3GEYİK #1

Page 1


Mart 2013 Bir İstanbul gezisinden dönüyorum. 3 gün fazla değil, çünkü İstanbul 3 günlüktür fazla değil. Sonra sıkılmaya başlarsın, boğulmaya başlarsın. En azından bir Ankaralı için.

Düşünüyorum Anadolu Ekspresin'de aklımda ne kaldı diye. Yaşadığımız anıları, dost sohbetlerini falan dönüyorum ilerde solda bir kaç resim gözüme çarpıyor bu memleketin. Kızkulesi, Sultanahmet, Galata kulesi(-ki en çok beni orası etkilemiştir.) ve tabii ki boğaz köprüsü. İşte İstanbul bu. Bir sinema filmi. Ama Ankara. İşte burası bir devlet tiyatrosudur, bir romandır inceden sızlayan. Ankara'da bir film çekilse (Uzun-kısa metraj farketmez) gösterilecek tek kare Sıhhıye'de ki geyik heykelidir. Gerisi diyalog ve monolog...

İşte fazla edebiyata kaçmadan bu fanzinin adı neden 3GEYİK. Çünkü burada bu gri dünyadaki tek fotoğraf geyikli heykel fotoğrafıdır. Gerisini fotoğraflarla değil ancak edebiyatla anlatabilirsiniz. Bizde böyle yapıyoruz. Bu fanzini yayınlıyoruz. İçimizde kalanları, içimizde kalmayanları kısaca olan olmayan bütün anıları yazıyor, çiziyoruz.

Bu fanzin süresiz bir yayındır. 2 nüsha arası 5 dakikada olabilir 5 yılda, bir daha hiç çıkmayadabilir, bir kültür sanat dergisi halinede gelebilir. İyi okumalar...

Tayfa: RzR Ç.


"Meme"

Göðüslerin gözlerinden daha büyük kuvvetle muhtemel O yüzden konuþurken bakýyorum göðüslerine Zaten tanrýda o yüzden büyük yaratmamýþ mýdýr göðüsleri Dikkat çeksin diye Bi ormanda karýncayý göremezsin ama fili bir kör bile görebilir O memeler için en az 3 adam ölebilir Yumuþak ve tarifi imkansýz memeler Keþkül kývamýnda pürüzsüz ve berrak Doðurganlýðýn ve tanrýsallýðýn yegane sembolü "meme"

Ama sen kýzýyorsun bakmýyorum diye gözlerine Göðüslerinden sýra gelse bakacaðým Bu gün seviþeceðiz ya heralde Utanmasam çocuk gibi sevinçten aðlayacaðým Ç.


“Trans”

Güneş henüz doğmak üzereydi, ezan sesi yeni yeni girebilmişti içeri. Doğan güneş kaldırmıştı girdiği transdan bedenini. Çocuk n’aptığını bilmiyordu, Önünde kağıtlar ve elleri mürekkep içindeydi. “Tanrım n’aptım ben?” Diye söyledi. Yeni farketmişti kendini, “Onca zamandır n’aptım ben” dedi. Sigara, çakmak ve kültablasına kaydı gözleri. Ne yaptığını bilmiyordu ama ne yapacağını kestiriyordu. Sigaraya kaydı elleri sağ eli uzandı, solu tekledi. Yazmaktan yorulmuştu sol eli, kan revan beyaz çarşafın içinde uyuyan külleri. Boğazı kalabalık sokakların kaldırımları gibi kuru ve tozluydu, bunu ilk nefesinde farketti bedeni. Su içmeliyim diye söyledi tozlu sesi. Sandalyesini geriye attı, dönüp ayağa kalktı sağ ayağı ilerledi, solu tekledi. Tanrım noluyor diye yineledi tozlu nefesi. Ayaklarına kaydı güneşle irkilen gözleri. Masanın üzerindekinden daha fazla kağıtla kaplıydı titreyen ayağının üzeri. Ne yaptğını bilmiyordu, ne yapacağını düşünüyordu. Ne yazıp çizmiştim bu kadar kağıda diye söylendi. Merakla irkildi çocuğun bedeni, okuyayım ne yazmışım dedi. Kağıdın birini yerden almak istedi kolu uzandı, eli tekledi. Uyardı birden içindeki kendini ya istemediğim şeyler oradaysa dedi. Yatıştırdı kendini “Belkide iyi bir hikaye yazmışımdır” dedi. Kafasını masaya çevirdi kafası döndü, gözü tekledi. Güneşin küçülttüğü gözler, irkilip kaçtı yuvalarından, oturmak istedi ama bedeni tekledi. Kağıdı tutuşturdu titrek ellerine, kağıdın hizasında dans etti gözleri. Tekrar oturmak istedi, izin verdi titreyen bedeni. Çocuk yineledi “Bu benim!” dedi. Odasını aydınlatan güneş gibi aydınlattı kağıt tüm olup biteni. Ne yaptığını


biliyordu, ne yapacağını biliyordu. Unuttuğum kendim hatırlatmak istedi diye söyledi. Redettiği kişiliği yazmıştı tüm olan biteni. Onu yüz üstü bıraktığını, onu gizlediği, ondan nefret ettiği, onu değiştirmeye çalıştığı gerçeğini. Açıldı kolları iki yana, kucakladı kağıtları çocuğun bedeni.” Seni unuttuğum için özür dilerim” dedi. Sarsıldı çocuğun bedeni vücüdu titredi, gözlerinden yaşlar tek tek iniverdi. Herşey için özür dilerim. RzR


"Gönderilmeyen Mektuplar2" Hayatýn senle baþlayýp senle bittiði zamanlarda Aðýzlarda hep ayný türküler Eller bir yumruk boyu havada Havada bir sis, göz gözü görmüyor Sen gözlerimin içine bak diyorsun Ben bakamýyorum aðlýyorsun Aðladýðýný görmüyorum Ama ne zaman aðlasan bir sonbahar yaðmuru Bütün etrafým toprak kokusu Ýþte ben bu kokuya vuruldum Aðzýmdan sigara düþmezdi birde senin dudaklarýn O zamanlar dudaklarýn bir sigara kadar deðerliydi Kýymetini iyi bilirdim Bir gece öpmesem seni yaðmur yaðardý Dört mevsim sonbahar Ýþte seksenler böyle geçti sevgilim Ýçerdeyken ben siagarayý býraktým Duydum ki sende aðlamayý býrakmýþsýn Ýki çocuk bir kaynana aðzýnda sabýr sözleri Eller çocuklarýn ulaþabileceði kadar aþaðýda Bu mektubu sana yazýyorum kendime yollayacaðým Okudukça aðlarým belki Belki de bir sigara yakarým eski günlerin þerefine...Ç.


Falsolu Ruhlar Bölüm 1 “Şarapçılar” Aşağı yukarı böyle başladı. Bi çoçuk okul çıkışında arkadaşının bir şeyler göstermek istemesiyle yola çıktı. Şarap diyordu da, şarap neydi? Babasının deposundan bahsediyordu, mayaladığından, onlara arkadaşından daha fazla değer verdiğinden. Ne sikim iş dönüyordu şimdi ortalıkda anlamak işten değildi. Mayalar, fıçılar,üzümler, ilaçlar, bardaklar, baba, kömürlük derken çocuk arkadaşını çekip köşeye, patlattı suratına bir tane. Olay ne? Çocuk babasının kömürlükte sakladığı şarap fıçılarını bulmuştu. Babası akşam evden önce kömürlüğe asıl çocuklarının yanına uğrar, kravatını çıkartıp ceketinin cebine koyar, ceketini kömürlüğün kapısındaki çiviye asar, ayakkabılarını yarım çıkartıp topklarına basar, ellerini sıvazlayıp bardağını kapar, numaralandırdığı fıçılardan sıra


hangisindeyse musluğunu bardağı doldurana kadar açar ve evde bahsettiği mesaisine başlardı. Alkoliğin tam tanımıydı deyim yerindeyse, sadece içen değildi, kendi içeceğini üretendi. Karısının nerede sarhoş olduğuna dair bir fikri yoktu, bu yüzden çocuğu takip etmekle görevlendirmişdi. Çocuk babasını kömürlüğe girerken görmüş ve tüm olan bitene kömürlüğün hizasında bulunan merdivenin altından 4-5 tane örümcekle beraber, kış soğunu yiyerek tanık olmuşdu. Konuşurken bir yandan kenarları kızarmış burnunu silip durmasının ve üzerindeki paltoya rağmen içine iki parmak kalınlığındaki yün hırkayı giymesinin sebebide anlaşılmıştı. İki çocukda içkiyi tatmamışlardı daha önce henüz 8 yaşındalardı, rüyalar aleminin kapıları koca koca adamların denetimindeydi. İkisininde en büyük işleri patlattıkları maytaplardan oluşan sabıkalarıydı. Çocuk babasının gelmeden gitmeleri gerektiğini söyledi, babasında ki kafaya kavuşmak istediğini de ekledi. Tüm anlatılan bu hikayeden sonra arkadaşının kafası çoktan bir kadeh şarap kıvamındaydı, omuzlarını silkip çocuğun yamuk adımlarının yanına kendilerininki yerleştirip kömürlüğün yolunu buldular. Çocuk babasını dün izlediğinden herşeyin yerini eliyle koymuş gibi buldu, çıkardı ve hazırladı. Dün açılan ilk fıçıya abandı çocuğun gözleri, diğeri kömürlükteki soğuk yüzünden arkadaşına sövmeye çoktan başlamıştı. İkisi de çok heyecanlandı dolan bardağı gördüklerinde, derken çocuk doldurur doldurmaz bardağı kafasına dikti. Çocuk püskürdü tüm içtiklerini, salyalarıyla beraber şarap içindeydi her yer, sonra arkadaşı aldı bardağı kaldığı yerden oda dikti. Önce ağzındakini tiner zannetti, o kadar kötü bir tat görmemişti hayatında. Bunun balgamdan ya da çamaşır suyundan yapıldığını düşündü, ağzı acı tadın etkisiyle yanmaya başladığında çocukda arkadaşına katılıp etrafı salya ve şarap karışımına buladı. İkiside gülüyorlardı hoşarına gitmişti yaptıkları, derken bir tane daha. Bu sefer tükürülmedi şaraplar yudum yudum indi boğazlarından


mideye. Etraf ısınmaya, kaymaya çoktan başlamıştı, şarap git gide lezzetlenmeye başlamıştı çocuklar kadehlerin devamını istemeye başlamışlardı. Şarabın büyülü olduğunu düşündü ikiside, git gide artan lezzetine hayran kalmaya başladılar, gülüşüp sapıkça anılarını dökmeye başladı çocuklar. Ne hasta olanın hastalığı, ne de asabi olanın asabiliği kaldı. İkisi için Dünya çoktan cipslerden topladıkları tasolar gibi dönüyordu etraflarında. İçtiler, öğürdüler, geğirdiler ve kustular çocuklar tamda çocuğun babası asıl evine geldiğinde olup bitti bunlar. Kömürlükte sarhoş ve gülerken yakalandılar. Babası hiçbir şey demeden kapısını kapattı kömürlüğün, kemerini çıkartıp katlamıştı çoktan, çocukların şarhoşluktan az gören gözleri kemer sırtlarına indiğine farkedebildiler kemeri. Babası çocukları yerde morluklarla bırakıp çıkınca, çocuklarda bu işkenceden kaçıp yeryüzüne kavuştular. İkisi içinde o an önemsiz hayatlarının dönüm noktasıydı. Derslerini almışlardı babalarının deyimiyle çocuklar, ama babaları aldıkları dersleri içki masalarında mat edildikleri gün farkedebilmişlerdi. Çok ders aldılar çocuklar yerin dört metre altından çocukların çığlıklarının duyulmayacağını o zaman öğrendi ikiside, dövmek istedikleri çocukları hep kömürlükte dövdüler. Şarabın acıyı azalttığını da o zaman öğrendiler, yenilen her dayağın ardından şaraba yöneldiler. Morluklarının kar basarak kapatılabileceğinide o zaman öğrendiler, her kış kavgalarından sonra görünen yerlerini karla ovdular. Karla ovulan darbeli yerlerin ısındığında acıdan ağlatacak hale geldiğinide o gece öğrendiler, her temizlediklerinde hızlıca uyudular. O geceden sonra ne zaman dayak yeseler şaraba sığındılar, intikamlarını şarapla aldılar, en üzüntülü anlarında acılarını şaraba anlattılar, çocuklar babalarının en sevdikleri içki arkadaşları oldular ama çocuklar öğrendiklerini bir daha unutmadılar. İçki hayata perde indirebilecek tek şeydi, şarapda onlar için bu perdelerin ipiydi. ...RzR



Şehrin 5 Düşmüş Meleği - Bap Bap lakabıydı onun, okuduğum lisede benden 5 dönem önce okumuştu ve bu şehrin korktuğu bir melekti. Kendisi sıradan biri değildi derslere girmemesine rağmen derslerden geçerdi, hocaların korktuğu biriydi ve bu kentin düşmüşlerine göre onun yeteneklerinin bir sınırı yoktu. Bap bu zamana kadar bilinen bir ton hırsızlık tekniği geliştirmiş ve bunların yerine başka şeyler ürettiğinde sırlarını başkalarına vermiş. En basit örneği bir zamanlar kartlı telefonların kartlarına band yapıştırma fikri. Ve evet bunu o bulmuş. ‘Kartı çıkarttığımda üzerinde şerit şerit göçükler vardı’ diyor Bap. ‘Makine bunları sırayla yapıyordu ve tekrar soktuğunda eğer bu göçüklerden birine denk gelirse kart boş görününüyordu. Bu göçükleri bandla kapatıp kartı soktum o günden sonra konuşmaya hiç para vermedim’ diyor. Ama bu basit örneğinden daha fazlasıda var. Bap lisede ve ilkokulda ilk defa matbaada sahte karne fikrini geliştirmiş. ‘İnsanlar taş devrindeki methodlarla karnelerini düzeltirken ben matbaada 0 kilometre cillop gibi karne bastırırdım zengin bebelerine’ diyor ve ekliyor ‘Bu çocuklar 500 bin’lik karneye 10 milyon bayılırlardı.’ Dahasıda var Bap lisedeyken mağazalardaki alarm sistemine rağmen çalmanın bir yolunu bulmuş. ‘Sikik bir fizik dersinde kaynatırken hoca susmam için bana bir bölüm okutturdu, bölümün konusu elektromanyetizma ve elektrik alanıydı’ diyor. O an anlamış Bap bu dalgalar ve alan hiç bir şeyden etkilenmiyormuş ve eğer doğru kombinasyonu yakalarsa sistemi bir eşlemede alarm gibi kullanmak mümkün olabilirmiş. Bap okul çıkısı hocasından bu dalgaları önlemenin yolunu sormuş, hocasıda Faraday kafesi’ni önermiş. Bap kütüphanede ve Siteler’de uzun süre vakit geçirdikten sonra, dört tane küçük, bir tane büyük ebatta Faraday kafesi yapmış.Faraday


kafeslerini çantasına geçirip, ilk mağazadan ucuz ama alarmlı bir şeyi kafese koyup bir adamın cebine atmış ve adam mağazadan çıktığında alarm çalmamış. ‘Bizim biyolojici malı buna kontrollü deney diyordu’ diyor Bap ve ekliyor ‘Bunu 4 defa denedim ve hiç bir sik olmadı, sonunda büyük birtanesini çantama yerleştirip bir kaç pantolon ve üst aldım ve çıktım’ diyor. Bu sistemin daha iyisini bulduğundan bana anlatıyor ve ben bir fizikçiyim. Bunlar bap’ın kişisel zevkli ve zararsız olan dahilikleri ama Bap daha neler yapmış sahte kimliklerle otellerden televizyon çalmaktan, tamamen sahte isim ve kimliklerle hayalet banka kredileri, okullardan projeksiyonlar, bilgisayarlar, telefonlar ve daha neler neler. ‘Okulda insanlar dışarıdan soyutlandıklarından, dış dünyanın kötülüklerini anlık unuturlar’ diyor . Bap bunların hepsinin mucidi ve bugün bilinen eski tekniklerin hepsininde üstadıymış. Bap’ın bunları yapabilmesindeki sebep kendi değimiyle zeki olması. Lisedeyken kitaptan okuyarak dersleri geçince Bap’a edebiyet hocası IQ testi yapmış ve o bu testten 132 puan almış. Bap ‘O gün bana sen dahisi dedi, bende hocanın telefonunu geri verdim’ diyor. Hiç içeri düşmemiş basit ama etkili bir tekniği var Bap’ın kendi değimiyle ‘Evrensel bir teknik’. Çalarken yakalanmasına rağmen çaldığı pahalı eşyaları belirli izler bırakarak gizlermiş, Bap bu sayede ucuz eşyalarla yakalanırken pahalı eşyalardan kefalet parasını çıkartarak içeri düşmekten paçayı uzun süre yırtmış. Sadece hakimlere değil etrafta devriyede dolanan polislerede para yedirerekde hırsızlık yapmış. ‘Bunlar basit şeyler, sadece insanlar düşünemiyor’ diyor ve ekliyor ‘Henüz bu şehrin hakettiği gibi bir hırsız yok’ diyor. Ve bir cüzdan çıkartıp içinden paraları alıyor ve bana 10’luk otobüs kartını uzatıyor, üzerine 4 isim daha yazıyor ve ekliyor ‘Bunları kimseye anlatma’...RzR


"Çöl" Düþündüm ki sana sevdiðimi söylersem bahara keser gökyüzü Çölde solmamýþ bir çiçek bulunur Düþündüki bir kitap arasýnda yýllar sonra bir çiçek bulunur Ya da bulunmaz Biraz iz biraz kokusu kalmýþ olur Ýçinde daha bitmemiþ bir þiir Hatta son cümlesi bile tamamlanmamýþ

Her þiir bir çiçek her çiçek baþka bir sene iþaret Bir sene geçer belki buralar yeþerir orman olur Bu ormanda bir kuru aðaç illa ki bulunur Her dalgalý deniz sabahýnda mutlaka durulur Bir balýk hayatýnda hiç çiçek göremez Bir çiçek zaten bir þey görmez Dalgaya karþý yüzen bir balýk bulunur Rügara karþý iþeyen bir adam Düþmana karþý koyan baþka bir düþman Düþündüm ki sana sevdiðimi söylersem duymazsan beni Görmezsen beni Ben söylersem sen anlamazsan beni Yýllar sonra ýssýz bir yerde bir ceset bulunur Düþündüm ki düþünmek bana haram Rüzgarlýdan dolmuþlar on dakikada bir kalkar Bu da benim son param Ankarada gece sokaklar ýssýz olur Bu gece belki yaðmur yaðar Belki yarýný tatil yapar ajanslar Yaðmurda aðlayan bir kadýn Yaðmurda aðlayan en az bir çocuk bulunur Yaðmurun altýnda aðlayan bir çocuk belki kaybolur


Çölde yaðmur yaðmaz ama aðlar bir kadýn Biraz aðlar sonra durulur Gece çöller çok soðuk olur Bir kervan geçer karþýdan Düþündüm ki her yol elbet bir son bulur...Ç.


Emir Kipleri Oku:

Kansız - Olkan Serdar Yıldız: Yazarın hatta yazarın yarattığı yazarın yarattığı Yabgu adlı bi anti-kahramanın iç bunalımının dış hayatına yansımasının hikayesi. Aslında anti-kahraman demekte doğru değil her insanın olmayı arzuladığı kötü insanın hikayesini okuyorsunuz kitapta. Şimdiden favori kitaplarım listesinde yerini aldı bile. Semerkant - Amin Maalouf: Yazar bu kitapda Ömer Hayyam’ın en büyük eseri olan Rubaiyat’ın Titanic’de biten öyküsünü, Semerkand’ın başlatıyor. En güzel şiirin yazılması için en kötü anıların yaşanması gerektiğini Hayyam’ın ağzından dinliyoruz. İzle: La chinoise- Luc Godard: Fransız maoistlerin boş bir evde komün kurarak yaptıkları anlatılıyor. İki tarafıda kızdıran bu film şahsen sadece müzikleri ve trende ki diyalog için bile izlenebilir.İzleyin izlettirin. 25th hour- Spike Lee Yakalanan bir uyuşturucu satıcısının içeri girmeden önceki geçmek bilmeyen son 24 saatini anlatan bu film en baba tavsiyetler arasında yerini alır. Oynayın oynatın. Dinle: Grand Fun Alley- Kansas Pink Elephants - Daladubz Ben E. King - Stand by Me Portishead - Sour Times



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.