Mehmed Tâlib Efendi ve Divançesi D O Ç .
D R .
B A Y R A M
A L ‹
K A Y A
Sakarya Üniversitesi
Üsküdar’›n kültür ve düflünce tarihinin sa¤l›kl› bir flekilde yaz›labilmesi öncelikle, bu semtin kültürel kimli¤ini kazanmas›nda önemli rolleri bulunan düflünce, kültür, sanat ve gönül adamlar›n›n incelenmesiyle mümkündür. Bu yaklafl›mdan hareketle tebli¤imizde, Üsküdarl› Mehmed Tâlib Efendi’yi incelemeye çal›flt›k. Bu çerçevede ilk olarak flâirimizin hayat›, eserleri, kiflili¤i ve mûsikiflinasl›¤› üzerinde durduk. Ard›ndan flâirin en önemli edebî eseri olan dîvânçesinin flekil, dil-üslûp ve muhteva özellikleri bak›m›ndan ana hatlar›yla incelemesini yapmak suretiyle onun flâirlik yönünü ortaya ç›karmaya, duygu ve düflüncelerinin fliirlerine ne flekilde yans›m›fl oldu¤unu tespite gayret ettik.
Hayat› Üsküdar’da do¤mufl olan Mehmed Tâlib Efendi, Celvetî fleyhlerinden Devâtî Mustafa Efendi’nin o¤ludur. Mustafa Efendi, önceleri divitçilik sanat› ile meflgul iken daha sonra tasavvufa yönelerek Azîz Mahmud Hüdâyî’nin serhalîfesi Bal›kesirli Muk‘ad Ahmed Efendi’ye intisap etmifl ve seyr ü sülûkunu tamamlamas›n›n ard›ndan Kastamonu’ya halife s›fat›yla gönderilmifltir. Bir müddet sonra ‹stanbul’a dönen ve ilim tahsilinin ard›ndan çeflitli medreselerde müderrisliklerde bulunan Mustafa Efendi, bilâhare müderrislik görevinden ayr›lm›fl ve Üsküdar Bülbülderesi’nde 1061/1651’de yapt›rd›¤›, dolay›s›yla Bülbülderesi Zâviyesi olarak da an›lan fieyh Câmii Tekkesi’nde1, vefat tarihi olan 1070/1659-1660 y›l›na kadar irflat vazifesinde bulunmufltur.2 Kaynaklarda Divitçi-zâde denmekle meflhûr oldu¤u belirtilen Mehmed Tâlib Efendi, seyr ü sülûkunu babas›n›n halifelerinden Fidanc› fieyh Mehmed Efendi’nin yan›nda tamamlayarak hilâfet alm›fl3, di¤er yandan medrese tahsilini de ikmal ederek bir süre müderrislik görevinde bulunmufltur. Babas›n›n vefat› üze-
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
rine ilmiye mesle¤inden ayr›lan Mehmed Tâlib Efendi, vaktiyle babas›n›n yapt›rd›¤› ve irflat vazifesinde bulundu¤u fieyh Câmii Tekkesi’ne postniflin tayin edilmifltir. Burada bir müddet hizmet ettikten sonra, Hüdâyî Tekkesi fieyhi Gafûrî Mahmud Efendi’nin 1078/1667 tarihinde vefat› üzerine bu kez âsitâneye postniflin tayin edilmifltir. Âsitânede yaklafl›k on iki y›l irflada devam eden Mehmed Tâlib Efendi, bu vazifesinde iken Receb 1090/A¤ustos 1679’da vefat etmifl, vaktiyle hizmet etti¤i tekkenin haziresine, bugünkü fieyh Devâtî Mustafa Efendi Câmii’nin bahçesinde bulunan türbeye, babas›n›n kabri yan›na defn edilmifltir.4 Vefat› üzerine düflülen tarihler aras›nda kaynaklarda, afla¤›da verilen bir m›sra ile bir beyit örne¤ine yer verildi¤i görülmektedir: Târih-i vefât-› Divitçi-zâde Gitdi bin toksanda yâ Hû diyü kutbu’l-ârifîn5 Uflflâkî-zâde ‹brahim Hasîb taraf›ndan düflürülen tarih manzûmesi Düfldi bir târîh-i zîbâ lafzen ü ma‘nen ana Âzim-i Hak old› bin toksanda kutbu’l-ârifîn (sene 1090).6
Eserleri Mehmed Tâlib Efendi’nin, ço¤unlu¤u tasavvufî mahiyette birçok eser kaleme ald›¤› baz› kaynaklarda belirtilmekle birlikte, daha ziyade belli eserlerinden ve o da neredeyse sadece ismen söz edildi¤i görülmektedir:7 1. Dîvân-› ‹lâhiyyât: Esere iliflkin tespit edilebilen tek nüsha Atatürk Kitapl›¤›, Osman Ergin Yazmalar›, nr. 807’de kay›tl› olan nüshad›r. 2. Mecâlis: Mev‘izeden, ö¤üt ve vaazlardan ibaret bir mecmua oldu¤u belirtilmektedir. 3. Tâbir-nâme: Mufassal bir eser oldu¤u kaydedilmekte olup mukaddimesinde flâirin “Bî-vücûdî” mahlas›n› kulland›¤› dile getirilmektedir. 4. Kasîde-i Bür’e fierhi: Bir beyti Türkçe, bir beyti Farsça manzum bir eser oldu¤u bildirilmektedir. 5. Gülflen-i Esrâr: Tasavvufí içerikli bir mesnevi oldu¤unu tahmin etti¤imiz bu esere ait kaynaklarda herhangi bir bilgi verilmemektedir. Bu bilgiler ›fl›¤›nda, baflta ‹stanbul kütüphaneleri olmak üzere yapt›¤›m›z araflt›rmalar sonucunda, flâirin dîvânçesine âit bir nüshan›n d›fl›nda baflka bir eserine ulaflmam›z mümkün olmam›flt›r.
Kiflili¤i fieyhî’nin “…fazîlet-i ilmiyye ile ma‘lûm, zâhir u bât›n› müsellem, mu‘tekad-› cumhûr, lây›k-› senâ-y› mevfûr…” bir zât; Safâyî’nin ise “…meflâyih-i tarîkât-› 292
Celvetiyye’den ve velâyet ü kerâmet ile me’mûr u salâh u takvâ ile meflhûr bir fleyh-i kâmil ve bir edîb-i âkil…” olarak tan›tt›¤›8 Mehmed Tâlib Efendi, sâlikleri dâima tevhîde davet etmifltir. Onlara, samimî bir kul olabilmeleri ve Hak yolunu tam anlam›yla bulabilmeleri için kâmil bir zât›n elinden tutmalar› ö¤üdünde bulunmufl (4/1, 17/4, 28/5);9 ayn› zamanda fukarayla birlikte olmak, dilden tevhîdi uzak etmemek, açl›¤› al›flkanl›k hâline getirmek, tâat u ibâdette bulunmak gerekti¤ini vurgulam›flt›r (17/1-7). O, tüm bu ö¤ütlerinin özünü, tarîkate girmek, mârifete ulaflmak ve hakîkate âfl›k olmak fleklinde ifade etmifltir (21/7). Pek çok mutasavv›f gibi onun ö¤ütleri de öncelikle kendisinedir. Bu nedenledir ki fliirlerinin sonunda ve genellikle Tâlib mahlas›n› tevriyeli kullanmak suretiyle kendisine seslenmekten de geri durmam›fl, bu meyanda “Tâlibâ Hakk’a niyâz eyleyelim” (13/7), “Tâlibâ durma çal›fl tevhîde er” (14/5), “Tâlibâ flükr eylegil leyl ü nehâr” (46/6), “Tâlib açagör gözünü” (48/7), “Ey Tâlib yap›fl ihlâs u s›dka” (49/5) vb. hitaplara s›kça yer vermifltir. Mehmed Tâlib Efendi, gerek pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî, gerekse babas› Devâtî Mustafa Efendi gibi ayn› zamanda bir ilim adam›d›r. Bu özelli¤i, onun da tasavvuf yolunda fieriat bilgisini hayli önemsemesi sonucunu do¤urmufltur. O, pek çok fliirinde mânen ilerleyebilmek ve fakr makam›na ulaflabilmek için tarîkatte sâd›k olman›n yan›nda fieriat’da da üstün bir mevkide bulunman›n gereklili¤ini dile getirmifltir (10/2). Onun sâliklerine verdi¤i ö¤ütler içinde Hak yoluna Kur’an ve sünnete s›ms›k› yap›flmak suretiyle ç›k›lmas› (17/2), dinin emir ve yasaklar›na uyulmas›, bilhassa oruç ile namaza devam edilmesi (27/3) ve; fierî‘at-› flerîfe uyunuz Ol Resûl’ün tarîkat›n güdünüz m›sralar›nda da ifade edildi¤i üzere k›saca “Resûl’ün yolunun izlenmesi” önemli bir yer tutmaktad›r. Tüm varl›¤›n› mutlak var olan Cenâb-› Hakk’a borçlu oldu¤unu dile getiren ve yarat›c› karfl›s›ndaki durumunu “Biz lâ-fley’iz yâ Rabbi” (58/1) diyerek belirten Mehmed Tâlib Efendi’nin fliirlerinde vahdet-i vücûd meselesi, Yûnus Emre’de görüldü¤ü üzere aç›k ve dikkat çekici bir flekilde ele al›nm›fl de¤ildir. Dîvânçesinde flathiyât türü örneklere de yer vermemifl olan Mehmed Tâlib Efendi’nin vahdet-i vücûd konusundaki genel yaklafl›m›, pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî’de de görüldü¤ü flekilde, daha ziyade “Her fley O’ndand›r” çerçevesinde olup hayli mûtedildir. Mehmed Tâlib Efendi, bir yandan ilmiyle âmil olan samimi âlimleri över ve onlar›n yolunun takip edilmesi gerekti¤ini belirtirken (73/6), di¤er yandan gerçek âlim olmad›klar›n› düflündü¤ü ilim ehlini ise elefltirir. Bu tür âlimleri, meflâyih yolunu inkâr ettikleri için tarîkatde gâfil, ayn› zamanda Hak’tan gâfil ve hakîkatte câhil kifliler olarak nitelendiren Mehmed Tâlib Efendi, onlara Hz. Peygamber’in “flöhret âfettir” hadîsini hat›rlat›r ve flöhret ile gösterifli terk etmeleri, peygamberin sünnetine sar›lmalar›, ömrü bofla harcayan felsefeden ellerini çekmeleri ve Hakk’a lây›k fleyler okumalar› tavsiyesinde bulunur (6, 12, 73, 81). 293
Mehmed Talip Efendi’nin babas› Mustafa Devatî ile birlikte medfun oldu¤u türbe
fiiirlerine bir bütün olarak bak›ld›¤›nda seyr ü sülûkunun çeflitli safhalar›n› görmek de mümkün olabilmektedir. Baz› fliirlerinde henüz yolun bafl›nda oldu¤unu (9, 11, 14, 36) ve neler yapmas› gerekti¤ini dile getiren flâir (2, 4, 8, 31, 52), baz› fliirlerinde yavafl yavafl yola girdi¤ini ve derviflli¤in tad›n› ald›¤›n› belirtir (38, 59, 60). Yine baz› fliirlerinde ulaflt›¤› mertebelerin coflku ve heyecan›n› yaflamaya bafllad›¤›n› bildiren flâirimiz (10, 46), baz› fliirlerinde ise vuslata erdi¤ini; dolay›s›yla sevincinden ne yapaca¤›n› flafl›rm›fl ve nas›l flükredece¤ini bilemez bir hâlde oldu¤unu dile getirir (37, 55, 63, 64, 74, 85). Onun fliirlerinde dikkati çeken bir baflka husus ise, di¤er baz› sûfí flâirlerde de görüldü¤ü üzere, “Rab” kelimesi karfl›l›¤›nda “Efendi” kullan›m›na yer verilmifl olmas›d›r: Efendi sana lây›k bir amel yok Kusûr u zenb ü isyân hadden artuk ‹bâda rahmetinin gâyeti yok Meded kullar›na lutf et Efendi (41/2) Mehmed Tâlib Efendi’nin, dîvânçesinin tertibi baflta olmak üzere, içerdi¤i fliirlerin tür ve yap›s› bak›m›ndan da büyük oranda pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî’den etkilendi¤i görülmektedir. Dolay›s›yla birçok ilâhîsi ile Hüdâyî’nin ilâhîleri aras›nda önemli miktarda benzerlik10, hatta baz›lar› aras›nda nazîre iliflkisi bulunmaktad›r11. fiâirimizin, yarat›c›ya karfl› tak›nd›¤› samimi tavr›n bir yans›mas› olarak, baz› fliirlerinde yer verdi¤i “Efendi” kullan›m› da, büyük oranda pîri Azîz 294
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
Celvetîler’in musiki aletleri (Dervifl Çehizi, s. 226)
Mahmûd Hüdâyî’nin etkisiyle gerçekleflmifl olmal›d›r.12 Mehmed Tâlib Efendi üzerinde, Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin yan› s›ra, baflta Yûnus Emre olmak üzere di¤er Yûnuslar›n da etkileri bulunmaktad›r. Bu etkileri hemen tüm fliirlerinde hissetmek mümkün olmakla birlikte, do¤rudan nazîre iliflkisi bulunan fliirlerin say›s› fazla de¤ildir.13
Mûsikîflinâsl›¤› Celvetîlik’te âyinlerin icrâs›nda mûsikiye büyük bir önem verildi¤i, bizzat tarikat›n kurucusu olan Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin de ayn› zamanda usta bir mûsikiflinâs oldu¤u bilinmektedir. Onun bugün için üçü ilâhî olmak üzere elde toplam dört bestesinin bulundu¤u ve bestelerinin kendisinden sonra gelen birçok önemli mûsikiflâs için örnek teflkil etti¤i dile getirilmektedir.14 Celvetîye’ye mensup birçok flâir gibi Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nden büyük oranda etkilenmifl ve onun yolunda ilerlemeye çal›flm›fl biri olan Mehmed Tâlib Efendi de bir mûsikiflinast›r. O, besteledi¤i güftelerin ço¤unu kendi ilâhîlerinden seçmifl, ilâhîlerinin bir k›sm› hem zaman›nda, hem de sonraki dönemlerde bir çok bestekâr taraf›ndan bestelenmifl, baz› güfte mecmualar›yla antolojilerde eserlerinden örneklere yer verilmifltir.15 Mesela dîvânçesinde bulunmayan 295
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
“Feth olunca Hak’dan yana yolumuz” m›sra›yla bafllayan ilâhîsi kendisi taraf›ndan nevâ makam›nda bestelenmifl16, güftesi kendisine ait olmakla birlikte yine dîvânçede bulunmayan, “Yand›m kül oldum aflk meydân›nda” m›sra›yla bafllayan ünlü ilâhîsi de, baflta dinî mûsikîmizin usta bestekâr› Dervifl Ali fiîruganî olmak üzere muhtelif bestekârlar taraf›ndan bestelenmifltir. Çeflitli el yazmas› güfte mecmualar›nda bizzat besteledi¤i baflka ilâhîlerine de rastlanmakla birlikte, bunlardan hiçbirinin notas› maalesef günümüze ulaflmam›flt›r.17
Dîvânçedeki fiiirlerin Ana Hatlar›yla ‹ncelenmesi A. fiekil Özellikleri Mehmed Tâlib Efendi’nin, baz› kaynaklarda önceleri “Bî-vücûdî” mahlas›n› kulland›¤› belirtilmekle birlikte18, kaynaklar›n büyük ço¤unlu¤unda fliirlerinde Tâlib mahlas›n› kulland›¤› bildirilmekte19, flâirin de dîvânçesindeki fliirlerin tamam›nda bu mahlasa yer verdi¤i görülmektedir. fiâirin tasavvuf edebiyat›nda ad›n›n an›lmas›na vesile olan eseri dîvânçesidir. Eserde, ilâhî türünde kaleme al›nm›fl 86 adet tasavvufî manzûme bulunmaktad›r. Genelde Yûnus tarz›nda yaz›lm›fl olan bu fliirlerin büyük ço¤unlu¤u dörtlükler hâlinde ve hece vezniyle, hecenin de daha ziyade 8’li kal›plar›yla; az bir k›sm› ise beyitler hâlinde ve aruz vezniyle kaleme al›nm›flt›r (72, 78, 79). Dîvânçedeki baz› fliirler ise hem aruz, hem de hecenin belli kal›plar›na uymaktad›r (27, 46, 76). fiâirimiz, hece ile yazd›¤› fliirlerinde daha çok 8’li hece kal›b›n› tercih etmifl, birkaç gazel örne¤inde yine hece veznine yer vermifltir (73, 75, 82). fiâirimizin bilhassa gazelleri, onun ayn› zamanda dîvân fliiri gelene¤inden haberdâr oldu¤unu göstermekte (85), gerek âyet ve hadis iktibaslar›na, gerekse mülemmâ örneklerine daha ziyade gazellerinde yer verdi¤i görülmektedir (76). Mehmed Tâlib Efendi, fliirlerinde büyük oranda yar›m ve tam kafiyeleri kullanm›fl, hece ile yazd›¤› ilâhîlerinde büyük oranda nakaratl› flark› flekline yer vermifl ve bu tür fliirlerde daha ziyade ilk bendin ikinci ve dördüncü beyitlerinin aynen tekrarland›¤› yap›lar› tercih etmifltir (1, 5, 14, 37, 41, 52, 63, 70). Birçok fliirinde rediften yararlanma yoluna da gitmifl olan flâirin kulland›¤› bafll›ca redifler aras›nda ise “zikrullah ile” (26/1), “flimden girü” (38/1), “gelir bir gün” (40/1), “verdin” (66/1), “aflk” (78/1) vb. bulunmaktad›r. fiâirimiz, peygamber efendimiz için tümü ilâhî naz›m türüyle olmak üzere, 6 adet na‘t kaleme alm›flt›r (28, 34, 39, 53, 70, 71). Biri d›fl›nda tamamam› hece vezniyle yaz›lm›fl olan bu fliirlerin bent say›lar› da ço¤unlukla 6 ile 7 aras›nda de¤iflmektedir. Onun fliirlerinde, di¤er birçok mutasavv›f flâir gibi flekle fazla önem vermeyiflinin de etkisiyle olsa gerek, hem hece, hem de aruzla yazd›¤› örneklerde yer yer vezin kusurlar› bulundu¤u görülmektedir. 296
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
B. Dil ve Üslûp Özellikleri Mehmed Tâlib Efendi’nin dîvânçesindeki fliirlerin gerek flekil, gerekse içerik bak›m›ndan tekke fliirinin genel özelliklerini yans›tt›¤› görülmektedir. Sahip oldu¤u ilâhî duygu, hâl, nefl‘e, coflku ve düflünceleri, gelene¤in kendisine sundu¤u imkânlar dahilinde fliire dönüfltüren flâir, fliirlerinde son derece sade, samimi ve lirik bir dil kullanm›flt›r. O, di¤er pek çok sûfî flâir gibi sanat›n›, muhatap oldu¤u toplulu¤u irflat etmek maksad›yla kullanm›fl ve fliirlerinde daha ziyade, söylemek istedi¤ini aç›k bir flekilde verme temel esprisinden hareket etmifltir. Bu çerçevede nasihat a¤›rl›kl› bir anlat›ma yer vermifl olan flâirimiz, “Ey tâlib!”, “Ey sâlik!” vb. hitaplarla halk›n rahatl›kla anlayabilece¤i düzeyde külfetsiz bir dil ve üslûp kullanm›flt›r. Bu meyanda k›sa m›sralardan oluflan dörtlükleri tercih etmifl ve s›kça yer verdi¤i mütekerrir m›sralarla vermek istedi¤i mesaj›n zihinlerde ve gönüllerde kal›c› olmas›n› hedeflemifltir.20 Onun bu tür hassasiyetler çerçevesinde kaleme ald›¤› bu fliirler, Yûnus Emre’ninki kadar güçlü ve coflkun olmamakla birlikte, samimi bir üslûbun hâkim oldu¤u edebî metinler durumundad›r. Hatta bu fliirler içinde, bir çocuk duas› yahut flark›s› safl›¤›nda olan örnekler de bulunmaktad›r: Ehl-i îmân eyleyen Bunca ihsân eyleyen Derde dermân eyleyen Allah›m sensin bana * Tâlib kulu güldüren Düflmüflleri kald›ran Cümle murad›m veren Allah›m sensin bana (20/1, 2, 5) Mehmed Tâlib Efendi, hece ile ve dörtlükler hâlinde yazd›¤› fliirlerinde daha sade bir dil kullanm›fl; aruzla yazd›¤› ve Farsça’ya nispetle Arapça kelimeleri daha çok kulland›¤› görülen gazellerinde ise nispeten a¤›r bir dile yer vermifltir. Bunun yan› s›ra fliirlerinde zaman zaman olg›l, düriflmek (çal›flmak, çabalamak, mücadele etmek), irevüz, tapu (huzur, makam, hizmet, görev), yuyagör, iverken, yelmek (koflmak, acele etmek), n’ifllerisen, toylamak (ziyafet vermek, yedirip içirmek), kiçi (küçük), idiser, son ucu (sonuç, son, âk›bet), artuk (fazla, ziyade, baflka, üstün) vb. Eski Anadolu Türkçesi izleri tafl›yan kelime, ek ve kullan›mlara yer verdi¤i de görülmektedir.21 Yine onun fliirlerinde gerek gündelik dilden, gerekse tasavvufî terminolojiden gelen birçok deyim bulunmaktad›r. Akl›n› bafl›na devflirmek (16/5), bel ba¤lamak (31/2), can ve maldan geçmek (42/5), el almak (17/3), el çekmek (52/4), gönül ba¤lamak (54/3), kalp gözü aç›lmak (68/8), kendine gelmek (79/5), kendini yitirmek (63/1), nutka gelmek (64/5), yola gelmek (42/4), yola getirmek (1/2), yola gitmek (14/3) vb. deyimler bunlardan baz›lar›d›r.22 297
fieyh Mustafa Devatî Efendi Camii Haziresi
Mehmed Tâlib Efendi, na‘tlar›nda peygamber efendimiz için gönül flehrindeki hân, bedendeki cân (34/1), esrâr-› Rabb’e mahzen, irfân-› Hakk’a mâden (34/5), küfür karanl›¤›n› kald›ran, âfl›¤› yâre ulaflt›ran (39/2), Allah’›n sevgilisi, vahdet kadehinin sâkisi (53/2), bütün âleme server, cümle ümmete rehber (70/1), flefâat kân›, saâdet kayna¤› (70/2), kalp gö¤ünde mâh (71/3) vb. ifadeler kullanm›fl ve yer yer orijinal teflbihlerde bulunmufltur. fiâirimiz, Azîz Mahmûd Hüdâyî için de bir medhiye kaleme alm›fl ve “Hazret-i Mahmûd Efendi” ile “fieyhimiz Mahmûd Efendi” nakarat m›sralar›n› dönüflümlü olarak kulland›¤› bu fliirinde pîri için tarîkat yolunun mürflidi, hakîkat denizine kavuflmufl olan (29/1), âfl›klara yol gösteren, derdiyle sâliklerin inledi¤i (29/4), dünyan›n her yan›nda pek çok halîfesi olan, Üsküdar’da tevhîd çer⤛n› yakan (29/5) vb. ifade ve teflbihler kullanmak suretiyle ona olan sevgi, hürmet ve ba¤l›l›¤›n› dile getirmifltir. C. Muhteva Özellikleri fiâirimiz, klâsik tasavvufî çizgiyi yans›tan fliirlerinde, hemen her sûfî flâirde görülen din, tasavvuf ve tarikatle ilgili birçok kavram, terim ve kullan›ma yer vermifltir. Bunlar aras›nda aflk, âfl›k, cemâl-dîdâr, cezbe, dervifl-sâlik-tâlib, ecel, 298
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
ölüm, firak-vuslat, gönül, hâl, ilm-i ledün, mâsivâ, kesret-vahdet, muhabbetullah, nefis, ölmeden önce ölmek, pîr, riyâzet, seyr ü sülûk, s›dk, s›r, flerîat, tâc, tecellî, tecrîd, terk, zâhid ve zikir an›labilir. Bu unsurlardan baz›lar› üzerinde, Mehmed Tâlib Efendi’nin bunlar› kullan›m›na iliflkin bir fikir vermesi bak›m›ndan, k›saca da olsa durmay› yararl› görüyoruz. 1. Aflk Aflk, tasavvufta sevginin son mertebesi, sevginin insan› tam olarak hükmü alt›na almas›, varl›¤›n asl› ve yarat›l›fl sebebi olarak tan›mlan›r. Sûfîler, sevgiyi genellikle baz› k›s›mlara ay›r›r ve ço¤u kez en üst noktaya aflk› koyar; bir di¤er ifadeyle aflk›, sevginin en mükemmel flekli sayarlar. Yine tasavvufta aflk, yak›c› özelli¤i bak›m›ndan atefle, sarhofl edici özelli¤i bak›m›ndan flaraba, ç›ld›rt›c› özelli¤i bak›m›ndan ise delili¤e benzetilir.23 Mehmed Tâlib Efendi, “aflk” redifli gazelinde aflk› flöyle tarif etmektedir: Aflk, gönül taht›nda sultând›r. O, ancak “men ‘aref” remzi ile fark edilebilecek özge bir ihsând›r (78/1) Aflk varl›¤a iliflkin tüm izleri silendir ve serâpâ cândan ibârettir (78/2). Aflk, nâçiz bir zerrenin parlak bir günefle dönüflmesi hâli (78/3) ve; Tâlibâ durma dürifl sa‘y eyle tevhîde erifl Kesme ümmîdin Hudâ’dan feyz-i Rahmân oldu aflk m›sralar›nda ifade edildi¤i üzere Rahmân’›n feyzidir (78/5). Mehmed Tâlib Efendi’nin “aflk-› Mevlâ” (14/5), “aflk-› Hudâ” (15/4) veya “aflk-› ‹lâhî” (35/2) tamlamalar›yla dile getirdirdi¤i aflk, ayn› zamanda kiflinin noksan›n› giderir (5/2) ve sâliki Allah’›n zât›na ulaflt›r›r (7/3). Yine aflk, derman› sadece Allah olan bir dert (1/3), can da¤layan bir atefl (38/3), gönül arsas›na saç›lan ve orada yeflerecek olan bir tohumdur (44/4).24 2. Âfl›k Tasavvufta âfl›k ile, Cenâb›hakk’› âzamî mertebede seven kifli veya kifliler kastedilir.25 fiâire göre, ayn› zamanda Hak âfl›¤› da denilen böylesi bir âfl›k için aflk denizine dalmak ve oradan mârifet incileri elde etmek; ancak bir mürflid-i kâmîlden el almakla mümkün olabilir. Aflk denizinden mârifet incileri ç›karan ve her dâim Allah diyen âfl›klar için ise art›k ölüm yoktur; zira âfl›k can› asla ölmez: Allah diyen mahrum kalmaz Âfl›k cân› hergiz ölmez O gülflenin gülü solmaz Gel Allah diyelim Allah (2/2)26 Âfl›klar›n bafll›ca vas›flar› aras›nda gece gündüz inlemeleri, aflk kelâm›n› okumalar› ve zulmetten kurtulup saâdet fecrini görmüfl bahtiyarlardan olmalar› bulunmaktad›r (10/4). Yine âfl›klar, Hak aflk›n› hazînelere bile de¤iflmez (10/6), hak 299
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
yoldan firâr etmedikleri gibi âr da etmezler (32/5). Onlar dîdâra müfltakt›r ve cemâl için herfleyden, hatta candan bile geçerler; zira onlar aflk flarab›ndan içmifllerdir (68/2). fiiirlerinde âfl›klar›n vas›flar› üzerinde ayr›nt›l› bir flekilde duran Mehmed Tâlib Efendi, bir ilâhîsinde ise kimlere âfl›k denilemeyece¤ini belirtir. Buna göre Hakk’›n isminin zevkini tatmayan, bir kâmilin elinden tutmayan (43/2), gözünden yafl ak›tmayan (43/4), do¤ru yolu bilmesine ra¤men gitmeyen (43/5) ve nihayet yedi deryây› hazm edip yutmayan âfl›k de¤ildir (43/6). 3. Kesret, mâsivâ-vahdet Kelime anlam› çokluk demek olan kesretin tasavvuf terminolojisindeki anlam›, bir olan Hakk’›n, isim ve s›fatlar›yla tecellî edip çokluk hâlinde görünmesidir. Sivâ veya mâsivâ, kesreti ifade eden kavramlardan olup vahdete ulaflmak için mâsivâdan geçmek, gönülden kesreti ç›karmak gerekir (14/5). Allah’›n tecellisine mazhar olmak ve s›r kap›s›n› aralamak da ancak bu flekilde mümkün olabilir (5/5). Bu nedenledir ki flâirimiz, hem kendisi mâsivâdan elini çekti¤ini dile getirir (52/5), hem de sâliklere mâsivâya bakmamalar›n›, kesrete meyletmemelerini ve sivâ sevgisini terk etmelerini ö¤ütler (4/1).27 Kelime anlam› birlik demek olan vahdet ise, kesretin gerçek bir varl›¤›n›n bulunmad›¤›n› kavray›p mutlak var olarak sadece Hakk’› görmeye denir.28 fiâirimize göre, vahdete ermek tevhîd ile mümkündür. ‹fli dâimâ tevhîd olan cümleden geçer, vahdete erer ve böylesi kiflilerin her gecesi Kadir, gündüzü de bayram olur: Dâ’im iflin tevhîd ola Geç cümleden tefrîd ola Gecen Kadr günün ‘îd ola Gel Hak yoluna gidelim (15/2) 4. Nefis Sözlük anlam› benlik, can, ruh, afla¤› duygular vb. olan nefis, kulun kötü huylar›, çirkin vas›flar›, kötü his ve huylar›n mahalli olan cism-i latîf fleklinde de tan›mlanmaktad›r.29 Mehmed Tâlib Efendi, “‹nsâfa gel, insâfa gel” nakarat m›sral› bir ilâhîsinde nefsin bafll›ca özelliklerini s›ralar. Buna göre nefis hayli kötü olup cürmüne nihâyet yoktur. Dünyay› sevmek bafll›ca hasletidir ve onun iyilerle ülfeti de yoktur (11/1-2). fiâirimiz, yol kesici eflkiya (27/4), Firavun (6/2), dev (81/5), canavar (43/2) vs. birçok olumsuz unsura benzetti¤i nefsi ayr›ca, sâlikleri do¤ru yoldan al›koyan bir düflmana ve sâlik ile Allah aras›ndaki bir engele benzetir (15/5, 80/1). Bu düflman›n ma¤lup edilmesi ve engelin aradan kald›r›lmas› ise ancak tevhîd ile mümkündür (17/6). O, nefsin tehlikeleri konusunda da s›k s›k sâlikleri uyar›r ve nefse uymamalar› hususunda onlara ö¤ütler verir (27/3, 38/4, 40/5):30 300
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
Nefse murâd›n vermegil Bafla gavgây› dermegil Gafletle begim durmag›l Âkil olan böyle eder (22/3) Nefis karfl›s›ndaki tavr›na ve hassasiyetine ra¤men Mehmed Tâlib Efendi’nin de zaman zaman nefsine uydu¤u ve bundan ötürü piflmanl›k duydu¤u görülür: Gücümüz yetdikçe nefsile yeldik Zenb ü isyân hadden afld›¤›n bildik fiimdi nâdim olup kap›na geldik Efendim zikrini dilden ay›rma (9/5) 5. Ölmeden önce ölmek Tasavvuf kültüründe iki türlü ölümden söz edilir. Bunlardan biri do¤al veya zarurî ölüm (mevt-i ›zt›rârî); di¤eri ise irâdî ölümdür (mevt-i ihtiyârî). ‹râdî ölüm daha ziyade, tasavvufun önemli terimlerinden biri olan “ölmeden önce ölmek” fleklinde ifade edilir. Yine tasavvuf kültüründe kifliyi irâdî ölüme ulaflt›ran belli esaslardan bahsedilir. Tövbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, mâsivây› terk, zikir vb. unsurlardan oluflan bu esaslar31, esasen Mehmed Tâlib Efendi’nin dîvânçesinin tamam›nda ifllenmifl oldu¤unu gördü¤ümüz unsurlard›r. Bir baflka deyiflle, dîvânçede bulunan fliirlerin neredeyse tamam›, irâdî ölüme ulaflt›racak olan unsurlara yer verilmek suretiyle, “ölmeden önce ölmek” temi etraf›nda kurgulanm›fl gibidir. fiâirimize göre, Allah’›n yak›nl›¤›n› elde etmek isteyen kifli devaml› yarat›c›y› anmal›, hatta u¤runda can›n›, benli¤ini fedâ edip ölmeden önce ölmelidir: Bulam dersen kurb-› Mevlâ Zikr eyle Allah’› cânâ Cân eylegil bunda fedâ Ölmezden evvel ölegör (16/2) Ölümsüzlü¤e ulaflman›n yegâne yolu ölmeden önce ölmekten geçmektedir. Bunun için ise öncelikle bir kâmile uyup do¤ru yolu bulmak gereklidir (38/5). Ölmeden önce ölmeyi baflaran âfl›klar dostun cemâlini görmüfl ve bâki hayata ermifllerdir. Art›k onlar için ölüm de yoktur (82/8).
6. Seyr ü sülûk Seyr ü sülûk ise tasavvufta, Hakk’a ermek veya Allah’a ulaflmak için bir rehberin, bir mürflid-i kâmilin öncülü¤ünde ve denetiminde ç›k›lan manevî ve rûhî yolculuk anlam›ndad›r.32 Mehmed Tâlib Efendi’ye göre seyr ü sülûk, Allah’a ulaflmak için ahlâk› güzellefltirmektir. Kalpten her türlü flüpheyi atmak ve ahlâk›n mükemmel bir hâle gel301
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
fieyh Mustafa Devatî Efendi Camii
mesi için sâlikin y›llarca sülûk etmesi gerekir (43/3). Sülûk ayn› zamanda peygamber mesle¤idir. Bu mesle¤in icrâs› ise herfleyden önce peygamberin yolundan gitmeye ve aza kanaat etmeye ba¤l›d›r: Tutal›m fler‘-i resûlü uyal›m mesle¤ine Aza kâni‘ olal›m lutf edelim sâlikler (72/7) 7. Zikir Sözlük anlam› anmak, hat›rlamak, yâd etmek olan zikir, tasavvufta Allah’›n anmak, hat›rlamak ve unutmamak anlamlar›na gelmektedir.33 Mehmed Tâlib Efendi, “zikrullah ile” nakarat m›sral› ilâhîsinde, mâsivâ sevgisinin 302
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
fieyh Mustafa Devatî Efendi Camii Kitabesi
gönülden gitmesinin, kalbin parlak bir ayna hâline gelmesinin ve sûfînin safâya eriflmesinin hep Allah’› zikretmek ile mümkün olabilece¤ini belirtmifltir (26/1-6). Onun çok sevdi¤i zikir çeflitlerinin bafl›nda “kelime-i tevhîd zikri” gelmektedir. Mehmed Tâlib Efendi, kelime-i tevhîd zikrine özel bir önem vermifl ve “Lâ ilâhe illallah” (1/1), “Tevhîde gel tevhîde” (4/1), “Gel gönül tevhîd edelim” (7/1) vb. nakarat m›sral› birçok ilâhî yazm›flt›r. fiâirimiz, “Lâ ilâhe illallah” nakarat m›sral› yedi k›t‘al›k ilâhîsinde ise bu kez, kelime-i tevhîdin çeflitli özelliklerine yer vermifltir. Bunlar aras›nda dört kitab›n manas›n›n onda bulunmas›, cümle dertlerin devas› olmas›, kulu yola getirmesi, ölmüfl kalbi diriltmesi ve nihâyet hakikate erdirmesi yer almaktad›r: Ölmüfl kalbi dirgüren Tarîkata turguran Hakîkate irgüren Lâ ilâhe illallah (1/6) fiâirimizin çok sevdi¤i zikirlerden biri de “lafza-i celâl zikri”dir. Cemâlullaha âfl›k olanlar da, visâle tâlib olanlar da bu zikri dillerinden düflürmemelidir. Ayr›ca bu zikir öylesine tesirlidir ki Allah diyen aslâ mahrum olmaz (2/2). Kemâle ulaflmak, menzile ermek için de bu zikre devam etmelidir. Bu zikir ayn› zamanda, tevhîd nûruna ermenin ve s›rlar› keflfetmenin de anahtar› durumundad›r: Hûdur açan envâr› Keflf eyleyen esrâr› Kasd et bulagör yâr› Gel Hû diyelim yâ Hû (3/2) 303
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
Sonuç T›pk› babas› gibi Üsküdar’a bir câmi hediye etmek suretiyle bir yandan semtin maddî imar›na,34 bir gönül adam› kimli¤iyle de manevî imar›na önemli katk›larda bulunmufl olan Mehmed Tâlib Efendi, ad› Üsküdarla özdeflleflmifl Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin önemli takipçilerinden biri, ayn› zamanda önde gelen Celvetî fleyhlerinden biridir. Onun tamam› tasavvufî manzûmelerden oluflan fliirleri, benzer birçok mutasavv›f flâirde oldu¤u gibi, duygu ve düflünceleri ile yaflad›¤› mânevî hâl ve keyfiyetin birer ifade ve yans›mas›ndan ibaret olmalar›n›n yan›nda; sahip olunan bilgi, manevî birikim ve bizzat yaflanm›fl bir tecrübenin baflkalar›na aktar›m›, paylafl›lma iste¤i ve gayesinin bir tezahürü olarak da de¤erlendirilebilir. Dîvânçedeki fliirlere bak›ld›¤›nda seçilen naz›m türü ve flekillerinin, hatta veznin de tamamen bu gayeye hizmet etti¤i ve bu yönüyle de tekke fliirinin genel özelliklerini yans›tt›¤› görülür. O, irâdî ölümü, bir di¤er ifadeyle kifliyi irâdî ölüme ulaflt›racak olan zikir vb. esaslar› fliirlerinin hâkim temalar› hâline getirmifl, bu meyanda en çok tevhid ve mürflid-i kâmil unsurlar› üzerinde durmufltur. Son söz olarak, Mehmed Tâlib Efendi’nin Üsküdar için anlam ve öneminin daha ziyade, pîri Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin, flâirimizin ifadesiyle, “Üsküdar’da yakt›¤› çer⤛n” daha genifl kitleleri ayd›nlatmas›na sa¤lad›¤› katk›larda sakl› oldu¤unu bilhassa belirtmek gerekir. D‹PNOTLAR 1 Sadettin Nüzhet Ergun’un yer verdi¤i, Mehmed Tâlib Efendi’nin bu tekkenin bânisi oldu¤u bilgisi do¤ru de-
¤ildir (bk. Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, ‹stanbul 1943, I, 40). 2 Uflflâkî-zâde, Seyyid ‹brahim, Zeyl-i fiakây›k (nflr. Hans Joachim Kissling), Wiesbaden 1965, s. 561; fieyhî
Mehmed Efendi, Vekâyiü’l-Fudalâ-I (nflr. haz. Abdülkadir Özcan), ‹stanbul 1989, III, 575; Safâyî, Tezkire, Bayezid Devlet Ktp., Veliyüddin Efendi, 2549, s. 244; Hüseyin Ayvansarâyî, Vefâyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, 1375, vrk. nr.:31a; Osman-zâde Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Metin Akkufl-Ali Y›lmaz), ‹stanbul 2006, III, 40; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, ‹stanbul 1308, IV, 183; Bursal› Mehmed Tâhir, Osmanl› Müellifleri, ‹stanbul 1333, I, 36; Nuri Özcan, “Mehmed Efendi, Divitçizâde”, D‹A, Ankara 2003, XXVIII, 451452; Nuri Özcan, “Azîz Mahmud Hüdâyî Âsitânesinde Hizmet Etmifl Mûsikîflinas fieyhler”, Azîz Mahmûd Hüdâyî Uluslararas› Sempozyum Bildirileri, 20-22 May›s 2005, Üsküdar Belediyesi Yay., II, 269. 3 fieyhî Mehmed Efendi, a.g.e., s. 575; Safâyî, a.g.e., s. 244; Hasîb Üsküdârî, Vefeyât-› Ekâbir-i ‹slâmiye, Süley-
maniye Ktp., Yazma Ba¤›fllar, 3910, vrk. nr.: 2a; Hüseyin Ayvansarâyî ve Osman-zâde Hüseyin Vassâf ise Mehmed Tâlib Efendi’nin Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin halifelerinden Cennetî Efendi’den ahz-› tarîkat eyledi¤ini bildirmektedir (bk. Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., vrk. nr.:31a; Osman-zâde Hüseyin Vassâf, a.g.e., s. 40). 4 fieyhî Mehmed Efendi, a.g.e., s. 575; Safâyî, a.g.e., s. 244; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., vrk. nr.:31a; Osman-
zâde Hüseyin Vassâf, a.g.e., s. 40; Mehmed Süreyya, a.g.e., s. 183; Bursal› Mehmed Tâhir, a.g.e., s. 36; Nuri Özcan, D‹A, s. 451-452; Avni Erdemir, Anadolu Sahas› Musikiflinas Divan fiâirleri, ‹stanbul 1999, s. 465; Ahsen Engin, Mehmed Tâlib-i Üsküdârî’nin Dîvançesi’nin Edisyon Kriti¤i (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araflt›rmalar› Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyat› Ana Bilim Dal›, Eski Türk Edebiyat› Bilim Dal›, 2002), s. 7. (Ad› geçen tez, edisyon kritikli bir neflir olarak takdim edilmekle birlikte böyle olmay›p, eserin tespit edilebilen tek nüshas›ndan hareketle haz›rlanm›fl transkripsiyonlu bir neflirdir (Bayram Ali Kaya). 5 Safâyî, a.g.e., s. 244; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî, Dîvân fiâirlerinin Muhtasar Biyografileri (haz. Ce-
mâl Kurnaz-Mustafa Tatc›), Ankara 2001, II, 577.
304
M E H M E D
T Â L ‹ B
E F E N D ‹
V E
D ‹ V A N Ç E S ‹
6 Uflflâkî-zâde, Seyyid ‹brahim, a.g.e., s. 561; fieyhî Mehmed Efendi, a.g.e., s. 575; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e.,
vrk. nr.: 31a. 7 Uflflâkî-zâde, Seyyid ‹brahim, a.g.e., s. 561; Bursal› Mehmed Tâhir, a.g.e., s. 36; Mahmut Kaplan, “fiuara Tez-
kirelerine Göre Üsküdar fiâirleri”, Üsküdar Sempozyumu-I, 23-25 May›s 2003, Bildiriler, Üsküdar Belediyesi Yay., ‹stanbul 2003, II, 237. 8 fieyhî, a.g.e., s. 575; Safâyî, a.g.e., s. 244; Nuri Özcan, Sempozyum Bildirileri, s. 269. 9 Verilen fliir numaralar›, Ahsen Engin taraf›ndan haz›rlanm›fl olan transkripsiyonlu neflirden al›nm›fl olup pa-
rantez içinde verilen ilk numara fliir numaras›n›, taksim iflaretinden sonra verilen ikinci numara ise dörtlük veya beyit numaras›n› göstermektedir. 10 bk. “Lâ ilâhe illallah” nakarat m›sral› 1 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 2 nolu ilâhîsi aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, Dîvân-› ‹lâhiyât (haz. Mustafa Tatc›-Musa Y›ld›z), ‹stanbul 2005, s. 17), “Gel Hû diyelim yâ Hû” nakarat m›sral› 3 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 33 nolu ilâhîsi aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 85), “Tevhîde gel tevhîde” nakarat m›sral› 4 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 91 nolu ilâhîsi aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 213). 11 bk. “zikrullah ile” nakarat m›sral› 26 nolu ilâhî ile hem Hüdâyî’nin 160 nolu ilâhîsi (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 355), hem de bu ilâhîyi tanzîr eden Bahtî’nin fliiri aras›nda (Mehmed Tâlib Efendi’nin tanzîri, daha önce Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin ayn› redifli ünlü ilâhîsine bir nazîre yazan ve Bahtî mahlas›yla fliirler yazd›¤› bilinen I. Ahmed’in nazîresine daha yak›nd›r. Hem bent say›s›, hem de aynen tekrarlanan nakarat m›sralar›n›n say›s› bak›m›ndan iki fliir aras›ndaki yak›nl›k ve benzerlik daha ileri düzeydedir. Dolay›s›yla Mehmed Tâlib Efendi’nin ilgili fliirinin Bahtî’nin fliirine nazîre olmas› ihtimâli daha güçlüdür. Bahtî’nin fliiri için bk. Ahmed b. Seyfeddin, Mecmua, Topkap› Saray› Müzesi Ktp., Ba¤dat 401, vrk. nr. 66a-67a; Hasan Kâmil Y›lmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarîkat›, ‹stanbul 1982, s. 62), “Gel gönül dost illerine gidelim” nakarat m›sral› 31 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 21 nolu ilâhî aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 57), “Sensin yâ Resûlallah” nakarat m›sral› 34 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 36 nolu ilâhî aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 93), “Yürü bülbül kadîmî âfliyâna” nakarat m›sral› 69 nolu ilâhî ile Hüdâyî’nin 231 nolu ilâhî aras›nda (Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 494). 12 Azîz Mahmûd Hüdâyî, a.g.e., s. 59, 411, 469, 487. 13 bk. “Ya ben kime yalvaray›m” nakarat m›sral› 19 nolu ve “Er yar›n Muhammed dîvân›nda bell’olur” naka-
rat m›sral› 47 nolu ilâhî ile di¤er Yûnuslar›n ilgili ilâhîleri aras›nda (‹skender Pala, Yunus Emre, Timafl Yay., ‹stanbul 1999, s. 95). 14 Abdülbâki Gölp›narl›, “Azîz Mahmûd Efendi (fieyh Hüdâyî)”, ‹stanbul Ansiklopedisi, III, 1718-1722; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., s. 30; Orhan Kemal Tavukçu, “Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin Edebî Kiflili¤i”, Üsküdar Sempozyumu-I, 23-25 May›s 2003, Bildiriler, Üsküdar Belediyesi Yay., ‹stanbul 2004, II, 277; Nuri Özcan, Sempozyum Bildirileri, s. 267. 15 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., s. 40; Avni Erdemir, a.g.e., s. 465. 16 Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., s. 76. 17 Nuri Özcan, Sempozyum Bildirileri, s. 270. 18 Bursal› Mehmed Tâhir, a.g.e., s. 36; Mehmet Nâil Tuman, a.g.e., s. 577. 19 Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., vrk. nr.: 31a; Osman-zâde Hüseyin Vassâf, a.g.e., s. 40. 20 Orhan Kemal Tavukçu, a.g.e., 278; Mustafa Tatc›, “Üsküdarl› Bir Mutasavv›f fiâir: Mustafa Ma‘nevî”, Üsküdar Sempozyumu-I, 23-25 May›s 2003, Bildiriler, Üsküdar Belediyesi Yay., ‹stanbul 2004, II, 295. 21 Ahsen Engin, a.g.e., s. 14. 22 Ahsen Engin,a.g.e., s. 36-37. 23 Süleyman Uluda¤, Tasavvuf Terimleri Sözlü¤ü, Marifet Yay., ‹stanbul 1977, s. 59, 61-62. 24 Ahsen Engin, a.g.e., s. 25-26. 25 Süleyman Uluda¤, a.g.e., s. 58. 26 Ahsen Engin, a.g.e., s. 25-26. 27 Ahsen Engin, a.g.e., s. 20. 28 Süleyman Uluda¤, a.g.e., s. 309. 29 a.g.e., s. 405.
305
Ü S K Ü D A R
S E M P O Z Y U M U
V
30 Ahsen Engin, a.g.e., s. 27-28. 31 Selçuk Erayd›n, Tasavvuf ve Edebiyat Yaz›lar›, ‹stanbul 1997, s. 85-86. 32 Süleyman Uluda¤, a.g.e., s. 467-468. 33 a.g.e., s. 588. 34 fiâirimiz Üsküdar’da, tahminen 1675 y›l›nda “Divitçi-zâde Mehmed Tâlib Efendi Câmii” ad›yla bir câmi inflâ ettirmifltir. Kaynaklarda Ahmediye Meydan› civar›nda, Gündo¤umu Caddesi’nin sol taraf›nda bulundu¤u kaydedilen ve ahflap oldu¤u zannedilen bu câmi, zamanla harap olmufl ve istek üzerine Sultan I. Mahmud taraf›ndan kârgir olarak yeniden yapt›r›lm›flt›r. Dolay›s›yla kaynaklarda Sultan I. Mahmud Câmii olarak da an›lan bu eser, 1918 tarihindeki büyük Do¤anc›lar yang›n›nda tamamen yanm›fl ve günümüze ulaflamam›flt›r (Câmi hakk›nda ayr›nt›l› bilgi ve resimler için bk. Mehmet Nermi Haskan, Yüzy›llar Boyunca Üsküdar, ‹stanbul 2001, I, 171-174).
306