokluğuna sömürüldüğü sistemdir. Nasıl ki kapitalist ya da diğer sınıflı toplum sistemlerinde (feodalizm, kölecilik) patronlar ya da efendiler işçilerin, serflerin (köylülerin), kölelerin emeklerinin bir bölümüne el koyuyor ve bunun yarattığı zenginlikle hayatlarını sürdürüyorlarsa; patriarkal sistemde de, erkekler kadınların ev içindeki emeklerine el koyarlar. Kadın ev içinde karşılıksız/ücretsiz olarak sömürülürken, iş hayatına girdiklerinde de ek olarak patronları tarafından sömürülürler. Yani çalışan kadın erkek egemen ve patriarkal sistemde iki katlı bir sömürü çarkının altındadır. Kadınlar işyerlerinde patronları tarafından (aynı işi yapan erkeklere göre daha az da olsa) bir ücret karşılığı sömürülürler. Kapitalist sömürü mekanizmasını Marks Kapital’de tüm ayrıntılarıyla deşifre etmiştir. Ev içinde ise kadınlar tamamen ücretsiz ve kuralsız bir biçimde sömürülürler. Bu sömürüden kapitalistler dolaylı olarak faydalanıyor olsa da asıl ve ilk olarak erkekler, patriarka faydalanır. Evde çalışma saati olmadan (kadın evde ilk uyanan ve en son yatağa gidendir büyük çoğunlukla), molası, yıllık izni, tatili, sosyal güvencesi olmadan çalıştırılan kadınlar bu kadar çalışmanın karşılığında ücret almazlar. Bu yüzden kölelik koşullarında, adeta “karın tokluğuna” çalıştırılırlar. “Karılık”, “annelik” görevlerini yapmadığı düşünüldüğünde elindeki para, kredi kartı alınır, hiçbir güvencesi olmayacak şekilde ortada bırakılır. Kapitalizm ilk ortaya çıkışında kadınları evlerden çıkartıp fabrikalara çekerken patriyarkayla karşı karşıya gelse de, zaman içerisinde bu 11


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

karşı karşıya geliş uzlaşıya dönüştü. Bugün de kapitalizm ve patriarka kah anlaşarak kah çatışarak kadınların üzerindeki sömürü çarklarını sürekli olarak çevirirler. Savaş ve kriz dönemlerinde ucuz kadın emeği kapitalist üretim ilişkilerine daha fazla dahil edilirken, patriarka da sürekli olarak kadını ev içinde tutmaya çabalar. Patriarkal sistem kadınların sadece emeklerini, bilgilerini ve yeteneklerini sömürmez, aynı zamanda bedenlerini ve kimliklerini de sömürür. Çocuk doğurmak, anne olmak, eş olmak kapitalist piyasa ilişkilerinde karşılanabilecek şeyler değildir. Kadınlardan sadece teknik bir görevi yerine getirmesi değil, bunları duygularını katarak, rıza göstererek yapması beklenir, istenir. Erkeklerin, kadınların bedenleri, cinsellikleri, emekleri ve kişilikleri üzerinde denetim kurmaya ilişkin gösterdikleri davranış biçimine Ataerkillik de denir. Bu kavram patriarkal / erkek egemen sistemi anlatmakta yeterli olmasa da bu sistem içindeki davranış biçimlerini tarif etmek için kullanılabilir. Bütün bu işleyiş ise patriyarkanın kendine has alt ve üst yapı ilişkileriyle (aile kurumu, evlilik, nikah, çocuk, annelik, namus, soy, ahlak, vs…) süreklileşir, erkeklerin kadınların emeklerini, bedenlerini, yaşamlarını kontrol altında tutmalarını sağlar. Kadının Emeği Neden Görünmez? Görünmeyen/Karşılıksız Emek Kadınların aile içinde, kocaları, babaları, çocukları, kaynanaları, kayınları, amcaları, dayıları kısaca ev-aile ortamındaki yakınları için harcadıkları ve yok sayılan emekleridir. Bu emek dar anlamıyla yemek, temizlik, çamaşır, alışveriş, çocuk doğurma ve yetiştirme, hasta ve yaşlı bakımı, cinsel hizmet gibi evde yapılan işlerin yanı sıra tarımda ve küçük aile işletmelerinde harcanan karşılıksız emeği kapsar. Bu anlamıyla maddi emek olduğu kadar aynı zamanda duygusal, zihinsel, manevi emeği de içerir. Kadınların bu emeğinin görünmeyen emek olarak adlandırılması, bu işlerin her zaman ‘yakınlık’ ve ‘sevgi’ ilişkileri içinde ailede gerçekleşmesi ve bu işlerin iş değil, kadınların


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

doğasının bir parçası olarak kabul edilmesi, yani kadınların yatkınlıkları olarak doğallaştırılmasından kaynaklanır. Kadınların ev-içi emeği, emek olarak değil, doğal bir davranış biçimi, “kadının doğası” olarak görülür. Bu emeği görünmez kılan bir diğer neden ise, bu emek için harcanan zamanı gizleyen bir mekan (ev) ve çalışma düzenin (çalışma saatlerinin olmaması-her saatin çalışma saati) olmasıdır. Ev-içi işlerin belirli bir mesaisi yoktur, iş zamanı, boş zaman, dinlenme zamanını, tatil, izin yoktur. Yaşamla iç içe geçmiştir ve iş yapmakla sevgi paylaşmayı ayrıştırmak mümkün değildir. Kadınların ev-içi emeği görünmez olduğu için karşılıksız emektir; yapılan işler devasa bir emek zamana tekabül etse de karşılığı ödenmez. Bu anlamıyla üretim ilişkilerinin dışında bir doğallık alanında sadece kullanım değeri üreten/alım satımı olmayan (kaldı ki değişim değeri de vardır ama bu da görülmez) ve de niteliksiz bir emek olarak görülür. Kadınlar ücretli işlerde (kapitalist sistemde) çalışsalar bile bu emek karşılıksız emek olarak kalır. Kadınların görünmeyen emeği, cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesinde harcanan bir emek biçimidir; bu da bu emeğin erkekler tarafından el koyulan bir emek olduğunu söylemektir. Erkekler, kadınların bu emeği sayesinde birikim sağlar, güç kazanır; boş vakte, kendini geliştirmeye daha fazla imkan bulur, kadınlara göre daha iyi işlerde çalışır, statü sahibi olurlar, bu statüyü de değere dönüştürerek kamusal ve politik hayata katılırlar. Doğal olarak kapitalistler de ev-içi emeğin görünmezliğinden kar eder. Çünkü işçinin yeniden üretimi (işçinin ertesi gün yeniden çalışabilmek için evinde gördüğü ihtiyaçları; yemek, dinlenme, temizlik vb) için hiçbir ekstra bedel ödemezler. Ancak bundan dolayı erkekler kadınların sömürüsünü kapitalizmin üzerine atılarak kendilerini temize çıkartamazlar. Bu sistemden kaynaklı olarak erkekler güçlenir ve bu sistemin kaymağını yerken, kadınlar ise güç kaybeder, kültürel, politik alandan dışlanır, düşük ücretli, güvencesiz işlere ve de dolayısıyla da bir kısır döngüye, daha fazla aileye, erkeklere mahkum olurlar. Buna kapitalist sistemle patriarkal sistem arasında işbirliği denir. Kadınların karşılıksız ev-içi /bakım emeği patriyarkanın maddi 13


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

zeminini oluşturur. Bu emek, erkekler tarafından el koyulduğu ve kadınları bir kısır döngüye hapsederek erkeklere daha fazla bağımlı kıldığı oranda erkekler ve kadınlar arasında bir çıkar çatışmasına işaret eder. Böyle bir çıkar çatışması var olduğu sürece sömüren erkekler ve sömürülen kadınlar arasında da mücadele zorunludur. Yeniden-Üretim Kadınların karşılıksız ev emeğinin rolüne toplumsal ilişkiler bütünü içerisinden baktığımızda görünen emek gücünün ve insanların yeniden üretimidir. Tarihsel maddeci anlayışa göre tarihteki egemen faktör son tahlilde maddi hayatın üretimi ve yeniden üretimidir. Bütün toplumlarda insanlar hem ihtiyaçlarını karşılayacak şeyleri üretirler hem de kendilerini ve insan soyunu yeniden üretirler. Toplumsal üretim içerisinde insanların ihtiyaçlarını karşılayan “şeylerin/metaların” üretiminin dışında kalan insan türünün ve emek gücünün yeniden üretimi kadınların karşılıksız ev-içi ve bakım emeğiyle gerçekleşir. Bu iş bölümü “doğal” değil, erkeklerin kadınların emeğine el koyduğu bir egemenlik ilişkisi, erkek egemen sistem içinde şekillenir. Ev-içi (görünmez) emeğini kısaca şöyle de özetleyebiliriz: Toplumsal bir grup olarak kadınların ev içinde ve tarımsal alandaki tüm üretimine, hizmetleri ücret karşılığı olmadan erkeklerin (baba, koca, erkek kardeş, amca, dayı, dede vb erkek akrabaların) el koyması, kadının görünmeyen emeğini temsil eder. Aile ve erkekler için yapılan bu üretim ve hizmetlerin değişim değeri olmayan (kaldı ki bu üretim ve hizmetlerin pek çoğunun kapitalist sistem içerisinde parayla alınır, satılır), kadınların ‘doğal olarak’ yaptıkları işler olarak kabul edilmesi de kadının üretimini ve emeğini görünmez hale getirir. Ev-içi emeği -tarımsal çalışma dahil- alanındaki sömürü, kadınların anneliği, zaten yaşadığı evi temizlemesi, sevdiği adama yemek yapması, canı istediği için yapıyor olması, ‘aman canım n’olacak eline mi yapışır’ tarzı duygu ve akrabalık yüklü cümlelerle görünmez hale


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

getirilir. Oysa akrabalık ilişkisi sömürüyü engellese, örneğin amcasının yanında mağazada çalışan erkek yeğen neden maaş ve sigorta ile çalışıyor sorusu akla gelir. Görünmeyen emeği, görünmeyen emek yapan ilk şey kadınların emeği olması, ikincisi ise ev içinde olmasıdır. Kadınların ev-içi emeğinin görünmezleştirilmesinden en çok erkekler kar eder. Çünkü, yüzde yüz sömürünün olduğu alan ev-içi emektir. Ancak kadınların çok yüksek oranda evde ücretsiz çalıştırılması, sosyal güvenceden uzak tutulması aynı zamanda patriyarkanın işbirlikçisi devlet için de karlıdır. Böylece kadın emeği ücretsiz ve sosyal güvencesiz bir şekilde görünmezleştirilip buhar edilir ve devlet kadınların sosyal güvencesini işbirlikçi kapitalizmle anlaşarak erkekler üzerinden “çözer.” Böylece kadınların boşanması da zorlaştırılmış olur, kadınlar aileye ve kocaya bağlanmış olur. Daha da önemlisi, erkek işçinin kendini yeniden üretme süreci (evde kendisine ücretsiz olarak sağlanan hizmetler) çoğunlukla kadınlar tarafından gerçekleştirildiği için de kapitalistler işçinin yeniden üretimi sürecini hiçbir ücret harcamadan kadınlara yıkar ve kadınlar üzerinden bir kez daha kar eder. İkili sistem (Patriarka ve Kapitalizm) İlişkisi Toplumda yer yer birbirleriyle etkileşim içerisinde olsalar da birbirlerinden bağımsız olarak var olan iki ayrı üretim biçimi ve iki ayrı sömürü sistemi mevcuttur. Bugün var olan iki üretim biçimi ücretsiz ev-içi üretim biçimi ve ücretli kapitalist üretim biçimidir. Var olan iki sömürü sistemi ise patriarkal sistem ve kapitalist sistemdir. Bu iki sömürü sistemi çıkarları gereği zaman zaman uzlaşır, zaman zaman birbiriyle çelişir. Uzlaştıklarında işçi sınıfı ve emekçiler ile kadınlar üzerindeki sömürü koşulları ağırlaşır. İki sistem arasında çelişki olduğunda ise örneğin kadınlar açısından kısmen daha iyi olanakların oluşması, kadın haklarında kazanımların daha çok sağlanması ve bu kazanımların korunması her zamankinden daha mümkündür. 15


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Patriarka, kadın ve erkek arasındaki sömürü ve tahakküm demek olduğundan eşitlik sağlanana dek kadınlar ile erkekler arasında sürekli bir mücadele söz konusu olacaktır. Bu mücadele sadece patron erkeklerle kadınlar arasında yaşanmaz. İşçi sınıfını ve aynı zamanda sermaye sınıfını oluşturan tüm erkeklerle, tüm kadınlar arasında da yaşanır. Erkekler ve kadınlar arasındaki bu sınıfsal çıkar çelişkisi nedeniyledir ki zaman zaman ücretli alanda çalışan işçi sınıfı üyesi kadınlar ile yine işçi sınıfı üyesi erkekler arasında derin sorunlar yaşanır. (Bu konu üzerine “Made in Dagenham - Kadının Fendi” filmi izlenebilir) Kadınların feminist mücadelesi ile ücretli emek mücadelesinin sol siyasette olması, bu mücadelelerin ancak devrimle nihayete ulaşması ikisinin de sömürü ve ezilmeye maruz kalması ile ilgilidir. Ancak kadınların kurtuluşu ile ücretli emeğin kurtuluşu bu ikili sistemde birbirinden farklı şekillerde gerçekleşir. Ücretli emeğin kurtuluşunun yolu sınıfları ortadan kaldıracak sistemin yolunu açacak bir iktidar değişiminden, politik devrimden, işçi sınıfının ve ezilenlerin politik iktidarından geçerken, kadın kurtuluşunun yolu bu politik devrimden sonra dahi devam edecek olan tüm patriarkal ilişkileri nihayetlendirecek bir toplumsal devrime tekabül eder. Kapitalizmin yıkılması ücretli emeğin, işçi sınıfının kurtuluşu için çok önemli bir bariyeri geçmek anlamına gelse de kadınlar için özgürlük ve kurtuluş mücadelesi politik devrimden sonra da aynı sertlikte devam edecektir. Kadınların Fabrikası/Hapishanesi/Devleti Olarak Aile ‘Sıcak yuva’ diye anlatılan aile, kadın ve çocuk emeğinin sömürüsü üzerine kurulu, üretim ve tüketim birimidir. Nasıl ki işçiler burjuvazi tarafından temel olarak fabrikalarda, iş yerlerinde sömürülürse, kadınlar da erkeler tarafından temel olarak aile içinde, evde sömürülür. Aile, erkek egemen sistemin temel birimidir. Bütün kadınların mutlaka evleneceği cinsiyetçi kabulünden dolayı kadınlar nasıl eğitim


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

alırsa alsın mutlaka iyi eş ve aileyi kuran dişi kuş olarak yetiştirilir. Astronot kadından, merdiven temizleyen kadına dek bu kural değişmez. Niteliği değişir ancak toplumsal cinsiyet açısından yüklenen anlam değişmez. Orda kadınlar ve çocuklar erkekler lehine çalıştırılır. Aile içinde üretim yapılır ve bu üretimin tamamına erkekler el koyar. Bu nedenle feminist teori erkek egemenliğinin yıkılması için hedef olarak aileyi alır. Fabrika kapitalizm için neyse, aile erkek egemenliği (patriyarka) için odur. Aile bir işlik, atölye, fabrika gibi üretimin yapıldığı, restoran, otel, AVM gibi hizmet üretildiği, kreş, bakımevi, yurt, hastane vb gibi bakım emeğinin olduğu, okul, dershane vb. gibi kalifiye elemanın yetiştirildiği, aile içi tüketim ve kimi zaman pazar için üretim alanıdır. Üretim ve tüketim birimi olarak aile aynı zamanda aile bireylerinin yaşamını sağlaması, birikim yapması, aile üyelerinin bireysel açıdan çeşitli donanımlara sahip olacak şekilde yetişmesi için her gün yeniden üretim ve tüketimde bulunur. Gıda ürünlerinin üretilmesinden bu ürünlere ulaşımına, tüketilecek şekle dönüştürülmesine dek evde her gün üretimde bulunulur. Mutfaktan hizmete, bakım emeğine dek bu aralıksız her gün ve günün çok büyük kısmını alacak şekilde organize edilir. Kadınların evde ürettikleri yaşamsal gıdaların ev içinde ücretli karşılığı yokken bu ürünler dışarıda ücret karşılığı satın alınır. Örneğin örgü (kazak, şal, atkı vb) işlerinden gıda maddeleri (reçel, salça, ekmek, turşu vb) üretmeye, hasta bakmaktan çocuk büyütmeye, ütüden çamaşır yıkamaya dek tüm işlerin piyasada (kapitalizmde) ücretli karşılığı vardır. Ama ev içinde bu işler kadınlar tarafından yapıldığında karşılığı olmaz. Çünkü ev-içi sömürünün karakteri ücretsiz, kölelik sömürüsü olmasındandır. Ev-içi üretim nedeniyle yine kadınların tarımsal alanda yaptıkları işler (bağ bahçe ürünleri, hayvansal gıdalar vb) pazara çıkartılıp ücret karşılığında satılabilir. Bu durumda bu üretimin bir karşılığı olacaktır. Bazı durumlarda elde edilen gelire erkeklerin el koyması da ev-içi üretimin aslında karşılığı olduğunu ama bu karşılık olduğunda da gene 17


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

denetimi erkeklerin aldığını gösterir. Ev-içi üretim karşılığı olsun ya da olmasın (paraya çevrilsin çevrilmesin) erkeklerin el koyarak kadınları sömürdüğü sistemdir. Üstelik sadece üretilen ürüne ve hizmete el koymak değil, bu üretim ve hizmetlerin tüketilmesiyle de kadınların sömürüldüğü sistemdir. Ev-içi sömürünün gizlenmesi, ev içinde yapılan üretimin ve tüketimin gizlenmesi için ‘sıcak yuva, aşk, evlilik, aile’ temalı duygu yüklü söylemler kullanılır. Bu söylemler patriyarkanın ideolojik söylemleridir ve bu söylemlerle kadınların sömürülmesi gizlenmiş olur. Ailenin olabilmesi için de evlilik kurumunun olması gerekir. Dolayısıyla Feminist teori ve hareket kadınların özgürlüğü için evliliğe ve aileye karşıdır. Aile tüm bu unsurları nedeniyle kadınlara yönelik erkek şiddetinin örgütlenip uygulandığı kurumdur. Burada üretilen erkek şiddeti yaşamın her alanında kadınların karşısına çıkar. Kadınların Özgürlük Mücadelesi Tarihi Sömürünün ve eşitsizliğin olduğu her yerde ve her zaman başkaldırı ve direniş de vardır. Bu direniş olgunlaşıp, örgütleninceye dek dipten gelen bir dalga gibi toplumsal yapıya etkir, zaman zaman ise büyük bir isyana döner ve toplumun gidişatında sıçramalar yaratacak değişikliklere yol açar. Erkek egemen sistem ile erkek, kadının özel ve kamusal alandaki emeğinin yanı sıra bedenine de el koyarak kadını, doğurganlığı ile kontrol altına almak, kendine bağlı kılmak ve eve hapsetmek istemiştir. Erkeklerin bu tahakkümüne karşı kadınlar, eğitimden çalışma yaşamına, miras hakkından çocukların velayetine, mutlu olma hakkından özgür aşka kadar her alanda geçmişten bugüne kesintisiz mücadelesini sürdürmektedir. Kadınların, erkek egemen sisteme karşı verdikleri mücadele zaman zaman büyük sıçramalar yaşamış, kitleleşmiş, görünür olmuş, zaman zaman daha derinlere çekilmiş ancak her daim bir gündelik hayata 18


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

direniş biçimi halinde var olagelmiştir. 1700’lü yıllara gelindiğinde dünyada sanayi devriminin etkin olması ile insan hakları mücadeleleri baş gösterince, kadınlar mücadelelerine bu zemini de ekledi. Sanayi devriminin ihtiyacı olarak ucuz işgücü, eğitimin kitleselleşmesi ihtiyaçlarından yola çıkarak kadınlar artık sadece evlerde ücretsiz çalışmayla sınırlı kalmadı, çok sayıda kadın çok ağır koşullarda, çok düşük ücretlerle kapitalist sistemin “sağladığı olanakları” kullanarak ücretli çalışan haline geldi. Bin yıllardır mal ve miras sahibi olamayan kadınlar bu alanda da ancak mücadele ederek yol alabildiler. Kadınların eğitim ve ücretli çalışma hayatındaki kazanımları onları patriarkaya karşı verdikleri mücadelelerinde daha da güçlendirdi. Eğitim hakkını kazanan kadınlar, dünyanın birçok ülkesinde erkeklerle eşit vatandaşlık hakları için mücadele başlattı, hukuk, siyaset, ekonomi alanlarında ağır bedeller ödeyerek haklarını söke söke aldılar. 1800’lü yıllara gelirken kadınların artık dernek, siyasi parti vb oluşumlar şeklinde örgütlendiğine tanıklık ediyoruz. Bu dönemde artık kadınların kurtuluş ideolojileri de oluşuyor: Feminizm. Feminizm nedir, feminist kimdir? Kadın ve erkek arasındaki tarihin en eski ekonomik, sosyal, toplumsal eşitsizlik ve sömürüsünün ortadan kalkması gerektiğini savunan siyasal ideolojiye feminizm, bunun için mücadele eden kadınlara da feminist denir. Erkek egemen ideolojinin yaygınlaştırdığı “kadınların üstünlüğünü savunan kadınlar” anlayışının tersine, feminizm ve feministler cinsler arası eşitsizliği ortadan kaldırmak, kadın ve erkeğin, eşit - özgür bireyler olarak doğa-toplum bütünlüğünün parçası olması için mücadele ederler. Birinci Dalga Feminizm Kadınların, gerek Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776), gerekse Fransa İnsan Hakları Bildirgesi’nde (1789), bahsi geçen insan olmak19


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

tan dolayı sahip olunan doğal haklara sahip olabileceği üzerine talep birinci dalga feminist mücadelenin zeminini hazırlamıştır. Erkeklerin kadınları dışladıkları “insan hakları bildirgelerini” yayınladıkları dönemde Mary Wollstonecraft (1759 - 1797) “Kadın Hakları Bildirgesini” yayınladı (1792) ve ömrü boyunca bu uğurda mücadele etti. Ancak Wollstonecraft doğum esnasında hayatını kaybetti. Kızı, Mary Shelly ise dünyanın ilk bilim kurgu romanı olan Frankenstein kitabını yazarak annesi gibi kadın hakları alanında mücadeleyi sürdürdü. Aynı dönemde, 1790 yılında, Amerika’da, Judith S. Murrey tarafından “Cinsiyetler Arası Eşitlik Üzerine” isimli kitap yayınlanmış; Fransız devriminin ilk inşa süreçlerine tekabül eden 1791 yılında ise Olympe de Gouges Meclisin çıkardığı “Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ne cevaben “Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”ni yayımladı. Olympe de Gouges fikirleri nedeniyle 3 Kasım 1793‘te giyotinle idam edildi. Asıl olarak 1850’lerden sonra yükselen ve 1950’lere kadar süren feminizmin birinci dalgası kadınlar için başlıca siyasi, ekonomik ve sosyal hakları ön plana çıkarttı. Birinci dalga feminist hareket, anayasada ve hukuk çerçevesinde kadınların eşit yurttaş olarak kabul görülmesi, oy hakkı, eğitim hakkı, ücretli çalışma hakkı, mülkiyet, miras, eğitim, velayet gibi talepleri ön planda tutmuştur. Dünyanın önemli bir kesimine hızla yayınlan bu mücadele 1900’lü yılların başından itibaren talep ettiği hakları büyük oranda kazandı. 1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren aynı zamanda sosyalist örgütlerde yer alan kadınlar da kapitalist sömürüye karşı ücretli çalışan kadın hakları bayrağını yükselttiler. Ücretli çalışma hakkından, çalışma koşullarına dek çok çeşitli mücadeleler verildi. (Birinci Dalga Feminist hareketi anlatan önemli filmlerden biri olarak Demir Çeneli Melekler izlenebilir) İkinci Dalga Feminizm Birinci dalga feminist mücadelenin ardından birçok konuda anaya20


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

sal eşitlik kazanan kadınlar, sosyal, ekonomik ve kültürel eşitsizliğin, ikinci cins yani öteki olma halinin toplumsal olarak devam ettiğini fark ederler. Tüm kazanım ve mücadelelere rağmen en ileri kapitalist ülkelerde bile kadınlar ücretli alanda çalışırken erkelerle eşit işe eşit ücret alamıyor, iş hayatında yükselemiyor ya da çocuk bakımı nedeniyle sonuna dek çalışıp emekli olamıyordu. Kadınlara işçi erkekler, patronlar ve kocalar tarafından iş hayatında, yoldaşları tarafından mücadele alanlarında ikincil pozisyon ya da esas yerleri olarak ev/aile ve esas meslek olarak da annelik işaret ediliyordu. Evde ise hiç değişmeyen kölelik koşullarındaki sömürü ağırlaşarak devam ediyordu. Tüm bu baskı ve sömürülerden dolayı 1960’lı yıllara gelindiğinde bu kez ikinci feminist dalga yükseldi. Kadınlar bu kez ev-içi sömürüye, cinsel şiddete, kadın bedeninin erkelerce kontrolüne, anneliğe karşı başkaldırdı. “Özel olan politiktir” şiarı ile özetlenebilecek olan ikinci dalga feminist hareket bugün hala kadınların kurtuluş mücadelesinin yürüdüğü ana zemindir. Özel olan politiktir şiarı, tek tek tüm evlerin içinde (ailede) yaşanan olayların, kadın ve erkek arasında geçen duygu, konu ve durumların söylenenin aksine tek tek bireysel durumlar olmadığını işaret eder. Bir evde yaşananların diğer evlerden bağımsız olmadığını, kadınların erkeklerle ilişkilerinde birbirlerinden çok farklı olduklarını savundukları durumların aslında aynı gerçekliğin farklı biçimleri olduğunu anlatır. Bu çok önemli bir tespittir zira böylece evlerin içinde kadınların yaptıkları işlerden, yaşadıkları erkek şiddetine, anneliğe kadar her şeyin kadınları ortaklaştırdığını, bunun ortak bir kadınlık durumu yarattığını, bu ortaklığın da kadınlar açısından toplumsal bir pozisyona işaret ederek kadınların tamamının aynı kaderi yaşadıklarını gösterdi. Bu kişiye “özel” değil tamamen politik bir durumdu. İkinci dalga feminist hareketin temel başarısı budur. Böylece ev-içi sömürü keşfedilmiş oldu ve ona karşı mücadele hattı da kuruldu. 21


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Özel olan politiktir, aynı zamanda bireysel olarak kadınların tek tek yaşadıklarının da ortak olduğunu gösterdi. Aşktan, sosyal statüye ve bunların kuruluş biçimlerine dek her şey “özel” idi ve bu nedenle de politikti. İkinci dalga feministler, doğurganlık, sosyal ve kültürel eşitsizlik, ailenin sorgulanması, yıkılması, ev içindeki karşılıksız kadın emeğinin görünür kılınması, erkek şiddeti, tecavüzü ile teorik ve pratik olarak mücadele ederler. Bugün dahi en ileri kapitalist ülkelerde bile kadınların birincil görevi annelik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı ve ev çekip çevirmek olarak görülüyor. Kadınlar iş yaşamında kabul görmüyorlar, eşit işe karşılık eşit ücret alamıyor, iş hayatında yükselemiyorlar. Yıllarca süren feminist mücadele sonucunda elde edilen kazanımlar, ilk fırsatta kadınların elinden alınmaya çalışılıyor. O nedenle, “Özel olan politiktir” şiarı ile özetlenebilecek olan ikinci dalga feminist hareket bugün hala kadınların kurtuluş mücadelesinin yürüdüğü ana hattı oluşturur. Bilinç yükseltme Kadınların, başka kadınlarla bir araya gelerek yaşam deneyimlerini paylaşması ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunmasıdır. Kadınlar bilinç yükseltme buluşmaları sayesinde çevresindeki erkeklerle yaşadıkları sorunların sadece kendilerine ait olmadığını fark eder, kadın erkek arasındaki eşitsizliklerin bir sistem sonucu olduğunun bilincine varırlar. Kadınların birbirleriyle hiyerarşik olmayan ve açık bir biçimde yürüttükleri bilinç yükseltme çalışmaları, aynı zamanda kadınların gerçek kimliklerini keşfetmeleri, erkek egemen sistem tarafından ezildiklerinin, sömürüldüklerinin farkına varmaları, kendi kendini yönetme becerisini kazanmalarına da yol açar. Kadın Dayanışması Erkeklerin kadınları sömürmek için başvurduğu erkek şiddeti dahil her türlü cinsiyetçi politikaya, erkek egemenliğine ve onun öznesi 22


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

olan erkeklere karşı cinsiyet eşitlikçi eksende kadınların güçlenmesini, bilinç yükselmesini hedefleyen örgütlemeye kadın dayanışması denir. Boşanan kadının hayatını yeniden kurması için kadınların yan yana gelmesinden, kadınlara yönelik erkek saldırılarına karşı yasa çıkartma vb için kampanya örgütleyip kamusal alanda eylemler örgütlemeye, kadınlara destek verecek kadın kurumları kurmaya, ve sendikalarda, partilerde, derneklerde ve tüm karma örgütlenmelerde kadınları ve kadınları güçlendirecek çalışmaları desteklemeye dek geniş bir örgütlenme tarzı anlamına gelir kadın dayanışması. Kadınları sevmek kadın dayanışmasının ilk adımıdır. Çünkü sevmek politiktir. Kadın dayanışması, kadınların örgütlenme modelidir. Kızkardeşlik Kadınların, diğer kadınlarla, erkek egemen sisteme karşı aynı sosyal sınıfa mensup olduğu kabulüyle kurduğu dayanışma ve empati ilişkisidir. Kızkardeşlik, akrabalık ilişkisi değildir. Aynı sistem (erkek egemenlik) tarafından sömürülen ve tahakküm altında tutulan kadınların birbirleriyle kurdukları dayanışmanın ve birlikte mücadelenin bir ifadesidir. Cinsiyetçilik Erkek cinsinin, diğer tüm cinsel yönelimlerden üstün olduğunu savunan ayrımcı, kadın ve LGBTİQ düşmanı, cinsler arası eşitlik karşıtı kavram ve davranış biçimi. Cinsiyetçilik asıl olarak erkek egemen sistem ve erkekler tarafından üretiliyor olsa da, tıpkı sınıf bilincini edinmemiş bir işçinin kapitalizmi, patronları savunabilmesi gibi, kadın bilincini edinmemiş bir kadın da erkek egemenliği ve cinsiyetçiliği savunabiliyor. Cinsiyetçilik farklı ideolojilerle yan yana gelip sık sık daha da güç kazanarak varlığını sürdürebilir. Muhafazakarlık, faşizm, militarizm gibi ideolojilerle buluştuğunda kadınların kazandığı haklar, sahip oldukları olanaklar daha da gasp edilir ve kadına yönelik erkek şiddeti olabildiğince yükselir. 23


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Cinsiyetçilik dilde, politikada, kamusal ve özel alanda, okulda, kısacası her düzlemde cinsler arası eşitlik karşıtlığı ve kadın düşmanlığı demektir. Pozitif ayrımcılık Kadınları ve LGBTİ+’ları, çalışma hayatından siyasete dek biyolojik cinsiyetleri veya cinsel yönelimleri dolayısıyla geri planda bırakan cinsiyetçi uygulamalara karşı kadınları ve LGBTİ+’ları görünür kılan politikalardır. Dünya feminist hareketinin, eşitlik mücadelesinde kadınların önüne çıkartılan cinsiyetçi politikaları teşhir ettikleri ve bu politikalara karşı kadınların önünü açmak için örgütledikleri, eşitliğin yakalanmasına dek cinsiyetçiliğe karşı önerdikleri kadınlar lehine destek politikalarıdır. Eşitliğin sağlandığı toplumda pozitif ayrımcı uygulamalara ihtiyaç kalmayacağından bu uygulamalar sönümlenecektir. Ama şimdi ekmek su gibi zaruridir. Kadınların erkek egemenliğinden kaynaklı gasp edilen haklarını, eşitsiz gelişmeyi, fırsat eşitsizliğini görmezden gelen, böylece kadınların önünü bir kez daha kesen, kadınların yol almasını engelleyen erkeklik politikalarına karşı feminist hareketlerin ürettiği eşitlikçi çözüm önerilerine pozitif ayrımcı politikalar denir. Burada kullanılan ayrımcı kavramı eşitliğe ulaşmak için negatif konumda olan kadınların desteklenmesini ve güçlenmesini hedefleyen pozitif bir kavramdır. Çünkü buradaki ayrımcılık güçlü olandan değil, bilakis güçlü olana karşı hakları gasp edilen kesimin desteklenmesi anlamına gelir. Kadınları ezip sömüren erkek egemenliğine karşı kadınlardan yana tavır almak anlamına gelir. O nedenle de ayrımcı değil, pozitif ayrımcı denir. Erkeklerce hakları gasp edilerek ezilen ve sömürülen kadınların önlerine konan erkeklik yasalarına, engellerine karşı üretilen kadından yana politikalardır. Kimi kadınların da zaman zaman “Bu, kadınları aşağılamıyor mu?”


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

“Hani kadın ve erkek eşit olmalıydı, siz neden ayrımcılık yapıyorsunuz?” “Kadınlar ayrımcılıkla hak etmedikleri yerlere geliyor” “Adı üzerinde, ayrımcılık”, “ayrımcılığın pozitifi mi olur?” gibi “itirazlarla” pozitif ayrımcılığa karşı durur. Ancak bu kadınlar da ne yazık ki, kadınların her türlü yaşam mücadelesine erkeklere göre daha geriden ve daha dezavantajlı başladığı, pozitif ayrımcılığın bu eşitsizliği kapatmak üzere kadını güçlendiren bir politika olduğu gerçeğini ıskalar ve istemeden de olsa erkek egemenliğin güçlenmesine hizmet ederler . Kadın kotası: Kadın kotası siyaset, ücretli çalışma hayatı ve sosyal hayatta kadınların daha çok katılımını, söz hakkını, görünürlüğünü sağlamak için kadın mücadelesin önerdiği eşitlik yanlısı politikadır. Kadın kotası, eşitsizlik nedeniyle kadınların ellerinden alınan haklara ulaşması için, toplumda hak ettiği saygıyı, değeri kazanmak için elde edilmiş bir haktır. Bu hak kadınlara erkeklerce bahşedilmediği gibi, başta erkekler olmak üzere kimi kadınlar da kotaya karşı dururlar. Kotanın kadınları eksik, desteklenmeye muhtaçmış gibi gösterdiğini iddia ederler. Oysa kota önleri erkek egemen sistem tarafında kesilen kadınları bireysel olarak amaçlarına ulaşmaktan, vatandaşlıkta eşit olmalarına, toplumu dönüştürme ve daha önemlisi kadın erkek arasındaki eşitsizliği yok etmekte önemli bir kazanımdır. Örneğin çocukluğundan itibaren toplum içinde konuşma, kendini ifade etme, gösterme yönünde eğitilen erkekle, mümkün mertebe kendini göstermeme, konuşmama, fikrini açık etmeme yönünde yetiştirilen kadınlar arasındaki eşitsiz gelişimin yarattığı farkı kapatmak için erkekler tarafından “lütfedilmiş” değil, mücadele ile kazanılmış önemli bir kadın hakkıdır. Bu hakka karşı çıkan (özellikle) kadınlar, kendini ifade etme yetisini, özgüvenini kazanabilmiş çok az sayıdaki kadını değil, tersi durumdaki milyarlarca kadını hesap ederek bu hakka sahip çıkmalıdır. Bütün kadınlar kotayı sahiplenmeli, merdivenleri çıkarken kotayı bir sıçrama tahtası gibi kullanıp ona sıkıca sarılarak daha da güçlenmeyi hedeflemelidir. Eşit temsil: Eşit temsil, kota ve pozitif ayrımcılıkla kadınların elde 25


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

ettiği kazanımların ulaştığı bir nokta olarak görmek yanlış olmaz. Eşit temsil, seçimle gelinen her yerde kadınların en az (meclis, sendika, parti, kurumalar, meslek örgütleri vb) yüzde elli, yani yarı yarıya temsil edilmesi demektir. Eş başkanlık sistemi de eşit temsil ile ilgilidir. Eşit temsinin amacı hayatın her alanında iki cinsin eşitçe temsil edilmesini sağlamaktır. Eşit temsil çoğulculuk, demokrasi vb değildir. Toplumu oluşturan her iki cinsiyetin, başkaları tarafından değil, bizzat kendileri tarafından temsil edilerek, sorun ve çözümlerini ele almayı amaçlar. Eşit temsil sadece yönetimsel alanlarda değil, milletvekili belirlemekten söz sırasına her yerde hayata geçirilmelidir. Bunun için geliştirilen ve bir kadın bir erkek biçiminde ilerleyen “fermuar sistemi”nin gereği her alanda uygulanmalıdır. Örneğin bir toplantıda söz verilirken kadınlar erkeklerden sonra söz almış olsalar da, şayet kadınlar istiyorlarsa ilk söz ve peşi sıra bir erkek bir kadın biçiminde ardışık forum kullanılır. Erkekler Feminist olabilir mi? Feminizm bir kadın hareketidir. Feminist kavramlaştırması ise kadınların kurtuluşu için mücadele eden “kadınlar” için kullanılan bir kavramdır. Elbette erkekler de (kendilerinden başlayarak) kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelelerini destekleyebilir, onların taleplerinin yaygınlaşması için mücadele edebilir, etmelidir. Feminizmle dayanışma içinde olan bu erkekler feminist olamaz ancak feministlerin müttefiki olabilirler. Dilimize Yansıyan Cinsiyetçilik Cinsiyetçilik, içinde yaşadığımız erkek egemen sistemde bir cinsin (erkeğin), diğer cinsten (kadından) daha üstün olduğunu kabul etmek demektir. Cinsiyetçi dil ise cinsiyetçiliğin her hangi bir biçimini kullanan ve onu yeniden üreten söylemdir. Cinsiyetçiliğin farkında olmak, cinsiyetçilik yapmadığımız anlamına gelmez. Bilmekle kendimizi ondan kurtarıp değişmek iki ayrı şey-


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

dir çünkü. Cinsiyetçilikten kurtulmak için önce cinsiyetçilik nedir onu öğrenmeli, ardından her kişi kendisindeki cinsiyetçi fikir, tavır, duygu, davranış ve dille mücadele etmelidir. Bu mücadele basitçe şöyledir. Günlük hayatta bir erkek, bir kadına cinsiyetçi davranışlarda bulunduğunu fark ettiğini bu davranışı bir daha tekrarlamamayı hedeflemelidir. Davranışı yaptığı anda da özür dilemelidir. Erkekler erkeklerle beraber zaman geçirirken daha da cinsiyetçi olurlar ve küfürden, cinsiyetçi deyimlere dek daha sık ve rahat kullanırlar. Böyle anlarda da birbirlerini uyarmaları gerekir. Çünkü cinsiyetçilikten arınmaya çalışmak nezaket değildir. Egemen bir ideolojiden kendini kurtarmaktır. Sadece erkeler değil, kadınlar da cinsiyetçi olabilir. Aynı şekilde kadınlar da cinsiyetçilikten kurtulmak için özel olarak uğraşmalıdır. Cinsiyetçiliğin sırtını dayadığı temel kavramlar kadını “namus” ve “ahlak” gibi son derece kişisel ve muğlak terimler çerçevesinde ele alır, onu cinsellik, iktidar, aşk, aldatma/aldatılma, intikam, kıskançlık gibi konuların merkezine yerleştirir, “annelik” ve “ev kadınlığı” gibi rollerin bir kadının birincil vasıfları olduğu kabulüne hizmet edecek şekilde hareket eder. Kadınları aşağılayan, ayrımcılık uygulatan, eğlence nesnesi haline dönüştüren, onu kontrol etmeye çalışan cinsiyetçi dil en çok bu iki kavramdan beslenir. Cinsiyetçi dil eğitimde, bilimde, sanatta, siyasette, kültürde, medyada her daim rastladığımız bir şeydir. Cinsiyetçi dile örnek olarak kadına yönelik “ev kadını”, “erkek gibi kadın”, “vefakar/canavar anne”, “elinin hamuruyla”, “özverili eş”, “cinsel obje”, “seksi/güzel/ çirkin”, “güçsüz/itaatkar/tutkulu”, “kötü kalpli”, “hırslı/cüretkar”, “yollu/kaşar” gibi sıfat ve rollerin yanı sıra erkeğe yönelik “adam gibi adam”, “müşfik/fedakar baba”, “erkek adam”, “sözünün eri”, “bilim adamı”, “erkek sözü”, “kalıbının adamı”, “insanoğlu”, “erkeklik öldü mü” gibi sözler örnek verilebilir. Ayrıca, “adam gibi yapmak”, “adam etmek” de en çok karşımıza çıkan eril söylemlerdendir. Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız cinsiyetçi dile örneklerle devam edelim. 27


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Neden “Bayan” değil “Kadın” ? Öncelikle belirtmek gerekir ki Kadın‘ ve ‚Erkek‘ kelimeleri cinsiyet belirtmede kullanılır. ‚Bay‘ ve ‚Bayan‘ kelimeleri ise cinsiyet belirtmeye gerek duyulmadığı durumlarda, birer hitap şekli olarak kullanılır. Çok sayıda insan iki cinsten bahsederken bayan ve erkek der. Neden “bayan” dediği sorulduğunda ise “çünkü kadın kaba, bayan kibardır” der. Bu cümle de tıpkı bayan sözcüğü gibi cinsiyetçidir. Oysa iki cins var ve bunlara kadın ve erkek denir. Peki aynı şekilde erkek kelimesi kaba mıdır? Bir erkeğin cinsiyetini ya da cinselliğini tanımla(ma)mak için erkek yerine ‘bay’ kullanılır mı? Erkek olarak hitap edilmek hiç utanılacak bir durum olur mu? Kadınlara bayan denince kadın olmaktan çıkartılmış olur, hiçleştirilir. Çünkü bayan diye bir cins yoktur. Ayrıca kadın, biyolojik olarak bir bedeni ifade eder. Cinsel olarak arzuları olan bir cinsi ifade eder. Kadın kavramı söylendiğinde o, kadın olmanın özelliklerini hatırlatır. Oysa bayan kavramı tam bu hatırlatılan özellikleri unutturmak için kullanılır. Yani asıl karşı çıkılan; kadın bireylerin cinsiyetlerinden bahsedildiği durumlarda, insanları bu kelimenin kullanımından kaçmaya iten algı ve zihniyettir. Bu önemli bir ayrımdır ve bayan yerine kadın demeye kendimizi alıştırmamız gerekir. Kadın/kız ayrımı: Erkek egemen zihniyetin dilimizdeki yansımalarından biri de kadın / kız ayrımıdır. Herkesin bildiği gibi kız diye de bir cinsiyet yoktur. Var olan iki cinsiyet kadın ve erkektir. Kadın/kız ayrımı kadınları cinsel ilişkiye girip girmediklerine göre sınıflandırmak suretiyle cinsiyetçilik yapmaktır. Küçük yaştaki kadın ve erkekten kız ve oğlan çocuğu olarak bahsetmek normaldir ancak, yetişkin kadınları cinsel ilişkiye girip girmediğine göre sınıflandırarak kadın/kız diye ayırmak (kibarlık maskesi altında olsa bile) yanlıştır, cinsiyetçidir.


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Adam gibi: Adam, birçok dilde erkek demektir. Erkek üstün cinstir ve herkes bu üstün cinse benzemelidir. Adam gibi olmalıdır, olmadıysa da olmak için gayret etmelidir. Adam gibi olmak onure edicidir. Kadınlar, “adam gibi olmayacağız, çünkü biz kadınız” derken öylece yine cinsiyetçi dile karşı, erkeğin üstün görünmesine karşı eşitlikçi bir mücadelenin altını çizerler. Kadın olmanın da değerli bir şey olduğuna işaret ederler. Karı: Bir erkeğin her türlü hizmetini yapan, erkeğe evlilikle bağlı ve onun kölesi olan değersiz kişidir. Hatta kişi bile değildir. Erkeğin karısıdır. Karı gibi: Karı gibi gülmek, karı gibi kırıtmak, karı gibi yürümek… Gibi deyimler günlük hayatta erkekler arasında sık sık kullanılır. Kadınları erkeklerden aşağı gören erkek egemen kafaların kurduğu bu cümle ile kadın değersiz olduğundan onun gibi olunmamalıdır. Değersiz kadının hareketleri, davranışları da “düzgün ve uygun” olmadığından erkeklere yakışmaz. Erkek kendisinden değersiz olan kadın gibi olamaz. Erkek sadece erkek gibi olabilir. Eksik etek: Eksik etek demek, kadın demektir. Eksik etek, erkeğin eksiği olan cins anlamına gelir. Yüce büyük erkek cinsi vardır ve bir de ondan eksik olan kadın cinsi. Burada büyüklükle benzetilen ya da kıyaslanan şey sadece iki cinsin kendisi değildir. İki cinsin birbirinden farklı iki cinsel organıdır da. Çünkü etek kavramı aynı zamanda erkeğin cinsel organının bulunduğu bölge için de kullanılır. Burada da gene kadın erkeğe göre kıyaslanır. Erkeğin “büyük” cinsel organı ve kadının onunkine göre kısa ve haliyle eksik görünen cinsel organı ifade edilir. Etek giydirmek: Erkeler arasında kullanılan bu deyim kadınları ve onların bedenini giydikleri üzerinden aşağılamak, değersizleştirmek için kullanılır. Eğer bir erkek başka erkek ya da erkeklere karşı kusur işlerse ceza olarak (evet ceza olarak) ona sokakta etek giydirilip dolaştırılarak teşhir edilir. Böylece cezalı erkek, erkek olmaktan çıkartılıp, erkeklikten atılarak kadınlaştırılıp aşağılanmış, rezil edilmiştir. Bir erkek için bundan daha ağır ceza olamaz!!! 29


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Kucağına oturtmak: Pek çok sosyalistin dahi siyasi çözümleme yaparken kullandığı bu tabir, erkeğin kadını kucağına oturtmasına gönderme yaparak kadının ve kucağa oturtulan kadına benzetilen öznenin cinsiyetçiliği yeniden üreterek aşağılanmasıdır. Kullanılmamalıdır. Kadın güzel olmalı: En çirkin erkekten, en yakışıklı erkeğe dek kadınlarda aradıkları ilk unsur güzelliktir. Çünkü güzel bir kadın her erkeğin “hakkı”dır! Erkek egemen bakışta güzellik sadece kadınlar için vazgeçilmez kuraldır. Her kadın güzel olmak zorundadır. Güzel değilse de güzelleşmenin yollarını bulmalıdır. Çünkü o, erkeklerce arzulanabilecek bir nesne olabilirse ancak değerli olabilir! Güzelliğe ulaşmak kolay bir şey değildir. Hem pahalı, hem acılı, hem zor ve çabucak elden uçabilen bir beladır. Cinsiyetçi küfürler: Kadın erkek herkes cinsiyetçi küfürleri alenen yapıyor. Cinsiyetçi küfürler sadece kulağa hoş gelmediği için değil, esasen her iki cinsi cinsiyet açısından toplumsal pozisyonlara yerleştirdiği için cinsiyetçidir. Kadınları sürekli “koyabileceği” bir cins olarak gören erkek kendisini aktif, kadını pasif görür. Yani bu anlayışa göre kadın erkeğin kullanıp, yönlendirebileceği bir şeydir. Ya da küfrederken kendi cinsel organını karşı cins için şiddet aracı olarak kullanan bir erkek bilmelidir ki şiddetten asla arınamaz. Cinsiyetçi küfürlerde hedef kadınlardır. Erkekler küfürlü dil aracılığı ile sürekli kadınlara karşı şiddet üretirler. Öfkelendiğimiz, tepki göstermek istediğimizde kullanacağımız sözlerin, küfürlerin cinsiyetçi, ırkçı olmaması için bilincimize ve dilimize müdahale etmeli, ihtiyaç halinde cinsiyetçi, ırkçı olmayan küfürler kullanmalıyız. Erkekler ağlamaz: Bu erkek egemen söylemde ağlamak, duygularına hakim olamayanların, güçlü olmayanların işidir. Kadın “duygusaldır”, erkek ise “güçlü”. Güçlü olan ağlamaz. Ağlamak acizliktir. Kadınlar her zaman sığınacak birilerine ihtiyaç duyar, erkek ise her zaman kahramandır!


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Hafif kadın: Erkeklerin “çabuk” iletişim kurabildikleri, kılık kıyafetinden yola çıkarak damgaladıkları ve rahatsız ettikleri kadınlardır. Hafiflik, erkeğe koyması gerekli mesafeyi koymamasından kaynaklıdır. Ama erkekler kadınlara ulaşınca hafif, ulaşamayınca da “Köylü Pakize” ya da “Kezban” diye kadınları gruplarlar. Yani kadınlar erkelere evet dese de, hayır dese de damgalanmaktan kurtulamaz. Çünkü cinsiyetçiliğin kodları vardır ve her durum için kadınların üzerine etiket olarak iliştirilir. Erkek evin reisidir: Kadını anne ve aile olarak tanımlayan erkek egemen toplumda o evin, ailenin bir de esas kişi vardır; erkek, koca… Koca-erkek eve para getiren, evde sözü geçen kişi olarak görülür. Aile-ev hiyerarşisinde koca-erkek herkesin ve her şeyin üzerindedir. Evin reisidir. Bu, birkaç yıl evvel Türkiye yasalarında da yazılı kanun idi. Kadınların mücadelesi ile değiştirildi. Dolayısıyla bu cinsiyetçi ataerkil anlayış da değiştirilmelidir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Daha iyi çalışma koşulları için Amerika’da greve çıkan 40 bin kadından 120’sinin bir fabrikada diri diri yakılmasına atfen Clara Zetkin’in önerisiyle, 2. Enternasyonal’in 1910 yılındaki toplantısında “Internationaler Frauentag - Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edildi. Her evde, tek tek kadınların aile ve erkeklik tarafından ev-içi işlerle sömürüldüğünü, baskı ve tahakküm altında tutulduğunu söyleyen kadınlar, ayrıca kreş hakkı, doğum izni, kürtaj hakkı, doğurma ya da doğurmama hakları için sokaklara inerek pek çok kazanım elde ettiler. Kadınların verdikleri mücadeleler tarih boyunca çok çeşitli alanlarda olmuştur. Sanattan spora, bilime dek kadınlar her alanda erkeklik engellemelerine karşı mücadele ederek gelmişlerdir. Ancak mevcut erkek egemen bir toplumda kadınlar hala ev içinde patriarka tarafından karşılıksız olarak, ücretli çalışma alanlarında da kapitalizm tarafın ikinci cins olarak, yani erkek işçilerle eşit olmayan koşullarda çalıştırılıp sömürülmektedir. 31


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Kadınların tamamı kendilerinin ya da kocalarının sınıfsal aidiyetlerinden bağımsız olarak, kadın olmalarından dolayı ikinci cins muamelesiyle yüz yüzelerdir. Kimi kadınların sermaye sınıfından olması (ki bu zaten dünya nüfusunun çok az bir kısmını oluşturan sermayedarların da çok azına tekabül etmektedir), ya da işçi, yoksul kadınlar olsalar da “erkeklerden daha erkek egemen davranması” kadınların bir bütün olarak erkek cinsi ve erkek egemen sistem tarafından sömürüldüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz. Tıpkı kimi işçilerin patrondan çok patronları ve onların sistemleri olan kapitalizmi savunmaları ya da kimi işçilerin çok büyük maaş ve imtiyazlarla çalışıyor olması kapitalizmi emek sömürü sistemi olarak değerlendirmemizi engellemediği gibi… Dolayısıyla 8 Mart, cinsiyet ekseninden bakıldığından tamamı emekçi olan kadınların mücadele ve özgürlük günü olarak yani “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul edilir.



ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Erkek şiddeti nedir? İster özel alanda ister kamusal alanda meydana gelsin, erkek şiddeti, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik zarar veya ızdırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma olarak tanımlanmaktadır. Kadınlara yönelik erkek şiddeti, tek tek “kötü erkeklerin” uyguladığı şiddet değildir. Erkek egemenliğinin kadınları himaye altına alabilmek için devletin kolluk güçlerinden kadınların en yakınlarındaki erkeklere dek örgütlü bir profesyonel erkek şiddet gücü tarafından kadınların “terbiye” edilmesidir. Erkekler çocukluklarından itibaren aile, okul ve devletçe kadına yönelik profesyonel şiddet gücünün bir parçası olarak yetiştirilir. Erkek şiddeti olmasa erkek egemenliği bu kadar güçlü ayakta duramaz. Erkek egemenliğinin koruyucusu erkek şiddetidir. Bu şiddet iki sevgili, arkadaş, kardeş, yoldaş arasındaki “en ince” tarzdan milyonlarca kadının “cadı” olarak ilan edilip yakılmasına kadar bin bir biçimle kadınların karşısına çıkıyor. Bugün dünyada her saniyede 3 kadın tecavüze uğruyor ve bunlar sanıldığının aksine sadece 3. Dünya ülkelerinde değil. ABD, Danimarka, Kanada, İngiltere gibi kapitalist merkezler de kadına yönelik suçlar listesinin üst sıralarında. Kadınlara yönelik taciz, şiddet, sömürü ve baskının coğrafyası, yaşı, sınırı yok ne yazık ki. Üretimden toplumsal yaşama istisnasız bütün dünyada kadınlar ikinci cins muamelesine tabi tutuluyor ve bu 34


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

“düzenin” sağlanmasında erkek şiddeti belirleyici bir önem taşıyor. 1960’lı yıllardan beri kadın hareketleri ismini koyarak “erkek şiddetine” karşı mücadele veriyorlar. Kadına yönelik şiddetin kaynağında toplumun her yanında izlerini görebileceğimiz erkek egemenliği yatıyor. Erkeklerin egemenliklerini tehdit altında gördüklerinde, ya da bu egemenliklerini güçlendirmek istediklerinde çeşitli biçimler altında kadına yönelik şiddete başvuruyorlar. Erkekler tarafından evde uygulanan şiddetin çocuklara da zarar verdiği biliniyor. Fiziksel yaralanmaların yanı sıra aşırı korku, yetersizlik duygusu, özgüven eksikliği bu zararlar arasında.’

Şiddet Türleri:

Kadına yönelik erkek şiddet, duygusal istismardan ölümle sonuçlanan fiziksel şiddete kadar varan çeşitli tür ve şekillerde karşımıza çıkabilir. Kadına yönelik çeşitli biçimlerdeki şiddet uygulamaları devlet ya da erkek egemen sistemin çeşitli kurumları (okul, yargı sistemi, hükümetler, vs..) eliyle gerçekleşebildiği gibi, daha çok kadınların en yakınındaki erkekler (kocaları, babaları, sevgilileri, flörtleri, ağabeyleri, çocukları, amcaları, dayıları, vs..) tarafından uygulanmaktadır. Aşağıda sıraladığımız şiddet türleri tüm bu kesimler tarafından uygulanabileceği dikkate alınmalı ve en yakınımızdakinden en uzak görünene kadar karşısında durmalıyız. Fiziksel Şiddet: Bedeninize yönelik her türlü saldırı fiziksel şiddettir. Zorla dokunma ile başlar, kesici ya da öldürücü aletlerle zarar vermeye kadar uzanır. Tokat atmak, bir şey fırlatmak, itmek, tartaklamak, vurmak, bıçak, silah gibi aletlerle zarar vermek, ısırmak, saçını çekmek gibi. Diğer şiddet türlerinde olduğu gibi, töre, namus, gelenek, görenek gibi kavramlar fiziksel şiddete bahane edilemez. Kadının giydiği kıyafet, gittiği yer, konuştuğu insan, evlilik dışı ilişkisi olması, evlilik dışı hamile kalması, bâkire olmaması, ailesinin istediği kişiyle evlenmek istememesi, boşanmak/ ayrılmak istemesi, çalışmak isteme35


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

si gibi nedenlerle şiddet uygulayan kişilerin alacağı cezalar hafifletilmez. Psikolojik (Duygusal) Şiddet: Kişinin bedeninden çok ruh sağlığını hedef alan şiddet türü psikolojik şiddettir. Genellikle bir defaya mahsus eylemlerden çok sürekliliği olan eylemler psikolojik şiddet olarak tanımlanır. Sürekli olarak bağırmak, korkutmak, küfür veya hakaret etmek, aileyle, arkadaşlarla, komşularla görüştürmemek, giyim tarzıyla ilgili baskı yapmak, eve hapsetmek, çocuklardan uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başkalarıyla kıyaslamak, sevdiği eşya ve hayvanlara zarar vermek, tehdit etmek, şantaj yapmak, aynı şekilde düşünmeye zorlamak gibi eylemlerle karşı karşıyaysanız psikolojik şiddet görüyorsunuz demektir. Eşinin, sevgilinin, bir yakının sende korku uyandıracak, senin kendine olan güvenini ve saygını zedeleyecek biçimde konuşması ve davranması, sana isim takması, bağırması, iftira, hakaret veya küfür etmesi, ne yapman ve ne giymen gerektiğini söylemesi, seni başkalarının önünde küçük düşürmesi, tehdit etmesi, kötülemesi ve ismini karalaması, suçlaması, yıkıcı bir biçimde eleştirmesi, “koruma altına alma” bahanesiyle yönlendirmesi, sırlarını başkalarına söylemesi psikolojik şiddet örnekleridir. Psikolojik şiddetin etkileri çoğunlukla gözle görülür olmadığı için hafife alınır, ama bu tür şiddet kişide ağır yaralar açabilir. Psikolojik şiddet görenlerde sürekli korku içinde yaşamak, kendini değersiz hissetmek, depresyon, intihar eğilimi, bağımlılık, utanç ve suçluluk duygusu, uyku ve beslenme bozuklukları, sosyal ilişkilerin bozulması gibi duygusal/psikolojik rahatsızlıklar görülebilir. Ekonomik Şiddet: Ekonomik kaynakların ve paranın düzenli bir şekilde kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Koşullar elverdiği halde evin masraflarını karşılamamak, para vermemek, kısıtlı para vermek, ailenin gelir ve giderleri konusunda bilgi vermemek, aileyi ilgilendiren maddi konularda fikir almadan 36


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

tek başına karar vermek, kişinin mallarına ve gelirine el koymak, çalışmasına engel olmak, istemediği işte zorla çalıştırmak gibi davranışlar ekonomik şiddettir. Ekonomik şiddet de genellikle duygusal/ psikolojik şiddet gibi tek seferlik eylemlerden çok sürekli bir durumu tarif eder. Cinsel Şiddet: Kadını rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranışa zorlamak cinsel şiddettir. Kadın istememesine rağmen erkeğin cinsel birliktelik veya yakınlık yaşamak için zorlaması, cinsellik konusunda “hayır”ı cevap olarak kabul etmeme, rızası olmadan öpmesi ve dokunması, alkol veya madde etkisi altındayken ya da bilincin yerinde değilken kadınla cinsel birliktelik kurması, cinsel birliktelik sırasında, öncesinde veya sonrasında küçümseyici ve kaba bir tutum sergilemesi, doğum kontrol yöntemlerini kullanmaması veya kadının kullanmasına izin vermemesi cinsel şiddet örnekleridir. Cinsel şiddet, cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasını da içerir. Çocukların cinsel istismarı, evlilik içi ya da evlilik dışı tecavüz (kişinin istemediği zamanda, istemediği şekilde, istemediği biriyle cinsel ilişkiye zorlanması ya da yabancı cisimlerle cinsel organa saldırı), cinsel saldırı (tecavüze varmayan her türlü istenmeyen cinsel temas; elle sarkıntılık gibi), cinsel taciz (sözlü ya da yazılı cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlar; örneğin rahatsızlık verici cinsel imalar içeren telefon mesajları, mektuplar), cinsel organlara zarar vermek, zorla cinsel içerikli yayın izletmek, cinsel organları rahatsızlık verici şekilde teşhir etmek, çocuk doğurmaya veya doğurmamaya zorlamak, zorla kürtaj yaptırtmak, fuhşa zorlamak, zorla evlendirmek, bekâret kontrolü ve benzeri eylemler, cinsel şiddet olarak tanımlanır. Cinsel Şiddet Türleri Taciz ve Tecavüz: Kadınlara, tanıdıkları ya da tanımadıkları, sevgilisi/eşi olan ya da olmayan erkekler tarafından ısrarcı ve istek dışı sözlü veya bedensel cinsel yaklaşımlarda bulunması taciz, kişinin rızası dışında bu kişilerce cinsel ilişkiye zorlaması ise Tecavüzdür. 37


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Pedofoli (Sübyancılık): Yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmişleri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasıdır. Ensest: Anne-baba-kardeş veya aile yakınlığına ve otoritesine sahip bir yetişkinle, bir çocuk veya ergen arasındaki her çeşit cinsel ilişkidir. Cinsel ilişkiden kast edilen; gizli tutulmaya çalışılan bütün cinsel içerikli temaslardır. Ruhsal açıdan, temasın gerçek doğasından çok, cinsel motivasyonu ve saklı tutulması önemlidir. Önemli olan aradaki kan bağı değil, yetişkinin anne-baba hakimiyeti, gücü ve çocuğun bağımlılığıdır. Ensest, eskiden biyolojik yakınlığı yani kan bağı olan kişiler arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanırken, günümüzde kan bağı olan veya olmayan, yakın veya uzak hısım ve akrabalar ile çocuğa bakım veren tüm yetişkinleri kapsamaktadır. Cinsel saldırının hastalık değil, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen bir suç olduğu unutulmamalıdır. Çocuklara Yönelik Cinsel İstismar: Cinsel istismar, çocukların bir yetişkin tarafından cinsel uyarı ve tatmin amacıyla kullanılmasıdır. İstismar aile içinde gerçekleştiğinde ensest veya aile içi cinsel istismar olarak adlandırılır. Çocuklara cinsel istismarda bulunan kişiler çoğunlukla onları şekerle kandırmaya çalışan yabancılar değil, çocuğun tanıdığı, güvendiği, hatta sevdiği aile içinden veya dışından yakınlarıdır. Ensest çok yaygın olmasına karşın birçok durumda gizli kalır, çünkü çocuklar bunu açıklamakta güçlük yaşar, ayrıca açıkladıklarında da toplumumuzda aileye atfedilen değerler nedeniyle genelde ensestin üzeri örtülmeye çalışılır, suçluların ceza alması önlenir. Çocukların gelecekteki yaşantılarını da derinden etkileyecek bu olumsuz deneyim, bazen gizli kalarak yıllar boyu sürebilir ve bıraktığı hasar çok daha ağır olur. 38


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Ensest konusunda bilimsel araştırma yapmanın güçlükleri açıktır. Buna rağmen birçok ülkede yapılan çalışmalar her 4 çocuktan 1’inin aile içinde cinsel istismar yaşadığı yönündedir. Sosyal şiddet: Erkeğin, kadının sosyal ilişkilerini kısıtlaması, kontrol etmesi ve sosyal çevresinden soyutlanmasına, yalnızlaşmasına neden olacak şekilde davranmasıdır. Kadının ailesiyle veya arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemesi, kimlerle arkadaş olduğunu kontrol etmesi, “namusunu koruduğunu” söyleyerek erkek arkadaşlarıyla konuşmasını, görüşmesini, sosyal medya üzerinden yazışmasını yasaklaması, kıskançlık yaparak sosyal ilişkilerini kısıtlamaya çalışması ve kıskançlığı sevgisinin dışavurumu gibi göstermesi, arkadaşlarına zaman ayırdığında kadını suçlaması, eleştirmesi veya küsmesi, sürekli başkalarıyla flört edip etmediğini araştırması, toplum, aile veya okul karşısında kadını “utandırmak” ya da “rezil etmekle” tehdit etmesi sosyal şiddet örnekleridir. İşyeri Şiddeti (Mobbing): Bir iş yerinde sistematik olarak uygulanan psikolojik şiddettir. “Mobbing” aslında İngilizce bir kelimedir, ancak bu kavramı tek bir kelime ile dilimize çevirmek mümkün olmadığı için, bu şekliyle kullanılmaya başlanmıştır; ilgili kanun ve düzenlemelerde de bu şekliyle geçmektedir. Baskı yapmak, zora koşmak, dışlamak, etiketlemek, değersiz hissettirmek, küçük düşürmek, aşağılamak, itibarını düşürmek, yetersiz hissettirmek ya da yükselişinin önünü kesmek gibi yollarla bir kişiyi ya da bir grubu yıldırarak söz konusu iş yerinden ayrılmasını sağlamak amacını güden tutum ve davranışların tamamı iş yeri şiddeti (mobbing) başlığı altında değerlendirilir. Teknolojik Şiddet (Dijital): Günümüz teknolojisinin sunduğu imkânlarla artık şiddetin 7/24 kesintisiz uygulanabileceği araçlar ve mecralar oluştu ve bu da yeni bir şiddet türü olarak teknoloji şiddetinin ya da diğer bir deyişle dijital şiddetin hayatımıza girmesine neden oldu. 39


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

İnterneti ve sosyal paylaşım sitelerini kullanarak, bir fikre, bir değere, bir ırka saldırmak, bir kişi hakkında dedikodular çıkarmak, ithamlarda bulunmak, bir kişinin mahremiyetini yaymak ya da bunları yapmakla tehdit etmek teknoloji şiddetinin en yaygın örneklerindendir. Cep telefonu aracılığıyla her an nerede olduğunu takip etmek, iletişim programlarını en son kullanma saatlerini kontrol etmek; mesaj göndererek ya da tekrar tekrar arayarak taciz etmek; mesajlarını kontrol etmeyi talep etmek veya izinsiz okumak; elektronik posta ve sosyal medya şifrelerini kırmak ya da şifrelerini talep etmek; sosyal paylaşım ağlarındaki arkadaş bağlantılarına karışmak, kısıtlamaya çalışmak ve benzeri gibi tutum ve davranışlar teknolojik (dijital) şiddet kapsamında değerlendirilmektedir. Israrlı Takip Şiddeti (Stalking): Bir kişinin rızası dışında, onu kasıtlı ve ısrarlı bir şekilde takip ve taciz etmek yoluyla ortaya çıkan şiddet türüdür. “Stalking” de ingilizce bir kelimedir ve bir terim olarak dilimize geçmiştir; takıntılı bir hayranlıkla veya platonik bir aşkla ısrarla iletişim kurma çabası içerir. Mağdur kişi istemediği halde ve takipçiyi reddettiği halde telefon aramaları ile telefon mesajı, mektup ya da e-postalar ile iletişim kurmaya çabalamak, ısrarlı mesajlar yoluyla taciz etmek; peşine takılmak, takip etmek, yolunu kesmek, evini gözetlemek, sürekli karşısına çıkmak; hediye ya da çiçek göndermek gibi davranışlar ısrarlı takip ve taciz şiddeti (stalking) örnekleridir. Aile İçi Şiddet: Aynı çatı altında yaşayan ya da yakın-uzak kan bağı ile bağlı olan aile üyelerinin birinin diğerine ya da diğerlerine ya da bazen birçok aile üyesinin birbirine karşı sergilediği şiddet içeren tutum ve davranışlardır. Genellikle fiziksel, psikolojik, sosyal, cinsel ve ekonomik şiddet unsurlarının iç içe yaşandığı sistematik şiddet türüdür. Aile içi şiddetin mağduru bazen çocuklar, çoğu zaman kadınlar, bazen ailenin yaşlı fertleri, nadiren de ailenin yetişkin erkekleri olur. Alkol ya da uyuşturucu madde kullanımının sıklıkla bu tabloya 40


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

eşlik eden bir faktör olduğu gözlenir. Politik ve Kolektif Şiddet: Bir kitleye, bir gruba, bir ırka, bir cinsiyete, bir tercihe, bir inanca, bir fikre, bir duruşa yönelik olarak kitlesel ve sistematik olarak uygulanan şiddet türüdür. Zarar vermek, yıpratmak, bütünlüğünü dağıtmak, hakaret etmek, onurunu kırmak, sükûnetini ve huzurunu bozmak, sindirmek, eritmek ve yok etmek amaçlarını güder. Her tür insan hakkı ihlalleri, temel hak ve özgürlük ihlalleri, bezdirme ve sürme uygulamaları, korkutma, tedirgin etme yoluyla terörize etme en bilinen tezahürleridir. Sistematik işkenceler, tehditler, soykırımlar ve son kertede de savaşlar politik şiddetin en ağır biçimleridir. Gerek sosyal hayatta gerek medyada gerek hükümet ve devlet politikalarında ve gerekse yasal düzenlemelerdeki her tür ayırımcı söylem ve uygulama da politik şiddetin bir parçasıdır. Devlet Şiddeti: Devlet aygıtının yasalar ya da resmi / gayri resmi kolluk güçleri, devlet kurumları aracılığıyla kadınlara yönelik şiddet uygulamalarıdır. Kadınların kamusal, ev-içi ve dijital alandaki yaşamlarını fiziksel, psikolojik ve cinsel açıdan zorlaştıran her türlü uygulama Kadına yönelik devlet şiddeti tanımı içerisine girer. Devlete bağlı resmi ya da gayri resmi (Polis, asker, bekçi, JİTEM; SADAT, vb. gibi) güçlerin, bu güçlerle birlikte davranan sivil unsurların kadınların sokakta yürüyüşünden, giydiği kıyafete, hangi saatte eve girdiğinden, ne yiyip içtiğine dek müdahale etmesi, hedef haline getirdiği kadınları takip etme, işkence yapma, gözaltında taciz tecavüz, kaybetme, medya vb aracılığı ile hedef gösterme, kişinin bilgilerini paylaşma, infaz etme, öldürme gibi yapılan saldırıların bütünüdür. Dünyanın her yerinde, suçu işleyen devlet görevlileri olduğu için yargılanması, kovuşturulması, açığa çıkarılması konusunda da çok büyük bir isteksizlik gösteriliyor. Devlet şiddeti dediğimiz şey işte bunların bütününe işaret eden bir şey.

41


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Flört Şiddeti (İlişki İstismarı): Flört eden iki partnerin (eş, sevgili) karşılıklı birbirine ya da genellikle partnerlerden birinin diğerine sergilediği öfke patlamaları, kıskançlık krizleri, suçlamalar, ithamlar, cinsiyetçi ve ayırımcı tavırlar, denetleyici, baskıcı ve kısıtlayıcı tutum ve davranışlar, sürekli eleştiren, yargılayan, küçümseyen, aşağılayan söylemler ve davranışlar şeklinde kendini gösterir. Özellikle teknolojinin günümüzde sağladığı imkânlar ile takipte ve kontrolde tutmaya çalışma eğilimleri, sosyal paylaşım sistemlerindeki bağlantılarını sorgulama ve kısıtlamaya çalışma, şifrelerini talep etme veya şifrelerini kırma, mesajlaşmalarını ve bağlantıda olduğu arkadaşlarını kontrol etme ve müdahale etmeye çalışma en yaygın örnekler arasındadır. Flört şiddetinin en karakteristik unsurlarından biri de, bu şiddetin sistematik sergilenmesi ve şiddeti sergileyen tarafın farkındalığının olmaması, kendi sorumluluğunu üstlenmemesi, hatalarını kabul etmemesi ve kendini durdurmak ve sağlıksız duyguları ile baş etmek için herhangi bir şey yapma, profesyonel bir yardım alma ihtiyacı duymamasıdır. Pasif veya dolaylı saldırganlık; küsme, surat asma, konuşmama, yanıtsız bırakma, aldatma, hiçbir şey söylemeden, belirsizlikte bırakarak terk etme ya da bunları yapmakla tehdit etme yine en yaygın flört şiddeti örnekleri arasındadır. İnternette mahremiyetini, fotoğraflarını yayımlamakla tehdit etmek, mahremiyetini ailesine ve arkadaşlarına anlatmakla tehdit etmek ve bu yolla zorla alıkoymak, ilişkiye zorlamak, ilişkinin devamına zorlamak flört şiddetini bir kısırdöngüye dönüştüren en güncel ve en dikkat çekici tezahürlerdir. Toplum genelinde ve özellikle de gençler arasında, sevginin ve kıskançlığın doğal ve hatta “olması gereken”, “olması arzu edilen” bir parçasıymış gibi algılanan bu tür tutum ve davranışlar aslında şiddet içerir ve birkaç adım ötesinde yaşanabilecek daha hayati risklerin ve daha büyük şiddet örneklerinin sinyali niteliğindedir. Flört Şiddetine Dair Emareler ve ‘Güvenli İlişki’ Testi Flört şiddeti, flörtün yeni yeni başladığı 13-23 yaş döneminde 42


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

romantik ilişkilerde yaşanan şiddete işaret ediyor. Bu dönemde, flört etmek “gizli”, ayıp”, “saklanması gereken” bir konu olarak görüldüğü için ilişki içinde şiddetle karşılaşsan bile hiç kimseyle konuşamıyor ve yalnız hissediyor olabilirsin. Şiddet, genç ya da yetişkin çoğu kadın için kafa karıştıran ve baş edilmesi zor olan bir deneyim. Bu nedenle, şiddetin uyarı sinyallerini tanıman, şiddetin ipuçlarını yakalaman büyük önem taşıyor. Bu sinyalleri tanıyarak, kendini şiddetten koruyabilirsin. Unutma, şiddet “geliyorum” der… “İlişkin güvenli mi?” öğrenmek istiyorsan, aşağıdaki soruları kendi kendine yanıtla. Gözlemle: Sevgilin Toplumsal Cinsiyetle İlgili Ne Düşünüyor? Sevgilin erkeklerin kadınlardan daha üstün, daha güçlü, daha mantıklı, daha zeki vb. olduğunu düşünüyorsa, Sevgilin kadın ve erkeklerin birbirinden farklı işler yapması gerektiğini düşünüyorsa, Sevgilin şiddetin normal ve doğal bir şey olduğuna inanıyorsa, Sevgilin “kadınlar bazen dayak yemeyi hak ediyor” düşüncesine katılıyorsa, Sevgilin “bazı sorunları çözmek için şiddet işe yarar” düşüncesine katılıyorsa, Sevgilin “bir erkek sevgilisini korumalı ve kıskanmalıdır” düşüncesine katılıyorsa, Sevgilin “kız gibi”, “karı gibi”, “saçı uzun aklı kısa” gibi kadınları küçümseyen ifadeler kullanıyorsa, Sevgilin “adam gibi iş yapmak”, “erkek işi”, “namus korumak” gibi erkekleri yücelten ifadeler kullanıyorsa, Sevgilin kadınlıkla ve kadın bedeniyle ilgili küfürler (örn. orospu, yosma) kullanıyorsa, Sevgilin LGBTİ+ (Lezbiyen, gay, biseksüel, trans, interseks) bireylere karşı saldırgan ve ayrımcı bir tutum sergiliyorsa, ilişkinde şiddetle karşı karşıya kalabilirsin. Gözlemle: Sevgilin çevresindekilere nasıl davranıyor? 43


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Sevgilin çevresindekilere birden öfkelenip fevri davranıyorsa, ani öfke patlamaları yaşıyorsa, Sevgilin okulda, mahallede, evde arkadaşlarıyla ya da ailesiyle sık sık kavga ediyorsa, Sevgilin bir sorunla karşılaştığında başkalarını suçlama eğilimi gösteriyorsa, davranışlarının ve duygularının sorumluluğunu almaktan kaçınıyorsa (örn. “hoca damarıma bastı”, “annem insanı delirtir”), Sevgilinin senden önceki kız arkadaşlarına zarar verdiğini duyduysan, Sevgilinin arkadaşlarıyla arası sık sık bozuluyorsa ve yeni arkadaşlar edinmeye çalışıyorsa, ilişkinde şiddetle karşı karşıya kalabilirsin. Gözlemle: Sevgilin sana karşı nasıl davranıyor? Sevgilinin duygu durumunda ani değişimler oluyorsa, sana birden öfkelenip fevri davranıyorsa, Sevgilin seni aşırı kıskanıyorsa ve sahipleniyorsa; kıskançlık yaparak sevgisini gösterdiğini düşünüyorsa, Sevgilin sana sürekli yapman gerekenleri söylüyorsa, Sevgilin günün her saati sana ulaşmak istiyor, ulaşamadığında öfkeleniyor ya da küsüyorsa, Arkadaşların ya da ailenle vakit geçirdiğinde sevgilin sana öfkeleniyor ya da küsüyorsa, Sevgilin her konuda onu haklı bulman gerektiğini düşünüyorsa, Herhangi bir konuda sevgilinden farklı düşündüğünü söylediğinde öfkeleniyorsa, Sevgilin senden her an onun yanında olmanı, onunla ilgilenmeni bekliyorsa, Sevgilin seni aşırı yüceltiyorsa, dünya üzerinde onu en iyi anlayan kişinin sen olduğunu düşünüyor ve çok “özel” olduğunu söylüyorsa (örn. “Bugüne kadar hiçbir kadın beni senin anladığın gibi anlamadı”), Sevgilin senin fikirlerini dikkate almıyor, önemsemiyor ve küçümsüyorsa, Sevgilin sana ait sırları başkalarına söylemekle tehdit ediyorsa, 44


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Sevgilin senden izin almadan telefon ya da bilgisayarını karıştırıyorsa, Sevgilin eşyalarına herhangi bir şekilde zarar veriyorsa, Sevgilin bedenine herhangi bir şekilde zarar veriyorsa, ilişkinde şiddetle karşı karşıyasın. Dinle: Sevgilinin yanındayken nasıl hissediyorsun? Aklından sık sık “acaba sevgilim buna kızar mı?” sorusu geçiyorsa, Kendini sık sık sevgilini yatıştırmaya çalışırken buluyorsan, Kendi isteklerinden ve önceliklerinden sık sık ödün verdiğini hissediyorsan, İlişki içinde kendini suçlu ve bir şeyleri gizlemek zorunda hissediyorsan, Kendini sosyal çevrenden izole etmeye başladıysan, Sevgilinle birlikteyken güvende olmadığını hissediyorsan, ilişkinde şiddetle karşı karşıyasın. Bu ipuçlarının birkaçını bir arada görüyor olabilirsin. Öyleyse ilişkinde şiddetle karşı kaşıyasın. Şiddetli ilişki güvensizdir. Şiddetli ilişki yalnızlaştırır. Şiddetli ilişki güçsüzleştirir, çaresiz hissettirir. Şiddetli ilişkiye devam etmeye mecbur değilsin. Şiddete katlanmak zorunda değilsin. Şiddet varsa, sevgi yoktur. Flört şiddetiyle karşı karşıya kaldığını düşünüyorsan, unutma; Şiddete katlanmak zorunda değilsin. Şiddetle mücadele edebilirsin. Bir arkadaşının flört şiddetiyle karşı karşıya kaldığını düşünüyorsan, unutma: Şiddetle mücadele etmesi için ona yardımcı olabilirsin. İlişkin Güvenli Değilse Ne Yapabilirsin? Sevgilinden farklı fikirlere, isteklere, önceliklere sahip olabilirsin. Her ilişkide farklılıkların ortaya çıkması, anlaşmazlıkların olması doğaldır. Önemli olan bunları nasıl çözdüğünüzdür. Eğer bir farklılık 45


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

ya da anlaşmazlık karşısında herhangi bir şiddet türüyle karşılaşıyorsan, güvenli ve eşit bir ilişki kurmak için şunları yapmayı deneyebilirsin: Şiddeti tanıman ve şiddet için kendini sorumlu görmemen çok önemli. Şiddetin sorumlusu sen değilsin! Şiddeti normal bir davranış olarak kabul etmemen çok önemli. Aklından “bunu hak ettim”, “herkesin sevgilisi böyle davranıyor” gibi düşünceler geçebilir. Kendinden şüphe etme! Unutma, haklı şiddet yoktur! Sevgilinin, şiddeti bir problem olarak görüp görmediğini araştır. Sevgilin seninle güvenli ve eşit bir ilişki kurmak için çabalıyor mu? Şiddetsiz bir ilişki kurmak için işbirliği yapıyor mu? Güvenli ve eşit bir ilişki kurmak için kurallar koyarak sınırlarını koruyabilirsin. Kuralları koymak, hangi tür davranışları kabul etmeyeceğini söylemek ve bu kurallara uymadığında ondan uzaklaşmak ya da ayrılmak senin güvende olmanı sağlayacak bir adımdır. Bu sayede şiddetsiz, güvenli, eşit ilişkiler kurabilirsin. Herhangi bir şiddet türüyle karşı karşıya kalıyorsan, şiddet durmadan güvende olamazsın. Sevgilin şiddeti bir problem olarak görmüyorsa ve şiddeti durdurmak için herhangi bir adım atmıyorsa, ilişkiden uzaklaşmalısın. Onu değiştirmeye çalışma. Unutma, şiddeti durdurmak onun sorumluluğu. Eğer o şiddeti durdurmazsa, şiddet artarak devam edecektir. Kendini korumalı ve ilişkiden çıkmalısın. Sevgilinden ayrılmayı düşündüğünde “Bana çok iyi davrandığı oluyor”, “Her zaman böyle sinirli değil”, “Aslında beni çok seviyor” gibi düşüncelere kapılabilirsin. Yalnız kalmaktan korkuyor olabilirsin. Daha önce ayrılmayı deneyip onu affetmiş olabilirsin. Onun istediği gibi biri olmaya çabalıyor olabilirsin. Onunla ileride çok iyi bir ilişki kurabileceğini umut ediyor olabilirsin. Bu durumda şiddet döngüsüne girmişsin demektir. Şiddet döngüsünü tanımalısın. Yakın gördüğün, seni yargılamayacağını düşündüğün bir yetişkinden yardım isteyebilirsin. Yaşadıklarını paylaşmak ve konuşmak, seni güçlendirir. 46


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

Unutma, şiddet varsa, sevgi yoktur. Bir Arkadaşın Güvenli Olmayan Bir İlişki İçindeyse Ne Yapabilirsin? Bir arkadaşının sevgilisiyle ilişkisinde flört şiddetiyle karşı karşıya kaldığına şahit olmuş ya da gözlemlemiş olabilirsin. Aklından “bu, kendi aralarında olan bir sorun”, “karışırsam aramız bozulur”, “bu beni ilgilendirmez” gibi düşünceler geçiyor olabilir. Ne yapabileceğinle ilgili kafan karışmış olabilir ya da korkmuş olabilirsin. Bizim önerilerimiz şöyle: Arkadaşının yaşadığı şiddete müdahale etmen ve ona destek olman çok önemli. Arkadaşınla konuşmayı dene. Nasıl hissettiğini anlamaya çalış. Yargılamadan, suçlamadan dinlemek çok önemlidir. Anlayışın, desteğin ve dayanışman ona güç verecek, yalnız olmadığını hissettirecektir. Arkadaşını başvurabileceği, destek alabileceği yerlerle ilgili bilgilendirebilirsin. Örneğin, Mor Çatı web sitesini onunla paylaş. Şiddeti tanıması için şiddetle ilgili bildiklerini onunla paylaşabilirsin. Arkadaşının deneyimlerine ve tercihlerine saygı duyman çok önemli. Unutma, arkadaşın ancak hazır olduğunda şiddet yaşadığı ilişkisinden çıkabilir. Ne zaman ve nasıl ayrılacağına sadece kendisi karar verebilir.

47


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

Dominik Cumhuriyeti’nde üç kadın devrimci Patricia Mercedes Mirabal, Minerva Argentina Mirabal ve Maria Teresa Mirabal, Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı 1960 yılında mücadeleye başladı. Kardeşlerden birinin kod adının "kelebek" olması nedeniyle, daha sonra dünya çapında "Kelebekler "olarak anılmaya başlandılar. Clandestina Hareketi'nin öncülerinden Mirabal Kardeşler, faşist diktatörlüğe karşı direnirken, 25 Kasım 1960'da diktatörün askerleri tarafından tecavüz edildikten sonra vahşice katledildi. Halkın tepkisinden çekinen dikta rejimi, bu katliamı kayıtlara "araba kazası" olarak geçirdi. Ne var ki, halkın bunun rejimin bir katliamı olduğundan kuşkusu yoktu. Bu üzücü olayın ardından, ülke çapındaki direniş azalmak şöyle dursun, kat be kat büyüdü ve Kelebeklerin sonsuzluğa kanat çırpışlarından bir yıl sonra da Trujillo diktatörlüğü sona erdi. Trujillo'nun suikast sonucu öldürülmesinden sonra General Pupo Roman, Mirabal Kardeşler'in Trujillo'nun en sadık yardımcıları tarafından katledildiklerinden haberdar olduğunu itiraf etti. Buna rağmen, Kelebeklerin katliamının ayrıntıları, Trujillo yandaşı Balaguer'in 22 yıllık iktidarının sona erişi olan 1996 yılına kadar resmi düzeyde gizlenmeye devam edildi. Balaguer, cinayetin gerçekleştiği 1960 yılında da devlet başkanıydı. "Çocuklarımızın bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyi vermeye hazırım. Gerekirse hayatımı da." - Patria Mercedes Mirabal Kelebeklerin katledilmeleri, ülkelerindeki faşist rejime karşı isyanı ateşleyerek, Dominik halkının ve ardından tüm dünya kadınlarının mücadele sembolüne dönüştü. 1999 yılından bu yana, katledildikleri gün olan 25 Kasım "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak dünya çapında eylemlerle anılıyor. "Belki de bize en yakın şey ölüm fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz." - Maria Teresa Mirabal 48



ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Cinsiyet

(Bedensel/Biyolojik Cinsiyet) Kadın ve erkeği tanımlayan biyolojik ve fizyolojik özelliklerin tamamı. Kişi, doğduğu andan itibaren cinsel organlarına bakılarak ‘kadın’ ya da ‘erkek’ olarak tanımlanır. Bu tanım, penis, testisler, vajina, rahim, hormonlar, sperm ya da ovum (yumurta) üretebilme, doğurganlık yetisi ve benzeri biyolojik/anatomik özelliklere göre yapılır. Örneğin bir bebek doğduğunda kadın üreme organlarına sahipse, cinsiyeti kadın olarak belirlenir. Toplumsal Cinsiyet Genellikle biyolojik cinsiyet ile karıştırılır. Ancak çok farklı bir kavramdır. Nerede olursa olsun, kadınlar ile erkeklere toplumsal olarak yüklenmiş roller, davranışlar, aktiviteler ve sorumluluklar bütününü ifade eder. Bu roller, aile, arkadaş çevresi, okul, din, gelenek, ordu, medya, çalışma hayatı, piyasa gibi toplumsal ve kültürel kurumlar tarafından şekillenir. Toplumsal Cinsiyet Rolü Kadınlık/kadınsılık ve erkeklik/erkeksilik normları çerçevesinde bireylerden beklenen öğrenilmiş rolleri tanımlar. Bu bağlamda oğlan çocuk/erkek veya kız çocuk/kadın tanımıyla bağdaşan eylemler ile ifade ve söylemler toplumsal cinsiyet rollerini oluşturur. Kadına ve 50


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

erkeğe yüklenen bu roller, bireyler arasında eşitsizlik ve ayrımcılığa sebep olur. ‘Kadından tır şoförü olmaz’ ‘erkekler reçel yapmaz’ ‘evimin kadını, çocuklarımın anası’‘erkek adam ağlamaz’ gibi maalesef sıkça duyduğumuz cümleler, yeni doğan bebeğin cinsiyetine göre pembe ya da mavi kıyafet seçmek, toplum tarafından kadın ve erkeğe biçilen toplumsal cinsiyet rollerine örnektir. Kız çocukları/kadınlar bebek gibi oyuncaklarla oynarlar ve ev işleri temalı oyunlara yönlendirilir. Oğlan çocuklarına/erkeklere ise araba, kamyon ve savaş temalı oyuncaklar alınır. Çocuklara sistematik bir şekilde nasıl "gerçek" kadın ve erkek olacakları öğretilir ve bu ev içindeki "örnek" davranışlarla pekiştirilir. Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Arasındaki Fark Nedir? Cinsiyet genellikle biyolojik bir gerçeklik olarak ele alınır. Çocuklar birçok topluma göre sadece iki cinsiyette doğabilir: kadın ve erkek. Toplumsal cinsiyet ise bir bakıma bireyin doğduktan sonra nasıl kadın ve nasıl erkek olunduğunu öğrenme süreçleridir. Örneğin, hamile bir kadın ile karşılaşan kişilerin ilk sorusu genellikle “kız mı, oğlan mı?” olur. Kişiler, bunu bilerek, dünyaya gelecek olan bireye hazırlanmak ister. Ona göre isim belirlenir, oyuncak ve giysiler alınır. Daha doğum öncesinde kız bebeklerin eşyaları için pembe, oğlan eşyaları için mavi rengin tercih edilmesiyle başlayan süreç, erkeklerin ve kadınların yapabileceği işler konusunda da yapay ayrımlar üretir. Bu çerçevede erkek ile kadın arasında toplumsal yaşama katılma düzeyi açısından farklılıklar oluşur. İki cinsin toplumsal alanda temsiliyetleri farklılaşır. Kadınlar daha çok ev gibi özel alandan kalırken, erkekler dışarıda her türlü kamusal alanda kendini ifade eder. Çalışma yaşamından siyasete, sivil toplum örgütlenmesinden eğitime kadar her türlü kamusal alanda iki cinsiyet temelindeki bu görünüm toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturur. Kadın ve erkek bedensel cinsiyet kategorileridir. Kadınlık ve erkeklik olarak tanımlanan haller de toplumsal cinsiyet kategorileridir. 51


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Kadınlık ve erkeklik birbirini birlikte inşa eder. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları bir sosyal ikilik olarak kurgulanmıştır: Kadın/Erkek, Kadınlık/Erkeklik. Sokakta yürürken veya içinde bulunduğumuz tüm sosyal alanlarda karşılaştığımız bireyleri farkında olmadan kadın ve erkek olarak tanımlarız. Eğer karşımızdaki bireyin cinsiyetini bir bakışta anlayamıyorsak bu durum huzursuzluk yaratır. Kadın ya da erkek olarak kategorize edilen cinsiyet kimlikleri, asla değişmezmiş gibi algılanır. Erkek olarak doğduğu varsayılan bedenlerin her zaman erkek, kadın olarak doğduğu varsayılan bedenlerin de her zaman kadın bedeni ile sınırlı olacağına inanılır. Fakat cinsiyetin sadece biyolojik bir gerçeklik değildir ve cinsiyet rollerinin buna uygun olmak zorunda değildir. Cinsiyet kimlikleri zaman içerisinde değişebileceği gibi bir birey biyolojik temelde kadın ve erkek olarak sınıflandırılamayabilir. Örneğin, bazı bireyler dünyaya interseks olarak gelirler. İnterseksler biyolojik olarak tipik kadın veya erkek tanımına uymayan, yaygın olandan farklı anatomik cinsiyet özelliklerine (kromozomlar, salgı bezleri, genital ve/veya üreme organları) sahip bireylerdir. İnterseks bireylerin varlığı yalnızca iki cinsiyet kategorisinin (kadın ve erkek) olmadığını ve cinsiyet konusundaki düşüncelerimizin (herkesi kadın ya da erkek kalıplarının içine sokmaya çalışmamızın) toplumsal olarak inşa edilmiş olduğunu gösterir. Cinsel Yönelim Belli bir cinsiyetteki bireye karşı süregelen duygusal, romantik ve cinsel çekimi ifade eder. Cinselliği oluşturan dört unsurdan biridir. Cinsellikle ilgili diğer üç unsur ise; biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet kimliği (erkek ya da kadın olmaya ilişkin psikolojik duyum), toplumsal cinsiyet rolüdür (eril ya da kadınsı davranışları belirleyen kültürel normlara uyum). Bu anlamda, bir kişinin cinselliğini belirleyen onun “tercihi” değil, yukarıda sayılan kriterler çerçevesinde oluşan yönelimidir. Tanımlanmış üç cinsel yönelim ise; Kişinin kendi cinsiyetinden birine yönelmesi eşcinsellik, Kişinin karşı cinsiyetten birine yönelmesi 52


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

heteroseksüellik, Kişinin her iki cinsiyete de yönelmesi biseksüelliktir. Cinsel yönelim, duyguları ve kendilik kavramını içerdiği için cinsel davranıştan farklıdır. Bireyler davranışlarıyla cinsel yönelimlerini ifade edebilecekleri gibi etmeyebilirler de. Cinsiyet Kimliği Kişinin kendini ait hissettiği toplumsal cinsiyetidir. Cinsel kimlik kişinin kendisini kavrayışını, cinsel davranış kişi tarafından uygulanan cinsel eylemi, cinsel yönelim kişinin cinsiyet farketmeksizin başka bir kişiye hissettiği ya da hissetmediği romantik ya da cinsel çekimi ifade eder. Eşcinsel Kimdir? Kişinin kendi cinsiyetinden/hemcinslerinden birine duygusal/romantik ve/veya cinsel ilgi duyması ve çekim yaşaması durumu. Eşcinsellik uzun yıllar boyunca bilim çevreleri de dahil olmak üzere çeşitli gruplar tarafından bir cinsel kimlik bozukluğu, hastalık, sapıklık gibi olumsuz ifadelerle tanımlanmıştır. 1973 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği Ruhsal Bozuklukların Tanı ve İstatistiksel El Kitabı-IV (DSMIV) ile ve daha sonra 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü de Uluslararası Hastalık Sınıflandırması (ICD) ile eşcinselliğin ruhsal bir bozukluk olmadığı kararını almış ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmıştır. Türkiye’de de resmi olarak DSM-IV kullanılmaktadır. Heteroseksüel Ne Demek? Duygusal/cinsel açıdan karşı cinsiyete ilgi duyan kadın veya erkeğe heteroseksüel denir. Heteroseksüellik, kendiliğinden ve zorunlu olarak, toplumda egemen olan var oluştur. Toplumda “norm” olan heteroseksüellik olduğundan ve aksini söylemedikçe herkes heteroseksüel sayıldığından heteroseksüel bireyler, kendilerini heteroseksüel diye tanımlamak gereği duymazlar. 53


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

Heteroseksizm Heteroseksüelliğin yegane cinsel yönelim olduğunu ileri süren, diğer cinsel yönelimleri yok sayan, baskılayan ya da aşağılayan ideolojidir. Kadınlara yönelik ayrımcılık olan seksizmin (cinsiyetçilik), heteroseksüel olmayanlara yönelik halidir. Heteroseksizm, heteroseksüelliği bir zorunluluk olarak görme ve biricik varoluş biçimi olarak dayatma halidir. Heteroseksizm, Gordan’ın sosyoloji sözlüğündeki tanıma göre, ‘Karşı cinsten insanların ilişkiye girdiği heteroseksüelliğin karşıtı olarak aynı cinsten insanların ilişkiye girdiği homoseksüelliğin yer aldığı bir dizi toplumsal arenada heteroseksüelliğe ayrıcalıklı rol atfedilen, çok çeşitli toplumsal pratikleri (dilbilimselden fiziksele kamusal ve özel alanda açık ve üstü kapalı olarak) anlatan bir terimdir. Heteroseksizm tek başına eşcinsellik karşısında konumlanan bir durum değildir. Heteronormativite Heteroseksüelliğin normal ve tek cinsel yönelim olarak görülmesi, toplumsal değerlerin, kuralların ve yaşam biçimlerinin herkes heteroseksüelmiş gibi kabul edilmesidir. İnsanların kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmasını; cinsel ilişkilerin/evliliklerin sadece ve sadece karşıt cinsiyetlere sahip kişiler arasında olabileceğini ve her cinsiyetin kendine has rolleri olduğunu iddia eden inançlar, düşünceler, normlar bütünüdür. LGBTİQ+ Ne demek? LGBTİQ+, açılımı itibari ile Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks, Queer ve + işareti ile diğer yönelimleri ifade eder. Bu bireyleri tarif etmek için kullanılır. Bazen LGBTİ, LGBTİQ ya da LGBT+ olarak da kullanılır. + işareti yukarıda yer verilenlerden farklı yönelimlere sahip bireylerin kendilerini tanımlama biçimlerini de kapsadığı anlamına gelir. Lezbiyen: Başka bir kadına fiziksel ve/veya duygusal çekim hisseden kadın. Diğer bir anlatımla eşcinsel kadın. Sözcüğün kökeni, M.Ö. 6.yüzyılda, Yunan kadın şair Sappho’nun yaşadığı Lesbos (Türkçe 54


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

adıyla, Midilli) adasından gelir. Gey: Erkek eşcinsel. Bu terim, eşcinsel kurtuluş hareketiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, “homoseksüellik”ten politik bir kopuş olarak tanımlanmıştır. “Homoseksüel” kelimesi, tıp tarafından tanımlanmış olduğu halde, “gey” kelimesi, aynı cinsten insanların birbirlerine karşı duygusal, erotik, cinsel yönelimleriyle yarattıkları hayat tarzını tanımlamak için, eşcinsel bireyler tarafından ortaya konmuştur. Başlangıçta hem kadın hem erkek eşcinselleri kapsayan bir sözcük olmakla beraber, günümüzde sadece erkek eşcinseller kendilerini ifade etmek için kullanmaktadırlar; ancak İngilizcedeki karşılığı olan “gay” sözcüğü yurtdışında gündelik konuşmada her iki cinsiyet için de kullanılabilmektedir. Biseksüel: Duygusal/cinsel açıdan her iki cinsiyete de ilgi duyan kadın veya erkek. Biseksüel bir kimse her iki cinse de aynı ölçüde ilgi duymayabilir ve bu ilginin derecesi zaman içinde değişebilir. Biseksüellik, aynı anda hem bir kadına hem bir erkeğe ilgi duymak, her iki cinsiyetten iki birey ile aynı anda birlikte olmak anlamına gelmez. Travesti: Daha çok dış görünüşle ve davranışlarıyla karşı cinse ait olma isteğinde olan kişi. Bu sözcük kişideki transvestizmi ifade eder. Halk arasında travesti dendiğinde daha çok kadın giyimindeki/davranışındaki erkekler akla gelse de travesti kelimesi aslında hem erkek hem de kadın için geçerlidir; yani erkek giyimindeki/davranışındaki kadınlar için de kullanılır. Transseksüel: Kendisini karşı cinsten biri olarak tanımlayan kişidir. Hem erkek hem de kadın için geçerlidir. Kişi erkek olduğu halde kadın olmayı isteyebilir, kadın olduğu halde erkek olmayı isteyebilir. Ancak transseksüel, daha çok ruhsal eğilimler için belirleyici bir kelimedir. Kişinin davranışlarından çok iç dünyasında kendisini karşı cinsten biri gibi görmesi, hissetmesidir. Bu yüzden transseksüel bireyleri dış görünüşlerinden belirlemek söz konusu değildir. Çünkü bireyler, kendilerini karşı cinsten hissettiklerini dış görünüşlerine her zaman yansıtmazlar.Transseksüellik cinsiyete dair kimliği ifade eder; bireylerin cinsel yönelimi ile alakası yoktur. Transseksüel bir birey, 55


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

heteroseksüel, biseksüel veya eşcinsel olabilir. Halk arasında travesti, ameliyatla kadın olmamış, yalnızca dış görünümü ve davranışlarıyla kadın kimliğine bürünenleri; transseksüel ise giyim ve davranışlardan öte ameliyatla kadın olanları tanımlamak için kullanılan yerleşmiş kelimelerdir. Oysa her iki cinsiyet için de geçerli olmak üzere, kişinin cinsiyet geçişi ameliyatı olması ya da olmaması tanımlamalarda belirleyici özellik olmamalıdır. Kişinin kendisini nasıl hissettiği üzerinden getirdiği tanımlamanın esas alınması gerekir. Transgender: Herhangi bir cerrahi müdahale geçirmiş ya da geçirmemiş kadın veya erkeklerden biyolojik cinsiyetine ve görünümüne bir şekilde müdahale edenlerin tamamını kapsayacak şekilde, İngilizce bir tanımlama olup Türkçe’deki travesti ve transseksüel tanımlamalarının ikisini de kapsar. İngilizcede LGBT kısaltmasındaki T’dir. Yurtdışında yaygın olarak kullanılmakla birlikte ülkemizde bu terim çok fazla yaygınlık kazanmamıştır. İnterseks: Kadın ve erkekler için olağan sayılmayan bir şekilde dış genital organ ya da iç üreme sistemi ile doğmuş kişi. İnterseksüelliğin birçok şekli vardır ve tek bir biçimde tanımlamak mümkün değildir. Bazı interseks bireyler hem kadın hem de erkek üreme ve cinsel organlarına sahip olabilir. Bazılarıysa, örneğin dişi cinsel organına sahipken, dişi üreme organına sahip olmayabilir ya da erkek cinsel organına sahipken, erkek üreme organına sahip olmayabilir. Queer: Heteroseksüel olmayan (homoseksüel olması şart değil) ve azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir şemsiye terimdir. Dilimize İngilizce’den geçmiştir ve Kuir olarak telaffuz edilir. Queer, kelime anlamı itibariyle garip, “tuhaf”, “acayip”, “sıra dışı”, “eksantirik”, “şüpheli”, “dengesiz”, “normal olmayan”, “yamuk” gibi anlamlara gelmektedir. Bunun yanında önceleri İngilizce argoda aşağılayıcı/dışlayıcı biçimde Türkçe’deki “ibne” ya da “top” kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan Queer, hareketin mensupları tarafından olumsuz/negatif içeriğinden sıyrılarak kullanılmaya başlanmıştır. Queer cinsiyet kimlikleri reddetmez ama salt kimlikler üzerin56


SYKP

ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

den kurgulanan politikaları eleştirir. Queer teori normaller üzerinden kurulan bütün sistemlerin yapısını, yani normativiteyi sorgular. Karşıt Giysicilik/Tra(ns)vestizm (Transvestism): Geçici olarak karşı cinsten biri gibi yaşamak için, o cinse ait giysilerin giyilmesi ve karşı cins gibi davranılmasıdır. Kalıcı bir cinsiyet değişikliği özlemi veya bununla ilgili hormonal/cerrahi tedavi isteği yoktur. Bu terim Avrupa’daki Crossdresser’a denk gelir ama ülkemizde daha çok transseksüellikle karıştırılmaktadır. Aseksüellik: Herhangi birine yönelik cinsel çekim eksikliği veya cinsel etkinlikteki ilgi düşüklüğü veya yokluğudur. Her zaman duygusal çekim yokluğunu ifade etmez aslen cinsel pratiklerle ilişkilidir. Aseksüeller; hem cinslerine, karşı cinse yahut her iki cinse duygusal/ romantik ilgi duyabilirler. (Aseksüelliğin bir cinsel yönelim olup olmadığı yönünde farklı tartışmalar vardır. Homofobi: Genel anlamıyla eşcinsellere ilişkin olumsuz duygu, tutum ve davranışlar olarak tanımlanır. Homofobi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir sürece işaret eder. Homofobi, daha bireysel (kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.) süreçlerin de etkilediği, eşcinsellerin ve biseksüellerin bir dış grup olarak kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve belirli genellemelerin eşlik ettiği bir gruplar arası ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik ideoloji kendiliğinden kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde oluşur. Kültürel ve bireysel koşullar ve süreçlere dayalı bütün köklerine rağmen pek çok sosyal psikolog, homofobinin ırkçılık ve seksizm (cinsiyetçilik) bağlantıları içinde anlaşılabileceğini düşünür. Homofobi bu anlamda seksizmin önemli bir uzantısıdır. Heteroseksüellikten farklı cinsel yönelimlere sahip insanlara karşı şiddet, erkekliğin, bir anlamda cinsiyetçi kullanımıyla “insanlığın korunması ve kontrolü” için bir mekanizma haline gelir. Transfobi: Travesti ve transseksüellere yönelik önyargı ve nefreti 57


ERKEK EGEMENLİĞİNE SON

SYKP

anlatır. Biyolojik cinsiyetinden dolayı kendisinden beklenen seksüel ve toplumsal rollere uymayarak cinsiyet değiştirenlere karşı bir tür kaygı ve korku ifadesidir. Nefret suçu: Bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçları ifade eder. Eğer bu suç bir defaya mahsus olarak işlenmemişse ve süreklilik arzediyorsa, suç işleyenler nefret grubu olarak adlandırılırlar. Bu suçları engellemeye ve suç işleyenleri cezalandırmaya yönelik düzenlenmiş yasalara ise nefret yasası denir.

58




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.