Üsküdar Kadınları

Page 1

Cumhuriyet’in ‹lk Elli Y›l›nda Üsküdar Kad›nlar›1 P R O F .

D R .

A H M E D

Y Ü K S E L

Ö Z E M R E

Cumhuriyet’in ilk elli y›l›nda Üsküdar kad›nlar›nda gözlenen en belirgin özellikler: iffet, sab›r, tevekkül, merhamet ve tutumluluktu. Bu befl haslet onlar› müstesnâ birer efl ve ana, ve kezâ ailenin istikrâr›n›n da teminât› k›lmaktayd›. 1970’lerin ortalar›na kadar, Üsküdar’da, kula¤›m›za ancak iki ya da üç çiftin boflanm›fl oldu¤u haberi gelmiflti, çünkü Üsküdar’›n kad›nlar› “Allâh’›n en hofllanmad›¤› helâl: boflanmakt›r” hadîsine yürekten inanm›fl ve bu hadîsin muhtevâs›n› idrâkli, salâbetli ve de sab›rl› bir hayat tarz›na dönüfltürmüfllerdi. Üsküdar kad›n› maddî ve mânevî ac›lar›n› ve çilelerini, genellikle yaln›z bafl›na çeker ve hazmederdi. Üsküdarî ailelerde dâimâ kol k›r›l›r, ama yende kal›rd›. Üsküdar kad›nlar› çocukluklar›ndan itibâren mü’min ve hattâ sofu olurlard› ama, birkaç istisnâs› hâriç, aslâ yobaz olmazlard›. Sofuluklar› ise yafllar›yla orant›l› olarak artard›. Bafllar›n› flimdilerde, pekçok kimsenin yapt›¤› gibi, abart›l› ve bir ucu s›rt›ndan belinin alt›na kadar sarkan devâsâ bir eflarpla de¤il, ya çenelerinin alt›nda dü¤üm at›lm›fl “s›kma bafl” tâbir edilen sâde bir baflörtüsü ile ya da kulaklar›n›n ve ensesinin bir bölümünü de içine alan (bugünkü anlam›ndan farkl›) bir “türban” ile örterlerdi. Han›mlar evlerde ve bâzen de mahalle aralar›nda komfluya geçerken bafllar›n› “sarkma yemeni” ile örterlerdi. Sarkma yemeni, genellikle kenarlar› oya ifllemeli olan bir yemeniyi verev katlayarak iki ucunu enseden geçirip aln›n üstünde dü¤ümleyip üçüncü ucunu da enseden dört parmak kadar afla¤›ya sark›tarak ba¤lan›rd›. Bu türlü bafl ba¤lamada kâhkül (yâni perçem) ve zülüfler yemeniden d›flar› taflarlard›. Üsküdar kad›nlar›n›n ço¤unlu¤u rüküfl olmaktan ve teflhircilikten çekinen sâde, mahfî ama vakur kimselerdi.


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

1925 y›l›nda Çaml›ca’da Üsküdarl› k›z ö¤renciler

‹stisnâlar hâriç Üsküdar kad›n› kocas›na ismine “Bey” eklemeksizin, Üsküdar erke¤i de kar›s›na ismine “Han›m” eklemeksizin hitâb etmezdi. Kad›n kocas›na olan muhabbetini “Beyefendici¤im” ve erkek de kar›s›na olan muhabbetini “Hâtuncu¤um” diye hitâb ederek izhâr ederdi. Üsküdar kad›n› çocuklar›n› evlendirdikten sonra ve hele kocas› da vefât etmiflse, genellikle, befl vakit namaz›n› k›lar; Ramazan ay› d›fl›nda da genellikle pazartesi ve perflembe günleri oruç tutmay› âdet hâline getirir; Kelime-i Tevhid zikrine devâm eder; arada s›rada câmilerde cemaatle namaz k›lmaya ve be¤endi¤i bir vâiz efendinin va’z›n› ya da bir hâf›z›n Kur’ân tilâvetini dinlemeye gider; perflembe akflamlar› da, ikindi ve akflam ezanlar› aras›nda evini dualarla tütsüler,2 Kur’ân-› Kerîm hatmine devâm eder ve özellikle de Yâsin-i fierîf k›raat ederdi. Her hatmin sonunda da eflini dostunu ça¤›r›r; izaz ve ikrâmda bulunur; hatim duas›n› yapar ya da birine yapt›r›rd›. Pekçok Üsküdarl› kad›n›n ise, duas› henüz yap›lmam›fl ama gerekti¤inde eflin dostun mevtâlar›na hediye edilmek üzere, yedekte haz›r duran hatimleri bulunurdu. Kocas›n›n vefât›n›n y›ldönümlerinde de evinde ya da câmide mutlaka Mevlîd okuttururdu. Üsküdar kad›nlar› da dedikodudan hofllan›rlar ama fesatl›ktan ve nifak ç›karmaktan fevkalâde çekinirlerdi. Bununla beraber bâz› mahallelerde nedense herkesi biribirine düflürmeye merakl› bir “fesat kumkumas›” gene de bulunurdu. Bu durum, mahalleli taraf›ndan bir kere teflhis ve tesbit edildi miydi art›k o kad›na tam bir izolâsyon politikas› uygulan›r, kap›lar aç›lmazd›. E¤er bu kabil kimseler bir de bücür iseler han›mlar, aralar›nda ondan söz ederken, pek âlimâ468


C U M H U R ‹ Y E T ’ ‹ N Ü S K Ü D A R

‹ L K E L L ‹ Y I L I N D A K A D I N L A R I

ne bir tav›rla: “Zâten kardeflim, “küllü tavîlin ebleh, küllü kesîrin fitne” (… bütün uzun boylular aptal, bütün k›sa boylular da fitnefücur olur) diye ahkâm keserlerdi. Üsküdar kad›nlar›, genellikle genç k›zl›klar›nda zay›f, fakat evliliklerinde bal›k etinde olurlar ve genellikle, kocalar›ndan da daha uzun yaflarlard›. Üsküdar’da uzun boylu, bal›k etinde, gösteriflli, olgun ve edâl› han›mlar› “vardakosta” diye tavsif ederlerdi. Üsküdar kad›nlar› kocalar› vefât ettikten sonra, istisnaî hâller hâriç, genç iken dul kalm›fl olsalar bile genellikle bir daha evlenmezler; ve e¤er çocuklar› evlenmifl de ayr› ev açm›fllarsa, çocuklar›na yük olmas›nlar diye de kendi evlerinde hür ve tek bafllar›na oturmay›, tencerelerini kendilerinin kaynatmas›n› tercih ederlerdi. Üsküdar kad›nlar›n›n ra¤bet ettikleri tuhâfiye dükkânlar›, Atlas Soka¤›’n›n köflesindeki fiekerci Hasan Efendi’nin dükkân› ile Büyük Hamam Soka¤› (halk aras›nda: “Boyac› Soka¤›”3) aras›nda s›ralanm›fl olup, s›ras›yla Zare Efendi ile eflinin, Takfor Efendi ile o¤ullar›n›n, ‹stepan Efendi’nin, Haçik Efendi’nin, Dirdat Efendi’nin, Mâvi Köfle Tuhâfiye evi sâhibi Süleyman Bey’in ve 81 numaradaki Arnavut fierâfettin Bey’in dükkânlar› ile bunlar›n karfl›s›ndaki s›rada 104 numaradaki Attâr Hocalar’›n dükkân›ndan Uncular Caddesi’ne do¤ru iki dükkân evvelki Mehmet Nermi Haskan Bey’in4 dükkân›yd›. Zare’nin dükkân›, veresiye vermesi dolay›s›yla, Reji’de5 çal›flan han›mlar›n ra¤bet ettikleri bir yerdi. Üsküdarl›lar tuhâfiyenin çok çok daha kalitelilerini ise ‹stanbul’da Bahçekap› ve civâr›ndaki “fiiflman Yanko Birâderler”, “Ata Atabek”, “Bi-Ba-Bo”, “Gülnihal”, “Orozdibak” gibi ve bunlara benzer ma¤azalardan ya da Beyo¤lu’ndaki “Au Lion”, “Baker”, “‹lyadis”, “Mayer” ve “Lazaro Franko” gibi ve bunlara benzer ma¤azalardan sat›n al›rlard›. Daha harc›âlem ve daha ucuz tuhâfiye için de ‹stanbul’da Mahmutpafla Yokuflu’ndaki dükkânlara gidilirdi. Üsküdar kad›nlar›n›n bir baflka hasleti de ev idâresinde iktisâda riâyetkâr yâni tutumlu olmalar›yd›. Ekseriyeti kendilerinin ve çocuklar›n›n ve hattâ bâzen de kocalar›n›n k›l›k k›yâfetlerini tâmir edecek ve bizzât dikecek kadar da usta terzi olurdu. Buna becerisi yetmeyenler ise “gündelikçi terzi” tutarlard›. Bu gündelikçi terziler daha çok Rum, Mûsevî ya da Ermeni han›mlar› olurdu. Gündelikçi terzi sabah saat 08.00’de eve gelir ve bir gün içinde provalar› dâhil bir kostümü ya da bir paltoyu dikip teslim ederdi. 1940’l› y›llarda bunlar›n gündelik ücretleri 5-6 lira iken 1950’lerin ortalar›nda 30 lira kadard›. Çarfl›dan olabildi¤ince az al›flverifl etmek için Üsküdar’›n kad›nlar›, genellikle reçellerini, flerbetlerini, salçalar›n›, tarhanalar›n› ve yo¤urtlar›n› kendileri îmâl eder; turflular›n› kendileri kurar; ve hattâ çirozu bizzât kurutur ve lâkerday› bile kendileri tenekeye basarlard›. Baklava ve böreklerin yufkalar›n› gene kendileri açar; lokma, revânî, lalanga, baklava ve hurma tatl›lar›n› da gene kendileri üretirlerdi. Zâten hemen her evin ya da kona¤›n bahçesinin bir köflesinde günlük yumurta ihtiyâc›n› karfl›layacak bir kümes bulunur ve çiçek tarhlar›n›n d›fl›nda kalan k›sm›nda da sebze ekili olurdu. Bunun ötesinde, pekçok kad›n Üs469


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

küdar’›n bugün yerlerinde yeller esen yeflillik alanlar›nda hudâyinâbit biten ebegümeci, lâbada, ›s›rgan ve hodan (ya da ›sp›t) toplarlar ve bunlardan lezzetli yemekler yaparak aile bütçesine katk›da bulunurlard›. II. Cihan Harbi’nin k›tl›k döneminde millet yama yapmak için, rengine bakmadan, konudan komfludan yamal›k kumafl parças› dilenecek hâle gelmiflti. Pekçok kimsenin dirsekleri, dizleri, kaideleri, çoraplar› hep yamalarla tahkîm edilmiflti. Anneler ve ö¤retmenler çocuklara “Aman evlâd›m! Yama de¤il, y›rt›k ay›pt›r” telkininde bulunurlard›. Ö¤renciler ve memurlar dirseklerindeki yamalar da tirfillenip y›rt›lmas›n diye bileklerinden pazular›n›n ortas›na kadarki alan› kaplayan, her iki ucu lâstikli, önlüklük satenden yap›lm›fl siyah, gri ya da solgun mâvi kolluklar takarlard›. Kabûl günlerinde bile han›mlar bir yandan sohbet ederken, di¤er yandan da o zamanlar giydikleri ipek çoraplar›n6 kaç›klar›n› yumurta tâbir edilen tahtadan elipsoidal bir araçla ve özel bir t›¤la tâmir ederlerdi. Üsküdar çarfl›s›nda ipek çoraplar› tâmir eden 3-4 dükkân bile türemiflti. Bu çoraplar›n art›k kullan›lam›yacak kadar eskileri ise ip hâline getirilir ve bundan çeflit çeflit paspaslar, hal›lar ve hattâ yast›k yüzleri örülürdü. Bu y›llar, han›mlar›n attârlarda sat›lan “rafya” liflerini7 boyad›ktan sonra kendilerine ayakkab› ya da terlik üstleri ördükleri senelerdir de. Bunlar kal›n ipten yap›lm›fl ya da mantardan bir tabana monte edilir ve ortaya evde giyildi¤inde biriki y›l, sokakta giyildi¤inde 8-10 ay dayanabilen ucuza mal edilmifl bir çift ayakkab› ç›kard›. Bu y›llar Uncular Caddesi’nde tahta tabanl› takunya, sandalet ve ayakkab› imâl eden iki dükkân›n da iyi ifller yapt›klar› yokluk y›llar›d›r. Üsküdarl›lar erkek çocu¤una düflkün olmakla birlikte bunu alenen ifâde etmeye mahfiyetleri müsaade etmedi¤inden do¤umdan önce “Aman! Allah elini, aya¤›n›, yüzünü düzgün etsin! Kaderi güzel olsun!” diye temennide bulunurlard›. Bir de “Seversen o¤lan› sev! K›z kendini sevdirir.” derlerdi. Üsküdar kad›nlar›, hâmile olduklar›n› anlar anlamaz, ilk ifl olarak bir boy abdesti al›p Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin türbesini ziyâret ederek: “‹lâhî ya Rabbî! Karn›mdaki flu çocu¤un kusursuz do¤mas›n›; Sen’in hay›rl› bir kulun, Cenâb-› Peygamber’in de hay›rl› ümmetinden olmas›n› ve burada yatan Azîz Mahmûd Hüdayî Hazretleri’nin rûhâniyeti gibi yüksek bir rûhâniyet sâhibi olmas›n› lûtfet!” fleklinde bir duada bulunurlar ve bunu da bir Fâtiha ile noktalarlard›. Do¤acak çocu¤un böylelikle Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin rûhâniyetine tevdî edilmifl oldu¤u söylenirdi. Üsküdar’da hâmilelerin kar›nlar› yukar› do¤ru yönelmiflse do¤acak olan çocu¤un erkek, kar›nlar afla¤› do¤ru sark›ksa da do¤acak çocu¤un k›z olaca¤›na muhakkak nazar›yla bak›l›rd›. ‹flin ilginç yan›, bu kehânet ço¤unlukla da gerçekleflirdi. Üsküdar’›n ebeleri, do¤urttuklar› çocuklar›n göbek kordonlar›n› büyüdüklerinde sesleri güzel olsun diye normalden bir kar›fl daha uzun keserler ve kafalar›ndaki saçlar›n teflkil etti¤i merkezlerin say›s›na bakarak da çocu¤un bafl›ndan, 470


C U M H U R ‹ Y E T ’ ‹ N Ü S K Ü D A R

‹ L K E L L ‹ Y I L I N D A K A D I N L A R I

Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda Üsküdar’daki bir bayram töreni

ömrü boyunca, kaç evlilik geçece¤i hakk›nda kehânette bulunurlard›. Ve ebelerin bu niyet ve kehânetlerindeki isâbet pay› da, hayrettir, çok yüksek olurdu! Bu ebeler fevkalâde hâz›k olurlard›. Üsküdar’›n tan›nm›fl ebesi Sâdiye Han›m’›n senelerce çocuk sâhibi olamam›fl çiftleri, uygulad›¤› tedâvî sâyesinde, çocuk sâhibi k›lm›fl oldu¤una kaç defa flâhit olunmufltur.8 Zeynep Kâmil Hastahânesi’nde do¤an k›zlara mutlaka Zeynep ve o¤lanlara da mutlaka Kâmil göbek ad› konulurdu. Lo¤usal›k 40 gün sürer, bu süre zarf›nda lo¤usa soka¤a ç›kar›lmaz ve odada da yaln›z b›rak›lmazd›. Lo¤usa yata¤›n›n bafl›nda s›rmal› kadife kesesi içinde Kur’an as›l› durur; yast›¤›n alt›nda da özel Lo¤usa Muskas› bulunurdu. Ziyârete gelenler hediyelerini takdîm ederken: “Maflâallah, fe tebârekallâhu-l ahsenü-l hâlikiyn. Tebrik ederim k›z›m. Allah anal› babal›, dedeli tayal› etsin! Zât›na mutî kul, Peygamber’ine hayrl› ümmet k›ls›n! Senin de sütün gür olsun, evlâd›m” diye dua ederler, yeni do¤ana bakarak da, Besmele çektikten sonra Kalem sûresinin nazar âyetleri diye bilinen: “Ve in yekâdullezîne keferû leyuzlik_neke bi ebsârihim lemmâ semi’uzzikre ve yek_lûne innehu lemecnûn. Ve mâ hüve illâ zikrün lil âlemîn” fleklindeki 51. ve 52. âyetlerini okuyup çocu¤un üzerine üflerlerdi. Misâfirlere baklava biçimindeki lo¤usa flekerinden yap›lm›fl lo¤usa flerbeti ikrâm edilirdi. Lo¤usa flekeri fleker, karanfil esans›, tarç›n ve k›rm›z› g›dâ boyas›ndan yap›l›r; flekercilerde ve attârlarda sat›l›rd›. Bu flerbet s›cak içilirdi. fiimdilerde, yaz günlerinde, bunu buzlu olarak da ikrâm ediyorlar. O dönemlerde evlerdeki önemli ›s›nma araçlar›ndan biri de mangald›. Bak›rdan 471


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

ya da pirinçten olurdu. Mangallar “Konak Mangal›”, “Süleymâniye Mangal›”, “Selânik” ya da “Manast›r Mangal›”, “Trabzon Mangal›”, “Nargile Mangal›”, “Bursa Mangal›” ve “Siirt Mangal›” olarak yedi çeflit olurlard›. Bunlar biribirlerinden yükseklikleri, parçalar›n›n say›s› ve süslemeleriyle fark ederlerdi. En yayg›n tipi pirinç dökümden ve kapaks›z olan “Siirt Mangal›” idi. En süslülerine ise, Süleymâniye semtinde imâl edildikleri için, “Süleymâniye Mangal›” denirdi. Üsküdar konaklar›nda mangalla meflgul olmak, genellikle, büyük gelinlerin görevi idi. Üsküdar han›mlar› ise Muharrem ay›na mahsûs aflûreyi büyük bir teflrîfatla haz›rlard›. Muharrem ay› girdi miydi fukarâ-i sâbirîn olsun konakl›s› olsun, evlerinde muhakkak aflûre piflirirlerdi. Aflûre zikirler çekilerek, Âyetülkürsî’ler okunarak piflirilir ve hiç de¤ilse bir tad›ml›k olsun, gayr-› müslimler dâhil, bütün komflulara da¤›t›l›rd›. Aflûre tenceresinin kapa¤›n›n içinde yo¤unlaflan buhar›n oluflturdu¤u su damlalar› da gene zikirlerle ufak bir flifleye al›n›r ve birer damla Besmele çekilerek ve “fiifâ olsun inflâallâh!” diyerek gözlere sürülürdü. Bunca zikir ve dualarla üretilmifl olan bu damlalar›n gözleri kuvvetlendirdi¤ine ve bâz› göz hastal›klar›na bile iyi geldi¤ine inan›l›rd›. Han›mlar, ayr›ca, evde imâl ettikleri reçellerden kay›s›, çilek, viflne, kabak, karpuz kabu¤u ve patl›can reçellerinin parlak ve diri olmalar› için bunlar›n çi¤ meyvalar›n› önce birkaç saatli¤ine kireç kayma¤›na yat›r›rlard›. Mahallede birinin hasta oldu¤u ö¤renildi¤inde hasta evine, yar›m limonu ve ekme¤i ile birlikte bir tas et ya da tavuk suyuna flehriye çorbas› yollan›rd›. Hasta ziyâretleri ise hastan›n gönlünü alacak kadar uzun, hastay› rahats›z etmeyecek kadar k›sa sürerdi. Ziyâretçi hastaya “Allâh âcil flifâlar versin, hiç görmediye döndürsün! Bu hastal›¤›n›z günahlar›n›z›n bedeli olsun!” diye dua eder, hasta da “Berhudâr olunuz efendim; âmin!” diye cevap verirdi. Vefât›ndan endîfle edilen hastalar için: “Allâh çolu¤una çocu¤una ac›s›n!”, ve vefât› beklenen hastalar içinse: “‹ki rahmetten biri! Allâh çektirtmesin!” diye dua edilirdi. Bir kimsenin vefât›nda da, yak›nlar›na: “Allâh bu ac›n›z› unutturtmas›n! (ya da: Allâh bu ac›n›z› unutturacak baflka ac› yüzü göstermesin!)” diye tâziyette bulunulurdu. Çiçek, kuflpalaz›, kolera, veba, tifo, s›tma gibi bulafl›c› hastal›k bulunan evler, kap›lar›na sar› renkte bir ilân as›larak, k›rk gün karantina alt›na al›n›rd›. Karantina süresince mahalleli bu evin bütün pazar ifllerini ve hattâ yemeklerini dahî yüklenirdi. Üsküdar’da misâfirli¤e, önceden haber vermeye gerek duyulmadan, fakat sabahlar› ev sâhibesinin temizlik ve yemek piflirmek gibi ifllerle meflgul olaca¤› düflüncesiyle, genellikle saat 14.00’den sonra gidilirdi. Ama, fazla senli benli han›m komflular pencereden biribirlerine, saat 10.00 sular›nda: “Ayol, gel de bir sabah kahvesi içelim!” diye de seslenebilirler; ya da yazlar› ö¤leden sonra birkaç dostlar›yla birlikte ‹câdiye’de, F›st›ka¤ac›’nda, Altûnizâde’de ya da Çaml›ca eteklerinde bir “K›r sefâs›na ç›kmak”9 üzere randevulaflabilirlerdi. Dönüflte herkes, mevsimine göre, ya gelincik ya kat›r t›rna¤› ya da kekik toplam›fl olarak dö472


C U M H U R ‹ Y E T ’ ‹ N Ü S K Ü D A R

‹ L K E L L ‹ Y I L I N D A K A D I N L A R I

nerdi. O zamanlar Üsküdar’›n s›n›rlar› içindeki do¤ru dürüst tek mesîre yeri ise fiemsipafla k›y›lar›yd›; flimdi de öyledir. Fakat flimdi Üsküdar’da her yer beton y›¤›nlar›n›n iflgâli alt›nda bulundu¤undan, art›k k›r sefâs›na ç›kmak imkân› da kalmam›flt›r. Üsküdarl› han›mlar misâfirli¤e giderken çocuklar›n› da götürürlerse “Aman evlâd›m! Misâfir ev sâhibinin kuzusudur. Nereye çekerse oraya gider” diyerek misâfirlikte ev sâhibesinin kurallar›na riâyet edilmesi gerekti¤ine iflâret ederlerdi. Üsküdar evlerinde ve konaklar›nda misâfirlik esnâs›nda art›k konuflacak bir fley kalmad›¤›nda f›rdöndü, domino, altm›flalt› ya da tombala oynan›rd›. Yap›lan ikrâmlara da: “Ellerinize sa¤l›k! Allâh betinizi bereketinizi artt›rs›n!” diye teflekkür edilir, ev sâhibi buna: “Âfiyet olsun, efendim!” diye cevap verirdi. Bu ziyâretlerde ilk önce takdîm edilen “safâ geldiniz kahvesi”nden baflka mevsimine göre limonata ya da gelincik,10 gül, portakal, viflne, demirhindi, k›z›lc›k flerbeti; reçel ya da limonlu lohuk11 ikrâm edilirdi. K›fl›n tarç›nl› zencefilli sahleb ya da boza s›raya girerdi. O zamanlarda, bozan›n içine sar› leblebi atmak gibi bir z›pç›kt›l›k henüz icâd edilmifl de¤ildi. Üsküdar konaklar›nda misâfirlere pasta, pötibör vs. ve çay ikrâm edilmezdi. Çok resmî misâfirliklerde ise “safâ geldiniz kahvesi”nden sonra misâfirlerin gidece¤ine yak›n bir ikinci kahve daha ikrâm edilirdi. Çocuklu¤umda han›mlar›n bir k›sm› sigaralar›n›12 bizzât sararlar ve gümüflden bir sigara maflas›yla tutarak içerlerdi. Di¤er bir k›sm› misâfirlikte kendilerine ikrâm edilen kahveyi içtikten sonra: “Neyse hâlim, ç›ks›n fal›m!” diyerek fincan› ters çevirip taba¤›n›n üstüne kapat›r, haz›r bulunanlardan fal bakmaya hevesli birinin fallar›na bakmas›n› beklerlerdi. E¤er ziyâret edilen ev büyük bir konaksa, u¤urlan›rken, misâfirler: “Efendim, hayrlara muhâtab olunuz! ‹hyâ ettiniz. Ayaklar›n›z Kâbe’ye vars›n! Bunu saym›yoruz. Çolu¤u çocu¤u toplay›n, gece yat›s›na da buyurun ‹nflâallâh!” diye teflyî edilirlerdi. Han›mlar›n günlerinde misâfirler evden ayr›l›rlarken, yap›lm›fl olan ikrâmdan dolay› memnûniyetlerini, ev sâhibesine: “Efendim; ellerinize sa¤l›k! Pek zahmetlere girmiflsiniz” diye ihsâs ederler, ev sâhibesi de tevâzu ile: “Aman efendim, iz’am etmeyiniz! Allâh hayrl›s›yla tekrar›n› nasîb etsin!” diye cevap verirdi. Üsküdar’›n han›mlar› ise bu dönemlerde fiükûfe Nihal [Baflar] (1896-1973), Peride Celâl [Yönsel] (do¤. 1916), Kerîme Nâdir [Azrak] (1917-1984), Muazzez Tahsin [Berkant] (1900-1984), Mükerrem Kâmil [Su] (1906-1984), Hâlide Nusret [Zorlutuna] (1901-1984), Hâlide Edip [Ad›var]13 (1884-1964), Esat Mahmut Karakurt (1902-1977) ve Refik Hâlit Karay’›n romanlar›na, Peyâmi Safa ve onun yüksek edebiyat kalitesinde bulmad›¤› eserlerini imzâlam›fl oldu¤u Server Bedi müstear ismiyle yazd›klar›na pek düflkündüler. Üsküdar han›mlar› daha sonralar› da Barbara Cartland’›n (1902-2000) pembe romanlar›n›n tiryâkisi olacaklard›. Gene çocuklu¤umda, Üsküdar’›n han›mlar›, uzman berberlere, saçlar›n› lüle lüle gösteren “perma” yapt›r›rlard›. O zamanlarda bu hem çok girift, hem çok teh473


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Üsküdarl› kad›nlar (Bir Ulu Rüyay› Görenler fiehri Üsküdar, s. 43)

likeli ve de en az birkaç saat süren yorucu bir operasyondu. Bu operasyon esnâs›nda saçlar›n ve derilerin yanmas› ya da hafllanmas› iflten bile de¤ildi. Bâz› han›mlar›n bafl›na bu türlü kazâlar gelir ama gene de perma yapt›rmaktan vaz geçmezlerdi. Bu han›mlar kremlerden Krem Pertev’e, Nivea ve Havilland kremlerine ve pudralardan da Tokalon pudras›na itibâr ederlerdi. Han›mlar›n üç önemli makyaj levâz›m› olan sürme,14 rast›k ve k›na da attârlarda sat›l›rd›. Üsküdar’da han›mlar ya flekerci Zekeriyâ Bey’in imâlât› olan kolonyalara ya da o zamanlar Ankara’da büyük flöhret yapm›fl olan Eyüp Sabri Tuncer’in farkl› kokulu Fujer, Hât›ralar, Menekfle, Tütün, Alt›n Damla, Çimen, Kad›n Teni, Çam ve Beyaz Zambak kolonyalar›na itibâr ederlerdi. Hâli vakti yerinde olan han›mlar ise 1920’li y›llarda piyasaya ç›kan ve büyük bir itibâra mazhar olan frans›z Arpège ve Chanel 5 parfümlerini kullan›rlard›. Han›mlar›n lodoslu havalara rastlayan toplant› günlerinde ise hep lodosun kendileri ve yak›nlar› üzerindeki olumsuz etkilerinden söz edilirdi. Bu toplant› günlerinin bafll›ca e¤lencesi olan tombalada tombalay› çeken han›m meselâ 68’i 89 diye okuyup da sonra hatâs›n› fark eder, özürlerle düzeltirse s›rf bu yanl›fl› yüzünden “çinko” ve hattâ “tombala” demifl olan han›mlar bile onu üzmemek için: “Normal efendim, normal! Bu lodos kimde hâl, dikkat b›rak›yor ki?” diye ahkâm keserlerdi. Her gün mahalleleri dolaflan Mûsevî eskici Miflon Efendi mevcûdiyetini: “Eskiler alâyiiim” nidâs›yla duyururdu. Sokakta oynay›p da, âdetâ canh›rafl: “Hay, gözün kör olmayas›ca! Hadi art›k oyunu b›rak da eve gel!” dâvetlerine ald›r›fl etmeyen çocuklar›n annelerinin: “Aman Miflon Efendi himmet et de flu bizim o¤474


C U M H U R ‹ Y E T ’ ‹ N Ü S K Ü D A R

‹ L K E L L ‹ Y I L I N D A K A D I N L A R I

lan› bir korkutuver, eve dönsün kereta!” diye ricâ etmesi üzerine eskici, yüzüne olabildi¤ince korkunç bir ifâde verirken, sakal›n›n alt›ndan da k›s k›s gülerek: “Eskiler alâyiiim. Sokaklarda oynayan, ana sözü dinlemeyen çocuklar› da alâyiim, i¤neli f›ç›lara atayiiim!” diye gürler, çocuklar›n çil yavrusu gibi da¤›l›p evlerine kofluflmalar›n› sa¤lard›.15 Analar da eskiciye, derûnlar›ndan “Hayy Allâh senden râzî olsun Miflon Efendi!” diye dua ederlerdi. Üsküdar’da çocuklar›n ve han›mlar›n akflam ezan› okunmadan evlerinde olmalar› kurald›. Ecinni tayfas›n› rahats›z etmemek amac›yla akflam ezan› ile güneflin do¤uflu aras›nda bahçelerde, tahtabofllarda ve balkonlarda çamafl›rlar as›l› b›rak›lmaz, bahçeye ya da soka¤a çöp veyâ su at›lmaz, çiçekler sulanmazd›. Bu kurallara herhangi bir zarûretten dolay› uymamak durumu hâs›l olursa da mutlakâ “Bismillâh, Allâhümme innî eûzu bike mine’l-hubsi ve’l-habâis” (Allâh’›n ad›yla, Allâh’›m pislikten ve kötülüklerden muhakkak ki Sana s›¤›n›r›m) duas› okunurdu. Ayn› dua tuvalete girerken de okunurdu. 1950’li y›llar›n ortalar›na kadar Üsküdar câmilerinde erkekler ile kad›nlar aras›nda bugünkü gibi kafesli, perdeli bir ay›r›m uygulanmazd›. Erkeklerin en son saf›n›n iki metre kadar arkas›nda kad›nlar›n saflar› bafllard›. Bu uygulama Hacc’a gitme kolaylaflt›ktan sonra Vahhâbîler’in etkisinde kalanlar taraf›ndan bafllat›ld›yd›. Üsküdar kad›nlar›n›n hayatlar›ndaki en önemli hâdiselerden biri de “o¤ullar›n›n ilk mürüvveti” diye adland›rd›klar› sünnet dü¤ünüydü. Sünnet dü¤ünleri, genellikle, çocuklar 7 ilâ 14 yafllar› aras›nda iken, eylûl ay›nda ve perflembe günleri16 yap›l›rd›. Fukarâ olsun, hâli vakti yerinde olanlar olsun herkes sünnet dü¤ününün o¤ullar›n›n hâf›zalar›nda iyi bir hât›ra olarak kalmas›n› arzu eder ve bunun için hiçbir fedâkârl›ktan kaç›nmaz, hattâ büyük borçlar›n bile alt›na girerdi. E¤er ev ya da konak misâfirleri alacak kadar büyük de¤ilse sünnet dü¤ünü için ya Salacak Park› Aile Gazinosu ya ‹nk›lâb Bahçesi ya K›s›kl› Aile Gazinosu ya da Sunar Sinemas›’n›n dü¤ün salonu kirâlan›rd›. Dört bafl› ma’mûr bir sünnet dü¤ünü, ö¤leden önce sünnet ameliyesinin icrâ edilip de sünnet çocu¤unun süslü sünnet yata¤›na yerlefltirilmesinden sonra, ikindi vaktinde bafllar ve gece yar›s›ndan sonraya kadar sürerdi. Sünnet yata¤›n›n baflucunda ya da yata¤›n dayanmakta oldu¤u duvarda, alt›n simle ifllenmifl kadife torbas› içinde mutlakâ bir Kur’ân-› Kerîm bulunurdu. Sünnet esnâs›nda çocu¤u kirvesi tutar ve çocu¤un sesi annesinin babas›n›n kulaklar›na gidip de üzülmesinler diye hokkabaz ile bunun curcunabaz17 yardakç›lar› ellerinde teflerle ac›dan k›vranan çocu¤un sesini bast›r›rlard›. Bu dü¤ünün vazgeçilmez sâbit unsurlar› Kur’ân tilâveti, mevlîd, fas›l heyeti, hokkabazlar18 ve Karagöz temâflâs›yd›. Bâzen bunlara bir kukla oyununun ilâve edildi¤i de olurdu. Maddî imkânlar› daha k›s›tl› olan aileler, fas›l heyeti yerine, gramofonda çald›klar› tafl plâklarla boflluk doldururlard›. Sünnet dü¤ününe her gelen, imkân›na göre, bir hediye takdîm ederdi. Bunlar defter, kalem, çanta, 475


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

oyuncak, kitap, kol saati, dolma kalem, ayakkab›, flapka, elbise, radyo, foto¤raf makinesi, bisiklet, para ya da alt›n olabilirdi. Dü¤ünde susayanlara su ve limonata verilirdi. Akflam yeme¤inin de¤iflmez mönüsü de dü¤ün çorbas›, etli pilâv, zerde ve limonatadan ibâret olurdu. Gece yar›s›na do¤ru ise misâfirlere meflrûbat ile birlikte kaflarl› sandöviç ikrâm edilirdi. II. Cihan Harbi’nin sonuna do¤ru bafllayan ve yaklafl›k 1943-1950 y›llar›n› kapsayan bir dönemde, genellikle 20 ilâ 40 yafllar›ndaki han›mlarda ve beylerde, ‹stanbul ve Üsküdar gustosuna hiç uymayan, dikkatleri üzerine çekmeye yönelik ve teflhirci yeni bir giyim-kuflam tarz› moda olduydu. Buna “Bobstil” tarz› denilmekteydi; Amerikan menfleliydi. Bu dönemde, yazlar›, han›mlar›n bluzlar›n›n önü gö¤üslerinin önemli bir k›sm›n› ortaya koyacak kadar derin bir dekolte fleklinde olurdu. Bu han›mlar genellikle sutyen de kullanmazlard›. “Japone” denilen kollar›n kol evleri,19 gö¤üsleri yanlardan da bir hayli ç›plak b›rakacak kadar dekolteydi. Bu durum tramvayda tutamaklara tutunarak ayakta duran han›mlar›n genç ve orta yafll› erkeklerin dikkatlerinin odak noktas› olmalar›na, di¤erlerinin de öfkesine yol açmaktayd›. Bu konu o zamanlar›n Karikatür, Akbaba ve fiaka gibi mizah dergilerinde Münif Fehim [Özarman] (1899-1983), Râmiz Gökçe, Necmi R›zâ Ayça (1914-2007) ve Orhan Ural’›n (1913-1978) karikatürleriyle epeyi tenkid edilmiflti. Bu han›mlar serin havalarda bluzlar›n›n üstüne kad›n kimli¤ine göre de¤ifltirilmifl erkek ceketleri giymekte, uzun saçlar›n› da ipek a¤lar içine almaktayd›lar. Bacaklar, genellikle, çoraps›z fakat etekler diz kapaklar›n›n neredeyse dört parmak yukar›s›ndayd›. T›rnaklar afl›r› uzun, parlak mercan renginde, dudaklar do¤al s›n›rlar›ndan taflan flekilde cart k›rm›z›ya ya da siklâmen rengine boyanm›fl olurdu. Gösteriflli iri tafll› küpeleri, büyük flövalye yüzükleri ve bâzen iki parmak kal›nl›¤›ndaki bilezikleriyle, mantar tabanl› kontrastl› cart renkli iki renk yüksek ayakkab›lar› ve tüllere sar›l›, mevlevî sikkesini and›ran ve bâzen 70 cm yüksekli¤e kadar varan ç›lg›nca flapkalar›yla bu han›mlar, niflanl›lar›n›n ya da kocalar›n›n yanlar›nda böylece yaklafl›k 2,5 metreye eriflen yapay bir boya sâhip olarak heyulâ gibi kalmaktayd›lar. Bobstil delikanl›lar ise tabanlar› kal›n köseleden veyâ kal›n kauçuktan a¤›r ayakkab›lar, k›rm›z› kravatlar, omuzlar› abart›l› flekilde vatkayla beslenmifl bol fakat gömleklerin kollar›ndan üç parmak daha k›sa kollu ceketler, dar paçal› ama çoraplar›n görünmesini sa¤layacak derecede de k›sa pantalonlar, dar kenarl› kumafl flapkalar ve a¤›zlar›nda pipolarla ve hafif kamburumsu durufllar›yla bu modaya ayak uydurmaktayd›lar. Bu modaya uyan genç k›zlar›n ve kad›nlar›n o zamana kadar görülmemifl olan ve kad›nl›k ziynetlerini bu kadar pervâs›zca teflhir eden cür’etlerini Üsküdarl› mûtedil muhâfazakâr han›mlar›n pek ac› bir flekilde tenkid ettiklerini ve elemlerini, s›k s›k “Kolunu asma kaba¤› gibi açm›fl ayol. Hafazanallâh! Daha neler görece¤iz? Dünyâ’n›n sonu mu geldi ne? Bafl›m›za tafllar ya¤acak!” diye dile getirmifl olduklar›n› hat›rl›yorum. Bu moda 1950’lerin bafl›na kadar yo¤un bir biçimde sürdü ve sonra tavsad›yd›. 476


C U M H U R ‹ Y E T ’ ‹ N Ü S K Ü D A R

‹ L K E L L ‹ Y I L I N D A K A D I N L A R I

1956 y›l›ndan sonra da Üsküdar’da genç k›zlar ve genç han›mlar aras›nda ‹ran ‹mparatoriçesi Farah Dibâ’n›n fiehinflah R›zâ Pehlevî ile niflanl› oldu¤u dönemdeki saç›n›n flekli moda olmufltu. E¤er hâf›zam yan›ltm›yorsa, bu saç modelinde saç›n ön bölümü ikiye ayr›larak kulaklar›n arkas›na at›l›rken zülüfler de kula¤›n önünde, öne do¤ru k›vr›k bir favori görevi görüyordu. Saçlar›n geri kalan› ise bafl›n, arkas›nda de¤il, üst arka taraf›nda büyük bir topuz fleklinde toplan›yordu. fiüphesiz ki Üsküdar da, ‹stanbul da çok de¤iflti. 1965 y›l›ndan bafllayarak Anadolu’dan gelip de Üsküdar’a ve ‹stanbul’un di¤er semtlerine yerleflmeye bafllayan vatandafllar›m›z›n bu beldenin yüzy›llar boyu teessüs etmifl olan kültürüne, örfüne ve âdetlerine, yâni k›sacas› sosyal dokusuna al›flmalar› pek mümkün olamad›. Bundan ötürü de eski Üsküdarl›lar ve eski ‹stanbullular kendi beldelerinde az›nl›¤a düfltüler. Bu durum kendilerinde, genel olmasa bile, gene de bir az›nl›k ve hattâ bir marjinallik hâlet-i rûhiyesinin filizlenmesine yol açt›. Üsküdar’a ve ‹stanbul’a has kültür de, örf ve âdetler de, zevkler de, deyimler de ve hattâ hayat tarz› da törpülendi; hepsi de bir çeflit küsûfa u¤rad› gitti. Fakat Üsküdar’a göçenlerin çocuklar›nda ve o da 1990’lar›n bafl›ndan itibâren, bu beldeye sâhip ç›kma ve bir Üsküdarl›laflma irâdesi öne ç›kmaya bafllad›. Bunda, Allâh râz› olsun, son dönemlerin Üsküdar belediye baflkanlar›’n›n himmet ve gayretleri aslâ göz ard› edilemez. D‹PNOTLAR 1 Bu yaz› Cumhuriyet’in ilk elli y›l›nda Üsküdar kad›nlar›n›n gözlemlere dayanan özelliklerini tesbit etmektedir. 2 Bu tütsü esnâs›nda Ayetelkürsî ile Felak ve Nâs sûreleri okunur ama, her nedense, arada bir de Ashâb-› Kehf’in Yemlihâ, Mislinâ, Mekselinâ, Mernûfl, Debernûfl, Sâzenûfl, Kefefltetayyûfl’un ve bir de köpekleri K›tmîr’in isimleri de zikredilirdi. 3 Bu soka¤›n Hâkimiyet-i Milliye Caddesi’nden giriflinde sa¤da elbise ve kumafl boyayan bir dükkân vard›. Üsküdarl›lar solan ve y›pranan elbiselerini nisbeten yeni göstermek için bu dükkânda boyat›rlar ya da Sâim Hoca’n›n dükkân›ndan ald›klar› boyalarla ve onun târifi üzerine evlerinde kendileri boyarlard›. 4 Bofl saatlerinde fevkalâde mütevâz› fakat dakîk bir araflt›rmac› olan rahmetli Mehmet Nermi Haskan Üsküdar Belediyesi taraf›ndan 2001 y›l›nda bast›r›lm›fl olan battal boyda, 3 cildlik devâsâ Yüzy›llar Boyunca Üsküdar bafll›kl› eserin müellifidir. Bu eser bâz› hatâlar›na ra¤men gene de Üsküdar hakk›ndaki en kapsaml› eserdir. Belediye bu eseri ayr›ca CD format›nda da yay›nlay›p da¤›tm›flt›r. Merhûmun, ayr›ca: ‹stanbul Hamamlar›, Eyüpsultan Târihi (2 cild), Eyüp Târihi, Eyüplü Hattatlar ve Mûs›kîflinaslar, Bâb-› Âlî Hükûmet Kap›s› bafll›kl› k›ymetli baflka eserleri de vard›r. 5 Kapitülâsyonlar devrinde frans›zlar›n tütün üzerindeki imtiyazlar›n›n kurumsal ad› “Reji ‹dâresi” idi. Kapitülâsyonlar kalkt›ktan sonra tütünün yönetimi millî bir kurulufla, daha sonra Tekel diye an›lacak olan, ‹nhisarlar ‹dâresi’ne geçti. Fakat halk uzun süre tütün depolar›ndan ve tütün iflleme yerlerinden hep “Reji” diye söz etti. 1935 y›l›nda inflâ edilip de 1985 y›l›nda y›kt›r›lan Reji kompleksi tütün deposu ile sâhildeki tütün iflleme binâs› ve lojman olmak üzere üç binâ idi. Sâhildeki bu binâlar›n yerinde Sultan Abdülmecid devrinin Kaptan-› Deryâ’lar›ndan Mehmet Ali Pafla’n›n (1813-1868) yal›s› bulunmaktaym›fl. 6 1942 y›l›nda k›z ö¤rencilerin yafllar› ne olursa olsun ipek çorap giymeleri, içinde bulunulan harp ekonomisi aç›s›ndan, resmen yasakland›yd›. 7 Rafya: Yapraklar› uzunca bir palmiye a¤ac› türü. 8 Halk Caddesi’nde attâr Sâim Hoca’n›n 66 numaral› eski evinden 8-10 ev kadar ötede ebe Sâdiye han›m ile kardefli Enîse han›m otururlard›. Aslen rum-ortodoks olan bu iki kardeflin a¤abeyleri Eftimyâdis Efendi’nin Ba¤larbafl›’nda eczâhânesi varm›fl. Bu zât Üsküdar Mevlevîhânesi son postniflîni Ahmed Remzi Akyürek Dede sâyesinde ihtidâ etmifl ve daha sonra da celvetî Azîz Mahmûd Hüdâyî Dergâh›’n›n mürîdlerinden olmufl. Vefât›nda Ortodoks Kilisesi papazlar›n›n kendisini Rum Mezarl›¤›’na gömmemeleri için Neyzen Niyâzi Say›n’›n babas› bafl komiser Ömer Hulûsi Bey’e müracaat ederek öldü¤ünde kendisinin papazlara teslim edilmemesini ve naafl›n›n da Azîz Mahmûd Hüdâyî Dergâh›’n›n hazîresine gömülmesini vasiyet etmifl. Kendisi hâlen bu hazîrede Fatma Han›m Sultan Türbesi’nin karfl›s›ndaki Kâz›m Pafla’n›n kabrinin yan›nda gömülüdür, fakat

477


Ü S K Ü D A R

S E M P O Z Y U M U

V

mezar tafl› (herhâlde bu defin için Bakanlar Kurulu karar› al›nmam›fl oldu¤undan olsa gerek) yoktur. Eftimyâdis Efendi, vefât etmeden hemen önce, k›zkardefllerine müslüman olmalar›n› vasiyet etmifl. K›zkardeflleri a¤abeylerinin vasiyetine uyarak müslüman olmufllar; ve ebe olan büyü¤ü Androniki han›m Sâdiye, küçü¤ü de (acabâ eski ismi Eleni miydi? ‹yi hat›rlayam›yorum) Enîse ad›n› alm›fl. Ebe Sâdiye Han›m pek hâz›k bir ebe idi. Üsküdar’da binlerce çocu¤un ve bu arada a¤abeylerimin, benim, yengem Birsen han›m›n (do¤. 1935) ve o¤lu ye¤enim Abdullâh Ahmet Refik’in (do¤. 1958) ve büyük kuzinim (rahmetli) Melîha Dedeo¤lu han›m›n o¤lu Prof. Dr. Mehmet Semih Dedeo¤lu’nun (do¤. 1947) do¤umunu da o yapt›rm›flt›r. Enîse han›m ise pek güzel, al›ml› ve edâl› bir han›md›. ‹kinci evlili¤ini babam›n arkadafl› Alâeddin Bey ile yapm›flt›. 9 “K›r sefâs›na ç›kmak”: Bugünün deyimiyle “piknik yapmak.” 10 Üsküdar’da art›k gelincik tarlalar› kalmad›. Gelincik flerbeti yapan pastahâne de kalmad›. Hattâ, g_libâ, gelincik flerbetinin nas›l yap›ld›¤›n› bilen de kalmad›. Gelinci¤in k›rm›z› taçyapraklar› topland›ktan sonra, kapsüle yak›n k›sm›ndaki siyah k›s›mlar ay›klan›r. Büyük bir kavanoza konularak limon ve bol su ilâve edilir. Günefl gören bir yerde iki hafta kadar bekletilir. Taçyapraklar›n›n k›rm›z› rengi iyice suya ç›kt›ktan sonra, yapraklar süzülerek at›l›r. Bol fleker ve limon ve bir mikdar limon tuzu ile kar›flt›r›l›r. Elde edilen yo¤un flurupdan bir barda¤a iki ya da üç parmak kadar konularak üstüne su ilâve edilir. Genellikle so¤uk içilirse insana ferahl›k ve hafif bir gevfleklik verir. 11 “Lohuk” fleker, su ve krem tartar’dan (üzümde do¤al olarak bulunan potasyum asidi tartrat›’dan) yap›l›r. fieker suda doyuncaya kadar eritilir ve kaynat›l›r. Bu eriyik kar›flt›r›l›rken içine krem tartar ilâve edilir. Krem tartar kokusuz olup flekerin kristalleflmesini önler. Bu arada eriyi¤in sürekli olarak kar›flt›r›larak çevrilmesi onun bembeyaz cams› bir mâcun hâline gelmesini sa¤lar. Bu arada bargamot ya da vanilya ilâve edilerek lohukun kokulu olmas› temin edilir. Bunlar›n yerine kakao veyâ kaymak; ya da rendelenmifl: çukulata veyâ limon veyâhut da yafa portakal› kabu¤u ilâve edilebilir. Kaymakl› lohuk Afyon Kaymak fiekeri’nden baflka bir fley de¤ildir. 12 Üsküdar’da eskiden en çok içilen sigaralar Birinci ile Bafra sigaras› idi. Daha sonra piyasaya ç›kan Gelincik ve Han›meli daha çok han›mlar›n tercih ettikleri sigara olduydu. Daha kaliteli sigaralar Bo¤aziçi, Serkldoryan, Yenice, Sipahi ve Tiryâki idi. Bunlar›n içinde en pahal›s› Bo¤aziçi idi. Di¤erleri 11 ilâ 30 kurufl aras›nda de¤iflirken bu tam 125 kurufltu. En berbat sigaralar ise: ‹kinci, Köylü ve Asker sigaralar› idi. Daha sonra Kokulu Harman, Yeni Harman ve Mentollü Çaml›ca sigaralar› ç›kt›yd›. Fakat bunlar›n hepsi de art›k târihe kar›flm›fl bulunuyor. fiimdi Amerikan markal› sigaralar pek moda. Eski Üsküdar’da tütün tiryâkisi beylerin ve han›mlar›n itibâr ettikleri bir aksesuar da tütün ya da sigara tabakas›yd›. Art›k bunlar da piyasadan çekildiler. Çocuklu¤›mda ve gençli¤imde Üsküdar’da pekçok enfiye tiryâkisi vard›. Art›k enfiye de, enfiye tiryâkili¤i de Üsküdar’dan elini aya¤›n› çekmifl görünüyor. 13 Köfleli parantezler içinde soyadlar› yaz›l› olan bu han›m yazarlar›n soyadlar› Üsküdar’da pek bilinmez, bunlar yaln›zca ilk iki isimleriyle an›l›rlard›. 14 Sürmenin iyisi Yemen’den gelirdi. Sürme sürmedân ya da sürmelik denilen, genellikle mâdenî zarif bir kapta muhâfaza edilirdi. Sürmedân›n içinde bir bölümü kapak vâzifesi gören ve sürme çekmekte kullan›lan, ad›na da sürmeçûb [Farsça; anlam›: sürme sopas›] denilen uzunca bir mil bulunurdu. 15 Çocuklar›n bu pani¤i annelerinin onlara anlatm›fl oldu¤u “Mûsevî eskicilerin çocuklar› kaç›r›p i¤neli f›ç›ya atarak kanlar›n› içtikleri” efsânesine dayan›rd›. 16 Bu herhâlde Cuma gününün resmî tâtil oldu¤u günlerden kalan bir âdetti. Sünnet dü¤ünleri bâzen geceyar›s›ndan daha geç vakitlere kadar sürebildi¤inden tâtil olan ertesi gün dâvetlilere gecenin yorgunlu¤unu ve dü¤ün sâhiplerine de hem yorgunlu¤u ve hem de uykusuzlu¤u telâfi etmek için uygun oluyordu. 17 Curcuna: Karfl›l›kl› gürültü, pat›rt›, flamata. Curcunabaz: Karfl›l›kl› gürültü, pat›rt›, flamata ç›karanlar. 18 Hokkabazlar ayn› zamanda kuklac›l›k da yaparlard›. Nedense bunlar ya Mûsevî ya da Ermeni olurdu. Genellikle hepsinin de bir lakab› vard›. Benim çocuklu¤umdaki hokkabazlardan hat›r›mda kalanlar: Portakalo¤lu (Marko), Marko’nun o¤lu Bohor, Karanfilo¤lu, Yapakç›o¤lu, Bezazo¤lu, Endamo¤lu, Çiçeko¤lu (Yasef) ve Poyrazo¤lu idi. Bunlardan yaln›zca Karanfilo¤lu Ermeniydi, ama yardakç›s› gene Mûsevîydi. 19 Kol evi: Elbiselerde koltuk alt›na gelen k›s›m.

478


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.